Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 20

PAMUKKALE UNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKULTESİ

KELAM İLMİNDE KADER PROBLEMİ

(Lisans Ödevi)

Avazbek uulu Sautbek

(Ödev Danışmanı)

Yrd. Doç. Dr. Faruk Gün

Denizli – 2023
GİRİŞ
ÖDEVİN KONUSU VE AMACI
Kelam ekollerinde kader ve kaza konusu, İslam düşüncesinde önemli bir
tartışma konusudur. Kader, insanın iradesi ve Allah'ın öngörüsü arasındaki
ilişkiyi açıklar. Kelamcılar, bu konuyu farklı bakış açılarından ele alarak, İslam
düşünce geleneğinde böylece önemli bir tartışma konusu haline getirmişlerdir.
Bu tartışmanı çözümlemek ve tatmin edici açıklamalar getirmek için pek çok
eserler yazılmış, pek çok çaba sarf edilmiş ve edilmeye devam etmektedir.

Ödevin konusu “Kelam ilminde kader problemi” olarak isimlendirilmekle


birlikte yukarıda da bahsedildiği gibi Kelam ekollerinde ortaya çıkan
mezheplerin kader ve kaza konusunda hangi görüşleri benimsediğini ele aldık.

Burada çalışmayı hedeflediğimiz konu, kelam ekollerinde kader ve kaza


görüşlerini ortaya koymaktır, ve insanlara kader konusu ne kadar önemli ve ne
etkili olduğunu ispat etmektir.

ÖDEVİN YONTEMİ

Çalışmamızda ilk önce kader ve kaza kavramının sözlük ve terim anlamın,


sonra İslam dinin ana kaynağı olan Kur’an-i Kerim’de bu kavramlar hangi
anlamlara geldiğinden bahsederek tartışmalı konumuza asıl bir giriş
yaptık.Sonra kader problemin ortaya ne zaman ve hangi sebeplerden dolaya
ortaya çıktığından söz ederek, kelam ekollerinde kader ve kaza görüşlerine
girmekte ilk önce Maturidinin kader ve kaza konusunda “ Kitabü’t Tevhîd”
eserinde geçen bu kavramlara Kur’an-i Kerim’de geçen ayetlerle ne anlam
verdigininden söz ettik. Ardından bu kaderin içinde olan insan fiilleri hakkkında
ne görüşte olduğundan bahsettik.

Daha sonra diğer kelam ekolleri olan Eşariyye , Mu’tezile ve Cebriiye


mezheplerinin kader kaza konusu ve insan fiillerindeki görüşlerini farklı
kaynaklardan faydalanarak ele aldık.
KADER VE KAZA KAVRAMLARININ ANALİZİ

*Kader ve Kaza kelimerinin sözlük anlamı:

İlk başta konuda belirttiği gibi Kader ve Kaza kavramın sözlük


anlamından bahsedecek olursak, bu iki terim âlimlerce farklı şekillerde
tanımlanır. Sözlükte “gücü yetmek; planlamak, ölçü ile yapmak, bir şeyin
şeklini ve niteliğini belirlemek, kıymetini bilmek; rızkını daraltmak” gibi
mânalara gelen kader, “Allah’ın bütün nesne ve olayları ezelî ilmiyle bilip
belirlemesi” diye tarif edilir.

“Hükmetmek; muhkem ve sağlam yapmak; emretmek, yerine getirmek”


anlamlarındaki kazâ ise “Allah’ın nesne ve olaylara ilişkin ezelî planını
gerçekleştirmesi” şeklinde tanımlanır.

*Kader ve Kaza kavramının terim anlamı:

İlk zamanlarda bu iki kavrama itikadî ekollerin anlayışlarına göre farklı


anlamlar yüklenmiştir. Mesele Kader kavramın Selefiyye âlimleriyle Mâtürîdî
Şiî kelâmcılarının ekseriyeti yukaridaki tanımları benimser. Eş‘arî
kelâmcılarının çoğunluğuyla İslâm filozofları sözü edilen tanımları tersine
çevirerek kazâya kader, kadere de kazâ anlamını yüklemişlerdir. Buna göre kazâ
Allah’ın ezelî hükmü, yani bütün nesne ve olayların levh-i mahfûzda veya küllî
akılda topluca var olması, kader ise bütün nesne ve olayların kazâya uygun
olarak yaratılması ve dış âlemde gerçeklik kazanmasıdır. 1

Maturîdînin başka ifadesine göre kelimenin hüküm verme ve karar


anlamlarının yanı sıra, bir şeyin layık olduğu sonucu belirlemek anlamına da
geldiğini, söylemektedir. Ve kelimenin bu anlamına binaen, kaza kavramının
nesne ve olayları yaratma anlamını da taşıdığını söyler. Çünkü Maturîdî’ye göre

1
et-Taʿrîfât, “ḳdr” md.
yaratmak, her şeyin yaratılışına en uygun düşecek nitelikte bulunmasını
sağlamaktır. 2

“Bir şeyin mahiyet ve niteliklerinin yanı sıra var oluş zamanı ve


mekânını belirlemek” demek olan takdîr de kaderle eş anlamlı olup bazen onun
yerine kullanılır. Mu‘tezile kelâmcıları sorumluluk doğuran beşerî fiilleri kader
ve kazânın dışında tutmuşlardır. Onlara göre kader ve kazâ insanlara ait
fiillerinin hükmünü açıklayıp haber vermekten ibarettir 3 takdir de bir fiili
önceden tasarlayıp belli bir şekilde meydana getirmektir4.

Benzeri bir tanımlama Cürcânî tarafından da yapılmaktadır: “Kaza tüm


mahlukatın Levh-i Mahfuz’da toptan bir şekilde varolmasıdır. Kader ise
hâdiselerin ferd ferd şartlar yerine geldikten sonra oluşmasıdır.” Bu
tanımlamaların yanı sıra bu kavramlara, Allah’ın tabiata dair tespit ettiği
kurallar, kanunlar şeklinde anlamlar verildiğine de şahit olmaktayız.

Ragıb elİsfehani ise, Allah’ın varlıklara dair taktirinin iki noktaya işaret
ettiğini söyler. Bunlardan birincisi yarattığı nesnelere güç vermek, diğeri ise
mahlukatı nihai özellik ve şekillerine kavuşturmaktır5.

Daha sonra konumuzun başlığında anlaşıldığı üzere Kelam ilminde Kader


ve Kaza problemin daha detaylı bir şekilde ele almakla birlikte, Kader ve Kaza
kavramının İslam dinin asıl kaynağı olan Kur’an-i Kerimde maana olarak ne
anlama geldiğini ve bununla birlikte inceleyelim.

2
Maturîdî, a.g.e., s. 391
3
Kādî Abdülcebbâr, Fażlü’l-iʿtizâl, s. 169-170

4
Fâruk ed-Desûkī, II, 261-262
5
Hüseyin b. Muhammed Ragıb İsfehani, El-Müfredat Fi Garibi’l-Kur’an, Haz.Safvan Adnan Davudî, Daru’ş-
Şamiyye Matb. , Beyrut-1992, III, s. 658.
KURAN-İ KERİMDE KADER VE KAZA KAVRAMLARI

*Kuran-i Kerimde Kader anlamı:

Kur’an-ı Kerim’de ‘kader’ kelimesi, otuzu aşkın yerde ya bir insanı ya da


bir nesneyi tanımlarken kullanılmıştır. Kader kelimesinin Kur’an’da “ölçü,
miktar ve güç” anlamlarında kullanıldığı kabul edilir.

Âyetlerde belirtildiğine göre Allah’ın buyruğu düzenlenmiş bir kaderdir 6,


Allah dişilerin taşıdığı yavruların rahimlerde nasıl bir gelişme göstereceğini
bilir, O’nun katında her şeyin bir planı (mikdâr) vardır.7 Her şeyin hazineleri
O’nun nezdindedir ve her şeyi belli bir ölçü (kader) dahilinde indirir8, O her şeyi
bir kaderle (bir plana göre) yarattı.9

‘Ölçme’ kelimesinde şöyle bir anlam da mündemiçtir: Allah, mutlak,


sonsuz, ölçen sıfatlarına sahip olup, yaratılmışların hepsi ise ölçülme vasfına
haizdirler. Böylece kader kelimesine verilen ölçme anlamıyla, Allah’tan başka
bütün varlıkların ölçülen oldukları bu nedenle de sonlu ve sınırlı olduklarına
dikkat çekilmektedir.10

Aynı kökten türeyen takdir kavramının yer aldığı âyetlerde belirtildiğine


göre Allah her şeyi amacına uygun bir şekilde yaratmış, tabiatını belirleyip
hedefine doğru yöneltmiştir.11 Yine Allah yılların hesap edilebilmesi için aya
evreler koymuş12 geceyi dinlenme vakti ve güneşle ayı zaman ölçüsü olarak
belirlemiş13 insanların yaratılışını, rızıklarını, yaşayacakları zaman dilimini ve
ölüm vakitlerini tayin etmiştir.14 Bu âyetlerde de hem evrenin yaratılışına dair

6
el-Ahzâb 33/38
7
er-Ra‘d 13/8
8
el-Hicr 15/21
9
el-Kamer 54/49
10
Fazlur Rahman, Ana Konularıyla Kur’an, 6.baskı, Ankara Okulu Yayınları, Ankara –2000, s. 59.
11
el-A‘lâ 87/2-3
12
Yûnus 10/5
13
el-En‘âm 6/96
14
Fussılet 41/10, 12; el-Furkān 25/2; el-Müzzemmil 73/20; el-Vâkıa 56/60
kanunların hem de insanların yaratılış, yaşayış ve ölümüne ilişkin yasaların
Allah tarafından düzenlendiği takdir kelimesiyle ifade edilmiştir.

Kader kelimesinin, ‘kâdirun, kâdirune, kâdirine, kadîr, kaddera, kadren,


muktedir’ şeklinde gelen türevleri ise Allahu Tealanın isimleri ve sıfatlarıdır.
Kur’an-ı Kerim’de, yüzü aşkın yerde Allah, ‘kadera’ fiilinin ve bu fiilin
türevlerinin öznesi olarak kullanılmıştır.

*Kuran-i Kerimde kaza anlamı:

Kur’ân-ı Kerîm’de kazâ kelimesi ve türevleri elliyi aşkın âyette kullanılır.


Kelimenin ilâhî iradeye veya beşerin fiiline atıf yaparak ve birbiriyle anlam iç
içeliği de olacak şekilde hüküm vermek15 emretmek16, karar vermek ve
kararlaştırmak17, öldürmek18,işi bitirmek 19
,tamamlamak20 , yerine
getirmek21 ,ilişiği kesmek22 mânalarında, ayrıca edâ ile eş anlamlı olarak
ibadetlerin ifası23 mânasında kullanıldığı görülür.

Kaza kavramı özellikle Fıkıh usulunda yargılama hukuku, yargı kararı


anlamında kullanılmaktadır.Fıkhın ibadetlerle ilgili kısımında ise vakti geçen bir
ibadetin sonradan yerine getirilmesi anlamına gelmektedir. Bunun için de
ibadetlerin kazâsı konusu şer‘î hükümle bağlantısı ve emrin yerine getirilmiş
olup olmaması fürû-i fıkıhta ele alınmıştır.24

KADER PROBLEMİN ORTAYA ÇIKIŞI

İlk kader ve kaza problemi ilk olarak peygamberimiz vefatından sonra


sahabe döneminde ortaya çikmiştir. Sahabe döneminden itibaren tartışılan kader
konusuna, iki yönden yaklaşılmaktadır. Bunlardan birincisi, her şeyin mutlak ve
15
Yûnus 10/93; Meryem 19/35; en-Neml 27/78; el-Ahzâb 33/36; ez-Zümer 39/42
16
el-İsrâ 17/4, 23
17
el-Bakara 2/117; Âl-i İmrân 3/47; el-En‘âm 6/2
18
el-Kasas 28/15
19
el-En‘âm 6/8; ez-Zuhruf 43/77
20
el-Kasas 28/28, 29
21
el-Hac 22/29; el-Ahzâb 33/23
22
el-Ahzâb 33/37
23
el-Bakara 2/200; en-Nisâ 4/103; el-Cum‘a 62/10
24
M.Kamil Yaşaroğlu. Kaza. TDV İslâm Ansiklopedisi
tek yaratıcısı Allah olduğu için insan fiillerinin de Allah tarafından yaratıldığını
öne sürmektedir. İkincisi ise insanların Allah tarafından uyarılmalarına,
insanlara vahiy gönderilmesine ve insanların ceza ya da mükafatla karşılaşılacak
olmalarına dikkat çekerek, insanların fiillerini kendi yarattığını iddia etmektedir.

Klasik dönem kelâmcıları kader probleminin ortaya çıkışını iç sebeplere


bağlarken çağdaş bazı yazarlar bunu yabancı kültürlerden kaynaklanan
etkenlerle irtibatlandırır. Zira müslümanlar fetihler sonunda yahudi ve
hıristiyanlarla karşılaşıp dinî konuları tartışmıştır. Bu çerçevede Dımaşk’ta
Yuhannâ ed-Dımaşkī’nin Ma‘bed el-Cühenî ile tartışması sonunda kader
probleminin müslümanlar arasında yayıldığı kabul edilir. 25 Ancak bu olayı,
değişik kelâm okullarının oluşmasında rol oynayan köklü bir itikadî problemin
başlıca sebebi olarak görmek isabetli değildir. II. (VIII.) yüzyılın ikinci
yarısından itibaren itikadî problemler arasında önemli bir yer tutan kadere dair
tartışmalar daha çok ilim, kudret, irade ve tekvin gibi sıfatlarla irtibatlandırılarak
devam etmiş ve genelde kadere iman dört mertebede incelenmiştir. 26

Kader düşüncesinin ortaya çıkmasında ve daha sonra teorik olarak


savunulmasında Allah’ın takdirini vurgulayan ayetlerin temel alınması dikkat
çekmektedir. Halbuki Kur’an-ı Kerim’de ilahi takdiri ifade eden pasajlar kadar
insan hürriyetine işaret eden pasajlar da mevcuttur. Ancak ilk müslümanlar daha
çok ilahi takdiri belirten pasajları ön plana çıkarmışlardır. Bunun bir nedeni de
Kur’an-ı Kerim’de her şeye gücü yeten ‘tek’ olan Tanrı’nın tanımlanması
yanında, inanılıyor olan birçok tanrıların acziyetini dile getiriyor oluşu
gösterilmektedir. ‘Kaderci’ anlayışı sistematik olarak ise ilk defa Emeviler
kullanmışlardır.27

KELAM EKOLLERİNDE KADER VE KAZA

25
Abdurrahman Bedevî, I, 118-120
26
Yusuf Şevki Yavuz.Kader. TDV İslâm Ansiklopedisi

27
Bkz. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi Giriş, 6.Baskı, Damla Yayınevi, İstanbul-2000, s. 285
İlk zamanlarda bu iki kavrama itikadî ekollerin anlayışlarına göre farklı
anlamlar yüklendiğini daha önce de kastetmiştik. Şimdi konumuzun başlığından
anlaşıldığı üzere detaylı bir şekilde inceleyelim.

MATURİDİYE GÖRE KADER VE KAZA:

*Kader

Kur’ân-ı Kerîm’de gelen: ( ‫ )َّنا ُك َّل َش ْي ٍء َخ َلْقَن اُه ِبَق َد ٍر‬Biz her şeyi kendisinin
sahip olduğu özelliğe göre yarattık,28 âyet-i kerimesinde buradaki kader
kavramının “her şeyi kendi mahiyetine uygun bir şekilde oluşturması ve her
şeyde ona uygun olana isabet etmesi” anlamına geldiğini iddia etmektedir. Yani
Mâturîdî’ye göre kader bir şeyi kendi mahiyeti üzerine yaratmaktır. Hz.
Peygamber’e izafe edilen kaderin hayrı da şerri de Allah’tandır rivayetinde yer
alan kader bu çerçevede ele alınmalıdır.29

Kader konusunda Mâturîdî’nin eleştirdiği düşüncelerden birisi de cebir


anlayışıdır. Realitede kulun elinde fiilin gerçekleşmesi ve ondan sorumlu
tutulmasının cebir telakkisince Allah’ı yalancı duruma düşürmüş olmasına
rağmen, cebir düşüncesine sahip olanlar eylemin gerçekleşmesi için zarurî olan
kudreti ve bütün fiilleri Allah’a izafe etmiş ve gerçek anlamıyla kula herhangi
bir fiil hakkı tanımamışlardır.30

Mâturîdî’ye göre cebir anlayışı çerçevesinde Allah’ın kullara soracak bir


sorusu veya kulların Allah’tan ceza veya mükâfat anlamında bir beklentisinin
olmaması gerekmektedir. Öte yandan cebir anlayışına göre insanların gerçek
manada elem ve haz duymamaları ve bunların Allah’a ait olması icap
etmektedir. Oysa Allah böyle şeylerden münezzeh ve berîdir. Hatta cebir
anlayışına göre peygamberlerin ve ilahî kitapların da bir anlamı kalmamaktadır.
Çünkü sonuçta bütün bular emir, nehiy, va’d ve vaîd yoluyla Allah’a râcî olan
konulardır. Dahası mahlûkatı yaratmanın da bir anlamı kalmaz, çünkü imtihanın
28
Kamer, 54/49.
29
el-Mâtürîdî, Tevhîd, s. 503.
30
el-Mâtürîdî, Tevhîd, s. 511.
bir anlamı olmamaktadır. Cebriyenin bu telakkisi Mu’tezile’nin, “Allah ezelde
âlim ve kâdir olmayıp bilâhare bu sıfatı kazanmıştır” sözüne benzemektedir.
Allah ise böylesi eksikliklerden münezzehtir.31

Mâturîdî’ye göre Mu’tezile ise (eşyadaki) fiili kudretin bulunmadığı bir


zaman diliminde gerçekleşen durum olarak anladıklarından cebir düşüncesine
daha yakındırlar. Aynı şekilde “irade fiilin seçiminden ibaret olup ondan önce
bulunur” demeleri sebebiyle de cebriyyeye benzemektedirler. Cebir düşüncesine
sahip olanlar Allah’a hükümranlık ve azamet sağlamak endişesiyle cebir
düşüncesine sarılırken, mu’tezile benzer anlayışları sebebiyle Allah’ı cebir altına
almışlardır ki bu bakış açısı da yanlıştır.32

*Kaza

Mâturîdî’ye göre kazâ, kader ve irade konularının hepsi, kullara ait


fiillerin Allah tarafından yaratılması ile ilgilidir.Fiilin yaratılmışlığının
kanıtlanması, kazâ ve kaderin de yaratılmışlığının kanıtlanması anlamına
gelmektedir. Çünkü fiillerin yaratılmış olması, onların vuku bulmasına ilahi
hükmün (kazâ) taalluk etmesini, ayrıca hüsün ve kubuh vasıflarıyla birlikte
planlanmasını (kader) ispat etmektedir. Buna ilave olarak bu yaratılmış olan
şeylerin Allah tarafından dilenmiş olması da gerekmektedir. 33

Mâturîdî kazâ hakkındaki sistematiğini bu kelimeye verilen anlam


üzerinden kurar. Ona göre kazâ sözlükte: “bir şeye hükmedip karar vermek,
layık olduğu sonucu belirlemek ve hakkında nihaî olarak söylenebilecek son
sözü söylemek” anlamına gelmektedir.34

Mâturîdî kazanın anlamın Kur’ân-ı Kerîm’de gelen ayetriyle açıklamıştır.


Bu çerçevede kazânın birinci anlamı yaratmaktır. Allah Teâlâ, Kur’ân-ı

31
el-Mâtürîdî, Tevhîd, s. 511
32
el-Mâtürîdî, Tevhîd, s. 511 vd.
33
el-Mâtürîdî, Tevhîd, s. 486.
34
el-Mâtürîdî, Tevhîd, s. 487.
Kerîm’de ( ‫َم اَو اٍت‬ ‫ْبع َس‬ ‫اُهَّن َس‬ ‫ )َفَقَض‬Böylece onları yedi gök olarak
yarattı35 buyurmaktadır. Buna göre Allah Teâlâ fiilleri yaratmış ve onlara
hükmünü geçirmiştir.

İkinci anlamı hükmetmektir. Şu âyet de bu anlamdadır: ( ‫َف اْقِض َم ا َأنَت‬


‫ )َق اٍض‬Öyle ise yapacağını yap! Yani “hükmet”. Bundan dolayı hakimlere kadı
36

denilmiştir. Bu anlama gelen şu âyette vardır: (‫ )َقَض ى َأْم ًر ا َفِإَّنَم ا َيُقوُل َلُه ُك ن َفَيُك وُن ِإَذ ا‬O
bir işe hükmedince sadece ‘ol!’ der, oluverir.37 Allah filan zamanda filan işi
yapacağına hükmetmiştir, artık filan zamanda filan kişiden o iş sadır olur.

Üçüncü anlamı “bildirdi, haber verdi” demektir. (‫َو َقَض ْيَنا ِإَلى َبِني ِإْسَر اِئيَل ِفي‬
‫ )اْلِكَت اب‬Biz İsrailoğulları’na … bildirdik.38 Mâturîdî’ye göre kavramın bu
anlamda Allah’a izafe edilmesi mümkündür. Bu durumda kelime, Allah’ın
bildiğini haber vermesi anlamına gelmektedir.39

Dördünce anlamı “emretti” demektir. (‫ )َو َقَض ى َر ُّب َك َأَّال َتْعُب ُد وْا ِإَّال ِإَّي اُه‬Rabbin
sadece kendisine kulluk etmenizi emretti 40 veya (‫َو َم ا َك اَن ِلُم ْؤ ِم ٍن َو اَل ُم ْؤ ِم َن ٍة ِإَذ ا َقَض ى ُهَّللا‬
‫ )َو َرُس وُلُه َأْم ًر ا َأن َيُك وَن َلُهُم اْلِخ َيَر ُة‬Allah ve Resulu bir işi emrettiği zaman inanmış bir
erkek ve kadına kendi isteklerine göre seçim yapma hakkı yoktur 41 âyetlerinde bu
anlamlarda kullanılmaktadır. Mâturîdî’ye göre bu durumdaki anlamlar sadece
iyilikler anlamında Allah’a nispet edilebilir.42

Beşinci anlamı “yapıp bitirdi” demektir. ( ‫ )َفَلَّم ا َقَض ى ُم وَس ى اَألَج َل‬Musa, süreyi
bitirdiği zaman…43âyetinde olduğu gibi. Ne var ki bu anlamda kazâ Allah’a
nispet edilemez. Çünkü Allah bir işle meşgul olmuş ve onu bitirmiş gibi bir

35
Fussilet, 41/12.
36
Tâhâ, 20/72.
37
Âl-i İmran, 3/47.
38
İsrâ. 17/4.
39
el-Mâtürîdî, Tevhîd, s. 487.
40
İsrâ. 17/23.
41
Ahzâb, 33/36.
42
el-Mâtürîdî, Tevhîd, s. 487.
43
Kasas, 28/29.
anlam çıkmaktadır. Sadece bu yarattığı bir şeyin oluşum sürecini sona erdirmek
anlamında, lügavî bir mecaz çerçevesinde mümkündür.44

*İnsan fiilleri

Maturidiyye göre, insanın fiilleri, insanın özgür iradesiyle gerçekleştirdiği


eylemlerdir. İnsanın eylemleri, onun iradesi ve niyeti doğrultusunda gerçekleşir
ve bu eylemler, insanın sorumluluğunu belirler.

Maturidi, insan fiillerinin kaynağı hakkında da önemli bir görüşe sahiptir.


Buna göre, insan fiillerinin kaynağı Allah'tır. İnsanın özgür iradesi, Allah
tarafından yaratılmıştır ve bu irade, insanın fiillerinin gerçekleşmesinde etkili
olur. Ancak, insanın iradesi, yine de Allah'ın iradesinin bir yansımasıdır.

Ayrıca, insanın eylemlerinin sonuçları hakkında da görüş sahibidir. Bu


mezhebe göre, insanın eylemlerinin sonuçları, Allah tarafından belirlenir. İnsan,
eylemlerinin sonuçlarını önceden bilemez ve yalnızca eylemlerinin doğruluğu
veya yanlışlığına göre sorumlu tutulur.

Sonuç olarak, Maturidiyye göre, insan fiilleri insanın özgür iradesiyle


gerçekleşir ve bu irade Allah tarafından yaratılmıştır. İnsanın eylemleri,
sorumluluğunu belirler ve sonuçları Allah tarafından belirlenir.45

Özetle Mâturîdî’ye göre kazâ kavramı en belirgin şekliyle, Allah’ın


yaratması, hükmetmesi veya emretmesi anlamına gelmektedir. Kader kavramı
ise bir şeyi kendi mahiyeti üzerine yaratmak olduğunu iddiya etmiştir. Eşariyye
alimleri Maturidiyye mezhebine göre kader va kaza konusunda çelişik anlam
vermişlerdir.Söz gelimi Kadere Kaza , Kazaya ise Kader demişlerdir. Yani
Eşariliğe göre “kaza”, Allah’ın ezelden ebede kadar olmuş ve olacak, iyi-kötü
her şeyin oluş zamanını, yerini ve her türlü özelliklerini ezeli olarak bilmesidir;

44
el-Mâtürîdî, Tevhîd, s. 488.
45
Yusuf Şevki Yavuz/ Mâtürîdiyye/ TDV İslâm Ansiklopedisi
“kader” ise Allah’ın zamanı geldiğinde ezeli ilmine uygun olarak eşya ve
olayları yaratmasıdır.

EŞ’ARİYYE GÖRE KADER VE KAZA

Eş'ariyye göre, kader ve kaza konusu, insanların hayatındaki önemli


konulardan biridir ve inançları ve davranışları üzerinde önemli bir etkiye
sahiptir. İnsanlar, özgür iradeleri ile eylemler yapabilirler, ancak bu eylemler
Allah'ın kontrolü altındadır ve kader ve kaza sonucunda yaşadıkları sonuçları
kabul etmek zorundadırlar.

Eşariyye alimleri Maturidiyye mezhebine göre kader va kaza kavramına


çelişik anlam vermişlerdir. Söz gelimi kadere kaza , kazaya ise kader
demişlerdir. Yani Eşariliğe göre “kaza”, Allah’ın ezelden ebede kadar olmuş ve
olacak, iyi-kötü her şeyin oluş zamanını, yerini ve her türlü özelliklerini ezeli
olarak bilmesidir; “kader” ise Allah’ın zamanı geldiğinde ezeli ilmine uygun
olarak eşya ve olayları yaratmasıdır.

*İnsan fiilleri

Kullara ait fiillerin Allah tarafından yaratıldığı hususunda ittifak eden


Eş‘arîler, insan kudretinin fiilleri üzerindeki tesiri konusunda kendi aralarında
farklı düşünmüşlerdir. Eş‘arî’ye göre kulun kudret ve fiilini yaratan Allah’tır,
fiilin meydana gelişinde kula verilen hâdis kudretin hiçbir etkisi yoktur. Kul,
Allah tarafından yaratılan fiilin kendine ait hâdis kudretle kısmen irtibatlı
bulunduğu için sorumlu olur. Bâkıllânî, Ebû İshak el-İsferâyînî ve Cüveynî
Eş‘arî’nin cebre yaklaşan tutumunu isabetsiz bularak konuya kulun
sorumluluğuyla uyum sağlayacak bir çözüm getirmeye çalışmışlardır. Eş‘arî’nin
aksine Bâkıllânî kulun hâdis kudretinin fiil üzerinde etkili olduğunu kabul
etmiştir. Ona göre insana ait fiilin aslını Allah yaratır; bir fiilin iyi veya kötü,
itaat veya mâsiyet oluşu gibi vasıflarının meydana gelişinde insanın gücü ve
iradesi etkili olur. Ebû İshak el-İsferâyînî de kula ait fiillerin Allah’ın kudreti ve
kulun kudretinin ortak etkisiyle oluştuğunu benimsemiştir.

Cüveynî ise kulda fiilleri üzerinde etkili olmayan bir kudret bulunduğunu
ileri sürmekle onun kudretini temelden inkâr etmek arasında fark olmadığını
belirterek fiillerin, yaratma anlamında olmamak üzere hakiki olarak kula nisbet
edilmesi gerektiğini savunmuştur. Zira ona göre kul kendisinde fiil yapma gücü
bulunduğunu hisseder. Fiilin Allah tarafından yaratılması, kuldaki gücün çeşitli
sebepler aracılığıyla son merhalede Allah’a dayanması tarzında açıklanmalıdır.
Bu görüşüyle Mu‘tezile’ye yaklaştığı kabul edilen Cüveynî kulun fiillerini
Allah’ın doğrudan değil dolaylı olarak yarattığını benimsemiş ve kulun
sorumluluğunu tutarlı bir temele oturtmuş oldu. Şehristânî onun bu görüşünü,
Allah’tan başka hakiki hiçbir sebebin bulunmadığı ilkesine aykırı bularak tenkit
etmiştir.46

Kulun iradesinin fiillerinde rol oynadığını kabul etmekle birlikte insanın


cebir altında bulunduğunu savunan Fahreddin er-Râzî’den sonra Teftâzânî ve
Cürcânî gibi müteahhirîn âlimleri de fiillerinin meydana gelişinde insan
gücünün hiçbir etkisi olmadığını söyleyerek insanı “fiillerinde hür görünen,
fakat aslında mecbur olan bir varlık” şeklinde değerlendirmek suretiyle
Eş‘arî’nin görüşüne dönüş yapmışlardır. Zira onlara göre bir eseri iki müessirin
meydana getirmesi imkânsızdır. Ayrıca naslar da kulun fiilleri üzerinde etkili
olmadığını belirtmektedir.47 Kulların fiilleriyle ilgili anlayışlarına uygun olarak
Eş‘arîler’in çoğunluğu insanlara güç yetiremeyecekleri sorumluluklar
yüklenmesini câiz görürken Cüveynî, Gazzâlî ve İbn Dakīkul‘îd “teklîf-i mâ lâ
yutâk”ı muhal saymışlardır.48

*Ebul Hasan el-Eş’ari


46
Nihâyetü’l-iḳdâm, s. 73-78; el-Milel, I, 97-99
47
Şerḥu’l-Maḳāṣıd, IV, 264; Şerḥu’l-Mevâḳıf, II, 379-380)
48
Sübkî, III, 386, 387; Cürcânî, II, 400; bk. TEKLİF /bk. YUSUF ŞEVKİ YAVUZ /Eş’ariyye
Aslında Eş'ari'nin eserlerinde kader şudur denilerek yapılmış net bir
tanımlama yoktur. Bunun nedeni bize göre o dönemde problem hakkında
yapılan tartışmaların insanın fiilleri ekseninde dönmesidir. Yani insanın kazadan
ölmesini Allah'ın daha önceden belirleyip belirlemediğinden ziyade kazanın
gerçekleşmesine sebep olan mesela hatalı sollama gibi insanın fiilinin Allah
tarafından mı yaratıldığı yoksa insanın kendisinin mi yarattığı üzerinde
durulmuştur. Eş'ari kader ve insanın fiilleri problemlerini iç içe hatta eş değer
olarak görmüş ve bu doğrultuda probleme eğilmiştir.

Dönemin klasik yöntemi olan diyalektik yöntemle yazdığı eserinde Eş'ari,


Mu'tezile'nin "Kaderiyye" olarak isimlendirilmesini tartıştığı bölümde "Kaderi
savunmanızdan ötürü aslında sizin "kaderî" olarak isimlendirilmeniz gerekir." 49
şeklindeki bir eleştiriye "Biz fiillerimizin bizim tarafımızdan değil Allah Teala
tarafından takdir edildiğini ve (kesbetmemiz için) kudretin bizde yaratıldığını
savunuyoruz. Allah Teala'nın kaderini savunan ve fiillerin onun tarafından
takdir edildiğini söyleyen kimse kaderî olamaz." 50 diyerek Allah'ın kaderini ve
onun içeriğinde bulunan insanın fillerinin Allah tarafından takdir edildiğini
savunanların kaderî olamayacağı şeklindeki bu cevap ikisini de eş değer
gördüğünün bir kanıtıdır. Hatta kitabında konuyla alakalı bölüme "Kader
Hakkında Kelam Babı" ismini verip bölümün içeriğinde yalnızca insanın fiilleri
problemine eğilmesi, onun kaderi insanın fiillerinden ibaret gördüğü izlemini
uyandırmaktadır. Ancak bu durum Eş'ari'nin kaderin insanın yaşamında nasıl bir
süreç geçireceğini, Allah'ın ezelde takdir edip etmediği hususunda fikir ileri
sürmediği anlamına gelmemektedir.51

Eş’ari Kur’ani-Kerimdeki "...yalnız karısı müstesna; onun geride


kalmasını takdir ettik."52 ayetinde geçen takdir etmek kelimesinin yazmak

49
el-Eş'ari, el-Lum'a, s.91
50
Age, s.91
51
Hafzullah Genç. Eş'ari ve Cüveyni'de kader ve istitaat kavramları. Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Temel Ġslam Bilimleri Anabilim Dalı. Çorum 2016.s.53
52
Neml, 57
olduğunu söylemiş ve Nuh (a.s)'ın karısının Allah tarafından azaba uğrayacaklar
arasında kılındığını belirterek insanların başına gelecek olayları Allah Teala'nın
belirlediğini iddia etmiştir. Eş'arideki kader kavramı, insanın fiillerinin
yaratılmasının Allah'a nispet edilmesinin bir fer'i sayılır. Ona göre Allah measiyi
takdir etmiş yani yazmıştır.53

Eş‘ari’nin görüşlerini sistemleştiren İbn Furek ise Eş'ari'nin yukarıda


geçen ayeti ve diğer bazı ayetleri farklı anlamda yorumladığını söyler. İbn
Furek'e göre Eşari öncelikle kaderin anlamı hakkında ve onun aksamı ve farklı
anlamları hakkında fikir beyan ettiğini söyler. Ona göre Eş'ari, Allah Teala'nın
"... yalnız karısı müstesna; onun geride kalmasını takdir ettik (kadderna)."
ayetinde kader kelimesini "haber verdik (ehberna)" anlamında kullandığını
düşünmektedir. "Allah dilediğine rızkı bol verir, dilediğine de daraltır
(yakdiru).54" ve "...rızkı dar (kudira) olan..."55 ayetlerinde ise kader kelimesini
"daraltmak" anlamında kullandığını söylemektedir. Allah'ın "...orada rızıklar
takdir ettik (kaddera)."56 ayetinde takdir etmek sözünü, makdurlara bedenlerinin
sıhhati ve hayatlarının devamı için rızık verdi anlamında kullandığı gibi
yukarıda geçen ayetlerde de kader kelimesini Allah'ın ezelde takdir ve tayin
etmesi anlamında kullanmadığını düşündüğünü belirtir.57

Sonuç olarak İbn Furek Eş'ari'nin kadere yüklediği anlamı ayetlerde çeşitli
manalar ihtiva ettiği ayetlerden açık şekilde anlaşılmaktadır. Fakat hiç birinden
Allah'ın olayları ezelde takdir ve tayin ettiğine dair bir anlam çıkmamaktadır.
İbn Furek de Eş'ari'nin kadere takdir ve tayin anlamı yüklemediğini vurgulamak
ister. Ancak yukarıda da belirttiğimiz üzere Eş’ari’ kadere kaza, kazaya kader

53
Keskin, İmam Eş'ari ve Eş'arilik, s.257
54
R’ad, 26
55
Talak, 7
56
Fussilet, 10
57
İbn Furek, age, s.91
anlamını yüklediğini görüyoruz. Çünkü Eş'ari'nin düşüncesi cebri kader
anlayışına meyletmektedir.58

MU‘TEZİLEYE GÖRE KADER VE KAZA

İtikadi meselelerin yorumunda akla ve iradeye öncelik veren Mu’tezile


mezhebi kadar ve kaza konusunda Ehli Sunnet kelam ekollerinden farklı ve
tartışmalı görüştedir. Mu'tezile, insan seviyesinde kaza ve kaderi kabul
etmemektedir. İnsanı tam ve mutlak irade ve güç sahibi görüp, insana seçme ve
yapma hürriyeti vererek onu, seçtiklerinin ve yaptıklarının tam sorumlusu olarak
benimsemektedir. Yani kul kendi fiillerinin yaratıcısı olduğunu bir çok hususla
iddia etmektedir. Mu‘tezile buna görüş olarak fiilin meydana gelişi anında ve
fiille beraber bulunan istitaatı onlar fiilden önce geldiğini söylemiştir. Onlara
göre Allah bir fiili ve ameli yapma kudretini ve fiil ve işten önce insana
vermiştir. İnsan bu kuvveti kullınırken Allah ona karışmaz. Bu yüzden kul bu
kudretle ve müstakilen kendi fiilini kendi yaratır.59

*İnsan fiilleri

Mu‘tezileye göre insanın fiilleri yine insanın kullanımının ürünüdür. 60 Ve


İnsan bütün kullanımlarında özgürdür.61 Mu'tezile fiilin meydana gelişinde etkin
olan şeyin, insanım iradesi olduğunu ileri sürerken, Kuran ayetlerine dayanmış,
62
ve o ayetleri te’vil etmiştir.63

Mu'tezile, “kul fiilinin yaratıcısıdır” derken buradaki yaratmayı Allah’ın


yaratması gibi yoktan var etme ve yoktan yaratma, Allah’ın yaratması

58
Hafzullah Genç. Eş'ari ve Cüveyni'de kader ve istitaat kavramları. Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Temel Ġslam Bilimleri Anabilim Dalı. Çorum 2016.s.55
59
Süleyman Ulubağ/İslam’da İnanç Konuları ve İtikadi Mezhepler/ 2.Baskı/ Dergah Yayınları/ İstanbul
2017/s.133
60
Abdulcebbar, Muğni, c.8, s.3
61
Abdulcebbar, a.g.e, c.8, s.149; Şerhu Usulil -Hamse, s.304,340
62
Nisa 4/123, Araf 7/23, Tur 52/21, İnsan 76/3
63
Ahmet. Saim Kılavuz/ Anahatlarıyla İslam Akaidi ve Kelama Giriş/16.basım/ Ensar Tasarım Bölümü/İstanbul
2011/ s.160
manasında almayıp; vardan var etme, Allah’ın kula verdiği kudretle dolayısıyla
özel bir mana vererek yaratma anlamında kullanmaktadır.64

Mu'tezile, fiillerinin yaratıcısının insan olduğu görüşünü götüren diğer


husus ise, Allahın sıfatları konusundaki tenzih anlayışlarıdır. Onlar, bu tenzih
anlayışı gereği şer/kötü fiilleri Allah’a nispet etmeme adına, Ehl-i Sünnet
açısından ilahi sıfatları sınırlayan ve zihin dışında onların gerçekliğini reddeden
bir yaklaşım sergilerler. Bu yaklaşım doğrultusunda evren içindi gerçekleşen her
olayı sonradan yaratılmış olma kategorisine dahil ederler ve onu evrenin bir
parçası sayarlar. Bu noktadan bakıldığında evren içerisinde gerçekleşen ve
gözlemlerimizle insana ait olduğu görülen bir fiilin Allah’a değil insana nispet
edilmesi gerekir.

Fiiilerin geçiliciği ve geçici olanın yaratılmış olma özelliği göz önüne


alındığında, kadım olan Allaha bunların nispeti, ya kadım varlığın yaratılmışlara
mahal teşkil etmesi ya da fillerin kadım olması sonucunu duğurur. Mu'tezili
anlayışa göre her iki ihtimal de Allah hakkında mümkün olmadığına göre,
insanda sadır olan fiilin meydana getirilişinin yine insana nispeti en doğru
olandır. Onların temel ilkelerden biri olan adalet ilkesi de bunu gerektirir.
Çünkü kul kendisine ait olarak gerçekleşen fiilden sorumlu tutulacaksa, bu
sorumluluğun gereği olan bazı imkanlara doğuştan sahip olması gerekir. Burada
temel problem fiilerin yoktan meydana geldiği açık olduğuna göre, “Yaratılış
olan bir insanın yoktan yaratmayı gerçekleştirmesinin imkanı nedir? Sorusudur.
Bu soruna çözüm olarak Mu'tezile, Allah’ın insana önceden verdiği bir kudret
ile insanın gerçekleşmesini öngörür.65

Sonuç olarak Mu’tezile kulun kaderini bizzat kulun kendisinin çizdiğini


söyleyerek, Allah’ın buna müdahalesi olmadığını,ve Ehli Sünnet’e göre Allah’ın

64
Ahmet Saim Kılavuz/ Anahatlarıyla İslam Akaidi ve Kelama Giriş/16.basım/ Ensar Tasarım Bölümü/İstanbul
2011/ s.163

65
Şaban Ali Düzgün / Kelam/1.baskı/ El Kitabı yayınları/ Ankara 2012/ 2.bölüm. Cağfer Karadaş/ Mutezilede
İnsan fiileri, s.406
ezeli ilim, irade, kudret, takdir ve yaratması konusundaki tenzih inancını
sınırladığını buyuk tartışmalara yol açmıştır.

CEBRİLİĞE GÖRE KADER VE KAZA

Cebriyye mezhebi, İslam dininde kader ve kaza konusunda etkili bir


felsefi yaklaşımdır. Bu mezhep, insanların özgür iradeleri olmadığını ve her
şeyin Allah'ın kontrolü altında olduğunu savunur. Bu nedenle, Cebriyye
mezhebine göre, insanlar ne yaparlarsa yapsınlar, ne kadar çaba harcarsa
harcasınlar, sonunda Allah'ın önceden belirlediği bir sonuca ulaşırlar.

Başka ifadeye göre insanda hiçbir şekilde irade ve seçme yeteneği yoktur.
İnsan hür değildir. Allah Teala tarafından önceden takdir edilmiş bulunan belli
işleri yapmaya mecburdur. Kendine ait hiçbir fiili yoktur. İnsan tıpkı, rüzgarın
önünde oraya buraya sürüklenen bir yaprak gibidir.66

Cebriliğe göre, Allah insanların tüm eylemlerini ve davranışlarını önceden


bilir ve bu eylemleri yaratırken insanların özgür iradelerine müdahale eder. Bu,
insanların seçim yapma özgürlüklerini ortadan kaldırır ve insanların neden bazı
şeyleri yaptıklarını açıklar.

Yine insanların iyi ya da kötü davranışları, yine Allah'ın kontrolü


altındadır ve insanların günah işlemesi de Allah'ın izniyle gerçekleşir. Bu
nedenle, insanların eylemlerinin sonuçlarına katlanması gerekmektedir, çünkü
bu sonuçlar önceden belirlenmiştir. İnsanların günah işlemeleri de dahil olmak
üzere tüm eylemleri, Allah'ın ilahi adaleti ile uyumludur. Allah, insanların
eylemlerine göre onları cennet ya da cehennem ile ödüllendirir.

*İnsan fiilleri
66
Ahmet Saim Kılavuz/ Anahatlarıyla İslam Akaidi ve Kelama Giriş/16.basım/ Ensar Tasarım Bölümü/İstanbul
2011/ s.159
Cebriyye mezhebi, İslam felsefesi ve düşüncesinde yer alan bir akım
olduğunu daha öncede belirtmiştik. Bu mezhep, insanın fiillerinde tamamen
etkisiz olduğunu ve irade hürriyetinden yoksun olduğunu savunmaktadır. Bu
temel görüş, insanın fiillerinin tamamen Allah'ın kaderinde belirlenmiş
olduğunu ve insanın yaptığı her şeyin kaçınılmaz olduğunu ifade eder. Cebriyye
mensupları, insanın iradesinin etkisiz olduğunu ve yaptıklarının tamamen
Allah'ın iradesi doğrultusunda gerçekleştiğini düşünmektedirler.

Bu görüşe göre, insanların fiilleri, Allah'ın önceden belirlediği kaderleri


doğrultusunda meydana gelir ve insanın iradesi bu fiillerin gerçekleşmesinde
hiçbir rol oynamaz. İnsanlar, sadece kendilerine biçilen rolü oynamakla
yükümlüdürler. Bu görüş, insanın fiillerindeki sorumluluğu ortadan kaldırır ve
insanı, yaptığı eylemlerden sorumlu tutulamayacak bir varlık haline getirir.

Ancak, bazı mutedil Cebriyye düşünürleri, insanın fiillerinde bir kudret ve


irade olduğunu kabul ederler. Bu görüşe göre, insanlar kendilerine verilen
iradeyi kullanarak eylemde bulunabilirler, ancak yaptıkları eylemlerin sonucu
yine de Allah'ın kaderinde belirlenmiştir. Bu şekilde, insanlar bir nevi aracılık
yaparak kendi iradelerini kullanabilirler, ancak yaptıkları her şeyin sonucu yine
de Allah'ın kaderi tarafından belirlenir.

Cebriyye mezhebi, İslam düşüncesinde önemli bir yer tutar ve farklı


yorumlarla birlikte günümüze kadar gelmiştir. Bazı İslam düşünürleri, Cebriyye
mezhebinin görüşlerini eleştirmiş ve insanın fiillerindeki rolünü
vurgulamışlardır. Ancak, Cebriyye mezhebinin temel görüşleri hala birçok
insan tarafından kabul edilmekte ve tartışılmaktadır.67

Sonuç olarak Cebriyye mezhebine göre kader ve kaza konusunda önceden


belirttiğimiz gibi insanı tıpkı robot gibidir.Yani onlar insanın kendi iradesinin
olmadığını,yaptıklarının tamamen Allah’ın iradesi doğrultusunda

67
Ahmet Akgündüz/ Cebriyye Mezhebi / TDV İslâm Ansiklopedisi
gerçekleşeceğini ve Allah Teala önceden Levh-i Mahfuz’da neyi takdir etmişse
onu işleyeceğini savunmuşlardır.

You might also like