Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 903

Editörler

Av. Efrail AYDEMİR (E. Hâkim)


Av. Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Cemal RUH
Av. Sema GÜLEÇ UÇAKHAN
Av. Çilem BAHADIR - Av. Mutlu DİNÇ

HUKUK DAVALARI
CİLT III
** Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

• Asiye Hukuk Mahkemesi


Çtan BAHADIR-Mu DİhÇ

• Kişiler Hukukuna İtşkiı Davalar


Âletin İKİZLER- Bode G ÜVK KARDEŞ - Somet Con OlGAÇ - Ataıet Cemol RUHİ - M. Serhat YEM ER

• Eşya Hukukuna İlişkin Davalar


Ali İLGEZDİ - furtan OJ5AÇ - ftayal TERECİ

• Borçlar Hukukuna İlişkin Davalar


Emel BADUR - Şofck GÜLEÇ - Ceren Consu KOCA. (CANPOIAT) - Bjfen- Nuri KURCCĞLU - fojtan ÖZBUDAK
Nurcihor DALGI ÖZDOĞAN -5z SEÇER - Soto GÜLEÇ UÇAKHAN - Özge YÜCEL

• Kamulaştırma Hukukum İlişkin Davalar


Mehmet Ali GÖLCÜKLÜ

SEÇKİN | Hukuk
2. Baskıya Önsöz

Hukuk Davaları kitabımızın ilk baskısında, size eksiksiz bir Velazquez tablosu göstermek gibi
bir iddiamız olmadığını, bununla birlikte, önünüze gelen davalarda eksik parçaları tamamlamanı­
za yardımcı olacak önemli bir kaynak sunmayı amaçladığımızı söylemiştik. Ayrıca ele aldığınız
davayı baştan itibaren doğru ve eksiksiz kurgulamanıza destek olmak amacıyla yola çıkmıştık.

Geçen zamanda siz değerli okuyucularımızın Hukuk Davaları kitabına gösterdiği ilgi ve gelen
olumlu dönüşler, sîzlere dcğru bir kaynak sunabildiğimizi göstermiş, bu da kitabın her aşamasın­
da heyecanla çalışan bizler son derece mutlu etmiştir.

Kapsamlı kitabımızın 2.baskısında da, yurtdışında çok başarı ı örneklerini gördüğümüz ko­
lektif bir çalışma usulünü devam ettirip, bu doğrultuda hakim, avukat, akademisyen gibi çok farklı
bilgi ve deneyime sahip 36 değerli hukukçu yazar ve 5 editörü bir araya getirdik.

Bu baskıda da ana sistematik değişmemekle birlikte, mevzuatta meydana gelen çok önemli
ve kapsamlı değişikliklere göre kitap baştan sona güncellenmiş, güncel yargı kararları ve dilekçe­
lerle zenginleştirilmiştir.

Diğer yandan önceki oaskıda yer almayan bazı yeni bölümler eklenmiş ve içeriğin güçlendi­
rilmesine ihtiyaç duyulan tazı bölümler tümüyle yeniden yazılmıştır. "Yoşayan BirKoynok" olma­
sı nedeniyle hali hazırdaki ciltler genişlese de yine 5 cildin aşılmamesına gayret edilmiştir.

Sîzlerden gerek okuyucu, gerekse bu yaşayan kitabın gelececteki potansiyel yazarlanndan


biri olarak her türlü katkı ve önerilerinizi seckin@seckin.com.tr adresinden bize iletmenizi bekli­
yoruz.

Ülkemizde ilk kez yayımlanan ve bugün 2.baskısını gerçekleştirmenin tatlı keyfini yaşadığı­
mız bu özel eserin, hukuk camiasına önemli katkılar sunmaya devam ederek büyüyeceğine inanı­
yoruz.

Seçkin Yayıncılık
Editöryol Ekibi
- Hıkuk Davaları

Piyasada bulunan klasik hukuk kitaplarında yer alan madde sistematiğinin HMK'nın davayı
ele alış biçimine çok uygun olmadığını düşünerek, kitabın bölümlerini, yargılama safahatına
uygun bir şekilde ve davalar arasında bağlantı kurarak tasniflecik. Bu sayede yoğun çalışma
temponuzda vakit kaybetmeden aradığınız bilgiye hızla ulaşmanız sağlayarak üzerinizdeki yükü
hafifletmeyi hedefledik.

Renkli başlıklandırma ve farklı ikonlar kullanılarak hazırladığımız kitabımızda, "Ek Bilgi" iko­
nu ile belirtilen paragraflarda konuya ilişkin önemli, ayırıcı ilave bilgi teşkil eden hususları; "Uya­
rı" ikonu ile belirtilen paragraflar da ise dikkat edilmesi gereken kritik bilgileri gösterdik. Ayrıca
“Örnek" ikonu ile belirtilen paragraflarda; kanun metinleri içerisinde soyut kalan kısımları uygu­
lama örnekleri ile somutlaştırdık. Tabii ki bir hukuk kitabının vazgeçilmezi olarak Yargıtay kararla­
rına da özetleyerek yer verdik, ancak bu kararların davada tereddüt yaratan noktaları aydınlata­
cak emsal kararlar olmasına azami dikkat gösterdik. Bölümlerin sonunda verdiğimiz, her dava
tipine ilişkin örnek dava dilekçeleri ile hazırlayacağınız dava dilekçesinin temelini oluşturmak
istedik.

Kitabımızın;

İlk cildi; bir davanın nasıl açılması gerektiği ve usule ilişkin bilgileri kapsamakta olup, üst
mahkemeler olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi'ni inceleyip bu mah­
kemelerdeki davalar ile dava sürecini incelemektedir.

İkinci cildi; Sulh Hukuk Mahkemesini tanıtarak, bu mahkemenin görev alanı olan Kat Mülki­
yeti Hukukundan Kaynaklanan Davalar ile Kira Hukukundan ve Vesayet Hukukundan Kaynaklanan
Davaları kapsamaktadır. Bu ciltte ağırlıklı olarak Sulh Hukuk Mahkemesinin görev alanına girmek­
le birlikte Asliye Hukuk Mahkemesi'nde de açılabilen Miras Hukukundan Kaynaklanan davalar da
incelenmiştir.

Üçüncü cildi; Asliye Hukuk Mahkemesini ve bu mahkemede görülen davaları kapsamakta­


dır. Türk Medeni Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu'ndaki sistematik benimsenen ciltte, tüm dava
tipleri bu doğrultuda tasniflenerek incelenmiştir.

Dördüncü cildi; Aile Mahkemesi, Tüketici Mahkemesi ve Kadastro Mahkemesi ve bu mah­


kemelerde görülen davaları kapsamlı olarak incelemektedir.

Son cilt olan beşinci cildi ise; İcra ve İflas Dairesini tanıtarak, bu dairede yapılan işlemleri
uygulamada kullanılan formlarla birlikte kapsamlı olarak açıklamakta, devamında ise İcra Mah­
kemesi tanıtılarak mahkemede görülün davalar incelemektedir.

Şimdilik 5 ciltten oluşan bu eser, hali hazırdaki ciltlerin genişlemesi veya yeni ciltler ilave
edilmesiyle büyümeye devam edecek ve "Yaşayan" bir kaynak olacaktır. Bu nedenle gerek oku­
yucu, gerekse ileride kitabın yazarlarından biri olarak her türlü katkı ve önerilerinizi
seckin@seckin.com.tr adresinden bize iletmenizi bekliyoruz.

Ülkemizde yayını ilk <ez gerçekleşen bu farklı eserin, hukuk camiasındaki etkisini merakla
bekliyor ve hukukçulara mesleki açıdan çok büyük katkısı olacağına inanıyoruz.

Seçkin Yayıncılık
Editöryol Ekibi
İçindekiler

Yazar Özgeçmişleri.............................................................................................................5
2. Baskıya Önsöz............................................................................................................ 13
Önsöz.................................................................................................................................. 14
Kısaltmalar........................................................................................................................ 33

8. KISIM ASLİYE HUKUK MAHKEMELERİNİN GÖREVİNE GİREN DAVALAR

1. BÖLÜM ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ


Av. Çilem BAHADIR
Av. Mutlu DİNÇ

I. Giriş.................................................................................................................................. 35
II. Asliye Hukuk Mahkemelerinin Kuruluşu............................................................. 35
III. Asliye Hukuk Mahkemelerinde Görevli Personel........................................... 36
A. Genel Olarak....................................................................................................................................... 36

B. Yazı İşleri Müdürü............................................................................................................................. 36

C. Zabıt Katibi........................................................................................................................................... 37

D. Mübaşir.................................................................................................................................................38

IV. Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevleri ve Yetki...........................................38

2. BÖLÜM KİŞİLER HUKUKUNA İLİŞKİN DAVALAR


Prof. Dr. Metin İKİZLER
Av. Bade GÜVEN KARDEŞ
Av. Sam et Can O LG AÇ
Av. Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Cemal RUHİ
M. Serhat YENER

I. Gerçek Kişilere İlişkin Davalar............................................................................... 41


A. Ad ve Soyadın Değiştirilmesi Davası..................................................................................... 41
1. Giriş.................. 41
2. Görev................ 49
3. Yetki................. 52
4. Davacı - Davalı.................................................................................................................................53
5. İspat.................. 60

6. Yargılama Usulü......................................................................... 62
7. Adın Değiştirilmesine İtiraz.................................................. 63
8. İstinaf.............. .................................................................................................................................. 64
I 18 Hıkuk Davaları

B. Kişisel Durum Sicillerinin Tutulmasından Doğan Dava ar.............................................. 68


1. Giriş.................................................................................................................................................... 68
2. Görev................ 69
3. Yetki................. 70
4. Davacı - Davalı.................................................................................................................................70
5. Mahkeme Karen............................................................................................................................ 71
6. Devletin Sorumluluğu............................................................. 71
7. Tapuya Başvurj Zorunluluğu..................................................................................................... 74

C. Cinsiyet Değişikliği Davası............................................................................................................. 79


1. Giriş ve İlgili Mevzuat............................................................. 79

2. Görev................ 80
3. Yetki................. 81
4. Davacı - Davalı................................................................................................................................ 82
5. Yargılama Usulü ve İspat....................................................... 83

6. Mahkeme Karen............................................................................................................................ 86
7. İstinaf.............. .................................................................................................................................. 89

8. Davanın Sonuçlan..................................................................... 89
D. Yaş Düzeltme Davaları.................................................................................................................... 93
1. Giriş.................. 93
2. Görev................ 96
3. Yetki................. 98
4. Davacı - Davalı................................................................................................................................ 98
5. Yargılama Usulü ve İspat....................................................... 100
6. İstinaf.............. ............................................................................................................................... 105

E. Nüfus Kaydının Düzeltilmesi Davası....................................................................................... 105


1. Giriş.................. 105
2. Görevli Mahkeme........................................................................................................................107
3. Yetkili Mahkeme.......................................................................................................................... 111
4. Davacı - Davalı.............................................................................................................................. 112
5. Yargılama Usulü ve İspat....................................................... 115

7. Tapu Kaydındaki Bilgilerin Düzeltilmesi.............................................................................. 121


F. Nüfus Kaydının İptali Davası......................................................................................................124

1. Giriş.................. 124
2. Görev................ 125
3. Yetki................. 125
4. Davacı - Davalı.............................................................................................................................. 125
5. Yargılama Usulü ve İspat....................................................... 127
6. İstinaf.............. ............................................................................................................................... 129

II. Tüzel Kişilere İlişkin Davalar................................................................................. 132


A. Dernekler Hukukuna İlişkin Davalar......................................................................................132
İçindekiler 19 |

1. Derneğin Feshi Davası {Kuruluştaki Kanuna Aykınlık a-dan veya Eksikliklerden Dolayı) 132
a. Giriş ve İlgili Mevzuat........................................................... 132
b. Görev........................................................................................................................................... 132
c. Yetki..............................................................................................................................................132
d. Davacı - Davclı........................................................................................................................... 132
e. Yargılama UsjIü........................................................................................................................ 133
2. Dernek Genel Kurul Kararının İptali Davası................... 142
a. Giriş ve İlgili Mevzuat........................................................... 142
b. Görev........................................................................................................................................... 142
c. Yetki..............................................................................................................................................142
d. Davacı - Davclı........................................................................................................................... 143
e. Yargılama UsjIü........................................................................................................................ 144
3. Derneğin Kendiliğinden Sona Erdiğinin Tespiti Davası (Derneğin İnfisah
Ettiğinin Tespit Davası)......................................................... 154
a. Giriş ve İlgili Mevzuat........................................................... 154
b. Görev........................................................................................................................................... 154
c. Yetki.............................................................................................................................................. 154
d. Davacı - Davclı........................................................................................................................... 154
e. Yargılama UsjIü........................................................................................................................ 155
4. Derneğin Feshi Davası {Kuruluş Aşamasından Sonra) . ................................................. 162
a. Giriş ve İlgili Mevzuat........................................................... 162
b. Görev........................................................................................................................................... 162
c. Yetki.............................................................................................................................................. 162
d. Davacı - Davclı........................................................................................................................... 162
e. Yargılama UsjIü........................................................................................................................ 162
B. Türk Medeni Karunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakfların (Yeni Vakıflar)
Tescili Davası..................................................................................................................................... 167
1. Giriş ve İlgili Mevzuat................................................................................................................ 167

2. Görev................ 169
3. Yetki................. 170
4. Davacı - Davalı.............................................................................................................................. 171
5. Yargılama Usulü........................................................................................................................... 172
a. Davanın İzahı ve Ön İnceleme............................................ 172
b. Dava Şartları.............................................................................................................................. 174
c. Delillerin Değerlendirilmesi................................................. 175
6. Kanun Yolları................................................................................................................................ 180

C. Türk Medeni Karunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakfların (Yeni Vakıflar)


Senet Değişikliğinin Tescili Davası........................................................................................... 182
1. Giriş ve İlgili Mevzuat................................................................................................................ 182

2. Görev................ 191
3. Yetki................. 191
4. Davacı - Davalı.............................................................................................................................192
5. Yargılama Usulü........................................................................................................................... 192
a. Davanın İzahı ve Ön İnceleme............................................ 192
| 20 Hukuk Davalan

b. Dava Şartları.............................................................................................................................. 193


c. Delillerin Değerlendirilmesi................................................. 194
6. Kanun Yolları................................................................................................................................ 196

3. BÖLÜM EŞYA HUKUKUNA İLİŞKİN DAVALAR


Av. Ali Rıza İLGEZDİ
Furkan OLGAÇ
Av. Hayal TERECİ

I. Mecra Hakkı Davaları............................................................................................... 209


A. Giriş ve İlgili Mevzuat.................................................................................................................. 209

B. Görev................................................................................................................................................... 210
C. Yetki...................................................................................................................................................... 214
D. Davacı - Davalı................................................................................................................................. 216
1. Zorunlu Mecra Hakkı Davalarında Davacı...................... 231
a. Tek Malikti Taşınmazlarda Davacı..................................... 235
b. Paylı (Müşterek) Mülkiyete Konu Taşınmazlarda Davacı.............................................. 236
c. Elbirliği (İştirak Halinde) MülkiyeteKonu Taşınmazlarda Davacı................................. 239
d. Mecra İhtiyacı Duyan Taşınmaz Üzerinde Sınırlı Ayni Hak Sahibi Olanların
Davacı Olabilme Hakları.......................................................................................................... 241
2. Rızai Mecra Hakkı Davalarında Davacı............................................................................... 242
a. Taşınmaza Beğlı Rızai Mecra İrtifakında Davacı........... . ................................................. 243
b. Kişiye Bağlı Olarak Kurulan Rızai Mecra İrtifaklarında Davacı...................................... 245

3. Zorunlu Mecra Hakkı Davalarında Davalı.......................................................................... 245


a. Tek Malikti Taşınmazlarda Davalı...................................... 245
b. Paylı (Müşterek) Mülkiyete Konu Taşınmazlarda Davalı............................................... 247
c. Elbirliği (İştirak Halinde) Mülkiyete Konu Taşınmazlarda Davalı................................. 248
d. Yükümlenecek Taşınmaz Üzerinde Önceden Kurulmuş Sınırlı Ayni Hak
Bulunması Halinde Davalı................................................... 248
4. Rızai Mecra İrtifakı Davalarında Davalı............................................................................... 249
a. Yargılama Giderleri.................................................................................................................. 250
b. Harç..............................................................................................................................................251
c. Tapu İşleminin Mali Yönü....................................................................................................... 251
d. Vekâlet Ücreti............................................................................................................................ 252
e. Müddeabihir (Dava Konusu Mal) El Değiştirmesi....... . ................................................. 253
f. Mecra İrtifakı Geçirmek İçin Yapılan Kamulaştırma İşlemine Karşı Açılan
Davalarında Yargılama Süreci............................................ 254
aa. Kamulaştrmanın İptali Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme................................. 257
bb. Davanın Tarafları ve Dava Ehliyeti................................ -................................................. 258
cc. Dava Açma Sûresi.............................................................. 258
E. Mecra İrtifakı Tesis Edilemeyecek Yerler............................................................................ 259

F. Önceden Kurulan Mecra Hakkından Yararlanma.............................................................262

G. Paylı (Müşterek) Mülkiyete Tabi Bir Taşınmazda Paycaşların Birbirinden


Mecra İstemesi Hali.......................................................................................................................263
İçindekiler 21 |

II. Geçit Hakkı Davaları.................................................................................................270


A. Giriş...................................................................................................................................................... 270
B. Geçit Hakkı Çeşitleri.......................................................................................................................270

1. Zorunlu Geçit Hakkı................................................................. 270


2. Diğer Geçit Hakları.................................................................. 271

C. Geçit Hakkının Kurulma Yolları................................................................................................ 271


1. Resmi Senetle Kurulması.......................................................................................................... 271
a. Şahıs Lehine Geçit Hakkı Tesisi......................................... 272
b. Arazi Lehine Geçit Hakkı Tesisi......................................... 272
2. Mahkeme Kararı ile Kurulması............................................ 272
3. İşlemin Mali Yönü........................................................................................................................ 272

D. Geçit Hakkının Kaldırılması........................................................................................................ 273

1. Malikin Talebiyle Terkin........................................................ 273


2. Hak Sahibinin Talebiyle Terkin.............................................................................................. 273
3. Mahkeme Kararıyla Terkin...................................................................................................... 273
4. Kamulaştırma Nedeniyle Terkin............................................................................................ 273

E. Geçit Hakkı Davaları.......................................................................................................................273


1. Görev ve Yetki.............................................................................................................................. 273
2. Davacı - Davalı.............................................................................................................................. 273

F. Geçit Hakkından Doğan Hak ve Yükümlülükler................................................................ 274

G. Geçit Hakkı Tesis Edilemeyecek Yerler................................................................................ 274

III. İpoteğin Fekki (Kaldırılması) Davası................................................................. 276


A. Giriş ve İlgili Mevzuat.................................................................................................................. 276

B. Görev................................................................................................................................................... 277
C. Yetki...................................................................................................................................................... 282

D. Davacı - Davalı................................................................................................................................. 284

E. Yargılama Usulü............................................................................................................................. 291


1. Esasa İlişkin Hususlar.............................................................. 291
2. Usule İlişkin Hususlar................................................................................................................. 306

3. Yargılama Giderleri..................................................................................................................... 307

IV. Tapu Tahsis Belgesine Dayalı Tapu İptal ve Tescil Davaları........................ 315
A. Giriş ve İlgili Mevzuat...................................................................................................................315

B. Görev................................................................................................................................................... 319
C. Yetki...................................................................................................................................................... 321

D. Davacı - Davalı................................................................................................................................. 321

E. Yargılama Usulü.............................................................................................................................. 322


1. İlgilisi Tarafından BedeliÖdendiği Halde Tapuda Tesc I Edilmemesi........................ 322

2. Tapu Tahsis Belgeli Yerlere Ecrimisil ya da Arsa Kullarım Bedeli Tahakkuk


Ettirilip Ettirilemeyeceği........................................................................................................... 327
3. Davalı İdareye Başvuru Şartı................................................ 330
1’2 Hıkuk Davaları

4. BÖLÜM BORÇLAR HUKUKUNA İLİŞKİN DAVALAR


Doç. Dr. Emel 3ADUR
Ceren Cansu KOCA (CANPOLAT)
Av. Şafak GÜLEÇ
Bülent Nuri KURDOĞLU
Av. Coşkun ÖZBUDAK
Dr. Öğr. Üyesi Nurcihan DALCI ÖZDOĞAN
Doç. Dr. Öz SEÇER
Av. Sema GÜLEÇ UÇAKHAN
Doç. Dr. Özge YÜCEL

I. Bedensel Zararlardan Doğan Tazminat Davaları............................................. 335


A. Giriş...................................................................................................................................................... 335
B. Sorumluluk Doğuran Hukuksal İlişkiler................................................................................ 336

1. Taraflar Arasında Akitten Doğan Tazmin............................................................................336


2. Taraflar Arasında Tasıma Sözleşmesi.................................................................................. 338
3. Taraflar Arasında Tedavi: Hekimlik Sözleşmesi............................................................... 340

4. Sigorta Sözleşmelerinden Doğan Sorumluluk.............. ................................................... 343


5. Akit Dışı Sorumluluk Halleri.....................................................................................................349
a. Hukuka Uygun Eylemlerden Doğan Sorumluluk (Fedakarlığın Denkleştirilmesi)...349
b. Hukuka Aykırı Eylemlerden Doğan Sorumluluk........... . ................................................. 350
aa. Kusur Sorumluluğu.......................................................... 350
bb. Kusursuz Sorumluluk....................................................... 351
aaa. Ayırt Etme Gücünden Yoksun Olanın HakkaniyetSorumluluğu.......................... 352
bbb. Özen (Sebep) Sorumluluğu....................................................................................... 356
ccc. Tehlike Sorumluluğu....................................................................................................3S1
ddd. Tazminatın Belirlenmesi............................................................................................. 391
eee. Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası.............................................................................. 392
fff. Trafik Kazası Nedeniyle Açılacak Dava Türleri........................................................... 393
ggg. Trafik Kazaları Nedeniyle Açılacak Tazminat Davalarının Uygulaması............... 395
c. Tüzel Kişilerin Organlarının Haksız Fiilinden Kaynaklanan Sorumluluğu.................. 401

C. Bedensel Zararlar............................................................................................................................401
1. Sakatlanma - Yaralanma Zararları........................................................................................ 401
2. Destekten Yoksun Kalma Zararları.......................................................................................406
a. Giriş ve İlgili Mevzuat........................................................... 406
b. Görev........................................................................................................................................... 408
c. Yetki............................................................................................................................................. 408
d. Davacı - Davalı.......................................................................................................................... 409
e. Zamanaşımı Süreleri............................................................. 410
f. İbraya Yönelik Anlaşmaların Etkisi..................................... 412
g. Tazminatın Mahsubuna İlişkinÖzel Durumlar................ ................................................. 412
h. Manevi Tazminat......................................................................................................................413
ı. Kanıtlama Araçları - Deliller....................................................................................................414
i. Dava Türü ve Değeri................................................................................................................. 414
İçindekiler 23 |

j. İhtiyati Tedbir - Haciz ve Geçici Ödemeler...................... 414


3. Geçici Ödemeler....................................................................... 415
a. Giriş ve İlgili Mevzuat........................................................... 415
b. Görev........................................................................................................................................... 417
c. Yetki..............................................................................................................................................417
d. Davacı - Davalı.......................................................................................................................... 417
e. Yargılama UsjIü........................................................................................................................ 417
f. Kısa Bilgi....................................................................................................................................... 421
aa. Geçici Ödemeye Hükmolunabilmesi İçin Aranan Şartlar............................................. 421
aaa. Görühıekte Olan Bir Dava......................................................................................... 422
bbb. ZararGörenin Geçici Ödeme Talebinde Bulunması............................................. 423
ccc. Zarar Görenin İddiasının Haklılığını Gösteren İnandırıcı Kanıtlar Sunması....... 424
ddd. ZararGörenin Ekonomik Durumunun Gerektirmesi............................................ 426
bb. Geçici Ödeme Kararı ve Sonuçları................................ 42S
aaa. Geçic Ödeme Kararı................................................ 428
bbb. Geçici Ödeme Kararının Sonuçları......................... 431

D. Bedensel Zararlardan Doğan Tazminat Davalarında Usul........................................ 437

1. Görev................ 437
2. Yetki................. 453
3. Davacı - Davalı.............................................................................................................................. 457

II. Beden Tamlığının İhlalinden Doğan Zararların Tazmini Konulu Maddi


Tazminat İstemlerini İçeren Davalarda İspat................................................... 461
A. Beden Tamlığı İhlalinin Yaralanma/Sakatlık Şeklinde Geliştiği Durumda........... 463

B. Beden Tamlığı İhlalinin Ölüm Şeklinde Geliştiği Durumda......................................... 466

III. Sebepsiz Zenginleşme Nedeniyle Alacak Davası............................................ 467


A. Giriş ve İlgili Mevzuat.................................................................................................................. 467

B. Görev................................................................................................................................................... 467

C. Yetki...................................................................................................................................................... 468

D. Davacı - Davalı.................................................................................................................................468

E. Kanıtlama Araçları - Deliller...................................................................................................... 468

F. Yargılama Usulü.............................................................................................................................. 469

G. Kısa Bilgi.............................................................................................................................................469

1. Sebepsiz Zenginleşme Davasının Amacı........................................................................... 469


2. Sebepsiz Zenginleşme Davasının Hukuki Niteliği........................................................... 469
3. Sebepsiz Zenginleşme Davasının BenzerDavalarla İlişkisi........................................... 471
a. Sebepsiz Zenginleşme Davasının İstihkak Davası ile İlişkisi...........................................471
b. Sebepsiz Zenginleşme Davasının Sözleşmeden Doğacak Alacak Davası ile İlişkisi.472
c. Sebepsiz Zenginleşme Davasının Haksız Fiil Davası ile İlişkisi...................................... 473
d. Sebepsiz Zenginleşme Davasının Vekâletsiz İş görme ile İlişkisi................................ 473

4. Sebepsiz Zengi nleşme Türleri.................................................................................................474


a. Edimin İfasından Doğan Zenginleşme.............................. 475
b. Müdahaleden Doğan Zenginleşme.................................. 475
| 24 Hukuk Davaları

c. Umulmayan Olaydan Doğan Zenginleşme..................... 476


d. İfa Edilen Ödemenin Bedensel Zararlar Yönünden Sorradan Sebepsiz
Zenginleşme Olması................................................................................................................. 476
5. Sebepsiz Zenginleşmenin Şartları......................................................................................... 477
a. Borçlunun Malvarlığında Bir Zenginleşme Meydana Gelmiş Olmalıdır..................... 477
b. Bu Zenginleşme Bir Başkası Aleyhine Meydana Gelmiş Olmalıdır............................. 478
c. Zenginleşme le Zenginleştirici Olay Arasında İlliyet Bağı Bulunmalıdır.................... 479
d. Zenginleşme Haklı Bir Sebebe Dayanmamalıdır.......... . ................................................. 480
6. Zenginleşenin İade Borcunun Kapsamı........................... 481
a. İade Borcunun Konusu........................................................................................................... 481
b. İade Borcunun Kapsamı........................................................................................................ 481
aa. Kötüniyeti Zenginleşenin İade Borcunun Kapsamı....................................................... 4S2
bb. İyiniyetli Zenginleşenin İade Borcunun Kapsamı...........................................................4S2
cc. Zenginleşenin Masrafları Talep Hakkı..............................................................................4S3
7. Sebepsiz Zenginleşme Davasının Açılamayacağı Haller................................................ 484
8. Sebepsiz Zenginleşme Davasının Zamanaşımı................................................................ 484

IV. Eser Sözleşmelerinden Kaynaklanan Davalar................................................. 489


A. Eser Sözleşmesirin Tanımı ve Unsurları............................................................................. 489
1. Tanımı.............................................................................................................................................. 489
2. Unsurları......... ............................................................................................................................... 489
a. Sözleşmenin Konusunun Bir Eser Olması........................ 489
b. Bir Eseri Meydana Getirme................................................................................................... 491
c. Ücret............................................................................................................................................ 493
d. Tarafların An aşması................................................................................................................496

B. Sözleşmenin Tarafları.................................................................................................................. 496

1. Yüklenici......... ......................................................................................................... 496


a. Genel Olarak..............................................................................................................................496
b. Alt Yüklenici...............................................................................................................................497
c. Genel Yüklen ci.......................................................................................................................... 499
d. Anahtar Teslim Yüklenici....................................................................................................... 500
2. İş Sahibi.......................................................................................................................................... 501

C. Şekli...................................................................................................................................................... 501

D. Hukuki Niteliği.................................................................................................................................503
1. Genel Olarak................................................................................................................................. 503

E. Yüklenicinin Borçları..................................................................................................................... 505

1. Yüklenicinin Eseri Meydana Getirmeve Teslim Borcu.................................................. 505


a. Genel Olarak.............................................................................................................................. 505
b. Eseri Teslimde Temerrüt........................................................................................................ 505
2. Yüklenicinin İşe Zamanında Başlama ve Devam Etme Borcu.....................................521

3. Yüklenicinin Ayıba Karşı Tekeffül Borcu........................................................................... 528


a. Şartları........................................................................................................................................ 528
b. İş Sahibinin 4yıba Karşı Tekeffülden DoğanHakları...»................................................ 532
İçindekiler 25 |

4. Yüklenicinin Sadakat ve Özen Borcu................................ 541

5. Yüklenicinin Bildirimde Bulunma Borcu.......................... 544


6. Yüklenicinin Araç, Gereç ve Malzemeye İlişkin Borcu . .................................................544
7. Yüklenicinin İşi Bizzat Meydana Getirme Borcu.......... ...................................................545
F. İş Sahibinin Ücre: Ödeme Borcu............................................................................................. 546

1. Genel Olarak................................................................................................................................. 546

2. Götürü Bedelli Sözleşmelerde Olağanüstü Haller Sebebiyle Sözleşmenin


Uyarlanması veya Ortadan Kaldırılması.............................................................................. 549

G. Eser Sözleşmesinin Sona Ermesi............................................................................................ 553

1. Tam Tazminat Vermek Suretiyle Sona Erme................. 553


2. İfa Zamanından Önce Sözleşmeden Dönme.................. 560

3. Yaklaşık Keşif Eedelinin Aşılması Sebebiyle Sona Erme................................................ 560


4. İş Sahibinin Borçlu Temerrüdüne Düşmesi Sebebiyle Sona Erme............................ 563
5. İş Sahibinin Alacaklı Temerrüdüne Düşmesi Sebebiyle Sona Erme..........................564
6. İfanın İmkansız Hale Gelmesi Sebebiyle Sona Erme...»................................................ 566
a. İş Sahibi Yüzünden İfanın İmkânsızlaşması Sebebiyle Sona Erme.............................. 566
b. Eserin veya Eseri Oluşturan Malzemenin Yok Olması Sebebiyle Eser
Sözleşmesinin Sona Ermesi................................................. 569
c. Yüklenicinin Ölümü ya da Aczine Bağlı Olarak Eser Sözleşmesinin Sona Ermesi....575

V. Vekâlet Sözleşmesinden Kaynaklı Avukat - İş Sahibi Arasında Meydana


Gelen Uyuşmazlıktan Kaynaklı Davalar............................................................. 579
A. Giriş...................................................................................................................................................... 579
B. Avukat ile İş Sahibi Arasında Sözleşme Yapılmaması Durumunda Ücret
Uyuşmazlığı Davaları.................................................................................................................... 583
1. Avukatın İşe Başlamadan Önce Haklı Azledilmesi - Ha<sız İstifası Nedeniyle İş
Sahibinin Açacağı Alacak Davası...........................................................................................583
a. Giriş ve İlgili Mevzuat........................................................... 583
b. Görev........................................................................................................................................... 584
c. Yetkili Mahkeme....................................................................................................................... 584
d. Davacı - Davalı.......................................................................................................................... 584
e. Yargılama UsjIü........................................................................................................................ 585
aa. Delillerin Değerlendirilmesi............................................-................................................. 5S5
bb. Zamanaşımı Sûreleri........................................................ 586
cc. İbraya Yörelik Anlaşmaların Etkisi................................ 5S7
dd. Manevi Tazminat.............................................................. 587
ee. Dava Türü ve Değeri........................................................ 587
ff. İhtiyati Tecbir/Haciz ve Geçici Ödemeler..........................................................................587
2. Avukatın İşe Başlamadan Önce Haklı Azledilmesi - Ha<sız İstifası Nedeniyle İş
Sahibinin Açacağı Tazminat Davası....................................................................................... 591
a. Giriş ve İlgili Mevzuat........................................................... 591
b. Görev........................................................................................................................................... 591
c. Yetki..............................................................................................................................................592
d. Davacı - Davalı.........................................................................................................................592
I 26 Hıkuk Davaları

e. Yargılama UsjIü....................................................................................................................... 593


aa. Delillerin Değerlendirilmesi............................................ 593
bb. Zamanaşımı Sûreleri........................................................ 595
cc. İbraya Yörelik Anlaşmaların Etkisi.................................................................................... 595
dd. Tazminatın Mahsubuna İlişkin Özel Durumlar............................................................... 595
ee. Manevi Tazminat.............................................................. 595
ff. Dava Türü ve Değeri........................................................... 596
gg. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler....................................................................... 597
3. Avukatın İşe Hazırlık Aşamasında Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle
Açacağı Ücret Alacağı Davası............................................... 601
a. Giriş ve İlgili Mevzuat........................................................... 601
b. Görev........................................................................................................................................... 602
c. Yetki............................................................................................................................................. 602
d. Davacı - Davalı.......................................................................................................................... 603
e. Yargılama UsjIü........................................................................................................................ 603
aa. Delillerin Değerlendirilmesi............................................ 603
bb. Zamanaşımı Sûreleri........................................................ 604
cc. İbraya Yörelik Anlaşmaların Etkisi.................................................................................... 605
dd. Tazminatın Mahsubuna İlişkin Özel Durumlar............................................................... 605
ee. Manevi Tazminat.............................................................. 605
ff. Bekletici Mesele................................................................. 605
gg. Dava Türü ve Değeri........................................................ 606
hh. Karşı Vekâlet Ücretinin Talep Edilmesi............................................................................ 606
ii. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler..........................................................................607
4. Avukatın İşe Hazırlık Aşamasında Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle
Açacağı Karşı Vekâlet Ücretine Dayalı Tazminat Davası............................................... 612
a. Giriş ve İlgili Mevzuat........................................................... 612
b. Görev..........................................................................................................................................613
c. Yetki..............................................................................................................................................613
d. Davacı - Davalı.......................................................................................................................... 614
e. İlgili Mevzuat............................................................................................................................. 614
aa. Delillerin Değerlendirilmesi............................................................................................... 614
bb. Zamanaşımı Sûreleri, İbraya Yönelik Anlaşmaların Etkisi, Tazminatın Mahsubuna
İlişkin Özel Durumlar veManevi Tazminat................... 615
cc. Bekletici Mesele................................................................ 615
dd. Dava Türü ve Değeri........................................................ 615
ee. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler....................................................................... 617
5. Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haklı Azledilmesi - Ha<sız İstifası Nedeniyle İş
Sahibinin Açacağı Alacak Davası............................................................................................ 621
a. Giriş ve İlgili Mevzuat........................................................... 621
b. Görev........................................................................................................................................... 622
c. Yetki............................................................................................................................................. 622
d. Davacı - Davalı .......................................................................................................................... 622
e. Yargılama UsjIü........................................................................................................................ 623
aa. Delillerin Değerlendirilmesi............................................................................................... 623
bb. Zamanaşımı Sûreleri........................................................ 624
cc. İbraya Yörelik Anlaşmaların Etkisi................................ -................................................. 624
İçindekiler 27j

dd. Manevi Tazminat.............................................................. 625


ee. Dava Türü ve Değeri........................................................ 625
ff. İhtiyati Tecbir/Haciz ve Geçici Ödemeler..........................................................................626
6. Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haklı Azledilmesi - Ha<sız İstifası Nedeniyle İş
Sahibinin Açacağı Tazminat Davası....................................................................................... 631
a. Giriş ve İlgili Mevzuat........................................................... 631
b. Görev........................................................................................................................................... 631
c. Yetki............................................................................................................................................. 632
d. Davacı - Davalı.......................................................................................................................... 632
e. Yargılama UsjIü........................................................................................................................ 633
aa. Delillerin Değerlendirilmesi............................................-................................................. 633
bb. Zamanaşımı Sûreleri........................................................ 634
cc. İbraya Yörelik Anlaşmaların Etkisi................................ 634
dd. Tazminatın Mahsubuna İlişkinÖzel Durumlar............. . ................................................. 634
ee. Manevi Tazminat.............................................................. 635
ff. Bekletici Mesele................................................................. 635
gg. Dava Türü ve Değeri........................................................ 635
hh. İhtiyati Tedbir/Haciz ve GeçiciÖdemeler.........................................................................636
7. Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle
Açacağı Alacak Davası............................................................. 643
a. Giriş ve İlgili Mevzuat........................................................... 643
b. Görev........................................................................................................................................... 644
c. Yetki............................................................................................................................................. 644
d. Davacı - Davalı.......................................................................................................................... 645
e. Yargılama UsjIü........................................................................................................................ 645
aa. Delillerin Değerlendirilmesi............................................ 645
bb. Zamanaşımı Sûreleri........................................................ 646
cc. İbraya Yörelik Anlaşmaların Etkisi................................ 647
dd. Tazminatın Mahsubuna İlişkin Özel Durumlar............................................................... 647
ee. Manevi Tazminat.............................................................. 647
ff. Bekletici Mesele................................................................. 64S
gg. Dava Türü ve Değeri........................................................ 648
hh. Karşı Vekâlet Ücretinin Talep Edilmesi............................................................................ 649
ii. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler...................... _................................................. 649
8. Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haksız Azledilmesi Ha<lı İstifası Nedeniyle
Açacağı Karşı Vekâlet Ücretine Dayalı Tazminat Davası............................................... 663
a. Giriş ve İlgili Mevzuat........................................................... 663
b. Görevli Mahkeme.....................................................................................................................664
c. Yetkili Mahkeme....................................................................................................................... 664
d. Davacı......................................................................................................................................... 665
e. Yargılama UsjIü........................................................................................................................ 665
aa. Delillerin Değerlendirilmesi............................................................................................... 665
bb. Zamanaşımı Sûreleri........................................................ 667
cc. İbraya yörelik anlaşmaların etkisi.................................. 667
dd. Tazminatın mahsubuna ilişkin özel durumlar................................................................ 667
ee. Manevi tazminat.............................................................. 668
ff. Bekletici Mesele................................................................. 668
I 28 Hıkuk Davaları

gg. Dava Türü ve Değeri........................................................ 669


hh. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler....................................................................... 670
C. Avukat ile İş Sahibi Arasında Sözleşme Yapılması Durumunda Ücret
Uyuşmazlığı Davaları....................................................................................................................679
1. Avukatın İşe Başlamadan Önce Haklı Azledilmesi - Ha<sız İstifası Nedeniyle İş
Sahibinin Açacağı Alacak Davası......................................... 679
a. Giriş ve İlgili Mevzuat........................................................... 679
b. Görev........................................................................................................................................... 679
c. Yetki............................................................................................................................................. 680
d. Davacı - Davalı.......................................................................................................................... 680
e. Yargılama UsjIü........................................................................................................................ 681
aa. Delillerin Değerlendirilmesi............................................................................................... 6S1
bb. Zamanaşımı Sûreleri........................................................ 6S2
cc. İbraya Yörelik Anlaşmaların Etkisi................................ -................................................. 6S2
dd. Manevi Tazminat.............................................................. 682
ee. Dava Türü ve Değeri........................................................ 683
ff. İhtiyati Tecbir/Haciz ve Geçici Ödemeler..........................................................................683
2. Avukatın İşe Başlamadan Önce Haklı Azledilmesi - Ha<sız İstifası Nedeniyle İş
SahibininAçacağı Tazminat Davası........................................................................................ 686
a. Giriş ve İlgiliMevzuat........................................................... 686
b. Görev........................................................................................................................................... 686
c. Yetki..............................................................................................................................................686
d. Davacı - Davalı .......................................................................................................................... 687
e. Yargılama UsjIü..................................................................................................................... 688
aa. Delillerin Değerlendirilmesi............................................................................................... 688
bb. Zamanaşımı Sûreleri........................................................ 690
cc. İbraya Yörelik Anlaşmaların Etkisi................................ -................................................. 690
dd. Tazminatın Mahsubuna İlişkin Özel Durumlar............................................................... 690
ee. Manevi Tazminat.............................................................. 690
ff. Dava Tûrû ve Değeri........................................................... 691
gg. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler....................................................................... 692
3. Avukatın İşe Hazırlık Aşamasında Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle
Açacağı Ücret Alacağı Davası.................................................................................................. 696
a. Giriş ve İlgili Mevzuat........................................................... 696
b. Görev........................................................................................................................................... 697
c. Yetki ..............................................................................................................................................697
d. Davacı .......................................................................................................................................... 698
e. Yargılama UsjIü..................................................................................................................... 698
aa. Delillerin Değerlendirilmesi............................................ 698
bb. Zamanaşımı Sûreleri........................................................ 699
cc. İbraya Yörelik Anlaşmaların Etkisi....................................................................................699
dd. Tazminatın Mahsubuna İlişkin Özel Durumlar............................................................... 700
ee. Manevi Tazminat.............................................................. 700
ff. Bekletici Mesele................................................................. 700
gg. Dava Türü ve Değeri........................................................ 700
hh. Karşı Vekâlet Ücretinin TalepEdilmesi............................................................................. 701
ii. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler...................... 701
İçindekiler

4. Avukatın İşe Hazırlık Aşamasında Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle


Açacağı Karşı VekâletÜcretine Dayalı Tazminat Davası................................................ 706
a. Giriş ve İlgili Mevzuat........................................................... 706
b. Görev........................................................................................................................................... 707
c. Yetki..............................................................................................................................................707
d. Davacı - Davalı .......................................................................................................................... 708
e. Yargılama UsjIü..................................................................................................................... 708
aa. Delillerin Değerlendirilmesi............................................................................................... 708
bb. Zamaraşımı Sûreleri, İbraya Yönelik Anlaşmaların Etkisi, Tazminatın Mahsubuna
İlişkin Özel Durumlar ve Manevi Tazminat..................................................................... 709
cc. Bekletici Mesele................................................................ 710
dd. Dava Türü ve Değeri........................................................ 710
ee. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler....................................................................... 711
5. Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haklı Azledilmesi - Ha<sız İstifası Nedeniyle İş
Sahibinin Açacağı Alacak Davası............................................................................................ 716
a. Giriş ve İlgili Mevzuat........................................................... 716
b. Görev........................................................................................................................................... 716
c. Yetki ..............................................................................................................................................716
d. Davacı - Davalı .......................................................................................................................... 717
e. Yargılama UsjIü..................................................................................................................... 718
aa. Delillerin Değerlendirilmesi............................................ 718
bb. Zamanaşımı Sûreleri........................................................ 718
cc. İbraya Yörelik Anlaşmaların Etkisi................................ 719
dd. Manevi Tazminat.............................................................. 719
ee. Dava Türü ve Değeri........................................................ 719
ff. İhtiyati Tecbir/Haciz ve Geçici Ödemeler..........................................................................720
6. Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haklı Azledilmesi - Ha<sız İstifası Nedeniyle İş
Sahibinin Açacağı Tazminat Davası....................................................................................... 727
a. Giriş ve İlgili Mevzuat........................................................... 727
b. Görev 727
c. Yetki ..............................................................................................................................................727
d. Davacı - Davalı.......................................................................................................................... 728
e. Yargılama UsjIü........................................................................................................................ 729
aa. Delillerin Değerlendirilmesi............................................ 729
bb. Zamanaşımı Süreleri........................................................ 730
cc. İbraya Yörelik AnlaşmalarınEtkisi.................................. 730
dd. Tazminatın Mahsubuna ilişkinÖzel Durumlar.................................................................730
ee. Manevi Tazminat.............................................................. 731
ff. Bekletici Mesele................................................................. 731
gg. Dava Türü ve Değeri........................................................ 731
hh. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler....................................................................... 732
7. Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haklı Azli - Haksız İstifası Nedeniyle Bitirdiği
İşler İçin Açacağı Alacak Davası........................................... 739
a. Giriş ve İlgili Mevzuat........................................................... 739
b. Görev........................................................................................................................................... 739
c. Yetki............................................................................................................................................. 740
| 30 Hukuk Davaları

d. Davacı - Davclı.......................................................................................................................... 740


e. Yargılama UsjIü....................................................................................................................... 740
aa. Delillerin Değerlendirilmesi............................................ 740
bb. Zamanaşımı Sûreleri........................................................ 741
cc. İbraya Yörelik Anlaşmaların Etkisi.................................................................................... 742
dd. Bekletici Mesele............................................................... 742
ee. Dava Türü ve Değeri........................................................ 742
ff. İhtiyati Tecbir/Haciz ve Geçici Ödemeler...................... 743
8. Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle
Açacağı Alacak Davası............................................................. 751
a. Giriş ve İlgili Mevzuat........................................................... 751
b. Görev........................................................................................................................................... 752
c. Yetki..............................................................................................................................................752
d. Davacı - Davalı.......................................................................................................................... 753
e. Yargılama UsjIü........................................................................................................................ 753
aa. Delillerin Değerlendirilmesi............................................................................................... 753
bb. Zamanaşımı Sûreleri........................................................ 754
cc. İbraya Yörelik Anlaşmaların Etkisi.................................................................................... 755
dd. Tazminatın Mahsubuna İlişkin Özel Durumlar............. ................................................. 755
ee. Manevi Tazminat.............................................................. 755
ff. Bekletici Mesele................................................................. 756
gg. Dava Türü ve Değeri........................................................ 756
hh. Karşı Vekâlet Ücretinin Talep Edilmesi............................................................................ 757
ii. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler..........................................................................757
9. Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle
Açacağı Karşı Vekâlet Ücretine Dayalı Alacak Davası................................................... 771
a. Giriş ve İlgili Mevzuat........................................................... 771
b. Görev........................................................................................................................................... 771
c. Yetki..............................................................................................................................................772
d. Davacı - Davalı.......................................................................................................................... 773
e. Yargılama UsjIü........................................................................................................................ 773
aa. Delillerin Değerlendirilmesi............................................ 773
bb. Zamanaşımı Sûreleri........................................................ 774
cc. İbraya Yörelik Anlaşmaların Etkisi.................................................................................... 775
dd. Tazminatın Mahsubuna İlişkin Özel Durumlar............. ................................................. 775
ee. Manevi Tazminat.............................................................. 775
ff. Bekletici Mesele................................................................. 775
gg. Dava Türü ve Değeri........................................................ 776
hh. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler.................... 777
10. Avukatın İşe Başladıktan Sonra İş Sahibinin Karşı Tarafla Sulh Olması
Durumunda İş Sahibine ve Sulh Olunan Karşı Tarafa Açacağı Alacak Davası.... 787
a. Giriş ve İlgili Mevzuat............................................................................................................ 787
b. Görev........................................................................................................................................ 787
c. Yetki........................................................................................................................................... 788
d. Davacı - Davalı........................................................................................................................ 788
e. Yargılama Usulü......................................................................................................................789
aa. Delillerin Değerlendirilmesi.............................................................................................. 7S9
İçindekiler 3i^|

bb. Zamanaşımı Süreleri...................................................... 790


cc. bray3 Yönelik Anlaşmaların Etkisi............................... 791
dd. Dava Türü ve Değeri....................................................... 791
ff. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler....................................................................... 791

5. BÖLÜM KAMULAŞTIRMA HUKUKUNA İLİŞKİN DAVALAR


Av. Mehmet Ali GÖLCÜKLÜ

I. Giriş ve Mevzuat........................................................................................................ 803


II. Kamulaştırma Yapmaya Yetkili Kurumlar......................................................... 805
III. Kamulaştırabilecek Taşınmazlar ...................................................................... 806
IV. Kamulaştırmanın Şartları..................................................................................... 806
V. Kamulaştırma Kanunundan Doğan Davalar.....................................................807
A. İrtifak Hakkı Tesisi Davaları (2942 sk. 4.madde)............................................................. 807
1. Medeni Kanunda İrtifak Hakkı................................................................................................807

2. Kamulaştırma Kanununda rtifak Hakkı.............................................................................. 808


3. İrtifak Hakkı Nasıl Tesis Edilir?............................................................................................... 809
4. İrtifak Hakkı Hangi İdare Adına Tescil Edilir?................. 810
5. İrtifak Hakkınır Kaldırılması.....................................................................................................811
6. İrtifak Hakkı Kamulaştırma Bedelinin Hesaplanması................................................... 811

B. Taşınmaz Bedelinin Tespiti ve Tescil Davaları (2942 Sk. 10. m.).............................. 824
C. Kamulaştırmadan Artan İşe Yaramaz Kısmın Bedelinin Tahsili Davaları
(2942 Sk. 12/5. m.)....................................................................................................................... 836

D. Baraj Mücavirinde Kalan Taşınmaz Bedellerinin Tahsili Davaları


(2942 Sk. 12/6. m.)....................................................................................................................... 839

E. Maddi Hatalara Karşı Düzeltim Davaları (2942 S.K. 14. m.)....................................... 844

F. Kamulaştırma İşleminin İptali Davaları (2942 Sk. 14. m.)........................................... 846

G. Tapulu, Ancak Mülkiyeti İhtilaflı Taşınmazların Bedelinin Tespiti ve Tescil


Davaları (2942 Sk. 18. m.)........................................................................................................... 850

H. Tapusuz Taşınmazların Bedelinin Tespiti ve Tescili Davaları....................................854

I. Zilyede Ödenen Bedele İstihkak Davaları (2942 Sk. 19/8 m.)................................... 860

İ. Kamulaştırmadan Vazgeçme Halinde Açılacak Davalar (2942 S.K. 21. m.).......... 863

J. Taşınmazın Olduğu Gibi Bırakılması Halinde Açılacak Geri Alma Davaları


(2942 Sk. 23. m.)............................................................................................................................ 867

K. Geri Verilecek Kamulaştırma Bedelinden Düşülecek basara İlişkin Davalar


(2942 Sk. 24. m.)............................................................................................................................ 872

L. Acele Kamulaştırma Davaları (2942 Sk. 27. m.)............................................................... 875


M. Kamu Tüzel Kişi ve Kurumlan Arasında Mal Devirleri İçin Danıştay’da
Açılacak Davalar............................................................................................................................. 879

N. Avukat, Dava Vekili veya Diğer Görevlilere Sağlanan vararların Geri


istenmesi Davaları........................................................................................................................ 884
Hıkuk Davaları

O. Kamulaştırılan Taşınmaza Kesilen Mükerrer Tapunun İptali Davaları.................. 884

Ö. (9/10/1956 - 4/11/1983) Tarihleri Arasında Kamulaştırmasız El Konulan


Taşınmazlar İçin Açılacak Davalar (2942 Sk. geç. 6 m.).................................................887

P. 04.11.1983 den Sonra Gerçekleşen Kamulaştırmasız El Atmalar Sebebiyle


Açılacak Davalar.............................................................................................................................. 895

VI. Kamulaştırmasız El Atma Davaları..................................................................... 895


A. 09.10.1956 Tarihinden Önceki Dönem................................................................................ 895

B. 09.10.1956 - 04.11.1983 Tarihleri Arasındaki Dönem................................................. 896

C. 04.11.1983 Tarihinden Sonraki Dönem............................................................................... 896


1. Kamulaştırmasız Fiili El Atma Davaları.............................. 897
a. Fiili El Atman n Şartları............................................................................................................ 897
b. Kamulaştırmasız El Atma Davalarında Davacı............... 898
c. Kamulaştırmasız El Atma Davalarında Davalı................ 899
d. Kamulaştırmasız El Atma Davalarında Yetkili Mahkeme............................................... 899
aa. Müdahalenin Men'i Davalarında Yetkili Mahkeme...................................................... 899
bb. Bedel Davalarında Yetkili Mahkeme............................................................................... 899
e. Kamulaştırmasız El Atma Davalarında Görevli Mahkeme............................................. 900
f. Kamulaştırmasız Elatma Davalarında Yargılama Usulü...................................................901
g. Kamulaştırmasız El Atma Davalarında Zamanaşımı........................................................901
2. Kamulaştırmasız Hukuki El Atma Davaları...................... 903
a. Hukuki El Atmanın Şartları.................................................. 903
b. Problem 2942 sayılı Kanuna Eklenen Ek Madde ile Çözülmüştür.............................. 904
c. Hukuki El Atma Davalarında Davacı................................. 907
d. Hukuki El Atma Davalarında Davalı.................................. 907
e. Hukuki El Atma Davalarında Görevli Mahkeme........... . ................................................. 908
f. Hukuki El Atma Davalarında Harç ve Avukatlık Ücreti-.................................................908

VII. Ecrimisil Davaları...................................................................................................910


A. Ecrimisil Nedir?............................................................................................................................... 910

B. Ecrimisil Davalar nda YetkiliMahkeme............................................................................... 911

C. Ecrimisil Davalarında GörevliMahkeme............................................................................. 911

D. Arsa Vasfındaki Taşınmazlarda Ecrimisil Hesabı............................................................. 911

E. Arazi Vasfındaki Taşınmazlarda Ecrimisil Hesabı........................................................... 912


F. Kamulaştırmasız El Koyma Tazminatı İle Ecrimisil Dava arı Birlikte Açılabilir ...913

G. Ecrimisil Davalannda Harç ve Avukatlık Ücreti................................................................ 916

H. Ecrimisil Davalannda Zamanaşımı......................................................................................... 916

Kaynakça......................................................................................................................... 919
İçtihat Dizini................................................................................................................... 931
Dilekçe Dizini................................................................................................................. 947
Kavram Dizini................................................................................................................. 949
Kısaltmalar

BK : Borçlar Kanunu

Bkz : Bakınız

CMK : Ceza Muhakemesi Kanunu

DK : Dernekler Kanunu

DY : Dernekler Yönetmeliği

E. : Esas

EMK : Eski Medeni Kanun

HD : Hukuk Dairesi

HMK : Hukuk Muhakemeleri Kanunu

HUMK : Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu

K. : Karar

NHK : Nüfus Hizmetleri Kanunu

RG : Resmi Gazete

RGT : Resmi Gazete Tarihi

T. : Tarih

TBK :Türk Borçlar Kanunu

TMK :Türk Medeni Kanunu

TTK :Türk Ticaret Karunu

YHGK : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu


8. KISIM

ASLİYE HUKUK MAHKEMELERİNİN GÖREVİNE GİREN DAVALAR


---------------- ------------------------

1. BÖLÜM
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Av. Çilem BAHADIR’1


Av. Mutlu DİNÇ"

I. Giriş

Asliye Hukuk Mahkemesinin kuruluş, görev ve yargılama usulüne ilişkin ya­


sal hükümler, 26.09.2304 Tarih ve 5235 Sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemele­
ri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Ka-
nun'da (Resmi Gazete 07.10.2004, Sayı: 25606) düzenlenmiştir.

II. Asliye Hukuk Mahkemelerinin Kuruluşu

Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuru­
luş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'a göre, adli yargı ilk derece mahkemele­
ri, hukuk ve ceza mahkemeleridir. Hukuk mahkemeleri ise, sulh hukuk ve asliye
hukuk mahkemeleri le özel kanunlarla kurulan diğer hukuk mahkemelerini
ifade etmektedir.

5235 sayılı Yasan n 5. maddesine göre, hukuk mahkemeleri, her il merkezi


ile bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirle­
nen ilçelerde Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun olumlu görüşü alınarak Adalet
Bakanlığı'nca kurulur.

’* Avukat | Seçkin Yayıncılık Hukuk Yayınları Editörü (cbahadir@seckin.coT.tr)


" Avukat | Seçkin Yayıncılık Hukuk Yayınları Editörü (mdinc@seckin.com.tr)
I 36 Hıkuk Davaları

Asliye hukuk mahkemeleri tek hâkimlidir.

İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde hukuk mahkemelerinin birden fazla


dairesi oluşturulabilir. Bu daireler numaralandırılır. Özel kanunlarda başkaca
hüküm bulunmadığı takdirde, ihtisaslaşmanın sağlanması amacıyla, gelen işle­
rin yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak, daireler arasındaki iş dağılımı Hâkim­
ler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenebilir. Bu kararlar Resmi Gazete'de
yayımlanır. Daireler, tevzi edilen davalara bakmak zorundadır.

Hukuk mahkemeleri bulundukları il veya ilçenin adı ile anılır.

III. Asliye Hukuk Mahkemelerinde Görevli Personel

A. Genel Olarak

Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcı­
lıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik'in (RGT:
06.08.20152, RG No: 29437) 169. maddesine göre, mahkemelerde bir yazı işleri
müdürü, yeterli sayıda zabıt kâtibi, memur, mübaşir, hizmetli ve diğer görevli­
ler bulunur. Yazı işleri hizmetleri ilgisine göre mahkeme başkanı veya hâkiminin
denetimi altında, ilgili yazı işleri müdürü ve onun yönetiminde zabıt kâtibi,
memur, mübaşir, hizmetli ve diğer görevliler tarafından yürütülür.

B. Yazı İşleri Müdîırü

Her mahkemede bir kalem, yani yazı işleri örgütü, bu örgütün başında da
yazı işleri müdürü bulunmaktadır. Bunun yanında yeteri kadar zabıt kâtibi ve
memur yer almaktadır. Kalem işlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağla­
mak yazı işleri müdürünün sorumluluğundadır.

Yönetmeliğin 17C. maddesine göre yazı işleri müdürü, ilgisine göre başka­
nın veya hâkimin onayını alarak, zabıt kâtibi, memur, mübaşir ve diğer görevli­
ler arasında iş bölümü yapar. Yazı işleri bürosunun birden fazla hâkime bağlı
çalıştığı ilk derece hukuk mahkemelerinde tüm hâkimlerin onayı alınır.

Yazı işleri müdürü, hizmetlerin verimli ve düzeni bir şekilde yürütülmesi


için zabıt katipleriyle, memur ve diğer görevlilere işlerin öğretilmesi de dahil
olmak üzere her türlü tedbiri alır. İlgili yazı işleri müdürü ve personel işin birik­
mesi veya gecikmesinden birlikte sorumludur.

Yazı işleri müdürünün görev ve sorumlulukları; "mahkeme yazı işlerini denet­


lemek, talep hâlinde gerekçeli kararın tebliğini sağlamak, harç tahsil müzekkerele-
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 37 |

tini yazmak ve kesinleştirme işlemlerini yapmak, zabıt kâtipleri arasında iş bölümü


yapmak, dava dilekçesini ve havalesi gereken evrakı havale etmek, yönetimi altın­
da bulunan zabıt kâtipleri ve diğer memurları yetiştirmek, hukukî başvuru veya
kanun yolları incelemesi için dosyayla ilgili gerekli işlemleri yapmak ya da yaptır­
mak, bilirkişilere fizikî ortamda teslimi gereken dosyalarla ilgili işlemleri yerine ge­
tirmek, harcın hesaplanması ve hukuk mahkemeleri veznesi bulunmayan yerlerde
tahsiline ilişkin işlemleri yapmak, dosyaya ait kıymetli evmk ve değerli eşyanın uy­
gun yerde muhafazasını sağlamak, yargılamanın bulunduğu aşamanın gereklerini
yerine getirmek, arşivin düzenli tutulmasını sağlamak, teminatın iadesi gereken
hâllerde gerekli işlemleri yerine getirmek, mevzuattan kaynaklanan, başkan veya
hâkim tarafından verilen diğer görevleri yerine getirmek" şeklinde sayılabilir.

C. Zabıt Katibi

Tarafların ve hâk mlerin duruşmada yaptıkları işlemlerin resmi tanığı olan


kâtiplerin işve işlemleri de mahkemenin işleyişi bakımından son derece önem­
lidir. Zabıt kâtipleri hâkimin emri altındadır. Zabıt kâtiplerinin imzaladığı du­
ruşma zabıtları resmi belge niteliğinde olduğundan sahteliği ispat edilinceye
kadar geçerlidir. Bu bakımından hâkimler açısından düzenlenen yasaklılık ve ret
sebepleri zabıt kâtipleri açısından da geçerlidir. Sor olarak mahkemelerde,
memur statüsünde bulunan mübaşirler de önemli bir fonksiyon icra etmekte­
dir. Duruşma sırası gelen tarafları çağırmak, hâkim tarafından verilen emir ve
talimatları yerine getirmekle görevlidir.

Zabıt katibinin görev ve sorumlulukları; "duruşma ve keşiflere katılmak, baş­


kan veya hâkim tarafından yazdırılanlar ile doğrudan yazılmasına izin verilen
beyanları tutanağa yazmak, ara kararları yerine getirmek, gerekçeli kararları
başkan veya hâkimin bildirdiği şekilde yazmak, yargılaması devam eden dosyaları
düzenli ve eksiksiz bir şekilde muhafaza etmek, tamamlanıp kesinleşen dosyaları
arşive kaldırtmak, tarafların dosyaları incelemesine nezaret etmek ve dosya ince­
leme tutanağını düzer temek, karar ve tutanakları dikkat ve itina ile yazarak im­
zasız bırakmamak, cevabı gelmeyen müzekkerelerin tek'dini yapmak, dizi pusula­
sı düzenlemek, mevzuattan kaynaklanan, başkan veya hâkim ya da yazı işleri
müdürünün vereceği diğer görevleri yerine getirmek" şeklinde sayılabilir.

Bölge Adliye ve Adlî Yarg İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcı (ıklan İdarî ve Yazı İşleri Hiz­
metlerinin Yürütülmesine D3İr Yönetmelik md. 170.
Bölge Adliye ve Adlî Yarg İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hiz­
metlerinin Yürütülmesine D3İr Yönetmelik md. 170.
I 38 Hıkuk Davaları

D. Mübaşir

Duruşmalara ilişkn asli görevi bulunan mübaşirin görev ve sorumlulukları;


"kâtip tarafından hazıklanan ve duruşması yapılacak dosyaları incelenmek üzere
duruşma gününden önce hâkime götürmek, günlük duruşma listesini yapmak ve
görülebilecek bir yere asmak, duruşma sırası gelenleri duruşma salonuna davet
etmek, duruşmaya alınanların salondaki yerlerini göstermek ve buna uyulmasını
sağlamak, yemin verilmesi ve kararın açıklanması başta olmak üzere, duruşma ve
keşif esnasında izlenmesi gereken davranış kurallarını taraflara ve ilgililere açık­
lamak, müzekkereler ve tebligatların ilgili kurum ya da kişilere ulaşmasını sağla­
mak üzere posta ve zimmet işlemlerini yerine getirmen, duruşmanın gizli yapıl­
ması kararı alındığında solonu boşaltmak, başkan veyc hâkimin uygun bulduğu
kişilerin dosyadan fotokopi almasına yardımcı olmak, ertelenen duruşma tarihini
yazarak taraflara vermek, arşive gitmesi gereken dosyalar ile arşivden çıkarılması
gereken dosyalara ilişkin işlemleri yapmak ve arşivi düzenli tutmak, fizikî ortamda
sunulan evrakı en kısa sürede dosyasına düzenli bir şekilde takmak, ilgili mevzu­
atta belirlenen resmî kıyafeti giymek, başkan, hâkim /e yazı işleri müdürünün
vereceği diğer görevleri yerine getirmek" şeklinde sayılabilir.

IV. Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevleri ve Yetki

Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuru­
luş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 6. maddesini! 2. fıkrasına göre; Asliye
hukuk mahkemeleri, sulh hukuk mahkemelerinin görevleri dışında kalan ve özel
hukuk ilişkilerinden doğan her türlü dava ve işler ile kanunların verdiği diğer
dava ve işlere bakmakla görevlidir.

6100 sayılı Huku< Muhakemeleri Kanunu'nun 2. maddesine göre "Dava


konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin dava­
larla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme
bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.

Bu Kanunda ve ciğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye


hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir".

6100 sayılı HMK ile mal varlığına ilişkin davalarda, asliye hukuk ve sulh hukuk
mahkemeleri arasında dava konusunun miktar veya değerine göre yapılan ayrım
kaldırılmıştır. Dava korusunun değer veya miktarına bakılmaksızın mal varlığı hak-

Bölge Adliye ve Adlî Yarg İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı işleri Hiz­
metlerinin Yürütülmesine D3İr Yönetmelik md. 170.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 39 |

larına ilişkin davalarda görevli mahkeme aksine bir hüküm bulunmadıkça asliye
hukuk mahkemesidir. Kanunda açıkça sulh hukuk mahkemesinin veya aile mah­
kemesinin ya da başka bir mahkemenin görevli olduğunun belirtilmediği durum­
larda kişi varlığı haklarına ilişkin davalar da asliye hukuk mahkemesinde görülür.

Sulh hukuk mahkemelerinin görevleri ise Kanunun 4. Maddesinde tahididi


olarak sayılarak;

"(1) Sulh hukuk mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına bakıl­
maksızın;

a) Kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Ka­


nununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere,
kira ilişkisinden doğar alacak davaları da dahil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları
konu olan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları,

b) Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın poylaştırılmasına ve ortaklığın gide­


rilmesine ilişkin davaları,

c) Taşınır ve toş.nmaz mallarda, sadece zilyetliğin korunmasına yönelik


olan davaları,

ç) Bu Kanun ile ciğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk
hakimini görevlendird:ği davaları görürler", şeklinde belirtilmiştir.

Özel mahkemelerin kurulu olmadığı yerlerde asliye hukuk mahkemesi ge­


nel görevli mahkeme olarak, hangi özel mahkemenin görev alanına giriyorsa o
mahkeme sıfatıyla (hatta davacı tarafça dava dilekçesinde belirtilmemiş olsa
bile) davaya bakacaktır.

Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuru­
luş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'a göre; hukuk mahkemelerinin yargı
çevresi, bulundukları il merkezi ve ilçeler ile bunlara adli yönden bağlanan ilçe­
lerin idari sınırlarıdır.

Büyükşehir belediyesi bulunan illerde, büyükşehir belediyesi sınırları için­


deki il ve ilçelerin adı ile anılan sulh veya asliye hukuk mahkemelerinin yargı
çevresi, il ve ilçe sınırlarına bakılmaksızın Adalet Bakanlığı'nın önerisi üzerine
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.

Coğrafi durum ve ş yoğunluğu göz önünde tutularak bir hukuk mahkemesinin


kaldırılmasına veya yargı çevresinin değiştirilmesine, özel kanunlarında yargı çevre­
si belirtilmemiş olan hukuk mahkemelerinin yargı çevresinin belirlenmesine, Adalet
Bakanlığı'nın önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Kurulunca karar verilir.
2. BÖLÜM
KİŞİLER HUKUKUNA İLİŞKİN DAVALAR

Prof. Dr. Metin İKİZLER’*1


Av. Bade GÜVEN KARDEJ-

Av. Samet Can OLGAÇ-


Av. Dr. Ögr Üyesi Ahmet Cemal RUHİ-

M. Serhat YENER-

I. Gerçek Kişilere İlişkin Davalar’

A. Ad ve Soyadın Değiştirilmesi Davası

1. Giriş

Toplum içinde bir kişiyi diğerlerinden ayırt etmeye1, o kişinin ferdi ailevi ve
siyasi durumunu tayine yarayan birçok özellikleri vardır. Adı, yaşı, cinsiyeti,
evlilik durumu gibi. İşte bu özelliklerin tümü, kişinin halini belirtir.1

Kişinin hali ve bunları meydana getiren unsurlar d kimsenin özellikleri ol­


duğundan başkasına devredilemezler. Bir kişinin hüviyetinin tespitinde ilk bakı­
lacak unsur ise o kişinin adı ve soyadıdır.

Kişinin adı ve soyadı üzerindeki hak, kişilik haklarının bütün özelliklerini ta­
şır ve mutlaktır; şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olup bir başkasına devredile­
mez (TMK 24, 26).s

Atatürk Üniversitesi Huku< Fakültesi | Öğretim Üyesi (metinikizler@atauni.edu.tr)


Avukat | Ankara Barosu (badeguven@yahoo.com)
- Avukat | Ankara Barosu (av.sametcanolgac@gmail.com)
’* Avukat | Ankara Barosu - Haşan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi | Öğretim Üyesi
(acruhi@mynet.com)
- Şefaatli Noteri - Vakıflar Gerel Müdürlüğü Em.Hukuk Müşaviri - (mserhatyener@gmail.com)
3u kısım Av. Samet Can Ogaç ile Av. Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Cemal Ruhi tarafından hazırlanmıştır.

Akipek, Jale / Akıntürk, Turgut / Ateş Karaman, Derya: Başlangıç Hükümleri Kişiler Hukuku, 9. Baskı,
Beta Yayınları, İstanbul 2012, s. 429
1 YHGK Esas No: 2011/18-535, Karar No: 2011/622, Karar Tarihi: 12.10.2011
Özdemir, Hayrunnisa: "Türk ve İsviçre Medeni Hukukundo Ad Üzerindeki Hak ve Korunması", AÜHFD C.
57Sa. 3, 2008
h Hıkuk Davaları

Ad, kişileri, diğer kişilerden ayıran ve toplumsal ilişkilerde onu belirleyen


bir tanıtım4, bir işarettir.5 Özad ve soyad olarak ikiye ayrılmaktadır. Özad, aynı
soy ismi taşıyan kişileri birbirinden ayırmaya yarayan ada denilmektedir.5
Soyad7 ise aynı aileden gelen fertleri, diğer ailelerden gelen fertlerden ayırmaya
yarayan addır.5

1587 Sayılı Nüfus Yasasının 16. maddesi hükmün? göre, ahlak kurallarına
uygun düşmeyen veya kamu oyunu inciten adlar konulamaz. Adın ahlak kural­
larına uygun düşüp düşmediği veya kamu oyunu inciten nitelikte bulunup bu­
lunmadığı ve hak sahibi kişinin çevresinde bu adla tanınıp tanınmadığı araştırı­
larak sonuç doğrultusunda bir karar verilmesi gerekir.5

Soyadı, nesilden nesile intikal eden ve bir kişinin bir soya bir aileye bağlılı­
ğını ifade eden addır veya nesep bağı ile ya evlenme ile ya da evlat edinme yolu
ile yahut da idari kararla kazanılır. 24 Haziran 1934 tarihinde kabul edilen, 2
Temmuz 1934 günü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren, 2525 sayılı
Soyadı Kanunu ile kişive seçerek soyadı kazanma hakkı tanınmıştır.

Soyadı, nüfus kütüğüne yazılmakla belirlenmiş olur. Bir kimse zorunlu ola­
rak taşıdığı soyadını dilediği gibi ve dilediği zaman değiştiremez. Çarpışmakta
olan toplumsal yararla kişisel yararın bağdaştırılması için soyadının değiştiril-

Helvacı, Serap: Gerçek Kişiler, Legal Yay. İstanbul 2010, s. 169


Dural, Mustafa / Öğüz, Tufan: Türk Öze! Hukuku, Cilt: II, Filiz Kitabevi, İstanbul 2009, s. 156. Cen­
giz, Bilal: Türk Hukukunda Ad ve Adın Değiştirilmesi, Adalet Yay. Ankara 2011, s. 43. Yargıtay 18.
Hukuk Dairesinin bir ka-arında "Özel hukuk açısından od, kişiyi tanıtan ve onu diğer bireylerden
ayırmaya yarayan bir kavromdır. Kendine özgü kişiliği ve özvarlıçı olan her birey, boşkclorından
adıyla ayırt edilir, toplum ve ailesi içinde bununla yer alır. Onun içindir ki, her kişinin bir adının ol­
ması ve bunun nüfus siciline yazılmosı yasayla zorunlu kılınmıştır. Bu zorunluluk aynı zamanda kişi­
nin yoşomıylo özdeşleşen ve kişiliğinin oyrılmaz bir öğesini oluşturan adını özgürce seçmesi ve
onunla tanınması için kendisine tanınmış bir temel kişilik hakkıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasıy­
la güvence altına alınmış olan odm, kişilik haklan içerisinde taşıdığı önemi gözönünae bulunduran
4722 Sayılı Türk Meden, Ycsosında kişiliği korumaya dair hükümlerle yetinilmeyip (m.23-25), onu
ayrıco düzenlemek yoluna gidilmiştir (m.2S-27). Buna göre onılon Kanunun 27'nci maddesi hükmü
uyarınca adın değiştirilmesi, ancak haklı nedenlere doyanılcrak hekimden istenebilir ise de, kişiye
sıkı sıkıya bağlı olan ad üzerindeki bu hokkı kişinin kendisinden başkası kullanamoz" denilmektedir
(Y. 18. HD. Esas No: 2011/8493, Karar No: 2011/11442, Karar Tarih : 15.11.2011}.
Öztan, Bilge: Şahsın Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara 1993, s. 145

Her Türk öz adından başka soy adını da taşımağa mecburdur (Soyadı K. m.l). Söyleyişte, yazışta, imzada
öz ad önde, soy adı sonda kullanılır (m.2). Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve millet isimleriyle
umumi edeplere uygun oh-ayan veya iğrenç ve gülünç olan soyadları kullanılamaz (m.3). Mümeyyiz olan
reşit soy adını seçmekte serbesttir (m.5).
Abik, Yıldız: Kadının Soyadı ve Buna Boğlı Olarak Çocuğun Soyadı, Seçkin Yay. Ankara 2005. Dural /
Öğüz, s. 157
’ Yargıtay 18. HD. Esas No: 2005/7294, Karar No: 2005/8439, Karar Tarihi: 29.09.2005
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 43 |

mesi ancak haklı bir sebep bulunması halinde mümkündür. Haklı sebeplerin
neler olacağı konusunda belirlenmiş bir kural bulunmamakla birlikte, dürüstlük
kuralına göre, kişinin o soyadını taşımamakta bir yararı varsa soyadının değişti­
rilmesine cevaz verilmelidir. Ancak, edebe aykırı ve gülünç kelime ya da kav­
ramların, aşiret, yabancı ırk ve millet isimlerinin, rütbe ve memuriyet bildiren
isimlerin soyadı olarak alınmasına izin verilmez.

Soyadı, şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Reşit olmayan bir çocuk, reşit
olana kadar aile soyadını kullanmak zorundadır ancak reşit olduktan sonra so­
yadını değiştirmek üzere dava açabilir.

Bir kişinin özellikleri, hak ve fiil ehliyeti, hürriyeti, bedeni ve manevi varlık­
ları onun kişiliğini meydana getirir. Kişilik, insanın insan olması dolayısıyla ay­
rılmaz bir biçimde sahip olduğu hakları içerir. Bunlar para ile ölçülemeyen, dev­
redilmeyen ve mirasçıya geçmeyen mutlak haklardır. Hiçbir şekilde maddi
değere sahip değildirler. Kişinin adı ve soyadı üzerindeki hakkı da münferit bir
kişilik hakkıdır/3

Şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar, kural olarak, bizzat şahsın kendisi tarafından
kullanılabilir. Bu nedenle de kanuni temsilci tarafından kullanılması mümkün
değildir. Bu hakların kullanılmasına karar verme yetkisi kişidedir. İster idari,
ister kanuni temsilciye bu yetkinin kullanılması bırakılanaz.

Türk Hukuku Bakımından adın değiştirilmesine ilişkin düzenleme 4721


sayılı TMK 27. maddesinde yer almaktadır. Buna göre adın değiştirilmesi,
ancak haklı sebeplere dayanılarak hâkimden istenebilir. Dolayısıyla hâkim
kararı olmaksızın adın değiştirilmesi hiçbir şekilde mümkün değildir.J: Ayrıca
haklı bir sebebin varlığına dayanılması ve bunun de ispat edilmesi gereke­
cektir.

Kanunda yer alan adın değiştirilmesine ilişkin düzenleme öz ad ile soyadı


kapsamaktadır. Bu nedenle lakap ya da takma adın" ceğiştirilmesi için mahke­
me kararına gerek yoktur.13 Ayrıca kapalı kayıtta yer alan hususlara ilişkin olarak

Yılmaz, Merve: "Evli Katinın Soyadı”, TAAD Yıl: 3, Sayı: 10 (Temmuz 2012) s. 129 vd.; "Yorgıtay uygula­
malarında ve bitimse! çevrelerde ad üzerindeki hakkın şahso sıkı sıkıya bağlı bir temel kişilik hakkı olduğu
kabul edilmektedir" (Y. İS. HD. Esas No: 2012/4939, Karar No: 2012/5633, Karar Tarihi: 17.05.2012).
Kılınç, Ümit: "İsim ve Soyisim Hakkının Avrupa İnsan Hokları Sözleşmesi Kopsommdc Korunmosı" TBB
Dergisi 2010 |S9) s. 252 vd.
Müstear ad ve lakap hakk nda bknz. Dural / Öğüz, s. 157- 15S
Gençcan, Ömer Uğun Medeni Hukuk Davaları, Yetkin Yay. Ankara 2012, s. 330; Öztan: s. 152
l« Hıkuk Davaları

adın değiştirilmesi talep edilemez.*2" Yani kapalı kayıtta yer alan bilgileri değişti­
recek mahiyette değişiklik yapılmasına karar verilemez22

Adın değiştirilmesi, sadece adın veya soyadının ayren, yani tümüyle değişti­
rilmesi halinde değil, adın bir harfinin kaldırılması, eklenmesi, ada bir kelime ek­
lenmesi ya da kaldırılması halinde de söz konusu olacaktır. Adın yazılış şeklinin
değiştirilmesi de adın değiştirilmesi kavramı içerisinde değerlendirilecektir.2'

Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer konu ise adın kayıtlara yanlış geç­
mesi halidir. Bu durumda adın yerine başka bir adın konulması söz konusu olma­
dığından, adın değiştir Imesinden değil, adın düzeltilmesinden bahsedilecektir.

Hangi hallerin haklı sebep teşkil ettiği konusu her bir davadaki özel koşullara gö­
re mahkemece belirlerecektir. Bu belirleme yapılırken objektif koşullardan çok de­
ğiştirme isteminde bulmanın mahkemeye sunacağı özel nedenlerin dikkate alınması
gerekir. Bu özel, kişiye özgü nedenler; istemde bulunanın kişiliği, sosyal statüsü, aile
ilişkileri de gözönünde bulundurularak hakim tarafından değerlendirilmelidir.2'

24 Yargıtay İS. HD. Esas No: 2011/1320, Karar No: 2011/3811, Tarih: 22.C3.2011. Yargıtay 18. Hukuk Daire­
sinin bir kararırda "Mohkemece, davacının Türk votondcşlığındon çıkması nedeniyle nüfus kaydının ka­
palı olduğu, bu nedenle nüfus kayıtlan üzerinde herhangi bir işlem yapılmayacağı gözetilmeksizin isim
tashihine ilişkin davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi usul ve yosaya aykırı bulunmuştur" denil­
miştir (Yargıtay IS. HD. Esas No: 2010/13925, Karar No: 2011/1964, Karar Tarihi: 17.02.2011).
MADDE 14 - (1) Nüfus kaydının kapatılması; ölüm, gaiplik, Türk vatardoşlığımn koybı, evlenme, boşan­
ma, evlât edinilme, soybcğımn düzeltilmesi veyo reddi gibi olaylar nedeniyle bir kaydın üzerinde işlem
yapılamaz hole getiriimesdir.
(2) Kaydın kapotılmosıno ilişkin sebep ortadan kalktığında veya koydm yeniden açılmasını gerektirecek
yeni bir sebep ortaya çıktığında kayıt yeniden açılır. Kaydın açılmosındcn sonra kişise! durumdo meydana
gelmiş olan olaylar kişinin koydıno işlenir.
25 Dural / Öğüz: s. 168, BG E 80II 259

Cengiz: s. 50 vd. Y.18. HD. Esas No: 2007/7881, Karar No: 2007/8649, Karar Tarihi: 22.10.2007. Yargıtay
18. Hukuk Dairesinin bir karannda "Bir çocuğa soyadı verilmesi için o çocuğun doğum tarihinde annesi ile
babasının evli olup olmadğmo bakmak gerekir. Doğum gününde anne /e baba evli ise çocuk babanın, di­
ğer bir onlatımlo ailenin soyadını olocoktır. Çocuğun soyadı bu surette belirlendikten sonra, onun soyadı­
nı veloyet hakkına vs. nedenlere dayanarak değiştirmek Türk Medeni Kanununun 321. maddesindeki dü­
zenleme karşısında mümdin değildir. Ancak çocuk, ergin olduktan scnro Türk Medeni Kanununun 27.
maddesindeki koşulların varlığı halinde soyadını her zaman değiştirmek hakkına sahiptir. Velayet hakkı
anne ve baba için norma' şortlarda çocuğun ergin olmasına yani onsekiz yaşını tamamlamasına kadar
devam eden geçici bir haktır. Boşanma nedeniyle veloyet hakkının sırf onneye verilmiş olması çocuğun
soyadının değiştirilmesi için haklı bir neden sayılmadığı gibi hukuki mevzuat do buna cevaz vermemekte­
dir. Bir on için mevzuatın böyle bir duruma izin verdiği kabul edilse dahisonrodan gelişen sebeplerden do­
layı çocuğun yorarı açısından velayetin babaya yeniden verilmesi hallerinde bu kez caba, velayet hakkına
dayanarak tekror çocuğun soyadını değiştirmek isteyecektir. Mademki velayet kimde ise çocuk onun so­
yadını taşıyccoktır, o holce bobo bu hoktan mahrum edilemez. Böyle bir uygulamanın nüfus kayıtlarının
güvenilirliğini ve istikrarını zedeleyeceği ve asıl bu gibi uygulomolorın çocuğun ruh hali üzerinde çok derin
ve etkili travma yaratacağı oçıktır. Yergi mercilerinin bu durumu ve çocuğun yüksek yararını gözeterek
anne ile babanın yo da ailelerin hukuken oluşmuş statüleri değiştirmeye çalışmalarına izin vermemesi ge­
rekir" denilmiştir (Yargıtay 18. HD. Esas No: 2014/4364, Karar No: 2014/9494, Karar Tarihi: 29.05.2014).
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Ad ve soyadı kişiliğin ayrılmaz bir öğesidir. Kişi burunla anılır ve tanımlanır.


Ad veya soyadı niteliği gereği onu taşıyan kişi tarafından benimsendiğinde an­
lam taşır. Adını benimsemeyen kişiliği ile özdeşleştirmeyen kimsenin, adını
değiştirmek istemesi en doğal hakkıdır. Böyle bir durumda, ad değiştirme is­
temlerini içeren dava arda davacının tercih ve arzusunun ön planda tutulması
ve öncelikle dikkate alınması gerekir.

Türk Medeni Karununun öngördüğü "haklı neden" bu kapsam içerisinde


değerlendirildiğinde hakimin bu konudaki takdiri; ileri sürülen nedenin ve yeni
alınmak istenen ad veya soyadının toplum değerlerine ve kanunun buyurucu
kurallarına ters düşmeyen, özellikle başkalarına veya çevreye zarar vermeyen,
incitmeyen nitelikte bulunduğunun saptanmasıyla sınırlı olmalıdır."

Uygulamada örnek olarak verilen haklı sebep halleri genel hatlarıyla şun­
lardır: Çevresinde başka adla tanınıyor olmak, adın kötü şöhreti çağrıştırıyor
olması, küçültücü olmak, ekonomik zorunluluk olmak, dini değiştirmiş olmak,
uyruğu değiştirmiş olmak gibi.”

Karar Yeni takı an soyadları Türk dilinden alınır


Yargıtay 18. Hukuk Dairesine göre, din değiştirme nedeniyle özad değiştirilebi­
lirse de soyad değiştirilemez: "2525 Soyılı Soyadı Yosasının 3. ve Soyadı Tüzü-
ğü'nün 7. maddelerinde "yobonct ırk ve ulus adlorı soyadı oiorok kullanılomoz",
yine Tüzüğün 5. moddesinoe "yeni tokılan soyodlorı Türk dilinden alınır" hüküm­
lerine yer verilmiş olup, dovocının almak istediği soyodının onılan Yaso ve tüzü­
ğün sözü edilen hükümlerine aykırı olduğu gözetilmeden, Asloniskenoer olon
soyodının "Paramobinou" olorak değiştirilmesine karar verilmiş bulunması usul
ve yasoyc oykırıdır" denilmiştir (Yorgıtay 18. HD. Esos No: 2005/791, Karar No:
2005/738, Koror Tarihi: 14.02.2005). Yorgıtay 18. Hukuk Doiresinin bir kororın-
da "Somut oioyda; davacı, isteği ile Hıristiyon dinini tercih etmek suretiyle dinini
değiştirmiş ve bu husus, 29.01.2007 gününde idari koyıt düzeltme ile nüfus
kaydına işlenmiştir. Ramozan olarak taşıdığı ad İs<om dininin kutsal aylanndon
birinin aaıdır. Dovocının dinini değiştirmesinin yarında kendi dinini ve kültürel
yapısını yansıttığına inandığı adı kullanmok istemesi bir hoklı neden sayılmalıdır.
O holde, mohkemece yukoroo oçıklanan hususlarda dikkote alınorok, davanın
kabulüne koror verilmesi gerekirken reddi yolunoo hüküm kurulmosı doğru
görülmemiştir" denilmektedir. (Y. 18. HD. Esas No: 2007/7881, Karar No:
2007/8649, Karar Tarihi: 22.10.2007)

18 Y.18. HD. Esas No: 2007/7881, Karar No: 2007/8649, Karar Tarihi: 22.10.2007
■’ Gençcan: Medeni Hukuk Davoları, s. 330. Yargıtay’a göre, kişinin çev*esinde tanınıp bilindiği adını kul­
lanma hakkına sahip olması nedeniyle Türk vatandaşlığına geçmekle birlikte kullandığı adı tescil ettirmesi
mümkündür (Y. 18. HD. Esas No: 2012/6324, Karar No: 2012/8146, Karar Tarihi: 26.06.2012).
I * Hıkuk Davaları

Bunun yanında çrkin, iğrenç ya da kişinin ilerlemesine engel olacak nitelik­


teki haller, ticari faaliyetler nedeniyle de haklı sebeple adın değiştirilmesi talep
edilebilecektir.”

Değiştirilmek istenen ad veya soyadın niteliği konusunda Atatürk Kültür,


Dil ve Tarih Yüksek Kurumundan da görüş alınmalıdır:

"Türk Medeni Kanunun 27. maddesine göre, haklı sebebin varlığı halinde
soyadın değiştirilmesi mümkün olup, Yargıtay uygulamalarında kişinin toplum
içerisinde bilinip tanındığı soyadı ile anılmayı ve bunu kayden de taşımayı iste­
mesinin haklı sebep teşkil edeceği kabul edilmiştir.

Bu durumda mahkemece; soyadının Türk dilinden alınacağı şeklinde emre­


dici nitelikteki Soyadı Tüzüğünün 5. maddesi göz önünde tutularak alınmak
istenilen soyadının bu vasfı taşıyıp taşımadığı araştırılıp bu konuda Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumundan da görüş alınıp hasıl olacak sonuç doğ­
rultusunda karar verilmesi gerekirken haklı sebebin bulunmadığı ve davanın
ispotlanamodığı şeklindeki varit bulunmayan gerekçelerle reddi doğru bulun­
mamıştır".21

Her ne kadar ilgi i kurumdan görüş alınacak olsa da bu durum, yeni alın­
mak istenen adın bir anlamının olmasını zorunlu kılmamaktadır. 5490 sayılı
Nüfus Kanunu'nda ve gerekse yürürlükteki diğer yasalarda kişinin, almak istedi­
ği adın herhangi bir anlamının olması gerekmemektedir. Kişiyi mutlu edecek ve
onun benimsediği yeni ad, haklı neden bulunduğu takdirde nüfusta kayıtlı bu­
lunan adı ile her zaman değiştirilebilir.”

Yeni alınacak adın yasalara aykırılık teşkil etmemek, kişiyi ve onun yakınla­
rını incitecek nitelikte olmamak kaydıyla kullanılmasında mevzuat açısından hiç
bir engel bulunmamaktadır.

Adın değiştirilmesi davasıyla ilgili önemli bir konu da, 5490 sayılı Kanunun
36/1.b hükmünde yeralan düzenlemedir.

5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Yasası'nın 36/1-b maddesi ile, aynı konuya
ilişkin olarak nüfus kaydının düzeltilmesi davası
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

ana adına ilişkin kaydı, soyadı değişikliğinde ise eş ve ergin olmayan çocukların
soyadını da düzelteceği hüküm altına alınmıştı. Buna göre kayıt değişikliğine
ilişkin davalar sadece bir defa açılabilmekteydi.

Karar Bir kişinin adına ilişkin kayıt, ancak bir kez düzeltilebilir.

Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bir kararında; "5490 soyılı Konunun onılon
hükmü uyorınca bir kişinin ooına ilişkin kaydın ancak bir kez düzeltilebileceği
gözönünde bulunouruiorak, doho önce odı mahkeme koran ile tashih edilmiş
olan Leman'ın ooının ikinci kez tashihine karor verilmesi, yine 4721 soyılı Türk
Medeni Kanununun 27. moddesi uyorınca isim düzeltilmesine dair hükmün
ilon edilmesi gerekirken bu hususto koror verilmemiş olmosı usul ve yasayo
aykırıdır" denilmektedir. (Y. 18. HD. Esas No: 2011/1371, Karar No:
2011/3796, Karar Tarihi: 22.03.2011)

Yargıtay bu kesin sonucu kısmen olsun gidermek adına ana baba tarafın­
dan açılan değişikliklerin, ilgili kişinin açtığı dava sayılmayacağı gerekçesiyle
yumuşatmıştı.

Karar Davacıların babası tarafından açılmış dava ile soyadlarının değişmesi halin­
• de, davacılar tarafından açılmış bir davadan söz edilemez

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir kararında: "Herne kooar moode metninde,
nüfus kaydının düzeltilmesi dovasının ancak bir kere açılabileceğinden bahse­
dilmiş ise de, oavocılann babosı tarafından açılan davo ile oovacılann da davo
açtığını kabul etmek, Avrupa İnsan Hokları Sözleşmesi (İnson Haklorı ve Temel
Özgürlük>erin Korunmasına İlişkin Sözieşme)'nin 6. maddesi ile 1982 Anoyasa-
sı'nın 36 (Değişik: 03.10.2001-4709/H m.) mcodesinde düzenlenen "hak
arama özgürlüğü" ilkelerine tezat teşkil edecektir.

Dovacılotın babası tarafından oçılmış davo ile soyodlorının değişmesi halinde,


davocılar torafından oçılmış bir dovadan söz edilemez. Soyodı değişikliğinin,
aynı konuya ilişkin nüfus kaydının düzeltilmesi davosının oncok bir kere açıla­
bileceği hükmü kopsomındo değerlendirilmesi haklı nedenlerin varlığı halinde
davacının oova açma hakkının engellemesi sonucjnu doğurur ki, bunun kabu­
lüne olonak yoktur.

Diğer torofton reşit olmayon çocuklann bobaiannın değiştirdiği soyadını reşit


olana kador kullan malan zorunlu ve reşit olmodan açılan davo, ancok reşit
olana kooor onlorı boğloyacağmo göre, reşit oloukton sonro şahsa sıkı sıkıyo
bağlı boklarını kullanabilecekleri ve soyadının değiştirilmesini isteyebilecekle­
rinin, kabulü gerekir" denilmiştir. (YHGK Esas No: 2011/18-535, Karar No:
2011/622, Karar Tarihi: 12.10.2011}
|« Hıkuk Davaları

Anayasa Mahkerresi 30.03.2012 tarihli kararıyla bu hükmü iptal etmiştir:

"Nüfus kaydının düzeltilmesinin kapsamında ad, soyadı, cinsiyet, doğum


kaydı değişikliği gibi nüfus kayıtlarının düzeltilmesi davaları bulunmaktadır.
Genel olarak nüfus davalarında, en önemli dava açma koşulu davacının dava
açmakta hukuki yararının bulunmasıdır. Türk Medeni Kanunu'nun 27. maddesi­
ne göre, açılacak davalarda haklı sebepler göz önünde tutulacaktır. Nüfus kay­
dının düzeltilmesi davasında da haklı nedenin varlığı halinde 5490 sayılı Kanun-
'un anılan hükmü uyarınca ilgili kayıt ancak bir kez düzeltilebilecektir.

Anayasa'nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" başlıklı 17.


maddesinde, "Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkına sahiptir" denilmektedir. Buna göre kişinin yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma hakk< birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilemez, vazgeçi­
lemez temel haklardandır. Bu haklara karşı her türlü engelin ortadan kaldırıl­
ması da Devlete görev olarak verilmiştir.

Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde, herkesin meş­


ru araç ve yollardan yararlanarak yargı mercileri önünde davacı ya da davalı
olarak sav, savunma ve adil yargılanma hakkı bulunduğu belirtilmektedir.
Maddeyle güvence altına alınan dava yoluyla hak arama özgürlüğü, kendisi bir
temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden ge­
reken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili gü­
vencelerden birisidir.

Ad, soyadı, cinsiyet, doğum kaydı gibi kişilere ait k'mlik bilgileri ve aile bağ­
larıyla ilgili bilgiler vazgeçilmez, devredilmez, feragat edilmez, kişiye sıkı surette
bağlı kişilik hakları kapsamındadır. Kişilere ait kimlik bilgileri ve aile bağlarıyla
ilgili bilgileri içeren kayıtların kişilik haklarından olması, onlara hiçbir müdaha­
lede bulunulamayacağı anlamına gelmez. 5490 sayılı Kanun'un genel gerekçe­
sinde açıklandığı gibi, Türkiye Cumhuriyetinin en belirgin temel niteliklerinden
olan sosyal hukuk devletinin genel çerçevesi içerisinde Türk toplum yaşamı hu­
kuk kuralları ile düzenlenmiştir ve bu düzenlemenin konusunu oluşturan kişilere
ait çeşitli bilgiler de hukuk kurallarına uymanın bir gereği olarak kamu yönetim­
lerince kayıt altına alınmıştır. Bu nedenle, yasa koyucunun kamu yararı ve kamu
düzenini sağlamak amacıyla kişilere ait kimlik bilgilen ve aile bağlarıyla ilgili
bilgiler konusunda anayasal hakları ihlâl etmemek koşuluyla düzenleme yapma
yetkisi bulunduğu açıktır.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 51J

gerektiği gerekçesiyle Kurul çoğunluğu torofıncon kobui edilmemiş ve ön


sorun bu şekilde aşılmıştır" denilmiştir. (YHGK Esas No: 2013/18-464, Karar
No: 2013/1698, Karar Tarihi: 25.12.2013. benzer yönde. Yargıtay 18. HD.
Esas No: 2013/303, Karar No: 2013/3549, Karar Tarihi: 11.03.2013, Yargıtay
18. HD. Esas No: 2013/9502, Karar No: 2013/11338, Karar Tarihi:
12.09.2013)

Burada dikkat edlmesi gereken bir konu da, kişin n boşandığı eşinin soya­
dını kullanma konusunda talepte bulunmasıdır. Boşanma davasından sonra
açılan ve boşanılan kocanın soyadını kullanmaya izin talep edilen davada görev­
li mahkeme aile mahkemesidir.

Karar Boşandığı kocanın soyadının alınması talebine lişkin davada görevli mah­
keme aile mahkemesidir

Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin uygulaması da aynı yöndedir: "Mahkemece,


davonın Medeni Konunun 27. ve Nüfus Hizmetleri Konununun 36. maddesi
hükümlerine dayonan bir soy isim tashihi oovas< olmoyıp kadının boşondığı
kocosının soyooını kuiionmoya izin davosı olduğu ve bu oovado oile mahke­
mesinin görevli olduğu nozora alınarok davonın görev yönünden reddine
koror verilmesi gerekirken, yorgılomayo oevom edilerek yazılı şekilde karor
verilmesi usul ve yasoya aykırıdır". (Yargıtay 2. HD. Esas No: 2008/18445,
Karar No 2009/5190, Karar Tarihi: 23.03.2009)

Ancak TMK 178'deki zamanaşımı süresi dikkate alınmalıdır.

TMK 173'e göre '"‘Boşanma halinde kadın, evlenme ile kazandığı kişisel du­
rumunu korur; ancak, evlenmeden önceki soyadını yeniden alır. Eğer kadın ev­
lenmeden önce dul idiyse hakimden bekarlık soyadını taşımasına izin verilmesi­
ni isteyebilir. Kadının, boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bu­
lunduğu ve bunun kocaya bir zarar vermeyeceği ispatlanırsa, istemi üzerine
hakim, kocasının soycdını taşımasına izin verir. Koca, koşulların değişmesi ha­
linde bu iznin kaldırılmasını isteyebilir". TMK 178'e göre de "Evliliğin boşanma
sebebiyle sona ermes:nden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleş­
mesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğ
Hıkuk Davaları

Karar Boşanılan kocanın soyadının kullanılmasına ilişcin dava 1 yıllık zamanaşı­


mına tab dir

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin uygulaması da bu doğrultudadır: "Dovacı kocosı-


nın soyocının kullanmosıno karor verilmesini istemiştir. Toroflor 31.3.1997'de
boşanmış, dova ise 7.11.2003'te açılmıştır. Medeni Kanununun 178. maddesi,
evliliğin boşanma sebebiyle sono ermesinden doğon dova hakkının boşanmo
hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmesi ile zomanoşımıno uğra­
yacağını hükme bağlomıştır. Zamanaşımı definin davoyo cevap süresi içersin­
de ileri sürülmesi halinde incelenmesi imkon dahilindedir. (HUMK m. 189,
195)" (Yargıtay 2. HD. Esas No: 2004/5317, Karar No: 2004/5992)

Boşanma davası sırasında soyadı konusunda bir talepte bulunulmaması


veya bulunulmasına rağmen o konuda bir karar verilmeden boşanma kararının
kesinleşmesi halinde, kesinleşme tarihinden itibaren 1 yıl içinde boşanılan ko­
canın soyadının kullandırılması konusunda talepte bulunulması gerekir. Aksi
halde zamanaşımı sıkntısı söz konusu olacaktır. Bu nedenle zamanaşımı süre­
sinin geçmesinden sonra, eski eşinin soyadını kullanmak isteyen kişi, Asliye
Hukuk Mahkemesinde, soyadının değiştirilmesini talep edebilecektir.

3. Yetki

5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesinin 1/a bendinde, nü­
fus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarının düzeltmeyi isteyen şahısların yerle­
şim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açıla­
cağı hükme bağlanmıştır. Bu nedenle ad ve soyad değişikliğine ilişkin açılacak
davalarda yetkili mahkeme, istem sahibinin yerleşim yerinde bulunan asliye
hukuk mahkemesidir.14 Bu yetki kamu düzeninden olup hâkim tarafından resen
dikkate alınmalıdır.1’

Bu kuralın istisnası 5271 sayılı CMK 218'de görülmektedir. Mevcut düzen­


lemeye göre, ceza mahkemesine de bazı hallerde yaş düzeltme davası açabilme
imkânı verilmiştir. Bu halde yerleşim yeri mahkemesi kuralına özel bir istisna
getirilmiştir.

Yerleşim yeri, TMK 19 vd hükümleri çerçevesinde tespit edilecektir.

*’ Yargıtay 17. HD. Esas No: 2014/1591, Karar No: 2014/2198, Karar Tarihi: 20.02.2014
" Yargıtay 18. HD. Esas No: 2001/11732, Karar No: 2002/385, Karar Tarihi: 21.01.2002
8. Kısım Asliye Hıkuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

4. Davacı - Davalı

a. Davacı: Adın değiştirilmesi hakkı, şahsa sıkı sıkıya Dağlı haklardan olduğun­
dan davacı sıfatı da, adı değiştirilecek kişiye aittir."

Örnek Örneğin, torunun ölen dedesinin adının değiştirilmesi konusunda veya kişinin

o
sağ olan annesi adına dava açması halinde dava ehliyeti yoktur.

Karar Ölü veya sağ olduğu anlaşılan kişiler bakımından yakınlarının dava ehliyeti
yoktur
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bir kararında "somut oioyda, yoşomı süresince
nüfus kütüğünde yazılı K. odını toşıyıp bu odla öldüğü anloşılon dedenin odmın
değiştirilmesi istemiyle davacı torunu tarafından açılan davonın aktif husumet
ehliyeti yokluğunoon reddi gerekirken, mahkemece işin esasıno girilerek istem
gibi hüküm kurulmuş olmosı usul ve yosoyo oykır. görülmüştür" denilmektedir
(Y. 18. riD. Esas No: 2011/8493, Koror No: 2011/11442, Koror Tarihi:
15.11.2011). Başka bir kararda da "Ölü olduğu belirlenen kişinin soy isminin
değiştirilmesine ilişkin davanın oktif husumet ehliyeti yönünden reddine koror
verilmesi gerekirken dovanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir"
denilmektedir (Y. 18. HD. Esos No: 2010/2508, Koror No: 2010/7455, Karar
Tarihi: 18.05.2010). Yorgıtoy 18. Hukuk Dairesinin bir karannoa "köyden sağ
olan kişir.in (onnenin) odının değiştirilmesi istemeyle davacı (oğlu) torofmoan
açılan dovonın oktif husumet ehliyeti yokluğundan reddi gerekirken, mohkeme-
ce işin esosına girilerek istem gibi hüküm kurulmuş olmosı doğru görülmemiştir"
denilmiştir (Y. 18. HD. Esas No: 2010/2037, Koror No: 2010/6373, Koror Tarihi:
27.04.2010). Yargıtoy 18. Hukuk Dairesinin boşkobir kororında "Somut oioyda
ölü olduğu anioşılan (annenin) adının değiştirilmesi istemiyle davocı (oğlu)
torofındaı oçılon davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan reddi gerekirken,
mahkemece işin esosıno girilerek istem gibi hüküm kurulmuş olmosı usul ve
yasoya aykırı görülmüştür" denilmektedir (Y.18. HD. Esas No: 2009/7200, Korar
No: 2009/10977, Koror Tarihi: 01.12.2009).

:s YHGK Esas No: 2010/18-135, Karar No: 2010/136, Karar Tarihi: 10.03.2010. Yargıtay 18. HD. Esas No:
2010/11778, Karar No: 2011/26, Tarih: 17.01.2011. Yargıtay'a göre, her ne kadar ölü kişi adına adın de­
ğiştirilmesi talep edilemevecek olsa da, çoğun içinde az da vardır kuralı gereğince tespit kararı verilmeli­
dir: "Su boğlamdo bir kimsenin ölümünden sonra adının değiştirilmesine olanak yoktur. Dosyodo mevcut
nüfus kayıt örneğinde; dcvaanın anne adı H. olarak geçmektedir. Daroa, kendi nüfus koydındaki anne
edinin düzeltilmesini istediğine göre, çoğun içinde oz do vardır kurolı uyarınco düzeltme isteminin tespiti
de kapsoyocoğı dikkate alınarak dosyodo bulunan ve topianacok kon.tlarc göre koşulları oluştuğu tak­
dirde davacının annesi H. ile E. 'nin aynı kişi olduğunun tespitine karar verilmesi ile yetinilmesi gerektiği
dikkate alınmodon yerinde oimayon gerekçe ile davonın kobulüne koror verilmesi doğru görülmemiştir"
(Y. 18. HD. Esas No: 2012.4939, Karar No: 2012/5693, Karar Tarihi: 17.05.2012).
I« Hıkuk Davaları

ğumla kazandığı soyadını belirleme hakkının velayet hakkının kapsamında bu­


lunup bulunmadığıyla yakından ilgilidir.

İş bu noktaya geldiğinde soyadını yakından ilgilendiren, şahsi durum sicille­


rinin niteliği ve bu sicillerde yapılacak düzeltmelerle ilgili hükümlere kısaca de­
ğinmekte yarar görülmüştür

Nüfus kütükleri, kişilerin kimliklerinin, yerleşim yen adreslerinin, aile bağla­


rının, vatandaşlık durumlarının ve şahsi hallerinin belirlenmesi amacıyla ilçe ve
aile esasına göre nüfus olaylarının tescil edildiği, daimi olarak saklanması ge­
rekli resmi sicillerdir (5490 s. NHK. m. 5/1). Nüfus kütükleri; aile kütüğü, özel
kütük ve yedeklerinden oluşur.

Aile kütüklerinde de kişinin T.C. kimlik numarası, kişinin adı, soyadı, cinsiye­
ti, baba ve ona adı ile soyadları, doğum yeri ile gün, ay ve yıl olarak doğum
tarihi ve kütüğe kayıt tarihi, evlenme, boşanma, soybağının kurulması veya
reddi, ölüm, vatandaşlığın kazanılması veya kaybedilmesi, kişinin kayıtlı bulun­
duğu il, ilçe, köy, mahalle adı, cilt, aile ve birey sıra numarası, kişisel durumda
meydana gelen değiş'kliler veya yetkili makamlarca yapılan düzeltmeler, me­
deni hali, yerleşim yer. adresi gibi kişisel bilgiler yer alır (5490 s.NHK.m. 7).

Ad ve soyadının değiştirilmesi ancak haklı sebeplere dayanılarak hakimden


istenebilir. Adın değiştirildiği nüfus siciline kayıt ve tescil olunur. 2525 sayılı
Soyadı Kanununa göre taşınması zorunlu önad ve soyadı, Türk Medeni Kanunu­
nun 27. maddesi hükmünün kapsamındadır. Kanun, bj hükümde görevli mah­
kemeyi göstermemiştir.

Ne var ki; adın haklı sebeple değiştirilmesine ilişkin dava, kişisel durum sici­
lindeki mevcut kaydın değiştirilmesini ve düzeltilmesini gerektirdiğinden esas
itibarıyla "nüfus kaydnın düzeltilmesi" niteliğinde olduğu ve 5490 sayılı Nüfus
Hizmetleri Kanununun 36. maddesine göre de, görevli asliye hukuk mahkeme­
sinde açılıp karara bağlanacağı açık ve tartışmasızdır.

Dolayısıyla çocuğun önadının değiştirilmesi için yasal temsilcileri tarafın­


dan açılan davalarla, ergin kişilerin ad ve soyadlarının değiştirilmesi davaların­
da görevli mahkemenin 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesin­
de yer alan hüküm gereğince asliye hukuk mahkemes: olduğunda bir duraksa­
ma bulunmamaktadır

Çocuğun hangi soyadı alacağı konusunda, yukarıda gösterildiği gibi Türk


Medeni Kanununun 321. maddesinde, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununda,
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 57 |

Soyadı Nizamnamesinde ve Nüfus Hizmetleri Kanununun Uygulanmasına İlişkin


Yönetmelikte düzenlenmeler mevcuttur.

Bu düzenlemelere göre çocuk; evlilik içinde doğmuş se, ailenin başka bir ifade
ile babanın, evlilik dışında doğmuş ve babayla bir soybağı kurulmamış ise anası­
nın: soybağı ana ve babanın sonradan evlenmesiyle veya tanıma (TMK. m.295)
yahut da mahkeme kararıyla (TMK. m. 301) kurulmuş ise, babasının soyadını al­
maktadır. Bu düzenlemelerden çıkan sonuç şudur; çocuğun soyadı, ana ve baba­
sıyla soybağı ilişkisini göstermektedir. O halde, ergin olmayan çocuğun, doğumla
veya kan bağına dayanan soyboğının yahut da yapay soybağının (evlat edinme)
kurulmasıyla kazandığa soyadının; velayet hakkına sahip olan ebeveyn yahut çocuk
vesayet altında ise vasisinin talebiyle değiştirilip değiştirilemeyeceği sorunu, Türk
Medeni Kanununun 321. maddesi ve soybağının hükümleri esas alınarak çözüle­
cektir. Bu ve soybağının sonuçlarına ilişkin diğer hüküm'.er, Türk Medeni Kanunu­
nun "aile hukuku" baş'ığını taşıyan ikinci kitabında, "hısmlık" başlıklı ikinci kısmı­
nın "soybağının hükümleri" başlıklı ikinci ayırımında yer almaktadır.

4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve vargılama Usullerine Dair


Kanunun 4/1. maddesinde yer alan hükme göre; 4721 sayılı Türk Medeni Kanu­
nunun ikinci kitabından üçüncü kısım hariç olmak üzere (TMK m. 118-395) kay­
naklanan bütün aile hukukundan doğan dava ve işlerde aile mahkemeleri görev­
lidir. Bir uzmanlık mahkemesi olarak tasarlanan ve kendine özgü usul hükümleri
taşıyan bu Kanun, evvelce genel hukuk mahkemelerince bakılan aile hukukundan
doğan dava ve işleri bu mahkemelerden olarak uzmanlık mahkemesine vermiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun göresin belirlenmesi ve niteli­


ği başlıklı 1. maddesinde mahkemelerin görevinin ancak kanunla düzenleneceği
ve göreve ilişkin kuralların kamu düzeninden olduğu belirlendiğinden bu husus
mahkemelerce yargılamanın her aşamasında kendiliğinden gözetilmesi gerekir.

Yukarıya alınan yasal düzenlemeler ve yapılan açıklamalar dikkate alındı­


ğında mahkemece, davanın, ergin kişinin haklı sebeple soyadının değiştirilmesi
niteliğinde değil, evlilik içinde doğan çocuğun, doğumla kazandığı "aile soyadı­
nın" velayet hakkı kapsamında değiştirilmesi talebine ilişkin bulunması ve buna
ilişkin değerlendirmenin aile mahkemesi tarafından yapılması gerektiğinden
görev yönünden davanın reddi yerine isteğin esaston incelenerek kabulüne
karar verilmesi doğru görülmemiştir".”

” Yargıtay S.HD. Esas No: 2017/6795, Karar No: 2018/248, Tarih: 11.01.2018
Hıkuk Davaları

Karar Babasına bağlı olarak soyadı değiştirilen çocuk, ergin olduktan sonra bu
nedene dayalı olarak dava açamaz.

Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bir kararında "Soyadı, oile adıdır. Türk Medeni
Yosost'nın 321. maddesi hükmü uyarınco çocuk doğduğu ando ano ve bobo
evii ise oi'enin, evli değilse anonın soyadını taşır. 8abonın soyodının değişmesi
ile ailenir. (bu kişinin kendisi ile birlikte eşinin ve ergin olmayon çocuklorın da)
soyadı düzeltilir.

Bobonın açtığı soyadı (aile odı) değişikliğini içe'en dova ile ergin olmayon
çocuğun do soyodı değişmiş bulunduğundan, o çocuk ergin oldukton sonro
aynı konuda (aile soyadının değiştirilmesi istemli) davo açamaz; buna 5490
Soyılı Nüfus Hizmetleri Yasosının 36. maddesinin (b) bendi izin vermez. Açıkla­
nan tüm bu nedenlerle dovacının soyadının değiştirilmesi istemli davonın
reddi gerekirken, kabulü ile soyadmın-istem gibi- değiştirilmesine karor veril­
mesi doğru görülmemiştir" denilmiştir. (YHGK Esas No: 2008/18-471, Karar
No: 2008/478, Karar Tarihi: 02.07.2008; Yargıtay 18. HD. Esas No:
2010/7589, Karar No: 2010/11739, Karar Tarihi: 23.09.2010)

Soyadını doğumla birlikte TMK 321" çerçevesinde kazanan çocuk, ergin ol­
duktan sonra TMK 27'deki sebeplere dayalı olarak soyadının değiştirilmesini
hakimden talep edebi ecektir.

Karar Çocuklar ergin olduktan sonra TMK 27 çerçevesinde düzeltme davası açabi­
lirler.

Yargıtay 18. Hukuk Dairesine göre "TMK'nın 321. maddesi gereğince evlilik
birliği içinde doğon çocuklar bobanın soyodını tcşımok zorunda olup, dovacı
çocuk ergin olduktan sonro Türk Medeni Konunuzun 27. maddesindeki koşul-
lorın vori.ğı halinde soyodını her zoman değiştirmek hakkına sahiptir. Temyiz
inceleme tarihi itibariyle E. B. 18 yoşını ikmol etm:ş ve ergin bulunduğu, anne­
sinin veioyetinin son bulduğu, böylece kişiye sı'« sıkıyo boğlı bir hok olon
soyadı değişikliğinde oktifdavo ehliyetinin bizzotdavocı E.'ye geçişi nedeniyle
mohkemece yopılacak iş; oova dilekçesinin E. 8. 'eyöntemince tebliği ile dova-
yo dahil edilerek yapılocok yargılama sonucuna göre korar verilmesi gerekir"
(Yargıtay 18. HD. Esas No: 2014/73, Karar Ne: 2014/3774, Karar Tarihi:
03.03.2014).

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) "soyadı* başlıklı 321. maddesine göre; "Çocuk, ana ve baba
evli ise ailenin soyadını taşır. Ancok, ona önceki evliliğinden dolayı çifte soyodı toşıyorso çocuk onun ce-
kârhk soyadını taşır". 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 321. maddesinin gerekçesinde ise "... madde­
ye göre çocuk, ano ve bobo birbirleriyie evli ise ailenin, bildirleriyle evli değilse yoni çocuk yasal olmayan
bir birleşme sonucunda dûnyoyo gelmişse onanın soyodını taşır. Bobo i.e çocuk orasında tanıma ve baba­
lık hükmü ile soybağı kurulduğu hâlde oohi çocuk onanın soyodını alacaktır...” denilmektedir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Evli eş tarafından, evlenme ile edinilen soy isim değiştirilmesi talep edile­
meyecektir (TMK 187). Ancak evli kadının özadının değiştirilmesini tek başına
istemesine bir engel yoktur.

Uyan Burada cnemle dikkat edilmesi gereken konu, savcı tarafından, nüfus kaydı­
nın düzeltilmesi davası açılabilecek'”’ olmasına rağmen adın değiştirilmesi
davası savcı tarafından açılmayacaktır. Bu durum, adın değiştirilmesi talebi­
nin kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olmasının bir sonucudur.”

b. Davalı: Adın değiştirilmesi davalarında, HMK öncesi dönemde Nüfus Mü­


dürlüğüne husumet yöneltilerek davalar açılmakta ve Cumhuriyet Savcısı
da davada ilgili sıfatıyla yer almaktaydı.

HMK yürürlüğüyle birlikte adın değiştirilmesi davaları çekişmeli yargı ol­


maktan çıkarılarak çekişmesiz yargı işleri arasında sayıldı (HMK 382). Bu neden­
le 01.10.2011 tarihinde sonra açılacak adın değiştirilmesi davalarında husume­
tin Nüfus Müdürlüğüre veya Cumhuriyet Savcılığına yöneltilmesi gibi bir zorun­
luluk yoktur. Ancak Nüfus Müdürlüğünün, maddi ilgili sıfatıyla duruşmada yer
alması sağlanmalıdır. Ayrıca soy bağı ve mirasçılık durumları etkilenecek kişile­
rin de davaya dâhil edilmeleri gerekecektir.”

Uyarı Burada önem arz eden husus ise 6217 sayılı yasa ile yapılan değişikliktir.
Yargı Hizmetlerinin Hızlandınlması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Ya­
pılmasına Dair 6217 sayılı yasanın (14.04.2011 RG NO: 27905). 31. maddesiy­
le "c) 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayıl) Türk Medeni Konununun 138'inci
maddesinin ikinci fıkrosındo yer olon "ve Cumhuriyet sovcısının hazır bulun­
masıyla" ibaresi" yürürlükten kaldırılmıştır. Buna göre nüfus kaydının düzel­
tilmesi davalarında artık Cumhuriyet Savcısı yer almayacaktır.

Çocuğun adının konulması, velayet hakkından değil de genetik ana baba


olmadan kaynaklandığından ve adın değiştirilmesi a\nı zamanda yeni bir ad
koyma istemini de içerdiğinden, velayet hakkı bulunmayan genetik ana ya da
babanın taraf sıfatını alması sağlanmalıdır/-1

Hatemi, Hüseyin / Kalkan Oğuztürk, Burcu: Kişiler Hukuku, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2013, s. 7

Zevkliler, Aydın: Medeni Hukuk Pratik Çohşmolan, Turhan Kitabevi, Ankara 2009, s. 9S
Yargıtay İS. HD. Esas No: 2011/5857, Karar No: 2011/7153, Tarih: 14.05.2011
Gençcan: Medeni Hukuk Davaları, s. 330
II 60 Hıkuk Davaları

KARAR Taraflar boşanmış ve velayet davacı anneye verilmiş olsa da; ad değişikliği
davasını tek başına annenin açması mümkün değildir.

Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bir kararında; "Somur olayo gelince; adı değişti­
rilmek istenilen küçüğün anne ve babosının boşondıklan, küçüğün veioyetinin
davocı onneye verildiği, annenin de tek başıno eldeki davayı açtığı anlaşıl­
maktadır Taraflor boşonmış ve velayet dovacı onneye verilmiş olso do; bu
durum eldeki dovada dova dışı olan küçüğün bobosının gerçekte onun babası
olmosı durumu değiştirmez. Koldı ki, velayet şartlarında daho sonrooan olu­
şabilecek değişiklik nedeniyle velayetin bobayo verilmesi de ihtimal dâhilin-
dedir. Yucorıoo do belirtildiği üzere çocuğun odırtı anne ve babo birlikte belir­
lediklerinden değiştirilmesi talebini de yosol şart'orın oluşmosı holino'e mah­
kemeden birlikte istemeleri gerekir. Anne ve bobonın bu taleplerini birlikte
yapmamoion veya değişiklik üzerinde onloşomamoiorı holinoe birinin boşvu-
rusu üzer ne değerinin dovada tarof ola rok kotılımı sağlanmalıdır. Torof teşki­
line ilişkin bu husus davo şortı olup, kamu düzenine ilişkin olmaklo davonın
her aşamosındo mohkemece re'sen dikkot edilmesi gereken bir olgudur"
denilmiştir. (YHGK Esas No: 2010/18-643, Karar No: 2010/648, Karar Tarihi:
08.12.2010)

Soyadının değiştirilmesi konusunda önemli bir konuda kişinin babasının


soyadını almak istemesi halidir. Örneğin, küçüğün soyadının babasının soyadı
olarak düzeltilmesine ilişkin istek; babanın haklarını etkileyeceğinden davanın
adı geçen kişiye yönetilmesi, gösterdiği takdirde delillerin toplanarak sonucuna
göre karar verilmesi gerekir.”

5. İspat

5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 36. maddesine ve Türk Medeni


Kanun’un 27. maddesine göre açılan davalar niteliği itibariyle kamu düzenini
yakından ilgilendiren davalardır. Nüfus Sicilleri Devletin özel önem atfettiği
belge ve kayıtlardır. Bunların doğruluğu kamu düzeni ile ilgili olup, Hâkim doğru
sicil oluşturmak mecburiyetindedir.

Bir kimsenin doğumunda o kişinin velisi, doğan kişiye yasalara aykırı ol­
mamak kaydıyla dilediği adı vermekte serbesttir. Ancak, doğum tutanağı dü­
zenlenip bu ad nüfus kütüğüne işlendiği takdirde burun değiştirilmesi yukarı­
daki yasa hükmünde de değinildiği gibi ancak haklı bir sebebin varlığı ile müm­
kündür. Buradaki haki neden adının düzeltilmesi istenenin almak istediği yeni


Yargıtay 2. HD. Esas No: 2003/15107, Karar No: 2003/17028, Karar Tarihi: 22.12.2003
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

adla çevresinde, arkadaşları arasında tanınıp bilinmesine bağlıdır. Bu durumun


kanıtlanması için tanık beyanlarına başvurmak bir zoruıluluktur.14

Adın değiştirilmesi konusunda davacıya düşen ispat yükü, dayandığı haklı


nedenin gerçekleştiğini delillerle temellendirmektir. Bunun için uygulamada
daha çok tanık dinlenerek sonuca gidildiği görülmektecir.

Karar Haklı necenin varlığı davacı tarafından ispat edilmelidir.

Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bir kararında "Mohkemece tüm konıtlar topla­
nıp, bu bağlamoo dovacının göstereceği tonıkior do dinlendikten sonra oluşa­
cak sonuç doğrultusunoo hüküm kurulması gerekirken, hiç bir aroştırmo
yapılmooan dovacının göstereceği toniğin davocnın tolebine aykırı beyanoo
buiunmosının hayotın olağon okışıno ters olup tanık dinlenmesinin davoyı
uzatmoktan başka bir yarar sağiamoyacoğı belirtilerek tonik dinlenmeden
kişinin dilediği ismi kullanmasının Anayosol bir hak olup köyden engeli de
buiunmodığı gerekçesiyle davocının adının değiştirilmesine karar verilmiş
oimosı ooğru görülmemiştir" denilmektedir (Yargıtoy 18. HD. Esas No:
2011/3049, Karor No: 2011/5810, Karar Tarihi: 28.04.2011). Yargıtoy 18.
Hukuk Doiresinin başka bir koronnda "Görülmekte oion davooa, az yukorıoo
açıklanor. maddi ve yasal olgular dikkote olındığındo; davo konusu çocuğun
isminin "Ikra" yerine "İgro" olorok yozılmış olmasının, yazım işlemi sırosınoo
yapılan bir harf hotasınoon kaynoklandığı ve böylece ismin düzeltilmesi için
Türk Meceni Konunu'nun 27. moodesinde öngörülen "hoklı neden" koşulunun
somut o,ayın özelliği itiboriyle gerçekleştiği, isminin düzeltilmesi istenen
küçüğün davo tarihi itiboriyle henüz bir ayını dohi doldurmadığı dolayısıylo
başkoco delil ibrazı ve tanık dinlenilmesine yer jlmodığının kobulü gerekir"
denilmiştir. (YHGK Esas No: 2009/18-442, Karar No: 2009/465, Karar Tarihi:
04.11.2009)

Bunun yanında uygulamada hâkimlerin duruşma esnasında dinlediği tanık­


ların cep telefonlarına bakarak, kişinin isminin ne şekilde kaydettiğini tespit
ettikleri görülmekted r. Ayrıca kolluk araştırması yoluyla araştırma yapılarak
talepte bulunanın hangi ismi kullandığı araştırılmaktadır.

se
Yargıtay İS. HD. Esas No: 2011/2391, Karar No: 2011/4931, Karar Tarihi: 12.04.2011
Hıkuk Davaları

Kararlar Kişinin tanınıp bilindiği adı kullanmak istemesi haklı nedendir.

Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bir kararında; "4721 soyılı Türk Medeni Yasası­
nın 27. moddesi hükmüne göre adın ve soyadın düzeltilmesi hoklı nedenlere
dayonıloıok hokimoen istenebilir. Somut oioydo cavocı yonın davo dilekçesin­
de ileri sürdüğü hususlor dosyooa toplonan bilg' ve belgeler özellikte kolluk
araştırmcsı sonucu düzenlenen 2010/3582 sayıl yazı cevobı ile tonik Ş.'nin
anlatımı davacı iddiasını doğrulor nitelikte olup, dovocının "K."odıylo tanındı­
ğı anlaşılmaktadır. Bu durumoo onılon yasa moddesi hükmüne göre davooa
haklı neaenin varlığı sobit olduğundon oövanın kobuiü ile davacının odının
istem gibi düzeltilmesine hükmedilmesi gerekirken, yerinde oimoyan gerekçe
ile oovan n reddi doğru görülmemiştir" denilmededir. (Yargıtay 18. HD. Esas
No: 2011/9230, Karar No: 2011/12490, Karar Tarihi: 06.12.2011)

Yakınlık, soyadının değiştirilmesi için haklı neden teşkil etmez.

Yargıtay 18. Hukuk Dairesi bir başka kararında, erkeğin, eşinin soyadını taşı­
mak istemesi nedeniyle açtığı soyadı değişikliği davasının reddine karar veril­
mesi gerektiğini kabul etmiştir: "Dovacı ve şohit.er, dovocının eşinin ailesine
kendisini ooha yokın hissettiğini onların oturduğu köye taşındığını, bu nedenle
eşinin soyadını olmak istediğini bildirmişlerdir. Davocı, soyadlarını toşımaso
da korısı ve onun ailesine yakın olobilir. Yokınlık sevgi ve saygı mutioko oynı
soyadın taşınmasını gerektirmez. O sebeple haklı nedenin bu oovado mevcut
oimodığı sonucuna varılmolıdır". (Yargıtay 18. HD. Esas No: 1997/8141,
Karar No 1997/8859, Karar Tarihi: 07.10.1997}

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek tamundan da görüş alınmalıdır.

Yargıtay 18. Hukuk Dairesine göre; "Mahkemece; soyodının Türk dilinden


aiınocağı şeklinde emredici nitelikteki Soyodı Tüzüğünün 5. moddesi göz
önünde tutularok olınmak istenilen soyodının bu vosfı toşıyıp taşımadığı
araştırılıp bu konuda Atotürk Kültür, Dil ve Ta'ih Yüksek Kurumunoon do
görüş alınıp hasıl olacak sonuç doğ
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Nüfus kaydının değiştirilmesine ilişkin davalar, nüfus müdürü veya görev­


lendireceği memur önünde görülüp karara bağlanır (NHK m.36).

5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 36/1-a maddesi hükmüne göre,


kayıt düzeltme davalarının nüfus müdürü veya görevlendireceği nüfus memuru
huzuru ile görülüp karara bağlanması zorunludur/”

Ayrıca vekil araçlığıyla adın değiştirilmesi davası açılabilmesi için vekâlet­


namede özel yetki bulunması gerekecektir.

Karar Ad değişikliği davalarında özel vekaletname gereklidir.

Yargıtay ’-8. Hukuk Dairesinin bir kararında; "Kişiye sıkı sıkıya boğlı hoklaro'on
oian isim değişikliği davasının vekil oranlığı ile açılabilmesi için vekile verilen
vekoletncmeoe özel yetki oimosı gerektiği holde, genel vekoletname ile oçıl-
mış oavoöo, ovukata dava konusu işle ilgili özel yetkiyi içeren vekaletnamesini
ibraz etmesi için belli bir süre tomnması, bu süre içerisinde vekil vekaletname­
sini getirmediği yo do osil bir dilekçe ile veyo bizzat ouruşmayo gelerek özel
yetkisi bulunmoyan vekilin açmış olduğu davoya ve yopılon işlere icazet verdi­
ğini bildirmediği takdirde dovanın açılmamış soyılmasına karor verilmesi
gerekirken, bundan zühul ile davoya bokılıp esos hokkında hüküm kurulmosı
usul ve yosoya aykırıdır" denilmiştir. (Yargıtay 18. HD. Esas No: 2010/11236,
Karar No 2010/15315, Karar Tarihi: 30.11.2010)

Nihayet, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 27. maddesi uyarınca soya­
dının düzeltilmesine dair hükmün ilan edilmesi gerekir.

7. Adın Değiştirilmesine İtiraz

Adın değiştirilmesinden zarar gören kişiler, adın değiştirilmesi kararına iti­


raz edebileceklerdir.

Nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları, düzeltme talebinde bulunan ki­


şiler veya resmi kurumlarca talep halinde Cumhuriyet Savcıları tarafından açıl­
dığından, değiştirme kararının kaldırılması davası da aynı kişiler tarafından,
değiştirme kararını veren asliye hukuk mahkemesinde açılıp karara bağlanacak­
tır.”

Nüfus davaları genellikle gerçek kişiler tarafından açılmasına rağmen bu kayıtların doğru ve düzgün
tutulması aynı zamanda kamu düzenini de ilgilendirdiğinden Savcıların da davaname yoluyla dava açabi­
lecekleri kabul edilmiştir ıBabacan, Güngör / Uslu, Kazım: Uygulamaca Nüfus Davolan, Adalet Yay. An­
kara 2013, s. 1).
39
Gençcan: Medeni Hukuk Davaları, s. 331
I « Hıkuk Davaları

Burada dikkat edilmesi gereken konu, itirazın, değştirme kararını veren as­
liye hukuk mahkemesine değil, zarar gördüğü gerekçesiyle adın değiştirilmesi­
nin kaldırılmasını isteyen kişinin yerleşim yeri asliye hukuk mahkemesine yapı­
lacak olmasıdır/1 Ancak doktrin uygulaması farklı yöndedir. Dural/Öğüz ve
Özsunay'a göre, adın değiştirilmesine itiraz davası, değişikliğe karar veren mah­
kemede açılacaktır/’*

Kanaatimizce, ilk kararı veren mahkeme, değiştirme gerekçelerine temel


delilleri toplayan, dosyaya daha hakim olan mahkeme olduğundan, itirazı da bu
mahkemenin incelemesi daha doğru olacaktır. Aksinin kabulü halinde bir mah­
kemece verilen kesinleşmiş kararın başka mahkemece kaldırılması söz konusu
olur ki, bu da ikinci mahkemeye temyiz mahkemesi gib değer atfedilmiş olur.

8. İstinaf

Çekişmesiz yargı kararları da diğer yargı kararları gibi yazılır. Çekişmesiz


yargıda, kararlara karşı sadece yargılamada yer alan değil, aynı zamanda yargı­
lamada yer almasa dahi hukukî yararı olan "maddî anlamadaki ilgililer"de ka­
nun yoluna başvurablir (m.387). Kanun yoluna başvuruda süre kararı öğren­
meden itibaren iki haftadır (m.387).

Çekişmesiz yargı kararlarına karşı sadece istinaf yoluna başvurulabilir; kural


olarak temyiz yolu kapalıdır (m.387).

Kanunlarda aksine hüküm olmadıkça, çekişmesiz yargı kararları maddî an­


lamda kesin hüküm ouşturmaz (m.388). Maddî anlamda kesin hüküm oluştur­
madığından yargılamanın yenilenmesi istenemeyecektir.

Gençcan: Medeni Hukuk Davaları, s. 331


Dural / Öğüz: s. 171. Cengiz: s. 117
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Adın Değiştirilmesi Davası Dilekçesi

ANKARA NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NE

İSTEMDE BULUNAN..: Adı ve Soyadı (T.C. No:......)-Adres

VEKİLİ........................... .: Avukat Adı ve Soyadı- Adres

MADDİ.İLGİLİ............. ...Nüfus Müdürlüğü

KONU........................... .: Müvekkilin "...." olan adının "......" olarak değiştirilmesine karar veril­
mesi talebidir.

AÇIKLAMALAR.......... .:

Müvekkil..... aslen İngitere devleti vatandaşıdır (Ek-1, Vatandaşlık Belgeleri).

Müvekkil, Türkiye’de, ülkemiz vatandaşı olan .... isimli kişi ile ....... tarihinde evlenmiş
ve bu evliliğinden bir kız çocukları olmuştur (Ek-2, Nüfus Kayıtları).

Müvekkile, ülkemize geldiğinde, yabancı olan adını söyleyeme/en çevresindeki yakın akraba
ve dostları "Ayşe" adını vermişler ve müvekkil de o tarihten bu yana, yaklaşık 5 yıldır bu adı
kullanmaktadır.

Bunun yanında, ülkemize gelmekle birlikte İslam Dinini benimseyen müvekkil, resmiyette görülen
isminin başka bir dine mensupluğu ifade etmesi nedeniyle resmi ismini kullanmak istememektedir.

Fiiliyatta bu ismi kullanması ve bu isimle mutlu olması nederiyle müvekkilin adının "Ayşe”
olarak değiştirilmesine karar verilmesini talep ediyoruz.

HUKUKİSEBEPLER....: TMK 27, NHK 36 ve sair yasal mevzuat

HUKUKİ DELİLLER.1-) Nüfus Kayıtları, 2-) Tanık Anlatımları, 3-) Kolluk Araştırması, 4-) Va­
tandaşlık Belgesi, 5-) İfade Tutanakları ve sair yasal deliller

Tanıklar:

1- ) Adı ve Soyadı (T.C. No:......)- Adres

2- ) Adı ve Soyadı (T.C. No:......)- Adres

3- ) Adı ve Soyadı (T.C. No:......)- Adres

SONUÇ. VE TALEPYukarıda arz ve izah edilen nedenlerle resen araştırılacak sair sebeplerle;

Haklı davamızın kabulü ile müvekkil..... 'in, Olan adının Olarak değiştirilmesine ve
tesciline karar verilmesini talep ederim...... /..../2016

İstemde Bulunan Vekili

Avukat Adı ve Soyadı

Ekler:
1- ) Vekâletname
2- ) Nüfus Kayıtları

3- ) Yurt Dışı Vatandaşlık Kayıtları


I 66 Hıkuk Davaları

Soyadın Değiştirilmesi Davası Dilekçesi

ANKARA NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NE

İSTEMDE BULUNAN..: Adı ve Soyadı (T.C. No:......)- Adres

VEKİLİ........................... .: Avukat Adı ve Soyadı- Adres

MADDİ.İLGİLİ............. .: ...Nüfus Müdürlüğü

KONU........................... .: Müvekkilin "...." olan soyadının "......” olarak değiştirilmesine karar ve­
rilmesi talebidir.

AÇIKLAMALAR..........

1- ) Müvekkil...., aslen KKTC devleti vatandaşıdır (Ek-1, Vatandaşlık Belgeleri).

2- ) Müvekkil, Türkiye'ce, ülkemiz vatandaşı olan .... isimli kişi le ....... tarihinde evlen­
miş ve bu evliliğinden bir kz çocukları olmuştur (Ek-2, Nüfus Kayıtları).

3- ) Müvekkil, evlenmeden önce, KKTC devletinde soyadı komşunda bir düzenleme olmadı­
ğından, babasının adıyla arılmaktaydı (Ek-3, KKTC Nüfus Belgesi).

4- ) Müvekkil, 1970 yılında ülkemiz vatandaşı, Ahmet Kara isimi kişiyle evlendiğinden, soyadı
olarak ilk defa eşinin soyadını almıştır.

5- ) Aradan geçen 30 yıl boyunca da, eşinin soyadı olan "Kara” soyadını kullanmıştır.

6- ) Daha sonra müvekkil ve eşi, Ankara .. Aile Mahkemesin n E....... /.... K. sayılı ve
.......tarihli kararıyla boşanmışlardır (Ek- 4, Mahkeme Kararı).

7- ) Boşanmayla birlikte müvekkil soyadı, babasının adı olan "Ahmet" olarak kayıtlara geçmiş­
tir (Kızlık soyadı olmadığından ve evlenmeyle birlikte ilk defa eşinin soyadını almış olduğundan).

8- ) Müvekkil,... Bankasında çalışıyor olup resmi bir takım işlemler yapmaktadır. Bu işlemler­
de hep eski eşinin soyadını kullanmıştır. Buna ilişkin resmi yazışma belgelerini ekte sunuyoruz
(Ek-5).

9- ) Ayrıca müvekkil adna tescil edilmiş bulunan birçok eser bulunmaktadır (Ek- 6, Tescil Bel­
geleri).

10- ) Çevresinde 30 yıldır bu soy ismi kullanan, resmi yazışmalarında bu şekilde bilinen, fikri
gelişme belgelerinde bu şekilde ün kazanan müvekkilin, "Ayşe Ahmet" gibi anlamsız ve kargaşa
doğuracak ismi kullanması birçok sorunun doğmasına neden olacaktır, bu nedenle sayın mahke-
menizce, müvekkilin soyadının "Kara" olarak değiştirilmesine kararverilmesini talep ediyoruz.

11- ) TMK 178'de öngörülen 1 yıllık zamanaşımı süresi dolmuş olduğundan, aile mahkemesin­
de değil de sayın mahkemenizde dava açarak soyadının düzeltilmesine karar verilmesini talep
ediyoruz.

HUKUKİ.SEBEPLER....: TMK 27, NHK 36 ve sair yasal mevzuat


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar £j

HUKUKİDELİLLER....:

1- ) Nüfus Kayıtları,

2- ) Tanık Anlatımları,

3- ) Kolluk Araştırması,

4- ) Vatandaşlık Belgesi,

5- ) Mahkeme kararı,

6- ) KKTC Nüfus Belgelen,

7- ) Resmi Yazışma Belgeleri,

8- ) Marka ve Patent Tescil Belgeleri,

9- ) Gazete Haberleri ve sair yasal deliller

Tanıklar......................

1- ) Adı ve Soyadı (T.C. No:..... )- Adres

2- ) Adı ve Soyadı (T.C. No:..... )- Adres

3- ) Adı ve Soyadı (T.C. No:..... )- Adres

SONUÇ. VETALEP.....: Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle 'esen araştırılacak sair sebep­
lerle;

Haklı davamızın kabulü ile müvekkil..... 'in, "...." Olan soyadının Olarak değiştirilmesine
ve tesciline karar verilmesini talep ederim....../..../2016

İstemde Bulunan Vekili

Avukat Adı ve Soyadı

Ekler:

1- ) Vekâletname

2- ) Nüfus Kayıtları

3- ) Yurt Dışı Vatandaşlık Kayıtları

4- ) Ankara ..Aile Mahkemesinin .../.... E....../... K. sayılı ve .../.../..... tarihli kararı

5- ) Resmi Yazılar

6- ) Gazete Haberleri

7- ) Tescil Belgeleri
j 63 Hukuk Davaları

8. Kişisel Durum Sicillerinin Tutulmasından Doğan Davalar

1. Giriş

Kişisel durum sidli, kişilerin belli hallerinin kaydedildiği sicilleri ifade et­
mektedir. Doğum kütüğü, evlenme kütüğü, ölüm kütüğü gibi/’ Bu sicillerin
varlığı ile birlikte, devlet de birtakım avantajlar sağlamış olur/’

Doğumlara ilişkin bildirimler ve kimliği bilinmeyen bulunmuş çocuklar hak-


kındaki işlemler (TMK 41), kişisel durumdaki değişiklikler, özellikle evlilik dışı bir
çocuğun tanınması veya hâkimin babalığa karar vermesi, soybağının düzeltil­
mesi, evlat edinme ya da bulunmuş bir çocuğun soybağının belli olması işlemle­
ri (TMK 42), ölümlere ilişkin bildirimler (TMK 43), ölüm karinesine dayalı bildi­
rimler (TMK 44), gaiplik kararına ilişkin bildirimler (TMK 45) kütüklere işlenecek
belli başlı özel durumlardır.

TMK 36 gereğince, kişisel durum, bu amaçla tutulan resmi sicille belirlene­


cektir. Kişisel durum sicilin tutulmasına ve zorunlu bildirimlerin yapılmasına
ilişkin esaslar, ilgili kanunda gösterilecektir.

İlgili kanun olan 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu, 29.04.2006 tarihli
resmi gazetede yayınlanmış ve yürürlüğe girmiştir.

Ülkemizde nüfus işlemleri İç İşleri Bakanlığına bağlı Nüfus ve Vatandaşlık


Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. İlçelerde ise nüfus
işleri müdürlüğü taşra teşkilatı olarak görev yapmaktacır.

Nüfus kütükleri ilçe esasına göre tutulmakta olup nüfus olaylarında mey­
dana gelen değişimler, ilçe nüfus müdürlüklerince, a le kütüğüne ve merkezi
veri tabanına tescil edilirler. Bunun dışında her köy ve mahalle için de ayrı bir
aile kütüğü tutulmaktadır.

Mahkeme kararı olmadıkça, kişisel durum sicilinin hiçbir kaydında düzelt­


me yapılamaz (TMK 39). Buna ilişkin özel düzenlemeler bulunmaktadır. Örneğin
cinsiyet değişikliğine lişkin TMK 40. maddede, cinsiyetini değiştirmek isteyen
kimsenin, şahsen başvuruda bulunarak mahkemeden cinsiyet değişikliğine izin
verilmesini isteyebileceği kabul edilmiştir.

Yeni doğan birisinin nüfusa kaydedilmesi, ölen bir kişinin kaydının silinmesi gibi işlemler tamamen idari
yargı yolunu ilgilendiren konulardır (Babacan, Güngör / Uslu, Kazım: Uygulamada Nüfus Davdan, Ada­
let Yay. Ankara 2013, s. 6^
Dural, Mustafa / Öğüz, Tufan: Türk Özel Hukuku, Cilt: II, filiz Kitabevi, âtanbul 2009, s. 189
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 69 |

Kişisel durum sici, her ne kadar birden fazla sicilden oluşsa da özünde tek­
tir. Bu durum sicilde bütünlüğün ifadesidir. Bu bütünlük sadece ülkemiz açısın­
dan değil, yurt dışında bulunan Türk vatandaşlarının nüfus işlemlerine ilişkin
olayların da kaydedilmesini içermektedir. Bu halde konsolosluk ya da yetkili
diğer kişiler aracılığıyla kayıt işlemleri yapılabilecektir (NHK 5, 11,15).

Nüfus kayıtları ve bu kayıtların tutulmasına dayanak olan belgeler gizlidir.


Bunlar, yetkili ve sorumlu memurlar ile teftiş ve denetim yetkisi olanlar ve
mahkeme dışında kimse tarafından görülüp incelenemez (NHK 9).

Nüfus kayıt örneklerini; a) Bakanlık, b) Dış temsilcilikler, c) Asker alma iş­


lemleri için Milli Savunma Bakanlığı, ç) Adli makamlar, d) Adli işlemlerle sınırlı
olmak üzere kolluk kuruluşları, e) Evlenme işlemleri için evlendirme işlemini
yapmaya yetkili olanlar, f) Ölüm işlemleri için resmi sağlık kuruluşları, g) Kaydın
sahipleri veya bunların eşleri ile veli, vasi, alt ve üst soyları ya da bu kişilere ait
vekillik belgesini ibraz edenler, nüfus müdürlüklerinden doğrudan almaya yet­
kilidirler. Bu sayılanlar dışında kalan kurumlar ve tüzel kişiler, yazılı olarak baş­
vurmak ve istem nedenini açıkça belirtmek suretiyle Eakanlık veya mülki idare
amirinin emri ile nüfus kayıt örneğini alabilirler. Bakanlık bu madde hükümleri­
ni işletmek üzere Kimlik Paylaşımı Sistemi kurar. Yerleşim yeri adresi ve diğer
adres bilgilerinin verilmesi kişinin rızasına bağlıdır. Birinci fıkranın (g) bendinde
sayılan kişiler dışında <alan üçüncü şahıslar medeni ha bilgisi dışında bir kişinin
nüfus kaydına ilişkin örnek veya bilgi alamazlar (NHK 44).

Nüfus kayıtları ve buna dayanak belgeler resmi senet hükmündedir (NHK


5). Bu nedenle aksi ispat edilinceye kadar geçerli belgelerdendir. Aksinin ispatı
herhangi bir şekle tab değildir/"

Kişisel durum sici lerinin tutulmasından doğan nüfus kaydının düzeltilmesi,


nüfus kaydının iptali davaları ayrı bölümlerde incelendiğinden burada devletin
sorumluluğu hakkında açıklamalarda bulunulacaktır.

2. Görev

Kişisel durum sicillerinden doğan davalarda görevi mahkeme asliye hukuk


mahkemesidir (HMK 2, NHK 36).48

" YİBK, 14.OS.19S5, 4/10 sayılı (R.G. 1049). Akipek, Jale / Akıntürk, Turgut / Ateş Karaman, Derya: Baş­
langıç Hükümleri Kişiler Hjkuku, 9. Baskı, Beta Yayınlan, İstanbul 2012,s. 488.
Helvacı, Serap: Gerçek Kişiler, Legal Yay. İstanbul 2010, s. 192
| 70 Hıkuk Davaları

Kayıt düzeltme davalarında ise uygulama farklıdır. Taşınmazların, kadastro


tespiti ya da tapuya tescili sırasında mülkiyet hakkı sahibinin adı, soyadı, baba
adı gibi kimlik bilgilerinin kayda eksik ya da hatalı işlenmesi, kayıt düzeltme
taleplerinin kaynağını oluşturur. Bu tür taleplerde kimlik bilgileri düzeltilirken,
taşınmaz malikinin derişmemesi, diğer bir anlatımla mjlkiyet aktarımına neden
olunmaması söz konusu olduğundan bu talepler, 4721 sayılı Türk Medeni Ka­
nununun (TMK'nın) 1027. maddesi gereğince mahkemeye yapılırsa, 6100 sayılı
HMK'nın 382/ç-l maddesi gereğince çekişmesiz yargı usulüne göre sulh hukuk
mahkemesinde ve taşınmazın aynına ilişkin bulunduğundan, aynı Kanunun 12.
maddesi uyarınca taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde görülür.

3. Yetki

Kişisel durum sicillerinin hatalı tutulmasından kaynaklı davalarda NHK 36


gereğince ilgilinin yerleşim yeri mahkemesinde açılacaktır.

Tazminat ve rücu davaları, kişisel durum sicilinin tutulduğu yer mahkeme­


sinde açılır (TMK 38/son).

Buna göre devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin tutulduğu yer
mahkemesinde (TMK 1007), devletin vesayet dairelerinde görevli kişilere karşı rücu
davaları vesayet dairelerinin bulunduğu yere en yakın Asliye hukuk mahkemesinde
(TMK 469), vesayetle igili tazminat ve diğer rücu davalan vesayet dairelerinin bu­
lunduğu yer asliye hukuk mahkemesinde (TMK 469) görü üp karara bağlanacaktır.

4. Davacı - Davalı

a. Davacı: Davacı sıfatı, kişisel durum sicilinin düzelt Imesi konusunda hukuki
yararı bulunan ilgiliye aittir. Bu durum şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan ol­
manın bir sonucudur/’

Dava ehliyeti olmayan kimseler bakımından anne babanın velayeten dava


açması mümkündür.

YHGK Esas No: 2010/18-135, Karar No: 2010/136, Karar Tarihi: 10.0Î.2010. Yargıtay 18. HD. Esas No:
2010/11778, Karar No: 2011/26, Tarih: 17.01.2011. Yargıtay'a göre, her ne kadar ölü kişi adına adın de­
ğiştirilmesi talep edilemevecek olsa da, çoğun içinde az da vardır kuralı gereğince tespit kararı verilmeli­
dir: "Bu boğlamdo bir kimsenin ölümünden sonra adının değiştirilmesine olanak yoktur. Dosyodo mevcut
nüfus kayıt örneğinde; dcvaanın anne adı H. olarak geçmektedir. Darocı, kendi nüfus koydındaki anne
adının düzeltilmesini istediğine göre, çoğun içinde oz do vardır kuralı uyarınca düzeltme isteminin tespiti
de kapsayacağı dikkate alınarak dosyodo bulunan ve toolanacok kantlara göre koşullan oluştuğu tak­
dirde davacının annesi H. ile E. 'nin aynı kişi olduğunun tespitine karcı verilmesi ile yetinilmesi gerektiği
dikkate alınmodon yerinde olmayon gerekçe He davonın kabulüne koror verilmesi doğru görülmemiştir"
(Y. 18. HD. Esas No: 2012/4939, Karar No: 2012/5693, Karar Tarihi: 17.05.2012).
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 71J

Kişisel durum sici lerinin hatalı olarak tutulmasından doğan tazminat dava­
larında ise, davacı sıfatı zarar gören kişiye ait olacaktır.

b. Davalı: Kişisel du'um sicillerinin hatalı tutulmasından kaynaklanan düzelt­


me davaları HMK 382 çerçevesinde çekişmesiz yargı işi olduğundan davalı
sıfatına sahip kimse olmayacaktır. Ancak nüfus müdürlüğü ve Savcılık
maddi ilgili sıfatıyla davada yer alacaklardır. Ayrıca kişisel durum sicilinde
yapılacak düzeltme ya da değişiklikten menfaati etkilenecek olan kimsele­
rin de davaya katılması sağlanmalıdır.

TMK 38 gereğince kişisel durum sicillerinin hatalı tutulmasından kaynaklanan


davalar ise devlet aleyhine açılacaktır. Yani bu durumda davalı taraf devlet olacaktır.

Yabancı devlette nüfus işlemlerini yapan nüfus memurlarının işleminden kay­


naklı doğan tazminatlardan memurlar kişisel olarak sorumlu olacaklarından bu kişile­
rin işlemlerinden kaynaklanan davalarda davalı sıfatı da bu kişilere art olacaktır.

5. Mahkeme Kararı

TMK 39. maddesine göre kişisel durum sicilleri sadece mahkeme kararı ile dü­
zeltilebilir. Buna göre mahkeme açılan dava ile ilgili kendiliğinden araştırma yapa­
caktır. Mahkeme gerekli delilleri toplayacak, gerekirse key ve mahalle muhtarlıkla­
rındaki kayıtları inceleyip, ilgili kişileri tanık olarak dinleyecektir. Mahkeme kararı
verdikten sonra kararın bir örneğini nüfusta yanlış yazılan ismin düzeltilmesi için,
nüfus müdürlüğüne de gönderir. Ayrıca kararın bir suretinin ihbarda bulunan resmi
kuruma ve Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi gerek r/7

6. Devletin Sorumluluğu

Kişisel durum sici leri, devletçe atanan memurlar tarafından tutulmaktadır.


Yani sicil kayıtlarını tutmak ve örnek vermek bu memurların görevidir (TMK 37).

Bu kayıtların tutu masından doğan zararlardan devlet, kusursuz sorumluluk


ilkesi çerçevesinde sorumlu olacaktır (TMK 38).i! Devlet kendisi tazmin ettiği
zararı, kusurlu memura rücu edebilecektir.

Çiftçi, Selçuk: “Nüfus Davalarında Cumhuriyet Savasının Görevleri”, inkara 2007 s. 35 (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi).
Burada devlet açısından sonuç ödevin ihlali söz konusudur. Bu nederle kusursuz sorumluluk gündeme
gelmektedir (Kılıçoğlu, Mustafa: Tazminat Hukuku, Bilge Yay. İstanbul 2C14, s. 19 vd). Kusursuz sorumluluk­
ta zarar gören kişinin kusurun varlığını ispat etmek zorunluluğu yoktur. Aksine kusursuz sorumlu olan dava­
lının olayla zarar arasında uygun illiyet bağının bulunmadığını kanıtlaması gerekir. Sorumluluk hukukunun
önemli değerlerinden biri de zararla eylem arasında illiyet bağının bulurrrasıdır. İlliyet bağırın kesildiği du-
172 Hıkuk Davaları

Devlet vesayet dairelerinde görevli olanların hukuka aykırı eylemleri nede­


niyle sebebiyet verdikleri zararlardan doğrudan sorumlu olduğu gibi49 vasi, kay­
yım, yasal danışmanlara tazmin ettirilemeyen diğer zararlardan da sorumlu­
dur/'

Yabancı devlette nüfus işlemlerini yapan nüfus memurlarının işleminden


kaynaklı doğan tazmiratlardan memurlar kişisel olarak sorumlu olacaktır."

Madde gerekçesinde "Yürürlükteki Kanunun, Devlet memurlarının verdikle­


ri zararlardan doğrudan doğruya sorumlu olacağını öngören 37'nci maddesi
hükmünün, mevcut yasal düzenlememizle bağdaştırılması güçtür. Anayasamız
Devlet memurlarının görevleriyle ilgili olarak verdikler* zararlardan dolayı Dev­
letin sorumlu olduğunu, zararı tazmin eden Devletin kendi memuruna rücu
edebileceğini öngörmektedir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun düzenle­
mesi de, bu yöndedir. Bu nedenle madde, mevcut düzenlemeyle uyumlu hâle
gelecek şekilde yeniden kaleme alınmış, 468, 469 ve 1007'nci maddelerle para­
lellik sağlamak üzere ve Anayasanın 129'uncu maddesine uygun olarak mad­
deyle kişisel durum sicilinin tutulmasından doğan zararın, kusurlu memura rücu
edilmek kaydıyla tazmin edileceği hükmü getirilmiştir. Maddede ayrıca tazmi­
nat ve rücu davalarında hangi mahkemenin yetkili olacağı konusuna do açıklık
getirilmiştir" denilmektedir.

» TMK 1007 ile TMK 38 Arasındaki İlişki: 4721 sayılı Medeni Yasa'nın 38.
maddesi gereğince, kişisel durum sicilinin tutulmasından doğan zararlar,
kusurlu memura rücu edilmek kaydıyla, Devlet tarafından ödenir. Yine aynı
Yasa'nın 1007. maddesis: gereğince de, tapu sicilinin tutulmasından doğan
bütün zararlardan Devlet sorumludur.

rumlarda kusursuz soruml j olan kişi sorumlu tutulmayacaktır. Teoride ve uygulamada; mücbir sebep, zarar
görenin tam kusuru ve üçüncü kişinin ağır kusuruyla illiyet bağı kesilir ve kusursuz sorumlu olan kişi sorum­
luluktan kurtulur (Yargıtay 3. HD. Esas No: 2014/9412, Karar No: 2015/2427, Karar Tarihi: 27.02.2015).
Bu davalarda yetkili mahkeme, vesayet dairelerinin bulunduğu yerdeki asliye hukuk mahkemesidir.
Gençcan, Ömer Uğur: Medeni Hukuk Davaları, Yetkin Yay. Ankara 2013, s. 3S8 vd.

Gençcan: Medeni Hukuk Davaları, s. 3S8


Konu hakkında geniş bilgi için bknz. Temel, Cemil / Özülkü, Taner: Tapu Iptolino'en Doğan Tozminot
Davaları, Bilge Yay. Ankara 2011, s. 379 vd.; Karabasan, Mustafa Reşit: Sorumluluk Hukuku, Beta Yay. İs­
tanbul 1995, s. 693 vd.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar id

Karar TMK'nın 1007. Maddesi gereğince, Tapu sici inin tutulmasından doğan
bütün zararlardan Devlet sorumludur.

Yargıtay jygulamasından örnekler: "4721 soyılı TMK'nın 1007. maddesinin


"sorumlu'uk" kenor başlığını taşıyan 1007. maddesinde ''Topu sicilinin hatalı
tutuimosındon doğon bütün zarorlordan Devlet sorumludur. Devlet zororın
doğmasıroo kusuru bulunon görevlilere rücu eder" hükmü yer olmakto olup,
buroo'o Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur.

Kusursuz sorumluluk topu siciline bağlı çıkariann te ayni hakların yanlış tescili
sonucu değişmesi yo do yitirilmesi ile bu haklordan yoksun kolınması temeline
dayonır. Çünkü, sicillerin doğru tutulması görevini üstlenen ve taohhüt eden
Devlet, gerçeğe oykırı ve doyanoksız koyıtlordan doğan zararları do ödemekle
yükümlüdür. Kusurun varlığı yo do yokluğu Dev etin sorumluluğu için önem
taşımayıp, sadece Devletin memuruna rücu sırosmdoki iç ilişkide önemlidir".
(Yargıtay 15. HD. Esas No: 2014/20879, Karar No: 2014/31094, Karar Tarihi:
22.12.2014) "4721 soyılı TMK'nın 1007. moo'desinde, Topu sicilinin tutulma-
sıno'on doğan bütün zararlaroon Devlet sorumludur. Devlet zararın doğma-
sıno'o kusuru bulunon görevlilere rücu eder hükmü yer almokta olup, topu
sicilinin tutulması nedeniyle zorara uğroyan kişinin bütün zararlordon Devlet
sorumluour. Tapu kaydının iptoli nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek
zoran neyse, tazminotın miktorı, do o kadar olmalıdır. Gerçek zorar, topu
koydının iptali nedeniyle topu molikinin mal varlığında meydano gelen ozol-
mooır. Tozminot miktarı zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsoydı, zaror
görenin mol varlığı ne durumo'o olacak idiyse, oynı durumun tesis edilebilece­
ği miktor olmalıdır. (Yargıtay HGK'nın 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 -
2003/125 sayılı kararı, 29.09.2010 gün ve 2010/14-386-2010/427 sayılı
kararı, 15.12.2010 gün ve 2010/13-618-2010/663 sayılı kararı). Topu sicilinin
tutulmost görevini üstlenen devlet, bu sicile tonınan güvenden ötürü, hak
durumuna aykırı koyıtlordan doğan tehlikeyi de üstlenmektedir. Topu Sicil
Müdürü yo do memurunun kusuru olsun yo da olmosın sicilin tutulmosınoo,
kişilerin çıkorlorını koruyon hukuk kuralarına oyk.rı davronılmış olması Devle­
tin sorumluluğu için yeterlidir. Kusurun voriığı ya do yokluğu devletin sorumlu­
luğu için önem taşımamokto, sadece Devletin memuruna rücu holinoe iç
ilişkide etkili olmoktooır. Bu nedenle TMK'nın 1007. moddesinoe düzenlenen
sorumluluk objektif (kusursuz) sorumluluk türlerinden birisi olup, Borçlor
Kanunundaki hoksız fiil sorumluluğu ile ilgisi yoktur" (Y. 5. HD. Esas No:
2014/17292, Karar No: 2014/25627, Karar Tarihi: 11.11.2014).
I» Hıkuk Davaları

Bir olayda, davacı, nüfus idaresi tarafından düzenlenen sahte nüfus kimlik
belgesi kullanılarak, düzenlenen sahte vekâletname ile kendisine satılan
taşınmazın elinden alınması nedeniyle uğradığı zararın ödetilmesini istemiş­
tir.

Dosya içeriğinden, nüfus idaresi tarafından, gerçekte Hıdır Akdemir olmayan


kişiye Hıdır Akdemir’e ait bilgilerin yer aldığı sahte nüfus kimlik belgesi dü­
zenlendiği, sahte belgelerle davacıya satılan taşınmazın asıl sahibi olan Hıdır
Akdemirin tapu idaresi kayıtları arasında fotoğrafının bulunduğu görülmüş­
tür.

Hıdır Akdemir olmayan kişiye, onun adına düzenlenmiş sahte kimlik belgesi
veren nüfus idaresi, işlem yaparken gereken özeni göstermediğinden kusurlu
bulunmuştur.

Taşınmaz satış işlemi yapılırken kullanılan sahte nüfus kimlik belgesi ve sahte
vekaletnamedeki fotoğrafları taşınmazın asıl sahibi Hıdır Akdemir'in tapu
idaresince bulunan fotoğrafı ile karşılaştırılmadan işlem yapan tapu idaresi
de gerekli ve yeterli incelemeyi yapmadığından sorumlu tutulmuştur.

Yargıtay, sahte nüfus kimlik belgesi düzenleyen nüfus idaresi ile bu belgeye
dayanılarak hazırlanan sahte vekâletnameye göre işlem yapan tapu idaresinin
ortaya çıkan zarardan müştereken ve müteselsilen so'umlu tutulmaları gerek­
tiğine karar vermiştir/’

7. Tapuya Başvuru Zorunluluğu

Yeni tapu sicil tüzüğünün yürürlüğe girmesiyle birlikte, kayıt düzeltme da­
valarında öncelikle tapu idaresine başvuru zorunluluğu getirilmiştir. Buradan
olumlu bir sonuç alınamaması halinde mahkemede dava açılabilecektir. Ancak
uygulamada, bu yola oaşvurulmadan dava açılması halinde, mahkemece dava­
cıya süre verilerek başvuru yaptırılması istenmektedir.

Bakanlar Kurulunun 22.7.2013 tarihli ve 2013/5150 sayılı kararı ile kabul


edilen, 17.8.2013 tarihli ve 28738 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlü­
ğe giren yeni Tapu Sicil Tüzüğünün 28. maddesinde, kütük sayfası malik sütu­
nunda malikin adı ve soyadı, baba adı ile edinme nedeni, tarih ve yevmiye nu­
marasının yazılacağı, tüzel kişilerin unvanlarının tam olarak yazılacağı ve paylı
mülkiyette pay miktarı; paydaşların adı, soyadı ve baba adından sonraki kısım­
da, kesirli olarak gösterileceği ifade edilmiştir.

Tüzüğün 72. maddesinde, "Topu sicilinde değişikliğin, hak sahibinin istemi­


ne ya da yetkili makam veya mahkeme kararına istinaden yapılabileceği", 74.

S3
Yargıtay 4. HD. Esas No: 2308/8835, Karar No: 2009/4694, KararTanhi:31.03.2009
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 75 |

maddesinde ise "Kütük, yevmiye defteri ve yardımcı sicillerde, belgelere aykırı


basit yazım hatası yapıldığının tespit edilmesi hâlinde, müdür tarafından nedeni
düzeltmeler sicilinde açıklanarak, re'sen düzeltme yap'lacağı, istem belgesinde
yapılan yanlışlık veya eksiklik düzeltilerek, belgenin uygun bir yerine yazılmak
suretiyle taraflar ve tapu görevlilerince imzalanacağı ve sicilde buna uygun
düzeltme yapılacağı, ana veya yardımcı siciller üzerinde yapılmış hata veya
eksikliklerin, ilgililerce sunulan veya başka idarelerce düzenlenen belgelerden
kaynaklanması hâlinde, ilgililerin gerçek durumu kanıtlayın belgelere dayalı
başvuruları üzerine, istem, yevmiye defterine kaydedilerek gerekli düzeltme
yapılacağı, kütük, yevmiye defteri ve yardımcı sicillerde, belgelere aykırı tescil
veya esaslı yazım hatasının düzeltilebilmesi için ilgililerin yazılı olurunun alın­
ması gerektiği, ilgililerden birisinin yazılı oluru olmazsa, bu durum beyanlar
sütununda belirtilerek, 2Ö.9.2011 tarih ve 659 sayılı Kanun Hükmünde Karar­
name hükümlerine göre işlem yapılacağı, yapılacak düzeltmeler hatalı yazım­
dan sonra hak sahibi olmuş kişilerin hakkını etkileyici nitelikte ise, bu hak sahip­
lerinin de yazılı olurla-ının aranacağı, müdürlüğün ilgililerin bilgisi dışında yap­
tığı işlemleri tebliğ etmekle yükümlü" olduğu açıklanmıştır.

Tapu Sicil Tüzüğünün 75. maddesine göre, "Kadastro çalışmalarından kay­


naklanan malikin veya hak sahibinin adı, soyadı ve baba adına ilişkin tapu kütü­
ğündeki yazım hataları ilgilisinin başvurusu üzerine;

(1) a) Senetsizden tespitlerde; nüfus kayıt örneği ve taşınmazın bulunduğu


belediye veya muhtarlıktan alınacak fotoğraflı ilmühaber,

b) Kayda dayalı tespitlerde; dayanağı kayıt ve belgeler, incelenmek ve ge­


rektiğinde tanık ve varsa tespit bilirkişileri dinlemek ve zeminde inceleme
yapmak suretiyle istemin gerçek hak sahibinden geldiği belirlenirse, iste­
min yevmiye defterine kaydedilerek, düzeltileceği;

(2) Zeminde incelemenin, kadastro müdürlüğü teknik personeli ile birlikte


yapılacağı ve inceleme neticesinde teknik rapor düzenleneceği, zeminde
incelemede, komşu parsel malikleri, muhtar ve ciğer ilgililer dinleneceği;
vergi kaydı ve diğer her türlü bilgi ve belgeden yararlanılacağı,

(3) Tapu sicilindeki bilgilerin güncellenmesi ve eksikliklerin giderilmesinde de


yukarıdaki fıkraların uygulanacağı ve

(4) Bu madde hükümleri uyarınca kayıt düzeltmeleri için müdürlüklere başvu­


ru yapılmasının zorunlu olduğu", belirtilmektedir.
Lzı Hıkuk Davaları

Tüzüğün 26. maddesine göre ise mevzuat ve bu Tüzükte yer alan hükümle­
re uygun olmayan ve 4721 sayılı Kanunun 1011'inci maddesine göre geçici tes­
cil şerhine de imkân bulunmayan istemlerin geciktirilmeden, gerekçesi, itiraz
yeri ve süresi de belinilmek suretiyle reddedileceği, ret kararının, istem sahibi­
ne elden veya 11.2.1959 tarih ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre
tebliğ edileceği ve ret kararına, tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde mü­
dürlüğün bağlı bulunduğu bölge müdürlüğüne, bölge müdürlüğünün kararına
karşı da tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde Genel Müdürlüğe itiraz
edilebileceği belirtilmektedir.

Tapu Sicil Tüzüğünün 75. Maddesinde, "Bu madde hükümleri uyarınca ka­
yıt düzeltmeleri için müdürlüklere başvuru yapılması zorunludur." hükmü bu­
lunmaktadır.

Hal böyle olunca bu imkânın öncelikle tüketilmesi ve bu yolla bir sonuç


alınamaması durumunda ilgilinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 1027. mad­
desi gereğince mahkemeye başvurması zorunluluğu bulunmaktadır.

Yeni Tapu Sicil Tüzüğünün Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdiği


17.8.2013 tarihinden sonra, davacının, mahkemeye müracaat etmeden, önce­
likle ilgili tapu müdürlüğüne yukarıda açıklanan prosedüre uygun şekilde baş­
vurması, eğer bu talebinde istediği sonucu alamazsa daha sonra mahkemeye
başvurması gerekir.^

2-
Yargrtay 1. HD. Esas No: 2314/7135, Karar No: 2014/8359, Karar Tarihi: 22.4.2014
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 77

Kişisel Durum Sicillerinden Doğan Zararın Tazmini Davası Dilekçesi

ANKARA NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NE

DAVACI..................... : Adı ve Soyadı (T.C. No:...... )- Adres

VEKİLİ........................ : Avukat Adı ve Soyadı- Adres

DAVALI..................... : Maliye Hâzinesi (...Muhakemat Müdürlüğü)- Adres

KONU........................ : Kişisel durum sicilinin hatalı tutulmasındar kaynaklı tazminat talebidir.

DAVA DEĞERİ........ : 1C.000 TL (Fazlaya ilişkin dava ve talep hakkımız saklıdır.

AÇIKLAMALAR.......:

1- ) Müvekkil...,...... tarihinde Ankara ili Çankaya İlçesi.... mevkiinde kain ... ada ... par­
sel sayılı taşınmazı 500.00C TL bedelle,...isimli şahıstan satın almıştı' (Ek-1, Tapu Kaydı).

2- ) Daha sonra, müvekkilin taşınmazı satın aldığı ...isimli şahsın, sahte nüfus cüzdanı kullana­
rak tapuda taşınmazı kendi adına aldığı ve devamında da müvekkile sattığı tespit edilmiştir.

3- ) Bunun üzerine taşınmazın gerçek sahibi olduğunu iddia eden.Jsimli şahıs, müvekkil aley­
hine Ankara ...Asliye Hukuk Mahkemesinin E. sayılı dosyasryla tapu iptal ve tescil davası
açmıştır. Mahkeme davanın kabulüne karar vermiştir (Ek-2, Mahkeme Kararı).

3-) Tapu idaresinde ye' alan dosyada, gerçek tapu malikinin resmi ve imzası bulunduğu hal­
de, bu kişi olmayan başka bir kişiye, onun adına düzenlenmiş sahte kimlik belgesi veren nüfus
idaresi, işlem yaparken gereken özeni göstermediğinden kusurludur.

) Taşınmaz satış işlemi yapılırken kullanılan sahte nüfus kimlik belgesi ve sahte vekaletna­
4-
medeki fotoğrafları taşınmazın asıl sahibi ....’in tapu idaresinde buunan fotoğrafı ile karşılaştırıl­
madan işlem yapan tapu idaresi de gerekli ve yeterli incelemeyi yapmadığından sorumludur.

Tüm bu nedenlerle, sahte nüfus kimlik belgesi düzenleyen nüfus idaresi ile bu belgeye daya­
nılarak hazırlanan sahte vekaletnameye göre işlem yapan tapu idaresinin ortaya çıkan zarardan
müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmaları gerekir.

HUKUKİ SEBEPLER.: TMK 38 ve sair yasal mevzuat

HUKUKİ. DELİLLER..:

) Nüfus Kayıtları,
1-

) Tanık Anlatımları,
2-

3- ) Tapu Kayıtları,

4- ) Bilirkişi İncelemesi,

5- ) Mahkeme Kararı,

) Keşif ve sair yasal deliller


6-
Hıkuk Davaları

Tanıklar.................... :

1- ) Adı ve Soyadı (T.C. No:......)- Adres

2- ) Adı ve Soyadı (T.C. No:......)- Adres

3- ) Adı ve Soyadı (T.C. No:......)- Adres

ŞONUÇ.VE TALEP..: Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle resen araştırılacak sair sebeplerle;

Haklı davamızın kabulü ile fazlaya ilişkin dava ve talep hakkımız saklı kalmak kaybıyla şimdilik
10.000 TL maddi tazminatın zararın başlangıcı olan ....... tarihinden itibaren en yüksek faizi
ile birlikte davalıdan tahsiine, yargılama giderlerinin davalıya yönetilmesine, karar verilmesini
talep ederim...... /..../.......

Davacı Vekili
Avukat Adı ve Soyadı

Ekler:
1- ) Vekâletname

2- ) Mahkeme Karan
3- ) Tapu Kayıtları
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 79 |

C. Cinsiyet Değişikliği Davası

1. Giriş ve İlgili Mevzuat

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 40. maddesinde "Cinsiyetini değiştir­


mek isteyen kimse, şahsen başvuruda bulunarak mahkemece cinsiyet değişikli­
ğine izin verilmesini isteyebilir. Ancak, iznin verilebilmesi için, istem sahibinin
onsekiz yaşını doldurmuş bulunması ve evli olmaması ayrıca transseksüel yapı­
da olup, cinsiyet değ:şikliğinin ruh sağlığı açısından zorunluluğunu ve üreme
yeteneğinden sürekli biçimde yoksun bulunduğunu bir eğitim ve araştırma has­
tanesinden alınacak resmi sağlık kurulu raporuyla belgelemesi şarttır. Verilen
izne bağlı olarak amaç ve tıbbi yöntemlere uygun bir cinsiyet değiştirme ameli­
yatı gerçekleştirildiğinin resmi sağlık kurulu raporuyla doğrulanması halinde,
mahkemece nüfus siciinde gerekli düzeltmenin yapılmasına karar verilir" hük­
mü yer almaktadır.

Madde gerekçesinde "Yürürlükteki Kanunun 29'urcu maddesinin ikinci fık­


rası gereğince cinsiyet değişikliği dolayısıyla nüfus sicilinde gerekli değişikliğin
yapılabilmesi için kişinin önceden cinsiyetini değiştirmesi, bu değişikliğin resmi
sağlık kurulu raporuna dayandığının belgelendirilmesi yeterli görülmüştür.
Madde bu şekliyle mahkemeye, kişinin cinsiyetinin değiştirilmesi sonucu nüfus
sicilinde değişiklik yapma konusunda bir takdir yetkisi vermemekte, mahkemeyi
âdeta bir onay makamı hâline getirmektedir. 8u durum, gelişigüzel cinsiyet
değişiklikleri sonucu mahkemelerimizi, âdeta bir emrivaki ile karşı karşıya bı­
rakmaktadır. Bu amaçla yeni düzenlemede cinsiyet değiştirmek isteyen kişinin
bu değişikliğe gitmeden önce bizzat mahkemeye başvurması zorunlu kılınmış;
mahkemenin böyle bir izni verebilmesi bazı koşullara bağlanmak suretiyle yü­
rürlükteki 29'uncu maddenin ikinci fıkrasında olduğu gibi gelişigüzel cinsiyet
değişikliklerinin önüne geçilmek istenmiştir.

Bu koşulların başında kişinin mahkemeye bizzat başvurması gelmektedir.


Cinsiyet değişikliği şahsa sıkı sıkıya bağlı bir hak olup, du istemin bizzat cinsiyet
değiştirmek isteyen k'.şiden gelmesi gerekir. Ancak bu durum kişinin böyle bir
davayı mutlaka bizzat açması anlamında olmayıp, iradi temsil yolu da açıktır.

Değişiklik için arenan diğer önemli koşul, kişinin onsekiz yaşını doldurmuş
olması ve evli bulunmamasıdır. Henüz cinsiyeti yönünoen bir değişiklik zorunlu­
luğu bulunmayan ya da böyle bir zorunluluğun olup olmadığı belli olmayan
kişilerin bu yola başvurmasının önlenmesi bakımından en az onsekiz yaşın dol­
durmuş olması koşulu aranmış, bunun yanında bu kişinin evli olmaması koşulu
| 80 Hıkuk Davaları

do getirilmiştir. Toplumun temeli oton aile kurumunun cinsiyeti belirsiz kişiler


nedeniyle sarsılmasını önlemek amacıyla öncelikle kişinin evli olmaması öngö­
rülmüştür. Bu koşul, kişinin bu yandan evliliğini sürdürmesi, öte yandan bu evli­
lik devam ederken cinsiyet değişikliğine gitmesi, bunu eşinin ya da çocuklarının
ortak yaşantıları içinde yapmasının psikolojik ve ahlâkî tersliklerinin önüne
geçmek üzere konulmuştur.

Getirilen diğer önemli bir koşul, istem sahibinin transseksüel yapıda olması,
ruh sağlığı açısından cinsiyet değişikliğinin zorunlu bulunması ve kişinin üreme
yeteneğinden sürekli oiçimde yoksun olmasıdır. Bu yoıla cinsiyet değişikliği sa­
dece biyolojik açıdan değil, ruhsal açıdan da zorunlu oımo koşuluna bağlanmış­
tır. Bu koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin gelişigüzel doktor raporlarına
bağlanmaması için de uzmanlardan oluşan bir resmî sağlık kurulu raporu alın­
ması öngörülmüştür.

Maddenin ikinci fıkrası, hâkimin iznine bağlı olarak cinsiyet değişikliğinin


gerçekleştirilmesi hâlinde, bu hususun yine resmî sağıık kurulu raporuyla sap­
tanması koşuluyla hâkimin cinsiyet değişikliği için nüfus sicilinde değişiklik kara­
rı vermesini öngörmüştür" denilmektedir.

Aşağıda TMK. 40 ve madde gerekçesi çerçevesinde, cinsiyet değişikliğinin


hukuksal temelleri ve dikkat edilmesi gereken konular hakkında bilgiler aktarı­
lacaktır.

2. Görev

HMK 383 gereğince "Çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkeme, aksine


bir düzenleme bulunmadığı sürece sulh hukuk mahkemesidir".

Cinsiyet değiştirme davaları da çekişmesiz yargı işlerinden sayıldığından


HMK 383 gereğince görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesi olacaktır. Ancak
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesindeki "Nüfus kayıtlarına
ilişkin düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmi dairenin
göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri adresi­
nin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılır. Kayıt düzeltme
davaları nüfus müdürü veya görevlendireceği nüfus memuru huzuru ile görülür
ve karara bağlanır" hükmü gereğince, özel düzenleme olduğundan, cinsiyet
değişikliğine ilişkin kayıt düzeltme davaları, talepte bulunan ilgilinin yerleşim
yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde görüle­
cektir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 31J

"Dava Nüfus (Cinsiyet Değiştirilmesi İstemli) davas'dır.

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi'nin 2016/11554 esas 2016/11023 karar ve


21/11/2016 tarihli kararından da anlaşılacağı üzere; "Cinsiyet değişikliğine izin
istemi, 6100 sayılı HMK'nın 382/2-a-2 maddesinde çekişmesiz yargı işi olarak
düzenlenmiştir. HMK'nın 383.maddesine göre, çekişmesiz yargı işinde görevli
mahkeme, aksine bir düzenleme olmadığı sürece sulh hukuk mahkemesidir.

5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 36.maddesinin 1/a bendinde, nü­


fus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarının düzeltilme/ isteyen şahısların yerle­
şim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açıla­
cağı hükme bağlanmıştır.

Davacının talebinin çekişmesiz yargı kapsamında olmadığı, adı geçen ka­


nun maddeleri uyarınca asliye hukuk mahkemesinde görüleceği Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu'nun 25/12/2013 gün ve 2013/18-464 esas - 2013/1698 karar sayı­
lı ilamıyla da benimsenmiş olup bu nedenle 5490 sayılı Kanunun 36/1-a-b mad­
desi kapsamında olan uyuşmazlığın asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuç­
landırılması gerekmektedir." belirtilmiştir.

Somut olayda; dovacının cinsiyet değişikliğine izin verilmesi nüfus kayıtları­


na ilişkin düzeltmeyi içerdiği, yukarıda belirtilen Yargıtay kararları da gözetildi­
ğinde davacının talebenin çekişmesiz yargı kapsamında olmayıp davaya bakma
görev ve yetkili mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğu anlaşıldığın­
dan; Antalya 5.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2016/63 esas 2016/48 karar ve
19/02/2016 tarihli kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki
şekilde hüküm kurulmuştur"11

3. Yetki

HMK 384 gereğince "Konunda aksine hüküm bulunmadıkça, çekişmesiz


yargı işleri için talepte bulunan kişinin veya ilgililerden birinin oturduğu yer
mahkemesi yetkilidir".

Cinsiyet değiştirme davaları da çekişmesiz yargı işlerinden sayıldığından


HMK 384 gereğince yetkili mahkeme talepte bulunan kişinin oturduğu yer
mahkemesidir. Dikkat edilirse, burada yerleşim yeri değil, "oturduğu yer" mah­
kemesi denilmiştir. Ancak 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. madde-

Antalya Bölge Adliye Mahkemesi S. Hukuk Dairesinin Esas No: 2017'444, Karar No: 2017/321, Tarih:
04.04.2017
I 32 Hukuk Davaları
sindeki "Nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar
ile ilgili resmi dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafın­
dan yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkeme­
sinde açılır. Kayıt düzeltme davaları nüfus müdürü veya görevlendireceği nüfus
memuru huzuru ile görülür ve karara bağlanır" hükmj gereğince, özel düzen­
leme olduğundan, cinsiyet değişikliğine ilişkin kayıt düzeltme davaları, talepte
bulunan ilgilinin yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk
mahkemesinde görülecektir.

4. Davacı - Davalı

a. Davacı: Kişinin mahkemeye bizzat başvurması gerekmektedir. Bu durum


cinsiyet değişikliğinin şahsa sıkı sıkıya bağlı bir ha< olup, bu istemin bizzat
cinsiyet değiştirmek isteyen kişiden gelmesi gerektiğinin bir sonucudur.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, kişinin böyle bir davayı mut­
laka bizzat açması anlamında değildir. Kişi iradi temsil yoluyla dava açabi­
lecektir.

Uyarı Burada cnemle dikkat edilmesi gereken konu, savcı tarafından, nüfus kaydı­
nın düzeltilmesi davası açılabilecek59 olmasına rağmen cinsiyetin değiştiril­
mesi davası savcı tarafından açılmayacaktır. Bu durum, cinsiyetin değiştiril­
mesi talebinin kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olmasının bir sonucudur.97

b. Davalı: 6100 sayılı HMK ile birlikte çekişmesiz yargı işleri hukukumuzda
yasal temellerini bulmuştur. HMK 382'de örnek eme yoluyla çekişmesiz
yargı işleri sayılmıştır. Maddeye göre, kişisel durum sicilindeki kaydın dü­
zeltilmesi davalan çekişmesiz yargı işidir. Ayrıca, ismen zikredilmese de hâ­
kimin resen harekete geçtiği, taraflar arasında uyuşmazlık olmayan, ilgilile­
rin hak ileri sürne olanaklarının olmadığı durumlar da çekişmesiz yargı
kapsamında değerlendirilmiştir.

Bilindiği gibi cinsiyet değiştirme davaları niteliği itibariyle kamu düzeni ile
ilgilidir. Hâkim resen işlem yapmak durumunda olduğundan ve aynı zamanda
kişisel durum sicili olan nüfus kayıtlarında bir takım değişikliklerin yapılması
öngörüldüğünden cinsiyet değiştirme davaları çekişmesiz yargı davası niteliğin­
dedir. Bu nedenle davalı olarak hasım yoktur.

Hatemi, Hüseyin / Kalkan Oğuztürk, Burcu: Kişiler Hukuku, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2013, s. 7
Zevkliler, Aydın: Medeni Hukuk Pratik Çoltşmolan, Turhan Kitabevi, Ankara 2009, s. 9S
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar
Ancak davanın sonucu nüfus kaydında değişikliğ gerektirdiğinden Nüfus
İdaresi veya görevlendireceği memurun davaya katılması gerekir.” Bu nedenle
mahkemece yapılacak iş Nüfus İdaresi veya görevlendireceği memurun ilgili
sıfatıyla davaya katılması sağlanmalıdır (Nüfus K. 46 ve4721 sayılı yasa 39).”

5. Yargılama Usulü ve İspat

Çekişmesiz yargıda özel hükümler dışında, kura olarak basit yargılama


usûlü uygulanır (m.385/1).“ Çekişmesiz yargıda kural olarak re'sen araştırma
ilkesi geçerlidir (m.385/2).“

Mahkemece izlenecek yol, öncelikle, cinsiyet değişikliğinin psikolojik ve


ruhsal şartlarının oluşup oluşmadığı konusunda sağlık kurulundan rapor aldır­
mak, şartlar gerçekleşmişse, rapor doğrultusunda cinsiyet değişikliği konusun­
da ameliyat yapılmasına izin konusunda karar vermek, değişikliğe ilişkin ameli­
yat sonucunu içeren sağlık kurulu raporunun gelmesi Talinde de nüfus kaydın­
da gerekli değişikliklerin yapılmasına karar vermektir.'" Görüldüğü gibi cinsiyet
değiştirme davasında en önemli ispat aracı, sağlık kuru u raporudur.

Karar Cinsiyet değişikliği davalarında resen araştırma ilkesi geçerlidir.

Yargıta/a göre; "Mahkemece; davo, doğumdan sonro meydono gelen cinsi­


yet değişikliğinin osgori sağlık kurulu roporu ile belgelendirilmesi halinde
nüfusto çerekli düzeltmenin yopılabileceği davoc. vekilinin müvekkilinin cinsi­
yetinin değiştirilmesi yönünde sağlık kurulu raporu aldırılması talebinde bu-
lunmooığı ve mevcut deliller doğrultusunoo cinsiyet değişikliğinin mümkün
oimodığı sonuç ve konoatine varıldığı gerekçeleri ile reddedilmiştir. Oysa;
cinsiyet değişikliğine ilişkin oavolar, diğer kayıt düzeltme davaları gibi kamu
düzeni ile yokından ilgili bulunduğundan, hokim istekle bağlı kaimoyarak
kendiliğinden de yapocoğı oraştırma sonucu toployacoğı delillerle varocoğı
uygun sonuç doğrultusunoo karar vermek durumundodır. Buno göre mahke­
mece, 743 Sayılı Türk Medeni Yososının 29. maddesinin ikinci fıkrosında yer
alan doğumdan sonra meydano gelen cinsiyet değişikliğinin, soğlık kurulu
raporu ile belgelendirilmesi halinde nüfus sicilinde gerekli düzeltmenin yapıla­
cağı hükmü de gözetilerek dovocının, ibraz ettiği deliller ve raporlor yeterli

Babacan, Güngör / Uslu, Kazım: Uygulamada Nüfus Davalar), Adalet Yay. Ankara 2023, s. 1
” Yargıtay 2. HD. Esas No: 2302/3556, Karar No: 2002/4451, Karar Tarihi: 29.03.2002

Kılıç, Halil: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Cilt: II, Adalet Yay. Ankara 2011, s. 2536 vd.
Ateş, Mustafa: HMK Yorgtay İlke Korarton, Cilt: II, Yetkin Yay. Ankara 2014, s. 2238 vd.
Gençcan, Ömer Uğun Medeni Hukuk Davaları, Yetkin Yay. Ankara 2012, s. 397
I 34 Hıkuk Davaları

bulunmodığı takdirde, oavosını komtloyıcı yeni deliller istenilip, oynca tam


teşekküllü bir üniversite hostonesine şevki de soğionarok dova konusunoo
soğlık kurulu raporu oldırılıp, hosıl ofocok sonuç doğrultusunda bir karar
verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile ve yerinde buiunmoyan gerekçelerle
davanın reddi doğru görülmemiştir". (Yargıtay 18. HD. Esas No: 2002/4281,
Karar No 2002/6855, Karar Tarihi: 17.06.2002)

Yargıtay, cinsiyet değiştirmek isteyen kişinin, aranan kişilerden olup olma­


dığının tespiti bakımından, adli sicil kaydının getirilmesinin gerektiğini kabul
etmektedir."

» Resmi Sağlık Kurulu Raporu: Cinsiyet değişikliği iç n diğer önemli bir koşul,
istem sahibinin transseksüel yapıda olması”, ruh sağlığı açısından cinsiyet
değişikliğinin zorunlu bulunması ve kişinin üreme yeteneğinden sürekli bi­
çimde yoksun olmasıdır." Bu yolla cinsiyet değişikliği sadece biyolojik açı­
dan değil, ruhsal açıdan da zorunlu olma koşuluna bağlanmıştır. Maddede
belirtilen bu koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin gelişigüzel doktor
raporlarına bağlanmaması için de uzmanlardan oluşan bir resmî sağlık ku­
rulu raporu alınması öngörülmüştür (Madde gerekçesi).

Raporlarda belirlenen hususlar doğuştan erkek olduğu halde, özgür iradesi


ile ve operasyonla erkeklik organlarını yok ettiren, psikolojik yönden kendini
kadınlığa intibak ettiren ve sun'i yolla da olsa vücudunu kadınlara özgü bir gö­
rünüme getiren kişiyi Tanımlamaktan ibarettir.

Karar Cinsiyet değişikliği davalannda resmi sağlık kurulu raporu alınmalıdır.

Yargıtay uygulaması da aynı yöndedir: "Cinsiyet oeğişikliğine izin verilebilmesi


için davacının tronsseksüel yopıoo olmosı, üreme yeteneğinden sürekli biçim­
de yoksun bulunması zorunlu olup (TMK m.40/1) dovacının bu niteliklere
sohip olmadığı resmi sağlık kurulu raporu ile belirlendiği holde cinsiyet deği­
şikliğine izin isteminin reddine karor verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi de
doğru bulunmamıştır". (Yargıtay 2. HD. Esas Mo: 2005/20746, Karar No:
2006/5916, Karar Tarihi: 20.04.2006)

“ Yargıtay 2. HD. Esas No: 2010/11109, Karar No: 2011/14833, Karar Tarihi: 04.10.2011
e" Travestilerin TMK 40 kapsamında değerlendirilmeyeceği kabul edilmektedir. Akipek, Jale / Akıntürk,
Turgut / Ateş Karaman, Derya: Başlangıç Hükümleri Kişiler Hukuku, 9. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul
2012, s. 495)
Yönet, Cansın: "Cinsiyet değişikliği ve Hukuku", İBD, Cilt: 88, Sayı: 5, Yıl 2014, s. 168: Sağlam s. 464 vd.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar
Başka bir kararda da;

• "Dosyadaki raporlar Türk Medeni Kanununun madde 40'a uygun nüfus si­
cilinde cinsiyet değişikliği yapılması için yeterli değildir. Ancak davacının
sunduğu Şişli Eftal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Plastik Cerrahi Uzman
Doktoru imzalı yazıda: "Davacının kadın cinsiyetinden erkek cinsiyetine ge­
çebilmesi için ge ekli ameliyatlardan birincisini olduğu, kadınlık iç ve dış
organlarının alınarak fiziksel kadın kimliğinin son andırıldığı, kadından er­
keğe cinsiyet dönüşümünün ikinci aşama ameliyatının hastaya erkek cinsel
organının takılması olduğu, bunun da tıbbi açıdan mümkün bulunduğu"
ifade edilmiştir. Davacıya, cinsiyet değişikliğinin ikinci aşamasının da yapılıp
Türk Medeni Kanununun 40/2. madde uyarınca tıbbi yöntemlere uygun
"Resmi Sağlık Ku’ulu Raporu" sunması için imkan tanınıp, bunun sonucu
uyarınca karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu gerekçeyle davanın reddi
doğru bulunmamıştır".

Karar Resmi sağlık kurulu raporu alınmalıdır.

Karara yazılan karşı oy yazısında "Türk Medeni Kanununun 40/2. moddesi


uyorınco, verilen izne boğiı olarak amoç ve tıbbi yöntemlere uygun bir cinsiyet
değiştirme omeliyotının gerçekleştirildiğinin resmi sağlık kurulu raporu ile
doğrulonmosı halinde, mahkemece nüfus sicilinoe gerekli düzeltmenin yopıl-
mosına karor verilecektir. Cinsiyet değiştirmede ikinci oşomanın ön ve tek
koşulu, yasonın orodığı koşullan içeren resmi soğ<ık kurulu roporudur. Verilen
izin uyormco gerekli cinsiyet düzeltme omeliyotı gerçekleştirilecek ve mohke-
meye cinsiyet değişikliğini doğrulayon bu raporlo başvurulacaktır. Cinsiyet
değişikliğini isteyenin, yasanın arooığı koşullan uygun resmi sağlık kurulu
raporunu mohkemeye sunmosı zorunludur. Dovocının mohkemeye sunduğu
rapor, cinsiyet değişikliğini doğrulayıcı nitelikte bi' rapor değildir. Mohkemece
değişikliğin mümkün olup olmodığını oroştırma ve buno göre gerçekleştirile­
cek ameliyat sonuçlarını bekleme zorunluluğu bulunmamaktadır.

Davacının gerçekleştirilecek omeliyat ile yasanın oradığı koşullora uygun


resmi soçlık kurulu raporunu elde ettiğinde bu davoyı oçmasının do mümkün
olduğu, bu nedenle mohkeme kararının ononmosı gerektiği düşüncesiyle,
çoğunluk kororına kotılmıyorum" denilmiştir. (Yargıtay 2. HD. Esas No:
2005/17^85, Karar No: 2006/1343, Karar Tarihi: 13.02.2006)
I 36 Hıkuk Davaları
Tek imzalı doktor raporuna dayalı olarak cinsiyet değişikliğine izin kararı
verilemeyecektir:

Karar Resmi sağlık kurulu raporu alınmalıdır.

"Türk Medeni Kanununun 40. maddesine göre cinsiyet değişikliği davalannda


istem sahibinin 18 yaşını doldurması gerektiği gioi karardan önce ameliyatın
gerçekleştirildiğinin "resmi sağlık kurulu" raporuyla doğrulanması gerekir.
Dosyadaki 30.6.2003 tarihli tek imzalı doktor yaz sının yasanın aradığı nitelik­
te bir rapor olmadığı gözetilmeden davanın kabdü doğru değildir". (Yargıtay
2. HD. Esas No: 2003/11898, Karar No: 2003/12737, Karar Tarihi:
06.10.2003)

6. Mahkeme Kararı

Cinsiyet, biyolojik, fizyolojik, hormonal yönlerinin yanında, psikolojik ve


sosyal yönleri de olan içgüdüyü ifade etmektedir." As olan cinsiyetin tekliği ve
değişmezliğidir. Ancak bazı öyle haller olabilir ki, kişinin vücudunun kadınlara
özgü tüm özellikleri taşması, kendisini kadın olarak hissettiği davranışlarının
bulunması, kadın olarak cinsel ilişkiyi başarması ve bundan zevk duyduğu ho­
moseksüel yaşantısının bulunması söz konusu olabilir. Bu gibi durumlarda, ka­
nunda belirlen şartların varlığının tespiti ile birlikte, kşiye cinsiyetin değiştiril­
mesi konusunda mahkemeden talepte bulunma hakkı tanınmıştır.

Cinsiyet değişikliği, telafisi imkânsız bir takım sonuçlar meydana getirdiğin­


den, cinsiyet değişikliğine ilişkin ameliyatların denetim altına alınması, bu tür
ameliyatların kişinin isteğine bağlı olarak gelişigüzel, denetimsiz bir şekilde
yapılması önlemek istenmiştir. Bu çerçevede ameliyat öncesinde, mahkeme­
den izin alınması şartı getirilmiştir. Dolayısıyla eski uygulamada olduğu gibi,
cinsiyet değişikliği konusunda ameliyat olduktan sonra mahkemeden bunun
tescilinin istenmesi mümkün değildir. Cinsiyet değişikliği yapmak isteyen kişi,
önce mahkemeye başvurarak değişiklik konusunda izin alacak, ameliyat sonrası
da mahkeme, nüfusta gerekli düzeltmenin yapılmasına karar verecektir.

Türk Hukuk kuralları iradi şekilde cinsiyet değişliğine cevap vermemekte­


dir. Her şeyden önce böyle bir eylem kişilik hakkı (şahsiyet hakkı) üzerinde ta­
sarruf niteliği tanımakta olduğundan Medeni Kanunun hükümleri buna engel­
dir. Zira bir kimsenin kanunda açıkça yer verilmeyen hallerde beden tümlüğü

ee
Başara Turan, Gamze: "Türif Medenî Kanunu'nun 4G'ına Maddesi Kapsamında Cinsiyet Değişikliği ve
Hukukî Sonuçlan", TBB Dergisi 2012 (103), s. 246
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar
üzerinde tasarruf etrrek hakkı yoktur. O halde serbest irade ile kişi cinsiyetini
keyfince değiştiremez. Aksi kabul edilirse iş, kişilik hakkı üzerinde tasarrufla
kalmaz, kanuna karşı hilelere kapı aralanmış olur.

Değişiklik için aranan diğer bir önemli koşul, kişinin onsekiz yaşını doldur­
muş olması ve evli bulunmamasıdır. Henüz cinsiyeti yönünden bir değişiklik
zorunluluğu bulunmayan ya da böyle bir zorunluluğun olup olmadığı belli ol­
mayan kişilerin bu yola başvurmasının önlenmesi bakımından en az onsekiz
yaşın doldurmuş olmssı koşulu aranmıştır. Dolayısıyla <azai rüşt ya da evlenme
yoluyla erginlik halinde cinsiyet değişikliği talebinde bulunulmayacaktır.

Burada dikkat edilmesi gereken konu, her ne kadar kanunda, ayırt etme
gücünün varlığından bahsedilmemişse de, ayırt etme gücünün bulunması işin
doğasından kaynaklı bir şarttır.” Sınırlı ehliyetsizlerin durumu biraz daha karı­
şıktır. Doktrinde, ergin kısıtlıların, temsilci aracılığıyla değil de, kendi cinsiyetine
kendisinin karar verebilecek olması nedeniyle bizzat kendilerinin başvurması
gerektiği kabul edilmektedir.”

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin bir kararında kendi iradesiyle erkekliğini yok


eden birisinin, daha sonra bu sebebe dayanarak cinsiyet değişikliği talebinde
bulunamayacağını kabul etmiştir:

Karar Kişi özgür iradesi ile yok ettiği cinsiyetine dayanarak karşı cinsten olduğu­
nun tespitini yani cinsiyetinin değiştirilmesini işleyemez.

"Dosyodcki roporiar oloyın gelişimi ve yürürlükteki hukuk korşısınoa dovacı,


hangi cir.sel duygulor içinde bulunurso bulunsun, ne yoido cinsel totmine
ulaşırsa uloşsın, psikolojik yapısında ne gibi değişiklik meyoona gelirse gelsin,
özgür iradesi ile yok ettiği cinsiyetine dayonarak karşı cinsten olduğunun
tespitini yani cinsiyetinin değiştirilmesini isteyemez.

Dovacınır, serbest iradesi ile voki omeliyat yüzünden cinsiyetinin (Erkekliliği­


nin) gerektirdiği imkânlon yeniden elde edemeyecek ourumo gelmiş olması do
vermek istediği amaca uloşmasını hoklı kılmaz.

Yoni konun kişilik hakkına bizzot soioıron kimsenin, meydano getirdiği sonuco
hukukto yeri olmayon bir çore bulmayo mecbur oeğildir. Herkes yonlış eylem­
lerinin sonuçlarına kotlonmak zorundadır.

Sağlam, İpek: "Turk Medeni Kanunu Madde 40 Üzerine Bir Değerlendirme”, AÜEHFD. C. VIII, S. 3- 4
(2004) s. 460; Başara Turan: s. 252
Dural, Mustafa / Öğüz, Tufan: Türk Özel Hukuku, Cilt: II, Filiz Kitabevi, İstanbul 2009, s. 118
| 88 Hıkuk Davaları
İşe, duygjsol zeminde çözüm oramok doğru olomoz. Çünkü hukuk, hak korşı-
sında ne kadar şefkatli ise, hoto söz konusu olduğu hollerde de o derece mü-
somahosızdır. Erkekliğini yitirmiş ve fokot kadın do olomomış bir kimsenin
çaresizliğne birlikte acınır, oma konun bir yano itilerek imkan hozırianomaz.
İbraz edilen hukuki mütolooya gelince bir rapor sonucu itibari ile olmosı gere­
ken hukuk kurolına oykırılık vermektedir. Oysa mahkemeler mevzu ve mer'i
hukuko çöre Korar vermekle yükümlüdür. Meğer ki Medeni Konunumuz 1.
moodesirde vurgulanon konun boşluğu mevcut olsun. Oysa oloyımızda açık
ve kopalı bir konun boşluğu yoktur. Yani yürürlükteki hukuk, bu konuoo hü­
küm vermeye yeterlioir. Onun için olması gereken hukuku yürürlükteki huku­
kun yetire koymak sureti ile Karor verilemez. Eğer olmosı gereken hukuk
iodiosı kamu yarorıno ise, bunu konun koyucu ele olıp bir düzenleme yopabi-
lir. Açıklanon gerekçeler korşısmoa mohkemenin kesin hükme doyalı gerekçesi
yerinde değilse de dovayı esaston reddetmesi doğrudur". (Yargıtay 2. HD.
Esas No: 1986/651, Karar No: 1986/3256, Karar Tarihi: 27.3.1986}

Her ne kadar, cinsiyet değişikliği konusunda TMK 40'taki şartların varlığı


aranacak olsa da, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin bir kararında da belirtildiği gibi,
cinsiyet değişikliği için TMK 40'taki prosedürün işletilmesi kamu düzeninden
olsa da, yabancı devlet vatandaşı olan bir kişinin kendi ülkesinde gerçekleştiri­
len ameliyat sonrası cinsiyet değiştirmesi ve buna ilişkin karar alınması duru­
munda, TMK 40'taki süreç işletilmemiş olsa bile, yabancı şahsın kendi ülke hu­
kukuna uygun bir karar alınmışsa, kararın tanınmasına <arar verilecektir:

Karar Doktor raporunun yetersizliği, tek başına kamu düzenine aykırılık teşkil
etmez.

"Dovacın.n erkek iken gerçekleştirilen ameliyat sonucu kooın cinsiyetine geç­


tiği tarihte, dovacı Türk Vatandaşı olmayıp Alman vatandaşıdır. İsim ve cinsi­
yet değişikliği, votandoşı olduğu devletin hukukuno göre korara boğlonmıştır.
Buno ilişkin yabancı ilomın tonınmosını istemekte davacının hukuki yorarı do
mevcuttur. Cinsiyet değişikliğinin Türk Medeni Kanununun 40. maddesinde
gösterilen prosedür izlenmeden yapılmış bulunmosı ve kararın dayondığı
doktor rcporunun, bu maddede soyılon hususla'/ ihtiva etmiyor olması tek
başına Terk kamu düzenine aykırılık oluşturmoz. 0 halde koşulları oluştuğun­
dan her iki karatın tonınmasına (5718 s. MÖHUK m.58) korar verilmesi gere­
kirken isteğin reddi doğru bulunmomıştır". (Yargıtay 2. HD. Esas No:
2009/9678, Karar No: 2009/22090, Karar Tarihi: 21.12.2009)

Son olarak değinilmesi gereken bir konu da, mahkeme kararı olmadan cin­
siyet değiştirilmesi yönünde ameliyat yapılması halinde ne şekilde hareket
edilmesi gerektiğidir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 39 |
Doktrinde, bu durumda defocto ilkesinin bir gereği olarak cinsiyetin değiş­
tirilmesine karar verilmesi gerektiği kabul edilmektedir. Sırf kanunda belirtilen
şartlar gerçekleşmedi diye, cinsiyet değişikliğini kabul etmemek aynı zamanda
kamu düzenini de bozabilecektir. Bu nedenle cinsiyet değişikliğini kabul etmek,
ilgililer hakkında cezai işlem yapılmasını sağlamanın gerektiği belirtilmektedir.”

7. İstinaf

Çekişmesiz yargı kararları da diğer yargı kararları gibi yazılır. Çekişmesiz


yargıda, kararlara karşı sadece yargılamada yer alan değil, aynı zamanda yargı­
lamada yer almasa dahi hukukî yararı olan "maddî anlamadaki ilgililer"de ka­
nun yoluna başvurablir (m.387). Kanun yoluna başvuruda süre kararı öğren­
meden itibaren iki haftadır (m.387).

Çekişmesiz yargı kararlarına karşı sadece istinaf yoluna başvurulabilir; kural


olarak temyiz yolu kapalıdır (m.387).

Kanunlarda aksine hüküm olmadıkça, çekişmesiz yargı kararları maddî an­


lamda kesin hüküm ouşturmaz (m.388). Maddî anlamda kesin hüküm oluştur­
madığından yargılamanın yenilenmesi istenemeyecektir.

8. Davanın Sonuçları
• Birincisi, cinsiyet değişikliği sonrası, önceki cinsiyete ilişkin özellikleri taşı­
yan ismin değiştirilmesi talep edilebilecektir:

- "Dosya içindeki bilgi ve belgelerin ve özellikle 21.09.2011 tarihli heyet ra­


porunun incelenmesinde; R.'ın, çift cinsiyetli olması nedeniyle düzeltici
operasyon kararı alınarak hastaya tıbbi müdahalede bulunulduğu anlaşıl­
maktadır. Davacı Rıdvan'ın söz konusu ameliyatı geçirmeden önceki duru­
mu nedeniyle erkek adı ile ve cinsiyeti erkek olarak nüfus kütüğüne kayde­
dildiğinden, ameliyattan sonraki durumu dikkate alınarak 5490 sayılı Yasa1-
nın hükümleri uyarınca adının ve cinsiyetinin değiştirilmesi istenmektedir.

Mahkemece tu nedenle tarafların gösterecekleri tüm deliller toplanıp


oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, maddi olaya uygula­
nacak Yasa'nın saptanmasında hataya düşülerek davanın reddi doğru
görülmemiştir'7.’8

” Dural / Öğüz: s. 119


” Yargıtay İS. HD. Esas No: 2O12/SO, Karar No: 2012/4125, Karar Tarihi: 19.04.2012
I 90 Hıkuk Davaları
• İkincisi, cinsiyet ceğiştiren kişinin evli olmaması gerektiği kabul edilmiştir.
Evli olan ve çocuğu olmayan kişi bakımından bu durumun haklı nedenle
boşanma sebebi olduğu kabul edilmektedir.’- Ancak buna rağmen cinsiyet
değişikliğinin söz konusu olması halinde evliliğin ne şekilde etkileneceği
önemli bir soruncur.’:

TMK 145. maddede evliliğin mutlak butlanla batıl olduğu haller sayılmıştır.
Buna göre, aşağıdaki hallerde evlenme mutlak butlanla batıldır: 1. Eşlerden
birinin evlenme sırasında evli bulunması, 2. Eşlerden birinin evlenme sırasında
sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunması, 3. Eşlerden birinde
evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığı bulunması, 4. Eşler arasında
evlenmeye engel olacak derecede hısımlığın bulunmasdır".

Evlilikten sonra taraflardan birisinin cinsiyet değiştirmesi halinde, o ana


kadar, geçerli bir şekilde doğmuş, kurucu ve geçerlilik unsurlarını taşıyan bir
evlilik söz konusudur. Yokluk, ortada hiçbir evliliğin doğmaması halinde söz
konusu olur. Oysaki clayda evlilik geçerli bir şekilde kurulmasına rağmen son­
radan geçerlilik şartlarını kaybetmiştir. Dolayısıyla bu durumda yokluktan bah­
setmek mümkün değildir. Butlan ise, evliliğin geçerlilik şartlarını taşımamasını
ifade eder. Ayrıca butlan halleri kanunda sınırlı şekilde sayılmıştır. Bu durumun
en önemli özelliği, sınırlı sayıda olma (numerusclausus) ilkesine tabi olmasıdır.
Dolayısıyla butlan halleri kendiliğinden çoğaltılamaz. Kanunda sayılan hallerin
hiçbirisinde cinsiyet değişikliğinden bahsedilmemektedir. Bu nedenle evli çift­
lerden birisinin sonradan cinsiyet değiştirmesi halinde butlandan da bahsedi­
lmeyecektir. Ayrıca, evlilik ancak mahkeme kararı ya da ölümle sona erece­
ğinden kendiliğinden sona erme de söz konusu olamayacaktır. Kişisel kanaati­
mizce, mahkeme kararının alınması zorunluluğu olduğundan, evlilik birliği, iptal
edilebilirlik yaptırımına tabi olmalıdır.

• Üçüncüsü, evlilik her şekilde sona erdirileceğinden, evliliğin sona ermesine


ilişkin nafaka ve tazminata ilişkin hükümler, mal rejiminin tasfiyesi süreci
uygulanmaya konulabilecektir. Ayrıca velayet konusunda da çocuğun yara­
rı çerçevesinde değerlendirme yapılması gerekecektir. Taraflar, çocuğun
velayetinin verilmesi konusunda eşit durumda oluo birisinin diğerine önce­
liği söz konusu değildir.

Sert, Selin: "Türk Medeni Hukukunda Cinsiyet Değiştirme", TB8 Dergisi 2015 (118) s. 260
Bu konudaki tartışmalar için bknz. Basara Turan: s. 258 vd. Sert: s. 265 vd.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Cinsiyetin Değiştirilmesi Konusunda Ameliyat İzni Verilmesi Talebine İlişkin


Dilekçe

ANKARA NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NE

İŞ.TÇMPE.P.ULUNAN....; Adı ve Soyadı (T.C. No:-...)-Adres


VEKİLİ............................. ; Avukat Adı ve Soyadı- Adres

MAPPİ.jlÇ.İjj................. ; 1-) —Nüfus Müdürlüğü, 2-) Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı

KONU.............................. : Müvekkilin "..." olan cinsiyetinin "..." olarak değiştirilmesi konusunda ameliyat
iznine karar verilmesi talebidir.

ANIKLAMALAR.............

1- ) Müvekkil , 20 yaşında bir gençtir (Ek-1, Nüfus Kayıtlan}. 10 yaşlarından bu yana, vücudunun kadın­
lara özgü tüm özellikleri taşması, kendisini kadın olarak hissettiği davranışlarının bulunması, zevk duyduğu
homoseksüel yaşantısının bulunması gibi bazı anormal haller yaşamaya baş amıştır.

2- ) Bunu önce ailesine an atmışsa da ailesi, bir anlık heves veya yanlış anlama olduğu gerekçesiyle soru­
nu ertelemiştir. Ancak sorunun daha fazla uzaması üzerine önce psikolojik tedavi görmeye başlayan müvek­
kil, tedavilerden hiçbir sonuç alamamıştır.

3- ) Ekte sunduğumuz doktor raporunda “transseksüel yapıda olması, üreme yeteneğinden sürekli biçim­
de yoksun bulunması" denilmiştir |Ek-2, Rapor).

4- ) TMK 40. maddede bel rtilen şartların sağlanmış olması nedeniyle chsiyet değişikliği konusunda ame­
liyat izni verilmesini talep ediyoruz.

HUKUKİ SEBEPLER........: "MK 40 ve sair yasal mevzuat

HUKUKİ.DELİLLER........ î 1-) Nüfus Kayıtlan, 2-İ Sağlık Kurulu Raporları, 3-) Psikolog Raporları, 4-) Tanık
Anlatımları ve sair yasal deliller

Tanıklar........................ :

1- ) Adı ve Soyadı (T.C. No: )- Adres, Tel:

2- ) Adı ve Soyadı (T.C. No: )- Adres, Tel:

3- ) Adı ve Soyadı (T.C. No: )- Adres, Tel:

SONUÇ.yE TALEP........ : vukartda arz ve izah edilen nedenlerle resen araştırılacak sair sebeplerle;

Haklı davamızın kabulü ile müvekkil.... 'in, "...." Olan cinsiyetinin “....' Olarak değiştirilmesi konusunda
gerekli ameliyatın yaptırılmasına karar verilmesin bilvekale talep ederim. .../.../201S

İstemde Bulunan Vekili


Avukat Adı ve Soyadı

Ekler:
1- ) Vekâletname
2- ) Nüfus Kayıtları

3- i Sağlık Raporları
4- ) Mahkeme Kararı
I 92 Hıkuk Davaları

Cinsiyetin Değiştirilmesine İzin Verilmesi Talebine İlişkin Dilekçe

ANKARA NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NE

İ5.TÇMPf.WWNAN....; Adı ve Soyadı (T.C. No:_....)-Adres

VEKİLİ............................. i Avukat Adı ve Soyadı- Adres

MAPPİ.jlÇ.İM................ ; 1-)... Nüfus Müdürlüğü, 2-) Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı

KONU............................. : Müvekkilin *....* olan cinsiyetinin * " olarak değiştirilmesine karar verilmesi
talebidir.

ANIKLAMALAR.............

1- ) Müvekkil , 20 yaşında bir gençtir (Ek-1, Nüfus Kayıtlan}. 10 yaşlarından bu yana, vücudunun kadın­
lara özgü tüm özellikleri taşması, kendisini kadın olarak hissettiği davranışlarının bulunması, zevk duyduğu
homoseksüel yaşantısının bulunması gibi bazı anormal haller yaşamaya baş amıştır.

2- ) Bunu önce ailesine an atmışsa da ailesi, bir anlık heves veya yanlış anlama olduğu gerekçesiyle soru­
nu ertelemiştir. Ancak sorunun daha fazla uzaması üzerine önce psikolojik tedavi görmeye başlayan müvek­
kil, tedavilerden hiçbir sonuç alamamıştır.

3- ) Ekte sunduğumuz doktor raporunda “transseksüel ycp.dc olması, üreme yeteneğinden sürekli biçim­
de yoksun bulunması"denilmiştir |Ek-2, Rapor).

4- ) Ankara ...Aile Mahkemesinden, TMK 40. maddede belirtilen şartlar n sağlanmış olması nedeniyle ön­
celikle, cinsiyet değişikliği konusunda ameliyat izni verilmesi, devamında da nüfus sicilde gerekli değişikliğin
yapılması talep edilmiştir. Ankara.... Mahkemesinin T..... /.... E..... /.... K. sayılı dosyası ile verilen izin
doğrultusunda müvekkil, geçirdiği bir dizi operasyon sonucu kadın olmuştur (Ek-3, Mahkeme Kararı).

5- ) Müvekkil, ...Hastanesinde, sayın mahkemenin verdiği karar çerçevesinde geçirdiği tıbbi operasyonlar
sonucu....... Hastanesinin tarihli sağlık kurulu tarafından verilen raporu da ekte sunuyoruz (Ek- 4,
Rapor).

Tüm bu nedenlerle müvekkilin durumunun nüfus kayıtları ile uyumlu cimaması nedeniyle, nüfus kaydın-
daki cinsiyetinin kadın, adının da.... olarak düzeltilmesini talep ediyoruz.

HUKUKİ SEBEPLER......."MK 40 ve sair yasal mevzuat

HUKUKİ DELİLLER........ : 1-) Nüfus Kayıtlan, 2-) Sağlık Kurulu Raporları, 3-) Psikolog Raporları, 4-) Mah­
keme Kararlan ve sair yasal deliller

S.ONUÇ.yE TALEP.......... ; vukartda arz ve izah edilen nedenlerle resen araştırılacak sair sebeplerle;

Haklı davamızın kabulü ila müvekkil.... 'in, Olan cinsiyetinin "...." Olarak, olan adının da
olarak değiştirilmesine ve nüfusta gerekli değişikliğin tesciline karar verilmesini talep ederim. .../.../2016

İstemde Bulunan Vekili


Avukat Adı ve Soyadı
Ekler:

1- ) Vekâletname
2- ) Nüfus Kayıtları
3- ) Sağlık Raporları

4- ) Mahkeme Kararı
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar
D. Yaş Düzeltme Davaları

1. Giriş

Nüfus kaydında yer alan bilgilerin gerçek durumu yansıtmaması daha çok
doğum tarihi ve buna bağlı olarak da yaş hususlarında söz konusu olmaktadır.

Yakın geçmişimize kadar, özellikle kırsal kesimde, çocuklar nüfusa geç veya
erken ya da diğer ka'deşleriyle birlikte kaydedilme nedeniyle kayıtlar gerçek
yaş durumunu yansıtnayabilmekteydi.

Yapılan bu yanlışlar, kişilerin yaşamında bazı sorunların yaşanmasına ne­


den olmaktadır. Örneğin, kişi bazı ruhsat işlemlerini yapabilmek adına çocuğu­
nun yaşını erken olarak nüfusa kaydettirilmekte, ancak ileri yaşlara gelindiğin­
de, bazen, bazı sınavlara girmek için yaş üst sınır öngörüldüğünden kişi, sınava
girememektedir. Bunun yanında güncel bir konu olarak, bedelli askerlikten
yararlanma bakımından da gerçek yaşı nüfusta yazmavan kişiler sorun yaşamış
ve bedelli askerlik imkanından yararlanamamıştır. Bu gibi nedenlerle yaş deği­
şikliği davaları son derece önem arz etmektedir.

Karar Yaş düze tmeleri 18 yaşını doldurmadan yapılması halinde Sosyal Güvenlik
Hukuku takımından etki gösterecektir.

Değişik yasalarda, yaşla ilgili, sınırlayıcı nitelikte düzenlemeler bulunmaktadır:

1111 say lı Askerlik Kanununun, "yaşlarını değiştirenler" başlıklı 81. madde­


sinde kural olarak; "Askerlik çoğıno girdikten scnro yaşlorını değiştirenlerin
yaşlarındı yopılan değişikliğin askerliklerine tesiri yoktur..."

5434 say lı TC- Emekli Sandığı Kanununun 105. maddesi ile, yaş düzeltmesi
için 18 yaş sınırını getirmiştir. Yaş düzeltmeleri 18 yaş doldurmadan yapılmış­
sa geçeri sayılacak, sonraki düzeltmeler anılan Vasa açısından dikkate alın­
mayacaktır. Bu düzenleme ile de yaş düzeltme kararlarına sınırlı bir geçerlilik
tanındığı görülmektedir.

1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun 66. maddesi hükmünde; "Malullük, yoşlılık ve


ölüm sigortolorıno ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin jygulonmosında, sigortalıla­
rın ve ha'< sahibi çocuklorının sigortalının bu Kanuna tobi olorak ilk defa ça­
lışmaya boşladığı torihte nüfus kütüğünde koyıtn bulunan doğum tarihleri...
esos tutulur." Madde, açıkça yaş düzeltmesinden söz etmese de, ilk defa
çalışılmaya başlayan tarihteki nüfus kütüğünde yazılı kayıtların gözetileceği­
nin belirt İmiş olması karşısında benzer sonuca ulaşılmaktadır.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 120/2. maddesinde de benzer bir


düzenleme yer almaktadır. Bu hükme göre; "Molullük, Yaşlılık ve Ölüm sigor­
talarına ilişkin yoş ile ilgili hükümlerin uygulonmosındo, sigortalıların ve hok
I 54 Hıkuk Davaları

sohibi çocuklorının, sigortolının yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı


konunlora veyo bu konuna tabi olarok ilk defo çolışmoya boşladığı tarihte
nüfus kütüğünde kayıtlı bulunon doğum tarihler, sigortalının sigortoya tobi
olarak ilk defa çolışmayo başlodığı torihten scnra doğon çocuklorının do
nüfus kütüğüne ilk olarak yazılon doğum tarihleri esas tutulur". (YHGK Esas
No: 2005/21-34, Karar No: 2005/78, Karar Tarihi 16.02.2005)

NHK 35'e göre, kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin


hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek
şerhler konulamaz. Ancak olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan
maddi hatalar nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir.

NHK 36'ya göre ise, Aile kütüklerindeki din bilgisine ilişkin talepler, kişinin
yazılı beyanına uygun olarak tescil edilir, değiştirilir, boş bırakılır veya silinir. Nü­
fus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmi
dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri
adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılır. Kayıt
düzeltme davaları nüfus müdürü veya görevlendireceği nüfus memuru huzuru ile
görülür ve karara bağlanır. Ad değişikliği halinde, nüfus müdürlüğü bu kişinin
çocuklarının baba veya ana adına ilişkin kaydı, soyadı değişikliğinde ise eş ve er­
gin olmayan çocukların soyadını da düzeltir. Tespit davaları, kaydın iptali veya
düzeltilmesi için açılacak davalara karine teşkil eder. Kişilerin başkasına ait kaydı
kullandıklarına ilişkin başvurular Bakanlıkça incelenip sonuçlandırılır.

Adın değiştirilmesi davasıyla ilgili önemli bir konu da, 5490 sayılı kanunun
36/1.b hükmünde yeralan düzenlemedir.

5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Yasası'nın 36/1-b maddesi ile, aynı konuya
ilişkin olarak nüfus kaydının düzeltilmesi davasının ancak bir kere açılabileceği
ve ad değişikliği halinde, Nüfus Müdürlüğü’nün bu kişinin çocuklarının baba ve
ana adına ilişkin kaydı, soyadı değişikliğinde ise eş ve ergin olmayan çocukların
soyadını da düzelteceği hüküm altına alınmıştı. Buna göre kayıt değişikliğine
ilişkin davalar sadece bir defa açılabilmekteydi.71 Yargıtay bu kesin sonucu kıs­
men olsun gidermek adına ana baba tarafından açılar değişikliklerin, ilgili kişi­
nin açtığı dava sayılmayacağı gerekçesiyle yumuşatmıştı.

Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bir kararında "549$ soyılı Konunun aniler hükmü uyarınca bir kişinin odına
ilişkin koy dm oncok bir kez düzeltilebileceği gözönünde bulundurularak, doho önce adı mahkeme koran
ile tashih edilmiş olan Leman'ın adının ikinci kez tashihine karar verilmesi, yine 4721 sayılı Türk Medeni
Kanununun 27. maddesi uyarınca isim düzeltilmesine dair hükmün ilan edilmesi gerekirken bu hususta
karar verilmemiş olmosı usul ve yosayo aykırıdır'' denilmektedir (Y. 18. HD. Esas No: 2011/1371, Karar
No: 2011/3796, Karar Tarihi: 22.03.2011).
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar İLİ

Karar Davacının babası tarafından açılan dava, daha sonra ergin olup dava açıl­
ması halinde ikinci defa açılan dava olarak değerlendirilemez

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir kararında; "Herne kooar modde metninde,
nüfus koydının düzeltilmesi dovasının ancak bir kere açılabileceğinden bahse­
dilmiş ise de, oavocıların babosı tarafından açılan davo ile dovacıiann da davo
açtığını kabul etmek, Avrupa İnsan Hokları Sözleşmesi (İnson Haklorı ve Temel
Özgürlük>erin Korunmasına İlişkin Sözieşme)'nin 6. maddesi ile 1982 Anoyasa-
sı’nın 36 (Değişik: 03.10.2001-4709/H m.) mco'desinde düzenlenen "hak
arama özgürlüğü" ilkelerine tezat teşkil edecektir.

Davocılom babosı torafndan oçılmış davo ile soyodlonnın değişmesi halinde, dava­
cılar torofndon oçılmış bir davooan söz edilemez. Soyodı değişikliğinin, oynı konuya
ilişkin nüfus koydının düzeltilmesi davasının ancak bir kere açılabileceği hükmü
kapsomınöo değerlendirilmesi hoklı nedenlerin varhğ. halinde dovocının davo oçma
hokkının engellemesi sonucunu doğurur ki, bunun kobuiüne olonak yoktur.
Diğer torofton reşit olmayon çocukların bobalannın değiştirdiği soyadını reşit
olana kaöor kullanmaları zorunlu ve reşit olmocan oçılan davo, ancok reşit
olana koöor onion boğloyacağıno göre, reşit oldukton sonro şahsa sıkı sıkıyo
bağlı haklarını kullanabilecekleri ve soyadının değiştirilmesini isteyebilecekle­
rinin, kabulü gerekir" denilmiştir. (YHGK Esas No: 2011/18-535, Karar No:
2011/622, Karar Tarihi: 12.10.2011}

Anayasa Mahkerresi 30.03.2012 tarihli kararıyla bu hükmü iptal etmiştir:

Karar Nüfus kaydının bir defa açılabileceğine ilişkin büküm Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilmiştir

"Nüfus kaydının düzeltilmesinin kapsamında ad, soyadı, cinsiyet, doğum


kaydı değişikliği gibi nüfus kayıtlarının düzeltilmesi davaları bulunmaktadır.
Genel olarak nüfus davalarında, en önemli dava açma koşulu davacının dava
açmakta hukuki yararının bulunmasıdır. Türk Medeni Kanunu'nun 27. mad­
desine gere, açılacak davalarda haklı sebepler göz önünde tutulacaktır. Nüfus
kaydının düzeltilmesi davasında da haklı nedenin varlığı halinde 5490 sayılı
Kanun’un anılan hükmü uyarınca ilgili kayıt ancak bir kez düzeltilebilecektir.
Anayasa'nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" başlıklı 17.
maddesinde, "Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştir­
me hakkna sahiptir" denilmektedir. Buna göre kişinin yaşama, maddi ve
manevi varlığını koruma hakkı birbirleriyle sıkı oağlantıları olan, devredile­
mez, vazgeçilemez temel haklardandır. Bu haklara karşı her türlü engelin
ortadan kaldırılması da Devlete görev olarak verilmiştir.

Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde, herkesin meşru


araç ve yollardan yararlanarak yargı mercileri önünde davacı ya da davalı
olarak sav, savunma ve adil yargılanma hakkı bulunduğu belirtilmektedir.
I 56 Hıkuk Davaları

Maddeyle güvence altına alınan dava yoluyla hak arama özgürlüğü, kendisi
bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer -.emel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden birisidir.

Ad, soyadı, cinsiyet, doğum kaydı gibi kişilere ait kimlik bilgileri ve aile bağlarıyla
ilgili bilgiler vazgeçilmez, devredilmez, feragat edilmez, kişiye sıkı surette bağlı
kişilik hak arı kapsamındadır. Kişilere ait kimlik bilgileri ve aile bağlarıyla ilgili bilgi­
leri içerer kayıtların kişilik haklanndan olması, onlara hiçbir müdahalede bulunu­
lmayacağı anlamına gelmez. 5490 sayılı Kanun'un genel gerekçesinde açıklandığı
gibi, Türkye Cumhuriyetinin en belirgin temel niteliklerinden olan sosyal hukuk
devletinin genel çerçevesi içerisinde Türk toplum yaşamı hukuk kuralları ile düzen­
lenmiştir ve bu düzenlemenin konusunu oluşturan kişilere ait çeşitli bilgiler de
hukuk kurallanna uymanın bir gereği olarak kamj yönetimlerince kayıt altına
alınmıştır. Bu nedenle, yasa koyucunun kamu yaran ve kamu düzenini sağlamak
amacıyla kişilere ait kimlik bilgileri ve aile bağlarıyla ilgili bilgiler konusunda anaya­
sal hakları ihlâl etmemek koşuluyla düzenleme yapma yetkisi bulunduğu açıktır.

Bireyin yaşamıyla özdeşleşen ve kişiliğinin ayrılmaz bir parçası olan kimliği ve aile
bağlarıyla ilgili bilgileri içeren nüfus kayıtlannda haklı nedenlerin varlığı halinde
değişiklik ve düzeltme yapılmasını isteme hakkı, maddi ve manevi varlığını koru­
ma, gelişt rme hakkı kapsamında olup, bunun dava yoluyla bir defadan fazla talep
edilememesini öngören kural Anayasa’nın 17. maddesi ile bağdaşmamaktadır.
Öte yandan, itiraz konusu kuralla kişilerin ad, soyadı, cinsiyet ve doğum kaydı
gibi bilgilerinde herhangi bir nedenle meydana gelen değişikliklerin resmi
kimlik kayıtlarında yer almasını sağlamak amacıyla dava açmaları hak arama
özgürlüğünün doğal bir sonucudur. Ancak dava hakkının bir kere ile sınırlandı­
rılarak m3ddi gerçeğin resmi kayıtlara geçmesirin engellenmesi hak arama
özgürlüğüne müdahale niteliğindedir.

Açıklanar nedenlerle kural, Anayasa'nın 17. ve 36. maddelerine aykırıdır.


İptali ge’ekir". (Anayasa Mahkemesinin Esas No: 2011/34, Karar No:
2012/48, Karar Tarihi: 30.03.2012)

Bu nedenle artık, nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davalar, haklı sebep­


lerle her zaman değiştirilebilecektir.

2. Görev
Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 382. maddesinde çekişmesiz yargı işleri dü­
zenlenmiş, 383. maddesinde ise çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkemenin aksi­
ne bir düzenleme bulunmadığı takdirde sulh hukuk mahkemesi olduğu belirtilmiştir.

5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 36. maddesinde de nüfus kayıtla­


rına ilişkin düzeltme davalarının düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmi dai­
renin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet Savcıları tarafından yerleşim yeri
adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılacağı
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 97 |
hükme bağlandığından; yaş düzeltme davalarında gö'evli mahkemenin asliye
hukuk mahkemesi olduğu kabul edilmektedir.”

Doğum ve ölüm olaylarının nüfus kütüğüne geçirilmesinin, nüfus idaresine


verilmiş idari bir görev olduğu gözetildiğinde, asliye hukuk mahkemesinde dava
açılması mümkün değildir.

Kararlar Doğum ve ölüm olayları, idari işlem kapsamında değerlendirilmelidir.

"Artvin Asliye Hukuk Mahkemesince, davooa doğum tarihinin düzeltilmesini


isteyen davacının nüfusa koyıt edilmediği, bugüne dek, kendisinden önce
doğmuş olon 23.11.1981 doğum tarihli kardeşinin ölmesine karşın, kaydının
düşülmediği anlaşılan oynı addoki kardeşinin kaydını kullondığı ileri sürüldü­
ğünden, ou istek oikkote alındığında, doğum ve ölüm oloyiannın nüfus kütü­
ğüne geçirilmesinin, nüfus idaresine verilmiş idari bir görev olduğu gözetilerek
davo dilekçesinin görev yönünden reddine korar verilmiştir. Görüldüğü üzere,
Asliye Hukuk Mahkemesinin koran, idari yargınır. görevli olduğu gerekçesiyle
verilmiş oir görevsizlik koran niteliğinde olmadığından, odli ve idari yorgı
yerleri orosınoo görev uyuşmozlığı oluştuğunoon söz etmek mümkün değildir"
denilmiştir. (Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk BölCmünün Esas No: 2014/989,
Karar No 2014/1033, Karar Tarihi: 17.11.2014}

Doğum ve ölüm olayları, idari işlem kapsamında değerlendirilmelidir.

Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bir kararında; "Doğum ve ölüm oloylorının


nüfus kütüğüne işlenmesi, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 15, 31 ve
33. moo'oelerine göre nüfus idaresine verilmiş idari bir görevdir.

Bir kimsenin doğumdan nüfuso kayıt edilmeyerek kendisinden önce doğup


ölen koraeşine oit nüfus kaydını kullanması nedeniyle bu kişinin nüfuso tescil
edilmesi, doloyısıyio saklı nüfustan sicile yozılmosı idari işlem niteliğindedir.

Nitekim Nüfus Hizmetleri Konununun Uygulanmosmo İlişkin Yönetmeliğin


35/1. maddesinde de "Saklı nüfus oiduklorını idoia edenlerin aile kütüklerine
tescil için müracaat makamı illerde volilikler, ilçelerde koymokamlıklordır..."
şeklinde hüküm bulunmaktodır.

Mahkemece soklı nüfuston sicile yozıimo halinin tespiti durumunoo Hukuk


Muhokemeleri Konunu'nun 7/1. maddesi gereğince görev yönünden davonın
reddine korar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davonın esosına girilmesi ve
tescile karor verilmesi doğru görülmemiştir" denimektedir. (Yargıtay 18. HD.
Esas No: 2011/10746, Karar No: 2012/2291, Karar Tarihi: 06.03.2012)

Yargıtay 18. HD. Esas No: 2013/13254, Karar No: 2013/14086, Karar Tarihi: 24.10.2013; Yargıtay 18. HD.
Esas No: 2013/4954, Kara- No: 2013/6662, Karar Tarihi: 18.04.2013
|SS Hıkuk Davaları
3. Yetki

5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesinin 1/a bendinde, nü­
fus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarının düzeltmeyi isteyen şahısların yerle­
şim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açıla­
cağı hükme bağlanmıştır. Bu nedenle yaşa ilişkin nüfus kaydının düzeltilmesi
davasında mahkeme, istem sahibinin yerleşim yerinde bulunan asliye hukuk
mahkemesidir.7576
Bu yetki kamu düzeninden olup hâkim tarafından resen dikka­
te alınmalıdır.7'

4. Davacı - Davalı

a. Davacı: 5490 saylı Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 36. maddesinin 1/a ben­
dine göre nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları düzeltmeyi isteyen şa­
hıslar ile, ilgili resmi dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet Savcı­
ları tarafından yedeşim yeri adresinin bulunduğu verdeki görevli asliye hu­
kuk mahkemesinde açılır.

Kayıt düzeltme davaları nüfus müdürü veya görevlendireceği nüfus memu­


ru huzuru ile görülür ve karara bağlanır.

Yasanın hükmünden de anlaşılacağı gibi nüfus kayıt arına ilişkin düzeltme da­
vasının Cumhuriyet Savcısı tarafından açılabilmesi için yasada öngörülen koşulların
bulunması gerekir. Do ayısıyla ilgili resmi dairenin gösterdiği bir lüzum bulunma­
ması veya dava konusu olay yürütülmekte olan soruşturmayı değiştirecek nitelikte
değilse Savcının kendiliğinden böyle bir dava açması mümkün değildir.”

Savcılar, davaname ile birlikte, Asliye Hukuk Mahkemesinde yaş düzeltil­


mesi davası açabilecektir:

Karar CMK 218 gereğince ceza mahkemesi tarafından yaş düzeltme yapılması
mümküniür.

"5490 sa/ılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. modoesinin 1/a bendinde, her
ne kador nüfus koyıtlorıno ilişkin düzeltme davalorının, ilgili resmi dairenin
göstereceği lüzum üzerine, Cumhuriyet Savcılan torofındon görevli Asliye
Hukuk Mohkemesinde açılabileceği belirtilmiş ise de, Cumhuriyet Savcılorının

75 Yargıtay 17. HD. Esas No: 2014/1591, Karar No: 2014/2198, Karar Tarihi: 20.02.2014
76 Yargıtay 18. HD. Esas No: 2091/11732, Karar No: 2002/385, Karar Tarihi: 21.01.2002
” Yargıtay 18. HD. Esas No: 2013/3093, Karar No: 2013/3793, Karar Tarihi: 14.03.2013
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 9? |
suçların soruşturulması sırosında şüpheli oiorok tespit ettikleri kişilerin, ceza
hukuku mevzuatına uygun şekilde yargilonmalorim sağlamak omacı ile düzenle­
yecekleri iddianamelerin isabetli bir şekilde tonzimi için, soruşturmo aşamasın-
da şüpheciler veyo suç moğourlan ile ilgili olarak hu tür davaları açmak hak ve
yetkisine ''.er zamon sahiptirler. Mohkemece Cumhuriyet Başsavcılığı torofmoan
düzenlenen dovo name uyorınca, şüpheli Bulut’un gerçek yoşının tespiti için
gerektiğinde Adli Tıp Kurumu’nun ilgili İhtisas Dciresi’nden de rapor olınmok
sureti ile yaşının tespiti ile nüfus kayıtlannda gerekli düzeltmenin yapılmosıno
karar verimesi gerekirken, CMK'nın 218. maddesi gereğince oçılocok o'ovoda
ilgili mohkemece bu konuoo düzeltme yapılmosınm mümkün olması, talebin
şüphelinin 18 yaşını aşor şekilde düzeltme isteği içermemesi, ilgililerce Cumhuri­
yet Sovcılğı'na herhongi bir talepte bulunulmomast hususları gerekçe yopılorok,
davanın reddine koror verilmesi doğru görülmemiştir". (Yargıtay 18. HD. Esas
No: 2010'2542, Karar No: 2010/6595, Karar Tarihi: 29.04.2010}

Yaşın düzeltilmesi kişiye sıkı sıkıya bağlı haklarır kullanılması niteliğinde


olduğundan, yaşı düzeltilmek istenen kişi tarafından bizzat kullanılmalıdır. İradi
temsil her zaman mümkündür. Ancak vekille dava açıldığında vekâletnamede
bu konuda özel yetkinin bulunması gerekecektir. Fiil ehliyeti bulunmayanlar
bakımından velayeten anne baba dava açabilecektir.

b. Davalı: Kişisel durum sicillerinin değiştirilmesi, düzeltilmesi HMK 382 an­


lamında çekişmesiz yargı işlerinden sayıldığından, dava hasımsız olarak açı­
lacaktır. Ancak Nüfus Müdürlüğünün, maddi ilgili sıfatıyla duruşmada yer
alması sağlanmal dır. Ayrıca menfaati etkilenecek kişilerin de davaya dâhil
edilmeleri gerekecektir.’5

Karar Doğum kayıtlarının düzeltilmesi davaları kamu düzenindedir

Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bir kararında; "Dova, 549C Sayılı Nüfus Hizmetleri
Kanunu'no göre açılon doğum torihinin düzeltilmesi dovosı olup Konunun 36.
maddesi uyarınca nüfus kayıtlorının düzeltilmesine ooir davalarda, nüfus müdü­
rü veya memurunun bulunması ve kororın onlonn önünde verilmesi zorunludur.
Mahkemenin oluşumuna ooir bu yosa hükmünün dikkote olınmoması,
2- Nüfus koyıtlorının düzeltilmesine dair davalarda, yosol hosım olan nüfus
müdürlükleriyle doğum tarihinin düzeltilmesi istenilen küçüğün veloyet hokkı-
na oayorılarok onne ve babasına, çocuk vesoyet altına olınmışsa vasisine
korşı davanın yöneltilerek gösterdikleri deliller toplonıp oluşacak sonuca göre
bir koror verilmesi gerekirken, doğum tarihinin düzeltilmesi istenilen köyden
16.12.1997doğumlu M. F. D.'nin ano ve babasının davolı oiorok oovayo dahil
edilmemesi.

Yargıtay İS. HD. Esas No: 2011/5857, Karar No: 2011/7153, Karar Tarihi: 14.06.2011
I 103 Hıkuk Davaları

3- Doğum torihinin düzeltilmesine doir davoior diğer koyıt düzeltme dovaları


gibi kamu düzeniyle yakınoon ilgili bulunduğundan, hakim istemle bağlı kal-
moyarakkendiliğinden de yapacağı araştırmayla elde edeceği bulgulara göre
ve diğer kayıtlarla çelişki meydano getirmeyecek şekilde korar vermek zorun­
dadır" denilmiştir. (Yargıtay 18. HD. Esas No: 2012/7070, Karar No:
2012/8332, Karar Tarihi: 02.07.2012)

5. Yargılama Usulü ve İspat


Yaşın düzeltilmes davaları HMK. 382 anlamında çekişmesiz yargı işlerinden
sayıldığından basit yargılama usulüne tabi bir yargılama olacaktır.

Nüfus kaydının değiştirilmesine ilişkin davalar, savcı, nüfus müdürü veya


görevlendireceği memur önünde görülüp karara bağlanır (NHK m.36).

Karar Cumhuriyet Savcısının temyiz yetkisi vardır

Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bir kararında "Yargıtoy uygulomolorıno göre


5490 soyılı Yaso'nın 36'ncı moodesi kapsamındc bulunon dovalarda verilen
korarlann nüfus kütüklerinde herhongi bir değişikliğe neden olmoması holin-
de oohi Cumhuriyet Sovcısının bu kararları gerekli gördüğü tokdiroe temyiz
etmek hak ve yetkisi kabul edilmektedir" denilmektedir. (Y. 18. HD. Esas No:
2011/7359, Karar No: 2011/9054, Karar Tarihi: 20.09.2011)

490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 36/1-a maddesi hükmüne göre,


kayıt düzeltme davalarının nüfus müdürü veya görevlendireceği nüfus memuru
huzuru ile görülüp karara bağlanması zorunludur.7’

Ayrıca vekil aracılığıyla yaşın değiştirilmesi davası açılabilmesi için vekâlet­


namede özel yetki bulunması gerekecektir.

Dayanak belgelerindeki bilgilerin aile kütüklerine şlenmesi sırasında yapıl­


mış bir maddi hata söz konusu değilse”; aile kütüğünün her hangi bir kaydında
düzeltme veya değişik ik, Türk Medeni Kanununun 39. maddesi uyarınca mutlaka

Nüfus davaları genellikle gerçek kişiler tarafından açılmasına rağmen bu kayıtların doğru ve düzgün
tutulması aynı zamanda kamu düzenini de ilgilendirdiğinden Savcılann da davaname yoluyla dava açabi­
lecekleri kabul edilmiştir. (Babacan, Güngör / Uslu, Kazım: Uygulamada Nüfus Dovaları, Adalet Yay. An­
kara 2013, s. 1).
Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun Uygulanması Hakkında Yönetmeliğin (NHKUİ) S0. maddesinin (ç) bendine
göre; doğum veya ölüm raporuna göre düzenlenmiş olmak kaydıyta, yurt içinde doğum veya ölüm tuta-
naklannın düzenlenmesinde maddi bir hata olması ve doğum ya da ölüm raporunun aslının ibraz edilme­
si halinde; yapılacak değerlendirme sonucunda adı, soyadı, ana ve baba adı, cinsiyet, doğum yeri, doğum
tarihi, evlenme tarihi ve ölüm tarihinde gerekli düzeltme işlemi yapılacaktır.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 101 |
kesinleşmiş mahkeme kararı ile yapılacağından, maddi bir hatadan kaynaklan­
mayan yaş düzeltme hususunda mahkemeden karar alınması zorunludur.

Nüfus Hizmetleri Yasasına göre açılan kayıt düzeltme davaları, kamu düze­
niyle yakından ilgili olduğundan, hakim tarafların veya tanıkların beyanlarına
bağlı kalmaksızın gerçeği araştırıp, doğru sicil oluşturmak mecburiyetindedir/1

Yaş düzeltilmesine ilişkin davalarda dikkate alınan hususlar genel olarak,


doğumun hastanede veya doğrum evinde olup olmadığı, dış görünüşün talep
edilen yaşla uyumlu olup olmadığı, aynı yaşta başka kardeşinin olup olmadığı,
varsa o kardeşin doğum tarihi gibi hususlar dikkate alınmaktadır. Ancak şunu
da belirtmek gerekir ki. Nüfus kaydının düzeltilmesi davaları, bu kapsamda
yaşın düzeltilmesi davası herhangi bir zamanaşımı ve hak düşürücü süreye bağlı
değildir, bu nedenle her türlü kanıta başvurulabilir/1 Dolayısıyla zamanaşımı
veya hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın açılabilen nüfus kaydının düzeltil­
mesine ilişkin davada resmi kayıt ve belgelere başvurulabileceği gibi tanık da
dinlenebilecektir/1 Bunların yanında askerlik, okul vb. kayıtları da araştırılmalı­
dır/4

Kişi hastanede doğmuşsa ve bu durum hastanenin resmi kayıtlarına geç­


mişse, mahkeme bu hususla bağlı olduğundan davanın reddedilmesi muhte­
meldir. Bu nedenle doğrum nerede gerçekleştiği son derece önemlidir.

Ayrıca talepte bulunan kişinin dış görünüşü de beyan ettiği yaşa uygun ol­
malıdır. 1-2 yaş farkı pek sorun doğurmasa da görünenden 10 yaş fazla ya da
küçük bir yaşın gerçek olduğunun beyan edilmesi hayatın olağan akışına da
aykırılık teşkil edecektir.

Kardeşinin bulunup bulunmadığı, varsa kardeşin yaşının dikkate alınması


ise daha çok kardeşler arasındaki yaş farkına bakarak annenin iki kardeşin do­
ğumu arasındaki süreçte tekrar gebe kalıp kalamayacağının tespit edilmesi
bakımından önem arz etmektedir.

Yaş düzeltilmesine karar verilirken, kardeşlerin yaşıyla uyumlu bir tarihe


göre doğrum tarihinin düzeltilmesine karar verilmelidir:

” Yargrtay İS. HD. Esas No: 2013/18532, Karar No: 2014/1672, Karar Tarihi: C6.02.2014
“ YHGK, 11.2.1998 gün ve 2-87/77 sayılı karar
“ YHGK Esas No: 2013/18-354, Karar No: 2013/1554, Karar Tarihi: 13.11.2013
Si Yargrtay 18. HD. Esas No: 2010/12256, Karar No: 2011/242, Karar Tarihi: 18.01.2011
I 102 Hıkuk Davaları

Karar Doğum tarihinin kardeşleri ile engel oluşturmayacak biçimde düzeltilmesi­


ne karar verilmesi gerekir

"Nüfus kütüğüne 03.08.1994 doğum günlü ola rat kaydedilen Seher Döver'in,
Kayseri Eğitim ve Aroştırma Hostonesinin 07.08.2009 torihli sağlık kurulu raporu­
na göre 16-17 yaşiorındo olduğu tespit edilmiştir. Saptanan bu durum korşısında
mahkemece ad> geçenin doğum torihinin kardeşleri ile engel oluşturmayacak
biçimde düzeltilmesine koror verilmesi gerekirken, sağlık kurulu raporu gözardı
edilip davanın reddine koror verilmesi doğru görülmemiştir". (Yargıtay 18. HD.
Esas No: 2009/13015, Karar No: 2010/3119, Karar Tarihi: 01.03.2010)

Uygulamada, bunların yanında daha önemli olan husus, yaşın tespiti konu­
sunda alınacak olan sağlık raporudur. Bu çerçevede Yargıtay'ın yerleşik uygu­
lamaları doğrultusunca, doğum tarihinin düzeltilmesi istenilen küçüğün gerçek
yaşının tespiti için tam teşekküllü bir hastaneye şevki sağlanıp kemik grafileri
de çekilmek suretiyle sağlık kurulu raporu aldırılması gerekir.

Adli Tıp Kurumu aracılığıyla şahsın kemik yaşının tespiti gerçekleştirilir ve


kemik yaşına göre mahkeme davacının talebi hakkında olumsuz ya da olumlu
bir karar verir. Ancak sağlık raporu bakımından olumsuz olan bir konu, kemik
yaşı tespitinin daha çek 25 yaşına kadar yapılabiliyor olmasıdır.

Karar Tanığın dinlendiği tarih arasında uzunca bir zaman geçtiğinden beyanların­
da yanılgı olasılığı dikkate alınmalıdır.

Yargıtay 18. Hukuk Dairesine göre "Alınan bu rapor davocı S.’in düzeltilmek
istenen doğum tarihini kesin oiorok doğruiamorraktadır. Ayrıca 25 yoşınoon
sonra tıboen yaş tespiti mümkün olmadığı gibi keyden 25 yaşın üzerinde olon
davocı S.’in yoşının düzeltilmesi için bu bilgi ve belgeler yeterli sayılomaz.
İlgilinin ooğum tarihi ile tanığın dinlendiği torih orosındo uzunca bir zamon
geçtiğinden beyonlorında yanılgı olasılığı do bulunmaktodır. O halde davonın
reddine karar verilmesi gerekirken, kamu düzeni ile ilgili olan resmi kaydın
mücerret iddia esas alınorak değiştirilmesi yolunda hüküm kurulmosı" doğru
değildir. (Yargıtay 18. HD. Esas No: 2013/11249, Karar No: 2013/12828,
Karar Tarihi: 03.10.2013)

Bu yaştan yukarı olan kişiler bakımından diğer delillerin değerlendirilmesi


zorunludur.

Ayrıca sağlık kurulu raporu hüküm kurmaya yeterli olmalıdır. Yargıtay’ın


yerleşik uygulamasına göre; doğum tarihinin düzeltilmesine ait davalarda, do­
ğum tarihinin düzeltilmesi istenenin gerçek yaşının tespiti için tam teşekküllü
8. Kısım Asliye Hıkuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar W3 |
bir hastaneye gönderilerek sağlık kurulu raporu aldınlması zorunludur. Mah­
kemece, Şube Müdürlüğünce düzenlenen tek uzman doktor raporu ile yetinilip,
davanın kabulüne karar verilmez."

Hakim yaş konusunda düzeltme yaparken, kayıtlar arasında çelişki meyda­


na getirmemeye ve hayatın doğal akışına ters düşecek durumlara yol açmama­
ya özen göstermesi gerekir.

Karar Verilecek karar hayatın olağan akışına uygun ve çelişki doğurmayacak


şekilde kurulmalıdır
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bir kararında; "Nüfus koyıtionnooki düzeltme iste­
mine doiroovolardo, mahkemelerin hiç bir kuşku veduroksamaya neden olmoksı-
zm doğru sicil oluşturmak zorunluluğu bulunduğu gözetilerek, somut oloydo moh-
kemece solt tarofiorve tonik beyanlanyla yetinilmeyip bu idoiaylo ilgili olarak DNA
testi yopt.rıhp alınacak rapor da gözetilerek korar serilmesi gerektiğinin düşünül­
memesi doğru görülmemiştir" denilmektedir (Yargıtay 18. HD. Esas No:
2013/8677, Karar No: 2013/10701, Karar Tarihi: 1806.2013).
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin başka bir kararında "Bir kodının bu süre (23
gün) içersinde iki kez doğum yopması tıbben mümkün olmooığı oçık olup,
hakim, nüfus koyıtlorında düzeltme yaparken bu kayıtların yek diğeriyle çelişik
olmomasmo özen göstermeli, böyle bir sonucu doğuracak korarlar vermeme­
lidir" denilmektedir (Yargıtay 18. HD. Esas No: 2012/7344, Karar No:
2012/9061, Karar Tarihi: 10.07.2012). Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin başka bir
kararında da "Dovacının 1988 yılındo ilkokula boşladığı İlçe Milli Eğitim Mü­
dürlüğünün 17.3.2008 gün ve 111 sayılı yozısınoön anlaşıldığına göre, düzelti­
len doğum torihi itibariyle dovacının 4,5 yoşınoo ilkokulo başladığının kobulü
yaşamın olağon okışıno oykırı olduğu gibi 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim
Yososının3. moodesine göre de olonoklı değildir. Açıklanan bu hususlar dikka­
te aiınarck davanın reddine karar vermek gerekirken yerinde olmoyon gerek­
çeyle dovanın kobulü doğru görülmemiştir" denilmektedir. (Yargıtay 18. HD.
Esas No: 2008/6218, Karar No: 2008/8750, Karar Tarihi: 17.07.2008)

Örnek Örneğin, Doğum tarihinin düzeltilmesiyle birlikte, çocuk ile annesi arasında
aralanndaki yaş farkının 8 yaş olması halinde, bi' kadının 8 yaşında iken ço­

© cuğunun olması tıbben mümkün olmadığından nüfus kayıtlarında çelişki


meydana gelmiştir.” Başka bir olayda da davacının doğum tarihinin babası­
nın ölümünden yaklaşık otuz dört ay sonraki bir tarihe düzeltilmesine karar
verilmesini Yargıtay usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.”

Yargıtay 18. HD. Esas No: 2009/8555, Karar No: 2010/1393, Karar Tarihi: 04.02.2010
Yargıtay 18. HD. Esas No: 2014/12733, Karar No: 2015/1894, Karar Tarihi: 12.02.2015
Yargıtay 18. HD. Esas No: 2008/5672, Karar No: 2008/8396, Karar Tarifi: 10.07.2008
| 1M Hıkuk Davaları

Karar Çelişki doğurmayacak şekilde hüküm kurulmaktır.



Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bir kararında da; '"Doğum tarihinin düzeltilme­
sine kora' verilen S. ile oynı onneden doğduğu an’aşılon 10/04/1973 doğumlu
kardeşi Y orasında düzeltilen doğum tarihine göte 3 oy 27 günlük bir zamon
forkı bulunmoktaoır. Bir kodının bu süre içerisinoe iki kez doğum yopmasının
tıbben mümkün olmadığı oçık olup, hakim, nüfus koyıtlorındo düzeltme ya­
parken kayıtlar arosında çelişki olmomasına özen göstermeli, böyle bir sonucu
doğurocok korariar vermemelidir" denilmiştir. (Yargıtay 18. HD. Esas No:
2013/11249, Karar No: 2013/12828, Karar Tarihi: 03.10.2013)

Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin uygulamasına göre, yaş düzeltme davaların­


da resen araştırma ilkesi geçerlidir:

Karar Mahkemece her üç kardeşin üçüz olup olmadıkları araştırılmalıdır.



"Doğum tarihinin düzeltilmesine dair davolor diğer koyıt düzeltme dovaiarı
gibi kamu düzeniyle yakınoon ilgili bulunduğundan, hakim istemle bağlı kal-
moyarakkendiliğinden de yopacağı oraştırmayla elde edeceği bulgulara göre
ve öteki koyıtlorlo çelişki yarotmayocok şekilde karar vermek zorundooır.
Somut olaydo yargılama sırosınoo yaşının düzeltilmesi istenen Ö. kardeşleri Ş.
ve H. ’nın üçüz olduklorıno dair herhongi bir bilgi ve belge ileri sürülmemiş, bu
konuda herhongi bir araştırmooa yopılmamıştır. Mahkemece her üç kardeşin
üçüz olup olmadıklon oroştırılmok üzere birlikte ooktoro şevki yapılıp rapor
alınorak ou hususun oçığo kovuşturulması ve üçüz olmodıklorının onloşılmosı
halinde mevcut delil durumuno göre bir korar verilmesi gerektiğinin düşünül­
memesi, doğru görülmemiştir". (Yargıtay 18. HD. Esas No: 2011/10815, Karar
No: 2011/12258, Karar Tarihi: 29.11.2011)

Kayıt düzeltme ve değişikliklere ilişkin mahkeme kararları, kesinleşme tari­


hinden itibaren 10 gün içerisinde, mahkeme yazı işleri müdürü tarafından o
yerin ilçe nüfus müdürlüğüne gönderilecektir.

Doğum tarihini, ad ve soyadını değiştiren kişi askerlik çağında ise; yapılan


işlemler ilçe nüfus müdürlüğünce askerlik şubesine bilcirilir.

Doğum tarihinin mahkeme kararı ile düzeltilmesinde;

Ay ve günün baki ya da saklı kalması şeklinde veya ay ve günden bahsedil­


meden yalnızca yılın düzeltilmesi şeklinde karar verilmesi halinde, doğum tarih­
lerinin eski ay ve günün düzeltişmiş yılı ile birlikte tescili.

Aile kütüğünde doğum tarihi ay ve günsüz olarak yalnızca yıl şeklinde ya­
zılmış ise, tescil tarihi itibariyle engel bulunmaması ve kişinin talep etmesi ha­
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 105 [|
linde Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 39'uncu maddesindeki esaslar çerçevesinde
ay ve gün ilavesi yapılır.

6. İstinaf
Çekişmesiz yargı kararları da diğer yargı kararları gibi yazılır. Çekişmesiz
yargıda, kararlara karşı sadece yargılamada yer alan değil, aynı zamanda yargı­
lamada yer almasa dahi hukukî yararı olan "maddî anlamadaki ilgililerde ka­
nun yoluna başvurablir (m.387). Kanun yoluna başvuruda süre kararı öğren­
meden itibaren iki haftadır (m.387).

Çekişmesiz yargı kararlarına karşı sadece istinaf yoluna başvurulabilir; kural


olarak temyiz yolu kapalıdır (m.387).

Kanunlarda aksine hüküm olmadıkça, çekişmesiz yargı kararları maddî an­


lamda kesin hüküm ouşturmaz (m.388). Maddî anlamda kesin hüküm oluştur­
madığından yargılamanın yenilenmesi istenemeyecektir.

Genel Müdürlük ve nüfus müdürlükleri, mahkemece verilen kararlar hak­


kında her türlü kanun yoluna başvurmaya yetkilidir.

E. Nüfus Kaydının Düzeltilmesi Davası

1. Giriş
Nüfus davalarına ilişkin açıklamalarımızı içeren diğer kısımlarda da bahset­
tiğimiz gibi kişilerin, doğum, evlenme, ölüm gibi devleti de ilgilendiren bazı özel
hallerinin kayıtlara geçmesi söz konusu olmaktadır. Bu kayıtlarda yer alan bilgi­
lerin gerçeği yansıtmaması söz konusu olabilir. Bu gibi hallerde kayıtların düzel­
tilmesi gerekecektir.

"Kayıt düzeltilmesi", aile kütüğüne düşürülmüş nüfus kaydın bir kısmının


"düzeltilmesi" veya "değiştirilmesi"dir. Nüfus kütüklerindeki "doğru olmayan
kayıtların" düzeltilmesi için mahkemeden karar alınması zorunludur.”

Kayıtlarda yer alan bilgilerin gerçeği yansıtmaması, maddi bir hatadan kaynak­
lanıyorsa, mahkeme kararına ihtiyaç olmaksızın nüfus memuru kendiliğinden bunu
düzeltebilecektir.” Başka bir deyişle Aile kütüklerine tescil edilmesi gereken bilgi-

Yargıtay 18. HD. Esas No: 2013/17067, Karar No: 2014/564, Karar Tarihi: 16.01.2014
Dural, Mustafa / Öğüz, Tufan: Türk Özel Hukuku, Cilt: II, Filiz Kitabevi, İstanbul 2009, s. 194. Madde 38 -
(1) Bu Kanunun 7’nci maddesinde sayılan aile kütüklerine tescil edilmesi gereken bilgilerden; dayanak
belgesinde bulunduğu halde nüfus kütüklerine hatalı veya eksik olaraktescil edilen ya da hiç yazılmayan
bilgiler veya mükerrer kayıtlar maddi hata kapsamında değerlendirilir Bu tür maddi hatalar Genel Mü­
dürlükçe ya da nüfus müdürlükleri tarafırdan düzeltilir veya tamamlanır.
[ 106 Hıkuk Davaları
lerden; dayanak belgesinde bulunduğu halde nüfus kütüklerine hatalı veya eksik
olarak tescil edilen ya da hiç yazılmayan bilgiler veya mükerrer kayıtlar maddi hata
kapsamında değerlendirilir. Bu tür maddi hatalar Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel
Müdürlüğü'nce ya da nüfus müdürlükleri tarafından düzeltilir veya tamamlanır.
Diğer hallerde mahkeme kararının bulunması zorunludur (TMK 38).

Kayırlarda yer alan yanlışlık nedeniyle açılacak düzeltme davalarına, uygula­


mada "nüfus kayıtlarının düzeltilmesi" davası denilmectedir. Başka bir deyişle,
kişisel durumlardaki değişikliklerin nüfus kaydında belirtilmesi ve doğru olmayan
kayıtların düzeltilmesi ile nüfus kayıtlarının düzeltilmesi anlaşılır. Kayıt düzeltilme­
si, aile kütüğüne düşürülmüş nüfus kaydının bir kısmının düzeltilmesi veya değişti­
rilmesidir. Nüfus kütüklerindeki doğru olmayan kayıtların düzeltilmesi için mahke­
meden karar alınması zorunludur. İşte bu noktada, nüfus kütüğünde yer alan
doğru olmayan kayıtlar, ilgilileri veya Cumhuriyet Savcısı tarafından açılacak olan
kayıt düzeltme davası ile gerçek durumuna uygun ha e getirilebilir ki, bu dava
uygulamada nüfus kaydının düzeltilmesi davası olarak adlandırılmaktadır.”

Bu davanın açılabilmesinin temel koşulu, kütükte yanlış bir kaydın bulun­


ması, yani nüfus kayd nın gerçek durumu yansıtmıyor olması gerekir. Bu yanlış­
lık memurun kişisel hatasından (örneğin, memurun belgedeki kaydı yanlış ola­
rak geçirmesi) veya kişisel durumu bildiren kişi ya da belgenin gerçek durumu
yansıtmıyor olmasından kaynaklanabilir.”

Nüfus Hizmetleri Kanununun Aile kütüklerinde bulunması gereken kişisel


bilgilerin düzenlendiği 7'nci maddesinde, her mahalle veya köy için ayrı aile
kütüğü tutulacağı ve tu aile kütüklerinde; Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası,
kayıtlı bulunduğu il, ilçe, köy veya mahalle adı ile cilt, aile ve birey sıra numara­
sı, kişinin adı ve soyadı, cinsiyeti, baba ve ana adı ile soyadları, evli kadınların
önceki soyadları, doğum yeri ile gün, ay ve yıl olarak doğum tarihi ve kütüğe
kayıt tarihi, evlenme, boşanma, soybağının kurulması veya reddi, ölüm, vatan­
daşlığın kazanılması veya kaybedilmesi gibi kişisel durumda meydana gelen
değişiklik veya yetkili makamlarca yapılan düzeltmeler, dini, medeni hali, yerle­
şim yeri adresi, fotoğrafı bulunacağı belirtilmiştir.

5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 38'inci maddesinde ise; yukarıda


7'nci maddede sayılan aile kütüklerine tescil edilmesi gereken bilgilerden; da­
yanak belgesinde bulunduğu halde nüfus kütüklerine hatalı veya eksik olarak

Yargıtay İS. HD. Esas No: 2014/5599, Karar No: 2014/10219, Karar Tarihi: 10.06.2014
Gençcan, Ömer Uğun Nüfus Koydınm Düzeltilmesi Dovosı, Yetkin Yay. Ankara 2000, s. 123
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 107 |
tescil edilen ya da hiç yazılmayan bilgiler veya mükerrer kayıtların maddi hata
kapsamında değerlendirileceği, bu tür maddi hataların ise Genel Müdürlükçe
ya da nüfus müdürlükleri tarafından düzeltileceği veya tamamlanacağı düzen­
lenmiştir (NHKUİ Yön. m.79.).

Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun Uygulanması Hakkında Yönetmeliğin


(NHKUİ) 80. maddesinin (ç) bendine göre; doğum veya ölüm raporuna göre
düzenlenmiş olmak kaydıyla, yurt içinde doğum veya ölüm tutanaklarının dü­
zenlenmesinde maddi bir hata olması ve doğum ya ds ölüm raporunun aslının
ibraz edilmesi halinde; yapılacak değerlendirme sonucunda adı, soyadı, ana ve
baba adı, cinsiyet, doğum yeri, doğum tarihi, evlenme tarihi ve ölüm tarihinde
gerekli düzeltme işlemi yapılacaktır.

Dayanak belgelerindeki bilgilerin aile kütüklerine işlenmesi sırasında ya­


pılmış bir maddi hata söz konusu değil ise aile kütüğünün herhangi bir kaydında
düzeltme veya değişiklik ancak mahkeme kararıyla yap labilecektir.

5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 35'inci maddesinde "kesinleşmiş


mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez" iba­
resi yer aldığından, her hangi bir sınırlama olmaksızın nüfus kütüğünde mevcut
her kaydın düzeltilmesinin istenebileceği kuşkusuzdur.

Nüfus Kanununun 46'ncı maddesinde de "yaş, ad, soyadı ve diğer kayıt dü­
zeltme davaları" ibaresi yer aldığından, her hangi bir sınırlama olmaksızın nüfus
kütüğünde mevcut her kaydın düzeltilmesinin istenebileceği kuşkusuzdur.”

2. Görevli Mahkeme

Nüfus Hizmetleri Kanunu 36. maddeye göre nüfus kayıtlarına ilişkin dü­
zeltme davalarında görevli asliye hukuk mahkemesidir.”

Karar Görevli Mahkeme asliye hukuk mahkemesidir.

Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin bir kararında; “Eloeki davo, nüfus kayıt düzel­
tilmesine ilişkin olduğuno göre. 5490 Soyılı Nüfus Hizmetleri Yasasının 35. vd.
moddeleri uyorınco bu aşamoda dovanın genel hükümlerine göre Asliye Hu­
kuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekir" denilmiştir. (Yargıtay
20. HD. Esas No: 2008/5024, Karar No: 2008/7115, Karar Tarihi: 08.05.2008)

YHGK Esas No: 2013/18-354, Karar No: 2013/1554, Karar Tarihi: 13.11.2013
Gençcan, Ömer Uğun Mideni Hukuk Dcvolorı, Yetkin Yay. Ankara 2013, s. 361. Yargıtay 2. HD. Esas No:
2010/14437, Karar No: 2012/287, Karar Tarihi: 16.01.2012
[ 103 Hukuk Davaları
Ancak bazı hallerde davanın soybağının reddi mi yoksa nüfus kaydının dü­
zeltilmesi mi olduğu konusunda uyuşmazlık olabilmektedir. Görev konusu bu­
rada da önem arz etmektedir. Davanın soybağı davası değil, nüfus kaydının
düzeltilmesi davası olması halinde, görevli mahkeme 4787 Sayılı Kanunun 4.
maddesi gereğince aile mahkemesi olmayıp 5490 Sayılı Yasanın 36. maddesi
uyarınca asliye hukuk mahkemesidir. Görev kamu düzenine ilişkin olduğundan
bu husus yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir.’"

Karar Görevli Mahkeme asliye hukuk mahkemesidir.

"6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 33. maddesi uyarınca olayları


açıklamak taraflara hukuki niteleme hakime aittir. Aynı yasanın 1. maddesine
göre, mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar,
kamu düzenindendir. 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 36. maddesin­
de; nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarının, düzeltmeyi isteyen şahıslar
ile ilgili resmî dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tara­
fından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mah­
kemesince açılacağı ve bu davaların nüfus müdürü veya görevlendireceği
nüfus memuru huzuru ile görüleceği hükme bağlanmıştır.

Dava, usulsüz tescile dayalı, gerçek durumu göstermeyen nüfus kaydının düzel­
tilmesine ilişkin olduğundan, görevli mahkeme 4787 sayılı Kanunun 4. maddesi
gereğince aile mahkemesi değil, 5490 sayılı Kanjn'un 36. maddesi uyarınca
asliye hukuk mahkemesidir. Görev kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her
aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetileceğinden, davaya görevli asliye
hukuk mahkemesinde bakılmak üzere görevsizlik kararı verilmesi gerekirken,
işin esasına girilerek davanın kabulü doğru görülmemiştir" (Yargıtay 8.HD. Esas
No: 2017/6730, Karar No: 2018/253, Tarih: 11.01.2018).

"Nüfusta kayıtlı anne ve baba adının gerçeği yansıtmadığı ve bu nedenle


gerçek anne ve baba adının yazılması istemiyle açılacak ve nüfusa kayıtlı
bulunan hanenin de değiştirilmesi sonucunu doğuracak davalarda, esasen iki
iddia bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi, çocuğun kayden anne olan kadın­
dan değil, başka bir anneden doğduğu; İkincisi ise kayden baba olarak gözü­
ken kişinin genetik baba olmadığı iddiasıdır. Bu davada, kayden anne gözüken
kişinin çocuğu doğurmadığı, genetik annenin başka bir kadın olduğunun
tespit edilmesi halinde, yukarıda sözü edilen babalık karinesi aksi yönde
işleyecek ve genetik annenin kocası olmayan kayden babanın, babalık sıfatı
kendiliğirden ortadan kalkacaktır. Mahkemece belirlenen genetik annenin,
çocuğun doğduğu tarihte evli bulunduğunun anlaşılması halinde, TMK'nın
285. maddesinde yazılı babalık karinesi nedeniyle genetik annenin kocası olan
erkek, kendiliğinden baba sıfatını kazanacaktır.

Yargıtay 18. HD. Esas No 2014/5599, Karar No: 2014/10219, Karar Tarihi: 10.06.2014; YHGK Esas No:
2013/18-354, Karar No: 2013/1554, Karar Tarihi: 13.11.2013
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 109 I

Bu durumda soybağı ihtilafı ortaya çıkmadığından, açıklanan muhtevadaki


davalar, sadece nüfus kayıtlannda düzeltim davasından ibaret kalacaklar ve
görevli mahkeme, 5490 sayılı Kanunun 36/1-a maddesi uyarınca asliye hukuk
mahkemeleri olacaktır. Ancak, çocuğun doğduğu tarihte, genetik annenin evli
bulunmaması halinde, anne yönünden dava, kîyıt düzeltim davası olarak
kalmakla birlikte, genetik anne ile evli olmayan genetik baba yönünden baba­
lık karinesi gerçekleşmeyeceğinden, genetik batanın nüfus kaydına işlenmesi
talebi soybağı davası niteliğini kazanacaktır. Bu takdirde uyuşmazlığın,
4787 şayiı Kanunun 4. maddesi uyarınca aile mahkemesi tarafından incelenip
çözüme kavuşturulması gerekecektir. (Yargıtay HGK 2013/354-1554, 18. HD
2015/1360-3281, 2015/1591-4537)

Somut olaya gelince; davacı vekili, davalılardan ... ve ...'ın müvekkilinin ölen
eşi ....’den olma çocukları olmayıp müvekkilinin babası ... ve annesi ...'nin
çocukları olduğunu, ...ile ...'in müvekkilinin çocuklarıymış gibi nüfusa kayıt
ettirdiğin, açıklanan nedenlerle ...ile ...'in gerçek babaları ... ile anneleri ...
hanelerine kayıt ve tescilini talep etmiştir. Dosya içinde mevcut nüfus kayıtla­
rından, anne-baba adının değiştirilmesi talep ecilen çocukların doğum tari­
hinde, iddia edilen genetik annenin yine iddia edilen baba ile evli olduğu
anlaşılmaktadır O halde, yukarıda açıklanan ilkeler karşısında dava, nüfus
kayıtlarında düzeltim yapılması davasından ibarettir. Bu nedenle uyuşmazlı­
ğın, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36/1-a maddesi uyarınca asliye
hukuk mîhkemesince çözümlenmesi gerekmektedir" (Yargıtay 20.HD. Esas
No: 2017/6151, Karar No: 2017/3582, Tarih: 24.04.2017).

"Eldeki dava, nüfus kayıt düzeltilmesine ilişkin olduğuna göre. 5490 Sayılı
Nüfus Hizmetleri Yasasının 35. vd. maddeleri uyarınca bu aşamada davanın
genel hükümlerine göre Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandır­
ması gerekir" denilmiştir. (Yargıtay 20. HD. Esas No: 2008/5024, Karar No:
2008/7115, Tarih: 08.05.2008)

Karar Verilecek karar soybağı ilişkisini etkileyecek nitelikte ise görevli mahkeme
aile mahkemesidir.

“Bilindiği üzere, çocukla ana arasındaki soybağı doğumla; baba arasındaki soybağı
ise ana ile evlilik, tanıma ve hâkim hükmü ile kurulur. Esasen, soybağına ilişkin
uyuşmazlıklarda, kişisel durum ile ilgili nüfus kaydında yer alan bilgi "Doğru’’
olarak doğmuş ve kütüğe tescil edilmiştir. Bu doğru kayıt, daha sonra açılan bir
dava, soybağının reddi veya sonradan evlenme yoluyla soybağına itiraz veya
tanımaya itiraz veya tanımanın iptali yahut da Af Kanunları ile yapılan nesep
düzeltmeye itiraz ile teknik olarak bir yanlışlığa dönüştürülmektedir. Nüfus kaydı­
nın düzeltilmesi davasında ise, resmi sicilin belgelediği olgunun doğru olmadığı,
baştan yanlış olarak kütüğe geçirilmesi sözkonusudız.
I 110 Hıkuk Davaları

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.11.2013 tarihli ve 2013/18-354 E. - 2013/1554


K. sayılı kerannda da belirtildiği üzere, bu türden yanlış ve yanıltıcı beyan ve işlemler­
le kanuna aykın olarak yapılan kayıtların düzeltilmesi, niteliği itibarıyla bir nesep
davası olmayıp, hatalı yapılan nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkindir. 5490 sayılı
Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesi uyannca nüfus kaydının düzeltilmesine
yönelik olan ve Türk Medeni Kanununun 282 ve devamı maddelerinde düzenlenen
soybağı kurulmasıyla ilgisi bulunmayan davanın genel hükümlere gere asliye hukuk
mahkemesinde görülüp sonuçlandırması gerekmektedir.

Dosya kapsamından, davacının doğduğu tarih itibariyle annesi S. D.'in evli olmadı­
ğı, davacının evlilik dışı dünyaya geldiği, davacının genetik babası davalı C. D. ile
soybağının kurulması talebine ilişkin olarak dava açıldığı, soybağının kurulmasın­
dan sonra nüfus kayıtlannın tashih edileceği anlaşılmakla davanın Aile Mahkeme­
sinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir". (İstanbul BAM 37. HD. Esas No:
2017/435, Karar No: 2017/414, Karar Tarihi: 10.03.2017)

“Somut olaya gelince; davacı mevcut nüfus kayıtlarına göre davalılann çocuğu
olarak göründüğünü, oysa gerçek babasının halen hayatta olan davalılardan ... ile
gerçek arnesinin vefat etmiş olan Ayşe Çoğun isimli kişiler olduğjnu, kimlikte
annesi olarak görülen ...'in müvekkilinin teyzesinin kızı olduğunu, annesinin küçük
yaşta vefat etmesi ve o tarihte resmi nikahının olmaması nedeniyle ...‘in nüfusuna
kaydedilmiş olduğunu belirterek davalılar... ve ... ile soybağının olmadığına, diğer
davalı... ite soybağı kurulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Dosya içinde mevcut nüfus kayıtlanndan, davacının doğum tarihinde, iddia


edilen genetik annenin evli olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda dava, anne
adının silinip genetik anne adının yazılması ve kayden baba olan kişinin ismi­
nin silinmesi talepleri yönünden "gerçeğe aykın beyana dayalı oluşturulan
nüfus kayıtlarının düzeltilmesi" davası olmakla bitiikte, nüfus kaydına genetik
baba isminin yazılması yönünden soybağı davası niteliğindedir. Yukarıda
açıklanan nedenlerle, tüm talepler yönünden u/uşmazlığın, özel mahkeme
olan aile mahkemesi tarafından çözümlenmesi gerekmektedir". (Yargıtay 20.
HD. Esas No: 2017/9018, Karar No: 2017/7472, Karar Tarihi: 09.10.2017)

Karar Doğum ve ölüm olaylarının nüfus kütüğüne işlenmesinin nüfus idaresine


verilmiş idari bir görevdir.

Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bir karannda; "Doğum tarihinin düzeltilmesi


istenilen oavocının nüfuso kaydedilmediği, kendisinden önce doğan ve nüfuso
3/4/196S doğum torihi ile tescil edilen, ölü olduğu holde kaydı düşülmediğin-
den soğ görünen kordeşinin koydını kullandığınır anlaşılması üzerine doğum
ve ölüm oloylarının nüfus kütüğüne işlenmesinin nüfus iooresine verilmiş idari
bir görev olduğu gözetilerek HUMK'un 7/1. maddesi gereğince görev yönün­
den dövenin reddine karor verilmesi gerekirken, davonın esosıno girilerek
yazılı şekilde hüküm kurulması" denilmiştir. (Yargıtay 18. HD. Esas No:
2010/11239, Karar No: 2010/15318, Karar Tarihi: 30.11.2010)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar mİ

Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin başka bir kararında "Yangın nedeniyle nüfus
koyıtlorınn yok olmosı üzerine, yeniden yapılan yersel yazımda evlenerek
gittiği için baba bonesine yazılomamış otan dovocının isteminin; idari bir işlem
olduğu d.kkate alınarok, mohkemece davo dilekçesinin görev yönünden red­
dine korar verilmesi gerekirken, davonın esosıno girilerek kobulü ile yozıh
olduğu şekilde hüküm kurulmosı usul ve konuna aykırıdır" denilmiştir. (Yargı­
tay 18. HD. Esas No: 2007/1094, Karar No: 2007/1825, Karar Tarihi:
05.03.2007)

3. Yetkili Mahkeme

Nüfus kayıtlarının düzeltilmesi davalarında yetki i mahkeme, NHK 36'da


düzenlenmiştir. Buna göre nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları, düzelt­
meyi isteyen şahıslar ile ilgili resmi dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhu­
riyet savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki mahkeme­
de açılacaktır. Yani nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları, ilgili kişinin yerle­
şim yeri mahkemesinde veya savcılık tarafından açılıyorsa savcılığın bulunduğu
yerdeki mahkemede açılmalıdır.”

"Somut oloydo, davacı babaannesi... 'in ölüm tarihinin tespiti ile nüfus kay­
dına işlenmesini talep etmiştir.

5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesinin 1/a bendinde,


nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarının, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile
ilgili resmî dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından
yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde
açılacağı hükme bağlanmış olup dosya kapsamında ...'in MERNİS araştırma­
sında ikametgah adresi bulunmadığı, davacı dava dilekçesinde babaannesi
...'in 1940 senesinde vefat ederek ... ili, ... ilçesi, ... mahallesi mezarlığına gö­
müldüğünün belirtildiği anlaşıldığından uyuşmazlığın ... Asliye Hukuk Mahke­
mesinde çözümlenmesi gerekmektedir".'*

Yargıtay 2. HD. Esas No: 2010/10885, Karar No: 2011/14835, Karar Tarihi: 04.10.2011
Yargıtay 20.HD. Esas No: 2017/9934, Karar No: 2017/9649, Tarih: 20.112017
| 112 Hıkuk Davaları

Karar Yetki kuralı kesin yetki değildir.

"5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. macdesinin 1/a bendinde, nüfus
kayıtlarına ilişkin düzeltme davalannın düzeltmevi isteyen Cumhuriyet Savcı­
ları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk
mahkemesinde açılacağı hükme bağlanmış olup,

yine Türk Medenî Kanununun 19/1. maddesi uyannca da; “Yerleşim yeri, bir
kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerdir.” hükmüne yer verilmiştir.
Uyuşmaz ık konusu davada kesin yetki kuralı bubnmayıp, taraflar yetki itira­
zında da bulunmamıştır". (Yargıtay 20.HD. Esas No: 2017/8799, Karar No:
2017/7485, Tarih: 09.10.2017)

4. Davacı - Davalı

a. Davacı: Nüfus Hizmetleri Kanunu 36. maddeye göre nüfus kayıtlarına iliş­
kin düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmi dairenin
göstereceği lüzum üzerine" Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri
adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılabile­
cektir.” Bu kişiler dışında kalan kimseler tarafından dava açılması mümkün
değildir.

Karar Aktif dava ehliyetsizliği nedeniyle davanın redd gerekir.

Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bir kararında; "...davonın dogrudon yaşının


düzeltilmesi istenen kişi tarafından oçılmosı yerine, onne ve babasının oçmış
bulunduğu dovanın aktif husumet ehliyeti yokluğundon reddine karor veril­
mesi gerekirken, oovayo bokılıp işin esosı hokkında hüküm kurulmosı doğru
görülmemiştir" denilmiştir. (Yargıtay 18. HD. Esas No: 2005/7587, Karar No:
2005/8687, Karar Tarihi: 06.10.2005)

"Dosyadaki bilgi ve belgelerden; davacıların murisi,... ve ... kızı ...'in ilk alınan
mirasçılık belgesine ve ...'nin 1940 doğumlu ...'dan boşanmasına dair mah­
keme ilamına göre çocukları olarak görünen M., ve ...'dan taşınmaz satın
aldıktan sonra ölümü üzerine de bu taşınmazın davacılar ... ve ...’a kaldığı,
mevcut nüfus kayıtlarına göre ...’nin tek mirasçısı ...'ın mirasçılık belgesi ala­
rak, davalılar... ve ...’a karşı 1186 ve 1187 parse lerin tapu kaydının iptali ile
kendi adına tescili için açtığı davada verilen yetkiye istinaden bu davayı açtığı,
mahkemece, dava konusunun şahsa sıkı sıkıya bağlı hak olması nedeni ile

Dolayısıyla Savcı kendiliğinden nüfus kaydının düzeltilmesi davasını açamayacaktır. İlgili resmi kurumdan
talep olması gerekir (Yargıtay 2. HD. Esas No: 2010/19292, Karar No: 2012/3116, Karar Tarihi:
20.02.2012).
Babacan, Güngör / Uslu, Kazım: Uygulamada Nüfus Davaları, Adalet Yîy. Ankara 2013, s. 57
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar _______ 113 |

böyle bir davanın açılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş


ise de; şahsa sıkı sıkıya bağlı hak, kişinin kendirinden başka biri tarafından
talep ediemeyecek, ancak kendi isteği ile dava konusu edilebilecek haklar
olduğu (adın, soyadın değiştirilmesi, boşanma isteminde bulunulması gibi)
Davada ise hatalı nüfus kaydının düzeltilmesi istenilmiş olup, kaydın yanlışlığı
sebebi ile hukuku etkilenecek kişilerin bu davayı açabileceği, davacılann
murisine taşınmazdaki payının satışı gerçekleştirilen ...’in,... ile aynı kişi oldu­
ğunun tespiti ve yine ...'in ...ve... Kızı ...'nin çocuğu olması durumunda, ...'nin
mirasçıları değişeceğinden ve bu durumda davaolar... ve ... yönünden hakla­
rının etkieneceği anlaşıldığından; şahsa sıkı sıkıya bağlı olmayıp hukuku etki­
lenecek kişiler tarafından açılabilecek davada ta'aflarca gösterilecek deliller
toplanıp esastan incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken,
yerinde olmayan gerekçe ile reddi doğru görülmemiştir". (Yargıtay 8. HD.
Esas No: 2017/14393, Karar No: 2017/12720, Karar Tarihi: 11.10.2017)

Ayrıca küçüğün menfaati ile yasal temsilcinin menfaatinde çatışma varsa


temsil kayyımının atanması gerekecektir.”

Yargıtay, nüfus kaydının düzeltilmesi halinde, evliliğin butlanı yaptırımıyla


karşılaşmamak, miras ve sosyal güvenlik hukukundan kaynaklı alacaklar elde
etmek söz konusu olduğunda, ilgilinin hukuki yararının bulunduğu ve nüfus
kaydının düzeltilmesi davasını açabileceğini kabul etmektedir.’"3

Nihayet, eşlerder birisi tarafından açılan nüfus kaydının düzeltilmesi dava­


sında diğer eşin icazetinin alınması veya katılması sağlanmalıdır/31

b. Davalı: Nüfus kaydının düzeltilmesi davaları çekişmesiz yargı işlerinden


sayıldığından davacı ya da davalı sıfatlarının bulurmasına da gerek yoktur.
Ancak nüfus kaydının düzeltilmesi sonucunda menfaati etkilenecek olan
kişi ya da bu kişi hayatta değilse mirasçılarının davaya dahil edilmesi ve sa­
vunmalarını sunması sağlanmalıdır.*133

Yargıtay 2. HD. Esas No: 2010/12860, Karar No: 2012/593, Karar Tarihi: 19.01.2012
133 Yargıtay 2. HD. Esas No: 2310/20668, Karar No: 2012/4328, Karar Tarihi: 01.03.2012

131 Yargıtay 18. HD. Esas No: 2011/9434, Karar No: 2011/12390, Karar Tarihi: 05.12.2011

Gençcan: Nüfus Davaları, s. 125. Yargıtay'a göre "Soybağı ve miras hukukunu ilgilendiren sağ olduğunun
tespiti ve nüfus kaydının ouno göre düzeltilmesi istemine ilişkin dovalorda, verilecek karordan hukukları
etkilenecek olan M. Ş.'ınkoyden gözüken mirosçılorının davaya dahi) edilip taraf teşkili sağlanmadan
mahkemece işin esası hakkında hüküm kurulmosı doğru görülmemiştir" (Yargıtay 18. HD. Esas No:
2011/12138, Karar No: 2012/2402, Karar Tarihi: 08.03.2012). Berzer yönde Yargıtay 2. HD. Esas No:
2010/5148, Karar No: 2011/7493, Karar Tarihi: 02.05.2011
Hıkuk Davaları

Kararlar Davada miras hukukundan doğan hakları etkilenecek diğer mirasçıların


tespit ed lip davaya dahil edilmesi gerekir.

Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin uygulaması da aynı yöndedir: "5490 sayılı Nüfus
Hizmetler Konurunun 35. modoesine göre "Kesinleşmiş mohkeme hükmü oimo-
dıkça nüfus kütüklerinin hiç bir koydt düzeltilemez kayıtiorın onlamı ve toşıdığı
bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz" Aynı Yosanın 36. moddesinoe ise "Nüfus
kayıtlarına ilişkin düzelme davalan, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmi
dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet Scnalon taraf ndon yerleşim yeri
adresinin bulunduğu yerdeki görevli Asliye Hukuk Mahkemesinde oçılır." hükmü
yer almoktooır. Hukuk Muhakemeleri Yosasının 33. maddesine (HUMK 76. m.)
göre; Hakim, Türk hukukunu re'sen uygulor. Moddi oloyı oçıkiamok toroflara
hukuki niteleme ise hakime ait olup somut oloydo istem gerçeği yonsıtmayan
nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin olduğundan ve Türk Medeni Yasosı'nın 291.
maddesinde belirtilen soybağının reddi ile bir ilgisi bulunmadığınoon, dovocının
mevcut nüfus kaydı sebebiyle mirasçılıkton koynaklonon hakları zedeleneceğinden
böyle bir davayı açmaya hokkı bulunmaktadır. Ancak eldeki davaoo miros huku­
kundan aoğon hoklan etkilenecek diğer mirosçıionn tespit edilip oovoyo dahil
edilmesi i'e tarofiann kabulleri ve tonik beyanları ile yetinilmeyip bu iddio He ilgili
olorak DNA testi yaptırılıp alınacak rapor do gözetilerek karar verilmesi gerektiği­
nin düşünülmemesi" denilmiştir. (Yargrtay 18. HD. Esas No: 2014/10730, Karar
No: 2014/15092, Karar Tarihi: 28.10.2014)

Küçüğe karşı açılan davanın velayet hakkına dayalı olarak anne babaya
yöneltilmesi gerekir.

Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin başka bir kararınca; "Dova, 5490 soyılı Nüfus
Hizmetleri Konunu'na göre açıion nüfus kaydının düzeltilmesi davosıdır. Bu tür
davolorın yosol hasım olon Nüfus Müdürlükleri :1e doğum torihinin düzeltil­
mesi istenilen küçüğün velayet hakkına oayonılarok onne ve babasına, çocuk
vesoyet citına alınmışso vosisine karşı oçılması gerekirken, dovada husumet
ehliyeti bulunmayon oovalı Çerkezköy 80. Yıl Çocuk Yuvası Müoüriüğü'ne karşı
açıion oovayo bokılorak esosı hakkında hüküm kurulması doğru görülmemiş­
tir" den Imiştir. (Yargrtay 18. HD. Esas No: 2010/7539, Karar No:
2010/12289, Karar Tarihi: 30.09.2010)

Ayrıca kayıt düzetme davaları nüfus müdürü veya görevlendireceği nüfus


memuru huzurunda görülüp karara bağlanacaktır. Bu kişilerin maddi ilgili sıfa­
tıyla davada yer almaları sağlanmalıdır/31

Nüfus Müdürlüğü her türlü harç ve masraftar muaftır (Yargıtay 2. HD. Esas No: 2012/4044, Karar No:
2012/6131, Karar Tarihi: 19.03.2012).
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar ,15 |

Uyarı Yargı Hizmetlerinin Hızlandınlması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Ya­


pılmasına Dair 6217 sayılı yasanın (14.04.2011 RG NO: 27905). 31. maddesiy­

© le "c) 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Konununun 138'inci


maddesinin ikinci fıkrosındo yer olon "ve Cumhuriyet sovcısının hozır bulun­
masıyla" ibaresi" yürürlükten kaldırılmıştır. Suna göre nüfus kaydının düzel­
tilmesi davalarında artık Cumhuriyet Savcısı yer almayacaktır.

Nüfus kaydının iptali davası ile nüfus kaydının düzeltilmesi davası arasın­
daki ayrım unutulmamalıdır. Mükerrer kaydın iptali davaları, bizzat mükerrer
kayıt sahibi tarafından açılabileceği gibi, hukuki menfaatleri ilgilendirmesi ha­
linde anne, baba ve kardeşler hatta kamu düzenini ilgilendirmesi yönünden
Cumhuriyet Savcısı tarafından da açılabilir.104

5. Yargılama Usulü ve İspat


Nüfus kaydının düzeltilmesi davaları çekişmesiz yargı işlerinden olduğun­
dan basit yargılama usulüne tabidir (m.382/ll-a-5).

Çekişmesiz yargı işerinde aksine bir hüküm bulunmadıkça resen araştırma ilkesi
geçerlidir. Çekişmesiz yargı işleri adli tatilde de görülür (HMK 103). Mevcut durumda
meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde
zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle
bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde,
uyuşmazlık konusu hakkında verilebilecek olan ihtiyati tedbir kararı, niteliğine uygun
düştüğü ölçüde çekişmesiz yargı işlerinde de uygulanır (HMK 445).

İspat bakımından resmi kayıt ve belgelere başvurulabileceği gibi uygula­


mada olduğu gibi tanı< da d in leti lebilecektir.1”

Nüfus kaydının düzeltilmesi davaları herhangi bir zamanaşımı veya hak dü­
şürücü süreye tabi olmadığından'"’ her türlü kanıtla isoat edilebilecektir.107 An­
cak tanıkların görgüye dayalı bilgilerinin olmasına dikkat edilmelidir.

Nüfus kayıtlarındaki bilgilerin gerçeğe uygun olmadığı savı varsa, bu durum


bekletici mesele yapı arak sonuca göre mirasçılık belgesi verilmesi, ortaklığın
giderilmesi davasına cevam edilmesi gerekir.

Nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarında maıkemece ilk yapılacak iş,


resmi bilgi ve belgelerin ilgili müdürlükten istenmesidir.

Yargıtay 18. HD. Esas No: 2010/11599, Karar No: 2010/15741, Karar Ta-ihi: 07.12.2010
Öztan, Bilge: Şohsın Hukuku, Ankara 1997, s. 210
” Yargıtay 2. HD. Esas No: 2911/15901, Karar No: 2011/15450, Karar Tarihi: 11.10.2011
” YHGK, 11.02.199S, 2-87/77
I 116 Hıkuk Davaları
Soybağı ile ilişkili olmayıp yalnızca nüfus kaydının düzeltilmesinin istenmesi
halinde ayrıca DNA testi yaptırılmasına gerek yoktur. Ancak soybağını da etkile­
yecek bir durum varsa, DNA testinin yaptırılması gerekecektir. Başka bir deyişle
nüfus kayıtlarındaki düzeltme davaları kamu düzeniyle yakından ilgili olup,
mahkemeler kuşku ve duraksamaya neden olmaksızın doğru sicil oluşturmak
zorundadır. Bu nedenle salt taraf beyanları, tanık anlatımı ve kolluk araştırma­
sıyla yetinilmeyip, iddiayla ilgili olarak DNA testi yaptırılıp, alınacak rapor da
gözetilerek karar verilmesi gerekir/”

Hakim karar verirken hayatın olağan akışına uygun ve çelişki doğurmaya­


cak bir karar vermelid r:

Kararlar Verilecek karar hayatın olağan akışına uygun olmalıdır.

"Hakimin nüfus kayıtlarında düzeltme yaparken, kayıtlar arasında çelişki


meydana getirmemeye ve hayatın doğal akışına ters düşecek durumlara yol
açmamaca özen göstermesi gerekirken, bu hususa dikkat edilmeksizin nüfus
kayıtlarında çelişki yaratacak şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı
bulunmuştur”. (Yargıtay 18. HD. Esas No: 2011/4595, Karar No: 2011/6805,
Karar Tarihi: 07.06.2011)

Verilecek karar hayatın olağan akışına uygun olmalıdır.

Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bir kararında "Bir katimın bu süre içinde iki kez
doğum yopmosının tıbben mümkün olmadığından hakim, nüfus koyıtlorındo
düzeltme yoparken bunların hayotın olağon okışıno ters düşecek şekilde
olmomasmo özen göstermeli, böyle bir sonucu doğuracak korarlar vermeme­
lidir" denilmiştir. (Yargıtay 18. HD. Esas Ne: 2009/12705, Karar No:
2010/2474, Karar Tarihi: 22.02.2010)

Yaş tespiti konusunda sağlık kurulu raporu alınmalıdır.

Yargıtay 18. Hukuk Dairesine göre; "Yargıtay'ın yerleşik uygulamasına göre; bu tür
davalardc, doğum tarihinin düzeltilmesi istenenin gerçek yaşının tespiti için torn
teşekküllü bir hastaneye gönderilerek soğlık kurulu -oporu aldırılması zorunludur.
Mahkemece, adı geçenlerin yaşının tespiti için torn teşekküllü bir hastaneden
soğlık kurjlu raporu alınıp gösterilecek sair deliller topionmodon, salt torafbeyon-
ion ile yetinilip davonın kobulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir". (Yargıtay
18. HD. Esas: 2011/10374, Karar No: 2012/530, Karar Tarihi: 24.01.2012)

:38
YHGK Esas No: 2013/18-442, Karar No: 2014/101, Karar Tarihi: 12.02.2014; Yargıtay 18. HD. Esas No:
2013/8577, Karar No: 2013/10701, Karar Tarihi: 18.C6.2013
| 113 Hukuk Davalan
» Nesebin Reddi ve Nüfus Kaydının Düzeltilmesi Arasındaki İlişki:
Soybağının reddi davası ile kayıt düzeltme davası, sonuçları bakımından
benzerlik göstermekte ise de, içerik ve yargılama kuralları açısından kendi
özel hükümlerine bağlıdır.111
" Soybağının reddinde, kişisel duruma ilişkin nü­
fus kaydında yer alan bilgi doğru olarak doğmuş ve kütüğe tescil edilmiştir.
Ancak bu doğru daha sonra soybağının reddi davası ile teknik anlamda bir
yanlışlığa dönüştürülmüştür. Nüfus kaydının düzeltilmesi davasında ise,
nüfus kaydının gerçek durumu yansıtmadığı, baştan yanlış olarak kütüğe
geçirildiğinden söz edilmesi gereklidir.111

Babalık karinesirin çürütülmesi soybağının reddiyle mümkündür (TMK


286). Bu ise soybağının reddi davasıyla sağlanabilir (TMK 286). Bunun dışında
çocukla baba arasında kurulan soybağının ortadan kaldırılması imkanı bulun­
mamaktadır. Bir diğer deyişle Asliye Hukuk Mahkemesinde açılacak kayıt dü­
zeltme davasıyla baba adının düzletilerek soybağının reddi imkanı bulunma­
maktadır. Ancak burada dikkate edilmesi gereken husus şudur; soybağının red­
di davası, ancak babalık karinesinin kapsamında yer alan, dolayısıyla babalık
karinesinden faydalaran çocukların soybağının ortadan kaldırılmasını sağlayan
bir davadır. Babalık karinesinden faydalanma söz konusu olmaksızın, kocanın
nüfus kütüğüne kaydedilen çocukla koca arasında soybağının kurulması söz
konusu olmadığı için, böyle bir durumda çocukla koca arasında soybağının bu­
lunmadığının tespitine yönelik olarak açılacak dava, soybağının reddi davası
değil, yanlış kaydın düzeltilmesi amacına yönelik kayıt düzeltme davasıdır (MK
m.39).115

Babayla soybağırın kurulmasını sağlayan ana ile evliliğin çocuğun doğu­


mundan sonra yapılması halinde, TMK 293'üncü maddesi uyarınca evlilik dışın­
da doğmuş olan ortak çocuklarını, evlenme sırasında veya evlenmeden sonra,
yerleşim yerlerindeki veya evlenmenin yapıldığı yerdeki nüfus memuruna bildi­
rerek babayla soybağını kurmaları mümkündür. Bu halde TMK'nın 294'üncü
maddesine göre eşlerin yasal mirasçıları, çocuk ve Cumhuriyet savcısı sonradan
evlenme yoluyla soybağının kurulmasına itiraz edebileceklerdir. Bu dava sonra­
dan evlenme yoluyla çocukla baba arasında kurulan soybağının ortadan kaldı­
rılmasına yönelik bir itiraz davasıdır. Bu davada sadece kocanın baba olmadığı
itirazı ileri sürülebilecektir. Bunun dışındaki itirazların bu davada dinlenilmesi

Farklılıklar hakkır da bknz. Paksoy, Gül nihai: “Soyboğımn Reddi", TBB Dergisi 2011 (97) s. 355 vd.
11 HGK 30.01.2008 gün 200E/2-36-47

YHGK Esas No: 2013/18-354, Karar No: 2013/1554, Karar Tarihi: 13.11.2013
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar _______ 119 |

mümkün değildir ve bu tür iddialar ancak nüfus düze tim davasının konusunu
oluşturabilecektir."4

Konuyu somutlaş:ırmak adına uygulamadan bir örnek vermek istiyoruz.

Davacı vekili, müvekkili davacının büyük ağabeyi o an davalı Durmuş Ali'nin


çocuğu olarak nüfusa kayıt ve tescil ettirildiğini, gerçekte davacının ölü Çapan
ve Fatma B.'ın çocukları olduğunu, tescil tarihinde davacının babasının askerde
olması hasebiyle davalı kütüğüne tescil ettirildiğini, davacının murisinden inti­
kal edecek mallar üzerinde tasarruf yapma istediği bulunduğundan mevcut
durumun sıkıntı yarattığını beyanla davacının Durmış Ali B. baba adının ve
Saadet B. anne adının iptali ile baba adının Çapan ve anne adının ise Fatma
olarak nüfusa kayıt ve tesciline karar verilmesine, davacının kaydının bu kişile­
rin hanesine taşınmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Dosyayı gören Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi, Esas No: 2011/347 Ka­
rar No: 2011/359, Karar Tarihi: 26.09.2011 kararıyla, davanın soybağına ilişkin
olup nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin olmadığı gerekçesiyle aile mahkeme­
sine gönderilmek üzere görevsizlik kararı vermiştir.

Dosya görevsizlik kararı ile kendi önünde gelen Ankara 8. Aile Mahkemesi,
Esas No: 2011/1486, Karar No: 2011/1400, Karar Tarihi: 16.12.2011 kararıyla,
Çocuğun genetik ana ve babası yerine başka bir erkek ve kadın üzerine kayıt
edilmesi yanlış kayıt olmakla her zaman nüfus kaydının düzeltilmesinin istene­
bileceği, nüfus kaydırın düzeltilmesi davasından söz edebilmek için, hem ana
hem de baba yönünden kütükte bir yanlış kaydın bulunduğu ileri sürülmüş
olması gerektiği, Davacının davasının soybağı ve babalık davası ile ilişkili olma­
yıp, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesinden kaynaklanan
nüfus kaydının düzeltilmesi istemine ilişkin olduğu ge-ekçesiyle görevsizlik ka­
rarı vermiştir.

il*
YHGK Esas No: 2013/18-354, Karar No: 2013/1554, Karar Tarihi: 13.11.2013
| 120 Hıkuk Davaları
Aile Mahkemesin n dayanağı Yargıtay kararları şunlardır:

Karar Görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir.

"... Dovacı, Hüseyin ve Forma çocuğu olmoyıp, Hüseyin'in kordeşi Hoson ile eşi
Hotice'nin çocuğu olduğunu, amcosı Hüseyin'in hanesindeki kaydının doğru
oimooığını ileri sürerek, Hüseyin ve eşi Fatmo'nın donesindeki kaydın silinme­
sine, gerçek ona ve babası olon Hason ve Hatice'nin bonesine tesciline koror
verilmesini istemiştir. Bu oçıkiomoya göre istek; gerçeğe oykırı olorak oluştu­
rulan nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkindir. (5490 S. NHK m.36)...". (Yargı­
tay 2. HD. 26.03.2009, 21644-5613}
"... İıfon'.n Rayif ve eşi Fatma'nın çocuğu olorar nüfusa tescil edildiğini, İr-
fon'ın ge'çekte dovalı Halit ve eşi Fotma'nın çocuğu olduğunu ileri sürerek
nüfus kaydının iptalini istemiştir. Dova, Nüfus Konunun 36. moddesinoe kay­
naklanmaktadır. İstek gerçek durumu göstermeyen nüfus koydının düzeltil­
mesine ilişkindir. Dovayo bakmokla görevli mahkeme asliye hukuk mohkeme­
sidir...". (Yargıtay 2. HD. 22.09.2010,13241-15093)

Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi ile Ankara 8. Aile Mahkemesi arasında
doğan görev uyuşmazlığını çözmek adına dosya Yargıtay 17. Hukuk Dairesine
gönderilmiştir.

Karar Soybağını etkileyen kayıt düzeltme davalarırda görevli mahkeme aile


mahkemesidir.

"Dovacı, davolı Durmuş Ali’nin gerçekte ağobeyi olmasına rağmen nüfusto


babosı gbi tescil edildiğini belirterek kaydın düzeltilmesini talep etmiştir.
Asliye Hukuk Mohkemesince, oovanın nesebe ilişkin olduğu gerekçesiyle
görevsizlik korarı verilmiştir. Aile Mohkemesi ise, uyuşmazlığın nüfus koydın-
da düzeltim niteliğinde olduğu belirtilerek yetkisizlik yönünde hüküm kurul­
muştur. Aile Mohkemeieri TMK’nın 282 ve devamı maddelerinde sınırlı olarak
belirtilen soybağının reddi (TMK’nın 286. vd.) bobahk, tanıma, tanımonın
iptali gibi davoiora bakmaklo görevlidir. Somut oloydo oovanın kobul edilmesi
halinde davacının anne odının değiştirilmesinin yanında nüfusta bobası gözü­
ken kişi i.e soyboğının iptali de gerekeceğinden, dova bu niteliği itiboriyle bir
nesep do/asıdır. Soybağı hukuku ile ilgili davolor 4787 soyılı Aile Mahkemele­
rinin görev ve yargılamo usullerine ooir kanunun 4. maddesinde gösterilen
davoloroan olup TMK'nın 282 vd. maddelerinde oüzenlenen soyboğı kurulma-
sıylo ilgili olon bu oovanın Aile Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması
gerekir" diyerek Ankara S. Aile Mahkemesi'nin YARGI YERİ OLARAK BELİR­
LENMESİNE karar vermiştir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi Esas No: 2013/7845,
Karar No 2013/9631, Karar Tarihi: 21.06.2013)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar
Görüldüğü gibi soybağı davası ile nüfus kaydının düzeltilmesi davası ara­
sındaki ayrım temelinde, kaydın değiştirilmesinin soybağına etkisi üzerine ku­
rulmaktadır. Davacı tarafından talep edilen istek sonucunda soybağının etkile­
necek olması halinde soybağı değişikliği çerçevesinde değerlendirme yapmak
gerekecektir.

7. Tapu Kaydındaki Bilgilerin Düzeltilmesi

Tapuda yer alan kayıtların gerçek durumu yansıtmaması halinde bu kayıt­


ların değiştirilmesi Sulh Hukuk Mahkemesinden talep edilebilecektir. (HMK
382-383). Burada nüfus kaydında bir sorun olmamasıra rağmen, nüfus kayıtla­
rındaki bilgilerin tapu kayıtlarına yanlış geçmesi söz konusudur.

Taşınmazların, kadastro tespiti ya da tapuya tescili sırasında mülkiyet hakkı


sahibinin isim, soyisim, baba adı gibi kimlik bilgilerinin kayda eksik ya da hatalı
işlenmesi, kayıt düzeltme davalarının kaynağını oluşturur. Bu tür davalarda
kimlik bilgileri düzeltilirken, taşınmaz malikinin değişmemesi, diğer bir anlatım­
la mülkiyet aktarımına neden olunmaması gerekir?”

Tapu kaydında kimlik bilgilerinin düzeltilmesine ilişkin davalardaki amaç,


tapu kayıt malikinin tapu kaydındaki kimlik bilgilerinin nüfus kaydı ile uyumlu
hale getirilmesidir. Böylelikle, kamuya açık bilgilerin düzenli hale getirilmesi
sağlanarak kamu düzeni yaratılmaktadır.

Tapu Sicil Müdürlüğüne husumet yöneltilerek açılması gereken kayıt dü­


zeltme davalarında, mahkemece sağlıklı bir inceleme yapılmalı, kayıt maliki ile
ismi düzeltilecek kişinin aynı kişi olduğu kuşkuya yer vermeyecek şekilde sap­
tanmalıdır.

Yargıtay'a göre bj saptama yapılırken de aşağıda açıklanan yöntem izlen­


melidir.

"1- Kimlik bilgilerinde düzeltme yopılmosı istenen davo konusu taşınmozların to­
pu kayıtları (ilk tesis ve tedavülleriyle) ve kadastro tutonakları (tespit ve tescile esas
alınan tüm dayonak belgeleriyle) ayrıca toşınmozlor kadostrooon sonra edinilmişse
buno ilişkin tüm belgeler ile birlikte getirtilmelioir.

2- Nüfus müdürlüğünden, dova konusu toşınmazlorın tapu kayıtlarınoo molik


olarok görünen kişi i.e aynı kimlik bilgilerine sohip bir başkc kişi veya kişilerin nüfus
koyıtlorının bulunup bulunmooığı oraştırılmolı, mevcut ise bu kişi veyo kişiler duruş­
maya çağnlorak oova konusu toşmmozlaroo mülkiyet hakkı idoioiorı bulunup bulun-

:ıs
Yargıtay 24. HO. Esas No: 2012/4972, Karar No: 2012/9382, Karar Tarihi: 10.07.2012
| 122 Hıkuk Davaları
modığı kendilerinden sorulmalı, kaydı düzeltilecek kişilerin nüfus koyıtlorı, tapu kayıt­
tan ve ooyanoktan ile bağlantı kurulocok şekilde incelenmelidır.

3- Toşınmozın bulunduğu yerleşim yerinde zabıta arocılığı ile kayıt maliki ile aynı
ismi toşıyon boşka kişi veya kişilerin bulunup bulunmadığı da oraştırılmolıdır.

4- İstem konusunda tanıklar dinlenmelidir.

5- Tüm bu oraştırmalar sonucu hala kesin bir kanaot o'uşmomış ise mahallinde
keşif yopılorok; toniktir ve vorso tespit bilirkişileri taşınmaz bcşınoa dinlenmelidir.

Açıklonan bu hcsuslar çerçevesinde yopılocok inceleme ve aroştırmo sonucu, ta­


pu ve nüfus bilgilen orasında boğlontı ve tutarlılık soğlondığında oovanın kabulü yolu-
no gidilmelidir.

Davonın niteliği gereğince, yargılama horcı ve vekâlet ücreti maktu olarok belir­
lenmelidir.

Topu Sicil Müdürlüğü yasal hasım olduğundan yorgıloma giderlerinden (ve yargı-
iamo giderlerinden otin vekâlet ücretinden) sorumlu tutulmamalıdır"

Yargıtay 24. HD. Esas No: 2022/7915, Karar No: 2012/8779, Karar Tarihi: 20.05.2012
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar «Lİ

Nüfus Kaydının Düzeltilmesi Davası Dilekçesi

ANKARA NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NE

İSTEM SAHİBİ.......: Adı ve Soyadı (T.C. No:....) - Adres

VEKİLİ.....................: Avukat Adı ve Soyadı- Adres

MADDİ.İLGİLİ.......:... Nüfus Müdürlüğü

KONU.....................: Müvekkilin doğum tarihinin olarak düzeltilmesine karar verilmesi


talebidir.

AÇIKLAMALAR...:

1- ) Müvekkil ,tarihinde doğmuştur. Müvekkilin babası, o tarihte davetiye bastıra­


rak, müvekkilin doğduğu tarihi de belirterek yapılacak şölene yakınlarını davet etmiştir.

2- ) Müvekkilin babası. Nüfus Müdürlüğü'ne gittiğinde, müvekkilimizin .../.../... olan doğum ta­
rihinin olarak nüfus kaydına yazıldığını görmüştür.

3- ) Ekte sunduğumuz nüfus kayıt tablosunda görüleceği üzere müvekkilin kardeşi ile arasında
8 ay gibi bir yaş farkı vardır. İki kardeş arasında 8 ay gibi yaş farkının olması imkânsızdır. Müvekki­
lin kardeşi, ...'in doğum belgesini de ekte sunuyoruz.

Bu konuda sayın mahkemenizce yaptırılacak inceleme sonucunda da müvekkilin gerçek do­


ğum tarihinin .../.../...olduğu tespit edilecektir.

Tüm bu nedenlerle, müvekkilimizin doğum tarihinin olarak değiştirilmesi ve nüfus ka­


yıtlarının düzeltilmesi için mahkemenize başvurulması zorunluluğu doğmuştur.

Hy.KU.Kİ.SEBEPLER........... : NHK 36 ve sair yasal mevzuat

HUKUKİ.DELİLLER.............: 1-) Nüfus Kaydı, 2-) Tanık Anlatımları, 3-) Bilirkişi İncelemesi, 4-)
.../..../.... tarihli doğum tutanağı ve sair yasal deliller

Tanıklar:

1- ) Adı ve Soyadı (T.C.ho: )- Adres

2- ) Adı ve Soyadı (T.C.ho: )- Adres

3- ) Adı ve Soyadı (T.C.ho: )- Adres

SONUÇ. VE TALEP.............: Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle resen araştırılacak sair se­
beplerle;

Haklı davamızın kabulü ile müvekkilimizin doğum tarihinin .../../... olarak tespitine ve nüfus
kayıtlarının düzeltilmesine karar verilmesini talep ederim..../.../....

İstemde Bulunan Vekili


Avukat Adı ve Soyadı
I 124 Hıkuk Davalan
F. Nüfus Kaydının İptali Davası

1. Giriş

Nüfus kaydının iptali, mevcut nüfus kaydının gerçeği yansıtmaması ya da


mükerrer nüfus kaydının varlığı halinde söz konusu olacaktır.

Nüfus kaydının düzgün tutulmamasının bir sonucu olarak nüfus kütükle­


rinde birden fazla kaydın oluşması imkân dahilindedir. Bu durumda yanlış olan
kaydın iptali istenmektedir. NHK 36. maddede düzenlenen ve birden fazla kay­
dın bulunması halinde kayıt silme işlemlerini içeren davaya mükerrer nüfus
kaydının iptali veya düzeltilmesi davası denilmektedir."’

Nüfus kaydında yar alan bilgilerin gerçeği yansıtmaması maddi bir hatadan
kaynaklanabilir. Bu durumda 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 38'inci
maddesinde, "Bu konunun 7'nci maddesinde sayılan aile kütüklerine tescil
edilmesi gereken bilgilerden; dayanak belgesinde bulunduğu halde nüfus kütük­
lerine hatalı veya eksik olarak tescil edilen ya da hiç yazılmayan bilgiler veya
mükerrer kayıtlar maddi hata kapsamında değerlendirlir. Bu tür maddi hatalar
Genel Müdürlükçe yc da nüfus müdürlükleri tarafından düzeltileceğine veya
tamamlanacağına" hükmedildiğinden, bu doğrultuda mükerrer kayıtların silme
işlemi nüfus müdürlüklerince gerçekleştirilmektedir.

NHK 40’ta "Usûlüne göre düzenlenmemiş bir belgeye dayanılarak tesis edil­
miş nüfus kayıtları Genel Müdürlüğün ya da nüfus müdürlüklerinin göstereceği
lüzum üzerine mahkemece verilecek kararla iptal edilir. Nüfus kütüğüne düşül­
müş olan şerh ve açıklamaların iptal edilmesi de aynı usûle tâbidir" denilmiştir.

NHK 40. maddesinde usulsüz kayıtların silinmesi görevi mahkemelere ve­


rildiğinden, maddi hatadan kaynaklı bir sebebin olmarrası halinde, mahkemede
nüfus kaydının iptali yönünde dava açılması gerekecektir.""

Kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı


düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler ko­
nulamaz. Ancak olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddi hata­
lar nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun ola'ak düzeltilir. Genel Mü­
dürlük ya da nüfus müdürlükleri veya bir dava dolayısıyla mahkemeler, müker­
rer kaydın iptal edilmesine karar vermeye yetkilidir.

Babacan, Güngör / Uslu, Kazım: Uygulomodo Nüfus Davalan, Adalet Yay. Ankara 2013, s. 313
07/03/2007 tarihli ve 2007/1 No.lu genelge
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 125 |
2. Görev

Çekişmesiz yargıda eğer özel bir düzenleme bulunmuyorsa, görevli mah­


keme kural olarak suh hukuk mahkemesi, yetkili mahceme de talepte buluna­
nın veya ilgilerden birinin oturduğu yer mahkemesidir (HMK 383, 384). Ancak
mahkeme kararı ile yapılan nüfus kayıtlarına ilişkin iptal davaları, düzeltmeyi
isteyen şahıslar ile ilgili resmi dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet
savcıları tarafından yarleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye
hukuk mahkemesinde açılır (NHK 36).:”

3. Yetki

Nüfus kayıtlarının iptali davalarında yetkili mahkeme, NHK 36'da düzen­


lenmiştir. Buna göre nüfus kayıtlarına ilişkin iptal davaları, düzeltmeyi isteyen
şahıslar ile ilgili resmi dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları
tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki mahkemede açılacaktır.
Yani nüfus kayıtlarına ilişkin iptal davaları, ilgili kişinin yerleşim yeri mahkeme­
sinde veya savcılık tarafından açılıyorsa savcılığın bulunduğu yerdeki mahke­
mede açılmalıdır.2”

Bu kuralın istisnası 5271 sayılı CMK 218'de görülmektedir. Mevcut düzen­


lemeye göre, ceza mahkemesine de bazı hallerde yaş düzeltme davası açabilme
imkânı verilmiştir. Bu halde yerleşim yeri mahkemesi kuralına özel bir istisna
getirilmiştir.

Ancak Uygulamada, nüfus kaydının iptali davalarında ortada birden fazla


kayıt bulunduğundan seçimlik yetki gereğince kayıtlarda düzeltim yapabilecek­
lerden birisinin yerleşim yeri mahkemesinde nüfus kaydının iptali davası açıla­
bileceği kabul edilmektedir.222

Yerleşim yeri, TMK 19 vd hükümleri çerçevesinde tespit edilecektir.

4. Davacı - Davalı

a. Davacı: Nüfus kaydının iptali davaları, hukuki yararı bulunan herkes tara­
fından açılabilecektir.219
*

219 Yargıtay 2. HD. Esas No: 2012/6748, Karar No: 2012/9335, Karar Tarihi: 12.C4.2012, Gençcan, Ömer
Uğur: Medeni Hukuk Davalort, Yetkin Yay. Ankara 2013, s. 394
2:3 Yargıtay 2. HD. Esas No: 2010/10885, Karar No: 2011/14835, Karar Tarihi: 04.10.2011

Babacan / Uslu: s. 315


I 12* Hıkuk Davalan
Nüfus sicillerinin doğru tutulmasında kamusal menfaat söz konusu oldu­
ğundan hukuki yararın da geniş düşünülmesi gerektiği kabul edilmektedir.1" Bu
çerçevede miras veya soybağı durumu etkilenecek kimselerin hukuki yararının
var olduğu kabul edilmektedir.

Nüfus Hizmetleri Kanunu 36. maddeye göre nüfus kayıtlarına ilişkin dü­
zeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmi dairenin göstereceği
lüzum üzerine1" Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulun­
duğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılabilecektir. Bu kişiler dı­
şında kalan kimseler tarafından dava açılması mümkün değildir.

Nüfus kaydının iptali davası ile nüfus kaydının düzeltilmesi davası arasın­
daki ayrım unutulmamalıdır. Mükerrer kaydın iptali davaları, bizzat mükerrer
kayıt sahibi tarafından açılabileceği gibi, hukuki menfaatleri ilgilendirmesi ha­
linde anne, baba ve kardeşler hatta kamu düzenini ilgilendirmesi yönünden
Cumhuriyet Savcısı tarafından da açılabilir.*114

b. Davalı: Nüfus kaydının iptali davası çekişmesiz yargı kapsamında olduğun­


dan, hasımsız olarak açılacaktır. Fakat nüfus kaydının iptali sonrası menfaa­
ti ihlal edilecek olan kimselerin davaya katılmaları sağlanmalıdır.

Yasal hasım nüfus müdürlüğü olmasına rağmen, kayıtları mükerrer olarak


yazılan kişi, anne, bab3, mirasçılık hakları etkilenecek olan kimselerin de davaya
katılımı olmalıdır.1"

Dava, kaydı mükerrer olan kişi tarafından açılmışsa, davalı olarak anne ba­
banın her ikisi ya da sağ değillerse mirasçıları davalı olarak gösterilmelidir. Tam
tersi, yani davayı açan anne baba olduğunda davalı sıfatı da çocuğa ait olacak­
tır. Ancak anne babanın davayı birlikte açması zorunlu olmayıp anne ve baba­
dan birisi tarafından da bu dava açılabilecektir.114

Babacan / Uslu: s. 313


Dolayısıyla Savcı kendiliğinden nüfus kaydının düzeltilmesi davasını açamayacaktır. İlgili resmi kurumdan
talep olması gerekir (Yargıtay 2. HD. Esas No: 2010/19292, Karar No: 2012/3116, Karar Tarihi:
20.02.2012).
114 Yargıtay İS. HD. Esas No: 2010/11599, Karar No: 2010/15741, Karar Ta ihi: 07.12.2010

Babacan / Uslu: s. 314


Babacan / Uslu: s. 314
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 1UJ

Karar Baba tarafından açılan davaya annenin katılması sağlanmalıdır.

Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bir karannda; "Dosyoyo getirtilen oile nüfus koyıt
toblosu içeriğinden, davacı Ahmet Fındık'ın, Fotmo Fınoık'io evli ve eşinin halen
soğ olduğu, koydının iptali istenilen Nazmiye'nin de Ahmet ve Fotmo'nın müşterek
çocuktan oiorok 26.03.1968 tarihinde 5.2.1965 ooğumlu olarak nüfuso tescil
edildiği, Nozmiye'nin koydının iptoli için bu davanın salt bobası Ahmet Fındık
torofından açıldığı onioşılmaktadır. Davanın yukarıda oçıklonon niteliği de göz
önünde tutulorak kaydının iptoli istenilen Nazmiye’nin onnesi Fotmo Fındık'ın
yöntemime dovoyo kotılmosının sağlanmosı ile taraf teşkilinden sonro topionan
kanıtioro göre hüküm kuruimosı gerekir" denilmiştir. (Yargıtay 18. HD. Esas No:
2008/8919, Karar No: 2008/12557, Karar Tarihi: 27.11.2008)

Ayrıca Nüfus İdaresi Temsilcisi'nin maddi ilgili sıfatıyla katılımı sağlanarak


duruşma açılıp işin esasına girilerek deliller toplanıp oluşacak sonuca göre hü­
küm kurulması gerekir.1"

5. Yargılama Usulü ve İspat


Kişisel durum sic Ündeki kaydın düzeltilmesi, çekişmesiz yargı işidir (HMK
382/ll-a-5). Çekişmesiz yargı işleri basit yargılama usulüne tabidir. Bu nedenle
resen araştırma ilkesi geçerlidir.

Bu davaların görülebilmesinin ön koşulu, birden fazla aynı kaydın bulun­


ması ve bu kayıtların aynı kişiye ait olmasıdır.1" Bu nedenle mahkemece önce­
likle bu kayıtlar getirilip bu konuda inceleme yapılması gerekir.

Mükerrer kaydın iptali davası kamu düzeniyle ilgili olup iptali istenilen kay­
dın nüfus kütüğüne tesciline dayanak oluşturan doğum tutanağı, ölüm tutana­
ğı, (tutanak tanıkları sağ ise dinlenmesi), okul kayıtları, vergi kayıtları, seçmen
kayıtları gibi belgeler araştırılıp kişinin gerçekte var oIud olmadığı, her iki kaydın
da aynı kişiye ait olup olmadığının duraksamaya yer vermeyecek şekilde araştı­
rılarak tespit edilmesi gerekir.1”

Mükerrer kayıtlar söz konusu olduğunda kural olarak sonradan tescil edi­
lenin iptali gerekli ise de; ilgililerin evlenme, boşanma vb. sosyal statüsündeki
değişikliklerin ikinci kez oluşturulan nüfus kaydına işlenmiş olması durumunda
sonraki kaydın iptali yerine öncekinin iptaline karar verilmesi gerekir.150

’ Yargıtay İS. HD. Esas No: 2010/8054, Karar No: 2010/12696, Karar Tarihi: 07.10.2010

Babacan /Uslu: s. 313


9 Yargıtay 18. HD. Esas No: 2010/8054, Karar No: 2010/12696, Karar Tarihi: 07.10.2010
10 Yargıtay 18. HD. Esas No: 2008/6566, Karar No: 2008/10115, Karar Tarihi: 09.10.2008
[ 123 Hıkuk Davalan
Örneğin TMK 147/lll'te "Evliyken yeniden evlenen bir kimsenin önceki ev­
liliği mutlak butlan kararı verilmeden önce sona ermişse ve ikinci evlenmede
diğer eş iyiniyetli ise, bu evlenmenin butlanına karar verilemez" denilmekte­
dir.

Görüldüğü gibi madde, ilk evlilik sona ermeden her ne şekilde kişinin ikinci
defa evlenmesi halinde, sonraki evliliğin kural olarak butlanla batıl olmasına
rağmen, butlan kararı verilinceye kadar önceki evliliğin sona ermesi ve ikinci
evlilikteki eşin iyiniyetli olması halinde, sonraki evliliğin butlanına karar veril­
meyecek ve evlilik geçerli olacaktır. Bu durumda ikinci kayıt değil, ilk kayıt iptal
edilecektir.

İspat bakımından resmi kayıt ve belgelere başvurulabileceği gibi uygula­


mada olduğu gibi tanık da dinletilebilecektir.”2 Nüfus kayıtlarının düzeltilmesi
kamu düzeninden olduğundan her türlü delille ispat mümkün olup mahkeme,
hiçbir duraksama ve kuşkuya neden olmaksızın doğru sicili oluşturmakla yü­
kümlüdür.

Hâkim tarafların talebi ile bağlı kalmaksızın resen vapacağı araştırma sonu­
cunda kayıtlarla çelişmeyecek şekilde farklı bir karar da verebilecektir."2

Mahkemece, mükerrer kayıtlara temel olan ölüm ve doğum tutanaklarını


getirterek, tutanak tanıklarının sağ olması halinde bu kişileri tanık olarak din­
lemek, tarafların bildireceği diğer tanıkları dinlemek, zabıta araştırması yaptır­
mak ve bu suretle fiili durumun tespit edilmesi sağlanmalıdır.

Davacıya düşen ispat yükü, nüfus kaydında mükerrer işlem yapıldığını, an­
cak kendisinin fiiliyatta yalnızca birisini kullandığını, ku lanmadığı diğerinin iptal
edilmesi gerektiğidir.221

Nüfus kaydının düzeltilmesi davaları herhangi bir zamanaşımı veya hak dü­
şürücü süreye tabi olmadığından"4 her türlü kanıtla isoat edilebilecektir.2” An­
cak tanıkların görgüye dayalı bilgilerinin olmasına dikkat edilmelidir.

Öztan, Bilge: Şahsın Hukuku, Ankara 1997, s. 210

Babacan / Uslu: s. 315

Babacan / Uslu: s. 313


!i Yargıtay 2. HD. Esas No: 2911/15901, Karar No: 2011/15450, Karar Tarihi: 11.10.2011
” YHGK, 11.02.199S, 2-87/77
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 125 |
6. İstinaf

Çekişmesiz yargı kararları da diğer yargı kararları gibi yazılır. Çekişmesiz


yargıda, kararlara karşı sadece yargılamada yer alan değil, aynı zamanda yargı­
lamada yer almasa dahi hukukî yararı olan "maddî anlamadaki ilgililerde ka­
nun yoluna başvurabilir (m.387). Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü
ve nüfus müdürlükleri, mahkemece verilen kararlar hakkında her türlü kanun
yoluna başvurmaya yetkili olduğundan bu konuda da verilen kararı istinaf et­
meye yetkilidirler.

Kanun yoluna başvuruda süre kararı öğrenmecen itibaren iki haftadır


(m.387).

Çekişmesiz yargı kararlarına karşı sadece istinaf yoluna başvurulabilir; kural


olarak temyiz yolu kapalıdır (m.387).

Kanunlarda aksine hüküm olmadıkça, çekişmesiz yargı kararları maddî an­


lamda kesin hüküm ouşturmaz (m.388). Maddî anlamda kesin hüküm oluştur­
madığından yargılamanın yenilenmesi istenemeyecektir.

Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü ve nüfus müdürlükleri kanuni


harç ve her türlü mahceme masraflarından muaftır.
I 130 Hıkuk Davaları

Nüfus Kaydının İptali Davası Dilekçesi

ANKARA NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NE

İSTEMDE BULUNAN..: Adı ve Soyadı (T.C. No:..... )- Adres

VEKİLİ........................... .: Avukat Adı ve Soyadı- Adres

MADDİ.İLGİLİ............. .:...... Nüfus Müdürlüğü

KONU........................... Nüfus kaydının iptali talebidir.

AÇIKLAMALAR.......... .:

1- ) Müvekkil...., ekte sunduğumuz nüfus kayıtlarından da anlaşılacağı gibi Osmaniye İli, Kadirli
İlçesi, Tufanpaşa Mahallesç... Cilt No,... Hane No ve ... Sayfa No’ca bekar erkek olarak kayıtlıdır
(Ek-1, Nüfus Kayıtları).

2- ) Nüfus kayıtlarında müvekkilin bir doğum tarihinin diğerinin ise .../..../ olduğu
görülmektedir.

3- ) Müvekkil, Ankara ..Çocuk Doğum ve Araştırma Hastanesinde dünyaya gelmiş olup hasta­
ne kayıtlarında da müvekkilin doğum tarihininolduğu görülmektedir.

4- ) Müvekkilin dedesi tarihinde vefat etmiştir. Geride mirasçı olarak kalanlardan bi­
risi de müvekkildir.

5- ) Müvekkil,... Noterliğinden mirasçılık belgesi düzenlenmesi talebinde bulunmuş ve Noter­


lik, müvekkilin de mirasçı olduğu mirasçılık belgesini tanzim etmiştir.

6- j Daha sonra diğer mirasçılardan..... , müvekkilin sonraki doğum tarihi olarak kayıtlara ge­
çen kaydı gerekçe göstererek müvekkilin, dedesinin vefatı anınd3 doğmamış olduğunu ve bu
nedenle de mirasçı olamayacağını belirterek Ankara ...Asliye Hu<uk Mahkemesinde mirasçılık
belgesinin iptali için dava açmıştır.

7- ) Ankara ... Asliye Hukuk Mahkemesi, tarafımıza süre vererek mükerrer nüfus kaydının ipta­
li ile gerçek doğum tarihinin belirlenmesi konusunda dava açma yetkisi vermiştir. Eldeki davayı
da bekletici mesele yapmıştır.

Tüm bu nedenlerle resmi kayıtlara uygun düşmeyen mükerrer nüfus kaydının iptaline karar
verilmesini talep ediyoruz.

HUKUKİ.NEDENLER.5490 S.K. m.35, 36 ve sair yasal mevzuat

HUKUKİ DELİLLER.....:.l-) Nüfus kayıtları, 2-) Tanık anlatımları, 3-) Mahkeme kararı, 4-) Do­
ğum Tutanakları ve sair ya-al deliller

Tanıklar:

1- ) Adı ve Soyadı (T.C. No:....)- Adres, Tel:

2- ) Adı ve Soyadı (T.C. No:....)- Adres, Tel:

3- ) Adı ve Soyadı (T.C. No:....)- Adres, Tel:


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar
SONUÇ.VE İŞTEM.....: fukanda açıklamaya çalıştığımız nedenlerle resen araştırılacak sair se­
beplerle;

Haklı davamızın kabulü ile müvekkiL.'e ait görünen sonraki .../../...doğum tarihi kaydının ip­
taline karar verilmesini talep ederim..../.../.....

İstemde Bulunan Vekili


Avukat Adı ve Soyadı

Ekler:
1- ) Vekâletname
2- ) Doğum Kayıtlan
3- ) Mahkeme Kararı
4- ) Nüfus Kayıtları
I 132 Hukuk Davalan
II. Tüzel Kişilere İlişkin Davalar’

A. Dernekler Hukukuna İlişkin Davalar

1. Derneğin Feshi Davası


(Kuruluştaki Kanuna Aykırılıklardan veya Eksikliklerden Dolayı)

o. Giriş ve İlgili Mevzuat

Dernekler, gerçek veya tüzel en az yedi kişinin kazanç paylaşma dışında be­
lirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, bilgi ve çalışmalarını sürekli ola­
rak birleştirmek suretiyle oluşturdukları, tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarıdır
(TMK m.56).

Dernekler özgürlüğü Anayasal güvence altındadır (m.33). Derneklere ilişkin


ana hukuki metinler; Türk Medeni Kanunu (TMK), 5253 sayılı Dernekler Kanunu
(DK) ve Dernekler Yönetmeliği (DY)'dir.

Kuruluştaki Kanuna aykırılıklardan veya eksikliklerden dolayı derneğin feshi


davası özellikle TMK m.60 ve DY m.6'da düzenlenmiştir.

TMK m.60, DY m.6.

b. Görev

Davada görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Bu husus TMK


m.60/ll'de açıkça ifade edilmiştir.

c. Yetki
Derneğin feshi davasının derneğin yerleşim yerinde açılması gerekir. DK
m.4'e göre, derneğin tüzüğünde derneğin merkezi gösterilmelidir. Derneğin
merkezinden ise, derneğin yerleşim yerinin bulunduğu il veya ilçe anlaşılır
(m.2/c).

d. Davacı - Davalı
a. Davacı: TMK m.59'a göre, dernekler, kuruluş bildrimini, dernek tüzüğünü
ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülkî ami­
rine vermelidirler. Bu mülki amirliğin bildirmesi ile Cumhuriyet savcılığı ta­
rafından derneğin feshi davası açılacaktır. Davacı Kamu Hukuku'dur.

Bu kısım Prof. Dr. Metin İkizler tarafından hazırlanmıştır.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 133 |
b. Davalı: Derneğin feshi davasında davalı olarak demek gösterilmelidir. Zira
dernek tüzel kişilik kazandığından taraf ehliyetine sahiptir”’. Kuruluşta ida­
reye verilecek begeler arasında; yazışma ve tebligatı almaya yetkili kişi ve­
ya kişilerin adı, soyadı, yerleşim yerlerini ve imzalarını belirten liste de bu­
lunduğundan (DY m.5/f), yazışma ve tebligatın bu kişilere yapılması gere­
kir.

e. Yargılama Usulü
1. Dernekler, kuruluş bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerle­
şim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülki amirine verdikleri anda tüzel
kişilik kazanırlar (TMK m.59). Bu konuda Dernekler Yönetmeliğinde daha
ayrıntılı bir düzenleme vardır (m.5).

Kuruluş bildirimirin, tüzüğün ve diğer istenenlerin verilmesi ile birlikte tü­


zel kişilik kazanılır. Bir başka deyişle dernek bu anda, ayrıca bir izin ya da tescil
işlemi gerekmeksizin <urulmuş olur. Gerçi dernekler bir kütüğe (dernekler kü­
tüğü) kaydedilir ve fakat bu kayıt kurucu değil bildirici niteliktedir.

Derneklerdeki bu kuruluş serbestisi dernek özgürlüğünün (geniş anlamda


örgütlenme özgürlüğünün) bir uzantısıdır ve Anayasa'nın (m.33) yanı sıra İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi (m.20), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (m.11)
ve Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (m.22) ile garanti altı­
na alınmıştır.

2. Hâl böyle olunca oir derneğin mevzuata uygun kurulup kurulmadığını ince­
leme işi, tüzel kişiliğin kazanılmasından sonra gerçekleşmektedir.

İnceleme; kuruluş bildirimi, tüzük ve diğer belgelerin teslim edildiği en bü­


yük mülki amir (ilçelerde kaymakam, illerde vali) tarafından -çoğunlukla der­
nekler birimine yetki verilmek suretiyle- yapılmaktadır.

Bu incelemenin altmış gün içinde tamamlanması gerekmektedir (TMK


m.60/1).

İnceleme dosya üzerinden yapılır ve kuruluş bildirimi, tüzük ve diğer belge­


lerde kanuna aykırılık veya eksiklik bulunup bulunmadığı araştırılır.

Kanuna aykırılık veya eksiklik belirlenirse, bunların 30 gün içinde giderilme­


si veya tamamlanması için kuruculara tebligat yapılır. Bu süre içinde yapılan

Bkz. Kuru, 8.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, CitV.I, 6. bası, İstanbul 2001, s. 1119.
I Hıkuk Davalan
düzeltme ve değişiklikler mülki amirlikçe yerinde bulunursa, amirlik tarafından
keyfiyet bir yazı ile dernek geçici yönetim kurulu başkanlığına derhal bildirilir.

Kanuna aykırılık veya noksanlık otuz gün içinde giderilmediği takdirde mül­
ki amir, yetkili asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi hakkında davanın
açılması için durumu Cumhuriyet savcılığına bildirir.

İşte kuruluştaki kanuna aykırılık veya eksikliklerden dolayı derneğin feshi


davası Cumhuriyet savcılığı tarafından Davaname ile bu süreç sonunda açılmak­
tadır.

3. Bu davanın açılma nedeni, kurulmak istenen derneğin kuruluş bildiriminin,


tüzüğünün veya kurucularının hukuki durumlarının kanunun aradığı gibi
olmaması; işin pratik yönüyle, kuruluş bildiriminin ekinde verilen belgelerin
doğru olmaması vahut kuruluş bildirimi ve dernek tüzüğünün kanuna aykı­
rılık veya eksiklikler taşımasıdır.

Kuruluş bildirimi ve ek belgeler daha şekilseldir. Ek belgeler daha çok kuru­


cuları tanıtmaya yönelik belgelerdir. Bunlar DY m.5'te sayılmıştır. Bu açıdan
pratikte kanuna aykırılığın veya eksikliğin belirlenmesinde asıl odak noktasında
dernek tüzüğü bulunmaktadır.

4. Kuruluştaki kanuna aykırılık veya eksiklik, değişik nedenlerden kaynaklana­


bilir. Bunlardan bazılarına aşağıda yer verilmekted r.

a- Derneğin kurulabilmesi için en az yedi kişinin varlğı gerekir. Gerçek kişiler


gibi tüzel kişilerde dernek kurabilirler.

Kurucu sayısı yed nin altında ise bu sayının yediye tamamlanması gerekir.

Burada dikkat edlmesi gereken nokta, tüzel kişiliğin kazanıldığı anda yedi
kurucu üyenin bulunup bulunmadığıdır. Tüzel kişilik, gerekli belgelerin mülki
amirliğe verilmesi ile kazanılır. İşte bu anda yedi kurucunun bulunması kaydıyla,
daha inceleme aşaması devam ederken dernekten ayrılmalar olsa da TMK
m.60'a göre -kuruluştaki kanuna aykırılık veya eksikliklerden dolayı- derneğin
feshi istenemez"’.

b- Yukarıda belirtildği gibi, kuruluşta derneğin TMK m.60 açısından en fazla


karşılaşacağı sorun, tüzüğündeki kanuna aykırılık veya eksikliklerdir.

İçişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliğinin 16935 sayı ve 01.12.2010 tarihli hukuki mütalaası
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 135 |
Dernek tüzüğünde bulunması gereken hususlar TMK ve DK'da sayılmıştır.
İsviçre Hukuku'ndaki serbesti anlayışını yansıtan TMK m.58'in aksine, DK m.4'te
oldukça ayrıntıya inilmiş, dernek tüzüğünde aşağıdaki hususların belirtilmesi
zorunlu tutulmuştur:

i- Derneğin adı ve merkezi

ii- Derneğin amacı ve bu amacı gerçekleştirmek için dernekçe sürdürülecek


çalışma konuları ve çalışma biçimleri ile faaliyet alanı

iii- Derneğe üye olma ve üyelikten çıkmanın koşul ve şekilleri

iv- Genel kurulun toplanma şekli ve zamanı

v- Genel kurulun görevleri, yetkileri, oy kullanma ve karar alma usul ve şekil­


leri

vi- Yönetim ve denetim kurullarının görev ve yetkileri, ne suretle seçileceği,


asıl ve yedek üye sayısı

vii- Derneğin şubesinin bulunup bulunmayacağı, bulunacak ise şubelerin nasıl


kurulacağı, görev ve yetkileri ile dernek genel kurulunda nasıl temsil edile­
ceği

viii- Üyelerin ödeyecekleri giriş ve yıllık aidat miktarının belirlenme şekli

ix- Derneğin borçlanma usulleri

x- Derneğin iç denetim şekilleri

xi- Tüzüğün ne şekilde değiştirileceği

xii- Derneğin feshi halinde mal varlığının tasfiye şekli.

Sayılanlardan birinin tüzükte yer almaması, derneğe bu eksikliğin gideril­


mesi için süre verilmesine neden olacaktır.

Bu hususlardan derneğin adı hakkında kısaca bilgi vermek gerekirse"5;

» Demeğin adı

Derneğin adının tüzükte bulunması zorunludur. Dernek adı, özel ad ile


dernek ifadesinden ol jşur. İzmir Güreş Severler Derneği gibi.

Tüzükte bulunması gereken hususlar hakkında ayrıntılı bilgi için bak İkizler, M.: Tüze/ Kişilerin İlkeli
Kişiliği, Bu Uğurdo A.na Statünün Anlamı ve İşlevi, Ankara 2012, s. 131 vd.
I 136 Hıkuk Davalan
ideal olan, derneğin amacını yansıtan bir adın konulmasıdır; Baklava ve
Tatlı Üreticileri Derneği gibi. Bununla birlikte dernek adının muhakkak amacı
göstermesi aranmaz. Ancak her hâlükârda yanıltıcı nitelikte ya da diğer tüzel
kişilerden derneği ayırt etmeyen adlar kullanılamaz. Örneğin avcılık ve atıcılık
üzerine faaliyet gösterecek bir derneğin, "hayvanları koruma" ya da "hayvan
dostları" ifadelerini dernek adı olarak seçmesi uygun değildir. Anlamsız sesler,
harf ve hece birleşmeleri de ad olarak kabul edilemez"’; ADFGBHYU Derneği
gibi. Dernek adında hayalî veya fantastik ifadelerin bulunmasına ise bir engel
yoktur140. Yeter ki, burlar ahlaka veya adaba aykırılık taşımasınlar.

Yukarıda sayılanlar dernek adının belirlenmesi ile igili temel esasları ortaya
koymaktadır. Bunlardan başka mevzuatımızda bazı adların dernekler tarafından
kullanılmasını yasaklayan hükümler de vardır141:

• Yeni kurulan derneğe, mevcut veya mahkeme kararıyla kapatılmış veya


feshedilmiş bir siyasi partinin, bir sendikanın veya üst kuruluşun, bir der­
neğin veya üst kuruluşun adı konulamaz (DK m.29).

• Dernek adlarında Türk, Türkiye, Milli, Cumhuriyet Atatürk, Mustafa Kemal


sözcükleri ile bunların baş ve sonlarına getirilen eklerle oluşturulan sözcük­
ler İçişleri Bakanlığının izni olmadan kullanılamaz141 (DK m.28). Türkiye Ulu­
sal Allerji ve Klinik İmmünoloji Derneği, hem Türkiye hem de Ulusol-Milli
sözcüklerini kullanmak için izin almış derneklere örnektir.

• 2004 tarihli 5072 sayılı Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile
İlişkilerine Dair Kanun141*gereği, dernek ve vakıflar, kamu kurum ve kuruluş­
larının adını alamazlar144 (m.2).

Dernek adında bu hükümlere aykırılık varsa bu, TMK m.60 anlamında ka­
nuna aykırılık teşkil ecer ve aykırılık giderilmezse derneğin feshine yol açar.

Sauter, E. / Schweyer, 6. / Waldner, W. / Worle-Himmel, C.: De' eingetrogene Verein, 19. Aufl.,
München 2010, Rn. 58; Reuter, in: MünchKomm-BGB, § 57 Rn. 2.

Burhoff, D.: Vereinsrecht, 6. Aufl., Berlin 2006, Rn. 53, 55; Reichert, B.: Vereins- und Verba ndsrecht, 10.
Aufl., Neuwied 2005, Rn. 465.
Bkz. Özdamar, Ö. / Ertürk, Ş. / Türk, A. / İkizler, M. / Çağırgan, S. / Değer, S.: Karşılaştırmalı, Gerekçeli.
İçtihadı, Uygulamalı 5253sayılı Yeni Dernekler Konunu ve İlgili Mevzuot, Ankara 2006, s. 74 vd.
■4* Hangi demeklere bu adlann kullanımının verileceği ile ilgili bkz. DY m.53, ayrıca İçişleri Bakanlığının
Dernekler Dairesi Başkanl ğınır 2006/78 sayılı Genelgesi.
141 RG 29.01.2004 T, S. 25361
‘*4 5072 sayılı Kanun’a eklenen geçici bir madde ile, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih olan 29.01.2004
tarihinden önce kurulan dernek ve vakıflann kamu kurum ve kuruluşları ile ilgili almış oldukları adları kul­
lanma haklan saklı tutulmuştur. (17.09.2004 T. ve 5234 S.K. m.23).
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 137 |
5. Amacı hukuka veya ahlaka aykırı olan kişi ve ma toplulukları tüzel kişilik
kazanamaz (TMK m.47/2). İdareye sunulan belgeler arasında, derneğin
amacının ne olduğunu gösteren metin tüzüktür. Tüzükte hukuka ve ahlaka
aykırı bir amaç var ise, bu bildirimden TMK m.59'daki sonuç doğmaz. Yani
dernek tüzel kişil k kazanamaz. Dolayısıyla böyle bir dernek hakkında der­
neğin feshi davası değil, olsa olsa derneğin tüzel kişilik kazanamadığının
tespiti davası açılabilir”5. Örneğin Satanizmi yaşatma ve yayma amaçlı bir
topluluğun tüzel kişilik kazanması ve hukuken "dernek" olarak kabulü
mümkün değildir.

6. Dernek tüzüğünde bulunması gereken hususlar, dernek adlarına ilişkin


yasaklar vb. Dernekler Kanunu'nda düzenlenmiştir. Dernekler Kanunu ile
ilgili olarak hukuk mahkemelerinde bakılacak davalarda basit yargılama
usulü uygulanır (DK m.18).

7. Mülki amirliğin kanuna aykırılık ve eksiklikleri tespit eden ve bunların gide­


rilmesini isteyen yazısı karşısında dernek, bu işleme karşı iptal davası aça­
maz. Danıştayın görüşü bu yöndedir. Zira Danıştaya göre, eksiklikleri gi­
derme için bildirinde bulunma görevi verilen mülki idare amirliğine, bu
hususta derneklerle ilgili kesin ve yürütülmesi zorunlu işlem tesis etme
yetkisi tanınmamış olup eksiklikler giderilmediği takdirde sadece durumun
Cumhuriyet savcı ığına intikali ile yetinilecektir. Bı nedenle eksikliklerin gi­
derilmesi amacıyla TMK m.60'a göre tesis edilen işlem, yetkili asliye hukuk
mahkemesinde dava açılmadan önce yapılan ön oildirim niteliğindedir ve
iptal davasına konu edilemez”5. O hâlde bildirimde geçen değişiklikleri ve­
ya ilaveleri yapmak istemeyen kurucuların mülki amirliğe gerekçelerini ya­
zılı olarak sunup beklemeleri, sonuçta derneğin feshi davası açıldığı takdir­
de savunma hakkını kullanmaları pratik bir yoldur.

8. Derneğe mülki amirlikçe eksikliklerin giderilmesi için verilen otuz günlük


süre hak düşürücü nitelikte olup mahkeme, davaya dayanak olan kanuna
aykırılık veya ekşidikleri gidermek için derneğe ek süre veremez”’.

Bkz. Ayan, M. / Ayan, N.t Kişiler Hukuku, 3. baskı, Konya 2011, s, 178.
Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, 27.10.2011 T., E. 2007/1550, K. 2011/945 (Kazancı İçtihat
Programı).
Saldırım, M.: Cumhuriyet Savcısı'nın Özel Hukukta Dernek ve Sendika ~üze! Kişiliğinin Sono Erdirilmesine
İlişkin Görevleri, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı: 59, 2005, s. 364.
[ 133 Hıkuk Davalan

Kararlar Noksanlıkların giderilmesi için derneğe verilen sürenin hak düşürücü nite­
likte oldığu

"(2908 sayılı) Dernekler Kanununun 10/2. maddesi, derneğin kuruluş bildiri­


sinde, kanuna aykırılık yahut eksikliklerin bulunması halinde, bunların gide­
rilmesi içn idarece yazılı olarak istekte bulunula:ağını, bunların otuz günlük
süre içerisinde tamamlanmaması, eksikliğin giderilmemesi halinde derneğin
feshine karar verileceği hükme bağlanmıştır. Toplanan delillerden idarece
tüzükteki eksikliğin ikmali için düzenlenen 26.10.1998 günlü yazının
12.11.1998'de derneğe tebliğ edildiği, ancak otuz günlük süre içerisinde
eksikliklerin ikmal edilmediği anlaşılmaktadır. Yasada açıklanan otuz günlük
süre hak düşürücü niteliktedir. Hakim tarafından kendiliğinden dikkate alın­
ması gerekmektedir. Mahkemece süre verilip eksikliğin tamamlaması da
sonuç doğurmaz". (Yargıtay 2. HD, 25.10.1999 T, E. 1999/9112, K.
1999/11220) (Leges hukuk yozıiımiorı)

Tüzel kişiliğin kazanılması

“Toplanaı delillerden davacı idare görevlilerince İ. K. ve Y. Belediyesi Spor


Lokali hakkında kaçak su kullandıkları iddiasıyla tutulan tutanak sonucu başla­
tılan icra takibine adı geçenlerin itiraz etmeleri üzerine İ. K. ve Y. Belediyesi
Spor Lokaline husumet yöneltilmek suretiyle görülen davanın açıldığı, yargı­
lama sırasında davacı vekilinin talebi doğrultusunda davalı Y. Belediyesi Spor
Lokali’nin taraf ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle davanın Y. Belediyesi Baş­
kanlığı hakkında görülerek sonuçlandırdığı anlaşılmaktadır.

Medeni Kanunumuzun 59. maddesinde açıklandığı üzere; dernekler kuruluş


bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu
yerin en büyük mülki amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar.

Hal böyle olunca mahkemece az yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular


dikkate clınarak davanın lokali işleten Y. Belediyesi Spor Kulübü Derneği
hakkında yürütülmesi ve dernek hakkında hüküm kurulması gerekirken, yasa
hükümleri gözardı edilerek dava dışı Belediye hakkında hüküm kurulması
isabetsizdir)" (Yargıtay 7. HD, 16.02.2010 T, :. 2010/185, K. 2010/718)
(Hukuk Türk Mevzuot İçtihot Bilgi Bankası)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 139

© Derneğin Feshi Davası Dilekçesi


(Kuruluştaki Kanuna Aykırılıklardan veya Eksikliklerden Dolayı)

Davaname

Örnek Dilekçe

NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE


İZMİR

Hazırlık No :.....

Davaname No :....

DAVACI..................... : Kamu Hukuku

DAVALI..................... : Yeni Bahar Üniversitesi Mezunları Şair ve Vazarlar Derneği - Adres

DAVA KONUSU Derneğin feshi

AÇIKLAMALAR.......:

1- Davalı dernek; kuruluş bildirimini, tüzüğünü ve gerekli diğer belgeleri, İzmir Valiliğine
14.09.2014 tarihinde "alındı belgesi' karşılığı vererek, bu tarihte tüzel kişilik kazanmıştır.

2- Valilik makamınca yapılan inceleme sonucu, derneğin tüzüğünde kanuna aykırılık ve eksik­
lik bulunmuştur.

3- Tüzükte inceleme sonucu tespit edilen kanuna aykırılık ve eksiklikler ile gerekçeleri aşağı­
daki gibidir:

a- Derneğin adında "Yeni Bahar Üniversitesinin adı geçmekte olup bilindiği gibi üniversiteler
kamu kurumudur. Oysa 5072 sayılı Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine
Dair Kanun'un 2./a maddesinde "Dernek ve vakıflar, kamu kurum ve kuruluşlarının ismini alamaz"
hükmü bulunmaktadır. Dolayısıyla derneğin bu adı kullanması kanuna aykırılık oluşturur.

b- Dernek tüzüğünün 'Gelir ve Gider İşlemleri" başlıklı 14. maddesinin 3. fıkrasında "Hesap
yılı sonunda giderler düşüldükten sonra, dernek işletmesinin gelirlerinden artan bir meblağ
olursa, bunun %20'si derneğe ayrılır; geri kalan, bir yılını doldurmuş ve ödenti borcu olmayan
üyeler arasında eşit olarak dağıtılır" denilmektedir. Oysa dernekler kazanç paylaşma amacıyla
kurulamaz ve üyeleri arasında kazanç paylaşımı yapamaz. Bu nedenle tüzükteki bu kural kanuna
aykırıdır.

4- Yukarıdaki görüşler doğrultusunda Valilikçe,

- "Yeni Bahar Üniversitesi adının değiştirilmesi" ve

- "Tüzüğün m.14/3 fıkrasının çıkarılması"

böylece tüzükteki kanuna aykırılık ve eksikliklerin giderilmesi, usulüne uygun yapılan tebligat
ile kuruculardan 05.11.2014 tarihinde istenmiştir. İstenen değişikliklerin yapılması için bu yazının
tebliğ tarihinden itibaren ilgililerin otuz günlük süresinin bulunduğj, bu süre içinde kanuna aykı­
rılık veya eksiklikler giderilmezse derneğin feshinin isteneceği de Valilik bildiriminde yer almıştır.
I 1« Hikuk Davalan
5- Kuruculardan gelen 25.11.2014 tarihli cevabi yazıda; Valilikçe 5072 sayılı Dernek ve Vakıf­
ların Kamu Kurum ve Kurıiuşları ile İlişkilerine Dair Kanun'un yanlş yorumlandığı, bu Kanun'un;
"kamu kurum ve kuruluşlarını, kamu hizmetlerini veya personelini desteklemek üzere kurulan
demekler"! kapsadığı, davalı derneğin ise bu maksatla kurulmadığı ileri sürülmüştür. Yine Yazıda;
tüzükten de anlaşılacağı üzere derneğin amacının "Yeni Bahar Üniversitesi mezunu şair ve yazar­
lar arasındaki sosyal, kültürel ve insani ilişkileri geliştirmek, dayanışma sağlamak ve bir Yeni
Bohoriı Ekolü oluşturmak" olduğu, dolayısıyla derneğin Kanun kapsamına giren amaçlan gütme­
diği, bu nedenle "Yeni Bahar Üniversitesi" adının kullanılmasında kanuni bir sakınca olmadığı
ifade edilmiştir.

6- Valilikçe yukarıdaki iddianın haklı bulunduğuna dair yazı dernek geçici yönetim kurulu baş­
kanlığına (DY m.6/2) 29.11.2014 tarihinde tebliğ edilmiş ve fakat diğer yandan, süresi içinde
dernek tüzüğünün m.14/3 fıkrası hakkında herhangi bir işlem yapı madığından bahisle, derneğin
feshi konusunda dava açılması için durum Cumhuriyet savcılığımıza bildirilmiştir.

7- Gerçekten de dernek tüzüğünün 14. maddesinin 3. fıkrası mevzuata aykırı olup, bu aykırılı­
ğın süresinde giderilmemesi neticesinde derneğin feshi gerekmektedir. Şöyle ki;

Bilindiği gibi dernekler kazanç paylaşma dışındaki belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek
üzere kurulan kişi topluluklarıdır.

Burada öncelikle belirmek gerekir ki, davalı derneğin tüzüğünde derneğin amacı, kazanç
paylaşma dışındaki hususlara hasredilmiştir. Bu nedenle Tüzüğe gere derneğin amacında kanuna
aykırılık yoktur.

Ancak Tüzüğün 14. maddesinin 3. fıkrası mevcut hâliyle derneğin işleyişinde üyelere fiilen ka­
zanç dağılımını sağlayacak, böylece derneğin kazanç paylaşma aracı olarak kullanılmasına yol
açacaktır.

Dernekler açısından bu duruma tahammül edilemeyeceği açıktır. Nitekim Dernekler Kanu­


nu'nun, derneklerin üyelerine sandık kurarak maddi destekte buunmasına olanak tanıyan 12.
maddesinde dahi, bu faaliyetin kazanç paylaşımına yol açacak şekilde uygulanması yasaklanmış­
tır. Bu hükme göre, "Dernekler, tüzüklerinde yazılı olmak ve sağcnan kârı üyelerine poyioştır-
momak, gelir, folz veya başka adlarla üyelerine okzarmamok $ortı.‘lo üyelerinin yiyecek, giyecek
gibi zarurî ihtiyaç maddelerini ve diğer mal ve hizmetlerle kısa vadeli kredi ihtiyaçlarını karşıla­
mak amacıyla sandık kurabilirler."

Davalı derneğin tüzüğünde, dernek işletmesinden elde edilen gelirin kullanılmasın-


da/harcanmasında üçlü birsıralamaya gidilmiştir. Tüzüğün sorunlu m.14/3 fıkrasına göre, işletme
geliri önce dernek giderler ne harcanacaktır. Bundan arta kalan bir tutar olursa, sonra bu tutarın
%20'si derneğe ayrılacaktır. Geri kalan %80 ise üyelere dağıtılacaktır ki, bu tutar apaçık derneğin
kazancı/kârı niteliğindedir. Bu gelirin önce giderlere ayrılması ve a'dından geri kalan kısmın yani
aslında kârın bir kısmının da derneğe bırakılması, bu gerçeği değiştirmemektedir.

Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda derneğin feshi için dava açılması zorunluluğu doğmuş­
tur.

PELİLLER.................. ;

1) Eksikliklerin giderilmesi yönünde Valilikçe tesis edilen işlem (istem yazısı)

2) Valilikçe gönderilen /azının ilgililere ulaştığına dair tebliğ mazbatası


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar «d

3) Demek Tüzüğü

4) Sair deliller.

HUKUKİ SEBEPLER.: Özellikle 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.5O, 59, 60, 90; 5253 sayılı
Dernekler Kanunu m.2/a, 12; Dernekler Yönetmeliği m.5, 6; bu Kanunlar ve Yönetmeliğin sair
hükümleri ve diğer ilgili mevzuat.

TALEP SQNUtU.AYukarıda açıklanan nedenlerle,

1- Davalı Yeni Bahar Üniversitesi Mezunlan Şair ve Yazarlar Derneği'nin FESHİNE,

2- Fesih kararı verilinceye kadar derneğin FAALİYETTEN ALIKONULMASINA

karar verilmesini saygıyla arz ve talep ederim..../.../....

Cumhuriyet Savcısı
Adı ve Soyadı
Sicil No
İmza
Ekleri:
1- Alındı belgesi örneği,

2- Valilik istem yazısı örneği


3- Tebliğ mazbatası örneği,
4- Dernek Tüzüğü örneği.
I 142 Hıkuk Davaları
2. Dernek Genel Kurul Kararının İptali Davası

o. Giriş ve İlgili Mevzuat

Derneğin üç zorunlu organı vardır: Genel kurul, yönetim kurulu ve denetim


kurulu. Dernekler, tüzükle, bunların dışında başka organlar da oluşturabilirler ve
fakat bu organlara zorunlu organların görev, yetki ve sorumlulukları devredilemez.

Genel kurul demeğe kayıtlı üyelerden oluşur. Genel kurul kararları tüm
üyeleri bağlar. Kurul, kanuna ya da tüzüğe aykırı karar alırsa, bu kararın iptali
sağlanabilir.

Dernek Genel Kurul Kararının İptali TMK m.83'de cüzenlenmiştir.

TMKm.83

b. Görev

Davada görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir41.

c. Yetki

Yetkili mahkeme dernek merkezinin bulunduğu yer mahkemesidir. Gerçek­


ten de özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak
kaydıyla, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla
diğerlerine karşı açacakları davalar için, ilgili tüzel kişin n merkezinin bulunduğu
yer mahkemesi yetkilidir (HMK m.14/2). Maddenin gerekçesinde de ifade edil­
diği üzere, üyenin merkeze karşı açacağı davalar, merkezin bulunduğu yerde
açılır. Burada kesin yetki kuralı söz konusu olup başka bir yer mahkemesinde
dava açılamaz. Mahkemenin yetkisini re'sen (kendiliğirden) araştırması gerekir.
Kesin yetki HMK'da dava şartı olarak düzenlenmiştir (m.ll4/l.ç)M#.

:‘s Yargıtay 28. HD, 16.04.2013 T., E. 2013/4486, K. 2013/6437 (Kazancı İçtihat Programı).

Genel kurul kararının iptal i davasının basit yargılama usulüne tabi olduğu yönünde Ayan / Ayan: 189;
Yargıtayın -gerçi TMK m.37 ile ilgili olmak üzere- verdiği kararlarda da aynı esas benimsenmiştir: örne­
ğin; "Dava; 4721 sayılı Tü-k Medeni Kanunu’nun 87. maddesi hükmüne göre, derneğin kendiliğinden so­
na erdiğinin tespiti istemine ilişkindir....... 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun 18. maddesinin birinci fıkrası
hükmünde "8u kor?ur?.'c i.gili oiorok hukuk mahkemelerinde bakılacak dovclordo basit yargılama usulü
uygulanır.", 36. maddesirin son cümlesi hükmünde ise ’Bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde 4721
sayılı Türk Medeni Kanunj hükümleri uygulanır." denilmektedir. Gerek sözü edilen ve gerekse diğer ka­
nunlarımızda derneklerle ilgili hukuk davalannın duruşma yapılmaksızın dosya üzerinde yapılan inceleme
ile sonuçlandırılacağına il skin başka bir hüküm de bulunmamaktadır. Açıklanan hukuksal olgular birlikte
değerlendirildiğinde dernekler ile ilgili hukuk davalarında mahkemelerce duruşma yapılması, yargılama­
nın basit yargılama usulüne göre yürütülerek sonuçlandın İması gerektiği kuşkusuzdur/’ Yargıtay 7. HD,
24.02.2011 T., E. 2010/5127, K. 2011/1038 (Kazancı içtihat Programı); 6100 sayılı HMK'dan sonra da aynı
yönde olmak üzere bkz. Yargıtay 18. HD, 03.07.2012 T., E. 2012/7459, K. 2012/8388 (Kazancı içtihat
Programı); bkz. Ballar, S.: Türk Dernekler Hukuku, 5. baskı, Ankara 2006, s. 647.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar U3 I

d. Davacı - Davalı

a. Davacı: Dava açmaya hakkı olanlar;

• Genel kurul toplantısında hazır bulunan ve kanuna veya tüzüğe aykırı ola­
rak alınan genel kurul kararlarına katılmayan üyeler ile

• Toplantıda hazır bulunmayan üyelerdir.

Toplantıya katılıp karar lehine oy kullananlara iptal davası açma hakkı ta­
nınmamıştır”. Böyle bir davranış esasen TMK m.2 anlamında çelişkili bir dav­
ranıştır.

Toplantıda hazır bulunmayan üyeler de iptal davası açabilirler. Herhangi


bir nedenle (örneğin, TMK m.82'de sayılan nedenler) toplantıda hazır buluna­
mayan üyelerin de alınan genel kurul kararına karşı iptal davası açma hakkı
vardır”. Derneğe sonradan üye olanlar da "toplantıda hazır bulunmayan" ola­
rak süresi içinde bu davayı açabilirler1”.

Kararın alınmasından sonra üyeliği sona erenlerin se dava açma hakkı yok­
tur. Üyeliğin sona ermesi örneğin çıkma ya da ölüm redeniyle olsa bile sonuç
değişmez1”.

Üyeler dışındakiler iptal davası açamazlar. Üçüncü kişilerin örneğin alacak­


lıların iptal davası açma hakkı yoktur. (Ancak bkz. DK m.32/b).

"... davacının bu topfcnt/yc katıldığı ve topfantt tutanağına muhalefetini oçıkço yazdırmadığının anlaşılması­
na göre mahkemece da/o şartı yolduğu nedeniyle davanın reddinin gerekeceği...." Yargıtay 7. HD,
31.05.2012 T., E. 2012/3931, K. 2012/4118 (Hukuk Türk Mevzuat İçtihat Bilgi Bankası); "Davacı Şemsettin
265.2002 tarihli genel kurul toplanbsıno katılmış, alınan korarlora karşı oçıkço itiraz etmemiş ve bu yönde
bir müracaatı da tutanokic tespit edilmemiştir. Bu nedenle davanın reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm ku­
rulması doğru görülmemiştir." Yargıtay 2. HD, 16.06.2004 T., E. 2004/7100, K. 2004/7936 (Kazana İçtihat
Programı); "Davacı Tolga 16.02.2002 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısına katılmış, oncok top'ont>do
alınan kararlara katılmadığını tutonağa yozdırmomıştır. Gerçekleşen bu durum karşısında davocımn davo
hokkı bulunmadığından devanın reddine..." Yargıtay 2. HD., E. 2003/4653, K. 2003/8640 (Hukuk Türk Mev­
zuat içtihat Bilgi Barkası); "...TMK. 83/son maddesi gözetildiğinde, üye almayan şahısların katılımıylo gene!
kurul toplantısı yapılmışsa olman kararların iptalini istemek için muhalefette bulunmaya dahi gerek yoktur."
Yargıtay HGK, 28.05.2008", E. 2008/2-408, K. 2008/414(Kazancı İçtihat Programı).
Bkz. Riemer, H. M.: 3erner Kommentor, Kommentar zum schweizerischen Zivilgesetzbuch, Bd. 1/3/2: Das
Personenrecht, Die juristisehe Personen, Die Vereine, Art. 60-79 ZGB, 3. Aufl., Bern 1990, Art. 75 N. 51.
•” Riemer, in: BernerK, Art. 75 N. 50; Nomer: 185; İkizlen 344.

"Dernek üyeliği kişiye sıkı sıkıya bağlı hukuki bir durum olup tüzükte aksine bir hüküm bulunmadığı
takdirde üyenin ölümü ile kendiliğinden sona erer ve mirasçılarına geçmez ve dernek üyesi torofındon
açılmış olan dova do konusuz kalır.... Somut olayda istek Dernek Gene Kurulunca olman kararın iptaline
ilişkin olup sadece şahsi hak doğuracağı ve davacının devo sırasındo ölmesi ile konusunun kalmadığı
çözönünde tutulmadan davanın mirasçılara yöneltilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülme­
miştir-’ Yargıtay 2. HD, 13.12.1995 T., E. 12889, K. 13636 (Uyar, T.: Türk Medenî Kanunu, Gerekçeli-
İçtihattı, Kişiler Hukuku, C. II, Ankara 2002, s. 1829).
I 144 Hıkuk Davaları
b. Davalı: Davalı dernek (tüzel kişiliği) dir. Dava genel kurula ya da olumlu oy
kullananlara karşı açılmaz.

e. Yargılama Usulü
1. Bu dava, kanuna veya dernek tüzüğüne aykırı, denek genel kurulu kararla­
rının iptali için açılır.

2. Genel kurul kararlarının yok veya kesin hükümsüz (batıl) olduğu durumlar­
da iptal davası açılmaz. Zira bu durumlarda zaten iptal edilecek geçerli bir
genel kurul kararının varlığından söz edilemez. Bu gibi kararlara karşı olsa
olsa kararın yokluğunun veya kesin hükümsüz olduğunun tespiti istenebi­
lir^ (HMK m.106;.

a- Yokluk özel hukuktaki en ağır yaptırımdır; yok işlemden hiçbir hukuki so­
nuç doğmaz. Tüzel kişilerde organ üyeleri taraindan alınmamış kararlar
yok hükmüncedir”. Dernekte genel kurul, derneğe kayıtlı üyelerden olu­
şur (TMK m.73). Üyeler yerine, örneğin demeç alacaklılarının genel ku­
rulmuş gibi toplanarak aldıkları kararlar bu nedenle yok hükmündedir.

b- Kesin hükümsüzlük hâlinde baştan itibaren hükümsüz bir karar vardır.


Hukukta prensip olarak, kanunun emredici hükümlerine aykırılık kesin
hükümsüzlüğe yol açar (Türk Borçlar Kanunu m.27/1). Ancak dernek
genel kurulu açısından emredici hükümlere her aykırılığın yaptırımının
kesin hükümsüzlük olduğunu peşinen söylemek doğru olmaz. Uygula­
nacak yaptırımın kesin hükümsüzlük mü yoksa iptal edilebilirlik mi ol­
duğunu araştırmak gerekir.

Bu konuda önemi bir ölçüt şudur: Eğer aykırılık münferiden (bir defalık) o
genel kurul toplantısı için gerçekleşmişse iptal edilebilirlik akla gelir. Yok, eğer
emredici kurallara birden fazla gerçekleşecek şekilde, çoğunlukla soyut düzen­
lemelerle bir aykırılık varsa bu takdirde kesin hükümsüzlükten söz etmek daha
doğru olur”. Örneğin TMK m.69'a göre, her üyenin genel kurulda bir oy hakkı

Oğuzman, M. K. / Seliçi, Ö. / Oktay-Özdemir, S.: Kişiler Hukuku, 11. bası, İstanbul 2011, s. 269.

Dernek genel kurul kararlarında yokluk yaptırımı için bkz. Nomer, H. N.: Kişi Birliklerinde Genel Kurul
Kararlorının Geçersizliğine İlişkin Teme) Esaslar, İstanbul 2008, s. 61 vd.; anonim ortaklıklarda yokluk yap-
tınmı için Moroğlu, E.: Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, 4. bası, İstanbul 2004,
s. 25 vd.; sendikalar için Kaplan, E. T.: Sendika Genel Kurul Korarlonnn İptoli Davası ve Şartları, Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgile- Fakültesi Der., C. 49, S. 1,1994, s. 256.
Bkz. Nomen 84 vd.; Moroğlu: 90; ayrıca bkz. Taşpınar, M.: Genel Kurul Korarlarına Karşı Açılan İptal
Davası ve Konunun Türk Ticaret Ycsası Tasarısı Hükümleri Çerçevesinde Değerlendirilmesi, İstanbul Baro­
su Der., C. 82, S. 4, 2008, s. 1846 vd.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 145 |
vardır. Buna rağmen bir oylamada bir üyeye üç oy kullandırılmışsa bunun yaptı­
rımı kararın iptal edilebilirliğidir. Diğer yandan, dernek başkanının birkaç yakı­
nına bundan sonraki genel kurul kararlarında beş oy hakkı tanıyan bir karar ise
kesin hükümsüzdür.

3. Dernek genel kurulu için TMK'da toplantı ve karar yeter sayıları öngörül­
müştür (m.78, m.81).

İlk toplantı için toplantı yeter sayısı, toplantıya kakılma hakkı bulunan üye­
lerin salt çoğunluğu, tüzük değişikliği ve derneğin feshi hâllerinde üçte ikisidir.
Yeterli çoğunluğun sağlanamaması hâlinde ikinci toplantı yapılır. Bu toplantıda
çoğunluk aranmaz. Arcak, bu toplantıya katılan üye sayısı, yönetim ve denetim
kurulları üye tam sayısının iki katından az olamaz. Cerneğin yönetim kurulu
yedi, denetim kurulu beş üyeden oluşuyorsa, en az yirmi dört üyenin ikinci
toplantıya katılımı gerekir. İkinci toplantı için öngörülen bu sınır, tüzük değişik­
liği ve derneğin feshi hâllerinde de geçerlidir.

Karar yeter sayısı ise, toplantıya katılan üyelerin salt çoğunluğudur. Tüzük
değişikliği ve derneğin feshi kararları ise ancak toplantıya katılan üyelerin üçte
iki çoğunluğuyla alınabilir.

Sadece dernek değil, tüm tüzel kişiler için yeter sayılara aykırılığın yaptırımı
tartışmalıdır. Bazı yazarlara göre bu tür kararlar yok, bazılarına göre kesin hü­
kümsüz, bazılarına gere ise iptal edilebilir niteliktedir". Yüksek mahkemenin
kararlarında ise yokluk görüşü ağır basıyor gibidir1” (Tüzükle belirlenen yeter
sayılara aykırılık için b<z. aşağıda 6).

4. Kesin hükümsüzlük yaptırımına yol açmayan kanuna aykırılıklar iptal edile­


bilir niteliktedir. Örneğin,

• Dernek üyelerinin; dernek ile kendisi, eşi, üstsoyu ve altsoyu arasındaki bir
hukuki işlem veya uyuşmazlık konusunda alınması gereken kararlarda oy
kullanması yasaktır (TMK m.82). Üye eşinin demetten çıkarılması hakkında
genel kurulda yapılan görüşmede, kendisi de o derneğin üyesi olan Ü oy
kullanamaz. Kullanması hâlinde kararın iptali istenebilir.

Değişik görüşler için bkz. Moroğlu: 10S vd., 113 vd.; Nomer: 83 dn. 423, 97 dn. 480 ve 482; İkizler: 228
dn. 65, 67, 68,69.
198 Anonim ortaklıklarla ilgili; Yargıtay 11. HD, 24.09.1993 T, E. 1992/5419, K. 1993/5826 (yokluk); Yargıtay
11. HD, 27.05.1997 T., E. 1997/1979, K. 1997/3933 (kesin hükümsüzlük); Yargıtay 11. HD, 01.10.2001 T.,
E. 2001/7442, K. 2001/7259 (yokluk). Kararlar için bkz. Moroğlu, 107, 114; Yargıtay 11. HD. 17.3.2006, E.
2005/9997, K. 2006/2773 (yokluk) (Hukuk Türk Mevzuat İçtihat Bilgi Bankası).
|ı« Hıkuk Davalan
• Dernek üyesi olmayan, dernekte çalışan Ç'nin genel kurulda oy kullanması
hâlinde de durum aynıdır”.
5. Usul kurallarına aykırılıklarda, konu tartışmalı olmakla birlikte, iptal yaptı­
rımının uygulanması için, aykırılıkla karar arasında nedensellik bağının var­
lığı aranmaktadır”. Bir başka deyişle söz konusu usule aykırılık olmasaydı
dahi aynı karar alınacak idiyse, artık bu nedenle genel kurul kararının ipta­
line hükmedilemez. Örneğin, toplantıya katılma hakkı olmayan bir üye ka­
tılmış ve karar yönünde oy kullanmış ise kanuna aykırılık gerçekleşmiştir.
Ancak bu üyenin oyu olmasaydı ya da bu üye topantıya katılmasaydı dahi
aynı karar alınacak idiyse artık kararın iptaline gidilemez.
Yargıtay da, derneklerle ilgili bir kararında "... genel kurul için yapılan çağ­
rıdaki usulsüzlüğün tek başına iptal sebebi olmadığı, başka iptal nedenleri var
ise dikkate alınacağı../ görüşünü’-” ortaya koymuştur”.
6. Anımsatmak gerekirse, kanuna olduğu kadar tüzüğe aykırı genel kurul ka­
rarları da iptal yaptırımına tabidir. Diğerinde olduğu gibi, tüzüğe aykırılık da
tüzüğün usul kurallarına ya da maddi kurallarına ilişkin olabilir.
Tüzükteki usul kurallarına aykırılık hâlinde ikili ayırıma gitmek gerekir. Eğer
kanunda mevcut bir usul kuralı, tüzükte farklı şekilde düzenlenmişse, kanuna
aykırılığın yaptırımı ne ise aynı yaptırım tüzükteki kural için de uygulanmalıdır.
Örneğin dernek tüzüğü ile TMK'da düzenlenenden farklı toplantı yeter sayıları
kabul edilmiş olabilir. Bu durumda eğer genel kurul bu toplantı yeter sayılarını
sağlamadan toplanırsa, kanunda yazılı yeter sayılarına aykırılıkta ne yaptırım
kabul ediliyorsa, burada da o yaptırım uygulanmalıdır. Örneğin yokluk görüşü
kabul ediliyorsa, tüzükte yazılı yeter sayılarına aykırılık hâlinde de yaptırım yok­
luk kabul edilmelidir”. Yok, eğer kanunda olmayan bi' usul kuralı tüzükte var-

Tartışmalı olmakla birlikte, derneklerde, üye olmayanlara tüzükle oy hakkı tanına mayacağı kabul edil­
mektedir. Bak. Beretta, P: Wirtschaftliche Vereine in tier Schweiz, Basel, Gertf, München 2001, s. 141 ve
dr. 412; Heini, A: Dos sch.veizerische Vereinsrecht, Basel 1988, s. 50 vd
Bkz. Oğuzman / Seliçi / O<tay-Özdemir: 265; özellikle Nomer: 151 vd. 156 dn. 7S4.

Yargrtay 7. HD, 31.05.2012 T., E. 2012/3981, K. 2012/4118 (Kazancı İçtihat Programı).

Aynı sorunla ilgili olmakla birlikte anonim ortaklıklar için verilmiş çeşitli kararlar, ayrıca konuya ilişkin
değerlendirmeler için bkz Cumalıoğlu, E.: Yargıtay Karartan Işığında Anonim Ortaklıklarda Genel Kuru­
lun Toplantıya Çağrı Usulüne Uyulmamasının Hukuki Yaptırımı, Bilimse Temyiz, Yaşar Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Der., S. 1, 2012, s. 35 vd., 39.
Kanundaki yeter sayılarına aykırılığı (genelde) yokluk olarak kabul eden Yargıtayın anonim ortaklıklarla
ilgili verdiği bir kararı şu şekildedir: “Anosözleşme ortaklar arosındo yapılmış bir sözleşme niteliğinde
olup, uyulması zorunlu bu'unduğundon, gerekli karor nisabı taşımayan korarlor iptali kabil değil, yoklukla
sakot kararlardır" Yargıtay 11. HD, 01.10.2001 T, E. 2001/7442, K. 20C1/7269 (Hukuk Türk Mevzuat İçti­
hat Bilgi Bankası).
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 147 |
sa, örneğin her oylamadan önce denetim kurulu başkanının seçeceği en az üç
kişiye konu ile ilgili söz verilmesi gibi, bu kurala aykırılığın yaptırımı iptal edilebi­
lirlik olmalıdır:si.

Tüzükte yer alan maddi kurallara aykırılığın yaptırımı ise iptal edilebilirlik­
tir. Örneğin, tüzüğün yurt dışındaki fuar etkinliklerine katılmayacağına ilişkin bir
hükmüne karşın genel kurul Almanya'daki bir fuara katılma kararı alırsa, bu
karar iptal edilebilir bir karardır. Derneğin amacına aycırı genel kurul kararları­
nın yaptırımı da iptal edilebilirliktir.

7. İptal davası açma hakkı hak düşürücü sürelere bağlanmıştır. Toplantıda


hazır bulunup olumlu oy kullanmayan üyeler için, karar tarihinden başlaya­
rak bir ay içinde iptal davasının açılması gerekir. Toplantıya katılmayan
üyeler ise kararı öğrenmelerinden başlayarak bir ay içinde ve her hâlde ka­
rar tarihinden başlayarak üç ay içinde mahkemeye başvurabilirler.

Yok ve kesin hükümsüz kararlar için hak düşürücü süre söz konusu olmaz.
Bunların yokluğu ve kesin hükümsüzlüğü, yukarıda belirtilen süreler geçtikten
sonra da devam eder. Emredici hükümlere aykırılık noktasında, aykırılığın yaptı­
rımının kesin hükümsüzlük mü yoksa iptal edilebilirlk mi olduğuna verilecek
karar, pratikte özellikle bu nokta önem taşır”.

8. Yönetim ve denetim kurulunun verdiği kararlara karşı iptal davası açılamaz.


Bu kararların iptale konu edilebilmesi için önce dernek içi denetim yolları­
nın tüketilmesi gerekir (TMK m.83/2). Bunun temel anlamı yönetim kurulu
ve denetim kurulunun kararlarının genel kurula taşınmasıdır. Kanuna veya
tüzüğe aykırılıkları iddia edilen bu kararlar genel kurul tarafından da onay­
lanırsa, artık bu genel kurul kararına karşı iptal davası açılabilir”. Bu ilke,
yalnız zorunlu organlar için değil, seçimlik organlar için de geçerlidir.

9. Önemine binaen belirtmek gerekir ki, iptali istenen genel kurul toplantısı
değil genel kurul kararıdır. Zira genel kurul toplantılarında genellikle birden
çok karar alınır. Hangi kararda kanuna veya tüzüğe aykırılık varsa onun ip-

Bu konuda farklı görüşler içir bak. İmregün, O.: Anonim Ortoklıkfar, 4. bası, İstanbul 1989, s. 249, 152,
162; İmregün, O.: Anonim Şirketlerde Münferit Pay Sahibinin Umumi Heyet Korariorı Aleyhine İpto< Da­
vası Açma Hokkı, BATİDEN, C. I, S. 2, 1961, s. 156-157; Pulaşlı, H.: Şirketler Hukuku Şerhi, C. I, Ankara
2011, § 29 N. 355 dn. 396
Dural, M. / Öğüz, T.: TürkÖzel Hukuku, C. II, Kişiler Hukuku, 12. bası, İstanbul 2012, s. 316 dn. 368.

Ayan / Ayan: 189; "...dcvoomn dernek içi denetim yollarım tüketmeden bu davoyı açtığı, dava tarihi
itibariyle dava şartının henüz gerçekleşmediği onloşıldtğmdon....." Yargıtay 7. HD, 20.01.2011 T., E.
2010/4184, K. 2011/173 («azancı İçtihat Programı}.
I 143 Hikuk Davalan
tali için dava açılr. Yoksa topyekûn bütün kararların iptali söz konusu ol­
maz. Kuşkusuz kanuna veya tüzüğe aykırılık tüm kararlar üzerine etkili ise o
zaman her bir kararın iptali istenebilir. Örneğin oy hakkı bulunmayan kişi
tüm kararlarda - kararın alınmasında etkili olacak şekilde oy kullanmışsa-
durum böyledir.

10. Belirtmek gerekir ki, genel kurul toplantılarındak bazı usulsüzlükler, aynı
zamanda dernek yönetim kurulu başkanının idari sorumluluğuna yol açar.
Nitekim DK m.32/b'ye göre, "Genel kurulu süresnde toplantıya çağırma­
yan, genel kurul toplantılarını kanun ve tüzük hükümlerine aykırı olarak
veya dernek merkezinin bulunduğu veya tüzüğürde belirtilen yer dışında
yapan dernek yöneticilerine İdarî para cezası verilir". Bentte geçen, "der­
nek yöneticileri" baresi ile dernek yönetim kurulu başkanı kastedilmekte­
dir (m.33/2). İdar para cezası verme yetkisi mahal i mülki amirdedir.

11. Dernek üyeliğinden çıkarma (ihraç) kararının iptali davası da, genel kurul
kararının iptali davası niteliğindedir. Bu nedenle bu davaya ilişkin genel esas­
lar da yukarıda belirtildiği gibidir. Çıkarma kararına özgü özelliklere gelince;

a- Çıkarma nedenleri tüzükte gösterilmiş olabilir. Çıkarma nedenleri tü­


zükte gösterilmişse, bu nedenlerin haklı sayılamayacağı iddiasıyla çı­
karma karama itiraz edilemez. Örneğin tüzükte "sezon boyunca takı­
mını deplasmanda iki defadan az desteklemiş olanların" dernekten çı­
karılacağı kuralı varsa, bunun anlamsız olduğu, önemli olmadığı vb. ile­
ri sürülerek çıkarma kararının iptali sağlanamaz.

Böyle bir durumda davacının en önemli iddiası "nedenin gerçekleş­


memiş olduğudur". Örneğin, deplasmanda brden fazla bulunduğunu
ispatlamasıdır.

b- Tüzükte çıkarma nedenleri gösterilmemiş ise, üye ancak haklı neden­


lerle dernekten çıkarılabilir.

Bir üyenin üyeliğinin devamını, dernek açısından çekilmez hâle getiren


nedenler haklı nedenlerdir. Bunlar öyle nedenlerdir ki gerçekleşince
üyelik ilişkisini sürdürmesi dernekten artık beklenemez hâle gelir.

Bu durumda davacı, ya nedenin gerçekleşmediğini ya da gerçekleşse


de çıkarma için haklı neden olmayacağını iddia edecektir87.

:s’ Dural / Öğüz: 303.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 149 |

c- Demeklerde disiplin cezasını genellikle ya yönetim kurulu ya da bu iş


için kurulmuş bir seçimlik organ olan disiplin kurulu verir. Sık karşıla­
şılması noktasında tekrar etmek gerekir ki, üyelikten çıkarmaya ilişkin
genel kurulun nihai kararı üzerine (TMK m.83/1), yani genel kurulun
organ kararını onaylaması üzerine'", iptal davası yoluna gidilmelidir”.

Kararlar Dernekten çıkarmada genel kurulun yetkisi

"Özellikle dernek üyeliğine kabul ve üyelikten ihraç hallerinde, son karar 4721
sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 80. maddesine göre de genel kurula aittir.
Dernek genel kurulunun dernek üyeliğinden ihraca ilişkin bir kararı bulunma­
dıkça, dernek üyeliğinin devam edeceği de açıktır. Şu halde, davacının üyelik­
ten ihraç na dair genel kurulda alınmış bir karar bulunmadığı, davacının der­
nek iç denetim yollannı tüketmediği anlaşıldığından, mahkemece dava şartı­
nın gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekir."
"Davalı derneğe ait tüzüğe göre, yönetim kurulu kararlarının kesin mahiyette
olmadığı (görüldüğünden) bu kararlara karşı genel kurul nezdinde itiraz imka­
nı bulunmaktadır”. (Yargıtay 18. HD, 26.06.2012 T., E. 2012/7041, K.
2012/8107} (Kazancı İçtihot Progromı)

Dernekten çıkarmada genel kurulun yetkisi

"Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının davaı derneğin üyesi olduğunun


tespiti ile davalı ..... Binicilik Kulübü Derneğinin yönetim kurulunun istifa
nedeniyle üyeliğinin düşürülmesine ilişkin kararının iptalini istemiştir. Mah­
kemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Somut olayda; davacı, derneğin asıl üyesi olduğunu bir başka kulübe transferi
nedeniyle sporculuktan istifa ettiği halde, bu başvurusunun dernek üyeliğin­
den istifa olarak değerlendirilerek dernek üyeliğne son verildiğini ileri süre­
rek davalı derneğin yönetim kurulu kararının iptalini istemiştir. Davacı, davalı
derneğin genel kurul toplantısında üyeliğine ilişkin durumunun görüşülmesini
istemeden doğrudan dava açtığı ve davalı derneğin tüzüğünde de yönetim
kurulu kararının kesin olduğuna dair bir hüküm bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Şu halde dava şartı gerçekleşmeden açılan davenın reddine karar verilmesi
gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru
görülmemiştir". (Yargıtay 18. HD, 26.06.2012 T., E. 2012/7041, K.
2012/8107) (Leges hukuk yozıiım)

Kuşkusuz, genel kurul üyelikten çıkarma karannı iptal ederse, diğer üşeler de bu kararın iptali için dava
açabilirler.
Yargıtay HGK, 08.05.2001 T., E. 2002/2-300, K. 2002/385 (Hukuk Tü’k Mevzuat İçtihat Bilgi Bankası);
Yargıtay 2. HD, 19.01.20C4 T., E. 2004/120, K. 2004/503 (Kazancı İçtihat Programı); Bkz. Engin, B. İ.: Der­
nek Disiplin Kurulu Tarafından Verilen Geçici İhraç Korarına Karşı İptal Davosı Açılamayacağına Dair Yar-
gıtoy Hukuk Genel Kurulu Korannın Düşündürdükleri, İÜHFM, C. LXI, S. 1-2,2003, s. 277-312.
I 150 Hikuk Davalan

Dernekten çıkarma nedeni

"Davalı dernek tüzüğünün 6. maddesinin 1/d fıkrası "dernek tüzüğüne ve özel


okullar ilkelerine, çalışmaları ve tutum ve davran şiarı ile aykırı hareket eden­
ler veya bu davranışları ile dernek ve özel okuların onurunu zedeleyeceği
kaygısı uyandıranlar hakkında yönetim kurulu, üyenin durumunu, incelemesi
için nedenleri ile birlikte Haysiyet Divanına göncerir. Haysiyet divanı üyenin
durumunu araştırır. Gerek görürse üyenin savunmasını ister. Haysiyet divanı
üyenin çkarılması ile ilgili görüş veya önerisin yönetim kuruluna bildirir.
Üyenin çıkarılmasına yönetim kurulu karar verir ve ilgili üyeye tebliğ eder."
biçiminde düzenlenmiştir.

Dosyadaki bilgi ve belgelerden, davacının 2 Mayıs 2010 tarihli......Gazetesine


2010 yılı ÎGS Türkiye birincisi olan öğrencinin resmi ile tebrik reklamı verdiği,
resimde yer alan öğrencinin davacının okulundar 2009 yılında mezun olduğu
taraflar zrasında tartışma konusu değildir.... dernek yönetim kurulu..... bu
eylemin dernek tüzüğünün 6. maddesinin 1/d fıkrası anlamında ihlal olduğu
gerekçesiyle üyelikten ihraç kararı vermiştir. Davacının 2010 yılı Türkiye birin­
cisi olan öğrencinin aynı yıl mezun olmuş gibi gerçeğe aykırı reklam verdiği bu
haliyle ycnetmeliğin 27. maddesi ile tüzüğün 6. maddesinin ihlal edildiği göz
önüne alnarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken ... (ihraç karannın
iptaline)... karar verilmesi doğru görülmemiştir". (Yargıtay 18. HD,
09.04.2013 T., E. 2013/1542, K. 2013/5913) (Leges hukuk yazılım)

Yok veya mutlak butlanla hükümsüz genel kurul kararları açısından hak
düşürücü sürenin söz konusu olmaması

“4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 83. maddesinin 1. fıkrasındaki üç aylık


hak düşürücü süre iptal edilebilir kararlar için öngörülmüştür. Yok veya mut­
lak butlanla hükümsüz sayılan kararlar açısından birinci fıkradaki hak düşürü­
cü süre uygulanmaz". (Yargıtay 7. HD, 28.12.2010 T., E. 2010/5797, K.
2010/7597} (Yorgıtay Karorlorı Dergisi, C. 37, sayı: 7,2010, s. 1204)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 1511

Dernek Genel Kurul Kararının İptali Davası Dilekçesi

Örnek Dilekçe

NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE


İZMİR

DAVACI (T.C. kimlik numarasıj-adres

DAVACI VEKİLİ........s Adı soyadı- adres

DAVALI Derneği - Adres

DAVA KONUŞU.....: Demek genel kurul kararının iptali

AÇIKLAMALAR..

1- Müvekkilim 20 yıldır faaliyette bulunan ...derneğinin kurucu üyelerindendir.

2- 10.02.2015 tarihinde yapılan dernek genel kurulunda tüzük değişikîğine gidilmiş (12 no.lu karar), ka­
nuna aykın olarak yapılan bu değişiklik sonrasında müvekkilimin demek üyeliğinin sona erdiği ileri sürülerek
dernek tesislerine girmesi ve üyeliğin verdiği kanundan ve tüzükten doğan haklarını kullanması engellenmiş­
tir.

3- Bu engelleme ve hak ihlaline (tüzük değişikliği sonucu oluşan) yeni tüzük kuralı gerekçe gösterilmiştir.
Sözü edilen kural, Dernek Tüzüğünün "Üyelik Koşullan" başlıklı 4. maddesinin 1. fıkrasının c bendindedir.

Nitekim bu kural, değişiklikten önce, "25 yaşım doldurmuş olanlar" bu derneğe üye olma hakkına sa­
hiptir" şeklinde iken,

10.02.2015 tarihinde yapıan genel kurul toplantısında, söz konusu bent;

"23 yaşını doldurup 55 yoşındon gün almamış olanlar"

şekline sokulmuştur.

4- Müvekkilim toplantıdan sonra ilk olarak 05.04.2015 tarihinde dernek lokaline gitmiş; lokal çalışanlan
tarafından içeri alınmak istenmemiştir. Nedenini sorduğunda lokal panosunda asılı yönetim kurulu duyurusu
kendisine gösterilmiştir. Bu duyuruda özetle; yeni m.4/l.c kuralının; Tüzüğün m.4/2 fıkrası ve TMK m.65 ile
birlikte değerlendirildiğinde, aşağıda adı yazılı kişilerin dernek üyeliği sona erdiğinden dernek tesislerinin
yararlanmalarına izin verilmemesi yazılı bulunmaktadır.

5- Müvekkilim belirtilen tarihte ve sonrasında dernek tesislerinden geri çevrilmiştir. 15.04.2015 tarihinde
de kendisinde duyuru ile benzer içerikte olmak üzere yönetim kurulunca dernek üyeliğinin sona erdiğine dair
bir yazı gönderilmiştir.

6- Yazıda ve duyuruda dayanılan kurallar şunlardır.

Tüzüğün 4. maddesinin 2. fıkrasına göre, “Üyelik koşullarının herhangi bir nedenle kaybı, üyeliği kendili­
ğinden son 3 erdirir."

Türk Medeni Kanunu'nun S5. maddesine göre, "Üyelik için kanunda veya tüzükte aranılan nitelikleri son­
radan kaybedenlerin dernek üyeliği kendiliğinden sona erer".

7- Tüm bu bilgiler ışığında, genel kurulun tüzük değişikliğine ilişkin kararı (ve sonrasında ona dayanarak
ortaya çıkan uygulama) kanuna ve tüzüğe uygun gözükse de, aslında durum hiç de böyle olmayıp olayda Türk
Medeni Kanunu'nun 2. maddesine açık aykırılık vardır. Şöyle ki;
I 152 Hıkuk Davaları
a- Bilindiği gibi dernekler; kamu düzenine, genel ahlak ve adaba, kanunun emredici hükümlerine, kişilik
haklarına aykın olmamak kaydıyla üyelerinde arayacakları koşullan serbestçe belirleyebilirler. Örneğin belirli
bir mesleği yapıyor olmayı, belirli bir öğrenim durumunu veya fiilen belir! bir hobiyle uğraşmayı üyelik için
zorunlu tutabilirler. Ancak bu özgürlük de TMK m.2 gereği dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanılmalı,
üyelerin bir kısmının diğer üyeleri dernekten uzaklaştırma aracına dönüştürülmemelidir.

Uyuşmazlık konusu olayda tam da böyle olmuş, üyelerden, bir kısmı demeği ele geçirmek ve diğer üyeleri
saf dışı etmek için tüzük değişkliğine gitmişlerdir.

b- Müvekkilimin üyesi buunduğu.......... Derneğinde zamanla kurucu yaşlı üyeler ile bazı nispeten genç
[orta yaşlı) üyeler arasında bi- gruplaşma meydana gelmiştir. Bu gruplaşma söz konusu tüzük değişikliği ve
öncesine kadar demokratik ve özgürlükçü bir çekişme içinde devam etmiştir.

Ancak yönetim kurulu başkanının ölümü üzerine yerine geçen yeni başkan ve yönetim kurulunun yedek
üyelerle takviye edilen yeni oluşumu dengeleri bozmuş, kurucu üyeler üzerinde bir yıpratma politikası başla­
tılmıştır.

c- Örneğin, bu dönemde yönetim kurulunun ardı ardına şehir dışına düzenlediği üç kültür gezisine katıl­
mak yönündeki kurucu üyelerin başvurulan herhangi bir gerekçe gösterilmeden reddedilmiş, diğer bütün
başvurular ise kabul edilmiştir

Benzer faaliyetlerde de aynı tutum sergilenince, müvekkilim yönetim kurulu baş kanını denetim kuruluna
şikâyet etmiştir.

d- Bunun üzerine yönetim kurulu başkanı, müvekkilimin "demek huzurunu bozduğu”ndan bahisle der­
nekten çıkarılması için disiplin kuruluna başvurmuştur.

e- Disiplin kurulunun oy çokluğu ile verdiği çıkarma kararı hararetli tartışmalar sonucunda genel kurulda
onanmış; daha sonra çıkarma kararına karşı açtığı iptal davasını kazanması sonucu müvekkilimin üyeliği
devam etmiştir.

f- Bu süreçte demek yönetim kurulu başkanı, kurucu üyelere karşı, "Artık bunlar camiye gitsin" "Bu işleri
bizlere bıraksınlar" "Bunlara yüz vermeyin; bunlara yüz verenler bize ihanet ediyorlar-' gibi diğer üyeler
huzurunda sözler sarf etmiştir

g- Dernek genel kurulunun tüzük değişikliği karan bu koşullar altında a inmiş, "çıkarma yolu" ile elde edi­
lemeyen sonuca üyelik koşulları değiştirilerek ulaşılmaya çalışılmıştır. Dernekte bu yöntemle, üyeye çıkarma
kararına karşı sağlanan koruma (çıkarmanın haklı nedene dayanması ve itiraz hakkı), kanunun dolanılması
yoluyla ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.

Bu nedenlerle, alınan genel kurul kararının TMK m.2 karşısında hukuka uygunluğundan söz edilemez.

8- Kaldı ki, TMK m.77 ve DY m.14 gereği, yönetim kurulunca toplantın n gündeminin üyelere bildirilmesi
gerekir. Gerçi burada üyelere şeklen bir bildirim yapılmış; gündemde tüzük değişikliği önerisi bulunduğu ifade
edilmiştir. Oysa tüzüğün dernek yaşamındaki önemi karşısında, en azından yapılmak istenen değişikliğin
özüne veya önemli noktalarına gündemde yer verilmesi gerekirdi. Bu gerçekleşmediğine göre, gündemin
yeterince açık olmadığı gerekçesiyle de, genel kurul karannın iptali gerekmektedir.

S- Müvekkilim iptali istenen genel kurul toplantısında hazır bulunmamıştır. Tüzük değişikliği kendisine
yazılı olarak 15.04.2015 tarih nde bildirilmiş; bundan önce de karardan sözlü olarak 05.04.2015 tarihinde
haberdar olmuştur. Dolayısıyb karar tarihinden başlayarak üç ay içinde mahkemeye başvurmak hakkı bu­
lunmaktadır.

DELİLLER................ :

1- İ Genel kurulu toplantısna çağrı maksadıyla gönderilmiş e-posta [gündem içerikli)

2- ) Genel kurula katılan üyeleri gösterir imzalı liste


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 153 |
3- ) Genel kurul toplantı tutanağı

4- ) Dernekler dairesine verilen genel kurul sonuç bildirimi (bkz. DY m.17)

5- ) Demek Tüzüğü

6- ) Önceki çıkarma kararı /e iptal edildiğine dair ilam

7- ) Üyeliği sona erenleri duyuran yönetim kurulu duyurusu

8- ) Davacının üyeliğinin sena erdiğini bildirmek üzere gönderilen yönetim kurulu yazısı

9- ) Yönetim kurulu başkanının olumsuz tavnnı ilişkin 1 ve 2 no.lu tanık beyanları

10- ) Gerekli görülmesi hâlinde genel kurul karannın öğrenildiği tarihe tanıklık etmek üzere 3 ve 4 no.lu
tanıklar 11-) Sair deliller.

TANIKIAR...............:

1- ) Adı ve Soyadı (T.C. No:...)- Adres, Tel:

2- ) Adı ve Soyadı (T.C. No:...)- Adres, Tel:

3- ) Adı ve Soyadı (T.C. No:...)- Adres, Tel:

4- ) Adı ve Soyadı (T.C. No:...)- Adres, Tel:

HUKUKİ.ŞEBEPLERÖzellikle 4721 sayılı Türk Medeni Karunu m.2, 77, S3; Demekler Yönetmeliği
m.14,17; bu Kanun ve Yönetmeliğin sair hükümleri ve diğer ilgili mevzuat.

TAJ,EP.ŞQtW.ÇU......... î Yuonda açıklanan nedenlerle,

1- Dernek genel kurulunun 10.02.2015 gün ve 12 sayılı tüzük değişikliğine (Tüzük m.4/l.c) ilişkin kararı­
nın İPTALİNE,

2- Yargılama giderlerinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini arz ve talep ederim

Davacı Vekili Avukat


Adı ve Soyadı
İmza

Ekleri:
1- Onaylı vekâletname örneği
2- Toplantıya çağrı metni e-posta çıktısı),

3- Genel kurula katılan üyeleri gösterir imzalı liste örneği,


4- Genel kurul toplantı tulanağı fotokopisi,
5- Dernekler dairesine verilen genel kurul sonuç bildirimi örneği,

6- Dernek Tüzüğü fotokopisi,


7- Önceki çıkarma kararırın tebliğ yazısı ve çıkarma karannın iptaline ilişkin İzmir 4. Asliye Hukuk Mah­
kemesinin 2014/150 sayılı kararı örneği,
8- Üyeliği sona erenleri duyuran yönetim kurulu duyurusunun fotokopisi,
9- Davacının üyeliğinin sora erdiğini bildirmek üzere gönderilen yönetim kurulu yazısının fotokopisi.
10- TMK m.2'nin benzer durumlarda uygulandığını gösteren Yargıtay kararlan.
I 154 Hıkuk Davalan
3. Derneğin Kendiliğinden Sona Erdiğinin Tespiti Davası
(Derneğin İnfisah Ettiğinin Tespiti Davası)

a. Giriş ve İlgili Mevzuat

TMK'da derneklerin sona ermesi; kendiliğinden, genel kurul kararı ile ve


mahkeme kararı ile olmak üzere üç başlık altında toplanmıştır.

Derneğin kendiliğinden sona erdiği durumlarda tüzel kişilik de kanun gere­


ği sona erer. Dolayısıyla sona erme yönünde bir organ, kurum veya mahkeme
kararına gerek yoktur Nitekim Kanun'da da sona ermenin tespitinin istenebile­
ceğinden söz edilmektedir.

Derneğin kendiliğinden sona ermesi TMK m.87'dedüzenlenmiştir.

TMKm.87

b. Görev

Derneğin sona erdiğinin tespiti sulh hukuk mahkemesinden istenir.

c. Yetki
Yetkili mahkeme dernek merkezinin bulunduğu yer mahkemesidir. Davada
basit yargılama usulü jygulanır1?e (HMK 316/1.a).

d. Davacı - Davalı

a. Davacı: Kanun'da her ilgilinin kendiliğinden sona erme hâlinin tespitini


isteyebileceği düzenlenmiştir (TMK m.87/2). "İlgili"den maksat, derneğin
sona erdiğinin tespitinde korunmaya değer maddi veya manevi yara-
rı/çıkarı bulunanlardır”. Örneğin derneğin üyeleri bu gruba girer. Mülki
amirlik de (Kaymakamlık/Valilik, uygulamada örn. İstanbul Valiliği İl Der­
nekler Müdürlüğü) TMK m-öC/tan farklı olarak, sona ermenin tespitini doğ­
rudan -Cumhuriyet savcılığının vasıtalığına1” gerek olmadan- isteyebilir1”.

Yargıtay 7. HD, 03.02.2011 T, E. 2010/5128, K. 2011/612 (Kazancı İçtihat Programı); Yargrtay 2. HD,
06.12.2007 T., E. 2007/16492, K. 2007/17085 (Kazancı İçtihat Programıl.

Akünal, T.: Türk Medeni Hukukunda Tüzel Kişiler, İstanbul 1995, s. 109.
Kendiliğinden sona ermenin tespitinin Cumhuriyet savcılığınca da istenip istenemeyeceğine gelince, bak.
Yargıtay 2. HD, 04.02.2009 T, E. 2037/16488, K. 2009/1441 (Kazancı İçtihat Programı). Bu kararda Yargı­
tay, mahkeme karannı bir başka yönden kanun yaranna bozarken, davanın Cumhuriyet savcılığı tarafın­
dan açılması yönüne bir müdahalesi olmamıştır. Ancak, Yargıtayın tam aksi yönde içtihadı da bulunmak­
tadır: "Dava, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açılan davalı demeğin 4721 sayılı Türk Medeni
Kanununun 87/5.maddesi gereğince olağan genel kurul toplantısının iki def3 üst üste yapılamamış olma­
sı sebebiyle, kendiliğinden dağıldığının tespiti talebine ilişkindir. Mahkemece, davalı derneğin kendiliğin-
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 155 |
b. Davalı: Yargıtaya göre, tespit davasında karşı taraf olarak dernek gösteril­
melidir; derneğe tebliğ yapılarak kendini savunma olanağı tanınmalıdır.

Karar Husumet n derneğe yöneltilmesi- Derneğe savunma hakkı tanınması

"Böyle bir durumda davonın görülebilmesi için öncelikle tarof teşkilinin doğru
oiorak scğianması gerekmektedir. Dovalı derneğin genel kurul toplontısını
yaptığı ve organlarını oluşturduğu sobittir. Sonrcoon oluşan doğılmo halinin
tespiti o'ovosında husumetin kuruculora değil doğrudan derneğe yöneltilmesi
ve toraf teşkilinin bu şekilde soğlonması gerekir... Mohkemece kuruculoro
husumet tevcihi ve tebligatın kuruculoro yapılarak işin esasıno girilip karor
verilmesi doğru görülmemiş kororın bu nedenle oozuimosı gerekmiştir". Yar­
gıtay 7. HD, 04.02.2013 T., E. 2012/8871, K. 2013/723 (Kozoncı İçtihat Prog­
ramı).-, karş. Yargıtay 2. HD, 04.02.2009 T., E. 2007/16488, K. 2009/1441
(RG. 28.03.2009 S. 27183).

"O halde mahkemece davo dilekçesi ve ouruşmo günü oavolı dernek adresi
yazılorakdavolı dernek odına 7201 Soyılı Tebligot Kanunu ve Tüzüğü hüküm­
lerine göre tebliğe çıkortılması, tebligotlorın usulüne uygun oiorok yapıldığı
belirlendikten sonro davanın esosıno girilmesi, demek tüzüğüne göre temsilci­
leri yorgıcmoya geldiği taktirde davaya karşı diyeceklerinin, varsa delillerinin
sorulup soptanmosı, gösterecekleri delillerin toplcnmosı, ooha sonra toplanon
ve toplarocok tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir koror
verilmesi gerekirken, ..... Usulsüz ve geçersiz tebiigotlo davolı demeğin sa­
vunma hakkı kısıtionarok yozılı şekilde koror verilmesi isabetsiz.... görüldü­
ğünden...". Yargıtay 7. HD, 03.11.2011 T., E. 2011/4919, K. 2011/6687 (Ka-
zoncı İçtihat Programı)

e. Yargılama Usulü

1. Kendiliğinden sora erme nedenleri şunlardır:

a- Amacın gerçekleşmesi, gerçekleşmesinin olanaksız hâle gelmesi veya süre­


nin sona ermesi:

den sonra erdiğinin tespitine karar verilmiştir.... yasal düzenlemeler ve yapılan açıklamalar dikkate alın­
dığında Cumhuriyet Savcısının özel hukuk alanında dava açma hak ve yetkisinin sınırlı olduğu, bu yetkinin
sınırının yine yetkiyi veren kanun ile düzenlendiği anlaşılmaktadır. Kanjnunun açıkça yetki vermediği bir
konuda Cumhuriyet Savcısının davaname ile dava açarak derneğin feshini istemesi durumunda, Cumhu­
riyet Savcısının kaynağını Anayasa'dan ve kanunlardan almayan bir devlet yetkisini kullanmış olacağı, di­
ğer bir anlatımla bu şekilde dava açmakta yetkisiz olduğu da her türlü duraksamadan uzaktır. Hal böyle
olurca, davacı Cumhuriyet Savcılığının dava açma hakkı bulunmadığı gözetilerek davanın reddine karar
verilmesi gerekirken, işin asasına girilerek davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir". Yargı­
tay İS. HD, 17.11.2015 T, E. 2015/17877, K. 2015/16618 (Hukuk Türk Mevzuat İçtihat Bilgi Bankası).
Bkz. Yargıtay 7. HD, 03.022011 T, E. 2010/5128, K. 2011/612 (Kazancı İçtihat Programı); Yargıtay 2. HD,
06.12.2007 T, E. 2007/16492, K. 2007/17085 (Kazancı İçtihat Programıl.
I 156 Hıkuk Davalan
Derneğin tüzüğünde belirtilen amacın gerçekleşmesi derneğin kendiliğin­
den sona ermesine neden olur. Gerçi birçok derneğin amacı, bu tür bir sona
ermeye olanak vermez. Örneğin hemşehri dayanışma derneklerinde amacın
süreklilik arz ettiği görülür. Hayvanları koruma dernekleri ve daha birçok der­
nekte de durum böyledir. Bununla birlikte bazı durumlarda amacın gerçekleş­
mesi görülebilir. Örneğin Cami, okul vb.lerini sadece kurmak -yaşatmak için
değil’- amacıyla oluştjrulan dernekler, amacın gerçekleşmesi ile kendiliğinden
sona erer.

Amacın olanaksız hâle gelmesi de derneği sona erdirir. Belirli bir antik kenti
ya da yöreyi korumak için kurulan bir dernek, deprem sonucu o bölgenin yok
olması ile birlikte kendiliğinden sona erer.

Tüzüğe konulacak bir hükümle, derneğin belirli bir süre için kurulması ola­
naklıdır. Bu sürenin dolması ile dernek sona erer. Eğer üyeler derneğe devam
etmek istiyorlarsa, süre sona ermeden önce tüzük değişikliğine giderek bu
hükmü ortadan kaldırmaları ya da süreyi uzatmaları ge'ekir.

b- İlk genel kurul toplantısının kanunda öngörülen sürede yapılmamış ve zo­


runlu organların oluşturulmamış olması:

Kuruluşla ilgili TMK m.60/3'te, kuruluş bildiriminde, tüzükte ve belgelerde


kanuna aykırılık veya noksanlık bulunmaz ya da bu aycırılık veya noksanlık be­
lirli sürede giderilmiş bulunursa; mülki amirlikçe keyfiyetin derhâl derneğe ya­
zıyla bildirileceği düzenlenmiştir. İşte bu bildirimi izleyen altı ay içinde ilk genel
kurul toplantısı yapılmaz ve bu yolla zorunlu organlar oluşturulmaz ise dernek
tüzel kişiliği kendiliğinden sona erer.

c- Borç ödemede acze düşülmüş olması:

Derneğin borçlarını karşılayamayacak duruma gelmesi kendiliğinden sona


erme nedenidir. Burada acze düşmüş olmaktan söz edildiğinden, derneğin
borçlu olması tek başına bu anlamı karşılamaz. Borçlarını karşılayamama du­
rumunun süreklilik arz etmesi gerekir. Dolayısıyla borç ödeyememe durumu­
nun geçici olması da infisah için yeterli değildir. Derneğe karşı yapılan takip ilk
aşamada karşılıksız kalsa da derneğin beklenen bir geliri varsa, TMK m.87'deki
sonucun doğmadığı kabul edilmelidir”*. Örneğin Ekim ayında yapılan takibin

"...borçlarından dolayı demek aleyhine icra takibi yapılmış ve derneğin haczi mümkün olan tüm varlığı
haczedilip paraya çevrilmiş olmasına rağmen, elde edilen para alacağın karşılanmasına yetmlyorso ve
yakın gelecekte de derneğin borçlarım ödeyeceği bir mali kaynağa kcvuşmosı mümkün aörülemiyorso,
aciz halinin varlığı kabul edilmelidir" Akünal: 107.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 157 |
sonuçsuz kalması hâlinde, derneğe her yıl Aralık ayında borcu rahatlıkla karşıla­
yacak miktarda bağış yapılıyorsa, aczin varlığına tam kanaat getirebilmek için
Aralık ayının geçmesi beklenmelidir.

Ticari işletmesi dolayısıyla tacir sıfatına sahip olan derneklerin iflasına ka­
rar verilmesi durumunda da, TMK m.87 anlamında aciz gerçekleşmiş olur”’.

d- Tüzük gereğince yönetim kurulunun oluşturulmasının olanaksız hâle gel­


mesi:

Yönetim kurulu eı az beş üyeden oluşur (TMK m.84). Tüzükle bu sayı artırı­
labilir. Yönetim kurulundaki boşalmalar öncelikle yedek üyelerden tamamlanır.
Buna karşın kurulun üye sayısı, üye tamsayısının altına düşerse yeni üyelerin
seçilmesi maksadıyla genel kurulun toplantıya çağrılması gerekir. Bu çağrı nor­
malde geri kalan yönetim kurulu üyeleri veya denetim kurulunca bir ay içinde
yapılır. Eğer yapılmazsa dernek üyelerinden birinin istemi üzerine sulh hâkimin-
ce üç dernek üyesi genel kurulu toplantıya çağırmakla görevlendirilir (TMK
m.84/2). Tüm bu süreç sonunda yine de yönetim kurulu oluşturulamazsa der­
nek kendiliğinden sona ermiş sayılır.

Yönetim kurulunun geçici olarak oluşturulamadığı durumlarda sona erme­


den söz etmek yerine, TMK m.427'ye başvurulması1'4 isabetli olur. Buradaki
kural, bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetimi başka yoldan
sağlanamamışsa, ona bir yönetim kayyımı atanmasına olanak tanımaktadır.

e- Olağan genel kurul toplantısının iki defa üst üste yapılamaması:

Bilindiği gibi TMK m.78'de, genel kurul için birinci toplantı yapılamazsa,
toplantı yeter sayısınca kolaylık sağlanmak suretiyle ikinci toplantının yapılması
öngörülmüştür. Öğretideki anlayış, işte bu ikinci toplantının da yapılamaması
hâlinde derneğin kendiliğinden sona ereceği yönündedir1”. Bununla birlikte,
yüksek mahkeme bu iki toplantıyı birbirinden tamamen bağımsız değerlendir­
memekte; ikisini aynı genel kurulun toplantıları olarak görmektedir”. Nitekim
TMK m.78'de ".... (ilk) toplantının ertelenmesi durumunda(n)..... " söz edilmek-

Akünal: 107 dn. 9.


Bu yönde Özsunay, E.: Medeni Hukukumuzda Tüzel Kişiler, 5. bası, İstanbul 19S2, s. 324.
77
! 158 Hıkuk Davaları
tedir. Böylece bu şekide iki toplantıyı da yapamayan bir genel kuruldan sonra,
zamanı geldiğinde tekrar iki toplantısını yapamayan bir genel kurul üzerine
kendiliğinden sona erme gerçekleşecektir. Şu hâlde basit bir hesapla, genel
kurul toplantısı en geç üç yılda bir yapılacağından (TMK m.74/2), 2015 yılında
genel kurulunu iki denemede toplayamayan dernek, 2018 yılındaki toplantısını
da iki girişimine karşın gerçekleştiremezse kendiliğinden sona ermiş olacaktır.

2. DK m.S'de, derneklerin üst kuruluşları olan, federasyon ve konfederasyon­


larla ilgili özel bir düzenleme vardır. Buna göre, federasyonların üye sayısı­
nın beşten ve konfederasyonların üye sayısının üçten aşağı düştüğü ve bu
durum üç ay içinde giderilmediği takdirde, bu kuruluşlar hakkında kendili­
ğinden sona erme hükümleri uygulanır.

Kararlar Derneğin borç ödemede acze döşmüş olması


"Ne vor k^, bir demeğin TMK'nın 87/3 maddesindeki "Borç ödemede ocze düşmüş
olmosı" halinin iyi onioşılabilmesi için "Aciz hali" kavramının bilinmesi gerekir.
Doktrinde 'Aciz hali, borçlunun ödeme araçlanndar yoksunluğu nedeniyle oerhol
ödemesi gereken pora borçlan konusundaki sürekli iktidarsızlığıdır." biçiminde
tonımîonmıştır. Aciz halinden söz edilebilmesi için bu alacağın tahsili yönünde
yürütülmüş yosol tokipierin (icro takibi v.s.) sonuçsuz kolmosı gerekmektedir.
Dosyo içeriğine göre dovolı derneğe karşı girişilmiş bir icro tokibinin vorlığı söz
konusu değildir. Derneğin 2.444.00 TL borcunun olmosı onun acze düştüğü onlo-
mıno gelmez". (Yargıtay 7. HD, 17.09.2009 T., E 2009/3512, K. 2009/3725)
(İstanbul Barosu Dergisi, Cilt: 83, Sayı: 6,2009, s. 3261-3262)

Derneği lemsilde geçici yönetim kurulunun yetkisi


"Üst üste iki olağan genel kurul toplantısının yapıimoması ..... sebebiyle,
kendiliğinden sono erdiğinin tespiti istenilen .... Derneği; kuruluş bildirimi
tüzüğü ve gerekli diğer belgelerin .... Koymokomlığıno 6.8.1992 torihinde
verilmesiyle tüzel kişilik kazanmış, kuruluşu 3.9.1992 tarihinde dernekler
siciline tescil edilmiştir. Kurulduğu torihten bu ycno herhongi bir genel kurul
toplantısı yopılmamış, organları oluşturulmamıştı'.

Dova, Dernek Tüzüğünde "kurucu üye" olarak isim ve imzaları bulunon


davonameoe isimleri yozılı dokuz kişiye karşı oçılmıştır. Bu dokuz kurucu
üyeden beşi, oynı zomanoo Tüzüğün 29. moddesinoe geçici yönetim kurulu
olarak belirlenmiştir.

Demek crgonlorının oluşmasına kador dernek işlerini yürütmeye ve derneği


temsil etmeye geçici yönetim kurulu üyeleri yetkilidir. ...kurucuiordan; S., K.,
A., Ö. ve Y. "geçici yönetim kurulu" oiorok belirlendiklerine göre,..... derneği
temsile yetkili olduklorı gözetilmeden, yozılı gerekçe ile dovanın reddi doğru
görülmemiştir". (Yargıtay 2. HD, 31.03.2004 T., E. 2004/3092, K. 2004/4076)
(Leges hukuk yazılım)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar _159 |

Tasfiye gerçekleşmeden tüzel kişiliğin sona ermeyeceği


"Dova dilekçesinde, davalı derneğin ilk genel kurul toplantısını kuruluşunoon
itiboren 6 oyiık yosal süre içerisinde yopmomış olması nedeniyle kendiliğinden
sona erdiğinin tespitine ve malvorlığmın tosfiyesine korar verilmesi talep
edilmiş, mahkemece derneğin oz miktardo malvorlığı bulunduğu gerekçesi ile
tasfiyesine korar verilmesine yer olmadığıno şeklinde karar verilmiştir.

Açıklanan bu hukuksol olgulor ile tosfiye gerçekleşmeden derneğin dernek


kütüğünaen silinemeyeceği ve tüzel kişiliğini koruyocoğı gözetilerek mohke-
meçe davanın kobulü ile oavolı demeğin tosfiyesine korar verilmesi gerekir­
ken oz miktoroa molvariığı bulunduğu gerekçesiyle tosfiye konusundo karor
vermeye yer olmadığıno şeklinde korar verilmesi doğru görülmemiştir". (Yar­
gıtay 18. HD, 02.10.2014 T, E. 2014/2165, K. 2014/13850) (Leges hukuk
yazılımlon)
[ 163 Hıkuk Davaları

Derneğin Kendiliğinden Sona Erdiğinin Tespiti Davası Dilekçesi

Örnek Dilekçe

NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE


İZMİR

TESPİT İSTEYEN........ - (T.C. kimlik numarasıj-adres

VEKİLİ....................... : Adı soyadı- adres

KARŞI IA9AF....... ;.............. Derneği - Adres


KONU.........................; Derneğinin kendiliğinden sona erdiğinin tespiti istemi

AÇIKLAMALAR.......:

1- Müvekkilim ile..... derneği arasında 26.09.2013 tarihinden beri devam eden bir kira söz­
leşmesi vardır.

2- Bu kira sözleşmesi ile müvekkilim iki katlı bahçeli taşınmazın dernek merkezi olarak kulla­
nılmak üzere Derneğe kiraya vermiştir.

3- Kira kontratına göre, "kira sözleşmesi iki yıllık dönemler hâlinde olup, kira sözleşmesinin
uzayıp uzamayacağı ve Demek yönetim kurulu ile kiraya verenin ör müzakeresi ile belirlenen kira
artışı oranı genel kurulun onayına sunulur".

4- Müvekkilim ile Demek yönetimi arasında 26.09.2015-2017 dönemi için kira sözleşmesinin
akıbeti hakkında Haziran 2315 tarihinde görüşme yapılmış ve %5 kira artışı ile kira sözleşmesinin
devamında ön anlaşma sağlanmıştır.

5- Kiracı Derneğin tüzüğünde, dernek genel kurulunun iki yılda bir temmuz ay içinde olmak
üzere olağan toplantısını yapacağı öngörülmüştür (m.7/3).

6- Müvekkilim kira söz eşmesinin devamına ve kira artış oranına ilişkin ön anlaşmanın onay­
lanması için. Derneğin 2015,/Temmuz ayında genel kurulunu yapmasını beklemiş, ancak genel
kurul birinci ve ikinci toplantıda toplanamamıştır.

7- Müvekkilim, Derneğin 2013/Temmuz ayındaki olağan genel kurulunu da yapamamış oldu­


ğunu daha sonra öğrenmiştir.

8- Gerçi dernek bu arada 2014/Ağustos ayında bir olağanüstü genel kurul toplantısı yapmış­
tır. Ancak bilindiği gibi, olağanüstü genel kurul toplantısı, olağan genel kurulun yerine geçmez;
olağan genel kurulun belirlenen zamanında yine de yapılması gerekir"9. Diğer yandan TMK
m.87'de de açıkça "Olağan genel kurul toplantısının iki defa üst Cste yapılamaması" kendiliğin­
den sona erme nedeni olarak düzenlenmiştir.

Nitekim bu yönde Akipek J. G. / Akıntürk, T. / Karaman, D. A.: TOrk Medenî Hukuku, Boşlongıç Hüküm­
leri, Kişiler Hukuku, C i, S. bası, İstanbul 2011, s. 609.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 161 |
9- Yukarıdaki olaylar sonucunda, müvekkilimde; ofoğan genel kurul toplantısının iki defo üst
üste yapomaması nedeniye Kiracı Derneğin sona erdiği ve hak ehliyetini kaybettiği görüşü doğ­
muştur.

10- Hukukumuzda -TMK m.87/2 ile-, her iloili, sulh hâkiminden derneğin kendiliğinden sonra
erdiğinin tespitini isteme hakkına sahip kılınmıştır.

Müvekkilim de buradaki "ilgili" kavramı içinde değerlendirilmelidir. Zira kira sözleşmesinin


akıbeti, devam edip etmeciği,-kira sözleşmesinin diğer tarafı Dernek tüzel kişiliği olduğuna göre-
Derneğin sona erip ermeciği ile yakından ilgilidir. Bu nedenle tespit isteme hakkımızın olduğu
kabul edilmelidir.

DELİLLER.................. :.l-) Kira Sözleşmesi 2-) Genel kurulun olağan genel kurul toplantısını iki
yılda bir yapacağına dair Dernek Tüzüğü m.7/3 hükmü 3-) Genel kurulların toplanamadığına
ilişkin yönetim kurulunca düzenlenmiş tutanaklar {bkz. DY m.15/2) 4-) Sair deliller.

HUKUKİ.SEBEPLER: Özellikle 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.87, 74; Dernekler Yönetme­
liği m.15,17; bu Kanun ve Yönetmeliğin sair hükümleri ve diğer ilgif mevzuat.

TALEP SONUCU....: Yukanda açıklanan nedenlerle,

1- Olağan genel kurul toplantısını iki defa üst üste yapamaması dolayısıyla.......... Derneğinin
kendiliğinden sona erdiğinin TESPİTİNE karar verilmesini saygıyla arz ve talep ederim..../.../....

Davacı Vekili Avukat

Adı ve Soyadı
İmza
Ekleri:

1- Vekâletname aslı
2- Kira kontratı örneği,
3- 06.06.2015 tarihli, yönetim kurulu ile yapılan ön görüşme tutanağı örneği,

4- Dernek Tüzüğü fotokopisi,


5- Öğretideki görüşleri gösteren eser fotokopileri.
Hıkuk Davalan
4. Derneğin Feshi Davası (Kuruluş Aşamasından Sonra)

o. Giriş ve İlgili Mevzuat

Dernek özgürlüğü anayasal güvence altındadır. Anayasa'ya göre, dernekler


ancak kanunun öngördüğü hâllerde hâkim kararıyla kapatılabilir. Nitekim gerek
TMK gerekse DK'da cerneklerin feshine mahkeme tayfından karar verileceği
düzenlenmiştir. Kuşkusuz, derneğin genel kurul kararı ile kendini feshetmesi
(TMK m.88), dernek özgürlüğünün bir uzantısıdır ve yukarıdaki kuralla ilgisi
yoktur.

Anayasa m.33/5,TMK m.89, DK m.32/n ve p, 28, 29, 30/b.

b. Görev

Derneğin feshi davası esasen asliye hukuk mahkemesinde açılır”. Ancak


Dernekler Kanununur 32. maddesinin n ve p bendine göre asliye ceza mahke­
mesinde açılan davalarda da derneğin feshine karar verebilecektir.

c. Yetki

Derneğin feshi davasının derneğin yerleşim yerinde açılması gerekir. Der­


nek merkezi ifadesi derneğin yerleşim yerinin bulunduğu il veya ilçeyi ifade
eder (DK m.2/c).

d. Davacı - Davalı
a. Davacı: Derneğin feshinde korunmaya değer maddi veya manevi bir çıkarı
bulunanlar "ilgili" kabul edilir”. Üyeler bu özelliği gösterir. Kanun Cumhu­
riyet savcısının da bu davayı açabileceğini açıkça ifade etmiştir.

b. Davalı: Davanın dernek tüzel kişiliğine karşı açılması gerekir. Kuşkusuz


dernek davayı yetkili organı aracılığı ile takip edecektir ki bu organ derneği
üçüncü kişilere karşı temsil eden yönetim organıdr.

e. Yargılama Usulü

1. Derneğin feshi genel kurul kararıyla olabileceği gibi mahkeme kararı ile de
olabilir. Mahkeme kararı ile derneğin feshi TMK m.89'da düzenlenmiştir.
Bu konuda DK'nır 32. maddesinin n ve p bentlerinde de hüküm vardır.

Yargıtay İS. HD, 26.04.2012 T., E. 2012/3037, K. 2012/4604 (<azancı İçiihat Programı).
Akünal: 109.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 163 |

2. TMK m.89'a göre, derneğin amacı kanuna veya ahlâka aykırı hâle gelmişse
mahkeme, derneğin feshine karar verir.

Dernek, daha kurulurken, başlangıçta, hukuka ve ahlaka aykırı bir amaca


sahip ise tüzel kişilik kazanamaz (TMK m.47/2, 56/2). Dolayısıyla böyle bir top­
luluğun feshi, fesih yo uyla kapatılması söz konusu olmaz.

Derneğin tüzüğünde zikredilen amacı sonradan başlıca iki şekilde hukuka


ve ahlaka aykırı hâle gelebilir:

• Derneğin amacı, sonradan meydana gelen mevzuat değişikliği sonucu hu­


kuka aykırı hâle gelebilir. Bu durumda derneğin feshi istenebilir.

• Daha çok görülen ise, derneğin fiilen hukuka veya ahlaka aykırı amaçlar
takip etmesidir. Eu olasılıkta dernek tüzüğünde bulunan amaç, hukuka ve­
ya ahlaka uygun olmakla birlikte, fiilen bir başka amaç güdülmekle, dernek
tüzüğündeki amaçtan bir başka amaç fiiliyatta takip edilmektedir. Örneğin
ailenin korunması amacıyla kurulan bir dernek, zamanla aile içi sapık ilişki­
leri yaymayı amaçlar hâle gelmiş ise, artık derneğn amacının hukuka veya
ahlaka aykırı hâle geldiğinden söz edilebilecek ve derneğin feshi istenebile-
cektir”.

3. Dernekler Kanunu m.33/bent n ve p'ye göre de derneğin feshine mahke­


me karar verebili'. Her iki hüküm de aslında ceza hukuksal niteliktedir. Bu
hükümlerde öncelikle yöneticiler ve/veya dernek kuranlar için adli para ce-
zası/hapis öngörülmektedir.

DK m.33/n, izne tabi dernek adlarının izinsiz kullanımı ile derneklere yasak
olan ad ve işaretlerin kullanımını yaptırıma bağlamaktadır.

DK m.33/p ise Arayasa ve kanunlarla açıkça yasaklanan amaçları veya ko­


nusu suç teşkil eden fiilleri gerçekleştirmek amacıyla dernek kurulmasının
(m.30/b) yaptırımını içermektedir.

DK m.30/b'ye aykırılık hâlinde akla önce yöneticilerin kişisel sorumlulu-


ğu/cezalandırılması gelmelidir. Yani, bu tür eylemler dernek tesislerinde ger­
çekleşse bile, yöneticilerin hukuka ve hatta dernek tüzüğüne aykırı eylemleri
hemen derneğe mal edilemez. Bu tür eylemlerin devamlılığı ve benimsenmiş
olduğu belirlenmedikçe derneğin amacının -fiilen- değiştiğinden söz edilemez.

İkizler: 3S9.
I 164 Hikuk Davalan

Kararlar Derneğin suç sayılan eylemlerin kaynağı hâline gelmesi

"Bir demeğin feshedilebilmesi için o derneğin suç sayılan eylemlerin kaynoğı


haline ge'diğinin, süregelen ve birden çok eylemir vorlığının tespiti... (gerekli)
... olup arcok o takdirde dernek kurucularının osılomoçlarının demek faaliyeti
yürütmek olmoyıp dernek aoı oltındo suç işlemeye veyo ahiako oykırı çalışma-
lor yopmoya yosol zemin hazırlomak olduğunoaı söz edilebilir. Dernekte ilk
kez yapılan aramado ele geçirilen suç unsurunun varlığı veya dernek boşkon
ve üyelerinin bireysel nitelikte suç işlemeleri... derneğin feshi için yeterli ne­
den kobui edilemez". (Yargıtay 18. HD, 26.04.2012 T., E. 2012/6816, K.
2012/8976} (Kazancı İçtihot Progromı)

Dernek balkanının şahsen sorumlu tutulamayacağı

"Dovaiı derneğin, 5072 sayılı kararı ile gelirlerinin kesilmesi üzerine dovacının
iş sözleşmesi sono ermiştir. Bu nedenle tosfiye edilen derneğin başkonı şahsen
sorumlu tutulomayocağındon davocının oovasını tevcihte hota ederek şohso
korşı açıldığından, dovanın Sosyal Güvenlik Kurumu Boşkonlığı’na yöneltilmek
sureti ile hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması
hatalıdır*. (Yargıtay 9. HD, 26.12.2007 T., E. 2007/39168, K. 2007/39676)
(İstanbul Barosu Dergisi, Cilt: 82, Sayı: 4, 2008, s. 2150)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 165 |

Derneğin Feshi Davası Dilekçesi (Kuruluş Aşamasından Sonra)

Örnek Dilekçe

NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE


İZMİR

.DAVACI.................... :................ - (T.C. kimlik numarası)-adres

.QAVACI VEKİLİ.......: Adı soyadı- adres

DAVALI..................... ; Biseksüeller Arası Dayanışma Derneği - Adres

DAVA KON USU ...Derneğin feshi

AÇIKLAMALAR.......:

1- Müvekkilim İzmir'de faaliyette bulunan Biseksüeller Arası Dayanışma Derneğinin kurucu


üyelerindendir.

2- Dernek 2012 yılında kurulmuştur. Dernek tüzüğünün 2. maddesinde belirtildiği üzere der­
neğin amacı; biseksüel bireyler arasında dayanışmanın ve yardımlaşmanın sağlanmasıdır.

3- Yargıtayın da kabul ettiği üzere, dernek özgürlüğü anayasal güvence altında olup; lezbiyen,
gey, biseksüel, travesti ve transseksüel kişilerin aralarında örgütlenerek birlik ve dayanışmalannı
sağlama amacıyla dernek kuramayacaklarına ilişkin bir hüküm hukukumuzda bulunmamaktadır"1.

4- Birlik ve dayanışma amaçlı bu tür derneklerin ahlaka aykırı görülemeyeceği de aynı içtihat
ile tespit edilmiştir. Dolayısıyla amaçları; lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüel kişiler
arasındaki birlik ve dayanışmanın güçlendirilmesi, bunlann toplumun bir parçası olarak var olduk­
larının kanıtlanması, toplumda özgürlükçü bir ortamın oluşturulması, bu ortamda lezbiyen, gey,
biseksüel, travesti ve transseksüel kişilerin de kendilerini ifade edebilmelerinin sağlanması, bu
kişiler hakkında toplumda oluşan yanlış bilgi ve kanaatlerin düzeltilmesi, toplum dışına itilmeleri­
nin önlenmesi ve bu konudaki ayrımcılığa son verilerek toplumla bütünleşmelerinin sağlanması
olan dernekler, ahlaka aykırı amaç güdüyor kabul edilmemektedir.

5- Bu tür derneklerin ahlaka aykırılıkla kınanması için; diğer kişileri lezbiyen, gey, biseksüel,
travesti ve transseksüelliğe özendirici ve teşvik edici davranışlara yönlendirmesi aranmaktadır114.

Bir başka deyişle dernek, tüzüğündeki amacından fiiliyatta ayrılarak, kişileri lezbiyen, gey,
biseksüel, travesti ve transseksüelliğe özendiriyor ve teşvik ediyorsa; biseksüel yaşamın yaygın­
laştırılmasını hedefliyorsa, ahlaka aykırı bir amaç takip ediyor demektir. Dolayısıyla artık böyle bir
derneğin feshi de istenebilir.

6- Müvekkilimin kurucu üyesi olduğu dernek de başlangıçtc tüzüğünde yazılı dayanışma


amacı içinde faaliyette bulunuyorken, son bir yıl içinde amacından sapmış ve başkalannı özellikle
de ergenlik çağındaki gençleri biseksüelliğe teşvik eder hâle gelmiştir.

:ss Yargıtay 7. HD., 25.11.20C8 T, E. 2COB/41O3, K. 2008/5196 (Hukuk Türk Mevzuat İçtihat Bilgi Barkası)
"4 Yargıtay 7. HD., 25.11.2008 T, E. 2008/4109, K. 20-98/5196 (Hukuk Türk Mevzuat İçtihat Bilgi Barkası)
[ 165 Hukuk Davalan
Aşağıdaki dernek faaliyetleri bu amaç sapmasını açıkça ortaya koymaktadır:

a-.........................

b-.........................

c-.........................

d-.........................

7- Müvekkilim bu durumdan rahatsız olmuş, yönetim kurulunj disiplin kuruluna şikâyet et­
miştir. Ancak disiplin kuruljnca. yönetim kurulu üyeleri aleyhine bir karar ortaya konulmamıştır.
Müvekkilimce yönetim kurulunun tutumu ve disiplin kurulunun kararı genel kurula taşınmış ve
fakat genel kurulda da büyük bir çoğunlukla bu kurulların tutum ve kararlan onanmıştır.

8- 6. maddede sayılan eylemler bir dernek üyesi ya da yönetic sinin bireysel davranışı da de­
ğildir. Bunlar bir dernek politikası olarak takip edilmiştir. Nitekim yukanda ifade ettiğimiz gibi (7
no.lu açıklama), derneğin tüm organlan bu faaliyetleri benimser tablo çizmişlerdir. Faaliyetler
dernek yöneticilerinin bilgisi ve denetimi altında yürütülmüştür. Faaliyetlerde dernek amblem ve
afişleri kullanılmıştır. Faaliyetlerin bir kısmı bizzat genel kurul karan ile gerçekleşmiştir. Bazı yurt
dışı organizasyonlar nezdinde sunulan raporlarda tüm bu faaliyetler yer almıştır. Basında bu
konuda çıkan dernekle ilgili haberlere karşı herhangi bir itiraz veya tekzip yoluna gidilmemiştir.
Dolayısıyla bu eylemler, bizatihi derneğin eylem ve tutumu olarak sergilenmiştir.

DELİLLER.................. L.1-) İlgili yönetim kurulu, disiplin kurulu ve genel kurul kararları
) Derneğin faaliyetleri 4-) Sair deliller.
2-

HUKUKİ SEBEPLER.: Özellikle 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.89, 90; Dernekler Kanunu
m.30; bu Kanunların sair hükümleri ve diğer ilgili mevzuat.

TALEP SONUCU.,,,: Yukanda açıklanan nedenlerle,

1- Davalı, Biseksüeller Arası Dayanışma Derneğinin FESHİNE,

2- Fesih kararı verilinceye kadar derneğin FAALİYETTEN ALIKONULMASINA,

3- Yargılama giderlerinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini saygıyla arz ve talep ede­
rim

Davacı Vekili Avukat


Adı ve Soyadı
İmza

Ekleri:
1- Onaylı vekâletname örneği
2- Yönetim kurulu, denetim kurulu ve genel kurul kararları fotokopileri

3- Dernek Tüzüğü fotokopisi,


4- Ahlaka aykırılığı gösteri- faaliyetlere ilişkin çeşitli dernek yazı, rapor \e afiş örnekleri
5- Basında çıkan haberleri gösterir dosya
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 167 |
B. Türk Medeni Kcnunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıfların (Yeni Vakıflar)
Tescili Davası'

1. Giriş ve İlgili Mevzuat

Türk hukuk sisteminde Cumhuriyetin ilanı ile brlikte İsviçre'den alınan


Medeni Kanunu'ndan sonra tüzel kişilik olarak vakıflar;

1. Medeni Yasası öncesi kurulan eski vakıflar, (mazbut-mülhak ve cemaat


vakıfları ile esnafa mahsus vakıflar)

2. Medeni Yasasına göre kurulan önce tesis adını daha sonra 903 sayılı Kanun
değişikliği ile vakr, 5737 sayılı yasa ile yeni vakıf adını alan vakıflar

İki ana tür olarak karşımıza çıkmaktadır.

4721 sayılı Türk Medeni Yasasının 102. maddesinin 1. fıkrası; vakıf kurma
iradesinin resmi senetle veya ölüme bağlı tasarrufla açıklanacağını hükme bağ­
lamaktadır. Bu hükme göre kanun koyucunun vakıfları kuruluş biçimi yönünden
vakıf kuranın sağlığında kurulan vakıflar ile ölümünden sonra hüküm ifade et­
mek üzere kurulacak vakıflar olarak ikiye ayırdığını söyleyebiliriz.

5737 sayılı Vakıflar Yasasının tanımlara ilişkin 3. maddesinde yeni vakıf


"Mülga 743 sayılı Türk Medenisi ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümleri­
ne göre kurulan vakıflar" olarak tarif edilmektedir. Yine anili yasanın 5. madde­
sine göre yeni vakıflar Türk Medeni Kanunu hükümler ne göre kurulur ve faali­
yet gösterirler.

Bu yasanın uygulanmasına ilişkin 27 Eylül 2008 ta'ih ve 27010 sayılı Resmi


Gazetede yayınlanara< yürürlüğe giren Vakıflar Yönetneliği'nin "Yeni vakıfların
kuruluşu" kenar başlıklı 4. maddesi de yeni vakıf kurma iradesinin Noterde dü­
zenleme şeklinde hazırlanan resmi senetle veya ölüme bağlı tasarrufla açıkla­
nacağını belirtmektedir.

5737 sayılı Vakıflar Yasasının uygulanmasına ilişkin Vakıflar Yönetmeliği'nin


5/1. maddesi "Resmisenetle kuruluş" kenar başlığını taşır. Bu hükme göre;

(1) Gerçek veya tüzel kişilerin vakıf kurma iradesi, Noterde düzenleme şek­
linde hazırlanan resm senetle açıklanır. Noter, resmi senedin bir örneğini yedi
gün içinde Genel Müdürlüğe gönderir. Yine anili madde (3)'e göre de Resmi
senetle kurulan vakıflarda vakfedenin ölmesi halinde mirasçılardan birisi tara-

Bu kısım Av. Bade Güven Kardeş ile M. Serhat Yener tarafından hazırlatmıştır.
I 163 Hikuk Davalan
tından tescil talebinde bulunulabilir. Vakıf senedinin düzenlenmesini takip eden
üç ay içinde vakfedenin veya ölümü halinde mirasçılardan birisi tarafından tes­
cil talebinde bulunulmamış veya vakfeden tüzelkişiliği haiz olup da bu sure
içinde sona ermiş ise vakfın tescili hususundaki başvurma Genel Müdürlük tara­
fından yapılır. Yetkili mahkemeye başvurulması üzerine, yapılacak harcamalar,
ilgili vakıftan alınmak kaydıyla Genel Müdürlükçe karşılanır.

5737 sayılı Vakıflar Yasasının uygulanmasına ilişkin Vakıflar Yönetmeliği'nin


6. maddesi "Ölüme bağlı tasarrufla kuruluş" kenar başlığını taşır. Bu hükmün;

1. fıkrasına göre; Ölüme bağlı tasarruf yoluyla vakıf, vakfedenin ölümün­


den sonra tescil edilmek üzere kurulabilir.

2. fıkrasına göre; Ölüme bağlı tasarrufla kurulan vakıflarda mahkemeye


başvuru, ilgililerin veya sulh hakiminin bildirimi üzerine ya da Genel Müdürlük­
çe resen yapılır.

Bakanlar Kurulunun 25/03/2013 tarih ve 2013/4513 Sayılı Kararı ile


26/04/2013 tarih ve 28629 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe konu­
lan 'Türk Medeni Karunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıfların Tescil ve İlanı
Hakkında Tüzüğün "Mahkeme siciline tescil" kenar başlıklı 3. maddesi de;

"(1) Vasiyet yoluyla kurulan vakıflarda vasiyetnameyi açan sulh hukuk ha­
kimi, resmi senetle kurulan vakıflarda resmi senedi düzenleyen noter, vasiyet­
namenin veya resmi senedin bir örneğini yedi gün içinde Vakıflar Genel Müdür­
lüğüne gönderir.

(2) Resmi senetle kurulan vakıflarda vakfeden, ölmesi halinde mirasçılar­


dan biri tarafından tescil talebinde bulunabilir. Vakıf senedinin düzenlenmesini
takip eden üç ay içinde vakfeden veya ölümü halinde mirasçılardan biri tarafın­
dan tescil talebinde bulunulmamış veya vakfeden tüzelkişi olup da bu sure için­
de tüzelkişiliği sona ermiş ise vakfın tescili hususunda ki başvuru Vakıflar Genel
Müdürlüğü tarafından yapılır.

(3) Vasiyet yoluyıa kurulan vakıflarda vakfedenin mirasçısı veya vakfeden


tarafından mirası resmen idare etmekle görevlendirmiş kişi tescil talebinde
bulunabilir.

Vasiyetnamenin açılması tarihinden itibaren üç ay içinde bunlar tarafından


tescil talebinde bulunulmamış ise vakfın tescili hususundaki başvuru Vakıflar
Genel Müdürlüğü tarafından yapılır." hükmünü getirmiştir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar U9 |

Kararlar Vakıf Kuruluşu-Cayma

Vakıf kurjlmak üzere resmi senet düzenlendikten sonra ve hatta tescil için
dilekçe verildikten sonra vakıf bu hali ile kurulmuş sayılacağından vakfeden
kişi ve kişiler vakfın kurulması hususundaki bu iradelerinden vazgeçemezler.
(Yargıtay 18. HD 16.04.1996 T. ve 3225/4032 E.K|

Vakıf Geçici Organı-Vakıf Kuruluşu Vazgeçme

Vakıf teşriiden önce tüzel kişilik kazanmadığıncan vakıfnamede öngörülen


organların tescilden vazgeçmesi mümkün değildir. (Yargıtay 18. HD
10.12.1996 T. ve 10768/11106 E.K)

Vasiyet Yolu ile Kurulan Vakfın Tescili

Vasiyet yoluyla kurulan vakıflar, vakfedenin ölümünden sonra hüküm ifade


eder ve tescil de bundan sonra yapılabilir. (Yargıtay 6. HD 11.05.1981 T. ve
1800/7956 E.K)

Vasiyet Yolu ile Vakıf-Cayma

Mirasçıların vakfın tescilinden sonra, vakfın m Taşçılarından olduklarından


bahiste tescilden vazgeçmeleri veya davadan feragat etmeleri de söz konusu
değildir. (Yargıtay 6. HD 05.06.1984 T. ve 6464/6329 E.K)

Aşağıdaki açıklamalarımız sağlararası tasarrufla kurulacak vakıfların tescili


davası hakkındadır.

2. Görev

6100 sayılı HMK'nın 2. maddesine göre yeni vakıf tescil davasında görevli
mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Görev hususu <amu düzenini ilgilendir­
diğinden yargılamanır her aşamasında ileri sürülebileceği gibi hakim tarafından
da resen dikkate alınması gerekmektedir.

Vasiyetname veya ölüme bağlı bir tasarruf yoluyla bir vakfın tescili söz ko­
nusu olsa bile tereke Hakimliği veya mahkemesi bu istemi kendisi karşılamaya­
rak gereğinin yapılması için Asliye hukuk mahkemesine ihbarda bulunması ge­
rekir.
[ 170 Hıkuk Davaları

Karar Vakıf Davalan-Görev

6100 saylı Hukuk Muhakemeleri Kanununun görev konusunu düzenleyen 2,


381, 382 maddelerine göre vakıf hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıkların
niteliği ve mevzuat gereği Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün her zaman ilgili
sıfatına sahip olarak uyuşmazlık çıkartabileceği gözetildiğinde, vakıf davaları­
nın çekişmesiz yargı işi olduğundan söz edilemez. Türk Medeni Yasası'nın 101.
ve devamı maddeleri gereğince vakfın tescilinin istendiği uyuşmazlıkla ilgili
Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün görüş bildirme ve karan temyiz etme gibi
haklarının bulunduğu dikkate alındığında görevsizlik kararı verilmesi doğru
görülmemiştir. (Yargıtay 18. HD 19.01.2015 T. ve 19202/653 E.K)

3. Yetki

Yeni vakfın tescili davasında yetkili mahkeme vakf kuran gerçek veya tüzel
kişinin yerleşim yeri mahkemesidir. Ancak 4721 sayılı Türk Medeni Yasasının
104/2. maddesinden tescil kararının vakfın yerleşim yeri dışındaki bir mahkeme
tarafından da verilebileceği anlaşılmaktadır. Kezabu hüküm ve Vakıflar Yönet­
meliğinin 7.madde (5) bendine göre tescil kararı başka bir mahkemece verilmiş
ise ilgili belgelerle birlikte tescil için vakfın yerleşim yeri mahkemesine gönderi­
lir.

Bir kimsenin yerleşim yeri sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerdir. Bir kim­
senin aynı zamanda birden çok yerleşim yeri olamaz. Yerleşim yeri kavramının
'oturulan yer' veya 'nüfusa kayıtlı yer' kavramları ile ka'iştırılmaması gerekir.

Yerleşim yeri 6100 sayılı HMK 6/2. maddesi ve 4721 sayılı TMK'nın 19. vd.
maddelerinde belirtilen kıstaslara göre belirlenir.

29.04.2006 tarihi Resmi Gazetede yayınlanarak, yayımı tarihinde yürürlü­


ğe giren 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Yasasının 7/g fıkrasına göre, kişilerin yer­
leşim yeri adreslerinin nüfus aile kütüklerinde bulunmesı zorunludur.

Nüfus Hizmetleri Yasası'nın 50/1 fıkrası ve bu yassya dayanılarak çıkartılan


ve 15.08.2007 tarihinde yürürlüğe konulan Adres Kayıt Sistemi Yönetmeliği'ne
(15.12.2006 tarihli 26377 sayılı R.G) göre, yerleşim yeri adreslerinin tutulma­
sında kişilerin yazılı beyanı esas alınır. Adres beyan formundaki bildirimler aksi
sabit oluncaya kadar geçerlidir. (Yönetmelik m.13/1)

Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bu konu ile ilgili bir kararı tüzel kişilik huku­
kunda yerleşim yeri ve yetki konusu yönünden önemlidir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar jZLİ

Karar Vakıf Merkezi-Kat Mülkiyeti Kanunu-Büro

Bir taşınmazın yönetim planında tapuda mesken olarak gösterilen bağımsız


bölümlernin çalışma bürosu olarak kullanılabileceği hükmü yer almakta ise
de yapılan keşifte vakıf merkezi olarak kullanıldığı anlaşıldığından, vakıf mer­
kezleri büro kapsamında değerlendirilemeyeceği. tapuda mesken niteliğinde
olan bağımsız bölümlerin mevcut biçimde kullanımı yasaya aykırı olup, kulla­
nan kuruluşun vakıf veya dernek ya da başka bir nitelikte olması sonuca etkili
değildir. Bu durumda Kat Mülkiyeti Yasası'nın 24 maddesinde ve bu madde­
ye göre yapılan uygulamalardaki istisnalar arasında yer almayan ve vakıf
merkezi olarak kullanılan bağımsız bölümün bu tür kullanımına son verilmesi
ile tapuda belirtilen mesken niteliğine uygun ola'ak eski haline getirilmesine
karar verilmesi gerekirken büro kapsamında kaldığı ve yönetim planı gözetile­
rek davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir. (Yargıtay 18.
HD. 23.01.2012 T. ve 11879/435 E.K)

4. Davacı - Davalı

Yeni vakfın tescili davası 'hasımsız' olarak görülen davalardandır. Davacı


vakfı kuran gerçek veya tüzel kişi temsilcisidir. Davalı olarak herhangi bir kişi
veya kurum gösterilmeyecektir.

Gerçek kişilerin vakıf kurabilmesi için tam ehliyetli olması gerekir. Sınır eh­
liyetlilerin vakıf kurmasına da bir engel yoktur. Kanuni danışmanın oyuyla yapı­
labilecek işlemler arasında vakıf kurma sayılmadığından sınırlı ehliyetliler de
vakıf kurabilir (TMK 429. md). Tam ehliyetsizler ve sınırlı ehliyetsizler bakımın­
dan TMK'nın 449. maddesinde sayılan yasak işlemler arasında vakıf kurma da
bulunduğu için kendileri de onlar adına yasal temsilcileri de vakıf kuramazlar.
Ölüme bağlı tasarrufla vakıf kurulabilmesi için vakfedenin vasiyetname yapma
ehliyetine sahip olması gerekir. Buna göre, ayırt etme gücüne sahip olan ve on
beş yaşını doldurmuş bulanan gerçek kişiler bu yolla vakıf kurabilirler (TMK 502
md).

5737 sayılı Vakıflar Yasasının 5. madde son fıkrasına göre yabancılar Türki­
ye'de, hukuki ve fiili mütekabiliyet esasına göre yeni vakıf kurabilirler.

Tüzel kişilerin vakıf kurma bakımından esas mukavelesi (sözleşmesi) veya


tüzüğünde vakıf kurmaya izin veren bir hüküm olması veya amacıyla ilgili olmak
kaydıyla genel kurul veya bu hususta yetkili organının bu yönde bir karar alması
gerekir. Nitekim Vakıflar Yönetmeliği'nin 5. madde (3)'de, "...Kurucular arasın­
da tüzel kişi bulunması halinde; bu tüzel kişinin vakıf kurabileceğine ve vakfa
mal varlığı tahsis edebileceğine dair hüküm bulunan kuruluş statüsünü veya
I 172 Hıkuk Davaları
yetkili organ kararını da vakıf senedi ile mahkemeye verirler" hükmüyle bu
husus öngörülmüştür.

Bu konuda 2004 yılında yürürlüğe giren 5072 sayılı "Dernek ve Vakıfların


Kamu Kurum ve Kuruluşlarıyla İlişkilerine Dair Yasa hükümleri önem arz etmek­
tedir. Bu yasa yürürlüğe girdikten sonra; Kamu kurum ve kuruluşları bünyesin­
de ve kurum veya kuruluşun ismi ile vakıf kurulması, bunlar bünyesinde faali­
yette bulunulması, her türlü kamu kaynağı kullanımı ile kamu görev unvanları
ile organlarda görev elma, kamu görevlilerinin çalıştırılması ve ücret ödenmesi
yasaklanmıştır. Burada özel hukuk tüzel kişileri yönünden TMK kapsamında
sadece dernek tüzel k şiliği ile ilgili örnek iki kararın özetine yer vereceğiz.

Kararlar Tüzel Kişı-Derneğin Vakıf Kuruculuğu

Vakıf kurucuları arasında dernek bulunuyorsa tüzüğünde vakıf kurma yetkisi


bulunması gereklidir. (Yargıtay 6. HD 30.09.1986 T. ve 10915/8591 E.K)

Derneğin Vakfa Dönüşümü-Yetkili Organ Kararı

Bir derneğin sahip olduğu mallarla vakfa dönüştürülmesi için dernek genel
kurul kararı gereklidir. (Yargıtay 18. HD 05.12.1995 T. ve 11715/12385 E.K)

5. Yargılama Usulü

a. Davanın İzahı ve ön İnceleme

Eski ve yeni hukuk sistemimizde vakıfların kuruluş işleminin ortak özelliği­


nin tescil sistemine dayalı olduğu söylenebilir.

Eski vakıflar olarak adlandırılan vakıfların kuruluş şlemlerine esas belgeler


(Şer'iye sicilleri, vakfiyeler vb.) incelendiğinde Osmanlı Devletinde vakıfların
kuruluşunda tescil işleminin şart koşulduğu anlaşılmaktadır.

Yukarıda belirtilen meri mevzuat hükümlerine göre gerek sağlararası tasar­


rufla gerekse ölüme bağlı tasarrufla vakıf kurulabilmesi için resmi vakıf senedi
ve vasiyetname düzenlenmesinden sonra tescil davası açılması gerekir.

4721 sayılı Türk Medeni Yasası'nın 102. maddesine göre Vakıf, yerleşim ye­
ri mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanır. Bu hükme
göre hukuk sistemimizde yeni vakıfların kuruluşu açısından Avrupa hukuk sis­
temlerinde devletlerin tüzel kişilerin kuruluşları yönünden kabul ettikleri ser­
best kuruluş sistemi, tescil sistemi ve izin sistemi arasndan "Tescil Sisteminin
kabul edildiği anlaşılmaktadır.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar _____ 173 0

Tescil sisteminde hukuk düzeni vakfın tüzel kişilik kazanması için gerekli
şartlan belirlemekted r. Kanununun aradığı şartlar yerine getirilmişse mahke­
menin vakfın tüzel kişilik kazanması hususunda takdir yetkisi yoktur.

HMK'nın 137. maddesi; dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön ince­


leme yapılır hükmünü getirmiştir. Bu maddenin gerekçesine göre ön inceleme
yeni bir yargılama aşamasıdır. Ancak bu safhada tanık dinleme, belge inceleme,
bilirkişi görüşü alma, keşif yapma ve yemin teklif etme gibi tahkikat işlemleri
yapılamaz. Mahkeme hazırlık işlemleri ile tarafların delilerini sunmaları ve delil­
lerin toplanması için gereken işlemleri yapacaktır.

HMK'nın 139. maddesine göre ön inceleme duruşmasına davette duruş­


maya sadece taraflardan birinin gelmesi ve yargılamaya devam etmek istemesi
halinde gelmeyen tarafın yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemeyeceği ve
diğer tarafın onun muvafakati olmadan iddia ve savunmasını genişletebileceği
yahut değiştirebileceği ayrıca ihtar edilir.

HMK'nın 140. maddeye göre ise ön inceleme tek duruşmada tamamlanır.


Zorunlu hallerde bir defaya mahsus olarak yeni bir duruşma günü verilebilir.
Yine bu maddeye göre taraflara dilekçelerinde gösterdikleri ancak henüz sun­
madıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek bel­
gelerin getirilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık
kesin süre verilir. Bu sürede istenilenler tam olarak yedne getirilmezse o delile
dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir. Bu madde gerekçesine göre
de görevsizlik veya yetkisizliğe dosya üzerinden karar verilebiliyorsa ön incele­
me duruşmasına gere< yoktur.

Uygulamada yeni vakıf tescil davası hasımsız olarak açılsa da dava dilekçesi
ve ekinde vakıf resmi senedinin duruşma günü ile birlikte Vakıflar Genel Mü-
dürlüğü'ne tebliğ edildiği görülmektedir. Dosya üzerinde karara bağlanan bu
davada Vakıflar İdaresi davaya katılmamaktadır.

Bu davada mahkemece ön inceleme aşamasında; Vakıflar Yönetmeliği'nin


7/1. maddesi gereği Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden görüş sorulması ile vakıf
kurucu veya kurucuları ile kuruluş mal varlığının kurucu veya kuruculara aidiye­
tinin tespiti yönünden gerekli araştırma için ilgili yerlere müzekkere yazılması
gerekir.

Yine Yargıtay'ın anili yönetmelik hükmü öncesinde verdiği bir kısım bozma
kararları incelendiğinde; yasal hasım olan Vakıflar Genel Müdürlüğünden görüş
istenilmemesinin eksik inceleme olarak kabul edildiği görülmektedir.
Hıkuk Davaları
Türk Medeni Yasasına göre yeni vakıf kuruluşlarında Vakıflar Genel Müdür­
lüğünün anili kanun gereği "Denetim Makamı" olma sıfatından doğan görüş
bildirme bir başka deyişle inceleme görevinin; kurulacak vakıfların türü de(Aile
Vakfı, Çalıştırılanlara ve İşçilere Yardım Vakıfları, zaman zaman kanunla kurulan
vakıflar Yunus Emre vakfı gibi) dikkate alındığında Vakıflar İdaresi hukukçuları
yönünden Türk Medeni Yasası ve ilgili mevzuatı yönünden ciddi bir uzmanlık
gerektirdiği açıktır.

Zaman zaman Vakıflar İdaresinin mahkemelere verd ği görüşlerin uygulama ve


doktrinde eleştirildiği de görülmektedir.:“Bu davalarda verilen bir kısım yüksek
yargı kararları incelendiğinde; sivil toplum yönünden önemli bir tüzel kişilik olan
vakıflara bünyelerine tygun düştüğü ölçüde derneklerle ilgili hükümlerin uygulan­
ması gerektiği de vurgulandığından kanunda öngörülen ve kamu düzenini ilgilendi­
ren "Yasak amaçlarla" vakıf kurulmaması dışında temel hak ve özgürlükler kapsa­
mında yer alan "Vakıf kurma hürriyetinin" biçimsel ve öze yönelik sınırlama ve
müdahalelere tabi tutulmamasının Özel hukuk hükümleri ve esaslarına uygun ola­
cağını da belirtmek gerekir. (Form vakıf senedi uygulaması gibi)

Yeni Vakıf tescil davasında da şartları bulunduğurda ve istek halinde ıslah


yapılmasına bir engel bulunmamaktadır. Usul hukukunuzdaki genel usul kural­
ları aynen burada da geçerlidir.

b. Dava Şartları
Medeni Usul hukukunda dava şartları deyince mahkemenin davanın esası
hakkında inceleme yapabilmesi için gerekli olan şartlar akla gelmektedir.

Dava şartları 1085 sayılı HUMK'tan farklı olarak 6L00 sayılı HMK’da açıkça
düzenlenmiştir. Bunlar; mahkemenin görevi ve yetkisi, taraflar, dava ehliyeti,
dava takip yetkisi, ve<alet, davacı tarafından gider avansı yatırılması, teminat
gösterilmesi, derdesti k ile davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması
ve kesin hüküm ile diğer kanunlarda yer alan dava şartlarıdır (HMK. md 114).

Dava şartlarındar biri olmadan açılan davada usulen ve teknik olarak açıl­
mış sayılır, ancak taraflar dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebileceği
gibi mahkemede yargılamanın her aşamasında bu hususu kendiliğinden araştı­
rır. Mahkeme dava şartı noksanlığını tespit eder ve bunun giderilmesi mümkün
ise tamamlanması amacıyla ilgili taraflara süre verir. Verilen bu süre ihtarata
gerek olmaksızın kesin süre niteliğindedir. Dolayısıyla bu süre içinde gerekli

Ballar, Suat: Yeni VokıfiarHukuku, Seçkin Yayınevi 2038, Ankara.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar _____ 175 |

eksiklik tamamlanmazsa mahkeme davayı dava şartı noksanlığı nedeniyle esasa


girmeksizin usulden reddeder.

Eğer esasa girilmeden önce eksiklik fark edilmemiş ve taraflarca da ileri sü­
rülmemiş ve hüküm esnasında da giderilmiş ise dava usulden reddedilemez.
(HMKmd 115)

Dava şartları, ilk itirazlardan önce incelenir. Yeni vakıf tescili davasında da
dava şartları hakkında bu hükümler geçerlidir. Uygulamada yeni vakıf tescil
davalarının bir mahkemede açıldıktan ve Vakıflar Gerel Müdürlüğü'nce görüş
verildikten sonra(özel ikle olumsuz görüş) davaya devam edilmeyerek bir başka
mahkemede yeniden dava açıldığı da görülmektedir. Bu durumda ilk davanın
durumu araştırılarak “Açılmamış sayılmasına karar verilmemişse" ikinci davanın
derdestlik nedeniyle reddi gerekir.

c. Delillerin Değerlendirilmesi
Yeni vakfın tescili davasında her türlü delil sunulabilir. Bu tür davalarda ke­
şif zorunlu değildir ancak vakfın kuruluşunda özgülenen taşınmazın, vakfın
amaçlarına ve faaliyetlerine uygun olup olmadığı ve yeterli gelire sahip bulunup
bulunmadığı konusunda bir değer tespiti veya keşif yapılması uygun olacaktır.

Aynı şekilde bu konularda uzman bilirkişi incelemesinden faydalanılabilir.


Vakfa özgülenen taşınmazın tapu kayıtlarına uygunluğu, üzerinde herhangi bir
takyidat bulunup bulunmadığı, gelir getirip getirmediği gibi hususların bilirkişi
incelemesi ile ortaya konulması gerekir.

Ancak bu tür davalarda bilirkişi incelemelerinde; mevzuatta yapılan deği­


şiklikler çerçevesinde ve konunun Vakıflar mevzuatı yönünden uzmanlık gerek­
tirdiği dikkate alınarak özellikle ilgili kurumdan emekli olan kişiler varsa yarar­
lanılması gerekliliği de açıktır. Heyet türü yaptırılacak incelemelerin de Vakıflar
Genel Müdürlüğünün görüş verme görevi yönünden de faydalı olacağı açıktır.

Yeni kurulacak bi' vakıf için bir alt sınır koymak amacıyla 5737 sayılı Vakıf­
lar Kanunu'nun 5. maddesi, Vakıflar Meclisine asgari mal varlığını tespit yetkisi
vermiştir.

Yerleşik yargı kararları ve Türk Medeni Yasası'na göre yeterli mal varlığının
takdiri mahkemededir. Yargıtay'ın yeni vakıf tescil davalarına bakmakla görevli
18. Hukuk Dairesi'nin kuruluş mal varlığı ile ilgili kararları incelendiğinde; tescili
istenen vakfa en azından başlangıç için yeterli olabilecek para ve malın özgü­
lenmesi gerektiğinin kabul edildiği anlaşılmaktadır.
[ 176 Hıkuk Davaları

Kararlar Vakıf Kuruluş Mal Varlığı


Vakıf kurulurken vakfedilen malın tamamen ve süresiz olarak vakfa tahsisi söz
konusu olduğu gibi bu malın vakıfta güdülen amacın gerçekleşmesine, en
azından başlangıç itibariyle yetecek miktarda olması gerekir. (Yargıtay 18. HD
28.05.1996 T. ve 4867/5461 E.K)

Vakıf Tescili-Takdir Yetkisi

Vakfın tesciline ilişkin istemi inceleyen hakim, kendisine ibraz edilen vakıfna­
me hükümlerini ve vakfedilen malları değerlendirerek karar verir. Vakıfname
hükümlerini yasa ve tüzük hükümlerini uygun bulmaz ve vakfedilen malı
yeterli görmezse hakimin yapacağı iş bu hususlzra değinerek tescil istemini
reddetmek olmalıdır. (Yargıtay 18. HD 12.05.1998 T. ve 4853/5317 E.K)

Vakıf Malın Kurucuya Aidiyeti


Vakıf, ister vasiyet ister resmi senet ile kurulmuş olsun vakfedenin tahsis edilen
mallar üzerinde tam bir tasarruf yetkisi bulunmalıdır. Diğer bir deyimle, vakfedi­
len malır\ vakfedenin mamelekinde bulunması Şîrttır. Aksi halde, vakfedilen
maldan söz edilemez. Ayrıca, senette vakfa tahss edildiği bildirilen malların,
kuruculardan kime ait olduğu ve özellikleri duraksamaya yer vermeyecek açık­
lıkta gösterilmelidir. (Yargıtay 18. HD 01.07.2002 T. ve 6379/7361 E.K)

Vakıf Kurma Hakkı-Anayasa


Vakıf kurma hakkı, Anayasa ile güvence altına alınmış bir haktır. Vakıfların
kuruluş amacını gerçekleştirmek için tahsis etmş oldukları ayni veya nakdi
mal miktarının yeterli olup olmadığının takdiri hakime aittir. (Yargıtay 18. HD
02.05.2003 T. ve 2336/3648 E.K)

4721 sayılı Türk Medeni Yasasının 101/4. maddesi "... Cumhuriyetin Ana­
yasa ile belirlenen niteliklerine ve Anayasanın Temel ilkelerine, hukuka, ahlaka,
milli birliğe ve milli menfaatlere aykırı veya belli bir ırk ya da cemaat mensupla­
rını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz." hükmünü amirdir. Bu hükmün
mahkemece res'en dikkate alınmak gerekir.

Karar Vakıf Kuruluş Amacı ve Yasaklar



Tescili istenen vakıf bir cemaate mensup kişileri destekler niteliktedir. TMK'nın
101. maddesi dördüncü fıkrası ile anili kanun hakkında tüzüğün 6. maddesi hük­
münce bi' tesciline karar verilebilmesi için, bu maddelerde belirtilen yasaklayıcı
unsurlardîn hiç birinin gerçekleşmemiş olması açık ve kesin zorunluluk olup,
kamu düzeni ve kamu yararının gözeterek düzenlenmiş bulunan bu hükümler
buyurucu niteliktedir. O halde belli bir cemaat ve inanç mensuplannı destelemek
akacı ile kurulmuş olduğu anlaşılan vakfın tescili isteminin mahkemece reddinde
bir isabetsizlik yoktur. (Yargıtay 18. HD 05.04.2005 T. ve 1467-3270 E.K)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 177 |
Burada TMK'nın iki önemli hükmüne de değinmek gerekir.

"Aile vakfı" kenar başlıklı 372. madde 2. fıkra. Bir malın veya hakkın başka­
larına geçmemek üzere aynı soydan gelenlere kuşaktan kuşağa kalacak şekilde
özgülenmesi yasaktır. Böyle bir özgülenme, vakıf kurma yoluyla da yapılamaz."

"Vakıf' kenar başlıklı 526. madde de "Miras bıraon, terekesinin tasarruf


edilebilir kısmının tamamını veya bir bölümünü özgülemek suretiyle vakıf kura­
bilir.

Vakıf, ancak kanun hükümlerine uyulmak koşulu/la tüzel kişilik kazanır."


hükmünü getirmiştir. Yine bu hükümlerinde tescil kararı verecek mahkemece
res'en dikkate alınması esastır.

Karar Aile Fideo Komisi Yasağı

Vakıf kumak suretiyle dahi bir malın veya bir hekkın devir ferağ edilmemek
üzere aynı aileden gelen kişilere soydan soya geçecek şekilde özgülenmesi
mümkün değildir. (Yargıtay 6. HD 24.06.1986 T. VE 7601/8591 E.K)

4721 sayılı Türk Medeni Yasasının 105. maddesine göre vakfa özgülenen
malların mülkiyeti ile haklar tüzel kişiliğin kazanılmasıyla vakfa geçer

Tescile karar veren mahkeme kararın hüküm fıkrasında; Tesciline karar ve­
rilen vakfa ait senedi düzenleyen Noterliğin adı ile senedin tarih ve yevmiye
numarası ile vakfedilen taşınmaz ise vakıf tüzel kişiliği adına tescili için tapu
idaresine bildirmesi gerekir. Eğer tescil kararı vakfın yerleşim yeri mahkemesi
dışında verilmiş ise bu kararın ilgili belgelerle birlikte tescil için vakfın yerleşim
yeri mahkemesine gönderilmesi gerekir.

Vakıflar Yönetme iği'nin 7/2. maddesine göre de mahkeme mal ve hakların


korunması için gerekli tedbirleri alır. Bu hükmün özellikle ölüme bağlı tasarrufla
kurulacak vakıflar için önemli olduğu söylenmelidir.

Karar Vakıf Tescil Kararı

Uygulamada duraksamaya yol açması bakımından kararın hüküm fıkrasında,


tesciline karar verilen vakfa ait senedi düzenleven Noterin adı ile senedin
tarih ve yevmiye numarasının gösterilmemesi. Vakıflar Yönetmeliğinin 11 ve
12. maddeleri karşısında kararda vakfa özgülenen taşınmazın geçici olarak
tescilinin Tapu Sicil Müdürlüğünden istenmesi doğru görülmemiştir. (Yargıtay
18. HD 06.05.2010 T. ve 4029/7057 E.K)
[ 178 Hıkuk Davaları
Medeni Usul hukuku yönünden bu davada verilen tescil kararı bildirici nite­
liktedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce merkezi sicile kayıt (karar temyiz edil­
mezse) yerleşim yeri mahkemesinin yapacağı bildirim üzerine olur. (4721 S.
TMK 104/3. md)

Karar Vakıf Tescil Kararı-Tavzih

Vakfın tesciline ilişkin kararın tavzihi de hükmün kesinleşmesine kadar müm­


kündür. (fargıtay 18. HD 17.04.2000 T. ve 4075/4508 E.K)

Bu dava teknik anlamda nizalı bir dava olmadığı için mahkemenin; 4721
sayılı Türk Medeni Yasası'nın "Noksanlıklar" kenar başlıklı 107 ile Vakıflar Yö-
netmeliği'nin 10. maddeleri çerçevesinde karar vermesi gerekir. Bir başka anla­
tımla 4721 sayılı Türk Medeni Yasasına göre vakfın yerleşim yeri Asliye Mah­
kemesi vakfın tüzel kişilik kazanması için kanununun öngördüğü şartların yerine
getirilip getirilmediğiri incelemekle görevlidir. Bu inceleme sonucunda gerekli
şartların yerine getirildiği tespit edildiğinde tescil kararı verilir ve vakıf mahke­
me nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanır.

4721 sayılı Türk Medeni Yasasının 104. maddesinin 3. fıkrasına göre yerle­
şim yeri mahkemesinin yapacağı bildirim üzerine Vakıflar Genel Müdürlüğünce
merkezi sicile kaydolunan vakıf, Resmi Gazetede ilan edilir. İlanın şekli Türk
Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar hakkında tüzüğün 7. mad­
desinde düzenlenmiştir. Bu hükme göre ilanda; vakfedenin ve vakfın adı, yerle­
şim yeri, amacı, mal ve haklarının neler olduğu, varsa taşınmazlarının tapu bilgi­
leri, vakfın organları ile kuruluş senedinin tarih ve sayısı, tescil kararının tarih ve
sayısı ile hangi mahkemece verildiği belirtilir. İlan için yapılacak harcamalar
vakıftan alınmak üzere Genel Müdürlük tarafından karşılanır. İlk kuruluşta vakıf
senedinin merkezi sicile tescili ile resmi gazete'de ilanı zorunlu olmakla birlikte
vakıf senedinde sonradan yapılacak değişikliklerin sadece merkezi sicile tescili
yeterlidir.

6100 sayılı HMK'nın 323. maddesi yargılama giderlerinin kapsamını tayin


etmiştir. Medeni usul hukukunda yargılama giderleri bir davanın açılmasından
sonuçlanmasına kadar ödenen paraların tümü olarak tanımlanmaktadır.

Yine Medeni Usu hukukuna göre yargılama harçları, devletin mahkemeler


aracılığı ile yaptığı adli hizmetten yararlananlardan aldığı katkı olarak tanım­
lanmaktadır. Ancak kanunsuz harç alınmaz.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 179 |

Yeni vakıf tescil davasında, davacı taraftan 492 sayılı Harçlar Yasası'na bağlı
1 Sayılı Tarifede öngörülen başvurma ve karar harcı alınması gerekecek, aynı
Kanununun 32. maddesine göre, yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenme­
dikçe mahkemece yapılması gereken müteakip işlemler yapılamayacaktır.

Yargılama giderleri kapsamındaki vekâlet ücreti, tarafların davayı vekille


takip etmiş olmaları hali içindir. Burada kanun gereğince takdir edilecek vekâlet
ücreti (Avukatlık Asga'i Ücret Tarifesi) ne göre belirlenecek ücrettir.

Yargılama giderleri, kanunda yazılı haller dışında aleyhine hüküm verilen


taraftan alınır. (HMK m.326)

Kural olarak esas hakkında verilen hükümle birlikte mahkemece kendili­


ğinden yargılama giderlerine hükmolunur. (HMK m.332/1) Hükümde yargılama
giderleri yer almamış ve bu şekilde kesinleşmişse ayrı bir dava ile talep edile­
mez.

Usule ilişkin verilen kararla dava sona eriyor ise yargılama giderlerini hangi
tarafın ödeyeceğine de hükümde yer verilmelidir. HMK m.331/2'ye göre görev­
sizlik veya yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya gönderilen mah­
kemede bakılmamış ise davanın açıldığı mahkeme davacıyı yargılama giderleri
ödemeye mahkûm eder.

Yargılama giderlerine mahkemece kendiliğinden hükmedilmesi gerekir. Bu


giderlerin ne olduğu, tutarı, hangi tarafa ve hangi oraıda yükletildiği ve dökü­
mü hüküm altında gösterilecektir (HMK.332). Dolayısıyla mahkemece bu konu­
da bir karar vermekten kaçınılamayıp olumlu-olumsuz mutlaka bir karar veril­
melidir.

Davanın reddi du'umunda (HMK m.326) doğal olarak yargılama giderlerin­


den davacı taraf sorumludur. Davanın kabulünde ise <ural olarak haksız çıkan
taraftan giderlerin tansili gerekirken bu çalışmada belirtilen dava türleri için
özel bir durum arz etmektedir.

6100 sayılı HMK'nın getirdiği bir yenilik olarak mahkemelerce verilecek gö­
revsizlik, yetkisizlik ve gönderme gibi kararlar da yargılama giderlerinin ilgili
mahkemesince karara bağlanacağı hususuna dikkat edilmelidir (HMK m.331.)

Yerleşik yargı kararlarına göre yeni vakıf tescil davası hasımsız görülen da­
valardan olduğu için Vakıflar Genel Müdürlüğü aleyhine yargılama giderleri ve
ücreti vekalete hükmedilmeyecektir.
I 180 Hıkuk Davaları

Kararlar Yasal Hasımlık-Yargılama Giderleri (Ücreti Vekalet)

Yasal hasım durumunda bulunan Hazine ve diğer kamu tüzel kişileri harç.
Avukatlık Ücreti ve diğer yargılama giderlerinden sorumlu tutulamazlar.
(Yargıtay8. HD 29.06.2009 t. ve 1788/3470 E.K)

Vakıf Tescil Davası-Yargılama Giderleri

Davada {vakıf tescil ve senet değişikliği tescili dahil) yasal hasım olan Vakıflar
Genel Müdürlüğü yargılama giderlerinden sorumlu değildir. (Yargıtay 18. HD
07.10.2010 T. ve 9855/12661 E.K)

6. Kanun Yolları

4721 sayılı Türk Medeni Yasası'nın 103/1. maddesine göre mahkemenin


verdiği karar, tebliğ tarihinden başlayarak bir ay içinde, başvuran veya Vakıflar
Genel Müdürlüğü tarafından temyiz (karar tarihine göre İstinafta olabilecek-
tir.Jedilebilir.

Hasımsız olarak görülen bu davada Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne tanınan


temyiz hakkı anili kanun gereğince vakıfların yasal denetim makamı olmasından
kaynaklanmaktadır.

6100 Sayılı HMK'nın çekişmesiz yargı işlerine dair 382. madde (2) de sayı­
lan işler arasında vakıf tesciline ilişkin dava geçmemekle birlikte bu zamana
kadar verilen yerleşik yargı kararları dikkate alındığında bu davanın aynı mad­
denin (1), (c) fıkrası kapsamında çekişmesiz yargı işlerirden olduğu söylenebilir.

Temyiz süresi; gerek Denetim Makamı olan Vakıflar İdaresi gerekse tescil
talebinde bulunan davacı için bir aydır. (İstinaf süresi de Türk Medeni Kanunun
özel hükmü gereği 1 aydır.) Sürenin başlangıcı ve bitnesi 6100 sayılı HMK'nın
da düzenlenen şekline göre hesaplanacaktır. Temyiz eden (İstinaf yoluna baş­
vuran) taraf temyiz giderlerinden sorumlu olup, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün
de bu konuda bir muafiyeti yoktur.

Hüküm için temyiz (istinaf) yoluna başvuranın dilekçesinin tebliği üzerine


10 gün içerisinde hükmü temyiz etmeyen (istinaf yolura başvurmayan) taraf da
temyiz (istinaf) hakkını kullanabilir (Katılma yoluyla temyiz- HUMK 433/2).
Hükmü ilk temyiz eden tarafın temyiz hakkının bulunmadığı ortaya çıkarsa,
örneğin sürenin geçirilmesi gibi, katılma yoluyla temyiz edenin tarafında temyi­
zi (istinaf başvurusu)reddedilecektir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 181 |
Temyiz (istinaf) tarihi; mahkeme yazı işleri müdürlüğü nezdinde tutulan
temyiz (istinaf) defterine veya UYAP sistemi içindeki kayıt tarihidir. Tem-
yiz(istinaf) harcı, yatırılmamış veya eksik yatırılmışsa HUMK 427 vd. (HMK 361)
maddelerindeki prosedür işletilerek harç tamamlattırılır. Temyiz (istinaf) süre­
sinin ne kadar olacağı hüküm fıkrasında gösterilmemesi veya yanlış olarak gös­
terilmesi temyiz (istinaf)açısından yapılan açıklamalar için önemli değildir. An­
cak bu durum teftiş incelemelerine ve temyiz (istinaf) gerekçelerine konu ola­
bilmektedir.

Her ne kadar 6100 HMK'nın 362. madde (1) fıkra (ç) bendi hükmü karşısın­
da vakıf tesciline ilişkin davalarda verilecek kararlar için temyiz yoluna gidilmesi
mümkün gözükmese de gerek hukuk sistemimizde vakıflarla ilgili genel düzen­
lemeler getiren 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu gerekse yerleşik yargı kararları
dikkate alınarak Kamuyu ilgilendiren bu dava türü için temyiz yolu da açıktır.

Medeni Yargılama Usulü Hukukunda ‘‘Tashihi karar" veya "Karar düzelt­


me" olarak geçen olağan kanun yolu; 6100 Sayılı HM< ile ortadan kaldırılmış,
ancak anili kanunun geçici 1. maddesi 1. fıkrasında "Bu Kanunun yargı yolu ve
göreve ilişkin hükümleri, Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış
olan davalarda uygulanmaz." dendiğinden anili kanunun yürürlüğü öncesinde
açılmış ve halen derdest olan davalarda bu yola başvurulabilecektir.

Vakıf tescil davaları adli tatilde de görülmektedir.

Karar Vakıf Tescil Karan-Temyiz-Müdahale Talebi

4721 Say lı TMK'nın 103/1. maddesinde, vakfın ve senet değişikliğinin tescile


ilişkin mahkemenin verdiği kararın tebliğ tarihinden itibaren başlayarak bir ay
içinde Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından temviz edilebileceği hükme bağ­
landığı dikkate alındığında mahkemenin tescile ilişkin kararını temyiz eden
müdahale talebinde bulunanların bu ihtilafsız kaza işleminde kendilerine taraf
yada müdahil sıfatı izafesi de mümkün olmadığı için kararı temyiz etme hakla­
rı da bulunmamaktadır. Bu kişilerin, vakıf sened nin değiştirilmesi nedeniyle
hukuki menfaatlerinin ihlal edildikleri kanısında bulundukları takdirde yasada
öngörülen hukuki yollara başvurabilecekleri tabiidir. (Yargıtay 18. HD
24.02.2003 T. ve 10777/1169)
I 132 Hıkuk Davaları
C. Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıfların (Yeni Vakıflar)
Senet Değişikliğinin Tescili Davası

1. Giriş ve İlgili Mevzuat

Vakıflar mahkeme kararı ile tescil edilip amacı doğrultusunda faaliyette


bulunmaya başladıktan sonra zaman zaman ortaya çıkan ihtiyaçları doğrultu­
sunda senetlerinde değişiklik yapmak için yetkili orgarlarında karar alıp Noter­
de tadil senedi tanzim ettirdikten sonra senet değişikliği tescili talebi ile dava
açmaktadır.

Bu değişiklik talepleri genel olarak; vakıf kuruluş senetlerinde yer alan


amaç ve faaliyetleri değiştirmek veya genişletmek, organların oluşum şekli ve
sona erme halinde mal varlığının devri, gelirlerin tahsis ve sarf edileceği yer ile
ikametgah değişikliği conularında olmaktadır. Bazen bir vakfın kuruluştaki ismi
de değişiklik talebine konu olmaktadır.

Yine 4721 sayılı Türk Medeni Yasasının 101/4. maddesi "... Cumhuriyetin
Anayasa ile belirlenen niteliklerine ve Anayasanın Temel ilkelerine, hukuka,
ahlaka, milli birliğe ve milli menfaatlere aykırı veya belli bir ırk ya da cemaat
mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz." Hükmünün vakıf senedi
değişiklik taleplerinde mahkemece res'en dikkate alınması gerekir.

Vakıflar yönetmeliğinin "Adres ve vakıf yöneticilerinin değişikliği" kenar


başlıklı 15(1) maddesine göre "Vakıflar; senet değiştiğini gerektirmeyen aynı
yerleşim yeri içerisinde yapacakları adres değişikliklerini, değişiklik tarihinden
itibaren Ek-23'teki formu doldurarak 15 gün içinde ilgili bölge müdürlüğüne
vermek zorundadırlar..."

Bu hükümden aynı yerleşim yeri dışında yapılacak adres değişikliği dışında


vakfın yerleşim yeri(ikametgah) değişiklikleri için vakıf senedi değişikliği ve
mahkeme kararı gerektiği anlaşılmakta olup emsal yargı kararları da bu yönde­
dir.

1512 sayılı Notedik Yasasının 81 ve 89. maddeleri gereğince vakıf sene­


dinde yapılmak istenen değişiklik ve düzeltmelerinde düzenleme biçiminde
yapılması gerekir.

Vakıf yetkili organlarında senet değişikliğine ilişkin olarak alınan kararın


Noterde onaylanması resmi düzenleme sayılamaz.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 183 |
Vakıf senedinde değişiklik öngörülmesi halinde Noterde vakıf senedinin
tamamının yeniden düzenleme şeklinde yapılması gerekli olmayıp senette de­
ğişiklik yapılmasına karar verilen maddelerin eski ve \eni halinin yazılması ye-
terlidir.

Hukuk sistemimizde kamunun ihtiyaç duyduğu bazı hizmet ve faaliyet


alanlarında tip vakıf senedi, mal varlığı, yönetim ve diğer konularda özel bir
kanunla düzenleme yapılarak Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre tescil
edilen "Yasa ile kurulj Vakıflardın senetlerinde yapılacak değişiklikler de önce
bir yasa değişikliğine konu olup daha sonra 1512 sayılı Noterlik Yasası 81. mad­
desine göre tadil senedi düzenlendikten sonra 4721 sayılı Türk Medeni Yasası
hükümlerine göre mahkeme kararı ile tescil edilmektedir. (İstisna: TSK Güç.
Vakfı 696 sayılı KHK65. md)

Bu vakıflar için en klasik örnek 1986 tarihinde fakru zaruret içinde ve muh­
taç durumda bulunar vatandaşlara yardım etmek ve sosyal adaleti pekiştirici
tedbirler alarak gelir cağılımının adilane bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak ve
sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik amacı ile 3294 sayılı Sosyal Yardım­
laşma ve Dayanışmay Teşvik Yasası ile İl ve İlçelerde kurulan Sosyal Yardımlaş­
ma ve Dayanışma Vakıflarıdır.

Devletin bir yasa çıkararak bir kamu hizmetini yürütmek üzere kurduğu bu
tür vakıfların kamu gücü kullanımına kadar varan ayrıcalıklara sahip olması özel
hukuk hükümlerine göre tescil edilmiş tüzel kişiliklerini de tartışmalı hale ge­
tirmektedir. Son zamanlarda kültür alanında 5653 sayılı Yasa ile kurulan "Yunus
Emre" vakfı ile yine eğitim öğretim alanında 6721 sayılı Yasa ile kurulan "Türki­
ye Maarif Vakfı"da bu tür vakıflara örnektir.

Esasen Özel hukuk tüzel kişiliği esaslarını aşan "Yasa ile kurulu Vakıflar "ın
Anayasa ve İdare hukukunun temel esasları çerçevesnde bir kısım kamu hiz­
metlerinin yürütümünde kuruluşunun istisnai olarak başvurulacak bir yöntem
olması gerektiği de söylenmelidir.

6762 sayılı mülga Türk Ticaret Yasasının 468. meddesi gereğince kurulan
"İstihdam Edilenler ile İşçilere Yardım "vakıflardan 5C6 Sayılı Sosyal Sigortalar
Yasasının Geçici 20. maddesi hükümlerine tabi olan vakıfların yine mülga Türk
Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tüzüğün 25.
maddesinin son fıkrası hükmüne göre vakıf senetlerinde yapılacak her çeşit
değişikliğin Vakıflar Genel Müdürlüğünün yazılı düşüncesi alındıktan ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının onayından sonra tescil edilebileceği öngörül­
I 134 Hıkuk Davaları
müştür. Nitekim ilgili bu mevzuata dayalı olarak verilen yargı kararları da bu
yönde olmuştur. (Yargıtay 18. HD E: 4789 K: 7388 Tarih 01.07.2002)

Gerek 743 sayılı mülga Medeni Yasanın 77/A ve 79/2. maddesi, gerekse
4721 sayılı yeni Türk Medeni Yasasının 110. maddelerinde ifadesini bulan çalış­
tırılanlara ve işçilere yardım vakfı niteliğinde ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Ka­
nununun geçici 20. maddesi kapsamındaki vakıfların senet değişikliklerinde
5737 sayılı Vakıflar Yasasının uygulanması hakkında Vakıflar yönetmeliğinin"
İdare Şeklinin Değiştirilmesi" kenar başlıklı 14/ (3) rraddesi de "Türk Ticaret
Kanununun 468'inci maddesi gereğince kurulan vakıflardan 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanununur geçici 20'nci maddesi hükümlerine tabi olanların vakıf
senetlerinde yapılacac değişiklik. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının uy­
gun görüşünden sonra, Genel Müdürlüğün yazılı görüşü alınarak yerleşim yeri
mahkemesi tarafından kararlaştırılır." şeklinde olup mülga mevzuattaki düzen­
lemelerle aynıdır.

Özellikle son yıllarda vakıf davalarının temyiz incelemesine bakmakla gö­


revli Yargıtay Özel dairesi kararları incelendiğinde/Kurucu irade' kavramı ile
karşılaşmaktayız.

Bu kararlara göre; "Vakıf hukukunda esas olan vakfın kuruluş senedine


yansıyan kurucu iradenin yasaların buyurucu hükümlerine aykırı olmamak ko­
şulu ile olduğu gibi ko'unması ve sürdürülmesidir."

4721 sayılı Türk Medeni Yasasının 50'nci maddesi 1 ve 2'nci fıkraları "Tüzel
kişinin iradesi, organları aracılığı ile açıklanır. Organlar, hukuki işlemleri ve diğer
bütün fiilleriyle tüzel kişiyi borç altına sokarlar..." hükmünü amirdir.

4721 sayılı Türk Medeni Yasasının 109'uncu maddesine göre vakfın bir yö­
netim organının bulunması zorunludur. Yine anili hükme göre vakfeden, vakıf
senedinde gerekli gördüğü başka organları da gösterebilir.

5737 sayılı Vakıflar Yasasının "Yönetim ve Temsil Şekli" kenar başlıklı 6'ncı
madde son fıkrası "... Veni vakıfların yönetim organı vakıf senedine göre oluştu­
rulur ve bu vakıflarır organlarında görev alanların çoğunluğunun Türkiye'de
yerleşik bulunması gerekir." hükmünü getirmiştir. (Vak. Yön.13(1) md.)

4721 sayılı TMK'nın 112. maddesi kenar başlığı ‘’Yönetimin değiştirilme­


si", 113. maddesi kerar başlığı ise "Amacın ve malların değiştirilmesi" kenar
başlığını taşır.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar _I85 0
F. Yönetimin, amacın ve malların değiştirilmesi

I. Yönetimin değiştirilmesi

Madde 112- "Haklı sebepler varsa mahkeme, vakfın yönetim organı veya dene­
tim makamının istemi üzerine diğerinin yazılı görüşünü aldıktan sonra vakfın örgütü­
nü, yönetimini ve işleyişini değiştirebilir.

Mahkeme, denetim makamının başvurusu üzerine,..... duruşma yaparak yöneti­


cileri görevden alabilir ve vakıf senedinde başka bir hüküm yokta yenisini seçebilir."

Yargıtayın bu mîdde ile ilgili emsal kararları; bir vakfın yönetim biçiminin değişti­
rilmesi için amacın gerçekleştirilmesi ve faaliyetlerin devamı yönünden buna kesin ih­
tiyaç duyulmuş olmatı ile bunu gerektiren haklı nedenlerin bulunmasının gerektiği yö­
nündedir.

Yine Özel hukuk doktrininde vakıf yönetim organının tek bir kişiden oluşabileceği
gibi bir kuruldan oluşabileceği ya da vakfedenin kendisini yönetim organı olarak gös­
terebileceği kabul edilmektedir. Vakfeden yönetim organın belirleme yetkisini bir
başka kişi ya da organa verebilir. Bu durumda bu yetki verilen kişi ya da organın vakıf
senedinde gösterilmesi gerekir.

Gerek doktrin gerekse uygulamada yargı kararlarıyla tjzel kişi olan vakıfta ira­
denin oluşumunu sağlayan organın "karar organı" bu iradenin uygulanmasını sağlayan
organın ise yürütme organı olduğu kabul edilmektedir.

Türk Medeni Yasası hükümlerine göre kurulan vakıfların kuruluş senetlerinde ku­
rucular kurulu, genel kurul ve mütevelli heyet adını alan organlar "karar organı" bu
organların aldığı karaları uygulayan ve üçüncü kişilerle ilişkiye giren ve yönetim kuru­
lu adını alan organ ise yürütme organı" dır. Ancak her vakıfta farklı düzenlemeler ne­
deniyle vakıf senedinin ilgili hükümlerini incelemek gerektiği söylenebilir.

Türk Medeni yasasına göre vakfın zorunlu organı olan yönetim organın doktrin­
de vakfın günlük yönetimi ile ilgili tüm işleri yapmak, vakıf ile yararlananlar arasındaki
ilişkileri kurmak düzenlemek ve yürütmek, vakfa özgülenen malların yönetim ve ba­
kımını sağlamak ve vakfın amacının gerçekleşmesine yardımcı olacak her çeşit iş ve
muameleleri yapmak ve yerine getirmekle yükümlü olduğu belirtilmektedir.

Vakıf yönetim organının ilgili mevzuat ve uygulamalara göre genel olarak; vakıf
gayesi doğrultusunda her türlü kararı alma ve uygulama, vakıf tüzel kişiliği adına bü­
tün gerçek ve tüzel kişilerle hukuki, mali ve sair konularda gerekli işlemleri yapmak,
vakıfta personel istihdamı, şube ve temsilcilik açılmasıyla ilgili işlemler, vakfın muha­
sebe işlemleri {tutulması gereken defterler dahil) ile bütçenin uygulanması, faaliyet
raporu hazırlanması le senet değişikliği için yetkili organ kararı alınmasından sonra
Noterde senet tanzim ettirilmesi ve mahkemeye müracaatla, vakıf yönetimi ve mal
varlığı (bilanço) ile ilg li Vakıflar İdaresine beyanname vermek gibi Vakıflar mevzuatı ile
ilgili mevzuattan doğan görevleri bulunmaktadır.

112. madde 2'nci fıkrada geçen "...tüzükte gösterilen sebeplerle" fadest Any. Mhk. 27.11.2037 T.
2002/162 E. 2O37/S9 K. İptal
I 186 Hıkuk Davaları
Vakfın işleyiş ve yönetimi vakıf senedindeki hükümlere göre icra edilmelidir. Bu
hükümler bir yana bırakılarak yetkili organ kararları ile vakıf yönetilemez.

Vakıf yetkili organ kararları, yok veya mutlak butlanlc hükümsüz sayıldığı du­
rumlar dışında yöntenince iptal edilip (bir aylık iptal davası açma süresi içinde) orta­
dan kaldırılmış olmadkça geçerlidir.

Özel hukuk doktrini tüzel kişilerin faaliyetlerini kendi bünyesindeki iş ve işlemler


ile üçüncü şahıslarla olan yani tüzel kişiliğin dış ilişkileri olarak ikiye ayırmaktadır.

Vakfın kendi bünyesindeki iş ve işlemler; vakıf organlarının teşkili, bu organlara


tanınan yetkilerin düzenlenmesi, dış ilişkiler ise vakıf ile yararlananlar ve vakfın üçün­
cü şahıslarla olan ilişkileridir.

Bir vakfın gayes ne kadar geniş olursa vakfın örgütünün de o ölçüde geniş olma­
sı gerekir. Bu nedenle vakıflar merkezleri dışında Şube ve Temsilcilik açarak örgütlerini
genişletmektedir.

Uygulamada vakıf senetlerinde vakfın örgütü, organlarının temel görev ve yetki­


leri tespit edilmekte detayların daha sonra vakıf içi yönetmeliklerle düzenlendiği gö­
rülmektedir. Bu yönetmelikler vakfın iç hayatını düzenler ifadesi yerinde olacaktır.

Vakıflar Yönetmeliğinin "Yeni vakıfların yönetimi" kenar oaşlıklı 13(2) maddesi: Bu


vakıfların organlarında ölüm, istifa ya da herhangi bir nedenle eksilme olduğu takdirde
vakıf senedindeki hükümlere göre eksiklik tamamlanır. Vakıf senedinde hüküm bulun­
maması halinde; öncelikle senet değişikliği yapılmak suretiyle eksiklik giderilir. Ancak;

a) Vakıf senedi değişikliğine yetkili organında eksilmeler nedeniyle karar yeter


sayısının sağlanamaması halinde vakıf senedi değişikliğine yetkili organın karar yeter
sayısı gözetilmeden aldığı karar,

b) Vakıf senedi değişikliğine yetkili organın bulunmaması veya hiçbir üyesinin


kalmaması halinde ise icraya yetkili organın kararı,

c) İcraya yetkili organdaki eksilmeler nedeniyle karar yeter sayısının sağlanama­


ması halinde ise karar yeter sayısı gözetilmeden alınan karar,

ile mahkemeye başvurulur. Mahkemece, Genel Müdürlüğün yazılı görüşü alına­


rak organlardaki eksiklik tamamlanır.

(3)Mahkeme kerannı müteakip, organlardaki eksilmelerin tamamlanması husu­


sunda gerekli senet değişikliği yapılır.

Yine Vakıflar Yönetmeliğinin "İdare şeklinin değiştirilmesi" kenar başlıklı 14.


maddesi (1) "Haklı sebepler varsa mahkeme, vakfın yönetim organı veya Genel Mü­
dürlüğün istemi üzerine diğerinin yazılı görüşünü aldıktan scnra vakfın örgütünü, yö­
netimini ve işleyişini değiştirebilir. .."şeklindedir.

5737 sayılı Vakıflar Kanunun 5/3. maddesi yeni vakıfların vakıf senetlerinde yazı­
lı amaçlarını gerçekleştirmek üzere, Genel Müdürlüğe beyanda bulunmak şartıyla şu­
be ve temsilcilik açaoileceğini, beyanname düzenlenmesine ilişkin usul ve esasların
yönetmelikle düzenleneceğini amirdir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar _J87 |
Vakıflar Yönetmeliğinin "Yeni vakıfların şube ve temsilcilik açması" kenar baş­
lıklı 17. maddesi (1) Yeni vakıflar, vakıf senedinde hüküm buunmak kaydıyla amaçla­
rını gerçekleştirmek üzere şube veya temsilcilik açabilir veya <a pata bilirle. Vakıf yöne­
ticileri, şube, temsilci iği açma veya kapatma tarihinden itibaren bir ay içinde Ek-1 deki
formu doldurarak ilgi i bölge müdürlüğüne vermek zorundadırlar.

(2) Şube ve temsilciliklerde görev alan yöneticilerin, Kanunun 9'uncu maddesin­


de belirtilen suçlarden mahkûm olmaması ve çoğunluğunun Türkiye'de yerleşik bu­
lunması zorunludur.,

Yine aynı yönetmeliğin "Şube ve temsilciliklerin vakfı temsili ve çalışma usulle­


ri" kenar başlıklı 18. maddesel) Şube ve temsilcilikler, faaliyetlerini vakıf adına yürü­
türler ve bulunduklar yerde vakfı temsil ederler.

{2) Şube ve temsilciliklerin çalışma usul ve esaslan vakıf merkezince düzenlenir.

{3) Şube ve temsilcilikler;

a) Vakfın amacına katkı sağlamak üzere vakıf senedine ve mevzuata uygun faali­
yette bulunurlar.

b) Genel Müdürlük ile yazışmalarını merkezleri aracılığıy a yaparlar

hükümleri vakıfarın şube ve temsilciliklerinin açılması, yetki ve faaliyetleri ile il­


gili genel esasları düzenlemektedir.

Özel hukuk tüzel kişileriyle ilgili genel düzenlemeler gerekse vakıfların şube ve
temsilcilikleri hakkıncaki bu hükümler; şube ve temsilciliklerin ayrı bir tüzel kişiliğinin
bulunmadığını, faaliyetlerinden vakıf yönetim kurulunun sorumlu olduğunu ancak
bunların yönetimi için ayrı bir yönetim kurulu ve temsilci tayin edilebileceği gibi vakfı
temsil ve ilzam yetkilerinin de bulunduğunu göstermektedir.

Tüzel kişilerde ;ube ve temsilcilik açılmasına ihtiyacın amaç ve faaliyetlerin ge­


nişliği, mal varlığı ile doğru orantılı olduğu söylenebilir

4721 sayılı Türk Medeni Yasanın 117/2. maddesi'... Derneklerin uluslar arası faa­
liyette bulunmalarına ve üst kuruluş kurmalarına ilişkin hükümler kıyas yoluyla vakıflar
hakkında da uygulan r...' hükmünü amirdir. Bu hükme göre vakıflarında yurt dışında
uluslar arası faaliyette bulunmak için şube ve temsilcilik açabi mesi de mümkündür.

II. Amacın ve malların değiştirilmesi

Madde 113- "Durum ve koşullardaki değişmeler yüzüncen vakıf senedinde yazılı


amaca bağlı kalınması vakfedenin arzusuna açıkça uymayaca< hâle gelmiş ise mahke­
me, vakfın yönetim o'ganı veya denetim makamının başvurusu üzerine diğerinin yazılı
görüşünü aldıktan sonra vakfın amacını değiştirebilir.

Amacın gerçekleşmesini önemli ölçüde güçleştiren veya engelleyen koşulların ve


yükümlülüklerin kaldnlmasında veya değiştirilmesinde de aynı hüküm uygulanır.

Amaca özgülenen mal ve hakların daha yararlı olanları ile değiştirilmesini veya
paraya çevrilmesini haklı kılan sebepler varsa mahkeme, vakfın yönetim organı veya
denetim makamının başvurusu üzerine diğerinin yazılı görüşünü aldıktan sonra gerekli
değişikliğe izin verebilir."
I 183 Hukuk Davaları
5737 sayılı Vakrlar Yasasının yürürlüğü öncesinde Türk Medeni Yasası hükümle­
rine göre kurulan vakıfların mal alım ve satımlarında Vakıflar Meclisinin izni gerekliydi.
(227 sayılı Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri hk. KHK 5/1. md)

4721 sayılı Türk Medeni Yasasına göre özel kanun niteliğinde olan 5737 sayılı Vakıflar
Yasasının bu hükmünün yeni vakıfların mal ve haklan ile ilgili kuruluş malvariığı(başlangıçta
özgülenen mal ve haklar) ile sonradan iktisap edilen mal ve haklar ayırımı getirdiğini ve bu
mal ve haklarla ilgili tcsarruflarda vakıf yetkili organı kararı bulunmak kaydıyla 4721 sayılı
TMK'nın aradığı mahkeme karan şartını ortadan kaldırdığı görülmektedir.

Özel hukuk doktrini vakfın amaç değişikliğinin objektif şart olarak; vakfın amacı­
nın sosyo-ekonomik ve teknik, hukuki alandaki gelişmeler sonucu anlam içeriğini kay­
betmesi, sübjektif şart olarak ta anlam ve içeriği değişen amacın vakfı kuranın irade­
siyle bağdaşmayacak hale gelmesi halinde mümkün olabileceği kabul edilmektedir.
Amaca özgülenen mîl ve hakların daha yararlı olanlarla değiştirilmesi veya paraya
çevrilmesinin ise geliri giderini karşılamayan ya da değerine uygun gelir getirmeyen
vakıf mallan için söz konusu olabileceği kabul görmektedir.

Yine emsal yarg kararlarına göre; kurulmuş olan bir vakiin özgülendiği amaç doğ­
rultusunda varlığını sürdürmesi ve yönetim organlarınca da bu amacın gerçekleştirilmesi
esastır. Vakfeden tarafından kuruluş senedinde belirlenen vakfın amaç ve örgütlenme
biçimi, zorunluluk doğmadıkça kural olarak vakıf organlarınca değiştirilip genişletilemez.
Bununla birlikte vakfın amacı, geçen zaman içinde tamamen değişik bir anlam ve nitelik
kazanmış olursa, ancak bu nedenle değiştirilmesi söz konusu o a çaktır. Amacın değiştiri­
lebilmesi için objektif ze sübjektif koşulların birlikte oluşması gerekir.

Objektif koşullar bakımından amacın anlam ve içeriğini yitirmesine, sübjektif ko­


şullar bakımından da değişmiş olan amacın artık vakfedenin isteğiyle bağdaşmasına
olanak bulunmamasına bağlıdır. Ancak bu iki koşulun gerçekleşmesi durumunda, vak­
fın amacı, vakfedenin asıl amacına aykırı olmamak kaydıyla, vakıf yönetim organının
veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün başvurusu üzerine yetkili asliye mahkemesince
değiştirilir. Yine vakfın değiştirilmek istenilen amaç ve faaliyetlere uygun olarak geli­
rinde de bir artış olduğunun tespiti gerekir.

4721 Sayılı Türk Medeni Yasasının 101. maddesinin birinci fıkrasında, vakıf, ger­
çek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca czgülemeleriy-
le oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluğu olduğu şeklinde tanımlanmıştır.

Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi anılan Yasanın 113. maddesinin 3. fıkrasında


vakıf yararı esas alınarak amaca özgülenen mal ve hakların deha yararlı olanları ile de­
ğiştirilmesini veya paraya çevrilmesini haklı kılan nedenlerin varlığı halinde mahkeme­
ce vakfın yönetim organı veya denetim makamının başvurusu üzerine diğerinin yazılı
görüşü alındıktan sonra gerekli değişikliğe izin verilebileceği hükme bağlanmıştır.

Yine bu madde ile ilgili emsal yargı kararlarına göre; esas olan vakfa özgülenen
mal ve haklan, vakıf yararına olduğu sürece elden çıkarılmadan ve değiştirilmeden
amaç doğrultusunda «ullanmaktır.

4721 sayılı Türk Medeni Yasasının 113/1. maddesi ile vakfa özgülenen mal ve
hakların daha yararlı olanları ile değiştirilmesi veya paraya çevrilmesi için önerilen
şartlar ve yöntemin uygunluğunun takdiri hakime aittir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 189 |
Bu konudaki emsal yargı kararlan; Hakime yasa ile tanınan takdir hakkını kısıtlayacak
nitelikte ve özellikle vakfın mal varlığında azalmaya da neden oabilecek şekilde bir malın
doğrudan değiştirilmesi veya paraya çevrilmesinden farklı bir hukuki nitelik ve yapıda bulu­
nan "şartlı bağışlama, satış veya bağışlama vaadi" ile vakıf mallarının elden çıkmasına ola­
nak sağlayan, vakfa özgülenen taşınmaz malların hiç bir suretle satılamayacağına ilişkin va­
kıf senedi değişikliklerinin uygun görülmediği, vakıfların senedinde belirtilen gayesi doğrul­
tusunda aynı amaçla kjrulmuş bir vakfa katkıda bulunabileceği ancak sahibi olduğu menkul
ve gayrimenkullerden bir kısmını karşılıksız olarak derneklere, vasıflara kamu kurum ve ku­
ruluşlarına hibe edebileceği yönündeki düzenlemelerin vakfın amaçlarını yerine getirmesini
zorlaştıracağından tescilinin uygun olmadığı yönündedir.

Karar Kurucu İrade

Vakıf hukukunda esas olan vakfın kuruluş senedine yansıyan kurucu iradenin
yasaların buyurucu hükümlerine aykırı olmamak koşuluyla olduğu gibi ko­
runması ve sürdürülmesidir. (Yargıtay 18. HD 22.12.2003 T. ve 7393/10204
E.K)

Vakıf Seredi Değişikliği-Sıhhat Şartı

1512 sayılı Noterlik Yasasının 81 ve 89. maddeleri gereğince vakıf senedinde


yapılmak istenen değişiklik ve düzeltmenin de düzenleme biçiminde yapılma­
sı şarttır. (Yargıtay 6. HD 28.04.1987 T. ve 1419/525 E.K)

Vakıf Seredi Değişikliği-Resen Düzenleme

4721 sayılı Türk Medeni Yasasının 102/1. maddesi hükmüne göre, vakıf resmi
senetle kurulacağı cihetle vakıf senedinde yapılmak istenilen değişikliğinde
resmi seretle, diğer bir deyimle Noterde resen düzenleme şeklinde yapılması
gerekir. (Yargıtay 18. HD 25.05.2004 T. ve 2166/^394 E.K)

Vakıf Seredi Değişikliği-İntikal-Yasaya Aykırılık

Vakıf tüzel kişiliğine ait taşınmazların vakfı sona ermesi halinde vakıf kurucu­
larına, ölümlerinde de mirasçılarına intikal edeceğini öngören senet değişikli­
ğinin tesciline karar verilmesi 4721 sayılı TMK'nın 372/2. maddesine aykırıdır.
(Yargıtay 18. HD 14.04.2003 T. ve 473/2956 E.K)

Vakıf Seredi Değişikliği-Azil Kararı -Yasaya Aykırılık

Kanunen münhasıran mahkemeye verilmiş bir yetkinin bertaraf edilmesi


sonucunu doğuracak şekilde vakıf mütevelli, heyetinin yönetim kurulunun
tamamını veya bir kısmını herhangi bir zamanda mahkemenin vereceği azil
kararını beklemeden görevden alabileceğini öngören vakıf senedinin tesciline
hükmedilmesi doğru görülmemiştir. (Yargıtay 18. HD 14.07.2008 T. ve
5387/8556 E.K)
i 193 Hukuk Davaları

Vakıf Seredi Değişikliği-Vergi Muafiyeti -Kurucu İradeye Aykırılık

Vakıf amaçlarına tahsis ve sarfedilecek miktarın sonradan yürürlüğe giren


4962 say lı Vakıflara Vergi Muafiyeti Tanınması hakkında Kanunun 20. mad­
desine değiştirilmek istenmesi dava konusu vakfın amaçlarını gerçekleştirmek
için öngörülen nakit miktarında azalmaya sebebiyet vereceğinden kurucu
iradeye aykırıdır. (Yargıtay 18. HD 03.03.2008 T. ve 631/2351 E.K)

Vakıf Seredi İsim Değişikliği-Kurucu İradeye Aykırılık

Davacı vekfa ait senette vakfın adı.Jken yapılan yeni düzenleme ile...olarak
değiştirilmek istenmektedir. Mahkemece vakfın adının değiştirilmesi ile ilgili
tescil isteminin "Kurucu iradeye" aykırılık nedeniyle reddine karar verilmesi
gerektiği düşünülmektedir. (Yargıtay 18. HD 27.05.2010 T. ve 4909/8025 E.K)

Vakıf Seredi Değişikliği Kararlarının Açıklığı

Vakfın yetkili kurulunda senet değişikliğinin hangi maddeleri kapsadığı ve ne


gibi değişiklikleri içerdiği yolumda açık bir karar alnması gerekir. (Yargıtay 18.
HD 22.01.2007 T. ve 10594/9 E.K)

Vakıf Seredi Değişikliği-Denetim Makamı

Denetim Makamı olan Vakıflar Genel Müdürlüğünün yasal bir zorunluluk bulun­
madıkça tescil edilmiş vakıf senedi hükümlerini değiştirmeyi isteme hak ve yetkisi
bulunmamaktadır. (Yargıtay 18. HD 27.05.2010 T. ve 4847/8024 E.K)

Vakıf Yönetim Organı

4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 109. maddesi(eski MK 77. mdjhükmü uya­
rınca vakfın bir yönetim organının bulunması zorunlu olup; aslolan bu organın
vakfı kuranların iradelerine uygun olarak vakıf senedinde yer alması ve uygu-
lanmasıd r. (Yargıtay 18. HD 10.11.2003 T. ve 45C2/8734 E.K)

Vakıf Amaç-Yönetim Organı Değişikliği

Vakfın anaç ve örgütlenme biçimi zorunluluk doğmadıkça kural olarak vakıf


organlarınca değiştirilip genişletilemez. (Yargıtay 18. HD 02.06.2015 T. ve
8258/9305 E.K)

Vakıf Amaç Değişikliği Şartları

Kurulmuş olan bir vakfın amacının değiştirilebilmesi için objektif ve sübjektif


koşullarır birlikte oluşması gerekir. Objektif koşullar bakımından amacın
anlam ve içeriğini yitirmesine, sübjektif koşullar takımından da değişmiş olan
amacın artık vakfedenin isteği ile bağdaşmasına danak bulunmaması gerekir.

Yargıtay 18. HD 01.06.2009 T. ve 4979/5700 E.K)


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 191 |

Vakıf Amaç Değişikliği-Gelir

Vakfın değiştirilen amaç ve faaliyetlerine uygun olarak gelirinde büyük bir artış
olmadığı da dikkate alınmadan tescile ilişkin davanın reddi gerekirken kabulü
doğru görülmemiştir. Yargıtay 18. HD 22.12.2003 T. ve 7274/10203 E.K)

Vakıf Amaç-Yönetim Organı -Mal Varlığı Değişikliği

Vakfın anacı, geçen zaman içinde tamamen değişik bir anlam ve nitelik ka­
zanmış olursa veya haklı sebepler varsa TMK 112 VE 113. maddeleri uyarınca
vakfın yönetim organı veya Denetim Makamının istemi üzerine diğerinin yazılı
görüşünü aldıktan sonra vakfın amacı, yönetimi ve mallan konusunda mah­
kemece vakıf senedinde değişiklik yapılabilir. (Yargıtay 18. HD 08.09.2015 T.
ve 10053/12184 E.K)

Aşağıdaki açıklamalarımız sağlararası tasarrufla kurulacak vakıfların senet


değişikliği tescili davası hakkındadır.

2. Görev
6100 sayılı HMK'nın 2. maddesine göre yeni vakıf senet değişikliği tescil
davasında da görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Görev hususu
kamu düzenini ilgilendirdiğinden yargılamanın her aşamasında ileri sürülebile­
ceği gibi hakim tarafından da resen dikkate alınması gerekmektedir.

Karar Vakıf İşleri-Hakem



Vakıf ile üye arasında vakıf senedi ile yönetmeliğnin uygulanmasından doğa­
cak anlaşmazlıkların hakem yolu ile halledileceğine ve hakemlerin Banka
Başkanı tarafından belirleneceğine dair vakıf senedinde açık hüküm olmadığı
halde vakıf yönetmeliği ile yapılan düzenleme hck arama özgürlüğünün özü­
nü zedeleyen bir uygulama olup dava konusu yöretmelik maddesinin iptaline
karar verilmek gerekirken davanın reddi doğru görülmemiştir. (Yargıtay 18.
HD 23.06.2008 T. ve 5865/7536 E.K)

3. Yetki

Yeni vakfın senet değişikliği tescili davasında da yetkili mahkeme kural ola­
rak tüzel kişilik kazanmış vakfın yerleşim yeri mahkerresidir. Ancak 4721 sayılı
Türk Medeni Kanunun 104/2. maddesinden tescil kararının vakfın yerleşim yeri
dışındaki bir mahkeme tarafından da verilebileceği anlaşılmaktadır. Keza bu
hüküm ve Vakıflar Yönetmeliğinin 7. madde (5) bendi hükmü karşısında (Tescil
kararı başka bir mahkemece verilmiş ise ilgili belgelerle birlikte tescil için vakfın
| 192 Hıkuk Davaları
yerleşim yeri mahkemesine gönderilir.) senet değişikliği tescili davasının da
vakfın yerleşim yeri dışında açılabileceği sonucu çıkmaktadır.

Yerleşim yeri 6100 sayılı HMK 6/2. maddesi ve 4721 sayılı TMK'nın 19. vd.
maddelerinde belirtilen kıstaslara göre belirlenir.

4. Davacı - Davalı

Yeni vakıf senet değişikliği tescili davası da 'hasımsız' olarak görülen dava­
lardandır. Davacı vakıf tüzel kişiliğidir. Davalı olarak herhangi bir kişi veya ku­
rum gösterilmeyecektir.

5. Yargılama Usulü

a. Davanın İzahı ve ön İnceleme


Türk Medeni Yasası hükümlerine kurulup tescil edilen bir vakfın kuruluş
senedinde değişiklik yapılabilmesi için öncelikle vakıf senedine göre yetkili or­
gan kararı alınıp. Noterde 1512 sayılı Noterlik Yasası 81 ve 89. maddelerine
göre tadil senedi veya düzeltme beyanı yapıldıktan sonra vakıf senedi değişikli­
ğinin tescili davası açılması gerekir.

Bu davada da HMK'nın 137, 139 ve 140. maddeleri hükümleri uygulanır.


Noterler, kuruluş veya tadil senedinin bir örneğini yedi gün içinde Genel Mü­
dürlüğe gönderir. (1994/82 sayılı Genelge)

Yeni vakıfların senet değişikliği tescili davası hasımsız olarak açılsa da dava
dilekçesi ve ekinde vakıf resmi senedinin bir örneği duruşma günü ile birlikte
Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne bildirilir. Emsal yargı kararları da bu yöndedir.
Dosya üzerinde karara bağlanan bu davada Vakıflar Genel Müdürlüğü davaya
katılmamakta görüş b Idirmektedir.

Yargıtay'ın bir kısım bozma kararları incelendiğinde; yasal hasım olan Va­
kıflar Genel Müdürlüğünden görüş istenilmemesinin eksik inceleme olarak
kabul edildiği görülmektedir.

Bu davada mahkemenin özellikle ilk tescil kararını celbetmesi ile değişiklik


isteyen vakıf yönetiminin yetkisi bulunup bulunmadığını araştırması, bu konuda
ilgili Vakıflar Bölge Müdürlüğünden Vakıflar Yönetmeliği gereğince verilen yö­
neticilere ilişkin beyannameyi de getirtmesi geçerli bi' karar verilmesi için ge­
reklidir. (Vak. Yön.38. md)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 193 |

Davaya konu vakıf senet değişikliklerinin hangi maddeleri kapsadığına dair


yetkili organ kararı aç k olmalı ve vakıf senedine göre yeterli nisaba dayanmalı­
dır. Bu hususun mahkeme veya bilirkişi tarafından resen gözetilmesi emsal
yargı kararlarına göre denetime elverişlilik gereğidir.

Vakıf senedinde, senet değişikliği konusunda karar vermeye yetkili ve görevli


organı belirleyen bir hüküm bulunmamakta ise senedin bütünü ve özellikle mü­
tevelli heyetin oluşumunu ve görevlerini düzenleyen maddelerinin incelenerek,
böylesine önemli bir «ararın da doğrudan mütevelli heyetince verilmesi ya da
yönetim kurulunca verilmiş ise bunun mütevelli heyetirce onaylanması gerektiği
organların yetki ve karar süreçleri ile ilgili"Tüzel Kişilik Hukuku" esaslarındandır.

Aslı kesinleşmeyen vakıf senedinin değişikliğinin tescili istenemez. Bir baş­


ka deyişle vakfın kuruluş senedinin tescil kararının kesinleşmiş olması gerekir.
Ayrıca gerek mahkeme gerekse bilirkişi incelemesinde tescile konu vakıf senedi
değişiklikleri için yetk li organ kararı ile yeterli nisabın bulunduğunun da resen
gözetilmesi gerekir.

Yargılama devam ederken mahkemece Vakıflar Genel Müdürlüğünden so­


rulan görüş çerçevesinde davacı vakıf tarafından yeniden yapılan değişiklikler­
de vekilin vakıf senedi değişikliğinden vazgeçebilmesi için vakıf yetkili organın­
dan karar alınmış olması da gözden uzak tutulmamalıdır.

Mahkemece, vakf senedinde yapılan değişikliklerin tesciline karar verildi­


ğinde, değişiklikler için resmi düzenlemenin yapıldığı Noterliğin adı ile tarih ve
yevmiye no.sunun da hüküm fıkrasında yazılması gerekir.

Yeni vakıf senet değişikliği tescil davasında da şanları bulunduğunda ve is­


tek halinde ıslah yapılmasına bir engel bulunmamaktadır. Usul hukukumuzdaki
genel usul kuralları aynen burada da geçerlidir.

Vakıf senedi değiştirilmesine dair kararda bir tescil kararı olup Vakıflar
Genel Müdürlüğüne tebliği zorunludur.

Vakıf senedi değişikliğine ilişkin kararın hükmün kesinleşmesine kadar tav­


zihi de mümkündür.

b. Dava Şartları

Yeni vakıf senet ceğişikliği tescili davasında da dava şartları hakkında HMK
ilgili hükümleri hakkında "Vakıf Tescil Davası"hakkında yaptığımız açıklamalar
burada da geçerlidir.
I 194 Hıkuk Davalan
Uygulamada yeni vakıf senet değişikliği tescili davalarının bir mahkemede
açıldıktan ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce görüş verildikten sonra (özellikle
olumsuz görüş) dava/a devam edilmeyerek bir başka mahkemede yeniden
dava açıldığı da görülmektedir. Bu durumda ilk davanın durumu araştırılarak
"Açılmamış sayılmasıra karar verilmemişse" ikinci davanın derdestlik nedeniyle
reddi gerekir.

Ayrıca vakıf senedinde değişiklik isteyen yöneticiler hakkında görevden


uzaklaştırma davası var ise bu dava sonucu beklenmecen karar verilmemesi de
gerekir.

Vakıf senedi değişikliklerine ilişkin olarak alınan vetkili organ kararlarının


iptali için açılmış bir dava da varsa bu davada ön mesele yapılarak sonucunun
beklenmesi gerekir.

c. Delillerin Değerlendirilmesi
Yeni vakfın senet değişikliği tescili davasında da her türlü delil sunulabilir.
Bu davalarda özellikle amaç ve faaliyet değişikliği ve genişletme taleplerinde
yetkili organlar tarafırdan usulüne uygun ve gerekçeli olarak alınmış kararlar ve
yasal denetim makamı olan Vakıflar Genel Müdürlüğünün görüşü önemli olup
hiç bir değerlendirmeye yer verilmeden talebin mahkemenin takdirine bırakıl­
ması hukuken uygun değildir.

Emsal yargı karararına göre değiştirilmek veya genişletilmek istenen amaç


değişikliğine uygun olarak vakıf gelirlerinde artış olup olmadığı hususunda tes­
pitler içeren bilirkişi incelemesi yaptırılması esastır.

Özellikle Vakıfların vergi muafiyeti almak ile yüksek öğretim kuru-


mu(Üniversite)açma taleplerini içeren senet değişikliklerinde gerekli mal varlığı
ve gelirler yönünden bağlayıcı mevzuat hükümleri de bulunduğundan bilirkişi
incelemeleri önem arz etmektedir. (4962 sayılı Vakıflara Vergi Muafiyeti Ta­
nınması hk. Kanun ve tebliğ ile 2547 sayılı Yök Kanunu ve ilgili mevzuat)

Medeni Usul hukuku yönünden bu davada verilen tescil kararı da bildirici


niteliktedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce merkezi sicile kayıt (karar temyiz
edilmezse) mahkemenin yapacağı bildirim üzerine olur. (4721 S. TMK 104/3.
md) Vakıf senedi değişikliğine ilişkin tescil kararının -esmi gazetede ilanı ge­
rekmemektedir.

Medeni Usul hukuku yönünden bu davada verilen tescil kararı da bildirici


niteliktedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce merkezi sicile kayıt (karar temyiz
8. Kısım Asliye Hukuk Mahtemel’ririn Görevine Giren Davalar 195 |
edilmezse) mahkemelin yapacağı bildirim üzerine olur. (4721 S. TMK 104/3.
md) Vakıf senedi değişikliğine ilişkin tescil kararının 'esmi gazetede ilanı ge­
rekmemektedir. Yeni vakıf senet değişikliği tescili davasında Harçlar yasası ile
ilgili vakıf tescil davasında yapılan açıklamalar bu daya için de geçerlidir. Bu
dava da hasımsız görülen davalardan olduğu için yasa hasım olan Vakıflar Ge­
nel Müdürlüğü aleyhine yargılama giderleri ve ücreti vekalete hükmedilmeye-
cektir.

Kararlar Vakıf Seredi Değişikliği Tescil Kararı-Tebliğ

Vakıf seredinin değiştirilmesine dair mahkemenin verdiği kararın Vakıflar


Genel Müdürlüğüne tebliği zorunludur. Temyiz hakkı bu tebliğden itibaren
işlemeye başlar. (Yargıtay 18. HD 27.03.2006 T. ve 1889/2414 E.K)

Vakıf Seredi Değişikliği Tescil Kararı-Temyiz

Tescil edilmiş bir vakfa ait senet değişikliğine ilişkin davada verilen karar da
4721 sayılı TMK'nın 103. maddesi uyarınca bir ay içinde temyiz edilebilir.
(Yargıtay 18. HD 26.01.2004 T. ve 9872/348 E.K)

Karardan Sonra Dosyaya Giren Vakıfsenedi Değişikliği

Hükümden sonra (Hakim davadan elini çektikten sonra)vakıf senedindeki


değişiklik ere ilişkin Noterlikçe resen düzenlenmiş senet dosyaya konulmuş
ise de Yargıtayca değerlendirilmesi mümkün değildir. (Yargıtay 18. HD
04.06.2001 T. ve 4779/5620 E.K)

Vakıf Seredi Değişikliği-Dûzelterek Onama

Yanlış Noter belgesinin tesciline karar verilmesi doğru değil ise de bu hususun
düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hüküm fıkra­
sının düzeltilmesi ile kararın bu şekli ile onanması. (Yargıtay 18. HD
21.10.2002 T. ve 7256/10032 E.K)

Vakıf Seredi Değişikliği Merkezi Sicile Tescil

4721 saylı TMK'nın 104. maddesi 3. fıkrasına gere mahkemenin tescil kara­
rından senra Vakıflar Genel Müdürlüğünce merkezi sicile kaydolunan vakfın
sadece Resmi Gazete ile ilan edileceği hükme bağlanmış olup, senet değişik­
liklerinin ilan edileceğine dair bir hüküm bulunmadığı halde mahkemece
değişiklik kararının Resmi Gazetede ilanına karar verilmesi doğru değil ise de
bu hususun düzeltilmesi yeniden yargılamayı ge'ektirmez. Gerekçeli karann
hüküm fıkrasından çıkartılmak suretiyle hükmün düzeltilmesi ve Onanması
uygun görülmüştür. (Yargıtay 18. HD. 27.10.2011 T. ve 7488/10699 E.K)
I 1?6 Hıkuk Davalan
6. Kanun Yolları

4721 sayılı Türk Medeni Yasasının 103/1. maddesine göre mahkemenin


verdiği karar, tebliğ tarihinden başlayarak bir ay içinde, başvuran veya Vakıflar
Genel Müdürlüğü tarafından temyiz (karar tarihine göre İstinafta olabilecek-
tir.Jedilebilir.

Temyiz süresi; gerek Denetim Makamı olan Vakıflar İdaresi gerekse tescil
talebinde bulunan davacı için bir aydır. (İstinaf süresi de Türk Medeni Kanunun
özel hükmü gereği 1 aydır.) Sürenin başlangıcı ve bitnesi 6100 sayılı HMK'nın
da düzenlenen şekline göre hesaplanacaktır. Temyiz eden (İstinaf yoluna baş­
vuran) taraf temyiz giderlerinden sorumlu olup, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün
de bu konuda bir muafiyeti yoktur.

Vakıf tescil davası kısmında kanun yolları için yapılan açıklamalar bu dava
içinde geçerlidir.

Vakıf senet değişikliği tescil davaları da adli tatilde görülmektedir.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 197 |

Vakıf Tescili (Yeni Vakıf) Dava Dilekçesi

ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE

Davacı Selim AYDIN (TC...) Moda Mahallesi 1. Sokak Kadıköy/İstanbul

Davalı Hcsımsız

Dava Vakıf tescili

T. Konusu ....vakfının tesciline ve mahkeme nezdindeki özel sicile kaydıdır.

Açıklamalar :

1) ... amacıyla...vakfı kurulmak istenmektedir.

2) .... vakfı resmi senedi ...Noterliği'nde tarih ve Yevmi/e Numarası ile re'sen düzen­
lenmiştir.

3) 5737 sayılı Vakıflar Kanunun uygulanması hakkında Vakıflar Yönetmeliğin 7 (1) maddesi
gereğince Vakıflar Genel Müdürlüğünden görüş alınması gerekmektedir.

4) ... vakfı kuruluşu için... bankasında bloke edilen...meblağa ilişkin dekont dilekçe ekindedir.

Hukuki Nedenler : 4721 sayılı TMK, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu ve ilgili mevzuat.

Deliller : Vckıf senedi, bilirkişi incelemesi, sair kanuni ve takdiri deliller

İstem Sonucu : Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle ... vakfının tescili ve mahkemeniz
siciline kaydı ile sair gerekli işlemlerin yapılmasını arz ve talep ederim.

Ad-Soyadı Tarih ve İmza

Ekler:
1- Vakıf resmi senedi
2- Dekont
| 193 Hukuk Davaları

® Vakıf Seredi Örneği (Genel)'-”

...VAKFI SENEDİ

VAKIF:

Madde 1- Vakfın adı.................. Vakfı'dır.

İşbu resmi senette sadece vakıf denilecektir.

(Vakfın adı amaçları ile uyumlu olmalıdır. Vakıflar her hangi bir kamu kurum veya kuruluşu­
nun ismini alamazlar)

VAKFIN MERKEZİ:

Madde 2- Vakfın merkezi....... İli,........ İlçesinde olup, adresi.................... ' dir. (Vakıflar 5072 sa­
yılı Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanunun 2. Maddesinin a
fıkrası gereğince kamu kurum ve kuruluşlarının hizmet binaları ve müştemilatı içinde faaliyet
gösteremez)

İlgili mevzuat çerçevesinde vakıf yönetim kurulu kararı ile yurt içinde veya dışında şube ve
temsilcilikler açılabilir.

VAKFIN GAYESİ:

Madde 3- (Türk Medeni Kanununun 101. maddesinin son fıkrasına aykırı olmamalı, açık, so­
mut olmalı ve süreklilik arz etmelidir.)

VAKFIN FAALİYETLERİ:

Madde 4- (Vakfın amacını gerçekleştirmek için yapacağı faaliyetler yazılır. Faaliyetler amaç ile
uyumlu olmalıdır)

VAKFIN GAYESİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN YAPABİLECEĞİ İŞ VE İŞLEMLER:

Madde 5- Vakıf gayesine ulaşmak için taşınır ve taşınmaz malla'a bağış, vasiyet, satın alma ve
kiralama suretiyle sahip o maya ve kullanmaya, vakıflara ilişkin yasa hükümleri uyarınca sahip
olduklarını satmaya, devir ve ferağ etmeye, gelirlerini almaya ve harcamaya, vakıf malvarlığına
giren bir ya da birden çok taşınmaz mal veya gelirlerini bir ya da br çok kez yatırımda kullanma­
ya, vakıf amaç ve hizmet konulanna aykırı olmamak koşulu ile yapılacak bağış ve vasiyet, satın
alma ve diğer yollarla mal eniği taşınır ve taşınmaz mallan ve paraları yönetim ve tasarrufa,
menkul değerleri almaya ve vakfın amacı doğrultusunda bunları değerlendirip satmaya, vakfın
amaçlarına benzer çalışmalarda bulunan yurtiçi ve yurt dışındaki vakıflar, gerçek ve tüzel kişiler
ile işbirliği yapmaya, kamu kurum ve kuruluşları dışındakilerden yardım almaya, bu yardımı sağ­
lamak için anlaşmalar yapmaya, taşınmaz malların irtifak, intifa, sükna, üst, rehin, ipotek gibi
mülkiyetten gayri ayni haclarını kabule, bu hakları kullanmaya, olan ya da olacak gelirleri ile
kuracağı sözleşmeler için taşınır ve taşınmaz malların rehin ve ipoteği dahil her türlü güvenceleri

:s»
T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün VAVw.vgm.gov.tr adresinden alınmıştır. Erişim tarihi
08.12.2015
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 199 |
almaya, geçerli banka kefaletlerini kabule, vakfın amaç ve hizmet konularını gerçekleştirmek için
gerektiğinde ödünç almaya, kefalet, rehin, ipotek ve diğer güvenceleri vermeye, vakfın amaç ve
hizmet konularına uygun olarak yürütülen ve yürütülecek projelerden ve her türlü çalışmalardan
gelir elde etmeye ve vakfa gelir sağlamak amacı ile olağan işletme Ikelerine göre çalışacak iktisa­
di işletmeler, şirketler kurmaya, kurulu olanlara iştirake, bunları doğrudan işletmeye yada dene­
timi altında bir işletmeciye işlettirmeye, vakfın amaç ve hizmet konularından birinin yada tümü­
nün gerçekleştirilmesi içir yararlı ve gerekli görülen girişim, tasarruf, mal edinme, inşaat ve
benzeri sözleşmeleri yapmaya Türk Medeni Kanununun 48. Maddesinde belirtildiği üzere izinli ve
yetkilidir.

Vakıf bu yetki ve gelirlerini Türk Medeni Kanunu ile yasaklanan maksatlarla kullanamaz.

VAKFIN KURULUŞ MALVARLIĞI:

Madde 6- Vakfın kuruluş malvarlığı kurucular tarafından vakfa tahsis edilmiş olan...... 'dır.

{Nakit ya da yeterli bir miktarı nakit olmak kaydıyla nakdi değeri olan menkul ya da gayri­
menkul olabilir. Nakit ise oaranın vakıf adına bankaya bloke edilerek dekontunun mahkemeye
ibrazı, gayrimenkul ise tapu bilgilerinin senette belirtilmesi gereklidir.)

Kuruluş malvarlığı, vakfın kurulmasını müteakip, malvarlığına yapılacak ilavelerle arttırılabilir.

VAKFIN ORGANLARI:

Madde 7- Vakfın organları aşağıda gösterilmiştir.

a) Mütevelli Heyet

b) Yönetim Kurulu

c) Denetim Kurulu

MÜTEVELLİ HEYETİ:

Madde 8- Vakfın mütevelli heyeti, ekli listede adları yazılı ve işbu vakıf senedi altında imzaları
bulunan gerçek kişiler ile (varsa) tüzel kişilik temsilcilerinden oluşan {.) kişidir.

1. seçenek: Mütevelli heyet üyeleri, kendilerinden sonra görev yapmak üzere yerlerini alma­
sını istedikleri üç kişinin acını önceden belirleyerek yazılı olarak mütevelli heyete verirler. Ölüm,
istifa ya da başka bir nedenle üyeliklerde eksilme olduğunda, mütevelli heyet üyeliği listedeki
sıraya göre ilk sıradan başlamak üzere adaylara teklif edilir.

Mütevelli heyet üyelerinin aday bırakmamaları veya adaylarcan hiçbirinin görevi kabul et­
memeleri halinde, boşalan mütevelli heyet üyeliğine seçim, kalan mütevelli heyet üyelerinin
ortak kararı ile yapılır.

Veya

2. seçenek: Mütevelli heyet üyeliğinin ölüm, istifa ya da başka bir nedenle boşalması halinde,
boşalan üyeliklere, yönetin kurulunun veya mütevelli heyet üyelerinin teklifi ve mütevelli heye­
tin kararıyla seçim yapılır. {Bu iki seçenekten sadece biri yazılmalıdr.)

MÜTEVELLİ HEYETİNİN GÖREV VE YETKİLERİ:

Madde 9- Mütevelli heyet vakfın en yüksek karar organıdır. Mütevelli heyetin yetkileri aşağı­
da gösterilmiştir:
| 203 Hıkuk Davaları
a) Yönetim kurulunu seçmek,

b) Denetim kurulunu seçmek,

c) Vakıf yönetim kurulunca hazırlanan faaliyet raporu ile denetim kurulu raporlarını görüşüp
incelemek, yönetim kurulunun ibrası konusunda karar vermek,

d) Yönetim kurulunca hazırlanacak vakıf iç mevzuat tasarılarını aynen veya değiştirerek kabul
etmek,

e) Yönetim kurulunca nazırlanacak yıllık bütçe tasarılarını aynen veya değiştirerek kabul et­
mek,

f) Kamu görevlileri dışındaki yönetim ve denetim kurulu üyelerine huzur hakkı verilip veril­
meyeceğini, verilecekse miktarını belirlemek,

g) Gerektiğinde vakıf senedinde ilave ve değişiklikler yapmak,

h) Vakıf faaliyetleri konusunda genel politikaları belirlemek.

MÜTEVELLİ HEYETİN TOPLANTI ZAMANI VE KARAR NİSABI:

Madde 10- Mütevelli heyetinin ilk toplantısı, vakfın tescilini müteakip bir ay içinde yapılır.

a) Bilanço ve çalışma reporlarının onaylanması konulannı görüşmek üzere şubat ayı içinde,

b) Bütçe ve çalışma raporlarının onaylanması ile seçimlerin yapılmasına ilişkin konuları gö­
rüşmek üzere kasım ayı içinde toplanır.

Mütevelli heyet ayrıca yönetim kurulunun gördüğü lüzum üzerine veya mütevelli heyet üye­
lerinin en az üçte birinin yazılı olarak yönetim kurulundan talepte bulunmaları halinde olağanüs­
tü olarak toplanabilir. Olağan ve olağanüstü toplantılarda, ilan olunan gündemde yer almayan
konular görüşülemez. Ancak, olağan toplantıda divanın teşkilinder hemen sonra, hazır bulunan­
ların, en az onda birinin yazılı önerisi ile; senet değişikliği ve vakıf organları ile vakfa yükümlülük
ve sorumluluklar yükleyecek konular dışında gündeme madde ilavesi mümkündür. Toplantı
tarihi, yeri, saati ve gündemi, toplantı gününden en az 7 (yedi) gün önce imza karşılığı veya üye­
lere ulaşacak şekilde taahhütlü mektupla bildirilir.

Mütevelli heyet üye tcmsayısının yarısından bir fazlası ile top anır. Çoğunluk sağlanamadığı
takdirde toplantı, bir hafta sonra aynı gün ve saatte aynı yerde yapılır. Bu ikinci toplantıda top­
lantı nisabı, üye tamsayınır üçte birinden (1/3) az olamaz.

Mütevelli heyet karar yeter sayısı ise, toplantıya katılanların yandan bir fazlasıdır. Oyların eşit
olması halinde, divan başkanının oyu iki oy sayılır. Oylamanın ne şekilde yapılacağı ayrıca karara
bağlanır. Her üyenin tek oy hakkı vardır. Toplantıya gelemeyece< üye, mütevelli heyetten bir
başka üyeyi vekil tayin edebilir. Bir şahısta birden fazla vekalet toplanamaz.

Vakıf senedinde yapılacak değişiklik, düzeltme veya ilaveler içn karar yeter sayısı, üye tam­
sayısının üçte ikisidir.

YÖNETİM KURULU:

Madde 11- Vakıf yönetim kurulu, mütevelli heyetçe iki yıllığına seçilecek (sabit bir sayı yazıla­
cak)... asil ve (...) yedek üyeden oluşur. Yönetim kurulu üyelerinden çoğunluğunun mütevelli
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 201 |
heyet üyesi olması zorunludur. Çoğunluk oluşturmamak şartıyla vakıf dışından kişilerin seçilmesi
mümkündür. Yönetim kurulunun ilk toplantısında başkan, başkan yardımcısı ve muhasip üye
seçilerek görev taksimi yapılır. Görev süresi bitmeden herhangi bir sebeple yönetim kurulu üyeli­
ği sona eren üyenin yerine, sırasına göre yedek üyelerden biri göreve çağrılır. Yönetim kurulu
ayda en az bir kere toplanır. Geçerli mazereti olmadan arka arkaya () toplantıya katılmayan yöne­
tim kurulu üyesi, bu görevden çekilmiş sayılır.

Toplantı yeter sayısı () olup, kararlar mevcudun çoğunluğu ile alınır. Oyların eşit olması halin­
de başkanın oyu iki oy sayılır. Alınan kararlar noter tasdikli karar defterine yazılarak imzalanır.
(Parantez içindeki kısımlar doldurulacaktır.)

YÖNETİM KURULUNUN GÖREV, YETKİ VE SORUMLULUKLARI:

Madde 12- Yönetim kırulu, vakfın idare ve icra organıdır.

Bu sıfatla yönetim kurulu:

a) Vakıf gayesi doğrultusunda her türlü kararı alır ve uygular.

b) Mütevelli heyetçe belirlenen genel politikalar ışığında, vakıf faaliyetlerinin düzenli ve ve­
rimli olarak yürütülmesini sağlar. Bu bağlamda gerekli iç mevzuat tasarılannı hazırlar ve mütevelli
heyetin onayına sunar.

c) Vakıf malvarlığının değerlendirilmesi ve yeni mali kaynaklara kavuşturulması hususunda


gereken çalışmaları yapar.

d) Vakıf tüzel kişiliği adına, bütün gerçek ve tüzel kişilerle hukuki, mali ve sair konularda ge­
rekli girişimlerde bulunur ve işlemler yapar.

e) Görev, yetki ve sorumlulukları açıkça önceden belirlenmek kaydıyla vakfa müdür atar, va­
kıf genel sekreterliği veya benzeri yardımcı birimler oluşturabilir, gerektiğinde görevlerine son
verir.

f) Vakıfta istihdam edilecek personeli belirler, atamasını yapar, ücretlerini tayin eder, gerek­
tiğinde işlerine son verir.

g) İlgili mevzuat hükümleri çerçevesinde, yurtiçinde ve yurtdışında şube ve temsilcilik açılma­


sına ve kapatılmasına karar verir, bu hususta gereken işlemleri yapar.

h) Vakfın muhasebe işlerini takip ve kontrol eder, hesap dönemi sonunda gelir-gider cetveli
ve bilançoların düzenlenerek ilgili idareye gönderilmesini ve ilanını sağlar.

i) Mütevelli heyetin kabul ettiği yıllık bütçeyi uygular.

j) Mütevelli heyet toplantıları ile ilgili hazırlık işlemlerini yerine getirir.

k) Mütevelli heyet toplantılarında, döneme ait vakıf faaliyet raporunu ibraya sunar.

l) İlgili mevzuat ile vakr senedi ve vakıf iç mevzuatının gerektirciği diğer görevleri yapar.

VAKFIN TEMSİLİ:

Madde 13- Vakfı yönelim kurulu temsil eder. Yönetim kurulu bu temsil yetkisini yönetim ku­
rulu başkanı ve başkan yardımcısına devredebilir. Yönetim kurulu, genel veya belli hal ve konu­
larda, belirteceği esaslar dahilinde kendi üyelerinden bir veya birkaçını, yetkili memur ve memur­
| 202 Hıkuk Davaları
larından herhangi bir veya birkaçını, temsilci veya temsilciliklerin, herhangi bir sözleşmeyi ak­
detmeye, mukavele, hukuki belge veya senedi vakıf nam ve hesabına tanzim ve devretmeye de
yetkili kılabilir.

DENETİM KURULU:

Madde 14- Denetim kurulu mütevelli heyet adına vakfın faaliyet ve hesaplarını denetlemek
için kurulmuş bir organdır. Denetim kurulu, mütevelli heyetçe kendi içinden veya çoğunluk oluş­
turmamak üzere dışarıdan iki yıl için seçilecek (3 ila 5 arasında satit bir sayı yazılacaktır.)... kişi­
den oluşur. Ayrıca () yedek üye seçilir. Herhangi bir sebeple ayrı an asıl üye yerine yedek üye
göreve çağrılır.

Denetim kurulu, incelemelerini tüm defter, kayıt ve belgeler üzerinde yapar, hesap dönemi
itibari ile düzenlenecek rapor, mütevelli heyet toplantısından en az 15 (on beş) gün önce müte­
velli heyete gönderilmek üzere yönetim kuruluna verilir. (Parantez içindeki kısımlar doldurula­
caktır.)

HUZUR HAKKI:

Madde 15- Kamu görevlileri dışındaki yönetim ve denetim kurulu üyelerine huzur hakkı veya
ücret verilip verilmeyeceğini, verilecekse bunun miktarını mütevelli heyet belirler.

(Üyeler arasında kamu görevlisi bulunması halinde 5072 sayılı Dernek ve Vakıfların Kamu Ku­
rum ve Kuruluşları ile ilişki erine Dair Kanunun 2'nci maddesinin (e) fıkrası gereğince huzur hakkı
ödenmeyecektir)

VAKFIN GELİRLERİ:

Madde 16- Vakfın gelirleri aşağıda gösterilmiştir.

a) Vakfın amacına uygun her türlü şartlı, şartsız bağışlar ile yardımlar.

b) Vakıf faaliyetlerinden elde edilecek muhtelif gelirler.

c) İktisadi işletmeler, iştirakler ve ortaklıklardan sağlanacak gelirler.

d) Vakıf menkul ve gayrimenkulleri ile diğer varlık ve haklarınır değerlendirilmesi ile sağlana­
cak gelirler.

VAKIF GELİRİNİN TAHSİS VE SARF EDİLECEĞİ YERLER:

Madde 17- Vakfın yıllık brüt gelirlerinin en az üçte ikisi vakfın amaçlarına, kalanı yönetim ve
idame giderleri ile ihtiyata ve vakıf malvarlığını artırıcı yatırımlara tahsis ve sarf olunur.

RESMİ SENET DEĞİŞİKLİĞİ:

Madde 18- Vakıf senedinde yapılacak değişiklikler yönetim kurulunun veya mütevelli heyet
üyelerinin en az beşte birinin (1/5) yazılı teklifi ile, mütevelli heyet üye tamsayısının en az üçte
ikisinin (2/3) onayı ve mahkeme tarafından verilecek karar ile yapılır.

VAKFIN SONA ERMESİ:

Madde 19- Vakfın herhangi bir sebeple sona ermesi halinde borçların tasfiyesinden arta ka­
lan mal ve hakları.............. 'na (boşluk kısmına vakfın malvarlığınn devredileceği konusuna en
yakın olan bir başka vakıf ya da kuruluşun ismi yazılacaktır.) devredilir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 203 |
Vakfın sona ermesi ancak yönetim kurulunun veya mütevelli heyet üye tamsayısının en az
yarısından bir fazlasının yazılı teklifi ve mütevelli heyet üye tamsayısının üçte ikisinin (2/3) onayı
ve mahkeme tarafından verilecek karar ile mümkündür.

VAKIF KURUCULARI:

Madde 20- Vakıf kuruculannın adı, soyadı aşağıda gösterilmiştir.

1-..........
2-.....................

GEÇİCİ HÜKÜMLER:

Geçici Madde 1- Vakfın ilk geçici yönetim kurulu, aşağıda adları yazılı üyelerden oluşmuştur.

1-....
2-..........

Geçici yönetim kurulu, vakfın tescil tarihinden itibaren en geç bir ay içerisinde mütevelli he­
yeti toplantıya çağırmakla yükümlü olup, bu süre içinde senette belirtilen görev ve yetkililerine
haizdir.

Geçici Madde 2- Vakfın tescili için gerekli tüm işlemleri yapmak üzere................ yetkili kılın­
mıştır.
| 204 Hukuk Davaları

Vakıf Seredi Örneği (Dar amaçlı vakıflar için)1”

...VAKFI SENEDİ

VAKIF:

Madde 1- Vakfın adı................. Vakfı'dır.

İşbu resmi senette sadece vakıf denilecektir.

{vakfın adı amaçları ile uyumlu olmalıdır. Her hangi bir kamu kjrum veya kuruluşunun ismini
alamazlar)

VAKFIN MERKEZİ:

Madde 2- Vakfın merkezi........İli,........ ilçesinde olup, adresi....................' dir. İlgili mevzuat çer­
çevesinde vakıf yönetim kurulu kararı ile yurt içinde veya dışında şube ve temsilcilikler açılabilir.

VAKFIN GAYESİ:

Madde 3- {Gaye Türk Medeni Kanununun 101. maddesinin son fıkrasına aykırı olmamalı,
açık, somut olmalı ve süreklilik arz etmelidir.)

VAKFIN FAALİYETLERİ:

Madde 4- (Vakfın amacını gerçekleştirmek için yapacağı faaliyetler yazılır. Faaliyetler amaç ile
uyumlu olmalıdır)

VAKFIN GAYESİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN YAPABİLECEĞİ İŞ VE İŞLEMLER:

Madde 5- Vakıf gayesine ulaşmak için taşınır ve taşınmaz malla'a bağış, vasiyet, satın alma ve
kiralama suretiyle sahip olmaya ve kullanmaya, vakıflara ilişkin yas3 hükümleri uyarınca sahip ol-
duklannı satmaya, devir ve ferağ etmeye, gelirlerini almaya ve harcamaya, vakıf malvarlığına giren
bir ya da birden çok taşınmaz mal veya gelirlerini bir ya da bir çok kez yatırımda kullanmaya, vakıf
amaç ve hizmet konularına aykırı olmamak koşulu ile yapılacak bağış ve vasiyet, satın alma ve diğer
yollarla mal ettiği taşınır ve taşınmaz malları ve paralan yönetim ve tasarrufa, menkul değerleri
almaya ve vakfın amacı doğrultusunda bunları değerlendirip satmaya, vakfın amaçlarına benzer
çalışmalarda bulunan yurtiçi ve yurt dışındaki vakıflar, gerçek ve tüzel kişiler ile işbirliği yapmaya,
kamu kurum ve kuruluşlar dışındakilerden yardım almaya, bu yardımı sağlamak için anlaşmalar
yapmaya, taşınmaz malların irtifak, intifa, sükna, üst, rehin, ipotek gibi mülkiyetten gayri ayni hakla­
rını kabule, bu hakları kullaımaya, olan ya da olacak gelirleri ile kuracağı sözleşmeler için taşınır ve
taşınmaz malların rehin ve ipoteği dahil her türlü güvenceleri almaya, geçerli banka kefaletlerini
kabule, vakfın amaç ve hizmet konularını gerçekleştirmek için gerektiğinde ödünç almaya, kefalet,
rehin, ipotek ve diğer güvenceleri vermeye, vakfın amaç ve hizmet konularına uygun olarak yürütü­
len ve yürütülecek projelerden ve her türlü çalışmalardan gelir elde etmeye ve vakfa gelir sağlamak
amacı ile olağan işletme ilkelerine gere çalışacak iktisadi işletmeler, şirketler kurmaya, kurulu olan­
lara iştirake, bunları doğrudan işletmeye yada denetimi altında bir işletmeciye işlettirmeye, vakfın

:ss
T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün VAVw.vgm.gov.tr adresinden alınmıştır. Erişim tarihi
08.12.2015
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 205 [|
amaç ve hizmet konularından birinin yada tümünün gerçekleştirilmesi için yararlı ve gerekli görülen
girişim, tasarruf, mal edinme, inşaat ve benzeri sözleşmeleri yapmaya Türk Medeni Kanununun 48.
Maddesinde belirtildiği üzere izinli ve yetkilidir.

Vakıf bu yetki ve gelirlerini Türk Medeni Kanunu ile yasaklanan maksatlarla kullanamaz.

VAKFIN KURULUŞ MALVARLIĞI:

Madde 6- Vakfın kuruluş malvarlığı kurucular tarafından vakfa tahsis edilmiş olan...... 'dır.

{Nakit ya da yeterli bir miktarı nakit olmak kaydıyla nakdi değeri olan menkul ya da gayri­
menkul olabilir. Nakit ise oaranın vakıf adına bankaya bloke edilerek dekontunun mahkemeye
ibrazı, gayrimenkul ise tapu bilgilerinin senette belirtilmesi gereklidir.)

Kuruluş malvarlığı, vakfın kurulmasını müteakip, malvarlığına yapılacak ilavelerle arttırılabilir.

VAKFIN ORGANLARI:

Madde 7- Vakıf {.) kişilk bir yönetim kurulu tarafından yönetilecektir.

Yönetim kurulu üyeleri, kendilerinden sonra görev yapmak üzere yerlerini almasını istedikleri
üç kişinin adını önceden oelirleyerek yazılı olarak yönetim kuruluna verirler. Yönetim kurulu
üyeliği listedeki sıraya göre ilk sıradan başlamak üzere adaylara tek if edilir.

Yönetim kurulu üyelerinin aday bırakmamaları, adaylardan hiçbirinin görevi kabul etmemele­
ri veya vakıf yöneticiliğinden uzaklaştırmaları halinde boşalan yönetim kurulu üyeliğine seçim,
kalan yönetim kurulu üyelerinin ortak karan ile yapılır.

VAKIF BAŞKANI VE YARDIMCISI:

Madde 8- Yönetim kurulu ilk toplantısında kendi üyeleri arasından bir başkan ve bir başkan
yardımcısı seçer. Başkan yerdımcısı başkanın yokluğunda onun yetkilerini kullanır.

YÖNETİM KURULUNUN TOPLANTI VE KARAR İLKELERİ:

Madde 9- Yönetim kurulu ayda en az bir kere vakıf başkanı veya iki üyenin çağrısı ile çoğun­
lukla toplanır. Kararlar çoğunlukla alınır. Oyların eşitliği halinde başkanın oyu iki oy sayılır. Üst
üste üç toplantıya katılmayan üye istifa etmiş kabul edilir. Toplantıya katılamayacak üye bir
başka üyeye vekalet verebilir.

YÖNETİM KURULUNUN GÖREV, YETKİ VE SORUMLULUKLARI:

Madde 10- Yönetim kırulu, vakfın idare, temsil ve icra organıdr.

Bu sıfatla yönetim kurdu:

a) Vakıf gayesi doğrultusunda her türlü kararı alır ve uygular.

b) Vakıf faaliyetlerinin düzenli ve verimli olarak yürütülmesini sağlar. Bu bağlamda gerekli iç


mevzuatı hazırlar.

c) Vakıf malvarlığının değerlendirilmesi ve yeni mali kaynaklara kavuşturulması hususunda


gereken çalışmaları yapar.

d) Vakıf tüzel kişiliği adına, bütün gerçek ve tüzel kişilerle hukuki, mali ve sair konularda ge­
rekli girişimlerde bulunur ve işlemler yapar.
| 206 Hukuk Davaları
e) Görev, yetki ve sorumluluklari açıkça önceden belirlenmek kaydıyla vakfa müdür atar, vakıf
genel sekreterliği veya benzeri yardımcı birimler oluşturabilir, gerektiğinde görevlerine son verir.

f) Vakıfta istihdam edilecek personeli belirler, atamasını yapar, ücretlerini tayin eder, gerek­
tiğinde işlerine son verir.

g) İlgili mevzuat hükümleri çerçevesinde, yurtiçinde ve yurtdışında şube ve temsilcilik açılma­


sına ve kapatılmasına karar verir, bu hususta gereken işlemleri yapar.

h) Vakfın muhasebe işlerini takip ve kontrol eder, hesap dönemi sonunda gelir-gider cetveli
ve bilançoların düzenlenerek ilgili idareye gönderilmesini ve ilanını sağlar.

i) Gerekli defterleri tutar, yıllık bütçeyi uygular.

j) Gerektiğinde vakıf senedinde ilave ve değişiklikler yapar.

k) İlgili mevzuat ile vakıf senedi ve vakıf iç mevzuatının gerektirdiği diğer görevleri yapar.

VEKİL TAYİNİ:

Madde 11- Yönetim kurulu, genel veya belli hal ve konularda, belirteceği esaslar dahilinde
kendi üyelerinden bir veya birkaçını, yetkili memur ve memurlarından herhangi bir veya birkaçı­
nı, görevlendirebilir, temsilci veya vekil tayin edebilir.

DENETİM:

Madde 12- Vakıf, Vakıflar Genel Müdürlüğünce denetlenir.

HUZUR HAKKI:

Madde 13- (Kamu görevlileri dışındaki yönetim kurulu üyelerire huzur hakkı veya ücret veri­
lip verilmeyeceği, verilecekse bunun miktarı yazılır. Üyeler arasında kamu görevlisi bulunması
halinde 5072 sayılı Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanunun
2. maddesinin (e) fıkrası gereğince huzur hakkı ödenmeyecektir)

VAKFIN GELİRLERİ:

Madde 14- Vakfın gelirleri aşağıda gösterilmiştir.

a) Vakfın amacına uygun her türlü şartlı, şartsız bağışlar ile yardımlar.

b) Vakıf faaliyetlerinden elde edilecek muhtelif gelirler.

c) İktisadi işletmeler, iştirakler ve ortaklıklardan sağlanacak geli'ler.

d) Vakıf menkul ve gayrimenkulleri ile diğer varlık ve haklarının değerlendirilmesi ile sağlana­
cak gelirler.

VAKIF GELİRİNİN TAHSİS VE SARF EDİLECEĞİ YERLER:

Madde 15- Vakfın yıllık brüt gelirlerinin en az üçte ikisi vakfın amaçlarına, kalanı yönetim ve
idame giderleri ile ihtiyata ve vakıf malvarlığını artırıcı yatırımlara tahsis ve sarf olunur.

RESMİ SENET DEĞİŞİKLİĞİ:

Madde 16- Vakıf senedinde yapılacak değişiklikler yönetim kurjlunun oy birliği ile alacağı ka­
rar ve mahkeme tarafından verilecek karar ile yapılır.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 207 |
VAKFIN SONA ERMESİ:

Madde 17- Vakfın herhangi bir sebeple sona ermesi halinde borçların tasfiyesinden arta ka­
lan mal ve hakları.........'na (boşluk kısmına vakfın malvarlığının devredileceği konusuna en yakın
olan bir başka vakıf ya da kuruluşun ismi yazılacaktır.) devredilir.

Vakfın sona ermesi, yönetim kurulunun oybirliğiyle alacağı karar ve mahkeme tarafından ve­
rilecek karar ile mümkündür.

VAKIF KURUCULARI:

Madde 18- Vakıf kuruculannın adı, soyadı, aşağıda gösterilmişte.

2-.....................

Geçici Madde 1- Vakfn tescili için gerekli tüm işlemleri yapmak üzere.................. yetkili kılın­
mıştır.
3. BÖLÜM
EŞYA HUKUKUNA İLİŞKİN DAVALAR

Av. Ali Rıza İLGEZDh

Furkan OLGAÇ'=
Av. Hayal TERECİ-

l. Mecra Hakkı Davaları'

A. Giriş ve İlgili Mevzuat

Mecra Hakkı davalarında görev, yetki ve taraflar hususlarına değinmeden


önce mecra irtifakının ne olduğu hususuna değinmekte fayda vardır.

Mecralar, bir arazinin altından veya üstünden geçen her şeyin ve arazideki
yapıların o arazinin mütemmim cüzü ve bu sıfatla da mülkiyetlerinin arazi sahi­
bine ait olması şeklindeki genel hukuk kuralının istisnalarından biri olup, kuvvet
ve maddelerin taşınması ve dağıtımına yarayan teknik yapılardır.

01 Ocak 2002 tar hinde yürürlüğe giren Medeni Kanunun 727 ve 744., Eski
Medeni Kanunun (EMK) 653 ve 668. maddelerinde düzenlenen mecralar; elekt­
rik, su ve gaz gibi akıcı maddelerin iletilmesini sağlamak üzere arazinin üstün­
den veya altından geç rilen teknik tesisatı ifade etmektedir.
Türk Medeni Kanunu: m.2, m.23, m.342, m.403, m.625, m.640, m.716, m.726,
m. 727, m.743, m.744, m.745, m.746, m.779, m.785, m.791, m.838, m.869, m.999,
m.1025

Hukuk Muhakemeleri Kanunu: m. 12


Harçlar Kanunu: 1 Sayılı ve 4 sayılı Tarife
Kamulaştırma Kanunu: m.l, m.4, m.7, m.8, m.10, m.11, m.18, m.30

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevlen Hakkında Kanun: m.38


Köy İçme Suları Hakkında Kanunu: m. 12
Petrol Piyasası Kanunu: m.11

Avukat | İstanbul Barosu laliriza_ilgezdi@hotmail.com)


" Balıkesir Hâkimi (furkanolgac@hotmail.com)
s Çevre ve Şehircilik Bak. Huk. Müşaviri (hayal.tereci@cbs.gov.tr)
Bu kısım Av. Hayal Tereci -.arafından hazırlanmıştır.
| 210 Hıkuk Davaları
B. Görev

Asliye Hukuk Mahkemesidir.

Mecra hakkı istemine dayanılarak açılacak davalar önceki HUMK hükümle­


rine göre; davaya konj isteğin para ile ölçülmesi mümkün olduğunda bu hakkın
belirlenen değerine göre sulh veya asliye hukuk mahkemelerinden birinde
açılmaktaydı.

Ancak 12/1/2011 tarihinde yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu­


na (HMK) göre; mecra hakkı istemine dayanılarak açılacak davalarda HMK'nın
2. Maddesinde; Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı
haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkemenin,
aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesi olduğu ayrıca
diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asi ye hukuk mahkemesinin
diğer dava ve işler bakımından da görevli olduğu belirtilmektedir.

Bu nedenle mecra hakkı istemine dayanılarak açılacak davalarda görevli


mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir.

Uyarı Kadastro mahkemelerinin görevleri, kuruluşlarına dayanak olan özel kanun­


larla sınırlandırıldığından, zorunlu mecra hakkı davalarına Kadastro Mahke­
melerinde bakılması mümkün değildir.1

Ek Bilgi • Terditli davalarda mahkeme ilk önce asıl talep hususunda inceleme yapar,
bunu yerinde bulursa yardımcı (terditli) talebin incelenmesine gerek kal­

© maz. Asıl talep yerinde görülmezse, o zaman ya’dımcı (terditli) talebin ince­
lenmesine geçilir.

• Mecra nakkının davacı kişiler değil onların naliki oldukları taşınmazlar


lehine tesisi gerekir. Mahkemenin lehine mecra hakkı tanınan taşınmazlar
yerine onların maliki olan davacılar adına mecra hakkı tesisi usul ve kanuna
aykırıdır.

• Davacı stemi aşılarak talep edilen miktardan daha geniş mecra tesisine
karar verilemez.

• Yargılama sırasında ileri sürülmeyen nedenler temyiz incelemesinde ileri


sürülemez.

Y. S. HD. 1S.5.1961 T, 1961/51S3-4791 sy. Karan *... MK'nın 658. Maddesinin uygulanması topulama
mahkemelerinin görevleri dışındadır....." IDoğrusöz: s. 204)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 211J

Kararlar Mecra hakkı, leh ve aleyhin tesis edildiği taşınmazlara bağlı bir hak oldu­
ğundan bu yerlerin malikleri adına kurulamaz. Lehine mecra kurulan ta­
şınmazlar arasında da bağlantı sağlanması gerekir.

Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine, davalılar vekili tarafından dava­


cılar alemine 26.3.1990-13.4.199 gününde veri en dilekçe ile mecra hakkı
tesisi, karşılık dava olarak elatmanın önlenmesi istenmesi üzerine yapılan
duruşma sonunda; mecra hakkı tesisi talebinin kabulüne karşı davanın reddi­
ne dair verilen 6.6.1991 günlü hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı ve karşı
davacı vekili tarafından istenilmekle sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıt­
lar incelenerek gereği düşünüldü.

Yapılan soruşturmaya, toplanan delillere ve kararın dayandığı gerekçelere göre


davalıların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde değildir.

Davacılar ait parseller arasında da aynı şekilde mecra hakkının maddesinin


temini yönünden bağlantı sağlanması icap ederken sadece davalı parselinin
bir kesim nde mecra hakkı tesisiyle iktifa olunması doğru değildir.

Sonuç: Davacıların temyiz itirazlarının yukarıda İve 2 bentlerde yazılı sebep­


lerden dolayı kabulüyle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde
yatırana iadesine, 9.3.1992 gününde oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD.,
9.3.1992 T., E. 1991/9284-K. 1992/2994)

Terditli davalarda ilk önce asıl talep hususunda nceleme yapılması gerekir.
Kurulacak hükmün HUMK'un 388. maddesindeki unsurları içermesi gerekir.

Davacı, 17 parsel sayılı taşınmazı üzerinde bulunan evin davalı adına kayıtlı
bulunan 16 parsel sayılı taşınmaza taşan saçak kısmına ait davalı tapu kaydının
iptali ile 17 parsel sayılı taşınmaza katılmak suretiye tescilini; bu isteğinin yerin­
de görülmemesi halinde Medeni Kanunun 744. maddesi gereğince bu kesimden
17 parsel sayılı taşınmazı yararına mecra hakkı kurulmasını istemiştir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; nükmü, davalı vekili temyiz


etmiştir.

HUMK'un 388/3. maddesinde, mahkeme kararlarnin iddia ve savunma özeti,


anlaştıkları ve anlaşamadıklan hususlar, ihtilaflı konular hakkında toplanan deliller,
delillerin iartışması, red ve üstün tutma sebepleri sabit görülen vakıalarda bunlar­
dan çıkarı an sonuç ve hukuki sebepleri kapsayacağı öngörülmüştür.

Yerel mahkemece, davacının terditli taleplerinden hangisinin kabul edildiği


HUMK'ur 388/3. maddesine uygun şekilde gerekçeleri ile açıklanmadan yazılı
şekilde davanın kabulü usul ve yasaya aykın olup hükmün bu nedenle bozul­
ması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda yazılı nedenlerle; davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü


ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde yatı­
rana idesine, 9.3.2004 gününde oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD, 93.2004
T., E. 2003/9153/K. 2004/1676)
Hukuk Davaları

Davacı istemi aşılarak talep edilen miktardan daha geniş mecra tesisine
karar verilemez.

Davacı B. G. tarafından, davalı H. O. ve arkadaşları aleyhine 27.2.1990 günün­


de verileı dilekçe ile mecra ve geçit hakkı tesisi istenmesi üzerine yapılan
duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 19.6.1990 günlü hükmün
Yargıta/ca incelenme davalı H. Ö. tarafından istenilmekle süresinde olduğu
anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içeri­
sindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.

Davacı 231 sayılı parsel lehine 234 ve 725 sayılı parsellerden 1 metre genişli­
ğinde mecra hakkı istemiş yerel mahkeme davayı kabul etmiştir. Ancak; dava­
cının 1 metre genişliğindeki isteğine karşılık mahkemece genişliğin üç metre
olarak kabulü ve ayrıca mecra dışında geçit hakkı tanınması, isteğin aşılmış
olması nedeniyle doğru görülmektir. Mecra dışında yol isteği olmadığına ve 1
metre genişlik istenildiğine göre bu hususlar nazsra alınarak hüküm kurulma­
sı gerekircen istek dışında karar verilmesi usul ve /asaya aykındır,

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulüyle


hükmün BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatırana
iadesine, 29.4.1991 günü oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD, 29.4.1991 T., E.
1990/7377-K. 1991/4126}

Yargılama sırasında ileri sürülmeyen nedenlere temyiz incelemesinde


dayanılamaz. Mahkemece uygun görülen seçenek davacı tarafından İsten­
mez ve bu beyanda ısrar edipte dava reddedilmelidir.

Davacı, mecra hakkı isteminde bulunmuş, yerel mahkemece verilen kısmen


kabul kısmen redde ilişkin ilk karar davalının temyizi üzerine bozulmuş. Bu
kerre yerel mahkemece bozma çerçevesinde inceleme yapılarak hadim ta­
şınmazın kenarından mecra hakkı tanınmasına ilişkin hüküm kurulmuştur.

Bu kararı davalı temyiz etmemiş davacı temyize getirerek ekonomik olmayan


bir mecra hakkına hükmedildiğini ileri sürmüştür.

Böylece davacı yargılama evresinde karşı çıkmadığı hükme temyiz yolu ile
karşı koymaktadır, bu nedenle yerel mahkemece gerçek irade ve isteminin ne
olduğunun saptanması ve hükmedilen yeri istemediğini açıkça bildirmesi
halinde cavanın reddine karar vermek üzere hükmün bozulması gerekli gö­
rülmüştü-.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının bu bakım­


dan kabulü ile hükmün sırf bu nedenle BOZULMASINA, peşin alman temyiz
harcının istek halinde yatırana iadesine 5.10.1998 tarihinde oybirliği ile karar
verildi. (Y. 14. HD., 5.10.1998 T., E. 1998/6946-K. 1998/6886)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar ZİLİ

Fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi kapsamında davalının da kabulünü


içeren seçeneğin daha uygun olup olmadığı diğer alternatiflerle birlikte
incelenmelidir.

Dava, Medeni Kanunun 668. maddesi uyarınca mecra hakkı kurulması isteği­
ne ilişkindir. Davacı, 51 parsel sayılı taşınmazınır sulanabilmesi için davalılar
adına kayıtlı 52 ve 23 parsel sayılı taşınmazlar aleyhine mecra hakkı kurulma­
sını istemiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm aleyhine
mecra hakkı kurulan 23 parsel ayılı taşınmaz mali<i tarafından temyiz edilmiş­
tir.

Somut olayda davacı, davalıya ait 23 parsel sayılı taşınmazın güney sınırında
bulunan rmaktan yararlanmak amacıyla su yok geçit hakkı kurulması iste­
minde bulunmuş olup, mahallinde yapılan inceleme ve uzman bilirkişi raporu
ile davacıya ait 51 parsel sayılı taşınmazın, 23 no.lu parselden geçecek iki ayrı
alternatif su yolu ile sulanabileceği saptanmıştır.

Mahkemece en uygun ve en ekonomik alternatif olduğu gerekçesi ile, 54.320


TL bedel karşılığında (C) bendi alternatifi olarak belirtilen kısımdan su yolu
geçit ha kurulmasına karar verilmiştir.

Ancak Medeni Kanunun 668. maddesi uyannca mecra hakkının kurulmasına


ilkin davclarda ivaz olarak belirlenen bedelin peşin olarak yatırılması gereği­
nin yeri getirilmeksizin ve fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi kapsamında
davalının da kabul nü içeren (B) bendi alternatifinin daha uygun olup olmadığı
tartışılmaksan hüküm kurulması doğru görülmemiş ve hüküm bozmayı ge­
rektirmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalınır temyiz itirazlarının kabulü


hükmün BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatırana
verilmesine 20.11.2001 gününde oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD.,
20.11.2001 E. 2001/7697-K. 2001/5334)

Davalının kabulü doğrultusunda hüküm kurulması gerekir.

Keşifte davalı, 8.1.1996 tarihli dilekçe ile davalı vekilleri taşınmazın altından
boru geçirilmesini kabul ettiklerini bildirmişlerdir. Mahkeme; bu kabule rağ­
men mas olacağı gerekçesi ile bu seçeneği kabul etmeyerek arz üzerinden
mecra tesisine karar vermiştir.

Davanın bu kabul çerçevesinde sonuçlandırılmasna karar vermek gerekirken


yasal olmayan gerekçe ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru gö­
rülmemiştir.

Sonuç: Yukarıda yazılı nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BO-
ZULMASIMA, istek halinde peşin yatırılan temyi2 harcının yatırana iadesine,
27.9.1996 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD., 27.9.1996 T., E.
1996/49^1-K. 1996/5764)
I 214 Hikuk Davalan

Mecra irtifak kurulan taşınmazın motopomp sistemiyle başka taşınmazdan


sulanamayacağı konusunda tüm alternatifler belirlenmeli ve tesis edilecek
mecranın derinliği ile genişliğinin birbiri ile orantılı olmasına dikkat edil­
melidir.

Davacı, 9 736 ve 737 parsel sayılı taşınmazlar yararına I parsel sayılı taşınmaz
üzerinde mecra irtifakı kurulması isteğinde bulunmuştur.

Davalılar vekili, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davacıya ait 737 parsel yararın I pa'sel sayılı taşınmaz üzerinde
mecra irtfakı kurulmasına karar verilmiştir.

Hükmü, cavalılar vekili temyiz etmiştir.

Somut olayda; davacı, kullanımında bulunan 736, 737 ve 9 parsel sayılı taşın­
mazların tarım arazisi olduğunu, bu taşınmazlarır sulama ihtiyacının davalıla­
rın murisinin izni doğrultusunda davalı parselden geçirilen su borulannın
yardımıyla sağlandığını belirterek, boruların bulunduğu kısımdan mecra irtifa­
kı kurulması isteğinde bulunmuştur. Mahkemece, taşınmaz başında yapılan
keşif ve düzenlenen bilirkişi raporları doğrultusunda, davacıya ait 737 parsel
sayılı taşınmaz yararına davalılara ait 1 parsel sayılı taşınmaz üzerinde
16.10.2001 tarihli bilirkişi raporunda belirtildiği şekilde ve 1.50 metre derinli­
ğinde 5 metre genişliğinde mecra irtifakı kurulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece, yukarıda belirtilen ilkiler doğrultusunda, yaranna mecra irtifakı


kurulan taşınmazın başka yerden veya motopompla sulama olanağının bulu­
nup bulunmadığı araştırılmadan, tüm alternatifler değerlendirilmeden hüküm
kurulması ve kullanılan sulama borularının genişliği ile orantılı olmayacak
şekilde 5 metre genişliğinde mecra irtifakı kurulmasına karar verilmiş olması
doğru görülmemiş ve hüküm bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalılar vekilinin temyiz itirazlarının


kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının yatırana geri
verilmesine 10.5.2002 gününde oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD.,
10.5.2002 T., E. 2002/3152-K. 2002/3661)

G Yetki

1) Taşınmaz özemdeki ayni hakka ilişkin veya ayni hak sahipliğinde deği­
şikliğe yol açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına
ilişkin davalarda, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir.

2) İrtifak haklarına ilişkin davalar, üzerinde irtifak nakkı kurulan taşınmazın


bulunduğu yer mahkemesinde açılır.

3) Bu davalar, birden fazla taşınmaza ilişkinse, taşınmazlardan birinin bu­


lunduğu yerde, diğerleri hakkında da, dava açılabilir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 215 |
Mahkemelerin yetkileri Anayasanın 142. maddesi uyarınca kanunla düzen­
lenir. HMK'nın 12. Maddesi "(1) Taşınmaz üzerindek ayni hakka ilişkin veya
ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliği­
ne yahut alıkoyma hakkına ilişkin davalarda, taşınmazın bulunduğu yer mah­
kemesi kesin yetkilidir.

(2) İrtifak haklarına ilişkin davalar, üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın
bulunduğu yer mahkemesinde açılır.

(3) Bu davalar, birden fazla taşınmaza ilişkinse, taşınmazlardan birinin bu­


lunduğu yerde, diğerleri hakkında da açılabilir/'şeklindeki hükmü ile taşınmaz­
ların aynına ilişkin davalar için yetki kuralını getirmiştir.

Taşınmazın aynına, yani taşınmaz üzerindeki ayni bir hakka dayanan dava­
lar ile irtifak haklarına ilişkin davalar bu madde kapsamına girer. MK.779 vd.
(EMK. 703 vd.) maddelerinde düzenlenen ayni irtifak haklarına ilişkin davalar­
da, davacı davasını yalnız yükümlü taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde
açabilir.1

Bu hükme göre, taşınmazların aynına ilişkin davalar için getirilen taşınma­


zın bulunduğu yer mahkemesinin yetkili olduğu hususundaki kural, bir kesin
yetkidir. Kesin yetki kamu düzenine ilişkindir. Hakkında kesin yetki hükmü bu­
lunan bir dava, yalnız kesin yetkili mahkemede açılabilir. Taraflar yetki
sözleşmesiyle, kesin yetkili mahkemenin yetkisinin kaldıramayacakları gibi,
kesin yetkili mahkemenin yanında başka bir mahkemenin de yetkili olduğunu
kararlaştırmazlar.

Uyan Kesin yetki itirazı ilk itirazlardan değildir. Her zaman yapılabilir, mahkeme
yetkisizliği, yani başka bir mahkemenin yetkili olduğunu yargılamanın her
aşamasırda kendiliğinden gözetir. Kesin yetki dava şartıdır?

Mecra irtifakı davalarında yetki, HMK'nın 12. maddesine göre tespit edilir.
Anılan hükmün 2. fıkrasında, irtifak haklarına ilişkin davalarda üzerinde irtifak
hakkı tesis edilmiş bulunan taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin yetkili
olduğu belirtilmiştir. Bu durumda zorunlu mecra hakkı tesisi ya da rızai mecra
irtifakı ile ilgili davalarda, yükümlü taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi yetkili
olduğundan davanın, bu taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılması

Kuru: C. I, s. 328, 336.


Kuru: C. I, s. 350, 337.
I 216 Hikuk Davalan
gerekir. Eğer üzerinde mecra irtifakı kurulması istener taşınmazların sayısı bir­
den fazla ise, bunlardan birinin bulunduğu yer mahkemesinde dava açılır (HMK
m.l2/lll).’ Kişiye bağlı kurulacak mecra irtifaklarında da yükümlü taşınmazın
bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir.

Uyarı Burada ki yetki kamu düzenine ilişkin olup, kesin yetki olduğundan yukarıda
izah edilen hususlar bu tür davalar içinde geçerlidir. İdari kuruluşta dava açıl­
dıktan scnra bir değişiklik yapılır ya da o taşınmazın bulunduğu yerde mahke­
me kurulursa, dava dosyası doğrudan doğruya o yer mahkemesine gönderilir.

Karar İrtifak haklarına ilişkin davalarda yükümlü taşınmazın bulunduğu yer mah­
kemesi yetkili olup bu yetki kesindir.

Davacı, tapuda adına kayıtlı olan 583 parsel sayıl taşınmazı lehine davalılara
ait taşınmaz üzerinde bulunan su, elektrik ve kanalizasyon şebekesinden
yararlanmasına karar verilmesini istemiştir.

Davalı, teşınmazlann kooperatif adına tapuda kayıtlı olduğunu, kooperatifin


merkezinin de Ankara’da bulunduğunu ileri sürerekyetki itirazında bulunmuştur.

Mahkemece, davalı kooperatif merkezinin Ankara'da olduğu gerekçesiyle


yetkisizlik kararı verilmiştir.

Hükmü, cavalı temyize getirmiştir.

Dava, irtrak hakkı kurulması isteğine ilişkindir. HUMK'un 13. maddesi uyarın­
ca, gayrirıenkule ilişkin davalar, gayrimenkulün bulunduğu yer mahkemesin­
de açılır. Anılan maddenin II. fıkrasının 2. cümlesinde de irtifak haklarına
ilişkin davaların, üzerinde irtifak hakkı bulunan taşınmazın bulunduğu yer
mahkemesinde görüleceği düzenlenmiştir.

Sonuç: Yukarıda yazılı nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün


BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer yönlerin incelenmesine yer ol­
madığına. peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatırana geri verilmesine,
28.2.2000 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD., 28.2.2000 T., E.
2000/S62-K. 2000/1263)

D. Davacı - Davalı

Mecra irtifakı tesisine ilişkin davalarda leh ve aleyhine mecra tesis edilecek
tüm taşınmaz maliklerinin davada davacı ve davalı olarak bulunması gereklidir.

Aleyhine mecra irtifakı tesisi istenen taşınmazlarda malik olmayan kişi hak­
kında dava açılamaz.

Y. 14. HD. 28.2.2000 T, 2030/862-12S3 sy. karan.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Kararlar Aleyhine mecra tesis edilecek taşınmaz malikleri hakkında usulüne uygun
dava açılmış olmalı, karayolu üzerinden geçen elektrik hattının yol üzerin­
de bulunmasının sakıncası olup olmadığı, Karayolları Genel Müdürlüğünden
sorulmalıdır.

Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 26.8.1986 gününde verilen dilekçe


ile elektrik hattı için irtifak hakkı kurulması istenmesi üzerine yapılan duruş­
ma sonunda; davanın kabulün dair verilen 15.12.1987 günlü hükmün Yargı­
tay’ca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan
temyiz dlekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki
bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

Dava, davacılara ait 1508 parsel sayılı taşınmaza elektrik hattı çekilebilmesi
için davaıya ait 179 sayılı parselde mecra hakkı kurulması isteğine ilişkindir.
Sadece 179 sayılı parsel için bu hakkın kurulması yeterli olmayıp dava dışı ve
maliki Ferit Ovat olduğu anlaşılan 178 sayılı parseli de kat ettiğine göre ilgili
tüm taşınmaz malikleri aleyhine açılmış bir dava bulunmadığı gözetilmemiştir.

Öte yandan Türkiye Elektrik Kurumu ile İzmir-Arkara karayolu üzerinden de


geçtiğinden istek doğrultusunda mecra hakkı kurulmasından sakınca olup ol-
madığınır nedenleri de sorulmak suretiyle Karayolları Genel Müdürlüğünden
sorulup belirlenmesi ve tümünün sonucuna göre b r karar verilmesi gerekir.

Belirtilen hususlar gözetilmeksizin yazılı biçimde davanın kabulü doğru değildir.

Sonuç: Temyiz itirazlarının yukarıda gösterilen nedenlerle kabulü ile hükmün


BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine, 3.4.1989 gününde
oybirliği i e karar verildi. (Y. 14. HD., 3.4.1989 T., E. 1988/50-K. 1989/3376)

Mecra tesisine ilişkin davaların tapu malikleri tarafından açılması gerekir.


Ortaklarının yararlanması amacıyla taşınmaz maliki olmayan kooperatifin
tek başına açma hakkı yoktur.

Dava, Medeni Kanunun 668. maddesine göre davalılara ait taşınmazdan


suyolu geçirilmesi isteğine ilişkindir. Bu kabil devalarda kural olarak mecra
hakkının eh ve aleyhine kurulduğu taşınmazların tüm maliklerinin davada yer
almaları gerekir. Eldeki davada davacı S.S. Zeytinçay Sarıkız Sulama Koopera­
tifi; taşınmaz maliki değildir. Ortaklarının yararlanması için irtifak hakkı ku­
rulması isteği ile dava açma olanağı bulunmamaktadır. Koşullan varsa idarece
kamulaştrma yapılarak bu talep karşılanabilir ya da yegan bu geçit hakkından
yararlanacak taşınmaz maliklerinin irtibat da sağlanmak suretiyle talepte
bulunmaları icab eder. Bu yönler düşünülmeden davanın kabulü doğru gö­
rülmemiştir.

Sonuç: Yjkarıda açıklanan nedenlerle yerinde görülen temyiz itirazlarının


kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde yatırana
iadesine, 31.5.1996 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (Y. 14. HD., 31.5.1996
T., E. 1996/3809, K. 1996/3864)
| 218 Hıkuk Davaları

Mecra hakkı kurulması davalarında leh ve aleyhine mecra tesis edilecek


tüm taşıımaz maliklerinin davada davacı ve davalı olarak yer almaları
gerekir.

Dava suyoluna elatmanın önlenmesi ve mecra hakkı tesisi istemine ilişkindir.


Mahkeme davayı kabul etmiş, hükmü davalı temyize getirmiştir.

Mecra hakkı kurulması davalarında leh ve aleyhine mecra hakkı tesis edilecek
tüm taşınmaz maliklerinin davada davacı ve davalı olarak yer almaları gerekir.
Lehine mecra hakkı kurulan 17 parsel sayılı taşınmaz paydaşı muhittin Sözen
tarafından usulüne uygun açılmış bir dava bulunmadığı gibi, aleyhine mecra
hakkı kurulan 5 parsel sayılı taşınmaz paydaşları Servet Özbayraklı ve Ali Rıza
Avcı aleyhine de açılmış bir dava bulunmamaktadır. Davada taraf teşkili sağ­
lanmadığı halde işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görül­
mediğinden bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukanda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün


BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine yer olmadı­
ğına, temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, 23.11.2001 tarihinde oybirliği
ile karar verildi. (Y. 14. HD., 23.1.2001 T., E. 2001/7465-K. 2001/8175)

Geçit irtifak ve mecra hakkı tesisi niteliğini gösteren davalarda yararlanan


ve yükümlü taşınmaz maliklerinin davada yer alması gerekir.

Müşterek paydaşların tamamının davaya katılımı sağlanmadan taşınmaz


üzerinde yükümlülük tesisi doğru değildir.

Davacı, tzşınmazındaki işyerinin ihtiyacı için davalı taşınmazından elektrik hattı


geçirilmesini istemiş, mahkeme, davayı kabul etmiştir. Geçit, irtifak ve mecra
hakkı tesisi niteliğini gösteren davalarda hakim ve hadim gayrimenkul maliklerinin
tamamının davada taraf olarak yer alması gerekir. Davalı, taşınmazda 1/2 pay
sahibidir. Diğer 1/2 pay sahibi davada yer almadan taşınmaz üzerinde yükümlülük
tesisi doğru değildir. Öte yandan kabule göre de geçidin davalıya en az zarar
verecek yarden tesisi gerekirken buna elverişli seçenekler hiç tartışılmadan dava­
nın talep dairesinde ve yazılı şekilde kabulü de doğn görülmemiştir.

Sonuç: Yıkanda yazılı nedenlerle temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZUL­


MASINA, remyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, 1.3.1994 gününde oybir­
liği ile karar verildi. (Y. 14. HD., 1.3.1994 T., E. 1993/5707-K. 1994/2106)

Aleyhine mecra irtifakı tesisi istenen taşınmazda malik olmayan kişi hak­
kında dava açılamaz. Hadim taşınmaz malikleri hakkında harcı da yatırıl­
mak suretiyle usulüne uygun dava açılmalıdır.

Dava, açıdığı tarihte yürürlükte bulunan önceki Medeni Kanunun 668. mad­
desi uyarnca mecra irtifakı kurulması isteğine ilişkindir.

Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hükmü davalı A. T. (K.) mirasçısı


İ. T. temyiz etmiştir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 219 |

İrtifak haclan taşınmaz leh ve aleyhine kurulduğundan, leh ve aleyhine irtifak


kurulacak taşınmaz maliklerinin tamamının davada yer almaları gerekir.
Somut olayda, tapu kayıtlan incelendiğinde aleyhine mecra hakkı kurulan
taşınmazlardan 1290 parsel sayılı taşınmaz mal kinin M. K. ve 1291 parsel
sayılı taşınmaz malikinin de H. K. oldukları ve davada yer almadıklan, husu­
met yöneltilen A. K. (T.) ın da aleyhine irtifak kurulan taşınmazlarda malik
olmadığı ve dava açılmadan önce öldüğü anlaşılmıştır.

Mahkemece; A. T. {K.) aleyhine açılan davanın husumet yokluğundan reddi


yerine davanın kabulüne karar verilmesi ve keza aleyhine irtifak hakkı kurulan
1290 ve 1291 parsel malikleri hakkında harcı dc verilmek suretiyle usulüne
uygun açılmış bir dava bulunmadığı gözetilmeden işin esasına girilerek bu
parseller yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmedi­
ğinden hükmün bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle; temyiz itirazlannın kabulü ile hükmün


BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine yer olmadı­
ğına, temyiz haranın istek halinde yatırana iadesine, 23.2.2004 gününde oybirliği
ile karar verildi. (Y. 14. HD., 23.2.2004T., E. 2004/465, K. 2004/1077)

Aleyhine mecra tesisi istenen tüm taşınmaz malikleri aleyhine harcı verilerek
usulüne uygun dava açılması sağlanmalı, bu şekilde ayrı ayrı açılan davalar
birleştirilerek taraf teşkili sağlandıktan sonra yargılamaya devam edilmelidir.

Dava, açıldığı tarihte yürürlükte bulunan önceki Medeni Kanunun 668’inci


maddesi uyarınca mecra irtifakı kurulması isteğine ilişkindir.

Anılan medde uyannca "Gayrimenkul sahipleri yapılacak zarar tamamıyla ve peşin


tazmin olunmak şartıyla mülkünün altından veya üstünden su yolu ve gaz ve
elektrik boruları geçirilmesine, bunların başka yerden geçirilmeleri imkansız olur
veya çok fazla masrafı mucip bulunur ise, müsaade etmeğe mecburdur"

Somut olayda; Davacı 289 parsel sayılı taşınmazına "Kurudere”den plastik


boru ile su getirmek istediğini belirterek mecra hakkı istemiş, daha sonra
verdiği diekçede mecra hakkı istediği taşınmazların 296, 297, 288, 292, 315,
295, 294 parseller olduğunu belirtmiştir. Ancak görevsiz Sulh Hukuk Mahke­
mesinde yapılan keşifte belirlenen uygun güzergahta dava dışı başka parseller
saptanmıştır. Bunun üzerine mahkeme mecra hakkının geçeceği güzergahta
bulunan ve davacı ile komşu olmayan parsellerir tapu kaydında irtifak hakkı
olmadığı gibi, davacı ile malikleri arasında rızai anlaşmanın da bulunmadığını
ve komşu olmayan bu parsellere Medeni Kanunin 668 ve 653. maddelerinin
uygulanmasının mümkün olmadığını, 296 parsele karşı açılan davada da
davacının hukuki yararı bulunmadığını belirterek davayı ret etmiştir.

Yukanda vapılan açıklamalar ışığı altında mahkemece yapılacak iş, mahallinde uz­
man bilirkişiler eşliğinde yapılacak keşifte davacının mecra ihtiyacı belirlendiği tak­
dirde tüm mecra tesis edilebilecek güzergahlar saptanmalı, bunların birbiriyte kıyas­
laması yapılarak, terdh edilme ve edilmeme nedenleri belirlenmeli, taraf teşkili de
sağlandıktan sonra ve en uygun güzergahtan mecra hakkı tesisi edilmelidir.
| 220 Hikuk Davalan

Eksik inceleme ve araştırma ile verilen kararın yukarıda belirtilen nedenlerle


bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, usul ve yasaya aykın hükmün BOZUL­


MASINA, istek halinde temyiz harcının yatırana iadesine, 6.11.2003 gününde
oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD., 6.112003 T., E. 2003/7714-K.
2003/7823)

Lehine mecra tesisi istenen taşınmaz maliklerinin bir kısmının noterden


muvafakat vermeleri yeterli olmaz. Bu maliklerin usulüne uygun dava
açmaları gerekir.

Dava, mecra hakkı isteminden ibaret olup, Mah<emece verilen kabul kararı
Dairemizce lehine mecra kurulan taşınmazların kat maliklerinden bir kısmının
davada yer almadığı gerekçesi ile bozulmuştur. Mahkeme, bozmaya uymuş
ve lehine mecra hakkı talep edilen ve davada ye- almayan taşınmaz malikle­
rinden S.Ç. ve I.S.'den noterden muvafakatname almak suretiyle davaya
devam edilip, aynı hükmü kurmuştur. Adı geçenlerin noter muvafakatnamesi
ile değil usulüne uygun olarak dava açarak eldeki dava ile birleştirilmek sure­
tiyle davada yer almalarının sağlanması gerekirken bu yön gözönünde tutul­
maksızın davanın yazılı şekilde kabulü doğru görü memiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle usul ve yasaya aykırı hükmün BOZUL­


MASINA, istek halinde temyiz harcının yatırana iadesine, 18.4.1996 günü
oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD. 18.4.1996 T., E. 1996/2300-K.
1996/2776)

Leh ve aleyhine mecra kurulacak taşınmaz maliklerinin tamamının davacı


ve davalı olarak taraf olması gerekir. Lehine mecra tesisi istenen taşın­
mazda davacı yanında diğer müşterek maliklerinde davaya katılımları
sağlanmalıdır.

Dava mezra hakkı tesisi isteminden ibarettir. Bu davalarda leh ve aleyhine


mecra hakkı kurulacak taşınmazların maliklerinin tamamının davacı ve davalı
olarak taraf olması gerekir. Lehine mecra hakkı tesisi istenen 235 parsel sayılı
taşınmazda davacıdan başka 1/4'er paya sahip üç hissedar daha bulunmakta­
dır. Bu kişiler davacının açmış olduğu davada onun yanında davaya girmeleri
ve davac olarak mecra tesisi talebine katılmalerı gerekir. Bu husus yerine
getirilerec taraf teşkili temin edilmeden yazılı düşüncelerle hüküm kurulması
doğru görülmemiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle; yerinde görülen temyiz isteğinin kabu­


lü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelen­
mesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatırana
iadesine, 26.11.1999 gününde oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD.,
26.11.1999 T., E. 1999/7816-K. 1999/8468)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 22L1

Lehine mecra tesisi istenen taşınmazın müşterek maliklerinin tümünün


davada yer alması gerekir.

Dava su yolu geçit hakkı tesisi istemine ilişkin olup, bir kesim davalılara ait 437
parsel sayılı taşınmazlardan fen bilirkişisi H.O. tarafından düzenlenen 9.12.1992
günlü kroki uyannca su yolu geçit hakkı kurulmasna karar verilmiş hüküm bu
parsel malikleri ile, aleyhine su yolu geçit hakkı turulmayan 626 parsel sayılı
taşınmaz malikleri tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya kassamına, bilirkişi raporuna göre 626 parsel sayılı taşınmaz malikleri
aleyhire kurulmuş bir hüküm bulunmadığından, temyizde de yararlan olmadığın­
dan bu parsel maliklerinin temyiz istemlerinin reddine, aleyhine mecra hakkı
kurulan 437 parsel sayılı taşınmaz maliklerinin temyiz istemine gelince; davacı
kendisine ait 259 parselden çıkardığı suyun borularla taşıyarak 438-439-441 parsel
sayılı taşınmazlarını suladığını 437 parsel sayılı taşınmaz malikinin buna rıza gös­
terdiğini, şimdi ise bu rızasından vazgeçip taşınmazının kuzeyinden geçen suyolu-
nu kapattığını bu kesimden mecra hakkı kurulmasını istediği görülmüştür. Dosya
kapsamına göre mahkemece 9.7.1992 günlü bilirkiş H. O. tarafından düzenlenen
krokide 437 parselin kuzeyinde "D” harfi gösterilen 64 m:'lik kesimde mecra hakkı
kurulmasına karar verilmiş ise de, lehlerine mecra hakkı kurulan 3 adet taşınmaza
ait gelen tapu kayıtlarında davacı dışında başka kişilerinde müşterek mülk şeklinde
malik oldjkları anlaşılmıştır. Mecra hakkı tesisi dadalarında leh ve aleyhlerinde
mecra hakkı kurulacak taşınmazların tüm maliklerinin davada davacı ve davalı
olarak yer almaları gerekir. Lehine mecra hakkı kurulacak taşınmaz maliklerinin
tümünün birlikte dava açmaları gerekirken sadece paydaş davacının açtığı davaya
bakılarak Taşınmazlar yararına mecra hakkı kurulması yerinde görülmemiştir.

Sonuç: Yıkanda yazılı nedenlerle temyiz itirazlannın kabulü ile hükmün açıklaran
nedenlerle BOZULMASINA, diğer yönlerin incelenmesire şimdilik yer olmadığına, peşin
yatınlan temyiz harcının istem halinde temyiz edene iadesine, 28.2.1994 tarihinde
oybirliğiyle karar verildi. (Y. 14. HD., 28.2.1994 T., E. 1993/6367-K. 1994/2080)

Lehine geçit istenen taşınmaz paydaşlarının davada yer alması zorunludur.


Bunun iç n diğer paydaşların da dava açmalarım sağlamak özere davacıya
önel verimelidir.

119 sayılı parseldeki kuyudan çıkan suyun 130 sayılı parsele götürülmesi için 120 sayılı
parsel üzerinde mecra hakkını kurulmasını isteyen kişi paydaşlardan biridir. Halbuki
böyle bir davanın görülebilmesi için tüm paydaşlann davada yer alması zorunludur. O
halde 119 ve 130 sayılı parsellerin diğer paydaşlannın da dava açmalannı sağlamak
üzere davacıya mehil verilmesi dava açıldığında dosyaların birleştirilmesi ondan sonra
toplanan delillerin sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Bu husus yerine getiril­
meden yatılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

Sonuç: Açklanan redenle temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin
alınan temyiz harcının isteği halinde yatırana geri verilmesine bozma sebebine göre
diğer yönlerin incelenmesine şimdilik mahal olmadığına, 18.1.1990 gününde oybirliği
ile karar verildi. (Y. 14. HD., 18.1.1990 T., E. 1988/9238-K. 1990/457)
Hıkuk Davaları

Köy Hizrretleri ve Köy Sulama Kooperatifi taraf ndan yapılan ana kanaldan
taşınmazın sulanması isteminden kooperatif ana sözleşmesi sulama projesi
mahallinde sulama suyunda uzman bilirkişi heyetiyle uygulanarak, her iki
kanaldan davacı taşınmazın sulanmasının mümkün olduğu, buna ilişkin
seçeneklerin olumlu ve olumsuz yönleri ve değerlerinin denetime elverişli
şekilde tespit edilerek önceki raporlar arasındaki çelişki giderilmelidir.

Davacılar Köy Hizmetleri ve Köy Sulama Kooperatifi tarafından ortaklaşa


yaptırılan sulama projesine göre ana beton kanaldan kendilerinin doğrudan
sulama yapamadıklarından davalılara ait taşınmazdan mecra hakkı tesis
edilmesiri istemişlerdir. Davalılar davacıların daha önceden kuzeydeki 148
sayılı parselden aldıkları su ile takınmazlarım suladıklarını daha sonra bu
parsel maliki ile sihri hısım olmaları nedeniyle dava açtıklarını savunmuşlardır.

Mahallinde iki kez keşif yapılmıştır. Birinci bilirkişi raporunda, Kooperatif ve


Köy Hizmetleri tarafından yaptırılan 22104 ve 21003 sayılı ana kanallardan
davacı taşınmalının sulanmasının sağlanabileceği...; 2. keşif sonucu alınan
bilirkişi raporunda ise önceki bilirkişi raporunda :espit edilen bulgulara uyul­
makla be'aber, 22104 no.lu beton kanaldan alınarak 148 ve 150 sayılı parsel­
lerden geçirilecek arkın işletme açısından sorun doğuracağı, ...belirtilmiş, bu
yerlerder mecra için alınacak toprak parçaları için belirlenen değerlerin neye
göre tespit edildiği de açıklanmamıştır.

Her iki bilirkişi raporu tümüyle incelendiğinde birbiri ile çelişkili olduğu anla-
şılmaktacır. Davalıların dosyamız davacıları aleyhine açtıkları ve derdest olan
müdahalenin meni davasını da tespit edilen beyanlar ve bu davanın keşfi
sırasında dinlenen mahalli bilirkişi beyanlarına göre, davacıların daha önce­
den kuzeyde bulunan 148 sayılı parselden yani 22104 no.lu ana kanaldan
sulama yaptıkları anlaşılmaktadır. Mahallinde sulama konusunda uzman
bilirkişi heyetiyle yapılacak keşifte kooperatif ana sözleşmesi sulama projesi
uygulana-ak her iki ana kanaldan davacı taşınmazının ne Şekilde sulanmasının
mümkün olduğu, buna ilişkin seçeneklerin olumlu ve olumsuz yönleri ve
değerlerinin denetime elverişli şekilde tespitinin yapılarak bilirkişi raporları
arasındaki çelişkinin öncelikle giderilmesi gerekir. Davalı savunması ve davacı­
ların daha önce sulama yaptıkları güzergahta araştırılarak toplanacak delille­
re, varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonu­
cu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.

Sonuç: Yukarıda yazılı nedenlerle yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü­


ne, usul ve yasaya aykırı hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde
iadesine, 9.11.1998 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD., 9.11.1998
T., E. 1998/6031- K. 1998/8264)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 223 |

Belediyeye ait kanaletten su alınması için geçirilmek istenen mecra tesisi


davasın belediye aleyhine usulüne uygun dava açılarak birleştirilmen, tüm
seçenekler belirlen hangisinin uygun olduğu hususunda kıyaslama yapıl­
malıdır. Mecra hakkı şahıs lehine tesis edilemez.

1886 saylı parsel maliki aleyhine dava açılmadan işbu davanın görülmesi ne
olanak yoktur. Zira 1887 sayılı parselden su mecrası için ayrılan yer yalnız
başına bir anlam taşımaz. Kuzeyindeki kanaletle irtibat kurulmadıkça amaç
ulaşılamaz. O halde, davacıya 1886 sayılı parsel maliki olan Belediye aleyhin
de dava eçması için mehil verilmesi ve dava açıldğında dosyanın birleştirilme
gerekir. Öte yandan mukayesenin yalnız 1887 parsel içerisindeki kesim dikkat
alınarak değil, tümüyle yapılması icabeder. 327 sayılı parselin doğusunda
yolda kanalet bulunup bulunmadığı ve oradan su almanın mümkün olup ol
madiği ve hangisinin daha uygun bulunduğu gerekçeleriyle belirlenmelidir
Ayrıca, mecra hakkının şahıs lehine değil parsel lehine kurulacağı düşünülme­
lidir.

Eksik incelemeyle karar verilmesi doğru değildir.

Sonuç: Açıklanan edenle temyiz itirazının kabulüyle hükmün BOZULMASIN,


peşin alrran harcın isteği halinde yatırana iadesine, 30.4.1990 gününde oybir­
liğiyle karar verildi. (Y. 14. HD., 30.4.1990 T., E. 1989/4208-K.1990/4040)

a. Davacı: MK'nın 744. maddesi, suyolu, kurutma kanalı, gaz ve benzerlerine


ait boruları, elektrik hat ve kablolarını başkasına ait taşınmazdan geçirmek
zorunluluğunda bulunan yani mecra ihtiyacı içinde bulunan taşınmaz malik
ya da maliklerine, bu davayı açma hakkı tanımıştır.

Tapu sicilinde ay'i bir sayfaya kaydedilmiş daimi ve müstakil hak sahibi,
hakkıyla bağdaşması halinde davacı olabilir.

Üzerinde kat mülkiyeti tesis edilmiş bir binanın bağımsız bölümleri lehine mec­
ra hakkı tesis edilmiş ise lehine mecra irtifakı istenen taşınmaz maliki davacı olur.

Eğer zorunlu mecra hakkı kat irtifakı kurulmuş bir binanın ihtiyacı için söz
konusu olursa bu durumda davacı tüm kat malikleridir.

Mecra geçirilecek taşınmaz tapuda tek kişi adına kayıtlı ise, davacı bu şa­
hıstır.

Paylı mülkiyette, taşınmazda paydaşlardan her birinin bölünemeyen ortak


menfaatlerin korunması konusunda diğer paydaşları tek başına temsil edebile­
ceği kanun hükmü ile <abul edilmiştir.

Zorunlu mecra geçirme ihtiyacı içinde bulunan paylı mülkiyet hükümlerine tabi
bir taşınmaz yararına, paydaşlardan her birinin tek başına dava açma hakkı vardır.
I 224 Hıkuk Davalan
Elbirliği mülkiyetinde taşınmaz sahiplerinin hepsi birlikte dava açmak zo­
rundadır.

Bir taşınmazda üst hakkı sahibi olan kişinin MK'nın 744. (EMK m.668.)
maddesine dayanarak ihtiyacı olan mecra için, zorunlu mecra istemli dava aç­
maya hakkı vardır.

Kaynak hakkı sahibi de, hakkın mahiyeti müsait olduğu derecede zorunlu
mecra irtifakı isteminde bulunabilir.

İntifa hakkı sahibinin de, ihtiyacı olan mecra istemi için dava açma hakkı
olduğu kabul edilmektedir.

Taşınmaza Bağlı Rızai Mecra İrtifakında davacı, yararlanan taşınmazın söz­


leşmeyi yapan tapu kaydındaki maliki ya da malikleridir.

Zamanaşımı nedeniyle mecra irtifakının kazanıldığı hususunda açılan dava­


larda ise mecra ister toprak altından ister toprak üstünden geçsin mecra irtifa­
kını zamanaşımı nedeniyle kazandığını iddia eden hak sahibi, davacıdır. Mecra
irtifakının zamanaşımı ile kazanıldığı iddiası ile açılan cavalarda, irtifakın lehine
kurulacağı taşınmazın tapuda kayıtlı olması şart olmadğından yararlanan arazi­
nin zilyedi bu davayı açabilir.

Kişiye bağlı veya devredilebilen şahsi mecra irtifakında yararlanacak taşın­


maz yoktur. Bu nederle de böyle bir istemle açılacak davalarda, lehlerine mec­
ra tesisi isteyen gerçek ya da tüzel kişiler davacı olur. Tüzel kişilerde ise yetkili
temsilciler tarafından dava açılması gerekir.

Kişiye bağlı olarak kurulan mecra irtifakından yararlanan taşınmazda intifa


hakkı sahibi, kiracı ya da işletme sahipleri taşınmaza bağlı mecra irtifakı söz­
leşmesi yapamadıklarından şahsa bağlı veya devredilebilen şahsa bağlı mecra
irtifakı sözleşmesi yapacaklarından bu şekilde yapılmış bir sözleşmeye dayana­
rak davacı sıfatı ile hakkın kurulması için dava açabilirler.

Ayrıca, MK'nın 838. maddesinde belirtilen ve tüzel kişiliği olmayan bir top­
luluk yararlanan tarafta bulunduğunda dava açma hakkına sahip olabilir.

Kişiye bağlı olara< kurulan rızai mecra irtifakında, yükümlü taşınmaz üze­
rinde kurulu başka sırırlı ayni hak bulunması halinde, haklar kuruluş tarihlerine
göre sıralarını koruyacaklarından, sırada daha önce gelmek isteyen mecra irti­
fakı sahibi onların onayını almak üzere dava açabilir ki bu davada da davacı,
mecra hakkı sahibidir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar şlI

İrtifak hakkını ihlal eden kayıtların düzeltilmesi (MK m.1025) davalarında


davacı, mecra hakkı sahibidir.

Mecra geçirilerek taşınmaza ilişkin kamulaştırma işleminin iptali davası,


öncelikle bu işlem nedeniyle doğrudan menfaati ihlal edilen taşınmaz maliki
tarafından açılabilir. Malik dava ehliyetine sahip değilse davanın kanuni temsilci
tarafından açılması gerekir.

Ek Bilgi Kiracının mecra irtifakı tesisine ilişkin dava açma hakkı yoktur.

©
Kararlar Kiracının mecra irtifakı davası açma hakkı yoktur. Yararlanan taşınmazda
paydaş yükümlü taşınmazda tam mülkiyet hakkına sahip malikin sadece
davalı olarak gösterilmiş olması taraf teşkili yönünden yeterlidir.

Davacılar müşterek maliki ve kiracısı oldukları 228 parsel sayılı taşınmazı


sulayabilmek için gerekli olan enerji hattının geçirilmesi için irtifak hakkı tesisi
istemişlerdir.

Mahkeme davacı Y. yönünden kiracı olduğundan dava açma sıfatı bulunmadığı ve


diğer davacı M. yönünden ise taşınmazda müşterek malik olduğu ve tek başına bu
davayı açamayacağından dava şartı yokluğundan davayı ret etmiştir.

Hüküm dîvacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacılardan M. A., lehine irtifak hakkı tesisi istenen 228 parselde 300/310
hisse malikidir.

Davalı G. ise hem aynı parselde 10/310 hisse maliki olup hem de aleyhine
irtifak tesisi istenen diğer taşınmazların malikidir. Dava yukarıda da belirtildiği
üzere davacı M.'nın taşınmazda müşterek malik olduğu ve tek başına bu
davayı açamayacağından bahisle ret edilmiştir.

Eldeki davada da lehine irtifak tesisi istenen 228 parselde müşterek malik
olan ve aleyhine irtifak tesisi istenen 240, 241, 242, 243, 244, 245, 246, 247,
248, 249, 250, 251, 252 ve 253 parsellerde müştekilen malik olan G. A.
(G.)'nun hem davacı hem de davalı gösterilmesi yukarıda belirtilen sebepler­
le, hukuken mümkün olmadığından, davalı taraf gösterilmiş olması, taraf
teşkili açısından yeterli ve doğrudur.

Bu nederle davanın esasına girilip yargılama ve irceleme yapılarak bir sonuca


gidilmesi gerekir iken yazılı gerekçeyle reddi doğru görülmemiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün EOZULMASINA, istek halinde


temyiz harcının yatırana iadesine, 25.1.2004 tarihinde oybirliği ile karar veril­
di. (Y. 14. HD., 25.1.2004 T., E. 2004/283-2004/654)
I 226 Hıkuk Davalan

Bir taşınmaz lehine diğer bir taşınmaz aleyhine mecra hakkı tesisi istemi
tapuda kayıtlı taşınmazlar için istenebilir. Köy yararına böyle bir hakkın
kurulması isteminde dava açma hakkı köy muhtarına aittir.

Davacı kendi taşınmazını sulamak için davalıya ait taşınmazdan mecra hakkı
istemiştir. Bu hak tapulu taşınmazların leh ve aleyhinde kurulabilir. Bunun için
de hem lehte hem de aleyhte mecra hakkı kurulacak taşınmaz maliklerinin
tümünün davacı ve davalı olarak davada yer alması gerekir. Davacı taşınmazı­
na ait tapu kaydı getirilmediği gibi davalı taşınmazı olduğu belirtilen yerin
tapu mal ki ile davalılar arasında miras ilişkisini belirten veraset belgesi iste­
nip dosyaya konmamış, tüm mirasçılara husumet yöneltilip yöneltilmediği
kontrol edilmemiştir.
Öte yandan davacı taşınmazıyla davalı taşınmazı arasındaki diğer taşınmazları
gösterir harita getirtilmemiş kaynaktan itibaren davacı taşınmazına kadar ki
kısmın nerelerinden su geçirilecekse o taşınmaz maliklerinin tümüne husu­
met yöneltilmek gerektiği veya o taşınmazlar üzerinde rızaen mecra hakkı
kurulduktan sonra bu davaya devam edilebileceği ve böylece irtibatın oluştu­
rulması icabedeceği düşünülmemiştir. Dava dilekçesinde ileri sürüldüğü gibi
köy yaranna bir mecra hakkı kurulması gerekiyorsa dava hakkının köyü temsi-
len muhtara ait olduğu, davacının böyle bir dava açamayacağı gözönünde
tutulmak gerekir.

Eksik inceleme ve yetersiz soruşturma ile yazıı şekilde hüküm kurulması


doğru değildir.

Sonuç: Temyiz itirazının açıklanan nedenlerle kabulüyle hükmün BOZULMA­


SINA, peşin alınan harcının istek halinde yatırana iadesine, 27.3.1989 günün­
de oybiriği ile karar verildi. (Y. 14. HD, 273.1989 T., E. 1988/259-K.
1989/3122}

Hisseli taşınmazlarda kural olarak tüm paydaşların davaya katılımı zorun­


ludur. Birden fazla parsel lehine, mecra hakk istendiğinde bu parseller
arasında da mecra hakkı yönünden irtibat kurulmalıdır.

Davacı kendisine müstakilen ait olan 222 ve 804 paraleller ile paydaşı bulun­
duğu 813 parsel yararına davalıya ait 220 parselden mecra hakkı tesisini
istemişti. Mahkemece istek kabul edilmişse de kural olarak hisseli taşınmaz­
larda tüm paydaşların davaya katılmaları zorunludur. Bu husus yerine getiril­
meden 813 parsel lehine mecra hakkı tesisi doğru değildir.

Kabule göre de mecra hakkı 804, 222 ve 813 parseller lehine istendiğine göre
bu parseller arasında da mecra hakkı yönünden itibak kurulması gerekeceği­
nin de düşünülmesi icabederdi.

Sonuç: Yukanda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile


hükmün BOZULMASINA, istek halinde temyiz harcının iadesine, 11.10.1990
gününde oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD., 11.10.1990 T., E. 1990/407-K.
1990/8169)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 22L1

Kural olarak leh ve aleyhinde böyle bir hakkın kurulması istenilen parsel
paydaşla ının tümünün davada yer alması gerecir. Bu durumda diğer pay­
daşların Ja dava açmalarını sağlamak üzere davacıya mehil verilmeli ve
dava açıldığında dosyalar birleştirilmeli ve ondan sonra toplanan delillere
göte bir karar verilmelidir.

Lehinde pis su mecra hakkı kurulması istenilen 33 sayılı parselde daha başka
kişilerin de payları mevcuttur. Kural olarak leh ve aleyhinde böyle bir hakkın
kurulması istenen parsel paydaşlarının tümünün davada yer alması gerekir.

O halde diğer paydaşların da dava açmalarını sağlamak üzere davacıya mehil


ve imkan tanınmalı dava açıldığında dosyalar binleştirilmeli ve ondan sonra
toplanan delillerin sonucuna göre bir hüküm curulmalıdır. Bu husus göz
önünde tutulmadan işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul­
süzdür.

Sonuç: Yukanda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile


hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair yönlerin incelenmesine
mahal olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesi­
ne, 6.4.1390 gününde oybirliğiyle karar verildi. (Y. 14. HD., 6.4.1990 T., E.
1989/3571-K. 199/3464)

Yüksek gerilim hattından davacı taşınmazına çekilen elektrik hattının


geçtiği tiım taşınmaz maliklerinin davada yer almaları ve kesintisiz bağlan­
tının sağlanması gerekir.

Davacı 764 sayılı parseline kurduğu fabrikasının enerji ihtiyacını karşılamak


üzere da/alının 746 parsel sayılı taşınmazından elektrik hattı geçirilmesini
istemiş; mahkeme isteği kabul etmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, mahkemece yapılan keşiflerde alınan raporların


yekdiğerinden farklı ve hüküm vermeye elverişli olmayan öneriler taşıdığı ve
tesis edilen mecra hakkının davalı parselinden başka kuzeydeki 747 sayılı
parseli ve ondan sonraki taşınmazlar ile E.5 karavolunun kat ettiği görülmüş­
tür. Yüksek gerilim hanından davacı taşınmazına çekilen elektrik hattı nede­
niyle tesis edilecek mecra irtifakının geçtiği türr parsel maliklerinin davada
yer alması ve parseller arasında irtibat sağlanması gerektiği düşünülmemiştir.
Ayrıca höttın E.5 karayolundan ne şekilde geçirilmesi ve karayolları Genel
Müdürlüğünden bu yönün salim şekilde tespiti hususları yönünden davada
taraf olması icabettiği de gözetilmemiştir. Bu yönler üzerinde durulması ve
anılan noksanlıklar ikmal edilmeden yazılı şekilde davanın kabulü doğru de­
ğildir.

Sonuç: Yukanda açıklanan nedenlerle temyiz itirazının kabulü ile hükmün


BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının iadesine 7.5.1992 gününde
oybirliğiy e karar verildi. (Y. 14. HD., 7.5.1992 T., E. 1991/9959-K. 1992/5141)
| 223 Hikuk Davalan

Tesisi istenen mecra güzergâhının geçtiği tüm taşınmaz maliklerine husu­


met yöneltilmelidir. Leh ve aleyhine mecra tesisi istenen taşınmazların
tapuda kayıtlı olmaları gerekir.

Davacı M. T. vekili tarafından, davalı 3. U. aleyhine 6.4.1988 gününde verilen


dilekçe ile 109 ada 87 parsel sayılı taşınmaz lehine 234 ada 68 parsel sayılı taşın­
mazdan su borusu geçirilmesi v tapuya tescili istenmesi üzerine yapılan

muhakeme sonunda; uzman bilirkişilerce çizilen krokide (A) harfi ile gösterilen
yerden başlayan ve sarı renkli belirtilen hattan su borularının geçirilmesine ve
davalının 161125 lira harfiyat bedelini davacıya ödenesine dair verilen

8.11.1988 günlü hükmün Yargıtay'ca, duruş- malı olarak incelenmesi davacı M. T.


vekili Av. A. A. tarafından istenilmekle, tayin olunan 14.3.1989 günü için yapılan
tebligat üzerine temyiz eden davacı M. T. ve vekili Az. H. A. A. geldiler. Karşı taraf­
tar gelen olmadı.

Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne


karar veri dikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlenildi, duruşmanın bittiği
bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kâğıtlar incelene­
rek gereği düşünüldü.

Dava, Medeni Yasanın 668’inci maddesine dayalı mecra tesisi istemine ilişkindir. Dava­
nın açıklanan niteliği itibariyle leh ve aleyhine hüküm kurulacak tüm taşınmaz malikle­
rinin davada yer almaları gerekir. Bu nedenle su alınan kuyu ile lehine mecra tesisi
istenen davacrya ait taşınmaz arasında kalan tüm taşınmaz maliklerinin davada yer
almalan zorunlu olduğu halde, iş bu davada, sözü ediler kurala uyulmamıştır.

...Kaldı ki, leh ve aleyhinde mecra tesisi kurulacak taşınmazlann tapuda kayıtlı
olmaları gerektiğine ilişkin kural karşısında, tapuda kayıtlı olmayan genel yoldan
mecra tesisi istenemez. Hüküm, bu yönden de Medeni Yasanın 668'inci madde­
sinde öngörülen koşullara uygun değildir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin


alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 24803 lira duruşma vekâlet ücreti­
nin davalı B. U.’tan alınarak davacı M. T.'e ödemesire, 14.3.1989 gününde oybirli­
ğiyle karar verildi. (Y. 14. HD., 14.3.1989 T., E. 1989/270-K. 1989/2658)

Yolun altından geçirilecek mecra hakkı tesisi için köy muhtarlığı aleyhine
harcı verilerek usulüne uygun dava açılmalıdır.

Dava mecra hakkı tesisi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar
verilmiş, hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.

Yapılan keşifte en uygun yerin C ile D arasında ve yolun altından geçecek surette
su yolu tefriki olduğu rapor edilmiş olduğuna göre yolun altından boru ile alınacak
sudan dolayı köy muhtarı hasım gösterilerek usulüne uygun dava açılması ve
eldeki bu dava ile birleştirilerek rüyeti için davacrya önel verilmesi gerekirken
bundan zuhul ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZLLMASINA, peşin alınan harcın


istek halinde iadesine, 28.11.1989 gününde oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD.,
28.11.1989 T., E. 1988/7252-K. 1989/10042)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 229 |

Aleyhlerine harç verilerek usulüne uygun olarak dava açılmayan taşınmaz


maliklerinin imzaları noterden tasdikli muvafakatları MK'nın 704. maddesin­
de resmi sözleşme niteliğinde olmadığından aleyhe mecra hakla kurulamaz

Davacı, kendisine ait 768 sayılı parselde çıkardığı yer altı suyunu, yine kendi­
sine ait 6120 sayılı parsele taşımak istediğini; iki parseli arasında bulunan
taşınmaz maliklerinin buna müsaade etmesine rağmen sadece 467 sayılı
parsel malikleri olan davalıların geçide nza göstermediklerini belirterek suyun
nakli için 467 sayılı parselden mecra hakkı istemiştir. 467 sayılı parsel malikle­
ri ise, mecra hakkı kurulduğunda taşınmazlarına yapacakları bina nedeniyle
zarara uğ'ayacaklannı, kuru dereden ve yoldan verilecek geçidin daha uygun
olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkeme, mecra tesis edilecek diğer parsel maliklerini davaya dahil ederek
davanın kabulüne karar vermiştir. Bu hüküm Dairemizce de 607 sayılı parsel
malikinin de davaya katılması gerekçesi ile bozulmuş, mahkeme bozmaya
uymuş, tekrar davanın kabulüne karar vermiş, bu hükmü de 467 sayıl parsel
maliklerinden Safir Şarıoğu vekili ile Hazine temyize getirmiştir.

Mecra hakları, taşınmazların leh ve aleyhine kurulacağından hakim ve hadim


gayrimenkullerin maliklerinin tamamının usulünce davada yer almaları gere­
kir. Aleyhine mecra hakkı tesis edilen 520, 60-, 605, 606, 607, 609 sayılı
parsel malikleri ile Hazine davaya harçsız dilekçe ile dahil edilmişlerdir. Adı
geçen parsel malikleri 16.12.1996 tarihli imzası noterce tasdik edilmiş senet
ile davaya muvafakat etmişlerdir. İmzası noterce tasdik edilmiş noter senedi
MK'nın 734. maddesi uyarınca irtifak hakkı tesisine yeterli değildir. Ancak bu
kişiler imzası tasdik edilmiş noter senedinde muvafakat beyanında bulunduk­
larına göre haklarında harcı da verilerek açılmış bir davada mecranın taşın­
mazlarından bilirkişinin göstermiş olduğu güzergahtan geçirilmesine razı
oldukları takdirde o şekilde; razı olmadıkları takdirde mecranın hadim taşın­
mazların, sınırlarını takiben verilmesi üzerinde durulmalıdır.

Bu yönler nazara alınmadan ve usulüne uygun şekilde taraf teşkili sağlanma­


dan davaıın görülüp bitirilmesi uygun görülmemiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle; usul ve yasaya aykırı hükmün BOZUL­


MASINA, istek halinde temyiz harcının yatırana iadesine, bozma nedenine
göre sair hususların incelenmesine yer olmadığına, 18.6.1998 tarihinde oybir­
liği ile karar verildi. (Y. 14. HD., 18.6.1998 T., E. 1998/4271-K. 1998/5005)

b. Davalı: Dava açıldığı tarihte kendisinden mecra talep edilen özel mülkiyete
tabi taşınmazın tapuda kayıtlı maliki ya da malikleridir.

Mecra isteyen taşınmaz ile yükümlü taşınmaz arasında mecranın geçeceği


güzergâhta bulunan ilgili bütün taşınmaz malikleri davalı olur.

Taşınmazın paylı ımüşterek) mülkiyete konu bir taşınmaz olması durumun­


da, paylı (müşterek) maliklerin tamamının davalı olarak gösterilmesi gerekir.
I 230 Hikuk Davalan
Mecra geçirilecek taşınmaz ya da taşınmazların elbirliği (iştirak halinde)
mülkiyetine konu olması durumunda, zorunlu mecra hakkı davasında tüm işti­
rakçiler davalıdır

Zorunlu mecra hakkı davalarında, yükümlü taşınmaz malikinin yanı sıra bu


taşınmaz üzerindeki ayni hak sahiplerine de yani rehinli alacaklılar, taşınmaz
mükellefiyetinden yararlanan kimseler, üst hakkı sahipleri, intifa hakkı sahibi ve
irtifak hakkı sahipleri de davalıdır.

Mecra geçirilecek, yükümlü taşınmaz üzerinde daıa önceden kurulmuş sı­


nırlı ayni hak sahipleri de, davalı sıfatıyla davada yer alabilirler

Rızai Mecra İrtifakı Davalarında, davalı; yükümlü taşınmaz maliki ya da ma­


likleridir.

Rızai Mecra İrtifacı Davalarında, mecra geçirilecek taşınmazın müşterek ya


da iştirak halinde mülkiyet hükümlerine tabi olması durumunda tüm paydaşlar
ve iştirakçiler davalı olur.

Rızai Mecra İrtifakı Davalarında, kat irtifakı kurulmuş bir taşınmazda mecra
eğer bir bağımsız bölümden geçirilecek ise, davalı bu kat malikidir. Ancak kat
irtifakı kurulmuş bir taşınmazın tamamı ya da ortak yerlerinden geçen bir mec­
ra irtifakının kurulması için açılacak davalarda tüm kat malikleri davalı olacaktır.

Rızai Mecra İrtifakı Davalarında, mecra irtifakının zamanaşımı nedeniyle kaza­


nıldığı iddiası ile açılan davalarda yararlanan ve yükümlü taşınmazların tapuda
kayıtlı olması şart olmadığından davalı genellikle yükümlü taşınmazın zilyedidir.

Rızai Mecra İrtifakı Davalarında, mecra irtifakının kurulmasından sonra bu


hakkın korunması, kapsamının belirlenmesi hususlarında çıkacak ihtilaflar ne­
deniyle açılan davalarda, irtifak hakkının kullanılmasına engel olan veya bu
hakkın varlığı ve kapsamı konusunda sorun çıkaran yükümlü taşınmaz maliki ya
da üçüncü kişiler davalıdır.

Uyarı Mecra irtifakı yalnız tapulu taşınmazlar üzerinde kurulabilir. Tapu tahsis bel­

© gesi tapı niteliğinde olmadığından, tapu tahsis delgesi sahibi mecra irtifakı
tesisi için dava açamaz.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Kararlar Tapu tahsis belgesi sahibi mecra irtifak tesisi için dava açamaz.

Davacı tcpu tahsis belgesine dayanarak davalınır taşınmazında lehine mecra


hakkı kurjlmasını istemiş yerel mahkeme davayı kabul etmiştir. Ancak mecra
hakkı Medeni Yasanın 668’ind maddesinde tanımı yapılan bir nevi irtifak hakkı­
dır, irtifac hakkı yalnız tapulu taşınmazlar üzerinde kurulabilir. Tapu tahsis
belgesi tapu niteliğinde değildir. Bu itibarla davanın dinlenme olanağı yoktur.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulüyle


hükmün 3OZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde iadesine,
17.4.1990 gününde oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD, 17.4.1990 T., E.
1989/4022-K. 1990/3828}

Leh ve aleyhine mera tesis edilecek taşınmaz maliklerinin tamamının


davada yer alması gerekli ise de her iki taşınmazda da hissedar olan malik­
lerin davanın taraflarından biri olması yeterlidir.

Dava, Medeni Kanunun 668. maddesi uyarınca mecra hakkı kurulması isteği­
ne ilişkindir. Mahkeme, davayı kabul etmiş, hükmü davacı vekili ile bir kısım
davalılar vekili ve davalılar H. ve A. P. temyize getrmişlerdir.

Davacı vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine.

Davalılar N., M. ve S. vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlannın kabulü ile


hükmün 8OZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde bu davalı­
lara geri verilmesine, 17.12.1999 gününde oybirliği ile karar verildi. (Y. 14.
HD., 17.12.1999 T., E. 1999/8414-K. 1999/9020)

1. Zorunlu Mecra Hakkı Davalarında Davacı

Mecra hakkının konusu altından veya üstünden mecra geçirilecek taşın­


mazdır. Ancak böyle bir hakka konu teşkil edebilmesi çin taşınmazın tapu sici­
line kaydedilmiş olması gerekir.

Karar Bir taşınmazın mecra hakkına konu teşkil edebilmesi için tapu
siciline Kaydedilmiş olması gerekir.

"Davacı, nendi taşınmazını sulomak için dovohyo ait toşmmozdan mecro hakkı
istemiştir. Bu hak tapulu taşınmozlonn leh ve aleynine kurulabilir..." (Y. 14. HD.
27.3.1989 T, 1988/259 - 1989/3122); Yine aynı Dâirenin "MK'nm 66S. maddesi
uyarınca oçılacok oovolar, lehine mecra kurulması istenen topuda kayıtlı taşınmaz
sohipleri tarafından bu hokkın oleyhine kurulacağı yine topuda koyıtlı taşınmaz
sohiplerine karşı açılır." (Y. 14. HD. 15.2.1996 T, 1996/307-994)
| 232 Hıkuk Davaları
MK'nın 744. (EM< m.668.) maddesi, su yolu, kurutma kanalı, gaz ve ben­
zerlerine ait boruları, elektrik hat ve kablolarını başkasına ait taşınmazdan ge­
çirmek zorunluluğunca bulunan yani mecra ihtiyacı içinde bulunan taşınmaz
malik ya da maliklerine, bu davayı açma hakkı tanımıştır.

744. maddeye komşuluk hükümleri arasında ve bu ilişkilerin düzenlenmesi


amaçlanarak kanunda ver verilmiş bulunması ayrıca zorunlu mecra irtifakının eşyaya
bağlı bir irtifak hakkı olarak değerlendirilmesi bizi, davacı olacak kişi veya kişilerin
yararlanan taşınmaz maliki ya da maliklerinin olması gerektiği sonucuna götürür.5 Bir
taşınmaza malik olmak ancak tapu kaydıyla mümkün olduğundan davacıda, mecra
ihtiyacı içinde bulunan taşınmazın tapu kütüğünde belirlenmiş olan malikleridir.

Mecraya ihtiyacı olan taşınmazın malikinin gerçek, özel hukuk ya da kamu


hukuku tüzel kişisi olması davacı olmaya engel olmayıp, tapu kaydında malik
olarak gözüken gerçek veya tüzel kişiler davacı sıfatı ile bu davayı açabilirler.
Kamu tüzel kişileri özel mülkiyetlerinde bulunan taşınmazları yararına ihtiyaç
duydukları mecra irtifakının kurulmasını isteyebilirler.®

3213 sayılı Maden Kanununa göre; madenler, içinde bulundukları taşınma­


zın mülkiyetine tabi olmayıp, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadırlar. Maden
Kanununun 46. maddesi "Maden arama dönemi içerisinde arama sahası özel
mülkiyete konu gayrimenkul üzerinde kullanma amacına münhasır olmak üzere
belli süreler için madenci, Bakanlığa müracaat ile irtifak hakkı veya intifa hakkı
tesisi isteyebilir. İrtifak veya intifa hakkı karşılığı, Kamulaştırma Kanununa uy­
gun olarak seçilecek bilirkişiler tarafından tespit edilir.

Medeni Kanunun 704. maddesinde madenler taşınmaz mülkiyetinin konusu


olmaktan çıkarılmıştır. Bu nedenle MK. 744 (EMK. 668.) maddesinden yararlana­
rak maden arama ve işletme sahibi zorunlu mecra hakkı isteminde bulunamaz.

Ancak 3213 sayılı Maden Kanunu 46. maddesinde özel mülkiyete konu bir
taşınmaz üzerinde kullanma amacına münhasır olmak üzere taşınmaz malikinin
rızasıyla belli süreler için irtifak hakkı veya intifa hakkı kurulabileceği ya da ka­
mulaştırma yapılabileceği düzenlenmiştir. Bu durumda maden arama ve işlet­
me sahibinin lehine rızai mecra irtifakının kurulması mümkün olabilir.

Özakman: s. 188; Ayan: S.nırfıAyni Hoklor, s. 87; Bertan: C. I, s. S47,849;


: Özakman: s. 189; Bertan: C. I, s. S49:
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 23Lİ

Mecra hakkı tapusuz taşınmazlar üzerinde kurulamayacağından leh ve


aleyhine zorunlu mecra irtifakının istendiği taşınmazların tapu kütüğüne kay­
dedilmesi halinde zilyet, davacı olabilecektir.

Tapu sicilinde ayrı bir sayfaya kaydedilmiş daimi ve müstakil hak sahibi de
hakkıyla bağdaşması halinde davacı olabilir.7

MK 704. maddesinde kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler, ta­


şınmaz sayılmıştır. Üzerinde kat mülkiyeti tesis edilmiş bir binanın bağımsız
bölümleri lehine mecra hakkı tesis edilebilir. Böyle bir istemde davacı, lehine
mecra irtifakı istenen taşınmaz malikidir.

Zorunlu mecra hakkı kat irtifakı kurulmuş bir taşınmazın bir bağımsız bö­
lümü için söz konusu ise; MK 704. maddesinde kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı
bağımsız bölümler, taşınmaz sayıldığından; davacı, lehine mecra irtifakı istenen
taşınmaz malikidir.

Eğer zorunlu mecra hakkı kat irtifakı kurulmuş bir binanın ihtiyacı için söz
konusu olursa bu durumda davacı tüm kat malikleridir.

Kararlar Zorunlu mecra hakkı davaları tapuda kayıtlı takınmaz sahipleri tarafından
bu hakkın aleyhine kurulacağı taşınmazların tapuda gözüken maliklerine
karşı açıl r.

Dava, Medeni Kanunun 668. maddesi uyarınca sj geçit hakkı tesisine ilişkin­
dir. Bu kabil davalar, lehine geçit kurulması istenen tapuda kayıtlı taşınmaz
sahipleri tarafından bu hakkın aleyhine kurulacağı, yine tapuda kayıtlı taşın­
maz sahiplerine karşı açılır. Eldeki davada bu hakkın Devletin hüküm ve tasar­
rufu altında bulunan ve kadastro harici bırakılan taşlık ve kayalık yerlerden
geçirilmesi istenmiştir. Tapuda kaydı bulunmayan bu nitelikteki yerlerden
geçit hak<ı tesis edilemez. Bu nedenle davanın kabulü usul ve kanuna aykırı­
dır. Öte yandan aleyhine dava açılmayan 4659 sayılı parsel üzerinde geçit
hakkı tesisi de keza doğru değildir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün


BOZULMASINA, 15.2.1996 günü oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD.,
15.12.1996 T., E. 1996/307-K. 1996/994)

Ayan: Sınırlı Ayni Hakler,87; Özakman: s. 188


Hıkuk Davalan

Lehine mecra tesisi istenen taşınmaz maliki sağ ise kendisinin, ölü ise tüm
mirasçılarının birlikte dava açması gerekir.

Davacı, 939 sayılı parselinden çıkan suyu boru ile dedesine ait ve halen kul­
lanmakta olduğu 1595 ve 1596 sayılı parsellere getirmek istediğini, boruların
geçtiği parsel maliklerinin tamamının buna izin verdiğini, sadece davalı 912
parsel malikinin gereken izni vermediğini belirterek, bu parsel üzerinde mec­
ra hakkı tesisini istemiştir. Mahkeme davayı kabil etmiş, hükmü davacı vekili
temyize getirmiştir.

Somut olîyda, suyun götürüldüğü 1595 ve 1596 sayılı tapuda kayıtlı parseller
yerel bilirkişinin anlatımına göre davacının dedesi Süleyman Demirtaş adına
kayıtlı görülmektedir. Eğer Süleyman Demirtaş sağ ise davayı bizzat açması,
ölü ise tüm mirasçılann davacı tarafta yer alması gerekirdi. 909 parselden
başlayıp 1595 parsele kadar giden suyolunun geçtiği tüm parseller üzerinden
mecra hakkı kurulması ve geçidin kesintiye uğratılmaması düşünülmeli ve
uzman bilirkişilere de irtifak hakkı bedeli hesaplatılarak davalıya bu bedelin
ödenmesine karar verilmeliydi.

Öte yandan sadece mecra hakkı tesisine karar verilmekle yetinilmesi


icabederken, bu kesimin tesciline karar verilmesi de doğru görülmemiştir....

Davacı vekilinin temyizine gelince; yargılama giderlerinin davanın açılmasın


neden o an davalı üzerinde bırakılması gerekirken, davacıya yukletilmesi
doğru görülmediğinden hükmün sırf bu sebepten bozulması gerekmiştir.

Sonuç: yukarıda açıklanan nedenlerle usul ve yasaya aykırı hükmün BOZUL­


MASINA, istek halinde temyiz harcının yatırana iadesine, 21.12.2000 gününde
oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD., 21.12.2000 T., E. 2000/8226-K.
2000/8654)

Lehine rrecra tesisi istenen taşınmaz maliklerinin tüm mirasçıları saptan­


malıdır. MK'nın 581. maddesi uyarınca tüm mirasçıların birlikte dava açma­
ları veya açılacak davaya olur vermeleri bu da olmaz ise atanacak tereke
temsilcisi huzuru ile davaya devam edilmelidir.

Davacı, 5 parsel sayılı taşınmazının sulanması için davalılara ait taşınmazdan


mecra hakkı tesis edilmesini istemiştir.

Davalılar, davacının başka yerden su alma imkânının olduğunu ileri sürerek


davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, 14.10.1999 tarihli bilirkişi raporunda mavi boyalı dördüncü


seçenek olarak gösterilen kısımdan oluk boru kullanmak suretiyle (suyun
kesiştiği \erden) su arkı geçirilmesine karar verilmiştir.

Hükmü davalılar vekili temyize getirmiştir.

Somut ohyda, dava konusu taşınmazlar tapuda kayıtlıdır, ancak davacı, tapu
kayıt mal ki değildir. Davacı, tapu kayıt maliki değldir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 235J

Davacı, kayıt malikleri, Eşe Ünsal'ın mirasçısı olduğunu ileri sürmüş ise de,
veraset i amini sunmamıştır. Öncelikle, Eşe Ünsal'ın veraset ilamı alınarak
davacıdan başka mirasçı olup olmadığı araştırılmalıdır. Başka mirasçı var ise.
Medeni Kanunun 581. maddesi uyarınca, tüm mirasçıların birlikte dava açma­
ları veya açılacak davaya olur vermeleri bu da olmaz ise, atanacak tereke
temsilcisi huzuruyla davaya devam etmek gerekir. Mahkemece bu yönde
araştırma yapmadan ve usulünce taraf teşkili sağ anmadan işin esasına girile­
rek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

Kabule göre de, suyun kaynağı işaretlenmeden, davacı taşınmazının batı


sınırındaki dereden su alması olasılığı değerlendirilmeden ve davalı taşınma­
zına verilen zarar peşin karşılanmadan ve kayıt maliki olmayan Mustafa yö­
nünden ce davanın kabulüne karar verilmesi de a/rıca doğru görülmemiştir.

Sonuç: Yukarıda yazılı nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün


BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının iste< halinde yatırana geri veril­
mesine, 8.5.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (Y. 14. HD., 8.5.2000 T.,
E. 2000/2927-K. 2000/3220)

Lehine mecra tesisi istenen taşınmaz iştirakçilerinden birinin açtığı davada


MK'nın 581. maddesi uygulanmalıdır.

Celbedilen veraset ilamından lehine geçit hakkı tesisi istenen 14 parsel numa­
ralı taşınmaz malikinin davacı dışında başka iştirak halinde paydaşları bulun­
duğu anlaşılmaktadır. MK'nın 581'inci maddesi hükmünce tüm mirasçıların
davaya katılması veya muvafakatlerini bildirmeler, bunlar temin edilemezse
miras şirketine tayin edilecek mümessil huzuruyla davanın görülmesi gerekir.
Bu husus gözetilmeksizin iştirak halinde paydaşlardan sadece birinin açtığı
davanın kabulü doğru değildir.

Sonuç: Yukarıda gösterilen nedenlerle temyiz ifrazlarının kabul ile hükmün


BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesin yer olma­
dığın, temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, 9.12.1993 gününde
oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD., 9.12.1993 T., E. 1993/9024-K.
1993/9798)

o. Tek Malikli Taşınmazlarda Davacı

Mecra geçirilecek taşınmaz tapuda tek kişi adına kayıt ı ise, davacı bu şahıstır.

Karar Dava, mecra geçirilmek istenen taşınmazın dava tarihindeki malikine karşı
açılır.

"Enerji nckil hottı geçirilen taşınmazın mülkiyeti aavacı ooıno kayıtlı olduğuna
göre dovocının kendi toşınmozı üzerine irtifak ha'tkı tesisi istemi yosoya aykı­
rıdır." (Y. 14. HD. 10.11.1975 T., 1975/4722-4952)
I 236 Hıkuk Davalan
b. Paylı (Müşterek) Mülkiyete Konu Taşınmazlarda Davacı

Müşterek mülkiyet, MK'nın 688-700 (EMK m.623-629) maddelerinde dü­


zenlenmiştir. Eski Medeni Kanun hükümlerine göre müşterek mülkiyet, fiili
olarak bölünmemiş tek bir şey üzerinde kurulur ve belirlilik ilkesi uyarınca da
müşterek mülkiyet konusu olan şey, bir bütün olarak tek bir mülkiyete tabi
olurdu. Böyle bir taşırmazın mülkiyeti birden çok kimseye ait olur ve müşterek
maliklerden her biri fikri, soyut bir pay üzerinde diğerlerinden bağımsız olarak
tasarruf yetkisine sahip olup, mülkiyet hakkını payı oranında kullanırdı. Her
paydaş taşınmazın her zerresinde hak sahibi idi. Ancak bu hak sahipliği diğer
paydaşların eşit değerdeki haklarıyla sınırlandırılmıştı.1

Müşterek mülkiyete tabi bir taşınmazda paydaşla'in dava açma haklarının


bölünebilir ve bölünemez hak ve taleplere göre incelenmesi gerekirdi. Bölüne­
bilir bir hak veya talep söz konusu olduğunda, her paydaş tek başına dava aça­
bilirdi. Ancak konusu bölünmesi mümkün olmayan bir nak veya talep olan (yani
müşterek mülkün tamamına ilişkin) bir davanın hisse ve adet bakımından ekse­
riyete sahip hissedarlar (EMK m.624/11) tarafından açı ması gerekirdi.

İşte bu ilke uyarıncadır ki, eski Medeni Kanun 625/1 hükmüne göre, hisse­
darlardan her biri müşterek malın korunmasına ilişkin davaları yalnız başlarına
açabilirlerdi.5 Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, müşterek mülkü temlik et­
mek, onun üzerinde ayni hak tesis etmek ve onun intifa tarzını değiştirmek için,
bütün hissedarların muvafakatinin şart olduğu hükme bağlanmıştı.

Yeni Medeni Kanunun kabulüne kadar yerleşik uygulama müşterek mülki­


yete konu olan ve mecra zarureti içinde bulunan bir taşınmazın, tüm müşterek
maliklerinin birlikte dava açmaları gerektiği yolundaydı.

Müşterek maliklerin birlikte dava açmaları zorunluluğunun yanı sıra, bu


davayı birlikte izleyip sonuçlandırmaları da bu zorunluluğun doğal bir sonucu
kabul ediliyordu.

Yeni Medeni Kanunumuz müşterek mülkiyeti "Pavlı Mülkiyet" olarak nite­


leyerek 688-700. maddelerinde düzenlemiştir.

689. madde ile önceki Medeni Kanunumuzda yer almayan bir hüküm geti­
rilerek; paydaşların kendi aralarında oy birliği ile anlaşarak, yararlanma, kul-

Sirmen: s. 261; Oğuzman / Seliçi: s. 238; Eren / Gürsoy / Cansel: s. 424; Kılıç: C. I, s. 324.
’ Kuru: C. Ill, s. 2450 vd.; Kı ıç: C. I, s. 36S.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 237 |
lanma ve yönetime ilişkin konularda kanun hükümlerirden farklı bir düzenleme
yapabilecekleri ve bunun tapu kütüğüne şerh verilebileceği öngörülmüştür.

Yeni Medeni Kanunumuzun paylı mülkiyete ilişkin önceki kanuna nazaran


daha olanaklı hükümleri (688-700 m.) ile hukuki nitelikleri, kanunda düzenlen­
dikleri kısım ve her ikisinin de zorunlu irtifak haklarından olması nedeniyle paylı
mülkiyet hükümlerine tabi bir taşınmazda paydaşların her birinin tek başlarına
paydaş bulundukları taşınmaz yararına zorunlu mecra hakkının tesisini isteyip
isteyemeyecekleri hususunu zorunlu geçit hakkını düzenleyen 747. maddenin
gerekçesiyle birlikte e e alarak incelersek:

Yeni Medeni Karunumuzun 693. maddesinin ge'ekçesinde, daha önceki


Medeni Kanun zamanında kabul edilen bölünemeyen ortak menfaatlerin ko­
runmasının hisse ve adet bakımından ekseriyete sahip hissedarlar tarafından
istenebileceği ve müşzerek mülkiyete tabi bir taşınmaz üzerinde ayni hak tesisi
için açılabilecek davalarda, tüm paydaşların davaya katılması gerektiği kuralının
aksine, müşterek mülkiyete tabi bir taşınmazda paydaşlardan her birinin bölü­
nemeyen ortak menfaatlerin korunmasını diğer paydaşları temsilen isteyebile­
ceği belirtilmiş olduğundan burada yasal bir temsil söz konusudur. Bir paydaşın
bölünemeyen ortak yararlar konusunda diğer paydaşları tek başına temsil ede­
bileceği kanun hükmü ile kabul edilmiştir. Yine zorunu geçit hakkını düzenle­
yen 747. maddenin gerekçesinde de, yola bağlantısı olmayan bir taşınmaz lehi­
ne zorunlu geçit isteminde bulunulması, paylı mülkiyete tabi taşınmazın kulla­
nılabilirliğini artıran ve diğer paydaşların yararına olan bir tasarruf olduğundan
paydaşlardan her birinin böyle bir taleple dava aça bi İme si olanağı tanınmıştır.

Zorunlu mecra geçirme ihtiyacı içinde bulunan paylı mülkiyet hükümlerine tabi
bir taşınmaz yararına, oaydaşlardan her birinin tek başına dava açma hakkı vardır.
Çünkü paydaşlardan her biri ortak yararlar için diğerlerini temsil edebilir. Böyle bir
istem sonucunda taşınmaz lehine kurulacak zorunlu mecra hakkından diğer paydaş­
larda yararlanabilecektir. Ayrıca bu hakkın kurulması aynı zamanda taşınmazın kulla-
nabilirliğini artıran ve dava açmayan paydaşlar yararına olan bir tasarruftur.

Zorunlu mecra hakkı, komşuluk hukuku kuralları arasında düzenlenmiş olup,


kanundan doğan zorunlu bir irtifaktır. Hukuki niteliği itibariyle zorunlu geçit hakkı
ile aynı durumdadır. Bu nedenlerle paydaşlardan her biri mecra ihtiyacının gideril­
mesi için dava açabilmelidir. Uygulamada, bu görüş doğrultusunda kararlara 4721
sayılı Medeni Kanunun yürürlüğünden sonra rastlamak mümkündür.
| 233 Hıkuk Davalan

Kararlar Müşterek mülkü yaygın olarak kullanan paydaşların pis su kanalı geçirilmesi
istemi MK. 623-625. maddeleri kapsamında çözümlenmelidir. Komşu taşın­
mazlardan mecra hakkı tesisini ise müşterek paydaşlar birlikte isteyebilirler.

Davacı İ. A. 8 sayılı parselde paydaş bulunmaktadır. H. S. ise parselin diğer


paydaşıdır. 8 sayılı parselde H.'nin evi yola bırakan sınırda bulunmaktadır. I.'in
evi ise 8 parselin arka cephesindedir. I. ve M.'nın evinin arasında bir de bahçe
bulunmaktadır. Davacı davalı H.'nin evinin bulunduğu yerden pis su kanalının
geçirmesnin mümkün olmadığı nedeniyle, daval H. S.'e ait 9 sayılı parselde
genel pis su kanalına kendi evinin pis su kanalının bağlanması için Medeni
Kanunun 668. maddesi uyarınca geçit istemiştir.

... Davacı ile davalı evinin aynı bahçe içinde bulunması sebebi ile davalı H.
evinin yaoılışta düşünülmeyen kanal durumunur sonradan davacının yaptığı
evinden mütevellit pis su kanalına olan ihtiyacının gene aynı parsel sınırındaki
kanala ulaşma yolu ile gidilmesi gerekir.

Bu imkar var iken davalının evi olması nedeniyle oradaki kanala ulaşma im­
kanının bulunmaması mazeret olarak kabul edilemez ve davalı H. S.'e ait
gayrimenkule külfet yüklenemez. Yalnız davacnın Medeni Kanunun 668.
maddesi uyarınca H. S.'den mecra isteyebilmesi için diğer paydaşı H. ile birlik­
te dava cçması gerekir. Bu yön üzerinde de durjlmamıştır. Şu halde davayı
müşterek maliklerden I. A.'n diğer paydaşı H. S.'den Medeni Kanunun 623-
625. maddesi uyarınca pis su kanallarının kendi parselleri sınırında yol altında
bulunan genel pis su kanalına ulaşması için müsaade etmesini istemesi şek­
linde anlayıp buna göre çözüm yolu bulmak gerekir. Çünkü H. diğer paydaşın­
da parselde evi bulunmasını kabul ederek ve bu imkanları görerek ve bilerek,
taşınmaz edinmiş sonra da kendi payını kocası M'ya tapudan intikal ettirmiş­
tir. M., Hjkuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 186. maddesi uyarınca dava­
ya sokulmuştur. Şu hale göre böyle bir inceleme ile ancak sonucuna ulaşılabi­
leceği sebebi ile mahkemenin vermiş bulunduğu kararın bozulması gerekmiş­
tir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı H. S.'in temyiz itirazlarının kabu­


lü ile usul ve yasaya aykırı hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek
halinde yatırana iadesine, 30.3.1995 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (Y. 14.
HD. 30.3.1995 T., E. 1995/2067-K. 1995/2720)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 239 |

Tarafların müşterek mülkiyet şeklinde hissedar oldukları apartmanın katla­


rını fiilen paylaşarak kullandıkları, üst kattaki caireler ile merdiven boşlu­
ğunu kuBanan paydaşların alt katı kullanandar, pis su borularının geçiril­
mesi için müsaade istedikleri anlaşılmakla; öncelikle, binanın bir projesinin
bulunup bulunmadığı araştırılmalı, varsa celbedilmeli ve taşınmazda pay­
daş olan tarafların projedeki pis su kanalına deha başlangıçta rıza göster­
miş olacaktan kabul edilmek suretiyle projede belirlenen güzergah esas
alınmalı, bir inşaat projesi mevcut olmadığı tacdirde ise, pis su kanalının
geçmesi gereken en uygun yer bir uzman bili kişiye tespit ettirilmeli ve
müşterek mülkiyet şeklindeki taşınmazda, hissedarların birbirlerine ta­
hammül mecburiyeti de gözönünde bulundurularak bir karar verilmelidir.
(743 s. MKm.623, 625)

Dava, her ne kadar MK'nın 668. maddesi uyarınca mecra hakkı istemi şeklin­
de açılmış ise de, dosyanın incelenmesinde, 30 sa/ılı parsele bir bina yapıldığı,
parselin 2/16’sının mülkiyetinin davalı C.'e 7/16'şar payın da davacılara ait
olduğu, C.'in bu payına bağlantılı olarak bir dükkan ve depoyu kullandığı,
davacıların da 1, 2, 3. kadardaki daireleri ve merdiven boşluğunu paylarına
taban kullandıkları anlaşılmaktadır.

YukaridaW kadardaki daireleri kullanan malikler aşağı katı kullanan davalıdan pis
su borulannın geçirilmesi için müsaade istemektecirler. Binanın ruhsatının olup
olmadığı belli değildir. Binanın bir mühendis veya yetkilisi tarafından çizilmiş plan
ve projesinin bulunup bulunmadığı da araştırmamıştır. Bu davayı müşterek
malikler arasındaki bir uyuşmazlık olarak görüp çözüme bağlamak MK’nın 623 ile
625. maddesine uygundur. O halde, binanın projesi var ise getirtilmesi, bu proje­
nin muhtevası bulunan muhdesatın pis sularının nereden geçirileceği hakkındaki
planı paylı mülkiyet esaslanna göre, taraflar daha başlangıçta kabul etmiş olacak­
lar ki birbrieri hakkındaki inşaata rıza gösterdikleri gözönüne alınarak projede pis
su kanalının nereden geçeceği belirtilmiş ise ona, eğer hiçbir şey yok ise bir uzman
kişiye inceleme yaptırılarak pis suların geçeceği yoller belirlenmeli bu belirlenecek
yerlerden taraflara en uygun gelecek olan seçenek kabul edilerek müşterek mül­
kiyet haindeki taşınmazlardaki paydaşlann birbirlerine tahammülleri de
gözönüne alınarak bir karar verilme yolu seçilmelidir.

Sonuç: Yukarıda azılı nedenlerle, yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü


ile usul ve yasaya aykırı olan hükmün (BOZULMASINA), temyiz harcının istek
halinde yatırana iadesine, 10.12.1993 gününde oybirliği ile karar verildi. (Y.
14. HD. 10.12.1993 T., E. 1993/1890-K. 1993/9896)

c. Elbirliği (İştirak Halinde) Mülkiyete Konu Taşınmazlarda Davacı

Elbirliği mülkiyeti. EMK'nın 629-631 maddelerinde iştirak halinde mülkiyet


adı altında düzenlenmişti. İştirak halinde mülkiyet, karunun öngördüğü şekilde
şahsi ve temel bir ortaklık ilişkisi içinde bulunan kişler arasında bu ortaklık
| 240 Hıkuk Davalan
sebebiyle mevcut olan ve hakkın tamamı paylara bölünmeden ortaklardan her
birine diğerleriyle birlikte ait olan bir topluluk mülkiyeti idi. Sınırlı ayni hakla
taşınmazın kısıtlanması gibi tasarruf işlemlerinde ortaklar hep birlikte hareket
etmek zorundaydılar. Dava açılması da bu anlamda bir tasarruf mahiyetinde
olup, iştirak halindeki mülkiyet sahipleri arasında mecburi dava arkadaşlığı
16
vardı.*

İştirak halinde mülkiyet konusu olan taşınmazlarda, önceki Medeni Kanu­


nun 630/2 maddesi uyarınca, bütün ortakların iştirakli maliklerin birlikte dava
açmaları zorunluluğu vardı. İştirakli maliklerden birisi tarafından açılan davaya,
ötekiler katılmadıkça veya davanın tereke temsilcisi marifetiyle izlemesine ola­
nak verilmedikçe bakılması mümkün değildi. Ayrıca, cava açma hakkına sahip
iştirakçiler, mülkiyet hakkı sahibi mirasçılardı.

Bunun içindir ki iştirakli malikin tek başına dava açması halinde, mahkeme­
ce öncelikle davacıya diğer iştirakli maliklerin davaya katılmalarını sağlaması
olanağı verilmeli veya onlardan muvafakat getirmesi islenmekteydi." Ancak, bu
muvafakatlerin açık ve yazılı olması gerekirdi.

Bir mirasçının açtığı davaya diğer mirasçılar katılmazlar veya onay vermez­
lerse, o zaman dava açan mirasçının terekeye EMK'nın 581. maddesi gereğince
bir temsilci tayin ettirmesi gerekirdi. Tereke temsilcisi bu mirasçının açtığı da­
vaya icazet verirse, davaya tereke temsilcisi tarafından devam edilirdi. Tereke
temsilcisinin atanması ve tereke temsilcisi tarafından davaya devam edilmesi
durumunda ayrıca diğer mirasçıların davaya katılmalarına veya muvafakatleri­
nin alınmasına gerek yoktu. Eğer dava açan mirasçı, kendisine verilen süreye
rağmen diğer mirasçıların davaya onaylarını sağlayamamış ve terekeye temsilci
de tayin ettirmemişse veya terekeye atanan temsilci davaya icazet vermemişse
dava reddedilirdi.11

Mirasçıların heps tarafından dava açıldıktan veya dava bir mirasçı tarafın­
dan açılıp da diğer mirasçılarda davaya katıldıktan ya da davaya icazet verdik­
ten sonra bazı mirasçıların davayı takip etmemeleri, diğer mirasçıların davayı
yürütmelerine engel ceğildi.16

Eren / Gûrsoy / Cansel: s.459,467; Hatemi / Serozan / Arpacı: s. 143;Sirmen: s. 282, 284; Kuru: C. Ill, s.
2391; Tekinay / Akman / Burcuoğlu / Altop: s. 631, 635;
11 Kuru: C. I, s. 652; Y. 14. HD., 9.12.1993 T, 1993/9024-9798 sy. kararı.
16 Kuru: C. I; s. 655.
15 YHGK 27.1.1968 T, 5/376-50 sy. kararı Y. 4. HD. 5.2.1976 T, 3877/1174sy. karan (Kuru: C. I, s. 658).
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar
Yeni Medeni Kanunun elbirliği mülkiyetine ilişkin hükümleri önceki kanunla
birlikte düşünüldüğünde, önceki uygulama bugün de geçerli olmaktadır.

Karar Elbirliği mülkiyetine tabi bir taşınmaz hakkında açılan inşai davada tüm
mirasçıların davaya katılımı sağlanmalıdır.

Taraflar arasındaki "tapu iptali-tescil” davasından dolayı yapılan yargılama


sonunda; Mesudiye Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair
verilen 26.6.2002 gün ve 2002/551-2003/494 sayılı kararın incelenmesi davalı
temsilcisi tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin
15.3.2004 gün ve 928-1846 sayılı ilam ile,

(... Davao vekili, miras bırakanı ve babası O.’dan kalan dava konusu 130 ada,
14 parselin tapu kaydının tespitten önceki kazanmayı sağlayan zilyetlik nede­
niyle iptali ile vekil edeni adına tapuya tesciline kzrar verilmesini istemiştir.

Davalı Hazine temsilcisi, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kabulüne, dava konusu parselin O. D. mirasçılan adına


tapuya tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine temsilcisi
tarafından temyiz edilmiştir.

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargı­


lama sonjnda, mahkemece önceki kararda direni miştir.

Temyiz Eden: Davalı temsilcisi

Yukarıda anlatılan ilkeler dikkate alındığında somut olayda, inşai dava niteli­
ğini taşıyan zilyetliğe dayalı tescil davasında, elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet
söz konusu olduğundan; dava dışı ortaklar bulunduğundan, davaya katılma­
yan ortakların olurlarının alınması ya da miras şirketine Medeni Kanunun 640.
maddesi jyarınca atanacak temsili aracılığıyla davanın sürdürülmesi, davanın
görülebilrlik koşulu yerine getirildikten sonra esası hakkında hüküm kurul­
ması gerekir.
O halde. Hukuk Genel Kurulunca da benimsener Özel Daire bozma kararına
uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu
nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davalı temsilcisinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme karannın


Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'un 429.
maddesi gereğince BOZULMASINA, birinci görüşmede çoğunluk sağlanamadı­
ğından 16.2.2005 gününde ikinci görüşmede oyçckluğu ile karar verildi.

d. Mecra İhtiyacı Duyan Taşınmaz Üzerinde Sınırlı Ayni Hak Sahibi Olanların Davacı
Olabilme Hakları
Zorunlu mecra hakkı niteliği itibariyle yalnız mülkiyet hakkının değil, hiz­
met ettiği arazinin üzerindeki bütün ayni hakların bir sınırlamasıdır. Rehin hak­
kından ve ayni irtifaklardan önce gelir, davacı sıfatı yönü ile; MK'nın 726 (EMK.
I 2« Hikuk Davalan
652.) maddesine göre, bir taşınmazda üst hakkı sahibi olan kişinin MK'nın 744.
(EMK m.668.) maddesine dayanarak ihtiyacı olan mecra için, zorunlu mecra
istemli dava açmağa hakkı vardır.14

Üst hakkının tapuya tescil edildiği durumlarda üst lakkı sahibi, ihtiyacı olan
mecra için komşu taşınmazlardan mecra isteminde bulunabilir. Bu şart gerçek­
leşmemiş ise, yani üst hakkı bağımsız ve sürekli bir hak olarak tapu siciline tescil
edilmemişse, o zaman bizzat üst hakkı lehine zorunlc mecra irtifakı kurulma­
sında hukuki bir engel olmadığı gibi bazı durumlarda gereklide olabilir.

Üst hakkı ile yükümlü taşınmaz lehine kurulmuş bir zorunlu mecra hakkı
varsa ve yükümlü taşınmaz maliki bu hakkı kullanamıyorsa, üst hakkı sahibi
kullanabilir. Zorunlu mecra hakkı eşyaya bağlı bir irtifak hakkı olduğundan üst
hakkı sahibi olan kişi adına kurulmaz. Üst hakkı sahib nin istediği mecra hakkı
üst hakkı devam ettiği sürece devam eder. Üst hakkı süresinin bitimi ile mecra
hakkı da kendiliğinden son bulur.

Kaynak hakkı sahibi de, hakkın mahiyeti müsait olduğu derecede zorunlu
mecra irtifakı isteminde bulunabilir."

İntifa hakkı sahibinin de, ihtiyacı olan mecra istemi için dava açma hakkı
olduğu kabul edilmektedir.ıe

Diğer sınırlı ayni hak sahiplerinin ve kişisel hak sahiplerinin ' böyle bir da­
va açmaya hakları yoktur.

2. Rızai Mecra Hakkı Davalarında Davacı


Bu tür davalarda davacı, mecra irtifakının taşınrraza bağlı ve kişiye bağlı
olarak kurulması yönünden değerlendirilir.

Bertan: C. I, s. 849; Karahasan: C. 2, s. 295; Özakman: s. 188; Ayan: Sınırlı Ayni Haklar, s. 83, 86; Tando­
ğan: s. 619.
Bertan: C. I; s. 849; Karah3san: C. 2, s. 295; Tandoğan: s. 619; Ayan: Sınırlı Ayni Haklor, s. 86.
" Bertan: C. I, s. 849; Karahasan: C. 2, s. 295; Aksi görüş Özakman: MK'nın 668. maddesinde zorunlu
mecra hakkından kimlerir yararlanabilecekleri, diğer bir deyişle tespit davasının taraflarını kimlerin oluş­
turabileceği hususunda br açıklık olmadığını belirterek, müesseseye komşuluk ilişkilerine ait hükümler
arasında ve bu ilişkilerin düzenlenmesi amaçlanarak kanunda yer verilmiş olması, irtifakın yararlanan ta­
şınmazın mülkiyetine bağı olarak doğmasını haklı göstereceğini ve taşnmazlar üzerindeki mülkiyet hak­
larının kapsamı ve taşınmazın tahsis yönü ile yakından alakalı bulunması nedeniyle davacı tarafın yarar­
lanan taşınmaz maliki olabileceğini kabul etmektedir. Ayrıca tapu sicilrde ayn bir sayfaya kaydolunmuş
daimi ve müstakil bir hakkın ve inşaat hakkı sahibinin hakkının mülkiyet gibi değerlendirilmesi nedeniyle
bu hak sahiplerinin de zorunlu mecra hakkı davalarında davacı olabileceklerini belirtir, lözakman: s. 188;
Tandoğan ve Ayan’da intifa hakkı ve kiracının mecra geçirme isteminde bulunamayacaklarını kabul eder­
ler (Tandoğan: s. 619; Ayan: Sınırlı Ayni Haklar, s. 86).
Y. 14. HD. 25.1.2004T, 2094/283-654 sy. karan.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar
o. Taşınmaza Bağlı Rızai Mecra İrtifakında Davacı

Rızai mecra irtifakı yararlanan ve yükümlü taşınmaz malikleri arasında


resmi bir sözleşme ile kurulur. Böyle bir sözleşme düzenlenmesine rağmen
tescil işleminin yapılmaması nedeniyle açılan davalar ile tescile zorlama veya
anlaşmaya rağmen sözleşmenin yapılmaması sebebi ile açılan davalarda; davacı
yararlanan taşınmazır sözleşmeyi yapan tapu kaydındaki maliki ya da malikle­
ridir.

Mecra irtifakı tesisi için sözleşme yapılan taşınmaz müşterek (paylı) mülk
ise, bu durumda sözleşmenin yararlanan taşınmaz maliklerinin birlikte düzen­
lemesi ve hepsinin bir ikte dava açması gerekir.

Karar Mecra irtifakı tesis edilecek taşınmaz müşterek (paylı) mülk ise,- taşınmaz
maliklerinin hepsinin birlikte dava açmaları gerekir.

"... müşterek mülkiyette irtifok, gayrimenkul mükellefiyeti ve rehin hokkı için


bütün hisseoorlorın birlikte hareket etmeleri gerekir. Medeni Konunun oyni
hak olorck soydığı haklonn müşterek mal üzerinde kurulobilmesi tüm hisse­
darların böyle bir hakkın kurulmosını istemelerine boğlıdır. Başka bir onlotım-
io irtifak nakkı, mohiyeti bokımındon bir hisse için kurulamoyacoğından bir yo
da birkoç hissedarın böyle bir tasarrufu yopabimelerine olanok yoktur. Bu
nedeniedr ki, payooşlaroon biri sözleşmede yer almomış oiurso mecra söz­
leşmesinin ve buna boğ!ı irtifak hakkının geçerli yolda oluştuğu kobul edile­
mez." (t. 1. HD. 8.3.1990 T, 1990/3773-3201} (YKD. 1990/8, s. 813-815)

Müşterek mülkiyete tabi bir taşınmazda bir kısım pay sahibinin sadece
kendi payı için mecra irtifakı sözleşmesi düzenlemesi mümkün değildir. Bu ne­
denle dava açması da mümkün değildir.

Yararlanan taşınmazda üst hakkı sahibi, kaynak hakkı sahibi yükümlü ta­
şınmaz maliki ile bir mecra irtifak sözleşmesi düzenlemişse, onlarda bu Zama­
naşımı nedeniyle mecra irtifakının kazanıldığı hususunda açılan davalarda ise,
mecra ister toprak altından ister toprak üstünden geçsin mecra irtifakını zama­
naşımı nedeniyle kazandığını iddia eden hak sahibi, davacıdır. Mecra irtifakının
zamanaşımı ile kazanı dığı iddiası ile açılan davalarda, irtifakın lehine kurulacağı
taşınmazın tapuda kayıtlı olması şart olmadığından yararlanan arazinin zilyedi
bu davayı açabilir.*8

" YHGK 30.11.1977 T, 1976/6-3371 E, 1977/878 sy. karan; Y. 14. HD. 10.11.2000 T, 2000/6055- 7248 sy.
kararı.
Hıkuk Davaları

Kararlar Mecra davaları, ihtiyaç sahibi taşınmaz maliklerinin tapu malikleri ya da


onun mirasçıları tarafından açılabilir. Tapu maliki ile davacılar arasındaki
irsi bağlantı sağlandıktan sonra işin esasına geçilmelidir.

Dava, Medeni Kanunun 744'üncü maddesi uyarınca mecra irtifakı kurulması


isteğine ilişkindir.

Kabule göre de; dava konusu taşınmazların buunduğu bölgede DSİ'ye ait
sulama tesisleri mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle ilgili kurumdan
bölgeye verdiği suyun yeterli olup olmadığı ve yine halkın kuyu açmasına izin
verilip ve'ilmediğinin araştırılmamış olması da doğru görülmemiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, usul ve yasaya aykın hükmün BOZUL­


MASINA, istek halinde temyiz harcının yatırana edesine, 4.3.2004 tarihinde
oybirliği i e karar verildi. (Y. 14. HD., 4.3.2004 T., E. 2003/8229-K. 2004/1459)

Davalının kabul ettiği yerden mecra tesisine karar verilmesi külfet yükle­
nen taşınmaz malikleri açısından yerinde ise bu seçenek tercih edilmelidir.
DSİ'nin açtığı kanaldan yararlanmak için mecra istenebilir.

Davacı, DSİ kanalından su alarak taşınmazını sulamak istediğinden Medeni


Kanunun 668. maddesi gereğince mecra ve ayrıca genel yola çıkmak için yolu
olmadığından mecranın yanında DSİ kanalının bakım ve gözetimi için yapılan
yola ulaşmak için geçit istenmiştir Davalı taşınmazın batı sınırından yol ve
kanal verilmesine razı olduğunu söylemesine rağmen mahkeme hükümde
belirtilen yerden mecra ve yol verilmesine karar vermiştir. DSİ'nin kanal
açması çiftçinin ve arazi sahibinin sulu ziraate dönmesini sağlamak ve dolayı­
sıyla üretimi artırmak amacına matuftur. Hal beyle olunca davacının mecra
isteği yemdedir. DSİ'nin bakım yolundan yararlanma kimi davalardan anlaşıl­
dığına gö'e mümkün olmaktadır. O halde davalın n kabul eniği yerden su arkı
ve yola hükmetmek külfet yüklenen gayrimenkul malikleri açısından yerinde-
dir. Bunun aksine karar verilmesi davacıya hakların dengelenmesi bakımından
ne gibi bir olanak sağladığı karar yerinde açıklanmadan yol ve geçit tesisi
doğru görülmemiştir.

Kabule göre de, 21/m‘ geçit ve mecra yer hükmedilmesi bilirkişi tarafından
açıklanmasına rağmen mahkemece 270 m:'lik kısım da geçit ve mecra hakkı
kurulmasına karar verilmesi doğru görülmediğinden hüküm bozulması ge­
rekmiştir.

Sonuç: Yukarıda yazılı nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BO-
ZULMASIMA, peşin harcın istek halinde iadesine, L8.12.1995 tarihinde oybirli­
ği ile karar verildi. (Y. 14. HD., 18.12.1995 T., E. 1995/8566-K. 11995/9618)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 245 |
b. Kişiye Bağlı Olarak Kurulan Rızai Mecra İrtifaklarında Davacı

Mecra irtifakının kişiye bağlı veya devredilebilen şahsi mecra irtifakında ya­
rarlanacak taşınmaz yoktur. Bu nedenle de böyle bir istemle açılacak davalarda,
lehlerine mecra tesisi isteyen gerçek ya da tüzel kişiler davacı olur. Tüzel kişi­
lerde ise yetkili temsilciler tarafından dava açılması gerekir.

Yararlanan taşınmazda intifa hakkı sahibi, kiracı ya da işletme sahipleri taşın­


maza bağlı mecra irtifakı sözleşmesi yapamadıklarından şahsa bağlı veya devredi­
lebilen şahsa bağlı mecra irtifakı sözleşmesi yapacaklarından bu şekilde yapılmış bir
sözleşmeye dayanarak davacı sıfatı ile hakkın kurulması için dava açabilirler.”

Ayrıca, MK'nın 838. maddesinde belirtilen ve tüzel kişiliği olmayan bir top­
luluk yararlanan tarafta bulunduğunda dava açma hakkına sahip olabilir.

Kişiye bağlı olara< kurulan rızai mecra irtifakında, yükümlü taşınmaz üze­
rinde kurulu başka sınırlı ayni hak bulunması halinde, bu haklar kuruluş tarihle­
rine göre sıralarını ko'uyacaklarından, sırada daha önce gelmek isteyen mecra
irtifakı sahibi onların onayını almak üzere dava açabilir ki bu davada da davacı,
mecra hakkı sahibidir.

Yukarıda açıklanan nedenlerin dışında mecra irtifakının kurulmasından son­


ra, bu hakkın kapsamının ve irtifak hakkının varlığının dava konusu yapıldığı veya
hak sahibinin bu hakkını kullanmasına fiilen engel olunduğu ya da yükümlü ta­
şınmaz üzerinde mera irtifakının kullanılmasını önleyebilecek bir ayni hakkın
varlığının iddia edildiği hallerde, Taraflar ve üçüncü kişiler arasında çıkacak an­
laşmazlıkların giderilmesi için açılacak tespit ve irtifak hakkının korunması ile
yükümlü taşınmaz üzerinde irtifak hakkı yolsuz olarak tescil edilmiş veya bir tescil
yolsuz olarak terkin olunmuş ya da değiştirilmiş ise, irtifak hakkını ihlal eden bu
kayıtların düzeltilmesi (MK m.1025) davalarında davacı, mecra hakkı sahibidir.

3. Zorunlu Mecra hakkı Davalarında Davalı

Mecra hakkı istemini içeren davalarda davalı sıfatını yükümlü taşınmazın


malikinin durumuna göre aşağıdaki başlıklarda incelemek gerekir.

o. Tek Malikti Taşınmazlarda Davalı

Zorunlu mecra hakkı, taşınmaza bağlı bir irtifak hakkı olduğundan ve taşın­
maza bağlı olarak kurulduğundan, bir taşınmaza malik cima durumunun ise tapu

•’ Y. 14. HD. 19.4.2001 T. 2031/227S-2842 sy. Kararı; Y. 14. HD, 11.12.2000T, 2000/7893-8356 sy. karan.
Hıkuk Davalan
kayıtları ile belirlenmesi mümkün bulunduğundan bu hakkın kurulması istemini
içeren davalar, yüküm enecek taşınmazların tapudaki maliklerine yöneltilir.

Yükümlü taşınmaz maliki hakkında usulüne uygun dava açılmadan aleyhe


hüküm kurulamaz."

Zorunlu mecra istemi davalarında davalı, yükümlü komşu veya komşular


dar anlamda, doğrudan doğruya mecra ihtiyacı olan taşınmaza bitişik bulunan
taşınmaz malikleri değildir. Mecra isteyen taşınmaz ile yükümlü taşınmaz ara­
sında mecranın geçeceği güzergâhta bulunan ilgili bütün taşınmaz maliklerinin
hasım gösterilmesi ge'ekir.

Komşu taşınmazların maliklerinin gerçek veya tüzel kişi olması husumet


yöneltilmesinde bir ayrıcalık yaratmaz."- Önemli olan, dava açıldığı tarihte ken­
disinden mecra talep edilen özel mülkiyete tabi taşınmazın tapuda kayıtlı mali­
kinin hasım gösterilmesidir."

Karar İrtifak hakkı kurulmasına ilişkin davalarda güzergahın geçtiği tüm taşın­
maz maliklerinin davada taraf olması gerekir.

Davacıya ait mecranın geçtiği taşınmazda ise akci veya hükümle irtifak hakkı
kurulmalıdır.

Davacı, 758 parsel sayılı taşınmazdan çıkan suyu /ine maliki olduğu 610 sayılı
parseline götürmek için davalılar parselinden su yolu geçit hakkı istemiştir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hükmü davalı 467 ve 605 parsel
malikleri ayrı ayrı temyize getirmişlerdir.

” YHGK 21.5.1986 T, 1985/14-60 E, 1986/543 sy. Kararı IKarahasan: C. 4, s. 601).


“ Ayan: Sınırlı Ayni Haklar, s. S8; Özakman: s. 189; Y. 14. HD. 14.3.1989 T, 1989/270- 2658 sy. karan ve
yine aynı dairenin 26.12.2CO2 T, 2002/5915-8557 sy. karan.
Özakman: mecranın tesis olunacağı taşınmazın tahsis yönü veya mülkiyetinin devlet ya da diğer bir kamu
tüzel kişisine ait olmasının zorunlu mecra irtifakının doğumuna engel olmayacağını, u- mumun yararlan­
masına tahsis edilen kamu malının esas itibariyle komşuluk ilişkisinden doğan mülkiyet sınırlamalarına
tabi olduğunun kabul edilmesi nedeniyle zorunlu mecra irtifakının bu taşınmazlar üzerinde de doğabile­
ceğini arcak, emniyet düşüncesi ya da taşınmazın tahsis amacının mecranın geçirilmesine engel bir du­
rum taşıdığı hallerde hukuki imkansızlık söz konusu olacağından bu durumda hakkın doğumu için öngö­
rülmüş koşulların gerçekleşmemiş bulunduğundan hakkın doğmayacağını kabul eder, (Özakman: s. 190);
8ertan, ana yapıyı besleyen mecraların özel mülkiyete konu olmayan verier üzerinden, mesela herkesin
kullanmasına ayrılmış yol ar, meydanlar, nhtımlar veya bir kamu hizmetinin görülmesini sağlayan okul
bahçeleri, kışla meydanları gibi yerlerden geçirilmesi gerekirse yetkii idari makam izin verirse, ancak
MK’nın 653. maddesinde öngörülen hükümden yararlanılır ve irtifak hakkı kurulursa MK'nın 912. mad­
desine dayanılarak tapuya bu ayni hak tescil olunur. Dilerse idare bu gibi yollan geçirmek için Medeni
Kanunda öngörüler bir ayni hak yerine özel teşebbüse imtiyazda verebilir; yalnız idare 653. maddeye gö­
re bu gibi yerler üzerinde sir irtifak hakkı kurulmasını kabul etmezse şatlan doğsa bile ilgilisi MK’nın 668.
maddesine dayanarak adiye mahkemesinde dava açamaz. Buna karşılık kamu tüzel kişiliğinin özel mülki­
yetinde bulunan taşırmazlar özel hukuk hükümlerine tabi olduğundan MK’nın 653 ve 668. maddelerine
dayanılarak bu gibi taşınmazlar üzerinde irtifak hakkı kurulabilir IBertan: C. I, s. 659).
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 247 |

Dava, açldığı tarihte yürürlükte olan Medeni Kanunun 668’inci maddesi


uyarınca mecra irtifakı kurulması isteğine ilişkindir. Anılan madde uyarınca
"Gayrimenkul sahipleri yapılacak zarar tamamıyla ve peşin tazmin olunmak
şartıyla mülkünün altından veya üstünden su yolj ve gaz ve elektrik boruları
geçirilmesine, bunlann başka yerden geçirilmeleri imkansız olur veya çok
fazla masrafı mucip bulunur ise, müsaade etmeğe mecburdur..."

Somut olayda, mahkemece iki kez davanın kabulüne karar verilmiş ve bu


kararlar Dairemizce taraf teşkili yönünden bozulmuş mahkeme bu bozmalara
uyarak bu kez davanın reddine karar vermiş, bu kararda Dairemizce en uygun
güzergahtan su geçit hakkı verilmesi gerekçesi ile bozulmuştur. Bunun üzeri­
ne mahkeme davanın kabulüne karar vererek, 457, 604, 520, 605, 606, 607
ve 609 parsellerde su yolu irtifak hakkı tesis etmiştir. Şimdi bu karar yine 467
ve 606 parsel malikleri tarafından temyize getirilmiştir.

Yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda; 522 pa’sel maliki hakkında da usu­


lünce dava açılarak, eldeki dava ile birleştirilerek veya usul ekonomisi açısın­
dan harcandırılmış dilekçe ile davaya katılarak luzurunda tekrar yargılama
yapılıp, davacının kendisine ait 608 parselinin de irtifak hakkı kurulmak ve
irtifak bedellerinin de depo ettirilmek suretiyle ödenmesine ve sadece irtifak
hakkı tesisine karar vermek suretiyle eksikliklerin giderilmesi için hükmün
tekrar bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, istek halinde


temyiz harcının yatırana iadesine, 26.12.2002 tarihinde oybirliği ile karar
verildi. (Y. 14. HD., 26.12.2002 T., 2002/5915 E., 2002/8557 K.)

b. Paylı (Müşterek) Mülkiyete Konu Taşınmazlarda Dovab

Taşınmazın paylı (müşterek) mülkiyete konu bir taşınmaz olması duru­


munda, paylı (müşterek) maliklerin tamamının davalı olarak gösterilmesi gere­
kir.

Paylı mülkiyet hü<ümlerine tabi bir taşınmazın beli bir payı üzerinde mec­
ra irtifakı tesis edilemez. Çünkü mecra hakkına tahsis edilecek yerin her zerre­
sinde diğer paydaşlar nda hakkı vardır ve bunların haklarını ihlal etmeksizin o
yerden zorunlu mecra geçirme olanağı yoktur. Bu nedenle, yükümlü taşınmaz
veya taşınmazlar paylı mülkiyet hükümlerine tabi iseler, zorunlu mecra istemiy­
le açılacak davada davalı, tüm paydaşlardır.”

Karahasan: C. 2, s. 296; Özakman: s. 190; Ayan: Sınırlı Ayni Hoklar, s. E7; Bertan: C. I, s. S49; 1984 tarihli
Medeni Kanun ön tasansnda bir pay üzerinde sınırlı ayni hak kurulabimeşinin, bunun diğer paydaşların
haklannı ihlal etmemesi şartına bağlı olduğu belirtilmiştir.
I 2« Hikuk Davalan
c. Elbirliği (İştirak Halinde) Mülkiyete Konu Taşınmazlarda Davalı

Mecra geçirilecek taşınmaz ya da taşınmazların elbirliği (iştirak halinde)


mülkiyetine konu olması durumunda, zorunlu mecra hakkı davasında tüm işti­
rakçiler davalıdır."

Eğer dava tüm elbirliği mülkiyetçiler hasım gösterilerek açılmamışsa, bu


nedenle dava reddedilmez. Mahkeme bu durumda dadacıya, diğer elbirlikçileri
de davaya katması için bir süre vermelidir. Davacının verilen süre içinde bu
eksikliği gidermesi durumunda davaya devam edilir. Ancak davacı kendisine
verilen süre içinde davayı diğer elbirlikçilere yöneltmezse istemi, dava şartı
yokluğundan reddedilir. Fakat davacı, aynı davayı bütün elbirlikçilere husumet
yöneltmek suretiyle yeniden açabilir.”

d. Yükümlenecek Taşınmaz Üzerinde Önceden Kurulmuş Sınırlı Ayni Hak Bulunması


Halinde Davalı

Zorunlu yasal irtifaklardan birisi olan zorunlu mecra hakkı davalarında da


husumetin, yükümlü Taşınmaz malikinin yanı sıra bu taşınmaz üzerindeki ayni
hak sahiplerine de yani rehinli alacaklılar, taşınmaz mükellefiyetinden yararla­
nan kimseler, üst hakkı sahipleri, intifa hakkı sahibi ve irtifak hakkı sahiplerine
yöneltilmesi gerekir.”

Çünkü "zorunlu mecra hakkı gayrimenkul üzerindeki eskiden kurulmuş di­


ğer ayni haklardan önce gelen bir hak olduğundan yükümlü taşınmaz üzerinde
mecranın geçirilmesinden zarar görecek ayni haklar varsa ve bu kişilerin hakla­
rının tecavüze uğradığı oranda tazminat isteme haklar bulunduğundan menfa­
atlerini korumaları için, bu hak sahiplerinin de davaya katılımlarının sağlanması
yani davada davalı olarak yer almaları gerekir."

" Karahasan: C. 2, S. 296; 252; Bertan: C. I, s. S49; Özakman: s. 190 Kuru: C. Ill, s. 2391; V. 14. HD.
24.2.2000 T, 2000/806-1173 sy. karan.
29 Kuru: C. I, s. 663.

Karahasan: C. 2, s. 296; Özakman: s. 189; Ayan: Sınırlı Ayni Holder, s. 8?; Bertan: C. I, s. 849.
Bertan: C. I, s. 849; Tandoğan: s. 620; Özsunay: s. İOO; Erel: s. 80; Aksi görüş, Özakman: yasal bir irtifak
olarak nitelendirilen zorunlu mecra hakkının sıra itibariyle yükümlü taşnmaz üzerindeki diğer ayni hakla­
ra takaddüm etmesinin bu hak sahiplerinin zarara uğradığını kabul için yeterli bulunduğunu ancak, sınırlı
ayni hak sahiplerinin haklarının değerindeki azalmanın yükümlü taşınmaz maliki tarafından gösterilecek
bir teminat ile temin olunacağı ve karşılığın bir miktannın hak sahiplerine ödenmesi ile karşılanması
mümkün olduğundan davanın aynı zamanda bu kişilere yöneltilmesinin gerekmediği görüşünde
(Özakman: s. 190).
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 249 |
Zorunlu mecra hakkı niteliği itibariyle yalnız mülkiyet hakkının değil, yü­
kümlü taşınmaz üzerindeki bütün ayni hakların bir takyidini teşkil ettiğinden bu
nedenle de rehin hakkından ve diğer irtifaklardan önce gelen bir haktır, ipotek
alacaklısı böyle bir davada davalı olarak gösteril me-nişse, ipotek hakkı MK
m.744 (EMK m.668.) maddesine göre, bu gibi yolları geçirme hakkına öncelik
eder. (MK m.869, EMK m.784).:î

Mecra geçirilecek, yükümlü taşınmaz üzerinde daıa önceden kurulmuş sı­


nırlı ayni hak sahipleri de, zorunlu mecra hakkının tesisi nedeniyle mevcut hak­
larının tecavüze uğracığı oranda kendilerine bir tazminat verilmesini isteyebilir­
ler ve davalı sıfatıyla davada yer alabilirler.

4. Rızai Mecra İrtifakı Davalarında Davalı


Taraflar arasında düzenlenecek resmi sözleşme ile rızaen kurulması karar­
laştırılan mecra irtifakları nedeniyle MK. 716/1 maddesine göre açılacak dava­
larda davalı; yükümlü taşınmaz maliki ya da malikleridir.”

Mecra geçirilecek taşınmazın müşterek ya da iştirak halinde mülkiyet hü­


kümlerine tabi olması durumunda tüm paydaşlar ve iştirakçiler davalı olur.

Kat irtifakı kurulmuş bir taşınmazda mecra eğer bir bağımsız bölümden ge­
çirilecek ise, davalı bu kat malikidir. Ancak kat irtifakı kurulmuş bir taşınmazın
tamamı ya da ortak yerlerinden geçen bir mecra irtifakının kurulması için açıla­
cak davalarda tüm kat malikleri davalı olacaktır.

Mecra irtifakının zamanaşımı nedeniyle kazanıldığı iddiası ile açılan dava­


larda yararlanan ve yükümlü taşınmazların tapuda keyıtlı olması şart olmadı­
ğından davalı genellikle yükümlü taşınmazın zilyedidir."

Mecra irtifakının kurulmasından sonra bu hakkın korunması, kapsamının


belirlenmesi hususlar nda çıkacak ihtilaflar nedeniyle açılan davalarda, irtifak
hakkının kullanılmasıra engel olan veya bu hakkın varığı ve kapsamı konusun­
da sorun çıkaran yükümlü taşınmaz maliki ya da üçüncü kişiler davalıdır.

Mecra kurulacak taşınmaz üzerinde kurulu başka sınırlı ayni hakların bu­
lunması halinde, bunlar kurulacak rızai mecra irtifakı karşısında kuruluş sıraları­
na göre durumlarını koruyacaklarından, ancak hak sahibi sırada onlardan önce

:s Bertan: C. I, s. 849.
” YHGK 8.12.1978 T, 1977/1-592 E, 1978/1077 K.
” YHGK 3.6.1983 T, 1981/1^727 E, 1983/613 sy. K.
I 250 Hikuk Davalan
gelmek istediği takdirde, onaylarını almak için açacağı davada bu sınırlı ayni hak
sahiplerini de davalı o arak gösterebilir.

o. Yargılama Giderleri

Yargılama giderlerinin neler olduğu HMK'nın 323. maddesinde sayılmıştır. Ta­


raflarca hazırlama ilkesinin uygulandığı davalarda, yargılama giderleri davanın de­
vamı sırasında taraflarca ödenir. Herhangi bir işlemin yapılmasını veya ibraz edilen
bir delilin toplanmasını isteyen taraf bu hususla ilgili gideri peşin olarak öder.

Yargılama sonunda, yargılama harç ve giderleri kural olarak davada haksız çıkan,
yani aleyhine hüküm kurulan tarafa yükletilir. (HMK m.326/1). Davada haksız çıkacak
tarafa yükletilen yargılama giderleri, hem davayı kazanan tarafın peşin olarak ödediği
(m.416) hem de devlete ödenmesi gereken harç ve giderlerdir. Dava sonunda iki
tarafta kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, harçlar dışındaki yargılama giderlerini haklı
çıkma oranlarına göre taraflar arasında paylaştırır (HMK m.326/2).“

Davada haksız çıkan tarafta birden fazla kişi varsa, mahkemece yargılama
giderleri bunların davadaki durumlarına göre ya aralarında paylaştırılır ya da
müteselsilen sorumlu olmalarına karar verilir. (HMK m.326/3).

Yargılama giderlerinin miktarının ne kadar olduğu ve bunun kime yükletil-


diğinin hüküm fıkrasında açıkça gösterilmesi gerekir.

Karar Davalı, davaya karşı çıkmayıp uygun yerden mecra tesisine rıza gösterdi­
ğinden \e aleyhine dava açılmasına da sebebiyet vermesi söz konusu
olmadığına göre yargılama giderlerinden sorum u tutulamaz.

Davalı, mecra hakkı tesisine karşı gelmemiş, aksine münasip yerin verilmesi rıza
gösterdiğni bildirmiş, muaraza yaratmamıştır. Aleyhine dava açılmasına sebe­
biyet veridiği de kabul edilemez. Davacı, krokide kırmızı renkle işaretli kesimi
istemesine rağmen koşullarına uygun olarak yeşil renkli kesim için davalının
beyanına uygun olarak dava kabul olunmuştur. Bu durumda davalıya yaptırılan
ve savunmasını ispat için olan yargılama giderlerinin davacıya yükletilmesinde
bir usulsüzlük görülmemiştir. Davanın esası bakımından ise mümeyyiz davacı
aleyhine bir bozma yapılamayacağından nazara alınmamıştır.

Sonuç: Temyiz itirazların yukanda gösterilen nedenlerle reddi ile hükmün


ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine
7.3.1991 gününde oybirliğiyle karar verildi. (*. 14. HD. 73.1991 T., E.
1990/5369-K. 1991/2284)

Kuru, C. IV, s. 3684.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 2S1 |
b. Harç

İki tarafın kısmen haklı çıkması halinde yargılama giderlerinin taraflar ara­
sında paylaştırılacağına ilişkin HMK. 326/2 hükmü yargılama harçları uygulan­
maz. Çünkü davanın reddi hariç harç, daima davalıya yükletilir, harç zaten hak­
sız çıkılan oranda hükmedilir. Yani mahkûm edilen miktara göre verilir. Bu ne­
denle diğer giderler g bi kazanılan ve kaybedilen miktara göre bölüştürülemez.
Reddedilen dava bolünü için ayrıca ret harcına hükmedilmez.

Yargılama sırasında mecra için belirtilen tazminatın başlangıçta bildirilen


miktardan fazla olduğunun tespit edilmesi halinde, bu bedel üzerinden eksik
harç davacıya tamamlattırılır. Davanın esastan kabulü halinde yargılama sıra­
sında belirlenen ve dava değerini oluşturan tazminat miktarı üzerinden nispi
karar ve ilam harcına hükmedilir. Davanın esastan reddine karar verilmesi veya
usule ilişkin bir nihai kararla bitirilmesi hallerinde kerar ve ilam harcı, karar
tarihindeki tarifeye gere maktu olarak alınır.

Zorunlu mecra hekkı davasının görülmesi sırasında davalının davayı kabulü


halinde ödemesi gerecen harç miktarı ile (HK m.22) davalının davayı kaybetme­
si halinde ödeyeceği harç miktarı farklılık gösterir. Davalının ilk oturumda dava­
yı kabul etmesi halinde ödemesi gereken harç, davayı kaybetmesi halinde öde­
yeceği nispi karar ve ilam harcının üçte biri kadardır. Daha sonraki celselerde
veya keşif sırasında davayı kabul etmişse ödemesi gereken karar ve ilam harcı
davayı kaybetmesi halindeki ödeyeceği miktarın üçte ikisi kadardır.

Yine Harçlar Kanununun 22. maddesine göre davacının ilk celse davadan
feragat etmesi halinde ödemesi gereken nispi karar ve ilam harcı, belir tazmi­
nat miktarı üzerinden hesaplanan nispi karar ve ilam harcının üçte biri yargıla­
manın daha sonraki aşamalarında davadan feragat halinde ise üçte ikisi kadar­
dır. Ayrıca dava açılırken ödediği başvurma harcıda üzerinde bırakılır.

c. Tapu İşleminin Mali Yönü


1. Mecra hakkı tesisinde; genel beyan döneminde beyan edilen emlak vergisi
değerinden (diğer yıllarda bir önceki senenin emlak vergisi değerine her yıl
Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca belirlenen yeniden değerleme oranı
uygulanarak bulunacak değerden) az olmamak üzere bildirilen bedel üze­
rinden, lehine geçit hakkı tanınan kişiden binde 20 oranında tapu harcı
tahsil edilir.”

32
Harçlar Kanunu, (4) sayılı Tarifenin |20. e» pozisyonu
|2S2 Hıkuk Davalan
Mecra hakkı bedelsiz olarak tanınıyor ise, yine lehine mecra hakkı tesis edi­
len kişiden binde 6,83 oranında tapu harcı tahsil edilir.” Bedelsiz tesis ve devir­
de ayrıca Damga Vergisi Kanuna ekli (I) sayılı tablonun 1/b pozisyonu uyarınca
tutarı her yıl belirlenen miktarda maktu damga vergisi tahsil edilir.”

2. Döner Sermaye İşletmesince belirlenen tarifeye gere ücret tahsil edilir.

d. Vekâlet Ücreti
Vekâlet ücretinin, yargılama giderlerinden olduğu HMK'nın 323/1-ğ ben­
dinde belirtilmiştir. Ancak bir davada yargılama giderleri arasında sayılan veka­
let ücretine hükmedilebilmesi için, davanın tamamen veya kısmen kazanılmış
ve bu nedenle lehine yargılama gideri hükmedilecek tarafça da dava vekil aracı­
lığı ile takip edilmiş olması gerekir. Başka bir ifadeyle, davayı açan taraf davayı
bir vekil ile takip etmişse, haksız çıkan yani davayı kaybeden taraf yargılama
gideri olarak vekâlet ücretine mahkûm edilir.

16.5.2001 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapıl­


masına Dair 4667 sayılı yasanın, eski yasanın 164. maddesini değiştiren 77.
maddesi fıkrasına göre, "Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa
yüklenen vekalet ücreti avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle
takas ve mahsup edilemez, haczedilemez." ve yine aynı yasa ile değişik 168.
maddesi sonuna göre, "Avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamam­
landığı dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır."
hükmü yer almıştır. Anılan hükümlere göre, bu yasanın yürürlüğe girdiği tarih­
ten verilecek kararlarda, daha önceki uygulamadan farklı olarak vekil ile takip
edilen davalar sonunda hüküm altına alınacak vekâlet ücreti gideri vekil yararı­
na ve karar tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi esas alınarak verilecektir.

Yine 4467 sayılı yasa ile değişik 165. maddeye gö'e de, anılan yasanın yü­
rürlüğe girmesinden sonra, uyuşmazlığın taraflar arasındaki anlaşmayla sonuç­
lanması ve takipsiz bırakılması hallerinde iki tarafta vekâlet ücretinin ödenmesi
hususunda müteselsilen borçlu sayılacaklardır.

Zorunlu mecra istemine ilişkin bir dava sonunda, mahkeme davanın esas­
tan kabulüne karar verirse ve davacıda davayı bir vekil aracılığı ile takip etmişse
tesisine karar verilen mecra için ödenmesi gereken tazminat miktarı üzerinden
Avukatlık Kanununda yapılan değişiklik uyarınca karar tarihinde yürürlükte

Harçlar Kanunu, (4) sayılı Tarifenin (4) pozisyonu


Harçlar Kanunu, (4) sayılı Tarifenin (12} pozisyonu
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar
bulunan Avukatlık Asgari Ücret tarifesinde belirtilen oranlara göre uygulamada
önceleri davacı lehine vekâlet ücreti takdir edilirdi.

Karar Davanın reddi halinde davalı lehine hükmedilmesi gereken vekâlet ücreti­
nin ödenmesine şeklinde karar verilemez.

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 26.102001 gününde verilen dilek­


çe mecra ve geçit, hakkı kurulması, elatmanın önlenmesi, eski hale getirme
isten üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen
14.10.2002 günlü hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı A. G. vekili tarafın­
dan isterilmekle süresinde S. anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar
verildikten sonra dosya ve içeriğindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği
düşünüldü:

Dosya kapsamına, toplanan delillere ve kararın dayandığı gerekçelere göre


davalı G. vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak; davalıdan alınacak
vekalet ücretinin davacı yerine vekiline ödenmesine karar verilmesi usul ve
yasaya aykırı olup ima nedeni ise de; yapılan yanlışlığın giderilmesi, yeniden
yargılamayı gerektirme- inden hükmün HUMK'un 43S/VIII. maddesi gereğin­
ce aşağıda belirtilen şekilde i İtilerek onanması uygun bulunmuştur.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle; mahkeme kararının hüküm fıkrasının


dört numaralı bendinde yazılı avukatlık ücretinin davalı A. G.'dan alınıp davacı
vekili »v. L. B.'e ödenmesine" sözcükleri hükümden çıkarılarak, yerine; avu­
katlık ücretinin davalı A. G.'dan alınıp davacıya ödenmesine’’ sözcükleri ya­
zılmak suretiyle hükmün düzeltilmesine ve düzeltilmiş bu şekli ile ONANMA­
SINA, aşağıda yazılı onama karcının hükmü temyiz edene yükletilmesine,
15.9.2003 gününde oybirliği ile karar ildi. (Y. 14. HD., 15.9.2003 T., E.
2003/5238-K.2003/6017)

e. Müddeabihin (Dwa Konusu Mal) El Değiştirmesi


Bir dava açıldıktan sonra, dava konusu olan mal veya hakkın bir başkasına
devredilmesi mümkündür ve bu durum HMK'nın 125. maddesinde düzenlen­
miştir. Dava konusu olan mal veya hakkın başkasına devredilmesiyle o mal a
hakka bağlı olan dava hakkı da birlikte devredilmiş olur. Dava konusu şeyi dev­
reden tarafın artık o davada taraf sıfatı kalmayacağından, eski hali ile davaya
devam edilmesine olanak yoktur. 125. madde, dava konusu şeyin yargılama
sırasında tarafların iradesiyle veya iradesi dışında bir nedenle bir başkasına
devredilmesi hallerinde uygulanır. Ancak, dava devam ederken taraflardan
birinin ölmesi, iflas etmesi veya diğer tarafın tüzel kişiliğinin sona ermesi ne­
denleriyle dava konusu şeyin bir başkasına devredilmesi hallerinde anılan
madde uygulanmaz.
Hıkuk Davalan
Anılan hükme göre; dava açıldıktan sonra dava konusu şeyin üçüncü kişiye
devri halinde karşı tarafın seçimlik hakkı vardır. İsterse devir edenle olan dava­
dan vazgeçerek devir alana davayı teşmil ederek onunla davaya devam eder,
isterse devir yapmış olana karşı davasına tazminat davası olarak devam eder,
mahkemece böyle bir durumun varlığı öğrenildiği takdirde, ilgili tarafa seçim
hakkını hatırlatarak yapılan tercihe göre yargılamaya devam edilir.”

f. Mecra İrtifakı Geçirmek İçin Yapılan Kamulaştırma İşlemine Karşı Açılan


Davalarında Yargılama Süreci

Kamulaştırma işleminde taşınmaz malikinin bir ke2 dava açma hakkı vardır.
İdare tarafından, asli\e hukuk mahkemesinden, kamulaştırılan taşınmaz malın
bedelinin tespiti ve idare adına tescilinin talep edilebilmesi için öncelikle, idare­
nin satın alma usulüne başvurmuş ve bu süreci usulüne uygun olarak tamamla­
mış olması gerekmektedir.” Bu süreç tamamlanmadan idarece, adli yargıdan
kamulaştrılacak taşınmazın bedelinin tespiti ve tescili isteminde bulunulmaya­
caktır. Yargıtay, adli yargıya idarenin bedel tespiti ve tescil istemiyle başvurusunu
bir "hak" olarak nitelendirmektedir. Oysa idare hukuku açısından, idarenin kamu­
laştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açması; idarenin, görevlerini yerine
getirmek üzere kullandığı kamulaştırma yetkisinin zorunlu bir sonucudur.”

Taşınmaz sahibine yapılan tebligatın hukuka uygun olması gerekir. Aksi


halde kamulaştırma işleminin iptali için dava süresi başlamayacaktır.”

Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından, davalı taşınmaz malikine yapılan tebli­


gat sonucunda, malik, dava dilekçesini tebellüğ ettiği tarihten itibaren otuz gün
içinde idare mahkemesinde iptal davası açabilir. Kamulaştırma Kanununun
14'üncü maddesine göre, kamulaştırmaya konu taşınmaz malın maliki tarafından
10. madde gereğince mahkemece yapılan tebligat gününden itibaren, kendileri­
ne tebligat yapılamayanlara ise tebligat yerine geçmek üzere mahkemece gazete
ile yapılan ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde, kamulaştırma işlemine karşı
idari yargıda iptal davası açılabilir. Taraflara gönderilecek duruşma davetiyesine,
taraflar duruşmaya ge mezlerse yokluklarında da karar verileceği ihtarı yazılır. Bu
ihtarı içeren davetiyeye uygulamada meşruhatlı davetiye denilmektedir.”

" Kuru: C. Ill, s. 2696 vd..


” D. 6. D. 16.4.2098 günlü, E. 2008/345, K. 2008/2373
” Kutlu: s. 204
” D. 6. D. 6.2.2009 günkü E. 2007/2561, K: 2099/998
” Hayta: s. 114.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar
Kamulaştırma işlemi bir idari işlem olduğundan bj işlemin yetki, şekil, se­
bep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırılığı ileri sürülerek açıla­
cak iptal davası idari yargıda görülecektir.

Kararlar 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu ve özel yasalarına göre, yasada aranılan
koşulların yerine getirilmesi halinde kendilerine kamulaştırma yetkisi
tanınan kamu özel hukuk tüzel kişileri irtifak hakkı tesisi isteyemezler.

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 10.5.2302 gününde verilen dilekçe


ile irtifak hakkı kurulması istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; dava­
nın kabuüne dair verilen 7.5.2003 günlü hükmün Yargıtay'ca incelenmesi
davalı vekilleri tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz
dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün
kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

Davacı vekili, müvekkili TEDAŞ Gaziantep Dağılım Müessesine ait elektrik


trafosunun bulunduğu davalı belediyeye ait 156 ada 10 parsel sayılı taşınma­
zın 17 metrekarelik kesimi, davalılar Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait 156 ada
S parsel sayılı taşınmazın 5 metrekarelik kesimi üzerinde müvekkili yararına
irtifak hakkı kurulmasını istemiştir.

Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hükmü, davalı vekilleri temyiz


etmişlerdir.

2942 sayılı Yasanın I. ve devamı maddeleri uyannca Devlet ve kamu tüzelkişileri ile
özel kanunlarına dayanılarak gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine yasada aranılan
koşulları yerine getirmek suretiyle kamulaştırma yet<isi tanınmıştır.

Aynı Yasanın 4. maddesinde ise, ’Taşınmaz malın mülkiyetinin kamulaştırması


yerine amaç için yeterli olduğu takdirde taşınmaz malın belirli bir kesimi,
yüksekliğ veya kaynak üzerinde kamulaştırma yolu’ irtifak hakkı kurma hakla
bulunan davacı TEDAŞ'ın doğrudan irtifak hakkı kurulma istemiyle dava açma
yetkisinin bulunmadığı gözetilmeden yazılı gerekçe ile davanın kabulü usul ve
yasaya aykırı olup hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda yazılı nedenlerle; temyiz itirazların kabulü ile hükmün BO-
ZULMASIMA, peşin yatırılan temyiz harcının istek nalinde yatıranlara iadesine,
6.4.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD., 6.4.2004 T., E.
2004/883-K. 2004/2758}

Genel vc özel yasalarla kendisine kamulaştırma yetkisi verilen kuruluş


MK'nın 74 maddesi uyarınca irtifak hakkı tesisi isteyemez.

Davacı Belediye Başkanlığı vekili, mahalle kanaizasyonunun ana şebekeye


bağlanması için davalıya ait 2463 parsel sayılı taşınmazdan Medeni Kanunun
744. maddesi uyarınca mecra irtifakı kurulmasını stemiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.


Hukuk Davalan
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından tem­
yiz edilmiştir.
2942 say lı Kamulaştırma Yasasının 1. ve devam maddeleri uyarınca Devlet
ve kamu tüzel kişilerine yasada aranan koşullan yerine getirmek suretiyle
kamulaştrma yapma yetkisi tanınmıştır. Aynı vasanın 4. maddesinde ise.
Taşınmaz malın mülkiyetinin kamulaştırması yer ne, amaç için yeterli olduğu
takdire tîşınmaz malın belirli bir kesimi, yüksekliği, derinliği veya kaynak
üzerinde kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı kuruabilir." hükmü yer almakta­
dır. Karne tüzel kişilerinden olan belediyelerin de anılan yasa hükmü uyarınca
kamulaştrma yolu ile irtifak hakkı kurma hakkı bulunmaktadır. Mahkemece,
davalı taşınmaz üzerinde kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı kurma hakkı
bulunan davacı belediyenin doğrudan mecra irtifakı kurulması istemiyle dava
açma yetkisinin bulunmadığı gözetilmeden yazılı gerekçe ile davanın kabulü
usul ve yasaya aykırı olup hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
Sonuç: Yjkarıda yazılı nedenlerle, davalının temyiz itirazlarının kabulü ile
hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin yatırlan temyiz harcının yatırana
iadesine, 16.12.2003 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD.,
16.122003 T., E. 2003/5893 K. 2003/8714)

Kamulaştırma yetkisi olan idare, bu yetkisini kullanabileceğinden irtifak


hakkı tesisi için dava açamaz.
Davacı, tapulu taşınmazına elatmanın önlenmesini istemiş, davalı nizalı yer­
den su isale hattının 1940*11 yıllarda geçtiğini, kamulaştırma işleminin yapıldığı
tarihe ve 2942 sayılı Yasanın 38. maddesine göre davacının 20 yıllık sürenin
geçmesi nedeniyle her türlü dava hakkını kaybettiğini, müdahalenin meni
davasının reddine, aynı nedenlerle su isale hattırın irtifak hakkı olarak tesisi­
ne karar verilmesini karşı dava ile istemiştir.
Dosyada toplanan delillere göre, nizalı 932 parselden 1940*11 yıllarda su isale
hattı geçmiştir. Mahkeme bu hattın geçtiği yerden her iki yönden 5 metre
genişlikteki kısmın irtifak hakkı olarak tesisine karar vermiştir. Keşif sonunda
alınan 2T.1996 tarihli bilirkişi raporunda boru hattının geçtiği yer ve irtifak
tesisine karar verilen kısım gösterilmiştir. Bu haliyle bilirkişi raporu eksiktir.
Mahallinde yapılan keşifte davalı karşı davacı ida'e tarafından 194O'lı yıllarda
geçirilen su isale hattının kapsamı belirlenmelidir. Boruların geçtiği yer, derin­
lik ve boruların etrafında isale hanı kapsamına dahil olarak kamulaştırılan
kısımlar tespit edilmelidir. Eğer mahkemece hüküm kurulan kısım su isale
hattı olarak kamulaştırılan kısım dahilinde ise kamulaştırma tarihine göre bu
kısımda yasadan doğan bir irtifak hakkı vardır. Ancak kamulaştırma tarihinde­
ki projeye göre tespit edilecek durum sonucunda, irtifak tesisine mahkemece
hüküm verilen nizalı parseldeki miktarın bir kısmını kapsıyorsa kalan bölüm
üzerinde idarenin yasadan doğan bir irtifak hakkından bahsedilemez.
Proje kapsamı dışında kalan kısım için kamulaştırma yetkisi olan idare bu
yetkisini kullanabileceğinden bu konuda dava açamaz. Bütün bunlar araştırılıp
incelenmeden eksik inceleme sonucu yazılı şekilce hüküm tesisi doğru görül­
mediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 257 |

Sonuç: Yukarıda yazılı nedenlerle temyiz itirazlarının kabulüne, usul ve yasaya


aykırı hükmün BOZULMASINA, peşin harcın iste< halinde idesine 3.11.1997
tarihinde oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD., 3.11.1997 T., E. 1997/7647-
K. 1997/7609)

imar durımu ve uzman bilirkişiler tarafından verilen rapora göre yer altı
kablosu döşenmek suretiyle enerji nakli sağlanabileceğinden aksine karar
verilemez.

Dosya münderecatına, hükmün dayandığı delillere, gerek TEK'in 14.10.19


günlü yazısı ve gerekse bilirkişilerin 12.5.1988 günlü raporları ile imar durumu
gözetilerek yer altı kablosu döşenmek suretiyle enerji nakli sağlanabileceği
belirlendiğine bu durumda davacı tarafından havai hat geçirilmek suretiyle
yaratılan fiili duruma hukukilik verilemeyeceğine göre davanın reddinde bir
isabetsizi görülmemiştir.

Sonuç: Açıklanan nedenle temyiz itirazının reddiyle usul ve yasaya uygun ol


hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletil*
meşine, 16.11.1989 gününde oybirliğiyle karar verildi. (Y. 14. HD., 16.11.1989
T., 1988/5655-K. 1989/9672)

aa. Kamulaştırmanın İptali Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme

İYUK'un 2/l-(a) maddesinde belirtildiği üzere "idar işlemler hakkında yetki,


şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından
dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafıncan açılan iptal davaları"
idari dava olup, kamulaştırma da idari bir işlem olduğuna göre, bu işleme karşı
açılacak iptal davasında görevli mahkeme Danıştay'da görülecek davalar dışın­
da (Danıştay Kanunu'nun 24'üncü maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesi
olarak Danıştay’ın gö'ev alanı içine girmiyor ise, örneğin Bakanlar Kurulunca
(DK m.24/l-a) alınmış oir kamulaştırma kararı söz konusu değilse) bir idari işlem
hakkında açılan dava arı çözümlemek görevi, genel görevli idari yargı yerleri
olan idare mahkemelerine aittir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 34. maddesinde imar, kamu­
laştırma, yıkım, işgal, tahsis, ruhsat ve iskân gibi taşınmaz mallarla ilgili mevzua­
tın uygulanmasında veya bunlara bağlı her türlü haklara veya kamu mallarına
ilişkin idari davalarda yetkili mahkemenin taşınmaz malların bulunduğu yer
idare mahkemesi olduğu, 32. maddenin 2. fıkrasında da bu kanunun uygulan­
masında yetkinin kamu düzeninden olduğu kurala bağlanmıştır.

Kamulaştırmadan vazgeçmeyi düzenleyen KK 21 ve 22'nci maddelerin uy­


gulamasından doğan davalar ile geri alma hakkını düzenleyen KK 23'üncü mad­
denin uygulaması ile ilgili davalar adli yargının görev alanına girmektedir. Her
I 2Ş Hıkuk Davalan
ne kadar idarenin KK 21'inci madde bağlamında kamulaştırmadan vazgeçmesi
tek yanlı idari bir işlem olsa da, KK 24/son fıkrada yer alan özel hüküm uyarınca
bu işlemden doğan uyuşmazlıklar adli yargının görev alanına girmektedir/’

bb. Davanın Tarafları ve Dava Ehliyeti

İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31'inci maddesinde, ehliyet konusunda Hu­


kuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine atıf vardır. Hukuk Usulü Muhake­
meleri Kanunu da ehlyet konusunda Türk Medeni Kanununa yollamada bulun­
maktadır. Ehliyetin hak ehliyeti ve fiil ehliyeti olarak ikiye ayrıldığı bilinmektedir.

Bu anlamda hak sahibi olabilen ve hakkını mahkemeler önünde savunma


yeterliliğine sahip gerçek ve tüzel kişiler ehliyetli kabul edilebilir. Bunun dışında
iptal davalarında menfaatleri ihlal edilenlerin dava açabilecekleri İYUK 2. mad­
desinde belirtilmektedir. Dolayısıyla kamulaştırma işlemi ile menfaati ihlal edi­
lenler, kamulaştırma işleminin iptali için dava açabileceklerdir. Kamulaştırma
işleminin iptali davası, öncelikle bu işlem nedeniyle doğrudan menfaati ihlal
edilen taşınmaz maliki tarafından açılabilir. Malik dava ehliyetine sahip değilse
davanın kanuni temsilci tarafından açılması gerekir.

Davacının dava devam ederken ölmesi halinde, kamulaştırma işleminin ip­


tali davası mirasçıların mal varlığı haklarını etkileyen bir dava olduğundan mi­
rasçılar tarafından davaya devam edebilirler. Kamulaştırma Kanunu'na göre
elbirliği mülkiyeti (iştirak halinde mülkiyet) veya paylı mülkiyette (müşterek
mülkiyette) paydaşlar nin tek başına dava açma hakları vardır.

Zilyetlik nedeniyle (mülkiyet ispat edilemez ise) kamulaştırma işleminin ip­


tali davası açılamayacağı da belirtilmektedir/- Öte yandan kamulaştırılan ta­
şınmazın kiracısı, kamulaştırma işleminin iptali talebiyle dava açamayacağı aç­
mışsa ehliyet yönünden reddolunacağı kabul edilmektedir/’

cc. Dava Açma Süresi

Kamulaştırma işlemi için açılacak iptal davasında dava süresi yönünden


kamulaştırma Kanununda özel bir süre öngörülmüştür. Kamulaştırma işleminin
iptali istemiyle açılacak davanın, kamulaştırma kararının Kanunun 10'uncu
maddesi uyarınca asliye hukuk mahkemesince tebliğinden, tebligat yapılama­
yanlara tebligat yerine geçmek üzere mahkemece gazete ile yapılan ilan tari-

D. 6. D. 12.1.20)9 günlü E 2007/1416, K: 2009/64.


41 D. 6. D. 10.2.2009 günlü E 2007/2475, K: 2009/1080
4Î D. 6. D. 19.6.2009 günlü E 2008/12768, K: 2009/7402
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 259 |
hinden itibaren otuz gün içinde açılması gerektiği kanunda belirtilmiştir. Tebli­
gat öncesi açılan iptal davaları hakkında vaktinden önce açılma nedeniyle ince-
lenmeksizin ret kararları Danıştay tarafından verilebilmektedir/1

Kamulaştırma işlemi imar planının uygulaması niteliğinde olduğundan İdari


Yargılama Usul Kanunu'nun 7'nci maddesinin 4'üncü fıkrasına göre, kamulaş­
tırma işlemi ile birlikte dayanağını oluşturan imar planına karşı da kamulaştır­
ma işleminin tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde dava açılabilir.

Tebligatın usulüne uygun yapılmamış olması, yan KK'nın 10'uncu madde­


sine ve TK’ya aykırı olması halinde tebligat TK'nın 32'nci maddesine göre usul­
süz kabul edilir ve tebligat kural olarak geçersizdir/4 Tebligat yapılmış, ancak
kanundaki hükümlere uygun olarak yapılmamasına rağmen, ilgili kişi kamulaş­
tırma işlemini öğrene'ek idari yargıya başvurmuşsa, dava esas yönünden ince­
lenecektir. Çünkü tebiğde amaç kamulaştırma işlemine karşı dava yoluna baş­
vurma olanağının sağlanmasıdır

Öte yandan davacıya adrese tebliğ yapılmadan ilan yoluyla tebliğ yapılması
da kanuna aykırı bulunmuştur/’

İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun ll'inci maddesinin kamulaştırma işle­


minin iptali için açılan davalarda uygulama alanına sahip olup olmadığı tartış­
malıdır. Kamulaştırma işleminin özelliği gereği doğrudan doğruya Kamulaştırma
Kanunu'nun 14'üncü maddesinde belirtilen süre içinde dava açmasının yerinde
olacağı ağırlıklı olarak kabul görmektedir.

Kamulaştırma işlemi yok hükmünde ise, davanın süresinde açılıp, açılmadığına


bakılmaksızın işlemin yak hükmünde olduğuna karar verilmesi gerekecektir/4

E. Mecra İrtifakı Tesis Edilemeyecek Yerler

Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler ile kamunun hizmetindeki bi­


nalar ve yerler üzerinde mecra irtifakı hakkı tesis edilmesi mümkün değildir.

Bu gibi yerlere meralar, yaylalar, ormanlar, okullar, parklar, camiler, de­


miryolları, örnek gösterilebilir.

Paftada bulunmayan arka bağlantı kurulamaz.

D. 6. D. 13.4.2039 günlü E 2037/4460, <: 2009/3951


" 0. 6. D. 6.9.2009 günlü E: 2037/2561, K: 2O39/99S
48 D. 6. D. 13.5.2038 günlü E 2038/755, K: 2038/2971
48 D. 6. D. 14.6.2035 günlü E 2033/6852, K: 2005/3531
| 260 Hıkuk Davaları

Kararlar Mecra geçirilmesine karar verilen çıkmaz yolur belediye, köy ya da Hâzi­
neye ait olup olmadığı saptanmalı, harcı da verilmek suretiyle malikin
davaya katılımı sağlanmalıdır.

Davacı, 779 parsel lehine 736, 739 ve 742 sayılı parsellerden su yolu istemiş,
Mahkeme bu parseller ile birlikte çıkmaz yoldan mecra hakkı konulmasına karar
vermiştir. Ancak bu çıkmaz yolun kişilere veyahutts hükmi şahıslara ait olup ol­
madığı belirlenmediğinden malikinin davada yer almadığı görülmüştür.
Bu itibarla anılan yol kesiminin belediye, köy veya Hazîneye ait olup olmadığı saptanıp,
harcı da ainmak suretiyle davaya katılmalı ve savunmasının tespiti yoluna gidilmelidir.
Ayrıca mecra veya arkın suyunu alacağı DSİ kanalı da krokide gösterilmelidir.
Bunlar yerine getirildikten sonra varılacak sonuç çerçevesinde bir karar vermek gere­
kirken, eksik inceleme ve taraf teşkili tamamlanmadan hüküm tesisi yasaya aykındır.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazının kabulü ile hükmün BO­
ZULMASINA, temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, 23.12.1993 günü
oybirliği ila karar verildi. (Y. 14. HD., 23.12.1993 T., E. 1993/3432, K. 1993/10271)

Yararına mecra tesisi istenen taşınmaz maliki vekilinin davaya olur vermesi
yeterli olmayıp usulüne uygun dava açılması gerekir.

Davacı, müşterek maliki bulunduğu 1OS parsel sayılı taşınmaz yararına 156 ve 157
parsel sayılı taşınmazlardan mecra hakkı kurulması steğinde bulunmuştur. Davalı,
davacının sulama karallanndan yararlandığını belirterek davarın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı A. K. tarafında temyiz
edilmiştir.
Dava, açıklığı tarihte yürürlükte bulunan 743 sayıl Türk Medeni Kanunun 668.
maddesi ^4721 sayılı Kanunun 744. maddesi) uyarınca mecra hakkı kurulması
isteğine ilişkindir.
Somut olayda, dava konusu olan 108 parsel sayılı taşınmaz tapu kaydında davacı
M. G. ile M. Ç. adına, yükümlü taşınmazlardan 157 parsel davalı A. K. adına, parsel
ise davalı A. ile birlikte Ml. Y. adına paylı olarak kayıtl dır.
Yararına mecra hakkı kurulan 108 parsel sayılı taşınmaz maliklerinden M. Ç.'ün usulüne
uygun olarak açılmış bîr davası bulunmadığı halde vekili aracılığı ile davaya olur vermiş
olması ve 156 parsel maliki Ml. Y. harçsız dilekçe ile davaya dahil edilmek suretiyle
usulüne uygun olarak taraf teşkili sağlanmadan davanın esasına girilerek hüküm ku­
rulmuş olması doğru görülmemiş ve hükmün bozulması gerekmiştir.
Kabule göre de; kurulan mecra hakkı nedeniyle belirlenen bedelin hükümden
önce mahkeme veznesine veya herhangi bir tevdi makamına depo ettirilmemesi
doğru görülmemiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı A. K.'ın temyiz itirazlarının kabulü ile
hükmün EOZULMASINA, bozma nedenin göre diğer hususların incelenmesine yer
olmadığına, peşin alınan temyiz harcının yatırana geri verilmesine 26.04.2002
gününde oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD., 26.4.2002 T., E. 2002/2918-K.
2002/3258)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 26£ |

Paftada ^ulunmayan ve niteliği anlaşılamayar arka bağlantı kurulamaz.


Mecra bedeli hükümden önce depo ettirilmelidir.

Davacı, 1404 parsel sayılı taşınmazı içi davalıya ait 1399 parsel sayılı taşın­
mazdan su yolu verilmesini istemiş, aynca, davalının 1388 ile 1400 parsel
sayılı taşılmazlar arasındaki yola elatmasının da önlenmesini talep etmiştir.

Davalı, davacının açtığı davaların reddini savunmuş, ayrıca açtığı karşı dava ile
de davacıya ait 1400 parsel sayılı taşınmaz içindeki ceviz ağaçlarının dallannın
1399 parsel sayılı taşınmazındaki ağaçlara zarar verdiğini, 1400 ile 1399 par­
seller arasındaki ağacı dallarını da kestiğini ileri sürerek elatmanın önlenmesi
isteğinde bulunmuştur.

Mahkemece, su yolu geçit istemi kabul edilmiş, tarafların diğer davalarının


reddine karar verilmiştir.

Hükmü, cavalı (karşı davacı) temyiz etmiştir.

Dava, mecra irtifakı kurulması, karşı dava ise komşuluk hukukuna aykırı dav­
ranışın giderilmesi isteğine ilişkindir. Talepleri ayrı ayrı incelemek gerekmek­
tedir.

Somut olayda, davacının su ihtiyacı sabittir. Ancak mecra irtifakı kurulan su a


paftasında olmadığı anlaşılmaktadır. Davacı taşınmazını sulayabilmesi için
davalı taşın sınırında bulunan ve niteliği anlaşılamayan arka bağlantı kurulma­
sı anılan maddenin anladığı nitelikte bir irtifak hakkı olarak kabul edilemez.
Bu nedenle, paftada işaretli olma arktan mecra irtifakı kurulması bozmayı
gerektirmiştir. Kabule göre de, mecra irtifakı nin hükümden önce depo etti­
rilmemesi ayrıca doğru görülmemiştir.

Karşılık davacının komşuluk hukukuna dayanarak açtığı elatmanın önlenmesi


davası gelince, mahkemece bu yönde yapılan inceleme ve araştırmada hü­
küm kurma yeterli bulunmamıştır. Şöyle ki;

Medeni Kanunun 664. maddesi, başkasının mülküne geçip zarar veren ağaç
dal köklerinin, zarar gören mülk sahibi tarafından kesilebileceği hükmünü
içermekte' Mülk sahibi bu hakkını kendisi kullanabileceği gibi bu zararın
mahkeme aracılığı da giderilmesini isteyebilir. Burada esaslı unsur, zarar
görmedir.

Somut olayda, karşılık davacının taşınmazına davalıya ait ağaçların dallarının


ancak; önemli bir zararın bulunmadığı saptanmıştır. Bu saptamanın yer aldığı
bilirkişi gerekçesi olup, karar vermeye yeterli nitelikte bulunmamıştır. Mah­
kemece, yeniden yapılarak komşuluk hukuku ilkeleri uyarınca katlanma külfe­
tini aşan boyutta bir zarar olmadığı saptandıktar sonra karar verilmek üzere
hükmün bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacının temyiz itirazlarının kabulü


hükmün 3OZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatırana
verilmesine 21.11.2002 gününde oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD.,
21.11.2002 T, E. 2002/5605-K. 2002/7893)
| 262 Hıkuk Davaları
F. Önceden Kurulan Mecra Hakkından Yararlanma

Yükümlü taşınmaz üzerinde daha önceden başka bir taşınmaz lehine ku­
rulmuş mecra hakkı varsa ve ihtiyaç sahibi taşınmaz maliki davacı bu mecra
yerinden yararlanmayı amaçlarsa; bu durumda aynı yerden başka bir taşınmaz
lehine de mecra veri mesi söz konusu olur ki, böyle bir sonuç önceki mecra
hakkını etkileyeceğincen, davanın yükümlü taşınmaz malikinin yanı sıra önceki
mecra hakkı sahibine de yöneltilmesi gerekir.

MK'nın 727. maddesi uyarınca kurulan ve işletme sahibinin mecra hakkının


maliki kabul edildiği bir durumda, aynı yerden ihtiyaç sahibi başka bir kişi, top­
luluk ya da taşınmaz maliki yeni bir mecra geçirmek istediğinde açılacak dava­
da, hem mecra hakkı sahibinin hem de yükümlü taşınmaz malikinin davalı ola­
rak gösterilmesi gerekir. Çünkü yükümlü taşınmazdan daha önce geçirilen mec­
ranın dışında yeni bir mecra geçirilmesi durumunda vükümlü taşınmazın kat­
lanma yükümü ağırlaşabileceği gibi tahsis amacına uygun kullanabilirliğini de
etkileyecektir. Bu da yeni bir tazminat konusu olabilir. Mecra hakkı sahibi yö­
nünden ise, hakkının kullanımının verimliliği ya da bir zarar görmesi söz konusu
olabileceğinden davada yararının korunması açısından bulunması gerekir. Daha
önceden kurulmuş bir mecra irtifakının bulunduğu yerden başka bir mecra
irtifakının geçirilmesi ancak bu iki mecranın aynı zaman da aynı yerden geçiril­
melerinde bir sakınca olmayan mecralarda ve koşullarda mevcuttur. Birbiri ile
bağdaşmayan, kullanımları halinde birbirine ya da yükümlü taşınmaza çok fazla
külfet yükleyip zarar doğuracak iki mecra aynı yerden geçirilemez.

Karar Kural olarak bir taşınmazın sınırında mecra veya geçit mevcut ise ikinci bir
geçit ya da mecra tesisine olanak yoktur.

Kural olarak bir taşınmazın sınırında mecra veya geçit mevcut bulunmakta ise
ikinci bir mecra ve geçit hakkı tesisine olanak yoktur. Lehinde mecra ve geçit
hakkı tesisi istenen davacıya ait taşınmazın günev ve doğu sınırı ihata edecek
surette ve çapında yol ve ark olduğu ancak bu arkın ıslah edilmesi gerektiği
mahallinde yapılan keşifte dinlenen uzman bilirkişilerin raporu ile saptanmış­
tır. Kaldı ki tanınan geçit yeri ile genel yola bağantı tesis edilmemiştir. Hal
böyle iken ark yerinin mecra alınarak kabulü ve belirtilen bir kesime inhisar
etmek üzere geçit tefriki doğru değildir. Mahkemece bu yönler gözetilmeden
yazılı sonjca varılması isabetsizdir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz iti'azları yerinde bulunduğun­


dan hükmün BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatı­
rana iadesine, 14.11.1989 gününde oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD.,
14.11.1989 T., E.1988/6207-K.1989/9598)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 263 |
G. Paylı (Müşterek) Mülkiyete Tabi Biı Taşınmazda Paydaşların Birbirinden
Mecra İstemesi Hali

Paylı mülkiyet örceki Medeni Kanunun 623-629 maddelerinde düzenlen­


mişti. Bu hükümlere göre, paylı mülkiyet fiili olarak bölünmemiş tek bir şey
üzerinde kurulur bu belirlilik ilkesi uyarınca da paylı mülkiyet konusu şey, bir
bütün olarak tek bir mülkiyete tabi olup, bu mülkiyet hakkı birden çok kimseye
ait olurdu. Paydaşlarcan her biri fikri soyut bir pay üzerinde diğerlerinden ba­
ğımsız olarak tasarruf yetkisine sahip olup, mülkiyet hakkını payı oranında kul­
lanırdı. Her paydaş taşınmazın her zerresinde hak sahibi idi. Ancak bu hak sa­
hipliği diğer paydaşlann eşit değerdeki haklarıyla sınırlandırılmıştı/7

Eski Medeni Kanunun 625/1 maddesi "Hissedarlardan her biri.... diğer his­
sedarların hakları ile kabili tevfik oldukça müşterek şeyden istifade ve onu isti­
mal eder." şeklinde id.

Bu hükme göre, kanun her paydaşın müşterek mülkiyet konusu şeyin tama­
mı üzerinde bir yararlanma hakkı olduğunu kural olarak kabul etmişti. Ancak bu
hüküm emredici nitelikte olmadığından paydaşlar bu hususta değişik düzenleme­
ler yapabilirlerdi. Ve bu hususta dikkat edilmesi gereken nokta, hiçbir paydaşın
kanun ile tanınan müşterek şeyden yararlanma hakkından hangi gerekçeyle olur­
sa olsun yoksun bırakılamayacağıydı ve bunun dayanağı EMK.625/1 hükmü idi.
Yararlanma hakkının özüne dokunmayan ama onun kullanış tarz ve usullerini
tayin eden düzenlemenin paydaşların oybirliği ile mi yoksa oy çokluğu ile mi yapı­
lacağı hususunda eski kanunda açık bir düzenleme yoktu. Buda uygulama ve
öğretide değişik görüşlere ve tereddütlere yol açıyordu/1

Müşterek mülkiyet konusu şeyden payı oranında yararlanma esası her du­
rumda mümkün değildi. Örneğin müşterek mülkiyet konusu çiftlikteki su yolu­
nu her paydaşın payı oranında kullanması kabul edilemezdi. Buna hukuki olarak
da olanak yoktu. Bu g bi durumlarda eşit yararlanma esası geçerli olup, bu eşit­
lik her paydaşın diğerlerinden bağımsız olarak ve hiçbir sınırlama olmaksızın
yararlanma yetkisine sahip olduğu şeklinde anlaşılmaktaydı. Bu şekildeki bir
yararlanmada diğer paydaşların haklarına saygı gösteri mesi gerekirdi/’

Sirmen: s. 261: Oğuzman / Seliçi: s. 236 vd.; Gürsoy / Eren / Cansel: s. 424; Kılıç: C. I, s. 324.
19S4 tarihli Türk Medeni Kanunu ön Tasarısında” konuya ilişkin olarak açık bir düzenleme getirildiği ve
615/2. fıkrasında paydaşların her birinin paylı malı kullanması ve ondan yararlanmasının oybirliği ile alı­
nacak bir kararla düzenlenebileceği belirtilmiştir. 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Medeni
Kanunun 6S9. maddesinde de, yararlanma hakkının belirlenmesi için paydaşların oybirliği ile kanun hü­
kümlerinden farklı bir düzenleme yapabilecekleri hüküm altına alınmıştır.
Arpacı: s. 17.
| 264 Hıkuk Davalan
Kanun koyucu, paydaşların yararlanmaları konusjnda değişik düzenleme
getiren hukuki işlemleri yapmaları konusunda bir engel koymamıştı. Yargıtay'da
paydaşlarca yararlanma hususunda yapılacak anlaşmaların geçerli olacağını
çeşitli kararlarında kabul etmişti.

Karar Müşterek mülkiyet konusu şeyden paydaşların payı oranında yararlanma


hususunca yapılacak anlaşmalar geçerlidir.

"Müşterek mülkiyete konu teşkil eden toşınmozoon yarorlonmosı engellenen


payooşın diğer paydaşlor aleyhine açtığı ei atmonın önlenmesi davosındo,
önceden caydoşlor orosındo yapılmış bir toksim sözleşmesinin ve buna bağlı
olarak zilyetlik durumunun varlığı araştırılmalıdır." (Y. 1. HD. 14.12.1987 T.,
1987 E. 9798-12354 K.) (YKD, 1990/11, s. 1611)

Bu konuda yapılacak anlaşmaların düzenlenmesinde mutlaka belirli usul ve


şekillere uyulması olan paydaşların varacakları uzlaşmaydı. Paydaşların yarar­
lanma hakları ile ilgili düzenlemeler bu yararlanma çerçevesine giren her türlü
ayrıntıyı içermeliydi. Bu düzenlemeler BK. 19, 20 ve IVK. 23 maddeleri gibi hu­
kuki işlemlerin geçerli ik şartlarını belirten düzenlemelere aykırı olmamalıydı.”

Paydaşlar arasında paylı (müşterek) mülkiyete konu taşınmazdaki yarar­


lanma durumu bir hukuki işlemle tesis edilebileceği gibi, uzun süre devam eden
ve tarafların hiçbirinin ses çıkarmayıp onayladığı bir yararlanma şeklinde olabi­
lirdi. Böyle bir durumda uzun süre aynı şekilde itiraz edilmeden devam eden
yararlanma şekline, sonradan itiraz edilmesi MK'nın 2. maddesi uyarınca hakkın
kötüye kullanılması clarak kabul edilirdi. Fiili duruma yani eylemli kullanma
durumuna uyma zorjnluluğunun dayanağı sözleşmeydi. Başka bir ifadeyle,
"müşterek mülkiyet rejimine tabi bulunan taşınmazın kullanım biçimi paydaşlar
arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş ise, belirlenen kullanma biçimine
uygun hareket edilmesi zorunluydu. Bu anlaşma özel parselasyon haritasına
veya yazılı sözleşmeye bağlanan bir anlaşma olabileceği gibi, uzun süredir de­
vam eden eylemli kullanma sonucu oluşmuş ve benimsenmiş zımni bir anlaş­
mada olabilirdi."

S3
Arpacı: s. 59.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 265 |

Karar Müşterek mülkiyet konusu şeyden paydaşların payı oranında yararlanma


hususunca yapılacak anlaşmalar yazılı sözleşmeye bağlanan bir sözleşme
olabileceği gibi zımni bir anlaşmada olur.

"Paylı mülkiyet üzere olon taşmmozdo, açık ya aa kopalı {zımni} eylemli kul-
lonmo biçiminin oluştuğunun kabul edilebilmesi için; tüm payooşların payıno
isobet eden az ya da çok zeminde belli bir yer kulianmosı ve bu fiili durumun
bütün po/doşlar tarafından kabul edilmesi veya en azından uzun süreden beri
böyle bir kullanma şekline ses çıkarmomak suretiyle benimsenmesi gerekir."
(Y. 1. HD. 29.1.1991 T, 1990/8847 E, 1991/929 K.) (YKD. 1991/9, s. 1311)

Zorunlu mecra hakkı daha önceki açıklamalarımızda da belirttiğimiz gibi,


komşuluk hukukundan doğan mülkiyetin dolaylı bir sınırlamasıdır. Ve 744.
maddede mecraya ihtiyacı bulunan taşınmaz malikinir bu mecranın başka yer­
den geçirilmesinin olanaksız veya aşırı masraflı olması halinde komşu taşınmaz
maliklerinin mecranın kendi arazilerinin altından ya da üstünden geçirilmesine
katlanmakla yükümlü oldukları belirtilmiştir. Bu hak bir taşınmaz irtifakı oldu­
ğundan ancak bir taşınmaz lehine diğer bir taşınmaz aleyhine kurulabilir. Yani
mecraya ihtiyacı olan taşınmaz maliki komşu taşınmaz malikleri aleyhine dava
açarak ihtiyacının giderilmesi için zorunlu hakkı mecra tesisini isteyebilir. Paylı
mülkiyete tabi bir taşınmazdaki hissedarlar aynı taşınmazda malik oldukların­
dan bir paydaşın diğer bir paydaşa 744. madde anlamında komşu olduğu kabul
edilemez.

Bu nedenle paydaşlardan birinin diğeri aleyhine mecra istemini içeren bir


dava açması halinde mahkemenin, Usulün "olayları enlatmak taraflara, bunu
hukuken nitelemek ise hakime aittir" hükmü uyarınca somut olayı incelemesi
gerekir. Paydaşlar arasında paylı mülkiyete konu taşınmazın kullanılmasına
ilişkin yapılan anlaşmada veya uzun süre devam eden fiili duruma göre nizalı
yerde mecra geçirilerek kullanılan bir yerin var olup olmadığı öncelikle tespit
edilerek sorunun çözümüne gidilmelidir.

Özel Daire bir kararında, "... Diğer yandan davacının paydaşı olduğu 1789
sayılı parsel içinde davalının taksimen kullandığı kesim içerisinde kalan keşif
krokisinde d harfi ile gösterilen mecra güzergâhı ile ilgili uyuşmazlık ise Medeni
Kanunun 625. maddesine gereğince müşterek malikler arasında faydalanma
hakkına dayalı uyuşmazlık olarak görülüp Medeni Kanunun 2. maddesi de göze­
tilerek ve tarafların müştereken imzaladıkları 11.4.1990 tarihli senet içeriğine
göre (... 1789 parselde davalı Adil hissesinden davacı Cengiz hissesine su geçir­
me hakkı....) tanındığı ve bu şekilde taraflar arasında 1789 sayılı parsel ile ilgili
I 266 Hıkuk Davaları
yararlanma anlaşmas yapıldığı da gözetilerek bu de iller çerçevesinde uyuş­
mazlığın MK'nın 625. maddesine göre çözümlenmesi gerektiği düşünülme­
den...."" demek suretiyle bir müşterek malikin diğer oaydaş aleyhine aynı ta­
şınmazdan mecra istemesi halinde anlaşmazlığın çözüm yolunu göstermiştir.

Yine başka bir somut olayda Özel Daire "... Aynı taşınmazın paydaşı olan ve
bu yerin bir kısmını kullanan kişi yararına, taşınmazın diğer kesiminde mecra
hakkı tanınmasına yasal olanak yoktur... diyerek müşterek maliklerin birbiri
aleyhine dava açarak mecra isteyemeyeceğini vurgulamıştır.

Müşterek maliklerden birinin kendi yararlanma alanı için mecra hakkı is­
temesi halinde, taşınmazın yararlanma alanlarını teşkil eden kesimlerinin leh ve
aleyhine davalının kabulü olsa bile mecra hakkı kurulamaz. Böyle bir durumda
paylı mülkiyete konu oir taşınmazda, bir paydaşın diğer paydaşı aleyhine açtığı
yararlanma alanını teşkil eden kesim için istediği ve mecra hakkı şeklinde yanlış
olarak ifade ettiği davada, diğer paydaşın açılan davayı kabul ı si, paylı mülkiyet
kurumunun niteliği gereği HUMK'un öngördüğü anlar bir kabul sayılamaz Paylı
mülkiyete göre temeli yanlış bir istem, usulün müessesesiyle dahi sonuçlandırı­
lmaz.

Paylı mülkiyete tabi bir taşınmazda paydaşların kendilerine ait paylar kul­
lanımı için gereksinme duydukları mecranın geçirilmesi konusunda irtifak söz­
leşmesi düzenlemiş olsalar bile bu sözleşmeye dayalı açılacak davalarda da,
dayanak sözleşme bir taşınmaza bağlı rızai mecra irtifakı sözleşmesi olarak de­
ğil, paylı mülkiyete tabi taşınmazın paydaşları arasında düzenlenmiş bir yarar­
lanma anlaşması olarak değerlendirilmelidir.

Kişiye bağlı ya da devredilebilen şahsa bağlı bir mecra irtifakının tesisi his­
linde, lehlerine mecra irtifakı tesisi isteyen kişi ya da kişiler yararlanan taşınmaz
maliki olmadıklarından yani ortada yaralanan bir taşınmaz bulunmadığından bu
olasılık bu tür mecra irtifaklarında uygulama alanı bulmaz.

Yeni Medeni Kanunumuzun paylı mülkiyete ilişkin hükümlerinin bu konu­


nun çözümünde de yani mecra ihtiyacı duyulmasında da, aynı sonuca ulaşılma­
sını gerektireceği görüşündeyiz.

Y. 14. HD. 4.2.2030 T, 1999/9038-2000/538 sy. K.


Y. 14. HD. 23.11.19S9 T, 1988/6905-1989/9902 sy. K. (YKD. 1990, 5. S. 708)
8. Kısım Aslrye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 267 |

Kararlar Aynı taşınmazda malik paydaşlardan biri diğeri aleyhine mecra tesisi iste­
yemez. Anlaşmazlığın tarafları arasındaki yararlanma anlaşmasına göre
çözûmlermesi gerekir.

Dava, müşterek paydaşlar arasındaki fosseptiğin genel yoldaki kanalizasyona


bağlanması yönünden çıkan uyuşmazlığın giderilmesi isteğine ilişkindir. Taraflar,
paydaş olarak taşınmazın eylemli kullanma biçimine ilişkin bir yararlanma durumu
oluşturmuşlardır. Bunun için yararlandıkları yerleri duvarla çevirseler bile payına
dayalı olarak diğerinin yararlanmasını önleyemezler. Böyle bir davranış MK. 625.
maddesi ve iyiniyet kurallarıyla bağdaşmaz.

Mahkeme yerinde keşif yapılarak taraflann müşterek paydaş olduğu ve taşınma­


zın her cüzünde yararlanma hakları bulunduğu gözönünde bulundurularak dava­
nın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle reddi doğru değildir.

Sonuç: Yukarıda açıklaran nedenlerle yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü


ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde yatırana geri verilmesi­
ne, 27.11.1998 gününde oybirliği ile karar verildi. (Y. 14. HD, 27.11.1998 T, E.
1998/7703-K. 1998/9034)

Mecra haklan taşınmazların leh ve aleyhine kurulabilir. Aynı taşınmazın


paydaşı jlan ve bu yerin bir kısmını kullanan kişi yararına, taşınmazın
diğer kesiminde mecra hakkı tanınmasına yasal olanak yoktur (743 s. MK
m.668)

Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 13.11.1987 gününde verilen dilekçe


ile mecra hakkı tesisi ve elatmanın önlenmesi istenmesi üzerine yapılan duruşma
sonundB, mecra hakkı tesisine dair verilen 14.7.1938 günlü hükmün Yargıtay'ca
incelenmesi davalılar vekili tarafındar istenilmekle; süresinde olduğu anlaşılan
temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün
kağıtlar incelenerek, gereği düşünüldü:

MK'nın 668. maddesi gereğince mecra haklan taşınmazların leh ve aleyhine olarak
tesis olunabilir. Tarafların 35 parsel sayılı taşınmazın paydaşları olduğu anlaşılmak­
tadır. Davacıların bu parsel içinde belirli bir kesimi kjllanmaları aynı parsel içinde­
ki diğer tir kesimde mecra hakkı tanınmasına olarak vermez. Şayet paydaşlar
arasındak yararlanma anlaşmasına aykırı olarak davalılar kendi yararlanma alan­
larından su geçirilmesine engel oluyorsa bu ancak yararlanma hakkına dayalı bir
elatmanın önlenmesi davasına olanak verir. Yararlarma alanlarının kendi araların­
da leh ve aleyhe olarak mecra hakkı ile yükümlü tutulmaları doğru değildir.

Uyuşmaz! ğın belirtilen esasa göre çözümlenmesi gerekirken "su geçit hakkı sağ­
lanmasına" biçiminde karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.

Sonuç: Temyiz itirazlarının yukarıda gösterilen nedenlerle kabulü ile hükmün


(BOZULMASINA), peşin alman temyiz harcının iadesine, 23.11.1989 gününde
oybirliğiyle karar verildi. (Y. 14. HD., 23.11.1989 T., E. 1988/6905-K. 1989/9902)
| 268 Hıkuk Davalan
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- 1

İrtifak Hakkının Bedelsiz Terkini İstemi Dilekçesi

6109 sayılı HMK 119. maddesine göre;

ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE

DAVACI : Adı ve Soyadı, T.C. Kimlik No:Adres

VEKİLİ : Avukat Adı ve Soyadı, Adres

DAVALI : Adı ve Soyadı, Adres

KONU : İrtifak Hakkının Terkini İstemi.

AÇIKLAMALAR :

1- ) Müvekkilim, tapunun ... ada,..... parsel numarasında kayıtlı taşınmazın malikidir. Davalı
da bu taşınmazda irtifak hakkı sahibi olan kişidir.

2- ) Daha önce taraflar arasında görülen dava ile davalının adına kayıtlı taşınmazı için, davacı­
ya ait taşınmaz üzerine irtifak hakkı tesis edilmişti. Buna dair ilamı sunuyoruz.

3- ) Burada da görüleceği gibi, bu hak tesis edilirken davalının yararlanabileceği başka yakın
bir yol olmadığı için dava kabul edilmişti. Ancak şimdi davalının kendi taşınmazına bitişik umuma
açık yol inşaatı yapılmış olup, irtifak hakkının devam etmesi davalıya hiçbir menfaat sağlamadığı
gibi, davacının taşınmazı üzerinde gereksiz bir yük oluşturmaktadır.

HUKUKİ NEDENLER : 4721 S.K. m.1026 ve ilgili mevzuat.

HUKUKİ DELİLLER : Tapu kaydı, keşif, irtifak hakkı tesisine dcir ilam ve diğer deliller.

SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıkladığımız nedenlerle, davacının adı geçen taşınmazı üze­
rinde ve davalı taşınmazı yararına kurulmuş bulunan irtifak hakkının terkinine, yargılama giderle­
rinin davalıya yükletilmesne, karar verilmesini Yüce Mahkemenizden saygıyla talep ederim.

Davacı Vekili
Avukat Adı ve Soyadı
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

İrtifak Hakkının Bedel Karşılığında Terkini İstemi Dilekçesi

NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE

DAVACI : Adı ve Soyadı, T.C. Kimlik No:..., Adres

VEKİLİ : Avukat Adı ve Soyadı, Adres

DAVALI : Adı ve Soyadı, Adres

DAVA KONUSU : nifak hakkının bedel karşılığında terkini

DAVA DEĞERİ

AÇIKLAMALAR :

1- Müvekkilimi,... İli,._ İlçesi, ... Mevkii,... Ada, ... Pafta,... Pa'sel numarasında kayıtlı taşın­
mazın malikidir. Davalı da ou taşınmazda irtifak hakkı sahibi olan kişidir. Daha önce taraflar ara­
sında görülen dava ile davalının adına kayıtlı taşınmazı için, davacıya ait taşınmaz üzerine irtifak
hakkı tesis edilmişti. Buna dair ilam ektedir.

2- Burada da görüleceği gibi, bu hak tesis edilirken davalının yararlanabileceği başka yakın bir
yol olmadığı için dava kabul edilmişti. Ancak şimdi davalının kendi taşınmazına çok daha yakın
umuma açık yol inşa edilmiş olup, irtifak hakkının devam etmesinin davalıya sağladığı menfaat,
yüklü taşınmaza verdiği külfete nazaran çok azdır.

3- Mahkemenin uygun göreceği makul bir bedel karşılığında bu irtifak hakkının tamamen
kaldırılmasını talep ediyoruz. Bu sebeplerle irtifak hakkının terkni için işbu davanın açılması
zorunlu olmuştur.

DELİLLER : Tapu kaydı, keşif, irtifak hakkı tesisine dcir ilam ve her tür delil.

HUKUKİ NEDENLER : VIK m.785 ve İlgili mevzuat.

SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda arz edilen sebeplerle davanın kabulü ile, davacının mezkur
taşınmazı üzerinde ve davalı taşınmazı yararına kurulmuş bulunan irtifak hakkının makul bir
bedel karşılığında terkinine ve mahkeme masrafları ile ücreti vekaletin davalıya aidiyetine karar
verilmesini saygı ile arz ve talep ederim.

Davacı Vekili

Avukat Adı ve Soyadı


| 270 Hıkuk Davaları
II. Geçit Hakkı Davaları’

A. Giriş

Geçit hakkı, başkasının arazisinden geçme hakkıdır. Taşınmazından genel


yola çıkmak için yeterli bir geçidi olmayan taşınmaz sahibinin (malik), tam bir
bedel karşılığında komşularından birinin veya birkaçının taşınmazı üzerinden
umumi, herkesin yararlanmaya hakkı olduğu yola bağlantısını sağlayan bir hak­
tır/1 Bu hak bir şahıs gerçek veya tüzel kişi) lehine ve/a taşınmaz lehine kuru­
labilir. Müşterek mülkiyette bir paydaşın tek başına bu hakkı tesis etmesi
mümkün olmayıp, tüm paydaşların işleme katılmaları gerekir. Geçit hakkı, be­
delli veya bedelsiz ola'ak kurulabilir.

Geçit hakkının bir diğer kurulma şeklide mahkeme kararı iledir. Medeni Ka­
nunun 748. maddesine göre, genel yola çıkmak için yeterli geçidi bulunmayan
taşınmaz maliki karşılığını tam ödemek kaydıyla komşularının kendisine uygun bir
yeri yol olarak bırakmalarını mahkemeden talep edebilir. Mahkeme bu talep
doğrultusunda bir karar verirse yolun yeri haritaya bağlanır ve kararın kesinleş­
mesinden sonra tapu sicilinin irtifak hakları sütununda gerekli tescil yapılır.

B. Geçit Hakkı Çeşitleri

Kanunda geçit hakları zorunlu geçit hakkı ve diğer geçit hakları olmak üze­
re ikiye ayrılmıştır.

1. Zorunlu Geçit Hakkı

Taşınmazından genel yola çıkmak için yeterli geçidi bulunmayan malik, tam
bir bedel karşılığında bir geçit hakkı tanınmasını komşularından isteyebilir. Bu
hak, ilk önce kendisinden bu geçidin istenmesi önceki mülkiyet ve yol durumuna
göre en uygun düşen komşuya karşı ve daha sonra bundan en az zarar görecek
olana karşı kullanılır. Zorunlu geçit iki tarafın menfaati gözetilerek belirlenir.54

Zorunlu geçit hakkının kurulabilmesi için, kanunda belirtilen 3 koşulun varlığı


gerekir. Bunlardan ilk koşul, geçit hakkı tesis etmekle yükümlü taşınmazın tapuda
kayıtlı olması koşuludur. Yani tapuda kayıtlı olmayan, tescil harici yerlerde zorunlu
geçit hakkı kurulamaz. Diğer bir koşul, geçit isteminde bulunan davacının taşınma-

Bu kısım Av. Hayal Tereci -.arafındar hazırlanmıştır.

TMK m.747
TMK m.747
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 271 |

zının geçit ihtiyacı, diğer bir değişle genel yola çıkma ihtiyacı içinde olması gerekir.
Ayrıca bu ihtiyaç, istem sahibinden kaynaklanmamalıdır. Bu koşulların yanında son
olarak da geçit hakkı tesis etmekle yükümlü kişi veya kişilere tam bir bedel verilme­
si gerekmektedir. Burada tam bedel ile geçit olarak belirlenen yerde bulunan ürün,
bina ve diğer muhdesatın değeri ile aleyhine geçit kurulacak taşınmazda meydana
gelebilecek değer düşüklüğünden oluşan miktar kastedilmektedir.

2. Diğer Geçit Hakları

Taşınmaz malikinin taşınmazını işletme veya iyileştirme ya da taşınmazı


üzerinde yapı yapma amacıyla komşu taşınmaza geçici olarak girme hakkı ile
tarla yolu, hayvan sulama yolu, kış geçidi, tomruk kaydırma yolu ve oluğu ve
bunlara benzer diğer geçitler özel kanun hükümlerine tâbidir. Özel kanun hük­
mü yoksa yerel âdet uygulanır. Doğrudan doğruya kanjndan kaynaklanan geçit
hakları, tapu kütüğüne tescil edilmeksizin doğar. Ancak, bunlardan sürekli nite­
likte olanlar beyanlar sütununda gösterilir.”

Geçit hakkı eşyaya yani taşınmaza bağlı bir hak olarak kurulmuş ise, taşınmaza
kim sahip olursa, geçit hakkı da ona ait olur. Yani bu halde kişilerin değil taşınmaz­
ların leh ve aleyhine kurulur. Ancak bir gerçek veya tüzel kişi lehine de kurulabilir.

Geçit hakkı, şarta ve süreye bağlı olarak da kurulabilir. Ancak, daimi ve


müstakil hak (bağımsız ve sürekli hak) olarak da tesis edilebilir. Bu halde geçit
hakkı süresinin en az 30 yıl olması ve devrinin izne tabi olmaması gerekir. Ba­
ğımsız ve sürekli nitel kte olan geçit hakları sanki bir gayrimenkulmüş gibi tapu
kütüğünde ayrı bir sa\faya kaydedilir.

C. Geçit Hakkının Kurulma Yolları

1. Resmi Senetle Kurulması

Tarafların kendi aralarında serbest iradeleriyle, anlaşması halinde tapu müdür­


lüğünde düzenlenecek resmi senetle geçit hakkı kurulur. Geçit hakkı bedelli veya
bedelsiz kurulabilir. Arcak geçme hakkının nasıl (yaya o arak, traktörle vb.) ve ne
zamanlar (mahsulsüz mevsimde, ekin biçildikten sonra, her zaman, Ocak ve Tem­
muz aylarında gibi) kullanılacağı resmi senetle belirlenmiş olmalıdır.

Ayrıca, bu hakkın arazi veya arsanın neresinden kullanılacağı (nereden ge­


çileceği) bir haritaya (değişiklik beyannamesine) bağlarmalıdır.

TMK m.748
I 2^ Hikuk Davalan
a. Şahıs Lehine Geçi! Hakkı Tesisi

Şahıs lehine geçit hakkı tesisinde malikin talebi ile işleme başlanır. Süreli
veya süresiz olarak tesis edilebilir. Hak sahibinin ölmesi halinde veya hak sahibi
tüzel kişi ise tüzel kişil ğin sona ermesiyle bu hak sona ermez.

b. Arazi Lehine Geçi! Hakkı Tesisi

Geçit hakkı başka bir taşınmaz lehine de tesis edilebilir. Bu halde yükümlü
taşınmazın irtifak hakları sütununda şahıs ismi belirtilmez yararlanan taşınmazın
ada ve parsel numarası yazılır. Geçit hakkı pafta üzerinde de bir işlem yapılmasını
gerektiriyorsa taşınmaz malların bulunduğu yere göre belediye encümeni veya il
idare kurulunun olumlu kararı istenir. Geçit hakkı arazinin bir kısmında kurula­
caksa arazi ve arsanın neresinde kullanılacağının değişiklik beyannamesine bağ­
lanması gerekir. Arazi veya arsanın tamamı üzerinde kurulacaksa encümen kararı
veya değişiklik beyannamesi düzenlenmesine gerek yoktur.

2. Mahkeme Kararı ile Kurulması

Geçit hakkı mahkeme kararı ile kuruluyorsa kesinleşmiş mahkeme kararı


aranır. Medeni Kanunun "Zorunlu Geçit" başlığını taşıyan 748. maddesine göre,
genel yola çıkmak içir yeterli geçidi bulamayan taşınmaz maliki, karşılığını tam
ödemek kaydıyla, komşularının kendisine uygun bir yeri yol olarak bırakmaları­
nı mahkemeden talep edebilir.

Mahkeme bu talep doğrultusunda karar verirse yolun yeri haritaya bağla­


nır. Kararın kesinleşmesinden sonra Tapu sicilinin irtifak hakları sütununa ge­
rekli tescil yapılır.

3. İşlemin Mali Yönü

1. Geçit hakkı tesisinde; genel beyan döneminde beyan edilen emlak vergisi değe­
rinden (diğer yıllarda bir önceki senenin emlak vergisi değerine her yıl Vergi Usul
Kanunu hükümler uyarınca belirlenen yeniden değerleme oranı uygulanarak
bulunacak değerden) az olmamak üzere bildirilen bedel üzerinden, lehine geçit
hakkı tanınan kişiden binde 20 oranında tapu harcı tahsil edilir.”

Geçit hakkı bedelsiz olarak tanınıyor ise, yine lehire geçit hakkı tesis edilen
kişiden binde 6,83 oranında tapu harcı tahsil edilir.57 3edelsiz tesis ve devirde

Harçlar Kanunu, (4) sayılı Tarifenin |20.e} pozisyonu


Harçlar Kanunu, (4) sayılı Tarifenin (4) pozisyonu
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 273 |
ayrıca Damga Vergisi Kanuna ekli (I) sayılı tablonun 1/b pozisyonu uyarınca
tutarı her yıl belirlenen miktarda maktu damga vergisi tahsil edilir.”

2. Döner Sermaye İşletmesince belirlenen tarifeye gere ücret tahsil edilir.

D. Geçit Hakkının Kaldırılması

1. Malikin Talebiyle Terkin


Süresi dolmuş olan geçit hakkını malik terkin ettirebilir. Hak lehtarının ölmüş
olması terkin sebebi değildir. Geçit hakkının süresinin dolup dolmadığı kontrol edilir.

2. Hak Sahibinin Talebiyle Terkin


Hak sahibi her zaman geçit hakkını terkin ettirebilir. İstemde bulunanın ge­
çit hakkı sahibi olduğu belirlenir.

3. Mahkeme Kararıyla Terkin


Geçit hakkı mahkeme kararıyla her zaman terkin edilebilir. Bu terkini ilamda
adı geçen davacı veya malik isteyebilir. Mahkeme kararı kesinleşmiş olmalıdır.

4. Kamulaştırma Nedeniyle Terkin


Yükümlü taşınmazın tamamı kamulaştırılmış ise geçit hakkının terkini gere­
kir. Yararlanan taşınmazın kamulaştırılması halinde geçit hakkı kamulaştırma ile
sona ermez. Kamulaştırın idarenin terkini istemesi gerekir. Kamulaştırma ile
aynı anda terkin yapılır.

E. Geçit Hakkı Davaları


Geçit hakkı kurulması isteğine ilişkin davalar 472L sayılı Türk Medeni Ka­
nununun 747. maddesine dayanılarak açılmaktadır.

1. Görev ve Yetki
Geçit hakkı davalarında görevli ve yetkili mahkeme, geçit hakkı tesis edile­
cek taşınmazın bulunduğu yerdeki Asliye Hukuk Mahkemeleridir.

2. Davacı - Davalı
a. Davacı: Geçit hakkı davasına konu olan taşınmazın sahibi tek bir kişi ise
kendisi dava açabilir yani davacı olabilir. Eğer söz konusu taşınmaz paylı

Dörtgöz: Topu İşlemleri, s 248


I 274 Hıkuk Davalan
mülkiyete tabi ise paydaşlardan herhangi biri; elbirliği mülkiyetine tabi ise
kural olarak paydaşlardan her biri davacı sıfatına laizdir, ancak paydaşlar­
dan tek biri açarsa, diğer paydaşlar olur vermelidir.

b. Davalı: Geçit hakkı davalarında taşınmaz tek malikli ise kendisine karşı;
paylı mülkiyet veva elbirliği mülkiyetine tabi ise bu durumda tüm paydaşla­
ra karşı dava açılmalıdır.

Söz konusu taşınmaz paylı mülkiyete tabi ise paydaşlar birbirleri aleyhine ge­
çit isteyemez. Aykırılığn giderilmesi veya el atmanın giderilmesini isteyebilirler.

Geçit hakkı davalarında yargılama gideri ve vekâlet ücreti, davacının üze­


rindedir.

Karar Geçit hackı davalarında davanın niteliği gereği yargılama giderleri ve


vekalet ücreti davacı üzerinde bırakılmalıdır.

"... 6100 sayılı HMK'nın 323. maddesinde yargılama giderlerinin nelerden iboret
olduğu scyıimıştır. O holde yorgıioma giderlerinin davocılorın üzerinde bırokıl-
masıno karar verildikten sonra buniordan dovalının sorumlu tutulması doğru
değildir. Geçit hakkı kurulmasıno ilişkin oovolarda oovanın niteliği gereği yargt-
loma giderleri ve yorgıioma giderlerinden olon vekalet ücreti davocı üzerinde
bırokılmo'ıdır. Bu yön gözetilmeden kurulan hükmün bozulması gerekir ise de
yapılon yanlışlığın giderilmesi yeniden yorgalamayı gerektirmediğinden
HUMK'un 438/VII modoesi gereğince karann düzeltilerek ononması gerekmiş­
tir." (Y. 14. HD. 22.09.2011 T., 2011/8728 E., 2011/10777 K.)

Davacının, davadan feragati mümkündür.

F. Geçit Hakkından Doğan Hak ve Yükümlülükler

Geçit hakkı sahib, geçit hakkı tesis etmekle yükümlü taşınmaz sahibi veya
sahiplerine en az zararı verecek şekilde bu hakkını kullanmalıdır; yükümlü ta­
şınmaz sahibi veya sahipleri de kullanmaya katlanmak zorunda olup, kullanma­
yı yasaklamamalı ve zorlaştırmamalıdırlar.

G. Geçit Hakkı Tesis Edilemeyecek Yerler

Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler ile kamunun hizmetindeki bi­


nalar ve yerler üzerinde geçit hakkı tesis edilmesi mümkün değildir.

Bu gibi yerlere meralar, yaylalar, ormanlar, okullar, parklar, camiler, de­


miryolları, örnek gösterilebilir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Geçit Hakkı Tesisi Davası Dilekçesi

ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE


KAYSERİ

DAVACI : Adı ve Soyadı, T.C. Kimlik No ..., Adres

VEKİLİ : Avukat Adı ve Soyadı, Adres

DAVALILAR : L-Adı ve Soyadı, Adres

2-Adı ve Soyadı, Adres

DAVA : Geçit hakkı tesisi

AÇIKLAMALAR :

1- Müvekkilimin maliki bulunduğu Kayseri ili Pınarbaşı ilçesinde 1248 parsel ile kayıtlı taşın­
mazın mevcut durumu itibariyle yola çıkışı bulunmamaktadır. Yol ile müvekkilin gayrimenkulu
arasında davalılara ait 1248 parsel sayılı taşınmaz bulunmaktadır. Ve müvekkilin yola çıkış için bu
gayrimenkulden daha yakın ve daha az külfetli bir yolu bulunmamaktadır.

2- Müvekkil gayrimenkulüne yol bağlantısı olmadığı için gayrimenkulünden yeterince yarar­


lanamamaktadır. Ancak davalılara ait gayrimenkul üzerinden bir geçit hakkı tesis edilirse müvek­
kilde gayrimenkulünden daha iyi istifade imkânına kavuşacaktır. Kaldı ki davalılar murisi hayana
iken müvekkil yasal bir geçit irtifakı olmasa da davalılar murisinin muvafakati ile yükümlü kılın­
ması istenilen gayrimenkulü kullanarak yola ulaşmakta idi. Ancak murislerinin ölümünden sonra
davalılar müvekkilin yola ulaşımını kesmişlerdir.

3- Müvekkil kendisine yola ulaşmak için davalı gayrimenkulünden tesis edilecek 2,5 metre
genişliğinde ve davalı gayrimenkule en az zarar verecek uygun bir yol için 1.000,00 Türk Lirası
tazminat vermeye hazırdır. Müvekkil davalılar ile görüşmeler neticesinde anlaşma ile bir geçit
hakkı tesisi konusunda anlaşmaya varamamıştır. Tüm bu nedenlerle iş bu davayı açmak zarure­
timiz hâsıl olmuştur.

DELİLLER : Tapu ve kadastro kayıtları, keşif, bilirkişi, tanık vs. her tür delil.

HUKUKİ NEDENLER : Medeni Kanun m.747, 779, 780 ve ilgili mevzuat.

SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda kısaca arz etmiş bulunduğumuz nedenlerle davamızın kabulü
ile müvekkile ait Kayseri ili Pınarbaşı ilçesinde tapunun 1248 parselinde kayıtlı taşınmaz lehine
davalılara ait aynı yerde komşu 1249 parsel sayılı taşınmaz üzerinde yola çıkmak üzere bedeli
karşılığında 2,5 m genişliğinde yükümlü kılınacak gayrimenkulü de en az zarara uğratacak bir
geçit hakkı tesisine ve tapuya tesciline, yargılama giderleri ve ücreti vekâletin davalılar üzerinde
bırakılmasına karar verilmesini davacı vekili olarak arz ve talep ederim. ...f.

Davacı Vekili
Avukat Adı ve Soyadı
İmza
I 276 Hukuk Davalan
III. İpoteğin Fekki (Kaldırılması) Davası’

A. Giriş ve İlgili Mevzuat

En sade ifadesiyle ipotek, bir alacaklının herhangi bir kişisel alacak hakkını,
borçlunun kişisel sorumluluğunu ortadan kaldırmaksızın, bir taşınmazın değeri
veya değer parçası ile teminat altına almasıdır”. İpotek, kural olarak, taşınmaz
maliki ile ipotekli alacaklının tapu memuru önünde resmi şekilde bir rehin söz­
leşmesi yapılması ve bu hakkın sicile tescil edilmesi ile vücut bulur (TMK m.856
ve TST m.31). İpotek hakkının sona ermesi ise, kamulaştırmaya ilişkin hükümler
saklı kalmak üzere, taşınmazın tamamen yok olması yahut hakkın sicilden ter­
kini suretiyle gerçekleşir (TMK m.858). Terkin talebi, hak sahibi olan ipotekli
alacaklı tarafından yazılı terkin talebi (terkine muvafakat beyanı) ile yapılır
(TMK m.1014 ve TST m.69). Bununla birlikte taşınmaz maliki de, alacağın sona
ermesini müteakip ipotekli alacaklıdan ipoteği terkin ettirmesini isteyebilir
(TMK m.883).

Zira ipotek hakkı, gerek ana para ipoteğinde ve gerekse de üst sınır ipote­
ğinde olsun, alacak ile sıkı bir ilişki içerisinde olup; ipoteğin hukuki sebebini bu
alacak hakkı oluşturur”. Alacağın tamamen sonlanması, tapuda şeklen yer alan
ipotek kaydının dayanaksız yani yolsuz durumda kamasına sebebiyet verir.
Böylelikle maddi anlamda ortadan kalkan ipoteğin tapudan da silinmesi gerekir.
İpotekli alacaklı, alacak sona ermesine karşın alacak hakkının fer'isi niteliğinde­
ki ipoteğin terkinine yanaşmazsa, taşınmaz maliki TM< m.1025 uyarınca mah­
kemeye başvurarak ipoteğin terkinini dava yoluyla sağlayabilir”. Mahkemece
verilen terkin hükmü, ipotekli alacaklının irade beyanı yerine geçer ve taşınmaz
maliki söz konusu mahkeme kararıyla tapu memurundan ipoteğin terkinini
sağlayabilir”.

Bu kısım Hâkim Furkan Olgaç tarafından hazırlanmıştır.


Oğuzman / Seliçi / Oktay-Özdemin a.g.e., s. 941; Sirmen, Lale: a.g.e., s. 625; Yargıtay’ın yerleşik içtihat­
ları uyarınca da "ipotek k<şise> bir alacağın teminat altına olınmosı amacını güden ve bir taşınmaz değe­
rinden olacaklının alacağını elde etmesini sağlayan sınırlı bir ayni haktır. İpotek tesisi için rehin edilecek
taşınmaz maliki ile alçaklı arasındaki anlaşmanın (rehin sözleşmesi Türk Medeni Konunu'nun 856.
maddesi uyarınca tapu siciline tescil edilmesi gerekir." Yargıtay 14. HD.02.06.2015 tarih ve 2015/4731 E.
- 6044 K. vb.
Oğuzman / Seliçi / OktavÖzdemir: a.g.e., s. 942; Altay / Eskiocak: a.g.e., s. 17; Sirmen, Lale: a.g.e., s.
681.
Oğuzman / Seliçi / OktavÖzdemir: a.g.e., s. 902; Altay / Eskiocak: a g e., s. 18; Sirmen, Lale: a.g.e., s.
643; Ertaş, Şeref: a.g.e., s. 526; Şener, Yavuz Selim: a.g.e., s. 167.
Oğuzman / Seliçi / Oktay-Özdemir: a.g.e., s. 902; Şener, Yavuz Selim: a.g.e., s. 167.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 277 |

Uygulamada taşınmaz malikince açılan işbu dava; "ipoteğin fekki", "ipote­


ğin kaldırılması", "ipotek şerhinin terkini", "ipotek kaydının silinmesi" gibi farklı
isimlerle anılmaktadır11.

Anayasa m.35-36: TMK m.194, 850 vd.; 1025; HMK m.2 ve 12

B. Görev

Mahkemelerin görevleri kanunla düzenlenir ve kamu düzenine ilişkindir


(HMK m.l). Görev bir dava şartı olduğundan (HMK m.ll4/l-c), yargılamanın
her aşamasında mahkemece talep üzerinde veya re'sen gözetilir. İpoteğin fekki
talebi, malvarlığı hakkına ilişkin bir talep olup; kural olarak, Asliye Hukuk mah­
kemesinde görülür (HMK m.2).

Karar İpoteğin Fekki Davası, Kural Olarak, Asliye Hukuk Mahkemesinde Görülür.

"Davo, ... odo ... porsei soyılı taşınmaz üzerine kayıtlı ipoteğin koldınlması
isteğine ilişkindir. (...) 01.10.2011 torihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı
HMK'nın 2. maddesi gereğince, bu konunda ve diğer konuniardo oksine dü­
zenleme bulunmaoıkço osliye hukuk mahkemelerinin görevli mohkeme oldu­
ğu, dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın molvoriığı haklarıno ve
şohıs variığıno ilişkin davoloroa aksine bir düzenleme bulunmooıkça osliye
hukuk mahkemeleri görevlidir. (...) Davo, 6100 sayılı HMK'nın yürürlüğe girdi­
ği 01.10.2011 torihinoen sonro açıldığından asliye hukuk mohkemesi görevli­
dir. Mohkemece görevsizlik koran verilmesi gerekirken işin esasının incelene­
rek korar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebepe hükmün bozulmosı gerek­
miştir." Yargıtay 14. HD. 15.03.2013 tarih ve 2013/1735 E. - 3857 K.; Benzer
yönde bkz. Yargıtay 20. HD. 03.04.2017 tarih ve 2017/5220 E. - 2017/2754
K.; 20. HD. 05.12.2016 tarih ve 2016/11565 E. - 2016/11727 K; 2. HD.
01.03.2016 tarih ve 2015/19920 E. - 2016/3803 K; 17. HD. 06.11.2014 tarih
ve 2014/9685 E. - 2014/15106 K.;

"Davacı, dava dışı F... Ltd. Şti.'den 25.09.2006 to'ihli sözleşme ile satın aldığı
toşınmaz üzerinde davolı lehine satıcı şirketin kredi borcundan doioyı ipotek tesis
edildiğini, tüketici mahkemesinde açılan oova sonucundo toşınmozın odtna
tesciline korar verildiğini ve koronn 27.04.2009 tarihinde kesinleştiğini ileri süre­
rek ipoteğin ve hociz şerhinin kaidınlmosını talep etmiştir. Dovocının ipoteğin
kaidınlmcsıno ilişkin tolebi menfi tespit istemi niteliğinde olup genel mohkemeler
görevlidir "Yargıtay 19. HD. 02.05.2013 tarih ve 2013/5345 E. - 7925 K.

Bazı yazarlar bu davayı •'Tapu kaydının düzeltilmesi davası” şeklinde adlandırmaktadır. Sirmen, Lale:
a.g.e., s. 643: Kaçak, Nazif: a.g.e., s. 260; Karahasan, Mustafa Reşit: a g e., s. 220.
| 273 Hukuk Davalan
"Mahkemece dosya üzerinde yapılan incelemede davalılar her ne kadar şirket
ise de davacının yapı kooperatifi olduğu, dolayısıyla davacının tacir sıfatının
bulunmadığı, davanın nitelik itibariyle kooperatif ile üyesi arasındaki davalar­
dan ve ayrıca Kooperatifler Kanunundan kaynaklanan davalardan olmadığı,
davanın genel hükümlere göre Asliye Hukuk Mahkemeleri'nde çözümlenmesi
gerektiği anlaşılmakla HMK'nın 114/l.(c).b,115. maddeleri gereğince davanın
görev nedeniyle dava şartı yokluğundan reddine, talep halinde dosyasının
görevli B... Asliye Hukuk Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektiriri sebeplere göre,


davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının red-


diyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı
onama harcının temyiz edenden alınmasına, karar düzeltme yolu kapalı ol­
mak üzere, 13.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi." Yargıtay 23. HD.
13.02.2017 tarih ve 2016/5190 E. - 2017/379 K.

İpoteğin fekki talebi, doğası gereği menfi tespit talebini de bünyesinde ba­
rındırır. Dolayısıyla genel mahkemelerde yapılacak yargılama safhasıyla sonuca
ulaşılabilir.

Uyarı Taşınmaz malikinin doğrudan doğruya tapu müdürlüğüne başvurması her­

© hangi bir sonuç doğurmayacağı gibi; genel mahkemelerce de talebin idari


nitelikte olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilemez.

Karar İpoteğin Fekki Talebinin İdari Nitelikte Bulunduğundan Bahisle Mahkeme­


ce Görevsizlik Kararı Verilemez.

Türk Medeni Konununun 889. maddesi ilk fkrası hükmüne göre ipotekli
taşınmozn bir kısmının veya oynı molike oit bulunon ipotekli toşınmozlordan
birinin bankasına devredilmesi ya do ipotekli toşınmozın bölünmesi holinde tapu
idoresince oksine bir onlaşmo yoksa rehnin taşınmazloro değerleri oronlannda
dağıtılarok işlem yapması gerekir. Topu Sicil Tüzüğünün 68. maddesi hükmünce de
taşınmaz malın aynlması halinde kural, üzerinde bulunon rehinlerin oynlan tüm
parçolor üzerine olacok olorak noklidir. Bu işlemler topu idaresince resen yapıl­
mamış veyo ipotek olocoklısı yapılan işlemlere nzc göstermemişse kuşkusuz bu
işlemlerin yopıimosı Türk Medeni Konununun 1027. maddesine doyonılorak mah­
kemelerden istenebilir. Çünkü ilgililerin yazılı rızoları olmodıkço tapu memuru topu
sicilindeki yanlışlığı ancok mahkeme koranyla düzeltebilir. O yüzden mohkemenin
işin idari nitelikte olduğuno'on söz ederek davanın görev noktosından reddine
karar vermiş olmosı yasoya uygun düşmemiştir." lYargıtay 14. HD. 26.03.2009
tarih ve 2)09/2619 E. - 3869 K.)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 279 |
Bununla birlikte eğer ipoteğin hukuki sebebini oluştu'an alacak ilişkisi bir "ticari
iş" ise, görevli mahkeme Asliye Ticaret mahkemesi olacaktır (TTK m.4/l). Örneğin
tacir A'nın ticari işletmesi için banka ile yaptığı kredi sözleşmesi sebebiyle tesis ettiği
ipoteğin ya da B şirketi yönetim kurulunun, L şirketi ile yaptığı finansal kiralama
sözleşmesi nedeniyle curduğu ipoteğin fekkine ilişkin talepler hakkında, ipotekli
alacağın ticari nitelikte bulunması yüzünden Asliye Ticaret mahkemesi görevlidir^.

İpoteğin hukuki sebebini oluşturan alacak ilişkisi bir "tüketici işlemi" (6502
sayılı TKHK m.3/1) teşkil ediyorsa, ipoteğin fekki talebi hakkında görevli mah­
keme Tüketici mahkemesidir (TKHK m.73).

Karar Tüketici (redisine Bağlı Olarak Kurulan İpoteğin Fekki Davasında Tüketici
Mahkemesi Görevlidir.

"Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan mevzuat uyannca bir hukuki işlemin
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında kaldığının kabul
edilmesi için yasanın amacı içerisinde kanunda tanımlanan taraflar arasında mal ve
hizmet satışına ilişkin bir hukuki işlemin olması gerekir. Somut uyuşmazlık, tüketici
kredisi niteliğindeki konut kredisinin teminatı amacıyla verilen ipoteğin fekki iste­
mine ilişkindir. Bu durumda taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin 4077 sayılı yasa
kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır. 4077 sayılı yasanın 23. maddesi bu kanunun
uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngör­
müştür. Taraflar arasındaki uyuşmazlık 4077 Tüketicinin Korunması Hakkındaki
Kanun kapsamında kaldığına göre, davaya bakmaya "üketici Mahkemesi görevlidir.
Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi
yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış
hak söz konusu olmaz. Bu durumda mahkemece, görevsizlik karan verilmesi gere­
kirken, işin esasına girilerek karar verilmesi usul ve yasaya aykındır. Bozmayı gerek­
tirir." Yargıtay 13.HD. 13.11.2017 tarih ve 2015/39041 E. - 2017/11032 K.

■'Davo, genel kredi sözleşmesine teminat oiorok tesis edilen ipoteğin fekki istemine ilişkindir. Genel kredi
sözleşmeleri 6102 sayılı TTK'nın 4/1-f maddesinde düzenlenen işlemlerden olduğundan bu sözleşmeleri
teminen tesis edilen ipotek işlemlerinin de onılon yoso hükmü kopsammda ticori dova olduğunun kabulü
gerekir. Aynı yasanın 6335 soyılı yosa ile değişik 5. moddesi uyarınca Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Asliye
Ticoret Mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olarak düzenlendiğinden ve görev dova şartlarından
olup, mahkemece re'sen gözetilmesi gerektiğinden somut oioyda davo tarihide dikkote olındığında dava­
nın Asliye Ticaret Mahkemesinin görevi dahilinde olduğu ve dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usul­
den reddi gerektiği gözetilmeden işin esası yönünden korar verilmesi bozmayı gerektirmiştir." Yargıtay
19. HD. 12.10.2017 tanı ve 2017/1172 E. - 2017/6875 K.; Benzer yönde bkz. Yargıtay 13. HD.
24.09.2018 tarih ve 2016'2977 E. - 2018/8251 K.; 19. HD. 27.06.2018 tarih ve 2017/704 E. - 2018/3617
K.; Yargıtay 19. HD. 27.09 2017 tarih ve 2016/11572 E. - 2017/6347 K.; Yargıtay 19. HD. 24.05.2017 tarih
ve 2016/18579 E. - 2017/4111 K.; Yargıtay 19. HD. 23.03.2017 tarih ve 2016/11500 E. - 2017/2364 K.;
Yargıtay 19. HD. 22.02.2017 tarih ve 2016/5239 E. - 2017/1378 :<.; Yargıtay 19.HD. 14.02.2017 tarih ve
2016/12348 E. - 2017/1116 K.; Yargıtay 19. HD. 16.01.2017 tarih ve 2016/6413 E. - 2017/133 K.; Yargı­
tay 11. HD. 20.12.2016 tarih ve 2016/2972 E. - 2016/9693 K.;
| 233 Hikuk Davalan

Benzer yönde bkz. Yargıtay 19. HD. 11.04.2017 tarih ve 2016/78778 E. -


017/2948 K.; Yargıtay 14. HD. 10.10.2016 tarih ve 2015/907 E. - 2016/8026
K.; Yargıtay 13. HD. 13.04.2016 tarih ve 2015/28542 E. - 2016/10380 K.;
Yargıtay 11. HD. 10.10.2016 tarih ve 2016/867C E. - 2016/7955 K.; 13. HD.
30.09.2015 tarih ve 2015/28706 E. - 2015/27788 K.; 13. HD. 08.06.2015
tarih ve 2015/15912 E. - 2015/18912 K.; 13. HD. 28.04.2015 tarih ve
2015/15^69 E. - 2015/13786 K.; 13. HD. 02.04.2015 tarih ve 2014/12323 E. -
2015/10388 K.

Örneğin konut kredisi veya ihtiyaç kredisi vb. bireysel kredi adı altında X
bankasıyla yapılan kredi sözleşmesi sebebiyle tescil ed len ipoteğin fekki talebi,
Tüketici mahkemesinde görülür. TKHK m.68/l'de belirlenen miktarların altında
kalsa dahi taraflar arasında muaraza çıkaracak nitelikte olduğundan, işbu talep
yönünden tüketici hakem heyetine başvurulmaksızın mahkemede doğrudan
dava açılır.

Karar Tüketici Sorunları Hakem Heyetine Başvuru Zorunluluğuna İlişkin Parasal


Sınırların Altında Kalsa Dahi, Tarafları Arasında Muaraza Çıkarabilecek
Nitelikte Olduğundan, İpoteğin Fekki Davası Doğrudan Doğruya Mahkeme­
den İstenebilir.

"Dovacı, davo dilekçesinde, kredi sözleşmesinden koynaklonan tüm borcun


ödenmiş olması nedeniyle oovalıya borçlu olmod'ğının tespitine, sözleşmenin
haksız şart niteliğindeki 3. maddesinin iptaline, ipoteğin varlığını ve devomını
gerektirecek koşullor ortadan kalktığından ipoteğin fekkine, 63,43 TL noter
mosrofmın dovalıoon tohsiiine karor verilmesini istemiş; davocı vekili duruş-
moooki beyanındo, davonın, dovacının oavolı bonkoya 350 TL borçlu olmadı­
ğının tespiti olduğunu bildirmiştir. Mohkemece, dovacının dovosını 350 TL
borçlu olunmodığının tespiti ile sınırlandırdığı, 4077 soyılı Kanun'un 22. mad­
desine gere dova torihi itibariyle Tüketici Sorunları Hakem Heyeti'ne boşvuru
sınırının 936 TL olduğu, davocının talebine göre Tüketici Sorunları Hakem
Heyeti'ne boşvurunun zorunlu olduğu gerekçesiyle oovanın reddine kesin
olarak karar verilmiştir.

Hemen belirtmek gerekir ki, davocının talepleri davo dilekçesinde oçıkço


belirtilmiş olup, 350 TL ipoteğin kaldırılması mosrofı nedeniyle borçlu olun­
madığının tespiti de bu toleplerden birisini oluşturmaktadır. Davocının tolep-
leri oovanın toroflorı orosındo muoraza çıkorocak nitelikte olup, tolebin sade­
ce 350 TL borçlu olunmodığının tespiti şeklinde açıklanmosı sonuco etkili
değildir. Oovanın muorazonın giderilmesine yönelik olmosı nedeniyle mohke­
mece verilen kororın do kesin olduğundan bahsedilemez.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 23i |

Hol böyle olunca mahkemenin hükmün kesin oldjğuna dair kararının koldırı-
lorak terryiz incelemesinin yapılmosına korar verilmesi gerekmiştir. Dovocının
talepleri davonın tarafları arasında muoraza çıkorocok nitelikte olup, davoyı
görmekle Tüketici Mahkemesi görevlidir. Mohkemece, işin esosına girilerek
davacının her bir tolebi hakkında hâsıl olocok soruco göre bir korar verilmesi
gerekirken, miktor itiboriyle Tüketici Sorunlorı Hıkem Heyeti’ne başvurunun
zorunlu elduğundon bohisle davonın reddine korar verilmesi usul ve yosayo
aykırı oljp bozmayı gerektir." (Yargıtay 13. HD. 05.05.2011 tarih ve
2010/14508 E. - 2011/7290 K.)

Son olarak aile konutu üzerindeki ipoteğin malik olmayan diğer eşin
muvafakati alınmadan tesis edildiği iddiasına dayalı fek talebinde görevli mah­
keme ise Aile mahkemesidir (4787 sayılı Kanun m.4).

Karar Aile Konutu Üzerindeki İpoteğin Fekki Davası, Aile Mahkemesinde Görülür.

0 "Dova konusu uyuşmozlık aile konutu olarok özgülenmiş olan toşınmoz üze­
rinde TMK'nın 194. moodesine oykırı oiorok davolı lehine tesis edilmiş olon
ipotek işleminin geçersizliğine ve ipoteğin terkini istemine ilişkin olduğuno
göre davonın Aile Mohkemesinin görevine girdiğ' düşünülmeden işin esasıno
girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir." (Yargıtay 19.
HD. 14.06.2010 tarih ve 2009/12873 E. - 2010/7439 K.; Benzer yönde bkz.
Yargıtay 2. HD. 03.07.2013 tarih ve 2012/2680C E. - 2013/18681 K.; 2. HD.
25.06.2015 tarih ve 2015/4544 E. - 2015/13618 K.; 2. HD. 09.04.2015 tarih
ve 2014/25243 E. - 2015/7199 K.; 2. HD. 08.04.2015 tarih ve 2014/25945 E. -
2015/7001 K.; 2. HD. 31.03.2015 tarih ve 2014/13533 E. - 2015/6110 K.)

"Taraflar. 28.08.1993 tarihinde evlenmişler, 18.02.2013 tarihinde açılon


boşanmodavosının kobulüne ilişkin kororın 26.02.2013 torihino'e kesinleşmesi
ile boşanmışlardır. Eşler arosındoki mal rejimi TMK'nun 225/son maddesi
gereğince boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermiştir.

Dova; mel rejiminin tosfiyesinoen kaynoklanon toou iptali ve tescil ile ipoteğin
koldınlmosı isteğine ilişkindir. Bu oovoların çözüm yeri 4787 soyılı Aile Moh-
kemeleri'nin Kuruluş, Görev ve Yorgıloma Usullerine DoirKonun'un 4. maddesi
gereğince Aile Mohkemeieri'dir. Aile Mahkemesi kurulmoyan yerlerde ise
Hâkimler ve Sovcılor Yüksek Kurulu'nco belirlenen Asliye Hukuk Mahkemele-
ri'nae daıonın Aile Mohkemesi sıfatı ile görülüp kararo bağlanması gerekir.
Görev, kamu düzenine ilişkin olmokla yargıiamonın her oşomasınoa kendili­
ğinden göz önünde bulundurulur.

Mahkemece, davonın niteliği dikkate olınarok, dova dilekçesinin görev yö­


nünden reddi ile koror kesinleştiğinde davo dosyasının görevli ve yetkili A...
Aile Moh'temesi’ne gönderilmesine koror verilmesi gerekirken, yozılı gerekçe­
lerle uyuşmozlığın çözüme ulaştırmosı doğru görülmemiştir." Yargıtay 8. HD.
15.12.2015 tarih ve 2015/20359 E. -2015/22563 K.;
| 232 Hikuk Davalan
Münhasır Ticaret, Tüketici ya da Aile mahkemesi kurulmayan yerlerde HSK
tarafından belirlenen Asliye Hukuk mahkemelerinde davanın niteliğine göre
Ticaret, Tüketici veya Aile mahkemesi sıfatı ile görülüp karara bağlanması gere­
kir.

G Yetki

İpoteğin fekki talebi, taşınmaz üzerindeki ayni hak sahipliğini doğrudan et­
kilemekte, farklı bir ifadeyle taşınmazın aynına ilişkin bulunmaktadır. Bu yüz­
den yetkili mahkeme, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi olup; bu yetki
kesin niteliktedir (HMK m.12/1)“. Kesin yetki hali bi' dava şartı olduğundan
kamu düzeninden sayılır (HMK m.H4/l-ç). Bunun sonjcu olarak da mahkeme­
ce yargılamanın her aşamasında talep üzerine yahut re’sen nazara alınır.

Tarafların bu davaya ilişkin olarak yetki sözleşmesi düzenlemiş olmaları da


sonuca etkili değildir (HMK m.18)“. Ayrıca ipoteğin fekki davasında ikinci bir
talep olarak menfi tespit davası gibi aralarında irtibat bulunan bir talep ileri
sürülürse, bu iki talebn kesin yetki nedeniyle fek talebi yönünden tefriki müm-

Kaçak, Nazif: a.g.e., s. 261; “Dova, ipoteğin fekki istemine ilişkin olup, toşınmozın oynına ilişkin olmosı
nedeniyle HMK'nın 12/l.mGddesi uyannco taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin dovalardo taşınmazın
bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkili olup ipoteğe konu toşınmozın K...‘da bulunduğu anlaşıldığından
somut olayda K... Mahkemeleri kesin yetkilidir. Kesin yetki, 61C0 sayı» HMK'nın 114. maddesinde dava
şortlan orasında sayılmıştır. Aynı Konun'un 115. maddesinde ise dovo şartlarının yargılamanın her oşc-
mosındo mahkemece kendiliğinden gözetileceği hüküm altına alınmıştr. 3u durumda mahkemece dava­
nın davo şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde karar ve­
rilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir." Yargıtay 19. HD. 09.10.2017 tarih ve 2016/12427 E. -
2017/6756 Benzer yönde bkz. Yargıtay 2-3. HD. 15.05.2017 tarih ve 2017/6188 E.-2017/4412 K.; Yar­
gıtay 14. HD. 19.10.2016 tarih ve 2015/17024 E. - 2015/8515 K; Yargıtay 19.HD. 18.04.2016 tarih ve
2015/15602 E. - 2016/6693 K.; Yargıtay 19. HD. 02.03.2016 tarih ve 2915/17128 E. - 2016/3674 K.; 19.
HD. 16.12.2014 tarih ve 2014/14370 E. - 2014/18169 K.;
•’'HMK’nın 14/1. maddesnde, bir şubenin işlemlerinden doğan davalarda, o şubenin bulunduğu yer
mahkemesinin de yetkili olduğu düzenlenmiştir. Aynı Yasa’nin 52. maddesine göre tüzel kişiler yetkili or­
ganları tarafından temsil edilirler. 5411 Sayılı Bankaolık Kanunu’nun tanımlar başlıklı 3. maddesinde şu­
be, elektronik işlem cihaztanndan ibaret birimler hariç olmak üzere, bankaların bağımlı bir parçasını oluş­
turan ve bu kuruluşlann faaliyetlerinin tamamını veya bir kısmını kendi başına yapan, sabit ya da seyyar
bürolar gibi her türlü işyerleri olarak tanımlanmıştır.
Banka şubeleri, banka adına kuruluş faaliyetlerinin tamamını veya bir ksmını kendi başına yapan birimler
olup, şubenin yapmış olduğu işlemlerden doğan davalarda şubenin bulunduğu yer mahkemeleri de yet­
kilidir. Bankayı tüm faaliyetlerinde temsile yetkili olan şubelerin davada taraf ehliyetine sahip olmadığını
kabul etmek, yukarıda belirtilen kanun maddelerinin amacına aykırı düşmektedir. Dosya kapsamından
davaya konu konut kredisinin davalı banka şubesince verildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle davalı ban­
ka şubesinin kendi işlemlerinden dolayı açılan davada bankayı temsile yetkili olduğunun kabulü ile işin
esası incelenerek, hasıl oİ3cak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, davanın usulden reddine ka­
rar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir." Yargıtay 13. HD. 06.10.21015 tarih ve
2015/27705 E. - 2015/28589 K.;
ee
Bkz. Yargıtay 14.HD. 19.03.2007 tarih ve 2007/2825 E. - 2866 K.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 233 |
kün olmayıp; her iki talebi de içeren dava, taşınmazın bulunduğu yer mahke­
mesinde görülecektir8’.

Karar Menfi Tespit ile İpoteğin Fekki Talepleri Birbirini Doğrudan Etkileyecek
Nitelikte Olduğundan, Her İki Davanın da İpotekle Yüklü Taşınmazın Bulun­
duğu Yer Mahkemesinde Görülmesi Gerekir.

"Kuşkusuz ipoteğin terkini istemine ilişkin davcior gayrimenkule müteallik


davolor crosınoo bulunduğundan açılon dovanın HUMK'un 13. maddesi uya­
rınca taşnmozın bulunduğu mohol mahkemesinde görülmelidir. Ne var ki,
HUMK'un 45. moddesi gereğince bir davo sebebiyle verilen hüküm aynı se­
bepten djğon diğer bir davo sebebiyle verilecek hükmü etkileyecek nitelikte
ise talepler arosınoo bağlontı varsayılacağından ner iki isteme ilişkin davonın
aynı mohkemeoe görülmesi gerekir.

Aksi yönde bkz. "Dava, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla oaşlatılan icro takibine karşı açılmış menfi
tespit devası ve ipoteğin fekki istemine ilişkindir. Davaya konu olan 28.05.2010 torihli ipotek belgesinde
50.000 TL üst sınır ipoteği tesis edildiği; davao Ali K...'nun ipotek borçlusu, davalının ipotek lehtorı olduğu
anlaşılmaktadır. Kural olarok, davalı ipotek alacaklısının alacak miktarını ve olocoğm vorlığım yazılı bel­
geyle kanıtlaması gerekir. Mahkemece bu yönden davohyo olocoğm vorlığım ispat imkonı tonmorok, da­
valının lehtar olduğu 50.000 TL bedelli 10.01.2010 keşide tarihli senet de dikkote olınarok koror verilmesi
gerekir. Ayrıca ipoteğin fekki istemi bulunduğundan, bu husus toşınmozın mülkiyetiyle ilgili olup, taşın­
mazın bulunduğu yerdeki mohkemelerin yetkisi kamu düzenini ilgilendrdiğinden resen gözetilmesi gere­
keceğinden, fek talebi yönünden devanın ayrılarak yetki yönünden red koron verilmesi ve ipotek belge­
sinde ve takipte sıfatı olmayan Gürol K... tarafından açılan davanın ds aktif davo ehliyeti yokluğundan
reddine koror verilmesi gerekirken, yozılı şekilde karor verilmesi doğru olmamış mahkeme hükmünün bo­
zulması gerekmiştir." Yargıtay 19. HD. 25.05.2017 tarih ve 2016/5700 E. - 2017/4183 K.; Yine bu yönde
Yargıtay 19. HD. 16.11.2015 tarih ve 2015/14007 E. - 2015/14874 K.; Yargıtay 19. HD. 30.09.2015 tarih
ve 2015/3175 E. - 2015/11631 K.; İcra takibinden sonra açılmış bir menfi tespit ve ipoteği fekki davası­
nın, taşınmazın bulunduğj mahal farklı olmakla birlikte icra takibinin yapıldığı yer mahkemesinde görül­
mesi gerektiği hk bkz. Yargıtay 19. HD. 12.11.2015 tarih ve 2015/4156 E. - 2015/14679 K.;
"Mahkemece tüm dosya kapsamına göre dava konusunun menfi tespit ve iooteğin fekki istemine ilişkin olduğu,
HMK/17 göre tarafların tacr veya kamu tüzel kişileri olmadığndan '/etki sözleşmesinin geçerli olmadığı, davalı­
nın yerleşim yerinin Antalya’nın K... ilçesi olduğu, sözleşmeye konu teknenin bağlama limanı K... olup burada
davao İsmail Ö...'e teslim ie davacının tekneyi K...'na getirdiği, sözleşmenn ifa yerinin K... ilçesi olduğu husu­
sunda uyuşmazlık bulunmadığı, bu yönüyle menfi tespit istemi konusunda K... Asliye Hukuk Mahkemelerinin
yetkili olduğunun kabulü gerektiği, diğer '/andan davao Emine Ö...'e ait taşnmaz kaydına konular ipoteğin kal­
dın İmasının da talep edildiğ, taşınmazın aynına ilişkin davalann taşınmazın tapu siciline kayıtiı bulunduğu, önce­
likle yer mahkemesinde açiması gerektiğinin HMK'nın 12.maddesirde hüküm altına alındığ, bu yetki kuralının
kamu düzerine ilişkin olup kesin olduğu, bu nedenlerle ipoteğin fekki davasının tefriki ile ayn bir esasa kayde­
dilmesine, mer.fi tespit istemi korusundaki davanın yetki yönünden reddi ila yetkili K... Asliye Hukuk Mahkeme­
sine gönderilmesine karar verilmiştir. Karan davao lar vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara, karann dayandığı delillerle gerektiriri sebeplere, esasen taraflar arasındaki satım
sözleşmesinde davacıya ait para borcunun ifa yeri bakımından aksine bir düzenleme söz konusu olmadı­
ğından menkul satışına ilişkin davacıya ait para borcunun alacaklının kametgahının bulunduğu K... ilçe­
sinde ifasının gerekmesine, keza davalının ikametgahının ve icra takibinin yapıldığı yerin K... olmasına gö­
re davacılar vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.
Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacılar vekilinin bütün temyiz itirazlannın reddiyle usul ve
kanuna uygun bulunan, kerann ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 2,20 TL temyiz ilam harcının temyiz
eden davacılardan alınmasına, 23/01/2017 tarihinde oybirliğiyle <arar verildi." Yargıtay 11. HD.
23.01.2017 tarih ve 2016/15115 E. - 2017/441 K.;
| 284 Hıkuk Davalan

Somur uyuşmazlıkta dovacının ipoteğin terkini talebini davoooki ikinci istem


olan menfi tespit isteminden ayrı düşünmeye olanak yoktur. Kısoco menfi
tespit toebinin kobulü holinde mohkemece örtülü olorak ipoteğin terkini
istemi hükme boğlonmış oiacağınoon her iki talebe ilişkin davo do ipoteğin
terkini istemine ilişkin oovanın görüleceği E... mahkemelerinde incelenip
korora bağlanmalıdır. Mohkemece bu yönün göt oroı edilmesi suretiyle ipo­
teğin fekkine ilişkin dova dosyosmın tefriki, menfi tespite ilişkin talebin incele­
nip hükme bağlanması doğru oimomıştır." Yargıtay 14. HD. 31.05.2010 tarih
ve 2010/5893 E. - 6138 K.; Benzer yönde bkz. Yargıtay 19.HD. 28.02.23017
tarih ve 2016/7386 E. - 2017/1562 K.

D. Davacı - Davalı

a. Davacı: Kural olarak yalnızca, ipotekle yüklü taşınmaz maliki bu davayı


açabilir68. Başka bir söyleyişle davacının mutlaka, fekkini talep ettiği ipotek­
le yüklü olan taşınmazın maliki olması gerekir. Zira baştan itibaren yolsuz
olan ya da çeşitli sebeplerle sonradan yolsuz hale gelen ipotekten zarar gö­
ren yalnızca mevcut taşınmaz malikidir.

Uyarı Dava tarihi itibariyle malik sıfatını yitirmiş olan kişinin bu dava bakımından,
aktif dava ehliyeti söz konusu değildir.

Karar Taşınmazın Devri ile Birlikte Eski Malikin/Maliklerin İpoteğin Fekki Tale­
binde Bu unması Mümkün Değildir.

“Üzerindeki ipoteğin koldırıimosı istenen İ... İli, T... İlçesi, 1. 8öige, B..., Porsel
Cilt Sahife ... kayıtlı toşınmoz 29.01.2003 tarihinde tapudo tüm
takyidotlorı ile birlikte 4... Y... Ö...'e satılmıştır. Davo ise satış işleminden sonro
12.01.2005 torihinoe eski malik tarofından oçılmıştır. Yani molik taşınmazı
tüm hukuki vecibeleri ile birlikte sotın aldığından, davocının ortık satış işle­
minden sonra oovacılık sıfatı bulunmamaktadır Öte yandon A... Y... Ö...'e
yapılan satışın iptal olunduğuna doir bir bilgi ve belgeye de dosyooa rastla­
nılmamıştır. Mahkemece bu yönler düşünülmeden yazılı şekilde hüküm ku­
rulması doğru görülmemiştir.” (Yargıtay 19. HD. 20.05.2008 tarih ve
2007/10171 E. - 2008/5473 K.)

Bkz. Yargıtay 14. HD. 14.05.2015 tarih ve 2015/5464 E. - 2015/5542 K.; 14. HD. 04.04.2013 tarih ve
2013/3303 E. - 5225 :<.; 14. HD. 14.05.2015 tarih ve 2015/5464 E. - 2015/5542 K.;
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 235 |
Taşınmaz elbirliği mülkiyetine tabi ise veya davasının dava esnasında öl­
mesi neticesinde elbirliği mülkiyeti oluşursa, bu halde ipoteğin fekki davası
ortakların tümü tarafından birlikte açılmak veya davava mirasçılık belgesi uya­
rınca tüm ortaklarca birlikte devam edilmek durumuıdadır (HMK m.60). Tek
bir ortak tarafından aşılan dava hemen reddolunmayıp, diğer ortaklar muvafa­
kat ederse veya miras şirketine temsilci atanırsa davaya devam edilir.

Karar Elbirliği Mülkiyetinde Ortakların Hep Birlikte Yahut Ortaklığa Bir Temsilci
Tayin Edilmek Suretiyle Dava Açması Gerekir.

"Da/a, ipoteğin fekki istemine ilişkindir. İpctekli taşınmaz malikinin da­


vadan önce öldüğü ve davacıdan da başka mirasçılarının bulunduğu anlaşıl­
maktadır Taksim edilmediği sürece tereke iştirak halinde mülkiyet hükümle­
rine tabi olup, mahkemece davacı dışındaki diğer mirasçılarında davaya
muvafakatlerinin alınması veya terekeye temsilci tayin ettirilerek, tereke
temsilcisi vasıtasıyla yargılamanın sürdürülmesi suretiyle dava şartının yerine
getirilmesi konusunda mahkemece gerekli usu i işlemlerin tamamlanması
gerekirken, bu işlemler tamamlanmadan yargılamaya devam edilerek yazılı
şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır." Yargıtay 14. HD.
18.09.2017 tarih ve 2016/9993 E. - 2017/5960 K.;

Benzer yönde bkz. Yargıtay 19. HD. 05.10.2015 tarih ve 2015/6662 E. -


2015/12014 K.; Benzer yönde bkz. Yargıtay 14. HD. 22.03.2016 tarih ve
2015/17032 E. - 2016/3471 K.; 14. HD. 01.11.2C12 tarih ve 2012/11910 E. -
2012/12^81 K.; 14. HD. 27.10.2015 tarih ve 2015/7839 E. - 2015/9524

Uygulamada bazı hallerde taşınmaz maliki dışındaki kişilerin de bu davayı


ikame edebilmesinin önü açılmıştır. Tapuda yolsuz tercin sebebiyle mülkiyetini
kayden yitirdiği taşınmazında ipotek tesis edilen kişinin de söz konusu ipoteğin
fekkini istemekte TMK m.l025'de nazara alındığında aktif dava ehliyeti bulun­
duğu kabul edilmektedir. Böyle bir durumda mahkemece davacının malik ol­
madığından bahisle dava reddedilmemeli; varsa sahtecilikle ilgili ceza davası da
bekletici mesele yapı arak, davacıya tapu iptali ve tescil davası açmak üzere
süre verilmelidir”. Yire Yargıtay benzer şekilde, ipotek tesis ettiği esnada tam
ehliyetsiz olan ve sonrasında da kısıtlanan taşınmaz maliki yerine vasisinin bu
davayı açmakta hukuki yararının bulunduğunu kabul etmiştir’0.

Bkz. Yargıtay 19. HD. 05.03.2039 tarih ve 2009/3261 E. - 4012 .<.


” Bkz. Yargıtay 14. HD. 11.05.2039 tarih ve 2009/6392 E. - 7291 K.
I 286 Hıkuk Davaları
Ayrıca kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince yükleniciye, arsa sahibi le­
hine ipotek karşılığı devredilen arsa payı bir üçüncü kişiye devredilmiş olsa da­
hi, yüklenicinin ipoteğin fekki davası açmakta hukuki yararı ve aktif dava ehliye­
ti bulunduğu kabul edilmiştir.

Karar Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesinde Yüklenicinin İpoteğin Fekki Davası Aç­
makta Hukuki Yararı Mevcuttur.

"Toroflororosınoa 24.04.2001 torihinde, düzenleme şeklinde toşınmaz mal sarış


vaadi ve ıot korşılığı inşaat sözleşmesi yapıldığı çekişmesizdir. Anılan sözleşme­
nin 8. moddesi uyarınca, oovacı yükleniciye orsa sohibince devredilecek arso
payı üzerne inşaat teminat ipoteği konulması kororloştınimış, ooho sonro da
kurulacak ipoteğin ne suretle koldınlacağı ve aşamaları gösterilmiştir. Davanın
torofları Delirtilen hükümle bağlıdırlor. Dosyo kopsamında mevcut 07.07.2003
günlü ve tapuda düzenlenen resmi senetle yukorıaa ifooe edilen teminot ipote­
ğinin kurulduğu sobittir. Dovocının kendisine isabet eden orsa paylorını sotmış
olması oc oovaiı arso sohibinin sözleşmeyle kendisine karşı yüklendiği edimleri
ortooon kaldırmaz. Tapulorın devredilmesi sözleşmenin de devri anlomıno
gelmez (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2007/15-296 E., 2007/2S9 K.
23.05.2007 T.). Dovocı yüklenicinin topuoo orsa payı devri yaptığı kişilere söz­
leşmedeki hak ve borçlarını da devrettiği iddia ve ispot olunomadığıno göre,
davacının iş bu oovoyı açmokto hukuki yororının bulunduğu açıktır.

Şu holde mahkemece dovocının aktif husumet ehliyetinin bulunduğu kobul


edilerek, uyuşmazlığın esasına girilip, toplonacak deliller çerçevesinde sözleş­
mede öngörülen ipoteğin fekki koşuilonnın oluşup oluşmadığının incelenmesi
ve sonucuno göre bir hükme vanimosı gerekirken yozılı şekilde korar verilme­
si usul ve yosoya aykırı olmuş, bozmayı gerektirmiştir." (Yargıtay 15. HD.
29.06.2009 tarih ve 2009/3451 E. - 3974 K.)

Zira arsa payının tapuda devri, sözleşmedeki hak ve borçların da devri so­
nucunu doğurmamaktadır.

b. Davalı: Bu davada husumet, ipotekli alacaklıya/alacaklılara; şayet alacak-


lı/alacaklılar ölmüş ise külli haleflerine yöneltilir". Zira yolsuz nitelikteki
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 237 |
ipotekte hak sahibi bulunarak taşınmaz malikinin mülkiyet hakkına tecavüz
eden kişi, ipotekl alacaklıdır. Bununla beraber, maddi hatadan dolayı mu­
hatabın yanlış gösterilmesi; davacının tüm özeni göstermesine rağmen da­
va açacağı kişiyi doğru tespit edememesi; kısa süre önce kendisiyle işlem
yapılmış ya da sadece vekiliyle muhatap olunmuş bir işlemden sonra mu­
hatabın ölmesi vb. durumlarda yanlış taraf gösterilmesi dürüstlük kuralına
aykırı değilse, ortaya çıkan dava ilişkisi sebebiyle daha üstün bir yarar dik­
kate alınarak yargılamaya gerçek tarafla devam edilmelidir". Bu halde
mahkemece, ölen kişinin mirasçılık belgesi ile belirlenen tüm mirasçılarına
dava dilekçesi tebliğ edilerek taraf teşkili sağlanmak suretiyle davanın esa­
sına girilmesi gerekir. (HMK m.124). Ancak dahili dava dilekçesi ile ipotek
lehdarına husumet yöneltilmesi mümkün değildr". Öte yandan elbirliği

“HMK'nın 27. maddesi uyarınca davada bütün ipotek clocoklılorının yer alması zorunludur. İpotek alccak-
hlannın birinin ölümü halinde olınocok mirasçılık beigesine göre mirasçılarının davaya katılmaları sağ­
landıktan sonra işin esas.nin incelenmesi gerekir. Kartal 2. Sulh Huktk Mahkemesi'nin 2010/917-1503
E.K. sayılı mirasçılık aelgesinden ipotek alacaklısı Ayşe Naime Yazman ‘Sagunj'm mirasçısının Maliye Hâ­
zinesi olduğu anlaşılmaktadır. Ancok mahkemece diğer ipotek alacakları A. Fahrettin Sagun, M. Nuret­
tin Sagun ve F. Sefahattin Sagun'un mirasçılık belgelerinin dosyaya edenilip davalı Maliye Hozinesi'nin
gerçekten cd‘ geçen ipotek alccckhlonnın mirasçısı olup olmadığının tespitiyle, mirasçı olmadığının anla­
şılması halinde mirosçıiann davaya kotılmaları sağlandıktan sonra işin esasının incelenmesi gerekirken,
yazılı şekilde davanın kabulüne korar verilmesi doğru görülmemiş, bu nedenle hükmün bozulması gerek­
miştir." Yargıtay 14.HD. 23.11.2017 tarih ve 2017/4295 E. - 2017/8743 K.; Berzer yönde bkz. Yargıtay
19.HD. 25.10.2017 tarih ve 2016/13371 E. - 2017/7262 K.; Yargıtay 19. HD. 14.06.2017 tarih ve
2016/4191 E. - 2017/4919 K.; Yargıtay 19. HD. 10.04.2008 tarih ve 2907/10595 E. - 2008/3680 K.; 14.
HD. 10.03.2015 tarih ve 2014/12017 E. - 2015/2612 K.;
“Mahkemece, davalı barka torofından ipoteğin fekki yönünden 24.07.2013 tarihinde K... Topu Sicil
Müdürlüğüne müzekkere /ozıldığı, müzekkerenin 29.07.2013 tarihinde tebliğ edildiğinin anlaşıldığı, dava­
lı oanko üzerine düşen girevi yerine getirdiği ipoteğin fek işleminin K.. Topu Sici! Müdürlüğünce davocı
tarafından yatırılması gereken harç yatırıldıktan sonro yerine getirilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın
husumet nedeniyle reddine karor verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyada yer efen bilgi ve belgelerden, dovacının toşınmazı üzerinde ipoteğin devam ettiği anlaşılmakta­
dır. İpotek devam ettiğine göre husumet devam etmektedir. Mahkemece açıion davanın husumet nede­
niyle reddine korar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma neden dir." Yargıtay 13. HD. 27.04.2017
tarih ve 2016/8003 E. - 2017/5216 K.
"Dava sonucunda verilecek hüküm, ipotek işlemine taraf olan dava dşı eş Mustafa Levent D...’ın huku­
kuna da etkili olacaktır. 3u durumda, davada husumetin ipotek işlemini gerçekleştiren davacının eşi
Mustafa Levent D....'a da yöneltilmesi, gösterdiği takdirde delillerinin toplanması ve tüm deliller birlikte
değerlendirilerek ulaşılacak sonuç uyarınca karar verilmesi gerekirken, eksik hasım ve eksik inceleme ile
hüküm kurulması doğru görülmemiştir." Yargıtay 2. HD. 25.04.2016 tarih ve 2015/26622 E. - 2016/8350
K; Benzer yönde bkz. Yargıtay 14. HD. 31.12.2014 tarih ve 2014/13342 E. - 2014/12115 <.;
"Davada, ipoteğin fekki de talep edilmiş, ipotek alacaklısı banka, dahii davalı dilekçesi ile davalı olarak
davaya katılması sağlanmak istenmiş ise de; ipotek lehtannın davaya dahil edilmek suretiyle dinlenebil­
mesi mümkün değildir. Bu durumda, mahkemece, ipoteğin tutarının dava konusu olan bağımsız bölü­
mün payına isabet eden tjtarı üzerinden harç hesaplanması gerekirken, ipotek bedelinin tamamı üzerin­
den harç yatırılmasının istenmesi de sonuca etkili olmayacaktır. Açıklanan nedenlerle, mahkeme kararı­
nın yukarıda yazılı gerekçelerle onanması gerekirken sehven bozulduğu bu kez yapılan incelemede anla­
şılmıştır.” Yargıtay 23. HD 16.11.2017 tarih ve 2015/9247 E. - 2017/3278 K.; Benzer yönde bkz. Yargıtay
14. HD. 25.12.2014 tarih ve 2014/15478 E. - 2014/14869 <.;
| 288 Hıkuk Davaları
mülkiyetine tabi taşınmazda ipoteğin fekki talebinin infazı kabil bir hüküm­
le karşılanması içn taşınmazdaki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete çev­
rilmesi gereken hallerde davacı tarafa bu hususta süre verilmesi lazımdır74.

Karar İlk malikinin taşınmazı ipotekle yükümlü olarak satın alan alıcıdan ipotek
bedelini alacak olarak talep etmesinin yasal dayanağı bulunmamaktadır.

"Dava kcnıısıı taşınmazın davalı şirkete ipotek e yükümlü olarak satışının


yapıldığı ve tapuda devrinin gerçekleştirildiği tapu kaydından anlaşılmaktadır.
Bilahare alıcının taşınmazı devraldıktan sonra taşınmaz üzerindeki ipotek
sorumluluğunu ipotek lehtarına başvurarak kaldırttığı anlaşılmaktadır. Taşın­
mazı ipotekle yükümlü olarak satın alan alıcıdan, ipoteğin kaldırılmış olması
nedeniyle ilk malik olan davacının ipotek bedelin alacak olarak talep etmesi­
nin yasal dayanağı bulunmamaktadır. Bu nedene davanın reddi gerekirken
yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş­
tir." Yargıtay 19. HD. 10.10.2016 tarih ve 2016/3326 E. - 2016/13160 K.

Karar Tesis Tarihi [ok Eski Olan İpoteklerde Davacı Tarafın, İpotekli Alacaklılar
Olan Davalıların Hayatta Olup Olmadıklarını Bilmemesi Kabul Edilebilir
Yanılgı Niteliğinde Olup Dürüstlük Kuralına Aykrılık İçermez.

"Somut uyuşmazlıkta; dava konusu... ve... porsel scyılı toşınmoziorda 10.11.1958


torihinde 9... A..., R... R..., N... Ü..., M... G..., L... N..., O... korısı K..., O... oğlu A..., O...
kızı N..., A... korısı H..., A... oğlu İ..., A... kızı S..., A... kızı E..., A... kızı F... ve A... kızı S...
yararına ipotek tesis edilmiştir. Dovacılar onılan bu ipoteğin kaldırılmosı için oçılan
davaoo taroflann sağ oionlann MERNİS adreslerinin, ölü olaniorın ise mirosçılon-
nın tespit edilmesi gerektiğini belirtmiştir. İpoteğin tesis torihi dikkate olınoığında
davactionn ipotek olacoklılannın odreslerini, soğ olup olmadıklannı ölü ise mirasçı-
lonnın kimler olduğunu bilmelerinin gerektiğinin kabulü hoyotın oloğan okışına
aykırıdır. Bu nedenle, davacının ölü kişiler oleyhire oovo açmosınoo HMK'nın
124/2. maddesinde oçıklonon dürüstlük kuralınc aykınlık bulunmamaktadır.
Yorgıtoy Hukuk Genel Kuruiu’nun 11.09.2013 günlü ve 2013/14-612 Esas
2013/1297 Karar soyılı koron da bu doğrultudadır.

Somut olayda, dava konusu 908 porsel sayılı taşınmaz dovacılorın ve davolı Hakkı Ç...'nın murisi Hatice A..
adına tapuda kayıtlıdır. Tcşınmoz üzerinde elbirliği mülkiyeti rejimine toti olduğundan davao ve davalı sıfa­
tının birleştiği Hakkı Ç... (1'3) hissesi yönünden karar verilmesine yer olmadığına, diğer davaalorın (2/3) mi­
ras hissesi yönünden davdılar Mehmet Şahin B... ile Oğuzhan E... adına tesis edilen ipoteğin terkinine karar
verilmiş ise de hükmün bu şekilde infazı elbirliği mülkiyeti rejimine tobi 918 porsel soyılı toşınmaz yönünden
mümkün bulunmamaktan*-. Bu durumda mohkemece yapılması gereken davcaloro davo konusu 908 porsel
sayılı taşınmazda elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete çevrilmesi için süre verilerek sonucuna göre bir karar
verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu sebeple bozulması gerek­
miştir." Yargıtay 14. HD. 07.11.2017 tarih ve 2016/16964 E. - 2017/8198 <.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 289 |

Dolayısıyla, dava konusu toşınmazloroa yorarına ipotek tesis edilen taraflar­


dan ölü olanların mirasçılarının tespitiyle dovayo dahil edilerek, sağ olonlorın
ise MERNİS adresleri belirlenerek usulünce dova dilekçesinin tebliği ile toraf
teşkili soğlanarok işin esosı hokkınoa bir korar verilmesi gerekir." Yargıtay 14.
HD. 01.04.2014 tarih ve 2014/564 E. - 4309 K.

Yargıtay, kural olarak tapu müdürlüğünün davalı sıfatı bulunmamakla bir­


likte, taşınmaz malikinin ipotekli alacaklıyı tespit edememesinin haklı olduğu
çok istisnai hallerde davacıya, tapu müdürlüğünü davalı olarak gösterme imka­
nını içtihaden tanımıştır.

Karar Tesis Tarhı Çok Eski Olan ve Alacaklısının Yaşayıp Yaşamadığı Dahi Tespit
Edilemeyen Hallerde İpoteğin Fekki Talebi Yönünden İstisnai Olarak Tapu
Müdürlüğüne Husumet Yöneltilebilir.

"Eldeki davada da 10.000 OsmanlI Lirası karşılığı davacı taşınmazı üzerinde


ipotek tesis edilmiştir. Ne var ki, 1919 {1335) yılında tesis edilen ipotek ala­
caklısının halen var olup olmadığı saptanmadığı gibi, ticaret sicilinde kaydına
da rastlanmamıştır. Bunun doğal sonucu olarak da bedelin ödenip ödenmedi­
ğinin beli'lenme5i olanağı da bulunmamaktadır. Hal böyle olunca da, S3 yıldır
kayıtta bulunan ipotek yüküne, maliklerin bilinmeyen bir tarihe kadar kat-
lanmalannı beklemek, davacının Tapu Sicil Müdürlüğünü hasım olarak gös­
terdiği davada Tapu Sicil Müdürlüğüne husumet yöneltilemeyeceğini kabul
etmek, genel hukuk kuralları ile bağdaşmayacaktı-. Şöyle ki;

Davayı açmakta hukuki yararı bulunan ve mahkemeden hukuki koruma iste­


yen davacının, yargı yerinde çözüm araması hakknın, varlığı saptanmayan kişi
ya da kişileri bulmaya zorlanması düşünülemez. Rehin alacaklısının kim veya
kimler olduğunun belirlenmediği bu gibi durumlarda kanun tapu sicilini tut­
makla görevlendirdiği Devleti temsil eden Tapu Sicil Müdürlüğüne yöneltil­
mesi yeterlidir.

O halde, mahkemece bilirkişi incelemesi yaptın malı, kayıtlara 1919 yılında


konan ipotek şerhinin davanın açıldığı tarihe göre ilgilisine bir yarar sağlayıp
sağlamadığı, günümüze taşınmasının bir anlamının kalıp kalmadığı yönü
üzerinde durulmalı ve sonucuna göre bir karar verilmelidir." Yargıtay 14. HD.
11.06.2007 tarih ve 2007/6770 E. - 7192 K.

"Somut olayda; gerek Tapu Sicil Müdürlüğü yanıtından, gerekse eski yazılı
kayıtlar üzerinde yaptırılan tercümeden ipoteğn kimin yararına ve hangi
nedenle konulduğunun açıklanamadığı anlaşılmaktadır. İpoteğin nedeni olan
evraklar da temin edilememiştir. Gerçekten ipotek rehninin kald
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 291 |
E. Yargılama Usulü

1. Esasa İlişkin Hususlar

İpoteğin fekki taebinde davacı, maliki olduğu taşınmaz üzerinde kayıtlı


ipoteğin yolsuz durumundan bahisle hükmen terkiniri talep eder. Bu davada
davacı tarafından ileri sürülebilen fek sebepleri çeşitlilik arz etmektedir. En
yalın haliyle ortaya koymak gerekirse fek gerekçeleri, borcun sona ermesi, ipo­
teğin tesisinde geçerlilik şartlarına uyulmaması, ehliyetsizlik ve irade sakatlıkla­
rı, vekalet yetkisinin kötüye kullanılması, aile konutu bağlamında malik olma­
yan eşin rızasının alınmamasıdır.

| jy^d Bunlar haricinde kanunda, ipoteğin belli süreler geçtikten sonra (örneğin 10
yıl vb.) kaldırılacağına ilişkin hüküm olmadığı gibi; ipoteğin fekkine yönelik
talep de, taşınmazın aynını ilgilendirmesi nederiyle, kural olarak, herhangi
bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi değildir78. Buna karşın istisnai
olarak bezi hallerde ipoteğin fekki talebi hak düşürücü sürelere tabi kılınmış
olabilir”.

"Dovo, ipoteğin fekki istemine ilişkin olup, mohkemece, Topu Sicil Müdürlüğü Resmi Senedine göre
ipoteğin 10 yıl süreli oiorok konulduğu, 20.12.2015 torihinde ipotek sinesinin sone erdiği, davalının ipo­
tek süresinin uzotılmosmı istemediği, ipoteğin perayo çevrilmesi toiep'i bir tokip de yopmadtğ
Hıkuk Davalan
i. İpoteğin fekki davasında en önemli sebebi, ipotekle temin edilmiş borcun
sona ermesine karşın davalının ipoteği kaldırmaması teşkil eder. Mahke­
mece, tarafların ortaya koyduğu deliller toplanmak suretiyle ipoteğe konu
borç araştırılır. Bu kapsamda mahkemece, tapu müdürlüğünden dava ko­
nusu taşınmazın tapu kaydı ile ipotek bir sözleşme neticesinde oluşmuşsa
ipotek akit tablosu getirtilir. İpotek akit tablosunda yer alan ifadeler çerçe­
vesinde öncelikle ipoteğin ana para ipoteği mi yoksa üst sınır ipoteği mi ol­
duğu belirlenir. Buna göre ana para ipoteğinin söz konusu hallerde, ana
paranın yanında takip giderleri ve temerrüt faizi de teminat kapsamındadır
(TMK m.875). Bir diğer ifadeyle, ana para ipoteğnin fek edilebilmesi için
ana para haricinde (varsa sözleşme faizi ile birlikte) takip ve posta masraf­
ları ile temerrüt faizinin de ödenmiş olması gerekir.

Karar Anapara İpoteğinde TMK m.875 Uyarınca Ödenmesi Gereken Bedeller


Ödenmeden İpoteğin Fekkine Karar Verilemez.

Somut ohyda; incelenen ve ipotek aktinin çerçevesini tayin eden resmi akit
tablosu feriğinden ipoteğin, 136.000 TL için tesis edildiği görülmektedir.
Açıklanar bu niteliğe göre ipotek, kesin borç (karz) ipoteğidir. Türk Medeni
Kanununun 875. maddesine göre kesin borç (karz) ipoteği, anapara yanında,
gecikme faizini ve icra takibi yapılm
| 294 Hıkuk Davalan
minatı altında olup; borç tehdidi sürdüğü müddetçe ipotek de varlığını ko­
ruyacaktır. Örneğin çek keşide etmek suretiyle kullandırılan bir kredi söz­
leşmesinde bankanın kredi borçlusunun keşide ettiği çekler sebebiyle ka­
nunen ödemekle yükümlü bulunduğu asgari tutarlar yönünden, banka ala­
cağının ödenmemesi riski devam ettiği sürece ipoteğin fekki istenemez".
Benzer şekilde bayilik sözleşmesi kapsamınca alınan ürünlerin teminatını
teşkil etmek üzere tesis edilen üst sınır ipoteğinin fekki, bayilik sözleşme­
den kaynaklanan borçların tümüyle ödenmesine bağlıdır*.

Mahkemece taraflar arasındaki ilişkiyi meydana getiren hukuki sebebin


mahiyetine göre ipoteğin fekkine dair hükümler içeren sözleşme örnekleri
varsa (örneğin banka kredi sözleşmeleri, kat karşılığı inşaat sözleşmesi, finan-
sal kiralama sözleşmesi vb.) bunlar da dosya içerisine alınmak suretiyle taraf­
ların hak ve borçları değerlendirilir52. Gerektiğinde bilirkişiden yararlanılarak
teminat altına alınan borcun akı
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 295 I

Karar Sözleşmeye Dayalı İpoteğin Fekkinde Depo Edilmesi Gereken Miktar, Her­
hangi Bir Güncellemeye Tabi Tutulmamış İpotek Bedeli ile Vadeden İtiba­
ren Hesaplanacak Temerrüt Faizidir. Bu Hususta Gerekirse Bilirkişiden
Yararlanılabilir.

"Somur ooydo; incelenen ve ipotek oktinin çerçevesini toyin eden resmi okit toblo-
su içeriğinden ipoteğin, 16.03.1970 torihinde 26.000 TL için tesis edildiği görül­
mektedir. 16.03.1970 tarihli akit tablosunda 11 no.lu meskenin kot irtifaktı
180/950 payını 80.000 TL bedeli mukabilinde bilvekole sotın oldığını ve sotış bede­
linden bakiye kolan 26.000 TL için bilofoiz 1 yıl vooe ile olmok üzere ipotek tesis
edildiği yazılıdır. Davacılor borcun ödendiğini ispatioyomamış ve ipotek bedeli
olorak 2600 TL depo edilmiştir. Uyuşmazlık 1970 ylıno'o konulan ve ödenmeyen
26.000 TL ipotek bedelinin hangi miktarda ödetilmesi gerektiği konusunda top-
lonmoktodır. 26.000 TL ipotek bedelinin doho sonrati yıllaroo Türk potasından oitı
sıfır (OOO.OOO) otıldığı do gözetilerek, herhangi bir güncelleme yapılmadon, yukan-
da belirtken ilkeler doğrultusunda ipotek akit tob'osunoo ödeme tarihi olarak
belirtilen 16.03.1971 torihinöen itibaren yasol faizi ile birlikte uzman bilirkişiye
hesoplatt
| 296 Hıkuk Davalan

Karar İmar Uygulaması Sebebiyle Tesis Edilen İpotekte Depo Edilmesi Gereken
Miktar, Söz Konusu Taşınmadan Ne Miktarda Yer Alındığının Belirlenmesini
Takiben Bu Bedelin Dava Tarihindeki Güncellenniş Değeridir.

"Somut oloya gelince; dovalı yarorıno 02.08.1993 tarihinde tesis edilen konu-
ni ipotek, 2.900.000 TL bedellidir. İpoteğin, imar uygulaması sebebiyle davolı-
nın molik’ olduğu taşınmozdon bir miktarın davocı toşınmozıno ilavesi zarure­
tinden kaynaklondığı görülmektedir. O yüzden, imar uyguloma cetvellerinden
davalı toşınmozınoon koç m‘ yer alındığı tespit edilerek, kanuni ipotek bedeli­
nin alınon bu miktarın toşınmozın o'ova tarihindeki değerine göre belirlenmesi
gerekir. Ziro, konuni ipotekler tarafların serbest iradeleriyle değil, konundon
koynaklonon bazı zorunlu durumlar sebebiyle tesis edilir.

Mahkemece yapılmosı gereken iş, HUMK'un 275. moddesi hükmü gereğince


bilirkişi incelemesi yaptırılarak ve imar uygulomo cetvelleri incelenerek, oovalı
taşınmaz ndan imar uyguloması sebebiyle ne miktar yer olındığını tespit
etmek, gerekirse keşif de yopılarok bu miktarın davo torihinoeki değerini
bilirkiş
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 297 |

Karar Resmi Senet Vasfındaki İpotek Akit Tablosunun Aksini İddia Eden Tarafın,
Söz Konusu İddiasını Yine Senetle İspatlaması Gerekir.

"Somut olayda, 3.5.2001 günlü akit tobiosunda ipoteğin davacının, oovalı N...
Ö...'den aldığı borco korşılık kurulduğu yazılıdır. Kısaca, ipotek okit tablosu­
nun konusu korz ilişkisinden iborettir. Davooa ise oovacı, ipoteğin ... ve ...
numoralı bağımsız bölümlerin satış bedelinden kolon 18 miiyor liroyı temino t
attıno almak omocıylo kurulduğunu ileri sürerek, ipotek akit toblosunun aksini
şovunmuş, okit tobiosundaki ipoteğin kurulma nedenini dova dilekçesinde
talil etmiştir.

Hol böyle olunca, resmi sentte yozıianın oksini scvunan dovocının ipoteğin ...
ve ... nurvorolı bağımsız bölümlerin satışından kolon borcu teminat için kurul­
duğunu ispat etmesi gerekir. HUMK'un 295. moddesi hükmünce resmi senette
yazılı oionlorın hiiofı ispat oluncayo kaoor kati delil teşkil eder ve aksinin aynı
güçteki yozılı delille kanıtlanması gerekir. Diğer torofton, davacının delil ola­
rak sunduğu senetlerin lehtarı dovalı N... Ö... değJ T... Ö...’oir. Senet lehtorıno
yapılan ödemelerde oovalı N... Ö...'i bo
I 293 Hikuk Davalan
Mahkeme tarafından borcun tamamen kapatıldığı bilirkişi raporuyla tespit
edilirse, davanın kabulü ile dava konusu ipoteğin fekkine karar verilir. Bilirkişi
raporuyla bakiye borç bulunduğu saptanırsa, mahkemece söz konusu miktarın
mahkeme veznesine depo edilmesi için davacıya uygun bir süre verilir. Süre
içerisinde söz konusu miktar tamamen depo edilirse ipotek fek edilir; depo
edilmezse davanın reddine hükmedilir. Kısmen depo edilmesi durumunda ise
davanın reddine karar verilmesinin yanında, ödenen tu miktarın TST m.31 ge­
reğince tapu sicilinin düşünceler sütununda gösterilmesi de gerekir”. İpotekle
temin edilmiş borcun sona erdiği kesinleşmiş bir mahkeme ilamıyla tespit edil­
mişse, bu takdirde mahkemece kesin delile dayalı olarak ipoteğin fekkine karar
verilir’.

Uyan Bankalar tarafından fek yazısı (ipoteğin fekkine muvafakat) için talep edilen
masraf hukuka aykırı olup; bu ücretin ödenmediğinden bahisle borcun
fer'isinin devam ettiği ve ipoteğin kaldırılamayacağı iddiası yerinde değildir.

Söz konusu ücret, ana para ipoteğinin teminatı kapsamında kalan bir yan
borç olmayıp; davacı taşınmaz malikinden istenemez.

Karar İpoteğin Fekkine Yönelik Masraflara İpotekli Alacaklının Katlanması Gerek­


tiğinden, İpoteğin Fekki Masrafının Taşınmaz Malikinden Talep Edilmesi
Yerinde Değildir.

"Dova,
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 29? I

Ek Bilgi Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, taşınmaz maliki tarafından ipotekli alacaklı­
dan fek yazısı alınır alınmaz bunun tapuya ibraz zorunluluğu bulunmadığı

© gibi; bu anlamda malike tapuda hemen bir işlem yapma şeklinde bir yüküm­
lülük ve sorumluluk da yüklenemez.

Karar İpoteğin Fekki (Terkine Muvafakat) Yazısı Almış Olsa Dahi, Taşınmaz Mali­
kine Tapuda Herhangi Bir İşlem Yapma Yükümlülüğü Yüklenemez.

"Dosyonıo incelenmesinde, davalı bankonın kredi borçlusu, D... İ... H... Tic. Ltd.
şirketidir. Bu kredinin teminatı olorok, 3. kişi ipoteği oforak N... A... torofındon
ipotek verilmiş olduğu ve bu ipoteğin fekki için de. Topu Sicil Müdürlüğüne
yazılmış olan ve oavolı bankoco itiraz eoiımeyen yukarıda belirtilen
08.05.2006 tarihli fek yozısının davocıya verilmiş olduğu dosya içeriği ile
sobittir.

Hol böyle olunca; bir güven müessesesi olon dovalı bankonın vermiş olduğu
fek yazış na güvenerek tapuda söz konusu toşınmozı ipotekli olorok sotın
almış olan dovacının ipoteğin fek edilmemesi, bir başka deyişle, bankoca tek
taraflı vezgeçilmiş olmosı nedeniyle iş bu davoyı oçmasında hukuki yorarı
olduğu gözetilerek ve oloyın bu şekilde değerlendirilerek, koror yerinde tortışı-
lıp sonucuna uygun bir hüküm kurulmosı gerekirken, somut olayo uygun
düşmeyecek şekilde, dovacının fek yozısı gereği tapuda işlem yapmomosı ve
taşınmaz ipotekli devir olması gerekçeleriyle, yazılı şekilde karor verilmesinde
isobet gö'ülmemiştir.

Anılon fee yazısının olınır alınmoz topuyo ibrozı şeklinde bir gerekçe olamoya-
cağı gibi oovacıya bu yozı gereğince, topuda herren bir işlem yapma şeklinde
bir yükümlülük ve sorumluluk yüklenemeyeceği oe tabiidir." Yargıtay 19. HD.
13.09.2011 tarih ve 2011/2138 E. -10666 K.

ii. İpotek tesis edilirken sıhhat şartı olarak gerekli şekil şartlarına uyulmadığı;
ehliyetsizlik, sahtecilik yahut irade sakatlıklarının bulunduğu; temsil ya da
vekalet söz konusu ise yetkinin aşıldığı ya da kötüye kullanıldığı; ipotek te­
sis edenin böyle bir hakkının bulunmadığı gibi iddialar da ipoteğin fekki da­
vasına konu olmaktadır5.

■'Mahkemece iddia, savurma, bilirkişi raporu, ipotek belgesi, borçlanma protokolü birlikte değerlendiril­
diğinde dovacı torafın davalılorın işbirliği içerisinde hareket ederek dolandırıldığı iddiasını isoot edemedi­
ği, ma! faturasının dovalı S... Altın A.Ş.'nin kayıtlarında yer aldığı keza borçlanma protokolündeki ibarele­
rin protokolde torof olmayan davalı G... Altın A.Ş’nin aleyhine değerlendirilemeyeceği henüz doğmamış
alacak için ipotek vermenin mümkün olduğu gerekçesiyle davonın reddine karor verilmiş, hüküm davacı­
lar vekilince temyiz edilmiştir.
Dosycooki yazılara kararın dayandığı delillene gerektiriri sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulun-
momosma ve özelinde, davının oidatmo iddiosına dayalı ipoteğin fekki istemine ilişkin olup, ipoteğin tesis edil-
I 303 Hıkuk Davaları

Karar Finansal Kiralama (Leasing) Sözleşmesi Uyarınca Kiralayan Sözleşmeye


Konu Eşy3 Üzerinde Üçüncü Kişiler Lehine İpotek Tesis Edebilir.

"Finonsol Kirolama Konunun 9 ve 17. maddelerinde Finansal Kiralamo konusu


molın mülkiyetinin kiroioyan şirkete oit olduğu belirtilmiştir. Bu durum Finon­
sol Kiralama sözleşmesinin 49. maddesinde de tekrorlonmıştır. Ayrıco sözleş­
menin 11. moodesinde kiroloyano iş bu sözleşmenin imzolonmosından önce
veyo sözleşmenin yürürlükte olduğu süre içinde üçüncü şahıslor lehine oyni
veyo şahsi haklar tesis etmek hak ve yetkisi de verildiği gözetildiğinde malik
finonsol kiralamo şirketinin taşınmoz üzerinde ayni hok tesis etmesine yasal
engel olmodığı ooloyısıylo bonko lehine konulan ipoteğin fekkine ilişkin tole-
bin reddi gerekirken yozılı gerekçe ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir.’’
Yargıtay 19. HD. 29.06.2007 tarih ve 2007/3401 E. - 6902 K.

İpotek bir temsil veya vekalet ilişkisi sonucu tesis edilmişse vekilin söz ko­
nusu ipoteği, vekil edenin borcu için tesis etmesi gerekir. Özel yetkisi bu­
lunmaksızın vekil, kendi ya da malik dışı üçüncü kişi lehine vekaleten ipo­
tek tesis edemeyeceği gibi; vekaletnamede vekil sadece kendi nam ve he­
sabına ipotek tesis etmeye yetkili kılınmış ise vekalet yetkisini aşarak baş­
kası lehine vekaleten ipotek tesis edemez.

Karar Vekalet Sözleşmesinin Dışında Çıkılarak Tesis Edilen İpotekler Geçersizdir.

"Davacı, 16.11.2001 tarihli vekaletnome ile oavolı E... Ö...'i vekil toyin etmiş­
tir. E... Ö.. Ş... A.Ş. lehine davalı Ö... İ... Ltd. Şti.'nin kredi ilişkisinden ooioyı
davocıya ait bir toşınmaz üzerinde ipotek tesis etmiştir. Bir kimsenin olocoğı
paro karşılığında taşınmazını ipotek etmesi için verdiği temsil yetkisi kural
olarak temsil olunon lehine kullanılmaktadır. Temsilcinin kredi borcu için veyo
bir başkcsının borcu için üçüncü kişi lehine ipotek tesis edebilmesi için bu
konuda vekile özel yetki verilmelidir (HGK 04.04.1962,1-127/36).

Somut ooyöo oovalı E... Ö...'e vekoietnomede özel yetki verilmediğinden,


banka lehine Ö... İ.. Ltd. Şti.'nin borcu için tesis ettiği ipotek geçersizdir. Mah­
kemece bu yönler gözetilerek dovanın kobulü gerekirken, yozılı gerekçeyle
reodinde isabet görülmemiştir." Yargıtay 19. HD. 01.03.2007 tarih ve
2006/11508 E.- 2007/1934 K.

diği tarihten itibaren 1 (bir) ytl içinde ipotek sözleşmesi Ne bağlı olunmadığı hususu dovaoiar torafindan bikürif-
mediği, başka bir onlovmlo 1 yıllık süreden sonra dava oçılmış olduğundan 5598 soyılı Türk Borçlar Kanunu'nun
39/1 maddesi uyorınca ipotek akdinin geçerli olmasmo, ipotek akdinde ipoteğin fekki G... Altın... A.Ş. tarofındon
bildirilinceye kadar süresiz oiorok düzenlenmiş bulunmasıno, davalı şirketler aros-nda alım satım sözleşmesi ve
sonuçlanma bu davanın konusunu oluşturmaması nedeniyle yerel mahkeme gerekçesinde yer olan "faturama
G... Altın.... A.Ş.'nin defterlerinde kayıtlı olduğunun" belirtilmesinin başka tir davanın konusunu oluşturabilece­
ğine ve ayrı bir davoda tanışılıp değerlendirilebileceğine göre hükmün ONANMASINA (...) oybirliğiyle korar ve­
rildi:' Yargıtay 19.HD. 21.0S.2017 tarih ve 2016/20111 E. -2017/6111 K.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 30£ |

"Dovacıya oit toşınmaz üzerinde vekili olarak ta/in ettiği Y... A... tarafından
davolı banka lehine ipotek tesis edilmiştir. Vekoletnomede vekil olorak toyin
edilen Y... A...'ın vekaletle kendi nom ve hesobınc kredi almaya, kredi iie ilgili
sözleşmeleri imzalamayo, ... Ada ... Parseli banka lehine teminat olarak ver­
meye, ipotek tesis ve tescil etmeye yetkili kılınmıştır. Görüldüğü gibi vekil
sooece kendi nom ve hesobıno kredi olmayo, a'dığı bu kredi için ... Ado ...
Parselde ipotek tesis etmeye yetkili kılınmış olup, vekilin N... P... Ltd. Şti.'nin
aldığı kredi için ipotek tesis etmeye yetkisi bu'unmamoktadır. İpotek okit
tablosuna göre N... P... Ltd. Şti.'nin bankadon aldığı kredinin teminotı olarak
vekoletncmeoe belirtilen toşınmoz üzerinde ipotek tesis edildiğinden vekalet
yetkisi oşılmıştır. Mohkemece bu yönler gözetilerek ipoteğin fekki talebinin
kobulü gerekirken yozılı gerekçeyle redd inde isobet görülmemiştir." Yargıtay
19. HD. 26.03.2009 tarih ve 2009/786 E. - 2280 K.; Benzer yönde bkz. Yargı­
tay 13. HD. 26.03.2014 tarih ve 2013/25649 E. - 2014/8926 K.

Benzer şekilde vekil, vekil edenin yararına ve gerçek iradesine uygun hareket
etmek ve onu zararlandırıcı her türlü davranıştan kaçınmak zorundadır. Veka­
letnamede çizilen yetki sınırının dışına çıkan ve böylece yetkisini kötüye kulla­
narak aşan vekilin kurduğu ipotek, ipotekli alacaklı iyiniyetli ise geçerlidir. De­
ğişik bir söyleyişle ipotekli alacaklı, vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını
bilmiyor veya kendisinden beklenen bütün özeni göstermesine rağmen bilme­
sine olanak yoksa, kurulan ipotek hüküm ve sonuçlarını doğurur.

Karar Üçüncü Kişinin Kötü Niyetli Olduğu Kanıtlanmadıkça Tesis Edilen İpotek
Tüm Sonuçlarını Doğurur.

"Kısaca ifade etmek gerekirse ... soyılı porselin topu koydı üzerine davolı A...'in
diğer davalı M... S... T... yororına vekaleten tesis ettiği ipotek hüküm ve sonuç
meydana getirir. Davolı A...'in cezo kovuşturmosındo ipoteği kendi yaranna
oluşturduğuna ooir beyanı diğer davolıyı boğlamoz. Yukoroo sözü edildiği üzere
vekilin üçüncü kişi ile çıkar ve işbirliği içerisinde veya kötü niyetli olduğu kanıt­
lanmadan yapılan bu tespit vekille müvekkil orosınoo bir iç sorun olorok kolır.

Açıklonar bu tüm bu nedenlerle davonın reddi yerine oovalılor arosındoki


davocı aleyhine sonuç meydano getirecek el ve işbirliği ilişkisi kanıtlonmış gibi
istek hüküm oltına alındığından, korar bozulmolıdır." Yargıtay 14. HD.
09.07.2009 tarih ve 2009/8153 E. - 8761 K.

Aynı sonuç, vekil edeni tarafından azli tapuya bildirilen ancak azil keyfiye­
tini bilmeyen ve bilmesi de gerekmeyen vekil ile üçüncü kişinin yaptığı ipo­
tek sözleşmesi bakımından da geçerlidir5.

Bkz. Yargıtay HGK. 25.06.2093 tarih ve 2003/14-402 E. - 435 K.


I 302 Hıkuk Davaları
İpotek tesis edilirken malikin ehliyetsiz olduğu veya imzanın sahte olarak
kullanıldığı iddiası söz konusu olduğunda mahkemece, ehliyetsizlikte varsa ma­
likin hastane dosyalar ve tüm tedavi kayıtları ile birlikte; sahtecilikte ise malikin
resmi kurumlarda kullandığı imzalı belgeler ve tatbike medar imza örnekleri ile
birlikte adli tıp kurununa sevk edilerek ipotek akit tablosunun düzenlendiği
tarihte ehliyetinin olup olmadığı veya imzanın malikin eli ürünü olup olmadığı
hususunda rapor aldırılması gerekir”. Bununla birlikte söz konusu iddialar TMK
m.2 uyarınca hakkın açıkça kötüye kullanılması niteliği taşıyorsa, davanın kabu­
lü yerine reddine karar vermek lazımdır.

Karar Ödeme Tarihine Kadar Tam Ehliyetli Gibi Davranıp Ödeme Tarihinde İpote­
ğin Ehliyetsizlik Sebebiyle Geçersiz Olduğunu İddia Etmek, Hakkın Kötüye
Kullanım nı Teşkil Eder.
"Uyuşmazlık, paranoid tip şizofreni rahatsızlığı nedeniyle 27.11.2007 tarihin­
de hakkırda kısıtiamo karorı verildiği onloşılon davacının, davolı bonko lehine
tesis ettiği 14.6.2006 tarihli ipotekten sorumlu olup oimodığı noktosınoo
topianmcktooır.
(...) Kanun, tom ehliyetsizlerin yoptıkiorı hukuki işlemleri batıl sayorken bu gibi
kimseleri korumok, kendi menfaatlerine aykırı işlemleri yaparok 3. kişilerce
sömürülmelerine engel olmok amocını gütmüştür. Bu tehlikenin ortaoon
kalktığı normol zekalı bir insanla eşdeğer tarzda hareket ettiği durumlaroo,
hukuki muomelenin hükümsüzlüğünü ileri sürmen hokkın kötüye kullanılması
niteliğinde olocoğından konun bunu himoye etmez. 09.03.1955 gün 22/2.
Soyılı Yorgıtoy İçtihodı Birleştirme Kararındo da belirtildiği gibi, mümeyyiz
oimoyan kimse temyiz kudretini haiz olsa idi aynı surette horeket edecek, yani
normal zekolı bir insan dahi aynı torzoo muamelede bulunabilecek idiyse
ehliyetsiz olduğundon bohisle muomelenin hükümsüzlüğünü ileri sürememeli-
dir.
Somut oiayoo, oovalı ülkemizde torn ehliyetli kişilerin dahi her zoman yorar-
lonmo ohnoğı bulomaoıklorı şekilde bonkaoon yetkilisi olduğu şirket ooıno
krediden yororionmış, diğer kredilerin yom sıra yetkilisi ve ortoğı olduğu şirket
adına toşıt kredisi ile M... - B... Arazi Taşıtı-Jeep elmiş, bu suretle bir menfoot
elde etm'ştir. Davolı bankanın ödeme tolebine <aoor tam ehliyetli biri gibi
hareket edebilen dovocının, borcun ifosı istendiğinde ehliyetsizliğini ileri süre­
rek ifadan kaçınması hakkın kötüye kullanılmasının tipik bir örneğidir." Yargı­
tay 19. HD. 03.07.2014 tarih ve 2013/16226 E. - 2014/12206 K.; Benzer
yönde Yargıtay 2. HD. 01.07.2015 tarih ve 2015/6057 E. - 2015/14124

23
Bkz. Yargıtay 19. HD. 06.12.2017 tarih ve 2016/12197 E. - 2017/7774 K.; Yargıtay 19. HD. 03.03.2008
tarih ve 2CO7/75SS E. - 2008/1946 K.; 19. HD. 30.04.2013 tarih ve 2013/4405 E. - 7S47 K.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 303 |

Bazı hallerde ise ipoteğin kaldırılması, taraflarca bir koşula (şart) bağlanmış
olabilir. Örneğin 8 parsel sayılı taşınmazdaki ipoteğir terkini, 23 parsel sayılı
taşınmaz üzerinde ipotek tesisi şart koşulmuşsa, ipoteğin fekki için kararlaştırı­
lan koşulun gerçekleşmesi beklenir (TBK m.l70)’:.

iii. Aile konutu üzerindeki ipoteğin fekki davasında ise malik olmayan eş, TMK
m.194 uyarınca usulüne uygun şekilde kendi rızası alınmadığını ve bu se­
beple tesis olunan ipoteğin fekkini talep eder::. Yargıtay, eski tarihli karar­
larında, bir taşınmazın aile konutu sayılabilmesi için tapu kaydında bu yön­
de bir şerh olması veya ipotekli alacaklının taşınmazın aile konutu olduğu­
nu bilmesi gerektiği; ipotekle takyid olunan taşınmazın tapu sicilinde aile
konutu niteliğini belirten bir kayıt yoksa tapu memurunun veya ipotekli
alacaklının malik olmayan eşin rızasını araması beklenemeyeceği; bu doğ­
rultuda davalı ipotekli alacaklı taşınmazın aile konutu niteliği hususunda
iyiniyetli ise, başka bir söyleyişle bu niteliğini bilmiyor yahut bilebilecek du­
rumda değilse, TMK m.1023 uyarınca kazanımının korunacağı; ancak aksi
halde ipoteğin ka dırabileceği görüşünü benimsemekteydi.

Karar Aile Konutu Şerhi Bulunmayan Taşınmazdaki İpoteğin Fekki İçin Davalının
Kötü Niyetinin İspatı Gerekir.

"Dovacı, aile konutu olduğunu iddia ettiği taşınmazda oovaiı eşi H... A... A...
tarafından diğer dovalı B... E... A... San. ve Tie. 4.Ş lehine kurulan ipoteğin,
Türk Medeni Kanununun 194. maddesi gereğince koldırıimosını istemiştir.
Dovalı şirket iyiniyetli olduğunu savunouğuno göre; Kanunun iyiniyete sonuç
bağladığı durumlaroo (TMK m.3) asıl olon iyiniyetin varlığıdır. Tapu kaydınoo,
davo konusu taşınmaza ilişkin oile konutu şerhi bulunmooığı do dikkote alın­
dığında covalı şirketin kötüniyetli olduğunu kanıtlama yükü oovocıyo düşer.
Davacı, oovaiı şirketin kötüniyetli olduğunu gösteren bir delil getirememiştir.
Gerçekleşen bu durum karşısınoo oovanın reddi gerekirken yazılı şekilde
kobulü doğru olmomıştır." Yargıtay 2. HD. 20.01.2014 tarih ve 2013/15479 E.
- 2014/810 K.; Benzer yönde bkz. Yargıtay 2. HD. 18.11.2013 tarih ve
2013/7187 E. - 26816 K.; 2. HD. 16.12.2013 tarh ve 2013/12960 E. - 29743
K.; 2. HD. 08.05.2013 tarih ve 2012/20093 E. - 2013/12878 K.

Buna karşın yeni tarihli Yargıtay kararları uyarınca TMK m.l94'te ifade
edilen sınırlamanın eşlerin fiil ehliyetine getirilen bir sınırlama olduğu; ta-

91 Bkz. Yargıtay 14. HD. 19.05.2036 tarih ve 23OS/5822 E. - 2006/7067 K.


’■ Aile konutunun tanımı, niteliği ve özellikleri ile malik olmayan es tarafından verilmesi gereken nzarın
şekli, zamanı ve niteliği hakkında detaylı bilgi için bkz. Olgaç, Furkan: a.g.e., s. 163 vd.
I 304 Hıkuk Davaları
şınmazın aile korutu statüsünün tapuda bu yönce bir şerhe bağlı bulun­
madığı; farklı bir ifadeyle aile konutu şerhinin bir taşınmazın aile konutu
olmasından bahisle konulduğu ve açıklayıcı nitelikte olduğu; dolayısıyla
malik olmayan eşin açık rızası olmadıkça, taşınmazda aile konutu şerhi
olup olmamasından ya da üçüncü kişinin iyi niyetli bulunup bulunmama­
sından bağımsız olarak ilgili ipoteğin yolsuz nitelikte olacağı ve başkaca bir
araştırmaya mahal olmaksızın terkininin gerektiği şeklinde kararlar ver­
mektedir'"’.

“Davo, aile konutu üzerindeki ipoteğin koldınlmosı istemine ilişkindir. Davocı malik olmayan eş, aile
konutu niteliğinde bulunan taşınmazın, malik olon davolı eş tarafından "cçık rızası bulunmadan" davalı
banko lehine ipotek ettirildiğini ileri sürerek, oile konutu üzerine konulan ipoteğin kaldırılmasını talep ve
dova etmiştir. Davalı banko, dava konusu taşınmazın topu koydındc aı'e konutu olduğuna dair bir şerhin
bulunmadığını, bonkonın iyi niyetli olduğunu belirterek davonın reddiri savunmuştur. Mahkemece yapı­
lan yargılomo neticesinde dovocının icro takibinden sonra eldeki davayı açtığı, davacının birden fazla ta­
şınmazının olduğu, davolı bonkonın durumu bildiğinin ispotlanamodığ gerekçesi ile reddine koror veril­
miştir.
Hukuk Genel Kurulu "emsal dovolardo" gerekçesi oşoğıyo "oynen" alıron 2013/2-2056 esas, 2015/1201
karar ve 15.04.2015 günle koron ile “yeni bir uygulamaya" geçmiştir. Hukuk Genel Kurulunun benzer oa-
valardo do sürdürülen yeni uygulaması Doiremiz tarafından da Benimsenmiş olup Dairemiz emsal bütün
dovolardo Hukuk Genei Korulunun oşağıdaki görüşlerine aynen katılmaktadır.
Emsal Hukuk Genei Kurulu karorında yer alan yerel mahkemenin "direnme gerekçesinde" açıkça belirtil­
diği üzere Türk Medeni Konunu 194 hükmü ile eşlerin fiil ehliyetine getirilen sınırlama oile konutuna şer­
hin konulması yo do konulmaması koşuluna bağlonmodığı gibi işlem tarafı olon üçüncü kişinin iyi niyetli
olup olmamasının da herhangi bir önemi bulunmamaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 194/1. maddesine göre, "Eşlerden biri, diğer eşin cçık rızası bulun-
modıkço, oile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, oile konutunu devredemez veya oile konutu
üzerindeki hoklorı sınırloyomoz." Bu madde hükmü ile aile konutu şe-hi "konulmuş olmasa do’’ eşlerin
birlikte yaşadıkları aile konutu üzerindeki fiil ehliyetleri sınırlandırılmıştı'.
Sınırlandırma oile konutu şerhi konulduğu için değil, zaten var olduğu için getirilmiştir. Bu sebeple tapuya
aile konutu şerhi verilmese bile o konut oile konutu özelliğini taşır. Zira davo konusu taşınmaz şerh ko­
nulmasa dahi aile konutudur. Eş söyleyişle şerh konulduğu için aile konutu olmamakta aksine aile konutu
olduğu için şerh konulobimektedir. Bu nedenle aile konutu şerhi konulduğunda, konulan şerh "kurucu"
değil "açıklayıcı"şerh özeliğini tcşımoktodır.
Anılan madde hükmü ile getirilen sınırlondırmo, "emredici" niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden
ferogat edilemeyeceği gibi eşlerin onloşmasıyla do ortadan koldırılcmcz ve açık nzo ancak “belirli olan”
bir işlem için verilebilir.
Türk Medeni Konunu madde 193. hükmü ile eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle olon hukuki işlemlerinde
özgürlük olanı tonınmış olmakla birlikte TMK m.194. madde hükmü ie eşlerin aile konutu ile ilgili bozı
hukuksol işlemlerinin diğer eşin rızasıno bağlı olduğu kural/ getirilerek eşlerin hukuki işlem özgürlüğü, "oi­
le birliğinin korunması" amacıyla sınırlandırılmıştır. Buna göre, eşlerden biri diğer eşin "aç/k rızası bulun­
madıkça" aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, oile konutunu devredemez ve aile konutu
üzerindeki hakları sınıriayomoz. Bu cümleden hareketle, oile konutunun moliki olan eş, aile konutundaki
yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde, oile konutunun ipotek edilmesi gibi "tek bcşıno” bir ayni hakla sınır­
landıramaz. Bu sınırlandırma "ancak diğer eşin açık rızası alınorok" yoplobilir.
Türk Medeni Kanunu madde 194. moddesi yetkili eşin izni için bir geçerlilik şekli öngörmemiştir. Bu
nedenle söz konusu izin bir şekle tabi oimodon, sözlü oiorok dahi verilebilir. Ancok maddenin ifodesinden
de anlaşılacağı üzere, iznin "açık" olmosı gerekir |Gümüş, Mustafa Aloec Türk Medeni Konumunun Ge­
tirdiği Yeni Şerhler, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2007, Birinci Basıdan İkine Tıpkı Bası, s. 41-42}.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 305 |
Davacı malik olmayan eş tarafından işlem öncesi verilmekle birlikte içeri­
ğinde hangi taşınmaz için verildiği açıkça gösterilmeyen muvafakatname ihti­
malinde, davacı malik olmayan eşin farklı taşınmaz iddiasının bulunmadığı ve
taşınmaz maliki olan eşin ilgili ipotekli alacaklıya başkaca borcunun olmadığı
hallerde verilen bu rıza geçerli sayılır*24.

Aile konutunun temel şartı evlilik birliğinin devamı olduğuna göre evliliğin
ölüm, boşanma vb. br sebeple sona ermesi durumunda, TMK m.194 hükmü­
nün uygulama alanı kalmayacağından bahisle dava konusuz kalmakta ve karar
verilmesine yer olmacığına karar verilmektedir”.

iv. İpotek sözleşmesinin temelini oluşturan ve tüketici işlemi niteliğinde olan


konut kredisinde 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun md.5
(mülga 4077 saylı Kanun md.6) uyarınca haksız şart bulunması halinde
ipotek de yolsuz nitelikte olacağından fek edilmesi gerekir”.

Her ne kadar ipotek doğrudan doğruya oiie konutundan foydalanmo ve oturma hakkını engellemiyorsa
do, hak sahibi eşin kötü niyetli ve muvazaalı işlemleri ile aile konutunun elden çıkarılma tehlikesi nedeniy­
le ipotek işlemine diğer eşin "açık rızası" şorttur. Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, dova konusu
taşınmazın davacı ve eşinin oile konutu olduğu anlaşılmaktadır. Somut olayda, davolı eş dova konusu aile
konutu üzerinde diğer davalı banko lehine ipotek tesis etmiş, davalı bonko, bu işlem sırasında davca ka­
dının işleme cçık izin verdiğini kesin olarak ispat edememiştir.
Yukonda açıklanan kurollcr çerçevesinde eşin "açık rızası " alınmadan yapılan işlemin Hukuk Genel Kuru­
lunca da oçıkço ifade edildiği üzere "geçerli olduğunu" kabul etmek imkansızdır. Eş söyleyişle eşin "oçık
rızası alınmadan" yapılan işlemin "geçersiz olduğunu" kabul etmek zorunludur.
Ha! böyle olunca, mahkemece Hukuk Genel Kurulunco benimsenen yukonda açıklanan yasal düzenleme
ve ilkelere uygun değerlendirme yapılarak davanın kobulüne korar verJmesi gerekirken, yazılı şekilde ret
hükmü kurulması usul ve rosayo oykındır." Aynı yönde Yargıtay HGK 21.10.2015 tarih ve 2015/2-247 E. -
2015/2323 K.; HGK 09.12.2015 tarih ve 2014/2-593 E. - 2015/284*3 K.; 2. HD. 18.11.2015 tarih ve
2015/9074 E. - 2015/21527 K.; Yargıtay il. HD. 23.05.2016 tarih ve 2015/15701 E. -2016/5514 K; 2. HD.
05.11.2015 tarih ve 2015/4027 E. - 2015/20527 K; Benzer yöndeki görüşler için bkz. Olgaç, Furkan:
a.g.e., s. 173 vd.; Dural / Öğüz / Gümüş: Aile Hukuku, s. 214 vd.; Aile <onutu meselesinin irdelenmediği
ve bu bağlamda iptek tessi için eşin rızasına gerek görülmediği farklı vönde bir içtihat için bkz. Yargıtay
19. HD. 12.10.2017 tarih te 2017/S69 E. - 2017/6870 :<.;
24 Bkz. Yargıtay 2. HD. 20.12 2012 tarih ve 2011/16016 E. - 2012/31132 K.
” Bkz. Yargıtay 2. HD. 11.04 2011 tarih ve 2010/17326 E. - 2011/6399 K.
” "Dovocı, dovalı bankodan kredi kullanarak konut satın aldığını ve konut üzerinde ipotek tesis edildiğini,
borcunu ödediği halde konut üzerindeki ipoteğin kaldırılmadığını, gerekçe olorok do boşkoco borçlar ne­
deniyle kefoletinin gösterildiğini, oysa konut kredisi için ipotek verdiğini ve borcun da kapatıldığını bildi­
rerek ipoteğin kaidırılmasno karor verilmesini talep etmiştir. Dovolı banko davalının ipoteğin koldırılmost
için gereken masrafları ödemediğini, ipotek tesisine ilişkin resmi senette davocının doğmuş ve doğocok
tüm borçlorıno karşılık ipoteğin tesis edildiğini kabul ettiğini, resmi senede dayancrak ipoteği kaldırma­
dıklarını savunmuştur. Mohkemece, ipoteğin salt konut kredisi teminat; niteliğinde olmadığı gerekçesiyle
davanın reddine karar verilmiştir. Torofar arasındaki sözleşme ve 18.-2.2007 tarihli ipotek senedinin 1.
maddesinde konut kredisinden doğan borçlar ve buna ilaveten diğer her türlü sebepten doğmuş ve doğa-
cok borçlan karşılamak üzere ipotek tesis edilmesinin kabul edildiği şeklinde düzenleme yapıldığı, davolı
bankonın bu düzenlemeye dayanarak ipoteği kaldırmadığı anlaşılmaktadır. Dava konusu doyonok kredi
sözleşmesinin konut kredisinden koynoklandığı hususları taraflor orasında ihtilaflı değildir. Ayrıca konut
kredisi borcunun kapatılmış olduğu iddiasına davalı tarafça bir itirozdo da bulunulmamıştır.
Hıkuk Davaları
haksız çıkan tarafa yikletilir (HMK m.326/1). Ancak davada iki taraftan her biri
kısmen haklı çıkması halinde yargılama giderleri, tarafların haklılık oranına göre
paylaştırır (HMK m.326/2).

İpoteğin fekki davası malvarlığı hukukuna ilişkin bir dava olup; konusu pa­
rayla ölçülebildiğinden nispi harca tabidir.

Karar İpoteğin Fekki Talebi, Konusu Parayla Ölçülebildiğinden Bahisle Nispi Harca
Tabidir.

"Dova, aüe konutu olduğunun tespiti ve aile konutu üzerindeki ipoteğin kaldı­
rılması isteğine ilişkindir. İpoteğin kaldırılması tolebi nispi horco tobidir.
06.10.2000, 21.11.2003 ve 10.07.2011 torihli ipotek bedellerinin toplamı olon
495.000 TL üzerinden nispi peşin harç noksanlığının. Harçlar Konununun 30-
32 maddeleri gereğince tomamlottırıimosı, harç tomamlondığı tokdirde işin
esosının incelenmesi, aksi holde Horçlor Konununun 30. maddesinde gösteri­
len usul çerçevesinde horeket edilmesi gerekirken, peşin horç noksanlığı ta-
momianmodan işin esasının incelenmesi doğru görülmemiştir." Yargıtay 2.
HD. 25.03.2013 tarih ve 2012/16251 E. - 2013/3162 K.; Benzer yönde bkz.
Yargıtay 19. HD. 28.03.2018 tarih ve 2016/16599 E. - 2018/1589 K.; 19. HD.
19.10.2017 tarih ve 2016/12725 E. 2017/7143 K.; Yarg
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 30? |

"Dovalı K... B... 4456 sayılı konunun 17. moodes'ne göre harçtan muof olup
harçla so'umlu tutulmosı isobetsiz ise de yonlışlığın giderilmesi yeniden yargı-
lomo yapümosını gerektirmediğinden hükmün 1086 soyılı HUMK 438/7. mad­
desi uyorınca düzeltilerek ononmosı uygun görülmüştür." Yargıtay 19. HD.
11.12.2012 tarih ve 2012/9417 E. - 18829 K.; Benzer yönde bkz. Yargıtay 19.
HD. 28.04.2010 tarih ve 2009/6879 E. - 2010/5210 K.; 19. HD. 22.11.2012
tarih ve 2012/12567 E. - 17488 K.; 19. HD. 12.06.2006 tarih ve 2006/219 E. -
6325 K.

Benzer şekilde ipoteğin fekki davasında nispi vekaet ücreti söz konusudur.
Buna göre esasa ilişkin nihai kararlarda HMK m.323/l-ğ uyarınca yargılama gider­
lerinde sayılan vekalet ücreti, dava konusu ipotek bedeli esas alınarak Avukatlı
Asgari Ücret Tarifesinin üçüncü kısmında yer alan tarife üzerinden belirlenir.

Karar İpoteğin Fekki Davasında Nispi Vekalet Ücretine Hükmedilmesi Gerekir.

"Dovacı vekilinin temyizine gelince, davocı yonin temyizi vekolet ücretine


yöneliktir. Nisbi harca tobi davolorda vekalet ücretine de nisbi oiarok hükme-
dilmeiidir. Mahkemece oovanın kobulüne ve dovacının taşınmazı üzerinde
davolı lehine tesis edilen ipoteğin fekkine dair korar esoso ilişkin nihai karor
olup dovacı yarorıno Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin üçüncü kısmıno göre
hesoplonacak nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yazılı gerekçe
ile moktu vekalet ücreti tokdiri yerinde görülmemiştir." Yargıtay 19. HD.
06.02.2013 tarih ve 2012/15134 E. - 2013/2324 K.; Benzer yönde bkz. Yargı­
tay 14. HD. 03.04.2018 tarih ve 2017/5973 E. - 2018/2631 K.; 3. HD.
18.09.2017 tarih ve 2015/22268 E. - 2017/8245 K.; Yargıtay 2. HD.
21.03.2017 tarih ve 2016/8807 E. - 2017/3120 K.; 19. HD. 14.01.2013 tarih
ve 2012/17067 E. - 2013/440 K.; 13. HD. 02.09.2015 tarih ve 2015/24602 E. -
2015/24514 K.; 2. HD. 11.05.2015 tarih ve 2015/3895 E. - 2015/9705 K.

"Dava konusu taşınmaz, ipotek yükü ile birlikte davacı tarafından satın alın­
mış olup, davacı ipotekle temin edilen borcun ödendiğini ileri sürerek taşın­
maz üzerindeki ipotek yükünün kaldırılmasını istemiştir. Davalı banka vekili
ise ipotekle teminat altına alınan borcun kredi sözleşmesinin kefili tarafından
ödendiğini ve bu nedenle banka alacağının 77230.75 TL üzerinden kefile
temlik edildiğini, bu nedenle ipoteğin kendilerince fek edilemeyeceğini sa­
vunmuştur.

Mahkemece, borcun kefil tarafından ödendiği vs böyiece kefilin alacaklının


haklarına halef olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ve ipotek
bedeli olan 150.000 TL üzerinden davalı lehine nisbi vekalet ücretine hükme-
dilmiştir. Her ne kadar tapuda ipotek bedeli 150.000 TL ise de, dava dışı kefil
tarafından davalı bankaya yapılan ödeme nederiyle banka tarafından kefile
77.230.75 TL üzerinden alacağın temlik edilmiş olduğu dosyadaki bilgi ve
belgelerden anlaşılmıştır. 6098 sayılı TBK.nın 596/1.maddesi uyarınca kefil
I 310 Hıktık Davaları

alacaklıya ifada bulunduğu ölçüde onun haklarına halef olacağından ve böyle-


ce temlik bedeli ödendiği takdirde ipoteğin fekki imkanı doğacağından mah­
kemece, temlik bedeli olan 77.230.75 TL üzerinden davalı lehine nisbi vekalet
ücretine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru
görül men iştir." Yargıtay 19. HD. 13.06.2016 tarih ve 2015/3486 E. -
2016/10546 K.

Bununla birlikte istisnaen bir kısım hallerde maktu harç ve maktu vekalet
ücretine hükmedilmesi gerekir.”

Davanın konusuz kalması halinde her ne kadar davanın esası hakkında ka­
rar verilme imkanı kalmasa da, mahkemece yargılamaya devam edilerek taraf­
ların dava tarihi itibariyle haklılık oranlarının belirlennesi suretiyle yargılama
masrafları ile vekalet ücretinden sorumluluğun tespiti gerekir.

Karar Davanın Konusuz Kalması Halinde Dava Tarihi İtibariyle Davalının Davanın
Açılmasın Sebebiyet Vermediği Belirlenmelidir.

"Her davo açıldığı tarih itibariyle değerlendirilip sonuçlandırılır. Somut olayoo,


davo ipoteğin fekki istemine ilişkin olup, davonın açıldığı tarihte dovalı banko
yönünden teminat mektubu riskinin devam etmekte olduğu ve yargılamo
sırosında bu riskin ortaoon kalkmosı üzerine dova konusu gayrimenkul üze­
rindeki ipoteğin fek edilmiş olduğu dosyo içeriği ve alınan bilirkişi roporu ile
sobittir.

Hol böyle olunco, konusu kolmayon dova hakkında karor verilmesine yer
olmodığmo şeklinde hüküm tesisinde bir isabetsizlik yok ise de, davonın oçıl-
dığı tarihte riskin vorlığı gözetilerek, davolı bcnkanın davonın açılmasıno
sebebiyet vermemiş olduğu üzerinde durulup, yargılamo gideri ve vekolet
ücretinin buna göre tayini gerekirken, bu hususior gözden kaçınlorak yozılı
şekilde koror verilmesi doğru görülmemiştir."

"Mahkemece, davanın kabulü nedeniyle, davalı müflis U... Makine San. A.Ş 'yi temsilen iflas idaresi
aleyhine, iflas müessesesinin kamu düzenine ilişkin yapısı dikkate alınarak, maktu harç ve maktu vekalet
ücretine hükmedilmesi gerekirken, dava değeri üzerinden nispi harç ve vekalet ücreti hesaplanması doğ­
ru olmamış mahkeme karannın bozulması gerekmiştir. Ancak, yapılan hatanın düzeltilmesi yeniden yar­
gılamayı gerektirmediğinden 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ve 5236 sayılı Kanunun geçici 2.
maddesi yollamasıyla 1066 sayılı HUMK'un 5236 sayılı Kanunun 16. maddesiyle değiştirilmeden önceki
438/7 maddesi gereğince, yerel mahkeme hükmünün 2. maddesinde yer alan "harçlar kanunu gereği
alınması gereken.... " cümlesindeki "gereken...." den sonra yazılı kelimelerin tümünün çıkartılarak yerine
"gereken...” den sonra gelmek üzere ",.27,70.-TL'den peşin alınan 25,20.-TL harcın mahsubu ile bakiye
2,50.-TL harcın davalıdan tahsiline," cümlelerinin yazılmasına; hükmün 3. maddesinde yer alan "takdir
olunan 12.000,00.-TL..." cümlesindeki rakamın çıkartılarak yerine "....1.500,00.-TL..." rakamının yazılma­
sına, hükmün düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir." Yargıtay 19. HD. 18.09.2017 tarih ve
2016/10694 E. 2017/5916 K.;
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Yargıtay 19. HD. 18.10.2012 tarih ve 2012/14435 E. - 15391 K.; Benzer yön­
de bkz. Yargıtay 19. HD. 21.05.2018 tarih ve 2016/18085 E. - 2018/2868 K.;
19. HD. 11.05.2017 tarih ve 2016/8241 E. - 2017/3705 K.; Yargıtay 19. HD.
26.04.2016 tarih ve 2015/16924 E. - 2016/7444 K.; 13. HD. 27.02.2013 tarih
ve 2012/26390 E. - 2013/4699 K.; 2. HD. 25.06.2015 tarih ve 2015/4180 E. -
2015/13578 K.; 19. HD.23.06.2015 tarih ve 2015/5768 E. - 2015/9274 K.; 13.
HD. 25.05.2015 tarih ve 2015/18135 E. - 2015/16872 K.

Örnek olarak davacı tarafça dava tarihinden önce davalıya ihtarnameler


gönderilip de borcun ödenerek tasfiye edildiği bildirilmesine karşın ipoteğin
kaldırılmasına yanaşmayan ve yargılama sırasında dahi ilk celseye gelerek da­
vanın kabulüne dair beyanda bulunmayan davalının, yargılama giderlerinden
sorumlu tutulması gerekir”.

Ek Bilgi Buna göre davanın açılmasına kimin sebebiyet verdiği; dava devam ederken
tarafların yargılamaya ve dava konusu ipoteğe yönelik yaklaşımları vs. nazara

© alınarak ıaklılık-haksızlık paylaştırılacağından, her bir tarafın yaptığı masraf­


ların kendi üzerinde bırakılmasına karar verilmesi söz konusu değildir.

Karar Davanın Konusuz Kalması Halinde Yargılama Giderlerine Tarafların Haklılık


Oranlarına Göre Hükmedilir.

“İlke olorak dovanın konusuz kolması halinde mohkemece yorgılamoya de­


vam edilerek tarafların davodoki haklılık oranlarının belirlenmesi suretiyle
yargılama masrafları ile vekolet ücretinden sorumluluğun belirlenmesi ge­
rekmektedir. Bu itibarla mohkemece, torafiorın davodoki haklılık durumiorı
belirlenerek yargıiamo gideri ve vekolet ücretinin buno göre tespit edilmesi
gerekirken yazılı şekilde hokkaniyet gereğince toraflorco yopılon tüm yargı-
lomo gideri ve vekolet ücretinin taroflar üzerinde bırokılmosına korar verilme­
si doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir." Yargıtay 11. HD. 13.06.2013
tarih ve 2012/14201 E. - 2013/12367 K.

Bu bağlamda imar uygulaması nedeniyle kanuni ipoteğin tesisinde taraf


iradelerinin bulunmadığı hususu özellikle davalı ipotekli alacaklı yönünden göz­
den kaçırılmamalıdır.

73
Bkz. Yargıtay 19. HD. 23.01.2013 tarih ve 2012/14600 E. - 2013/1145 K.
| 312 Hikuk Davalan

Karar İmar Uygulaması Sebebiyle Tesis Edilen İpoteğin Fekki Davasında, Davanın
Konusuz Kalması Halinde İpoteğin Niteliği Nazara Alınarak Yargılama Gi­
derlerinin Davacı Üzerinde Bırakılması Gerekir.

"Dova kcnusu taşınmazın tapu kaydının incelenmesinden. O... ma holleşi ...


ada... po'sel sayılı toşınmaz üzerinde imor uyguiamosı nedeniyle oovaiı lehine
borç miktarı 120.000,00 TL gösterilerek 24.06.1988 tarihin ipotek tesis edildiği
görülmektedir. Mahkemece dinlenen tonik beyınlarınoon; dovacının davo
konusu taşınmozı önceki malikinden sotın alırken davolıyo 2.000,00 TL öden­
mesi karşılığındo ipoteğin koloırıimosı konusunaa anlaştıkları, davocının bu
bedeli sotış bedelinden mahsup ederek önceki malike ödeme yaptığı halde
davolıyo ödemediği ve ipoteğin kaldırılmadığı, mohkemece de imor düzenle­
mesi ile konulan ipoteğin isobet ettiği kısmın davo tarihi itibariyle belirlenen
değeri 2.314,00 TL davolıyo ödetilerek ipoteğin loldınimosma karar verildiği
aniaşılmcktodır.

Dovalı davo açılmasına sebebiyet vermediğinden ve dova konusu ipoteğin


niteliği de gözetilerek davocının yargıiamo giden ve vekalet ücretinin dovacı
üzerinde bırokılmosı gerekirken bu giderlerin davolıdon tahsiline korar veril­
mesi ooğ'u görülmemiş, bu sebeple hükmün bozvlmosı gerekmiştir." Yargıtay
14. HD. 29.05.2014 tarih ve 2014/2776 E. - 7138 K.; Benzer yönde bkz. Yar­
gıtay 14. HD. 24.03.2011 tarih ve 2011/2553 E. - 3807 K.

Yargıtay, nispi ha'ca tabi bulunduğundan bahisle davanın konusuz kalması


halinde de maktu yer ne nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği yönün­
de karar vermektedir.

Karar Davanın (onusuz Kalması Halinde De Nispi Vekalet Ücretine Hükmedilmesi


Gerekir.

“Dovanın konusuz kaimosı nedeni ile hüküm kurulouğuno göre mohkemece


Avukatlık Asgori Ücret Tarifesi'nin 6. moodesi hükmü gözetilerek nisbi vekalet
ücreti takdiri gerekirken yozılı şekilde moktu vekalet ücretine hükmedilmesi
doğru görülmemiştir.” Yargıtay 19. HD. 31.10.2008 tarih ve 2008/4040 E. -
10404 K.; Benzer yönde bkz. Yargıtay 19. HD. 14.01.2013 tarih ve
2012/17067 E. - 2013/440 K.; 14. HD. 22.09.2C11 tarih ve 2011/8441 E. -
10776 K.

Davanın feragat, <abul veya sulh nedeniyle sonlarması halinde feragat ve­
ya kabul beyanında bulunan taraf, davada aleyhine hü<üm verilmiş gibi feragat
veya kabulün tamamen ya da kısmen olmasına göre yargılama giderlerini öde­
meye mahkum edilir (HMK m.312). Davaya son veren söz konusu taraf işlemleri
yargılamanın ilk celsesinde vuku bulursa, karar ve ilam harcının 1/3'ü, daha
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar
sonra olursa 2/3'ü alınır (492 sayılı Harçlar Kanunu m.22/1). Benzer bir düzen­
leme vekalet ücreti bakımından da mevcut olup; davaya son veren taraf işlem­
leri delillerin toplanmasına ilişkin ara karardan önce gerçekleşirse vekalet ücre­
tinin 1/2'si, sonra gerçekleşirse tamamı alınır (Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi
m.6)İM.

İpoteğin fekki davası taşınmazın aynına ilişkin olduğundan söz konusu ila­
mın icraya konulabilmesi için kesinleşmesi zorunludur. Ayrıca ilam bir bütün
olup; ilamda yer alan eklentiler de aynı kural geçerli bulunduğundan, esas hak-
kındaki hüküm kesinleşmeden vekalet ücreti ve yargılama giderlerine ilişkin
hüküm bölümü ayrıca infaz ve icra takibine konu edilemez.

Karar İpoteğin Fekki Davası Sonucu Alınan İlam Kesinleşmeden Hükmün Feri'si
Konumurda Olan Vekalet Ücreti ve Yargılama Giderlerinin De Takibi Yapı­
lamaz.

"6100 Sa/ılı HMK'nın 367/2. moddesi gereğince goyrimenkule ve buna ilişkin


aynı haklora dair hükümler, kesinleşmedikçe icro edilemez.

Somut odyoa takip dayonağı iiamdo, alacaklına, borçlu aleyhine ipoteğin


fekki davası oçtığı, mohkemece istemin kabulü He ipoteğin terkinine ve ala­
caklı lehine yorgılama gideri ile vekolet ücretine karar verildiği ve kororın
kesinleşmeden tokibe konulduğu görülmektedir.

İpotek, sınırlı bir oyni hak olduğundan, ipoteğin fekkine ilişkin davonın toşın-
mozın oynıno ilişkin olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda takip konusu
ilomın icrayo konulabilmesi için kesinleşmesi zorunludur. İlam bir bütün olup,
ilomda yer olon eklentiler de aynı kurala tabidir. Bir boşka anlatımlo esas
hakkındaki hüküm kesinleşmeden vekalet ücreti ve yorgıloma giderlerine
ilişkin hüküm bölümü ayrıco infoz ve icra takibene konu edilemez (HGK'nın
05.10.2005 tarih ve 2005/12-534 E. 2005/554 K.)" Yargıtay 12. HD.
26.03.2012 tarih ve 2011/24561 E. - 2012/9390 K.

Bkz. Yargıtay 13. HD. 14.04.2014 tarih ve 2013/29780 E. - 2014/11554.; 13. HD. 09.04.2015 tarih ve
2014/32259 E. - 2015/11-23 K.;
| 314 Hıkuk Davalan

İpoteğin Fekki Talepli Dava Dilekçesi

TÜKETİCİ MAHKEMESİNE

DAVACI : 1) Adı - Soyadı (T.C. Kimlik No:....... ..... ), Adres


2) Adı - Soyadı (T.C. Kimlik No:....... ..... ), Adres
VEKİLİ : Av. Adı - Soyadı, Adres

DAVALI : Adı-Soyadı/Kurumun Adı, Adres

DAVA : İpoteğin Fekki

H.E. DEĞER : 25.600,00 TL

OLAYLAR : Müvekkilim, davalı ... bankasından 25.000 TL ihtiyaç kredisi almak için
tarihinde başvuruda bulurmuş ve genel müdürlüğün onayıyla kendisine kredi tahsis edilmiştir.
Söz konusu krediye karşılık, müvekkilime ait olan ... ili,... ilçesi,... Mahallesi... ada ... parsel sayılı
taşınmazda davalı lehine ... Tapu Müdürlüğü'nün ... tarih ve ... yevmiye no.lu ipotek akit tablosu
ile 25.600 TL bedelli ipotektesis edilmiştir.

Müvekkilim davalıyla müşterek olarak belirlenen ödeme planına sadık kalmış; borcunun en
son taksidini de ... tarihinde ödeyerek kredi borcunu tamamen kapatmış ve buna mukabil taşın­
mazın ipoteğin kaldırılmasını davalıdan talep etmiştir. Ancak davalı, ipoteğin kaldırılması için
tapuya yazılacak olan fek yazısı için müvekkilimden 240 TL fek yazısı ücreti talep ederek ipoteğin
kaldırılmasına yanaşmamıştır. Yerleşik Yargıtay kararları uyarınca cavalı bankaca ileri sürülen fek
yazısına dair ücret hukuka aykırı olup; müvekkilimden böyle bir ücret istenemez. Müvekkilimin
davalıya söz konusu kredi i işkisinden herhangi bir borcu kalmamıştır.

DELİLLER : Tapu kayıtlan, banka kayıtları, tanık anlatımları, her türlü delil

TALEP SONUCU : Yukarıda izah edilen nedenlerle;

1- ... ili,... ilçesi,... Mahallesi... ada ... parselde ... Tapu Müdürlüğü'nün ... tarih ve ... yevmiye
no.lu ipotek akit tablosu ile davalı lehine tesis edilen 25.600 TL bedelli ipoteğin fekkine,

2- Yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalı banka üzerinde bırakılmasını müvekkilim


adına saygılarımla arz ve talep ederim.

Dbvbci Vekili
8. Kısım Asliye Hukuk Mahksmebrinin Görevine Girsn Davalar 315 |
IV. Tapu Tahsis Belgesine Dayalı Tapu İptal ve Tescil Davaları’

A. Giriş ve İlgili Mevzuat

Tapu tahsis belgesi; Türk Medeni Kanunu'nun eşya hukukunu düzenleyen


hükümlerinde düzenlenen bir kurum veya hak değildir. Bu düzenleme 1984
tarihli 2981 sayılı "İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak
Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hak­
kında Kanun" ve alt düzenlemeleri ile hukuk dünyamıza girmiştir.

Daha sonra çeşitli yasalar ile getirilen süre uzatımları ile tapu tahsis
belgelerininin geçerliliği 31.05.2023 tarihine kadar uzatılmıştır.

İlk aşamada tapu tahsis belgesine konu birçok gecekonduyla ilgili sorunlar
varlığını korurken, tapu tahsis belgesinin dayanağı olan 2981 sayılı İmar Affı
Kanunu, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında
Kanun'un 23. maddesi1” ile yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak aynı yasanın 24a
maddesi"1 uyarınca yürürlük tarihi 3 yıl ertelenmiştir.

6639 sayılı Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Ya­


pılması Hakkında Kanun’un 27 Mart 2015 tarihinde kaoul edilmesi ile süre 3 yıl
daha yani 31 Mayıs 2018 tarihine kadar uzatılmıştır.

Yasa'nın 38. maddesine göre "16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Al­
tındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 24 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinde yer alan "üç yıl" ibaresi "altı yıl" olarak değiştirilmiştir."

Yasa değişikliği ile 2981 sayılı yasa gereği tapu tahsis belgesi ile hak sahi­
bi olan kişiler; yasa değişikliği ile 31 Mayıs 2018 tarihine kadar haklarını kul­
lanabilmelerinin yolu açılmıştır.

6306 sayılı kanunda tapu tahsis belgesine konu gecekondulara ilişkin hiçbir
düzenlemeye yer verilmemiştir. Ancak bu yasanın yürürlükten kalkacak olması

Bu kısım Av. Ali Rıza İlgezdi tarafından hazırlanmıştır.

MADDE 23- 24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak
Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar <anununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında .<anun yürürlükten
kaldırılmıştır.
Yürürlük
MADDE 24- (1) Bu Kanunun;
a) 19'uncu maddesinin (a* bendi ile değiştirilen 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2'nci madde­
sinin birinci fıkrasının (e) bendi ile 23’üncü maddesi yayımı tarihinden jç yıl sonra,
b) Diğer hükümleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
j 316 Hıkuk Davalan
geçerliliğini koruyan tapu tahsis belgelerini geçersiz hale getiremeyecektir. Çünkü
tapu tahsis belgesine sahip olan kişilerin bu konuda kazanılmış hakları vardır. Kaza­
nılmış hak ta hukuk sistemimiz içinde kökleşmiş içtihatlarla savunulmaktadır.

Yine 17.06.2010 Tarihli ve 5998 Sayılı Belediye Kanununda Değişiklik Ya­


pılmasına İlişkin Kanunun 1 inci Maddesi ile 5393 Sayılı Belediye Kanununun
Değiştirilen 73. Maddesinin Yedinci Fıkrası "Kentsel dönüşüm ve gelişim proje
alanlarındaki gayrimenkul sahipleri ve 24.02.1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve
Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı
İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanuna istinaden, hak
sahibi olmuş kimselerle anlaşmaları halinde kentsel dönüşüm ve gelişim proje
alanında hakları verilir. 2981 sayılı Kanun kapsamına girmeyen gecekondu sa­
hiplerine enkaz ve ağaç bedelleri verilir veya belediye imkânları ölçüsünde
kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı dışında arsa veya konut satışı yapılabi­
lir. Bu kapsamda bulunanlara Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ile işbirliği yapıl­
mak suretiyle konut satışı da yapılabilir. Enkaz ve ağaç bedelleri arsa veya ko­
nut bedellerinden mahsup edilir" şeklindedir.

Fıkrada kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarındaki üç farklı hukuki du­


rumdaki kişiler gruplaşmıştır:

1. Gayrimenkul sahioleri,

2. 24.02.1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı


Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanuna istiraden, hak sahibi olmuş
kimseler,

3. 2981 sayılı Kanun kapsamına girmeyen gecekondu sahipleri.

Gayrimenkul sahipleri ve 2981 sayılı yasa kapsamında hak sahibi olanlara


hak verilmesi için anlaşma koşulu getirilmiştir. Ancak anlaşma olmaması halin­
de ne olacağı kurala bağlanmamıştır.

2981 sayılı Kanun kapsamına girmeyen gecekondu sahiplerine ise enkaz ve


ağaç bedeli verilmesi veya belediye imkânları ölçüsünde kentsel dönüşüm ve geli­
şim proje alanı dışında arsa veya konut satışı yapılabileceği belirtilmiştir. Burada da
durum kurala bağlanmamış; belirsiz bırakılmıştır. Enkaz ve ağaç bedelini kim belir­
leyecektir? Bu bedel, gecekondu sahibinin hakkını karşılığı mıdır? Bedel verilmesi
ya da arsa veya konut satışına kim karar verecektir? Bu sorularla birlikte, "belediye
imkânları ölçüsü" de scyut ve keyfi uygulamaya açık bir kavramdır.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar
Fıkranın bütününde, kişilerin maddi olanakları, sosyal yaşam ve koşulları,
kurulu düzenleri, hak arı, 2981 ve 775 sayılı Yasalarla süren düzenleri dikkate
alınmamış, kişilerin haklarından kaynaklanan sorunları ve güvenlikleri çözül­
memiş, sadece belediyelere; soyut ve tek taraflı yetki verilmiştir.

Tapu tahsis belgesinin tapuya dönüştürülmesi istemli bir başvurunun kent­


sel dönüşüm bölgesinde oluşturulacak alanlarda üretlecek konutlardan daire
verileceği gerekçesi ile reddedilip belirsiz bir tarihteki uygulamaya atıf yapılma­
sı da hukuka aykırı bulunmuştur. (Danıştay 14. Dairesi - 18.06.2013 -
2011/9305 E. - 2003/5456 K.)

Uyarı Tapu rahsis belgelerinin geçerlilik süresinin 31.05.2023 tarihine kadar uza­
tılmasına ilişkin kanun 28.04.2018 tarihinde resmi gazete’de yayınlanmıştır.

28.04.2018 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 7139 sayı­


lı Devlet Su İşleri Gerel Müdürlüğünün Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun
İle Bazı Kanunlarda Ve Gıda, Tarım Ve Hayvancılık Bakanlığının Teşkilat Ve Gö­
revleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun ile tapu tahsis belgelerinin geçerlilik süresi 31.05.2023 tarihine kadar
uzatılmış oldu.

2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykrı Yapılara Uygulanacak


Bazı İşlemler Hakkındaki Kanun imar mevzuatına aykırı yapılar ile gecekonduları
kapsamaktadır. Yasanın tespit ve değerlendirme işlemleri başlıklı 8. maddesin­
de tespit kapsamına, temel inşaatı tamamlanmış veya sömel betonları dökül­
müş olmak kaydı ile l-azine, belediye, il özel idarelerine ait veya Vakıflar Genel
Müdürlüğü'nün idare etmekte olduğu arsa veya arazilerdeki inşaatına Kanunun
14. maddesinin (f) fıkrasındaki tarihlerden önce başlanmış mesken, kısmen
işyeri ve konut olarak kullanılan veya evvelce konut olarak kullanılıp sonra işye­
rine çevrilen gecekondular ile imar mevzuatına, ruhsat ve eklerine aykırı tüm
yapıların dâhil olduğu hükme bağlanmıştır.

Tapu tahsis belgesi, imar ve gecekondu mevzuatı çerçevesinde; Hazine, be­


lediye, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve il özel idarelerinin müstakilen sahip olduk­
ları taşınmazlar üzerinde 2981 sayılı Kanun ile belirlenen çerçevede ilgili kişilere
tanınan "şahsi hak" içeren bir belgedir.

Tapu Tahsis Belgesi; kaçak gecekondu yapı sahiplerine tapu vermenin baş­
langıcı olmak üzere, Hazine, belediye, il özel idaresi ve Vakıflar Genel Müdürlü­
I 313 Hıkuk Davaları
ğü'nün arsa ve arazile'ine yapılmış gecekondulara ıslah imar planları yapılıncaya
kadar devletin güvence vermesi olarak nitelenebilecek tir "ön tapu belgesidir.

Tapu tahsis belgesi bir mülkiyet belgesi olmayıp yalnızca fiili kullanmayı be­
lirleyen ve ilgilisine kişisel hak sağlayan bir zilyetlik belgesidir. Tapu tahsis bel­
gesinin varlığı tahsis edilen yerin mutlaka tahsis yapılan kişi adına tescilini zo­
runlu kılmaz.

Tapu tahsis belgesinin varlığı tahsis edilen yerin adına tahsis yapılan kişi
veya mirasçıları adına tescili için yeterli değildir.

» Tapu Tahsis Belgesinin Yerine Geçecek Belgeler Nelerdir?

Kişinin hak talebinin öncelikli koşulu geçerli bir tapu tahsis belgesine sahip
olmasıdır. Ancak hak sahibi lehine idare mahkemeleri tarafından oluşturulan
hüküm sonucu bakımından tapu tahsis belgesi yerine geçer.

Yine tespit tutanağı ile 2.000,00 TL başvuru masrafına ait makbuzun bera­
ber bulunması halinde de bu iki belge birlikte tapu tahsis belgesi yerine geçer.

Karar Tapu Tahsis Belgesi fiili Kullanımı Belirleyen \e Kişisel Hak Sağlayan Bir
Zilyetlik Belgesidir

"...tapu tahsis belgesi mutlak bir mülkiyet belgesi değildir. Yargıtoy Hukuk
Genei Kırulu'nun 4.12.1996 torih ve 763-864 sayılı kararınoo yopılon tarife
göre topu tahsis belgesi fiili kullanımı belirleyen, ilgilisine ancok kişisel hak
soğloyan bir zilyetlik belgesidir.

Gerçekten, davocı lehine idare mahkemesince oluşturulan hüküm sonucu


bakımından "topu tahsis belgesi" yerine geçer." (Yargıtay 14. Hukuk Dairesi -
06.12.2006 T., 2006/13678 E., 2006/14540 K.)

» İlgili Mevzuat:

• 2981 Sayılı Kanun (İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uy­


gulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun)

• 3290 Sayılı Kanun (24.2.1984 Tarih ve 2981 Sayılı Kanunun Bazı Maddeleri­
nin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun)

• 3360 Sayılı Kanun (22.5.1986 Tarih ve 3290 Sayılı Kanun ile Değişik
24.2.1984 Tarih ve 2981 Sayılı Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilme­
si Hakkında Kanun)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 319 |

• 6306 Sayılı Kanun (Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hak­


kında Kanun)

• 6639 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik


Yapılması Hakkında Kanun

• İmar Kanunu i e İmar ve Gecekondu Mevzuatıra Aykırı Yapılara Uygula­


nacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin De­
ğiştirilmesi Ha<kında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun

• 3290 ve 3366 Sayılı Kanunlar ile Bazı Maddeleri Değiştirilen ve Bazı


Maddeler Eklenen 2981 Sayılı Kanunun Uygulamasına Dair Yönetmelik

• 3290 Sayılı Kanun ile Bazı Maddeleri Değiştirilen ve Bazı Maddeler Ekle­
nen 2981 Sayı ı Kanun Gereğince Kurulan Fonun Harcama Esaslarını Dü­
zenleyen Yönetmelik

• 3290 Sayılı Kanun ile Bazı Maddeleri Değiştirilen ve Bazı Maddeler Ekle­
nen 2981 Sayılı Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmelik

B. Görev

Tapu tahsis belgesine dayalı tapu iptal ve tescil davalarının dayanağı 2981
ve 3290 sayılı yasalardır.

İdare; arazisini dağıtıp tapularını vermeyi üstlendiğine göre hak sahipleri


bu hakkını kullanarak adına tescil isteyebilir. Bu nedenle tapu tahsis belgesine
dayalı tapu iptali ve tescil davaları adli yargıda görülür. Tapu iptal ve tescil da­
vaları idari yargıya tabi değildir.

Karar Tapu İptali ve Tescil Davaları Adli Yargıda Görülır

"Dova, topu tohsis belgesine doyalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Dova korusu toşınmazda iki kotlı gecekondusu tutunan o'ovacıyo belediyece
257 metrekare yer tohsisen verilmiş, bu husus tapu kaydının beyanlar honesi-
ne de şerh verilmiştir. Ancak ısloh-imor uygulaması sonucu 363 metrekarelik
müstakil imor porseli holine gelen dova konusu toşınmaz imar işlemleri sıra-
sınoo dovalılar adına müşterek poylı oiorak tescil edilmiştir. Davacı, tapuoo
molik görünen oovalılor aleyhine tohsise doyanorok tescil istenmiş, mohke­
mece bu davoya bakmonın idari yorgının görevine girdiği gerekçesiyle dava­
nın reddine korar verilmiş, dovacı hükmü temyize getirmiştir.
I 320 Hıkuk Davaları
Dovocının doyanoğı 2981 ve 3290 sayıl) yosolcrdır. İdore arazisini dağıtıp
tapuların' vermeyi üstlendiğine göre davocı bu hckkını kullanorok odıno tescil
isteyebilir. Bu nedenle tapu iptali ve tescil davolorı adli yorgıda görülür. Topu
iptali ve tescil o'ovaları idari kozoya tabi değildir. Davo konusu oloydo do idari
bir kararm iptali istenmemektedir. Bu sebeplerle mohkeme işin esasına gire­
rek, toplonon delilleri değerlendirerek sonucuna göre bir koror vermelidir."
(Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 04.05.2000 T., 2000/2798 E., 2000/3100 K.)

2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykrı Yapılara Uygulanacak


Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hak­
kında Kanun, imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş ve inşa
halindeki bütün yapılar hakkında uygulanacak işlemleri düzenlemek ve bu iş­
lemlere dair müracaat, tespit, değerlendirme, uygulama ve duyuru esaslarını ve
ilgili diğer hususları belirlemek amacını taşımakta olup, valilik veya belediyeler­
ce yetki ve sorumluluk alanlarında ıslah imar düzenlemeleri yapılmak suretiyle,
yeniden gecekondu yapılmasının önlenmesi için temin edilecek arsaların ve
muhafazası mümkün görülen gecekonduların Yasa'da öngörülen usul ve esasla­
ra göre hak sahipliği belirlenen kişilere verilmesine olanak sağlamıştır.

Anılan Yasa'nın 8. maddesinde, imar mevzuatına aykırı yapılarla gecekon­


dular için tespit işlemleri yapılacağı, bu tespit kapsamına, temel inşaatı tamam­
lanmış veya sömel betonları dökülmüş olmak kaydı ile Hazine, belediye, il özel
idarelerine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare etmekte olduğu arsa ve
arazilerdeki inşaatına Kanunun 14'üncü maddesinin (f| fıkrasındaki tarihlerden
önce başlanmış mesken, kısmen işyeri ve konut olarak kullanılan veya evvelce
konut olarak kullanılıp sonra işyerine çevrilen gecekondular ile imar mevzuatı­
na, ruhsat ve eklerine aykırı tüm yapıların dâhil olduğu; 9. maddesinin (b) fıkra­
sında, arsa bedelinin ilgili kuruluşa peşin veya en geç 4 yıl içinde oniki eşit
taksitle, bu Kanun hükümlerince çıkarılacak Yönetmelikte belirtilen esaslara
göre ödeneceği; 10. maddesinin (a) fıkrasında, tapu tahsis belgesinin, ıslah imar
planı veya kadastro panları yapıldıktan sonra hak sah plerine verilecek tapuya
esas teşkil edeceği; 15. maddesinin 2. fıkrasında, temel inşaatı tamamlanmış
veya sömel betonları dökülmüş gecekonduların kendi katı içinde tamamlanma­
sı için "ruhsat" ve bitimini tevsikan da "kullanma izin belgesi" düzenleneceği,
hükümlerine yer verilmiş; 2981 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği'nin 19/H
maddesinde de, 2981 sayılı Kanunun yukarıda sözü edilen 15/2 maddesine
paralel biçimde; "Temel inşaatı tamamlanmış veya sömel betonları atılmış du­
rumdaki gecekondular ile imar mevzuatına aykırı yapıların, kendi katı içinde
tamamlanması için, harçların ödenmesinden sonra, inşaat ruhsatı düzenlenir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 32L1

Ruhsata uygun olarak bina tamamlandığında yapı kullanma izni verilir. / Kat
kolonlarının yarısından fazlası dökülmüş olan imar mevzuatına aykırı yapıların
bu katının tamamlanması için de bu hüküm uygulanır." denilmiştir.

Anılan Mevzuat uyarınca yapılan tespit ve değerlendirme sonucunda, ön­


görülen koşullara uygunluğu saptanan ilgililere arsa veya hisse tahsis etmek ve
bunlar adına tapuya tescil ettirmek, koşulları taşımayanların istemlerini ise
reddetmek yetkisine sahip olan idarenin söz konusu uygulama işlemleri, kamu
gücüne dayalı, re'sen ve tek yanlı nitelik taşımaktadır.

Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve iş­


lemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b. maddesinde, idari eylem ve
işlemlerden dolayı hakları ihlal edilenler tarafından açılan tam yargı davaları,
idari dava türleri arasında sayılmıştır.

Karar 2981 sayılı Yasa uyarınca kendilerine tapu tahsis belgesi verilen davacılar
tarafından, taşınmazın değerinin, davalı idareden tahsili istemiyle açılan
davalar) idari yargı görevlidir

Üzerinde temel inşaatı bulunması nedeniyle davacılara tapu tahsis belgesi


verilen ve söz konusu temel üzerine 2981 sayılı Yasa ve buna ilişkin Uygulama
Yönetme iği hükümlerine göre inşaat ruhsatı alınarak inşaat (konut) yapıl­
maması nedeniyle tapusu verilmeyen taşınmazın parselasyon planında park
ve otopark gibi alanlarda kalması nedeniyle rayiç değerinin ödenmesi gerek­
tiği iddiasına dayanan ve bu işlemler nedeniyla uğranılan zararın idarece
giderilmesinin talep edildiği davalarda (2981 saydı Yasa uyarınca kendilerine
tapu tahsis belgesi verilen davacılar tarafından, taşınmazın değerinin, davalı
idareden tahsili istemiyle açılan davalar) idari yargı görevlidir. (Uyuşmazlık
Mahkemesi, 01.02.2010 T., 2009/87 E., 2010/7 K.)

C. Yetki
Tapu tahsis belgesine konu olan taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi
yetkili mahkemedir.

D. Davacı - Davalı
a. Davacı: Tapu tahsis belgesine dayalı tapu iptal ve tescil davalarında davacı;
tapu tahsis belgesindeki hak sahibi, tapu tahsis belgesindeki hak sahibi öl­
müş ise hak sahioinin yasal mirasçıları yada tapu tahsis belgesindeki hak
sahibi zilyetliği devretmiş ise zilyetliği devralan kişi tapu tahsis belgesine
dayalı tapu iptal ve tescil davasını açabilir.
| 322 Hukuk Davaları
b. Davalı: İmar ve gecekondu mevzuatı çerçevesinde tapu tahsis belgesine
konu taşınmazın sahibi olan Hazine, Belediye, İl Özel İdareleri veya Vakıflar
Genel Müdürlüğü davalı konumundadır.

Tapu tahsis belgesindeki hak sahibi, tapu tahsis belgesindeki hak sahibi
ölmüş ise hak sahibinin yasal mirasçıları tarafından açılan davalarda tapu tahsis
belgesine konu taşınmazın sahibi olan Hazine, Belediye, İl Özel İdareleri veya
Vakıflar Genel Müdürlüğü davalı konumundadır.

Tapu tahsis belgesindeki hak sahibi zilyetliği devralan kişi tapu tahsis bel­
gesine dayalı tapu iptal ve tescil davasında ise tapu tahsis belgesine konu ta­
şınmazın sahibi olan Hazine, Belediye, İl Özel İdareleri veya Vakıflar Genel Mü­
dürlüğü'nün yanı sıra zilyetliği devreden kişi yada mirasçıları da davalı konu­
munda davaya dahil edilmelidir.

E. Yargılama Usulli

1. İlgilisi Tarafından Bedeli Ödendiği Halde Tapuda Tescil Edilmemesi


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 04.12.1996 tarihli ve 1996/14-763-864
sayılı kararında da belirtildiği gibi, tapu tahsis belgesi bir mülkiyet belgesi olma­
yıp yalnızca fiili kullanmayı belirleyen ve ilgilisine kişisel hak sağlayan bir zilyet­
lik belgesidir. Tapu tahsis belgesinin varlığı tahsis edilen yerin mutlaka tahsis
yapılan kişi adına tesc lini zorunlu kılmaz.

Tahsis kapsamındaki yerin hak sahibi adına tescil edilebilmesi için;

1. Hukuki yönden geçerliliğini koruyan bir tapu tahsis belgesinin bulunması,

2. Tahsise konu yerde 3194 Sayılı Kanunun 18. maddesi uyarınca imar planı
veya 3290 sayılı yasayla değişik 2981 Sayılı yasa uyarınca ıslah-imar planla­
rının yapılmış olması,

3. İlgilisine, tapu tahsis belgesi gereğince bir başka yerden tahsis yapılmamış
olması,

4. Tahsise konu yerin kamu hizmetine ayrılmamış ve imar planına göre konut
alanında kalmış olması,

5. Tahsise konu yer ile tescili istenilen taşınmazın aynı yer olup olmadığı ve
taşınmazın niteliklerinin belirlenmesi amacıyla mahallinde uzman bilirkişi­
ler aracılığıyla keşif yapılması,
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar
6. Tahsise konu arsa bedelinin ödenmiş olması, ödenmemiş ise taşınmazın
dava tarihindeki rayiç değerinin uzman bilirkişiler aracılığıyla saptanarak
hükümden önce mahkeme veznesine veya belirlenecek tevdi mahalline
depo edilmiş olması,

7. İmar parsellerinin oluşturulması sırasında, şuyu andırmaya tabi tutulan


parselden 3290 Sayılı yasayla değişik 2981 Sayılı Kanunun 18/b-c maddesi
uyarınca düzenleme ortaklık payı kesilip kesilmediğinin, kesilmiş ise uygu­
lanan oranın saptanması gerekir.

Tapu tahsis belgesine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil isteğinin
dinlenebilmesi ve yukarıda içeriği açıklanan ilkeler doğrultusunda inceleme
yapılabilmesi için her şeyden önce dayanılan tapu tahsis belgesinin huku­
ken geçerliliğini koruması gereklidir. Hukuken geçerli bir tapu tahsis belgesi
yok ise ya da düzenlenen tapu tahsis belgesi 2981 sayılı Yasa'nın 10/b mad­
desi uyarınca re'sen iptal edilmişse bu davanın reddi gerekir. İlgilisi tapu tah­
sis belgesinin 2981 sayılı Yasa'nın 10/b maddesi uyarınca re'sen iptal edilmiş
olması halinde bu idari işlemi iptal ettirmediği sürece tescil isteğinin hukuki
dayanağı yoktur.

Uyan Bu tür davaların kabul edilebilmesi için aranan koşullardan birisi de tahsise
konu arsa bedelinin ödenmiş olması, ödenmemiş ise taşınmazın dava tari­
hindeki rayiç değerinin uzman bilirkişiler aracılığı ile saptanarak hükümden
önce mahkeme veznesine veya belirlenecek tevdi mahalline depo edilmiş
olmasıdır.

Tahsise konu ye' bedelinin taksitle alınması halinde taksitlerin ödenip


ödenmediği belge asılları ibraz ettirilerek, bu belgeler incelenerek tahsis bede­
linin ödenip ödenmeciği yönü duraksamaksızın açıklığa kavuşturulmalıdır. Tak­
sitlerin ödendiğine da r bir şüphe var ise bu defa bilirkişilere yetki verilerek ilgili
banka defter ve kayıtları üzerinde gerekli inceleme yaptırılmalı, ödemelerin
yapıldığı kesin olarak belirlendikten sonra tescile karar verilmelidir.

Uyarı Hak sahibi tarafından bedeli ödendiği halde tapıda tescil edilmemiş ise tak­
dir edilen bedeli süresi içinde ve şartlarına uygun olarak ödeyen kişiye
2981/3290/3366 sayılı yasanın fon yönetmeliğinin 9. maddesinin c bendi
uyarınca başka bir bedel ödenmesine gerek kalmadan {tapu harç vs giderler
hariç) tahsisen satışı ve tapu kütüğünün beyanlar hanesindeki şagil şerhleri
de terkin edilmelidir.
Hıkuk Davalan

Kararlar Tapu tahsis belgesi münhasıran tapu iptal ve tescil hakkı vermez.

"Münhasran bu belgeye sahip olan davacıya tapu iptali ve tescil istemi yö­
nünden tir hak vermez ise de 2981 ve 3390 sayılı Yasaların 9 ve 10. maddeleri
uyarınca imar ıslah planlan yapılmış ve Hâzineye ait taşınmaz imar görerek
müstakil imar parsellerine dönmüş ve tapuya işenmek suretiyle ifa olanağı
doğmuş se davacı ve tahsis belgesi sahibi zilyedin şahsi hak doğuran bu
tahsis begesine dayanarak tescil isteyebilme hakkı doğurur ve tahsis belgesi
ilgilisine tapu verilmesi vaadini taşır." (Yargıtay H3K, 04.12.1996 T., 1996/14-
763 E., 1996/864 K.)

Tapu tahsis belgesine dayalı tapu iptal ve tescil davasında davanın kabul
edilebilmesi için arsa bedelinin ödenmiş olması, ödenmemiş ise belirlene­
cek bedelin depo edilmesi şarttır.

"Hukuk Genel Kurulu'nun 4.12.1996 tarihli ve 1995/14-763-854 sayılı kararında da


belirtildiği gibi, tapu tahsis belgesi bir mülkiyet belgesi olmayıp yalnızca fiili kul­
lanmayı belirleyen ve ilgilisine kişisel hak sağlayan br zilyetlik belgesidir.

Bu tür dîvaların kabul edilebilmesi için aranan koşullardan birisi de tahsise


konu arsa bedelinin ödenmiş olması, ödenmemiş ise taşınmazın dava tarihinde­
ki rayiç değerinin uzman bilirkişiler aracılığı ile saptanarak hükümden önce
mahkeme veznesine veya belirlenecek tevdi mahaline depo edilmiş olmasıdır."
(Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 16.03.2009 T., 2009/2485 E., 2009/3150 K.)

Tapu tahsis belgesi sadece fiili kullanmayı belgeleyen zilyetlik belgesidir

"... tapu tahsis belgesi bir mülkiyet belgesi olmayıp yalnızca fiili kullanmayı
belirleyen ve ilgilisine kişisel hak sağlayan bir zilyetlik belgesidir. Tapu tahsis
belgesinin varlığı tahsis edilen yerin adına tahsis yapılan kişi veya mirasçıları
adına tescili için yeterli değildir." (Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 28.09.2004 T.,
2004/6304 E., 2004/6345 K.)

Tapu tahsis belgesine dayalı tapu iptali ve tescil davalarında davalı idare­
nin bilirkişi raporuna yaptığı itirazlar değerlendirilmeden karar verilemez.

"Dava, tapu tahsis belgesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Her
ne kadar bilirkişi raporunda emsal uygulaması yapılmışsa da, davalı idarece
de taşınmaz emsal olarak bildirildiğinden, bu taşınmaza ait tapu kaydı ve
satışına ilişkin resmi akit tablosu da getirtilmeli kıyasen emsal olarak yarar­
lanma olanağı varsa dava konusu taşınmaz rayici bilirkişilerden ek rapor
alınarak itiraz doğrultusunda da incelenmelidir. Mahkemece davalı idarenin
bilirkişi raporuna yaptığı itiraz gözden kaçırılarac eksik araştırma ve incele­
mede da/anın yazılı biçimde kabulü doğru olmadığından kararın bozulması
gerekmiştir." (Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 14.06.2006 T., 2006/5529 E.,
2006/6803 K.)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar JZLİ

Tahsise dayalı olarak davacı adına tescile ka ar verilebilmesi için dava


konusu taşınmazın bedelinin ödendiğinin kanıtlanması gerekir

"Tahsise dayalı olarak davacı adına tescile karar verilebilmesi için dava konu­
su taşınmazın bedelinin ödendiğinin kanıtlanması gerekir. Dosyanın incelen­
mesinden davacının arsa bedelini ödediğine ilişkin belge ibraz etmediği anla­
şılmıştır. Davacı iddiasında ve mahkeme kararı gerekçesinde, arsa bedelinin
yatırıldığına ilişkin olduğu belirtilen makbuzların bedelle ilgisi olmayan imar
affı için yapılan başvuru sırasında alınması gereken harç makbuzu olduğu
anlaşılmaktadır.

Bu nedene bedelin hiç ödenmediği veya eksik ödendiği hallerde 2981 sayılı yasa­
nın 3290 sayılı kanunla değişik 18/b ve geçici madce 2. uyarınca işlem yapılması
ve dava konusu yerin dava tarihindeki değerinin depo ettirilmesi gerekirken yerel
mahkemece bu husustaki yöntemine uyulmadar bilirkişiye

hesaplattrılan tahsis tarihinden dava tarihine kadar geçen sürede ödenmemiş


bedelin sûrum değeri olarak alınıp davacıya ödettirilerek tescile karar verilmesi
doğru görülmemiştir." (Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 02.10.2000 T., 2000/4523 E.,
2000/5662 K.)

Tescile karar verilmesi için tapu tahsis alanda imar planı yapılmış olması
şarttır.

“Davacı ile davalı arasında noterde düzenleren 9.9.1992 tarihli Gayrimenkul satış
vaadi sözleşmesi, yasanın aradığı şekil şartlarına uygun olarak yapıldığı için geçerli
olup tarafları bağlar. Bu sözleşmede tapu tahsis belgeli taşınmazın, 29S1 sayılı
yasa gereğince ıslah imar palanları yapıldıktan sonra tapusu verileceğinden, bu
tapuyu aldığı tarihte, davacı alıcının talebi üzerine, tapu dairesinde kati ferağ
takririni vareceğini davalı satıcı taahhüt etmiştir. Davalı satış bedelini aldığı taşın­
mazın, ıslah imar planı yapıldıktan sonra tapuda ferağını davacı adına vermediği
gibi, aldığı satış bedelini de iade etmemiştir.

Davacı, satış vaadi sözleşmesi ile, kendisine tanınan hakka dayanarak, Belediye
Başkanlığına 14.5.1999 tarihli dilekçe ile başvuruda bulunarak, Gayrimenkul satış
vaadi söz eşmesi ile satın aldığı tapu tahsis belgesi bulunan taşınmazın adına
tapusunun verilmesini talep etmiş, "belediyece davalı adına hayali tapu tahsis
belgesi düzenlendiği anlaşıldığından, davacı adına düzenlenen tapu tahsisi karşılı­
ğında, 4651 ada 4 no.lu parselin tapusunu talep ede- davacıya imar affı kanununa
aykırı düzenlenmiş olan tapu tahsis belgesi karşılığında tapu verilemeyeceğinin
bildirildiğini, bu nedenle 14.12.1999 tarihinde müracaatını geri aldığı Belediyenin
cevabı yazısından anlaşılmaktadır. Şu halde davacın n 14.12.1999 tarihinde ifanın
imkansız hale geldiğini öğrendiğinin kabulü gerekir. Taraflar arasında yapılan
gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi geçerli olduğuna göre, davacı davalıdan ifanın
imkansız hale geldiğini öğrendiği 14.12.1999 tarihindeki taşınmazın rayiç bedelini
talep edebilir. Mahkemenin, delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşerek,
taşınmazın dava tarihindeki değerini belirleyen bilirkişi raporunu esas alarak yazılı
şeklide hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır; bozma nedenidir." (Yargıtay 13.
Hukuk Dairesi, 13.11.2003 T., 2003/8825 E., 2003/13557 K.)
I 326 Hikuk Davalan

Tapu tahsis belgesinin varlığı mutlaka tahsis edilen yerin tahsis yapılan kişi
veya mirasçılar adına tescilini gerektirmez.

"Tapu tahsis belgesinin varlığı mutlaka tahsis ediler yerin tahsis yapılan kişi veya
mirasçılar adına tescilini gerektirmez. Tahsis kapsamındaki bir yerin kişisel hak
sahibi adına tescili koşullarından birisi de tahsise konu yerde 3194 sayılı Yasanın
İS. maddesi uyarınca imar planı veya 3290 sayılı Yasa ile değişik 29S1 sayılı Yasa
uyarınca tslah imar planlarının yapılmış olmasıdır." (Yargıtay 14. Hukuk Dairesi,
02.12.2004 T., 2004/4539 E., 2004/8384 K.)

Tapu tahsisli alanda zilyetliğe dayalı olarak tapu iptal tescil davası açılamaz.

"2981/3290 sayılı yasa uygulamasına tabi tutulan dava konusu parsel tapu kaydı­
na dayalı olarak davalı Belediye adına tespit edilmiştir. Davacı zilyetliğe dayan­
makta olup taşınmazın tamamını yada belli bir payını tapuda devralmamıştır. Yasa
koyucu 10/b maddesi uygulamasında tapu kayıt maliklerini dikkate almış, tapuda
malik yada paydaş olmayanlara ve bu kapsamda somut olayda da olduğu gibi
zilyetliğe dayananlara herhangi hak tanımamıştır. 3u durumda davacı tapuda
malik yata paydaş olmadığından mülkiyete ilişkin olarak anılan yasanın 10/b
maddesinden yararlanamayacağı gibi tapu siciline işlenmiş bir tapu tahsis belgesi
de bulunmadığından zilyet olarak kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi de
mümkün değildir. Hal böyle olunca mahkemece davanın tamamen reddi gerekir­
ken değe'lendirmede yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere kısmen kabulüne
karar verîmiş olması doğru olmadığı gibi; kabule göre de; kadastro tutanağının
beyanlar hanesine 3303 sayılı yasanın 3. maddesi gereğince konulan şerhe hüküm
yerinde yer verilmemiş olması doğru değildir." (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
11.10.2005 T., 2005/7762 E., 2005/9545 K.)

Tapu tahsisli alanda tapu verilmesinin şartları

"Tahsis kapsamındaki yerin hak sahibi adına tescil ecîlebilmesi için;

• Hukuki yönden geçerliliğini koruyan bir tapu tahsis belgesinin bulunması,

• Tahsise konu yerde 3194 sayılı Yasanın 18. maddesi uyarınca imar planı veya
3290 sayılı yasa ile değişik 2981 sayılı yasa uyarınca ıslah-imar planlarının yapıl­
mış olması,

• İlgilisine, tapu tahsis belgesi gereğince bir başka yerden tahsis yapılmamış
olması,

• Tahsise konu yerin kamu hizmetine ayrılmamış ve imar planına göre konut
alanında kalmış olması,

• Tahsise konu yer ile tescili istenilen taşınmazın aynı yer olup olmadığı ve taşın­
mazın niteliklerinin belirlenmesi amacıyla mahallinde uzman bilirkişiler aracılığı
ile keşif ya pil ması,
• Tahsise konu arsa bedelinin ödenmiş olması, ödenmemiş ise taşınmazın dava
tarihindeki rayiç değerinin uzman bilirkişiler araçlığı ile saptanarak hükümden
önce mahkeme veznesine veya belirlenecek tevdi mahalline depo edilmiş olması.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 327 |

• İmar parsellerinin oluşturulması sırasında, şuyula-ıdırmaya tabi tutulan parsel­


den 3290 sayılı yasa ile değişik 2981 sayılı yasanır 18/b-c maddesi uyarınca dü­
zenleme ortaklık payı kesilip kesilmediğinin, kesilmiş ise uygulanan oranın sap­
tanması gerekir.

• Mahkemece, yukarıda belirtilen koşullar doğrultusunda yapılacak inceleme


sonucunda, tescil isteğinin kabulü için yasal koşulların oluştuğu kabul edildiği
takdirde, 3290 sayılı yasa ile değişik 2981 sayılı yasanın 10/C-2 maddesi gereğin­
ce tahsise konu yerde uygulanan düzenleme ortadık payının davacıyı da bağla­
yıcı nitelikte olduğu dikkate alınarak tahsis miktarından bu oranda yapılacak
indirimden sonra kalan miktarın tesciline karar verilmelidir." (Yargıtay 14. Hu­
kuk Dai-esi 14.03.2011 T., 2011/2535 E., 2011/3236 K.)

Tapu tahsis belgesi ile mülkiyet hakkını kazanabilmek için öncelikle usulü­
ne uygun bir tapu tahsis belgesi sahibi olunmalıdır.

Tahsise konu yerde '"imar planı" veya "ıslah imar planı" yapılmış olması,
yani; tahsis yapılan kişilere verilen yerlerin imar planlarında bağımsız parsel
haline gelmiş ve bağımsız tapuların oluşturulmuş olması gereklidir. İmar uy­
gulamalarının yapılmadığı bir yerde ilgili adına mülkiyet hakkının tescilinin "ifa
imkânsızlığı" gerekçesi ile mümkün olmadığı kabul edilmektedir. Ayrıca, bu
belgenin konusu olan arsa - arazi ile ilgili mali yükümlülüklerin hak sahibi kişi
tarafından yerine getirilmesi şarttır.

Müracaat formurda imza noksanlığı, tarih, sayı hatalarının hak sahipliğine


engel olmayacağı yolunda kararlar verilmiştir.

2. Tapu Tahsis Belgeli Yerlere Ecrimisil ya da Arsa Kullenım Bedeli Tahakkuk


Ettirilip Ettirilemeyeceği
6785 sayılı İmar Kanunu'nun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkındaki Ka-
nun’un 3290 sayılı Kanun'la değişik 18/d maddesinde "bu kanun kapsamında
kalan gecekondulara ecrimisil ve arsa kullanımı bedeli tahakkuk ettirilemez ve
alınmaz. Tahakkuk ettirilen veya tahakkuk ettirilip tahsil edilen ecrimisiller ve
arsa kullanım bedeli a'sa bedeline dönüşür." hükmü yer almaktadır.

2981 sayılı Kanun'un 3291 sayılı Kanun’la değişik 9. maddesinin (b) bendi
hükmüne göre Hazine, Belediye, İl Özel İdareleri'ne ait veya Vakıflar Genel
Müdürlüğü'ne idare edilen arsalar üzerine yapılan gecekonduların arsa bede­
linin ilgili kuruluşa ödenmesi gerekmektedir. Aynı Yssa'nın 10. maddesi uya­
rınca tapu tahsis belgesi verilmiş olsa bile bu bedelin ödenmesi zorunludur.

Anılan Yasa'nın değişik 18. maddesinin (d) bendi de her ne kadar yasa kap­
samında kalan gecekondulara ecrimisil ve arsa kullanım bedeli tahakkuk ettirile­
I 323 Hikuk Davalan
meyeceği ve alınmayacağı, tahakkuk ettirilmiş veya tahsil edilmiş ise bu ecrimisil
ve arsa kullanım bedelinin arsa bedeline dönüşeceği, diğer bir deyimle, 9. mad­
denin (b) bendine göre ödenmesi gereken arsa bedellerine mahsup edileceği
belirtilmiş ise de, bu hjkümde sözü edilen gecekondula'in haklarında tapu tahsis
belgesi uygulaması yapılmış olan gece kondular olduk arı açıktır. Şu hale göre,
şagillerine tahsis edilmeyen ve tapu tahsis belgesi henüz verilmemiş gecekondu­
ların üzerinde bulundukları arsalar için ecrimisil söz konusu olacaktır.

Bu belirleme, aynı zamanda tapu tahsis belgesine konu olan gecekondu arsa­
larının, tapu tahsis belgesi verilinceye kadar geçen fuzuli işgal sürelerini de kapsar.
Yani bu taşınmazlar için tahsis belgesi veriliş tarihine <adar ecrimisil ödenmesi
gerekir. 2981 sayılı Yasa'nın yukarıda sözü edilen değişik 18. maddesinin (d) bendi
hükmü, belirtilen hukuki ve fiili nitelikleri bulunan taşınmazlar için açılan ecrimisil
davalarına bakılarak sonucuna göre şartlar varsa ecrimis le hükmedilmesine engel
olmaz. Anılan hükümler, ilgili idarelere hitap eden kuralları içermektedir.

Mahkeme kararıyla saptanan ecrimisilin, sözü edilen (d) bendindeki hükme


göre tabi tutulacağı işlem tapu tahsis belgesi sahibi ile ilgili idare arasında bir
uyuşmazlık konusu olduğu takdirde bunun çözümlenmesi ayrı bir uygulamayı
gerektirir. Anılan (d) oendinde ecrimisil davası açılamayacağı ya da ecrimisile
hükmedilmeyeceği konusunda bir hüküm yer almamaktadır. Esasen taşınmazın
2981 sayılı Yasa kapsamında olup olmadığı konusundaki saptamayı yapmak
görevi de Adliye mahkemelerinin görev alanına girmemektedir. Adliye Mahke­
mesi, önüne getirilen ecrimisil davasının yasal koşulları içerip içermediğine
bakarak sonucuna gö'e hüküm kurmakla görevlidir. Ecrimisil davalarında Me­
deni Kanun uyarınca temel unsur davalının suiniyeti olduğu için 2981 sayılı
Yasa'ya göre verilen tapu tahsis belgesi bu unsuru bertaraf eder nitelikte olup
bu belgenin verildiği veya tahsisin yapıldığı tarihten scnraki süre için ecrimisile
hükmedilemez ise de, bu tarihe kadarki haksız işgal için usulüne uygun olarak
belirlenecek ecrimisie karar verilmesi gerekir. Bu suretle hükmedilecek
ecrimisilin 18. maddesinin (d) bendi hükmü karşısında tahsil edilip edilmeyece­
ği ya da arsa bedeline dönüşüp dönüşmeyeceği ecrimisil davasına bakan Adliye
Mahkemesinin dikkate alması gereken bir unsur değildir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 14.12.1988 gün, 1988/3-682 E., 1988/1001


K. sayılı ve 14.3.1990 gün 1990/3-99 E., 1990/180 K. sayılı kararlarında da açıkça
vurgulandığı üzere 6785 sayılı İmar Kanunu'nun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hak-
kındaki Kanun'un 3290 sayılı Kanun'la değişik 18/d maddesinde "bu kanun kapsa­
mında kalan gecekondular ecrimisil ve arsa kullanımı bedeli tahakkuk ettirilmez ve
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 329 |
alınmaz. Tahakkuk ettirilen veya tahakkuk ettirilip tahsil edilen ecrimisiller ve arsa
kullanım bedeli arsa bedeline dönüşür" hükmüne yer verilmiştir. Bu hükümleri,
yasaları re'sen uygulamakla görevli hâkim, dikkate almak zorundadır.

08.03.1984 tarihinde yürürlüğe giren 2981 sayılı İmar ve "Gecekondu" Mev­


zuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar Kanununun
Bir Maddesinin Değiştrilmesi Hakkında Kanunun, 22.05.1986 tarih ve 3290 sayılı
Kanun ile değişik, 18. maddesinin (d) bendinde; “Bu Kanun kapsamında kalan
gecekondulara, ecrimisil ve arsa kullanım bedeli tahakkuk ettirilmez ve alın­
maz. Tahakkuk ettirilen veya tahakkuk ettirilip tahsil edilen ecrimisiller ve arsa
kullanım bedeli, arsa bedeline dönüşür," hükmü bulunmaktadır.

Danıştay tapu tahsis belgesi iptal edilmiş olsa dahi tapudan 2981 Sayılı Ya­
sa şerhinin terkin edilmemiş olması halinde ecrimisil tahakkuk edilemeyeceği
yönünde kararlar vermektedir.

Kararlar 2981 sarılı kanun kapsamındaki gecekondulardan ecrimisil ve arsa kulla­


nım bedeli alınmaması

"29S1 Sayılı Kanun’un İS. maddesinin (d} bendinde, 3290 sayılı Kanunun 10.
maddesiye yapılan değişiklik, 2981 sayılı kanunla yürürlükten kaldırılan 2805 sayılı
Kanunun tapu tahsis belgesi verilen yerler içinde, satış işlemleri tamamlanıp
tapuda intikal yapılıncaya kadar arsa kullanım bedeli alınmasını öngören 16.
maddesinin (c) paragrafının son fıkrası uyarınca yapılmakta olan uygulamaya son
vermek amacına yöneliktir. Diğer bir deyimle, tapu tahsis belgesi verilmiş olması­
na rağmen tahsisten sonraki dönem içinde arsa kulanım bedeli ve ecrimisil alın­
masına devam edilen uygulamayı önlemek içir bı yasa değişikliği yapılmıştır."
(Yargıtay HGK, 13.12.1989 T., 1989/5-567 E., 1989/646 K.)

2981 sayılı kanun kapsamındaki gecekondulardan ecrimisil ve arsa kulla­


nım bedeli alınmaması

"6785 sayılı İmar Kanununun bir maddesinin değiştirilmesi hakkında Kanunun


3290 sayılı Kanunla değişik 18/d maddesi hükmünce "Bu Kanun kapsamında kalan
gecekondulara, ecrimisil ve arsa kullanım bedeli tahakkuk ettirilemez ve alınmaz.
Tahakkuk ettirilen veya tahakkuk ettirilip tahsil edilen ecrimisiller ve arsa kullanım
bedeli arsa bedeline dönüşür." Usulün 76. maddesi hükmünce bu hükümleri,
yasaları re’sen uygulamakla görevli hakim dikkate almak zorundadır. Kaldı ki
olayın seyri ve yasal düzenlemeler dikkate alındığırda kötüniyet unsurunun dahi
gerçekleştiği benimsenemez." (Yargıtay HGK, 14.12.1988 T., 1988/3-682 E.,
1988/1001 K.)
Hukuk Davalan

Tapu tahsis belgeli yere ecrimisil

"6785 savılı İmar Kanunu'nun bîr maddesinin değiştirilmesi hakkındaki Kanun


3290 sayıı Kanun'la değişik 18/d maddesinde (bu kanun kapsamında kalan gece­
kondular ecrimisil ve arsa kullanımı bedeli tahakkuk ettirilmez ve alınmaz. Tahak­
kuk ettirien veya tahakkuk ettirilip tahsil edilen ecrimisiller ve arsa kullanım
bedeli arsa bedeline dönüşür) hükmüne yer verilmiştir. Usul'ün 76. maddesine
göre de bu hükümleri, yasaları re'sen uygulamayla görevli hâkim, dikkate almak
zorundadır. Kaldı ki olayın seyri ve yasal düzenlemeler gözetildiğinde davalı yö­
nünden kötü niyet unsurunun dahi gerçekleştiği benimsenemez." {Yargıtay HGK,
31.10.1990 T., 1990/3-453 E., 1990/550 K.)

2981 sayılı kanun kapsamında kalan gecekondulara ecrimisil ve arsa kulla­


nım bedeli tahakkuk ettirilemeyeceği ve alınamayacağı

2981 Sayılı Kanunun 18. maddesinin d bendi uya'inca "Bu kanun kapsamında
kalan gecekondulara, ecrimisil ve arsa kullanım bedeli tahakkuk ettirilemez ve
alınamaz' (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 24.03.2008 T., 2008/2600 E., 2008/5104 K.)

2981 sayılı kanun kapsamında kalan gecekondulara ecrimisil ve arsa kulla­


nım bedeli tahakkuk ettirilemeyeceği ve alınamayacağı

“2981 savılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı


işlemler ve 6785 sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkın­
da Kanurun 18/d maddesinde "Bu kanun kapsarımda kalan gecekondulara
ecrimisil ve arsa kullanım bedeli tahakkuk ettirlmez ve alınmaz. Tahakkuk
ettirilen veya tahakkuk ettirilip tahsil edilen ecrimisiller ve arsa kullanım
bedeli, arsa bedeline dönüşür." denilmektedir." (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi,
03.04.2003 T., 2003/1112 E., 2003/2158 K.)

3. Davalı İdareye Başvuru Şartı

Tapu tahsis belgesine dayalı tapu iptal ve tescil davalannda davacı konu­
munda olan hak sahibinin dava açmadan önce davalı idareye başvuru yapması
gibi bir yasal zorunluluk bulunmamaktadır. İdareye başvuru dava şartı değildir.
İdareye başvurulmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilemez.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Tapu Tahsis Belgesine Dayalı Tapu İptal ve Tescil Davası Dilekçesi -1-

ITspu Tahsis Bedelinin Ödenmiş Ölmesi Halinde)

İSTANBUL ANADOLU (} ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ


SAYIN HÂKİMLİĞİ’NE

DAVACILAR : 1) Adı - Soyadı (T.C. Kimlik No:............. ), Adres


2) Adı - Soyadı (T.C. Kimlik No:............ ), Adres
VEKİLİ : Av Adı - Soyadı, Adres
DAVALI : Kurumun Adı, Adres

KONU :Tapu İptal ve Tescil


DAVA DEĞERİ : 5.000,00 TL

AÇIKLAMALAR

1. İstanbul İli, Ataşehir İlçesi, Yenisahra Mh.... Ada,... Parsel sayılı (Eski; ... Pafta, ... Ada, ...
Parsel) taşınmazın tapu tahsis belgesi.........adına kayıtlı olup, kendisinin 20.12.1989 tarihinde
vefatı üzerine, yasal mirasçıları olan müvekkillerim...... ve........... ha< sahibi olmuştur.

2. Dava konusu taşınmaz davalı....... 'nin mülkiyetindedir. Müvekkillerimin babası.......... , kendi­


sine tahsis edilen taşınmazın tapu kütüğüne adına tescili amacıyla 25.09.1984 tarihinde davalı
idareye başvuru yapmıştır. Taşınmazın değeri........ TL olarak tespit edilmiş, gecikme faizi ile birlikte
toplam ........ TL ödeme yapılmıştır. Bu bedelin ......... TL’lik kısmı 12.08.1988, diğer ............ TL’si
12.09.1988 tarihinde Türkiye Emlak Kredi Bankası A.Ş.’den davalı.......... ’nin hesabına aktarılmıştır.

3. Müvekkillerimin var si.......... ‘in 20.12.1989 tarihinde vefatı sonrasında tapu tescil işlemle­
rine devam edilememiştir. O tarihlerde müvekkillerim reşit olmayıp, kendilerinin hukuki işlem
yapmaları mümkün değildir. Sonrasında, müvekkillerim davalı kuruna idari başvurularını yapmış,
ancak sonuç alamamıştır.

4. Dava konusu taşınmazın mülkiyetinin davalı İdare’den alınarak müvekkillerime nakliyle ilgi­
li hukuki koşulların tümü düşmüştür. Tahsis kapsamındaki yerin hak sahipleri adına tescil edile­
bilmesi için;

- Hukuki yönden geçer İliğini koruyan bir tapu tahsis belgesinin bulunması.

-Tahsise konu yerde 3194 Sayılı Kanunu'nun 18. maddesi uyarınca imar planı veya 3290 Sayı­
lı Yasa'yla değişik 2981 Say lı Yasa uyarınca ıslah-imar planlarının yapılmış olması,

- İlgilisine, tapu tahsis belgesi gereğince bir başka yerden tahsisyapılmamış olması,

- Tahsise konu yerin kzmu hizmetine ayrılmamış ve imar planına göre konut alanında kalmış
olması.

- Tahsise konu yer ile tescili istenilen taşınmazın aynı yer olup olmadığı ve taşınmazın nitelik­
lerinin belirlenmesi amacıyla mahallinde uzman bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılması,

- Tahsise konu arsa bedelinin ödenmiş olması, ödenmemiş ise taşınmazın dava tarihindeki
rayiç değerinin uzman bilirkişiler aracılığıyla saptanarak hükümden önce mahkeme veznesine
veya belirlenecek tevdi mahalline depo edilmiş olması.
| 332 Hıkuk Davaları
- İmar parsellerinin oluşturulması sırasında, şuyulandırmaya tabi tutulan parselden 3290 Sa­
yılı Yasa ile değişik 2981 Sayılı Kanun’un 18/b-c maddesi uyarınca düzenleme ortaklık payı kesilip
kesilmediğinin, kesilmiş ise uygulanan oranın saptanması gerekir.

5. İlgili mevzuat ve yönetmelikler çerçevesinde tesis edilmiş mar planına göre konut alanı
içerisinde kalan taşınmazca 30 yılı aşkın bir süredir yerleşik olarak bilfiil ikamet edilmektedir.
Konutun su, elektrik faturaları ve emlak vergileri düzenli olarak öcenmiştir. Geçen süre zarfında
herhangi birisinin bu yer hakkında mülkiyet iddiası veya bu yerin faksız işgal edildiğine dair her­
hangi bir bildirimle karşılaşılmamıştır. 3u taşınmaz haricinde, müvekkillerin varisi adına tahsis
edilmiş başkaca gayrimenkul bulunmamaktadır. Görüldüğü gibi; takınmazın, hak sahibi müvekkil­
lerim adına tescil edilebilmesi için gerekli şartların tümü oluşmuştu'.

Hukuki Nedenler : TMK, TBK, 2981 Sayılı Kanun ve ilgili mevzuat

Hukuki Deliller : Tcpu tahsis belgesi müracaat, tespit, değerlendirme formları. Tapu tah­
sis belgesi, tapu tescil başvurulannı gösterir belgeler, mirasçılık belgesi, ödemeleri gösterir mak­
buzlar, Taşınmaza ait Belediye kayıtları. Elektrik ve su faturaları, emlak vergisi dökümleri, keşif,
bilirkişi incelemesi, tanık, yemin, yasal ve mukabil her türlü delil

Sonuç ve İstem : Fazlaya dair tüm hak ve taleplerimiz saklı olmak üzere; tapu tahsis bel­
gesi ile müvekkillerimin miras bırakanı üzerine tahsis edilmiş olan İstanbul İli, Ataşehir İlçesi,
Yenisahra Mh.... Ada,.... Parsel sayılı (Eski.... Pafta...... Ada,.... Parsel) taşınmazın, yasal mirasçı
olan müvekkillerim........... ve.............adına tapu kütüğünde tesciline karar verilmesini, yargılama
gideri ve vekâlet ücretinin davalıya yü kİ eti İm es in i vekâleten saygılaria talep ederiz.

Davacılar Vekili
Adı-Soyadı - İmzası

EK:

Vekâletname sureti
Tapu tahsis belgesi

Müracaat, tespit, değerlendirme formları.


Tapu tescil başvurulannı gösterir belgeler,
Mirasçılık belgesi,
Ödemeleri gösterir makbuzlar,
Taşınmaza ait Belediye kayıtlan,
Elektrik ve su faturaları.
Emlak vergisi dökümleri.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Tapu Tahsis Belgesine Dayalı Tapu İptal ve Tescil Davası Dilekçesi -2-

ITspu Tahsis Bedelinin Ödenmiş Ölmesi Halinde)

İSTANBUL ANADOLU (} ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ


SAYIN HAKİMLİĞİ'NE

DAVACI : 1) Adı - Soyadı {T.C. Kimlik No:------------ ), Adres


VEKİLİ : Av. Adı - Soyadı, Adres

DAVALI : Kurumun Adı, Adres

KONU :Tapu İptal ve Tescil


DAVA DEĞERİ : 5.000,00 TL

AÇIKLAMALAR

1. İstanbul İli Ataşehir İlçesi Esatpaşa Mahallesi Ziya Gökalp Cacdesi No:... adresinde bulunan
taşınmaz tapuda ... pafta,... ada,... parselde kayıtlıdır. 184,97 m‘’lik arsa üzerinde tek katlı gece­
kondu Hazine'nin mülkiyetinde olup bu yerin üzerine yapılan gecekondu...... adına tescil edilmiş­
tir.

2....... 24.08.1989 yılında Esatpaşa Muhtarı ve azaların huzururda müvekkilim.........'a satmış­


tır. Zilyetliği devreden ha< sahibi .........; müvekkilim ......... 'den arsa bedelini nakden almıştır.
24.08.1989 tarihinden bu vana da söz konusu taşınmazda müvekklim ailesi ile birlikte yaşamak­
tadır.

3. Sözkonusu bu taşınmazın müvekkilim........... adına tescilini talep etmekteyiz. Müvekkilim


davaya konu taşınmazın bilirkişi tarafından belirlenecek bedelini de ödemeye hazırdır.

Hukuki Nedenler : TMK, TBK, 2981 Sayılı Kanun ve ilgili mevzuat.

Hukuki Deliller : Tapu tahsis belgesi, tanık beyanı, Muhtarlık satış belgesi ve her türlü de-
lil

Sonuç ve İstem : Fazlaya dair tüm hak ve taleplerimiz saklı olmak üzere; tapu tahsis bel-
gesi ile müvekkillerimin miras bırakanı üzerine tahsis edilmiş olan İstanbul İli, Ataşehir İlçesi,
Esatpaşa Mh.... Ada,... Parsel sayılı taşınmazın, müvekkilim adına tapu kütüğünde tesciline karar
verilmesini, yargılama gideri ve vekâlet ücretinin davalıya yükletilmesini vekâleten saygılarla
talep ederiz.

Davacılar Vekili
Adı-Soyadı - İmzası

EK:
Vekâletname sureti
Tapu tahsis belgesi
Muhtarlık satış belgesi
4. BÖLÜM
BORÇLAR HUKUKUNA İLİŞKİN DAVALAR

Doç. Dr. Emel BADUR'1


Av. Şafak GÜLEÇ-

Ceren Cansu KOCA (CANPOLAT)-


Bülent Nuri KURDOfiLU-
Av. Coşkun ÖZBUDAK-

Dr. Ögr. Üyesi Nurcihan DALCIÖZDOGAN’*89


Doç. Dr. Öz SEÇER"

Av. Sema GÜLEÇ UÇAKHAN”


Doç. Dr. Özge YÜCEL-

I. Bedensel Zararlardan Doğan Tazminat Davaları'

A. Giriş

Kimi yazarlarca beden bütünlüğünün ihlali, kimlerince cismani zararlar


olarak nitelendirilen insanın bedensel varlığına ve bütünlüğüne yönelik hukuka
aykırı eylemler sonucu meydana gelen sakatlanma, hastalanma ve işgücü kay­
bına ilişkin zararlar ile ölüm halinde ölenin desteğinden yoksun kalanların uğ-

'■ Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi | Medeni Hukuk Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
(badur@cankaya.edu.tr)
: Avukat | Ankara Barosu ('afakgulec@yahoo.com)
8 (ceren_ccanpolat@hotmsil.com)
1 Hâkim (bnkurdoglu@gmail.com)

Avukat | Ankara Barosu (coskunozbudak@gmail.com)


Çukurova Üniversitesi Hjkuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
(nozdogan@cu.edu.tr)
Babçeşehir Üniversitesi | Hukuk Fakültesi | Medeni Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
(oz.secer@law.bau.edu.tr)
8 Avukat | Ankara Barosu (gulecucakhan@yahoo.com.tr )
9 Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi | Medeni Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
(ozge.yucel @uf uk.ed u.tr)
Bu kısım Av. Sema Güleç Uçakhan tarafından hazırlanmıştır.
I 336 Hıkuk Davaları
radıkları zararlar, genel ve toplu anlatım ile bedensel zararlar, doğrudan "insa­
na" yönelik olan zararlardır. İnsanın en kutsal, dokunulmaz hakkı yaşam hakkı­
dır. Yaşam hakkı, Kanunlarla ve Anayasa ile güvence altına alınmıştır.

Kişinin kendisi dışında üçüncü kişilerin hukuka ay<ırı nedenlerle sebep ol­
dukları gerek ruh ve gerekse beden tamlığında meydana gelen noksanlıklar,
kişinin ve/veya ölümü halinde yakınlarının malvarlığında bir noksanlığa sebebi­
yet verir. Beden bütünlüğünün ihlali veya ölüm, aynı zamanda manevi varlığın
da zedelenmesine yol açar.

O halde, hukuka aykırı bir eylemle, bedensel olarak bir zarar doğduğu tak­
dirde hem Maddi hem de Manevi olarak meydana gelen eksilmenin giderilmesi
yani tazmini gerekir. Bu durumda Maddi ve Manevi Tazminat Davalarının de­
ğerlendirilmesi konumuzu oluşturmaktadır.

B. Sorumluluk Doğuran Hukuksal İlişkiler

Beden bütünlüğünün ihlali ve destekten yoksun kalma zararları iki türlü


hukuki ilişkiden doğarlar; taraflar arasında yani zarar gören ile zarar veren ara­
sında ya bir akdi ilişki vardır yahut böyle bir ilişki yoktur yani akit dışı bir ilişki
doğmuştur.

Akdi ilişkiden dolayı bedensel zarar sorumluluğu doğması için taraflar ara­
sındaki akdi ilişkinin temelinde sağlığın ve vücut bütünlüğünün korunması bu­
lunmaktadır. Akdi ilişki türlerine bakarsak konu daha fazla aydınlanacaktır.

1. Taraflar Arasında Akitten Doğan Tazmin

Çalıştıran çalışanın iş saatleri içerisinde sağlığını <orumak zorundadır. Bu


açıdan iş saatleri içerisinde gerekli iş sağlığı ve güvenliği kanunu (6331 S.K.) 4.
maddesinde işverenin genel yükümlülükleri belirtilirken, iş yerinde alınması
gereken koruyucu önlemler, iş yerinin işçi sağlığını ve güvenliğini koruyacak
şeklinde düzenlenmesini, işçilere yeterli eğitimin verilmesini düzenlemiş; TBK
417. Madde ise bu cüzenlemedeki işverenin yükümlülüğünü açık ve net bir
şekilde ortaya koymuştur:
"İşveren, hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumok ve soygı göstermek ve işye­
rinde dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamokla, özelikle işçilerin psikolojik ve
cinsel tacize uğromomaian ve bu tür tacizlere uğromış oloniorm dohafazlo zorar gör­
memeleri için gerekli önlemleri almokla yükümlüdür.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar Bd

İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü ön­
lemi olorok, oraç ve gereçleri noksansız bulunourmok; işçilerde iş sağlığı ve güvenliği
konusundo alınan her türlü önleme uymokla yükümlüdür.

İşverenin yukandoki hükümler dahil, kanuno ve sözleşmeye oykırı davranışı nede­


niyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veyo kişifJc hokiorının ihloline boğlı
zarariorın tozmini, sözleşmeye oykırılıktan ooöon sorumluluk hükümlerine tabidir."

Karar İşverenin iş kazası halinde sorumluluğu

bu tür oovolardo olumlu sonuco ulaşabilmek için, oioyın iş kozosı olması


yanında işverenin 4857 sayılı iş yososının 77. Maddesinde gösterildiği biçimde
sorumluluğunun soptanması gerekir. İşverenin sorumluluğu ise iş mevzuotının
öngördüğü işçi sağlığı ve güvenliği yönünden işverence alınması gereken önlemle­
rin yerine getirilmemesi suretiyle belirlenir. Gerek nevzuotın öngördüğü gerekse
öngörmediği yerine getirilmesi zorunlu ödevlerin işverence savsoklanması sonucu
bir iş kazasının olmosı holinoe işverenin sorumluluğundan söz edilebilir. Dava
konusu zcror ise tamamen işçinin eyleminden kaynaklonon intihar eylemi sonucu
çıkmış olup, işverenin bu intihar eyleminin ortoyo çJcmasıno neden olacak tutum
ve dovror.ışiorının bulunduğu, intihora teşvik ettiğinin de iddia ve ispat edilmemiş
bulunmasına göre, davanın reddi yerine zarorın kaçınılmazlık sonucu meydana
geldiğinden söz edilerek işverenin tazminatton sorunlu tutulması usul ve yasaya
aykırı olmuştur. Kaldı ki kaçınılmazlık nedeniyle işverenin zararoon sorumlu tutu­
labilmesi çin kozanın işverenin işi görülürken gerçekleşmiş olması yeterli olmayıp,
eylemle zaror arasınooki uygun neden - sonuç boğının işçinin ya do üçüncü kişinin
torn kusuru ile kesilmemiş olması da zorunlu olup dcvacının intiharının sözü edilen
illiyet ilişkisini ortadan kaldırdığı açıktır." (21. HD'nin 21.05.2013 T., 2013/ 4118
E., 2013 /10404 K.)

Devletin hizmetlerinin ifası sırasında, hizmet kusurundan dolayı sorumlu


tutulabilmesi için açık yasal bir düzenleme olmamakla birlikte Anayasanın 125.
md/son fıkrasına göre "İdare eylem ve işlemlerinden doğan zararı tazmin ile
mükelleftir" kuralı gereğince, genel idare hukuku prensipleri içerisinden idare­
nin tazmin sorumluluğu bulunmaktadır. Esasen bu "Hukuk Devleti" olmanın bir
gereğidir. Zira "Hukuk Devleti" zarar doğurucu davranışları neticesinde, bu
zararları telafi etmeyi görev bilen devlettir. Ancak bunun yanında aynı zamanda
zarar doğurucu faaliyetlerden kaçınmayı ve bunları öneyici bir sistemi kurmayı
da amaçlaması gerekir.

Anayasanın 125. md.si, idarenin sorumluluğunun yasal düzenlemesidir. Bu


düzenleme dışında devletin kusur sorumluluğu (hizmet kusuru) ve kusursuz
sorumluluk olarak da risk ilkesi, kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi gibi. İdari
Yargı kararları ile düzenlenmiş sorumluluk çeşitleri oluşturulmuştur.
I 333 Hıkuk Davaları
İster hizmet kusuru nedeniyle olsun, isterse kusursuz sorumluluk çerçeve­
sinde meydana gelsin, idari faaliyetin yürütülmesi sırasında idare adına faaliyet
gösteren kamu görevlilerinin bu nedenle uğramış oldukları bedensel zararları
devlet (idare) tazmin yükümlülüğündedir. Eğer, olay nedeniyle kamu görevlisi
hayatını kaybetmiş ise onun desteğinden yoksun kalanların zararları da idarece
karşılanmak zorundadır/

Devlet Memurları Kanununun (657 S.K.} 105. maddesinin 5. fıkrasında:


“Görevi sırasında veya görevinden dolayı bir kazaya veya saldırıya uğrayan veya
bir meslek hastalığına tutulan memur, iyileşinceye kadar izinli sayılır. Tedavileri
açısından 5510 sayılı kanunun 106. maddesi çerçevesnde Sosyal Güvenlik Ka­
nununca sağlanır.

Keza görev sırasında hayatını kaybedenlere şehit dul ve yetim aylığı hak
sahiplerine bağlanır.

2. Taraflar Arasında Taşıma Sözleşmesi


Taşıma sözleşmeleri Türk Ticaret Kanununun 914. maddede:

1. Taşıyıcı, yolcuları rahat bir yolculukla ve sağlıklı olarak gidecekleri yere


ulaştırmakla, özellikle hava, ses, yer ve çevre kirlilğine meydan vermemek
için gerekli düzeni kurmakla, gerekli diğer tüm önlemleri almak ve mevzu­
atta öngörülen kırallara uymakla yükümlüdür.

2. Taşıyıcı, yolcuların kazaya uğramalarından doğacak zararı tazmin eder.


Yolcunun kaza sonucunda ölmesi halinde, onun yardımından yoksun kalan­
lar uğradıkları zararın tazminini taşıyıcıdan isteyebilirler. Ancak, taşıyıcı, ka­
zanın kendisinin veya yardımcılarının en yüksek özeni göstermelerine rağ­
men, kaçınamayacakları ve sonuçlarını önleyemeyecekleri bir sebepten ile­
ri geldiğini ispat ederse tazminattan kurtulur.

Görüldüğü üzere taşıyıcının genel olarak sorumluluğu kusursuz sorumlulu­


ğu andıran niteliktedir. Taşıyıcı, taşıma akdi gereğince yolcuyu sağ salim götür­
mezse akde muhalefet etmiş sayılır. Taşıma akdinin oluşması için bedeli ödene­
rek satın alınan bilet i e başlar. Taşıma akdinin en olmazsa olmaz koşulu, taşıtın
taşıma yapmaya elverişli bir araç olmasıdır. Bunun koşulları ise 2918 sayılı Ka­
rayolları Trafik Kanunu ve ekinde bulunan tüzük ve yöretmeliklerle belirlenmiş­
tir.

Uçakhan Güleç, Sema: Maddi Tazminat Esosları ve Hesaplanması, Ankara 2017, s. 43 vd.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 339 |

Bu çerçevede bilet kesen firmaların sorumluluğu da taşıma akdi yapılması


niteliği gereğince akdi bir sorumluluktur/

Hava taşıma sözleşmeleri, Türk Sivil Havacılık Kanunu ve TTK hükümleri ile
uluslararası anlaşma hükümlerine tabi olup, TTK 914. madde çerçevesinde taşı­
yıcının (Hava taşıma aracı işleteni) yolcuları gideceği yere götürme yükümü,
biniş ve iniş sürecini de kapsamaktadır. Varşova Sözleşmesinin 17. maddesi
yolcunun güvenliğinden biniş işlemleri sonrasında, hava aracında iniş işlemleri
sonuçlanana kadar taşıyıcının sorumlu olacağını düzenlemektedir.

Biniş işlemleri için yolcunun havaalanı bürosuna gelmesi, uçuş kartlarını


alıp, uçuş salonuna gelmiş olması yani taşıyıcı ve adamlarının hakimiyet saha­
sında olması gerekir. İniş işlemleri ise yolcunun bizzat uçağı terk etmesi olma­
yıp, bagajların teslimine kadar sürer.

Uyarı Sivil hava aracı işletenin sorumluluğu, hukukumuzda mevcut olan en ağır
tehlike sorumluluğudur.

Deniz Taşıma Söz eşmeleri de, TTK 1130. maddesine göre:

"Toşıyon, yolcuları sağ ve salim olarok ulaştırma mükellefiyeti ve bu mükellefiye­


tin yerine getirilmesi neticesinde yolcular ve ölümleri holinoe TTK 1256. maddesinde:

1. Taşıyan, yolcunun gemi kozosı yüzünden ölmesi veyo yarolonmosından doğon


zaroro'an sorumludur. Toşıyonın sorumluluğu, zorar gören yolcu başıno her bir gemi
kozosı için 250.000 Özel Çekme Hakkı ile sınırlıdır. Şu kador k:, kazonın savoş, terör, iç
savoş, isyon veyo istisnai nitelikte, koçmılamoz ve engellenmesi mümkün olmoyan ni­
telikteki bir doğo olayından veyo tamomıyla bir üçüncü kişinin onu meyoona getirmek
kostıylo gerçekleştirdiği bir fiil veyo ihmalinden kaynaklandığım ispatlayon taşıyan, so­
rumluluktan kurtulur Taşıyan kusurlu ise, yolcunun yukorıooki miktan oşan zorann-
don do sorumlu olur; kusurlu olmooiğini ispot yükü toşıyono aittir.

2. Toşıyon, yolcunun, gemi kozosındon kaynaklanmayon ölüm ve yaralanmasının


sebep olduğu zorarocn, bu zorara yol oçon kazanın meydano gelmesinde kusuru vorso
sorumlu olur. Kusuru 'spat yükü dovacıya aittir."

Özel Çekme Hakkı, CMR Sözleşmesinin 23. maddesinin 7. bendinde hesap


birimi olarak Uluslararası Para Fonu'nda tarif edilen özel Çekme Hakkı (SOR)
dır. f. bendine göre bu parasal birim 900 ayar altınır 10/31 gramına tekabül

HGK 30.05.1990 T. ve E. 1990 / İl - 233 K. 1993 /336 "Şehirlerarasında seyahat edenler otobüslerin
gerçek sahipleri ile değil bu otobüsleri taşımacılıkta kullanan firmalarla işlem yaparlar. Otobüs firmaları­
nın durumu yolcu bulmak ve komisyon almaktan ibaret olmayıp doğrudan kendi sorumluluklarını doğu­
racak niteliğe bürünmüştür.
| 340 Hıkuk Davalan
eder. Bu birim olayla ilgili Mahkemenin bulunduğu devletin ulusal parasına,
karar tarihinde veya taraflar arasında mutabık kalınan tarihte cari kur değerine
göre tahvil edilecektir.

Eğer zarar gemi içinde serbest hareket imkanı oİ3n yolcunun kendi fiilin­
den ya da müterafik kusurundan meydana gelmiş ise taşıyanın bunu ispat et­
mesi onu sorumluluktan kurtarır. Yolcular yolculuğun her safhalarında tedbirli
hareket etmek, gemideki tesisatı dikkatle kullanmak zorundadır. Bunun yerine
getirilmemesinden dolayı ortaya çıkan cismani zararda yolcunun müterafik
kusurundan söz edilir.

» Demiryolları Taşıma Sözleşmeleri:

Demiryollarında yapılan yolcu taşımalarında da taşıma akdi yine bilet alım


suretiyle başlar. Bu taşımalarda akit yine bilet alım suretiyle başlar. Bu taşıma­
larda CIV anlaşması hükümleri uygulanmakta, 25. Maddesine göre yolcunun
ölümü veya yaralanması halinde tazminat talepleri, olayın meydana geldiği yer
yasalarına tabi olacağı kabul edildiğinden, yurtiçi seferlerde TTK 914. madde
hükümleri uygulanacaktır. O halde taşıyan, yolcunun rahat bir yolculukla ve
sağlıklı olarak gideceğ yere ulaştırma yükümlülüğündedir.1

Taşıyıcı, yolcuların kazaya uğramalarından doğacak zararı tazmin eder. Yol­


cunun kaza sonucunda ölmesi halinde, onun yardımırdan yoksun kalanlar uğ­
radıkları zararın tazminini taşıyıcıdan isteyebilirler.

Taşıyıcının sorumluluktan kurtulabilmesi için kendisinin veya yardımcıları­


nın en yüksek özeni göstermelerine rağmen kaçınamayacakları ve sonuçlarını
önleyemeyecekleri bir sebepten ileri geldiğini ispat edi ebilmesi gerekir.

3. Taraflar Arasında Tedavi: Hekimlik Sözleşmesi


İnsan bedenine yönelik her türlü müdahale yasalar ile koruma altına alınmış­
tır. Bu korumanın istisnaları ise ancak kişinin kendi rızası ve zorunluluk halleridir.

İnsan kendi kutsal varlığı olan bedeni üzerinde mutlak hak sahibidir. Bede­
ninin hastalanması, yaralanması halinde onun tedavi edilmesi için bir diğer
kişiye yetki verebileceği gibi kendi hastalığını tedavi etmeye de yine kendisi

1 HGK. 22.01.1992 T. 1991/11 -583 E. 1992/3 K.

"Hemen belirtmek gerekir ki demiryolu işletmeciliği riskli (tehlikeli) bir faaliyettir. Bütün riskli çobşmolor­
da olduğu gibi davalı işletmede, gerek taşıdığı yolculara gerekse üçüncü kişilere zorar vermemek için yük­
sek özen göstermek zorundadır. Bu nedenle de insan hayatının söz konusu olduğu durumlardo idarenin
kozayı önleyici her türlü çcğdoş önlemi olması gerekir.”
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 341 |
karar verebilir. Ancak eğer kişi kendisi dışında bir kişiyi tedavisi için yetkilendi-
recekse bu kişi ancak hekim olabilir. Zira tıbbi müdaha e tekeli kanunen hekim­
lerdedir. 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanu­
nun 1. maddesinde de bu tekel hakkı tanınmıştır.

Tıbbi müdahale en geniş tanımı ile: "Kişilerin bedensel, fiziksel ya da ruhsal


(psikolojik) bir hastalığını, noksanlığını teşhis ve tedavi etmek ya da mümkün
olmadığı takdirde hastalığı hafifletmek ya da acılarını dindirmek ya da onları
böyle bir rahatsızlıktan korumak ya da nüfus planlaması amacı için tıp mesleğini
icraya kanunen yetki i kimseler tarafından tıp bilimince genel kabul görmüş
esaslara uygun olarak gerçekleştirilen en basit teşhis ve tedavi yöntemlerinden
başlayarak en ağır cerahi müdahalelere kadar uzanan her çeşit faaliyettir.

Tıbbi müdahaleden sorumluluk doğması için müdahale eden ve müdahale


edilen arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Tıbbi müdahale konusunda asıl hak sahibi olan kişinin kendisi olduğuna göre
kişi bu hakkını bir başkası eliyle kullanıyorsa, kendisini tedavide bir diğer kişiye
yetki veriyor, vekil tayin ediyor demektir. Genel olarak hekimlik tedavi sözleş­
mesine vekalet akdi hükümlerinin uygulanması doktrinde kabul edilirken; bazı
hallerde hizmet akdini bazı hallerde de istisna akdinin uygulanması gerekmek­
tedir/

Bazı hallerde zorunluluk halinin sözleşme dışı sorumluluk olarak karşımıza


çıkacağını belirtmiştik. Bu durum yine 1219 sayılı kanunun ve Tıbbi Deontoloji
Nizamnamesinin 3. maddesine göre gerekli kıldığı acil müdahale hallerinde
kişinin rıza vermesi mümkün olmayan durumda hekimin müdahale etmesi ka­
bul edilmekte ve görev olarak hekime yüklenmektedir.

Hasta ve hekimin arasında meydana gelen sözleşme ilişkisi dört şekilde


karşımıza çıkar:5

4 13. HD. 26.05.2014 T.E. 2014/15816 K. 2014 /16265

"Vekil iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de, bu sonuca ulaşmok için yaptığı
uğraşların özenle görülmesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu genel olarak işçinin sorumluluğuna
ilişkin kuralloro bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle dovranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur.
O nedenle doktorun meslek alanı içinde olon bütün kusurlorı hafif de olsa sorumluluğun unsuru oiorok
kabul edilmelidir. Doktorlar, hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil genel hayat tecrübele­
rine göre herkese yüklenebilecek dikkot ve özeni göstermek zorundadır. Titiz bir özen göstermeyen vekil,
vekaleti gereği gibi ifa etmemiş soyılmolıdır."
Su konu. Av. Gültezer Hatımaz Erol'un "Hekimin Kusuru Sonucu Oluşan Tıbbi Hata Nedeniyle Maddi ve
Manevi Tazminat Davalan" isimli bölümünde detaylı olarak incelenmiştir.
I 342 Hıkuk Davalan
• Hekimlik Sözleşmesi: Hasta ve bağımsız hekim arasında akdedilen bu söz­
leşme ile hekim bir bedel karşılığında tıbbi teşhis, tedavi ve bakım hizmet­
lerini yükümlenrrektedir. Vekalet akdi niteliğinde olan bu sözleşme gere­
ğince (vekil olan) hekim, işini sadakat ve özenle yerine getirecek, müvekkili
olan hastanın talimatına uygun hareket edecek, müvekkili olan hastanın
sırlarını saklayıp işi kendisi yapacak; hastası olan müvekkiline hesap vere­
cek, ifa nedeniyle aldıklarını iade edip, hastalıkla ilgili teşhisi koyacak, uy­
gun tedavi yöntemini seçip uygulayacak; bütün yaptığı işlemler için hasta­
sını (müvekkilini) yeterince aydınlatarak rızasını alacak, tedavi sonucunda
kontrollerini yapıp kayıt tutacaktır.

Buna karşılık müvekkil = hastanın borçları ise, kişisel bilgileri doğru olarak
verecek, hekimin tavsiyelerine uyacak, hekimle yapıcı ve olumlu diyalog kura­
cak, hizmet veren kurumların kurallarına uyacak ve nihayetinde kararlaştırılan
ücreti ödeyecektir.

Sözleşmenin ihlal halinde TBK 112. maddesi uygulanacaktır. Buna göre:

"Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun
yüklenemeyeceğini isoat etmedikçe alacaklının bundan doğan zararını gider­
mekle yükümlüdür."

Bu kapsamda hekim sözleşmeyi hiç veya gereği gibi ifa etmedikçe hastanın
bundan doğan tüm maddi ve manevi zararlarını tazmin borcu altına girecektir.
Ancak bundan kurtuluşu kusurunun olmamasıdır. Bu çerçevede sorumluluk,
kusur sorumluluğudur.

• Hastaneye Kabul Sözleşmesi: Bu sözleşme ile hasta, hastane ile hastalığının


tedavisi için anlaşmaktadır. Sözleşme gereği hastane, uygun tedaviyi yapar­
ken hangi hekimi seçeceğine, hangi tedaviyi uygulayacağına karar vermekte,
hastanın barınma, yedirip içirme, hasta bakımını ve tedavilerini yükümlen-
mektedir. Hastaneye kabul sözleşmesi ancak yatarak tedavilerde mümkün
olup, ayakta tedavilerde hasta kabul sözleşmesinden söz edilemez.

Bu çerçevede hastane tek muhatap olarak karşımıza çıkmaktadır. Hasta­


nenin seçtiği hekim ve diğer tıbbi personel ifa yardımcısıdır.

• Hekimlik Sözleşmesi İlaveli Hastaneye Kabul Sözleşmesi: Bu takdirde has­


tane tüm tedavileri üstlenirken müştereken ve müteselsilen sorumlu ola­
rak hastane başhekimi veya ismen belli bir başka hekim de bunu üstlen­
mektedir. Buradaki sorumluluk, müşterek ve müteselsil sorumluluktur.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 343 |
• Bölünmüş Hastaneye Kabul Sözleşmesi: Bu şekildeki sözleşmede aslında
iki ayrı sözleşme vardır. Biri hekim-hasta arasında tedavi sözleşmesi; diğeri
hasta-hastane arasında tedavi süresince bakım, iaşe-ibate ve hizmet söz­
leşmesidir.

Sorumluluk, zararı doğuran nedene bağlı olarak hekim veya hastaneye ait
olacaktır.9

• Kamu Hastanelerinin Sorumluluğu: Kamu Hastaneleri, Devlet veya diğer


bir kamu tüzel kişisi tarafından kurulup, işletilen sağlık yurtlarıdır. Bunların
işletilmesi, doğrudan doğruya kamu yönetiminin bir parçasını oluşturmak­
tadır. Bu nedenle hem kuruluşları hem de işleyişleri ve de kapatılmaları
bakımından Kamu Hukuku kurallarına tabidirler. Örneğin Sağlık Bakanlı­
ğına bağlı hastaneler, özel idarelerin veya belediyenin hastaneleri, askeri
hastaneler, üniversite hastaneleri kamu hastaneleridir. Bu hastanelerin
kamu kurumu niteliği gereğince ve bu hastanelerde çalışanların devlet
memuru oluşları da gözetilerek; herhangi bir zarar doğması halinde sorum­
lu ve muhatap devlet olacaktır.

4. Sigorta Sözleşmelerinden Doğan Sorumluluk

Sigorta, TTK 1401. maddesine göre "Sigorta sözleşmesi, sigortacının bir


prim karşılığında, kişinin para ile ölçülebilir bir menfaatini zarara uğratan tehli­
kenin, rizikonun, meydana gelmesi hâlinde bunu tazmin etmeyi ya da bir veya
birkaç kişinin hayat süreleri sebebiyle ya da hayatlarında gerçekleşen bazı olay­
lar dolayısıyla bir para ödemeyi veya diğer edimlerde bulunmayı yükümlendiği
sözleşmedir." şeklinde tanımlamıştır.’

Bedensel zararlar açısından değerlendirilebildiğinde can sigortaları, kazaya


karşı sigortalar, sorumluluk sigortalarının konu ile ilgili olduğunu görüyoruz.
Bunları ayrı ayrı değerlendirmek yararlı olacaktır.

• Can Sigortaları: Can sigortası öyle bir sözleşmedi' ki bununla sigortacı bir
prim mukabilinde, sigorta ettirene veya onun tarafından bildirilen üçüncü
bir şahısa, sigortalının ölümünde yahut belli bir yaşa kadar yaşaması kayıt
ve şartı ile kendisine muayyen bir meblağ (kapital veya rant gelir) ödemeyi
taahhüt etmesidir.

Geniş bilgi için Bkn. Uçakhan-Güleç Sema: a.g.e. sh. 113 vd.

Ulaş, lşı\: Sigorta Hukuku,Ankara 1992, sh. 297


h« Hıkuk Davaları
Ölüm veya yaşama ihtimalinin sigorta edilmesinde TTK 1487. maddesi ile
düzenlenen bu sigorta bir meblağ sigortasıdır. Rizikonun gerçekleşmesi halinde
önceden belirlenen bir meblağ ödenmektedir.

• Kazaya Karşı Sigorta: "Kazaya karşı sigorta; sigorta ettirenin maruz kala­
cağı her hangi bir kaza, hastalık, maddi menfaatlerini haleldar edecek her
hangi bir olay, iş kazaları yahut nevi ve mahiyeti muayyen başka bir kaza
sebebiyle ölümü veyahut muvakkat veya daimi surette çalışma kudretin­
den veya imkanından mahrumiyet halinde gerek sigorta ettirene, gerek
mirasçılarına veya yerine geçmiş olanlara ve gerek muayyen veya
mütaaddit hak sahiplerine muayyen sermaye tedi/esini veyahut irat tahsi­
sini bir prim karşı ığında sigortacıya yükleyen mukaveledir."

Bu sigorta türü de meblağ sigortasıdır; zarar tutarı re olursa olsun, riziko ger­
çekleşince meblağ ödenir. Meblağ sigortalarında sigortacı, rizikonun gerçekleşmesi
halinde ödediği meblağ için rizikoyu gerçekleştiren üçüncü kişiye rücu edemez.

• Sorumluluk Sigortalan: Sorumluluk sigortalarında sigortacı, sigorta ettire­


nin üçüncü kişilere verebileceği zararlardan ötürü bu zararın giderilmesi
için sigorta ettirenin mamelekinde azalmayı önlemeyi taahhüt etmektedir.
Sorumluluk sigortası zarar sigortasıdır, bunun sonucu olarak da rizikonun
gerçekleşmesi hainde bu rizikodan zarar gören üçüncü kişilerin gördükleri
gerçek zararlar sigorta limiti dahilinde karşılanır.

TTK 1478. maddesine göre üçüncü kişiler bu zararın tazminini doğrudan


doğruya sigortacıdan talep edebilirler. Sorumluluk sgortaları üç çeşit zararı
sigorta altına almaktadır:

1. Cismani zararlar ve ölüm

2. Mal zararları

3. Mamelek zararları

Konumuz açısından ilgili olan kısım cismani zararlar ve ölüm sigortalarıdır.


Bu sigorta ile sigorta ettirenin üçüncü kişilerde yol açtığı bedeni zararlar, beden
tamlığının ihlali sonucu uğranılan uzuv tatili, işten kalma zararları, doktor-
hastane-bakıcı ve ilaç giderleri (tedavi giderleri) ile kazanç kaybı zararlarının
limit dahilinde giderimi ile destekten yoksun kalma zararlarının giderimidir.
Manevi zararlar poliçe kapsamına alınmamış ise kapsam dışıdır. Zararı ödeyen
sigortacının zarar verene rücu hakkı bulunmaktadır. TTK 1481. maddesinde de
halefiyet ilkesi düzenlenmiştir:
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 3’5 |
"Sigortacı, sigotto tozminatını ödedikten sonro hukuken sigortalı yerine geçer.
Sigortalının gerçekleşen zaroroon ooloyı sorumlularo karşı oova hokkı varsa bu hak,
tozmin ettiği bedel tutarında sigortacıyo ait olur.

Sorumlulora karşı bir dova veyo takip başiotılmışsa, sigortacı, mahkemenin veyo
diğer torofın onayı gerekmeksizin, halefiyet kuralı gereğince, sigortolısına yoptığı
ödemeyi ispat ederek, dova veyo tokibi kaldığı yerden o'evom ettirebilir.

Sigortolı veyo zcror gören, birinci fıkro gereğince sigortocıya geçen haklarını ihlol
edici şekilde oovranırsa, sigortocıya korşı sorumlu olur."

Sorumluluk sigortalarının birçok çeşidi olmakla birlikte konumuz açısından


5 sigorta türü önem taşımaktadır:

1. Motorlu Kara Taş tları Mali Sorumluluk Sigortaları

2. Deniz Taşımaları vönünden Mali Sorumluluk Sigortaları

3. Hekimlik Mesleği Açısından Zorunlu Sağlık Sigortası

4. İşyeri Mali Mesuliyet Sigortaları

5. Tüpgaz Bayileri Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortaları

Bu sigortaların ortak yönünün zararın belirlenmesini gerektirmesidir. An­


cak zararın tamamını karşılama yükümlülükleri bulunmamaktadır. Sigortalı ile
sigortacı arasında düzenlenen poliçede azami tutar (limit) belirlenmektedir. Bu
limit dahilinde ve sigortalının sorumluluğu nispetinde sigorta şirketi sorumluluk
yüklenmektedir. Bu acıdan sigortacının zararı ödemesi ancak kendi sigortalısı­
nın sorumlu olduğu o'anında belirlenmesini gerektirmektedir. Eğer sigortalının
sorumluluğu yoksa sigortacının da sorumluluğu bulunmamaktadır. Ayrıca zo­
runlu sigortaların sorumlularınca yapılmamış olması nalinde Güvence Hesabı
tarafından, zorunlu limitler dahilinde ödeme yapılması mümkündür. Bu limitler
ise Hazine Müsteşarlığı tarafından her yıl için belirlenmektedir.

1. Motorlu Kara Taşıtları Mali Sorumluluk Sigortaları:

Bu sigortaların düzenlenmesi zorunluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Ka­


nununun 91. ve devamı maddelerinden kaynaklanmaktadır. Bunlar, Zorunlu
Mali Mesuliyet Sigortaları ve Kasko Sigortası kapsamında yapılan İhtiyari Mali
Mesuliyet Sigortalarıdır.'

HGK 22.02.2011 T. ve E. 2011/17-787 K. 2012 /92 Sayılı Kararı: 2918 Sayılı Karayolu Trafik Kanununun
91/1 maddesinde işleten erin bu kanunun 85/1 maddesine göre olar sorumluluklarının karşılanmasını
sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptı rmalan zorunludur; 85/1 madde de "bir motorlu aracın iş-
|3« Hıkuk Davalan
Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortasının düzenlenmemesi ayrıca trafik suçu
oluşturmaktadır. Hazne Müsteşarlığınca belirlenen limit tutarında motorlu
araç işleteninin 3. kişinin uğradığı zarardan doğan sorumluluğunu teminat altı­
na alır.5

Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortaları Genel Şartlarının düzenlenmesinde TBK


55. md.ne aykırı bazı düzenlemeler bulunmaktadır. KTK 91. md.de düzenlenen
Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası, trafik kazaları nedeniyle üçüncü kişilerin uğ­
rayacakları zararların «olayca temin edilebilmesi ve zarardan sorumlu olan işle­
tenin kaza riskine karşı ekonomik olarak korunması amacındadır. Fakat 6704
sayılı kanun ve 14.5.2015 tarihli RG'de yayınlanan genel şartlar birçok yönden
hem KTK'ya hem de TBK 55. md.sine aykırı düzenlemeler getirerek düzenleme
amacının dışına çıkmış, sorumluluğu daraltan hükümler getirmiştir.13

Esasen bu düzenlemeler KTK 3. md.sine aykırı düzenlemeler olup, yeni dü­


zenleme hem KTK ile hem de TBK ilkeleri ile örtüşmeyen hükümler içermektedir.

letilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarar görmesine neden olacağı, aynı
kanunun 85/ son maddesinde ise "işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, araç sürücüsünün veya
aracın kullanılmasına katı an yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumlu olur. Hükümlerine
yer verilmiş, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A-1 maddesinde de "Sigortacı
bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına
veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 291S sayılı Karayollan Trafik Kanununa
Göre işletene düşen hukuki sorumluluğu zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder şeklinde ifade
edilmiş; S6. Maddesinde ise, işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğ- teşebbüs sahibi kendisinin veya
eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve a-açtaki bir bozukluk kazayı etkile­
memiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurun­
dan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur hükmü ile işletenin ve dolayısıyla onun sorumlulu­
ğunu üstlenen zorunlu mali sorumluluk sigortacısının sorumluluktan kurtuluş halleri düzenlenmiştir.
Bu noktada üzerinde du-ulması gereken hususlardan birisi, 291S SKTK’nın 92/00 maddede yer 3İan
"İşletenin, eşinin usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile çağlı olanların ve birlikte yaşadığı
kardeşlerinin mallanna gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri taleplerin ZMSS kapsamı dışında ol­
duğuna ilişkin hükümdür.
Şu haliyle, anılan kişilerin mallarına gelen zararlar dışında kalan ölüm ve yaralanmaya ilişkin cismani
zararlar ise sigortacının sorumluluk kapsamında bırakılmış, böylece tehlike sorumlusunun yakınlarının
dahi belirtilen anlamda sigorta kapsamında olduğu benimsenmiştir.
Aynı mahiyette HGK. 16.01.2013 T. E. 2012 /17-1491 K. 2013/74 sayılı içtihadı.

’ 17. HD. 16.02.2015 T. E. 2013/16649 K. 2015 /2819 “Davacıların ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil,
destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtıklanna, ölüm neceniyle doğrudan davacılar üzerin­
de doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacılara yansıtılamayacağma dolayısıy­
la araç sürücüsünün veya işletenin tam kusurlu olmalan halinde desteğinden yoksun kalan davacılan et­
kilemeyeceğine; 291S sayılı KTK ve Karayolları Motorlu Araçlar ZMSS Genel Şartlanna göre aracın zorun­
lu mali sorumluluk sigortacısı davalı sigorta şirketinin, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat
altına aldığına ve olayda şleten veya sürücü tam kusurlu olsalar bile, destekten yoksun kalan davacılar
da zarar göre üçüncü kişi konumunda bulunduğundan davalı sigorta şirketinin sorumlu olacağına göre,
davalı vekilinin yerinde görünmeyen tüm temyiz itirazlannın reddiyle usul ve yasaya uygun hükmün
onanmasına karar verilmiştir.

Bu konuda geniş bilgi için Uçakhan Güleç: a.g.e. s. 159 vd.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 347 |
İhtiyari Mali Mesuliyet Sigortası; Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası ile gü­
vence altına alınan teminattan daha fazla bir zarar oluştuğu takdirde, isteğe
bağlı olarak sigortalı </e sigortacı arasında belirlenen bir miktarı daha sigorta
teminatı altına almaktadır. Bu sigorta zorunlu nitelikte olmadığı için yapılma­
ması trafik suçu oluşturmaz ve Güvence Hesabı tarafından da kapsama alınmaz.

Bir diğer farkı da, Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortalarının, üçüncü kişilerin
zararlarının teminat cltına alınmasına karşın, İhtiyari Mali Mesuliyet Sigortası
işletenin, eşinin, usul ve füruğunun, birlikte yaşadığı <ardeşlerinin de uğraya­
cakları zararı güvence altına alır. Ayrıca manevi tazminatlar da poliçe kapsa­
mındadır.

2. Deniz Taşımaları yönünden Mali Sorumluluk Sigortaları:

TTK 1259. maddesine göre:

"1. Onikiden fazla yolcu taşımak için ruhsat almış bir gemi ile yolcu taşındığı
takdirde, taşımanın tamamını veya bir kısmını üstlenen veya gerçekleştiren bütün
taşıyanlar, yolcuların ölümünden veya yaralanmalarından doğabilecek sorumlu­
luklarına karşı sigorta yaptırmakla yükümlüdürler. Zorunlu sigorta bedelinin ta­
vanı her kaza için kişi başına 250.000 Özel Çekme Hakkından az olamaz.

2. Birinci fıkradaki şartları yerine getirmeyen geminin yola çıkmasına izin


verilmez." kuralı ile zorunlu sigortanın alt limiti belirlenip, 1262. maddesinde
ise taşıyanın, yolcunun ölümü ve yaralanmasından dcğan sorumluluk sınırının
her bir olay için yolcu başına 400.000 özel çekme hakkını geçemeyeceğini dü­
zenlemiştir.

3. Zorunlu Sağlık Sigortası:

Gerek hastanelerin ve gerekse bağımsız çalışan hekimlerin malpraktis za­


rarlarının teminatı olarak düzenlenen zorunlu sağlık sigortası, doktor hatasın­
dan kaynaklanan tüm bedeni zararların güvencesi olarak düzenlenmiştir, zarar
sigortasıdır.

4. İşyeri Mali Mesuliyet Sigortası:

İşyeri mali mesuliyet sigortaları, iş kazaları riskine karşı işverenlerin mal


varlıklarında meydana gelebilecek eksilmeyi sigorta güvencesi altına almayı
hedefleyen grup kaza sigortalarının bir türüdür.

Mali mesuliyet sigortaları zarar sigortası türüdür, sigorta ettirenin (işvere­


nin) üçüncü kişilere karşı sorumluluğuna yol açan olaylardan kaynaklanan za-
I 343 Hikuk Davalan
radarını güvence altına alır/1 Bu sigorta ile sigorta ettirenin üçüncü kişilere
karşı doğan sorumluluğu nedeniyle, mal varlığında meydana gelebilecek olan
eksilmeyi azaltmayı amaçlar. Bu yönü ile sigorta ettireni koruma altına alırken,
diğer yandan da zara' gören üçüncü kişilerin zararlannın giderinin garantisini
sağlamaktadır.

İşyeri mali mesu iyet sigortalarında, sigorta ettiren işveren, sigortalı ise
üçüncü kişiler yani işyerinde meydana gelebilecek bir kazada bedensel zarara
uğrayan işçi ya da yabancı üçüncü kişilerdir. Bazı yararlarca bu tür sigortaya
"başkası hesabına sigorta" adı verilmektedir." Bu sigorta türü hukuki niteliği
itibariyle üçüncü şahıs lehine sözleşme olarak değerlendirilmektedir/1 TTK
1454. md. 1. fıkrada ou husus değerlendirilerek: "Sigorta sözleşmesinden do­
ğan haklar sigortalıya aittir. Sigortalı aksine sözleşme yoksa, sigorta tazminatı­
nın ödenmesini sigortacıdan isteyebilir ve onu dava edebilir.

İşyeri mali mesuliyet sigortalarında sigortalı konumunda olan kişiler işye­


rinde kazaya uğrayan kişilerdir. Bu kişiler ya akti ilişki nedeniyle (işçi-işveren)
işyerinde bulunurlar </eya TBK 66. md. anlamında işyerinde kazaya uğrayan
üçüncü kişilerdir. Yari arada akti bir ilişki olmayıp, işveren (adam çalıştıran)
sıfatıyla sorumludur.

5. Tüpgaz Bayileri Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortaları:

Likit petrol gazı firmalarının kendi markaları altında doldurdukları veya


doldurttukları ve yetkili bayileri ararcılığı ile ya da doğ'udan pazarladıkları tüp­
lerin kullanılmak üzere bulundukları yerlerde infilak etmesi veya gaz kaçırması
sonucu (kusurları olsun veya olmasın) başkalarına vereceği bedeni ve maddi
zararlara karşı firmanın sorumluluğunu teminat altına alır.

Likit petrol gazı depolayan, tüp dolumu yapan, tüketiciye ulaştıran LPG da­
ğıtım firmaları, Tehlikeli Maddeler Zorunlu Sorumluluk Sigortası'na ek olarak
Tüpgaz Zorunlu Sigortasını da yaptırmak zorundadırlar.

Manevi tazminat kapsam dışıdır.

Çeker, Mustafa: Sigorto hukuku, Adana 2017, s. 133 vd.

Kayıhan, Şaban / Bağcı, Cmer: Sigorto Hukuku Dersleri, Kocaeli 2017, s. 135.

Arseven, Haydan Sigorta Hukuku Ana Prensipleri, İstanbul 1991, s. 96.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 349 |
5. Akit Dışı Sorumluluk Halleri'

Kişiler arasındaki bedensel içerikli zararlara yol açan ilişkilerin ya sözleş­


meden kaynaklandığını ya da sözleşme dışı, tesadüflere ve tasavvur dışı olayla­
ra dayanan akit dışı sorumluluktan kaynaklanabileceğine değinmiştik. Bir kısım
akdi ilişkilere kısaca değindikten sonra şimdi akit dışı ilişkilere de kısaca değin­
mek isterim.

Kişiler arasındaki akit dışı ilişkiler ve sorumluluk doğuran haller öncelikle


hukuka aykırı eylemlerden doğan zarardan sorumluluk ile hukuka uygun eylem­
lerden doğan zarardaı sorumluluk olarak ikiye ayrılır. Hukuka uygun eylemler­
den doğan sorumluluğun dayanağı fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesidir.” Hu­
kuka aykırı eylemlerden doğan zarardan sorumluluğun ise dayandığı iki temel
ilke vardır: kusur ve sebebiyet ilkeleri. Bu çerçevede hukuka aykırı eylemlerden
doğan sorumluluk, kusur sorumluluğu ve kusursuz sorumluluk halleri olarak
ikiye ayrılabilir. Bunların da yanında tüzelkişilerin organlarının haksız fiilinden
ötürü sorumluluğu bulunmaktadır. Şöyle özetlenebilir:

a. Hukuka Uygun Eylemlerden Doğan Sorumluluk (Fedakârlığın Denkleştiril­


mesi)

b. Hukuka Aykırı Eylemlerden Doğan Sorumluluk

aa. Kusur Sorumluluğu

bb. Kusursuz Sorumluluk

c. Tüzel Kişilerin Organlarının Haksız Fiilinden Kaynaklanan Sorumluluğu

başlıkları altında irdelenebilir.

a. Hukuka Uygun Eylemlerden Dogan Sorumluluk (Fedakarlığın Denkleştirilmesi)23"

Hukuken korunan bir varlığa ve yine hukuken korunan bir üstün çıkar sahi­
bi tarafından yapılan hukuka uygun müdahale dolayısıyla zarar görenin hukuk
düzeninin sağladığı korumadan yararlanamayarak katlandığı fedakarlığın, üstün
çıkar sahibi tarafındar tazminat ödenerek giderilmesi cenkleştirilmesidir.

3u kısım Av. Sema Güleç Uçakhan ve Ooç. Dr. Özge Yücel tarafından hatırlanmıştır.

Ayrıntılı bilgi için bkz. Ulusan, İlhan: Medeni Hukukta Fedakarlığın Denkleştirilmesi İlkesi ve Uygulomo
Alanı, 2. Baskı, İstanbul 2012.
3u konunun usule ilişkin bilgileri, "D. Bedensel Zararlardan Doğan Jazminot Davalarında Usul" bölü­
münde detaylı olarak incelenmiştir.

3u kısım Av. Sema Güleç Uçakhan tarafından hazırlanmıştır.


I 350 Hukuk Davalan
TBK 71. Madde ie yasal düzenleme altına alınan bu sorumluluk türünde
esasen hukuka aykırılık unsuru bulunmamakla birlikte, yasal izinlerle kurulan
işletmelerin, çevre ve insan sağlığına zararlı sonuçlar doğurması halinde, bu
işletmelerin sahiplerince zarar görenlerin, zararlarının giderilmesi hakkaniyete
uygun kabul edilmiştir/’

b. Hukuka Aykırı Eylemlerden Doğan Sorumluluk

aa. Kusur Sorumluluğu

TBK 49. maddesinde "Kusurlu ve hukuka aykırı birfiille başkasına zarar ve­
ren, bu zararı giderrrekle yükümlüdür. Zarar verici fili yasaklayan bir hukuk
kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı birfiille başkasına kasten zarar veren de, bu
zararı gidermekle yükümlüdür." diyerek kusur sorumluluğunu tanımlamıştır.

Ek Bilgi Kusur sorumluluğunun var olması için beş unsur gereklidir:

• Fiil

© • Zarar
• İlliyet Sağı

• Hukuka Aykırılık

• Kusur

Bu koşullardan kusur dışındaki ilk dört unsur, kusursuz sorumluluk halleri için
de geçerlidir. Kusur sorumluluğunun doğması için bu koşullara ilaveten kusurun
varlığı gereklidir. Kusur, kast veya ihmal olarak karşımıza çıkar. Ancak kusurdan söz
edebilmek için, kusur yeteneğinin de bulunması gerekir. Kusur yeteneği, kişinin
davranışlarının doğru veya yanlış olduğunun ayırtına varabilmesi yeteneğidir. Eğer
kişi bu davranışlarının ayırtına varamıyorsa yani temyiz kudretine sahip değilse
kusur işleyemez ve do ayısı ile davranışlarından sorumlu olmayacaktır. Yaş küçük­
lüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk hallerinde kişinin kusur yeteneği ortadan
kalkmıştır. Bunlardan sadece sarhoşluk halini kusur yeteneğinin ortadan kalkma­
sında iradi bir davranış var ise sorumluluktan kurtulma sebebi sayılmayacaktır.

Kişinin davranışının sonucunda doğan zarar ile so'umluluğu için bir ruhsal
bağ olması gerekir bunun ortaya çıkması kast veya ihmal şeklinde olur. Kast,
bilerek ve isteyerek sonucu temin edecek gibi yapmak: ihmal ise zararlı sonucu

11. HD. 15.06.1990 T. ve E. 90/4306 K. 90/4775


"Dovacı taraf oçıklomalarındo kusursuz sorumluluk hallerinden tehlike sorumluluğuna dayanmış ise de
olayın özelliği gereği bu sorumluluk esosının değil yine kusursuz sorumluluk hallerinden birini teşkil eden
ve BK 52/2 moddesinde ifadesini bulan fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesinin olaya uygulanması gerekir.”
8. Kısım Asliye Hukuk Mahtemel’ririn Görevine Giren Davalar 3511

öngörmesine rağmen kaçınmamak, engel olmamak yoluyla sonucun doğmasına


neden olmaktır.

• Gelişim Kusuru Sorumluluğu17

Gelişim kusuru, evvelce öngörülemese de bilim ve tekniğin gelişimi sonu­


cunda kesin olarak öngörülebilir hale gelen önlemlerin alınmamasından kay­
naklanan zararlardan dolayı hukuken kınanan davranıştır. Kısaca gelişen tekno­
lojiyi takip etmemek 3K 49. Maddesi anlamında kuşu' olarak kabul edilmiştir.
TBK 49. Maddesine göre tedbirsizlik kavramı gelişimlerin işletmeye monte
edilmemesini de kapsayan bir esneklikte kabul edilmiştir. TBK 417. Maddesi ile
bu tür önlemlerin alınmaması sonucunda işçinin ölümüne ya da beden tamlığı-
nın ihlaline neden olunması, sözleşmenin ihlali olarak nitelendirilmiştir. 6331
sayılı yasanın 4/a maddesinde işverenin yükümlülükler arasında:

"Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbi­
rin alınması, organizasyon yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması,
sağlık ve güvenlik tedbirlerinin gelişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mev­
cut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar."

Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi sözleşmeye aykırılık olarak kabul


edilmiştir.

Benzer şekilde devlet demiryolu taşımalarında, gelişen teknolojinin takip


edilmemesi, güvenli taşımanın sağlanmaması kusur olarak kabul edilmektedir."

bb. Kusursuz Sorumluluk’

Sorumluluk hukuku açısından esas olan kusur sorumluluğu olmakla birlikte


bilimsel, sınai, ticari, teknolojik gelişmelerle tehlikeli üretim faaliyetleri ve nes­
nelerden ötürü kusur ilkesi yanında sebebiyet ilkesi de sözleşme dışı sorumlu­
luğun dayanaklarından biri haline gelmiştir. Genel tehlike sorumluluğunun hu­
kukumuza TBK madde 71 ile birlikte girmesiyle, tehlike sorumluluğu ve dolayı­
sıyla kusursuz sorumluluk istisna olmaktan çıkmıştır. TBK'da ve TMK'da ve Ana­
yasada düzenlenen kusursuz sorumluluk halleri şunlardır:

Bu konunun usule ilişkin bilgileri, "D. Bedensel Zararlardan Doğan To2minat Dcvolannda Usul" bölü­
münde detaylı olarak incelenmiştir.
11. HD. 2.07.1992 T. E. 1992/ 371 K. 1992 /8128: "İTÜ öğretim üyelerince düzenlenen raporda davalı
idarenin kusuru olarak banliyö batlarındaki trenlerde otomatik kapı donatımlarının bulunmaması ve is­
tasyonlarda peron ile tren anasırdaki mesafenin fazla olması gösterilmiştir." HGK. 22.01.1992 T. E.
1991/11-583 K. 1992/3
Bu kısım Doç. Dr. Özge Yücel tarafından hazırlanmıştır.
I 352 Hıkuk Davalan
aaa. Ayırt Etme Gücünden Yoksun Olanın Hakkaniyet Sorumluluğu

bbb. Özen (Sebep) Sorumluluğu

• Adam çalıştıranın sorumluluğu

• Hayvan bulunduranın sorumluluğu

• Yapı malikinin sorumluluğu

• Ev başkanının sorumluluğu

• Devletin kusursuz sorumluluğu

ccc. Tehlike Sorumluluğu

• Genel tehlike sorumluluğu

• Motorlu araç işletenin sorumluluğu.

Bu sorumluluk halleri sırasıyla incelenecektir. Genel olarak belirtmek gere­


kirse kusursuz sorumluluk hallerinin tümünde ortak olan husus meydana gelen
zararın hukuka aykırı olması ve failin bu zarara yol açması sebebiyle sorumlu
tutulmasıdır. Bir diğer ifadeyle fail sübjektif durumu itibariyle kınanabilir nite­
likte olmasa da sorumluluk yüklenebilmektedir. Bu sorumluluğu yükleyebilme-
nin temelinde bazı sosyal düşünceler ve ilkeler yatar. Bunlar hakkaniyet, özen
ve tehlike ilkeleridir. Hakkaniyet sorumluluğu hukuk cüzenimizde sadece ayırt
etme gücünden yoksun olan kişilerin yol açtığı zararlar bakımından kabul edil­
miştir. Yani genel bir hakkaniyet sorumluluğu söz konusu değildir.

ooo. Ayırt Etme Gücür.den Yoksun Olanın Hokkoniyet Sorumluluğu

Giriş ve İlgili Mevzuat: 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 65, TMK m. 13
ve diğer hükümleri, Hh/IK

Görev: Asliye hukuk mahkemesi (HMK m. 2; Krş. Mülga HUMK m. 2)

Yetki:

1. Genel yetkili mahkeme: Davalının (davalı birden çok kişiyse bunlardan


birinin) yerleşim yeri mahkemesidir. (HMK m. 6-7)

İSTİSNA-1: Dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında or­


tak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde
bakılır. (HMK m. 7/ fık. 1)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 353 |
İSTİSNA-2: Eğer cavacı hakkını kötüye kullanıyorsa, yani "davanın, davalı­
lardan birini sırf kendi yerleşim yeri mahkemesinden başka bir mahkemeye
getirmek amacıyla açıldığı, deliller veya belirtilerle anlaşılırsa", mahkeme, ilgili
davalının itirazı üzerine, onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir.
(HMK m. 7/fık. 2)

EK YETKİ: Memur, işçi, öğrenci, asker gibi, bir yerde geçici olarak oturanla­
ra karşı açılacak alaca< veya taşınır mal davaları için, o'ada bulunmaları uzunca
bir süre devam edebilecekse, bulundukları yer mahkemesi de yetkilidir. (HMK
m. 8)

2. Özel yetkili mahkeme: Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği
veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimal nin bulunduğu yer ya da
zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir. (HMK m. 16)

Davacı - Davalı: Doğrudan zarar gören kişi ya da kişiler ile dolaylı zarar gö­
ren bazı kişiler: deste<ten yoksun kalanlar, ağır yaralanma ya da ölüm halinde
zarar gören ya da ölerin yakınları (TBK m. 53-56)

Ayırt etme gücünden yoksun kişi (TBK m. 65)

Kanıtlama Araçları - Deliller: Hakkaniyet sorumlu uğu haksız fiilden doğan


bir sorumluluk olduğjndan senetle ispat zorunluluğunun istisnaları arasında
sayılır. Bu ve diğer hususlar hakkında bkz. HMK m. 187-293.

Yargılama Usulü: Yazılı yargılama usulü (Bkz. HMK m. 118-186)

Kısa Bilgi: Hakkaniyet esasına dayanan, ayırt etme gücünden yoksun oldu­
ğu için aslında haksız fiil ehliyeti bulunmayan kişilerin hakkaniyet gereği sorum­
lu olmasını düzenleyen yasa koyucu TBK m. 65'te şu hükmü öngörmektedir:

• "Hakkaniyet gerektiriyorsa; hâkim, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin


verdiği zararın, tamamen veya kısmen giderilmesine karar verir."

TBK. 65. maddesnde ayırt etme gücünden devamlı olarak yoksun olanın
hakkaniyet icabı sorumluluğu düzenlenirken TBK 59. maddesinde ayırt etme
gücünden geçici olarak yoksun olanın kusur sorumluluğu düzenlenmiş bulun­
maktadır.

TMK m. 13 hükmü ayırt etme gücünü şöyle açıklamaktadır: "Yaşının küçük­


lüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer
sebeplerden biriyle aka uygun biçimde davranma yetereğinden yoksun olmayan
herkes, bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir." Ayırt etme gücünden de­
I 354 Hıkuk Davalan
vamlı olarak yoksunluk, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi durumlarda
söz konusu olur. Böyle bir kimse, aslında haksız fiil ehliyetinden yani kusur isnat
edilebilirlikten yoksundur. Ancak bu kişinin yol açtığı zararlara zarar görenin tek
başına katlanması kimi durumlarda adalet duygumuzu ncitecek ölçüde hakkani­
yete aykırı düşebilir5. İşte bunu dikkate alan yasa koyucu, ayırt etme gücünden
yoksun kimsenin verdiği zarardan, özen ve tehlike esasına dayanan sorumluluk
halleri hariç olmak üzere, ancak hakkaniyet icabı sorumlu tutulabilmesini kabul
etmiştir". Klasik olan bir örnekte olduğu gibi zengin bir delinin fakir bir köylünün
evini yaktığı için zarar nı gidermesi, hep TBK 65. m. 1. ’’ıkrasına göre hakkaniyet
gereğidir*2*4
. Hakkaniyet sorumluluğu bizim borçlar hukukumuzda yalnızca ayırt
etme gücünden yoksunluk sebebiyle öngörülmüş olup genel bir hakkaniyet so­
rumluluğu kabul edilmemiştir. Hakkaniyet sorumluluğurun koşulları şunlardır:

• Zarara ayırt etme gücünden sürekli yoksun kişi yol açmış olmalıdır;

• Haksız fiilin kusur dışında tüm unsurları, yani fiil, hukuka aykırılık, zarar ve
nedensellik bağı, olayda mevcut olmalıdır;

• Hakkaniyet zararın giderilmesini, tazminini gerektirmen, haklı göstermeli­


dir2. Hakkaniyetin tazminatı gerektirip gerektirmediği hususunda takdir
yetkisi yargıca bırakılmıştır. Yargıç bunu yaparken tarafların mali durumla­
rını (zengin deli-fakir köylü), zarara uğrayanın sigortacı gibi başvurabileceği
kişiler olup olmadığını", yani aslında zarar görenin somut olayın koşulla­
rında çaresiz durumda kalıp kalmadığını dikkate alır. Tazminatın üst sınırı
zarar olmakla birlikte her zaman zararın tamamının giderilmesine karar ve­
rilmeyebilir. Yargıç somut olayın koşullarına göre zararın bir kısmının ya da
tamamının tazminine hükmedebilir, bu konuda da TBK m. 65’in açık hük­
mü gereğince takdir yetkisi yargıca bırakılmış durumdadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun verdiği kararda geçen şu ifadeler de yuka­


rıda belirtilen hususlan doğrulamaktadır24: "... Gerçekten Türk Medeni Kanunu­
nun 15. maddesinin birinci fıkrası hükmü kural olarak mümeyyiz olmayanların
haksız eylemleri nedeniyle sorumlu olmamalarını gerektirir. Fakat bu maddenin

Kılıçoğlu: s. 308.
Eren: s. 615; Oğuzman / Öz: s. 179.

İnan / Yücel: s. 413.

2 İnan / Yücel: s. 414; Kılıçcğlu: s. 309-310; Eren: s. 615-616.

İnan / Yücel: s. 414; Eren: s. 616.


4 Yargrtay Hukuk Genel Kurulu E. 2003/4-89 K. 2003/68 T. 05.02.2003, w.vw.kazand.com E.T.: 05.10.2014.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 355 |
ikinci fıkrası bazı istisnalara işaret etmektedir. İşte BK'rın 54. maddesinin birinci
fıkrası hükmü, bu istisnalardan biri belki de en önemlisidir. Hâkim adaletin gerek­
tirdiği yerde temyiz kudretinin bulunmamasından dolay zarara sebebiyet verene
isnadın kabul olmamasını bir kenara bırakabilecektir. Burada ona geniş bir takdir
yetkisi verilmiştir. Her olayda zarara uğrayan kimsenin haksız eylemi işleyen gayri
mümeyyizden tazminct isteyip isteyemeyeceği, olayı saran hal ve şartlara bakıla­
rak tayin edilecektir. Bu hal ve şartlar orasında mümeyyiz olmayanın hürriyetinin
doğurduğu özel tehlike, temyiz kudreti olmamasına tağmen belli bir kusurun
varlığı, zarara uğrayanın olay sırasında zarar failine karşı davranışı ve öncelikle
mümeyyiz olmayanın iktisadi gücünün büyüklüğü ile zarara uğrayanınki ile karşı­
laştırılması gösterilebilir. Eğer olayın mali bakımdan doğurduğu zarar mağdur
yönünden hissedilir derecede, buna karşılık fail için de nispeten kolaylıkla yükle­
nebilir mahiyette ise mümeyyiz olmayan failin zararı tamamen veya kısmen taz­
min etmesi adalete uygun olur. Zengin bir delinin, fakir bir adama verdiği zararı
tazmin etmesi hakkaniyete birçok hallerde uygun düşer; ne var ki failin zengin,
zarar görenin fakir olması her zaman 54. maddenin birinci fıkrası hükmünün uy­
gulanmasını gerektirmez. Hâkim az önce değinilen diğer özel hal ve şartları, mü­
meyyiz olmayanın zarara uğrayan tarafından tahrik edilip edilmediğini, edilmişse
derecesini, mümeyyiz olmayanın eyleminden dolayı başkasının, örneğin nezaretle
yükümlü olan ev reisinin sorumlu tutulup tutulmayacağını, fiilin işleniş biçimini,
mümeyyiz olmayanın eylemi işlerken içinde bulunduğu ruh haletini incelemeli ve
sorumlu tutulabildiği takdirde bunun kapsamını tayin etmelidir."

Ayırt etme gücüne sahip bir kimse, sarhoşluk, uyuşturucu madde kullan­
ma, hipnotize edilme gibi sebeplerle geçici olarak ayırt etme gücünü yitirdiğin­
de işlediği eylemlerden ötürü kural olarak sorumlu olmaz”. Zira böyle bir du­
rumda kişi haksız fiil ehliyetinden yoksundur ve haksız fiilde kusur yoktur. An­
cak yasa koyucu, kişinin ayırt etme gücünü geçici olarak yitirmesinde kusuru
varsa söz konusu kişi sanki ayırt etme gücünü yitirmemiş gibi aleyhine sorumlu­
luk öngörmektedir. TBK m. 59 hükmüne göre "Ayırt etme gücünü geçici olarak
kaybeden kişi, bu sırada verdiği zararları gidermekle yükümlüdür. Ancak, ayırt
etme gücünü kaybetmede kusuru olmadığını ispat ederse, sorumluluktan kurtu­
lur." Düzenlemede açıkça belirtilmese de burada söz konusu olan sorumluluk
kusur sorumluluğudu'”. Kişi kusuru olmasa da kusuruyla ayırt etme gücünü
yitirdiğinden kusur sorumluluğunun hüküm ve sonuçlarına tabi kılınmaktadır.

İnan/Yücel: s. 414; Oğuzman / Öz: s. 179.

Efen: s. 61S.
| 356 Hıkuk Davalan
Düzenlemeden de anlaşıldığı gibi ayırt etme gücünün geçici olarak yitiril­
mesinde kusurun varlığı yasa koyucu tarafından karine kabul edilerek aksini
ispat yükü ayırt etme gücünü geçici olarak yitirmiş kişiye yüklenmektedir. Ör­
neğin içkisine habersizce uyuşturucu madde katılan bir kimse bunu içtikten
sonra ayırt etme gücünü yitirdiği takdirde bunda kusuru bulunmamaktadır.
Böyle bir haldeyken oaşkasına verdiği zarardan ötürü sorumluluktan işlediği
fiilde kusuru olmadığını kanıtlayarak değil, kusuru olmaksızın ayırt etme gücü­
nü yitirdiğini kanıtlayarak kurtulabilir. Yani TBK m. 59 i e ispat yükü tersine çev­
rilmiş bir kusur sorumluluğu öngörülmektedir'.

bbb. Özen (Sebep) Sorjmluluğu

Özen sorumluluğu öğretide olağan sebep sorumlu uğu olarak da adlandırıl­


maktadır. Bu sorumluluk hallerinde sorumlu tutulan kişinin özensiz davrandığı
varsayılmaktadır, buna ilişkin olarak yasakoyucu genellikle aksi ispat edilebilir
nitelikte karine getirm ştir. Öte yandan sorumlu tutulan kişinin ayırt etme gücüne
sahip olup olmadığı önem taşımamaktadır. Bu nedenle özen sorumluluğu halle­
rinde kusurun objektif yönü arandığı halde sübjektif yönü aranmamaktadır.

» Adam Çalıştıranın Sorumluluğu

Giriş ve İlgili Mevzuat: 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 66 ve diğer hü­
kümleri, TMK, HMK, Basın Kanunu m. 13, Noterlik Kanunu m. 162, İş Kanunu

Görev: Asliye hukuk mahkemesi (HMK m. 2; Krş. Mülga HUMK m. 2)

Yetki:

1. Genel yetkili mahkeme: Davalının (davalı birden çok kişiyse bunlardan


birinin) yerleşim yeri mahkemesidir. (HMK m. 6-7)

İSTİSNA-1: Dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında or­


tak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde
bakılır. (HMK m. 7/fık. 1)

İSTİSNA-2: Eğer cavacı hakkını kötüye kullanıyorsa, yani "davanın, davalı­


lardan birini sırf kendi yerleşim yeri mahkemesinden başka bir mahkemeye
getirmek amacıyla açıldığı, deliller veya belirtilerle anlaşılırsa", mahkeme, ilgili
davalının itirazı üzerine, onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir.
(HMK m. 7/fık. 2)

Kılıçoğlu: s. 310.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 357 |
EK YETKİ: Memur, işçi, öğrenci, asker gibi, bir yerde geçici olarak oturanlara
karşı açılacak alacak veya taşınır mal davaları için, orada bulunmaları uzunca bir
süre devam edebilecekse, bulundukları yer mahkemesi de yetkilidir. (HMK m. 8)

2. Özel yetkili mahkeme: Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği
veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimal nin bulunduğu yer ya da
zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.

Davacı - Davalı: Doğrudan zarar gören kişi ya da kişiler ile dolaylı zarar gö­
ren bazı kişiler: destekten yoksun kalanlar, ağır yaralanma ya da ölüm halinde
zarar gören ya da ölerin yakınları (TBK m. 53-56)

Adam çalıştıran: Bir başkasına talimatla iş gördüren kimse (TBK m. 66)

Kanıtlama Araçları - Deliller: Adam çalıştıranın sorumluluğu haksız fiilden


doğan bir sorumluluk olduğundan senetle ispat zorun uluğunun istisnaları ara­
sında sayılır. Bu ve diğer hususlar hakkında bkz. HMK m. 187-293.

Yargılama Usulü: Yazılı yargılama usulü (Bkz. HMK m. 118-186)

Kısa Bilgi: Özen esasına dayanan ve kurtuluş kanıtı getirilebilen adam çalıştı­
ranın sorumluluğunun öngörüldüğü TBK m. 66'da yer alan düzenleme şöyledir:
"Adam çolıştıron, çalışanın, kendisine verilen işin yapılmosı sırosındo başkolarıno
verdiği zararı gidermekle yükümlüdür.

Adam çalıştıran,, çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat verirken, gözetim ve de­
netimde bulunurken, tororın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispot
ederse, sorumlu olmoz.

Bir işletmede odam çolıştıron, işletmenin çaiışmo düzeninin zararın doğmasını


önlemeye elverişli olouğunu ispat etmedikçe, o işletmenin foo'iyetleri ooloyısıylo sebep
olunon zarorı gidermekle yükümlüdür.

Adam çolıştıron. ödediği tazminot için, zarar veren çolışana, oncok onun bizzot
sorumlu olduğu ölçüde rücu hakkına sohiptir."

Adam çalıştıranın sorumluluğunun Türk Borçlar Kanunu'nda "Haksız Fiillerden


Doğan Borç İlişkileri" başlıklı ikinci ayırımda "Özen Sorumluluğu" başlığı altındaki
ikinci kısımda düzenlenmiş olması, sorumluluğun özen ve denetimin gereğince
yerine getirilmemesinden kaynaklandığını, sorumluluğun özen ilkesine dayandığını
göstermektedir. Yasa koyucu TBK m. 66 fık. 1 ve 2'de acam çalıştıranın çalıştırdığı
kişinin yol açtığı zararı giderim yükümlülüğünü yani tazminat sorumluluğunu, TBK
m. 66 fık. 3'te ise adam çalıştıranın organizasyon sorumluluğunu ve TBK m. 66 son
fıkrada adam çalıştıran n çalışana rücu hakkını düzenlemiştir. Adam çalıştıranın TBK
m. 66'da düzenlenen sorumluluğu kusursuz sözleşme dışı sorumluluğa yani geniş
I 3SS Hıkuk Davalan
anlamda haksız fiile dayanmaktadır. Adam çalıştıranın sözleşme ilişkisine dayanan
sorumluluğu hakkında TBK m. 112 ved. ve özellikle TBK m. 116 ve 417 ile İş Kanunu
hükümlerine başvurulur. Ayrıca Basın Kanunu'nda ve Noterlik Kanunu'nda adam
çalıştıranların (yayın kuruluşunda sorumlu müdür, yayın sahibi vs., noterlikte noter)
çalışanların (eser sahibi, noter kâtibi vs.) eylemlerinden ötürü sorumlu tutulmaları­
na ilişkin özel hükümler getirilmiş bulunmaktadır5.

İlk olarak adam çalıştıranın çalışanın eyleminden ötürü sorumluluğu, daha


sonra organizasyon sorumluluğu ve son olarak rücu hakkında bilgi verilecektir.

» Çalışanın eyleminden dolayı meydana gelen zarardan sorumluluk

Adam çalıştıranın sorumluluğu, meydana gelen za'arla çalıştıran lehine gö­


rülen hizmet arasında bir illiyet bağının bulunması ve çalışanların adam çalıştı­
rana göre doğan zararı tazmin etme gücünün az olması esasına dayanır. Adam
çalıştıranın sorumluluğu kusursuz sorumluluk niteliğinde olduğundan adam
çalıştıranın ayırt etme gücünün olup olmadığı ya da çalışanın kusurlu olup ol­
madığı çalıştıranın sorumluluğu bakımından önemli değildir. Adam çalıştıranın
çalışanın eyleminden dolayı meydana gelen zarardan sorumlu tutulabilmesi için
gerekli koşullar şunlardır: 1. Adam çalıştıranla çalışan arasında hizmet (istih­
dam) ilişkisi olmalıdır, 2. Çalışan hizmetini yerine getiri'ken hukuka aykırı fiiliyle
zarar doğurmalıdır, 3. Kurtuluş kanıtı getirilememelidir5.

İstihdam ilişkisinin kabulü için bir hizmet sözleşmesi olması zorunlu değil­
dir15. Babasının işyerirde çalışan çocuk, komutanın emri altındaki er, üniversite
hastanesinde hekime yardımcı olan asistan da TBK m. 66 anlamında çalışan
sayılır*55. Çünkü önemli olan çalışanın iş görürken adam çalıştırana bağlı biçimde,
onun denetim ve gözetimi altında hareket etmesi, yani aralarında bir altlık-
üstlük ilişkisi bulunmalıdır5. Tüzelkişi ile organları arasında bir istihdam ilişkisi
yoktur. Organın eylemlerinden dolayı sorumluluk tüzelkişiye doğrudan doğruya
yüklenir55. Çalışanın eyleminden ötürü meydana gelen zararın adam çalıştıranın

55 Kılıçoğlu: s. 329-320.

İnan / Yücel: s. 415-417; Kılıçoğlu: s. 313 vd.


55 Bkz. Kılıçoğlu: s. 313-314.

" İnan/Yücel: s. 415-416.

Buna karşılık Yargıtay’ın bir kararırda eser sözleşmesiyle taşeron firmaya yaptırılan altgeçit işinden
dolayı meydana gelen zarardan sorumluluk adam çalıştıranın sorumluluğuna dayandırılmıştır. Bkz. Yargı­
tay Hukuk Genel Kurulu E. 2010/7-673 K. 2011/2 T. 02.02.2011, www.kazanci.com E.T.: 04.10.2014.
55 Eren: s. 624.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 359 |
amaçları doğrultusunda yapılan işin görüldüğü sırada, daha doğru ifadeyle bu
işin görülmesi sebebiyle doğması gereklidir. Yargıtay, bir ambar memurunun
göreviyle ilgisi olmadığı halde, kendisine bu yönde emir ve talimat da verilmek­
sizin, kendiliğinden garajdan alıp sevk ve idare ettiği kamyonla verdiği zarardan
"adam çalıştıran" kurumu sorumlu tutmamıştır1.

Davacının çalışan n fiili ile zarar arasında uygun ili yet bağının olduğunu is­
pat etmesi gerekir. Buna karşılık, TBK m. 66, adam çalıştıranın objektif özen
görevinin yerine getir Imemesi ile zarar arasında bir u\gun illiyet bağı bulundu­
ğunu aksi kanıtlanabilir bir karine olarak kabul etmiştir. BK 66. m.2. fıkrasında
"Adam çalıştıran, çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat verirken, gözetim ve
denetimde bulunurken, zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni göster­
diğini ispat ederse, sorumlu olmaz" şeklinde ifade edilen kurtuluş kanıtı ile ça­
lıştıran özen ve denetim yükümlülüğünü yerine getirmediği hususundaki kari­
neyi çürütebilir. Görüldüğü gibi adam çalıştıran zarar doğmasını engellemek
için çalışanlarının seçiminde, denetiminde ve onlara verilecek talimatlarda ge­
rekli özeni göstermek zorundadır. Burada çalıştıranın özen görevini yerine ge­
tirmiş sayılabilmesi için somut olayın o anki koşulları dikkate alındığında ne
gerekiyorsa yapılmış olmalıdır. Somut olayın koşulları kadar görülen işin tehli-
keliliği, çalışanın yetenekleri ve nitelikleri de dikkate alınmalıdır". Eğer dene­
yimsiz bir çalışan iş görüyorsa çalıştıranın denetim yükümlülüğü daha da ağırla­
şacaktı. Adam çalıştıran bunların yanında illiyet bağın kesen sebeplerden biri­
nin varlığını kanıtlayarak da sorumluluktan kurtulabiir. Bu sebepler bilindiği
gibi mücbir sebep, zarar görenin ağır kusuru ve üçüncü kişinin ağır kusurudur.

Adam çalıştıran eğer koşullar gerçekleşmişse zarar görenin zararını gider­


mekle, tazmin etmekle yükümlüdür. Bu zarar şeye ya da şahsa ilişkin olabilir,
doğrudan veya destekten yoksun kalma zararı gibi dolsylı olabilir. Zarar ve ispa­
tı konusunda TBK genel hükümleri geçerlidir. Zarar gö'en kişi her zaman üçün­
cü bir kişi değildir, adam çalıştıranın bir diğer çalışanı dahi olabilir”. Müspet
veya menfi fiiliyle zararın meydana gelmesine yol açar çalışan kendisi de kusur
sorumluluğuna ilişkin TBK m. 49 hükümlerine göre sorumludur ve adam çalıştı­
ranla aralarında müteselsil sorumluluk ilişkisi bulunmaktadır.

İnan/Yücel: s. 417.

İnan/Yücel: s. 418.

Bkz. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi E. 2013/9518 K. 2013/12618 T. 10.06.2013, www.kazand.com E.T.:
04.10.2014
| 360 Hıkuk Davaları
» Organizasyon sorumluluğu

BK m. 66 fık. 3, mülga BK'dan farklı olarak ilk kez organizasyon eksikliğine,


kusuruna dayanan so'umluluğu açıkça öngörmüş bulunmaktadır. Esasında or­
ganizasyon sorumluluğu, adam çalıştıranın sorumluluğundan bağımsız bir so­
rumluluktur/’ Diğer olağan sebep sorumluluğu hallerinde olduğu gibi organi­
zasyon sorumluluğu gerekli özenin gösterilmemesinden kaynaklanan kusurdan
bağımsız bir sorumluluktur ve diğer olağan sebep sorumluluğu hallerinde oldu­
ğu gibi kurtuluş kanıtı getirerek sorumluluktan kurtulmak mümkündür.” Be­
lirtmek gerekir ki ülkemizde yasa koyucu bunu adam çalıştıranın sorumluluğu
içinde ve sadece adam çalıştıranlara ilişkin bir sorumluluk olarak öngörerek
uygulama alanını daraltmıştır. BK m. 66 fık. 3'e göre "Bir işletmede adam çalış­
tıran, işletmenin çalışma düzeninin zararın doğmasını önlemeye elverişli oldu­
ğunu ispat etmedikçe,, o işletmenin faaliyetleri dolayısıyla sebep olunan zararı
gidermekle yükümlüdür."

Adam çalıştıranın organizasyon sorumluluğu için gerekli koşullar şunlardır:


Bir işletmenin ve buna bağlı faaliyetlerin varlığı, zararın gerçekleşmesi, zarar ile
işletme faaliyeti arasında uygun nedensellik bağının varlığı, organizasyonun
(çalışma düzeninin) zararı önlemeye elverişsiz olması, adam çalıştıranın kurtu­
luş kanıtı getirememesi.

Organizasyon sorumluluğu bir organizasyona ihtiyaç duyan, organizasyon-


suz faaliyet gösteremeyen bir işletmenin varlığını gerektirir. Burada işletme
kavramıyla kast edilen, ticari işletme değildir. Kişisel ihtiyaçlarını karşılamak ya
da mesleğini ifa edebilmek amacıyla ya da topluma yararlı olmak amacıyla kar­
şılıksız olarak sürdürülen bir faaliyette de işletme faaliyeti söz konusu olur.
Burada BK m. 71'de olduğu gibi tehlikeli işletme faaliyetinde aranan teknik
anlamda risk içeren bir işletme faaliyeti olması aranmayacaktır. En geniş anla­
mıyla bir işletme faaliyetinin varlığı BK m. 66 fık. 3'te öngörülen sorumluluk için

Farklı görüş için bkz. Oğuzman / Öz: s. 143-146; Kılıçoğlu: s. 318.

“ Aynı yönde bkz. Y. HGK E. 2009/13-393 K. 2009/452 T. 21.10.2009, www.kazand.com 12.04.2018: "...
Ancak, sözleşmede açıkça kararlaştırılmamış olsa bile hastanın sağlık durumu, hastalığın tipi ve ağırlığına
göre dürüstlük ilkesinin ("MK m.2) zorunlu kıldığı bütün tedbirleri almak zorundadır. Aksi takdirde, ge­
rekli testler yapılmadan hastalığın teşhisine gidilmesi; kan grubu tespitinde hata yapılması; cerrahi mü­
dahalede kullanılan araç ve gereçlerin bozuk olması; ameliyatı takiben kullanılan kompresin gereğinden
fazla sıcak olması ve yanıklara yol açması; ruh hastasının kontrol edilmemesi nedeniyle intiharı; yangına
karşı gerekli tedbirlerin sınmaması; bozuk yiyecek verilmesi yüzünden zehirlenmelere yol açılması; ye­
terli ısıtma yapılmadığı için hastalığın ağırlaşması veya yeni hastalığa sebebiyet verilmesi gibi hallerde
hastane işleticisi, oluşan zararı tazmin etmek zorundadır. Hastane yönetiminin somut organizasyon yü­
kümlülükleri bulunmaktadır...".
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 361J
yeterli sayılacaktır. Meydana gelen zararın işletme faaliyeti yüzünden gerçek­
leşmesi, aralarında uygun nedensellik bağı olması zorunludur. Öte yandan diğer
olağan sebep sorumlclukları gibi organizasyon sorumluluğu da özen eksikliğine
dayanır. Buradaki özen eksikliği adam çalıştıranın işletme faaliyetine ilişkin
çalışma düzenini zararı önlemeye elverişli durumda bulundurmamasına daya­
nır. Yani öyle bir çalışma düzeni söz konusudur ki çalışanlar arasındaki işbölü­
münün yanlış yapılması, çalışma saatlerinin verimli olmaması, denetimin yete­
rince yapılmaması, iletişimsizlik gibi sebeplerden dolayı zarar meydana gelmek­
tedir. Burada işletme faaliyetinin sürdürülmesi için gerekli organizasyonun ku­
sursuz olmasını yani zararın önlenmesine elverişli olmasını sağlama yükümlülü­
ğü işletme faaliyetini sürdüren adam çalıştırana düşmektedir2.

Kusur sorumluluğundan farklı olarak bir olağan sebep sorumluluğu olan or­
ganizasyon sorumluluğunda kusuru yani organizasyonun zararı önlemeye elveriş­
sizliğini ispat yükü zarar görene düşmemektedir. Tam tersine, adam çalıştıranın
sorumluluktan kurtulabilmesi için organizasyonun zararın önlenmesine elverişli
olduğunu ispat etmelidir. Yani burada işletme faaliyetini sürdüren adam çalıştı­
ranın kusuru aksi çürütülebilir bir karine olarak kabul ed İrmektedir/’

» Çalıştıranın Rücu Hakkı

BK 66. m.4. fıkrasına göre: «Adam çalıştıran, ödediği tazminat için, zarar
veren çalışana, ancak onun bizzat sorumlu olduğu ölçüde rücu hakkına sahip­
tir». Dolayısıyla örneğin adam çalıştıran çalışana yanlış talimat veya bozuk alet
vermiş olduğu için zarar doğmuşsa ve çalışanında bir kusuru yoksa ödediği
tazminat için çalışana rücu edemeyecektir.

Adam çalıştıranın, çalışana rücu hakkı aynı zamanda bir sözleşmeden do­
ğuyorsa (BK. 400 veya 112 ved.) yani örneğin aralannda hizmet sözleşmesi
ilişkisi bulunuyorsa, adam çalıştıran sözleşmeden doğan rücu hakkını kullana­
caktır. Çünkü böyle bir durumda adam çalıştıran çalışanın kusurunu değil, çalı­
şan kusuru olmadığını ispat yükü altında olur. Ayrıca rücu hakkının tabi olduğu
zamanaşımı süreleri de farklı olacaktır (Bkz. TBK m. 72, 146-147). Adam çalıştı­
ranın rücu hakkı, yasanın düzenlemesi sistematik açıdan yorumlandığında, ka­
nımızca hem çalışanın fiilinden doğan zarardan sorumluluk için hem de organi­
zasyon sorumluluğu için bulunmaktadır.

İnan/Yücel: s. 420.
Oğuzman / Öz: s. 245.
I 362 Hıkuk Davalan

İstihdam Edenin Hukuki Sorumluluğu Nedeniyle Tazminat Davası Dilekçesi'

NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE


ANKARA

DAVACI Adı ve Soyadı-(T.C. Kimlik No)-Adres

VEKİLİ Avukat Adı ve Soyadı-Adres-Tel.

DAVALI Adı ve Soyadı-Adres

DAVA KONUSU Tazminat isteminden ibarettir.

DAVA DEĞERİ ...TL(Harca esas değer)

AÇIKLAMALAR :

1- Plakalı araç trafikte müvekkil adına kayıtlıdır. Davalı... tarafından ... adresinde gerçekleşti­
rilen doğal gaz boru hattı döşeme işi sırasında iş makinesinin hatalı manevrası sonucu müvekkile
ait plakalı... marka ... model aracın sağ ön kısmında maddi hasar meydana gelmiş ve olay
ekli tutanakla tespit edilmiştir.

2- Hasarlı aracın onarmı için müvekkil tarafından harcanan _. TL'nin davalıdan tahsili için
gönderilentarih ve... yevmiye numaralı ihtarnameye davalı tarafça yanıt verilmemiştir.

3- 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 66/1. maddesinde yer alan Adam çalıştıran, çalışa­
nın, kendisine verilen işin yapılması sırasında başkalarına verdiği Z3rarı gidermekle yükümlüdür"
hükmü gereği söz konusu aracın uğradığı zararın tazmini için işbu davayı açmak zorunluluğu
doğmuştur.

DELİLLER : 1- Keşif, 2- Bilirkişi incelemesi, 3- Kaza tutanağı, 4- İhtarname, 5- Tanık an­


latımları ve sair yasal deliller.

TANIKLAR

1- Adı ve Soyadı-(T.C. Kimlik No)-Adres-Tel:

2- Adı ve Soyadı-(T.C. Kimlik No)-Adres-Tel:

HUKUKİ SEBEPLER : TBK m.66,116 ve ilgili mevzuat.

SONUÇ VE TALEP: Yukarıda kısaca açıkladığımız nedenlerle davanın kabulüne,... TL tazmina­


tın, olay tarihinden itibaren kanuni faiziyle birlikte davalıdan yargılama giderleri ve vekâlet ücre­
tinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini vekâleten arz ve talep ederiz..../.../...

Davacı Vekili
Avukat Adı ve Soyadı
İmza

Bu kısım Av. Sema Güleç Uçakhan tarafından hazırlanmıştır.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 363 |
» Hayvan Bulunduranın Sorumluluğu’

Giriş ve İlgili Mevzuat: 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 67-68; 5199 Sa­
yılı Hayvanları Koruma Kanunu, TMK, HMK

Görev: Asliye hukuk mahkemesi (HMK m. 2; Krş. Mülga HUMK m. 2)

Yetki:

1. Genel yetkili mahkeme: Davalının (davalı birden çok kişiyse bunlardan


birinin) yerleşim yeri mahkemesidir. (HMK m. 6-7)

İSTİSNA-1: Dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında or­


tak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde
bakılır. (HMK m. 7/ fık. 1)

İSTİSNA-2: Eğer cavacı hakkını kötüye kullanıyorsa, yani "davanın, davalı­


lardan birini sırf kendi yerleşim yeri mahkemesinden başka bir mahkemeye
getirmek amacıyla açıldığı, deliller veya belirtilerle anlaşılırsa", mahkeme, ilgili
davalının itirazı üzerine, onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir.
(HMK m. 7/fık. 2)

EK YETKİ: Memur, işçi, öğrenci, asker gibi, bir yerde geçici olarak oturanla­
ra karşı açılacak alaca< veya taşınır mal davaları için, o'ada bulunmaları uzunca
bir süre devam edebilecekse, bulundukları yer mahkemesi de yetkilidir. (HMK
m. 8)

2. Özel yetkili mahkeme: Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği
yani hayvanın bir kimseye veya taşınmaza zarar vermeye elverişli eylemi
gerçekleştirdiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bu­
lunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mah<emesi de yetkilidir.

Davacı - Davalı: Doğrudan zarar gören kişi ya da kişiler ile dolaylı zarar gö­
ren bazı kişiler: deste<ten yoksun kalanlar, ağır yaralanma ya da ölüm halinde
zarar gören ya da ölenin yakınları (TBK m. 53-56) ile hayvanın zarar verdiği ta­
şınmazın zilyedi (TBK m. 68)

Hayvan bulunduran: Bir hayvanın bakımını ve yönetimini sürekli veya geçi­


ci olarak üstlenen kişi (TBK m. 67/fık. 1), hayvan sahibi (Hayvanları Kor. Kan.
m.5)

Bu kısım Doç. Dr. Özge Yü:el tarafından hazırlanmıştır.


| 364 Hukuk Davalan
Kanıtlama Araçları - Deliller: Hayvan bulunduranın sorumluluğu haksız fiil­
den doğan bir sorumluluk olduğundan senetle ispat zorunluluğunun istisnaları
arasında sayılır. Bu ve diğer hususlar hakkında bkz. HMK m. 187-293.

Yargılama Usulü: Yazılı yargılama usulü (Bkz. HMK m. 118-186)

Kısa Bilgi: Özen esasına dayanan ve kurtuluş kanıt getirilebilen hayvan bu­
lunduranın sorumluluğunun öngörüldüğü TBK m. 67 de yer alan düzenleme
şöyledir:

"Bir hoyvanın bokımını ve yönetimini sürekli veya geçici olorak üstlenen kişi, hoy-
vonın verdiği zarorı gdermekle yükümlüdür.

Hayvan bulunduran, bu zarorın doğmosını engellemek <çin gerekli özeni göster­


diğini ispot ederse sorumlu olmoz.

Hayvan, bir baş'tosı veyo bir başkosıno oit hayvan torof.noon ürkütülmüş olurso,
hoyvonı bulunduranır, bu kişilere rücu hakkı saklıdır."

Hayvan bulunduranın sorumluluğunun Türk Borçlar Kanunu'nda "Haksız Fiil­


lerden Doğan Borç İlişkileri" başlıklı ikinci ayırımda "Özen Sorumluluğu" başlığı
altındaki ikinci kısımda düzenlenmiş olması, sorumluluğun özen ve denetimin
gereğince yerine getirilmemesinden kaynaklandığını, sorumluluğun özen ilkesine
dayandığını göstermededir. Yasa koyucu TBK m. 67'de hayvan bulunduranın
zararı giderim yükümlülüğünü yani tazminat sorumluluğunu, TBK m. 68'de hay­
vanın zarar verdiği taşınmazın zilyedinin hayvanı alıkoyma hakkını düzenlemiştir.
İlk olarak hayvan bulunduranın tazminat sorumluluğu hakkında bilgi verilecektir.
Belirtmek gerekir ki hayvan bulunduranın sorumluluğunun tek kaynağı TBK hü­
kümleri değildir, Hayvanları Koruma Kanunu'nun beşinci maddesinin ikinci fıkra­
sına göre "Hayvan schipleri, sahip oldukları hayvanlardan kaynaklanan çevre
kirliliğini ve insanlara verilebilecek zarar ve rahatsızlıkları önleyici tedbirleri al­
makla yükümlü olup; zamanında ve yeterli seviyede tedbir alınmamasından kay­
naklanan zararları tazmin etmek zorundadırlar". TBK karşısında özel kanun nite­
liği taşıyan Hayvanları Koruma Kanunu'nda öngörülen cüzenleme TBK hükmüyle
çatışmadığından özel <anun genel kanunu ilga etmemektedir. İki kanun düzen­
lemelerini birlikte yorumlayarak uygulamak gereklidir.

Hayvanların canlı varlıklar olmaları, önceden hesap anamayacak ve zarar do­


ğuracak hareketlerde bulunması özel bir denetim ve özeni gerektirir*1. Bu neden­
le BK m.67 ve Hayvanları Koruma Kanunu m. 5 hükmü, bir hayvanın verdiği za-

İnan / Yücel: s. 421.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 365 |
rardan dolayı o hayvanı idaresi altında bulunduran kimseyi veya sahibini sorumlu
tutmaktadır. Hayvan bulunduranın özen görevinin ihlali bir kusur derecesinde
olmadığı, hayvan bulunduranın ayırt etme gücünden yoksun olduğu ya da hay­
vanın denetlenmesini bir yardımcıya bıraktığı hallerde, hayvanın verdiği zarardan
hayvan bulunduran kusuru olmasa da sorumlu olur1*'. Hayvanları Koruma Kanu­
nundaki düzenlemede de önleyici tedbir alma yükümlülüğü ve özen yükümlülü­
ğünün gereğince yerire getirilememesinden doğan zararı giderme yükümlülüğü
öngörülerek TBK'daki özen sorumluluğuna gönderme yapılmaktadır. Dolayısıyla
sorumluluğun koşulları ve hükümleri hakkında TBK hükümleri uygulanacaktır.

Zarar gören, hayvan bulunduranın, hayvanı elinde bulundurmasının veya


bu bulundurma tarzının kusurlu olduğunu ispat etmekle yükümlü değildir. Hay­
van bulunduranı haydanın verdiği zarardan sorumlu tutabilmek için gerekli
şartlar şunlardır: Bir hayvan bulunduranın varlığı, zararın bir hayvan tarafından
yol açılmış olması, zararla hayvanın hareketi arasında uygun illiyet bağının var­
lığı ve kurtuluş kanıtının getirilememiş olmasıdır11.

Çoğunlukla, hayvanın maliki, hayvanı elinde bulunduran kimsedir. Bununla


beraber, hayvanın maliki, her zaman hayvanı idare eden olmayacağı gibi, her
zilyet de hayvanı idare eden olmayabilir. Hayvanın kiracsı; hayvan üzerinde intifa
hakkı sahibi; kendisine hayvan rehnedilip teslim edilen kimse; hatta hırsız bile
hayvan idare eden sayılabilir11. Hayvan üzerinde hâkimiyetin devamlı olması da
şart değildir. Bu hususu BK m. 67/fık.l şöyle belirtmededir: "Bir hayvanın bakı­
mını ve yönetimini sürekli veya geçici olarak üstlenen kişi..." Örneğin, tedavi için
getirilmiş hayvanın ve'diği zarardan veteriner sorumlu olur. Bununla birlikte se­
yis, çoban, hizmetçi gibi zilyet yardımcısı olan kişiler, hayvan bulunduran sayıl­
mazlar1’. Hayvan bulunduran öğretide şöyle tanımlanmaktadır: "Hayvan üzerin­
de, onun elde bulundurulup bulundurulmaması, kim tarafından, nasıl, ne amaçla
kullanılacağı, saklanacağı, nasıl bir denetime tabi tutulacağı, nasıl donatılacağı ve
benzer hususlarda, tasarruf yetkisi olan yani hayvana fiilen gerekli dikkat ve özeni
göstermesi gereken kşidir"14. TBK m. 67'de ise "bakımını ve yönetimini sürekli
veya geçici olarak üstlenen kişi" olarak tanımlanmak suretiyle fiilen tasarruf gü­
cünü elinde bulunduranın sorumlu tutulacağı ifade edilmiş olmaktadır.*18

İnan/Yücel: s. 421.
ıs İnan / Yücel: s. 421-423; Kılıçoğlu: s. 324-326.

İnan/Yücel: s. 422.

İnan / Yücel: s. 422; Eren: s. 633.


18 İnan / Yücel: s. 422; Eren: s. 632-633.
[ 365 Hıkuk Davalan
Bir hayvan tarafından verilen zarar, örneğin bir atın Tepmesi, köpeğin ısırması,
kedinin tırmalaması, yı anın sokması gibi şahsa ilişkin bir zarar olabileceği gibi, ekin­
lerin inekler ve koyunlar tarafından yenilmesi, arabanın kemirilmesi, bahçe duvarı­
nın yıkılması gibi şeye lişkin bir zarar da olabilir'. Hatta Hayvanları Koruma Kanu­
nu'nun 5. maddesine göre çevre kirliliğini önlemek için gerekli tedbirlerin alınma­
masından ileri gelen zararı da hayvan sahibi gidermekle yükümlü tutulmaktadır.

Her tür ehli hayvan ile tutulmuş vahşi hayvanların verdikleri zararlara BK.
67. maddesi hükmü uygulanır5. Kovalanan av hayvanlarının veya terk edilmiş
hayvanların verdiği zarardan, avcı ve eski hayvan bulunduran sorumlu tutul-
mazİS. Bununla beraber, eski hayvan bulunduran, zara- verebilecek bir hayvanı
terk etmişse, terk etse de bu hayvanın verdiği zararlardan sorumlu tutulur.
Üzerinde hâkimiyet kurulamayan hayvanların verdiği zararlardan doğan sorum­
luluk ise BK. 67. maddesine değil, BK. 49. maddesine dayanır.

Sorumluluk için hayvanın, başka bir hayvan veya kşi tarafından ürkütülme-
si, hatta doğrudan doğruya yani hayvanın mağdura dokunması dikkate alın­
maksızın, zararı kendi fiili ile ve kendi doğal içgüdüleri ile vermesi gerekir15.
Örneğin; bir köpeğin ısırmasından korunmak için kaçan kimsenin düşüp ayağını
kırması gibi. Dış etki dolayısıyla hayvan bağımsız ve kendi doğal içgüdüleri ile
hareket ederek, örneğin ani tren düdüğünden ürken atın zarar vermesi duru­
munda BK m. 67 uygulanabilirken hayvanın doğal içgüdüleri ile değil de tama­
men dış etkiler sebebiyle zarar vermesi durumunda, örneğin üçüncü kişi tara­
fından hayvanın çukura atılması ve atıldığı yerde bir kimsenin yaralanmasına
yol açması durumunda söz konusu düzenleme uygulanamaz11.

BK. 67. maddesine göre, hayvan bulunduran kurtuluş kanıtı getirerek yani
"bu zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini" veya dikkat
ve özen gösterse bile zararın gerçekleşmesine engel olamayacağını yani neden­
sellik bağını kesen sebepleri kanıtlayarak sorumluluktan kurtulur. Yani hayvan
bulunduran, hayvanı saklama ve denetleme konusunda, hayvanın cinsine, teh-
likelilik derecesine, kullanma tarzına (ekonomik amaçla mı zevk için mi), çevre
koşullarına göre gerekli önlemleri almış, talimat vermiş, tasma, zincir, kafes gibi

İnan/Yücel: s. 422.

Kılıçoğlu: s. 325.

İnan/Yücel: s. 422.
” İnan / Yücel: s. 423; Kılıçcğlu: s. 324-325; Eren: s. 634.

“ Eren: s. 634.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 367 |
araçları kullanmış ve üçüncü kişileri hayvanın taşıdığı tehlikeden levhalar koy­
mak suretiyle haberdar etmiş olmalıdır1. Yani hayvan bulunduran zararı önle­
mek için zamanında ve yeterli seviyede tedbir almakla yükümlüdür. Bunu Hay­
vanları Koruma Kanunu m. 5 hükmü de emretmektedir.

Hayvan bulunduran, hayvanın medyana getirdiği zararları tazmin ettikten


sonra, üç halde rücu nakkına sahiptir. İlk olarak, hayvan bulunduran, denetim
görevini bir sözleşmeyle çoban, uşak gibi bir yardımcıya bırakmışsa, kusuru
oranında yardımcısıne rücu edebilir. Bunun dışında BK m. 67/fık. 3'e göre hay­
van bulunduran hayvanı ürküterek, örneğin aniden koma çalarak, zarar verme­
lerine yol açan kimseve ya da başka bir hayvan ürkütmüşse bu hayvanı elinde
bulundurana rücu edebilir.

Hayvan, bir taşınmaza zarar vermişse BK. 68. maddesi taşınmaz zilyedine
(malikine, kiracısına, intifa hakkı sahibine, hatta gayrimenkulü haksız olarak
işgal edene) tazminat talebinden başka şu hakları tanımaktadır:

a. Zarar gören taşınmaz zilyedi, hayvanı yakalama ha<kına sahiptir.

b. Zarar gören taşırmaz zilyedi, hayvanı zararı tazmin edilene kadar alıkoy­
mak ve tazminat verilmezse icra marifetiyle sattırmak ve bedelinden taz­
minat miktarını almak hakkına sahiptir.

c. Zarar gören taşınmaz zilyedi, durum ve koşullar haklı gösteriyorsa hayvanı


diğer yollarla etkisiz hale getirme hakkına sahiptir". Mülga kanundan farklı
olarak yürürlükteki kanunda zarar görene doğrudan hayvanı öldürme yet­
kisi tanınmamıştı'. Zarar gören, hayvanı diğer yollarla etkisiz hale getire­
mediğinde, son çare olarak öldürerek etkisiz hale getirebilir5*. Hayvanları
Koruma Kanunu'nun 13. maddesinde hangi hallerde hayvanların öldürüle-
bileceği düzenlermiştir. Buna göre "Kanuni istisnalar He tıbbi ve bilimsel
gerekçeler ve gıda amaçlı olmayan, insan ve çevre sağlığına yönelen önle­
nemez tehditler bulunan acil durumlar dışında yavrulama, gebelik ve süt
anneliği dönemlerinde hayvanlar öldürülemez." Dolayısıyla söz konusu ka­
nuna göre de zarar gören taşınmaz zilyedi ancak insan ve çevre sağlığına
yönelen önlenemez tehditler sebebiyle acil durumlarda hayvanların öldü­
rülerek etkisiz hale getirilmesi mümkündür.

İnan / Yücel: s. 423; Kılıçcğlu: s. 326; Eren: s. 635.


” İnan / Yücel: s. 424-425; Eren: s. 637.

Kılıçoğlu: s. 330.
Hıkuk Davalan
TBK m. 68/fık. 2've göre zarar gören taşınmaz zilyedi, hayvanın verdiği za­
rardan ve bu sebeple hayvanı yakaladığından, alıkoyduğundan veya etkisiz hale
getirdiğinden hayvan sahibine derhal bilgi vermelidir veya hayvan sahibini bil­
miyorsa onu bulmak için gerekli girişimlerde bulunmak zorundadır.

Son olarak belirtmek gerekir ki TBK m. 67 hayvanı idare edeni sorumlu tu­
tarken, Hayvanları Kcruma Kanunu m. 5 ise sadece hayvan sahibini sorumlu
tutmaktadır.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Hayvan Eulunduranın Sorumluluğundan Doğan Tazminat Davası Dilekçesi’

NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE


ANKARA

DAVACI Adı ve Soyadı-(T.C. Kimlik No)-Adres


VEKİLİ Avukat Adı ve Soyadı-Adres-Tel.

DAVALI Adı ve Sovadı-Adres

DAVA KONUSU Hcyvan bulunduranın sorumluluğundan doğan tazminat


DAVA DEĞERİ ...TL (Harca esas değer)

AÇIKLAMALAR

1- Müvekkilim ile davalı aynı site sakinleridirler. Müvekkilim bayan olması nedeni ile köpek­
lerden korkmakta ve mümkün olduğu kadar uzak durmaktadır. Site yönetiminin aldığı karar
gereğince de sitede bulunan hayvanların ilgililere ait kısımda beslenmesi ve baş başı bırakılma­
ması daha önceden site sakinlerine bildirilmiştir.

2- Olay günü müvekkilim akşam saatlerinde sitede akşam yürüyüşüne çıkmıştır. Zayıflamak
amacı ile doktor tavsiyesi üzerine site çevresinde hızlı hızlı yürümekte iken, ne olduğunu anlama­
dan bir köpeğin saldırısına uğramıştır. Gözlerini hastanede açmıştır. Kaldırıldığı hastanede sol
ayak ve sağ kolundan ısır Idığını öğrenmiştir. Kuduz aşısı olmuş, hastanede kalmış ve ısırılma
nedeni ile bir süre psikolojik tedavi görmüştür.

3- Müvekkilime saldıran köpeğin davalıya ait olduğunu ve site İst yönetim kararına aykırı ola­
rak bağlı tutulmadığını yapılan araştırma neticesinde öğrenmiş bulunmaktayız. Bu durumda bu
davayı açma zarureti hâsıl olmuştur.

DELİLLER : 1-Site sakinlerine bildirim yazısı, 2- Sağlık -aporu, 3- Tanık anlatımları, 4-


Bilirkişi incelemesi ve sair yasal deliller.

TANIKLAR

1- Adı ve Soyadı-(T.C. Kimlik No)-Adres-Tel:

2- Adı ve Soyadı-(T.C. Kimlik No)-Adres-Tel:


HUKUKİ SEBEPLER : TEK m.67 ve ilgili mevzuat.

SONUÇ VE TALEP : Yukarıda kısaca açıklanan nedenlerle davanın kabulüne, hayvan besle­
yen fakat gerekli önlemler almaması nedeni ile müvekkilimin yaralanmasına neden olan davalı­
dan ... Türk Lirası maddi vs ... Türk Lirası manevi olmak üzere toplam ... TL tazminatın alınarak
müvekkilime ödenmesine, yargılama giderleri ve ücreti vekâletin davalıya yüklenmesine karar
verilmesini davacı vekili olsrak saygılarımla arz ve talep ederim..../../...

Davacı Vekili
Avukat Adı ve Soyadı
İmza

Bu kısım Av. Sema Güleç Uçakhan tarafından hazırlanmıştır.


I 370 Hıkuk Davaları
» Yapı Malikinin Sorumluluğu’

Giriş ve İlgili Mevzuat: 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 69-70, TMK,
HMK ve Yapı Denetimi Hakkında Kanun

Görev: Asliye hukuk mahkemesi (HMK m. 2; Krş. Mülga HUMK m. 2)

Yetki:

1. Genel yetkili mahkeme: Davalının (davalı birden çok kişiyse bunlardan


birinin) yerleşim yeri mahkemesidir. (HMK m. 6-7)

İSTİSNA-1: Dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında or­


tak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde
bakılır. (HMK m. 7/fık. 1)

İSTİSNA-2: Eğer cavacı hakkını kötüye kullanıyorsa, yani "davanın, davalı­


lardan birini sırf kendi yerleşim yeri mahkemesinden başka bir mahkemeye
getirmek amacıyla açıldığı, deliller veya belirtilerle anlaşılırsa", mahkeme, ilgili
davalının itirazı üzerine, onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir.
(HMK m. 7/fık. 2)

EK YETKİ: Memur, işçi, öğrenci, asker gibi, bir yerde geçici olarak oturanlara
karşı açılacak alacak veya taşınır mal davaları için, orada bulunmaları uzunca bir
süre devam edebilecekse, bulundukları yer mahkemesi de yetkilidir. (HMK m. 8)

2. Özel yetkili mahkeme: Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği
veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimal nin bulunduğu yer ya da
zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir. (HMK m. 16) Buna
karşılık yapı malikinin sorumluluğuna ilişkin uyuşmazlık taşınmazın aynına
ya da zilyetliğine ilişkin olmadığından HMK m. 12 uygulanmaz.

Davacı - Davalı: Doğrudan zarar gören kişi ya da kişiler ile dolaylı zarar gö­
ren bazı kişiler: deste<ten yoksun kalanlar, ağır yaralanma ya da ölüm halinde
zarar gören ya da ölerin yakınları (TBK m. 53-56)

Yapı maliki, intifa ve oturma hakkı sahipleri (TBK rr. 69/ fık. 1-2)

Kanıtlama Araçları - Deliller: Yapı malikinin sorumluluğu haksız fiilden do­


ğan bir sorumluluk olduğundan senetle ispat zorunluluğunun istisnaları arasın­
da sayılır. Bu ve diğer hususlar hakkında bkz. HMK m. 187-293.

Bu kısım Doç. Dr. Özge Yü:el tarafından hazırlanmıştır.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 3-11

Yargılama Usulü: Yazılı yargılama usulü (Bkz. HMK m. 118-186)

Kısa Bilgi: Özen esasına dayanan, fakat diğer özen esasına dayanan kusur­
suz sorumluluk (olağan sebep sorumluluğu) hallerinden farklı olarak kurtuluş
kanıtı getirilemeyen yapı malikinin sorumluluğunun öngörüldüğü TBK m. 69'da
yer alan düzenleme şöy ledir:

"Bir binanın veyo diğer yopı eserlerinin maliki, bunların yapımınooki bozukluklor-
don veya bakımındak' eksikliklerden doğan zoran gidermekle yükümlüdür.

İntifo ve oturmc hakkı sohipleri de, binonın bakımındaki eksikliklerden doğan za-
rorloroan, molikle binikte müteselsilen sorumludurlar.

Sorumlulorın, bu sebeplerle kendilerine karşı sorumlu olan diğer kişilere rücu


hakkı saklıdır."

Yapı malikinin sorumluluğunun Türk Borçlar Kanuıu'nda "Haksız Fiillerden


Doğan Borç İlişkileri" başlıklı ikinci ayırımda "Özen Sorumluluğu" başlığı altın­
daki ikinci kısımda düzenlenmiş olması, sorumluluğun özen ve denetimin gere­
ğince yerine getirilmemesinden kaynaklandığını, sorumluluğun özen ilkesine
dayandığını göstermektedir1. Yapı malikinin ve diğer ayni hak sahiplerinin TBK
m. 69'da düzenlenen sorumluluğu kusursuz sözleşme dışı sorumluluğa yani
geniş anlamda haksız fiile dayanmaktadır. Yasa koyucu TBK m.69'da yapı mali­
kinin ve diğer ayni hak sahiplerinin yapıdaki bozukluk veya bakımındaki eksiklik­
lerin yol açtığı zararı giderim yükümlülüğünü yani tazminat sorumluluğunu, TBK
m. 70'te ise zarar tehlikesiyle karşı karşıya kalan kişi erin yapı malikinden ve
ayni hak sahiplerinden zarar tehlikesinin giderilmesi için gerekli önlemlerin
alınmasını isteme hak<ını düzenlemiştir.

İlk olarak yapı malikinin ve diğer ayni hak sahiplerinin sorumluluğu anlatılıp
daha sonra zarar tehl kesini önlemeyi isteme hakkına ilişkin olarak bilgi verile­
cektir. Türk Borçlar Kanunu, kusura dayanmayan (kusursuz) sorumluluk halle­
rinden birini de 69. maddesinde düzenleyerek, bina ve diğer inşa eseri malikini,
yapının inşasındaki bozukluğun (kötü, arızalı yapılmış olmanın) veya bakımdaki
eksikliğin sebep olduğu zararlardan sorumlu tutulmuştur.

• Yapı malikinin ayırt etme gücü olmasa da

• Yapımdaki bozuklukta veya bakım eksikliğinde yapı malikinin kusuru olma­


sa da

ss
Ayrıca bkz. Eren: s. 643.
I 372 Hıkuk Davalan
• Yapımdaki bozukluk veya bakım eksikliği üçüncü kişinin fiilinden ya da ola­
ğanüstü bir hal nedeniyle meydana gelmiş olsa da yapı maliki sorumlu ola­
caktır”.

Yapı malikinin sorumluluğu için gerekli koşullar şunlardır:

• Bir yapı maliki veva intifa veya oturma hakkı sahibi bulunmalıdır,

• Bir yapının (bina veya diğer inşa eserleri) varlığı ge eklidir,

• Yapının yapımındaki bozukluk veya bakımdaki eksiklik bir zarar meydana


getirmeli ve bu zarar bozukluk veya eksiklikle uygun illiyet bağı içinde bu­
lunmalıdır,

• Nedensellik bağırın kesilmemiş olması gerekir”.

BK. 69. maddesi, mülga kanundan farklı olarak, yalnız bina veya diğer inşa
eseri şeyin mülkiyetine sahip olan kimseyi sorumlu tutmayıp bunun yanında
intifa ve oturma hakkı sahiplerini de sorumlu tutmaktadır. Yalnız intifa ve
oturma hakkı sahipleri yapı eserinin yapımındaki bozuklukla alakalı olmadığın­
dan bakım eksikliğinden ötürü sorumlu tutulmuştur.” Sorumluluk ayni hak
sahiplerine yüklendiğinden, malikin ya da intifa ya ds oturma hakkı sahibinin
binaya veya diğer inşa eseri şeye fiilen, vasıtasız olarak zilyet olup olmaması
önemli değildir. İntifa ve oturma hakkı sahipleri malikle birlikte TBK m. 69 fık.
2'ye göre müteselsilen sorumlu kılındığına göre paylı mülkiyet halinde paydaş­
ların sorumluluğunun müteselsil sorumluluk olması evleviyetle kabul edilmeli­
dir5. Zira burada zarar görenin korunma gayesiyle hareket edildiği açıktır.

Yapı denildiğinde akla gelen sabit ve insan yapımı şeylerdir. TBK m. 69 fık.
l'de yapı kavramıyla oina ve diğer inşa eserleri kast edilmektedir. Bundan ha­
reketle bir şeyin yapı olabilmesi için şu unsurlar gereklidir:

• İnsan eliyle yapılmış olmalıdır,

• Sabit, toprağa doğrudan doğruya veya dolayısıyla bağlı olmalıdır,

• Yeni baştan yapılan veya üzerinde değişiklikler yapılan bir eser olmalıdır”.

İnan/Yücel: s. 425.

İnan/Yücel: s. 425-428.

Eren: s. 647.

Aynı yönde bkz. Eren: s. 647.


İnan / Yücel: s. 426-427; Eren: s. 649.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar
Yapı eserinin malzemesi, büyüklüğü ya da açık olup olmadığı önemli değil­
dir. Yapıya örnek olarak ev, garaj, ambar, sinema, ahır, stadyum gösterilebilir.
Yapımdaki bozukluk hususu hariç olmak üzere binanın veya diğer yapı eserleri­
nin tamamlanmış olup olmaması da önemli değildir. Binadaki kalorifer veya
fabrikalardaki buhar kazanı, asansör, teleferik gibi (sabit bir tesis aracılığı ile)
dolaylı veya bir köprü, telefon, elektrik direkleri, suyolları, havagazı boruları
gibi dolaysız biçimde olabilir. İnşaat iskelesi, geçici olarak kurulan dekovil hatla­
. Buna karşılık hare­
rı da göreceli olarak toprağa sabit bir yapı eseri sayılabilir6162
*64
ketli olan şeyler örneğin otomobil, uçak vs. sabit ve toprağa bağlı olmadığı için
yapı eseri sayılmaz'".

Yapımdaki bozuk uktan maksat, inşaatın kötü yapılması, gerekli kurallara


uyulmamış olmasıdır. Kötü yapıma örnek olarak kaitesiz malzeme örneğin
binada deniz kumu kullanmak, şeyin özgüleme biçimine uygun olmaması örne­
ğin konut olarak özgülenen yerin depo gibi yapılması gösterilebilir. Bakım eksik­
liği, yapım eserlerinin kullanım biçimine uygun olarsk ve tehlikeleri önleyici
şekilde bakımın yapılmamasını ve korunmaması™ ifade eder'". Örnek olarak
binanın zaman zamar dış cephesinde boya badana yapılmaması, binada ortak
kullanım alanlarının temiz tutulmaması, yıkılmaya elverişli bir duvarın onarıl-
maması, pencere önü çiçeklerinin güvenli biçimde yerleştirilmemesi gibi.

Uyarı Yasa koyucu yapı malikinin sorumluluğunda yzpı malikine kurtuluş kanıtı
getirme olanağı yani gerekli özeni gösterdiğini kanıtlayarak sorumluluktan
kurtulma olanağı tanımamıştır’4

Bununla birlikte her sorumlulukta olduğu gibi yapı maliki de nedensellik


bağını kesen bir sebeoin varlığını kanıtlayarak sorumluluktan kurtulabilir”. Ör­
neğin binanın harap durumda olduğunu bile bile onu kullanmaya devam eden
kimsenin uğradığı zararda zarar görenin ağır kusur olduğu gibi” çok şiddetli bir
deprem nedeniyle kurallara uygun yapılmış binanın yıkılması durumunda müc­
bir sebep nedeniyle illiyet bağı kesilmiştir.

İnan/Yücel: s. 427.
62 Eren: s. 650.

İnan/Yücel: s. 427.

64 Eren: 3. 644-645.

” Kılıçoğlu: s. 344.

İnan/Yücel: s. 42S.
I 374 Hıkuk Davaları
Sorumluluğun koşulları gerçekleşmişse yapı maliki ve varsa intifa hakkı sa­
hibi ya da oturma hakkı sahibi zarar gören kişinin zararını gidermekle yükümlü
olur. BK m.69/fık. 3'e göre, sorumluların, bu sebeplerle kendilerine karşı so­
rumlu olan diğer kişilere rücu hakkı saklıdır. Borçlar hukukumuzda yapıyı satan,
yüklenici, mimar veya mühendis, aksaklıkları zamanında yapı malikine bildir­
meyen kiracı sözleşme ilişkisi sebebiyle yapı malikine karşı sorumlu olur’7. Bun­
ların yanında haksız fi I sebebiyle yapı malikine karşı scrumlu olan kişiler de söz
konusu olabilir.

4708 sayılı 29.06.2001 tarihli Yapı Denetimi Hakkında Kanunun 3. madde­


sine göre "Yapı denetim kuruluşları, denetçi mimar ve mühendisler, proje mü­
ellifleri, laboratuar görevlileri ve yapı müteahhidi ile birlikte yapının ruhsat ve
eklerine, fen, sanat ve sağlık kurallarına aykırı, eksik, batalı ve kusurlu yapılmış
olması nedeniyle ortaya çıkan yapı hasarından dolayı yapı sahibi ve ilgili idareye
karşı, kusurları oranında sorumludurlar. Bu sorumluluğun süresi; yapı kullanma
izninin alındığı tarihten itibaren, yapının taşıyıcı sisteminden dolayı on beş yıl,
taşıyıcı olmayan diğer kısımlarda ise iki yıldır."" Bu düzenlemeyle bazı kişilere
karşı sorumluluğun taoi olduğu zamanaşımı süresi uzatılmıştır. Böyle bir düzen­
leme öngörülmesinin temelinde 1999 Yalova depremi ve ardından çürük bina­
lar yapan yüklenicilere veya satıcılara karşı açılan davaların zamanaşımı sebe­
biyle reddi bulunmaktadır”.

İnan / Yücel: s. 42S-429; Kılıçoğlu: s. 344.

Ayrıntılı bilgi için bkz. Kılıçoğlu: s. 345-347; Eren: s. 654

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E. 2002/12845 K. 2003/3673 T. 27.03.2003, www.kazanci.com E.T.:


05.10.2014: "Mahkemece, deprem nedeniyle binanın yıkılması sonucu zararın meydana geldiği, ne var ki
binanın yapılmasından bu yana on yıldan fazla bir sürenin geçtiği, böylece BK'nın 125., 126. ve 363. mad­
deleri göz önünde tutulduğunda, on yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği belirtilerek istemin zamanaşımına
uğradığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kanıtlara göre, yıkılan bina 1976 tarihinde yapı
kullanma ruhsatı alınıp dava dışı Mehmet Koçak'a satılmış, ondan da davacı 1993 yılında satın almıştır.
Binanın yıkıldığı tarihten on yıldan daha fazla süreden önce tamamlandığı konusunda yanlar arasında
uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık, zamanaşımının başlangıç tarihi ile ilgildir. Diğer bir anlatımla zamanaşı­
mı, binanın tamamlanıp teslim edildiği tarihte mi, yoksa zararın meydana geldiği tarihten itibaren mi baş­
layacağı konusundadır. ...BK'nın ikinci faslın başlığı 'Haksız Muamelelerden Doğan Borçlar" başlığını ta­
şımakta olup 41.-60 madceleri kapsamakta ve haksız eylemlerden doğan düzenlemeleri içermektedir. Bu
faslın içinde yer alan 60. madde ise "müruruzaman' başlığını taşımaktadır. Anılan bu maddece haksız bir
eylem sonucu meydana gelen zarar nedeniyle zarar görenin zararı ve zarar vereni öğrendiği günden iti­
baren 1 yıl ve her durumca, zararın meydana gelmesini sağlayan eylemden itibaren 10 yıl içinde istemde
bulunması öngörülmüştür. Devamında ise haksız eylemin suç teşkil etmesi durumunda, bu sürelerin ceza
yasasında öngörülen sürelere bağlı olacağı hüküm altına alınmıştır. Yine aynı maddenin "zararı müstel-
zim fiilinin vukuundan itioaren..." biçimindeki düzenlemede hukuka aykırı eylemin yanında zararın da
gerçekleşmesinin öngörüldüğü anlaşılmıştır. Diğer bir anlatımla, hukuka aykırı eylemin varlığına karşın,
zarar gerçekleşmemişse zamanaşımı süresinin başlaması söz konusu olmayacaktır. Somut olayda, hukuka
aykın eylem daha önce zarar ise depremin oluşumu ile gerçekleşmiştir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 375 |
"Zarar tehlikesini önleme" kenar başlığı adı altında öngörülen TBK m. 70
fık. l'e göre, "Bir başkasına ait bina veya diğer yapı eserlerinden zarar görme
tehlikesiyle karşılaşan kişi, bu tehlikenin giderilmesi için gerekli önlemlerin
alınmasını hak sahiplerinden isteyebilir" şeklinde hükme bağlamıştır. İlgili kişiler
gerekli önlemlerin alınmasını hâkimden doğrudan isteyebilir veya bu konuda
kendisine yetki verilmesini isteyebilir. TBK m. 70 fık. 2 de ise kişilerin ve malla­
rın korunmasına ilişkin kamu hukuku kurallarının saklı olduğu belirtilmektedir.
Bu düzenlemeyle de imar hukuku düzenlemelerine ve yapı denetimi hakkındaki
düzenlemelere atıfta bulunulmaktadır.

Hukuki düzenleme ve eldeki bu olgulara göre, binanın yapımı yönetmeliğe aykırı olmasına karşın, o
tarihte zarar doğmadığından davacının anılan tarihte bir talep hakkı da olmayacaktır. Bir hakkın, bu bağ­
lamda ödence isteminin doğmadığı bir tarihte zamanaşımının başlat İması hakkın istenmesini ve elde
edilmesini güçleştirir, hara olanaksız kılar. Binanın yapım tarihinde, davalının hukuka aykırı olan eylemi
gerçekleşmiştir. Ancak henüz bir zarar bulunmamaktadır. Depremin oluşumu sonucu zarar doğmuştur.
Davaya konu edilen olaydaki deprem, yani zarar doğrucu sonuç 17.08.199S günü meydana gelmiş olup
eldeki bu dava ise 11.08.2000 günü yani bir yıllık süre içinde açılmıştır. Bu sûre, BK'nın S0. maddesinde
öngörülen bir yıllık süreye uygun düşmektedir. Tüm bu olgular göz önünde tutulduğunda istemin zama­
naşımına uğradığı gerekçesiyle davanın reddedilmiş olması usule, yasalara ve dosyadaki olgulara uygun
düşmemektedir. O halde mahkemece yapılacak iş somut olayın özeliği oluş biçimi de gözetilerek işin
esasının incelenip sonucuna göre karar vermektir."
I 376 Hıkuk Davaları

Bina Sahibinin Hukuki Sorumluluğundan Doğan Tazminat Davası Dilekçesi"

NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE


ANKARA

DAVACI : Adı ve Soyadı-(T.C. Kimlik No)-Adres

DAVALI : 1-Adı ve Soyadı-Adres


2-Adı ve Soyadı-Adres

DAVA KONUSU : Bina sahibinin hukuki sorumluluğundan dcğan tazminat

DAVA DEĞERİ : ...TL (Harca esas değer)

AÇIKLAMALAR :

1- ... ili,... ilçesi,... mahallesi,... Sokak,... Numarada bulunan taşınmazın ön kısmına her za­
man olduğu gibi akşam arabalarımızı park etmiştik.

2- Olay akşamı, söz kcnusu taşınmazın çatısında biriken karlar ve saçaklardaki buzlar, bina
sahipleri tarafından temizlenmediğinden maliki bulunduğum arabanın üstüne düşerek kaportası­
nın birçok yerden ezilmesine neden olmuştur.

3- Arabamda meydana gelen hasarı... Sulh Hukuk Mahkemesinin tarih ve .../... Esas
Değişik İş, .../... Karar Değşik İş sayılı tespit davası ile tespit enirdim. Zararımın tazmini için bu
davayı açma zarureti hâsıl olmuştur.

DELİLLER :... Sulh Hukuk Mahkemesinin tarih ve .../... Esas Değişik İş,.../...
Karar Değişik İş sayılı tespit davası, tutanak ve sair yasal deliller.

HUKUKİ SEBEPLER : TEK m.69 ve ilgili mevzuat.

SONUÇ VE TALEP : Yukanda kısaca açıklanan nedenlerle davanın kabulüne, fazlaya ilişkin
haklarımız saklı kalma kaydı ile ... TL olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı­
lardan müştereken ve müteselsilen davalılardan alınarak müvekkilime ödenmesine, yargılama
giderleri ve ücreti vekâletin davalıya yüklenmesine karar verilmesini, davacı vekili olarak saygıla­
rımla arz ve talep ederim.

Davacı Vekili
Avukat Adı ve Soyadı
İmza

Bu kısım Av. Sema Güleç Uçakhan tarafından hazırlanmıştır.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 377 |
» Ev Başkanının Kusursuz Sorumluluğu'

Görev: Asliye Hukuk Mahkemesi

Yetki: Zarar Görenin ikametgahı mahkemesi veya davalının ikametgahı


mahkemesi

Davacı - Davalı: Davacı; Küçük veya kısıtlının akıl hastasının eyleminden za­
rar gören kişi / kişilerdir. Davalı ise; küçük ve kısıtlının veya akıl hastasını gö­
zetmekle yükümlü ev başkamdir.

Yargılama Usulü: Bedensel zararlarda yargılama usulü bölümüne bakınız.

Kısa bilgi: TMK 359. maddesinde "Ev başkanı, ev halkından olan küçüğün,
kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışıl­
mış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bu­
lundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gel­
mesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur."

Bu sorumluluğun şartları, kanundan anlaşıldığı üzere:


Uyarı
• Ev başkanın egemenliği altında bir kişinin zarar vermiş olması
• Eylemin hukuka aykırı olması
• Zarar (konumuz açısından bedensel bir zarar) olması
• Zarar ile eylem arasında illiyet bağı olması
• Kurtuluş kanıtı getirilememesidir.
Ev başkanının sorumlu tutulması için, gözetim ve denetim için yeterli bir
sürenin geçmiş olması gerekir.

Ev başkanı, sorumluluğu altında bulunan küçük ve kısıtlının, başkalarına zarar


vermemesi için gerekli tüm tedbirleri almak, eğitim ve öğretimi vermek zorunda­
dır. Ev başkanının sadese nasihat ve tembihlerde bulunması yeterli değildir.

Karar Ev başkan kendi yaşam tarzı ve davranışları ile de örnek teşkil edeceğin­
den aile yaşamının da düzenli olması gereklidir
"... eğitimin doğumla birlikte aile içerisinde beşleyen, belli bir yaştan sonro ilgili
eğitim kurumlorının do kotkısıyla süren ve ölümle sonlanan bir süreç olduğu;
kişiliğin büyük ölçüde bireyin okul öncesi döneminde, aile içerisinde geçen 0-6 yaş
orosındo oluştuğu; kişiliğin bu dönemde bulunduğu çile ortamındo kendisine
model oluşturan yetişkinlerin davranışlarını toklit ettiği, belli durumlarda hangi
davranışı benimseyeceği konusundaki telkinlere de tomomen oçık bulunduğu, en
önemlisi de, günlük yaşam içerisinde tonik olduğu gerçek uygulamoları büyük
ölçüde birebir benimsediği, kendisi şiddete maruz kolan çocukların, başkalanno
aynı davranışları yansıtmo eğiliminde olabildiği bilinmektedir.

Bu kısım Av. Sema Güleç Uçakhan tarafından hazırlanmıştır.


I 378 Hıkuk Davaları

O holde, Agvgg ettiği bir orkodcşının gözüne com porçosı fırlctorak görme yetene­
ğini yitirmesine neden olon bir küçüğün bu davranışının, salt oku! ortamında ve
dolayısıyla kendisiyle fiili bağımlılık ilişkisinin kesildiği bir yer ve zamanda gerçek­
leşmiş olmosıno bokılorak, oile boşkonının doğan zarardan hiçbir şekilde sorumlu
tutulomcyacoğı düşünülemez.

Yasanın ev boşkanına yüklediği "gözetim altında bulundurmo" görevinin, sadece


bağımlılık ilişkisinin söz konusu olduğu zamanlardaki eylemli bir gözetimle sınırlı
bulunmaaığı; küçüğün eğitim sürecinde oile başkanı sıfotıylo kendisine düşen
görevleri torn olarak yerine getirmeyi de kapsadığı ve küçüğü n, bu görevin yerine
getirilmesindeki bir eksiklik nedeniyle, craiorındokı bağımlılık ilişkisinin kesildiği
anlarda dahi olsa, boşkasıno zarar verici dovramştc bulunması halinde, sorumlu­
luğun mevcut olacağı kabul edilmeli; onılan kavrom bu içerikte anlaşılmalıdır."
(Yargıtay HGK 08.12.2004 T., 4-642 E. 648 K.)

» Devletin Kusursuz Sorumluluğu

Giriş ve İlgili Mevzuat 3

Kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında fertlerin uğradıkları özel ve olağandı­


şı zararların idare tarafından tazmini gerektiği idare hukukunun bilinen ilkelerin­
dendir. İdarenin hukuki sorumluluğu Türkiye Cumhuriyetinin hukuk devleti ol­
masının sonucudur. İdarenin hukuki sorumluluğu sadece hizmet kusuru teorisine
dayanmamakta, idare kusurlu olmadan da sorumlu satılabilmektedir. Kural ola­
rak idare yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu olan nedensellik bağı kurulabilen
zararları tazminle yükümlüdür. Ancak bu kuralın istisnası olarak, idarenin faaliyet
alanıyla ilgili olup, önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bazı zararları
da nedensellik bağı aranmadan tayin etmesi gerekmektedir.

Ek Bilgi Kollektif sorumluluk anlayışına dayalı sosyal risk adı verilen bu ilke, bilimsel
ve yargısîl içtihatlarla kabul edilmiştir.

©
Ülkemizin belli bir yöresinde yoğunlaşan terör olaylan devlete yöneliktir, anaya­
sal düzeni yıkmayı amaçlamaktadır, bu olaylar zarar gören kişi ve kurumlara karşı
kişisel husumetten ileri gelmemektedir. Bu eylemler nedeniyle zarara uğrayan kişiler,
bu terör eylemlerine katılmamışlardır, kendi kusur ve eylemleri sonucu değil, toplu­
mun içinde bulunduğu sosyal kargaşadan zarar görmektedirler. Kısaca zarann nedeni
toplumun bireyi olmaktır. Bu zararların nedensellik bağı aranmadan sosyal risk ilkesi­
ne göre ödenmesi gerecir. Bu tazmin sosyal devlet ilkesine de uygun düşecektir.’1

Dikkat: Görevli mahkeme idare mahkemesidir.


71 Danıştay 10. Dairenin 13.10.1993 tarihli ve E. 1992/3372 K. 1993/3777
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 379 |
Danıştayın bu kararında da görüldüğü üzere, kamı hizmetlerinin görülmesi
sırasında doğan zarar ardan devletin kusursuz sorumluluğu sosyal risk ilkesine
göre değerlendirilmektedir. Bu çerçevede devletin sorumlulukları Anayasa ve
yasalarla düzenlenmiştir.

Görev

İdare Mahkemesi görevlidir.

Yetki

İYUK 36. m. İdari sözleşmeler dışında kalan tam yargı davalarında ve HMK
gereğince; zararın meydana geldiği yer idare mahkemesidir.

1) Zarar doğuran idari uyuşmazlığı çözümlemeye yetkili İdare Mahkemesi

2) Zarar, bayındırlık ve ulaştırma gibi bir hizmetten veya idarenin herhangi bir
eyleminden doğmuş ise hizmetin görüldüğü veya darenin herhangi bir ey­
leminden doğmuş ise hizmetin görüldüğü veya eylemin yapıldığı yer idare
mahkemesidir.

3) Diğer hallerde davacının ikametgahının bulunduğu yer idare mahkemesi­


dir.

Davacı - Davalı

Zarar gören veya destekten yoksun kalanlar.

Yargılama Usulü

İdari Yargılama Usulüdür.

» Devletin Manevra ve Atışlardan Dolayı Çıkan Zararlardan Sorumluluğu:

3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu tarafından düzenlenen bu


sorumluluk 62. Maddesinde belirtilmiş olup: "Manevralar dolayısıyla vukua
gelen zarar ve hasarla' Devlet tarafından tazmin olunur."

Bu sorumluluk için kusur aranmayıp, illiyet bağını kesen sebepler sorumlu­


luğu ortadan kaldırır (mücbir sebep, mağdurun ağır kusuru, 3. şahsın ağır kusu­
ru).

Odyakmaz, Zehra: Ankcrc 3g'osu Ulusol Kongre Kitobı, s. 2S4


| 380 Hıkuk Davaları
» 2330 Sayılı Nakdi Tazminat Kanunu:

İç güvenlik ve asayişin korunması, kaçakçılığın men ve takip ve tahkiki ko­


nularında görevlendirilen Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Mü­
dürlüğü personelinin Silahlı Kuvvetler mensuplarının MİT mensuplarının çarşı
mahalle ve kır bekçilerinin Gümrük Muhafazaya amir ve memurlarının yasa
kapsamına alınan olaylara müdahale sırasında fiilen görev yaparken bu görev­
leri nedeniyle veya bu görevleri sona ermiş olsa bile aynı hizmetten doğan ya­
ralanma, sakatlanma veya ölmeleri halinde ayrıca bu tür olayların soruşturma
ve kovuşturma işlemlerini yürüten adli ve askeri hakimler Cumhuriyet Savcı ve
yardımcıları ile askeri savcı yardımcılarının olay sırasında güvenlik kuvvetleri ile
birlikte olay mahallinde bizzat görev yapan mülki idari amirlerinin ceza ve tutu­
kevlerinin iç ve dış güvenliğini sağlamakla görevli personelin hizmetlerinden
yararlanılması zorunlu olan ve kendilerine bu amaçla görev verilen kamu görev­
lilerinin ve sivillerin görev nedeniyle ya da görevleri sena ermiş olsa bile evvel­
ce bu görevi yapmalarından doğan sakatlanma ve hastalık sonucu ölmeleri
halinde kanuni varislerine verilecek nakdi tazminat ile bağlanacak aylığın esas­
ları düzenlenmiştir. Bu kanun kapsamında yapılan ödemeler maddi ve manevi
tazminat karşılığıdır.

» Devletin Memur ve Diğer Kamu Görevlilerinin Üçüncü Kişilere Vermiş Ol­


duğu Zararlardan Sorumluluğu:

Anayasanın 40/11. maddesi ve 129/V. maddesinde düzenlenen idari güven­


ce ilkesine göre; resmi görevlilerin özellikle memur ve diğer kamu görevlilerinin
görevini yerine getirirken ya da yetkilerini kullanırken kusurlu ya da hukuka
aykırı eylem ve işlem eriyle 3. kişilere vermiş oldukları zararlardan doğan taz­
minat davalarının kendi aleyhlerine değil doğrudan devlet veya emrinde çalıştı­
ğı kamu idaresi aleyhine açılması gereklidir. Devlet veya kamu idaresi üçüncü
kişilerin uğramış olduğu zararı tazmin ettikten sonra, şartları gerçekleşmiş ise
ilgili memur veya kamu görevlisine rücu eder.

Devletin kusursuz sorumluluğu iki koruyucu fonksyona sahiptir. Birinci ko­


ruma fonksiyonu kendi memur veya kamu görevlisini, üçüncü kişilerden gelebi­
lecek dava baskısından korumak;

İkincisi ise üçüncü kişileri uğradıkları zararı tazmin gücünden yoksun olabi­
lecek memur/kamu görevlisiyle muhatap etmeyecek şekilde güvenceli bir taz­
min imkanı vermektir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 3S1 |
Anayasanın 125/VII. maddesinde ise tam kusursuz sorumluluk düzenlen­
miştir.

İdarenin hizmetlerinin ifası sırasında meydana gelen ve herhangi bir kusur


atfının aranmasına gerek olmaksızın üçüncü kişilere verilen zararlardan doğan
sorumluluğu için herhangi bir hizmet kusuru olmasa dahi kamu hizmetlerinin
yerine getirilmesi sırasında meydana gelen zararların, zararla idari eylem ara­
sında nedensellik bağ nin bulunması koşuluyla zarar gören üzerinde bırakılma-
yıp, hizmet sahibi ida'ece karşılanması, kamu yükümleri yönünde, eşitlik, hak­
kaniyet ve nesafet gereğidir.

cet. Tehlike Sorumluluğu

» Genel Tehlike Sorumluluğu

Giriş ve İlgili Mevzuat: 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 71; TMK, HMK,
Çevre Kanunu, Karayolları Trafik Kanunu, Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu,
Petrol Kanunu, Türk Sivil Havacılık Kanunu, Nükleer Güç Santrallerinin Kurul­
ması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun

Görev: Asliye hukuk mahkemesi (HMK m.2; Krş. Mülga HUMK m.2)

Yetki:

l. Genel yetkili mahkeme: Davalının (davalı birden çok kişiyse bunlardan


birinin) yerleşim yeri mahkemesidir. (HMK m. 6-7)

İSTİSNA-1: Dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında or­


tak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde
bakılır. (HMK m. 7/ fık. 1)

İSTİSNA-2: Eğer cavacı hakkını kötüye kullanıyorsa, yani "davanın, davalı­


lardan birini sırf kendi yerleşim yeri mahkemesinden başka bir mahkemeye
getirmek amacıyla açıldığı, deliller veya belirtilerle anlaşılırsa", mahkeme, ilgili
davalının itirazı üzerine, onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir.
(HMK m. 7/fık. 2)

EK YETKİ: Memur, işçi, öğrenci, asker gibi, bir yerde geçici olarak oturanla­
ra karşı açılacak alaca< veya taşınır mal davaları için, o'ada bulunmaları uzunca
bir süre devam edebilecekse, bulundukları yer mahkemesi de yetkilidir. (HMK
m. 8)

Bu kısım Doç. Dr. Özge Yü:el tarafından hazırlanmıştır.


| 382 Hukuk Davaları
2. Özel yetkili mahkeme: Haksız fiilden doğan davalsrda, haksız fiilin işlendiği
veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimal nin bulunduğu yer ya da
zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.

Davacı - Davalı: Doğrudan zarar gören kişi ya da kişiler ile dolaylı zarar gö­
ren bazı kişiler: deste<ten yoksun kalanlar, ağır yaralanma ya da ölüm halinde
zarar gören ya da ölerin yakınları (TBK m. 53-56)

Önemli ölçüde tenlikeli işletme faaliyetini işleten (/ürüten) kişi ya da kişiler


ile önemli ölçüde tehlikeli işletme sahibi (TBK m. 71/fık. 1)

Kanıtlama Araçları - Deliller: Önemli ölçüde tehlikeli işletme faaliyetinden


doğan zararın ve nedensellik bağının ispatı, tehlike sorumluluğu haksız fiilden
doğan bir sorumluluk olduğundan senetle ispat zorun uluğunun istisnaları ara­
sında sayılır. Bu ve diğer hususlar hakkında bkz. HMK m. 187-293.

Yargılama Usulü: Yazılı yargılama usulü (Bkz. HMK m. 118-186)

Kısa Bilgi: Tehlike esasına dayanan ve kurtuluş kanıtı getirilemeyen kusur­


suz sorumluluk hallerinden genel tehlike sorumluluğunun öngörüldüğü TBK m.
71'de yer alan düzen eme şöyledir: "Önemli ölçüde tehlike arz eden bir işlet­
menin faaliyetinden zarar doğduğu takdirde, bu zarardan işletme sahibi ve
varsa işleten müteselsilen sorumludur.

Bir işletmenin, mahiyeti veya faaliyette kullanılan malzeme, araçlar ya da


güçler göz önünde tutulduğunda, bu işlerde uzman tir kişiden beklenen tüm
özenin gösterilmesi durumunda bile sıkça veya ağır zararlar doğurmaya elverişli
olduğu sonucuna varılırsa, bunun önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletme
olduğu kabul edilir. Özellikle, herhangi bir kanunda benzeri tehlikeler arz eden
işletmeler için özel bir tehlike sorumluluğu öngörülmüşse, bu işletme de önem­
li ölçüde tehlike arz eden işletme sayılır.

Belirli bir tehlike hâli için öngörülen özel sorumluluk hükümleri saklıdır.

Önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmenin bu tür faaliyetine hukuk dü­
zenince izin verilmiş olsa bile, zarar görenler, bu işletmenin faaliyetinin sebep
olduğu zararlarının uygun bir bedelle denkleştirilmesin isteyebilirler."

Türk Borçlar Kanunu'nda öngörülen genel tehlike sorumluluğu ikincil nite­


likte genel bir norm riteliğini taşır. TBK madde 71'in üçüncü fıkrası bu hususu
özel tehlike sorumlu uğu düzenlemelerinin saklı olduğunu belirterek açıkça
öngörmüştür. Yani genel tehlike sorumluluğu özel tehlike sorumluluğu düzen­
lemelerinin kapsamına girmeyen tehlikeli olgular için uygulama bulacaktır, bu
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 333 |
açıdan özel norm genel normun önünde gelir ilkesi geçerliliğini korumaktadır.
Diğer bir deyişle TBK madde 71, özel tehlike sorumluluğu düzenlemelerini yü­
rürlükten kaldırmamıştır. Hatta özel tehlike sorumluluğu düzenlemelerinde
öngörülen tehlike olguları işletme faaliyeti kavramını somutlaştırmaya ve
önemli ölçüde tehlikelilik unsurunun tespitinde bize kıyas yapılması olanağı
sağlamaktadır."

TBK'da düzenlenen genel tehlike sorumluluğu tüm tehlike yaratma olguları


için değil, düzenlemede belirtilen belirli nitelikleri taşıvan olgular için sorumlu­
luk doğurur. Bu noktsda hem olgu konusu şey hem de tehlikenin derecesi ba­
kımından düzenlemenin uygulama alanına sınırlandırma getirilmiştir. Olgu ko­
nusu şey "tehlikeli işletme faaliyetleridir". İşletme faaliyeti, maddi ve belirli bir
alana özgü risk içerir biçimde bir aletin kullanımı, doğal bir kaynağın işletilmesi,
bir düzeneğin çalıştırılması suretiyle gerçekleştirilen faaliyetlerdir.’3 İşletme
faaliyeti olarak nitelendirilemeyecek faaliyetler, örneğin dalgıçlık gibi teknik
anlamda bir organizasyon içermeyen bireysel spor faaliyetleri genel tehlike
sorumluluğunun dışında kalmaktadır. Buna karşılık bir yüzme havuzunun işle­
tilmesi "işletme faaliyeti" olarak kabul edilebilir. Hekimlik, avukatlık, mimarlık
gibi serbest meslek faaliyetleri de aynı şekilde bu madde anlamında işletme
faaliyeti sayılmaz. Buıa karşılık asansörler, teleferikler, yürüyen merdivenler,
tramvaylar, maden arama ve çıkarma faaliyetleri, arkeolojik kazı, nükleer sant­
74
ral işletilmesi, baraj, metro, kanal işleri işletme faaliyet sayılır.*73

Sorumluluğun kaynağı açısından işletmenin kendisi değil, işletme faaliyeti


esas alınmaktadır. İşletme faaliyetinin bünyesindeki karakteristik riziko genel
tehlike sorumluluğuna yol açar. Tehlike derecesi de ayrıca ve özel olarak belir­
lenmiştir. Her düzeyde tehlikeli işletme faaliyeti değil, önemli ölçüde tehlikeli
olan işletme faaliyetleri genel tehlike sorumluluğunun doğumuna yol açar.73 Bu
bağlamda ağır veya sık zarar doğurmaya elverişli olan tehlikeli faaliyetlerin
önemli ölçüde tehlikeli olduğu kabul edilmektedir. Ayrıca her tür riziko değil,
sadece karakteristik riziko genel tehlike sorumluluğunu doğurur.

Ulusan: s. 87; Yücel: s. 115.


73 Yücel: s. 117-118.

74 Widmer / Wessner: s. 144-147. Bkz. Y. HGK E. 2017/3-439 K. 2017/1463 T. 29.11.2017; Y. 21. HD E.


2017/4908 K. 2017/8118 T. 23.10.2017; Y. 4. HDİ E. 2016/13697 K. 2015/12319 T. 19.12.2016.

73 Erdem: s. 218.
I 384 Hıkuk Davaları

Uyarı Karakteristik riziko koşulu kaynak düzenlemeden farklı olarak açıkça anılma­
mış olsa da tehlike sorumluluğunun niteliği gereği uğruna sorumluluğun
öngörüldüğü ya da genel tehlike sorumluluğunun kapsamına girdiği kabul
edildiği riziko bu sorumluluğu doğurur, diğer rizikolar ancak diğer sorumlu­
luklar için tartışılabilir.’*’

Önemli ölçüde tehlikeliliğin ne anlama geldiği TBK madde 71'in ikinci fıkra­
sında açıklanmış ve birtakım ölçütler ortaya koyulmuştur. İşletme faaliyeti ya
özen gösterilse bile sı< sık zararlara yol açmalı, yani karakteristik riziko sık ger­
çekleşiyor olmalı, ya ağır zararlara yol açmalı ya da özel bir tehlike sorumluluğu
düzenlemesine tabi br tehlike olgusunun bünyesindeki tehlikeye benzerlik söz
konusu olmalıdır." Yani tehlikeliliğin takdirinde nesnel iki ölçüt ortaya konul­
muş ve bunun yanında yargıca tehlikeliliğin takdiri hususunda kıyas yapma ve
bu şekilde genel tehlike sorumluluğunun uygulama alanını biçimlendirme yet­
kisi verilmiştir. Öte yandan kusur sorumluluğu ile tehlike sorumluluğu arasında
kural-istisna ilişkisi anık söz konusu olmadığına göre yargıcın genel tehlike so­
rumluluğu kapsamındaki bir işletme faaliyeti için uygulanacak sorumluluk hu­
kuku kuralları konusunda kıyas yapmasına bir engel kalmamıştır."

Tehlike sorumluluğunun ayrı ve kusurdan bağımsız bir sorumluluk olarak


hukuk düzenlerinde yer almasının politik nedeni tehlikeli işletme faaliyetlerine
hukuk düzenlerince izin verilmesidir. Hal böyle iken TBK madde 71'in son fıkra­
sında buna aykırı düşen ve tehlike sorumluluğunun niteliği konusunda kafa
karıştırıcı bir hüküm öngörülmüştür. Bu hükme göre işletme faaliyetine hukuk
düzenince izin verilmiş olsa bile zarar görenler zararın uygun bedelle denkleşti­
rilmesini isteyebilir. Bu hükümden hareketle sanki hukuk düzeninin izin verme­
diği işletme faaliyetleri ile hukuk düzeninin izin verdiği işletme faaliyetleri için
iki ayrı genel tehlike sorumluluğu normu bulunduğu fikri uyanmıştır.” Oysaki
yasa koyucu sadece tehlike sorumluluğu ile fedakârlığın denkleştirilmesi ku-
rumlarını karıştırmıştır.80 Fedakârlığın denkleştirilmesi hukuka uygun bir zararın
hakkaniyetin gereği olarak tümüyle zarar görene yıkılmaması için kısmen de
olsa zarara yol açan tarafından karşılanması anlamına gelirken tehlike sorumlu­
luğu hukuk düzenince izin verilmiş bir işletme de olsa meydana gelen hukuka*85

78 Yücel: s. 142-143; Ulusan: s. 84; Akkayan Yıldınm: s. 207, 210; Atamen s. 22.

Eren: s. 501; Schönenberger: s. 176; Ulusan: 80-81.


78 Yücel: s. 133; Korkusuz: s. 201; Widmer: s. 157.

Bkz. Kılıçoğlu: s. 335; Oğuzman / Öz: s. 188-189.

85 Atamer: 22-23; Ulusan: 88-89; Yücel: s. 177.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 335 |
aykırı zararın tehlike ilkesine dayanarak sorumluluk hukuku kuralları ve ilkeleri
çerçevesinde zarar verence karşılanmasıdır. Yani tehlike sorumluluğunda karşı­
lanan zarar hukuka aykırı bir zarardır.

Uyarı Yasanın getirdiği bu düzenleme objektif tarihsel yorum yöntemiyle yorum­


landığında tehlike sorumluluğu ile fedakârlığın denkleştirilmesinin birbirine
karıştırılarak örtülü bir boşluk meydana getirildiği görülmektedir, bu boşlu­
ğun amaca uygun yorumla doldurulması gerekmektedir."

Yani hukuk düzerince izin verilsin verilmesin, önemli ölçüde tehlikeli işlet­
me faaliyetlerinin ka-akteristik rizikosunun gerçekleşmesinden doğan zarar,
zarar veren tarafından karşılanır.

Yasa koyucu sorumlu kişinin belirlenmesinde ilerici bir tutum ile hem işle­
teni hem de işletme sahibini sorumlu kılmış ve bu kişilerin birbirinden farklı
olması halinde müteselsil olarak sorumlu olduklarını açıkça belirtmiştir. Karşı­
laştırmalı hukuka bakıldığında genellikle işletme sahioinin değil, işletenin so­
rumlu kılındığı görülür." İşleten fiili anlamda işletme faaliyeti üzerinde tasarruf
gücünü elinde bulunduran kişi iken işletme sahibi işleıme faaliyetine konu şey
üzerinde ayni hak sahibi olan kişidir.

» Motorlu Araç İşletenin Sorumluluğu'

Ülkemizde gerek dikkatsiz araç kullanımı, gerek alkol, gerekse hız ve ben­
zeri sebeplerle yılda binlerce trafik kazası meydana gelmekte; meydana gelen
bu trafik kazaları nedeniyle de binlerce kişi yaralanmakta ve hayatını kaybet­
mektedir.

Trafik kazası sebebiyle yalnızca maddi hasar meydana geldiğinde genellikle


sürücüler uzlaşmakta ve meydana gelen zarar sigorta şirketleri ve/veya kasko
aracılığıyla giderilmededir.

Ancak zarar miktarı hususunda uzlaşılamaması v=/veya manevi tazminat


talebinin doğumu halinde yargıya başvurulması zorunlu hale gelmektedir.

Öncelikle konumuzla ilgili çeşitli kavramların "2918 Sayılı Karayolları Tra­


fik Kanunu" çerçevesinde açıklanması gerekmektedir. 2918 Sayılı KTK madde 3
uyarınca;

“ Yücel: s. 191-194.

“ Bkz. Yücel: s. 196-200.

Bu kısım Ceren Cbosu Koca (Canpolat) tarafından hazırlanmıştır.


i 386 Hıkuk Davaları
• Sürücü: Karayolunda, motorlu veya motorsuz bir aracı veya taşıtı sevk ve
idare eden kişidir

• Şoför: Karayolunda, ticari olarak tescil edilmiş bir motorlu taşıtı süren kişi­
dir.

• Araç sahibi: Araç için adına yetkili idarece tescil oelgesi verilmiş veya sa­
hiplik veya satış belgesi düzenlenmiş kişidir.

• İşleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfa­
tıyla sicilde kayıt ı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya
rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafın­
dan başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlkesi kendisine ait olmak
üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu
kimse işleten sayılır.

Uyarı Bir trafik kazasında sorumlu olan kişiler dar anlatımla araç maliki, sürücü ve
aracın zorunlu mali mesuliyet sigortacısıdır. Bu kişiler arasındaki sorumluluk
KTK madde 88/1 uyarınca müştereken (ortaklaşa/zincirleme) paylaşılmakta­
dır.

İşleten olmayan sürücülerin sorumluluğu, Karayolları Trafik Kanunu'nda


düzenlenmemiştir; 6C98 Sayılı Borçlar Kanunu 49. Madde ve devamı madde­
lerde düzenlenen "haksız fiillerden doğan borç ilişkileri" başlığı altındaki hü­
kümlere göre belirlenmektedir. Buna göre işleten olmayan sürücünün sorumlu­
luğu, kusura bağlı sorumluluktur ve genel hükümler çerçevesinde tespit olun­
maktadır.

Uyan Araç sahbi ile sürücünün farklı kişiler olması halinde sürücü kusuru oranında,
araç maliki ise 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu uyarınca KUSURSUZ
OLARAK sorumludur.

Burada dikkat ed Imesi gereken önemli bir nokta sürücünün belli bir oran­
da kusurlu olmasının, araç malikinin ve sigortacının so'umluluğunu kaldırmadı­
ğıdır.

Müşterek sorumlu Sigorta şirketleri, zarar görenin meydana gelen trafik


kazasında kusuru olmaması şartıyla, araç maliki ya da sürücünün kusuruna
BAĞLI OLMAKSIZIN, POLİÇEDEKİ LİMİTİ GEÇMEMEK ÜZERE SİGORTA TAZMİNA­
TININ TÜMÜNDEN SORUMLUDUR.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 85. md./l fıkrasında:


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 337 |
"Bir motorlu aracın işletilmesi, bir kimsenin ölümüne ve yaralanmasına ve­
ya bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa aracın işleteni sorumlu olur" hük­
münü getirerek ağırlaştırılmış tehlike sorumluluğu düzenlenmiştir.

Bu sorumluluk, iş etene ait bir sorumluluktur. O halde işleten kavramı üze­


rinde durulması gerekir. 2918 sayılı kanunun 3. Maddesinde işleten tanımlan­
mıştır. Buna göre işleten: "Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla
satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görünen veya aracın uzun süreli kiralama,
ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet, rehin alan Kişidir/'

Ancak bu tanımlama hiç şüphesiz 'gerçek işleten' kavramını karşılamakta­


dır.

Sayılanlara ek olarak; devlet veya diğer kamu tüzel kişileri, yarış düzenleyi­
cileri, motorlu araçla ilgili mesleki faaliyette bulunanlar ve aracı çalan veya gasp
eden kişiler 'farazi işleten' olarak nitelendirilirler ve kanunen aranan şartların
gerçekleşmesi halinde gerçek işleten gibi sorumlu tutulurlar.

Bu sorumluluğun unsurları:

a) Motorlu aracın işletilme halinde olması:

KTK 85/1'de tehlike sorumluluğu için motorlu aracın işletilme halinde bu­
lunması gerekir. Ayrıca hareket sağlayan her türlü mekanik akşamın harekete
geçmesi halinde araç işletilme halinde kabul edilir.

b) Bir zarar gerçekleşmelidir:

KTK 85. Maddesi anlamında zarar genel hükümler kapsamında bir zarardır.
Bu zarar kişinin bedersel varlığına ilişkin maddi ve manevi zarar olabileceği gibi
şeye ilişkin (taşınır ve taşınmaz eşya) olabilir.

Zararın meydana geldiği yer önemlidir. KTK 2. Maddesine göre KTK'nın uy­
gulama alanının karayolu olduğu belirtilmiş, bunun yanında karayolu dışında
kamuya açık alanlar, park-bahçe park yeri, garaj, otobüs terminali, servis ve
akaryakıt istasyonlarında karayolu taşıt trafiği için faydalanılan alanlar olarak
KTK kapsamında kabul edilmiştir.

c) Zararı veren motorlu araç olmalıdır:

KTK'ya göre motorlu araç: Karayolunda insan, hayvan ve yük taşıyan ve


makine gücü ile yürütülen araçlardır. Otomobil, taksi, otobüs, minibüs, kam­
yon, kamyonet, traktör, troleybüs, triportör, motosiklet, paletli veya madeni
Hıkuk Davaları
tekerlekli traktör, biçer döver ve hareket halinde çalışan yol inşaat makineleri,
tarım, sanayi, bayındırlık, milli savunma ile çeşitli kuruluşlara ait iş ve hizmet
makineleri motorlu araç kapsamındadır.

Ancak silindir hacmi 50 santimetreküpü geçmeyen, içten patlamalı motorla


donatılmış ve imal hi2i 50 km'den az olan motorlu biskletlerle motorsuz bisik­
letler KTK kapsamında olmayan genel hükümlere tabid r.

d) Zarar bir trafik kazası sonucu gerçekleşmelidir:

KTK 3. Maddesine göre trafik kazası "karayolu üzerinde hareket halinde


olan bir veya birden fazla aracın karıştığı ölüm, yaralanma ve zararla sonuçlan­
mış olay olarak tanımlanmaktadır. Aracın karayolunda bulunma sebebi önemli
değildir.

e) Zarar ve motorlu aracın işletilmesi arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır:

Olayların normal akışına ve hayat deneyimlerine göre, somut olayda ger­


çekleşen türden bir sonucu meydana getirmeye elverişli olan veya bu türden
bir sonucun gerçekleşme ihtimalini objektif olarak arttırmış bulunan zorunlu
şart mevcut ise zararla sonuç arasında illiyet bağı vardı'.

f) Olumsuz unsur:

KTK 86/1. Maddesine göre işleten kendisinin veya eylemlerinden sorumlu


tutulduğu kişilerin kusuru bulunmadığını ve araçtaki bozukluğun kazayı etkile­
mediğini, yahut kazarın mücbir sebepten veya zarar görenin veya üçüncü kişi­
nin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.

Eğer kendisi veya eyleminden sorumlu olduğu kişilerin az veya çok kusuru
varsa artık kurtuluş kanıtı getiremez. Ayrıca işleten a'açtaki bozuklukların so­
nuçlarına katlanmak zorundadır.

KTK madde 85'te düzenlenen motorlu taşıt işletenin sorumluluğu, bir teh­
like sorumluluğudur.

Uyan Sorumluluk türlerinden en ağırı olan tehlike sorumluluğu, kusura dayanma­


yan bir tür kusursuz sorumluluk halidir.

Zararın işletme veya faaliyete özgü tipik bir tehlike ile gerçekleşmesi sonu­
cu sorumluluk doğar.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 389 |
Amaçlanan tehlike, faaliyet ve işletmelerin zarara yol açmaya aşırı eğilimde
oluşundan ya da kazaların nitelik ve nicelik yönünden ağır sonuçlar çıkarması
ölçütü ile açıklanabil!'. (Tandoğan, Haluk: Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı
Sorumluluk Hukuku, Ankara 1981, s 26)

Motorlu taşıt işletenin sorumluluktan kurtulması için gerekli unsurlar KTK


madde 86'da düzenlenmiştir. Buna göre motorlu taşıt işleten; kendisinin veya
eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir
bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın kazanın;

• Mücbir sebepten veya

• Üçüncü kişinin veya zarar görenin kusurundan ka/naklanması halinde SO­


RUMLULUKTAN KURTULUR.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta, araç işletenin kendi kusursuzluğunu


ispat etmek zorunda olduğu hususudur. Borçlar Kanunu madde 50'nin aksine
zarar gören, ARAÇ İŞLETENİN KUSURUNU İSPAT ETMEK ZORUNDA DEĞİLDİR.
j 393 Hukuk Davaları

Motorlu Araç İşletenin Sorumluluğu Çerçevesinde Maddi Tazminat İstemi


Dilekçesi

NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE


ANKARA

DAVACI Adı ve Soyadı-(T.C. Kimlik No)-Adres

VEKİLİ Avukat Adı ve Soyadı-Adres-Tel.

DAVALI Adı ve Soyadı-Adres

DAVA KONUSU Maddi tazminat.

DAVA DEĞERİ ...TL

AÇIKLAMALAR :

1- Müvekkilim, tarihinde sabah evinden ayrılıp işine gitmekte iken, mülkiyeti davalı
...’ye ait olan ve onun tarafından işletilen ... plakalı dolmuşun çarpması sonucu ağır bir şekilde
yaralanarak hastaneye kaldırılmıştır. Olay yerine gelen polis ekiplerince tutulan tutanakta, dol­
muşun aşırı hızlı gittiği ve tatta kırmızı ışıkta durmayarak yaya geçidinden geçmekte olan müvek­
kilime çarptığı ve davalının asli kusurlu olduğu rapor edilmiştir.

2- Kaza nedeniyle müvekkilimin iki bacağı ve iki kolu kırılmış olup, kaldırıldığı hastaneye yüklü
bir tedavi ücreti ödemek zorunda kalmıştır. Diğer yandan, davalnın tamamen kusuru sonucu
meydana gelen kazadan dolayı, müvekkilime doktorlar tarafından iki aylık rapor verilmiştir. Mü­
vekkilime iki ay işlerine gidemeyeceğinden maaş da alamayacaktır. Bu durum zaten maddi yön­
den sıkıntı içinde olan müvekkilimi zarara sokacaktır.

3- Müvekkilimin ödemek zorunda kaldığı tedavi masraflan da dâhil olmak üzere şu anki top­
lam zararı ... Türk Lirası civarındadır. Kusurlu olarak trafik kazasına neden olana davalının, mü­
vekkilimin uğramış olduğu maddi zararlarının tazmini için iş bu davanın açılması zorunluluğu
doğmuştur.

DELİLLER : 1- Kaza tespit tutanağı, 2- Hastaneden alınmış olan raporlar ve hastane­


ye yapmış olduğum ödemelere ilişkin faturalar, 3- Polis tutanakları ve sair yasal deliller.

HUKUKİ SEBEPLER : KTK m.85 ve ilgili sair mevzuat.

SONUÇ VE TALEP : Yukanda kısaca açıklanan nedenlerle davanın kabulüne, fazlaya ilişkin
haklarımız saklı kalmak kaydıyla, olay tarihinden itibaren işleyecek olan kanuni faizi ile birlikte
davalının davacıya şimdilik ... Türk Lirası maddi tazminat ödenmesine ve yargılama giderlerinin
davalıya yükletilmesine karar verilmesini, davacı vekili olarak saygılarımla arz ve talep ederim.

Davacı Vekili
Avukat Adı ve Soyadı
İmza
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 391J
ddd. Tazminatın Belirlenmesi

» Üçüncü Kişi veya Zarar Görenin Kusuru

Zarar görenin meydana gelen trafik kazasında kusuru olması halinde, he­
saplanan tazminattan kusur oranına göre indirime gidilir.

Madde 86'ya göre de motorlu araç işletenin, kazanın üçüncü kişi veya za­
rar görenin kusurundan kaynaklandığını kanıtlaması halinde sorumluluktan
kurtulduğunu belirtmiştik. Ancak bunun için araç işleten veya eylemlerinden
sorumlu tutulduğu kişilerin meydana gelen kazada kusurlarının bulunmaması
gerekir ve araçtaki herhangi bir bozukluğun kazaya sebebiyet vermemiş olması
gerekmektedir.

O halde tazminat belirlenirken öncelikle kazanın üçüncü kişi veya zarar gö­
renin kusurundan kaynaklanıp kaynaklanmadığı araştıracaktır. Kazaya onların
sebebiyet vermesi halinde araç işletenin sorumluluğu doğmayacaktır. Eğer
kazaya tamamen sebebiyet vermiş olmamakla birlikle, kazanın oluşumunda
üçüncü kişi veya zarar gören de etkili olmuşsa bu halde belirlenecek tazminat­
tan indirime gidilecektir.

» Beklenmedik Hal ve Mücbir Sebep

Beklenmedik hal, mücbir sebepten farklıdır. Beklenmedik hal, zararın


meydana gelişine katcısı olan ve insan iradesinin dışında meydana gelen tüm
olaylardır. (Deschenaux/Tercier, Çev. Özdemir, s. 206) Ancak burada nedensel­
lik bağı kesilmiş değildir.

Mücbir sebep ise; bir sorumluluğun yerine getirilmesini kısmen veya ta­
mamen engelleyen, kşinin önceden bekleyemeyeceği ya da tahmin edemeye­
ceği, beklese ya da tahmin etse dahi engelleyememeği dıştan gelen olağanüstü
durumlardır ve varlığında nedensellik bağı kesilmekte ve sorumluluk yukarıda
incelediğimiz KTK 86. Maddede olduğu gibi ortadan kalmaktadır.

Beklenmedik halin, ortaya çıkan zararın doğumuna ya da artışına neden


olması halinde, Borçlar Kanunu madde 51/1 uyarınca belirlenecek tazminatta
indirime gidilmesi gerekmektedir. Çünkü hafif kusurlu olan tazminat sorumlu­
suna tazminatın tamamını yüklemek hakkaniyete aykırı olur. (Eren, Genel C 1, S
764)
I 392 Hıkuk Davaları
» Hatır Taşıması

Karayolları Trafik Kanunu Madde 87: "Yaralanan veya ölen kişi, hatır için
karşılıksız taşınmakta ise veya motorlu araç, yaralanan veya ölen kişiye hatır
için karşılıksız verilmiş bulunuyorsa, işletenin veya araç işleticisinin bağlı olduğu
teşebbüs sahibinin sorumluluğu ve motorlu aracın ma'iki ile işleteni arasındaki
ilişkide araca gelen zararlardan dolayı sorumluluk, genel hükümlere tabidir.

Zarar görenin beraberinde bulunan bagaj ve ber.zeri eşya dışında araçta


taşınan eşyanın uğraoığı zararlardan dolayı işletenin veya araç işleticisinin bağlı
olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluğu do genel hükümlere tabidir." Hükmünü
amirdir.

Buna göre yaralanan veya ölen kişi hatır için karşılıksız taşınıyorsa veya
motorlu araç, yaralanan veya ölen kişiye hatır için karşılıksız verilmişse işletenin
sorumluluğu ve motorlu aracın maliki ile işleteni arasındaki ilişkiden doğan
zararlarla ilgili olarak Karayolları Trafik Kanunu değil; Borçlar Kanunu uygulanır.

Dolayısıyla bu durumda hesaplanacak tazminattan müteselsil olarak so­


rumlu olanlar arasında Zorunlu Trafik Sigortası yoktur.

O halde hatır için taşıma yapılan hallerde, yardımda bulunana verilen zara­
rın gideriminde Borçlar Kanunu 51/1 uygulanır ve hâkim somut olayı re'sen
değerlendirerek hakkaniyet indiriminde bulunabilir.

eee. Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortost

Karayolları Trafik Kanunu'nun 91- 101 maddele'i arasında düzenlendiği


üzere; zorunlu mali mesuliyet sigortası kısa adıyla trafik sigortası, motorlu araç
işletenin 3. Kişilere verdiği zararları giderme prensibiyle oluşturulmuş zorunlu
bir zarar sigortası türüdür.

Karayolları Trafik Kanunu'na göre zorunlu mali mesuliyet sigortası;

• Poliçede belirlenen limite kadar sigorta ettirenin, 3. kişilere karşı sorumlu­


luğunu üstlenmektedir.

• Yaptırılması zoruılu bir sigorta türüdür ve yaptrmayan araçların trafiğe


çıkması yasaktır.

• Sigorta ettirenin tek taraflı maddi hasarlı kazalarındaki zararı karşılama­


maktadır.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 393 |
• Özetle hatır taşıması olmadan işletme halindeki motorlu bir aracın, kara­
yolları kapsamınca kalan yollarda 3. Kişilere vermiş olduğu zararları karşı­
lamaktadır.

- Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortasının manevi tazminat sorumluluğu yok­


tur.

» Sigortacının Sorumluluktan Kurtulması

KTK Madde 86'ya göre işletenin sorumluluktan kurtulduğu durumları ince­


lemiştik. İşletenin sorumluluktan kurtulduğu durumlar sigortacı için de geçerli­
dir.

Buna göre;

• Mücbir sebebin varlığı halinde,

• Olayın zarar görenin veya 3. kişinin ağır kusuruyla gerçekleşmiş olması ha­
line veya

• İşletenin kusuru olmaksızın aracın gasp edilmesi veya çalınması halinde si­
gortacı sorumluluktan kurtulur.

Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus; KT< 95 uyarınca sigortanın


tazminat sorumluluğunu kaldıran ya da azaltan hallerin varlığının zarar görene
karşı ileri sürülemeyeceği hususudur. Buna göre; yukarıda sayılan hallerin varlı­
ğı halinde de sigortacının müteselsil sorumluluğuna gidilecek, ancak sigorta
sayılan hallerin varlığı halinde sigorta ettirene rücu edebilecektir.

KTK Madde 111 uyarınca da; KTK kapsamında öngörülen hukuki sorumlu­
luğu kaldıran veya azaltan anlaşmalar geçersizdir.

fff. Trofik Kozası Nedeniyle Açılacak Davo Türleri

» Ölüm Halinde Uğranılan Maddi ve Manevi Zarar

Borçlar Kanunu Madde 53’e göre ölüm halinde; cenaze giderleri, ölenin
desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar ve ölüm he­
men gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da
yitirilmesinden doğan kayıplar maddi tazminat olarak talep edilebilmektedir.

Kanunun 56. Maddesine baktığımızda ise, ölenin yakınlarının manevi taz­


minat olarak uygun bi' miktarı talep etme hakkı olduğınu görmekteyiz.
I 394 Hıkuk Davaları
» Bedensel Zarar Nedeniyle Maddi ve Manevi Zarar

Borçlar Kanunu madde 54'e göre bedensel zararlar; tedavi giderleri, ka­
zanç kayıpları, çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan ka­
yıplar ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplardır.

Kanunun 56. Maddesinde ise bedensel bütünlüğün zedelenmesi duru­


munda, hâkim tarafından belirlenecek uygun bir mktarın manevi tazminat
olarak ödettirilmesine karar verilebileceği hükme bağlanmıştır.

Ayrıca ağır bedensel zarar halinde, zarar görenlerin yakınlarının da manevi


tazminat hakkı bulunmaktadır.

» Değer Kaybı Davaları

Trafik kazalarında her ne kadar araçlarda meydana gelen zararlar sigorta


ve/veya kasko kapsamında giderilse de; araçlar artık kazaya karışmış araç ola­
rak nitelendirilmekte ve satış anında fiyatları, emsallerindeki kazasız araçlara
göre ciddi oranda düşmektedir.

Zarar gören, kenci kusuru bulunmayan kazalarda, aracında meydana gelen


değer kaybını sürücü ve işletenden ve/veya sigortacıdan talep edebilmektedir.

Kaskolar bazı hallerde ek teminat alarak değer kaybı güvencesi vermekte­


dirler. Dolayısıyla dava açmadan önce taraf teşmilinin sağlıklı olarak sağlana­
bilmesi için sürücünün kasko poliçesinin incelenmesinde yarar vardır.

Değer kaybı davası açabilmek için;

• Meydana gelen trafik kazasına zarar görenin tam (ağır) kusurunun sebep
olmaması ve karş tarafın kusurlu olması gerekmektedir.

• Kazada hasar gören parça ve/veya kısımların kazadan önce sağlam ve oriji­
nal olması gerekmektedir.

• Davanın 2/10 yıllık zamanaşımı süresine uyularak açılması gerekmektedir.

Uyarı Değer kaybı nedeniyle açılacak davalarda dikkat edilmesi gereken ilk husus;
tamiratı mümkün olmayan ve hasar görmesi halinde yenisiyle değiştirilen
parçaların (far, cam, silecek gibi) değer kaybı davalarına konu edilemeyeceği
hususudur.

Dikkat edilmesi gereken diğer husus ise; dava konusu edilen araç parçaları­
nın önceden kaza geçirmemiş, sağlam ve orijinal olması gerektiğidir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 395 |
Bu koşulların varlığı halinde yapılacak ilk iş Hukuk Muhakemeleri Kanunu
madde 400 uyarınca delil tespiti istemek olmalıdır. Yapılacak bilirkişi inceleme­
sinde tespit edilecek değer kaybı miktarına göre dava açılabileceği gibi; ilk önce
dava açılıp dosya yargılama sırasında da bilirkişiye gönderilebilmektedir.

ggg. Trafik Kozaları Nedeniyle Açılacak Tazminot Davolarının Uyguloması

» Görev

2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu 110. Madde ve 6100 Sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu'nun 2. Maddesi birlikte incelendiğinde görüleceği üze­
re, trafik kazalarında haksız fiil sorumluluğu nedeniyle açılacak davalarda gö­
revli mahkeme ASLİYE HUKUK MAHKEMELERİDİR.

Karayolları Trafik Kanunu'nun 110. Maddesinde işleteni veya sahibi devlet


ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebep olduğu trafik kazalarından doğan
davaların da dâhil olmak üzere işbu kanunda düzenleren trafik kazalarıyla ilgili
açılacak tazminat davalarının adli yargıda görüleceği hüküm altına alınmıştır.
Zarar görenin kamu görevlisi olmasının da bu maddenin uygulamasına etkisi
yoktur. DAVA HER HAJJKARDA ADLİ YARGIDA GÖRÜLECEKTİR.

Ancak özel kanurlarca düzenlenen göreve ilişkin lükümler geçerli olacak­


tır. Örneğin motorlu araç kazasının aynı zamanda bir iş kazası olması halinde,
dava hiç şüphesiz İş Mahkemelerinde açılmalıdır. Keza, davanın taraflarının
tacir olması ve haksız fiilin bir ticari işletmeyi ilgilendirmesi halinde davaya asli­
ye ticaret mahkemelerinde bakılacaktır.

Burada dikkat ecilmesi gereken nokta tarafların tacir olmasının yalnızca


davaya asliye ticaret mahkemesinde bakılabilmesi için yeterli olmadığı hususu­
dur. Eğer somut olay ticari ilişkiden kaynaklanmıyorsa taraflar tacir olsa dahi
davaya asliye hukuk mahkemelerinde bakılacaktır. Yargıtay'ın aşağıda verilmiş
kararı konunun anlaşılmasına yardımcı olacaktır:
j 396 Hıkuk Davaları

Karar Somut olayda davacı ve davalı şirket Ticaret Kanunu poliçesi yahut ticari
ilişkiden değil, davacının işleteni olduğu araç ile davalıya sigortalı aracın
karıştığı maddi hasarlı trafik kazasından kaynaklanmaktadır. Bu haliyle
uyuşmazlığın haksız fiile dayalı alacak davası olduğu anlaşıldığından,
davanın genel hükümler çerçevesinde Asliye Hukuk Mahkemesinde görü­
lüp sonuçlandırılması gerekmektedir. (818 S.K. m.41) (6762 S.K. m.4,21)

Dava: Alacak hukukuna ilişkin davada Gaziantep 4. Asliye Hukuk ve Gaziantep


Asliye Ticaret Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizl k kararı verilmesi nedeni ile
yargı yernin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler ince­
lendi, gereği düşünüldü:

Karar: Dava, davalı şirkete sigortalı araç ile davacı şirkete ait aracın karıştığı
kaza nedeniyle uğranılan maddi zararın poliçe ile sınırlı olarak tahsili istemine
ilişkindir.

Gaziantep 4. Asliye Hukuk Mahkemesince, TTK'nn 4 ve 21. maddeleri uyarın­


ca, işbölümü itirazı doğrultusunda görevsizlik veri miştir.

Gaziantep Asliye Ticaret Mahkemesi ise, davanır ticari dava olmadığı gerek­
çesiyle görevsizlik yönünde hüküm kurmuştur.

818 Sayılı Borçlar Yasasının 41/1. maddesinde, <Gerek kasten gerek ihmal ve
teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika
eden şah s, o zarann tazminine mecburdur.:* hükmine yer verilmiştir.

Somut olayda davacı ve davalı şirket Ticaret Kanunu poliçesi yahut ticari
ilişkiden değil, davacının işleteni olduğu araç ile davalıya sigortalı aracın karış­
tığı madci hasarlı trafik kazasından kaynaklanmadadır. Bu haliyle uyuşmazlı­
ğın haksız fiile dayalı alacak davası olduğu anlaşıldığından, davanın genel
hükümler çerçevesinde Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandır­
ması gerekmektedir.

Sonuç: Yıfcarıda açıklanan nedenlerle; 6100 Sayılı HMK.'nin 21. ve 22. (1086 sayılı
HMK.'nin 25. ve 26.) maddeleri gereğince Gaziantep 4. Asliye Hukuk Mahkemesi­
nin YARG YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE, 31.12.2012 gününde oybirliği ile karar
verildi (Y.17. HD. 31.12.2012, E. 2012/9255, K. 2012/15203)

» Yetki

Karayolları Trafik Kanunu madde 110 uyarınca, motorlu araç kazalarında


hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya
sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde
açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir.

Ancak aynı dava sigorta şirketine değil de işletene karşı açılmışsa, bu du­
rumda genel hükümlere göre (HMK madde 6) davalının yerleşim yeri ya da
haksız fiilin meydana geldiği yer mahkemesi yetkili olacaktır.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 397 |
» Davacı - Davalı

• Davacı: Trafik kazaları nedeniyle açılacak tazminat davalannda, ölenin des­


teğiyle yaşayan yakınlan mirasçı olup olmadıklarına bakılmaksızın destek­
ten yoksun kalma tazminatı talebiyle dava açabilirler.

Ölenin yakınları cenaze ve defin masraflarını talep edebilirler. Ölenin des­


teğiyle yaşamayan yakınlarının da manevi tazminat davası açma hakları vardır.

• Davalılar: Dava araç maliki, sürücü ve sigorta şirketine karşı açılabilir. Da­
valılar davacıya karşı müteselsil olarak sorumlu olup kendi aralarında rücu
hakları vardır.

» Yargılama Usulü

Meydana gelen trafik kazası nedeniyle maddi ve/veya manevi tazminat ta­
lebiyle açılacak tazminat davalarında Karayolları Trafik Kanunu madde 90 uya­
rınca maddi tazminatın biçimi ve kapsamı ile manevi tazminat konusunda Borç­
lar Kanunu'nun haksi2 fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı kararlaştırılmış­
tır.

O halde maddi tazminatın biçimi ve kapsamı ile manevi tazminat konusun­


da borçlar kanunu esas alınacak ancak açılacak tazminat davası Karayolları Tra­
fik Kanunu uyarınca görülecektir.

Açılacak dava 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 2918 Sayılı Kara­
yolları Trafik Kanunu ve 6098 Sayılı Borçlar Kanunu uyarınca yapılacak yazılı
yargılama usulüne göre karara bağlanacaktır.

Hâkim önüne gelen davada ilk önce zararın varlığını tespit edecek; bu zara­
rın motorlu bir aracın işletilmesi sırasında karıştığı trafik kazası nedeniyle oluş­
tuğunu tespit ettikten sonra, zararla dava konusu haksız fiil arasında illiyet bağı
kurulması halinde davanın kabulüne karar verecektir.

» Zamanaşımı

Zamanaşımı hususu Karayolları Trafik Kanunu'nun 109. Maddesinde dü­


zenlenmiştir:

MADDE 109:

"Motorlu araç kızolorınoon doğon maddi zararların tazminine ilişkin talepler, za-
ror görenin, zararı ve tozminat yükümlüsünü öğrendiği torikten başioyarok iki yıl ve
herholoe, kozo gününden başioyarok on yıl içinde zomanoşım.no uğrar.
I 393 Hıkuk Davaları
Davo, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir
zamon aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminot talepleri için de ge­
çerlidir.

Zomanoşımı, tazminot yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya korşt do kesilmiş


olur. Sigortocı bokımndan kesilen zamonaşımı, tazminot yükümlüsü bokımındon do
kesilmiş sayılır.

Motorlu oroç kczolorınoo tazminot yükümlülerinin birbirlerine korşı rücu bokları,


kendi yükümlülüklerini torn olarok yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğren­
dikleri günden boşloyorak iki yıldo zomonoşımıno uğrar. Diğer hususloroa, genel hü­
kümler uygulanır."

Zamanaşımı hususunda KTK'da ve Borçlar Kanununda yapılan düzenleme­


ler görüleceği üzere birbirine paraleldir.

Buna göre; kişiye ve mala gelen zararlarda zamanaşımı; zarar görenin zara­
rı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği andan itibaren 2 sene, her halükârda ise
10 senedir.

Ancak davaya sebebiyet veren fiil, ceza kanununca düzenlenmiş ve cezayı


gerektiren bir fiil ise bu halde sürücünün mahkûmiyet şartı aranmaksızın, dava
konusu fiille ilgili ceza kanununda düzenlenmiş uzatılmış zamanaşımı süresi
uygulanır.

Aşağıdaki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı; bu konuda verilmiş en kap­


samlı karardır ve konuyu anlamanıza yardımcı olacaktır:

Karar Somut olayda, haksız eylemin gerçekleştiği 06.05.2004 tarihi gözetildiğin­


de, beş yıllık uzamış zamanaşımı süresinin 06.05.2009 tarihinde dolduğu;
eldeki davada ise, maddi tazminata ilişkin ıslahın ise, bu zamanaşımı süresi
dolmadan 05.06.2008 tarihinde yapıldığından, ıslah edilen miktar yönüyle
dava zamanaşımı süresi dolmamıştır. Hal böyle olunca, mahkemece, maddi
tazminata yönelik ıslahın süresinde yapıldığının kabulü ile isin esasının
incelenmesi gerekirken, açıklanan bu hususlar göz ardı edilerek ıslah edi­
len tazminat miktarı bakımından davanın zamanaşımı nedeniyle reddine
karar verilmiş olması ve bu kararda direnilmesi jsuI ve yasaya aykırıdır.

Görüleceği üzere trofik kozosıno sebebiyet vermiş hoksız fiilin, ceza kanunu
kopsomır.da düzenlenmiş bir suç teşkil etmesi ve cezo kanununda bu suç için
daho yüksek bir zomanoşımı süresinin öngörülmesi holino'e açıtmış hukuk
davosmdo da uzotılmış zamonaşımı süresi uygulanacoktır. (HGK 12.03.2014
E. 2013/^-544 K. 2014/315)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 39? |
» Zamanaşımının Kesilmesi

Karayolları Trafik Kanunu’nun 109. maddesinin 3. fıkrası uyarınca; ‘Zama­


naşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur.
Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da
kesilmiş sayılır.’

» Rücu İlişkisinde Zamanaşımı

Karayolları Trafik Kanunu’nun 109. maddesinin 4. fıkrası uyarınca; 'Motor­


lu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, ken­
di yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğ­
rendikleri günden baş ayarak iki yılda zamanaşımına uğrar.

» Sorumluluğa İlişkin Anlaşmalar

Yukarıda belirtildiği üzere, Karayolları Trafik Kanunu'nda öngörülen hukuki


sorumluluğu kaldıran veyahut da daraltan anlaşmalar geçersizdir.

Karayolları Trafik Kanunu'nun 111. maddesi uyarınca; 'Tazminat miktarına


ilişkin olup da; yetersz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uz­
laşmalar yapıldıkları tarihten başlayarak iki sene içinde iptal edilebilirler.
I -403 Hıkuk Davalan

Tazminat Davalan Dilekçesi”’

... NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ’NE

DAVACI :

VEKİLİ :

DAVALILAR : 1-.... (Sürücü)

2- ..... (Araç maliki)

3- ,.... (Sigorta)

KONU : Fazlaya ilişkin her türlü dava ve talep hakkımız saklı kalmak üzere,......
tarihinde, .... adresinde meydana gelen trafik kazası nedeniyle müvekkilin uğradığı maddi ve
manevi zararlarla ilgili olarak şimdilik .... TL maddi ve..... TL manevi olmak üzere toplam...... TL'nin
kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak müvekkilimize ve­
rilmesi istemimizden ibarettir.

AÇIKLAMALAR :

Müvekkil... tarihinde aracıyla seyir halinde iken, sürücü........ aracın kontrolünü kaybetmiş ve
müvekkilin sevk ve idaresindeki araca arkadan hızla çarpmıştır.

HUKUKİ DELİLLER : Keza tutanağı, tanık, bilirkişi, keşif, Yargıtay kararları ve her türlü yasal
delil

HUKUKİ SEBEPLER : Karayolları Trafik Kanunu, Borçlar Kanunu, HMK ve tüm sair mevzuat

SONUÇ VE İSTEM : Fazlaya ilişkin her türlü dava ve talep hakkımız saklı kalmak üzere; yuka­
rıda anlatılanlar ve mahkemenizin re'sen gözeteceği sebeplerle;

DAVAMIZIN KABULÜ ile,

... tarihinde......... adresinde meydana gelen trafik kazası nedeniyle müvekkilin uğradığı zarar­
larla ilgili, maddi olarak şimdilik..... TL, manevi olarak...... TL; toplamda........ TL'nin kaza tarihinden
itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak müvekkilimize ödenmesini.

Yargılama giderleri ile /ekâlet ücretinin karşı tarafa yükleti İm esine karar verilmesini saygıyla
vekâleten arz ve talep ederiz.

Davacı Vekili
Av............

Yukarıda görev ve yetki konusunda anlatılanlar ışığında görevli mahkeme değişebileceği gibi; tarafların
tacir olması ve haksız fiilin bir ticari işletmeyi ilgilendirmesi durumurda mahkemeden kaza tarihinden
itibaren işletilmek üzere avans faizi de talep edilebilecektir.
Açılacak tazminat davalarnda maddi tazminat olarak talep edilecek miktar kısmi olarak açılabilmekte ise
de; yukarıda anlattığımız değer kaybı davalarında önceden delil tespiti yapılmış ve bilirkişice zararır tam
olarak belirlenmiş olması nalinde dava en az bu tutar üzerinden açılmalıdır.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 401J
c. Tüzel Kişilerin Organlarının Haksız Fiilinden Kaynaklanan Sorumluluğu

Bu sorumluluk TMK 50. Maddesinde düzenlenmiş olup, "organlar hukuki


işlemleri ve diğer bütün fiilleri ile tüzel kişiyi borç altına sokar," düzenlemesi
getirerek organların ayrıca kusurlarından dolayı kişisel olarak sorumlu olacağını
düzenlemiştir.64

C. Bedensel Zararlar

İnsanın en olmazsa olmaz hakkı yaşam hakkıdır. Bu dünyadaki varlığımızı


sürdürdüğümüz bedenimizin tam ve mükemmel olarak bize hizmet edebilmesi,
hayatımızı sürdürebilmemiz, hangi koşullarda, hangi ekonomik durumda olur­
sak olalım öncelikle bedenimizin sağlıklı olması ve var olması koşuluna bağlıdır.

Bir başka kişinin hukuka aykırı eylemleriyle beden tamlığında meydana ge­
len bir eksiklik veya ölüm, ya hak sahibinin kendi mamelekinde veya ölüm ha­
linde, ölenin desteğinden yararlanan kişilerin mamelekinde bir eksilme meyda­
na getirir ki bu eksikliğin giderilmesi, tazmini gerekir.

1. Sakatlanma - Yaralanma Zararları

Beden tamlığı, kişinin tüm yaşam koşullarına uyabilecek şekilde tam ve


normal bir insan yapısına sahip olmasıdır. Bu yapıda meydana gelen bir noksan­
lık, beden tamlığının zedelenmesi yahut ortadan kalkması sonucunu doğurur.

Beden tamlığı kavramına ruh bütünlüğü de dahildir. TBK 54. Maddesi açıkça
beden tamlığı ihlali kavramını tanımlamayıp, ihlal sonucunda hangi zararların do­
ğacağı sayılmıştır. Bir kararda Yargıtay 4. Hukuk Dairesi kısmen tanımlama yaparak;
"Bir organın yaralanması, kırılması, kopması keza görme, duyma organlarının zaafa
uğraması ya da görev yapamaz duruma gelmesi, kişinin fiziksel görünüşünün de­
ğişmesi, güzelliğinin halele uğraması bedensel zarar meydana getirir."66

Kişinin dışında, üçüncü kişilerin sebep oldukları ıoksanlıklar, (gerek ruh,


gerekse beden) beden tamlığının ihlalidir. Bu ihlalin en son noktası ölümdür. Bu
takdirde kişinin bir hak talebi olamayacaksa da onun ölümü, çevresinin ekono­
mik geleceğinde bir boşluk ve eksilmeye neden olacağından bu zararın talep

3u kısım Av. Sema Güleç Uçakhan tarafından hazırlanmıştır.

3u konunun usule ilişkin bilgileri, "D. Bedensel Zararlardan Doğan 7ozfn>nat Dcvolannda Usul" bölü­
münde detaylı olarak incelenmiştir.

Karahasan: a.g.e. s. 841


Tandoğan, Haluk: Türk Mesuliyet Hukuku, sh: 283
I 402 Hikuk Davalan
edilebileceği TBK 53. Maddesinde kabul edilmiştir. Bu zararlar ise yine kanunda
sayılanlar olup, destekten yoksun kalma zararı da kanunda tanımlanmamıştır.

Beden tamlığının ihlalinin hangi zararlara yol açtığı TBK 54. Maddesinde
belirtilmiştir. Bunlar:

• Tedavi Giderleri- Masraflar

• Kazanç kaybı

• Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar

• Ekonomik geleceğin sarsılmasından kaynaklanan zararlar

Bunlara kısaca değinirsek:

» Tedavi Giderleri:

Mağdurun, kendisinden ölümden kurtarmak, acı ve ızdıraplarını dindirmek,


olaydan daha büyük zararlara uğramamak için önlem amacıyla yapılan giderler
tedavi giderleridir. Bunlar:

1. Hastane, sağlık yurdu, ilk yardım, kaplıca gibi müesseselere yapılan ödemeler

2. Doktor, hemşire, hasta bakıcı, iğneci gibi tedavi ile uğraşan ve yardımcıla­
rına yapılan masraflar

3. Muayene, tahlil, ameliyat vb. hizmetlerin ücretleri ve masrafları

4. Muayene- tahlil için sağlık merkezlerine gidiş-geliş ücretleri (taksi-


ambulans vb.)

5. Fizik tedavi ve rehabilitasyon giderleri

6. Röntgen, radyoloji, ortopedi tedavisi, protez bedelleri, bunların tekrarlan­


ması ve yenilenmesi için yapılan masraflar

7. Her türlü ilaç ve munzam gıda bedelleri

8. Yer değiştirme ve mağdurun yakınlarının gidiş geliş ve ikamet giderleri

Mağdurun zararı ortadan kaldırmak ve azaltmak için alacağı makul tedbir­


ler etkisiz kalsa yahut zararı arttırıcı etkiler verse dahi hüsnüniyetle yapılan bu
masrafları sorumlunun karşılaması gereklidir." Yapıları masrafların makul olup
olmadığı, mağdurun ve yakınlarının sosyal durumuna, cismani zararın niteliğine
göre takdir ve tayin edilecektir.

se
Von Tuhr: a.g.e sh: 1OS
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 403 |

Tedavi masraflarının tazmini için onların iyileştirme maksadıyla yapılması


da şarttır. Ancak bazı masrafları hemen yapılması mümkün değilse, ileride yapı­
lacak bu masrafların da yapılmış gibi kabulü mümkündür. Fakat bu konuda, tıp
bilirkişisince incelenerek uygunluğunun teyit edilmesi gerekir.”

Tedavi giderleri yönünden 6111 sayılı kanunun 59. Maddesi ile KTK 98.
Maddesinde değişiklik yapılarak, sigorta şirketlerinin kendilerine yatırılan prim
ödemelerinin %15’ini SGK'ya aktarmaları ile sağlık hizmet bedellerinden dolayı
sorumlu olmayacakları düzenlenmiştir. Ancak bu düzenlemede zarar görenlerin
sağlık hizmet bedellerini düzenleyen SUT (Sağlık Uygulama Tebliği) kapsamı
dışındaki tedavi giderlerinden dolayı sigorta şirketlerinin sorumluluğu limit
kadar devam edecektir. Tabii ki, sigorta şirketi ile birli<te işleten ve sürücünün
sorumluluğu da devam edecektir.

Tedavi giderlerine, bakıcı ve refakatçi giderleri de dahildir. Daimi sakatlığın


en üst boyutu olan %1OO işgücü kaybı halinde çoğunlukla mağdur ömür boyu
bir başka kişinin bakımına muhtaç olduğundan bu kişiye yapılacak ödemeler
veya sırf bakım için aile fertlerinden birinin tahsisi halinde, bu kişinin emek ve
mesaisinin karşılığının da tazmini gereklidir.

Tedavi giderlerinden ömür boyu devam edecekler dışında kalanların süresi,


geçici iş göremezlik süresi ile sınırlıdır. Ömür boyu devam edecek olanlar uzun
sürelidir ve devrelere bölünmüştür. Bunlar:

• Ara sıra yapılacakyoklama muayeneleri

• Her yıl tekrarlanan içmece ve kaplıca masrafları

• Gerektiğinde yenilenecek protez giderleri ve benzeridir.

Ulaşım giderlerine gelince, bunlar, mağdurun tedavi kurumundan taburcu


olduktan sonra şifa dönemi içinde muayene, pansuman ve sair nedenlerle
evinden hastaneye gidiş- dönüşü için kullandığı araçlara yapılan ödemelerdir.
İster ambulans, ister taksi olsun giderlerin tazmini gerekir. Bilgisayar ortamına
geçmiş olan hastanelerde, hastanın giriş-çıkışları kayıt altında olduğundan kaç
defa hastaneye gittiği belirlenmekte, ambulans kullanmış ise faturası, taksi
kullanmış ise gider pusulası ile ispatı mümkündür. Taksi gideri için fatura-
makbuz ve saire temin edilemiyorsa büyükşehir belediyesi trafik amirliğinden
ev hastane arası mesafenin kilometre cinsinden tespiti ve şoförler odasından

«T
Tekinay: a.g.e s: 445
| 404 Hıkuk Davalan
taksi tarifesinin belirlenmesi ile hesaplama mümkün olacaktır. Otobüs-uçak-
özel araç giderleri de keza talep edilebilir.

» Kazanç Kaybı:

Eski Borçlar Kanunu 46. Maddesinde "Çalışmaya muktedir olamama" iba­


resi varken TBK 54. Maddesinde "kazanç kaybı" olarak düzenlenmiş; sosyal
sigortalar mevzuatında ise "iş göremezlik" deyimi kullanılmıştır.

Beden ve ruh tamlığı ihlal edilen kimse iş ve gücürden kalarak çalışamamış


olabilir ki, bu durum mutazarrırın mal varlığında bir noksanlık oluşturur. Bu
durum, geçici/devamlı ya da kısmi/tam olabilir.88

Kısmi işgöremezlik, mağdurun bazı işlerini görememesi, tam iş göremezlik


ise hiç çalışamama ha idir.

Mağdurun tedavi erinin sürdüğü devrede çalışmayacağı ve dolayısıyla gelir


temin edemeyeceği kabul edilmektedir. Bu devre, geçici- tam iş göremezlik dev­
residir. Bu devrenin sonunda, mağdur ya iyileşir ya da şifa bulur. Bu durumdan
sonra artık daimi iş göremezlik devresi (sakatlık mevcutsa) başlayacak demektir.

» İyileşme

Her türlü tedavinin yapılmasına, tıp tekniğinin bütün imkanlarının kulla­


nılmasına rağmen arızalara tedavi yoluyla tesir etme olanağının kalmamış ol­
ması halidir. Bu durumda, mağdurun kendisine iyi bakma zorunluluğu, arıza ve
ızdırapları ortadan kalkmamış, fakat halinde bir düzelme meydana gelmiştir.”

İyileşme tarihinin Tespiti, geçici iş göremezlik zarar devresinin belirlenmesi açı­


sından önem taşır. Zira, iyileşme tarihi artık işe başlama tarihi olacaktır. İyileşen
kişide, illiyet bağı çerçevesinde değerlendirilecek bu arazlar mağdurun tedaviye
uymamasından kaynaklanmıyorsa fail, bu zararlardan sorumlu olacaktır. O halde
iyileşme hali, bazen tam, bazen tedrici, bazen de ihtiyat kaydı ile gerçekleşebilir.

Tam iyileşme halinde, mağdurun tüm tedavileri sona ermiş, mağdur için
yapılacak bir şey veya beklenebilecek bir risk kalmamışsa tam iyileşme gerçek­
leşmiştir. Bunun en mükemmel hali şifa bulmadır. Bu halde mağdur olay öncesi
durumuna kavuşmuştjr.

Ancak eğer iyileşme, kademe kademe gerçekleşiyorsa, bu takdirde tedrici


iyileşme söz konusudur.

Karahasan: a.g.e s: S44

Yargrtay 15. H.D. 20.10.1975 E. 37S7 K. 4103


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 405 [|
Bazı hallerde ise. mağdur iyileşmiş görünmesine karşın, meydana gelen
arızanın özelliğinden dolayı ileride bir aksaklık veya yeni bir arızanın ortaya
çıkabilmesi mümkündür. Örneğin, kafa travmalarından beyin kanaması riski
veya sara hastalığının oluşması, felç riski olabilir. Bu nedenle ihtiyat kaydı ile
iyileşmeden söz edilir.

» Çalışma Gücünün Azalması ya da Yitirilmesinden Doğan Kayıplar:

Sürekli iş göremezlik, bir kimsenin cismani bütünlüğünün ihlali sonucu ola­


rak, psiko-duygusal yahut entelektüel potansiyelinin azalmasıdır.

Sürekli iş göremezlik, ekseriya kısmi ve nadir hallerde tam olabilir. Sürekli


iş göremezliğe uğrayanın hiçbir iş görememesi haline umumi felç örnek gösteri­
lebilir. Ayrıca maluliyet baremlerinde belirtilen tam körlük, dil tutukluluğu,
yarım vücut felci, iki e in tümden kaybı halleri %1OO maluliyet halleridir.

Tam iş gücü kayb halinde, eğer mağdur kendi yaşamını idame ettirecek öz
bakımını sağlayamıyo'sa, bir başka kişinin bakımına muhtaç demektir. Bu tak­
dirde mağdurun zararı sadece çalışamayarak gelir elde edememek değil, buna
ilave olarak kendisine bakacak olan kişiye yapacağı ödeme nedeniyle mal varlı­
ğında meydana gelecek olan eksilmedir. Bakıcı ücretle'i konusunda gerek yargı
kararlarında gerekse uygulamada pek çok farklılıklar mevcut ise de, Bu konuda
fazla detay kapsam it bariyle mümkün olmadığından fazla bilgi için çeşitli kay­
naklara müracaat edilebilir”.

Ek Bilgi Daimi iş gücü kaybı, ömür boyu süreceği için, muhtemel ömür süresinin be­
lirlenmesi gerekecektir. Muhtemel ömür süresinin tespiti farazi ve istatistik!

© bir değerlendirme olduğundan bu konuda haziranmış olan tablolardan ya­


rarlanılmaktadır.

Yargıtay uygulamaları ve 506 sayılı SSK çerçevesinde PMF (Population Masculine


et Feminine) tablosu kabul edilmektedir. Ülkemiz koşulları dikkate alınarak TÜİK,
Hacettepe Üniversitesi, Başkent Üniversitesi, BNB Danışmanlık Şirketinin düzen­
lemiş olduklan TRH 2010 yaşam tablosu 5510 sayılı SGK yasasının uygulamalann-
dan kullanılmaktadır. Mağdurun olay tarihindeki yaşı esas alınarak muhtemel
kalan ömür süresi tespit edilerek zarar devresi belirlenmektedir.”

Daimi iş gücü kaybının ne kadar olduğunun tespit edilebilmesi için de ha­


zırlanmış olan baremlerden yararlanılarak adli tıp uzmanlarınca belirlenmesi
gereklidir.

Bkz Uçakhan-Güleç, Sema: Maddi Tazminot Esaslar» ve Ke-opJcnmosr, Seçkin Yayınevi, Ankara 2014

Yargıtay 10. H. D ve 21. H. D. Kararları


I -406 Hıkuk Davalan
Maluliyet oranının belirlenmesinde mağdurun iş veya mesleğinin bilinmesi
gerekmektedir. Söz gelişi, işaret parmağının kaybı bir piyanist için çok büyük
oranda iş gücü kaybı yaratırken, düz işçi için o kadar büyük bir zarar oluşturma­
yacaktır. Sakatlık oranı belirlenmesinde, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi res­
mi bilirkişi olarak kabul edilmektedir.

» Ekonomik Geleceğin Sarsılmasından Kaynaklanan Zararlar

Beden ve ruh tamlığının ihlali, ekonomik geleceğin sarsılması zorlaşmasına


neden olabilir. Özellikle dış görünüşün bozulması, çirkinleşme ve kötüleşme,
ekonomik yönden gelişmeye engel olur veya gelişmeyi zorlaştırır. Sakatlık, akıl
hastalığı veya zayıflığı şeklinde ortaya çıkabilir, görme işitme duyularının azal­
ması yahut bozulmas olabilir. Bazı sakatlıkların iş gücünü mü azalttığı yoksa,
iktisadi gelişmeyi veya geleceği mi sarsıp güçleştirdiği nususunda tereddüt edi­
lebilir. Fakat esasen sonuç itibariyle fark yoktur.

Efor kaybı zararı ise, iş gücü kaybına uğrayan kişinin, gelirinde bir azalma mey­
dana gelmemesine karşın, aynı geliri, beden gücünden daha fazla harcayarak elde
edeceğinden dolayı uğramış olduğu fazladan efor kaybının parasal karşılığıdır.’1

TBK m.76 yeni yasanın getirdiği bir düzenleme olup, esasen zararın artmasını
engelleme fonksiyonu vardır. Bu konuda yapılan çalışmalar aydınlatıcı olacaktır.”

2. Destekten Yoksun Kalma Zararları'

a. Giriş ve İlgili Mevzuat


Destekten yoksun kalma tazminatı TBK ve KTK uyarınca haksız fiilden do­
ğan borçlardandır. TBK'nın 53. Maddesinde; (özellikle) cenaze giderleri, ölüm
hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından
ya da yitirilmesinden doğan kayıplar:i ve ölenin desteğinden yoksun kalan
kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar ölüm halinde uğranılan zararlar olarak
sayılmıştır. Buna göre, ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin ölüm nedeniy­
le uğradıkları kayıplar, destekten yoksun kalma tazminatı davalarının konusunu
oluşturur. Bu yönüyle de maddi tazminat alacağının/bcrcunun özel bir türüdür.

Geniş bilgi ve yargı kararlan için bkn. Uçakhan-Güleç, Sema: a.g.e. sh. SS3.
’’ Geniş bilgi için, Emel Badihun "Geçici Ödemeler" bölümüne bakınız.

Bu kısım Av. Coşkun Özbudak tarafından hazırlanmıştır

’* Geniş bilgi için, Sema Güleç Uçakhan'ın "Bedensel Zararlardan Doğan Tazminat Dovaları" bölümüne
bakınız.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 407 |

Uyarı Cenaze giderleri, ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma
gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden dcğan kayıplar ve ölenin deste­
ğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar destekten yok­
sun kalma tazminatı davalannın konusunu oluştu'ur.

Bu tazminatı talep etme hakkının kaynağı desteğin mirasçısı olmak değil,


ölenin sağlığında eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen
sağlayacak biçimde yardım almaktır.

Destekten yoksun kalma tazminatı, maddi zarardan kaynaklı bir tazminat


türü olduğundan, kural olarak ölenin sağlığında destek olmadığı yakınları, an­
cak manevi tazminat isteyebilirler.
Bedensel varlığın ölümle ortadan kalkması ekonomik bir değer olan kişinin,
varlığı ile çevresine sağladığı yardımların da ortadan kalkması sonucunu doğu­
rur, bu zarar türü doğrudan doğruya ölenin yardımlarından yoksun kalanların
şahsında meydana gelir ve ölenden mirasen intikal etrrez.
Ancak Anne-babanın çocuğunun haksız fiil ve/veya akde aykırılık sonucu
ölmesi nedeniyle açtığı destekten yoksun kalma tazmnatı davalarında, çocuk­
ların anne-babaya destek oldukları karine olarak kabul edilmektedir.”
Destekten yoksun kalma tazminatı taleplerinde za-ar haksız fiilden kaynak­
landığından, dayanak mevzuat hükümleri TBK'nın 49 ve 53, 2918 S. KTK.'nun
90. maddeleridir. KTK'nın 90. Maddesinde, zorunlu mali sorumluluk sigortası
kapsamındaki tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak KTK ve genel şart­
larda düzenlenmeyen hususlar hakkında TBK'nın haksız fiillere ilişkin hükümle­
rinin uygulanacağı düzenlenmiştir.
Bununla birlikte desteğin kaybına yol açan olayın, kamu hizmetinden, Ka­
rayolları Trafik Kanunun veya İş Kanununun uygulamasından doğması durumla­
rında ANY. 129, 2918 S.K. 85 vd. maddeleri ile 4587 sayılı İş Kanununun ilgili
maddeleri ile sosyal güvenlik mevzuatı da dayanak <anun haline gelecektir.
(ANY m. 129, TBK m.49, 53, 4587 S.K., 2918 S.K. m.85 vd.)

2918 sayılı kanunun 92/1. maddesine 6704 sayılı Kanunla eklenen (g) ben­
di ile "Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri" zorunlu mali
sorumluluk sigortasın n kapsamı dışına çıkarılarak, tam kusurlu eylemi ile ger­
çekleşen kaza sonrasında vefat eden sürücü veya işletenin yakınlarının zorunlu
mali sorumluluk sigorta şirketinden destekten yoksun kalma tazminatı talep
edebilme olanakları ortadan kaldırılmıştır.

Yargıtay çtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 22.06.201S tarih ve E: 2316/5, K: 2018/6 sayılı Kararı (RG:
30495)
14.11.2018-
I Hikuk Davalan
Buna karşılık, Yargıtay anne-babanın, çocuğunun haksız fiil ve/veya akde
aykırılık sonucu ölmesi nedeniyle açtığı destekten yoksun kalma tazminatı da­
valarında, desteklik ilişkisinin varlığının ispatı için Sosyal Güvenlik Kurumundan
gelir bağlanması şartının aranmayacağına hükmetmiştir.”

b. Görev
• Asliye Hukuk Mahkemesi /İş Mahkemesi/İdare Mahkemesi

Destekten yoksun kalma davaları kural olarak HMK'nın 2. Maddesi uyarınca


asliye hukuk mahkemesinde açılır. Ancak taraflar arasında 4587 sayılı Kanun
hükümlerine tabi bir hizmet ilişkisi bulunması halinde görevli mahkeme 5521
sayılı Kanun uyarınca iş mahkemesidir." Yine zarar (desteğin kaybı) kamu hizme­
tinin kötü veya geç işlemesi veya gereği gibi işlememesi gibi nedenlerle idarenin
sorumluluğundan kaynaklı ise davaya bakma görevi idare mahkemesinindir.”
Ancak KTK'nın 110/1. Fıkrası uyarınca, işleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu
kuruluşları olan araçla'in sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, KTK'dan
doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi
olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana
gelen tren-trafik kazalarında da KTK hükümleri uygulanır. Dolayısıyla tren-trafik
kazalarından doğan sorumluluk davaları da, adli yargıda görülür.

c. Yetki
• Davalının yerleşin yeri mahkemesi/haksız fiilin işlendiği veya zararın mey­
dana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer mahkemesi/zarar gö­
renin yerleşim ye'i mahkemesi

Davalının yerleşim yeri mahkemesi HMK'nın 6. Maddesi uyarınca genel


yetkili mahkemedir. Ayrıca zararın ve davanın kaynağı "haksız fiil" olduğundan,
dava, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimali­
nin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemelerinden birinde
de açılabilir (HMK m.16).”

Yargıtay çtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 22.06.201S tarih ve E: 2X6/5, K: 2018/6 sayılı Kararı (RG:
30495)
14.11.2018-

Y.13.HD.'nin 25.06.2012 tarih ve 2012/14046 - 16445, 25.11.2004 tarih ve 2012/8731 - 17163,


Y.17.HD.'nin 04.07.2011 tarih ve E: 2010/12402, K: 2011/3189, Y.9.HD.'nin 25.06.2001 tarih ve
2001/9943 - 10S86 sayılı kararları.
DİDDK'nın 28.04.2011 tarih ve E: 2008/909, K: 2011/278, 24.02.2011 tarih ve E: 2007/1884, K: 2011/88
sayılı kararları
Geniş bilgi için. Sema Güleç Uçakhan'ın "Bedense.’ Zararlardan Doğcn Tozminot Dovaları" bölümüne
bakınız.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 409 |
d. Davacı - Davalı
Destekten yoksun kalma, destek üzerinde doğcn bir zarardan ayrı ve salt
Uyarı
onun desteğinden yoksun kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık sıfatına bağlı
olmaksızın uğranılabilen bir zarardır. Zararı doğuran olay desteğin ölümüdür,
ancak zarar doğrudan üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlar
üzerinde oluşmuştur.
"Destek" kavramının yalnızca parasal katkı şeklinde anlaşılması gerekmez.
Yaşlılık veya hastalıkta ya da ihtiyaç duyulan dğer durumlarda yapılan ev
işleri, bakım gibi hizmet ve yardımlar da destek kavramı içerisinde sayılır.

a. Davacı: Ölenin (mevcut veya olası) fiili desteğinden yoksun kalan kişilerdir.

Türk Borçlar Kanunu'nun 53/3. maddesine göre destekten yoksun kalma


tazminatı desteğin mrasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden
yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecek kişi­
ler, mirasçılardan başka kişiler de olabilir/6’ Destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi
değil, eylemli bir durumu ifade eder. Bu nedenledir ki, kural olarak akrabalık,
mirasçılık, kanuni veya akdi bir bakma yükümlülüğü aranmaz.1’1 Bir kimseye
yardım etmek zorunda bulunan kişi değil, eylemli ve düzenli olarak onun ge­
çimini kısmen veya tamamen sağlayacak biçimde yardım eden ve hayatın
doğal akışına göre eğer ölüm gerçekleşmeseydi az veya çok yakın gelecekte de
bu yardımı sağlayacak olan kişi destek sayılır.1” Ancak Yargıtay her annenin-
babanın, çocuğun ölümü ile onun desteğinden yoksun kalacağını kabul et­
mektedir.1”

Destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak gösterilen za­


rar; desteğin ölümü sonucunda meydana gelmekle birlikte destek üzerinde
doğan bir zarardan ayrı ve salt onun desteğinden yo<sun kalınması olgusuna
dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmaksızın uğranılabilen bir zarardır. Böyle bir
zararın desteğin kendisinin sahip olacağı hakla bir ilişkisi olmadığı gibi, doğru­
dan desteğin zararıyla bağlı ve onunla sınırlı bir zarar da değildir. Desteğin ölü­
mü zararı doğuran olay olmakla birlikte, zarar doğrudan üçüncü kişi durumun­
daki destekten yoksun kalanlar üzerinde oluşmuştur. Buradaki zarar, mirasçıla­

” YHGK'nın 15.06.2011 tarih ve E: 2011/17-142, K: 2011/411 sayılı kararı

Çelik. Çelik Ahmet: "Destekten Yoksun Kalma Tazminotmoa Destek Payton”,


http://vAvw.tazminathukuku.com/arastirma-yazilari/destekterk-yoksun-kalma-tazminatinda-destek-
paylari.htm (İnd.T.: 25.082014)

Y.4.HD.'nin 15.03.2012 tarih ve E: 2011/1496, K: 2012/4208 sayılı karan

Yargıtay çtihadı Birleştirme Genel Kurulurun 22.06.2018 tarih ve E: 2016/5, K: 2018/6 sayılı Kararı (RG:
14.11.2018-30495)
| 413 Hıkuk Davalan
rın salt bu sıfatla devraldıkları murislerinin uğradığı ve ondan intikal eden bir
zarar da değildir.131

"Destek" kavramının yalnızca parasal katkı şeklinde anlaşılması gerekmez.


Yaşlılık veya hastalıkta ya da ihtiyaç duyulan diğer durumlarda yapılan ev işleri,
bakım gibi hizmet ve /ardımlar da destek kavramı içerisinde sayılır. Bu tür hiz­
met ve yardımlar da destek kabul edilerek bunların karşılığı olarak maddi taz­
minat ödenmesi gerekir. Desteğin olay tarihinde gelir getiren bir işte çalıştığı
ispatlanamasa bile yukarıda belirtilen şekilde vereceği desteğin asgari ücret
üzerinden hesaplanması gerekir.133 Keza Anne ve babanın belirli bir gelirinin
olması da ölenin desteğinden yoksun kalmadıkları sonucunu doğurmaz.

b. Davalı: Haksız fii i işleyen kişi/Tazminat sorumluluğu yasadan ya da söz­


leşmeden kaynaklanan diğer kişilerdir.13’

6098 sayılı TBK'nın 49/1. Maddesi uyarınca "Kusurlu ve hukuka aykırı birfi­
ille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür." Destekten yok­
sun kalma tazminatının kaynağı haksız fiildir. Bu nedenle haksız fiili işleyen kişi
bu tazminatın asıl sorumlusudur. Ayrıca aynı zarardan çeşitli sebeplerden dola­
yı sorumlu olan diğer kişiler de müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uya­
rınca tazminattan sorumludurlar (TBK m.61). Örneğin adam çalıştıran (asıl-alt
işveren), hayvan sahibi, motorlu araç işleteni ve işleterin bağlı olduğu teşebbüs
sahibi137 ve sigortacı bu kapsamdadır. Haksız fiili işleyen, küçük ya da vesayet
altında ise husumet veli veya vasiye, vefat etmiş ise mirasçılarına yöneltilir. Son
olarak, zarar kamu hizmetinin görülmesi sırasında veya bu hizmetten doğmuş­
sa, dava yalnızca ilgili idare aleyhine açılabilir (ANY. m.129).133

e. Zamanaşımı Süreleri
Borçlar Kanunu'nun 49. maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 72. maddesin­
de de haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın
tazmini istemi ile açacağı davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri özel olarak
düzenlenmiştir. TBK'rın 72. maddesinde üç türlü zamanaşımı süresi öngörül­
müş olup bunlar, zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten itiba­

31 Y.17.HD/nin 20.09.2013 tarih ve E: 2012/13803, K: 2013/12562 sayılı karan

33 Y.4.HD/nin 17.04.2038 taih ve E: 2037/8981, K: 2038/5368 sayılı karan

Geniş bilgi için, Doç. Dr. Özge Yücel'in "Özen Sorumluluğu" bölümüne bakınız.

Geniş bilgi için Av. Ceren Cansu Canpolat'ın "Araç Sahibinin (İşletenin) Sorumluluğu" bölümüne bakınız.

Geniş bilgi için Av. Sema Güleç Uçakan'ın "Devletin Kusursuz Sorumluluğu" bölümüne bakınız.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 411 |
ren 2 yıllık sübjektif ve nispi nicelikteki kısa zamanaşımı süresi, herhalde haksız
fiil tarihinden itibaren 10 yıllık objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanaşımı
süresi ile olağanüstü ritelikteki ceza zamanaşımı süresidir.

Buna karşılık, özel bir kanun hükmünün, özel olarak zamanaşımı süresi ön­
gördüğü tehlike sorumluluklarında TBK'nın 72. maddesi uygulanmaz. Örneğin
2918 sayılı KTK'nın 109/1. maddesinde "Motorlu araç kazalarından doğan
maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat
yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden
başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar." hükmüne, yine aynı kanunun
109/2. maddesinde ise, "... dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza
Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre
maddi tazminat talepleri için de geçerlidir." hükmüne yer verilmiştir.

Aynı fiil bazen, hem sorumluluğu gerektiren hem de ceza kanunlarına göre
cezayı gerektiren bir fiil olabilir. Bu durumu gözeten kanun koyucu, ceza davası
için öngörülen zamanaşımı süresince tazminat davasının da devamını temin
bakımından genel ola'ak TBK 72/1, özel olarak da KTK 109/2. maddesinde dü­
zenleme yapmıştır.

2918 sayılı KTK'nın 109/2. maddesinde belirtilen, ceza kanununda öngörü­


len daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de
geçerli olabilmesi için sadece fiilin Ceza Kanununa göre cezayı gerektirmesi
yeterli kabul edilmişti". Bir başka ifadeyle, söz konusu yasa hükmü, ceza zama­
naşımının uygulanabilmesi için sadece fiilin cezayı gerektiren bir eylem olmasını
yeterli görmekte; burun dışında, eylemi gerçekleştiren fail hakkında soruştur­
ma yapılmasını, ceza davası açılmış olması veya mahkumiyet kararıyla sonuç­
lanmış bir ceza davasının varlığı koşulu aranmamaktadır. Dahası, söz konusu
hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer so­
rumlular (örneğin işleten veya Güvence Hesabı) arasında bir ayrım da yapıl­
mamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zama­
naşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür (HGK'nın 10.10.2001 gün
2001/19-652-705 ve HGK'nın 16.04.2003 gün, 2008/4-326-325 sayılı kararları
ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir)." 5

Y.17.HD.'nin 23.01.2014 tarih ve E: 2013/2105, K: 2014/775 sayı İt karan


I 412 Hıkuk Davalan
f. İbraya Yönelik Anlaşmaların Etkisi

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun "Sorumluluğa İlişkin Anlaşmalar"


başlıklı 111. Maddesire göre: "Bu Kanunla öngörülen hukuki sorumluluğu kaldı­
ran veya daraltan anlaşmalar geçersizdir. Tazminat miktarlarına ilişkin olup da,
yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıl­
dıkları tarihten başlayarak iki yıl içinde iptal edilebilir."

Buna göre 2918 sayılı Kanundan kaynaklı destekten yoksun kalma tazmina­
tı davaları bakımından, tazminat miktarlarına ilişkin arlaşma yapılmış olmasına
rağmen, Kanunda yazılı koşulların varlığı halinde anlaşmanın iptali mümkündür.
Anılan düzenlemeye göre tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya
fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten
itibaren 2 yıl içinde iptal edilebilirler. Yasa'nın bu hükmünden yararlanmak için
ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sıra­
sında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren 2 yıl içinde
hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması da yeterlidir. Öde­
me tarihi verileri dikkate alınarak yapılacak hesaplama sonucu bulunacak tutar
ile ödeme miktarı karşılaştırıldığında ödemenin yeterli bulunmaması halinde
dava açılması mümkündür."" Ayrıca belirtmek gerekir ki, anılan madde, ibra­
namenin iptali için zarar görene yetersizlik, zarar verene de fahişlik iddiası ile
iptal hakkı tanımış, iptal sebebi olarak da objektif bir unsur olarak bu yetersizli­
ğin veya fahişliğin açıkça belli olması halini kabul etmiştir. Bu durumdan anlaşı­
lacağı gibi, maddede aşırı yararlanmayı (gabin) düzenleyen TBK'nın 28. madde­
sinde öngörülen, zarar görenin zor durumda kalmas'ndan veya düşüncesizli­
ğinden ya do deneyimsizliğinden yararlanılmış olmos' gibi haller aranmamış,
diğer bir deyişle sübjektif unsurlara yer verilmemiş, TBK'da öngörülen aşırı
yararlanmanın şartları aranmaksızın sadece açıkça yetersizlik veya fahişlik ob­
jektif unsurunun yeterli olacağı kabul edilmiştir.”1

g. Tazminatın Mahsubuna İlişkin Özel Durumlar


Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa
amacını taşımayan ödemeler. Destekten yoksun kalma zararları bu tür zararla­
rın belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesapla­
nan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşürcesi ile artırılamaz veya
azaltılamaz. Bu hükümler, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu

Y.17.HD.'nin 26.12.2013 tarih ve 2013/204 -18412 sayılı karan

Y.17.HD.'nin 05.06.2012 tarih ve E: 2011/8559, K: 2012/7287 sayılı kararı


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 413 |

olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen
yitirilmesine ya da kişinin ölümüne bağlı zararlara ilişkin istem ve davalarda da
uygulanır (TBK m.55).”:

İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını ko­


ruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse,
Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ile­
ride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin
sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerin n işverenden isteyebile­
cekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir. İşverenin
sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır (5510 S.K. m.21).

Üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle malûl veya vazife malûlü olan sigortalıya
veya ölümü halinde hak sahiplerine, bu Kanun uyarınca bağlanacak aylığın baş­
ladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için Kurumca zarara sebep
olan üçüncü kişilere rücû edilir. Malûllük, vazife malûlüğü veya ölüm hali, ka­
mu görevlilerinin veya er ve erbaşlar ile kamu idareleri tarafından görevlendiri­
len diğer kişilerin vazifelerinin gereği olarak yaptıkları fiiller sonucu meydana
gelmiş ise, bu fiillerden dolayı haklarında kesinleşmiş mahkûmiyet kararı bulu­
nanlar hariç olmak üzere, sigortalı veya hak sahiplerine yapılan ödemeler veya
bağlanan aylıklar için Kurumca, kurumuna veya ilgili ere rücû edilmez (5510
S.K. m.39).

h. Manevi Tozmina t
Destekten yoksun kalma tazminatı, maddi zarardan kaynaklı bir maddi
tazminattır. Ölenin sağlığında destek olmadığı yakınları, destekten yoksun
kalma tazminatı talep edemeseler de, manevi tazminat isteyebilirler. Örneğin
ölenin fiilen destek oduğu eşi ve çocukları hem destekten yoksun kalma taz­
minatı, hem de bu kayıptan duydukları manevi acı nedeniyle manevi tazminat
isteyebilecek iken, ölenin sağlığında destek olmadığı kardeşi yalnızca manevi
tazminat isteyebilir. Buna karşılık destekten yoksur kalma tazminatı talep
edebilecek kişiler diğer koşulların varlığı halinde manevi tazminat da isteyebi­
lirler.

Anayasa Mahkemesî’nin 28.11.2013 tarih ve E: 2013/74, K: 2013/143 sayılı karanyİ3 TBK'nın 55/1.
Maddesinin ikinci cümlesinde yer alan "Kısmen veya tamamen rucu edilemeyen sosyal güvenlik ödeme­
leri ile..." ibaresinin Anayasaya aykın olmadığına hükmedilmiştir (RGT:09.05.2014, RG NO: 28995).
I 414 Hıkuk Davalan
ı. Kanıtlama Araçlaıı - Deliller
Davacı sıfatı için salt mirasçılık ilişkisi yeterli olmayıp ölenin sağlığında fiilen
destek olması veya ileride destek olabilecek olması gerektiğinden, öncelikle bu
durumun kanıtlanması gerekmektedir. Bu kapsamda ölenin davacıya sağlığında
ne gibi bir destekte bulunduğu açıklanmalı ve destek için yaptığı harca-
ma/ödeme belgeleri kanıt olarak dilekçeye eklenmelidir. Bunun yanı sıra tanık
dinletilmesi ve mirasç lık belgesi, SGK ve benzeri kurumlardan alınan hak sahip­
liğini gösterir belgelerde olayın özelliğine göre kanıtlama araçları olabilir.

Keza olaya ilişkin adli ve idari soruşturma dosyası, ceza mahkemesi dosyası veya
kararı, olay/kaza tutanakları, hastane kayıtları, davalılar arasındaki müteselsil sorum­
luluk ilişkisini gösteren belgeler, bilirkişi raporları da diğer kanılama araçlarıdır.

/. Dava Türü ve Değeri


Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin ola­
rak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız
olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirt­
mek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir (HMK m.137/1). Destekten yoksun
kalma davalarında davacının, tazminatın miktarının dolayısıyla da dava değerini
tam ve kesin olarak belirleyebilmesi mümkün olmadığından sembolik bir para­
sal değer üzerinden "belirsiz alacak davası" şeklinde açılması davacı yararına­
dır. Talep edilecek manevi tazminat miktarı ise ayrıca ve tam olarak belirtilip
harcı buna göre yatırılmalıdır.1"

Davanın haksız fiile dayanması nedeniyle, faiz açısından kısmi dava ve be­
lirsiz alacak davası arasında bir fark bulunmamaktadır. Ancak kısmi davada ıslah
tarihine göre zamanaşımı defi ile karşılaşma olasılığına rağmen, belirsiz alacak
davasında böyle bir risk söz konusu olmadığından, davanın "belirsiz alacak da­
vası" şeklinde açılmas bu bakımdan da davacı yararınadır.

j. İhtiyati Tedbir - Haciz ve Geçici Ödemeler


Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde
edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hale gele­
ceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğaca­
ğından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında (durum ve
koşullar gerektiriyorsa teminat alınmadan) ihtiyati tedbir kararı verilebilir
(HMKm.389/1, 392/1).

:ıs
Geniş bilgi için. Av. Şafak Güleç'ir "Beden Tambğmtn İhlalinden Doğan Zcrorlcrtn Tozmini Konulu Maddi
Tazminat İstemlerini İçeren Doğalarda .’spor" bölümüne bakınız.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 415 |
Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı,
borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve
alacaklarıyla diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir (İİK m.257/1).

Zarar gören, iddiasının haklılığını gösteren inandrıcı kanıtlar sunduğu ve


ekonomik durumu da gerektirdiği takdirde hâkim, istem üzerine davalının zarar
görene geçici ödeme yapmasına karar verebilir.114 Davalının yaptığı geçici öde­
meler, hükmedilen tazminata mahsup edilir; tazminata hükmedilmezse hâkim,
davacının aldığı geçici ödemeleri, yasal faizi ile birlikte geri vermesine karar
verir (TBK m.76).

Yukarıdaki hükümler uyarınca, davacı ihtiyati haciz talep edebileceği gibi,


iddiasının haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar sunması ve ekonomik durumu
da gerektirmesi halinde dava sırasında davalının kendisine geçici ödeme yap­
masına karar verilmesini de isteyebilir.

Talep edilebilecek geçici ödeme miktarı; zaruret halinin aşılmasını sağlaya­


cak asgari miktar, he' halükarda asgari ücret miktarı, alacak, asgari ücretten
daha yüksekse ve zaruret hâlinin aşılması için daha yüksek bir ödeme gerekli
ise bu miktardır.1”

3. Geçici Ödemeler'

a. Giriş ve İlgili Mevzuat


6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe
girmesiyle birlikte, pek çok yeni kavram da Türk Borçlar Hukuku'na dahil olmuş­
tur. Bu kavramlardan bazılarının izlerinin İsviçre-Alman Hukuklarında ya da
yürürlük öncesi yargı kararlarında (sözleşmenin devri gibi) bulunması müm­
kündür. Geçici ödemelerin bu kavramlardan ayrılmasının temel nedeni, TBK'nın
yürürlüğe girmesinin öncesinde uygulama örneği bulamamasının yanı sıra,
mehaz olarak değerlendirilebilecek kanunlarda da yer almıyor oluşudur.

Aslında İsviçre Sorumluluk Hukukunun Yeniden Gözden Geçirilmesi ve Bir­


leştirilmesi Ön Tasarısı'nın 53. maddesiyle İsviçre Borçlar Kanunu'na eklenmek
istenilen 56 h maddesinde geçici ödeme kavramına yer verilmiştir. Ancak bu

Geniş bilgi için, Emel Badu^un "Geçici Ödemeler" bölümüne bakınız.

Erişir, Evrim: "Temina: ve Ede Tedbirleri", http://wvAv.izmirbarosu.org.tr/lzmirBaro/pdf/ ha-


ber/Tedbir%20T%C3%BCf1eri.PDF (İnd.T.: 29.08.2014)

Bu kısım Doç. Dr. Emel Bad ur tarafından hazırlanmıştır.


S 416 Hıkuk Davalan
düzenleme, yasalaşma fırsatını bulamadan Tasarıdan çıkarılmıştır. Sonuç olarak
geçici ödemeler, 6098 sayılı TBK'nın, Türk Borçlar Hukuku'na sunduğu en "milli"
katkılardan biri olma vasfına sahiptir.

TBK'nın"Geçici Ödemeler" kenar başlığını taşıyan ve iki fıkradan oluşan 76.


maddesinde düzenleren bu kavramın tanımı yasa koyucu tarafından yapılma­
mıştır. Maddenin ilk fıkrasında yer alan"Zarar gören, '.ddiasının haklılığını gös­
teren inandırıcı kanıtlar sunduğu ve ekonomik durumu da gerektirdiği takdirde
hakim, istem üzerine davalının zarar görene geçici ödeme yapmasına karar
verebilir." ifadesiyle, geçici ödemeye hükmolunabilmesinin şartları belirlenmiş­
tir. İkinci fıkrada ise, geçici ödemenin nihai kararla ilişkisi şu ifadeyle kurulmuş­
tur: "Davalının yaptığı geçici ödemeler, hükmedilen tazminata mahsup edilir;
tazminata hükmedilrrezse hakim, davacının aldığı geçici ödemeleri, yasal faizi
ile birlikte geri vermesine karar verir."

Maddenin gerekçesinde normun düzenlenme a ma c ı nı n, "Hiçbir sosyal gü­


venceden yararlanamayacak durumda bulunmakla birlikte, somut olayda uğ­
radığı zararın giderilmesi için acilen parasal bir desteğe ihtiyaç duyan ve tazmi­
nat yükümlüsünün, uğradığı zarardan sorumluluğunu hâkime sunduğu inandırı­
cı kanıtlarla ortaya koyan zarar görenlerin korunması" olduğu belirtilmiştir.

Gerekçenin bir diğer önemli belirlemesi, maddenin ihdasıyla neyin amaç­


lanmadığına ilişkindir. Yasa koyucu, "Fıkrada yapılan aüzenlemeyle, geçici öde­
me kararıyla kesin hü^üm sonucunun, eda amaçlı bir ihtiyati tedbir aracılığıyla
elde edilmesi amaçlanmamaktodır." ifadesiyle, normun yanlış yorumlanmasını
ve uygulanmasını engellemek istemiştir.

Konunun ayrıntılı olarak incelenmesine geçilmeden önce üzerinde durul­


ması gereken son nokta, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uy­
gulama Şekli Hakkında Kanun'da bu konuyla ilgili olarak yapılan düzenlemedir.
Anılan Kanun'un "Görülmekte olan davalara ilişkin uygulama" kenar başlıklı 7.
maddesinde yer alan "Türk Borçlar Konununun kamu düzenine ve genel ahlaka
ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76., faize ilişkin 88., temerrüt faizine
ilişkin 120. ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138. maddesi, görülmekte olan davalara
da uygulanır." ifades karşısında, geçici ödemeler, sadece TBK'nın yürürlüğe
girmesinden sonra açılan değil; Kanun'un yürürlüğe grdiği tarihte görülmekte
olan davalar açısından da önem taşımaktadır. Bu istisnai düzenleme, aynı za­
manda yasa koyucunun geçici ödeme kavramına ve uygulanırlığına verdiği de­
ğerin de bir gösterges olarak nitelenebilir. TBK 76, 55/2, 114/2.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahksmelîrinin Görevine Girsn Davalar 417 |
b. Görev

Asliye Hukuk Mahkemesi, Sulh Hukuk Mahkemesi, Aile Mahkemesi, İş


Mahkemesi, Ticaret Mahkemesi, Tüketici Mahkemesi, Fikri ve Sınai Haklar Hu­
kuk Mahkemesi, İdare Mahkemesi, Yargıtay (ilk derece mahkemesi olarak bak­
tığı davalar açısından).

c. Yetki

Davalının yerleşin yeri mahkemesi, haksız fiilin işlendiği veya zararın mey­
dana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer mahkemesi ya da zarar
görenin yerleşim yeri mahkemesi (Özel kanunlarla yap İmiş yetki düzenlemeleri
saklıdır).

d. Davacı - Davalı

Davacı, haksız fiil veya sözleşmeye aykırılık nedeniyle zarar gören; davalı
ise haksız fiilin faili veya sözleşmeye aykırı hareket eden taraftır.

e. Yargılama Usulii
TBK'nın 76. maddesi Kanun'un Genel Hükümler Kısmının, "Borç İlişkisinin
Kaynakları" başlıklı Birinci Bölümünün, "Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri"
başlıklı İkinci Ayrımın n son hükmüdür. Ancak maddenin düzenlenme yerinin
haksız fiillere ilişkin olması, uygulama alanının da haksız fiilden kaynaklanan
borç ilişkileri ya da haksız fiile ilişkin tazminat davalarıyla sınırlı olduğu şeklinde
bir fikir vermemelidir.1’-4

TBK'nın 76. maddesiyle aynı Ayrımda düzenlenen 55. maddesinin ikinci fık­
rasında, "Bu Kanun hükümleri, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin so­
rumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya ta­
mamen yitirilmesine ya da kişinin ölümüne bağlı zararlara ilişkin istem ve dava­
larda da uygulanır." ifadesine yer verilmiştir. Eğer maddenin "vücut bütünlü­
ğünün kısmen veya tamamen yitirilmesi" gibi borçlar hukuku terminolojisiyle
pek de uyumlu olmayan kaleme alınışı bir yana bırakılacak olursa; idari yargıda
görülen ölüme bağlı veya bedensel zararların tazmin ne ilişkin bir davada da
geçici ödemeye hükmolunabilmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır.

Karşıt görüş için bkz. Başek, A. M. / Tek, G. S.: "Türk Borçlar Kanununda Getirilen Geçici Ödeme Hakkın­
da Düşünceler", http://webb.deu.edu.tr/hukuk/dergiler/dergimiz-15-o’el/2-ozel/7-basak-tek.pdf s. 1124
(E.T. 15.06.2015}. Yazarlar, TBK'nın 76. maddesinin sadece haksız fiiller düşünülerek düzenlendiğini; söz­
leşmeye aykırılık hallerine yaygın taştın İmasının, geçici ödemelere giderek ön tazminat niteliği kazandıra­
cağını ileri sürmüşlerdir.
I Hukuk Davalan
Benzer şekilde TEK'nın 114. maddesinin ikinci fıkrasında yer verilen Haksız
fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler, kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hollerinde
de uygulanır." yollaması karşısında, geçici ödemelerin sadece borcun kaynakla­
rından biri olan haksız fiile özgülenmediği; akde aykrılığa dayanan alacak ve
tazminat istemlerinde de gündeme gelebileceği kabul olunmalıdır. Ancak geçici
ödeme kararı verilebilecek ifa talepli davanın, bir para borcuna ilişkin olması
gerekliliği göz ardı edilmemelidir. Yani para borcu dışında, bir verme borcunun
aynen ifası talep olunduğunda, geçici ödemeye yer olmayacaktır.

Geçici ödemelerin, sözleşmeden doğan bir borcun ifasına ilişkin davada da


kıyasen uygulanabileceğine ilişkin görüş, Oğuzman/Cz tarafından"7, bir satış
sözleşmesinden doğan bedelin ödenmesi davasında, satıcının TBK'nın 76. mad­
desinde aranan şartların varlığını ispatlaması koşuluyla, dava sonunu bekleme­
den satış bedeline mahsuben geçici ödeme talep edebileceği örneğiyle açık­
lanmıştır."" Benzer şekilde tek gelir kaynağı kiraya verdiği evi olan kişi, kira
bedelinin tahsili için açtığı davada (aranan diğer şartların da varlığı halinde),
geçici ödeme talebinde bulunabilmelidir. Gürpınar"-5 ise sözleşmeye aykırılık
hallerinde de uygulanabilecek bu hükmün, ancak sözleşmeye aykırılıktan bir
bedensel zarar doğmuşsa, uygulanabileceği görüşündedir.

Buna karşılık borcun üçüncü kaynağı olan sebepsiz zenginleşmeye dayalı


tazminat davalarında geçici ödemeye hükmolunabileceğine dair yasal bir daya­
nak bulunmamaktadır. Kılıçoğlu1", borcun kaynakları arasında mantıklı bir ne­
den bulunmaksızın ayrımcılık yapıldığı gerekçesiyle bu durumu eleştirerek;
çözüm önerisi olarak ya sebepsiz zenginleşmeyle ilgili hükümlere geçici ödeme­
lere benzer bir norm eklenmesini ya da TBK'nın 76. maddesine yapılacak bir
eklemeyle kapsama sebepsiz zenginleşme hallerinin de dahil edilmesini sun­
muştur.

Oğuzman, K. / Öz, T.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. Il, B. 9, İstanbul 2012, s. 129.

Kılıçoğlu, eser sözleşmesine aykırılık nedeniyle, iş sahibi veya yüklericinin; kira sözleşmesine aykırılık
nedeniyle de kiracı veya kiraya verenin uğradıkları zararlann tazmini için açtıklan davaları örnek göster­
mektedir. Kılıçoğlu, A. M.: "Haksız Fiillerde Müteselsil Sorumluluk ve Geçici ödemeler", Türk Medeni Ka­
nununun Yürürlüğe Girişinin SO. Yılı Münasebetiyle Düzenlenen Sempozyum, Ankara 2006, s. 177.

Gürpınar, D.: "Haksız Fiil Koyncklı Zcrorlann Tazmini Bakımından 6038 Sayılı Türk Borçiar Konununun
Getirdikleri”, İzmir Barosu Dergisi, Yıl 77, S. 2, İzmir 2012, s. 293.
Kılıçoğlu, A. M.: Geçici Önemeler, s. 181.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 419 |
Antalya'-" ise kötüniyetli sebepsiz zenginleşen açısından geçici ödemelerin kabul
edilebilir olduğunu belirtmiştir. Topuz"” özellikle ifa sonucu sebepsiz zenginleş­
melerde, geçici ödeme erin önemli bir uygulama alanına sahip olacağını düşünmek­
tedir. Kılıçoğlu'nun da haklı olarak vurguladığı gibi, yapılacak bir yasal değişikliğe ka­
dar, sebepsiz zenginleşme davalarında ister iyiniyetle ister kötüniyetle zenginleşilmiş
olsun, geçici ödemeye hükmolunabilmesi mümkün görülmemektedir.

Geçici ödemeler için, Kanun'da borcun kaynakları açısından yapılan ayrım,


sorumluluğun türü bakımından yapılmamıştır. Yani görülmekte olan davada,
aranan diğer şartların da varlığı halinde, davalının kusuruyla mı sorumlu olduğu
yoksa kusursuz sorumluluğunun mu olduğu geçici ödemeler açısından önem
taşımayacaktır.

Geçici ödemeye hükmolunabilmesi için, sorumluluğun TBK'da düzenlenmiş


olması da şart değildir. Örneğin Türk Medeni Kanunu'nda (TMK) düzenlenen nişa­
nın bozulmasına veya boşanmaya dayalı tazminat davalarında da TMK'nın 5. mad­
desi gereğince geçici ödeme talep olunabilir."1 Geçici ödemelerin sıklıkla gündeme
geleceği bir diğer alan, iş hukukundan kaynaklanan tazminat davalarıdır. İşverenin
kusurlu davranışı sonucunda iş kazası geçiren bir işçinin, uğradığı zararın bir kısmı,
geçici ödeme kararıyla yargılama sürerken tazmin edilebilmelidir.

İş hukuku alanında olduğu kadar sıklıkla karşılaşılmasa da ticaret hukukun­


da da geçici ödemeye hükmolunabilmesi mümkündür. Örneğin haksız rekabete
dayalı bir tazminat davasında da geçici ödeme talep olunabilmesinin önünde
bir engel bulunmama<tadır.î:i Görülmekte olan tazminat davası, Fikir ve Sanat
Eserleri Kanunu kapsamındaysa, geçici ödemenin talep olunacağı görevli mah-

Antalya, G.: "5093 Soyılı Türk Borçlor Konunu Madde 76 Düzenlemesi: Geçici Ödeme", Prof. Dr. Aydın
Zevkiiler'e Armağan, C. I, İzmir 2013, s. 192; benzer görüş için bkz. Yavuz, N.: 609S Sayılı Türk Borçlor
Konunu Şerhi, C. I, Ankara 2013, s. 594.
Topuz, M.: "6G9S Soyılı Türk Borçlor Konunu Uyarınco Haksız Fiilden Doğon Borç İlişkilerine Dair Yorgıla-
molorac Geçici Ödemeler(TBK m.76)", Prof. Dr. Cevdet Yavuz'a Armağan, İstanbul 2011, s. 279-280.
TMK'nın İS9. maddesinde, hakimin boşanma davası süresince, eşlerin barınmasına, geçimine, mallannın
yönetimine ve çocuklann bakım ve korunmasına ilişkin geçio önlemleri resen alacağı düzenlenmiştir. Bu
madde karşısında, boşanma davasıyla birlikte yapılan tazminat istemleri açısından, TBK'nın 76. maddesinin
uygulanma alanının daraldığı düşünülebilir. Bununla birlikte gözden kaçırılmaması gereken, TMK'nın 178.
maddesi gereğince, boşanmaya dayalı tazminat istemlerinin boşanma hükmünün kesinleşmesinden itibaren
bir yıl süresince ileri sürüebileceğdir. Tazminat davasının boşanmaya karar verilmesinden sonra açıldığı
varsayımında, evlilik birliği sora erdiğ’ için, artık hakimin TMK'nın 169. maddesinde düzenleren önlemleri
alma yetkisi sona erdiğinden, TBK'nın 76. maddesi uyannca geçici ödeme er daha fazla önem kazanacaktır.
Oğuzman / Öz: uğradığı haksız rekabet sonucu ekonomik durumu bozulduğu için çalışanlarının bir kısmı­
nı işten çıkartmak veya ücretlerini sıkıntı yaratacak kadar azaltmak zorunda kalacak bir şirketin de geçici
ödeme isteyebileceğini belirtmektedir. Oğuzman, K. / Öz, T.: s. 128.
I 420 Hikuk Davalan
keme Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olacaktır. Yine tüketiciler de uğ­
radıkları zararın tazmni için açtıkları davalarda, geçic ödeme talebinde bulu­
nabilecek bir diğer gurubu oluşturmaktadırlar.

Hatta ilk derece mahkemesi olarak baktığı davalar açısından Yargıtay bile
geçici ödeme istemiyle karşılaşabilecektir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun
(HMK) 46. maddesinde, hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aley­
hine tazminat davası açılabileceği belirtildikten sonra, 47. maddesinde ilk dere­
ce ve bölge adliye mahkemesi hakimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay
ilgili hukuk dairesinde: Yargıtay Başkan ve üyelerinin fiil ve kararlarından dolayı,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda ilk derece mahkemesi sıfatıyla dava açılacağı
düzenlenmiştir. HMK'nın 46. maddesinde düzenlenen sebeplerden biriyle zarar
gören kişinin, Yargıtay'ın ilk derece mahkemesi sıfatıyla yaptığı yargılama sıra­
sında, TBK'nın 76. maddesinde düzenlenen şartların varlığı iddiasıyla geçici
ödeme talebinde bulunmasının önünde bir engel yoktur.

Kanun'un 76. maddesinin kaleme alınış tarzı açısından, yasa koyucunun za­
rar türleri arasında bir ayrım yapmadığı da açıkça söylenebilir. Geçici ödemeler
maddi zarara ilişkin davalar kadar manevi zararı konu alan davalarda da gün­
deme gelebilir. Yılmaz*33 manevi zararların, zarar görenin ekonomik durumunun
gerektirmesi kriterine uygun ve ivedilikle tazmininin zorunlu olmaması neden­
leriyle, geçici ödemeye uygun olmadığını belirtmektedir.

Halbuki manevi tazminatla ilgili olarak ister tatmin, ister tamir (telafi) gö­
rüşü"’ benimsensin; zarar görenin uğradığı zararın bir kısmının yargılama sü­
rerken (ve TBK'nın 76. maddesinde aranan şartlarır varlığı halinde) tazmin
edilmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır. Ayrıca manevi tazminata iliş­
kin geçici ödemeye karar verilmesi, manevi tazminatın tekliği ve bölünmezliği
ilkesiyle de çelişmez. Tazminatın bir kısmı geçici ödeme yoluyla yargılama sıra­
sında zarar görene ödense bile, manevi tazminat istemi ve hükmü hala tekliğini
ve bölünmezliğini korumaktadır. Uygulamada da manevi tazminat istemlerine
ilişkin olarak geçici ödemeye hükmolunan örneklere rastlanmaktadır."’

Yılmaz, K. K.: "Geçici Ödemeler", Türkiye Barolar Birliği Dergisi, S. 1'0, Ankara 2014, s. 124-126. Aynı
yönde bkz. Başak, A. M./Tek, G. S.: s. 1123.

Görüşler hakkında aynntı ı bilgi için bkz. Kılıçoğlu, A. M.: Borçlar HuMru Genel Hükümler, B. 16, Ankara
2012, s. 432.

"Dovocının TBK 76. maddesi kopsamında TALEBİNİN KABULÜ ile 25.300 TL maddi, 25.000 TL manevi
tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya geçici olarak ödenmesine" T.C.
Ankara 4. İş Mahkemesi Esas No: 2014/1413,13.11.2014 tarihli Tensip Tutanağı.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 421 |
Manevi zararlarla ilgili bir diğer özellik, TBK'nın 58. maddesinde getirilen is­
tisnadır. Buna göre hakim, manevi zarar halinde, tazminat ödenmesi yerine;
diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir. Özellikle saldırıyı kınayan bir karar
verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir. Öncelikle bu durum sa­
dece, maddi nitelikte olmayan (bedensel bütünlük dışındaki) kişisel değerlerin
(şeref, haysiyet, özel yaşamın gizliliği vb.) ihlaline ilişkindir. Anılan düzenleme
karşısında, maddi nitelikte olmayan kişisel değerlere yapılan bir saldırı sonu­
cunda zararın varlığı ve davalının kusurluluğu sabit olsa bile, manevi tazminata
hükmolunmaması ihtimali vardır.

Böyle bir durumda da geçici ödeme kararı verilebilecek midir? Öncelikle be­
lirtilmesi gereken geçici ödeme kararı verilmesinin, hakimi esas hakkında bağla­
mayacağıdır. TBK'nın 76. maddesinin ikinci fıkrasının bir kısmı (tazminata bük­
mediİmezse hakim, davacının aldığı geçici ödemeleri, yasal faizi ile birlikte geri
vermesine karar verir) zaten bu durumu düzenlemek üzere ihdas edilmiştir. Yani
görülen davada geçici ödemeye hükmolunmasına rağmen, davanın sonunda
manevi tazminat yerine diğer bir giderim biçiminin benimsenmesinin önünde bir
engel bulunmamaktadır. Yine de hakimin önüne gelen her somut uyuşmazlıkta
geçici ödeme kararını ve şartlarını ayrıntılı olarak değerlendirmesi gerekliliği kaçı­
nılmazdır. Unutulmaması gereken yasa koyucunun geçici ödemeleri düzenlerken,
manevi zararları hariç Tuttuğuna dair iradenin, TBK'dan anlaşılamıyor olduğudur.

Benzer şekilde geçici ödemelerin bedensel zararlarla sınırlandırılması da


doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Malvarlığı veya şahıs varlığı zararları, fiili za­
rarlar veya kazanç kaybı zararları ve hatta yansıma yoluyla zararlar da geçici
ödemelerin gündeme gelmesini sağlayacaktır.

f. Kısa Bilgi
Geçici ödeme talebi, uygulamada genellikle dava dilekçesinin sağ üstüne,
("İhtiyati tedbir talepldir." ifadesine benzer şekilde) "Geçici Ödeme Taleplidir."
şeklinde yazılmaktadır.

Ancak bu bir zorjnluluk değildir. Makalede de ayrıntılı olarak açıklandığı


gibi, geçici ödeme talebi, nihai karar verilene kadar davanın herhangi bir aşa­
masında da yapılabilir.

aa. Geçici Ödemeye Hükmolunabilmesi İçin Aranan Şartlar

Geçici ödemeye hükmolunabilmesi için aranan şartlar, TBK'nın 76. madde­


sinin ilk fıkrasında düzenlenmiştir. Bu şartlar, görülmekte olan bir dava; zarar
görenin iddiasının haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar sunması; zarar görenin
I 422 Hıkuk Davaları
ekonomik durumunun gerektirmesi ve zarar görenin geçici ödeme talebinde
bulunmasıdır. Geçici ödeme kararı ancak bu dört şartın tamamının birden ger­
çekleşmesiyle verilebi ir.

TBK'nın 76/1. maddesi "karar verebilir." ifadesiyle sona ermektedir. Lafzi


bir yorumla, anılan dört şartın gerçekleşmesi halinde dahi hakimin geçici öde­
meye hükmetmeyebileceği sonucuna varılabilir. Üstel k maddenin gerekçesin­
de kullanılan"koror verme yetkisi tanınmıştır" ifadesi de bu sonucu destekleyici
niteliktedir. Ancak anlan ve aşağıda açıklanacak şartların varlığı halinde, haki­
min geçici ödemeye Hükmetmesinin zorunlu olduğunun kabul edilmesi daha
yerinde bir yaklaşım olacaktır."'

aaa. Görülmekte Olan Bir Davo

TBK'nın 76. maddesinin ilk fıkrasında geçici ödemenin tarafları "Zarar gö­
ren" ve "davalı" olarak belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında ise, bu kez
zarar gören terimi ye'ine "davacı" terimi benimsenmş; geçici ödemeyi yapan
taraf için ise "davalı"terimi korunmuştur. Her iki fıkra birlikte ele alındığında,
geçici ödemenin anca< görülmekte olan bir davada hakimin önüne gelebileceği
anlaşılmaktadır. Başka bir ifadeyle zarar görenin, dava açmadan önce geçici
ödeme talebinde bulunabilmesi mümkün değildir."'5 Benzer şekilde tek istemi
geçici ödemeye ilişkin olan bir dava açılması da olanaklı değildir. Geçici ödeme
talebi, başlı başına bağımsız bir talep hakkı olarak değ I; açılmış bir davada yan
bir talep olarak düzen enmiştir.”®

TBK'nın 76. maddesinin kaleme alınış tarzı, geçici ödemeye hükmedecek


mahkemenin bir ilk derece mahkemesi olduğu fikrini uyandırmaktadır. Zira
maddenin hem ilk hen de ikinci fıkrasında karar mercii olarak "mahkeme" te­
rimi yerine "hakim" kelimesi tercih olunmuştur. Bununla birlikte yargılama
sürecinde geçici ödeme kararı verilmediği halde, lehine tazminat hükmü kuru­
lan davacının; tazminat yükümlüsü olan davalının kararı temyiz etmesi ve icra­
nın geri bırakılması kararının da verilmesi durumunda, ne yapacağı sorunu

Benzer görüşteki Aydoğdu, aksi halin keyfiliğe yol açacağını belirterek; hakimin takdir yetkisinin sadece
koşullann varlığının takdir edilmesi olarak anlaşılması gerektiğini söylemektedir. Aydoğdu, M.: "6G9S Sa­
yılı Türk BorçfGr Konunu'ndo Faiz ile İlgili Düzenlemeler", Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergi­
si, C. 12, S. 1, İzmir 2010, s. 114. Karşı görüş için bkz. Başak, A. M. / Tek, G. S.: s. 1122.

Antalya, G.: s. 191; Başak. A. M. / Tek, G. S.: s. 1124. Ancak Kanun'da <ullanılan davacı ve davalı ifadele­
rinin değiştirilmesi; dava açılmadan önce de geçici ödeme talep olunabilmesi, ihtiyati tedbirlerde olduğu
gibi karann verilmesinden itibaren 10 gün içinde de esas davanın açılması gerektiği de ileri sürülmüştür.
Erişir, E.: Geçici Hukuki Korumanın Temelleri ve İhtiyati Tedbir Türleri, İstanbul 2013, s. 42S.
Oğuzman, K. / Öz, T.: s. 128.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 42L1

gündeme gelmektedir. Böyle bir durumla karşılaşan kişinin geçici ödeme tale­
binin ne ilk derece mahkemesi ne de Yargıtay tarafından değerlendirilecek
olması, hukuki bir sorun yaratmaktadır.1"

bbb. Zarar Görenin Geçici Ödeme Talebinde Bulunması

Görülmekte olan bir davada hakimin geçici ödeme kararı verebilmesi için
zarar görenin talepte bulunması bir diğer şarttır. Yani hakim, TBK’nın 76. mad­
desinde aranan diğer şartların varlığını tespit etse bile, davacının istemi olmak­
sızın, resen geçici ödemeye hükmedemez. Zarar görenin geçici ödeme talebi
açısından bir süre ve sayı sınırlaması getirilmemiştir. Mantıklı olan zarar göre­
nin, geçici ödemeye ilişkin şartların oluşmasıyla birlikte geçici ödeme talebinde
bulunmasıdır/"

Ek Bilgi Şartların oluştuğu kanaatinde olan zarar gören, geçici ödemeyi dava dilekçe­
siyle birlikte isteyebileceği gibi, yargılama sürerken herhangi bir aşamada da

© talepte bulunabilir. Daha önce yaptığı talep reddedilen zarar görenin, tekrar
talepte bulunmasının önünde bir engel yoktur. Hatta talebi kabul olan ve
geçici öceme alan bir davacının, ekonomik gerekliliğinin sürdüğü, yapılan
geçici ödemenin bu şartın bertaraf edilmesini sağlamadığı iddiasıyla, tekrar
geçici ödame talebinde bulunması da mümkündür.

Zarar gören talepte bulunurken, istediği geçici ödemenin miktarını belirt­


mek zorunda değildir."2 Ancak zarar gören talebinde böyle bir miktar belirle­
mesi yapmışsa, hakim bu taleple bağlı olacak mıdır? Hakimin davacının talepte
bulunduğu miktarın altında geçici ödemeye hükmedebileceği tartışmasızdır.
Esas mesele, hakimin takdir yetkisinin talep olunan mktarın üzerinde bir geçici
ödemeye hükmetmesine izin verecek kadar genişletilip genişletilemeyeceğidir.

Örneğin geçici ödemenin şartlarının somut olayda gerçekleştiğini tespit


eden ve zarar görenin talebinde belirttiği miktarın ekonomik durumunda kayda
değer bir farklılık yaratmayacağını düşünen hakim, talep olunan miktarın üze­
rinde bir geçici ödemeye hükmedebilecek midir? HMK'nın 26. maddesi gere­
ğince, hakim tarafların talebiyle bağlıdır ve talepten fazlasına karar veremez.
Usul hukukunun bu temel ilkesi karşısında hakimin, zarar görenin talebinde

Kılıçoğlu, özellikle icranın geri bırakılması olasılığı karşısında karar aşamasına gelinmiş bir davada, haki­
min asıl alacağa mahsuben geçici ödemeye karar verebileceği fikrini, sorunur çözümü olarak göstermek­
tedir. Kılıçoğlu, A. M.: Geçici Ödemeler, s. 177. Yavuz da ■''Geçici ödemeye (dosyanın Yargıtay aşamasının
U2un zaman alacağı düşüncesiyle) nihai koro rfa" hükmedilebileceğini ileri sürmüştür. Yavuz, N.: s. 591.
Geçici ödeme talebinin şartlar oluşmasına rağmen geciktirilmesi, hakirde, ekonomik gereklilik şartının
gerçekliğine dair şüphe oluşturabilir. Erişir, E.: s. 430.
222 Oğuzman, K. / Öz, T.: s. 128; 8aşak, A. M. / Tek, G. S.: s. 1130.
l«ı Hıkuk Davaları
belirttiği miktarla bağlı olması doğaldır. Ancak bu durumda da hiçbir miktar
belirlemesinde bulunmadan geçici ödeme talep eden zarar görenle, istediği
miktarı belirten arasında adaletsiz bir ayrım olacaktır.

Topuz1” TBK'nın 76. maddesinden talepte bulunması gereken tarafın zarar


gören olduğunun mutlak bir şekilde anlaşılamadığı gerekçesiyle, davalının da
geçici ödeme talebinde bulunabileceğini iddia etmektedir. Üstelik davalının
geçici ödemede bulunmayı talep etmek için zararın artmasını engellemek,
hükmolunacak muhtemel tazminat miktarının kapsamını daraltmak gibi gayet
tatmin edici sebepleri de olabilir.

Antalya'ya göre1", taleple bağlılık ilkesi gereğince, davalının geçici ödeme


isteminde bulunması yeterli değildir. Davalının isteminin, davacı tarafından
kabul edilmesi gerekir. Davacının bu yöndeki kabulü de zaten zarar görenin
talepte bulunması şartının sağlanması anlamına gelecektir.

ccc. Zarar Görenin İddiasının Haklılığını Gösteren İnandırıcı Kanıtlar Sunması

Geçici ödeme talebinde bulunan zarar gören, zararıyla ve zarar görme se­
bebiyle ilgili inandırıcı kanıtlar sunmakla yükümlüdür. Yukarıda ayrıntılı olarak
açıklandığı üzere114, geçici ödemelerin uygulanma alanı haksız fiillerle sınırlı
değildir. Eğer davacı haksız fiil sorumluluğuna dayanıyorsa, TBK'nın 50. madde­
si uyarınca zararına ve zarar verenin kusuruna ilişkin inandırıcı kanıtlar sunma­
lıdır. Buna karşılık eğer zararının dayanağı bir kusursuz sorumluluk hali ise ku­
sur konusunda değil; sadece uğradığı zarara ilişkin inardırıcı kanıtlar getirmekle
yetinebilecektir. Özetle zarar gören, ortada bir haksız fiil bulunduğunu, bundan
dolayı zarara uğradığını ve davalının da bu zarardan sorumlu olduğunu ispatla-
malıdır.117 Benzer bir ispat yükümlülüğü, sözleşmeye aykırılık nedeniyle açılan
davalarda da söz konısu olacaktır.

Zarar görenin ispat yükümlülüğü, yasa koyucu tarafından "inandırıcı kanıt­


lar sunması" kriteriyle belirlenmiştir. HMK'nın ihtiyati tedbirlerle ilgili 390/3.
maddesinde, tedbir talep edenin "davanın esası yönünden kendisinin haklılığını
yaklaşık olarak ispat etmek"
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 425 |
yaklaşık ispat ve inandırıcı kanıt kriterlerinin ispat ölçüsü açısından birbirlerin­
den bir farkları bulunmamaktadır/”

Yaklaşık ispat, kanunda gösterilen ispat araçlarından başka ispat araçları­


nın da kullanılmasına imkan veren ve amacı hakimir tamamen inandırılması
değil; vakıaların doğruluğunun ihtimal dahilinde gösterilmesi olan ispat şekli­
dir.145 Yaklaşık ispatta, hakim ispat edilmek istenen olayı muhtemel görmelidir;
ancak bu vakıanın gerçekleşmeyebileceği konusunda bir ihtimal de her zaman
bulunmaktadır. Yaklaşık ispat, hakimin çoğu kez acele karar vermesi gereken
haller ile delil ikamesnin çok zor olduğu ve bu sebeple kesin ispatın beklene­
meyeceği hallerde dikkate alacağı ispat ölçüsüdür/41 Yaklaşık ispat ölçüsünde
hakimin yapacağı inceleme ve değerlendirme sınırlı değildir. Bir başka ifadeyle
yaklaşık ispat, hakimin bazı olguları nazara almayacağı veya delilleri değerlendi­
rirken hızlı hareket edeceği anlamına gelmez. Burada ispat ölçüsü, inceleme ve
değerlendirmenin kapsamına değil; sadece hakimde ouşacak kanaatin derece­
sine ilişkindir?4’

Buna karşılık Antalya145 ihtiyati tedbirde karşı tarafın tam olarak dinlene-
memesi ve tüm delillerin ayrıntılı bir biçimde incelenebilmesi için zaman bu­
lunmaması nedeniyle yaklaşık ispatın yeterli görüldüğünü; geçici ödemeler için,
kanıtların yaklaşık ispat ölçütünden daha inandırıcı olmasının arandığını ve
hakimde oluşacak kanaatin derecesinin ihtiyati tedbire göre arttırıldığını dü­
şünmektedir.

Bilindiği gibi HMK'nın 392. maddesi gereğince kural, ihtiyati tedbir talep
edenin teminat göstermek zorunda olduğudur. Halbuki geçici ödemeler açısın­
dan böyle bir koşula yer verilmemiştir/44 Ayrıca ihtiyati tedbir kararı, yargılama
sürerken değiştirilebilir ve hatta kaldırılabilir. Buna karşı ık geçici ödemeye bir kez

Yaklaşık ispat görüşü için ayrıca bkz. Deynekli, A.: "Türk Borçlar Kanunu'na'o Yer Alan Önemli Usul Hü­
kümleri", İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. II, S. 2, Malatya 2011, s. 66.
Karslı, A.: Medeni Muhcieme Hukuku Ders Kitobı, İstanbul 2011, s. ^87; Pekcanıtez, H. / Atalay, O. /
Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2012, s. 574; Kuru, B. / Arslan, R. / Yılmaz, E.: Medeni Usul
Hukuku, Ankara 2012, s. 357.
Pekcanıtez, H. / Atalay, C. / Özekes, M.: s. 575.

Atalay, O.: Medeni Usul Hukukundo Menfi Vakıaların İspatı, İzmir 2001 s. 38.

Antalya, G.: s. 191.

Gürpınar, geçici ödeme konusunda takdir yetkisine sahip olan bakimin, kendi belirleyeceği tür ve tarzda
bir teminat talep etmek konusunda da yetkili olduğunu iddia etmektedir. Geçici ödeme talebinde bulu­
nan kişinin zaten ekonomik sıkıntılar içinde olduğu gerekçesiyle, temi-at gösteremeyeceği fikrine katıl-
mayan yazar; teminatın kefalet gibi şahsi bir güvence de olabileceğini belirtmektedir. Gürpınar, D.: s.
292.
I 426 Hikuk Davalan
hükmolunduktan sonra, nihai karara kadar bu ödemenin davalıya iadesi mümkün
değildir.”5 Bu nedenlerle geçici ödemeler için belirlenen inandırıcı kanıtlar su­
nulması kriterinin, yak aşık ispattan daha ağır olduğunun kabulü gerekir.

İnandırıcı kanıtların, kesin delil niteliğinde olması gerekmez; hakimin de­


ğerlendirmesi bakımından dava konusu talebin haklılığının, büyük ihtimal dahi­
linde olduğunu göstermeleri yeterlidir.”5 Kılıçoğlu”7 inandırıcılık kriterini, ileride
aksi ispatlanamayacak kanıtlar olarak algılamak gerektiğinin altını çizmektedir.

ddd. Zarar Görenin Ekonomik Durumunun Gerektirmesi

Geçici ödeme kararı verilebilmesinin dördüncü ve son şartı ise, zarar göre­
nin ekonomik durumunun geçici ödemeyi gerektirmesidir. Doğal olarak zarar
verici davranışla, zarar görenin ekonomik durumunun geçici ödemeyi gerektir­
mesi arasında nedensellik bağı bulunması gerekir. Yani zarar görenin ekonomik
durumu, davacının hukuka aykırı davranışı sonucunda kötüleşmelidir. Tazmina­
tın kendisi bir zenginleşme aracı olmadığı gibi, geçici ödemenin de bu amaca
hizmet etmemesi gerekliliği tartışmasızdır.

Tartışmalı olan kısım, zarar görenin ekonomik durumunun hangi hallerde


geçici ödemeyi gerektirdiği konusudur. Madde gerekçesinde zarar görenin
"Hiçbir sosyal güvenceden yararlanamayacak durumda" olmasından söz edil­
miştir. Öğretide de pek çok yazar*5 bu şartın dar yorumlanması gereğini; zarar
görenin herhangi bir özel veya sosyal güvenlik kurumundan yardım almadığını
(ya da aldığı yardımın yetersiz olduğunu) kanıtlamasının zorunlu olduğunu sa­
vunmuşlardır. Hatta ekonomik durumun gerektirmesi ifadesiyle kastedilenin,
ekonomik bir zaruret hali olduğu ve bu zaruret halinin de tek başına yeterli
olmayıp; zaruretin aci en kaldırılmasının gerekli olduğu ileri sürülmüştür.”5

Kılıçoğlu, geçici ödemenir özel bir tedbir kararı olmasından hareketle, geçici ödemeye karar verildikten
sonra, haksız olduğunun anlaşılması üzerine; hakim tarafından verilecek yeni bir tedbir kararıyla iadenin
sağlanabileceğini düşünmektedir. Kılıçoğlu, A. M.: Geçici Ödemeler, s. 179. Hakimin ara kararından dava
sonuçlanmadan önce dörebileceği ve ara karar ile taraf lehine usuli kazanılmış hak doğmayacağı gerek­
çesiyle benzer görüş için bkz. Yavuz, N.: s. 597. Antalya’ya göre de hakim, karar kesinleşinceye kadar ge­
çici ödemeyi azaltabilir, arttırabilir ve hatta kaldırabilir. Antalya, G.: s. 1S9.
Oğuzman, K. / Öz, T.: s. 128.

Kılıçoğlu, A. M.: Geçici Önemeler, s. 177.

Kılıçoğlu, A. M.: Geçici Önemeler, s. 177; Topuz, M.: s. 280; Yavuz, N.: s. 596.

Bu görüş savunucularından Topuz, zarar görenin geçimini sağlayamayacak duruma düşmesini, ekonomik
geleceğini büyük oranda veya tamamen yitirmesini, tedavi giderlerini «arşılayamayacak duruma düşme­
sini ya da sözleşmeye aylan davranış nedeniyle kaçırılan ekonomik fırsatlar nedeniyle iflasın eşiğine gel­
meyi örnek olarak göstermiştir. Topuz, M.: s. 284. Zaruret halini savunan bir diğer yazar için bkz. Erişir,
E.: s. 428.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 427 |
Ancak geçici ödemeye hükmolunabilmesi için bu kadar ağır bir şartın aran­
ması, maddenin uygulanırlığını büyük oranda azaltacaktır. Eğer ortada bir zaruret
hali varsa, zarar gören lehine zaten geçici ödemeye hükmedilmelidir. Ancak zaru­
ret hali olarak nitelenemeyecek ekonomik zorluklarda da geçici ödeme kararı
verilebilmelidir. Yani zarar görenin geçici ödeme kararı verilmezse ekonomik
yıkıma uğrayacak olması veya hayati tehlikeyle karşılaşacak olması şart değildir.
Bu kriteri sağlayacak ve geçici ödemeden yararlanacak zarar görenin bir tüzel kişi
olması da mümkündür.”0 Zarar görenin ekonomik durumunun, zararın sonuçları­
nı ortadan kaldırmakta yetersiz oluşu veya katlanılması kendisinden bekleneme­
yecek düzeyde kötüleşmesi, geçici ödemeler için yeterli kabul edilmelidir/”

Zarar gören, ekonomik durumunun geçici ödemey gerektirdiğini kendisi is-


patlamalıdır. Hatta zarar gören talepte bulunduğu anda, halihazırdaki ekonomik
durumu geçici ödemevi gerektiriyor olmalıdır.2”' Maddenin çok açık lafzı karşısın­
da, geçici ödemenin yapılmaması halinde, zarar gören açısından oluşacak ekono­
mik gereklilikleri göz önünde bulundurarak geçici ödemeye hükmedilemeyeceği
sonucuna ulaşılmaktadır. Daha önce de belirtildiği gibi yargılama sırasında birden
fazla kez geçici öderre talebinde bulunulabileceğinden, zarar gören beklenen
ekonomik zorluk baş gösterdiğinde bir kez daha geçici öceme talep edebilir.

TBK'nın 76. maddesinde sadece davacının ekonomk durumuna ilişkin bir kri­
ter düzenlenmiş, davalının ekonomik durumu konuya dahil edilmemiştir.
Oğuzman/Öz'e göre2”, maddede açıkça belirtilmemişse de hakim, geçici ödeme­
ye hükmederken, davalının ekonomik durumunu da göz önünde bulundurmalı ve
davalıyı büyük bir zorluğa sokacak miktarda geçici ödeme belirlememelidir.

Bu görüşe ancak. TBK'nın 52/2. maddesindeki şartlar dahilinde katılmak


mümkündür. Zira davalının ekonomik durumunun hakim tarafından dikkate
alınabilmesi için, davalının zarara hafif kusuruyla sebep olması, tazminatı öde­
diğinde yoksulluğa düşecek olması ve hakkaniyetin de gerektirmesi şartları
kümülatif olarak aranmaktadır.

2” Oğuzman, K. / Öz, T.: s. 128.

Yılmaz'ın örnekleri, kişinin yaşam standardının değişmesi, başkalarının yardımına muhtaç hale gelmesi
veya faizle kredi almak zorunda kalmasıdır. Yılmaz, K. K.: s. 117. Bu görüşteki diğer yazarlar: Antalya, G.:
s. 194; Başak, A. M. / Tek G. S.: s. 1127.

Karşı görüşteki Antalya, gelecekte oluşacak ekonomik durum gereklilikleri için geçici ödeme talebinde
bulunulabileceğini belirtmekte ve gelecekte oluşacak gerekliliğin yargılama dönemi içinde gerçekleşeceği
kuvvetle bekleniyorsa ve ispatlanıyorsa, hakim tarafından dikkate alınması gerektiğini ileri sürmektedir.
Antalya, G.: s. 194.
Oğuzman, K. / Öz, T.: s. 128; benzer görüş için bkz. Antalya, G.: s. 195. Başak, A. M. / Tek, G. S.: s. 1128.
I 428 Hıkuk Davaları
bb. Geçici Ödeme Ka an ve Sonuçları

TBK'nın 76. maddesinde, geçici ödeme kararının özellikleri ve hukuki niteli­


ği konusunda bir düzenleme yapılmamıştır. Hakim, TBK’nın 76. maddesinde
aranan ve yukarıda açıklanan şartların tamamının varlığı halinde, bir ara kararla
geçici ödemeye hükmedecektir. Geçici ödemeye hükmedilmesinin sonuçları ise
maddenin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Bu nedenle, önce geçici ödeme ka­
rarı üzerinde durulacak ve sonrasında bu kararın sonuçları çeşitli olasılıklar
açısından değerlendirilecektir.

ooo. Geçici Ödeme Kararı

Hakimin geçici ödemeye ilişkin kararı, ara karar niteliği taşıdığından, tek
başına temyiz olunamaz; ancak nihai kararla birlikte temyiz edilebilir. Geçici
ödemeler, nihai karar verilinceye kadar geçici bir hukuki korumayı sağlamakta­
dır. Bu geçici hukuki korumanın amacı, nihai karar verildiğinde elde edilmesi
çok zorlaşacak hatta imkansız hale gelecek menfaat kayıplarının önceden alı­
nan geçici bir karar ile önlenmesidir”4.

HMK'nın 406/2. maddesindeki düzenleme, "İhtiyati haciz, muhafaza ted­


birleri ve geçici düzenleme niteliğindeki kararlar gibi geçici hukuki korumalara
ilişkin diğer kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır/' şeklindedir. Madde
gerekçesinde de diğer geçici hukuki korumaların, bu kısımda düzenlenen geçici
hukuki korumalar karşısındaki durumunun açıklandığı belirtilmiştir. Bu fıkra ile
özellikle uygulamada farklı geçici hukuki korumaların birbirinin yerine kullanıl­
masının önüne geçilmesi amaçlanmıştır. İhtiyati tedbr ve delil tespiti dışında
diğer geçici hukuki korumalar kendi özel hükümlerine tabi olacak ve bu sebeple
bu hükümlerin doğrudan diğer geçici hukuki korumalara uygulanması mümkün
olmayacaktır.

Geçici hukuki koruma görüşünü benimsemeyen Yargıtay 21. Hukuk Daire­


si”’, geçici ödeme kararını ihtiyati tedbir niteliğinde kabul ettiğini şöyle açıkla­
mıştır: "HMK'nın 394. maddesine göre kendisi dinlenmeden aleyhine ihtiyati
tedbir kararı verilen taraf, bu karara itiraz edebilir. Mahkeme itiraz üzerine
başta ihtiyati tedbir isteyen olmak üzere ilgilileri dimemek üzere davet eder.
Ancak, taraflar gelmeseler dahi dosya üzerinden inceleme yapılarak karar veri­
lir (HMK 394/4). Mahkeme yaptığı inceleme sonunda itiraz hakkında ret veya

Topuz, M.: s. 269; Kılıçoğlu, A. M.: Geçici ödemeler, s. 178.

Y. 21. HD., E. 2013/15667 K. 2013/20940, T. 18.11.2013.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 429 |
kabul kararı verir. İtiraz haklı bulunmazsa, bu talep reddedilir ve tedbir devam
eder; itiraz haklı bulunursa, ihtiyati tedbir kararı değiştirilebileceği gibi, tama­
men de kaldırılabilir. İtiraz hakkında verilen karara karşı kanun yoluna başvuru-
labilinir. Geçici ödeme ihtiyati tedbir niteliğindedir. Bu nedenle HMK'nın 394.
madde hükmüne uygun olarak tedbir kararına itiraz üzerine mahkemece ilgilile­
rin davet edilip dinlermesi, şayet taraflar gelmezse dosya üzerinden karar ve­
rilmesi gerekirken usul ve yasa hükümlerine uygun olmayarak yazılı şekilde
korar verilmesi doğru bulunmamıştır."

Geçici ödemeye hükmolunması, yargılama sırasında başka ihtiyati tedbirlerin


talep edilmesinin ve kabul edilerek bu konuda karar verilmesinin önünde bir engel
oluşturmaz. Hakim somut uyuşmazlığın gereklerini dikkate alarak, geçici ödeme­
nin yanı sıra başkaca tedbirlere de hükmedebilir. Aynı görüşteki Antalya'ya"' göre,
hem ihtiyati tedbir hem de geçici ödeme talep olunmuşsa hakim, önce geçici
ödemeye ilişkin taleb değerlendirecek; sonrasında da HMK'da düzenlenen ve
talep olunan diğer tedbirleri, geçici ödeme kararı ışığında ele alacaktır.

Geçici ödemeye ilişkin kararın, icrasının hangi yolla yapılacağı da üzerinde


durulması gereken bir diğer konudur. Öğretide"' kararın ilamlı icra yoluyla takip
olunacağını belirtenle' bulunmakla birlikte; Yargıtay 12. Hukuk Dairesi iki ayrı
kararında"', geçici ödemeye ilişkin ara kararın genel haciz yoluyla takip edilece­
ğini "Bahse konu mahkeme ara kararı, ilam niteliğinde bir belge olmayıp, yetkili
makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri belge niteliğindedir."
gerekçesiyle hükme bağlamıştır. Anılan kararlarda, takibe dayanak yapılan geçici
ödemeye ilişkin mahkeme ara kararının, İİK'nın 68/1. maddesindeki belgelerden
olması nedeniyle, itirazın kaldırılması isteminin kabulü gerektiği belirtilmiştir.

TBK'nın 76. maddesinde, geçici ödemenin miktarına ya da üst sınırına iliş­


kin bir düzenleme yapılmamıştır. Bununla birlikte geçici ödemenin miktarının,
zarar görenin talebinde belirttiği miktarla veya talepte bir miktar belirlemesin­
de bulunulmamışsa, zarar görenin talep ettiği tazminat miktarıyla sınırlı olduğu
kolaylıkla söylenilebilir. Ancak öğretide"’ görüş birliğiyle, hükmolunacak geçici

” Antalya, G.: s. 188.

” Deynekli, A.: s. 66; Yıl ma2, K. K.: s. 117.

" Y. 12. HD., E. 2013/2642S, K. 2013/25387, T. 04.07.2013; Y. 12. HD., î. 2014/17657, K. 2014/23921, T.
16.10.2014.

Kılıçoğlu, A. M.: Geçici Ödemeler, s. 179; Topuz, M.: s. 288; Başak, A. M. / Tek, G. S.: s. 1128; Gürpınar,
D.: s. 293. Antalya da bu görüşü benimserken, dava sonucunu öne çekacek ve tam tazmin niteliği taşıya­
cak bir geçici ödeme miktarının belirlenmemesi gerekliliğini vurgulamaktadır. Antalya, G.: s. 195.
I 430 Hikuk Davalan
ödeme miktarının, hiçbir zaman davanın sonunda hükmolunması muhtemel
görülen miktarda veya bu miktara yakın olmaması gerektiği belirtilmiştir.

Hakim geçici ödemenin miktarını belirlerken, davacının talep ettiği tazmi­


nat miktarıyla orantılı bir karar vermek zorunda değildir. Yani davacının yüksek
miktarda tazminat talebinde bulunması, geçici ödeme miktarının da yüksek
olacağı anlamına gelmemelidir.’6® Hakim zarar görenin ekonomik durumunun
gerektirdiği miktarı, zararın artmasını engelleyecek ve zarar görenin katlanması
beklenemeyecek ekonomik zorlukları giderecek şekilde belirlemelidir.

Topuz'a’6’ göre hakim, geçici ödemeye orantılılık ilkesini ve tarafların men­


faat dengesini dikkate alarak karar vermek zorundadır. Yani hakim, hem eko­
nomik durumu gerektiren ve haklılığına ilişkin inandırıcı kanıtlar sunan zarar
görenin menfaatlerin hem de davalının muhtemel hak kayıplarını gözeterek
geçici ödeme miktarını belirlemelidir. Hakim, taraflardan biri lehine menfaat
dengesinin bozulmasına izin vermezken; zarar görenin acil gereksinimini gide­
recek miktara da yetezek bir geçici ödeme saptamak zorundadır.

Geçici ödemenin şekli, "ödeme" ve "mahsup" terimlerinden de anlaşıldığı


üzere, mutlaka bir miktar para olarak tayin olunmalıdır.’6’ Geçici ödemeye ya­
bancı para üzerinden hükmedilmesinin önünde bir engel yoktur. Haksız fiil ne­
deniyle doğan zararla' açısından, yabancı para üzerinden geçici ödemeye karar
verilmesi gündeme gelemeyecek olsa da; TBK'nın 114/2. maddesinde yapılan
ve yukarıda açıklanan yollama sonucunda sözleşmeye aykırılık nedeniyle açılan
davalarda bu sonuçla karşılaşılması mümkün görülmektedir. Örneğin borcun
yabancı para üzerinden belirlendiği ve aynen ödeme şartının da kararlaştırılmış
olduğu bir sözleşmeye aykırılık nedeniyle açılan davada, alacaklının (davacının)
yabancı para üzerinden geçici ödeme talep etmesi halinde, hakim yabancı para
üzerinden geçici ödeme kararı verebilecektir.

Antalya’66 ve Başak/Tek’64, somut olayın koşullarının gerektirmesi halinde,


geçici ödemeye irat şeklinde de hükmedilebileceğini belirtmektedirler. Ancak

■6' Özellikle tazminat miktarının saran aşabileceği özel düzenlemeler açısından (örneğin Fikir ve Sanat
Eserleri Kanunu’nun SS. veya Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un SS. maddesi gibi), geçici ödeme
miktarı tazminatı değil; zararı aşmayacak şekilde belirlenmelidir.
’” Topuz, M.: s. 270.

■6' Davacının aynen tazmin talebinde bulunduğu hallerde, geçici olarak aynen tazmin mümkün olmayacak­
tır. Topuz, M.: s. 292; Başak, A. M. / Tek, G. S.: s. 1131.

Antalya, G.: s. 196.


’61 Başak, A. M. / Tek, G. S.: 5.1131.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 431J
irat şeklinde geçici ödemeye hükmolunması uygulamada, özellikle işleyecek
faiz, mahsup ilişkisi ve iade açısından sorunları beraberinde getirecektir. Örne­
ğin hakimin bir süre belirlemesi yapmadan, nihai karara kadar irat şeklinde
geçici ödemeye hükmetmesi halinde, yargılama sürelerinin uzunluğu da dikka­
te alındığında, tazmiratın aşılması gündeme gelebilecektir. Ayrıca dava sonu­
cunda tazminata yer olmadığına karar verilmesi halinde, her irat ödemesine
ayrı bir faiz hesaplanmasıyla iade gerçekleşecektir.

bbb. Geçici Ödeme Kararının Sonuçlan

Geçici ödeme ka'arının ilk sonucu, karara hükmedildiği tarihten itibaren


temerrüt faizi istenebilmesidir. Zira geçici ödeme, hakimin kararına bağlıdır ve
dava tarihinde mevcut ve muaccel değildir. Bu nedenle dava tarihinden itiba­
ren, temerrüt faizine hükmedilebilmesi mümkün görülmemektedir.Akla ge­
lebilecek bir diğer olasılık, geçici ödeme miktarına TBK nin 117/2. maddesi uya­
rınca haksız fiil veya sözleşmeden doğan borç açısından borçlunun temerrüde
düşme tarihinden itibaren temerrüt faizi istenebileceğ ise de; geçici ödemenin
niteliği bu istemi haklı kılmayacaktır/"

Geçici ödeme kararının diğer sonuçları, dava sonunda geçici ödeme mikta­
rını aşan veya geçici ödeme miktarının altında kalan bir tazminat miktarına
karar verilmesi ya da tazminata hükmedilmemesi ihtimalleri göz önünde bu­
lundurularak ayrı ayrı değerlendirilmelidir. İlk ihtimale ilişkin düzenleme
TBK'nın 76/2. maddesinde "Davalının yaptığı geçici ödemeler, hükmedilen taz­
minata mahsup edilir'' ifadesiyle yer almıştır.

Öğretide tartışmalı olan kısım, hakimin mahsup işlemini yapıp kalan tutar
üzerinden mi yoksa tazminatı belirleyip, geçici ödemeye ilişkin ara kararına atıf
yaparak mı hüküm kuracağı üzerinedir. Yavuz'a'87 göre, geçici ödeme miktarı
tazminattan mahsup edilir ve kalan meblağ üzerinden hüküm kurulur. Bu görü­
şe katılan DeynekIP", geçici ödeme yapılan kısma dair, muacceliyet tarihinden
ödeme tarihine kadar işleyen faize aynı davada hüküm kurulup kurulamayacağı
sorununa dikkat çekmektedir.

Yavuz, N.: s. 596.

Eğer dava sonunda geçic ödeme miktarını ajan bir tazminata hükmedilecek olursa, mahsup sırasında
elde kalan kısma temerrüt faizi işletilebilecektir.
i8’ Yavuz, N.: s. 603.

Deynekli, A.: s. 66.


I «2 Hıkuk Davalan
Antalya1” ise hakimin kararında tazminat miktarına hükmedeceğini ve ara
kararına atıfla, hükmettiği geçici ödeme miktarının mahsubunun yapılacağını
belirtmesinin yeterli olduğunu ileri sürmektedir. Mahsup işlemini, geçici ödeme
icra dosyasını esas alarak, icra memuru yapacaktır. Böylece davada faize de
hükmedilmiş olması halinde, önce tazminatın muacceliyet tarihinden geçici
ödemenin yapıldığı tarihe kadar hükmedilen toplam tazminata faiz işletilecek;
sonra da tazminat m ktarından geçici ödeme miktarı mahsup edilerek, kalan
miktara faiz hesaplaması yapılacaktır.

Asıl sorun, geçici ödemeyle belirlenen ve asıl karardan mahsup edilecek


olan kısma, asıl borcun muacceliyet tarihinden itibaren gecikme faizinin nasıl
işletileceği meselesinde toplandığına göre; Antalya'nın görüşü, faiz hesaplaması
açısından daha rahat sonuca ulaşılmasını sağlamaktadır. Hakimin ilk görüşü
benimsemesi halinde, ilk önce geçici ödemenin yapıldığı tarihe kadar asıl taz­
minata temerrüt faizi işletmesi; sonrasında mahsup işlemini yaparak, ortaya
çıkan tutara geçici ödemenin tahsili tarihinden başlayarak bir kez daha temer­
rüt faizi hesaplaması yaparak hüküm kurması gereklidr. Ayrıca mahsup işlemi­
nin yarattığı faiz sorunu dikkate alındığında, irat şeklinde geçici ödemeye hük­
medilmesi halinde ortaya çıkacak karışıklıklar daha net tahmin olunabilir.

Geçici ödeme kararının sonuçları açısından incelenmesi gereken ikinci ola­


sılık, geçici ödeme miktarının altında kalan bir tazmirat miktarına karar veril­
mesi halidir. TBK'nın 76/2. maddesinde bu olasılık üzerinde hiç durulmamış”1,
sadece "tazminata h'jkmedilmezse hakim, davacının aldığı geçici ödemeleri,
yasal faiziyle birlikte geri vermesine karar verir." düzenlemesine yer verilmiştir.
Bununla birlikte dava sonucunda hükmedilen tazminatın, geçici ödemenin al­
tında kalması halinde, davacının aldığı geçici ödemenin hükmedilen tazminatı
aşan kısmını, yasal faiziyle birlikte iade edeceğine dair bir şüphe bulunmamak­
tadır. Bu iadenin gerçekleşebilmesi için hakimin nihai hükmünde iade kararını
da vermesi gereklidir. Aksi halde geçici ödeme kararı verilen davanın davalısı­
nın, davacıya karşı sebepsiz zenginleşmeye dayanan iade davası açması dışında
bir olasılık görülmemektedir.”1

Antalya, G.t s. 196.

Bu nedenle Kılıçoğlu, TBK'nın. 76/2. maddesine "tozminato hükmedilmezse" ifadesinden sonra gelecek
şekilde, "öcbo düşük bir tazminoto hükmedilirse" ibaresinin eklenmesi gerektiğini düşürmektedir.
Kılıçoğlu, A. M.: Geçici Öcemeter, s. 180.
Oğuzman, K. / Öz, T.: s. 129.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 433 |

İster hükme bağlanan tazminat geçici ödemenin altında kalsın, ister yargı­
lama sonucunda hiç tazminata hükmolunmasın, davac iade yükümlüsü olacak­
tır. İade kararının verlmesiyle birlikte gündeme gelecek sorun, iadesi gereken
geçici ödemeye hang tarihten itibaren faiz işletileceğidir. TBK’nın 76/2. mad­
desinde yasal faize hükmedileceği düzenlenmiş olmakla birlikte, bu faizin hangi
tarihten itibaren hesaplanacağı ve türü (anapara veya temerrüt faizi olduğu)
konusunda bir açıklık getirilmemiştir. Faizin başlama tarihine dair, üç olasılık
bulunmaktadır. Bunla' geçici ödemeye hükmedilen tar h, geçici ödemenin fiilen
yapıldığı tarih ve iade kararının verildiği tarihtir.

Bu tarihler arasından hangisinin seçilmesinin daha isabetli olduğu tartışılır­


ken, TBK’nın 76/2. maddesinde yapılan düzenlemenin, sebepsiz zenginleş­
menin özel bir hali olduğu unutulmamalıdır.'" İlk olasılık olan, geçici ödeme
kararının verildiği tarih, faizin işlemeye başlaması açısından doğru bir tercih
olmayacaktır. Çünkü bu tarihte ne davalı fakirleşmiş ne de davacı zenginleşmiş­
tir. İkinci olasılık, geçici ödemenin fiilen yapıldığı tarihtir. Bu tarih itibariyle ar­
tık, davalı fakirleşmiş ve davacı da zenginleşmiştir.

TBK’nın 117/2. maddesi gereğince borçlu, sebepsiz zenginleşmenin gerçek­


leştiği tarihte temerrüde düşecektir. Bunun tek istisnası, sebepsiz zenginleşenin
iyiniyetli olması halinde, temerrüt için bildirimin aranmasıdır. Aydoğdu”’, iade
yükümlüsü olan davacının iyiniyetli olduğunu kabul ederek, davalının ayrıca
bildirimine gerek olmaksızın nihai kararla birlikte temerrüde düşeceğini ve fai­
zin bu tarihten itibaren işlemeye başlayacağını düşünmektedir. Bu görüşe katı­
lan Deynekli'nin”1 gerekçesi ise, geçici ödemenin kanun gereği yapılması ve
ödemenin haksızlığının nihai kararın verildiği tarihte onaya çıkmasıdır.

Karşı görüşteki Yavuz'a’” göre, davanın sonunda haksız (veya daha az hak­
lı) çıkan davacının ge'eksiz yere korunması anlamlı değildir. Geçici ödemenin
fiilen davacının eline geçtiği tarihten, davalıya iadesine kadar geçen zaman için
temerrüt faizi ödenmelidir.”’ Gerçekten de faizin başlangıç tarihi olarak nihai

Düzenlemenin özel bir sebepsiz zenginleşme hali olması hakkında bkz. Kılıçoğlu, A. M.: Geççi Ödemeler,
s. 180.

Aydoğdu, M.: s. 115.


” Deynekli. A.: s. 67.

” Yavuz, N.: s. 592.

Topuz temerrüt faizi olduğunu belirtmeksizin, faizin başlangıç tarihi Kışından bu görüşe katılmaktadır.
Topuz, M.: s. 291. Bura karşılık Başak/Tek: geçici ödemelerin iadesinin sebepsiz zenginleşmeden değil,
kanundan kaynaklandığı gerekçesiyle; iade edilecek miktara, ödemenin yapıldığı tarihten itibaren anapa­
ra faizi işletilmesi gerektiği görüşündedirler. Başak, A. M. / Tek, G. S.: s. 1137.
1« Hıkuk Davalan
kararın verilmesi alınacak olursa, davalı geçici ödemeyi yaptığı tarih ile nihai
kararın verildiği tarih arasında kalan (ve belki de yargılama sürelerinin uzunluğu
nedeniyle kayda değe' bir zaman olan) süre için faizden yoksun kalacaktır.

Öte yandan, davacının geçici ödemeye hükmedilebilmesi için ekonomik


durumunun gerektirdiğine ve iddiasının haklılığına dar inandırıcı kanıtlar sun­
duğu unutulmamalıdi'. Yani hakim davada önce geçici ödemeye hükmettiğine
ve sonrasında iade kararı verdiğine göre; geçici ödemeye hükmedilmesinden
sonra, davanın seyrinde davacı aleyhine yeni delillerin sunulmuş olması veya
davalının bir hukuka uygunluk sebebini kanıtlaması gibi bazı gelişmeler olmuş
dernektir.

Hakimin tüm delilleri değerlendirme olanağı geçici ödemeye değil, ancak


nihai karara hükmetmesi aşamasında mümkündür. Geçici ödemeye hükmo-
lunmasında, talepte bulunan davacının ya da hükmü veren hakimin kusurun­
dan söz edilmesi (istisnai durumlar hariç) doğru değildir. Zaten ekonomik du­
rumu gerektirdiği için geçici ödeme alan tarafın, daha fazla faiz ödemek zorun­
da bırakılması, taraflsr arasındaki menfaat dengesinin davacı aleyhine (davalı
lehine) bozulması sonucunu doğuracaktır. Bu nedenle geçici ödemenin fiilen
davacının eline geçtiğ tarihten değil, iadeye hükmolunması tarihinden itibaren
temerrüt faizi işletilmesi daha yerinde bir yaklaşım olacaktır.

Geçici ödemenin iadesine ilişkin faizin başlangıç tarihine ve temerrüt faizi


olduğuna ilişkin belirleme yapıldıktan sonra; gelinen son nokta, hükmedilecek
faizin adi faizle sınırlı olup olmadığı meselesidir. Başks bir ifadeyle, geçici öde­
menin iadesinde ticari faize hükmedilmesi mümkün nüdür? Öğretide1’’ genel
kabul gören görüş, davacının dava konusu alacak için talep ettiği faizin, geçici
ödemenin iadesinde de esas alınacağı yönündedir. Yani davacı, dava konusu
alacak için adi faiz talep etmişse, adi faiz üzerinden; ticari faiz talep etmişse
ticari faiz üzerinden iade yükümlüsü olmalıdır.

177
Aydoğdu, M.: s. 116; Başak, A. M. / Tek, G. S.: s. 1138; Yavuz, N.: s. 592.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Destekten Yoksun Kalma Nedeni ile Maddi ve Manevi Tazminat Davası


Dilekçesi’

ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE

İhtiyati Haciz ve Geçici Cdeme Taleplidir.

DAVACILAR : 1-Adı ve Soyadı, (T.C. Kimlik No:...), Adres

2- Adı ve Soyadı, (T.C. Kimlik No:...), Adres

3- Adı ve Soyadı, (T.C. Kimlik No: ...)

VEKİLİ : Avukat Adı ve Soyadı, Adres

DAVALILAR : 1-Adı ve Soyadı, Adres

2- Adı ve Soyadı, Adres

3- Adı ve Soyadı, Adres

DAVA KONUSU : Maddi ve manevi tazminat istemli belirsiz alacak davasıdır.

DAVA DEĞERİ : 57.000 TL

AÇIKLAMALAR :

1. Davalı sürücü (A)'nın sevk ve idaresindeki... plakalı araç ...{..J... sarihinde ... ilçesi meskun mahal
sınırlarında bulunan ve hız sınırı 50 km. oİ3n Yalı Caddesi üzerinde yaklaşık 90 km. hızla seyrederken
müvekkillerin murisi (B)'ye çarparak ölümüne neden olmuştur (EK-2).

2. Kaza tespit tutanağına göre olayın oluşumunda davalı sürücü (A) asli kusurludur. Davalı sürücü­
nün kullandığı aracın, davalıardan (C) adına tescilli ve (D) A.Ş. sigorta şirketine... acente no.lu,
tarihli... numaralı poliçe ile sigortalı olduğu kaza tespit tutanağından anlaşılmaktadır.

3. Murisin ölümü sonucu geriye mirasçı olarak eşi (E) ile oğlu (F) kalmıştır. ... Sulh Hukuk Mahke­
mesinin tarih ve .../... Esas,.../... Karar sayılı veraset ilamı ektedi* (EK-3).

4. Muris olay öncesi TCDD Genel Müdürlüğünde işçi olarak çalışmaktadır (EK-4). Müvekkillerden
|E} ev kadınıdır. Murisin desteğinden başka bir geliri bulunmamaktadır Diğer müvekkil (F) halen ... Ltd.
Şti.'de temizlik elemanı olarak asgari ücretle çalışmaktadır. Müteveffanın ölmüş kardeşinin kızı olan
müvekkil (G) ise halen ... Üniversitesi birinci sınıfında öğrencidir |EK-5). Müteveffa her ay düzenli olarak
müvekkil (G)’ye 500 TL tut3rınd3 maddi yardım yapmaktadır (EK-6} Bu yardımın müvekkil (G)'nin
öğrenimi süresince olaraklar ölçüsünde aratarak devam etmesi de plarlanmıştır.

5. Davacı müvekkiller {E) ve (G) müteveffanın ölümüyle destekten yoksun kalmışlardır. Müvekkil
(E^ye SGK tarafından dul aylığı bağlanmıştır. Ancak müvekkil (G)'nirı herhangi bir geliri yoktur. Bu
nedenle davacılardan müvekkil eş için (fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla) 1.000 TL ve
müvekkil (G) için destekten yoksun kalma nedeniyle (fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla}
1.000 TL maddi tazminatı da/alılardan müştereken ve müteselsilen talep etme gereği doğmuştur.

6. Yine müteveffanın ölümüyle tüm müvekkiller tarifi mümkün olmayan acı ve elem duymuşlardır.
Bu acı ve elemini dindirmek mümkün olmamakla birlikte, duydukları aoyı azaltmak bakımından davacı­

’ Bu kısım Av. Coşkun Özbudat: tarafından hazırlanmıştır.


Hıkuk Davaları
lar için ayrıca manevi tazminat talep etmek gerekmiştir. Bu kapsamda müvekkil (E) için 30.003 TL ve
müvekkil (F) için 25.000 TL manevi tazminatın da davalı (A) ve (C)’den müştereken ve müteselsilen
tahsiline karar verilmesini talep etmekteyiz.

7. Davalı gerçek kişiler (A} ve (C)‘nin dava sırasında mal varlıklarını başkalarına devretme ihtimali
nedeniyle müvekkiller lehine hükmedilecek tazminatların dava sonunda tahsilinin mümkün olmayabi­
leceğinden endişe edilmektedir. Bu nedenle bu davalıların mal varlıkları ile üçüncü kişilerde bulunan
alacakları üzerine ihtiyati haciz konulmasına karar verilmesini de istemekteyiz.

8. Ayrıca davanın haklılığı açık olmakla birlikte, müvekkil (G)'nin ekonomik durumu da TBK'nın 76.
maddesi uyarınca kendisine geçici ödeme yapılmasını gerektirmektedir. Bu nedenle müteveffanın
sağlığında her ay düzenli olarak yaptığı ve öğrenimi süresince yapmayı planladığı ödeme kapsamında
aylık 500 TL'nin davalılardar müştereken ve müteselsilen her ay müvekkil (G)'ye ödenmesini de talep
ediyoruz.

DELİLLER: Veraset ilamı,Trafik Kazası Tespit Tutanağı,... Asliye Ceza Mahkemesinin .../... Esas sayılı
dosyası, SGK kayıtları, öğrenim belgesi, ödeme belgeleri, keşif ve bilirkişi incelemesi, tanık beyanı,
aracın trafik tescil dosyası, sigorta belgesi, yemin ve diğer yasal deliller.

HUKUKİ SEBEPLER: HMK, TBK m.49„ 53, 56, 76, 2918 S.K. 85 vd. maddeleri ve ilgili mevzuat.

TALEP SONUCU : Yukarıda açıklanan ve Mahkemece re'sen gözetilecek nedenlerle;

1. Davanın belirsiz alacak davası olarak kabulüne,

2. Öncelikle Davalı gerçek kişiler (A) ve (C)'nin mal varlıkları ile üçüncü kişilerde bulunan alacakları
üzerine ihtiyati haciz konulmasına,

3. Hükmedilecek maddi tazminata mahsuben aylık 500 TL’nin davalılar tarafından müştereken ve
müteselsilen müvekkil (G)'ye geçici ödeme olarak ödenmesine,

4. Davacı müvekkiller |E) ve |G)'ye davalılar tarafından (sigorta şirketi için sorumlu olduğu limitle
sınırlı kalmak kaydıyla} müştereken ve müteselsilen şimdilik 1.000'erTl maddi tazminat ödenmesine,

5. Müvekkil (E) için 30.000 TL ve müvekkil |F) için 25.000 TL manevi tazminatın (A) ve (C)’den müş­
tereken ve müteselsilen tahsiline,

6. Hükmedilecek tazminatlara olay tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine,

7. Tüm yargılama giderlerinin davacılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini vekaleten saygıyla
talep ederiz..../.../-.

Davacılar Vekili
Avukat Adı ve Soyadı
imza

EKİ:

1. Onanmış vekâletname sureti

2. Trafik Kazası Tespit Tutanağı

3. Veraset ilamı

4. Müteveffanın çalışma belgesi

5. Öğrenim belgesi
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 437 |
D. Bedensel Zararlardan Doğan Tazminat Davalarında UsuT

1. Görev

Genel mahkemeler, özel mahkemelerin görevleri dışında kalan tüm özel


hukuka ilişkin uyuşmazlıkları çözmekle görevlidirler, özel mahkemelerin kuru­
lamadığı yerlerde, özel mahkeme sıfatıyla da görev yaparlar. Genel mahkeme­
ler ile özel mahkeme er arasındaki ilişki "görev ilişkisidir. Asliye Hukuk Mah­
kemesi ile Sulh Hukuk Mahkemesi arasındaki ilişki ’'görev ilişkisidir. Asliye
Hukuk Mahkemesi ile Asliye Ticaret Mahkemesi arasndaki ilişki "görev ilişki­
sidir. Aynı yerde bulunan birden fazla Asliye Hukuk Mahkemesi veya Sulh Hu­
kuk Mahkemesi arasındaki ilişki, "iş dağılımi'dır. İş djrumunun gerekli kıldığı
yerlerde hukuk mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler
numaralandırılır.

Özel kanunlarda başkaca hüküm bulunmadığı takdirde, ihtisaslaşmanın


sağlanması amacıyla, gelen işlerin yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak, daire­
ler arasındaki iş dağılımı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirle­
nebilir. Bu kararlar Resmî Gazete'de yayımlanır (17.4.2013 tarihli ve 6460 sayılı
Kanun m.10 ile değişik 26.9.2004 tarihli ve 5235 savılı Adlî Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hak­
kında Kanun m.5).

Daireler, tevzi edilen davalara bakmak zorundadır; bir başka ifadeyle, bir
daire önüne gelen işin bir başka dairenin iş dağılımına girdiğinden bahisle gö­
revsizlik kararı veremeyeceği gibi, taraflar da iş dağılım na itiraz edemeyecektir.

» Görevin belirlenmesi ve niteliği

Görevli mahkemenin belirlenmesinde BASKIN İLİŞKİ kavramından hareket


etmek gereklidir. Baskın ilişki, uyuşmazlığın temelinde yatan, sorumluluğun
kaynağını oluşturan, uyuşmazlıkta bakılmaksızın uyuşmazlığın çözülemeyeceği
ilişki olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle haksız fiil sorumluluğunda sorumlu­
ların aynı davada yer alarak husumet yöneltildiği durumlarda, tefrik kararı ve­
rilmesinin çelişkili kararlara neden olabileceği de düşünülerek baskın ilişkiden
hareket edilerek görevli mahkeme tespit edilebilecektir. Örneğin, bir trafik iş
kazasında sürücünün yorgun araç kullanması kusurun temelinde yatan bir se­
bep ise ve davada işverene de husumet yöneltilmişse bu durumda asliye hukuk

Bu kısım Av. Şafak Güleç tarafından hazırlanmıştır.


I Hikuk Davalan
mahkemesi veya ticaret mahkemesinden daha farklı olarak iş mahkemelerinin
görevli olduğunu kabil etmek gerekecektir.

MADDE 1- (1) Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve


ilişkin kurallar, kamu düzenindendir.

» Asliye hukuk mahkemelerinin görevi

MADDE 2- (1) Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı


haklarına ilişkin dava arla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme,
aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.

(2) Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asli­


ye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından ds görevlidir.

Malpraktis davaları açısından mevcut mevzuatımıza göre üçlü bir ayrım


yapılmakta ve görevli mahkeme ona göre belirlenmektedir:

1. Bağımsız çalışan hekimler bakımından tazminat davalarında, dava konusu­


nun değer ve miktarına bakılmaksızın mal varlığı haklarına ilişkin davalarla,
şahıs varlığına iliş<in davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bu­
lunmadıkça, asliye hukuk mahkemesidir.

2. Özel hastaneler oakımından özel hastaneler şirket statüsünde bulundu­


ğundan ve ticari faaliyet yaptıklarından görevli mahkeme ticaret mahke­
mesidir.

3. Kamu hastaneleri bakımından 6100 sayılı HMK'nın 3. maddesi çerçevesin­


de kamu hastanelerinde meydana gelen yanlış tanı ve hatalı tıbbi uygula­
malardan kaynaklanan ölüm dâhil her tür cisınani zararla ilgili mad-
di/manevi tazmirat davalarında asliye hukuk mahkemelerinin görevli ola­
cağına ilişkin düzenleme Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğinden,
bu davalar idare mahkemesinde görülecektir.

Askeri hastanelerde yapılan tıbbi müdahalelerden doğan zararların tazmini


bakımından da görevli yargı yeri Askeri Yüksek İdare Mahkemesidir.

28 Mayıs 2014 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 6502 sayılı Tüketicinin Ko­
runması Hakkında Kanun açıkça vekâlet ve eser sözleşmelerini TKHK kapsamına
aldı. Bu nedenle sağlık mesleği mensupları ile hasta arasındaki ilişkiye uygula­
nan sözleşmeler vekâet veya eser sözleşmesi olduğundan, artık TKHK hüküm­
leri uygulanacaktır (Harçtan muafiyet/THH).
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 439 |

Bu düzenleme kamuda çalışan sağlık mesleği mensupları ve kamu hastane­


leri bakımından geçeri olmayıp, sadece bağımsız muayenehanesi olan hekimler
ve özel hastaneler bakımından geçerli olacaktır.

• Ticaret Mahkemelerinde Görev

TTK 806 ve 1130 maddeleri uyarınca yolcuları gidecekleri yere sağ ve salim
ulaştırma yükümlülüğünün yerine getirilmemesinden doğan ve taşıyıcıya karşı
açılacak davaları Ticaret Mahkemesinde görülmesi gerekir. Yargıtay Ticaret Dai­
resi 9.2.1960 E. 959/2563 K. 241 de "... Yolcunun kaza neticesi ölmesi halinde
onun yardımından mahrum kalan kimseler dahi uğradıkları zararlara karşılık nak­
liyeciden tazminat isteyebilirler. Yardımdan mahrum kalanların bu hükme müs­
teniden açacakları tazminat davaları... haksız fiil değil, nakil mukavelesinden te­
vellüt etmektedir. Hükümleri TTK ile tespit edilmiş hususlara müteallik davalar
ise mezkur kanununur 4. mad./l. bendinde işaret edildiği gibi ticari davadır"

Yeni TTK 914. Maddesi ve 1256. Maddesi çerçevesinde yeniden düzenle­


nen hükümlerde de aynı yükümlülük tekrarlanmış, yeni TTK 4. Maddesi ile de
ticaret mahkemelerinin görevine işaret edilmiştir. Bu çerçevede gerek taşıma
sözleşmesinden ve gerekse sigorta aktinden kaynaklanan davalarda görevli
mahkeme asliye ticaret mahkemesidir. Ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk
mahkemeleri arasındaki görev dağılımı 6335 sayılı yasa gereği 2. maddesi ile
görev ilişkisinden kaynaklanmaktadır.

Haksız eylemden (adam ölmesinden) birden çok kişi sorumlu ve tazminat


davası da bunlardan biri için ticari nitelikte ise HUMK43. mad./ll'ye göre aynı
sebeple dava açılacağından davanın ya ticaret mahkemesinde veya Hukuk
Mahkemesinde hep birlikte açılması gerekir.HMK 57. Maddesi ile bu konu yeni
kanunda da düzenlenmiştir.

İhtiyari Dava arkadaşlığı kavramından hareketle bu sonuca varılabilecektir:

HMK 57. MADDE:

Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyh­
lerine de birlikte dava açılabilir:

a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun,
elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.

b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendile­
rinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.
I 4* Hikuk Davalan
c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya
birbirine benzer olması.

- ÖRNEĞİN TRAFİK KAZASI SONUCU SORUMLUDAN HAREKET EDEREK GÖ­


REVİ TESPİT ETTİĞİMİZDE

- SİGORTA SÖZLEŞMESİ İLE SORUMLU OLAN: SİGORTA ŞİRKETİ

- KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU NEDENİYLE SORUMLU OLAN: İŞLETEN

- BORÇLAR KANUNU VE KTK GEREĞİ SORUMLU: SÜRÜCÜ

- GENEL GÖREVDEN HAREKET ETTİĞİMİZDE SİGORTA ŞİRKETİ YÖNÜNDEN


SORUMLULUĞUN TARTIŞILMASI, MÜTESELSİL SORUMLULUĞUN HUKUKİ
TEMELLERİNİ SİGORTA HUKUKUNDA GÖREBİLECEĞİMİZDEN ÖZEL GÖREV
GİBİ DEĞERLENDİRİLMEKTE VE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNDE DEĞİL
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNDE DAVA İKAME EDİLMEKTEDİR.

• İdari yargı ve AYİVI'de:

Zararlı sonuç doğuran eylem idari bir eylemse tazminat isteği Tam Yargı
Davası olarak ya idari mahkemesinde, Danıştay'da veya askeri kişileri ilgilendi­
ren İdari eylemlerde ise yine tam yargı davası olarak AYİM'de açılır. Bu konuda­
ki tek tereddüt hangi eylemin idari olduğu hususunda ortaya çıkmaktadır.
Uyuşmazlık Mahkemesinin bu konudaki pek çok karamdan ortaya çıkan sonu­
ca göre, kamu hizmetinin görülmesi sırasında hizmet kusurundan doğan zarar­
ların gideriminde Danıştay'ın görevli olduğu belirtilmektedir.

Askeri görev ve h zmetlerin yürütülmesi sırasında, askeri araç sürücülerinin


asker kişiler dışında kşilere karşı işledikleri trafik kazalarında ise Adli Yargı gö­
revli olacaktır. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kan. 112. maddesine göre askeri
görev ve hizmetin yürütülmesi sırasında ve askeri araç sürücülerinin asker kişi­
lere karşı işledikleri yaralama veya ölümle sonuçlanan trafik kazaları ile ilgili
suçlar dışında, karşı tarafın asker kişi olmadığı her halde, trafik kazalarından
kaynaklanan suçlarda Adli Yargı, askerlerin askerlere karşı açtıkları davalarda
ise Askeri Yargı görevli olacaktı. Nitekim Yargıtay 4. HD. 29.1.1996 gün ve E.
95/10130 K. 96/589 sayılı kararında." Dava haksız fiil nedeniyle tazminata iliş­
kin olup, er olarak askerlik görevini yapan davacıların yakınları görev esnasında
askeri aracın devrilmesi sonucu ölmüşlerdir. 1602 Sayılı Yasanın 20. maddede
belirtilen ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin görev ni oluşturan iki koşul da
olayda gerçekleşmişti'. Yani gerek olaya sebebiyet veren ve gerekse ölen kişi­
nin asker oldukları ve davacıların ölen kişilerin Kanuni halefi olarak dava açtık­
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 441J
ları ve Askeri hizmete ilişkin bir eyleminde mevcut bulunduğu anlaşıldığından
anlaşmazlığın AYİM'de çözümlenmesi gerekir. Bu durumda olayda idari yargı
yerinin görevli olduğu düşünülmeden uyuşmazlık esası hakkında karar verilmesi
bozmayı gerektirir." şeklinde verdiği kararı Tashihi karar incelemesinde değişe­
rek kaldırmış ve bu kez Adli Yargıyı görevli saymıştır. (4. HD. 24.6.1996 gün ve
E. 96/4935 K. 96/5707 sayılı ilamı). Ancak Askeri Mahkemelerin kapatılması ile
artık İdare Mahkemeleri, askeri mahkemelerin görevli ve yetkili olduğu tazmi­
nat hukukuna ilişkin konularda yetkili ve görevli olacaktır.

Bir diğer kararınca da 4. HD. (9.3.1998 T. E. 97/10003 K. 98/1406) 1 Adli


Yargının Askeri İdari Yargıyı görevli saydığı kararı şu gerekçe ile bozmuştur."
Karayolları Trafik Kanununun 106. mad. Belediyelere ve Kamu İktisadi Kuruluş­
larına ait motorlu araçların neden oldukları zararlardan dolayı, anılan yasanın
işletenin hukuki sorumluluğuna ilişkin bulunan 85. mac. gereğince hüküm kuru­
lacağı belirtilmiştir. Yine aynı yasanın 2. maddede anılan yasa hükümlerinin
aksine bir hüküm yoksa Karayollarında meydana gelen tüm trafik olaylarında
uygulanacağı belirtilmiş olmasına göre adli yargı görevlidir.

Demiryolları hemzemin geçitlerinde meydana gelen trafik kazalarında Gö­


revli Mahkeme idari yargı olarak kabul edilmişti. Nitekim 27.3.2000 gün ve
2000/13-9 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi kararına göre:" Hemzemin geçitte
karayolu taşıt ile trerin çarpışması sonucunda doğan zararın idarenin hizmet
kusuru esasına göre tazmini istemiyle açılan davanın İdari Yargı yerinde çözüm­
lenmesi gereklidir." denilmiştir. Hukuk Genel Kurulu ise aksi görüşü savunarak
görevli Mahkemenin Adli Yargı olduğunu ileri sürmektedir. Hemzemin geçitle­
rin karayolunun devamı olarak nitelenmesi gerektiğini ddia etmektedir.

Artık tüm bu tartışmalara HMK 3. Maddesi nokta koymuş olup asliye hukuk
mahkemeleri genel yetkili mahkemelerdir. Tam yargı davaları yönünden insan
zararlarına yönelik taleplerde asliye hukuk mahkemelerinin görevlerine girmek­
tedir.

İdari Yargıda bir diğer belirtilmesi gereken durum da, arttırım yapamama
endişesi 4. yargı paketi ile sona ermiş olduğudur.

Özellikle bedensel zararların tazminine yönelik idari davalarda zararın be­


lirlenmesi bilirkişi raporu ile olanaklı olup, karşı vekalet ücretine mahkum ol­
mamak adına İYUK bu konuda dava değerinin arttırımı olanağı getirmiştir.
Hıkuk Davalan

Ek Bilgi 2577 Sayılı İYUK 16/4 fıkrasına eklenen cümle:

"Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre

© veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı
ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın
artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tara­
fa tebliğ edilir."

• İş Mahkemelerinde Görev

İş kazalarından ötürü destekten yoksun kalmada görevli yargı yeri İş Mah­


kemeleridir. 9. HD. 10.9.1968 E. 6134 K. 10318. Bu konuda görevli mahkemeyi
tayin etmiştir. 5510 sayılı yasaya göre bu yasanın uygulanmasından doğan
uyuşmazlıklarda İş Mahkemeleri görevli olduğundan, Sosyal Güvenlik Kurumu-
nun yaptığı ödemeler nedeniyle işveren veya üçüncü kişilere karşı açacağı rücu
davalarında görevli mahkeme İş Mahkemeleridir. HMK 3. Maddesinde ikinci
fıkrasında iş mahkemelerinin görevinde değişme veya kaldırma yapılmayarak iş
kazası ve meslek hastalığı nedeniyle oluşan sakatlık ve ölüm tazminatlarında iş
mahkemelerinin görevli olduğu açıktır.

İş Mahkemeleri Kanunu bu konuda temel alınmaktadır:

- İş mahkemelerinin görevi

MADDE 5- (1) İş mahkemeleri;

a) 13/6/1952 tarhli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıran­


lar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanına, 20/4/1967 tarihli ve
854 sayılı Deniz İş Karununa, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya
11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı
Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işve­
ren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan
her türlü hak iddialarına ilişkin hukuk uyuşmazlıklarına,

b) Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve


sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklardan doğan davalara,
c) 5953 sayılı Kanun ve 854 sayılı Kanun ile 4857 sayılı Kanundan kaynaklanan
idari para cezalarına ilişkin itirazlara, ç) Diğer kanun arda iş mahkemelerinin
görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara ilişkin dava ve işlere, bakar.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 443 |

Karar Trafik-İş <azaları açısından durum nasıl değerlendirilmelidir?

"Dovalı Mustafa E.'a oit oraç ile diğer dovaiılor Erol O. ve Ayşe O.'nun işveren
sıfatı ile servis yaptıkları oracın karıştığı trafik kozosı tek ve oynı olaydır. Da­
vanın aynı sebepten ooğmosı nedeniyle HUMK’un 43. moodesinde öngörül­
düğü üzere dovaiılor arosındo ihtiyari davo arkadaşlığı söz konusudur. Dava­
nın oynı sebepten doğması ve biri hakkında verilecek hükmün diğerini de
etkileyecek nitelikte bulunması nedeni ile arolormoa bağlontının bulunduğu,
davalılardon biri ile dovacı orasında hizmet ilişkisi buiunduğundon zaroro
neden olon oloyın trafik iş kozosı olmosı sonucu açılan tazminot dovasının
Yoso gereğince İş Mohkemesinoe görülmesi gerektiği, oavolılardan bir kısmı
hakkında orado hizmet ilişkisi bulunmadığı gerekçesiyle ayırma (tefrik) korarı
verilemeyeceği, öte yandon HUMK'un 46. maddesinde; mahkemenin yargıla-
monın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamok için birlikte açılmış davolorın
ayrılmosna karar verilebileceğinin belirtilmesi kcrşısınoo bir araoo görülme­
sinde yarar bulunduğu açık olan oovado ayırma korarı verilmesinin doğru
olmodığı, bu durumun HUMK'un 77. maddesinde öngörülen ilkelere de aykırı
olduğu ortooadır.

Dovalı Mustafa E.'o ait oroç ile diğer dovaiılor Erol O. ve Ayşe O.'nun işveren
sıfatı ile servis yaptıkları oracın karıştığı trafik kozosı tek ve oynı olaydır. Da­
vanın aynı sebepten ooğmosı nedeniyle HUMK'un 43. moodesinde öngörül­
düğü üzere dovaiılor arosındo ihtiyari davo arkadaşlığı söz konusudur. Dava­
nın oynı sebepten doğması ve biri hakkında verilecek hükmün diğerini de
etkileyecek nitelikte bulunması nedeni ile arolormoa bağlontının bulunduğu,
davolıiardon biri ile dovacı orasında hizmet ilişkisi buiunduğundon zaroro
neden olon oloyın trafik iş kozosı olmosı sonucu açıion tazminot dovasının
Yoso gereğince İş Mohkemesinoe görülmesi gerektiği, oavolılardan bir kısmı
hakkında orado hizmet ilişkisi bulunmadığı gerekçesiyle ayırma (tefrik) koran
verilemeyeceği, öte yandon HUMK'un 46. maddesinde; mahkemenin yargıla­
manın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamok için birlikte açılmış davolorın
ayrılmosna karar verilebileceğinin belirtilmesi kcrşısınoo bir araoo görülme­
sinde yarar bulunduğu açık olan oovado ayırma koran verilmesinin doğru
olmodığı, bu durumun HUMK'un 77. maddesinde öngörülen ilkelere de aykırı
olduğu ortooadır." (21. HD E. 2008/11455 K. 2009/2912 T. 2.3.2009)

- Yargıtay bu ve benzeri bir çok içtihadında SORUMLULUĞUN KAYNAĞIN­


DAN hareket etmektedir...

- Kaynak iş sağlığı ve güvenliği olduğundan yani İş Kanunu 77. maddesi ve


5510 sayılı yasa 13. maddesi bu konuda ticaret mahkemelerini değil iş
mahkemelerini işaret etmektedir. İş kazası, iş ilişkisinin temelinden doğdu­
ğundan trafik-iş kazası iş mahkemesinde görülmelidir. Ancak sadece sigor­
tacı davalı olarak gösterilmişse bu durumda sigorta poliçesi tartışılacağın­
Hıkuk Davalan
dan ticaret mahkemesi görevli olacaktır. Hem karşı araç sürücüsü hem kar­
şı araç işleteni, hem de sigortacı dava edilmişse ticaret mahkemesi, işveren
davada davalı ise baskın ilişki olarak iş koşulları Tartışılacağından iş mah­
kemesi görevli olacaktır.

• Tüketici Mahkemelerinde Görev

Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuş­


mazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir (6502 sayılı Kanun
m.73/1).

Tüketici işlemi: Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil
olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da
hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan,
eser, taşıma, simsarİK, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de
dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ;6502 sayılı Kanun m.3/1,
I). Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun aşağıdaki içtihad, beden tamlığına ilişkin
davalar açısından Tüketici Mahkemesi'nin görevli olduğu durumlara örnek ola­
rak gösterilebilecektir:

Karar Tüketici mahkemesinin görevli sayılması

Dava, desteğin yanlış tedavi sonucu öldüğü iddiasına dayalı tazminat istemine
ilişkindir. Uyuşmazlık; kamu görevlisi doktorun eylemi nedeniyle açılan eldeki
tazminat davasında husumetin adı geçen doktora yöneltilip yöneltilemeyece-
ği noktasında toplanmaktadır.

Davacı taraf, davalı doktorun, görevi sırasında karamalı ve acil durumda oldu­
ğu halde destekleri elan hastaya müdahalede bulunmayıp, dış gebelik olan
başka bir hastayla ilgilendiği; böylece, dikkatsizi k ve tedbirsizliği nedeni ile
desteğin ölümüne neden olduğu iddiasıyla ve doktoru hasım göstererek
eldeki tazminat davasını açmışlardır.

Davalının görevi dışında kalan kişisel kusuruna dayanılmadığına, dikkatsizlik


ve tedbirsizliğe dayalı da olsa eylemin görev sırasında ve görevle ilgili olması­
na ve hizmet kusuru niteliğinde bulunmasına göre, eldeki davada husumet
kamu gö’evlisine değil, idareye düşmektedir. Öyle ise dava idare aleyhine
açılıp, husumetin de idareye yöneltilmesi gerekir. Mahkemece, davalı doktor
hasım gösterilerek açılan davanın husumet yokluğu nedeni ile reddedilmesi
hukuka uygundur. (HGK E. 2011/4-592 K. 2012/25 T. 1.2.2012)

Bu hüküm karşısında, akti sorumluluk hükümlerine göre eğer kişide mey­


dana gelen zarar, söz <onusu sözleşmelerden veya hukuki işlemlerden doğmuş­
sa, bu sorumluluk esasları uyarınca ve de gene anılan yasa 68. Maddesi ilk fık-
8. Kısım Asliye Hıkuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar
rası gereğince uyuşmazlık sınırı yönünden "Değeri iki oin Türk Lirasının altında
bulunan uyuşmazlıklarda ilçe tüketici hakem heyetlerine, üç bin Türk Lirasının
altında bulunan uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine, büyükşehir sta­
tüsünde bulunan illerde ise iki bin Türk Lirası ile üç bin Türk Lirası arasındaki
uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunludur. Bu değerlerin
üzerindeki uyuşmazlıklar için tüketici hakem heyetlenne başvuru yapılamaz."
Hükmü dikkate alınarak. Tüketici Mahkemeleri ya da Tüketici Hakem Heyetleri
görevli olacaktır.

Örnek Yüklenici ile iş sahibi arasındaki ilişki taraflardan biri için nihai tüketici olma
konumu doğurmuş ise bu durumda TKHK kapsamına gireceğinden tüketici

© hakem heyeti veya mahkemesi görevli olacaktır.

Örnek Taşıma sözleşmesi sırasında bir ticari yük taşıması değil de, şehirler arası
yolcu taşımacılığından söz etmekte isek ve davayı sadece otobüs firmasına,

© sürücüye ve otobüs sahibine-işletenine karşı açmışsak bu durumda tüketici


mahkemesi görevli olacaktır.

AÇTIĞIMIZ DAVADA,

- Sigorta şirketine, sigorta poliçesine dayalı olarak sorumluluk yüklediği­


mizde,

- Taşıma yapan otobüs firmasına da tüketici olarak sorumluluk yüklediği­


mizde görev sorunu çıkabilecektir.

- Bu durumda zararın doğumunda hangi hukuki ilişki baskın olarak etkili


ise görev ona göre belirlenmelidir. Bunun dayanağı ise usul hukukunun
göreve dair hükümlerinin ruhundan yola çıkılarak kabul edilmelidir.

- Davacı kasko sigortasında sigortalı, davalı ise sigortacı ise, burada TKHK
3. Maddesine göre bir tüketici işleminde söz etmek mümkündür...

- Tüketici ile sigortacı arasındaki sözleşmeden hareket ile sorumluluk belir­


lenmektedir ve işlem tüketici işlemidir...dava tüketici mahkemesinde açılır...

Ancak söz konusu parasal sınırlar Gümrük ye Ticaret Bakanlığı'nın


31.12.2017 tarihli Tebliğ ile aşağıdaki şekilde 6502 sayılı Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanunun 68'inci maddesinin birinci ve dördüncü fıkraları ile
27/11/2014 tarihli ve 29188 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Tüketici Hakem
Heyetleri Yönetmeliğinin 6'ncı maddesine dayanılarak düzenlenmiştir:
1j« Hıkuk Davaları
"Parasal sınırlar

MADDE 3 - (1) 2018 yılı için Tüketici Hakem Heyetlerine yapılacak başvu­
rularda değeri:

a) 4.570 (dört bin beş yüz yetmiş) Türk Lirasının altında bulunan uyuşmaz­
lıklarda İlçe Tüketici Hakem Heyetleri,

b) Büyükşehir statüsünde olan illerde 4.570 (dört bin beş yüz yetmiş) Türk
Lirası ile 6.860 (altı bin sekiz yüz altmış) Türk Lirası arasındaki uyuşmaz­
lıklarda İl Tüketici Hakem Heyetleri,

c) Büyükşehir statüsünde olmayan illerin merkezlerinde 6.860 (altı bin sekiz


yüz altmış) Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda İl Tüketici Ha­
kem Heyetleri,

ç) Büyükşehir statüsünde olmayan illere bağlı ilçelerde 4.570 (dört bin beş
yüz yetmiş) Türk Lirası ile 6.860 (altı bin sekiz yüz altmış) Türk Lirası ara­
sındaki uyuşmazlıklarda İl Tüketici Hakem Heyetleri," görevlidir

• Tüketici Hakem Heyeti

Kuruluşu ve göre/alanı

MADDE 66 - (1) Bakanlık, tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulama­


lardan doğabilecek uyuşmazlıklara çözüm bulmak amacıyla il merkezlerinde ve
yeterlilik şartları yönetmelikle belirlenen ilçe merkezlerinde en az bir tüketici
hakem heyeti oluşturmakla görevlidir.

2) Başkanlığı illerde ticaret il müdürü, ilçelerde ise kaymakam veya bunla­


rın görevlendireceği bir memur tarafından yürütülen tüketici hakem heyeti;

a) Belediye başkanının konunun uzmanı belediye personeli arasından gö­


revlendireceği bir üye

b) Baronun, mensupları arasından görevlendireceği bir üye,

c) Satıcının tacir oduğu uyuşmazlıklarda ticaret ve sanayi odasının ya da bun­


ların ayrı ayrı örgütlendiği yerlerde ticaret odasının; satıcının esnaf ve sanatkâr
olduğu uyuşmazlıklarda, illerde esnaf ve sanatkârlar odaları birliğinin, ilçelerde ise
en fazla üyeye sahip esnaf ve sanatkârlar odasının görevlendireceği bir üye,

ç) Tüketici örgütlerinin kendi aralarından seçecekleri bir üye,

olmak üzere başkan dâhil beş üyeden oluşur. Başkan ve üyelerin bu fıkrada
yer alan niteliklere sahip yedekleri de ayrıca belirlenir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 447 |
(3) Tüketici hakem heyetinin oluşumunun sağlanamadığı yerlerde noksan
üyelikler, yönetmelikle belirlenen üyelik niteliklerine sahip Devlet memurları ara­
sından illerde ticaret il müdürü, ilçelerde ise kaymakam tarafından tamamlanır.

» Başvuru

MADDE 68 - (1) Değeri iki bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlık­
larda ilçe tüketici hakem heyetlerine, üç bin Türk Lirasının altında bulunan
uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine, büyükşehir statüsünde bulunan
illerde ise iki bin Türk Lirası ile üç bin Türk Lirası arasndaki uyuşmazlıklarda il
tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunludur. Bu değerlerin üzerindeki
uyuşmazlıklar için tüketici hakem heyetlerine başvuru yapılamaz.

(2) Tüketici hakem heyetleri kendilerine yapılan başvuruları gereğini yap­


mak üzere kabul etmek zorundadır.

(3) Başvurular, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu veya tüketici işlemi­


nin yapıldığı yerdeki tüketici hakem heyetine yapılabilir. Tüketici hakem heye­
tinin bulunmadığı yererde ise başvuruların nerelere yapılacağı ve bu başvuru­
ların hangi tüketici hakem heyetince karara bağlanacağı yönetmelikle belirlenir.

(4) Bu maddede belirtilen parasal sınırlar her takvim yılı başından itibaren
geçerli olmak üzere, o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu­
nun mükerrer 298'inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeni­
den değerleme oranında artırılarak uygulanır. Bu artışların hesabında on Türk
Lirasının küsuru dikkate alınmaz.

(5) Bu madde tüketicilerin ilgili mevzuatına göre alternatif uyuşmazlık çö­


züm mercilerine başvurmasına engel değildir.

» İnceleme

MADDE 69 - (1) Tüketici hakem heyetleri uyuşmazlık konusuna ilişkin her


türlü bilgi ve belgeyi taraflardan, ilgili kurum veya kuru uşlardan isteyebilir.

» Karar ve karara itiraz

MADDE 70 - (1) İl ve ilçe tüketici hakem heyetinir verdiği kararlar tarafları


bağlar.

(2) Tüketici hakem heyeti kararları 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat
Kanunu hükümlerine göre taraflara tebliğ edilir. Tüketici hakem heyetinin ka­
rarları, İcra ve İflâs Kanununun ilamların yerine getirilmesi hakkındaki hükümle­
rine göre yerine getiri ir.
Hıkuk Davalan
(3) Taraflar, tüketici hakem heyetinin kararlarına karşı tebliğ tarihinden iti­
baren on beş gün içinde tüketici hakem heyetinin bulunduğu yerdeki tüketici
mahkemesine itiraz edebilir. İtiraz, tüketici hakem heyeti kararının icrasını dur­
durmaz. Ancak talep edilmesi şartıyla hâkim, tüketici hakem heyeti kararının
icrasını tedbir yoluyla durdurabilir.

(4) İtiraz olunan <ararın, esas yönünden kanuna jygun olup da, kanunun
olaya uygulanmasında hata edilmiş olmasından dolayı itirazın kabul edilmesi
gerektiği veya kanuna uymayan husus hakkında yeniden yargılamayı gerektir­
mediği takdirde tüketici mahkemesi evrak üzerinde, kararı değiştirerek veya
düzelterek onama kararı verebilir. Tarafların kimliklerine, ticari unvanlarına ait
yanlışlıklarla, yazı, hesap veya diğer açık ifade yanlışlıdarı hakkında da bu hü­
küm uygulanır. Karar, usule ve kanuna uygun olup da gösterilen gerekçe doğru
bulunmazsa, gerekçe değiştirilerek veya düzeltilerek onanır.

(5) Tüketici hakem heyeti kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine tüketici
mahkemesinin vereceği karar kesindir.

(6) Tüketici hakem heyetlerinin tüketici lehine verdiği kararlara karşı açılan
itiraz davalarında, kararın iptali durumunda tüketici aleyhine, avukatlık asgari
ücret tarifesine göre risbi tarife üzerinden vekâlet ücretine hükmedilir.

(7) Uyuşmazlıkla ilgili olarak tüketici hakem heyeti tarafından tüketici aley­
hine verilen kararlarda tebligat ve bilirkişi ücretleri Bakanlıkça karşılanır. Uyuş­
mazlığın tüketicinin lehine sonuçlanması durumunda ise, tebligat ve bilirkişi
ücretleri 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hak­
kında Kanun hükümlerine göre karşı taraftan tahsil olunarak bütçeye gelir kay­
dedilir.

» Sigorta Tahkim Komisyonu

- Sigorta Tahkim Komisyonu, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu'nun 30'uncu


maddesiyle, sigorta ettiren veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan
kişiler ile riski üstlenen taraf arasında sigorta sözleşmesinden doğan uyuş­
mazlıkların çözümü amacıyla Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği nezdin-
de kurulmuştur.

- Komisyon, bir Müsteşarlık temsilcisi, iki Birlik temsilcisi, bir tüketici derneği
temsilcisi ile Müsteşarlıkça belirlenen bir akademisyen hukukçu temsilcinin
katılımı ile oluşmuştur.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 449 |

- Sigorta Tahkim Komisyonu, çalışmalarını, Komisyon üyelerinden oluşan


Komisyon Başkarlığı ile Başkanlığa bağlı görev yapan Komisyon müdürü,
Komisyon müdür yardımcısı, sigorta raportörleri ve diğer yardımcı perso­
nel eliyle yürütür.

• Sigorta Tahkim Komisyonu'na Kimler Başvuruda Bulunabilir?

- Sigorta ettiren veya sigortadan menfaat sağlayan kişiler, üye sigorta kuru­
luşlarıyla yaşadık arı sigorta sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların
çözümü için Komisyona başvurabilir. Bu kapsamda, sigorta sözleşmesinden
doğan bir uyuşmazlığa istinaden üye sigorta kuruluşuna başvurmuş, ancak
talebi karşılanmamış olan sigortalı, sigorta ettiren ya da sigorta sözleşmesi
ile menfaattar olarak belirlenmiş gerçek ve tüzel kişilerin Komisyona baş­
vuru yapmaları mümkündür. Ancak başvurunuzun Komisyon tarafından ele
alınabilmesi için uyuşmazlığın mahkemeye, Tüketici Sorunları Hakem He­
yetine veya Hukuk Muhakemeleri Kanunu çerçevesinde tahkime intikal
etmiş olmaması gerekmektedir.

- Komisyona üye bir sigorta kuruluşu ile aranızdak sigorta sözleşmesinden


kaynaklanan her türlü uyuşmazlık için başvuruda bulunmanız mümkündür.

• Sigorta Tahkim Komisyonu'na Başvuru Önkoşulu:

Sigorta Tahkim Komisyonu'na başvuruda bulunulsbilmesi için uyuşmazlığa


konu rizikonun, hakkında başvuruda bulunulan sigorta kuruluşunun tahkim
sistemine üye olduğu tarihten sonra meydana gelmiş elması gerekmektedir. Bu
nedenle hakkında başvuruda bulunacağınız kuruluşun üyelik tarihini, kontrol
etmeniz önem taşımaktadır. Üyelik tarihinden önce meydana gelen rizikolara
ilişkin başvurular Komisyon tarafından dikkate alınmayacaktır. Bu nedenle hak­
kında başvuruda bulunulacak kuruluşun üyelik tarihini, Sigorta Tahkim Komis-
yonu'nun internet sitesinde yer alan üye kuruluşlar sayfasından kontrol etmek
önem taşımaktadır. Üyelik tarihinden önce meydana gelen rizikolara ilişkin
başvurular Komisyon tarafından dikkate alınmayacaktır. Zorunlu Sigortalar
hariç, uyuşmazlık koıusu rizikonun ilgili kuruluşun üyelik tarihinden sonra
meydana gelmiş olması gerekmektedir.

Kısmen kabul edilmiş başvurularda ise, FARK ALACAĞI için sigorta tahkim
komisyonuna başvuruda bulunulmakta ise, bu durumda gene sigorta şirketine
FARK ALACAĞI İÇİN BAŞVURU YAPILMIŞ OLMASI ŞARTTIR. E-posta ile de bu fark
başvurusunun yapılması belgelendiğinde Komisyon başvuru yapılmış olarak
kabul etmektedir.
I ->>3 Hikuk Davalan
Ancak kcmisyonun aldığı karar gereği zorunlu sigortalarda sigorta kuruluşu­
Uyarı
nun korriisvona üye olup olmadığına bakılmaksızın 18.04.2013 tarihinden
sonraki uyuşmazlıklar için başvuru mümkündür.

Bununla birlikte başvuru sahibi ve üye sigorta ku'uluşunun aralarında ya­


pacakları açık ve yazıl bir sözleşmeyle, üyelik tarihinden önce meydana gelmiş
olan somut bir uyuşmazlık hakkında da Komisyona başvuruda bulunulabilece-
ğini kararlaştırma hakan saklıdır.

Komisyona başvuruda bulunmak için öncelikle; uyuşmazlık tutarı 5.000


TL'ye kadar olan başvurular için 100 TL, uyuşmazlık tutarı 5.001 ila 10.000 TL
arasındaki başvurular için 250 TL, uyuşmazlık tutarı 10.001 TL ila 20.000 TL
arasındaki başvurular için 350 TL, 20.001 TL'den daha fazla uyuşmazlık tutarları
için ise 350 TL'den az olmamak üzere, uyuşmazlık tutarının %1,5'i başvuru üc­
reti olarak Ziraat Bankası şubelerinden kurum tahsilat programı aracılığıyla
Sigorta Tahkim Komisyonu hesabına yatırılması gerekmektedir.”"

Bunun yanında, hakemler kararlarında Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda yer


alan ilgili hükümler çerçevesinde yargılama masraflarına da hükmedeceklerdir.

• Sigorta Tahkim Komisyonu'na Başvuru Öncesi:

- Komisyona başvurmadan önce, mutlaka ilgili sigorta kuruluşuna talebinizle


ilgili olarak yazılı bir başvuru yapmış olmak gereklidir. Buna karşı, sigorta
kuruluşu, kendisine yaptığınız başvuruyla ilgili olarak size nihai yanıtını içe­
ren bir yazı göncermiş, ancak talebiniz karşılanmamışsa veya 15 iş günü
geçmesine rağmen nihai yanıtını size ulaştırmamışsa, taleple ilgili olarak
Komisyona başvuruda bulunulabilecektir.

- Komisyona yapılen başvurularda, hakemler, ilke olarak başvuru sırasında


sunulacak belgeler ve dosyanın içeriğine göre karar verecek, ancak gerekli
görülen hallerde duruşma da düzenleyebilecektir.

- Komisyona gelen başvurular öncelikle, Komisyon Raportörleri tarafından


incelenir. Raportörler tarafından çözümlendirilemeyen başvurular bağım­
sız sigorta hakemlerine iletilir. Hakemler incelemeyi tamamladıktan sonra
kararlarını Komisyona iletir ve Komisyon söz konusu hakem kararını, gereği
yapılmak üzere yetkili mahkemeye gönderir.

Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Sigortacılık Genel Müdürlüğü'nün 05.01.2016 tarih ve 310.99/E. 341
sayılı yazısı gereğince.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 451 |
• Sigorta Tahkim Komisyonu 'na Başvuru Sonrası:

Başvurunuz Komisyona ulaştıktan sonra söz konusu talebinizin, Komisyon


Raportöleri tarafından en geç 15 gün içerisinde ön incelemesi tamamlanarak,
başvurunuzun sigorta hakemlerine havale edilip edilmeyeceğinin kararı verilir.
Eğer başvurunuzun sigorta hakemleri tarafından sonuçlandırılmasına karar
verilirse, dosyanız Komisyon tarafından hakem listesinden seçilen bağımsız
hakemlere iletilir. Hakemlerin incelemeyi en geç 4 ay içerisinde tamamlamaları
gerekmektedir. Hakem kararı Komisyon tarafından uyuşmazlık taraflarına bildi­
rilecektir.

• Sigorta Tahkim Komisyonu'na Başvuru:

- Sigortacılık yapan kuruluş ile sigorta ettirenler arasındaki tutarı 5.000 TL'ye
kadar olan uyuşmazlıklarda, sigorta hakemleri tarafından verilen kararlar
kesindir. Ancak, 5.000 TL ve üzerindeki uyuşmazlıklar hakkındaki sigorta
hakemi kararlarına karşı kararın bildiriminden itibaren 10 gün içinde Ko­
misyon nezdinde bir defaya mahsus olarak itiraz edilebilir.

- Hakem kararlarına karşı itirazlar itirazları incelemek üzere oluşturulan iti­


raz hakem heyetlerince incelenerek en geç iki ay içinde karara bağlanır. İti­
raz hakem heyeti tarafından verilen karar üç işgünü içinde Komisyonca ta­
raflara bildirilir.

- 40.000 TL'nin üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında itiraz üzerine verilen ka­


rarlar taraflarca temyiz edilebilir. Bu miktarın altında kalan uyuşmazlıklara
itiraz hakem heyetince verilen kararlar kesindir.

- Ancak, tahkim süresinin sona ermesinden sonra karar verilmiş olması, talep
edilmemiş bir şey hakkında karar verilmiş olması, hakemlerin yetkileri dahi­
linde olmayan konularda karar vermesi ve hakemlerin, tarafların iddiaları
hakkında karar vermemesi durumlarında her halükarda temyiz yolu açıktır.

Hakem kararlarına karşı itiraz, Sigortacılık Kanunu 30.maddesi on ikinci fık­


rası gereğince ilamlı icra takibini kendiliğinden teminat veya para ödemesi
gerekmeksizin yani İİK 36. Madde hükmü uygulanmaksızın durduracaktır.

Sigorta Tahkim Komisyonu nezdinde itiraz yolundan sonra istinaf ve temyiz


yollarına da gidilebileceğine dair Yargıtay kararları vardır. Her ne kadar
başvuru değeri 40.000 TL'den az fakat itiraz yolu tüketilmiş bir karar olsa
da istinaf yolunun, ya da 40.000 TL'den fazla ve istinaf yolu tüketilmiş bir
karar olsa gene temyiz yolu açık olacağını değerlendirmektedir.
Hıkuk Davalan

Karar "5584 Sayılı Sigortacılık Kanunun "Sigortacılıkta Tahkim" başlıklı 12. madde­
sinin son cümlesinde "Temyize ilişkin usul ve esaslar hakkında Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu uygulanır" düzenlemesi, 6100 Sayılı Hukuk Muhake­
meleri Kanununun 447/2 maddesi "Mevzuatta yürürlükten kaldırılan
18/06/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa
yapılan yollamalar. Hukuk Muhakemeleri Kanununun bu hükümlerinin karşı­
lığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır." düzenlemesi ile sigortacılıkta
tahkim ile ilgili kanun yolunda Hukuk Muhakemeleri Kanunun uygulanacağı
anlaşılmaktadır. Ayrıca 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341/5.
maddesinde diğer kanunlarda temyiz edilebileceği veya haklarında Yargıtay’a
başvurulabileceği belirtilmiş olup da bölge adliye mahkemelerinin görev
alanına giren dava ve işlere ilişkin nihai kararlama karşı, bölge adliye mah­
kemelerine başvurulabileceği düzenlenmiştir.

İptal davalarına ister HMK'nın 410. maddesi gereği bölge adliye mahkemesin­
ce bakılsın, ister 5235 Sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanunun 5. maddesi­
nin 2. fıkrası gereği asliye ticaret mahkemelerince heyet halinde bakılsın,
HMK'nın 361. maddesi gereği temyiz yoluna oaşvurulabilmesi için bölge
adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile
hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihin­
den itibaren bir ay içinde temyiz yoluna başvurulabilir. Bu durum istinaf yargı
yolunun getirilmesindeki amaç olan kararların iki dereceli denetim sistemine
tabi olması ilkesine de uygun düşecektir. Bu nedenle bölge adliye mahkeme­
lerinin açıldığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilen hakem heyeti ya da itiraz
hakem heyeti kararları istinaf kanun yoluna tabi olup, inceleme bölge adli­
ye mahkemesince yapılacağından dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesine
gönderilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, karar vermiştir."

KARŞI OY: «6100 Sayılı HMK'nın 341/5 maddesindeki düzenleme ilk derece
mahkemelerince verilen kararlara ilişkin olup sigortacılık yasasına göre ha­
kemlerin kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine hakem heyetince verilen
kararlara karşı bu madde uygulanamaz. Yine HMK 361, 410 ve
439.maddelerinin de Sigortacılık Yasası’nın 30/L2.maddesinde yapılan özel
düzenleme karşısında uygulama yeri olmayıp özellikle sigorta tahkim yönte­
minin düzenlenmesinin temel amaçlarından birisinin yargılama sürecini hız­
landırmak olduğu da dikkate alındığında kanun koruyucu tarafından sürecin
çabuk sonuçlanabilmesi için iptal davası yoluna gidilmesinin arzu edilmediği
anlaşılmaktadır. Aksi halde kanun koyucunun açık düzenlemesine rağmen
HMK’da düzenlenen genel tahkim sistemine ilişkin iptal davası yoluna gidil­
mesi kanun koyucunun özel iradesine de aykırılık teşkil edecektir.

Açıklanar nedenlerle Sigortacılık Yasasında açıkça belirtilen kanun yolu tem­


yiz olduğundan Sayın Çoğunluğun hakem kararlarına itiraz üzerine hakem
heyetince verilen kararlann istinaf kanun yoluna tabi olduğu görüşüne katıl­
mamaktayım.» Yargıtay 17. HD. Esas No: 2017/2064, Karar No: 2017/4128,
Tarih: 17 4.2017
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 453 |
Biz karşı oya katılmaktayız. İçtihadın değişmesi de bu sağlam gerekçeler
üzerine olası görülebilir.

2. Yetki

• Kesin Olmayan Yetki Kuralları

Genel yetkili mahkeme (6100 sayılı HMK m.6)

(1) Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı
tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.

(2) Yerleşim yeri, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu
hükümlerine göre belirlenir.

Davalının, dava açıldıktan sonra yerleşim yerini değiştirmesi mahkemenin


yetkisini etkilemez.

Tüzel kişilerde yerleşim yeri, kuruluş belgelerinde başka bir hüküm bulun­
madıkça işlerinin yönetildiği yerdir.

• Davalının Birden Fazla Olması Hâlinde Yetki (6100 sayılı HMK m. 7)

(1) Davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkeme­
sinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hak­
kında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkeme­
sinde bakılır.

(2) Birden fazla davalının bulunduğu hâllerde, davanın, davalılardan birini


sırf kendi yerleşim yeri mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek ama­
cıyla açıldığı, deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, mahkeme, ilgili davalının itirazı
üzerine, onun hakkıncaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir.

• Türkiye'de Yerleşim Yerinin Bulunmaması Hâlinde Yetki (6100 sayılı HMK


m.9)

(1) Türkiye'de ye'leşim yeri bulunmayanlar hakkında genel yetkili mahke­


me, davalının Türkiye'deki mutad meskeninin bulunduğu yer mahkemesidir.
Ancak, diğer özel yetki hâlleri saklı kalmak üzere, malvarlığı haklarına ilişkin
dava, uyuşmazlık konusu malvarlığı unsurunun bulunduğu yerde de açılabilir.

• Özel Yetkili Mahkemeler

Özel yetki genel yetkiyi kaldırmaz; davacı seçim hakkına sahiptir.


I Hıkuk Davalan
• Bir Yerde Geçici Olarak Oturanlara Karşı Açılacak Davalarda Yetki (HMK
m.8)

(1) Memur, işçi, öğrenci, asker gibi, bir yerde geçici olarak oturanlara karşı
açılacak alacak veya taşınır mal davaları için, orada bulunmaları uzunca bir süre
devam edebilecekse, bulundukları yer mahkemesi de yetkilidir.

• Sözleşmeden Doğan Davalarda Yetki (HMK m. 10)

(1) Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkeme­


sinde de açılabilir.

Buradaki sözleşme, BORÇLAR HUKUKU'NA ait sözleşmedir; örneğin, aile,


kişi varlığı veya miras nukuku sözleşmeleri buraya girmez.

Sözleşmenin ifa yeri sözleşmeden açıkça anlaşamıyorsa, 6098 sayılı TBK


m.89'a göre belirlenir.

• Sigorta Sözleşmelerinden Doğan Davalarda Yetki (HMK m. 15)

(1) Zarar sigortalarından doğan davalar, sigorta, br taşınmaza veya niteliği


gereği bir yerde sabit bulunması gereken yahut şart kılınan taşınıra ilişkinse,
malın bulunduğu yerce; bir yerde sabit bulunması gerekmeyen veya şart kılın­
mayan bir taşınıra ilişkinse, rizikonun gerçekleştiği yerce de açılabilir.

(3) Bu hüküm deriz sigortalarından doğan davalarda uygulanmaz.

• Haksız Fiilden Doğan Davalarda Yetki (HMK m. 16)

(1) Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın mey­
dana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerle­
şim yeri mahkemesi de yetkilidir.

• Şubeler ve Tüzel Kişilerle İlgili Davalarda Yetki (HMK m. 14)

(1) Bir şubenin işlemlerinden doğan davalarda, o şubenin bulunduğu yer


mahkemesi de yetkilidir.

• Sosyal Güvenlik Kurumu Aleyhine Açılacak Davalarda Yetki

Sosyal Güvenlik Kurumu aleyhine açılacak davalar ile ilgili olarak 5510 sayılı
Kanun'un 101. maddesinde görev konusu düzenlenmiş olmasına karşın yetki
konusu düzenlenmemiştir. Dolayısıyla yetki konusunda genel hükümler geçerli
olacaktır (HMK m.6, m.14 ve m.16).
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar
• İş Davalarında Yetki (7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu m. 6)

İş Mahkemeleri açısından İş Mahkemeleri Kanunu 6. Maddesi temel alın­


malıdır ve madde metni incelendiğinde:

"İş mohkemetennde açılocak dovalarda yetkili mahkeme, davolı gerçek veya tü­
ze/ kişinin davonın açioığı torihteki yerleşim yeri mohkemesi He işin veyo işlemin yapıl­
dığı yer mahkemesidir

(2) Davolı birden fazlo ise bunlordan birinin yerleşim yeri mohkemesi oe yetkili­
dir.

(3) İs kozosıno'on doğan tazminot oovalarındo, is kazostr.ın veyo zarorın meydano


geldiği ver ite zaror aören işçinin yerleşim veri mahkemesi de yetkilidir,

(4) İş mohkeme>erinin yetkilerine ilişkin oiorok diğer kanunloroa yer olan hüküm­
ler saklıdır.

(5) Bu modde hükümlerine aykırı yetki sözleşmeleri geçe'sizoir."

• 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu m. 110 uyarınca Görevli ve Yetkili


Mahkeme

(1) İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların se­
bebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk
davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra
hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-
trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

(2) Motorlu araç cazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, si­
gortacının merkez ve/a şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin
bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku buldu­
ğu yer mahkemesinde de açılabilir."

Sigorta Sözleşmesinden doğan davalar, sözleşmeyi yapan acentanın bu­


lunduğu yer mahkemesinde açılabilir.

Uyan Sigorta şirketi şube ifadesi kütlanmasa da, bölge müdürlüğü ve benzeri ifade­
ler kullarsa da, şube yetkisi aşan bir faaliyet yütümekte ise bu durumda gene
yetki sorununda şube gibi değerlendirilecektir. Yargıtay bu yönde kararlar
vermektedir.

Kesin Yetki Kuralları

Sigorta sözleşmelerinden doğan davalarda yetki (HMK m. 15)


I 456 Hıkuk Davalan
(2) Can sigortalannda, sigorta ettirenin, sigortalın n veya lehtarın leh veya
aleyhine açılacak davalarda onların yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkilidir.

(3) Bu hüküm deriz sigortalarından doğan davalarda uygulanmaz.

- Davalının birden /azla olması hâlinde yetki (HMK m. 7)

(1) Davalı birden fazla ise; ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların
tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer
mahkemesinde bakılır.

• Yetki İtirazının İleri Sürülmesi (HMK m. 19)

(1) Yetkinin kesin olduğu davalarda, mahkeme yetkili olup olmadığını, da­
vanın sonuna kadar kendiliğinden araştırmak zorundadır; taraflar da mahke­
menin yetkisiz olduğunu her zaman ileri sürebilir.

(2) Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde


ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden
fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itira­
zı dikkate alınmaz.

(3) Mahkeme, yetkisizlik kararında yetkili mahkemeyi de gösterir.

(4) Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı, süresi içinde ve usulüne uy­
gun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hâle
gelir.

• Yetki Sözleşmesi (HMK m. 17)

(1) Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek
bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili
kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirle­
nen bu mahkemelerde açılır.

- Yetki sözleşmesinin geçerlilik şartları (HMK m.18)

(1) Tarafların üze'inde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konular ile kesin


yetki hâllerinde, yetki sözleşmesi yapılamaz.

(2) Yetki sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yazıı olarak yapılması, uyuş­
mazlığın kaynaklandığı hukuki ilişkinin belirli veya belir enebilir olması ve yetkili
kılınan mahkeme veya mahkemelerin gösterilmesi şarttır.

Görevsizlik veya Yetkisizlik Kararı Üzerine Yapılacak İşlemler (HMK m. 20)


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 457 |
(1) Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi hâlinde, taraflardan birinin,
bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten, süresi içinde kanun yoluna başvu-
rulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvu­
rulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta
içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli ya da yet­
kili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir. Aksi takdirde, bu mahke­
mece davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.

(2) Dosya kendisine gönderilen mahkeme, kendiliğinden taraflara davetiye


gönderir.

3. Davacı - Davalı

Bedensel zararlar ve destekten yoksun kalma zararlarına neden olan olay,


olaya sebebiyet veren kişiler, sorumlu kişiler, ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Bu
bağlamda birinci bölümde belirttiğimiz akit dışı ve akti sorumluluk türlerine
göre ayrı ayrı husumetin yöneltileceği, davalı sıfatı taşıyacak kişileri değerlen­
dirmek gerekir. Davao olan/olanlar ise bedensel zarara uğrayan kişi ya da ölüm
halinde onun desteğirden yoksun kalan kişi/kişilerdir.

a) Akti Sorumluluk Halleri:

aa) Hizmet Aktinde: İş ilişkisinin tarafı olan işveren davalı olacaktır. İşveren
şahıs ise şahsen, şirket ise iş aktini kuran şirket tüzel kişiliğine husumet yö­
neltilecektir.

İş ilişkisinin taraf devlet ise bu takdirde doğrudan doğruya devlete veya


husumet ehliyeti var ise kamu tüzel kişisine karşı husumet yöneltilecektir.

bb) Taşıma Aktinde: Kara-deniz-hava-demiryolu taşımalarında, yolcunun karşı­


sında birden fazla sorumlu bulunabilir;

1. Taşımayı yapan kişi/şirket

2. Araç işleteni (karayolunda, deniz yolunda ve hava yolunda bilet kesen fir­
ma ile işleten farklı kişiler ise bu hususun ayrıca değerlendirilmesi gerekir)

3. Araç zorunlu sigola şirketi

4. Taşımacılık sigortası şirketi

5. İhtiyari mali sorumluluk şirketi

6. Araç sürücüsü
I 453 Hikuk Davalan
Kaza, birden çok aracın karışması sonucu meydana gelmişse bu takdirde,
kazaya karışan diğer araç işleteni, sürücüsü, sigorta şirketlerine de husumet
yöneltilebilecektir.

cc) Hekimlik Sözleşmesinde: Tıbbi müdahaleyi gerçekleştiren, sözleşmenin


tarafı olan hekime husumet yöneltilecektir.

Eğer, tam hastareye kabul sözleşmesi ile yatarak tedavi uygulanmış ise;
özel hastane işleteni veya kamu hastanesi ise devlete karşı husumet yöneltile­
cektir.

Eğer bölünmüş hastaneye kabul sözleşmesi ise hem hastane idaresi hem
de ismen belli olan hekim veya başhekime husumet yöneltilecektir.

Eğer hekimlik sözleşmesi ilaveli hastaneye kabul sözleşmesi varsa, zararlı


sonuç kimin eyleminden kaynaklanmış ise husumet ona yöneltilecektir.

dd) Sigorta Sözleşmesinde:

aaa)Can sigortaları ve kazaya karşı sigortalarda, poliçenin tarafı olan sigorta


şirketine husumet yöneltilecektir.

bbb)Mali mesuliyet sigortalarında;

Zarar sigortası olan mali mesuliyet sigortaları arasında sıralı sorumluluk


esası bulunmaktadır. Bu sıranın gözetilmesi suretiyle husumetin yöneltilmesi
gerekir. Bu sıralama şöyledir:

1. Karayolları zorunlu taşımacılık sigortası (26.4.2016 öncesinde kaza meyda­


na gelmişse veya zorunlu taşımacılık sigortası anılan tarihten önce
aktedilmişse)

2. Motorlu araçlar zorunlu mali mesuliyet sigortası

3. İhtiyari mali mesuliyet sigortası

Bu sıralamanın ihlal edilmesi halinde ilk sıradakinden tahsil edilmesi, ka­


landan ikinci ve bilahare kalan zarardan üçüncü sıradakinin sorumlu tutulması­
nın esas olduğundan, davanın reddine neden olabilecektir. 26.4.2016 tarihli
yasa değişikliği ile Karayolları Trafik Kanunu'nda, taşımacılık sigortasının zorun­
lu sigorta olmaktan çıkartılması üzerine Karayolu Zorunlu Mali Sorumluluk si­
gortası ilk sırada, ikinci sırada ise varsa ihtiyari taşımacılık sigortası ve gene
varsa ihtiyari mali sorumluluk sigortasına başvurmak ve husumet yönlendirmek
gerekecektir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 459 |

b) Akit Dışı Sorumluluk Halleri:

aa) Kusur (Haksız Fiil sorumluluğu): TBK 49. Maddesinde: "Kusurlu ve hukuka
aykırı bir fiile başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür."

O halde haksız fiil faili vermiş olduğu zararı tazmin açısından husumetin
yöneltileceği muhataotır. Birlikte sorumlu olanlar açısından bakıldığında da
haksız fiil faili, kendisne rücu edilecek olan sorumludur. Haksız fiil failinin so­
rumluluğu, kendisine yükletilen kusur nispetinde olacactır.

bb) Kusursuz sorumluluk halleri:

aaa) İstihdam edenin sorumluluğunda husumet, zararlı eylemi gerçekleştiren


faili = çalışanı, çalıştıran işverene husumet yöneltilecektir. İşveren ile bir­
likte sorumlu olan kişiler varsa ya da alt işveren er söz konusuysa onlara
da birlikte sorumluluk yükletilebileceğinden husumet bunlara da yönel­
tilmelidir.

bbb) Ev reisinin sorumluluğunda, ev reisi, bu sıfatı nedeniyle hasım gösterile­


bilecektir. Ev reisi, aynı zamanda veli-vasi sıfatına da haiz ise, TBK 65.
Madde çerçevesinde hakkaniyet gereği sorumlu olan küçük veya kısıtlı
adına da velayeten/vesayeten husumet tevcihi halinde her iki sorumlu­
luk birlikte değerlendirilebilecektir.

ccc) Hayvan tutucusunun sorumluluğunda husumet hayvanı idaresi altında


bulundurana yöneltilecektir.

ddd) Hakkaniyet gereği TBK 65. Madde anlamında küçük ve kısıtlının sorumlu­
luğunda husumet, veli-vasiye bu sıfatı nedeniyle yöneltilecektir. Zira, kü­
çük ve kısıtlının husumet ehliyeti yoktur.

fff) Devletin kusursuz sorumluluğunda, husumet devlet veya kamu tüzel


kişisine yöneltilecektir.

ggg) Tüzel kişilerin organlarının eylemlerinden sorumluluğunda, muhatap-


hasım tüzel kişi olacaktır.

hhh) Araç işletenin sorumluluğunda, araç maliki veya ariyet alan, kiracı, mo­
torlu kara taşıtlarının mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışında sicilde satın
alan olarak gö'ünenler işleten sıfatıyla Karayolları Trafik Kanunu 85.
Maddesi mucibince sorumlu olduklarından husumet bunlara yöneltile­
cektir.
I 460 Hikuk Davalan
m) Gelişim kusuru sorumluluğunda, teknolojik gelişmeleri takip etmeyen
işletme sahibine husumet yöneltilecektir.

jjj) Fedakarlığın denkleştirilmesinde, hukuka uygun olarak kurulan işletme­


nin verdiği zara'dan dolayı işletme sahibine husumet yöneltilecektir.

c) Sigorta Şirketlerine Karşı Yargı Yollarına Giderken Getirilen Dava Şartı

Karayolları Trafik Kanunu'nda 26.4.2016 tarihinde yapılan değişiklikle dava


şartı getirilmiştir:

"KTK MADDE 97- Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön­
görülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı
başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren
en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen ceva­
bın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava
açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir."

Konuyu değerlendirdiğimizde:

1- SİGORTA ŞİRKETİNE KARŞI DAVA VEYA TAHKİME GİDERKEN BAŞVURU ZO­


RUNLULUĞU VARDIR...

ANCAK..

SADECE ZORUNLU SİGORTA İSE DAVA İÇİN BAŞVURU ŞARTI VARDIR, Sİ­
GORTA TAHKİM KOMİSYONUNA BAŞVURU İÇİN SİGORTANIN ZORUNLU OLUP
OLMADIĞINA BAKILMAKSIZIN SİGORTA ŞİRKETİNE BAŞVURU ŞARTI VARDIR.

2- BU BAŞVURUNUN GEÇERLİ VE YETERLİ BELGELER İLE YAPILMIŞ OLMASI GE­


REKLİ GÖRÜLMESE DE TEMERRÜT TARİHİ YÖNÜNDEN «GEÇERLİ VE YETERLİ
BELGELER İLE BAŞVURMUŞ OLMAK» KOŞULU ARANMAKTADIR. Gerekçesi ise
KTK 99. Maddesinden kaynaklanmıştır. Madde metnini incelediğimizde:

• "Tazminat ve giderlerin ödenmesi:

Sigortacılar, hak sahibinin zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartla­


rıyla belirlenen belgeleri, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilet­
tiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınır­
ları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar. "

- Bu durumda, BU BELGELER İLE BAŞVURMAK DAVA ŞARTI DEĞİLDİR. YAZI­


LI BAŞVURU DAVA ŞARTIDIR BU BELGELER İLE BAŞVURU TEMERRÜDÜN
BAŞLANGICI İÇİN GEREKLİDİR.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 461J
II. Beden Tamlığının İhlalinden Doğan Zararların Tazmini Konulu Maddi
Tazminat İstemlerini İçeren Davalarda İspat

Beden tamlığının ihlali sonucunda bir kişinin ölümü ya da yaralanması söz


konusu olduğunda, davacı tarafın davalı aleyhine yönelteceği istemlerin kanıt­
lanması açısından temel ilke, Medeni Kanun 6. Maddesi, Türk Borçlar Kanunu
50. ve 51. Maddeler ispat yükü yönünden yol göstermesi ile düzenlenmiştir.

Madde metinlerinden yola çıktığımızda, davacı tarafın hem uğradığı zarar,


hem de davalı tarafır kusurunu ispat ile yüklendiğini görmekteyiz. Bu yükten
hareket edersek, uğranılan zararın ispatı kapsamında, zararın hesaplanmasında
kullanılan hesap bileşenlerinin de gene davacı tarafından ortaya konulması yani
iddia edilmesi ve ispatlanması gereklidir. Bu kapsamda, yaralananın ya da öle­
nin desteğinden yoksun kalanların zararın ispatı konusunda gerçekleştirecekleri
çalışmalar için, zarar unsurlarının yani hesap temellerinin bilinmesi gereklidir.
Bu kapsamda, gelir, meslek bilgisi, kusur oranlan, yaş bilgisi, olay tarihi, destek­
ten yoksun kalma zararına maruz kalanların öğrenim durumu, yeniden evlenme
şansı, beden tamlığı ihlal edilen kişinin kalıcı sakatlığa maruz kalmış ise, sakatlı­
ğın kalıcı olma durumu, sakatlık yüzdesi, geçici işten kalma süresi, olay ile ölü­
mün ya da yaralanmanın illiyet bağı gibi unsurlar zararın ispatı için gereklidir.

Bedensel zararların tazmininin uyuşmazlık konusu olduğu davalarda, olayın


vehametinden hareket ederek yapılan bazı yorumların aksine, bu davalarda
resen araştırma ilkesinin uygulanması için bir hüküm bulunmamaktadır. Bu
durumda, taraflarca dava malzemesinin getirilmesi ilkesinin uygulanması ge­
rekmektedir. Zira HMK'nın temel olarak kabul ettiği ana ilke de resen araştırma
ilkesi olmayıp, taraflarca dava malzemesinin hazırlanması ilkesidir. Bu dava
türünde en fazla ışığından yararlanılan bir diğer ilke de HMK 31. Maddesinde
düzenlenen hakimin davayı aydınlatma ödevi ilkesidir.

Beden tamlığının ihlaline bağlı zararların dava konusu edildiği davalarda bir
diğer önemli ilke de somutlaştırma yüküdür. Dava ve cevap dilekçelerinde olay-
kanıt bağlantısı ve örtüşmesinin açık olması gerektiği HMK kapsamında düzen­
lenmiştir. Buna göre TBK 50. ve 51. Maddesi de ispat yükü açısından önem
taşımakta olup, HMK 194. Maddesi de dikkate alındığında Somutlaştırma Yükü
çerçevesinde de taleplerin açık olması ve olay ile kanıt arasında bağlantının
kurulması gereklidir.

Bedensel zararların tazmininin uyuşmazlık konusu olduğu davalarda, temel


sorunlardan biri de, senetle ispat kuralının ne ölçüde uygulanacağı konusudur.
| 462 Hikuk Davalan
Bu temelde, belirtme< gerekir ki, senetle ispat kuralı açısından öncelikle HMK
200. Madde gereğince bir hukuki işlemin varlığının sorgulanması gereklidir. Bu
konudaki değerlendirmeler için de, haksız fiili doğuran hukuki ilişkinin kökenine
inmek ve değerlendirmeyi o temelde yapmak gereklidir.

Haksız fiil sorumbluğu temelde iki ana hukuki ilişkiden doğmaktadır. Söz-
leşmesel borç ilişkisinden veya sözleşme dışı borç ilişksinden haksız fiil sorum­
luluğu doğabilir1”. Bu temelde, haksız fiil sorumluluğunun doğmasına neden
olan fiil, sorumlusuna yüklediği sorumluluğu da, söz konusu ilişki sözleşme iliş­
kisi ise, bir hukuki işlem ile yükleyebilecektir.

Sözleşmesel borç ilişkisinin, sözleşme sorumluluğunun yanı sıra haksız fiilin


sonuçlarından dolayı, sözleşmenin zeminin oluşturduğu hukuki ilişkide ispatı
gereken bir konu olarak karşımıza çıkması olasıdır. Örneğin, sigortacı ve sigorta­
lı arasında, beden tamlığının ihlalinin konu edildiği bir borç ilişkisinde, risk doğ­
duktan sonra sigortalının, sorumluluğunu belli şartlarla yükümlenen sigortacı
ile aralarındaki sözleşme ilişkisi, hukuki işlem’"3 olduğundan bu işlemin ispatı da
HMK 200. Madde kapsamında değerlendirilmelidir. Bu örnekten hareketle,
poliçe ve şartları hukuki işlemin ispatı çerçevesinde HMK 200. Madde doğrultu­
sunda senetle ispat zorunluluğu sınırları içerisinde değerlendirilmelidir1". Bu
ilişkiden bağımsız olarak, örneğin zorunlu karayolu mali sorumluluk sigortası
kapsamında kalan bir trafik kazasında sigortalının sorumluluğunda bir kişinin
yaralanması olayında yaralanan kişi ile fail arasındaki i işki ya da haksız fiil faili­
nin eylemlerinden kusursuz sorumlu olan kişi ile, haksız fiil mağduru arasındaki
ilişki, bu anlamda hukuki işlem değil, hukuki fiil olarak değerlendirilmelidir. Bu
nedenle de senetle ispat kurallarının hukuki fiillerde uygulanmaması, sadece
hukuki işlemleri kapsaması nedeniyle fail-mağdur, failin eyleminden kusursuz
sorumlu-mağdur arasındaki hukuki ilişkide, özellikle zararın ispatı için kesin
delil ile ispat kurallarının uygulanmayacağını ifade etmek kanımızca isabetli
olacaktır.

Uçakhan-Güleç Sema: Mcddi Tozmmat ye Hesopianması, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2014, s. 28

Hukuki işlem, öğretide, belli bir hukuki sonuç yani bir hakkın veya hukuki ilişkinin doğumu, değiştirilmesi,
ortadan kaldırılmasını me,'dana getirmeye yöneler tek taraflı, iki tarafi veya çok taraflı irade beyanı ola­
rak tanımlanmıştır, Kuru, Baki / Yılmaz, Ejder / Arslan, Ramazan: Medeni Usul Hukuku Ders Kiîobr, An­
kara 2011, s. 405

Kuru / Yılmaz / Arslan: s. 405, Karslı, Abdurrahman: Medeni Muhakeme Hukuku Ders Kitobı, İstanbul
2011, s. 498
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 463 |

Beden tamlığının ihlaline bağlı olarak meydana gelen zararın ispatı konusunda
ise, hiçbir şekilde bir hukuki işlemden söz etmek kanımızca olanaklı olmayacaktır; zira
bu konuda, taraflar arası hukuki ilişkide, sözleşme ilişkisi bir hukuki işlem olarak kabul
edilse bile, verilen zara'in niteliği ve miktarı açısından bakıldığında, işlemden çok fiil
ön plandadır. İnsan bedeninin, hiçbir şekilde ticari bir değeri veya bir başka deyişle
tedavül değerinin "hukuken" olamayacağı, Türk Hukuku açısından MK 24. Madde ve
devamı yönünden esastır. Ancak, verilen zarann ekonomik yansıması ve ekonomik
olarak doğurduğu sonuçlar açısından, önceden kurulmuş, tasarlanmış ve karşılıklı
işlem niteliğinde bir tespit yapılmamış olması yaşam deneyi kuralları veya Yargıtay'ın
ifadesi ile hayatın olağan akışı içinde beklenen bir durumdur.

Beden tamlığının ihlaline bağlı zarar miktarının belirlenmesinde hukuki fii­


lin sonucu olarak bir değerlendirme yapıldığından, zararın belirlenmesin temel
alınan unsurlar da kesin delil ile ispatlanmak zorunda değildir. Ancak bu konu­
da, hakimin tam bir vcdani kanaate sahip olması sağlanmalıdır. Takdiri deliller
ile de ispatın olanaklı olduğu bir ispat rejiminde hakimin Anayasal bir sorumlu­
luğu olan vicdani kanaatin tam olarak gerçekleşmesi aranmalıdır. Yargıtay, za­
rarın ispatlanmasında aslında bir çok içtihadı ile hesap yöntemleri ve toplan­
ması gereken deliller yönünden uygulayıcılara yol göstermiş ve ilke kararları
vererek adeta Türk Sorumluluk Hukuku'nu somutlaştırmıştır.

Zararın unsurları yönünden bir değerlendirme yaptığımızda ise, aşağıdaki


şekilde bir yol haritası oluşturmak olanaklıdır kanısındayız:

A. Beden Tamlığı ihlalinin Yaralanma/Sakatlık Şeklinde Geliştiği Durumda

ZARAR KALEMLERİ İSPATI GEREKEN İSPAT ARAÇLARI


Ka'ıcı sakatlık (Kalıç tş göre­ • Kalıcı sakatlık oranı • Öncelikle hastane kayıtları,
mezlik) • Gelir epikrizler. kişin n meseğine
dair tanık, mes ek belgeleri ve
• Muhteme yasam süresi için ilgili oda kayıtlan:sı
yaş
• Nüfus kayıt örneği
• Ka^ı ta'afın kusu'u
• Ceza dosyası içeriği
• Olay tarihi
• Kuşu' bilirkişi raporu

Sağlık İşleri Tûzûğü'ne ekli cetvelde sakatlık oranı belirlemesinde MES.EK bir hesap kalemi olarak yer
almaktadır. (Ayrıntılı bilgi ve cetvel için bakınız Ucakhan-Güleç, Sema: lAoödi Tazminat ve Hesaplonmosı,
Seçkin Yayıncılık, Ankara 2014)
Iw Hikuk Davalan

ZARAR KALEMLERİ İSPATI GEREKEN İSPAT ARAÇLARI


B L RKISI DELILI-ZORUNLU
BİLİRKİŞİ

• Adli Tıp Kurumu 3. htisas


Dairesi189 raporu
• Ünrversteler Ad i Tıp
Anabilimdalı Raporu
• Gelir184 unsurunda., eğer ücret
bordrosu, maaş bordrosu var­
sa. kaza tarih ndeki bordro,
• Gelir unsurunda sabit ücretli
değ 1 ise, vergi kaydı., bilanço­
lar, bu ka emlerde za'ar goste-
ri mesi durumunda ha-camala-
ra da r belgeler
• Gelir konusunda, kişi üniversi­
te öğrencisi ise Maliye bakan­
lığından yeni mezun bir ilgili
b'anş üniversite mezununun
devlet nezdinde hangi maaş
ile göreve oaşladığının sorul­
ması
Geçici ş göremezlik • Geççi İş göremezi k Süresi B L RKİSI CELİLI-ZORUNLU
• Gelir BİLİRKİŞİ
• Ka'şı ta'afın kusu'u • Adli Tıp Kurumu 3. htisas
• Olay tarihi Da resi raporu
• Ünrversteler Ad i Tıp Ana
bilim dalı Raporu
• Gelir unsurunda, eğer ücret
bordrosu, maaş bordrosu var­
sa, kaza tarih ndeki bordro,
• Gelir unsurunda sabit ücretli
değil se, vergi kaydı, bilanço­
lar, bu ka emlerde za'ar goste-
n mesi durumunda harcamala­
ra da r belgeler
• Gelir konusunda, kişi üniversite
öğrencisi ise Maliye ba<anlı-
ğından yen mezun bir igili
branş üniversite mezununun
devlet nezdinde hangi maaş ile
göreve baş ad.ğının sorulması
• Meseğe dair b Igfer ve belge­
ler
• Ceza dosyası çengi (o ayın
ispatı)

Adli Tıp Kurumu Kanunu 16. Maddesi

spatlaramadığırda net asgari ücret üzerinden hesaplanır


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 465 |

ZARAR KALEMLERİ İSPATI GEREKEN İSPAT ARAÇLARI


Ulaşım Gderlen • Sağl k kuruluşuna gidş gel $ • Şoförler odasından taksi
miktarı ve parasal tutarı tarifesi
• Sağ ık Kuruluşun ile Davacı­
nın yerleşim yer arası uzaklı­
ğın Karayolları Gen. Müd ya
da Belediyeden sorulması
• Ceza dosyası çenği (day n ispatı)
• Sağ ık kuruluşuna g diş sayısı
Tedavi G derleri 1. Hastane, sağ ık yurdu, ilk • lig lı gider yapılmışsa fatura,
yardım, kaplıca g bi müesse- fış, hastane kaydı
sele-e yapılan ödeme er • lig lı gider yapılmış ancak ispat
2. Doktor, hemşire, hasta bakıcı, a'ac olara< yazılı delil sunu­
iğneci g bi tedavi ile uğ'aşan lamamışsa hekim bilirkişi ra­
ve yardımcılarda yapılan poru 'e
masraf ar • İlgili gider yapılmamış ancak
3. Muayene, tahlil, ameliyat vb. yapılması gerekli se gene
hizmetlerin ücretleri ve mas­ hekim b lirkişı raporu e.
rafla'! • Ceza dosyası içeriği Iplay n ispatı)
4. Muayene- tahlil için sağlık
merkezlerine gidş-geliş ücret­
leri (taksi-ambulansvb.)
5. Fizik tedavi ve rehabilitasyon
gideren
c. Röntgen, radyolog ortoped
tedavisi, protez bedelleri, bun­
ların tekrarlanması ve yeni-
enmesi için yapılan masraflar
7. Her türlü ilaç ve munzam gıda
bedeller

Ekonomik ge eceğin sarsılma­ • Mevcut gelir e ilende yapabi­ • Gelir unsurunda, eğer ücret
sından doğan kayıplar leceği iş arasındaki gelir farkı bordrosu, maaş bordrosu var­
tespiti sa, kaza tarihindeki bordro,
• Gelir unsurunda sabit ücretli
değ I se, vergi kaydı, bilanço­
lar, bu ka emlerde za'ar goste-
n mesi durumunda ha'camala-
ra da r belgeler
• Gelir konusunda, kişi üniversite
öğrencisi ise Maliye bakanlı­
ğından yen mezun bir ilgili
branş üniversite mezununun
devlet nezdinde hangi maaş ile
göreve baş ad ğının sorulmas
• Meslek durumuna da.'belgeler
• B lirkiş ince emesi için insan
kaynaklar, uzmanın ve aktüer
hesaplama b rkişis.nin bulun­
duğu bir heyetten bilirkişi ra­
poru alınması
Hıkuk Davalan

ZARAR KALEMLERİ İSPATI GEREKEN İSPAT ARAÇLARI


Bakıcı Gideri • Ba<ıcı gereksinimi olanın yaşı • Nüfus kayıt örneği
• Ba<ıc.ya ömür süesince • Adli Tıp Kurumu 3. htisas
muhtaçlık durumu Da resi raporu
• Ba<ıc.ya ödenen rayiç'emsal • Ünrvers teler Ad i Tıp Ana
ücret bilim dalı raporu
• Ray.ç bakıcı ücreti''” iç n
esnaf ve ticaret odalanndan
müzekkere ile bilgi sorulması,
davac tarafın sunacağı ve
hakimde tam kanaat uyandı­
racak ray.ç ücret örnek er
• B lirkişı ince emesi

B. Beden Tamlığı İhlalinin Ölüm Şeklinde Geliştiği Durumda

ZARAR KALEMLERİ İSPATI GEREKEN İSPAT ARAÇLARI


Destekten yoksun kalma zaran • Ölenin geliri • Nüfus aile tablosu
• Ölenin destekten yoksun • Ölenin geliri konusunda, eğer
kalanlara ölenden başka des­ üc-et bo-drosu. maaş bord'o-
tek verebilmesi durumu su varsa, kaza tarihindeki
• Ölenin ve desteleten yoksun bordro.
kalanların yaş: • Gelir unsurunda sabit ücretli
• Destekten yoksun kalanın değ 1 ise., vergi kaydı., bilanço­
destekten yoksun kalan sıfatı lar, bu ka emlerde zarar goste-
n mesi durumunda harcamala­
• Desteğin., davacı/davacı ara
ra da' belgeler
yaptığı destek miktarı
• Gelir konusunda, kişi üniversite
• Ka'şı taraf kusuru
öğrencisi se Maliye ba<anlı-
ğmdan yeni mezun bir ilgili
branş üniversite mezununun
devlet nezdinde hangi maaş ile
göreve baş ad ğının sorulmas
• Meslek durumuna dair belge­
ler
• Destekten yoksun ka anların
mirasçı olmaması durumunda
tanık deli i,
• Destekten yoksun ka an arın
mirasçı olmaması durumunda
yapılan destek miktarına lişkin
banka dekontları, harcama
belgeleri ve destek tutarı ko­
nusunda tam vicdani kanaat
uyandıracak her türlü deli

spatlaramadığırda brüt asgari ücret üzerinden hesaplanır


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 467 |

ZARAR KALEMLERİ İSPATI GEREKEN İSPAT ARAÇLARI


• Kuşu' konusunda bilirkişi
incelemesi
• Za'ar hesabı için aktiier
birkişi incelemes

Cenaze ve defin giderien • Yapılan masrafın net tutarı • Yazılı del i olarak makbuz
veya dekont olarak temin
edilmiş belge
• Bu belgenin bulunmaması
durumunda Igi.inin cenaze ve
defin işlemlerinin yapan kuru­
luş ya da belediyeden miktarın
sorulması

Sonuç olarak, becen tamlığının ihlali durumunda neydana gelen maddi za­
rarın tazmini konulu uyuşmazlıklarda, esasta, taraflar arası hukuki ilişkinin tam
olarak öncelikle belirlenmesi, sözleşmesel bir ilişki söz konusu olduğu durum­
larda, sözleşmenin varlığı yönünden HMK 200. Madde hükmünün uygulanması,
zarar tutarı ve diğer sözleşmenin varlığının esas olmadığı, beden tamlığı ihlali
zarar tutarının belirleıeceği noktalar yönünden de hukuki işlem olarak değer­
lendirilme yapılamayacağı belirtilmesi yararlı olacaktır.

III. Sebepsiz Zenginleşme Nedeniyle Alacak Davası'

A. Giriş ve İlgili Mevzuat

Türk Borçlar Kanunu (TBK) hukuksal işlemlerden doğan borçlar ve haksız fi­
ilden doğan borçlardan sonra borcun üçüncü kaynağı olarak m.77-82 hükümleri
arasında sebepsiz zenginleşmeden doğan borçları düzenlemiştir. TBK'da sebep­
siz zenginleşmeye ilişkin hükümler genel hükümler arasında düzenlendiği için,
aksine bir hüküm bulunmadıkça, diğer özel hukuk alanlarında, özellikle aile ve
eşya hukukunda da uygulanır. Örneğin MK m.122, m.548, 775, 776?da sebepsiz
zenginleşmeye ilişkin özel kurallar konulmuş bulunmaktadır.

TBK m.77-82 ve diğer hükümler, MK m.122, 548, 775, 776

B. Görev

Asliye Hukuk Mahkemesi (HMK m.2)

Bu kısım Dr. Öğr. Üyesi Nurcihan Dalcı Özdoğan tarafından hazırlanmıştır.


I Hikuk Davaları
C. Yetki

1. Davalının veya davalı birden çok kişi ise bunlardan birinin yerleşim yeri
mahkemesi (HMK m.6, m.7).

2. Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde


de açılabilir (HMK m.10)

Ayrıca HMK rn.6-m.19 arasında yetkiye ilişkin olarak yer alan hükümler,
somut olaya uygun düştüğü ölçüde uygulama alanı bulacaktır.

D. Davacı - Davalı

Davacı, zenginleşenin malvarlığının kendisi aleyhine artmış olan, alacaklı


olarak anılan kimse, davalı ise malvarlığı haklı bir sebep olmaksızın başkası
aleyhine artan, zenginleşen, borçlu olarak anılan kimsedir.

Karar Davalı ta af olarak zenginleşenin tespiti

Davacılarn dava dışı yükleniciden kaba inşaat olarak aldıkları dairelere mas­
raf yaparak kullanmaya başladıkları, davalı arsa sahiplerinin yüklenici ile
imzaladıkları sözleşmenin feshi ile taşınmazların arsa sahiplerine ait olması
nedeniyle davacıların yaptıkları imalat bedeli kadar arsa sahipleri zenginleş­
miş olup, kime karşı zenginleşme oluştuysa onî karşı talepte bulunulması
gerektiğinden davalı arsa sahiplerine karşı davanın yöneltilmesi isabetlidir.

Sebepsiz zenginleşme nedeniyle iade isteminde bulunabilmek için bir tarafın


malvarlığnın diğer tarafın malvarlığı aleyhine çoğalması gerekli olup, bu
azalma ve çoğalmanın dava konusu taşınmazın davacılar tarafından davalıya
teslim edildiği tarihte gerçekleştiğinin kabulü zorunludur. Buna göre, giderle­
rin yapıldğı tarih itibariyle değil, taşınmazın fiiler davalıya teslim edildiği gün
itibariyle sebepsiz zenginleşme miktarı iade anındaki değeri gözetilerek belir­
lenmelidir. (Y. 3. HD 22.5.2012 T., 2012/7258 E., 2012/12925 K.)

E. Kanıtlama Araçları - Deliller

Sebepsiz zenginleşme davasında gerek ispat yükü gerek deliller açısından


HMK m.187 vd. hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Burada önemle belirtil­
mesi gereken husus, HMK m.200'de yer alan senetle ispat zorunluluğunun se­
bepsiz zenginleşme davasında söz konusu olup olmadığıdır. HMK m.200 hukuki
işlemler açısından geçerli olduğu için, senetle ispat zorunluluğu sebepsiz zen­
ginleşme davası açısından geçerli olmayacaktır. Diğer hususlar açısından ise
HMK'nın m.187 vd. hükümleri uygulama alanı bulacaktır.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 469 |
F. Yargılama Usulü

Sebepsiz zenginleşme davası HMK m.118 vd. da yer alan yazılı yargılama
usulüne tabidir.

G. Kısa Bilgi

1. Sebepsiz Zenginleşme Davasının Amacı

Sebepsiz zenginleşme davası, haksız olarak başkası aleyhine zenginleşen


kimsenin, bu zenginleşmeyi iade etmesi amacını taşr. Burada hukuk düzeni,
malvarlığı sebepsiz olarak bir başkası aleyhine zenginleşen kişiye karşı müeyyi­
de olarak bu zenginleşmeyi iade borcu yüklemiştir. Başka bir ifadeyle, sebepsiz
zenginleşme davası ile zenginleşenin malvarlığında alacaklı aleyhine meydana
gelen zenginleşmenin iade edilmesi amaçlanmaktadır. Bu yolla hukuki değerler
arasında bozulmuş olan denge yeniden kurulmuş olur®.

Bu noktada sebepsiz zenginleşme davasının tazminat davasına benzemekle


birlikte ondan farklı bir dava olduğunu belirtmemiz gerekmektedir. Şöyle ki,
tazminat davasında bir kimsenin malvarlığında meydana gelen zararın gideril­
mesi amaçlanırken, sebepsiz zenginleşme davasında malvarlığı sebepsiz yere
artan, zenginleşen kimsenin bu zenginleşmeyi \aâe etmesi amaçlanır".

2. Sebepsiz Zenginleşme Davasının Hukuki Niteliği

Sebepsiz zenginleşme davası şahsi ve asli nitelikte bir davadır. Şahsi nite­
liktedir, çünkü sebepsiz zenginleşme istemi, pozitif hukukun değer yargılarına
göre hak edilmemiş br iktisabın, meşru sayılmayacak bir nemalanmanın aynen
veya nakden iadesine yönelik bir alacak hakkından ibarettir. Bunun sonucu
olarak alacaklı borçluya karşı ayni bir talep hakkına sahip değildir. Bu doğrultu­
da, zenginleşen kişi zenginleştiği eşyayı bir başkasına devretmişse, devir alan
üçüncü kişiye karşı sebepsiz zenginleşme davası açılamaz™. Başka bir ifadeyle,
sebepsiz zenginleşme davası sadece borçlu ve mirasçıları aleyhine açılabilir.

Sebepsiz zenginleşme davasının şahsi nitelikte olması borçlunun iflası du­


rumunda da önem taşımaktadır. Alacaklının hakkı, bir iflas alacağı olduğu için
mal masada mevcut olsa dahi bunun iflas masasından ayrılarak aynen kendisi-

” Eren: s. 842; Öz: s. 10-1S.

Eren: s. 842; Turanboy: s.97.


“ Kılıçoğlu: s. 498.
I 470 Hıkuk Davaları
ne geri verilmesini talep edemez; hakkı para alacağına dönüşür ve bunu diğer
alacaklılarla birlikte payı oranında talep hakkına sahip olur”.

Sebepsiz zenginleşme davası, asli yani bağımsız nitelikte bir davadır. Ancak
belirtmek gerekir ki, bu konuda doktrinde görüş birliği yoktur. Bir görüşe gö­
re”5, sebepsiz zenginleşme davası tali (ikincil) nitelikte bir davadır. Bu görüşün
savunucularına göre, alacaklının aynı şey veya edimi başka bir davayla talep
edebildiği hallerde, sebepsiz zenginleşme davası açmak mümkün değildir. Baş­
ka bir davayı örneğin istihkak davası, sözleşmeden, haksız fiilden veya vekâlet-
siz iş görmeden doğan bir alacak davasını açmanın mümkün olduğu durumlar­
da, alacaklı borçluya karşı mülkiyet veya alacak hakkına sahip olacağından bunu
her zaman talep edeb leceği için borçlu zenginleşmiş değildir.

Aksi görüşün savunucularına göre191 ise, sebepsiz zenginleşme davasına ikincil


nitelikte olma şeklinde bir koşul eklenmesi yerinde değildir. Kanunda bağımsız bir
borç kaynağı olarak düzenlenen sebepsiz zenginleşmeye ilişkin hükümler arasında
böyle bir sınırlamaya dayanak oluşturacak bir kural bulunmadığı gibi, kanunun
diğer hükümleri ve çıkarlar dengesi göz önüne alınarak da böyle bir ek ilke türet­
mek mümkün görünmemektedir195. Kanaatimizce bu noktada tali dava, davaların
yarışması ve dava hakkının varlığı kavramlarının açıklanması gerekmektedir. Şöyle
ki, tali davanın söz konusu olabilmesi için, aynı konuda davacıya birden çok dava
açma hakkının belirli bir sıra içinde tanınmış olmasıdır. Talilikte bu davalar arasında
bir öncelik sonralık sırası söz konusu olup, bunlardan biri diğeri karşısında birinci
plana geçerken diğeri kinci plana düşer. Alacaklı, bu sıra cinde yer alan birinci yani
asli nitelikteki davayı açamadığı veya açıp da başarısızlığa uğradığı takdirde diğer
davayı açabiliyorsa bu sonraki dava tali nitelik taşır. Dava hakkının varlığı ise, somut
olayda diğer hak ve taleplerden bağımsız şekilde sebepsiz zenginleşmenin koşulla­
rının gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanmasıdır. Bazı başka hak ve taleplere
varlık veren koşullar aynı zamanda sebepsiz zenginleşmenin koşullarından birinin
gerçekleşmesine engel oluşturuyorsa bu kuruma başvurmayı engeller, bunların
yarışmasına engel olan bir kural bulunduğu için değil. Daha açık bir anlatımla başka
bir dava hakkı, davalının malvarlığında sebepsiz zenginleşmenin meydana gelmesi­
ni önlemişse, artık bu dava karşısında sebepsiz zenginleşme davasının taliliğinden
değil, bunun mevcut o madığından söz etmek gerekir. Davaların yarışması ise, aynı

" Eren: s. 843.

95 Kılıçoğlu: s. 497-498; Tekinay / Akman / Burcuoğlu / Altop: s. 971.

91 Eren: s. 844; Öz: s. 61.

95 Öz: s. 61.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar
olayda birden çok davanın şartlarının gerçekleşmesi halinde söz konusu olmakta­
dır. Dava haklarının ya'işması halinde davacı bu davalardan birini seçerek açabilir.
Bu seçim diğer dava haklarını sona erdirir ve bundan sonra davacı artık o davaları
açamaz. Sebepsiz zenginleşme davasının başka davalarla (istihkak davası veya hak­
sız fiil, sözleşme, vekâletsiz iş görmeden doğan alacak davaları gibi) yarıştığı kabul
edildiği takdirde, sebepsiz zenginleşme davasının o davalara karşı tali nitelikte bir
dava olduğunu iddia etmek doğru olmayacaktır. Çünkü davaların yarışması halinde
yarışan davalar arasında talilik değil, eşitlik ilkesi geçerli olur.

Bu konuda sağlıklı bir çözüme varabilmek için sebepsiz zenginleşme davası


ile benzer davaların karşılaştırılması gerekmektedir. Bj karşılaştırmadan sonra
sebepsiz zenginleşme davasının benzer davalarla yarıştığı mı, tali nitelikte bir
dava mı olduğu ya da hangi durumlarda sebepsiz zengnleşme davasını açmaya
yer olmadığı sonucuna varılabilecektir.

3. Sebepsiz Zenginleşme Davasının Benzer Davalarla İlişkisi

o. Sebepsiz Zenginleşme Davasının İstihkak Davası ile İlişkisi

Sebepsiz zenginleşme bir hakkın kazanıldığını, ednildiğini varsaydığından,


hakkın el değiştirmeyip eski sahibinde kaldığını varsayan istihkak davasının
açılabileceği durumlarda sebepsiz zenginleşme davasını açmaya ne gerek bulu­
nur ne de olanak’’". Tasarruf işleminin sebebe bağlılığını (illiliğini) kabul eden
hukuk sistemlerinde mülkiyet hakkının karşı tarafa geçmesi için geçerli bir hu­
kuki sebebin olması gerekir. Hukuki sebep geçerli değilse, bu sakatlık tasarruf
işlemini de geçersiz kılacağından mülkiyet karşı tarafa geçmez. MK m.!024'e
göre taşınmazlarda mülkiyet hakkının devri sebebe bağlıdır. Taşınır mülkiyeti­
nin devri yönünden ise böyle açık bir hüküm olmamasına rağmen, doktrin ve
yargı kararlarında da aynı ilke kabul edilmiştir194.

Uyarı Taşınır ve taşınmaz bir malın mülkiyeti, geçerli olmayan bir hukuki sebebe
dayanılarak devredilmiş ise, mülkiyet hakkı hukuki sebepteki sakatlık nede­
niyle devralana geçmez. Eski malik gerçek malik olarak kalır. Sebepsiz zengin­
leşme devası, mülkiyet hakkının haklı bir sebep olmaksızın karşı tarafa geç­
miş olduğu hallerde açılabileceği için, istihkak davasının açılabileceği hallerde
sebepsiz zenginleşme davası açılamaz.

Serozan: s. 312.

Gürsoy / Eren / Cansel: s. 14; Ediş: s. 286; Cansel: s. 350. Aksi görü? için bkz. Oğuzman, M. Kemal /
Seliçi, Özer: Eşya Hukuku, İstanbul 2017, s. 745-746.
| 472 Hıkuk Davaları
MK m.683/11 bu gibi hallerde gerçek malike taşınır veya taşınmaz malın zil­
yetliğini iadesini sağlamak için ayni nitelikte bir istihkak davası açma hakkı ta­
nımıştır. Gerçek malik bu amaçla taşınmazlarda MK m.1025 hükmü gereğince
tapu kütüğünün düzeltilmesi davasını da açabilir. Taşınır mallarda ise açılacak
dava, MK m.991 hükmünde düzenleme bulan taşınır davasıdır.

Taşınır ve taşınmaz mallarının devrinin sebebe bağlı olduğunu kabul edildi­


ği hukuk sistemimizde, bir tasarruf işlemi olan alacağın temlikini bunlardan
farklı bir işleme tâbi tutmanın gereksiz olacağı düşünülerek şu anda hakim olan
görüş gereğince alacağın temlikinin de sebebe bağlı olduğu kabul edilmektedir.
Bu doğrultuda geçerli olmayan bir hukuki sebebe dayanan temlik sonunda ala­
cak hakkı karşı tarafa geçmediği için devreden alacak hakkını kaybetmez, dola­
yısıyla devralanının zenginleşmesi de söz konusu olmaz.

b. Sebepsiz Zenginleşme Davasının Sözleşmeden Doğacak Alacak Davası ile İlişkisi

Sebepsiz zenginleşme davası istihkak davası ile yanşamadığı gibi sözleşme-


sel ifa ve iade davasınla da yanşamaz. Ele geçirilen edimi elde tutma veya geri
verme konusunda sözleşmesel dayanaklar ve düzenlemeler mevcut bulunduk­
ça, edimden ötürü zenginleşme istemine de yer verilemez1”. Daha açık bir anla­
tımla, sözleşmeden doğan alacak hakkı sebepsiz zenginleşme talebini önler,
böyle bir davanın açılmasına engel olur1”. Burada önemle belirtmek gerekir ki,
sebepsiz zenginleşme davasının açılmasını önleyen sözleşmeden doğan ifa da­
vasıdır. Sözleşmeye aykırılık nedeniyle açılacak tazminat davası ile sebepsiz
zenginleşme davası yarışma halindedir”7.

Sözleşme ve bu kapsamda borca aykırılık türlerinden borçlunun temerrüdü


nedeniyle sözleşmeden dönme veya diğer sözleşmenin tasfiyesi durumlarında,
bu tasfiyenin yani iadenin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre mi yoksa
sözleşmesel hükümlere göre mi yapılacağı, ayrı bir tartışma konusudur. Başlı
başına ayrı bir çalışmada incelenebilecek bu tartışmayı, kapsamı çok aşmamak
için burada ele almıyoruz.

Serozan: s. 313.
” Aynı doğrultuda bkz. Yargtay HGK 14.3.2012 tarih ve E. 2011/13-74S, K. 2012/140 sayılı karan.

Yargıtay uygulamasında ise, eğer taraflar arasında bir sözleşme varsa, her durumda sebepsiz zenginleş­
me davasına yer olmadığı, iade ve tasfiyenin tamamen sözleşme hukukuna göre yapılması gerektiği ka­
bul edilmektedir. Özellikle sözleşmeye dayanılarak fazla ödeme yapılan durumlarda, yapılan fazla öde­
melerin sebepsiz zenginleşme davasına konu olamayacağı kabul edilmektedir. Bu doğrultuda bkz. Yargı­
tay HGK 14.3.2012 tarih va E.2011/13-748 ve K.2012/140 sayılı kararı.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 473 |
c. Sebepsiz Zenginleşme Davasının Haksız Fiil Davası ile İlişkisi

İstihkak ve sözleşmeden doğan alacak davası ile yanşamayan sebepsiz


zenginleşme davasının haksız fiil davası ile yarışabileceği kabul edilmektedir”.
Bu davaların yarışmasında failin kusurunu, mağdurun zararını ve hukuka aykırı­
lığını ispatlamak zoruıda olunmayan sebepsiz zenginleşme davası, davacı için
daha avantajlı olacaktır. Ancak davacının davalının zenginleşmesini bastıran
ağırlıkta bir zararı varsa işte o zaman haksız fiil davasın açmak davacı için daha
avantajlı olacaktır. Ancak belirtmek gerekir ki, sebeosiz zenginleşme davası
zarardan, kusurdan, hukuka aykırılıktan bağımsızdır. Bu nedenle açılacak haksız
fiile dayalı tazminat davasında bütün bu şartların davacı tarafından ispat edil­
mesi gerekirken, sebepsiz zenginleşmeye dayalı iade davasında bu şartların
ispatı aranmamaktadır

d. Sebepsiz Zenginleşme Davasının Vekâletsiz İş görme ile İlişkisi

Sebepsiz zenginleşme ile vekâletsiz iş görme ilişksini incelerken öncelikle


gerçek ve gerçek olmayan vekâletsiz iş görme ayrımından hareket etmemiz
gerekmektedir. İş gören tarafından vekâletsiz olarak iş sahibinin menfaatine
yapılan iş, gerçek vekâletsiz iş görmeye vücut vermektedir. Gerçek vekâletsiz iş
görmenin düzenlendiği TBK m.529 hükmüne göre, iş sahibi iş görenin yapmış
olduğu zorunlu ve faydalı masrafları faiziyle ödemek zorundadır. Bu durumda iş
gören yapmış olduğu masraf ve girmiş olduğu borç ve hakimin takdir edeceği
zarar kadar iş sahibinden alacaklı olduğu için, iş sahibinin sebepsiz zenginleş­
mesinden söz edilemez. Buna karşılık iş gören, iş sahibinin menfaatine hareket
iradesine sahip olmaksızın onun bir işini görmüş ise, bu durumda sebepsiz zen­
ginleşme hükümlerine başvurabilir”. Örneğin bir komşunuz ile yaylada beraber
ev yaptırıp, gece vakti kendi evinizi boyamak isterken yanlışlıkla komşunuzun
evini boyadığınızda djrum böyledir. Burada kişi kendi evi için masraf ettiğini
sanarken, yanlışlıkla komşusu için masraf yapmıştır. Yapmış olduğunuz boya
masrafını vekâletsiz iş görme hükümlerine göre isteyemezsiniz, çünkü iş görme
iradeniz bulunmamaktadır. Ancak komşunuz boya masrafından kurtulduğu için
sebepsiz zenginleşmiş olacaktır ve sebepsiz zenginleşme davası ile söz konusu
masrafların iadesini talep edebilirsiniz.

Eren: s. 849; Serozan: s. 315. Bir görüşe göre ise, aynı olayda haksız fi I ve sebepsiz zenginleşme davası­
nın koşulları birlikte gerçekleşmiş ise, zarar zenginleşmeyi karşılıyor ise bu davaların yarışması söz konu­
su olabilir (Kılıçoğlu: s. 495).

Eren: s. 851.
I 474 Hıkuk Davaları
Gerçek olmayan vekâletsiz iş görmede ise, iş gören başkasına ait bir işi
kendi menfaatine görür. Burada iş gören başkası adına hareket ve iş görme
iradesine sahip değildir, hatta iş gören bu işi, iş sahibinin menfaatine ve irade­
sine aykırı olarak yapmaktadır. Burada iş sahibi gerçek olmayan vekâletsiz iş
görmenin düzenlendiği TBK m.530 hükmüne göre, meydana gelen menfaatleri
ve zenginleşmeyi alma hakkına sahiptir. Bu hüküm ile sebepsiz zenginleşmenin
hükümlerinin yarışacağı kabul edilmektedir"3. Burada elde edilen net kazancın
iadesi söz konusudur. Çoğu durumda (özellikle fikri ve sınaî hakların haksız kul­
lanılmasında) vekâletsiz iş görenin elde ettiği kazanç, iş sahibinin uğradığı za­
rardan daha fazla olacağından, iş sahibinin vekâletsiz iş görme hükümlerine
başvurması, haksız fiie veya sebepsiz zenginleşmeye oranla kendi lehine ola­
caktır. Bu anlamda gerçek olmayan vekâletsiz iş görme sebepsiz zenginleşmeyi
tamamlamaktadır.

Burada değinilmesi gereken son nokta ise, gerçek olmayan vekâletsiz iş


görmede iş görenin yaptığı masraflar sonunda iş sahibi bu masraflardan kur­
tulmuş ve dolayısıyla Tasarrufta bulunmuşsa, iş sahibirin malvarlığında bir artış
ve dolayısıyla zenginleşme meydana geleceğinden iş gören bunu sebepsiz zen­
ginleşme davasıyla talep edebileceğidir.

Bu açıklamalarımız ışığında, sebepsiz zenginleşme davasının tali bir dava


olmadığı ancak bazı durumlarda (sözleşmeye dayalı iade, istihkak davasına
dayalı iade) sebepsiz zenginleşme davasının açılamayacağı bazı durumlarda ise
(haksız fiil ve gerçek olmayan vekâletsiz iş görme davaları) sebepsiz zenginleş­
me davasının yarışabileceği sonucuna varmaktayız331.

4. Sebepsiz Zenginleşme Türleri

Bir ayrıma göre333 sebepsiz zenginleşme türleri öncelikle edimden ötürü


zenginleşme ve edim dışı zenginleşme şeklinde ikiye ayrılmakta, edim zengin­
leşmesi kendi içinde borçlanılmamış edimin ifası, hukuki sebebin baştan eksik­
liği, baştan mevcut hukuki sebebin sonradan düşmesi, gelecekteki hukuki se­
bebin gerçekleşmemesi; edim dışı zenginleşme ise kendi içinde, müdahaleden
ötürü zenginleşme, masraftan kurtulmadan ötürü zenginleşme ve borçtan kur-

333 Öz: s. 74.

Sebepsiz zenginleşme davası ile diğer davaların karşı taştın İması ve yarışttnlması konusunda ayrıntılı
açıklama için bkz. Serozar: s. 312 vd.

Serozan: s. 317 vd.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 475 |
tulmadan ötürü zenginleşme diye üçe ayrılmaktadır. Bir diğer ayrım"" ise edi­
min ifasından doğan zenginleşme, müdahaleden doğan zenginleşme ve umul­
mayan olaydan doğan zenginleşme diye üçe ayrılmakladır. Daha açık ve anla­
şılması kolay olması bakımından bu çalışmada ikinci ayrımı esas alacağız.

o. Edimin İfasından Doğan Zenginleşme^

Edimin ifasından doğan zenginleşmenin özünü edim oluşturur. Edim, belirli


bir amaca ve belirli bir kişiye yönelik, iradi bir kazandırmadır. Buradaki belirli bir
amaç genellikle borcun ifasıdır. Edimin amacı boşa çıkarsa, bu edimin iadesi
sebepsiz zenginleşme/le sağlanır. Edim doğruca ifa sürecine girip ifa amacına
ulaşabilirse bundan sonra ancak ifa engellerine takılaoilir ama edim daha işin
başında ifa yolunu şaşırıp ifa amacını ıskalarsa edimden ötürü zenginleşme
eliyle yasa gereği tasfiye edilir.

Edimden ötürü zenginleşme, borçlanılmamış edimden ötürü, hukuki sebe­


bin sona ermesinden ötürü veya amaçlanan sonucun gerçekleşmemesinden
ötürü olabilir. Örneğin, borçlunun faturaları karıştırıp yanlışlıkla iki kez ödeme­
de bulunması borçlanılmamış edimden ötürü zenginleşmeye, kira parasının
yıllık olarak ödendiği bir durumda kira sözleşmesinin üç ay sonra sona erdiril­
mesi, hukuki sebebin sona ermesinden ötürü zenginleşmeye-'”, henüz geçerli
ve bağlayıcı herhangi bir hukuki ilişki kurulmamışken, ileride böyle bir hukuki
ilişkinin kurulacağı umuduyla peşin olarak bir miktar p3ra verilmesi (kapora) ve
ileride hukuki ilişkinin kurulmaması, amaçlanan sonucun gerçekleşmemesinden
ötürü zenginleşmeye örnek verilebilir.

b. Müdahaleden Doğan Zenginleşme


Bazı hallerde zenginleşme bizzat zenginleşenin bir fiil ve müdahalesinden
doğmaktadır. Örneğin A, B'nin parasını çalmakta, tamir için verdiği radyoyu
izinsiz olarak üçüncü kişiye satmaktadır. A'nın bu fileri B'nin hukuk alanına
müdahale teşkil edip, kendisini zenginleştirmektedir.

Eren: 3. 854 vd.

Doktrirde sebepsiz zenginleşmenin bu türü edim sebebiyle (edimden ctürü) zenginleşme olarak da ifade
edilmektedir (Serozan: s. 321}. Ancak bu ifade, edimin, ifadan önce de mevcut bir kavram olması ve bor­
cun konusunu ifade etmesi ve ifadan önce sadece edimin varlığının sebepsiz zenginleşme teşkil etmeye­
ceği gerekçesiyle eleştirilnektedir (Oğuzman / Öz: s. 726).

Süresinden önce sözleşmenin sona ermesi nedeniyle davalı açısından «edepsiz zenginleşmenin meydana
geleceğine ilişkin olarak tkz. Yargıtay 3. HD’nin 30.09.2014 tarih ve E. 2014/8128; K. 2014/12737 sayılı
kararı.
I 476 Hıkuk Davaları
c. Umulmayan Olaydan Doğan Zenginleşme

Umulmayan olaydan doğan zenginleşme tabiat olayından veya taraflar dı­


şında bir üçüncü kişinin fiilinden kaynaklanabilir"’. Örneğin şiddetli bir rüzgar
sonunda A'nın tarlasındaki ürünler B'nin tarlasındaki ürünlerle karışıp, B'nin
zenginleşmesine yol açabilir. Üçüncü kişinin fiilinden doğan zenginleşmeye ise,
bir bankanın bir miktar parayı yanlışlıkla A'nın hesabından B'nin hesabına ak­
tarması durumu örnek verilebilir. Bu durumda B'nin zenginleşmesine üçüncü
kişi konumundaki bankanın fiili sebep olmaktadır. Burada bankanın yapmış
olduğu işlem, A ve B'nin fiili dışında olduğu için umulmayan olay teşkil eder.

d. İfa Edilen Ödemenin Bedensel Zararlar Yönünden Sonradan Sebepsiz Zenginleşme


Olması*"
Bedensel zararlar ve destekten yoksun kalma zara'ları niteliği gereğince fa­
razi hesaplamaya dayanan zararlardır. Bu zararların tayininden sonra, bedensel
zarara uğrayan veya cestekten yoksun kalan zarar gören varsayılan ömür süre­
cini yaşamadan hayatını kaybederse, yaşaması muhtemel olarak kabul edilen
süreç için hesaplanan tazminat tutarı sebepsiz bir ödeme niteliğine bürünür.

Bir borcun sebepsiz yere ifa edilmesi yahut sebep sonradan ortadan kal­
ması halinde yapılan edeme sebepsiz zenginleşme konusu olacaktır.

TBK 77. m.sine göre "Haklı bir sebep olmaksızın br başkasının malvarlığın-
dan veya emeğinden zenginleşen bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür.

Bu yükümlülük özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleş­


memiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olur.

Bedensel zarara uğrayarak sakat kalanın bakiye ömrünü (yaşam tablosu ile
belirlenen bakiye ömrünü) tamamlamadan ölmesi halinde yaşamadığı süre için
almış olduğu tazminat sebepsiz kalacaktır. Keza destekten yoksun kalanın da
zarar devresi son bulmadan ölmesi halinde de aynı sebepsiz kalma hali doğa­
caktır.

TBK 78. m.ne gere: "Borçlanmadığı edimi kendi isteğiyle yerine getiren
kimse, bunu ancak kendisini borçlu sanarak yerine getirdiğini ispat ederse geri
isteyebilir.

Eren: s. 85S.

Bu kısım Av. Sema Güleç Uçakhan tarafından hazırlanmıştır.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 477 |
Tazmin borçlusu, zarar görenin, muhtemel ömrü boyu uğrayacağı zararı
varsayımsal hesap sonucuna göre ödedikten sonra zarar görenin zarar devresi
dolmadan önce ölmesi halinde ödediği tutar haksız sebepsiz ödeme niteliği
taşıyacaktır. Örneğin 33 yaşında geçirdiği kaza sonucu %80 iş gücü kaybına
uğrayan A, PMF tablosuna göre muhtemel bakiye ömrü olan 35 yılı yaşamadan
5 yıl sonra hayatını kaybederse 30 yıllık zarar devresindeki tazminat sebepsiz
yere ödenmiş olacaktır. Zarar gören A aldığı tazminatla bir gayrimenkul satın
almış ise bu gayrimenkul mirasçılarına intikal edecek, mirasçıları da bu bağlam­
da zenginleşmiş olacadardır.

Diğer yandan ayrı mirasçılar açısından ölüm aynı bedensel zararın sonucu
olarak meydana gelmiş ise bu defa TBK 53. m. kapsamında destekten yoksun
kalma zararı doğacak ve bu kere aynı zarar verene karşı destekten yoksun kal­
ma davası açma hakkı doğacaktır. Bu açıdan baktığınızda zarar veren aynı
olaydan dolayı iki kez tazminat ödemek durumunda ka acaktır.

Bir diğer örnek ise destekten yoksun kalma zararı için düşünülebilir. A.'nın
ölümü üzerine destekten yoksun kalan sağ eşi B'nin muhtemel ömür sonu iti­
bariyle tazminat alacağını almasından sonra kalan ömür süresini yaşamadan
ölmesi halinde yine bu ödeme sebepsiz kalmış olacaktı'.

İrat şeklinde yapılan ödemelerde zarar devresini sona erdirecek sebeplerin


meydana gelmesi halinde irat taksitleri kesileceği için, sebepsiz zenginleşme
doğmayacaktır. Anca< sermaye şeklinde ödenen tazminatlarda belirttiğimiz
sakıncalar kaçınılmaz olarak meydana gelecektir.

5. Sebepsiz Zenginleşmenin Şartları

a. Borçlunun Malvarlığında Bir Zenginleşme Meydana Gelmiş Olmalıdır

Sebepsiz zenginleşmenin ilk şartı borçlunun malvarlığında bir zenginleş­


menin meydana gelmiş olmasıdır". Zenginleşme ise malvarlığında meydana
gelen artıştır. Malvarlığı günlük dilde bir kimsenin ekonomik gücünü ifade
ederken, hukuki anlamda malvarlığı ise, bir kimsenin ekonomik değer taşıyan,
parayla ölçülebilen haklar bütünüdür.

Hukuk düzeninin bir kimsenin hâkimiyet alanına soktuğu değerlere genel


anlamda hukuki değer denir. Bu değerlerden bazıları parayla ölçülebilen eko­
nomik değerlerdir. Bunlara malvarlığı değerleri denir. Bu değerler malvarlığı

23S
Eren: s. 857.
I 478 Hıkuk Davaları
haklarının konusunu oluşturur. Ayni haklar, alacak hakları, fikri ve sınaî haklar,
bazı miras hakları malvarlığı haklarıdır. Sebepsiz zenginleşme yönünden mal­
varlığı ekonomik anlamda anlaşılmalı ve bunun içine bir kimsenin parayla ölçü­
lebilen ve hukuken korunan tüm ekonomik değerler girmelidir. Bu değerler
arasında bir kimseye ait para, taşınır ve taşınmaz mallar, rehin, irtifak gibi ayni
haklar, alacak hakları, fikri ve sınaî haklar ile zilyetlik g bi fiili durumlar sayılabi­
lir.

Zenginleşme, borçlunun malvarlığının şimdiki durumu ile zenginleştirici


olay meydana gelmeseydi göstereceği durum arasıncaki farktan ibarettir. Bu
zenginleşme müspet, menfi, objektif, sübjektif zenginleşme diye türlere ayrıl­
maktadır"’. Müspet zenginleşme aktifin arması veya pasifin azalması şeklinde
olabilir"3. Borcu ortadan kaldıran her işlemde zenginleşenin malvarlığının pasif
kısmı azaltılmış ve bu oranda da davalı zenginleşmiş olur. Menfi zenginleşme,
zenginleşen tarafında! yapılacak olan bir masrafın yapılmaması suretiyle mey­
dana gelmektedir. Objektif zenginleşme, zenginleşeniı zenginleştirici olay do­
layısıyla objektif olarak elde ettiği değer artışıdır. Başka bir ifadeyle, bu zengin­
leşme türünde zengin eştirici olay nedeniyle borçlu dahil herkesin elde edebile­
ceği değer artışı söz konusu olmaktadır. Sübjektif zenginleşme ise, zenginleşe-
nin herhangi bir fizik veya ekonomik faaliyeti sonucunda meydana gelmektedir.
Borçlu bu zenginleşmeyi objektif zenginleşmeden yararlanarak elde eder.

b. Bu Zenginleşme Eir Başkası Aleyhine Meydana Gelmiş Olmalıdır


Borçlunun malvarlığında meydana gelen zenginleşme, bir başkası aleyhine
veya bir başkasının malvarlığından gerçekleşmiş olmalıdır. eBK m.61 hükmünde
yer alan "başkasının zararına.." ifadesi nedeniyle bir görüşe göre sebepsiz zen­
ginleşmenin ikinci şartı fakirleşmedir. Klasik görüş olarak adlandırılan bu görüşe
göre başkasının aleyh ne zenginleşme ile kast edilen, zenginleşmenin davacının
malvarlığında bir fakrleşme meydana getirirken davalının malvarlığında bir
zenginleşmeye yol açmasıdır. Alacaklının malvarlığınca fakirleşme olmadıkça,
borçlunun malvarlığırda zenginleşme olmaz’". Zenginleşmenin azami miktarı

Eren: s. 859.

Bu konuda bkz. Yargıtay B.HD*nin 25.02.2013 tarih ve E. 2013/1715; K. 2013/2939 sayılı kararı.
Kılıçoğlu: s. 499; Öz: s. 36 vd; Tekinay / Akman / Burcuoğlu / Altop: s.975. Yargıtay'ın son zamanlardaki
kararlarında açıkça fakirleşme şartırdan bahsedil meşe de, önceki tarihli kararlarında fakirleşme şartı
aranmaktaydı. Bununla birlikte Yargıtay HGK 10.5.2017 tarih ve E. 2017/3-990, K. 2017/954 sayılı kara­
rında "...sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi,
zenginleşme ile fakirleşme arasında uygun nedensellik (illiyet) bağının bulunması ve zenginleşmenin hu-
kuker geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekmektedir" şeklinde ifade ederek fakirleşme şartını ara-
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 479 |

alacaklının malvarlığında meydan gelen fakirleşmedi'. Zenginleşme, fakirleş­


meden çok olsa bile, borçlunun geri verme borcu, fakirleşme kadar olup, borçlu
daha fazlasını muhafaza eder. Sebepsiz zenginleşme alacağı, zenginleşme ile
fakirleşme arasındaki lliyet bağı ile sınırlıdır.

Bu görüşü eleştirenlerin"" de haklı olarak belirttiğ gibi, bu görüş haksız fiil


ile sebepsiz zenginleşmeyi birbirine karıştırmaktadır. Kurumun adından da açık­
ça anlaşıldığı gibi sebepsiz fakirleşme değil sebepsiz zenginleşmedir. Bu neden­
le kanaatimizce sebepsiz zenginleşmenin ikinci şartı fakirleşme değil, başkası
aleyhine zenginleşme olmalıdır.

Bu noktada belirtmek gerekir ki, TBK m.77/1 ile iade borcunun fakirleşmeye
değil zenginleşmeye yönelik olduğu açıkça belirtilmiştir. Söz konusu hükme
göre, "Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğin­
den zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür.". Kanaatimizce
bu düzenleme ile sebepsiz zenginleşmede, fakirleşme koşulunun gerekip ge­
rekmediği tartışmasına da son verilmiş olunmaktadır.

c. Zenginleşme ile Zenginleştirici Olay Arasında İlliyet Bacı Bulunmalıdır


Borçlunun malvarlığında meydana gelen zenginleşme edimin ifası, müda­
hale veya umulmayan olay gibi zenginleştirici olaylar arasında illiyet bağı bu­
lunmalıdır. Zira böyle bir illiyet bağının bulunmadığı durumda zenginleşme
başkası aleyhine meydana gelmiş olmayacaktır. Objektif zenginleşmede illiyet
bağının ispatı kolayken, sübjektif zenginleşmede borçlunun bir faaliyeti rol oy­
nadığı için, elde edilen kazanç ile zenginleştirici olay arasındaki illiyet bağını
ispat etmek zordur. Burada sübjektif zenginleşenin alacaklıya iade edilip edil­
meyeceği problemi karşımıza çıkmaktadır. Hakim görüşe göre"", zenginleştirici
olay sübjektif zenginleşmenin esaslı sebebini oluşturjyorsa zenginleşme ala­
caklının aleyhine olduğu kabul edilmeli ve iade edilmelidir. Ancak zenginleşme­
nin meydana gelmesinde borçlunun faaliyeti, zenginleştirici olaya oranla esaslı
sebebi oluşturuyorsa, zenginleşme iade edilmemeli borçluda kalmalıdır.

maktadır. Ankara BAM 24. HD'nin 19.9.2017 tarih ve E. 2017/1257, <. 2017/1151 sayılı kararında ise,
"Sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak talep edilebilmesi için borçlunun malvarlığından bir başkasının
aleyhine olarak zenginleşme meydana gelmeli, zenginleşme ve zenginleştirici olay arasında illiyet bağı
bulunmalı ve zenginleşme haklı bir sebebe dayanmamalıdır” şeklinde ifade ederek fakirleşme şartını
aramadığı görülmektedir.

Eren: s. 855 vd.; Serozan:s. 304.

Eren: s. 872.
| 433 Hıkuk Davaları
d. Zenginleşme Hak!/ Bir Sebebe Doyanmamalıdır

Sebepsiz zenginleşmenin bu son şartı TBK m.77'de haklı bir sebep olmaksı­
zın ifadesiyle açıkça hükme bağlanmıştır. Haklı olmayan sebep kavramı kanun­
da tanımlanmış değildir. Bunun yerine sadece TBK m.77'de günlük hayatta en
çok rastlanılan başlıca haklı olmayan sebep halleri örnek olarak sayılmıştır.
Bunlar özellikle, geçeli olmayan sebep, gerçekleşmemiş sebep, varlığı sonra­
dan ortadan kalkan sebepler olup, sadece edimin ifasına yöneliktir. Ancak daha
öncede belirttiğimiz gibi sebepsiz zenginleşmeye yol açan sebepler sadece
edimin ifasından doğmamakta, müdahale veya umulmayan olaydan kaynakla­
nan sebepsiz zenginleşme türleri de bulunmaktadır.

Zenginleştirmeye yol açan sebep, edim veya zengnleşenin müdahalesi ve­


ya umulmayan olaydan hangisi olursa olsun, mutlaka haklı bir sebebe dayan­
malıdır. Aksi halde sebepsiz zenginleşme söz konusu olacaktır.

Sebepsiz zenginleşme de yer alan sebepsiz kavramı her zaman haksız veya
haklı bir sebep olmaksızın kavramıyla eş anlamlı değildir. Zira bazı hallerde se­
bebe dayanmadan elde edilen bir zenginleşme haklı olabilmektedir"4. Örneğin,
ekonomik rekabette, iki rakip firmadan birisinin piyasada elde ettiği kazanç
diğeri aleyhinedir, hiçbir hukuki sebebe dayanmamaktadır ancak haksız bir
kazanç da değildir. Ancak belirtmek gerekir ki haksız rekabet sonucu elde edi­
len kazançlarda, haksızlıktan dolayısıyla sebepsiz zenginleşmeden bahsetmek
mümkün hale gelecektir.

Edimin ifasından doğan zenginleşmede sebepsizlik kavramı ile haksızlık


kavramı eş anlamlıdır. Burada hukuki işlem kurulmamış, eksik kurulmuş, hukuki
işlem geçersiz, hukuki sebep gerçekleşmemiş, hukuki sebep sonradan ortadan
kalkmış, borç olmayan bir şey yanlışlıkla ödenmiş olabilir. Müdahaleden doğan
zenginleşmede başkasının hukuk alanının ihlaline dayandığı için ve bu nedenle
de hukuka aykırı olduğu için haksızlık vardır. Ancak hukuk düzeninin izin verdiği
veya hukuk alanı ihlal edilen kişinin izin verdiği müdahaleler bunun dışında
kalır. Bir diğer görüşe göre, müdahaleden doğan zenginleşmede haksızlık huku­
ka aykırılık ile değil yetki içeriği görüşü ile açıklanmaktadır. Bu görüşe göre, bir
hakkın sahibine verdiği yetki içeriği ile bağdaşmayan, bu içeriğe aykırı olarak
elde edilen her zenginleşme, haksız zenginleşmedir. Zenginleşenin, başkasına
ait bir malı veya değeri kullanmak, tüketmek, paraya çevirmek veya ondan
yararlanmak suretiyle elde ettiği menfaat, kendisine ceğil, o mal veya değerin

214
Eren: s. 873.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 431J
sahibine ait bir menfaattir. Zira söz konusu mal veya hukuki değerin kullanılma­
sı, tüketilmesi, paraya çevrilmesi, ondan yararlanılması yetkileri, zenginleşene
değil hak sahibine aittir. Müdahale edilen hak zenginleşene böyle bir yetki
vermemiştir. Bu nedenle zenginleşenin müdahalesine dayanan zenginleşme
haksız zenginleşmedir. Umulmayan olaydan kaynaklanan zenginleşme ise hu­
kuki bir sebebe dayanmadığı için haksızdır.

6. Zenginleşenin İade Borcunun Kapsamı

o. İade Borcunun Konusu

Sebepsiz zenginleşme kökenli iade ilişkisinde iki temel ilke yer almakta­
dır". Bunlardan ilki, sebepsiz yere zenginleşen kişi, edindiği şeyi aynen iade
etmeli, eğer aynen iade mümkün değilse edinimin objektif zenginleşme tutarını
nakden iade etmelidir. İkinci temel ilke ise, zenginleşenin ediniminin kalıcılığına
ilişkin güvenin korunmasıdır. Çünkü iade borçlusu davalı, malvarlığındaki zen­
ginleşmesini iade ederken kendi cebinden herhangi bir şey vermek zorunda
bırakılamaz, elinde ne varsa onu vermekle yetinir. TBK m.79/l kuralı da zengin­
leşmenin elde kalmadığı savunmasına dayanak oluşturur.

Zenginleşmeyi oluşturan şey ferden belirli bir şey olup da zenginleşenin


malvarlığında aynen bulunmakta ise hukukumuzda geçerli olan, sebebe bağlılık
ilkesi gereğince zenginleşen bu malın mülkiyetini kazanamayacaktır. Zenginle­
şen mülkiyeti kazanamadığı için bu durumda sebepsiz zenginleşme değil istih­
kak davası yoluyla aynen iade istenebilecektir. İstihkak davasında iadenin ko­
nusu ve kapsamı ise MK m.993-995'de hükme bağlanmış olan zilyedin iade
yükümlülüğüne göre belirlenir. İstihkak davasının mümkün olmadığı hallerde
ise, sebepsiz zenginleşme davası açılır ve bu burumda zenginleşmenin aynen
iadesi ancak istisnai hallerde mümkün olabilir. Böyle istisnai bir imkânın mev­
cut olduğu hallerde kural aynen iadedir. Bu mümkün olmadığı takdirde iade,
ancak elde edilen şeyin ekonomik değeri üzerinden parayla yapılır.

b. İade Borcunun Kapsamı


İade edilecek zenginleşme miktarının tespit ve hesaplanması doktrinde
tartışmalıdır. Daha önce de belirttiğimiz gibi klasik görüşe göre, iade edilecek
zenginleşme fakirleşme kadar olmalıdır. Yeni görüşe göre ise, iade borcunun

Serozan: s. 363.
| 482 Hıkuk Davaları
kapsam ve miktarı, malvarlığında meydana gelen fiili değer artışı yani gerçek
zenginleşme miktarı ne ise odur.

TBK m.79 ve m.80 iade borcunun kapsamını zenginleşenin iyi veya


kötüniyetli olmasına göre farklı bir çözüme tabi tutmuştur.

aa. Kötüniyetli Zenginleşenin İade Borcunun Kapsamı

BK m.79/ll'ye göre zenginleşen, zenginleşmeyi kctüniyetle elden çıkarmış


ise, sadece iade zamanında malvarlığında mevcut zenginleşmeyi değil, elden
çıkardığı zenginleşmenin tamamını iade ile yükümlüdür.

Uyan Zenginleşmeyi iade edeceğini bilen veya bilmesi gereken kimse kötüniyetli
zenginle-endir"8.

©
İade edilecek zenginleşmenin kapsamı iade anındaki duruma göre hesap­
lanır. Burada iade borcunun kapsamı kötüniyetli zenginleşenin malvarlığının
iade anında gösterdiği durum ile zenginleştirici olay meydana gelmeseydi gös­
tereceği durum arasındaki farktan oluşur.

Zenginleşmenin hesaplanmasında her şeyden önce zenginleşmeyi oluştu­


ran ilk değer göz önürde tutulur. İlk zenginleşmeyi oluşturan mal veya hizmetin
değeri böyle bir mal veya hizmetin piyasada arzettiği objektif kıymet üzerinden
hesaplanır.

Ek Bilgi Zaman içinde ilk zenginleşmeyi oluşturan mal ve değerlerin yerine başka
değerler geçebilir. Bu değere ikame değer denir. İade edilecek zenginleşme

© hesaplanırken bu ikame değerlerde gözönünde tutulur. Burada da satış ha­


linde ma ın objektif piyasa değeri esas alınır. Aynca zenginleşmeyi oluşturan
değerlerin çoğalması yani artış göstermesi de mümkündür. Bu artış ilk de­
ğerden elde edilen tabi veya hukuki nitelikteki semerelerden veya diğer ya­
rarlardan oluşabilir. İade borcunun hesaplanmasında bu menfaatler de
gözönünde tutulur.

bb. İyiniyetli Zenginleşenin İade Borcunun Kapsamı

TBK m.79/l'e göre, iyiniyetli zenginleşenin iade borcunun kapsamı, fiilen


elde ettiği değil fakat geri isteme anında malvarlığında mevcut bulunan, henüz
elden çıkarmadığı zenginleşme ile sınırlıdır. İyiniyetli zenginleşen elinden çı­
karmış olduğu zenginleşmeyi, yerine ikame bir değer girmemişse, geri vermek

Eren: s. 835; Serozan: s. 378; Öz: s. 159.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 483 |
zorunda değildir. Bura zenginleşmenin düşmesi denir1’. Zenginleşenin elden
çıkarmış olduğu zenginleşmenin iade yükümlülüğünden kurtulabilmesi için,
elden çıkarma anında iyiniyetli olması gerekir. İyiniyetli zenginleşen, malvarlı­
ğında meydana gelen zenginleşmenin haklı bir sebebe dayandığını, dolayısıyla
zenginleşmeyi iade zorunda olduğunu bilmeyen ve şartlara göre de bilmesi
gerekmeyen kimsedir.

İyiniyetli zenginleşenin iade borcunun hesaplanacağı tarih, alacaklının bu


zenginleşmeyi geri istediği tarihtir. İade edilecek zenginleşmenin hesaplanma­
sında ilk olarak zenginleşmeyi oluşturan ilk değerder geri isteme zamanında
zenginleşenin malvarlığında mevcut bulunan kısmı gözönünde tutulur. Malvar­
lığında fiilen mevcut bulunan değer, o tür bir değerin piyasada arzettiği objek­
tif, genel değer üzerinden hesaplanır. Yine ilk değerin yerine ikame bir değer
geçmişse, hesaplamada bu değer gözönünde tutulur. Zenginleşenin ilk değer­
den elde ettiği semerelerden, fiilen elde ettiği semereler de hesaba katılır, elde
etmeyi ihmal ettiği semereler hesaba katılmaz. Ayrıca zenginleşmenin edinil­
mesi, korunması ve iadesi için yapılan masraflar, zenginleşmenin sebep olduğu
zararlar ve geri istemenin sebep olduğu zararlar iade edilecek miktardan düşü­
lür.

İyiniyetli zenginleşenin iade borcuyla ilgili son olarak belirtilmesi gereken


nokta, iyiniyetli zengnleşenin umulmayan bir olay sonunda telef olan veya
eksilen zenginleşmeden sorumlu olmadığıdır.

cc. Zenginleşenin Masrafları Talep Hakkı


TBK m.80 zengin eşene zenginleşmeyi oluşturan şey veya şeylere yapmış
olduğu zorunlu ve faydalı masrafları isteme hakkını tanımıştır. Masraf bir kim­
senin malvarlığında kendi iradesiyle meydana getirdiği eksilmedir. Zararla mas­
raf arasındaki fark, masrafta malvarlığında meydana gelen eksilme bunu yapa­
nın iradesine dayanırken zararda bunun irade dışında gerçekleşmiş olmasıdır.

Bir şeyin varlık ve değerinin korunması için yapılan masraf zorunlu masraf­
ken, değer ve verimi artırmak için yapılan masraflar ise faydalı masraflardır".
Zorunlu ve faydalı masraflar dışında kalan ve sadece şeyin güzelleşmesine, ya­
panın estetik ve duygusal arzularının tatminine yarayan masraflar da lüks mas­
rafları oluşturur. TBK m.80 zorunlu ve faydalı masraflara ilişkin düzenleme geti-

217
Eren: s. 8S9.

Eren: s. 896-S97.
I 484 Hıkuk Davaları
rirken lüks masrafların ödenmesine ilişkin şartları düzenlememiştir. Ancak bu
gibi şeylerin esas şeye zarar vermeksizin ayrılması mümkün olduğu ve davacı da
bu şeylerin karşılığını ödemeye razı olmadığı takdirde zenginleşen bu gibi şeyle­
ri söküp alabilir.

Masrafların istemesi hakkında TBK m.80 faydalı masraflar yönünden


kötüniyetli zenginleşen aleyhine bir hüküm getirmiştir. Bu hükme göre, zengin­
leşen zenginleşmeyi elde ettiği zaman kötüniyetli hareket etmişse yaptığı fay­
dalı masraflardan iade zamanında halen mevcut bulunan fazlalık oranındaki
miktarı kendisine ödenir. Buna karşılık zorunlu ve lüks masraflar yönünden
kötüniyetli zenginleşen iyiniyetli zenginleşenin haklarına sahiptir.

7. Sebepsiz Zenginleşme Davasının Açılamayacağı Haller

TBK m.81 hükmüne göre, hukuka veya ahlaka aykırı bir sonucun gerçek­
leşmesi amacıyla verilen şey geri istenemez. Bu durumda verilen şeyin sebepsiz
zenginleşme davası ile istenememesi için, verilen şey karşılığında gerçekleşti­
rilmesi amaçlanan sonucun hukuka ve ahlaka aykırı olması, hukuka veya ahlaka
aykırı bir sonuç elde etme kastı ve kazandırmanın fiilen yerine getirilmiş yani
verme ediminin ifa edilmiş, kısaca tasarruf işleminin gerçekleştirilmiş olması
gerekir3”. Bu itibarla borçlandırıcı işlemler buraya girmez. Yani taraflardan biri
hukuka veya ahlaka aykırı bir sonucu gerçekleştirmesi amacıyla diğer tarafa
belirli bir vaade bulunmuşsa, bu işlem TBK m.27/l'e gere kesin hükümsüz olup,
alacaklı borçludan edmin ifasını isteyemeyeceği gibi borçlu da borçlanmış ol­
duğu edimi yerine getirmekten kaçınabilir.

Ayrıca zamanaşımına uğramış bir borcun ifası, ahlaki bir ödevin yerine geti­
rilmesi ve diğer eksik borçların ifası halinde de verilen şey sebepsiz zenginleşme
davası ile istenemeyecektir.

8. Sebepsiz Zenginleşme Davasının Zamanaşımı

TBK m.82'de sebepsiz zenginleşme davası için 2 ve 10 yıllık olmak üzere iki
zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Davacının geri isteme hakkını öğrenebilmesi
için zenginleşeni, zenginleşmenin kendisine ait olduğunu ve haksız zenginleşme
miktarını fiilen bilmes gerekir.

215
Eren: s. 903.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 485 |

Uyarı • 2 yıllık süre davacının zenginleşmeyi geri isteme hakkını öğrendiği andan
itibaren işlemeye başlar.

• 10 yıllık süre ise geri isteme hakkının doğduğu yani sebepsiz zenginleşme
alacağırın muaccel olduğu zamanda işlemeye başlar.

10 yıllık sürenin oaşlangıcı zenginleştirici olayın çeşidine göre değişir. 10


yıllık süre, edime dayanan zenginleşmede, zenginleşme başından itibaren se­
bepsiz veya geçerli bir sebep olmadan meydana gelmiş ise kazandırmanın ya­
pıldığı andan; sonradan gerçekleşmeyen bir sebebe dayanan zenginleşmede
sebebin gerçekleşmeyeceğinin kesin olarak anlaşıldığı andan, başlangıçta mev­
cut olmakla birlikte sonradan ortadan kalkan sebepte ise, sebebin ortadan
kalktığı andan itibaren işlemeye başlar. Müdahaleden doğan zenginleşmede
müdahalenin gerçekleştiği andan başlayan 10 yıllık süre umulmayan olaydan
ötürü zenginleşmede sebepsiz zenginleşmeye yol açan üçüncü kişinin fiili veya
tabiat olayının gerçekleştiği andan işlemeye başlar. Ayrıca sürekli bir fiilden
doğan sebepsiz zengnleşmede 10 yıllık süre zengin eşme durumunun sona
erdiği andan başlarkeı, zenginleştirici olay aralıklı sürelerle tekrarlanmaktaysa,
burada her tekrar bağımsız bir sebepsiz zenginleşme teşkil edeceğinden, süre
her tekrardan itibarer bağımsız olarak işler.

Burada son olarak değinmemiz gereken husus sebepsiz zenginleşme


def'idir. TBK m.82/11 hükmüne göre, sebepsiz zenginleşme hakkı ihlal edilene
karşı bir alacaktan ibaret ise, bu kişi, zenginleşme talebi zamanaşımına uğramış
olsa bile borcun ifasından kaçınabilir. Burada hakkı ihlal edilen kimse lehine
süresiz bir sebepsiz zenginleşme def'isi tanınmış olunmaktadır".

Kararlar Sebepsiz zenginleşme davasında zamanaşımı

Davalının İl Sağlık Müdürlüğünde çalıştığı sırada ’azla ödenen fark tazminatı­


nın tahsil talep edilmiştir. BK'nın 61-65 maddeleri gereğince sebepsiz zengin­
leşme koşullarına göre inceleme yapılması gerekir. Tüzel kişilerde zamanaşımı
başlangıcı; ödeme tarihi değil, geri almaya ha<kı olduğunu dava açmaya
yetkili birimin ıttıla tarihidir. (Y. 3. HD 11.10.2011 T., 2011/13019 E.,
2011/15120 K.)

Eren: s. 904.
I 486 Hıkuk Davalan

Sebepsiz zenginleşme davası açısından taraflar arasındaki ilişkinin niteliği­


nin önenri

Davacı vekili, dava dışı kişi Tarafından müvekkiline olan borcuna karşılık olmak
üzere gayrimenkul ipoteği verdiğini, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip
yapılarak söz konusu taşınmazın alacağa mahsuben devralındığını buna rağ­
men davalı bankanın müvekkilinden belirtilen miktarda para aldığını ileri
sürerek, ihtarname ücretiyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini
talep etmiştir. Mahkemece davaya konu paranın alındığı tarihle dava tarihi
arasında BK m.21'de düzenlenen 1 yıllık hak düşürücü sürenin ve BK
m.62'deki 1 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine
karar verlmiştir. Dosya içeriğinden taraflar arasındaki hukuki ilişkinin niteliği
anlaşılamamaktadır. Bu durumda öncelikle davacı, dava dışı ipotek veren ve
davalı banka arasındaki hukuki ilişkinin ne olduğu, davaya konu paranın ne
amaçla cavacıdan tahsil edildiği ve ipoteğe dayanak olan işlemin niteliği
araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir.

Davacı vekili, müvekkili tarafından davalı bankaya 12.000 TL ödeme yapıldığı­


nı, bu paganın ne amaçla alındığının belirtilmediğini iddia ederek işbu davayı
açmış, davalı banka vekili ise davacının, dava dışı V. Ş. isimli ipotek borçlusu­
nun taşınmazını devraldığını, bu amaçla ipotek aacaklısı olan müvekkili ban­
kadan ipoteğin fekkini talep ettiğini, müvekkili bankanın ise ipotek teminatı
olarak davaya konu bedeli davacıdan tahsil ettiğini savunmuştur. Mahkemece
yukarda -fazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmişse de, dosya içeriğin­
den taraflar arasındaki hukuki ilişkinin niteliği anlaşılamamaktadır. Bu du­
rumda öncelikle davacı, dava dışı ipotek veren ve davalı banka arasındaki
hukuki ilişkinin ne olduğu, davaya konu paranın ne amaçla davacıdan tahsil
edildiği ve ipoteğe dayanak olan işlemin niteliği araştırılarak sonucuna göre
karar verilmesi gerekirken, olayda uygulama yeri oulunmayan BK'nın gabin ve
borç olmayan şeyin tediyesine dair hükümlerine dayalı olarak davanın reddi­
ne karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bj sebeple bozulması gerek­
miştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının


kabulüyle kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödenen temyiz peşin harcın
istemi halinde temyiz edene iadesine, 10.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar
verildi. (Y. 11. HD 10.10.2011 T., 2010/8219 E., 2011/12443 K.)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Sebepsiz zenginleşme davasının sözleşmeden doğan alacak davası ile


ilişkisi

Dava, fazladan yapıldığı ileri sürülen ödemenin istirdadı istemine ilişkindir.


Davacı şirket; taraflar arasındaki sözleşmenin ayakta ve geçerli olduğu bir
dönemde, davalı idareye birinci 6 aylık dönem ile üçüncü 6 aylık dönemin
sonunda fazla ödemede bulunduğunu ileri sürerek, eldeki istirdat davasını
açtığına göre, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin çözümünde aralarındaki
sözleşmenin dikkate alınması zorunludur. Taraflar arasındaki sözleşme hük­
mü, edimlerin karşılıklı olarak tür ve miktarını tespit etmekle birlikte, bu
sınırlama aynı zamanda taraflar arasında örtülü olarak, karşı tarafa geçeceği
öngörülmeyen malvarlığı değerlerinin iadesi yükümlülüğünü de içerdiğinden,
davacı şirketin, sözleşmenin feshedildiği tarihte yapılacak bir kümülatif he­
saplama sonucu, davalıya fazladan yaptığı bir ödemenin varlığının tespiti
halinde, bu miktarı sözleşme hukuku çerçevesinde davalı idareden istirdada
hakkı buunduğunun kabulü gerekmektedir. O halde, yerel mahkemenin,
somut olayın çözümünde sözleşme hukukunun uygulanması gerektiği yönün­
deki direnme kararı yerindedir. (Y. HGK 14.3.2012 T., 2011/13-748 E.,
2012/140 K.)

Sebepsiz zenginleşme davasında denkleştirici acalet ilkesi

Hukuken geçersiz sözleşmeler haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilir


iken denkleştiriri adalet kuralı hiç bir zaman göz ardı edilmemelidir. Bu husus
hem hakkaniyetin hem gerçek adaletin bir gereğidir. Bu bakımından iadeye
karar verilirken satış bedeli olarak verilen pararın alım gücünün ilk ödeme
tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve o şekilde iadeye karar verilmesi uy­
gun olacaktır. (Y. 13. HD 14.3.2006 T., 2005/17564 E., 2006/3529 K.)

Sebepsiz zenginleşme davasının sözleşmeden doğan alacak davası ile


ilişkisi

Dava, kredi kartı sözleşmesine dayalı istirdat talebine ilişkindir. Dosya kapsa­
mından, davacının kredi kartı sözleşmesini müteselsil kefil olarak imzaladığı,
davalı bankanın kredi kartı sözleşmesini feshederek borcun ödenmesini ihtar
etmesi üzerine davalının talep edilen miktarı ödediği anlaşılmaktadır. Somut
olayda kefalet, taraflar arasında imzalanan ve feshedildiği ileri sürülen kredi
kartı sözleşmesine dayalı olup uyuşmazlık da sözleşme ilişkisinden kaynak­
lanmaktadır. Feshedilen bir sözleşmeden doğan uyuşmazlığın, sözleşme
hükümlerine göre çözümlenmesi ve zamanaşımırın da buna göre belirlenme­
si gerekir. Açıklanan nedenlerle, eldeki istirdat davası sebepsiz zenginleşme
kurallarına göre değil, sözleşme hukukuna göre çözümlenmelidir. Buna göre
de istirdat davası 10 yıllık zamanaşımına tabidir. (Y. HGK 17.2.2010 T.,
2010/13-93 E., 2010/88 K.)
Hıkuk Davalan

Sebepsiz Zenginleşme Davası Dilekçesi'

NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE


ANKARA

DAVACILAR : Ad ve Soyadı-(T.C. Kimlik No)-Adres

Adı ve Soyadı-(T.C. Kimlik No)-Adres

VEKİLİ : Avukat Adı ve Soyadı-Adres-Tel.

DAVALI : Ad ve Soyadı-Adres

DAVA DEĞERİ :... TL

TALEP KONUSU : Müvekkiller tarafından davalı belediyeye ödenmiş olan ve davalının sebepsiz zen­
ginleşmesine sebep olan meblağın tahsili talebidir.

AÇIKLAMALAR :

1- Müvekkillerim, davalı.... Belediyesinin (.... 4. bölge}... mahallesi ada.... numaralı parselde bulunan 44
m: hissesini m: fiyatı ... TL'den olmak üzere toplam ... TL'ye satın almışlardır. Bu hususa ilişkin ... Belediye
Encümeninin tarihli ... sayılı kararının örneği de dilekçemiz ekinde sunulmaktadır. Bunun üzerine
müvekkillerim tarafından satş tutarının tamamı .../.../... tarih .... numaralı makbuz karşılığında Belediye
veznesine yatınlmıştır.

2- Müvekkillerim her ne ladar satış tutarının tamamını davalı... Belediyesine ödemiş olsalar da ... Bele­
diyesinin .... Büyükşehir Belediyesine olan borçlanndan dolayı söz konusu hisse üzerinde de haciz şerhi
bulunduğundan, bu haciz şerhinin kaldınlabilmesi için ... Büyükşehir Beledyesi Hesap İşleri Daire Başkanlığı
Tahsilat Şube Müdürlüğüne tarihinde ... seri numaralı tahsilat fişi karşılığında ... TL ödemede bulun­
muşlar ve ancak bu sayede hisse üzerindeki haczi kaldırabilmişlerdir. Bu ödemeye ve bu ödemeye bağlı
olarak haciz şerhinin kaldırılmasına ilişkin belge örnekleri de dilekçemiz ekirde mevcuttur.

3- Müvekkillerim davalı belediyeden aldıkları hisseye kavuşabilmek için ona ödedikleri satış bedelinin
tamamından sonra, bir de ... Büyükşehir Belediyesi'ne ... TL ödemede bulunmak zorunda kalmışlardır. ...
TL'nin tahsili için .... Belediye'sine tarihli ... sayılı dilekçe ile müvekkillerimden ... tarafından başvu­
rulmuş olmasına rağmen olumlu bir netice alınamamış ve işbu davayı açma gereği doğmuştur.

DELİLLER : 1- Mezkur hisseye ait tapu örneği, 2-... Belediye Encümeni karar örneği, 3-... Bü­
yükşehir Belediyesi’ne haciz şerhinin kalkması için ödenen bedele ait makbuz örneği, 4-... Emlak ve İstimlak
Müdürlüğü tarafından yazılar yazı Örneği, S- ... Büyükşehir Belediye Baskanlı Hesap İşleri Daire Başkanlı
tarafından ... Bölge tapu Sicil Müdürlüğüne yazılan yazı örneği ve sair yasal deliller.

HUKUKİ SEBEPLER : BKve sair ilgili mevzuat.

SONUÇ VE TALEP : Yu<arıd3 kısaca açıklanan nedenlerle,

1- Haksız olarak ... Beledive Başkanlığının uhdesine geçen ... TL’nin zenginleşme tarihinden itibaren işle­
yecek yasal faiziyle davalıdan lahsiline,

2- Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin de karşt tarafa yükletilmesin® karar verilmesini, davacılar vekili
olarak saygılarımla arz ve talep ederim.

Davacı Vekili
Avukat Adı ve Soyadı
İmza

Bu kısım Av. Sema Güleç Uçakhan tarafından hazırlanmıştır.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 489 |
IV. Eser Sözleşmelerinden Kaynaklanan Davalar’

A. Eser Sözleşmesinin Tanımı ve Unsurları

1. Tanımı

Türk Borçlar Kanunu m. 47(Ye göre, "Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser
meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği
sözleşmedir. TBK m. 47(Yde yer alan tanım, yüklenicinin meydana getirdiği eseri
teslim borcunu içermediği için eksik kalmaktadır. Bu belirtme dikkate alınarak eser
sözleşmesini şu şekilde tanımlamak mümkündür: Eser sözleşmesi, iş sahibinin
ödemeyi taahhüt ettiğ ücret karşılığında, yüklenicinin bi' eser meydana getirmeyi
ve teslim etmeyi üstlerdiği tam iki tarafa borç yükleyen rızai bir sözleşmedir."”1

2. Unsurları

o. Sözleşmenin Konusunun Bir Eser Olması

Eser sözleşmesinde yüklenici, bir eser meydana getirerek, bunu iş sahibine


teslim etme borcu altına girmektedir”. Yüklenicinin, iş sahibine taahhüt etmiş
olduğu iş görme edim nin sonucu, eser olarak ifade edilmektedir”. Yüklenicinin
bu borcu, bir sonuç borcudur”.

Eser sözleşmesinden kaynaklanan çalışmanın sonucu olarak ortaya çıkan,


hukuki bir bütünlük arz eden ve objektif olarak gözlenmesi mümkün olan mad­
di ve gayri maddi sonuç eser kavramının tanımını teşkil etmektedir”. Eser,

Bu kısım Doç. Dr. Öz Seçer tarafından hazırlanmıştır.

Altaş, Hüseyin: Eserin Teslimden Önce Telef Olmosı (BK m. 368), Ankara 2002, s. 43; Kürşat, Zekeriya:
Eser ve Vekâlet Sözleşmelerinin Nitelendirilmesi Sorunu ve Nitelendirilmesi Hükmü, İHFM C. LXVII, S. 1-2,
2009, s. 145: Kocaağa, Kcksal: İnşaat Sözleşmesi, Ankara 2014, s. 27; Kaplan, İbrahim: İnşoot Sözleşme­
lerinde Yapı Sahibinin Ücret Ödeme Borcu ve Yerine Getirilmemesinin Sonuçları, İnşoat Sözleşmeleri Yö-
netici-İşletmeci Mühendis ve Hukukçular İçin Grtok Seminer, 3. Tıpkı Basım, Ankara 2001, s. 119; Usta,
Songül: Eser Sözleşmesinin Konusu ve Özellikle Tarafları, İBD, C. S4, S 6, 2010, s. 3520; Canbolat: s. 5;
Dayınlarlı, Kemal: İstisna Akdinde Müteahhidin ve İş Sohibinin Temerrüdü, Ankara 2008, s. 5; Dirican,
Gökhan: Eser Sözleşmesinde Temerrüde Doyalı Cezoi Şort ve Yorgıtoy Uygulaması, İstanbul 2007, s. 5;
Hızır, Fatma: Eser (İstisna) Sözleşmesinde Yüklenicinin Eseri Teslimden Önceki Sorumluluğu (BK md. 358)
(Yoyınlonmomış Yüksek Lisans Tezi), Kırıkkale 2011, s. 4.
Koller, Alfred: Schweizerisches Werkvertrogsrechts, Zürich/St. Gallen 2015, N. 38.

Altaş: Eserin Teslimden Önce Telef Olmosı, s. 51; Usta: s. 3522.

Aral, Fahrettin / Ayrancı Hasan: 6GBS Sayılı Türk Borçlar Kanununa Göre Hozırlonmış Borçlor Hukuku
Öze! Bo'ç İlişkileri, 10. Baskı, Ankara 2014, s. 335; Huguenin, Claire: Cbliçotionenrecht-Allgemeiner und
Besonderer Teil, 2. Auflage, 2014, N. 3122.
Ürem, Müge: Eser Sözleşmesinden Erken Dönme, Yüklenicinin işe Zamanında Başlama ve İşi Gecikmeksi­
zin Yürütme Borcuno Ayknhğın Sonuçları (TBK m. 473/1), İstanbul 2017, s. 9; Akkurt, Sinan Sami: Türk
j 493 Hıkuk Davalan
emek ya da emekle birlikte malzeme kullanmak suretiyle meydana getirilen,
ekonomik değeri olan, maddi ve maddi olmayan şeyler olarak da tanımlanabi­
lir"'. Bağımsız bir hukuki varlık olarak geçici ve gayrimaddi de olsa belirli bir
şekilde ortaya çıkmayan ve bir bütün teşkil etmeyen insan emeği sonuçları bir
eser sayılmamaktadır’.

Maddi eserler, çok değişik şekillerde ortaya çıkabilmektedir: Yüklenicinin


meydana getireceği taşınır bir şey veya bir taşınmaz üzerinde inşa edilen yapı,
var olan bir şey üzerinde meydana getirilen çalışmalar n sonucu maddi eserdir.
Gayrimaddi eserler ise, temel olarak fikri bir çalışmanın sonucu olarak ortaya
çıkan ve maddi bir şeyde kendini göstermeyen eserlercir.

Eser sözleşmesinin konusunu maddi olmayan nitelikte şeyler de oluşturdu­


ğundan gazete ilanı hazırlamak ve onu gazeteye koymak, satılan ürün için kul­
lanım kılavuzu hazırlamak veya ona biçim vermek, herhangi bir yayın organında
reklam yayınlamak"', belirli bir amaçla bilgisayar programı hazırlamak ve onu
bilgisayara kurmak, fotoğraf veya film çekimi, tiyatro eserinin sahnelenmesi,
mimarın proje plan çizmesi, bir eserin ısıtılmasını sağlamak gibi sonuçlar, geo­
metrik ölçümler almak, eser kavramına dâhil olabilecektir".

Öze/ Hukukundo iş Sözleşmesi ile Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan Başlıco Yükümlülükler ve Anılan Söz­
leşmelerin Ayırt Edilmesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. 10, S. 2, 2008, s. 34; Gümüş,
M. Alper: Borçlar Hukuku Öze! Hükümler Cilt II, İstanbul 2014, s. 4; Öz. M. Turgut: İş Sahibinin Eser Söz­
leşmesinden Dönmesi, İstanbul 1989, s. 3; Erdoğan, İhsan: İstisna Sözleşmesi ve Bazı İşgörme Sözleşme­
leri ile Karşılaştırılması, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, s. 136; Avcı, Ali: Eser (istisna) Söz­
leşmesinde Şekil ve Bağlanan Sonuçlar, TAAD, Y. 6, S. 21, Nisan 2015, s, 289; Oser, Hugo /
Schönenberger, Wilhen: Kom mentor zum Schweizerischen Zivilçesetzbuch V. Bond: Das
Obligationenrect, 2. Teil, 2. Auflage, Zurich 1936, Art. 363 N. 2; Tercier, Pierre / Favre, Pascal G.: N.
4215; Aral / Ayrancı: s. 335; Gauch, Peter: Der Werkvertrog, 5. Auflage, Zürich 2011, N. 24; Uçar, Ayhan:
İstisna Sözleşmesinde Ayıoo Karşı Tekeffül Borcu, Hukuki Mahiyeti ve Diğer Bazı Sözleşmelerle Karşılaştı­
rılması, AÜEHFD, s. 31; Koller: Werkvertrogsrecht, N. 57; Huguenin: Cbligotionenrecht-Allçemeiner und
Besonderer Teil, N. 3121.
Tandoğan, Haluk: İstisno Akdi Kavromı, Unsurları ve Benzeri Akitlerden Ayıredilmesi, İmran Öktem'e
Armağan, Ankara 1970, s 314; Erdem, Nafiz: Türk Borçlar Kanunu Semi ve Davaları Öze! Hükümle' (md.
355-544), Adana 1990, s. î; Gauch, Peter / Carron, Benoit: Le controt d'entreprise, 1999, N. 24.
Tandoğan: İstisno Akdi Kavramı, s. 315; Kürşat: Eser ve Vekâlet Sözleşmelerinin Nitelendirilmesi Sorunu,
s. 148; Zevkliler, Aydın / ûökyayla, K. Emre: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 25. Bası, Ankara 2015, s.
491.

Gürpınar, Damla: Eser Sözleşmesinde Ücretin Artırılması ve Eksiltilmesi, İzmir 2006, s. 28; Avcı: İstisna
Sözleşmesinde Şekil, s. 289.
Şenocak, Zarife: Eser Saz,eşmesinde Ayıbın Giderilmesini İsteme Hakkı, Ankara 2002, s. 17; Kürşat: Eser
ve Vekâlet Sözleşmelerinin Nitelendirilmesi Sorunu, s. 149-150: Huguenin: Obligationenrecht-
Allgemeiner und Besonoeıer Teil, N. 3124.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 491 |

Uyarı Türk Borçlar Kanununda ifade edilen eser ile 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri
Kanuni/oda ifade edilen eser kavramlan aynı anlamı taşımamaktadır"’. FSEK m.
1/B, a'da eser, "sahibinin hususiyetini taşıyan ve il m ve edebiyat, musiki, güzel
sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri"
olarak tanımlanmıştır. FSEK açısından şeyin eser özelliği taşıması için sahibinin
özelliklerini taşıması yanında fikir ve sanat mahsulü olması da gerekmektedir.
Türk Borçlar Kanunu açısından ise şeyin eser olarak kabul edilebilmesi için sahibi­
nin özelliklerini taşıması ve S3nat mahsulü olması şatlan aranmamaktadır*2*”.

b. Bir Eseri Meydana Getirme


Eser sözleşmesinde karakteristik edim, bir eserin meydana getirilmesidir”.
Meydana getirme, yüklenicinin, sözleşmede amaçlanan sonucu elde etmek için
yaptığı ve belirli bir sürece yayılmış faaliyetlerini ifade eder”.

Yüklenicinin yükümlü olduğu eseri meydana getirme, nitelikli bir işgörme


yükümlülüğüdür”4. Bu işgörme yükümlülüğü, belirli bir sonuç sağlamalıdır”.
İşgörme sonucu, yüklenicinin vaat ettiği edimin bir parçasını oluşturmaktadır.

Yükleniciden beklenilen, belli bir faaliyette bulunması değil, bir eser mey­
dana getirmesidir”. O, yalnızca bir işgörmeyi değil, bu işgörmenin sonucunu
borçlanmaktadır”. Bununla birlikte işgörme, borçlanılan edimin unsurlarından
birini teşkil etmektedir. Sözleşme ile yüklenilen eser, işgörmenin sonucunda
oluşmaktadır. Yüklenici, borçlanılan eseri, sözleşme ile kararlaştırılan ve bekle­
nilen niteliklere göre ve ayıba karşı tekeffül hükümlerine uygun olarak meyda­
na getirmeli ve teslim etmelidir”.

Büyükay, Yusuf: Eser Sözleşmesi, Ankara 2014, s. 34.


Kırmızı, Mustafa: Açıkiamalı-İçtihotlı Eser Sözleşmesi ve Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi, Ankara
2014, s. 63.
Kurt Leyla Müjde: 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Hükümlerine Göre Yüldenicinin Eseri Teslim Borcunda
Temerrüdü, Ankara 2012, s. 35; Gauch / Carron: N. 14; Chaix, François: Du contrat d'entreprise,
Commentaire Rommond Code des obligations I Art. 1-529 CO Commentaire (Thevenoz-Werro Editeurs),
2. edition, Bale 2013. Art. 363 N. 2.
Altaş: Eserin Teslimden Önce Telef Olmosı, s. 45.

CR CO l-Chaix: Art. 363 H. 2; Gauch: Werkvertrog, N. 18; Ozanoğlu, Hasan Seçkin: İstisna ve Özellikle
İnşaat Sözleşmelerinde Müteahhidin (Yüklenicinin) Eseri Teslim Zamanında Gecikmesine Bağlanan İfaya
Eklenen Cezai Şart (Gecikme Cezası) Kayıtları, GÜHFD, Haziran-Aralık 1899, C. Ill, S. 1-2, s. 61.
Koller, Alfred: Berner Kcmmentar Schweizerisches Znrilgesetzbuch Dos Obligationenrecht Band Vi. 2.
Abteilung Die einzelnen Vertrcgverhaltnisse 3. Teilband, 1. Unterteilband Der Werkvertr3g Art. 363-366
OR, Bern 1998, Art. 363 M 54; Gauch / Carron: N. 14; CR CO l-Chaix: Art. 363 N. 2.
Avcı: İstisna Sözleşmesince Şekil, s. 288.
Seliçi, Özer: İnşaat Sözleşmelerinde Müteahhidin Sorumluluğu, İstanbul 1978, s. 5; Gauch / Carron: N.
19; Huguenin: Obiigationenrecht-Allgemeiner und Besonderer TeH, N. 3122.
Gauch / Carron: N. 19.
I 492 Hıkuk Davalan
Daha önce var olmayan yeni bir eserin bir iş görmeye dayalı olarak ortaya çı­
karılması, bir eser meydana getirme olarak kabul edilir”9. Meydana getirme kav­
ramı çok daha geniş bir kavram olup yalnızca yeni bir eserin meydana getirilme­
sini kapsamamakta, bi'eserin değiştirilmesine, esere yeni eklemeler yapılmasına,
eserin onarımına, montajına, bakımına veya yok edilmesine iş görmeler de bir
eser meydana getirme olarak kabul edilmektedir”. Örneğin bir şeyin boyanması,
cilalanması, yıkanmas, kitabın ciltlenmesi veya basılması, kilitli kalmış kapının
açılması gibi durumlarda eser sözleşmesinin konusunu oluşturabilecektir”.

Uyarı Bir eserin varlığını kabul için, iş sonucunun az veya çok özellik göstermesi
veya ham madde karşısında az veya çok değerli olmasının bir önemi bulun-
mamaktcdır1”. Meydana getirilmiş eserin tarafların anlaşması veya gündelik
yaşamda yer alan görüşler açısından öncekinden farklı olması yeterlidir1”.

TBK m. 470'de düzenlenmemiş olmasına rağmen, yüklenicinin yükümlülü­


ğü yalnızca meydana getirme ile sınırlı değildir, aynı zamanda eserin teslim
edilmesini de kapsarraktadır:ii. Yüklenicinin edim fiilini yerine getirmesi, edi­
min ifa edilmiş sayılması için yeterli değildir. Edim fiili, edim sonucunun elde
edilmesi için zorunlu bir araçtır. Yüklenicinin eseri meydana getirmesinin yanı
sıra sonuçtan da sorumlu olması eser sözleşmesini hizmet, vekâlet gibi diğer iş
görme sözleşmelerinden de ayırmaktadır”.

Gümüş: Borçlar Öze! C. li İ2014), s. 4.

Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Ankara 2015, s. 594; Seliçi: Müteohhidin Sorumlu­
luğu, s. S; Yavuz, Cevdet / Acar, Faruk / Özen, Burak: Türk Borçlor Hukuku Öze! Hükümler, 10. Baskı, İs­
tanbul 2014, s. 991; Gümüş: Borçlor Öze! C. II (2014}, s. 4; Erdem: s. 5; Tunçomağ. Kenan: Türk Borçlor
Hukuku II. Cilt Özel Borç Mşkileri, 3. Bası, İstanbul 1977, s. 955; Tandcğan: istisna Akdi Kovromı, s. 320;
Öz: iş Sahibinin Eser Sözleşmesinden Dönmesi, s. S; Altaş: Eserin Teslimden Önce Telef Olması, s. 45; Er­
doğan: s. 138; Kürşat: Eser ve Vekâlet Sözleşmelerinin Nitelendirilmesi Sorunu, s. 150; Usta: s. 3522;
Gautschi, Georg: Schweeerisches Zivilgesetzouch Das Obligationenrecht 2. Abteilung Die Einzelnen
Vertrogverhöftnisse3. Teı'band Der Werkvertrog Artike! 363-379 OR, Zweite Auflage, Bem 1967, Art. 363
N. lb; CR CO l-Chaix: Art 363 N. 2, Dayınlarlı, Kemal: İstisna Akdinde Müteahhidin ve İş Sahibinin Te­
merrüdü, Ankara 2008, s. 10; Şenocak: Ayıbın Giderilmesini isteme Hakkı, s. 14; Oirican, Gökhan: Eser
Sözleşmesinde Temerrüde Dayolı Cezai Şart ve Yargıtoy Uygulaması, stanbul 2007, s. 7; Özyörük: s. 1;
Gürpınar: s. 41; Zevkliler / Gökyayla: s. 492; Huber, Felix / Schwender, Niklaus: OR Handkommentar,
Schweizerisches Obligationenrecht, 2. Auflage, 2009, Art. 363 N. 1; Huguenin: Obligationenrecht-
Allgemeiner und Besonderer Teil, N. 3122.
Kürşat: Eser ve Vekâlet Sözleşmelerinin Nitelendirilmesi Sorunu, s. 150; Şahin, Turan: Eser Sözleşmesinde
Yüklenicinin Eseri Teslim Borcunu İfada Temerrüdü, Ankara 2012, s. 43.
Tandoğan: istisna Akdi Kavromı, s. 320; Erdoğan: s. 136.

Tunçomağ: Özel Borç İlişkileri, s. 955; Altaş: Eserin Teslimden Önce Telef Olması, s. 46.
2İİ CR CO l-Chaix: Art. 363 N. 2.

Zevkliler / Gökyayla: s. 480; Gauch / Carron: N. 21; Huguenin: Obligationenrecht-AUgemeiner und


Besonderer Teil, N. 3133.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 493 |

Uyarı Her türlü insan faaliyeti belli bir amaç güttüğünden, her zaman yalnızca faaliyetin
mi veya sonucun mu borçlandığını kesinlikle belirlemek kolay değildir. Bu sebep­
le, uygulamada diğer ayırtedid unsurlar önemli bir rol oynamaktadır. Vaadedilen
edimin şahsi niteliği daha fazla ve taraflar arasındaki güven ilişkisi daha belirgin­
leştirilmişse, sözleşmenin hukuki niteliğine ilişkin olarak, vekâlet sözleşmesi ile
karşılaşılması olasılığının daha yüksek olduğu söylenebilir"'. Hizmet sözleşmesi
ile eser sözleşmesi arasındaki farka gelince, hizmet sözleşmesinde iş görme edi­
minin yükümlüsü, yükümlülüğü sürekli bir borç ilişkisi niteliğinde olduğundan ve
ücreti zamana göre değiştiğinden alacaklısına tabi durumda bulunmakta iken,
eser sözleşmesinde böyle bir durum söz konusu olmamaktadır47.

c. Ücret
Eser sözleşmesinde karakteristik edim, yüklenicinin eser meydana getirme
yükümlülüğüdür. Buna karşılık, iş sahibinin de belli bir ücret ödeme taahhü­
dünde bulunması gerekmektedir41. İş sahibinin ücret ödeme yükümlülüğü, bu
şekilde eser sözleşmesinin esaslı bir unsurunu oluşturmaktadır45. Yüklenicinin
sözleşmenin açık veya örtülü içeriğine göre bir karşılık talep etme hakkı olması
yeteri id ir”. Belirli bir emek sonucunun ivazsız olarak meydana getirileceği ta­
ahhüt edilmişse, bir görüşe göre:”, kural olarak bir eser sözleşmesinin değil
vekâlet sözleşmesinin söz konusu olduğunu kabul etrrek gerekmektedir”. Üc­
ret karşılığında ifa etmenin ifayı gerçekleştirecek olanın serbest iradesine bağlı
olduğu sözleşmeler de, eser sözleşmesi niteliğinde değ Idir”.

Gauch / Carron: N. 22; Eren: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s. 601.

Eren: Borçlor Hukuku Öze Hükümler, s. 599; CR CO l-Chaix: Art. 363 N. 20; Huguenin: Obligctionenrecbt-
Allgemeiner und Besonöerer Teli, N. 3137
Ergezen, Muaz: İstisna Sözleşmesinde Tarafların Sözleşmeyi Sono Erdirme Hakkı, Ankara 2007, s. 34;
Di rican: s. S.

CR CO l-Chaix: Art. 363 N. 3; Galante, Matteo: La perte fortune de I'ouvroge Etude analytique de
consequences juridiques de Io perte fortuite d'ouvrcge sur /'execution du contrat d'entreprise (Art. 376
CO et 187-188 Norme SIA-118), Geneve 2002, s. 19; Aral / Ayrancı: s. 340; Aydemir, Efrail: Eser Sözleş­
mesi ve İnşcot Hukuku, Ankara 2009, s. S; Zindel, Gaudenz / Pulver, Urs: Der Werkvertrag, Basler
Kommentcr Obligctionemecht l A.t. 1-529 OR (Honsell-Vogt-Wiegand (Hrsg.)), S. Auflage, Basel 2011,
Art. 363 N. 4; Gümüş: Borçlar Özel C. 11 (2014), s. 6; Kocaağa, Koksal: inşaat Sözleşmesi, Ankara 2014, s.
63.

Gauch: 'Werkvertrog, N. 110; Koller: Werkvertrogsrecht, N. 43.

Bucher, Eugen: Schweizerisches Obkgationenrecht, Besonderer Teil, 3. Auflcge, Zürich 1988, s. 211; bazı
durumlarda isimsiz sözleşmenin söz konusu olabileceğine ilişkin bkz: Koller: Werkvertrogsrecht, N. 44.

Akkurt: s. 37; Ergezen: s. 35; Tunçomağ: Özel Borç İlişkileri, s. 956; Tandoğan: İstisna Akdi Kavram, s.
321; Altaş: Eserin Teslimden Önce Telef Olması, s. 43; Koller: Art. 363 N. 75; Erdoğan: s. 136; Kürşat: Eser
ve Vekâlet Sözleşmelerinin Niteiendiriimesi Sorunu, s. 154; Gürpınar: s 26; Usta: s. 3525; Duman, İlker:
Kat Korşıliği inşcot Sözleşmesi, İstanbul 2005, s. 29; Dirican: s. S.
Koller: Art. 363 N. 52; Koller: Werkvertrogsrecht, N. 38; Öz, Turgut: İnşaat Sözleşmesi ve İlgili Mevzuat,
İstanbul 2012, s. 54.
| 494 Hıkuk Davalan
Kanunda düzenleniş biçimine göre, yüklenicinin ücretinin verilmesi, iş sa­
hibinin parasal edim yükümlülüğüdür’1*4
. Taraflar, başka bir ücret biçimi karar­
laştırmışsa (arsa payının verilmesi gibi), yapılan sözleşme bir karma sözleşme­
dir”.

Uyan Eser sözleşmesine hazırlayıcı bazı çalışmalar yapılması, özellikle bir inşaat için
plan yapılması ve keşif bedeli hesaplanması için açıkça ücret kararlaştırılma-
ması durumunda ücret talep edilip edilemeyeceği tartışmalıdır. İleride inşaatı
üzerine almayacak bir mimar veya mühendise, plan, proje, betonarme he­
sapları veya keşif bedeli hesabı yaptırılmışsa, sonradan bu plan, proje ve
hesaplar uygulanmayacak olsa dahi ücret verilmesi gerektiği genellikle kabul
edilmektedir”8. Plan, proje ve hesaplar sonradan bunları uygulayacak yükle­

nici tarafından hazırlanmış ve inşaat için götürü bir ücret kararlaştırılmış ise,
genellikle hazırlık çalışmalarının da bu ücrete dâhil olduğu görüşü kabul
edilmektedir”7.

Meydana getirilecek eser karşılığında verilecek olan ücretin taraflarca açık


veya örtülü olarak belirlenmesi mümkündür”. Eser sözleşmesinde taraflar
arasında ücret konusında örtülü bir anlaşma olup olmadığına karar verebilmek
için meydana gelen eser türüne ve tarafların amacına bakmak gerekmektedir”5*.
Taraflar arasında eser karşılığında bir ücret ödeneceği sözleşmede belirtilme­
miş olsa bile TBK m. 481 gereği uygun bir ücret ödenmesi gerekmektedir”.
Yargıtay, ücretin eserin yapıldığı yıl piyasa rayiç fiyatlarına göre belirlenmesi
gerektiği fikrini benimsemektedir”.

Koller: Werkvertrogsrecht, N. 45.

Koller: Werkvertragsrecht, N. 45; Gürpınar: s. 42; Kocaağa: inşoct Sözleşmesi, s. 65.

Tandoğan: İstisno Akdi Kavramı, s. 321; Tandoğan, Haluk: Borçlor Hukuku Özel Borç İlişkileri C. II İstisno
(Eser) ve Vekâlet Sözleşmeleri Vekâletsiz İş Görme Kefalet ve Garanti Sözleşmeleri, İstanbul 2010, s. 25;
Koller: Art. 363 N. 235.

Tandoğan: İstisna Akdi Kavramı, s. 322; Tandoğan: Borçlor Özel C. II, s. 25.

Erdem: s. 6; Altaş: Eserin Teslimden Önce Telef Olmosı, s. 44; Tandoğan: İstisno Akdi Kovromı, s. 32;
Yavuz / Acar / Özen: s. 992; Usta: s. 3525; Kocaağa: İnşoct Sözleşmes, s. 64; CR CO l-Chaix: Art. 363 N.
4.

Altaş: Eserin Teslimden Önce Telef Olması, s. 44; Kürşat: Eser ve Vekâlet Sözleşmelerinin Nitelendirilmesi'
Sorunu, s. 154.
Akkurt: s. 37; Şenocak: Ayıbın Giderilmesini İsteme Hakkı, s. 7; Huber / Schwender: Art. 363 N. 211;
Kürşat: Eser ve Vekâlet Sözleşmelerinin Nitelendirilmesi Sorunu, s. 154.

Y. 15. HD., T. 25.06.2013, E. 2013/2643, K. 2013/4143, Y. 15. HD., T. 16.04.2013, E. 2013/1331, K.


2013/2630 (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası).
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 495 |

Uyarı Ücretin belli bir esasa göre belirlenmiş olması şart değildir282*. Belirlenebilir olması
yeteriidir”8. Tarafların iş sahibinin ücret edimini götürü veya yaklaşık çalışma
saatlerine veya günlerine, ölçü veya ağırlığına göre ya da parça başına birim fiyat
üzerinden hesaplanan bir ölçüye göre kararlaştırmaları mümkündür28*.

Eser sözleşmesinde ücret belirlenmiş ancak bunun götürü veya yaklaşık mı


olduğu belirtilmemişse, ücretin götürü ücret olarak kabul edilmesi gerektiği
belirtilmektedir”. Yaklaşık ücretin varlığından söz edeoilmek için, bunun taraf­
ların iradesinden anlaşılması gerekmektedir.

Uyan Taraflar arasında yüklenicinin eser meydana getirme borcuna karşılık bir iş sahi­
binin ücret ödemeyi borçlandığı hususunda ispat yükü, yükleniciye aittir1”. Bu
konuda, eseri meydana getirmenin karşı edimi clarak bir ücret beklenebilen
durumlarda daima bir ücretin zımnen kararlaştınldığı hususunda bir fiili karine
mevcuttur28'. Bu karinenin aksini ispatlamak, iş sahibine düşmektedir288.

TBK m. 479/f. I’e göre, kural olarak bedel, eserin tamamlanarak teslim edilme­
si üzerine toptan ödenrıektedir. Ancak sözleşmeyle bunun aksinin kararlaştırılması
mümkündür. Örneğin bedelin peşin ödeneceği, yapılan iş oranında avans ödemesi
yapılacağı veya bedelin bir kısmının teslimden sonra ödeneceği kararlaştırılabilir2”.

Yavuz / Acar / Özen: s. 992; Kaplan, İbrahim: inşcot Sözleşmeleri Hukuku ve Endüstri Yatırım Sözleşme­
leri, Ankara 2013, s. 53; Kırmızı: s. 7S.
288 Erdoğan: s. 137; CR CO l-Chaix: Art. 3S3 N. 3.

Ergezen: s. 35; Yavuz / Acar / Özen: s. 992; Erdem: s. 6; Tunçomağ: Öze.1 Borç İlişkileri, s. 956; Altaş:
Eserin Teslimden Önce Te>ef Olması, s. 44; Engel, Pierre: Contrats de droit suisse Traite des contrcts de ia
portie speciole du Code des obligations, de lo vente ou controt de societe simple, articles 184 o 551 CO,
ainsi que quelques contras innommes, 2e edition, Beme 2000, s. 434; Tandoğan: İstisna Akdi Kovromı, s.
323; Tandoğan: Borçlor Öte! C. II, s. 27.
Usta: s. 3526; Öz: İnşcot Sözleşmesi, s. 60.
288 Gauch: Werkvertrcg, N. 112; BSK OR l-Zindel / Pulver: Art. 363 N. 4; CR CO l-Chaix: Art. 363 N. 4; CHK -
Hürlimann, Roland / Siegenthaler, Thomas: Hondkommentcr zum Schweizer Privotrecht
VertrogsverhaltnisseTeil 2: Arbeitsvertrog, Werkvertrcg, Auftrag, GoA, Bürgschaft (Herausgeber: Claire
Huguenin, Markus Muller-Chen, Daniel Girsberger), 2. Auflage, Zûrich-Bâsel-Genf 2012, Art. 363 N. 4.
Y. 15. HD., T. 02.11.2010, E. 2010/5301, K. 2010/5914, "Davacı, davalıya ait orocı tamir ettiğini, oncak iş
bedelinin ödenmediğini ileri sürerek davolı aroç maliki aleyhine icra tokibi başlatmıştır. İleri sürülen hu­
kuki ilişki BK'nın 355 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi niteliğindedir. BK'nın 364.
moddesi uyarınca eser sözleşmelerinde yüklenici işi yapıp teslim ettiğini, iş sahibi ise iş bedelini ödediğini
kanıtlomokic yükümlüdür. .Ve var ki somut olayda iş sahibi olduğu iddia edilen davalı akdi ilişkiyi inkor
etmiş, aracı tamir ettirmek üzere davacıya götürmediğini onunla bu hususta herhongi bir onlaşma yop-
madığını sovunmuştur. Bu durumda özellikle takip konusu olocoğm tutarı do dikkate alındığında davocı
yüklenicinin alacağının ve bu kcpsamdo öncelikle davalı ile akdi ilişki kurduğunu HUMK'un 288. ve deva­
mı maddeleri gereğince yazılı delillerie kanıtlaması zorunludur..." |Kırm zı: s. 89}.
287 BSK OR l-Zindel / Pulver: Art. 363 N. 5.
288 CR CO l-Chaix: Art. 363 N.4.

Kocaağa: İnşcot Sözleşmesi, s. 65; Uçar, Ayhan: istisna Sözleşmesinde Teslim Kavramı, Teslimin Usulü ve
Hukuki Sonuçlan, AÜEHFD, C. V, S. 1-4 (2001), s. 542 dpn. 97.
s Hukuk Davalan
d. Tarafların Anlaşması

Eser sözleşmesinin bir diğer unsurunu taraflar arasındaki anlaşma oluştur­


maktadır. Eser sözleşmesi, rızai bir akit olduğu için tarafların yüklenicinin ücret
karşılığında bir eser meydana getireceği hususunda an aşmış olmaları gerekir".
Taraflar iradelerini zımnen veya açık olarak ifade edebilirler72. Taraflarca, sözleş­
menin kurulması sırasında edim yükümlülüğünün kapsamını belirlemelerine gerek
yoktur; ifa sırasında reyin edim olarak borçlanıldığının açıkça tespiti yeterlidir.
Örtülü irade beyanlarıyla kurulmuş bir sözleşmenin varlığında, ücret, tarife üze­
rinden veya yapılan işin değerine ve yüklenicinin giderine göre belirlenecektir".

B. Sözleşmenin Tarafları

Eser sözleşmesin n tarafları, iş sahibi ve yüklenicidir"1. Her iki tarafın da


gerçek veya tüzel kişi olması mümkündür.

Sözleşme taraflarından biri tüketici sıfatını taşıyorsa, 6502 sayılı Tüketicinin


Korunması Hakkında Kanun uygulama alanı bulabilir. Tüketici işlemlerinde,
Kanunun özellikle ayıplı hizmete ilişkin hükümleri göz cnünde tutulmalıdır"4.

1. Yüklenici

o. Genel Olarak

Yüklenici, bir ese' meydana getirip, bu eseri teslim etmeyi borçlanan ger­
çek veya tüzel kişidir"’.

Eseri teslim etmek, yüklenicinin ana borcudur. TBK m. 471 hükmü ile kural
olarak borcun ifasınır yüklenici tarafından yapılması gerektiği düzenlenmiştir.

Yakuppur, Şendi: Borçlor Konunu'na Göre Eser Sözleşmesinde Müteahhidin Eseri Teslim Borcu ve Teslim
Borcuna Aykırılıkları, İstanbul 2009, s. 14; Yavuz / Acar / Özen: s. 992; Akkurt: s. 38; Tunçomağ: Özel
Bo'ç İlişkileri, s. 958; Altaş: Eserin Teslimden Önce Telef Olması, s. 47; Aral / Ayrancı: s. 340; Erdoğan: s.
139; Dirican: s. 8; Avcı: İstisno Sözleşmesinde Şekil, s. 293; CR CO l-Chaix: Art. 363 N. 12; Tercier / Favre:
N. 4324; Schmid, Jörg / Stöckli, Hubert: Schweizerisches Obligatioeenrecht 3esonderer Tell, Zürich-
Basel-Genf 2010, N. 1689, Koller: Werkvertroasrecht, N. 43.

Yavuz / Acar / Özen: s. 993; Gümüş: Borçlar Özel C. II (2014), s. 7; Eren: Borçlor Hukuku Özel Hükümler,
s. 595; Erdem: s. 8; Yakuppur: s. 15; Erdoğan: s. 137.
Yavuz / Acar / Özen: s. 993.

Gauch / Carron: N. 10; Yavuz / Acar / Özen: s. 985.

Zevkliler / Gökyayla: s. 488.


CR CO l-Chaix: Art. 363 N. 10; Yavuz / Acar / Özen: s. 986; Usta: s. 3547; Bühler, Theodor: Kommentor
zum schneizerischen Zvilrecht (Zürcher Kommentor), Bol V/2d, Der Werkvertrog, Art. 363-379 OR, Zü­
rich 1998, Art. 363 N. 69; Zevkliler / Gökyayla: s. 499.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 497 |
Diğer bir deyişle, yüklenicinin kişiliğinin önem taşıdığı durumlarda, eseri bizzat
meydana getirme yücümlülüğü doğmaktadır"’. Bu hüküm emredici nitelikte
olmayıp, tarafların bunun aksini kararlaştırmaları mümkündür”. TBK m. 486'ya
göre, eser sözleşmesinin yüklenicinin şahsı göz önüne alınarak yapılması duru­
munda, yüklenicinin clümü veya kusuru olmaksızın aciz haline düşmesi durum­
larında sözleşme sona erecektir.

Uy^f] Eser sözleşmesinin bir türü olan inşaat sözleşmelerinde rastlanılan müşavir
mühendisler, eser sözleşmesinin tarafı değildir. Müşavir mühendis ile iş sa­
hibi arasnda genellikle vekâlet sözleşmesi niteliğinde bir sözleşme olmakla
birlikte, yüklenici bu sözleşmenin tarafı değildir”'.

b. Alt Yüklenici
Alt yüklenici, asıl yüklenicinin eseri meydana getirme borcunun ifasını ken­
di adına ve hesabına yaptığı bir eser sözleşmesiyle ona bıraktığı kendi hesabına
çalışan bir yardımcı kişidir”.

Alt eser sözleşmesinde, asıl yüklenici, iş sahibi için gerçekleştirmeyi taah­


hüt ettiği işin tamamını veya bir kısmını bir alt yükleniciye devretmektedir”. Bu
sözleşme, yüklenici ile alt yüklenici arasında yapılan ve asıl yüklenici ve iş sahibi
arasındaki eser sözleşmesinden bağımsız bir sözleşmedir”. Asıl sözleşmenin
geçersizliği veya feshnin alt eser sözleşmesinin geçerliliğine bir etkisi bulun­
mamaktadır. Asıl yüklenicinin hangi durumlarda alt yüdeniciye başvurabileceği
somut olayın özelliklerine göre değişebilmektedir.

Alt yüklenicinin yükümlülük altına girdiği edimin içeriği, yüklenici ile yapı­
lan sözleşmeye göre belirlenmektedir”. Kural olarak yüklenici ile alt yüklenici

Usta: s. 3547.

Usta: s. 3547; Zevkliler / Gökyayla: s. 532.

Zevkliler / Gökyayla: s. 501.


Tandoğan: Borç/or Öze! C II, s. 77; Yavuz / Acar / Özen: s. 1010; Tandoğan, Haluk: Eser Sözleşmesinde
Müteahhidin İşi Yardımcı Kişilere, Alt Müteahhitlere Yaptırması, Başkasına Devretmesi, Müteahhitler
Konsorsiyumu (Joint Venture), Batider, Prof. Dr. Hikmet Belbez'in Hatırasına Armağan, Aralık 1986, C.
XIII, S. 3-4, s. 64; Gauch / Carron: N. 137; Aral/Ayrancı: s. 346; Eren: Borçlar Hukuku Öze! Hükümler, s.
607.

Eren: Borçlor Hukuku Özel Hükümler, s. 610; Bettschart, Sebastien: La resiliation des controts de
I 498 Hıkuk Davaları
arasındaki borç ilişkis, bu eser sözleşmesi ile düzenlenmektedir. Alt yüklenici
ile asıl yükleniciyle sözleşme akdeden iş sahibi arasırda eser sözleşmesinden
kaynaklı hiçbir hukuk ilişki bulunmamaktadır ”. Alt yüklenici, asıl yükleniciyle
yapılan eser sözleşmesi ile bağlıdır.

İş sahibinin, kural olarak alt yükleniciye talimat vermek, işin yerine getiril­
mesini istemek gibi bir hakkı bulunmamaktadır11. Alt yüklenici ile asıl yüklenici
arasındaki sözleşmeye dayanarak iş sahibi, alt yükleniciden talepte bulunama­
yacaktır". Genel olarak, alt yüklenici, iş sahibine karşı sözleşmeden kaynaklı
hiçbir yükümlülük altına girmemektedir". İş sahibi, ayıba karşı tekeffülden
kaynaklanan veya yar yükümlülüklerinin ihlalinden dcğan zararları ancak hak­
sız fiil hükümlerine dayanarak alt yükleniciye karşı ileri sürebilir”. Alt yüklenici,
yüklenici tarafından kendisine verilen işleri yapacağı ve ayıpsız yapacağı husu­
sunda doğrudan doğruya iş sahibine karşı taahhüt altına girmişse veya alt yük-
lenicilik sözleşmesinin TBK m. 129/f. II anlamında tam üçüncü kişi lehine bir
sözleşme niteliği taşıması durumunda iş sahibi doğrudan doğruya alt yüklenici­
ye karşı sözleşmeye dayanan haklar ileri sürebilir".

Alt eser sözleşmesinin akdedilmesinin asıl yüklenici ile iş sahibi arasındaki


eser sözleşmesine hucuki anlamda bağlı olmamasından dolayı alt yüklenici ne
iş sahibinden ücret ta ep edebilir ne de sözleşmeye dayalı bir talep ileri sürebi­
lir".

CR CO l-Chaix: Art. 363 N 40; Tandoğan: Borçlar Özel C. II, s. S4; Yavuz / Acar / Özen: s. 1012; Zevkliler
/ Gökyayla: s. S36.

Aral / Ayrancı: s. 347; Tardoğan: AJt Müteohhit, s. 71; Yavuz / Acar / özen: s. 1013.

Eren: Borçlor Hukuku Öze! Hükümler, s. 612; Kocaağa: İnşaat Sözleşmesi, s. 33; Usta: s. 3551; Gauch /
Carron: N. 163.

Gauch / Carron: N. 163: Tandoğan: Borçlor Öze! C il, s. S4.

Aral / Ayrancı: s. 347; CR CO l-Chaix: Art. 363 N. 40.

Kocaağa: inşcot Sözleşmesi, s. 33; Tandoğan: AJt Müteohhit, s. 72; CR CO l-Chaix: Art. 363 N. 41; Yavuz /
Acar / Özen: s. 1013; Tandoğan: Borçlor Öze! C. II, s. 85.

Gauch / Carron: N. 173; Aral / Ayrancı: s. 348; Tandoğan: Alt Müteahhit, s. 75; CR CO l-Chaix: Art. 363
N. 43; Tandoğan: Borçlar Özel C. II, s. S8; Yavuz / Acar / Özen: s. 1014; Erişen: AJt Müteahhitlik Sözleş­
mesi, Ankara 2011, s. 22.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 49? |

Uyarı Asıl iş salibinin önceden veya sonradan ilk yüklenicinin alt yükleniciye olan
ücret bo'cundan müteselsilen sorumlu tutulmayı kabul etmiş olması veya
asıl iş sahibinin ilk yüklenici tarafından ücret borcunun ödeneceği hususunda
alt yükleniciye kefalet veya garanti vermesi hallerinde, alt yüklenici ücret
alacağı için doğrudan doğruya iş sahibine başvurabilir1”. Buna karşılık, alt
yüklenici iş sahibinin arsası üzerinde bir yapı alacaklısı ipoteği tesis ettirme
olanağına sahiptir1”. Yapı alacaklısı ipoteğinin tescili, ne alt yükleniciye baş­

vurulmasının caiz olmasına ne de iş sahibinin bu müdahaleden haberi olma­


sına bağıdır1”. Bu hak, iş sahibinin asıl yükleniciye tamamen ödeme yaptı­
ğında veva asıl yüklenici lehine bir yapı alacaklısı ipoteği tescil edilmiş olması
halinde de var olmaktadır. İş sahibi, alt yüklenicinin tescil ettirdiği ipotek
dolayısıyla, yalnız taşınmazı ile ve ipotek tutarınz kadar sorumlu olup, ayrıca
diğer ma varlığı ile sorumlu değildir2”.

c. Genel Yüklenici

Yüklenici, eserin tamamını yapmayı üstlenebileceği gibi, bir kısmını da


yapmayı üstlenebilir. Eserin tamamını yapıp teslim borcu altına giren yüklenici­
ye, genel yüklenici adı verilmektedir1”. Genel yüklenici yalnız inşaatın yapımını
üstlenmekte, eserin plan ve projesi iş sahibi tarafından verilmektedir1”. Genel
yüklenici, genellikle birçok farklı kuruluşa devredilmiş bir eser meydana getir­
meyi üstlenmektedir.

Genel yüklenici, tş sahibi tarafından sağlanan bir proje çerçevesinde belli


bir öneme sahip bir eserin bütününü ifa etmeyi yükümlenir. Kural olarak, genel
yüklenici, edimini götürü bedellere göre sunmaktadır. Çoğu kez kendisine bıra­
kılan işlerin bir kısmını kendi başına ifa eder ve kalanını alt yüklenicilere bıra­
kır1”. Çalışmaların devredilmesiyle koordinasyon sağlama problemi, iş sahibin­
den genel yükleniciye geçmektedir.

153 Aral / Ayrancı: 5. 348; Tardoğan: Borçlar Özel C II, s. S3; CR CO l-Chaix: Art. 363 N. 38.

Tandoğan: AJt Müteahhit,s. 76; Yavuz /Acar / Özen: s. 1014; CR CO l-Chaix: Art. 363 N. 43.

151 CR CO l-Chaix: Art. 363 N. 43; Tandoğan: Alt Müteahhit, s. 76.

Tandoğan: AJt Müteahhit, s. 76.

Eren: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s. 606; Seliçi: Müteahhidin Sorumluluğu, s. 16; Kocaağa: inşaat
Sözleşmesi, s. 31; Kuonen: s. 6.
Kocaağa: İnşaat Sözleşmesi, s. 31; Bettschart: La resiliation des controts de construction, s. 124; Eren:
Borçlar Hukuku Öze! Hükümler, s. 606.
Eren: Borçlar Hukuku Öze Hükümler, s. 607; Gauch / Carron, N. 224.
I 503 Hıkuk Davaları

Uyarı İş sahibi, çarşısında eserin tümünden sorumlu bir tek kişi görmek istiyorsa bir ge­
nel yüklenicilik sözleşmesiyle eserin meydana getirilmesi işini anahtar teslimi ver­
me yoluna gidecektir. Çoğu zaman eserin tamamın n yapılmamasından sorumlu­
luğu yüklenecek bir genel yüklenici bulunması mümkündür. Fakat özellikle inşaat
sözleşmelerinde, inşaattaki bütün kısmi inşaat işlerini kendi yönetim denetim ve
mesleki bilgisi altında yürütebilecek şekilde işletmesini düzenlemiş bir yüklenici
bulması zordur. İnşaat tekniğindeki gelişmeler, inşaatın belirli işlerinde uzmanlaş­
mayı gerektirmekte ve işletmeler bu uzmanlık alanlannın hepsini kapsayıcı tarzda
gerek uzman personel, gerek mali verimlilik gerekçeleri ile devamlı bir organizas­
yona gitmemektedirler. Bu şekilde inşaat işletmesi belirli bir veya birkaç inşaat
konusunca örgütlenmiş bir işletme olarak görünmektedir. İnşaat sektöründe ka­
çınmaz görünen bu gerçek durumun inşaat maliki ile genel yüklenici arasındaki
hukuki ilişkide de göz önünde tutulması gerekir. İnşaat sahibi, inşaat işini genel bir
yüklenicice verirken, işin niteliği gereği genel yükleridnin kendi uzmanlığı dışında
kalan işleri alt yüklenicilere devredeceğini düşünmelidir”’.

d. Anahtar Teslim Yüklenici

Genel yüklenici sözleşmesinde yüklenicinin edimi eserin meydana getiril­


mesi ile sınırlanmışken, anahtar teslim yüklenici ek olarak eserin projesinin
hazırlanmasını da üst enmektedir”1. Bu durum hariç, anahtar teslim yüklenici,
genel yüklenicinin bütün özelliklerine sahiptir. Diğer br deyişle, anahtar teslim
yüklenici, proje ile yükümlü genel bir yüklenicidir”9.

Anahtar teslim yüklenici ile iş sahibi arasındaki anahtar teslim sözleşmesi,


bir eser sözleşmesidir. Anahtar teslim yüklenici, bütün işleri bir alt yükleniciye
verdiğinde de sözleşmenin niteliği değişmemektedir”.

İş sahibi, anahtar teslimli yükleniciyi sözleşmenin kurulması sırasında var


olan bir proje temel alınarak yapım işlemlerini yürütmekle görevlendirmekte­
dir. Anahtar teslimli yüklenicinin kendi girişimiyle projeyi hazırlaması, bir ihale
vesilesiyle sunması veya özel bir plan temelinde gerçekleştirmesinin bir önemi
bulunmamaktadır. Son ihtimalde ikili bir ayrım yapılması gerekmektedir: bir
tarafta bir eser sözleşmesi niteliğinde olan plan söz eşmesi ve diğer tarafta
anahtar teslimli eser sözleşmesi”’.

Seliçi: Müteahhidin Sorumluluğu, s. 31-32.

Eren: Borçlor Hukuku Öze Hükümler, s. 607; Kocaağa: inşaat Sözleşmesi, s. 31, Bettschart: La resiliotion
des contrats de construction, s. 124.
Gauch / Carron: N. 233.

Gauch: Werkvertrag, N. 235.


”’ Gauch / Carron: N. 236.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 501 |
2. İş Sahibi

İş sahibi, bir esern meydana getirilmesini yükleniciye bırakan gerçek veya


tüzel kişidir502.

İnşaat işlerinde, iş sahibinin işlerin yürütülmesi için genellikle bir mimar veya
mühendis görevlendirmesiyle sıklıkla karşılaşılmaktadır". İş sahibi tarafından görev­
lendirilen bu mimar veya mühendislere danışman mühendis adı verilmektedir554555
*. İş
sahibi ile bu kişi arasındaki ilişki, genellikle vekâlet sözleşmesine dayanmaktadır".

C Şekli
Türk Borçlar Kanunu'nun eser sözleşmesine ilişkin hükümlerinde şekle ait
bir düzenleme yoktur". Eser sözleşmesi, hiçbir şekle bağlı olmayıp, örtülü irade
beyanıyla dahi kurulabilir557. Tarafların TBK m. 17'ye göre sözleşmenin geçerlili­
ğini yazılı veya resmi şekle bağlı kılmalarında bir engel yoktur".

2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 1. maddesirde; genel bütçeye dâhil


dairelerle katma bütçeli idarelerin, özel idare ve belediyelerin alım, satım, hiz­
met, yapım, kira, trampa, mülkiyetin gayri ayni hak tesisi ve taşıma işleri bu
Kanunda yazılı hükümlere göre yürütüleceği belirtilmiştir. Kanunun 57. madde­
sinde ise bu kanun kapsamında yapılacak eser sözleşmelerinde, sözleşme ya­
pılması gerekli olan hallerde yüklenici veya müşterinin 31. maddeye göre onay­
lanan ihale kararının veya Maliye Bakanlığı'nın vizesi gereken hallerde bu vize­
nin yapıldığının bildirilmesini izleyen günden itibaren 15 gün içinde geçici temi­
natı kesin teminata çevirerek noterlikçe tescil edilmiş sözleşmeyi idare vermek
zorunda olduğu belirtilmiştir. Yüklenicinin idareye vermesi gereken sözleşme,
noterlikçe onaylanmış bir sözleşme olmalıdır"’.

555 Yavuz/Acar/Özen: s. 9E5.

555 Gauch / Carron: İM. 240; Yavuz / Acar / Özen: s. 985; CR CO l-Chaix: Art. 363 N. 11.

Kocaağa: İnşaotSözleşmesi, s. 32.


Tercier / Favre: N. 4314; *avuz / Acar / Özen: s. 985.

Eren: Borçlor Hukuku Özel Hükümler, s. 596; Aral / Ayrancı: s. 341; Avcı: istisno Sözleşmesinde Şekil, s. 299.

Ergezen: s. 37; Yakuppur: s. 14; Altaş: Eserin Teslimden Önce Telef Olması, s. 47; Aral / Ayrancı: s. 341;
Erdoğan: s. 137; CR CO l-Chaix: Art. 363 N. 14; Kocaağa: İnşoot Sözleşmesi, s. 67; Kaplan, İbrahim: inşa­
at Sözleşmelerinde Yapı Sahibinin Ücret Ödeme Borcu ve Yerine Getirememesinin Sonuçlan, İnşaat Söz­
leşmeleri Yönetici-İşletmeti Mühendis ve Hukukçular İçin Ortak Seminer, 3. Tıpkı Basım, Arkaca 2001, s.
123; Koller: Art. 363 N. 240; Tercier / Favre: N. 4357.

Eren: Borçlar Hukuku Öze Hükümler, s. 598.


Eren: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s. 598; Yavuz / Acar / Özen: s. 993; Avcı: istisna Sözleşmesinde
Şekil, s. 300; Aral / Ayrancı: s. 341.
| 502 Hukuk Davaları
4733 sayılı Kanur kapsamında kalan eser sözleşmelerinde ise, idarece ha­
zırlanan yazılı metnin yüklenici tarafından imzalanması, diğer yandan yüklenici
bir ortak girişim ise sözleşmenin ortak girişimin tüm ortakları tarafından imza­
lanması gerekliliği kabul edilmiştir. Kanunun burada aradığı şekil, yazılı şekil­
dir29. İhale dokümanında sözleşmenin notere onaylattırılması şartı getirilirse,
kabul edilen şekil resmi şekil haline gelmektedir.

Eser sözleşmesinin eser meydana getirme unsurunun diğer bir sözleşmeye ait
unsurla bir araya getirilmesiyle oluşturulan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gibi
karma sözleşmelerde diğer sözleşme için aranan geçeri lik şekli, karma sözleşme
için de gerekli geçerlilik şeklini oluşturur"-. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde
bu şekil, resmi şekildir". Sözleşmeye resmiyet verecek olan makam, kural olarak
tapu sicil müdürlükleridir" (TMK m. 706, Tapu Kanunu m. 26). Yargıtay'ın vermiş
olduğu 1978 tarihli bir İçtihadı Birleştirme Kararı'nda::i, noterlerce düzenlenen kat
mülkiyeti ya da kat irtifakı satış vaatlerinin geçerli olduğu, bu şekilde satış vaadi
sözleşmesinin tapu memurunca düzenlenmesinin zorunlu olmadığı belirtilmiştir.

Uyan Taraflar, sözleşmeyi noter dışında düzenleyip notere yalnızca sözleşmenin


altındaki imzanın tasdiki için getirirlerse bu onavlama, sözleşmenin içeriğini
kapsayamayacağından, bu şekilde yapılan arsa payı karşılığı inşaat sözleşme­
leri geçersiz olacaktır1".

Gerekli şekle uyulmadan yapılan ve bu yüzden geçersiz olan sözleşmeye


rağmen, taraflar edin borçlarını yerine getirmişlerse, sonradan sözleşmenin
geçersizliğinin ileri sürülmesi dürüstlük kuralına aykırı düşer ve sözleşme geçerli
imiş gibi hareket edilir2'.

Avcı: İstisna Sözleşmesinoe Şekil, s. 302.


321 Gümüş: Borçlar Özel C. II (2014), s. 7; CR CO l-Chaix: Art. 363 N. 15; Schmid / Stöckli: N. 1692; Avcı:
İstisna Sözleşmesinde ŞekJ, s. 303; Tercier / Favre: N. 4359.
Eren: Borçlor Hukuku Özel Hükümler, s. 596; Seliçi: Müteohhidin Sorumluluğu, s. 15; Filinte, titrettin /
Pişkinpaşa, Duygu: Yorg/roy Karodan Işığında KatKarşıiığı inşcot Sözleşmesi, İBD, C. 84, S. 3, Yıl 2010, s. 1480.

Avcı: İstisna Sözleşmesince Şekil, s. 304; Kırca: s. 81.


321 İçBK. 24.04.1978. E.3 K. 4(Kazancı İçtihat Bilgi Bankası).

Avcı: İstisna Sözleşmesinde Şekil, s. 305; Aral / Ayrancı: s. 342.

Eren: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s. 597; Seliçi: Müteahhidin Sorumluluğu, s. 15; Avcı: istisna Sözleş­
mesinde Şekil, s. 306; Filinte / Pişkinpaşa: s. 1480; Kocaağa: inşaot Söz,eşmesi, s. 68.
Y. 15. HD, T. 1.7.2008, E. 2008/3136, K. 2008 4431 "Dova kat karşılığı inşaat yapım sözleşmesi uyarınca
davacının kooperatif üyelğinin tesciline, çekilen kurado üye oiorok isabet eden dairenin aidiyetinin tespi­
tine ilişkin olup 27.02.2005 torihli ıslah dilekçesi ile netice-i tolep hisse karşılığı yapılan mukoveledeki dai­
renin teslimi veyo mukovtieyle devredilen orsa payının teslimi tolep edilmiştir. Mahkemece yopılan yorgı-
lomo sonucunda dovonın 'eddine dair verilen karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 503 |
D. Hukuki Niteliği

1. Genel Olarak

Eser sözleşmesi, vazlı, şekle tabi olmayan, rızai nitelikte"', tam iki tarafa
borç yükleyen bir sözleşmedir". Eser sözleşmesi, yüklenici ve iş sahibinin karşı­
lıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile kurulur”9. Yüklenicinin meydana ge­
tirdiği eseri teslim borcu, iş sahibinin ücret ödeme borcu ile değişim ilişkisi içe­
risindedir".

Eser sözleşmesi ani edimli bir sözleşme niteliği göstermektedir. Eser sözleşme­
sini diğer iş görme sözleşmelerinden ayıran en önemli kıstas, yüklenicinin sonuç
sorumluluğunun söz konusu olmasıdır. Her ne kadar, yüklenicinin bu sonucu elde
etmek için belirli bir süre faaliyette bulunması gerekse de, alacaklı iş sahibi açısın­
dan asıl önemli olan eserin teslim edilmesidir. Ancak bu şekilde, o, sözleşmeden
beklediği menfaati elde etmiş olacaktır. Eser sözleşmesi kapsamında öngörülmüş
olan yüklenicinin ayıba karşı tekeffül hükümleri de, yüklenicinin sonuç sorumlulu­
ğunu tamamlamaktadır. Yüklenici, ayıba karşı tekeffül hükümleri çerçevesinde,

Arsa payı devri karşılığı inşaat yapım sözleşmelerinde arsa sahibi taşınmazdaki bir bölüm mülkiyeti
yükleniciye geçirmek vaadinde bulunduğundan sözleşmenin resmi şekilde yapılması BK'nın 213, TMK.nun
706. Noterlik Kanunu'nun 60 ve Topu Kanunu'nun 26. maddesi gereğince geçerlilik koşuludur. Ancok söz­
leşme odi yazılı şekilde yapılmış olsa bile yüklenici edimini tomamen veya red oiunamcyocck oranda ye­
rine getirmişse sözleşmenin geçersizliğinin Heri sürülmesi TMK.nun 2. maddesinde ifodesini bulan "Bir
hakkın açıkça kötüye kullcnılmasını hukuk düzeni korumaz" kuralına aykın düşer.
3u halde mahkemece dara konusu taşınmczdo yapılan imalat ile ilgili belediye işlem dosyası ile inşaot
ruhsatı ve projeler celp edilerek uzman bilirkişi kurulu marifetiyle mahallinde yopılacok keşifle davacının
paydaş olduğu toşınmozoo inşoct yapılıp yapılmadığının, davalı kooperatifin adi yozılı olarak düzenlen­
miş olmosı sebebiyle geçersiz dahi olsa davacı He imzolodığı sözleşmede yükümlendiği edimini tamamen
veya red olunomayacok cerecede yerine getirip getirmediği saptanıp, bunun sonucu olorok sözleşmenin
geçerli hale gelip gelmediği, sözleşme geçerli hole gelmiş ise sözleşme uyarınca davacıya verilmesi gere­
ken acğımsız bölüm ve orsa payı konusunda bilirkişi kurulundan rapor alınarak davacının ıslah ile değiş­
tirdiği talebi de gözönünoe tutulmak, davacı konusunun nisbi horca tool olması nedeniyle davacıya dava
değeri oçıklattırılıp nakşa i harç da tamamlattırılmak suretiyle davanın sonuçlandırılması gerekirken ek­
sik inceleme ve yanlış değerlendirme sonucu davanın reddi doğru ölmemiş, karorın bozulması uygun bu­
lunmuştur..." (Kostakoğlu, Cengiz: İçtihattı İnşaot Hukuku ve Kot Karşılığı İnşoct Sözleşmeleri, İstanbul
2015, s.96); aynı yönde bkz: Y. 15. HD., T. 22.S.2O06, E. 2006/3112, K. 2006/3189 (Kazancı İçtihat Bilgi
Bankası).

Büyükay: Eser Sözleşmesi, s. 42.

Eren: Borçlor Hukuku Öze! Hükümler, s. 584; Baygın, Cem: Türk Hukukuna Göre İstisna Sözleşmesinde
Ücret ve Tobi Olduğu Hükümler, İstanbul 1999, s. 19; Gauch / Carron: XI. 7; Yavuz / Acar / Özen: s. 994;
CR CO l-Chaix: Art. 363 N. 6, Bucher: BT, s. 201; Altaş: Eserin Teslimden Önce Telef Olması, s. 48; Kurt:
Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, s. 45; Şenocak: Ayıbın Giderilmesini İsteme Hakkı, s. 5;
Büyükay: Eser Sözleşmesi, s. 42; Gürpınar: s. 17; Dirican: s. 5.

Kurt: Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, s. 45; Usta: s. 3530.

Gümüş: Borçlor Öze! C. II12014), s. 2.


I 5W Hikuk Davaları
sözleşmede kararlaştırılan veya o eserde bulunması gerekli niteliklere sahip bir
eseri iş sahibine teslim etmektedir. Bu da, eser sözleşmesinde yüklenicinin bir so­
nucu elde etmek için belli bir süre faaliyette bulunması değil, bu faaliyetin sonunda
belirli bir sonucu elde etmesine Kanun Koyucunun özel bir önem verdiğini göster­
mektedir. Ancak bu şekilde, yüklenicinin eser sözleşmesinin doğan iş görme borcu­
nu gereği gibi ifa ettiğinden söz etmek mümkün olabilecektir.

Bununla birlikte Kanun Koyucu tarafından yüklenic nin iş görme borcunu ifa
ederken gösterdiği çabanın tamamen gözardı edildiği de söylenemez. Her ne ka­
dar eser sözleşmesinde iş sahibinin edime olan menfaati teslimle gerçekleşecekse
de, eserin meydana getirilmesi aşamasında yüklenicinin iş görme borcunu ifasına
ilişkin birtakım özel hükümler getirilmiştir. Bu hükümlerin bir kısmı, yüklenicinin iş
görme borcunu yerine getirirken sözleşmeye aykırı davranışlarda bulunması du­
rumunda iş sahibini korur iken (TBK m. 473 f. I ve II gibi), bir kısmı ise eser sözleş­
mesinin ifa ile sona ermesinden önce iş sahibinin sözleşmeyi sona erdirmesi du­
rumunda yükleniciyi koruyan (TBK m. 482/f. II, TBK m. 484 gibi) hükümlerdir. Bu
hükümlere biraz daha yakından bakıldığında sürekli borç ilişkisine özgü nitelikler
taşıdığı görülmektedir. Kanun Koyucunun böyle bir düzenleme getirmesindeki
amaç, eser sözleşmesinin vaktinden önce sona ermesi halinde yüklenicinin söz­
leşmede kararlaştırılar bedeli elde etmesi söz konusu olmasa da, onun mümkün
mertebe zarar görmesini önlemektedir. Sürekli borç ilişkilerinin sona ermesi du­
rumunda ifa edilen kısım ile orantılı olarak sözleşmeden kaynaklanan taleplerin
ileri sürülmesi olanağı yükleniciye tanınarak eser sözleşmesi tarafları arası menfa­
at dengesi mümkün olduğu ölçüde sağlanmaya çalışılmaktadır. Kanun Koyucunun
özel hükümler öngörmesinin altında yatan mantık budur. Yalnız, getirilen bu hü­
kümler ile eser sözleşmesinin ani-sürekli karmaşığı bir sözleşme niteliğinde oldu­
ğunu ileri sürmek de mümkün gözükmemektedir. Eser sözleşmesi temelde ani
edimli bir sözleşme niteliğinde olmakla birlikte, bazı özel durumların varlığı halin­
de sürekli borç ilişkisine özgü kuralları barındırabilmektedir.

Eser sözleşmesin düzenleyen kurallar arasında sürekli sözleşme ilişkisine


özgü kuralların bulurması, yüklenicinin iş görme faaliyetlerinin zahmetli ve
masraflı olabileceği karşısında onu bir ölçüde himaye etmekten başka bir anlam
taşımamaktadır. Yukarıda da belirtildiği gibi Kanun Koyucu, eser sözleşmesini
ani edimli bir sözleşme olarak kabul ettiği için yükleniciyi bazı durumlarda ko­
rumak için bu özel hükümleri getirme zorunluluğu hissetmiştir".

Öz: İş Sahibinin Eser Sözleşmesinden Dönmesi, s. 21.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 505 |
E. Yüklenicinin Borçları

1. Yüklenicinin Eseri Meydana Getirme ve Teslim Borcu

o. Genel Olarak

Eser sözleşmesinde yüklenicinin eseri meydana getirme borcunu tam ola­


rak ifa etmiş olması için eseri iş sahibine teslim etmesi gerekmektedir". Diğer
bir deyişle, eser sözleşmesinde yüklenicinin bir eser meydana getirme borcu
teslim borcunun yerine getirilmesi anında tam olarak ifa edilmiş olmaktadır2".

Yüklenici, eseri yapmakla borcunu ifa etmiş olmayıp, ayrıca meydana ge­
tirmiş olduğu eseri iş sahibine teslim etmesi gerekmektedir. İş sahibinin borcun
ifasına olan menfaati tamamlanan eserin kendisine tes imiyle gerçekleşir.

Uyarı Teslim, sözleşmeye uygun olarak meydana getirten eserin, yüklenici tarafın­
dan iş sahibine ifa olarak arzedilmesi, onun fiili egemenliğine geçirilmesidir.

Yüklenicinin bu borcunu yerine getirmiş olması için, meydana getirdiği ese­


ri, ifa amacı ile iş sahibinin emrine vermiş olması ve iş sahibinin eser üzerindeki
dolaysız zilyetliğini sağlamış olması gerekir2". Eser sözleşmesinin konusu bir
eserin meydana getirilmesi değil de var olan bir eserin onarılması ise teslim, iş
sahibinin eşyası üzerindeki dolaysız zilyetliğinin rahatsız edilmeden tekrar kul­
lanılabilmesini tekrar sağlama anlamını taşır”.

Eserin teslim edilebilmesi için, bunun tamamlanmış olması gerekir. Eserin


tamamlanması, sözleşmede öngörülen işlerin tamamen yapılmasıyla gerçekle­
şir. Sözleşmede kararlaştırılan bütün işler yapılıp eser tamamlanmadığı sürece,
iş sahibi eseri fiilen teslim alsa bile hukuki anlamda teslim edilmiş sayılmaz ve
dolayısıyla ayıp sebebyle sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanmaz.

Eserde önemsiz eksiklikler bulunması durumunda, teslimin gerçekleşip


gerçekleşemeyeceğinin belirlenmesi önem taşımaktadır. Eserdeki önemsiz
eksiklikler bu eserin iş sahibi tarafından hukuki anlamda teslim alınmasını, yani
ifanın gerçekleşmesin engellemez, bu tür eksikliklere rağmen yüklenicinin tes-

Yeniocak, Umut: Gelir Paylaşımına Doyalı İnşaot Sözleşmesi (Arsa Satışı Gelir Paylaşımı), Gözden Geçi­
rilmiş 2. Baskı, Ankara 2014, s. 55; Terder/Favre: N. 4409.

Yeniocak: s. 65.

Yeniocak: s. 65; Huguenir: Obligotionenrecht- Allgemeiner und Besonoerer Tell, N. 3138.


”* Akkurt: s. 43; Koller: Art. 563 N. 351; Gautschi: Art. 363 N. 5b.
j 505 Hıkuk Davaları
lim iradesi tek başına teslimin ve dolayısıyla ifanın gerçekleşmesi için yeterli-
dir:!. İnşaatın tamamına oranla çok küçük bir kısmı eksik ise, yüklenicinin tes­
lim ve dolayısıyla ifa iradesini açık veya örtülü olarak ortaya koymasından sonra
somut olayın özellikleri, eksik kalan işlerin niteliği ve miktarı göz önünde tutul­
duğunda iş sahibinin eseri ifa olarak kabul etmesinin dürüstlük kurallarına göre
kendisinden beklendiği hallerde, artık teslimin ve dolayısıyla ifanın, bildirimle
gerçekleştiği kabul ed Imelidir.

İş sahibi, tamamlanmış eseri yüklenicinin bildirim ni beklemeksizin kullan­


maya başlamışsa, bildirimin yapılmadığını ileri sürerek teslimin hukuki sonuçla­
rından kurtulamaz. Ancak, bunun için eserin yapımıyla ilgili bütün işlerin ta­
mamlanmış olması ge'ekir.

b. Eseri Teslimde Temerrüt


Yüklenicinin eser tamamlamaması veya eseri tamamlamakla birlikte tes­
limde gecikmesi, yüklenicinin temerrüdüne yol açmakladır. Türk Borçlar Kanu­
nuna göre, borçlunur temerrüde düşürülmesi için, ilk olarak borcun muaccel
olması gerekmektedir". Eser sözleşmesinde yüklenicinin asli edimi, sözleşme­
de belirlenen eseri tamamlamak ve iş sahibine teslim etmektir".

Uyarı Teslim borcu genellikle, taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre ta­
mamlanan eserin iş sahibine ya da onun yetkilendirdiği temsilcisine usulüne
uygun bir şekilde sunulup verilmesi, eser üzerinde onların doğrudan doğruya
zilyet olmalarının sağlanmasıyla ifa edilmektedir. Yeniden meydana getirilen
veya inşa edilen taşınır eserlere ilişkin teslim borcu bu şekilde ifa edilmekte­
dir. Eser sözleşmesinin konusunun taşınmaz yapı inşasının olduğu ve taşın­
mazın inşasının iş sahibinin arsasının üzerinde yapıldığı durumlarda, kural
olarak, yüklenici tarafından eserin tamamlandığının açık veya üstü kapalı bir
biçimde ş sahibine bildirilmesi üzerine, iş sahibinin yükleniciye ait olan bu
yükümlülüğün onun tarafından yerine getirilmiş olduğuna dair kabul beyanı
ile teslim gerçekleşmiş olur. Eserin maddi olmayan çalışma sonuçlarından
ibaret olduğu durumlarda, bunlar üzerinde devamlı olarak biçimlendiği şeyin
iş sahibire verilmesiyle teslim borcu yerine getirilmiş olur.

Şahiniz, Cevdet Salih: Eser Sözleşmelerinde Yüklenicinin Eksik İfo (Ekşit İş) ve Ayıplı İfadan Sorumluluğu,
İstanbul 2014, s. 54.

Atamulu, İsmail: Kat Kc'şılığı İnşaat Sözleşmesinin Müteahhidin Temerrüdü Sebebiyle Şano Ermesi,
Ankara 2014, s. 90; Koller Art. 366 N. 102.

Yener, Mehmet Deniz: Arso Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesinde Müteahhidin Temerrüdü ve Sonuçlan,
İstanbul 2011, s. 9; Zevkliler / Gökyayla: s. 513; Uçar: İstisna Sözleşmesinde Teslim Kavramı, s. 53S.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 507 |
Teslim borcunun muaccel olması, zaman itibariyle iş sahibinin tamamlanmış
olan eserin teslimini talep edebilmesidir5". Taraflar aralarında yapacakları bir
anlaşma ile teslim borcunun ne zaman muaccel olacağını kararlaştırabilirler”.
Sözleşmede vade belirlenmemiş ise bu durumda TBK m. 90 hükmünün uygulan­
ması gerekmektedir. Bu hükme göre vade belirlenmedği ve işin niteliğinden de
anlaşılmadığı takdirde borcun ifası derhal talep edileblir. Eser sözleşmelerinde
yüklenicinin eseri tamamlayıp teslim etmesi, işin niteliği gereği, mutlaka hazırlık
çalışması ve zaman gerektirdiğinden, yüklenicinin borcu sözleşme yapılır yapıl­
maz muaccel olmayacaktır. Sözleşme kurulduktan sonra eserin tamamlanması
için gereken makul bir sürenin geçmesi üzerine ifa istenebilecek, ancak bu süre­
nin dolması üzerine yüklenicinin borcu muaccel olabilecektir551.

Sözleşmede teslim yerine, eserin tamamlanması çin muacceliyet zamanı,


diğer bir ifadeyle eser meydana getirme süresi karar aştırılmış olabilir551*. Eser
sözleşmesinde, eserin yalnızca tamamlanma tarihi belirtilmişse, eserin meyda­
na getirilmesi borcu, sözleşmede kararlaştırılan tarihte muaccel olacaktır555.
Eserin tamamlanması için tarafların bir süre veya vade kararlaştırmış olmaları
durumunda, eserin belirlenen zamanda tamamlanmamış olması, diğer koşulla­
rın da bulunması halirde yüklenicinin temerrüdü sonucunu doğurur551.

Taraflar aksini kararlaştırmadıkları sürece eser, sözleşmede öngörülen sü­


rede tamamlanmak zorundadır. Bu nedenle, sözleşmede öngörülmüş bu süre­
nin uzaması veya kısalması kural olarak söz konusu değildir55. Ancak yüklenici­
nin işin ifasına başlamasında veya devamında kusuru olmaksızın gecikmesi du­
rumunda ek süre talep etme hakkı mevcuttur55. Ek süre, işin devamında taraf­

Tandoğan: Sörftar Özel C. il, s. 130; Kocaağa: İnşoct Sözleşmesi, s. 124; Öz: İnşaat Sözleşmesi, s. 142.

Zevkliler / Gökyayla: s. 515; Atamulu: s. 97; Koller: Art. 366 N. 106; Anlaşma ile bir teslim vadesi ya da
teslim süresi belirleneblir. Henninger, Anton: Bouverzögerung end ihre folgen, Schweizerische
Baurechtstatcng 2005, s. 240; Chavanne, Slyvie: Le retard dons I'execution des trovaux de construction
Selon !e Code des Obligations et la norme SİA IIS, Bale et Francfdrt-sur-le-Main 1993, N. SO; Gauch,
Peter: Fasten und Temine-Die Bauzeit im Werkvertrog, Semina' fur Schweizerisches Baurecht
Baurechtstatung 1995/Tagungsunterlage I, s. 7.

Öz: İnşaat Sözleşmesi, s. 143; Ayan, Serkan: İnşaat Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, Ankara 2C0S,
s. 100-102; Koller: Art. 366 N. 652; Gauch: Werkvertrog, N. 649; Koller: Werkvertrogsreohr, N. 310;
Gauch: Fristen und Term ine, s. 6.

Gauch: Fristen und Termitte, s. 7.


Ayan: s. 96; Öz: İnşaat Sözleşmesi, s. 142; Gauch: Werkvertrog, N. 652; Koller: Art. 366 N. 655; Gauch:
Fristen und Termine, s. 7.
Ayan: s. 96; Koller: Werkvertrogsrecht, N. 312.

Ayan: s. 103; Gauch: Fristen und Termine, s.11.

Atamulu: s. 107.
I 503 Hıkuk Davalan
larca kararlaştırılıp sczleşme süresine eklenebileceği gibi, uyuşmazlık halinde
mahkemece tespit edilir. Yüklenici, ek süre sonunda da haklı sebep olmaksızın
edimini ifa edemiyorsa, temerrüde düşmüş kabul edili' ve iş sahibi bakımından
temerrüde bağlanan sonuçlardan yararlanma olanağı doğar".

Temerrüt için ikirci şart, temerrüde düşüldüğü anda borcun ifasının müm­
kün olmasıdır". Eserin meydana getirilmesi borcunun objektif olarak imkânsız­
laşması durumunda borç ilişkisi sona ereceği için borçlu temerrüdü söz konusu
olmayacaktır”. İfa imkânsızlığında yüklenicinin kusurlu veya kusursuz olması
önem taşımamaktadır4’. İmkânsızlığın yüklenicinin temerrüde düşmesinden
sonra da ortaya çıkabilmesi mümkündür. Böyle bir durumda temerrüdün baş­
lamasından, imkânsızlığın gerçekleştiği ana kadar temarrüt hükümlerinin, son­
rasında ise imkânsızlık hükümlerinin uygulanması gerekir*".

İş sahibinin borçlu temerrüdünün kendisine sağladığı haklardan yararlana­


bilmesi için bir diğer şart, sözleşmenin konusunu oluşturan eserin iş sahibine
teslim edilmemiş olmasıdır41. İş sahibinin kural olarak eksik ve ayıplı ifayı kabul
zorunluluğu yoktur". Ancak, gerek dürüstlük kurallarının böyle bir eserin ifa
olarak kabul edilmesini gerektirmesi, gerekse de böyle bir zorunluluk bulun­
mamasına rağmen iş sahibinin eksik veya ayıplı bir eseri ifa olarak kabul etmesi
durumunda, artık fesi min ve dolayısıyla ifanın gerçekleştiği kabul edilmelidir”4.

İş sahibince yerine getirilmesi gereken fiillerin gerçekleşmemesi sebebiyle,


eser meydana getirme faaliyetlerinin başlayamaması, geç başlaması, kesilmesi
yahut yavaş ilerlemes halinde bu gecikmeden yüklenici sorumlu olmamakta ve
temerrüde düşmemektedir". Teslimin gerçekleşmesi için iş sahibinin eseri
teslim almaktan haklı bir neden olmaksızın kaçındığı nallerde de yüklenici te­
merrüdü oluşmaz5".

Atamulu: s. 111.

Öz: inşoct Sözleşmesi, s. 143; Atamulu: s. 114.


555 Ayan: s. 156.

Öz: inşoct Sözleşmesi, s. 144.

Atamulu: s. 116.
Büyükay: Eser Sözleşmesi. s. 209; Öz: Inşoot Sözleşmesi, s. 144; Yakuppur: s. S3; Atamulu: s. 124.
J" Ayan: s. 154.

Ayan: s. 154.

Şahin: Yüklenicinin Eseri Teslim Borcunu İfada Temerrüdü, s. ISO; Kolle-; Art. 366 N. 670.

Şahin: Yüklenicinin Eseri Teslim Borcunu İfada Temerrüdü, s. ISO; Gauri: Fristen und Termine, s. 17.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 50? |
Temerrüt için borcun muaccel olması yeterli değildir. Ayrıca alacaklı tara­
fından borçluya kural olarak bir ihtarda bulunulması gerekmektedir1"’. İhtar,
kural olarak bir şekle bağlı olmadığı gibi, hukuki işlem benzeri bir fiil olduğun­
dan ispat şekline de tabi değildir48. İhatra, borçlanılan edim ne ise, onun yerine
getirilmesi talebini taşımalıdır. Borçlanılandan başka bir şeyin istenmesi ihtarı
etkisiz kılmaktadır4’.

Borcun ifası için belirli vade kararlaştırılmışsa58’ veya sözleşmede taraflar­


dan birine tanınmış olan muacceliyet ihbarında bulunma yetkisiyle usulüne
uygun olarak belirlenmişse, borçlunun temerrüdü için artık ihtara gerek yok­
tur5". Yüklenicinin eseri teslim borcunun muaccel olmasından önce veya sonra,
edimini ifa etmeyeceğini, ciddi ve kesin biçimde, açık veya örtülü olarak ortaya
koyması durumunda da, teslim borcunun muaccel olması üzerine, yüklenicinin
temerrüde düşmesi için artık ihtara gerek yoktur555. Ancak, teslim süresinin
başlangıcı, taraflarca arsanın üzerinde tasarruf edilebilmesi, işin görülmesinde
etkin kapasite kullanımının sağlanması vb. gibi gelecekteki bir olay veya fiile
bağlandığı durumda temerrüt için ihtara gerek bulunmaktadır.

Uyarı Teslim vadesi, doğrudan belirli bir takvim günü olarak kararlaştırılabilir. Tes­
lim vadesinin sözleşmenin kurulması ile işlemeye başlayan ve bitiminde tes­
lim borcunun muaccel olacağı bir zaman süreci, yani teslim süresinin tayin
edilerek kararlaştırılması da mümkündür. Bu durjmda, vade teslim süresinin
son günüdür.

Büyük inşaat eserlerinde işe başlama, tamamlama ve eseri teslim tarihleri


genellikle eserin tamamlanması için gereken süre göz önünde tutularak ön­
ceden sözleşmede taraflarca birlikte kararlaştırılmakta ya da böyle bir karar­
laştırılma yapılmayarak, eserin tamamlanması içn gereken süre, işin uzman
tarafı olan yüklenicinin insiyatifine bırakılmaktadır555

Gauch / Carron: N. 659; Tekinay S. Sulhi / Akman, Sermet / Burcuoğlu, Haluk / Altop, Atilla: Tekinay
Borçıcr Hukuku Genel Hükümler, Yeniden Gözder Geçirilmiş ve Genişletilmiş Yedinci Baskı, İstanbul
1993, s. 913; Ayan: s. 150; Atamulu: s. 90; Ozanoğlu: s. 71; Chavanne: N. 91; Gauch: Fristen und
Temine, s. 14.
Öz: İnşoct Sözleşmesi, s. 150; Tekinay / Akman / Burcuoğlu / Altop: s. 314.

Tekinay / Akman / Burcuoğlu / Altop: s. 916.

Kurt: Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, s. 91; Ayan: s. 163;.

Tandoğan: Borçlar Özel C II, s. 130; Tekinay / Akman / Burcuoğlu / Altop: s. 916; Gauch / Carron: N.
659; Ayan: s. 162; Ozanoğlu: s. 71; Gauch: Fristen und Termine, s. 14.

Kurt: Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, s. İSİ; Ayan: s. 167; Ozanoğlu: s. 71; Atamulu: s. 113;
Gauch: Werkvertrog, N. 659.

Uçar: İstisno Sözleşmesinde Tesüm Kavramı, s. 540.


J 510 Hukuk Davaları
Yüklenici, eseri teslimden sahip olduğu bir defîye dayanarak kaçıyorsa te­
merrüde düşmez”4. Crneğin, yüklenicinin ödemezlik definde bulunması duru­
munda borçlu temerrüdü söz konusu olmamaktadır”. İş sahibinin alacaklı te­
merrüdüne düştüğü1” veya gecikmenin iş sahibinden kaynaklandığı durumlarda
da sözleşmeden belirlenen ifa süresinin dolması yüklenicinin temerrüde düş­
mesine yol açmaz”'. Diğer taraftan, iş sahibinin ücret ödeme borcu muaccel
olmamasına rağmen, yüklenicinin ücret alacağı tehlikeye giriyorsa, yani iş sahi­
bi bakımından ifa güçsüzlüğü”5 söz konusu ise, yüklenicinin böyle bir durumda,
iş sahibinin edimi güvence altına alınıncaya kadar ifadan kaçınma hakkı var­
dır”. Yüklenici, bu defîleri ileri sürdüğü takdirde, eseri teslim borcunu muaccel
olması geçici veya sürekli olarak askıya alınmakta ve yüklenici de temerrüde
düşmemektedir”.

Uyarı TBK m. 479/f. I'e göre, yüklenici, ancak eseri teslim ettiği zaman iş sahibin­
den ücreti talep edebilir. Bu yüzden, sözleşmede aksi kararlaştırılmadıkça,
yüklenici meydana getirme aşamasında kendisine kısmen de olsa bedel
ödenmediğini ileri sürerek borcunu ifa etmekten kaçınamaz. Bununla birlikte
iş sahibirin yükleniciye iş devam ederken ödeme yapacağı kararlaştırılmışsa,
bunun yerine getirilmemesi üzerine yüklenici çalışma yapmaktan kaçınabilir.

Yüklenicinin temerrüdü halinde, tarafların edim yükümlülüğü kendiliğin­


den ortadan kalkmamaktadır”. Bu nedenle, iş sahibi yüklenicinin temerrüde
düşmesi üzerine eserin tamamlanarak teslimini ve eserin teslim edilmemesin-

Tandoğan: Borçlar Özel C il, s. 130; Öz: İnşaat Sözleşmesi, s. 149; Ergezen: s. 101; Gökyayla, K. Emre:
Eser Sözleşmesinde Ek İş ıe iş Değişikliği, İstanbul 2039, s. 198.
Büyükay: Eser Sözleşmesi, s. 213; Zevkliler / Gökyayla: s. 517; Gauch: Fristen und Termine, s. 17; Öz:
İnşaat Sözleşmesi, s. 149; Yargıtay da, sözleşme gereği yükleniciye yapılacak avans ödemelerinden birinin
iş sahibince ödenmemesinin yükleniciyi zor durumda bırakması durumunda yüklenicinin işe devam et­
mesinin beklenemeyeceğini belirtmektedir. Y. 15. HD, T. 06.02.1992, E. 1991/3782, K. 1992/454,
(Kostakoğlu: s. 988-990).
İş sahibinin alacaklı temerrüdüne düşmesi için kusurlu olması gerekmemektedir. Ancak onun eseri kabul
etmemesinin veya kendisne düşen hazırlık fiillerini yerine getirmemesinin objektif olarak Kaklı bir sebe­
be dayanmaması gerekir. İş sahibi, yükleniciye isnad edilebilen bir seoepten ötürü ifayı kabulden veya
gerekli hazırlık fiillerine katılmaktan kaçınmışsa, bu kaçınma haklı bir sebebe dayandığı için, alacaklı te­
merrüdüne düşmez. (Kurt: Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü,s. 157)

Zevkliler / Gökyayla: s. 517; Koller: Werkvertrogsrecht, N. 314; Gauch: Fristen und Termine, s. 17.
İş sahibi bakımından ifa güçsüzlüğünden, onun muaccel borçlarını ödemek için gerekli mali imkânlardan
sürekli yoksun hale gelmesi anlaşılmalıdır. TBK m. 98 hükmünde belirtilen borçlunun iflas etmesi veya
hakkındaki icra takiplerinin sonuçsuz kalması durumlan, ifa güçsüzlüğüne örnektir. (Kurt: Eser Sözleşme­
sinde Yüklenicinin Temerrüdü, s. 156; Oz: İnşaat Sözleşmesi, s. 149;
Büyükay: Eser Sözleşmesi s. 221; Kurt: Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, s. 156.

Kurt: Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, s. 153.

Kurt: Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, s. 183.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar şnj

den yani gecikmeden doğan zararlarının giderilmesini isteyebilir"1. Gerek fiili


zarara gerek yoksun kalınan kar, gecikme tazminatının kapsamına dâhildir".
Yüklenicinin temerrüdü üzerine iş sahibi, TBK m. 113/f. I hükmüne göre, işin
kendisi tarafından yapılmasına veya üçüncü kişiye yaptırılması hususunda karar
verilmesini talep edebilecektir44.

Uyarı TBK m. 113/f. 1 hükmünün uygulanma koşullarının gerçekleşmesi üzerine, iş


sahibinin eserin kendisi veya diğer bir yüklenio tarafından tamamlanması

© için izin verilmesi amacıyla mahkemeye başvu'ması gerekir. Mahkemeye


yapılan başvuru üzerine, açıkça istenmemişse, yalnızca eserin doğrudan iş
sahibi tarafından tamamlanması veya iş sahibi diğer bir yükleniciye tamamla-
tılması için iş sahibine yetki verilecektir. Uygulamada bu duruma nama ifa
yetkisi denilmektedir. Bu durumda, eseri tamamlayan veya tamamlatan iş
sahibi, daha sonra yaptığı bütün masrafların orşılanmasını yükleniciden
talep edebilecektir.

İş sahibinin gecikmeden doğan zararı müspet zarardır. Eseri zamanında


teslim etmeyen yüklenici, iş sahibinin vaktinde ifaya olan menfaatini tam olarak
karşılamakla yükümlüdür. Yüklenicinin gecikme zarar ndan sorumlu tutulabil­
mesi için temerrüde düşmesinde kusurlu olması gerekir. Ayrıca yüklenicinin
sorumlu olabilmesi için iş sahibinin gecikmeden dolayı da zarara uğramış olma­
sı gerekir.

Gauch / Carron: N. 661; Tekinay / Akman / Burcuoğlu / Altop: s. 923; Ayan: s. 171; Acar, Faruk: Eser
Sözleşmesinde Eserin Tamamlanmo Oranı ve Su Oranın Bazı Etkileri, E-Akademi, Aralık 2013-S. 134, s. 17;
Gauch: Werkvertrog, N. 651; Chavanne: N. 140; Henninger: s. 246; Bettschart: La resiliation des controts
de construction, s. 139; Gauch: Fristen und Termine, s. 15.
Y. 15. HD, T. 24.02.2005, E. 2004/3073, K. 2005/1010 "...Somut olayda do, karşı dovacı, yüklenici karşı
davalının sözleşme konusu kumaşları geç teslim etmesi sonucu gerçekleştiğini ileri sürdüğü gecikme taz­
minatının ödetilmesin istemiştir. Tozmini istenen zarar, olumlu zarar olup; alacaklının mal varlığının te­
merrüde düşülmeden borcun ifa edilmesi halinde arz edeceği durumla, gecikmeli ifa sonucunda arz ettiği
durum oraandaki farkı ifcde eder ve fiilen katlanmak zorunda kalınan zarar ile mahrum kalınan kazancı
kapsar.
Ediminin ifasında direngen olon torofın gecikme tazminatı ile sorumlu tutulobilmesi için, öncelikle, ola­
cak!) torofın zarara uğradığını inandırıcı ve ikna edici yosa! delillerle kanıtlaması zorunludur. Çünkü zara­
rın gerçekleştiğini konıtlamak, davacıya düşer. Zararın gerçek tutarını ise hâkim tayin eder (BK md. 98,
42). Hukuksal durum bu olunca do; sözleşme konusu işle ilgisi belli olmayan beş adet fatura gerekçe gös­
terilerek, soyut ve dayanaksız açıklamalarla karşı davacının, işin teslimindeki gecikme sebebiyle zararının
gerçekleşmiş olduğunu bildiren bilirkişi raporu dayanak alınarak mahkemece hüküm verilemez. Karşı da­
vacı, maddi zararının gerçekleştiğini boşkaca yasal delillerle kamtlayomamıştır. O halde, karşı davonın da
reddi yerine, mahkemece yazılı şekilde kooulüne karar verilmesi doğru olmamış ve hükmün bozulması ge­
rekmiştir...” (Kazana İçtihat Bilgi Bankası).
Zevkliler / Gökyayla: s. 517; Durak, Yasemin: Arsa Payı Karşılığı Kot Yapım Sözleşmesi, İnönü Üniversite­
si Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 6 Özel Sayı, Y. 2015, s. 234.
w Ayan: s. 179.
| 512 Hıkuk Davaları

Uyarı Gecikme zararları gecikme nedeniyle iş sahibinin fiilen uğradığı zararlar ile
yoksun kaldığı kazanç kayıplarından oluşur. Fiili zararlar, iş sahibinin eserin
zamanında teslim edilmemesi nedeniyle fazladan yapmak zorunda olduğu
masraflardır. Örneğin iş sahibinin ödemek zorunda olduğu kira bedeli, faiz
ödemesi, üçüncü kişilere ödemek zorunda olduğj kira tazminatı gibi. İş sahi­
binin yoksun kaldığı kazançları ise eserin zamarında teslim edilmemesi se­
bebiyle iş sahibinin elde edeceği gelirden yoksun kalmasından doğan zararla­
rıdır.

TBK m. 123'e göre, "Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, taraflardan biri


temerrüde düştüğü takdirde diğeri, borcun ifa edilmesi için uygun bir süre ve­
rebilir veya uygun bir süre verilmesini hâkimden isteyebilir". İş sahibinin süre
vermesi, geciken ifanın belli bir zamanda yapılmasını istediği anlamına gelmek­
tedir. Bu beyanın temerrüt ihtarıyla birlikte yapılabilmesi de mümkündür'".

İş sahibinin yükleniciye vereceği ek süre uygun olmalıdır”4. Uygun süre,


somut olayın şartları göz önünde bulundurularak, dürüstlük kuralı çerçevesinde
ve taraflar arasındaki menfaat dengesine uygun olarak belirlenir”7. Tarafların
ek süre verilmesi zorunluluğunu tamamen ortadan kaldırabilmeleri mümkün
olduğu gibi, ek sürenin uzunluğunu sözleşmenin başında da belirleyebilirler”’.
İş sahibi tarafından tayin edilen ek süre içerisinde temerrüt devam ettiği süreç
yüklenici, bu süre için gecikme tazminatı ödemekle yükümlü olduğu gibi, kazara
meydana gelecek zarardan da sorumlu olur”’.

Eser sözleşmesinde, eserin teslimi için gereken tarihin kesin vade biçimin­
de kararlaştırılması durumunda, artık dönme hakkının kullanılması için ek süre
verilmesine gerek bulunmamaktadır’7’. Borcun mutlaka belli bir tarihte veya
belli bir tarihe kadar ifa edilmesinin kararlaştırıldığı hallerde kesin vadenin bu­
lunduğu kabul edilmededir7’.

Ergezen: s. 104; Tekinay / Akman / Burcuoğlu / Altop: s. 948; Şahin: Yüklenicinin Eseri Teslim Borcunu
İfada Temerrüdü, s. 218.
Tekinay / Akman / Burcuoğlu / Altop: s. S47; Şahin: Yüklenicinin Eseri Teslim Borcunu İfodc Temerrüdü,
s. 218.

Tekinay / Akman / Burcıoğlu / Altop: s. S47; Kurt: Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, s. 241;
Şahin: Yüklenicinin Eseri Teslim Borcunu İfada Temerrüdü, s. 218.
”’ Ayan: s. 219.

Şahin: Yüklenicinin Eseri Teslim Borcunu İfada Temerrüdü, s. 221.

Ayan: s. 221; Chavanne: M. 192-197.

Tekinay / Akman / Burcuoğlu / Altop: s. 952; Ayan: s. 221; Şahin: Yüklenicinin Eseri Teslim Borcunu
İfada Temerrüdü, s. 227; Ourak: s. 233;. Öz: İş Sahibinin Eser Sözleşmesinden Dönmesi, s. 178.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Uyarı Kesin vadeli bir eser sözleşmesinde bu tarihin geşmesi üzerine, sözleşmeden
dönme ve ifa yerine tazminat isteme hakları doğan iş sahibinin, yine de ifa ve
gecikme tazminatı talep etmesi mümkündür.

TBK m. 124/b. Te göre, "borçlunun içinde bulunduğu durumdan veya tu­


tumundan" ona ek süre vermenin etkisiz olacağı anlamıyorsa, alacaklı ek süre
tayin etmeksizin, edimin aynen ifasından vazgeçebilir. Eserin teslim etmesi
zamanı gelmesine karşın yüklenicinin çalışmalara başlamamış olması, faaliyet­
lerin çok geri bir aşamasında bulunması veya eserin yapılmayacağı yönünde
kuvvetli belirtilerin bulunması halinde iş sahibi süre tanımaksızın seçimlik hak­
larını kullanabilir".

İş sahibi, aynen ifa kendisi için yararsız hale gelmişse, artık yükleniciye ifa­
da bulunması için ek süre vermek zorunda değildir. Edimin iş sahibi açısından
yararsız kalması durumu kural olarak inşaat sözleşmeleri ve arsa payı karşılığı
inşaat sözleşmeleri bakımından söz konusu olmamaktadır".

Yüklenicinin eseri teslim borcunu ifada temerrüde düşmesi üzerine, ek sü­


re verilmesini gerektiren hallerde verilen ek sürede ifa gerçekleşmeden sürenin
dolması üzerine; ek süre verilmesine gerek olmayan durumlarda ise eserin
sözleşmede kararlaştırılan şekil ve zamanda tamamlanarak iş sahibine teslim
edilmemesi durumunda iş sahibi lehine seçimlik haklar doğmaktadır"4.

İş sahibi, uygun bir süre verip, bu süre sonunda teslim borcu yerine geti­
rilmezse, edimin aynen ifasından vazgeçip müspet zararının tazminini isteyebi­
lir. TBK m. 125/ll’ye göre, verilen uygun süre içinde aynen ifanın yerine getiril­
memesi üzerine aynen ifadan vazgeçip müspet zararının tazminini isteyen iş
sahibi, bunu derhal yükleniciye bildirmelidir.

Aynen ifa yerine tazminat istenmesi borç ilişkisini sona erdirmeyip asıl
edimin yerine tazminatın geçmesi sonucunu doğurur. Tazminatın konusu, iş
sahibinin ifaya olan menfaati olup, bu menfaat geckmiş ifanın reddedildiği
tarih esas alınarak hesaplanır. İş sahibinin malvarlığının eserin teslimi sonucu
ulaşacağı durum ile teslim edilmemesinden dolayı bulunacağı durum arasındaki
fark müspet zararı oluşturur.

Şahin: Yüklenicinin Eseri Teslim Borcunu İfada Temerrüdü, s. 222.

Şahin: Yüklenicinin Eseri Teslim Borcunu İfada Temerrüdü, s. 22S.

Şahin: Yüklenicinin Eseri Teslim Borcunu İfada Temerrüdü, s. 230.


| 514 Hikuk Davalan

Uyan Müspet zararın tazminini isteyen iş sahibinin, TBK m. 486 hükmü kıyasen
uygulanarak, eserin kullanılabilir kısmını kabul etmek ve bu kısmın bedelini

© ödemek zorunda olduğu kabul edilmektedir.

İş sahibi, şartları gerçekleştiğinde, tek taraflı olarak kullanılan, yükleniciye


varması gereken, herhangi bir geçerlilik şekline tabi olmayan, kullanıldıktan
sonra tek taraflı olarak geri alınamayan bir irade beyanı ile eser sözleşmesinden
dönebilir”*9. Sözleşmeden dönme, dönme yoluna başvuran tarafa nadiren bir
avantaj sağlamaktadır. Dönmenin alacaklı açısından menfaat sağladığı durum­
lar, menfi zararın olumlu zarardan daha yüksek olduğu, özel nedenlerden dola­
yı vermiş olduğu edimlerin iadesini arzuladığı vb. durumlardır9’9.

Uyan Yargıtay, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeler nde sözleşmeden dönmek
isteyen tarafın, eğer karşı taraf dönmeyi kabul etmiyor veya karşı çıkıyorsa,

© mahkemede açacağı "sözleşmenin feshi" davası sonunda dönme kararı ile


sözleşmeden dönebileceği görüşünü benimsemiştir9”. Mahkeme, önce feshi
isteyenin haklı olup olmadığını tartışmakta, haki ise feshe karar vermekte,
aksi halde davayı reddederek sözleşmeyi yürürlükte tutmaktadır.

TBK m. 125/f. Ill'egöre, "Sözleşmeden dönme halinde taraflar, karşılıklı olarak


ifa yükümlülüğünden kurtulurlar ve daha önce ifa ettikleri edimleri geri isteyebilir­
ler". Sözleşmeden dönme, kural olarak, geriye etkili olarak sonuçlarını doğurur9’9.
Bu hükme göre, sözleşmenin iki tarafı da taahhüt ettiği edimi ifa etme borcundan
kurtulur”. Böylece tarafların henüz ifa etmedikleri borçları karşılıklı olarak ortadan

Kurt: Eser Sözleşmesinde 'üklenicinin Temerrüdü, s. 285; Ayan: s. 252.

Bettschart: La resiliation des controts de construction, s. 140.


9” Y. 15. HD, T. 14.04.2008 E. 2007/1276, K. 2008/2431. "...Kural olorok, eser sözleşmelerinin geçerli­
liği hiçbir şekle bağlı olmadığı için, bu sözleşmelerden dönmek isteyen taraf, dönme iradesini karşı
tarafa bildirdiği an, bozucu yenilik dağuron bu hak (sözleşmeden dönme hokkı) kendiliğinden hük­
münü icra eder. Dönmenin haklı olup olmodığı, ayrıco açılccok tozminot davasında (eda dovosı)
tartışılır. Eser sözleşmelerinin bir türü olan "Arsa Payı Karşılığı İnşoct Sözleşmeleri", uygulamadaki
adıyla "Kot Korşılığı İnşcot Sözleşmeleri" bedel olarak taşınmaz mal mülkiyetinin geçirimi borcunu
da içerdiğinden, TMK'nın 706., BK'nın 213., Noterlik Kanunu'nun 60. ve Topu Kanunu'nun 26. mad­
deleri uyarınca resmi şekilde bağlı tutulmuştur. Boşko bir onlctımlo, orsa ooyı korşılığı inşaot söz­
leşmelerinin geçerliliği, bu sözleşmelerin noterde "düzenleme" şeklinde yopılmosınc bağlıdır. Dola­
yısıyla, bu sözleşmelerden dönmek isteyen torofın, eğer korşı taraf dönmeyi kabul etmiyor ve karşı
çıkmıyorsa, hâkimin karorıno ihtiyacı vardır. O halde, kat karşılığı inşaot sözleşmelerinde, tarofiar-
dan birinin sözleşmeden dönme iradesinin korşı tarafça kabul edilmesi, başka bir anlatımla, dönme
iradelerinin birleşmesi veya fesih dovosı üzerine mahkemece sözleşmeden dönmeye hükmedilmesi
gerekir..." (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası).
Tandoğan: Borçlar Özel C II, s. 141; Tekinay / Akman / Burcuoğlu / Altop: s. 967; Gökyayla: Ek İş ve İş
Değişikliği, s. 199; Gauch: fristen und Termine, s. 15.
Kurt: Eser Sözleşmesinde ‘'üklenicinin Temerrüdü, s. 291; Chavanne: M. 226.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 51S|
kalkar”. Sözleşmeden dönme, aynı zamanda iki taraf bakımından hali hazırda ifa
etmiş bulundukları edimleri karşılıklı olarak iade etme borcu doğurur”.

Uyan Yargıtay, clasik dönme teorisini yani sözleşmeden cönme ile sözleşmenin geçmi­
şe etkili darak ortadan kalktığını benimsemektedir1*”. Dönme öncesinde verilen
edimlerin iadesi konusunda ise, ayni etkili dönme görüşünü kabul etmektedir.
Dönme öncesinde devredilen arsa paylarının iş sahibi adına tesciline yönelik
davalardc üçüncü kişilerin iktisaplarının kötü niyeti olduğu gerekçesiyle korun­
maması, ayni edimli dönme görüşünün benimsendiğini göstermektedir1”.

Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde, bir görüşe göre”4, eserin tamam­
lanma oranı ne olursa olsun sözleşmeden dönülmesi mümkündür. Buna karşılık
diğer bir görüş5*”, eser büyük oranda tamamlanmış ise gaçmişe yönelik dönmenin
hakkaniyete aykırı olazağını, bu nedenle dönmenin yerini feshin aldığının kabul
edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Üçüncü bir görüş5” lyarınca, arsa payı karşılığı
inşaat sözleşmelerinin sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmeler olduğu, sürekli borç
ilişkilerinde ise sözleşmenin feshinin kural olarak ancak sözleşmenin ileriye etkili
olarak sona ermesi sonucunu doğurduğu, bu nedenle bu tür sözleşmelere yükleni­
cinin teslim gününü geçirerek borçlu temerrüdüne düşmesi nedeniyle iş sahibi
tarafından TBK m. 125 uyarınca son verilmesi durumurda da, sözleşmenin kural
olarak ileriye etkili olarak sona ermiş sayılması gerektiği savunulmaktadır.

Yargıtay ise, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin sona ermesinde sü­
rekli borç ilişkilerine ait özelliklerin de dikkate alınmas gerektiğini kabul etmiş­
tir. 25.01.1984 tarihinde 1983/3 E. 1984/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadi Birleştirme
Büyük Genel Kurul kararı”7 çıkarılmış ve bu kararda birtakım temel ilkeler be­

Kurt: Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, s. 291; Ayan: s. 253; Şahin: Yüklenicinin Eseri Teslim
Borcunu İfodo Temerrüdü s. 2S3.
Kurt: Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, s. 291; Şahin: Yüklenicinin Eseri Teslim Borcunu İfodo
Temerrüdü, s. 283; Gauch: Fristen und Termine, s. 15; Chavanne: N. 223.
555 Y. 15 HD, T. 09.12. 2004, E. 2003/7040, K. 2004/6389; YHGK, 24.11.1399 T., E. 13-967, K. 990 (Kazana
İçtihat Bilgi Bankası).

5” Ayan: s. 269.

Tandoğan, Haluk: Arso Üzerine İnşcot Yopmc Sözleşmelerinde İşi Tomomlcmodcn Bırakan Müteahhidin
Yapılon Kısımla Orantılı Ücret Alması Sorunu Üzerinde Görüşler, Batider, s. 35.
Yener: s. 104; Kurt: Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, s. 380 vd; Kahraman, Zafer: Arso Payı
Karşılığı İnşaat Sözleşmelerinde Arso Sahibinin Sözleşmeden Dönmesi Halinde Yükleniciden Arso Poyı Sa­
tın Almış Üçüncü Kişilerin Hukuki Durumu, Prof. Dr. Haşan Erman'a Armağan, İstanbul 2015, s. 433.
Erman, Hasan: Kot Kcrş.iığı İnşaat Sözleşmelerinde Müteahhidin Temerrüdü (Bir İçtihadı Birleştirme
Kararının Düşündürdükler), İstanbul Barosu Dergisi, s. 215.
RG., 27.02.1984, N. 1832=, s. 17 vd.
f 516 Hıkuk Davalan
nimsenmiştir. Bu kararda, özetle, inşaat sözleşmelerinde edim borcunun özelli­
ği yüzünden sürekli borç ilişkilerine özgü kurallara yer verildiği, olayın niteliği ve
özelliğinin haklı gösterdiği durumlarda, TMK m. 2 hükmü gözetilerek sözleşme­
nin feshinin ileriye etkili olarak sonuç doğurduğunun kabul edilmesi gerektiği
belirtilmektedir”. Yargıtay'ın daha sonraki tarihli kararlarında ileriye etkili fes­
hin kabul edilmesi için yapının büyük ölçüde tamamlanması gerektiği belirtil­
miştir. Yargıtay, yapırın %90 ve üzerinde tamamlanmış olması halinde sözleş­
menin ileriye etkili olarak feshedilebileceğini benimsemiş gözükmektedir”’.
Yüksek Mahkeme, tamamlanma oranı tespit edilirken inşaatın fiziki tamam­
lanma oranının dikkate alınması gerektiği görüşünü benimsemektedir”.

Uyarı YİBK karşısında, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde, yüklenicinin inşaa­
tın büyük bölümünü tamamlamasına rağmen teslim gününde inşaatı bitir­
meyerek temerrüde düşmesi sonucu, arsa sahibinin sözleşmeyi feshi halinde,
feshin kural olarak ileriye etkili sonuç doğuracağı ve yüklenicinin orantılı arsa
payı taleo edebileceği kabul edilmelidir”1. Yargtay, inşaatın büyük oranda

tamamlanması olarak %90 civarında bitirilmeyi kabul etmektedir.

Sözleşmeden dönme hakkının koşullarının oluşmadığına ilişkin ortaya çıkan


ihtilaf sebebiyle işin ifasında gecikme meydana gelmişse, bu gecikme iş sahibi­
ne isnad edilebilen bir gecikmedir. Bu durumda, eser sözleşmesinin süresi uzar
ve yüklenici gecikmecen doğan müspet zararının tazminini iş sahibinden talep
edebilir”.

"...İş görme sözleşmeleri «rostoda yer olan istisna sözleşmesi genel olorok "oni edimli" sözleşmeler gru­
bunda mütalao edilmekte ise de, istisno sözleşmesinin bîr türü olan inşaot sözleşmelerinde; müteohhidin
(emeğe ve mcsrofa doyar.an) edim borcunun genellikle uzun bir zaman süreci içinde yoyılmış olmasından
dolayı ve edim borcunun bu özelliği yönünden, sürekli borç ilişkilerine özgü kuralların do gözetilmesi ge­
rekir. Konunda da, istisna sözleşmeleri düzenlenirken, sürekli borç ilişkilerine özgü kurolloro yer verildiği
görülmektedir. O halde, hukuk Genel Kurulu karonnda da açıkça belirtldiği gibi, inşaat sözleşmeleri "ge­
çici - sürekli kormcş'ğı" bir özellik taşımaktadır. Baskın olan bilimsel görüşler de bu yoldadır.
Ancak, olayın niteliği ve özelliğinin (uyuşmazlığa 106-108. maddeler hükümlerinin uygulanmasının doğu­
racağı adalete aykırı sonuçlarının) haklı gösterdiği durumlarda; Medeni Kanunun 2. maddesi hükmü gö­
zetilerek, sözleşmenin feshinin (sürekli borç ilişkileri de olduğu gibi) ileriye etkili sonuç doğuracoğı kobul
edilmelidir. Böyle bir çözümün sonucu olarak da, mütemerrit müteaarhit; k>smi ifasının bedelini iş sahi­
binden ve iş sahibi de; müteahhidin kusuruna bağlı tüm zararlarını müteahhitten talep edebilecekler ve
bu suretle tarafların yororlon orosındo karşılıklı bir denge kurulmuş olocaktır..." (Kazancı İçtihat Bilgi
Bankası).

%91 oranında tamamlamış olması halinde feshin ileriye etkili olacağı yönünde bir karar için bkz: Y. 15.
HD, T. 1.12.1999, E. 1S99./3337, K. 1999/4423 (Kostakoğlu: s. 872); Y.15. HD, T. 10.06.1999, E.
1999/1658, K. 1999/2437 (Kostakoğlu: s. 851).

8u hususta bkz: Y. 15. HD, T. 30.05.2008, E. 2008/362, K. 2008/3514 (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası).

Erman, Hasan: Arsa Payı Korşılığı İnşaot Sözleşmesi, 3. Basım, İstanbul 2010, s. 115; Ayan: s. 293.

Kurt: Eser Sözleşmesinde 'üklenicinin Temerrüdü, s. 290.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar ŞİLİ
Uygulamada arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeler nde genellikle yüklenici­
ye verilecek pay çoğu kez kısmen onun adına tescil ed Idikten sonra inşaat faa­
liyeti başlamakta, yüklenici de adına tescil edilen bu payı, ileride yapı tamam­
landığında kendisine olacak bağımsız bölümleri şimdiden temsil eder şekilde
bölerek her birini üçüncü kişilere satıp adlarına tescil etmek suretiyle, inşaata
devam etmek için finans kaynağı sağlamaktadır”. Doktrinde bir görüşe göre”4,
sözleşmeden dönme üzerine yüklenici adına yapılan tescil baştan itibaren yol­
suz sayılınca payı bundan devralan üçüncü kişi de tasarruf yetkisi olmayan bir
kimseden ayni hak iktisap etmeye kalkmış durumuna düşmektedir”. Bununla
birlikte olayların büyük çoğunluğunda TMK m. 1023 hükmüne dayanılarak bu
tasarruf yetkisi eksiklğinin giderilmesi ve iktisabın geçerli sayılması mümkün­
dür”. Buna karşılık doktrinde diğer bir görüş”’ uyarınca, sözleşmeden dönme­
nin dönülen sözleşmeye dayanılarak yapılmış olan ayni hakkı karşı tarafa nak­
leden tasarruf işleminin geçerliliğini etkilemeyeceği, bu nedenle yükleniciden
arsa paylarını devralan üçüncü kişilerin gerçek malikten ayni hak iktisap etmiş
oldukları, bu kimselerin ayni hak kazanmaları bakımından iyi niyetin veya kötü
niyetin araştırılmasına gerek bulunmadığı ileri sürülmededir.

İş sahibinin yükleniciyle yaptığı arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden


dönmesi sonucunda, Yargıtay, son tarihli kararlarında, yükleniciden tapuda
arsa payı devralan üçüncü kişilerin TMK m. 1023 anlamında iyi niyetli sayılma­
yacağı, arsa paylarının iş sahibine döneceği fikrindedir. Yüksek Mahkeme, arsa
sahibinin arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince yükleniciye bırakılacak
arsa paylarını başlangıçta yükleniciye devretmesinin yüklenicinin inşaatı finanse
etmesi amacıyla ona verilen bir avans niteliğinde olduğunu1”, payların devir

Öz: İş Sahibinin Eser Sözleşmesinden Dönmesi, s. 259; Kurt: Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, s. 328.
Öz: İnşoct Sözleşmesi, s. 173.
Öz: İş Sahibinin Eser Sözleşmesinden Dönmesi, s. 259.
Öz: İş Sahibinin Eser Sözleşmesinden Dönmesi, s. 259; Kahraman: Üçüncü Kişilerin Hukuki Durumu, s. 440.

Kurt: Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, s. 32S.


Y. 15. HD, T. 04.03.2005, E. 2004/3299, K. 2005/1234, "Dosya kapsamına göre işin zamanında bitirilme­
diği ve yüklenicinin temerrüdünün gerçekleşmiş olması nedeniyle okdir feshi şartlarının oluştuğu anlaşıl­
maktadır. Esasen okdin feshiyle ilgili hüküm yüklenicinin temyiz etmemesi nedeniyle kesinleşmiştir. Tapu
iptoli istemine gelince; yükleniciden poy satın olon kişilerin adına oluşturulan topu kayıtlarının iptali iste­
mi reddedilmiş ise de arso payı karşılığındaki eser sözleşmeleri nedeniyle yüklenicinin tapuya hak kaza­
nabilmesi, inşaatın sözleşme, irnor mevzuatı ve projelerine uygun biçimde yapılıp arsa sahibine teslim
edilmesi şartıno bağlıdır. Yükleniciden aağımsız bölüm satın alonların da yüklenicinin edimini yerine geti­
rip tapuya hak kozanmosı halinde hak sahibi olocakiorı ortodadır. İnşaat aşamasında arsa sahibince yük­
leniciye pay devredilmesi, inşaat yapımı sırasında yükleniciye sermaye sağlanması ve işin bir an önce biti­
rilmesi amaono matuf olup, bu devirlerin ovans niteliğinde geçici bir intikal olarak kobulü zorunludur..."
(Kostakoğlu: s. 1210).
I 520 Hikuk Davalan
cisi olan yüklenicinin yaptığı işlem ile arsa sahibinin bizzat yaptığı işlem arasın­
da fark olmaması, arsa sahibinin yüklenicinin temerrüdü nedeniyle sonradan
sözleşmeyi sona erdirmesinin üçüncü kişinin mülkiyet hakkını etkilememesi
gerektiği gerekçesiyle eleştirilmektedir".

İş sahibi, sözleşmeden dönme ile birlikte uğramış olduğu menfi zararın


tazminini talep edebilir48*. Sözleşmeden dönen iş sahibi, ancak yüklenici temer­
rüde düşmekte kusuru ise, ondan menfi zararını tazmin etmesini talep edebi­
lir487.

lümleri 2.8.1994 tarihinde. 5 ve 5 numaralı bağımsız bölümleri 2.12.1994 tarihinde Fazlı Balkon'o, 8 nu-
morolı bağımsız bölümü 2.12.1994 tarihinde Behzat Hendek’e, 2 numaralı bağımsız bölümü 8.2.1995 ta­
rihinde Naci Sevim'e, 1 numaralı bağımsız bölümü 26.4.1995 tarihinde Şenol Uzunlu’yo tapuda sotmışJar,
Naci Sevim’e satılan 2 numaralı bağımsız bölüm daha sonra satış yoluyla Mehmet Özer’e intikal etmiştir.
Davacılar birleşen Ankara 30. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1999/452 Esas sayılı davasında öncelikle topu
iptali ve tescil isteminde bulunmuşlardır.
Mahkemece topuda bağımsız bölüm satın aianlann iyiniyetli olduktan belirtilerek topu iptoli tescil istemleri­
nin reddine karor verilmiştir. Yükleniciden bağımsız bölüm sotın oianiarn haklerinin orsa sahiplerine karşı
korunabilmesi için yüklenirinin arsa sahibine karşı dan edimini yerine getirmesi zorunludur. Dova konusu
45311 ada 1 parsel üzerinde yap
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Uyarı Menfi zarar, alacaklının sözleşmeyi akdetmeseydi uğramayacağı zarardır4*1: alacaklı,


sözleşmeyi akdetmeseydi ne durumda bulunacaksa o duruma getirilmelidir; fark
teorisine göre sözleşme kurulmasaydı alacaklının malvarlığının içinde bulunduğu du­
rum ile malvarlığının hali hazırdaki durumu arasındaki farkın belirlenmesi söz konusu­
dur^. Menfi zarar, fiili zarar kalemleri4" ile üçüncü bir kişi ile daha elverişli koşullarda
sözleşme 3kdetme fırsatının kaçırılmasından doğan zararları da kapsamaktadır*411.

Fiili zarar denilince ilk akla gelen, iş sahibinin sözleşmenin kurulması ve işin görül­
mesi için yaptığı masraflardır. Bunlar sözleşme görüşmelerini sürdürmek için yapılan
harcamalardan yükleniciye gerekli malzemeyi tedarik etmek için yapılan masraflara,
işin yapılacağı yeri boşaltmak ve hazırlamak için sarfedilen paralardan gerekli proje
ve incelemelerin yapılması için katlanılan masraflara kadar çeşitli görünümler arz
etmektecfr. İşin yürütülmesi sırasında bazı hizmetler n gerçekleştirilmesini iş sahibi
üzerine almışsa bu yüzden yaptığı harcamalar da bu zarar kalemlerindendir.

Olumsuz zararının tazminini isteyen iş sahibi, dönülen sözleşme ilişkisi hiç gün­
deme gelmese idi malvarlığının sözleşmeden döndüğü andaki malvarlığına göre daha
fazla olacağını ispatlamalıdır. Diğer bir deyişle, masraf ve kayıplar ile iş sahibinin dö­
nülen sözleşmeye güveni arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir4"'.

2. Yüklenicinin İşe Zamanında Başlama ve Devam Etme Borcu


Yüklenicinin bir diğer borcu, işe zamanında başlamak ve gecikmeye neden
olmadan işe devam etmektir. İşe başlama zamanı sözleşmeyle belirlenmişse
yüklenici bu tarihte işe başlamak zorundadır. İşe başlama zamanı sözleşmeyle
belirlenmediği veya işin niteliğinden anlaşılmadığı takdirde, TBK m. 90 kıyasen
uygulanarak, yüklenici sözleşmenin yapılmasından hemen sonra işe başlamalıdır.

Tekinay / Akman / Burcıoğlu / Altop: s. 969; Kurt: Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, s. 355;
Bettschart: La resiüotion des contrats de construction, s. 140; Şahin: Yüklenicinin Eseri Teslim Borcunu
İfodo Temerrüdü, s. 306; Filinte / Pişkinpaşa: s. 1490.
Kurt: Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, s. 355; Şahin: Yüklenicinin Eseri Teslim Borcunu İfodo
Temerrüdü, s. 306.
Öz: İş Sahibinin Eser Sözleşmesinden Dönmesi, s. 2SS; Ayan: s. 279; Şahin: Yüklenicinin Eseri Teslim
Borcunu İfodo Temerrüdü s. 309; Bettschart: Lo resiliotion des contrats de construction, s. 140.
411 Gümüş: Borçlor Özel C. II12014), s. 40.

Y. 15. HD, T. 14.10.2002, i. 2002/3327, K. 2002/4594, "...17.1.1990 tarih ve 13/392-1 sayılı Hukuk Genel
Kurulu koronnda tanımlandığı üzere menfi zarar, "Uyulocoğı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleş­
menin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşo Ç'kmosıy/o uğronıfan za­
rardır". Başka bir deyişle büroda, alacaklının sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklonan zararının
tazmini söz konusudur. Uygulomodo, kaçırılan fırsatın tozmini şekiinae odlondırılan bu çeşit davolorda
var ise, davalı ile sözleşme yapılmadan önce dovacıya en yokın teklifte bulunan kimse ile şayet, böyle bir
teklif yoksa bilirkişinin bulacağı sözleşme tarihindeki muhtemel tekliffyatı ile sözleşme yopmo fırsatının
kaçırılması sonucu, tekliffiyatı ve haklı fesihten sonra yapılan sözleşme fiyatı arasındaki fark, menfi zararı
oluşturur" (Kazana İçtihat Bilgi Bankası) yine aynı yönde bir Yargıtay karan için bkz: Y. 15. HD., T.
16.6.1994, E. 1993/4758, K. 1994/4D44 (Kazana İçtihat Bilgi Bankası).

Öz: inşoct Sözleşmesi, s. 178.


|S22 Hıkuk Davalan

Yüklenici, sözleşmede öngörülen iş programına uymalı, böyle bir program


öngörülmemişse işgörme faaliyetlerini benzer işlerdeki normal çalışma tem­
posunda yürütmelidir.

TBK m. 473/f. I'e göre, yüklenicinin işe zamanında başlamaması veya söz­
leşme hükümlerine aykırı olarak işi geciktirmesi ya da iş sahibine yüklenemeye-
cek bir sebeple ortaya çıkan gecikme yüzünden bütür tahminlere göre, yükle­
nicinin işi kararlaştın an zamanda bitiremeyeceği açıkça anlaşılırsa, iş sahibi
teslim için belirlenen günü beklemek zorunda olmaksızın sözleşmeden dönebi­
lir. Bu hüküm, iş sahibinin temerrüde veya ayıba karşı tekeffül hükümlerinden
kaynaklanan haklarını ileri sürmek için eserin teslim edilmesini beklemek zo­
runda kalmasını önlemek amacını gütmektedir".

TBK m. 473, iş sahibinin yüklenicinin işe başlamada veya yürütmede ge­


cikmesi sebebine dayanarak sözleşmeyi sona erdirebilmesi için üç farklı ihtimali
öngörmektedir. İlk ihtimal, yüklenicinin işe zamanında başlamamasıdır. İkinci
ihtimal, yüklenicinin sözleşmede belirlenen iş programına uymamasıdır. Üçün­
cü ve son ihtimal ise, /üklenicinin bütün hal ve davran şiarı dikkate alındığında,
işin kararlaştırılan sürede bitmeyeceğinin açıkça tespit edilebilmesidir414. Eserin
zamanı
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 523 |

risk alanı dışında*3' ortaya çıkması gerekli ve yeterlidir*39. Gecikme, iş sahibine


yüklenebilen bir sebeple meydana geliyorsa, iş sahibinin sözleşmeden dönmesi
mümkün değildir13. Gecikmenin iş sahibine yüklenmesi, gecikme nedeninin
onun riziko alanından doğması ve yüklenicinin bu durumu ona ihbar yükümlü­
lüğünü vaktinde yerine getirmesi halinde ortaya çıkar*". İş sahibi, işin başlama­
sına veya görülmesine bizzat engel olsa bile, buna yüklenicinin tehlike yaratan
bir davranışını önlemek için başvurmak zorunda kalmışsa, bu yüzden doğan
gecikmeler karşısında gene de sözleşmeden dönme hakkını kullanabilmelidir*".

TBK m. 473/f. I uyarınca sözleşmeden dönebilmek için, işteki gecikmenin


sözleşmeye aykırı olması şarttır*3’. Yukarıda belirtild ği gibi eserin meydana
gelmesinin objektif olarak imkânsız hale geldiği ya da iş sahibinin alacaklı te­
merrüdüne düştüğü durumda sözleşmeye aykırılık yoktur*3*.

TBK m. 473/f. I'e göre sözleşmeden dönülebilmesi içil yerine getirilmesi gerekli
şekli şartlar bakımından doktrinde görüş birliği mevcut değildir. Bir görüşü savunan
yazarlarca*3’, iş sahibinin ifadan önce dönme hakkını kullanabilmesi için önce yükleni­
ciye ihtar çekmesi ve TBK m. 124'teki durumlardan biri omadıkça, işe başlaması ve
devam etmesi için uygun bir süre vermesi gerektiği ileri sürülmektedir*3’.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 525 |
larda eser sözleşmesnin ileriye etkili olarak feshedi eceğini savunan görüşe
göre, iş sahibi, olumlu zararının tazminini isteyebilir.

Yüklenicinin eseri teslim borcunda temerrüde düşmesi halinde, teslim va­


desinde eser tamamlanmadığı veya yüklenici tamamlanan eseri teslim etmedi­
ğinden, bu şekilde temerrüdün hukuki sonuçlarına TBK m. 473/f. I hükmü değil,
borçlu temerrüdüne ilişkin genel hükümler uygulanacaktır1”.

İş sahibinin TBK m. 473/f. I uyarınca sözleşmeden dönebilmesi için iş sahi­


bine borçlu temerrüdü hükümleri uyarınca süre vermesi gerekmektedir1”.

Uy3[| '5 sahibinin eser sözleşmesini zarar tazmin yükümlülüğü olmaksızın sona erdire-
bilmesi, ek birtakım şartlann varlığına bağlıdır. İş sahibi tarafından yükleniciye eser
sözleşmesinden doğan borcunu gereği gibi ifa etmesi için uygun bir süre verilmeli­
dir. Yüklenicinin, yalnız borcunu gereği gibi ifa ederek yükümlülüğünden kurtulma­
sı yükümlülüğü değil, aynı zamanda buna hakkı da bulunmaktadır. Bu hakkın on­
dan bir anda alınması mümkün değildir. Alacaklı, htarda bulunarak, borçlunun
davranışının sözleşmenin gereği gibi ifası niteliği taşımadığı, ona süre vererek ge­
reği gibi ifada bulunarak kurtulabilmesi için son bir olanak tanı
| 526 Hıkuk Davaları
Bu hükme başvurulması için aranan ilk şart, eserin ayıplı veya sözleşmeye aykırı
olmasının eserin ifası sırasında meydana gelmesidir". "Eserin ifası sırasındamdan
kasıt, yüklenicinin çalışmaya başlaması ve fakat eserin bitmemiş olmasıdır”.

Eserin meydana getirilmesi sırasında meydana getirilen eserin ayıplı veya


diğer bir sebeple sözleşmeye aykırı olacağı kesin olarak kabul edilmelidir4”. İşin
yapılması sırasında eserde belli niteliklerin bulunmaması, eser tamamlandığın­
da onun ayıplı veya sözleşmeye aykırı olacağını açıkça gösteriyorsa TBK m.
473/f. Il'de yer alan a/ıbın veya sözleşmeye aykırılığın kesin olarak tahmin edi­
lebilmesi şartı gerçekleşmiş olur“:.

TBK m. 473/f. Il'de yer alan "meydana getirilme srasında" ifadesinden ya­
pımına başlanmış ese'in henüz tamamlanmamış olması gerektiği anlaşılmakta­
dır”. Bu nedenle eser tamamlandıktan veya teslim edildikten sonra ayıplı ol­
duğu ortaya çıkarsa TBK m. 473/f. II uygulanmaz4”.

Eserin ayıplı veya sözleşmeye aykırı şekilde yapılması, yüklenicinin kusuru­


na dayanmalıdır441. Eserin ayıplı veya sözleşmeye aykırı şekilde yapılmasının
yüklenicinin kusuruna dayanması gerektiği ifa edilmekte ise de, bunun ayıbın
doğumunda iş sahibinin kendi kusurunun bulunmaması şeklinde yorumlanması
gerektiği ifade edilmededir4”.

İş sahibi, ayıbı veya sözleşmeye aykırılığı gidermesi için yükleniciye uygun


bir süre vermeli ve bu süre içinde ayıp giderilmez veya eser sözleşmeye uygun
hale getirilmezse, işin üçüncü kişiye yaptırılacağı ihtarında bulunmalıdır44’. İş

CHK - Hürlimann / Siegenthaler: Art. 366 N. 6; Krauskopf: s. 49; Bettschart: La resiliotion des controts
de construction, s. 145; Karataş, s. 131.
Aral / Ayrana: s. 358; Bühler: Art. 366 N. 62; Krauskopf: s. 49; CHK - Hürlimann/ Siegenthaler: Art. 366 N. 7.

Kocaağa, Koksal: Müteahhidin İşin Devamı Esnasında Özen Yükümünü İhlol Ederek Eseri Ayıplı veya
Sözleşmeye Aykırı Şekilde Yapacağının Anlaşılması Halinde İş Sahibinin BK m. 358/11 Uyorınca Sahip Ol­
duğu Haklar, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. 6 S. 1, 2004, ş Sahibinin B< m. 358/11
Uyarınca Sahip Olduğu Haklar, s. 182; Yavuz / Acar / Özen: s. 1005; Krauskopf: s. 49; Avcı, Ali: Türk Borç­
lor Kanununda Yüklenicinin Özen ve Scdckot Borcu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Y. 2015, S. 119, s. 390.
Aral / Ayrancı: s. 359.

Kocaağa: iş Sahibinin BKn. 358/11 Uyarınca Sahip Olduğu Hoklor, s. 18î.


Yavuz / Acar / Özen: s. 1CC6; CHK - Hürlimann / Siegenthaler: Art. 366 N. 7.

Krauskopf: s. 49; Yavuz / Acar / Özen: s. 1006.

Kocaağa: İş Sahibinin BK m. 358/11 Uyarınca Sohip Olduğu Haklar, s. 186; Bettschart: Lo resiliotion des
contrats de construction, s. 145; Krauskopf: s. 49-50; Yavuz / Acar / Özen: s. 1006.
Yavuz / Acar / Özen: s. 1CO6; Aral / Ayrancı: s. 359; Avcı: Özen /e Scdckot Borcu, s. 390; CHK -
Hürlimann / Siegenthaler: Art. 366 N. 9: Krauskopf: s. 50.
| 523 Hikuk Davalan
3. Yüklenicinin Ayıba Karşı Tekeffül Borcu

Ayıbı üstlenme borcu, yüklenicinin eseri teslim borcunun tamamlayıcısıdır.


Yüklenicinin eseri me/dana getirip teslim etmesine il skin asli yükümlülüğüne
eserin ayıpsız olarak meydana getirilmesi de dahildir.

a. Şartları

Yüklenicinin ayıptan sorumlu tutulabilmesi için, eser tamamlanarak iş sa­


hibine teslim edilmiş olmalıdır. Henüz bitmemiş bir eser teslim edilmiş sayıla­
mayacağı için, mevcut haliyle beklenen nitelikleri taşmasa bile ayıp sebebiyle
sorumluluk hükümleri de uygulanmaz*”.

Yüklenicinin eserdeki ayıp sebebiyle sorumluluğuna başvurulabilmesi için


aranan ikinci şart, eserin ayıplı olmasıdır*’7. Eserdeki ayıp, yüklenici tarafından
vaad edilen niteliklerin veya eserde bulunması zorunlu vasıfların bulunmaması
durumunda ortaya çıkmaktadır*”.

Eserdeki ayıp, maddi ve hukuki ayıp*”, önemli- önemsiz ayıp*” veya açık
veya gizli ayıp olarak ortaya çıkabilir*”. Eserdeki ayıp, somut sözleşmenin içeri­
ğine bağlı göreceli bir kavramdır. Açık ayıplar, olağan bir inceleme sonucunda

Tandoğan: Borçiar Özel C. II, s. 160.

Şahin, Turan: Borçlor Konunu ve 609S Sayılı Yeni Türk Borçlar Konunu Kopsomında Yüklenicinin Ayıba
Korşı Tekeffül Borcu, S.D.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, C. I, S. 2, Y. 2011, s 138;
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 533 |
6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun'a tabi olan eser söz­
leşmelerinde, eserin ayıplı olması halinde TBK'dan farklı olarak eserin değişti­
rilmesini talep hakkı tanınmıştır (TKHK m. 11). Ayrıca tüketicinin ayıbın gideril­
mesi yani onarım hakkını kullanması durumunda TKHK m. 11/f. IV'e göre, bu
talebin otuz iş günü, konut ve tatil amaçlı taşınmazlar için ise altmış iş günü
içerisinde yerine getir Imesi gerekmektedir.

TBK m. 475/f. I'e göre, "Eser, iş sahibinin kullanamayacağı veya hakkaniyet


gereği kabule zorlanamayacağı ölçüde ayıplı ya da sözleşme hükümlerine aynı
ölçüde aykırı olursa sözleşmeden dönme" mümkündür.

Dönme hakkının kullanılabilmesi için, eserdeki ayıbın önemli olması ge­


rekmektedir51. Sözleşmeden dönme hakkının asli şartı, eserin kabulünün bek-
lenemezliğidir4". Esern kullanılamazlığı, iş sahibi tarafından eserin kabulünün
beklenilemezliği şartının uygulama durumlarından biridir4'"’.

İş sahibinin hakkaniyet gereği kabule zorlanamayacağı derecede ayıplı bir


eser karşısında bulunup bulunulmadığı, somut olayın koşulları dikkate alınarak,
tarafların karşılıklı menfaatlerinin hakkaniyete göre ölçülmesiyle belirlenir4’*. Bu
ölçme yapılırken, ayıa
I 534 Hıkuk Davalan
şekilde giderilmesinin mümkün olmaması gerekir”. Kullanılamazlık, iş sahibinin
özel ihtiyaçlarına göre değerlendirilmelidir”. Bu noktada sözleşmede öngörü­
len kullanım tarzı da dikkate alınmalıdır1”. Ayıp nedeniyle eserin sözleşmede
öngörülen kullanımı bakımından elverişlilik derecesinin azalması, TBK m. 475/f.
I anlamında eserin kullanılamaz olarak kabulü için yeterli değildir1”. Sözleşme­
de kararlaştırılan niteliklerin eksikliği halinde kural olarak iş sahibinin kabule
zorlanamayacağı kabul edilmektedir. Bunun aksini iddia eden yüklenici, bu
iddiasını ispat etmelidir1”.

UyafI Somut olay koşullarına örnek olarak, ücretten indirim yapılmasını ya da ayı­
bın giderilmesini isteme hakkının iş sahibinin işine yarayıp yaramaması, söz­
leşmeden dönmenin iş sahibine sağlayacağı yarara nazaran yüklenici için
daha ağır sonuçlar doğurması, yüklenicinin ayıbı gidermeye ehil ve istekli
olup olmaması, eserin yüklenici tarafından satılarak değerlendirilebilir olup
olmadığı verilebilir.

Sözleşmeden dörülmesi üzerine iş sahibi yükleniciye ödediği bedelin iade­


sini talep edebilir111.

Şahin: Yüklenicinin Ayıbo Korşı Tekeffül Borcu, s. 143; Yener: Eser Sözleşmesinde Müteahhidin Ayıba
Korşı Tekeffül Borcu, s. 163;
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 535 |
TBKm. 475/f. Ill'e göre, "Eser, işsahibinin taşınmazı ezerinde yapılmış olup, sö­
külüp kaldırılması aşır zarar doğuracaksa işsahibi, sözleşmeden dönme hakkını
kullanamaz". Bu hükmün asıl amacı, eserin kaldırılması aşırı zarara neden oluyorsa,
iş sahibinin dönme hakkını kullanmasını engellemektir’1. TBK m. 475/f. Ill hükmü,
özellikle yüklenicinin iş sahibinin arsasında yaptığı inşaat işlerinde uygulama alanı
bulacak olsa da, inşaatların yalnızca arsa sahibinin arsası üzerinde yapılan yapılar­
dan ibaret olmadığı; arsayla veya arsada bulunan bir yapıya sıkı şekilde bağlı ve bu
yüzden sökülmesi imkânsız veya aşırı zarar doğuracak he' türlü eserin, kural olarak
bu hükümdeki yasağın kapsamına gireceği kabul edilmektedir".

Uyâfl ’’ sahibirin dönme hakkını sınırlandıran eserin yıkılması ve kaldırılması işlem­


lerinin fazla bir zarara neden olup olmadığı değerlendirilirken, somut olayın
şartlan, özellikle eserin arsaya bağlı olarak arz ettiği kıymetle, arsadan kaldı­
rıldığı zaman uğrayacağı değer düşüklüğü göz önüne alı
Hukuk Davalan
Eserin türü ve şeklinin değiştirilmesi, mülkiyetin üçüncü bir kişiye devri ha­
linde sözleşmeden dönme hakkı ortadan kalkacak, ayıba bağlı diğer haklar var­
lığını sürdürecektir". Sözleşmeden dönme hakkı, eserin iş sahibi tarafından
kabul edilmesi sonucunda ortadan kalkabileceği gibi, iş sahibinin sorumlu oldu­
ğu bir sebep yüzünden eserin yok olması halinde de ortadan kalkar1”. Bu du­
rumda ortada eser kalmayacağı için onarım isteme ha<kı son bulur114. İş sahibi,
yalnızca eser ücretinin indirilmesini ve şartları oluşmuşsa ayıp sonucu meydana
gelen zararın tazminiri isteyebilir111.

Sözleşmeden dörme ile eser sözleşmesi geçmişe etkili olarak sona ermek­
tedir111. Tarafların yüklenilen edimlerin ifasına ilişkin karşılıklı alacakları, yani iş
sahibinin eserin teslimine, yüklenicinin ücretin ödenmesine ilişkin alacağı sona
erer117. Daha önce ifa edilen edimlere ilişkin olarak ise, tarafların iade borcu
ortaya çıkar111. İnşaat arsasının iş sahibine ait olduğu durumlarda, iş sahibi söz­
leşmeden dönme hakemi kullanmışsa, geri verme borcunun konusu ayıplı inşa­
atı kaldırma ve kalan enkazı alma hakkıdır11’.

Uyan Yüklenicinin iş sahibinin uğradığı zararı tazmin etmesi gerekmektedir1”. Bu


zarar, sözleşmenin kurulması için yapılan masrafları, eserin gözden geçiril-
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 539 |

ayıbın giderilmesi için yükleniciye hakkaniyet ölçüsünde objektif bir süre veril­
mesi gerekmektedir^.

Uyan Yüklenicinin ayıbın giderilmesi borcunda temerrüde düşmesi halinde, iş sahi­


bi genel hükümlere başvurma olanağına sahiptir141. İş sahibinin temerrüde

© düşen yükleniciye uygun bir süre vermesine gerek yoktur. İş sahibi ayrıca TBK
m. 113'e göre, doğrudan mahkemeye müracaztla, ayıplı kısmın, yüklenici
hesabına, masrafları yükleniciye ait olmak üzere kendisi tarafından düzeltil­
mesine izin verilmesini talep edebilir141. Ayıbın giderilmesi için hâkimden izin
alma veya icra dairesine müracaat zahmetli olduğu için uygulamada iş sahip­
leri ayıbı kendileri gidermektedir. Bu durumda iş sahibinin yaptığı masrafları
ayıp sonucu oluşan masraf olarak talep edemeveceği gibi sebepsiz zengin­
leşme ve/a vekâletsiz iş görme hükümlerine de dayanması mümkün değildir.

İş sahibi, ayıbın giderilmesi hakkını kullanmış ve eserdeki ayıbın giderilmesi


gereği gibi yapılmamışsa, TBK m. 475'deki seçimlik haklar yeniden doğmakta­
dır^

İş sahibi, yüklenicinin kusurlu olması halinde, ayıp dolayısıyla uğradığı za­


rarın tazminini genel hükümlere göre talep edebilecektir (TBK m. 475/f. II).
Daha önceden de belirtildiği gibi burada belirtilen tazminat talebi, ayıba karşı
tekeffülden kaynaklı diğer haklara göre seçimlik bir hak niteliğinde değildir. İş
sahibi, dilerse yalnızca tazminat talebinde bulunur dilerse bu talebini diğer
haklarla beraber iler sürer14’. Fakat iş sahibi bu tazminat talebine ayıptan
kaynaklı diğer hakların yerine geçmek üzere veya onları kapsar biçimde baş-
vu ramaz11*.

Ayıp sonucu ortaya çıkan zararlar, ücret indirimi, onarım hakkının kullanıl­
masına rağmen giderilemeyen ve uygun nedenini ayıbın oluşturduğu zararlar­
dır47.

Uçar: İstisna Sözleşmesinde Müteahhidin Ayıba Korşı Tekeffül Borcu, s. 196; Yener: Eser Sözleşmesinde
Müteahhidin Ayıba Karşı Tekeffül Borcu, s. 166; Günel: s. 425.
Burcuoğlu: s. 298; Yener: Eser Sözleşmesinde Müteahhidin Ayıba Korşı Tekeffül Borcu, s. 166; Günel: s.
425.

Yener: Eser Sözleşmesinde Müteahhidin Ayıba Karşı Tekeffül Borcu, s. 167; Burcuoğlu: s. 298.

Uçar: İstisno Sözleşmesinde Müteahhidin Ayıca Korşı Tekeffül Borcu, s. 195; Yener: Eser Sözleşmesinde
Müteahhidin Ayıba Karşı Tekeffül Borcu, s. 166.
Şahin: Yüklenicinin Ayıbo Korşı Tekeffül Borcu, s. 149; Burcuoğlu: s. 298; Schmid / Stöckli: N. 1795;
Koller: Werkvertrogsrecht, N. 503.

Şahin: Yüklenicinin Ayıbo Karşı Tekeffül Borcu, s. 149.

Yener: Eser Sözleşmesinde Müteahhidin Ayıba Korşı Tekeffül Borcu, s. 169; Kocaağa: İnşoct Sözleşmesi, s.
167; Burcuoğlu: s. 299; Schmid / Stöckli: N. 1793.
Hıkuk Davaları
Ayıp nedeniyle ortaya çıkan zarardan yüklenicinir sorumlu olmasının özel
şartı kusurdur42.

Uyarı Ayıp sonucu ortaya çıkan zarar ile eser sözleşmesine aykın davranışın iş sahi­
bine verdiği zararın birbirinden farklı olduğuna dikkat edilmesi gerekmekte­
dir. Yüklenicinin eserin yapımı sırasında özen borcuna aykırı davranışının yol
açtığı zararlar, ayıp niteliğine bürünmüyorsa genel hükümlere tabidir”’.

İş sahibinin ayıba karşı tekeffülden doğan haklarını zamanaşımı süresi içe­


risinde kullanması gerekmektedir. TBK m. 478'e göre, "Yüklenici, ayıplı bir eser
meydana getirmişse, bu sebeple açılacak davalar, teslim tarihinden başlayarak,
taşınmaz yapılar dışındaki eserlerde iki yılın; taşınmaz yapılarda ise beş yılın ve
yüklenicinin ağır kusuru varsa, ayıplı eserin niteliğine bakılmaksızın yirmi yılın
geçmesiyle zamanaşımına uğrar".

TBK m. 478 hükrrü, ayıba karşı tekeffülden doğan hakların zamanaşımı sü­
resini, sözleşmenin konusunu dikkate almak suretiyle belirlemiş ve böylece 2 ve
5 yıllık iki ayrı zamanaşımı süresi öngörmüştür. Hüküm, zamanaşımı sürelerinin
belirlenmesi bakımından sözleşme konusu işin taşınmaz yapılara ilişkin bir iş
olup olmamasını temel almış ve bu niteliği taşıyan işleri 5 yıllık uzun bir zama­
naşımı süresine tabi tutmuştur.

Ayıba karşı tekeffülden doğan hakların tabi olduğu iki yıllık, beş yıllık ve 20
yıllık zamanaşımı sürelerinin tarafların anlaşması ile değiştirilebileceği kabul
olunmaktadır115. Değiştirmeler kısaltma şeklinde olabileceği gibi, uzaltma şek­
linde de olabilir.

Sözleşmede yasa zamanaşımı süresinden daha uzun bir garanti süresinin


öngörülmesi halinde, zamanaşımı süresinin de bu süreye kadar uzatıldığı veya
garanti süresinin dolmasından sonra işlemeye başlayacağı sonucu çıkarılabi­
lir111.

Koller: Werkvertrogsrecht, N. 503; Kocaağa: inşcot Sözleşmesi, s. 169; Şahin: Yüklenicinin Ayıba Karşı
Tekeffül Borcu, s. 149; *ener: Eser Sözleşmesinde Müteahhidin Ay.ba Korşı Tekeffül Borcu, s. 170;
Burcuoğlu: s. 300; Tercier/ Favre: N. 4619.

Yener: Eser Sözleşmesinde Müteahhidin Ayıba Karşı Tekeffül Borcu, s. 171; Burcuoğlu: s. 299.

Burcuoğlu: s. 32S.

Burcuoğlu: s. 329.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 541 |
4. Yüklenicinin Sadakat ve Özen Borcu

Yüklenici, aldığı işi iş sahibine karşı sadakat ve özenle yerine getirmekle yü­
kümlüdür952. Eser sözleşmesinde yüklenici borcunu yerine getirirken sözleşme­
nin diğer tarafı olan iş sahibinin yararına olacak şekilde davranmak ve ona zarar
vermekten kaçınmakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğün kapsamını hem sadakat
hem de özen borcu oluşturmaktadır1"’. Sadakat ve özen borcu, TMK m. 2'de
düzenlenen dürüstlük kuralının bir sonucudur.

Sadakat borcu, yüklenicinin iş sahibinin yararına olacak şeyleri yapmak ve


ona zarar verecek her türlü hareketten kaçınmak yükümlülüğünü ifade et­
mektedir151. Sözleşmeden kaynaklanan diğer borçlardan farklı olarak, sadakat
borcu yalnızca sözleşmesinin ifası sırasında değil, onun öncesinde, kurulma­
sında ve hatta ifasıncan sonra da geçerli bir borçtur1’5. Yüklenicinin iş sahibi­
nin kendisine tevdi ettiği planları başka amaçlarla kullanmaktan, işin görül­
mesi sırasında iş sah bine ilişkin olarak öğrendiği sırları açıklamaktan kaçın­
ması, iş sahibi tarafından sağlanan malzeme veya arsanın eserin meydana
getirilmesine elverişliliğini gözden geçirmesi, vb., yüklenicinin sadakat yü­
kümlülüğünün gereğidir155.

Sadakat borcunun yüklenici tarafından henüz eser tamamlanmadan önce


ihlal edilmesi halinde iş sahibi TBK m. 484'e dayanarak sözleşmeyi feshedebi-

Seliçi: Müteahhidin Sorumluluğu, s. SS; Akkurt: s. 3S.

Avcı: Özen veSodokot Borcu, s. 369.

Akkurt: s. 39; Erdem: s. 42; Avcı: Özen ve Scdckot Borcu, s. 370; Gökyayla, K. Emre: Eser Sözleşmesinde
Müteahhidin Özen ve Sodokot Borcu, GSÜHFD, Prof. Dr. Kemal Oğuzman’a Armağan, 2002/1, s. 7S7.
Gökyayla: Ek İş ve iş Değişikliği, s. 168; CR CO l-Chaix: Art. 364 N. 5; Şenocak: Ayıbın Giderilmesini isteme
Hakkı, s. 29; Avcı: Özen ve Scdckot Borcu, s. 371.
Şenocak: Ayıbın Giderilmesini isteme Hakkı, s. 29-30; Avcı: Özen ve Sadakat Borcu, s. 373; CR CO l-Chaix:
Art. 364 N. 5.
Y. 23. HD, 20.09.2013 T, E. 2013/3597, K. 2013/5596 "... Dovacı arsa sahibi, eldeki devede, diğer bazı
seoepier yanında taraflar arasında güven ilişkisinin ortadan kolktığım do belirterek sözleşmenin haklı se­
beple feshedildiğinin tesptini tolep etmiş, davalıya olon güvenin yitirilmesine dayanak olarak da, beledi­
yeye verilen ruhsat başvuru dilekçesindeki imzanın, vekâletnome olmasına rağmen orsa sahibinin imzosı-
nın taklit edilerek sahte o arak atıldığını, yüklenici hakkında çok sayıda icro takibi bulunduğunu ve bu se­
beple işi yapabilme yeteneğini kaybettiğini bildirmiştir.
Bilindiği üzere, eser sözleşmelerinin kendine özgü bir türü olon arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri
niteliği itibariyle güven esasına dayanır. Aslolan karşılıklı güven duygusu ve iyiniyetin varlığıdır ve taraflar
arosındoki hukuki ilişkide tarafların dürüstlük kuralları çerçevesinde davranışlarına do bakılmalıdır. (15.
H.D. 6.12.2006t.2006/4522 esas, 2006/7157 karar sayılı ilamı) T.B.K.nın 471. (B.K.md.356) maddesinde
belirtildiği üzere, yüklenic. üstlendiği edimleri işsahibinin haklı menfaatlerini gözeterek sodekot ve özenle
ifa etmek zorundadır. Bura aykırı eylem ve işlemler sözleşmenin sona ermesine neden olabilecektir. (23.
H.D. 3.7.2012 t. 2012/1915 esas, 2012/4581 koror sayılı Hamt)..." (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası).
Ijç Hıkuk Davalan
lir”7. İş sahibinin bu feshi haklı sebebe dayanacaktır"1 ve kendisi yükleniciye
tam tazminat ödemeksizin, uğramış olduğu müspet zararın tazminini isteyebi­
lecektir. Böyle bir durumda, iş sahibi tazminat alacağıyla yüklenicinin sözleş­
menin tam tazminatla feshi dolayısıyla ileri süreceği alacağı takas edebilir”.

Türk Borçlar Kanunu, yüklenicinin işin sonucunda sorumlu tutulmasını sağ­


layan ayıba karşı tekeffül hükümlerinin yanında, ayrıca onun işinde gerekli öze­
ni göstermemesinden kaynaklanan sorumluluğunu öngörmüştür1”.

TBK m. 471/f. Il’yegöre, "yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun


belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli oir yüklenicinin gösterme­
si gereken mesleki ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır". Özen derecesi­
nin tayininde objektif ölçütler, esas alınmaktadır1”. Yüklenicinin özen borcunun
kapsamını belirlemede, öncelikle sözleşme hükümlerinin ve sonra da kanuni dü­
zenlemelerin göz önünde tutulması gerekmektedir1”. Yüklenicinin, tecrübeli ve

Yeniocak: s. 73; Yavuz / Acar / Özen: s. 1002; Şahin: Yüklenicinin Eseri Teslim Borcunu İfada Temerrüdü,
s. 193; Gökyayla: Özen ve Sodokot Borcu, s. 787; Zevkliler/Gökyayla: s. 521; Avcı: Özen ve Sodokot Bor­
cu, s. 368; Canbolat: s. 53.
111 Gümüş: Borçlor Öze! C. II12014), s. 48.

Y. 15 HD., 03.02.2012 T., E. 2012/2356, K. 2012/7573 "...818 Soyılı BK'nın 356 maddesinin yollomosı ile
aynı Kanun'un 325. mcdaesi gereğince, eser sözleşmesinin iş sahibi tarafından haksız olarak feshi duru­
munda; yüklenici, olumlu zarar kapsamında iş sahibinden kâr kaybını talep edebilir. Somut olayda ise,
tanık oçıklomoları değerlendirildiğinde; davacı yüklenicinin temin etmediği holde bazı malzemeleri davolı
adına satın almışçasına fatura düzenleyip davalı iş sahibine gönderdiği ve birçok defa buna benzer işler
yapmosı sebebi ile davolmn itirczdo bulunduğu, itirazlarında da hok<> olduğu sonucuna varılmaktadır.
Örneğin zemin etüdü yapılması ve su kuyusu açılması işleri ile ilgili 15.8.2010 tarihli ve 202032 numarolı,
21.7.2010 tarihli ve 202024 numarolı, 7.9.2010 tarihli ve 202031 numaralı faturalar “Urolsu” ünvanlı kişi
şirketi tarafından davoiı muhotoplı olarak keşide edilmiş olduğu ve şirket sahibi B. U. tarafından tanık
oicrok yeminli açıklamasmdo faturalardaki iş bedelinin davolıdon tahsil edildiği bildirildiği halde; mah­
kemece, bu husus değerlendirilmemiştir. Diğer yandan, bilirkişi de belirtilen faturaların konusu olan işler
davacı tarafından yapılmışçasına iş bedelinin aelirlenmesine esas alınmıştır. Devon da, sözü edilen fatu­
raları delil listesinde göstermiş ve foturadaki işlerin kendisi tarafından gerçeğe aykırı olarak yoptınldığını
ileri sürmüştür. Dovao yüklenicinin bu tutum ve davranışları "güven sarsıcı" niteliktedir. Oysa eser söz­
leşmelerinde esas olan tarafların karşılıklı olorok birbirlerine güven duymalarıdır. Tarafların güven sarsıcı
işlem ve davranışlarının otoya çıkması durumunda; yoniar arasında uyuşmazlıklar oluşur ve sözleşmenin
ifası çoğu zaman imkânsızlaşır. Somut olayda da; davacının güven sarpçı işlem ve dcvromşları karşısında
iş sahibi sözleşmeyi "geriye etkili sonuç doğurur şekilde" fesh etmesinde haklıdır. Sözleşmenin feshinde
tamamen kusurlu olon davacı yüklenici, davolıdon kâr kaybı isteyemez. Tüm bu sebeplerle davanın tüm­
den reddine karor verilmesi gerekirken; mahkemenin, yerinde olmoyan gerekçelerle davanın kısmen ka­
bulüne karar verilmesi doğru olmamış ve kararın bozulması gerekmiştir,." (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası).
Avcı: Özen ve Sodokot Borcu, s. 388.

Akkurt:s. 39.
Yavuz / Acar / Özen: s. 1C03; Aral / Ayrancı: s. 355; Avcı: Özen ve Sodokot Borcu, s. 378.

181 Y. 15 HD., 27.01.2009, E. 2008/489, K. 2009/394 "... Yüklenici, üstlenmiş olduğu işleri, sorumlu bir meslek
adamı olorok. ycso ve sözeşme hükümlerine, fen ve sonat kurallarına uygun olarak yopmak zorundadır. Bu
hukuksoi sebeple, kendisine verilen proje ve teknik belgelere göre işi yopm.ş oimoklo, proje ve teknik belgelerin
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 543 |
uzman bir kimsenin gözeteceği teknik ve sanat kurallarına uygun hareket etmesi
gerekmektedir'". Belirli bir olaydaki teknik ve sanat kurallarının varlığı, her türlü
delille özellikle bir bilirkişi aracılığıyla ispatlanabilir1". Yüklenicinin üzerine aldığı iş
için gerekli uzmanlığa sahip olmadığı halde bir işi alması ve işin ifasında uzmanlara
danışmaması özen borcunun ihlal edilmesi olarak nitelendirilmektedir1".

Yüklenici, yalnızca işin başında birtakım tedbirler almakla yetinmemeli,


eserin meydana getirilmesi ve teslim aşamasına kadar özen borcuna uygun
hareket etmelidir1". Yüklenici, eseri meydana getirirken, özellikle iş sahibinin
kişisel değerlerine zarar vermemek, vücut bütünlüğü ile malvarlığı değerlerini
tehlikeye sokacak hareketlerden kaçınmakla yükümlüdür"’.

Özen borcunun ihlali, eserin ayıplı olmasına yol açmayıp, iş sahibinin başka
bir zarara uğramasına yol açmışsa, yüklenici, TBK m. 112 vd. hükümlerine göre
sorumlu olur"1. Yüklenici, ancak özen borcunun ihlalinde herhangi bir kusuru­
nun bulunmadığını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir1”. Aynı şekilde, yük­
lenici, yardımcılarının veya işi devrettiği alt yüklenicin n verdiği zararlardan da
TBK m. 116 gereğince sorumlu olur.

İşin yapılmasında gerekli özeni göstermeyen yükeniciden tazminat talep


edilmesi halinde, yüklenicinin sözleşmeye aykırı davranışı ile zararın bundan
doğduğunu ve miktarını ispatlamak iş sahibine, özen göstermede kusursuz
bulunduğunu ispat etmek ise yükleniciye aittir1’3. Bu durumda iş sahibi, yükle­
nicinin kastını veya ihmal ile dikkatsizliğini ispat etmekzorunda değildir1’1.

işyerine, teknik ve sonat kvrottanno uygun olduğunu, oynco işin yopdocağt yeri, kuilonılocak her türlü malze­
menin nitelik bakımından yeterliliğini incelemiş, kabul etmiş ve bu itibarla işin hukuksal ve teknik sorumlulu­
ğunu üstlenmiş sayılır. Yargıtoy Hukuk Gene! Kurulu'nun 3G.10.1991 tarih, 1991/15-373-533 sayılı kararında
da cçıkço vurgulandığı üzere; eser sözleşmesinde yüklenici, kura! oiorok işin görüşülmesi ve tesliminde işçiye
göre "dana yüksek özen " göstermelidir. Yüklenici, bir işi yüklenirken, kendi uzmanlığının ve parasal gücünün o
iş için yeterli olduğunu iyice değerlendirmek ve bunlar yetersiz ise, sözleşmeyi yapmoktcn koçınmak zorunda­
dır. Aksi halde, iş eser sahibine karşı don özen borcuna aykırı devranmış olur..." (Uyap Bilişim Sistemi).
Yavuz / Acar / Özen: s. 1034; Avcı: Özen ve Sadokat Borcu, s. 378; Huguenin: Obligotionenrecht-
Allgemeiner und Besonderer Teii, N. 3142.
111 CR CO l-Chaix: Art. 364 N. 4.

Yavuz / Acar / Özen: s. 1C04; Avcı: Özen ve Sadakat Borcu, s. 378; Öz: inşoat Sözleşmesi, s. 120.

Gökyayla: Özen ve Sadakat Borcu, s. 792.

Gökyayla: Özen ve Sadakat Borcu, s. 792; Aral / Ayrancı: s. 357.


Huguenin: Obiigctionenrecht-Ailgemeiner und Besonderer Teil, N. 31^3; CR CO l-Chaix, Art. 364 N. 13;
Honsell: s. 286; Aral / Ayrancı: s. 357; Avcı, Özen ve Sodokot Borcu, s. 389.

Kocaağa: iş Sahibinin BKn. 358/11 Uyarınca Sahip Olduğu Haklar, s. 179.

Gökyayla: Özen ve Sadakat Borcu, s. 799.


Erdem: s. 42.
| 544 Hıkuk Davalan

Uyarı Yüklenicinin imar kurallarına dikkat etmemesi, özen yükümlülüğünün ihlali­


dir5". Yapı, imar kuralına aykırılıktan dolayı tamamlanamamış ve teslim
edilmişse, ayıba karşı tekeffülden dolayı yükleniciye başvurmak mümkün
değildir. Bununla birlikte yüklenici, özen borcunu ihlalden dolayı meydana
gelen zararları tazmin etmekle yükümlüdür5’5.

5. Yüklenicinin Bildirimde Bulunma Borcu

Yüklenicinin diğer bir borcu da, eserin meydana getirilmesini tehlikeye so­
kan durumları iş sahibine bildirmektir5’4. Yüklenicinin bildirim yükümlülüğünden
söz edebilmek için, bi dirilmesi gereken hususun, yani işin yürütülmesini olum­
suz yönde etkileyen bir tehlikenin bilinmesi veya bilinebilecek durumda olması
gerekmektedir5’5. Burunla birlikte, yüklenici durumu bildirmesinin bir yararı
olmadığını kanıtlarsa ihbar yükümlülüğü bulunmadığını ortaya koymuş olur5”.
Bu ispat için, yüklenicinin iş sahibinin kendisi tarafırdan bildirimde bulunul­
maksam durumları bildiğini kanıtlaması yeterlidir5”.

Yüklenicinin bu bildirim borcunu yerine getirmemesi, sözleşmenin gereği


gibi ifa edilmediği anlamına gelir ve TBK m.112 hükümlerinin uygulanmasını
gerektirir5’5. Bu sebeple geç ihbar yüzünden iş sahibi zarara uğramışsa, yüklenici
bu zararı tazminle yükümlü olur5”. Yüklenicinin bildirimi zamanında yapmaması
durumunda, iş sahibi sözleşmeyi yüklenicinin zararını tazmin ederek sözleşmeyi
feshedebileceği gibi, ondan işe devam etmesini de isteyebilir555. İhbar yükümlü­
lüğünün ihlal edildiğini ispat yükü, iş sahibine düşmektedir.

6. Yüklenicinin Ara;, Gereç ve Malzemeye İlişkin Borcu

TBK m. 471/son gereğince aksine adet veya anlaşma olmadıkça yüklenici eseri
meydana getirmek için kullanacağı araç ve gereci, kendisi temin etmekle yükümlüdür.

5” Gautschi: Art. 364 N. 5d.

Gautschi: Art. 364 N. 5e; Ğökyayla: Özen ve Sodokot Borcu, s. 799.

Erdem: s. 56.

Gauch / Carron: N. 831; Tercier / Favre: N. 4431; Gökyayla: Ek İş ve İş Değişikliği, s. 166; Tandoğan:
Borçlor Özel C. II, s. 111.
Tandoğan: Borçlar Özel C il, s. 112; Gauch / Carron: N. 832.

Gauch / Carron: M. 832.

Tandoğan: Borçlor Özel C II, s. 112; Yavuz / Acar / Özen: s. 1018; Zevkliler / Gökyayla: s. 543; Gümüş:
Borçlor Özel C. 2, s. 31; Yakuppur: s. 45; bu hususta bir Yargıtay kararı için bkz: Y. 15. HD., 31.5.2001 T.,
E. 2001/1704, K. 2001/2944 (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası).

Zevkliler/Gökyayla: s. 543; Tercier / Favre: N. 4435.

Tandoğan: Borçlar Özel C. II, s. 112; Zevkliler / Gökyayla: s. 543.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 545 I
Yükleniciye, eseri zamanında ve eksiksiz yapma ya da değiştirme borcunu
yüklenmiştir. Bu yükümlülüğünü yerine getirip, borcunu ifa edebilmesi için
gerekli çalışma ve yardımcı araçlarını, alet ve takımlarını sağlamak zorunda­
dır".

Malzemeden maksat, eserin meydana getirilmesi için gerekli olan ve eserin


bünyesine girip, devamlı surette eserin içinde kalan maddelerdir". Diğer bir
deyişle, eserin meydana getirilmesi için şart olan ve ona vücut veren maddi
unsurlar malzemeyi teşkil eder. Bina yapımında kullanılan taş, kum, çakıl, de­
mir, çimento, doğramalar, lavabo, su ve elektrik tesisatı gibi şeyler malzeme
olarak sayılabilir".

Malzemeyi sağlama yüklenicinin borcu ise, kullan lan malzemenin iyi cins­
ten olmamasından, yüklenici iş sahibine karşı sorumludur. TBK m. 472'de yük­
lenicinin satıcı gibi de sorumlu olduğu hükme bağlanmış ve satım sözleşmesine
ilişkin hükümlere yollama yapılmıştır.

7. Yüklenicinin İşi Bizzat Meydana Getirme Borcu

TBK m. 471/f. 3 uyarınca yüklenici, yüklendiği işi doğrudan doğruya kendisi


yapmak veya kendi yönetimi altında yaptırmakla yükümlüdür. Ancak, yükleni­
cinin kişisel niteliklerinin önem taşımadığı hallerde, işin bir başkasına yaptırıl­
ması mümkündür. Yüklenicinin şahsen ifa borcu, eserin meydana getirilmesinin
sıkı sıkıya yüklenicinin yeteneklerine ya da el becerilerine bağlı olduğu durum­
larda görülür”1.

Uyarı Yüklenicinin kişisel özellikleri önem taşımamasına rağmen iş sahibi ve asıl


yüklenicinin, işin bir taşerona yaptınlması ya da ancak iş sahibinin onayı du­
rumunda işin bir taşerona yaptırılabileceği konusunda anlaşmalanna bir
engel bulunmamaktadır’".

Yüklenici, eserin tamamını veya bir kısmını meydana getirmek üzere başka
bir kişi ile eser sözleşmesi yapabilir. Bu sözleşmeye al: eser sözleşmesi adı ve­
rilmektedir. Alt eser sözleşmesinin kurulması durumunda, sözleşmenin tarafları

' Erdem: 3.46.

Erdem: s. 53; Aral / Ayrancı: s. 351.

Erdem: s. 53.
Ürem: s. 39.

Akkanat Halil / Çekin Mesut Serdar: Taşeronun Hukuki Durumu, İnşoct Hukuku ve Uygulaması, İstanbul
2017, s. 46.
I 546 Hikuk Davalan
ilk yüklenici ile alt yüklenicidir. Bu sözleşmeyle alt yüklenici, asıl yükleniciye
karşı, bedel karşılığında bir inşaat yapmayı ve ona teslim etmeyi taahhüt eder.
Bu bakımdan asıl yüklenici, alt yükleniciyi seçerken her şeyden önce gerekli
özeni göstermek zorundadır.

Asıl yüklenicinin işin bir kısmını veya tamamını alt yükleniciye yaptırma
yetkisi bulunması halinde, alt yüklenici asıl yüklenicinin ifa yardımcısı sayılır ve
asıl yüklenici, alt yüklenicinin iş sahibine verdiği zararlardan TBK m. 116'ya göre
sorumlu olur.

Uyarı İnşaat ali yüklenicinin yaptığı işlerden dolayı ayıplı olarak teslim edilmişse, iş
sahibinin sözleşmeden dönme, bedelden indirim veya onarım isteme hakla­
rından brini kullanması halinde, asıl yüklenici TBK m. 116'dan bağımsız ola­
rak kusursuz sorumluluk esasına göre sorumludur.

Asıl yüklenici, yet<isi olmadığı halde, işin bir kısmını veya tamamını alt yük­
leniciye yaptırmış ve alt yüklenicinin eylemi iş sahibine zarar vermişse, asıl yük­
lenici sözleşmeye aykırı kusurlu davranışı nedeniyle, iş sahibine karşı ayrıca TBK
m. 112'ye göre sorumlu olur”.

F. İş Sahibinin Ücret Ödeme Borcu

1. Genel Olarak

Eser sözleşmesi, ücrete tabi iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Söz­
leşme gereğince üstlenilen edimler, para ile ölçülen oir değere sahiptir. Eser
ücreti veya bedeli olarak tabir edilen bu para borcunun, iş sahibi tarafından
ödenmesi gerekmektedir.

Eser sözleşmesinde, taraflar bedeli başlıca iki şekide belirleyebilirler. Bun­


lardan biri bedelin götürü olarak belirlenmesi, diğeri ise yaklaşık olarak belir­
lenmesidir. Bununla birlikte tarafların, aynı sözleşmede bazı edimler için götürü
bedel, bazıları için yaklaşık bedel belirlemeleri de mümkündür.

Bedelin götürü olarak belirlenmesi, meydana getirilecek eserin bedelinin


önceden ve kesin olarak belirlenmesi anlamına gelmektedir”. Bu belirleme,
bedelin tamamının önceden saptanması şeklinde de olabilir”.

Kocaağa: inşaot Sözleşmesi, s. SO.


Gauch / Carron: N. 900; Gürpınar: s. 56; Kocaağa: İnşaat Sözleşmesi, s. 174; Yeniocak: s. 46; Öz: inşaat
Sözleşmesi, s. 56; Gauch: IVerkvertrag, N. 900; Tercier / Favre: N. 4663.
Tercier / Favre: N. 4667; *eniocak: s. 46; Kocaağa: İnşaat Sözleşmesi, s. 174; Öz: inşaat Sözleşmesi, s. 56.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 547
TBK m. 480/f. I'egöre, işin yapımı sözleşmede kararlaştırılan bedelden da­
ha fazla emek ve masrafı gerektirmiş olsa bile, yüklenici bedelin artırılmasını
isteyemez"5. Götürü ücretin kararlaştırıldığı hallerde maliyet artışlarından kay­
naklanan riski yüklenici taşımaktadır1”.

Birim fiyatlara göre belirlenen götürü bedel, yapılacak inşaatın belirli bir bi­
rimi (metre, metrekare, metreküp) için önceden sabit bir fiyat belirlemek sure­
tiyle bedelin tespit edilmesidir1”. Taraflar, yüklenicinin ücretinin birim fiyatlara
göre hesaplanacağını kararlaştırmışlarsa, eserin meydana getirilmesi için ne
kadar edim miktarınır gerektiğinin ve edim miktarı ile birim fiyatının çarpılarak
hesaplanan pozisyon fiyatlarının eklenmesiyle hangi miktarda ücretin ödene­
ceğinin hesaplanması gerekmektedir.

Eser sözleşmesinde ücret unsuru, meydana getirilecek esere göre belir­


lenmişse, yani kesin ücret tutarının eser tamamlandığında ortaya çıktığı haller­
de yaklaşık ücret söz konusu olmaktadır151. Yaklaşık üc'etin kararlaştırıldığı söz­
leşmelerde, taraflarca tahmini olarak bir bedel tespit edilmekte, fakat bu tah­
minlere dayanak olan hesaplar ile fiilen yapılan harcamalar arasında farklılığın
ortaya çıkması durumunda ücret, fiilen yapılan gerçek duruma göre belirlen­
mektedir151. Yaklaşık bedel söz konusu olduğunda da taraflar, sözleşme yapılır-

Gauch: Werkvertrog, N. 933; Öz: inşcot Sözleşmesi, s. 56.


Dirican, s. 13; Gürpınar, s. 59; Kocaağa: İnşoct Sözleşmesi, s. 174; Kaplan: İnşoct Sözleşmelerinde Yapı
Sahibinin Ücret ödeme Bcrcu, s. 130.
Kocaağa: İnşcot Sözleşmesi, s. 180.
Altaş, Hüseyin: İstisno Sözleşmesinde İş Sahibinin Yaklaşık Ücretin Aşın Aşılması Nedeniyle Sözleşmeden
Dönme Hokkı, Prof. Dr. Bilge Öztan'a Armağan, Ankara 2008, s. 73; Terrier / Favre: N. 4718.
Gökyayla: Ek İş ve İş Değişikliği, s. 235; Zevkliler / Gökyayla: s. 579.
Y. 15. HD., T. 05.07.2004, î. 2003/6466, K. 2004/3724 "...Yönler arasındaki 20.4.1999 günlü sözleşmenin 5.
maddesi ile eserin en çok 170.003 ABD dolarına yopılacoğı, bu bedelin er aza indirilmesi için ço 'ca gösterile­
ceği hükmüne yer verilmiştir. Gerçekten, Bo'çlor Kanunu'nun 366. maddesince eser cedeü önceden götürü
olarak karorlaştınlabileceği gibi taraflarca ‘'takribi=yokloşık" olarak do tayin edilebilir. Sözleşmede eser be­
delinin maksimum 173.030 dolar oiorok yazılmış olması, bedelin önceden poçoi=çötürü kararlaştırıldığı an­
lamına çelmez. Sözleşmedeki bedeli götürü olarak niteleyen bilirkişi görüşü He bunu benimseyen mahkeme
karan gerekçesinde isabet bulunmamaktadır. Somut olayda, 170.000 ABD doicnno'an daha fazla cede!
ödendiği holde eserin fen ve omacmo uygun otoya çıkortılomaaiğı, daha 9625 oranında eksiklikler bulundu­
ğu bilirkişi roporuyla sabidir. Boşko bir anlatımla işin keşif bedelinde oşm bir artma meydana gelmiştir. Be­
delin keşfi çokfozia eşmos durumundo iş sahibinin BK'nın 367. maddesine doyonorak sözleşmeyi fesih hakkı
vardır. Ne var ki, artışa rağmen fesih hakkı iş sahibi tarafından kullanılmamış, yine yükleniciye eser niteliğin­
de değişiklik emri de verilmemiştir. Böyle olunco, iş sahibinin kendisine teslim edilen esere orantılı olarak be­
del ödemesi zorunludur. Mevcut uyuşmoziıkto tüm sorun teslim edilen eser bedelinin sootanmasıylo gideri­
lebileceğinden ve teslim edilen ünitelerin birim fiyatları önceden kororloştınlmadığındon mohkemece yapıl­
ması gereken iş; bilirkişilerden ek rapor alınarak taraflar bedelinde anlaşamadıklarından teslimi yapılan eser
bölümünü ve bunların tesim tarihlerine uygun rayiç bedellerini bulmak, bu bedelin ödendiği çekişmesiz olan
175.500 dolardan düşmek, varsa davacı alacağına hüküm kurmak olmalıdır. Sözleşmenin bedel hükmünü
yanılgılı şekilde götürü oiorok niteleyen bilirkişi raporuno bağlı kalınması suretiyle istemin yazılı olduğu şekil­
de kooulü doğru olmadığından koror bozulmalıdır..." (Kazancı İçtihat Bilgi Barkası}.
Hıkuk Davalan
ken eser karşılığı ödenecek olan bedeli belirlemekte, ancak bunun ne kadar
olacağının kesin olarak belirlenmesi söz konusu olmamaktadır51.

Uygulamada yaklaşık ücret tespiti ender olarak yapılmaktadır. Daha çok


muhtemel masraflara ilişkin keşif bedelinin yaklaşık olarak tespiti yoluna gidil­
mektedir*155. Bu takdirde işin sonundaki ücret de TBK m. 481 uyarınca fiilen ya­
pılmış masraflara göre tayin edilmektedir. Uygulamada bu yüzden yaklaşık keşif
bedeli yaklaşık ücret clarak adlandırılmaktadır.

Götürü sabit ücret ile birim fiyat yöntemlerinin aynı sözleşmede birleştir­
mek mümkündür1”. Örneğin sözleşmede esas olarak ücretin sözleşmedeki bi­
rim fiyatlara göre belirlenmesi kararlaştırılmakla birlkte bazı iş kalemlerinin
bedelleri için sabit götürü ücret öngörülebilir15".

Sözleşmede karadaştırılmamışsa, bedel, TBK m. 481'e göre, yapılan işin


değerine ve yüklenicinin giderlerine göre belirlenir. Hükümde geçen işin değeri
kavramından, yüklenicinin elde edeceği kâr ve o işe düşen genel gider payı
anlaşılmalıdır151.

Ücretin, ş bitince eserin taşıdığı kıymete göre değil, yapılan masraflara göre
Uyan
belirlenmesi gerekmektedir155. Çünkü eserin değerinde masraflar dışında
piyasa durumu, bitirilen inşaatın yeri, mimari p-oje açısından estetik görü­
nümü gibi başka etkenler de rol oynamaktadır111.

TBK m. 481'in kapsamına giren durumlar, tarafların yapılacak eserin karşılığın­


da bir bedel ödeneceği hususunda hemfikir olmalarına rağmen bedelin miktarının
belirlenmesini sonraya bırakarak sözleşmeyi bağlayıcı kabul ettikleri haller ile götü­
rü bedel kararlaştırıldığı anlaşılmakla birlikte bunun ne niktar olduğu hususunda
taraflar arasında uyuşmazlık çıkıp hiçbirinin iddiasını ispat edemediği hallerdir11.

Hâkim, bu durumlarda sözleşmedeki bedele ilişkin boşluğu doldurarak TBK


m. 481 hükmüne göre bedeli saptayacaktır”1.

Zevkliler / Gökyayla: s. 579.

Kaplan: İnşaot Sözleşmelerinde Yop> Sahibinin Ücret Ödeme Borcu, s. 140; Baygın: s. 41.

Kaplan: İnşaot Sözleşmelerinde Yopı Sahibinin Ücret Ödeme Borcu, s. 141.

Kaplan: İnşoot Sözleşmelerinde Yop> Sahibinin Ücret Ödeme Borcu, s. 141; Baygın: s. 47.

Zevkliler/Gökyayla: s. 558.
155 BSK OR l-Zindel / Pulver: Art. 374 N. 11.

Baygın: s. 51.
Öz: İnşoct Sözleşmesi, s. 54.

Öz: İnşoct Sözleşmesi, s. 54.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 549 |
2. Götürü Bedelli Sözleşmelerde Olağanüstü Haller Sebebiyle Sözleşmenin
Uyarlanması veya Ortadan Kaldırılması
Eserin sabit götürü ücretle yüklenici tarafından üstlenilmesi durumunda,
yüklenici TBK m. 480/f. I hükmü uyarınca, eser sözleşmesi ediminin tamamını
öngörülen bu sabit ücretle bitirmek zorundadır*"5. Ancak TBK m. 480/f. II hük­
mü, götürü sabit ücretin değişmezliği kuralının istisnasını düzenlemektedir.

TBK m. 480/f. II hükmüne göre, "Ancak, başlangıçta öngörülemeyen veya


öngörülebilip de taraflarca göz önünde tutulmayan durumlar, taraflarca belir­
lenen götürü bedel ile eserin yapılmasına engel olur veya son derece güçleşti­
rirse yüklenici, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu
mümkün olmadığı veya karşı taraftan beklenemediği takdirde sözleşmeden
dönme hakkına sahiptir. Dürüstlük kurallarının gerektirdiği durumlarda yükle­
nici, ancakfesih hakkını kullanabilir""4.

TBK m. 480/f. Il'nin uygulanması için ilk koşul, sözleşmenin taraflarınca sözleşme
kurulurken öngörülemeyen ya da öngörülüp de sözleşmenin ifasına etki edeceği
tahmin edilmeyen ve bu suretle dikkate alınmayan durumların ortaya çıkmasıdır"5.

Olağanüstü hal niteliğindeki bu durumların, mutlaka mücbir sebep niteli­


ğinde olması şart değildir”. Tarafların öngörebilecekleri fakat meydana gelme­
yeceğini kabul ettikleri olağanüstü hallerin ortaya çıkması da yüklenicinin ücreti
artırma veya sözleşmeyi sona erdirme talebini haklı gösterebilir”.

Bir hususun beklenmeyen hal sayılabilmesi için, genel nitelikte olması gerek­
mektedir”. Yalnızca sözleşme taraflarını değil, bir ülken n ya da bölgenin tüm bi­
reylerini, aynı durumda olan herkesi ilgilendiren bir olay söz konusu olmalıdır”.
Beklenmeyen halin sözleşmenin her iki tarafını da etkilemesi gerekli değildir5".

Kaplan: Inşoot Sözleşmelerinde Yopı Sahibinin Ücret Ödeme Borcu, s. 149.


Kaplan: İnşaot Sözleşmelerinde Yapı Sahibinin Ücret Ödeme Borcu, s. '.50; Büyükay: iş Sahibinin Ücretin
İndirilmesini Talep Hakkı, 5. 672.
Tercier / Favre: N. 469S; Büyükay, Yusuf: Götürü Ücretin Kararlaştırıldığı Eser Sözleşmelerinde İş Sahibi­
nin Ücretin İndirilmesini Talep Etme Hakkı, Prof. Dr. Rora Serozan'a Armağan C. I, İstanbul 2010; s. 663-
691, s. 676; Erman, Hasan: İstisno Sözleşmesinde Beklenilmeyen Holle' (BK 365/2), İstanbul 1979, s. 71;
Durak: s. 240; Gökyayla: Ek İş ve İş Değişikliği, s. 226; Bettschart: La resiliation des controts de
construction, s. 150; Gehrer: s. 178.
Gökyayla: Ek İş ve İş Değişikliği, s. 227; Tercier / Favre: N. 4699.
Kaplan: İnşoot Sözleşmelerinde Yopı Sahibinin Ücret Ödeme Borcu, s. 151.
Gürpınar: s. 128; Kocaağa: İnşoot Sözleşmesi, s. 1S9.
Kaplan: inşaat Sözleşmelerinde Yapı Sahibinin Ücret Ödeme Borcu, s. 151; Gürpınar: s. 128; Büyükay: İş
Sahibinin Ücretin İndirilmesini Talep Hakkı, s. 677.
Yavuz / Acar / Özen: s. 1C45.
Hıkuk Davaları

Olağanüstü değişikliğe sebep olan olayın toplurrun tüm bireylerini ilgilendi­


ren genel nitelik taşıması gerekliliğinden hareketle, bu olayları toplumsal
felaketler olarak da nitelendirmek mümkündür. Toplumsal felaket ile kaste­
dilen, toplumun tamamı veya en azından bir kısmı üzerinde, felaket tarz ve
kapsamında etki doğuran ve toplumun varlığını derinden sarsan genel nite­
likli her olaydır. Bu çerçevede savaş ve benzeri olaylar, genel ekonomik kriz­
ler, sosyal felaket veya facialar, yangın su baskın ve deprem, yüksek oranda
yeni vergilerin yürürlüğe konması, ithalat veya ihracat yasağı, inşaat yerinde
ortaya çıkan öngörülemeyen jeolojil nitelikte işi aksatan veya pahalılaştıran
olumsuzluklar, olağanüstü objektif nitelikte önceden öngörülemeyen veya
öngörülüp de gerçekleşmeyeceği kabul edilen hallerdendir.

Beklenmeyen halerin sözleşmenin kurulmasından ortaya çıkması ya da


sözleşmenin kurulması esnasında var olmasına rağmen daha sonradan fark
edilmesi”1 gerekmektedir'". Bu hususta, her bir somut olayda, özellikle eser
sözleşmesinin çeşidi ve süresi dikkate alınmalıdır*811. Beklenmeyen hal, doğal
nitelikte olabileceği gioi, ekonomik nitelikte de olabilir”1.

Uy3ri Bir durunun öngörülemez olup olmadığı tespit edilirken, işe yüklenici açısın­
dan bakı ması ve onun işinde uzman ve özenli bir kişi olarak bedelin belir­
lenmesinde kendisinden beklenen dikkat ve özeni gösterip göstermediğinin
araştınlması gerekmektedir”1.

Yüklenicinin TBK m. 480/11 uyarınca sözleşmenin yeni koşullara uyarlanma­


sını isteyebilmesi veya sözleşmeyi ortadan kaldırabilmesi için, başlangıçta ön­
görülemeyen veya öngörülebilip de taraflarca göz önünde tutulmayan durum­
lar, eserin taraflarca oelirlenen götürü bedelle yapılmasına engel olmalı veya
son derece güçleştirmelidir8”.

Eserin meydana getirilmesini güçleştiren veya yüklenicinin ifa yükünü aşırı de­
recede artıran durumların tespitinde yüklenicinin üstlendiği tüm edim borcu ile

3u tür beklenmeyen halere arazinin güçlükleri, çıkartılacak malzemenin özel niteli|i, arazinin ayıplı
olması örnek verilebilir. Gauch / Carron: N. 1070.

Bettschart: Lo resiliotion des controts de construction, s. 150; Bühler: Art. 373 N. 22; BSK OR l-Zindel /
Pulver: Art. 373 N. 17.
e” BSK OR l-Zindel / Pulver: Art. 373 N. 17.

811 Bühler: Art. 373 N. 22.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 551J
sözleşmede öngörülmüş olan bedel arasındaki aşırı dengesizlik ölçü olarak kabul
edilmelidir1’-'. Yüklenicnin kâr ve zararı burada göz önünde tutulmamaktadır*15.
Bedel ile masraflar arasındaki aşırı dengesizliğin yüklenicinin yıkımına neden olacak
derecede olması şartı da aranmamalıdır515. Aşırı oransızlığın tespitinde ek masraflar
yüzünden ifa masraflarının artması yüklenici lehine hesaba katılmamalıdır’".

Beklenmeyen hallerin yükleniciye isnat edilemeyen nedenlerle ortaya çıkması


gerekmektedir*11. Yüklenicinin teslim borcunu kararlaştınlan ücretle ifa etmek için
bütün olanaklarını kullanması gerekmektedir*11. Malzemenin zamanında sağlana­
maması, ekibin kurulmakta gecikilmesi, alt yüklenicilerin seçiminde özen gösteril­
memesi, yüklenicinin kusuruna örnek olarak gösterilebilir*11. Eserin masraflarını
aşırı derecede artıran veya ifasını güçleştiren durumların ortaya çıkması yükleniciye
isnat edilebilirse, bunlar iş sahibi tarafından ispat edilmec şartıyla yüklenicinin TBK
m. 480/f. II hükmünden yararlanma imkânı ortadan kalkar*14. Yüklenicinin masraf
arttırıcı veya eserin ücret açısından yapımını güçleştiric nitelikte olağanüstü du­
rumları zamanında yapı sahibine ihbar etmeden işe devam etmesi, TMK m. 2'deki
dürüstlük kuralına aykırılık teşkil eder11. Bildirim yükümlülüğü, yüklenicinin bek­
lenmeyen hallerin varlığını öğrenmesi ve durumun makul bir şekilde değerlendi­
rilmesiyle beklenmeyen hallerin sözleşmede kararlaştırılan ücretle kendi edimi
arasında aşırı bir oransızlığın kabul etmesi gerektiği andan itibaren doğmaktadır*1'.

TBK m. 480/f. II, tamamlayıcı hukuk kuralı niteliğindedir". Taraflar, söz­


leşmede fiyat değişikliği öngören, TBK m. 480/f. Il'in uygulanma alanına giren

eı’ Gauch / Carron: N. 1058.

'‘’ Kaplan: İnşoot Sözleşmelerinde Yopı Sahibinin Ücret Ödeme Borcu, s. 152.

Bettschart: Lo resiliation des contrats de construction, s. 151; Kaplan: İnşoct Sözleşmelerinde Yopı Sahi­
binin Ücret Ödeme Borcu, s. 152; Gökyayla: Ek İş ve İş Değişikliği, s. 2X.
Gauch / Carron: N. 1063.

Bettschart: Lo resiliation des controts de construction, s. 151; Gauch / Carron: N. 1109; Kırmızı: s. 322;
Kocaağa: inşaot Sözleşmesi, s. 191; Erman: İstisno Sözleşmesinde Beklenilmeyen Haller, s. 86; Kaplan: In-
şoat Sözleşmelerinde YopıSohibinin Ücret Ödeme Borcu, s. 152; Durak, s. 241; Gökyayla: Ek İş ve İş Deği­
şikliği, s. 231.
Erman: İstisna Sözleşmesinde Beklenilmeyen Haller, s. 87.

Gökyayla: Ek İş ve İş Değişikliği, s. 231.

Kocaağa: inşoct Sözleşmesi, s. 191; Kaplan: Inşoot Sözleşmelerinde Yapı Sotibinin Ücret Ödeme Borcu, s. 153.

Kaplan: İnşoot Sözleşmelerinde Yopı Sahibinin Ücret Ödeme Borcu, s. 153.


eı* Gauch / Carron: N. 1113.

*‘ Bettschart: Lo resiliotion des controts de construction, s. 150; Güleç: s. 162; Kırmızı: s. 322; Kaplan:
İnşoot Sözleşmelerinde Yopt Sahibinin Ücret Ödeme Borcu, s. 153; Durak: s. 242; Sözleşmede yalnızca
değiştirilemez fiyatlar veya sabit fiyatlar gibi ifadelerin kullanılmış olması, hükmün uygulanmasından fe­
ragat edildiği anlamına gelmemektedir. Kocaağa: inşaot Sözleşmesi, s. 192.
Hıkuk Davaları
durumlarda fesih imkânını ortadan kaldıran düzenlemeler yapabilirler4". Taraf­
ların TBK m. 480/f. I hükmünün uygulanmayacağını kararlaştırmalarına rağ­
men, iş sahibinin bu anlaşmaya dayanmasının hakkın kötüye kullanılmasını
oluşturduğu durumlarda4" sözleşmenin uyarlanması istenebilir.

Uyan TBK m. 480/f. Il'de, sözleşmenin uyarlanmasını isteme yetkisi, yalnızca yük­
leniciye tanınmıştır. İş sahibinin böyle bir olanağı bulunmamaktadır. Yine
eserin öngörülenden daha az emek ve masrafla yapılması halinde, iş sahibi­
nin belirlenen bedelin tamamını ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlan­
mıştır. TBK'nın eser sözleşmesine ilişkin hükümlerinde iş sahibine sözleşme­
nin değişen koşullarına uyarlanmasını isteme, bedelden indirim talep etme
hakkı tarınmamış olması, önemli bir eksiklik değildir. Çünkü genel hükümler
arasında yer alan TBK m. 138'de aşırı ifa güçlüğü hallerinde, sözleşmenin her
iki tarafına da sözleşmenin yeni koşullarına uyarlanmasını isteme hakkı ta­
nınmaktadır. TBK m. 138 hükmü karşısında iş sahibi, maddede yer alan şart­
ların gerçekleşmesi halinde, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanmasını ve
bedelden indirim yapılmasını isteyebilecektir.

Yüklenici, her türlü hal ve koşula rağmen, iş sahibine bildirimde bulunma­


dan veya ihtirazi kayıt koymadan edimlerini ifa etmişse, sözleşmeden dönmesi
veya sözleşmenin uya'lanmasını talep ve dava etmesi mümkün değildir4”.

TBK m. 480/f. Il'deki şartlar yerine geldiğinde, yüklenici ya hâkimden sözleşme­


nin yeni koşullara uyarlanmasını ya da sözleşmeden dönme hakkına sahiptir®”.

Bettschart: Lo resiliotion des controts de construction, s. ISO; Ergezen: s. 135; Kaplan: İnşcot Sözleşme­
lerinde Yapı Sahibinin Ücret Ödeme Borcu, s. 153; CHK - Hürlimann / Siegenthaler: Art. 373 N. 19.
Y. 15. HD, T. 22.11.2007, E. 2005/4205, K. 2007/7412 “...Yanlar arcsndo imzalanan 17.09.2003 torihli
yemek ihalesine oit sözleşme ise, BK'nın 355 vd. maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi niteliğindedir. Do­
layısıyla eldeki davanın çözümü, BK'nın 355 vd. maddelerindeki hükümler ile idari sözleşme ve eki belgeler
dikkate alınarak yapdacoktır. Sözleşmede hastanede çolışon personel ve yotılı hastalar ile refokotçüerin 1 yıl­
lık yemek ihtiyacının temiri işi 76.445.600.GDO TL götürü bedelle üstlenilmiştir. Sözleşme ve eklerinde bu işe
ait bedelin arttınlocağıno, fiyat forkı verileceğine ooir bir hükme yer verilmemiş, aksine sözleşmenin eki oicn
şartnamenin 25. maddesirde taahhüt süresi içerisinde taahhüdün ifosmc kadar herhongi bir fiyat fark' tale­
binde buiunulamayccoğı kodu! edilmiştir. BK'nın 365. maddesi uyonnco yüklenicinin götürü bedelle yapımı
kcrcricşbnlon işlerde fiyat farkı talep edemeyeceği hususu düzenlenmiştir. Öyle olunca götürü bedelle karar­
laştırılan sözleşme fiyotımr arttırılması düşünülemez. Olayda 365/2. maddenin uyguloma olanı bulmadığı do
ortadadır. Çünkü ihale karon idari yargıda iptal edilmesine ve orodan 2 yıllık bir süre geçmesine rağmen, da­
vacı sözleşme bedelini kabul ederek sözleşmeyi imzalamış, sözleşmeden koçınma hakkı ve imkânı bulunma­
sına rağmen bedeli kabul etmiştir. Davacının ticaret şirketi olması ve tacir sıfotını taşıması karşısında mü­
debbir bir tocir gibi hareket ederek sözleşmeyi imzolodığı kabul edilmdidir. Bu nedenle, davanın tümden
reddi yerine yazılı gerekçelerle kabulü doğru olmomıştır..." (Kazana İçtihat Bilgi Bankası).
Örneğin, iş sahibinden kaynaklanan gecikme yüzünden işin zamanında bitirilememesi ve gecikme sıra­
sında fiyatlarda meydana gelen artışın yüklenicinin işin götürü bedelle yapmasını aşırı derecede güçleş­
tirmesi halinde durum bu niteliktedir. Kocaağa: İnşoct Sözleşmesi, s. 1S2-193.

Kaplan: İnşaat Sözleşmelerinde Yapı Sahibinin Ücret Ödeme Borcu, s. 153; Kocaağa: inşcot Sözleşmesi, s. 193.

Bettschart: La resiliotion des controts de construction, s. 151; Gürsoy, s. 189.


I» Hıkuk Davalan
ile ilgili diğer borçları özellikle iş sahibinin iş birliğinde bulunma borçları da sona
ermektedir*-"’. Yüklenici, iş sahibinin zarara uğramasını engellemek için gerekli
her türlü önlemleri almakla yükümlüdür”1. Sözleşmenin feshinden evvel ifa
edilmiş yükümlülükle; mevcudiyetlerini korumaktadırlar”. İş sahibinin fesih
anına kadar yüklenicinin sözleşmeye aykırı davranışları dolayısıyla doğmuş olan
tazminat talepleri sözleşmenin ortadan kalkmasından etkilenmemektedir”'.
Yüklenicinin de fesih anından önce doğan tazminat talepleri, varlığını korumak­
tadır. Sözleşmeden kaynaklanan edimlerin ifasını sağlanak için verilen teminat­
lar, özellikle kefalet sözleşmeleri de sona ermektedir. Yüklenicinin iş görme
borcunu teminat altına almak için iş sahibine verilmiş olan banka teminat mek­
tuplarının da iade edilmesi gerekmektedir. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi­
nin fesih nedeniyle sona ermesi halinde tapu kaydındaki şerhin de terkin edil­
mesi gerekmektedir”’. Tapu kütüğünde terkin işlemin yapılabilmesi için tapu
memurluğu mahkeme kararı arayacağından, fesih beyanında bulunulmasının
mahkeme aracılığıyla yapılıp mahkemenin bu hususta karar vermesi halinde,
arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine iliş
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 557 I
TBK m. 484'e göre, eser sözleşmesini fesheden iş sahibi, yalnızca yapılmış
olan kısmın karşılığını ödemekle kalmaz, aynı zamanda yüklenicinin uğrayacağı
bütün zararı da tazmin etmekle yükümlü olur*85. İş sahibinin bu tazmin yüküm­
lülüğü, hukuki temelini sözleşmenin feshinden almaktadır”’. Zarar tazmin yü­
kümlülüğü, iş sahibinin sipariş edilen eseri üçüncü bir <işiye devretmesi, kendi­
sinin üstlenmesi veya tamamen işten vazgeçmesinden bağımsızdır8”.

Uyafl Tazmini gereken zarar, olumlu zarar niteliği taşımaktadır881. Buradaki tazmi­
nat talebinin dayanağını borca aykırılık oluştu’mamaktadır8”. Tazminatın
ödenmesi için iş sahibinin kusurunun bulunması gerekli değildir888. Burada iş
sahibinin sebep sorumluluğu söz konusu olduğu için, o, kusursuz olsa da
zararı tazmin etmekle yükümlüdür884.

İş sahibinin yükleniciye ifa etmekle yükümlü olduğu tazminatın hesaplan­


masında iki yöntem söz konusu olmaktadır.

jş sahibinin yükümlü olduğu tazminatın hesaplanmasında TBK m. 484


hükmünün lafzından yapılmış kısmın karşılığının verilmesi ve yüklenicinin bütün
zararlarının giderilmesi şeklinde bir ayrım yapıldığı çıkmaktadır. Toplama me­
todunda, iş sahibinin oorçlu olduğu zarar tazmin yükümlülüğü, yapılm
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar K9 |

Uyarı Sözleşmenin feshi ile olgulan ve sözleşmenin sona erdiği an ile ilgili hususlara
ilişkin ispat yükü, kendi borcunun sona erdiğini iler süren veya ücret talep eden
veya zararının tazminini talep eden tarafa düşmektedir®”. Yüklenici, zarannı
olduğu kadar iş görme borcunun ifası için yapılan masraf ve harcamalan ispat
etmelidir*”. Yüklenici, aynı zamanda ifa edilmiş kısmın değerini ispat etmelidir.
İspat edilecek vakıalar, yüklenicinin kesinti veya tcplama metodunu seçmesine
göre farkilık gösterebilmektedir®”. Kesinti metodunda sözleşmede kararlaştırılan
ücretin şartlan ve oranı hususunda ispat yükü, yüklenicidedir. Tazminat ödenme­
si gerekmeyen bir sebep dolayısıyla sözleşmeyi feshetmeye hakkı olduğunu ispat
yükü ise iş sahibine düşmektedir'". İş sahibi, ayrca yüklenicinin, sözleşmenin
feshi sonucunda başka kazançlara sahip olduğunu ispatlamalıdır'”.

Edimin atık ifa edilmediği hususunda ispat yükü, iş sahibine aittir. İş sahibi,
yüklenicinin erken fesih sebebiyle tasarruf ettği miktarın veya kazandığı
veya kazanmayı ihmal ettiği tutarı, bunların erken fesihle uygun illiyet bağını
ve bunların ödemekle yükümlü olunan tazminat miktarı
| 560 Hukuk Davaları
2. İfa Zamanından önce Sözleşmeden Dönme

TBK m. 473/l'e göre, yüklenicinin işe zamanında başlamaması veya sözleş­


me hükümlerine aykırı olarak işi geciktirmesi ya da iş sahibine yüklenemeyecek
bir sebeple ortaya çıkan gecikme yüzünden bütün tahminlere göre yüklenicinin
işi zamanında bitiremeyeceği açıkça anlaşılırsa, iş sahibi teslim için belirlenen
günü beklemek zorunda olmaksızın sözleşmeden döneoilir.

3. Yaklaşık Keşif Bedelinin Aşılması Sebebiyle Sona Erme

TBK m. 482/f. I'e göre,"Başlangıçta yaklaşık olarak belirlenen bedelin, iş


sahibinin kusuru olmaksızın aşırı ölçüde aşılacağı anlaşılırsa, iş sahibi, eser he­
nüz tamamlanmadan veya tamamlandıktan sonra sözleşmeden dönebilir".

Uyan TBK m. 431'de düzenlenen yaklaşık bedel ile TBK m. 482'de düzenlenen keşif
bedeli, uygulamada genellikle birbirinin yerine geçerek kullanılmaktadır.
Yükleniciye ödenecek miktarın takriben belirlendiği durumlarda yaklaşık
bedel söz konusu olur'”. Burada bedel, kesin olarak belirlenmiş olmayıp,
belli sınırlar içerisinde bedelin değişebileceği kabul edilmiştir®88. Taraflar, bu
halde bedel için belirlenen alt ve üst sınırlar ile bağlıdır®81. TBK m. 482 hükmü
anlamınca muhtemel masraflara ilişkin bir keşif bedeli söz konusu olduğunda
ise, işin bedeli değil, masraflar yaklaşık olarak tespit edilmektedir. Yaklaşık
bedel ile keşif bedelinin ortak noktası, her ikisinde de yükleniciye ödenecek
son ücretin işin tamamlanmasından sonra TBK m. 481 uyarınca eserin değeri
ve yüklenicinin masraflarına göre belirlenecek olmasıdır. Yaklaşık bedelin
TBK m. 481 uyarınca son tespiti yapılırken sözleşmede öngörülen alt ve üst
sınırların dışına çıkılamaz. Keşif bedelinde ise iş sahibi, işin değerine ve yük­
lenicinin masraflarına göre belirlenecek ücreti öcemek zorundadır. Bu ücret,
keşif bedelinin altında kalabileceği gibi üstünde de olabilir®82.

İşsahibinin TBK m. 482/f. I'e dayanarak sözleşmeden dönebilmesi için ilk


şart, sözleşmede iş bedelinin yaklaşık olarak belirlenmesidir®”.*375

Birinci-Uzun, Tuba: Eser Sözleşmelerinde Keşif Bedeli ve İş Sahibinin Keşif Bedelinin Aşın Derecede Aşıl­
masına Karşt Korunması, “erazi Aylık Hukuk Dergisi, C. 9, S. 100, Aralık 2014, s. 87.
Bettschart: La resiliotion des controts de construction, s. 153.
®" Birinci-Uzun: s. 87.

Birinci-Uzun: s. 88.

Yeniocak: s. 122; Tunçorrağ: Özel Borç İlişkileri, s. 1086; Kocaağa: İnşcot Sözleşmesi, s. 247; Bühler: Art.
375 N. 6; Birinci-Uzun: s. 89.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 561 |

Uyarı Ücretin -yaklaşık değere göre belirlenip belirlenmediği, sözleşmenin açık hük­
münden ve eşyanın niteliğinden':'anlaşılmaktadır. Sözleşmenin yorumu sırasında
tereddüt doğarsa, bir görüş”3, bedelin yaklaşık clarak kararlaştırılmasının asıl
olduğunun kabul edilmesi gerektiğini ileri sürerken diğer bir görüş'”, asıl olanın
bedelin götürü ve kesin şekilde belirlenmiş sayılması olduğunu, taraf iradelerinin
yorumu ve yapılacak olan işin özelliği ne tür bir bedel kararlaştırıldığını ortaya
koyamıycrsa yaşamın olağan akışına uygun olanın iş sahibinin ödeyeceği miktarın
kesin olduğjnu göz önüne alarak bu sözleşmeyi kurduğunu belirtmektedir.

Somut olayda yaklaşık bedelin mi yoksa keşif bedelinin mi söz konusu oldu­
ğunun tartışmalı olduğu durumlarda, şüphe halinde bedel borçlusu iş sahibi
lehine olan yorumun tercih edilmesi gerektiği belirtilmektedir”7.

Araştırmalara rağmen işin niteliğinden de keşif bedelinin ne şekilde tayin


edildiği tespit edilemiyorsa, yaklaşık olarak tayin edildiği kabul edilmelidir'”.

İkinci koşul, yaklaşık bedel miktarının aşırı derecede üstüne çıkılmış olma­
sıdır”5. Bedelin aşılmasının iş sahibinin ya da üçüncü oir kişinin hesaplarından
kaynaklanması mümkün olmakla beraber asıl önemli olan yüklenicinin hesap
tahmininde bulunması ve iş sahibine beklenen masrafların karşılanması yolun­
daki iradesini bildirmesidir'55. Yaklaşık bedelin aşırı şekilde aşılacağının belli
olması, TBK m. 482 uyarınca iş sahibinin sözleşmeden dönmesi için yeterlidir.
Ayrıca aşırı masrafların yapılmış olması gerekmemektedir.

Yaklaşık bedeli aşmanın ne zaman aşırı olacağı sözleşmede saptanmamışsa, bu


miktar dürüstlük kuralı ışığında somut olayın özellikleri göz önüne alınarak belirle­
necektir55. Yaklaşık ücretin aşırı aşımında öncelikle sözleşmenin yorumuna, hukuka
ve örf ve adet ile işlerde geçerli olan teamüllere bakılarak somut olayın özellikleri­
ne göre karar verme hak ve yetkisini hâkime tanımak daha doğru olacaktır55.

'" Örneğin bir otomobilin cnarımında, otomobil sökülmeden ve araştırılmadan yapılacak giderleri kesin
şekilde tespit etmek olanaklı olmadığından, gider tahmini kural olarak yaklaşıktır. Tunçomağ: Öze/ Borç
İlişkileri, s. 1087.
Zevkliler/Gökyayla: s. 599.
Öz: İş Sahibinin Eser Sözleşmesinden Dönmesi, s. 70; Yavuz / Acar / Özen: s. 1054.

'" Kocaağa: İnşaot Sözleşmesi, s. 24S.

Birinci-Uzun: s. 89.

Tunçomağ: Özel Borç İlişkileri, s. 1087; Altaş: Yaklaşık Ücretin Aşın Aşılması, s. 75; Ergezen: s. 109; Kocaağa:
İnşaot Sözleşmesi, s. 248; Gürpınar s. 85; Bettschart: Lo resiliation de; controts de construction, s. 153;
Bühler: Art. 375 N. 20; Krauskopf: s. 52; Gauch: Werkvertrog, N. 984; Tercier / Favre: N. 4736.

Krauskopf: s. 52.
Öz: İş Sahibinin Eser Sözleşmesinden Dönmesi, s. 71; Gauch: Werkvertrog, N. 985; Kocaağa: İnşaat
Sözleşmesi, s. 248; Gürpırar: s. 85; Ergezen: s. 109; Baygın: s. 156; Birinci-Uzun: s. 90.
Tercier / Favre: N. 4741; Altaş: Yakloşık Ücretin Aşırı Aşılması, s. 76: Gürpınar: s. 85; Baygın: s. 155;
Bettschart: La resiliation des controts de construction, s. 154.
| 562 Hıkuk Davaları
Eserin gerçekleşmesi için yapılan masraflar yaklaşık bedelin aşırı derecede
üzerine çıksa bile, eğer bu durum iş sahibine yüklenebilecek bir nedenden
doğmuşsa”1, TBK m. 482'deki sözleşmeden dönme hakkı kullanılamaz"4.
Masrafların aşırı ölçüde yaklaşık bedeli geçmesi, iş sahibinin faaliyet ala­
nında gerçekleşen bir nedenle olmasa bile, iş sahibi bu fazla bedele açıkça veya
örtülü olarak rıza göstermişse gene de sözleşmeden dönülemez”’. İş sahibi,
ancak bedelin aşılmasını bildiği ölçüde açık veya örtülü olarak rıza gösterebi-
lir”’. Eğer iş sahibine yüklenici tarafından bedel aşılması yeterli derecede bildi­
rilmişse, iş sahibinin örtülü olarak rıza gösterdiği veya onay verdiği kabul edile­
bilir. İş sahibi, ispatı mümkün olmasına rağmen bedel aşımını ihtirazi kayıt
koymaksızın ödemeyi kabul etmesi durumunda fazla bedele rıza göstermiş
olduğu kabul edilebilir”7. İş sahibinin aşılmaya rıza gösterdiğini ya da onay ver­
diğini iddia eden yüklenici bunu ispatlamalıdır”.
Yüklenici, aşırı masrafların karşılanmasını istemiyorsa sözleşmeden dön­
meye gerek bulunmamaktadır.

Yaklaşık bedelin aşırı derecede aşılmasının beklenmedik, öngörülmedik bir


olaydan kaynaklanması gerekmemektedir’”.

TBK m. 482/f. I'deki koşullar gerçekleştiğinde, eserin ifası hangi aşamada


olursa olsun, iş sahibi sözleşmeden dönebilir7”. Sözleşmeden dönme geriye
etkili olup, yerine getirilmiş edimlerin iade edilmesi gerekmektedir’”. Sözleş­
meden dönen iş sahibinin, yükleniciye tazminat ödeme zorunluluğu yoktur’”.
Yüklenicinin yapılmış olan kısmın bedelini talep etmesi mümkün değildir.

”’ TBK m. 482/f. I'de "iş sahibinin kusuru olmaksızın" ifadesi yer almakta ise de, bu ifadenin sebep olma
şeklinde anlaşılması gerekmektedir. Kocaağa: İnşoct Sözleşmesi, s. 248
Tercier / Favre: N. 4740; Öz: İş Sahibinin Eser Sözleşmesinden Dönmesi, s. 75; Ergezen: s. 111; Kocaağa:
İnşoct Sözleşmesi, s. 248; Gautschi: Art. 375 N. 7a; CR CO l-Chaix, Art. 375 M. 8; Bettschart: Lo resiliotion
ties controts de construction, s. 154; Baygın, s. 161; Bühler: Art. 375 N. 14; Krauskopf: s. 52; Gauch:
Werkvertrog, N. 988.
Öz: İş Sahibinin Eser Sözleşmesinden Dönmesi, s. 76; Ergezen: s. 111; Gautschi: Art. 375 N. 7c;
8ettschart: Lo resiliotion des controts de construction, s. 154; Gürpınar: s. 87; Krauskopf: s. 52; Gauch:
Werkvertrog, N. 990; Baygın: s. 163.
”’ Gautschi: Art. 375 N. 7c.

”’ Gauch: Werkvertrog, N. 930; CR CO l-Chaix: Art. 375 N. 9.

Baygın: s. 166.
Öz: inşaat Sözleşmesi, s. 75.

Bettschart: Lo resiliotion des controts de construction, s. 154; Bühler: Art. 375 N. 28; CR CO l-Chaix: Art.
375 N. 22.
Krauskopf: s. 53; Gauch: Werkvertrog, N. 976.
Kocaağa: İnşcot Sözleşmesi, s. 249.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 563 |

İş sahibinin arsası üzerinde yapılan inşaatlarda, bütünleyici parça olan in­


şaat arsa sahibinin mülkiyetine geçeceği için, TBK m. 482/f. Il'de, iş sahibine iki
seçimlik olanak tanınmıştır31. Bu hükme göre, iş sahibi bedelden uygun bir mik­
tarın indirilmesini isteyebileceği gibi, inşaat henüz tamamlanmamışsa, yükleni­
ciyi işe devamdan alıkoyarak, tamamlanan kısım için hakkaniyete uygun bir
bedel ödemek suretiyle sözleşmeyi feshedebilir3". Uygun bedelin ne olduğunu
hâkim, somut olayın bütün şartları göz önüne alarak belirleyecektir’".

TBK m. 482/f. Il'ye göre sözleşme feshedilince, iş sahibi, yapılmış olan ça­
lışmalar için, uygun br karşılık (yani yükleniciye fesih beyanının ulaştığı tarihe
kadar yapılmış olan çalışma ve masraflar için bir ücret) ödemek zorundadır”*. İş
sahibi, bu durumda TBK m. 484'ten farklı olarak yüklenicinin bütün zararlarını
gidermek zorunda değildir”’.

Yüklenicinin kusurunun bulunması halinde, sözleşmeyi sona erdiren iş sa­


hibinin olumsuz zararı içeren bir tazmin talebinde bulunabileceği kabul edil­
mektedir’33. Yüklenici, aynı zamanda yaklaşık bedelin aşıldığını iş sahibine bil­
dirmeyi ihmal ederse, onun uğradığı zararı tazmin etmekle yükümlüdür"’.

4. İş Sahibinin Borçlu Temerrüdüne Düşmesi Sebebiyle Sona Erme

Yüklenicinin eser tamamlamaması veya eseri tamamlamakla birlikte tes­


limde gecikmesi, yüklenicinin temerrüdüne yol açar. Eser sözleşmesinde yükle­
nicinin temerrüdü hakkında özel hüküm bulunmadığından, bu konuda genel
hükümlerde düzenlenen borçlunun temerrüdüne ilişkin TBK m. 123-125 hü­
kümleri uygulanır.

Yüklenici teslim borcunu yerine getirmede temerrüde düşerse, iş sahibi ve­


rilen sürenin sonunda derhal bildirimde bulunmak suretiyle, sözleşmeden dö­
nüp menfi zararının tazminini isteyebilir.

Eren: Borçlor Hukuku Öze Hükümler, s. 676; Tercier / Favre: N. 4749.

Bettschart: La resiliation des controts de co nstruction, s. 155; Büyükay: Eser Sözleşmesi, s. 241.

Gauch: Werkvertrog, N. 979.

Bettschart: La resiliation des controts de construction, s. 155; Gauch: Werkvertrog, N. 977.

Bettschart: La resiliation des controts de construction, s. 155; Bühlen Art. 375 N. 42; Gauch:
Werkvertrog, N. 977; Tandoğan: Müteahhidin Yapılan Kısımlo Orantılı Ücret Almost, s. 3; Büyükay: Eser
Sözleşmesi, s. 241.
Bettschart: Lo resiliation des controts de construction, s. 155; Büyükay: Eser Sözleşmesi, s. 241; CR CO I-
Chaix, Art. 375 N. 18.

Bettschart: La resiliation des controts de construction, s. 155.


I 564 Hıkuk Davaları
5. İş Sahibinin Alacaklı Temerrüdüne Düşmesi Sebebiyle Sona Erme

İş sahibinin tamamlanmış olan eseri teslim almaktan kaçınması halinde,


alacaklı temerrüdü meydana gelmektedir21. İş sahibi, kendisine düşen hazırlık
faaliyetlerini yerine getirmeyerek yüklenicinin esere başlamasını veya bitirme­
sini engellemesi durumunda da alacaklı temerrüdü hükümleri uygulama alanı
bulur’22. Hazırlık faaliyetlerinden anlaşılması gereken, malzemelerin sağlanması,
arsaya erişim gibi yüklenicinin çalışmalarına başlayabilmesi için gereken hazırlık
işlemleridir’22. Yine iş sahibinin, işin yapılmasına başlanması, devam edilmesi

Uçar: İstisna Sözleşmesnde Teslim Kavramı, s. 516; Bettschart: La resiliotion des controts de
construction, s. 136.
Bettschart: Lo resiliotion des controts de construction, s. 137; Koller: Art. 366 N. 161; Koller:
Werkvertrogsrecht, N. 477; Büyükay: Eser Sözleşmesi, s. 243; Gauch: Fristen und Termine, s. 23.
Y. 15. HD, T: 26.09.2013, E 2012/6076, K. 2012/5196, "...Yontar orasında mzoloncn sözleşmenin 9.L madde­
sinde sözleşmenin imzalandığı tarihten itlboren 5 gün içinde Yapım İşleri Genel Şortnomesi hükümlerine göre yer
teslimi yopüorok işe baştanxoğı kororioştınlmışbr. Sözleşme eki Yapım işleri Genel Şortnomesi'nin 6/1. madde­
sinde sözleşmenin imzalanmasından sonro yüklenicinin sözleşmede yozılı süre içinde işe ccşloycbîimesi için işye­
ri, eksen kozıkian, someler. röperier vb. nin zemin üzerinde kontrol edilerek yapı denetim görevlisi torofndon
yükleniciye teslim edileceği, bu hususta iki torof orasında ortak bir tutanak düzenleneceği öngörülmüştür. Taraf­
lar orasında S. 7.2011 tarihi işyeri teslim tutanoğı düzenlenmiş ise de, tutanakta teslim edilen parselin no.su be­
lirtilmediği gibi, şartnamenin yukordo belirtilen hükmündeki işlemlerin de yapılmadığı ontaşılmoktodır. Bu du­
rumda, dovooyo usulüne uygun yer teslimi yopıld'ğındon sözedüemez. Davxi tarafından dovoli idareye yazılan
8.8.2011,12.92011 ve 16.10.2011 tarihli yoz'iorda işin yapıiacoğı orsanın filen teslim edilmediği beBrtüerek bir
an önce inşaatın yopılocoğı orsanın oelirlenerek fiili teslimin yoptlmosı istenmiş, son olarak gönderden
16.12.2011 tarihli ihtarnamede de arso tesliminin fiilen yapılması, aksi holde sözleşmenin feshi yoluna gidileceği
bildirilmiştir. Davalı iş sohibi idarece oovoo yüklenicinin yer teslimine dair taleplerine olumlu olumsuz bir cevcp
verilmediği gibi, inşaatın yapılacağı arso iş sahibi idare tarafından kesin olmak belirlenip yükleniciye fiili yer tes­
limi de yopılmomıştır. Döveli idarenin cevap dilekçesinde inşootın yapılacağı parsel oiorok gösterdiği parseller­
den 250 cdo 1,3 ve 13 numaralı parsellerin dova dışı özel şahıslar admo kayıtlı olduğu ve bu porseHerin kamu-
loştınlmasıno doir davanın 16.1L2O11 torihinde yer tesüm tutanağından yaklaşık 5 oy same koraro boğtand'ğı,
bu durumun debi dovalı iüorece fiilen yer teslimi yapılmadığını açıkça gösterdiği onloşılmcktodır Sözleşmeye
göre işin süresi 450 gün olvp, dova tarihine kador geçen sürede bu sürenin önemli bir bölümü geçmiş, iş sahibi
yer teslim borcu yönünden temerrüde düşmüştür. Yer teslimi konusundoki tahammül ve makul çekeme süresi
aşıldığından davocı yüklenici sözleşmenin feshini tolep etmekte haklıdır. Eu sebeple mahkemece sözleşmenin
feshine ve kesin teminatın iadesine koror verilmelidir. Yüklenici dova dilekçesinde bir oynm yapmadan
10.000,00 TL maddi ve manevi tazminat isteminde bulunduğundan yükleniciye talebinin ne miktarının maddi
tozminota, ne miktarının manevi tozminota oit olduğu, moddi tozminotın hangi kolemleroen oluştuğu ve her bir
kalem için ne miktar istendiği oçMatanlmah, manevi tazminat istemi şarttan oluşmadığından reddedilmeli,
moddi tazminot yönünden ise talepleri bilirkişiden rooor alınmak süreriyle değerlendirilmeli, varılacak sonuca
göre hüküm verilmelidir..." Kazana içtihat Bilgi Bankası).
Bettschart: La resiliotion des controts de construction, s. 137.
Y. 15. HD, T. 07.06.1984 E. 1616, K. 2006, "...Torof or orasında iki ödet üst geçit yapımı konusunda
1.7.1981 tarihli bir sözleşme düzenlendiği, işin ikmal ve tesüm süresinin 15.10.19S1 tarihi olduğu, davalı
bonkonın yükleniciye gönderdiği 26.10.1981 tarihli noter ihtarnamesi ile, dovocının sözleşme ve ekleri
hükümlerine muhalefet etmesi ve taahhüdünü yerine getirmemesi nedenlerine dayanarok 26.10.1981 ta­
rihi itibariyle sözleşmeyi feshettiği ihtilafsızdır.
Büroda çözümlenmesi gereken husus, dovoli oonkonın fesih iradesinin haklı olup olmodığı noktasında
toplanmaktadır. Esasen davo dilekçesinde uyuşmazlığın, hafriyatın ycpıldığı yerde 3600 Kw.’lik yüksek
gerilim hattının bulunması, yüksek tazyikli havogozı su vs. tesislerinin ortoyo çıkmosı korasında inşaata
devam edilemediği ve davalının do bu engelleri kaldırmamasından koyroklandığı ileri sürülmüştür.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 565 |
veya teslimi ile ilgili bir hukuki işlemi yapmaktan veya gerekli talimatları ver­
mekten kaçınması durumları da, iş sahibinin alacaklı Temerrüdüne düşmesine
neden olabilir715.

Alacaklının temerrüde düşmesi durumda borçlu yüklenici, yapma borçla­


rında alacaklının temerrüdünün sonuçlarını düzenleyen TBK m. 110 hükmün­
den yararlanmak suretiyle sözleşmeyi sona erdirebilir’14. TBK m. 110'a göre,
"Borcun konusu bir şeyin teslimini gerektirmiyorsa, alacaklının temerrüdü ha­
linde borçlu, borçlunun temerrüdüne ilişkin hükümlere göre sözleşmeden dö­
nebilir". Burada söz konusu olan aynen ifa talebinin konusunu oluşturan ve
borçlunun temerrüdü yolunu açan yükümlülükler değil, iş birliği ödevleri olarak
da isimlendirilebilecek olan basit külfetlerdir’15.

Yüklenici, iş sahibine borçlanılan edimin ne ona ne de temsilcisine iş sahi­


binden kaynaklanan bir başka nedenden olayı ifa olarak sunulamaması veya
yüklenicinin kusuru olmaksızın iş sahibinin kimliğinin belirsiz olduğu durumlar­
da da sözleşmeden dcnebilmektedir’15.

Alacaklı temerrüdü şartları gerçekleştiğinde, yüklenici borçlu temerrüdü


hükümlerine göre sözleşmeden dönebilir’17. Bu özellikle yüklenicinin iş sahibine
bir süre tayin edip ondan edimi kabul etmesini veya kendisine dü
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 567 |

[Jygfl İş sahibinin doğrudan kendisiyle ilgili imkânsızlık hallerine örnek olarak, ku­
suru olmaksızın ağır şekilde hastalanmasından ya da ölmesinden bahsedile­
bilir"4. İş sahibinin tehlike alanına ilişkin beklenmedik olaylara örnek olarak
ise, taşınmazın kamulaştırılmasından, imar planının inşaata engel olacak
şekilde değişmesinden veya iş sahibinin inşa edilecek yapıda kullanılması için
yükleniciye önerdiği yapı sisteminin yetkili makamlarca yasaklanması verile­
bilir"1. İş sahibinin alanına giren bir risk veya tehlike durumunun bulunup
bulunmadığı, her bir eser sözleşmesinde somut olayın şartları dikkate alına­
rak belirlenecektir"6.

Eserin yok olmasında yüklenicinin herhangi bir kusurunun bulunmaması


gerekmektedir. Yükleıicinin özen borcuna aykırı davranması, kusuruna örnek
olarak verilebilir.

TBK m. 485’teki koşulların gerçekleşmesi durumunda eser sözleşmesi ka­


nundan dolayı ileriye etkili olarak sona ermektedir"’. Tarafların eserin tamam­
lanmasına ilişkin talepleri sona ermektedir’25.

Eserin tamamlanmasının, iş sahibinin ilgili olduğu durumlar nedeniyle veya


onun kusuru yüzünden imkânsızlaştığını, yüklenici ispat etmekle yükümlüdür’2’.
Buna karşılık, eserin fası
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar ELİ

İkinci şart olarak, eser, yüklenici veya iş sahibi kaynaklı olmayan bir olay
yüzünden yok olmalıdır74’. TBK m. 483'e göre, zararın doğmasına neden olan,
taraflardan hiçbirine yüklenemeyen duruma beklenmeyen olay denir748. Bek­
lenmeyen olay içerisine mücbir sebep de girmektedir7”. Meydana getirilmekte
olan eserin beklenmeyen olay nedeniyle yok olması, genellikle tabiat olayların­
dan kaynaklanmaktadır. Beklenmeyen olay kapsamına ayrıca üçüncü şahsın fiili
de girmektedir7”. Üçüncü şahsın fiili, özellikle yüklenicinin eserini yok eden
birlikte yüklenicinin davranışını içermektedir’".

TBK m. 483/f. Il'ye göre, "eserin iş sahibince verilen malzeme veya gösteri­
len arsanın ayıbı veya iş sahibinin talimatına uygun yapılması yüzünden yok
olması durumunda yüklenici, doğabilecek olumsuz sonuçları zamanında bildir­
mişse, yaptığı işin değerini ve bu değere girmeyen giderlerinin ödenmesini
isteyebilir".

İş sahibinin kusuruyla eserin yok olduğu hallerin bazılarını TBK m. 483/f. 2


Uyan
örnek kabilinden saymıştır’”. İş sahibinin işin görülmesine ilişkin vermiş ol­
duğu talimatlar, eserin yok olmasına sebebiyet vermiş olabilir7”. İş sahibinin
yardımcı kişilerin kusurlu fiilleri nedeniyle eserin yok olmasından sorumlu
olması gioi iş sahibinin sorumlu olduğu olaylar dc vardır. İş sahibine yüklene­
bilen bir sebepten dolayı eserin yok olduğunu ispat, yükleniciye düşmekte­
dir7”.

İş sahibinin eseri teslim almada temerrüde düşmemesi gerekmektedir’”.


İş sahibi, yüklenicinin ifa amacıyla sözleşmeye uygun olarak teklif ettiği eseri
haklı bir neden olmaksızın teslim almazsa, alacaklı temerrüdüne düşer’”. Eserin
yok olması riski, yani hasar, alacaklı temerrüdüne düşen iş sahibine aittir. İş

Şahin: Yüklenicinin Eseri Teslim Borcunu İfodo Temerrüdü, s. 151; Kccaağa: İnşaat Sözleşmesi, s. 232;
Tercier / Favre: N. 4S23; CR CO l-Chaix: Art. 375 N. 6; Gautschi: Art. 376 N. 3a; Bühler: Art. 376 N. 14.

Altaş: Eserin Teslimden Önce Telef Olması, s. 66; Yalnızca iş sahibinin şahsında gerçekleşen değil, onun
işletmesinde, kendisinin veya bir yardımcısının davranışında ve kendi hâkimiyet alanında gerçekleşen
tüm diğer sebepler de beklenmeyen olay kapsamına girmektedir. Galante: s. 95.

Gauch / Carron: N. 1187; Galante: s. 65; CR CO l-Chaix: Art. 376 N. 6; Kocaağa: inşoct Sözleşmesi, s. 229.

[ 572 Hıkuk Davalan
sahibinin haklı bir neden olmaksızın eserin ifasına iliş<in işbirliğini yükümlülü­
ğünü yerine getirmemesi durumunda da alacaklı temerrüdü söz konusu olur’”.

Yüklenicinin iş sahibine karşı meydana getirmeyi taahhüt ettiği eser, tes­


limden önce beklenmeyen bir nedenle yok olursa, yüklenici hem işin ücretini
hem de yaptığı masrafları talep edemez'”. Yüklenici, ücrete ilişkin riski tümüyle
yüklenmektedir. İş sahibi daha önceden ödeme yapmışsa, bunun iadesini talep
edebilir”.

Uyan TBK m. 483'te eser sözleşmesinin sona ermesine ilişkin bir kural olmadığın­
dan, bu durumda TBK m. 136'daki borcun sona ermesiyle ilgili genel düzen­
lemenin esas alınması gerekmektedir7”. TBK m. 136'ya göre, edimin ifasının
borçluya isnat edilemeyen sebeplerle imkânsız o ması durumunda borç sona
erer. Bunun aksi yorumundan anlaşılan, bir borç ilişkisinde edimin ifası
mümkün olduğu sürece borçlu edimini ifa etrrek zorundadır7". Diğer bir
ifade ile bir eser teslimden önce yok olsa bile, yüklenici bakımından edimin
ifası hala mümkün ise, eseri meydana getirmek zorundadır7”. Kanun koyu­
cunun, eserin yok olması halinde yalnızca istisnai durumlarda, yüklenicinin
edimin i-'ası yükümlülüğünün sona ereceğini kabul etmektedir7”. TBK m.
483/f. I gereği, eserin teslimden beklenmeyen olay nedeniyle yok olması
halinde, yüklenici eseri yeniden yapmak zorundadır. Ancak TBK m. 483/f.
Il'deki iş sahibine yüklenebilir nedenlerle eserin yok olması durumunda,
yüklenici eseri yeniden yapmakla yükümlü değildir™. TBK m. 484’e göre, iş

■” Bühler: Art. 376 N. 21; Gauch / Carron: N. 1191.

Yavuz / Acar / Özen: s. 997; Koller: Werkvertragsrecht, N. 1014; Terrier / Favre: N. 4827; Galante: s.
122.
Y. 15. HD, T. 19.02.2003, E. 2003/70, K. 2003/746 “...Gerçekten, BK'nn 368. maddesi uyarınca yapılan
şeyin teslimden evvel "kozaro" telef olmosı halinde iş sahibi onu tesel umden temerrüd etmiş bulunma­
dıkça yüklenici ne yaptığı işin ücretini ve ne de masrafların ödenmesini isteyebilir. Anılan maddenin ikinci
fıkrasına göre de, telef oan malzeme kime ait ise, hasara onun kotlanması gerekir. Yasadaki “kazara"
sözcüğü ile amaçlanan da. eserin sözleşmenin taraflarından hiçbirine isncd edilemeyecek nedenlerle telef
olması halidir. Başko bir aeyişle ancak bu durumda hasar meydana gelmişse telef olan malzeme kime ait
ise, hasara da o katlanır. Somut olayda, teknenin dovalıya oit işyerinde ve davacının hakimiyet alanı dı­
şında çıkan yangınla hosc'londığı çekişmesizdir. Yangının çıkış nedeni saptanamamış ise de zarar, davalı­
nın hâkimiyet olanındaki şyeri nde meydana geldiğinden dovoo iş sohibine yüklenecek bir kusur yoktur.
Hal böyle olunca, mahkemece bilirkişilerden tekne motorunun bedeli açısından da ek rooor alınarak bu
kalem istemin de kabulü yerine, yasa hükmüne yanlış anlam verilerek bu bölüm talebin reddi doğru ol­
madığından karar bozulmalıdır..." (Kazana İçtihat Bilgi Bankası).
Galante: s. 122; Tercier / Favre: N. 4827.
™ Galante: s. 135.

Altaş: Eserin Teslimden Önce Telef Olmosı, s. 143; Galante, s. 104 135.

Altaş: Eserin Teslimden Önce Telef Olmosı, s. 143; Uçar: istisna Sözleşmesinde Teslim Kavramı, s. 546
dpn. 117; Kocaağa: İnşaat Sözleşmesi, s. 233.

Altaş: Eserin Teslimden Önce Telef Olmosı, s. 143.

Kocaağa: İnşaot Sözleşmesi, s. 234; Altaş: Eserin Teslimden Önce Telef Olması, s. 144; Galante: s. 108.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 573 0
sahibinin sözleşmeyi feshetmesi durumunda, yüklenicinin eseri yeniden
yapma yükümlülüğü bulunmamaktadır'”. Bu durumda, yüklenici, edimini ifa
etmekten kurtulmuş olması nedeniyle tasarruf ettiği miktar düşüldükten
sonra ücretini almaktadır’”.

TBK m. 483/f. Il'ye göre eser iş sahibine yükleneb len bir sebeple'” yok ol­
muş ise yüklenicinin eseri teslim borcu ortadan kalkacak ve eser sözleşmesi
kendiliğinden sona erecektir. TBK m. 483/f. Il'deki nedenlerle eserin yok olması
durumunda yüklenicinin edimini ifa etme hakkı kural olarak yoktur’". Çünkü bu
durumda iş sahibi zaten yükleniciye yok olan eserin ve malzemenin ücretini
ödemek zorundadır.

Meydana gelen eser teslimden önce iş sahibine yüklenebilen bir olaydan


dolayı yok olursa yüklenici sözleşmede kalan ücretin tamamını talep edebilir.
TBK m. 483/f. Il'deki railerden dolayı eserin teslimden önce yok olması duru­
munda yüklenici kendisinin sağladığı malzemenin bedelini de iş sahibinden
talep edebilir’”. Bu durumda, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceği bakı­
mından ispat yükü, yükleniciye aittir”8.

Altaş: Eserin Teslimden Önce Telef Olmosı, s. 145; Galante: s. 143.

Altaş: Eserin Teslimden Önce Telef Olmosı, s. 145.


‘ Örneğin iş sahibince verier malzemenin veya gösterilen arsanın ay pli olması, eseri tehlikeye sokan
yanlış talimatların verilmesi, ifanın yerine getirilmesi için katkıda bulunması gereken durumda kendisine
düşen akdi yükümlülüklerinin yerine getirilmemesi gibi davranışlar. Gauch: Werkvertrog, N. 1210a;
Tercier / Favre: N. 4836; Uçar: İstisna Sözleşmesinde Teslim Kovromı, s 547.

Altaş: Eserin Teslimden Önce Telef Olmosı, s. 147.

Topuz: Eserin Teslimden Önce Telef Olması, s. 230; Galante: s. 218.

Y. 15. HD, T. 17.11.2003, E. 2003/2621, K. 2003/5492 "...Özetle oçıkloıton bu hukuksol çerçeve dâhilinde
somut oloyın değerlendirilmesine çelince; iş sahibi dovocının olacaklı temerrüdüne düşürüldüğü davalı
tarafından ileri sürülüp ycsal delillerle kanıtlanmadığı gibi; yüklendiği ediminin oy nen ifasının imkânsızlı­
ğının kendisine yöneltilmesi mümkün olmoycn bir sebepten adayı olduğunu do konıtiayamamıştır. Ge­
nellikle, edim borçlusu, kendisine yöneltilmesi mümkün olmayan bir sebepten dolayı, ediminin imkânsız
hole gelmesinden sorumlj tutulamaz. Buna “kazo" denilir ve kozadan amaç, eserin yok olmasının söz­
leşmenin taroflonnaan hiç birine yükletilmemesidir. Ancak, ediminin fasının imkânsızlığı halinde hiçbir
kusurun kendisine yükletiemeyeceğini konıtlamo ödevi, eseri tesüm etmek borcu yükümlülüğünü taşıyan
yükleniciye aittir. Dava dosyası koosomındaki deliller ve 27.10.2002 günlü bilirkişi raporunda açıklanan
tespitler değerlendirildiğinde; davalının atölyesinin kapısının, kilit kısmından sert bir cisimle dışorıdan ko­
laylıkla açılabilecek durumda olduğu ve doloyısıyla onanmını yüklendiği davacıya oit motorun muhafaza­
sında gerekli özeni göstermediği ve özen borcuna aykırı dovrondığı ve zararlı sonucun oluşumuna kusu-
ruylo sebep olduğu sonucu ortaya çıkmaktodır. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca da, sorumsuzlu­
ğunu kanıtlayomayon dovoli, Borçlor Yasasının 9S.maddesi hükmü gereğince davacının gerçek zararını
gidermekle yükümlüdür. Mahkemece yapılacak iş, dovocının kesim motorunun tüm özellikleri, amortis­
man durumu ve piyosa koşullan gözetilerek gerçek değerinin bilirkişi incelemesi yoptırılcrak saptanması
ve belirlenecek değerinin istek de gözetilerek ödetilmesine karor vermekten ibaret olmalıdır...” (Kazancı
İçtihat Bilgi Bankası).
Hıkuk Davalan
TBK m. 483/ f. Il'ye göre, yüklenicinin yaptığı işin değerini ve bu değere
girmeyen giderlerinin ödenmesini talep edebilmesi için, doğabilecek olumsuz
sonuçları zamanında bildirmelidir". Yüklenici tarafından bildirim yükümlülüğü­
nün ihlal edilmesi, onun TBK m. 483/ f. Il'de düzenlenen değeri ve giderleri
talep etme hakkını kaybetmesine yol açacaktır". Eğer arazi veya malzemedeki
bozukluklar açık değilse, bildirim yükümlülüğünün İhla i söz konusu olmayacak­
tır"5. Yüklenici, vaktinde uyarıda bulunmazsa, beklenrreyen olay nedeniyle yok
olmadan doğan hasara katlanma sonucu değil, sözleşmeye aykırı davranışın
yaptırımı olarak ücret talep edememe söz konusu olur ve yüklenici iş sahibi
tarafından sağlanıp yek olan malzemeyi tazmin etmelidir”4.

Uyarı Meydana getirilecek eser, iş sahibine yüklenen bir nedenle yok olmuş ve bu eser
yok olduğu anda henüz tamamlanmamış ise, yüklenicinin alacağı ücret konusun­
da doktrinde görüş birliği mevcut değildir. Bir görüşe göre”’, ödeme, çalışmanın
değerine ve masraflara, yani TBK m. 481'e göre belirlenir. Diğer bir görüşe gö­
re”’, burada ödeme önceden kararlaştırılan ücrete göre belirlenmelidir. Götürü
ya da global ücret anlaşması söz konusu olduğjnda, yüklenici, ifa edilmiş olan
kısmın tün işe oranına göre kararlaştınlmış olan ücreti isteyebilir. Eğer taraflar
arasında Dirim ücret anlaşması varsa, bu durumda da borçlanılan ödeme, o ana
dek ifa ecilmiş olan birimlerin miktarına göre tespit edilecektir”'.

TBK m. 483/f. Il/c. son uyarınca, iş sahibinin yapılan kısmın yok olmasına
sebep olmakla kalmayıp, ayrıca bunda kusuru varsa, yüklenicinin tüm zararını
tazmin etmek zorunda kalacağı belirtilmiştir. TBK m. 483/f. Il/c. son, iş sahibine
eserin yok olmasına sebep olabilecek tüm kusurlu davranıştan kaçınma külfeti
getirmektedir”5. İş sahibi, ayrıca ifa yardımcılarının kusurlarından da sorumlu­
dur”’. Burada söz konusu olan zarar, her şeyden önce yüklenicinin ifaya olan
menfaatidir’55. Ayrıca yüklenicinin sözleşme menfaati dolayısıyla uğradığı diğer
zararlarının da tazmin edilmesi gerekmektedir’55.

' Tercier / Favre: N. 4S3S; Galante, s. 231.


Bühler: Art. 376 N. 69; Gauch / Carron: N. 1201.

Galante: s. 233.
Tandoğan: Borçicr Özel C. II, s. 324.
Altaş: Eserin Teslimden Önce Telef Olmosı, s. 135.
Gürpınar: s. 110; Altaş: Eserin Teslimden Önce Telef Olması, s. 131-132; Gauch / Carron: N. 1200; Tercier
/ Favre: N. 4S40.
Gürpınar: s. 110.
Galante: s. SS.
Bühler: Art. 376 N. 6S.
Yavuz / Acar / Özen: s. 9S7; Altaş: Eserin Teslimden Önce Telef Olması, s. 139; Galante: s. 239.
Altaş: Eserin Teslimden Önce Telef Olmosı, s. 139.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 575 0
c. Yüklenicinin Ölün ü yo do Aczine Bağlı Olarak Eser Sözleşmesinin Sona Ermesi
TBK m. 486'ya göre, yüklenicinin kişisel özellikleri göz önünde tutularak
yapılmış olan sözleşme, onun ölümü veya kusuru olmaksızın eseri tamamlama
yeteneğini kaybetmesi durumunda kendiliğinden sona erer. Bu durumda iş
sahibi, eserin tamamlanan kısmından yararlanması durumu söz konusu ise, onu
kabul etmek ve karşılığını vermekle yükümlüdür’".

Eser sözleşmesinin bu şekilde sona ermesi için iş sahibi ile yüklenicinin ara­
sındaki sözleşmenin, yüklenicinin kişisel nitelikleri gözönüne alınarak yapılmış
olması lazımdır’”. Yalnızca gerçek kişiler değil, tüzel kişilerle de yüklenicinin
kişisel nitelikleri göz önüne alınarak bir eser sözleşmesi yapılabileceği kabul
edilmektedir’^. Sözleşme yapılırken ortaklardan birire güvenilerek eser söz­
leşmesi yapılmışsa, bu ortağın ayrılması ya da ölmesi durumunda TBK m.
486'nın kıyasen uygulanacağı kabul edilmektedir’”.

Eser sözleşmesi, /üklenicinin şahsen eseri meydana getirmeyi veya kendi


şahsi idaresi altında yaptırmayı borçlandığı zaman yüklenicinin kişisel nitelikleri
göz önüne alınarak yapılmaktadır’”. Böyle bir sözleşmenin varlığı ise, tarafların
sözleşmedeki iradelerinden veya sözleşme konusu işin niteliğinden anlaşılacak­
tır’”. Yüklenicinin kişisel nitelikleri, yüklenicinin özel silgi ve uzmanlığı, sanat
gücü veya özel krediye layık olması şeklinde kendini gösterebilmektedir’”. Yük-

Yeniocak: s. 129.
Yavuz / Acar / Özen: s. 599; Kurt: Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, s. 137; Ergezen: s. 154;
Tandoğan: Borçlor Öze) C. II, s. 332: Bühler: Art. 379 N. 8; CHK - Hürlirrann / Siegenthaler: Art. 379 N. 1;
Tercier/ Favre: N. 4S47.
Y. 15.HD., T. 12.11.1990, E. 1503, K. 4707 "Taraftor arasındaki uyuşmazlık, orsa karşılığı inşaat sözleşme­
sinden kaynaklonmaktodr. Davacılar, dovalı yüklenicinin inşaatı terk ettiğinden dolayı 5.1. 1987 günlü
ihtorla 30 günde inşaoto başlanmasını istemişlerdir. Oysa mahkeme, nüteoohhit Ahmet'in öldüğünden
dolayı Borçlar Kanunu'nun 371. maddesine göre bu olguyu gerekçe yaparak sözleşmenin feshine koror
vermiştir. Anılan maddedeki müteahhidin ölmesi durumu, yapılacak işin müteahhidin şahsi meziyet ve
mahareti nazara almmos- hallerine münhasırdır. Olayımızda, normalde inşoctı müteahhidin mirasçıları
do yopobilir. İnşaatın tamamlanmasında müteahhidin şahsi becerisi nazort itibore olınmamışt
|S76 Hıkuk Davalan
lenicinin kişisel nitelikleri dikkate alınmaksızın yapılan eser sözleşmesi, yükleni­
cinin yeteneğini kaybetmesi ya da ölümüyle sona ermez. Sözleşmeden doğan
eser meydana getirme borcu mirasçılara geçer ve mirasçılar bizzat ya da başka­
ları aracılığıyla bu borcu ifa etmekle yükümlüdürler”. Eğer işin üçüncü bir kişi­
ye devri mümkünse bu şart gerçekleşmiş olmamaktadır.

TBK m. 486'nın uygulanması için, yüklenicide belirli bir kişinin şahsi özellik­
lerini esas alan iş sahibinin bu hususu sözleşmenin yapılması sırasında belirt­
mesi gerekli değildir. İş sahibinin işin o yüklenici tarafından yapılmasını ve yö­
netilmesini istediğinin karşı tarafça anlaşılabilir olması yeteri idi r”.

Yüklenicinin ölümünden başka, onun eseri tamamlama yeteneğini kay­


betmesi de yüklenicinin kişisel özellikleri göz önünde tutularak yapılan eser
sözleşmesinin ileriye etkili olarak sona ermesine yol açar”'. Yüklenici, eseri
şahsen meydana getirme borcu altında olduğu durumda, çalışma yeteneğini
yitirirse veya eseri şahsi denetimi altında yaptırma borcu altında iken, bu ça­
lışmayı organize etme imkânını kaybederse, eseri tamamlama yeteneğini kay­
betmiş demektir”1.

TBK m. 486'nın lafzına göre, hükmün uygulanabilmesi için ya yüklenicinin


ölümü ya da yüklenicinin kusuru olmaksızın işi yapmaktan aciz olması dolayısıy­
la işin bitirilmesi mümkün olmamalıdır”. Yüklenicinin kendi özgür kararıyla işi
bırakması halinde TB< m. 486 uygulanmamaktadır. Yüklenicinin finansal ola­
naklarının bulunmaması veya iflas etmesi durumunda da hükmün uygulanması
mümkün değildir”4.

Sözleşmeyi sona erdiren yüklenicinin aczi, sözleşmenin kurulmasından


sonra meydana gelmektedir. Yüklenicinin işi yapmakta! aciz olması, geçici değil
devamlı olmalıdır”.

Yeniocak: s. 129; Ergezen: s. 155; Öz: iş Sahibinin Eser Sözleşmesinden Dönmesi, s. 1S2; Gauch:
Werkvertrog, N. 75S.
Tandoğan: Borçicr Özel C. il, s. 333.

Kurt: Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, s. 139.

Kurt: Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, s. 139.

Tandoğan: Borçicr Özel C II, s. 334; Yavuz / Acar / Özen: s. 999; Gauch / Carron: N. 757; Bühler: Art.
379 N. 7; Ergezen: s. 155; CHK - Hürlimann / Siegenthaler: Art. 379 N. 1.
”* Gauch / Carron: N. 758; Gauch: Werkvertrog, N. 758; BSK OR l-Zindel / Pulver: Art. 379 N. 18; CHK -
Hürlimann / Siegenthaler: Art. 379 N. 2; Yavuz / Acar / Özen: s. 999.

Gauch: Werkvertrog, N. 756; Ergezen: s. 156; CHK - Hürlimann / Siegenthaler: Art. 379 N. 1.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 577 j
Yüklenicinin şahsen ifada bulunması göz önünde tutularak kurulmuş olan
eser sözleşmelerinde, yüklenicinin ölümü veya kusuru olmaksızın eseri tamam­
lama yeteneğini kaybetmesi halinde, eser sözleşmesi kanundan ötürü ve ileriye
etkili olarak sona erer*.

TBK m. 486'ya göre yüklenicinin ölümü veya kusuru olmaksızın eseri ta­
mamlama yeteneğini kaybetmesi durumunda, sözleşmenin sona ermesi için
karşı tarafa bildirimde bulunma şartı yoktur. Kural olarak sözleşme kendiliğin­
den sona ermektedir'”.

TBK m. 486'ya gere eser sözleşmesinin sona ermesi durumunda, yüklenici


işin ifasından kurtulmasına karşılık, iş sahibinin de yapılmayan kısma ilişkin
olarak ücret ödeme yükümlülüğü ortadan kalkar”. Bununla birlikte, iş sahibi
eserin bitmiş kısmını, kendisi için kullanılması mümkün olduğu takdirde kabule
ve bedelini (hazırlık çalışmaları da dâhil) vermeye mecburdur”. Birden fazla
edimlerden bazıları kullanılabilir, bazıları kullanışlı değilse, kullanılabilir edimle­
rin karşılığının verilmesi yükümlülüğü söz konusudur. Eserin kullanılabilir olup
olmadığı yalnızca iş sahibinin menfaatine göre belirlenir”. Bu hususta uyuş­
mazlık olması halinde ispat yükü iş sahibine düşmektedir. Zira ifa edilmiş eser
kısımlarının kullanılabilir olmadığını ispatlamak ona aittir”. Eserin kullanılabilir
olması şartı, eserin üçüncü bir kişi tarafından bitirilebilir olduğu durumda da
gerçekleşmiş olur*8”. Bedel, sözleşmede kararlaştırılmışsa buna, bir anlaşma
yoksa TBK m. 481'e göre belirlenir”.

Yargıtay, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde, yükleniciye arsa veya in­
şaattan aynı pay verilme suretiyle ödeme yapılması yerine bunun karşılığı olan
bedelin verilmesi gerektiğini belirtmektedir88*. İş sahibi, eserin kullanılmayacak

Tercier / Favre: N. 4S50; Yavuz / Acar / Özen: s. 1033; Kurt: Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, s.
140; Bühler: Art. 379 N. 1€; Buchea 3T, s. 20S; CHK - Hürlimann / Siegenthaler: Art. 379 N. 3; Ayan: s. 157.

Yeniocak: s. 131.

Tercier/Favre: N. 4S50; Gauch: Werkvertrog, N. 762.

Ergezen: s. 156; Gürpınar: s. 108; BSK OR l-Zindel / Pulver: Art. 379 N. 15; Bühler: Art. 379 N. 17;
Bucher: s. 208.

Gauch / Carron: N. 763; Gauch: Werkvertrog, N. 763.

Gauch: Werkvertrog, N. 753.

882 Gauch: Werkvertrog, N. 753; BSK OR l-Zindel / Pulver: Art. 379 N. 15.

8” Bühler: Art. 379 N. 17; CHK - Hürlimann / Siegenthaler: Art. 379 N. 4; Coşkun: s. 170.

”* Y. 15.HD., T. 33.11.1979, E. 1709, K. 2437 "Ne var ki BK 371/1 uyanr.co sözleşmenin ortadan kalkması
nedeniyle oktorılon payların geri verilmesi istemi incelenirken, inşoct hangi orondc tamamlanmışsa eser
ücretinin de oynı oranda ödenmesi gerektiği, başka bir deyişle bunun dışında kalanın geri verilmesinin söz
[ 578 Hıkuk Davalan
nitelikte olduğunu ileri sürerse, bu iddiasını ispat etmesi gerekmektedir. Eser
sözleşmesinin bu şekilde sona ermesinde yüklenicinin kusuru varsa, onun iş
sahibine karşı tam tazminatla sorumlu olduğunun da kabul edilmesi lazımdır”.

Yapılmış kısmın karşılığını verme yükümlülüğü, doğal olarak iş sahibine bu­


na denk düşen eser kısmını talep etmeye olanak tanımaktadır. İş sahibinin dai­
ma TMK m. 2/f. II gereğince yüklenicinin bu hususta kullanılabilirlik itirazını ileri
sürmeksizin yapılacak ödemeye karşılık ifa edilen eser kısmını talep ve muhafa­
za etme hakkı vardır”.

İş sahibi, eğer yüklenici acze düşmesine kendi kusuruyla sebep olmuşsa


ifaya olan menfaatinin tazminini talep edebilir”. Yüdenicinin intihar etmesi
halinde, iş sahibinin tazminat talep etmesi mümkün değildir.

konusu olacağı göz önünde tutulmalıdır. Gerçekten de BK m 371/2'ye oöre "Bu takdirde yapılan miktonn
kullanılması kabil ise. iş sahibi onu kabule ve bedelini vermeye mecburdur.” Yüklenicinin meydana getire­
ceği apartmanın karşılığının ise pay mülkiyetinin aktarılması oluşturmaktadır. Öyle kî 287/128G poym
mülkiyetinin Saim Beygo'/a aktorıldığı görülmektedir. Yüklenici Saim Beygo. 8.9.1975 günü öldüğü için,
sözleşme bu günde onodan kalkmıştır. Öyleyse inşaatın ölüm günündeki durumuna göre apartmanın
kaçta koç tamamlandığı uzman bilirkişi eliyle belirlenmeli ve bu yolla bulunacak oran 287/1280 paya uy­
gulanarak meydana getirten inşaat nedeniyle Sam Beygo üzerinde kalması gereken pay miktarı hesap­
lanmalıdır.
Böylece bulunacok pay miktarının 8.9.1975 ölüm günündeki sürüm değeri uzman bilirkişiye hesop'ottırıl-
malıdır. İşte bulunacak tutar, meydana getirilen inşaatın bedeli olorokSaim Beygo'nun mirasçılarına mi­
ras payton oranında ödettirilmeli ve tapu kaydının da davaolar adıno düzeltilmesine karar verilmelidir ki,
bu işlem aynı onda ve karşılıklı yerine getirilmelidir. Bedelin pay olarak düşünülmesi bütünleyici porça ku­
ralı gereğince inşaatın arsaya bağlı olmosı nedeniyle, meydana getirilen inşaatın da poydoşı durumuna
çelmeleri sonucunu doğurur ki, bedelin yukonda açıklandığı gibi saptanmasından sonra para olarok
ödenmesine yönelik çözümün yeğlenmesinde zorunluluk vardır" (Ozyörûk: s. 80).
Yeniocak: s. 131.

Gauch: Werkvertrog, N. 756.

Gauch / Carron: N. 767; Tercier / Favre: N. 4849; Gauch: Werkvertrog, N. 767; Bühler: Art. 379 N. 21;
Yavuz / Acar / Özen: s. İCOO.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 579 |
V. Vekâlet Sözleşmesinden Kaynaklı Avukat - İş Sahibi Arasında Meydana
Gelen Uyuşmazlıktan Kaynaklı Davalar’

A. Giriş
Avukat ve iş sahib' arasındaki avukatlık ücret sözleşmesinin yazılı olmasını zo­
runlu tutan bir yasa hükmü bulunmamaktadır. Bu nedenle avukatlık ücret sözleş­
mesi yazılı ya da sözlü yapılabilir. Sözleşmenin yazılı veya sözlü yapılması durumla­
rına göre değişiklik gös:eren dava çeşitleri bulunmaktadır. Aşağıda kısa bilgilerini ve
dilekçe örneklerini vereceğimiz dava çeşitlerinin tamamı hukuk düzenimizde gün­
celliğini korumaktadır. Daha önce asliye hukuk mahkemelerince görülmekte olan
bu davalar 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun yürürlüğe girme­
sinden ve Yargıtay 17. HD'nin yargı yeri belirlenmesi kararından sonra artık tüketici
mahkemelerinde görülmeye başlanmıştır.898 Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 17. Hukuk
Dairesinin bu kararından sonra tüketici mahkemelerinde görülecek olan avukatlık
ücret sözleşmesinden kaynaklı davaların yetki ölçütlerini belirleyen başka bir karar
vermiştir."5 Buna göre avukatlık ücret sözleşmelerinden kaynaklı davalarda tüketici
mahkemelerinin yetkil olabilmesi taraflardan en az birinin 6502 sayılı Tüketicinin
Korunması Hakkında Kanunda tanımlandığı şekliyle "tüketici" olması gerekmekte­
dir. Buna göre "ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya
tüzel kişi" tüketicidir. Bu durumda avukatın ücret sözleşmesi yaptığı kişinin niteliği
yetkili mahkemenin belirlenmesinde etkili olacaktır.

Avukata vekâlet veren kişi eğer gerçek kişi ise ve tacir sıfatı taşımıyorsa da­
va tüketici mahkemesinde görülecektir. İş sahibi gerçek kişi olmasına karşın
tacir sıfatı taşıyorsa bu durumda iş sahibi "tüketici" sıfatı taşımadığından dava
asliye hukuk mahkemesinde görülecektir.

Avukatın sözleşme yaptığı kişi tüzel kişi ise bu durumda yine ticari ve mesleki
olmama ölçütüne bakılacaktır. Avukatla sözleşme yapan tızel kişi mesleki ya da ticari
amaç taşımayan dernek ya da vakıf ise bu durumda dava tüketici mahkemesinde
görülecektir. Ticari bir amaç taşıyorsa örneğin Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre
kurulmuş bir şirketse bu durumda dava asliye hukuk mahkemesinde görülecektir.

Kooperatifler için her hangi bir ayrım yapılmamış olsa da düşüncemize gö­
re ticari amaçlı kooperatiflerin taraf olduğu avukatlık ücret sözleşmelerinden
kaynaklı davaların asli/e hukuk mahkemelerinde görülmesi gerekir.

Bu kısım Bülent Nuri Kurdoğlu tarafından hazırlanmıştır.


”5 Yargıtay 17. HD Esas 2014/24250; Karar 2014/19520; Tarih 25.12.2014

Yargıtay 13. HD Esas 2015/2251; Karar 2015/5111; Tarih 23.02.2015


I 580 Hikuk Davalan
Yine sözleşmenin Taraflarından biri örneğin mühendis odası ya da baro gibi bir
meslek örgütü ise bu durumda dava yine asliye hukuk mahkemesinde görülecektir.

Yetkili mahkemenin değişmesinin en önemli sonucu yargılamada uygula­


nacak yargılama yönteminde ortaya çıkmaktadır. Asiye hukuk mahkemeleri
yazılı yargılama yöntemine bağlı iken, tüketici mahkemeleri basit yargılama
yöntemine bağlıdır. Bu da dilekçelerin verilmesi, cevap süreleri ve adli tatilde
görülecek işler gibi konularda farklılıklar yaratmaktadır.

Kararlar Avukatın takip ettiği ücret uyuşmazlığına konu dava iş yeri nitelikli taşın­
maz davası ise avukatlık ücret uyuşmazlığına bakma görevi genel mahke­
melere aittir

6502 Şayiı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 3. maddesine göre tüketi­


ci; ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi,
tüketici işlemi; mal veya hizmet piyasalarında kamj tüzel kişileri de dâhil olmak
üzere ticeri veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesa­
bına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser,
taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil
olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder. 6502 sayılı yasanın
73. maddesi bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahke­
melerinde bakılacağını öngörmüştür. Bir hukuki işlemin sadece 6502 Sayılı
yasada düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığın
tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez.

Bir hukuki işlemin 6502 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için
taraflardan birinin tüketici olması gerekir. Eldeki davada, davacı avukat,
davalının vekilliğini üstlendiği dava nedeniyle ödenmeyen vekalet ücretinin
tazminini istemektedir. İstanbul 19. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2007/340
E.-2014/139 K. sayılı ilamında; davalıya ait taşınmaz üzerine yapılan yapı
nedeniyle iş yeri sahibi tarafından yapı değerin n daha yüksek olduğundan
bahisle tepu iptal ve tescil davası açtığı anlaşılmaktadır.

Davacı tarafından davalının vekilliğini yürüttüğü dava iş yeri nitelikli taşınmaz


davası olduğundan, davalı 6502 sayılı yasada tanımlanan tüketici vasfını
taşımamaktadır. Vekalet sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların 6502
sayılı yasa kapsamında olması için mutlak surette taraflardan en az birisinin
tüketici vasfını taşıması gerekir. Somut uyuşmazlıkta davalı, tüketici yasasında
tanımı yapılan tüketici kapsamında olmadığındar, taraflar arasındaki ilişkinin
6502 sayiı yasa kapsamı dışında kaldığı anlaşılmadadır.

Taraflar aksındaki uyuşmazlık, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamı


dışında kaldığına göre davaya bakma hususunda ger el mahkemeler görevlidir. Hal
böyle olunca, mahkemece, işin esasına girilerek sonucuna uygun karar verilmesi
gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şeki de hüküm kurulması bozmayı
gerektirir.(Yargıtay 13. HD Esas 2017/6965; Karar 2017/9930 Tarih 20.10.2017)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 531 |

Avukatın takip ettiği ücret uyuşmazlığına konu dava aile konutu şerhi
konulmasına ilişkin dava olması nedeniyle iş sahibi tüketici konumunda
bulunduğundan avukatlık ücret uyuşmazlığına ilişkin dava tüketici mah­
kemesinde görülür

6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 3. maddesine göre tüketici;


ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi,
tüketici işlemi; mal veya hizmet piyasalannda kamu tüzel kişileri de dâhil olmak
üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına
hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma,
simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere
her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder. 6502 sayılı yasanın 73. maddesi bu
kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılaca­
ğını öngörmüştür. Görevsiz konusu kamu düzenire ilişkin olup, taraflarca ileri
sürülmesi bile mahkemece re'sen nazara alınması zcrunludur.

Bir hukuta işlemin sadece 6502 Sayılı yasada düzenlenmiş olması tek başına o
işlemden kaynaklanan uyuşmazlığı tüketici mahkemesinde görülmesini gerektir­
mez. Bir fukuki işlemin 6502 sayılı yasa kapsamındc kaldığının kabul edilmesi için
taraflardan birinin tüketici olması gerekir. Somut olayda davalılar Kütahya Aile
Mahkemesinin 2012/648 E. sayılı dosyasıyla görülen tapu iptali ve tescil ve aile
konutu şerhi konulmasına ilişkin dava nedeniyle davacı avukata vekaletname
vermiştir. Davalı bu hukuki işlem içerisinde tüketici konumunda olduğundan,
taraflar arasındaki hukuki ilişkinin tüketici işlemi olduğunun kabulü gerekir. İş bu
davanın da 6502 sayılı yasanın yürürlüğe girmesinden sonra açıldığı anlaşılmakta­
dır. O hade, uyuşmazlık Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında
kaldığına göre davaya bakmaya Tüketici Mahkemesi görevlidir. Bu durumda
mahkemece, tüketiri mahkemesi sıfatıyla davaya bakılması gerekirken, genel
mahkeme sıfatıyla karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
(Yargıtay 13. HD Esas 2015/34018; Karar 2017/11295 Tarih 17.11.2017)

Avukatın takip ettiği ücret uyuşmazlığına konu dava ticari dava değilse
avukatlık ücret uyuşmazlığına bakma görevi ticaret mahkemelerinin göre­
vine girrrez

Davacı, davalının avukatı olarak hizmet verdiğini ancak haksız olarak azledil-
diğini ileri sürerek, vekalet ücretinin ödetilmesi isteği ile eldeki davayı açmış­
tır. Mahkemece, davacı ve davalının tacir sıfatlan nedeni ile görevli mahke­
menin ticaret mahkemesi olduğuna karar verilmiştir.

Avukatlığı
Hıkuk Davalan

O halde davalının şirket ortağı olarak mahkemece tacir olduğu kabul edilse bile,
davacı avukat tacir olmadığı gibi, işin ticari niteikte olmadığından avukatlık
hizmetinin ticari iş olarak kabulü mümkün değildi'. Ayrıca dava konusu ihtilaf,
TTK'da yer alan mutlak ticari davalardan da değildir. Bu itibarla davanın görül­
mesi gereken mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Açıklanan nedenle görevli
mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olarak kabulü gerekirken, yanlış değer­
lendirme ile Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğundan bahisle yazılı
şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Yargıtay
13. HD Esas 2016/14262; Karar 2017/6764 Tarih 01.06.2017)

Avukat iş sahibi uyuşmazlıklarında tüketici mahkemeleri yetkilidir

Taraflar arasında düzenlenen vekâlet sözleşmesi u/arınca ödenmeyen avukatlık


ücretinin tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali talep edilmektedir.

Davanın yukarıda belirtilen niteliği ve tarafların yargılama sırasındaki iddia ve


savunma arı değerlendirildiğinde, davacının 6502 sayılı Kanunda belirtilen
"Tüketici’ tanımına girdiği anlaşılmakla. Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun kapsamında bulunan uyuşmazlığın Tüketici Mahkemesinde görülüp,
sonuçlandırılması gerekmektedir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; HMK'nın 21.
ve 22. maddeleri gereğince Bakırköy 1. Tüketici Mahkemesinin yargı yeri
olarak belirlenmesine 25.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi. (Yargıtay
17. HD Esas 2014/24250; Karar 2014/19620; Tarh 25.12.2014)

Şirketler 5502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkndaki Kanun kapsamı dışın­


da kaldığından davaya bakma konusunda genel nahkemeler görevlidir

Davacı, avukat olarak davalı şirketi dava ve icra takiplerinde vekâleten temsil
ettiğini, görevini la yıkıyla yerine getirmesine rağmen haksız olarak azledildiği-
ni ileri sürerek fazlası saklı kalmak üzere 1000 TL alacağının ve 10.000 TL
manevi lazminatın tahsilini istemiştir. 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanunun 3. maddesine göre tüketici; ticari veya mesleki olmayan
amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi. (...) ifade eder. Bir hukuki
işlemin sadece 6502 Sayılı yasada düzenlenmiş olması tek başına o işlemden
kaynaklanan uyuşmazlığın tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez.

Bir hukuki işlemin 6502 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için
taraflardan birinin tüketici olması gerekir. Eldeki davada, davacı avukat davalı
şirket tarafından haksız olarak azledildiğini ileri sürerek ücret alacağını ve
manevi tazminatın tahsilini istemektedir. Davalı, şirket olup 6502 sayılı yasa­
da tanım anan tüketici vasfını taşımamaktadır. Vekâlet sözleşmesinden kay­
naklanan uyuşmazlıkların 6502 sayılı yasa kapsamında olması için mutlak
surette taraflardan en az birisinin tüketici vasfını iaşıması gerekir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 533 fl

Somut uyuşmazlıkta davalı şirket, tüketici yasasında tanımı yapılan tüketici


kapsamırda olmadığından, taraflar arasındaki ilişkinin 6502 sayılı yasa kap­
samı dışında kaldığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık. Tüketici­
nin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamı dışında kaldığına göre davaya
bakma hususunda genel mahkemeler görevlidir. (Yargıtay 13. HD Esas
2015/2251; Karar 2015/5111: Tarih 23.02.2015}

B. Avukat ile İş Sahibi Arasında Sözleşme Yapılmamışı Durumunda Ücret


Uyuşmazlığı Davaları

1. Avukatın İşe Başlamadan Önce Haklı Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle İş


Sahibinin Açacağı Alacak Davası

a. Giriş ve İlgili Mevzuat


Avukat iş sahibi arasındaki uyuşmazlıkların önemli bir kısmı henüz avukat
işe başlamadan önce yaşanmaktadır. Taraflar arasında yazılı sözleşme yapılma­
dan vekâlet anlaşmasına varılması durumunda her iki taraf açısından da iddia­
ların ispatı zorlaşmaktadır. Sözlü anlaşmanın yapılmasından sonra taraflar ara­
sında uyuşmazlık çıkması ve avukatın haklı olarak azli ya da avukatın haksız
olarak istifa etmesi durumunda çoğunlukla avukata verilmiş olan dava masrafı
ve peşin avukatlık ücretlerinin iadesi konularında iş sahipleri tarafından alacak
davası açılmaktadır.

Taraflar arasında yapılan sözlü anlaşmanın içeriğinin anlaşılması ve ispatı


uygulamada çok büyük zorluklar yaşanmasına neden olmaktadır. Bu nedenle
sözlü anlaşmadan kaynaklı uyuşmazlıkların çözümünde anlaşma hükümlerin­
den çok kanun hükümleri belirleyici olmaktadır. Avukatlık Kanunu 163'üncü
maddeye göre yazılı olmayan anlaşmalar, genel hükümlere göre ispatlanır.
Yasaya aykırı olmayan şarta bağlı sözleşmeler de geçerlidir. Avukatla iş sahibi
arasındaki uyuşmazlıklara öncelikle özel kanun olması nedeniyle 1136 sayılı
Avukatlık Kanunu hükümleri uygulanır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hüküm­
leri ise tamamlayıcı olarak uygulanacaktır. Buna göre Avukatlık Kanunu'ndan
sonra Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan
vekâlet sözleşmelerire ilişkin hükümler daha sonra ise Türk Borçlar Kanu­
nu'nun genel hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Ancak 28 Mayıs 2014 tari­
hinden sonra yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki
Kanun ile vekâlet sözleşmesinden doğan davaların da tüketici mahkemelerinin
görev alanına alınması ile 6502 sayılı kanunda uygulanacak hükümler arasına
girmiştir. Bu durumda öncelikle özel yasa olması sebebiyle Avukatlık Kanunu
I 584 Hıkuk Davalan
hükümleri uygulanacaktır. Daha sonra Türk Borçlar Kanununun vekâlet sözleş­
mesi hükümleri ve uygun düştüğü ölçüde de 6502 sayılı yasa uygulanacaktır.

İlgili mevzuat; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.53, 163, 171, 174; 6098 sa­
yılı Türk Borçlar Kanunu m.132,147,149, 502; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu m.2, 6, 10, 137, 200; 6502 sayılı Tüketicinin <orunması Hakkında Ka­
nun.

b. Görev

Avukatın iş sahib ile sözlü olarak anlaşmasından sonra fakat işe başlama­
sından önce avukatın haklı azledilmesi ya da haksız stifasından kaynaklanan
davalar 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 73’üncü madde­
sine göre tüketici ma-ıkemesinde açılır. Tüketici mahkemelerinin bulunmadığı
yerlerde ise dava asliye hukuk mahkemesinde açılır. İş sahibi "tüketici" sıfatı
taşımıyorsa dava asliye hukuk mahkemesinde görülecektir.

c. Yetkili Mahkeme

Davalının yerleşim yeri mahkemesi HMK m.6 uyarınca genel yetkili mah­
kemedir. Ayrıca taraflar arasında yazılı anlaşma olmasa da yürürlüğe girmiş
sözlü bir anlaşma olması nedeniyle HMK m.10 uyarınca sözleşmenin ifa yeri
mahkemesi de yetkilidir. Sözleşmenin ifa yeri, taraflar arasında anlaşılan işin
konusuna göre değişiklik gösterir. Eğer bir sözleşme hazırlanması konusunda
anlaşılmışsa avukatın oulunduğu yer mahkemesi, dava açılacaksa davanın görü­
leceği yer mahkemesi, Yargıtay ya da Danıştay'da bulunan bir dosyanın mura­
faasına girilecekse Ankara mahkemeleri sözleşmenin ifa yeri olarak kabul edilir.
6502 sayılı kanun m.73/V hükmü tüketicinin yani iş sahibi davacının bulunduğu
yerdeki mahkemeyi de yetkili saymıştır. Bu sebeple davacı iş sahibinin seçimlik
hakkı bulunmaktadır.

d. Dovacı - Davalı

a. Davacı: Taraflar arasında yapılan anlaşma uyarınca avukata işi getiren,


masraf ya da peşin ücret ödemesi yapan iş sahibi davacı sıfatına sahiptir. İş
sahibinden aldığı yetki ile avukata vekâletname verme yetkisine sahip
üçüncü kişi de eğer avukata ödemede bulunduysa haklı azil ve haksız istifa
durumunda davacı olarak bu davayı açabilir. İş sahibinin birden çok olması
durumunda her bir iş sahibi bu davayı birlikte ya da ayrı ayrı açabilirler.

b. Davalı: Davalı haklı azledilen ya da haksız istifa eden avukattır. 1136 sayılı
Avukatlık Kanunu m.l74'e göre üzerine aldığı işi haklı bir sebep olmaksızın
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 585 |
takipten vazgeçen avukat hiçbir ücret isteyemez ve peşin aldığı ücreti geri
vermek zorundacır. Takipten vazgeçme, avukatın hem haksız istifası hem
de haklı azli olarak anlaşılmalıdır. Avukat kusur veya ihmalinden dolayı az­
ledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez. Üzerine aldığı işi haklı bir sebep
olmaksızın takipten vazgeçen avukat hiçbir ücret isteyemez ve peşin aldığı
ücreti geri vermek zorundadır.

Avukatlık Kanunu 171. maddeye göre avukata verilen vekâletnamede baş­


kasını tevkile yetki tanınmış ise, taraflar arasındaki anlaşmada aksine açık bir
hüküm olmadıkça, avukat işi başka bir avukatla birlikte veya başka bir avukata
vererek takip ettirebilir. Bu durumda avukatın iş sahibine karşı sorumluluğu
devam eder. Avukat birlikte takip ettiği veya işi tamamen devrettiği avukatların
kusurlarından ve meydana getirdikleri zarardan dolayı iş sahibine karşı hem
şahsen hem de diğer avukatla birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.
Bu nedenlerle davalı hem anlaşmanın tarafı olan avukat hem de avukatın tevkil
ettiği diğer avukat olabilir. Avukatlık Kanunu m.l2'de yazılı bir iş sebebiyle baş­
ka bir yerde çalışmak zorunda olan ve bu nedenle işi tamamen başkasına dev­
reden avukatlar hakkında 171'inci madde uygulanmaz. Bu durumda sadece
vekâleti alan avukat sorumludur. Ancak vekâleti alan avukat ile yanında çalışan
avukat arasındaki tazminata dayalı rücu ilişkisi saklıdır.

e. Yargılama Usulü

aa. Delillerin Değerlendirilmesi


İş sahibi "tüketici* sıfatı taşımıyorsa eğer dava asliye hukuk mahkemesinde
açılacak ve yazılı yargılama yöntemine göre görülecektir. İş sahibi "tüketici"
sıfatı taşıyorsa bu du'umda dava 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun hükmüne bağlıdır. 6502 sayılı kanun m.73/lV hükmü uyarınca tüketici
mahkemelerinde görülen davalar basit yargılama usu üne tabidir. Bu nedenle
dava açılırken ikinci bir dilekçe hakkının bulunmadığı düşünülerek delillerin
dava dilekçesinde çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Aynı durum davaya
cevap veren taraf içnde geçerlidir. İş sahibinin avukatla Avukatlık Kanunu
53'üncü maddeye gö'e görüşme tutanağı yapmış olması ve bu tutanağın bir
örneğini almış olması halinde bu tutanak, teslim ettği vekâletname, davaya
konu masraf ya da peşin ücretin elden teslim edilirken makbuz alınmış olması
ya da banka dekontu alacağın varlığına delil olarak gösterilebilir. Dava konusu
masraf ya da peşin ücretin miktarı iki bin beş yüz TL'yi geçmiyorsa avukata
kendi bürosunda ya da başka bir yerde paranın teslimi anında hazır bulunan
üçüncü kişiler de tanık olarak gösterilebilir. Ancak alacak miktar iki bin beş yüz
[ 586 Hıkuk Davaları
TL'yi geçiyorsa HMK m.200'e göre alacağın senetle ispatı zorunludur. Bu du­
rumda yukarıda saydığımız belgeler ya da benzerlerinin dilekçeye eklenmesi
gerekir.

Avukatın işe başlayıp başlamadığı ise açılmış bir dava ya da icra takibi varsa
buna ilişkin tevzi makbuzu ve belgelerle ispatlanabilir. Sözleşme hazırlanması
gibi adliye dışı bir iş <onusunda anlaşmışlarsa sözleşmenin avukat tarafından
hazırlanmasından sonra internet ortamında iş sahibine bilgi amaçlı olarak gön­
derilmiş olması yine avukatın işe başladığının kanıtıdır. Yapılacak iş ile ilgili avu­
katın delil toplamak için bazı kurum ve kuruluşlarla yazışmalar yapması ve bu
yolla bir takım belge ve bilgileri elde etmesi durumunda da avukatın işe başla­
dığının kabul edilmes gerekir. Avukatın işe başlamış olması durumunda haklı
azlin ya da haksız istifanın meydana geldiği tarihe kadar bitirdiği işlerin ücretini
almak ve yine iş sahibinden aldığı ve yaptığı işler için harcadığı masrafı iade
etmeme hakkı doğar. Bu durumda masraf avansı olarak aldığı paradan sadece
elinde kalanın iadesi ile sorumludur.

bb. Zamanaşımı Süreleri

Avukatlık Kanununda ve Türk Borçlar Kanunu’nun 502 ve devamı maddele­


rinde avukatlık ücret sözleşmesi ve vekâlet sözleşmelerinden kaynaklanan ala­
cak davaları için zamanaşımı süresi belirlenmiş değildi'. Tazminat istekleri için­
se Avukatlık Kanunu 40'ıncı maddede bir yıl ve beş yıllık zamanaşımı süreleri
öngörülmüştür. İş sahibinin haklı azil veya haksız istifa nedeniyle verdiklerini
geri istemesine dayalı açacağı dava, tazminat değil alacak talebine dayanması
nedeniyle bu tür davalarda TBK'nın genel hükümlerdeki zamanaşımı süreleri
uygulanacaktır. Vekâlet sözleşmelerinden kaynaklı uyuşmazlıklarda Türk Borç­
lar Kanunu’nun 147/1,5 hükmü beş yıllık zamanaşımı süresi öngörmüştür. 6502
sayılı kanunun 16'ncı maddesindeki zamanaşımı süreleri ise avukat henüz hiz­
met vermeye başlamadan uyuşmazlık meydana geldiğ için uygulanmayacaktır.
Çünkü 6502 sayılı kanun m.16 ayıplı hizmetten sorumlulukta zamanaşımı süre­
sini düzenlemektedir.

Taraflar arasında yazılı anlaşma bulunmayan durumlarda zamanaşımı süre­


sinin işlemeye başladığı tarihin tespitinde iş sahibinin avukatla Avukatlık Kanu­
nu 53’üncü maddeye göre görüşme tutanağı yapmış olması, vekâletnameyi
teslim etmiş olması, davaya konu masraf ya da peşin ücretin elden teslim edi­
lirken üzerinde tarih bulunan makbuz alınmış olması ya da banka dekontu delil
olarak gösterilebilir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 537 |
cc. İbraya Yönelik Anlaşmaların Etkisi
Uyuşmazlığın doğmasından hemen sonra taraflar n aldıklarını geri verme­
lerine ilişkin ibra anlaşmaları geçerlidir. Haklı olarak azledilen ya da haksız ola­
rak istifa eden avukatın aldığı masraf ve peşin ücreti iade etmesi, bu iadenin de
bir ibra anlaşmasına bağlanması TBK m.l32'ye göre boxu ortadan kaldırır.

dd. Manevi Tazminat

Avukatın işe başlamadan önce haklı azledilmesi ya da haksız istifası nede­


niyle iş sahibinin açacağı alacak davasında manevi tazminat talep edilmesinin
önünde hukuki bir engel bulunmamakla birlikte manevi zararın ispatı davacı
üzerindedir. Davacı aynı dilekçe ile hem alacak hem de manevi tazminat talep
edebilir.

ee. Dava Türü ve Değeri


HMK m.l07/l'e göre davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değe­
rini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya
bunun imkânsız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya
da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Ancak bir avukatla
sözlü de olsa anlaşmaya varan ve bu anlaşma uyarınca masraf ve peşin ücret
ödeyen kişinin ne kadar ödeme yaptığını bilmemesi hayatın olağan akışına aykı­
rı olacağından bu dava türü belirsiz alacak davası olarak açılamaz. Bu nedenle
dava değeri dava dilekçesinde tam olarak belirtilmelidir. Davanın değerinin
belirli olarak açılması bilirkişi incelemesi yaptırılmasından sonra dava değerinin
ıslah yolu ile arttırılmasını engellemez. Avukata ödenen paranın ne kadarının
verilen işin masrafı ne kadarının peşin ücret olduğu iş sahibi tarafından belirle-
nemiyorsa bu durumda avukata verilen işin niteliğine göre masrafın ve ücretin
belirlenmesi yoluna gidilecektir. Ancak toplamda verilen para miktarı belli ise
bu durum dava değerini belirsiz hale getirmez.

ff. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler


HMK m.389/l'e göre dava açılırken ihtiyati tedbir kararı istenebilir. Ancak
ihtiyati tedbir istenen davalıya ait mal varlığının uyuşmazlık konusuna ilişkin
olması gerekir. Örneğin avukata teslim edilen para avukatın bankadaki hesabı­
na yatırılmışsa ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte de orada olması koşuluyla bu
banka hesabına ihtiyati tedbir konulması istenebilir. Avukata ait banka hesabı
uyuşmazlık konusu alacaktan başka avukatın başka parasal ilişkileri içinde kul­
lanılmaktaysa o takdirde ihtiyati tedbir kararı uyuşmaz ık konusu miktarla sınırlı
olarak talep edilebilir.
i 588 Hıkuk Davalan
Uyuşmazlık konusu alacak için doğrudan dava yoluna değil de genel haciz
yolu ile icra takibine geçilmek isteniyorsa o takdirde İcra ve İflas Kanunu hü­
kümlerine göre uyuşmazlık konusu alacağın bulunduğu banka hesabına ihtiyati
haciz konulması da talep edilebilir.

Karar Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımına


bağlıdır

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımı süresine


tabi olup, bu sürenin geçmesi ile zamanaşımına uğrarlar. (Yargıtay 13. HD E.
2014/3899; K. 2014/18521; T. 10.6.2014)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 539 |

Avukatın İşe Başlamadan Önce Haklı Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle


İş Sahibinin Açacağı Alacak Davası Dilekçe Örneği

(...) TÜKETİCİ MAHKEMESİ'NE / ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE

İhtiyati Tedbir İstemlidir

DAVACI :A

VEKİLİ :3

DAVALI ;C

T. KONUSU : Davalı avukatın peşin avukatlık ücreti /e dava masraf avansı olarak
almış bulunduğu t;...) TL'nin fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere haklı
azil/ihtarname./dava/haksıı istifa tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsili talebidir. (Harca
esas değer (...) TL'dir.) (yazıyla ... TL'dir.)

AÇIKLAMALAR:

Davalı avukat ile müvekkilim (...) konulu avukatlık hizmeti için sözlü olarak anlaşmışlardır. Da­
valı avukat ile müvekkilim arasında Avukatlık Kanunu 53'üncü maddeye göre (...) tarihinde gö­
rüşme tutanağı hazırlanmıştır/Müvekkilim davalı avukata (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yevmi­
ye numaralı vekâletnamesini teslim etmiştir.

Müvekkilim davalı avukata (...) tarihinde (...) TL yargılama masrafı ve (...) TL peşin avukatlık
ücreti ödemiştir. Ödediği miktara karşılık olarak da kendisinden (..) tarih ve seri numaralı mak­
buz almıştır.

Davalı avukat (...) sebeplerinden ötürü müvekkilim tarafından (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...)
yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haklı olarak azledilmiştir/Davalı avukat (...) Noterliğinin (...)
tarih ve (...) yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haklı gerekçe göstermeksizin vekillik görevinden
istifa etmiştir.

Davalı avukatın müvel<fcilim tarafından haklı olarak azlinden/haksız istifasından sonra davalı
avukat müvekkilimden almış bulunduğu yargılama masrafı ve peşin avukatlık ücretini iade et­
memiştir. Bu nedenlerle Sayın Mahkemenizde alacak davası açma zorunluluğu doğmuştur.

HUKUKİ NEDENLER :

1- 6100 sayılı Hukuk Mjhakemeleri Kanunu

2- 1136 sayılı Avukatlık Kanunu

3- 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve ilgili diğer mevzuat.

DELİLLER :

1- (...) tarihli azilname/stifa yazısı

2- Avukatlık Kanunu 53’üncü maddeye göre yapılmış görüşme tutanağı

3- Avukat adına çıkartılmış vekâletname


Hıkuk Davaları
4- Makbuz ya da banka dekontu

5- İntemet iletileri

6- Tanık (İki bin beş yüzTL'yi geçmeyen alacaklar için)

7- Bilirkişi incelemesi

SONUÇ : Yukarıda sunulan nedenlerle fazlaya iişkin haklanmız saklı kalmak


üzere;

1- Davalı avukatın peşn avukatlık ücreti ve dava masraf avansı olarak almış bulunduğu (...)
TL'nin haklı azil/ihtarname/dava/haksız istifa tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsiline,

2- Dava konusu alacağın yatırıldığı (...) bankasının (...) şubesindeki (...) numaralı hesaba ihtiya­
ti tedbir konulmasına,

3- Yargılama masraf ve karşı vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini
müvekkilim adına saygılarımla dilerim. Tarih

DAVACI/DAVACI VEKİLİ
(-)

Eki :
1- Yukanda belirtilen {..) adet ek.

2- Onaylı vekâletname örneği


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 591 |
2. Avukatın İşe Başlamadan Önce Haklı Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle İş
Sahibinin Açacağı Tazminat Davası

a. Giriş ve İlgili Mevzuat

Avukat iş sahibi arasındaki uyuşmazlıkların önemli bir kısmı henüz avukat


işe başlamadan önce yaşanmaktadır. Taraflar arasında yazılı sözleşme yapılma­
dan vekâlet anlaşmasına varılması durumunda her iki taraf açısından da iddia­
ların ispatı zorlaşmaktadır. Sözlü anlaşmanın yapılmasından sonra taraflar ara­
sında uyuşmazlık çıkması ve avukatın haklı olarak azli ya da avukatın haksız
olarak istifa etmesi durumunda avukatın haklı azline ya da haksız istifasına ko­
nu olay nedeniyle iş sahipleri uğradıkları zararlarının tazmini için tazminat da­
vası açabilmektedirler.

Taraflar arasında yapılan sözlü anlaşmanın içeriğinin anlaşılması ve ispatı


uygulamada çok büyük zorluklar yaşanmasına neden olmaktadır. Bu nedenle
sözlü anlaşmadan kaynaklı uyuşmazlıkların çözümünde anlaşma hükümlerin­
den çok kanun hükümleri belirleyici olmaktadır. Avukatlık Kanunu 163'üncü
maddeye göre yazılı olmayan anlaşmalar, genel hükümlere göre ispatlanır.
Yasaya aykırı olmayan şarta bağlı sözleşmeler de geçerlidir. Avukatla iş sahibi
arasındaki uyuşmazlıklara öncelikle özel kanun olması nedeniyle 1136 sayılı
Avukatlık Kanunu hükümleri uygulanır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hüküm­
leri ise tamamlayıcı olarak uygulanacaktır. Buna göre Avukatlık Kanunu'ndan
sonra Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan
vekâlet sözleşmelerire ilişkin hükümler daha sonra ise Türk Borçlar Kanu­
nu'nun genel hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Ancak 28 Mayıs 2014 tari­
hinden sonra yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki
Kanun ile vekâlet sözleşmesinden doğan davaların da tüketici mahkemelerinin
görev alanına alınması ile 6502 sayılı kanunda uygulanacak hükümler arasına
girmiştir.

İlgili mevzuat; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.37, 40, 53, 163, 171, 174;
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.49, 52, 132, 502; 6100 sayılı Hukuk Muha­
kemeleri Kanunu m.2. 6, 10, 107, 389; 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hak­
kında Kanun.

b. Görev

Avukatın iş sahib ile sözlü olarak anlaşmasından sonra fakat işe başlama­
sından önce avukatın haklı azledilmesi ya da haksız stifasından kaynaklanan
davalar 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 73'üncü madde­
I 592 Hıkuk Davalan
sine göre tüketici mahkemesinde açılır. Tüketici mahkemelerinin bulunmadığı
yerlerde ise dava asliye hukuk mahkemesinde açılır. İş sahibi "tüketici" sıfatı
taşımıyorsa dava asliye hukuk mahkemesinde görülecektir.

c. Yetki
Davalının yerleşim yeri mahkemesi HMK m.6 uyarınca genel yetkili mah­
kemedir. Ayrıca taraflar arasında yazılı anlaşma olmasa da yürürlüğe girmiş
sözlü bir anlaşma olması nedeniyle HMK m.10 uyarınca sözleşmenin ifa yeri
mahkemesi de yetkilidir. Sözleşmenin ifa yeri, taraflar arasında anlaşılan işin
konusuna göre değişiklik gösterir. Eğer bir sözleşme hazırlanması konusunda
anlaşılmışsa avukatın oulunduğu yer mahkemesi, dava açılacaksa davanın görü­
leceği yer mahkemesi, Yargıtay ya da Danıştay'da bulunan bir dosyanın mura­
faasına girilecekse Ankara mahkemeleri sözleşmenin ifa yeri olarak kabul edilir.
6502 sayılı kanun m.73/V hükmü tüketicinin yani iş sahibi davacının bulunduğu
yerdeki mahkemeyi d= yetkili saymıştır. Bu sebeple davacı iş sahibinin seçimlik
hakkı bulunmaktadır.

d. Davacı - Davalı

a. Davacı: Taraflar arasında yapılan anlaşma uyarınca haklı azledilen ya da


haksız istifa eden avukatın bu eyleminden ötürü zarar gören iş sahibi dava­
cı sıfatına sahiptir. İş sahibinin birden çok olması durumunda her bir iş sa­
hibi bu davayı birlikte ya da ayrı ayrı açabilirler.

b. Davalı: Davalı zarara sebebiyet verdiği için haklı azledilen ya da haksız istifa
eden avukattır. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.l74/ll'ye göre avukat kusur
veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez. Avuka­
tın kusur ve ihmali iş sahibinin zararına neden olmuşsa TBK m.49 vd. hü­
kümlerine göre tazminat sorumluluğu altındadır.

Avukatlık Kanunu 171'inci maddeye göre avukata verilen vekâletnamede


başkasını tevkile yetki tanınmış ise, taraflar arasındaki anlaşmada aksine açık
bir hüküm olmadıkça, avukat işi başka bir avukatla birlikte veya başka bir avu­
kata vererek takip ettirebilir. Bu durumda avukatın iş sahibine karşı sorumlulu­
ğu devam eder. Avukat birlikte takip ettiği veya işi tamamen devrettiği avukat­
ların kusurlarından ve meydana getirdikleri zarardan dolayı iş sahibine karşı
hem şahsen hem de ciğer avukatla birlikte müştereken ve müteselsilen sorum­
ludur. Bu nedenlerle davalı taraf hem anlaşmanın tarafı olan avukat hem de
avukatın tevkil ettiği diğer avukattır. Avukatlık Kanunu 12'nci maddede yazılı
bir iş sebebiyle başka bir yerde çalışmak zorunda olan ve bu nedenle işi tama­
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 593 |

men başkasına devreden avukatlar hakkında 171'inci madde uygulanmaz. Bu


durumda sadece vekâleti alan avukat sorumludur. Ancak vekâleti alan avukat
ile yanında çalışan avukat arasındaki tazminata dayalı rücu ilişkisi saklıdır.

e. Yargılama Usulü
aa. Delillerin Değerlendirilmesi

İş sahibi "tüketici41 sıfatı taşımıyorsa eğer dava asliye hukuk mahkemesinde


açılacak ve yazılı yargılama yöntemine göre görülecektir. İş sahibi "tüketici"
sıfatı taşıyorsa bu du'umda dava 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun hükmüne bağlıdır. 6502 sayılı kanun m.73/lV hükmü uyarınca tüketici
mahkemelerinde görülen davalar basit yargılama usu üne tabidir. Bu nedenle
dava açılırken ikinci bir dilekçe hakkının bulunmadığı düşünülerek delillerin
dava dilekçesinde çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Aynı durum davaya
cevap veren taraf içnde geçerlidir. İş sahibinin avukatla Avukatlık Kanunu
53'üncü maddeye gö'e görüşme tutanağı yapmış olması ve bu tutanağın bir
örneğini almış olması halinde bu tutanak, teslim ettği vekâletname, davaya
konu masraf ya da peşin ücretin elden teslim edilirken makbuz alınmış olması
ya da banka dekontu iş sahibinin teslim ettiği para ve iş konusu belgelerin varlı­
ğına delil olarak gösterilebilir. Bu durumda yukarıda saydığımız belgeler ya da
benzerlerinin dilekçeye eklenmesi gerekir. Bunların dışında zarar verici olaya
ilişkin diğer belge ve bilgilerde dosyaya eklenmeli ya da getirtilmesi talep edil­
melidir. Örneğin avukat ile karara çıkmış bir dosyanın Yargıtay aşamasında ta­
kibi konusunda anlaşma yapılmış ancak avukatın temyz süresini kaçırmasından
kaynaklı bir zarar söz konusu ise temyiz süresinin kaçırıldığı dava dosyasının
getirtilmesinin istenmesi gerekir.

Avukatın işe başlayıp başlamadığı ise açılmış bir dava ya da icra takibi varsa
buna ilişkin tevzi makbuzu ve belgelerle ispatlanabilir. Sözleşme hazırlanması
gibi adliye dışı bir iş <onusunda anlaşmışlarsa sözleşmenin avukat tarafından
hazırlanmasından sonra internet ortamında iş sahibine bilgi amaçlı olarak gön­
derilmiş olması yine avukatın işe başladığının kanıtıdır. Yapılacak iş ile ilgili avu­
katın delil toplamak için bazı kurum ve kuruluşlarla yazışmalar yapması, işle
ilgili birtakım belge ve bilgileri elde etmesi durumunda da avukatın işe başladı­
ğının kabul edilmesi gerekir. Avukatın işe başlamış olması durumunda haklı
azlin ya da haksız istifanın meydana geldiği tarihe kadar bitirdiği işlerin ücretini
talep etme ve yine iş sahibinden aldığı ve yaptığı işler için harcadığı masrafı
iade etmeme hakkı doğar. Bu durumda masraf avarsı olarak aldığı paradan
sadece elinde kalanın iadesi ile sorumludur.
[ 594 Hıkuk Davalan
Avukatın işe başlamaması aynı zamanda zarar doğuran olayın kendisi ise;
örneğin açılması gere<en bir davanın hak düşürücü süre ya da zamanaşımı sü­
resi içinde açılmaması gibi; bu durumda iş sahibinin avukatın gerekli bütün
bilgi ve belgeleri kendisinden almasına karşın işe zamanında başlamayarak
zarara sebep olduğuru ispatlaması gerekir. İş sahibi vekâletnamenin avukata
teslim edildiği zamanı, işle ilgili belge ve bilgilerin tesim edildiği zamanı yazılı
belge ya da tanık beyanları ile ispatlaması gerekmektedir. İş sahibinin avukatın
işe başlaması için gerekli bilgi ve belgeleri almasına karşın işe başlamadığını
ispatlama hakkı olduğu kadar avukatın da Avukatlık Kanunu 37'nci madde hü­
kümlerine göre işi usulüne uygun şekilde reddettiğin ispatlama hakkı bulun­
maktadır. Avukatın haksız istifası ile Avukatlık Kanunu 37'nci madde de düzen­
lenen işi reddetme hakkı birbirinden ayrı değerlendirilmesi gereken konulardır.
Birinci halde avukatla iş sahibi arasında yapılacak iş ile ilgili sözlü anlaşma ya­
pılmış ancak avukat haklı olmayan bir sebeple istifa etmiştir. İkincisinde ise
taraflar işin yapılması konusunda görüşmüşler ancak svukat işi almayacağını iş
sahibine iletmiş ve işi reddetmiştir. Avukat işi reddetme hakkını iş sahibine
karşı kullanırken uygun süre içinde ve uygun vasıtalarla yapmakla yükümlüdür.
Örneğin hak düşürücü sürenin dolmasına iki ay kala iş sahibi ile görüşme yapan
avukatın sürenin dolmasına bir gün kala işi reddettiğni iş sahibine bildirmesi
iyiniyetli bir hareket sayılamaz. Bu durumda da avukat sebep olduğu zararlar­
dan ötürü sorumludur. Avukata vekâlet çıkartılması avukatın işi kabul ettiği
anlamına gelmemektedir. Avukatın kendisinden hatersiz olarak da vekâlet
çıkartılması mümkün olduğundan avukatın vekâletnameyi kabul etmesi vekil
olarak tayin edilmeyi <abul ettiğinin bir göstergesi say lir. Ancak avukat çıkartı­
lan vekâletnameyi kabul etmemiş ise avukat ile iş sahibi arasında yapılacak iş
konusunda bir anlaşma sağlandığı düşünülemez.

Vekâletname çıkartılmadan önce avukat ile iş sahibi arasında Avukatlık Ka­


nunu 53'üncü madde/e göre görüşme tutanağı yapılmış ise bu durumda artık
avukatın haklı gerekçeler dışında vekâletnameyi kabul etmemesi ya da haksız
istifası meydana gelen zarardan sorumluluğunun doğmasına neden olabilecek­
tir. Uygulamada özelikle baroların adli yardım merkezleri görevlendirdikleri
avukatların görüşme tutanağı hazırlamalarını şart koşmaktadır. Bu tutanaklar
avukattan çok iş sahibinin yükümlülüklerini içermektedir. İş sahibinin hukuki
uyuşmazlığının ne olcuğu, bu uyuşmazlıkla ilgili nasıl bir hukuki yardım talep
ettiği, işin konusu ile ilgili bilgi ve belgelerin ne zaman getirileceği, vekâletna­
menin teslim edilip edilmediği, varsa tanık isim ve adresleri, teslim edilen bilgi,
belge ve masraf görüşme tutanağında açıkça yazılmak zorundadır. Bu sebeple
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 595 |
usulüne uygun şekilde tutulmuş bir tutanak iş sahibinden çok avukat için ispat
aracı olmaktadır. Ancak buna rağmen görüşme tutanağının avukat aleyhine
delil olması da mümkündür.

bb. Zamanaşımı Süreleri


İş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri sürülen taz­
minat istekleri için Avukatlık Kanunu 40'ıncı maddede bir yıl ve beş yıllık zama­
naşımı süreleri öngörülmüştür. Buna tazminat hakkının doğumunun öğrenildiği
tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl
geçmekle tazminat hakkı düşer. Tazminat hakkını doğuran olayın başlangıcı iş
sahibinin avukata verdiği işin niteliğine göre değişiklk gösterecektir. Örneğin
dava zamanaşımının va da hak düşürücü sürenin avukat tarafından geçirilmiş
olması durumunda zamanaşımının ya da hak düşürücü sürenin bittiği günün
ertesi günü, temyiz ya da itiraz süresinin geçirilmiş olması durumunda temyiz
ya da itiraz süresinin bittiği günün ertesi günü tazminat hakkının doğuran ola­
yın başlangıcı olarak kabul edilebilir. 6502 sayılı kanunun 16'ncı maddesindeki
zamanaşımı süreleri 1136 sayılı Avukatlık Kanunu daha özel bir kanun olması
nedeniyle uygulanmayacaktır.

cc. İbraya Yönelik Anlaşmaların Etkisi


Uyuşmazlığın doğmasından hemen sonra tarafların meydana gelen zararla
ilgili olarak anlaşmaya varmaları ve ibra anlaşması yapmaları durumunda bu
anlaşma geçerlidir. Haklı olarak azledilen ya da haksız olarak istifa eden avuka­
tın sebep olduğu zara'i tazmin etmesi ve bu ifanın da bir ibra anlaşmasına bağ­
lanması TBK m.l32'yegöre borcu ortadan kaldırır.

dd. Tazminatın Mahsubuna İlişkin Özel Durumlar

Avukatın haklı azli ya da haksız istifasından kaynaklı iş sahibinin açacağı


tazminat davalarında eğer iş sahibi avukatın zarar ve'en eylemine kısmen de
olsa kendisi sebep olmuşsa bu durumda TBK m.52'ye göre tazminattan indirim
yapılabilecektir.

ee. Manevi Tazminat


Avukatın işe başlamadan önce haklı azledilmesi ya da haksız istifası nedeniy­
le iş sahibinin açacağı tazminat davasında manevi tazminat talep edilmesinin
önünde hukuki bir engel bulunmamakla birlikte manevi zararın ispatı davacı üze­
rindedir. Avukatın sebep olduğu zarar aynı zamanda iş sahibinde manevi ızdırap
yaratacak nitelikte ise manevi tazminata da hükmedilmesi gerekir. Avukatın se­
[ 596 Hıkuk Davalan
bep olduğu zararın manevi ızdırap yaratır nitelikte olup olmadığı hâkimin takdi­
rindedir. Bu durum somut olayın niteliğine göre değerlendirilir. Örneğin dededen
hatırası olan bir eşyanın miras bırakanın ölümünden sorra başkasında olduğunun
anlaşılması üzerine mirasta istihkak davası açmak için öngörülen zamanaşımı
süresi avukat tarafından kaçırılmış ve bu nedenle iş sahibi zarara uğramışsa hatı­
rası olan bu eşyayı iş sahibi artık dava yoluyla alamayacağı için dava açma süresi­
ni geçirmiş olan avukattan manevi tazminat talep edebilecektir.

ff. Dava Türü ve Değeri

Dava açılmadan önce avukatın verdiği zararın miktarının belirlenmesi iş sa­


hibi tarafından tespit edilemeyebilir. Örneğin idari yargıda tam yargı davası aç­
mak için avukatla iş sanibi arasında sözlü anlaşma yapılması durumunda avukatın
İYUK hükümlerine göre bir yıl ve beş yılık süreler içinde tam yargı davasının önko­
şulu olarak idareye başvurması gerekmektedir. Avukatın bu süreyi kaçırması
durumunda açılması usul hukukuna göre imkânsız hale gelen bu davada iş sahi­
binin uğradığı zararın miktarı ancak idari yargıya konu olacak tam yargı davasının
konusunu oluşturan o ayla ilgili bilirkişi incelemesinin yapılması ile mümkün ola­
caktır. Bir başka örnek verecek olursak; tapu iptali ve tescili davası açma süresi­
nin avukat tarafından kaçırılması durumunda iş sahibinin zararı süre aşımı nede­
niyle açılamaz hale geen dava konusu taşınmazın değerine göre tespit edilecek­
tir. Bu ve benzeri durumlarda iş sahibinin avukata karşı açacağı tazminat davası­
nın değerini davanın başında tespit edebilmesi mümkün olmayabilir.

HMK m.l07/l'e göre davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değe­
rini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya
bunun imkânsız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya
da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Davanın belirsiz
alacak davası olarak açılmasından sonra yargılama devam ederken HMK
m.l65'e göre bekletici mesele yapılan diğer davanın sonuçlanmasından sonra
hazırlanan bilirkişi raporuna göre iş sahibi talep ettiği miktarı davanın genişleti-
lemeyeceği yasağına bağlı olmadan arttırabilir.

Dava aynı zamanda sözlü anlaşmadan sonra avukata teslim edilen yargıla­
ma masrafı ve peşin ücretin iadesi talebini de kapsıyorsa o takdirde bu miktarın
tazminat talebinden ayrı tutulması ve bu miktar için belirli bir rakamın dilekçe­
ye yazılması gerekir. Çünkü iş sahibi yargılama masrafı ya da peşin ücret adı
altında avukata ne kadar ödeme yaptığını bilebilecek durumdadır. Bu miktar
için belirsiz alacak davası açılamadığından davacı iş sahibi dava dilekçesinde her
iki talebinin değerini ayrı ayrı belirtmelidir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 597 |

gg. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler

HMK m.389/l'e göre dava dilekçesi ile birlikte ihtiyati tedbir kararı da iste­
nebilir. Ancak ihtiyati tedbir istenen davalıya ait mal varlığının uyuşmazlık ko­
nusuna ilişkin olması gerekir. Bu dava türünde avukatın haklı istifasının ya da
haksız azlinden ötürü doğan alacağı nedeniyle ücret talep edilmekte olduğun­
dan davaya konu bir malvarlığının bulunması ve ihtiyati tedbirinde bu mal var­
lığı için istenmesi gerekir. Örneğin iş sahibi avukatla bir alacak davasının açıl­
ması için anlaşmış ve yapılacak işi de asliye hukuk mahkemesinde alacak davası
açılması olarak belirlemiş olabilirler. Bu durumda avukata verilen iş alacak da­
vasını açmaktır. Ancak avukat henüz işe başlamadan önce borçlu kendi irade­
siyle avukata gelip borcunu ödeyecek olursa avukat anlaşmaya vardığı ancak
işe henüz başlamadığı bu durumda işin konusu alacağı tahsil etmiş olmaktadır.
Söz konusu alacak miktarı parayı iş sahibine teslim etmek zorunda olan avukat
bu yükümlülüğünü uygun süre içinde yerine getirmeyecek olursa iş sahibine
verdiği zarardan ötürü sorumlu olup; bu zarar sebebiyle açılacak tazminat da­
vasında söz konusu paranın avukatın bankadaki hesaoına yatırılmış olması ve
uyuşmazlığın doğduğu tarihte de orada olması koşuluyla bu banka hesabına
ihtiyati tedbir konulması istenebilir. Avukata ait banka hesabı uyuşmazlık konu­
su alacaktan başka avukatın başka parasal ilişkileri içinde kullanılmaktaysa o
takdirde ihtiyati tedbir kararı uyuşmazlık konusu miktarla sınırlı olarak talep
edilebilir.

Uyuşmazlık konusu alacak için doğrudan dava yoluna değil de genel haciz
yolu ile icra takibine geçilmek isteniyorsa o takdirde İcra ve İflas Kanunu hü­
kümlerine göre uyuşmazlık konusu alacağın bulunduğu banka hesabına ihtiyati
haciz konulması da talep edilebilir.

Kararlar İş sahibi avukatı azlederken zararın da öğrendiyse bir yıllık zamanaşımı


süresi bu tarihten itibaren başlar

Müvekkil n, avukata karşı ileri süreceği tazminat istekleri, hakkın doğumunun


öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itiba­
ren beş yıl geçmekle düşer. Avukat azledilirken zararın da öğrenildiği belirtil­
miştir. Bu nedenle azil tarihinden itibaren bir yıl geçirildikten sonra açılan
davanın zamanaşımı defi sebebiyle reddi gerekir. (Yargıtay 13. HD E.
2008/366; K. 2008/8103; T. 10.6.2008)
[ 593 Hıkuk Davalan

İş sahibinin açacağı tazminat davasının zamanaşımı süresi azilname ile


başlar

Dava, maddi tazminat istemine ilişkindir. 1136 Sa/ılı Avukatlık Kanununun 40.
Maddesinde, "iş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri
sürülen tazminat istekleri, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten İtibaren
bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşer”
hükmü bulunmakta olup, bu hükümle müvekklin, avukata karşı tazminat
isteminin bir ve beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu belirtilmiştir. Mahkeme­
ce, dava tarihine göre, davaya konu edilen zararın öğrenilmesinden itibaren
beş yıllık sürenin geçtiğinden bahisle davanın zamanaşımı sebebiyle reddine
karar verilmişse de, taraflar arasındaki vekâlet ilişkisinin azille sona erdiği
anlaşılmaktadır. Sözleşme ilişkisi devam ettiği sürece zamanaşımı işlemeye
başlamayacağından, azil tarihinden itibaren işlemeye başlayan bir yıllık za­
manaşımı süresi, dava tarihi itibariyle henüz dolmamıştır. O halde olayda
zamanaşımı söz konusu olmadığından, mahkemece işin esası incelenerek,
sonucuns göre bir karar verilmesi gerekirken, davanın zamanaşımı sebebiyle
reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
(Yargıtay 13. HD E. 2013/9393; K. 2013/15746; T 11.6.2013)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 59? |

Avukatın İşe Başlamadan Önce Haklı Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle


İş Sahibinin Açacağı Tazminat Davası Dilekçe Örneği

(...) TÜKETİCİ MAHKEMESİ'NE / ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE

İhtiyati Tedbir İstemlidir

DAVACI :A

VEKİLİ : B

DAVALI :C

T. KONUSU : Fazlaya lişkin haklarımız saklı kalmak üzere, şimdilik,

1- (...) TL maddi tazminatın,

2- (...) TL manevi tazminatın,

3- (...) TL yargılama masrafı ve peşin ücretin ödenmesine haklı azil/ihtarname/ dava/haksız is­
tifa tarihinden itibaren yasal faizi ile karar verilmesi talebidir. (Harca esas değer (...) TL’dir.) (ya­
zıyla ... TL'dir.)

AÇIKLAMALAR:

Davalı avukat ile müvekkilim (...) konulu avukatlık hizmeti için sözlü olarak anlaşmışlardır. Da­
valı avukat ile müvekkilim arasında Avukatlık Kanunu 53'üncü maddeye göre (...) tarihinde gö­
rüşme tutanağı hazırlanmıştır/Müvekkilim davalı avukata (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yevmi­
ye numaralı vekâletnamesini (...) tarihinde teslim etmiştir.

Müvekkilim davalı avu<ata (...) tarihinde (...) TL yargılama masrafı ve (...) TL peşin avukatlık
ücreti ödemiştir. Ödediği miktara karşılık olarak da kendisinden (...) tarihli makbuz almıştır.

Davalı avukat gerekli bütün bilgi ve belgeleri müvekkilimden almış olmasına karşın işe zama­
nında başlamayarak müvekkilimin dava açma zamanaşımını/hak düşürücü süreyi kaçırmasına
neden olmuştur.

Davalı avukat dava açma süresinin dolmasına bir gün kala işi reddettiğini belirterek müvekki­
limin yeni bir avukatla anlaşmasına ve işini takip ettirmesine engel olmuştur.

Davalı avukat müvekki imden dava açması için talimat almasına karşın alacağı dava açmaksı­
zın haricen tahsil etmiş bugüne kadar da müvekkilime ödeme yapmamıştır.

Davalı avukat (...) sebeplerinden ötürü müvekkilim tarafından (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...)
yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haklı olarak azledilmiştir/Davalı avukat (...) Noterliğinin (...)
tarih ve (...) yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haklı gerekçe göstermeksizin vekillik görevinden
istifa etmiştir.

Davalı avukatın müvel&ilim tarafından haklı olarak azlinden/haksız istifasından sonra davalı
avukat müvekkilimden almış bulunduğu yargılama masrafı ve peşin avukatlık ücretini iade et­
memiştir. Bu nedenlerle Sayın Mahkemenizde alacak ve maddi manevi tazminat davası açma
zorunluluğu doğmuştur.
Il 603 Hıkuk Davaları
Davamız maddi tazminat yönünden belirsiz alacak davası, manevi tazminat, yargılama masra­
fı ve peşin ücretin iadesi yönünden ise alacak davasıdır.

HUKUKİ NEDENLER:

1- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu

2- 1136 sayılı Avukatlık Kanunu

3- 6098 sayılı Türk Sorçlar Kanunu ve ilgili diğer mevzuat.

DELİLLER:

1- Avukatlık Kanunu 53’üncü maddeye göre yapılmış görüşme tutanağı

2- Avukat adına çıkartılmış vekâletname örneği

3- Makbuz ya da banka dekontu

4- İnternet iletileri

5- Dava/icra dosyası (Avukatın istifa ya da azil nedeniyle takip etmediği dosyaların getirtilmesi
istenecek)

6- Tanık (İki bin beş yüzTL'yi geçmeyen alacaklar için)

7- Bilirkişi incelemesi

8- Keşif (Zarar verici olay bir taşınmaz ile ilgili ise)

SONUÇ: Yukarıda sunu an nedenlerle fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere;

1- Dava konusu paranın yatırıldığı (...) bankasının (...) şubesindeki (...) numaralı hesaba ihtiyati
tedbir konulmasına,

2- (...) TL maddi tazminatın ödenmesine,

3- (...) TL manevi tazminatın ödenmesine,

4- (...) TL yargılama masrafı ve peşin ücretin iadesine, haklı azil/ihtarname/dava./haksız istifa


tarihinden itibaren yasal faizi ile karar verilmesini,

5- Yargılama masraf ve karşı vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini
müvekkilim adına saygılarımla dilerim. Tarih

DAVACI/DAVACI VEKİLİ
(...)

Eki:

1- Yukanda belirtilen {..) adet ek.

2- Onaylı vekâletname örneği


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 601J
3. Avukatın İşe Hazırlık Aşamasında Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle
Açacağı Ücıet Alacağı Davası

a. Giriş ve İlgili Mevzuat

Avukat ile iş sahibi arasındaki uyuşmazlıkların bir kısmı da avukat kendisine ve­
rilen iş için hazırlık yapmaya başladığı zaman dilimi içinde yaşanmaktadır. Taraflar
arasında sözleşme yap İmadan vekâlet anlaşmasına varılması durumunda her avu­
kat aldığı işi başarıyla sonuçlandırabilmek için hazırlık yapmaya başlar. Bu hazırlık
kaynak taraması, içtihat taraması, dilekçe örneği araştırması, iş ile ilgili bilgi ve bel­
gelere ulaşılması, ispat araçlarının araştırılması ve hatta <onu hakkında daha önce
deneyimi olan avukatlarla görüş alışverişi şeklinde olabilir. Bütün bunlar avukat için
belli bir zaman ve emek harcanması gereken çalışmalar olup avukat iş sahibi ara­
sında meydana gelen uyuşmazlıklarda avukatlar tarafından ispat zorluğu en çok
yaşanan aşamadır. Sözlü anlaşmanın yapılmasından sonra taraflar arasında uyuş­
mazlık çıkması ve avukatın haksız olarak azli ya da avukatın haklı olarak istifa etme­
si durumunda avukat henüz başlamadığı iş için yapmış olduğu hazırlık aşamasında
harcadığı emeğin karşılığını iş sahibinden talep edebilecektir.sıe

Avukat ile sözlü anlaşma yapılmış olmasına karşın vekâletname çıkartılmama-


sı, yargılama masrafı ve peşin ücretin ödenmemesi, geredi bilgi ve belgelerin ulaş-
tırılmaması, anlaşmaya varılmasından sonra başka avukata vekâlet verilmesi, yargı­
lama giderlerini avukatın üstlenmesinin istenmesi avukat için haklı istifa nedenleri
arasında sayılabilir. Bu ve benzeri durumlar gerekçe gösterilerek ya da hiç gerekçe
gösterilmeden yapılacsk azillerde haksız azil niteliğinde olacaktır.

Taraflar arasında yapılan sözlü anlaşmanın içeriğinin anlaşılması ve ispatı uy­


gulamada çok büyük zorluklar yaşanmasına neden olmaktadır. Bu nedenle sözlü
anlaşmadan kaynaklı uyuşmazlıkların çözümünde anlaşma hükümlerinden çok
kanun hükümleri belirleyici olmaktadır. Avukatlık Karunu 163'üncü maddeye
göre yazılı olmayan anlaşmalar, genel hükümlere göre ispatlanır. Yasaya aykırı
olmayan şarta bağlı sözleşmeler de geçerlidir. Avukatla iş sahibi arasındaki
uyuşmazlıklara öncelikle özel kanun olması nedeniyle 1136 sayılı Avukatlık Kanu­
nu hükümleri uygulanır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümleri ise tamamla­
yıcı olarak uygulanacaktır. Buna göre Avukatlık Kanunundan sonra Türk Borçlar
Kanunu'nun 502 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan vekâlet sözleşmele-

"Öyle ki avukat avukatlık sözleşmesinin kurulmasından sonra fiilen işe başlamasa dahi haksız azledilmiş
ise tam ücret alabilmektedir. Hatta vekâletname çıkarılmaması veya çıkarılmaktan kaçınılması da vekil
edeni ücret ödemekten kurtaramaz." Ozkaya, Eraslan: Vekâlet Sözleşmesi ve Kötüye Kullanılması, sf.
7S0, dipnot 316 ve 317
I 602 Hikuk Davalan
rine ilişkin hükümler daha sonra ise Türk Borçlar Kanunu'nun genel hükümleri
uygulama alanı bulacaktır. Ancak 28 Mayıs 2014 tarihinden sonra yürürlüğe giren
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun ile vekâlet sözleşmesinden
doğan davaların da tüketici mahkemelerinin görev alanına alınması ile 6502 sayılı
kanunda uygulanacak Hükümler arasına girmiştir.

İlgili mevzuat; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.53, 163, 164; 6098 sayılı
Türk Borçlar Kanunu m.52, 89, 132, 147, 149, 502, 6130 sayılı Hukuk Muhake­
meleri Kanunu m.2, 6,10, 107, 165, 200, 389; 6502 sayılı Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanun.

b. Görev

Avukatın iş sahib ile sözlü olarak anlaşmasından ve yapılacak işin hazırlık


aşamasına geçilmesinden sonra avukatın haklı istifa etmesi ya da haksız azledil­
mesinden kaynaklanan davalar 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Ka­
nun'un 73'üncü maddesine göre tüketici mahkemesinde açılır. Tüketici mahke­
melerinin bulunmadığı yerlerde ise dava asliye hukuk mahkemesinde açılır. İş
sahibi "tüketici" sıfatı taşımıyorsa dava asliye hukuk mahkemesinde görülecektir.

c. Yetki

Davalının yerleşim yeri mahkemesi HMK m.6 uyarınca genel yetkili mah­
kemedir. Ayrıca taraflar arasında yazılı anlaşma olmasa da yürürlüğe girmiş
sözlü bir anlaşma olması nedeniyle HMK m.10 uyarınca sözleşmenin ifa yeri
mahkemesi de yetkilidir. Sözleşmenin ifa yeri iki şekilde belirlenecektir. Avuka­
ta verilen işin yapılacağı yer sözleşmenin ifa yeridir. Dava açılacak ya da icra
takibi yapılacaksa bunların yapılacağı yer sözleşmenin ifa yeridir. Sözleşmenin
ifa yerinin tespitinde esas alınacak ikinci ölçüt ise avukata ücretinin nerede
ödeneceğidir. Çünkü karşılıklı edimleri içeren avukatlık ücret anlaşmaları iş
sahibi açısından para borcunu kapsamaktadır. Sözlü olarak da kurulmuş olsa
avukatlık sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Avukat aldığı işi
yapmak iş sahibi de ücreti avukata ödemekle yükümlüdür. Bu nedenle TBK
m.89 uyarınca para alacağına ilişkin davalarda aksi kararlaştırılmadıkça para
borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklının bulun­
duğu yer mahkemesi de sözleşmenin ifa yeri sayılır ve bu nedenle yetkilidir.'"

"HMK’nın 6’ncı maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme, davalının yerleşim yerinin bulun­
duğu yer mahkemesidir. Aynı kanunun 10. maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin ifa
edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye ilişkin bir düzenlemedir.
Ayrıca BK'nın 73. maddes (6098 sayılı Türk 3orçlar Kanunu 89) uyannca para alacağına ilişkin davalarda
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 603 |
d. Dovacı - Davalı

a. Davacı: Taraflar arasında yapılan anlaşma uyarınca işi üstlenen avukat


davacı sıfatına sahiptir. Avukatların birden fazla olması durumunda her biri
bu davayı tek başına ya da birlikte açabilirler.

b. Davalı: Davalı haklı istifa yöneltilen ya da avukatı haksız azleden iş sahibi­


dir. İş sahibinin birden çok olması halinde iş sahiplerinin hepsine husumet
yöneltilebilir.

e. Yargılama Usulü

aa. Delillerin Değerlendirilmesi


İş sahibi "tüketici" sıfatı taşımıyorsa eğer dava asliye hukuk mahkemesinde
açılacak ve yazılı yargılama yöntemine göre görülecektir. İş sahibi "tüketici"
sıfatı taşıyorsa bu du'umda dava 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun hükmüne bağlıdır. 6502 sayılı kanun m.73/lV hükmü uyarınca tüketici
mahkemelerinde görülen davalar basit yargılama usu üne tabidir. Bu nedenle
dava açılırken ikinci bir dilekçe hakkının bulunmadığı düşünülerek delillerin
dava dilekçesinde çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Aynı durum davaya
cevap veren taraf içirde geçerlidir. Avukatın iş sahibi ile Avukatlık Kanunu 53.
maddeye göre görüşme tutanağı yapmış olması halinde bu tutanak, iş sahibinin
teslim ettiği vekâletname, davaya konu masraf ya da peşin ücretin elden teslim
edilirken makbuz verilmiş olması ya da banka dekontu sözlü anlaşmanın varlı­
ğına delil olarak gösterilebilir.

Görüşme tutanakları ve içeriğinde yazılanlar iyi «aleme alınması halinde


avukattan çok iş sahibinin yükümlülüklerini içermektedir. İş sahibinin hukuki
uyuşmazlığının ne olduğu, bu uyuşmazlıkla ilgili nasıl bir hukuki yardım talep
ettiği, iş konusu ile ilgili bilgi ve belgelerin ne zaman getirileceği, vekâletname­
nin teslim edilip edilmediği, varsa tanık isim ve adresleri, teslim edilen bilgi,
belge ve masraf görüşme tutanağında açıkça yazılmak zorundadır. Bu sebeple
usulüne uygun şekilde tutulmuş bir tutanak iş sahibinden çok avukat için ispat
aracı olmaktadır.

Dava konusu alacağın miktarı iki bin beş yüz TL'yi geçmiyorsa avukata ken­
di bürosunda ya da başka bir yerde görüşme anında hazır bulunan üçüncü kişi­

aksi kararlaştırılmadıkça para borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklının bu­
lunduğu yer mahkemesi de yetkilidir." Yargıtay 13. HD 10.09.2C13 tarih ve E: 2013/17262; K:
2013/22036
I 604 Hıkuk Davalan
ler de tanık olarak gösterilebilir. Ancak alacak miktarı ki bin beş yüz TL'yi geçi­
yorsa HMK m.200'e göre alacağın senetle ispatı zorunludur. Bu durumda yuka­
rıda saydığımız belgeler ya da benzerlerinin dilekçeye eklenmesi gerekir.

Yapılacak iş ile ilgili avukatın delil toplamak için bazı kurum ve kuruluşlarla
yazışmalar yapması, bir takım belge ve bilgileri elde etmesi avukatın işin hazırlık
aşamasına geçtiğini ve hatta işe başladığını gösterir. Taraflar sözleşme hazır­
lanması gibi adliye dışı bir iş konusunda anlaşmışlarsa sözleşmenin taslağının
avukat tarafından hazırlanmasından sonra internet ortamında iş sahibinin gö­
rüş ve önerilerine sunulması da yine avukatın en azından işin hazırlık aşamala­
rına başladığının kanıtıdır.

Avukatın işe başlamadan önce haklı istifanın ya da haksız azlin meydana


geldiği tarihe kadar bitirdiği işlerin ücretini almak ve yine iş sahibinden aldığı ve
yaptığı işler için harcadığı masrafı iade etmeme hakkı doğar. Bu durumda mas­
raf avansı olarak aldığı paradan sadece elinde kalanın iadesi ile sorumludur.
Avukat bu parayı ücret alacağına mahsup da edebilir.

bb. Zamanaşımı Süreleri


Avukatlık Kanunu'nda ve Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı madde­
lerinde avukatlık ücret sözleşmesi ve vekâlet sözleşmelerinden kaynaklanan
alacak davaları için zamanaşımı süresi belirlenmiş deği dir. Bu nedenle zamana­
şımı konusunda genel hükümlere bakılacaktır. Vekâlet sözleşmelerinden kay­
naklı uyuşmazlıklarda Türk Borçlar Kanunu'nun 147/1,5 hükmü beş yıllık zama­
naşımı süresi öngörmüştür. Bu maddede öngörülen zamanaşımı süresi sözleş­
mede kararlaştırılan edimin yerine getirilmediği tarihten itibaren işlemeye baş­
layacağından taraflar arasında yazılı anlaşma bulunmayan durumlarda zamana­
şımı süresinin işlemeye başladığı tarihin tespitinde zoruklar yaşanmaktadır. Bu
nedenle avukatın yazılı sözleşme bulunmayan durumlarda işe başlamadan he­
men önce işin hazırlı< aşamasında haklı istifası ya da haksız azli durumunda
davalı iş sahibine ihtarname çekerek sebep olduğu durumdan kaynaklı yüküm­
lülüklerini yerine getrmeye davet etmesi zamanaşımının işlemeye başladığı
tarihin tespiti açısından kolaylık oluşturacaktır. Çünkü zamanaşımının işlemeye
başladığı tarih TBK m,149/l'e göre alacağın vadesinin gelmesi ile başlar. 6502
sayılı kanunun 16'ncı maddesindeki zamanaşımı süreleri "hizmeti verenin ayıplı
hizmeti" durumunda açılacak davalarda zamanaşımını düzenlediği için avukatın
açacağı davada uygulanmayacaktır. Çünkü bu davada avukat davacı, iş sahibi
davalı durumundadır.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 605 [|
cc. İbraya Yönelik Anlaşmaların Etkisi
Uyuşmazlığın doğmasından hemen sonra tarafların aldıklarını geri vermele­
rine ilişkin ibra anlaşmaları geçerlidir. Haklı olarak istifa eden ya da haksız olarak
azledilen avukata iş sahibinin belli bir ödemede bulunması ve bu ödemenin bir
ibra anlaşmasına bağlanması TBK m.l32'ye göre borcu ortadan kaldırır.

dd. Tazminatın Mahsubuna İlişkin Özel Durumlar

Avukatın haklı istifası ya da haksız azlinden kaynaklı açılacak alacak dava­


sında eğer avukatın istifa etmesine neden olan olayda kusuru varsa ya da azle­
dilmesini gerektirmeyecek derecede kusuru varsa ve bu kusur iş sahibinin bir
kısım zararına da yol açmışsa bu durumda davalı iş sahibinin TBK m.52'ye göre
alacak miktarından kendi tazminat alacağına mahsuben indirim yapılmasını
isteme hakkı bulunmaktadır.

ee. Manevi Tazminat


Avukatın işe başlamadan önce haklı istifası ya da haksız azledilmesi nede­
niyle açacağı alacak davasında manevi tazminat talep edilmesinin önünde hu­
kuki bir engel bulunmamakla birlikte manevi zararın ispatı davacı üzerindedir.
İş sahibinin istifa ya da haksız azle sebep olduğu durum aynı zamanda avukata
manevi izdi ra p yaratacak nitelikte ise manevi tazminata da hükmedilmesi gere­
kir. Örneğin iş sahibinin avukata hakaret etmesi, avukatı işini yapamayacak
derecede rahatsızlık uyandıracak davranışlar içinde olması, avukatın hukuki
bilgisini aşağılayan davranışlar sergilemesi halinde avukat nazarında manevi
zararın oluştuğu kabul edilebilir. İş sahibinin sebep olduğu zararın manevi
ızdırap yaratır nitelikte olup olmadığı hâkimin takdirindedir. Bu durum somut
olayın niteliğine göre değerlendirilir.

ff. Bekletici Mesele

Avukatın ücretinin miktarının başka bir davanın sonuçlanmasına bağlı ol­


duğu durumlarda davacı avukatın talebi ya da hâkimin kendiliğinden vereceği
kararla diğer dava HMK m.l65?e göre bekletici mesele yapılabilir. Örneğin avu­
katın iş sahibi ile alacak davası için nispi avukatlık ücreti anlaşması yapmasın­
dan sonra iş sahibinin işi başka bir avukata vermesi ve o avukatın davayı açarak
takip etmeye başlaması durumunda davacı avukatın alacak miktarının tespiti
için alacak davasının sonuçlanmasının beklenilmesi gerekecektir. Bakılacak
dava maktu ücrete tabi ise bu durumda davanın açıldığı tarihte maktu ücretin
ne kadar olduğu Avukatlık Ücret Tarifesinde belli olduğundan açılan davayı
bekletici mesele yapmaya gerek yoktur.
I 605 Hıkuk Davaları
gg. Dava Türü ve Değeri
Dava açılmadan önce avukatın alacağının miktarırın belirlenmesi mümkün
olmayabilir. Örneğin; :apu iptali ve tescili davası açmak üzere anlaşma yapılmış
olmasına karşın avukatın haksız olarak azledilmesi ya da haklı olarak istifa et­
mek zorunda bırakılrrası durumunda davacı avukat tarafından açılarak sonuç­
landırılacak olan tapu iptali ve tescili davasında, avukatın almaya hak kazanaca­
ğı avukatlık ücreti ve bu dava sonunda yine Avukatlık <anunu 164/son hükmü­
ne göre almaya hak kazanacağı karşı vekâlet ücretinin miktarı ancak iş sahibi­
nin, azil ya da istifadan sonra kendi takip ettiği ya da başka avukata takip ettir­
diği tapu iptali ve tescili davasının sonuçlanmasından sonra taşınmazın değeri­
ne göre belirlenebilecektir. Bu ve benzeri durumlarda avukatın açacağı alacak
davasının değerinin davanın başında tespit edilebilmesi mümkün olmayabilir.
HMK m.l07/l'e göre davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini
tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya
bunun imkânsız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya
da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Davanın belirsiz
alacak davası olarak açılmasından sonra yargılama devam ederken HMK
m.l65'e göre bekletici mesele yapılan diğer davanın sonuçlanmasından sonra
hazırlanan bilirkişi raporuna göre avukat talep ettiği miktarı davanın genişleti-
lemeyeceği yasağına bağlı olmadan arttırabilir.

Bekletici mesele yapılan davanın sonuçlanmasından sonra dava değerinin


tespiti aşağıda incelemesini yaptığımız sözleşme bulunmayan hallerde avukatın
işe başlamasından sonra istifası ve azli durumlarına ilişkin dava türündeki gibi
Avukatlık Kanunu 164/IV hükmüne göre belirlenecektir.

hh. Karşı Vekâlet Ücretinin Talep Edilmesi


Avukatın haklı istifa ya da haksız azil nedeniyle takip etmesi engellenen iş
dava ya da icra takibi ise avukatın bu işi takip etmesi leticesinde işin sonunda
taraf lehine hükmedilen ancak Avukatlık Kanunu m.l64/son hükmüne göre
avukata ait olan karşı vekâlet ücretini de talep etme hakkı bulunmaktadır/"
Aynı dilekçe ile bu alacakta davalı iş sahibinden talep edilebilir.

"Kural olarak karşı tarafa yükletilecek vekâlet ücreti müvekkil tarafından tahsil edildiğinde istenebilir
hale gelir. Ancak haksız azil halinde dürüstlük kuralları gereği avukatın bu ücreti azîlder sonrada talep
edebileceği kabul edilmelidir." Yargıtay 13. HD07.0S.2011 Tarih ve E. 2310/17319 K. 2011/8929
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 607 I

ii. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler


HMK m.389/l'e göre dava dilekçesi ile birlikte ihtiyati tedbir kararı da iste­
nebilir. Ancak ihtiyati tedbir istenen davalıya ait mal varlığının uyuşmazlık ko­
nusuna ilişkin olması gerekir. Bu dava türünde avukatın haklı istifasının ya da
haksız azlinden ötürü doğan alacağı nedeniyle ücret talep edilmekte olduğun­
dan davaya konu bir malvarlığının bulunması ve ihtiyati tedbirinde bu mal var­
lığı için istenmesi gerekir. Örneğin iş sahibi, avukatla air alacak davasının açıl­
ması için anlaşmış ve yapılacak işi de asliye hukuk mahkemesinde alacak davası
açılması olarak belirlemiş olabilirler. Bu durumda avukata verilen iş alacak da­
vasını açmaktır. Ancak avukat henüz işe başlamadan önce iş sahibi alacağı baş­
ka yollardan tahsil etmişse bu durumda iş sahibi avukatla yaptığı anlaşmaya
uygun olarak ücretini ödemekle yükümlüdür. Bu durumda söz konusu paranın
iş sahibinin hesabına yatırılmış olması ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte de ora­
da olması koşuluyla bu banka hesabına ihtiyati tedbir konulması istenebilir. İş
sahibine ait banka hesabı uyuşmazlık konusu alacaktar başka iş sahibinin başka
parasal ilişkileri içinde kullanılmaktaysa o takdirde ihtiyati tedbir kararı uyuş­
mazlık konusu miktarla sınırlı olarak talep edilebilir.

Uyuşmazlık konusu alacak için doğrudan dava yoluna değil de genel haciz
yolu ile icra takibine geçilmek isteniyorsa o takdirde İcra ve İflas Kanunu hü­
kümlerine göre uyuşmazlık konusu alacağın bulunduğu banka hesabına ihtiyati
haciz konulması da talep edilebilir.

Kararlar Azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıilanması halinde müvekkil,


avukata vekâlet ücreti ödemekle yükümlü değildir

Dava, vekâlet ücreti alacağının tahsili istemine lişkindir. Avukatlık Kanunu­


nun, 174. maddesinde, "Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar
ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi ge­
rekmez." hükmü mevcut olduğundan bu hükme göre azil işleminin haklı
nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekâlet ücreti
ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil
halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesnleşen işlerden dolayı vekâ­
let ücreti talep edilebilir. Bu itibarla somut olayda, sonuçlanıp kesinleşen iş
bulunmadığından mahkemece açılan davanın reddine karar verilmesi gerekir­
ken yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykı­
rıdır. (Yargıtay 13. HD E. 2014/10726; K. 2014/33950; T. 3.11.2014)
I 60S Hukuk Davaları

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımına


bağlıdır

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımı süresine


tabi olup, bu sürenin geçmesi ile zamanaşımına uğrarlar. (Yargıtay 13. HD E.
2014/3899; K. 2014/18521; T. 10.6.2014)

Avukat, ıenûz davayı açmadan azledilmişse \e aynı davanın, bir başka


avukat tarafından açılması durumunda dava değerinin %10'u ile %20'si
arasındaki bir oran üzerinden ücret belirlenmelidir

Taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin avukata ödenecek ücret bölümün­


de, “taşınmazlar kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile müteahhide verildiğinde
mal sahibine isabet edecek binaların bir katının satışı yapıldığında, yani mal
sahibine isabet edecek bir kat paraya çevrildiğinde bir dairenin satış bedeli,
vekâlet ücreti olarak ödenecektir." şeklinde bir ücret sözleşmesinin. Avukatlık
Kanununun "ücretin belirlenmesine" ilişkin hükümlerine aykırı ve bu nedenle
de geçersiz olduğunun kabulü gerekir. 1136 sayılı Avukatlık Kanununun
164/4. Maddesinde, dava konusu olayda olduğu gibi, ".... ücret sözleşmesinin
belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete
ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde" avukatlık ücretinin müddeabihin
değerinin %10'u ile %20'si arasındaki bir oran üzerinden mahkemece belirle­
neceği öngörülmüştür. Her ne kadar davacı avukat, söz konusu tapu iptal ve
tescil davasını henüz açmadan azledilmişse de aynı davanın, davalı tarafından
vekâletnzme verilen bir başka avukat tarafından açıldığı, daha sonra davanın
reddine karar verildiği, verilen bu kararın temyiz edilmeden kesinleştiği anla-
şılmaktacır.

O halde davacıya ödenecek olan vekâlet ücretinin, söz konusu bu davanın


müddeabihinin %10'u ile %20'si arasındaki bir oran üzerinden mahkemece
takdir edilerek, tespit edilecek bu miktarın davalıdan tahsiline karar verilmesi
gerekir. (Yargıtay 13. HD E. 2012/25898; K. 2013/28624; T. 19.11.2013)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 60? |

Avukatlık Kanunu uyarınca işin görülmesi için gerekli olan tüm masrafların
iş sahibi tarafından işin başında avukata ödenmiş olduğu karine olarak
kabul edilmelidir

Dava, haklı istifa nedeniyle vekâlet ücreti ve mas'af alacağı isteğine ilişkindir.
Uyuşmaz ık, istifanın haklı olup olmadığı noktasındadır. Avukatlık Kanunu
uyarınca işin görülmesi için gerekli olan tüm masrafların iş sahibi tarafından
işin başında avukata ödenmiş olduğu karine olarak kabul edilmelidir. Davacı
bunun aksini ispatlayamamıştır. Kaldı ki, bu husus hükme esas alınan bilirkişi
raporunda da kabul edilmiştir. Bu durumda istifanın haksız olduğunun kabulü
gerekir. Bitmemiş işlere dair masraflar nedeniyle istifa halinde de sonuç
değişmez. Haksız istifa halinde davacı avukat, sadece istifa tarihi itibariyle
tamamlanmış işlerden dolayı vekâlet ücretine hak kazanır. Öyle olunca mah­
kemece istifa haksız kabul edilerek istifa tarihi itioariyle tamamlanmış iş olup
olmadığı belirlenip sonucuna göre karar verilmesi gerekir. (Yargıtay 13. HD E.
2013/12078; K. 2013/25995; T. 24.10.2013)
I 613 Hikuk Davalan

Avukatın İşe Hazırlık Aşamasında Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası


Nedeniyle Açacağı Ücret Alacağı Davası Dilekçe Örneği

(...) TÜKETİCİ MAHKEMESİ'NE / ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE

İhtiyati Tedbir İstemlidir

DAVACI :A

VEKİLİ : B

DAVALI :C

T. KONUSU : Fazlaya lişkin haklarımız saklı kalmak üzere, şimdilik,

1- (...) TL avukatlık ücretinin,

2- (...) TL manevi tazminatın,

3- (...) TL karşı vekâlet ücreti alacağının ödenmesine haklı istifa/ihtarname/dava/haksız azil


tarihinden itibaren yasal faizi ile karar verilmesi talebidir. (Harca esas değer (...) TL'dir.) (yazıyla ...
TL'dir.)

AÇIKLAMALAR:

Davalı ile avukat olan müvekkilim (...) konulu avukatlık hizmet için sözlü olarak anlaşmışlar­
dır. Davalı ile müvekkilim arasında Avukatlık Kanunu 53. maddeye göre (...) tarihinde görüşme
tutanağı hazırlanmıştır/Davalı, müvekkilim avukata (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yevmiye
numaralı vekâletnamesini ı...) tarihinde teslim etmiştir.

Davalı iş sahibi müvekkilim avukata (...) tarihinde (...) TL yarglama masrafı ve (...) TL peşin
avukatlık ücreti ödemiştir Ödediği miktara karşılık olarak da kendisinden (...) tarihli makbuz
verilmiştir.

Davalı, müvekkilim avukata gerekli bütün bilgi ve belgeleri zamanında ulaştırmamış olması
nedeniyle/vekâlet çıkartmamış olması nedeniyle/yargılama masrafı ve peşin avukatlık ücretini
vermemiş olması nedeniyle işe başlayamamıştır.

Davalı, müvekkilimden habersiz olarak alacağı haricen teslim almış ve bugüne kadar da mü­
vekkilime ücret ödemesi yapmamıştır./Davalı işi başka bir avukata vermiş ve başka avukat aracı­
lığı ile işe takip ettirmeye başlamıştır.

Davalı müvekkilime küçük düşürücü, mesleki saygınlığını zedeleyici söz ve davranışlarda bu­
lunmuş ve kendisine hakaret etmiştir.

Davalı, (...) sebeplerincen ötürü müvekkilim tarafından (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yev­
miye numaralı ihtarnames ile haksız olarak azledilmiştir/Müvekkilm avukat (...) Noterliğinin (...)
tarih ve (...) yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haklı gerekçelerle vekillik görevinden istifa etmek
zorunda kalmıştır.

Müvekkilim avukat istifa/azil nedeniyle takip etmesi engellenen dosyalar nedeniyle ücret ve
karşı vekâlet ücreti alacağından mahrum kalmıştır.

Bu nedenlerle Sayın Mahkemenizde alacak/tazminat davası açma zorunluluğu doğmuştur.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 611 |
Müvekkilimin istifa/azil nedeniyle takip etmesi engellenen (,„ı mahkemesine/icra müdürlü­
ğüne ait dosyaların bekletici mesele yapılmasını talep ediyoruz.

Davamız nispi avukatlık ücreti alacağı ve karşı vekâlet ücreti alacağı yönünden belirsiz alacak
davası, maktu avukatlık ücreti alacağı ve manevi tazminat yönünden ise belirli alacak davasıdır.

HUKUKİ NEDENLER:

1- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu

2- 1136 sayılı Avukatlık Kanunu

3- 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve ilgili diğer mevzuat.

DELİLLER:

1- Avukatlık Kanunu 53'üncü maddeye göre yapılmış görüşme tutanağı

2- Avukat adına çıkartılmış vekâletname

3- Makbuz ya da banka dekontu

4- İnternet iletileri

5- Dava/icra dosyası {Avukatın istifa ya da azil nedeniyle takip etmesi engellenen dosyaların
getirtilmesi istenecek)

6- Tanık (İki bin beş yüz TL'yi geçmeyen alacaklar için)

7- Bilirkişi incelemesi

8- Keşif (Bekletici mesele yapılan davanın ya da avukatın takip etmesi engellenen işin konu­
sunun taşınmaz olması halinde dava değerinin tespiti için keşif istenebilir)

SONUÇ: Yukarıda sunu an nedenlerle fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere,

1- (...) mahkemesinin (...) esas sayılı dosyasının bekletici mesele yapılmasına

2- Dava konusu paranın yatırıldığı (...) bankasının (...) şubesindeki (...) numaralı hesaba ihtiyati
tedbir konulmasına,

3- (...) TL avukatlık ücretinin,

4- (...) TL manevi tazminatın,

5- (...) TL karşı vekâlet ücreti alacağının haklı istifa/ihtarname/dava/haksız azil tarihinden iti­
baren yasal faizi ile tahsiline,

6- Yargılama masraf ve karşı vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini
müvekkilim adına saygılarımla dilerim. Tarih

DAVACI/DAVACI VEKİLİ
(...)

Eki:

1- Yukanda belirtilen {..) adet ek.

2- Onaylı vekâletname örneği


I 612 Hikuk Davalan
4. Avukatın İşe Hazırlık Aşamasında Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle
Açacağı Karşı Vecâlet Ücretine Dayalı Tazminat Davası

o. Giriş ve İlgili Mevzuat

Bu dava türünün bir önceki başlık altında incelediğimiz Avukatın İşe Hazır­
lık Aşamasında Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle Açacağı Ücret Ala­
cağı Davasından çok büyük bir farklılığı bulunmamadadır. İki dava türünün
arasındaki fark avukatın üstlendiği işin nispi avukatlık ücretine bağlı olup ol­
maması ile ilgilidir. Önceki başlık altında incelediğimiz Avukatın İşe Hazırlık
Aşamasında Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle Avukatın Açacağı Ücret
Alacağı Davası çoğunlukla nispi avukatlık ücret anlaşmasının yapıldığı ya da
maktu ücretin tahsilinin bir kısmının dava sonuna bırakıldığı durumlar için ge­
çerlidir. Bu başlık altında incelemesini yaptığımız dava türü ise maktu ücrete
bağlı bir işin iş sahibi ile avukat arasında yapılan anlaşma esnasında ödenmiş
olması ve uyuşmazlığın bundan sonra meydana gelmiş olması durumu için ge­
çerlidir. Çok sık rastlaıan bir durum olmamakla beraber zaman zaman avukat­
ların aldıkları dava veya icra takipleri sonucunda hükmedilecek karşı vekâlet
ücretinin yüksek olması nedeniyle davanın başında adıkları ücreti düşük tut­
tukları bilinmektedir. Ücreti düşük tuttukları bu tür işlerde uyuşmazlık çıktığın­
da avukat haklı istifa ya da haksız azil nedeniyle işi takip etmesi engellendiği
için karşı vekâlet ücretini alma olanağını yitirmektedir. Avukat bu dava türünde
davalı iş sahibinden sadece takip etmesi engellenen iş sonucunda almaya hak
kazanabileceği karşı vekâlet ücretini talep edecektir.

Avukatlık Kanunu 163. maddeye göre yazılı olmayan anlaşmalar, genel hü­
kümlere göre ispatlanır. Yasaya aykırı olmayan şarta bağlı sözleşmeler de ge­
çerlidir. Avukatla iş sahibi arasındaki uyuşmazlıklara öncelikle özel kanun olma­
sı nedeniyle 1136 saylı Avukatlık Kanunu hükümleri uygulanır. 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu hükümleri ise tamamlayıcı olarak uygulanacaktır. Buna göre
Avukatlık Kanunu'nda ilk dikkate alınacak hüküm 164/son maddesidir. Bu
madde HMK m.330'a göre taraf lehine hükmedilecek olan karşı vekâlet ücre­
tinin avukata ait olacağını düzenlemektedir. Avukatlık hukuku ve usul huku­
kunda en çok tartışma yaratan konu olma özelliğine sahip olan karşı vekâlet
ücreti konusunda 1926 yılından bu güne kadar verilmş yirmi tane içtihadı bir­
leştirme kararı bulunmaktadır.5" Talep edilecek karşı vekâlet ücreti asıl davanın
niteliğine ve durumuna göre değişiklik göstereceği için içtihadı birleştirme ka-

Kurdoğlu, Bülent Nuri: Korşı Vekâlet Ücreti İçtihadı Birleştirme Kcrorlcrının İncelenmesi, 1. Baskı, Seçkin
Yayıncılık, Ankara 2013
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 613 |

rarları da dikkatle incelenmelidir. Karşı vekâlet ücreti yargılama gideri olması


nedeniyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri de uygulanacak­
tır. Ancak 28 Mayıs 2014 tarihinden sonra yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketici­
nin Korunması Hakkındaki Kanun ile vekâlet sözleşmesinden doğan davaların
da tüketici mahkemelerinin görev alanına alınması ile 6502 sayılı kanunda uy­
gun düştüğü ölçüde uygulanacak hükümler arasına girmiştir.

İlgili mevzuat; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.53, 163, 164; 6098 sayılı
Türk Borçlar Kanunu m.89, 147, 502; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
m.2, 6, 10, 107,165, 200, 323, 330, 332, 389; 6502 sayılı Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanun.

b. Görev

Avukatın iş sahibi ile sözlü olarak anlaşmasından sonra ve yapılacak işin ha­
zırlık aşamasına geçilmesinden sonra avukatın haksız azledilmesi ya da haklı isti­
fasından kaynaklanan davalar 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Ka-
nun'un 73'üncü madcesine göre tüketici mahkemesinde açılır. Tüketici mahke­
melerinin bulunmadığı yerlerde ise dava asliye hukuk mahkemesinde açılır. İş
sahibi "tüketici" sıfatı taşımıyorsa dava asliye hukuk mahkemesinde görülecektir.

c. Yetki

Davalının yerleşim yeri mahkemesi HMK m.6 uyarınca genel yetkili mah­
kemedir. Ayrıca taraflar arasında yazılı anlaşma olmasa da yürürlüğe girmiş bir
sözleşme olması nedeniyle HMK m.10 uyarınca sözleşmenin ifa yeri mahkemesi
de yetkilidir. Sözleşmenin ifa yeri iki şekilde belirlenecektir. Avukata verilen işin
yapılacağı yer sözleşmenin ifa yeridir. Dava açılacak ya da icra takibi yapılacaksa
bu işlerin yapılacağı yer sözleşmenin ifa yeridir. Sözleşmenin ifa yerinin tespi­
tinde esas alınacak ikinci ölçüt ise avukata ücretinin nerede ödeneceğidir. Çün­
kü karşılıklı edimleri içeren avukatlık ücret anlaşmaları iş sahibi açısından para
borcunu kapsamaktadır. Sözlü olarak da kurulmuş olsa avukatlık sözleşmesi iki
tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Avukat aldığı işi yapmak iş sahibi de ücreti
avukata ödemekle yü<ümlüdür. Bu nedenle TBK m.89 uyarınca para alacağına
ilişkin davalarda aksi kararlaştırılmadıkça para borcu aacaklının yerleşim yerin­
de ödenmesi gerektiğinden alacaklının bulunduğu yer mahkemesi de sözleş­
menin ifa yeri sayılır ve bu nedenle yetkilidir."*

8U
•’'HMK’nın 6’ncı maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme, davalının yerleşim yerinin bulun­
duğu yer mahkemesidir. Aynı kanunun 10'uncu maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşme-
I 614 Hikuk Davalan
d. Davacı - Davalı
a. Davacı: Taraflar arasında yapılan anlaşma uyarınca işi üstlenen avukat
davacı sıfatına sahiptir. Avukatların birden fazla olması durumunda her biri
bu davayı tek başına ya da birlikte açabilirler.

b. Davalı: Davalı haklı istifa yöneltilen ya da avukatı haksız azleden iş sahibi­


dir. İş sahibinin birden çok olması halinde iş sahiplerinin hepsine husumet
yöneltilebilir.

e. İlgili Mevzuat

aa. Delillerin Değerlendirilmesi


İş sahibi "tüketici* sıfatı taşımıyorsa eğer dava asliye hukuk mahkemesinde
açılacak ve yazılı yargılama yöntemine göre görülecektir. İş sahibi "tüketici"
sıfatı taşıyorsa bu du'umda dava 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun hükmüne bağlıdır. 6502 sayılı kanun m.73/lV hükmü uyarınca tüketici
mahkemelerinde görülen davalar basit yargılama usu üne tabidir. Bu nedenle
dava açılırken ikinci bir dilekçe hakkının bulunmadığı düşünülerek delillerin
dava dilekçesinde çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Aynı durum davaya
cevap veren taraf içinde geçerlidir. Avukatın iş sahibi ile Avukatlık Kanunu
53'üncü maddeye göre görüşme tutanağı yapmış olması halinde bu tutanak, iş
sahibinin teslim ettiği vekâletname, davaya konu masraf ya da peşin ücretin
elden teslim edilirken makbuz verilmiş olması ya da banka dekontu sözlü an­
laşmanın varlığına del I olarak gösterilebilir.

Görüşme tutanakları ve içeriğinde yazılanlar iyi kaleme alınması halinde avu­


kattan çok iş sahibinin yükümlülüklerini içermektedir. İş sahibinin hukuki uyuşmaz­
lığının ne olduğu, bu uyuşmazlıkla ilgili nasıl bir hukuki yardım talep ettiği, iş konusu
ile ilgili bilgi ve belgele'in ne zaman getirileceği, vekâletnamenin teslim edilip edil­
mediği, varsa tanık isim ve adresleri, teslim edilen bilgi, belge ve masraf görüşme
tutanağında açıkça yazılmak zorundadır. Bu sebeple üstlüne uygun şekilde tutul­
muş bir tutanak iş sahibinden çok avukat için ispat aracı olmaktadır.

Dava konusu alacağın miktarı davacı avukatın istifa ya da azil nedeniyle ta­
kip etmesi engellenen dava ya da icra takibinin sonucuna göre belirleneceğin­

in ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye ilişkin bir düzen­
lemedir. Ayrıca BK'nın 73. maddesi (&09S sayılı Türk Borçlar Kanunu 89} uyarınca para alacağına ilişkin
davalarda aksi karart aştırimadıkça para borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden ala­
caklının bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir." Yargıtay 13. HD 10.09.2013 tarih ve E: 2013/17262; K:
2013/22036
8. Kısım Asliye Hukuk Mahksmelzrinin Görevine Girsn Davalar 615 |
den miktarın ispatı açsından HMK m.200'de ki parasal sınıra bakılmaz. Bu dava
türünde esas olan davacı avukatın iş sahibi ile karşı vekâlet ücreti alacağı doğu­
racak bir dava ya da icra takibinin vekil olarak yürütülmesi konusunda anlaş­
maya varıp varmadıklarıdır. Bu anlaşmanın varlığı yukarıda saydığımız belgeler­
le kanıtlandığı takdirce alacağın miktarı avukatın takip etmesi engellenen işin
niteliğine göre belirlenecektir. Bu nedenle sözlü anlaşmanın varlığının ispatı için
yukarıda saydığımız belgeler ya da benzerlerinin dilekçeye eklenmesi gerekir.

Yapılacak iş ile ilgili avukatın delil toplamak için bazı kurum ve kuruluşlarla
yazışmalar yapması, birtakım belge ve bilgileri elde etmesi avukatın işin hazırlık
aşamasına geçtiğini ve hatta işe başladığını gösterir. Taraflar sözleşme hazır­
lanması gibi adliye dışı bir iş konusunda anlaşmışlarsa o takdirde karşı vekâlet
ücreti talep edilemez. Çünkü karşı vekâlet ücreti yargı ama gideri olup dava ya
da icra takibi sonucunda taraf lehine hükmedilen bir gider çeşididir.

bb. Zamanaşımı Süreleri, İbraya Yönelik Anlaşmaların Etkisi, Tazminatın Mahsubuna


İlişkin Özel Durumlar ve Manevi Tazminat
Bu dava türünün bir önceki başlık altında incelediğimiz Avukatın İşe Hazır­
lık Aşamasında Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle Açacağı Ücret Ala­
cağı Davasından çok büyük bir farklılığı bulunmadığını giriş bölümünde belirt­
miştik. Zamanaşımı süresi TBK m.l47/l,5'e göre beş yıldır. İbraya yönelik an­
laşmalar geçerlidir. Davacı avukatın sebep olduğu zararlardan doğan tazminat,
alacak miktarından mahsup edilebilir. Taraflar arasında uyuşmazlığın doğduğu
esnada yaşanan olumsuz durumlarla ilgili olarak da manevi tazminat istenebilir.

cc. Bekletici Mesele

Avukatın karşı ve<âlet ücretinin miktarının tespiti takip etmesi engellenen


davanın sonuçlanmasına bağlı olduğundan davacı avukatın talebi ya da hâkimin
kendiliğinden vereceği kararla diğer dava HMK m.165'e göre bekletici mesele
yapılabilir. Örneğin avukatın iş sahibi ile alacak davası için anlaşmasından sonra
iş sahibinin işi başka bir avukata vermesi ve o avukatın davayı açarak takip et­
meye başlaması durumunda davacı avukatın karşı vekâlet ücreti alacağının
miktarının tespiti için alacak davasının sonuçlanmasının beklenilmesi gereke­
cektir.

dd. Dava Türü ve Değeri


Bu dava türünde avukatın karşı vekâlet ücreti talebi maktu ücrete dayanı­
yorsa dava değeri en başından tarife hükümlerine ba<ılarak belirlenebilir. An­
cak avukatın talebi nispi karşı vekalet ücretine dayanmaktaysa dava açılmadan
I 616 Hikuk Davalan
önce avukatın alacağının miktarının belirlenmesi mümkün değildir. Çünkü avu­
katın yoksun bırakıldığı karşı vekâlet ücreti avukatın takip etmesi istifa ya da
azil nedeniyle engellenen dava ya da icra takibi sonunda belli olacaktır. Örne­
ğin; tapu iptali ve tescili davası açmak üzere anlaşma yapılmış olmasına karşın
avukatın haksız olarak azledilmesi ya da haklı olarak istifa etmek zorunda bıra­
kılması durumunda cavacı avukat tarafından açılara< sonuçlandırılacak olan
tapu iptali ve tescili davasında, avukatın almaya hak kazanacağı avukatlık ücreti
ve bu dava sonunda yine Avukatlık Kanunu 164/son hükmüne göre almaya hak
kazanacağı karşı vekâlet ücretinin miktarı ancak iş sah binin azil ya da istifadan
sonra kendi takip ettiği ya da başka avukata takip ettirdiği tapu iptali ve tescili
davasının sonuçlanmasından sonra taşınmazın değerine göre belirlenebilecek-
tir. Bu ve benzeri durumlarda avukatın açacağı karşı vekâlet ücretine dayalı
davanın değerinin davanın başında tespit edilebilmesi mümkün değildir.

HMK m.l07/l'e göre davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değe­
rini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya
bunun imkânsız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya
da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Davanın belirsiz
alacak davası olarak açılmasından sonra yargılama devam ederken HMK
m.l65'e göre bekletici mesele yapılan diğer davanın sonuçlanmasından sonra
hazırlanan bilirkişi raporuna göre avukat talep ettiği miktarı davanın genişleti-
lemeyeceği yasağına bağlı olmadan arttırabilir.

Karşı vekâlet ücreti gerek eski usul kanunumuzda gerekse yeni usul kanu­
numuzda yargılama giderleri arasında sayılmıştır. 29.05.1957 tarihli içtihadı bir­
leştirme kararı ile karşı vekâlet ücretine talep olmaksızın hükmedilmesi gerektiği
tespit edilmiştir 61C0 sayılı HMK m.323'de karşı vekâlet ücreti yargılama gideri
olarak kabul edilmiş; madde 332'de de yargılama giderlerine mahkemenin kendi­
liğinden hükmedeceği belirtilmiştir. Bu sebeple davalı iş sahibinin davacı avukatın
açtığı karşı vekâlet ücreti alacağına dayalı davanın hukuken boşa çıkartılmasını
sağlamak için bekletici mesele yapılan davada açıkça yargılama gideri olarak karşı
vekâlet ücreti talep etmemesi bir sonuç doğurmayacakt r.

İş sahibinin avukatını azletmesinden sonra davayı oaşka bir avukat ile takip
etmemesi doğrudan takip etmesi durumunda ise yargılama sonunda iş sahibi
avukat ile temsil edilmediği için karşı vekâlet ücretine hükmedilmeyecektir. Bu

Kurdoğlu, Bülent Nuri: Korşı Vekâlet Ücreti İçtihadı Birleştirme Kcrorlcrının İncelenmesi, 1. Baskı, Seçkin
Yayıncılık, Ankara 2013, st 129
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 617 |
durumunda avukatın açtığı karşı vekâlet ücreti alacağı davasına bakmakta olan
mahkeme iş sahibi kendisini avukat ile temsil ettirmediği için karşı vekâlet ücre­
tine hükmedilmeyen ve bekletici mesele yapılan davanın hüküm kısmında be­
lirtilen dava değerine göre karşı vekâlet ücretinin tarife hükümlerine göre he­
saplamasını bilirkişi yoluyla yaptırarak bu raporu hükme esas alacaktır. Dolayı­
sıyla bekletici mesele yapılan davanın davacısı olan iş sahibinin kötüniyetli ha­
reketi hukuken bir sonuç doğurmayacaktır.

ee. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler

HMK m.389/l'e göre dava dilekçesinde ihtiyati tecbir kararı istenebilir. An­
cak ihtiyati tedbir istenen davalıya ait mal varlığının uyuşmazlık konusuna iliş­
kin olması gerekir. Bu dava türünde avukatın haklı istifasının ya da haksız azlin­
den ötürü doğan alacağı nedeniyle ücret talep edilmekte olduğundan davaya
konu bir malvarlığının bulunması ve ihtiyati tedbirinde bu mal varlığı için is­
tenmesi gerekir.

Örneğin iş sahibi avukatla alacak davasının açılması için anlaşmış ve yapıla­


cak işi de asliye hukuc mahkemesinde alacak davası açılması olarak belirlemiş
olabilirler. Bu durumca avukata verilen iş alacak davasını açmaktır. Ancak avu­
kat henüz işe başlamadan önce iş sahibi avukatın istifasına neden olmuş ya da
haksız olarak avukatını azletmiş, daha sonra da işi başka bir avukata takip et­
tirmişse bu durumda oaşka avukat aracılığı ile takip ettirdiği davasında hükme­
dilen karşı vekâlet ücretini ödemekle yükümlüdür. Bu durumda söz konusu
paranın iş sahibinin hesabına yatırılmış olması ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte
de orada olması koşuuyla bu banka hesabına ihtiyati tedbir konulması istene­
bilir. İş sahibine ait banka hesabı uyuşmazlık konusu alacaktan başka iş sahibi­
nin başka parasal ilişkileri içinde kullanılmaktaysa o takdirde ihtiyati tedbir ka­
rarı uyuşmazlık konusu miktarla sınırlı olarak talep edilebilir.

Ancak Avukatlık Kanunu m.l64/son hükmüne göre karşı vekâlet ücretleri­


nin avukatlara ait olması nedeniyle iş sahibinin başka avukat aracılığı ile takip
ettirdiği davasında hükmedilen karşı vekâlet ücretinin iş sahibinin hesabına
geçmesi uygulamada nadir rastlanan bir durumdur. Bu nedenle bu dava türün­
de ihtiyati tedbir uygulaması nadiren görülmektedir. İş sahibi işi başka bir avu­
kata takip ettirdiği du'umlarda hükmedilecek karşı vekâlet ücretini yeni avuka­
tının tahsil etme hakkı bulunmaktadır. Ancak bu durum istifaya zorlanan ya da
azledilen avukatın hükmedilen karşı vekâlet ücretini iş sahibinden istemesini
engellemez. Çünkü hukuken avukatın talebi hükmedilen karşı vekâlet ücreti
değil karşı vekâlet ücretinden yoksun bırakılmış olmasından doğan zararıdır.
I 613 Hikuk Davalan
Yargılama sonunda karşı vekâlet ücretine hükmedilmesi ve azledilen avu­
katın yerine dosyayı takip eden avukatın karşı vekâlet ücretini tahsil etmek için
icra takibi başlatması durumunda bu icra dosyasına ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz
ya da İİK m.89/l haczi konulamaz. Çünkü yargılamaya kaldığı yerden devam
eden avukat hükümde belirtilen karşı vekâlet ücretinin de sahibidir.

Azledilen avukatın alacaklı olduğu karşı vekâlet ücreti, takip etmesi engel­
lenen davanın sonunda almaya hak kazanacağı menfi zararını oluşturmaktadır.
Yani avukat yargılama sonunda hükmedilen karşı vekâlet ücretini değil karşı
vekâlet ücreti miktarında zararını iş sahibinden talep etmektedir. Bu sebeple işi
devralan avukatın ka şı vekâlet ücreti alacağı için başlattığı ilamlı icra takibi
dosyasına haciz konulamaz.

Uyuşmazlık konusu alacak için doğrudan dava yoluna değil de genel haciz
yolu ile icra takibine geçilmek isteniyorsa o takdirde İcra ve İflas Kanunu hü­
kümlerine göre uyuşmazlık konusu alacağın bulunduğu banka hesabına ihtiyati
haciz konulması da talep edilebilir.

Kararlar Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımına


bağlıdır

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımı süresine


tabi olup, bu sürenin geçmesi ile zamanaşımına uğrarlar. (Yargıtay 13. HD E.
2014/3899; K. 2014/18521; T. 10.6.2014)

Avukat haksız azil durumunda karşı taraf vekâlet ücretine de hak kazanır

Dava, vekâlet ücret alacağının tahsili istemine ilişcindir. Somut olayda davacı­
nın, vekâlet görevini ifa ederken davalı tarafından haksız olarak azledildiği
anlaşılmakta olup, davacı haksız azil nedeniyle karşı taraf vekâlet ücretinden
de mahrım kalmıştır.

Bu nedenle davacı avukatın. Avukatlık Kanununun 164/son maddesinde


düzenlenen karşı taraf vekâlet ücretine de hak kazandığının kabulü gerekir.
Davada akdi vekâlet ücretinin yanında, mahrum kalınan karşı taraf vekâlet
ücreti de talep edildiğine göre, mahkemece Avukatlık Kanununun 164 /son
maddesine göre hasma yükletilmesi gereken vekâlet ücretinin de tespit ve
tahsiline karar verilmesi gerekirken, sadece akdi vekâlet ücreti yönünden
hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırıdır. (Yargıtay 13. HD E.
2013/24191; K. 2013/25404; T. 22.10.2013)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar «İLİ

Avukatın İşe Hazırlık Aşamasında Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası


Nedeniyle Açacağı Karşı Vekâlet Ücretine Dayalı Tazminat Davası Dilekçe
Örneği

(...) TÜKETİCİ MAHKEMESİ'NE / ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE

İhtiyati Tedbir İstemlidir

DAVACI :A

VEKİLİ : B

DAVALI :C

T. KONUSU : Fazlaya lişkin haklarımız saklı kalmak üzere, şimdilik,

1- (...) TL karşı vekâlet ücreti alacağının

2- (...) TL manevi tazminatın, haklı istifa/ihtarname/dava/haksız azil tarihinden itibaren yasal


faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi talebidir. (Harca esas değer (...) TL'dir.) (yazıyla ... TL'dir.)

AÇIKLAMALAR:

Davalı ile avukat olan müvekkilim (...) konulu avukatlık hizmet için sözlü olarak anlaşmışlar­
dır. Davalı ile müvekkilim arasında Avukatlık Kanunu 53. maddeye göre (...) tarihinde görüşme
tutanağı hazırlanmıştır/Davalı, müvekkilim avukata (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yevmiye
numaralı vekâletnamesini ı...) tarihinde teslim etmiştir.

Davalı avukata (...) tarihinde (...) TL yargılama masrafı ve (...) TL peşin avukatlık ücreti ödemiş­
tir. Ödediği miktara karşılık olarak da kendisine (...) tarihli makbuz verilmiştir.

Davalı, müvekkilim avukata gerekli bütün bilgi ve belgeleri zamanında ulaştırmamış olması
nedeniyle/vekâlet çıkartmamış olması nedeniyle/yargılama masrafı ve peşin avukatlık ücretini
vermemiş olması nedeniyle işe başlayamamıştır.

Davalı, müvekkilimden habersiz olarak işi başka bir avukata vermiş ve başka avukat aracılığı
ile işe takip ettirmeye başlamıştır/işi sonuçlandırmıştır.

Davalı müvekkilime küçük düşürücü, mesleki saygınlığını zedeleyici söz ve davranışlarda bu­
lunmuş ve kendisine hakaret etmiştir.

Davalı, müvekkilim avukatı (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yevmiye numaralı ihtarnamesi ile
haksız olarak/sebep göstermeksizin azletmiştir./Müvekkilim avukat (...) Noterliğinin (...) tarih ve
(...) yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haklı gerekçelerle vekillik gö'evinden istifa etmek zorunda
kalmıştır.

Müvekkilim avukat istra/azil nedeniyle takip etmesi engellenen dosyalar nedeniyle karşı ve­
kâlet ücreti alacağından mahrum kalmıştır.

Bu nedenlerle Sayın Mahkemenizde alacak/tazminat davası açma zorunluluğu doğmuştur.

Müvekkilimin istifa/azil nedeniyle takip etmesi engellenen (...ı mahkemesine/icra müdürlü­


ğüne ait dosyaların bekletici mesele yapılmasını talep ediyoruz.
I 620 Hikuk Davalan
Davamız nispi karşı vecâlet ücreti alacağı yönünden belirsiz alacak davası, manevi tazminat
ve maktu karşı vekâlet ücreti alacağı yönünden ise belirli alacak davasıdır.

HUKUKİ NEDENLER:

1- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu

2- 1136 sayılı Avukatlık Kanunu

3- 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve ilgili diğer mevzuat.

DELİLLER:

1- Avukatlık Kanunu 53’üncü maddeye göre yapılmış görüşme tutanağı

2- Avukat adına çıkartılmış vekâletname

3- Makbuz ya da banka dekontu

4- İnternet iletileri

5- Dava/icra dosyası {Avukatın istifa ya da azil nedeniyle takip etmesi engellenen dosyaların
getirtilmesi istenecek)

6- Tanık

7- Bilirkişi incelemesi

8- Keşif (Bekletici mesele yapılan dava taşınmaz ile ilgili dava ise)

SONUÇ: Yukarıda sunu an nedenlerle fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere,

1- (...) mahkemesinin (...) esas sayılı dosyasının bekletici meseleyapılmasına

2- Dava konusu paranın yatırıldığı (...) bankasının (...) şubesindeki (...) numaralı hesaba ihtiyati
tedbir konulmasına,

3- Fazlaya ilişkin haklanmız saklı kalmak üzere, şimdilik, (...) TL barşı vekâlet ücreti alacağının

4- (...) TL manevi tazminatın, haklı istifa/ihtarname/dava/haksız azil tarihinden itibaren yasal


faizi ile birlikte tahsiline

5- Yargılama masraf ve karşı vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini
müvekkilim adına saygılarımla dilerim. Tarih

DAVACI/DAVACI VEKİLİ
(...)

Eki:

1- Yukanda belirtilen {..) adet ek.

2- Onaylı vekâletname örneği


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 621 |
5. Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haklı Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle İş
Sahibinin Açacağı Alacak Davası

a. Giriş ve İlgili Mevzuat

Avukat iş sahibi arasındaki uyuşmazlıkların bir kısmı da avukat işe başladık­


tan sonra yaşanmaktadır. Taraflar arasında sözleşme yapılmadan vekâlet an­
laşmasına varılması durumunda avukatın işe başlamasından sonra uyuşmazlık
çıkması ve avukatın haklı olarak azli ya da avukatın haksız olarak istifa etmesi
durumunda çoğunluka avukata verilmiş olan dava masrafı ve peşin avukatlık
ücretlerinin iadesi konularında iş sahipleri tarafından alacak davası açılabilmek­
tedir. Bu dava türünün avukatın işe başlamadan önce haklı azledilmesi ya da
haksız istifası nedeniyle iş sahibi tarafından açılacak alacak davasından en
önemli farkı uyuşmazlık konusu olayın aynı zamanda iş sahibi açısından bir
tazminat hakkı doğuracak nitelikte olmasıdır. Bir sonraki başlık altında ortaya
çıkan zarar için iş sahibinin açabileceği tazminat davası türünü de inceledik.
Ancak her iki durumda somut olayın özelliğine göre ay'i ayrı meydana gelebilir.
Her iki dava türünün de ortak yanlarının çoğunlukta olmasına karşın önemli
farklılıklar bulunmaktadır.

Taraflar arasında yapılan sözlü anlaşmanın esaslar nin belirlenmesi ve ispa­


tı uygulamada çok büyük zorluklar yaşanmasına neden olmaktadır. Bu nedenle
sözlü anlaşmadan kaynaklı uyuşmazlıklarda anlaşma hükümlerinden çok kanun
hükümleri belirleyici olmaktadır. Avukatlık Kanunu 163'üncü maddeye göre
yazılı olmayan anlaşmalar, genel hükümlere göre ispat anır. Yasaya aykırı olma­
yan şarta bağlı sözleşmeler de geçerlidir. Avukatla iş sahibi arasındaki uyuşmaz­
lıklara öncelikle özel kanun olması nedeniyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hü­
kümleri uygulanır. 6038 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümleri ise tamamlayıcı
olarak uygulanacaktır. Buna göre Avukatlık Kanunu'ndan sonra Türk Borçlar
Kanunu'nun 502 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan vekâlet sözleşme­
lerine ilişkin hükümleri daha sonra ise Türk Borçlar Kanunu'nun genel hükümle­
ri uygulama alanı bulacaktır. Ancak 28 Mayıs 2014 tarihinden sonra yürürlüğe
giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun ile vekâlet sözleşme­
sinden doğan davalann da tüketici mahkemelerinin görev alanına alınması ile
6502 sayılı kanunda uygulanacak hükümler arasına girmiştir.

İlgili mevzuat; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.12, 53, 163, 171, 174; 6098
sayılı Türk Borçlar Kanunu m.132, 147, 502; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu m.2, 6, 10, 107, 200, 389; 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun.
I 622 Hikuk Davalan
b. Görev

Avukatın iş sahibi ile sözlü olarak anlaşması ve işe başlamasından sonra


avukatın haklı azledilmesi ya da haksız istifasından kaynaklanan davalar 6502
sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 73'üncü maddesine göre tüke­
tici mahkemesinde açılır. Tüketici mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde ise
dava asliye hukuk mahkemesinde açılır. İş sahibi "tüketici" sıfatı taşımıyorsa
dava asliye hukuk mahkemesinde görülecektir.

c. Yetki
Davalının yerleşim yeri mahkemesi HMK m.6 uyarınca genel yetkili mah­
kemedir. Ayrıca taraflar arasında yazılı anlaşma olmasa da yürürlüğe girmiş bir
sözleşme olması nedeniyle HMK m.10 uyarınca sözleşmenin ifa yeri mahkemesi
de yetkilidir. Sözleşmenin ifa yeri işin konusuna göre değişiklik gösterir. Eğer bir
sözleşme hazırlanması konusunda anlaşılmışsa avukatın bulunduğu yer mah­
kemesi, dava açılacaksa davanın görüleceği yer mahkemesi, Yargıtay ya da Da­
nıştay'da bulunan bir dosyanın murafaasına girilecekse Ankara mahkemeleri
sözleşmenin ifa yeri olarak kabul edilir. 6502 sayılı kanun m.73/V hükmü tüke­
ticinin yani iş sahibi davacının bulunduğu yerdeki mahkemeyi de yetkili saymış­
tır. Bu sebeple davacı iş sahibinin seçimlik hakkı bulunmaktadır.

d. Dovacı - Davalı
a. Davacı: Taraflar arasında yapılan anlaşma uyarınca avukata işi veren, mas­
raf ya da peşin ücret ödemesi yapan iş sahibi davacı sıfatına sahiptir. İş sa­
hibinden aldığı yetki ile avukata vekâletname verme yetkisine sahip üçün­
cü kişi de eğer avukata ödemede bulunduysa haklı azil ve haksız istifa du­
rumunda davacı olarak bu davayı açabilir. İş sahibinin birden çok olması
durumunda her bir iş sahibi bu davayı birlikte ya da ayrı ayrı açabilirler.

b. Davalı: Davalı haklı azledilen ya da haksız istifa eden avukattır. 1136 sayılı
Avukatlık Kanunu m.l74'e göre üzerine aldığı işi haklı bir sebep olmaksızın
takipten vazgeçen avukat hiçbir ücret isteyemez ve peşin aldığı ücreti geri
vermek zorundacır. Takipten vazgeçme, avukatın hem haksız istifası hem
de haklı azli olarak anlaşılmalıdır. Avukat kusur veya ihmalinden dolayı az­
ledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez. Üzerine aldığı işi haklı bir sebep
olmaksızın takipten vazgeçen avukat hiçbir ücret isteyemez ve peşin aldığı
ücreti geri vermek zorundadır.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 623 |

Avukatlık Kanunu 171'inci maddeye göre avukata verilen vekâletnamede


başkasını tevkile yetki tanınmış ise, taraflar arasındaki anlaşmada aksine açık
bir hüküm olmadıkça, avukat işi başka bir avukatla birlikte veya başka bir avu­
kata vererek takip ettirebilir. Bu durumda avukatın iş sahibine karşı sorumlulu­
ğu devam eder. Avukat birlikte takip ettiği veya işi tamamen devrettiği avukat­
ların kusurlarından ve meydana getirdikleri zarardan dolayı iş sahibine karşı
hem şahsen hem de ciğer avukatla birlikte müştereken ve müteselsilen sorum­
ludur. Bu nedenlerle davalı hem anlaşmanın tarafı olan avukat hem de avukatın
tevkil ettiği diğer avukat olabilir. Avukatlık Kanunu 12'nci maddede yazılı bir iş
sebebiyle başka bir yerde çalışmak zorunda olan ve bu nedenle işi tamamen
başkasına devreden avukatlar hakkında 171'inci madde uygulanmaz. Bu du­
rumda sadece vekâleti alan avukat sorumludur.

e. Yargılama Usulü

aa. Delillerin Değerlendirilmesi


İş sahibi "tüketici*' sıfatı taşımıyorsa eğer dava asliye hukuk mahkemesinde
açılacak ve yazılı yargılama yöntemine göre görülecektir. İş sahibi "tüketici"
sıfatı taşıyorsa bu du'umda dava 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun hükmüne bağlıdır. 6502 sayılı kanun m.73/lV hükmü uyarınca tüketici
mahkemelerinde görülen davalar basit yargılama usu üne tabidir. Bu nedenle
dava açılırken ikinci bir dilekçe hakkının bulunmadığı düşünülerek delillerin
dava dilekçesinde çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Aynı durum davaya
cevap veren taraf içnde geçerlidir. İş sahibinin avukatla Avukatlık Kanunu
53'üncü maddeye gö'e görüşme tutanağı yapmış olması ve bu tutanağın bir
örneğini almış olması halinde bu tutanak, teslim ettği vekâletname, davaya
konu masraf ya da peşin ücretin elden teslim edilirken makbuz alınmış olması
ya da banka dekontu alacağın varlığına delil olarak gösterilebilir. Dava konusu
masraf ya da peşin ücretin miktarı iki bin beş yüz TL'yi geçmiyorsa avukata
kendi bürosunda ya da başka bir yerde paranın teslimi anında hazır bulunan
üçüncü kişiler de tanık olarak gösterilebilir. Ancak mktar iki bin beş yüz TL'yi
geçiyorsa HMK m.200'e göre senetle ispatı zorunludur. Bu durumda yukarıda
saydığımız belgeler ya da benzerlerinin dilekçeye eklenmesi gerekir.

Avukatın işe başlayıp başlamadığı ise açılmış bir dava ya da icra takibi varsa
buna ilişkin tevzi makbuzu ve belgelerle ispatlanabilir. Sözleşme hazırlanması
gibi adliye dışı bir iş <onusunda anlaşmışlarsa sözleşmenin avukat tarafından
hazırlanmasından sonra internet ortamında iş sahibine bilgi amaçlı olarak gön­
derilmiş olması yine avukatın işe başladığının kanıtıdır. Yapılacak iş ile ilgili avu­
| 624 Hikuk Davalan
katın delil toplamak için bazı kurum ve kuruluşlarla yazışmalar yapması, bir
takım belge ve bilgileri elde etmesi durumunda da avukatın işe başladığının
kabul edilmesi gerekir. Avukatın işe başlamış olması curumunda haklı azlin ya
da haksız istifanın meydana geldiği tarihe kadar bitirciği işlerin ücretini almak
ve yine iş sahibinden aldığı ve yaptığı işler için harcadığı masrafı iade etmeme
hakkı doğar. Bu durumda masraf avansı olarak aldığ paradan sadece elinde
kalanın iadesi ile sorumludur.

bb. Zamanaşımı Süreleri

Avukatlık Kanunu'nda ve Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı maddele­


rinde avukatlık ücret sözleşmesi ve vekâlet sözleşmelerinden kaynaklanan alacak
davaları için zamanaşımı süresi belirlenmiş değildir. İş sahibinin haklı azil veya hak­
sız istifa nedeniyle verdiklerini geri istemesine dayalı alacak davasında genel hü­
kümlerdeki zamanaşımı süreleri uygulanacaktır. Çünkü 6502 sayılı kanunun 16'ncı
maddesi hizmeti verenin ayıplı hizmetten sorumluluğunu iki yıllık zamanaşımı süre­
sine bağlamış olsa da bu durum kanunlarda daha uzun zamanaşımı süresinin belir­
lenmemiş olması durjmunda geçerlidir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun
147/1,5 maddesi daha uzun zamanaşımı süresi öngörmektedir. Buna göre vekâlet
sözleşmelerinden kaynaklı uyuşmazlıklarda Türk Borçlar Kanunu'nun 147/1,5 mad­
desindeki beş yıllık zamanaşımı süresi uygulanacaktır. Ancak avukatın ayıplı hizmeti
kendisinin ağır kusuruna dayanmaktaysa bu durumda 6502 sayılı kanunun 16/11
hükmü gereği açılacak dava zamanaşımına bağlı değildir.

• Bu durumda yargılamanın başında zamanaşımı definin ileri sürülmesi ha­


linde hâkimin avukatın ağır kusurlu olup olmadığını belirlemesi gerekecek­
tir. Avukatın ağır kusurlu olduğunun belirlenmesi ise davanın başında hâ­
kimi ihsası reyde bulunmuş olma riski ile karşı karşıya bırakabilir. Hâkimle­
rin zamanaşımı define yönelik karar verirken bu duruma dikkat etmeleri
gerekmektedir.

Taraflar arasında yazılı anlaşma bulunmayan durumlarda zamanaşımı süre­


sinin işlemeye başladığı tarihin tespitinde iş sahibirin noterden gönderdiği
azilnamenin ya da avukatın istifa dilekçesinin tarihi belirleyicidir.

cc. İbraya Yönelik Anlaşmaların Etkisi

Uyuşmazlığın doğmasından hemen sonra taraflar n aldıklarını geri verme­


lerine ilişkin ibra anlaşmaları geçerlidir. Haklı olarak azledilen ya da haksız ola­
rak istifa eden avukatın aldığı masraf ve peşin ücreti iade etmesi, bu iadenin de
bir ibra anlaşmasına bağlanması TBK m.l32'ye göre boxu ortadan kaldırır.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 625 |
dd. Manevi Tazminat
Avukatın işe başladıktan sonra haklı azledilmesi ya da haksız istifası nede­
niyle iş sahibinin açacağı alacak davasında manevi tazminat talep edilmesinin
önünde hukuki bir engel bulunmamakla birlikte manevi zararın ispatı davacı
üzerindedir. Avukatla iş sahibi arasında uyuşmazlığın doğduğu esnada yaşanan
olumsuzluklar kişilik haklarını ihlal edecek boyuttaysa alacak davası ile birlikte
manevi tazminatta istenebilir.

ee. Dava Türü ve Değeri


Davanın talep konusu sadece iş sahibinin avukata işin başında verdiği yar­
gılama gideri ve peşin avukatlık ücretinin iadesi ise br avukatla sözlü de olsa
vekâlet anlaşması yapan ve bu anlaşma uyarınca mas'af ve peşin ücret olarak
para ödeyen kişinin ne kadar ödeme yaptığını bilmemesi hayatın olağan akışına
aykırı olacağından bu dava belirsiz alacak davası olarak açılamaz. Çünkü işin
başında avukata ne kadar ödeme yapıldığı bellidir. Bu nedenle dava değeri
dava dilekçesinde tam olarak belirtilmelidir. Davanın değerinin belirli olarak
açılması bilirkişi incelemesi yaptırılmasından sonra dava değerinin ıslah yolu ile
arttırılmasını engellemez. Ancak avukatın işe başlamasından sonra iş sahibinin
verdiği işi dava ya da icra takibi devam ederken haricen sonuçlandırması, iş
sahibinden aldığı sulh yetkisi ile karşı tarafla anlaşması ve bunların neticesinde
tahsil ettiği parayı iş sahibine teslim etmemesi durumında her ne kadar avuka­
tın takip ettiği dava ve icra dosyasına ve bu dosyaların neticesine ulaşmak
mümkün de olsa baz harcama kalemlerinin düşülmesi gerekecektir. Örneğin
yargılama masraflarının, icra masraflarının, karşı vekâet ücretinin ve yukarıda
belirttiğimiz üzere avukatın bitirdiği işler için almaya fak kazandığı ücretinin iş
sahibine teslim edilecek miktardan düşülmesi gerekeceği için davacı iş sahibi­
nin alacağının mikterı tam olarak belirlenemeyeb lir. Bu durumda HMK
m.l07/l’e göre davan n açıldığı tarihte alacağın miktar nı ya da değerini tam ve
kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun
imkânsız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da de­
ğeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

Davada talep edilecek alacak kalemlerinin bir kısmı işin başında avukata
teslim edilen peşin üc'et ve yargılama masrafı gibi belirlenebilir alacak kalemle­
ri, diğer kısmı ise yukarıda açıkladığımız belirlenmesi bilirkişi incelemesini ge­
rektiren alacak kalem erini içeriyorsa hangisinin belirli alacak olarak hangisinin
ise belirsiz alacak olarak talep edildiğinin açıkça dava dilekçesine yazılması ge­
rekir.
I 626 Hikuk Davalan
ff. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler
HMK m.389/l'e göre dava dilekçesinde ihtiyati tedbir kararı istenebilir. An­
cak ihtiyati tedbir istenen davalıya ait mal varlığının uyuşmazlık konusuna iliş­
kin olması gerekir. Örneğin avukata teslim edilen para ya da avukatın tahsil
ettiği para avukatın bankadaki hesabına yatırılmışsa ve uyuşmazlığın doğduğu
tarihte orada olması koşuluyla bu banka hesabına htiyati tedbir konulması
istenebilir. Avukata ait banka hesabı uyuşmazlık konusu alacaktan başka avuka­
tın başka parasal ilişki eri içinde kullanılmaktaysa o takdirde ihtiyati tedbir kara­
rı uyuşmazlık konusu miktarla sınırlı olarak talep edilebilir.

Uyuşmazlık konusu alacak için doğrudan dava yoluna değil de genel haciz
yolu ile icra takibine geçilmek isteniyorsa o takdirde İcra ve İflas Kanunu hü­
kümlerine göre uyuşmazlık konusu alacağın bulunduğu banka hesabına ihtiyati
haciz konulması da talep edilebilir.

Kararlar İş sahibine yanlış bilgi verilmesi, yetkisiz işlem yapılması azlin haklı oldu­
ğunu gösterir

İcra takipleri sırasında tebligat ücretleri 3.500.000 TL iken masraf listesinde


4.000.000 TL olarak gösterilmesi, verilen vekâletnamede ahzu kabza yetkisi
bulunmadığı halde yatırılan paraları tahsil etmesi, günlük yol giderlerinin daya-
naklarınır gösterilmemesi hallerine dayalı azlin haklı olduğunun kabulü gerekir.
Avukat bu sebeple Avukatlık Kanununun 174. maddesi gereğince ücret isteye­
mez. Bu sebeple, davacının sonlandırdığı ve hiçbir kusurunun bulunmadığı işler
yönünden davanın kesinleştiği tarihteki müddeabhi dikkate alınarak Avukatlık
Kanununun 164. maddesine göre isteyebileceği ücretin belirlenmesi gerekir.
(Yargıtay 13. HD E. 2007/4299; K. 2007/8203; T. 8.6.2007)

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımına


bağlıdır

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımı süresine


tabi olup, bu sürenin geçmesi ile zamanaşımına uğrarlar. (Yargıtay 13. HD E.
2014/3899; K. 2014/18521; T. 10.6.2014)

Taraflar arasındaki güven ilişkisinin sarsılması durumunda azil haklı sayılır

Dava, haklı azil nedeniyle davacı müvekkil tarafından davalı avukata ödenen
vekâlet ücretinin iadesi istemine ilişkin olup, taraflar arasında öncelikli olarak
çözümlermesi gereken uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığına ilişkindir.
Davalı avukatın takip etmiş olduğu davada, duruşmalara mazeretsiz olarak
katılmayzrak dosyanın iki kez işlemden kaldırılmasına neden olduğu anlaşıl­
maktadır. Avukatlık Kanununun 34. maddesinde düzenlenmiş olan "avukatın
özen borcu”nun, objektif sorumluluk olduğu göz önüne alındığında, basiretli
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 627 |

bir avukatın mazeretsiz olarak duruşmaya katılmaması, bunun sonucunda da


dosyanın müracaata bırakılması, üstelik bir süre sonra aynı olayın tekrar
etmesi, "özen borcu’’ konusundaki yükümlülüğür yerine getirilmediğinin açık
bir göstergesidir. Az yukarda da açıklandığı üzere taraflar arasındaki "güven
ilişkisi" vekâlet akdinin en önemli unsurlarından olup, somut olayda davacı
müvekkilin, davalı avukatına olan güveninin sarsıldığının, dolayısıyla azlin
haklı oldjğunun kabulü gerekir. Mahkemece açıklanan hususlar göz ardı
edilerek, azlin haksız olduğu kabul edilmek suretiyle davanın reddine karar
verilmesi isabetsizdir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/31516;; K. 2014/12805; T.
22.4.2014)

Avukat, müvekkili adına tahsil etmiş olduğu paradan, ücret ve masraf


alacağından fazla bir miktarını "hapis hakkı" adı altında elinde tutamaz

Dava, davalının vekili olarak dava ve icra dosyalannın takip edildiği kendisine
herhangi bir vekâlet ücreti ve masraf ödenmediği gibi haksız olarak vekâlet­
ten azlecildiği ileri sürülerek alacaklarının tahsii için başlatılan takibe vaki
itirazın iptali istemine ilişkindir. Avukatlık Kanununun 166. maddesinde ta­
nımlanan hapis hakkı, sadece vekâlet ücreti alacakları ve yapılan giderler
oranında kullanılabilir. Avukatın, müvekkili nam ve hesabına tahsil etmiş
olduğu alacak ve değerlerden, ücret ve masraf alacağından fazla bir miktarını
"hapis hckkı" adı altında elinde tutması, bu hakcın yasaya konuluş amacına
aykırı olduğu gibi, avukatlık meslek kurallarına ete aykırıdır. Davacı avukatın,
davalıya vekâleten bir kısım tahsilâtlar yaptığı ve bu tahsilatları, vekâlet ücreti
alacaklarına dair hapis hakkını kullanmak suretiyle yedinde tuttuğu anlaşıl­
maktadır. Mahkemece, öncelikle hapis hakkının Avukatlık Kanunu ve meslek
kuralları Hükümlerine göre, usulüne uygun olarak ve gerektiği gibi kullanılıp
kullanılmadığı incelenip, değerlendirilmeli, azlin nakli olup olmadığı da buna
göre belirlenip, hâsıl olacak sonuca uygun bir karar verilmelidir. (Yargıtay 13.
HD E. 2012/26965; K. 2013/17391; T. 25.6.2013)

Avukatın gerekli özeni göstermemesi haklı azi gerekçesidir. Bu durumda


özensizliği neticesinde kaybedilen davada avukatlık ücreti isteyemez

Dava, ve<âlet ücreti alacağı istemine ilişkindir. Davacı avukatların iki kişi
olmalarına rağmen birçok duruşmaya mazeret bildirerek katılmadıkları, ma­
zeretsiz elarak takip edilmediğinden dosyanın işlemden kaldırılmasına neden
oldukları dosyanın bu sebeple uzamasına sebep oldukları ayrıca ilk bilirkişi
raporuna itiraz etmeyerek ilk belirlenen daha az değer üzerinden davanın
kabulüne karar verilmesini talep ettikleri gözetidiğinde, davacıların bu ey­
lemlerinin almış oldukları işte, BK'nın 390'ıncı maddesi gereği gerekli özeni
göstermedikleri ve kusurlu olduklarını göstermektedir. Bu durumda davalılar,
davacı avukatları haklı olarak azlettiklerinin kabulü gerekir. Haklı azil sebebiy­
le davacı avukatlar Avukatlık Kanunun 174/2 maddesi gereği vekâlet ücreti
isteyemez. Öyle olunca davanın reddi gerekir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/8337;
K. 2013/16906; T. 20.6.2013)
Hıkuk Davalan

Avukatın aldıklarını geri verme borcunda zamanaşmı sûresi vekâlet sözleşmesi


sürdükçe işlemez
Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki ilişkinin vekâlet
sözleşmesine dayandığı açıktır. Vekâlet sözleşmesinin en önemli unsurları
arasında; vekilin talimata uygun hareket etme borcu, özen borcu ve hesap
verme borcu gelmektedir. Vekil, talep üzerine yaptığı işin hesabını vermeye
ve müvekkili nam ve hesabına edindiği her şeyi iade etmeye, iade edinceye
kadarda almış olduğu şeyleri saklamaya mecbu'dur. Bu sebeple de vekilin
aldıkların geri verme borcunda zamanaşımı, vekâlet sözleşmesi sürdükçe
işlemez. Bir başka deyişle iade borcunda muacceliyet, vekilin hesap vermesiy­
le veya sözleşme ilişkisinin bitmesiyle başlar. Açıklanan bu sebeple davalı
avukatlann hesap verme tarihleri araştırılarak bu tarihten itibaren zamanaşı­
mı süresinin hesaplanması ve sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekir.
(Yargıtay 13. HD E. 2013/7632; K. 2013/15331; T 6.6.2013)

Vekilin aldıklarını geri verme borcunda zamanaşımı vekâlet ilişkisi sürdükçe


işlemez
Dava, vekâlet ilişkisine dayalı olarak davalı avukatın müvekkilleri adına tahsil
ettiği paradan vekâlet ücreti adı altında fazladan meblağı uhdesinde tuttuğu
iddiasına dayalı alacak istemine ilişkindir. Vekilin aldıklarını geri verme bor­
cunda zamanaşımı vekâlet ilişkisi sürdükçe işlemez. Bir başka deyişle zamana­
şımı vekâlet ilişkisinin istifa azil, ölüm vs. gibi sebeplerle son bulması ya da
vekilin hesap vermesi ile işlemeye başlar. Somut olayda ise davalı vekil uhde­
sinde tuttuğu paranın bu kısmının vekâlet ücreti olayın hapis hakkını kullan­
mış, ne var ki onanarak kesinleşen dava dosyasında fazla olan parayı uhde­
sinde tuttuğu kesinleşmiştir. Bu durumda zamanaşımının başlangıcı bu kara­
rın kesinleştiği tarihtir. Bu halde, haklarındaki takibe itiraz eden, bir kısmı da
menfi tespit davası açarak vekâlet ücretinden sorumlu olmadıklarını tespit
isteyen cavacılar yönünden BK 126/4. maddesinde öngörülen zamanaşımı
süresinin dava tarihleri itibari ile henüz dolmamış olduğu gözetilerek işin
esasına girilip neticesine göre hüküm kurulmalı iken davanın zamanaşımı
nedeniyle reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. (Yargıtay 13. HD E.
2012/28931; K. 2013/8699; T. 4.4.2013)

Avukatın tahsil ettiği parayı iş sahibine vermemesi durumunda iş sahibinin


ceza yargılamasını beklemeksizin dava açmakta hukuki yararı bulunmaktadır
Dava, menfi tespit-alacak istemidir. Davacı avukatın, davalılar tarafından
vekilleri olarak adlarına tahsil ettiği paraları kendilerine vermediği gerekçesi
ile şikâyet edildiği ve Alanya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin dosyasında yargılan­
dığı anlaşıldığından, tahsil ettiği paralardan borçlu olup olmadığının tespitin­
de hukuki yararı bulunduğunun kabulü gerekir. O halde mahkemece işin esası
incelenerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. (Yargıtay 13. HD E.
2013/2970; K. 2013/3238; T. 13.2.2013)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

O Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haklı Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle


İş Sahibinin Açacağı Alacak Davası Dilekçe Örneği

(...) TÜKETİCİ MAHKEMESİ'NE/ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE

ihtiyati Tedbir İstemlidir

DAVACI :A

VEKİLİ :B

DAVALI :C

T. KONUSU : Fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere, şimdilik,

1- (...) TL peşin avukatlık ücreti ve dava masraf avansının,

2- (...) TL yapılan iş sonucu teslim edilmeyen paranın,

3- (...) TL manevi tazminatın, haklı azil/ihtarname./dava/haksız istifa tarihinden itibaren yasal


faizi ile birlikte tahsili talebidir. (Harca esas değer (...) TL'dir.) (yazıyla ... TL'dir.)

AÇIKLAMALAR:

Davalı avukat ile müvekkilim (...) konulu avukatlık hizmeti için sözlü olarak anlaşmışlardır. Da­
valı avukat ile müvekkilim arasında Avukatlık Kanunu 53'üncü maddeye göre (...) tarihinde gö­
rüşme tutanağı hazırlanmıştır/Müvekkilim davalı avukata (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yevmi­
ye numaralı vekâletnamesini teslim etmiştir.

Müvekkilim davalı avukata (...) tarihinde (...) TL yargılama masrafı ve (...) TL peşin avukatlık
ücreti ödemiştir. Ödediği miktara karşılık olarak da kendisinden (...) tarihli makbuz almıştır.

Davalı avukat (...) sebeplerinden ötürü müvekkilim tarafından (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...)
yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haklı olarak azledilmiştir/Davalı avukat (...) Noterliğinin (...)
tarih ve (...) yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haklı gerekçe göstermeksizin vekillik görevinden
istifa etmiştir.

Davalı avukatın müvel<fcilim tarafından haklı olarak azlinden/haksız istifasından sonra davalı
avukat müvekkilimden almış bulunduğu yargılama masrafı ve peşin avukatlık ücretini iade et-
memiştir./Davalı avukat işe başladıktan sonra haricen tahsil ettiği alacağımızı tarafımıza ödeme-
miştir./Davalı avukat işe başladıktan sonra işi neticelendirmiş ancak tahsil ettiği miktarı tarafımı­
za ödememiştir.

Davamız alacak, manevi tazminat ile yargılama masrafı ve peşin ücretin iadesi yönünden ala­
cak davasıdır. Bu nedenlerle Sayın Mahkemenizde alacak davası açma zorunluluğu doğmuştur.

HUKUKİ NEDENLER:

1- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu

2- 1136 sayılı Avukatlık Kanunu

3- 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve ilgili diğer mevzuat.


I 653 Hıkuk Davaları
DELİLLER:

1- Avukatlık Kanunu 53’üncü maddeye göre yapılmış görüşme tutanağı

2- Avukat adına çıkartılmış vekâletname

3- Makbuz ya da banka dekontu

4- İnternet iletileri

5- Dava/icra dosyası (Avukatın istifa ya da azil nedeniyle takip ermediği dosyaların getirtilmesi
istenecek)

6- Tanık (İki bin beş yüzTL'yi geçmeyen alacaklar için)

7- Bilirkişi incelemesi

8- Keşif (Alacak konusu olay bir taşınmaz ile ilgili ise)

SONUÇ: Yukarıda sunu an nedenlerle fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere;

1- Dava konusu alacağın yatırıldığı (...) bankasının (...) şubesindeki (...) numaralı hesaba ihtiya­
ti tedbir konulmasına,

2- (...) TL peşin avukatlık ücreti ve dava masraf avansının,

3- (...) TL yapılan iş sonucu teslim edilmeyen paranın,

4- (...) TL manevi tazminatın, haklı azil/ihtarname/dava/haksız istifa tarihinden itibaren yasal


faizi ile birlikte tahsiline,

5- Yargılama masraf ve karşı vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini
müvekkilim adına saygılarımla dilerim. Tarih

DAVACI/DAVACI VEKİLİ
(-)

Eki:

1- Yukarıda belirtilen {..) adet ek.

2- Onaylı vekâletname örneği


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 631J
6. Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haklı Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle İş
Sahibinin Açacağı Tazminat Davası

a. Giriş ve İlgili Mevzuat

Avukat ile iş sahib arasında avukat işe başladıktan sonra yaşanan uyuşmazlık­
lardan biride avukatın işe başlamasından sonra haklı nedenler olmadan işi takipten
vazgeçmesi ya da işi takip ederken özensizliğinden kaynaklı zararlara neden olma­
sıdır. Bu dava türünün avukatın işe başlamadan önce haklı azledilmesi ya da haksız
istifası nedeniyle iş sahibi tarafından açılacak tazminat davasından en önemli farkı
uyuşmazlık konusu olayın avukatın işe başlamasından sonra gerçekleşmesi ve iş
sahibi açısından bir tazminat hakkı doğuracak nitelikte olmasıdır.

Taraflar arasında yapılan sözlü anlaşmanın esaslar nin belirlenmesi ve ispa­


tı uygulamada çok büyük zorluklar yaşanmasına neden olmaktadır. Bu nedenle
sözlü anlaşmadan kaynaklı uyuşmazlıklarda anlaşma hükümlerinden çok kanun
hükümleri belirleyici olmaktadır. Avukatlık Kanunu 163'üncü maddeye göre
yazılı olmayan anlaşmalar, genel hükümlere göre ispat anır. Yasaya aykırı olma­
yan şarta bağlı sözleşmeler de geçerlidir. Avukatla iş sahibi arasındaki uyuşmaz­
lıklara öncelikle özel kanun olması nedeniyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hü­
kümleri uygulanır. 6038 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümleri ise tamamlayıcı
olarak uygulanacaktır. Buna göre Avukatlık Kanunu'ndan sonra Türk Borçlar
Kanunu'nun 502 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan vekâlet sözleşme­
lerine ilişkin hükümler daha sonra ise Türk Borçlar Kanunu'nun genel hükümleri
uygulama alanı bulacaktır. Ancak 28 Mayıs 2014 tarihinden sonra yürürlüğe
giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun ile vekâlet sözleşme­
sinden doğan davalann da tüketici mahkemelerinin görev alanına alınması ile
6502 sayılı kanunda uygulanacak hükümler arasına girmiştir.

İlgili mevzuat; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.4O, 53,163,171,174; 6098 sayılı
Türk Borçlar Kanunu m.49, 52, 132, 502, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
m.2, 6,10,16,107,165. 389; 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun.

b. Görev

Avukatın iş sahib ile sözlü olarak anlaşmasından sonra fakat işe başlama­
sından sonra avukatın haklı azledilmesi ya da haksız stifasından kaynaklanan
davalar 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 73'üncü madde­
sine göre tüketici mahkemesinde açılır. Tüketici mahkemelerinin bulunmadığı
yerlerde ise dava asliye hukuk mahkemesinde açılır. İş sahibi "tüketici" sıfatı
taşımıyorsa dava asliye hukuk mahkemesinde görülecektir.
I 632 Hikuk Davalan
c. Yetki

Davalının yerleşim yeri mahkemesi HMK m.6 uyarnca genel yetkili mahke­
medir. Ayrıca taraflar arasında yazılı anlaşma olmasa da yürürlüğe girmiş bir söz­
leşme olması nedeniyle HMK m.10 uyarınca sözleşmenin ifa yeri mahkemesi de
yetkilidir. Eğer bir sözleşme hazırlanması konusunda anlaşılmışsa avukatın bu­
lunduğu yer mahkemesi, dava açılacaksa davanın gö'üleceği yer mahkemesi,
Yargıtay ya da Danıştay'da bulunan bir dosyanın murafaasına girilecekse Ankara
mahkemeleri sözleşmenin ifa yeri olarak kabul edilir. Avukatın işe başlamasından
sonra verdiği zararlar aynı zamanda TBK m.49'a göre haksız fiil niteliğinde olaca­
ğından HMK m.lö'ya göre zarar verici eylemin gerçekleştiği yer mahkemesi de
yetkilidir. Örneğin anlaşmaya Ankara'da varılmış, avukatın bürosu İstanbul'da
ama yapılacak iş Kayseri'de ise ve avukatın Kayseri'deki haksız eyleminden kay­
naklı bir zarar doğmuşsa Kayseri mahkemeleri de yetkili olabilecektir. Zararın
meydana geldiği ya da gelme olasılığının bulunduğu yer mahkemesinin yetkisi
seçimlik yetki olup kesin yetki değildir. Bu nedenle zara'in meydana geldiği yerin
farklı bir yer olması davalının yerleşim yeri mahkemesinin ve sözleşmenin ifa yeri
mahkemesinin yetkisini kaldırmaz. 6502 sayılı kanun m.73/V hükmü tüketicinin
yani iş sahibi davacının bulunduğu yerdeki mahkemeyi de yetkili saymıştır. Bu
sebeple davacı iş sahibinin seçimlik hakkı bulunmaktadır.

d. Davacı - Davalı
a. Davacı: Taraflar arasında yapılan anlaşma uyarınca haklı azledilen ya da
haksız istifa eden avukatın bu eyleminden ötürü zarar gören iş sahibi dava­
cı sıfatına sahiptir. İş sahibinin birden çok olması durumunda her bir iş sa­
hibi bu davayı birlikte ya da ayrı ayrı açabilirler.

b. Davalı: Davalı zarara sebebiyet verdiği için haklı azledilen ya da haksız istifa
eden avukattır. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.l74/ll'ye göre avukat kusur
veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez. Avuka­
tın kusur ve ihmali iş sahibinin zararına neden olmuşsa TBK m.49 vd. hü­
kümlerine göre tazminat sorumluluğu altındadır.

Avukatlık Kanunu 171'inci maddeye göre avukata verilen vekâletnamede


başkasını tevkile yetki tanınmış ise, taraflar arasındaki anlaşmada aksine açık bir
hüküm olmadıkça, avukat işi başka bir avukatla birlikte veya başka bir avukata
vererek takip ettirebil r. Bu durumda avukatın iş sahibine karşı sorumluluğu de­
vam eder. Avukat birlikte takip ettiği veya işi tamamen devrettiği avukatların
kusurlarından ve meydana getirdikleri zarardan dolayı iş sahibine karşı hem şah­
sen hem de diğer avukatla birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 633 |

Bu nedenlerle davalı taraf hem anlaşmanın tarafı olan avukat hem de avu­
katın tevkil ettiği diğer avukattır. Avukatlık Kanunu 12 nci maddede yazılı bir iş
sebebiyle başka bir yarde çalışmak zorunda olan ve bu nedenle işi tamamen
başkasına devreden avukatlar hakkında 171'inci madde uygulanmaz. Bu du­
rumda sadece vekâleti alan avukat sorumludur. Ancak vekâleti alan avukat ile
yanında çalışan avukat arasındaki tazminata dayalı rücu ilişkisi saklıdır.

e. Yargılama Usulü

aa. Delillerin Değerlendirilmesi


İş sahibi "tüketici* sıfatı taşımıyorsa eğer dava asli/e hukuk mahkemesinde
açılacak ve yazılı yargılama yöntemine göre görülecektir. İş sahibi "tüketici" sıfatı
taşıyorsa bu durumda dava 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun
hükmüne bağlıdır. 65C2 sayılı kanun m.73/lV hükmü uyarınca tüketici mahkeme­
lerinde görülen davalar basit yargılama usulüne tabidir. Bu nedenle dava açılır­
ken ikinci bir dilekçe hakkının bulunmadığı düşünülerek delillerin dava dilekçe­
sinde çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Aynı durum davaya cevap veren
taraf içinde geçerlidir. İş sahibinin avukatla Avukatlık Kanunu 53'üncü maddeye
göre görüşme tutanağı yapmış olması ve bu tutanağın bir örneğini almış olması
halinde bu tutanak, teslim ettiği vekâletname, davaya konu masraf ya da peşin
ücretin elden teslim edilirken makbuz alınmış olması ya da banka dekontu, açıl­
mış bir dava ya da icra dosyası ya da bu dosyalara avukatın vekâlet sunması ve
fotokopi alması avukatın işe başladığına delil olarak gösterilebilir. Bu durumda
yukarıda saydığımız belgeler ya da benzerlerinin dilekçeye eklenmesi ve getirtil-
mesinin istenmesi gerekir. Bunların dışında zarar verici olaya ilişkin diğer belge ve
bilgilerde dosyaya eklenmeli ya da getirtilmesi talep ecilmelidir. Örneğin avuka­
tın temyiz süresini kaçırmasından kaynaklı bir zarar söz konusu ise temyiz süresi­
nin kaçırıldığı dava dosyasının getirtilmesinin istenmesi gerekir.

Avukatın işe başlayıp başlamadığı ise açılmış bir dava ya da icra takibi varsa
buna ilişkin tevzi makbuzu ve belgelerle ispatlanabilir. Ancak avukat açısından
işe başlama sadece dava ya da icra takibinin başlatılmış olması ölçütlerine sıkış-
tırılamaz. Yapılacak iş ile ilgili avukatın delil toplamak için bazı kurum ve kuru­
luşlarla yazışmalar yapması, bir takım belge ve bilgileri elde etmesi durumunda
da avukatın işe başladığının kabul edilmesi gerekir. Sözleşme hazırlanması gibi
adliye dışı bir iş konusunda anlaşmışlarsa sözleşmenin avukat tarafından hazır­
lanmasından sonra internet ortamında iş sahibine bilgi amaçlı olarak gönderil­
miş olması yine avukatın işe başladığının kanıtıdır. Avukatın işe başlamış olması
durumunda haklı azlin ya da haksız istifanın meydana geldiği tarihe kadar bitir­
| 634 Hıkuk Davalan
diği işlerin ücretini taep etme ve yine iş sahibinden aldığı ve yaptığı işler için
harcadığı masrafı iade etmeme hakkı doğar. Bu durumda masraf avansı olarak
aldığı paradan sadece elinde kalanın iadesi ile sorumludur/1'

bb. Zamanaşımı Süreleri


İş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri sürülen taz­
minat istekleri için Avukatlık Kanunu 40'ıncı maddede bir yıl ve beş yıllık zama­
naşımı süreleri öngörülmüştür. Buna tazminat hakkının doğumunun öğrenildiği
tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl
geçmekle tazminat hakkı düşer. 6502 sayılı kanunun 16'ncı maddesindeki za­
manaşımı süreleri 1136 sayılı Avukatlık Kanunu daha özel bir kanun olması
nedeniyle uygulanmayacaktır. Tazminat hakkını doğuran olayın başlangıcı iş
sahibinin avukata verdiği işin niteliğine göre değişiklik gösterecektir. Örneğin
dava zamanaşımının va da hak düşürücü sürenin avukat tarafından geçirilmiş
olması durumunda zamanaşımının ya da hak düşürücü sürenin bittiği günün
ertesi günü, temyiz ya da itiraz süresinin geçirilmiş olması durumunda temyiz
ya da itiraz süresinin bittiği günün ertesi günü tazminat hakkının doğuran ola­
yın başlangıcı olarak kabul edilebilir.

cc. İbraya Yönelik Anlaşmaların Etkisi


Uyuşmazlığın doğmasından hemen sonra tarafların meydana gelen zararla
ilgili olarak anlaşmaya varmaları ve ibra anlaşması yapmaları durumunda bu
anlaşma geçerlidir. Haklı olarak azledilen ya da haksız olarak istifa eden avuka­
tın sebep olduğu zara'i tazmin etmesi ve bu ifanın da bir ibra anlaşmasına bağ­
lanması TBK m.l32'yegöre borcu ortadan kaldırır.

dd. Tazminatın Mahsubuna İlişkin Özel Durumlar

Avukatın haklı azli ya da haksız istifasından kaynaklı iş sahibinin açacağı


tazminat davalarında eğer iş sahibi avukatın zarar ve'en eylemine kısmen de
olsa kendisi sebep olmuşsa bu durumda TBK m.52'ye göre tazminattan indirim
yapılabilecektir. Örneğin yazılı sözleşme yapılmış olmasına karşın vekâletname­
nin ya da gerekli belgelerin uygun süre içinde avukata ulaştırılmayarak kısıtlı bir

■‘Dava, alacak istemidir. Davalı avukatın çekmiş olduğu teminatı müvekkili olan davacıya iade etmediği
dosya kapsamıyla sabittir. Bu durumda davalı avukatın davacı tarafından haklı olarak azledildîğinin kabu­
lü zorunlu olup, esasen bj husus mahkemenin de kabulûndedir. Avukatın haklı olarak azledilmesi duru­
munda avukat takip ettiği işlerden dolayı kural olarak herhangi bir ücret isteyemez. Ancak azil tarihine
kadar takip edip sonuçlandırdığı işlerin ücretini ve yaptığı masrafları ister. Mahkemenin bu yönleri göz
ardı ederek yanlış değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, boz­
mayı gerektirir." Yargıtay 13. HO. T. 29.5.2012 E. 2012/9334; K. 2012/13861
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 635 |
süre içinde avukatın dava açmaya zorlanması neticesinde avukatın süreyi ka­
çırmasında avukat kadar iş sahibinin de kusuru bulunacaktır. Bu ve benzeri
durumlarda tazminattan indirim yapılabilecektir.

ee. Manevi Tazminat


Avukatın işe başlamadan önce haklı azledilmesi ya da haksız istifası nedeniy­
le iş sahibinin açacağı tazminat davasında manevi tazminat talep edilmesinin
önünde hukuki bir engel bulunmamakla birlikte manevi zararın ispatı davacı üze­
rindedir. Avukatın sebep olduğu zarar aynı zamanda iş sahibinde manevi ızdırap
yaratacak nitelikte ise manevi tazminata da hükmedilmesi gerekir. Avukatın se­
bep olduğu zararın manevi ızdırap yaratır nitelikte olup olmadığı hâkimin takdi­
rindedir. Bu durum somut olayın niteliğine göre değerlendirilir. Örneğin dededen
hatırası olan bir eşyanın miras bırakanın ölümünden sorra başkasında olduğunun
anlaşılması üzerine mirasta istihkak davası açmak için öngörülen zamanaşımı
süresi avukat tarafından kaçırılmış ve bu nedenle iş sahibi zarara uğramışsa hatı­
rası olan bu eşyayı iş sahibi artık dava yoluyla alamayacağı için dava açma süresi­
ni geçirmiş olan avukattan manevi tazminat talep edebilecektir.

ff. Bekletici Mesele

Avukatın verdiği zararın miktarının tespiti vekil olarak takip ettiği davanın
sonuçlanmasına bağlı olduğu durumlarda davacı iş sahibinin talebi ya da hâkimin
kendiliğinden vereceği kararla diğer dava HMK m.l65'e göre bekletici mesele
yapılabilir. Örneğin avukatın takip etmekte olduğu icra dosyasını bir yıl hiçbir
işlem yapmadan sürüncemede bırakması nedeniyle tak bin işlemden kaldırılması
ve borçlunun haczedilebilir mallarının üstüne başka hacizler konulması duru­
munda iş sahibi tekrar icra takibi başlattığında hacizde sıra ilkesi uyarınca koy­
durduğu haciz alt sıralara düşecektir. Bu durumda haczedilen malların satışından
gelen para iş sahibinin alacağını karşılamasına da yetmeyebilecektir. Borçlunun
başkaca mallarının bulunmaması durumunda alacağını tahsil edemeyecek olan iş
sahibi zarara uğramış olacaktır. Bu ve benzeri durumlarda öncelikle icra takibinin
sonuçlanması beklenmeli daha sonra da hacizde alt sıraya düşmesinden kaynaklı
zararının ne kadar olduğu tespit edilerek yargılamaya devam edilmelidir.

gg. Dava Türü ve Değeri

Dava açılmadan önce avukatın verdiği zararın miktarının belirlenmesi iş sa­


hibi tarafından tespit edilemeyebilir. Örneğin idari yargıda tam yargı davası aç­
mak için avukatla iş sahibi arasında sözlü bir anlaşma yapılması durumunda avu­
katın İYUK hükümlerine göre bir yıl ve beş yılık süreler içinde tam yargı davasının
8 636 Hıkuk Davalan
önkoşulu olarak idareye başvurması gerekmektedir. Avukatın bu süreyi kaçırması
durumunda açılması usul hukukuna göre imkânsız hale gelen bu davada iş sahi­
binin uğradığı zararın miktarı ancak idari yargıya konu olacak tam yargı davasının
konusunu oluşturan o ayla ilgili bilirkişi incelemesinin yapılması ile mümkün ola­
caktır. Bir başka örnek verecek olursak; iş sahibinin aleyhine sonuçlanan tapu
iptali ve tescili davasının temyiz süresinin avukat tarafından kaçırılması duru­
munda iş sahibinin zararı süre aşımı nedeniyle temyiz edilemeyen davanın konu­
sunu oluşturan taşınmazın değerine göre tespit edilecektir. Bu ve benzeri durum­
larda iş sahibinin avukata karşı açacağı tazminat davasnın değerini davanın ba­
şında tespit edebilmesi mümkün olmayabilir. HMK m.l07/l'e göre davanın açıl­
dığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilme­
sinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hallerde, ala­
caklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz
alacak davası açabilir. Davanın belirsiz alacak davası o arak açılmasından sonra
yargılama devam ederken hazırlanan bilirkişi raporuna göre iş sahibi talep ettiği
miktarı davanın genişletilemeyeceği yasağına bağlı olmadan arttırabilir.

Açılacak dava bir üst başlıkta incelediğimiz gibi aynı zamanda sözlü anlaşma­
dan sonra avukata teslim edilen yargılama masrafı ve peşin ücretin iadesi talebini
de kapsıyorsa o takdirde bu miktarın tazminat talebinden ayrı tutulması ve bu
miktar için belirli bir rakamın dilekçeye yazılması gerekir. Çünkü iş sahibi yargıla­
ma masrafı ya da peşin ücret adı altında avukata ne kadar ödeme yaptığını bilebi­
lecek durumdadır. Bu miktar için belirsiz alacak davası açılamadığından davacı iş
sahibi dava dilekçesinde her iki talebini ayrı ayrı nitelencirmelidir.

hh. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler


HMK m.389/l'e göre dava dilekçesinde ihtiyati tecbir kararı istenebilir. An­
cak ihtiyati tedbir istenen davalıya ait mal varlığının uyuşmazlık konusuna iliş­
kin olması gerekir. Bu dava türünde avukatın haksız istifasının ya da haklı azli­
nin neden olduğu zarar nedeniyle tazminat talep edilmekte olduğundan davaya
konu bir malvarlığının bulunması ve ihtiyati tedbirin de bu mal varlığı için is­
tenmesi gerekir.

Uyuşmazlık konusu alacak için doğrudan dava yoluna değil de genel haciz
yolu ile icra takibine geçilmek isteniyorsa o takdirde İcra ve İflas Kanunu hü­
kümlerine göre uyuşmazlık konusu alacağın bulunduğu banka hesabına ihtiyati
haciz konulması da talep edilebilir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 637 |

Kararlar Avukatın hapis hakkını kullanmasının avukatın avukatlık ücret alacağı da


dikkate alınarak Avukatlık Kanununa uygun şekilde gerçekleşip gerçek­
leşmediğinin mahkemece araştırılması gerekir

Avukatlık Kanunu'nun 166. maddesinde tanımlanan hapis hakkı, sadece


vekalet ücreti alacaklan ve yapılan giderler oranında kullanılabilir. Avukatın,
müvekkili nam ve hesabına tahsil etmiş olduğu alacak ve değerlerden, ücret
ve masraf alacağından fazla bir miktarını "hap s hakkı" adı altında elinde
tutması, bu hakkın yasaya konuluş amacına aykın olduğu gibi, avukatlık mes­
lek kuralarına da aykırıdır. Aynı şekilde hapis hakkını kullanan avukatın,
müvekkilin nam ve hesabına tahsil ettiği alacaklan geciktirmeksizin iş sahibine
bildirmesi, hangi işten dolayı ve ne miktarda ücret ve masraf alacağı olduğu­
nu açıklaması ve konu ile ilgili karşı tarafı bilgilencirdikten ve gerektiği durum­
larda yapılacak hesaplaşmadan sonra, alacağı oranında hapis hakkını kullan­
ması gereklidir. Esasen bu durum, avukatın müvekkiline hesap verme yüküm­
lülüğünün de tabii bir sonucudur. Nitekim, Avukatlık Kanununun 34. madde­
sinde, "Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir
şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine geti'mek ve avukatlık unvanının
gerektirdği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar
Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymak a yükümlüdürler." hükmü,
Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallannın 43. maddesinde de, "Müvekkil
adına alıran paralar ve başkaca değerler geciktirmeksizin müvekkile duyuru­
lur ve verilir." hükmü bulunmaktadır. Öte yandan avukat, ancak muaccel olan
vekalet ücreti alacaklan yönünden hapis hakkını kullanabilir. Yasada avukatlık
ücretinin ne zaman muaccel olacağı konusunda açık bir hüküm bulunmamak­
la beraber, Avukatlık Kanunu’nun 171/1 maddesinde düzenlenen "Avukat
üzerine aldığı işi kanun hükümlerine göre ve yazılı sözleşme olmasa bile so­
nuna kadar takip eder" ve "Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 2. maddesinde
düzenlenen “ücreti, kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, işve işlem­
ler ücreti karşılığıdır" hükümleri gereğince vekalet ücreti alacağının, üstleni­
len işin bitmesi ile muaccel hale geldiğinin kabulü gerekir. Bu kabule göre
avukat, a<sine sözleşme yoksa, işi sonuna kadar takip edip sonuçlandırmadan
ücretini isteyemeyeceği gibi bu noktada hapis hakkını da kullanamaz. Hapis
hakkı ile ilgili bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa;
taraflar arasında yazılı bir avukatlık ücret sözleşmesi bulunmadığı, davalının
İzmir 21. İcra Müdürlüğü'nün 2012/9133 sayılı dosyasında davacılar adına
6.305,40-TL tahsilat yaptığı daha sonra 25/12/2012 tarihli azil name ile azle-
dildiği hususlarında bir ihtilaf bulunmamaktadır. Mahkemece, davacının takip
ettiği tüm dosyalar incelenerek düzenlenen bilirkişi raporu hükme esas alın­
mıştır. Ancak, davacı avukatın hapis hakkını Avukatlık Kanunu ve meslek
kuralları hükümlerine uygun olarak kullanıp kullanmadığının denetlenmesi
için, tahslat sırasında avukatın muaccel olan vekalet ücreti ve masraf alaca­
ğının bulunup bulunmadığının, hangi işten dolayı ve ne miktarda ücret ve
masraf alacağı olduğu konusunda karşı tarafı bilgilendirip bilgilendirmediğinin
Hıkuk Davalan
davalı nam ve hesabına tahsil ettiği alacakları geciktirmeksizin iş sahibine
bildirip bildirmediğinin ve taraflar arasında bir hesaplaşmanın yapılıp yapıl­
madığının tespit edilmesi gerekir.

Kabule göre de dosya kapsamında avukatın hak ettiği vekalet ücretinin he­
saplanmasında Avukatlık Kanunu 164. maddesi kapsamına uygun hesaplama
yapılmadğı, bilirkişi raporlarında ücrete takdiri rakamlar eklendiği veya tah­
mini kanaatler bildirildiği tespitlenmiştir. Hal böyle olunca Mahkemece, hapis
hakkının usulüne uygun kullanılıp kullanılmadığı tespit edilmeli, varsa hak
edilen vekalet ücreti Avukatlık Kanunu 164’e gere belirlenmeli gerektiğinde
yeniden rapor tesis edilerek sonucuna göre hüküm tesis edilmelidir. Bu ne­
denlerle, yetersiz bilirkişi raporlarına dayanarak davanın kabulüne karar
verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (Yargıtay 13. HD Esas
2015/39730; Karar 2017/3350 Tarih 20.03.2017)

İş sahibi avukatı azlederken zararı da öğrendiyse zamanaşımı azil tarihin­


den itiba en başlar

Müvekkil n, avukata karşı ileri süreceği tazminat istekleri, hakkın doğumunun


öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itiba­
ren beş yıl geçmekle düşer. Avukat azledilirken zararın da öğrenildiği belirtil­
miştir. Bu nedenle azil tarihinden itibaren bir yıl geçirildikten sonra açılan
davanın zamanaşımı def’i sebebiyle reddi gerekir. (Yargıtay 13. HD E.
2008/366; K. 2008/8103; T. 10.6.2008)

Avukatın kusurundan ötürü açılacak tazminat davalarında iş sahibinin


davasınır ne sebepten ötürü reddedildiğinin araştırılması gerekir

Davacı, davalı avukatın boşanma davasında görevini ihmal etmesi nedeniyle


kendisi için eldeki davayı açmıştır. Davalı avukat, tanık listesinin boşanma
davası dosyasına süresinde ibraz edilmediği hususunu kabul etmiştir. Davacı,
boşanma davası içinde delillerin toplanıp tanıkları dinlenseydi, boşanmaya
karar verlmeyeceği gibi, en azından kendisinin daha az kusurlu kabul edilebi­
leceğini ve tazminat taleplerinin kabul edilebileceğini beyan etmiştir. Davacı,
boşanma davasında manevi, maddi tazminat talep etmiştir. Davacının katkı
payı davası ayrı bir dava olarak devam etmektedir. Mahkemece, boşanma
davasında davalı avukatın görevini tam yapmayarak davacıyı zarara uğrattığı
kabul edi erek maddi tazminata hükmedilmiş, gerekçe olarak davacının eşinin
annesinir evinde kaldıkları için kira vermediği, boşanma ile bu maddi katkı­
dan mahrum kalarak zarara uğradığı şeklinde değerlendirme yapılmıştır.
Mahkemece maddi zarara dayanak gösterilen gerekçe ile davalının görevini
eksik yapması arasında doğrudan bir illiyet bağı bulunmamaktadır. Bu neden­
le davacının maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir. (Yargı­
tay 13. HD E. 2013/16313; K. 2013/21327; T. 12.9.2013)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 639 |

Avukat, müvekkili adına tahsil etmiş olduğu paradan, ücret ve masraf


alacağından fazla bir miktarını "hapis hakkı" adı altında elinde tutamaz

Dava, davalının vekili olarak dava ve icra dosyalarının takip edildiği kendisine
herhangi bir vekâlet ücreti ve masraf ödenmediği gibi haksız olarak vekâletten
azledildiğ ileri sürülerek alacaklarının tahsili için taşlatılan takibe vaki itirazın
iptali istemine ilişkindir. Avukatlık Kanununun 156. maddesinde tanımlanan
hapis hak<ı, sadece vekâlet ücreti alacakları ve yap lan giderler oranında kullanı­
labilir. Avukatın, müvekkili nam ve hesabına tahsil etmiş olduğu alacak ve de­
ğerlerden, ücret ve masraf alacağından fazla bir miktarını "hapis hakkı" adı
altında efnde tutması, bu hakkın yasaya konuluş amacına aykırı olduğu gibi,
avukatlık meslek kurallanna da aykırıdır. Davacı avukatın, davalıya vekâleten bir
kısım tahsilâtlar yaptığı ve bu tahsilâtları, vekâlet ücreti alacaklanna dair hapis
hakkını kullanmak suretiyle yedinde tuttuğu anlaşılmaktadır.

Mahkemece, öncelikle hapis hakkının Avukatlık Kanunu ve meslek kuralları


hükümlerine göre, usulüne uygun olarak ve gerektiği gibi kullanılıp kullanıl­
madığı ircelenip, değerlendirilmeli, azlin haklı clup olmadığı da buna göre
belirlenip, hâsıl olacak sonuca uygun bir karar verilmelidir. (Yargıtay 13. HD E.
2012/26965; K. 2013/17391; T. 25.6.2013)

Avukatın gerekli özeni göstermemesi haklı azi gerekçesidir. Bu durumda


özensizliği neticesinde kaybedilen davada avukatlık ücreti isteyemez

Dava, vekâlet ücreti alacağı istemine ilişkindir. Davacı avukatların iki kişi olmala­
rına rağmen birçok duruşmaya mazeret bildirerek katılmadıkları, mazeretsiz
olarak takip edilmediğinden dosyanın işlemden kaldırılmasına neden oldukları
dosyanın bu sebeple uzamasına sebep olduklan ayıca ilk bilirkişi raporuna itiraz
etmeyerek ilk belirlenen daha az değer üzerinden iavanın kabulüne karar veril­
mesini taep ettikleri gözetildiğinde, davacıların bı eylemlerinin almış oldukları
işte, BK'nın 390’ıncı maddesi gereği gerekli özeri göstermedikleri ve kusurlu
oldukların göstermektedir. Bu durumda davalılar, davacı avukatları haklı olarak
azlettiklerinin kabulü gerekir. Haklı azil sebebiyle davaa avukatlar Avukatlık
Kanunun 174/2 maddesi gereği vekâlet ücreti isteyemez. Öyle olunca davanın
reddi gerekir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/8337; K. 2013/16906; T. 20.6.2013}

İş sahibinin açacağı tazminat davasının zamanaşımı süresi azilname ile


başlar

Dava, maddi tazminat istemine ilişkindir. 1136 Sayılı Avukatlık Kanununun 40.
Maddesinde, "iş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri
sürülen tazminat istekleri, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren
bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşer”
hükmü bulunmakta olup, bu hükümle müvekklin, avukata karşı tazminat
isteminin bir ve beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu belirtilmiştir. Mahkeme­
ce, dava iarihine göre, davaya konu edilen zararır öğrenilmesinden itibaren
Hıkuk Davalan

beş yıllık sürenin geçtiğinden bahisle davanın zamanaşımı sebebiyle reddine


karar verilmişse de, taraflar arasındaki vekâlet ilişkisinin azille sona erdiği
anlaşılmaktadır. Sözleşme ilişkisi devam ettiği sürece zamanaşımı işlemeye
başlamayacağından, azil tarihinden itibaren işlemeye başlayan bir yıllık za-
manaşım süresi, dava tarihi itibariyle henüz dolmamıştır. O halde olayda
zamanaşımı söz konusu olmadığından, mahkemece işin esası incelenerek,
sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davanın zamanaşımı sebebiyle
reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
(Yargıtay 13. HD E. 2013/9393; K. 2013/15746; T 11.6.2013)

İcra takibinden iş sahibinin talimatı olmadan feragat eden avukat iş sahibi­


nin yasal takip hakları zarara uğramamış olsa dî yeniden icra takibi yapın­
caya kadîr geçecek süre içinde uğrayacağı zarardan sorumludur

Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir. Davalı avukatın icra dosyasına vermiş
olduğu dilekçedeki "dosyadan feragat ettiğini" belirten açıklamanın esas
haktan feragat niteliğinde olduğunu kabule olanak yoktur. Söz konusu açık­
lamayla hakkın özünden değil, sadece takipten feragat edildiği anlaşılmakta­
dır. Takipten feragate rağmen esas hak, hukuk varlığını korumaya devam
ettiğinden, alacaklı, alacağının tahsili için dava veya yeniden icra takibi yoluna
başvurablir. Bununla beraber somut olayda, davacının talimatıyla takipten
feragat ettiğini kanıtlayamayan, bu konuda bilgi ve hesap vermeyen davalı
avukatın, vekâleti ifada kusurlu olduğu, alacaklı müvekkilinin kambiyo sene­
dinden doğan haklarını kaybetmesine ve onur zarara uğramasına neden
olduğu da açıktır.

Ne var ki takipten feragat, takip konusu esas haktan feragat anlamında olma­
dığından, davalının davacıya karşı sorumluluğunun, takip konusu senet mik­
tarları kadar olduğunu kabul etmek de mümkün değildir. Alacağın tahsil
imkânı mevcuttur. Davacının, durumu öğrenip davalıyı azletmesinden sonra,
alacağının tahsili için gerekli çabayı göstermeniş olması, kendi kusuruna
dayalı olıp, bu sebeple davalının sorumluluğu ağrlaştırılamaz.

BK'nın 96. maddesi delaletiyle aynı kanunun 44. maddesi gereğince, alacaklı­
nın, zararın artmasına yol açacak davranışlardan kaçınma yükümlülüğü bu­
lunduğundan davalı ancak, durumun öğrenilip azledilmesinden sonra, alacaklı
davacı tarafından yeniden başlatılacak bir takip veya dava sonunda, normal
şartlar altında alacağın tahsil edilebileceği tarihe kadar geçecek olan zaman
nedeniyle, kambiyo senedinden doğan hakların kaybedilmesinden ve bu
itibarla alacağın geç tahsil edilmesinden dolayı uğranılan zararlardan sorum­
ludur. (Yargıtay 13. HD E. 2012/12293; K. 2013/15488; T. 7.6.2013)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 641 |

© Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haklı Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle


İş Sahibinin Açacağı Tazminat Davası Dilekçe Örneği

(...) TÜKETİCİ MAHKEMESİ'NE/ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE

ihtiyati Tedbir İstemlidir

DAVACI :A

VEKİLİ :B

DAVALI :C

T. KONUSU : Fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere, şimdilik,

1- (...) TL maddi tazminatın,

2- (...) TL manevi tazminatın

3- (...) TL yargılama masrafı ve peşin ücretin ödenmesine haklı azil/ihtarname/ dava/haksız is­
tifa tarihinden itibaren yasal faizi ile karar verilmesi talebidir. (Harca esas değer (...) TL’dir.) (ya­
zıyla ...TL'dir.)

AÇIKLAMALAR:

Davalı avukat ile müvekkilim (...) konulu avukatlık hizmeti için sözlü olarak anlaşmışlardır. Da­
valı avukat ile müvekkilim arasında Avukatlık Kanunu 53'üncü maddeye göre (...) tarihinde gö­
rüşme tutanağı hazırlanmıştır/Müvekkilim davalı avukata (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yevmi­
ye numaralı vekâletnamesini (...) tarihinde teslim etmiştir.

Müvekkilim davalı avukata (...) tarihinde (...) TL yargılama masrafı ve (...) TL peşin avukatlık
ücreti ödemiştir. Ödediği miktara karşılık olarak da kendisinden (...) tarihli makbuz almıştır.

Davalı avukat (...) sebeplerinden ötürü müvekkilim tarafından (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...)
yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haklı olarak azledilmiştir/Davalı avukat (...) Noterliğinin (...)
tarih ve (...) yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haklı gerekçe göstermeksizin vekillik görevinden
istifa etmiştir.

Davalı avukatın müvel<fcilim tarafından haklı olarak azlinden/haksız istifasından sonra davalı
avukat müvekkilimden almış bulunduğu yargılama masrafı ve peşin avukatlık ücretini iade et-
memiştir./Davalı avukat işe başladıktan sonra haricen tahsil ettiği alacağımızı tarafımıza ödeme-
miştir./Davalı avukat işe başladıktan sonra işi neticelendirmiş ancak tahsil ettiği miktarı tarafımı­
za ödememiştir./Davalı avukat işe başladıktan sonra aleyhimize sonuçlanan davayı temyiz süre­
sini kaçırarak kararın kesinleşmesine neden olmuş ve alacağımızın tahsilini engellemiştir.

Avukatın kusurlu davranışının bulunduğu davada meydana gelen zararın davayı açarken tes­
piti mümkün olmadığından maddi tazminat yönünden davamız belirsiz alacak davasıdır. Manevi
tazminat ile yargılama masrafı ve peşin ücretin iadesi yönünden ise alacak davasıdır.

3u nedenlerle Sayın Mahkemenizde alacak davası açma zorunluluğu doğmuştur.

HUKUKİ NEDENLER:

1- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu


I 642 Hikuk Davalan
2- 1136 sayılı Avukatlık Kanunu

3- 6098 sayılı Türk Sorular Kanunu ve ilgili diğer mevzuat.

DELİLLER:

1- Avukatlık Kanunu 53’üncü maddeye göre yapılmış görüşme tutanağı

2- Avukat adına çıkartılmış vekâletname

3- Makbuz ya da banka dekontu

4- İnternet iletileri

5- Dava/icra dosyası (Avukatın istifa ya da azil nedeniyle takip ermediği dosyaların getirtilmesi
istenecek)

6- Tanık (İki bin beş yüzTL'yi geçmeyen alacaklar için)

7- Bilirkişi incelemesi

8- Keşif (Zarar verici olay bir taşınmaz ile ilgili ise)

SONUÇ: Yukarıda sunu an nedenlerle fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere;

1- (...) mahkemesinin (...) esas sayılı dosyasının bekletici meseleyapılmasına

2- Dava konusu paranın yatırıldığı (...) bankasının (...) şubesindeki (...) numaralı hesaba ihtiyati
tedbir konulmasına,

3- (...) TL maddi tazminatın ödenmesine,

4- (...) TL manevi tazminatın ödenmesine,

5- (...) TL yargılama masrafı ve peşin ücretin iadesine, haklı azil/ihtarname/


dava/haksız istifa tarihinden itibaren yasal faizi ile karar verilmesini,

6- Yargılama masraf ve karşı vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini
müvekkilim adına saygılarımla dilerim. Tarih

Eki:

1- Yukarıda belirtilen {..) adet ek.

2- Onaylı vekâletname örneği

DAVACI/DAVACI VEKİLİ

(...)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 643 |
7. Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle
Açacağı Alacak Cavası

a. Giriş ve İlgili Mevzuat

Avukatın işe başlamasından sonra iş sahiplerinin sebep göstermeksizin


avukatı azletmeleri, uyuşmazlık konusu davalarını avukatlarının bilgisi dışında
karşı tarafla anlaşarak çözmeleri, avukata verilen işin çözüm aşamasına geldiği
esnadan avukata ücret ödememek için avukatı azletmeleri, avukatı mesai saat­
leri dışında rahatsız edecek söz ve davranışlarda bulunmaları, avukat müvekkil
ilişkisine yakışmayacac istek ve davranışlarda bulunmaları, ödedikleri avukatlık
ücreti karşılığında başka işlerini ücretsiz yaptırmak istemeleri, yargılamanın
ilerleyen aşamalarında yeni yargılama masraflarının çıkması durumunda avuka­
ta bu yargılama masraflarını vermemeleri ya da avukatın karşılaması konusun­
da ısrarcı olmaları, avukatlarının iznini almadan başka avukatlara vekâlet vere­
rek işi takip ettirmek istemeleri gibi nedenlerle avukat ile iş sahibi arasındaki
güven ilişkisi zedelenmekte veya avukat haklı nedenlerle vekillik görevinden
istifa etmekte ya da iş sahipleri avukatlarını vekillikten azletmektedir. Bu ve
benzeri uyuşmazlıklarda işe başlamış olan avukat istifa etmekte haklı ise ya da
haksız olarak azledilmişse ücretin tamamına hak kazanır. Kazandığı ücreti de
dava ve icra yoluyla iş sahibinden talep edebilir."’

Taraflar arasında yapılan sözlü anlaşmanın esaslar nin belirlenmesi ve ispa­


tı uygulamada çok büyük zorluklar yaşanmasına neden olmaktadır. Bu nedenle
sözlü anlaşmadan kaynaklı uyuşmazlıklarda anlaşma hükümlerinden çok kanun
hükümleri belirleyici olmaktadır. Avukatlık Kanunu 163'üncü maddeye göre
yazılı olmayan anlaşmalar, genel hükümlere göre ispat anır. Yasaya aykırı olma­
yan şarta bağlı sözleşmeler de geçerlidir. Avukatla iş sahibi arasındaki uyuşmaz­
lıklara öncelikle özel kanun olması nedeniyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hü­
kümleri uygulanır. 6038 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümleri ise tamamlayıcı
olarak uygulanacaktır. Buna göre Avukatlık Kanunu'ndan sonra Türk Borçlar
Kanunu'nun 502 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan vekâlet sözleşme-

"Haklı bir sebep olmaksızn avukat azledilmişse ücretin tamamını alacaktır. Bu ücret vekalet sözleşme­
sinde kararlaştırılan ücret ile mahkeme masrafı olarak karşı taraftan sınacak ücrettir. (...) haksız azil ya­
pılmışsa avukat yukarıda değinildiği gibi ücret sözleşmesindeki ücret ila mahkeme masraflı olarak takdir
edilen ücret dışında icra nkâr tazminatını dahi alabilmektedir. (...) Ne var ki haksız azilden sonra dava
yeni atanan vekil tarafından takip edilip son uçlan dirildiği takdirde karşı taraftan alınacak ücretin azledi­
len vekile mi yoksa sonradan atanan vekile mi ait olacağının tespiti önem kazanmaktadır. 8izce Avukatlık
Kanunu'nun açıklanan hükümlerine göre haksız azledilen vekil ve yeni atanan vekil ücret sözleşmelerinde
kararlaştınlan ücretlerini ayn 3yrı ve tam. olarak almaları gerekmektedir." Eraslan, Özkaya: Vekâlet Söz­
leşmesi ve Kötüye Kullanılması, Seçkin Yayıncılık, 3. Baskı, 2013 Ankara, sf. 779, 7&0
I 644 Hıkuk Davaları
lerine ilişkin hükümler daha sonra ise Türk Borçlar Kanunu'nun genel hükümleri
uygulama alanı bulacaktır. Ancak 28 Mayıs 2014 tarihinden sonra yürürlüğe
giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun ile vekâlet sözleşme­
sinden doğan davalann da tüketici mahkemelerinin görev alanına alınması ile
6502 sayılı kanunda uygulanacak hükümler arasına girmiştir.

İlgili mevzuat; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.53, 163, 164; 6098 sayılı
Türk Borçlar Kanunu m.52, 89, 132, 147, 149, 502 vd., 6100 sayılı Hukuk Muha­
kemeleri Kanunu m.2, 6, 10, 107, 165, 389; 6502 saylı Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanun.

b. Görev

Avukatın iş sahibi ile sözlü olarak anlaşmasından ve avukatın işe başlama­


sından sonra avukatır haklı istifa etmesi ya da haksız azledilmesinden kaynak­
lanan davalar 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 73'üncü
maddesine göre tüketici mahkemesinde açılır. Tüketici mahkemelerinin bu­
lunmadığı yerlerde ise dava asliye hukuk mahkemesinde açılır. İş sahibi "tüketi­
ci" sıfatı taşımıyorsa dava asliye hukuk mahkemesinde görülecektir.

c. Yetki

Davalının yerleşim yeri mahkemesi HMK m.6 uyarınca genel yetkili mah­
kemedir. Ayrıca taraflar arasında yazılı anlaşma olmasa da yürürlüğe girmiş bir
sözleşme olması nedeniyle HMK m.10 uyarınca sözleşmenin ifa yeri mahkemesi
de yetkilidir. Sözleşmenin ifa yeri iki şekilde belirlenecektir. Avukata verilen işin
yapılacağı yer sözleşmenin ifa yeridir. Dava açılacak ya da icra takibi yapılacaksa
bunların yapılacağı yer sözleşmenin ifa yeridir. Sözleşmenin ifa yerinin tespitin­
de esas alınacak ikinci ölçüt ise avukata ücretinin nerede ödeneceğidir. Çünkü
karşılıklı edimleri içeren avukatlık ücret anlaşmaları iş sahibi açısından para
borcunu kapsamaktadır. Sözlü olarak da kurulmuş olsa avukatlık sözleşmesi iki
tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Avukat aldığı işi yapmak iş sahibi de ücreti
avukata ödemekle yükümlüdür. Bu nedenle TBK'nın 89'uncu maddesi uyarınca
para alacağına ilişkin davalarda aksi kararlaştırılmadıkça para borcu alacaklının
yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklının bulunduğu yer mahkeme­
si de sözleşmenin ifa yeri sayılır ve bu nedenle yetkilidir.818

"HMK. S'ncı maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme, davalının yerleşim yerinin bulunduğu
yer mahkemesidir. Aynı kanunun lCTuncu maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin ifa
edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye ilişkin bir düzenlemedir.
Ayrıca BK'nın 73. maddes (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 89) uyannca para alacağına ilişkin davalarda
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 645 |
d. Dovacı - Davalı
a. Davacı: Taraflar arasında yapılan anlaşma uyarınca işi üstlenen avukat
davacı sıfatına sahiptir. Avukatların birden fazla olması durumunda her biri
bu davayı tek başına ya da birlikte açabilirler.

b. Davalı: Davalı haklı istifa yöneltilen ya da avukatı haksız azleden iş sahibi­


dir. İş sahibinin birden çok olması halinde iş sahiplerinin hepsine husumet
yöneltilebilir.

e. Yargılama Usulü

aa. Delillerin Değerlendirilmesi

İş sahibi "tüketici*' sıfatı taşımıyorsa eğer dava asliye hukuk mahkemesinde


açılacak ve yazılı yargılama yöntemine göre görülecektir. İş sahibi "tüketici"
sıfatı taşıyorsa bu du'umda dava 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun hükmüne bağlıdır. 6502 sayılı kanun m.73/lV hükmü uyarınca tüketici
mahkemelerinde görülen davalar basit yargılama usu üne tabidir. Bu nedenle
dava açılırken ikinci bir dilekçe hakkının bulunmadığı düşünülerek delillerin
dava dilekçesinde çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Aynı durum davaya
cevap veren taraf içinde geçerlidir. Avukatın iş sahibi ile Avukatlık Kanunu
53'üncü maddeye göre görüşme tutanağı yapmış olması halinde bu tutanak, iş
sahibinin teslim ettiği vekâletname, davaya konu masraf ya da peşin ücretin
elden teslim edilirken makbuz verilmiş olması ya da banka dekontu sözlü an­
laşmanın varlığına del I olarak gösterilebilir.

Görüşme tutanakları ve içeriğinde yazılanlar iyi «aleme alınması halinde


avukattan çok iş sahibinin yükümlülüklerini içermektedir. İş sahibinin hukuki
uyuşmazlığının ne olduğu, bu uyuşmazlıkla ilgili nasıl bir hukuki yardım talep
ettiği, iş konusu ile ilgili bilgi ve belgelerin ne zaman getirileceği, vekâletname­
nin teslim edilip edilmediği, varsa tanık isim ve adresleri, teslim edilen bilgi,
belge ve masraf görüşme tutanağında açıkça yazılmak zorundadır. Bu sebeple
usulüne uygun şekilde tutulmuş bir tutanak iş sahibinden çok avukat için ispat
aracı olmaktadır.

Yazılı anlaşmanın bulunmadığı avukat iş sahibi uyuşmazlıklarında asıl belir­


leyici yasa hükmü Avukatlık Kanunu 164/lV hükmüdür. Bu maddeye göre dava

aksi kararlaştırılmadıkça para borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklının bu­
lunduğu yer mahkemesi de yetkilidir." Yargıtay 13. HD 10.09.2C13 tarih ve E: 2013/17262; K:
2013/22036
I 646 Hıkuk Davaları
konusu uyuşmazlıkta belirlenecek olan ücret Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin
altında olamayacaktır Değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde davanın kaza­
nılan bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki dava ko­
nusunun değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık
ücreti olarak belirlenecektir. Bu belirlemeyi yapma yetkisi de ücret uyuşmazlı­
ğını çözmeye yetkili makam olarak mahkemededir.

Yapılacak iş ile ilgili avukatın delil toplamak için bazı kurum ve kuruluşlarla
yazışmalar yapması, bir takım belge ve bilgileri elde etmesi avukatın işin hazırlık
aşamasına geçtiğini ve hatta işe başladığını gösterir. Taraflar sözleşme hazır­
lanması gibi adliye dışı bir iş konusunda anlaşmışlarsa sözleşmenin taslağının
avukat tarafından hazırlanmasından sonra internet ortamında iş sahibinin gö­
rüş ve önerilerine sunulması ve iş sahibi tarafından da onay anlamına gelebile­
cek söz ve davranışlarda bulunulması da yine avukatın işe başladığını hatta işi
bitirdiğini gösterir.

En önemli kanıtlama araçları ise avukatın iş sahibi adına açtığı dava ve baş­
lattığı icra dosyalarıdır. Dava dosyasının mahkeme esas defterine kaydının ya­
pılması ile dava açılmş sayılacağı için bu andan itibaren avukat başka bir işlem
yapmamış da olsa haklı istifanın ya da haksız azlin gerçekleştiği andan itibaren
ücretin tamamına hak kazanır.

Avukatın işe başlamasından haklı istifanın ya da haksız azlin meydana gel­


diği tarihe kadar iş sahibinden aldığı ve yaptığı işler için harcadığı masraf avan­
sını iade etmeme hakkı doğar. Bu durumda masraf avansı olarak aldığı paradan
sadece elinde kalanın iadesi ile sorumludur. Avukat bu miktarı ücret alacağına
mahsup da edebilir.

bb. Zamanaşımı Süreleri

Avukatlık Kanunı/nda ve Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı madde­


lerinde avukatlık ücret sözleşmesi ve vekâlet sözleşmelerinden kaynaklanan
alacak davaları için zamanaşımı süresi belirlenmiş deği dir. Bu nedenle zamana­
şımı konusunda genel hükümlere bakılacaktır. 6502 sayılı kanunun 16'ncı mad­
desindeki zamanaşımı süreleri "hizmeti verenin ayıplı hizmeti" durumunda
açılacak davalarda zamanaşımını düzenlediği için avukatın açacağı davada uy­
gulanmayacaktır. Çünkü bu davada avukat davacı iş sahibi davalı durumunda­
dır. Vekâlet sözleşmelerinden kaynaklı uyuşmazlıklarda Türk Borçlar Kanu­
nu'nun 147/1,5 hükmü beş yıllık zamanaşımı süresi öngörmüştür. Bu maddede
öngörülen zamanaşımı süresi sözleşmede kararlaştırılan edimin yerine getiril­
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 647 |
mediği tarihten itibaren işlemeye başlayacağından taraflar arasında yazılı an­
laşma bulunmayan durumlarda zamanaşımı süresinin işlemeye başladığı tarihin
tespitinde zorluklar yaşanmaktadır. Bu nedenle avukatın yazılı sözleşme bu­
lunmayan durumlarda işe başladıktan sonra haklı istifası ya da haksız azli du­
rumunda davalı iş salibine ihtarname çekerek sebep olduğu durumdan kay­
naklı yükümlülüklerin yerine getirmeye davet etmesi zamanaşımının işlemeye
başladığı tarihin tespiti açısından kolaylık oluşturacakt r. Bunun dışında iş sahi­
binin gönderdiği azilnamenin tarihi ya da avukatın istifa yazısını gönderdiği
tarih ve istifa nedenini doğuran olayın meydana geldiği tarihte zamanaşımının
başlangıcı için belirleyicidir. Çünkü zamanaşımının işlemeye başladığı tarih TBK
m.l49/l'e göre alacağ n vadesinin gelmesi ile başlar.

cc. İbraya Yönelik Anlaşmaların Etkisi

Uyuşmazlığın doğmasından hemen sonra tarafların aldıklarını geri vermele­


rine ilişkin ibra anlaşmaları geçerlidir. Haklı olarak istifa eden ya da haksız olarak
azledilen avukata iş sahibinin belli bir ödemede bulunması ve bu ödemenin bir
ibra anlaşmasına bağlanması TBK m.l32'ye göre borcu ortadan kaldırır.

dd. Tazminatın Mahsubuna İlişkin Özel Durumlar

Avukatın haklı istifası ya da haksız azlinden kaynaklı açılacak alacak dava­


sında eğer avukatın istifa etmesine neden olan olayda kusuru varsa ya da azle­
dilmesini gerektirmeyecek derecede kusuru varsa ve bu kusur iş sahibinin bir
kısım zararına da yol açmışsa bu durumda TBK m.52'yegöre alacak miktarından
davalı iş sahibinin tazminat alacağına mahsuben indirim yapılmasını isteme
hakkı bulunmaktadır.

ee. Manevi Tazminat

Avukatın işe başlamadan önce haklı istifası ya da haksız azledilmesi açacağı


alacak davasında manevi tazminat talep edilmesinin önünde hukuki bir engel
bulunmamakla birlikte manevi zararın ispatı davacı üzerindedir. İş sahibinin
istifa ya da haksız azle sebep olduğu durum aynı zamanda avukata manevi
ızdırap yaratacak nitelikte ise manevi tazminata da hükmedilmesi gerekir. Ör­
neğin iş sahibinin avucata hakaret etmesi, avukatı işin yapamayacak derecede
rahatsızlık uyandıracak davranışlar içinde olması, avukatın hukuki bilgisini aşa­
ğılayan davranışlar sergilemesi halinde avukat nazarında manevi zararın oluş­
tuğu kabul edilebilir. İş sahibinin sebep olduğu zararın manevi ızdırap yaratır
nitelikte olup olmadığı hâkimin takdirindedir. Bu durum somut olayın niteliğine
göre değerlendirilir.
I «« Hikuk Davalan
ff. Bekletici Mesele
Avukatın ücretinin miktarının başka bir davanın sonuçlanmasına bağlı oldu­
ğu durumlarda davacı avukatın talebi ya da hâkimin kendiliğinden vereceği karar­
la diğer dava HMK m.165'e göre bekletici mesele yapılabilir. Örneğin avukatın iş
sahibi ile alacak davası için anlaşmasından sonra iş sahibinin işi başka bir avukata
vermesi ve bu sebeple avukatın haklı istifasının gerçekleşmesi durumunda davacı
avukatın alacak miktarının tespiti için alacak davasınır sonuçlanmasının bekle­
nilmesi gerekecektir. Avukatın takip etmesinin engellendiği davanın beklenmesi­
nin bir diğer nedeni de avukatın takip etmesi engellenen davanın sonunda hük­
medilecek karşı vekâlet ücretine de hak kazanacak olmasıdır. Karşı vekâlet ücreti
ancak dava bittikten sonra belirlenebileceğinden haklı istifa eden ya da haksız
azledilen avukatın ne kadar karşı vekâlet ücretinden yoksun kaldığı da ancak
davanın sonunda belli olacaktır. Yargıtay haksız azil durumunda karşı vekâlet
ücretinin de avukat tarafından talep edilebileceğini kabul etmektedir."’

gg. Dava Türü ve Değeri


Dava açılmadan önce avukatın alacağının miktarının belirlenmesi mümkün
olmayabilir. Örneğin; tapu iptali ve tescili davası açmak üzere anlaşma yapılmış
olmasına karşın avukatın haksız olarak azledilmesi ya da haklı olarak istifa etmek
zorunda bırakılması durumunda davacı avukat tarafından açılarak sonuçlandırıla­
cak olan tapu iptali ve tescili davasında, avukatın almaya hak kazanacağı avukatlık
ücreti ve bu dava sonunda yine Avukatlık Kanunu 164/son hükmüne göre almaya
hak kazanacağı karşı vekâlet ücretinin miktarı ancak iş sahibinin azil ya da istifadan
sonra kendi takip ettiği ya da başka avukata takip ettirdiği tapu iptali ve tescili da­
vasının sonuçlanmasından sonra taşınmazın değerine göre belirlenebilecektir. Bu
ve benzeri durumlarda avukatın açacağı alacak davasınır değerinin davanın başın­
da tespit edilebilmesi mümkün olmayabilir. HMK m.l07/l'e göre davanın açıldığı
tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin
kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hallerde, alacaklı, hu­
kuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak dava­
sı açabilir. Davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasından sonra yargılama de­
vam ederken HMK m.165'e göre bekletici mesele yapılan diğer davanın sonuçlan­
masından sonra hazırlanan bilirkişi raporuna göre avuka! talep ettiği miktarı dava­
nın genişletilemeyeceği yasağına bağlı olmadan arttırabilir.

sı»
"Kural olarak karşı tarafa yükletilecek vekâlet ücreti müvekkil tarafından tahsil edildiğinde istenebilir
hale gelir. Ancak haksız azil halinde dürüstlük kuralları gereği avukatın bu ücreti azilden sonrada talep
edebileceği kabul edilmelidir." Yargıtay 13. HD07.06.2011 T. 2010/17319 E. 2011/8929 K
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 649 |
hh. Karşı Vekâlet Ücretinin Talep Edilmesi

Avukatın haklı istifa ya da haksız azil nedeniyle takip etmesi engellenen da­
va ya da icra takibi sonunda taraf lehine hükmedilecek olan karşı vekâlet ücre­
tini de talep etme hakkı bulunmaktadır.

ii. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler

HMK m.389/l'e göre dava dilekçesinde ihtiyati tecbir kararı istenebilir. An­
cak ihtiyati tedbir istenen davalıya ait mal varlığının uyuşmazlık konusuna ilişkin
olması gerekir. Bu dava türünde avukatın haklı istifasının ya da haksız azlinden
ötürü doğan alacağı redeniyle ücret talep edilmekte olduğundan davaya konu
bir malvarlığının bulunması ve ihtiyati tedbirinde bu mal varlığı için istenmesi
gerekir. Örneğin iş sahibi avukatla alacak davasının açılması için anlaşmış ve yapı­
lacak işi de asliye hukuk mahkemesinde alacak davası açılması olarak belirlemiş
olabilirler. Bu durumda avukatın davayı açmasından br süre sonra iş sahibinin
karşı tarafla anlaşması ve alacağını tahsil etmesi durumunda iş sahibi avukatla
yaptığı anlaşmaya uygun olarak avukata ücretini ödemekle yükümlüdür. Uyuş­
mazlık konusu paranın iş sahibinin hesabına yatırılmış olması ve uyuşmazlığın
doğduğu tarihte de orada olması koşuluyla bu banka hesabına ihtiyati tedbir
konulması istenebilir. İş sahibine ait banka hesabı uyuşmazlık konusu alacaktan
başka iş sahibinin başka parasal ilişkileri içinde kullanılmaktaysa o takdirde ihtiya­
ti tedbir kararı uyuşmazlık konusu miktarla sınırlı olarak talep edilebilir.

Uyuşmazlık konusu alacak için doğrudan dava yoluna değil de genel haciz
yolu ile icra takibine geçilmek isteniyorsa o takdirde İcra ve İflas Kanunu hü­
kümlerine göre uyuşmazlık konusu alacağın bulunduğu banka hesabına ihtiyati
haciz konulması da talep edilebilir.

Kararlar Avukatlık ücret sözleşmesindeki boşluk nedeniyle Avukatlık Kanunu m.


164'e göre ücret belirlenirken neden avukathk ücretinin %10 oranının
üzerinde belirlendiğini mahkeme somut ölçütlere göre ortaya koymalıdır.
Dosyanın kalınlığı bu ölçütlerden biri olamaz

Yerel Mahkemenin, sözleşmedeki boşluk nederi ile Avukatlık Kanunu 164


hükümlerine başvurmasında ve sözleşmede aylık ücretin mahsubunu içeren
hükme ilşkin kanaatinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak davanın
parayla değerlendirilmesi halinde %10 ile %20 arasında oran belirlenirken
hangi ölçünün esas alındığının da gerekçeli olmas gerekir.

Mahkeme %15 ölçütünü dikkate alırken bu konuda bir gerekçe belirtmemiş


olup atıf yaptığı bilirkişi raporunda belirtilen anılan dosyanın dört klasör olup
| 650 Hikuk Davalan

ciddi emek ve mesai harcanması, çok sayıda işlem yapılması kabul edilebilir
bir kıstas değildir. Bu husus zaten vekilin asli görevidir. Bu oran belirlenirken
davalının sarf ettiği emek ve mesai ile dava ve takibin ve uyuşmazlığın niteliği
gözardı edilmemelidir. Mahkemece %10 oranın aşılması halinde asli görev
dışında somut dayanaklar gösterilmelidir. Öyleyse mahkemece belirlenen
doğrultuda inceleme yapılıp takip nedeniyle davalı avukatın hak ettiği ücrete
ilişkin makul oran belirlenerek sonucuna göre hüküm tesis edilmesi gerekir­
ken, yazıl şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
(Yargıtay 13. HD Esas 2016/992; Karar 2017/6233 Tarih 24.05.2017}

Avukatın müvekkili adına karşı tarafla yaptığı davadan feragat edilmesine


ilişkin protokolde vekâlet ücreti alınmayacağıra ilişkin hüküm konulması
avukatınsözleşmesel avukatlık ücreti alacağını kapsamaz

Davacı avukatın aldığı 12.12.2011 tarihli vekaletle davalı kulüp adına diğer
davalılar aleyhine 2012/385 esasta görülen merfi tespit davasını açıp takip
ettiği, 12 9.2012 tarihli beyanla davadan feragat ettiklerini bildirdiği, davanın
feragat nedeni ile reddine karar verildiği ve aralarında yazılı bir ücret sözleş­
mesinin bulunmadığı tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır. Mahkemece,
davacı avukatın müvekkili olan davalı kulübe verdiği avukatlık hizmetinin
karşılığı clarak karar tarihindeki AAÜT uyarınca hesaplanan vekalet ücretinin
davanın feragatle sonuçlanması nedeni ile yarı oranındaki bedeline hükme-
dildiği anlaşılmaktadır. Davacı avukatın da imzasının bulunduğu 12.09.2012
tarihli protokolde; davacı tarafın 2012/385 esastaki davadan feragat edeceği
ve hiç bir masraf ve vekalet ücreti talebinde bulunmayacağının kararlaştırıldı­
ğı ve davacı avukat tarafından mahkemeye hitaben verilen aynı tarihli dilek­
çede de davadan feragat ettiklerini ve vekalet ücret taleplerinin bulunmadı­
ğını beyan ettiği dosya kapsamından anlaşılmakla olup bu hususlar taraflar
arasında da çekişmesizdir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, protokolde dava­
dan feragat edilmesine dair kararlaştırmanın vekalet ücreti alacaklarının
tümünü kapsayıp kapsamadığı noktasındadır. Frotokolde yapılan feragate
ilişkin kararlaştırma, davalılar arasındaki hukuki lişkiyi kapsadığı gibi, davacı
avukatın müvekkili olan davalı kulüple olan avukatlık hizmetine ilişkin olarak
sözleşme vekalet ücreti alacağını kapsamaz. O halde davacı avukatın müvek­
kili olan davalı kulüpten sözleşme vekalet ücretini talebe hakkı vardır. Esasen
mahkemenin de kabulü bu yöndedir.

O halde, taraflar arasında yazılı bir ücret sözleşmesi bulunmadığından hukuki


yardımın başladığı tarihte yürürlükte bulunan AvUsatlık Yasası gereğince, takip
edilen davadaki müddeabih üzerinden vekalet ürerinin hesaplanması gerekir.
5043 sayıl yasa ile değiştirilen Avukatlık Kanununun 164/4. maddesine göre; "Avu­
katlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleş­
mesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin beirgin olmadığı veya tartışmalı
olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı haller­
de, değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında
olmamak koşuluyla ücret itirazlannı incelemeye yetkîi merci tarafından davanın
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 651 |

kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilamın kesinleştiği tarihteki


müddeatihin değerinin yüzde onu ile yüzde yrmisi arasındaki bir miktar
avukatlık ücreti olarak belirlenir." düzenlemesi gereğince davacı avukata
vekalet ücreti takdiri gerekir. Mahkemece yanlış değerlendirme ile AAÜT'ne
göre ücret hesabı ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup
bozmayı gerektirir. (Yargıtay 13. HD Esas 2016/4116; Karar 2017/7621 Tarih
20.06.2017)

Avukat istifadan önce kesinleşen işler yönünden ücrete hak kazanır. Haklı
istifa halinde de muaccel olan vekâlet ücretini talep edebilir. Vekaletten
azil gibi, istifa da, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet eder ve
vekalet akdinin en önemli unsurlarından olan güven ilişkisini sona erdirir.
Bu durumda avukatın iş sahibi adına takip ettiği ve ücret alacağını konu
yaptığı bütün dosyalarının getirtilerek incelenmesi ve ona göre karar ve­
rilmesi gerekir

Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, avukatlık ücreti ve masraf talep edilen
tüm dosyaların istifadan önce kesinleştiği, bu nedenle istifanın haklı olup
olmadığının değerlendirmesine gerek olmadığı, taraflar arasında yazılı ücret
sözleşmesi bulunmadığından akdi ve karşı yan ücretlerinin AAÜT göre yapıl­
ması gerektiği, AAÜT 164/4 de davanın kazanılması halinde tarifeye göre %10
ile %20 arası ücret belirlenmesi gerektiği, kaybedilen davalar açısından ise
boşluk olduğu, avukatın ücretsiz iş yapması yasak olduğundan bu boşluğun
maktu ücret olarak doldurularak hesaplamaların bu ilkelere göre yapılması
gerektiği, masraf talebinin ise her dosyada yapılan resmi masraflar dikkate
alınarak hesaplanması gerektiğini, talep edilen Ankara 8. Aile Mahkemelinin
2005/142 esas sayılı dosyasının ise dosyada bulunmadığından hesaplama
yapılmadğı, diğer dosyalar yönünden ise yukarıdaki ilkeler çerçevesinde
yapılan hesaplamada avukatın 3.593,30 TL avukatlık ücreti ve masraf alacağı
olduğunu belirtmiştir. Davacı taraf, bilirkişinin hesaplamaya dair görüşlerinin
hatalı olduğunu, sulh ile sonuçlanan Ankara 7. Aile Mahkemesinin
2OO6./1OE8 esas sayılı dosyası, davanın açılmamış sayılmasına karar verilen
Ankara 8. Aile Mahkemesinin 2006/765 E. sayılı ve Ankara 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinin 2010/135 esas dosyalarında dava değeri üzerinden nispi
ücrete göre hesaplama yapılması gerektiğini, Arkara 8. Aile Mahkemesinin
2005/142 esas sayılı dosyasında ise hiç hesapama yapılmamasının kabul
edilemeyeceğini savunarak, rapora itiraz etmiştir. Dosyanın incelenmesinde;
Ankara 8. Aile Mahkemesinin 2005/142 esas sayılı dosyası mahkemece ve
bilirkişilerce incelenmediği ve bu dosyalar incelenmeksizin rapor tanzim
edildiği, tüm dosyaların kesinleştiği belirtilse de kalen Ankara 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinin 2010/135 esas dosyasında yargılamanın devam eniği, bu
dosyada da kesinleşmiş gibi kabul edilip istifanın haklı yada haksız olduğunun
tartışılmadığı, davalı savunmaları üzerinde durulmadığı ve davaa tarafın rapora
itirazları karşılanmaksam bilirkişi raporunun hükme esas alındığı anlaşılmaktadır.
Hıkuk Davalan

Avukatlık Kanununun 174/1 maddesinde "üzerine aldığı işi haklı bir sebep ol­
maksızın takipten vazgeçen avukat ücret talebinde bulunamaz." hükmü mevcut
olup, bu hükümle, vekaletten haklı bir neden olmadan istifa eden avukatın.
Borçlar Kanunundaki vekalet akdine ilişkin genel düzenlemelerden farklı olarak,
herhangi bir zarar şartı olmadan da müvekkile karşı sorumlu tutulduğu görül­
mektedir. Anılan düzenlemeye göre, haksız olarak işi bırakan, vekaletten istifa
eden avukat, ücrete hak kazanamadığı gibi, aksine bir hüküm mevcut değilse
aldığı peşn ücretleri, kullanmadığı masraf avanslarını da iş sahibine iade etmek
zorundadr. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarının gereği avukat istifadan önce
kesinleşen işler yönünden ücrete hak kazanacaktır Avukatlık Kanununun 171/1
maddesinde düzenlenen "Avukat üzerine aldığı işi kanun hükümlerine göre ve
yazılı sözleşme olmasa bile sonuna kadar takip eder.” ve "Avukatlık Asgari Ücret
Tarifesi'n'n 2. maddesinde düzenlenen "... avukatlık ücreti, kesin hüküm elde
edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır." hükümleri gereğince
de avukat, aksine sözleşme yoksa, işi sonuna kadartakip edip sonuçlandırmadan
ücretini tslep edemez. (Bkz. Aynı doğrultuda HGK 23.3.1983 4/552-156; HGK.
3.7.1987 3/92-599; 13. HD. 2005/15433 E. 2008/5694 K. 13. HD 2008/6280 E.
2008/11580 K.) Ancak haksız azil halinde olduğu gibi, avukatın haklı olarak vekil­
likten istra etmesi halinde de, işe devam etme O3nağı mevcut olmadığından,
avukat, hîklı istifa tarihi itibariyle muaccel olan ve<alet ücreti alacağının ödetil-
me5ini talep edebilir. Öte yandan, vekalet ilişkisi bir bütün olup, vekaletten azil
gibi, istifa da, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet eder. Zira, azil ve
istifa ile birlikte vekalet akdinin en önemli unsurlanndan olan "güven ilişkisi" de
sona ermektedir. Hal böyle olunca, mahkemece, yukarıda belirtilen ve incelen­
meyen deva dosyası getirtilip incelenmeli, kesinleşneyen Ankara 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinin 2010/135 esas sayılı dosyasında taraf iddia ve savunmalannı
karşılar ntelikte istifanın haklı olup olmadığı tartışılmalı, davacının diğer itiraz
ettiği dosyalar üzerinde de itirazlarını karşılar nitelikte Yargıtay, taraf ve mahke­
me denetimine uygun, açık ve anlaşılır nitelikte bilirkişiden ek rapor alınmalı ya
da yeni br bilirkişiden rapor alınıp, davacının usulü kazanılmış hakları da gözeti­
lerek hası olacak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde eksik
inceleme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Yargıtay
13. HD Esas 2017/7003; Karar 2017/11544 Tarih 23.11.2017)

Değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde yürürlükte bulunan asgari ücret
tarifesi hükümleri uygulanır

Özetlemek gerekirse değeri para ile ölçülebilen cava ve işlerde hukuki yardı­
mın başladığı tarihteki yürürlükte olan kanun hükümleri uygulanarak, hukuki
yardımın yapıldığı tarih 10.5.2001 tarihinden önce ise asgari ücret tarifeleri,
10.05.2001 ile 20.1.2004 tarihleri arasında hukuki yardım başlamışsa yüzde
beş ile or beş, bu tarihten sonra ise, yüzde onu ile yüzde yirmi arasındaki bir

oran tatbk edilecek, değeri para ile ölçülemeyen davalarda ise avukatlık asgari
ücret tarifeleri uygulanacaktır.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 653 |

Somut olaya gelince; Dava konusu olayda, taraflar arasında yazılı ücret sözleş­
mesi mevcut olmayıp, davaya konu Finike Kadastro Mahkemesi’nin 1968/23
Esas sayıl dosyası yönünden davaya konu taşınmazda davalı müvekkil lehine
tapuya tesciline karar verilen pay için kararın kesinleşme tarihindeki değeri
hesaplanmış, bulunan 260.026,71 TL'nin yaklaşık %10'una tekabül eden
26.000,00 TL vekalet ücreti olarak ıslah dilekçesi ile birlikte davacı tarafından
talep edimiş ve mahkeme de talep doğrultusunda davanın kabulüne karar
vermiştir. Mahkemece yapılması gereken Finike Kadastro Mahkemesi’nin
1968/23 Esas sayılı dosyasının getirtilerek, davacı avukat tarafından hukuki
yardımın oaşladığı tarihin tespit edilerek, bu tarihte yürürlükte bulunan Avukat­
lık Kanunu'nun ilgili hükümleri uygulanması gerekirken, yazılı gerekçe ile
20.1.200- tarihinden sonra başlayan hukuki yardımlarda uygulanması gereken
kanun hükümlerinin tatbik edilerek davanın kabulüne karar verilmesi usul ve
yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (Yargıtay 13. HD Esas 2015/31686; Karar
2017/12603 Tarih 18.12.2017)

Avukat, başka bir avukatın işi takip etmesine muvafakat etmezse istifa ile
ücretin tamamına hak kazanır

Avukat, başka bir avukatın işi takip etmesine muvafakat etmezse istifa ile
ücretin tamamına hak kazanır. İş sahibinin başka bir avukata vekâlet verme­
sine ve yeni avukatın da dosyayı takip etmesine istifa ederek karşı çıkmayan
avukat diğer avukatın davayı takip etmesine zımnen muvafakat vermiş sayılır.
(Yargıtay 13. HD E. 2008/1099; K. 2008/9777; T. 11.7.2008)

Taraflar arasında ve davalı ile tevkil eden avukat arasında ayrı bir ücret
sözleşmesi yapılmadığından davacı ücret isteyebilir

İtirazın iptali davasında; davacı dava dışı avukat tarafından yetki belgesi ile
yetkilendirildiğini, haciz işlemleri yaptığını ancak davalı vekil eden/alacaklının
borçluların mallarına konan hacizlerin kaldırılmasına ve otoparka çekilen aracın
borçluya Bdesini istediğini, aynı gün vekilini azlettiğini, davacının vekâlet ücre­
tine hak kazandığından davalı aleyhine vekâlet ücreti alacağının tahsili için icra
takibi yaptığını, ancak haksız olarak itiraz ettiğini belirterek itirazın iptali ile %40
oranında inkâr tazminatının tahsilini istemiştir. Müvekkil ile vekil için yasada
öngörülen görev ve sorumluluklar doğmuştur. Somut olayda davacı avukatın
aldığı vekâletle ilgili yasadan doğan yükümlülüklerini yerine getirdiği, fiili haciz
işlemini gerçekleştirdiği, ancak alacaklı anılan had: işlemini feshettirip fiili haciz
uygulanan otonun borçluya iadesini istediğinde uyuşmazlık yoktur. Davacı
avukatın azil edilmemesi sonuca etkili olmayıp, cavacı avukat ücrete hak ka­
zanmıştır. Ancak taraflar arasında ve davalı ile tevkil eden avukat arasında ayrı
bir ücret sözleşmesi yapılmadığından davacı ücret isteyebilir. Ne var ki davalı
tevkil eden avukata ödeme yapmışsa bu ödemenin mahsubu gerekir. (Yargıtay
13. HD E. 2007/9295; K. 2007/15333; T. 17.12.2007)
I 654 Hukuk Davalan

Avukatın sonlandırdığı ve kusurunun bulunmadığı işler için dava değeri


dikkate alınarak Avukatlık Kanunu'nun 164. maddesine göre ücretin belir­
lenmesi gerekir

Bu sebeple, davacının sonlandırdığı ve hiçbir kusurunun bulunmadığı işler


yönünden davanın kesinleştiği tarihteki müddeabihi dikkate alınarak Avukat­
lık Kanununun 164. maddesine göre isteyebileceği ücretin belirlenmesi gere­
kir. (Yargtay 13. HD E. 2007/4299; K. 2007/8203: T. 8.6.2007)

Tarafların sulh olması halinde, gerek alacaklı ve gerekse borçlu takip konu­
su miktar üzerinden avukata karşı müteselsil olarak sorumludur

Avukatın vekil olarak görev yaptığı takipte tarafların sulh olması halinde,
gerek alataklı ve gerekse borçlu takip konusu miktar üzerinden avukata karşı
müteselsl olarak sorumludur. Avukat ile müveckili arasında ayrı bir ücret
sözleşmesi olmadığından, yasada belirlenen esaslara göre ücret istenebilir.
(Yargıtay 13. HD E. 2008/7992; K. 2008/15473; T 24.12.2008)

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımına


bağlıdır

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımı süresine


tabi olup, bu sürenin geçmesi ile zamanaşımına uğrarlar. (Yargıtay 13. HD E.
2014/3899; K. 2014/18521; T. 10.6.2014)

Davacı avukatlara ödenmesi gereken akdi vekalet ücretinin yazılı bir söz­
leşmenin bulunmaması nedeniyle dava değerinin %10'u üzerinden belir­
lenmesi gerekir

Dava, vekâlet ücreti alacağının tahsili istemine ilişkin olup davacı avukatlann,
davalıya karşı açmış oldukları tapu iptal tescil davasının, tarafların sulh olma­
ları ile sona erdiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davacılara ödenmesi gereken
vekâlet ücretinden davalıların müteselsilen sorumlu oldukları kuşkusuzdur.
Mahkemece davacı avukatlara ödenmesi gereken akdi vekâlet ücretinin, bu
konuda yazılı bir sözleşmenin bulunmaması nedeniyle dava değerinin
takdiren %10'u üzerinden belirlenmesi gerekir. Davacıların vekâlet ücreti
talep etmiş oldukları söz konusu tapu iptal teşci davasında harca esas dava
değeri ICO.000,00 TL olarak gösterilmiş olup, 1/2 miktarındaki peşin harç da
bu mikta- üzerinden yatırılmıştır. Bu durumda vekâlet ücretinin, harcın yatı­
rıldığı dava değeri üzerinden tespit ve tahsiline karar verilmesi gerekir. (Yargı­
tay 13. HD E. 2013/14803; K. 2013/32553; T. 24.12.2013)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 655 I

Avukatlık Kanunu uyarınca işin görülmesi için gerekli olan tüm masrafların
iş sahibi tarafından işin başında avukata ödenmiş olduğu karine olarak
kabul edilmelidir

Dava, haklı istifa nedeniyle vekâlet ücreti ve mas'af alacağı isteğine ilişkindir.
Uyuşmaz ık, istifanın haklı olup olmadığı noktasındadır. Avukatlık Kanunu
uyarınca işin görülmesi için gerekli olan tüm masrafların iş sahibi tarafından
işin başında avukata ödenmiş olduğu karine olarak kabul edilmelidir. Davacı
bunun aksini ispatlayamamıştır. Kaldı ki, bu husus hükme esas alınan bilirkişi
raporunda da kabul edilmiştir. Bu durumda istifanın haksız olduğunun kabulü
gerekir. Bitmemiş işlere dair masraflar nedeniyle istifa halinde de sonuç
değişmez. Haksız istifa halinde davacı avukat, sadece istifa tarihi itibariyle
tamamlanmış işlerden dolayı vekâlet ücretine hak kazanır. Öyle olunca mah­
kemece istifa haksız kabul edilerek istifa tarihi itioariyle tamamlanmış iş olup
olmadığı belirlenip sonucuna göre karar verilmesi gerekir. (Yargıtay 13. HD E.
2013/12078; K. 2013/25995; T. 24.10.2013)

Avukatlık ücreti para borcuna ilişkin olduğu için davacı avukatın bulunduğu
yer mahkemesi de yetkilidir

Dava, vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan vekâet ücreti ve masraf alacağı­


nın tahsii amacıyla başlatılan icra takibine yönelik itirazın iptali istemine
ilişkindir. HMK'nın 6. maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme,
davalının yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesidir. Aynı kanunun 10.
maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin ifa edileceği yer
mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye ilişkin bir
düzenlemedir.

Ayrıca BK'nın 73. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 89.) maddesi uyarınca para
alacağına ilişkin davalarda aksi kararlaştırılmadkça para borcu alacaklının
yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklının bulunduğu yer mahke­
mesi de /etkilidir. Dolayısıyla dava, davacının seçimine göre, hem genel ve
hem de özel yetkili mahkemede açılabilir. (Bkz. HGK. 5.11.2003, 2003/13-
640-627 sayılı kararı) Az yukarıda anılan BK'nın 73. (6098 sayılı Türk Borçlar
Kanunu 89.) maddesi gereğince, vekâlet sözleşmesinden doğan para alacağı­
nın tahsii amacıyla başlatılan icra takibine yönelik itirazın iptali istemi ile
açılan eldeki davada, Adana Mahkemeleri de bu davaya bakmaya yetkilidir.
(Yargıtay 13. HD E. 2013/17262; K. 2013/22036; T. 19.9.2013)
Hıkuk Davalan

Avukatın istifa ya da azil tarihindeki bütün cosyaları ücret alacağı için


değerlendirilmeye alınmalıdır

Davacı, davalıların vekili olarak takip ettiği dosya ara ilişkin vekâlet ücretinin,
bir kısım masrafların ve yol giderlerinin ödenmediği gerekçesiyle vekillik
görevinden istifa ettiğini ileri sürerek, vekâlet ücretine konu alacağın tahsilini
talep etmiştir. Mahkemece, haksız istifa tarihi itibariyle davacı tarafından
takip edilerek sonuçlandırılan ve kesin hüküm elde edilen dava ve icra takip­
leri yönünden davacının hak ettiği akdi ve karşı yan vekâlet ücreti ile davalılar
tarafından itiraz edilmemesi nedeni ile tüm dosyalarda yapılan masrafların
hesaplanması için bilirkişi kurulundan ek rapor alınması ve davacının davalı­
lardan aldığını kabul ettiği miktarın mahsubundan sonra hâsıl olacak sonuca
göre bir karar verilmesi gerekirken, kesin hüküm elde edilmediği halde sade­
ce karara çıkmış dosyalar yönünden de hesaplama yapılan bilirkişi kurulu
raporuna dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı
olup, bozma nedenidir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/15398; K. 2013/22021; T.
19.9.2013)

Avukatlık ücretinin ödendiğini ileri süren davalı iş sahibi bunu ispatlamakla


yükümlüdür. Yargılamada ispatlanmış konularla ilgili yemin deliline başvu­
rulamaz

Dava, avukat olan davacının davalı müvekkilini temsilen idare mahkemesinde


açtığı imar planının iptali davası nedeniyle hak ettiği vekâlet ücretinin tahsili
istemine ilişkindir. Mahkemece, davacının dava dilekçesinde "diğer yasal
kanıtlar" demek sureti ile yemin deliline de dayandığı, 6100 sayılı HMK'nın
227'nci maddesine göre yemin teklif edilen tarahn yemini edaya hazır oldu­
ğunu bilcirdikten sonra diğer tarafın teklifinden vazgeçerek başka bir delile
dayanamayacağı, yeni bir delil de gösteremeyeceği, davalının yemini edaya
hazır olduğunu bildirdiği ve kendisine usulüne uygun olarak yemin ettirildiği,
davalının davacıya herhangi bir borcunun olmadığına ve vekâlet ücreti söz­
leşmesi yapmadıklarına dair yemin ettiği gerekçesiyle ispat edilemeyen dava­
nın reddine karar verilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki, taraflar arasında
sözlü vekâlet ilişkisinin kurulduğu, davacıya vekâletname verildiği ve davacı­
nın idare mah­

kemesince bu sözleşmeye istinaden dava açtığı hususları özellikle davalının


ikrarı ve tüm dosya kapsamı ile zaten ispatlanmış olup, ispatlanan hususlar
konusunda yemin deliline başvurulamaz. Kaldı ki, vekâlet ücretinin ödendiğini
ileri suret davalı bu savunmasını ispatlamak zo'unda olup, ispat yükü ters
çevrilerek davalının yeminli beyanı nedeniyle borcu olmadığı sonucuna da
ulaşılamaz. (Yargıtay 13. HD E. 2012/23374; K. 2013/19316; T. 10.7.2013)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 657 |

Yazılı sözleşme olmaması durumunda avukat dava değerinin %10'u ile


20'si arasında bir ücret isteme hakkına sahiptir

Taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesi bulunmadığına göre davacı avukat


anılan yasal düzenleme gereğince dava değerinir %10-20'si oranında vekâlet
ücreti isteyebilir. Davalının başka vekilinin bulunması ve bunlarla ibraname
düzenlemesi davacıyı bağlamaz. Ne var ki davalının aynı dosyada farklı iki
vekili daha bulunduğuna göre davacı, hesaplanacak ücretin 1/3'üne hak
kazanır, (fargıtay 13. HD E. 2012/21698; K. 2013/17720; T. 27.6.2013)

Haksız azledilen avukatın dava ve icra takiplerine baktığı iş sahibinin bü­


tün dosyaları dikkate alınarak azlin değerlendirilmesi gerekir

Dava, vekâlet ücretinin tahsili için başlatılan icra sakibine itirazın iptali istemi­
ne ilişkindir. Vekâlet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve
takiplere sirayet eder. Dosya kapsamından davacı avukatla davalılar arasında
başka da.‘a dosyaları sebebiyle avukatlık ücretine dair davalar olduğu anla-
şılmaktacır. O halde mahkemece öncelikle davalıların azil nedenleri üzerinde
durulmal, vekâlet ücretine dair diğer dava dosyaları ile protokol ve kat karşı­
lığı inşaat sözleşmeleri incelenmek suretiyle davacı avukatın azlinin haklı olup
olmadığı değerlendirilmeli ve hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
Ayrıca davacı asıl alacak ve faizi yönünden takip başlatmış olmasına rağmen,
dava dilekçesinde itirazın asıl alacak yönünden iptaline karar verilmesini
istemiştir. Mahkemece, "Davanın kabulüne, itirazın iptaline, takibin devamı­
na’’ karar verilmekle talep aşılacak şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya
aykırı olup bozma nedenidir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/15312; K.
2013/16890; T. 20.6.2013)

Avukatın iş sahibinin yanında SGK girişli ve maaşla çalışması, her türlü


vekâlet Jcretini alamayacağına ilişkin sözleşne imzalaması durumunda
baktığı dava ve işlerle ilgili olarak avukatlık ücreti isteyemez

Dava, vekâlet ücreti istemine ilişkindir. Davacının, dava dışı şirket ile davalı İSKİ
arasında, hukuk hizmetleri satın alınması için yapı an "Hukuk Hizmetleri Proto­
kolü” kapsamında davalının taraf olduğu icra takipleri ve davaları vekil sıfatıyla
takip ettiği, maaş ve ücretleri ile her türlü özlük haklarını şirketten aldığı dosya
içeriğiyle sabit olduğu gibi bu husus tarafların da «abulündedir. Yine davacının
dava dışı şirket bünyesinde çalışması nedeniyle, SSK işe giriş bildirgesinin de
aynı şirket tarafından düzenlendiği, istihdam edildiği işyeri olarak da bu şirketin
gösterildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının, davalı İSKİ Genel Müdürlü­
ğünün kadrolu veya sözleşmeli personeli olmadığının, dava dışı şirket ile İSKİ
arasında yapılan "Hukuk Hizmetleri Protokolü" hükümleri doğrultusunda hiz­
met verdiğinin kabulü gerekir. İSKİ Genel Müdürlüğünün icra takipleri ve dava­
lar için davacıya vekâletname vermesi yasal bir zorunluluk olup, bu durum
davacının dava dışı şirketin çalışanı olduğu gerçeğini değiştirmeyeceğinden
I 658 Hikuk Davalan

uyuşmazlğın protokol hükümleri doğrultusunda çözümlenmesi gereklidir. Söz


konusu "Hukuk Hizmetleri Protokolü"nde "... Yaoılacak avukatlık hizmetleri­
nin ifasıyla ilgili aylık ücret, her türlü ikramiye, tazminat, vekâlet ücreti, harcı­
rah vb. ödemeler, haklar ve sorumluluklar şirkete aittir." "Avukatların Sorum­
lulukları" başlığını taşıyan maddesinde ise, "Avratlar ücret dışında vekâlet
ücreti vb. gibi herhangi bir hak talep etmeyeceklerdir." hükümleri bulunmak­
tadır. O halde protokolün açıklanan bu hükümler gereğince, davalıya avukat­
lık hizmeti veren davacının, davaya konu vekâlet ücretleri sebebiyle davalıdan
talepte bulunması mümkün değildir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/7188; K.
2013/16775; T. 19.6.2013)

Boşanma ve katkı payı alacağı davası gibi birlikte görülen davalarda dos­
yanın sonradan ayrılmış olmasına göre avukatın ayrı ayrı ücret isteme
hakkı bulunmaktadır

Davacı, davalı avukata verdiği vekâletle boşanma davasıyla katkı bedeli dava­
sını açıp takip ettiğini ancak davacının boşanma davasıyla birlikte açılmaması
gereken katkı payı davasını birlikte açtığını, talimatı olmadığı halde eşyaların
aynen iadesini talep ettiğini, kendisini bilgilendrmediğini, bu sebeple haklı
olarak azlettiğini, buna rağmen davalının aleyhine vekâlet ücretinin tahsili için
takip yaptığını ileri sürerek, icra takibinden dolayı borçlu olmadığının tespiti
ile ?«40 tazminatın tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, katkı
payı davesı için sağladığı bir menfaat bulunmadığından davalı avukatın vekâ­
let ücreti talebinin yerinde olmadığına karar verilmiştir. Oysa davalı avukat
tarafından açılan katkı payı davasının boşanmavla birlikte açılan aynı dava
dosyasında görülmekte olduğu anlaşıldığına göre, bu dava için de harca esas
değeri üzerinden davalı avukatın hak ettiği vekâlet ücretine karar verilmelidir.
(Yargıtay 13. HD E. 2013/8930; K. 2013/16106; T 13.6.2013)

Kamulaştırma davalarında nispi ücret kararlaştıramaz

Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir. Kamulaştrma Kanunu tarafından hü­


küm altıra alınacak şeyin değerinin belli yüzdes koşuluyla ücret sözleşmesi
yasaklanmıştır. Kamulaştırma bedelinin artırılması için açılacak davalarda
Avukatlık Kanununa göre özel hüküm niteliği taşıyan Kamulaştırma Kanu­
nu'nun ilgili hükümleri öncelikle uygulanacaktır. Davalı, Avukatlık Kanunu'na
göre nispi ücret talep edemez. Kamulaştırma Kanjnu gereğince kamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescil davasında maktu vekâlet ücretine hak kazanır. O
halde mahkemece, davalı avukatın, davacıları temsil ettiği kamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescil davalarında maktu vekâlet ücreti alabileceği
gözönünde bulundurularak bu yönde gerekirse taraf ve yargı denetimine esas
olacak şekilde alanında uzman bilirkişi veya bilirkişi heyeti marifetiyle rapor
alınarak hâsıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekir. (Yargıtay 13.
HD E. 2013/5765; K. 2013/16006: T. 12.6.2013)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 659 |

Sözleşmenin geçersiz olması durumunda ücret Avukatlık Kanunu hükümle­


rine göre belirlenir

Dava, itirazın iptali davasıdır. Somut olayda taraflar arasındaki ücret sözleş­
mesi geçerli olmadığına göre, mahkemece dava ı avukatların yaptığı hukuki
yardımın başladığı yıl da dikkate alınarak davalıların hak ettiği vekâlet ücreti
yürürlükte bulunan Avukatlık Kanununa göre belirlenerek oluşacak sonuca
göre karar verilmesi gerekir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/10509; K. 2013/15307;
T. 6.6.2013}

Sözleşmenin geçersiz olması durumunda Avukatlık Kanunu m.164/IV hük­


müne gö e ücrete hükmedilir

Dava, haksız azil nedeniyle sözleşmede kararlaştırılan ücretin tahsili için başlatılan
icra takibine vaki itirazın iptali isteğine ilişkindir. 1136 sayılı Avukatlık Kanununun
164/4. maddesinde "...Avukatlık ücretinin kararlaştrılmamış olduğu veya taraflar
arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin
olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün
geçersiz sayıldığı hallerde; değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret
tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci
tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleş­
tiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir
miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir. Değeri para ile ölçülemeyen dava ve
işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır." hükmü bulunmaktadır. Öyle
olunca mahkemece azil haksız kabul edildiğine göre dava konusu sözleşme hükmü
de geçeniz kabul edilmek suretiyle davacı avukatın yukarda anılan yasa hükmü
uyannca isteyebileceği vekâlet ücreti hesaplanarak sonucuna göre karar verilmesi
gerekirken yanlış değerlendirme ile geçersiz sözleşme hükmüne dayanılarak yazılı
şekilde devanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı
gerektirir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/8249; K. 2013/12850; T. 16.5.2013)

Sözleşmesel ücret ve karşı vekâlet ücreti birlikte talep edilebilir

Dava, akdi ve karşı taraf vekâlet ücretinin tahsii istemine ilişkindir. Somut
olayda davacının, davalıya vekâleten takip etmiş olduğu dava karar aşama­
sında iken, davalı tarafından haksız olarak azledildiği anlaşılmakta olup, dava­
cı haksız azil nedeniyle karşı taraf vekâlet ücretinden de mahrum kalmıştır. Bu
nedenle davacı avukatın. Avukatlık Kanununun 164/son maddesinde düzen­
lenen karşı taraf vekâlet ücretlerine de hak kazandığının kabulü gerekir.

O halde mahkemece davacının takip etmiş olduğu dava nedeniyle. Avukatlık


Kanununun 164/son maddesine göre hasma yûkletilmesi gereken vekâlet
ücretine de karar verilmesi gerekirken, açıklanan hususlar göz ardı edilerek,
bu istemin reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı
gerektirir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/11715; K. 2013/12413; T. 14.5.2013)
Hıkuk Davalan

Sözleşme yapılmaması durumunda paydaşlığın giderilmesi davaları için


nispi avukatlık ücreti istenemez

Dava, vekâlet ücretinin tahsili istemine ilişkindir. Taraflar arasında yazılı ücret
sözleşmesi bulunmadığı çekişmesizdir. Ortaklığır giderilmesi davası ve satış
işlemleri değeri para ile ölçülebilen dava ve iş türlerinden değildir. Öyle olun­
ca mahkemece davacının isteyebileceği akdi vekâlet ücretinin Avukatlık Asga­
ri Ücret Tarifesinde düzenlenen maktu vekâlet ücretine göre belirlenerek
sonucune göre karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile nispi vekâ­
let ücretine hükmedilmiş olması usul ve yasaya avkırı olup bozmayı gerektirir.
(Yargıtay 13. HD E. 2013/2954; K. 2013/10144; T 18.4.2013)

Avukat istifa tarihinden önce masraf talebinde bulunulmasına rağmen iş


sahibinin ödeme yapmadığı hususunu ispatla yükümlüdür

Davacılar, davalının vekili olarak takip ettikleri dosyalara ilişkin masraf avan­
sının davalıdan talep edilmesine rağmen davalının karşılamadığını ve bu
dosyalara konu vekâlet ücretinin ödenmediği gerekçesiyle vekillik görevlerin­
den istifa ettiklerinden bahisle vekâlet ücretine <onu alacağın tahsilini talep
etmişlerdir. Davacıların istifasını bildirdiği ihtarnamede dava ve icra masrafla­
rının ödenmemesini de istifa gerekçesi olarak ileri sürmüş ise de, dava dilek­
çesinde davalı tarafından masraflara mahsuben ödeme yapıldığı, bunun bir
kısmının davalıya ait dava konusu dosyalarda Harcandığı, bir kısmının ise
davalının ortağı olduğu şirkete ilişkin dosyalarda kullanıldığı belirtilmiş olmak­
la davalı :arafından işin başında davacı taraflara bir masraf ödemesinin yapıl­
dığı anlaşılmaktadır. Davacı taraflarca işin görülmesi için yapılan bu ödemenin
yeterli olmaması halinde gereken miktarı davalıdan talep etmesi gerekir.
Davacı ta'aflar istifa tarihinden önce masraf talebinde bulunulmasına rağmen
davalının ödeme yapmadığı hususunu ispatla yükümlü oldukları kabul edilme­
lidir. Mahkemece davacıların istifa sebebi olarak ileri sürdükleri masraf tale­
bine ilişkn olarak davalıya yönelik bir bildirimde bulunup bulunmadıklarına
ilişkin delileri sorularak ve davalının yaptığı masraf ödemesinden söz konusu
kısmın şirket dosyalarına harcanıp harcanmadığı araştırılmak suretiyle istifa­
nın haklı sebebe dayanıp dayanmadığı hususu incelenerek sonucuna uygun
karar verilmesi gerekir. (Yargıtay 13. HD E. 2012/13331; K. 2013/8159; T.
1.4.2013;
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle


Açacağı Alacak Davası Dilekçe Örneği

(...) TÜKETİCİ MAHKEMESİ'NE / ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE

İhtiyati ~edbir İstemlidir

DAVACI :A

VEKİLİ : B

DAVALI :C

T. KONUSU : Fazlaya lişkin haklarımız saklı kalmak üzere, şimdilik,

1- (...) TL avukatlık ücretinin.

2- (...) TL manevi tazminatın,

3- (...) TL karşı vekâlet ücreti alacağının ödenmesine haklı istifa/ihtarname/


dava./hak5iz azil tarihinden itibaren yasal faizi ile karar verilmesi talebidir. (Harca esas değer (...)
TL'dir.) (yazıyla ... TL’dir.)

AÇIKLAMALAR:

Davalı ile avukat olan müvekkilim (...) konulu avukatlık hizmet için sözlü olarak anlaşmışlar­
dır. Davalı ile müvekkilim arasında Avukatlık Kanunu 53’üncü maddeye göre (...) tarihinde gö­
rüşme tutanağı hazırlanmıştır/Davalı, müvekkilim avukata (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yev­
miye numaralı vekâletnamesini (...) tarihinde teslim etmiştir.

Davalı, müvekkilim avukata (...) tarihinde (...) TL yargılama masrafı ve (...) TL peşin avukatlık
ücreti ödemiştir. Ödediği miktara karşılık olarak da kendisine (...) tarihli makbuz verilmiştir.

Müvekkilim davalı adına (...) mahkemesinde/icra müdürlüğünde (...) konulu dava/icra takibi
başlatmıştır. Ancak davalı, müvekkilimden habersiz olarak alacağı haricen teslim almış ve bugüne
kadar da müvekkilime ücret ödemesi yapmamıştır./Davalı işi başka bir avukata vermiş ve başka
avukat aracılığı ile işi takip ettirmeye başlamıştır./Davalı müvekkiime küçük düşürücü, mesleki
saygınlığını zedeleyici söz ve davranışlarda bulunmuş ve kendisine hakaret etmiştir.

Davalı müvekkilimi (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haksız
olarak azletmiştir./Müvekkilim avukat (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yevmiye numaralı ihtar­
namesi ile haklı gerekçelerle vekillik görevinden istifa etmek zorunda kalmıştır.

Müvekkilim avukat istifa/azil nedeniyle takip etmesi engellenen dosyalar nedeniyle ücret ve
karşı vekâlet ücreti alacağından mahrum kalmıştır. Bu nedenlerle Sayın Mahkemenizde ala-
cak/tazminat davası açma zorunluluğu doğmuştur.

Müvekkilimin istifa/azil nedeniyle takip etmesi engellenen (_..ı mahkemesine/icra müdürlü­


ğüne ait dosyaların bekletici mesele yapılmasını talep ediyoruz.

Davamız nispi avukatlı< ücreti alacağı ve nispi karşı vekâlet ücreti alacağı yönünden belirsiz
alacak davası, maktu avukatlık ücreti alacağı, maktu karşı vekâlet ücreti alacağı ve manevi tazmi­
nat yönünden ise belirli alacak davasıdır.
| 662 Hıkuk Davaları
HUKUKİ NEDENLER:

1- 6100 sayılı Hukuk Mjhakemeleri Kanunu

2- 1136 sayılı Avukatlık Kanunu

3- 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve ilgili diğer mevzuat.

DELİLLER:

1- Avukatlık Kanunu 53'üncü maddeye göre yapılmış görüşme tutanağı

2- Avukat adına çıkartılmış vekâletname

3- Makbuz ya da banka dekontu

4- İnternet iletileri

5- Dava/icra dosyası {Avukatın istifa ya da azil nedeniyle takip etmesi engellenen dosyaların
getirtilmesi istenecek)

6- Tanık (İki bin beş yüz TL’yi geçmeyen alacaklar için)

7- Bilirkişi incelemesi

8- Keşif (Bekletici mesele yapılan dava taşınmaz ile ilgili bir dava ise)

SONUÇ: Yukarıda sunu an nedenlerle fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere,

1- (...) mahkemesinin (...) esas sayılı dosyasının bekletici mesele yapılmasına

2- Dava konusu paranın yatırıldığı (...) bankasının (...) şubesinde<i (...) numaralı hesaba ihtiyati
tedbir konulmasına,

3- (...) TL avukatlık ücretinin,

4- (...) TL manevi tazminatın,

5- (...) TL karşı vekâlet ücreti alacağının haklı istifa/ihtarname/dava/haksız azil tarihinden iti­
baren yasal faizi ile tahsiline,

6- Yargılama masraf ve karşı vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini
müvekkilim adına saygılarımla dilerim. Tarih

DAVACI/DAVACI VEKİLİ
(...)

Eki:

1- Yukanda belirtilen (..) adet ek.

2- Onaylı vekâletname örneği


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 663 |
8. Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haksız Azledilmesi Haklı İstifası Nedeniyle
Açacağı Karşı Vecâlet Ücretine Dayalı Tazminat Davası

a. Giriş ve İlgili Mevzuat

İşe başlamış olan avukatın istifa etmekte haklı ise ya da haksız olarak azle­
dilmişse ücretin tamamına hak kazanacağını bir üst başlıkta inceledik. Avukat
haklı istifa ya da haksız azil durumunda takip etmesi engellenen karşı vekâlet
ücretini de avukatlık ücreti ile birlikte talep edebilecektir. Ancak avukatın avu­
katlık ücretini peşin aldığı ve artık sözleşmesel avukatlık ücreti alacağının kal­
madığı bir dava ya da icra takibinde haklı istifa etmec zorunda kalması ya da
haksız azledilmesi durumunda avukatın iş sahibinden tek alacağı olarak takip
etmesi engellenen işin sonunda hükmedilecek karşı vekâlet ücreti alacağı kal­
maktadır. Avukat sadece haklı istifa ya da haksız azille yoksun bırakıldığı karşı
vekâlet ücreti içinde dava açabilir.

Avukatla iş sahibi arasındaki uyuşmazlıklara öncelikle özel kanun olması


nedeniyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükümleri uygulanır. 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu hükümleri ise tamamlayıcı olarak uygulanacaktır. Buna göre
Avukatlık Kanunu'ndan sonra Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı madde­
lerinde düzenlenmiş olan vekâlet sözleşmelerine ilişkin hükümler daha sonra
ise Türk Borçlar Kanunu'nun genel hükümleri uygulama alanı bulacaktır.

Buna göre Avukatlık Kanunu'nda ilk dikkate alınacak hüküm 164/son mad­
desidir. Bu madde HMK m.330'a göre taraf lehine hükmedilecek olan karşı
vekâlet ücretinin avukata ait olacağını düzenlemektedir. Avukatlık hukuku ve
usul hukukunda en çok tartışma yaratan konu olma özelliğine sahip olan karşı
vekâlet ücreti konusunda 1926 yılından bu güne kada' verilmiş yirmi tane içti­
hadı birleştirme kararı bulunmaktadır.113 Talep edilece< karşı vekâlet ücreti asıl
davanın niteliğine ve durumuna göre değişiklik göstereceği için içtihadı birleş­
tirme kararları da dikkatle incelenmelidir. Karşı vekâlet ücreti yargılama gideri
olması nedeniyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri de uygu­
lanacaktır. Ancak 28 Mayıs 2014 tarihinden sonra yü'ürlüğe giren 6502 sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun ile vekâlet sözleşmesinden doğan
davaların da tüketici mahkemelerinin görev alanına alınması ile 6502 sayılı
kanunda uygulanacak hükümler arasına girmiştir.

Kurdoğlu, Bülent Nuri: Korşı Vekâlet Ücreti İçtihadı Birleştirme Kararlcrtnın İncelenmesi, 1. Basta, Seçkin
Yayıncılık, Ankara 2013
I 664 Hikuk Davalan
İlgili mevzuat; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.53, 164; 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu m.52, 89, 132, 147, 149, 502; 6100 savılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu m.2, 6, 10, 107, 165, 330, 389; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m.89;
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun.

b. Görevli Mahkeme

Avukatın karşı vekâlet ücreti alacağından kaynaklanan davalar 6502 sayılı


Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 73'üncü maddesine göre tüketici
mahkemesinde açılır. Tüketici mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde ise dava
asliye hukuk mahkemesinde açılır. İş sahibi "tüketici" sıfatı taşımıyorsa dava
asliye hukuk mahkemesinde görülecektir.

c. Yetkili Mahkeme

Davalının yerleşim yeri mahkemesi HMK m.6 uyarınca genel yetkili mah­
kemedir. Ayrıca taraflar arasında yazılı anlaşma olmasa da yürürlüğe girmiş bir
sözleşme olması nedeniyle HMK m.10 uyarınca sözleşmenin ifa yeri mahkemesi
de yetkilidir. Sözleşmenin ifa yeri iki şekilde belirlenecektir. Avukata verilen işin
yapılacağı yer sözleşmenin ifa yeridir. Dava açılacak ya da icra takibi yapılacaksa
bu işlerin yapılacağı yer sözleşmenin ifa yeridir. Sözleşmenin ifa yerinin tespi­
tinde esas alınacak ikinci ölçüt ise avukata ücretinin nerede ödeneceğidir. Çün­
kü karşılıklı edimleri içeren avukatlık ücret anlaşmaları iş sahibi açısından para
borcunu kapsamaktadır. Sözlü olarak da kurulmuş olsa avukatlık sözleşmesi iki
tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Avukat aldığı işi yapmak iş sahibi de ücreti
avukata ödemekle yükümlüdür. Bu nedenle TBK'nın 89'uncu maddesi uyarınca
para alacağına ilişkin davalarda aksi kararlaştırılmadıkça para borcu alacaklının
yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklının bulunduğu yer mahkeme­
si de sözleşmenin ifa yeri sayılır ve bu nedenle yetkilidir/"' HMK m.330'a göre
yargılama giderleri arasında olan karşı vekâlet ücreti taraf lehine hükmedilir.
Ancak Avukatlık Kanunu m.l64/son hükmü uyarınca karşı vekâlet ücreti avuka­
ta aittir. Bu sebeple haklı olarak istifa eden ya da haksız olarak azledilen avukat
artık dosyadan çekilmiş olduğu için söz konusu işin sonunda hükmedilecek karşı

•'HMK'nın S’ncı maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme, davalının yerleşim yerinin bulun­
duğu yer mahkemesidir. Aynı kanunun 10'uncu maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşme­
nin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye ilişkin bir düzen­
lemedir. Ayrıca BK'nın 73. maddesi (&09S sayılı Türk Borçlar Kanunu 89} uyarınca para alacağına ilişkin
davalarda aksi karariaştırimadıkça para borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden ala­
caklının bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir." Yargıtay 13. HD 10.09.2013 tarih ve E: 2013/17262; K:
2013/22036
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 665 0

vekâlet ücretini iş sahibi adına tahsil etmesi ve Avukatlık Kanunu m.164/son


hükmüne göre alabilmesi hukuken imkânsız hale geldiğinden avukatı istifaya
zorlayan ya da haksız azleden iş sahibinin kendisinin karşı vekâlet ücretini avu­
kata ödemesi gerekir. Bu durumda söz konusu alacak TBK m.89 uyarınca ala­
caklı olan avukatın yerleşim yerinde ödenecektir. Bu durum avukatın istifa et­
mesi ya da haksız olarak azledilmesinden sonra başka bir avukatı vekil tayin
etmemesi durumunda da geçerlidir. İş sahibi avukatırın dosyadan çekilmesin­
den sonra başka bir avukatı vekil tayin etmediği takdirde dava lehine sonuçlan­
dığında mahkeme iş sahibi vekille temsil edilmediğinden karşı vekâlet ücretine
de hükmetmeyecekti'. Bu durumda avukatın menfi zararının oluştuğu kabul
edilerek avukat bu parayı iş sahibinden talep edebilecektir.

d. Davacı

a. Davacı: Taraflar arasında yapılan anlaşma uyarınca işi üstlenen avukat


davacı sıfatına sahiptir. Avukatların birden fazla olması durumunda her biri
bu davayı tek başına ya da birlikte açabilirler.

b. Davalı: Davalı haklı istifa yöneltilen ya da avukatı haksız azleden iş sahibi­


dir. İş sahibinin birden çok olması halinde iş sahiplerinin hepsine husumet
yöneltilebilir.

e. Yargılama Usulü

aa. Delillerin Değerlendirilmesi


İş sahibi "tüketici1' sıfatı taşımıyorsa eğer dava asliye hukuk mahkemesinde
açılacak ve yazılı yargılama yöntemine göre görülecektir. İş sahibi "tüketici"
sıfatı taşıyorsa bu du'umda dava 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun hükmüne bağlıdır. 6502 sayılı kanun m.73/lV hükmü uyarınca tüketici
mahkemelerinde görülen davalar basit yargılama usu üne tabidir. Bu nedenle
dava açılırken ikinci bir dilekçe hakkının bulunmadığı düşünülerek delillerin
dava dilekçesinde çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Aynı durum davaya
cevap veren taraf içinde geçerlidir. Avukatın iş sahibi ile Avukatlık Kanunu
53'üncü maddeye göre görüşme tutanağı yapmış olması halinde bu tutanak, iş
sahibinin teslim ettiği vekâletname, davaya konu masraf ya da peşin ücretin
elden teslim edilirken makbuz verilmiş olması ya da banka dekontu sözlü an­
laşmanın varlığına del I olarak gösterilebilir.

Görüşme tutanakları ve içeriğinde yazılanlar iyi <aleme alınması halinde


avukattan çok iş sahibinin yükümlülüklerini içermektedir. İş sahibinin hukuki
[ 665 Hıkuk Davalan
uyuşmazlığının ne olduğu, bu uyuşmazlıkla ilgili nasıl bir hukuki yardım talep
ettiği, işin konusu ile ilgili bilgi ve belgelerin ne zaman getirileceği, vekâletna­
menin teslim edilip edilmediği, varsa tanık isim ve adresleri, teslim edilen bilgi,
belge ve masraf görüşme tutanağında açıkça yazılmak zorundadır. Bu sebeple
usulüne uygun şekilde tutulmuş bir tutanak iş sahibinden çok avukat için ispat
aracı olmaktadır.

Yapılacak iş ile ilgili avukatın delil toplamak için bazı kurum ve kuruluşlarla
yazışmalar yapması, bir takım belge ve bilgileri elde etmesi avukatın işin hazırlık
aşamasına geçtiğini ve hatta işe başladığını gösterir. Taraflar sözleşme hazır­
lanması gibi adliye dışı bir iş konusunda anlaşmışlarsa o takdirde karşı vekâlet
ücreti talep edilemez. Çünkü karşı vekâlet ücreti yargı ama gideri olup dava ya
da icra takibi sonucunda taraf lehine hükmedilen bir gider çeşididir. Taraflar
sözleşme hazırlanması gibi adliye dışı bir iş konusunda anlaşmışlarsa sözleşme­
nin taslağının avukat tarafından hazırlanmasından sorra internet ortamında iş
sahibinin görüş ve önerilerine sunulması ve iş sahibi tarafından da onay anla­
mına gelebilecek söz ve davranışlarda bulunulması da yine avukatın işe başla­
dığını hatta işi bitirdiğni gösterir.

Dava konusu alacağın miktarı davacı avukatın istifa ya da azil nedeniyle ta­
kip etmesi engellenen dava ya da icra takibinin sonucuna göre belirleneceğin­
den miktarın ispatı açsından HMK m.200'de ki parasal sınıra bakılmaz. Bu dava
türünde esas olan davacı avukatın iş sahibi ile karşı vekâlet ücreti alacağı doğu­
racak bir dava ya da icra takibinin vekil olarak yürütülmesi konusunda anlaş­
maya varıp varmadıklarıdır. Bu anlaşmanın varlığı yukarıda saydığımız belgeler­
le kanıtlandığı takdirce alacağın miktarı avukatın takip etmesi engellenen işin
niteliğine göre belirlenecektir. Bu nedenle sözlü anlaşmanın varlığının ispatı için
yukarıda saydığımız belgeler ya da benzerlerinin dilekçeye eklenmesi gerekir.

En önemli kanıtlama araçları ise avukatın iş sahibi adına açtığı dava ve baş­
lattığı icra dosyalarıdır. Dava dosyasının mahkeme esas defterine kaydının ya­
pılması ile dava açılmş sayılacağı için bu andan itibaren avukat başka bir işlem
yapmamış da olsa haklı istifanın ya da haksız azlin gerçekleştiği andan itibaren
ücretin tamamına hak kazanır.

Avukatın işe başladıktan sonra haklı istifanın ya da haksız azlin meydana


geldiği tarihe kadar iş sahibinden aldığı ve yaptığı işler için harcadığı masrafı
iade etmeme hakkı doğar. Bu durumda masraf avarsı olarak aldığı paradan
sadece elinde kalanın iadesi ile sorumludur. Avukat bu miktarı ücret alacağına
da mahsup edebilir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 667 |
bb. Zamanaşımı Süreleri
Avukatlık Kanunı/nda ve Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı madde­
lerinde avukatlık ücret sözleşmesi ve vekâlet sözleşmelerinden kaynaklanan
alacak davaları için zamanaşımı süresi belirlenmiş deği dir. Bu nedenle zamana­
şımı konusunda genel hükümlere bakılacaktır. 6502 sayılı kanunun 16'ncı mad­
desindeki zamanaşımı süreleri "hizmeti verenin ayıplı hizmeti" durumunda
açılacak davalarda zamanaşımını düzenlediği için avukatın açacağı davada uy­
gulanmayacaktır. Çünkü bu davada avukat davacı iş sahibi davalı durumunda­
dır. Vekâlet sözleşmelerinden kaynaklı uyuşmazlıklarda Türk Borçlar Kanu­
nu'nun 147/1,5 hükmü beş yıllık zamanaşımı süresi öngörmüştür. Bu maddede
öngörülen zamanaşımı süresi sözleşmede kararlaştırılan edimin yerine getiril­
mediği tarihten itibaren işlemeye başlayacağından taraflar arasında yazılı an­
laşma bulunmayan durumlarda zamanaşımı süresinin işlemeye başladığı tarihin
tespitinde zorluklar yaşanmaktadır. Bu nedenle avukatın yazılı sözleşme bu­
lunmayan durumlarda işe başladıktan sonra haklı istifası ya da haksız azli du­
rumunda davalı iş salibine ihtarname çekerek sebep olduğu durumdan kay­
naklı yükümlülüklerin yerine getirmeye davet etmesi zamanaşımının işlemeye
başladığı tarihin tespiti açısından kolaylık oluşturacakt r. Bunun dışında iş sahi­
binin gönderdiği azilnamenin tarihi ya da avukatın istifa yazısını gönderdiği
tarih ve istifa nedenini doğuran olayın meydana geldiği tarihte zamanaşımının
başlangıcı için belirleyicidir. Çünkü zamanaşımının işleneye başladığı tarih TBK
m.l49/l'e göre alacağ n vadesinin gelmesi ile başlar.

cc. İbraya yönelik anlaşmaların etkisi

Uyuşmazlığın doğmasından hemen sonra taraflar n aldıklarını geri verme­


lerine ilişkin ibra anlaşmaları geçerlidir. Haklı olarak istifa eden ya da haksız
olarak azledilen avukata iş sahibinin belli bir ödemede bulunması ve bu öde­
menin bir ibra anlaşmasına bağlanması TBK m.l32'ye göre borcu ortadan kaldı­
rır.

dd. Tazminatın mahsubuna ilişkin özel durumlar


Avukatın haklı istifası ya da haksız azlinden kaynaklı açılacak alacak dava­
sında eğer avukatın istifa etmesine neden olan olayda kusuru varsa ya da azle­
dilmesini gerektirmeyecek derecede kusuru varsa ve bu kusur iş sahibinin bir
kısım zararına da yol açmışsa bu durumda TBK m.52'yegöre alacak miktarından
davalı iş sahibinin tazminat alacağına mahsuben indirim yapılmasını isteme
hakkı bulunmaktadır.
I 663 Hıkuk Davalan
ee. Manevi tazminat
Avukatın işe başlamadan önce haklı istifası ya da haksız azledilmesi açacağı
alacak davasında manevi tazminat talep edilmesinin önünde hukuki bir engel
bulunmamakla birlikte manevi zararın ispatı davacı üzerindedir. İş sahibinin
istifa ya da haksız azle sebep olduğu durum aynı zamanda avukata manevi
ızdırap yaratacak nitelikte ise manevi tazminata da hükmedilmesi gerekir. Ör­
neğin iş sahibinin avu<ata hakaret etmesi, avukatı işin yapamayacak derecede
rahatsızlık uyandıracak davranışlar içinde olması, avukatın hukuki bilgisini aşa­
ğılayan davranışlar sergilemesi halinde avukat nazarında manevi zararın oluş­
tuğu kabul edilebilir. İş sahibinin sebep olduğu zararın manevi ızdırap yaratır
nitelikte olup olmadığı hâkimin takdirindedir. Bu durum somut olayın niteliğine
göre değerlendirilir.

ff. Bekletici Mesele

Avukatın karşı vekâlet ücretinin miktarının tespiti stifa etmek zorunda kal­
dığı ya da haksız olarak azledildiği davanın sonuçlanmasına bağlı olduğu durum­
larda davacı avukatın talebi ya da hâkimin kendiliğinden vereceği kararla diğer
dava HMK m.l65'e göre bekletici mesele yapılabilir. Örneğin avukatın iş sahibi
ile alacak davası için anlaşmasından sonra iş sahibinin işi başka bir avukata
vermesi ve bu sebeple avukatın haklı istifasının gerçekleşmesi durumunda da­
vacı avukatın karşı vekâlet ücreti alacağının miktarının tespiti için alacak dava­
sının sonuçlanmasının beklenilmesi gerekecektir. Ka'şı vekâlet ücreti ancak
dava bittikten sonra telirlenebileceğinden haklı istifa eden ya da haksız azledi­
len avukatın ne kadar karşı vekâlet ücretinde yoksun kaldığı da ancak o zaman
belli olacaktır. Avukat n dosyadan çekilmek zorunda bırakılmasından sonra yeni
bir avukat dosyayı devralmamış ve iş sahibini temsil eden avukat olmadığı için
yargılama giderleri içinde karşı vekâlet ücretine hükmedilmemişse bu durumda
avukatın yoksun kaldığı karşı vekâlet ücreti miktarı dsva sonunda hükmedilen
dava değerine göre Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin azalan oranlardaki nispi
hükümlerine göre belirlenecektir. Yargıtay haksız azil durumunda karşı vekâlet
ücretinin de avukat tarafından talep edilebileceğini kaoul etmektedir/" Avuka­
tın takip etmesinin engellendiği dava maktu ücrete tabi bir dava ise bu durum­
da bekletici mesele yapılmasına gerek yoktur. Örneğin avukat boşanma dava­
sından azledilmişse ya da ceza davasından azledilmişse bu durumda karşı vekâ-

"Kural olarak karşı tarafa yükletilecek vekâlet ücreti müvekkil tarafından tahsil edildiğinde istenebilir
hale gelir. Ancak haksız azil halinde dürüstlük kuralları gereği avukatın bu ücreti azîlder sonrada talep
edebileceği kabul edilmelidir." Yargıtay 13. HD07.06.2011 T. 2010/17319 E. 2011/8929 K
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 669 |

let ücreti maktu olarak belirleneceği için azledildiği dadaların bitmesinin bekle­
nilmesine gerek yoktur. Maktu ücrete tabi davalarda ki tek ayrık durum tarife­
nin her yıl Ocak ayında yenilenmesi nedeniyle maktu ücrette de artışa gidiliyor
almasıdır. Çünkü karşı vekâlet ücreti kararın verildiği tarihteki tarife hükümleri­
ne göre belirlenir. Dolayısıyla davanın bir yıldan uzun sürmesi durumunda mak­
tu karşı vekâlet ücret de değişecektir. Avukatla iş sahibi arasında görülmekte
olan davanın konusunu oluşturan diğer davanın tarife hükümleri değişmeden
sonuçlanması olasılığı varsa bu dava bekletici mesele yapılmadan da karar veri­
lebilir. Aksi durumda bekletici mesele yapılması usul hukuku açısından daha
doğru olacaktır.

gg. Dava Türü ve Değeri


Karşı vekâlet ücreti alacağına dayalı davanın açılmadan önce avukatın ala­
cağının miktarının belirlenmesi mümkün olmayabilir. Örneğin; tapu iptali ve
tescili davası açmak üzere anlaşma yapılmış olmasına karşın avukatın haksız
olarak azledilmesi ya da haklı olarak istifa etmek zcrunda bırakılması duru­
munda davacı avukat tarafından açılarak sonuçlandırılacak olan tapu iptali ve
tescili davasında, avu<atın almaya hak kazanacağı avukatlık ücreti ve bu dava
sonunda yine Avukatl k Kanunu 164/son hükmüne göre almaya hak kazanacağı
karşı vekâlet ücretinin miktarı ancak iş sahibinin azil ya da istifadan sonra kendi
takip ettiği ya da başka avukata takip ettirdiği tapu iptali ve tescili davasının
sonuçlanmasından sonra taşınmazın değerine göre belirlenebilecektir. Bu ve
benzeri durumlarda avukatın açacağı alacak davasının değerinin davanın başın­
da tespit edilebilmesi mümkün olmayabilir. HMK m.lD7/l'e göre davanın açıl­
dığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve <esin olarak belirleyebil­
mesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hallerde,
alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle be­
lirsiz alacak davası açabilir. Davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasından
sonra yargılama devam ederken HMK m.l65'e göre bekletici mesele yapılan
diğer davanın sonuçlanmasından sonra hazırlanan bilirkişi raporuna göre avu­
kat talep ettiği miktarı davanın genişletilemeyeceği yasağına bağlı olmadan
arttırabilir.

Avukatın takip etmesi engellenen dava boşanma ya da ceza gibi maktu üc­
rete bağlı bir dava ise o takdirde dava sonunda hükmedilecek karşı vekâlet
ücretinin miktarı belli olduğundan davanın belirsiz alacak davası olarak açılması
hukuken mümkün değildir. Dava dilekçesinde dava değeri tam olarak gösteril­
melidir.
I 670 Hikuk Davalan
hh. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler
HMK m.389/l'e göre dava dilekçesinde ihtiyati tedbir kararı istenebilir. An­
cak ihtiyati tedbir istenen davalıya ait mal varlığının uyuşmazlık konusuna iliş­
kin olması gerekir. Bu dava türünde avukatın haklı istifasının ya da haksız azlin­
den ötürü doğan alacağı nedeniyle ücret talep edilmekte olduğundan davaya
konu bir malvarlığının bulunması ve ihtiyati tedbirinde bu mal varlığı için is­
tenmesi gerekir.

Örneğin iş sahibi avukatla boşanma davasının açılması için anlaşmış olabi­


lir. Dava devam ederken avukatın istifa etmesi ya da haksız olarak azledilmesi,
iş sahibinin de işi başka bir avukata vermesi durumunda iş sahibinin dava so­
nunda hükmedilecek olan karşı vekâlet ücretini avukata ödemesi gerekir. Bu
durumda söz konusu paranın iş sahibinin kişisel hesaoına yatırılmış olması ve
uyuşmazlığın doğduğu tarihte de orada olması koşuluyla bu banka hesabına
ihtiyati tedbir konulması istenebilir. İş sahibine ait tanka hesabı uyuşmazlık
konusu alacaktan başka iş sahibinin başka parasal ilişkileri içinde kullanılmak­
taysa o takdirde ihtiyati tedbir kararı uyuşmazlık konusu miktarla sınırlı olarak
talep edilebilir.

Ancak Avukatlık Kanunu m.l64/son hükmüne göre karşı vekâlet ücretleri­


nin avukatlara ait olması nedeniyle iş sahibinin başka avukat aracılığı ile takip
ettirdiği davasında hükmedilen karşı vekâlet ücretinin iş sahibinin hesabına
geçmesi uygulamada nadir rastlanan bir durumdur. Bu nedenle bu dava türün­
de ihtiyati tedbir uygulaması nadiren görülmektedir. İş sahibi işi başka bir avu­
kata takip ettirdiği du'umlarda hükmedilecek karşı vekâlet ücretini yeni avuka­
tının tahsil etme hakkı bulunmaktadır. Ancak bu durum istifaya zorlanan ya da
azledilen avukatın hükmedilen karşı vekâlet ücretini iş sahibinden istemesini
engellemez. Çünkü hukuken avukatın talebi hükmedilen karşı vekâlet ücreti
değil karşı vekâlet ücretinden yoksun bırakılmış olmasından doğan zararıdır.

Yargılama sonunda karşı vekâlet ücretine hükmedilmesi ve azledilen avu­


katın yerine dosyayı takip eden avukatın karşı vekâlet ücretini tahsil etmek için
icra takibi başlatması durumunda bu icra dosyasına ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz
ya da İİK m.89/l haczi konulamaz. Çünkü yargılamaya kaldığı yerden devam
eden avukat hükümde belirtilen karşı vekâlet ücretinin de sahibidir.

Azledilen avukatın alacaklı olduğu karşı vekâlet ücreti, takip etmesi engel­
lenen davanın sonunda almaya hak kazanacağı menfi zararını oluşturmaktadır.
Yani avukat yargılama sonunda hükmedilen karşı vekâlet ücretini değil karşı
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 6711

vekâlet ücreti miktarında zararını iş sahibinden talep ezmektedir. Bu sebeple işi


devralan avukatın ka şı vekâlet ücreti alacağı için başlattığı ilamlı icra takibi
dosyasına haciz konulamaz.

Uyuşmazlık konusu alacak için doğrudan dava yoluna değil de genel haciz
yolu ile icra takibine geçilmek isteniyorsa o takdirde İcra ve İflas Kanunu hü­
kümlerine göre uyuşmazlık konusu alacağın bulunduğu banka hesabına ihtiyati
haciz konulması da talep edilebilir.

Kararlar Takip edilen icra dosyaları bakımından tahsil edilebilir aşamaya gelmiş
olanlar için takip tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre karşı
vekâlet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekir

Davacının haksız olarak azledilmesi ile hukuki yardım sona erdiğinden bu icra
takiplerinin davacı yönünden tahsili artık mümkün değildir. Buna göre takip
edilen icra dosyalan bakımından tahsil edilebilir aşamaya gelmiş olanlar için
takip tarhindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre hesaplanacak karşı
tarafa yüklenecek vekâlet ücretinin toplamının davalıdan tahsiline karar
verilmesi gerekir. (Yargıtay 13. HD E. 2008/4971: K. 2008/12705: T.
30.10.2008)

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımına


bağlıdır

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımı süresine


tabi olup, bu sürenin geçmesi ile zamanaşımına uğrarlar. (Yargıtay 13. HD E.
2014/3899; K. 2014/18521; T. 10.6.2014)

Avukat haksız azil durumunda karşı taraf vekâlet ücretine de hak kazanır

Dava, vekâlet ücret alacağının tahsili istemine ilişdndir. Somut olayda davacı­
nın, vekâlet görevini ifa ederken davalı tarafından haksız olarak azledildiği
anlaşılmakta olup, davacı haksız azil nedeniyle karşı taraf vekâlet ücretinden
de mahrum kalmıştır. Bu nedenle davacı avukatın, Avukatlık Kanununun
164/son maddesinde düzenlenen karşı taraf vekâlet ücretine de hak kazandı­
ğının kabjlü gerekir. Davada akdi vekâlet ücretinin yanında, mahrum kalınan
karşı taraf vekâlet ücreti de talep edildiğine göre, mahkemece Avukatlık
Kanununun 164 /son maddesine göre hasma yükletilmesi gereken vekâlet
ücretinin de tespit ve tahsiline karar verilmesi gerekirken, sadece akdi vekâlet
ücreti yönünden hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırıdır. (Yargıtay
13. HD E. 2013/24191; K. 2013/25404; T. 22.10.20 1 3)
I 672 Hukuk Davalan

Avukatlık ücreti para borcuna ilişkin olduğu için davacı avukatın bulunduğu
yer mahkemesi de yetkilidir

Dava, vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan vekâet ücreti ve masraf alacağı­


nın tahsii amacıyla başlatılan icra takibine yönelik itirazın iptali istemine
ilişkindir. HMK'nın 6. maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme,
davalının yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesidir.

Aynı kanunun 10. maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin


ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel
yetkiye ilişkin bir düzenlemedir. Ayrıca BK'nın 73. (6098 sayılı Türk Borçlar
Kanunu 89.) maddesi uyarınca para alacağına ilişkin davalarda aksi kararlaştı­
rılmadıkça para borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden
alacaklının bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir. Dolayısıyla dava, davacı­
nın seçirrıine göre, hem genel ve hem de özel yetkili mahkemede açılabilir.
(Bkz. HG<. 5.11.2003, 2003/13- 640-627 sayılı kararı) Az yukarıda anılan
BK'nın 75. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 89.) maddesi gereğince, vekâlet
sözleşmesinden doğan para alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine
yönelik ifrazın iptali istemi ile açılan eldeki davada, Adana Mahkemeleri de
bu davaya bakmaya yetkilidir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/17262; K.
2013/22036; T. 19.9.2013)

Avukatın istifa ya da azil tarihindeki bütün cosyaları ücret alacağı için


değerlendirilmeye alınmalıdır

Davacı, davalıların vekili olarak takip ettiği dosya ara ilişkin vekâlet ücretinin,
bir kısım masrafların ve yol giderlerinin ödenmediği gerekçesiyle vekillik
görevinden istifa ettiğini ileri sürerek, vekâlet ücretine konu alacağın tahsilini
talep etmiştir. Mahkemece, haksız istifa tarihi itibariyle davacı tarafından
takip edilerek sonuçlandırılan ve kesin hüküm elde edilen dava ve icra takip­
leri yönünden davacının hak ettiği akdi ve karşı yan vekâlet ücreti ile davalılar
tarafından itiraz edilmemesi nedeni ile tüm dosyalarda yapılan masrafların
hesaplanması için bilirkişi kurulundan ek rapor alınması ve davacının davalı­
lardan aldığını kabul ettiği miktarın mahsubundan sonra hâsıl olacak sonuca
göre bir karar verilmesi gerekirken, kesin hüküm elde edilmediği halde sade­
ce karara çıkmış dosyalar yönünden de hesaplama yapılan bilirkişi kurulu
raporuna dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı
olup, bozma nedenidir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/15398; K. 2013/22021; T.
19.9.2013)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar İTLİ

Avukatlık ücretinin ödendiğini ileri süren davalı iş sahibi bunu ispatlamakla


yükümlüdür. Yargılamada ispatlanmış konularla ilgili yemin deliline başvu­
rulamaz

Dava, avukat olan davacının davalı müvekkilini temsilen idare mahkemesinde


açtığı imar planının iptali davası nedeniyle hak ettiği vekâlet ücretinin tahsili
istemine ilişkindir. Mahkemece, davacının dava dilekçesinde "diğer yasal
kanıtlar” demek sureti ile yemin deliline de dayandığı, 6100 sayılı HMK'nın
227’nci maddesine göre yemin teklif edilen ta rain yemini edaya hazır oldu­
ğunu bilcirdikten sonra diğer tarafın teklifinden vazgeçerek başka bir delile
dayanamayacağı, yeni bir delil de gösteremeyeceği, davalının yemini edaya
hazır olduğunu bildirdiği ve kendisine usulüne uygun olarak yemin ettirildiği,
davalının davacıya herhangi bir borcunun olmadığına ve vekâlet ücreti söz­
leşmesi yapmadıklarına dair yemin ettiği gerekçesiyle ispat edilemeyen dava­
nın reddine karar verilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki, taraflar arasında
sözlü vekâlet ilişkisinin kurulduğu, davacıya vekâletname verildiği ve davacı­
nın idare mahkemesinde bu sözleşmeye istinaden dava açtığı hususları özel­
likle davalının ikrarı ve tüm dosya kapsamı ile zaten ispatlanmış olup, ispatla­
nan hususlar konusunda yemin deliline başvurulamaz. Kaldı ki, vekâlet ücre­
tinin ödendiğini ileri süren davalı bu savunmasını ispatlamak zorunda olup,
ispat yükü ters çevrilerek davalının yeminli beyanı nedeniyle borcu olmadığı
sonucuna da ulaşılamaz. (Yargıtay 13. HD E. 2012/23374; K. 2013/19316; T.
10.7.2013)

Haksız azledilen avukatın dava ve icra takiplerine baktığı iş sahibinin bü­


tün dosyaları dikkate alınarak azlin değerlendirilmesi gerekir

Dava, vekâlet ücretinin tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemi­
ne ilişkindir. Vekâlet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve
takiplere sirayet eder. Dosya kapsamından davacı avukatla davalılar arasında
başka da.*a dosyaları sebebiyle avukatlık ücretine dair davalar olduğu anla-
şılmaktacır. O halde mahkemece öncelikle davalıların azil nedenleri üzerinde
durulmal, vekâlet ücretine dair diğer dava dosyaları ile protokol ve kat karşı­
lığı inşaat sözleşmeleri incelenmek suretiyle davacı avukatın azlinin haklı olup
olmadığı değerlendirilmeli ve hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
Ayrıca davacı asıl alacak ve faizi yönünden takip başlatmış olmasına rağmen,
dava dilekçesinde itirazın asıl alacak yönünden iptaline karar verilmesini
istemiştir. Mahkemece, "Davanın kabulüne, itirazın iptaline, takibin devamı­
na” karar verilmekle talep aşılacak şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya
aykırı olup bozma nedenidir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/15312; K.
2013/16890; T. 20.6.2013}
| 674 Hıkuk Davalan

Avukatın iş sahibinin yanında SGK girişli ve maaşla çalışması, her türlü


vekâlet ücretini alamayacağına ilişkin sözleşne imzalaması durumunda
baktığı dava ve işlerle ilgili olarak avukatlık ücreti isteyemez

Dava, vekâlet ücreti istemine ilişkindir. Davacının, dava dışı şirket ile davalı
İSKİ arasında, hukuk hizmetleri satın alınması için yapılan "Hukuk Hizmetleri
Protokolü" kapsamında davalının taraf olduğu icra takipleri ve davaları vekil
sıfatıyla takip ettiği, maaş ve ücretleri ile her türlü özlük haklarını şirketten
aldığı dosya içeriğiyle sabit olduğu gibi bu husus tarafların da kabulündedir.
Yine davacının dava dışı şirket bünyesinde çalışması nedeniyle, SSK işe giriş
bildirgesinin de aynı şirket tarafından düzenlendiği, istihdam edildiği işyeri
olarak da bu şirketin gösterildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının,
davalı İSKİ Genel Müdürlüğünün kadrolu veya sözleşmeli personeli olmadığı­
nın, dava dışı şirket ile İSKİ arasında yapılan "Hukuk Hizmetleri Protokolü"
hükümleri doğrultusunda hizmet verdiğinin kabulü gerekir. İSKİ Genel Müdür­
lüğünün icra takipleri ve davalar için davacıya ve<âletname vermesi yasal bir
zorunluluk olup, bu durum davacının dava dışı şirketin çalışanı olduğu gerçe­
ğini değiştirmeyeceğinden uyuşmazlığın protokol hükümleri doğrultusunda
çözümlermesi gereklidir. Söz konusu "Hukuk Hzmetleri Protokolümde "...
Yapılacak avukatlık hizmetlerinin ifasıyla ilgili aylık ücret, her türlü ikramiye,
tazminat, vekâlet ücreti, harcırah vb. ödemeler, haklar ve sorumluluklar
şirkete aittir.’’ “Avukatların Sorumlulukları" başlığını taşıyan maddesinde ise,
"Avukatlar ücret dışında vekâlet ücreti vb. gibi herhangi bir hak talep etme-
yeceklercir." hükümleri bulunmaktadır. O halde protokolün açıklanan bu
hükümleri gereğince, davalıya avukatlık hizmeti veren davacının, davaya konu
vekâlet ücretleri sebebiyle davalıdan talepte bulunması mümkün değildir.
(Yargıtay 13. HD E. 2013/7188; K. 2013/16775; T. 19.6.2013)

Boşanma ve katkı payı alacağı davası gibi birlikte görülen davalarda dos­
yanın sonradan ayrılmış olmasına göre avukatın ayrı ayrı ücret isteme
hakkı bulunmaktadır

Davacı, davalı avukata verdiği vekâletle boşanma davasıyla katkı bedeli dava­
sını açıp takip ettiğini ancak davacının boşanma davasıyla birlikte açılmaması
gereken katkı payı davasını birlikte açtığını, talimatı olmadığı halde eşyaların
aynen iadesini talep ettiğini, kendisini bilgilend'rmediğini, bu sebeple haklı
olarak azlettiğini, buna rağmen davalının aleyhine vekâlet ücretinin tahsili için
takip yaptığını ileri sürerek, icra takibinden dolayı borçlu olmadığının tespiti
ile %4O tazminatın tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, katkı
payı davesı için sağladığı bir menfaat bulunmadığından davalı avukatın vekâ­
let ücreti talebinin yerinde olmadığına karar verilmiştir. Oysa davalı avukat
tarafından açılan katkı payı davasının boşanmavla birlikte açılan aynı dava
dosyasında görülmekte olduğu anlaşıldığına göre, bu dava için de harca esas
değeri üzerinden davalı avukatın hak ettiği vekâlet ücretine karar verilmelidir.
(Yargıtay 13. HD E. 2013/8930; K. 2013/16106; T 13.6.2013)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 675 |

Sözleşmenin geçersiz olması durumunda ücret Avukatlık Kanunu hükümle­


rine göre belirlenir

Dava, itirazın iptali davasıdır. Somut olayda taraflar arasındaki ücret sözleş­
mesi geçerli olmadığına göre, mahkemece dava ı avukatların yaptığı hukuki
yardımın başladığı yıl da dikkate alınarak davalıların hak eniği vekâlet ücreti
yürürlükte bulunan Avukatlık Kanununa göre belirlenerek oluşacak sonuca
göre karar verilmesi gerekir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/10509; K. 2013/15307;
T. 6.6.2013}

İş sahibinin icra dosyasındaki hakkından vazgeçmesi durumunda karşı


vekâlet ücretini avukatına ödemesi gerekir

Davacı avukat, müvekkili olan davalı adına boşanma davası açtığını ve bo­
şanma kararında karşı tarafa yüklenen 1.100,00 TL vekâlet ücretinin ödenme­
si için icra takibi yaptığını, ancak davalının icra dosyasındaki alacağından
vazgeçtiğini, avukata ait olması gereken vekâlet ücretinin tahsili için davalı
hakkında icra takibi yaptığını, ancak davalının takibe itiraz ettiğini ileri süre­
rek, itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir. Avukatlık Kanunun 164/son
maddesi gereğince, avukatla iş sahibi arasında aksine yazılı sözleşme bulun­
madıkça, tarifeye dayanarak karşı tarafa yüklenecek avukatlık ücreti, avukata
aittir. Bu madde hükmüne göre, dosyadaki deliller değerlendirilerek sonucu­
na uygun bir karar verilmesi gerekir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/9977; K.
2013/14748; T. 3.6.2013}

Haksız azil durumunda avukat karşı vekâlet ücreti de talep etme hakkına
sahiptir

Dava, akdi ve karşı taraf vekâlet ücretinin tahsii istemine ilişkindir. Somut
olayda davacının, davalıya vekâleten takip etmiş olduğu dava karar aşama­
sında iken, davalı tarafından haksız olarak azledildiği anlaşılmakta olup, dava­
cı haksız azil nedeniyle karşı taraf vekâlet ücretinden de mahrum kalmıştır. Bu
nedenle davacı avukatın. Avukatlık Kanununun 164/son maddesinde düzen­
lenen karşı taraf vekâlet ücretlerine de hak kazandığının kabulü gerekir. O
halde mahkemece davacının takip etmiş olduğu dava nedeniyle, Avukatlık
Kanununun 164/son maddesine göre hasma yûkletilmesi gereken vekâlet
ücretine de karar verilmesi gerekirken, açıklanan hususlar göz ardı edilerek,
bu istemin reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı
gerektirir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/11715; K. 2013/12413; T. 14.5.2013)
I 676 Hikuk Davalan

SözleşmGsel avukatlık ücreti ve karşı vekâlet ücreti birlikte talep edilebilir.


İş sahibinin karşı tarafla sulh anlaşması yapması durumunda dava değeri­
nin ne kîdar olduğunun ispat yükümlülüğü iş sahibi ve sulh anlaşmasını
yapan karşı taraftadır

Dava, avukatlık ücreti alacağı istemine ilişkindir. Dava sulh ile sonuçlandığın­
da, avukat müvekkilinden aralarındaki ücret sözleşmesinde kararlaştırılan
miktarı isteyebileceği gibi davada sulh olunan miktara göre karşı tarafa yükle­
tilen vekâlet ücretini de isteyebilir. Müteselsil sorumluluk gereğince aynı
sorumluluk, müvekkille sulh olan karşı taraf için de geçerlidir. Avukatla mü­
vekkili arasında ücret sözleşmesi bulunmaması veya sözleşmenin geçersiz
olması halinde, müvekkilin ve müvekkille sulh anlaşması yapan hasmın, sulh
olunan miktar üzerinden, sulh olunan miktarın ve sulh sonucunda müvekkile
kazandın an menfaatin ne olduğunun anlaşılamaması durumunda ise; ispat
yükümlülüğünün müvekkil ve müvekkille sulh anlaşması yapan hasma ait
olacağı, davacı avukat tarafından takip edilen davaların müddeabihlerine
göre müvekkile sağlanan menfaatin, daha az bir miktar olduğunu ispat etme­
leri durumunda bu miktar üzerinden aksi halceyse söz konusu davaların
müddeatihlerinin değerleri üzerinden Avukatlık Kanununun 164/son madde­
sinde düzenlenen hasma tahmili gereken vekâlet ücretinden ve Avukatlık
Kanununun 164/4. maddesinde düzenlenen müvekkilin avukata ödemesi
gereken vekâlet ücretinden müteselsilen sorumlu olacakları gözetilmelidir.
(Yargıtay 13. HD E. 2012/5183; K. 2013/2304; T. 5.2.2013)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 677

Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haksız Azledilmesi Haklı İstifası Nedeniyle


Açacağı Karşı Vekâlet Ücretine Dayalı Tazminat Davası Dilekçe Örneği

(...) TÜKETİCİ MAHKEMESİ'NE / ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE

ihtiyati Tedbir İstemlidir

DAVACI :A

VEKİLİ :B

DAVALI :C

T. KONUSU : Fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere, şimdilik,

1- (...) TL karşı vekâlet ücreti alacağının,

2- (...) TL manevi tazminatın ödenmesine haklı istifa/ihtarname/dava/haksız azil tarihinden


itibaren yasal faizi ile karar verilmesi talebidir. (Harca esas değer (..) TL'dir.) (yazıyla ... TL'dir.)

AÇIKLAMALAR:

Davalı ile avukat olan müvekkilim (...) konulu avukatlık hizmet için sözlü olarak anlaşmışlar­
dır. Davalı ile müvekkilim arasında Avukatlık Kanunu 53'üncü maddeye göre (...) tarihinde gö­
rüşme tutanağı hazırlanmıştır/Davalı, müvekkilim avukata (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yev­
miye numaralı vekâletnamesini (...) tarihinde teslim etmiştir.

Davalı, müvekkilim avukata (...) tarihinde (...) TL yargılama masrafı ve (...) TL peşin avukatlık
ücreti ödemiştir. Ödediği miktara karşılık olarak da kendisinden (...) tarihli makbuz verilmiştir.

Müvekkilim davalı adına (...) mahkemesinde/icra müdürlüğünde (...) konulu dava/icra takibi
başlatmıştır. Ancak davalı, müvekkilimden habersiz olarak karşı tarafla anlaşarak davayı sona
erdirmiştir./Davalı işi başka bir avukata vermiş ve başka avukat aracılığı ile işe takip ettirmeye
başlamıştır./Davalı müvekkilime küçük düşürücü, mesleki saygınlığını zedeleyici söz ve davranış­
larda bulunmuş ve kendisine hakaret etmiştir.

Davalı müvekkilimi (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haksız
olarak azletmiştir./Müvekkilim avukat (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yevmiye numaralı ihtar­
namesi ile haklı gerekçelerle vekillik görevinden istifa etmek zorunda kalmıştır.

Müvekkilim avukat istifa/azil nedeniyle takip etmesi engellenen dosyalar nedeniyle yargıla­
ma sonunda hükmedilece< karşı vekâlet ücreti alacağından mahrum kalmıştır. Bu nedenlerle
Sayın Mahkemenizde alacak/tazminat davası açma zorunluluğu doğmuştur.

Müvekkilimin istifa/azil nedeniyle takip etmesi engellenen (...ı mahkemesine/icra müdürlü­


ğüne ait dosyaların bekletici mesele yapılmasını talep ediyoruz.

Talep ettiğimiz yoksun kalınan karşı vekâlet ücreti alacağı miktarının tespiti diğer davanın so­
nucuna bağlı olması nedeniyle davamız nispi karşı vekâlet ücreti alacağı yönünden belirsiz alacak
davası, maktu karşı vekâlet ücreti ve manevi tazminat yönünden ise belirli alacak davasıdır.

HUKUKİ NEDENLER:

1- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu


I 678 Hikuk Davalan
2- 1136 sayılı Avukatlık Kanunu

3- 6098 sayılı Türk Sorular Kanunu ve ilgili diğer mevzuat.

DELİLLER:

1- Avukatlık Kanunu SS’üncü maddeye göre yapılmış görüşme tutanağı

2- Avukat adına çıkartılmış vekâletname

3- Makbuz ya da banka dekontu

4- İnternet iletileri

5- Dava/icra dosyası {Avukatın istifa ya da azil nedeniyle takip etmesi engellenen dosyaların
getirtilmesi istenecek)

6- Tanık (İki bin beş yüz TL'yi geçmeyen alacaklar için)

7- Bilirkişi incelemesi

8- Keşif (Bekletici mesele yapılan dava taşınmaz ile ilgili bir dava ise)

SONUÇ: Yukarıda sunu an nedenlerle fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere,

1- (...) mahkemesinin {...) esas sayılı dosyasının bekletici meseleyapılmasına

2- Dava konusu paranır yatırıldığı (...) bankasının (...) şubesinde<i (...) numaralı hesaba ihtiyati
tedbir konulmasına,

3- (...) TL karşı vekâlet ücreti alacağının

4- (...) TL manevi tazminatın, haklı istifa/ihtarname/dava/haksız azil tarihinden itibaren yasal


faizi ile tahsiline,

5- Yargılama masraf ve karşı vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini
müvekkilim adına saygılarımla dilerim. Tarih

DAVACI/DAVACI VEKİLİ
( .)

Eki:

1- Yukarıda belirtilen {..) adet ek.

2- Onaylı vekâletname örneği


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 679 |
C. Avukat ile İş Saiıibi Arasında Sözleşme Yapılması Durumunda Ücret
Uyuşmazlığı Dovaları

1. Avukatın İşe Başlamadan Önce Haklı Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle İş


Sahibinin Açacağı Alacak Davası

o. Giriş ve İlgili Mevzuat

Avukat ile iş sahibi arasındaki uyuşmazlıkların önemli bir kısmı henüz avu­
kat işe başlamadan önce yaşanmaktadır. Taraflar arasında yazılı sözleşme ya­
pılması durumunda avukatın işe başlamadan önce yaşanacak olan uyuşmazlık­
larda sözleşme içeriği uyuşmazlığın giderilmesi konusunda en önemli belirleyici
etken olmaktadır. Yazılı sözleşmenin yapılmasından sonra taraflar arasında
uyuşmazlık çıkması ve avukatın haklı olarak azli ya da haksız olarak istifa etmesi
durumunda avukata verilmiş olan dava masrafı ve peşin avukatlık ücretlerinin
iadesi konularında iş sahipleri tarafından alacak davası açılmaktadır.

Taraflar arasında yapılan yazılı sözleşme hükümleri uyuşmazlığın gideril­


mesinde belirleyicidir. Avukatlık Kanunu 163'üncü maddeye göre yasaya aykırı
olmayan şarta bağlı sözleşmeler de geçerlidir. Avukatla iş sahibi arasındaki
uyuşmazlıklara öncelikle özel kanun olması nedeniyle 1136 sayılı Avukatlık Ka­
nunu hükümleri uygulanır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümleri ise ta­
mamlayıcı olarak uygulanacaktır. Buna göre Avukatlık Kanunu'ndan sonra Türk
Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan vekâlet
sözleşmelerine ilişkin hükümler daha sonra ise Türk Borçlar Kanunu'nun genel
hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Ancak 28 Mayıs 2014 tarihinden sonra
yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun ile vekâlet
sözleşmesinden doğan davaların da tüketici mahkenelerinin görev alanına
alınması ile 6502 sayılı kanunda uygulanacak hükümle- arasına girmiştir. Taraf­
lar arasında yapılan yazılı sözleşme olabildiğince ayakta tutulmaya çalışılır.

İlgili mevzuat; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.12, 40, 53, 163, 171, 174;
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.132, 147, 502; 6100 sayılı Hukuk Muhake­
meleri Kanunu m.2, 6, 10, 107, 200, 389; 6502 sayı ı Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanun.

b. Görev

Avukatın iş sahibi ile yazılı sözleşme yapmasından sonra fakat işe başlama­
sından önce avukatın haksız azledilmesi ya da haklı stifasından kaynaklanan
davalar 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 73'üncü madde-
I 680 Hıkuk Davaları
sine göre tüketici mahkemesinde açılır. Tüketici mahkemelerinin bulunmadığı
yerlerde ise dava asliye hukuk mahkemesinde açılır. İş sahibi "tüketici" sıfatı
taşımıyorsa dava asliye hukuk mahkemesinde görülecektir.

c. Yetki
Davalının yerleşim yeri mahkemesi HMK m.6 uyarınca genel yetkili mah­
kemedir. Ayrıca taraflar arasında yazılı anlaşma olmasa da yürürlüğe girmiş
sözlü bir anlaşma olması nedeniyle HMK m.10 uyarınca sözleşmenin ifa yeri
mahkemesi de yetkilidir. Sözleşmenin ifa yeri, taraflar arasında anlaşılan işin
konusuna göre değişiklik gösterir. Eğer bir sözleşme hazırlanması konusunda
anlaşılmışsa avukatın aulunduğu yer mahkemesi, dava açılacaksa davanın görü­
leceği yer mahkemesi, Yargıtay ya da Danıştay'da bulunan bir dosyanın mura­
faasına girilecekse Ankara mahkemeleri sözleşmenin ifa yeri olarak kabul edilir.
6502 sayılı kanun m.73/V hükmü tüketicinin yani iş sahibi davacının bulunduğu
yerdeki mahkemeyi d= yetkili saymıştır. Bu sebeple davacı iş sahibinin seçimlik
hakkı bulunmaktadır.

d. Davacı - Davalı

a. Davacı: Taraflar arasında yapılan anlaşma uyarınca avukata masraf ya da


peşin ücret ödemesi yapan iş sahibi davacı sıfatına sahiptir. İş sahibinden
aldığı yetki ile avukata vekâletname verme yetkisine sahip üçüncü kişi de
eğer avukata ödemede bulunduysa haklı azil ve haksız istifa durumunda
davacı olarak bu davayı açabilir. İş sahibinin birden çok olması durumunda
her bir iş sahibi bu davayı birlikte ya da ayrı ayrı açabilirler.

b. Davalı: Davalı haklı azledilen ya da haksız istifa eden avukattır. 1136 sayılı
Avukatlık Kanunu m.l74'e göre üzerine aldığı işi haklı bir sebep olmaksızın
takipten vazgeçen avukat hiçbir ücret isteyemez ve peşin aldığı ücreti geri
vermek zorundacır. Takipten vazgeçme, avukatın hem haksız istifası hem
de haklı azli olarak anlaşılmalıdır. Avukat kusur veya ihmalinden dolayı az­
ledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez. Üzerine aldığı işi haklı bir sebep
olmaksızın takipten vazgeçen avukat hiçbir ücret isteyemez ve peşin aldığı
ücreti geri vermek zorundadır.

Avukatlık Kanunu 171'inci maddeye göre avukata verilen vekâletnamede


başkasını tevkile yetki tanınmış ise, taraflar arasındaki anlaşmada aksine açık
bir hüküm olmadıkça, avukat işi başka bir avukatla birlikte veya başka bir avu­
kata vererek takip ettirebilir. Bu durumda avukatın iş sahibine karşı sorumlulu­
ğu devam eder. Avukat birlikte takip ettiği veya işi tamamen devrettiği avukat­
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 631J
ların kusurlarından ve meydana getirdikleri zarardan dolayı iş sahibine karşı
hem şahsen hem de ciğer avukatla birlikte müştereken ve müteselsilen sorum­
ludur. Bu nedenlerle davalı taraf hem anlaşmanın tarafı olan avukat hem de
avukatın tevkil ettiği diğer avukattır. Avukatlık Kanunu 12'nci maddede yazılı
bir iş sebebiyle başka bir yerde çalışmak zorunda olan ve bu nedenle işi tama­
men başkasına devreden avukatlar hakkında 171'inci madde uygulanmaz. Bu
durumda sadece vekâleti alan avukat sorumludur. Ancak vekâleti alan avukat
ile yanında çalışan avukat arasındaki tazminata dayalı rücu ilişkisi saklıdır.

e. Yargılama Usulü

aa. Delillerin Değerlendirilmesi


İş sahibi "tüketici* sıfatı taşımıyorsa eğer dava asliye hukuk mahkemesinde
açılacak ve yazılı yargılama yöntemine göre görülecektir. İş sahibi "tüketici"
sıfatı taşıyorsa bu du'umda dava 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun hükmüne bağlıdır. 6502 sayılı kanun m.73/lV hükmü uyarınca tüketici
mahkemelerinde görülen davalar basit yargılama usu üne tabidir. Bu nedenle
dava açılırken ikinci bir dilekçe hakkının bulunmadığı düşünülerek delillerin
dava dilekçesinde çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Aynı durum davaya
cevap veren taraf içinde geçerlidir. En önemli kanıtlama aracı taraflar arasında
yapılan sözleşme metnidir. İş sahibinin avukatla Avukatlık Kanunu 53'üncü
maddeye göre görüşme tutanağı yapmış olması ve bu tutanağın bir örneğini
almış olması halinde bu tutanak, teslim ettiği vekâletname, davaya konu mas­
raf ya da peşin ücretin elden teslim edilirken makbuz alınmış olması ya da ban­
ka dekontu alacağın varlığına delil olarak gösterilebilir. Dava konusu masraf ya
da peşin ücretin miktarı iki bin beş yüz TL'yi geçmiyorsa avukata kendi büro­
sunda ya da başka biryerde paranın teslimi anında hazır bulunan üçüncü kişiler
de tanık olarak göster lebilir. Ancak alacak miktarı iki b n beş yüz TL'yi geçiyorsa
HMK m.200'e göre aacağın senetle ispatı zorunludur. Bu durumda yukarıda
saydığımız belgeler ya da benzerlerinin dilekçeye eklenmesi gerekir. Sözleşme­
de eğer alacağın varlığını kanıtlayan hükümler yazılmışsa bu durumda sözleşme
başlı başına kanıt hükmünde olacaktır. Örneğin sözleşmede sözleşmenin yapıl­
dığı anda peşin avukatlık ücretinin ve yargılama giderinin avukata ödendiği
yazılı ise paranın teslim edildiğine ilişkin başkaca bir yazılı kanıta gerek yoktur.

Avukatın işe başlayıp başlamadığı ise açılmış bir dava ya da icra takibi varsa
buna ilişkin tevzi makbuzu ve belgelerle ispatlanabilir. Sözleşme hazırlanması
gibi adliye dışı bir iş Konusunda anlaşmışlarsa sözleşmenin avukat tarafından
hazırlanmasından sonra internet ortamında iş sahibine bilgi amaçlı olarak gön­
I 632 Hıkuk Davaları
derilmiş olması yine avukatın işe başladığının kanıtıdır. Yapılacak iş ile ilgili avu­
katın delil toplamak için bazı kurum ve kuruluşlarla yazışmalar yapması, bir
takım belge ve bilgileri elde etmesi durumunda da avukatın işe başladığının
kabul edilmesi gerekir. Avukatın işe başlamış olması curumunda haklı azlin ya
da haksız istifanın meydana geldiği tarihe kadar bitirciği işlerin ücretini almak
ve yine iş sahibinden aldığı ve yaptığı işler için harcadığı masrafı iade etmeme
hakkı doğar. Bu durumda masraf avansı olarak aldığ paradan sadece elinde
kalanın iadesi ile sorumludur.

bb. Zamanaşımı Süreleri

Avukatlık Kanunı/nda ve Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı madde­


lerinde avukatlık ücret sözleşmesi ve vekâlet sözleşmelerinden kaynaklanan
alacak davaları için zamanaşımı süresi belirlenmiş değildir. Tazminat istekleri
içinse Avukatlık Kanunu 40'ıncı maddede bir yıl ve beş yıllık zamanaşımı sürele­
ri öngörülmüştür. İş sahibinin haklı azil veya haksız istfa nedeniyle verdiklerini
geri istemesine dayalı alacak davasında genel hükümlerdeki zamanaşımı süre­
leri uygulanacaktır. Bu sebeple vekâlet sözleşmelerinden kaynaklı uyuşmazlık­
larda Türk Borçlar Kanunu'nun 147/1,5 maddesinde yer alan beş yıllık zamana­
şımı süresi uygulanacaktır. 6502 sayılı kanunun 16'ncı maddesindeki zamana­
şımı süreleri ise avuket henüz hizmet vermeye başlamadan uyuşmazlık meyda­
na geldiği için uygulanmayacaktır. Çünkü 6502 sayılı kanun m.16 ayıplı hizmet­
ten sorumlulukta zamanaşımı süresini düzenlemektedir. Taraflar arasında yazılı
sözleşme yapılması durumunda zamanaşımı süresinin işlemeye başladığı tarihin
tespitinde uyuşmazlık konusu olayın meydana geldiği tarih esas alınacaktır.

cc. İbraya Yönelik Anlaşmaların Etkisi


Uyuşmazlığın doğmasından hemen sonra taraflar n aldıklarını geri verme­
lerine ilişkin ibra anlaşmaları geçerlidir. Haklı olarak azledilen ya da haksız ola­
rak istifa eden avukatın aldığı masraf ve peşin ücreti iade etmesi, bu iadenin de
bir ibra anlaşmasına bağlanması TBK m.l32'ye göre bo'cu ortadan kaldırır.

dd. Manevi Tazminat


Avukatın işe başlamadan önce haklı azledilmesi ya da haksız istifası nede­
niyle iş sahibinin açacağı alacak davasında manevi tazminat talep edilmesinin
önünde hukuki bir engel bulunmamakla birlikte manevi zararın ispatı davacı
üzerindedir. Uyuşmazlığın doğumuna neden olan olay aynı zamanda iş sahibi­
nin kişilik haklarını ihlal eder nitelikte ise ispatlanması koşuluyla manevi tazmi­
natta talep edilebilecektir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 683 |
ee. Dava Türü ve Değeri

Bir avukatla yazılı ücret anlaşması yapan ve bu anlaşma uyarınca masraf ve


peşin ücret olarak para ödeyen kişinin ne kadar ödeme yaptığını bilmemesi
hayatın olağan akışına aykırı olacağından bu dava belirsiz alacak davası olarak
açılamaz. Bu nedenle dava değeri dava dilekçesinde tam olarak belirtilmelidir.
Davanın değerinin belirli olarak açılması bilirkişi incelemesi yaptırılmasından
sonra dava değerinin ıslah yolu ile arttırılmasını engellemez. Avukata ödenen
paranın ne kadarının verilen işin masrafı ne kadarın n peşin ücret olduğu iş
sahibi tarafından beli'lenemiyorsa bu durumda avukata verilen işin niteliğine
göre masrafın ve ücretin belirlenmesi yoluna gidilecektir. Ancak toplamda veri­
len para miktarı belli ise bu durum dava değerini belirs z hale getirmez.

ff. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler

HMK m.389/l'e göre dava dilekçesi ile ihtiyati tedbir kararı istenebilir. An­
cak ihtiyati tedbir istenen davalıya ait mal varlığının uyuşmazlık konusuna iliş­
kin olması gerekir. Örneğin avukata teslim edilen para avukatın bankadaki he­
sabına yatırılmışsa ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte orada olması koşuluyla bu
banka hesabına ihtiyati tedbir konulması istenebilir. Avukata ait banka hesabı
uyuşmazlık konusu alacaktan başka avukatın başka parasal ilişkileri içinde kul­
lanılmaktaysa o takdirde ihtiyati tedbir kararı uyuşmaz ık konusu miktarla sınırlı
olarak talep edilebilir.

Uyuşmazlık konusu alacak için doğrudan dava yoluna değil de genel haciz
yolu ile icra takibine geçilmek isteniyorsa o takdirde İcra ve İflas Kanunu hü­
kümlerine göre uyuşmazlık konusu alacağın bulunduğu banka hesabına ihtiyati
haciz konulması da talep edilebilir.

Karar Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımına


bağlıdır

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımı süresine


tabi olup, bu sürenin geçmesi ile zamanaşımına uğrarlar. (Yargıtay 13. HD E.
2014/3899; K. 2014/18521; T. 10.6.2014)
j 634 Hıkuk Davalan

Avukatın İşe Başlamadan Önce Haklı Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle


İş Sahibinin Açacağı Alacak Davası Dilekçe Örneği

(...) TÜKETİCİ MAHKEMESİ'NE/ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE

ihtiyati Tedbir İstemlidir

DAVACI :A

VEKİLİ :B

DAVALI :C

T. KONUSU : Davalı avukatın peşin avukatlık ücreti ve dava masraf avansı olarak almış bu­
lunduğu (...) TL'nin fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere hadi azil/ihtarname./dava/haksız
istifa tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsili talebidir. (Harca esas değer (...) TL’dir.) (ya­
zıyla ...TL'dir.)

AÇIKLAMALAR:

Davalı avukat ile müvekkilim (...) konulu avukatlık hizmeti içir (...) tarihinde avukatlık ücret
sözleşmesi yapmışlardır. Davalı avukat ile müvekkilim arasında Avukatlık Kanunu 53'üncü mad­
deye göre (...) tarihinde görüşme tutanağı hazırlanmıştır/Müvekkilim davalı avukata (...) Noterli­
ğinin (...) tarih ve (...) yevm ye numaralı vekâletnamesini teslim etmiştir.

Müvekkilim davalı avukata (...) tarihinde (...) TL yargılama masrafı ve (...) TL peşin avukatlık
ücreti ödemiştir. Ödediği miktara karşılık olarak da kendisinden (...) tarihli makbuz almıştır.

Davalı avukat (...) sebeplerinden ötürü müvekkilim tarafından (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...)
yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haklı olarak azledilmiştir/Davalı avukat (...) Noterliğinin (...)
tarih ve (...) yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haklı gerekçe göstermeksizin vekillik görevinden
istifa etmiştir.

Davalı avukatın müveMcilim tarafından haklı olarak azlinden/haksız istifasından sonra davalı
avukat müvekkilimden almış bulunduğu yargılama masrafı ve peşin avukatlık ücretini iade et­
memiştir. Bu nedenlerle Sayın Mahkemenizde alacak davası açma zorunluluğu doğmuştur.

HUKUKİ NEDENLER:

1- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu

2- 1136 sayılı Avukatlık Kanunu

3- 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve ilgili diğer mevzuat.

DELİLLER:

1- (...) tarihli avukatlık ücret sözleşmesi,

2- Avukatlık Kanunu 53’üncü maddeye göre yapılmış görüşme tutanağı

3- Avukat adına çıkartılmış vekâletname

4- Makbuz ya da banka dekontu

5- İnternet iletileri
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 685 0
6- Tanık (İki bin beş yüz TL'yi geçmeyen alacaklar için)

7- Bilirkişi incelemesi

SONUÇ: Yukarıda sunu an nedenlerle fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere;

1- Davalı avukatın peşn avukatlık ücreti ve dava masraf avansı olarak almış bulunduğu (...)
TL'nin haklı azil/ihtarname/dava/haksız istifa tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsiline,

2- Dava konusu alacağın yatırıldığı (...) bankasının (...) şubesindeki (...) numaralı hesaba ihtiya­
ti tedbir konulmasına,

3- Yargılama masraf ve karşı vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini
müvekkilim adına saygılarımla dilerim. Tarih

DAVACI/DAVACI VEKİLİ
(...)

Eki:

1- Yukanda belirtilen (..) adet ek.

2- Onaylı vekâletname örneği


I 636 Hikuk Davalan
2. Avukatın İşe Başlamadan Önce Haklı Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle İş
Sahibinin Açacağı Tazminat Davası

o. Giriş ve İlgili Mevzuat

Avukat ile iş sahioi arasında yazılı sözleşmenin yapılmasından sonra uyuş­


mazlık çıkması ve avukatın haklı olarak azli ya da avukatın haksız olarak istifa
etmesi durumunda avukatın haklı azline ya da haksız istifasına konu olay nede­
niyle iş sahipleri uğradıkları zararlarının tazmini için tazminat davası açabilmek­
tedirler. Avukatın haklı azli ya da haksız istifasına neden olan olayların başında
avukatın sözleşmenin imzalanmasından ve yargılama giderleri ile peşin avukat­
lık ücretini almasından sonra haklı gerekçeleri olmaksızın işe başlamaması ya
da verilen iş ile ilgili süreyi kaçırması gösterilebilir.

Avukatla iş sahibi arasındaki uyuşmazlıklara öncelikle özel kanun olması nede­


niyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükümleri uygulanır 6098 sayılı Türk Borçlar
Kanunu hükümleri ise tamamlayıcı olarak uygulanacaktır. Buna göre Avukatlık Ka-
nunu'ndan sonra Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı maddelerinde düzen­
lenmiş olan vekâlet sözleşmelerine ilişkin hükümler daha sonra ise Türk Borçlar
Kanunu'nun genel hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Ancak 28 Mayıs 2014 tari­
hinden sonra yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korjnması Hakkındaki Kanun
ile vekâlet sözleşmesinden doğan davaların da tüketici mahkemelerinin görev alanı­
na alınması ile 6502 sayılı kanunda uygulanacak hükümler arasına girmiştir.

İlgili mevzuat; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.12, 37, 40, 53, 171, 174;
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.49, 52, 132, 502, 6100 sayılı Hukuk Muha­
kemeleri Kanunu m.2, 6, 10, 107, 165, 389; 6502 saylı Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanun.

b. Görev
Avukatın iş sahibi ile yazılı sözleşme yapmasından sonra fakat işe başlama­
sından önce avukatın haksız azledilmesi ya da haklı stifasından kaynaklanan
davalar 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 73’üncü madde­
sine göre tüketici mahkemesinde açılır. Tüketici mahkemelerinin bulunmadığı
yerlerde ise dava asliye hukuk mahkemesinde açılır. İş sahibi "tüketici" sıfatı
taşımıyorsa dava asliye hukuk mahkemesinde görülecektir.

c. Yetki
Davalının yerleşim yeri mahkemesi HMK m.6 uyarınca genel yetkili mah­
kemedir. Ayrıca taraflar arasında yazılı bir anlaşma olması nedeniyle HMK m.10
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 637 |
uyarınca sözleşmenin ifa yeri mahkemesi de yetkilidir. Sözleşmenin ifa yeri,
taraflar arasında anlaşılan işin konusuna göre değişiklik gösterir. Eğer bir söz­
leşme hazırlanması konusunda anlaşılmışsa avukatın bulunduğu yer mahkeme­
si, dava açılacaksa davanın görüleceği yer mahkemesi, Yargıtay ya da Danış­
tay'da bulunan bir dosyanın murafaasına girilecekse Ankara mahkemeleri söz­
leşmenin ifa yeri olarak kabul edilir. 6502 sayılı kanun m.73/V hükmü tüketici­
nin yani iş sahibi davacının bulunduğu yerdeki mahkemeyi de yetkili saymıştır.
Bu sebeple davacı iş sahibinin seçimlik hakkı bulunmaktadır.

d. Davacı - Davalı

a. Davacı: Taraflar arasında yapılan anlaşma uyarınca haklı azledilen ya da


haksız istifa eden avukatın bu eyleminden ötürü zarar gören iş sahibi dava­
cı sıfatına sahiptir. İş sahibinin birden çok olması durumunda her bir iş sa­
hibi bu davayı birlikte ya da ayrı ayrı açabilirler.

b. Davalı: Davalı zarara sebebiyet verdiği için haklı azledilen ya da haksız istifa
eden avukattır. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.l74/ll'ye göre avukat kusur
veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez. Avuka­
tın kusur ve ihmali iş sahibinin zararına neden olmuşsa TBK m.49 vd. hü­
kümlerine göre tazminat sorumluluğu altındadır.

Avukatlık Kanunu 171'inci maddeye göre avukata verilen vekâletnamede


başkasını tevkile yetki tanınmış ise, taraflar arasındaki anlaşmada aksine açık
bir hüküm olmadıkça, avukat işi başka bir avukatla birlikte veya başka bir avu­
kata vererek takip ettirebilir. Bu durumda avukatın iş sahibine karşı sorumlulu­
ğu devam eder. Avukat birlikte takip ettiği veya işi tamamen devrettiği avukat­
ların kusurlarından ve meydana getirdikleri zarardan dolayı iş sahibine karşı
hem şahsen hem de ciğer avukatla birlikte müştereken ve müteselsilen sorum­
ludur. Bu nedenlerle davalı taraf hem anlaşmanın tarafı olan avukat hem de
avukatın tevkil ettiği diğer avukattır. Avukatlık Kanunu 12'nci maddede yazılı
bir iş sebebiyle başka bir yerde çalışmak zorunda olan ve bu nedenle işi tama­
men başkasına devreden avukatlar hakkında 171'inci madde uygulanmaz. Bu
durumda sadece vekâleti alan avukat sorumludur. Ancak vekâleti alan avukat
ile yanında çalışan avukat arasındaki tazminata dayalı rücu ilişkisi saklıdır.
| 688 Hikuk Davalan
e. Yargılama Usulü

aa. Delillerin Değerlendirilmesi

İş sahibi "tüketici41 sıfatı taşımıyorsa eğer dava asliye hukuk mahkemesinde


açılacak ve yazılı yargılama yöntemine göre görülecektir. İş sahibi "tüketici"
sıfatı taşıyorsa bu du'umda dava 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun hükmüne bağlıdır. 6502 sayılı kanun m.73/lV hükmü uyarınca tüketici
mahkemelerinde görülen davalar basit yargılama usu üne tabidir. Bu nedenle
dava açılırken ikinci bir dilekçe hakkının bulunmadığı düşünülerek delillerin
dava dilekçesinde çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Aynı durum davaya
cevap veren taraf içinde geçerlidir. En önemli kanıtlama aracı taraflar arasında
yapılan sözleşmedir. İş sahibinin avukatla Avukatlık Kanunu 53'üncü maddeye
göre görüşme tutanağı yapmış olması ve bu tutanağın bir örneğini almış olması
halinde bu tutanak, teslim ettiği vekâletname, davaya konu masraf ya da peşin
ücretin elden teslim edilirken makbuz alınmış olması ya da banka dekontu iş
sahibinin teslim ettiği para ve iş konusu belgelerin varlığına delil olarak gösteri­
lebilir. Bu durumda yukarıda saydığımız belgeler ya da benzerlerinin dilekçeye
eklenmesi gerekir. Bulların dışında zarar verici olaya ilişkin diğer belge ve bilgi­
lerde dosyaya eklenmeli ya da getirtilmesi talep edi melidir. Örneğin temyiz
süresini kaçırmasından kaynaklı bir zarar söz konusu ise temyiz süresinin kaçı­
rıldığı dava dosyasının getirtilmesinin istenmesi gerekir.

Avukatın işe başlayıp başlamadığı ise açılmış bir dava ya da icra takibi varsa
buna ilişkin tevzi makbuzu ve belgelerle ispatlanabilir. Sözleşme hazırlanması
gibi adliye dışı bir iş Konusunda anlaşmışlarsa sözleşmenin avukat tarafından
hazırlanmasından sonra internet ortamında iş sahibine bilgi amaçlı olarak gön­
derilmiş olması yine avukatın işe başladığının kanıtıdır. Yapılacak iş ile ilgili avu­
katın delil toplamak için bazı kurum ve kuruluşlarla yazışmalar yapması, bir
takım belge ve bilgileri elde etmesi durumunda da avukatın işe başladığının
kabul edilmesi gerekir. Avukatın işe başlamış olması curumunda haklı azlin ya
da haksız istifanın meydana geldiği tarihe kadar bitirdiği işlerin ücretini talep
etme ve yine iş sahibinden aldığı ve yaptığı işler için harcadığı masrafı iade et­
meme hakkı doğar. Bu durumda masraf avansı olarak aldığı paradan sadece
elinde kalanın iadesi ile sorumludur. Yaptığı bu masrafların sebep olduğu zara­
rın tazminat miktarından da indirilmesini isteyebilir.

Avukatın işe başlamaması aynı zamanda zarar doğuran olayın kendisi ise; ör­
neğin açılması gereken bir davanın hak düşürücü süre ya da zamanaşımı süresi
içinde açılmaması gibi: bu durumda iş sahibinin, avukatın gerekli bütün bilgi ve
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 639 |

belgeleri kendisinden almasına karşın işe zamanında başlamayarak zarara sebep


olduğunu ispatlaması gerekir. İş sahibi vekâletnamenin avukata teslim edildiği
zamanı, işle ilgili belge ve bilgilerin teslim edildiği zamanı yazılı belge ya da tanık
beyanları ile ispatlaması gerekmektedir. İş sahibinin avukatın işe başlaması için
gerekli bilgi ve belgeleri almasına karşın işe başlamadığını ispatlama hakkı olduğu
kadar avukatın da Avukatlık Kanunu 37'nci madde hükümlerine göre işi usulüne
uygun şekilde reddettiğini ispatlama hakkı bulunmaktadır. Avukatın haksız istifası
ile Avukatlık Kanunu 37'nci madde de düzenlenen işi reddetme hakkı birbirinden
ayrı değerlendirilmesi gereken konulardır. Birinci halde avukatla iş sahibi arasında
yapılacak iş ile ilgili yaz lı sözleşme yapılmış ancak avukat haklı olmayan bir sebeple
istifa etmiştir. İkincisinde ise taraflar işin yapılması konusunda görüşmüşler ancak
avukat işi almayacağını iş sahibine iletmiş ve işi reddetmiştir. Avukat işi reddetme
hakkını iş sahibine karşı kullanırken uygun süre içinde ve uygun vasıtalarla yapmak­
la yükümlüdür. Örneğn hak düşürücü sürenin dolmasına iki ay kala iş sahibi ile
görüşme yapan avukatın sürenin dolmasına bir gün kala işi reddettiğini iş sahibine
bildirmesi iyiniyetli bir hareket sayılmaz. Bu durumda da avukat sebep olduğu za­
rarlardan ötürü sorumludur. Avukata vekâlet çıkartılması avukatın işi kabul ettiği
anlamına gelmemektedir. Avukatın kendisinden habersiz olarak da vekâlet çıkar­
tılması mümkün olduğundan avukatın vekâletnameyi kabul etmesi vekil olarak
tayin edilmeyi kabul ettiğinin bir göstergesi sayılır. Ancak avukat çıkartılan vekâlet­
nameyi kabul etmemiş ise avukat ile iş sahibi arasında yapılacak iş konusunda bir
anlaşma sağlandığı düşünülemez. Ancak yazılı sözleşmenin varlığı sözleşmede yazılı
olan iş konusunda anlaşmaya varıldığının en önemli kanıt dır.

Vekâletname çıkarılmadan önce avukat ile iş sahibi arasında Avukatlık Kanu­


nu 53'üncü maddeye göre görüşme tutanağı yapılmış ise bu durumda artık avuka­
tın haklı gerekçeler dışında vekâletnameyi kabul etmemesi ya da haksız istifası
meydana gelen zarardan sorumluluğunun doğmasına neden olabilecektir. Uygu­
lamada özellikle baroların adli yardım merkezleri görevlendirdikleri avukatların
görüşme tutanağı hazırlamalarını şart koşmaktadır. Bu görüşme tutanakları ve
içeriğinde yazılanlar iyi kaleme alınması halinde avukattan çok iş sahibinin yüküm­
lülüklerini içermektedir. İş sahibinin hukuki uyuşmazlığının ne olduğu, bu uyuşmaz­
lıkla ilgili nasıl bir huku<i yardım talep ettiği, iş konusu ile ilgili bilgi ve belgelerin ne
zaman getirileceği, ve<âletnamenin teslim edilip edilmediği, varsa tanık isim ve
adresleri, teslim edilen bilgi, belge ve masraf görüşme tutanağında açıkça yazılmak
zorundadır. Bu sebeple usulüne uygun şekilde tutulmuş bir tutanak iş sahibinden
çok avukat için ispat sracı olmaktadır. Ancak buna rağmen görüşme tutanağının
avukat aleyhine delil olması da mümkündür.
j 693 Hıkuk Davalan
bb. Zamanaşımı Süreleri
Tazminat istekleri için Avukatlık Kanunu 40'ıncı maddede bir yıl ve beş yıllık
zamanaşımı süreleri öngörülmüştür. Buna göre tazminat hakkının doğumunun
öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren
beş yıl geçmekle tazminat hakkı düşer. 6502 sayılı kanunun 16'ncı maddesinde­
ki zamanaşımı süreleri 1136 sayılı Avukatlık Kanunu daha özel bir kanun olması
nedeniyle uygulanmayacaktır. Tazminat hakkını doğuran olayın başlangıcı iş
sahibinin avukata verdiği işin niteliğine göre değişiklk gösterecektir. Örneğin
dava zamanaşımının va da hak düşürücü sürenin avukat tarafından geçirilmiş
olması durumunda zamanaşımının ya da hak düşürücü sürenin bittiği günün
ertesi günü, temyiz ya da itiraz süresinin geçirilmiş olması durumunda temyiz
ya da itiraz süresinin bittiği günün ertesi günü tazminat hakkını doğuran olayın
başlangıcı olarak kabul edilebilir.

cc. İbraya Yönelik Anlaşmaların Etkisi


Uyuşmazlığın doğmasından hemen sonra tarafların meydana gelen zararla
ilgili olarak anlaşmaya varmaları ve ibra anlaşması yapmaları durumunda bu
anlaşma geçerlidir. Haklı olarak azledilen ya da haksız olarak istifa eden avuka­
tın sebep olduğu zara'i tazmin etmesi ve bu ifanın da bir ibra anlaşmasına bağ­
lanması TBK m.l32'yegöre borcu ortadan kaldırır.

dd. Tazminatın Mahsubuna İlişkin Özel Durumlar

Avukatın haklı azli ya da haksız istifasından kaynaklı iş sahibinin açacağı


tazminat davalarında eğer iş sahibi avukatın zarar ve'en eylemine kısmen de
olsa kendisi sebep olmuşsa bu durumda TBK m.52'ye göre tazminattan indirim
yapılabilecektir. Örneğin yazılı sözleşme yapılmış olmasına karşın vekâletname­
nin ya da gerekli belgelerin uygun süre içinde avukata ulaştırılmayarak kısıtlı bir
süre içinde avukatın dava açmaya zorlanması neticesinde avukatın süreyi ka­
çırmasında avukat kadar iş sahibinin de kusuru bulunacaktır. Bu durumda taz­
minattan indirim yapılabilecektir.

ee. Manevi Tazminat


Avukatın işe başlamadan önce haklı azledilmesi ya da haksız istifası nede­
niyle iş sahibinin açacağı tazminat davasında manevi tazminat talep edilmesinin
önünde hukuki bir engel bulunmamakla birlikte manevi zararın ispatı davacı
üzerindedir. Avukatın sebep olduğu zarar aynı zamanda iş sahibinde manevi
ızdırap yaratacak niteikte ise manevi tazminata da hükmedilmesi gerekir. Avu­
katın sebep olduğu zararın manevi ızdırap yaratır nitelikte olup olmadığı hâki­
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 691|

min takdirindedir. Bu durum somut olayın niteliğine göre değerlendirilir. Örne­


ğin dededen hatırası olan bir eşyanın miras bırakanın ölümünden sonra başka­
sında olduğunun anlaşılması üzerine mirasta istihkak davası açmak için öngörü­
len zamanaşımı süresi avukat tarafından kaçırılmış ve bu nedenle iş sahibi zara­
ra uğramışsa hatırası olan bu eşyayı iş sahibi artık dava yoluyla alamayacağı için
dava açma süresini geçirmiş olan avukattan manevi tazminat talep edebilecek­
tir.

ff. Dava Türü ve Değeri

Dava açılmadan önce avukatın verdiği zararın miktarının belirlenmesi iş


sahibi tarafından tespit edilemeyebilir. Örneğin idari yargıda tam yargı davası
açmak için avukatla iş sahibi arasında yazılı bir anlaşma yapılması durumunda
avukatın İYUK hüküm erine göre bir yıl ve beş yılık süreler içinde tam yargı da­
vasının önkoşulu olarak idareye başvurması gerekmektedir. Avukatın bu süreyi
kaçırması durumunda açılması usul hukukuna göre imkânsız hale gelen bu da­
vada iş sahibinin uğradığı zararın miktarı ancak idari yargıya konu olacak tam
yargı davasının konusjnu oluşturan olayla ilgili bilirkişi incelemesinin yapılması
ile mümkün olacaktır. Bir başka örnek verecek olursak; tapu iptali ve tescili
davası açma süresinin avukat tarafından kaçırılması durumunda iş sahibinin
zararı süre aşımı nedeniyle açılamaz hale gelen dava konusu taşınmazın değe­
rine göre tespit edilecektir. Bu ve benzeri durumlarda ş sahibinin avukata karşı
açacağı tazminat davasının değerini davanın başında tespit edebilmesi müm­
kün olmayabilir. HMK m.l07/l'e göre davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını
yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklene­
meyeceği veya bunun imkânsız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asga­
ri bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Da­
vanın belirsiz alacak davası olarak açılmasından sonra yargılama devam eder­
ken HMK m.l65'e göre bekletici mesele yapılan diğer davanın sonuçlanmasın­
dan sonra hazırlanan bilirkişi raporuna göre iş sahibi talep ettiği miktarı dava­
nın genişletilemeyeceği yasağına bağlı olmadan arttırabilir.

Dava aynı zamanda yazılı anlaşmadan sonra avukata teslim edilen yargıla­
ma masrafı ve peşin ücretin iadesi talebini de kapsıyorsa o takdirde bu miktarın
tazminat talebinden ayrı tutulması ve bu miktar için belirli bir rakamın dilekçe­
ye yazılması gerekir. Çünkü iş sahibi yargılama masrafı ya da peşin ücret adı
altında avukata ne kadar ödeme yaptığını bilebilecek durumdadır. Bu miktar
için belirsiz alacak davası açılamadığından davacı iş sahibi dava dilekçesinde her
iki talebini ayrı ayrı nitelendirmelidir.
I 692 Hıkuk Davalan
gg. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler

HMK m.389/l'e göre dava dilekçesinde ihtiyati tedbir kararı istenebilir. An­
cak ihtiyati tedbir istenen davalıya ait mal varlığının uyuşmazlık konusuna iliş­
kin olması gerekir. Bu dava türünde avukatın haksız istifasının ya da haklı azli­
nin neden olduğu zarar nedeniyle tazminat talep edilmekte olduğundan davaya
konu bir malvarlığının bulunması gerekir ve ihtiyati tedbir konulması bu mal
varlığı için istenmelidr. Örneğin iş sahibi avukatla alacak davasının açılması için
anlaşmış ve yapılacak işi de asliye hukuk mahkemesinde alacak davası açılması
olarak belirlemiş olabilirler. Bu durumda avukata verilen iş alacak davasını aç­
maktır. Ancak avukat henüz işe başlamadan önce borçlu kendi iradesiyle avu­
kata gelip borcunu ödeyecek olursa avukat anlaşmaya vardığı ancak işe henüz
başlamadığı bu durumda işin konusu alacağı tahsil etmiş olmaktadır. Söz konu­
su alacak miktarı parayı iş sahibine teslim etmek zorunda olan avukat bu yü­
kümlülüğünü uygun süre içinde yerine getirmeyecek olursa iş sahibine verdiği
zarardan ötürü sorumludur. Bu zarar sebebiyle açılacak tazminat davasında söz
konusu paranın avukatın bankadaki hesabına yatırılmış olması ve uyuşmazlığın
doğduğu tarihte de orada olması koşuluyla bu banka hesabına ihtiyati tedbir
konulması istenebilir. Avukata ait banka hesabı uyuşmazlık konusu alacaktan
başka avukatın başka parasal ilişkileri içinde kullanılmaktaysa o takdirde ihtiyati
tedbir kararı uyuşmaz ık konusu miktarla sınırlı olarak talep edilebilir.

Uyuşmazlık konusu alacak için doğrudan dava yoluna değil de genel haciz
yolu ile icra takibine geçilmek isteniyorsa o takdirde İcra ve İflas Kanunu hü­
kümlerine göre uyuşmazlık konusu alacağın bulunduğu banka hesabına ihtiyati
haciz konulması da talep edilebilir.

Kararlar İş sahibi avukatı azlederken zararı da öğrendiyse zamanaşımı süresi azil­


den itiba en başlar.

Müvekkil n, avukata karşı ileri süreceği tazminat istekleri, hakkın doğumunun


öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itiba­
ren beş yıl geçmekle düşer. Avukat azledilirken zararın da öğrenildiği belirtil­
miştir. Bu nedenle azil tarihinden itibaren bir yıl geçirildikten sonra açılan
davanın zamanaşımı defi sebebiyle reddi gerekir. (Yargıtay 13. HD E.
2008/366; K. 2008/8103; T. 10.6.2008)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 693 I

İş sahibinin açacağı tazminat davasının zamanaşımı süresi azilname ile


başlar

Dava, maddi tazminat istemine ilişkindir. 1136 Sa/ılı Avukatlık Kanununun 40.
Maddesinde, "iş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri
sürülen tazminat istekleri, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten İtibaren
bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşer”
hükmü bulunmakta olup, bu hükümle müvekklin, avukata karşı tazminat
isteminin bir ve beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu belirtilmiştir. Mahkeme­
ce, dava tarihine göre, davaya konu edilen zararın öğrenilmesinden itibaren
beş yıllık sürenin geçtiğinden bahisle davanın zamanaşımı sebebiyle reddine
karar verilmişse de, taraflar arasındaki vekâlet ilişkisinin azille sona erdiği
anlaşılmaktadır. Sözleşme ilişkisi devam ettiği sürece zamanaşımı işlemeye
başlamayacağından, azil tarihinden itibaren işlemeye başlayan bir yıllık za-
manaşım süresi, dava tarihi itibariyle henüz dolmamıştır. O halde olayda
zamanaşımı söz konusu olmadığından, mahkemece işin esası incelenerek,
sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davanın zamanaşımı sebebiyle
reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
(Yargıtay 13. HD E. 2013/9393; K. 2013/15746; T 11.6.2013)
I 694 Hıkuk Davalan

Avukatın İşe Başlamadan Önce Haklı Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle


İş Sahibinin Açacağı Tazminat Davası Dilekçe Örneği

(...) TÜKETİCİ MAHKEMESİ'NE/ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE

ihtiyati Tedbir İstemlidir

DAVACI :A

VEKİLİ : B

DAVALI :C

T. KONUSU : Fazlaya lişkin haklarımız saklı kalmak üzere, şimdilik,

1- (...) TL maddi tazminatın,

2- (...) TL manevi tazminatın,

3- (...) TL yargılama masrafı ve peşin ücretin ödenmesine haklı azil/ihtarname/ dava/haksız is­
tifa tarihinden itibaren yasal faizi ile karar verilmesi talebidir. (Harca esas değer (...) TL’dir.) (ya­
zıyla ...TL'dir.)

AÇIKLAMALAR:

Davalı avukat ile müvekkilim (...) konulu avukatlık hizmeti için (...) tarihinde yazılı avukatlık
ücret sözleşmesi yapmışladır. Davalı avukat ile müvekkilim arasında Avukatlık Kanunu 53’ mad­
deye göre (...) tarihinde görüşme tutanağı hazırlanmıştır/Müvekkilim davalı avukata (...) Noterli­
ğinin (...) tarih ve (...) yevm ye numaralı vekâletnamesini (...) tarihinde teslim etmiştir.

Müvekkilim davalı avukata (...) tarihinde (...) TL yargılama masrafı ve (...) TL peşin avukatlık
ücreti ödemiştir. Ödediği miktara karşılık olarak da kendisinden (...) tarihli makbuz almıştır.

Davalı avukat gerekli bütün bilgi ve belgeleri müvekkilimden almış olmasına karşın işe zama­
nında başlamayarak müvekkilimin dava açma zamanaşımı/hak düşürücü süreyi kaçırmasına
neden olmuştur.

Davalı avukat dava açma süresinin dolmasına bir gün kala işi reddettiğini belirterek müvekki­
limin yeni bir avukatla anlaşmasına ve işini takip ettirmesine engel olmuştur.

Davalı avukat müvekklimden dava açması için talimat almasına karşın borçluyu tanıdığını
müvekkilimden gizlemiş ve alacağı dava açmaksızın haricen teslim almış bugüne kadar da mü­
vekkilime ödeme yapmamıştır.

Davalı avukat (...) sebeplerinden ötürü müvekkilim tarafından (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...)
yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haklı olarak azledilmiştir/Davalı avukat (...) Noterliğinin (...)
tarih ve (...) yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haklı gerekçe göstermeksizin vekillik görevinden
istifa etmiştir.

Davalı avukatın müvekkilim tarafından haklı olarak azlinden/haksız istifasından sonra davalı avukat
müvekkilimden almış bulunduğu yargılama masrafı ve peşin avukatik ücretini iade etmemiştir. Bu
nedenlerle Sayın Mahkemenizde alacak/tazminat dava» açma zorunluuğu doğmuştur.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 695 |
Davamız maddi tazminat yönünden belirsiz alacak davası, manevi tazminat, yargılama masra­
fı ve peşin ücretin iadesi yönünden ise alacak davasıdır.

HUKUKİ NEDENLER:

1- 6100 sayılı Hukuk Mjhakemeleri Kanunu

2- 1136 sayılı Avukatlık Kanunu

3- 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve ilgili diğer mevzuat.

DELİLLER:

1- (...) tarihli avukatlık ücret sözleşmesi

2- Avukatlık Kanunu 53'üncü maddeye göre yapılmış görüşme tutanağı

3- Avukat adına çıkartılmış vekâletname

4- Makbuz ya da banka dekontu

5- İnternet iletileri

6- Dava/icra dosyası (Avukatın istifa ya da azil nedeniyle takip etmediği dosyaların getirtilme­
si istenecek)

7- Tanık (İki bin beş yüz TL'yi geçmeyen alacaklar için)

8- Bilirkişi incelemesi

9- Keşif (Zarar verici olay bir taşınmaz ile ilgili ise)

SONUÇ: Yukarıda sunu an nedenlerle fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere;

1- Dava konusu paranın yatırıldığı (...) bankasının (...) şubesindeki (...) numaralı hesaba ihtiyati
tedbir konulmasına,

2- (...) TL maddi tazminatın ödenmesine,

3- (...) TL manevi tazminatın ödenmesine,

4- (...) TL yargılama masrafı ve peşin ücretin ödenmesine, haldi azil/ihtarname./ dava/haksız


istifa tarihinden itibaren yasal faizi ile karar verilmesini,

5- Yargılama masraf ve karşı vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini
müvekkilim adına saygılarımla dilerim. Tarih

DAVACI/DAVACI VEKİLİ
(-)

Eki:

1- Yukanda belirtilen (..) adet ek.

2- Onaylı vekâletname örneği


j 696 Hıkuk Davaları
3. Avukatın İşe Hazırlık Aşamasında Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle
Açacağı Ücıet Alacağı Davası

a. Giriş ve İlgili Mevzuat

Avukat ile iş sahibi arasındaki uyuşmazlıkların bir kısmı da avukat kendisine ve­
rilen iş için hazırlık yapmaya başladığı zaman dilimi içinde yaşanmaktadır. Taraflar
arasında sözleşme yapılmasından sonra her avukat aldığı işi başarıyla sonuçlandı-
rabilmek için hazırlık yapmaya başlar. Bu hazırlık kaynak Taraması, içtihat taraması,
dilekçe örneği araştırması, iş ile ilgili bilgi ve belgelere u aşılması, ispat araçlarının
araştırılması ve hatta konu hakkında daha önce deneyimi olan avukatlarla görüş
alışverişi şeklinde olabilir. Bütün bunlar avukat için belli bir zaman ve emek har­
canması gereken çalışmalar olup bu süreç avukat ile iş sahibi arasında meydana
gelen uyuşmazlıklarda avukatlar tarafından ispat zorluğu en çok yaşanan aşamadır.
Yazılı anlaşmanın yapılmasından sonra taraflar arasında uyuşmazlık çıkması ve
avukatın haksız olarak azli ya da avukatın haklı olarak istifa etmesi durumunda
avukat henüz başlamadığı iş için yapmış olduğu hazırlık aşamasında harcadığı eme­
ğin karşılığını iş sahibinden talep edebilecektir.1"

Avukata sözlü anlaşma yapılmış olmasına karşın vekâletname çıkartılmaması,


yargılama masrafı ve peşin ücretin ödenmemesi, gerekli bilgi ve belgelerin ulaştı­
rmaması, anlaşmaya varılmasından sonra başka avukata vekâlet verilmesi, yargı­
lama giderlerini avukatın üstlenmesinin istenmesi avukat için haklı istifa nedenleri
arasında sayılabilir. Bu ve benzeri durumlar gerekçe gösterilerek ya da hiç gerekçe
gösterilmeden yapılacsk azillerde haksız azil niteliğinde olacaktır.

Avukatla iş sahibi arasındaki uyuşmazlıklara öncelikle özel kanun olması


nedeniyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükümleri uygulanır. 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu hükümleri ise tamamlayıcı olarak uygulanacaktır. Buna göre
Avukatlık Kanunu'ndan sonra Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı madde­
lerinde düzenlenmiş olan vekâlet sözleşmelerine ilişkin hükümler daha sonra
ise Türk Borçlar Kanunu'nun genel hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Ancak
28 Mayıs 2014 tarihirden sonra yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korun­
ması Hakkındaki Kanun ile vekâlet sözleşmesinden doğan davaların da tüketici
mahkemelerinin görev alanına alınması ile 6502 saylı kanunda uygulanacak
hükümler arasına girmiştir.

"Öyle ki avukat avukatlık sözleşmesinin kurulmasından sonra fiilen işe başlamasa dahi haksız azledilmiş
ise tam ücret alabilmektedir. Hatta vekâletname çıkarılmaması veya çıkarılmaktan kaçınılması da vekil
edeni ücret ödemekten kurtaramaz." Özkaya, Eraslan: Vefcd.'et Sözleşmesi ve Kötüye Kullonılmosı, s. 780,
dipnot 316 ve 317;
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 697 |
İlgili mevzuat; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.53, 164; 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu m.52,89, 132, 147, 149, 502; 6100 savılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu m.2, 6, 10, 107, 165, 200, 389; 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hak­
kında Kanun.

b. Görev

Avukatın iş sahibi ile yazılı sözleşme yapmasından ve yapılacak işin hazırlık


aşamasına geçilmesinden sonra avukatın haksız azledilmesi ya da haklı isti­
fasından kaynaklanan davalar 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Ka­
nun'un 73'üncü maddesine göre tüketici mahkemesinde açılır. Tüketici mah­
kemelerinin bulunmadığı yerlerde ise dava asliye hukuk mahkemesinde açılır. İş
sahibi "tüketici" sıfatı taşımıyorsa dava asliye hukuk mahkemesinde görülecek­
tir.

c. Yetki

Davalının yerleşim yeri mahkemesi HMK m.6 uyarınca genel yetkili mah­
kemedir. Ayrıca taraflar arasında yazılı bir sözleşme olması nedeniyle HMK
m.10 uyarınca sözleşmenin ifa yeri mahkemesi de yetkilidir. Sözleşmenin ifa
yeri iki şekilde belirlenecektir. Avukata verilen işin yapılacağı yer sözleşmenin
ifa yeridir. Dava açılacak ya da icra takibi yapılacaksa bu işlerin yapılacağı yer
sözleşmenin ifa yeridr. Sözleşmenin ifa yerinin tespitinde esas alınacak ikinci
ölçüt ise avukata ücretinin nerede ödeneceğidir. Çünkü karşılıklı edimleri içeren
avukatlık ücret sözleşmeleri iş sahibi açısından para borcunu kapsamaktadır.
Avukatlık ücret sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Avukat
aldığı işi yapmak iş sahibi de ücreti avukata ödemekle yükümlüdür. Bu nedenle
TBK’nın 89'uncu maddesi uyarınca para alacağına ilişkin davalarda aksi karar­
laştırılmadıkça para borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden
alacaklının bulunduğu yer mahkemesi de sözleşmenin ifa yeri sayılır ve bu ne­
denle yetkilidir.”4

"HMK'nın 6'ncı maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme, davalının yerleşim yerinin bulun­
duğu yer mahkemesidir. Aynı kanunun 10'uncu maddesinde sözleşmeden dcğan davalar için, sözleşme­
nin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye ilişkin bir düzen­
lemedir. Ayrıca BK'nın 73. maddesi (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu S9) uyarınca para alacağına ilişkin
davalarda aksi karariaştırimadıkça para borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden ala­
caklının bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir." Yargıtay 13. HD 10.09.2013 tarih ve E: 2013/17262; K:
2013/22036
I 693 Hıkuk Davaları
d. Davacı

a. Davacı: Taraflar arasında yapılan anlaşma uyarınca işi üstlenen avukat


davacı sıfatına sahiptir. Avukatların birden fazla olması durumunda her biri
bu davayı tek başına ya da birlikte açabilirler.

b. Davalı: Davalı haklı istifa yöneltilen ya da avukatı haksız azleden iş sahibi­


dir. İş sahibinin birden çok olması halinde iş sahiplerinin hepsine husumet
yöneltilebilir.

e. Yargılama Usulü

aa. Delillerin Değerlendirilmesi


İş sahibi "tüketici* sıfatı taşımıyorsa eğer dava asliye hukuk mahkemesinde
açılacak ve yazılı yargılama yöntemine göre görülecektir. İş sahibi "tüketici" sıfatı
taşıyorsa bu durumda dava 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun
hükmüne bağlıdır. 6502 sayılı kanun m.73/lV hükmü uyarınca tüketici mahkemele­
rinde görülen davalar basit yargılama usulüne tabidir. Bu nedenle dava açılırken
ikinci bir dilekçe hakkırın bulunmadığı düşünülerek delillerin dava dilekçesinde çok
iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Aynı durum davaya cevap veren taraf içinde
geçerlidir. En önemli kanıtlama aracı taraflar arasında yapılan avukatlık ücret söz­
leşmesidir. Avukatın iş sahibi ile Avukatlık Kanunu 53'üncü maddeye göre görüşme
tutanağı yapmış olması halinde bu tutanak, iş sahibinin teslim ettiği vekâletname,
davaya konu masraf ya da peşin ücretin elden teslim edilirken makbuz verilmiş
olması ya da banka dekontu yine kanıtlama araçları arasında yer alır.

Görüşme tutanakları ve içeriğinde yazılanlar iyi kaleme alınması halinde


avukattan çok iş sahibinin yükümlülüklerini içermektedir. İş sahibinin hukuki
uyuşmazlığının ne olduğu, bu uyuşmazlıkla ilgili nasıl bir hukuki yardım talep
ettiği, işin konusu ile ilgili bilgi ve belgelerin ne zaman getirileceği, vekâletna­
menin teslim edilip edilmediği, varsa tanık isim ve adresleri, teslim edilen bilgi,
belge ve masraf görüşme tutanağında açıkça yazılmak zorundadır. Bu sebeple
usulüne uygun şekilde tutulmuş bir tutanak iş sahibinden çok avukat için ispat
aracı olmaktadır.

Dava konusu alacağın miktarı iki bin beş yüz TL'yi geçmiyorsa avukata ken­
di bürosunda ya da başka bir yerde görüşme anında hazır bulunan üçüncü kişi­
ler de tanık olarak gösterilebilir. Ancak alacak miktarı ki bin beş yüz TL'yi geçi­
yorsa HMK m.200'e göre alacağın senetle ispatı zorunludur. Bu durumda yuka­
rıda saydığımız belgeler ya da benzerlerinin dilekçeye eklenmesi gerekir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 69? |

Yapılacak iş ile ilgili avukatın delil toplamak için bazı kurum ve kuruluşlarla
yazışmalar yapması, birtakım belge ve bilgileri elde etmesi avukatın işin hazırlık
aşamasına geçtiğini ve hatta işe başladığını gösterir. Taraflar sözleşme hazır­
lanması gibi adliye dışı bir iş konusunda anlaşmışlarsa sözleşmenin taslağının
avukat tarafından hazırlanmasından sonra internet ortamında iş sahibinin gö­
rüş ve önerilerine sunulması da yine avukatın en azından işin hazırlık aşamala­
rına başladığının kanıtıdır.

Avukatın işe başlamadan önce haklı istifa etmesi ya da haksız azledilmesi


durumunda azil ya da istifa tarihine kadar bitirdiği işlerin ücretini almak ve yine
iş sahibinden aldığı ve yaptığı işler için harcadığı masrafı iade etmeme hakkına
sahiptir. Bu durumda masraf avansı olarak aldığı paradan sadece elinde kalanın
iadesi ile sorumludur. Bu miktarı avukat avukatlık ücret alacağına mahsup da
edebilir.

bb. Zamanaşımı Süreleri


Avukatlık Kanunu nda ve Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı maddele­
rinde avukatlık ücret sözleşmesi ve vekâlet sözleşmelerinden kaynaklanan alacak
davaları için zamanaşımı süresi belirlenmiş değildir. 6502 sayılı kanunun 16'ncı
maddesindeki zamanaşımı süreleri "hizmeti verenin a\ıplı hizmeti" durumunda
açılacak davalarda zamanaşımını düzenlediği için avukatın açacağı davada uygu­
lanmayacaktır. Çünkü bu davada avukat davacı iş sahibi davalı durumundadır. Bu
nedenle zamanaşımı konusunda genel hükümlere bakılacak ve vekâlet sözleşme­
lerinden kaynaklı uyuşmazlıklarda Türk Borçlar Kanunu nun 147/1,5 maddesinde
yer alan beş yıllık zamanaşımı süresi uygulanacaktır. Bu maddede öngörülen
zamanaşımı süresi söz eşmede kararlaştırılan edimin yerine getirilmediği tarihten
itibaren işlemeye başlayacaktır. Bu nedenle avukatın işe başlamadan hemen
önce işin hazırlık aşamasında haklı istifası ya da haksız azli durumunda davalı iş
sahibine ihtarname çekerek sebep olduğu durumdan kaynaklı yükümlülüklerini
yerine getirmeye davet etmesi zamanaşımının işlemeye başladığı tarihin tespiti
açısından kolaylık oluşturacaktır. Çünkü zamanaşımınır işlemeye başladığı tarih
TBK m.l49/l'e göre alacağın vadesinin gelmesi ile başlar.

cc. İbraya Yönelik Anlaşmaların Etkisi

Uyuşmazlığın doğmasından hemen sonra tarafların aldıklarını geri vermele­


rine ilişkin ibra anlaşmaları geçerlidir. Haklı olarak istifa eden ya da haksız olarak
azledilen avukata iş sahibinin belli bir ödemede bulunması ve bu ödemenin bir
ibra anlaşmasına bağlanması TBK m.l32'ye göre borcu ortadan kaldırır.
I 703 Hıkuk Davaları
dd. Tazminatın Mahsubuna İlişkin Özel Durumlar
Avukatın haklı istifası ya da haksız azlinden kaynaklı açılacak alacak dava­
sında eğer avukatın istifa etmesine neden olan olayda kusuru varsa ya da azle­
dilmesini gerektirmeyecek derecede kusuru varsa ve bu kusur iş sahibinin bir
kısım zararına da yol açmışsa bu durumda TBK m.52'yegöre alacak miktarından
davalı iş sahibinin tazminat alacağına mahsuben indirim yapılmasını isteme
hakkı bulunmaktadır.

ee. Manevi Tazminat


Avukatın işe başlamadan önce haklı istifası ya da haksız azledilmesi nede­
niyle açacağı alacak davasında manevi tazminat talep edilmesinin önünde hu­
kuki bir engel bulunmamakla birlikte manevi zararın ispatı davacı üzerindedir.
İş sahibinin istifa ya da haksız azle sebep olduğu durum aynı zamanda avukata
manevi ızdırap yaratacak nitelikte ise manevi tazminata da hükmedilmesi gere­
kir. Örneğin iş sahibinin avukata hakaret etmesi, avukatı işini yapamayacak
derecede rahatsızlık uyandıracak davranışlar içinde olması, avukatın hukuki
bilgisini aşağılayan davranışlar sergilemesi halinde avukat nazarında manevi
zararın oluştuğu kabul edilebilir. İş sahibinin sebep olduğu zararın manevi
ızdırap yaratır nitelikte olup olmadığı hâkimin takdirindedir. Bu durum somut
olayın niteliğine göre değerlendirilir.

ff. Bekletici Mesele

Avukatın ücretinin miktarının başka bir davanın sonuçlanmasına bağlı ol­


duğu durumlarda davacı avukatın talebi ya da hâkimin kendiliğinden vereceği
kararla diğer dava HMK m.l65?e göre bekletici mesele yapılabilir. Örneğin avu­
katın iş sahibi ile alacak davası için anlaşmasından sonra iş sahibinin işi başka
bir avukata vermesi ve o avukatın davayı açarak takip etmeye başlaması duru­
munda davacı avukatın ücret alacağının miktarının tespiti için iş sahibinin açtığı
alacak davasının sonuçlanmasının beklenilmesi gerekecektir. Bekletici mesele
daha çok ücretin nispi olarak belirlendiği sözleşmeler için istenebilir. Taraflar
arasında yapılan yazılı sözleşmede yapılacak işin ücreti maktu olarak belirlen­
mişse eğer bu durumda işin konusunu oluşturan diğer davanın sonucunun bek­
lenilmesine gerek yoktur.

gg. Dava Türü ve Değeri


Dava açılmadan önce avukatın alacağının miktarırın belirlenmesi mümkün
olmayabilir. Örneğin; :apu iptali ve tescili davası açmak üzere anlaşma yapılmış
olmasına karşın avukatın haksız olarak azledilmesi ya da haklı olarak istifa et­
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 701 |
mek zorunda bırakılması durumunda davacı avukat tarafından açılarak sonuç­
landırılacak olan tapu iptali ve tescili davasında, avukatın almaya hak kazanaca­
ğı avukatlık ücreti ve bu dava sonunda yine Avukatlık <anunu 164/son hükmü­
ne göre almaya hak kazanacağı karşı vekâlet ücretinin miktarı ancak iş sahibinin
azil ya da istifadan sonra kendi takip ettiği ya da başka avukata takip ettirdiği
tapu iptali ve tescili davasının sonuçlanmasından sonra taşınmazın değerine
göre belirlenebilecekdr. Bu ve benzeri durumlarda avukatın açacağı alacak
davasının değerinin davanın başında tespit edilebilmesi mümkün olmayabilir.
HMK m.l07/l'e göre davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini
tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya
bunun imkânsız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya
da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Davanın belirsiz
alacak davası olarak açılmasından sonra yargılama devam ederken HMK
m.l65'e göre bekletici mesele yapılan diğer davanın sonuçlanmasından sonra
hazırlanan bilirkişi raporuna göre avukat talep ettiği miktarı davanın genişleti-
lemeyeceği yasağına bağlı olmadan arttırabilir.

Bekletici mesele yapılan davanın sonuçlanmasından sonra dava değerinin


tespiti taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre belirlenecektir.

hh. Karşı Vekâlet Ücretinin Talep Edilmesi

Avukatın haklı istifa ya da haksız azil nedeniyle takip etmesi engellenen iş


dava ya da icra takibi ise avukatın işin sonunda hükmedilecek karşı vekâlet
ücretini de talep etme hakkı bulunmaktadır."1

ii. İhtiyati Tedbir/Hatiz ve Geçici Ödemeler


HMK m.389/l'e göre dava dilekçesi ile ihtiyati tedbir kararı istenebilir. An­
cak ihtiyati tedbir istenen davalıya ait mal varlığının uyuşmazlık konusuna iliş­
kin olması gerekir. Bu dava türünde avukatın haklı istifasından ya da haksız
azlinden kaynaklı alacağı nedeniyle ücret talep edilmekte olduğundan davaya
konu malvarlığının bulunması ve ihtiyati tedbir konulmasının bu mal varlığı için
istenmesi gerekir. Örneğin iş sahibi, avukatla bir alacek davasının açılması için
anlaşmış ve yapılacak işi de asliye hukuk mahkemesinde alacak davası açılması
olarak belirlemiş olabilirler. Bu durumda avukata verilen iş alacak davasını aç­
maktır. Ancak avukat henüz işe başlamadan önce iş sahibi alacağı başka yollar-

"Kural olarak karşı tarafa yükletilecek vekâlet ücreti müvekkil tarafından tahsil edildiğinde istenebilir
hale gelir. Ancak haksız azil halinde dürüstlük kuralları gereği avukatın bu ücreti azîlder sonrada talep
edebileceği kabul edilmelidir." Yargıtay 13. HD07.0S.2011 Tarih ve E. 2310/17319 K. 2011/8929
| 702 Hıkuk Davaları
dan tahsil etmişse bu durumda iş sahibi avukatla yaptğı anlaşmaya uygun ola­
rak ücretini ödemekle yükümlüdür. Bu durumda söz konusu paranın iş sahibi­
nin hesabına yatırılmış olması ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte de orada olması
koşuluyla bu banka hesabına ihtiyati tedbir konulması stenebilir. İş sahibine ait
banka hesabı uyuşmazlık konusu alacaktan başka iş sahibinin başka parasal
ilişkileri içinde kullanılmaktaysa o takdirde ihtiyati tedbir kararı uyuşmazlık
konusu miktarla sınırlı olaraktalep edilebilir.

Uyuşmazlık konusu alacak için doğrudan dava yoluna değil de genel haciz
yolu ile icra takibine geçilmek isteniyorsa o takdirde İcra ve İflas Kanunu hü­
kümlerine göre uyuşmazlık konusu alacağın bulunduğu banka hesabına ihtiyati
haciz konulması da talep edilebilir.

Kararlar Azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıilanması halinde müvekkil,


avukata vekâlet ücreti ödemekle yükümlü değildir

Dava, vekâlet ücreti alacağının tahsili istemine lişkindir. Avukatlık Kanunu­


nun, 174. maddesinde, "Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar
ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi ge­
rekmez." hükmü mevcut olduğundan bu hükme göre azil işleminin haklı
nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekâlet ücreti
ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil
halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesnleşen işlerden dolayı vekâ­
let ücreti talep edilebilir. Bu itibarla somut olayda, sonuçlanıp kesinleşen iş
bulunmadığından mahkemece açılan davanın reddine karar verilmesi gerekir­
ken yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykı­
rıdır. (Yargıtay 13. HD E. 2014/10726; K. 2014/33950; T. 3.11.2014)

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımına


bağlıdır

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımı süresine


tabi olup, bu sürenin geçmesi ile zamanaşımına uğrarlar. (Yargıtay 13. HD E.
2014/3899; K. 2014/18521; T. 10.6.2014)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 703

Avukat, davayı henüz açmadan azledilmişse ve davanın başka bir avukat


ile takibi durumunda bu davanın değerinin %1C'u ile %20'si arasındaki bir
oran özelinden ücretin belirlenmesi gerekir

Taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin avukata ödenecek ücret bölümün­


de, "taşınmazlar kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile müteahhide verildiğinde
mal sahibine isabet edecek binaların bir katının satışı yapıldığında, yani mal
sahibine isabet edecek bir kat paraya çevrildiğinde bir dairenin satış bedeli,
vekâlet ücreti olarak ödenecektir." şeklinde bir ücret sözleşmesinin, Avukatlık
Kanununun "ücretin belirlenmesine" ilişkin hükümlerine aykırı ve bu nedenle
de geçersiz olduğunun kabulü gerekir. 1136 sayılı Avukatlık Kanununun
164/4. Maddesinde, dava konusu olayda olduğu gibi, ".... ücret sözleşmesinin
belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete
ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde" avukatlık ücretinin müddeabihin
değerinin %10'u ile %20'si arasındaki bir oran üzerinden mahkemece belirle­
neceği öngörülmüştür. Her ne kadar davacı avukat, söz konusu tapu iptal ve
tescil davasını henüz açmadan azledilmişse de aynı davanın, davalı tarafından
vekâletneme verilen bir başka avukat tarafından açıldığı, daha sonra davanın
reddine karar verildiği, verilen bu kararın temyiz edilmeden kesinleştiği anla-
şılmaktacır. O halde davacıya ödenecek olan vekâlet ücretinin, söz konusu bu
davanın müddeabihinin %10’u ile %20’si arasındîki bir oran üzerinden mah­
kemece takdir edilerek, tespit edilecek bu miktarın davalıdan tahsiline karar
verilmesi gerekir. (Yargıtay 13. HD E. 2012/25898: K. 2013/28624; T.
19.11.2013)

Avukatlık Kanunu uyarınca işin görülmesi için gerekli olan tüm masrafların
iş sahibi tarafından işin başında avukata ödenmiş olduğu karine olarak
kabul edilmelidir

Dava, haklı istifa nedeniyle vekâlet ücreti ve mas'af alacağı isteğine ilişkindir.
Uyuşmaz ık, istifanın haklı olup olmadığı noktasındadır. Avukatlık Kanunu
uyarınca işin görülmesi için gerekli olan tüm masrafların iş sahibi tarafından
işin başında avukata ödenmiş olduğu karine olarak kabul edilmelidir. Davacı
bunun aksini ispatlayamamıştır. Kaldı ki, bu husus hükme esas alınan bilirkişi
raporunda da kabul edilmiştir. Bu durumda istifanın haksız olduğunun kabulü
gerekir. Bitmemiş işlere dair masraflar nedeniyle istifa halinde de sonuç
değişmez. Haksız istifa halinde davacı avukat, sadece istifa tarihi itibariyle
tamamlanmış işlerden dolayı vekâlet ücretine hak kazanır. Öyle olunca mah­
kemece istifa haksız kabul edilerek istifa tarihi iti oariyle tamamlanmış iş olup
olmadığı belirlenip sonucuna göre karar verilmesi gerekir. (Yargıtay 13. HD E.
2013/12078; K. 2013/25995; T. 24.10.2013)
| 704 Hukuk Davaları

Avukatın İşe Hazırlık Aşamasında Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası


Nedeniyle Açacağı Ücret Alacağı Davası Dilekçe Örneği

(...) TÜKETİCİ MAHKEMESİ'NE/ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE

ihtiyati Tedbir İstemlidir

DAVACI :A

VEKİLİ : B

DAVALI :C

T. KONUSU : Fazlaya lişkin haklarımız saklı kalmak üzere, şimdilik,

1- (...) TL avukatlık ücretinin.

2- (...) TL manevi tazminatın,

3- (...) TL karşı vekâlet ücreti alacağının ödenmesine haklı istifa/ihtarname/ dava./haksız azil
tarihinden itibaren yasal faizi ile karar verilmesi talebidir. (Harca esas değer (...) TL'dir.) (yazıyla ...
TL'dir.)

AÇIKLAMALAR:

Davalı ile avukat olan nüvekkilim (...) konulu avukatlık hizmeti için (...) tarihinde avukatlık üc­
ret sözleşmesi yapmışlardır. Davalı ile müvekkilim arasında Avukatlık Kanunu 53’üncü maddeye
göre (...) tarihinde görüşme tutanağı hazırlanmıştır/Davalı, müvekkilim avukata (...) Noterliğinin
(...) tarih ve (...) yevmiye numaralı vekâletnamesini (...) tarihinde teslim etmiştir.

Davalı, müvekkilim avukata (...) tarihinde (...) TL yargılama masrafı ve (...) TL peşin avukatlık
ücreti ödemiştir. Ödediği miktara karşılık olarak da kendisinden (...) tarihli makbuz verilmiştir.

Davalı, müvekkilim avukata gerekli bütün bilgi ve belgeleri zamanında ulaştırmamış olması
nedeniyle/vekâlet çıkartmamış olması nedeniyle/yargılama masrafı ve peşin avukatlık ücretini
vermemiş olması nedeniyle işe başlayamamıştır.

Davalı, müvekkilimden habersiz olarak alacağı haricen teslim almış ve bugüne kadar da mü­
vekkilime ücret ödemesi yapmamıştır./Davalı işi başka bir avukata vermiş ve başka avukat aracı­
lığı ile işe takip ettirmeye başlamıştır.

Davalı müvekkilime küçük düşürücü, mesleki saygınlığını zedeleyici söz ve davranışlarda bu­
lunmuş ve kendisine hakaret etmiştir.

Davalı, (...) sebeplerincen ötürü müvekkilim tarafından (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yev­
miye numaralı ihtarnamesi ile azledilmiştir/Müvekkilim avukat (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...)
yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haklı gerekçelerle vekillik görevinden istifa etmek zorunda
kalmıştır.

Müvekkilim avukat istifa/azil nedeniyle takip etmesi engellenen dosyalar nedeniyle ücret ve
karşı vekâlet ücreti alacağından mahrum kalmıştır. Bu nedenlerle Sayın Mahkemenizde ala-
cak/tazminat davası açma zorunluluğu doğmuştur.

Müvekkilimin istifa/azil nedeniyle takip etmesi engellenen (,..ı mahkemesine/icra müdürlü­


ğüne ait dosyaların bekletici mesele yapılmasını talep ediyoruz.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 705 [|
Davamız nispi ücret alacağı ve nispi karşı vekâlet ücreti alacağ yönünden belirsiz alacak da­
vası, manevi tazminat, maktu ücret alacağı ve maktu karşı vekâlet ücreti yönünden ise alacak
davasıdır.

HUKUKİ NEDENLER:

1- 6100 sayılı Hukuk Mjhakemeleri Kanunu

2- 1136 sayılı Avukatlık Kanunu

3- 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve ilgili diğer mevzuat.

DELİLLER:

1- (...) tarihli avukatlık ücret sözleşmesi

2- Avukatlık Kanunu 53'üncü maddeye göre yapılmış görüşme tutanağı

3- Avukat adına çıkartılmış vekâletname

4- Makbuz ya da banka dekontu

5- İnternet iletileri

6- Dava/icra dosyası (Avukatın istifa ya da azil nedeniyle takip etmesi engellenen dosyaların
getirtilmesi istenecek)

7- Tanık (İki bin beş yüz TL'yi geçmeyen alacaklar için)

8- Bilirkişi incelemesi

9- Keşif (Dava konusu olay taşınmaz ile ilgili ise)

SONUÇ: Yukarıda sunu an nedenlerle fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere,

1- (...) mahkemesinin (...) esas sayılı dosyasının bekletici mesele yapılmasına

2- Dava konusu paranın yatırıldığı (...) bankasının (...) şubesinde<i (...) numaralı hesaba ihtiyati
tedbir konulmasına,

3- (...) TL avukatlık ücretinin,

4- (...) TL manevi tazminatın,

5- (...) TL karşı vekâlet ücreti alacağının haklı istifa/ihtarname/dava/haksız azil tarihinden iti­
baren yasal faizi ile tahsiline,

6- Yargılama masraf ve karşı vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini
müvekkilim adına saygılarımla dilerim. Tarih

Eki:

1- Yukanda belirtilen (..) adet ek.

2- Onaylı vekâletname örneği

DAVACI/DAVACI VEKİLİ
(-)
I '06 Hıkuk Davaları
4. Avukatın İşe Hazırlık Aşamasında Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle
Açacağı Karşı Vecâlet Ücretine Dayalı Tazminat Davası

o. Giriş ve İlgili Mevzuat

Bu dava türünün bir önceki başlık altında incelediğimiz Avukatın İşe Hazır­
lık Aşamasında Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle Açacağı Ücret Ala­
cağı Davasından çok büyük bir farklılığı bulunmamadadır. İki dava türünün
arasındaki fark avukatın üstlendiği işin nispi avukatlık ücretine bağlı olup ol­
maması ile ilgilidir. Önceki başlık altında incelediğimiz Avukatın İşe Hazırlık
Aşamasında Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedenimle Açacağı Ücret Alacağı
Davası çoğunlukla nispi avukatlık ücret anlaşmasının yapıldığı ya da maktu üc­
retin tahsilinin bir kısmının dava sonuna bırakıldığı durumlar için geçerlidir. Bu
başlık altında incelemesini yaptığımız dava türü ise maktu ücrete bağlı bir işin iş
sahibi ile avukat arasında yapılan anlaşma esnasında ödenmiş olması ve uyuş­
mazlığın bundan sonra meydana gelmiş olması durumu için geçerlidir. Çok sık
rastlanan bir durum olmamakla beraber zaman zaman avukatların aldıkları
dava veya icra takiple i sonucunda hükmedilecek karşı vekâlet ücretinin yüksek
olması nedeniyle davanın başında aldıkları ücreti düşük tuttukları bilinmekte­
dir. Ücreti düşük tuttukları bu gibi durumlarda uyuşmazlık çıktığında avukat
haklı istifa ya da haksız azil nedeniyle işi takip etmesi engellendiği için karşı
vekâlet ücretini alma olanağını yitirmektedir. Bu sebeple avukat işi takip etsey­
di alabileceği karşı vekâlet ücretinin tahsili için bu dava türüne başvurmak zo­
rundadır. Avukat bu dava türünde davalı iş sahibincen sadece takip etmesi
engellenen işin sonucunda almaya hak kazanabileceği karşı vekâlet ücretini
talep edebilecektir.

Avukatla iş sahibi arasındaki uyuşmazlıklara öncelikle özel kanun olması


nedeniyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükümleri uygulanır. 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu hükümleri ise tamamlayıcı olarak uygulanacaktır. Buna göre
Avukatlık Kanunu'nda ilk dikkate alınacak hüküm 164/son maddesidir. Bu
madde HMK m.330'a göre taraf lehine hükmedilecek olan karşı vekâlet ücre­
tinin avukata ait olacağını düzenlemektedir. Avukatlık hukuku ve usul huku­
kunda en çok tartışma yaratan konu olma özelliğine sahip olan karşı vekâlet
ücreti konusunda 1926 yılından bu güne kadar verilmş yirmi tane içtihadı bir­
leştirme kararı bulunmaktadır."5 Talep edilecek karşı vekâlet ücreti asıl davanın
niteliğine ve durumuna göre değişiklik göstereceği için içtihadı birleştirme ka-

Kurdoğlu, Bülent Nuri: Korşı Vekâlet Ücreti İçtihadı Birleştirme Kararlcrtnın İncelenmesi, 1. Basta, Seçkin
Yayıncılık, Ankara 2013
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 707 |
rarları da dikkatle incelenmelidir. Ancak 28 Mayıs 2014 tarihinden sonra yürür­
lüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun ile vekâlet söz­
leşmesinden doğan davaların da tüketici mahkemelerinin görev alanına alın­
ması ile 6502 sayılı kanunda uygulanacak hükümler arasına girmiştir.

İlgili mevzuat; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.53, 164; 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu m.89, 147, 502; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.2,
6, 10, 107, 165, 200, 323, 330, 332, 389; 6502 sayı ı Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanun

b. Görev

Avukatın iş sahib ile yazılı sözleşme yapmasından sonra ve yapılacak işin


hazırlık aşamasına geçilmesinden sonra avukatın haksız azledilmesi ya da haklı
istifasından kaynaklanan davalar 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun'un 73'üncü maddesine göre tüketici mahkemesinde açılır. Tüketici mah­
kemelerinin bulunmadığı yerlerde ise dava asliye hukuk mahkemesinde açılır. İş
sahibi "tüketici" sıfatı taşımıyorsa dava asliye hukuk mahkemesinde görülecek­
tir.

c. Yetki

Davalının yerleşim yeri mahkemesi HMK m.6 uyarınca genel yetkili mah­
kemedir. Ayrıca taraflar arasında yazılı anlaşma olması nedeniyle HMK m.10
uyarınca sözleşmenin ifa yeri mahkemesi de yetkilidir. Sözleşmenin ifa yeri iki
şekilde belirlenecektir. Avukata verilen işin yapılacağı yer sözleşmenin ifa yeri­
dir. Dava açılacak ya da icra takibi yapılacaksa bunların yapılacağı yer sözleş­
menin ifa yeridir. Sözleşmenin ifa yerinin tespitinde esas alınacak ikinci ölçüt
ise avukata ücretinin nerede ödeneceğidir. Çünkü karşılıklı edimleri içeren avu­
katlık ücret sözleşmeleri iş sahibi açısından para borcunu kapsamaktadır. Avu­
katlık sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Avukat aldığı işi yap­
mak iş sahibi de ücreti avukata ödemekle yükümlüdür. Bu nedenle TBK'nın
89'uncu maddesi uya'inca para alacağına ilişkin davalarda aksi kararlaştırılma­
dıkça para borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklı­
nın bulunduğu yer mahkemesi de sözleşmenin ifa yeri sayılır ve bu nedenle
yetkilidir.'” HMK m.33O'a göre bu dava türünün konusunu oluşturan karşı ve-

'* "HMK'nın S'ncı maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme, davalının yerleşim yerinin bulun­
duğu yer mahkemesidir. Aynı kanunun 10'uncu maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşme­
nin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye ilişkin bir düzen­
lemedir. Ayrıca BK'nın 73. maddesi (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 89) uyarınca para alacağına ilişkin
I 70S Hıkuk Davaları
kâlet ücreti taraf lehine hükmedilir. Ancak 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun
164/son hükmü uyarnca karşı vekâlet ücreti avukata ait olduğundan davacı
avukatın iş sahibinden bu parayı isteme hakkı bulunmaktadır. Dolayısıyla avu­
katın bu dava türü ile talep edeceği karşı vekâlet ücreti iş sahibinin başka bir
avukat eliyle takip ettirdiği dava sonucunda taraf lehine hükmedilerek hüküm
altına alınacaktır. Bu durumda söz konusu alacak para alacağı olması nedeniyle
alacaklının yerleşim yerinde ifa edilmesi gereken bir edimdir. Bu nedenle avu­
katın bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir.

d. Davacı - Davalı

a. Davacı: Taraflar arasında yapılan anlaşma uyarınca işi üstlenen avukat


davacı sıfatına sahiptir. Avukatların birden fazla olması durumunda her biri
bu davayı tek başına ya da birlikte açabilirler.

b. Davalı: Davalı haklı istifa yöneltilen ya da avukatı haksız azleden iş sahibi­


dir. İş sahibinin birden çok olması halinde iş sahiplerinin hepsine husumet
yöneltilebilir.

e. Yargılama Usulü

aa. Delillerin Değerlendirilmesi


İş sahibi "tüketici41 sıfatı taşımıyorsa eğer dava asliye hukuk mahkemesinde
açılacak ve yazılı yargılama yöntemine göre görülecektir. İş sahibi "tüketici"
sıfatı taşıyorsa bu du'umda dava 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun hükmüne bağlıdır. 6502 sayılı kanun m.73/lV hükmü uyarınca tüketici
mahkemelerinde görülen davalar basit yargılama usu üne tabidir. Bu nedenle
dava açılırken ikinci bir dilekçe hakkının bulunmadığı düşünülerek delillerin
dava dilekçesinde çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Aynı durum davaya
cevap veren taraf içinde geçerlidir. En önemli kanıtlama aracı taraflar arasında
yapılmış olan avukatlık ücret sözleşmesidir. Avukatın iş sahibi ile Avukatlık Ka­
nunu 53'üncü maddeye göre görüşme tutanağı yapmış olması halinde bu tuta­
nak, iş sahibinin teslim ettiği vekâletname, davaya konu masraf ya da peşin
ücretin elden teslim edilirken makbuz verilmiş olması ya da banka dekontu
diğer kanıtlama araçlarıdır.

davalarda aksi kararlaştırmadıkça para borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden ala­
caklının bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir." Yargıtay 13. HD 10.09.2013 tarih ve E: 2013/17262; K:
2013/22036
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 709 |

Görüşme tutanakları ve içeriğinde yazılanlar iyi kaleme alınması halinde avu­


kattan çok iş sahibinin yükümlülüklerini içermektedir. İş sahibinin hukuki uyuşmaz­
lığının ne olduğu, bu uyuşmazlıkla ilgili nasıl bir hukuki yardım talep ettiği, işin ko­
nusu ile ilgili bilgi ve belgelerin ne zaman getirileceği, vekâletnamenin teslim edilip
edilmediği, varsa tanık isim ve adresleri, teslim edilen bilgi, belge ve masraf görüş­
me tutanağında açıkça yazılmak zorundadır. Bu sebep e usulüne uygun şekilde
tutulmuş bir tutanak iş sahibinden çok avukat için ispat aracı olmaktadır.

Dava konusu alacağın miktarı davacı avukatın istifa ya da azil nedeniyle ta­
kip etmesi engellenen dava ya da icra takibinin sonucuna göre belirleneceğin­
den miktarın ispatı açısından HMK m.200'deki parasal sınıra bakılmaz. Bu dava
türünde esas olan davacı avukatın iş sahibi ile karşı vekâlet ücreti alacağı doğu­
racak bir dava ya da icra takibinin vekil olarak yürütülmesi konusunda anlaş­
maya varıp varmadıklarıdır. Bu anlaşmanın varlığı yukarıda saydığımız belgeler­
le kanıtlandığı takdirce alacağın miktarı avukatın takip etmesi engellenen işin
niteliğine göre belirlenecektir. Bu nedenle yazılı anlaşmanın bir örneğinin ve
yukarıda saydığımız belgeler ya da benzerlerinin dilekçeye eklenmesi gerekir.

Yapılacak iş ile ilgi i avukatın delil toplamak için bazı kurum ve kuruluşlarla ya­
zışmalar yapması, bir takım belge ve bilgileri elde etmesi avukatın işin hazırlık aşa­
masına geçtiğini ve hstta işe başladığını gösterir. Taraflar sözleşme hazırlanması
gibi adliye dışı bir iş konusunda anlaşmışlarsa o takdirde karşı vekâlet ücreti talep
edilemez. Çünkü karşı vekâlet ücreti yargılama gideri olup dava ya da icra takibi
sonucunda taraf lehine hükmedilen bir gider çeşididir. HMK m.330'a göre bir mah­
keme kararında hükmedilmeden de avukat açısından Avukatlık Kanunu 164/son
hükmüne göre alacak hakkı doğurmaz. Bunun tek istisnası davalı iş sahibinin işi
başka bir avukata vermeksizin takip etmesi neticesinde uyuşmazlığa bakan mah­
kemenin iş sahibinin lehine karar verirken kendisini avu<at ile temsil etmemiş ol­
ması nedeniyle karşı vekâlet ücretine hükmetmemesi durumudur.

bb. Zamanaşımı Süreleri, İbraya Yönelik Anlaşmaların Etkisi, Tazminatın Mahsubuna


İlişkin Özel Durumlar ve Manevi Tazminat
Bu dava türünün bir önceki başlık altında incelediğimiz Avukatın İşe Hazır­
lık Aşamasında Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle Açacağı Ücret Ala­
cağı Davasından çok büyük bir farklılığı bulunmadığını giriş bölümünde belirt­
miştik. Zamanaşımı süresi TBK m.l47/l,5'e göre beş yıldır. İbraya yönelik an­
laşmalar geçerlidir. Davacı avukatın sebep olduğu zararlardan doğan tazminat
alacak miktarından mahsup edilebilir. Taraflar arasında uyuşmazlığın doğduğu
esnada yaşanan olumsuz durumlarla ilgili olarak da manevi tazminat istenebilir.
| 710 Hıkuk Davaları
cc. Bekletici Mesele
Avukatın karşı ve<âlet ücretinin miktarının tespiti takip etmesi engellenen
davanın sonuçlanmasına bağlı olduğundan davacı avukatın talebi ya da hâkimin
kendiliğinden vereceği kararla diğer dava HMK m.165'e göre bekletici mesele
yapılabilir. Örneğin avukatın iş sahibi ile alacak davası için anlaşmasından sonra
iş sahibinin işi başka bir avukata vermesi ve o avukatın davayı açarak takip et­
meye başlaması durumunda davacı avukatın karşı vekâlet ücreti alacağının
miktarının tespiti için alacak davasının sonuçlanmasının beklenilmesi gereke­
cektir. Aynı durum iş sahibinin işi başka bir avukata vermeksizin takip etmesi
durumu için de geçerlidir. Çünkü karşı vekâlet ücreti dava sonunda hükmedilen
rakama göre yani davanın değerine göre belirlenir. Cava sonuçlanmadan hü­
kümde belirtilecek dsva değerinin belirlenmesi de mümkün olmadığından bu
davanın sonucunun beklenilmesi gerekir.

dd. Dava Türü ve Değeri


Bu dava türünde avukatın takip etmesi engellenen iş nispi ücrete bağlı ise
dava açılmadan önce avukatın alacağının miktarının belirlenmesi mümkün de­
ğildir. Çünkü avukatın yoksun bırakıldığı karşı vekâlet ücreti avukatın takip et­
mesi istifa ya da azil nedeniyle engellenen dava ya da icra takibi sonunda belli
olacaktır. Örneğin; taou iptali ve tescili davası açmak üzere anlaşma yapılmış
olmasına karşın avukatın haksız olarak azledilmesi ya da haklı olarak istifa et­
mek zorunda bırakılması durumunda davacı avukat tarafından açılarak sonuç­
landırılacak olan tapu iptali ve tescili davasında, avukatın almaya hak kazanaca­
ğı avukatlık ücreti ve bu dava sonunda yine Avukatlık <anunu 164/son hükmü­
ne göre almaya hak kazanacağı karşı vekâlet ücretinin miktarı ancak iş sahibinin
azil ya da istifadan sonra kendi takip ettiği ya da başka avukata takip ettirdiği
tapu iptali ve tescili davasının sonuçlanmasından sonra taşınmazın değerine
göre belirlenebilecektir. Bu ve benzeri durumlarda avikatin açacağı karşı vekâ­
let ücretine dayalı alacak davasının değerinin davanın başında tespit edilebil­
mesi mümkün değildr. HMK m.l07/l'e göre davanın açıldığı tarihte alacağın
miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden
beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi
ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabi­
lir. Davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasından sonra yargılama devam
ederken HMK m.l65'e göre bekletici mesele yapılan diğer davanın sonuçlan­
masından sonra hazırlanan bilirkişi raporuna göre avukat talep ettiği miktarı
davanın genişletilemeyeceği yasağına bağlı olmadan arttırabilir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 711 |
Karşı vekâlet ücreti gerek eski usul kanunumuzda gerekse yeni usul kanu­
numuzda yargılama giderleri arasında sayılmıştır. 29.05.1957 tarihli içtihadı
birleştirme kararı ile karşı vekâlet ücretine talep olmaksızın hükmedilmesi ge­
rektiği tespit edilmiştir 6100 sayılı HMK m.323'de karşı vekâlet ücreti yargı­
lama gideri olarak kabul edilmiş; madde 332'de de ya'gılama giderlerine mah­
kemenin kendiliğinden hükmedeceği belirtilmiştir. Bu sebeple davalı iş sahibi­
nin davacı avukatın açtığı karşı vekâlet ücreti alacağına dayalı davanın hukuken
boşa çıkartılmasını sağlamak için bekletici mesele yap lan davada açıkça yargı­
lama gideri olarak karşı vekâlet ücreti talep etmemesi bir sonuç doğurmayacak­
tır.

İş sahibinin avukatını azletmesinden sonra davayı oaşka bir avukat ile takip
etmemesi doğrudan takip etmesi durumunda ise yargılama sonunda iş sahibi
avukat ile temsil edilmediği için karşı vekâlet ücretine hükmedilmeyecektir. Bu
durumunda avukatın açtığı karşı vekâlet ücreti alacağı davasına bakmakta olan
mahkeme iş sahibi kendisini avukat ile temsil ettirmediği için karşı vekâlet ücre­
tine hükmedilmeyen ve bekletici mesele yapılan davanın hüküm kısmında be­
lirtilen dava değerine göre karşı vekâlet ücretinin tarife hükümlerine göre he­
saplamasını bilirkişi yoluyla yaptırarak bu raporu hükme esas alacaktır. Dolayı­
sıyla bekletici mesele yapılan davanın davacısı olan iş sahibinin kötüniyetli ha­
reketi hukuken bir sonuç doğurmayacaktır.

ee. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler


HMK m.389/l'e göre dava dilekçesinde ihtiyati tedbir kararı istenebilir. An­
cak ihtiyati tedbir istenen davalıya ait mal varlığının uyuşmazlık konusuna iliş­
kin olması gerekir. Bu dava türünde avukatın haklı istifasının ya da haksız azlin­
den ötürü doğan karş vekâlet ücreti alacağı talep edilmekte olduğundan dava­
ya konu bir malvarlığının bulunması ve ihtiyati tedbirin de bu mal varlığı için
istenmesi gerekir. Örneğin iş sahibi avukatla bir alacak davasının açılması için
anlaşmış ve yapılacak işi de asliye hukuk mahkemesinde alacak davası açılması
olarak belirlemiş olabilirler. Bu durumda avukata verilen iş alacak davasını aç­
maktır. Ancak avukat henüz işe başlamadan önce iş sahibi avukatın istifasına
neden olmuş ya da haksız olarak avukatını azletmiş, daha sonra da işi başka bir
avukata takip ettirmişse bu durumda başka avukat aracılığı ile takip ettirdiği
davasında hükmedilen karşı vekâlet ücretini ödemekle yükümlüdür. Karşı vekâ­
let ücretinin iş sahibinin hesabına yatırılmış olması ve uyuşmazlığın doğduğu

Kurdoğlu, Bülent Nuri: Korşı Vekâlet Ücreti İçtihadı Birleştirme Kcrorlcrının İncelenmesi, 1. Baskı, Seçkin
Yayıncılık, Ankara 2013, st 129
| 712 Hıkuk Davaları
tarihte de orada olması koşuluyla bu banka hesabına ihtiyati tedbir konulması
istenebilir. İş sahibine ait banka hesabı uyuşmazlık konusu alacaktan başka iş
sahibinin başka parasal ilişkileri içinde kullanılmaktaysa o takdirde ihtiyati ted­
bir kararı uyuşmazlık konusu miktarla sınırlı olarak talep edilebilir. Ancak Avu­
katlık Kanunu m.164/son hükmüne göre karşı vekâlet ücretleri avukatlara ait
olması nedeniyle iş sahibinin başka avukat aracılığı ile takip ettirdiği davasında
hükmedilen karşı vekâlet ücretinin iş sahibinin hesabına geçmesi uygulamada
nadir rastlanan bir du'umdur. Bu nedenle bu dava türünde ihtiyati tedbir uygu­
lanabilmesi çok zordur. İş sahibi işi başka bir avukata takip ettirdiği durumlarda
hükmedilecek karşı vekâlet ücretini yeni avukatının tahsil etme hakkı bulun­
maktadır. Ancak bu durum istifaya zorlanan ya da azledilen avukatın hükmedi­
len karşı vekâlet ücretini iş sahibinden talep etmesini engellemez. Çünkü huku­
ken avukatın talebi hükmedilen karşı vekâlet ücreti değil karşı vekâlet ücretin­
den yoksun bırakılmış olmasından doğan zararıdır.

Yargılama sonunda karşı vekâlet ücretine hükmedilmesi ve azledilen avu­


katın yerine dosyayı takip eden avukatın karşı vekâlet ücretini tahsil etmek için
icra takibi başlatması durumunda bu icra dosyasına ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz
ya da İİK m.89/l haczi konulamaz. Çünkü yargılamaya kaldığı yerden devam
eden avukat hükümde belirtilen karşı vekâlet ücretinin de sahibidir.

Azledilen avukatın alacaklı olduğu karşı vekâlet ücreti, takip etmesi engel­
lenen davanın sonunda almaya hak kazanacağı menfi zararını oluşturmaktadır.
Yani avukat yargılama sonunda hükmedilen karşı vekâlet ücretini değil karşı
vekâlet ücreti miktarında zararını iş sahibinden talep ezmektedir. Bu sebeple işi
devralan avukatın ka şı vekâlet ücreti alacağı için başlattığı ilamlı icra takibi
dosyasına haciz konulamaz.

Uyuşmazlık konusu alacak için doğrudan dava yoluna değil de genel haciz
yolu ile icra takibine geçilmek isteniyorsa o takdirde İcra ve İflas Kanunu hü­
kümlerine göre uyuşmazlık konusu alacağın bulunduğu banka hesabına ihtiyati
haciz konulması da talep edilebilir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Kararlar Azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıilanması halinde müvekkil,


avukata vekâlet ücreti ödemekle yükümlü değildir

Dava, vekâlet ücreti alacağının tahsili istemine lişkindir. Avukatlık Kanunu­


nun, 174. maddesinde, "Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar
ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi ge­
rekmez." hükmü mevcut olduğundan bu hükme göre azil işleminin haklı
nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekâlet ücreti
ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil
halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesnleşen işlerden dolayı vekâ­
let ücreti talep edilebilir. Bu itibarla somut olayda, sonuçlanıp kesinleşen iş
bulunmadığından mahkemece açılan davanın reddine karar verilmesi gerekir­
ken yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykı­
rıdır. (Yargıtay 13. HD E. 2014/10726; K. 2014/33950; T. 3.11.2014)

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımına


bağlıdır

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımı süresine


tabi olup, bu sürenin geçmesi ile zamanaşımına uğrarlar. (Yargıtay 13. HD E.
2014/3899; K. 2014/18521; T. 10.6.2014)

Avukat haksız azil durumunda karşı taraf vekâlet ücretine de hak kazanır

Dava, vekâlet ücret alacağının tahsili istemine ilişendir. Somut olayda davacı­
nın, vekâlet görevini ifa ederken davalı tarafından haksız olarak azledildiği
anlaşılmakta olup, davacı haksız azil nedeniyle karşı taraf vekâlet ücretinden
de mahrum kalmıştır. Bu nedenle davacı avukatın. Avukatlık Kanununun
164/son maddesinde düzenlenen karşı taraf vekâlet ücretine de hak kazandı­
ğının kabulü gerekir. Davada akdi vekâlet ücretinin yanında, mahrum kalınan
karşı taraf vekâlet ücreti de talep edildiğine göre, mahkemece Avukatlık
Kanununun 164 /son maddesine göre hasma yükletilmesi gereken vekâlet
ücretinin de tespit ve tahsiline karar verilmesi gerekirken, sadece akdi vekâlet
ücreti yönünden hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırıdır. (Yargıtay
13. HD E. 2013/24191; K. 2013/25404; T. 22.10.20 1 3)
I™ Hıkuk Davalan

Avukatın İşe Hazırlık Aşamasında Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası


Nedeniyle Açacağı Karşı Vekâlet Ücretine Dayalı Tazminat Davası Dilekçe
Örneği

(...) TÜKETİCİ MAHKEMESİ'NE / ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE

İhtiyati Tedbir İstemlidir

DAVACI :A

VEKİLİ : B

DAVALI :C

T. KONUSU : Fazlaya lişkin haklarımız saklı kalmak üzere, şimdilik,

1- (...) TL karşı vekâlet ücreti alacağının

2- (...) TL manevi tazminatın, haklı istifa/ihtarname/dava/haksız azil tarihinden itibaren yasal


faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi talebidir. (Harca esas değer (...) TL'dir.) (yazıyla ... TL'dir.)

AÇIKLAMALAR:

Davalı ile avukat olan müvekkilim (...) konulu avukatlık hizmeti için yazılı olarak anlaşmışlar­
dır. Davalı ile müvekkilim arasında Avukatlık Kanunu 53'üncü meddeye göre (...) tarihinde gö­
rüşme tutanağı hazırlanmıştır/Davalı, müvekkilim avukata (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yev­
miye numaralı vekâletnamesini (...) tarihinde teslim etmiştir.

Davalı avukata (...) tarihinde (...) TL yargılama masrafı ve (...) TL peşin avukatlık ücreti ödemiş­
tir. Ödediği miktara karşılık olarak da kendisinden (...) tarihli makbuz verilmiştir.

Davalı, müvekkilim avukata gerekli bütün bilgi ve belgeleri zamanında ulaştırmamış olması
nedeniyle/vekâlet çıkartmamış olması nedeniyle/yargılama masrafı ve peşin avukatlık ücretini
vermemiş olması nedeniyle işe başlayamamıştır.

Davalı, müvekkilimden habersiz olarak işi başka bir avukata vermiş ve başka avukat aracılığı
ile işi takip ettirmeye başlamış/îşi başka avukat ile sonuçlandırmıştır.

Davalı müvekkilime küçük düşürücü, mesleki saygınlığını zedeleyici söz ve davranışlarda bu­
lunmuş ve kendisine hakaret etmiştir.

Davalı, (...) sebeplerinden ötürü müvekkilimi (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yevmiye numaralı
ihtarnamesi ile haksız olarak azletmiştir./Müvekkilim avukat (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yevmi­
ye numaralı ihtarnamesi ile haklı gerekçelerle vekillik görevinden istifa etmek zorunda kalmıştır.

Müvekkilim avukat istra/azil nedeniyle takip etmesi engellenen dosyalar nedeniyle karşı ve­
kâlet ücreti alacağından mahrum kalmıştır. Bu nedenlerle Sayın Mahkemenizde alacak/tazminat
davası açma zorunluluğu doğmuştur.

Müvekkilimin istifa/azil nedeniyle takip etmesi engellenen (...ı mahkemesine/icra müdürlü­


ğüne ait dosyaların bekletici mesele yapılmasını talep ediyoruz.

Davamız nispi karşı vecâlet ücreti alacağı yönünden belirsiz alacak davası, manevi tazminat
ve maktu karşı vekâlet ücreti alacağı yönünden ise alacak davasıdır
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 715 |
HUKUKİ NEDENLER:

1- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu

2- 1136 sayılı Avukatlık Kanunu

3- 6098 sayılı Türk Sorular Kanunu ve ilgili diğer mevzuat.

DELİLLER:

1- (...) tarihli avukatlık ücret sözleşmesi

2- Avukatlık Kanunu 53’üncü maddeye göre yapılmış görüşme tutanağı

3- Avukat adına çıkartılmış vekâletname

4- Makbuz ya da banka dekontu

5- İnternet iletileri

6- Dava/icra dosyası (Avukatın istifa ya da azil nedeniyle takip etmesi engellenen dosyaların
getirtilmesi istenecek)

7- Tanık (İki bin beş yüz TL'yi geçmeyen alacaklar için)

8- Bilirkişi incelemesi

9- Keşif (Dava konusu taşınmaz ile ilgili ise)

SONUÇ: Yukarıda sunu an nedenlerle fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere,

1- (...) mahkemesinin (...) esas sayılı dosyasının bekletici meseleyapılmasına

2- Dava konusu paranır yatırıldığı (...) bankasının (...) şubesinde<i (...) numaralı hesaba ihtiyati
tedbir konulmasına,

3- (...) TL karşı vekâlet ücreti alacağının

4- (...) TL manevi tazminatın, haklı istifa/ihtarname/dava/haksız azil tarihinden itibaren yasal


faizi ile birlikte tahsiline

5- Yargılama masraf ve karşı vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini
müvekkilim adına saygılarımla dilerim. Tarih

DAVACI/DAVACI VEKİLİ
(...)

Eki:

1- Yukanda belirtilen {..) adet ek.

2- Onaylı vekâletname örneği


716 Hıkuk Davalan
5. Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haklı Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle İş
Sahibinin Açacağı Alacak Davası

o. Giriş ve İlgili Mevzuat

Avukat ile iş sahibi arasındaki uyuşmazlıkların bir kısmı da avukat işe başla­
dıktan sonra yaşanmaktadır. Taraflar arasında sözleşme yapıldıktan ve avukatın
işe başlamasından sonra uyuşmazlık çıkması ve avukatın haklı olarak azli ya da
avukatın haksız olarak istifa etmesi durumunda çoğunlukla avukata verilmiş
olan dava masrafı ve Deşin avukatlık ücretlerinin iadesi konularında iş sahipleri
tarafından alacak davası açılabilmektedir.

Avukatla iş sahibi arasındaki uyuşmazlıklara öncelikle özel kanun olması


nedeniyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükümleri uygulanır. 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu hükümleri ise tamamlayıcı olarak uygulanacaktır. Buna göre
Avukatlık Kanunu'ndan sonra Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı madde­
lerinde düzenlenmiş olan vekâlet sözleşmelerine ilişkin hükümleri daha sonra
ise Türk Borçlar Kanunu'nun genel hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Ancak
28 Mayıs 2014 tarihirden sonra yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korun­
ması Hakkındaki Kanun ile vekâlet sözleşmesinden doğan davaların da tüketici
mahkemelerinin görev alanına alınması ile 6502 saylı kanunda uygulanacak
hükümler arasına girmiştir.

İlgili mevzuat; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.12, 53, 171, 174; 6098 sayılı
Türk Borçlar Kanunu m.132, 147, 502; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
m.2, 6,10,107, 200, 389; 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun.

b. Görev

Avukatın iş sahibi ile yazılı anlaşma yapması ve işe başlamasından sonra


avukatın haklı azledilmesi ya da haksız istifasından kaynaklanan davalar 6502
sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 73'üncü maddesine göre tüke­
tici mahkemesinde açılır. Tüketici mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde ise
dava asliye hukuk mahkemesinde açılır. İş sahibi "tüketici" sıfatı taşımıyorsa
dava asliye hukuk mahkemesinde görülecektir.

c. Yetki

Davalının yerleşim yeri mahkemesi HMK m.6 uyarınca genel yetkili mah­
kemedir. Ayrıca taraflar arasında yazılı anlaşma olmas nedeniyle HMK 10 uya­
rınca sözleşmenin ifa yeri mahkemesi de yetkilidir. Sözleşmenin ifa yeri sözleş­
mede belirtilen işin konusuna göre değişiklik gösterir. Eğer bir sözleşme hazır-
8. Kısım Asliye Hukuk Mahksmel’rinin Görevine Girsn Davalar 717 |
lanması konusunda anlaşılmışsa avukatın bulunduğu yer mahkemesi, dava
açılacaksa davanın gö'üleceği yer mahkemesi, Yargıtay ya da Danıştay'da bulu­
nan bir dosyanın murafaasına girilecekse Ankara mahkemeleri sözleşmenin ifa
yeri olarak kabul ediir. 6502 sayılı kanun m.73/V hükmü tüketicinin yani iş
sahibi davacının bulunduğu yerdeki mahkemeyi de yetkili saymıştır. Bu sebeple
davacı iş sahibinin seçimlik hakkı bulunmaktadır.

d. Davacı - Davalı
a. Davacı: Taraflar arasında yapılan anlaşma uyarınca avukata işi veren, mas­
raf ya da peşin ücret ödemesi yapan iş sahibi davacı sıfatına sahiptir. İş sa­
hibinden aldığı yetki ile avukata vekâletname verme yetkisine sahip üçün­
cü kişi de eğer avukata ödemede bulunduysa haklı azil ve haksız istifa du­
rumunda davacı olarak bu davayı açabilir. İş sahibinin birden çok olması
durumunda her bir iş sahibi bu davayı birlikte ya da ayrı ayrı açabilirler.

b. Davalı: Davalı haklı azledilen ya da haksız istifa eden avukattır. 1136 sayılı
Avukatlık Kanunu m.l74'e göre üzerine aldığı işi haklı bir sebep olmaksızın
takipten vazgeçen avukat hiçbir ücret isteyemez ve peşin aldığı ücreti geri
vermek zorundacır. Takipten vazgeçme, avukatın hem haksız istifası hem
de haklı azli olarak anlaşılmalıdır. Avukat kusur veya ihmalinden dolayı az­
ledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez. Avukatlık Kanunu 171'inci mad­
deye göre avukata verilen vekâletnamede başkasnı tevkile yetki tanınmış
ise, taraflar arasındaki anlaşmada aksine açık bir hüküm olmadıkça, avukat
işi başka bir avukatla birlikte veya başka bir avukata vererek takip ettirebi­
lir. Bu durumda avukatın iş sahibine karşı sorumluluğu devam eder. Avukat
birlikte takip ettiği veya işi tamamen devrettiği avukatların kusurlarından
ve meydana getirdikleri zarardan dolayı iş sahibine karşı hem şahsen hem
de diğer avukatla birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.

Bu nedenlerle davalı hem anlaşmanın tarafı olan avukat hem de avukatın


tevkil ettiği diğer avukat olabilir. Avukatlık Kanunu 12'nci maddede yazılı bir iş
sebebiyle başka bir yarde çalışmak zorunda olan ve bu nedenle işi tamamen
başkasına devreden avukatlar hakkında 171'inci madde uygulanmaz. Bu du­
rumda sadece vekâleti alan avukat sorumludur.
| 718 Hikuk Davalan
e. Yargılama Usulü

aa. Delillerin Değerlendirilmesi

İş sahibi "tüketici" sıfatı taşımıyorsa eğer dava asliye hukuk mahkemesinde


açılacak ve yazılı yargılama yöntemine göre görülecektir. İş sahibi "tüketici"
sıfatı taşıyorsa bu du'umda dava 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun hükmüne bağlıdır. 6502 sayılı kanun m.73/lV hükmü uyarınca tüketici
mahkemelerinde görülen davalar basit yargılama usu üne tabidir. Bu nedenle
dava açılırken ikinci bir dilekçe hakkının bulunmadığı düşünülerek delillerin
dava dilekçesinde çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Aynı durum davaya
cevap veren taraf içinde geçerlidir. En önemli kanıtlama aracı taraflar arasında
yapılmış olan avukatlık ücret sözleşmesidir. İş sahibinin avukatla Avukatlık Ka­
nunu 53'üncü maddeye göre görüşme tutanağı yapmış olması ve bu tutanağın
bir örneğini almış olması halinde bu tutanak, teslim ettiği vekâletname, davaya
konu masraf ya da peşin ücretin elden teslim edilirken makbuz alınmış olması
ya da banka dekontu alacağın varlığına delil olarak gösterilebilir. Dava konusu
masraf ya da peşin ücretin miktarı iki bin beş yüz TL'yi geçmiyorsa avukata
kendi bürosunda ya da başka bir yerde paranın teslimi anında hazır bulunan
üçüncü kişiler de tanık olarak gösterilebilir. Ancak mktar iki bin beş yüz TL'yi
geçiyorsa HMK m.200'e göre senetle ispatı zorunludur. Bu durumda yukarıda
saydığımız belgeler yada benzerlerinin dilekçeye eklenmesi gerekir.

Avukatın işe başlayıp başlamadığı ise açılmış bir dava ya da icra takibi varsa
buna ilişkin tevzi makbuzu ve belgelerle ispatlanabilir. Sözleşme hazırlanması
gibi adliye dışı bir iş <onusunda anlaşmışlarsa sözleşmenin avukat tarafından
hazırlanmasından sonra internet ortamında iş sahibine bilgi amaçlı olarak gön­
derilmiş olması yine avukatın işe başladığının kanıtıdır. Yapılacak iş ile ilgili avu­
katın delil toplamak için bazı kurum ve kuruluşlarla yazışmalar yapması, bir
takım belge ve bilgileri elde etmesi durumunda da avukatın işe başladığının
kabul edilmesi gerekir. Avukatın işe başlamış olması curumunda haklı azlin ya
da haksız istifanın meydana geldiği tarihe kadar bitirciği işlerin ücretini almak
ve yine iş sahibinden aldığı ve yaptığı işler için harcadığı masrafı iade etmeme
hakkı bulunmaktadır. Bu durumda masraf avansı olarak aldığı paradan sadece
elinde kalanın iadesi ile sorumludur.

bb. Zamanaşımı Süreleri

Avukatlık Kanunu nda ve Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı maddele­


rinde avukatlık ücret sözleşmesi ve vekâlet sözleşmelerinden kaynaklanan alacak
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 719 |

davaları için zamanaşımı süresi belirlenmiş değildir. İş sahibinin haklı azil veya
haksız istifa nedeniyle verdiklerini geri istemesine dayalı alacak davasında genel
hükümlerdeki zamanaşımı süreleri uygulanacaktır. Buna göre vekâlet sözleşme­
lerinden kaynaklı uyuşmazlıklarda Türk Borçlar Kanunu'nun 147/l,5 maddesinde­
ki beş yıllık zamanaşımı süresi uygulanacaktır. Çünkü 6502 sayılı kanunun 16'ncı
maddesi hizmeti verenin ayıplı hizmetten sorumluluğunu iki yıllık zamanaşımı
süresine bağlamış olsa da bu durum kanunlarda daha uzun zamanaşımı süresinin
belirlenmemiş olması durumunda geçerlidir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun
147/1,5 maddesi daha uzun zamanaşımı süresi öngörmektedir. Zamanaşımı süre­
sinin işlemeye başladığı tarihin tespitinde iş sahibinin noterden gönderdiği
azilnamenin ya da avukatın istifa dilekçesinin tarihi belirleyici olabilir. Ancak avu­
katın ayıplı hizmeti kendisinin ağır kusuruna dayanmaktaysa bu durumda 6502
sayılı kanunun 16/11 hükmü gereği açılacak dava zamanaşımına bağlı değildir.

• Bu durumda yargılamanın başında zamanaşımı definin ileri sürülmesi ha­


linde hâkimin avukatın ağır kusurlu olup olmadığını belirlemesi gerekecek­
tir. Avukatın ağır kusurlu olduğunun belirlenmesi ise davanın başında hâ­
kimi ihsası reyde bulunmuş olma riski ile karşı karşıya bırakabilir. Hâkimle­
rin zamanaşımı define yönelik karar verirken bu duruma dikkat etmeleri
gerekmektedir.

cc. İbraya Yönelik Anlaşmaların Etkisi


Uyuşmazlığın doğmasından hemen sonra taraflar n aldıklarını geri verme­
lerine ilişkin ibra anlaşmaları geçerlidir. Haklı olarak azledilen ya da haksız ola­
rak istifa eden avukatın aldığı masraf ve peşin ücreti iade etmesi, bu iadenin de
bir ibra anlaşmasına bağlanması TBK m.l32'ye göre bo'cu ortadan kaldırır.

dd. Manevi Tazminat


Avukatın işe başladıktan sonra haklı azledilmesi ya da haksız istifası nede­
niyle iş sahibinin açacağı alacak davasında manevi tazminat talep edilmesinin
önünde hukuki bir engel bulunmamakla birlikte manevi zararın ispatı davacı
üzerindedir. Avukatla iş sahibi arasında uyuşmazlığın doğduğu esnada yaşanan
olumsuzluklar kişilik kaklarını ihlal edecek boyuttaysa alacak davası ile birlikte
manevi tazminatta istenebilir.

ee. Dava Türü ve Değeri


Davanın talep konusu iş sahibinin avukata işin başında verdiği yargılama
gideri ve peşin avukatlık ücretinin iadesi ise bir avukatla yazılı ücret anlaşması
yapan ve bu anlaşma uyarınca masraf ve peşin ücret olarak para ödeyen kişinin
| 720 Hikuk Davalan
ne kadar ödeme yaptığını bilmemesi hayatın olağan akışına aykırı olacağından
bu dava belirsiz alacak davası olarak açılamaz. Çünkü işin başında avukata ne
kadar ödeme yapıldığı bellidir. Bu nedenle dava değe'i dava dilekçesinde tam
olarak belirtilmelidir. Davanın değerinin belirli olarak açılması bilirkişi incele­
mesi yaptırılmasından sonra dava değerinin ıslah yolu ile arttırılmasını engel­
lemez. Ancak avukatın işe başlamasından sonra iş sahibinin verdiği işi dava ya
da icra takibi devam ederken haricen sonuçlandırması, iş sahibinden aldığı sulh
yetkisi ile karşı tarafla anlaşması ve bunların neticesinde tahsil ettiği parayı iş
sahibine teslim etmemesi durumunda her ne kadar avukatın takip ettiği dava
ve icra dosyasına ve bunun neticesine ulaşmak mümkün de olsa yargılama
masraflarının, icra masraflarının, karşı vekâlet ücretinin, avukatın yukarıda be­
lirttiğimiz üzere bitirdiği işler için almaya hak kazandığı ücretinin iş sahibine
teslim edilecek miktardan düşülmesi gerekeceği için, iş sahibinin alacağının
miktarı tam olarak belirlenemeyebilir. Bu durumda HMK m.l07/l'e göre dava­
nın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirle­
yebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hal­
lerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiy­
le belirsiz alacak davası açabilir.

Davada talep edilecek alacak kalemlerinin bir kısmı işin başında avukata tes­
lim edilen peşin ücret ve yargılama masrafı gibi belirlenebilir alacak kalemleri,
diğer kısmı ise yukarıda açıkladığımız belirlenmesi bilirkişi incelemesini gerektiren
alacak kalemlerini içeriyorsa hangisinin belirli alacak olarak hangisinin ise belirsiz
alacak olarak talep edildiğinin açıkça dava dilekçesine yazılması gerekir.

ff. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler


HMK m.389/l'e göre dava dilekçesinde ihtiyati tedbir kararı istenebilir. An­
cak ihtiyati tedbir istenen davalıya ait mal varlığının uyuşmazlık konusuna iliş­
kin olması gerekir. Örneğin avukata teslim edilen para ya da avukatın tahsil
ettiği para avukatın bankadaki hesabına yatırılmışsa ve uyuşmazlığın doğduğu
tarihte orada olması koşuluyla bu banka hesabına htiyati tedbir konulması
istenebilir. Avukata ait banka hesabı uyuşmazlık konusu alacaktan başka avuka­
tın başka parasal ilişki eri içinde kullanılmaktaysa o takdirde ihtiyati tedbir kara­
rı uyuşmazlık konusu miktarla sınırlı olarak talep edilebilir.

Uyuşmazlık konusu alacak için doğrudan dava yoluna değil de genel haciz
yolu ile icra takibine geçilmek isteniyorsa o takdirde İcra ve İflas Kanunu hü­
kümlerine göre uyuşmazlık konusu alacağın bulunduğu banka hesabına ihtiyati
haciz konulması da talep edilebilir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Kararlar Avukatın iş sahibi adına tahsil ettiği paranın tahsil tarihi ile iş sahibine
yaptığı ödeme tarihi arasında makul bir sürenin bulunup bulunmadığı
mahkemece araştırılmalı, azlin haksız olup olnadığı bundan sonra belir­
lenmelidir

Somut olayda davacı, haksız azledildiğini iddia ederek sözleşmede kararlaştırı­


lan ücretin tahsili için icra takibine vaki itirazın iptalini istemiş, davalı ise
avukatın dosyalar hakkında bilgi vermediğini, yaptığı araştırmada adına tahsi­
lat yapıldığını öğrendiğini, bu tahsilatlar kendisine ödenmediği için güvenin
sarsıldığını ve haklı olarak azlettiğini savunmuştur. Hükme esas alınan bilirkişi
raporuncte avukatın yaptığı tahsilatları davalıya ödediği, takip ettiği işlerde bir
özensizliğinin bulunmadığını, azlin haksız olduğunu belirtmiştir. Davalı taraf
rapora itiraz ederek ödendiği belirtilen tahsilatların zamanında yapılmadığını,
azledileceğim anlayan avukatın azil tarihine yakın ödeme yaptığını, tahsil
tarihi ve ideme tarihinin raporda belirlenmediğini, bu nedenle ödeme tarihi
ile paranın tahsil tarihi arasında makul süre bulunup bulunmadığı yönünden
ek rapor alınmasını talep etmiştir. Mahkemece, davacının itirazları karşılan­
maksan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hal böyle olunca, mahkemece, tahsil edilen paranın makul süre de ödenip
ödenmeciğine yönelik davalı itirazlarını karşılar mahiyette aydınlatıcı, taraf,
hâkim ve Yargıtay denetimine elverişli ek rapor alınmak suretiyle oluşacak
sonuca göre hüküm tesis edilmesi gerekirken yazılı şekilde yetersiz rapora
itibar edierek eksik inceleme ve değerlendirme sonucu karar verilmesi usul
ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Yargıtay 13. HD Esas 2015/33484;
Karar 2017/12268 Tarih 07.12.2017)

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımına


bağlıdır

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımı süresine


tabi olup, bu sürenin geçmesi ile zamanaşımına uğrarlar. (Yargıtay 13. HD E.
2014/3899; K. 2014/18521; T. 10.6.2014)

Taraflar arasındaki güven ilişkisinin sarsılması haklı azil gerekçesidir

Dava, haklı azil nedeniyle davacı müvekkil tarafından davalı avukata ödenen
vekâlet ücretinin iadesi istemine ilişkin olup, taraflar arasında öncelikli olarak
çözümlermesi gereken uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığına ilişkindir.
Davalı avukatın takip etmiş olduğu davada, duruşmalara mazeretsiz olarak
katılmayzrak dosyanın iki kez işlemden kaldırılmasına neden olduğu anlaşıl­
maktadır.
| 722 Hikuk Davalan

Avukatlık Kanununun 34. maddesinde düzenlenmiş olan "avukatın özen


t>orcu"nun, objektif sorumluluk olduğu göz önüne alındığında, basiretli bir
avukatın mazeretsiz olarak duruşmaya katılmaması, bunun sonucunda da
dosyanın müracaata bırakılması, üstelik bir süre sonra aynı olayın tekrar
etmesi, "özen borcu’’ konusundaki yukümlülüğür yerine getirilmediğinin açık
bir göstergesidir. Az yukarda da açıklandığı üzere taraflar arasındaki "güven
ilişkisi" vekâlet akdinin en önemli unsurlarından olup, somut olayda davacı
müvekkilin, davalı avukatına olan güveninin sarsıldığının, dolayısıyla azlin
haklı olduğunun kabulü gerekir. Mahkemece açıklanan hususlar göz ardı
edilerek, azlin haksız olduğu kabul edilmek suretiyle davanın reddine karar
verilmesi isabetsizdir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/31516; K. 2014/12805; T.
22.4.2014)

Avukat, müvekkili adına tahsil etmiş olduğu paradan, ücret ve masraf


alacağından fazla bir miktarını "hapis hakkı" adı altında elinde tutamaz

Dava, davalının vekili olarak dava ve icra dosyalannın takip edildiği kendisine
herhangi bir vekâlet ücreti ve masraf ödenmediği gibi haksız olarak vekâlet­
ten azlecildiği ileri sürülerek alacaklarının tahsii için başlatılan takibe vaki
itirazın iptali istemine ilişkindir. Avukatlık Kanununun 166. maddesinde ta­
nımlanan hapis hakkı, sadece vekâlet ücreti alacakları ve yapılan giderler
oranında kullanılabilir. Avukatın, müvekkili nam ve hesabına tahsil etmiş
olduğu alacak ve değerlerden, ücret ve masraf alacağından fazla bir miktarını
"hapis hakkı" adı altında elinde tutması, bu hakcın yasaya konuluş amacına
aykırı oldjğu gibi, avukatlık meslek kurallarına efe aykırıdır. Davacı avukatın,
davalıya vekâleten bir kısım tahsilâtlar yaptığı ve bu tahsilatları, vekâlet ücreti
alacaklarına dair hapis hakkını kullanmak suretiyle yedinde tuttuğu anlaşıl­
maktadır. Mahkemece, öncelikle hapis hakkının Avukatlık Kanunu ve meslek
kuralları Hükümlerine göre, usulüne uygun olarak ve gerektiği gibi kullanılıp
kullanılmadığı incelenip, değerlendirilmeli, azlin nakli olup olmadığı da buna
göre belirlenip, hâsıl olacak sonuca uygun bir karar verilmelidir. (Yargıtay 13.
HD E. 2012/26965; K. 2013/17391; T. 25.6.2013)

Avukatın gerekli özeni göstermemesi haklı azi gerekçesidir. Bu durumda


özensizliği neticesinde kaybedilen davada avukatlık ücreti isteyemez

Dava, ve<âlet ücreti alacağı istemine ilişkindir. Davacı avukatların iki kişi
olmalarına rağmen birçok duruşmaya mazeret bildirerek katılmadıkları, ma­
zeretsiz elarak takip edilmediğinden dosyanın işlemden kaldırılmasına neden
oldukları dosyanın bu sebeple uzamasına sebep oldukları ayrıca ilk bilirkişi
raporuna itiraz etmeyerek ilk belirlenen daha az değer üzerinden davanın
kabulüne karar verilmesini talep ettikleri gözetidiğinde, davacıların bu ey­
lemlerinin almış oldukları işte, BK'nın 390'ıncı maddesi gereği gerekli özeni
göstermedikleri ve kusurlu olduklannı göstermektedir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 72L|

Bu durumda davalılar, davacı avukatları haklı olarak azlettiklerinin kabulü


gerekir. Haklı azil sebebiyle davacı avukatlar Avukatlık Kanunun 174/2 mad­
desi gere|i vekâlet ücreti isteyemez. Öyle olunca davanın reddi gerekir. (Yar­
gıtay 13. HD E. 2013/8337; K. 2013/16906; T. 20.6.2013)

Avukatın aldıklarını geri verme borcunda zamanaşımı süresi vekâlet söz­


leşmesi sürdükçe işlemez

Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki ilişkinin vekâlet


sözleşmesine dayandığı açıktır. Vekâlet sözleşmesinin en önemli unsurları
arasında; vekilin talimata uygun hareket etme borcu, özen borcu ve hesap
verme borcu gelmektedir. Vekil, talep üzerine yaptığı işin hesabını vermeye
ve müvekkili nam ve hesabına edindiği her şeyi iade etmeye, iade edinceye
kadarda almış olduğu şeyleri saklamaya mecburdur. Bu sebeple de vekilin
aldıkların geri verme borcunda zamanaşımı, vekâlet sözleşmesi sürdükçe
işlemez. 8ir başka deyişle iade borcunda muacceliyet, vekilin hesap vermesiy­
le veya «özleşme ilişkisinin bitmesiyle başlar. Açıklanan bu sebeple davalı
avukatlann hesap verme tarihleri araştırılarak bu tarihten itibaren zamanaşı­
mı süresinin hesaplanması ve sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekir.
(Yargıtay 13. HD E. 2013/7632; K. 2013/15331; T 6.6.2013)

Vekilin aldıklarını geri verme borcunda zamanaşımının başlangıcı iş sahibi


adına baktığı davanın kesinleştiği tarihtir

Dava, vekâlet ilişkisine dayalı olarak davalı avukatın müvekkilleri adına tahsil
ettiği paradan vekâlet ücreti adı altında fazladan meblağı uhdesinde tuttuğu
iddiasına dayalı alacak istemine ilişkindir. Vekilin aldıklarını geri verme bor­
cunda zamanaşımı vekâlet ilişkisi sürdükçe işlemez. Bir başka deyişle zamana­
şımı vekâlet ilişkisinin istifa azil, ölüm vs. gibi sebeplerle son bulması ya da
vekilin hesap vermesi ile işlemeye başlar. Somut olayda ise davalı vekil uhde­
sinde tuttuğu paranın bu kısmının vekâlet ücreti olayın hapis hakkını kullan­
mış, ne var ki onanarak kesinleşen dava dosyasında fazla olan parayı uhde­
sinde tuttuğu kesinleşmiştir. Bu durumda zamanaşımının başlangıcı bu kara­
rın kesinleştiği tarihtir. Bu halde, haklarındaki takibe itiraz eden, bir kısmı da
menfi tespit davası açarak vekâlet ücretinden sorumlu olmadıklarını tespit
isteyen cavacılar yönünden BK 126/4. maddesinde öngörülen zamanaşımı
süresinin dava tarihleri itibari ile henüz dolmamış olduğu gözetilerek işin
esasına girilip neticesine göre hüküm kurulmalı iken davanın zamanaşımı
nedeniyle reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. (Yargıtay 13. HD E.
2012/28931; K. 2013/8699; T. 4.4.2013)
Hıkuk Davalan

Avukatın tahsil ettiği parayı iş sahibine vermemesi durumunda iş sahibinin


ceza yargılamasını beklemeksizin dava açmakta hukuki yararı bulunmak­
tadır

Dava, menfi tespit-alacak istemidir. Davacı avukatın, davalılar tarafından


vekilleri olarak adlarına tahsil ettiği paraları kendilerine vermediği gerekçesi
ile şikâyet edildiği ve Alanya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin dosyasında yargılan­
dığı anlaşıldığından, tahsil ettiği paralardan borçlu olup olmadığının tespitin­
de hukuki yararı bulunduğunun kabulü gerekir. O halde mahkemece işin esası
incelenerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. (Yargıtay 13. HD E.
2013/2970; K. 2013/3238; T. 13.2.2013)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

O Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haklı Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle


İş Sahibinin Açacağı Alacak Davası Dilekçe Örneği

(...) TÜKETİCİ MAHKEMESİ'NE/ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE

ihtiyati Tedbir İstemlidir

DAVACI :A

VEKİLİ :B

DAVALI :C

T. KONUSU : Fazlaya lişkin haklarımız saklı kalmak üzere, şimdilik,

1- (...) TL peşin avukatlık ücreti ve dava masraf avansının,

2- (...) TL yapılan iş sonucu teslim edilmeyen paranın,

3- (...) TL manevi tazminatın, haklı azil/ihtarname./dava/haksız istifa tarihinden itibaren yasal


faizi ile birlikte tahsili talebidir. (Harca esas değer (...) TL'dir.) (yazıyla ... TL'dir.)

AÇIKLAMALAR:

Davalı avukat ile müvekkilim (...) konulu avukatlık hizmeti için (...) tarihli avukatlık ücret söz­
leşmesi yapmışlardır. Davalı avukat ile müvekkilim arasında Avukatlık Kanunu 53'üncü maddeye
göre (...) tarihinde görüşme tutanağı hazırlanmıştır/Müvekkilim davalı avukata (...) Noterliğinin
(...) tarih ve (...) yevmiye numaralı vekâletnamesini teslim etmiştir.

Müvekkilim davalı avukata (...) tarihinde (...) TL yargılama masrafı ve (...) TL peşin avukatlık
ücreti ödemiştir. Ödediği miktara karşılık olarak da kendisinden (...) tarihli makbuz almıştır.

Davalı avukat (...) sebeplerinden ötürü müvekkilim tarafından (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...)
yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haklı olarak azledilmiştir/Davalı avukat (...) Noterliğinin (...)
tarih ve (...) yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haklı gerekçe göstermeksizin vekillik görevinden
istifa etmiştir.

Davalı avukatın müvekkilim tarafından haklı olarak azlinden/haksız istifasından sonra davalı avukat
müvekkilimden almış bulunduğu yargılama masrafı ve peşin avukatlık ücretini iade etmemiştir./Davalı
avukat işe başladıktan sonra haricen tahsil ettiği alacağımızı tarafımıza ödememiştir./Davalı avukat işe
başladıktan sonra işi neticelendirmiş ancak tahsil ettiği miktarı tarafımıza ödememiştir.

Avukatın kusurlu davranışının bulunduğu davada avukatın tafsil ettiği paranın davayı açar­
ken tespiti mümkün olmadığından alacak miktarı yönünden davamız belirsiz alacak davasıdır.
Manevi tazminat ile yargılama masrafı ve peşin ücretin iadesi yönjnden ise alacak davasıdır. Bu
nedenlerle Sayın Mahkemenizde alacak davası açma zorunluluğu doğmuştur.

HUKUKİ NEDENLER:

1- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu

2- 1136 sayılı Avukatlık Kanunu

3- 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve ilgili diğer mevzuat.


I 726 Hikuk Davalan
DELİLLER:
1- (...) tarihli avukatlık ücret sözleşmesi

2- Avukatlık Kanunu 53’üncü maddeye göre yapılmış görüşme tutanağı

3- Avukat adına çıkartılmış vekâletname

4- Makbuz ya da banka dekontu

5- İnternet iletileri

6- Dava/icra dosyası (Avukatın istifa ya da azil nedeniyle takip etmediği dosyaların getirtilme­
si istenecek)

7- Tanık (İki bin beş yüz TL'yi geçmeyen alacaklar için)

S- Bilirkişi incelemesi

9- Keşif (Uyuşmazlık kcnusu iş taşınmaz ile ilgili ise)

SONUÇ: Yukarıda sunu an nedenlerle fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere;

1- Dava konusu alacağın yatırıldığı (...) bankasının (...) şubesindeki (...) numaralı hesaba ihtiya­
ti tedbir konulmasına,

2- (...) TL peşin avukatlık ücreti ve dava masraf avansının,

3- (...) TL yapılan iş sonucu teslim edilmeyen paranın,

4- (...) TL manevi tazminatın, haklı azil/ihtarname/dava/haksız istifa tarihinden itibaren yasal


faizi ile birlikte tahsiline,

5- Yargılama masraf ve karşı vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini
müvekkilim adına saygılarımla dilerim. Tarih

DAVACI/DAVACI VEKİLİ
(...)

Eki:
1- Yukarıda belirtilen {..) adet ek.

2- Onaylı vekâletname örneği


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 727 |
6. Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haklı Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle İş
Sahibinin Açacağı Tazminat Davası

a. Giriş ve İlgili Mevzuat

Avukat ile iş sah bi arasında avukat işe başladıktan sonra yaşanan uyuş­
mazlıklardan biri de avukatın işe başlamasından sonra haklı nedenler olmadan
işi takipten vazgeçmesi ya da işi takip ederken özensiz iğinden kaynaklı zararla­
ra neden olmasıdır. Bj dava türünün avukatın işe başlamadan önce haklı azle­
dilmesi ya da haksız istifası nedeniyle iş sahibi tarafından açılacak tazminat
davasından en önemi farkı uyuşmazlık konusu olayın avukatın işe başlamasın­
dan sonra gerçekleşmesi ve iş sahibi açısından bir tazminat hakkı doğuracak
nitelikte olmasıdır.

Avukatla iş sahibi arasındaki uyuşmazlıklara öncelikle özel kanun olması nede­


niyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükümleri uygulanır 6098 sayılı Türk Borçlar
Kanunu hükümleri ise tamamlayıcı olarak uygulanacaktır. Buna göre Avukatlık Ka-
nunu'ndan sonra Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı maddelerinde düzen­
lenmiş olan vekâlet sözleşmelerine ilişkin hükümler daha sonra ise Türk Borçlar
Kanunu'nun genel hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Ancak 28 Mayıs 2014 tari­
hinden sonra yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korjnması Hakkındaki Kanun
ile vekâlet sözleşmesinden doğan davaların da tüketici mahkemelerinin görev alanı­
na alınması ile 6502 sayılı kanunda uygulanacak hükümler arasına girmiştir.

İlgili mevzuat; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.12, 40, 53, 171, 174; 6098
sayılı Türk Borçlar Karunu m.49, 52,132, 502, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu m.2, 6, 10, 15, 107, 165, 389; 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hak­
kında Kanun.

b. Görev
Avukatın iş sahibi ile yazılı anlaşma yapması ve işe başlamasından sonra
avukatın haklı azledilmesi ya da haksız istifasından kaynaklanan davalar 6502
sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 73'üncü maddesine göre tüke­
tici mahkemesinde açılır. Tüketici mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde ise
dava asliye hukuk mahkemesinde açılır. İş sahibi "tüketici" sıfatı taşımıyorsa
dava asliye hukuk mahkemesinde görülecektir.

c. Yetki
Davalının yerleşim yeri mahkemesi HMK m.6 uyarınca genel yetkili mah­
kemedir. Ayrıca taraflar arasında yazılı bir sözleşme olması nedeniyle HMK
| 728 Hikuk Davalan
m.lO uyarınca sözleşmenin ifa yeri mahkemesi de yetkilidir. Yapılacak işin ko­
nusu bir sözleşme hazırlanması gibi avukatın bürosurda yapılabilecek bir işse
avukatın bulunduğu ver mahkemesi, dava açılacaksa davanın görüleceği yer
mahkemesi, Yargıtay ya da Danıştay'da bulunan bir dosyanın murafaasına giri­
lecekse Ankara mahkemeleri sözleşmenin ifa yeri olarak kabul edilir. Avukatın
işe başlamasından sonra verdiği zararlar aynı zamanda TBK m.49'a göre haksız
fiil niteliğinde olacağından HMK m.lö'ya göre zarar verici eylemin gerçekleştiği
yer mahkemesi de yetkilidir. Örneğin sözleşme Ankara'da yapılmış, avukatın
bürosu İstanbul'da ama yapılacak iş Kayseri’de ise ve avukatın Kayseri'deki
haksız eyleminden kaynaklı bir zarar doğmuşsa Kayseri mahkemeleri de yetkili
olabilecektir. Zararın meydana geldiği ya da gelme olasılığının bulunduğu yer
mahkemesinin yetkisi seçimlik yetki olup kesin yetki değildir. Bu nedenle zara­
rın meydana geldiği \erin farklı bir yer olması davalının yerleşim yeri mahke­
mesinin ve sözleşmenin ifa yeri mahkemesinin yetkisini kaldırmaz. 6502 sayılı
kanun m.73/V hükmü tüketicinin yani iş sahibi davasının bulunduğu yerdeki
mahkemeyi de yetkili saymıştır. Bu sebeple davacı iş sahibinin seçimlik hakkı
bulunmaktadır.

d. Davacı - Davalı

a. Davacı: Haklı azledilen ya da haksız istifa eden avukatın bu eyleminden


ötürü zarar gören iş sahibi davacı sıfatına sahiptir. İş sahibinin birden çok
olması durumunca her bir iş sahibi bu davayı birlikte ya da ayrı ayrı açabi­
lirler.

b. Davalı: Davalı zarara sebebiyet verdiği için haklı azledilen ya da haksız istifa
eden avukattır. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.l74/ll'ye göre avukat kusur
veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez. Avuka­
tın kusur ve ihmali iş sahibinin zararına neden olmuşsa TBK m.49 vd. hü­
kümlerine göre tazminat sorumluluğu altındadır.

Avukatlık Kanunu 171'inci maddeye göre avukata verilen vekâletnamede


başkasını tevkile yetki tanınmış ise, taraflar arasındaki anlaşmada aksine açık
bir hüküm olmadıkça, avukat işi başka bir avukatla birlikte veya başka bir avu­
kata vererek takip ettirebilir. Bu durumda avukatın iş sahibine karşı sorumlulu­
ğu devam eder. Avukat birlikte takip ettiği veya işi tamamen devrettiği avukat­
ların kusurlarından ve meydana getirdikleri zarardan dolayı iş sahibine karşı
hem şahsen hem de ciğer avukatla birlikte müştereken ve müteselsilen sorum­
ludur. Bu nedenlerle davalı taraf hem anlaşmanın tarafı olan avukat hem de
avukatın tevkil ettiği diğer avukattır. Avukatlık Kanunu 12. maddede yazılı bir iş
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 729 |

sebebiyle başka bir yarde çalışmak zorunda olan ve bu nedenle işi tamamen
başkasına devreden avukatlar hakkında 171. madde uygulanmaz. Bu durumda
sadece vekâleti alan avukat sorumludur. Ancak vekâleti alan avukat ile yanında
çalışan avukat arasındaki tazminata dayalı rücu ilişkisi saklıdır.

e. Yargılama Usulü

aa. Delillerin Değerlendirilmesi

İş sahibi "tüketici* sıfatı taşımıyorsa eğer dava asliye hukuk mahkemesinde


açılacak ve yazılı yargılama yöntemine göre görülecektir. İş sahibi "tüketici" sıfatı
taşıyorsa bu durumda dava 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun
hükmüne bağlıdır. 65C2 sayılı kanun m.73/lV hükmü uyarınca tüketici mahkeme­
lerinde görülen davalar basit yargılama usulüne tabidir. Bu nedenle dava açılır­
ken ikinci bir dilekçe hakkının bulunmadığı düşünülerek delillerin dava dilekçe­
sinde çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Aynı durum davaya cevap veren
taraf içinde geçerlidir. En önemli kanıtlama aracı taraflar arasında yapılmış olan
avukatlık ücret sözleşmesidir. İş sahibinin avukatla Avukatlık Kanunu 53. madde­
ye göre görüşme tutanağı yapmış olması ve bu tutanağın bir örneğini almış olma­
sı halinde bu tutanak, teslim ettiği vekâletname, davaya konu masraf ya da peşin
ücretin elden teslim edilirken makbuz alınmış olması ya da banka dekontu, açıl­
mış bir dava ya da icra dosyası ya da bu dosyalara avukatın vekâlet sunması ve
fotokopi alması avukatın işe başladığına delil olarak gösterilebilir. Bu durumda
yukarıda saydığımız belgeler ya da benzerlerinin dilekçeye eklenmesi ve getirtil-
mesinin istenmesi gerekir. Bunların dışında zarar verici olaya ilişkin diğer belge ve
bilgilerde dosyaya eklenmeli ya da getirtilmesi talep ecilmelidir. Örneğin avuka­
tın temyiz süresini kaçırmasından kaynaklı bir zarar söz konusu ise temyiz süresi­
nin kaçırıldığı dava dosyasının getirtilmesinin istenmesi gerekir.

Avukatın işe başlayıp başlamadığı ise açılmış bir dava ya da icra takibi varsa
buna ilişkin tevzi makbuzu ve belgelerle ispatlanabilir. Ancak avukat açısından
işe başlama sadece dava ya da icra takibinin başlatılmış olması ölçütlerine sıkış-
tırılamaz. Yapılacak iş ile ilgili avukatın delil toplamak için bazı kurum ve kuru­
luşlarla yazışmalar yapması, bir takım belge ve bilgileri elde etmesi durumunda
da avukatın işe başladığının kabul edilmesi gerekir. Sözleşme hazırlanması gibi
adliye dışı bir iş konusunda anlaşmışlarsa sözleşmenin avukat tarafından hazır­
lanmasından sonra internet ortamında iş sahibine bilgi amaçlı olarak gönderil­
miş olması yine avukatın işe başladığının kanıtıdır. Avukatın işe başlamış olması
durumunda haklı azlin ya da haksız istifanın meydana geldiği tarihe kadar bitir­
diği işlerin ücretini ta ep etme ve yine iş sahibinden aldığı ve yaptığı işler için
I 730 Hikuk Davalan
harcadığı masrafı iade etmeme hakkı bulunmaktadır. Bu durumda masraf
avansı olarak aldığı paradan sadece elinde kalanın iadesi ile sorumludur.1"

bb. Zamanaşımı Süreleri


Tazminat istekleri için Avukatlık Kanunu 40*inci maddede bir yıl ve beş yıllık
zamanaşımı süreleri öngörülmüştür. Buna göre tazminat hakkının doğumunun öğ­
renildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl
geçmekle tazminat hakkı düşer. 6502 sayılı kanunun 16'ncı maddesindeki zamana­
şımı süreleri 1136 saylı Avukatlık Kanunu daha özel bir kanun olması nedeniyle
uygulanmayacaktır. Tazminat hakkını doğuran olayın başlangıcı iş sahibinin avukata
verdiği işin niteliğine göre değişiklik gösterecektir. Örneğn dava zamanaşımının ya
da hak düşürücü sürenin avukat tarafından geçirilmiş olması durumunda zamana­
şımının ya da hak düşürücü sürenin bittiği günün ertesi günü, temyiz ya da itiraz
süresinin geçirilmiş olması durumunda temyiz ya da itiraz süresinin bittiği günün
ertesi günü tazminat hakkının doğuran olayın başlangıcı olarak kabul edilebilir.

cc. İbraya Yönelik Anlaşmaların Etkisi


Uyuşmazlığın doğmasından hemen sonra tarafların meydana gelen zararla
ilgili olarak anlaşmaya varmaları ve ibra anlaşması yapmaları durumunda bu
anlaşma geçerlidir. Haklı olarak azledilen ya da haksız olarak istifa eden avuka­
tın sebep olduğu zara'i tazmin etmesi ve bu ifanın da bir ibra anlaşmasına bağ­
lanması TBK m.l32'yegöre borcu ortadan kaldırır.

dd. Tazminatın Mahsubuna İlişkin Özel Durumlar

Avukatın haklı azli ya da haksız istifasından kaynaklı iş sahibinin açacağı


tazminat davalarında eğer iş sahibi avukatın zarar ve'en eylemine kısmen de
olsa kendisi sebep olmuşsa bu durumda TBK m.52'ye göre tazminattan indirim
yapılabilecektir. Örneğin yazılı sözleşme yapılmış olmasına karşın vekâletname­
nin ya da gerekli belgelerin uygun süre içinde avukata ulaştırılmayarak kısıtlı bir
süre içinde avukatın dava açmaya zorlanması neticesinde avukatın süreyi ka­
çırmasında avukat kadar iş sahibinin de kusuru bulunacaktır. Bu durumda taz­
minattan indirim yapılabilecektir.

■‘Dava, alacak istemidir. Davalı avukatın çekmiş olduğu teminatı müvekkili olan davacıya iade etmediği
dosya kapsamıyla sabittir. Bu durumda davalı avukatın davacı tarafından haklı olarak azledildîğinin kabu­
lü zorunlu olup, esasen bj husus mahkemenin de kabulûndedir. Avukatın haklı olarak azledilmesi duru­
munda avukat takip ettiği işlerden dolayı kural olarak herhangi bir ücret isteyemez. Ancak azil tarihine
kadar takip edip sonuçlandırdığı işlerin ücretini ve yaptığı masrafları ister. Mahkemenin bu yönleri göz
ardı ederek yanlış değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, boz­
mayı gerektirir." Yargıtay 13. HO. T. 29.5.2012 E. 2012/9334; K. 2012/13861
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 7311

ee. Manevi Tazminat


Avukatın işe başladıktan sonra haklı azledilmesi ya da haksız istifası nede­
niyle iş sahibinin açacağı tazminat davasında manevi tazminat talep edilmesinin
önünde hukuki bir engel bulunmamakla birlikte manevi zararın ispatı davacı
üzerindedir. Avukatın sebep olduğu zarar aynı zamanda iş sahibinde manevi
ızdırap yaratacak niteikte ise manevi tazminata da hükmedilmesi gerekir. Avu­
katın sebep olduğu zararın manevi ızdırap yaratır nitelikte olup olmadığı hâki­
min takdirindedir. Bu durum somut olayın niteliğine göre değerlendirilir. Örne­
ğin dededen hatırası olan bir eşyanın miras bırakanın ölümünden sonra başka­
sında olduğunun anlaşılması üzerine mirasta istihkak davası açmak için öngörü­
len zamanaşımı süresi avukat tarafından kaçırılmış ve bu nedenle iş sahibi zara­
ra uğramışsa hatırası olan bu eşyayı iş sahibi artık geri alamayacağı için dava
açma süresini geçirmiş olan avukattan manevi tazminat talep edebilecektir.

ff. Bekletici Mesele


Avukatın verdiği zararın miktarının tespiti vekil olarak takip ettiği davanın
sonuçlanmasına bağlı olduğu durumlarda davacı iş sahibinin talebi ya da hâki­
min kendiliğinden vereceği kararla diğer dava HMK m.l65'e göre bekletici me­
sele yapılabilir. Örneğin avukatın takip etmekte olduğu icra dosyasını bir yıl
hiçbir işlem yapmadan sürüncemede bırakması nedeniyle takibin işlemden
kaldırılması ve borçlunun haczedilebilir mallarının üstüne başka hacizler ko­
nulması durumunda iş sahibi tekrar icra takibi başlattığında hacizde sıra ilkesi
uyarınca koydurduğu haciz alt sıralara düşecektir. Bu curumda haczedilen mal­
ların satışından gelen para iş sahibinin alacağını karşılamasına da yetmeyebile-
cektir. Borçlunun başkaca mallarının bulunmaması du'umunda alacağını tahsil
edemeyecek olan iş sahibi zarara uğramış olacaktır. Bu ve benzeri durumlarda
öncelikle icra takibin n sonuçlanması beklenmeli daha sonra da hacizde alt
sıraya düşmesinden kaynaklı zararının ne kadar olduğu tespit edilerek yargıla­
maya devam edilmelidir.

gg. Dava Türü ve Değeri


Dava açılmadan önce avukatın verdiği zararın miktarının belirlenmesi iş
sahibi tarafından tespit edilemeyebilir. Örneğin idari yargıda tam yargı davası
açmak için avukatla iş sahibi arasında yazılı bir anlaşma yapılması durumunda
avukatın İYUK hüküm erine göre bir yıl ve beş yılık süreler içinde tam yargı da­
vasının önkoşulu olarak idareye başvurması gerekmektedir. Avukatın bu süreyi
kaçırması durumunda açılması usul hukukuna göre imkânsız hale gelen bu da­
vada iş sahibinin uğradığı zararın miktarı ancak idari yargıya konu olacak tam
I 732 Hıkuk Davalan
yargı davasının konusjnu oluşturan olayla ilgili bilirkişi incelemesinin yapılması
ile mümkün olacaktır. Bir başka örnek verecek olursak; iş sahibinin aleyhine
sonuçlanan tapu iptai ve tescili davasının temyiz süresinin avukat tarafından
kaçırılması durumunda iş sahibinin zararı süre aşımı nedeniyle temyiz edileme­
yen davanın konusunu oluşturan taşınmazın değerine göre tespit edilecektir.
Bu ve benzeri durumlarda iş sahibinin avukata karşı açacağı tazminat davasının
değerini davanın başında tespit edebilmesi mümkün olmayabilir. HMK
m.l07/l'e göre davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve
kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun
imkânsız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da de­
ğeri belirtmek suretimle belirsiz alacak davası açabilir. Davanın belirsiz alacak
davası olarak açılmasından sonra yargılama devam ederken hazırlanan bilirkişi
raporuna göre iş sahibi talep ettiği miktarı davanın genişletilemeyeceği yasağı­
na bağlı olmadan arttırabilir.

Açılacak dava bir üst başlıkta incelediğimiz gibi aynı zamanda yazılı anlaş­
madan sonra avukata teslim edilen yargılama masrafı ve peşin ücretin iadesi
talebini de kapsıyorsa o takdirde bu miktarın tazminat talebinden ayrı tutulma­
sı ve bu miktar için belirli bir rakamın dilekçeye yazılması gerekir. Çünkü iş sa­
hibi yargılama masrafı ya da peşin ücret adı altında avukata ne kadar ödeme
yaptığını bilebilecek durumdadır. Bu miktar için belirsz alacak davası açılama­
dığından davacı iş sahibi dava dilekçesinde her iki talebini ayrı ayrı nitelendir-
melidir.

hh. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler

HMK m.389/l'e göre dava dilekçesi ile ihtiyati tedbir kararı istenebilir. An­
cak ihtiyati tedbir istenen davalıya ait mal varlığının uyuşmazlık konusuna iliş­
kin olması gerekir. Bu dava türünde avukatın haksız istifasının ya da haklı azli­
nin neden olduğu zarar nedeniyle tazminat talep edilmekte olduğundan davaya
konu bir malvarlığının bulunması ve ihtiyati tedbirin de bu mal varlığı için is­
tenmesi gerekir.

Uyuşmazlık konusu alacak için doğrudan dava yoluna değil de genel haciz
yolu ile icra takibine geçilmek isteniyorsa o takdirde İcra ve İflas Kanunu hü­
kümlerine göre uyuşmazlık konusu alacağın bulunduğu banka hesabına ihtiyati
haciz konulması da talep edilebilir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar B3J

Kararlar Avukatın davayı takip etme görevini yerine getirmemiş olmasının iş sahi­
bine avu<ata karşı tazminat hakkı verebilmesi çin bundan ötürü iş sahibi­
nin zararının doğmuş olması ve bunu ispatlamış olmasına bağlıdır

Dava, avukat olan davalının kusuru nedeniyle uğranılan zararın tazmini dava­
sıdır. Davalı, davacının vekili olarak başlattığı dava dosyasının takipsiz bırakıl­
ması sonucu uğradığı zararın tahsilini istemiş, cavalı, davacı için üstlenilen
hukuki yardımın İcra Takibi ve esas mahkemesinde görülen dava ile sınırlı
olup, temyiz ve sonrası işlem ve hukuki yardım kapsamadığını, davacının
işverenden tüm alacaklarını tahsil ettiğinden, davanın konusunun kalmadığını
savunara< davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davalı vekilin iş mah­
kemesi cava dosyasında vekalet görevinin gereklerini yerine getirmediği,
davayı takip etmemesi nedeni ile davanın açılmamış sayılmasına karar veril­
mesine neden olduğu, bu durumunda davacının aleyhine sonuç doğurduğu
anlaşıldığından, davalı vekilin karşı davasının reddine, bilirkişi raporu hükme
esas alınmak suretiyle de asıl davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Taraflar îrasında düzenlenen yazılı ücret sözleşmesi gereğince davacının
işçilik alacaklarının tahsili için dava açıldığı, Bakırköy 5. İş Mahkemesinin
2008/113 Esas sayılı davasında davanın kısmen kabulüne karar verildiği,
kararın davalı avukat tarafından ilamlı icra takibne konu edildiği, icra takibi
neticesinde borçlu şirket tarafından icra takibine konu borcun ödendiği, bu
sırada iş mahkemesindeki davanın şirket tarafından temyizi üzerine kararın
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'nin 28.11.2012 tarihli ilamı ile bozulduğu, bozma­
dan sonra duruşma gününün davalı avukata tebliğ edildiği ancak avukatın
duruşmava katılmaması nedeniyle HMK 320. maddesi gereğince dosyanın
işlemden kaldınlmasına karar verildiği ve yasal süre içinde yenilenmemesi
nedeniyle 26.08.2013 tarihinde davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği,
bu karardan sonra şirket tarafından icra dosyasıra yapılan ödemenin davacı­
dan talep edildiği ve aynı zamanda vekalet ücretinin tahsili için hakkında icra
takibi başlatıldığı anlaşılmıştır. Davalı avukat, 11.04.2007 tarihli avukatlık
sözleşmesi gereğince kendisinin temyiz aşamasından sonra davayı takip etme
sorumluluğunun olmadığını savunmuş ise de; duruşma davetiyesi avukata
tebliğ edilmiş olup, duruşma gününden davacıyı haber ettiğini ispat edeme­
miştir. Bu durumda davalı avukatın vekalet görevini gereği gibi yerine getir­
mediğine ilişkin mahkemenin kabulü doğru ise de; davacının zararını açıkça
ispat etmesi gerekir. Mahkemece İş Mahkemesinde görülen davanın açılma­
mış sayılmasına ilişkin kararından sonra davacı tarafından tekrar davanın
açılıp açılamayacağı, bu davanın kazanılıp kazanılmayacağı bilirkişi marifetiy­
le belirlenip maddi zararın oluşup oluşmayacağı tespit edilerek sonucuna
uygun karar verilmesi gerekir. (Yargıtay 13. HD Esas 2015/13838; Karar
2017/2108 Tarih 21.02.2017)
Hıkuk Davalan

Müvekkilin ibraname tarihinde henüz zararını öğrenmediği dikkate alınma­


lı ve ibraname tarihine dayanan zaman aşımı defi reddedilmelidir

Avukatlık Kanunu'nun 40. maddesinde öngörülen 1 yıllık zamanaşımı süresi­


nin başlanası için hakkın doğumunun öğrenilmesi gerekir. Vekil ile müvekki­
lin imzaladığı ibraname tarihinde henüz karşı tarzftan tahsilat yapılmadığı, bu
nedenle branamenin gerçek iradeyi göstermediği, bir diğer deyişle (Yargıtay
13. HD E. 2007/4079; K. 2007/8000: T. 6.6.2007}

Avukat czledilirken zararın da öğrenildiği belirtilmiştir. Bu nedenle azil


tarihinden itibaren bir yıl geçirildikten sonra açılan davanın zamanaşımı
defi sebebiyle reddi gerekir

Müvekkil n, avukata karşı ileri süreceği tazminat istekleri, hakkın doğumunun


öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itiba­
ren beş yıl geçmekle düşer. Avukat azledilirken zararın da öğrenildiği belirtil­
miştir. Bu nedenle azil tarihinden itibaren bir yıl geçirildikten sonra açılan
davanın zamanaşımı def’i sebebiyle reddi gerekir. (Yargıtay 13. HD E.
2008/366; K. 2008/8103; T. 10.6.2008)

Avukatın kusurundan ötürü açılacak tazminat davalarında iş sahibinin


davasınır ne sebepten ötürü reddedildiğinin araştırılması gerekir

Davacı, davalı avukatın boşanma davasında görevini ihmal etmesi nedeniyle


kendisi için eldeki davayı açmıştır. Davalı avukat, tanık listesinin boşanma
davası dcsyasına süresinde ibraz edilmediği hususunu kabul etmiştir. Davacı,
boşanma davası içinde delillerin toplanıp tanıkları binlenseydi, boşanmaya
karar verlmeyeceği gibi, en azından kendisinin daha az kusurlu kabul edilebi­
leceğini ve tazminat taleplerinin kabul edilebileceğini beyan etmiştir. Davacı,
boşanma davasında manevi, maddi tazminat tafep etmiştir. Davacının katkı
payı davası ayrı bir dava olarak devam etmektedir. Mahkemece, boşanma
davasında davalı avukatın görevini tam yapmayarak davacıyı zarara uğrattığı
kabul edi erek maddi tazminata hükmedilmiş, gerekçe olarak davacının eşinin
annesinir evinde kaldıkları için kira vermediği, boşanma ile bu maddi katkı­
dan mahrum kalarak zarara uğradığı şeklinde değerlendirme yapılmıştır.
Mahkemece maddi zarara dayanak gösterilen gerekçe ile davalının görevini
eksik yapması arasında doğrudan bir illiyet bağı bulunmamaktadır. Bu neden­
le davacının maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir. (Yargı­
tay 13. HD E. 2013/16313; K. 2013/21327; T. 12.9.2013)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 23L1

Avukat, müvekkili adına tahsil etmiş olduğu paradan, ücret ve masraf


alacağından fazla bir miktarını "hapis hakkı" adı altında elinde tutamaz

Dava, davalının vekili olarak dava ve icra dosyalannın takip edildiği kendisine
herhangi bir vekâlet ücreti ve masraf ödenmediği gibi haksız olarak vekâlet­
ten azled Idiği ileri sürülerek alacaklarının tahsili için başlatılan takibe vaki

itirazın iptali istemine ilişkindir. Avukatlık Kanununun 166. maddesinde ta­


nımlanan hapis hakkı, sadece vekâlet ücreti alacakları ve yapılan giderler
oranında kullanılabilir.

Avukatın, müvekkili nam ve hesabına tahsil etmiş olduğu alacak ve değerlerden,


ücret ve masraf alacağından fazla bir miktarını "hapis hakkı" adı altında elinde
tutması, bu hakkın yasaya konuluş amacına aykırı olduğu gibi, avukatlık meslek
kurallarına da aykırıdır. Davaa avukatın, davalıya vekâleten bir kısım tahsilâtlar
yaptığı ve bu tahsilatları, vekâlet ücreti alacaklarına dair hapis hakkını kullanmak
suretiyle yedinde tuttuğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, öncelikle hapis hakkının
Avukatlık Kanunu ve meslek kuralları hükümlerine göre, usulüne uygun olarak ve
gerektiği gibi kullanılıp kullanılmadığı incelenip, değerlendirilmeli, azlin haklı olup
olmadığı da buna göre belirlenip, hâsıl olacak sonuca uygun bir karar verilmelidir.
(Yargrtay 13. HD E. 2012/26965; K. 2013/17391; T. 25.6.2013)

Avukatın gerekli özeni göstermemesi haklı azi gerekçesidir. Bu durumda


özensizliği neticesinde kaybedilen davada avukatlık ücreti isteyemez

Dava, vekâlet ücreti alacağı istemine ilişkindir. Davacı avukatların iki kişi olmaları­
na rağmen birçok duruşmaya mazeret bildirerek katılmadıkları, mazeretsiz olarak
takip edilmediğinden dosyanın işlemden kaldırılmasına neden oldukları dosyanın
bu sebeple uzamasına sebep oldukları aynca ilk bilirdşi raporuna itiraz etmeyerek
ilk belirlenen daha az değer üzerinden davanın kabulüne karar verilmesini talep
ettikleri gözetildiğinde, davacılann bu eylemlerinin almış oldukları işte, BK'nın
390'ıncı maddesi gereği gerekli özeni göstermedikleri ve kusurlu olduklarını gös­
termektedir. Bu durumda davalılar, davaa avukatlan haklı olarak azlettiklerinin
kabulü gerekir. Haklı azil sebebiyle davacı avukatar Avukatlık Kanunun 174/2
maddesi gereği vekâlet ücreti isteyemez. Öyle cunca davanın reddi gerekir.
(Yargrtay 13. HD E. 2013/8337; K. 2013/16906; T. 20.6.2013)

İş sahibinin açacağı tazminat davasının zamanaşımı süresi azilname ile


başlar

Dava, maddi tazminat istemine ilişkindir. 1136 Sayılı Avukatlık Kanununun 40.
Maddesinde, "iş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri
sürülen tazminat istekleri, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten İtibaren
bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşer”
hükmü bulunmakta olup, bu hükümle müvekklin, avukata karşı tazminat
isteminin bir ve beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu belirtilmiştir.
Hıkuk Davaları

Mahkemece, dava tarihine göre, davaya konu edilen zararın öğrenilmesinden


itibaren beş yıllık sürenin geçtiğinden bahisle davanın zamanaşımı sebebiyle
reddine karar verilmişse de, taraflar arasındaki vekâlet ilişkisinin azille sona
erdiği anlaşılmaktadır. Sözleşme ilişkisi devam eniği sürece zamanaşımı işle­
meye başlamayacağından, azil tarihinden itibaren işlemeye başlayan bir yıllık
zamanaşımı süresi, dava tarihi itibariyle henüz domamıştır.

O halde olayda zamanaşımı söz konusu olmadığından, mahkemece işin esası


incelenerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davanın zamana­
şımı sebebiyle reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, boz­
mayı gerektirir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/9393; K. 2013/15746; T. 11.6.2013)

İcra takitinden iş sahibinin talimatı olmadan feragat eden avukat iş sahibi­


nin yasal takip haklan zarara uğramamış olsa dî yeniden icra takibi yapın­
caya kadîr geçecek süre içinde uğrayacağı zarardan sorumludur

Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir. Davalı avukatın icra dosyasına vermiş
olduğu cilekçedeki "dosyadan feragat ettiğini" belirten açıklamanın esas
haktan feragat niteliğinde olduğunu kabule olanak yoktur. Söz konusu açık­
lamayla hakkın özünden değil, sadece takipten feragat edildiği anlaşılmakta­
dır. Takipten feragate rağmen esas hak, hukuk varlığını korumaya devam
ettiğinden, alacaklı, alacağının tahsili için dava veya yeniden icra takibi yoluna
başvurablir. Bununla beraber somut olayda, davacının talimatıyla takipten
feragat ettiğini kanıtlayamayan, bu konuda bilgi ve hesap vermeyen davalı
avukatın, vekâleti ifada kusurlu olduğu, alacaklı müvekkilinin kambiyo sene­
dinden doğan haklarını kaybetmesine ve onur zarara uğramasına neden
olduğu da açıktır. Ne var ki takipten feragat, takip konusu esas haktan feragat
anlamında olmadığından, davalının davacıya karşı sorumluluğunun, takip
konusu senet miktarları kadar olduğunu kabul etmek de mümkün değildir.
Alacağın tahsil imkânı mevcuttur. Davacının, durumu öğrenip davalıyı azlet­
mesinden sonra, alacağının tahsili için gerekli çabayı göstermemiş olması,
kendi kusuruna dayalı olup, bu sebeple davalının sorumluluğu ağıriaştırıla-
maz. BK'nın 98. maddesi delaletiyle aynı kanunun 44. maddesi gereğince,
alacaklının, zararın artmasına yol açacak davranışlardan kaçınma yükümlülü­
ğü bulunduğundan davalı ancak, durumun öğrenilip azledilmesinden sonra,
alacaklı davacı tarafından yeniden başlatılacak bir takip veya dava sonunda,
normal şartlar altında alacağın tahsil edilebileceği tarihe kadar geçecek olan
zaman nedeniyle, kambiyo senedinden doğan hakların kaybedilmesinden ve
bu itibara alacağın geç tahsil edilmesinden dolayı uğranılan zararlardan
sorumlucur. (Yargıtay 13. HD E. 2012/12293; K. 2013/15488; T. 7.6.2013)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

O Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haklı Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle


İş Sahibinin Açacağı Tazminat Davası Dilekçe Örneği

(...) TÜKETİCİ MAHKEMESİ'NE/ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE

ihtiyati Tedbir İstemlidir

DAVACI :A
VEKİLİ : B

DAVALI :C

T. KONUSU : Fazlaya lişkin haklarımız saklı kalmak üzere, şimdilik.

1- (...) TL maddi tazminatın,

2- (...) TL manevi tazminatın,

3- (...) TL yargılama masrafı ve peşin ücretin ödenmesine haklı 3zil/ihtarname/dava/haksız is­


tifa tarihinden itibaren yasal faizi ile karar verilmesi talebidir. (Harca esas değer (...) TL’dir.) (ya­
zıyla ... TL'dir.)

AÇIKLAMALAR:

Davalı avukat ile müvekkilim (...) konulu avukatlık hizmeti içir (...) tarihinde avukatlık ücret
sözleşmesi yapmışlardır. Davalı avukat ile müvekkilim arasında Avukatlık Kanunu 53'üncü mad­
deye göre (...) tarihinde görüşme tutanağı hazırlanmıştır/Müvekkilim davalı avukata (...) Noterli­
ğinin (...) tarih ve (...) yevm ye numaralı vekâletnamesini (...) tarihinde teslim etmiştir.

Müvekkilim davalı avukata (...) tarihinde (...) TL yargılama masrafı ve (...) TL peşin avukatlık
ücreti ödemiştir. Ödediği miktara karşılık olarak da kendisinden (...) tarihli makbuz almıştır.

Davalı avukat (...) sebeplerinden ötürü müvekkilim tarafından (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...)
yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haklı olarak azledilmiştir/Davalı avukat (...) Noterliğinin (...)
tarih ve (...) yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haklı gerekçe göstermeksizin vekillik görevinden
istifa etmiştir.

Davalı avukatın müvel&ilim tarafından haklı olarak azlinden/haksız istifasından sonra davalı
avukat müvekkilimden almış bulunduğu yargılama masrafı ve peşin avukatlık ücretini iade et-
memiştir/Davalı avukat işe başladıktan sonra haricen tahsil ettiği alacağımızı tarafımıza ödeme-
miştir/Davalı avukat işe başladıktan sonra işi neticelendirmiş ancak tahsil ettiği miktarı tarafımıza
ödememiştir./Davalı avukst işe başladıktan sonra aleyhimize sonuçlanan davayı temyiz süresini
kaçırarak kararın kesinleşmesine neden olmuş ve alacağımızın tahsilini engellemiştir.

Avukatın kusurlu davrenışının bulunduğu davada meydana gelen zararın davayı açarken tes­
piti mümkün olmadığından maddi tazminat yönünden davamız belirsiz alacak davasıdır. Manevi
tazminat ile yargılama masrafı ve peşin ücretin iadesi yönünden ise alacak davasıdır.

Bu nedenlerle Sayın Mahkemenizde alacak davası açma zorunluluğu doğmuştur.

HUKUKİ NEDENLER:

1- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu

2- 1136 sayılı Avukatlık Kanunu

3- 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve ilgili diğer mevzuat.


I 73S Hıkuk Davalan
DELİLLER:
1- (...) tarihli avukatlık ücret sözleşmesi

2- Avukatlık Kanunu 53'uncü maddeye göre yapılmış görüşme tutanağı

3- Avukat adına çıkartılmış vekâletname

4- Makbuz ya da banka dekontu

5- İnternet iletileri

6- Dava/icra dosyası (Avukatın istifa ya da azil nedeniyle takip etmediği dosyaların getirtilme­
si istenecek)

7- Tanık (İki bin beş yüz TL'yi geçmeyen alacaklar için)

S- Bilirkişi incelemesi

9- Keşif (Zarar verici olay taşınmaz ile ilgili ise)

SONUÇ: Yukarıda sunu an nedenlerle fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere;

1- Dava konusu paranın yatırıldığı (...) bankasının (...) şubesindeki (...) numaralı hesaba ihtiyati
tedbir konulmasına,

2- (...) TL maddi tazminatın ödenmesine,

3- (...) TL manevi tazminatın ödenmesine,

4- (...) TL yargılama masrafı ve peşin ücretin iadesine, haklı azil/ihtamame/dava/haksız istifa


tarihinden itibaren yasal faizi ile karar verilmesini,

5- Yargılama masraf ve karşı vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini
müvekkilim adına saygılarımla dilerim. Tarih

DAVACI/DAVACI VEKİLİ
(...)

Eki:
1- Yukanda belirtilen (..) adet ek.

2- Onaylı vekâletname örneği


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 739 |
7. Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haklı Azli - Haksız İstifası Nedeniyle Bitirdiği
İşler İçin Açacağı Alacak Davası

a. Giriş ve İlgili Mevzuat

Avukat ile iş sah bi arasında avukat işe başladıktan sonra yaşanan uyuş­
mazlık nedeniyle avukatın haklı olarak azledilmesi ya da haksız olarak istifa
etmesi durumunda avukat azlin ya da istifanın gerçekleştiği tarihe kadar bitir­
diği işlerin ücretini iş sahibinden talep edebilir.””

Avukatla iş sahibi arasındaki uyuşmazlıklara öncelikle özel kanun olması


nedeniyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükümleri uygulanır. 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu hükümleri ise tamamlayıcı olarak uygulanacaktır. Buna göre
Avukatlık Kanunu'ndan sonra Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı madde­
lerinde düzenlenmiş olan vekâlet sözleşmelerine ilişkin hükümler daha sonra
ise Türk Borçlar Kanunu'nun genel hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Ancak
28 Mayıs 2014 tarihirden sonra yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korun­
ması Hakkındaki Kanun ile vekâlet sözleşmesinden doğan davaların da tüketici
mahkemelerinin görev alanına alınması ile 6502 saylı kanunda uygulanacak
hükümler arasına girmiştir.

İlgili mevzuat; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.53; 6098 sayılı Türk Borçlar
Kanunu m.52, 132, 147, 149, 502; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
m.2, 6,10,107,165, 389; 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun.

b. Görev
Avukatın iş sahibi ile yazılı anlaşma yapmasından ve işe başlamasından
sonra avukatın haklı azledilmesi ya da haksız istifasından kaynaklanan davalar
6502 sayılı Tüketicinir Korunması Hakkında Kanun'un 73'üncü maddesine göre
tüketici mahkemesinde açılır. Tüketici mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde
ise dava asliye hukuk mahkemesinde açılır. İş sahibi "tüketici" sıfatı taşımıyorsa
dava asliye hukuk mahkemesinde görülecektir.

■‘Dava, alacak istemidir. Davalı avukatın çekmiş olduğu teminatı müvekkili olan davacıya iade etmediği
dosya kapsamıyla sabittir. Bu durumda davalı avukatın davacı tarafından haklı olarak azledildîğinin kabu­
lü zorunlu olup, esasen bj husus mahkemenin de kabulûndedir. Avukatın haklı olarak azledilmesi duru­
munda avukat takip ettiği işlerden dolayı kural olarak herhangi bir ücret isteyemez. Ancak azil tarihine
kadar takip edip sonuçlandırdığı işlerin ücretini ve yaptığı masrafları ister. Mahkemenin bu yönleri
gözardı ederek yanlış değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup,
bozmayı gerektirir." Yargıtay T. 29.S.2012 E. 2012/9334; K. 2012/13861
I ™ Hikuk Davaları
c. Yetki

Davalının yerleşim yeri mahkemesi HMK m.6 uyarınca genel yetkili mah­
kemedir. Ayrıca taraflar arasında yazılı bir sözleşme olması nedeniyle HMK
m.10 maddesi uyarınca sözleşmenin ifa yeri mahkemesi de yetkilidir. Yapılacak
işin konusu bir sözleşme hazırlanması gibi avukatın bürosunda yapılabilecek bir
işse avukatın bulunduğu yer mahkemesi, dava açılacaksa davanın görüleceği
yer mahkemesi, Yargıtay ya da Danıştay'da bulunan tir dosyanın murafaasına
girilecekse Ankara mahkemeleri sözleşmenin ifa yeri olarak kabul edilir.

d. Dovacı - Davalı

a. Davacı: Haklı azledilen ya da haksız istifa eden avukat davacı sıfatına sahip­
tir. İşi yapan avukatın birden çok olması durumunda her bir avukat bu da­
vayı birlikte ya da ayrı ayrı açabilirler.

b. Davalı: Davalı haklı azil hakkını kullanan ya da haksız istifa yöneltilen iş


sahibidir. Çünkü taraflar arasındaki avukatlık ücret sözleşmesine göre ücret
ödeme yükümlülüğü altında olan iş sahibidir.

e. Yargılama Usulü
aa. Delillerin Değerlendirilmesi

İş sahibi "tüketici* sıfatı taşımıyorsa eğer dava asliye hukuk mahkemesinde


açılacak ve yazılı yargılama yöntemine göre görülecektir. İş sahibi "tüketici" sıfatı
taşıyorsa bu durumda dava 6502 sayılı Tüketicinin Ko'unması Hakkında Kanun
hükmüne bağlıdır. 6502 sayılı kanun m.73/lV hükmü uyarınca tüketici mahkemele­
rinde görülen davalar basit yargılama usulüne tabidir. Bu nedenle dava açılırken
ikinci bir dilekçe hakkırın bulunmadığı düşünülerek delillerin dava dilekçesinde çok
iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Aynı durum davaya cevap veren taraf içinde
geçerlidir. Avukatın en önemli kanıtlama aracı bitirdiği işleri gösteren belgelerdir.
Örneğin takip etmekte olduğu davanın karara çıkmış olması, mahkeme kararının
icra takibine konulmuş olması, yargılaması devam etmekte olan davada keşfe git­
miş olması, bilirkişi raporuna itiraz etmiş olması, ön inceleme duruşmasına girmiş
olması bunlara ilişkin dosya ve tutanaklar ile yazdığı dilekçeler bitirdiği işlerin ispatı
için gereklidir. Uyuşmazlık durumunda avukatın bitirdiğ işler için ne kadar ücret
alacağı taraflar araşınca yapılmış olan avukatlık ücret sözleşmesinde yazıyorsa bu
sözleşmede önemli bir kanıttır. Avukatın işe başladığının kanıtı olarak iş sahibi ile
avukat arasında Avukatlık Kanunu 53. maddeye göre görüşme tutanağı yapmış
olması halinde bu tutanak, iş sahibinin teslim ettiği vekâletname, davaya konu
masraf ya da peşin ücretin elden teslim edildiğine dair makbuz alınmış ya da banka
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 741 |
dekontu, açılmış bir dava ya da icra dosyasına avukatın vekâlet sunması ve fotoko­
pi alması gösterilebilir. Bu durumda yukarıda saydığımız belgeler ya da benzerleri­
nin dilekçeye eklenmesi ve getirilmesinin istenmesi gerecir.

Avukatın işe başlayıp başlamadığı ise açılmış bir dava ya da icra takibi varsa buna
ilişkin tevzi makbuzu ve belgelerle ispatlanabilir. Ancak avukat açısından işe başlama
sadece dava ya da icra takibinin başlatılmış olması ölçütlerine sıkıştırılamaz. Yapılacak
iş ile ilgili avukatın delil toplamak için bazı kurum ve kuruluşlarla yazışmalar yapması,
birtakım belge ve bilgileri elde etmesi durumunda da avukatın işe başladığının kabul
edilmesi gerekir. Sözleşme hazırlanması gibi adliye dışı bir iş konusunda anlaşmışlarsa
sözleşmenin avukat tarafından hazırlanmasından sonra internet ortamında iş sahibi­
ne bilgi amaçlı olarak gönderilmiş olması yine avukatın işe başladığının kanıtıdır. Avu­
katın işe başlamış olması durumunda haklı azlin ya da haksız istifanın meydana geldi­
ği tarihe kadar bitirdiği işlerin ücretini talep etme ve yine iş sahibinden aldığı ve yap­
tığı işler için harcadığı masrafı iade etmeme hakkı doğar. Bu durumda masraf avansı
olarak aldığı paradan sadece elinde kalanın iadesi ile sorumludur.

bb. Zamanaşımı Süreleri


Avukatlık Kanunu nda ve Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı maddele­
rinde avukatlık ücret sözleşmesi ve vekâlet sözleşmelerinden kaynaklanan alacak
davaları için zamanaşımı süresi belirlenmiş değildir. 6502 sayılı kanunun 16'ncı
maddesindeki zamanaşımı süreleri "hizmeti verenin ayıplı hizmeti" durumunda
açılacak davalarda zamanaşımını düzenlediği için avukatın açacağı davada uygu­
lanmayacaktır. Çünkü bu davada avukat davacı iş sahibi davalı durumundadır. Bu
nedenle zamanaşımı konusunda genel hükümlere bakılacaktır. Vekâlet sözleşme­
lerinden kaynaklı uyuşmazlıklarda Türk Borçlar Kanunu'nun 147/l,5 hükmü beş
yıllık zamanaşımı süresi öngörmüştür. Bu maddede öngörülen zamanaşımı süresi
sözleşmede kararlaştırılan edimin yerine getirilmediği tarihten itibaren işlemeye
başlayacaktır. Bu tür davalarda avukat haklı olarak azledilmekte ya da istifası
haklı gerekçelere dayanmamaktadır. Bu nedenle iş sanibi çoğunlukla kendisini
ücret ödeme borcu altında hissetmez ve her hangi bir ödeme yapmaya yanaş­
maz. Vekâlet ilişkisinin sonuçlanması sözleşmede kaynaklanan bir sürenin sona
ermesine ya da başkaca bir muacceliyet koşuluna dayanmadığı için avukatın iş
sahibine bir ihtarname çekmesi ve alacağının kendisne ödenmesini istemesi
alacağın talep edilebilir hale gelmesi açısından önemlidir. Bunun dışında iş sahi­
binin gönderdiği azilnamenin tarihi ya da avukatın istifa yazısını gönderdiği tarih
ve istifa nedenini doğuran olayın meydana geldiği tarihte zamanaşımının başlan­
gıcı için belirleyicidir. Çünkü zamanaşımının işlemeye başladığı tarih TBK
m.l49/l'e göre alacağın vadesinin gelmesi ile başlar.
I Hikuk Davalan
cc. İbraya Yönelik Anlaşmaların Etkisi
Uyuşmazlığın doğmasından hemen sonra tarafların avukatın azli ya da istifa­
sına neden olan zarar ya da olayla ilgili olarak anlaşmaya varmaları ve avukatın
azil ya da istifa tarihine kadar bitirdiği işlerin karşılığı olarak ibra anlaşması yap­
maları durumunda bu anlaşma geçerlidir. Haklı olarak azledilen ya da haksız ola­
rak istifa eden avukatın sebep olduğu zararı tazmin etmesi bunun karşılığında da
bitirdiği işlerin karşılığ olan ücretini alması ya da bu konuda mahsuplaşmalarını
içeren bir ibra anlaşması yapılması TBK m.l32'ye göre borcu ortadan kaldırır. Bu
ibra anlaşmasına haklı azil ya da haksız istifaya neden olan avukatın zarar veren
eylemine iş sahibinin cismen de olsa kendisinin sebep olmasından kaynaklı taz­
minat indirimi de dahil edilebilir. Bu durumda ibra anlaşmasında yer alan rakam
TBK m.52'ye göre yapılacak tazminattan indirim de dahi edilerek belirlenecektir.

dd. Bekletici Mesele

Avukatın bitirdiği işlerin karşılığı olan ücretin miktarının tespiti vekil olarak
takip ettiği davanın sonuçlanmasına bağlı olduğu durumlarda davacı avukatın
talebi ya da hâkimin kendiliğinden vereceği kararla ciğer dava HMK m.l65'e
göre bekletici mesele yapılabilir.

ee. Dava Türü ve Değeri


Dava açılmadan önce avukatın bitirdiği işlerin karşılığı olan ücretin miktarı­
nın belirlenmesi avukat tarafından tespit edilemeyebilir. Örnek verecek olur­
sak; iş sahibinin aleyhine sonuçlanan tapu iptali ve tescili davasının temyiz sü­
resinin avukat tarafından kaçırılması nedeniyle avukatın haklı azledilmesi halin­
de avukatın azledildiği tarihe kadar bitirdiği işin ücretinin ne kadar olacağı süre
aşımı nedeniyle temyiz edilemeyen davanın konusunu oluşturan taşınmazın
değerine ve iş sahibinin avukatın bu eyleminden ötürü ortaya çıkan zararının
miktarına göre tespit edilecektir. Bu ve benzeri durumlarda avukatın iş sahibine
karşı ve iş sahibinin de avukata karşı açacağı tazminat davası niteliğindeki karşı
davanın değerinin davanın başında tespit edebilmesi mümkün olmayabilir.
Çünkü her iki tarafın alacaklarının mahsubu yolura gidilebilecektir. HMK
m.l07/l'e göre davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve
kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun
imkânsız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da de­
ğeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Davanın belirsiz alacak
davası olarak açılmasından sonra yargılama devam ederken hazırlanan bilirkişi
raporuna göre avukattalep ettiği miktarı davanın genişletilemeyeceği yasağına
bağlı olmadan arttırabilir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar
ff. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler
HMK m.389/l'e göre dava dilekçesi ile ihtiyati tedbir kararı istenebilir. An­
cak ihtiyati tedbir istenen davalıya ait mal varlığının uyuşmazlık konusuna iliş­
kin olması gerekir. Bu dava türünde avukatın haksız istifasının ya da haklı azli­
nin neden olduğu zarar nedeniyle tazminat talep edilmekte olduğundan davaya
konu bir malvarlığının bulunması ve ihtiyati tedbirin de bu mal varlığı için is­
tenmesi gerekir.

Uyuşmazlık konusu alacak için doğrudan dava yoluna değil de genel haciz
yolu ile icra takibine geçilmek isteniyorsa o takdirde İcra ve İflas Kanunu hü­
kümlerine göre uyuşmazlık konusu alacağın bulunduğu banka hesabına ihtiyati
haciz konulması da talep edilebilir.

Kararlar Avukatın vekilliğini yürüttüğü kurum aleyhine suç işleyen kişinin sanık
vekilliğini üstlenmesi haklı azil nedenidir. Avukatın, diğer avukatlarla eşit
icra dosyası verilmemesi nedeniyle istifası haklı istifa sayılmaz

Davacı avukatın, vekalet akdi devam ederken, Kurtalan Asliye Ceza Mahke­
mesinin 2007/153 esas sayılı dosyasında davalı kurum aleyhine hırsızlık suçu
işleyen Sînığın vekilliğini üstlenerek avukatlık kanununa, avukatlık meslek
kurallarına ve taraflarca imzalanan avukatlık sözleşmesine aykırı davrandığı
sabittir. Bu nedenle davalının savunmasında belirttiği, bilirkişi raporlarında
tespit edildiği ve mahkemenin de kabulünde olduğu üzere davalı, davacıyı
haklı olarak azletmiş olup yine davacının bu sebeple haklı olarak azil edilme­
sine rağmen diğer avukatlarla eşit icra takip dosyası verilmediği gerekçesiyle
istifa etmesi de haksızdır. Somut olayda, azil haklı olduğu ve davacının istifası
haksız olduğu için davacı sadece azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşen
işler için vekalet ücreti talep edebilir. Davacı, azl tarihi itibariyle sonuçlanıp
kesinleşmeyen dava ve takiplerden dolayı hiç bir vekalet ücreti talep edeme­
yeceği gibi davacı lehine hakkaniyet tazminatına da hükmedilmesi de doğru
değildir.

Hal böyle olunca; mahkemece, açıklanan hususlar doğrultusunda inceleme ve


değerlendirme yapılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, aksi
düşüncelerle yazılı şekilde hüküm tesisi bozma sebebi sayılmış olmasına
rağmen mahkemece bozma kararında açıklanan hususlar doğrultusunda
inceleme ve değerlendirme yapılmadan, azil tarihi itibariyle kesinleşen dosya­
lardan davacı avukatın ücret hak edeceğinden buna ilişkin deliller değerlendi­
rilmeden davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup
bozma nedenidir. (Yargıtay 13. HD Esas 2015/30060; Karar 2018/820 Tarih
29.01.2018)
Hıkuk Davalan

Avukatın sonlandırdığı ve kusurunun bulunmadığı işler yönünden davanın


müddeatihi dikkate alınarak Avukatlık Kanunu'nun 164. maddesine göre
ücretin belirlenmesi gerekir

Bu sebeple, davacının sonlandırdığı ve hiçbir kjsurunun bulunmadığı işler


yönünden davanın kesinleştiği tarihteki müddeabitıi dikkate alınarak Avukat­
lık Kanununun 164. maddesine göre isteyebileceği ücretin belirlenmesi gere­
kir. (Yargtay 13. HD E. 2007/4299; K. 2007/8203: T. 8.6.2007)

Haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden
dolayı vekâlet ücreti talep edilebilir

Dava, vekâlet ücreti alacağının tahsili istemine lişkindir. Avukatlık Kanunu­


nun, 174. maddesinde, "Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar
ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi ge­
rekmez." hükmü mevcut olduğundan bu hükme göre azil işleminin haklı
nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekâlet ücreti
ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil
halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesnleşen işlerden dolayı vekâ­
let ücreti talep edilebilir. Bu itibarla somut olayda, sonuçlanıp kesinleşen iş
bulunmadığından mahkemece açılan davanın reddine karar verilmesi gerekir­
ken yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykı­
rıdır. (Yargıtay 13. HD E. 2014/10726; K. 2014/33950; T. 3.11.2014)

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımına


bağlıdır

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımı süresine


tabi olup, bu sürenin geçmesi ile zamanaşımına uğrarlar. (Yargıtay 13. HD E.
2014/3899; K. 2014/18521; T. 10.6.2014)

Haksız istifa halinde davacı avukat, sadece istifa tarihi itibariyle tamam­
lanmış işlerden dolayı vekâlet ücretine hak kazanır

Dava, haklı istifa nedeniyle vekâlet ücreti ve mas'af alacağı isteğine ilişkindir.
Uyuşmaz ık, istifanın haklı olup olmadığı noktesındadır. Avukatlık Kanunu
uyarınca işin görülmesi için gerekli olan tüm masrafların iş sahibi tarafından
işin başında avukata ödenmiş olduğu karine olarak kabul edilmelidir. Davacı
bunun aksini ispatlayamamıştır. Kaldı ki, bu husus hükme esas alınan bilirkişi
raporunda da kabul edilmiştir. Bu durumda istifanın haksız olduğunun kabulü
gerekir. Bitmemiş işlere dair masraflar nedeniyle istifa halinde de sonuç
değişmez. Haksız istifa halinde davacı avukat, sadece istifa tarihi itibariyle
tamamlanmış işlerden dolayı vekâlet ücretine hak kazanır.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 745 I
Öyle olunca mahkemece istifa haksız kabul edilerek istifa tarihi itibariyle
tamamlanmış iş olup olmadığı belirlenip sonucura göre karar verilmesi gere­
kir. (Yargtay 13. HD E. 2013/12078; K. 2013/25935; T. 24.10.2013)

Avukatlık ücreti para borcuna ilişkin olduğu için davacı avukatın bulunduğu
yer mahkemesi de yetkilidir

Dava, vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan vekâet ücreti ve masraf alacağı­


nın tahsii amacıyla başlatılan icra takibine yönelik itirazın iptali istemine
ilişkindir. HMK'nın 6. maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme,
davalının yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesidir. Aynı kanunun 10.
maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin ifa edileceği yer
mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye ilişkin bir
düzenlemedir. Ayrıca BK'nın 73. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 89.) madde­
si uyarınca para alacağına ilişkin davalarda aksi kararlaştırılmadıkça para
borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklının bulun­
duğu yer mahkemesi de yetkilidir. Dolayısıyla dava, davacının seçimine göre,
hem genel ve hem de özel yetkili mahkemede açılabilir. (Bkz. HGK. 5.11.2003,
2003/13-640-627 sayılı kararı) Az yukarıda anılar BK’nın 73. (6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu 89.) maddesi gereğince, vekâlet sözleşmesinden doğan para
alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine yönelik itirazın iptali istemi
ile açılan eldeki davada, Adana Mahkemeleri de bu davaya bakmaya yetkili­
dir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/17262; K. 2013/22036; T. 19.9.2013)

Avukatın istifa ya da azil tarihindeki bütün cosyaları ücret alacağı için


değerlendirilmeye alınmalıdır

Davacı, davalıların vekili olarak takip ettiği dosya ara ilişkin vekâlet ücretinin,
bir kısım masrafların ve yol giderlerinin ödenmediği gerekçesiyle vekillik
görevinden istifa ettiğini ileri sürerek, vekâlet ücretine konu alacağın tahsilini
talep etmiştir. Mahkemece, haksız istifa tarihi itibariyle davacı tarafından
takip edilerek sonuçlandırılan ve kesin hüküm elde edilen dava ve icra takip­
leri yönünden davacının hak ettiği akdi ve karşı yan vekâlet ücreti ile davalılar
tarafından itiraz edilmemesi nedeni ile tüm dosyalarda yapılan masrafların
hesaplanması için bilirkişi kurulundan ek rapor alınması ve davacının davalı­
lardan aldığını kabul ettiği miktarın mahsubundan sonra hâsıl olacak sonuca
göre bir karar verilmesi gerekirken, kesin hüküm elde edilmediği halde sade­
ce karara çıkmış dosyalar yönünden de hesaplama yapılan bilirkişi kurulu
raporuna dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı
olup, bozma nedenidir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/15398; K. 2013/22021; T.
19.9.2013)
I 746 Hıkuk Davaları

Avukatın gerekli özeni göstermemesi haklı azi gerekçesidir. Bu durumda


özensizliği neticesinde kaybedilen davada avukatlık ücreti isteyemez

Dava, ve<âlet ücreti alacağı istemine ilişkindir. Davacı avukatların iki kişi
olmalarına rağmen birçok duruşmaya mazeret bildirerek katılmadıkları, ma­
zeretsiz darak takip edilmediğinden dosyanın işlemden kaldırılmasına neden
oldukları dosyanın bu sebeple uzamasına sebep oldukları ayrıca ilk bilirkişi
raporuna itiraz etmeyerek ilk belirlenen daha az değer üzerinden davanın
kabulüne karar verilmesini talep ettikleri gözetidiğinde, davacıların bu ey­
lemlerinin almış oldukları işte, BK'nın 390'ıncı maddesi gereği gerekli özeni
göstermedikleri ve kusurlu olduklarını göstermektedir. Bu durumda davalılar,
davacı avukatları haklı olarak azlettiklerinin kabulü gerekir. Haklı azil sebebiy­
le davacı avukatlar Avukatlık Kanunun 174/2 mîddesi gereği vekâlet ücreti
isteyemez. Öyle olunca davanın reddi gerekir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/8337;
K. 2013/16906; T. 20.6.2013)

Haksız azledilen avukatın dava ve icra takiplerine baktığı iş sahibinin bü­


tün dosyaları dikkate alınarak azlin değerlendirilmesi gerekir

Dava, vekâlet ücretinin tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemi­
ne ilişkindir. Vekâlet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve
takiplere sirayet eder. Dosya kapsamından davacı avukatla davalılar arasında
başka dava dosyaları sebebiyle avukatlık ücretire dair davalar olduğu anla-
şılmaktacır. O halde mahkemece öncelikle davalıların azil nedenleri üzerinde
durulmal, vekâlet ücretine dair diğer dava dosyaları ile protokol ve kat karşı­
lığı inşaat sözleşmeleri incelenmek suretiyle davacı avukatın azlinin haklı olup
olmadığı değerlendirilmeli ve hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
Ayrıca davacı asıl alacak ve faizi yönünden takip başlatmış olmasına rağmen,
dava dilekçesinde itirazın asıl alacak yönünden iptaline karar verilmesini
istemiştir. Mahkemece, "Davanın kabulüne, itirazın iptaline, takibin devamı­
na” karar verilmekle talep aşılacak şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya
aykırı olup bozma nedenidir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/15312; K.
2013/16890; T. 20.6.2013)

Avukatın iş sahibinin yanında SGK girişli ve maaşla çalışması, her türlü


vekâlet Jcretini alamayacağına ilişkin sözleşne imzalaması durumunda
baktığı dava ve işlerle ilgili olarak avukatlık ücreti isteyemez

Dava, vekâlet ücreti istemine ilişkindir. Davacının, dava dışı şirket ile davalı
İSKİ arasında, hukuk hizmetleri satın alınması için yapılan "Hukuk Hizmetleri
Protokolü” kapsamında davalının taraf olduğu icra takipleri ve davaları vekil
sıfatıyla takip ettiği, maaş ve ücretleri ile her türlü özlük haklarını şirketten
aldığı dosya içeriğiyle sabit olduğu gibi bu husus tarafların da kabulündedir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar Z£.J

Yine davacının dava dışı şirket bünyesinde çalışması nedeniyle, SSK işe giriş
bildirgesinin de aynı şirket tarafından düzenlendiği, istihdam edildiği işyeri
olarak da bu şirketin gösterildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının,
davalı İSKİ Genel Müdürlüğünün kadrolu veya sözleşmeli personeli olmadığı­
nın, dava dışı şirket ile İSKİ arasında yapılan "hukuk Hizmetleri Protokolü”
hükümleri doğrultusunda hizmet verdiğinin kabulü gerekir. İSKİ Genel Müdür­
lüğünün icra takipleri ve davalar için davacıya ve<âletname vermesi yasal bir
zorunluluk olup, bu durum davacının dava dışı şi’ketin çalışanı olduğu gerçe­
ğini değiştirmeyeceğinden uyuşmazlığın protokol hükümleri doğrultusunda
çözümlermesi gereklidir. Söz konusu "Hukuk Hzmetleri Protokolümde "...
Yapılacak avukatlık hizmetlerinin ifasıyla ilgili aylık ücret, her türlü ikramiye,
tazminat, vekâlet ücreti, harcırah vb. ödemeler, haklar ve sorumluluklar
şirkete aittir.” "Avukatların Sorumlulukları” başlığını taşıyan maddesinde ise,
"Avukatlar ücret dışında vekâlet ücreti vb. gibi herhangi bir hak talep etme­
yecekledir." hükümleri bulunmaktadır. O halde protokolün açıklanan bu
hükümleri gereğince, davalıya avukatlık hizmeti veren davacının, davaya konu
vekâlet ücretleri sebebiyle davalıdan talepte bulunması mümkün değildir.
(Yargıtay 13. HD E. 2013/7188; K. 2013/16775; T 19.6.2013)

Boşanma ve katkı payı alacağı davası gibi birlikte görülen davalarda dos­
yanın sonradan ayrılmış olmasına göre avukatın ayrı ayrı ücret isteme
hakkı bulunmaktadır

Davacı, davalı avukata verdiği vekâletle boşanma davasıyla katkı bedeli dava­
sını açıp takip ettiğini ancak davacının boşanma davasıyla birlikte açılmaması
gereken katkı payı davasını birlikte açtığını, talimatı olmadığı halde eşyaların
aynen iadesini talep ettiğini, kendisini bilgilendrmediğini, bu sebeple haklı
olarak azlettiğini, buna rağmen davalının aleyhine vekâlet ücretinin tahsili için
takip yaptığını ileri sürerek, icra takibinden dolayı borçlu olmadığının tespiti
ile %40 tazminatın tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, katkı payı davası için sağladığı bir menfaat bulunmadığından


davalı avukatın vekâlet ücreti talebinin yerinde olmadığına karar verilmiştir.
Oysa davalı avukat tarafından açılan katkı payı davasının boşanmayla birlikte
açılan aynı dava dosyasında görülmekte olduğu anlaşıldığına göre, bu dava için
de harca esas değeri üzerinden davalı avukatın hak ettiği vekâlet ücretine karar
verilmelidir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/8930; K. 2013/16106; T. 13.6.2013)

Sözleşmenin taraflarının hem şirket hem de gerçek kişi olması durumunda


her ikisinin de sorumluluğu bulunmaktadır

Dava, itirazın iptaline ilişkindir. Sözleşmede yazılı işler karşılığı vekâlet ücretinin
kararlaştırdığı, sözleşmeyi davalının imzaladığı ancak sözleşme başlığında şirketi
temsilen ioaresinin yer aldığı, sözleşme içeriğinde yaalı davalann bir kısmında dava­
lının ve davalı şirketin bizzat taraf oldukları, davaova verdikleri vekâletnamelerin
davalı tarafından kendisine asaleten şirkete vekâleten verildiği, azilnamenin de
Hıkuk Davaları

hem davalı hem de şirket tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda


avukatlık ücret sözleşmesinin taraflannın davalı şrket ve davalı olduğunun ve
davalı şirkete de husumet düşeceğinin kabulü gerekir. Mahkemece bu davalı
hakkında da avukatlık ücret sözleşmesi çerçevesinde sorumluluğu olduğunun
kabulüyle esastan değerlendirme yapılması gerekir. (Yargıtay 13. HD E.
2013/9912; K. 2013/16134; T. 12.6.2013)

Kamulaştırma davalarında nispi ücret kararlaştınlamaz

Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir. Kamulaştrma Kanunu tarafından hü­


küm altıra alınacak şeyin değerinin belli yüzdes koşuluyla ücret sözleşmesi
yasaklanmıştır. Kamulaştırma bedelinin artırılması için açılacak davalarda
Avukatlık Kanununa göre özel hüküm niteliği taşıyan Kamulaştırma Kanu­
nu'nun ilgili hükümleri öncelikle uygulanacaktır. Davalı, Avukatlık Kanunu'na
göre nispi ücret talep edemez. Kamulaştırma Kanunu gereğince kamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescil davasında maktu vekâlet ücretine hak kazanır. O
halde mahkemece, davalı avukatın, davacıları temsil ettiği kamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescil davalarında maktu vekâlet ücreti alabileceği göz
önünde bulundurularak bu yönde gerekirse taraf ve yargı denetimine esas
olacak şekilde alanında uzman bilirkişi veya bilirkişi heyeti marifetiyle rapor
alınarak hâsıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekir. (Yargıtay 13.
HD E. 2013/5765; K. 2013/16006: T. 12.6.2013)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haklı Azli - Haks z İstifası Nedeniyle


Bitirdiği İşler İçin Açacağı Alacak Davası Dilekçe Örneği

(...) TÜKETİCİ MAHKEMESİ'NE/ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE

ihtiyati Tedbir İstemlidir

DAVACI :A

VEKİLİ : B

DAVALI :C

T. KONUSU : Fazlaya lişkin haklarımız saklı kalmak üzere,

1- Avukatlık ücretinin tespitine,

2- (...) TL avukatlık ücretinin ödenmesine haklı azil/ihtarname/dava/haksız istifa tarihinden


itibaren yasal faizi ile karar verilmesi talebidir. (Harca esas değer (..) TL'dir.) (yazıyla ... TL'dir.)

AÇIKLAMALAR:

Davalı iş sahibi ile müvekkilim (...) konulu avukatlık hizmeti için (...) tarihinde avukatlık ücret
sözleşmesi yapmışlardır. Davalı iş sahibi ile müvekkilim arasında Avukatlık Kanunu 53'üncü mad­
deye göre (...) tarihinde görüşme tutanağı hazırlanmıştır/Davalı iş sahibi müvekkilim avukata (...)
Noterliğinin (...) tarih ve (...) yevmiye numaralı vekâletnamesini (...) tarihinde teslim etmiştir.

Davalı iş sahibi müvekkilim avukata (...) tarihinde (...) TL yarg lama masrafı ve (...) TL peşin
avukatlık ücreti ödemiştir. Ödediği miktara karşılık olarak da kencisine (...) tarihli makbuz veril­
miştir.

Davalı iş sahibi (...) sebeplerinden ötürü müvekkilim avukatı (..) Noterliğinin (...) tarih ve (...)
yevmiye numaralı ihtarnamesi ile azletmiştir./Müvekkilim avukat (..) Noterliğinin (...) tarih ve (...)
yevmiye numaralı ihtarnamesi ile vekillik görevinden istifa etmiştir.

Müvekkilim olan avukat davalının (...) sayılı dosyasını sonuçiandırmış/belli bir aşamaya ge-
tirmiş/keşfe çıkmış/bilirkişi raporuna itiraz etmiş/tanıkların dinlenmesini sağlamış/delillerin
toplanmasını sağlamış/ön inceleme duruşmasına girmiş/dosyanın karara çıkmasında sonra ilamlı
icra takibini başlatmış/haciz işlemlerini yapmıştır. Bu nedenlerle müvekkilimin azli haklı bile olsa
bitirdiği işlerin karşılığını alma hakkı bulunmaktadır.

Müvekkilim avukatın bitirdiği işlerinin karşılığı olan avukatın ücretinin miktarının davayı
açarken tespiti mümkün olmadığından davamız belirsiz alacak davasıdır. Bu nedenlerle Sayın
Mahkemenizde belirsiz alacak davası açma zorunluluğu doğmuştur

HUKUKİ NEDENLER:

1- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu

2- 1136 sayılı Avukatlık Kanunu

3- 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve ilgili diğer mevzuat.


I 750 Hikuk Davalan
DELİLLER:
1- (...) tarihli avukatlık ücret sözleşmesi

2- Avukatlık Kanunu 53’üncü maddeye göre yapılmış görüşme tutanağı

3- Avukat adına çıkartılmış vekâletname

4- Makbuz ya da banka dekontu

5- İnternet iletileri

6- Dava/icra dosyası (Avukatın istifa ya da azil nedeniyle takip etmediği dosyaların getirtilme­
si istenecek)

7- Keşif tutanağı/bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi/duruşma tutanaklan ve benzerleri

S- Bilirkişi incelemesi

9- Keşif (Uyuşmazlık kcnusu olay taşınmaz ile ilgili ise)

SONUÇ: Yukarıda sunu an nedenlerle fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere;

1- Avukatlık ücretinin tespitine,

2- Haklı azil/ihtarname/dava/haksız istifa tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte şimdilik,
(...) TL avukatlık ücretinin ödenmesine,

3- Yargılama masraf ve karşı vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini
müvekkilim adına saygılarımla dilerim. Tarih

DAVACI/DAVACI VEKİLİ
(...)

Eki:
1- Yukarıda belirtilen {..) adet ek.

2- Onaylı vekâletname örneği


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 7511

8. Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle


Açacağı Alacak Cavası

o. Giriş ve İlgili Mevzuat

Avukatların işe başlamalarından sonra iş sahiplerinin sebep göstermeksizin


avukatları azletmeleri, uyuşmazlık konusu sorunlarını avukatlarının bilgisi dışın­
da karşı tarafla anlaşarak çözmeleri, avukata verilen işin çözüm aşamasına gel­
diği esnadan avukata ücret ödememek için avukatı azletmeleri, avukatı mesai
saatleri dışında rahatsız edecek söz ve davranışlarda bulunmaları, avukat mü­
vekkil ilişkisine yakışmayacak istek ve davranışlarda bulunmaları, ödedikleri
avukatlık ücreti karşılğında başka işlerini ücretsiz yaptırmak istemeleri, yargı­
lamanın ilerleyen aşamalarında yeni yargılama masraflarının çıkması durumun­
da avukata bu yargılama masraflarını vermemeleri ya da avukatın karşılaması
konusunda ısrarcı olmaları, avukatlarının iznini almadan başka avukatlara vekâ­
let vererek işi takip ettirmek istemeleri gibi nedenlerle avukat ile iş sahibi ara­
sındaki güven ilişkisi zedelenmekte veya avukat haklı nedenlerle vekillik göre­
vinden istifa etmekte ya da iş sahipleri avukatlarını vekillikten azletmektedir.
Bu ve benzeri uyuşmazlıklarda işe başlamış olan avukat istifa etmekte haklı ise
ya da haksız olarak az edilmişse ücretin tamamına hak kazanır. Kazandığı ücreti
de dava ve icra yoluyla iş sahibinden talep edebilir."’1

Avukatla iş sahibi arasındaki uyuşmazlıklara öncelikle özel kanun olması


nedeniyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükümleri uygulanır. 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu hükümleri ise tamamlayıcı olarak uygulanacaktır. Buna göre
Avukatlık Kanunu'ndan sonra Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı madde­
lerinde düzenlenmiş olan vekâlet sözleşmelerine ilişkin hükümler daha sonra
ise Türk Borçlar Kanunu'nun genel hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Ancak
28 Mayıs 2014 tarihirden sonra yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korun­
ması Hakkındaki Kanun ile vekâlet sözleşmesinden doğan davaların da tüketici
mahkemelerinin görev alanına alınması ile 6502 saylı kanunda uygulanacak
hükümler arasına girmiştir.

"Haklı bir sebep olmaksızn avukat azledilmişse ücretin tamamını alacaktır. Bu ücret vekalet sözleşme­
sinde kararlaştırılan ücret ile mahkeme masrafı olarak karşı taraftan a ıracak ücrettir. (...) haksız azil ya­
pılmışsa avukat yukarıda değinildiği gibi ücret sözleşmesindeki ücret ila mahkeme masraflı oİ3rak takdir
edilen ücret dışında icra nkâr tazminatını dahi alabilmektedir. (...) Ne var ki haksız azilden sonra dava
yeni atanan vekil tarafından takip edilip sonuçlandırdığı takdirde karşı taraftan alınacak ücretin azledi­
len vekile mi yoksa sonradan atanan vekile mi ait olacağının tespiti önem kazanmaktadır. Bizce Avukatlık
Kanunu'nun açıklanan hükümlerine göre haksız azledilen vekil ve yeni atanan vekil ücret sözleşmelerinde
kararlaştınlan ücretlerini ayn ayrı ve tam olarak almaları gerekmektedir." Özkaya, Eraslan: Vekâlet Söz­
leşmesi ve Kötüye Kulltsn<!r,os<, Seçkin Yayıncılık, 3. Baskı, 2013 Ankara, sf. 779, 780
|7S2 Hıkuk Davalan
İlgili mevzuat; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.53, 163, 164, 165; 6098 sa­
yılı Türk Borçlar Kanunu m.52, 89, 132, 147,149, 502; 6100 sayılı Hukuk Muha­
kemeleri Kanunu m.2, 6, 10, 107, 165, 389; 6502 saylı Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanun.

b. Görev

Avukatın iş sahibi ile yazılı anlaşma yapmasından ve avukatın işe başlama­


sından sonra avukatır haklı istifa etmesi ya da haksız azledilmesinden kaynak­
lanan davalar 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 73'üncü
maddesine göre tüketici mahkemesinde açılır. Tüketici mahkemelerinin bu­
lunmadığı yerlerde ise dava asliye hukuk mahkemesinde açılır. İş sahibi "tüketi­
ci" sıfatı taşımıyorsa dava asliye hukuk mahkemesinde görülecektir.

c. Yetki
Davalının yerleşim yeri mahkemesi HMK m.6 uyarınca genel yetkili mah­
kemedir. Ayrıca taraf ar arasında yazılı sözleşme olması nedeniyle HMK m.10
uyarınca sözleşmenin ifa yeri mahkemesi de yetkilidir. Sözleşmenin ifa yeri iki
şekilde belirlenecektir. Avukata verilen işin yapılacağı yer sözleşmenin ifa yeri­
dir. Dava açılacak ya da icra takibi yapılacaksa bunların yapılacağı yer sözleş­
menin ifa yeridir. Sözleşmenin ifa yerinin tespitinde esas alınacak ikinci ölçüt
ise avukata ücretinin nerede ödeneceğidir. Çünkü karşılıklı edimleri içeren avu­
katlık ücret sözleşmeleri iş sahibi açısından para borcunu kapsamaktadır. Avu­
katlık ücret sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Avukat aldığı işi
yapmak iş sahibi de ücreti avukata ödemekle yükümlüdür. Bu nedenle TBK'nın
89. maddesi uyarınca para alacağına ilişkin davalarda aksi kararlaştırılmadıkça
para borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklının
bulunduğu yer mahkemesi de sözleşmenin ifa yeri say lir ve bu nedenle yetkili­
dir.1" Sözleşmede avukata ücretinin nerede ödeneceği açıkça belirtilmişse üc­
retin ödeneceği yer de yukarıda yaptığımız açıklamalar çerçevesinde sözleşme­
nin ifa yeri sayılır ve bj yer mahkemesi de yetkilidir.

s" "HMK'nın 6'ncı maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme, davalının yerleşim yerinin bulun­
duğu yer mahkemesidir. Aynı kanunun 10'uncu maddesinde sözleşmeden dcğan davalar için, sözleşme­
nin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye ilişkin bir düzen­
lemedir. Ayrıca BK'nın 73. maddesi (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu S9) uyarınca para alacağına ilişkin
davalarda aksi karariaştırimadıkça para borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden ala­
caklının bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir." Yargıtay 13. HD 10.09.2013 tarih ve E: 2013/17262; K:
2013/22036
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 753 |
d. Dovacı - Davalı

a. Davacı: Taraflar arasında yapılan anlaşma uyarınca işi üstlenen avukat


davacı sıfatına sahiptir. Avukatların birden fazla olması durumunda her biri
bu davayı tek başına ya da birlikte açabilirler.

b. Davalı: Davalı haklı istifa yöneltilen ya da avukatı haksız azleden iş sahibi­


dir. Avukatlık Karunu m.l65'e göre iş sahibinin brden çok olması halinde
iş sahiplerinin hepsine husumet yöneltilebilir. Ayrına avukatın görev yaptığı
uyuşmazlığın taraflarının avukatın bilgisi dışında sulh olmaları durumunda
her iki tarafta avukatlık ücretinden müteselsilen sorumludur. Bu ve benzeri
durumlarda iş sahibiyle birlikte iş sahibinin sulh arılaşması yaptığı diğer kişi
de davalı olarak gösterilebilir.

e. Yargılama Usulü
aa. Delillerin Değerlendirilmesi

İş sahibi "tüketici* sıfatı taşımıyorsa eğer dava asliye hukuk mahkemesinde


açılacak ve yazılı yargılama yöntemine göre görülecektir. İş sahibi "tüketici"
sıfatı taşıyorsa bu du'umda dava 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun hükmüne bağlıdır. 6502 sayılı kanun m.73/lV hükmü uyarınca tüketici
mahkemelerinde görülen davalar basit yargılama usu üne tabidir. Bu nedenle
dava açılırken ikinci bir dilekçe hakkının bulunmadığı düşünülerek delillerin
dava dilekçesinde çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Aynı durum davaya
cevap veren taraf içinde geçerlidir. En önemli kanıtlama aracı taraflar arasında
yapılmış olan avukatlık ücret sözleşmesidir. Yazılı anlaşmaların bulunduğu avu­
kat iş sahibi uyuşmazlıklarında asıl belirleyici olan taraflar arasında yapılmış
olan sözleşmedir. Ücretin miktarı, nispi mi yoksa maktu mu olduğu, ücrete
vergilerin dâhil olup olmadığı, ne zaman ödeneceği, ücretin kapsadığı işler,
bakılacak işin sonucuna göre ücret ödenip ödenmeyeceği, ücret kalemlerinin
ayrı ayrı belirlenip bel rlenmemiş olduğu uyuşmazlığın çözümü açısından önem­
lidir.

Avukatlık Kanunu m.l64/l'e göre avukatlık ücretinin nispi olarak kararlaştı­


rıldığı sözleşmelerde avukatlık ücreti dava veya hükmolunacak şeyin değerinin
%25'ini aşamaz. Aynı kanunun 163/11 hükmüne göre bu oranın aşılması duru­
munda sözleşme kanında belirtilen tavan miktarında yani %25 oranında geçerli
olacaktır. Ücretin alt sınırı ise aynı kanunun 164/IV maddesinde belirlenmiştir.
Buna göre dava konusu uyuşmazlıkta belirlenecek olan ücret Avukatlık Asgari
Ücret Tarifesinin altında olamayacaktır.
I* Hıkuk Davalan
Bunun dışında avukatın iş sahibi ile Avukatlık Kanunu 53'üncü maddeye
göre görüşme tutana^ yapmış olması halinde bu tutanak, iş sahibinin teslim
ettiği vekâletname, davaya konu masraf ya da peşin ücretin elden teslim edilir­
ken makbuz verilmiş olması ya da banka dekontu da kanıtlama araçları arasın­
dadır. Davalı iş sahibinin gönderdiği azilname eğer hiçbir gerekçe içermiyorsa
azlin haklı nedenlere dayanmadığı iddiasının ispatı için önemli bir delildir.

Görüşme tutanakları ve içeriğinde yazılanlar iyi kaleme alınması halinde


avukattan çok iş sahibinin yükümlülüklerini içermektedir. İş sahibinin hukuki
uyuşmazlığının ne olcuğu, bu uyuşmazlıkla ilgili nasıl bir hukuki yardım talep
ettiği, iş konusu ile ilgili bilgi ve belgelerin ne zaman getirileceği, vekâletname­
nin teslim edilip edilmediği, varsa tanık isim ve adresleri, teslim edilen bilgi,
belge ve masraf görüşme tutanağında açıkça yazılmak zorundadır. Bu sebeple
usulüne uygun şekilde tutulmuş bir tutanak iş sahibinden çok avukat için ispat
aracı olmaktadır.

Yapılacak iş ile ilgili avukatın delil toplamak için bazı kurum ve kuruluşlarla
yazışmalar yapması, bir takım belge ve bilgileri elde etmesi avukatın işin hazırlık
aşamasına geçtiğini ve hatta işe başladığını gösterir. Taraflar sözleşme hazır­
lanması gibi adliye dışı bir iş konusunda anlaşmışlarsa sözleşmenin taslağının
avukat tarafından hazırlanmasından sonra internet ortamında iş sahibinin gö­
rüş ve önerilerine sunulması ve iş sahibi tarafından da onay anlamına gelebile­
cek söz ve davranışlarda bulunulması da yine avukatın işe başladığını hatta işi
bitirdiğini gösterir.

En önemli kanıtlama araçları ise avukatın iş sahibi adına açtığı dava ve baş­
lattığı icra dosyalarıdır. Dava dosyasının mahkeme esas defterine kaydının ya­
pılması ile dava açılmş sayılacağı için bu andan itibaren avukat başka bir işlem
yapmamış da olsa haklı istifanın ya da haksız azlin gerçekleştiği andan itibaren
ücretin tamamına hak kazanır.

Avukatın işe başladıktan sonra haklı istifanın ya da haksız azlin meydana


geldiği tarihe kadar iş sahibinden aldığı ve yaptığı işler için harcadığı masrafı
iade etmeme hakkı doğar. Bu durumda masraf avarsı olarak aldığı paradan
sadece elinde kalanın iadesi ile sorumludur. Avukat masraf avansı olarak aldığı
parayı ücret alacağına mahsup da edebilir.

bb. Zamanaşımı Süreleri

Avukatlık Kanunu'nda ve Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı madde­


lerinde avukatlık ücret sözleşmesi ve vekâlet sözleşmelerinden kaynaklanan
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 755 |

alacak davaları için zamanaşımı süresi belirlenmiş değildir. 6502 sayılı kanunun
16'ncı maddesindeki zamanaşımı süreleri "hizmeti ve'enin ayıplı hizmeti" du­
rumunda açılacak davalarda zamanaşımını düzenlediği için avukatın açacağı
davada uygulanmayacaktır. Çünkü bu davada avuka: davacı iş sahibi davalı
durumundadır. Bu nedenle zamanaşımı konusunda genel hükümlere bakılacak­
tır. Vekâlet sözleşmelerinden kaynaklı uyuşmazlıklara Türk Borçlar Kanu­
nu'nun 147/1,5 hükmü beş yıllık zamanaşımı süresi öngörmüştür. Bu maddede
öngörülen zamanaşımı süresi sözleşmede kararlaştırılan edimin yerine getiril­
mediği tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. Bu nedenle avukatın işe başla­
dıktan sonra haklı istifası ya da haksız azli durumunda davalı iş sahibine ihtar­
name çekerek sebep olduğu durumdan kaynaklı yükümlülüklerini yerine getir­
meye davet etmesi zamanaşımının işlemeye başladığı tarihin tespiti açısından
kolaylık oluşturacaktır. Bunun dışında iş sahibinin göncerdiği azilnamenin tarihi
ya da avukatın istifa yazısını gönderdiği tarih ve istifa nedenini doğuran olayın
meydana geldiği tarihte zamanaşımının başlangıcı için belirleyicidir. Çünkü za­
manaşımının işlemeye başladığı tarih TBK m.l49/l'e göre alacağın vadesinin
gelmesi ile başlar.

cc. İbraya Yönelik Anlaşmaların Etkisi

Uyuşmazlığın doğmasından hemen sonra taraflar n aldıklarını geri verme­


lerine ilişkin ibra anlaşmaları geçerlidir. Haklı olarak istifa eden ya da haksız
olarak azledilen avukata iş sahibinin belli bir ödemede bulunması ve bu öde­
menin bir ibra anlaşmasına bağlanması TBK m.l32'ye göre borcu ortadan kaldı­
rır.

dd. Tazminatın Mahsubuna İlişkin Özel Durumlar


Avukatın haklı istifası ya da haksız azlinden kaynaklı açılacak alacak dava­
sında eğer avukatın istifa etmesine neden olan olayda kusuru varsa ya da azle­
dilmesini gerektirmeyecek derecede kusuru varsa ve bu kusur iş sahibinin bir
kısım zararına da yol açmışsa bu durumda TBK m.52'yegöre alacak miktarından
davalı iş sahibinin, tazminat alacağına mahsuben indirim yapılmasını isteme
hakkı bulunmaktadır.

ee. Manevi Tazminat

Avukatın işe başlamadan önce haklı istifası ya da haksız azledilmesi açacağı


alacak davasında manevi tazminat talep edilmesinin önünde hukuki bir engel
bulunmamakla birlikte manevi zararın ispatı davacı üzerindedir. İş sahibinin
istifa ya da haksız azle sebep olduğu durum aynı zamanda avukata manevi
I« Hıkuk Davalan
ızdırap yaratacak nitelikte ise manevi tazminata da hükmedilmesi gerekir. Ör­
neğin iş sahibinin avu<ata hakaret etmesi, avukatı işin yapamayacak derecede
rahatsızlık uyandıracak davranışlar içinde olması, avukatın hukuki bilgisini aşa­
ğılayan davranışlar sergilemesi halinde avukat nazarında manevi zararın oluş­
tuğu kabul edilebilir. İş sahibinin sebep olduğu zararın manevi ızdırap yaratır
nitelikte olup olmadığı hâkimin takdirindedir. Bu durum somut olayın niteliğine
göre değerlendirilir.

ff. Bekletici Mesele


Avukatlık ücretinin miktarının başka bir davanın sonuçlanmasına bağlı ol­
duğu durumlarda davacı avukatın talebi ya da hâkimin kendiliğinden vereceği
kararla diğer dava HMK m,165'e göre bekletici mesele yapılabilir. Örneğin avu­
katın iş sahibi ile alacak davası için anlaşmasından sonra iş sahibinin işi başka
bir avukata vermesi ve bu sebeple avukatın haklı istifasının gerçekleşmesi du­
rumunda davacı avukatın alacak miktarının tespiti için alacak davasının sonuç­
lanmasının beklenilmesi gerekecektir. Avukatın takip etmesinin engellendiği
davanın beklenmesinin bir diğer nedeni de avukatın takip etmesi engellenen
davanın sonunda hükmedilecek karşı vekâlet ücretine de hak kazanacak olma­
sıdır. Nispi karşı vekâlet ücreti ancak dava bittikten sonra belirlenebileceğinden
haklı istifa eden ya da haksız azledilen avukatın karşı vekâlet ücretinden yoksun
kaldığı miktarda anca< o zaman belli olacaktır. Yargıtay haksız azil durumunda
karşı vekâlet ücretinin de avukat tarafından talep edilebileceğini kabul etmek­
te d i r.“:

gg. Dava Türü ve Değeri


Dava açılmadan önce avukatın alacağının miktarırın belirlenmesi mümkün
olmayabilir. Örneğin; :apu iptali ve tescili davası açmak üzere anlaşma yapılmış
olmasına karşın avukatın haksız olarak azledilmesi ya da haklı olarak istifa et­
mek zorunda bırakılrrası durumunda davacı avukat tarafından açılarak sonuç­
landırılacak olan tapu iptali ve tescili davasında, avukatın almaya hak kazanaca­
ğı avukatlık ücreti ve bu dava sonunda yine Avukatlık <anunu 164/son hükmü­
ne göre almaya hak kazanacağı karşı vekâlet ücretinin miktarı ancak iş sahibinin
azil ya da istifadan sonra kendi takip ettiği ya da başka avukata takip ettirdiği
tapu iptali ve tescili davasının sonuçlanmasından sonra taşınmazın değerine
göre belirlenebilecekdr. Bu ve benzeri durumlarda avukatın açacağı alacak

l" "Kural olarak karşı tarafa yükletilecek vekâlet ücreti müvekkil tarafından tahsil edildiğinde istenebilir
hale gelir. Ancak haksız azil halinde dürüstlük kuralları gereği avukatın bu ücreti azîlder sonrada talep
edebileceği kabul edilmelidir." Yargıtay 13. HD07.06.2011 T. 2010/17319 E. 2011/8929 K
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 757 |

davasının değerinin davanın başında tespit edilebilmesi mümkün olmayabilir.


HMK m.l07/l'e göre davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini
tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya
bunun imkânsız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya
da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Davanın belirsiz
alacak davası olarak açılmasından sonra yargılama devam ederken HMK
m.l65'e göre bekletici mesele yapılan diğer davanın sonuçlanmasından sonra
hazırlanan bilirkişi raporuna göre avukat talep ettiği niktarı davanın genişleti-
lemeyeceği yasağına bağlı olmadan arttırabilir.

İş sahibinin avukatını azletmesi ya da haksız istifaya zorlamasından sonra


konusu para ya da parayla ölçülebilir bir değer olan davada elde ettiği parasal
değer belli ise ya da iş sahibi ile avukatın yaptığı ücret sözleşmesinde maktu
ücret belirlenmişse bu durumda avukatın talep edebileceği avukatlık ücretinin
miktarı da belirli ya da avukat tarafından belirlenebilir durumdadır. Bu durum­
da belirsiz alacak davası açılamaz. Davacı avukat davasının değerini dava dilek­
çesinde açıkça belirtmelidir. Ancak bu durum yargılama sürecinde hazırlanacak
bilirkişi incelemesinde ortaya çıkacak rakama göre davacı avukatın dava değe­
rini ıslah yoluyla arttırmasına engel değildir.

hh. Karşı Vekâlet Ücretinin Talep Edilmesi

Avukatın haklı istifa ya da haksız azil nedeniyle takip etmesi engellenen iş


dava ya da icra takibi ise avukatın bu işi takip etmesinin engellenmesi bu iş
neticesinde taraf lehine hükmedilecek olan nispi karşı vekâlet ücretinden de
yoksun kalacağı anlamına gelir. Bu sebeple avukatın Avukatlık Kanunu
m.164/son hükmüne göre avukata ait olan karşı vekâlet ücretini de talep etme
hakkı bulunmaktadır.

ii. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler


HMK m.389/l'e göre dava dilekçesi ile ihtiyati tedbir kararı istenebilir. An­
cak ihtiyati tedbir istenen davalıya ait mal varlığının uyuşmazlık konusuna iliş­
kin olması gerekir. Bu dava türünde avukatın haklı istifasının ya da haksız azlin­
den ötürü doğan alacağı nedeniyle ücret talep edilmekte olduğundan davaya
konu bir malvarlığının bulunması ve ihtiyati tedbir konulması bu mal varlığı için
istenmelidir. Örneğin iş sahibi avukatla bir alacak davasının açılması için anlaş­
mış ve yapılacak işi de asliye hukuk mahkemesinde alacak davası açılması ola­
rak belirlemiş olabilirler. Bu durumda avukatın davayı açmasından bir süre son­
ra iş sahibinin karşı tarafla anlaşması ve alacağını tahsil etmesi durumunda iş
Hıkuk Davalan
sahibi avukatla yaptığ anlaşmaya uygun olarak ücretini ödemekle yükümlüdür.
Bu durumda söz konusu paranın iş sahibinin hesabına yatırılmış olması ve
uyuşmazlığın doğduğu tarihte de orada olması koşuluyla bu banka hesabına
ihtiyati tedbir konulması istenebilir. İş sahibine ait tanka hesabı uyuşmazlık
konusu alacaktan başka iş sahibinin başka parasal ilişkileri içinde kullanılmak­
taysa o takdirde ihtiyati tedbir kararı uyuşmazlık konısu miktarla sınırlı olarak
talep edilebilir.

Uyuşmazlık konusu alacak için doğrudan dava yoluna değil de genel haciz
yolu ile icra takibine geçilmek isteniyorsa o takdirde İcra ve İflas Kanunu hü­
kümlerine göre uyuşmazlık konusu alacağın bulunduğu banka hesabına ihtiyati
haciz konulması da talep edilebilir.

Kararlar Avukat ücret uyuşmazlıklarında avukatlık ücreti avukatın takip ettiği dos­
yanın dava değerine göre belirlenir

Somut olaya bakıldığında; davaya konu 4 adet onalım davasının azil tarihi
olan 23.10.2008 tarihinden önce davalı lehine kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Davalı avukatın azledilmeden önce akdi ve karşı yan ücret alacağına konu
dava dosyalarını davalı lehine sonuçlandırdığı mahkemenin de kabulünde
olduğuna göre, azlin haklı ya da haksız olduğuna bakılmaksızın davacı avuka­
tın akdi ve karşı yan ücretlerine hak kazandığının kabulü gerekir. Bu hususlar
mahkemenin de kabulünde olup ihtilafsızdır. Somut olayda ihtilaf, taraflar
arasındaki sözleşmenin 10 maddesinde yer alan *İş bu sözleşmeye konu olan
işten dolayı avukata, onalım hakkına konu taşınmaz hissesi değerinin %30'u
avukatlık ücreti olarak ödenecektir" hükmündeT kaynaklanmaktadır. Mah­
kemece bilirkişi raporu hükme esas alınarak 2012 yılında yapılan taşınmazın
hisse değeri esas alınarak tavan oran olan %25 üzerinden akdi vekalet ücreti­
ne hükmedilmiş ise de; davacı avukat davaları açarken müddeabihleri belir­
lemiş oluo, ön alım davasına bakan mahkemelerce de bu müddeabihler esas
alınarak hüküm kurulmuştur. İlgili dosyalarda davacı avukatınca ıslah ile
değer artırılmadığı gibi, taşınmazın hisse değerine isabet eden ön alım bedel­
lerine bir itirazı olmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca mahkemece.
Avukatlık Kanununun 174, 164 ve 163 maddeleri ve Dairemizin kökleşmiş
içtihatları da birlikte değerlendirilerek; ön alım devalarına konu 4 adet dosya­
nın harçlandırılmış müddeabihleri üzerinden tavzn oran olan %25 esas alına­
rak akdi vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken, dava konusu dosyalarla
ilgisi olmayan ve azil tarihinden sonra yapılan icra dosyasındaki kıymet takdir
raporunda belirlenen hisse değerleri esas alınarak hesaplama yapan bilirkişi
raporu hükme esas alınarak yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı
olup bozmayı gerektirir. (Yargıtay 13. HD Esas 2016/11690; Karar 2017/9215
Tarih 05.10.2017)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 759 I

Paydaşlığın giderilmesi davalarında avukatın temsil ettiği iş sahibinin dava


konusu taşınmazdaki payına göre avukatlık ücreti belirlenir

Dava, haksız azil nedenine dayalı takip edilen icra takiplerindeki icra vekalet
ücreti alacağının tahsili amacıyla başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine
ilişkindir. Davacı avukatın azlinin haksız olduğu mahkemenin de kabulünde-
dir. Avukatlık Kanunu'nun, 174. maddesinde, "Avukatın azli halinde ücretin
tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise
ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işle­
minin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata
vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına
göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işler­
den dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Buna karşılık haksız azil halinde ise
avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işn tüm vekalet ücretini talep
etme hakkına sahiptir. Somut olaya bakıldığında, taraflar arasında imzalanan
ücret söz eşmesinin 2. maddesinde davacı avukata dava konusunun değerinin
%6’sı oranında ücret ödeneceği kararlaştırılmıştır. Her ne kadar mahkemece
izaleyi şüyu davasına konu taşınmazların toplam değeri üzerinden davacının
ücrete hak kazanacağı kabul edilmiş ise de, davalıların izale suyu davasına
konu taşınmazda hisse sahibi oldukları, bu hisseleri nedeniyle davada taraf
olduklarına göre davalıların hisselerine isabet eden payların değerleri dikkate
alınarak bu miktar üzerinden ücrete hükmedlmesi gerektiği gözetilerek
sonucunz uygun bir karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu
yazılı şek İde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
(Yargıtay 13. HD Esas 2015/32045; Karar 2017/11096 Tarih 14.11.2017)

Boşanma davasında hükmedilecek maddi ve manevi tazminat için sözleş-


mesel avukatlık ücreti alınabilmesi için iş sahibi lehine maddi ve manevi
tazminata karar verilmiş olması gerekir. Davanın maddi ve manevi tazmi­
nat yönünden feragatle sonuçlanmış olması avukata maddi manevi tazmi­
nat talebi üzerinden sözleşmesel avukatlık ücreti talep hakkı vermez

Davacı avukat, asıl dava ile, sözleşme ile karalaştırılan ve mahkemece feragat­
ten önce hükmedilen maddi ve manevi tazminat tutarı üzerinden %10 vekalet
ücretini talep etmiş ve mahkemece de bu talebinin kabulüne karar verilmiştir.

Ancak yuorıda ayrıntılı olarak açıklanan hususlar ile sözleşme hükmü birlikte
değerlendirildiğinde; davacı avukatın maktu ücret dışında ücrete hak kazana­
bilmesi için vekil eden davalıya kazandırdığı bir maddi ve manevi tazminatın
bulunması gerekir. Oysa, boşanma ve davalı lehine hükmedilen maddi ve
manevi tîzminat hükmünün, davanın Yargıtay aşamasında konusuz kalması
nedeni ile bozulmasından sonra davalı talimatı ile davacı avukat tarafından
feragat beyanı ile davanın feragat nedeni ile sonuçlandığı, dolayısıyla davalı­
nın kazandığı bir tazminatın ve menfaatin bulunmadığı gözetildiğinde, davacı
I /«i Hıkuk Davalan

avukatın sözleşme ile kararlaştırılan şekilde %1O oranı üzerinden ücreti talep
etmeye hak kazanmadığının kabulü gerekir. Açıklanan nedenlerle asıl davanın
reddi gerekirken, yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde kabulü usul ve yasaya
aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Yargıtay 13. HD Esas 2016/13340; Karar
2017/11764 Tarih 30.11.2017)

Hapis hakkı vekâlet ücreti ve yapılan giderler iç n kullanılabilir. Hapis hakkı


muaccel Dian avukatlık ücret alacakları için kullanılabilir

Hemen belirtmek gerekir ki, Avukatlık Kanunu'nun 166. maddesinde tanımla­


nan hapis hakkı, sadece vekalet ücreti alacaklan ve yapılan giderler oranında
kullanılabilir.

Avukatın, müvekkili nam ve hesabına tahsil etmiş olduğu alacak ve değerler­


den, ücret ve masraf alacağından fazla bir miktarını "hapis hakkı" adı altında
elinde tutması, bu hakkın yasaya konuluş amacına aykırı olduğu gibi, avukatlık
meslek kurallarına da aykırıdır. Aynı şekilde hapis hakkını kullanan avukatın,
müvekkilin nam ve hesabına tahsil ettiği alacaklan geciktirmeksizin iş sahibine
bildirmesi, hangi işten dolayı ve ne miktarda ücret ve masraf alacağı olduğu­
nu açıklaması ve konu ile ilgili karşı tarafı bilgilencirdikten ve gerektiği durum­
larda yapılacak hesaplaşmadan sonra, alacağı oranında hapis hakkını kullan­
ması gereklidir. Esasen bu durum, avukatın müvekkiline hesap verme yüküm­
lülüğünün de tabii bir sonucudur. Nitekim, Avukatlık Kanununun 34. madde­
sinde, "Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir
şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine geti'mek ve avukatlık unvanının
gerektirdği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar
Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymak a yükümlüdürler." hükmü,
Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallannın 43. maddesinde de, "Müvekkil
adına alıran paralar ve başkaca değerler geciktirmeksizin müvekkile duyuru­
lur ve verilir." hükmü bulunmaktadır.
Öte yandan avukat, ancak muaccel olan vekalet ücreti alacaklan yönünden
hapis hakkını kullanabilir. Yasada avukatlık ücretinin ne zaman muaccel ola­
cağı konusunda açık bir hüküm bulunmamakla oeraber. Avukatlık Kanunu’­
nun 171/1 maddesinde düzenlenen "Avukat üzer ne aldığı işi kanun hükümle­
rine göreve yazılı sözleşme olmasa bile sonuna kadar takip eder” ve "Avukat­
lık Asgari Ücret Tarifesinin 2. maddesinde düzenlenen "ücreti, kesin hüküm
elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır” hükümleri
gereğince vekalet ücreti alacağının, üstlenilen işin bitmesi ile muaccel hale
geldiğinin kabulü gerekir. Bu kabule göre avukat, aksine sözleşme yoksa, işi
sonuna kadar takip edip sonuçlandırmadan ücretini isteyemeyeceği gibi bu
noktada hapis hakkını da kullanamaz. (...) Davalı avukatın hapis hakkını Avu­
katlık Kanunu ve meslek kuralları hükümlerine u/gun olarak kullanıp kullan­
madığının denetlenmesi için, tahsilat sırasında avukatın muaccel olan vekalet
ücreti ve masraf alacağının bulunup bulunmadığının, hangi işten dolayı ve ne
miktarda ücret ve masraf alacağı olduğu konusunda karşı tarafı bilgilendirip
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 76£ |

bilgilendirmediğinin, davalı nam ve hesabına tahsil ettiği alacakları geciktir­


meksizin iş sahibine bildirip bildirmediğinin ve taraflar arasında bir hesaplaş­
manın yapılıp yapılmadığının tespit edilmesi gerekirken dosya kapsamından
Mahkemece bu hususta bir inceleme yapılmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle
olunca Mahkemece, hapis hakkının usulüne uygun kullanılıp kullanılmadığı
tespit edilmeli, varsa hak edilen vekalet ücretinin belirlenmesi gerektiğinden
konusunda uzman bilirkişiden rapor da alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca
uygun bi- karar verilmesi gerekirken, açıklanan hususlar göz ardı edilerek,
eksik inceleme yazılı şekilde karar verilmiş olmas, usul ve yasaya aykırı olup,
bozmayı gerektirir. (Yargıtay 13. HD Esas 2015/35487; Karar 2017/11889
Tarih 04.12.2017)

Vekilin ûrrete hak kazanabilmesi için başarı şartı gerekmemektedir. Konu­


su para alacağı olana işler ile konusu para alacağı olmayan işler için ortak
maktu ücret belirlenmiş ise ve bu işlerden biri avukat tarafından yapılmış
diğeri ise yapılmamış ise belirlenen maktu ücretin kararlaştırılan ücrete
oranlanması ve ona göre karar verilmesi gerekir

Dava, taraflar arasında imzalanan avukatlık ücret sözleşmesi gereğince hak


edilen vekalet ücretinin davalıdan tahsili için başlatılan takibe itirazın iptali
davasıdır Davacı, sözleşme gereği 10.000 USD maktu olarak belirlenen ücre­
tin tarafına ödenmediğini ileri sürmektedir. Davalı ise avukatın işleri gereği
gibi yürütemediğini ve sözleşmeye göre ücrete hck kazanamadığını savunarak
davanın reddini dilemektedir. Taraflar arasında imzalanan 10.11.2008 tarihli
ücret sözleşmesinde 9. ve 10. ay kira alacağına ilişkin toplam 29.640,00 TL
alacağın tahsili ile kiracının mecurdan tahliyesi için 10.000 USD avukatlık
ücretinin avukata ödenmesi hususunda anlaşıldığı belirtilmiştir. Avukatın bu
kapsamda kira alacağının tahsili için 70.387,59 TL üzerinden takip başlattığı,
ihtarlar gönderdiği, tespit yaptırdığı takibe itiraz üzerine itirazın iptali davası
açtığı ancak davanın aleyhe sonuçlandığı uyuşnazlık konusu olmadığı gibi
mecurun tahliyesi için her hangi bir işlem yapmacığı da sabittir. Davacı avuka­
tın işin gereklerine aykın hareket ettiği ispatlanmadığı gibi azledilmiş de
değildir. Vekilin ücrete hak kazanabilmesi için başarı şartı da gerekmemekte­
dir.

Hal böyle olunca davacının ücrete hak kazandığı sonucuna varılmasında isa­
betsizlik yoktur. Ne var ki, ücret sözleşmesinde tahliye ve alacağın tahsili
üzerine maktu olarak belirlenen bir ücret vardır. Bilirkişi ve mahkeme tarafın­
dan ücret hesabı yapılırken yalnızca alacağın tahsili yönünden yapılan takip
değeri üzerinden bir değerlendirmeye gidilmiş ve 10.000 USD alacağın,

Avukatlık Kanunu 164/2 gereği takip tutarının %25'ini aşmaması gerektiği


belirtilerek belirlenen rakama hükmedilmiştir. Her ne kadar hükmedilen
alacak içinde tahliye olmadığı vurgulansa da 10.000 USD yönünden yapılan
kıyasta yalnızca icra dosyası için hak edilen ücretin Avukatlık Kanunu 164/2
| 762 Hukuk Davalan

maddesi gereğince belirlenen %25'lik sınırı geçemeyeceği belirlenmiştir. Hal


bu ki bu sınır içinde tahliye için gerekli işlemler de olmalıdır. Kısaca, mahke­
mece davacı avukatın yaptığı işler ile yapmadığı işler arasında oranlama yapı­
larak ücret belirlenmelidir. Sözleşmeye konu işlemler {tahliye + alacağın
tahsili) ve sözleşmede düzenlenen ücret {10.000 USD) için oranlama belirlen­
dikten sonra Avukatlık Yasası hükümleri aynca dikkate alınarak sonucuna
göre hüküm tesis edilmelidir. Aksi hakkaniyete aykırı olduğu gibi avukatın
yapmadığı iş için de ücret almasına sebebiyet vereceğinden usul ve yasaya
aykırı olup bozma sebebidir. (Yargıtay 13. HD Esas 2015/18445; Karar
2018/183 Tarih 17.01.2018)

Vekâlet ücreti sözleşmesi şahsi hak doğuran sözleşme olduğundan gerek


davacı gerekse davalı sözleşmede belirlenen yücümlülüklerden sorumludur

Dava kazanılsın veya kaybedilsin vekâlet hizmetine karşılık avukata vekâlet ücreti­
nin ödeneceğinin taraflarca kabul edildiği anlaşılmaktadır. Bu nitelikteki bir ücret
sözleşmesinin geçersiz kabul edilmesi için avukatlık yasasının amir hükümlerine
aykırılığın kesin olarak saptanması gerekir. Hukuk sistemimizde. BK'nın 19. mad­
desindeki buyurucu hükümlere aykırı olmamak koşuluyla irade hürriyeti ve akit
serbestîsi sınırları içinde taraflar diledikleri gibi sözleşme yapabilirler. Vekâlet
ücreti sözleşmesi şahsi hak doğuran sözleşme olduğundan ve maktu olarak dü-
zenlendiğnden gerek davacı gerekse davalı sözleşmede belirlenen yükümlülük­
lerden sorumludur. (Yargıtay 13. HD E. 2007/2106; K. 2007/7296; T. 23.5.2007)

Sözleşmede yüzde yirmi beş tavanını aşan sözleşmeler belirtilen yüzde


yirmi beş tavan oranında geçerlidir

Yüzde yirmi beşi aşmamak üzere, dava veya hükmolunacak şeyin değeri
yahut paranın belli bir yüzdesi avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabilir. Bu
tavanı aşîn sözleşmeler belirtilen yüzde yirmi beş tavan oranında geçerlidir.
(Yargıtay 13. HD E. 2008/13013; K. 2008/15799; T. 29.12.2008)

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımına


bağlıdır

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımı süresine


tabi olup, bu sürenin geçmesi ile zamanaşımına uğrarlar. (Yargıtay 13. HD E.
2014/3899; K. 2014/18521; T. 10.6.2014)

Mahkemece avukatın davacıya vekâleten yürüttüğü tüm dosyalar getirtilip


incelenmek suretiyle sözleşme kapsamında isteyebileceği vekâlet ücreti­
nin saptanması gerekir

Dava, yazılı ücret sözleşmesi gereğince ödenmeyen vekâlet ücretlerinin tahsili


için başlatılan icra takibinden dolayı menfi tespit ve istirdat isteğine ilişkindir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 763 D

Davalı avukat tarafından vekâleten yürütülen dosyalar getirtilip incelenmeden


düzenlenen ve hükme esas alınan bilirkişi rapo'u hüküm kurmaya elverişli
değildir. Eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulamaz. Öyle olunca mah­
kemece davalı avukatın davacıya vekâleten yürüttüğü tüm dosyalar getirtilip
incelenmek suretiyle konusunda uzman bilirkişiden hâkim ve Yargıtay deneti­
mine elverişli rapor alınarak davalı avukatın sözleşme kapsamında isteyebilece­
ği vekâlet ücreti saptandıktan sonra oluşacak soruca göre bir karar verilmesi
gerekir. (Yargıtay 13. HD E. 2014/1429; K. 2014/3748; T. 13.2.2014)

Davalı alacak davasından feragat ettiğinden ve hizmet tespitine yönelik


davasını da atiye bıraktığından her iki dava dosyası yönünden davacı avu­
kat hak ettiğini davalıdan isteyebilir

Dava alacak davasıdır. Davacı, davalının vekili olarak açtığı davada davalıyı temsil
etmiş, arzlannda akdedilen ücret sözleşmesine göre davanın kazanılması halinde
tüm tazmnatın %20'sinin vekâlet ücreti olarak davao avukata ödeneceği kararlaş­
tırılmıştır. Davaa kendi bilgi ve rızası dışında, davalının alacak davasından feragat
ettiğini, hizmet tespiti davasını ise atiye terk ettiğini ileri sürerek vekâlet ücretinin
davalıdan tahsilini istemiştir. Vekâlet ücretinin davanın kazanılması şartına bağlı
tutulduğu, davalının davası hakkında serbestçe tasarufta bulunabileceği, gerekçe
gösterilerek davanın reddine karar verilmiştir. D3.'alı alacak davasından kendi
rızası ile feragat ettiğinden ve hizmet tespitine yönelik davasını da atiye bıraktı­
ğından her iki dava dosyası yönünden davacı avukatın davaları takip imkânı elin­
den alınmıştır. Hâl böyle olunca davaa avukat hak ettiğini davalıdan isteyebilir.
(Yargıtay 13. HD E. 2013/23910; K. 2014/700; T. 15.1.2014)

Avukatın iş sahibinin talimatına aykırı işlem yapması haklı azil gerekçesidir

Dava, avukatlık ücret sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla


yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Özen borcu ve he­
sap verme borcu vekâlet sözleşmesinin en önemli unsurudur. Eldeki davada,
davalılar tarafından e-mail yazışmasıyla kendilerinin onayı olmadan herhangi
bir icra takibi yapılmamasına dair davacıya bildirimde bulunmalarına rağmen
davalının bu tarihten sonra davalılar adına 27 adet icra takibi yaptığı anlaşıl­
maktadır. Davacı avukat, bu icra takiplerine dair davalıların bilgilendirildiğini
ve onaylarının alındığını iddia etmiş ise de, bu husus davacı tarafından yasal
delillerle ispat edilememiştir. Nitekim davalıların onayı alınmadan davacı
tarafından açılan 27 adet icra dosyasına konu takipten, 18 adedine davacının
azlinden sonra davalı taraflarca devam edilmediği gözetildiğinde bu takipler
sebebiyle davalılarca yapılan azil işleminin haklı olduğunun kabulü gerekir.
Mahkemece davacı tarafından davalıların onayı alınmadan yapılan icra takip­
lerinden 18 adet icra takibine davacının azlinden sonra davalı taraflann de­
vam etmedikleri ve bu 18 adet icra takip dosyasından doğan masraf bedelin­
den davalıların sorumlu tutulamayacaklan ve ihtarname masrafları yönünden
de davaliarın sorumluluğunun buna göre oranlanarak belirlenmesi gerekir.
(Yargıtay 13. HD E. 2013/25630; K. 2014/253; T. 13.1.2014)
Hıkuk Davalan

Avukatlık ücreti para borcuna ilişkin olduğu için davacı avukatın bulunduğu
yer mahkemesi de yetkilidir

Dava, vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan vekâet ücreti ve masraf alacağı­


nın tahsii amacıyla başlatılan icra takibine yönelik itirazın iptali istemine
ilişkindir. HMK'nın 6. maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme,
davalının yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesidir. Aynı kanunun 10.
maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin ifa edileceği yer
mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye ilişkin bir
düzenlemedir. Ayrıca BK'nın 73. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 89.) madde­
si uyarınsa para alacağına ilişkin davalarda aksi kararlaştırılmadıkça para
borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklının bulun­
duğu yer mahkemesi de yetkilidir. Dolayısıyla dava, davacının seçimine göre,
hem genel ve hem de özel yetkili mahkemede açılabilir. (Bkz. HGK. 5.11.2003,
2003/13-640-627 sayılı kararı) Az yukarıda anılar BK'nın 73. (6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu 89.) maddesi gereğince, vekâlet sözleşmesinden doğan para
alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine yönelik itirazın iptali istemi
ile açılan eldeki davada, Adana Mahkemeleri de bu davaya bakmaya yetkili­
dir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/17262; K. 2013/22036; T. 19.9.2013)

Avukatın istifa ya da azil tarihindeki bütün cosyaları ücret alacağı için


değerlendirilmeye alınmalıdır

Davacı, davalıların vekili olarak takip ettiği dosyalara ilişkin vekâlet ücretinin, bir
kısım masraflann ve yol giderlerinin ödenmediği gerekçesiyle vekillik görevin­
den istifa ettiğini ileri sürerek, vekâlet ücretine <onu alacağın tahsilini talep
etmiştir. Mahkemece, haksız istifa tarihi itibariyle davacı tarafından takip edile­
rek sonuçlandırılan ve kesin hüküm elde edilen dava ve icra takipleri yönünden
davacının hak ettiği akdi ve karşı yan vekâlet ücret ile davalılar tarafından itiraz
edilmemesi nedeni ile tüm dosyalarda yapılan masrafların hesaplanması için
bilirkişi kurulundan ek rapor alınması ve davacının davalılardan aldığını kabul
ettiği miktarın mahsubundan sonra hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi
gerekirken, kesin hüküm elde edilmediği halde sadece karara çıkmış dosyalar
yönünden de hesaplama yapılan bilirkişi kurulu raporuna dayanılarak yazılı
şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykın olup, bozma nedenidir. (Yargıtay
13. HD E.2013/15398; K. 2013/22021; T. 19.9.2013)

Haksız azledilen avukatın dava ve icra takiplerine baktığı iş sahibinin bü­


tün dosyaları dikkate alınarak azlin değerlendirilmesi gerekir

Dava, vekâlet ücretinin tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine
ilişkindir. Vekâlet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve takip­
lere sirayet eder. Dosya kapsamından davacı avukatla davalılar arasında başka
dava dosyalan sebebiyle avukatlık ücretine dair davclar olduğu anlaşılmaktadır.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 765 fl

O halde mahkemece öncelikle davalıların azil nedenleri üzerinde durulmalı,


vekâlet ücretine dair diğer dava dosyaları ile protokol ve kat karşılığı inşaat
sözleşme eri incelenmek suretiyle davacı avukatın azlinin haklı olup olmadığı
değerlendirilmeli ve hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir.

Ayrıca davacı asıl alacak ve faizi yönünden takip başlatmış olmasına rağmen,
dava dilekçesinde itirazın asıl alacak yönünden iptaline karar verilmesini
istemiştir. Mahkemece, "Davanın kabulüne, itirazın iptaline, takibin devamı­
na” karar verilmekle talep aşılacak şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya
aykırı olup bozma nedenidir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/15312; K.
2013/16890; T. 20.6.2013)

Avukatın iş sahibinin yanında SGK girişli ve maaşla çalışması, her türlü


vekâlet İcretini alamayacağına ilişkin sözleşne imzalaması durumunda
baktığı dava ve işlerle ilgili olarak avukatlık ücreti isteyemez

Dava, vekâlet ücreti istemine ilişkindir. Davacının, dava dışı şirket ile davalı İSKİ
arasında, hukuk hizmetleri satın alınması için yapı an "Hukuk Hizmetleri Proto­
kolü" kapsamında davalının taraf olduğu icra takipleri ve davaları vekil sıfatıyla
takip ettiği, maaş ve ücretleri ile her türlü özlük haklarını şirketten aldığı dosya
içeriğiyle sabit olduğu gibi bu husus tarafların da obulündedir. Yine davacının
dava dışı şirket bünyesinde çalışması nedeniyle, SSK işe giriş bildirgesinin de
aynı şirket tarafından düzenlendiği, istihdam edildiği işyeri olarak da bu şirketin
gösterildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının, davalı İSKİ Genel Müdürlü­
ğünün kadrolu veya sözleşmeli personeli olmadığının, dava dışı şirket ile İSKİ
arasında yapılan "Hukuk Hizmetleri Protokolü" hükümleri doğrultusunda hiz­
met verdiğinin kabulü gerekir. İSKİ Genel Müdürlüğünün icra takipleri ve dava­
lar için davacıya vekâletname vermesi yasal bir zorunluluk olup, bu durum
davacının dava dışı şirketin çalışanı olduğu gerçeğini değiştirmeyeceğinden
uyuşmazlğın protokol hükümleri doğrultusunda çözümlenmesi gereklidir. Söz
konusu "Hukuk Hizmetleri Protokolümde "... Yapılacak avukatlık hizmetlerinin
ifasıyla ilgili aylık ücret, her türlü ikramiye, tazminat, vekâlet ücreti, harcırah vb.
ödemeler, haklar ve sorumluluklar şirkete aittir.” "Avukatların Sorumlulukları”
başlığını taşıyan maddesinde ise, "Avukatlar ücret dışında vekâlet ücreti vb. gibi
herhangi bir hak talep etmeyeceklerdir." hükümleri bulunmaktadır. O halde
protokolün açıklanan bu hükümleri gereğince, davalıya avukatlık hizmeti veren
davacının, davaya konu vekâlet ücretleri sebebiyle davalıdan talepte bulunması
mümkün değildir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/7188; K. 2013/16775; T. 19.6.2013)

Boşanma ve katkı payı alacağı davası gibi birlikte görülen davalarda dos­
yanın sonradan ayrılmış olmasına göre avukctın ayrı ayrı ücret isteme
hakkı bulunmaktadır

Davacı, davalı avukata verdiği vekâletle boşanma davasıyla katkı bedeli dava­
sını açıp takip ettiğini ancak davacının boşanma davasıyla birlikte açılmaması
gereken katkı payı davasını birlikte açtığını, talimetı olmadığı halde eşyaların
[ 766 Hıkuk Davalan

aynen iadesini talep ettiğini, kendisini bilgilendrmediğini, bu sebeple haklı


olarak azlettiğini, buna rağmen davalının aleyhine vekâlet ücretinin tahsili için
takip yaptığını ileri sürerek, icra takibinden dolayı borçlu olmadığının tespiti
ile %40 tazminatın tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, katkı payı davası için sağladığı bir menfaat bulunmadığından


davalı avukatın vekâlet ücreti talebinin yerinde olmadığına karar verilmiştir.
Oysa davalı avukat tarafından açılan katkı payı davasının boşanmayla birlikte
açılan aynı dava dosyasında görülmekte olduğu anlaşıldığına göre, bu dava
için de harca esas değeri üzerinden davalı avukatın hak ettiği vekâlet ücretine
karar vermelidir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/8930; K. 2013/16106; T.
13.6.2013)

Sözleşmenin taraflarının hem şirket hem de gerçek kişi olması durumunda


her ikisinin de sorumluluğu bulunmaktadır

Dava, itirazın iptaline ilişkindir. Sözleşmede yazılı işler karşılığı vekâlet ücreti­
nin kararlaştırıldığı, sözleşmeyi davalının imzaladığı ancak sözleşme başlığında
şirketi temsilen ibaresinin yer aldığı, sözleşme içeriğinde yazılı davaların bir
kısmında davalının ve davalı şirketin bizzat taraf olduklan, davacıya verdikleri
vekâletnamelerin davalı tarafından kendisine asaleten şirkete vekâleten
verildiği, azil namenin de hem davalı hem de şirket tarafından yapıldığı anla-
şılmaktacır. Bu durumda avukatlık ücret sözleşmesinin taraflannın davalı
şirket ve davalı olduğunun ve davalı şirkete de husumet düşeceğinin kabulü
gerekir. Mahkemece bu davalı hakkında da avukatlık ücret sözleşmesi çerçe­
vesinde sorumluluğu olduğunun kabulüyle esastan değerlendirme yapılması
gerekir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/9912; K. 2013/16134; T. 12.6.2013)

Kamulaştırma davalarında nispi ücret kararlaştıramaz

Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir. Kamulaştrma Kanunu tarafından hü­


küm altıra alınacak şeyin değerinin belli yüzdes koşuluyla ücret sözleşmesi
yasaklanmıştır. Kamulaştırma bedelinin artırılması için açılacak davalarda

Avukatlık Kanununa göre özel hüküm niteliği taşıyan Kamulaştırma Kanu­


nu'nun ilgili hükümleri öncelikle uygulanacaktır. Davalı, Avukatlık Kanunu'na
göre nispi ücret talep edemez. Kamulaştırma Kanunu gereğince kamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescil davasında maktu vekâlet ücretine hak kazanır. O
halde mahkemece, davalı avukatın, davacıları temsil ettiği kamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescil davalarında maktu vekâlet ücreti alabileceği göz
önünde bulundurularak bu yönde gerekirse taraf ve yargı denetimine esas
olacak şekilde alanında uzman bilirkişi veya bilirkişi heyeti marifetiyle rapor
alınarak hâsıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekir. (Yargıtay 13.
HD E. 2013/5765; K. 2013/16006; T. 12.6.2013)

Sözleşmenin geçersiz olması durumunda Avukatlık Kanunu m.164/IV hük­


müne gö e ücrete hükmedilir
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 767 |

başlatılar icra takibine vaki itirazın iptali isteğine lişkindir. 1136 sayılı Avukat­
lık Kanurunun 164/4. maddesinde "...Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış
olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut
ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret söz­
leşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde; değeri para ile
ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluy­
la ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan
bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin
değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti
olarak belirlenir. Değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık
asgari ücret tarifesi uygulanır." hükmü bulunmakladır.
Öyle olunca mahkemece azil haksız kabul edildiğine göre dava konusu söz­
leşme hükmü de geçersiz kabul edilmek suretiyle davacı avukatın yukarda
anılan yasa hükmü uyarınca isteyebileceği vekâlet ücreti hesaplanarak sonu­
cuna göre karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile geçersiz söz­
leşme hükmüne dayanılarak yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş
olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Yargıtay 13. HD E.
2013/82*9; K. 2013/12850; T. 16.5.2013)

Sözleşmesel avukatlık ücreti ve karşı vekâlet ücreti birlikte talep edilebilir

Dava, akdi ve karşı taraf vekâlet ücretinin tahsii istemine ilişkindir. Somut
olayda davacının, davalıya vekâleten takip etmiş olduğu dava karar aşama­
sında iken, davalı tarafından haksız olarak azledildiği anlaşılmakta olup, dava­
cı haksız azil nedeniyle karşı taraf vekâlet ücretinden de mahrum kalmıştır. Bu
nedenle davacı avukatın. Avukatlık Kanununun 164/son maddesinde düzen­
lenen karşı taraf vekâlet ücretlerine de hak kazandığının kabulü gerekir. O
halde mzhkemece davacının takip etmiş olduğu dava nedeniyle, Avukatlık
Kanununun 164/son maddesine göre hasma yûkletilmesi gereken vekâlet
ücretine de karar verilmesi gerekirken, açıklanan hususlar göz ardı edilerek,
bu istemin reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı
gerektirir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/11715; K. 2013/12413; T. 14.5.2013)
Hıkuk Davalan

Avukat istifa tarihinden önce masraf talebinde bulunulmasına rağmen iş


sahibinin ödeme yapmadığı hususunu ispatla yükümlüdür

Davacılar, davalının vekili olarak takip ettikleri dosyalara ilişkin masraf avan­
sının davalıdan talep edilmesine rağmen davalının karşılamadığını ve bu
dosyalare konu vekâlet ücretinin ödenmediği gerekçesiyle vekillik görevlerin­
den istifa ettiklerinden bahisle vekâlet ücretine <onu alacağın tahsilini talep
etmişlerdir. Davacıların istifasını bildirdiği ihtarnamede dava ve icra masrafla­
rının ödenmemesini de istifa gerekçesi olarak ileri sürmüş ise de, dava dilek­
çesinde davalı tarafından masraflara mahsuben ödeme yapıldığı, bunun bir
kısmının davalıya ait dava konusu dosyalarda narcandığı, bir kısmının ise
davalının ortağı olduğu şirkete ilişkin dosyalarda kullanıldığı belirtilmiş olmak­
la davalı tarafından işin başında davacı taraflara bir masraf ödemesinin yapıl­
dığı anlaşılmaktadır. Davacı taraflarca işin görülmesi için yapılan bu ödemenin
yeterli olmaması halinde gereken miktarı davalıdan talep etmesi gerekir.
Davacı taraflar istifa tarihinden önce masraf talebinde bulunulmasına rağmen
davalının ödeme yapmadığı hususunu ispatla yükümlü oldukları kabul edilme­
lidir. Mahkemece davacıların istifa sebebi olarak ileri sürdükleri masraf tale­
bine ilişkn olarak davalıya yönelik bir bildirimde bulunup bulunmadıklarına
ilişkin delileri sorularak ve davalının yaptığı masraf ödemesinden söz konusu
kısmın şirket dosyalarına harcanıp harcanmadığı araştırılmak suretiyle istifa­
nın haklı sebebe dayanıp dayanmadığı hususu incelenerek sonucuna uygun
karar verilmesi gerekir. (Yargıtay 13. HD E. 2012/13331; K. 2013/8159; T.
1.4.2013J
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Ş -X Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle


-'T Açacağı Alacak Davası Dilekçe Örneği

(...) TÜKETİCİ MAHKEMESİ'NE / ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE

ihtiyati Tedbir İstemlidir

DAVACI :A

VEKİLİ : B

DAVALI :C

T. KONUSU : Fazlaya lişkin haklarımız saklı kalmak üzere, şimdilik,

1- (...) TL avukatlık ücretinin,

2- (...) TL manevi tazminatın,

3- (...) TL karşı vekâlet ücreti alacağının ödenmesine haklı istifa/ihtarname/


dava./hak5iz azil tarihinden itibaren yasal faizi ile karar verilmesi talebidir. (Harca esas değer (...)
TL'dir.) (yazıyla ... TL’dir.)

AÇIKLAMALAR:

Davalı ile avukat olan müvekkilim (...) konulu avukatlık hizmeti için yazılı olarak anlaşmışlar­
dır. Davalı ile müvekkilim arasında Avukatlık Kanunu 53'üncü maddeye göre (...) tarihinde gö­
rüşme tutanağı hazırlanmıştır/Davalı, müvekkilim avukata (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yev­
miye numaralı vekâletnamesini (...) tarihinde teslim etmiştir.

Davalı, müvekkilim avukata (...) tarihinde (...) TL yargılama masrafı ve (...) TL peşin avukatlık
ücreti ödemiştir. Ödediği miktara karşılık olarak da kendisinden (...) tarihli makbuz verilmiştir.

Müvekkilim davalı adına (...) mahkemesinde/icra müdürlüğünde (...) konulu dava/icra takibi
başlatmıştır. Ancak davalı, müvekkilimden habersiz olarak alacağı haricen teslim almış ve bugüne
kadar da müvekkilime ücret ödemesi yapmamıştır./Davalı işi başka bir avukata vermiş ve başka
avukat aracılığı ile işe takip ettirmeye başlamıştır./Davalı müvekkilime küçük düşürücü, mesleki
saygınlığını zedeleyici söz ve davranışlarda bulunmuş ve kendisine hakaret etmiştir.

Davalı müvekkilimi (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haksız
olarak azletmiştir./Müvekkilim avukat (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yevmiye numaralı ihtar­
namesi ile haklı gerekçelerle vekillik görevinden istifa etmek zorunda kalmıştır.

Müvekkilim avukat istifa/azil nedeniyle takip etmesi engellenen dosyalar nedeniyle ücret ve
karşı vekâlet ücreti alacağından mahrum kalmıştır. Bu nedenlerle Sayın Mahkemenizde ala-
cak/tazminat davası açma zorunluluğu doğmuştur.

Müvekkilimin istifa/azil nedeniyle takip etmesi engellenen (...ı mahkemesine/icra müdürlü­


ğüne ait dosyaların bekletici mesele yapılmasını talep ediyoruz.

Davamız nispi ücret alacağı ve nispi karşı vekâlet ücreti alacağı yönünden belirsiz alacak da­
vası, maktu ücret alacağı, maktu karşı vekâlet ücreti alacağı ve manevi tazminat yönünden ise
belirli alacak davasıdır.
| 770 Hikuk Davalan
HUKUKİ NEDENLER:

1- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu

2- 1136 sayılı Avukatlık Kanunu

3- 6098 sayılı Türk Sorular Kanunu ve ilgili diğer mevzuat.

DELİLLER:

1- (...) tarihli avukatlık ücret sözleşmesi

2- Avukatlık Kanunu 53’üncü maddeye göre yapılmış görüşme tutanağı

3- Avukat adına çıkartılmış vekâletname

4- Makbuz ya da banka dekontu

5- İnternet iletileri

6- Dava/icra dosyası (Avukatın istifa ya da azil nedeniyle takip etmesi engellenen dosyaların
getirtilmesi istenecek)

7- Bilirkişi incelemesi

8- Keşif (Uyuşmazlık kcnusu olay taşınmaz ile ilgili ise)

SONUÇ: Yukarıda sunu an nedenlerle fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere,

1- (...) mahkemesinin (...) esas sayılı dosyasının bekletici meseleyapılmasına

2- Dava konusu paranır yatırıldığı (...) bankasının (...) şubesinde<i (...) numaralı hesaba ihtiyati
tedbir konulmasına,

3- (...) TL avukatlık ücretinin,

4- (...) TL manevi tazminatın,

5- (...) TL karşı vekâlet ücreti alacağının haklı istifa/ihtarname/dava/haksız azil tarihinden iti­
baren yasal faizi ile tahsiline,

6- Yargılama masraf ve karşı vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini
müvekkilim adına saygılarımla dilerim. Tarih

DAVACI/DAVACI VEKİLİ
(...)

Eki:

1- Yukanda belirtilen {..) adet ek.

2- Onaylı vekâletname örneği


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 771 |
9. Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle
Açacağı Karşı Vecâlet Ücretine Dayalı Alacak Davası

a. Giriş ve İlgili Mevzuat

İşe başlamış olan avukat istifa etmekte haklı ise ya da haksız olarak azle­
dilmişse ücretin tamamına hak kazanacağını bir üst başlıkta inceledik. Avukat
haklı istifa ya da haksz azil durumunda takip etmesi engellenen davadaki karşı
vekâlet ücretini de avukatlık ücreti ile birlikte talep edebilecektir. Ancak avuka­
tın avukatlık ücretini oeşin aldığı ve artık avukatlık ücreti alacağının kalmadığı
bir dava ya da icra takibinde haklı istifa etmek zorurda kalması ya da haksız
azledilmesi durumunda avukatın iş sahibinden talep edebileceği tek alacak
takip etmesi engelleren işin sonunda hükmedilecek olan karşı vekâlet ücreti
alacağıdır. Avukat sadece karşı vekâlet ücreti içinde dava açabilir.

Avukatla iş sahibi arasındaki uyuşmazlıklara öncelikle özel kanun olması


nedeniyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükümleri uygulanır. 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu hükümleri ise tamamlayıcı olarak uygulanacaktır. Buna göre
Avukatlık Kanunu'ndan sonra Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı madde­
lerinde düzenlenmiş olan vekâlet sözleşmelerine ilişkin hükümler daha sonra
ise Türk Borçlar Kanunu'nun genel hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Karşı
vekâlet ücreti yargılama gideri olması nedeniyle 6100 sayılı Hukuk Muhakeme­
leri Kanunu hükümler de uygulanacaktır. Ancak 28 Mayıs 2014 tarihinden son­
ra yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun ile vekâ­
let sözleşmesinden doğan davaların da tüketici mahkemelerinin görev alanına
alınması ile 6502 sayıl kanunda uygulanacak hükümler arasına girmiştir.

İlgili mevzuat; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.53, 164, 165; 6098 sayılı
Türk Borçlar Kanunu m.52, 89, 132, 147, 149, 502; 6130 sayılı Hukuk Muhake­
meleri Kanunu m.2, 6, 10, 107, 165, 330, 389; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu
m.89; 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun.

b. Görev
Avukatın karşı vekâlet ücreti alacağından kaynaklanan davalar 6502 sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 73'üncü maddesine göre tüketici
mahkemesinde açılır. Tüketici mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde ise dava
asliye hukuk mahkemesinde açılır. İş sahibi "tüketici" sıfatı taşımıyorsa dava
asliye hukuk mahkemesinde görülecektir.
I 772 Hıkuk Davaları
c. Yetki
Davalının yerleşim yeri mahkemesi HMK m.6 uyarınca genel yetkili mah­
kemedir. Ayrıca taraflar arasında yazılı bir sözleşme olması nedeniyle HMK
m.10 uyarınca sözleşmenin ifa yeri mahkemesi de yetkilidir. Sözleşmenin ifa
yeri iki şekilde belirlenecektir. Avukata verilen işin yapılacağı yer sözleşmenin
ifa yeridir. Dava açılacak ya da icra takibi yapılacaksa bunların yapılacağı yer
sözleşmenin ifa yeridr. Sözleşmenin ifa yerinin tespitinde esas alınacak ikinci
ölçüt ise avukata ücretinin nerede ödeneceğidir. Çünkü karşılıklı edimleri içeren
avukatlık ücret anlaşmaları iş sahibi açısından para borcunu kapsamaktadır.
Avukatlık sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Avukat aldığı işi
yapmak iş sahibi de ücreti avukata ödemekle yükümlüdür. Bu nedenle TBK'nın
89'uncu maddesi uya'inca para alacağına ilişkin davalarda aksi kararlaştırılma­
dıkça para borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklı­
nın bulunduğu yer mahkemesi de sözleşmenin ifa yeri sayılır ve bu nedenle
yetkilidir."’-1 HMK m.330'a göre yargılama giderleri arasında yer alan karşı vekâ­
let ücreti taraf lehine hükmedilir. Ancak Avukatlık Kanunu m.164/son hükmü
uyarınca karşı vekâlet ücreti avukata aittir. Bu sebeple haklı olarak istifa eden
ya da haksız olarak azledilen avukat artık dosyadan çekilmiş olduğu için söz
konusu işin sonunda hükmedilecek karşı vekâlet ücretini iş sahibi adına tahsil
etmesi ve Avukatlık Kanunu m.164/son hükmüne göre alabilmesi hukuken im­
kânsız hale gelmektedir. Bu sebeple avukatı istifaya zorlayan ya da haksız azle­
den iş sahibinin karşı vekâlet ücretini avukata ödemesi gerekir. Bu durumda söz
konusu alacak TBK m.89 uyarınca alacaklı olan avukatın yerleşim yerinde öde­
necektir. İş sahibinin karşı vekâlet ücreti borcu avukatın istifa etmesi ya da hak­
sız olarak azledilmesinden sonra iş sahibinin başka bir avukatı vekil tayin et­
memesi durumunda da geçerlidir. İş sahibi avukatının dosyadan çekilmesinden
sonra başka bir avukatı vekil tayin etmediği takdirde dava lehine sonuçlandı­
ğında mahkeme, iş sahibi kendisini vekille temsil etmediğinden karşı vekâlet
ücretine de hükmetmeyecektir. Bu durumda avukatın menfi zararının oluştuğu
kabul edilerek avukat bu parayı iş sahibinden talep edebilecektir.

s'" "HMK'nın 6'ncı maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme, davalının yerleşim yerinin bulun­
duğu yer mahkemesidir. Aynı kanunun 10'uncu maddesinde sözleşmeden dcğan davalar için, sözleşme­
nin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye ilişkin bir düzen­
lemedir. Ayrıca BK'nın 73. maddesi (6098 sayılı Türk Borçlar Karunu S9) uyarınca para alacağına ilişkin
davalarda aksi karariaştırimadıkça para borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden ala­
caklının bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir." Yargıtay 13. HD 10.09.2013 tarih ve E: 2013/17262; K:
2013/22036
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 773 |
d. Dovacı - Davalı

a. Davacı: Taraflar arasında yapılan anlaşma uyarınca işi üstlenen avukat


davacı sıfatına sahiptir. Avukatların birden fazla olması durumunda her biri
bu davayı tek başına ya da birlikte açabilirler.

b. Davalı: Davalı haklı istifa yöneltilen ya da avukatı haksız azleden iş sahibi­


dir. Avukatlık Karunu m.l65'e göre iş sahibinin brden çok olması halinde
iş sahiplerinin hepsine husumet yöneltilebilir.

e. Yargılama Usulü
aa. Delillerin Değerlendirilmesi

İş sahibi "tüketici*' sıfatı taşımıyorsa eğer dava asliye hukuk mahkemesinde


açılacak ve yazılı yargılama yöntemine göre görülecektir. İş sahibi "tüketici"
sıfatı taşıyorsa bu du'umda dava 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun hükmüne bağlıdır. 6502 sayılı kanun m.73/lV hükmü uyarınca tüketici
mahkemelerinde görülen davalar basit yargılama usu üne tabidir. Bu nedenle
dava açılırken ikinci bir dilekçe hakkının bulunmadığı düşünülerek delillerin
dava dilekçesinde çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Aynı durum davaya
cevap veren taraf içinde geçerlidir. En önemli kanıtlama aracı taraflar arasında
yapılmış olan avukatlık ücret sözleşmesidir. Avukatın iş sahibi ile Avukatlık Ka­
nunu 53'üncü maddeve göre görüşme tutanağı yapmış olması halinde bu tuta­
nak, iş sahibinin teslim ettiği vekâletname, davaya konu masraf ya da peşin
ücretin elden teslim edilirken makbuz verilmiş olması ya da banka dekontu delil
olarak gösterilebilir.

Görüşme tutanakları ve içeriğinde yazılanlar iyi «aleme alınması halinde


avukattan çok iş sahibinin yükümlülüklerini içermektedir. İş sahibinin hukuki
uyuşmazlığının ne olduğu, bu uyuşmazlıkla ilgili nasıl bir hukuki yardım talep
ettiği, işin konusu ile ilgili bilgi ve belgelerin ne zaman getirileceği, vekâletna­
menin teslim edilip edilmediği, varsa tanık isim ve adresleri, teslim edilen bilgi,
belge ve masraf görüşme tutanağında açıkça yazılmak zorundadır. Bu sebeple
usulüne uygun şekilde tutulmuş bir tutanak iş sahibinden çok avukat için ispat
aracı olmaktadır. Davalı iş sahibinin gönderdiği azilname eğer hiçbir gerekçe
içermiyorsa azlin haklı nedenlere dayanmadığı iddiasının ispatı için önemli bir
delildir.

Yapılacak iş ile ilgili avukatın delil toplamak için bazı kurum ve kuruluşlarla
yazışmalar yapması, bir takım belge ve bilgileri elde etmesi avukatın işin hazırlık
aşamasına geçtiğini ve hatta işe başladığını gösterir. Taraflar sözleşme hazır-
|_774 Hıkuk Davaları
lanması gibi adliye dışı bir iş konusunda anlaşmışlarsa sözleşmenin taslağının
avukat tarafından hazırlanmasından sonra internet ortamında iş sahibinin gö­
rüş ve önerilerine sunulması ve iş sahibi tarafından da onay anlamına gelebile­
cek söz ve davranışlarda bulunulması da yine avukatın işe başladığını hatta işi
bitirdiğini gösterir.

En önemli kanıtlama araçları ise avukatın iş sahibi adına açtığı dava ve baş­
lattığı icra dosyalarıdır. Dava dosyasının mahkeme esas defterine kaydının ya­
pılması ile dava açılmş sayılacağı için bu andan itibaren avukat başka bir işlem
yapmamış da olsa haklı istifanın ya da haksız azlin gerçekleştiği andan itibaren
karşı vekâlet ücretinin tamamına hak kazanır.

Avukatın işe başladıktan sonra haklı istifanın ya da haksız azlin meydana


geldiği tarihe kadar iş sahibinden aldığı ve yaptığı işler için harcadığı masrafı
iade etmeme hakkı doğar. Bu durumda masraf avarsı olarak aldığı paradan
sadece elinde kalanın iadesi ile sorumludur. Avukat masraf avansı olarak aldığı
parayı ücret alacağına mahsup da edebilir.

bb. Zamanaşımı Süreleri


Avukatlık Kanunı/nda ve Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı madde­
lerinde avukatlık ücret sözleşmesi ve vekâlet sözleşmelerinden kaynaklanan
alacak davaları için zamanaşımı süresi belirlenmiş değildir. 6502 sayılı kanunun
16'ncı maddesindeki zamanaşımı süreleri "hizmeti ve-enin ayıplı hizmeti" du­
rumunda açılacak davalarda zamanaşımını düzenlediği için avukatın açacağı
davada uygulanmayacaktır. Çünkü bu davada avukat davacı iş sahibi davalı
durumundadır. Bu nedenle zamanaşımı konusunda genel hükümlere bakılacak­
tır. Vekâlet sözleşmelerinden kaynaklı uyuşmazlıklara Türk Borçlar Kanu­
nu'nun 147/1,5 hükmü beş yıllık zamanaşımı süresi öngörmüştür. Bu maddede
öngörülen zamanaşımı süresi sözleşmede kararlaştırılan edimin yerine getiril­
mediği tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. Bu nedenle avukatın işe başla­
dıktan sonra haklı istifası ya da haksız azli durumundc davalı iş sahibine ihtar­
name çekerek sebep olduğu durumdan kaynaklı yükümlülüklerini yerine getir­
meye davet etmesi zamanaşımının işlemeye başladığı tarihin tespiti açısından
kolaylık oluşturacaktır. Bunun dışında iş sahibinin göncerdiği azilnamenin tarihi
ya da avukatın istifa yazısını gönderdiği tarih ve istifa nedenini doğuran olayın
meydana geldiği tarihte zamanaşımının başlangıcı için belirleyicidir. Çünkü za­
manaşımının işlemeye başladığı tarih TBK m.l49/l'e göre alacağın vadesinin
gelmesi ile başlar.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 775 |
cc. İbraya Yönelik Anlaşmaların Etkisi
Uyuşmazlığın doğmasından hemen sonra taraflar n aldıklarını geri verme­
lerine ilişkin ibra anlaşmaları geçerlidir. Haklı olarak istifa eden ya da haksız
olarak azledilen avukata iş sahibinin belli bir ödemede bulunması ve bu öde­
menin bir ibra anlaşmasına bağlanması TBK m.l32'ye göre borcu ortadan kaldı­
rır.

dd. Tazminatın Mahsubuna İlişkin Özel Durumlar

Avukatın haklı istifası ya da haksız azlinden kaynaklı açılacak davalarda


eğer avukatın istifa etmesine neden olan olayda kusuru varsa ya da azledilme­
sini gerektirmeyecek derecede kusuru varsa ve bu kusur iş sahibinin bir kısım
zararına da yol açmışsa bu durumda TBK m.52'ye göre alacak miktarından da­
valı iş sahibinin tazminat alacağına mahsuben indirim yapılmasını isteme hakkı
bulunmaktadır.

ee. Manevi Tazminat

Avukatın işe başlamadan önce haklı istifası ya da haksız azledilmesi açacağı


alacak davasında manevi tazminat talep edilmesinin önünde hukuki bir engel
bulunmamakla birlikte manevi zararın ispatı davacı üzerindedir. İş sahibinin
istifa ya da haksız azle sebep olduğu durum aynı zamanda avukata manevi
ızdırap yaratacak nitelikte ise manevi tazminata da hükmedilmesi gerekir. Ör­
neğin iş sahibinin avucata hakaret etmesi, avukatı işin yapamayacak derecede
rahatsızlık uyandıracak davranışlar içinde olması, avukatın hukuki bilgisini aşa­
ğılayan davranışlar sergilemesi halinde avukat nazarında manevi zararın oluş­
tuğu kabul edilebilir. İş sahibinin sebep olduğu zararın manevi ızdırap yaratır
nitelikte olup olmadığı hâkimin takdirindedir. Bu durum somut olayın niteliğine
göre değerlendirilir.

ff. Bekletici Mesele


Avukatın nispi ka şı vekâlet ücretinin miktarının tespiti istifa etmek zorun­
da kaldığı ya da haksız olarak azledildiği davanın sonuçlanmasına bağlı olduğu
durumlarda davacı avukatın talebi ya da hâkimin kendiliğinden vereceği kararla
diğer dava HMK m.l65'e göre bekletici mesele yapılaailir. Örneğin avukatın iş
sahibi ile alacak davası için anlaşmasından sonra iş sahibinin işi başka bir avuka­
ta vermesi ve bu sebeple avukatın haklı istifasının gerçekleşmesi durumunda
davacı avukatın karşı vekâlet ücreti alacağının miktarının tespiti için alacak da­
vasının sonuçlanmasının beklenilmesi gerekecektir. Karşı vekâlet ücreti ancak
dava bittikten sonra telirlenebileceğinden haklı istifa eden ya da haksız azledi-
I 776 Hıkuk Davaları
len avukatın ne kadar karşı vekâlet ücretinden yoksun <aİdığı da ancak o zaman
belli olacaktır. Avukat n dosyadan çekilmek zorunda bırakılmasından sonra yeni
bir avukat dosyayı devralmamış ve iş sahibini temsil eden avukat olmadığı için
yargılama giderleri içinde karşı vekâlet ücretine hükmedilmemişse bu durumda
avukatın yoksun kaldığı karşı vekâlet ücreti miktarı dsva sonunda hükmedilen
dava değerine göre Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin azalan oranlardaki nispi
hükümlerine göre belirlenecektir.

Yargıtay haksız azil durumunda karşı vekâlet ücretinin de avukat tarafından


talep edilebileceğini kabul etmektedir.1” Avukatın takip etmesinin engellendiği
dava değerine bakılmaksızın maktu ücrete tabi bir dava ise bu durumda bekle­
tici mesele yapılmasına gerek yoktur. Örneğin avukat boşanma davasından
azledilmişse ya da ceza davasından azledilmişse bu durumda karşı vekâlet ücre­
ti maktu olarak belirleneceği için azledildiği davaların bitmesinin beklenilmesi­
ne gerek yoktur. Maktu ücrete tabi davalarda ki tek ayrık durum tarifenin her
yıl Ocak ayında yenilenmesi nedeniyle maktu ücrette de artışa gidiliyor olması­
dır. Çünkü karşı vekâlet ücreti kararın verildiği tarihtek tarife hükümlerine göre
belirlenir. Dolayısıyla davanın bir yıldan uzun sürmesi durumunda maktu karşı
vekâlet ücreti de değişecektir. Avukatla iş sahibi arasında görülmekte olan da­
vanın konusunu oluşturan diğer davanın tarife hükümleri değişmeden sonuç­
lanması olasılığı varsa bu dava bekletici mesele yapılmadan da karar verilebilir.
Aksi durumda bekletici mesele yapılması usul hukuku açısından daha doğru
olacaktır.

gg. Dava Türü ve Değeri

Karşı vekâlet ücreti alacağına dayalı davanın açılmadan önce avukatın ala­
cağının miktarının belirlenmesi mümkün olmayabilir. Örneğin; tapu iptali ve
tescili davası açmak üzere anlaşma yapılmış olmasına karşın avukatın haksız
olarak azledilmesi ya da haklı olarak istifa etmek zorunda bırakılması duru­
munda davacı avukat tarafından açılarak sonuçlandırılacak olan tapu iptali ve
tescili davasında, avuotın almaya hak kazanacağı avukatlık ücreti ve bu dava
sonunda yine Avukatı k Kanunu 164/son hükmüne göre almaya hak kazanacağı
karşı vekâlet ücretinin miktarı ancak iş sahibinin azil ya da istifadan sonra kendi
takip ettiği ya da başka avukata takip ettirdiği tapu iptali ve tescili davasının
sonuçlanmasından sonra taşınmazın değerine göre belirlenebilecektir. Bu ve

"Kural olarak karşı tarafa yükletilecek vekâlet ücreti müvekkil tarafından tahsil edildiğinde istenebilir
hale gelir. Ancak haksız azil halinde dürüstlük kuralları gereği avukatın bu ücreti azîlder sonrada talep
edebileceği kabul edilmelidir." Yargıtay 13. HD07.06.2011 T. 2010/17319 E. 2011/8929 K
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 777 |
benzeri durumlarda avukatın açacağı alacak davasının değerinin davanın başın­
da tespit edilebilmesi mümkün olmayabilir. HMK m.lD7/l'e göre davanın açıl­
dığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve <esin olarak belirleyebil­
mesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hallerde,
alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle be­
lirsiz alacak davası açabilir. Davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasından
sonra yargılama devam ederken HMK m.l65'e göre bekletici mesele yapılan
diğer davanın sonuçlanmasından sonra hazırlanan bilirkişi raporuna göre avu­
kat talep ettiği miktarı davanın genişletilemeyeceği yasağına bağlı olmadan
arttırabilir.

Avukatın takip etmesi engellenen dava boşanma ya da ceza gibi maktu üc­
rete bağlı bir dava ise o takdirde dava sonunda hükmedilecek karşı vekâlet
ücretinin miktarı belli olduğundan davanın belirsiz alacak davası olarak açılması
hukuken mümkün değildir. Dava dilekçesinde dava değeri tam olarak gösteril­
melidir.

hh. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler

HMK m.389/l'e göre dava dilekçesi ile ihtiyati tedbir kararı istenebilir. An­
cak ihtiyati tedbir istenen davalıya ait mal varlığının uyuşmazlık konusuna iliş­
kin olması gerekir. Bu dava türünde avukatın haklı istifasının ya da haksız azlin­
den ötürü doğan alacağı nedeniyle ücret talep edilmekte olduğundan davaya
konu bir malvarlığının bulunması ve ihtiyati tedbirin de bu mal varlığı için is­
tenmesi gerekir.

Örneğin iş sahibi avukatla alacak davası açılması için anlaşmış olabilir. Dava
devam ederken avuketın istifa etmesi ya da haksız olarak azledilmesi, avukatın
da işi başka bir avukata vermesi durumunda iş sahibin n dava sonunda hükme­
dilecek olan karşı vekâlet ücretini avukata ödemesi gerekir. Bu durumda söz
konusu paranın iş sahibinin kişisel hesabına yatırılmış olması ve uyuşmazlığın
doğduğu tarihte de orada olması koşuluyla bu banka hesabına ihtiyati tedbir
konulması istenebilir. İş sahibine ait banka hesabı uyuşmazlık konusu alacaktan
başka iş sahibinin başka parasal ilişkileri içinde kullanılmaktaysa o takdirde
ihtiyati tedbir kararı uyuşmazlık konusu miktarla sınırlı olarak talep edilebilir.
Yargılama sonunda karşı vekâlet ücretine hükmedilmesi ve azledilen avukatın
yerine dosyayı takip eden avukatın karşı vekâlet ücretini tahsil etmek için icra
takibi başlatması durumunda bu icra dosyasına ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz ya
da İİK m.89/1 haczi konulamaz. Çünkü yargılamaya kaldığı yerden devam eden
avukat hükümde belirtilen karşı vekâlet ücretinin de sahibidir.
I 778 Hıkuk Davaları
Azledilen avukatın alacaklı olduğu karşı vekâlet ücreti, takip etmesi engel­
lenen davanın sonunda almaya hak kazanacağı menfi zararını oluşturmaktadır.
Yani avukat yargılama sonunda hükmedilen karşı vekâlet ücretini değil karşı
vekâlet ücreti miktarında zararını iş sahibinden talep etmektedir. Bu sebeple işi
devralan avukatın ka şı vekâlet ücreti alacağı için başlattığı ilamlı icra takibi
dosyasına haciz konulamaz.

Uyuşmazlık konusu alacak için doğrudan dava yoluna değil de genel haciz
yolu ile icra takibine geçilmek isteniyorsa o takdirde İcra ve İflas Kanunu hü­
kümlerine göre uyuşmazlık konusu alacağın bulunduğu banka hesabına ihtiyati
haciz konulması da talep edilebilir.

Kararlar Avukatlık ücret borcunun devrinde ya da üstlcnilmesinde borcu devralan


sorumludur

Davacı, mülga Güllük Belediyesi'nden olan vekalet ücreti alacağı için


06.03.2014 tarihinde Güllük Belediyesi aleyhine icra takibi başlatmış, yapılan
itiraz üzerine takip durmuş ve taraflar arasında 27.03.2014 tarihli protokol
düzenlenmiş, ancak anılan belediyenin 6360 sayılı yasa ile 30.03.2014 tari­
hinde tüzel kişiliğinin sona ermesiyle ve davalı Milas Belediyesinin
27.03.2014 tarihli protokol hükümlerine uymaması neticesinde, icra takibine
yapılan itirazın iptalini istemiştir. Davaya konu icra takibinde istenen alacak
"06.01.2014 ekli listedeki karşı vekalet ücret alacağı” olarak tanımlanmıştır.
Davalı Milas Belediyesi, mülga Güllük Belediyesi'nin kendisine devrolmadığını
sadece Mülga Güllük Belediyesi ile Av. Mehmet UĞUR arasında imzalanan
avukatlık sözleşmesi gereği ödenecek olan akdi vekalet ücretine dair borcun
belediyece devrolduğunu, gerekli ödemenin yapılması ile de borçlannın
kalmadığnı belirtmektedir. Davacının vekalet ücretleri kapsamını, akdi veka­
let ücretleri ile karşı taraf vekalet ücretleri oluşturmaktadır. Bu itibarla veka­
let ücreti borçlarını devir alan Milas Belediyesi'nin davacının vekalet ücreti
alacağını kısmen devraldığı savunması yerinde değildir. O halde, mahkemenin
de kabulünde olduğu üzere, davalının, karşı vekalet ücreti alacaklarından da
sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Davalı, akdi vekalet ücreti ödemesi dışın­
da, sorunlu olmadıkları halde, davacıya yapılan sehven ödeme olduğundan
bahsetmektedir. O halde, davalının itirazları, dos/a içerisinde bulunan, dava­
lının davacıya yaptığı ödemeler özellikle 03.09.2015 tarihinde yapılan
24.763,00 TL’lik ödeme- tek tek değerlendirilmek suretiyle, gerektiğinde ek
rapor tenini ile bu ödemelerin kapsamı araştırılarak, eğer davalı iddiasında
belirtildiği üzere fazladan yapılan bir ödeme varsa davacının alacağından
mahsubunun yapılması ile, varılacak sonuca gö'e hüküm tesisi gerekirken,
eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı
olup, bczmayı gerektirir. (Yargıtay 13. HD Esas 2016/15777; Karar
2017/12908 Tarih 20.12.2017)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 779 |

Süreli avukatlık ücret sözleşmelerinde süren n sona ermesi nedeniyle


sözleşmenin feshi haksız fesih sayılmaz. Avukat eğer sözleşmesinde hü­
küm varsa sözleşmenin geçerli olduğu tarihlerde sonuçlandırılan davalarla
tahsilatı yapılan icra dosyaları için avukatlık ücretine hak kazanır

Davacı, eldeki dava ile davalı müvekkilinden olan vekalet ücret alacağının
tahsili istemi ile eldeki davayı açmıştır. Davacı, taraflar arasındaki sözleşme­
nin davalı tarafından haksız olarak feshedildiğini iddia etmiş, fesih tarihi
itibariyle gerek sonlandırdığı gerekse fesih nedeniyle sonlandıramadığı tüm
dava ve icra takip dosyalanndan doğmuş ve doğacak karşı vekalet ücretlerinin
davalıdar tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı ise ortada haksız fesih
durumunun bulunmadığını zira davacı avukat ile yapılan anlaşmanın zaten
süreli olcuğunu ve süre sonunda tarafların sözleşmeyi yenilememe hakları
olduğunu, kendisinin de sözleşme bitim tarihinden sonra artık davacıya söz­
leşmeyi yenilememe iradesini bildirdiğini ve ayrıca sözleşmenin karşı vekalet
ücretlerine ilişkin maddesinin sadece biten işler için uygulanabileceğini sa­
vunmuştur. Mahkemece konusunda uzman bilirkişilerden raporlar alınmış bu
raporlardan 21.09.2015 tarihli raporu hükme esas almak suretiyle, neticede
fesih haksız kabul edilerek, davacının vekalet koyduğu tüm icra takip dosyala­
rından tahsilat gerekmeksizin ve tüm dava dosyalarından karar verilmesi
gerekmemizin karşı vekalet ücreti alabileceği kanaati ile taleple bağlı kalına­
rak hüküm tesis edildiği anlaşılmıştır. Taraflar arasında imzalanmış olan
01.12.2008 tarihli avukatlık ücret sözleşmesinin 9. maddesine göre sözleşme
01.12.2008 ve 31.12.2010 tarihleri arasını kapsamakta olup 31.12.2010 tari­
hinde taraflardan birisince fesih yazılı olarak bildirilmedikçe bu sözleşme aynı
koşullarda uzar hükmü yer almaktadır. Davalı taraf 13.12.2010 tarihinde
yolladığı ihtarla sözleşme bitim tarihi olan 31.12.2010 tarihinden sonra davacı
ile çalışmayacaklannı davacı avukata fesih iradesini bildirmiştir. Sözleşmenin
bu hükmi karşısında davalının davacı ile arasındaki sözleşmeyi haksız olarak
feshettiğinden bahsedilemez. Taraflar arasındaki sözleşme hukuken geçerli
olup tarafları bağlar ve somut uyuşmazlığın çözümünde sözleşme hükümleri­
nin uygulanması gerekir. Sözleşmenin ikinci sayfasındaki 2 sayılı bentte "av....
tarafından takip edilen davalarla ilgili olarak mahkemece karşı taraf aleyhine
tayin ve tespit edilen ve karara geçirilen vekalet ücreti ile...... şirket adına
hukuk bürosu tarafından açılan takiplerle ilgili olarak kanunen tayin edilen
vekalet ücretinin tamamı av....'a ait olacaktır.” ifadeleri yer almaktadır o
halde davacı avukat, fesih tarihinden önce, dava dosyalarında mahkeme
tarafından karara geçirilen ve icra takip dosyalarnda da tahsilat gerçekleşen
dosyalardan doğan karşı vekalet ücretlerini isteyebilir. Mahkemece, bu doğ­
rultuda değerlendirme yapılarak hasıl sonuca uygun bir karar verilmesi gere­
kirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
(Yargıtay 13. HD Esas 2015/41814; Karar 2017/4717 Tarih 19.04.2017}
Hukuk Davaları

Avukatın azledildiği tarihte başlatmış olduğu icra takiplerinde tahsilat


yapılmamış olsa da alabileceği yasal vekâlet ücretini de talep etmeye
hakkı vardır

Mahkemece davacının 12/11/2009 tarihinde iki ayrı icra dosyası ile ücreti
vekalet a açığının tahsili için takip başlattığı, bu tarihten sonra da, 2010 yılının
Ocak ayına kadar taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin devam ettiği, hatta
12/02/2010 tarihli makbuz ve ibraname başlıklı belgeden davacının vekil
olarak tatip ettiği dosyalardan tahsil ettiği parayı davalı şirkete teslim ettiği
ve davacr/a vekalet ücretinin ödenmediği, 22/02/2010 tarihinde davalı şirke­
tin davacıyı vekillikten azlettiği değerlendirilerek davacı yanın 12/11/2009
tarihinde ücreti vekalet alacağına ilişkin başlattığı icra takibinden sonra da
vekil olarak davalı şirketle çalışmaya devam ettiği, davalı şirketin daha sonra
davacıyı vekillikten azlettiği, dayanak yapılan ve davacının vekil sıfatıyla davalı
adına takip ettiği dava ve işler nedeniyle davacıya her hangi bir kusur izafe
edilemeyeceği gibi görevini sadakat ve özen yükümlülüğü ile yerine getirdiği,
bu durumda azlin haksız olduğu kanaatine varıla-ak davacıdan vekalet ücreti
talep edebileceğine karar verilmesi yerinde olmuşsa da, davacı avukatın icra
dosyalamda tahsilat olmaması halinde doğacak karşı vekalet ücretlerine
ilişkin talepte bulunamayacağı gerekçesiyle karş yan vekalet ücreti talebini
reddetmesi Avukatlık Kanunu'nun 164/son maddesine göre dava sonunda,
kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekalet ücretinin avukata
ait olacağı hükmüne aykırı olup davacının karşı vekalet ücretine hak kazana­
bilmesi için icra takibi neticesinde tahsilat yapmış olmasının gerekmediği
nazara alınarak davacının hak kazandığı karşı vekalet ücreti yeniden belirlene­
rek, müvekkili olan davalıdan alması gereken vekalet ücreti ile karşı vekalet
ücreti toplamı üzerinden takibin devamına kara- verilmesi gerekirken, karşı
vekalet ücreti talebinin reddine dair yazılı şekide karar verilmesi usul ve
yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (Yargıtay 13. HD Esas 2016/7464; Karar
2017/8703 Tarih 28.09.2017)

Takip edilen icra dosyaları bakımından tahsil edilebilir aşamaya gelmiş


olanlar için takip tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre karşı
vekâlet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekir

Davacının haksız olarak azledilmesi ile hukuki yardım sona erdiğinden bu icra
takiplerinin davacı yönünden tahsili artık mümkün değildir. Buna göre takip
edilen icra dosyalan bakımından tahsil edilebilir aşamaya gelmiş olanlar için
takip terhindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre hesaplanacak karşı
tarafa yüklenecek vekâlet ücretinin toplamının davalıdan tahsiline karar
verilmesi gerekir. (Yargıtay 13. HD E. 2008/4971; K. 2008/12705; T.
30.10.2008)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 731 |

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımına


bağlıdır

Vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar beş yıllık zamanaşımı süresine


tabi olup, bu sürenin geçmesi ile zamanaşımına uğrarlar. (Yargıtay 13. HD E.
2014/3899; K. 2014/18521; T. 10.6.2014)

Avukat haksız azil durumunda karşı taraf vekâlet ücretine de hak kazanır

Dava, vekâlet ücret alacağının tahsili istemine ilişendir. Somut olayda davacı­
nın, vekâlet görevini ifa ederken davalı tarafından haksız olarak azledildiği
anlaşılmakta olup, davacı haksız azil nedeniyle karşı taraf vekâlet ücretinden
de mahrum kalmıştır. Bu nedenle davacı avukatın. Avukatlık Kanununun
164/son maddesinde düzenlenen karşı taraf vekâlet ücretine de hak kazandı­
ğının kabjlü gerekir. Davada akdi vekâlet ücretinin yanında, mahrum kalınan
karşı taraf vekâlet ücreti de talep edildiğine göre, mahkemece Avukatlık
Kanununun 164 /son maddesine göre hasma yükletilmesi gereken vekâlet
ücretinin de tespit ve tahsiline karar verilmesi gerekirken, sadece akdi vekâlet
ücreti yönünden hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırıdır. (Yargıtay
13. HD E. 2013/24191; K. 2013/25404; T. 22.10.20 1 3)

Avukatlık ücreti para borcuna ilişkin olduğu için davacı avukatın bulunduğu
yer mahkemesi de yetkilidir

Dava, vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan vekâet ücreti ve masraf alacağı­


nın tahsii amacıyla başlatılan icra takibine yönelik itirazın iptali istemine
ilişkindir. HMK'nın 6. maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme,
davalının yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesidir. Aynı kanunun 10.
maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin ifa edileceği yer
mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye ilişkin bir
düzenlemedir. Ayrıca BK'nın 73. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 89.) madde­
si uyarınca para alacağına ilişkin davalarda aksi kararlaştırılmadıkça para
borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklının

bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir. Dolayısıyla dava, davacının seçimine


göre, hem genel ve hem de özel yetkili mahkemede açılabilir. (Bkz. HGK.
5.11.2003, 2003/13- 640-627 sayılı kararı) Az yukarıda anılan BK'nın 73. (6093
sayılı Türk Borçlar Kanunu 89.) maddesi gereğirce, vekâlet sözleşmesinden
doğan para alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine yönelik itirazın
iptali istemi ile açılan eldeki davada, Adana Mahkemeleri de bu davaya bak­
maya yetkilidir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/17262; K. 2013/22036; T.
19.9.2013)
| 732 Hıkuk Davalan

Avukatın istifa ya da azil tarihindeki bütün cosyaları ücret alacağı için


değerlendirilmeye alınmalıdır

Davacı, davalıların vekili olarak takip ettiği dosya ara ilişkin vekâlet ücretinin,
bir kısım masrafların ve yol giderlerinin ödenmediği gerekçesiyle vekillik
görevinden istifa ettiğini ileri sürerek, vekâlet ücretine konu alacağın tahsilini
talep etmiştir. Mahkemece, haksız istifa tarihi itibariyle davacı tarafından
takip edilerek sonuçlandırılan ve kesin hüküm elde edilen dava ve icra takip­
leri yönünden davacının hak ettiği akdi ve karşı yan vekâlet ücreti ile davalılar
tarafından itiraz edilmemesi nedeni ile tüm dosyalarda yapılan masrafların
hesaplanması için bilirkişi kurulundan ek rapor alınması ve davacının davalı­
lardan aldığını kabul ettiği miktarın mahsubundan sonra hâsıl olacak sonuca
göre bir karar verilmesi gerekirken, kesin hüküm elde edilmediği halde sade­
ce karara çıkmış dosyalar yönünden de hesaplama yapılan bilirkişi kurulu
raporuna dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı
olup, bozma nedenidir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/15398; K. 2013/22021; T.
19.9.2013)

Haksız azledilen avukatın dava ve icra takiplerine baktığı iş sahibinin bü­


tün dosyaları dikkate alınarak azlin değerlendirilmesi gerekir

Dava, vekâlet ücretinin tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemi­
ne ilişkindir. Vekâlet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve
takiplere sirayet eder. Dosya kapsamından davacı avukatla davalılar arasında
başka dava dosyaları sebebiyle avukatlık ücretire dair davalar olduğu anla-
şılmaktacır. O halde mahkemece öncelikle davalıların azil nedenleri üzerinde
durulmal, vekâlet ücretine dair diğer dava dosyaları ile protokol ve kat karşı­
lığı inşaat sözleşmeleri incelenmek suretiyle davacı avukatın azlinin haklı olup
olmadığı değerlendirilmeli ve hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
Ayrıca davacı asıl alacak ve faizi yönünden takip başlatmış olmasına rağmen,
dava dilekçesinde itirazın asıl alacak yönünden iptaline karar verilmesini
istemiştir. Mahkemece, "Davanın kabulüne, itirazın iptaline, takibin devamı­
na” karar verilmekle talep aşılacak şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya
aykırı olup bozma nedenidir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/15312; K.
2013/16890; T. 20.6.2013)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 783

Avukatın iş sahibinin yanında SGK girişli ve maaşla çalışması, her türlü


vekâlet jcretini alamayacağına ilişkin sözleşne imzalaması durumunda
baktığı dava ve işlerle ilgili olarak avukatlık ücreti isteyemez

Dava, vekâlet ücreti istemine ilişkindir. Davacının, dava dışı şirket ile davalı İSKİ
arasında, hukuk hizmetleri satın alınması için yapılan "Hukuk Hizmetleri Protoko­
lü" kapsamında davalının taraf olduğu icra takipleri ve davaları vekil sıfatıyla takip
ettiği, maaş ve ücretleri ile her türlü özlük haklarını şirketten aldığı dosya içeriğiyle
sabit olduğu gibi bu husus tarafiann da kabulündedir. Yine davacının dava dışı
şirket bünyesinde çalışması nedeniyle, SSK işe girş bildirgesinin de aynı şirket
tarafından düzenlendiği, istihdam edildiği işyeri olarak da bu şirketin gösterildiği
anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının, davalı İSKİ Genel Müdürlüğünün kadrolu
veya sözleşmeli personeli olmadığının, dava dışı şirket ile İSKİ arasında yapılan
"Hukuk Hzmetleri Protokolü" hükümleri doğrultusunda hizmet verdiğinin kabulü
gerekir. İSKİ Genel Müdürlüğünün icra takipleri ve davalar için davacıya vekâlet­
name vermesi yasal bir zorunluluk olup, bu durum davacının dava dışı şirketin
çalışanı oduğu gerçeğini değiştirmeyeceğinden uyuşmazlığın protokol hükümleri
doğrultusunda çözümlenmesi gereklidir. Söz konusu "Hukuk Hizmetleri Protoko­
lümde Yapılacak avukatlık hizmetlerinin ifasıya ilgili aylık ücret, her türlü
ikramiye, tazminat, vekâlet ücreti, harcırah vb. ödemeler, haklar ve sorumluluklar
şirkete aittir." "Avukatlann Sorumlulukları" başlığını taşıyan maddesinde ise,
"Avukatlar ücret dışında vekâlet ücreti vb. gibi herhangi bir hak talep etmeyecek­
lerdir." hükümleri bulunmaktadır. O halde protokolün açıklanan bu hükümleri
gereğince davalıya avukatlık hizmeti veren davacının, davaya konu vekâlet ücret­
leri sebebiyle davalıdan talepte bulunması mümkün değildir. (Yargıtay 13. HD E.
2013/7188; K. 2013/16775; T. 19.6.2013)

Boşanma ve katkı payı alacağı davası gibi birlikte görülen davalarda dos­
yanın sonradan ayrılmış olmasına göre avukatın ayrı ayrı ücret isteme
hakkı bulunmaktadır

Davacı, davalı avukata verdiği vekâletle boşanma davasıyla katkı bedeli dava­
sını açıp takip ettiğini ancak davacının boşanma davasıyla birlikte açılmaması
gereken katkı payı davasını birlikte açtığını, talimatı olmadığı halde eşyaların
aynen iadesini talep ettiğini, kendisini bilgilend'rmediğini, bu sebeple haklı
olarak azlettiğini, buna rağmen davalının aleyhine vekâlet ücretinin tahsili için
takip yaptığını ileri sürerek, icra takibinden dolayı borçlu olmadığının tespiti
ile %40 tazminatın tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, katkı
payı davcsı için sağladığı bir menfaat bulunmadığından davalı avukatın vekâ­
let ücreti talebinin yerinde olmadığına karar verilmiştir. Oysa davalı avukat
tarafından açılan katkı payı davasının boşanmavla birlikte açılan aynı dava
dosyasında görülmekte olduğu anlaşıldığına göre, bu dava için de harca esas
değeri üzerinden davalı avukatın hak ettiği vekâlet ücretine karar verilmelidir.
(Yargıtay 13. HD E. 2013/8930; K. 2013/16106; T 13.6.2013)
Hıkuk Davalan

Sözleşmenin taraflarının hem şirket hem de gerçek kişi olması durumunda


her ikisinin de sorumluluğu bulunmaktadır

Dava, itirazın iptaline ilişkindir. Sözleşmede yazılı işler karşılığı vekâlet ücreti­
nin kararlaştırıldığı, sözleşmeyi davalının imzaladığı ancak sözleşme başlığında
şirketi tensilen ibaresinin yer aldığı, sözleşme içeriğinde yazılı davaların bir
kısmında davalının ve davalı şirketin bizzat taraf olduklan, davacıya verdikleri
vekâletnamelerin davalı tarafından kendisine asaleten şirkete vekâleten
verildiği, azil namenin de hem davalı hem de şirket tarafından yapıldığı anla-
şılmaktacır. Bu durumda avukatlık ücret sözleşmesinin taraflannın davalı
şirket ve davalı olduğunun ve davalı şirkete de husumet düşeceğinin kabulü
gerekir. Mahkemece bu davalı hakkında da avukatlık ücret sözleşmesi çerçe­
vesinde sorumluluğu olduğunun kabulüyle esastan değerlendirme yapılması
gerekir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/9912; K. 2013/16134; T. 12.6.2013)

İş sahibinin icra dosyasındaki hakkından vazgeçmesi durumunda karşı


vekâlet ücretini avukatına ödemesi gerekir

Davacı avukat, müvekkili olan davalı adına boşanma davası açtığını ve boşanma
kararında karşı tarafa yüklenen 1.100,00 TL vekâlet ücretinin ödenmesi için icra
takibi yaptığını, ancak davalının icra dosyasındaki alacağından vazgeçtiğini, avuka­
ta ait olması gereken vekâlet ücretinin tahsili için davalı hakkında icra takibi yaptı­
ğını, anca< davalının takibe itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptaline karar veril­
mesini istemiştir. Avukatlık Kanunun 164/son maddesi gereğince, avukatla iş
sahibi arasında aksine yazılı sözleşme bulunmadıkça, tarifeye dayanarak karşı
tarafa yüklenecek avukatlık ücreti, avukata aittir. Bu madde hükmüne göre, dos­
yadaki de iller değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekir. (Yar­
gıtay 13. HD E. 2013/9977; K. 2013/14748; T. 3.6.2013)

Haksız azil durumunda avukat karşı vekâlet ücreti de talep etme hakkına
sahiptir

Dava, akdi ve karşı taraf vekâlet ücretinin tahsii istemine ilişkindir. Somut
olayda davacının, davalıya vekâleten takip etmiş olduğu dava karar aşama­
sında iken, davalı tarafından haksız olarak azledildiği anlaşılmakta olup, dava­
cı haksız azil nedeniyle karşı taraf vekâlet ücretinden de mahrum kalmıştır. Bu
nedenle davacı avukatın. Avukatlık Kanununun 164/son maddesinde düzen­
lenen karşı taraf vekâlet ücretlerine de hak kazandığının kabulü gerekir. O
halde mahkemece davacının takip etmiş olduğu dava nedeniyle, Avukatlık
Kanununun 164/son maddesine göre hasma yûkletilmesi gereken vekâlet
ücretine de karar verilmesi gerekirken, açıklanan hususlar göz ardı edilerek,
bu istemin reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı
gerektirir. (Yargıtay 13. HD E. 2013/11715; K. 2013/12413; T. 14.5.2013)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle


Açacağı Karşı Vekâlet Ücretine Dayalı Alacak Da/ası Dilekçe Örneği

(...) TÜKETİCİ MAHKEMESİ'NE/ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE

ihtiyati Tedbir İstemlidir

DAVACI :A

VEKİLİ : B

DAVALI :C

T. KONUSU : Fazlaya lişkin haklarımız saklı kalmak üzere, şimdilik.

1- (...) TL karşı vekâlet ücreti alacağının,

2- (...) TL manevi tazminatın ödenmesine haklı istifa/ihtarname/dava/haksız azil tarihinden


itibaren yasal faizi ile karar verilmesi talebidir. (Harca esas değer (..) TL'dir.) (yazıyla ... TL'dir.)

AÇIKLAMALAR:

Davalı ile avukat olan müvekkilim (...) konulu avukatlık hizmeti için avukatlık ücret sözleşmesi
yapmışlardır. Davalı ile müvekkilim arasında Avukatlık Kanunu 53’üncü maddeye göre (...) tari­
hinde görüşme tutanağı hîzırlanmıştır/Davalı, müvekkilim avukata (...) Noterliğinin (...) tarih ve
(...) yevmiye numaralı vekâletnamesini (...) tarihinde teslim etmiştir.

Davalı, müvekkilim avukata (...) tarihinde (...) TL yargılama masrafı ve (...) TL peşin avukatlık
ücreti ödemiştir. Ödediği miktara karşılık olarak da kendisinden (...) tarihli makbuz verilmiştir.

Müvekkilim davalı adına (...) mahkemesinde/icra müdürlüğünde (...) konulu dava/icra takibi
başlatmıştır. Ancak davalı, müvekkilimden habersiz olarak karşı tarafla anlaşarak davayı sona
erdirmiştir./Davalı işi başka bir avukata vermiş ve başka avukat aracılığı ile işe takip ettirmeye
başlamıştır./Davalı müvekkilime küçük düşürücü, mesleki saygınlığını zedeleyici söz ve davranış­
larda bulunmuş ve kendisine hakaret etmiştir.

Davalı müvekkilimi (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haksız
olarak azletmiştir./Müvekkilim avukat (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yevmiye numaralı ihtar­
namesi ile haklı gerekçelerle vekillik görevinden istifa etmek zorunda kalmıştır.

Müvekkilim avukat istifa/azil nedeniyle takip etmesi engellenen dosyalar nedeniyle yargıla­
ma sonunda hükmedilece< karşı vekâlet ücreti alacağından mahrum kalmıştır. 3u nedenlerle
Sayın Mahkemenizde alacak/tazminat davası açma zorunluluğu doğmuştur.

Müvekkilimin istifa/azil nedeniyle takip etmesi engellenen (...ı mahkemesine/icra müdürlü­


ğüne ait dosyaların bekletici mesele yapılmasını talep ediyoruz.

Talep ettiğimiz yoksun kalınan karşı vekâlet ücreti alacağı miktarının tespiti diğer davanın so­
nucuna bağlı olması nedeniyle davamız nispi karşı vekâlet ücreti alacağı yönünden belirsiz alacak
davası, maktu karşı vekâlet ücreti ve manevi tazminat yönünden ise belirli alacak davasıdır.

HUKUKİ NEDENLER:

1- 6100 sayılı Hukuk Mjhakemeleri Kanunu


j 786 Hıkuk Davaları
2- 1136 sayılı Avukatlık Kanunu

3- 6098 sayılı Türk Sorular Kanunu ve ilgili diğer mevzuat.

DELİLLER:
1- (...) tarihli avukatlık ücret sözleşmesi

2- Avukatlık Kanunu 53’üncü maddeye göre yapılmış görüşme tutanağı

3- Avukat adına çıkartılmış vekâletname

4- Makbuz ya da banka dekontu

5- İnternet iletileri

6- Dava/icra dosyası (Avukatın istifa ya da azil nedeniyle takip etmesi engellenen dosyaların
getirtilmesi istenecek)

7- Bilirkişi incelemesi

8- Keşif (Uyuşmazlık kcnusu olay taşınmaz ile ilgili ise)

SONUÇ: Yukarıda sunu an nedenlerle fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere,

1- (...) mahkemesinin (...) esas sayılı dosyasının bekletici meseleyapılmasına

2- Dava konusu paranır yatırıldığı (...) bankasının (...) şubesinde<i (...) numaralı hesaba ihtiyati
tedbir konulmasına,

3- (...) TL karşı vekâlet ücreti alacağının

4- (...) TL manevi tazminatın, haklı istifa/ihtarname/dava/haksız azil tarihinden itibaren yasal


faizi ile tahsiline,

5- Yargılama masraf ve karşı vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini
müvekkilim adına saygılarımla dilerim. Tarih

DAVACI/DAVACI VEKİLİ
( .)

Eki:
1- Yukarıda belirtilen {..) adet ek.

2- Onaylı vekâletname örneği


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 787 |
10. Avukatın İşe Başladıktan Sonra İş Sahibinin Karşı Tarafla Sulh Olması
Durumunda İş Sahibine ve Sulh Olunan Karşı Tarafa Açacağı Alacak Davası

a. Giriş ve İlgili Mevzuat

İşe başlamış olan avukatın üzerine aldığı işi devam ettirirken iş sahibinin karşı
tarafla avukatının bilgisi haricinde sulh anlaşması yapması ve avukatını uyuşmazlık
konusu işin dışında tutması durumunda avukatın ücret alacağı yine avukat ile iş
sahibi arasında yapılar sözleşme hükümlerine göre belirlenir. Ancak bu durumun
diğer dava türlerinden tek istisnası sulh anlaşması yapan iş sahibi ile birlikte sulh
anlaşmasına taraf olan uyuşmazlığın diğer tarafı da avukatlık ücretinden müştere­
ken ve müteselsilen sorumludur. Avukat gerek sözleşmesel avukatlık ücreti için
gerekse karşı vekâlet ücreti alacağı için hem iş sahibine karşı hem de onun sulh
anlaşması yaptığı uyuşmazlığın diğer tarafına karşı alacak davası açabilir.

Avukatla iş sahibi arasındaki sulh anlaşmasından kaynaklı uyuşmazlıklara


öncelikle özel kanun elması nedeniyle 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 165'inci
maddesi hükümleri uygulanır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümleri ise
tamamlayıcı olarak uygulanacaktır. Buna göre Avukatlık Kanunu'ndan sonra
Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan vekâ­
let sözleşmelerine ilişkin hükümler daha sonra ise Türk Borçlar Kanunu'nun
genel hükümleri uygu ama alanı bulacaktır. Karşı vekâlet ücreti yargılama gideri
olması nedeniyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri de uygu­
lanacaktır. Ancak 28 Mayıs 2014 tarihinden sonra yü'ürlüğe giren 6502 sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun ile vekâlet sözleşmesinden doğan
davaların da tüketici mahkemelerinin görev alanına alınması ile 6502 sayılı
kanunda uygulanacak hükümler arasına girmiştir.

İlgili mevzuat; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m. 53, 164, 165; 6098 sayılı
Türk Borçlar Kanunu m. 52, 89, 132, 147, 149, 502; 6100 sayılı Hukuk Muhake­
meleri Kanunu m. 2, 6, 10, 107, 165, 330, 389; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu
m. 89; 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun.

b. Görev

Avukatın sulh anlaşmasından kaynaklı avukatlık ücreti ve karşı vekâlet üc­


reti alacağından kaynaklanan davalar 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hak­
kında Kanun'un 73’üncü maddesine göre tüketici mahkemesinde açılır. Tüketici
mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde ise dava asliye hukuk mahkemesinde
açılır. İş sahibi "tüketici" sıfatı taşımıyorsa dava asliye hukuk mahkemesinde
görülecektir.
| 788 Hıkuk Davalan
c. Yetki
Davalının yerleşim yeri mahkemesi HMK m.6 uyarınca genel yetkili mahkeme­
dir. Ayrıca taraflar arasında yazılı bir sözleşme olması nedeniyle HMK m.10 uyarın­
ca sözleşmenin ifa yeri mahkemesi de yetkilidir. Sözleşmenin ifa yeri iki şekilde
belirlenecektir. Avukata verilen işin yapılacağı yer sözleşmenin ifa yeridir. Dava
açılacak ya da icra takibi yapılacaksa bunların yapılacağı yer sözleşmenin ifa yeridir.
Sözleşmenin ifa yerinin tespitinde esas alınacak ikinci ölçüt ise avukata ücretinin
nerede ödeneceğidir. Çünkü karşılıklı edimleri içeren avukatlık ücret anlaşmaları iş
sahibi açısından para borcunu kapsamaktadır. Avukatlık sözleşmesi iki tarafa borç
yükleyen bir sözleşmedir. Avukat aldığı işi yapmak iş sah bi de ücreti avukata öde­
mekle yükümlüdür. Bu nedenle TBK'nın 89'uncu maddesi uyarınca para alacağına
ilişkin davalarda aksi kararlaştırılmadıkça para borcu alacaklının yerleşim yerinde
ödenmesi gerektiğinden alacaklının bulunduğu yer mahkemesi de sözleşmenin ifa
yeri sayılır ve bu nederle yetkilidir.414 HMK m.330'a göre yargılama giderleri arasın­
da yer alan karşı vekâlet ücreti taraf lehine hükmedilir. Ancak Avukatlık Kanunu
m.l64/son hükmü uyarınca karşı vekâlet ücreti avukata aittir. Bu sebeple sulh
anlaşması yapılarak dosyayı takip etmesi engellenen avu<atın artık söz konusu işin
sonunda hükmedilecek karşı vekâlet ücretini iş sahibi adına tahsil etmesi ve Avu­
katlık Kanunu m.164/son hükmüne göre alabilmesi hukuken imkânsız hale gelmek­
tedir. Bu sebeple avukatın sulh anlaşması ile işini yapmasını engelleyen ve uyuş­
mazlığın dışına iten iş sahibinin hem aralarında kararlaştırılan sözleşmesel avukatlık
ücretini hem de karşı vekâlet ücretini avukata ödemesi gerekir. Bu durumda söz
konusu alacak TBK m.89 uyarınca alacaklı olan avukatın yerleşim yerinde ödene­
cektir.

d. Davacı - Davalı

a. Davacı: Taraflar arasında yapılan anlaşma uyarınca işi üstlenen avukat


davacı sıfatına sahiptir. Avukatların birden fazla olması durumunda her biri
bu davayı tek başına ya da birlikte açabilirler.

b. Davalı: Davalı sulh anlaşmasını yapan iş sahibi ile sulh anlaşmasının tarafı
olan üçüncü kişidr.

•'HMK'nın S’ncı maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme, davalının yerleşim yerinin bulun­
duğu yer mahkemesidir. Aynı kanunun 10'uncu maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşme­
nin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye ilişkin bir düzen­
lemedir. Ayrıca BK'nın 73. maddesi (&09S sayılı Türk Borçlar Kanunu 89} uyarınca para alacağına ilişkin
davalarda aksi karariaştırimadıkça para borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden ala­
caklının bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir." Yargıtay 13. HD 10.09.2013 tarih ve E: 2013/17262; K:
2013/22036
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 789 |
e. Yargılama Usulü
aa. Delillerin Değerlendirilmesi
Eğer iş sahibi “tüketici" sıfatı taşımıyorsa dava asliye hukuk mahkemesinde
açılacak ve yazılı yargılama yöntemine göre görülecektir. İş sahibi “tüketici" sıfatı
taşıyorsa bu durumda dava 6502 sayılı Tüketicinin Ko'unması Hakkında Kanun
hükmüne bağlıdır. 6502 sayılı kanun m.73/lV hükmü uyarınca tüketici mahkemele­
rinde görülen davalar basit yargılama usulüne tabidir. Bu nedenle dava açılırken
ikinci bir dilekçe hakkırın bulunmadığı düşünülerek delillerin dava dilekçesinde çok
iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Aynı durum davaya cevap veren taraf içinde
geçerlidir. En önemli kanıtlama aracı taraflar arasında yapılmış olan avukatlık ücret
sözleşmesi ve iş sahibinin yaptığı sulh anlaşmasıdır. Avukatın iş sahibi ile Avukatlık
Kanunu 53'üncü maddeye göre görüşme tutanağı yapmış olması halinde bu tuta­
nak, iş sahibinin teslim ettiği vekâletname, davaya konu masraf ya da peşin ücretin
elden teslim edilirken makbuz verilmiş olması ya da banka dekontu delil olarak
gösterilebilir. Uygulamada daha çok iş sahibi ile karşı taraf arasında yapılan sulh
anlaşmasının gereği olarak iş sahipleri açmış oldukları davalarından feragat etmek­
tedirler. İş sahibinin dava dosyasına sunulmuş olan feragat beyanı ya da davayı geri
çektiklerine ilişkin beyan dilekçeleri de delil niteliğindedir.
Görüşme tutanakları ve içeriğinde yazılanlar iyi kaleme alınması halinde avu­
kattan çok iş sahibinin yükümlülüklerini içermektedir. İş sahibinin hukuki uyuşmaz­
lığının ne olduğu, bu uyuşmazlıkla ilgili nasıl bir hukuki yardım talep ettiği, işin ko­
nusu ile ilgili bilgi ve belgelerin ne zaman getirileceği, vekâletnamenin teslim edilip
edilmediği, varsa tanık isim ve adresleri, teslim edilen bilgi, belge ve masraf görüş­
me tutanağında açıkça yazılmak zorundadır. Bu sebep e usulüne uygun şekilde
tutulmuş bir tutanak iş sahibinden çok avukat için ispat aracı olmaktadır.

Yapılacak iş ile ilgi i avukatın delil toplamak için bazı kurum ve kuruluşlarla ya­
zışmalar yapması, bir takım belge ve bilgileri elde etmesi avukatın işin hazırlık aşa­
masına geçtiğini ve hstta işe başladığını gösterir. Taraflar sözleşme hazırlanması
gibi adliye dışı bir iş konusunda anlaşmışlarsa sözleşmenin taslağının avukat tara­
fından hazırlanmasından sonra internet ortamında iş sahibinin görüş ve önerilerine
sunulması ve iş sahibi tarafından da onay anlamına gelebilecek söz ve davranışlar­
da bulunulması da yine avukatın işe başladığını hatta işi btirdiğini gösterir.
En önemli kanıtlama araçları ise avukatın iş sahibi adına açtığı dava ve baş­
lattığı icra dosyalarıdır. Dava dosyasının mahkeme esas defterine kaydının ya­
pılması ile dava açılmş sayılacağı için bu andan itibaren avukat başka bir işlem
yapmamış da olsa sulh anlaşmasının yapılması ile birlikte sözleşmesel avukatlık
ücretine ve karşı vekâ et ücretinin tamamına hak kazarır.
| 793 Hıkuk Davalan
Avukatın işe başladıktan sonra sulh anlaşmasının meydana geldiği tarihe
kadar iş sahibinden aldığı ve yaptığı işler için harcadığı masrafı iade etmeme
hakkı doğar. Bu durumda masraf avansı olarak aldığ paradan sadece elinde
kalanın iadesi ile sorumludur. Avukat masraf avansı olarak aldığı parayı ücret
alacağına mahsup da edebilir.

Uygulamada daha çok avukatın bilgisi dışında sulh anlaşması yapılmakta ve


avukatın takip ettiği dosyaya da iş sahibi tarafından feragat beyanında bulu­
nulmaktadır. Bu durumda feragat beyanının arkasında bir sulh anlaşmasının
varlığını kanıtlamak avukat için olanaksız olabilmektedir. Bu ve benzeri durum­
larda davanın niteliğine göre sulh anlaşmasının varlığnın kanıtlanması yoluna
gidilebilir. Örneğin avukatın takip ettiği dava sulh hukuk mahkemesinde görül­
mekte olan paydaşlığın giderilmesi davası ise davaya konu taşınmazın tapu
kaydındaki iş sahibi lehine ya da aleyhine olan değiş klikler sulh anlaşmasına
delil teşkil edebilir. Aynı durum tapu iptali ve tescili davaları için de geçerlidir.

bb. Zamanaşımı Süreleri


Avukatlık Kanunu'nda ve Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı madde­
lerinde avukatlık ücret sözleşmesi ve vekâlet sözleşmelerinden kaynaklanan
alacak davaları için zamanaşımı süresi belirlenmiş değildir. 6502 sayılı kanunun
16'ncı maddesindeki zamanaşımı süreleri "hizmeti ve'enin ayıplı hizmeti" du­
rumunda açılacak davalarda zamanaşımını düzenlediği için avukatın açacağı
davada uygulanmayacaktır. Çünkü bu davada avukat davacı, iş sahibi davalı
durumundadır. Bu nedenle zamanaşımı konusunda genel hükümlere bakılacak­
tır. Vekâlet sözleşmelerinden kaynaklı uyuşmazlıklara Türk Borçlar Kanu­
nu'nun 147/1,5 hükmü beş yıllık zamanaşımı süresi öngörmüştür. Bu maddede
öngörülen zamanaşımı süresi sözleşmede kararlaştırılan edimin yerine getiril­
mediği tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. Bu nedenle avukatın işe başla­
dıktan sonra sulh anlaşması yapılması durumunda davalı iş sahibine ihtarname
çekerek sebep olduğu durumdan kaynaklı yükümlülüklerini yerine getirmeye
davet etmesi zamanaşımının işlemeye başladığı tarihin tespiti açısından kolaylık
oluşturacaktır. Bunur dışında iş sahibinin gönderdiği sulh anlaşması gereği
dava ya da icra takibine devam etmemesi talimatı da zamanaşımının başlangıcı
için belirleyicidir. Çün<ü zamanaşımının işlemeye başladığı tarih TBK m.l49/l'e
göre alacağın vadesinin gelmesi ile başlar.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 791 |
cc. İbraya Yönelik Anlaşmaların Etkisi
Uyuşmazlığın doğmasından hemen sonra tarafların aldıklarını geri vermelerine
ilişkin ibra anlaşmaları geçerlidir. Sulh anlaşması ile birlikte iş sahibinin avukatın söz­
leşmese! avukatlık ücretini ve karşı vekâlet ücretini avukata ödemesi ve bu ödemenin
bir ibra anlaşmasına bağlanması TBK m.l32'ye göre borcu ortadan kaldırır.

dd. Dava Türü ve Değeri


Sulh anlaşmasına bağlı alacak davasının açılmadan önce avukatın alacağının
miktarının belirlenmesi mümkün olmayabilir. Çünkü iş sahibinin yaptığı sulh an­
laşması avukatın bilgisi dışında gerçekleştiğinden sulh anlaşmasının kapsamının
ne olduğu konusunda avukat bilgi sahibi olmayabilir. Örneğin; trafik kazasına
dayalı destekten yoksun kalma tazminatı davasında iş sahibi sigorta şirketi ile
tazminat miktarında sulh anlaşması yapmış ve bu anlaşmaya göre davadan fera­
gat etmişse, avukat sulh anlaşmasına dayalı olarak açacağı alacak davasında dava
değerini net şekilde belirleyemeyebilir. Dava değeri ancak sigorta şirketinden
gelecek yazı cevabı ile belli olacaktır. Bu ve benzeri durumlarda avukatın açacağı
alacak davasının değerinin davanın başında tespit edilebilmesi mümkün olmaya­
bilir. HMK m.l07/l'e göre davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değe­
rini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya
bunun imkânsız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da
değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

Avukatın sulh anlaşması yapılarak takip etmesi engellenen dava boşanma ya


da ceza gibi maktu ücrete bağlı bir dava ise o takdirde sözleşme ile nispi ücret belir­
lenemeyeceğinden ve dava sonunda hükmedilecek karş vekâlet ücretinin miktarı
da belli olduğundan davanın belirsiz alacak davası olarak açılması hukuken müm­
kün değildir. Dava dilekçesinde dava değeri tam olarak gösterilmelidir.

ff. İhtiyati Tedbir/Haciz ve Geçici Ödemeler


HMK m.389/l'e göre dava dilekçesi ile ihtiyati tedbir kararı istenebilir. An­
cak ihtiyati tedbir istenen davalıya ait mal varlığının uyuşmazlık konusuna iliş­
kin olması gerekir. Bu dava türünde avukatın sulh anlaşmasından ötürü doğan
alacağı nedeniyle ücret talep edilmekte olduğundan davaya konu bir malvarlı­
ğının bulunması ve ihtiyati tedbirin de bu mal varlığı için istenmesi gerekir.

Uyuşmazlık konusu alacak için doğrudan dava yoluna değil de genel haciz
yolu ile icra takibine geçilmek isteniyorsa o takdirde İcra ve İflas Kanunu hü­
kümlerine göre uyuşmazlık konusu alacağın bulunduğu banka hesabına ihtiyati
haciz konulması da talep edilebilir.
| 792 Hukuk Davalan

Kararlar Avukatlık Kanunu m. 165'teki müteselsil sorumluluk şartlarının bulunması


halinde avukatın vekalet ücretinin 164'üncü madde hükümlerince tespitine
esas olmak üzere öncelikle sulh anlaşmasının göz önünde bulundurulması,
anlaşmada sulh miktarının belli olması halinde bu miktar üzerinden hesap­
lama yatılması, sulh miktarının anlaşmadan tespitinin mümkün olmaması
halinde sulh ile sağlanan menfaatin sulh ile sonlandırılan tüm çekişmeler
dikkate clınarak belirlenmesi, bu suretle belirlenecek değere karşı sulh ile
elde edilen menfaatin daha az olduğunu iddia ederek itiraz bu yolla menfaa­
tin tespit edilmesinin mümkün olmaması halinde sulhun kapsamında kalan
dava ve işlerin dava değerleri üzerinden hesaplama yapılması gerekir

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık vekilin haksız
azli halinde Avukatlık Kanununun 164. ve 165. maddesi çerçevesinde vekil
eden ve hasmının vekile karşı sorumlu oldukları ücretin tespitinde, içeriğinin
yalnızca bir kısmı ile ilgili hukuki yardımın dava kc-nusu edildiği sulh protokolü
kapsamırda bulunan tüm dava ve işler dolayısı ile temin edilen menfaatin
tespitinin gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Eldeki davada
davacı avukatın davalıların sulh protokolünü imze etmelerinin hemen akabin­
de vekil eden tarafından haksız şekilde azledildiği hem Yerel Mahkeme hem
de Özel Dairenin kabulündedir. Yerel Mahkeme ve Özel Daire arasındaki
anlaşmazlık, sulh protokolü sonrası haksız şekilde vekillikten azledilen avuka­
ta karşı vekalet ücreti yönünden müvekkili ve hasımı olan davalıların sorumlu
olduğu miktarın ne suretle belirlenmesi gerektiği hususundadır. Bir davada
görev yapan avukat, vekil edeninden aralanndaki sözleşmeye göre kararlaştı­
rılan miktarı, şayet ücret kararlaştırılmamış ise Avukatlık Kanununun 164/4.
maddesine göre özetle değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret
tarifelerinin altında olmamak koşulu ile davanın <azanılan bölümü üzerinden
yüzde on ile yüzde yirmi arasında belirlenecek miktarı, şayet değeri para ile
ölçülemeyecek işlerden ise Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenecek
miktarı ücret olarak talep etmek hakkına sahip olduğu gibi, ayrıca yargılama
sonunda haklı çıkılan kısım üzerinden hasma yüklenen vekalet ücretini de
talep etmek hakkına sahiptir. Vekil eden avukatına belirlenen bu iki kalem
ücreti ödemekle yükümlü olup, Avukatlık Kanununun 165. maddesi gereğince
avukat tarafından takip edilen dosyada tarafların sulh olmaları halinde vekil
eden ile avukat arasında sözleşme bulunmaması, sözleşmedeki ücretin geçer­
siz olması halinde gerek vekil eden gerekse hasım, sulh olunan miktar, sulh
olunan miktar belli değilse, mahkemece gerçek sulh olunan miktar araştırıla­
rak bulunacak miktar, aksi takdirde dava veya icra takibine konu
müddeabihin tamamı üzerinden Avukatlık Kanununun 164/4. maddesine
göre belirlenecek ücret nedeni ile mütesilsilen sorumlu sayılmaktadır. Başka
bir anlatımla, Kanun'un 165. maddesinde düzenlenen müteselsil sorumluluk
şartlarının mevcut bulunması halinde avukatın vekalet ücretinin 164. madde
hükümlerince tespitine esas olmak üzere öncelikle sulh anlaşmasının
gözönünde bulundurulması, anlaşmada sulh miktîrının belli olması halinde
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 793 |

bu miktar üzerinden hesaplama yapılması, sulh miktarının anlaşmadan tespi­


tinin mümkün olmaması halinde sulh ile sağlanan menfaatin sulh ile sonlandı-
rılan tüm çekişmeler dikkate alınarak belirlenmesi, bu suretle belirlenecek
değere karşı sulh ile elde edilen menfaatin daha az olduğunu iddia ederek
itiraz eden tarafın bunu ispatla mükellef olduğunun göz önünde bulundurul­
ması, bu yolla menfaatin tespit edilmesinin mümkün olmaması halinde sul­
hun kapsamında kalan dava ve işlerin müddeatihleri üzerinden hesaplama
yapılması gerekmektedir. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;
davalılar arasındaki 17.11.2009 tarihli sulh protokolünde tarafların sulh ol­
dukları miktar açıkça yazılı olmadığı gibi, protokol metninden de sulh ile
sağlanan menfaatin tespiti mümkün değildir. Ne var ki, dosyadaki bilgi ve
belgelerden davalılar arasında davacı vekilin vekalet ücretini dava konusu
ettiği İsparta 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/75 esas sayılı dosyası ve
Ankara 31. İcra Dairesinin 2009/11115 esas sayılı dosyası dışında da çekişme­
lerin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Davacı avukat vekalet ücreti talebini
yalnızca haksız azil hükümlerine dayandırmamıştr. Davacı davalılann kendisi­
ni saf dışı bırakarak sulh olduklarını, bu halde vekil edenin yanı sıra karşı
tarafın da vekalet ücretinden sorumlu olduğunu belirterek, eldeki dava ile
takip ettiği dava ve işlerin şimdilik bir kısmından doğan vekalet ücretinin bu
sorumluluk hükümlerince tespiti ile davalılardan müştereken ve müteselsilen
tahsilini istemiştir. Bu halde mahkemece öncelikle yukarıda açıklanan ilkeler
ışığında sulh ile sağlanan tüm menfaatin tereddüde mahal vermeyecek şekil­
de belirlenmesi için gerekli araştırmanın yapılması gereklidir. Özel Dairenin
bozma kararında da bu hususa işaret edilmiş ise de, bu ilke doğrultusunda
yapılacak araştırma neticesinde sonuca varılamaması halinde mahkemenin
takip edilen dava ve işlerin müddeabihleri üzerinden vekalet ücretinin hesap­
lanması yoluna başvurması gerektiği yönündeki yol gösterici açıklama bozma
kararında yer almamaktadır. Hal böyle olunca direnme kararının açıklanan bu
ilave gerekçelerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir. (Yargıtay HGK Esas
2017/13-772; Karar 2017/564 Tarih 29.03.2017)

Avukatın sulh anlaşması nedeniyle sonuçlanan boşanma davalarında maddi ve


manevi tazminat talebine ilişkin avukatlık ücreti talep edebilmesi için sulh
anlaşmas ile iş sahibinin maddi ve manevi tazminat elde etmiş olması gerekir

Davacı avukat, vekaleten temsil eniği davalının karşı yanla sulh olarak elde
ettiği menfaatler üzerinden sözleşme kapsamında hak ettiği ücretlerin tahsili
istemi ile eldeki davayı açmıştır.

Davalı, sulh bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir. Taraflar


arasında imzalanan 18/10/2010 tarihli Avukatlık ücret sözleşmesinin 7. mad­
desinin 2. fıkrasında "Boşanma davası içinde veya boşanma davasından ayrı
olarak ikame edilecek tazminat davalarında mahkeme tarafından hükmedile­
cek veya taraflar arasında sulh yoluyla anlaşma halinde maddi, manevi ve sair
tazminat ve ferileri toplam tutarının üzerinden %15’i(net) tahsil edildiği tarih­
te vekale: ücreti olarak nakden ve defaten avukata ödenecektir." hükmü
Hukuk Davalan

düzenlenmiştir. 8. maddesinde ise "... Taraflar Yargılama sırasında davaların­


dan vazgeçerler veya takip etmeyip müracaata bırakırlar ise müvekkil...... TL
daha ödeyecektir." hükmü düzenlenmiş, rakama ilişkin boş bırakılan kısım
çarpı işareti ile karalanmıştır. 3u noktada Uyuşmazlık sözleşmede kastedilen
şekli ile bir sulh bulunup bulunmadığı, sulh varsa menfaat elde edilip edilme­
diği noktasında toplanmaktadır.

Davacı taraf, davalı tarafın eşini kendi tanığı olarak dinletmiş olup, tanık
beyanında evlilik birliğinin feragatten sonra da devam ettiğini belirtmiştir.
Nitekim dosya kapsamında tarafların evlilik birliğinin feragatten sonra devam
ettiği ancak tarafların yaklaşık 21 ay sonra yeniden boşanma davası açtıkları
ve yargılamanın devam etmekte olduğu anlaşılmıştır. 8urada sözleşmenin 7.
maddesi kapsamında maddi menfaat elde edilerek gerçekleşmiş bir sulh söz
konusu omayıp 8. madde kapsamında tarafların davalarından vazgeçmesi söz
konusu olmuştur. Hal böyle olunca, mahkemece evlilik birliğinin de devamı
gözetilerek sözleşmenin 7. maddesinde belirtilen şartlar oluşmadığından
davacının bu sözleşme gereğince bir talepte bulunamayacağı gözetilerek,
sonucune göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın kısmen kabu­
lüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma sebebidir. (Yargıtay 13.
HD Esas 2016/9767; Karar 2017/8676 Tarih 27.09.2017)

Avukatın talep ettiği yasal vekâlet ücretinin de sulh anlaşmasında belirle­


nen rakama göre belirlenmesi gerekir

Davanın dayanağını teşkil eden Avukatlık Kanunu'nun 165. maddesinde, "sulh


veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşma ile sonuçlanan ve
takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf, avukatlık ücetinin ödenmesi hususunda
avukata çarşı müteselsilen sorumludurlar." hükmü mevcut olup, davanın
sulh ile sonuçlanması halinde, avukat müvekkilinden aralarındaki ücret söz­
leşmesinde kararlaştırılan miktarın tamamını isteyebileceği gibi davada sulh
olunan miktara göre karşı tarafa yükletilen vekalet ücretini de isteyebilir.
(Bkz. HGCnın 16.2.1994 T. 1993/13-810 E. 1994/60 K. sayılı kararı) Aynı
sorumluluk, müvekkille sulh anlaşması yapan karşı taraf için de geçerlidir.
Avukatla müvekkili arasında ücret sözleşmesi bulunmaması (veya sözleşme­
nin geçersiz olması) halinde, müvekkilin ve müvekkille sulh anlaşması yapan
hasmın, sulh olunan miktar üzerinden, gerek Avukatlık Kanununun 164/4.
maddesinde düzenlenen (müvekkilin avukata ödemesi gereken) akdi vekalet
ücretinden, gerekse Avukatlık Kanununun 164/son maddesinde düzenlenen
(hasma tahmili gereken) vekalet ücretinden müteselsilen sorumlu oldukları­
nın kabulü gerekir. Burada, kanundan doğan teselsül hallerinden biri söz
konusu olup. Borçlar Kanununun 142'nci maddesinde düzenlenen "alacaklı,
müteselsl borçluların cümlesinden veya birinden borcunun tamamen veya
kısmen edasını istemekte muhayyerdir" hükmüne göre, müteselsil sorumlu­
luğun gereği olarak, sulh sözleşmesinin taraflarının her biri borcun tamamın­
dan sorumludur.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 795 D

Buna göre alacaklı alacağının tamamını, her iki taraftan datalep edebileceği
gibi, dilerse sadece birinden de talep edebilir. Mahkemenin kabulü de bu
yönde olup, olayda Avukatlık Kanunu'nun 165'inci maddesinin uygulanması
gerektiği açıktır. Davacı, akdi vekalet ücretinin, hasım taraf olan davalı şirket­
ten tahsilini talep etmişlerdir. Hal böyle olunca, mahkemece dava dışı Tenzile
ile davalı tarafın sulh oldukları miktar belirlenerek bu bedel üzerinden söz­
leşmede ücrete ilişkin hüküm var ise buna, yek ise Avukatlık Kanununun
164/4 maddesine göre hesaplanarak hüküm kurulması; yine davacının kendi
müvekkili ile olan sözleşme gereği davalıdan akdi vekalet ücretini Avukatlık
Kanununun 165/son maddesine göre isteyebilmesi için bu sözleşmenin dava­
dan önce imza edilmiş olduğunun davacı tarafından ispat edilmesi gerekir.
Ayrıca, dîvacı tarafça istenen icra vekalet ücretinin de; sulh olunan miktar
üzerinden hesaplanması gerektiği hususu göz ardı edilerek, yazılı şekilde
karar verilmiş olması da usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Yargı­
tay 13. HD Esas 2015/19695; Karar 2018/84 Tarih 16.01.2018}

Tarafların boşanmaya zorlanması mümkün değildir. Bu nedenle Avukatlık


Kanununun 165'inci maddesinin boşanma davalarına uygulanması hukuki
niteliği gereği mümkün değildir. Boşanma davasının feragatle sonuçlanmış
olması nedeniyle boşanma davası öncesinde açılan ve boşanma davası sonu­
cunu bekleyen katılma alacağı davası için avukatlık ücreti talep edilemez

Boşanma davası için talep edilen vekalet ücretine ilişkin temyizler yönünden,
öncelikle boşanma davasının özelliği gereği tarafların boşanmaya zorlanması
mümkün değildir. Aksine yasa gereği hakimin tarafları evlilik birliğini devam
ettirmeye davet etmesi gerekir. Boşanma davîlarında asıl olan öncelikle
tarafların barışmaları ve aile birliğinin devam etmesidir. Somut olayda bu
durum gerçekleşmiş olup Avukatlık Kanunu'nun 165. maddesinin uygulanma­
sı mümkün değildir. O halde, dava konusu avukailık ücretinden davalı Orhan­
'ın bu yasa maddesi gereği sorumlu tutulması mümkün olmayıp, davalı Orhan
yönünden davanın reddi gerekir. Diğer yandan, davalı Aydan yönünden de
yine davanın boşanma davası oluşu, Anayasa'nın aile birliğinin korunmasına
ilişkin hükümleri, aile birliğinin esas olup, TMK 156. maddesi gereğince haki­
min gerektiğinde boşanmanın mali sonuçları konusunda müdahale edebile­
ceği gibi, gerekli gördüğü değişiklikleri yapabileceği, yine TMK'nun 182 mad­
desinde hakime takdir yetkileri verilmiş olması sözleşmede tarafları boşan­
maya teşvik eden hükümlerin yer almaması gerektiği, bütün bu hususlar
değerlendirildiğinde taraflar arasındaki sözleşmenin davalı Aydan açısından
da bağlayıcı olmayacağı kabul edilmelidir. Bu nedenlerle davalı Aydan'ın
boşanma davasından feragat etmesi nedeniyle davacı avukatların sadece
maktu vekalet ücreti talep edebilecekleri göz örüne alınarak buna göre de­
ğerlendirme yapılıp hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken,
yazılı şekilde sözleşmede yazılı ücretin kabulüne yönelik hüküm tesis edilmesi
usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
[ 796 Hıkuk Davalan

Davacılar, feragat ile sonuçlanan katılma alacağı davası nedeniyle de itirazın


iptalini istemişlerdir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 225. maddesine
göre; mal rejimi, eşlerden birinin ölümüyle, başka bir mal rejiminin kabulüyle.
Mahkemece boşanmaya, evliliğin iptaline veya mal ayrılığına geçilmesine
karar verlmesiyle sona erer. Yargıtay'ın sapmaksızın devam eden uygulama­
larına göre, mal rejiminin tasfiyesi ile alacak hakkında bir karar verilmesi için
eşler aralarındaki mal rejiminin sona ermesi gerekir. Başka bir anlatımla, şahsi
hak niteliğindeki mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkının
dava konusu yapılabilmesi için muaccel (istenebilir) hale gelmesi gerekir, bu
da mal rejiminin sona ermesi ile gerçekleşir. Ma rejiminin sona ermesi, mal
rejiminin tasfiyesiyle katkı payı, değer artış payı ve artık değere katılma alaca­
ğı davalarının görülebilirlik ön koşuludur. Mal rejimini sona erdiren boşanma
davasının derdest olduğunun anlaşılması durumunda usul ekonomisi gereğin­
ce (6100 sayılı HMK m. 30) bekletici mesele yapılmalıdır. Tasfiye davasında,
mal rejiminin sona ermemiş ve sona erdirecek davanın da henüz açılmamış
olduğunun anlaşılması durumunda ise davanın görülebilirlik ön koşul yoklu­
ğundan reddine karar verilmesi gerekir. Somut olayda, davacı vekiller tarafın­
dan yürütülen katılma alacağı davası henüz boşanma davası sonuçlanmadan
açılmış, boşanma davası da feragat ile sonuçlanmıştır. Aile birliğinin esas
olup, burun gerçekleşmesini önleyecek şekilde sözleşme yapılmasının davalı­
lar açısından geçersiz olması da dikkate alınarak, boşanma davası sonucuna
bağlı katkı payı alacağına yönelik yapılan vekalet ücret alınacağı sözleşmesi de
geçersiz olup, davacılar açıklanan nedenlerle ve on koşulun oluşmadığı katıl­
ma alacağı davası için davalılardan ancak maktu vekalet ücreti talep edebilir.
Mahkemece, bu hususlar gözetilmeden sözleşmede yazılı ücrete yönelik
davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya îykırı olup, bozmayı gerekti­
rir. (Yargıtay 13. HD Esas 2016/10799; Karar 2017/10728 Tarih 07.11.2017)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Avukatın İşe Başladıktan Sonra İş Sahibinin Karşı Tarafla Sulh Olması


Durumunda İş Sahibine ve Sulh Olunan Karşı Tarafa Açacağı Alacak Davası
Dilekçe örneği

(...) TÜKETİCİ MAHKEMESİ'NE / ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE

İhtiyati Tedbir İstemlidir

DAVACI :A

VEKİLİ : B

DAVALI :C

T. KONUSU : Fazlaya lişkin haklarımız saklı kalmak üzere, şimdilik,

1- (...) TL sözleşmesel avukatlık ücreti alacağının,

2- (...) TL karşı vekâlet ücreti alacağının, ödenmesine haklı istifa/ihtarname/dava/haksız azil


tarihinden itibaren yasal fazi ile karar verilmesi talebidir. (Harca esas değer (...) TL'dir.) (yazıyla ...
TL'dir.)

AÇIKLAMALAR:

Davalı ile avukat olan müvekkilim (...) konulu avukatlık hizmeti için avukatlık ücret sözleşmesi
yapmışlardır. Davalı ile müvekkilim arasında Avukatlık Kanunu 53’üncü maddeye göre (...) tari­
hinde görüşme tutanağı h3Zirlanmıştır/Davalı, müvekkilim avukata (...) Noterliğinin (...) tarih ve
(...) yevmiye numaralı vekâletnamesini (...) tarihinde teslim etmiştir.

Davalı, müvekkilim avukata (...) tarihinde (...) TL yargılama masrafı ve (...) TL peşin avukatlık
ücreti ödemiştir. Ödediği miktara karşılık olarak da kendisinden (...) tarihli makbuz verilmiştir.

Müvekkilim davalı adına (...) mahkemesinde/icra müdürlüğünde (...) konulu dava/icra takibi
başlatmıştır. Ancak davalı, müvekkilimden habersiz olarak karşı tarafla anlaşarak davayı sona
erdirmiştir.

Davalı müvekkilimi (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haksız
olarak azletmiştir./Müvekkilim avukat (...) Noterliğinin (...) tarih ve (...) yevmiye numaralı ihtar­
namesi ile haklı gerekçelerle vekillik görevinden istifa etmek zorunda kalmıştır.

Müvekkilim avukat sulh anlaşması nedeniyle takip etmesi engellenen dosyalar nedeniyle
yargılama sonunda hükmedilecek karşı vekâlet ücreti alacağından mahrum kalmıştır. Bu neden­
lerle Sayın Mahkemenizde alacak/tazminat davası açma zorunluluğu doğmuştur.

Talep ettiğimiz sözleşmesel avukatlık ücreti alacağı ve yoksun kalınan karşı vekâlet ücreti ala­
cağı miktarının tespiti nispi karşı vekâlet ücreti alacağı yönünden belirsiz alacak davası, maktu
karşı vekâlet ücreti yönüncen ise belirli alacak davasıdır.

HUKUKİ NEDENLER:

1- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu

2- 1136 sayılı Avukatlık Kanunu

3- 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve ilgili diğer mevzuat.


Hıkuk Davalan
DELİLLER:
1- (...) tarihli avukatlık ücret sözleşmesi

2- Avukatlık Kanunu 53’üncü maddeye göre yapılmış görüşme tutanağı

3- Avukat adına çıkartılmış vekâletname

4- Makbuz ya da banka dekontu

5- İnternet iletileri

6- Dava/icra dosyası (Avukatın istifa ya da azil nedeniyle takip etmesi engellenen dosyaların
getirtilmesi istenecek)

7- Bilirkişi incelemesi

8- Keşif (Uyuşmazlık kcnusu olay taşınmaz ile ilgili ise)

SONUÇ: Yukarıda sunu an nedenlerle fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere,

1- (...) TL sözleşmesel avukatlık ücreti alacağının,

2- (...) TL karşı vekâlet ücreti alacağının, haklı istifa/ihtarname/dava/haksız azil tarihinden iti­
baren yasal faizi ile tahsiline,

3- Yargılama masraf ve karşı vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini
müvekkilim adına saygılarımla dilerim. Tarih

DAVACI/DAVACI VEKİLİ

i-)
Eki:
1- Yukarıda belirtilen {..) adet ek.

2- Onaylı vekâletname örneği


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Avukat ve İ$ Sahibi Arasında Yapılan Ücret Sözleşmesi Örneği

İŞ SAHİBİ:

Madde 1: Bu sözleşmede iş sahibi A'dır. İş sahibinin adresi B'dir. A sözleşmede "iş sahibi"
olarak anılacaktır.

Uyarı; Sözleşmede işi avukata getiren kişilerin isimlerinin yazılmasında fayda vardır. Çoğu
zaman vekâlet veren ile avukatlık ücretini ödeyecek kişi birbirinden farklı kişiler olabilmektedir.
Bu durumda sözleşmedeki yükümlülüklerin belirlenmesi açısından her ikisinin de isminin yazıl­
masında ispat kolaylığı açısından fayda vardır.

AVUKAT:

Madde 2: Bu sözleşmede hukuki yardımı yapacak olan avukat. Av. C olup D adresindedir. Av.
C sözleşmede "avukat" olacak anılacaktır.

Uyarı; Sözleşmede iş sahibinden vekâlet alan avukatların hepsinin isminin yazılmasında fayda
vardır. Vekâlet alan avukat ardan birinin daha sonra dosyadan çekilmesi ve diğer avukatın davaya
devam etmesi durumunda işin aynı koşullarda her iki avukat tarafından birlikte yürütüldüğünün
anlaşılabilmesi için ispat kolaylığı sağlar.

ÜCRET:

Madde 3: İş sahibi, avukata, davanın lehte sonuçlanması durumunda davanın/hükmedilecek


şeyin/alacağın %(...)'sini ödeyecektir. / İş sahibi, avukata davanın lehte sonuçlanması durumunda
(...) TL maktu avukatlık ücreti ödeyecektir. / İş sahibi avukata iş bu sözleşmenin imzalanmasından
sonra bir hafta içinde (...) TL maktu avukatlık ücreti ödeyecektir.

İş sahibi, avukata davanın aleyhte sonuçlanması durumunda davanın/alacağın %{...)'sini öde­


yecektir./ İş sahibi, avukata davanın aleyhte sonuçlanması durumunda (...) TL maktu avukatlık
ücreti ödeyecektir.
İş sahibi, avukata kamulaştırma davasının lehte sonuçlanması durumunda (...) TL maktu avu­
katlık ücreti, aleyhte sonuçlanması durumunda ise (...) TL maktu avukatlık ücreti ödeyecektir.

Avukata verilen işten ötürü kendisine (...) TL avans avukatlık ücreti ödenecektir. Bu ücret iş
bitiminde tahsil edilecek avukatlık ücretinden mahsup edilecektir.

Bu sözleşmede kararlaştırılan ücret yalnız bu iş içindir. Bu işle ilgili olsa da bundan doğacak
herhangi bir başka işi kapsamına almayacaktır. Karşılık dava açılması ve başkaca bu işle ilgili
uyuşmazlıklar ve kovuşturma işleri çıkması halinde avukata ayrıca ücret ödenmesi gerekecektir.

Uyarı; Nispi ücret, Avukatlık Kanunu m,164/ll'ye göre en fazla %25 oranında olabilir. Bu oranı
aşan sözleşmelerde aşan ksım Avukatlık Kanunu 163/ll’ye göre geçersizdir. Alt sınır ise Avukatlık
Kanunu m.l64/IV, c.l’e gö'e davanın görüldüğü mahkeme için Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde
belirlenen asgari maktu avukatlık ücretidir.

Uyarı; Sözleşmede avukatlık ücretinin bir kısmının peşin alınacağı kararlaştırabilir. Ancak alı­
nacak bu miktar iş bitiminde alınacak miktarla birlikte Avukatlık Kanunu m.l64/ll'de yazılı olan
%25 oranını aşamaz. Peşin alınan ücretin iş bitiminde alınacak ücrete mahsup edileceği ya da
edilmeyeceği de kararlaştırılabilir.
I 803 Hikuk Davalan
Uyarı; Sözleşmede avukatlık ücretinin maktu olarak ödeneceği kararlaştırılabilir. Maktu ücre­
tin alt sınırını Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde belirlenen miktar oluşturur. Üst sınır ise yasada
belirlenmemiş olmakla beraber fahiş olmamak zorundadır.

Uyarı; Sözleşmede davanın aleyhe sonuçlanması durumunda avukatın ne kadar ücret alacağı
da yazılmalıdır. Yazılmaması durumunda Avukatlık Kanunu 164/IV hükmüne göre ücret belirlenir.
Ancak davanın aleyhe sonuçlanması durumunda avukatın hiç ücret almayacağı kararlaştırılmaz.

Uyarı; Kamulaştırma davalarında sözleşmede nispi ücret kaklaştırılması Kamulaştırma Ka­


nununa göre yasaklanmıştır. Bu nedenle sadece maktu ücret kararlaştırılabilir. Nispi ücret karar­
laştırılması durumunda Avukatlık Asgari Ücret Tarifesindeki o dava için belirlenmiş olan maktu
ücreti aşan miktarı geçersiz sayılacaktır. Bu da avukatın çok az bir ücret alacağı anlamına gelir. Bu
nedenle sözleşme ile tatmin edici bir maktu ücret belirlenmelidir.
KARŞI VEKÂLET ÜCRETİ/YASAL VEKÂLET ÜCRETİ:

Madde 4: Dava sonunda hükmedilecek karşı vekâlet ücreti avukata aittir. İş sahibi bu ücrette
hak iddia etmeyecektir. / Dava sonunda hükmedilecek karşı vekâlet ücreti tahsil edildikten sonra
iş sahibine ödenecektir.
Uyarı; Yargılama gideri olarak Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine Göre hükmedilen karşı vekâ­
let ücreti Avukatlık Kanunu m,164/son hükmüne göre avukata aittir. Ancak bunun aksi sözleş­
mede kararlaştırılabilir. Karşı vekâlet ücretinin avukata ait olacağının sözleşmeye yazılması iş
sahibinin bu sebeple uyuşmazlık çıkarmasını önlemek amacıyla kendisini bilgilendirmek ve olası
bir güven bunalımını önceden önlemek amacıyla yapılabilir. Eğer aksi kararlaştırılacaksa sözleş­
meye yazılması gerekir.
İŞİN KONUSU:

Madde 4: İşin konusu; iş sahibinin, alacağının tahsili/boşanma/tazminat/paydaşlığın gideril­


mesi vb amacıyla açılacak davasında vekil olarak temsil edilmesidir.

Uyarı; Sözleşme yapma zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak sözleşme avukatın yapacağı


işin belirlenmesi açısından önemli bir ispat aracıdır. Uygulamada iş sahipleri çoğu kez azlettikleri
avukatları açılan davalarda yetkilendirmedikleri ya da dava açmak için talimat vermedikleri ge­
rekçesiyle azletmektedirler.

Uyarı; Avukatlık Kanunu 173’üncü maddeye göre avukatlık ücreti belli bir işe hasredilmelidir.
Eğer birden fazla yapılacak iş varsa her biri ve karşılığında alınacak ücret miktarı ayrı ayrı belir­
lenmelidir. Belirlenen işlerden birinde anlaşmazlık çıkması durumunda çoğu zaman avukat - iş
sahibi ilişkisinde güven sorunu doğmakta ve sözleşme feshedilmekledir. Bu durumda anlaşmazlık
olmayan işlerde de ücret sorunu doğmakta ancak sözleşme içinde bu konular birbirinden ayırt
edilememektedir. Bu nedenle sözleşmenin hangi işe hasredildiğinin açık olması hem avukat hem
de iş sahibi için bir güvencedir. Uygulamada yaşanan sorunlar nedeniyle her iş için ayrı sözleşme
yapılmasını tavsiye ederiz.
İŞ SAHİBİNİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ:

Madde 5: İş sahibi, avukatın yazılı olurunu almadan bu iş için taşkasına vekâlet vermeyecek­
tir. İş sahibinin avukatın yazılı oluru olmadan bu iş için başka bir avukata vekâlet vermesi avukat
için haklı fesih nedeni sayiacaktır. Bu durumda avukat ücretin tamamını ve yargılama sonunda
hükmedilecek karşı vekâlet ücretini isteme hakkına sahiptir.

İşin bütün giderleri iş sahibince karşılanacaktır. Bu iş için şehir dışına yapılacak seyahatlerde
iş sahibi avukatın yolculuk ve geçici konaklama giderlerini karşılayacaktır.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 801 |
Uyarı; Avukat aldığı iş ile ilgili olarak tekel hakkına sahiptir. Avukatın haberi olmadan başka
bir avukata vekâlet çıkartılması ve işin başka avukata verilmesi Ya-gıtay kararlarında avukat için
haklı fesih nedeni sayıldığı gibi avukatın ücretin tamamını alma/a hak kazanacağı bir durum
olarak da kabul edilmektedir. Sözleşmede bu durumun yazılması iş sahibinin önceden bilgilendi­
rilmesini ve olası anlaşmazlıkların önlenmesi sağlar.

Uyarı; Avukatlık Kanunu 173/ll'ye göre avukata yargılama masrafları ve konaklama masrafları
için belli bir avans ücretin ödenmesi zorunludur. Masrafları avukatın kendisinin karşılaması yasal
dayanaktan yoksundur. Butun sebebi avukatlar arası rekabetin korunmak istenmesidir.

AVUKATIN YÜKÜMLÜLÜKLERİ:

Madde 6: Avukat işi yasalar ve meslek kuralları uyarınca sonjna kadar takip edecektir. Bu
görevi kendisi yapacağı gibi gözetimi altında başka avukatlarla işbirliği yaparak sürdürebilecektir.
Ancak bu durumda iş sahibinden ek ücret istemeyecektir. Avukat yaptığı masrafların dökümünü
iş sahibine düzenli olarak verecektir.

Uyarı; Avukatın işi bir başka avukat aracılığı ile takip edebilmes yani tevkil yetkisi verebilmesi
Avukatlık Kanunu m. 171/1 uyarınca iş sahibinden aldığı vekâletnamesinde açık yetki olması
durumunda geçerlidir. Sözleşmeyi yapan avukat işi zaman darlığı nedeniyle yanında çalışan bir
avukat ya da başka bir avukat aracılığı ile takip etmek istiyorsa iş sahibinden hazırlanacak vekâ­
letnameye bu konuda yetki konulmasını istemelidir. Aksi durumda hukuki sorumluluk altında
kalır.

Uyarı; Avukat Türk Borçlar Kanunu'nun vekâlet sözleşmesi hükümlerine göre vekil olarak ve­
kâlet verene yaptığı masraflarla ilgili olarak hesap verme yükümlülüğünde olup uygulamada
uyuşmazlıklar genelde avukatın yaptığı masraflarla ilgili olarak iş sahiplerini bilgilendirmemeleri
nedeniyle çıkmaktadır.
ADRES VE TEBLİGAT:

Madde 7: İş sahibi yukarıda gösterilen adresi iletişim adresi olarak kabul etmiştir. Avukatın
kendisine yapacağı her türlü bildirim bu adrese gönderilecektir. Adres değişikliğinin avukata
bildirilmesi zorunlu olup, adres değişikliği nedeniyle iş sahibine ulaşmayan bildirimler nedeniyle
avukata sorumluluk yüklermeyecektir.

Uyarı; Avukatlık Kanuru m,175'e göre iş sahibi adres değişikliğini üç iş günü içinde avukata
iadeli taahhütlü mektupla bildirmek zorundadır. Aranılıp bulunulacak olan kişi iş sahibi değil
avukattır. Bu nedenle bir avukatla irtibata geçen iş sahibi iletişim bilgileri konusunda avukatına
yeterli bilgiyi vermek ve erişilebilir durumda olmak zorundadır. Bu durum iş sahibine ayrıca
anlatılmalıdır.
SÖZLEŞME TARİHİ VE YERİ:

Madde 8: Bu sözleşme Av. C'nin yukarıda belirtilen adresindeki avukatlık bürosunda


tarihinde imzalanmıştır.

Uyarı; Bu sözleşmede ver almayan konularda öncelikle 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu hüküm­
leri sonrasında ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun vekâlet sözleşmesine ilişkin hükümleri ve
uygun düştüğü ölçüde 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Hükümleri tamamlayıcı
olarak uygulanacaktır.

İŞ SAHİBİ AVUKAT
5. BÖLÜM
KAMULAŞTIRMA HUKUKUNA İLİŞKİN DAVALAR'

Av. Mehmet Ali GÖLCÜKLÜ'

I. Giriş ve Mevzuat

Mülkiyet hakkı, kişiye mülkünü dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasar­


rufta bulunma yetkisi veren bir ayni haktır. Klasik mülkiyet anlayışına göre,
mülkiyet hakkına dışarıdan hiçbir müdahalede bulunulamaz. Malik, mülkünü
dilediği gibi kullanma özgürlüğüne sahiptir. Bu anlamışa göre mülkiyet hakkı
kullanılırken, malikin bireysel çıkarları önde gelir. Bireysel çıkarlarla toplum
çıkarları çatıştığında tercih edilen bireysel çıkarlar olmak gerekir.

Kamu yönetimleri, sağlıklı kentleşmeyi gerçekleştirebilmek, hizmetle yü­


kümlü oldukları bireylere konut, eğitim, sağlık, kültür ve spor, ulaşım gibi ka­
musal hizmetlerini verebilmek için taşınmaza ihtiyaç duyarlar.

Mülkiyet hakkına müdahalede bulunma ve sınırlama getirme fikri, yüzlerce


yıllık bir geçmişe sahiptir. Ancak bu düşünce zaman içnde devlet lehine değiş­
me ve gelişme göstermiştir.

Nitekim Anayasa Mahkemesinin bir kararında "Mülkiyet hakkı geçen yüzyı­


lın ferdiyetçi doktrinlerinin etkisi altında, malikin kişiliğine bağlı, dokunulmaz,
kutsal ve doğal haklardan sayılırken, günümüzde bu görüş değişmiş ve mülkiyet
hakkı, malike, toplum yararına bazı ödevler ve görevler yükleyen sosyal bir hak
olarak görülmeye başlanmıştır." denilerek bu değişikliğe işaret olunmuştur.

Mülkiyet hakkı Anayasamızın 13. maddesinde ifade edilen temel haklar


kapsamında kabul ecilmektedir. Bu sebeple bireylern mülkiyet hakkı ancak
anayasal sebeplere dayalı olarak, kanunla sınırlanabilir. Nitekim 1982 Anayasası
35. maddesinde "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak
kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması
toplum yararına aykın olamaz." hükmüne yer verilmiştir.

01.10.2018 itibariyle günce Denmiştir.

Avukat | Denizli Barosu (rn3golcuklu@hotn1ail.com)


| 804 Hıkuk Davaları
Cumhuriyet dönemimizin ilk Anayasası olan 1921 Anayasasında kamulaş­
tırma ile ilgili bir hükme yer verilmemiştir.

1924 Anayasasında ise "Kamu faydasına gerekli oıduğu usulüne göre anla­
şılmadıkça ve özel korunları gereğince değer pahası peşin verilmedikçe hiç kim­
senin malı ve mülkü kamulaştırılamaz." (m.74) denmek suretiyle kamulaştır­
manın temel şartları belirlenmiştir.

27 Mayıs 1960 darbesinden sonra 1961 yılında yürürlüğe konulan Anayasa,


Cumhuriyet dönemin n 3. Anayasasını teşkil etmektedir. Bu Anayasa'nın 38.
Maddesinde "Devlet ve kamu tüzel kişileri, kamu yaramın gerektirdiği hallerde,
karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malları,
kanunla gösterilen esas ve usullere göre, tamamını veya bir kısmını kamulaş­
tırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir." denilmek suretiy­
le kamulaştırmanın temel şartları teferruatlı şekilde be iitilmiştir.

1980 askeri idaresinden sonra teşkil edilen Kurucu Meclis tarafından hazırla­
nan ve halk oylaması sonunda kabul edilerek 09.11.1982 tarihinde yürürlüğe
konulan ve Türkiye Cumhuriyetinin 4. Anayasalının ( 1982 Anayasalı) 35. mad­
desinde mülkiyet hak<ı düzenlenmiş ve herkesin, mülkiyet ve miras haklarına
sahip olduğu, bu haklerin, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği,
mülkiyet hakkının toplum yararına aykırı kullanılmayacağı vurgulanmıştır.

Bu son Anayasan n ( 1982 Anayasası) 46. maddesinde de kamulaştırmanın


asgari şartları tespit edilmiştir.

Cumhuriyet tarihinin ilk otuz yıllık döneminde, Anayasalarda kamulaştırma


işlemi ile ilgili genel düzenlemeler yapılırken, belli bölgeler ve belli amaçlar için
özel bazı kamulaştırma yasaları da çıkarılmıştır

Kamulaştırma alanında ülkemizde, çağdaş normla'a uygun olarak çıkarılan


ilk kanun 09.10.1956 tarihinde yürürlüğe konulan 6830 sayılı İstimlâk Kanu-
nu'dur. Bu kanunla, uusal savunma ihtiyaçları. Belediyeler, Devlet Demiryolları
vs. için çıkarılan dağınık ve münferit kamulaştırma mevzuatı ortadan kaldırıl­
mış, kamulaştırma mevzuatının bütünlüğü sağlanmış, 1960 yılında yapılan deği­
şiklikle de kamulaştırmanın kapsamı genişletilerek çağdaş bir yasa haline geti­
rilmiştir. Merkezi yönetim - yerel yönetim ayrımına son verilerek bütüncül bir
yaklaşım temin edilmiştir.

6830 sayılı kanur 26 sene uygulamıştır. 12 Eylül 1980 tarihinde idareyi ele
alan askeri yönetim tarafından 09.11.1982 tarihinde yürürlüğe konulan 2709 sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 46'ncı maddesinde "kamulaştırma konusunda
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 805 [|

yeni ilkeler getirilmiş bulunduğundan, uygulamada bugüne kadar hâsıl olan durak­
sama ve tereddütler de göz önünde bulundurularak 31 Ağustos 1956 tarih ve 6830
sayılı İstimlak Kanunu'nun kaldırılarak yeniden yasal düzenlemeye gidilmesi zorun­
luluğu"'' 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun çıkarılmasını gerektirmiştir.

04.11.1983 günü kabul edilen ve 08.11.1983 günü yürürlüğe giren 2942


sayılı Kamulaştırma Kanunu Ekim 2018 itibariyle Mecliste 18 kere ele alınmış ve
28 değişiklik veya ekleme yapılmıştır. Bir kere de kanın hükmünde kararname
ile 8 maddede değişiklik icra edilmiştir. Kanunda yer alan bazı tabir ve hüküm­
lerin Anayasa aykırı clduğu ve iptali talebi ile davalar açılmış ise de, Anayasa
Mahkemesince sadece beş talep haklı görülerek iptal kararları verilmiştir/

II. Kamulaştırma Yapmaya Yetkili Kurumlar

1982 Anayasa'sının 46. maddesinin l'inci fıkrası ve 2942 sayılı kanunun 1.


maddesinde belirtildiği üzere kamulaştırma yetkisi Devlet ve Kamu Tüzel kişile­
rine verilmiştir.

Kamu Tüzelkişileri denilince, İl Özel İdaresi, Belediye, Köy, Üniversiteler,


Yüksek Öğretim Kurumu, Türkiye Radyo Televizyon Ku'umu, Atatürk Kültür, Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu gibi, kurumlar anlaşılmak gerekir.

Kamu Kurumlan ise üç grupta toplanabilir;

1. Devlet Dairesi, Genel Müdürlük olarak teşkilatlanmış kurumlar, (Katma


Bütçeli Daireler)

2. Belirli Mesleklerin korunması için kurulmuş olarlar; (Barolar, Ticaret ve


Sanayi Odaları, Türk Mühendis ve Mimar Odaları birliği vs.)

3. İktisadi Devlet Teşekkülleri.

2942 sayılı Kanunun 1. maddesinin 2. fıkrasında "özel kanunlarına dayanı­


larak gerçek ve özel hukuk tüzelkişileri3 adına yapılacak kamulaştırmalarda da,
bu Kanun hükümleri uygulanır" Hükmüne yer verilmiştir.

2942 Sayılı Kanun genel gerekçesinden.

Gölcüklü, M. Ali: Kamulaştırma Konunu Şerhi Fiil ve Hukuki El Atma Dovolan, 3. Baskı, Seçkin Yayıncılık,
Ankara 2018, ilk sayfaları.

Dernek, vakıf, sendika, şircet gibi oluşumlar hukuken varlık kazandıklar anda tüzel kişilik kazanırlar ve bu
tip oluşumlara özel hukuktüzel kişisi denilir.
I 806 Hıkuk Davaları
Bu hükümle ifade edilmek istenen de şudur; Macen kanunu, Serbest Böl­
geler Kanunu, Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu, Doğal Gaz Piyasası Kanunu,
Elektrik Piyasası Kanunu gibi özel kanunlar uyarınca yapılan hizmetin gereği
olarak kamulaştırma yapılması gerektiğinde, kamulaştırma işlemi 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanununda öngörülen usullere göre yapılacaktır. Nitekim Kanu­
nun 2/a. maddesinde, bu kanunda geçen idare tabimin, "Yararına kamulaş­
tırma hak ve yetkisi tanınan kamu tüzelkişilerini, kamu kurum ve kuruluşlarını,
gerçek ve özel hukuk tüzelkişilerini," ifade ettiği açıklanmıştır.

III. Kamulaştırılabilecek Taşınmazlar

1982 Anayasası 46. maddesindeki, "özel mülkiyette bulunan taşınmaz mal­


ların kısmen veya tcmamen kamulaştırılabileceği" hükmüne paralel olarak
2942 sayılı kanunun 1. maddesinde de gerçek ve özel hukuk tüzelkişilerinin
mülkiyetinde bulunan taşınmaz malların kamulaştırılabileceği açıkça ifade
edilmiştir. Gerek gerçek kişilerin gerekse özel Hukuk Tüzelkişilerinin mülkiye­
tinde bulunan taşınmazların kamulaştırılabileceği konusunda tereddüt olma­
mak gerekir. Kamu tüzel kişilerinin ve kurumlarının sahip oldukları taşınmaz
mal ve kaynaklar diğer bir kamu tüzel kişisi veya kurumu tarafından kamulaştı­
rılanız. Kamusal ihtiyaçlar, idareler arasında mal devri suretiyle giderilir,
(m.30)

IV. Kamulaştırmanın Şartları

2709 sayılı 1982 Anayasasının 46. ve 2942 sayılı kanunun 3. maddesi mu­
vacehesinde kamulaştırmanın temel şartlarını şöyle sıralamak mümkündür;

1. Kamulaştırma yapacak idarenin, yararına kamulaştırma hak ve yetkisi tanı­


nan kamu tüzelkişisi, kamu kurum ve kuruluşu, ge'çek ve özel hukuk tüzel­
kişisi olması,

2. Kamu yararının kamulaştırma yapılmasını gerekli kılması,

3. Kamulaştrılacak taşınmazın özel mülkiyete konu taşınmaz mal olması,

4. Kamulaştırma işleminin kanunla gösterilen esas ve usullere göre yapıl­


ması,

5. Kamulaştrılacak taşınmazın gerçek karşılığının peşin ödenmesi


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 807 |
V. Kamulaştırma Kanunundan Doğan Davalar

A. İrtifak Hakkı Tesisi Davalan (2942 sk. 4. madde)

İlgili kanun macdesi


Madde 4 - Taşınmaz malın mülkiyetinin kamulaştırılması yerine, amaç için ye­
terli olduğu takdirde taşınmaz malın belirli kesimi, yüksekliği, derinliği veya kaynak
üzerinde kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı kurulabilir.
{Eklenmiş fıkra RG: 11.09.2014, mükerrer kanun no: 6552/99)
Ancak, maliklerinin mülkiyet hakkının kullanılmasının engellenmemesi, can ve
mal güvenliği bakımından gerekli önlemlerin alınması kaydıyla, kamu yararına daya­
lı olarak taşınmazların üstünde teleferik ve benzeri ulaşım hatları ile her türlü köprü,
taşınmazların altında metro ve benzeri raylı taşıma sistemleri ile tünel yapılabilir.
Taşınmazların mülkiyet hakkının kullanımının engellenmemesi hâlinde, taşınmazla­
ra ilişkin herhangi bir kamulaştırma yapılmaz.
Yapılan yatırım nedeniyle taşınmaz maliklerinden değer artış bedeli alınamaz.

1. Medeni Kanunda İrtifak Hakkı

İrtifak hakkı şöyle tarif edilmektedir; "bir gayrimenkul üzerine, diğer bir
gayrimenkul veya şah.s lehine kurulan ve hak sahibine sınırlı yararlanma imkânı
veren bir ayni haktır."

İrtifak hakları, istifade edenler bakımından şahsî irtifaklar ve aynî irtifak­


lar şeklinde ikiye ayrı ır. Bu hak, kısmen ferdîleştirilmiş, belirli bir kişiye tahsis
edilmiş ise bunlara şahsî irtifak hakkı denir. Şahsa bağlı olarak kurulan irtifak
hakları başkasına devredilemez ve miras bırakılamaz. İrtifak hakkı bir gayri­
menkul lehine de kurulabilir. Bu takdirde aynî irtifa< söz konusudur. İrtifak
hakkı, lehine kurulan gayrimenkulün mülkiyetinden ayrılamaz. Lehine İrtifak
hakkı tesis edilmiş gayrimenkule sahip olan aynı zamanda irtifak hakkına da
sahip olur. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 779. ve takip eden maddele­
rinde düzenlenen irtifak türleri; taşınmaz lehine irtifak hakkı, intifa hakkı,
oturma hakkı, üst hakkı, kaynak hakkı ve diğer irtifaklar olarak belirlenmiş ise
de, mülkiyetten farklı olarak irtifaklar için genel hükümler konulmamıştır.
Buna karşılık, eşyaya bağlı irtifaklara ilişkin hükümlerin (TMK md.779-793),
diğer kişisel irtifaklarda da uygulanacağı TMK'nın 838/son maddesinde belir­
tilmiştir.

Bir taşınmaz aleyhine, diğer taşınmaz lehine, irtifak hakkı kurulabilmesi ta­
şınmaz maliklerinin açlaşması yahut mahkeme kararı ile olur.
I 303 Hıkuk Davaları
Anlaşma ile geçerli bir irtifak hakkı kurulabilmesi için noter huzurunda
resmi sözleşme yapılması ve tapu kütüğüne tescil edilmesi şarttır. Sözleşme
yapılmış olsa da tapı kütüğüne tescil edilmediği sürece geçerli bir irtifaktan
bahsedilemez. Uzun süreli kullanma ile de (zamanaşımı yoluyla) irtifak hakkının
kazanılması mümkündür. İrtifak hakkının kazanılmasında ve tescilinde, aksi
öngörülmüş olmadıkça taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasına ilişkin hükümler
uygulanır. İrtifak hakkının zamanaşımı yoluyla kazanılması, ancak mülkiyeti bu
yolla elde edilebilecek taşınmazlarda mümkündür. Mer's gibi taşınmazların
zamanaşımı yoluyla mülkiyeti kazanılamayacağı gibi üzerinde irtifak hakkı tesisi
de mümkün olamaz.

Tarafların anlaşamaması halinde yargı yolu ile irtifak hakkı kurulabilmekte­


dir. (Kaynaktan istifade hakkı, geçit hakkı gibi)

2. Kamulaştırma Kanununda İrtifak Hakkı


2942 sayılı kanun 4. maddesinde düzenlenen irtifak hakkı, MK. 779. mad­
desinde tanımlanan irtifak hakkından farklıdır. MK. ca bir taşınmazın lehine,
diğer taşınmazın aleyhine kurulan irtifaktan bahsedi mekte iken, 2942 sayılı
kanunda idare lehine tesis edilen irtifaktan söz edilmektedir. MK. da bahsedi­
len irtifak hakkı, tarafların anlaşmaları ile resmi senede bağlanmak ve tapuya
tescil edilmekle kurulurken, Kamulaştırma Kanunundaki irtifak hakkı kamulaş­
tırma işlemi ile tesis edilebilmektedir. Medeni kanun, kişiler arasındaki sıkıntıla­
ra çare olmak üzere komşuluk hukuku çerçevesinde mülkiyet hakkına sınırlama
getirirken, Kamulaştırma Kanunu, kamu hizmetinin yapabilmesi için şahısların
taşınmazlarına kamunun el koymasına imkân vermektedir. Böylece binlerce
km. uzunluğundaki boru hatları ve elektrik hatları yüzünden tarım arazileri he­
ba olmamış, köylü mağdur edilmemiş, idarelerin ödeneklerinde tasarruf sağ­
lanmış olmaktadır.

Kamu yararı kararında, kamulaştırmanın niçin yapılacağı, gayesi, kapsamı


belirtilmiş olmakla, bu amacın gerçekleşmesi için zeminin kamulaştırılması za­
rureti yoksa mülkiyet kamulaştırması yapılamaz. Örneğin yüksek gerilim hattı
geçirilmek için kamulaştırma yapılacaksa taşınmazır belli yüksekliği, hattın
direkleri veya trafo için ihtiyaç kadar bir arazi parçasının kamulaştırılması gere­
kir. İrtifak hakkı tesisi işlemleri tamamlandığında durumun Tapu İdaresine bildi­
rilmesi ve irtifak hakkının tapu kütüğü beyanlar hanesine tescilinin sağlanması
gerekir. Aksi halde kurulan irtifak hakkı daha sonraki malikleri bağlamaz. Kamu­
laştırmadan sonra arta kalan kısımda mülkten beklenen istifade sağlanamaya­
caksa mülkün tamamının kamulaştırılması gerekir. Yargıtay'ın istikrar bulmuş
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 809 |
uygulamalarına göre, İrtifak hakkı için belirlenen bedel, irtifaktan etkilenen
alanın mülkiyetinin kamulaştırılması halinde bulunacak kamulaştırma bede­
linden fazla olamaz/

2942 sayılı Kamulaştırma Yasası'nın 4650 sayılı yasa ile değişik 19. maddesi
tapuda kayıtlı olmayaı taşınmaz malın kamulaştırmayı yapan idare adına tesci­
lini düzenlemekte olup, irtifak hakkı tesisi ile ilgili bir hüküm içermemekte ise
de anılan yasa mülkiyet kamulaştırması hakkında olduğu kadar, irtifak hakkı
kurulmasına ilişkin hükümleri de kapsamaktadır. Yasa'nın 4. maddesi kamulaş­
tırma yoluyla irtifak hakkı tesis edilebileceğini öngördüğüne göre, mülkiyet
kamulaştırmasına ilişkin kuralların kısmen de olsa irtifak kamulaştırmaları hak­
kında da uygulanması gerekir?

Burada önemle vurgulanmalıdır ki; irtifakın kullanılması, fiilen yüklü taşın­


mazın bir kısmında söz konusu olsa dahi, yük bütün taşınmaz üzerindedir. Keza
irtifak hakkı, yararlanan taşınmazın bir kısmının ihtiyaçları için kurulmuş olsa
dahi, taşınmazın tümü lehine mevcuttur. İrtifak bölünmez bir haktır.

3. İrtifak Hakkı Nasıl Tesis Edilir?

Kamulaştırma yapacak idare, 2942 sayılı kanunun 5. maddesine göre yetkili


makama kamu yararı kararını aldırmış, bu kararı 6. maddeye göre yetkili ma­
kama onaylatmış, 7. maddede öngörülen hazırlık işlemlerini tamamlamış, ta­
şınmazın tapusuna kamulaştırma şerhinin konulması için tapu müdürlüğüne
müzekkere yazmış, 8. maddede öngörülen satın alma teşebbüsüne geçmiş ve
mülk sahibi ile görüşme veya uzlaşma sağlayamamış ise 4650 sayılı kanunla
değişik 10. maddeye göre irtifak hakkı kurulacak arazinin değerinin tespiti ve
idare adına tescili için mahalli asliye hukuk mahkemesinde dava açar.

10. maddede öngörülen usul ve yöntem çerçevesinde görülüp sonuçlandı­


rılan davanın kararı, kesinleşmesi beklenmeden teşci için tapu müdürlüğüne
gönderilir. Kararın tescile ilişkin kısmı kesin olup, bedele ilişkin kısmının istinafı
ve temyizi kabildir. Kararın, tapuya tescil ve bedelin mülk sahibine ödenmesi
hükmü derhal yerine getirilir.

Tutar, Muzaffer / Pulak, T. Murat: Kamulaştırmo Davalan, Ciltl, Ankara 2006, sayfa 133,

İS. HD., 2003 / 9715 E. 2C04/1349 K. 26.02.2004 T


İS. HD., 2006 /3S72 E. 2036 2006/4307 K. 25.05.2006 T.
I 310 Hıkuk Davaları
İrtifak hakkı tesisi davalarında, üzerine irtifak kurulacak taşınmaz tapulu
ise hem bedelin tespiti, hem de irtifakın tapuya tesciline dair hüküm kurulur.
İrtifak kurulacak taşınmaz tapusuz ise sadece irtifak tesisine karar verilmekle
yetinilir.®

İrtifakla ilgili kamulaştırma, taşınmazın zemininin mülkiyetine ilişkin bu­


lunmadığından idarenin zilyet adına hareketle mülkiyeti tapu siciline onun
lehine tescil ettirip üzerine irtifak tesisi mümkün deği dir."

Trafo yerlerini de içine almak suretiyle bütün tesis oluşturan enerji nakil
hatları 2002 yılından önce arazi üzerinden geçirilmiş ise el atma gününde yürür­
lükte olan 743 sayılı Medeni Kanunun 653. maddesinin son fıkrasına göre idare
lehine taşınmaz üzerinde irtifak hakkı kurulmuş sayılır. Bu durumda kamu yara­
rı kararı alınmamış olsa bile irtifak kurulmuş sayılacağından idarenin o taşınma­
za vaki müdahalesinin önlenmesi istenemez. Taşınmaz sahibi sadece irtifak
hakkı karşılığı ve trafo yeri bedelini isteyebilir.’

4. İrtifak Hakkı Hargi İdare Adına Tescil Edilir?

Kural olarak, irtifak kamulaştırmasını hangi idare yapmış ve bedelini öde­


miş ise tescil de onun adına yapılır. Ancak bazı kanunlarda farklı düzenlemelere
de yer verilmiştir. Hataya düşmemek için irtifak tesisini talep eden davacı ida­
renin tabi olduğu mevzuatın dikkatle incelenmesi gerekmektedir.

Aşağıda birkaç örnek verilmiştir;

3213 sayılı Maden Kanunun 46. maddesine göre "Kamulaştırılan taşınmaz,


tapuya Hazine adına tescil edilip ruhsat hukuku devarr ettiği sürece madencilik
faaliyetlerinde kullanılmak üzere ruhsat sahibi adına tahsis edilir."

4646 sayılı Doğalgaz Piyasası Kanunun 12/a badesne göre; "Kamulaştırılan


taşınmazın mülkiyeti Hâzineye; kullanma hakkı kamulaştırma bedelini ödeyen
tüzel kişiye ait olur. Kullanma hakları, ilgili lisans veya sertifikanın bir cüzü olup
geçerliliği bunların geçerlilik süresi ile sınırlıdır."

6446 sayılı Elektrk Piyasası Kanunun 19/2. maddesine göre: "Kamulaştırı­


lan taşınmazın mülkiyeti ve/veya üzerindeki sınırlı ayri haklar, üretim veya da-

4 IS. HD., 2007/S856 E. 2007/6279 K. 02.07.2007 T.

' İS. HD, 2005/1324 E.2005/2738 K.24.03.2005 T.


s 5. HD, 012/11494 E. 2012/15905 K. 10.09.2012 T.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 811 |
ğıtım tesislerinin mülkiyetine sahip olan ilgili kamu kurum veya kuruluşuna,
bunların bulunmaması halinde ise Hâzineye ait olur... taşınmazlar Maliye Ba­
kanlığınca kamulaştırma bedelini ödeyen önlisans veya lisans sahibi özel hukuk
tüzel kişileri lehine bedelsiz irtifak hakkı tesis edilir ve/veya kullanma izni verilir.
İrtifak hakkının ve/veya kullanma izninin süresi önlisans veya lisansın geçerlilik
süresi ile sınırlıdır."

5. İrtifak Hakkının Kaldırılması

İrtifak hakkı, tapı sicilindeki kaydın terkini veya yüklü ya da yararlanan ta­
şınmazın yok olması le sona erebileceği (4721 Sk. Md.783) gibi, sözleşmede
öngörülen sürenin dolması halinde de sona erer. Tüm bunların dışında, irtifak
hakkının sağladığı yarar büsbütün ortadan kalkmış ya da bu hakkın, doğurduğu
yüke oranla pek az çıkar sağlamış olması durumunda, irtifakın terkini için mah­
kemeye başvurulabilir. (TMK. 785)

6. İrtifak Hakkı Kamulaştırma Bedelinin Hesaplanması

Kamulaştırma youyla irtifak hakkı tesisinde, kamulaştırma sebebiyle ta­


şınmaz malın tamamında meydana gelecek kıymet düşüklüğü kamulaştırma
bedeli olarak belirlenir. (Md. 11/son) Bir başka ifadeyle, taşınmazın irtifak ku­
rulmadan önceki değeri ile irtifak kurulduktan sonraki değeri arasındaki fark,
irtifak hakkı kamulaştırma bedelidir.

İrtifak kurulması nedeniyle taşınmazda meydana gelecek değer düşüklü­


ğünün oranı, taşınmazın cinsi, özelliği, kullanım şekli, irtifak hakkının niteliği
(boru hattı, enerji nakil hattı vs.), taşınmazda kapladığı alan ve yeri, istikame­
ti dikkate alınarak belirlenir. Yüksek Yargıtayca, (taşınmazın cinsi ve niteliğine
uygun kul anımını önemli ölçüde etkileyen özel bir durum yoksa) irtifaktan etkilenen
alanın mülkiyet değerinin arazide %35'ini, arsada ise %50'sini geçemeyeceği
kabul edilmektedir.’ Bundan, İrtifak kurulan tesisin (Boru hattı Elektrik teli vs.)
teknik elamanlarca hazırlanan ve bilirkişi kurulu tarafırdan incelenen haritalara
ve hesaplamalara göre taşınmazda kapladığı alanın bilirkişi kurulunca hesapla­
nan mülkiyet bedelinin arazide %35'ini arsalarda %50'sini geçemeyeceği anla­
şılmalıdır.

Taşınmaz üzerinden enerji nakil hattı geçmesi nedeniyle irtifak hakkı bedeli
belirlenirken, irtifaktan etkilenen zemin ve bina bedellerinin toplamı esas alına-

İS. HD., 2005/1753 E. 2006/4453 K. 29.05.2006 T.


| 812 Hıkuk Davaları
rak, taşınmazın tamamında meydana gelecek değer düşüklüğü oranı ile taşın­
mazın zemin ve bina dahil tüm bedeli çarpılmak suretiyle irtifak hakkı karşılığı­
nın tespiti gerekir. Nitekim Yüksek Yargıtay üzerinde bina bulunan bir taşınma­
zın üzerinden nakil hattı geçirilmesi için tesis edilen irtifak hakkı hesabında
sadece zemin değeririn dikkate alınmasını ve bina beledinin hesap dışı tutul­
masını kabul etmemiştir/3

Yüksek Yargıtay'ın gösterdiği yoldan giderek irtifa< hakkı kurulan taşınma­


zın değer düşüklüğü oranı arsalarda (İrtifak alanı X50/ taşınmazın tamamının
alanı) formülü, arazilerde ise (İrtifak alanı x 35 / Taşınmazın tamamının alanı)
formülü ile hesaplanır. Bu hesaplama en fazla olması gereken miktardır. İrtifak
kamulaştırma bedeli caima bu miktarın altında olacaktr

İrtifak hakkı kamulaştırma bedeli aşağıda verilen matematiksel formül ile


hesaplanabilir;

A Taşınmazın tamamının alanı,

B İrtifak tesis edilen kısmın alanı,

C İrtifak kurulmssı sebebiyle taşınmazda meydana gelecek değer kaybı


oranını, D Taşınmazın m2 fiyatını, E İrtifak kamulaştırma bedelini ifade etsin.

Arsalarda kullanı acak Formül

B x %50 / A = C

CxAxD=E

Arazilerde kullanılacak Formül

B x %35 / A = C

CxAxD=E

Bir örnekle konuyu izaha çalışalım;

5000 metre kare genişliğindeki arazimizden doğalgaz boru hattı geçirildiği­


ni ve boru hattının kamulaştırma alanının 500 metre kare olduğunu, taşınmazın
beher metre karesinir 5 TL değer taşıdığını varsayalım;

Taşınmazda meydana gelen değer kaybı oranı; (500 x %35 /5000=) %3.5
tur.

:□
HGK. 2011/806 E. 2012/352 K. 06.06.2012 T.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 813 |

İrtifak hakkı tesisinde kamulaştırma bedeli, kamulaştırma sebebiyle taşın­


maz mal veya kaynakta meydana gelecek kıymet düşüklüğü olduğundan; (11.
Madde /son)

Taşınmazın tamamının hattın geçmesinden evvelki değeri 5.000 x 5 =


25.000 TL.

Taşınmazın tamamının hattın geçmesinden sonraki %3,5 azalmış değeri


25.000.- x 96.5/100 = 24.125.- TL

Kamulaştırma bedeli (25.000 TL. - 24.125 TL =) 875 TL. olarak belirlenir.

İrtifak kurulacak taşınmaz arsa vasfında olsaydı formüle 35 rakamı yerine


50 rakamını yazarak hesap yapmamız gerekecekti.

Bu madde çerçevesinde açılabilecek muhtelif davalara ait dilekçe örnekleri


aşağıda verilmiştir:
I S14 Hıkuk Davaları

İrtifak Hckkı, Muhtelif Dava Dilekçesi -1

ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİNE


DENİZLİ

DAVACI : (TEDAŞ) Türkiye Elektrik Dağıtım AŞ.

DAVALI : İrtifak hakkı talep edilen taşınmazın malik

DAVA : 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 4. maddesine göre irtifak hakkı


tesisi.

HARÇ DEĞERİ : Maktu harca tabidir.

DAVANIN İZAHI : Denizli İli, Honaz İlçesi arasında inşa edilmekte olan enerji nakil hanı
güzergahında kalan davalıya ait Denizli İli, Honaz İlçesi, Karateke mahal­
lesi 295 parsel no.lu 10.300 metre kare miktarındaki arazi vasfındaki
taşınmaz üzerinden enerji iletim hattı geçrilmesi gerekmektedir.

Kamulaştırma talebi. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından değerlendirilerek uygun


görülmüş ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından kamu yararı kararı verilmiş, (6446 sk.
Md. 19) taşınmaz belediye imar planı dışında bulunduğundan kamu yararı kararı Enerji Tabi
Kaynaklar Bakanlığı tarafından onaylanmıştır.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu 8. maddesine göre mülk sahibi olan davalıya uzlaşma dave­
tiyesi tebliğ edilmiş ise de davete icabet etmediği için uzlaşma sağlanamamış, uzlaşmazlık tuta­
nağı tutulmuştur..

Nakil hattının geçeceği davalıya ait arazi üzerine daimi irtifak hakkı tesisi hazırlık işlemleri
tamamlanmıştır.

Enerji nakil hattının geçeceği güzergahta kalan davalıya ait arazinin projede belirtilen kısmı­
nın irtifak kamulaştırma bedelinin tespiti ve tapuya tescili için işbu davanın açılması gerekmiştir.

HUKUKİ SEBEPLER : 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 4. 6446 Sayılı kanun 19. Maddesi, il­
gili diğer mevzuat hükümleri.

DELİLLER : Ekte sunulan kamulaştırma hazırlık evrak arı, uzlaşma davetiyesi, uzlaş­
mazlık tutanağı, kamu yararı kararı ve onayı, keşif, bilirkişi incelemesi vs.

SON TALEP : Denizli - Honaz arasında inşa edilmekte olan Enerji nakil hattı güzerga­
hı nda kalan davalıya ait Karateke Mahallesi 295 parsel sayılı taşınmazın
enerji nakil hanının geçeceği kısmının irtifak kamulaştırma bedelinin
tespitine, tespit edilen bedelin davalı adına bankaya yatırıldığında, su­
nulan projede gösterilen kısım üzere daimi irtifak hakkı tesisine ve
TEDAŞ adına tapuya tesciline, (6446 sk. Md. 19) karar verilmesini arz ve
telep ederiz. ./..../2018

Davacı TEDAŞ vekili


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 815 D

O İrtifak Hckkı, Muhtelif Dava Dilekçesi - 2

ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİNE


DENİZLİ

DAVACI : (TEDAŞ) Türkiye Elektrik Dağıtım AŞ.

DAVALI : İrtifak hakkı tesis edilen taşınmazın maliki

DAVA : İrtifak kamulaştırma bedelinin tespiti.

HARÇ DEĞERİ : Maktu harca tabidir.

DAVANIN İZAHI : Denizli İli, Honaz İlçesi arasında tesis edilmekte olan enerji nakil hattı
güzergahında kalan davalıya ait Denizli İli, Honaz İlçesi, Karateke mahal­
lesi, bostanyeri mevkiinde kain, doğusu: Ahmet Akar, Batısı: Coşkun İn­
ce, Kuzeyi; tarla yolu, Güneyi; Ahmet Sarıkahya ile çevrili 10 dönüm
miktarındaki tapusuz arazi vasfındaki taşınmaz üzerinden enerji nakil
hattı geçirilmesi gerekmektedir.

Kamulaştırma talebi. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından değerlendirilerek uygun


görülmüş, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunca komu yararı karen verilmiş, (6445 sk. Md. 19)
taşınmaz belediye imar planı dışında bulunduğundan komu yaron koron Enerji Tabi Kaynaklar
Bakanlığı tarafından onaylanmıştır.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu 8. maddesine göre mülk sahibi olan davalıya uzlaşma dave­
tiyesi tebliğ edilmiş ise de yapılan görüşmeler sonunda uzlaşma sağlanamamış, uzlaşmazlık tuta­
nağı tutulmuştur..

Enerji iletim hattının geçeceği güzergahta kalan davalıya ait arazinin projede belirtilen kısmının irti­
fak kamulaştırma bedelinin tespiti ve irtifak hakkı tesisi için işbu davanın açılması gerekmiştir.

HUKUKİ SEBEPLER : 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 4. 6446 Sayılı kanun 19. Maddesi, il­
gili diğer mevzuat hükümleri.

DELİLLER : Ekli kamulaştırma hazırlık evrakları, uzlaşma davetiyesi, uzlaşmazlık tu­


tanağı, kamu yaran kararı ve onayı, keşif, vs.

SON TALEP : Denizli ile Honaz İlçesi arasında tesis edilmekte olan enerji iletim hattı gü-
zergahında kalan davalıya ait, Denizli İli, Honaz İlçesi, Karateke mahallesi,
bostanyeri mevkiinde kain, doğusu: Ahmet Akar, Batısı: Coşkun İnce, Kuze­
yi; tarla yolu, Güneyi; Ahmet Sankahya ile çevrili 10 dönüm miktarındaki ta­
pusu olmayan arazi vasfındaki taşınmaz üzerinden enerji nakil hattı geçiril­
mesini temin için öncelikle ekli projede gösterilen ve irtifak hakkı kurulacak
kısmın irtifak kamulaştırma bedelinin tespitini, tespit edilen bedelin davalı
adına bankaya yatırıldığında, ekli projede gösterilen kısım üzerine daimi irti­
fak hakkı tesisine karar verilmesini, arz ve taep ederiz. ./..../2018

Davacı TEDAŞ vekili


I 816 Hıkuk Davaları

İrtifak Hckkı, Muhtelif Dava Dilekçesi - 3

ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİNE


DENİZLİ

DAVACI : {TEİAŞ) Türkiye Elektrik İletim A.Ş.

DAVALI : İrtifak hakkı talep edilen taşınmazın malik

DAVA : 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 4. maddesine göre irtifak hakkı


tesisi.

HARÇ DEĞERİ : Maktu harca tabidir.

DAVANIN İZAHI : TEİAŞ Genel Müdürlüğü yatırım programında yer alan 07.D.03.0061
p’oje numaralı 380 KV Afyon 11- Denizli IV TM enerji iletim hattı güzer­
gahına denk gelen davalıya ait Denizli İi Honaz İlçesi Kocabaş Köyü,
Aagedik mevkiinde kain 1504 parsel sayılı arazi vasfındaki taşınmazın
kamulaştırma projesinde belirtilen 51 metre karelik kısmında daimi irti­
fak hakkı tesisi gerekmektedir.

TEİAŞ Yönetim Kurulu, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu 5. maddesine göre komu yacorı ko­
ran vermiş. Enerji Tabi Kaynaklar Bakanlığı da bu kararı onaylamıştr.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu 8. maddesine göre mülk sahibi olan davalıya uzlaşma dave­
tiyesi tebliğ edilmiş ise de davete icabet etmediği için uzlaşma sağlanamamış, uzlaşmazlık tuta­
nağı tutulmuştur.

Enerji iletim hattının geçeceği güzergahta kalan davalıya ait arazinin projede belirtilen kısmı­
nın irtifak kamulaştırma bedelinin tespiti ve tapuya tescili için işbu davanın açılması gerekmiştir.

HUKUKİ SEBEPLER : 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 4. 6446 Sayılı kanun 19. Maddesi, il­
gili diğer mevzuat hükümleri.

DELİLLER : Ekte sunulan kamulaştırma hazırlık evrakları, uzlaşma davetiyesi, uz­


laşmazlık tutanağı, kamu yararı kararı ve onayı, keşif, bilirkişi inceleme­
si, İlçe Tarım Müdürlüğünden getirtilecek dokümanlar, vs.

SON TALEP : TEİAŞ tarafından tesis edilmekte olan enerji iletim hattı güzergahına
denk gelen, davalıya ait Denizli İli Honaz İlçesi Kocabaş Köyü, Alagedik
mevkiinde kain 1504 parsel sayılı arazi vasfındaki taşınmazın kamulaş-
trma projesinde belirtilen 51 metre kareik kısmında tesis edilecek irti­
fak kamulaştırma bedelinin tespitine, beklenecek bedelin tayin edile­
cek bir bankaya malik adına kayıtsız şartsız yatırtılmasına, projede belir­
ti en 51 metre karelik kısım üzerinde TEİAŞ adına daimi irtifak hakkı te­
sisine, tesis edilen irtifak hakkının TEİAŞ adına tapuya tesciline karar ve­
ri meşini arz ve talep ederiz..../....../2018

Davacı TEİAŞ vekili


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 817 |

İrtifak Hckkı, Muhtelif Dava Dilekçesi - 4

ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİNE


DENİZLİ

DAVACI : (EPDK) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu,


................. ANKARA.

DAVALI : Taşınmazın maliki


TC. numarası ve Adresi.

DAVA : Mülkiyet ve irtifak hakkı kamulaştırma bedelinin tespiti ve tapuya tescili.

HARÇ DEĞERİ : Maktu harca tabidir.

DAVANIN İZAHI : Denizli- Muğla- Aydın İllerine elektrik cağıtım hizmeti veren Aydem
Elektrik Dağım A.S. ye. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun......tarihli
ve.......sayılı kararı ile....... numaralı elektrik dağıtım lisansı verilmiştir.

Aydem Elektrik Dağıtım A.Ş. nin talebi üzerine, EPD. Kurulunun..... sayılı ve 20.02.2013 tarihli
kararı ile Denizli İli, Çardak İlçesi Gölcük mahallesinde kain 105 parsel numaralı 5201 metre kare
miktarındaki davalıya ait taşınmazın 20 metre karelik kısmında mülkiyet, 350 metre karelik kıs­
mında da irtifak hakkı tesisi için kamulaştırma kararı alınmış, bu karar Enerji ve Tabi Kaynaklar
Bakanlığınca da onaylanmıştır.

6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu 19/1. Maddesine göre Elektrik üretim veya dağıtım faali­
yetlerinde bulunan lisans sahibi şirketlerin, lisansa konu faaliyetleri için gerekli olan, kişilere ait
taşınmazlara ilişkin kamulaştırma talepleri Kurum tarafından değerlendirilir ve uygun görülmesi
halinde Kurul tarafından <amu yararı kararı verilir. Kamulaştırma işlemleri 2942 sayılı kanun
hükümleri dairesinde üretim faaliyetlerinde bulunan lisans sahibi şirketler için Maliye Bakanlı­
ğı, dağıtım faaliyetlerinde bulunan lisans sahipleri için TEDAŞ ’.arafından yapılır. Bu hüküm
dairesinde kamulaştırma işlemlerinin TEDAŞ tarafından yapılacağ düşünülse de. Kamulaştırma
kararı işbu kanunun yürürlüğe girmesinden evvel verildiği için, 6446 sayılı Kanunun geçici 16.
maddesi gereğince,bu Karunun yürürlüğe girdiği tarihten önce Kurul tarafından kamulaştırma
kararı alınmış olan elektrik üretim ve dağıtım tesisleri için gerekli olan taşınmazların kamulaştı­
rılması ve devir işlemleri Kjrum tarafından sonuçlandırılır. Bu sebeple kamulaştırma işlemlerinin
EPDK. tarafından sonuçlandırılması gerekmektedir.

6446 sayılı kanun 19/2. Maddesine göre "Kamuioştınlan toşınmotın mülkiyeti ve üzerindeki sınırlı
ayni hoklor, üretim veyo doğıtım tesislerinin mülkiyetine sahip oion ilgili komu kurum veyo kuruluşu-
no...oit olur." hükmü gereğince tesislerin maliki TEDAŞ olduğundan EPDK. tarafından dağıtım tesisleri
için kamulaştınlan taşınmazların mülkiyet ve irtifak haklan TEDAŞ adine tescil edilmek gerekir.

Kamulaştırma işlemlerini yürütmekte olan EPDK. tarafından mülk sahibine 2942 sayılı kanun
8. Maddesine göre uzlaşma teklifine dair davetiye tebliğ edilmiş ise de süresi içinde başvurmadı­
ğından uzlaşma sağlanamamış ve ekte sunulan uzlaşmazlık tutanağ tanzim edilmiştir.

Kamulaştırmasına karar verilen taşınmazın mülkiyet ve irtifak <amulaştırma bedelinin tespiti


ve TEDAŞ adına tescili için işbu davanın açılması gerekmiştir.
Hıkuk Davaları
HUKUKİ SEBEPLER : 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 4. ve 6446 sayılı kanun 19. maddesi,
ilgili diğer mevzuat hükümleri.

DELİLLER : Ekte sunulan kamulaştırma hazırlık evrakları, uzlaşma davetiyesi, uz­


laşmazlık tutanağı, kamu yararı kararı ve onayı, keşif, bilirkişi incelemesi
vs.

SON TALEP : Denizli İli, Çardak İlçesi Gölcük mahallesinde kain 105 parsel numaralı
5201m2 miktanndaki davalıya ait taşınmazın kamulaştırmasına karar
verilen ve projede gösterilen 20 metre kerelik kısmının mülkiyet kamu­
laştırma bedelinin, 350 metre karelik kısmının da irtifak hakkı kamulaş­
tırma bedelinin 2942 sayılı kanun 10. madde esaslarına göre tespitine,
bedeli peşin ödenmek üzere 20 m2 karelik kısmın mülkiyetinin, 350 m2
lik kısmın irtifak hakkının TEDAŞ adına tapuya tesciline karar verilmesini
arz ve talep ederiz. .../..../201S

Davacı
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
Vekili
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 819 |

İrtifak Hckkı, Muhtelif Dava Dilekçesi - 5

ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİNE


DENİZLİ

DAVACI : (BOTAŞ) Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş..


Adresi..

DAVALI : İrtifak hakkı talep edilen taşınmazın malik


Adresi..

DAVA : Kamulaştırma ve irtifak hakkı tesisi.

HARÇ DEĞERİ : Maktu harca tabidir.

DAVANIN İZAHI : Denizli İli, Honaz İlçesi arasında tesis edilmekte olan doğalgaz boru hanı
güzergahında kalan davalıya ait Denizli İli, Honaz İlçesi, Karateke mahal­
lesi 295 parsel no.lu 10.300 metre kare miktarındaki arazi vasfındaki ta­
şınmazın içinden boru hattı geçirilmesi ge-ekmektedir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunca verilen onaylı lüzum kararı ekte sunulmaktadır. 4646
sayılı kanunun 12/1. Maddesi uyarınca Kurulun verdiği bu lüzum kararı kamu yararı kararı yerine
geçmektedir. Bu karar da Enerji Tabi Kaynaklar Bakanlığına onaylat Imıştır.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu 8. maddesine göre mülk sahibi olan davalıya uzlaşma dave­
tiyesi tebliğ edilmiş ise de davete icabet etmediği için uzlaşma sağlanamamış olup, bu durum
ekte sunulan tutanakla tespit edilmiştir.

Ekli projede gösterildiği gibi boru hattının geçtiği 16 metre genişliğindeki koridor için daimi ve
müstakil üst hakkı, sadece inşaat süresince kullanılmak üzere 20 metre genişliğindeki koridor için
de geçici irtifak hakkı tesis çin kamulaştırma işlemine başlanılmıştır.

Boru hattının geçeceği güzergahta kalan davalıya ait arazinin projede belirtilen kısmının irti­
fak kamulaştırma bedelinir tespiti ve tapuya tescili için işbu davanın açılması gerekmiştir.

HUKUKİ SEBEPLER : 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 4. 4646 Sayılı kanun 12. Maddesi.

DELİLLER : Ekte sunulan kamulaştırma hazırlık evrakları, uzlaşma davetiyesi, uz­


laşmazlık tutanağı, Bakanlıkça onaylı Kurulun lüzum kararı, keşif, bilirkişi
ircelemesi vs.

SON TALEP : Denizli - Honaz arasında Doğalgaz nakli için kurulmakta olan boru hanı
güzergahında kalan Davalıya ait Karateke Mahallesi 295 parsel sayılı ta­
şınmazın ekte sunulan projede gösterilen boru hattının toprakta gömü­
lü kalacağı 16 metre genişliğindeki toplan-170 metre kare tutan koridor
için {üst hakkı kurulan alana ağaç dikmeden, bina vs gibi sabit tesis
yapmadan kullanmak şartı ile) daimi ve müstakil irtifak hakkı, (üst hak­
kı) 20 metre genişliğindeki toplam 230 metre kare tutan koridor için de
irşaat süresince kullanılmak üzere geçici irtifak hakkı tesisi için, her iki
kısmın da kamulaştırma bedelinin tespitine, tespit edilen bedelin davalı
Hıkuk Davalan
adına bankaya yatırıldığında 20 metre genişliğindeki koridor üzerinde
irşaat süresince kullanılmak üzere idaremiz lehine geçici irtifak hakkı
tesisine, boru hanının toprakta gömülü kalacağı 16 metrelik koridor
üzerinde idaremizce lisans süresince kullanılmak üzere üst hakkı tesisi­
ne, 4646 sayılı Doğalgaz Piyasası Kanunu'nun 12/A maddesi gereğince
irtifak ve mülkiyet hakkının Hazine adına tapuya tesciline, kullanma
hakkının davacı idareye ait olduğunun taounun beyanlar hanesine şer­
li ne karar verilmesini arz ve talep ederiz. ./..../2018

Davacı
Bo'u Hatlan ile Petrol Taşıma A.Ş
vekili
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 82i |

Kararlar Kurulan irtifak hakkı taşınmazın tamamından faydalanmayı engelliyorsa


mülkiyet kamulaştırılması yapılması gerektiği

Danıştay 6. Daire kararı

Dava, 312 m2'lik taşınmazın 79 m2'si üzerinde, doğalgaz boru hattı geçirilme­
si amacıca, irtifak hakkı tesisine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmış, İdare
Mahkemesi'nce; dava dosyasında mevcut belgelerin incelenmesinden, ana
boru hattı miğferinden sağda ve solda 35m. Yaklaşımla tesis yapılabileceğinin,
bu şekilce uyuşmazlık konusu parsele kısıtlama getirildiğinin, taşınmazın
üzerinde irtifak hakkı tesis edilen 79 m2 den artan 233 m2 lik kısmının da
yaklaşma mesafesi için de kaldığının anlaşılması ve davacıya bırakılan 233 m2
lik alanın mülkiyet hakkının tamamen kısıtlanmış olması karşısında, taşınma­
zın bir kısmında irtifak hakkı tesisi yerine tamamının mülkiyetinin kamulaştı­
rılması gerektiği gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmiş olması doğrudur.
(Danıştay 6. Dairesi 1991/4260 E. 1993/5501 K. 16.12.1993 T.)

Kurulan irtifak hakkı taşınmazın tamamından faydalanmayı engelliyorsa


mülkiyet kamulaştırılması yapılması gerektiği

Danıştay 6 Daire kararı

Dava, davacının arsasının 245 m2'sinin irtifak hakkı tesisi yolu ile kamulaştı­
rılması yolunda tesis olunan işlemin iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkeme­
si'nce, görülecek bir kamu hizmeti için kamulaştırma yoluyla bir taşınmaz
üzerinde tesis edilecek irtifak hakkı o taşınmaz sahibinin mülkiyet hakkı ile
tanınan faklarının tamamını kaldıramayacağı gibi bu hakları kullanmasını da
tamamer önleyemeyeceği davacının sahip olduğu 299 m2'lik arsa üzerinde
245 m2'lik irtifak hakkı tesis edilmiş ise de; bu halin taşınmazın tamamından
yararlanması olanağını ortadan kaldırdığı, bu durumda taşınmaz kamu hizme­
ti için gerekli ise irtifak hakkı tesisi yerine mülkiyetinin kamulaştırılmasının
icap edeceğinin açık olduğu gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiş, bu
karar davalı idare tarafından temyiz edilmiş ise de İdari Yargılama Usulü
Kanunu'run 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbi­
risi bulurmadığından bozma istemi yerinde görülmeyerek anılan mahkeme
kararı onanmıştır. (Danıştay 6. Dairesi 1991/2652 E. 1992/1605 K.
16.04.1992 T.)
Hıkuk Davaları

Kamulaştırmanın belediyece hazırlanmış plan ve projeye göre yapıldığı -


davacılann bu plan ve projeye karşı dava açmadıkları - irtifak hakkının bu
plana göre tesis edilmesi gerektiği

Danıştay 6. Daire kararı

Dosyanın incelenmesinden. Bursa Büyükşehir karalizasyon tatbikat projesi ve


uygulamasının Belediye Medisi'nin vermiş olduğı yetkiyle, İller Bankası Genel
Müdürlüğü 2. Bölge Müdürlüğü'nce Tekten İnşaat Tesisat A.Ş.’ne ihale edildi­
ği, hazırlanan plan ve projelerin Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca onaylandığı
anlaşılmıştır.

Davacılara ait taşınmazlar üzerinde irtifak hakkı yoluyla kamulaştırma işlemi­


nin Büyükşehir Belediye Başkanlığınca özel olarak hazırlanmış plan ve proje­
ye göre yapıldığı, davacılar tarafından plan ve projeye karşı dava açılmadığı,
hazırlanan plan ve projenin halen yürürlükte olduğu anlaşıldığından, Mahke­
menin bt plana göre irtifak hakkı tesisi suretiyle kamulaştırma işlemi yapılıp
yapılmadğını araştırması gerekirken, bu konuda bilirkişi incelemesi yaptırarak
bilirkişi raporu doğrultusunda irtifak hakkı suretiyle kamulaştırma işleminin
iptal edlme5inde hukuki isabet görülmemiştir. (Danıştay 6. Dairesi
1991/3786 E. 1992/1524 K. 14.04.1992 T.)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 823 |

Kararlar İrtifak hakkının TEDAŞ adına tescili gerektiği

5. Hukuk Dairesi Kararı

Dava konusu taşınmazın 6446 sayılı Enerji Piyasası Kanununun 19/6. maddesi
uyarınca TEDAŞ adına tescili yerine, AYEDAŞ adına tesciline karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir. (5.HD. 2015/23899 E. 2016/3968 K. 01.03.2016 T.)

Tapusuz taşınmazlar üzerine irtifak tesisi - İrtifak hakkı tesisine karar


verilmesi ile yetinilmesi - Tescile karar verilemeyeceği

18. Huku< Dairesi Kararı

2942 Sayılı Kamulaştırma Yasasının 4650 Sayılı Yasa ile değişik 19. maddesi
tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malın kamulaştırmayı yapan idare adına
tescilini cüzenlemekte olup, irtifak hakkı tesisi ile ilgili bir hüküm içermemek­
te ise de anılan yasa mülkiyet kamulaştırması hakkında olduğu kadar, kamu­
laştırma yoluyla irtifak hakkı kurulmasına ilişkin hükümleri de kapsamaktadır.
İrtifak hakkının tapuya tescil edilebilmesi için de taşınmazın tapuda kayıtlı
olması zorunludur. Dava konusu taşınmaz tapuda kayıtlı bulunmadığına göre,
irtifak hakkı tesisine karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken, tescile de
hükmedilmiş olması,

Doğru görmemiştir. (18.HD. 2007/5856 E. 2007/6279 K. 02.07.2007 T.)

Doğalgaz kam ulaştırması - irtifak ve mülkiyet hakkının Hazine adına tescili


- kullanma hakkının davacı idareye ait olduğunun tapunun beyanlar hane­
sine şerhi gerektiği

5. Hukuk Dairesi kararı

^S46 saylı Doğalgaz Piyasası Karunu'njr 12,’’a maddesi gerekirce irtifak ve


mülkiyet hakkının Hazine adına tesciline, kullanma hakkının davacı idareye
ait olduğunun tapunun beyanlar hanesine şerhire karar verilmemesi.

Doğru görülmemiştir. (5. HD., 2005/4938 E. 2005/5637 K. 09.05.2005 T.)


I 324 Hukuk Davalan

2002 yılından önce geçirilen enerji nakil hatlan - eski MK. 653. maddeye
göre irtifak kurulmuş sayıldığı - meni müdahale davası açılamayacağı

5. Hukuk Dairesi kararı


Trafo yerlerini de içine almak suretiyle bir bütün tesis oluşturan, enerji nakil
hattının 2002 yılından önce davacının arazisi üzerinden geçirilmiş olması
nedeniyle el atma gününde yürürlükte olan 743 sayılı Medeni Kanunun 653.
maddesinin son fıkrasına göre idare lehine davacı taşınmazı üzerinde irtifak
hakkı kurulmuş sayılır. Bu durumda kamu yararı kararı alınmamış olsa bile
irtifak kurulmuş sayılacağından idarenin o taşınmazdan müdahalesinin ön­
lenmesi istenemeyip sadece irtifak hakkı karşılığı ve trafo yeri bedeli istenebi­
lir.
Bu nederle, öncelikle davacının davasını bedel davasına dönüştürüp, dönüş­
türmeyeceği sorularak, bedel istemesi halinde ir.ifak ve trafo yeri karşılığına
hükmedilmesi, aksi halde meni müdahale ve kal davasının reddine karar
verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi, doğru görülmemiştir. (5. HD.,
012/11494 E. 2012/15905 K. 10.09.2012 T.)

B. Taşınmaz Bedelinin Tespiti ve Tescil Davalan (2942 Sk. 10. m.)


İlgili kanun macdesi
2942 sayılı kanun madde 10 -1 (Değişik madde RG. 05.05.2001 Kanun 4550/5) Ka­
mulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare 7'nci maddeye göre top­
ladığı bilgi ve belgeletle 8’inci madde uyarınca yaptırmış olduğu bedel tespiti ve bu hu­
sustaki diğer bilgi ve belgeleri bir dilekçeye ekleyerek taşınmaz malın bulunduğu yer asli­
ye hukuk mahkemesi müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiy­
le, bu bedelin, peşin veya kamulaştırma 3’üncü maddenin ikirci fıkrasına göre yapılmış
ise taksitle ödenmesi karşılığında, idare adına tesciline karar verilmesini ister.
2. Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz gün sonrası için be­
lirlediği duruşma gününü, dava dilekçesi ve idare tarafından verilen belgelerin birer ör­
neği de eklenerek taşnmaz malın malikine meşruhatlı davetiye ile veya idarece yapılan
araştırmalar sonucunda adresleri bulunamayanlara, 11/02/1959 tarihli ve 7201 sayılı
Tebligat Kanununun 28’inci maddesi gereğince ilan yoluyla tebligat suretiyle bildirerek
duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.
3. Mahkemece malike doğrudan çıkarılacak meşruhatlı davetiyede veya ilan
yolu ile yapılacak tebligatta;
a) Kamulaştırılmak taşınmaz malın tapuda kayıtlı bulunduğu yer, mevkii, paf­
ta, ada, parsel numarası, vasfı, yüzölçümü,
b) Malik veya maliklerin ad ve soyadları,
c) Kamulaştırmayı yapan idarenin adı.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar
d) 14'üncü maddede öngörülen süre içerisinde, tebligat veya ilan tarihinden
itibaren kamulaştırıra işlemine idari yargıda iptal veya adli yargıda maddi hatalara
karşı düzeltim davası açabilecekleri,
e) Açılacak davalarda husumetin kime yöneltileceği,
f) 14'üncü maddede öngörülen süre içerisinde, kamulaştırma işlemine karşı
idari yargıda iptal davası açanların, dava açtıklarını ve yürütmenin durdurulması ka­
rarı aldıklarını belgelendirmedikleri takdirde, kamulaştırma işleminin kesinleşeceği
ve mahkemece tespit edilen kamulaştırma bedeli üzerinden taşınmaz malın kamu­
laştırma yapan idare adına tescil edileceği,
g) Mahkemece tespit edilen kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına hangi
bankaya yatırılacağı,
h) Konuya ve tajinmaz malın değerine ilişkin tüm savunma ve delilleri, tebliğ tari­
hinden itibaren on gün içinde mahkemeye yazılı olarak bildirmeleri gerektiği, belirtilir.
4. Mahkemece, kamulaştrılacak taşınmaz malın bulunduğu yerde mahalli ga­
zete çıkıyor ise, bu mahalli gazetelerden birisinde ve Türkiye genelinde yayımlanan
gazetelerin birisinde kamulaştırmanın ve belgelerin özeti en az bir defa yayımlanır.
5. Mahkemece belirlenen günde yapılacak duruşmada hâkim, taşınmaz malın
bedeli konusunda tarafları anlaşmaya davet eder. Tarafların bedelde anlaşması ha­
linde hâkim, taraflarca anlaşılan bu bedeli kamulaştırma bedeli olarak kabul eder ve
sekizinci fıkranın ikinci ve devamı cümleleri uyarınca işlem yîpar.
6. Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde anlaşamamaları halinde
hâkim, en geç on gün içinde keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin
ederek, 15'inci maddede sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda
taşınmaz malın değerini tespit için mahallinde keşif yapar. Yapılacak keşifte, taşın­
maz malın bulunduğa yerin bağlı olduğu köy veya mahalle muhtarının da hazır bu­
lunması amacıyla, muhtara da davetiye çıkartılır ve keşifte hazır bulunması temin
edilerek, muhtarın beyanı da alınır.
7. Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da dikkate alarak, ll'inci
maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini belirten raporlarını
onbeş gün içinde mîhkemeye verirler. Mahkeme bu rapcru, duruşma günü bek­
lenmeksizin taraflara tebliğ eder. Yapılacak duruşmaya hâkim, taraflar veya vekille­
rini ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa itirazları
dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.
8. (Değişik fıkra RG. 28.04.2018 kanun 7139/26) Tarafların bedelde anlaşama­
maları halinde gerektiğinde hâkim tarafından onbeş gün içinde sonuçlandırılmak
üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hâkim, taraflaıın ve bilirkişilerin rapor
veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamu­
laştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kay­
nak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir. Tarafların anlaşması halinde ka­
mulaştırma bedeli olarak anlaşılan miktar peşin ve nakit olarak, hak sahibi adına
bankaya yatırılır. Tarafların anlaşamaması halinde hâkim tarafından kamulaştırma
I 326 Hikuk Davalan
bedeli olarak tespit edilen bedelin idarenin kıymet takdir komisyonunca tespit edi­
len bedelden az olması durumunda hâkim tarafından tespt edilen bedel, fazla ol­
ması durumunda idarenin kıymet takdir komisyonunca tespit ettiği bedel, peşin ve
nakit olarak hak sahibi adına, kalanı ise bedele ilişkin karann kesinleşmesine kadar
üçer aylık vadeli hesapta nemalandırılmak ve kesinleşen karara göre hak sahibine
verilmek üzere mahkemece belirlenecek banka hesabına yetırılması ve yatırıldığına
dair makbuzun ibraz edilmesi için idareye onbeş gün süre verilir. Kamulaştırma bu
Kanunun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise ilk taksitin yine peşin
ve nakit olarak hak sahibi adına, hak sahibi tespit edilememiş ise ileride ortaya çıka­
cak hak sahibine verimek üzere 10 uncu maddeye göre makkemece yapılacak dave­
tiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz
edilmesi için idareye onbeş gün süre verilir. Gereken hallerde bu süre bir defaya
mahsus olmak üzere mahkemece uzatılabilir. İdarece, kamulaştırma bedelinin hak
sahibi adına yatırıldığına, hâkim tarafından kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen
bedelin idarenin kıymet takdir komisyonunca tespit ettiği bedelden fazla olması ha­
linde fazla olan tutarın bloke edildiğine veya hak sahibinin tespit edilemediği du­
rumlarda ise ileride ortaya çıkacak hak sahibine verilmek üzere bloke edildiğine dair
makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamu­
laştırma bedelinin hck sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine
ve paranın yatırıldığ bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesir olup, tarafların bedele
ilişkin istinaf veya temyiz hakları saklıdır. İstinaf veya temyz incelemesi sonucunda
kesinleşen kamulaştırma bedeli, hak sahibine peşin ve nakit olarak ödenen tutardan
daha az olması durumunda aradaki fark ilgilisinden talep edilir. İdare tarafından hak
sahibi adına yapılan ödeme tarihi ile geri ödemeye ilişkir yazının ilgilisine tebliğ
edildiği tarih arasındaki süre için faiz alınmaz.
9. (Eklenmiş fıkra, RG. 30.04.2013 kanun 6459/6) Kamulaştırma bedelinin tespi­
ti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen be­
dele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir.
10. Bu maddede öngörülen işlemler, mahkemenin davetine uymayanlar oldu­
ğu takdirde ilgilinin yokluğunda yapılır.
11. Hak sahibinin tespit edilemediği durumlarda mankemece, kamulaştırma
bedelinin üçer aylık vadeli hesaba dönüştürülerek nemalandırılması amacıyla gerek­
li tedbirler alınır.
12. Kamulaştırılması yapılan taşınmaz mal, tahsis edildiği kamu hizmeti itiba­
riyle sicile kaydı gerekmeyen bir niteliğe dönüşmüş ise, istek halinde mahkemece si­
cil kaydının terkinine karar verilir.
13. Bu tescil ve terkin işlemi sırasında mal sahiplerinin bu taşınmaz mal nede­
niyle vergi ilişkisi aranmaz. Ancak, tapu dairesi durumu ilgili vergi dairesine bildirir.
14. 14'üncü maddede belirtilen süre içinde, kamulaştırma işlemine karşı hak
sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve idari yargı mahkemelerince
de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi halinde mahkemece, idari yargıda açı­
lan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun sonucuna göre işlem yapılır.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 827 |
15. Kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal veya maddi hatalara karşı
adli mahkemelerde açılacak düzeltim davalarında hangi idareye husumet yöneltile­
ceğinin davetiye ve ilanda açıkça belirtilmemiş veya yanlış gösterilmiş olması nede­
niyle davada husumet yanlış yöneltilmiş ise, gerçek hasma tebligat yapılmak sure­
tiyle davaya devam olunur.11

Açıklama

İdare, görevli olduğu kamu hizmetini yerine getirmek amacıyla ihtiyaç


duyduğu taşınmazı elde edebilmek için sırası ile şu işlemleri yerine getirmek
zorundadır;

2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun;

5. maddesine göre yetkili makam tarafından kamu yararı kararı verilmesi,

6. maddesine göre, 5. madde çerçevesinde verilen onaya tabi kamu yararı


kararlarının yetkili makama onaylatılması,"

7. maddesinde öngörülen hazırlık işlemlerinin tamamlanması ve kamulaş­


tırma işleminin tapuya kayıt ve tecil ettirilmesi. (İdari Şerh)

8. maddeye göre, satın alma usulünün uygulanması.

2942 sayılı kanunun 5.6.7. maddelerinde öngörülen hazırlık işlemlerini ta­


mamlayan idare, 8. madde de öngörülen satın alma teşebbüsüne geçmiş, ka­
mulaştırılması kararlaştırılan taşınmaz malın bedelinin peşin ödenmesi suretiy­
le ve pazarlıkla satın almak istediğini resmi taahhütlü bir yazıyla taşınmaz mali­
kine bildirmiş, taşınmazın sahibi davete uymamış veya gelip te anlaşma sağla­
namamış ise idare durumu bir tutanakla tespit eder. (md. 8)

Bu aşamadan sonra işin mahkeme safahatı başlayacaktır;

Kamulaştırmayı yapan idare 4650 sayılı kanunla değişik 10. maddeye göre
taşınmazın değerinin tespiti ve idare adına tescili için mahalli asliye hukuk
mahkemesinde dava açar. Bu davalar maktu harca tabi olup, yargı harçları,
yargılama giderleri, maktu vekâlet ücretleri, tapu harçları, sair masraflar davacı
idare tarafından karşılanır, (m.29)

Yuvarlak içindeki rakamla- kanunun orijinal metninde yoktur. Açıklama kolaylığı için tarafımızdan konul­
muştur.

Cumhurbaşkanı veya Bakanlıklar tarafından verilen kamu yaran kararının onaylanması gerekmez.(6/2)
Onaylı İmar planına veya bakanlıklarca onaylı özel plan ve projelerine göre yapılacak hizmetler için ayrıca
kamu yaran kararı alınmasına ve onaylatılmasına gerek yoktur. (6/3)
| 323 Hikuk Davalan
Bu davada, kamulaştrılacak taşınmazın bedelinin tespiti ve belirlenen be­
delin peşin ödenmes şartı ile taşınmazın idare adına tapuya tesciline karar
verilmesi istenir. Dava dilekçesi ve ekindeki tüm belgelerin bir nüshası mal sa­
hibi veya sahiplerine tebliğ edilir. Davalıya çıkarılacak tebligatta 10. maddede
yazılı (a) dan (h) ye kadar belirtilen tüm bilgilerin yer alması zorunludur. (Tebli­
gat örneği aşağıda verilmiştir)

Mülk sahibi açısından kamulaştırma işlemi, yapı an tebligatla başlayaca­


ğından (m.25.) mahkemece tebligat yapılıncaya kadar mal sahibinin yapacağı
hiç bir işlem yoktur.

Dava dilekçesi ve ekleri asliye hukuk mahkemesine verildikten (dava açıl­


dıktan) sonra mahkeme, sunulan evrakların usul ve kanuna uygun ve tam ola­
rak hazırlanıp hazırlanmadığını dikkatle inceler, eksik varsa tamamlanması için
idareye kesin süre verir. Evrakların eksiksiz olduğu sonucuna varıldığında baş­
vuru tarihinden itibaren en geç 30 gün sonrası için duruşma günü tayin edilir.
Davalı veya davalılara, konuya ve taşınmaz malın değerine ilişkin tüm savunma
ve delillerini, tebliğ talihinden itibaren on gün içinde (10/3-h) mahkemeye yazı­
lı olarak bildirmeleri uyarısını içeren ve duruşma gününü bildiren davetiye çıka­
rılır. Bu davetiyeye dava dilekçesinin bir nüshası ile ekli evrakların birer örneği
ve aşağıda verilen tam olarak doldurulmuş tebligat da eklenir.

6100 sayılı HMK'nın 320. maddesine göre, hukuk davalarında ön inceleme


usulü uygulanmaktad r. Bu usule uyulduğu takdirde kamulaştırma davalarında
30 gün sonrası için duruşma günü verilmesi mümkün olmayacak, davalar 4650
sayılı kanunun çıkarıl ş gerekçe ve mantığına aykırı olarak uzayıp gidecektir.
2942 sayılı kanunun, 6100 sayılı kanuna göre özel bir kanun olduğu, 10. madde
ile bir usul hükmü getirildiği, davalıya meşruhatlı davetiye çıkarıldığı için ön
inceleme usulünün kamulaştırma davalarında uygulanmaması gerekir.”

Mahkeme, davanın ilk celsesinde tarafları uzlaşmaya davet eder. Tarafların


tamamı hazır bulunmaz veya anlaşma sağlanamaz ise hâkim, en geç on gün
içinde keşif, otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15. maddede
belirtilen bilirkişiler marifetiyle, tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın değe­
rini tespit için mahallnde keşif yapar.Hakim yaptığı keşif ve bilirkişi incelemesi
sonunda adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder.””

Yıldırım, Bekir: Kamulaştrma Davalan, Ankara 2013, s. SS.

Yıldırım, Bekir: Kamulaştrma, Ankara 2012, s. 94


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 829 |

Önceden hakim, belirlediği bedelin tamamını malsahibi adına bankaya ya­


tırtırken, kanunda yapılan değişiklikle" 28.04.2018 den itibaren farklı uygula­
maya geçilmiştir;
Belirlenen kamulaştırma bedeli, idarenin kıymet takdir komisyonunun 8. mad­
denin 4. bendine göre belirlediği bedelden daha az ise ; Belirlenen bedelin tamamı
peşin ve nakit olarak, onbeş gün içinde mal sahibi adına tebligatta belirtilen bankaya
yatırtılır. İdarenin talebi halinde onbeş günlük ikinci bir süre daha verilir.

Mahkemece belirlenen kamulaştırma bedeli idarenin kıymet takdir komis­


yonunun belirlediği bedelden fazla ise; idarenin kıymet takdir komisyonunun
belirlediği miktar, yukarıda belirtilen süre ve şartlarda mal sahibi adına peşin ve
nakit olarak tebligatta belirtilen bankaya yatırtılır. Bu miktar kararın kesinleş­
mesi beklenmeden derhal hak sahibine ödenir.

Kalan kısım ise kararın kesinleşmesine kadar üçer aylık vadeli hesapta ne-
malandırılmak ve kesnleşen karara göre hak sahibine verilmek üzere mahke­
mece belirlenecek bankada yukarıda belirtilen süre ve şartlarda bloke ettirilir.
Kararın istinaf ve temviz incelemesinden geçerek kesinleşmesinden sonra kalan
bu miktar faizi ile birlikte hak sahibine ödenir.

Kararlar Tescil davalarında öncelikle taraf teşkilinin sağlanıp sağlanmadığının ince­


lenmesi-Satın alma prosedürüne uyulup uyulmadığı konusunun daha sonra
incelenmesi gerektiği

Hukuk Genel Kurulu kararı


Burada önemle üzerinde durulması gereken konu; somut olayda olduğu gibi,
mahkemece taşınmaz mal maliklerinin ya da mirasçılarının davaya katılımları
sağlanmadan, eş söyleyişle taraf teşkili yapılmadan, idarece 2942 sayılı
Kanunun - 7. ve 8. maddesinde öngörülen prosedüre uyulup uyulmadığı
inceleneıek davanın reddi cihetine gidilip gidilemeyeceği sorunudur.

Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, 4650 sayılı Kanunla 2942 sayılı
Kanunda yapılan değişiklikle; kamulaştırmanın uhslararası normlara ve Ana-
yasa'ya en uygun ve en süratli bir şekilde sonuçlandırılması ve değişiklikten
önceki Kanunda kamulaştırma işlemlerindeki kural hataları nedeniyle meyda­
na gelen gecikmelerin önüne geçilmesi amaçlanmış ve bu amaca yönelik
olarak 7. ve 8. maddelerde, idareye malik ya da mirasçıların adreslerinin
araştırılması ve satın alma usulünün uygulanması esası getirilmiştir.

19 5. HD. 2007/14877 E. 2003/1593 K. 18.02.2008T.

2942 sayılı kanun 10/8 Mad. 7139 sk. 2S. mad. ile değiştirildi.
Hıkuk Davalan
Ne var ki. sözü edilen esasların yerine getirilip getirilmediğinin irdelenebil­
mesi, diğer bir ifadeyle 10. madde uyarınca aşılmış bulunan bir davanın
görülebilrıesi için, öncelikle taraf teşkilinin sağlanması zorunludur.

Nitekim; 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 14. maddesinde bu konuda


özel bir düzenlemeye yer verilerek, idarenin açtığı davalarda gerçek hak
sahibinin davalı olmadığının anlaşılması halinde gerçek malikin, tapu maliki­
nin daha önce öldüğünün sabit olması halinde de mirasçılarının davaya dahil
edilerek davaya devam edilmesi kuralı getirilmiş ve bu düzenleme, 4650 sayılı
Kanunla değişiklikten sonraki metninde de aynen korunmuştur.

Şu hale göre; taraf teşkili sağlanmadan, davanın 7. ve 8. maddedeki prose­


dürün uygulanıp uygulanmadığı irdelenerek davanın reddi cihetine gidilme­
si; bir yandan Anayasanın 36. ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun
73. maddelerine, diğer yandan kamulaştırmayı sonuçlandırarak bedelin
tespiti ve taşınmazın idare adına tesciline karar verilmesi ödev ve sorumlu­
luğunu mahkemeye yüklemiş bulunan Kamulaştırma Kanununun özüne ve
ruhuna aykırı olacaktır.

Sonuç itibariyle, Kamulaştırma Kanununun 7. ve 8. maddelerinde öngörülen


adres tespiti ve satın almaya ilişkin yasal prosecürün dava açılmadan evvel
yerine getirilip getirilmediğinin incelenebilmesi, ancak taraf teşkilinden
sonra olanaklıdır.17 (Y. HGK 2010/5-543 E. 2011/8 K. 02.02.2011 T.)

Mülk sahibinim ölmüş olması - Mirasçıların davaya dahil edilmesi - Taraf


teşkilinin sağlanması gerektiği

5. Hukuk Dairesi Kararı

Dava, 4650 sayılı Kanunla değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10.
maddesine dayanan Kamulaştırma bedelinin tespiti ve idare adına tesciline
karar verilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı idare ile davalı­
lardan ... vekillerince temyiz edilmiştir.

Dosyadaki bilgi ve belgelere göre davalı... vekilinin temyiz itirazları yerinde


değildir.

Davacı idarenin temyizine gelince;

Mahkemece Kamulaştırma Kanununun 7. ve S. maddesinde düzenlenen


adres araştırması ve pazarlığa çağrı ile ilgili işlem erin davacı idare tarafından
yapılmadan dava açıldığı, bu hususun dava şartı niteliğinde olduğu kabul
edilerek, davanın ön şart yokluğu gerekçesiyle reddine karar verildiği anlaşıl­
mıştır.

Bir dava açıldığında öncelikle davanın taraflarına tebligat yapılarak, taraf


teşkilinin sağlanması gerekir.

İ7
Aynı mahiyette Hukuk Genel Kurulu 2010/5-544 E. 2011/9 K. 02.02.2011 T
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 831 |

Mahkemece davalıların açık adresleri Kamulaştırma Kanununun 7. maddesin­


de belirti en tapu, vergi ve nüfus kayıtları üzerinden veya Tebligat Kanununun
21/2 maddesi uyarınca adres kayıt sistemindeki kayıtlardan belirlenip, şayet
davalılardan ölü olanların bulunduğu tespit edilirse, sunulacak veraset belge­
leri veya nüfus müdürlüğünden getirtilecek aile nüfus tabloları esas alınarak
mirasçılarının Kamulaştırma Kanununun 14/5 maddesi uyarınca davaya dahil
edilmeşirden ve aynı şekilde adresleri tespit edilip Tebligat Kanunu hükümle­
rine göre dava dilekçesi ve ekleri davalılara tebliğ edilerek taraf teşkili sağlan­
dıktan sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile
davanın reddine karar verilmesi,

Doğru görülmemiştir. (Yargıtay 5. HD. 2017/8865 E. 2017/10861 K.


17.04.2017 T.)

Kesin olarak verilen tescil kararının temyiz incelemesi

Hukuk Genel Kurulu Kararı (Özet)

Kamulaştırmanın hızlı ve süratli sonuçlandırılması ilkesinden hareketle yasa


koyucu, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 4650 sayılı Yasa ile değişik 10.
maddesinde, <Tescil hükmünün kesin olduğu...> kuralına yer vermiştir.

Söz konusu düzenlemede yer alan <Tescil hükmünün kesin olduğu> kuralı,
kamulaştrma bedelinin tespiti ve tescili istemiyle açılacak bir davanın, basit
yargılama usulüne göre kısa süre içerisinde sonuçlandırması düşüncesinden
doğmuş; bu nedenle de Mahkemece verilecek tescil kararının, salt kamulaş­
tırma plan ve krokisine bağlı olarak kesin olması amaçlanmıştır.

Konuya, az yukarıda değinilen Kamulaştırma Kanunu'nun genel yapısı, ruhu


ve öngördüğü ilkeler yanında, genel hukuk kuralları da dikkate alınarak yakla­
şıldığında; kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle sonuç üzerinde etkisi olan
ve bu nedenle mutlak bozma sebebi teşkil eden hususların denetlenmesi
Yargıtay'ın görevinin doğal bir sonucu olup, Yargıtay’ın bu konudaki deneti­
minin önlenemeyeceği kuşkusuzdur.

Öyleyse, mülkiyet hakkına ilişkin olan ve kamu düzenine münhasır bulunan


hallerde, örneğin kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasında kamu­
laştırma ve dava konusu olmayan bir başka taşınmazın idare adına tesciline
karar verilmiş olması ya da özel kanunları uyarınca hak sahibi olan idare
adına değil de hak sahibi olmayan başka bir idare adına tescile hükmedilmiş
bulunması halinde, mutlak bozma sebebi oları bu hususların Yargıtay'ca
bozma konusu yapılabileceği açıktır. (Hukuk Genel Kurulu 2009/18-62
E.2009/88 K. 25.02.2009 T.)
| 332 Hikuk Davalan

İdare mahkemesinde iptal davası açılması - Yürütmenin durdurulması


kararı verilmemesi- bekletici mesele yapılamayacağı

Hukuk Genel Kurulu kararı (Özet)

idari yargıda dava açılırsa ve yürütmenin durdurulması kararı da verilirse,


mahkemece, idari yargıda açılan dava, eldeki dava için bekletici mesele kabul
edilmelidir. Sonucu beklenilerek neticesine göre işlem yapılmalıdır. Buradaki
özellik, idari yargıda dava açılması bekletici mesele olarak kabul edilmesi için
yeterli değildir. İdarî yargıda ayrıca yürütmenin durdurulmasına da karar
verilmiş olmasına bağlıdır. Yürütmenin durdurulmasına karar verilmemiş ise,
mahkemenin idari yargıdaki davayı beklemesine gerek yoktur (Zeki Akar,
Kamulaştrma ve Kamulaştırmasız El Atma Davaları, Ankara 2007, İkinci Bası,
s:255).

Somut olayda; dava konusu olan 1643 ada 117 parsel sayılı taşınmazın imar
planının veşil alana isabet ettiği ve imar planına dayalı olarak, E. Büyükşehir
Belediye Encömeni'nin 23.11.2005 gün ve 1505 sayılı kararı ile kamulaştırdı­
ğı, davalı taşınmaz mal sahibi tarafından E. İdare Mahkemesi'nde kamulaş­
tırma kararının iptaline yönelik olarak dava açılmasına karşın, yürütmenin
durdurulması kararının verilmediği anlaşılmaktadır.

Az yukarıda değinildiği üzere, kamulaştırma işleminin iptaline dair bir karar


verilinceye kadar ortada hukuken geçerli bir kamulaştırma kararı mevcut
olup; yürütmenin durdurulması kararı da verilmediğinden, idari yargıda gö­
rülmekte olan iptal davasının bekletici mesele olarak kabulü mümkün değil­
dir.

Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır. (HGK. 2008/18-336 E. 2008/345 K.


30.04.2008 T.)

Kamulaştırma bedelinin yatırılması için 15 günden az süre verilemeyeceği

5. Hukuk Dairesi kararı

Kamulaştrma Kanununun 10. maddesinde (Mohkemece kamuloştırmo bede­


linin bankoya yatırılması ve yatırıldığına ooir makbuzun ibraz edilmesi için
idareye cnbeş gün süre verilir. Gereken hollerde bu süre bir defoya mahsus
oimok üzere mohkemece uzotılabilir.) hükmü yer almaktadır.

Mahkemece davacı vekiline kamulaştırma bedel ni yatırması için onbeş gün


süre verihıesi gerekirken, yasaya aykırı şekilde 1 hafta kesin süre verilip bu
süre içerisinde karar gereği yerine getirilmediğinden bahisle davanın reddi­
ne karar verilmesi, doğru görülmemiştir. (Y. 5. HD 2012/19971 E.
2012/27324 K.18.12.2012 T.)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 833 |

Davalı yararına vekalet ücreti verilememesi

18. Huku< Dairesi kararı

1- Dava konusu taşınmazın Korkuteli İlçe Merkezi ile mücavir alan sınırına
yakınlığının ve Antalya-Denizli-Fethiye yoluna bitişik olmasının değerinde bir
artışa neden olamayacağı gözetilmeden %25 oranında objektif değer artışı
uygulayan bilirkişi raporuna göre karar verilmesi,

2- 13.07.2010 tarihinde yürürlüğe giren 6001 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü


Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanunun 22. maddesinin (1) no.lu bendi <Genel
Müdürlük, görev alanına giren her türlü karayolunun yapımı, geliştirilmesi, çev­
resinin kcrunma5i ve düzenlenmesi ve/veya tesislerin yapımı için gerekli taşın­
mazları kamulaştırma yetkisine sahiptir> hükmünü ve aynı Yasa'nın Geçici 1.
maddesinin (5) no.lu bendi ise "Genel Müdürlüğün mülkiyetinde iken 5018 sayılı
Kanunun Geçici 12. maddesi gereğince Hâzineye devredilen taşınmazlardan
satışı yaplmamış, başka kurum ve kuruluşlara tahsis edilmemiş ve devredilme­
miş olanların mülkiyeti, bu kanunun yayımı tarihinden itibaren üç ay içinde
Genel Müdürlüğe devredilir" hükmünü içermekte olup, bu yasal düzenleme­
ye göre kamulaştırılan taşınmazın davacı Karayolları Genel Müdürlüğü adına
tesciline karar verilmesi gerekirken, Hazine adına tesciline hükmedilmesi,

3- Mahkemece tespit edilen ve kamulaştırılan taşınmazın malikine ödenme­


sine karar verilen bedel 1.790,00 TL olup kendisini vekille temsil ettiren davalı
yararına hükmedilen avukatlık ücreti ise 1.100,00TL’dir. Anayasanın kamulaş­
tırmayı düzenleyen 46. maddesine göre; Devlet ve kamu tüzel kişileri kamu
yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla,
özel mülkiyette bulunan taşınmazların tamamını veya bir kısmını kamulaştır­
maya yetkilidir. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı gibi, kamulaştırma yapma
yetkisine sahip kuruluşların kamulaştırma yapmalan halinde, kamulaştırılan
taşınmazın değerinin tam karşılığını malikine kural olarak ödemek zorunda­
dırlar.

Öte yandan 2942 sayılı Kamulaştırma Yasası'nın 10. maddesinin sekizinci


fıkrasına göre; hakim, adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeline
hükmetmesi gerektiğinden, karar verirken taşınmaz malikinin eline geçecek
bedelin kamulaştırılan taşınmazın değerine uygun olup olmadığını da gözet­
mesi gerekir.

Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi; somut olayda, mahkemece tespit


edilen kamulaştırma bedeli işin önemi ve niteliği, hükmolunan şeyin ta­
hammülü dikkate alınarak, davalı yararına vekâlet ücretine hükmedilme-
mesi gerektiğinin düşünülmemesi doğru değildir/®,18 (Y. 18. HD 2012/7698 E.
2012/8412 K. 03.07.2012 T.)

18 Aynı mahiyette 18. HD. 2011/9504 E. 2011/11040 K. 01.11.2011 T.

:s Aynı mahiyette 18. HD. 2011/7129 E. 2011/112S3 K. 14.11.2011 T.


| 854 Hıkuk Davalan

10. Maddeye Göre Açılacak Dava Dilekçesi Örneği

ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ’NE


DENİZLİ

DAVACI :............... Belediye Başkanlığı

DAVALI : Taşınmaz maliki veya malikleri.

DAVA : Kamulaştırılmasına karar verilen taşınmazın kamulaştırma bedelinin tes­


piti ile tapusunun iptaline ve................ Belediyesi adına tapuya tesciline/terkinine karar verilmesi
talebinden ibarettir.

HARÇ DEĞERİ : Maktu harca tabidir.

DAVANIN İZAHI :...............Belediye Encümenin 17.11.2010 Tarih ve 147 Sayılı Kararına isti­
naden, Belediye Başkanlığı tarafından davalının maliki bulunduğu.......... Tapu Sicil Müdürlüğünde
Samanlık Mah. 72 Ada, 17 parsel sayılı taşınmazın tamamının İmar Planında otopark alanında
kaldığından ve plan gereği otopark inşaatına başlanacağından kamulaştınlmasına karar verilmiş­
tir.

Davacı Belediye Başkanlığı, Kamulaştırılmasına karar verilen taşınmazın maliklerine bedeli


peşin ödenmek üzere pazarlıkla satın almak istediğini 15.11.2017 tarihinde tebliğ etmiştir. Dava­
lılar, taşınmazları belediyeye rızaen satmak üzere başvurmuş ise de bedelde anlaşma sağlana­
madığından nzai devir gerçekleşmemiş ve durum..... /...... /2017 tarihli tutanakla tespit olunmuş­
tur.

Davalıya ait taşınmazların kamulaştırma bedelinin 2942 sayılı kanundaki usullere göre tespiti
ile bu bedelin peşin ödenmesi karşılığında işbu taşınmaza ait tapunun iptaline ve parselin
................ Belediye Başkanlığı adına tapuya tesciline karar verilmesini temin için dava açılması
gerekmiştir.

HUKUKİ SEBEPLER : 2942 sayılı kanun İlgili hükümleri.

DELİLLER : 2942 Sayılı Kanun 5., 6., 7. ve 8. maddelerine göre hazırlanan ekli belge­
ler, listesi ekli şahitlerin beyanları, emsal tapu kayıtlarının incelenmesi Keşif, bilirkişi raporları vs.

SON TALEP : Kamulaştırılmasına karar verilen,.... İli,... İçesi, Samanlık Mah. 72 Ada,
17 parsel sayılı davalıya cit 4000 m2'lik taşınmazın bedelinin tespitine, bu bedel karşılığında
taşınmazın kamulaştırılmasına, taşınmaza ait tapunun iptaline, kamulaştırılan taşınmazın davacı
adına tapuya tesciline, (tescile tabi değilse terkini talep edilmelidir.) karar verilmesini, davacı
lehine maktu vekalet ücreti takdirini arz ve talep ederiz.../..... /2018

Davacı................

Mahkemeye sunulacak deliller


- Tüm takyidatları gösterir tapu kaydı,

- Kamulaştırma projesinin işlendiği komşulan gösterir ölçekli plan,


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar
- Onay makamına onaylatılmış kamu yararı kararı/3

- 7. maddede öngörülen hazırlık ve araştırma evrak ve belgeleri,

- Satınalma usulünün uygulanmasına dair tebligat, belge, tutanaklar.

- Kamulaştınlacak ve emsal alınacak taşınmazlara ait emlak vergi kayıtlan,

- Taşınmaz Belediye hudutları içinde ise Belediyeden temin edilecek imar durumu,

- Taşınmazın özel durumu varsa şahit listesi.

2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu 10. Maddesine göre Davalıya Çıkarılacak Tebligat

1. Taşınmazın tapu kaydı :...........................................................................

2. Maliklerin kimlikleri ve adresleri :...........................................................................

3. Kamulaştırmayı yapan dare :...........................................................................

4. Davalı gösterilecek idare :...........................................................................

5. Bedelin yatırılacağı barka :...........................................................................

6. İşbu tebligatın yapıldığı tarihten itibaren 30 gün içinde adli yargıda maddi hatalara karşı
düzeltim, idari yargıda iptal davası açabilirsiniz.

7. İdare mahkemesinde iotal davası açmayacaksanız, kamulaştırmadan arta kalan ve yararlan­


maya elverişli durumdî olmayan kısmın da kamulaştırılması için mahkeme tebligatından iti­
baren 30 gün içinde idareye yazılı olarak başvurabilirsiniz. {2942 S.K. m.12/5)

8. 30 gün içinde İdari yargıda dava açmadığınız, idari davanın açıldığı ve yürütmenin durdurul­
ması kararı alındığını belgelemediğiniz takdirde, kamulaştırma işlemi kesinleşecek ve mah­
kemece tespit edilen badel karşılığında taşınmazınız idare adına tapuya tescil edilecektir.

9. Konuya ve taşınmaz nalın değerine ilişkin tüm savunma ve delillerinizi tebliğ tarihinden
itibaren 10 gün içinde mahkemeye yazılı olarak bildirmeniz gerekir, (m.10)

Not: işbu form davalı adedinden bir fazla olarak hazırlanacak, dava dilekçesi ekinde her davalıya tebliğ edile­
cek, bir nüshası dava dosyasında kalacaktır.

::
Onaylı imar planına veya ilgili bakanlıklarca onaylı özel plan ve projesine göre yapılacak hizmetler için
ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve onaylanmasına gerek yoktur. (2942 S.K. 6. m.)
j S36 Hıkuk Davalan
C. Kamulaştırmadan Aı tan İşe Yaramaz Kısmın Bedelinin Tahsili Davalan
(2942 Sk. 12/5. m.)

İlgili kanun macdesi


2942 sayılı kamulaştırma Kanunun 12. Madde 5. Fıkrası - Bir kısmı kamulaştırı­
lan taşınmaz maldan artan kısmı yararlanmaya elverişli bir durumda değil ise, kamu­
laştırma işlemine karşı idari yargıda dava açılmayan hallerde mal sahibinin en geç
kamulaştırma kararının tebliğinden itibaren otuz gün içinde yazılı başvurusu üzeri­
ne, bu kısmın da kamulaştırılması zorunludur.

Açıklama

İdare, hizmetin ifası için taşınmazın ne kadarına ihtiyacı varsa ancak o kadarını
kamulaştırabilir. Kamu hizmetinin yerine getirilmesi için taşınmazın mülkiyeti ge­
rekli değilse, bir başka deyişle taşınmazın mülkiyetine saıip olunmadan da hizmet
yapılabiliyorsa mülkiyet kamulaştırmasına gidilemez. Kamulaştırmalar önceden
hazırlanan belli bir plan ve proje dairesinde yapıldığı için taşınmazların plan içinde
kalan kısımları kamulaştırılmak, plan dışında kalan kısmı da kamulaştırma dışı bıra­
kılmak gerekir. Kamulaştırma dışı kalan parçaların değerinde bir değişiklik olmaya­
bileceği gibi, azalma yahut artma meydana gelebilmekte, geriye kalan kısım kulla­
nılmaz ve işe yaramaz bir parça haline de dönüşebilmektedir.

Kamulaştırma evrakları mahkemece mülk sahibine tebliğ edilince mülk sa­


hibi otuz gün içinde kamulaştırmayı yapan idareye di ekçe ile başvurarak, ka­
mulaştırmadan arta kalan ve hiçbir işe yaramayan kısmın kamulaştırılmasını
talep edebilir. Bu başvuru şekle tabidir. Mutlaka yazılı dilekçe ile yapılması
gerekir. İdare, 12. maddeye göre, geri kalan ve işe yaramayan kısmı da kamu­
laştırmak zorundadır. İdarenin talebi reddetmesi halinde mahalli asliye hukuk
mahkemesinde kalan kısmın bedelinin tahsili için dava açmak gerekir. 30 gün
içinde idareye başvurulduktan sonra, kalan kısmın bedelinin tahsiline dair idare
aleyhine açılacak davalar için kamulaştırma kanunun da bir süre öngörülme­
miştir. 10 yıllık genel zaman aşımı süresi içinde bu davalar açılabilir."," Nitekim
Yargıtay 5. Hukuk Dairesi kararları da bu istikamettedir." Asliye hukuk mahke­
mesince, bu tür davalarda mülk sahibinin İdare Mahkemesinde iptal davası açıp
açmadığı, kamulaştırma evraklarının tebliğinden itibaren 30 gün içinde idareye
başvurup vurmadığı, kalan kısmın işe yaramaz durumda olup olmadığı araştırı­
larak hasıl olacak sonuca göre karar verilir.

Tutar, Muzaffer / Pulak, T. Murat: Kamulaştırma Davaları, Cilt 1, Anka-a 2036, s. 1232-1233.

Akar, Zeki: Kamulaştırma ve Kamlaştırmasız E! Atma Davaları, Ankara 2030, s. 329.


5 5. HD. 2007/14375 E. 2003/298 K. 24.01.2008 T
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 837 |
Kalan kısmın bedelindeki artış ve azalışlar hakkında zemin maliklerinin ayrı
bir dava açmalarına gerek yoktur. Nitekim 5. Hukuk Dairesi uygulamalarına
göre; "kamulaştırma dışında kalan kısımlardaki değer azalış veya artışları
talep olmasa da, mahkemece resen inceleneceğinden bu kısımların kamulaş­
tırılması için talep şartı aranmamakta değer azalışı varsa bedeline hükmedil-
mektedir.":<::

Kararlar Kalan kısmın işe yaramayacağı - Bedeline hükmedilmesi gereği

Dava konusu taşınmazın kısmi kamulaştırma nedeniyle arta kalan bölümünün


yüzölçümü ve belediye başkanlığı yazısı dikkate alırdığında arsa olarak işe yara­
mayacak hale geldiği anlaşıldığından, taşınmazın tamamının bedeline hükmedil­
mesi gerekirken, kazanılmış hak da gözetilmeden, değer kaybı olmayacağının
kabulü dcğ'u görülmemiştir. (5. HD. 2012/26989 E.2313/2226 K. 14.02.2013 T.)

Kalan kısmın işe yaramaması - Kamulaştırılma mecburiyeti

Mahkemerin bundan önceki kararı kamulaştırmadan artan 11,28 m2’lik kısmında


makul orarda değer kaybı olması gerektiği ve bilirkişi raporunda bu değer kaybı­
nın %50’si üzerinde olacağı bildirilmiş olmasına karşn hiç değer kaybı verilmemiş
olmasının doğru olmadığı gerekçeleri ile Dairece bozulmuş, mahkemece bu
bozma karanna uyulmuş ve fakat davalı vekilinin 27.07.2010 günlü oturumdaki
"... kamulaştırma sonucu artan 11,28 m2'nin müstakil değerlendirilmesinin
mümkün o maması nedeniyle bu kısmının bedelinin ödenerek davacı İdare adına
tesciline karar verilmesi..." istemi nazara alınarak, artan kısmın kamulaştırılması
ile bu kısma ilişkin bedelin davalıya ödenmesine karar verilmiştir.

Kamulaştırma Yasası’nın 12/5 maddesi hükmüne göre, bir kısmı kamulaştırılan


taşınmaz maldan artan kısmı yararlanmaya elverişi bir durumda değil ise mal
sahibinin en geç kamulaştırma karannın tebliğinder itibaren 30 gün içinde yazılı
başvurusu üzerine bu kısmın da kamulaştırılması zorunludur. Somut olayda
kısmen kamulaştırılan taşınmazın kamulaştırmadan 3rtan 11,28 m2'sinin bu yasa
hükmü uyarınca kamulaştınlması için davacı İdareye başvurulduğuna dair bir
tespit yapılmamıştır. Buna göre mahkemece davalı vekilinin 27.07.2010 günlü
oturumdaki beyanı davacı vekilince kabul edilmedğine göre davalıların yasada
öngörülen süre içerisinde davacı İdareye başvuruda bulunup bulunmadıkları
saptanmadan ve hükmüne uyulan bozma ilamında belirtilen hususların da dışına
çıkılarak kem ulaştın lan kısımdan arta kalan 11,28 m2'lik kısmın tapu kaydının
iptali ile davacı adına tescili ile bedelinin davalılara ödenmesine karar verilmesi
doğru görü memiştir. (18. HD. 2010/12640 E. 2011/778 K. 27.1.2011 T.)

Yıldınm, Bekir: Kamulaştrma ve Kamuloştjrmasız El Atma Davaları, Ankara 2013, s. 316.

Tutar, Muzaffer / Pulak, T. Murat: Komuloşttrmo Davaları, Cilt 1, Arka’a 2006, s. 1225.
I 333 Hıkuk Davalan

12/5. Maddeye Göre Açılacak Dava Dilekçesi Öneği

ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NE


DENİZLİ

DAVACI : Mülk sahibi

DAVALI : Kamulaştıran idare

DAVA : 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 12/5. maddesine göre kamulaş­


tırmadan artakalan kısmın bedelinin tespiti ile............. TL'nin davalıdan
tahsili talebinden ibarettir.
HARÇ DEĞERİ : Maktu harca tabidir.
DAVANIN İZAHI : ... İli,... İlçesi... Köyünde kain, M22d.l5a pafta, ...Ada 1295 parsel no.lu
1054.65 m2 miktarındaki arazinin malikyim. Arazim, Denizli-Antalya-
Muğla yol kavşağında, ticari tesislerin kurulabileceği, yakınlarında bü­
yük ticari tesislerin yer aldığı bir yörede bulunmaktadır. Bu arazimin
857.61 m2'si yol gövdesinde kaldığından kamulaştırılmıştır. Geri kalan
187.04 m2’si geometrik şekil itibariye sürüp ekmeye ve mahsul yetiş-
ti'meye elverişli olmaktan çıkmıştır.

Kamulaştırmadan geri kalan 187.04 m2 kısımda eskiden olduğu gibi mahsul yetiştirilmesi,
traktörle sürülüp ekilmesi mümkün değildir. Kamulaştırma kararının tebliğinden itibaren 30 gün
içinde kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal davası açmadım. Ancak aynı süre içinde
davalı İdareye başvurarak arta kalan kısmın işe yaramayacağını ve ou kısmın da kamulaştırılması­
nı talep ettim. Fakat idare kamulaştırma talebimi kabul etmedi.

Kamulaştırmadan arta kalan kısmın mülkiyeti idareye bırakılarak bedelinin tahsilinin temini
için işbu davanın açılması gerekmiştir.

HUKUKİ SEBEPLER : 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 12/5. maddesi ve ilgili diğer hükümler.

DELİLLER : Asliye Hukuk mahkemesi dava dosyası, İdareye yazdığım dilekçe sureti,
PTT. Alma haberi, vs.

SON TALEP : Davalı idare tarafından kamulaştırılan ...İli,... İlçesi Sarıabat...... Köyünde ka-
ir, M22d.l5a pafta, ...Ada, 1295 parsel no.lu 1054.65 m2 miktarındaki ta­
şınmazımdan geriye kalan 187.04 metre kare genişliğindeki kısım yararlan­
maya elverişli bir durumda olmadığından ou kısmın bedelinin 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanununun 10.-11. maddelerine göre belirlenerek, bu bedele
mahsuben..... TL’nin... Asliye Hukuk Mahkemesinde davalı idare tarafından
açılan bedel tespiti ve tescil davasının açılcığı.... tarihinden itibaren işleye­
cek yasal faizi ile birlikte davalı idareden tahsiline, (tespit edilecek değerin
tem ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu onda arttırılmak
üzere) bu kısma ait uhdemde bulunan tapunun iptaline, taşınmazın davalı
adına tapuya tesciline (veya yol olarak terkinine) yargılama giderlerinin da­
valıya yükletilmesine karar verilmesini arz ve talep ederim...... /..... /2018.

Davacı
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 839 |
D. Baraj Mücavirinde Kalan Taşınmaz Bedellerinin Tahsili Davaları
(2942 Sk. 12/6. m.)

İlgili kanun macdesi


2942 sayılı Karrulastıma Kanunun 12, maddesinin 6, fıkrası: (Değişik Fıkra RG:
27.03.2018 Kanun No: 7103/27) Baraj inşası için yapılan kamulaştırmalar sonunda
kamulaştırma sahasna mücavir taşınmaz mallar, kamulaşrırma işleminin tamam­
landığına ilişkin ilanın indirildiği tarihten itibaren bir yıl içinde sahiplerinin yazılı
başvurusu üzerine çevrenin sosyal, ekonomik veya yerleşme düzeninin bozulup bo-
zulmadığı, ekonomik veya sosyal yönden yararlanılmasının mümkün olup olmadığı
yönlerinden ilgili val likte kurulan komisyon tarafından incelenir. Komisyonca yapı­
lan inceleme sonucuıda çevrenin sosyal, ekonomik veya yerleşme düzeninin bozul­
duğuna ve taşınmaz maldan yararlanılmasının mümkün olmadığına karar verilmesi
halinde taşınmaz mal kamulaştırmaya tabi tutulur. Taşınmaz mal sahibinin bu kap­
samda açacağı dava arda ilgili valilik komisyonuna başvurulması dava şartıdır. Bu
fıkranın uygulanmas na ilişkin hususlar Cumhurbaşkanınca" yürürlüğe konulan yö­
netmelikle düzenlenir. Bu suretle kamulaştırılan mücavir taşınmaz mallar hakkında
22 nci ve 23 üncü maddeler uygulanmaz. İdare, bu taşınmaz mallar üzerinde imar
mevzuatı hükümlerini de göz önünde tutarak dilediği gibi tasarrufta bulunabilir ve
gerektiğinde Hâzineye bedelsiz olarak devredebilir.

Açıklama

Baraj mücavirinde kalan taşınmazlardan, çevrenin sosyal, ekonomik veya


yerleşme düzeninin bozulması, ekonomik veya sosya yönden faydalanmanın
mümkün olmaması halinde arazinin maliki, taşınmazının kamulaştırılmasını
yazılı olarak talep edebilir. Kamulaştırma talebi dilekçesinde, baraj kamulaştır­
ması sebebiyle, çevrenin sosyal, ekonomik veya yerleşme düzeninin bozulması
yüzünden, taşınmazdan eskiden olduğu gibi istifade edilmesinin mümkün ol­
madığı anlatılmalı, inandırıcı gerekçelerle 2942 sayılı kanunun 12/6. Maddesine
göre kamulaştırılması talep edilmelidir. Eğer varsa, müracaat dilekçesine daya­
nılan sebep ve gerekçeleri haklı gösteren belgeler ve fotoğraflar eklenmelidir.
Noter marifetiyle başvuru yapılması şart değildir. Ancak başvurunun noter ma­
rifetiyle yapılmasına mani bir hüküm de yoktur. Baraj alanında kamulaştırma
işlemlerinin tamamlandığına dair ilanın askıdan indiridiği günden itibaren bir
yıl içinde valilikçe oluşturulan baraj inceleme komisyonuna yazılı olarak başvu­
rulacaktır. Bu başvuru dava şartı olup başvuru yapılmadan doğrudan açılan
davalar usulen reddedilir.

"İçişleri, Maliye, Çevre ve Şehircilik, Gıda, Tarım ve Hayvancılık ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlıkları­
nın görüşü alınmak suretiyle Devlet Su İşleri Genel Müdür- lüğünün bağlı bulunduğu Bakanlıkça hazırla­
narak Bakanlar Kurulurca bir yıl içinde" çıkarılmış, yerine "Cumhurbaşkanınca" ibaresi konulmuştur.( RG:
07.07.20 İS <HK NO: 700/15)
I 840 Hikuk Davalan
Değişiklikten önce açılan davalarda da konunun komisyonda incelenmesini
temin için davanın usulden reddine ve dosyanın komisyona gönderilmesine
karar verilecektir. ( Geçicid. 13, RG.27.03.2018)

Cumhurbaşkanınca çıkarılması gereken yönetmelk henüz çıkarılmamıştır.


Maddeye göre dava açılmadan evvel konu incelenmelidir.

Karar Baraj inşîatı - Husumetin, kamulaştırma işlemi yapan Enerji ve Tabii Kay­
naklar Bckanlığı'na yöneltileceği

5. Hukuk Dairesi kararı


(..Birecik Barajı kamulaştırmasını davalı idarenin yaptığı ve baraj gölü nede­
niyle, taşınmazın bulunduğu bölgede yerleşme dizeninin bozulduğu sosyal ve
ekonomik yönden taşınmazdan yararlanma ve ulaşım imkanlarının kısıtlandığı
idarenin kamulaştırması sonucu oluşan baraj gölünün içme ve kullanım amaç­
lı olarak kullanılmasının bu durumu değiştirmeyeceği gözetildiğinde davalı
idareye husumetin yöneltilmesi doğrudur.

Bu nedenle; Baraj kamulaştırması sebebiyle taşınmazın bulunduğu bölgede


yerleşme düzeninin bozulduğu, sosyal ve ekonomik yönden yararlanma ola­
naklarının ve ulaşım imkanlarının kısıtlandığı, arsa niteliğindeki 81 ada, 121
parsel sayılı taşınmazın değerinde %15 oranında değer azalışı olduğu anlaşıl­
makla; bu hususta bilirkişi kurulundan ek rapor alınarak sonucuna göre karar
verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın reddine dair hüküm kurul­
ması, doğru görülmemiştir.)

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargı­


lama sonunda, mahkemece önceki kararda direni miştir.

Hukuk Genel Kurul Karan


Davacılarn, dava dilekçesinde dayandığı sebepler dikkate alındığında eldeki
dava; 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 12. maddesi uyarınca, baraj için
yapılan kamulaştırma sonucu çevrenin sosyal, ekonomik ve yerleşme düzenin
bozulması nedeniyle, taşınmazdan ekonomik ve sosyal yönden yararlanma
olanağı kalmadığı iddiasına dayanan taşınmaz bedelinin tahsili istemine dair
olduğu anlaşılmıştır.

Somut oİ3yda, dava dilekçesi içeriğine göre; uyuşmazlık, 2942 Sayılı Kamulaş­
tırma Kanunu'nun 12/6. maddesine dayalı, baraj kamulaştırması sebebiyle
kullamlanayan taşınmaz bedelinin tahsiline ilişkirdir.

Davalı idarenin kamulaştırması sonucu oluşan baraj gölünün, başka idareler


tarafından içme ve kullanım amaçlı olarak kullanılması bu durumu etkileme­
yeceğinden, husumetin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na yöneltilmesi
doğrudur. Bu bakımdan mahkemece işin esasına girilerek 2942 Sayılı Kamu­
laştırma Kanunu'nun 12/6. maddesi kapsamında inceleme araştırma
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 841 |

yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, olayda uygulama yeri
bulunmavan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'nden bahisle yazılı şekilde karar
verilmesi doğru değildir.

Hal böyle olunca; yerel mahkeme direnme karannın yukarda belirtilen değişik
gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmiştir. (HGK. 2013/22-2134 E.
2014/163 E. 26.02.2014 T.)

Mahkemece, davaya bakmanın idari yargının görevi dahilinde olduğundan


bahisle, vargı yolunun caiz olmaması nedeniyle dava dilekçesinin usulden
reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekilince temyiz edilmiştir.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 12. maddesinin 5. fıkrasındaki "baraj


inşası için yapılan kamulaştırmalar sonucunda kemulaştırma sahasına müca­
vir taşınmaz mallar, çevrenin sosyal, ekonomik veya yerleşme düzeninin
bozulması hallerinde sahiplerinin yazılı başvurusu üzerine kamulaştırmaya
tabi tutulur" hükmü ile aynı maddenin son fıkrasındaki" Bu maddenin uygu­
lanmasından doğacak anlaşmazlıklar adli yargıda çözümlenir" hükmü uyarın­
ca açılan bu davanın taşınmazın bulunduğu yer Asliye Hukuk Mahkemesinde
görüleceğinden işin esasına girilerek, taşınmazın; baraj inşası için yapılan,
kamulaştrma sahasının mücavir alınında olup olmadığının; kamulaştırmanın
kesinleşmesini takiben idarece ilan yapılıp yaplmadığı, yapılmış ise ilanın
indirildiği günden itibaren taşınmaz mal sahibi tarafından bir yıl içerisinde
kamulaştrma talebinde bulunup bulunmadığının incelenerek, sonucuna göre
karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi.

Doğru gö'ülmemiştir. (5.HD. 2016/2255 E. 2017/571 K. 24.01.2017 T.)

Baraj mücavirinde kalan taşınmaz bedelinin tahsili davası - Davanın asliye


hukuk mahkemesinde görüleceği - Görevsizlik kararı verilmesinin hatalı
olduğu

Dava, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 12/6. maddesine dayanan baraj


için yapılan kamulaştırma sonucu çevrenin sosyal, ekonomik ve yerleşme
düzeninin bozulması nedeniyle, taşınmazdan ekonomik ve sosyal yönden
yararlanma olanağı kalmadığı iddiasına ve Su Kiri liği Kontrolü Yönetmeliğinin
17 vel8. maddesine dayanan taşınmaz bedelinin tahsiline ilişkindir.

Mahkemece, davaya bakmanın idari yargının görevi dahilinde olduğundan


bahisle, vargı yolunun caiz olmaması nedeniyle dava dilekçesinin usulden
reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekilince temyiz edilmiştir.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 12. maddesinin 5. fıkrasındaki "baraj


inşası için yapılan kamulaştırmalar sonucunda kemulaştırma sahasına müca­
vir taşınmaz mallar, çevrenin sosyal, ekonomik veya yerleşme düzeninin
bozulması hallerinde sahiplerinin yazılı başvurusu üzerine kamulaştırmaya
tabi tutulur" hükmü ile aynı maddenin son fıkrasındaki" Bu maddenin uygu­
lanmasından doğacak anlaşmazlıklar adli yargıda çözümlenir" hükmü uyarın­
ca açılan ou davanın taşınmazın bulunduğu yer Asliye Hukuk Mahkemesinde
| 342 Hikuk Davalan

görüleceğinden işin esasına girilerek, taşınmazın; baraj inşası için yapılan,


kamulaştrma sahasının mücavir alınında olup olmadığının; kamulaştırmanın
kesinleşmesini takiben idarece ilan yapılıp yaplmadığı, yapılmış ise ilanın
indirildiği günden itibaren taşınmaz mal sahibi tarafından bir yıl içerisinde
kamulaştrma talebinde bulunup bulunmadığının incelenerek, sonucuna göre
karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi.

Doğru gö'ülmemiştir. (5.HD. 2016/2255 E. 2017/571 K. 24.01.2017 T.)


8. Kısım Aslp/e Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

12/6. Mcddeye Göre Açılacak Dava Dilekçesi Öneği

ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NE


DENİZLİ

DAVACI : Mülk sahibi

DAVALI : Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,

DAVA : 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 12/6. maddesine göre, baraj mücavirinde
kalan taşınmaz bedelinin tespiti ile bu bedele mahsuben şimdilik 5090 TL'nin da­
valıdan tahsili talebinden ibarettir.
HARÇ DEĞERİ : Maktu harca tabidir.
DAVANIN İZAHI : Denizli İli, Honaz İlçesinde inşa edilmesine ka-ar verilen Akbaş Barajı kamulaş­
tırma işlemlerinin bitirildiğine dair ilan .../.../2018 günü askıdan indirilmiştir. De­
neli İli, Honaz İlçesi, Aydınlar Köyü 295 parsel no.lu 10.300 metre kare miktarın­
daki arazi vasfındaki taşınmazım baraj mücavirinde kalmıştır. Baraj su toplanma­
ya başlamış ve seviye yükseldikçe arazimi sular basmıştır. Ayrıca arazime gidip
geldiğim tarla yolum da sular altında kaldığı için arazime ulaşmak imkânı kalma­
mıştır. 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunun 12/5. Maddesine göre, çevrenin sos­
yal, ekonomik veya yerleşme düzeninin bozutnası, ekonomik veya sosyal yön­
den yararlanılmasının mümkün olmaması hallerinde, sahiplerinin yazılı başvuru­
su üzerine bu tür taşınmazların kamulaştırılacağı öngörülmüştür. Bu hükme da­
yanarak baraj kamulaştırmasının bitirildiğine cair ilanın indirildiği tarihten itiba­
ren bir yıllık yasal süre içinde arazimin kamulaştırılması için Valilik tarafırdan
oLışturulan komisyona uzlaşma talebi ile başvurdum. Ancak bu güne kadar bek­
lememe rağmen taşınmazım kamulaştrılmadı.

Arazimin mülkiyeti idareye bırakılarak bedelinin tahsilinin temini için işbu davanın açılması gerekmiştir.
HUKUKİ SEBEPLER : 2942 sayılı kanun 12/6. maddesi ve ilgili diğer hükümler.

DELİLLER : idareye yazdığım dilekçe sureti, şahit, bilirkişi tayanı, keşif, vs.

SON TALEP : Davalı İdareye ait Akbaş barajı mücavir alanında k3İan Honaz İlçesi, Aydınlar Köyü 295
parsel sayılı taşınmazımın baraj mücavir alanında kaldığının, çevrenin sosyal, ekono­
mik veya yerleşme düzeninin bozulması sebebiyle, ekonomik veya sosyal yönden ya­
rarlanılması imkanın kalmadığnın tespitini, arazimin bedelinin 2942 sayılı kanun 10-
11. maddelerinde belirlenen yöntemlere göre bilirkişi kurulu tarafından tespitini, tes­
pit edilen bedele mahsuben (tespit edilecek değerin tom ve kesin ofcrok belirtenebil-
meşinin mümkün okluğu ondc ortönlmok üzere) şimdilik 5099 TL'nin dava tarihinden
itbaren yasal faizi ile birlikte davalı İdareden tahsline, uhdemde bulunan tapunun ip­
taline, taşınmazın davalı adına tapuya tesciline, yargılama giderlerinin davalıya yükle-
tihresine karar verilmesini arz ve talep ederim.../....../201S

Davacı.................

Mahkemeye sunulacak deliller

- Tapu kaydı, çapı, komşılan gösterir müşterek kroki,

- Tapu muris adına kayıtlı ise veraset ilamı,


- İdareye yazılan dilekçe sureti, PTT. alm3 haberi. Varsa anlaşmazlık tutanağı,

- İddiayı doğrulayacak şahitlerin listesi,

- Sair hususlar yapılacak keşifte bilirkişi kurulu tarafından değerlendirilecektir.


| 844 Hıkuk Davaları
E. Maddi Hatalara Karşı Düzeltim Davaları (2942 S.K. 14. m.)

İlgili Kanun maddesi


2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu madde 14 -Kamulaştırmaya konu taşınmaz
malın maliki tarafıncan 10 uncu madde gereğince mahkemece yapılan tebligat gü­
nünden, kendilerine tebligat yapılamayanlara tebligat yer ne geçmek üzere mah­
kemece gazete ile yapılan ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde, kamulaştırma iş­
lemine karşı idari yargıda iptal ve maddi hatalara karşı da cdli yargıda düzeltim da­
vası açılabilir.
İdari yargıda aç lan davalar öncelikle görülür.
İştirak halinde veya müşterek mülkiyette, paydaşların tek başına dava hakları
vardır.
İdare, kamulaştrma belgelerinin mahkemeye verildiği günden itibaren otuz
gün içinde maddi hatalara karşı adli yargıda düzeltim davası açabilir.
İdare tarafından, bu Kanun hükümlerine göre tespit olunan malike ve zilyede
karşı açılan davaların görülmesi sırasında, taşınmaz malın gerçek malikinin başka bir
şahıs olduğu anlaşılchğı takdirde, davaya bu gerçek malik, tapu malikinin daha önce
öldüğü sabit olursa mirasçıları da dahil edilmek suretiyle devam olunur.
Açılan davaların sonuçları dava açmayanları etkilemez.

Açıklama

İdarenin, kamulaştırma belgelerini mahkemeye verdiği (davayı açtığı),


mülk sahibinin de dava dilekçesi ve eklerini tebellüğ ettiği, ilanen tebligat yolu
ile öğrenmiş ise gazetede ilan edildiği günden itibaren 30 gün içinde dava açma
hakkı bulunmaktadır. J14/1)

Maddi hataya şu örnekler verilebilir; Kamulaştırma işlemleri hazırlanırken,


taşınmazın yüzölçümünde hata yapılmıştır. Taşınmazın üzerinde bulunan bina­
nın bazı vasıflarının farkına varılmamış eksik tespit edilmiştir. Arazi üzerindeki
ağaç cins ve miktarırda hatalı belirlemeler yapılmıştır. Hesaplamalarda hata
vardır. Taşınmazın bi' kısmının kamulaştırılmasına karar verilmesine rağmen
tamamı kamulaştırılmıştır. Arazi üzerinde bulunan bir yapıya değer biçilmemiş-
tir. Arazide bulunan su kuyusunun farkına varılmamıştı'. Vs.

Mahkeme tebligatını alan mülk sahibi, dava dilekçesini ve ekli evrakları


dikkatle ve süratle incelemeli veya işin ehli olanlara incelettirmen, eğer varsa
maddi hataları belirlemelidir. Maddi hataların düzeltilmesinin tek yolu 30 gün
içinde "maddi hata" davası açılmasıdır. (14/4) Yasada öngörülmemekle birlikte,
belirlenen maddi hataların kamulaştırmayı yapan idareye de bir dilekçe ile bil­
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 845 |
dirilmesi ve hatanın düzeltilmesinin talep edilmesi faydalı olur. İdare bu dilekçe
üzerine gerekli araştırma ve incelemeyi yaptırır, hatay belirlerse açılacak mad­
di hata davasında ispat külfeti bakımından her iki taraf için de usulde ekonomi
sağlanmış olur. Dilekçe ile maddi hatanın düzeltilmesi için idareye başvurulsa
dahi, 30 gün içinde mutlaka mahalli Asliye Hukuk Mahkemesinde maddi hata
davasının açılması gerekir. İdareye verilen düzeltme talepli dilekçe süreleri
durdurmaz.
J 846 Hıkuk Davaları

14. Maddeye Göre Açılacak Maddi Hata Düzeltim Davası Dilekçe Örneği

ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ’NE


ÇARDAK

DAVACI : Mülk sahibi

DAVALI : Kamulaştıran idare

DAVA : Maddi hata düzeltim davasıdır.

HARÇ DEĞERİ : Maktu harca tabidir.

DAVANIN İZAHI : Denizli İli,........ İlçesi, Bağbaşı mahallesinde kain ...ada........ parsel no.lu
içinde evimin bulunduğu taşınmazımın cavalı Belediyece yol güzerga­
hı nda kaldığı gerekçesi ile kumalaştınlmasına karar verilmiştir.

Taşınmaz bedelinin tespiti ve idare adına tescili için.............. Asliye Hukuk Mahkemesi nez­
dinde dava açılmış ve davaya ait tebligat............. günü bizzat şahsıma yapılmıştır.

Asliye Hukuk Mahkemesinin tebliğ ettiği dava dilekçesine ekli evrakları incelediğimde evimin
önündeki su kuyusunun, bahçede bulunan iki adet ceviz ağacının değerlendirilmediğini gördüm.

Taşınmazımın tamamı kamulaştırıldığına göre, su kuyusu ile iki adet ceviz ağacının bedelinin
tespiti ile kamulaştırma bedeline eklenmesi gerekmektedir.

Kamulaştırma evraklarında görülen maddi hatanın düzeltilmesi, için işbu davanın açılması ge­
rekmiştir.

HUKUKİ SEBEPLER : 2942 Sayılı kanun 14. maddesi ve ilgili diğer mevzuat

DELİLLER : ... Asliye Hukuk Mahkemesinin .... sayılı dosyası, ekli fotoğraflar, şahit
bayanı, yapılacak keşifte gösterilecek noksanlıkların bilirkişi kurulu tara­
fından değerlendirilmesi, vs.

SON TALEP : Tarafımdan açılan işbu davanın, Çardak Asliye Hukuk Mahkemesinin
............. sayılı dava dosyası ile birleştirilerek görülmesini, kamulaştırılma-
sına karar verilen Denizli İli, Çardak İlçesi 74 Ada, 5. parsel no.lu taşın­
mazımın içinde bulunan ve zuhulen değerlendirme dışı kalan su kuyusu
ile iki adet ceviz ağacının da değerinin tespiti ile taşınmazın tamamının
kamulaştırma bedeline eklenmesini ve tüm kamulaştırma bedelinin
bankaya yatınlmasının teminini, yargılana giderlerinin davalı idareye
yükletilmesini arz ve talep ederim. ../.../2018

Davacı

F. Kamulaştırma İşleminin İptali Davaları (2942 Sk. İ4. m.)

Kamulaştırma kararı temelinde bir idari işlemdir. 2577 sayılı İdari Yargıla­
ma Usulü kanunu çerçevesinde iptal davasına konu edilebilir. İdarenin aldığı
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 847 |
kararlar İdare mahkemesi tarafından iptal edilmedikçe geçerliliklerini korurlar.
Asliye Hukuk Mahkenesince tebliğ edilen, İdarenin aldığı kamulaştırma kara­
rında, yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden hukuka aykırılık görülür­
se mutlaka İdare mahkemesinde iptal davası açılmalıdır. Asliye hukuk mahke­
mesi, görmekte olduğu davada, idarenin almış bulunduğu kamulaştırma kara­
rında, İdare mahkemesinin görevine giren noksanlıkları inceleyemez ve kararı
iptal edemez. 30 günlük süre geçirildiğinde kamulaştrma işlemi kesinleşir ve
alınan kamulaştırma kararının idari sebeplerle iptali ileri sürülemez ve istene­
mez.

Kamulaştırma işleminin iptali davaları taşınmazın bulunduğu yerin bağlı ol­


duğu idare mahkemesinde görülür. (2577 S.K. 34. Mad )

Kararlar Mal sahibinin dava açma süresi içinde ölmesi - mirasçıların dava hakkının
murisin ölüm tarihinden başlayacağı

Miras bırakan dava açma süresi içinde öldüğüne ve ölüm tarihinden itibaren
mülkiyet ve dava açma hakkı mirasçılarına geçtiğine ve Kamulaştırma Kanunu
uyarınca ancak malikler tarafından kamulaştırma işlemine karşı dava açılabildi­
ğine göre, ölüm olayı ile birlikte malik sıfatını kazanan mirasçıların, anayasal bir
hak olan mülkiyet hakkı ile ilgili bir davada, otuz günlük dava açma süresinin,
olağanüstü bir durum olan ölüm olayının vuku bulduğu tarihten itibaren başla­
tılması gerekir. (Danıştay 6. Dairesi 2009/4529 E. 2011/3351 K. 23.09.2011 T.)

Asliye hucuk mahkemesinden tebligat gelmeden iptal davası açılamayacağı

Kamulaştrma Kanunu'nun 14. maddesinde öngörüldüğü şekilde, aynı Kanun'un


10. madcesi uyarınca davacıya asliye hukuk mahkemesince tebligat yapılma­
dan, diğe' bir ifadeyle kamulaştırma işlemi henüz tekemmül etmeden ve iptal
davası açma süresi başlamadan açılan davanın bu gerekçeyle reddedilmesi
gerekir. (Danıştay 6. Dairesi 2008/12433 E. 2010/10054 K. 03.11.2010 T.)

Taşra dilekçeleri - İdare Mahkemesi bulunan merkezden asliye hukuk


mahkemesi vasıtası ile gönderilen dilekçenin süreyi kesmeyeceği

Olayda, 2577 sayılı Yasanın 4. maddesi uyarınca, Kocaeli ilinde idare ve vergi
mahkemeleri bulunması karşısında, Asliye Hukuk Mahkemesi kanalıyla gön­
derilen dava dilekçesinin İstanbul idare Mahkemesinde kayda girdiği
08.05.2006 tarihinin esas alınması gerektiği, bu tarihe göre 30 gün olan dava
açma süresinin geçirildiği anlaşıldığından davanın reddi yolundaki İdare Mah­
kemesi kararında sonucu itibariyle isabetsizlik görülmemiştir. (Danıştay 6.
Dairesi 2007/6660 E. 2009/6702 K. 03.03.2009 T.)
| 848 Hıkuk Davaları

Kamu yararı kararının tek başına idari davaya konu edilemeyeceği

Kamulaştırma işlemine karşı dava açılabilmesi için Asliye Hukuk Mahkemesin­


ce ilgiliye tebligat yapılması gerektiğinden ve kamu yararı kararı da tek başına
idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu işlem niteliğinde
olmadığı, sadece bir hazırlık işlemi niteliğinde olduğundan, davaya konu
olamayacağı ve dava konusu işlemin kamulaştırma kararı olarak değerlendi­
rilmesi halinde ise henüz tamamlanmamış işleme karşı açılan davanın vaktin­
den önce açılmış dava niteliğinde olacağı ve edasının bu davada inceleme
olanağı bulunmadığı sonucuna varılmıştır. (Danıştay 6 Dairesi 2004/718 E.
2007/454 K. 30.01.2007 T.)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 849 |

14. Maddeye Göre Kamulaştırma İşleminin İptali Davası Dilekçe Örneği

İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI'NA


DENİZLİ

DAVACI : Mülk sahibi

DAVALI : Kamulaştıran idare

DAVA : Davalı İdarenin, ...İli........İlçesi...........köyürde kain..... parsel sayılı taşın-


maz ve üzerinde bulunan evimin kamulaştırılmasına ilişkin ... sayı ve
...... tarihli idari kararının iptali ve yürütmenin durdurulması talebinden
i tarettir.

TEBLİĞ TARİHİ

DAVANIN İZAHI : .... İli........... İlçesi ..... parsel sayılı içinde Evim bulunan taşımaz malım
o<ul bahçesine eklenmek üzere davalı idare tarafından kamulaştırılmış­
tı'. Davalı İdare taşınmazımın bedelinin tespiti ve idare adına tescili için
..... Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açmış, dava dilekçesi ve ekli ev-
raklar tarafıma........... günü tebliğ edilmişt r.

Tebliğ edilen belgelerden anlaşıldığına göre Kamulaştırma kararı.... İl Genel Meclisinde alın­
mıştır. Oysa 5302 Sayılı kanuna göre İl Genel Meclisinin kamulaştırmaya karar verme yetkisi
bulunmamaktadır. Bu sebeple kamulaştırma kararı yetkisiz kurıj tarafından alındığından yok
hükmündedir.

Alınmış bulunan kamulaştırma kararının iptalinin temini bakımından işbu davanın açılması
gerekmiştir.

HUKUKİ SEBEPLER : 5302 Sayılı İl Özel İdare Kanunu, 2942 sayılı kanun ilgili hükümleri ve il­
gili diğer mevzuat.

DELİLLER : ..Asliye Hukuk Mahkemesinin .... sayılı dava dosyası münderecatı. Ekte
sunduğum belgeler, meclis tutanakları, vs

SON TALEP : 1- Yürütmenin durdurulması talebi;

İYUK'un 27. maddesine göre; İdari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız za­
rarların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartları birlikte gerçekleşmiş bulun­
makla yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini,

2- Esasa dair talebimiz

Davalı İdarenin taşınmazımla ilgili olarak almış bulunduğu........... sayı ve ...tarihli kamulaştır­
ma kararının iptaline karar verilmesini yargılama giderleri ile takdir edilecek vekalet ücretinin
davalı idareye yü kİ eti İm esin i arz v e talep ederiz...... /..../2018

Davacı.................
I 350 Hikuk Davalan
G. Tapulu, Ancak Mülkiyeti İhtilaflı Taşınmazların Bedelinin Tespiti ve Tescil
Davalan (2942 Sk. 18. m.)
İlgili Kanun maddesi
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun madde 18:
1. İdare, kamulaştırılması kararlaştırılan taşınmaz malın mülkiyeti üzerinde ih­
tilaf olup olmadığını, taşınmaz malın bulunduğu yerdeki tapu idaresi, kadastro mü­
dürlüğü ve hukuk mahkemelerinden sorarak ve mahallinde araştırma yaparak tespit
eder.
2. Yapılan araştırmalar sonucunda, taşınmaz malın tapuda kayıtlı olmakla bir­
likte mahkemede mülkiyeti üzerinde ihtilaf olduğu veya kadastrosu yapılmasına
rağmen kadastro mahkemesinde davalı olduğunun tespit edilmesi halinde idarece,
10'uncu madde uyarınca hazırlanan belgelerin tamamı, taşınmaz malın bulunduğu
yer Asliye Hukuk Mahkemesine verilerek, taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin
tespitiyle, bu bedelin mülkiyet ihtilafıyla ilgili uyuşmazlığın sonucunda belli olacak
hak sahibine peşin veya kamulaştırma 3'üncü maddenin iknci fıkrasına göre yapıl­
mış ise taksitle ödenmesi karşılığında idare adına tesciline karar verilmesi istenir.
3. Mahkemece, taşınmaz mal hakkındaki mülkiyet ihtilafı ile ilgili davanın tüm
taraflarına, 10'uncu madde uyarınca tebligatların ve ilanların yapılması, taşınmazın
kamulaştırma bedeli lin yine bu maddedeki usule göre tespit edilmesi ve bu bedelin
mülkiyet ihtilafıyla ilgili davanın sonucunda belli olacak hak sahibine ödenmek üze­
re idarece mahkemelin belirttiği bankaya 10'uncu madde uyarınca ve üçer aylık va­
deli hesaba yatırılmasından sonra, bu bedelin ileride belli olacak hak sahibine
ödenmesine ve taşırmaz malın idare adına tesciline karar verilir ve bu karar tapu
dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. 3'üncü maddenin 2'nci fıkrasına
göre yapılan kamulaştırmalarda mahkemece belirlenecek kamulaştırma bedelinin
ilk ve takibeden tekstleri de mahkemenin belirlediği bankadaki üçer aylık vadeli he­
saplara yatırılır.
4. Mülkiyet ihti afi ile ilgili davanın sonucunda, hak sahibi olduğuna mahkeme­
ce karar verilen kişinin müracaatı üzerine kamulaştırma bedelini tespit eden mah­
kemenin, paranın bı hak sahibine ödenmesi için bankaya yazacağı talimat üzerine
para hak sahibine ödenir.
5. Bu maddede öngörülen işlemler, mahkemenin davetine uymayanlar olduğu
takdirde ilgilinin yokluğunda yapılır.
6. Kamulaştırılması yapılan taşınmaz mal tahsis edildiği kamu hizmeti itibariyle
sicile kaydı gerekmeyen bir niteliğe dönüşmüş ise, istek halinde mahkemece sicil
kaydının terkinine karar verilir.
7. Bu tescil ve terkin işlemi sırasında mal sahiplerinin bu taşınmaz mal nede­
niyle vergi ilişkisi aranmaz. Ancak, tapu dairesi durumu ilgili vergi dairesine bildirir.
8. Mahkemece tespit edilen bu bedel taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkı­
nın kamulaştırma bedelidir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 851J
9.14'üncü maddede belirtilen süre içinde, kamulaştırma işlemine karşı hak sa­
hipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve idari yargı mahkemelerince
de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi halinde mahkemece, idari yargıda açı­
lan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun sonucuna göre işlem yapılır.
10. Kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal veya maddi hatalara karşı
adli mahkemelerde açılacak düzeltim davalarında hangi idareye husumet yöneltile­
ceğinin tebligat ve ilan belgelerinde açıkça belirtilmemiş veya yanlış gösterilmiş ol­
ması nedeniyle davada husumet yanlış yöneltilmiş ise, gerçek hasma tebligat yapıl­
mak suretiyle davaya devam olunur.

Açıklama

İdare, yapmakla görevli olduğu hizmetin ifası için taşınmaza ihtiyaç duydu­
ğunda, 2942 sayılı kanunun 5., 6. ve 7. maddelerinde öngörülen hazırlık işlem­
lerini tamamlar, 8. maddede belirtilen satın alma teşebbüsüne geçer, fakat
taşınmazı elde edemez ise 10. madde hükümlerine göre taşınmazın kamulaş­
tırma bedelinin tespiti ve idare adına tescili için asliye hukuk mahkemesinde
dava açar.

Şayet taşınmaz hakkında 7. madde çerçevesinde inceleme ve araştırma


yapılırken kamulaştırı masına çalışılan tapulu taşınmazın ihtilaflı olduğu bilgisi­
ne ulaşılırsa, taşınmaz malın mülkiyeti üzerinde ihtilaf olup olmadığı, taşınma­
zın bulunduğu yerdek tapu idaresi, kadastro müdürlüğü ve hukuk mahkemele­
rinden sorularak ve mahallinde araştırma yapılarak tespit olunur. Bu araştırma
sonunda kamulaştrılacak tapulu taşınmazın mülkiyeti üzerinde adliyeye intikal
etmiş bir dava olduğu anlaşılırsa, 10. maddeye göre değil, 18. maddeye göre
işlem yapılması gerekir

Yapılan araştırmalar sonunda, taşınmazın mülkiyeti üzerinde mahkemeye in­


tikal etmiş bir dava oduğu tespit edildiğinde, kamulaştırmayı yapacak idare 8.
madde de öngörülen satın alma prosedürünü uygulamadan taşınmazın bulundu­
ğu yer asliye hukuk mahkemesi nezdinde, taşınmazın kamulaştırma bedelinin
tespiti ve idare adına tapuya tescili talepli bir dava acar.. İdarenin açacağı bu
davada, mülkiyet ihtilafı davasının tüm tarafları, davalı olarak gösterilir. Kamulaş­
trılacak olan taşınmazın gerçek hak sahibi kesinleşmiş mahkeme kararı ile belli
olacağından, bir başka tabirle kamulaştırma hazırlık faaliyetleri yürütülürken
henüz taşınmazın gerçek maliki belli olmadığından 8. maddede öngörülen satın
alma prosedürünün uygulanmasına gerek yoktur."

Tutar, Muzaffer / Pulak, T. Murat: Komuloşttrmo Davaları, Cilt 2, Arka’a 2036, s. 1763.
I 852 Hıkuk Davalan
Dava içinde yapıacak keşif sonucu bilirkişi kurulu tarafından belirlenecek
kamulaştırma bedeli, ileride mahkeme kararı ile tespit edilecek gerçek hak
sahibine peşin ödenmek üzere, davacı idare tarafındar mahkemenin tayin ede­
ceği bankaya açılacak üçer ay vadeli hesaba yatırtılacak ve mahkemece taşın­
mazın davacı idare ad na tapuya tesciline karar verilecektir.

18. madde sadece tapuda kayıtlı ve mülkiyeti davalı olan taşınmazlar için
uygulanır. Tapusuz taşınmazların kamulaştırılması için 19. madde vazedilmiştir.

Davanın delilleri ve göz önünde tutulacak hususlar,

- 10. madde uyarınca hazırlanan tüm belgeler dava dilekçesine ekli olarak
mahkemeye sunulur.

- Taşınmaz üzerindeki ihtilafa dair dava dosyası getirtilip dosya içine alınır.

- Taşınmazın başında bilirkişi kurulu ile keşif yapılarak bedel belirlenir.

Kararlar İmar uygulaması yapma yetkisi olmayan idarelerin de kamulaştırma yetki­


sinin bulunduğu

İmar uygulaması yapma yetkisi olmayan pek çok idarenin kamulaştırma yetki­
si vardır. Kamu idareleri imar uygulaması yapılmasını beklemeden kamulaş­
tırma yapabilirler. Öte yandan, hiçbir yasal düzenlemede, planlı bir bölgede
arazi ve zrsa düzenlemesi yapılmadan kamulaştırma yapılamayacağına yöne­
lik bir sınırlama da yoktur. Kanunda olmayan bir hususun yorum yoluyla
sınırlandırmasında ve kamulaştırma yetkisinin daraltılmasında hukuka uy­
gunluk bulunmamaktadır. (Danıştay 6. Daire 2036 / 720 E. 2008 / 1760 K.
14.03.2008 T.)

Pazarlık görüşmelerine çağrı mektubunun iptali için dava açılamayacağı

Kamulaştırma yasası uyarınca pazarlık görüşmelerine çağrı mektubu kesin ve


yürütülmesi zorunlu bir idari işlem değildir. İptal davasına konu olamaz.
(Danıştay 6. Daire 2003/1685 E. 2004/5335 K. 4.11.2004 T.)

Mülkiyeti ihtilaflı taşınmaz - tarafların tamamın n hasım gösterilmesi

Dava konusu taşınmaz Kadastro Mahkemesinde davalıdır. Kamulaştırma


bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın Hazine adına tescili davasının
2942 sayılı kanunun 18/3. Maddesine göre Kadastro Mahkemesinde taraf
olan tüm kişilere karşı açılması gerekir. (5. HD. 2012/24501 E. 2013/1322 K.
29.1.2013 T.)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 853 |

18. Maddeye Göre Mülkiyeti İhtilaflı Taşınmaz Bedelinin Tespiti ve Tescil


Davası Dilekçe Örneği

ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NE


ÇARDAK

DAVACI : Kamulaştırmayı yapan idare.

DAVALI : Taşınmaz üzerinde hak iddia eden ve davanın tarafı olanlar

DAVA : Kamulaştırılmasına karar verilen, ancak üzerinde mülkiyet ihtilafı bulunan


taşınmazın bedelinin tespiti ve idare adına tapuya tescili talebinden ibaret­
ti-.

HARÇ DEĞERİ : Maktu harca tabidir.

DAVANIN İZAHI : Denizli İli, Çardak İlçesi Gölcük Mahallesinde kain 532 parsel sayılı 5260
metre kare miktarlı arazi vasfındaki taşınmaz Denizli- Antalya otoyolu gü­
zergahında kaldığı için kamulaştırılmasına karar verilmiştir.

Kamulaştırma hazırlık işlemleri sırasında bu parsel hakkında Çardak Asliye Hukuk Mahkemesinin
2004/506 esasında derdest sir tapu iptali davası olduğu öğrenilmiştir. Dava henüz derdest olduğu için
malın kesin sahibi belli değidir. Doğal olarak taşınmazın maliki bu da/anın kesin sonucuna göre belli
olacaktır. Taşınmazın gerçek maliki kesinleşmiş mahkeme kararı ile tespit edileceğinden şu anda 2942
sayılı kanunun S. Maddesinde öngörülen satın alma uygulaması yapılmamıştır.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu 18. maddesine göre Asliye Hukuk Mahkemesinin 2034/506 esas
sayılı dosyasında davacı ve davalı olarak görünen kişilerin tamamı bu davamızda hasım gösterilmiştir.

Ancak 2942 sayılı kanunjn 5.6.7. maddelerinde öngörülen tüm hazırlık işlemleri kanunda belirtilen
usule göre tamamlanmış ve nazırlanan belgelerin tamamı ekte sunulmaktadır.

Taşınmazın bedelinin tespiti ile Çardak Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/506 E. Sayılı davasının
sonucunda belli olacak hak sahibine peşin ödenmek üzere tayin buyrulacak bankaya üçer aylık vadeli
olarak yatırtıldıktan sonra taşınmazın davacı idare adına tapuya tescilinin temini için işbu davanın
açılması gerekmiştir.

HUKUKİ SEBEPLER : 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 18. madcesi ve ilgili diğer hükümler.

DELİLLER : Çardak Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/506 E. sayılı dava dosyası, keşif,
bilirkişi incelemesi, tapu kayıtları, sunulan belgeler vs.

SON TALEP : Kamulaştırılmasına karar verilen Çardak Gölcük Köyünde kain, 532 parsel
sayılı, 5260 m2 miktarlı, arazi vasfındaki taşnmazın kamulaştırma bedelinin
tespitini, belirlenecek bedelin mahkemece tayin edilecek bankaya, Çardak
Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/506 E. Sayılı kararı ile belirlenecek hak
sahibine peşin ödenmek üzere üçer ay vadeli olarak yatırtılmasına, paranın
yatırıldığın a dair dekontun mahkemeye ibrazını müteakip taşınmaz oto yol
güzergahında kaldığı için tapudan terkinine karar verilmesini arz ve talep
ederiz..../___/2018

Davac
I 854 Hıkuk Davaları
H. Tapusuz Taşınmazların Bedelinin Tespiti ve Tescili Davaları

İlgili kanun macdesi


Kamulaştırma Kanun Madde 19:
1. İdare öncelikle, kamulaştırılması kararlaştırılan tapuda kayıtlı olmayan ta­
şınmaz malın, 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16 ncı madde­
sinde sayılan kamu mallarından olup olmadığını ilgili yerlerden sormak suretiyle
tespit eder.
2. İdarece yapılan bu araştırma sonucunda, kamulaştırılması kararlaştırılan ta­
puda kayıtlı olmayan taşınmaz malın, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16 ncı mad­
desinde sayılan kamu mallarından olmadığının, taşınmaz malın zilyedi mevcut olup
da zilyetlikle iktisap iddiasında bulunulduğunun tespiti halirde, 9 uncu madde gere­
ğince seçilen bilirkişiler marifetiyle mahallinde tahkikat yapar, delilleri toplar ve
keyfiyeti bir tutanakla belirtir. Bu tutanakta, taşınmazın yüzölçümü, zilyedin kimliği,
vergi kaydı, zilyetliğin başlangıç tarihi ve süresi, mülkiyeti kazanma şartlarının ger­
çekleşip gerçekleşmediği belirtilir.
3. İdarece hazır anan ve 10 uncu madde uyarınca toplanılan belgelerin tamamı,
taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine verilerek, taşınmaz malın
kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin peşin veya kamulaştırma bu Kanunun
3 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise taksitle ödenmesi karşılığında
idare adına tesciline <arar verilmesi istenir.
4. Mahkeme, taşınmaz malın kamulaştırma bedelini 13 uncu maddede belirti­
len usulde ve sürede tespit eder. Mahkeme, idarece verilen bilgi ve belgelerden, zil­
yedin kamulaştırma tarihinde taşınmaz malı Türk Kanunu Medenisi hükümleri dai­
resinde ve zilyetlikle iktisap etmiş olduğunu belirtmeye yeterli gördüğü takdirde,
kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin bilirkişi raporunu idareye, bu raporla birlik­
te idarece verilen diğer belgeleri tespit edilen zilyede tebliğ eder.
5. Ayrıca taşınmaz malın durumu, o yerine en büyük mal memuruna bildiril­
mekle beraber, taşınmaz malın bulunduğu yerde çıkan mahalli gazetede ve Türkiye
genelinde yayımlanan bir gazetede en az bir defa ilan edilir.
İlanda:
a) Taşınmaz malın bulunduğu yeri, mevkii, sınırı, mikta ı,
b) Zilyedin kimlği,
c) Kamulaştırma bedelinin yatırılacağı banka,
d) Konuya ve taşınmaz malın değerine ilişkin tüm savunma ve delillerin, ilan
tarihinden itibaren on gün içinde mahkemeye yazılı olarak bildirmeleri gerektiği,
e) Hak sahipler nin son ilandan itibaren bir ay içinde itiraz etmedikleri takdir­
de, kamulaştırma bedelinin zilyede ödeneceğine karar verileceği, Belirtilir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 855 0
6. Son ilandan itibaren otuz gün içinde Hazine veya üçüncü bir kimse tarafın­
dan itiraz edilmediği takdirde, mahkemece kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen
miktarın, peşin ve nakit olarak veya bu Kanunun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasına
göre taksitle kamulaştırma yapılmış ise, ilk taksidin yine peşin ve nakit olarak zilyet
adına ilanda belirtilen bankaya yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz
edilmesi için idareye onbeş gün süre verilir. Gereken hallerde bu süre bir defaya
mahsus olmak üzere mahkemece uzatılabilir. İdare tarafındîiı kamulaştırma bedeli­
nin zilyet adına yatır Idığına dair makbuzun mahkemeye ibrazı halinde mahkemece,
taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin zilyede ödenmesine
karar verilir ve bu karar tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir.
7. Bu müddet içinde Hazine veya üçüncü şahıslar tarafından itiraz edilmesi ha­
linde ise, mahkemece, tespit edilen kamulaştırma bedelinin ileride hak sahipliğini
ispat edecek kişiye ödenmek üzere idarece ilanda belirtilen bankada açılacak üçer
aylık vadeli hesaba yatırılmasından sonra, taşınmaz malın idare adına tesciline karar
verilir.
8. Kamulaştırma bedelinin zilyede verilmiş olması, o taşınmaz malda hak iddia
edenlerin genel hükümler dairesinde zilyet aleyhine, bedele istihkak davası açmak
hakkını düşürmez.
9. Başkası adına tapulu, sahipsiz ve/veya zilyedi tarafından iktisap edilmemiş
yerin kamulaştırmasında binaların asgarî levazım bedeli, ağaçların ise 11 inci madde
çerçevesinde takdir olunan bedeli zilyedine ödenir.

Açıklama

Kamulaştırmayı yapan idare, bir taşınmazın kamulaştırılmasına karar ver­


diğinde, 2942 sayılı kanunun 7. maddesinde yazılı işlemleri yapmakla işe başlar.
Daha açık bir ifade ile idare, kamulaştırılacak veya kamulaştırma yolu ile üze­
rinde irtifak hakkı kurulacak taşınmaz malların veya kaynakların sınırını, yüzöl­
çümünü ve cinsini gösterir ölçekli planını yaptıracak, taşınmazın maliklerini,
tapusuz ise zilyetlerini ve bunların adreslerini, tapu, vergi ve nüfus kayıtları
üzerinden veya ayrıca haricen yaptıracağı araştırma ile belgelere bağlamak
suretiyle tespit ettirecektir, (m.7) Araştırmalar neticesinde taşınmazın tapu
siciline kayıtlı olmadığı, bir başka deyişle tapusuz olduğu sonucuna varılırsa
artık bundan sonraki kamulaştırma işlemleri 19. maddeye göre yürütülecektir.

Tapusuz olduğu ortaya çıktıktan sonra taşınmazın 3402 sayılı Kadastro Ka­
nununun 16. maddesinde sayılan kamu mallarından olup olmadığı araştırılacak­
tır. Kamu malı vasfında olduğu tespit edilen taşınmazın kamulaştırılmasına
gerek yoktur. İdareni! ihtiyacı halinde idareler arası devir suretiyle taşınmaz
elde edilir. (Md.30)
i 856 Hıkuk Davalan
İdare, tapusuz taşınmaz için hazırlattığı tutanak ve diğer belgeleri, (vergi ka­
yıtları, vergi makbuzla'i, nüfus kayıtları, veraset ilamı tapu fen elamanına çizdiri­
len kroki, taşınmazın -otoğrafları vs.) bir dava dilekçesine ekleyerek taşınmazın
bulunduğu yer asliye nukuk mahkemesinde dava açar. Bu davada tespit edilen
zilyet davalı olarak gösterilir. Dava dilekçesinde, araştırması yapılan tapusuz ta­
şınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ile bedelin peşin ödenmesi karşılığında
idare adına tesciline karar verilmesi istenir. Davanın gerekli yargılama giderleri ve
yargı harçları mahkeme veznesine idare tarafından yatır lir.

Mahkeme, idarerin dava dilekçesine ekli olarak sunduğu bilgi ve belgelere


göre, bir başka tabirle evrak üzerinde, zilyedin durumunu inceler. Sunulan ev­
raklar eksik yahut hatalı görülürse idareye geri gönderilip tamamlatılır. İbraz
edilen ve mahkemece yeterli görülen belgelere göre zilyedin 4721 sayılı MK.
nun 713. ve takip eden maddelerine göre taşınmazır mülkiyetini kazanıp ka­
zanmadığı tetkik edilir. Bu incelemenin amacı zilyedin mülkiyet hakkını gerçek­
ten kazanmış olup olmadığının tespiti değil, idarece yapılan araştırmaya ilişkin
bilgi ve belgelerin zilyedin taşınmaz malın mülkiyetini kazanmış olduğunu be­
lirtmeye yeterli olup olmadığını tespittir.”

19. maddenin 4. fıkrasında açıkça taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin,


10. maddede belirtilen usul ve sürede tespit edilmesi öngörülmektedir. Mah­
keme, kamulaştırtacak taşınmaz malın bedelini 2942 sayılı Kamulaştırma Ka­
nunu 10. ve 11. maddelerde belirtilen usul ve sürede tespit eder. Sunulan ev­
raklar, zilyedin MK. bükümlerine göre taşınmazın mülkiyetini kazandığını be­
lirtmeye yeterli görüldüğü takdirde bedel tespitine dai' bilirkişi raporunu idare­
ye, idarenin dosyaya sunduğu belgelerin birer sureti ile bilirkişi raporunun bir
örneğini zilyede tebliğ eder.

19. maddeye göre açılan davalarda taşınmazın maliki belli olmadığı için 8.
maddede öngörülen pazarlıkla satın alma usulünün uygulanmasına gerek yok­
tur. Dava dilekçesine eklenen belgeler arasında satın alma usulünün uygulandı­
ğına dair tutanakların noksanlığı gerekçe gösterilerek davanın reddine karar
verilemez.

Ayrıca kamulaştırma hadisesi, ilçelerde Mal Müdürüne, İllerde Defterdara


tebliğ edilir. Ulusal basında ve çıkıyorsa mahalli gazetelerde ilan edilerek 30 gün
içinde itiraz edilebileceği halka duyurulur.

Tutar, Muzaffer / Pulak, T. Murat: Komuloşttrmo Davaları, Cilt 2, Arka’a 2036, s. 1779
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 857 I
30 gün içinde itiraz edilmemiş ise Mahkemece tespit edilen bedelin ilanda belir­
tilen bankaya zilyet adına nakit olarak yatırılması için idareye 15 gün süre verilir. İda­
re belirtilen süre içinde bedeli yatırır ve banka dekontunu mahkemeye ibraz ederse
taşınmaz malın İdare edına tapuya tesciline, bedelin de zilyede ödenmesine karar
verilir. Mahkemenin bu kararı hem bankaya hem de tapu idaresine tebliğ edilir.

İlanda belirtilen süre içinde, tapusuz taşınmaz üzerinde hak iddia edilirse
19. maddenin 7. fıkrasına göre mahkemece itirazın incelemesine girişilmeye­
cektir. İtiraz üzerine mahkeme idareye, tespit edilen kamulaştırma bedelini
ileride hak sahipliğini ispat edecek kişiye ödenmek üzere ilanda belirtilen ban­
kada açılacak üçer aylık vadeli hesaba yatırılması ve dekontun mahkemeye
ibrazı için süre verecektir. Bedelin bankaya yatırıldığıra dair dekontun ibrazını
müteakip mahkeme taşınmaz malın idare adına tesciline karar verecek ve kara­
rın bir örneğini bankaya, bir örneğini de tapu idaresine tebliğ edecektir.

Kararlar Tapusuz taşınmazların kamulaştırılması - zilyet ile idarenin anlaşamayacağı


- satın alma prosedürünü uygulanamayacağı

Dava konusu taşınmazın zilyedinin mahkeme karan ile belirleneceği ve zilyed


ile idarenin aynı Yasanın 7 ve 8. maddeleri uyarınca anlaşmaya varması halin­
de bu durum, ileride başka ihtilaflara yol açabileceğinden, Kamulaştırma
Kanununun 8. (Satınalma uygulaması) maddesindeki prosedürün uygulanma
olanağı yoktur. (5. HD. 2012/7925 E. 2012/13518 K. 20.06.2012 T.)

İdarenin hazırladığı kroki ile kadastro krokisinin uyuşmaması - Farklılığın


giderilmesi - idareye süre verilmesi

Taşınmazın davacı idarece tespit edilen zilyetlik s nırlarıyla kadastro çalışması


sonucu belirlenen sınırlar arasındaki farklılığın düzeltilmesi amacıyla yeni
kamulaştrma haritası hazırlanması ve buna göre talepte bulunması için dava­
cı idareye süre verilerek sonucuna göre karar verilmelidir. (5. HD.
2011/11002 E. 2011/19758 K. 1.12.2011 T.)

Tapusuz taşınmazın malik hanesi boş olarak tescili gerektiği

Dava, 4650 sayılı Kanun'la değişik Kamulaştırma Kanunu'nun 19. maddesi


uyarınca kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmazın davacı
idare adına tescili istemine ilişkindir.

Davacı idare, tapuda kayıtlı olmayan dava konusu taşınmaz malın 3402 sayılı
Kadastro Kanunu'nun 16. maddesinde sayılan kamu mallarından olmadığını
tespit etmiş, taşınmazı zilyetlikle iktisap iddiasında bulunan davalının zilyetli­
ğine mahkemece gazete ile yapılan ilan tarihinden itibaren 30 gün içinde
Hazine veya üçüncü bir kimse tarafından itiraz edilmemiştir..
Hıkuk Davalan

Davalı vekilinin harcı yatırılmayan ve temyiz defterine kaydı yapılmayan


temyiz di ekçesinin reddine karar verilmiştir.

Davacı idare vekilinin temyizine gelince;

Arazi niteliğindeki taşınmaza gelir metoduna göre dava tarihi itibariyle değer
biçilmesinde ve tespit edilen bedelin bloke ettirilerek hükmün kesinleşmesi
beklenmeden 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 19/6. maddesi uyarınca
zilyede ödenmesine, kamulaştırma bedelinin davalıya ödenmesi için ilgili
bankaya müzekkere yazılmasında bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;

Dava korusu taşınmaz tapuya kayıtlı olmadığına göre öncelikle kamulaştırı­


lan yerin malik hanesi boş olarak tapuya tesciline karar verilmesi gerektiği­
nin düşünülmemesi.

Doğru değilse de, bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını


gerektirmediğinden, gerekçeli kararın hüküm fkrasının 1. bendindeki (yol
olarak terkinine) kelimelerinden önce gelmek üzere (malik hanesi boş olarak
tapuya tesciline ve) kelimelerinin yazılmasına,

Hükmün böylece düzeltilerek onanmasına, 06.11.2007 gününde oybirliği ile


karar verildi. (5. HD. 2007/10262 E. 2007/12525 K. 06.11.2007 T.)

Tapusuz laşınmaza irtifak hakkı tesisi - tescile karar verilemeyeceği

2942 say lı kanun kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı kurulmasına ilişkin hü­
kümleri de kapsamaktadır. (4. m.) İrtifak hakkın n tapuya tescil edilebilmesi
için de taşınmazın tapuda kayıtlı olması zorunludur. Dava konusu taşınmaz
tapuda kayıtlı bulunmadığına göre, irtifak hakkı tesisine karar verilmesi ile
yetinilmesi gerekirken, tescile de hükmedilmiş olması, doğru görülmemiştir
(18. HD. 2007/288 E.2007/993 K. 13.02.2007 T.)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 859

19. Maddeye Göre Tapusuz Taşınmaz Malların Tescili Davası Dilekçe Örneği

ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NE


DENİZLİ

DAVACI : Kamulaştıran idare.

DAVALI : Taşınmazın tespit edilen zilyedi, (kullanan)

DAVA : Kamulaştınlmasın3 karar verilen, ancak tapuda caydı olmayan taşınmazın bedeli­
nin tespiti ve tapuya tescili talebinden ibarettir.

HARÇ DEĞERİ : Maktu harca tabidir.

DAVANIN İZAHI : Denizli İli, Honaz İlçesi, Kaklık mahallesi, torba mevkiinde kain, Doğusu;..., Batısı; ...
Güreyi; ... Kuzeyi; ... ile çevrili, 4500 metre kare miktarında arazi vasfındaki taşın­
ma: Denizli -Antalya otoyolu yol kenar parkında kaldığından kamulaştırılmasına
karar verilmiştir.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu 7. maddesi çerçevesinde gerekli irceleme ve araştırma yapılmış ve
araştırma sonuçlan usulüne uvgun belgelere bağlanmıştır. Yapılan araştırma sonunda, tapuya kayıtlı olmayan
arazinin kamu malı olmadığı, tapuya kayıtlı bulunmadığı, taşınmazı tapusuz olarak davalı........ .... nin 30-40
seneden beri ve halen malik gibi, kesintisiz olarak, iyi niyetle kullarmakta alduğu, adı geçene arazinin baba­
sından miras olarak kaldığı, su basmadığı için araziye tahıl ekilerek tasarruf edildiği tespit olunmuştur.

Taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ve zilyedine peşin ödenmesi karşılığında idare adına tescilinin
temini için işbu davanın açılması gerekmiştir.

HUKUKİ SEBEPLER : 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 19. maddesi va ilgili diğer hükümler.

DELİLLER : Sunjlar araştırma belgeleri, tutanaklar, krokiler, tanık beyanları, kamulaştırma


planları, vs.

SON TALEP : Denzli İli, Honaz İlçesi, Kaklık mahallesi, Torba mevkiinde kain, Doğusu;..., Batısı; ...
Güneyi; ... Kuzeyi; ... ile çevrili, 4500 metre kare miktarındaki arazi vasfındaki ta­
şınmaz Denizli -Antalya otoyolu yol kenarı parkırda kalmakla kamulaştırılmasına
karar verildiğinden, kamulaştırma bedelinin tesptine, belirlenen kamulaştırma be­
delinin idaremizce, mahkemece tayin edilecek bankaya depo edilip paranın yatırıl­
dığına dair dekontun, dosyaya sunulmasını müteakip taşınmazın ekli ölçekli kroki
dairesinde idaremiz adına tapuya tesciline karar verilmesini arz ve talep ederiz.
.../..... /2018

Davacı

Mahkemeye sunulacak belgeler

- Taşınmazın kamu malı olmadığına dair araştırma tutanağı

- Taşınmazın zilyedinin belirlenmesine dair belgeler tutanaklar.

- Zilyedin nüfus kayıtları,

- Taşınmazın şeklini, miktann, komşulann gösterir ölçekli krokisi

- Varsa taşınmazın vergi kayıtları

- Taşınmazın fotoğraflan
| 860 Hıkuk Davaları
/. Zilyede Ödenen Bedele İstihkak Davaları (2942 Sk. 19/8 m.)

İlgili Kanun maddesi

2942 şgyılı. Kgmykştırma Kanunu 19. Madçle 8. Fıkrası; Kamulaştırma bedeli­


nin zilyede verilmiş olması, o taşınmaz malda hak iddia ecelilerin genel hükümler
dairesinde zilyet aleyhine, bedele istihkak davası açmak hakkını düşürmez.

Açıklama

19. madde gereğince yapılan zilyet belirleme çalışmaları kamulaştırmayı ya­


pacak idarenin personeli tarafından yürütülen idari tahkikata dayanmaktadır.
Ortada kesin hüküm haline gelmiş bir mahkeme kararı yoktur. Kamulaştırma
bedeli idari tahkikat sonunda belirlenen zilyede ödendikten sonra, taşınmazın
hakiki sahipleri ortaya çıkabilir. İşte böyle durumlarda gerçek maliklerin hakları­
nın korunması amacı ile 19/8. maddesi sevk edilmiştir. Maddenin 8. fıkrası ile,
taşınmaz üzerinde hakkı olan gerçek hak sahiplerinin kamulaştırma bedelini alan
kişi aleyhine umumi hükümlere göre istihkak davası açabilecekleri hükme bağ­
lanmıştır. Kanun, açıkça istihkak davasının zilyet aleyhine açılacağını belirtmiş
bulunduğundan idarenin bu tür davalarda hasım olması söz konusu değildir.

Bu davaların dayanağı Borçlar Kanununun sebepsiz iktisap hükümleridir.


Bu sebeple geri isteme hakkı olduğu öğrenildiği tarihten başlayarak iki yıllık
zaman aşımı süresi içinde açılmalıdır. (6098 S.K. m.82)

Kararlar İstihkak iddiacısına, taşınmazı zilyetlikle kazandığına dair mahkeme kararı


getirmes için süre verilmesi gerektiği

1- Kamulaştırma bedelinin zilyede verilmiş olması, o taşınmaz malda hak iddia


edenlerir genel hükümler dairesinde zilyet aleyhine bedele istihkak davası
açmak hakkını düşürmez.

2- Davacrya, kamulaştırma gününde dava konusu taşınmazı genel hükümler


uyarınca zilyetlikle iktisap ettiğini ispat etmesi ve alacağı ilamı mahkemeye
sunması için süre verilip, bekletici mesele yaplarak sonucuna göre karar
verilmesi gerekir. (5. HD. 2008/71 E. 2008/2496 K. 03.03.2008 T.)

İstihkak davası zilyede karşı açılır - idare aleyhine açılamaz

Taşınmaz 1995 yılında kamulaştırılmış, bedeli o zaman belirlenen zilyetlerine


ödenmişte Eldeki davaya konu kısmın da kamulzştırma sınırları içinde kaldığı
hükmen tespit edildiğine göre 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 19/4
(19/8) maddesi uyarınca yeni malikin daha önce amulaştırma bedeli ödenen
zilyetlere karşı umumi hükümler dairesinde istihkak davası açması gerekir. İdare
aleyhine dava açılamaz. (5. HD. 2006/5243 E. 2006/7526 K. 19.06.2006 T.)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 861 |

Zilyetlikle kazanıldığı iddia edilen yerin mer'a olması - Mer’alarda bedele


istihkak davasının dinlenemeyeceği

Davacı kamulaştırılan yere ait kamulaştırma bedelini, davalı köy tüzel kişiliği­
nin aldığnı, oysa kamulaştırılan yerin hak sahibinin kendisi olduğunu, bu
nedenle davalı köy tüzelkişiliğine ödenen ...TL kamulaştırma bedelinin tahsili­
ni talep ve dava etmiştir. Mera Kanunu 3. maddesinde; otlak; <mera ile aynı
niteliklere sahip yerlerdir> diye tanımlanmıştır. Bu nedenle özel mülkiyete
konu edilemez, zamanaşımı ile iktisap edilemez. Mera sözkonusu olduğunda
bedele istihkak davası dinlenemez. (3. HD. 20C5/10791 E. 2005/14247 K.
22.12.2005 T.)
I 862 Hukuk Davalan

19/8. Maddeye Göre Zilyede Ödenen Kamulaştırma Bedeline İstihkak Davası


Dilekçe Öneği

ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NE


DENİZLİ

DAVACI : Kamulaştırılan taşımazın gerçek maliki.

DAVALI : Taşınmazın kamulaştırma bedelini alan zilyet..

DAVA : Davalının haksız olarak aldığı 5400 TL kamulaştırma bedelinin istirdadı..

DAVANIN İZAHI : Babam.......... Gençliğinde yurt dışına çalışmak üzere gitmiş ve orada ev-
lenmiş ve tek çocuğu olarak ben doğmuşum. Kendisi bir süre önce vefat
etmiş geriye tek mirasçı ben kadım. Veraset ilamı ekte sunulmaktadır.
Yurt dışında doğduğum, çocukluğum da yurt dışında geçtiği için baba­
mın Türkiye'deki mal varlığı hakkında bir bilgim olmadı.

Belli yaşa geldikten sonra babamın memleketi olan Kaklık mahallesine geldim. Hısım akraba­
dan babamın malvarlığını soruşturdum. Denizli İli, Honaz İlçesi, Kaklık mahallesi 165 ada, 8 parsel
sayılı 2500 metre kare miktarındaki tarlanın babama, babasından miras kaldığını, ancak Denizli
Ankara karayolu için kamulaştırdığını, kamulaştırma bedelinin bu tarlayı uzun senelerden beri
sürüp eken davalıya ödendğini öğrendim.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu 19/8 maddesine göre taşınmazın zilyedi tarafından alınan
kamulaştırma bedeline, taşınmazın maliki olarak istihkak davası îçma hakkım bulunduğundan
bedelin tahsilinin temini içn işbu davayı açmak zorunda kaldım.

HUKUKİ SEBEPLER : 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 19/8. maddesi ve ilgili diğer hüküm­
ler.

DELİLLER : Tapu kaydı. Devlet Karayollarından getirtilecek kamulaştırma dosyası,


banka kayıtları, şahit, bilirkişi beyanları vs

SON TALEP : Babamdan bana miras yolu ile intikal eden, Denizli İli, Honaz İlçesi, Kak­
lık mahallesi, 165 ada, 8 parsel sayılı 2500 metre kare genişliğindeki ta­
şınmazın, kamulaştırma bedeli olarak belirlenen ve davalıya ödenen
5400 TL’nin davalıdan, bankadan aldığı günden itibaren işletilecek ka­
nuni faizi ile birlikte tahsiline, yargılama giderlerinin davalıya yükletil-
mesine karar verilmesini arz ve talep ederiz..../....../2018

Davacı

Mahkemeye sunulacak deliller

- Taşınmazın evveliyat nı bilen tanıkların listesi.

- Taşınmazın emlak ve’gi kayıtları.

- Geçmişte taşınmazla ilgili bir dava veya tahkikat geçmiş ise dosya numarası

- Veraset ilamı

- Bedel tespiti ve tescil dava dosyası.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 863 |
İ. Kamulaştırmadan Vazgeçme Halinde Açılacak Davalar (2942 S.K. 21. m.)

İlgili kanun macdesi


2942 savılı Karrulastırma Kanunu Madde 21 - İdare kamulaştırmanın her saf­
hasında kamulaştırma kararı veren ve onaylayan yetkili merciin kararı ile kamulaş­
tırmadan tek taraflı olarak kısmen veya tamamen vazgeçebilir. Şu kadar ki, dava sı­
rasında vazgeçme halinde dava giderleri ile harç, harcanan emek ve işin önemi göze­
tilerek mahkemece maktuen takdir olunacak avukatlık ücreti idareye yükletilir.

Açıklama

Kamulaştırmayı yapan idare kamulaştırma bedelinin kesinleşmesine kadar


kamu yararı kararını veren ve bu kararı onaylayan mercilerin kararları ile kamu­
laştırmadan kısmen veya tamamen vazgeçebilir. Kamulaştırmalarda mahkeme­
nin bedel tespiti ve tescil davasına ait kararı ile mülk yet İdare üzerine geçer.
(4721 S.K. m.705 - 2942 S.K. m.25) Kamulaştırmadan vazgeçme kararı verilmesi
halinde de İdare üzerinde kayıtlı bulunan taşınmazın mülkiyeti kendiliğinden
önceki malik veya malikler üzerine intikal eder." Ancak eski malikin taşınmaz
üzerinde tasarrufta bulunabilmesi (satmak, ipotek etmek, vs) için taşınmazın
tapusunun kendi adına tescili zorunludur.

İdare kamulaştırma işleminden vazgeçildiğini, ödenen kamulaştırma bede­


linin belirtilen süre içinde iadesini, bedelin yatırılmasını müteakip idare üzerin­
de bulunan tapunun devredileceğini mal sahibine yazı ile bildirir. Kanunda,
kamulaştırma bedeli alarak mal sahibine ödenen paranın iadesi için bir süre
öngörülmemiştir. Bu durumda süreyi idarenin belirleyeceğini kabul etmek ge­
rekir. Mülk sahibi ile kamunun menfaat dengeleri bakımından benzer durum­
larda uygulanan üç aylık” süre tanınması makul karşılanmalıdır. Mülk sahibi
aldığı kamulaştırma bedelini kendisine tanınan süre içinde öderse faiz öde­
meden taşınmazına kavuşacaktır.” Tanınan süre içince ödeyemediği takdirde
temerrüde düşmüş olacağından aldığı parayı faizi ile birlikte ödemek zorunda­
dır.

Kamulaştırma bedelini verilen süre içinde idareye iade etmesine rağmen


İdare, taşınmazın tapusunu devre yanaşmamış ise mal sahibinin idareye karşı
mahalli asliye hukuk mahkemesinde tapu iptali ve tescil davası açma hakkı do­
ğar. Tayin edilen sürede bedeli yatırmasa dahi kamulaştırmadan vazgeçme

” 18. HD. 2005/3565 E. 2005/6251 K. 14.06.2005 T.

” 22. Madde - Geçici 10. Madde.

Yıldırım, Bekir: Kamulaştrma ve Kamuloştırmosız Elatmc Davaları, Ankara 2013, s. 59S


| 364 Hıkuk Davalan
kararı ile mülkiyet idareden çıktığına, mülk sahibine geçtiğine göre mülk sahibi
dava açma hakkına sahip olur. Tapu iptali ve tescil davasına bakan mahkeme
karardan önce resen uygun bir süre belirleyip, faiziyle birlikte kamulaştırma
bedelini depo ettirdikten sonra idare adına kayıtlı tapuların iptaline ve davacı
adına tesciline karar verir.”

Asliye hukuk mahkemesi tescil davasını karara bağladıktan ve kısa kararı


yazdırdıktan sonra kamulaştırmadan vazgeçilmiş ise ne yapılacaktır? Hukuk Mu­
hakemeleri Kanununa göre hâkim kararını verdikten sonra dosyadan elini çekmiş
olur ve artık o dosya üzerinde hiçbir tasarrufta bulunamaz. Gerekçeli kararın
yazılmış olup olmaması durumu etkilemez. Mahkemece duruşmanın bittiği bildi­
rilip kısa karar tefhim edildikten sonraki aşamalarda kamulaştırmadan vazgeç­
mek için, kararı istina~ etmek ve istinaf dilekçesine idarenin vazgeçme kararını,
onayını, vazgeçme dilekçesini eklemek gerekir. Böyle durumlarda İstinaf Mah­
kemesi vazgeçme hakkında gerekli kararın verilmesini temin için kararı bozmakta
ve vazgeçme kararının verilmesi için dosyayı mahkemesine iade etmektedir.

Kararlar Vazgeçme ile mülkiyetin kendiliğinden mülk sahibine intikali - kamulaş­


tırma bedelini iade etmesi için mal sahibine yaz lı ihtar yapılması

Davacı idare kamulaştırmadan vazgeçmekle, mülkiyet kendiliğinden davalıla­


ra geçmiş, ödenmiş olan kamulaştırma bedeli taşınmaz sahibinin elinde se­
bepsiz şedide kalmış; alacak İdare yönünden muaccel alacak haline gelmiştir.
Davalıların temerrüde düşürülmesi için yazılı ihtar yapılması gerekir. Yazılı
ihtar yapılmayan davalılar hakkında temerrüt davanın açıldığı tarihlerde
gerçekleşir. O halde her bir davalı, açıklanan şekilde temerrüde düştükleri
tarihten itibaren bedelin faizinden de sorumlu tutulmalıdır. (HGK. 2002/18-
620 E. 2002/649 K. 25.9.2002 T.)

Kamulaştırma bedelinin tespiti istemi - Kamulaştırmanın her safhasında


kamulaştırma kararını veren ve onayan yetkili mercinin kararı ile kamulaş­
tırmadan tek taraflı olarak vazgeçebileceği - Hükmün bozulması

Dosyada bulunan kanıt ve belgelere göre; davacı idarece dava konusu taşın­
mazın ... Sit Alanında Sağlıklaştırma ve Kentsel Tasarım projesi kapsamında
20/1/2014 tarihli kamu yararı gereğince kamulaştırıldığı ve uzlaşma sağlana­
madığından yapı maliki davalı aleyhine Kamulcştırma bedelinin tespiti ve
yapının a diyeti istemli iş bu davanın açıldığı, yargılama sırasında ise taşınma­
zın kamulaştırılmasından vazgeçildiği anlaşılmıştır.

18. HD. 2002/1200 E. -2384 K. 11.03.2002 T. - HGK. 2002/18-620 E. -649 K. 25.9.2002 T.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 865 |

Kamulaştırma Kanununun 21. maddesine göre idare, kamulaştırma işlemi


idari ve adli yönden kesinleşinceye kadar kamulaştırmanın her safhasında
kamulaştrma kararını veren ve onayan yetkili mercinin kararı ile kamulaştır­
madan tek taraflı olarak vazgeçebilir.

Bu durunda kamulaştırmadan vazgeçme nedeni ile gerekli karar verilmek


üzere hü<mün açıklanan nedenlerle HUMK'un ^28. maddesi gereğince BO-
ZULMASIMA (5.HD. 2016/4277 E. 2017/609 K. 25.01.2017 T.)

İştirak halinde mülkiyet - tüm hissedarların dava açması- terekeye mü­


messil tayini

Kamulaştırılan taşınmaz iştirak halinde mülkiye <onu ise, İdarenin kamulaş­


tırmadan vazgeçmesi durumunda, geri alma devasının, maliklerin tamamı,
mümkün olmuyorsa miras şirketine tayin edilecek mümessil tarafından açıl­
ması gerekir. (5. HD. 2008/3290 E. 2008/5580 K. 28.4.2008 T.)

Kamulaştırmasız el atma - İdarenin tespit ve tescil davası açması - bekletici


mesele

Mülk sahbi tarafından açılan kamulaştırmasız el atma davasının, davalı idare


tarafından taşınmaz bedelinin tespiti ve tescili davası açıldığından bahisle
konusuz <aldığı için reddine dair karar verilmiş olması doğru değildir. İdare
her an kamulaştırmadan vazgeçebilir veya kamulaştırma bedelini yatırmama­
sı neden yle davanın reddine karar verilebilir. Bekletici mesele yapılarak
sonucunz göre karar verilmesi gerekir. (5. HD. 2008/1163 E. 2008/3594 K.
24.03.2008 T.)

Onay macamının onayı olmadan kamulaştırmadan vazgeçilemeyeceği

Belediye encümeni tarafından alınan kamulaştırmadan vazgeçme kararında


Kaymakamın onayı bulunmadığından ortada geçerli bir vazgeçme kararından
söz edilemez. (18. HD. 2004/834 E. 2004/1523 K. 02.03.2004 T.)
I 366 Hukuk Davalan

21. Maddeye Göre Açılacak Tapu İptali Dava Dilekçesi Örneği

ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NE

ÇARDAK

DAVACI : Kamulaştırılan taşınmazın maliki. Tc. No. adresi

DAVALI : Kamulaştırmadan vazgeçen idare.

DAVA : Kamulaştırmadan vazgeçme sebebiyle tapu iptali ve tecil..

HARÇ DEĞERİ : 5 500 TL

DAVANIN İZAHI : Denizli İli, Çardak İlçesi Gölcük köyünde kain 532 parsel sayılı 3260 met­
re kare miktarlı arazi vasfındaki taşınmazım ilkokul yapılmak üzere da­
valı idare tarafından kamulaştırılmıştır.

Daha sonra alınan bir kararla öğrenci sayısı itibariyle taşımalı eğitime geçilmesi uygun görül­
müş ve okul yapılmasındar vazgeçilmiştir. Okula ihtiyaç kalmayınca yerinin kamulaştırılmasından
da vazgeçilmiş, vazgeçme kararı davanın görüldüğü mahkeme dosyasına gönderilmiştir..

Kamulaştırma kararından vazgeçilmekle Yargıtay tatbikatına gö'e idare üzerinde bulunan ma­
lın mülkiyeti kendiliğinden eski maliki olarak bana dönmüştür.

Aldığım kamulaştırma bedelini faizsiz olarak iade etmeye hazır olduğumu ifade etmeme rağ­
men davalı idare benden kamulaştırma bedelini almamakta ve taşınmazı iade etmemektedir.

Okul yeri olarak kamulaştırılan, daha sonra kamulaştırmadan vazgeçilen taşınmazımın idare
üzerinde bulunan tapusunun iptali ve adıma tescilinin temini için işbu davanın açılması gerekmiş­
tir.

HUKUKİ SEBEPLER : 2942 sayılı Kanun 21. maddesi ve ilgili diğer hükümler.

DELİLLER : Ekte sunulan Kamulaştırmadan vazgeçme kararı, bana ödenen kamulaş­


trma bedeline ilişkin banka dekontu, Çardak Asliye Hukuk Mahkemesi-
nn 2014/45 E. sayılı kamulaştırma dava dosyası, vs.

SON TALEP : Kamulaştırılmasına karar verilen Çardak Gölcük Köyü, 532 parsel sayılı,
3260 m2 miktarlı, arazi vasfındaki taşınmazın kamulaştırılmasından
vazgeçilmiş olduğundan Kamulaştırma bedeli olarak tarafıma ödenen
5 500 TL'nin faizsiz olarak davalıya iadesi karşılığında, taşınmazın idare
üzerindeki tapusunun iptaline, adıma tapuya tesciline karar verilmesini,
yargılama giderlerinin davalıya yükletilmesini arz ve talep ederiz.
....../2018

Davacı............
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 867 |
J. Taşınmazın Olduğu Gibi Bırakılması Halinde Açılarak Geri Alma Davaları
(2942 Sk. 23. m.)

İlgili kanun macdesi


2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu Madde 23 - Kamulaştırma bedelinin kesin­
leşmesi tarihinden it baren beş yıl içinde, kamulaştırmayı yapan idarece veya 22 nci
maddenin (Değişik ibare RG: 11.09.2014 kanun no: 6552/100) dördüncü fıkrası uya­
rınca devir veya tahsis yapılan idarece; kamulaştırma ve devir amacına uygun hiç bir
işlem veya tesisat yapılmaz veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilmeye­
rek taşınmaz mal olduğu gibi bırakılırsa, mal sahibi veya mirasçıları kamulaştırma
bedelini aldıkları günden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte ödeyerek, taşın­
maz malını geri alabi ir.
Doğmasından itibaren bir yıl içinde kullanılmayan geri alma hakkı düşer.
(Eklenmiş fıkra 3G: 11.09.2014 kanun no: 6552/100)
Birinci ve ikinci fıkrada belirtilen süreler geçtikten sonra kamulaştırılan taşın­
maz malda hakları bulunduğu iddiasıyla eski malikleri veya mirasçıları tarafından
idareden herhangi b r sebeple hak, bedel veya tazminat talebinde bulunulamaz ve
dava açılamaz.
Aynı amacın gerçekleşmesi için birden fazla taşınmaz mal birlikte kamulaştırıl-
dığı takdirde bu taşınmaz malların durumunun bir bütün oluşturduğu kabul edilerek
yukarıdaki fıkralar buna göre uygulanır.
Özel kanunlarda bu maddenin uygulanmayacağına ilişkin hükümler saklıdır.
1164 sayılı Arsa Ofisi Kanununa dayanılarak yapılan kamulaştırmalarda ve bu Kanu­
nun 3 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında belirtilen hallerde yapılacak kamulaştırma­
larda bu madde hükmü uygulanmaz.

Açıklama

Mülk sahibi, idare tarafından kamulaştırılan taşınmaz malını aşağıda belir­


tilen şartların gerçekleşmesi halinde geri alabilir. Bunun için idareye bir dilekçe
ile başvurup, kamulaştırılan taşınmazının beş yıllık yasal süre içinde kamulaş­
tırma amacına tahsis edilmediğini, 23. maddede yazılı şartların gerçekleştiğini,
taşınmaz için kendisire ödenen bedeli yasal faizi ile birlikte iade etmeye hazır
olduğunu, kamulaştırılan taşınmazının kendisine geri serilmesini talep etmeli­
dir. Bu dilekçe hak düşürücü sürenin işlemesini durdurmaz. Süre geçirilmeden
dava açmaya özen gösterilmelidir.

23. maddeye göre, kamulaştırılan taşınmazın idareden geri istenebilmesi


için aşağıdaki şartların gerçekleşmesi lazımdır;
I 363 Hikuk Davalan
a. Kamulaştırma bedeli kesinleşmiş olmalıdır.”

b. Kamulaştırma bedelinin kesinleşmesinden itibaren 5 yıl geçmelidir.

c. Taşınmaz hiçbir şey yapılmadan olduğu gibi bırakılmalıdır.

d. Geri alma hakkı, doğduğu tarihten itibaren bir yıl içinde kullanılmalıdır.

e. Alınan kamulaştırma bedeli faizi ile birlikte iade edilmelidir.

Yargıtay, taşınmaz üzerine "işlem ve tesisat yapılması" konusunu oldukça


geniş yorumlamaktacır. Nitekim Yüksek Mahkemenin muhtelif kararlarında,
taşınmazın imar planına alınması, su ve elektrik bağlanması, plan proje hazır­
lanması, ihale açılması, yatırım programına alınması, proje hazırlanmak için
ödenek talep edilmesi, taşınmazın etrafının telle çevrilmesi, yatırım programına
dahil edilmek üzere üst makamlarla yazışma yapılması, fizibilite raporlarının
hazırlatılması, ödenek tahsisi vs. iade talebine mani işlem olarak kabul edilmiş­
tir/4,”

Geri alma hakkı, beş yılın geçmesi ile doğan bir ha<tır. Kamulaştırma bede­
linin kesinleşmesinden itibaren beş yıl hesaplanacak, tu süre dolduğu gün yeni
bir süre işlemeye başlayacaktır. Önceki süre hem uzun, hem de pasif bir dö­
nemdir. Beklemekten başka yapılacak bir şey yoktur. Yeni dönem ise hem daha
kısa hem de aktif bir süreçtir. Beş yılın dolduğu günden itibaren bir sene içinde
taşınmazın geri alınması için dava açılması lazımdır. Bu süreler kamu düzeni ile
ilgili olup, taraflarca ileri sürülmese dahi hâkim tarafından resen nazara alınır.

Bu davaları tüm paydaşların birlikte açma zorunlu uğu yoksa da, paylı mül­
kiyete tabi taşınmazlarda geri alma davasını da tüm paydaşlar birlikte açmış
iseler, davanın süresinde açılıp açılmadığının her paydaş için ayrı ayrı incelen­
mesi gerekir.

Aynı amacın gerçekleştirilmesi için birden fazla taşınmaz kamulaştırılmış


ise beş yıllık süre, kamulaştırma bedeli en son kesinleşen parselin bedelinin
kesinleştiği tarihten it baren hesap edilir.”

Gölcüklü, M. Ali: Kamulaştırma Konunu Şerhi Fili ve Hukuki E! Atma Dovolan, 3. Baskı, Seçkin Yayıncılık,
Ankara 2018, s. 883.
Ji 18. HD. 2002/6097 E. 2002/7058 K. 20.6.2002 T.

” 5. HD. 2003/13425 E. 2004/1388 K. 19.02.2004 T.

” 5. HD. 2003/13088 E. 2004/792 K. 09.02.2004 T. - 5. HD. 2CO5/14298 E 2006/269 K. 24.01.2D06


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar S69 |

Bu davalar, taşınmazın bulunduğu yerde görev yapan asliye hukuk mah­


kemesinde görülür.

Kamulaştırma Kanununun 23. maddesi hükmüne göre geri alma davası,


kamulaştırmayı yapar idare veya usulüne uygun bir şekilde yine bir kamu hiz­
metinin ifası için kendisine devir yapılan idare aleyhine açılır.27

Geri alma davaları maktu harca tabi olup, takdir edilecek avukatlık ücretle­
ri de maktu tarifeye tabidir.

Davalar basit muhakeme usulüne tabi olup adli tatile tabi değildir.

Aynı amaç için birden fazla taşınmaz kamulaştırılmış ise taşınmazlardan


sadece bir tanesinde yukarda belirtilen işlerden he'hangi birisinin yapılmış
olması tüm parseller yönünden geri alma hakkını ortadan kaldıran bir işlem
sayılmaktadır.

Kararlar Taşınmazın aynen korunması için yazılan yazıların işlem sayılması

Tarihi medresenin görünümünün aynen korunması amacıyla dava konusu


taşınmaz olduğu gibi bırakılmak amacıyla kamulaştırılmıştır. Kamulaştıran
idare taşınmazın kamulaştırma anındaki fiili durumunun korunması için çeşitli
yazışmalcr yapmıştır. Bu yazışmalarda işlem maniyetindedir. (HGK. 2007/5-
810 E. 2007/849 K. 14.11.2007 T.)

Taşınmazın amaca tahsisinin imkansız hale gelmesi- beş yıllık sürenin


beklenmesine gerek olmadığı

Kamulaştırmayı yapan idarenin herhangi bir tasarrufu ile kamulaştırılan ta­


şınmazın amaca tahsisi imkansız hale gelmiş ise oeş yıllık süre beklenmeden
geri alma davası açılabilir. (HGK. 1977/5-381 E. 1979/9 K. 17.01.1979 T.)

Aynı amacın gerçekleşmesi için birden çok taşınmazın kamulaştırılması-


dava açrra sürelerinin hesabı

Aynı amzcın gerçekleşmesi için davaya konu tajinmazla birlikte çok sayıda
taşınmazda kamulaştırıldığı anlaşıldığından kamulastınlan bu taşınmazlardan
kamulaştrma bedeli en son kesinleşen parsele göre dava açma süresi belirle­
nip yapılacak inceleme sonucuna göre karar verilmesi gerekir. (5. HD.
2013/22233 E. 2014/1805 K. 28.01.2014 T.)

37
18. HD. 1996/6420 E. 1995/7524 K. 23.9.1996 T.
| 870 Hikuk Davalan

Bedelin faizi ile birlikte depo ettirilmesi - tapunun iptali

Mülk sahibinin geri alma davalarında, mülk sahibine ödenen kamulaştırma


bedelinin ve ödeme tarihinden muhtemel karar tahine kadar hesaplatılacak
faizinin brlikte idareye yatırtılması veya mahkeme veznesine depo ettirildik­
ten sonra tapunun iptaline karar verilmesi gerekir. (18. HD. 2011/11330 E
2011/12733 K. 12.12.2011 T.)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

23. Maddeye Göre Açılacak Geri Alma Davası Dilekçesi Örneği

ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NE


DENİZLİ

DAVACI : Taşınmazı kamulaştırılan mülk sahibi

DAVALI : Taşınmazı kamulaştıran idare.

DAVA : Taşınmazımı kamulaştıran idarenin kamulaştırma ve devir amacına uygun


hiç bir işlem veya tesisat yapmaması veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca
tahsis etmemesi, taşınmazımı olduğu gibi oırakması sebebiyle 2942 Sayılı
kanun 23. maddesine dayalı geri alma talebidir.

HARÇ DEĞERİ : IVaktu harca tabidir.

DAVANIN İZAHI : Denizli İli, Pamukkale İlçesi, Kale mahallesinde kain, 54 Ada 15 parsel no.lu
3500 m2 miktarlı arazi vasfındaki taşınmazım yol geçirilmek üzere kamulaş-
trılmıştır. Kamulaştırma bedeli..... tarihinde kesinleşmiştir. Ancak kamulas-
trma bedelinin kesinleştiği tarihten itibaren, beş seneden fazla bir zaman
geçmesine rağmen idarece kamulaştırma amacına uygun hiç bir işlem veya
tesisat yapılmamış, kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilmeyerek
taşınmazım olduğu gibi bırakılmıştır.

2942 sayılı kanunun 23. maddesinde öngörülen koşullar tahakkuk ettiği için idareye yazılı olarak
müracaat ettim ve kamulaştırma bedelini aldığım günden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte
ödemeye hazır olduğumu beyan ederek taşınmazın tarafımıza geri verilmesini istedim.

İdare, iade talebime aradan iki ay gibi bir zaman geçmesine rağmen bir cevap vermemiş olmakla
talebimi zımnen reddettiği kabul edilerek işbu davanın açılması gerekmiştir.

HUKUKİ SEBEPLER : 2942 sayılı kanun 23. maddesi ve ilgili diğer mevzuat hükümleri.

DELİLLER : Tapu kaydı, keşif, bilirkişi incelemesi, kamulaştırma dava dosyası, idareye
yazılan dilekçe sureti, idarenin cevabi yazısı, vs..

SON TALEP : Danizli İli, Pamukkale İlçesi, Kale mahallesinde kain, 54 Ada 15 parsel no.lu 3500
m2 miktarlı, yol yapılmak üzere davalı idare tarafından kamulaştırılan arazim
üzerinde, bedelin kesinleşme tarihinden itibaren beş sene geçmesine rağmen
kamulaştırma amacına uygun bir işlem yapılmadığından, 2942 sayılı kanunun 23.
maddesinde öngörülen koşullar gerçekleşmiş bulunmakla, aldığım kamulaştırma
bedelini kanuni faizi ile birlikte davalıya iadesi Karşılığında, taşınmazın idare üze­
rindeki tapusunun iptaline, adıma tapuya tesciline karar verilmesini, yargılama
g derlerinin davalıya yükletil meşini arz ve talep ederim.... /....... /2018

Davacı......................

Mahkemeye sunulacak deliller

Davacının dava dilekçesinde, taşınmazın kamulaştırma amacına uygun hiçbir işlem ve tesisat ya­
pılmadığını amaca tahsis işleminin yerine getirilip getirilmediğinin mahallen keşif yapılarak tespitini
talep etmesi, bedel tespiti ve tescil dosyasını delil göstermesi yetecektir. Bu davalarda kamulaştıran
idarenin kamulaştırma amaona uygun işlem ve tesisat yapıldığını ispat etmesi gerekir.
| 872 Hikuk Davalan
K. Geri Verilecek Kamulaştırma Bedelinden Düşülecek Hasara İlişkin Davalar
(2942 Sk. 24. m.)

İlgili kanun macdesi


2942 sayılı Kanunu Madde 24 - 21, 22 ve 23 üncü maddeler uyarınca kamulaş­
tırılmasından vazgeçilen veya geri alınan taşınmaz mal üzerindeki bina, sabit tesisler
ve ekili dikili şeyler yıkılmış, sökülmüş veya harap olmuş se, taşınmaz malın geri
alınmasında mal sahibi veya mirasçısı, kamulaştırma tarihindeki değerine göre far­
kının, ödeyeceği kamulaştırma bedelinden düşülmesini isteyebilir.
Bu madde ile 21, 22 ve 23 üncü maddelerin uygulamasından doğacak anlaş­
mazlıklar adli yargıdc çözümlenir.

Açıklama

Kamu İdareleri yapmakla görevli oldukları hizmetleri ifa edebilmek için ih­
tiyaçları olan taşınmazları bu kanun çerçevesinde kamulaştırırlar. Ancak taşın­
mazı amaca tahsis etmeden veya belli süre kamu hizmetlerinde kullandıktan
sonra idarenin bu taşınmaza ihtiyacı kalmayabilir. Bu takdirde Kamulaştırma
Kanununun 21, 22, 23. maddelerine göre kamulaştırmadan vazgeçilir, taşınmaz
eski sahibine iade edilir. İdare, boş araziyi kamulaştırmış, üzerine hiçbir tesis
yapmamış, teslim aldığı gibi eski sahibine iade ediyorsa mülk sahibi, aldığı ka­
mulaştırma bedelinin tamamını faizi ile birlikte idare adına bankaya yatırır ta­
pusunu devralır. Konu da kapanır. İşler her zaman böyle sade ve kolay olmaya­
bilir. İdare, kamulaştrdığı taşınmazda bulunan ağaçları kesmiş, binayı kısmen
veya tamamen yıkmış, bina hor kullanılma sebebiyle yıpranmış vs. olabilir. Böy­
le karmaşık durumlarda bedelin iadesi şartları 24. maddede düzenlenmiştir. Bu
hükme göre, taşınmaz malın geri alınmasında mal sahibi veya mirasçısı, kamu­
laştırma tarihindeki değerine göre farkının, ödeyeceği kamulaştırma bedelin­
den düşülmesini isteyebilir. İdare ile mülk sahibi arasında bu madde çerçeve­
sinde yapılacak hesaplarda taraflar mutabık kalabilirlerse, üzerinde anlaşılan
bedel yatırtılarak tapu iade edilir. İdare ile mülk sahibi ödenecek fark üzerinde
anlaşamazlarsa, mülk sahibinin önünde iki seçenek bulunmaktadır; Birinci se­
çenek; 24. madde çerçevesinde mahalli asliye hukuk mahkemesinde dava aça­
rak farkın mahkemece tespitini ister. İkinci seçenek; uğradığı zararı talep hakkı­
nı saklı tutarak, kamulaştırma bedelinin tamamını faizi ile birlikte idare hesabı­
na yatırır tapuyu devralır. Tapuyu üzerine aldıktan sonra İdare aleyhine uğradı­
ğı zararın tazmini için dava açar.

Burada önemli gördüğüm bir hususa dikkat çekmek isterim; Kamulaştırılan


ve eski malikine iadesine karar verilen taşınmaz veya üzerinde bulunan
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 8’3 |
muhdesatlarda meydana gelen zararların tazmini sözkonusu olduğu için idare
ile mal sahibinin anlaşma ihtimali zayıftır. İdare ile mal sahibi arasında zararla­
rın düşülmesi konusunda anlaşma sağlanamaz ise teslim alınmadan evvel ta­
şınmazı n hali hazır durumunun mahkemece, uzman bilirkişi marifetiyle tespit
ettirilmesi, fotoğraflarının çektirilmesi, faydalı olur.

Bu madde kapsamında açılacak davalar sadece 2942 sayılı kanun 21, 22,
23. maddeleri ile sınırlıdır. Bu üç madde kapsamı dışında kalan zararların genel
hükümlere göre talep edilmesi gerekir.

Uğranılan zararın azami miktarı kamulaştırma bedelini aşamaz. Kamulaş­


tırma bedelinden daha fazla zarar hesaplansa bile talep edilecek hasar miktarı
kamulaştırma bedeli ile sınırlıdır.

Kamulaştırılan taşınmaza hangi tarihte değer biçilmiş ise hasar miktarı da o


tarih itibariyle hesaplanmalıdır.”

Bu davalar taşınmazın bulunduğu mahal asliye hu<uk mahkemesinde açılır


ve 10 yıllık zaman aşımını süresine tabidir.”

Kararlar 24. madceye dayalı tazminat davası - adli yargının görevi

Kamulaştırmadan vazgeçilmesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle


açılan da/anın yukarıda anılan 2942 sayılı Yasanın 24. maddesinin 2. fıkrası
uyarınca adli yargı yerinde çözümlenmesi gerekmektedir. (Danıştay 6. Dairesi
2003/5434 E. 2005/2290 K. 18.04.2005 T.)

Uğranılan zararın kamulaştırma bedelinden fazla olamayacağı

Kamulaştırma nedeniyle oluşan hasarın kamulaştırma tarihindeki değere göre


hesaplanması gerekir. Muhdesat hasar bedeli kamulaştırma bedelinden fazla
olamaz. Diğer anlatımla, bir malda oluşan hasar, malın o tarihteki değerinden
fazla olamaz. (HGK. 2001/18-211 E. 2001/218 K. 28.2.2001 T.)

Tutar, Muzaffer / Pulak, T. Murat: Kamulaştırma Davaları, Cilt 2, Ankara 2Ö36, s. 1916.

Arcak, Ali: Kamulaştırma /e Devletleştirme Kanunları, Cilt 2, Ankara 1936, s. 1821


| 874 Hıkuk Davalan

24. Maddeye Göre Açılacak Hasar Bedeli Davası Dilekçe Örneği

ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ’NE


DENİZLİ

DAVACI : Mük sahibi


DAVALI : Kamulaştıran idare

DAVA : 2942 sayılı kanunun 24. maddesine göre 12.000 TL tazminatın davalı idareden tahsiline
kara' verilmesi talebinden ibarettir.

HARÇ DEĞERİ : Maktu harca tabidir.


DAVANIN İZAHI : ........... Belediye Encümenin 17.11.2010 Tarih ve 147 sayılı karan ile, Belediye Başkanlığı
taran ndan maliki bulunduğum......... Tapu Sicil Mücürlüğünde Erenler Mah. 72 Ada, 17
parsel sayılı taşınmazım imar Planında otopark alanında kaldığı için kamulaştırılmıştır.
Kamulaştırma işlemleri kesinleşmiş ve taşınmazın mülkiyeti ve tasarruf hakkı idareye
geçtikten sonra dare tarafından arsa üzerinde buluaan 1995 yılında inşa ettiğim iki kati:
dubiex villam da yıkılmıştır.

Ancak daha sonra davalı Belediye plan değişikliği yaparak bana ait taşınmazın bulunduğu yere otopark yapmak­
tan vazgeçmiştir.

Taşınmaza ihtiyacı kalmayan Belediye taşınmazımı iade etmeye karar vermiştir.


idareye yaptığım yazılı başvuruda, kamulaştırılan a-s3 üzerinde bulunan iki katlı villamın kamulaştırma tarihin­
den sonra idare tarafından yıkıldığını, uğradığım zararın tespit ettirilerek, iade ezeceğim bedelden düşülmesini talep
ettim. Ancak davalı idare bu talebimi kabul etmemiştir.
2942 sayılı kanunu 24. maddesinde ye' alan "taşınmaz matın geri alınmasında mal sahibi veyo mirasçısı, kamu­
laştırma tarihindeki değerine acre farkının, ödeyeceği kamuloştırma bedelinden düşülmesini isteyebilir.'’ hükmüne
göre uğradığım zararın ödeyeceğim kamulaştırma bedelinden düşülmesi gerekmektedir..

Zorunlu olarak cava haklarmı saklı tutarak Ee ediyenin ba'-a ödediği kam. aştırma bedelini faizi ile birlikte Be­
lediyeye ekli makbuzla ödedim. Taşınmazın tapusunu aldım.
2942 sayılı Kanunun 24. maddesine göre uğradığım zarann tazmini için işbu davanın açılması gerekmiştir.

HUKUKİ SEBEPLER : 2942 s.K. 24. maddesi ve ilgili mevzuat hükümleri.


DELİLLER : Bedel tespiti ve tescil dava dosyası, ..Asliye Hukuk Mahkemesinin.... no.lu delil tespiti
dosyası, davalı hesabına yatırılan paraya dair banka dekontu, celbedilecek tapu kaydı,
yapılacak keşif, bilirkişi kurulu raporu, vs.

SON TALEP : Arz adilen olay sebebiyle, davalı Belediyeden Kamüaştırma Kanununun 24. maddesine
göre kamulaştırma bedel takdiri günündeki ceğerlee göre arsamın evli hali ile evsiz ve
boş hal arasındaki farkın tespiti ile şimdilik 12.030 TL’nin kanuni faiz ile birlikte tahsili­
ne, 'tespit edilecek değerin tam ve kesin olarak beli-lenebilmesinin mümkün olduğu an­
da arttmlmak üzere) karar verilmesini, yargılama giderlerinin davalıya yükletilmesin i arz
ve talep ederim. „..7..../201S
Davacı_____

Mahkemeye sunulacak del İler


- Bedel Tespiti ve tescil davası dosyası,

- idareden teslim almadan önce taşınmazda yaptırılan delil tespiti dosyası.


- Devir alınan tapu kaydı,

- Bedelin faizi ile birlikte ödendiğine dair banka dekontu.


- varsa idare ile yapılan yazışmalar. (Dilekçeler - yazılar- cevaplar)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 875 |
L. Acele Kamulaştrma Davaları (2942 Sk. 27. m.)

İlgili kanun macdesi


2942 sayılı Kamulaştırma fonunu ma.d.de 27 - 3.634 sayılı Milli Müdafaa Mükel­
lefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine
Cumhurbaşkanınca*' karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağa­
nüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri
dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarelin istemi ile mahkeme­
ce yedi gün içinde o taşınmaz malın 10 uncu madde esasları dairesinde ve 15 inci
madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal
sahibi adına 10 uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve i anda belirtilen bankaya
yatırılarak o taşınma: mala el konulabilir.
{Eklenmiş fıkra RG: 28.04.2018 KANUN NO: 7139/29)
Mahkemece verilen taşınmaz mala el koyma kararı tapu müdürlüğüne bildiri­
lir. Taşınmaz malın başkasına devir, ferağ veya temlikinin yapılamayacağı hükmü
tapu kütüğüne şerh edilir. El koyma kararından sonra taşınmaz mal 20 nci madde
uyarınca boşaltılır.
Bu Kanunun 3 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında belirtilen hallerde yapılacak
kamulaştırmalarda yatırılacak miktar, ödenecek ilk taksit bedelidir.

Açıklama

Ülke çıkarları bakmından bazı istisnai ve acil durumlarda taşınmaza hemen


el konulması gerekebilir. Normal kamulaştırma prosedürü uygulanması halinde
geç kalınmış olacağından, telafisi güç durumların yaşanmaması için taşınmaza
hemen el konulmasın temin bakımından 27. madde sevk edilmiştir. Aşağıda
belirtilen üç hal mevzubahis olduğunda bu madde uygulanarak taşınmaza der­
hal el konulabilmektedir.

1. 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt


savunması İhtiyacının ortaya çıkması hallerinde,

2. Yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Cumhurbaşkanınca karar alına­


cak hallerde,

3. Özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda,

Yukarıda belirtilen şartlar gerçekleştiğinde ilgili idare, kamulaştırmanın di­


ğer işlemleri daha sonra uygulanmak üzere öncelikle taşınmazın değerinin tes­
pitini talep eder. Bu değer tespiti işlemi "delil tespiti" mahiyetinde kabul edildi-

*3
Madde de yer alan " Bakanlar Kurulu" ibaresi RG: 07.07.201S tarihli 2. mükerrer nüshasırda yayımlanan
(700/86) sayılı KHK. İle •’Cumhurbaşkanınca'’ olarak değiştirilmiştir.
I 876 Hikuk Davalan
ğinden hasımlı açılması zorunlu değildir. Diğer işlemler açıkça sonraya bırakıldı­
ğından 10. maddeye göre meşruhatlı davetiye çıkarılması, ilanen davetiye teb­
liği mecburiyeti yoktur. Kamulaştırma işlemlerinin tamamı (değer tespiti dahil)
10. maddeye göre açılacak davada yerine getirilir.41 Hasımlı taleplerde, zaman
darlığı sebebiyle normal davetiye tebliği mümkün olamayacağından mümkün
ise davalılara telefonla veya SMS mesajları ile keşif gün ve saatinin bildirilmesi
uygun olur.

İdare, acele el konulacak taşınmazın değerinin belirlenmesini taşınmazın


bulunduğu yerdeki asliye hukuk mahkemesinden ister. Asliye Hukuk mahkeme­
si, 27. maddeye dayalı talepleri en geç yedi gün içinde sonuçlandırmalıdır.

Mahkeme, bilirkişi kurulunu 15. madde gereğince oluşturacak, bilirkişi ku­


rulu değer tespitini 10,11. maddelere göre yapacaktır

Mahkeme, bilirkişi raporunun mahkemeye sunulması üzerine ortaya çıkan


taşınmaz bedelini ma sahibi adına bankaya yatırmak üzere idareye süre verir.
Taşınmazın sahipliğinde tereddüt varsa, taşınmazın mülkiyeti davalı ise bedelin
ilerde kesinleşecek malikine ödenmesi için bankaya üçer aylık vadeli hesaba
yatırılması uygun olur. Taşınmaz bedelinin yatırıldığına dair banka dekontunun
dosyaya sunulması üzerine mahkeme, taşınmaza el konulmasına, bankaya ya­
tan bedelin taşınmaz malikine ödenmesine karar verir. Tapunun iptaline ve
idare adına tescile karar verilmesi yanlış olur.41 Madde ancak bu kadarına izin
vermektedir.*45

Bu kararların istinafı ve temyizi kabil değildir.

Acele kamulaştırma kararına dayanılarak taşınmazın boşaltılması için ta­


puya tescil edilmiş olması şartı aranmaz.

Tutar, Muzaffer / Pulak, T. Murat: Kamulaştırmo Davdan, Cilt 2, Ankara 2036, s. 1948

Yıldırım, Bekir: Kamulaştrma ve Kamulaştırması: Elotma Dovaları, Ankara 2013, s. 663.


45 Gölcüklü: age. s. 953 vd.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 877 |

Kararlar Acele kamulaştırma - taşınmaza hemen el konulmasını gerektiren ivedilik


şartlarının gerçekleşmesi

Ülkenin doğal kaynaklarından olan madenlerin işletilmesinin ve bu amaçla


gerekli olan taşınmazların kamulaştırılmasının kamu yararına olduğu ve ka­
mulaştırmanın yapılabileceği konusunda uyuşmazlık bulunmadığı, ancak
acele kamulaştırma yoluna gidilmezse kamunun uğraması muhtemel zararla­
rının neler olduğunun ortaya konmadığı, 2942 sayılı Yasanın 27. maddesi
uyarınca olağan kamulaştırma usulü uygulanmaksızın taşınmaza el konulma­
sını gerektiren acelelik koşulunun gerçekleşmediği, özel koşulları oluşmayan
acele kamulaştırmanın uygulanmayacağı sonucura varılmıştır. (Danıştay İdari
Dava Dai'eleri Kurulu 2009/1936 E. 2012/500 K. 19.04.2012 T.)

Kentsel dönüşüm- acele kamulaştırma

5393 say lı Belediye Kanununun 73. maddesi uyarınca kentsel dönüşüm ve


gelişim p'ojesi uygulanabilmesi şartlarının mevcut olması, acele kamulaştır­
ma yapılması için yeterli değildir. (Danıştay ö.Dairesi 2012/6188 E.
2015/2196 K. 09.04.2015 T.)

Acele elkoyma keşfinde belirlenen bedele itiraz edilmemesi

Davalı, acele el koyma keşfinde belirlenen bedele itiraz etmeyip kabul ettikle­
rini, buna rağmen açılan davanın yersiz olduğunu beyan etmesi dikkate alına­
rak, hüküm altına alınan kamulaştırma bedeli acele el koyma keşfinde belirle­
nen miktarı geçmez. (HGK. 2011/5-133 E. 2011/281 K. 04.05.2011 T.)

Acele kamulaştırma kararına dayalı boşaltma - Tapuya tescil şartının aran­


maması

Acele kamulaştırma kararlarına dayalı boşaltmalarda kararın tapuya tescil


edilmesi şartı aranmaz. Kamulaştırma Kanununun 27. maddesine dayalı acele
el koyma kararlannın mahiyeti gereği, mahkeme kararı, tescile gerek kalma­
dan uygulanmalıdır. (12. HD. 2011/29006 E. 2012/4929 K. 03.05.2012 T.)
I 878 Hikuk Davalan

27. Maddeye Göre Acele Kamulaştırma Davası Dilekçesi Örneği

ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NE


SİLVAN

DAVACI : {Kamulaştıran idare)

DAVALI : {Mülk sahibi)

DAVA : 2942 sayılı Kanununun 27. maddesine göre acele kamulaştırma.

HARÇ DEĞERİ : Maktu harca tabidir.

DAVANIN İZAHI : Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığınca, mülkiyeti davalıya ait Diyar­


bakır İli, Silvan İlçesi, Heybelikonak Mahzllesinde kain 550 Ada 25 par­
sel no.lu 15300 metre kare genişliğindeki arazi vasfındaki taşınmaz üze­
rine terörle mücadele kapsamında askeri levazım deposu ve karakol bi­
nası inşasına, bunun için acele kamulaştırma yapılmasına karar verilmiş­
ti'. Cumhurbaşkanlığı kararı ekte sunulmaktadır.

Ülkemizde cereyan eden olayların önlenmesi bakımından 2942 sayılı kanunun 27. maddesin­
de öngörülen şartlar gerçedeşmiş bulunduğundan kıymet takdiri dşında kalan işlemler sonradan
tamamlanmak üzere taşınmazın 2942 sayılı kanunun 10. maddesi esasları dairesinde 15. maddesi
uyarınca seçilecek bilirkişiler marifetiyle tespit edilecek değeri mal sahibi adına bankaya yatırıla­
rak taşınmaza zaman geçirilmeden el konulması gerekmektedir.

Bu zorunluluk sebebiyle belirtilen taşınmazın bedelinin tespiti ve acele el konulmasına karar


verilmesinin temini için işbu davanın açılması gerekmiştir.

HUKUKİ SEBEPLER : 2942 sayılı kanun 27. maddesi ve ilgili diğer hükümler.

DELİLLER : Ekli Cumhurbaşkanlığı Kararı, kamulaştırma evrakları, keşif vs.

SON TALEP : Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı tarafından, mülkiyeti davalıya


ait Diyarbakır İli, Silvan İlçesi, Heybelikonîk Mahallesinde kain 550 Ada
25 parsel no.lu 15300 metre kare genişliğindeki arazi vasfındaki taşın­
maz üzerine terörle mücadele kapsamında askeri levazım deposu ve ka­
rakol binası inşa edilmek üzere acele kamulaştırma kararı verildiğinden,
bahsedilen arazi vasfındaki taşınmazın kıvmet takdiri dışındaki işlemler
sonradan tamamlanmak üzere 2942 sayılı kanun 10'uncu madde esas­
ları dairesinde ve 15'inci madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce değeri-
nn tespitine, bilirkişi kurulunca tespit edilecek değerin idaremiz tara­
fından mal sahibi adına bankaya yatırıldığında taşınmaz mala el konul­
masına, karar örneğinin, taşınmaz malın başkasına devir, ferağ veya
temlikinin yapılamayacağı hükmünün tapu kütüğüne şerh edilmesini
temin için tapu idaresine tevdiine, karar verilmesini arz ve talep ede­
riz.../...... /2018

Davacı
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 879 |
M. Kamu Tüzel Kişi ve Kurumlan Arasında Mal Devirleri İçin Danıştay'da
Açılacak Davalar

İlgili Kanun maddesi


2942 sayılı Kan-ulaştırma Kanunu madde 30 - 1. Kamu tüzel kişilerinin ve ku-
rumlarının sahip oldukları taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakları diğer bir kamu
tüzel kişisi veya kurunu tarafından kamulaştırılamaz.
2. Taşınmaz mala, kaynak veya irtifak hakkına ihtiyacı olan idare, 8 inci madde
uyarınca bedelini tespit eder. Bu bedel esas alınarak ödeye:eği bedeli de belirterek
mal sahibi idareye yazılı olarak başvurur. Mal sahibi idare devire muvafakat etmez
veya altmış gün içince cevap vermez ise anlaşmazlık, alıcı idarenin başvurusu üzeri­
ne Danıştay ilgili idari dairesince incelenerek iki ay içinde kesin karara bağlanır.
3. Taraflar bedelde anlaşamadıkları takdirde; alıcı idare, devirde anlaşma tari­
hinden veya Danıştay kararının tebliği tarihinden itibaren otuz gün içinde, 10 uncu
maddede yazılı usule göre mahkemeye başvurarak, kamulaştırma bedelinin tespitini
ister. Bu durumda yapılacak yargılamada mahkemece, 29/06/1938 tarihli ve 3533
sayılı Kanun hükümleri uygulanmaz.
4. Mahkemece, 10 uncu maddede öngörülen usule göre kamulaştırma bedeli
olarak tespit edilen miktarın, peşin ve nakit olarak mal sahibi idareye verilmek üze­
re belirleyeceği bir bankaya yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz edilmesi
için alıcı idareye onbaş gün süre verilir. Gereken hallerde bu süre bir defaya mahsus
olmak üzere uzatılabilir. Alıcı idare tarafından kamulaştırma bedelinin mal sahibi
idare adına bankaya yatırıldığına dair makbuzun ibrazı hal nde mahkemece, taşın­
maz malın alıcı idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin mal sahibi idareye
ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya
bildirilir. Tescil hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.
5. Bu suretle devir alınan taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkı, sahibinden kamu­
laştırma yolu ile alınmış sayılır ve devir amacı veya devreden idarenin izni dışında başkaca
bir kamusal amaçla kullanılamaz. Aksi takdirde devreden idare, 23 üncü madde uyarınca
taşınmaz malı geri alatilir. Bu husus tapu kütüğünün beyanlar hanesine şerh verilir.
{Eklenmiş fıkra RG. 07.09.2016 kanun no: 6745/32)
6. İçişleri Bakanlığının güvenlik gerekçesiyle ihtiyaç duyduğu, kamu kurum ve kuruluş­
lar, belediyeler ve il özel idareleri dahil mahalli idareler ve diğer kamu tüzel kişilerine ait ta­
şınmazlar, kaynak veya irtifak hakları. Cumhurbaşkanı" kararıyla resen Hazine adına tescil
ve İçişleri Bakanlığına Tahsis edilir. Taşınmazın bedeli, tescil işleminden itibaren altmış gün
içinde bu Kanunun 11 inci maddesinde belirtilen kriterler de dikkate alınmak suretiyle vali­
liklerce resen tespit edilir. Bedele ilişkin itirazlar Danıştay’a yapılır. İtirazlar tescil işlemini
durdurmaz. Mahkemelerce ihtiyati tedbir ve yürütmenin durdurjlması kararları verilemez,
3533 sayılı Kanun hükümleri uygulanmaz. Bu taşınmazlara ilişkin olarak ihtiyaç duyulan
imar planı değişiklikler Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca resen yap lir veya yaptırılır.

Maddede yer alan * Bakanlar Kurulu * tabiri RG. nin 07.07.201S tarihli 2. mükerrer sayısında yayımlanan
(700/86) sayılı KHK. İle "Cumhurbaşkanı" olarak değiştirildi.
I 880 Hikuk Davalan
Açıklama

2942 sayılı kanunun 30/1. maddesine nazaran, Kamu tüzel kişilerinin ve


kurumlarının sahip oldukları taşınmaz mallar kamulaştırılamaz. Böyle bir taşın­
maza ihtiyacı olan kamulaştırmaya yetkili kurum, Karrulaştırma Kanununun 8.
maddesine göre, kendi personeli arasından en az üç kişiden oluşan bir kıymet
takdir komisyonu kurarak, devir almak istediği taşınmazın bedelini bu komisyo­
na tespit ettirir.

Takdir komisyonunun belirlediği bedeli esas alan idare, taşınmazın devri için
mal sahibi İdareye yazılı olarak başvurur. Devir talep dilekçesine, tapu kaydı,
taşınmazın krokisi, varsa imar durumu, kıymet takdiri raporu, gerçekleştirilmesi
düşünülen proje hakknda yapılan çalışmalardan örnekler eklenmeli, proje hak­
kında inandırıcı ve ihtiyacın zaruret ve aciliyetini ortaya koyan sebepler ve gerek­
çeler açıklanmalı, devri istenen taşınmazın tespit edilen bedeli mukabilinde ida­
relerine Kamulaştırma Kanununun 30. maddesine göre devri talep edilmelidir.

Mal sahibi idare devre razı olursa, bedel idare adına bankaya yatırılır. Tapu
müdürlüğünde yapılacak işlemle taşınmazın tapusu alıcı idare adına tescil edilir,
devir işlemi tamamlarır. Davaya da gerek kalmaz.

Mal sahibi idare, devir isteğini reddeder veya 60 gün içinde cevap vermez
ise, alıcı idare Danıştay 1. Dairesine başvurup, taşınmazın idarelerine devrine
karar verilmesini ister. Danıştay'a sunulan dava dilekçesine, mal sahibi idareye
yazılan talep dilekçesi ve eklenen tüm doküman, mal sahibi idarenin verdiği ce­
vap ve ekleri, mahallir muhtelif fotoğrafları, taşınmaza <amu hizmetinin ifası için
ihtiyaç olduğu, taşınmazın devredilmemesi halinde kamu hizmetinin aksayacağı,
bundan da telafisi imkânsız zararlar doğacağı, gerekçeleri ve belgeleri ile anlatıl­
malı ve destekleyici belgeler eklenmelidir. Gerekirse mahalli hukuk mahkemele­
rinde delil tespiti yaptırılarak alıcı idarenin talebinin haklı gerekçeleri bilirkişi ra­
porları ile tespit ettirImelidir. Danıştay, taşınmaza hangi kurumun daha fazla
ihtiyacı olduğunu irde eyeceğinden/: alıcı kurum, mal sahibi kurumun bu taşın­
maza ihtiyacı olmadığına dair inandırıcı delillerini de di ekçesine eklemelidir. Di­
lekçeler ve eklerinin br sureti mal sahibi idareye tebliğ edileceğinden Danıştay'a
sunulacak evraklar iki nüsha olarak hazırlanmalıdır. Bu dilekçeler doğrudan Da­
nıştay'ın ilgili dairesine verilebileceği gibi, bulunulan yerde görev yapan İdare
mahkemesi, yoksa maıalli asliye hukuk mahkemesi kanalı ile de gönderilebilir.

İS Danıştay 1. Dairesi 1997/^3 E. 1997/144 K. 10.11.1997 T.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 831 |
2575 sayılı Danıştay Kanunun 42/g maddesine göre bu tür davalar Danıştay
1. Dairesinde görülür. 30. maddeye göre dava hakkında iki ay içinde karar ve­
rilmelidir. Verilen karerlar kesindir.

Danıştay 1. Dairesinin kesin kararı alıcı ve mal sahibi idarelere tebliğ edilir.

Danıştay devir isteğini uygun görmez, talebin reddine karar verirse, bu ka­
rarın istinafı ve temyi2i kabil olmadığından konu kapanmış olur.

Talep Danıştay ilgili dairesi tarafından uygun görülür devir talebinin kabu­
lüne karar verilirse, ödenecek taşınmaz bedelinin tespiti aşamasına geçilir.

Danıştay, alıcı idarenin talebini kabul etmiş, taşınmazın devrine karar ver­
miş ise taşınmazın alıcı idare adına tapuya tescili için, taşınmaz bedelinin belir­
lenmesi ve bu bedelin devir eden idare adına bankaya yatırılması gerekir. Alıcı
idarenin kendi takdir komisyonunun belirlediği ve mal sahibi kuruma teklif etti­
ği bedeli - mal sahibi idare açıkça kabul etmedikçe - reddetmiş sayılır/9 Bu du­
rumda alıcı idare Danıştay'ın devir kararının tebliğinden itibaren 30 gün içinde
taşınmazın bulunduğu yerde görev yapan asliye hukuk mahkemesine başvura­
rak taşınmazın bedelinin belirlenmesini talep etmelid r. Değerlendirme Danış­
tay'ın devir kararı tarihi itibariyle yapılacaktır.

Danıştay kararı üzerine bedelin tespiti davası aç İmiş ise tescil talebinde
bulunmaya gerek yoktur. Zaten mülkiyet Danıştay'ın kesin kararı ile alıcı idare
üzerine intikal etmiştr. Danıştay kararı tapu sicil müdürlüğüne ibraz edilerek
taşınmazın alıcı idare adına tapuya tescili sağlanır.

İdareler, devir konusunda kendi aralarında anlaşırlar, bedelde ihtilafa düşer­


lerse, devir konusundaki anlaşma tarihinden itibaren 30 gün içinde bedel tespiti
davası açılmak gerekir. Devir konusunda anlaşma olduğunda Danıştay'a başvu-
rulmayacağından 30 günlük süre iki kurumun devirde anlaştığı, bedelde anlaşa­
madığına dair tutanak tarihinden itibaren işlemeye başar. Bu maddede öngörü­
len 30 günlük sürenin niteliği üzerinde 5. ve 18. Hukuk Daireleri arasında görüş
ayrılığı bulunmaktadır 18. Hukuk Dairesi bu sürenin hak düşürücü süre olduğu­
nu, mahkemece resen nazara alınacağına hükmederken, 5. Hukuk dairesi süreyi
bu nitelikte görmemiştir. Devir alan idarelerin kanunda yer alan açık hükme uy­
maya özen göstermeleri, öngörülen 30 günlük süre geçirmemeleri gerekir/7

Tutar, Muzaffer / Pulak, T. Murat: Kamulaştırma Davaları, Cilt 2, Ankara 2036, s. 1987.

Gölcüklü: age. s. 1011


Hıkuk Davalan
Danıştay'a başvurulmadan gerçekleşen devirlerde bedel tespiti, tapu iptali
ve tescil birlikte talep edilmeli mahkemece de bedel tespiti yanında davalı uh­
desindeki tapunun iptaline ve davacı idare adına tescile de karar verilmelidir.

Kararlar Danıştay’ın devir konusunda verdiği kararın teıryiz edilemeyeceği

Kamulaştırma Kanununun 30/1. Hükmünden doğan anlaşmazlıklarda idari


dava dai'eleri genel kurulunun temyiz incelemesi yapma olanağı yoktur.
(Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu kararı 1995/118 E. 1995/91 K.
17.2.1995 T.)

Vakıf yükseköğretim kurumu - 30. maddeye göre devir talebinde buluna­


mayacağı

Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurjmlannın mali konuları ve


taşınmazları ile ilgili hak ve yükümlülüklerinin tek tek belirlenmiş, kamulaş­
tırma yapabileceği ya da K.K. 30'uncu maddesinde öngörülen usulü işletilebi­
leceği yclunda düzenleme bulunmamaktadır. Vakıflar tarafından kurulan
yükseköğretim kurumlan 30. Maddeye göre devir talebinde bulunamazlar.
(Danıştay 1. Dairesi 2013/1210 E. 2013/1120 K. 24.09.2013 T.)

Binanın arsadan ayrı olarak devrinin yapılmayacağı

Türk Medeni Kanununda bir şeye malik olanın cnun bütünleyici parçalarına
da malik olacağı hükme bağlandığından, zeminden ayrı olarak sadece binanın
devri mümkün değildir. (Danıştay 1. Dairesi 2011/726 E. 2011/1059 K.
29.06.2011 T.)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar SSîJ

30. Maddeye Göre Danıştay'a Yazılacak Devir Dilekçesi Örneği

DANIŞTAY 1. DAİRESİ BAŞKANLIĞINA


Sunulmak üzere
ÇARDAK ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİNE

DAVACI : Çarda! Belediye Eaşkanlığı. DENİZLİ

DAVALI : Milli Savunma Bakanlığı, ANKARA

DAVA : 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 30. maddesine göre davalı idareye ait taşınmazın
kısmen idaremize devrine karar verilmesi talebinden ibarettir.

HARÇ DEĞERİ : Maktu harca tabidir.

DAVANIN İZAHI : Belediyemizin sorumluluk alanında kalan ilçe merkezimizin kanalizasyon şebekesi tamam­
lanmış ve hizmete verilmiştir. Şebekenin ayağı ilçe merkezinin 500 metre kadar güneyinde
bulunan kapasitesi yetersiz ve şu anda dolmuş bulunan kuyulara bağlıdır. 5 km. mesafede
bulunan arıtma tesisimiz de tamamlanmış ve hizmete hazır hale getirilmiştir.

Ekli projemizden de izlenebileceği gib şebekeyi arıtmaya bağlayacak olan 4 km. uzunluğundaki boru hattının
davalı idareye ait Çardak Hürriyet Mahallesi 45 ada, 9 parsel sayılı taşınmazda- geçmesi gerekmektedir.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu 30. maddesine göre Belediyemiz personeinden teşkil edilen takdir komisyonu
projede belirtilen ve 20.690 metre kare olarak belirlenen taşınmaza 200.B90 TL bed e takdir etmiştir. Bu bedeli esas
alan idaremiz Milli Savunma Bakanlığına müracaat ederek bu bedel karşılığında projemizde belirtilen kısmın devrini
talep etmiştir. Ancak yapılan müracaatımıza, aradan ?o gün geçmesine rağmen müspet veya menfi bir cevap veril­
memiştir.

Belde halkının ve gelecek reşitlerimizin sağlığı ve çevre koşullarının insanca yaşanacak hale get 'ilebilmesi için
bu taşınmaza idaremizin behemahal ihtiyacı bulunmaktadır. Bu hattı bi' başka yerden geçirebilme imkân ve ihtima­
limiz de yoktur. Burası tek alternatiftir.

Ekte sunulan projemizde gösterilen, teknik elamanlarmış taraf ndan 20.900 metre kare olarak hesaplanan ka­
nal güzergahının belediyemize devrinin temini için işbu davanın açılması gerekmştir..

HUKUKİ SEBEPLER: 2942 sayılı kanun 30. maddesi ve ilgili diğer hükümler.

DELİLLER : Ekte sunulan projelerimiz, kıymet takdiri raporu, İdarîye yaz lan devir talebine dair yazı­
mız, bj konu ile ilgili teknik ve idari çalışmalarımıza cair muhtelif belgeler, c ay yerini ve
etrafını gösteren fotoğraflar, vs..

SON TALEP : Mülkiyeti davalı idareye ait, Çardak Hürriyet Mahalles 45 ada, 9 parsel sayılı taşınmazdan
geçmesi gereken kanalizasyon şebekesi ile arıtma tesisi arasındaki projemizde belirtilen
kanal güzergahında kalan 20.900 metre kare olarak hesap anan kısmın ifrazen belediyemi­
ze devrine karar verilmesini arz ve talep ederiz. ./..../2C1S

Davacı...............

Mahkemeye sunulacak del İler

- Kıymet takdiri rapc'u,

- Devri istenen tapu kaydı,

- Devri istenen tapunun kcmşu arın gösterir şekilde müşterek krokisi,

- Mal sahibi idareye sunulan devir talebi,

- verilmiş ise mal sahibi idarenin cevabı,

- Deli tespiti yaptırılmış ise dosyanın tasdikli fotokopisi,

- Mahallin muhtelif fotoğrafları.


| 884 Hıkuk Davalan
N. Avukat, Dava Vekili veya Diğer Görevlilere Sağlanan Yararların Geri
İstenmesi Davaları
İlgili kanun macdesi
2942 sayılı Kan'ulaştırma Kanunu Madde 34: Mal sahiplerinin 31 inci madde­
deki yasaklara rağmen avukat veya dava vekillerine veya bu Kanuna göre görevlen­
dirilenlere veya üçüncü şahıslara verdikleri paraları veya sağladıkları yararlar karşılı­
ğını bir yıl içinde geri almaya hakları vardır.

Açıklama

818 sayılı eski Bcrçlar Kanunumuzun 19. ve 20. (5098/ 26-27.) maddeleri
uyarınca kanuna, ahlaka, adaba aykırı sözleşmeler geçersizdir. Eski Borçlar ka­
nunumuzun 65. (6098/81) maddesine göre de hukuka, ahlaka aykırı bir sonu­
cun gerçekleşmesi amacıyla verilen şeyler geri istenemez.

Ancak Kamulaştırma Kanunu'nun 34. maddesinde bu genel kurala ters dü­


şen bir düzenleme yapılmıştır;

Kamulaştırma Kanunu'nun 31. maddesinde "yasak işler ve eylemler" açık


ve net olarak 6 bent halinde tadat edilmiştir. Kamulaştırma uygulamalarında bu
hükümle yasaklanmasına rağmen avukat veya dava vekillerine veya bu Kanuna
göre görevlendirilenlere veya üçüncü şahıslara para verilmiş veya menfaat sağ­
lanmış ise bunların geri istenmesi ve mahkemelerde dava açılarak istirdadının
talep edilmesi imkânı getirilmiştir.

Mahkemede dava açılarak hak arama yolu tercih edildiğinde paranın veril­
diği veya menfaatin sağlandığı tarihten itibaren bir yı içinde davanın açılması
gerekir. Bu süre hak düşürücü süre olup mahkemece resen nazara alınır.

Bu davalar davalının ikametgahının bulunduğu yer asliye hukuk mahkeme­


sinde görülür/8

O. Kamulaştırılan Taşınmaza Kesilen Mükerrer Tapunun İptali Davaları


İlgili Kanun maddesi
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu Madde 36: Kamulaştırma kanunları uyarınca
gerekli işlemler tamamlanıp tapuda kayıtlı olanların idare adına intikallerinin yapıl­
masından, tapuda kayıtlı olmayanların tescillerinin sağlanmasından sonra, kamulaş­
tırılan yer için herhangi bir nedenle gerçek ve tüzelkişiler adına yeniden tapu tesis
edildiği takdirde, idarenin isteği üzerine hakim, evrak üzerinde ve lüzum gördüğü
takdirde mahallinde inceleme yaparak sonraki kaydın iptali hakkında bir karar verir.
Bu işlemler harca ve resme bağlı değildir.

-S
Gölcüklü: age. s. 1073
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 885 0
Açıklama

2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 5, 6, 7, 8, 10. maddeleri veya 19.


maddesi uyarınca kamulaştırma işlemleri tamamlanıp kamulaştıran idare adı­
na tapuya tescil edilen taşınmaza, tescil tarihinden sonra 2. bir tapu kesildiği
uygulamada görülmüştür. İdare, görevli olduğu kamu hizmetini yerine getire­
bilmek için, taşınmazı kanun hükümlerine göre kamulaştırmış, bedelini hâkimin
gösterdiği bankaya yatırmış, mülkiyetini kazanmış, adına tapuda sicil oluştu­
rulmuş ve taşınmaza iiilen de el koymuştur. Artık bu aşamadan sonra taşınma­
zın bir başka gerçek veya tüzel kişi adına yeniden tapuya tescil edilmesinin hiç­
bir hukuki kıymeti yoktur. Taşınmazda hakkı olduğu iddiasında olanların bu
haklarını taşınmaz yerine geçen bedel üzerinde ve idarenin dışında aramaları
gerekir. Bu sebeple Kanun koyucu ikinci tapunun iptali için pratik bir çözüm
öngörmüştür.

Dava açan idare, taşınmazı kamulaştırma yoluyla ktisap ettiğini, adına ka­
yıtlı taşınmazı kapsamına alan ikinci bir tapu kesildiğini, bu tapunun 2942 sayılı
kanun 36. maddesine göre iptaline karar verilmesini talep etmeli, asliye hukuk
mahkemesinin bedel tespiti ve tescil dosyasını delil göstermeli, üzerine müker­
rer tapunun krokisi fa klı renkte kalemle işlenmiş kamulaştırma krokisi örneğini
eklemelidir. Dava dile<çesi ve ekleri davalıya tebliğ edildikten sonra Mahkeme­
ce, sunulan deliller hükme yeterli görüldüğü takdirde evrak üzerinde ikinci ta­
punun iptaline karar verilir. Kamulaştırma tapusu ile mükerrer tapunun kapsa­
mında tereddüt varsa keşif yapılarak karar verilmesi isabetli olur.

Bu davalar taşınmazın bulunduğu mahal asliye hukuk mahkemesinde açılır.


Maddenin açık ifadesine göre bu davalar harca tabi değildir.

Bu maddeye göre verilecek kararların istinafı ve temyizi kabildir.

36. maddeye dayalı tapu iptali davalarında zaman aşımı sözkonusu değil­
dir. Her zaman açılabi ir/5

43
Gölcüklü: age. s. 1105
I 886 Hıkuk Davaları

36. Maddeye Göre Açılacak Tapu İptali Davası Dilekçe Örneği

ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİNE


ÇARDAK
DAVACI : Taşnmazı kamulaştırma yoluyla iktisap eden idare.

DAVALI : Ayrı taşınmaza mükerrer tapu alan kişi- kuruluş.


DAVA : 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 36. raddesine göre mükerrer ta-
purun iptali davasıdır.

HARÇ DEĞERİ : 2942 Sayılı kanun 36. maddesine göre harca tabi değildir..

DAVANIN İZAHI : Denizli İli Çardak İlçesi Gölcük mahallesinde kain 256 parsel sayılı taşın­
maz mahalle çocuklarının ihtiyacı için ilkokul yapılmak üzere kamulaştı­
rılmıştır. Ödenek temini ve proje çalışmaları sürmektedir. Hazırlıklar ta­
mamlanır tamamlanmaz ihaleye çıkılacaktır. Öğrendiğimize göre, kamu­
laştrılarak idaremiz adına tescil edilen bu parselin kuzey tarafından 2000
metre karelik kısmını içine alan davalı adına yeni bir tapu tesis edilmiştir.

"Taşınmazın Komulaştırmo kanunları uyorınco idare adına tescillerinin soğlonmosıno'on son­


ra, kamuloştınian yer için gerçek ve tüzelkişiler adına yeniden topu tesis edildiği tokdirde, idore-
nin isteği üzerine hâkim, evrak üzerinde ve lüzum gördüğü tokdirde mohallino'e inceleme yaparok
sonraki kaydın iptoli hokkmoo bir karar verir." (2942 S.K. 36. m.) hükmü uyarınca davalı adına
tesis edilen Gölcük mahallesi 255 parsele ait tapunun 256 parsele ait 2000 metre karelik bölü­
münü içine alan kısmının iptalinin temini için işbu davanın açılması gerekmiştir.

HUKUKİ SEBEPLER : 2942 sayılı kanun 36. maddesi ve ilgili diğer hükümler.

DELİLLER : Çardak Asliye Hukuk Mahkemesinin ... sayıl dava dosyası, Gölcük Mahal­
lesi 255 ve 256 parsele ait tapu kayıtları, keşif vs..

SON TALEP : Denizli İli, Çardak İlçesi, Gölcük Mahallesinde kain 255 parsel sayılı taşın­
maza davalı adına tesis edilen tapunun, idaremizin daha önce kamulaş­
tırma yoluyla iktisap ettiği 256 parselin 2000 metrelik bölümünü içine
alan kısmının iptaline, yapılan yargılama giderlerinin davalıya yükletilme-
sine karar verilmesini arz ve talep ederiz. .../../2018

Davacı...............
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 887 |
Ö. (9/10/1956 - 4/11/1983) Tarihleri At asında Kamulaştırmasız El Konulan
Taşınmazlar İçin Açılacak Davalar (2942 Sk. geç. 6 m.)

İlgili kanun macdesi


2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun geçici 6. Maddesi:
1. (Değişik madde RG. 11.06.2013 - Kanun 6487/21)" Kamulaştırma işlemleri
tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 9/10/1956
tarihi ile 4/11/1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararı­
na ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kay­
naklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rı­
zası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, mülkiyet hakkından doğan talep­
ler, bedel talep edilmesi halinde bedel tespiti ve diğer işlemler bu madde hükümle­
rine göre yapılır. Bu maddeye göre yapılacak işlemlerde öncelikle uzlaşma usulünün
uygulanması dava şartıdır.
2. İdarenin daveti veya malikin müracaatı üzerine, fiilen el konulan taşınmazın
veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının idarenin daveti veya malikin müracaat et­
tiği tarihteki tahmini değeri; bu Kanunun 8'inci maddesinin ikinci fıkrasına göre teş­
kil edilen kıymet takdir komisyonu marifetiyle, taşınmazın el koyma tarihindeki ni­
telikleri esas alınmak ve bu Kanunun ll’inci ve 12'nci maddelerine göre hesaplan­
mak suretiyle tespit edilir. Tespitten sonra, bu Kanunun 8’inci maddesinin üçüncü
fıkrasına göre teşkil olunan uzlaşma komisyonunca, idarelin daveti veya malikin
müracaat tarihinden itibaren en geç altı ay içinde 7201 sayılı Kanun hükümlerine gö­
re tebliğ edilen bir yazı ile, tahmini değer bildirilmeksizin, talep sahibi uzlaşma gö­
rüşmelerine davet edilir.
3. Uzlaşma; idareye ait taşınmazın trampası, idareye ait taşınmaz üzerinde sı­
nırlı ayni hak tanınması veya imar mevzuatı çerçevesinde başka bir yerde imar hakkı
kullandırılması suret yle veya bunların mümkün olmaması halinde nakdi bedel üze­
rinden yapılabilir.
4. Uzlaşma görüşmeleri, hukuki veya fiili engel bulurmadığı takdirde davete
icabet tarihinden itibaren en geç altı ay içinde sonuçlandınlır ve uzlaşmaya varılıp
varılmadığı, malik veya temsilcisi ile komisyon üyeleri tarafından imzalanan bir tu­
tanağa bağlanır. Bu tutanak ile uzlaşma görüşmelerine ilişkin bilgi ve belgeler, açıla­
cak davalarda tarafler aleyhine delil teşkil etmez. Uzlaşmayî varılması halinde, üze­
rinde uzlaşılan hakkın türünü, tanınma şart ve usullerini, nakdi ödemede bulunula­
cak ise miktarını ve ödeme şartları ile taşınmazların tesciline veya terkinine dair
muvafakati de ihtiva eden bir sözleşme akdedilerek bu sözleşme çerçevesinde işlem
yapılır ve uzlaşma konusu taşınmazlar resen tapuya tescil veya terkin edilir.
5. Uzlaşılan becel, bütçe imkanları dahilinde sonraki yıllara sari olacak şekilde
taksitli olarak da ödenebilir. Taksitli ödeme süresince, 4/12/1984 tarihli ve 3095 sa­
yılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanuna göre ayrıca kanuni faiz ödenir.

6487 sayılı kanunun 21. maddesi ile Geçici 6. madde başlığı ile birlikte c eğişti rilmiştir.
| 888 Hıkuk Davaları
6. İdare ve malik arasında uzlaşma sağlanamadığı takdirde, uzlaşmazlık tuta­
nağının tanzim edildiği tarihten itibaren üç ay içinde malik veya idare tarafından
bedel tespiti davası açılabilir. Dava açılması halinde, fiilen e konulan taşınmazın ve­
ya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının dava tarihindeki değeri, ikinci fıkranın birinci
cümlesindeki esaslara göre mahkemece bu Kanunun 15'inci maddesine göre bilirkişi
incelemesi yapılmak suretiyle tespit ve taşınmazın veya hakkın idare adına tesciline
veya terkinine hükmedilir. Tespit edilen bedel, bu maddenin sekizinci fıkrasına göre
idarece ödenir. Tescile veya terkine ilişkin hüküm kesin olup tarafların hükmedilen
bedele ilişkin temyiz hakkı saklıdır.
7. Bu madde kapsamında açılan davalarda mahkeme ve icra harçları ile her
türlü vekâlet ücretleri bedel tespiti davalarında öngörülen şekilde maktu olarak be­
lirlenir.
8. Kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden bu madde uyarınca ödemelerde
kullanılmak üzere, ihtiyaç olması halinde, merkezi yönetim bütçesine dahil idarele­
rin yılı bütçelerinde sermaye giderleri için öngörülen ödeneklerinin (Milli Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerinin
güvenlik ve savunmaya yönelik mal ve hizmet alımları ile yapım giderleri için ayrılan
ödeneklerin) yüzde ikisi, belediye ve il özel idareleri ile bağlı idareleri için en son ke­
sinleşmiş bütçe gelir eri toplamının, diğer idareler için en son kesinleşmiş bütçe gi­
derleri toplamının eri az yüzde ikisi oranında yılı bütçelerince pay ayrılır. Kesinleşen
alacakların toplam tutarının ayrılan ödeneğin toplam tutarını aşması halinde, öde­
meler, sonraki yıllara sari olacak şekilde, garameten ve taksitlerle gerçekleştirilir.
Taksitlendirmede, bütçe imkanları ile alacakların tutarlar dikkate alınır. Taksitli
ödeme süresince, 3095 sayılı Kanuna göre ayrıca kanuni faiz ödenir. İdare tarafın­
dan, mahkeme karan gereğince nakdi ödeme yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer
uzlaşma yolları da te<lif edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine gö­
re işlem yapılabilir.
9. Bu maddenin bedele ilişkin hükümleri, vuku bulcuğu tarih itibarı ile bu
maddenin kapsamında olan kamulaştırmasız el koymadan dolayı açtıkları tazminat
davası süre bakımından dava hakkının düştüğü gerekçesiyle reddedilmiş olanlar
hakkında da uygularır. Evvelce açtıkları davalar sonunda tazminat almaya hak ka­
zanmış veya süre dışındaki sebeplerden dolayı davaları reddedilmiş olanlar hakkın­
da bu madde hükümleri uygulanmaz. Ancak, gerek iç hukuka ve gerekse milletlera­
rası hukuka göre evvelce açtıkları davalar sonunda hak kazanmış oldukları tazminat
henüz ödenmemiş olanlara, idare tarafından nakdi ödeme yerine, üçüncü fıkrada
belirtilen diğer uzlaşma yolları teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hü­
kümlerine göre işlem yapılabilir.
10. Vuku bulduğu tarih itibarı ile bu maddenin kapsamında olan kamulaştır­
ması el koymadan dolayı bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce tazmin talebiy­
le dava açmış olanlar; bu madde hükümlerine göre uzlaşma yoluna gitmeyi isteyip
istemediklerini bu maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay içinde idareye ve
mahkemeye verecekleri dilekçeler ile bildirebilirler. Uzlaşma talebi üzerine, uzlaşma
görüşmelerinin neticesine kadar dava bekletilir; uzlaşılamaması halinde, uzlaşmazlık
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 839 |
tutanağının mahkemeye sunulmasından sonra davaya devam edilir. (Kaldırılan cüm­
le RG. 07.09.2016- Kanun 6745/34}” Bu madde hükümleri karara bağlanmamış veya
kararı kesinleşmemiş tüm davalara uygulanır. Kararı kesiıleşen davalara ise, bu
maddenin yalnızca sekizinci fıkra hükümleri uygulanır.
11. Bu madde cyarınca ödenecek olan bedelin tahsili sebebiyle idarelerin mal,
hak ve alacakları haczedilemez.
12. İptal edilen fıkra (Anayasa Mahkemesinin 2013/95 E. 2014/176 K.
13.11.2014 T. sayılı kararı. RG. 13.03.2015)
13. İptal edilen fıkra (Anayasa Mahkemesinin 2013/95 E. 2014/176 K.
13.11.2014 T. sayılı kararı. RG. 13.03.2015)

Açıklama

Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapıl­


mamış olmasına rağmen 9/10/1956 - 4/11/1983 tarihleri arasında fiilen el ko­
nularak amme hizmerine tahsis edilen veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca
özgülenerek üzerinde tesis yapılan taşınmaz malikinin, mülkiyet hakkından
doğan talepleri veya bedel talep edilmesi halinde bedel tespiti ve diğer işlemle­
ri bu madde hükümlerine göre yapılır.

Uzlaşma usulünü dava şartı haline getiren geçici 6. Madde 11.06.2013 ta­
rihinde yürürlüğe girmiştir. Bu tarihten evvel uzlaşma usulü zorunlu dava şartı
sayılmadığından" bu tarihten önce açılan ve kesinleşmeyen davalarda uzlaşma
şartının yerine getirilmesi şartı aranmamaktadır.”

11.06.2013 tarihinden sonra, geçici 6. madde kapsamında açılan davalarda


uzlaşma, dava şartı olarak öngörülmüştür. Yukarıda yazılı iki tarih arasında ka­
mulaştırma yapılmadan taşınmazına el konulan malikin yapacağı ilk iş, alterna­
tifleri belirterek (nakdi ödeme, idareye ait taşınmazın trampası, idareye ait
taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak tanınması veya imar mevzuatı çerçevesinde
başka bir yerde imar hakkı kullandırılması) idare ile uzlaşmak için başvurmak
olmalıdır. Taşınmazın bedeli talep ediliyorsa 2942 sayılı kanunun geçici 6. mad­
desine göre taşınmazın dilekçe tarihindeki değerinin ödenmesi talep edilmeli­
dir. (Geç. m.6/1)

Kaldırılan cümle: "Uygulara imar planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak suretiyle
veya ilgili kanunların uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında, 3/5/19S5 tarihli ve 3194
sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açı­
labilir"

5. HD. 2011/17580 E. 2011/20948 K. 13.12.2011 T.

5. HD. 2010/18121 E. 2011/3445 K. 02.03.2011 T.


I 893 Hıkuk Davalan
Uzlaşma dilekçesini alan idare, kamulaştırmasız elatılan taşınmazın dilekçe
tarihindeki bedelini, kendi bünyesinden teşkil edeceği en az üç kişiden oluşan
bir takdir komisyonuna (m.8/2) taşınmazın el koyma tarihindeki nitelikleri esas
alınmak ve bu Kanunun ll’inci ve 12'nci maddelerine göre hesaplanmak sure­
tiyle tespit ettirir.

Taşınmazın dilekçe tarihindeki değeri belli olduktan sonra idare, tahmin


edilen bedel üzerinden pazarlıkla satın alma ve trampa işlemlerini yürütmek ve
sonuçlandırmak üzere kendi bünyesinden en az üç kişiden teşekkül eden bir
uzlaşma komisyonu (m.8/3) görevlendirir. Malikin müracaat tarihinden itiba­
ren en geç altı ay içinde 7201 sayılı Kanun hükümlerine göre tebliğ edilen bir
yazı ile, tahmini değer bildirilmeksizin, talep sahibi uzlaşma görüşmelerine
davet edilir. (Geç. m.6/2)

Uzlaşma; idareye ait taşınmazın trampası, idareye ait taşınmaz üzerinde


sınırlı ayni hak tanınması veya imar mevzuatı çerçevesinde başka bir yerde imar
hakkı kullandırılması, mümkün olmaması halinde nakdi bedel ödenmesi sure­
tiyle olabilir. (Geç. m.6/3)

Uzlaşma görüşmeleri davete icabet tarihinden itibaren hukuki veya fiili


engel bulunmadığı takdirde en geç altı ay içinde sonuçlandırılır ve uzlaşmaya
varılıp varılmadığı, tutanağa bağlanır ve taraflarca imzalanır.

Görüldüğü üzere uzlaşma süreci (6 ay + 6 ay) olmak üzere bir yıl sürmekte­
dir.

Uzlaşmaya varılması halinde, üzerinde uzlaşılan hakkın türünü, tanınma


şart ve usullerini, nakdi ödemede bulunulacak ise miktarını ve ödeme şartları
ile taşınmazların tesciline veya terkinine dair muvafakati de ihtiva eden bir
sözleşme akdedilerek bu sözleşme çerçevesinde işlem yapılır ve uzlaşma konu­
su taşınmazlar resen tapuya tescil veya terkin edilir. (Geç. m.6/4)

Uzlaşma sağlanamaz ise anlaşmazlık tutanağının imzalanmasından itibaren


mülk sahibi veya idare tarafından üç ay içinde bedel tespiti davası açılmalıdır.
Bir başka ifade ile, idsre ile uzlaşma sağlanamadığı ve dava açılmak gerektiğin­
de, uzlaşma talebi ile dareye ilk başvuru tarihinden itibaren ( 6 ay + 6 ay + 3 ay
) olmak üzere 15 ay içinde davanın açılması gerektiğini söylemek yanlış olma­
yacaktır. Üç aylık hak düşürücü süre mahkemece resen nazara alınacağından
mağdur olmamak içir davayı, anlaşmazlık tutanağının imzalandığı tarihten iti­
baren üç ay içinde açmaya özen gösterilmelidir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 891J
Dava şartı olan uzlaşma yönteminin uygulanıp uygulanmadığı açılan dava­
da mahkemece resen nazara alınır, uygulanmadığı tespit edildiğinde dava red­
dedilir. Dava dilekçesnde, İdareye uzlaşma talebi ile başvurulduğu, ancak uz­
laşmanın temin edilemediği beyan edilmeli, bunun delilleri de (başvuru dilekçe
örneği, uzlaşmazlık tutanağı vs.) dava dilekçesine eklenmelidir (6/6)

Açılan davada, fiilen el konulan taşınmazın veya tesis edilen irtifak hakkının
dava tarihindeki değeri, taşınmazın el koyma tarihindeki nitelikleri göz önüne
alınarak, 15. madde çerçevesinde yaptırılacak bilirkişi incelemesi ile belirlenir.
Bilirkişi kurulu 2942 sayılı Kanunun 11. ve 12. maddele'ine göre inceleme yapa­
rak değeri tespit eder. Bilirkişi kurulunun belirlediği ve hakimin uygun gördüğü
bedel 10. madde 8. fıkra açıklamalarında belirtilen usul dairesinde bankaya
yatırtıldıktan sonra taşınmaz idare adına tescil olunur. Tescile veya terkine iliş­
kin hüküm kesin olup tarafların hükmedilen bedele ilişcin istinaf ve temyiz hak­
ları vardır. (Geç. m.6/6)

Bu madde kapsamında açılan dava ve icra harçları ile avukatlık ücretleri


maktu olarak belirlenir. (Geç m.6/7)

2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu 38. maddesi kamuslaştırmasız el koyma


tarihinden itibaren 20senelik bir zamanaşımı süresi öngörmekteydi. 38. madde
Anayasa Mahkemesi tarafından Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş, iptal
kararı 04.11.2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır.**

Geçici 6. madderin 9. fıkrası ile bu durumda olanlara yeni bir dava hakkı
tanınmıştır. Davası 20 senelik zamanaşımı sebebiyle -eddedilenler bu hüküm
sayesinde yeniden dava açma hakkına kavuşmuşlardır.

2-
Anayasa Mahkemesinin 2002/112 E. 2003/33 K. sayılı ve 10.04.2003 ta'ihli karan.
| S92 Hıkuk Davalan

Kararlar Uzlaşma teşebbüsünün dava şartı olması 6487 sayılı kanunla getirilmiştir.
Daha önce açılan davalarda uzlaşma girişimi isteğe bağlıdır

Dava 6487 sayılı kanun yürürlüğe girmesinden ence açılmıştır. Uzlaşma giri­
şiminde bulunmanın dava şartı sayılması daha sonra yürürlüğe giren 6487
sayılı karunla getirilmiştir. Dava açıldığı zaman yürürlükte olan mevzuata
göre uzlaşma yoluna gidilmesi zorunlu olmayıp isteğe bağlı olduğundan ve
yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay çinde kullanılacak bu hakka
ilişkin sürenin geçtiği de dikkate alınarak mahkemece tüm deliller toplanıp
oluşacak sonuç doğrultusunda karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan
gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. (18. HD.
2014/369 E. 2014/3523 K. 27.02.2014 T.)

20 yıllık zaman aşımı sebebiyle davanın reddi - 38. maddenin iptalinden


sonra kesin hükümden bahsedilmeyeceği

Davanın 20 yıllık sürenin geçmesi sebebiyle reddinden sonra, 5999 S.K.'nın


geçici 6. maddesinin 8. fıkrası ile "Bu maddenin tazminata dair hükümleri,
vuku bulduğu tarih itibarı ile bu maddenin kapsamında olan kamulaştırmasız
el koymadan dolayı açtıkları tazminat davası süre bakımından dava hakkının
düştüğü gerekçesiyle reddedilmiş olanlar hakknda da uygulanır." hükmü
getirildiğinden, 38. maddenin uygulama yeri kalmamış olup, artık kesin hü­
kümden bahsedilemez. (5. HD. 2012/21309 E. 2013/912 K. 23.1.2013 T.)

Uzlaşmazlıktan sonraki üç aylık dava açma siresinin hak düşürücü süre


olduğu

Dava açmadan önce uzlaşma talebi ile idareye başvurmak yasal zorunluluk­
tur. Uzlaşmazlıktan sonra dava açmak için tanınan üç aylık süre hak düşürücü
süre olup resen nazara alınmak gerekir. (18. HD. 2012/14892 E. 2013/6644 K.
18.04.2013 T.)

Uzlaşma teşebbüsü yerine getirilmeden açılan davanın usulden reddi ge­


rektiği

Kamulaştırma Kanununa eklenen Geçici 6. maddede öngörülen uzlaşma


yoluna gtmek üzere ilgili idareye başvuru şanı yerine getirilmeden dava
açıldığı anlaşıldığından, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 115/2. maddesinin
1. cümlesi uyarınca davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken açık­
lanan yönler gözetilmeksizin hüküm kurulması doğru görülmemiştir. (18. HD.
2013/2853 E. 2013/6323 K. 15.04.2013 T.)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 893 |

2942 S.K. Geç. 6. Maddeye Göre El Koyan İdareye Yazılacak Uzlaşma


Dilekçesi Örneği.

DEVLET KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE


Sunulmak Üzere
AYDIN KARAYOLLARI BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜNE

UZLAŞMA TALEBİNDE
BULUNAN : İsim, Tc. numarası, adres. Telefon no.

UZLAŞMA KONUSU : Denizli İli, Çardak İlçesi, 15 ada, 70 parsel.

TALEP : Kamulaştırmasız el konulan taşınmazımın bedelinin ödenmesi için uz­


laşma talebi.

1972 yılında yapılan Denizli - Ankara Devlet Karayolu ıslah ve genişletme çalışmaları sırasında
Çardak İlçesi, Hürriyet Mah. Çeştepe mevkiinde kain. Doğusu:Batısı:Kuzeyi:..., Güneyi: ...
ile çevrili 10 dönüm geniş iğindeki arazimin dört dönümlük kısmı Karayolu güzergahında kaldı­
ğından hiçbir kamulaştırma işlemi yapılmadan üzerinden karayolu giçirilmiştir. Arazimin geri
kalan kısmı daha sonra yapılan tapulama çalışmaları sırasında 15 ada, 70 parsel olarak adıma
tescil edilmiştir. Ancak Karayolu altında kalan dört dönümlük kısmın kamulaştırılması yapılmadığı
gibi tarafıma herhangi bir bedel de ödenmemiştir.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu geçici 5/3 ve devamındaki hükme göre yukarıda belirtilen
şahsıma ait taşınmazın işbu uzlaşma dilekçesi tarihindeki bedelinin 2942 sayılı kanun 15. madde­
sinde yazılı bilirkişi kurullarına aynı kanunun 10-11. maddelerinde öngörülen esaslara göre tespit
ettirilerek, belirlenecek bedelin tarafıma ödenmesini talep ediyorum. Kamulaştırmasız el konulan
arazimin bedelinin ödenmemesi halinde idareniz aleyhine bedel davası açacağım. Ancak kamu­
laştırması el koyma olayı geçici 6. madde kapsamında kaldığı, bu hükümde de uzlaşma dava
şartı sayıldığından öncelikle işbu uzlaşma talebimi yüksek idarenize sunuyorum.

Uzlaşma talebimin kabulünü, 2942 sayılı kamulaştırma kanunu geçici 6. maddesi hükümleri
çerçevesinde uzlaşmaya davet edilmemi, talebimin kabulünü ve belirlenecek bedelin tarafıma
ödenmesini arz ve talep ederim...... /..../2018

Adres :.......................
T.C. No:.......................
Tel. No:.......................
| 89-4 Hıkuk Davalan

2942 S.K. Geç. 6. Maddeye Göre Açılacak Tazminat Davası Dilekçe Örneği

ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİNE


ÇARDAK
DAVACI : Taşınmazına kamulaştırmasız el atılan mülk sahibi.

DAVALI : Devlet Karayolları Genel Müdürlüğü ANKARA.

DAVA : 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu geçici 6. maddesine dayalı tazminat.

HARÇ DEĞERİ : Maktu harca tabidir. (2942 S.K. Geç 6/7. m.).

DAVANIN İZAHI : 1972 yılında yapılan Denizli - Ankara Devlet Karayolu ıslah ve genişletme çalışmala­
rı srasında Çardak İlçe merkezinde Çeştepe mevkiinde kain, Doğusu: ..., Batısı: ...,
Kuzeyi: ..., Güneyi: ... ile çevrili 10 dönüm genişliğindeki arazimin dört dönümlük
kısmı Karayolu güzergahında kaldığı için el kon Jmuş ve üzerinden Karayolu geçi­
rilmiştir. Arazîmin geri kalan kısmı daha sona yapılan tapulama çalışmalan sırasın­
da adıma 15 ada, 70 parsel olarak tescil edilmiştir. Ancak Karayolu altında kalan
dört dönümlük kısmın kamulaştınİması yapılmadığı gibi tarafıma herhangi bir be­
del de ödenmemiştir.

Tarafımdan uzlaşma talebinde bulunulmuş ise de idare ile uzlaşma sağlanamamış ve ekte sunulan uz­
laşmazlık tutanağı tutulmuştur.

2942 sayılı kamulaştırma kanununa eklenen geçici 6. madde gereğince kamulaştırmasız el atılan taşın­
mazımın bedelinin tespiti ve idareden alınmasının temini için uzlaşmazlık tarihinden itibaren üç ay içinde işbu
davanın açılması gerekmiştir.

HUKUKİ SEBEPLER : 2942 sayılı kanun geçici 6. maddesi ve ilgili diğer bükümler.

DELİLLER : Çardak, 15 Ada, 70 parsele ait tapu kaydı, şahit va bilirkişi beyanı. Karayolları kayıt­
lan, keşif, uzlaşma talebi ve uzlaşmazlık tutanağı, vs..

SON TALEP : Denizli İli, Çardak İlçesi, Çeştepe mevkiinde kain, 15 ada 70 parsel sayılı arazimin
bitişiğinde bulunan ve Devlet Karayolları gövdesnde kalan dört dönüm genişliğin-
dek Doğusu:..., Batısı: ..., Kuzeyi: ..., Güneyi: ... ile çevrili taşınmazımın dava tari­
hindeki bedelinin 2942 sayılı kanunun 15. maddesinde düzenlenen bilirkişi kurulla­
rına. 2942 sayılı kanun 10-11. maddelerinde belirtilen esaslara göre tespit ettirile­
rek, takdir edilecek bedele mahsuben şimdilik 5000 TL'nin davalı idareden yasal fa­
izi ile birlikte tahsiline karar verilmesini (tespit erilecek değerin tam ve kesin olarak
yenilenebilmesinin mümkün olduğu ando ortt>r<!mak üzere) vekalet ücreti ile yargı­
lama giderlerinin davalıya yükletilmesini arz ve talep ederim..../....../201S

Davacı . ............

Mahkemeye sunulacak deliller

- Şahit listesi,

- Kalan kısmın tapusu,

- Varsa emlak vergi kayıtbn,

- Muristen kalmış ise veraset ilamı,

- Uzlaşma uygulaması yapıldığına, sonuç alınamadığına dair tutanak ve diğer belgeler.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 895 |
P. 04.11.1983 den Sonra Gerçekleşen Kamulaştırmasız El Atmalar Sebebiyle
Açılacak Davalar”

Kamulaştırmasız el atma halinde idare, Kamulaştırma Kanununa uygun ha­


reket etmeden ferdin malını elinden almış olması sebebiyle kanunsuz bir hare­
kette bulunmuş durumdadır ve bu bakımdan dava, Medeni Kanun hükümlerine
göre mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde meydana ge­
len zararının tazmini davası” olup bu davalar kamulaştırmasız el atma (fiili)
bahsinde değerlendirilecektir.

VI. Kamulaştırmasız El Atma Davaları

Kamulaştırmasız el atma konusunun ülkemizdeki gelişimini üç dönem ha­


linde irdelemek gerek r;

A. 09.10.1956 Tarihinden Önceki Dönem

Cumhuriyet kurulduğunda ülkemizde yol, okul, hükümet binaları, hastane vs


gibi kamu hizmetlerine ağırlık verilmiş, kıt kaynakların en verimli şekilde kullanıl­
ması ve daha çok hizmet üretilmesi amacıyla kamulaştırma işlemi yapılmadan,
bedeli ödenmeden vatandaşların taşınmazlarına el konulmuş ve üzerine tesisler
yapılmıştır. Esasen o tarihlerde Türkiye'nin tamamını kapsayan bir kamulaştırma
kanunu da bulunmuyordu. Kamulaştırma konularını düzenlen Cumhuriyet tarihi­
nin ilk kanunu olan 6830 sayılı İstimlâk Kanunu TBMM, de kabul edilmiş ve
09.10.1956 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Bu kanun, ülkenin tamamını kapsa­
yan, kamulaştırma konularını düzenleyen, kamulaştırmanın şartlarını, şahıs ta­
şınmazlarının kamulaştırılmasında uygulanacak usul ve yöntemleri tespit eden
çağdaş bir kanundu. N tekim 1983 yılına kadar 27 sene uygulanmıştır.

Ancak bu kanun geleceği düzenliyordu. 09.10.1956 dan sonra artık kamu­


laştırma işleri hukuk devletine yakışır şekilde bu kanuna göre yapılacaktı.

Oysa Devlet geçmişte, malikine sormadan, rızasını almadan, bedelini öde­


meden özel mülkiyet kapsamındaki taşınmazlara el koymuş ve kanunsuz şekil­
de üzerine tesisler yapmıştır. Devletin vatandaşla barşmasını sağlamak ve ta­
lep eden mülk sahiplerine el konulan taşınmazların bedelinin ödenebilmesi için
221 sayılı kanun çıkarılmış ve 12.01.1961 tarihinde yürürlüğe konulmuştur.

Gölcüklü: age. s. 120S


1958/17 E. 1959/15 K. 11.2.1959 T.’li İBKK. Gerekçesinden.
I 896 Hukuk Davalan
Bu kanunun 1. maddesinde yer alan "6830 sayılı İstimlak Kanununun yürürlü­
ğe girdiği tarihe kadar. (09.10.1956) kamulaştırma işlerine dayanmaksızın, kamu­
laştırma kanunlarının gözönünde tuttuğu maksatlara fiilen tahsis edilmiş olan gay-
rimenkuller ilgili amme hükmi şahsı veya müessesesi adına tahsis tarihinde kamu­
laştırılmış sayılır." hükmü uyarınca ülkemizde 09.10.1956 dan önce kamulaştırma­
sı el konulan taşınmaz kalmamıştır. Kanunun 3. maddesi ile 221 sayılı kanunun
yürürlüğe girdiği 12.011961 den itibaren iki yıl içinde bedel davası açılabileceği, bu
süre içinde dava açılmadığı takdirde bu hakkın düşeceği belirtilmiştir. Aynı madde­
nin son fıkrasında da gayrimenkule müdahalenin men’ davasının açılamayacağı
hükme bağlanmış olduğundan 09.10.1956 dan önce kamulaştırmasız el konulan
taşınmaz maliklerinin tu gün itibariyle başvurabileceği bir kanun yolu kalmamıştır.

Kararlar 09.10.1956 gününden önce el atılan taşınmazhr için tanınan dava hakkı­
nın 13.01.1963'te dolduğu

221 sayılı Yasa 12.01.1961 günü yürürlüğe girdiğinden, davacıların dava hakkı 2 sene
sonrası olan 13.01.1963 günü sona ermiş olup, dava konusu taşınmaza 09.10.1956
gününder önce el atıldığından davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar
verilmesi doğrudur. (5. HD. 2013/14166 E. 2013/21179 K. 02.12.2013 T.)

Taşınmaz mülkiyeti 1973 yılında kadastro ile kazanıldığından 221 S.K.


uygulanamaz

Her ne kadar taşınmaza 1955 ve önceki yıllarda el atıldığından bahisle 221 sayılı
yasadaki iki yıllık hak düşürücü sürenin geçmesi nedeniyle dava reddolunmuş
ise de, davacının taşınmazın mülkiyetini 1973 yılında yapılan kadastro tespitiyle
kazandığı dava açma hakkını bu tarihte elde ettiği anlaşıldığından 221 sayılı
yasa uygulanamaz. (5. HD. 2011/5077 E. 2011/11222 K. 22.06.2011 T.)

B. 09.10.1956 - 04.11.1983 Tarihleri Arasındaki Dönem

Bu dönemi de biraz önce incelediğimiz geçici 6. madde düzenlemiştir. Bu


iki tarih arasında kamulaştırma yapılmaksızın el konulan taşınmaz mallar hak­
kında geçici 6. madde hükümleri uygulanacaktır. Yukarıda bu konuda yeterli
açıklama yapıldığından burada tekrara gerek görülmemiştir. İhtiyaç halinde
geçici 6. madde açıklamaları incelenmelidir.

C. 04.11.1983 Tarihinden Sonraki Dönem

04.11.1983 den sonra vaki olan el atmalar Kamulaştırmasız fiili el atma ve


Kamulaştırmasız hukuki el atma olmak üzere iki başlık altında irdelenmek gerekir.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 897 |
1. Kamulaştırmasız Fiili El Atma Davaları

Kamulaştırmasız el atma, idarenin, bir kişiye ait taşınmazı kamulaştırmaya


ilişkin usul ve kurallanna uymaksızın ve bir bedel ödemeksizin işgal ederek ka­
mu hizmetine tahsis etmesi şeklinde tanımlanmaktadır.

Kanunlarımızda ve Anayasa'mızda yer alan bir kavram değildir. Kamulaş­


tırma konusunu düzenleyen 6830 - 2942 - 4650 sayılı kanunlarda kamulaştır­
ması el atmayla ilgili düzenlemeye yer verilmemiştir.

Kamulaştırmasız el atma 16.05.1956 gün 1-6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleş­


tirme kararıyla hukuk sistemimize girmiştir. Yargıtay'ın bu kararı ile taşınmazına
hiçbir kamulaştırma işlemi yapılmadan el atılan mülk sahibinin, el atan kamu
tüzel kişiliğine karşı meni müdahale (el atmanın önlenmesi) davası açabileceği
ya da fiili duruma razı olarak mülkiyet hakkının devrine karşılık taşınmaz bede­
linin tahsili istemli dava açabileceği kabul edilmiştir.

Kanun gücünde ve uygulanması zorunlu17 olan bu karar gereğince,


04.11.1983 tarihinden sonra, taşınmazına kamulaştırma yapılmadan el atılan
malikler, el atan kurum aleyhine men'i müdahale davası veya bedel davasın­
dan istediklerini açabilirler.

o. Fiili El Atmanın Şartları

1. El atılan taşınmazın özel hukuk kişisine ait olması gerekir.

2. Taşınmaza el kovan, kamulaştırma yetkisine sahip bir kamu tüzel kişisi


yahut gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olmalıdır.

3. Müdahalenin kamulaştırma yetkisine sahip idare tarafından kamu yararı


gerektirdiği için yapılmış olması gerekir.”

4. Kamulaştırma yetkisine sahip idare geçici amaçlar için taşınmaza el koymuş


ise bu geçici durum kamulaştırmasız el atma olarak tavsif edilemez

5. Kamulaştırmasız el koymadan bahsedebilmek için, İdarenin taşınmaza


eylemli olarak el koyup malikin kullanımını yasaya aykırı şekilde tamamen
ortadan kaldırmış olması gerekir.

2797 sayılı Yargıtay Kanuru madde 45

Arcak, Ali / Doğrusöz, Edip: Kamulaştırmasız Elkoyma, Ankara 1992, s. 20.


I 893 Hıkuk Davaları

Kararlar Acele Kamulaştırmadan sonra geçen makul süre (6 ay) içinde dava açıl­
maması - kamulaştırmasız el atma

Acele el koyma kararından sonra, davalı idarenin tespit ve tescil davası açma­
sı için gereken makul sürenin geçmesine rağmen davanın açılmadığı, ihtilafın
kamulaşt rmasız el atma olarak değerlendirilerek, işin esasına girilip sonucuna
göre hüküm kurulması gerekirken, davanın reddi, doğru görülmemiştir. (5.
HD. 2011/7489 E. 2011/16045 K. 12.10.2011 T.)”

Tayin edienden fazla DOP kesilmesi - Kamulaştırmasız el atma sayılacağı

Düzenleme ortaklık payından fazla kesinti yapılması kamulaştırmasız el atma­


dır. (5. HD. 2011/2503 E. 2011/10581 K. 14.06.2C11 T.)

Mal sahibinin kullanmasına mani olan fiili müdahale yoksa kamulaştırmasız


el atma sözkonusu değildir

Taşınmazlar için kamu yararı kararı verildiği, kı/met takdirlerinin yapıldığı,


ancak taşınmazlara fiilen el atılmadığı anlaşılmıştır. Müdahalenin kamulaştır­
ması el atma sayılabilmesi için idarenin taşınmaza fiilen el atmış olması
gerekir. Davacının tasarruf etme ve kullanma yetkisini kısıtlayan veya ortadan
kaldıran kalıcı ve fiili bir el atması olmadığına göre kamulaştırmasız el atma
söz konusu değildir. (5. HD. 2010 / 17343 E. 2011/3393 K. 01.03.2011 T.)

b. Kamulaştırmasız El Atma Davalarında Davacı

Taşınmazların malikini tapu sicili belirler. Taşınmaz tapu sicilinde kimin


adına kayıtlı ise el atma davasını açacak olan da odur. Bunda bir tereddüt yok­
tur. Ancak ülkemizde kadastro faaliyetleri tamamlanmış ve her taşınmaza tapu
kesilmiş değildir. Atalarından kalan taşınmazları kadimden beri kullanan insan­
ların bu haklarının da korunması gerekir. El atılan taşınmaz tapusuz ise zilyet
süre geçirmeden bedel davası açmalı ve bu dava görülürken mahkemenin ve­
receği önel üzerine yetkili ve görevli mahkemeye başvjrarak taşınmazın zilyedi
olduğunu ve mülkiyet hakkını kazandığını kesinleşmiş mahkeme kararı ile ispat­
ladıktan sonra el atma davasına devam olunmalıdır.

Taşınmazın tapu maliki vefat etmiş ise mirasçılardan birisi, bir kaçı veya
tamamı birlikte veya ayrı ayrı dava açma hakkına sahiptirler. Taşınmaz tapusuz
ise önceki paragrafta bahsedilen prosedürün mirasçılarca işletilmesi gerekir.

S9
Aynı mahiyette .5. HD. 2011/10590 E. 2011/12721 K. 11.7.2011 T.
Aynı mahiyette 5. HD. 2008/8776 E. 2008/13436 K. 30.10.2008 T.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 89? |
c. Kamulaştırmasız El Atma Davalannda Davalı

Kamulaştırmasız el atılan taşınmazı davanın açıldığı tarihte hangi idare kul­


lanıyor, faydalanıyor ve elinde tutuyorsa dava onun aleyhine açılmalıdır. Ta­
şınmaza kimin kamulaştırmasız el attığı değil, dava tarihinde kimin elinde bu­
lunduğu önemlidir. Yargılama sırasında mahkeme taşınmaz başında keşif yapa­
cak ve bu konuyu araştıracaktır. Davanın husumet noktasından reddedilmeme-
si için dava açılmadan önce taşınmaza hangi kurumjn fiilen el koyduğunun
ciddiyetle araştırılması gerekir.

d. Kamulaştırmasız El Atma Davalarında Yetkili Mahkeme

Taşınmaza kamulaştırmasız el atan idare aleyhine men'i müdahale davası


açılabileceği gibi sadece bedelinin tahsili davası da açılabilir. Bu sebeple yetki
konusu iki başlık altında incelenmelidir;

aa. Müdahalenin Men'i Davalarında Yetkili Mahkeme

Taşınmaz maliki, el atan idare aleyhine men'i müdahale davasını 6100 sayı­
lı HMK'nın 12. maddesi gereğince, taşınmazın bağlı bulunduğu asliye hukuk
mahkemesinde açar. Esasen taşınmazın aynı ile ilgili davaların taşınmazın bu­
lunduğu yerde görev yapan asliye hukuk mahkemesinde açılması ve görülme­
si genel ve kesin yetki kuralıdır. Kesin yetki kuralı kamu düzeni ile ilgili olup
mahkemelerce re'sen gözetilir. Yetkisiz mahkemede açılan taşınmazın aynı ile
ilgili davalar taraflar itiraz etmeseler dahi mahkemece yetkisizlik sebebiyle red­
dedilir.

bb. Bedel Davalannda Yetkili Mahkeme

Taşınmazına kamulaştırmasız el atılan malik, meni müdahale davası açmak


yerine malının bedelini talep etme hakkına sahiptir. Bedel davası taşınmazın
aynı ile ilgili değildir. İdarenin taşınmaza müdahalesi hangi sebeple olursa olsun
hukuk dışı, haksız bir eylemdir. Özel kişilerin haksız fiil teşkil eden eylemlerin­
den hiçbir farkının buunmadığı, bu nedenle bu tip eylemlerden doğan zararla­
rın da özel kişilerin haksız fiilinden doğan zararlarda olduğu gibi adli yargıda
görülmesi gerektiği kabul edilmektedir.” Kamulaştırmasız el atma karşılığının
dava edilmesi tazminat talebini içerdiğinden taşınmaz mal üzerindeki ayni hak­
ka ilişkin bulunmayan böyle bir davada, "Taşınmazın aynına ilişkin davalar,
taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde görülür" kesin yetki kuralı uygulana-

Anayasa Mahkemesinin 2013/93 E. 2013/101 K. 25.9.2013 T.li kararından.


I ?03 Hukuk Davalan
maz. Taşınmazın aynı ile ilgili olmayan bedel davalarının taşınmazın bulunduğu
yer mahkemesinde açılması şart olmayıp, davalının ikametgâhı asliye hukuk
mahkemesinde açılması da mümkün bulunmaktadır.'1

e. Kamulaştırmasız El Atma Davalannda Görevli Mahkeme

2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 37. maddesi "Bu Kanundan doğan tüm
anlaşmazlıkların adli yargıda çözümlenmesi gerekenleri, taşınmaz malın bulun­
duğu yer asliye hukuk mahkemelerinde basit yargılama usulü ile görülür."
hükmünü amirdir. Bu hükmün uygulanması için davanın 2942 sayılı Kamulaş­
tırma Kanunundan doğması gerekir. Oysa inceleme konumuz olan kamulaştır­
ması el atma davaları herhangi bir kanundan değil Yargıtay İçtihadı Birleştirme
Büyük Genel Kurulunun, 16.05.1956 tarih ve 1956/1-6 sayılı kararından doğ­
maktadır." Bu sebeple işbu davalar Yargıtay'ın muhtelf kararlarında da belirtil­
diği üzere genel hükümlere tabidir. Taşınmazın aynı ile ilgili men'i müdahale
davaları behemahal taşınmazın bulunduğu ver asliye hukuk mahkemesinde
görülür.Taşmmazın bedeline ilişkin tazminat davaları ise taşınmazın bulunduğu
yer veya davalının ikametgâhının bağlı bulunduğu yer asliye hukuk mahkeme­
sinde görülebilir."

1086 sayılı HUMK. yürürlükte iken değeri belli miktarın altındaki davalar
sulh hukuk mahkemelerinde, değeri bu miktarı aşan davalar asliye hukuk mah­
kemelerinde görülme<te idi. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri kanununun 2. maddesiyle "Dava konusunun değer
ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla,.. görevli mah­
keme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir." Hükmü
getirildiğinden, 01.10.2011 tarihinden itibaren bu davalar değerine bakılmaksı­
zın asliye hukuk mahkemelerinde görülmektedir. Kanunun yürürlüğe girmesin­
den önce sulh hukuk mahkemesinde açılmış ve görülmekte olan davalarda bu
hükmün uygulanmayacağı geçici 1. maddede belirtildiğinden sulh hukuk mah­
kemesinde açılmış ve görülmekte olan davalarda görevsizlik kararı verilemeye­
cek, davalar sulh hukuk mahkemelerinde görülüp karara bağlanacaktır."

81 HGK. 2008/5-742 E. 2008/740 K. 17.12.2008 T.

HGK. 1984 / 3-356 E. 198^ / 719 K. 20.06.1984 T.

Akar, Zeki: Kamulaştırma Davoları, Ankara 2000, sayfa 942.


“ HGK. 2008/5-742 E. 2008/740 K. 17.12.2008 T.

Yıldınm, Bekir: Kamulaştrma Dovolan, Ankara 2013, s. 854-855.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 901|
f. Kamuloştırmasız Elatma Davalarında Yargılama Usulü

37. maddede açıkça belirtildiği üzere, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanu­


nundan doğan tüm anlaşmazlıkların adli yargıda çözümlenmesi gerekenleri,
taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemelerinde basit yargılama
usulü ile görülür.
Basit Yargılama usulü 6100 sayılı HMK. nun 316-322. maddelerinde düzen­
lenmiştir. Yazılı usule göre daha basit ve çabuk işleyen bir yargılama usulüdür.
Kanunlarda sayılan bazı davalar ve işler hakkında uygulanır. Kamulaştırma Ka­
nunu 37. maddesinde açıkça belirtildiği için bu davaların asliye hukuk mahke­
melerinde basit usulle görülmesi gerekir..

Oysa Kamulaştırmasız el atma davaları genel hükümlere tabi olduğundan


bu davalara basit usul uygulanamaz. Daha açık ifade etmek gerekirse basit
usule tabi davalar adli tatilde görülür,istinaf ve temyiz süreleri adli tatilde işle­
meye devam eder. Oysa genel hükümlere göre bakılan davalar adli tatile tabi
olup istinaf ve temyiz süreleri adli tatilde işlemez. Bu sebeple İdare tarafından
açılan ve basit yargılama usulüne göre bakılması gereken bedel tespiti ve tescil
davaları, (2942 S.K. 10. Mad.) kamulaştırmasız el atma davaları ile birleştirilerek
görülemez. Önce, İdare tarafından açılan bedel tespiti ve tescil davası karara
bağlanmalı, kesinleştikten sonra bekletilmekte olan kamulaştırmasız el atma
davası hakkında bir karar verilmelidir." İdare tarafından bedel tespiti ve tescil
davası açıldığından bahisle, kamulaştırmasız el atma davası hemen reddedil-
memeli ve idarenin açtığı tescil davasının sonucu beklenmelidir.

g. Kamulaştırmasız El Atma Davalarında Zamanaşımı

Kamulaştırmasız el atma davaları Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun


1956/1-6 sayılı ve 16.05.1956 tarihli kararına dayanılarak açılmaktadır. Büyük
Genel Kurulun aynı gün verdiği 1956/ 6 ve 7 karar savılı kararlarında mülkiyet
hakkından doğan gerek men'i müdahale davalarında gerekse bedel davalarında
zaman aşımı sözkonusu olmadığına hükmedilmiştir. Bu karar gereğince Fiili el
atma halinde açılması gereken meni müdahale ve bedel davaları zaman süre­
cine bağlı olmadan her zaman açılabilmektedir.

5. HD. 2008/10735 E. 2003/15070 K. 24.11.2008T.


I 902 Hıkuk Davaları

04.11.1983 den sonraki Kamulaştırmasız Fiili Elatma Sebebiyle Açılacak


Dava Dilekçesi Örneği

ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİNE

ÇARDAK

DAVACI : Mülk sahibi..

DAVALI : Kamulaştırmasız el atan idare..

DAVA : Kamulaştırmasız el atma sebebiyle tazminat.

HARÇ DEĞERİ : 6300 TL tazminatın tahsili.

DAVANIN İZAHI : Denizli İli, Çardak İlçesi, Çaltı mahallesirde kain, 126 Ada 105 parsel
no.lu 1500 m2 arazi vasfında taşınmazın malikiyim. Arazide sulama im­
kânı olmadığından tahıl ekimi yapılmaktadır. Davalı idare tarafından ya-
plmakta olan otoyol arazimin üzerinden geçmiş ve tamamı yol gövde­
sinde kalmıştır. Zararımın karşılanması taebi ile yaptığım başvuru idare
tarafından reddedilmiştir. Herhangi bir kamulaştırma işlemi yapılmadan
arazime el atılmış olması ve zararımın tazmin edilmemiş bulunması se­
bebiyle İdare aleyhine işbu davanın açılması gerekmiştir.

HUKUKİ SEBEPLER : 15.5.1956 gün ve 1/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Karan, ilgili diğer mevzu­
at hükümleri.

DELİLLER : Tapu kaydı, keşif, bilirkişi incelemesi, şahit beyanı vs.

SON TALEP : Tespit edilecek değerin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin müm­
kün olduğu anda arttırılmak üzere; Denizli İli, Çardak İlçesi, Çaltı Mahal­
lesinde kain, 126 Ada, 105 parsel no.lu 1500 m2 miktannda arazi olarak
kullandığım taşınmazımın, dava tarihindeki değerinin 2942 sayılı kanu-
njn 10,11. maddesi esasları dairesinde 15. maddesi uyarınca seçilecek
blirkişiler marifetiyle belirlenerek, 6300 TL tazminatın kanuni faizi ile
brlikte davalı idareden tahsiline, uhdemde bulunan tapunun iptaline,
yol gövdesinde kaldığı için tapudan terkinine karar verilmesini, yargıla­
ma giderlerinin davalıya yükletilmesini arz ve talep ederim. .../.../.2018

Davacı................

Mahkemeye sunulacak deliller

- Taşınmazın tapusu ve çapı,

- Şahit listesi,

- Araziden elde edilen ürünün satıldığı hal veya Toprak Mah. (Tisi belgeleri,

- Arazi sulanıyorsa sulema ücreti makbuzları

- İdareye zararın karşılanması talebi ile yazılan dilekçe ve verilen cevap.

- Arazi başında keşif ycpılması


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 903 |
2. Kamulaştırmasız Hukuki El Atma Davaları"
İlgili kanun macdesi;
3194 sayılı İmaı Kanunu Madde 10: Belediyeler; imar planlarının yürürlüğe gir­
mesinden en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarını
hazırlarlar. Beş yıllık imar programlarının görüşülmesi sırasnda ilgili yatırımcı kamu
kuruluşlarının temsilcileri görüşleri esas alınmak üzere Meds toplantısına katılır. Bu
programlar, belediye meclisinde kabul edildikten sonra kesinleşir. Bu program içinde
bulunan kamu kuruluşlarına tahsis edilen alanlar, ilgili kamu kuruluşlarına bildirilir.
Beş yıllık imar programları sınırları içinde kalan alanlardaki kamu hizmet tesislerine
tahsis edilmiş olan yerleri ilgili kamu kuruluşları, bu program süresi içinde kamulaştı­
rırlar. Bu amaçla gerekli ödenek, kamu kuruluşlarının yıllık bütçelerine konulur.

Açıklama

Görüldüğü üzere Kanun koyucu kanunu yaparken mülkiyet hakkını zede­


lememek için gerekli tedbiri almıştır. Ancak verilen süre içinde kamulaştırma
yapılmadığı takdirde ne olacağı, bir başka tabirle kanun hükmüne uyulmadığı
takdirde uygulanacak müeyyide (yaptırım) tayin edilmediğinden sorunlar bi­
rikmiş ve kamu imkan arını zorlayan bir noktaya gelmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 15.12.2010 gün ve 2010/5-662 E. 2010/651 K.


sayılı kararında, mülkiyet hakkının özüne dokunacak şekilde tasarrufu hukuken
kısıtlanan taşınmazların bu durumunu kamulaştırmasız el atma olarak kabul
etmiştir. Bu karardar sonra, İmar planlarında umumi hizmetle ayrılan (park-
okul yeri, yol vs.) kısıtlı alanlarda kalan taşınmazların malikleri, beş yıl içinde
kamulaştırılmaması halinde ilgili idare aleyhine dava açmak, mülkiyet hakkını
idareye bırakarak taşınmazın bedelini talep etmek hakkını elde etmişlerdir.

Fiilen el atılmadığı halde,hukuken serbest tasarufun kısıtlanması sebebiy­


le bu tür kısıtlamalara hukuki el atma denilmiştir.

o. Hukuki El Atmanın Şartları

1. Uygulama imar planlarında (1/1000 ölçekli) umumi hizmetlere ve resmi ku-


rumlara ayrılmak suretiyle taşınmazın, genel ve düzenleyici bir işlem olan
imar planıyla karru hizmetine tahsis edilmiş olması,

2. Uygulama imar panın kesinleştiği tarihten itibaren ilgili kurumca 5 yıl için­
de ayrılma amacına uygun olarak planda öngörülen kamulaştırma işlemle­
rinin yapılmamış olması,


Gölcüklü: age. S. 1256
| 9M Hıkuk Davaları
3. Malikin mülkiyet hakkının süresi belirsiz şekilde kısıtlanması,

4. Bu idari işlem ve eylemden mülk sahiplerinin zarargörmesi.

b. Problem 2942 sayılı Kanuna Eklenen Ek Madde ile Çözülmüştür


Hukuk Genel Kurulu Kararı ile başlayan yeni dönemde Kanun koyucu prob­
lemi çözmek üzere Kamulaştırma Kanununa, 20.08.2016 tarihilinde ek 1. mad­
deyi eklemiştir.” Madde gerekçesinde ek maddenin tedvin sebebi şöyle açık­
lanmıştır; "Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara
ayrılan kısıtlı alanlarda kalan taşınmazların, planların yürürlüğe girmesinden
itibaren beş yıl içerisinde bütçe imkanları dahilinde kamulaştırılması, müm­
kün olmaması halinde imar planı değişikliği yapılması zorunluluğu getirilerek
vatandaşların karşılaştıkları mağduriyetlerin giderilmesi amaçlanmıştır."

2942 sayılı Kamu aştırma Kanununa eklenen ek madde 1“:

1- Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak


suretiyle mülkiyet hakkının özüne dokunacak şekilde tasarrufu hukuken kısıtla­
nan taşınmazlar hakkında, uygulama imar planlarının yürürlüğe girmesinden iti­
baren beş yıllık sü e içerisinde imar programları veya imar uygulamaları yapılır
ve bütçe imkanları dahilinde bu taşınmazlar ilgili idarelerce kamulaştrılır veya
her halde mülkiyet hakkını kullanmasına engel teşkil edecek kısıtlılığı kaldıracak
şekilde imar planı değişikliği yapılır/yaptırılır. Bu süre içerisinde belirtilen işlem­
lerin yapılmaması halinde taşınmazların malikleri tarafından, bu Kanunun geçici
6 ncı maddesindeki uzlaşma sürecini ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen
idari başvuru ve işlemleri tamamlandıktan sonra taşınmazın kamulaştırmasın­
dan sorumlu idare aleyhine idari vargıda dava açılabilir.
2- Birinci fıkra uyarınca dava açılması halinde taşınmazın ya da üzerinde tesis edilen
irtifak hakkının dava tarihindeki değeri, mahkemece; bu Kanunun 15 inci maddesine
göre bilirkişi incelemesi yapılarak, taşınmazın hukuken tasarrufunun kısıtlandığı ve­
ya fiilen el konulduğu tarihteki nitelikleri esas alınmak suretiyle tespit edilir ve ta­
şınmazın veya hakk n idare adına tesciline veya terkinine hükmedilir.
3- Bu madde kapsamında kalan taşınmazlar hakkında açılacak dava ve takiplerde,
bu Kanunun geçici 6 ncı maddesinin üçüncü, yedinci, sekizinci ve on birinci fıkra
hükümleri, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılan ancak henüz ka­
rara bağlanmayan veya kararı kesinleşmeyen davalara bu madde hükümleri, ke­
sinleşen ancak henüz ödemesi yapılmayan kararlar hakkında ise geçici 6 ncı
maddenin üçüncü, sekizinci ve on birinci fıkra hükümleri uygulanır.

6745 sayılı kanunun 33. rraddesi ile.


“ Yürürlüğü 07.09.2016
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 905
4- Bu Kanunun geçici 6 ncı maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca ayrılması gereken
yüzde iki oranındaki ödenekler, yüzde dört olarak ayrılır. İlave olarak ayrılan
yüzde iki oranındaki ödenekler, münhasıran bu ek madde ile geçici 11 inci ve ge­
çici 12 nci maddeler kapsamında yapılacak ödemelerde kullanılır. Yapılacak
ödemelerin toplam tutarının ilave olarak ayrılan ödeneğin toplamını aşması ha­
linde, ödemeler, en fazla on yılda ve geçici 6 ncı maddenin sekizinci fıkrası hük­
müne göre yapılır.

1. Ek Maddenin 1. Fıkrasının Açıklaması

Kesinleşen imar plânında kendisine yer tahsis edilen idare, uygulama imar planla­
rının yürürlüğe girmesinden itibaren beş yi içerisinde tasarrufu hukuken kısıtlanan
taşınmazları kamulaştırı ır veya her halde mülkiyet hakkının kullanılmasına engel teşkil
edecek kısıtlılığı kaldıracak şekilde imar planı değişikliği yaptırır.

İdare, üstüne düşen bu görevleri yerine getirmez ise raşınmaz malikinin aşağıda

açıklanan işlemleri yerine getirmesi lazımdır;

Kısıtlı alanda mülkü olan kişi, taşınmazının bulunduğu yerde geçerli olan uygulama
imar planının hangi tarihte yürürlüğe girdiğini ilgili belediyeden bir dilekçe ile sormalı
ve aldığı resmi cevabı muhafaza etmelidir.

Uygulama imar planının yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıl geçtikten sonra yi­
ne i gili belediyeye ikinci bir dilekçe verilmeli ve taşınmazın bulunduğu yerde imar planı
değişikliği yapılıp yapılmadığı, kısıtlılığın ka dirilip kaldırılmadığı sorulmalı, değişiklik
yapılmış ise yeni plan örneği talep edilmelidir.

Uygulama imar planının yürürlüğe girmesinden itabaren beş yıl geçmiş ve kısıtlı
alandaki taşınmaz kamulaştırılmamış yahut imar planı değişikliği yapılarak kısıtlılık hali
kaldırılmamış ise kısıtlı elanda kalan mülk sahipleri ilgili kuruma bir dilekçe ile başvura­
rak uzlaşma talebinde bulunmalıdır;

Uzlaşma prosüdürü geçici 6. madde de düzenlenmiş clup, madde altında gerekli


açıklama yapıldığından burada tekrar edilmemiştir. Gerektiğinde geçici 6. madde üçün­
cü ve devamındaki fıkra açıklamaları incelenmelidir.

Bu arada ilgili beleciyeye de dilekçe ile müracat edilmeli ve durum anlatılarak, ilgili
idarenin yasal beş yıllık süre içinde kısıtlı alanda kalan taşınmazı kamulaştırmadığı, imar
kanunu 10. ve 2942 sayılı kanun ek 1. madde gereğince mülkiyet hakkının kullanılması­
na engel teşkil eden kısıtlılığı kaldıracak şekilde imar planı değişikliği yapılması talep
edilmelidir.

İlgili kurum ile uzlaşma sağlanamadığı, ilgili Belediye de gerekli imar değişiklin!

yapmadığı takdirde,uzlaşmazlık tutanağının tanzim terihinden itibaren en geç üç ay


içinde ilgili idare aleyhine, yetkili idare mahkemesinde bedel davası açılmalıdır.
| 906 Hukuk Davaları
Bu açıklamalar ışığında taşınmaz bedelinin tazmini davası açabilmenin şartlarını
şu şekilde sıralamak mümkündür;

1- Taşınmazın bulundjğu mahalde uygulama imar planı yapılmalı, bu plan onaylana­


rak kesinleştirilip yürürlüğe konulmalı, tapulu taşınmaz bu planda umumi hizmet­
ler veya resmi kurumlara ayrılan kısımda kalmalıdır,

2- Uygulama İmar Planının yürürlüğe girdiği tarihten itiba'en beş yıl içinde taşınmaz,
kısıtlı alanın ayrıldığı kurum (Belediye, Milli Eğitim, İç İşleri Bakanlığı, Sağlık Bakan­

lığı vs.) tarafından kamulaştırılmamış olmalıdır.

3- Uygulama İmar Planının yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl içinde tapulu

taşınmazın içinde bulunduğu kısıtlılığı kaldıracak bir imar planı değişikliği yapıl­
mamış olmalıdır.

4- Mülk sahipleri ilgili idareye uzlaşma talebi ile, ilgili belediyeye plan değişikliği tale­
bi ile başvurmalı ve her ikisinden de olumsuz cevap alınmış olmalıdır.

1. Ek Maddenin 2. Fıkrasının Açıklaması

Ülke çapında ne kadar kısıtlı alan vardır, bu alanlarda ne kadar taşınmaz bulun­

maktadır, taşınmaz sahiplerinden ne kadarı ile uzlaşma sağlanabilecektir, kaç taşınmaz


sahibi ne miktar taşınmaz için bedel davası açacaktır, çıkan bedeli kamu kaynakları nasıl
ve hangi şartlarda karşılayabilecektir? Bu konularda bir hesap kitap yapılmış bir envan­
ter çıkarılmış değildir. TBMM. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay kararları doğrultusunda
AB. müktesebatına uygun, demokratik hukuk devletine yakışır bir düzenleme yapmıştır.
Kanun metninden sezildiğine göre oldukça dikkatli ve ihtiyatlı hareket edilmiştir.Dava
yoluna başvurmadan evvel alternatif çözümler üzerinde çalışılarak nakdi talepler en aza
indirilmeye çalışılmıştır. Bu cümleden olarak ek maddenin 2. fıkrasında, açılan bedel
dava arında, mahkemenin bedeli belirleme yöntemi de hükme bağlanmıştır;

1- Tasarrufu kısıtlanan taşınmazın veya üzerindeki irtifak hakkının davanın açıldığı


tarihteki değe-inin tespit edileceği açık ve net olarak belirtilmiştir.

2- Davanın açıldığı idare mahkemesi. Kamulaştırma Kanununun 15. maddesi çerçe­


vesinde teşkil edilecek bilirkişi kurulu ile taşınmazın başında keşif icra edecek, bi­
lirkişi kurulu taşınmazın, hukuken tasarrufunun kısıtlandığı tarihteki özelliklerini
esas alarak dava tarihindeki değerini tespit edecektir. Taşınmazın bedelinin tes­
pitini ve mülk sahbi adına bankaya yatırılmasını müteakip, davayı gören idare
mahkemesi taşınmazın tapusunun iptaline ve idare adına tesciline, tescile tabi de­
ğilse terkinine kara' verecektir.

1. Ek Maddenin 3. Fıkrasının Açıklaması

Bu fıkrayı üç ihtimale göre değerlendirmek uygun olacaktır;


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 907 |
1- Bu madde kapsamında kalan taşınmazlar hakkında bundan sonra açılacak dava ve
icra takiplerinde aşağıda yazılı esaslara uyulacaktır;

lı- Dava açılmadan evvel idareye uzlaşma başvurusurda bulunmak dava şartıdır.
(Geç 6. mad. 3. fıkra)

12- Bu madde kapsamında açılan davalarda mahkeme ve icra harçları ile her tür­
lü vekâlet ücretleri maktu olarak belirlenecektir. (Geç 6. mad. 7. fıkra)

13- Kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden ödenecek bedelin temin edilmesi,


bedelin dağıtımı ve şartları konusunda geçici 6. mcddenin S. fıkrası hükümleri
uygulanacaktır. (Geç 6. mad. 8. fıkra)

14- Bu madde kapsamında açılan davalarda mal sahipleri lehine verilen ve kesin­
leşen kararların infazı için idarelerin mal, hak ve alacakları haczedilemez. (Geç
6. mad. 11. fık'a)

2- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılan ancak henüz karara bağlanma­
yan veya kararı kesnleşmeyen davalara da bu madde hükümleri uygulanacaktır.

3- Kesinleşen ancak henüz ödemesi yapılmayan kararlar hakkında ise yukarıda (12)
bendde izah edilen ( mahkeme ve icra harçları ile her türlü vekâlet ücretleri maktu
olarak belirlenir) hususu hariç diğer hükümlerin tamam uygulanacaktır.

1. Ek Madde 4. Fıkrasının Açıklaması

Bu son fıkrada, sözkonusu taşınmaz bedellerinin ödenmesi için kaynak te­


mini ve ödeme şartları düzenlenmiştir.

c. Hukuki El Atma Davalannda Davacı

İmar planlarında <amuya tahsis edilen alanda kalan ve imar planının kesin­
leşmesinden itibaren üç ay içinde yapılan imar programlarına alınmayan ve beş
yıl içinde amaca uygun şekilde kamulaştrılmayan taşınmazların malikleri bu
davaları açılabilirler..

Tapu malikinin vefat etmesi halinde aynı hakları mirasçıları kullanırlar.

d. Hukuki El Atma Davalannda Davalı

Yukarıya çıkarılan 3194 sayılı İmar KanunununlO. maddesine göre, beledi­


ye imar planı içinde kalan, beş yıllık imar programına alınan, kamu kuruluşları­
na tahsis edilen, ilgili kamu kuruluşlarına bildirilen alanlarda kalan taşınmazla­
rın İlgili yatırımcı komu kuruluşları tarafından kamulaştırılması gerekir. Beş yılın
sonunda Kamulaştırma işlemi yapılamayan taşınmaz sahipleri ilgili yatırımcı
kamu kuruluşu aleyhine bedel davası açabilirler.
| 903 Hıkuk Davaları
Dava açılmadan evvel İlgili yatırımcı kamu kuruluşunun doğru bir şekilde
belirlenmesi lazımdır. Yanlış hasma yöneltilmesi davanın reddine, zaman ve
ekonomik kayıplara sebep olabilir.

Örnek vermek gerekirse; İmar Planı içinde ayrılan ilkokul veya ortaokul
alanı için İl Özel İdaresine izafeten valilik aleyhine, (222 S.K. 62/2. m.) Lise alan­
ları için Milli Eğitim Bakanlığına, Kreş alanları için Büyükşehir Belediye Başkanlı­
ğına,(5216 Sk.7. md.) Devlet hastanesi alanı için Sağlı< Bakanlığına husumetin
yöneltilmesi gerekir.

Yargıtay 5. Hukuk Dairesi “HMK'nın 124'ünci. maddesinin 3. ve 4.


bendlerinde yazılı olduğu şekilde, davacı tarafça huku<i el atmadan hangi ida­
renin sorumlu olacağının bilinmemesi, davalı tarafın yanlış gösterilmesi dürüst­
lük kuralına aykırı olmayıp, kabul edilebilir bir yanılgıya dayanmakta olup, karşı
tarafın rızası olmaksızın hâkim tarafından taraf değişikliği kabul edilmelidir".”
İçtihadı ile husumet konusunda daha yumuşak bir uygulama öngörmüştür.

e. Hukuki El Atma Davalarında Görevli Mahkeme

1. Ek madde çıkarılmadan evvel hukuki el atma sebebiyle açılacak tazminat


davalarının adli yargıda mı, idari yargıda mı görüleceği konusunda fikir birliği
yoktu. Ek 1. madde ile bu davaların İdari Yargıda görüleceği hükme bağlanmış
olup tartışmalar son bulmuştur. Bundan böyle bu maddeye göre açılacak taz­
minat davalarının İdare Mahkemesinde görüleceği konusunda tereddüt kal­
mamıştır.

f. Hukuki El Atma Davalarında Harç ve Avukatlık Ücreti

Fiili el atma davalarına temyiz merci olarak bakan Yargıtay 5. Hukuk Dairesi
ile hukuki el atma davalarına temyiz merci olarak bakan Danıştay 6. Dairesi
vekâlet ücreti ve harçların belirlenmesinde farklı uygulama yapmaktadırlar.

2942 sayılı Kamu aştırma kanununun geçici 6. maddesi 13. fıkrasının iptal
edilmesinden sonra, bu davalara temyiz merci olarak bakan Yargıtay 5. Hukuk
Dairesi 04.11.1983 tarihinden sonraki döneme ilişkin el atmalarda nispi harç ve
nispi vekalet ücretine hükmetmektedir. Ancak Danıştay 6. Dairesi 2014/2387
E.2014/4122 K. 27.05.2014 T.'li kararında hukuki el atmalarda geçici 6. madde­
nin 7. fıkrasına göre maktu harç ve avukatlık ücreti hükmedilmesi gerektiğine
karar vermiştir. Tatbikat bu karar çerçevesinde sürdürülmektedir.

«3
5. HD. 2013/1758 E. 2013/6488 K. 08.C4.2013 T.
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 909 |

Hukuki E atma Sebebiyle Açılacak Dava Dilekçesi Örneği

İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA


DENİZLİ
DAVACI : Mük sahibi....

DAVALI : Denzli Valiliği,

DAVA : Kamulaştırmasız el atma sebebiyle tazminat.

HARÇ DEĞERİ : 54O3TL (nisbi harca tabidir)

DAVANIN İZAHI : Derizli İli, Servergazi mahallesinde kain, 102 Ada 56 parsel no.lu 4500 m2 mikta­
rındaki taşınmazın malikiyim.

Arsamın bulunduğu yörede 1/1003 lik uygulama imar planı yapılmış ve kesinleşmiştir. Arsam uygulamB
imar planında ilkokul alanında kalmıştır.

Uygulama imar planının kesinleşmesinden itibaren beş sene geçmiştir. Bu süre içinde tasarrufu hukuken
kısıtlanan taşınmazım kamulaştırılmadığı gibi mülkiyet hakkının kullanılmasına engel teşkil eden kısıtlılığı
kaldıracak şekilde imar planı değişikliği de yaptınlmamıştır.

Bunun üzerine Valilik makamına dilekçe ile başvurarak 2942 sayılı kanunun geçici 6. maddesi çerçevesin­
de uzlaşma talebinde bulundum. Ancak yasal bir yıllık süre içinde uzlaşma sağlanamadığı gibi plan değişikliği
de yapılmadı.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu ek 1. madde çerçevesinde kısıtlı alanda kalan taşımazımın bedelinin
tahsili için işbu davayı açmak zorunda kaldım.

HUKUKİ SEBEPLER : 2942 sayılı kanun ek 1. madde, 3194 sayılı İma- Kanun 10. madde ve ilgili diğer
mevzuat hükümleri.

DELİLLER : Başvuru dilekçeleri, uzlaşma talebi dilekçesi. Tapu kaydı, keşif, bilirkişi incelemesi,
şahit beyanı vs..

SON TALEP : Tespit edilecek değerin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu
arda arttırılmak üzere;

Adıma tapulu Denizli İli, Servergazi mahallesinde kain, 102 Ada 56 parsel no.lu 4500 m2 miktarındaki ta­
şınmazımın mülkiyeti davalı iadereye bırakılarak dava tarihindeki değerinin, 2942 sayılı kanunun 10. ve 11.
maddesi esasları dairesinde 15. maddesi uyarınca seçilecek bilirkişiler marifetiyle tespitini, şimdilik 5400 TL
tazminatın faizi ile birlikte davalı idareden tahsilini, yargılama giderlerinin cavalıya yükletilmesini arz ve talep
ederim....../..... /2018

Davacı..._.......

Mahkemeye sunulacak deliller

- Taşınmazın tapusu ve çap örneği,

- Taşı nmazı n ima r d urumu

- Taşınmazın kamulaştınlması için Belediye ve ilgili kuruma yazılan dilekçeler,

- Verilmiş ise dilekçeye Kurum tarafından verilen cevap,

- Uzlaşmazlık tutanağı.
I 910 Hıkuk Davaları
VII. Ecrimisil Davaları

A. Ecrimisil Nedir?

Ecrimisil, diğer bir deyişle işgal tazminatı, hak sahibinin taşınmazı haksız bi­
çimde kullanan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği en azı kira geliri, en fazlası
mahrum kalınan gelir kaybına denk gelen bir bedeldir.”

Kamulaştırmasız el atma konusunda ecrimisil, mülk sahiplerini kamuya


karşı korumak düşüncesinin mahsulüdür. Bir başka deyişle Hazine açısından
bakıldığında ecrimisil hazine mallarını özel kişi ve kuruluşlara karşı korumakta
iken, kamulaştırmasız el atma mevzuunda ise özel mülkiyet sahiplerinin hakla­
rını kamuya karşı korumaktadır.

Genel olarak, taşnmaza fiilen el atılması sonucu bu taşınmazı kullanama­


yan malikler taşınmazın niteliğine göre mahrum kaldıkları ürün gelir kaybı veya
kira bedelini ecrimisil olarak el atan idareden isteyebilirler.”

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu 08.03.1950 tarihinde verdiği


1945/22 E. 1950/4 K. Sayılı kararında haksız kullanıcının (şagil) "Başkasının gay-
rimenkulünü haksız olarak elinde tutmuş olmasından doğan zararları ve elde
ettiği veya elde etmeği ihmal eylediği semereleri tazmin ile mükellef olduğuna"
karar vermiştir. Bu kararda şagilin, taşınmazı işgalinden dolayı bir zarar doğ­
mamış ise tazminat ödenmesinin gerekmediğine de hükmedilmiştir. İçtihadı
birleştirme Kararları kanun hükmünde olmakla adli mercileri bağlayıcı nitelik­
tedir.

Taşınmazı, kamu tarafından geçici olarak işgal edilen yahut kamulaştırma-


sız el atılan mülk sahibi, işgal eden veya el atan idareye karşı uğradığı zararın
tazmini için dava açabilir. Mülk sahibi, işgalin vasfına göre sadece men'i müda­
hale davası açabileceği gibi, ecrimisil davası ile meni müdahale davasını birlikte
de açabilir.”

Kamulaştırmasız el atmalarda mal sahibi tazminat davası ile birlikte, dava


tarihinden geriye doğru ecrimisil davasını da birlikte açabilir. Bu tür tazminat
davalarında, kamulaştırmasız el konulan taşınmazın dava tarihindeki değeri

” 1. HD.2014/10036 E. 2015/10445 K. 7.9.2015 T.

71 İS. HD. 2014/9957 E. 2014/12359 K. 09.09.2014 T.

71 Hukuk Genel Kurulu 2O08,'5-243 E. 2008/246 K. 12.03.2008 T.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 911 |
belirlenir. Dava tarih itibariyle belirlenen bedelin, dava tarihinden itibaren
kanuni faizi ile birlikte tahsiline karar verilir.”

B. Ecrimisil Davalarında Yetkili Mahkeme

Ecrimisil davaları, bir taşınmazın işgali sebebiyle uğranılan zararın tazmini­


ne yönelik olduğu için taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılmak gerek­
tiği düşünülebilir. Ancak tazminat davalarının konusu bir miktar paradan ibaret­
tir. Bu sebeple ecrimisil davaları HMK. nun 6. maddesindeki genel yetki kuralına
göre davanın açıldığı tarihteki davalının yerleşim yeri mahkemesinde açılmak
gerekir. Taşınmazın bulunduğu yerde açılan ecrimisil davasında davalı tarafın­
dan süresi içinde yetki itirazında bulunulmaz ise dava ou mahkemede de görü­
lebilir.

C. Ecrimisil Davalcrında Görevli Mahkeme

Kamulaştırma davaları taşınmazın bulunduğu maıal asliye hukuk mahke­


mesinde görülür. (29^2 S.K. m.37) Ancak ecrimisile konu olan işgal olayı haksız
fiildir. "Taşınmazı haksız olarak işgal eden hem kanunun yasağına karşı hareket
etmiş, hem de malını gaspettiği kimsenin kanunun koruduğu zilyetlik hakkını
ihlâl etmiş" olmaktadır.*71

Bu sebeple bu davalar Kamulaştırma Kanunu 37. naddesi kapsamında ka­


bul edilemez. Görevli mahkemenin ve uygulanacak yargılama usulünün HMK
göre belirlenmesi gerekir. HMK'nın asliye hukuk mahkemelerinin görevini belir­
leyen 2. maddesi "Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı
haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davclordo görevli mahkeme,
aksine bir düzenleme bulunmadıkça Asliye Hukuk Mahkemesidir." Hükmünü
amirdir. Ecrimisil davaları bu hüküm çerçevesinde asliye hukuk mahkemesinde
görülmek gerekir.

D. Arsa Vasfındaki Taşınmazlarda Ecrimisil Hesabı

Kamu kurumu tarafından zapt ve işgal edilen (kamulaştırmasız el atılan)


arsa vasfındaki taşınmaz malikinin uğradığı zarar miktarı nasıl hesaplanacaktır?
Kanunlarımızda bu konuda bir açıklık yoktur. Yargıtay kararları ile sorun çözü­
me kavuşturulmuştur;

” Hukuk Genel Kurulu 2008/5-243 E. 2008/246 K. 12.03.2008 T.

71 Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu 1945/22 E. 1950/4 K 08.03.1950 T.


I 912 Hikuk Davalan
Yüksek Yargıtay tatbikatına göre, arsa vasfındaki taşınmazlara ecrimisil he­
sabında takip edilecek yöntem şöyle sıralanabilir;

• Öncelikle taşınmaza davalı idarenin ne şekilde e atmış olduğu ve fiili el


atma tarihi kesin olarak belirlenmelidir.

• Taşınmaza komşu olan ve benzer evsafı taşıyan aynı mevkide yer alan di­
ğer taşınmazların dava tarihinden geriye doğru ecrimisil istenen süre içeri­
sinde kiraya verilip verilmedikleri, veriliyor ise nasıl ve ne şekilde kiraya ve­
rildikleri tespit edilmelidir.

• Taraflara, bu konudaki delillerini ve varsa emsal <ira sözleşmelerini mah­


kemeye sunmaları için süre verilmelidir.

• Dosyanın bu şek İde ikmalinden sonra zarar miktarının (ecrimisil) tespiti


için mahallinde uzman bilirkişiler marifetiyle keşif yapılarak, ilk dönemde
mevcut haliyle serbest şartlarda getirebileceği kira parası, emsal kira söz­
leşmeleri ile karş laştırılarak, taşınmazın büyüklüğü, niteliği ve çevre özel­
likleri de nazara alınarak yöredeki rayice göre belirlenmelidir. Takiben, yıl­
lık kira bedeli üzerinden hesaplama yapılarak haksız işgalden dolayı uğranı­
lan zarar miktarı tespit edilmelidir. Daha sonraki dönemlere, ilk dönem için
belirlenen miktara ÜFE artış oranının tamamının yansıtılması suretiyle bu­
lunacak miktardaı az olmamak üzere ecrimisil takdir edilmelidir.’5

Kamulaştırmasız el atılan taşınmazın kiraya verilmesinin mümkün olup ol­


madığı araştırılmalı, kiraya verilmesi mümkün değil ise ecrimisil davasının red­
dine karar verilmelidir.*78

E. Arazi Vasfındaki Taşınmazlarda Ecrimisil Hesabı

Ecrimisil belirlenecek olan taşınmaz arazi vasfında ise; İlke olarak, kira ge­
liri üzerinden ecrimisil belirlenmesinde, taşınmazın dava konusu ilk dönemde
mevcut haliyle serbest şartlarda getirebileceği kira parası, emsal kira sözleşme­
leri ile karşılaştırılarak taşınmazın büyüklüğü, niteliği ve çevre özellikleri de
nazara alınarak yöredeki rayice göre belirlenir. Sonraki dönemler için ecrimisil
değeri ise ilk dönem için belirlenen miktara ÜFE artış o'anının tamamının yansı­
tılması suretiyle bulunacak miktardan az olmamak üzere takdir edilir.

78 1. HD. 2014/7198 E. 2015/7014 K. 11.05.2015 T.

78 5. HD. 2006/12669 E. 2007/1179 K. 06.02.2007 T.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 913 |
Ürün esasına göre talep varsa, bu konudaki resmi veriler getirtilmeli, ta­
şınmazın bulunduğu bölgede ekilen tarım ürünlerinin reler olduğu tarım il veya
ilçe müdürlüğünden sorulmalı, ekildiği bildirilen ürünlerin ecrimisil talep edilen
yıllara göre birim fiyatları ve dekara verim değerleri, hal müdürlüğünden ilgili
dönem için birim fiyatlar getirtilmeli, bölgede münavebeli ekim yapılıp yapıl­
madığı, taşınmazın nadasa bırakılıp bırakılmadığı tespit edildikten sonra bilirkişi
kurulu tarafından değer takdir edilmelidir.7’

F. Kamulaştırmasız El Koyma Tazminatı İle Ecrimisil Davaları Birlikte


Açılabilir

Kamulaştırmasız el atma tazminatı davası ile, idarenin haksız kullanımı se­


bebiyle açılacak ecrirrisil davası birlikte açılabilir.Nitekim HGK. Kurulu bir kara­
rında bunun mümkün görmüştür.

Kararlar Kamulaştırmasız el koyma nedeniyle tazminat ve ecrimisil davaları birlikte


açılabilir

Taşınmaza davalı idarenin ne şekilde el atmış olduğu ve fiili el atma tarihi


kesin olarak tespit edildikten sonra, taşınmazın bulunduğu mevkiindeki diğer
arsaların dava tarihinden geriye doğru ecrimisil istenen süre içerisinde kiraya
verilip verilmedikleri, veriliyor iseler nasıl ve ne şekilde kiralandıklannın taraf­
lardan delilleri sorulmak suretiyle belirlenmesi ve varsa emsal kira sözleşme­
leri ibraz ettirilerek yalnız bu yönden mahallinde keşif yapılıp bilirkişi raporu
sonucune göre karar verilmesi gerekir. (Hukuk Genel Kurulu 2008/5-243 E.
2008/246 K. 12.03.2008 T.)

Dava konusu taşınmaza 1966 yılında el atıldığı - davanın hak düşürücü


süre yönünden reddedilemeyeceği

11.06.2013 günü yürürlüğe giren 6487 sayılı Yasanın 21. maddesinin Geçici 6.
madde ile 09.10.1956 tarihinden sonraki el atmalarda yeniden dava hakkı
getirilmiştir. Dava konusu taşınmaza da dosya içerisindeki bilgi ve belgelere
göre 1966 yılında el atıldığı anlaşıldığına göre mankemece işin esası incelene­
rek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken davanın hak düşürücü
süre yöründen reddine karar verilmesi doğrj görülmemiştir. (18. HD.
2013/20099 E. 2014/8410 K. 06.05.2014 T.)

1. HD. 2013/18045 E. 2014/4117 K. 24.02.2014 T.


| 914 Hıkuk Davalan

El atma bedeli davası - mülkiyetinin idareye devrine rıza gösterilmesi -


dava gününden sonrası için ecrimisil istenemeyeceği

Dava açılarak yerin kamulaştırılması istendikten sonra, dava gününde bu


yerin mükiyetini idareye devir etmeye razı olduğundan dava gününden son­
raki zaman için hem ecrimisil hem de faiz istenemez. (1. HD. 2013/16888 E.
2014/2218 K. 12.02.2014 T.)

Kira geliri üzerinden ecrimisili talebi

İlke olarak, kira geliri üzerinden ecrimisil belirlenmesinde, taşınmazın dava


konusu il< dönemde mevcut haliyle serbest şartlarda getirebileceği kira para­
sı, emsal kira sözleşmeleri ile karşılaştırılarak, taşınmazın büyüklüğü, niteliği
ve çevre özellikleri de nazara alınarak yöredeki rayice göre belirlenir. Sonraki
dönemler için ecrimisil değeri ise ilk dönem için belirlenen miktara ÜFE artış
oranının tamamının yansıtılması suretiyle bulunacak miktardan az olmamak
üzere takdir edilir. (1. HD. 2014/7198 E. 2015/7014 K. 11.05.2015 T.)

Kamulaştırmasız el koyma bedelinin tahsili davası ile yerin mülkiyetinin idare­


ye devrine rıza gösterildiğinden dava gününden sonraki zaman için hem
ecrimisil hem de faiz istenemez. (1. HD. 2013/16888 E. 2014/2218 K.
12.02.2014 T.)

Taşınmazdan ne şekilde gelir elde edildiğinin tespiti - emsal kira sözleşme­


lerinin ibrazı

Dava korusu taşınmazdan, ne şekilde gelir elde edileceğine ilişkin iddia ve


delilleri davalılardan sorulmadan ve ne şekilde gelir sağlandığı tespit edilme­
den, bu hususa ilişkin emsal kira sözleşmeleri ve delilleri toplanılmadan
ecrimisil steminin kabulüne karar verilmesi, isabetsizdir. (5. HD. 2008/7959
E. 2008/8894 K. 30.06.2008 T.)

Tapunun idareye devredilmesine kadar ecrimisile hükmedilmesi

Kamulaştırmada, tapuda yapılan devir işlemiyle mülkiyet idareye geçer. Bu


nedenle kamulaştırmasız el koymadan doğan kamulaştırmada devrin yapıldığı
tarihe kadar olan sürenin ecrimisiline hükmedilmelidir. (3. HD.2004/9294 E.
2004/9339 K.20.09.2004 T.)
8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar 915 D

Ecrimisil Dava Dilekçesi Örneği

ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİNE

ÇARDAK

DAVACI : {Mülk sahibi veya sahipleri)

DAVALI : Devlet Karayolları Genel Müdürlüğü, ANKARA

DAVA : 5000 TL ecrimisil bedelinin tahsili. (Nisbi harca tabidir)

DAVANIN İZAHI : Davalı İdare tarafından, Denizli - Dinar arasındaki yolun genişletilmesi
ve duble yol haline getirilmesi çalışmalan sırasında 2003 yılında, Denizli
İli, Çardak İlçesi, Ayvaz mahallesinde kain maliki bulunduğum 1263 par­
sel no.lu 1500 m2 arazi vasfındaki taşınmazım yol gövdesinde kalmıştır.

Bu güne kadar yol altında kalan taşınmazım için bana bir tebigat yapılmamış, bedel öden­
memiş yazılı veya sözlü bilgi verilmemiştir.

Davalı yol geçirmeden evvel su basar arazimde sebze tarımı yapmaktaydım. Karayolu altında
kaldığından beri araziyi kul anamıyorum ve gelirinden mahrum kalmış bulunmaktayım.

İleride taşınmazın bedelini talep etme hakkımı saklı tutarak işbu dava tarihine kadar, haksız
işgal sebebiyle uğradığım zararın karşılanması bakımından ürün esasına göre hesaplanacak
ecrimisil bedelinin davalıdan tahsili için işbu davanın açılması gerekmiştir.

HUKUKİ SEBEPLER : İlgili mevzuat hükümleri.

DELİLLER : Tapu kaydı, keşif, bilirkişi incelemesi, idareye yazılan dilekçe sureti, vs..

SON TALEP : Denizli İli, Çardak İlçesi, Ayvaz mahallesnde kain maliki bulunduğum
1263 parsel no.lu 1500 m2 arazime 2003 yılında yol yapılmak üzere
kamulaştırmaz el atılmasından dolayı uğradığım zararın ürün gelirine
göre hesaplatılarak fazlaya mahsus talep hakkım saklı kalmak üzer şim-
d lik 5000 TL ecrimisilin davalı idareden yasal faizi ve yargılama giderleri
ile birlikte tahsiline karar verilmesini arz ve talep ederim..../..... /2018

Davacı.................
I 916 Hıkuk Davaları
G. Ecrimisil Davalarında Harç ve Avukatlık Ücreti

Bu davalar 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununda düzenlenen (m.37) dava­


lardan değildir. Kamu Kurumlarının özel mülklere kamulaştırma işlemi yapma­
dan el atması haksız fiil sayıldığından bu davalar genel hükümlere tabidir. Bu
sebeple gerek taraf vekilleri için takdir edilecek vekâlet ücretleri gerekse yargı
harçları nispi olarak hesaplanmak gerekir.

H. Ecrimisil Davalarında Zamanaşımı

Kanunlarımızda, ecrimisil davalarının zaman aşımı süresi hakkında bir hü­


küm yoktur. Bu sebeple farklı uygulamalara rastlanmıştır. Uygulama birliğinin
sağlanması için konu, İçtihadı Birleştirme Genel Kuruluna intikal etmiş ve 1938
yılında toplanan Genel Kurulda yapılan tartışma sonurda; "...kira davaları hak­
kında Borçlar Kanununun 126. maddesi mucibince beş senelik müruruzaman
uygulanmakta olduğundan okte dayanmayan ve fakat hukukî neticesi itibariyle
ayni mahiyette bulunan tazminat ve münasip ücret davalarında da beş senelik
müruruzaman cereyan etmesi tabiî ve zaruridir." Hükmüne varılmıştır. İçtihadı
birleştirme kararları kanun gücünde olduğundan o günden beri ecrimisil dava­
larında beş senelik zamanaşımı süresi uygulanmaktadır'8

HMK'ya göre zamanaşımı itirazı aşağıdaki sürelerde yazılı dilekçe ile mah­
kemeye sunulmalıdır;

• İkinci cevap dilekçesinin verilme süresine kadar

• Davacı ön inceleme duruşmasına katılmamış ise ve de davalı davaya de­


vam etme iradesini mahkemeye bildirmiş olması durumunda ön inceleme
duruşmasında,

• Davacının olurunun bulunması durumunda yargılamanın her aşamasında

• Islah yolu ile tahkikatın sonuna kadar.

Zaman aşımı süresi mahkemelerce resen nazara alınamaz. Ecrimisil davala­


rında, davalının süresinde ve usulüne uygun olarak zamanaşımı itirazında bun-
ması halinde taleplerin beş seneyi aşan kısmının reddi gerekir. Davalı zamana­
şımı itirazında bulunmadığı takdirde beş seneyi aşan ve haklı görülen taleplerin
de kabul edilmesi lazımdır.

” İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu 1937/29 E. 1938/10 K. 25.5.1938 T.


8. Kısım Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar

Karar Hâkim zamanaşımını kendiliğinden nazara alamaz

Dava, ecrimisil istemine ilişkindir. Ecrimisil davaları beş yıllık zamanaşımına


tabi olup; bu beş yıllık süre dava tarihinden geriye doğru işlemeye başlar.
Zamanaşımı ileri sürülmediği takdirde hâkim, zamanaşımını kendiliğinden
nazara aamaz. Cevap süresi geçtikten sonra ileri sürülen zaman aşımını
define, <arşı taraf savunmanın genişletilmesine karşı koymadığına göre
zaman aşımı itirazı mahkemece nazara alınır. (HGK. 2008/3-45 E. 2008/103
K. 06.02.2008 T.)
Kaynakça

8. KISIM: Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar


Yararlanılan Kaynaklar
Kitaplar:
Abik, Yıldız: Kadının Soyoo, ve Buna Bağlı Oiorok Çocuğun Soyodı, Seçkin Yay. Ankara 2005.
Acar, Faruk: Eser Sözleşmesinde Eserin Tomamlonmo Oranı ve Bu Oronın Bozı Etkileri, E-
Akademi, Aralık 2013-S. 134.
Akar, Zeki: Komulaştırmo Dovaları, Ankara 2000.
Akar, Zeki: Komulaştırmo ve Komioştırmasız El Atmo Davolorı, Ankara 2000.
Akipek, J. G. / Akıntürk, T. / Karaman, D. A.: Türk Medenî Hukuku, Boşlangıç Hükümleri, Kişiler
Hukuku, C. I, 8. bası, İstanbul 2011.

Akipek, Jale / Akıntürk, Turgut / Ateş Karaman, Derya: Başlongıç Hükümleri Kişiler Hukuku, 9.
Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2012.
Akkanat Halil / Çekin Mesut Serdar: Taşeronun Hukuki Durumu, ınşoat Hukuku ve Uygulamosı,
İstanbul 2017.
Akkurt, Sinan Sami: Türk Özel Hukukunda İş Sözleşmesi ile Eser Sözleşmesinden Koynaklonan
Boşlıco Yükümlülükler ve Anılon Sözleşmelerin Ayırt Edilmesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi C. 10, S. 2, 2008.
Akünal, T.: Türk Medeni Hukukunöo Tüzel Kişiler, İstanbul 1995.
Altaş, Hüseyin: Eserin Teslimden Önce Telef Olmosı (BK m. 368), Ankara 2002.
Altaş, Hüseyin: İstisna Sözleşmesinde İş Sahibinin İfoo'on Önce Sözleşmeden Dönme Hokkı, Prof.
Dr. Fikret Eren'e Armağan, Ankara 2005.
Altaş, Hüseyin: İstisna Sözleşmesinde İş Sohibinin Yokloşık Ücretir Aşırı Aşılmosı Nedeniyle Söz­
leşmeden Dönme Hakkı, Prof. Dr. Bilge Öztan'a Armağan, Ankara 2008.

Antalya, G.: "6098 Sayılı Türk Borçlor Konunu Moode 76 Düzenlemesi: Geçici Ödeme", Prof. Dr.
Aydın Zevkliler'e Armağan, C. I, İzmir 2013.
Aral, Fahrettin / Ayrancı, Hasan: 6098 Soyılı Türk Borçlor Kanununo Göre Hazırlonmış Borçlar
Hukuku Özel Borç İlişkileri, 10. Baskı, Ankara 2014.

Arcak, Ali / Doğrusöz, Edip: Komulaştırmosız Elkoymo, Ankara 1992.


Arcak, Ali: Komulaştırmo ve Devletleştirme Kanunlorı, c. 2, Ankara 1985.
Arseven, Haydar: Sigorto Hukuku Ana Prensipleri, İstanbul 1991.
Atalay, O.: Medeni Usul Hukukunda Menfi Vokıalann İspotı, İzmir 2001.
Atamulu, İsmail: Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesinin Müteahhidi! Temerrüdü Sebebiyle Sona
Ermesi, Ankara 2014.

Ateş, Mustafa: HMK Yargıtay İlke Kororlorı, Cilt: II, Yetkin Yay. Ankzra 2014.
Avcı, Ali: Eser (İstisna)Sözleşmesinde Şekil ve Boğlonon Sonuçlor, TAAD, Y. 5, S. 21, Nisan 2015.
I 920 Hikuk Davalan
Avcı, Ali: Türk Borçlor Kanunundo Yüklenicinin Özen ve Sadokat Borcu, Türkiye Barolar Birliği
Dergisi, Y. 2015, S. 119
Ayan, M. / Ayan, N.: Kişiler Hukuku, 3. baskı, Konya 2011.
Ayan, Serkan: İnşaat Sözleşmesinde Yüklenicinin Temerrüdü, Ankara 2008.
Aydemir, Efrail: Eser Sözleşmesi ve İnşoot Hukuku, Ankara 2009.
Aydın, Öztürk: Yüklenicinin İşe Boşiomo ve Devam Borcunun Hukzki Niteliği ve Sonuçtan, Fatih
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 2, S. 2.
Aydoğdu, M.: "6098 Sayın Türk Borçlar Konunu'noo Faiz ile İlgili Düzenlemeler", Dokuz Eylül
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 12, S. 1, İzmir 2010.
Babacan, Güngör / Uslu, Kazım: Uygulomodo Nüfus Davoları, Adalet Yay. Ankara 2013.
Ballar, Suat: Yeni Vokıflar Hukuku, Seçkin Yayınevi 2008, Ankara.
Başak, A. M. / Tek, G. S.: "Türk Borçlar Konununoo Getirilen Geç çi Ödeme Hakkında Düşünce­
ler", http://\vebb.deu.edu.tr/hukuk/dergiler/dergimiz-15-ozel/2-ozel/7-basak-tek.pdf s. 1124
(E.T. 15.06.2015).
Başara Turan, Gamze: "Tü'k Medenî Kanunu'nun 40'ıncı Maddesi Kapsamında Cinsiyet Değişikli­
ği ve Hukukî Sonuçlan". TBB Dergisi 2012 (103).
Baygın, Cem: Türk Hukukuna Göre İstisna Sözleşmesinde Ücret ve Tobi Olduğu Hükümler, İstan­
bul 1999.
Beretta, P.: Wirtschaftliche Vereine in der Schweiz, Basel, Genf, München 2001.
Bettschart, Sebastien: La resiliation des contrats de construction, JDC 2009.
Birinci-Uzun, Tuba: Eser Sözleşmelerinde Keşif Bedeli ve İş Sohibimn Keşif Bedelinin Aşırı Derece­
de Aşılmasıno Karşı Korunmosı, Terazi Aylık Hukuk Dergisi, C. 9. S. 100, Aralık 2014.

Bucher, Eugen: Schweizerisches Obligotionenrecht, Besonoerer Teil. 3. Aufloge, Zürich 1988.


Burcuoğlu, Haluk: Eser Sözleşmesinde İş Sahibinin Ayıbo Korşı Tekeffülden Doğon Hoklorı ve
Özellikle Bu Hokları Kvilonabilmesi İçin Uyulması Gereken Sûreler, Prof. Dr. Haluk Tando-
ğan'ın Hatırasına Armağan, Ankara 1990.
Burhoff, D.: Vereinsrecht, 6. Aufl., Berlin 2006, Rn. 53, 55; Reichert, B.: Vereins- und
Verbandsrecht, 10. Aufl., Neuwied 2005, Rn. 465.
Buz, Vedat: Eser Sözleşmesinde Müteohhioin Eseri Tomamlomo Borcunun İmkansızlaşması,
AÜSBFD., 1994, C. 49, S. 1-2.
Buz, Vedat: İş Sahibinin BKm. 369'a Göre Eser Sözleşmesini Feshi, BATİDER C. XXI S. 2.
Bühler, Theodor: Kommentor zum schweizerischen Zivilrecht (Zürcher Kommentor), Bo. V/2d,
Der Werkvertrog, Art. 363-379 OR, Zürich 1998.
Büyükay, Yusuf: Eser Sözleşmesi, Ankara 2014.
Büyükay, Yusuf: Götürü Ücretin Kararlaştırıldığı Eser Sözleşmelerinde İş So hibinin Ücretin İndiril­
mesini Talep Etme Hokkı, Prof. Dr. Rona Serozan'a Armağan C. I, İstanbul 2010.
Canbolat, Ferhat: İstisna Sözleşmesinde İş Sohibinin Ayıbo Korşı Tekeffülden Doğan Hokları,
Ankara 2009.
Kaynakça 921 |
Cengiz, Bilal: Türk Hukukunda Ad ve Adm Değiştirilmesi, Adalet Yay. Ankara 2011.
Chaix, Francois: Du contrat d'entreprise, Commentaire Rommond Code des obligations I Art. 1-
529 CO Commentaire (Thevenoz-Werro Editeurs), 2. edition. Bale 2013.
Chavanne, Slyvie: Le retard dans "execution des travoux de construction Selon ie Code des
Obligations etlo norme SIA 118, Bale et Francfort-sur-le-Main 1993.
CHK - Hürlimann, Roland / Siegenthaler, Thomas: Handkommemar zum Schweizer Privatrecht
VertrogsverhaltnisseTeil 2: Werkvertrog, Auftrag, GoA, Bürgschaft
Arbeitsvertrog,
(Herausgeber: Claire Huguenin, Markus Muller-Chen, Daniel Girsberger), 2. Auflage, Zurich-
Basel-Genf 2012.
Coşkun, Gürkan: Arso Pay, Karşılığı İnşoot Sözleşmesinden Hok Kazonan Üçüncü Kişilerin Hukuki
Durumu, Ankara 2010.

Cumalıoğlu, E.: Yargıtoy Kararlan Işığındo Anonim Ortaklıklorda Çenet Kurulun Topiontıya Çağrı
Usulüne Uyulmomasınm Hukuki Yoptırımı, Bilimsel Temyiz, Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Der., S. 1, 2012.
Çeker, Mustafa: Sigorta Hukuku, Adana 2017.
Çelik, Çelik Ahmet: "Destekten Yoksun Kalmo Tazminatmdo Destek Poyları",
http://www.tazminathukuku.com/arastirma-yazilari/destekten-yoksun-kalma-tazminatinda-
de5tek-paylari.htm (İnd.T.: 25.08.2014)
Çiftçi, Selçuk: "Nüfus Davoiormda Cumhuriyet Sovcısının Görevleri", Ankara 2007 s. 35 (Yayın­
lanmamış Yüksek Lisans Tezi).
Dayınlarh, Kemal: İstisno Akdinde Müteohhidin ve İş Sahibinin Temerrüdü, Ankara 2008, s. 5;
Dirican, Gökhan: Eser Sözleşmesinde Temerrüde Doyolı Cezai Şort ve Yargıtay Uygulamosı,
İstanbul 2007.
Dayınlarh, Kemal: İstisna Akdinde Müteahhidin ve İş Sohibinin Temerrüdü, Ankara 2008.
Deynekli, A.: "Türk Borçlcr Konunu'nda Yer Alon Önemli Usul hükümleri", İnönü Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergis, C. II, S. 2, Malatya 2011.
Dirican, Gökhan: Eser Sözleşmesinde Temerrüde Dayolı Cezai Şort ve Yorgıtay Uyguloması, İstan­
bul 2007.
Duman, İlker: Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi, İstanbul 2005.
Durak, Yasemin: Arsa Poyı Karşılığı Kot Yopım Sözleşmesi, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, C. 6 Özel Sayı,Y. 2015.
Dural, M. / Öğüz, T.: Türk Özel Hukuku, C. II, Kişiler Hukuku, 12. bası, İstanbul 2012.
Dural, Mustafa / Öğüz, Tufan: Türk Özel Hukuku, Cilt: II, Filiz Kitabevi, İstanbul 2009.
Engel, Pierre: Controts de droit suisse Traite des controts de lo partie speciale du Code des
obligations, de lo vente au controt de societe simple, articles 184 o 551 CO, ainsi que
quelques controts innommes, 2e edition, Berne 2000.
Engin, B. İ.: Dernek Disipln Kurulu Torafınoan Verilen Geçici İhraç Karorıno Korşı İptal Davosı
Açılamayocoğına Dair 'orgıtay Hukuk Genel Kurulu Kararının Düşündürdükleri, İÜHFM, C. LXI,
S. 1-2, 2003.
Erdem, Nafiz: Türk Borçlar Konunu Şerhi ve Davolorı Özel Hükümler (md. 355-544), Adana 1990.
| 922 Hikuk Davalan
Erdoğan, İhsan: İstisna Solleşmesi ve Bazı İşgörme Sözleşmeleri ile Korşıiaştırılmosı, Selçuk Üni­
versitesi Hukuk Fakültesi Dergisi.
Eren, Fikret: Borçlor Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Ankara 2015.
Ergezen, Muaz: İstisno Sözleşmesinde Tarofların Sözleşmeyi Sono E'dirme Hokkı, Ankara 2007.
Erişir, E.: Geçici Hukuki Korumomn Temelleri ve İhtiyati Tedbir Türleri, İstanbul 2013.
Erişir, Evrim: "Teminot ve Edo Tedbirleri", http://wvav.izmirbarosu.org.tr/lzmirBaro/pdf/ ha-
ber/Tedbir%20T%C3%BCrleri.PDF (İnd.T.: 29.08.2014)
Erman, Hasan: Arsa Payı Korşılığı İnşaot Sözleşmesi, 3. Basım, İstanoul 2010.
Erman, Hasan: İstisna Sözleşmesinde Beklenilmeyen Haller (BK 365/2), İstanbul 1979.
Erman, Hasan: Kot Karşılığı İnşaat Sözleşmelerinde Müteahhidin Temerrüdü (Bir İçtihodı Birleş­
tirme Kararının Düşündürdükleri), İstanbul Barosu Dergisi.
Filinte, Nurettin / Pişkinpaşa, Duygu: Yorgıtoy Karorlorı Işığınoo Kot Korşılığı İnşaot Sözleşmesi,
İBD, C. 84, S. 3, Yıl 2010.
Galante, Matteo, La perte fortuite de i'ouvroge Etude onolytique de consequences juridiques de
lo perte fortuite d'ouvmge sur I'execution du contrat d'entreprise (Art. 376 CO et 187-188
Norme SIA-118), Geneve 2002.
Gauch, Peter / Carron, Benoit: Le controt o'entreprise, 1999.
Gauch, Peter: Der Werkvertrog, 5. Auflage, Zürich 2011.
Gauch, Peter: Fristen uno Termine-Die Bouzeit im Werkvertrog, Seminar für Schweizerisches
Baurecht Baurechtstatung 1995/Tagungsunterlage I.
Gautschi, Georg: Schweizerisches Zivilgesetzbuch Dos Obligotonenrecht 2. Abteilung Die
Einzelnen Vertragverhaltnisse 3. Teilbond Der Werkvertrog Artikel 363-379 OR, Zweite
Auflage, Bern 1967.
Gençcan, Ömer Uğur: Meaeni Hukuk Dovalan, Yetkin Yay. Ankara 2013.
Gençcan, Ömer Uğur: Nüfus Kaydının Düzeltilmesi Davosı, Yetkin Yay. Ankara 2000.
Gökyayla, K. Emre: Eser Sözleşmesinde Ek İş ve İş Değişikliği, İstanbJİ 2009.
Gökyayla, K. Emre: Eser Sözleşmesinde Müreohhidin Özen ve Sooakot Borcu, GSÜHFD, Prof. Dr.
Kemal Oğuzman’a Armağan, 2002/1.
Gölcüklü, Mehmet Ali: Kamulaştırma Kanunu Şerhi, Fiiili ve Hukuki El Atmo Davaları, 3. Baskı,
Seçkin Yayıncılık, Ankara 2018.
Gümüş, M. Alper: Borçlor Hukuku Özel Hükümler Cilt II, İstanbul 2014.
Günel, Mustafa Cahit: Arso Payı Korşılığı İnşoot Sözleşmelerinde Arso Sahibinin İnşaottoki Ayıp
Nedeniile Sahip Olduğu Hoklar, Prof. Dr. Ergun Özsunay'a Armağan, İstanbul 2004.
Gürpınar, D.: "Haksız Fiil Koynaklı Zarorlorın Tazmini Bakımından 5098 Sayılı Türk Borçlar Kanu­
nunun Getirdikleri", İzmir Barosu Dergisi, Yıl 77, S. 2, İzmir 2012.

Gürpınar, Damla: Eser Sözleşmesinde Ücretin Artırılması ve Eksiitilmesi, İzmir 2005.


Hatemi, Hüseyin / Kalkan Dğuztürk, Burcu: Kişiler Hukuku, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2013.
Hatemi, Hüseyin / Serozan. Roııa / Arpacı, Abdülkadir: Borçlar Hukuku Özel Bölüm, İstanbul 1992.
Kayrakça 923 |

Heini, A: Das schweizerische Vereinsrecht, Basel 1988.


Helvacı, Serap: Gerçek Kişi,er, Legal Yay. İstanbul 2010.
Henninger, Anton: Bauverzögerung und ihrefolgen, Schweizerische Baurechtstatung 2005.
Hızır, Fatma: Eser (İstisno. Sözleşmesinde Yüklenicinin Eseri Teslimden Önceki Sorumluluğu (BK
md. 358) (Yayınlonmomış Yüksek Lisons Tezi), Kırıkkale 2011.
Huber, Felix / Schwender, Niklaus: OR Handkommentar, Schweizerisches Obligationenrecht, 2.
Auflage, 2009.
Huguenin, Claire: Obligotionenrecht-Allgemeiner und Besonderer Teil, 2. Auflage, 2014.
İkizler, M.: Tüzel Kişilerin İlkeli Kişiliği, Bu Uğurda Ano Statünün Anlamı ve İşlevi, Ankara 2012.
İmregün, O.: Anonim Ortaklıklor, 4. bası, İstanbul 1989.
İmregün, O.: Anonim Şirketlerde Münferit Pay Sahibinin Umumi Heyet Koradan Aleyhine İptal
DavosıAçmo Hokkı, BATİDER, C. I, S. 2,1961.
Kahraman: Zafer: Arso Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmelerinde Arsa Sohibinin Sözleşmeden Dönmesi
Halinde Yükleniciden Arso Poyı Satın Almış Üçüncü Kişilerin Hukuki Durumu, Prof. Dr. Hasan
Erman'a Armağan, İstanbul 2015.
Kaplan, E. T.: Sendika Genel Kurul Kararlarının İptali Davası ve Şortlorı, Ankara Üniversitesi Siya­
sal Bilgiler Fakültesi Der., C. 49, S. 1,1994.
Kaplan, İbrahim: İnşoat Sözleşmeleri Hukuku ve Endüstri Yotırım Sözleşmeleri, Ankara 2013.
Kaplan, İbrahim: İnşoot Sözleşmelerinde Yapı Sahibinin Ücret Ödeme Borcu ve Yerine Getirilme­
mesinin Sonuçlan, İnşcot Sözleşmeleri Yönetici-İştetmeci Mühendis ve Hukukçulor İçin Ortok
Seminer, 3. Tıpkı Basım, Ankara 2001.
Karahasan, Mustafa Reşit: Sorumluluk Hukuku, Beta Yay. İstanbul '.995.
Karslı, A.: Medeni Muhakeme Hukuku Ders Kitabı, İstanbul 2011.
Karslı, Abdurrahman: Meoeni Muhokeme Hukuku Ders Kitabı, İstanbul 2011.
Kayıhan, Şaban / Bağcı, Ömer: Sigorta Hukuku Dersleri, Kocaeli 2017.
Kılıç, Halil: Hukuk Muhoketneleri Konunu Şerhi, Cilt: II, Adalet Yay. Ankara 2011.
Kılıçoğlu, A. M.: "Hoksız Fullerde Müteselsil Sorumluluk ve Geçici Ödemeler", Türk Medeni Kanu­
nunun Yürürlüğe Girişinin 80. Yılı Münasebetiyle Düzenlenen Sempozyum, Ankara 2006.
Kılıçoğlu, A. M.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 16, Ankara 2012.
Kılıçoğlu, A. M.: Geçici Ödemeler, s. 181.
Kılıçoğlu, Mustafa: Tazminat Hukuku, Bilge Yay. İstanbul 2014.
Kılınç, Ümit: "İsim veSoyisim Hakkının Avrupa İnsan Haklorı Sözleşmesi Kapsamında Korunmosı"
TBB Dergisi 2010 (89).
Kırca, Çiğdem: Arsa Poyı Karşılığı İnşoot Sözleşmelerinde Sözleşmeden Dönmenin Üçüncü Kişilere
Etkisi, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Ankara 2007.

Kırmızı, Mustafa: Açıklamolı-İçtihotlı Eser Sözleşmesi ve Arsa Payı Korşılığı İnşaat Sözleşmesi,
Ankara 2014.
Kocaağa, Koksal: İnşoot Sözleşmesi, Ankara 2014.
| 924 Hıkuk Davalan
Kocaağa, Koksal: Müteahhidin İşin Devamı Esnasında Özen Yükümünü İhlol Ederek Eseri Ayıplı
veya Sözleşmeye Aykın Şekilde Yopocağının Anlaşılmosı Halinde İş Sahibinin BK m. 358/11
Uyarınca Sahip Olduğu Haklar, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. 6 S. 1,
2004.
Koller, Alfred: Berner Kommentor Schweizerisches Zivilgesetzbuch Das Obligotionenrecht Bond
VI. 2. Abteilung Die einzelnen Vertrogverhaltnisse 3. Teiiband, 1. Unterteilband Der
Werkvertrag Art. 363-366 OR, Bern 1998.
Koller, Alfred: Schweizerisches Werkvertragsrechts, Zürich/St. Gallen 2015.
Kostakoğlu, Cengiz: İçtihattı İnşaot Hukuku ve Kat Karşılığı İnşoat Sözleşmeleri, İstanbul 2015.
Krauskopf, Frederic: Die Kündigung von Bauvertrögen und die Folgen; Schweizerische
Baurechtstatung 2007.
Kurdoğlu, Bülent Nuri: Karşı Vekâlet Ücreti İçtihooı Birleştirme Kororlonnın İncelenmesi, 1. Baskı,
Seçkin Yayıncılık, Ankara 2013.
Kurt, Leyla Müjde: 6098 Soyılı Türk Borçlar Konunu Hükümlerine Göre Yüklenicinin Eseri Teslim
Borcunda Temerrüdü, Ankara 2012.
Kuru, B. / Arslan, R. / Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2012.
Kuru, B.: Hukuk Muhokemeleri Usulü, Ciit:l, 6. bası, İstanbul 2001.
Kuru, Baki / Yılmaz, Ejder / Arslan, Ramazan: Medeni Usul Hukuku Ders Kitobı, Ankara 2011.
Kürşat, Zekeriya: Eser ve Vekâlet Sözleşmelerinin Nitelendirilmesi Sorunu ve Nitelendirilmesi
Hükmü, İHFM C. LXVII, S. 1-2, 2009.

Moroğlu, E.: Anonim Ortaklıkto Genel Kurul Karoriorının Hükümsüzlüğü, 4. bası, İstanbul 2004.
Nomer, H. N.: Kişi Birliklerinde Genel Kurul Karoriorının Geçersizliğine İlişkin Temel Esaslor, İstan­
bul 2008.
Odyakmaz, Zehra: Ankara Borosu Ulusal Kongre Kitabı.
Oğuzman, K. / Öz, T.: Borçor Hukuku Genel Hükümler, C. II. B. 9, İstanbul 2012.
Oğuzman, M. K. / Seliçi, Ö / Oktay-Özdemir, S.: Kişiler Hukuku, İL bası, İstanbul 2011.
Oğuzman, M. Kemal / Seliçi, Özer: Eşyo Hukuku, İstanbul 2017.
Olgaç, Furkan: İpotekte Sıra Sistemi ve Boş Dereceye İlerleme, Seçkin Yayıncılık, 1. Baskı, Ankara
2014.
Oser, Hugo / Schönenberger, Wilhem: Kommentor zum Schweizerischen Zivilgesetzbuch V.
Band: Das Obligotionenrect, 2. Teil, 2. Auflage, Zurich 1936.

Ozanoğlu, Hasan Seçkin: istisno ve Özellikle İnşoat Sözleşmelerinde Müteohhidin (Yüklenicinin)


Eseri Teslim Zamonında Gecikmesine Bağlanan İfoya Eklenen Cezai Şart (Gecikme Cezosı) Ka-
yıtlan, GÜHFD, Haziran-Aralık 1999, C. Ill, S. 1-2.
Öz, M. Turgut: İş Sohibinin Eser Sözleşmesinden Dönmesi, İstanbul L989.
Öz, Turgut: İnşoot Sözleşmesi ve İlgili Mevzuat, İstanbul 2012.
Özdamar, Ö. / Ertürk, Ş. / Türk, A. / İkizler, M. / Çağırgan, S. / Değer, S.: Korşıioştırmalı, Gerek­
çeli, İçtihotlı, Uygulamalı 5253 sayılı Yeni Dernekler Kanunu ve İlgili Mevzuot, Ankara 2006.
Kayrakça 925 |
Özdemir, Hayrunnisa: "Türk ve İsviçre Medeni Hukukunda Ad Üzerindeki Hak ve Korunmosı",
AÜHFD C. 57 Sa. 3, 2008
Özkaya, Eraslan: Vekâlet Sözleşmesi ve Kötüye Kullanılması, Seçkin Yayıncılık, 3. Baskı, Ankara 2013.
Özsunay, E.: Medeni Hukukumuzda Tüzel Kişiler, 5. bası, İstanbul 1982.
Öztan, Bilge: Şahsın Hukuku, Ankara 1997.
Öztan, Bilge: Şahsın Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara 1993, s. 145
Paksoy, Gülnihal: "Soyboğnın Reddi", TBB Dergisi 2011 (97).
Pekcanıtez, H. / Atalay, O. / Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2012.
Pulaşlı, H.: Şirketler Hukuku Şerhi, C. I, Ankara 2011.
Riemer, H. M.: Berner Kommentor, Kommentar zum schweizerischen Zivilgesetzbuch, Bd. 1/3/2:
Das Personenrecht, Die juristische Personen, Die Vereine, Art. 60-79 ZGB, 3. Aufl., Bern 1990,
Art. 75 N. 51.
Riemer, in: BemerK, Art. 75 N. 50.
Sağlam, İpek: "Türk Medeni Konunu Modde 40 Üzerine Bir Değerlendirme", AÜEHFD. C. VIII, S. 3-
4 (2004).
Saldırım, M.: Cumhuriyet Savcısı'nın Özel Hukukto Dernek ve Senaiko Tüzel Kişiliğinin Sona Erdi­
rilmesine İlişkin Görevleri, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı: 59, 2005.

Sauter, E. / Schweyer, G. / Waldner, W. / Worle-Himmel, C.: Der eingetragene Verein, 19. Aufl.,
München 2010, Rn. 58 Reuter, in: MünchKomm-BGB, § 57 Rn. 2.
Schmid, Jörg / Stöckli, Hubert: Schweizerisches ObligotionenrechtBesonoerer Teil, Zürich-Basel-
Genf 2010.
Seliçi, Özer: İnşaot Sözleşmelerinde Müteahhidin Sorumluluğu, İstaıbul 1978.
Serozan, Rona: Sözleşmeden Dönme, Gözden Geçirilmiş 2. Bası, İstanbul 2007.
Sert, Selin: "Türk Medeni Hukukunda Cinsiyet Değiştirme", TBB Dergisi 2015 (118).
Şahin, Turan: Borçlor Kanunu ve 6098 Sayılı Yeni Türk Borçlor Kanunu Kopsomınoo Yüklenicinin
Ayıba Karşı Tekeffül Borcu, S.D.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, C. I, S. 2, Y. 2011.
Şahin, Turan: Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Eseri Teslim Borcunu İfooa Temerrüdü, Ankara
2012.
Şahiniz, Cevdet Salih: EserSözleşmelerinde Yüklenicinin Eksik İfa (Eksik İş) ve Ayıplı İfodan Sorum­
luluğu, İstanbul 2014.

Şenocak, Zarife: Eser Sözleşmesinde Ayıbın Giderilmesini İsteme Hokkı, Ankara 2002.
Tandoğan, Haluk: Arso Üzerine İnşoot Yopma Sözleşmelerinde İşi Tomamlomadon Bırakan Mü-
teohhidin Yopılan Kısımla Orontıiı Ücret Almost Sorunu Üzerinde Görüşler, Batider.
Tandoğan, Haluk: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri C. II İstisna 'Eser) ve Vekâlet Sözleşmeleri
Vekâletsiz İş Görme Kefalet ve Garanti Sözleşmeleri, İstanbul 2C10.
Tandoğan, Haluk: Eser Sözleşmesinde Müteohhioin İşi Yardımcı Kşilere, Ait Müteohhitiere Yap­
tırması, Boşkosıno Dev'etmesi, Müteohhitler Konsorsiyumu (Jo’nt Venture), Batider, Prof. Dr.
Hikmet Belbez'in Hatırasına Armağan, Aralık 1986, C. XIII, S. 3-4.
I 926 Hikuk Davalan
Tandoğan, Haluk: istisno Akdi Kavromı, Unsurlorı ve Benzeri Akitlerden Ayıredilmesi, İmran
Öktem'e Armoğon, Ankara 1970.
Tandoğan, Haluk: Türk Mesuliyet Hukuku.
Taşpınar, M.: Genel Kurul Kororlorına Korşı Açıion İptol Dovosı ve Konunun Türk Ticoret Yososı
Tosorısı Hükümleri Çerçevesinde Değerlendirilmesi, İstanbul Barosu Der., C. 82, S. 4, 2008.
Tekinay S. Sulhi / Akman Sermet / Burcuoğlu, Haluk / Altop, Atilla: Tekinoy Borçlor Hukuku
Genel Hükümler, Yeniden Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş Yedinci Baskı, İstanbul 1993.

Temel, Cemil / Özülkü, Taner: Topu İptalinden Doğon Tozminot Davolon, Bilge Yay. Ankara 2011.
Topuz, M.: "6098 Soyılı Türk Borçlar Konunu Uyarınca Haksız Fiilden Doğan Borç İlişkilerine Doir
Yorgılomalorda Geçici Ödemeler (TBK m. 76)", Prof. Dr. Cevdet Yavuz'a Armağan, İstanbul 2011.
Tunçomağ, Kenan: Türk Bcrçlor Hukuku II. Cilt Özel Borç İlişkileri, 3. Bası, İstanbul 1977.
Tutar, Muzaffer / Pulak, T. Murat: Kamuioştırma Davaları, {2 cilt) Ankara 2006.
Uçakhan Güleç, Sema: Moddi Tazminot Esaslorı ve Hesaplanması, Ankara 2017.
Uçakhan-Güleç, Sema: Moddi Tazminot Esaslorı ve Hesaplanması, Seçkin Yayınevi, Ankara 2014
Uçakhan-Güleç, Sema: Moddi Tazminot ve Hesaplanması, Seçkin Yayınları, Ankara 2014.
Uçar, Ayhan: İstisno Sözleşmesinde Müteohhidin Ayıba Karşı Tekeffül Borcu, Ankara 2003.
Uçar, Ayhan: İstisna Sözleşmesinde Teslim Kovramı, Teslimin Usulüve Hukuki Sonuçlorı, AÜEHFD,
C. V, S. 1-4 (2001).
Uçar: Ayhan: İstisno Sözleşmesinde Ayıba Karşı Tekeffül Borcu, Hukuki Mohiyeti ve Diğer Bozı
Sözleşmelerle Korşılaştrılmosı, AÜEHFD.
Ulaş, Işıl: Sigorto Hukuku, Ankara 1992.
Ulusan, İlhan: Medeni Hukukto Fedokorlığın Denkleştirilmesi İlkes’ ve Uygulamo Alanı, 2. Baskı,
İstanbul 2012.
Usta, Songül: Eser Sözleşmesinin Konusu ve Özellikle Taroffan, İBD, C. 84, S. 6, 2010.
Uyar, T.: Türk Medenî Konunu, Gerekçeli-İçtihotlı, Kişiler Hukuku, C. II, Ankara 2002.
Ürem, Müge: Eser Sözleşmesinden Erken Dönme, Yüklenicinin İşe Zomonınoo Boşlama ve İşi
Gecikmeksizin Yürütme Borcuna Aykırılığın Sonuçlorı (TBK m. 473/1), İstanbul 2017.
Yakuppur, Şendi: Borçlar Konunu'na Göre Eser Sözleşmesinde Müteohhidin Eseri Teslim Borcu ve
Teslim Borcuno Aykırılırlon, İstanbul 2009.

Yavuz, Cevdet / Acar, Faruk / Özen, Burak: Türk Borçlor Hukuku özel Hükümler, 10. Baskı, İstan­
bul 2014.
Yavuz, N.: 6098 Sayılı Türk Borçlor Kanunu Şerhi, C. I, Ankara 2013.
Yener, Mehmet Deniz: Arsa Payı Korşılığı İnşaot Sözleşmesinde Müteohhidin Temerrüdü ve
Sonuçlorı, İstanbul 2011.

Yener, Mehmet Deniz: Eser Sözleşmesinde Müteohhidin Ayıbo Karşı Tekeffül Borcu ve İş Sohibi-
nin Haklorı, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. IV, S. 1, 2009.

Yeniocak, Umut: Gelir Poy'aşımına Doyalı İnşoat Sözleşmesi (Arso Satışı Gelir Payloşımı), Gözden
Geçirilmiş 2. Baskı, Ankara 2014.
Kaynakça 927 |
Yıldırım, Bekir: Kamuloştırma Davolorı, Ankara 2013.

Yıldırım, Bekir: Kamuioştırına ve Kamuloştırmosız El Atmo Dovaları, Ankara 2013.

Yıldırım, Bekir: Kamuloştırma, Ankara 2012.

Yılmaz, K. K.: "Geçici Ödemeler", Türkiye Barolar Birliği Dergisi, S. 110, Ankara 2014.

Yılmaz, Merve: "Evli Kodımn Soyodı", TAAD Yıl: 3, Sayı: 10 (Temmuz 20129).

Yönet, Cansın: "Cinsiyet Değişikliği ve Hukuku", İBD, Cilt: 88, Sayı: 5, Yıl 2014.

Yücel, Özge: Borçlar Kanunu 358/1 Hükmüne Göre Yüklenicinin İşe Zamonında Boşlamo ve İşi
Sürdürme Borcu, AÜHFD, 2008, C. 57, S. 3.

Yücer-Aktürk, İpek: Satım ve Eser Sözleşmelerinde Gözden Geçirme ve Bildirim Külfetleri, Ankara
2012.

Zevkliler, Aydın / Gökyayla, K. Emre: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 15. Bası, Ankara 2015.

Zevkliler, Aydın: Medeni Hukuk Pratik Çolışmalart, Turhan Kitabevi, Ankara 2009.

Zindel, Gaudenz / Pulver, Urs: Der Werkvertrog, Basler Kommentor Obligotionenrecht I Art. 1-
529 OR (Honsell-Vogt-Wiegand (Hrsg.)), 5. Auflage, Basel 2011.

Diğer Kaynaklar:

Başbakanlık Mevzuat Bilgi Sistemi

Kazancı Hukuk ve Mevzuat Programı

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Frogramı

UYAP Mevzuat Programı

UYAP Mevzuat ve İçtihat Programı

Kararlar:

Anayasa Mahkemesi'nin 28.11.2013 tarih ve E: 2013/74, K: 2013/143 sayılı kararı

DİDDK’nın 24.02.2011 tarih ve E: 2007/1884, K: 2011/88 sayılı karan

DİDDK’nın 28.04.2011 tarih ve E: 2008/909, K: 2011/278 sayılı karan

Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu, https://www.tbmm.gov.tr/


sirasayi/donem23/yil01/ss321.pdf (E.T. 27.06.2015).

Uyuşmazlık Mahkemesi'nin 01.11.2010 tarih ve E: 2010/89, K: 2010/218 sayılı kararı

Uyuşmazlık Mahkemesi'nin 04.02.2013 tarih ve E: 2012/37, K: 2013/166 sayılı kararı

Uyuşmazlık Mahkemesi'nin 07.02.2011 tarih ve E: 2010/88, K: 2011/9 sayılı kararı

Y. 13. HD.'nin 25.06.2012 tarih ve 2012/14045 -16445 sayılı kararı

Y. 13. HD.'nin 25.11.2004 tarih ve 2012/8731 -17163 sayılı kararı

Y. 17. HD.'nin 04.07.2011 tarih ve E: 2010/12402, K: 2011/3189 sayılı kararı

Y. 17. HD.'nin 05.06.2012 tarih ve E: 2011/8559, K: 2012/7287 sayılı kararı

Y. 17. HD.'nin 20.09.2013 tarih ve E: 2012/13800, K: 2013/12562 sayılı karan

Y. 17. HD.'nin 23.01.2014 tarih ve E: 2013/2105, K: 2014/775 sayılı kararı

Y. 17. HD.'nin 26.12.2013 tarih ve 2013/204 -18412 sayılı kararı


I 928 Hikuk Davalan
Y. 4. HD.'nin 15.03.2012 ta'ih ve E: 2011/1496, K: 2012/4208 sayılı kararı
Y. 4. HD.'nin 17.04.2008 ta'ih ve E: 2007/8981, K: 2008/5368 sayılı kararı
Y. 9. HD.’nin 25.06.2001 ta'ih ve 2001/9943 -10886 sayılı kararı
Y. 17. HD.'nin 2012/9255 E, 2012/15203 K. sayılı Kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/4-544 E., 2014/315 K. sayılı Karan
YHGK'nın 15.06.2011 tarih ve E: 2011/17-142, K: 2011/411 sayılı kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun;
23/11/2011 tarih, 2011/11-554, 2010/684,
26/02/2003 tarih, 2003/9-32, 96,
05/07/2006 tarih, 2006/19-505, 504,
24/01/2007 tarih, 2007/3-29,19,
Esas, Karar,
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin;
24/12/2014 tarih, 2014/7809-17157,
24/03/2015 tarih, 2014/12055, 2015/4863,
23/01/2014 tarih, 2013/16671, 2014/815,
17/06/2013 tarih, 2013/8768-10231,
01/10/2013 tarih, 2013/11743-2013/13688,
09/05/2013 tarih, 2013/4376-7753,
Esas, Karar,
Yargıtay 15. Hukuk Daireshin;
06/02/2012 tarih, 2012/2956, 2012/604,
30/11/2011 tarih, 2011/6282, 2011/7054,
17/02/2011 tarih, 2011/6755, 2012/923,
13/10/2014 tarih, 2014/177-5693,
18/03/2015 tarih, 2014/2841, 2015/1321,
17/02/2014 tarih, 2014/285-1008,
11/02/2014 tarih, 2014/116-861,
16/02/2015 tarih, 2014/2952, 2015/723,
29/04/2015 tarih, 2014/4247-2265,
21/11/2014 tarih, 2014/5517-6806,
01/04/2014 tarih, 2014/1777-2230,
23/06/2014 tarih, 2014/3693-4334,
21/10/2014 tarih, 2014/4465-5941,
28/10/2014 tarih, 2014/4503-6148,
Kayrakça
31/01/2014 tarih, 2014/1C0-598,
26/03/2014 tarih, 2014/775-2104,
04/03/2014 tarih, 2014/1061-1474,
25/02/2014 tarih, 2014/768-1255,
11/02/2014 tarih, 2014/320-867,
15/01/2015 tarih, 2015/42-413,
20/01/2015 tarih, 2014/7327, 2015/245,
20/10/2014 tarih, 2014/4152-5901,
30/09/2014 tarih, 2014/3157-5556,
22/10/2014, tarih, 2014/2624-5978,
07/04/2014 tarih, 2014/17421-2395,
07/04/2014 tarih, 2014/1644-2396,
11/03/2014 tarih, 2013/3454, 2014/1693,
11/03/2014 tarih, 2014/37-1686,
15/02/2014 tarih, 2014/132-265,
10/02/2015 tarih, 2015/368-773,
02/03/2015 tarih, 2015/23-1082,
27/01/2015 tarih, 2015/133-427,
22/09/2014 tarih, 2014/1275-5368,
03/11/2014 tarih, 2014/4882-6247,
08/09/2014 tarih, 2014/4601-5083,
18/11/2014 tarih, 2014/1096-6650,
18/03/2014 tarih, 2014/726-1835,
17/03/2014 tarih, 2014/818-1809,
06/03/2014 tarih, 2014/643-1607,
18/02/2014 tarih, 2014/556-1036,
02/03/2015 tarih, 2015/27-1049,
02/03/2015 tarih, 2014/2663, 2015/1088,
04/03/2015 tarih, 2014/2753, 2015/1149,
14/04/2015 tarih, 2014/3581, 2015/1922,
23/02/2015 tarih, 2014/2417, 2015/905,
19/01/2015 tarih, 2014/6418, 2015/215,
13/01/2015 tarih, 2014/1875, 2015/74,
09/04/2014 tarih, 2014/837-2470,
31/03/2014 tarih, 2014/1406-2166,
I 930 Hikuk Davalan
02/04/2014 tarih, 2014/970-2320,
07/04/2014 tarih, 2014/1378-2384,
07/04/2014 tarih, 2014/1376-2387,
18/03/2014 tarih, 2014/1264-1851,
11/03/2014 tarih, 2014/35-1682,
05/03/2014 tarih, 2014/117-1565,
10/04/2015 tarih, 2015/87-1872,
25/02/2015 tarih, 2014/2056, 2015/962,
17/09/2014 tarih, 2014/2555-5261,
24/03/2015 tarih, 2014/3164, 2015/1471,
30/12/2014 tarih, 2014/7122-7676,
16/04/2015 tarih, 2014/3393, 2015/1974,
01/10/2014 tarih, 2014/3341-5573,
19/02/2015 tarih, 2014/2376, 2015/860,
27/04/2015 tarih, 2014/4286, 2015/2189,
13/11/2014 tarih, 2014/733-6552,
22/10/2014 tarih, 2014/3272-5970,
03/03/2014 tarih, 2014/278-1405,
29/12/2015 tarih, 2014/2075, 2015/369,
11/12/2014 tarih, 2014/1075-7217,
10/02/2015 tarih, 2015/265-601,
Esas, Karar,
Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin;
27/03/2013 tarih, 2013/6139-1936,
28/03/2013 tarih, 2013/6198-1969,
30/01/2014 tarih, 2014/5641, 2015/557,
03/03/2012 tarih, 2012/2227-4932,
29/03/2013 tarih, 2013/6711-2009,
23/03/2015 tarih, 2015/1673-1882,
Esas- Karar,
Sayılı ilâmları.
İçtihat Dizini

8. KISIM: Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar


İçtihat Örnekleri

• 09.10.1956 günûnder önce el atılan taşınmazlar için tanınan dava hakkının 13.01.1963'te dolduğu...... S96
• 20 yıllık zaman aşımı sebebiyle davanın reddi - 38. maddenin iptalinden sonra kesin hükümden
bahsedil emeyeceği............. ...................................................................................................................................... 892
• 2002 yılından önce geçirilen enerji nakil hatları - eski MK. 653. maddeyegöre irtifak kurulmuş sayıldığı
- men'i müdahale davası açılamayacağı................................................................................................................ 824
• 24. maddeye dayalı tazminat davası - adli yargının görevi................................................................................. 873
• 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu ve özel yasalanna göre, yasada aranılan koşulların yerine getirilmesi
halinde kendilerine kamulaştırma yetkisi tanınan kamu özel hukuk tüzel kişileri irtifak hakkı tesisi
isteyemezler........................ _...................................................................................................................................... 2S5
• 2981 sayılı kanun kapsamında kalan gecekondulara ecrimisil ve arsa kullanım bedeli tahakkuk
ettirilemeyeceği ve alınamayacağı......................................................................................................................... 330
• 2981 sayılı kanun kapsamında kalan gecekondulara ecrimisil ve arsa kullanım bedeli tahakkuk
ettirilemeyeceği ve alınamayacağı......................................................................................................................... 330
• 2981 sayılı kanun kapsamırdaki gecekondulardan ecrimisil ve arsa kullarım bedeli alınmaması.............329
• 2981 sayılı kanun kapsamırdaki gecekondulardan ecrimisil ve arsa kullarım bedeli alınmaması.............329
• 2981 sayılı Yasa uyannca kendilerine tapu tahsis belgesi verilen davacılar tarafından, taşınmazın
değerinin, davalı idareden tahsili istemiyle açılan davalar) idari yargı görevlidir........................................... 321
• Acele elkoyma keşfinde beirienen bedele itiraz edilmemesi........................................................................... 877
• Acele kamulaştırma - taşınmaza hemen el konulmasını gerektiren ivedilik şartlarının gerçekleşmesi .....877
• Acele kamulaştırma kararıra dayalı boşaltma-Tapuya tescil şartının aranmaması.................................... 877
• Acele Kamulaştırmadan scnra geçen makul süre |6 ay) içinde dava açılmaması - kamulaştırmasız el
atma....................................... 898
• Ad değişikliği davalannda öeel vekaletname gereklidir......................................................................................... 63
• Aile Fideo Komisi Yasağı—.................................................................................................................................... 177
• Aile Konutu Şerhi Bulunmayan Taşınmazdaki ipoteğin Fekki İçin Davalının Kötü Niyetinin İspatı
Gerekir................................. . ............................................................................... -..................................................... 303
• Aile Konutu Üzerindeki İpoteğin Fekki Davası, Aile Mahkemesinde Görülür.................................................. 281
• Aktif dava ehliyetsizliği nedeniyle davanın reddi gerekir.............................. 112
• Aleyhine mecra irtifakı tessi istenen taşınmazda malik olmayan kişi hakkında dava açılamaz. Hadim
taşınmaz malikleri hakkında harcı da yatırılmak suretiyle usulüne uygun dava açılmalıdır.......................... 218
• Aleyhine mecra tesis edilecek taşınmaz malikleri hakkında usulüne uygun dava açılmış olmalı,
karayolu üzerinden geçer elektrik hattının yol üzerinde bulunmasının sakıncası olup olmadığı,
Karayollan Genel Müdürlüğünden sorulmalıdır................................................................................................... 217
• Aleyhine mecra tesisi istenen tüm taşınmaz malikleri aleyhine harcı verilerek usulüne uygun dava
açılması sağlanmalı, bu şekilde ayrı ayn açılan davalar birleştirilerek taraf teşkili sağlandıktan sonra
yargılamaya devam edilmeidir................................................................................................................................ 219
• Aleyhlerine harç verilerek usulüne uygun olarak dava açılmayan taşınmaz maliklerinin imzaları
noterden tasdikli muvafakatlan MK'nın 704. maddesinde resmi sözleşme niteliğinde olmadığından
aleyhe mecra hakla kurulamaz......................................................................... 229
• Anapara İpoteğinde TMK m.875 Uyannca Ödenmesi Gereken Bedeller ödenmeden İpoteğin Fekkine
Karar Verilemez.................. 292
• .Asliye hukuk mahkemesinden tebligat gelmeden iptal davası açılamayacağı................................................ 847
• Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumundan da görüş alınmalıdır............................................................... 62
| 932 Hukuk Davalan

• Avukat azleditirken zararın da öğrenildiği belirtilmiştir. Bu nedenle azil tarihinden itibaren, bir yıl
geçirildikten sonra açılan davanın zamanaşımı defi sebebiyle reddi gerekir.................................................. 734
• Avukat haksız azil durumurda karşı taraf vekâlet ücretine de hak kazanır...................................................... 618
• Avukat haksız azil durumurda karşı taraf vekâlet ücretine de hak kazanır...................................................... 671
• Avukat haksız azil durumurda karşı taraf vekâlet ücretine de hak kazanır...................................................... 713
• Avukat haksız azil durumurda karşı taraf vekâlet ücretine de hak kazanır...................................................... 781
• Avukat istifa tarihinden ön:e masraf talebinde bulunulmasına rağmen iş sahibinin ödeme yapmadığı
hususunu ispatla yükümlüdür........................................................................... 660
• Avukat istifa tarihinden önce masraf talebinde bulunulmasına rağmen iş sahibinin ödeme yapmadığı
hususunu ispatla yükümlüdür........................................................................... 768
• Avukat istifadan önce kesinleşen işler yönünder ücrete hak kazanır. Haklı istifa halinde de muaccel
olan vekâlet ücretini talep edebilir. Vekaletten azil gibi, istifa da, taraflar arasındaki tüm dava ve
takiplere sirayet eder ve vekalet akdinin en önemli unsurlarından olan güven ilişkisini sona erdirir. Bu
durumda avukatın iş sahibi adına takip ettiği ve ücret alacağını konu yaptığı bütün dosyalarının
getirtilerek incelenmesi ve ona göre karar verilmesi gerekir............................................................................. 651
• Avukat iş sahibi uyuşmazlıklarında tüketici mahkemeleri yetkilidir................................................................. 582
• Avukat ücret uyuşmaz!ıklannda avukatlık ücreti avukatın takip ettiği dosyanın dava değerine göre
belirlenir.............................. 758
• Avukat, başka bir avukatın işi takip etmesine muvafakat etmezse istfa ile ücretin tamamına hak
kazanır................................. 653
• Avukat, davayı henüz açmadan azledilmişse ve davanın başka bir avukat ile takibi durumunda bu
davanın değerinin %10’u ile %20’si arasındaki bir oran üzerinden ücretin belirlenmesi gerekir................ 703
• Avukat, henüz davayı açmadan azledilmişse ve aynı davanın, bir başka avukat tarafından açılması
durumunda dava değerinin%10’u ile%20’si arasındaki bir oran üzerinden ücret belirlenmelidir............608
• Avukat, müvekkili adına taısil etmiş olduğu paradan, ücret ve masraf alacağından fazla bir miktannı
"hapis hakkı” adı altında elinde tutamaz........................................................ 627
• Avukat, müvekkili adına taısil etmiş olduğu paradan, ücret ve masraf alacağından fazla bir miktannı
"hapis hakkı" adı altında elinde tutamaz........................................................ 639
• Avukat, müvekkili adına taısil etmiş olduğu paradan, ücret ve masraf alacağından fazla bir miktannı
"hapis hakkı" adı altında elinde tutamaz........................................................ 722
• Avukat, müvekkili adına taısil etmiş olduğu paradan, ücret ve masraf alacağından fazla bir miktannı
"hapis hakkı" adı altında elinde tutamaz...............................................................................................................735
• Avukatın aldıklarını geri verme borcunda zamanaşımı süresi vekâlet sözleşmesi sürdükçe işlemez.......... 628
• Avukatın aldıklarını geri verme borcunda zamanaşımı süresi vekâlet sözleşmesi sürdükçe işlemez.......... 723
• Avukatın azledildiği tarihte başlatmış olduğu icra takiplerinde tahsilat yapılmamış olsa da alabileceği
yasal vekâlet ücretini de talep etmeye hakkı vardır............................................................................................ 780
• Avukatın davayı takip etme görevini yerine getirmemiş olmasının iş sahibine avukata karşı tazminat
hakkı verebilmesi için bundan ötürü iş sahibinin zarannın doğmuş olması ve bunu ispatlamış olmasına
bağlıdır................................. 733
• Avukatın gerekli özeni göstermemesi haklı azil gerekçesidir. Bu durjmda özensizliği neticesinde
kaybedilen davada avukatik ücreti isteyemez.................................................................................................... 627
• Avukatın gerekli özeni göstermemesi haklı azil gerekçesidir. Bu durumda özensizliği neticesinde
kaybedilen davada avukatik ücreti isteyemez.................................................................................................... 639
• Avukatın gerekli özeni göstermemesi haklı azil gerekçesidir. Bu durjmda özensizliği neticesinde
kaybedilen davada avukatlk ücreti isteyemez..................................................................................................... 722
• Avukatın gerekli özeni göstermemesi haklı azil gerekçesidir. Bu durumda özensizliği neticesinde
kaybedilen davada avukatlk ücreti isteyemez..................................................................................................... 735
• Avukatın gerekli özeni göstermemesi haklı azil gerekçesidir. Bu durumda özensizliği neticesinde
kaybedilen davada avukatlk ücreti isteyemez..................................................................................................... 746
• Avukatın hapis hakkını kulanmasının avukatın avukatlık ücret alacağı da dikkate alınarak Avukatlık
Kanununa uygun şekilde gerçekleşip gerçekleşmediğinin mahkemece araştırılması gerekir.......................637
İçtihat Dizini 933 |

• Avukatın istifa ya da azil tarihindekibütün dosyalan ücret alacağı için değerlendirilmeye alınmalıdır..... 656
• Avukatın istifa ya da azil tarihindekibütün dosyaları ücret alacağı için değerlendirilmeye alınmalıdır..... 672
• Avukatın istifa ya da azil tarihindekibütün dosyaları ücret alacağı için değerlendirilmeye alınmalıdır..... 745
• Avukatın istifa ya da azil tarihindekibütün dosyaları ücret alacağı için değerlendirilmeye alınmalıdır..... 764
• Avukatın istifa ya da azil tarihindekibütün dosyaları ücret alacağı için değerlendirilmeye alınmalıdır..... 782
• Avukatın iş sahibi adına tansil ettiği paranın tahsil tarihi ile iş sahibine yaptığı ödeme tarihi arasında
makul bir sûrenin bulunup bulunmadığı mahkemece araştırılmalı, azlin haksız olup olmadığı bundan
sonra belirlenmelidir......... . ............................................................................... 721
• Avukatın iş sahibinin talimatına aykırı işlem yapması haklı azil gerekçesid r.................................................. 763
• Avukatın iş sahibinin yanında SGK girişli ve maaşla çalışması, her türlü vekâlet ücretini alamayacağına
ilişkin sözleşme imzalaması durumunda baktığı dava ve işlerle ilgili olarat avukatlık ücreti isteyemez.... 657
• Avukatın iş sahibinin yanında SGK girişli ve maaşla çalışması, her türlü vekâlet ücretini alamayacağına
ilişkin sözleşme imzalaması durumunda baktığı dava ve işlerle ilgili olarat avukatlık ücreti isteyemez.... 674
• Avukatın iş sahibinin yanında SGK girişli ve maaşla çalışması, her türlü vekâlet ücretini alamayacağına
ilişkin sözleşme imzalaması durumunda oaktığı dava ve işlerle ilgili olarat avukatlık ücreti isteyemez.... 746
• Avukatın iş sahibinin yanında SGK girişli ve maaşla çalışması, her türlü vekâlet ücretini alamayacağına
ilişkin sözleşme imzalaması durumunda baktığı dava ve işlerle ilgili olarat avukatlık ücreti isteyemez.... 765
• Avukatın iş sahibinin yanında SGK girişli ve maaşla çalışması, her türlü vekâlet ücretini alamayacağına
ilişkin sözleşme imzalaması durumunda baktığı dava ve işlerle ilgili olarat avukatlık ücreti isteyemez.... 783
• Avukatın kusururdan ötürü açılacak tazminat davalannda iş sahibinin davasının ne sebepten ötürü
reddedildiğinin araştınlması gerekir...................................................................................................................... 538
• Avukatın kusururdan ötürü açılacak tazminat davalannda iş sahibinin davasının ne sebepten ötürü
reddedildiğinin araştınlması gerekir......................................................................................................................734
• Avukatın müvekkili adına karşı tarafla yaptığı davadan feragat edilmesine ilişkin protokolde vekâlet
ücreti alınmayacağına ilişkin hüküm konulması avukatın sözleşmesal avukatlık ücreti alacağını
kapsamaz............................. 650
• Avukatın sonlardırdığı ve kusurunun bulunmadığı işler için dava değeri dikkate alınarak Avukatlık
Kanunu'nun 164. maddesine göre ücretin belirlenmesi gerekir...................................................................... 654
• Avukatın sonlandırdığı ve kusurunun bulunmadığı işler yönünden davanın müddeabihi dikkate
alınarak Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesine göre ücretin belirlenmes gerekir...................................... 744
• Avukatın sulh anlaşması nedeniyle sonuçlanan boşanma davalarında maddi ve manevi tazminat
talebine ilişkin avukatlık ücreti talep edebilmesi için sulh anlaşması ile iş sahibinin maddi ve manevi
tazminat elde etmiş olmasıgerekir......................................................................................................................... 793
• Avukatın tahsil ettiği parayı iş sahibine vermemesi durumunda iş sahibinin ceza yargılamasını
beklemeksizin dava açmakta hukuki yaran bulunmaktadır............................................................................... 628
• Avukatın tahsil ettiği parayı iş sahibine vermemesi durumunda iş sahibinin ceza yargılamasını
beklemeksizin dava açmakta hukuki yaran bulunmaktadır............................................................................... 724
• Avukatın takip ettiği ücret jyuşmazlığıra konu dava aile konutu şerhi konulmasına ilişkin dava olması
nedeniyle iş sahibi tüketici konumunda bulunduğundan avukatlık ücret uyuşmazlığına ilişkin dava
tüketici mahkemesinde görülür..............................................................................................................................581
• Avukatın takip ettiği ücret uyuşmazlığına konu dava iş yeri nitelikli taşınmaz davası ise avukatlık ücret
uyuşmazlığına bakma görevi genel mahkemelere aittir..................................................................................... 580
• Avukatın takip ettiği ücret uyuşmazlığına konu dava ticari dava değilse avukatlık ücret uyuşmazlığına
bakma görevi ticaret mahkemelerinin görevine girmez.................................................................................... 581
• Avukatın talep ettiği yasal vekâlet ücretinin de sulh anlaşmasında belirlenen rakama göre
belirlenmesi gerekir.......... . ...................................................................................................................................... 794
• Avukatın vekilliğini yürüttüğü kurum aleyhine suç işleyen kişinin sanık vekilliğini üstlenmesi haklı azil
nedenidir. Avukatın, diğer avukatlarla eşit icra dosyası verilmemesi nedeniyle istifası haklı istifa
sayılmaz............................... 743
• Avukatlık Kanunu m. 165'ıeki müteselsil sorumluluk şartlarının bulunması halinde avukatın vekalet
ücretinin 164'üncü madde hükümlerince tespitine esas olmak üzere örcelikle sulh anlaşmasının göz
önünde bulundurulması, anlaşmada sulh miktarının belli olması halinde bu miktar üzerinden
| 934 Hıkuk Davalan
hesaplama yapılması, sulh miktarının anlaşmadan tespitinin mümkün olmaması halinde sulh ile
sağlanan menfaatin sulh ile sonlar.dınlan tüm çekişmeler dikkate alınarak belirlenmesi, bu suretle
belirlenecek değere karşı sjlh ile elde edilen menfaatin daha az olduğunu iddia ederek itiraz bu yolla
menfaatin tespit edilmesinin mümkün olmaması halinde sulhun kapsamında kalan dava ve işlerin
dava değerleri üzerinden hesaplama yapılması gerekir......................................................................................792
• Avukatlık Kanunu uyarınca işin görülmesi için gerekli olan tüm masraflann iş sahibi tarafından işin
başında avukata ödenmiş olduğu karine olarak kabul edilmelidir............. 609
• Avukatlık Kanunu uyarınca işin görülmesi için gerekli olan tüm masraflann iş sahibi tarafından işin
başında avukata ödenmiş olduğu karine olarak kabul edilmelidir....................................................................655
• Avukatlık Kanunu uyarınca işin görülmesi için gerekli olan tüm masraflann iş sahibi tarafından işin
başında avukata ödenmiş olduğu karine olarak kabul edilmelidir....................................................................703
• Avukatlık ücret borcunun devrinde ya da ûstlenilmesinde borcu devralan sorumludur...............................778
• Avukatlık ücret sözleşmesindeki boşluk nedeniyle Avukatlık Kanunu m. 164'e göre ücret belirlenirken
neden avukatlık ücretinin %10 oranının üzerinde belirlendiğini mahkeme somut ölçütlere göre ortaya
koymalıdır. Dosyanın kaimi ğı bu ölçütlerden biri olamaz.................................................................................. 649
• Avukatlık ücreti para borcuna ilişkin olduğu için davacı avukatın bulunduğu yer mahkemesi de
yetkilidir................................. 655
• Avukatlık ücreti para borcuna ilişkin olduğu için davacı avukatın bulunduğu yer mahkemesi de
yetkilidir............................... 672
• Avukatlık ücreti para borcuna ilişkin olduğu için davacı avukatın bulunduğu yer mahkemesi de
yetkilidir................................. 745
• Avukatlık ücreti para borcuna ilişkin olduğu için davacı avukatın bulunduğu yer mahkemesi de
yetkilidir...................................................................................................................................................................... 764
• Avukatlık ücreti para borcuna ilişkin olduğu için davacı avukatın bulunduğu yer mahkemesi de
yetkilidir................................. 781
• Avukatlık ücretinin ödendiğini ileri süren davalı iş sahibi bunu ispatlamakla yükümlüdür. Yargılamada
ispatlanmış konularla ilgili yemin deliline başvurulamaz...................................................................................656
• Avukatlık ücretinin ödendiğini ileri süren davalı iş sahibi bunu ispatlamakla yükümlüdür. Yargılamada
ispatlanmış konularla ilgili yemin deliline başvurulamaz............................. 673
• Aynı amacın gerçekleşmesi için birden çok taşınmazın kamulaştırılması-dava açma sürelerinin hesabı.. 869
• Aynı taşınmazda malik paydaşlardan biri diğeri aleyhine mecra tesisi isteyemez. Anlaşmazlığın
tarafları arasındaki yararlarma anlaşmasına göre çözümlenmesi gerekir....................................................... 267
• .Azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekâlet ücreti
ödemekle yükümlü değildir..................................................................................................................................... 607
• Azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekâlet ücreti
ödemekle yükümlü değildir............................................................................... 702
• .Azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekâlet ücreti
ödemekle yükümlü değildir.................................................................................................................................... 713
• Baba tarafından açılan davaya annenin katılması sağlanmalıdır....................................................................... 127
• Babasına bağlı olarak soyadı değiştirilen çocuk, ergin olduktan sonra bu nedene dayalı olarak dava
açamaz................................. 58
• Baraj inşaatı - Husumetin, kamulaştırma işlemi yapan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na
yöneltileceği....................... 840
• Baraj mücavirinde kalan taşınmaz bedelinin tahsili davası - Davanın asliye hukuk mahkemesinde
görüleceği - Görevsizlik karan verilmesinin hatalı olduğu................................................................................. 841
• Bedelin faizi ile birlikte depo ettirilmesi - tapunun iptali.................................................................................. 870
• Belediyeye ait kanaletten su alınması için geçirilmek istenen mecra tesisi davasın belediye aleyhine
usulüne uygun dava açılarak birleştirilmen, tüm seçenekler belirlen hangisinin uygun olduğu
hususunda kıyaslama yapılmalıdır. Mecra hakkı şahıs lehine tesis edilemez.................................................. 223
• Binanın arsadan ayn olarak devrinin yapılmayacağı.......................................................................................... 882
• Bir kişinin adına ilişkin kayıt, ancak bir kez düzeltilebilir.................................................................................... 47
İçtihat Dizini 935 |

• Bir taşınmaz lehine diğer bir taşırtmaz aleyhine mecra hakkı tesisi istemi tapuda kayıtlı taşınmazlar
için istenebilir. Köy yararına böyle bir hakkın kurulması isteminde dava açma hakkı köy muhtarına
aittir.............................................................................................................................................................................. 226
• Boşandığı kocanın soyadımı alınması talebine ilişkin davada görevli mahkeme aile mahkemesidir.......... 51
• Boşanılan kocanın soyadımı kullanılmasına ilişkin dava 1 yıllık zamanaşımına tabidir.................................. 52
• Boşanma davasında hükmedilecek maddi ve manevi tazminat için sözleşmesel avukatlık ücreti
alınabilmesi için iş sahibi lehine maddi ve manevi tazminata karar verilmiş olması gerekir. Davanın
maddi ve manevi tazminat yönünden feragatle sonuçlanmış olması avukata maddi manevi tazminat
talebi üzerinden sözleşmesel avukatlık ücreti talep hakkı vermez................................................................... 759
• Boşanma ve katkı payı atacağı davası gibi birlikte görülen davalarda dosyanın sonradan ayrılmış
olmasına göre avukatın ayr ayrı ücret isteme hakkı bulunmaktadır............................................................... 65S
• Boşanma ve katkı payı atacağı davası gibi birlikte görülen davalarda dosyanın sonradan ayrılmış
olmasına göre avukatın ayr ayrı ücret isteme hakkı bulunmaktadır............................................................... 674
• Boşanma ve katkı payı atacağı davası gibi birlikte görülen davalarda dosyanın sonradan ayrılmış
olmasına göre avukatın ayr ayrı ücret isteme hakkı bulunmaktadır............................................................... 747
• Boşanma ve katkı payı atacağı davası gibi birlikte görülen davalarda dosyanın sonradan ayrılmış
olmasına göre avukatın ayr ayrı ücret isteme hakkı bulunmaktadır............................................................... 765
• Boşanma ve katkı payı atacağı davası gibi birlikte görülen davalarda dosyanın sonradan ayrılmış
olmasına göre avukatın 3yr ayrı ücret isteme hakkı bulunmaktadır............................................................... 783
• Cinsiyet değişikliği davalarında resen araştırma ilkesi geçerlidir........................................................................ 83
• Cinsiyet değişikliği davalarında resmi sağlık kurulu raporu alınmalıdır..............................................................84
• CMK 218 gereğince ceza mahkemesi tarafından yaş düzeltme yapılması mümkündür...................................98
• Cumhuriyet Savcısının temviz yetkisi vardır.......................................................................................................... 100
• Çelişki doğurmayacak ş
| 936 Hıkuk Davalan
• Davanın Konusuz Kalması Halinde De Nispi Vekalet Ücretine Hükmedilmesi Gerekir................................... 312
• Davanın Konusuz Kalması Halinde Yargılama Giderlerine Taraflarn Haklılık Oranlarına Göre
Hükmedilir........................... ......................................................311
• Davanın reddi halinde davalı lehine hükmedilmesi gereken vekâlet ücretinin ödenmesine şeklinde
karar verilemez.................................................................................................... 253
• Değeri par3 ile ölçülebilen dava ve işlerde yürürlükte bulunan asgari ücret tarifesi hükümleri uygulanır 652
• Derneği temsilde geçici yöretim kurulunun yetkisi............................................................................................. 15S
• Demeğin borç ödemede acze düşmüş olması..................................................................................................... 158
• Demeğin suç sayılan eylemlerin kaynağı hâline gelmesi................................................................................... 164
• Demeğin Vakfa Dönüşümü-Yetkili Organ Kararı................................................................................................. 172
• Demek başkanının şahsen sorumlu tutulamayacağı............................................................................................164
• Demekten çıkarma nedeni.......................................................................................................................................150
• Demekten çıkarmada genel kurulun yetkisi......................................................................................................... 149
• Demekten çıkarmada genel kurulun yetkisi......................................................................................................... 149
• Doğalgaz kamulaştırması - irtifak ve mülkiyet hakkının Hazine adına tescili - kullanma hakkının davacı
idareye ait olduğunun tapunun beyanlar hanesine şerhi gerektiği.................................................................. S23
• Doğum kayıtlarının düzeltilmesi davaları kamu düzenindedir.............................................................................99
• Doğum tarihinin kardeşleriile engel oluşturmayacak biçimde düzeltilmesine karar verilmesi gerekir...... 102
• Doğum ve ölüm olayları, idari işlem kapsamında değerlendirilmelidir............................................................... 97
• Doğum ve ölüm olayları, idari işlem kapsamında değerlendirilmelidir............................................................... 97
• Doğum ve ölüm olaylarının nüfus kütüğüne işlenmesinin nüfus idaresine verilmiş idari bir görevdir........ 110
• Doktor raporunun yetersizliği, tek başına kamu düzenine aykırılık teşkil etmez.............................................. SS
• El atma bedeli davası - mülkiyetinin idareye devrine nza gösterilmesi - dava gününden sonrası için
ecrimisil istenemeyeceği..., ............................................................................... 914
• Elbirliği Mülkiyetinde Ortaklann Hep Birlikte Yahut Ortaklığa Bir TemsilciTayin Edilmek Suretiyle Dava
Açması Gerekir.................... 2S5
• Elbirliği mülkiyetine tabi br taşınmaz hakkında açılan inşai davada tün mirasçıların davaya katılımı
sağlanmalıdır...................... 241
• Ev başkanı kendi yaşam tarzı ve davranıştan ile de örnek teşkil edeceğinden aile yaşamının da düzenli
olması gereklidir................ _............................................................................... 377
• Fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi kapsamırda davalının da kabulünü çeren seçeneğin daha uygun
olup olmadığı diğer alternatiflerle birlikte incelenmelidir.................................................................................. 213
• Finansal Kiralama (Leasingl Sözleşmesi Uyarınca Kiralayan Sözleşmeye Konu Eşya Üzerinde Üçüncü
Kişiler Lehine İpotek Tesis Edebilir......................................................................................................................... 300
• Geçit hakkı davalannda davanın niteliği gereği yargılama giderleri ve vekalet ücreti davacı üzerinde
bırakılmalıdır....................... 274
• Geçit irtifak ve mecra hakkı tesisi niteliğini gösteren davalarda yara-lanan ve yükümlü taşınmaz
maliklerinin davada yer alması gerekir.................................................................................................................. 218
• Genel ve özel yasalarla kendisine kamulaştırma yetkisi verilen kuruluş MK'nın 74 maddesi uyannca
irtifak hakkı tesisi isteyemez....................................................................................................................................255
• Görevli Mahkeme asliye hıkuk mahkemesidir.................................................................................................... 107
• Görevli Mahkeme asliye hıkuk mahkemesidir.................................................................................................... 108
• Görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir.............................................. _..................................................... 120
• Hâkim zamanaşımını kendiliğinden nazara alamaz............................................................................................. 917
• Haklı azil halinde ancak azi tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekâlet ücreti talep
edilebilir................................. 744
• Haklı nedenin varlığı davacı tarafından ispat edilmelidir...................................................................................... 61
• Haksız azil durumunda avukat karşı vekâlet ücreti de talep etme hakkına sahiptir...................................... 675
• Haksız azil durumunda avukat karşı vekâlet ücreti de talep etme hakkına sahiptir...................................... 784
İçtihat Dizini
• Haksız azledilen avukatır dava ve icra takiplerine baktığı iş sahibinin bürür, dosyalan dikkate alınarak
azlin değerlendirilmesi gerekir................................................................................................................................. 657
• Haksız azledilen avukatır dfeva ve icra takiplerine baktığı iş sahibinin bürün dosyalan dikkate alınarak
azlin değerlendirilmesi gerekir............................................................................................................................... 673
• Haksız azledilen avukatır dava ve icra takiplerine baktığı iş sahibinin bürür dosyalan dikkate alınarak
azlin değerlendirilmesi gerekir............................................................................................................................... 746
• Haksız azledilen avukatır cfeva ve icra takiplerine baktığı iş sahibinin bürür dosyalan dikkate alınarak
azlin değerlendirilmesi gerekir............................................................................................................................... 764
• Haksız azledilen avukatır cfeva ve icra takiplerine baktığı iş sahibinin bürür dosyalan dikkate alınarak
azlin değerlendirilmesi gerekir............................................................................................................................... 782
• Haksız istifa halinde davacı avukat, sadece istifa tarihi itibariyle tamamlanmış işlerden dolayı vekâlet
ücretine hak kazanır......... . ............................................................................... _...............................................
| 933 Hukuk Daralan

• İrtifak hakkının TEDAŞ adınî tescili gerektiği........................................................................................................ S23


• İrtifak haklarına ilişkin davalarda yükümlü taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi yetkili olup bu yetki
kesindir................................. 21S
• İstihkak davası zilyede karşı açılır- idare aleyhine açılamaz....................... S6O
• İstihkak iddiacısına, taşınmazı zilyetlikle kazandığına dair mahkeme kararı getirmesi için süre verilmesi
gerektiği............................... _..................................................................................................................................... S6O
• İş sahibi avukatı azlederker zaran da öğrendiyse zamanaşımı azil tarihinden itibaren başlar.................... S3S
• İş sahibi avukatı azlederker zaran da öğrendiyse zamanaşımı süresi azilden itibaren başlar..................... 692
• İş sahibi avukatı azlederken zararın da öğrendiyse bir yıllık zamanaşımı süresi bu tarihten itibaren
başlar........................................................................................................................................................................... 597
| 9* Hıkuk Davalan
• Mecra irtifak kurulan taşınmazın motopomp sistemiyle başka taşınmazdan sulanamayacağı
konusunda tüm alternatifler belirlenmeli ve tesis edilecek mecranın derinliği ile genişliğinin birbiri ile
orantılı olmasına dikkat edilmelidir........................................................................................................................ 214
• Mecra irtifakı tesis edilecek taşınmaz müşterek (paylı) mülk ise; taşınma: maliklerinin hepsinin birlikte
dava açmalan gerekir........ . ............................................................................... 243
• Mecra tesisine ilişkin davaların tapu malikleri tarafından açılması gerecir. Ortaklannın yararlanması
amacıyla taşınmaz maliki olmayan kooperatifin tek başına açma hakkı ycktur.............................................. 217
• Menfi Tespit ile İpoteğin Fekki Talepleri Birbirini Doğrudan Etkileyecek Nitelikte Olduğundan, Her İki
Davanın da İpotekle Yüklü “aşınmazın Bulunduğu Yer Mahkemesinde Gcrülmesi Gerekir......................... 2S3
• Mülk sahibinim ölmüş olması - Mirasçıların davaya dahil edilmesi - Taraf teşkilinin sağlanması
gerektiği....................................................................................................................................................................... 830
• Mülkiyeti ihtilaflı taşınmaz - tarafların tamamını
| 942 Hukuk Daralan

• Tapu tahsis belgesi sahibi mecra irtifak tesisi için dava açamaz........................................................................ 231
• Tapu tahsis belgesine dayalı tapu iptal ve tescil davasında davanın kabul edilebilmesi için arsa
bedelinin ödenmiş olması, ödenmemiş ise belirlenecek bedelin depo edi mesi şarttır................................ 324
• Tapu tahsis belgesine dayalı tapu iptali ve tescil davalannda davalı idarenin bilirkişi raporuna yaptığı
itirazlar değerlendirilmeden karar verilemez................................................. 324
• Tapu tahsis belgesinin varlığı mutlaka tahsis edilen yerin tahsis yapılan kişi veya mirasçılar adın3
tescilini gerektirmez............ ............................................................................... 326
• Tapu tahsisli alanda tapu verilmesinin şartları.....................................................................................................326
• Tapu tahsisli alanda zilyetliğe dayalı oİ3raktapu iptal tescil davası açılamaz................................................. 326
• Tapunun idareye devredilmesine kadar ecrimisile hükmedilmesi................................................................... 914
| 944 Hukuk Daralan

• Vakıf Tescil Davası-Yargılama Giderleri.................................................................................................................. ISO


• Vakıf Tescil Karan................. 177
• Vakıf Tescil Karan-Tavzih .................................................................................................................................... 178
• Vakıf Tescil Karan-Temyiz-Müdahale Talebi......................................................................................................... İSİ
• Va kıf Tescil i-Takdi r Yetkis i........................................................................................................................................ 17S
• Vakıf Yönetim Organı........ . ...................................................................................................................................... 190
• Vakıf yükseköğretim kurumu - 30. maddeye göre devir talebinde bulunamayacağı.................................... SS2
• Vasiyet Yolu ile Kurulan Vakfın Tescili................................................................................................................... 169
• Vasiyet Yolu ile Vakıf-Cayma...................................................................................................................................169
• Vazgeçme ile mülkiyetin kendili
İçtihat Dizini
• Yazılı sözleşme olmaması durumunda avukat dava değerinin %10'u ile ZCZsi arasında bir ücret isteme
hakkına sahiptir................. . ............................................................................... -.....................................................657
• Yeni takılan soyadları Türk dilinden alınır................................................................................................................45
• Yetki kuralı kesin yetki değildir................................................................................................................................. 112
• Yok veya mutlak butlanla hükümsüz genel kurul kararlan açısından hak düşürücü sürenin söz konusu
olmaması............................. 150
• Yolun altından geçirilecek mecra hakkı tesisi için köy muhtarlığı aleyhine harcı verilerek usulüne
uygun dava açılmalıdır...... . ............................................................................... 228
• Yüksek gerilim hattından davacı taşınmazına çekilen elektrik hattının geçtiği tüm taşınmaz
maliklerinin davada yer almalan ve kesintisiz bağlantının sağlanması gerekir................................................227
• Zilyetlikle kazanıldığı iddİ3 edilen yerin mer’a olması - Mer’alarda bedele istihkak davas
Dilekçe Dizini

8. KISIM: Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevine Giren Davalar


Dilekçe Örnekler

• 04.11.19S3 den sonraki Kamulaştırmasız Fiili Elatma Sebebiyle Açılacak Dava Dilekçesi Örneği................ 902
• 10. Maddeye Göre Açılacak Dava Dilekçesi Örneği............................................................................................. S34
• 12/5. Maddeye Göre Açılacak Dava Dilekçesi Örneği......................................................................................... S38
• 12/6. Maddeye Göre Açılacak Dava Dilekçesi Örneği......................................................................................... S43
• 14. Maddeye Göre Açılacak Maddi Hata Düzeltim Davası Dilekçe Örneği...................................................... S46
• 14. Maddeye Göre Kamulaştırma İşleminin iptali Davası Dilekçe Örneği........................................................ S49
• 18. Maddeye Göre Mülkiyeti İhtilaflı Taşınmaz Bedelinin Tespiti ve Tescil Davası Dilekçe Örneği.............. S53
• 19. Maddeye Göre Tapusuz Taşınmaz Mallann Tescili Davası Dilekçe Örneği................................................S59
• 21. Maddeye Göre Açılacak Tapu iptali Dava Dilekçesi Örneği......................................................................... S66
• 23. Maddeye Göre Açılacak Geri Alma Davası Dilekçesi Örneği........................................................................ 871
• 24. Maddeye Göre Açılacak Hasar Bedeli Davası Dilekçe Örneği......................................................................874
• 27. Maddeye Göre Acele Kamulaştırma Davası Dilekçesi Örneği......................................................................878
• 2942 S.K. Geç. 6. MaddeyeGöre Açılacak Tazminat Davası Dilekçe Örneği.................................................... S94
• 2942 S.K. Geç. 6. MaddeyeGöre El Koyan İdareye Yazılacak Uzlaşma Dilekçesi Örneği............................... S93
• 30. Maddeye Göre Danıştay'a Yazılacak Devir Dilekçesi Örneği....................................................................... 883
• 36. Maddeye Göre Açılacak Tapu İptali Davası Dilekçe Örneği......................................................................... S86
• Adın Değiştirilmesi Davası Dilekçesi.......................................................................................................................... 65
• Avukat ve iş Sahibi Arasında Yapılan Ücret Sözleşmesi Örneği......................................................................... 799
• Avukatın İşe Başladıktan Scnra Haklı Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle İş Sahibinin Açacağı Alacak
Davası Dilekçe Örneği............................................................................................................................................... 629
• Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haklı Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle İş Sahibinin Açacağı
Tazminat Davası Dilekçe Örneği........................................................................ 641
• Avukatın İşe Başladıktan Scnra Haklı Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle İş Sahibinin Açacağı Alacak
Davası Dilekçe Örneği.............................................................................................................................................. 725
• Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haklı Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle İş Sahibinin Açacağı
Tazminat Davası Dilekçe Örneği........................................................................ 737
• Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haklı Azli • Haksız İstifası Nedeniyle Bitirdiği İşler İçin Açacağı Alacak
Davası Dilekçe Örneği.............................................................................................................................................. 749
• Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Neceniyle Açacağı Karşı Vekâlet
Ücretine Dayalı Alacak Davası Dilekçe Örneği..................................................................................................... 785
• Avukatın işe Başladıktan Sonra Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle Açacağı Alacak Davası
Dilekçe Örneği.................... 661
• Avukatın işe Başladıktan Sonra Haksız .Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle Açacağı Alacak Davası
Dilekçe Örneği.................... 769
• Avukatın İşe Başladıktan Sonra Haksız Azledilmesi Haklı İstifası Nedeniyle Açacağı Karşı Vekâlet
Ücretine Dayalı Tazminat Davası Dilekçe Örneği................................................................................................ 677
• Avukatın işe Başladıktan Sonra İş Sahibinin Karşı Tarafla Sulh Olması Durumunda İş Sahibine ve Sulh
Olunan Karşı Tarafa Açacağı Alacak Davası Dilekçe Örneği................................................................................ 797
• Avukatın İşe Başlamadan Önce Haklı Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle İş Sahibinin Açacağı Alacak
Davası Dilekçe Örneği.............................................................................................................................................. 589
• Avukatın İşe Başlamadan Önce Haklı .Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle İş Sahibinin Açacağı
Tazminat Davası Dilekçe Örneği........................................................................ 599
| 9« Hıkuk Davalan
• Avukatın İşe Başlamadan Önce Haklı Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle ş Sahibinir Açacağı Alacak
Davası Dilekçe Örneği.............................................................................................................................................. 684
• Avukatın İşe Başlamadan Önce Haklı .Azledilmesi - Haksız İstifası Nedeniyle İş Sahibinin Açacağı
Tazminat Davası Dilekçe Örneği........................................................................ 694
• Avukatın İşe Hazırlık Aşamasında Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle Açacağı Ücret Alacağı
Davası Dilekçe Örneği............................................................................................................................................... 610
• Avukatın İşe Hazırlık Aşamasında Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle Açacağı Karşı Vekâlet
Ücretine Dayalı Tazminat Cövası Dilekçe Örneği................................................................................................. 619
• Avukatın İşe Hazırlık Aşamasında Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle Açacağı Ücret Alacağı
Davası Dilekçe Örneği............................................................................................................................................... 704
• Avukatın İşe Hazırlık Aşamasında Haksız Azledilmesi - Haklı İstifası Nedeniyle Açacağı Karşı Vekâlet
Ücretine Dayalı Tazminat Davası Dilekçe Örneği................................................................................................. 714
• Bina Sahibinin Hukuki Sorumluluğundan Doğan Tazminat Davası Dilekçesi................................................... 376
• Cinsiyetin Değiştirilmesi Konusunda Ameliyat İzni Verilmesi Talebine İlişkinDilekçe....................................... 91
• Cinsiyetin Değiştirilmesine zin Verilmesi Talebine İlişkin Dilekçe....................................................................... 92
• Demeğin Feshi Davası Dilekçesi (Kuruluş Aşamasından Sonra)........................................................................ 165
• Demeğin Feshi Davası Dilekçesi (Kuruluştaki Kanuna Aykırılıklardan veya Eksikliklerden Dolayı).............. 139
• Derneğin Kendiliğinden Sona Erdiğinin Tespiti Davası Dilekçesi....................................................................... 160
• Dernek Genel Kurul Kararının iptali Davası Dilekçesi.......................................................................................... 151
• Ecrimisil Dava Dilekçesi Örneği......................................................................... 915
• Destekten Yoksun Kalma Nadeni ile Maddi ve Manevi Tazminat Davası Dlekçesi....................................... 435
• Geçit Hakkı Tesisi Davası Dilekçesi.......................................................................................................................... 275
• Hayvan Bulunduranın Sorumluluğundan Doğan Tazminat Davası Dilekçesi................................................... 369
• Hukuki Elatma Sebebiyle Açılacak Dava Dilekçesi Örneği.................................................................................. 909
• ipoteğin Fekki Talepli Dava Dilekçesi..................................................................................................................... 314
• İrtifak Hakkı, Muhtelif Dava Dilekçesi -1............................................................................................................... 814
• İrtifak Hakkı, Muhtelif Dava Dilekçesi - 2....................................................... .......................................................815
• İrtifak Hakkı, Muhtelif Dava Dilekçesi - 3....................................................... .......................................................816
• İrtifak Hakkı, Muhtelif Dava Dilekçesi - 4........................................................ 817
• İrtifak Hakkı, Muhtelif Dava Dilekçesi - 5............................................................................................................... 819
• İrtifak Hakkının Bedel Karşı ığın.da Terkiniİstemi Dilekçesi................................................................................. 269
• İrtifak Hakkının Bedelsiz Te'kini İstemi Dilekçesi..................................................................................................268
Kavram Dizini

A ç
.Acele Kamulaştırma • 875, 876 Çalışanın Eyleminden Dolayı Meydana Gelen Zarar
Ad ve Soyadın Değiştirilmesi ■ 41 ■358

Adam Çalıştıranın Sorumluluğu • 352, 356, 357, Çalışma Gücünün Azalması ya da Yitirilmesinden
358, 360 Doğar Kayıplar - 435

.Adın Değiştirilmesine İtiraz • 63, 64 Çalıştıranın Rücu Hakkı ■ 361

Adli Tıp Kurumu • 102, 302,4C6, 463,464,466


Aile Vakfı -174,177 D
Akdi İlişki • 336, 349 De Facto İlkesi • 89
Akit Dışı Sorumluluk ■ 349, 45=
Değer Kaybı Davaları ■ 394
Akti Sorumluluk Halleri • 457
Demiryolları Taşıma Sözleşmeleri ■ 340
Arazi Lehine Geçit Hakkı Tesisi - 272 Deniz Taşımalan Yönünden Mali Sorumluluk Sigor­
Arazi Vasfındaki Taşınmazlar - 912 taları ■ 345, 347
Arsa Kullanım Bedeli • 327, 329 Demeğin Adı -135
Arsa Vasfırdaki Taşınmazlar - 911,912 Demeğin Feshi • 132,133,134,135,136, 137, 145,
.Asliye Hukuk Mahkemeleri - 35, 36, 38, 39, 210, 162,163
273, 395, 438, 579, 580, =00, 901,911 Demeğin Feshi Davası -132,133,134, 137, 162
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yütsek Kurumu ■ 46, Demeğin Kendiliğinden Sona Ermesi ■ 154,156
805
Demek Genel Kurul Kararı ■ 142
Avukat - İş Sahibi • 579
Dernek Tüzüğü • 132,133,134,135,137,144,146,
Ayırt Etme Gücünden Yoksun Olanın Hakkaniyet 163
Sorumluluğu ■ 351, 352 Demek Üyeliğinden Çıkarma (İhraç) ■ 148
Destekten Yoksun Kalma • 336, 344, 359, 397,402,
B 406, 407,408,409, 410, 412,413,414, 435,
457, 461,466,476, 477
Babalık Karinesi • 118
Devletin Kusursuz Sorumluluğu ■ 352, 378, 379,
Baraj Mücavirinde Kalan Taşınmaz • 839
380, 459
Bedel Davalan • 899, 930, 901
DNA Testi -116
Beden Tamlığı İhlali - 4-01,463 467
Doğum Kütüğü ■ 68
Bedensel Zarar Nedeniyle Maddi ve Manevi Zarar -
394
Bedensel Zararlar • 335, 336, 343, 377, 394,4-01,
E
417,421,437, 457,461,476 Ecrimisil Davaları ■ 328,910,911, 916
Bekletici Mesele • 115, 285, 3C6, 596, 605, 606, Edimin İfasından Doğan Zenginleşme - 475,480
615, 616, 617, 635, 648, 668, 669, 691, 703,
Ekonomik Geleceğin Sarsılması • 394, 402, 406, 465
701, 710, 711, 731, 742, 756, 757, 775, 776,
Elbirliği (İştirak Halinde) Mülkiyet ■ 230, 239, 248
777
Enerji - 824
Bölünmüş Hastaneye Kabul Sözleşmesi • 343,458
Eser Sözleşmesi -438
Ev Başkanının Sorumluluğu - 352
C
Ev Reisinin Sorumluluğu - 459
Can Sigortaları ■ 343, 456,458 Evlenme Kütüğü • 68
Cinsiyet Değişikliği • 68, 79, 83.82, 83, 84, 85, 86, Evli Kadının Özad ■ 59
87, 88, 89, 90
Cismani Zararlar • 335, 344
j 950 Hıkuk Davaları
F İ
Fedakarlığın Denkleştirilmesi -349,460 ibraya Yönelik Ariaşma ■ 412, 587, 595, 605, 615,
Fili El Atmanın Şartları • S97 624, 634,647, 667, 682, 690, 699, 709, 719,
730, 742,755, 775, 791
İbraya Yönelik Ariaşmalar - 412,587, 595, 605,
G 615, 624,634, 647, 667, 682, 690, 699, 709,
Geçici Ödeme Karan • 416,418,419, 421,422,423, 719, 730,742, 755, 775, 791
426,427, 42S, 429,430,431, 432,433 İhtiyari Mali Mesuliyet Sigortası ■ 347, 458
Geçici Ödemeler ■ 414,415,416,41S, 419, 420, İhtiyati Tedbir • 115, 414,416,421, 424,425,428,
421,424, 425, 427,428,431, 432, 587, 597, 429, 587,597, 607, 617, 618, 626, 636, 649,
607, 617, 626, 636, 649, 670, 683, 692, 701, 670, 683,692, 701, 711, 712, 720, 732, 743,
711, 720, 732, 743, 757, 777, 791 757, 777,791
Geçit Hakkı ■ 251, 270, 271, 272, 273, 274 İnandıno Kanıtlar -415,416,421,424,426,430,434

Geçit Hakkı Davaları • 270, 273, 274 İntifa Hakkı Sahib • 224, 230, 242, 245, 248, 365,
Geçit Hakkının Kaldınlması ■ 273 367, 374

Gelişim Kusuru Sorumluluğu • 351,460 ipoteğin Fekki (Kaldırılması) • 276

Genel Tehlike Sorumluluğu • 331, 352, 381, 382, İrtifak Hakkı - 809,811
383, 384 İstihdam Edenin Sorumluluğu • 459
Gerçek Kişilere İlişkin Davalar 41 İstihkak Davalan 860
Geri AJma Davaları • 867, 869 İyileşme • 404
Geri Verilecek Kamulaştırma Bedeli • 872 İyiniyetli Zenginleşen • 482,483,484

H K
Hak Sahibinin Talebiyle Terkin* 273 Kamu Hastaneler nin Sorumluluğu • 343
Haklı Azledilme - 583, 584, 587, 591, 595, 621, 622, Kamulaştırabilecek Taşınmazlar - 806
625, 631, 635, 679, 682, 686, 690, 716, 719, Kamulaştırma Bedeli ■ 254, 828, 851, 852, 856,
727, 731, 739, 742 857, 860, 863, 864, 868, 872,873
Haklı İstifa - 597,601,602, 603,604, 605, 606, 607, Kamulaştırma Davaları ■ 828, 911
612, 613, 614, 615, 617, 643, 644, 645, 646, Kamulaştırma İşleminin İptali • 225, 254, 258, 259,
647, 648, 649, 663, 665, 666, 667, 668, 670,
846, 847
679, 686, 696, 697, 698, 699, 700, 701, 706,
Kamulaştırma Kanunu • 209, 232, 254, 258, 259,
707, 708, 709, 711, 751, 752, 753, 754, 755,
805, 806, 807, 827, 836, 869,872, 880, 884,
756, 757, 771, 773, 774, 775, 777
885, 891,895,900, 901, 908,911, 916
Haksız Azledilme - 601, 602, 605, 612,613, 615,
643, 644, 647, 663, 668, 679, 686, 696, 697, Kamulaştırma Nedeniyle Terkin ■ 273
699, 700, 706, 707, 709, 751, 752, 755, 771, Kamulaştırma Yapmaya Yetkili Kurum • 805
775 Kamulaştırmadan Artan şe Yaramaz Kısmı n Bedeli - 836
Haksız İstifa • 583,584, 586, 587, 591, 592, 593, Kamulaştırmadan Vazgeçme - 257, 258,863, 864
594, 595, 621, 622, 624, 625, 631, 632, 633, Kamulaştırmanın İptali - 257
634, 635, 636, 679, 680, 682, 686, 687, 688,
KamulaştırmanınŞartlan • 804, 806
689, 690, 692, 716, 717, 718, 719, 727, 728,
729, 730, 731, 732, 739, 740,741, 742, 743, Kamulaştırmasız El Atma • 895, 897, 898, 899, 900,
757 901, 910

Hastaneye Kabul Sözleşmesi ■ 342, 458 Kamulaştırmasız El Konulan Taşınmazlar • 887


Kamulaştırmasız Fiili El Atma • 896, 897
Hatır Taşıması - 392, 393
Hayvan Bulunduranın Sorumluluğu • 352, 363, 364 Kamulaştırmasız Hukuki El Atma • 896,903
Karşı Vekâlet Ücreti - 606, 612, 613, 615,616, 617,
Hayvan Tutucusunun Sorumlu uğu • 459
618, 625,648, 649, 663, 664, 666, 668, 669,
Hekimlik Sözleşmesi • 340,342,458
670, 701,706, 708, 709, 710, 711, 712, 720,
Hukuki El Atmanın Şartları ■ 9C3 756, 757,771, 772, 774, 775, 776, 777, 778,
787, 788, 789, 791
Kavram Dizini 9511

Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi • 286, 294


O
Kaynak Hakkı Sahibi ■ 224, 242, 243
Organizasyon Sorumluluğu - 357, 358, 360, 361
Kazanç Kaybı ■ 344,402,404, *21
Kazaya Karşı Sigorta • 343, 344,45S
Kesin Yetki Kura İlan ■ 455
Ö
Kişisel Durum Sicilleri • 68, 69,70,71,99 Ölüm Halinde Uğranılan Maddi ve Manevi Zarar ■
Kötüniyetli Zenginleşen • 4S2,484 393
Kurulan İrtifak Hakkı Taşınmaan Tamamından Ölüm Kütüğü - 68
=aydalanmayı Engelliyorsa Mülkiyet Kamulaş- Önceden Kurulan Mecra Hakkı ■ 262
tınlmasına Gidileceği • 82'., 830 Özen (Sebep) Sorumluluğu • 352, 356
Kuruluştaki Kanuna Aykırılık • 132,134
Kusur Sorumluluğu • 342, 349,350, 351, 353, 355,
P
356, 359, 361, 384
Kusursuz Sorumluluk • 71, 349. 350, 351, 352, 358, Paylı (Müşterek) Mülkiyet ■ 229, 236, 247, 263, 264
371, 381, 382, 424,459

R
M
Resmi Sağlık Kurdu Raporu • 79,84, 85
Maddi Hatalara Karşı Düzeltim - 844 Rızai Mecra İrtifakı • 215, 224, 230, 232, 243, 245,
Mahkeme Kararıyla Terkin • 273 249, 266

Mal Devirleri ■ 879


Mal Zararian ■ 344 S
Mali Sorumluluk Sigortalan ■ 345
Sakatlanma • 335 380, 401
Malikin Talebiyle Terkin - 273
Sebepsiz Zenginleşme ■ 418,419,432,433, 467,
MamelekZararlan ■ 344 468, 469,470,471,472, 473,474,475, 476,
Mecra Hakkı • 209, 210, 223, 224, 225, 231, 233, 477, 478, 479, 480, 481, 484,485
242, 245, 247, 251, 252, 262, 266 Sebepsiz Zenginleşmenin Şartlan - 477
Medeni Kanunda İrtifak Hakkı ■ 807 Sigorta Sözleşmeleri • 343,454, 455
Motorlu Araç İşletenin Sorumluluğu • 352 Sigorta Tahkim Komisyonu • 448, 449,450, 451
Motorlu Kara Taşıtlan ■ 345,459 Sigortacının Sorumluluktan Kurtulması - 393
Müdahaleden Doğan Zenginleşme ■ 475, 480,485 Sorumluluk Sigortalan • 343, 344, 345
Müdahalenin Men'i - 899
Mükerrer Tapu • 884, 885
$
Mülkiyet Hakkı - 70,121, 236,240, 241, 249, 263,
287, 327, 471, 803,804, 856, 889, 897, 898, Şahıs Lehine Geçit Hakkı Tesisi • 272
901,903, 904
T
N Tapu İptal ve Tescil ■ 315, 319, 321, 322, 330

Nesebin Reddi • 118 Tapu Tahsis Belgesi • 315, 317, 318, 319, 320, 321,
Nüfus İdaresi ■ 74, S3, 97,127 322, 323, 32?, 328, 329, 330

Nüfus Kaydının Düzeltilmesi • 46,48, 49, 69, 94, 96, Tapusuz Taşınma: • 233, 852, 854, 856, 857
98, 101,105,106, 108,113,115,116,118, Tapuya Başvuru Zorunluluğu ■ 74
119,121,126, 128 Taşıma Sözleşmesi • 338
Nüfus Kaydının İptali ■ 69,115,124,125,126 Taşınmaz Bedelinin Tespiti ve Tescil ■ 824
Nüfus Kayıt Örneği ■ 69, 75,463, 466 Tazminatın Mahsubu - 412, 595, 605, 615, 634,
Nüfus Kütüğü ■ 42, 60, 89, 97,106,107,118, 124, 647, 667, 690, 700, 709, 730, 755, 775
127 Tedavi Giderleri ■ 344, 393, 394,402, 403,406,
407, 465
| 952 Hıkuk Davaları
Tehlike Sorumluluğu • 351, 352, 381, 3S2, 383, 334, Vekâlet Sözleşmesi • 579, 583, 591,602, 613, 621,
337, 383 631, 644, 663, 679, 686, 696, 707, 716, 727,
Tüketici Hakem Heyeti - 280, 446,447, 443 739, 751,771,787

Tüketici Mahkemeleri • 439, 442,444, 579, 580,


533, 584, 585, 591, 592, 593, 602, 603, 613, Y
614, 621, 622, 623, 631, 633, 644, 645, 663,
664, 665, 679, 680, 681, 686, 688, 696, 697, Yapı Malikinin So-umluluğu • 352, 370, 371, 372
698, 707, 708, 716, 718, 727, 729, 739, 740, Yaralanma • 353,357, 363, 370, 380, 382, 388,401,
751, 752, 753, 771, 773, 787, 789 463
Tüpgaz Bayileri Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortaları Yaş Düzeltme • 52,93, 97,101,104,125
- 345, 348 Yazı İşleri Müdürü - 36,104
Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Yeni Vakıflar • 167, 172,182
Vakıflar ■ 167,168, 178,182 Yetki İtirazının İleri Sürülmesi - 456
Tüzel Kişilere İlişkin Davalar ■ 132
Yetki Sözleşmesi - 215, 282,456

U Z
Umulmayan Olay • 475,476,479, 480,481,485 Zenginleşenin İade Borcu • 481
Umulmayan Olaydan Doğan Zenginleşme • 475,
Zenginleşenin Masrafları ■ 483
476
Zenginleşme ile Zenginleştirici Olay - 479
Uzlaşma Dilekçesi • 890
Zilyede Ödenen Bedel ■ 860
Zorunlu Geçit Halkı • 237, 270
Ü Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası • 346, 347, 392,
Ücret Uyuşmazlığı • 583, 646, 679 393, 458

Üst Hakkı Sahibi - 224, 242, 243 Zorunlu Mecra Hakkı - 215, 223, 230, 231, 232,
233, 237,241, 242, 245, 248, 249, 251, 265
Zorunlu Sağlık Sigortası • 345, 347
V
Vakıf Senedi • 168,172,174,178

You might also like