Professional Documents
Culture Documents
Svagito R. Liebermeister - Sevgi̇ni̇n Kökleri̇
Svagito R. Liebermeister - Sevgi̇ni̇n Kökleri̇
SVAGITO R. LIEBERMEISTER
Telif Hakkı © Svagito R. Liebermeister
2009 BUTİK YAYINCILIK VE KİŞİSEL GELİŞİM
HİZ. TİC. LTD. ŞTİ.
Giriş
Özel İfadeler
Dizim Nedir?
Denge İhtiyacı
Kişisel vicdanımız, aidiyet hissi kadar güçlü olmayan
ama gene de önemli bir güç tarafından daha yönetilir.
Buna denge duyarlığı diyebiliriz. Denge karşılıklıdır.
Örneğin, ben size bir hediye verdiğimde, siz de bana
karşılığında bir şey vermek istersiniz. Sizden bir
karşılık aldığımda size bir şey daha vermek isterim.
Alışverişi eğlence veya sevgiyle yaptığımızda,
aramızdaki bağı derinleştiren bir momentum yaratırız.
İlişkiler bu dengeleme çabasının çeşitliliğiyle
zenginleşip gelişirler. Bu denge hissi, ilişki kurmamızı
sağlar ve insanları bir arada tutan bağlılık
mekanizmasının bir parçasıdır.
Bir hediye aldığımızda karşılığında bir şey vermeyi
görev biliriz. En azından bize hediye verene teşekkür
etme zorunluluğu hisseder ve o teşekkürü etmeden
kendimizi rahat hissetmeyiz. Aynı şekilde, eğer
hediyeyi ben vermişsem, karşılığında bir teşekkürü hak
ettiğimi düşünür, bunu duymazsam boşluk hissederim.
Çoğu zaman ya bize bir şeyler vermiş birine
borçluyuzdur ya da biri bize borçludur. Böylece
zamanla dostluklar ve yakın ilişkiler usulca derinleşir.
İhtiyacı olan yeğeninize, üniversiteye gidebilmesi için
1000 YTL verdiğinizi, sonra da size teşekkür etmek
için getirdiği çiçeklere “Hayır, teşekkür ederim”
dediğinizi düşünün. Eğer bu çiçekleri kabul etmez ya da
gereğince önemsemezseniz, yeğeninizin size
minnettarlığını gösterme ihtiyacını engelleyerek onu
gücendirebilirsi-niz. Hediyeyi reddetmek, ilişkiyi
tehlikeye atmaktır. Bir anlamda, yeğeniniz bu yüklü
parayı almanın yarattığı vicdan rahatsızlığından
çiçekler yoluyla kurtulmaya çalışıyordur. İlişkideki
dengeyi korumak istiyorsanız, gülleri sevmeseniz, hatta
kokularına alerjik bile olsanız, çiçekleri nezaketle
kabul etmeniz gerekir.
Denge olumlu olduğu kadar olumsuz durumlar için de
geçerlidir. Nasıl bize gösterilen sevgi ve şefkate
karşılık vermek istersek, yaralandığımız veya canımız
yandığında da aynı şekilde karşılık vermek veya
gördüğümüz zarara karşı tazminat almak isteriz.
Haksızlığa uğramış olanlarımız, insanoğlunun “dişe
diş” kavramına yatkınlığını iyi bilirler. Yaşamımız
boyunca gölgesini hissettiğimiz ilkel bir yaptırım
gücüdür bu. Kişisel vicdanımız, uğradığımız
“haksızlığın” bedelini karşı tarafa ödetmemiz için
diretir. İntikam ihtiyacı öylesine temel bir insanlık
yasasıdır ki, ülke sınırlarının, dinlerin, teknolojik
farklılıkların ötesine geçerek efsanelerin, edebiyat ve
sinemanın vazgeçilmez konusu olarak her yerde
karşımıza çıkar.
İhanet, yalan ve duygusal yaralanmaların sadece
edebiyat, sinema ve efsanelerin konusu değil, gerçek
hayatımızın da ayrılmaz parçaları olduğunu hepimiz
biliriz.
Sosyal Düzen ve Görgü Kuralları
Kolektif Vicdanımız
Aidiyet Yasası
Denge Yasası
Dışlanan Babaanne
Dışlanma nedir?
Örnek Vakalar
Dışlanmış bir aile bireyinin çocuk tarafından nasıl
temsil edildiğine ve bu kişinin sisteme geri
getirilmesinin önemine örneklerle bakalım.
Dizimde, kadın katılımcı, ilk çocuğu olan zeka özürlü
kızını, kendi için seçtiği temsilcinin karşısına
yerleştirir. Sorduğumuzda katılımcının ablasının sakat
ve ölü doğduğunu öğreniriz. Katılımcının zeka özürlü
kızı bunu duyunca yere uzanmak ister. Ölü doğan ablayı
dizime soktuğumuzda zeka özürlü kız rahatlar. Her iki
hareket de zeka özürlü kızın, ölü doğan teyzesini temsil
ettiğine işaret etmektedir.
Büyükbaba ve çocuklarının bir bölümü Naziler
tarafından öldürülür. Kadın katılımcı, Nazi kurbanları
olan dedesi, amcaları ve halaları için temsilciler
yerleştirdiğinde, hem dedesine hem de toplama
kampında ölen diğerlerine karşı kayıtsız kalır. Nazileri
temsilen birini dizime sokana kadar dizim ilerleme
kaydetmez. Nazi temsilcisinin girmesiyle katılımcı
rahatlar ve ona bir çekim hissederek gidip yanında
durur. Bu hareket, aile sisteminde Nazilerin
dışlandığını, hafızalardan silindiğini ve sonuç olarak da
bir çocuğun onları temsil etmesi gerektiğini gösterir.
Başka bir kadın katılımcı, kızının kendisine saygı
duymadığından şikayetçidir. Kocasının kendinden önce
saygısızca terk ettiği bir ilk eşi olduğu ve kızın da bu
ilk eşle özdeşleştiği ortaya çıkar. Kıza ne hissettiği
sorulduğunda, babasına kızgın olduğunu, annesini de
kıskandığını ifade eder. İlk eş dizime girip anne ve
baba tarafından onurlandırıldığında ortam rahatlar.
Özetle: Aile Dizimi çalışması, kolektif vicdanın
ihtiyaçlarıyla uzlaşmak ve aile üyelerinin her birini
sayarak hayatımızda huzur yaratacak şekilde sevgiyle
hatırlamaktır.
Yukarıdaki örneklerde aileye ait biri dışlandığında,
kolektif vicdanın o kişinin hatırlanmasını talep ettiğini
gördük. Aksi takdirde, kolektif vicdanın etkisiyle,
aileye sonradan gelen bir çocuk, unutulmuş kişiyi aileye
hatırlatmak ve aile bağı içinde yer almasını sağlamak
amacıyla o kişiyle özdeşleşir.
Böylesine karmaşık bir manevraya rağmen, çocuk
temsil ettiği kişinin başarısız bir kopyası olmaktan
öteye geçemez ve esas kişinin de dışlanmasına engel
olamaz. Gerçek durumun farkına varmak, her iki bireyin
de özgürleşmesi için gerekli varoluşsal değişimi sağlar.
Dışlanmış kimse, ailedeki hak ettiği konuma gelip
hatırlanarak saygıyla anıldığında, kolektif vicdan tatmin
olur ve herkes rahatlayarak huzur bulur. Dışlanmış
kişiyi bu nesilde temsil eden ancak bu şekilde yükünü
bırakıp özgürleşebilir.
4 - KUTSAL DÜZEN
Özet
Özdeşleşme Nedir?
Ölmüşleri Bırakamamak
Suçun Kefareti
Hastalıklar
Rahimde Tümör
İlişkilerde Bağlılık
İlişkilerde Düzen
Derinleşen İlişki
Bir ilişkide derinleşmek için kişinin kendi köken
ailesinden ayrılması gerektiğini belirttik.
Derinleşmekten kastettiğimiz ise her iki eşin karşılıklı
etkileşimleri sonucu gelişerek olgunlaşmasıdır. Bunun
nasıl gerçekleştiğini anlamak için çocuk-ebeveyn
ilişkisinin kökenine ve çocuğun yetişkinliğe nasıl
geçtiğine bakmalıyız.
Çoğu kabile toplumlarında genç bir oğlanın çocukluktan
erkekliğe geçişi özel törenlerle kutlanır. Özellikle
ergenlik çağında çocuğun annenin otoritesinden babanın
otoritesine geçişi çok önemlidir. Bu törenler sonunda
oğlan artık kadın akrabalarıyla aynı yerde yatamaz;
annesine yakınlığından vazgeçmek zorundadır,
erkekliğe adım atmıştır ve geri dönemez.
Artık erkek olmuştur ve erkeklerin himayesine girmesi
gerekir. Erkekliğe adım atma töreniyle babasının eril
gücüne ulaşır. Babadan gel en bu gücü alır ve kendisine
mal eder. Bu onu olgun bir yetişkin yapar. Bundan
böyle ancak olgun bir yetişkin olarak bir kadınla
ilişkiye girebilir.
Modern Batı toplumunda yetişkinliğe geçiş dönemleri
daha az belirgin olsa da hâlâ vardır. Oğlan odun kesen,
arabayı veya motosikleti tamir eden veya gölde
avlanmak üzere balık ağını hazırlayan babasını taklit
eder. Bunlar içteki değişimi gösteren dışavurumlardır
ve böylece çocuk babasının gücünü ve enerjisini
içselleştirebilir.
Kız çocuklar için durum farklıdır. Kız çocuk da
yaşama annesine yakın olarak başlar ama olgunlaşıp
belli bir yaşa geldiğinde babasını yücelterek ona
yakınlaşır. Olgunlaşan kız çocuğu, uyanmakta olan
cinselliğini babasıyla ilişkisi aracılığıyla keşfettiğinden
tüm dikkati babada toplanır. Aralarında hiçbir cinsel
bağ yoktur ama yaşamındaki ilk erkek babasıdır ve
kadın erkek arasındaki çekimi babasıyla keşfetmesi son
derece doğaldır. Babayı baştan çıkarmayı ve
böylelikle babanın temsil ettiği erkek enerjisiyle
oynamayı öğrenir.
Ancak bu çekime rağmen kız çocuk belli bir yaşta
babasına duyduğu yakınlıktan vazgeçip anneye geri
dönmelidir. Bu bir çeşit anneye teslimiyettir. Annesinin
babasının karısı olduğunu kabullenerek babasıyla
oynadığı çocukça ilişkiden vazgeçtiğinde kendi
kadınlığına da sahip çıkabilir.
Böylelikle anneyi yeniden en önemli ebeveyni olarak
onurlandırır. Bu onurlandırma ilkinden farklıdır.
Annesi aracılığıyla kendi dişi gücü gelişir, annesinden
kadınlığı öğrenir, eş arama ve anne olma konularında
kadınlığın özünü içselleştirir.
Dolayısıyla oğlan için tek hareket söz konusudur,
anneden uzaklaşıp babaya yakınlaşmak. Kız çocuk
içinse iki hareket vardır: Anneden uzaklaşıp babaya
yakınlaşmak ve sonra anneye geri dönmek.
Ebeveynle Yakınlığı Ortaya Çıkarmak
Egzersiz
Senaryo
Senaryo
Balayı bittiğinde
Aşkla Genişlemek
Aşk ilişkisinin sürmesi için dışlamayı değil dahil
etmeyi bilmek gerekir. İlişki genişleyerek daha fazla
insanı kucaklamalıdır. Bir ilişki olgunlaştığında üçüncü
şahıslar ilişki için tehdit unsuru olmaktan çıkıp ilişkiye
davet edilirler. Ne de olsa ilişkiler doğa tarafından
çocuğun beslenip gelişmesi için tasarlanmıştır ve hiçbir
şey yeni doğmuş bir bebekten daha “işgalci” değildir.
Bu yeni varlık, ana babasının yaşamına girdiği anda
çiftin inziva hali ve özel hayatı sona erer. Çift
yaşamlarına yeni birini sokarak aralarındaki ilişkiyi
genişletir.
Çocuğun doğumunun çoğunlukla ilişkinin gelişmesine
yol açmasının nedeni de budur. Çifti bir arada tutacak
yeni bir neden vardır. Sevgileri ve yaratıcılıklarının
ortak bir amacı vardır ve böylece birbirlerini daha iyi
tanıma fırsatı elde ederler. Çocuksuz eşler bu dönemde
ilişkiyi ayakta tutmakta daha çok zorlanırlar. Birlikte
büyüyüp gelişmek için birlikte yürütecekleri bir
projeye, bir işe başlama ihtiyacı hissedebilirler.
Bir aşk ilişkisinin dinamiklerini temsilen iki kişinin
dizime her yerleştiriliş biçimi, ayrı bir durumu ifade
eder. Örneğin eşlerin başka yönlere bakması,
birbirlerinden çok üçüncü bir kişiyle ilgilendiklerini
gösterir. Dizime dahil edilmesi gereken bu kişi, eski bir
eş ya da köken aileden biri olabilir.
Genel olarak sevgililer karşılıklı yüz yüze
yerleştirilirler. Bunun nedeni daha önce de belirttiğimiz
gibi gözlerinin birbirlerinden başka kimseyi
görmemesidir. Ancak birbirlerine olan bu
düşkünlükleri sonsuza kadar süremez ve eğer uzun
süredir birlikte olan bir çift danışan tarafından bu
şekilde karşı karşıya yerleştirilirse ilişkide ciddi bir
çatışma olduğunu anlarız.
Öte yandan eğer birl ikt e bir proj e ya da hedef bel
irl eyip tam anlamıyla “ortak” olarak, iş kurmuş ya da
çocuk sahibi olmuşlar-sa, genelde yan yana yerleştirilir
ve aynı noktaya ya da aynı kişiye bakarlar. Bu şekilde
birbirlerini destekledikleri gibi ilgileri de kendilerinin
dışında bir şeye yoğunlaşmıştır.
Bir dizimde yer alan çocuklar dizimde en çok
ebeveynlerini yan yana görmekten ve onlara yakın
olmaktan hoşlanırlar. Eğer çift karşılıklı durup
birbirlerine bakıyorsa çocuklar bir adım geri çekilip
onlardan uzaklaştıklarında kendilerini daha güvende
hissederler.
Örneğin bir dizimde danışan, ana babasını karşılıklı
yerleştirir; aralarında ciddi bir çatışma olduğu bellidir.
İki çocuk da ebeveynine çok yakın, neredeyse tam
ortalarında durmaktadır. Bu durumdan gergin ve mutsuz
oldukları açıkça görülür. Terapist, çocukları ana
babadan birkaç adım uzaklaştırdığında derin bir
rahatlamayla nefes alıp birbirlerine bakar ve
gülümserler. Çocuklar aralarından çekildiğinde anneyle
baba birbirlerini görür ve bugüne kadar çocukların
yardımıyla yüzleşmekten kaçındıkları bir şeyle
yüzleşmek zorunda kalırlar.
Danışan Kimdir?
Dizimde ele aldığımız sorunların doğası gereği, kimin
için seans yaptığımız hakkında baştan kesin bir fikrimiz
olması önemlidir. Danışanın sorunu, ebeveyniyle
yaşadığı bir kilitlenme mi, yoksa bir ebeveyn olarak
çocuğuyla yaşadığı bir sorun mudur?
İlk durumda, sorumluluğu çocuktan alıp ebeveyne
vermemiz gerekir. Böylece çocuğun yükü hafifler ve
masumiyetini korur. Ancak danışan, çocuğuyla yaşadığı
bir soruna bakmak isteyen bir anneyse, yapmamız
gereken yetişkin bir kadın olarak kendi gücünün farkına
varmasını ve sorumluluğunu almasını sağlayarak
çocuğuna yüklenmesini engellemektir.
Dizimi kimin için yaptığımızı bilmek önemlidir, çünkü
hangi açıdan yaklaştığımıza göre seans farklı gelişir.
Dizimler sırasında ebeveyn-çocuk ilişkisindeki uzlaşma
hareketinin çocuktan gelmesi gerektiğini gördük.
Çocuğun ebeveynine gitmesi gerekir. Eğer ebeveyn
çocuğuna giderse, ondan bir şey istediğini gösterir ve
bu da çocuk için bir yüktür.
Adam, ağlayarak oğluna yaklaşır, kucaklaşırlar.
Adamın bir yetişkinden çok, bir çocuk gibi davrandığı
ortadır. Babasını arkasına getirdiğimizde ağlamayı
keser ve kendini daha güçlü hisseder. Oğlu
rahatlamıştır.
Cinsellik
Sevgi
Şefkat
Kendimizi Keşfetmek
Kürtaj
Evlat Edinme
Geribildirim almak
Teşhisten Çözüme
Önyargısız Çalışmak
Korkuyla Yüzleşmek
İçtenlik gereği
Beklenmedik Çözümler
Üç İlke
Vicdan nasıl üç yasaya göre hareket ediyorsa
uygulayıcının da üç ilkeye göre hareket etmesi gerekir:
Dışlanmışı dahil eder, gitmek isteyenin gitmesine izin
verir ve doğru düzeni kurar. Bu ilkeler uygulayıcıya yol
gösterir ve ikinci derecedeki sorunlarla oyalanmasını
önleyerek dizimdeki harekete odaklanmasını sağlar.
Uygulayıcı becerilerini kullanarak, kendiliğinden
gelişen hareketi izler. Örneğin, eğer birinin aileden
ayrılmak istediğini görürse — ki bu ebeveynden biri
olabilir — bu kişinin, baktığı yöne doğru birkaç adım
atmasını isteyerek, diğer temsilciler üzerinde bu
hareketin etkisini gözlemler. Belki de birinin dahil
edilmesi gerekiyordur, o zaman da uygulayıcı bu kişinin
aile resmine girmesiyle yaratılan etkiyi gözlemler.
Bir hareket diğerine yol açar, böylece adım adım,
dizimin enerjisi terapisti belli bir yöne doğru çeker.
Kimi hareket, temsilcileri duygulandırır, kimi
yakınlaşmalarına neden olur. pek çok olasılık ortaya
çıkar ve bu üç ilke akılda tutulduğu sürece bütün bu
olasılıklar izlenebilir.
19 - Dizimi Destekleyen Üç Öğe:
Düzen, Gerçek, Enerji
Düzen
Gerçek
Bilgi Toplamak
Enerji
Üçü de Gerekli
Geçmiş ve Şimdi
Farklı Duygular
Paylaşım
Egzersizler
Meditasyonlar
Köklerini Hissetmek
Aidiyet Yasası
Düzen Yasası
Denge Yasası
Ölmüşleri Onurlandırmak
Ölmüşlerin ne kadar önemli olduklarının farkına
vardığımızda yaşamla ölümün birbirlerine ait
olduklarını da anlarız. İkisi de diğeri olmadan var
olamaz. Hatta ölüm olduğu için yaşam değerlidir.
Karşıt kutuplar gereklidir. Sınıfta öğrenciler beyaz
harfleri kara tahtaya yazdıkları için okuyabilirler. Aynı
şekilde yaşam dansı ölümün rahminden doğar ya da
Gautam Buda’nın “shunyata” olarak adlandırdığı
hiçlikten veya boşluktan doğar. Ölmüşlerini
hatırlamayan bir toplumun varoluşsal gücü yoktur.
Kurban ve Suçlular