Professional Documents
Culture Documents
Seçmeli Tarih Özet
Seçmeli Tarih Özet
Orta Asyanın kendine has özellikleri ilk Türk Devletlerinin ekonomik yapısını şekillendirmiş, hayvancılık
temel geçim kaynağı olmuştur. Tarım, ticaret ve madenciliğin oluşturduğu ticaret büyük ölçüde değiş
tokuşla gerçeleşmiştir.
Hayvanları otlatlatmak için sürekli yer değiştirmek gereklidir, bu nedenle Orta Asya’da konargöçer bir
yaşam tarzı oluşmuştur.
Topraklar verimli olmasına ragmen olumsuz iklim koşulları nedeniyle tarım çok yapılamıyordu. Tarımla
uğraşan kişilere “tarıgçı” denilirdi.
Uygurlarda yerleşik hayata geçince ekonomik model de değişmiştir. Tarım gelişmiş, bununla beraber
şehircilik de gelişmiştir.
Türkler savaş araçlarının yanında halıcılık, kilimcilik, keçecilik ve debbağlık (deri işlemeciliği) ile de
uğraşmıştır.
İlk Türk devletlerinin gelir kaynaklarının biri önemli ticaret yollarının geçtiği güzergahlardır. Bu yolların
Türk topraklarından geçmesi Hunların, Kök Türklerin, Uygurların ve Hazarların dünya transit ticaretine
geçmesine aracılık etmiştir. Geçen kervanlardan geçiş vergisi alınmıştır. İpek Yolunun kontrolü
konusunda Çinliler ile mücadeleler verilmiştir.
Çin’den başlayıp Avrupa’ya kadar uzanan yola İpek Yolu denir. Bu yolun üzerinde zamanla şehirler
kurulmuştur.
İpek Yolu kavimlerin göç etmesini, din ve kültürlerin yayılmasını Doğu-Batı transit ticaretinin
gelişmesini kolaylaştırmıştır. Sadece ipek değil Çin porseleni, madeni eşya ve yada taşı gibi eşyalar da
taşınmıştır.
Abakan Bozkırlarından başlayıp İtil-Kama (Volga-Tuna) nehirlerinin birleştiği yere kadar uzanan ticaret
yoluna Kürk Yolu denir. Burada çeşitli hayvanların kürkleri taşınmıştır.
Türklerde ilk serbest ticaret pazarı Hunlar ve Çinliler arasında kurulmuştu. Kök Türkler Çin’e elçi
göndererek yeni bir Pazar yeri istemiş ve 734 yılında So-Fng şehrinde bir Pazar kurulmuştur. Kürk
Yolu’nun kavşağında bulunan Hazarlar kervan ve gemilerden vergi alıyor, Bizans’a kemik tutkalı ve sığır
balık gibi ürünler satıyordu.
Kök Türklerde madeni paraya “yarmak” denirdi. Türklerdeki en belirgin özellikteki paralar
Türgişlerindir. Çin parasına benzeyen bu paralarda “Tigin” ve “Türgiş Kağan Pny” gibi yazılar vardır.
Uygurlar zamanla Mani dinin etkisiyle paralarında ay motifini öne çıkarmışlardır.
Uygurlar Dönemi paralarında Türk, Çin ve Soğd alfabesiyle yazılar mevcuttur. Uygurlar genelde kumaş
cinsinden olan böz ve kuanpu, para cinsinden olan çav ve madeni para olarak altın, gümüş, bakır
kullanmışlardır.
Türklerde mali işlerle “Tudun” adı verilen üst düzey memurlar ilgilenirdi.
Vergileri,
İlk Türk İslam devletlerinde ekonomik faaliyetler tarım, hayvancılık, imalat ve ticaret olmak üzere üçe
ayrılmıştır. Türk İsla devletleri halkının büyük çoğunluğunun yerleşik hayata geçtiğini ve tarıgçılık
(çiftçililk) yaptığı bilinir.
Bu devletlerde vergi önemli bir gelir kaynağıydı. Öşür, haraç, cizye ve zekat gibi yeni vergiler
görülmeye başlanmıştı.
Hayvancılık her zaman Türklerin hayatında önemli yere sahipti. İlk Türk İslam Devletlerinde hayvan
sahibi kişilere “ağnam” adı verilirdi.
5) Ticaret kervanlarının dinlenmesi ve güvenlik amacıyla 30-40 kmde bir kervansaray yapılması.
Kervansaraylar İslam öncesi oluşturulan ribatların devamı olarak nitelendirilebilir. İlk zamanlar
sınır boylarını ve stratejik bölgeleri korumak amacıyla inşa edilse de daha sonra kervanların yol
güvenliğini sağlanmasını amaçlayan yapılara dönüşmüştür.
Türk İslam devletleri zamanında Han adı verilen yapılarda vardı. Yolcular ve tüccarlar için yapılan
Hanlar ticari amaç güden ücretli yapılardı. Bu özellikleriyle Ribat ve kervansaraylardan ayrılırlar.
Türk İslam devletleri ticarette para olarak diğer müslüman devletler gibi Dinar (altın) ve dirhem
(gümüş) kullanıyorlardı.
Türkiye Selçuklularının ekonomide yaşattığı canlılık Moğollar tarafından Yağma ve baskılarla
yavaşlatılmıştır. Ağır vergi ve yağmalamalar altında kalan Anadolu'da istikrar bozulmuştur.
Böyle bir ortamda bağımsızlıklarını ilan eden Anadolu beylikleri İkinci Beylikler dönemini
başlatmış, bu beylikler Anadolu'yu tekrar siyasi ekonomik ve sosyal yönden canlandırmıştır.
(1243 Kösedağ Savaşı'ndan sonra)
İkta Sistemi
Bu sistemde devlete ait topraklar kişilere hizmet karşılığında bırakılır, kişiler bu toprağı
köylülere kiralar, elde ettiği kira ve vergiler ile asker yetiştirirlerdi. Türk İslam devletlerinin
askeri ve mali durumlarını düzelttikleri bu sistem sayesinde çiftçiler memurlar ve askerler
geçimlerini aynı topraklar sağlamışlardır.
İkta sistemi sayesinde topraklar işletilmiş vergi toplanması kolaylaşmış hazineden para
çıkmadan Ordu kurulmuştur ikta sahipleri aldıkları Topraklar ve bu topraklardan elde ettiği
gelirlere karşılık taşra'da güvenliği sağlamışlardır ikta sistemi ile Merkez ve eyaletler arası para
transferi sorunu önlenmiş toprağın devlete ait olması sayesinde sınıf ayrılığı önlenmiştir.
Ahilik
Ahilik 18 yüzyılda temeli yardımlaşma üzerine kurulan esnaf örgütlenmesine verilen isimdir
İslam inancı ve Türk örf adetlerinin birleşimi sonucu oluşan bir düşünce sistemi olarak da
bilinen bu teşkilat, toplumda ekonomik hariç sosyal siyasi ve askeri faaliyetlerde de etkili
olmuştur.
Bu teşkilatın Anadolu'da kurulmasında Fütüvvet teşkilatının önemli rolü vardır. Usta çırak
ilişkisi ile yürüyen Fütüvvet teşkilatları bir fikir ve ahlak hareketi olarak; İslam'ın ilk
dönemlerinde oluşan yiğitlik ve kahramanlık kavramlarının adı olmuş, Fütüvvet teşkilatının
ilke ve kurallarına Fütüvvetname denmiştir
1)İaşecilik
Halkın refahı için piyasalarda iyi kalitede ve ucuz fiyata yeteri kadar mal bulunması önemlidir Osmanlı
bunu gerçekleştirmek için malların yeterince üretilmesine dikkat etmiştir. (üretimde toplumun
amaçlarını karşılamayı esas alır)
2)Gelenekçilik
Sosyal ve ekonomik ilişkilerdeki dengeyi korumayı ve kıtlık ihtimalini engellemeyi amaçlar. Üretim,
işgücü ve sermaye devamlı kontrol edilerek denge korunmaya çalışılır.
3)Fiskalizm
Ekonomide devletin gelirlerini arttırıp giderlerini azaltmasıdır.
3 İlke etrafında şekillenen ekonomide Ahiler önemli rol oynamışlardır. Yardımlaşma ve dayanışma
amacıyla esnaf birlikleri kurulmuş, bu yapıya Lonca teşkilatı denmiştir.
Loncalar Narh (fiyat belirleme) sistemini uygulayarak üretilen malın fiyatını kalitesini ve standartlara
uygunluğunu denetim altına almışlardır.
Osmanlı'da ekonomik dengeyi sağlamak için alınan tedbirlerden biri Gedik hakkıdır. Gedik Hakkı
ihtiyaç duyulduğunda gerekli yeterliliğe sahip olan kişilerin dükkan açma hakkıdır. Bu hak sayesinde
ticaret, ziraat ve sanayide dengeler korunmuş, ekonomik devamlılık sağlanmıştır.
Köylülerin büyük bir kısmı vergi vermekle yükümlü reayadan oluşuyor ve çifthane sistemi içerisinde
tarımla uğraşıyordu. Toprağı üç yıl üst üste ekmeyen köylü ceza olarak “çiftbozan” vergisi öderdi.
1)Standardizasyon
Ürünlerin aynı özellik ve kalitede tüketiciye ulaştırılmaya çalışılmasıdır
2)Narh
Fiyatlar önceden belirlenmiş esnafın belirlenen fiyatları üzerinde satış yapmasına izin verilmemiştir.
İç hazine (Hazine-i Hassa) padişaha ait hazineydi ve Gerektiği zaman devlet hazinesine buradan para
aktarılabilirdi
Dış hazine (Devlet Hazinesi) Örfi ve şerri vergilerin ganimet gelirlerinin ve diğer gelirlerinin toplandığı
hazineydi.
Mukataa Gelirleri
geliri doğrudan Merkezi hazineye aktarılan vergi ve gelir kaynaklarıdır günümüzde özel teşebbüsler
tarafından işletilen şirketlere benzerler
Cizye
İslam devletlerinde yaşayan gayrimüslimlerden güvenliklerine sağlanması ve askerlikten muaf
tutulmaları karşılığında alınan vergidir
Avarız
Örfi vergilerden olan Avarız divanın kararı olan padişahın olayından sonra olağanüstü durumlarda
reayadan alınan vergiydi
Osmanlı’da Vergiler
Şeri Vergiler
1) Öşür
2) Haraç: Gayrimüslimlerden alınan ürün vergisi
3) Cizye
4) Ağnam: Küçükbaş ayvan vergisi
5) Zekat: Müslümanlardan deniz ürünleri, madenler, zirai ürünler ve ticari faaliyetlerden elde
edilen gelirden alınan vergi
Örfi Vergiler
Vakıf Sistemi
Vakıf sistemi; ülkedeki eğitim, sağlık, bayındırlık ve dini yatırımları yürüten sosyal güvenliğin temel
Kurumu olmuş, bu sistem inancı gereği malını hayır yolunda harcayan toplum sayesinde
gelişmiştir.
Vakfın temeli bir malı insanların yararlanması için kendi mülkiyetinden çıkarıp toplumun yararına
sunmaktır. Vakfa bağışlanan mallar taşınır ve taşınmaz olarak ikiye ayrılır. Asıl vakıf, Akar da
denilen taşınmaz malların vakfıdır. Han hamam Çarşı gibi topraklar taşınmaz malların geliriyle
hayır kurumları tarafından finanse edilir.
Osmanlı Devleti bütün sektörlerde talebi karşılamak üzere üretim ortamı hazırlamış, bu ortamın
devamlılığı için kanunlar hazırlamıştır. Halkın refahı esas alınmıştır.
Batıda ise kralın yanında toprak zenginlerinden oluşan feodal bir yapı vardı. Halkın refahı ve
huzuru ise feodal beylerin insiyatifine bırakılmıştı.
Yöneticiler toplumun refahını yükseltmek yerine kendilerine dışarıdan gelecek saldırıları korumaya
uğraşıyordu.
Osmanlı'da toprak sahibi devlet olduğu için büyük toprak sahiplerinin oluşması engellenmişti.
Kamulaştırılan topraklar ise tımar sistemi doğrultusunda ekilip biçiliyordu. Bu sistemde Sipahi
batıda olduğu gibi köylünün başında bir Derebeyi değil devletin ve halkın hizmetinde olan bir
memurdu. Batıda ise serf devletin vatandaşı değil, feodal yapının hizmetkarıydı.
Verilen kapitülasyonlar ilk dönemler için ticaretin canlanmasına, rekabet ortamının oluşmasına ve
iaşe ilkesi gereği piyasada yeteri kadar malın bulundurulmasına katkı sağlamıştır. 19 yüzyıla
gelindiğinde ise İngiltere ile imzalanan Baltalimanı Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin ekonomik
yönden çöküşünü hızlandırmış, bu antlaşma sonucunda Osmanlı dış ticarette bağımsız ekonomik
politikalar uygulama şansı bulamamıştır.
17. Yüzyıl Sonrası Osmanlı Devlet Ekonomisi
15. yüzyıla kadar ticaret yolları büyük ölçüde Osmanlı Devleti kontrolü altındaydı. Coğrafi keşifler
sonucu Akdeniz ve Karadeniz'deki limanlar önem kaybederken Avrupa limanları önem kazanmaya
başlamıştır. Ayrıca Amerika'nın altın ve gümüşünün Avrupa'ya girmesi ile beraber Osmanlı akçesi
değer kaybetmiş, bu durum Osmanlı ekonomisine olumsuz etkilemiştir.
Osmanlı ekonomisinde tımar sistemi önemli yere sahipti. Bu sistem sayesinde Tımarlı sipahilerin
ihtiyaçları kırsal nüfustan toplanan kaynaklarla karşılanabiliyordu. Devlet başlıca gelir kaynağı olan
tarımsal üretimi tımar sistemi ile kontrol edebiliyor, doğrudan vergi toplama yükünden kurtuluyor
ve askeri harcamalara da kaynak bulabiliyordu.
Tımar sisteminin bozulmasından sonra İltizam Sistemine geçilmiştir. Bu sistem devletin vergi
kaynaklarının işletilmesinin açık artırma usulü ile belirli bir süreliğine mültezim adı verilen
görevlilere verilmesine dayanıyordu.
İltizam sisteminde sık sık değişen mültezimler daha fazla kar sağlamak amacıyla vergi kaynaklarını
talan etmeye başlayınca bu durumu engellemek ve vergi devamlılığını sağlamak amacıyla vergi
kaynaklarının mültezimlere ömür boyu verilmesi anlamına gelen Malikane Sistemine geçildi
Bu sistem Ayanların güçlenmesine neden olmuş, Ayanların güçlenmesi ile devletin karşısında
güçlü bir zümre ortaya çıkmıştır.
Osmanlı bozulan ekonomiyi düzeltmek için yeni vergiler koymuş,vergileri ödeyemeyen halk
köylerden şehirlere göç etmiş, bunun neticesinde azalan köy nüfusu beraberinde pek çok sıkıntı
getirmiştir.
Merkantilizmde altın ve gümüş gibi değerli madenlere sahip olunması ekonomik gücün en büyük
göstergesiydi. Merkantilizmde zenginlik, güç, güvenlik ve saldırı önemlidir. Bu inanca göre güç,
zenginliğin devamını sağlar. Bu nedenle zenginlik ve güç ulusal politikanın da amacıdır.
Osmanlı Devleti'nin ekonomi anlayışı merkantilist anlayıştan farklıydı, çünkü Osmanlı ekonomi
anlayışında insanların ihtiyaçlarını karşılanması esas alınıyordu. Osmanlı Devleti'nde piyasada bol,
ucuz ve kaliteli mal bulundurulmasına dikkat ediliyor ve ticarette halkın refahı gözetiliyordu.
Osmanlı ticareti amaç olarak değil araç olarak kullanılıyor, ithalat çoğu zaman özendiriliyordu
Merkantilizmde ise tam tersi bir anlayışla ithalat kısıtlanıp ihracat destekleniyordu. Coğrafi keşifler
sonucunda Avrupa'ya bol miktarda değerli maden gelişi yaşanmış, değerli madenlerin Osmanlı'ya
gelişi ise enflasyona neden olmuştur. Bununla birlikte ticaret yollarının yön değiştirmesi ile
Osmanlı'nın elindeki Akdeniz limanlarının önemi azalmış , kapitülasyonların sürekli hale
gelmesiyle Osmanlı artık açık pazar haline gelmiştir.
Osmanlı Devleti’nde Para Politikası
Osmanlı ekonomi sisteminde yaşanan olumsuzluklar yetkilileri para ayarında oynamaya (tağşiş)
mecbur bırakmıştır. Akçe içindeki gümüş miktarı neredeyse yarı yarıya azaltılarak %90 civarında
bir devalüasyon gerçekleşmiştir.
17 yüzyılda tahşiş uygulamasından sonra maaşları yeni paralarla ödenen ve satın alma gücü
azalan yeniçeriler ayaklanmaya başlamıştır. Devlet bir yandan sarraflardan borç para alırken diğer
taraftan paranın değeri düşmeye devam etmiş, dünya ekonomisiyle ilişkilerin arttığı yeni
dönemde ilk defa kaime denilen kağıt paralar bastırmıştır.
Tanzimatla birlikte yeniden yerli bir sanayi kurma çabaları olmuşsa da kapitülasyonlar, ticaret
sözleşmeleri ve sanayinin gelişmesine imkan tanınmaması yüzünden yerli sanayi kurulamamıştır.
Osmanlı 19. yüzyılda merkez teşkilatının artan ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla dış borçlanma
yoluna gitmiş, ekonomik çöküşünü hızlandıran en büyük etken de o olmuştur. İlk borç İngilizlerden
alınmış, daha sonra Fransızlardan borç alınarak borçlanmalar devam etmiştir.
Osmanlı dış borçlarının faizlerini bile düzenli olarak ödeyemez hale gelmiş, borçların düzenli bir
şekilde ödenmesi için çeşitli baskılara uğramıştır. Borçların düzenli bir şekilde ödenmesini
sağlamak amacıyla Muharrem Kararnamesi imzalanmak zorunda kalınmıştır. Mevcut borçların
düzenli olarak ödenmesini sağlamak ve Osmanlı Devleti'nin borçlarına karşılık gösterdiği gelir
kaynaklarını işleterek elde edilen gelirleri alacaklılara dağıtmak amacıyla Düyun-u Umumiye
İdaresi kurulmuştur.
Anadolu'nun gerçek kurtuluşunun ekonomik bağımsızlık ile olacağını düşünen Atatürk henüz
Cumhuriyet ilan edilmeden önce İzmir İktisat Kongresini toplayarak ekonomik kalkınmanın
politikalarını belirlemiştir. "Tam bağımsızlık ekonomik olarak da egemen olmayı gerektirir."
düşüncesine sahip olan Atatürk bu amaçla yabancıların elindeki İşletmeleri millileştirmek ve
bunların sermayelerini milli unsurları aktararak özel girişimciliği desteklemek istemiştir.
Atatürk'ün milli ekonomi anlayışı içine kapanık bir ekonomi anlayışı değildir. Onun ekonomi
anlayışı uluslararası imkanlardan da faydalanan ve değişime açık olan ekonomik bir anlayıştır.
1 Temmuz 1926 tarihinde çıkarılan Kabotaj Kanunu ile denizlerimizde yük ve yolcu taşıma hakkı
yeniden Türklere geçmiştir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında ekonomi politikaları iki evrede incelenir. 1. evrede liberal bir ekonomik
yaklaşım, ikinci evrede ise devletçiliğin daha ağır bastığı bir ekonomik yaklaşım benimsenmiş, yani
karma ekonomik model takip edilmiştir.
Liberal ekonomik yaklaşımda serbest piyasa şartlarında özel girişimciler teşvik edilerek
sanayileşme politikaları izlenmiştir. 1927 yılında Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarılarak yatırım
yapılacaklara çeşitli kolaylıklar sağlanmıştır.1 evrede uygulanan ekonomik politikada; yerli
sermayenin yeteri kadar güçlü olmayışı ve yabancı sermayenin de gerekli ilgi göstermemesi
üzerine istenilen sonuç elde edilememiştir.
1929 yılında yaşanan dünya ekonomik bunalıma sonucunda ekonomik politikalarda Devletçilik
ilkesi uygulanmaya başlanmıştır.
1929 yılı dünya ekonomik krizinden kurtulmak için Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti kurulmuş,
sanayileşmeyi gerçekleştirmek için "Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı" hazırlanmıştır.