Professional Documents
Culture Documents
Münazara Raporu Formatı Grup1
Münazara Raporu Formatı Grup1
Münazara Raporu Formatı Grup1
Münazara raporunu hazırlarken her bir grup üyesi kendi bulduğu en az 1 akademik
makaleden sorumlu olacak. Dolayısıyla gruptaki tartışmacı sayısı kadar akademik
makale kullanmalısınız. Bu makaleleri aşağıdaki ve benzeri veritabanlarını kullanarak
bulabilirsiniz.
Akademik makalelerin dışında yazarı belli, kaynakçalı, basılı ya da dijital en az 2
popüler makale/yazı da (düzgün haber siteleri, popüler bilim dergileri ya da bloglarda
yer alan yazılar vb.) raporunuzda yer almalı.
Bunlar minimum koşullar, elbette raporunuza dilediğiniz kadar düzgün kaynak
ekleyebilirsiniz.
Raporun kaynak makaleler bölümü bireysel olarak doldurulacak diğer alanlar grup
olarak tamamlanacaktır. Raporun son hali bütün grup üyelerinin bireysel çalışmalarını
da içerecek biçimde herkes tarafından ilgili alana yüklenecektir.
Akademik makaleleri bulmak için aşağıdaki veritabanlarını kullanabilirsiniz:
https://dergipark.org.tr/tr/
https://scholar.google.com.tr/
https://bilgimerkezi.khas.edu.tr/veritabanlari
Münazara Takımı: 1. Konu: 1. Grup Akışkan yaşamın ve kimliklerin niteliği: Yaşam icat
edilebilir bir şey midir?
Aleyna Tekin, Mustafa Eren Karakuzu, Emre Öngün, Murathan Öran, Ebru Sevinç, İnci
İbkissam Ahlrchid
Savunulan Önerme:
Bireysel yaşamımız ve kimliklerimiz tıpkı bir sanat eseri gibi kurabileceğimiz, icat
edilebileceğimiz, kişisel tercihlerimize ve hayal gücümüze bağlı olarak değiştirebileceğimiz
şeylerdir. Yaşam neden bir sanat eseri gibi ele alınıp kurulabilecek bir şey olmasın ki?
Makale kaynakçası ve linki (APA’e göre): İnce, A. (2023). YAŞAMLARIMIZ BİRER SANAT
ESERİ OLARAK DÜŞÜNÜLEBİLİR Mİ? BAUMAN VE CERTEAU’DAN HAREKETLE
YANIT ARAYIŞI . Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi , 24
(45) , 887-903 . DOI: 10.21550/sosbilder.1228261
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2867674
Makalenin münazara önermesi ile ilgisini anlatan kısa özeti (300 kelime):
Abdulkadir İnce’ye (2023) göre; Zygmunt Bauman ve Michel de Certeau, hayatın bir
sanat eseri olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ikilemine kendi dünya görüşlerine
göre yanıtlar bulmuştur. Her iki düşünürün yaşam sanatına bakış açıları arasında öznel farklar
bulunmaktadır.
Sonuç olarak; Zygmunt Bauman, yaşama sanatını bireylerin birer edilgen faktörken
tüketim eylemleriyle özgünleştikleri perspektifiyle ele alıyor. Akışkan dünyanın şartlarına
adapte olmak ve tüketim, moda gibi faktörlerle kimliklerini yenilemelerine değiniyor. Michel
de Certeau ise bireylerin günlük yaşamdaki etken ve aktif rolleri üzernde duruyor. Bireylerin
yaşam stilleri, pratikleri ve yaratıcılıkları; Certeau tarafından yaşam sanatını oluşturan faktörler
olarak vurgulanıyor. Bu bağlamda Bauman’ın yaşamın bir sanat eseri olarak algılanabileceği ve
değerlendirilebileceği yönündeki görüşleri, tüketim çağının ortaya çıkardığı gereksinimlerin
birey tarafından içselleştirilmesine dayanırken; Certeau, bireylerin günlük faaliyetleri,
yaratıcılıkları gibi özgün faktörlerle akışta olan yaşamın bizzat kendisinin bir sanat eseri olarak
görülebileceği fikrini vurguluyor. (s. 887-903)
Makaleden münazara ile ilgili çıkardığınız argüman/lar (birden fazla olabilir/kısa cümleler
halinde):
Tüketim toplumunun etkisi altındaki bireyler, tüketim ve moda araçları aracılığıyla sürekli
olarak kimliklerini inşa etmektedirler. Bauman'a göre bir nevi "yaşam sanatı"dır.
Bauman'a göre bireyler sürekli bir yeniden yapılanma içerisindedir ve bu da hayatı bir sanat
eseri haline getirir.
Certeau, günlük yaşamda insan yaratıcılığını vurgular. Ona göre bireyler günlük yaşamda
tüketim odaklı düzene direnmek için yaratıcı taktikler geliştirerek yaşamı bir sanat eserine
dönüştürmektedir.
Bireyler günlük yaşamda özgün eylem ve direnç göstererek tüketim çağının baskılarına
direnirler.
Makale kaynakçası ve linki (APA’e göre): Sütçü, Ö. (2019) “Michel Foucault’da bir varoluş estetiği
olarak Parrhesia”. İzmir Katip Çelebi University: https://www.researchgate.net/profile/Oezcan-
Suetcue/publication/336667858_Michel_Foucaultda_Bir_Varolus_Estetigi_Olarak_Parrhesia/
links/63b47c93a03100368a4e0e37/Michel-Foucaultda-Bir-Varolus-Estetigi-Olarak-
Parrhesia.pdf
Makalenin münazara önermesi ile ilgisini anlatan kısa özeti (300 kelime):
Michel Foucault'un "Parrhesia" kavramını ele alan yazıları birleştirerek, yaşamın estetik bir
deneyim olarak ele alınması ve bireyin özgürce ifade edilmesi konusundaki düşüncelerini
derinlemesine inceleyebiliriz. Parrhesia, Foucault'un cesurca gerçekleri ifade etme eylemini
temsil eder ve bireyin kendi gerçekliğiyle yüzleşmesinin, toplumun normlarına meydan
okumasının ve bunu cesurca dile getirmesinin yaşamın estetik bir deneyimine dönüştüğüne
işaret eder.
Foucault'un perspektifinden, yaşam bir varoluşsal durumdan çok, özgürce ifade edilen bir sanat
eseri olarak görülmelidir. Parrhesia, bireyin gerçekliğiyle yüzleşme ve bunu cesurca ifade etme
eylemini temsil eder. Bu, sadece normlara karşı gelmek değil, aynı zamanda bireyin kendi
yaşamını yaratıcı bir şekilde şekillendirmesi anlamına gelir. Foucault, parrhesia aracılığıyla
bireyin kendini ifade etmesini, gerçekliğini açığa çıkarmasını ve bu süreçte bir sanat eseri haline
gelmesini vurgular.
Parrhesia, bireyin toplumun normlarına meydan okuyarak gerçek benliğini ortaya koyması
anlamına gelir. Foucault'un düşünce yapısı, yaşamın estetik bir deneyim olduğunu vurgulayarak
bireyin özgünlüğünü, cesaretini ve yaratıcılığını ön plana çıkarır. Bu yaklaşım, bireyin yaşamını
sadece varoluşsal bir olgu olarak değil, aynı zamanda özgürce ifade edilen bir sanat eseri olarak
görmeyi içerir.
Foucault'un parrhesia kavramı, yaşamın estetik bir deneyim olarak değerlendirilmesine katkıda
bulunur. Bireyin kendi gerçekliğini cesurca dile getirmesi, normlara karşı durması ve yaşamını
özgürce ifade etmesi, Foucault'un yaşamı bir estetik deneyim olarak değerlendirmesine olanak
tanır. Parrhesia, bireyin kendini ifade etmesi ve yaşamını bir sanat eseri olarak
şekillendirmesiyle, Foucault'un yaşamı estetik bir deneyim olarak görmesine katkıda bulunur.
Sonuç olarak, Foucault'un parrhesia kavramı, bireyin yaşamını estetik bir deneyim olarak ele
almanın, gerçekliğini cesurca ifade etmenin ve özgürce var olmanın altını çizer. Parrhesia,
bireyin kendini ifade etmesi ve yaşamını bir sanat eseri olarak şekillendirmesiyle, Foucault'un
yaşamı estetik bir deneyim olarak görmesine katkıda bulunur. Bu bağlamda, yaşamın estetik bir
biçimde tasarlanması, bireyin parrhesia aracılığıyla gerçek benliğini ortaya koymasıyla
mümkündür.
Makaleden münazara ile ilgili çıkardığınız argüman/lar (birden fazla olabilir/kısa cümleler
halinde):
Yaşamın estetik bir deneyim olarak ele alınması, bireyin gerçekliğini cesurca ifade etme
eylemiyle doğrudan ilişkilidir.
Michel Foucault, yaşamı sadece varoluşsal bir olgu olarak değil, aynı zamanda özgürce ifade
edilen bir sanat eseri olarak görmeyi savunur.
Parrhesia, bireyin yaşamını bir sanat eseri haline getirme sürecini temsil eder.
Parrhesia, yaşamın estetik bir deneyim haline gelmesine önemli bir katkı sağlar.
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2750131
Makalenin münazara önermesi ile ilgisini anlatan kısa özeti (300 kelime):
Engin Güney'in makalesine göre,insan kendi dışındaki uyarılara ve motivasyonlara verdiği
tepkilerle yaşamını biçimlendiren ve sürekli bir gelişme arzusunda olan tek varlıktır.
İnsanın kendi yaşamını biçimlendirmesi ve sürekli olarak gelişme arzusu, yaşamın bir sanat eseri
olarak nitelendirilebilecek bir düşünceyi beraberinde getirir. Her bir tepki, tercih ve davranış, adeta
bir tuval üzerine dokunan farklı renkler gibi, kişinin yaşam tablosunu çizer. Tıpkı bir sanat
eserindeki detayların, izleyiciye derin anlamlar kattığı gibi, yaşamın içerdiği her bir deneyim,
insanın kendisiyle ve çevresiyle etkileşiminde anlam kazanır.
Dijitalleşmenin hız kazandığı günümüz kültüründe, insanın yaşamını biçimlendirme süreci dijital
unsurlarla etkileşime girmekte ve bu da yaşamın sanatsal bir boyut kazanmasına yol açmaktadır.
Yapay yaşam projeleri ve dijital kültür, birer sanat eseri gibi, biyokimyasal malzemelerden
oluşturulan yeni yaşam formlarını, mekatronik ve holografik yapay yaşamları içererek adeta bir
sanat galerisi oluşturur. Karmaşık algoritmalarla biyolojik ilkelerin modellenmesi, gerçek ve yapay
arasında giderek derinleşen bir ilişkiyi yaratır.
Sanatsal üretimlerdeki yapay yaşam formları da, bir bakıma bu sanat eserinin parçaları olarak
düşünülebilir. Gerçek mekanda robotik yaşamlar, gerçek mekanda sanal yaşamlar ve sanal mekanda
sanal yaşamlar, birer enstalasyon gibi izleyiciye farklı perspektifler sunar. Bu sanatsal yaratımlar,
kurgulanan algoritmaların etkisiyle hareket eder ve evrimsel bir gelişim sürecine sahiptir.
Araştırmanın temel amacı olan farklı kombinasyonlarda oluşturulan yapay yaşam sanatını yaşam ve
mekan olgusu bağlamında inceleme düşüncesi, yaşamın sanatla iç içe geçmiş bir deneyim olduğunu
vurgular. İnsan, kendi yaşamını bir sanat eseri olarak gördüğünde, her anın değeri artar ve yaşam,
adeta bir sanat galerisinde geziyormuşçasına anlam kazanır. Bu düşünce, sanatla yaşam arasında
güçlü bir etkileşimi ifade ederken, gelecekteki sanat anlayışını da derinlemesine düşünmeye sevk
eder.
Makaleden münazara ile ilgili çıkardığınız argüman/lar (birden fazla olabilir/kısa cümleler
halinde):
1. Her bir tepki, tercih ve davranış, kişinin yaşam tablosunu oluşturan farklı renkler gibi
düşünülerek, yaşamın sanatsal bir deneyim olduğunu ortaya koyar.
2.Yaşamın bir sanat eseri olarak görülmesi, gelecekteki sanat anlayışını derinlemesine
düşünmeye sevk eder.
Makale kaynakçası ve linki (APA’e göre): Molacı, M. (2020). STOA FELSEFESİNDE “DOĞAYA UYGUN
YAŞAMA”NIN ANLAMI,
https://dergipark.org.tr/en/pub/flsf/issue/54350/693781
Makalenin münazara önermesi ile ilgisini anlatan kısa özeti (300 kelime):
Melike Molacı'nın Stoacılık üzerine makalesinde, ahlaki bir temel bulma ve yaşam pratiğine vurgu
yapılır. Stoacılar, ahlaki eylemlerini doğa, akıl, erdem ve bireyin kendi doğasına uygun bilgiden
türeterek oluşturur. Doğadan ve akıldan hareketle kuramsallaştırılan Stoacılık, teorik araştırma ve doğa
bilgisi olmadan ahlaki bir konuşmanın anlamsız olduğunu savunur. Stoacılar, yaşamın her anını akıl
ölçüt alarak değerlendirmeyi amaçlarlar.
Stoacılık, teoriden pratiğe doğru ilerleyen etik izleklerinde "doğaya uygun yaşamak" kavramını
genişleterek, akıl, erdem ve kişinin kendi doğasına uygun yaşamak arasında ilişkiler kurar. Bu perspektif,
Stoacılığın insanlara yaşamları için bir kılavuz olma iddiasında olduğunu vurgular. Makalede Stoacılığın
tarih boyunca neden ilgi çekici olduğu ve özellikle kriz dönemlerinde neden tekrar gündeme geldiği
açıklanır. Stoacılık, aynılaştırma stratejilerine, hiyerarşik yapıların baskısına ve muhtelif dönemlerdeki
çeşitli zorluklara karşı bir çözüm sunabilir.
Günümüzde Stoacılığın neden rağbet gördüğü sorusuyla ilgilenildiğinde, Stoacılık ontolojik temelleri
olan bir etiğin önemine vurgu yapar ve farkın tanınmasıyla etik ilişkinin mümkün olduğunu savunur.
Stoacılık, insanların mutluluk arayışlarında ve etik değerlendirme süreçlerinde bir rehber olarak değer
bulur.Stoacılığın içkin evren tasarımının ve ilişkisel varlık anlayışının, felsefi sistemlere ve hiyerarşik
ideolojilere karşı bir çözüm sunduğunu vurgular.
Makaleden münazara ile ilgili çıkardığınız argüman/lar (birden fazla olabilir/kısa cümleler
halinde):
Melike Molacı'nın Stoacılık üzerine makalesinde, Stoacıların ahlaki temelini doğadan, akıldan,
erdemden ve bireyin kendi doğasına uygun bilgiden türeterek oluşturduğu vurgulanır. Bu etik yaklaşım,
teorik temellerini doğa ve akıldan alarak ahlaki eylemleri anlamlandırır ve yaşam pratiğine yönlendirir.
Stoacılığın günümüzdeki ilgi çekici yanı, ontolojik temellere dayanan bir etiği vurgulayarak, insanların
mutluluk arayışları ve etik değerlendirmelerinde rehberlik edebileceği perspektifini savunmasıdır. Bu
felsefi sistem, içkin evren tasarımı ve ilişkisel varlık anlayışıyla, aynılaştırma stratejilerine, hiyerarşik
yapıların baskısına ve çeşitli zorluklara karşı alternatif bir çözüm sunma potansiyeline sahiptir.
https://dergipark.org.tr/en/pub/intjcss/issue/74334/1199168
Makalenin münazara önermesi ile ilgisini anlatan kısa özeti (300 kelime):
Şehir yapay bir yapı gibi görünse de canlı ve değişken bir çevredir.Her gün bu canlılığın içinde
insan da kendine düşen alanda ve koşullarda bir yer edinme ve yaşama çabasındadır.İnsanı
insan yapan da budur; şehrin kalbinin attığı gündelik yaşam.
Eskiden alet yapan iş gücü ve emeği ile varolan insan artık sadece varoluş çabası içinde olan
kent insanına dönüşmüştür.Bu dönüşümü aynı zamanda bu yitim beraberinde insan gündelik
yaşamın sorgulama çabasına gelmiştir.
Gündelik yaşamın insan üzerinde etkisi , yaşam ve kentlilik olgularını birbirine zincirleyen
kapitalizm üzerine ünlü şehir filozofu Henri Lefebvre çarpıcı bir çözümleme yapmaktadır.Ona
göre insan varoluşu şehir ve yaşamın akışının bir arada oluşması zaman ve mekan duygusuyla
ilintilidir.
Tüm bu bağlamlardan hareketle insan yaşamı hayallerimiz, tercihlerimiz hatta gündelik
yaşamdaki rutin önemsiz gibi görünen her küçük hareketimiz ile şekillenen bir olgudur.
Makaleden münazara ile ilgili çıkardığınız argüman/lar (birden fazla olabilir/kısa cümleler
halinde):
•Şehir yaşamı ve gündelik yaşam hayatımızı şekillendirir.
•Gündelik yaşamdaki tercihlerimiz ve rutinlerimiz bizi biz yapan olgulardır.