Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 197

I OANNES

ZONARAS
• •

• • •

OZEII
(KiTAP XVII-XVIII)

Çeviren: BiLGE UMAR

ARKEOLOJİ VE SANAT YAYlNLARI


ARKEOLOJİ VE SANAT YAYlNLARI

TARil-lLERi N Ö ZETi
(KiTAP XVll-XVlll)

i iıannes ZONARAS

Çeviren:
Bilge UMAR

Editör:
Nezih BAŞGELEN

Kapak Tasarımı ve Düzenleme:


Siııaıı ŞANLlER

Baskı: Net Kırtasiye Tan. ve Matbaa Sanayi Tic. Ltd. Şti.


Taksim Caddesi, Yoğurtçu Faik Sokak,
No: 3 Taksim, Beyoğlu - iSTANBUL
Tel: 0212 249 40 60

ISBN: 978-605-396-095-9

©2008 Arkeoloji ve Sanat Yayınları


Her türlü yayın hakkı saklıdır / All rights reserved.
Yayınevinin ve çevirenirı yazılı izni olmaksızın elektronik mekanik,
fotokopi ve benzerı maçlarla ya da diğer kaydedici cihazlarla
kopyalanamaz, aktanlamaz ve çoğaltılamaz.

Kitabevi/Satış Mağazası:

arkeopera www.arkeopera.com

Yeniçarşı Cad. 16/A, Galatasaray - istanbul


Tel.: O 212 249 92 26 Fax: O 212 244 31 64
www.arkeolojisanat.eom / info@arkeolojisanat.com
ÇEViRENiN SUNUŞU

Bazı ünlü Rumların soyadından, onun kimliğine ilişkin bilgi kı­


rıntıları çıkarabiliyoruz. Örneğin, imparator Alexios Komne­
nos'un anası Dalassenos'-lardan idi ki bu ad, Dalassa adlı bir ye­
rin (belki Dalanda/Darende ile aynıdır) yeriisi olmaya işaret eder.
Bizans'ın en önemli tarihçilerinden Mikhael Attaleiates'in soyadı,
Attaleia'lı (yani, Antalyalı) demektir. imparatorlar çıkarmış Do­
ukas ailesinin bu soyadı, ailenin ataları arasında bir Doukas (Ro­
malılarda Dux: vali yetkilerine de sahip komutan) bulunduğunu
anlatır. Zonaras soyadı, bu türden bir açıklayıcılık göstermiyor.
Sözcük, "şerit, kuşak" (ve buradan: bölge) anlamlarındaki zone
sözcüğünü (Türklerce evzon, efzon diye bilinen etekli Yunan as­
kerlerinin adı da buradan geliyor ve iyi, güzel anlamlarındaki eu
öntakısıyla türetil miştir, "Güzel kuşaklı" demektir) ve "koca, ko­
caman, iri" anlamlarındaki -aras takısını içerir (karş. myte/bu­
run'dan mytaras, "koca burunlu"; koila/karın'dan koilaras, "koca
göbekli"); dolayısiyle "koca kuşaklı" anlamına gelir.
Yazarımızın ailesi, doğduğu yer, öldüğü yer konusunda hiçbir
bilgimiz yoktur. Alexios Komnenos'un (ıo8ı- ı 1 ı 8), onun oğlu
ioannes Komnenos'un (ı ı ı 8-ı ı 43) ve onun oğlu Manouel Kom­
nenos'un (ı ı 43-ı ı 80) egemenlik dönemlerini kapsayan süre
içinde yaşadığını, yapıtından öğreniyoruz. Attaleiates'in, Anna
Komnena'nın, sözü ara sıra kendilerine getirdikleri olur; Zona­
ras'da ise, kendisi hakkında bilgi edinmemizi sağlayacak anlatım
son derecede azdır. Bu gibi bölümlerden, ya da başka kaynaklar­
dan, onun sarayda pek el üstünde tutulan aydın bir hukukçu ol­
duğu, ama hukuk uygulamasının dışında birtakım yüksek görev­
ler hatta saraydaki, imparatorun özel muhafızları birliğinin ko­
mutanlığını üstlenmiş bulunduğu; bugünkü Adalet Bakanı'na
yakın işlevi olan Protoasekretes makamında da görev yaptığı,
zengin ve "soylu" sayılan bir aileden geldiği anlaşılıyor. ilkçağ

5
yazını üzerine iyi bir öğrenim görmüş, Latince öğrenmişti. Bu sa­
yede, kilise hukuku metinlerinin derlernesi niteliğinde, konuya
ilişkin inceleme yapanlar için çok önemli bir yapıtı da üretebil­
miştir.
Şimdi, Anadolunun Türkleşmesi tarihi bakımından bizler (Türk­
ler} için özel önem taşıyan son iki bölümünün (kitabının} çeviri­
sini sunduğumuz, Tarihierin Özeti adlı yapıtı; Psellos, Attaleiates,
Bryennios, Anna Komnena'nın yapıtlarından farklı olarak, daha
çok yazarın kendisinin tanık olduğu yahut onun yaşadığı dö­
nemde geçmiş olayları anlatmaz; tersine, ana dokuyu, daha ön­
ce yazılmış tarih yapıtlarının -en eskilerinden başlayarak- ince­
lenmesi ve onlardan sağlanan bilginin özetlenmesiyle, evrenin
Tevrat'ta anlatıldığı üzere "yaratılmasından" başlayarak Alexios
Komnenos'un egemenlik dönemi sonuna kadar olan bitenlerin
anlatılması oluşturur. Bu nedenle de yapıt, "T;ırihleriıı Özeti"
adını taşır.
Bizans tarihçileri, ürettikleri yapıtın akla yakın bir anlatım düze­
ninin bulunmasına dikkat etmekten geri kalmamışiarsa da, bu
düzeni metin içinde ara başlıklarıyla bölmek (ara başlıkları kul­
lanmak} konusunda hiç titiz davranmamışlardır. Örneğin, Mikha­
el Attaleiates'in gerçekten olağanüstü değerli tarih kitabında ya­
zar anlatıma bir kez başladıktan sonra arada okuyucuya hiç ne­
fes aldırmaksızın ancak kitabın sonundaki noktada durmuştur ve
hiçbir bölüm başlığı, paragraf başlığı vb. kullanmamıştır. Okuyu­
cuya çok zorluk çektiren bu önemli eksiği, çevirimizde, köşeli pa­
rantez içine koyu harflerle yazılmış ara başlıkları ekleyerek, gider­
rneğe çalışmıştık. Zonaras'ın kitabında da tıpatıp aynı eksiklik
vardır; metnin ilk yayınlarını yapanlardan Du Cange onu, uzun­
luk yönünden aşağı yukarı eşit 1 8 kitaba bölmüş ve her bir kitap
içinde belli bir konuyu anlatan bölümü de numaralandırmış, an­
cak ne kitaplara (ana bölümlere} ne de bunların içindeki, numa­
ralı bölümlere birer başlık koymuş. Ben yine, kendi eklernem ol­
duğunu vurgulamak için, köşeli parantez içinde koyu harflerle
basılmış ara başlıkları ekleyerek, bu eksiği gidermeye çalıştım.

6
Tarihierin Özeti'nin 18 kitabından ilk 12'si, evrenin yaratılışından
ı. Constantinus/Konstantinos'un egemenliğine kadar olanlan an­
latır. lordanes Gregoriades, çağdaş Yunancaya yaptığı çeviri için
bu ilk 12 kitaba ilgi duymamış. Daha sonraki 6 kitap, Byzanti­
on'un Constantinopolis adı altında dev bir dünya kentine, Yeni
Roma'ya dönüştürülmesinin sonrasını ve dolayısiyle Bizans tari­
hini anlatıyor ama, Türklerle ilişkinin olmadığı, Anadolu'ya Türk­
men akınlarının ve yayılmasının başlamış bulunmadığı dönemle­
ri anl<ıtan 1 3, 1 4, 1 5, 1 6. kitaplar da biz Türkler için (ülkemizin
Türklcşme öncesi tarihi hakkında da bilgiler verdiği, nice kenti­
mizin kasabamızın o dönemlerdeki ahvalini anlattığı için) yine de
önem taşımakla birlikte, tam Türkleşme döneminin ilk onyılları­
nı anlatan Kitap 17- 1 8, bunlara kıyasla kat kat daha fazla önem­
dedir. Çünkü o son kitaplarda, bir de, Türkleşme sürecinin bu ilk
onyıllarda nasıl geliştiği hakkında, aynı çağda yazılmış hiçbir
rürkçc kaynaktan edinemediğimiz bilgiler bulmaktayız. işte bu
nedenle ben, öncelikle, yapıtın o bölümünün çevirisini yapmayı
doğru saydım.
Yapıtın özgün metni, M. Pinder/Th.Büttner-Wobst tarafından
Bonn'da 1841-1897 arasında yayınlanan Bizans yapıtları Cor­
pus'u (CB kısaltmasıyla gösterilir) içinde c. 1-lll olarak yer almış­
tı. lordanides Gregoriades bu metinden son 6 kitabı çevirmiş ve
onun kitabında (Kanake Yayınları, "Bizans Tarih Yazınının Me­
tinleri" dizisinde, Atina 1 995, üç cilt), okuyucuya göre sağ yan­
daki (tek numaralı) sayfalarda çağdaş Yunanca çeviri metni, sol
yandaki (çift numaralı) sayfalarda Zonaras'ın özgün metni veril­
miştir. Biz de bu kitaptaki metinden yararlandık ve elbette ki onu
aniayıp Türkçeye çevirme çabamızda Gregoriades'in başarılı
çevirisini önemle göz önünde bulundurduk.

7
ANLATlM DÜZENi

KiTAP XVJl

1. ii:ıannes Tzimiskes'in, cinayet işleyerek imparator olması. Araplarla ve


Ruslarla savaş .. .. .. ı3
............................ . ..................................................................................... ... .....

2. Bardas Phi:ıkas ayaklanması. imparatorun, Silistre'ye uzanan Bulga-


ristan seferi . . . .
.............. ... .. . .. . ı7
.. ..... ..................... ................ .............. . ........ ... ... . .... .............. .....

3. iskitkre ve Ruslara karşı savaşın başarıyla sonuçlandıniması .


....... ...... 21

4. ii:ıannes Tzimiskes'in, Anadoluda isyan eden kentler üzerine sefere


çıkması; zehirlenerek öldürülmesi . 23 . ..............................................................................

5. Bulgarkıran ll. Basileios'un, kardeşi Ki:ıstantinos da sözde ortak im­


parator olarak, başa geçmesi. Bardas Skleros'un kendini imparator
il5n edip ayaklanması ve yenilgisi . .........25 ..... .

6. imparator ll. Basileios'un ayaklanan Bulgarlar üzerine seferinin ya­


rım kalması. Bardas Phi:ıkas'nı isyanı. Skleros'un, kendini tutsak et-
miş Hi.isrev tarafıııdan serbest bırakılması .. 31 ........... . ..............................................

7. Başkaldıran Bardas Phokas'm savaş alanmda beklenmedik ölümü. im­


parator Basileios, Milbeynci Basileios'u görevden uzaklaştırarak mut­
lak egemen oluyor. Skleros'un yeniden baş kaldırmış iken imparator­
la uzlaşması. Gürcü Kralı David'in vasiyetnameyle ülkesini Rum im-
paratorluğuna bırakması . . . 34
. . .................................................. ........................ ......... ..........

ı:ı. Rumların, Bulgar Çarı Samouel ile savaşımı sürüyor. imparator ll. Ba-
sileios'un karakteri .39
...................................................................................................................

9. imparator Basileios'un Bulgarları kırarak onlara karşı kesin ve ezici


zafer kazanması. Gürcistan seferi ve oradaki zaferi; ileri yaşta öl-
mesi 42
................................................................................................................................................

10. Bulgarkıran ll. Basileios'un kardeşi Ki:ınstantinos'un tek başına impa-


rator olduğu dönem, 1025- ı 028 ...................................................... ........................45
ı ı. imparator lll. Romanos Argyros/Argyropolos dönemi, ı028- 1034.
Kuzey Suriye'de Araplarla savaşlar . . . . . ...... . .. ........ . .................48
.... ............................... .

ı2. Halep emlri ile barış. Kuzey Afrika ve Sicilya Araplarının denizden
akın lan. Urfa'nın Ruınlarca zaptı. Üsküdar yakasında deprem 51 ............

9
ı3. imparatoriçenin ileri yaşta, sonradan imparatorluğa geçireceği bir
delikanlıyla zinası ve imparator lll. Romanos'un ölümü .53 .........................

ı4. imparatoriçe, oynaşı lV. Mikhael Paplılagon'u (ı034-ı041) tahta çı-


karıyor. Devletin ülkesi her yandan saldırılara uğruyor .56 ...........................

ı5. Sicilya'daki gelişmeler. Halkın vergi yükü altında ezilmesi. imparato-


run kardeşlerinin halka zulmü . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . 59
... ... . ... . . . .... . .. ... . . . . . ....... ............ . . ... . . ... ... ..

ı6. imparator lV. Mikhael, ölümü yaklaşırken, yeğeni V. Mikhaci K<ılap-


hates'i (ı 034-104ı) ortak imparatorluğa atıyor.. ............................................ 62
ı7. im paratar lV. Mikhael'in, ölümünden az önce çıktığı Bulgaristan se-
feri 64
..........................................................................................................................................................

ı8. imparator V. Miklıael Kalaplıates/Kalafatçı (ı04ı-ı042) tahta �ıeçiyor


ve kendi lıısıınlarının kökünü kazıyar . . 68 ............ .............................. ..........................

ı9. Mikhael Kalaphates'in Zoe'ye karşı nankörlüğü ve ayaklanma ile taht­


tan indirilmesi. Zoe ile kızkardeşi llıeodora'nın ortak lıükümd<ırlar
olar<ık başa geçmesi . 7ı
............................................................................................ .....................

20. Zoe, Konstantinos Monomakhos ile evlenip onu da ortak hükümdar­


lığa getiriyor ve bu kişi fiilen tek başına egemenlik sürüyor (ı042-
ı055) ..................................................................................................................................................74
2ı. Konstantinos Monomakhos'un saraya bir kuma getirmesi . . . .
. ..... ... .. ....... 76
22. italya'da ve Kıbrıs'ta birer ayaklanma alevlenip sönüyor . . . . . . .. . . ... . . . .. ...... 79
23. Leontas Tornikes'in ayaklanması ve yenilmesi . .82
............................................... .

24. Rusların denizden saldırısı ve Marmara Denizi'ndeki savaşta yenilme-


leri .......................................................................................................................................................... 8b
25. Oğuz Türklerinin güçlenmesi ve Rum imparatorluğu sınırına dayan-
ması . . . . . . ıııı
. ........................ ...................................................... ..... ................................ ............................

26. Rumeli'nde Peçeneklerle savaşım .


............................................... ........... .. . . . . 92
. . .... .......... .

27. imparatora karşı bir komplo. Yanlış politika yüzünden sınır illerinin
Türklere karşı direniş gücü azalıyor . . . . 94 . . . ...................................................................

28. imparator Konstantinos Monomakhos'un ölümü] . 96


........................................ .

29. Monomakhos'un yerine geçen Theodora'nın ölümü; Yaşlı/ihtiyar de-


nen Vl. Mikhaci'in imparator olması .. .. . . . 99 ..... . ................................................... ....... .

lO
KiTAP XVlll

1. Yaşlı Mikhael'in komutanları gücendirmesi. Bir başkaldırı ve bastırıl-


ması 101
....................................................................................................................................................

2. Komutan isaakios Komnenos baş kaldırıyor. Destekleyicisi (birinci)


Nikephoros Bryennios tutuklanıp kör ediliyor. Kendisi, iznik yakının-
da kanlı bir çatışmada imparatorun ordusunu yeniyor .......................... 103
3. "ihtiyar" denen Vl. Mikhael tahttan feragat zorunda kalıyor; isaakios
Komnenos başa geçiyor .................................................................................................. 106
4. isaakios Komnenos'un yönetimi hoşnutsuzluk yaratıyor ...................... 109
5. isaakios Komnenos'un Patrik ile arası açılıyor; Patrik ölüyor, sorun
çiizülüyor ........................................................................................................................................ 111
6. isaakios Komnenos, batıda savaşlara giriyor .................................................... 113
7. isaakios Komnenos, Kimstantinos Doukas'ı kendine ardıl atayarak
tahttan çekiliyor ...................................................................................................................... 114
8. imparator olan Kiınstantinos Doukas'a karşı kurulan komplo ........ 115
9. Kuzey Oğuzlarının akını. Büyük deprem. Kiınstantinos Daukas'ın
ölümü; eşi Eudokia ile çocuklarının hep birlikte ortak hükümdar ol-
ması .. . . 118
....... . ........................................................ .............................. ................................................

ı O. imparatoriçe Eudokia, tehlikeye düşen devletin başına güçlü bir hü­


kiimdar geçirmek için Riımanos Diogenes ile evieniyor ve onu ortak
hükümdar durumuna getirip erki fiilen ona bırakıyor ............................ 121
ll. Riımanos Diogenes'in Türklere karşı ilk seferleri ........................................ 125
12. Riımanos Diogenes'in 10 69'da giriştiği harekat. 1070'de Manouel
Komnenos'u Türklere karşı göndermesi. Emir Erbasan, Rum ordusu-
nu yenmişkcn Rum hizmetine giriyor .................................................................. 128
13. Riımanos Diogenes'in 1071'deki son seferine çıkması ............................ 131
14. Malazgirt hisarı yakınındaki çarpışma ve Andronikos Doukas'ın iha-
netine uğrayan Riımanos'un yenilgisi, tutsak edilmesi .......................... 135
15. Alparslan'ın özgür bıraktığı Riımanos Dio9enes'in dönüş yolculuğu.
istanbul'daki saray darbesi; Riımanos'un tahttan indirilmesi, kör edi-
lerek öldürülmesi .................................................................................................................... 135
16. Ülkenin karışıklık içine düşmesi; kötü yönetim ........ ................................. 141
17. Anadoluda Nikeplıoros Botaneiates'in, Rumeli'nde Nikephoros
Bryennios'un imparator Mikhael'e baş kaldırıp taht iddiacısı olma-
ları .................................................................................................................................................... 146

ll
18. Botaneiates'in Mikhael'i devirip tahta geçmesi . .
. ...... ......... ... . .............. .... . .. 150

19. Botaneiates'in egemenliği dönemi ........ . . . .. . ... ... . .


. . . ...... . . . . . . ..
. . ........ . . .... .. ....... . . ... 153
. . .

20. Komnenos kardeşlerin Botaneiates'i devirmesi . ... ....... . . .. .......... .... .......... ..... 157

2 1. Komnenos'ların erke gelince uğraştıkları iç sorunlar........ . .... 160

22. italya'da Narman Beyliği kurmuş Robert de Guiscard ile ve izmir'de


Beylik kurmuş Emir Çaka ile savaş. Para değerinin düşmesi.
Alexios'uıı çocukları. Deprem .. . ........ . . . . .. ..... . . . . .. . . 164
....... . ........... . . . ....... . .. . . . .... ..... ... .... . ....

23. Peçeneklerle savaşma ve barışma. Alexios'a karşı komplolar. Haçlı


Frankların geçişi. Bogomil mezhebiyle savaşım .. . ......
. ... ...... . . 168 ...

24. Alexios'un hayır işleri. Anemas'ın komplosu. Anna Dalassena'nın erk­


ten çekilmesi. Alexios'un eşine karşı tutumu. Alexios'un çocukların-
dan Anna ile iôannes'in çekişınesi . . . . . .. ... . . . . . .. . .. 170 ..... . . ........ ... .. . . .......... ... .... . . ............. .

25. Bohemond'la savaş ve barış. iınparatorun bir ara ağır bir hastalık
geçirmesi .......... ................. ..... 173
.................... ........... ....................... .............. .... ........... . . . . . . . . .

26. imparatoruıı halkla doğrudan temas çalışmaları. Kızı Anna Koın­


ııena'ııın ve damadı Nikephoros Bryeııııios'un aydın kişilikleri. Yan-
gınlar ve diğer afetler . . . . . .... ..... . . . ...... .. ... . .. .
.. . ..... . .... ... ... 176
. ... ... ........ . . . ........ ........ ........ ......... . .

27. Türkler üzerine gönderilen kolordunun yenilmesi. imparatonın ken-


disi setere çıkıyor, birşey beceremeden zorlukla dönüyor............ . . . ..... 178
28. Alexios'un ölümü. Oğlu iiıannes başa geçiyor . .... .............. . .... .... .. . .
.. . . . . .. . 180

29. iôannes'in taç giydiği günün gelişmeleri. Alexios'un yaşamı ve


kişiliği hakkında genel değerlendirme .. ...... . . . .. . . ... .. . 184 . . ... ....... .... .... ......... . .. . ...... ....

Adlar Göstergesi........... ........ . ... ..... .............. ................................................................. ..... 189

12
KiTAP XVll

[1. loannes Tzimiskes'in, cinayet işleyerek imparator


olmas1. Araplarla ve Ruslarla savaş]
O kişi [imparator Nikephoros PMkas], böylece, öldü 1• Tzimiskes,
hükümdar ilan edilir edilmez, [Phükas'm devirdiği imparator, ll.]
Romanos'un oğullarını, bunlar hala çocuk yaşmda bulundukları
halde, erk ortağı [ortak imparator] yapt1; bu arada Phokas"m
Başkan atadığı, böylece o zamana dek var olmayan bir makama
getirdiği Parakoimomenos [Mabeynci] Basileios'u, devlet işlerinin
yönetiminde ünsiyet kazanmış biri olarak, hizmetinde kullandı ve
her işin yürütülmesini ona bıraktı2. Ayrıca, Tzimiskes, Nikepho­
ros'un [Phokas'm] hısımlarını olsun bu son anılan kişiye karşı
yandaşlık duyguları beslediğinden kuşkulandığı kimseleri olsun,
ortad<ın kaldırdı. Kouropalates ünvanlı Leontas'ı ve oğlu Nikep­
horos'u Lesbos'a [Midilli adasına] kapattı ["orada ikamete me­
mur" etti] ve Leontas'ın diğer oğlu Bardas için sürgün yeri ola­
rak Amasya'yı belirledi. Diğerleri için ise başka biçimde uygun
düzenlemeler yaptı ve Nikephoros'un [Phokas'ın] sürgün ettikle­
rini geriye getirtti; bunların arasmda Nikephoros'un, kendi ona­
yı olmaksızın metropolit atanmasını yasaklayan buyrultusunu
imzalamakta ona boyun eğmemiş [ve o yüzden sürgün edilmiş]
metropoliller de vardı. Ardından ioannes [Tzimiskes], taç giyrnek

Adı geçen imparator, eşi Theophano ile bunun aşığı, kendi yeğeni komu­
tan ioannes Tzimiskes'in emriyle, onların dört adamı tarafından, saraydaki
yat�k odasında vahşice öldürülmüş, öldürülme sonrasında (gürültüye koşan
saray muhafıziarını durdurmak için) başı kesilip kesik baş bir pencereden
onlara gösterilmişti. Bu sırada Tzimiskes de yatak odasında bulunuyor ve
dört adamını yönlendiriyordu (Zonaras, XVl 28).
2 Kasdedilen, Notos/Piç lakaplı Basileios'tır. Bu kişi, imparator 1. Romanos'un
Slav kökenli bir odalıktan doğma, dolayısiyle evlilik dışı oğlu idi. Skylitzes'e
ve Zonaras'a bakılırsa, sonradan Tzimiskes'i zehirleyen, bu kişidir.

13
için Büyük Kilise'ye [Ayia Sophia'ya] gitti, ancak [Patrik] Polyek­
tos onun içeriye girmesine izin vermedi, çünkü cinayet işlemişti.
Bunun üzerine Tzimiskes, sakin biçimde, kınarnayı kabullendi ve
savunma öne sürerek, suçu işieyenin kendisi olmadığını söyleyip,
Theophano'nun teşvik etmesiyle Nikephoros'u [Phokas'ı] öldü­
renlerin Abalantes ile Gyphtothodoros olduğunu öne sürdü.
O zaman Patrik, Theophano'yu saraydan uzaklaştırmasını ve cv
hapsine koymasını, Nikephoros'u öldürenlerin ise sürgün edilme­
lerini istedi; ayrıca, sözünü ettiğimiz buyrultu ipta 1 edilecekti,
beri yandan ioannes'in kendisi de günahının kefaretine kallana­
caktıJ. Tzimiskes, bu yolda davranacağına söz verdi. Hemen, im­
paratoriçenin saray dışına götürülmesini buyurdu. Üstelik, buy­
rultuyu ona getirdiler ve onu [buyrultuyu] hemen oracıkta yırtıp,
bir yandan da, kendisinin malvarlığı olarak neyi varsa hepsini
yoksullara dağıtaeağına söz verdi. Bunlar olup bittikten sonra,
isa'nın doğumu yortusunun gününde ona kiliseye girmek izni
verildi ve burada [kilisede] kendisinin taç takınma töreni yapıldı;
bu arada Theophano'yu Proikoneso'ya sürgün etti4. işte kendisi
böylece imparator oldu; boşalmış olan Antakya Patrikliği tahtına
Thcodoros adlı bir keşişi atadı; bu keşiş onun imparator olma
hesabının doğru çıkacağı yolunda kehanetlc bulunmuştu ve hat­
ta ona tahtı gasbetme acelesine girmemesini, tersine kendisinin
Tanrı takdiri sayesinde oraya yükseleceği günü beklemesini söy­
lemişti. Bunun üzerine o kişi [Theodoros], başpapazlık görevini
kabul etme karşılığında [onun koşulu olarak] loannes'den, Ma-

3 Kilise, imparatorların böyle durumlarda, bir hafta boyunca yatakta değil taş
zemin üzerinde ya tm ası, keçi kılından kaba hırka giymesi, sabaha kadar dua
etmesi gibi gülünç katlarıımiarı kefaret ödemek sayıyordu; bkz. Anna Kom­
nena, 3 V 5, Türkçe çevirimizde s. ıo7.
4 Adanın adı, özgün metinde böyle yazılmıştır. Bu adın (Çeyiz Adası demek­
tir) arııldığını başka hiçbir yerde görmedim; Zimaras'ın yapıtının çağdaş Yu­
nancaya çevirisini yapan lordanes Gregoriades de bunun hangi ada olduğu
konusunda bir açıklama verememiş. Sanırım ki ortada bir yazım yaniışı var­
dır ve kasdedilerı Prokonnesos yani Marmara Adası'dır.

14
ni'cileri Anadoludan Rumeline göçürmesini talep etti; bu tarikat
mensupları, kendi sapık inançlarına, pek çok kişiyi çekmişlerdi. O
da bunun üzerine öne sürülen dileği yerine getirdi ve Mani'cile­
ri Philippoupolis/Filibe'ye göçrnek zorunda bıraktı. Bu arada [is­
tanbul'daki] Patrik Polyeuktos, Tzimiskes'in tahta geçmesinden
3 5 gün sonra, öldü. O zaman, ondan boş kalan başpapazlık ma­
kamına keşiş Skamandros'lu Basileios geçti.
Hacer Oğulları [burada: Kuzey Suriye müslümarıları] kentlerinin
işgal edilmiş bulunmasına katlanamadıklan için, her yandan ge­
lip toplandılar ve soydaşlar olarak kendi aralarında bağlaşıklık
kurduktan sonra, komutanlığı Kartacalılara verdiler5 ve Daph­
ne/Harbiye yakınındaki Antiokheia/Antakya üzerine sefere çıktı­
lar, kenti kuşattılar. Ancak, kuşatılanlar sıkı bir direniş göster­
mekte iken, Hacer Oğullarının toplanıp saldırıya geçtiğinin habe­
ri imparatora ulaştı. O zaman imparator, Mesopotamia genel ko­
mutanına, kuşatılanların yardımına gitmesini buyurdu. Bunu iz­
leyen çatışmada, her ne kadar Barbarlar sayıca Rumların ordu­
sundan kal;ıbalık idilerse de, hezimete uğradılar ve dağıldılar. Bu
sırada, Ruslar, Bulgar ulusunu yenilgiye uğratıp onların yurdunu
işgal ettiler ve bu sonuncuların [Bulgarların] Beyleri olan Borises
ve Rom;ınos'a boyun eğdirdikten sonra, öz ülkelerini bırakıp, iş­
gal ettikleri Bulgar arazisine yerleşmek istediler. Bu girişimlerin­
de [Kırım yöneticisi] Kalokyros da, şöyle diyerek, onları teşvik et­
ti: "Eğer siz beni Rumların imparatoru ilan ederseniz, size yalnız
Bulgaristanı bırakmakla kalmayacağım, bir de sizinle uzun süre­
li barış andiaşması yapıp bundan başka size ne vaad ettiysem
hepsini size vereceğim". Böyle olunca onlar da, ülkenin güzelli­
ğinin çekiciliğine kapılarak ve Kalokyros'un sözlerine kanarak,
imparatorun gönderdiği mektuplara -imparator bunlarda, [ön­
cülü] Nikephoros'un onlara karşı vaadlerinin gerçekleştirileceğini
doğruluyordu- değer vermemekle kalmadılar, bir de elçilerle çok

5 Yazarımız islam ülkelerinin coğrafyasını hiç bilmediği için Karkhedona (Kar­


taca) ad ını kullanmış olsa gerek; komutanlığa seçilen kişi belki Libya, Tu­
nus gibi bir kuzey Afrika ülkesindendi yahut Sicilya Araplarındandı.

15
tepeden bakıp yüksekten atar tutumla konuştular. Bunun üzeri­
ne lmparator onlara karşı silah kuşanmak zorunda kalıp, Rum
ordusunun Başkomutanı Magistros ünvanlı Bardas Skleros'u da
uyardı; onu Serdar-ı Ekrem atamıştı ve bu kişi kendisinin rah­
metli olmuş eşinin erkek kardeşiydi; ona, Ruslara karşı saldırıya
geçmesini buyurdu ve öyle de oldu. Barbarlar ve önderleri olan
Sphendosthlabos bunu haber aldıkları zaman, Bulgarları silah­
landırdılar ve Peçenekler denen lskitleri, ayrıca Panonia [Macaris­
tan]'da yaşayan Türkleri de bağlaşık edinerek yaklaşık 30 000 sa­
vaşçısı olan bir ordu oluşturdular ve bütün Trakya'yı talan etme­
ye giriştiler. Skleros, onlarla göğüs göğüse çatışmaya girmeye ce­
saret ederneyerek (çünkü kendi ordusu sayıca onlardaki kalaba­
lıktan küçüktü) strateji numaraları uygulamakla Barbarları yendi.
Başlangıçta pusular kurdu, akıllıca yöntemlerle Peçenekleri bun­
lara çekti, onlar yalnızken üstlerine saldırdı ve kimini öldürdü, ki­
mini ise tutsak etti; ardından, geri kalanlarla da çatıştı; bir süre
boyunca çatışmanın gidişatı ortada göründü. [Derken,] iskiller­
den biri -bu kişi beden yapısının iriliği ve kahramanlık yönünden
soydaşlarının hepsini geçiyor olmakla ünlüydü- Skleros'un ordu­
su içinden at üstünde geçmekte ve orduyu yüreklendirmekte ol­
duğunu görünce, ona karşı saldırıya girişip kılıçla başına vurdu.
Ama kılıç, tolganın sağlamlığı ve yüzeyinin kayganlığı nedeniyle,
başa değmedi. Bunun üzerine Skleros karşı saldırıya geçip lskit'in
başına kılıç çaldı ve vuruşu o kadar güçlü oldu ki Barbar ikiye bö­
lündü ve bir yarımı atın bir yanına, diğer yarımı öteki yana düş­
tü. O zaman Barbarlar Skleros'un yiğitliğine hayran kalıp ürktüler
ve hemen kaçmaya giriştiler; Rumlar ise peşlerine düşerek onlar­
dan birçoğunu öldürdü ve tutsak etti. Akşam olduğunda Skle­
ros'un adamları düşmanı kovalamaya son verdiler, bunun sonu­
cunda, yaralı olarak kaçmakta bulunan Barbarlar, kurtuldular.

16
[2. Bardas Phokas ayaklanması. imparatorun , Silistre'ye
uzanan Bulgaristan se fer i]
Ruslarla ilişki işte böyle bir yöne doğruldu. Bu arada, Leontas'ın
oğlu Bardas Phokas, sürgün edilmiş olarak bulunduğu Amas­
ya'dan kaçtı, Kappadokia'daki Kayseri'ye vardı; orada çevresine
pek çok yandaş topladı ve imparatora özgü simgeleri giyerek,
zorbalıkla başa geçmiş hükümdar olma girişiminde bulundu. Ba­
bası Leon [Leontas] yanında diğer oğlu Nikcphoros bulunduğu
halde Lesbos/Midilli Adasından Trakya'ya [Gelibolu Yarımada­
sı'na] geçmeyi ve destekleyici olarak [karşı kıyıda, Nara Burnu
ucundakil Abydos kentinin başpiskoposundan yararlanmayı dü­
şündü. Ama onun bu etkinlikleri keşfedilince, oğlu Nikephoros
ile birlikte kör edilmesine hüküm verildi. Ancak denir ki, impara­
tor gizlice, bu kör etme işinin körlüğe mahkum edilenlerin gör­
me yeteneğine zarar verilmeden [görünüşte] yapılmasını, onların
gözleri sağlam bırakılarak sadece, kör edildikleri izieniminin ya­
ratılmasını buyurmuş imiş. Bu iş olup bittikten sonra, iskitlere
karşı henüz zafer kazanmış olan Skleros'a, Anadolu'ya geçmesi
ve Bardas Phükas ile savaşması buyruğunu içeren imparator
mektubu geldi. O da hemen yola çıktı ve Kayseri'ye vardığında,
Pho kas'ın adamları, kendi önderlerini terkederek Skleros'un or­
dugahına katıldılar. Yanında sadece hizmetkarlarıyla kalan Pho­
kas, Tyropoion kalesine sığındı6• Daha bu kalenin yakınına henüz
gelmiş idi ki, Skleros'un gönderdiği atlılarla karşılaştı. Bunlardan
biri, görünüşe bakılırsa hepsinden daha cesur olan Kharon
["Öteki dünyaya adam götüren" lakaplı] Konstantinos, kendi as­
kerlerinin önüne geçip, ordusunun artçı birliği içinde bulunan
ve askerlerini korumakta olan Phokas'a hırsla saldırdı. Bu sırada

6 imparator Romanos Diogenes'in istanbul'a dönüş yolculuğunda, başkent­


te iktidarı gasbeden Daukas'ların onun üzerine gönderdiği orduya yenilin­
cc Kappadokia'daki bu kaleye sığındığı gerek şimdiki yapıtta, ileride XVll l
15'de, gerek başka Rum tarihçilerin yapıtlarında belirtilmektedir. Kalenin
yeri güvenle belirlenememiştir (bu konuda bkz. Bryen nios çevirimizde, dn.
37 sonu).

17
Kharon ona küfürler yağdınnca, PMkas şu yanıtı verdi: "Senin
gibi bunca felakete uğramış birisinin, ağzına böyle hakaretleri al­
maması gerekirdi". O arada Kharon Bardas'a artık yaklaşmış idi;
ona vurmaya kalkıştı, ama beriki gürzünü kaldırıp Konstanti­
nos'un tolgasına vurdu ve tolgayı, kafatasıyla birlikte, ezdi; böy­
lece bir tek vuruşun kurbanı olarak Kostantinos [kanlar içinde
kalıp] kızıla bürünmüş ecelle7 buluştu. Arkasından atlı olarak
onu izleyenler, onun öldüğünü görünce, takibe [Phükas ordusu­
nu kovalamaya] son verdiler ve Phükas kalenin içine girdi; arka­
sından Skleros da oraya vardı ve onu, [bağışlanırsın diyerek] im­
paratorun yanına gitsin diye ikna etti. [imparatorun yanına]
Dönmesinden sonra, Phokas, papaz görevine atandı ve Tzimiskes
onu Khios/Sakız adasına sürgüne gönderdi; Skleros ise yeniden
Rumeli'ne geçme emrini aldı.
imparator, Parakoimomenos [Mabeynci] Basileios'un teşviki üze­
rine, [imparator; 9 1 3-9 59] Mor Odada Doğmuş Konstantinos'un
kızı Theodora ile evlendi. Hükümdarlığının ikinci yılında, bahar­
da, Ruslara karşı kalabalık bir ordu ve hafif donanma ile sefere
çıktı. Bu sırada yol boyunca sözde iskitlerce elçi diye gönderilmiş
olan, gerçekte ise Rum güçlerini kolaçan etmek isteğiyle casus­
luk için gelen bazı kişilerle karşılaştı; imparator, bunların niyeti­
ni sezdi. Bunun üzerine, o kişiler ordugahın bütün çevresinde
dolaştınlsınlar ve böylece ordugahın genişliğini [ordunun ne ka­
dar geniş bir alana yayıldığını] iyice anlasınlar ve sonra de çekip
gitmelerine izin verilsin diye buyurdu. Bunlar çekip ayrıldıktan
sonra imparator hafif silahlı yaklaşık 5 000 kişi [piyade] ve 4 000
atlı ile onları izledi; böylece çabucak [eski Bulgar krallığının baş­
kentlerinden, Osmanlının eski istanbul dediği] Büyük Presthla­
ba/Preslav'a ulaştı; orada ordugahını kurdu; bu hal, Tauroskyt­
hes halkındas heyecan uyandırdı. O arada, bu sıralarda orada bu-

7 Phokas, imparator olmak iddiasıyla, imparatora özgü mor-kızıl giysilere bü­


rünmüştü; yazarımız kızıla bürünmüş ecel derken, Konstantinos'u öldüren
Phokas'ı kasdediyor.
8 Tauris (Kırım Yarımadası) iskitleri, yani Ruslar.

ıs
lunarı Kalokyres mel'unu, imparatorun gelişini farkederek, Rus­
ların ordugahını terketti; Ruslar ise imparatorun geldiğini öğren­
mekle tedirginliğe düştüler ama yine de Rumların karşısında saf
tuttular. Anlattığım gibi, imparatorun askerleri Preslav kentine
geldiler; oraya vardıkları sırada düşmanlardan yaklaşık 8 000 sa­
vaşçıyı surların dışında talim yapmakta buldular ve onlarla çatış­
maya girdiler. Hasım taraf kısa bir zaman süresi boyunca kendi­
ni savundu, ancak ardından kaçmaya koyuldu; o zaman kentte
kuşatılmış durumda bulunanlar, her biri önünde silah diye ne
varsa onu alarak, soydaşlarına yardım etmek için, surlardan dışa­
nya çıktılar; ama düzensiz olarak ilerlediklerinden, Rumlar onla­
n kıyımdan geçirdiler; sonuçta kentin içine, geriye kaçtılar. Bu
arada, sınırlı sayıda Rum atlı, atıarını bıraktılar, kent önünde bir
duvar inşa edip yükselterek kente giden yolu kestiler; o zaman
[kent dışındaki] Barbarlar, surların ötesinde bulunan kırsal alana
dağıldılar. Orada, kimi tutsak olarak yakalandı, kimi öldürüldü;
geri kalanlar ise kenl içinde kuşatılmış durumda sur kapılarını
kapadılar, böylece onlar da oraya kapanmış oldular. Ertesi gün,
Mabeynci Basileios, ordunun tümüyle çıkageldi ve imparator,
kuşatmayı yoğunlaştırdı. Rumlardan bazıları, yapı iskeleleri kul­
lanarak surlara tırmandı ve Barbarlardan orada bulunanları öl­
dürdüler; bunun üzerine, sur kapılarını açıp bütün Rum ordusu­
nun içeriye girmesini kolaylaştırdılar. işte böylece Preslav kenti
Rumlara boyun eğdi ve Bulgarların hükümdan Borises, tutsak
edildi; lmparator gerek bu kişiye karşı gerek diğer Bulgarlara kar­
şı hoşgörülü davranıp onları özgür bıraktı ve kendi seferinin on­
lara karşı değil Ruslara karşı olduğunu açıkladı.
iskitlerderı birçoğu, berkitilmiş yerin birine sığındıklarından, im­
parator, o yerin dahi kuşatmaya alırımasını buyurdu. Ancak as­
kerler bu konuda heves göstermediler, çünkü yerin konumu [to­
pografyası] saldırıya olanak verecek gibi değildi. ioannes durumu
öğrenince kendisi yürüye yürüye herkesin önünde giderek o her­
kitilmiş yere doğru ilerledi; bunun üzerine hepsi bu yere doğru
onun ardı sıra gitmeye başladılar. Ordunun eylemleriyle, kale

19
düştü ve oradaki savunuculardan kimi Rumlarca öldürüldü kimi
tutsak edildi. imparator, söz konusu kaleye güçlü bir muhafız
birliği yerleştirdikten sonra, kendisi, Dristra [Silistre] diye de ad­
landırılan Dorostolo'ya doğru ilerleyip yol üzerindeki kentleri ve
kaleleri zaptetti ya da kuşatmaya aldı; önünde Rusların başbuğu
Sphendosthlabos'un ordugah kurmuş bulunduğu Dorostolo'ya
vardı. Ordulardan her biri ötekini henüz farketmişti ki çatışmaya
giriştiler ve günün büyük bir bölümünde savaştaki üstünlük du­
rumu ortada kaldı. Ancak akşam olduğunda Ruslar bitkin düşe­
rek gerilerneye başladılar. Rumlar onları kavaladı ve böylece pek
çok Barbar canından oldu, pek çok diğeri ise tutsak edildiler ve
geriye kalanlar Dorostolo'ya geri döndü. O zaman, imparator
kentin önünde ordugah kurup istros/Tuna'yı denetleyen gemile­
rin gelmesini bekledi ve Rusların kaçmasını engelledi. Bu arada
Sphendosthlabos yaklaşık 20 000 Bulgarı zincire vurdu ve belki
de onlar kendisine karşı baş kaldırırlar yahut imparatorun ordu­
suna katılırlar diye korktuğu için böyle yaptığı söylendi. Böylece,
donanma varır varmaz imparator kenti kuşatmaya girişti. O sıra­
da Konstanteia'dan ve diğer kalelerden elçiler çıkagelip, impara­
tordan özür dilediler ve gerek insanlan gerek kal rleri ona teslim
ettiler. Bu hisariarı Rumlar teslim aldı; ancak Dorostolo'nun ku­
şatılması, oradaki Barbarlar yiğitlikle çarpıştıklarından, süregitti.
Ne var ki birbirini izleyen çatışmalarda yaralananların sayısı art­
tığından ve savunucuların yiyecekleri tükendiğinden, moralleri
bozulmaya başladı. Bunun üzerine Sphendosthlabos, fırtınalı ve
aysız bir gecede, kendisi yanında yaklaşık 2 000 adamla tek par­
ça kütükten kanolara binerek yiyecek aramaya çıkmak kararını
verdi ve bunu gerçekleştirdikten sonra Dorostolo'ya döndüler.
Özellikle, bazı Rum bağımlılannın ırmak kıyısında şu ya da bu işi
yaparak ötede beride dolandıklarını görünce kayıklardan çıktılar
ve çokça kişiyi öldürdükten sonra Dorostolo'dakiler [kuşatmacı­
lar] onları farketmeden geriye döndüler. Bu olay, imparatoru pek
çok üzdü ve imparator donanmanın yöneticilerine kızıp, eğer
Barbarlar bir defa daha onların elinden kaçarsa cezalannın idam
edilmek olacağını söyleyerek onları tehdit etti. Bunun üzerine

20
kenti tam 60 gün boyunca kuşattı ve onu zaptedemeyince, ku­
şatılanları açlıkla öldürmeye karar verdi; böylece, abluka uygula­
dı, onların ellerine yiyecek geçmesin diye çok dikkat gösterdi. Bu
arada Barbarlar birçok çıkış saldırısı yaptılar, ama yenildiler. Açlı­
ğın baskısı altında bulunduklarından ve gereksinmelerini karşıla­
yabilmek ya da kendilerine birisini bağlaşık edinebilmek umutla­
rı bulunmadığından, içlerinden kimi gece vakti kaçınayı kimi
Rumlara teslim olmayı ve böylece kendi ülkelerine geri dönmeyi
önerdi; kimi de şöyle yahut böyle başka bir öneri ileri sürdü.

[3. l skitlere ve Ruslara karşı savaşın başarıyla sonuçlan­


dırıl masıl
Sphendosthlabos, bir kez daha Rumlarla çatışmaya ve ya çatış­
mayı kazanıp kurtulmaya ya da sefil bir yaşamdan ise şanlı bir
ölümü yeğlemeye kalkıştı. Böylece askerlerine bu yolda öğütler­
de bulundu; asker kalabalığı da onun görüşüne katıldı ve ertesi
sabah, kendilerini kurban etmeyi göze almış olarak, Rumlarla
çarpışmaya girdiler ve uzun zaman süresi boyunca Rumlar iskit­
lere karşı ağır bastılar, bunun tersine bir durum ise kendini gös­
termedi. imparator, yerin darlığından düşmanın yararlandığını,
çünkü Rumların tüm güçleriyle onların üzerine yüklenemediğini
farkedince, komutanlarına, meydan savaşının verileceği alana
kuwetlerini sakin sakin ve küçük birlikler halinde götürmek em­
rini verdi. Bu yapılırken, Barbarlar Rumların korktuğunu ve kaç­
maya başladığını sandılar; bunun üzerine onları naralar atarak
kovalamaya giriştiler. Ancak daha geniş mekana geçilir geçilmez
imparator Rumlara geriye dönüp saldırma komutunun işaretini
verdi ve onlar da dönüşümü gerçekleştirerek Barbariara saldırdı­
lar ve bunu korkunç bir çarpışma izledi. O arada imparator, Ma­
gistros [rütbeli] Bardas Skleros'u, taburlarıyla, Barbarların kente
girişini engellesin diye gönderdi. Çatışma uzun bir zaman süresi
boyunca ortada [taraflardan biri üstünlük sağlamadan] yürüdü.
Bunun üzerine, söylendiğine bakılırsa Tanrı Rumiara gerçekten

21
yardım etti; iskitlere tam karşıdan vuran bir fırtına çıktı ve birçok
kişi, at üstünde birinin Rumların yanı sıra çarpışmakta ve Barbar
birliklerini hezimete uğratmakta olduğunu gördü. Gerçekten de
o çatışma ile aynı günde namlı din şehidi Ordular Önderi The­
odoros'un anısı kutlanmakta idi. Böylece iskitler kaçmaya koyul­
dular ve kente doğru koştular. Ama kent içine giremediler, çün­
kü Skleros onların girişini şimdiden kapatmıştı; bunun üzerine
yöredeki kırsal alana dağılmak zorunda kaldılar. Böylece, onun
[Skleros'un] eline düştüklerinde bu kişi onları kıyımdan geçirdi,
ama bir yandan iskitlerin kendileri de kimi ötekileri iterek ve çiğ­
neyerek, birbirini öldürdüler; sonuç şu oldu ki ölüler sayısızdı,
kurtulanların tümü ise yaralı idi. Böylece anlaşıldı ki Ordular Ön­
deri Theodoros, Barbadara karşı onların yanında çarpışarak Rum­
Iara yardımcı olan kişinin ta kendisi idi. Byzantion'da alçak gö­
nüllü ve dindarca yaşam sürmekte bulunan kadının biri, inanı­
yordu ki, çatışmanın bir gün öncesinde düşünde Ermiş Theodo­
ros'u, yanında büyük kalabalıkla, yola çıkıp ilerlerken görmüştü;
Tanrı Anası'nın [Meryem'in] kendi yanındaki bir kişiye, "Theodo­
ros, bizim ioannes [Tzimiskes] güçlü bir savaşım içinde, koş ona
yardım et" dediğini duymuştu. Bunun üzerine 1J hanım, gördü­
ğü düşü birisine anıatmıştı ve o birisi dahi son yapılan çatışma­
nın gününde [ama uzaklarda yapılan çatışmadan haberi olmak­
sızın] bu anlatılanları yazıya geçirmiş idi. imparator, din şehidini,
sunduğu yardım dolayısiyle ödüllendirip Eukhaita [ Mecitözü'nün
atası Avkat/Beyözü] yakınında daha önceden var olan [bu ermi­
şe adanmış] eski kiliseyi yıktırdıktan sonra güzel bir kilise inşa et­
tirdi, ayrıca oraya nice becerileri olmuş bu ermişin cenaze kalın­
tılarını yerleştirdi ve kentin adını Theodoropolis olarak değiştir­
di9. Bu arada Barbar Sphendosthlabos, tüm umutlarını yitirerek,
imparatora elçiler gönderip kendisinin bağışlanmasını ve ona ül­
kesine dönme izninin verilmesini, ayrıca Rumların bağlaşığı sa-

9 Ramsay'in, Anadolunun Tarih\ Coğraryası kitabında savunduğu görüşe ba­


kılırsa adı böylece değiştirilen kent, şimdiki Safranbolu'dur; Euklıaita/Avkat
değildir.

22
yılmasını ve iskitler öyle istediği için, Rum ülkesine geçmek ve ti­
caret yapmak hakkının kendilerine tanınmasını diledi. imparator
dilekleri kabul etti ve bunların [istenenlerin] hepsi gerçekleştiril­
di. Ardından, [aynı kişi] imparatorun huzuruna çıktı, onunla ko­
nuşma yaptı ve ondan, [Rumlara yenilmiş] Peçenekler, Ruslan
Rusya'ya gitmek üzere bunların ülkesinden [Tuna kuzey kıyısın­
dan] geçecek iken engellemesinler diye [Peçeneklerden] istekte
bulunmasını diledi. imparator Peçeneklerden Rusların geçmesine
izin vermelerini, kendisiyle bağlaşıklık andiaşması yapmalarını,
Tuna 'yı aşmamalarını ve Bulgaristan'ı talan etmeye son vermele­
rini istedi. Peçenekler hepsini kabul ettiler, ancak kendi ülkelerin­
den Rusların geçmesini reddettiler.

[4. ioannes Tzimiskes'in, Anadoluda isyan eden kentler


üzerine sefere çıkması ; zehirlerıerek öldürülmesi]
Ruslarla savaşın sonucu işte böyle idi; o zaman imparator Byzan­
tion'a döndü, orada bütün uyruklannca görkemli biçimde karşı­
landı. Gerçekten [Byzantion halkı] onu uzaktan karşılamak üze­
re Patrik'i, bütün yüksek rütbeli papazlarla birlikte gönderdiler,
keza Ayan Meclisi üyeleri ve sade yurtdaşlar ellerinde çelenkler
tutarak ve dört atlı bir arabayı çekerek (buna beyaz atlar koşul­
muştu), onu arabaya binmeye ve zafer kutlama töreni geçişine
çağırdılar. O da çelenkleri kabul etti ve [arabaya binmeden] çevik
ve beyaz donlu bir ata binmiş olarak zafer kutlama töreni geçişi
yaptı; dört atlı arabaya ise Bulgar krallannın üniformalarını ve
bunların üstüne de Tanrıanası'nın ikonasını yerleştirdi; araba
böylece hareket etti. Kaplamalı Pazaryeri denen alana geldiğin­
de, Borises'in giysisinden Bulgar krallarına özgü simgeleri söktü,
ona [artık Rum bağımiısı bir kişi durumunu vurgulamak üzere]
Magistros [yargılama yapmak yetkisine de sahip komutan] ma­
kam ünvanını bahşetti. Bu arada Sphendosthlabos Peçeneklerin
pusulanncı düştü ve tek istisna olmaksızın ordusunun tümü kı­
lıçtan geçirildi.

23
Bu imparator, Khalke/Heybeliada'daki Kurtarıcı isa'ya adanmış
kiliseyi, görkemle inşa ettirdi. Patrik Basileios, göreve getirilme­
sinden dört yıl geçtikten sonra, belli bazı kusurlu işleri yapmış ol­
makla suçlandı, Kutsal Synodos'un [Patrikhane'deki metropolit­
ler kurulunun] kararıyla aziedildi ve onun yerine Antonios Sto­
udites geçti.
imparator Rumların Anadolu'da ele geçirmiş bulunduğu kentle­
re karşı, bunlar isyan etmiş, bağımlılık boyunduruğunu fırlatıp
a tmış ve Rum egemenliğiyle bağlarını koparmış bulunduğundan,
sefere çıktı. Bu kentlerden kimi, bir zorluk söz konusu olmaksı­
zın yeniden boyun eğdi; kimini ise imparator silah ve güçlü bir­
likler kullanarak Rum bağımlılığına aldı. Bunun ardından, o yö­
reden [Divriği yöresinden] ıo hareket e tti ve Anabarza [ Çukuro­
va'nın ortası yakınlannda Anavarza] ile Podandos'a [Pozantı] va­
rınca bu yerde, hatta keza birçok başka bölgede, nü fusu kalaba­
lık ve arazisi çok bereketli kentler bulunduğunu gördü; o zaman,
bunların kimin egemenliğinde bulunduğunu sordu. Bu yörelerin,
Mabeynci Basileios'un mülkü olduğunu, devlet eline geçen o
mülkierin kiminin bu kişiye [kendisinden önce�i, öldürttüğü im­
parator] Nikephoros Phokas tarafından armağan edildiğini kimi­
nin ise bizzat Basileios tarafından, impara torun özel koruma bir­
liğinin komutanı sıfatiyle [sahip bulunduğu yetkiye dayanarak]
yahut da başka birtakım kişilerce onun mülkiyetine geçirildiğini
[ona peşkeş çekildiğini] öğrenince sıkılarak, devlet eline geçmesi
için birçok yiğit askerin canlarını verip kendilerini kurban e ttik­
leri kamu mülklerinden bir hadımın yararlanmasının kötü birşey
olduğunu söyledi. Birisi, bu sözü Mabeynci'ye iletti; o da bunu
duyunca imparatora karşı hınçlandı. Bunun üzerine bir zehir ha­
zırladı; ama, insanı aniden ölüme götüren çeşitten etkisi olan bir
zehir değil; tersine, içimi üzerine içen insanı yavaş yavaş ma hve­
den türde bir zehir; ve imparatorun her zamanki içki sunucusu-

l O imparator, Rum kilisesimr sapık saydığı, ayrıca devlete karşı isyan etmiş tu­
tum takınan Paulikianos'lar mezhebi mensuplarını ezmek için sefere çık­
mıştı. Bkz. Anna Komııena, Türkçe çevirimizde s. 47ı -473.

24
na rüşvet vererek bu zehiri imparatorun şarap kadehine döktür­
dü ; o da bunu içmesi üzerine bedensel gücünü aşamalı olarak
yitirmeğe başladı, çünkü zehir onun içine işleyip gücünü kemir­
mişti; öyle ki, zehir sonunda imparatoru öldürdü. Böylece, ioan­
nes Tzimiskes fani yaşamdan ayrılıp hükümdarlığı [tahtın] miras­
çılarına, yani [eski imparator Romanos'un oğulları] Basileios ile
Konstantinos'a, kendisi altı buçuk yıl egemenlik sürdükten son­
ra, bıraktı.
Size aniatmarn gereken birşeyi az kalsın unutuyordum. Daha ön­
ce açıklamıştım ki Kouropalates rütbeli Leon Phükas ile oğlu Ni­
kephoros, kör edilmelerine hüküm [imparator emri] çıkmış iken
sonunda gözlerinin ışığını yitirmemişlerdi, çünkü imparator giz­
lice bu yolda emir vermiş idi. Ne var ki bunlar bedensel bütün­
lüklerini korumuş olmakla tatmin olmadılar; tersine yeniden hü­
kümdarlığı elde etmeyi tasarladılar [bu amacın peşine düştüler];
kendi görüşlerindeki pek çok kentiiyi [istanbulluyu] ve sarayiıyı
kendi yanlarına çektiler. Ancak bu haller öğrenildi ve yakalandı­
lar, çünkü komploculardan biri onların tasarımını ihbar etmişti .
O zaman artık onlara yeniden bağışlayıcılık gösterilmedi; tersine
gözleri feci biçimde çıkarıldı. Onların ikbali ve başa geçmek hır­
sı işte bu çeşit bir son bulmuş oldu.

[ 5 . Bulgarkıran l l . Basileios'un, kardeşi Kostantinos da


sözde ortak lmparator olarak, başa geçmesi. Bardas
Sklhos'un kendini imparator ilan edip ayaklanması ve
yenilgisi]
Böylece Rumlar üzerinde egemenliği simgeleyen asa, mirasçı sı­
fatiyle onun üzerinde hakkı bulunanlara, yani [eski imparator
Romanos'un oğulları] Basileios ile Konstantinos'a geçti; bunlar­
dan birincisi 20, Konstantinos ise 1 7 yaşında bulunuyordu. Ne
var ki gerçekte bunlar göstermelik hükümdar durumunda idi ve
asıl erk apaçık biçimde Başkan [rütbeli] Basileios'daydı. [Bunun
adaşı] imparator Basileios duruma katlanıyordu, çünkü henüz

25
kendi kendisine güveni yoktu; bu nedenle Mabeynci'nin sözleri­
ni, bu kişi kendisinin lala'sı imiş gibi dinliyordu, kendi işlemleri­
ni bu kişinin kamusal işler konusundaki düzenlemelerine göre
ayarlıyordu ; amacı, uygun zaman geldiğinde, kendisinin de asker
kadrolarına ve devlet işlerine ilişkin konularda aynı biçimde yö­
netim yürütebilmesi idi. Gerçekten, kişiliği eylemci idi ve karde­
şininki gibi uyuşuk, işsiz güçsüz durucu değildi. iki kardeş hü­
kümdarlığı üstlenince, Başkan [Mabeynci Basileios] hemen onla­
rın anasını sürgün bulunduğu yerden geriye çağırdı ve o na, iti­
barını iade etti. Bu arada, bütün Anadolu taburlarının komu tanı
[Anadolu Beylerbeyi] olan Magistros [rütbeli] Bardas Skleros 'tan
kuşkulanmakta olduğundan, onu bu komutanlık makamından
yoksun bırakıp Mesopotamia bölgesinin Doukas'ı [Genel vali ve
komutan] atadı. Bu olay, eskiden beri hükümdarlıkta gözü olan
S kleros'u çok kızdırdı ve onun baş kaldırmasına yol açtı. Böyle­
ce, yeni görev yer ini işgal ettiğinde, gizli tasarımlarından birço­
ğunu açığa vurdu. Özellikle kendisinin askerlik konusundaki er­
demleri nedeniyle bütün ordunun ona yönelimi bulunduğundan,
herkes uslu uslu ona itaat etti. Ayrıca, oğlu Romanos Kentlerin
Sultanı'nda bulunduğu için, onu yanına almak için tez davran­
dı; gerçekten, farkedilmeksizin oğlunu kaçırmak üzere bir ada­
mını gizlice göndermeyi başardı. Hemen bunun üzerine iktidarı
zorla devirme eylemine girişti, hükümdara özgü baş çelengi tü­
ründe tacı takındı, erguvan [mor-kırmızı] sandalları giydi ve im­
parator diye alkışiandı [yandaşlarına kendini alkışiatıp onları bi­
at gösterisi niteliğiyle "Yaşasın imparator Bardas" diye bağırllı].
Bunun üstüne, para [gider katkısı olarak haraç] toplamaya he­
men girişti ve Amida'nın [şimdi Diyarbakır] -Emet böyle ad­
landırılıyordu ı ı _ Emirini ve -Miepherkeim [doğrusu : Meyyafari-

l l Luvi dilinin ve hısımı dillerin Amanda, Manda, Mada, Aminda, Amida, Min­
da sözcüğü, "Ana, Ana Tanrıça" anlamlarındaki Ama/Ma sözcüğü ile, -lı
(buradan, keza, -tapınıcısı) anlamında wanda/anda/inda/ada/ida takısından
türetilmiştir (Zamantı ırmağı adının aslında dahi bu sözcük vardır). Bü tün
çeşitlemeleriyle, Anadoluda ve sözü edilen d illerin yayıldığı diğer yerlerde

26
klyn ; şimdi : Silvan] denen- Martyroupolis'in Emirini ve ayrıca
[yöredeki] Arapları bağl aşıklığına çekti. Böylece onl arı yanına alıp
i stanbul ' a d o ğru yönel di, içinde kimi başka kaynaklardan da do­
ğan ama özellikle dindar bir keşişin görmüş bulunduğu bir rüya­
dan doğan dindarca özlemler vardı . O kişi [keşiş] çok yüksek
mevkideki bir kadının [i mparatoriçe Th eophano ?] Skleros'a yak­
l aştığını ve i mparatorlara özgü kamçıyı ona verdiğini düşünde
görmüştü.
Görünüşe bakılırsa, kamçı , Tanrı 'nın öfkesini ve Rumlar arası i ç
savaşın getireceği felaketi simgeliyordu ; oysa Skleros, o düş'ü
kendi gön l ünden geçeniere göre yoru m layarak onun hükümd ar­
lığı sim gelediğine inandı. Skleros'un yön etimi devirmek istediği
haberi başta bulunanlara gelince, bunl ardaki , ayaklanmacıya
karşıt tutumda kalmış birli kl erin h azırlanmasına başlandı. O ara­
d a , N ikomedia/izmit metropoliti, arabulucu ol arak, Skleros'a
gönderild i ; bu kişi ona barışa ilişkin pek çok çekici sözler söyle­
di, ama sonunda onu ikn a edemedi. Skleros, [ayağındaki] ergu­
van san dalları ona gösterip , yanıt olarak, kişi bir kez bunları giy­
dikten sonra artık onl arı ayaklarından çıkarması olan aksızdır de­
di. Saraylılar bu yanıtı öğrenir öğrenmez, zorunlu olarak, savaş
verme hazırlığına giriştiler. i mparatorun birl i klerinin Başkomuta­
nı, Phükas'ın oğl u , daha önce sözünü ettiğim hadım Petros idi.
Böylece, ordular, birbirinin karşısında, Lykandon da denen Lapa­
ra 'nın yakınında ordugah kurdular, birbiriyle çatışmaya girdiler ı 2
ve bir zaman süresince i mparatorun askerleri canla başla savaştı .

çok sık karşımıza çıkar; bu çeşitiemelerden kimi Hellenleşme döneminde,


Miııdos/Mynd os gibi, -os bitişli edilmiştir. Amida biçimi Bizans çağında en
azından iki yerde Emet olmuştur: Burada gördüğümüz üzere, Diyarba­
kır/Amida'da ve Kütahya iline bağlı, şimdiki ilçe merkezi Emet'te.
ı 2 Merkezi bu kent olan Lykandos thema'sı (ili), Kayseri ile Afşin arası yöreyi,
dolayısiyle ilkçağ Kataoııia'sını kapsıyordu. Kentin tam yeri saptanamamış­
tır. Leon Diakoııos (istoria, X 7, s. 1 05) Rum imparatorluğunun ülkesi ile
Ermeni devletinin ülkesi arasındaki sınır bölgesinde olduğunu ve yanıba­
şında bir ova bulunduğunu, savaşın bu ovada yapıldığını söylüyor.

27
Ancak, sonrasında, gerileyip pek çok ad am yitirdiler ve ord u gah­
l arı h asımlarının eline geçerek talan edildi. Ardından Skleros, ka­
labalık n ü fuslu bir h isarın, Tzaman dos'un 13 h akimi old u ; bu hi­
sarın halkı ona kendilikl erinden teslim oldular ve bunlardan pek
çok para d evşirdi. Böylece, i mparatorun ordusunu yendikten
sonra, karşı tarafın askerlerinden pek çoğunu kend i yanına çek­
ti ; bunlar i çin, ortak imparatorlard an yan a zafer konusunda so­
nuncu olasılıklar bile yok'a karışmıştı ; o zaman Skleros'a yalnız
sıradan askerler d eğil namlı kişiler de katıldılar. M a beyn ci bunu
duyunca, hemen, Esva pçıbaşı Leon tas'ı gönderdi, onu sın ırsız
yetkilerle don attı, ona h er türlü eyl eme girişebilmek izn i verdi,
öyle ki bu yetkiler hükümdarınkil ere tıpa tıp eşitti (Latin dil inde
böyle kişiye dictator denir) ; böylece, Esvapçı başı birliklerini Baş­
komutanınkilerle [yenilen Stra topedarkhes/Başkom u tan hadım
Petros' unkil erden el d e kalanlarl a] birleştirip, vaadlerde buluna­
rak, rütbeler vererek, Skl eros'un adamların ı kendi yanına çekme­
ye çabaladı. Ancak, hiçbir şey becerernediğini anlayınca, gece
vakti Skleros'un çevresinden dolandı ve ... 'e 1 4 d oğru ilerled i ; o
zaman, Skleros'un a d amları, yakınları h esabına korktuklarından,
ayaklanmacıyı terkedip Esvapçıbaşı 'na ka tıl dılar. Skleros bu hal­
den dehşete düştü ve Esvapçıbaşı ' n a karşı ordu ile, kendi yanına
geçmiş olan M agistros [rü tbeli] Mikhael Bourtzes'i, Patrikios
[rütbeli] Romanos Taroni tes'i gönderdi . Bunlar hasım tarafla ça­
tışmaya girdiler ve yenildiler. Skleros onların yenil gisi ni öğrenir
oğrenmez kendisi tüm ordusuyla Esvapçıbaşı 'nın üzerine yürüdü,
onun ordusuyla çarpıştı ve düşmanı yen di. Böylece, Stra tope­
d arkh es/Ord u gah komutanı Petros öl dürüldü ; Esvapçıbaşı ise
tutsak edildi. Bu zafer Skleros'u coşturd u ; buna karşılık i mpara­
torların ordusunu umutsuzluğun dibine batırdı ve umu tsuzlu-

ı 3 Zamantı/Samantı kalesinin yeri tartışmalıdır; Osman Turan, bu yeri Pıııarba­


şı'nın 1 3 km. batısında, Pazarören'in 8 km. kuzeydoğusunda, Melik Gazi
Türbesi yanıbaşında, şimdi Kuşkalesi denen yıkıntılara lokalize etmektedir.
ı4 Zonaras yerin adını öğrenemediğinden ya da anımsayamadığından burada
boşluk bırakmış.

28
ğun herşeyden önce gelen nedeni, ayaklanmaemın denize de
egemen olması [donanmanın çoğunun ona katı lması] idi. Böyle­
ce, Mabeynci, ayaklanmaem ı n donanmasıyl a baş edebilsin diye
bir donanma h azırladı ve ardından yapıl an deniz savaşında Skle­
ros'un donanınası tam bir yenilgiye u ğratıl dı. Denizde sulh -sü­
kfın kurulur kurulmaz, M abeynci, kara savaşı konusunda girişim­
lerle u ğraştı ve [Komutan] Erotikos'u Bityhnia'nın ana kenti Ni­
kaia/iznik'e, orayı savunsun diye gön derdi. Skl eros, halkın a çlık
sebebiyle kenti teslim edeceğini u m arak [kuşatmak üzere] kente
sal dırd ı. Böylece, çok zaman harcadı ; kuşatıl mış olanlar buğday
kıtlığı çekmek yüzünden eziye te u ğrasınlar istiyordu . O zaman
Erotikos, h asmı aldatmayı düşündü ; [kentteki] bu ğday ambarl a ­
rını kumla doldurdu v e kurnun üzerine [biraz] b uğday örttü ;
böylece oradaki bütün m evcu dun bu ğday ol d u ğu izlenimini ver­
di. Ardından, ordugah ında tu ttuğu bazı düşman tutsaklarına,
gerçekte yarıya kadar bile dolu olmayan buğday ambarl arını gös­
terdi ve böylece o tutsaklar ara cılığıyl a Skleros'a, kuşatma altın­
da açlık çekmekten korkmadığını söyledi ; şöyl e dedi ; "Eğer yanı­
m a dilediğim h er şeyi al arak çekip gitmeme izin verirsen, kenti
hatırın i çin sana bırakın m ". Skleros büyük h oşnutlukl a bu söyle­
neni dinledi, ona [Erotikos'a] istediği güvenceleri verdi, o da hal­
kın çoğunu ve ken di adamların ı yanına alarak kenti terketti ve
Kentlerin Sul tanı'na gitmek üzere oradan ayrıldı. Skleros iznik'e
girince hileyi anladı. Bu arada Mabeynci [Basileios] çaresizlik
içinde bulunuyordu , çünkü Skleros o yerden [iznik'ten] ayrıl arak
Kentlerin Sultanı'na yaklaşmakta idi. [Bardas hakkın da] Pişman­
l ı ğa d üştü ve Bardas Phükas'ı sürgündeyken geriye çağırarak,
onu korkunç yeminlerle ve müthiş lanetlerle [ileride başkal dır­
mak konusunda] korkutu p, ona, tahta geçmeyi ya da [ortak] im­
paratorlara karşı komplo h azırl am ayı hiçbir zaman düşünmeye­
ceği yolu n d a and i çirdi ; onu elde kalan kuwetlerin komutanlığı­
na atadı, ona Magistros [yargılama yapmak yetkisi de bulunan
komutan] rütbesini, pek çok para verdi ve Skleros'a karşı savaşın
yürütülmesini ona bıraktı. Böylece, Phokas [başkentten] ayrıldı ;
Skleros ise, bu halleri öğrenince, karşısında güçlü bir hasım bu-

29
lunduğunu anladı ve yola çıkarak, Phükas ile [kalıntıları Afyon ili
Emirdağ ilçesine b a ğl ı Hisarköy'de bulunan ilkçağ ve ortaçağ
kenti] Amorion yakınında çarpıştı. Ordular birbirin e girdiler ve
Skleros'u n safl arı üstün geldi ; Ph ükas'un yanındakiler ise kaçma­
ya koyuldular. O savaşın sonucu b u oldu. Ertesi gün, iki komu­
tan , teke tek çarpışmaya ve savaşın sonucunun belirlen mesini
böylece kendileri ü stlenmeye karar verdil er. Öyle de oldu. [Çar­
pışmaya giriştiklerinde] Skleros erken davrandı ve ilk olar<ık o,
Phükas'ın kafasın a vurd u ; kiminin dediğine göre gürzle vumuş,
oysa başkalarına göre kılıcını ona doğru uzatmış ve Phokas vu­
ruşu savuşturmak için öteki yana doğru dön ünce, kılıcın ucu da­
ha hızlı hareket e tmiş ve Ph okas'ın atının kulağını kesmiş. Pho­
kas'a gelince, bu kez de o Skleros'un kafasına gürzle vurd u ; o za ­
man heriki [Skleros] sersemleyerek atının ensesine doğru yıkıldı.
Adamları onun kötü durumda, vuruş sebebine kanlar içinde kal­
mış bulunduğunu görünce, çevresi ne toplandılar ve onu lu larak
kaçışa sürdüler, böylece -bütün gücü bedenini terketmiş oldu­
ğundan- onu suyla ayıltmak ve onu yıkayıp kanlardan temizle­
mek istiyorlardı. işte bu amaçla onu atının ü� erine [dik] o turttu­
lar. Ancak bu arada Skleros'un a lı sıçra dı ve [binicisini sırtı ndan
a tıp] kaçtı ve binicisi olmaksızın, yelesi kaniara bulanmış, ordugah
çevresinde dörtnala koşmaya başladı. Sklcros'un askerleri bunu
görünce -çünkü o herkesin bildiği bir at idi ve adı da Aigypti­
os/Mısırlı idi- başbuğlarının savaşta öldürülmüş bulunduğunu
sandılar ve zap ledi lmez biçimde kaçışa koyuldul ar. Durumu anla­
yan Phükas, kendi adamlarını, geriye çekilenleri koval<ımaya teş­
vik etti ve böylece h asımlardan kimi öldürüldü, birçoğu tu tsak
edildi, çoğunluğu ise [kargaşa i çinde] birbirine girerek birbiri ni öl­
d ürdüler. Perişan durumda bulunan Skleros, yanında kalan kaç
adamı varsa onlarla, Babyl onia/Babil'li Khosroes/Hüsrev'e sığındı.
i m parator [ll . Basilei os] bunu h aber alınca , kendisinin öz efendi­
si olan kişiye ayaklanmış bulunan bir kimseye sı ğınma olanağı
sağlamaması, ken disine karşı da geçerli olacak kötü emsal yarat­
m am ası haberini gönderdi [gelecekte ben de sana karşı ayakla -

30
nana kendi ülkernde sığınma h akkı tanırım uyarısında bulunmuş
oldu]. i mparatorun gön derdiği elçi [ayrıca] Skleros'a ve adamla­
rın a , i mparatorun i mzasını ta şıyan mektuplar sundu ; bunl arda
onlara , girişimlerine son verd ikleri ve boyun eğdikl eri takdirde,
yapılmış işler i çin af bahşediliyordu . Babil 'li, Skleros'a ve adam­
l an na gönderilen i mparator mektubunun i çeriğini öğrenir ö ğren­
m ez hem el çiyi hem de adaml arıyla birlikte Skleros'u hapse attır­
dı. i şte Skleros ayaklanmasının sonucu bu oldu.

[6. imparator ll. Basileios'un ayaklanan Bulgarlar ü ze­


rine seferinin yarım kalması. Bardas Phokas'ın isyanı.
Skleros'un, kendini tutsak etmiş Hüsrev tarafından ser­
best bırakılması]
Bu arada Patrik Antonios, papazlıktan çekildi ; Patriklikte 6 yıl
hizmet görmüştü ; az sonra da öldü, o zaman Patrik tahtı 4. 5 yıl
boş kaldı, arkasın dan Khrysoberges N ikol aos patrikliğe atandı.
Bulgarlar yeniden isyan a kalkıştılar. Tzimiskes'in öldüğü haberi
kendil erine ulaşır ulaşmaz, devletlerinin hükümdarlığını, Kont
ünvanını elde e tmiş bir Bey'in oğlu oldukları için Kometopol oi
[Kont Oğulları] diye anılan dört kardeşe, David, Mouses, Aaron
ve SamouFl 'e verdiler. Bunu yapmaları, ülkelerinin kral hanedam
zeval bulmuş olduğu i çindi ; bu soyd an yaşayan tek kişi Petros'un
yani l�omanos'un, hadım olan bir oğluyd u ; Kont Oğulları dört
kardeşten David çok çabuk öldü, M ouses ise Serres/Serez'i kuşat­
makta iken bir taşla vuruldu ve h emen oracıkta öl dü. Aaron'u,
bütün ailesiyle birlikte, kardeşi Samouel -ya erkte tek başına kal­
mak istedi ği i çin, ya da Rum devletinde hükümdar olmaya göz
dikmiş bulunduğu i çin- öl dürd ü (ikisinin birden geçerl i ol duğu
d a söyleniyor) ; sadece onun bir oğlunu, Sphendosthlabos'u sağ
bıraktı ; bu kişin in taşıdı ğı ikinci bir ad da ioannes [lvan] idi. Böy­
l ece Bulgarların hükümdarl ı ğı tek başına Samou el 'in oldu ; o da,
Rum birlikleri i ç savaşla u ğraşmakta iken Rum devletinin Rume­
l i 'n d eki ülkesin i yakıp yıkmak ve h erşeyi mahvetmekle kalm ayıp

31
arazi ve kentler de fethetmek fırsatını buldu. i mparator, anlattı­
ğım üzere Skleros'un ayaklanmasını bastırdıklan sonra, Barbarla
karşılaşmak için hızla harekete geçti ve seferin komutanlığını
bizzat üstlenmeye karar verdi . Böylece, eylemlerin i [seferde ne
yapıp ne edeceğini] gerek -Anadol u birliklerinin komutanı/Ana­
dolu Beylerbeyi olduğu halde-Magistros [rütbeli] Bardas Phü­
kas'a, gerek Anadolu birliklerinin di ğer h erhangi bir komutanına
a çıklamadı. Artık Bulgaristan 'ı istila etmiş idi ; o sırada M a gistros
[rü tbeli] Leon tas Melissenos'a, derbentleri denetim altında tutcı ­
rak, ken disinin ardı sıra gelm esini emretti. Kendisi Serdike'yi ya­
ni Triaditsa 'yı [Sofya] kuşatmaya h azırlanıyordu. O zamcın Rume­
li birliklerinin komutanı [Ru meli Beylerbeyi] olan Stephanos
Kontostephanos, eğer girişilen sefer hükümdar için olumlu so­
nuca ulaşırsa [başarılı olursa] bu kişi cırtık orduyu tek başı n cı yö­
netmekten h i ç geri durmaz, bunun sonucunda da Kontosteph cı ­
n o s olsun geriye kalan komutanlar olsun etkinliklerini [nüfuzlcı­
rını] yitirirler diye h esaplcıdığından, hükümdarın girişimini boz­
m cıyı ve onun atılganlığını engellerneyi düşündü. Böylece onu
buldu ve ona, Melissenos'un yönetimi devirme girişimine kalkış­
tığını ve koşa koşa, hükümdarlığı gasbetmek i çin [kendisi h ü ­
kümdarlığını i l a n etmek i çin] Byzantion 'a doğru yön e l m i ş b u ­
lunduğunu söyled i ; hcı tta o n a , hiç gecikmemesi ni ve hemen ge­
riye d önmesini öğütl edi. Bu h aber i mparatoru allak bullcık etti ve
orduya dönüş emrini verdi . Bu sıra da , dağların tepelerinde ko­
nuşlanıp fırsat gözeten (çünkü göğüs göğüse çcı tışmayı göze
cılamıyordu) Samouel, Rumların kitl e halinde geri çekilişini gö­
rün ce, bunu korkaklık dolcıyısiyle yapılan bir iş san dı ve Rumları
kovalamaya başlayarcık onlcırın kaçm cıya bcışlcımasına yol cı çtı ;
çünkü herkes sal dırının onları gafıl avlamcısından doleıyı paniğe
kapılmıştı . Böylece [geriye dönüşü n başında hükümdar ve karar­
gahı henüz yol a çıkmamışken scıldırdığından] orduga hı, i mparcı ­
tor çadırını v e i mparatora özgü sim geleri zcıptetti. im pcıra tor bin
zorlukla kurtul u p Phi lippoupolis/Filibe'ye sığındı ve M el issenos'u
ora da bulunca [onun i stanbul 'a gittiği hcıberinin yalcın olduğu­
nu anlayınca] Kontostepha nos'a çok kızdı ve onu küfürlere bu-

32
l adı. O da sinirlerıerek saygısızlık etmeye başlayınca, imparator
gazaba geli p tahtından ayağa kalktı ve Kontostephanos'u saçl a ­
rından v e u z u n sakalından yakalayıp yere yıktı.
Bunun üzerine Rum komutanlar i mparatora hınçlandılar: Phü­
kas, umutlarını yitirdiği i çi n ve atasözünün dediği üzere işl er te­
petakla gittiği i çin [çünkü genç yaştaki i mparatorun, güçlü kişi­
lik sergilediğini ve ipleri eline aldığını görmekteydi] ; diğerleri ise,
i mparator kibirli davrandığı ve kendi kendine aldığı kararları on­
lara açıklamadığı i çin, kimi de başka nedenlerden ; o zaman
Kharsianon 'da 1 5 toplandılar ve Bardas Phükas'a taç giydirip [bi­
at gös terisi n iteliğiyle] onu i mparator diye alkışladılar [Yaşasın
i mparator Bardas Phükas diye b ağırdılar] . Böylece ayaklanmacı­
lar kendi d aval arını, ken dilerinin daha iyi olacak saydı ğı yol da,
d üzene koydular.
Bu arada Babyl ana'da gözetim altında bulunan Skleros, umul­
madık biçimde, özgürlüğünü kazandı. Perslerin devleti [nin ülke­
si] Sarakenos'larca [deyim bura da Arapları kasdediyor] işgal edil­
diğinde, i ranimm biri, inargos denen kişi , Sarah·nos'ların boyun­
duruğunu silkip atmak konusunda yurtd aşlarını ikna etti ; onlara
karşı silahiandılar ve i nargos'un kendisini komutan edindiler [do­
layısiyle, Babil kalıntılarının yakınında bulunan Bağdat yöresine
egemen olan Hüsrev'e de sal dırmaya başladıl ar]. Böylece Hüsrev
Perslere karşı birçok kez savaş verdi ve bir o kadarında [hemen
hemen hepsin de] yen i l di ; u m utsuzl u ğa düşerek kendi el inde tut­
sa k l�uml ara başvurmak sorunda kaldı ve onları özgür bıraktı ;
gerçekten, savaş konusunda Skleros ile konuştu ve ondan, [tut­
saklıkta] çekmiş bulunduğu çileler i çin kin tutmamasını istedi.
Skleros, önce, savaşmak istemedi ; ardından, Babyl on '! unun bas­
kısı üzerine, [savaşmaya] razı oldu ama bir şartl a : gireceği savaş-

1 5 Kharsianon, imparatorluğun Kappadokia bölgesindeki theına 'larından (ille­


rinden) biriyd i ; bunun merkezi olan Karsia/Kharsia/Karissa hisarını Ramsay
(Anadolunun Tarihi Coğrafyası, s. 275, 296) şimdi Çorum iline bağlı ilçe
merkezi olan Alaca'ya lokalize eder.

33
lar, yalnızca Rum askerlerinden ibaret orduya karşı yapılm ayacak­
tı. Bunun üzerine zindanlarda araştırma yapıldı ve bunlara kapa­
tılmış olarak bulunan n e kadar Rum varsa zindandan çıkarıldı,
onlara silah verdiler. Yaklaşık 3000 adam topl andı ; Skleros bun­
larl a Perslerin üzerine yürüdü, onlarla çarpıştı ve onl arı yen di.
An cak ne kendisi n e de ordusu, Hüsrev'in yanına geri dönmeyi
akıllıca iş saydı ; çünkü onun kendilerini yine zindana kapatma­
sından korktular, hele şimdi onların n ice yiğit [ve kendisi i çin
tehl ike oluşturabilecek] kişil er olduğunu öğrendikten sonra . Bu
nedenle, oralard an uza klaştılar; l-lüsrev ise onl arı takip etsinler
[ve yakalasınlar] d iye çok kalabalık sayı da adam gönderd i ; kova­
l ayanlar kovalananlara yetiştiler ama onlardan çok daha fazla sa­
yıd a ol d ukları halde sonuçta i çlerinden az sayıda kişi kurtulabil­
di çünkü çoğunu Rumlar o yerde öldürdül er.

[7. Başka l d ı ra n Bard a s Ph ökas'ın savaş a l a n ı n d a beklen­


medik ö l ü m ü . l mparator Basi l ei os, Ma beynci Basileios'u
görevden u zaklaştırarak m utlak egemen oluyor. Skle­
ros'un yeni den baş kaldırmış i ken l mparatorla uzlaşma­
sı. Gürcü Kra l ı Davi d ' i n vasiyetna m eyle ülkes i n i Rum
l m p a ratorl uğuna bırakmasıl
Böylece Skleros, adamlarıyla birlikte, Rum egemenliği ülkesine
geri döndü. Phükas'ın tahtı el de etmek istediğini ve baş kald ır­
mış bulunduğunu öğrenince, ona yanaştı ve hem savaşta hem
hükümdarlıkta ortak ol mayı taleb etti. Phokas, eylem birliği et­
meyi kabul etti ve amaçl arın a ulaşmayı başardıkları takdirde ken­
disinin [egemenlik alanı olarak] Kentlerin Sultanı'nı, [halen Rum
bağımlısıl ulusların ve ülkelerin çoğu ile, almasına ; Skleros'un ise
An takya 'yı, Çukur Suriye'yi, Feni ke'yi [Lübnan'ı], Filistin'i ve Me­
sopotamia'yı almasına razı oldu ; anlaşma , and içmekle güçlen­
dirildi. Skleros, Phokas'a güven göstererek onun yanına gitti ; an­
cak bu kişi onu tuzağa düşürüp üzerindeki [ortak imparator ol­
dum diye takın dığı] i mparator simgeleri n i çıkarttı, onu zindana

34
kapattı ve başına n öbetçiler koydu . Böylece, Skleros'un ordusu­
nu da sahiplenerek, ayakl anmasını daha da büyük güçlerle sür­
dürdü. Ancak Skleros, Phokas tarafından zin d ana konma önce­
sinde, başarısızlı ğa u ğrayıp bir çıkm aza düşme ol asılığına karşı
önlem almıştı, oğlu Romanos'un gizlice kaçı p i mparatorun yanı­
na katılmasını sağl ama b ağl amış idi. Gerçekten, i mparator onu
sevinçle kabul etti ve hemen Magistros [yargıl ama yetkisine de
sa hip komutan] atadı.
Bu sırada Ph okas, Patrikios [Roma l ı larda, Pa trici] rütbeli Delphi­
nas'ı ordunun bir bölümünün başına geçirdi ve onu Kentlerin
Sul tanı 'nın karşısında bulunan Khrysoupolis/Üsküdar'a gönderdi ;
kendisi, geriye kalan birliklerl e [Çanakkale Boğazı Anadol u yaka­
sı n d a Nara Burnu ucundaki, kalı ntısı günümüze ulaşmamış ta­
rihsel kent] Abydos'a vardı. Bu ara da imparator, yanın daki Rus
askerlerle (çünkü ken disinin Rus Prensi Bladimeros/Vladimir'le,
onun kızkardeşi Anna yanından [evlilik sebebine] h ısımlığı dola­
yısiyle Rusl ardan yardım almıştı) Ü sküdar'da ordugah kurmuş
ola n D elphinas'ın üzeri ne baskın biçiminde saldırı yaptı. Gerçek­
ten, düşm an a kolayca boyun eğdirdi, Del phinas'ın kendisini ya­
kaladı ve kazığa vurdurdu . Ardından, yanında kardeşi (sözde or­
tak i m para tor] Konstantinos olduğu halde Abyd os'a [yani Bardas
Phokas üzerine] yön el di. Burada iki ordu, karşılıklı durdular;
Phükas, ken di ordusunun başında idi ; imparator Basileios ise,
karşıt sa fların önünde, kendi askerlerini yürekl end irici sözler söy­
l eyerek, at üstünde dolaşıyordu . Ph okas onu görür görmez atını
mahmuzl adı ve dörtnala tü m hızıyl a koşturmaya başl a d ı ; çünkü,
onu öldürürse savaşı kaza nmış olacağına hükmetmişti. Kendi as­
kerlerinden pek de o kadar uzağa gitmemiş idi ki, kimilerinin an­
latımına göre, atından yere düştü ; oysa, kimilerine göre, bir te­
peye d oğru yöneldi ve orada atından inme sonrasında yere uzan­
dı ve öldü ı G . Bazıları iddia ediyor ki, adamı birileri öl ümcül a ğır-

1 6 Aşırı ruhsal gerginlik dolayısiyle kalp krizi geçirmiş, bunun ağrı ve sıkıntısı
nedeniyle en kısa zamanda yere uzanmak istemiş, ama uzarıma sonrasında
aynı krizin etkisiyle can vermiş olabilir.

35
lık ta yarala mıştı ; h atta, i mparator K onstarıtinos onu öl dürenin
ken disi olduğunu söyl eyerek böbürleniyordu , an cak böyle bir hal
gerçekleşmiş olamaz, çünkü ölüde en küçük bir yara bile yoktu.
Bazıları ise onun zehirlenmiş olduğu iddiasındadır; bu, gerçeğe
uygunluk olasılığı daha yüksek bir a çıkla m a görünüyor. [Zona­
ras'ın kanısı nca] Zehri [i mparator? M abeyn ci?] Basileios h azırla­
d ı, bunu Ph okas'a veren ise Ph ükas'ın i m paratordan rüşvet alan
i çki sunucusu olmuştu. Bardas'ın ölümün den sonra, ordusu da­
ğıldı ; adamlarından kimi yakalandı ve i da m edildi, kimi ise tut­
sak edilip i m paratorun uygun gördüğü b i çi mde cezalandınldılar.
i mparatora geli n ce, artık değişmi şti ; böb ürl enici [herkese tepe­
den b akar] ve i ç ten pazarlıklı olmuştu, h erkesten kuşkulanıyordu
ve bir öfkelerı ince ö fkesi yatışmak bil miyord u. Sadece başkaları­
na karşı tepeden bakar tu tum takınıyar değil di, ama Mabeynci'yi
dahi çekemiyord u ; bu nedenle bütün erki tek başına üstlen mek­
te hiç gecikmedi. Böylece onu [baş yön e ti ci konumundaki Ma­
beynci Basileios'u] ka musal görevlerinden uzaklaştırıp ona kendi
evine kapanmış kalmak buyruğunu verdi. Daha sonra onu sür­
güne gönderdi ; bir ya ndan da onun yapmış bulunduğu işlemle­
rin her birini özenl e den e ti mden geçirdi ve bunların çoğunu ip­
tal etti. Keza, Ma beynci 'nin kurmuş b ul undu ğu manas tıra ait
malvarlığının çoğunu manastırdan aldı ve sadece çi ftl iklere, ar­
salara ve evlere el koymakla kalmadı, vak fedilmiş malları, süslü
döşeme taşlarını, görkemli sütunları dahi kamulaştırdı ; bu hal
üzerine Milbeynci derinden ka hrol du, tüm bed ensel güçl erini yi­
tirdi ve canlı bir cen aze görüntüsü vermeye başl adı, akibeti de az
zaman sonra acınacak biçimde yaşamını tamamlam ak oldu. i ş te
ası l o zaman Basileios gerçek anlamda i mp arator ol du ; artık dev­
let yönetiminin nelere özen göstermek gerektirdiğini öğren mişti ;
hükümd arlara sağlanan rah atlıkları küçü msüyordu, gösterişli be­
zekler takınm aktan kaçınıyordu, her çeşi t sefaha tten uzak duru­
yord u ; oysa ki daha önce sürdüğü yaşam d a böyl esine bir tek an
bile yoktu, hep gönül maceralarına, ziyafetlere, rah a t yaşamaya
ve imparatorlara özgü debdebeye rağbet ederdi . Erki kendi elin-

36
de tutunca, kardeşine sadece [kuru kuru] i mparator unvanı ve
hükümdarlara özgü sim geler kaldı ; ona h izmet etsin diye birkaç
saraylı hizm etkar ayrıldı, ancak bunlar da parmakla sayı l acak sa­
yıdayd ı . Konstantinos bu duru m u kabullendi ve ağabeyiyle zı d­
laşmadı, çünkü -sanırım ki - kaygısız yapıdaydı ve sefahatten, ra­
hat yaşamaktan, ava çıkmaktan ve dostl arının yanında bulunma­
sı ndan zevk alıyordu . i şte iki kardeşin durumlan böyleydi.
Ph okas ölünce, arada h apishaneden kurtulmuş ol an Skleros, ken­
disini yeniden eski girişimine [i mparator tahtına geçmeye] adadı
ve hiç zaman yitirmeden yine baş kaldırdı. O zaman imparator
ona mektup gönderdi ve bu m ektupta, artık budalaca işl eri bı­
rakmasını ve sürekli olarak yürek parçalayıcı i ç savaşın, ülkenin
kana bulanmasının ve özellikle hristiyan kanı dökülmesinin sebe­
bi ol mayı istememesini öğü tledi. Bunun üzerine Skleros, artık
yaşlılık nedeniyl e bitip tükenmiş olduğundan ve gelecek konu­
sunda umut beslemediğin den , anl aşmaya yanaşıp imparatora
teslim oldu. imparator, h ükü mdar çadırı i çinde [tah tında] oturu­
yordu ve Skleros onun h uzuruna çıkmak i çin yürüyerek gelmişti ;
kısmen yaşhhğı sebebine kısmen de cüssesi sebebine -gerçekten,
iri cüsseli idi- [yürümekte büyük zorluk çektiği için] her iki yan­
dan [kol tu ğu altına giril erek] o n a destek ol unuyord u . O zaman,
söylendiğine göre, i m parator Basileios şu ünlü olmuş sözünü de­
di : "Kendisinden korktu ğum kişiyi bana kaldırı lmış [des tekl e yü­
rür] durumda getiriyorl ar ! ". Kimi de diyor ki, Skleros, sürgünde
bulun masının süregittiği zamanda, görme yeteneğini yitirmişti
ve bu nedenle elinden tutularak yönlend iriliyordu. Çadırın yakı­
nına vardığında , i m parator, onun ayaklanndaki [imparatorlara
özgü, i m parator ol dum id diacılarının da hemen giydiği hüküm­
dar simgelerinden] erguvan renkli sa ndalları hala giymekte oldu­
ğunu farketti {çünkü Skleros di ğer h ükümd arlık simgelerin i üze­
rinden çıkarmıştı ; ama, ya [gözü görmediği için] yanılarak rengi­
ni farketmediğinden, ya da akıl e tmediğinden, sandall arı çıkar­
mamıştı) ; bunun üzerine, bir kimsenin kendi karşısın a sade yurt­
daşl ara özgü giysil erden başka çeşit giyim ile çıkmasına h oşgörü

37
gösteremiyeceğini söyleyerek, gözlerin i [başını] hemen öteki ya­
na çevirdi. Böyl ece Skleros, önce, göz çeken sandalları çadırın
önünde aya ğından çıkardı ve ardından i çeriye gird i ; o zaman im­
parator yerin den kalktı, onu karşıladı ve i ki adam aynı sofrada
yemek yiyerek, aynı kadeh ten i çki içerek ı 7 sohbet ettiler. işte bu
biçimde, Skleros'un baş kal dırması bastırıldı. Bu kişi Kouropala­
tes u nvan ı nı aldı, adamları da daha önce Skleros'un kamutası al­
tında kendilerinin n eyi varsa, -gerek ünvanlar, gerek makamlar
hatta gerekse mülkler bakımından- aynı şeylere sahip olmayı sür­
dürdü ler.

i m parator, ayakla rı macıl ann gailesinden kurtulur kurtulmaz,


Trakya'ya doğru yol a çıktı ve Sel anik'e, kentin koruyucusu din
şehidi ermişi onurlan dırmak [ona adanmış kilisede onun ruhuna
dua e tmek] için, vardı. Oraya [Bulg<ır Çarı] Samouel 'in akınlarını
engellesin diye başında bir ko mutan l a güçlü bir birlik yerleştir­
dikten sonra, Byzantion'a döndü ve iberi a/G ürcistan'a doğru yo­
la çıktı ; bu ülkede egemenliği, o sırada ölm üş bul unan Kouropa­
l a tes ünvanlı David, vasiyetn amesinde, kendisine bırakmış bulu­
nuyordu. Böylece oraya vardı ve kendisine vasiyetle bırakılmış
egemenliği sahiplendikten sonra, Davi d 'in iberia/G ürcistan ü l ke­
si iç bölümünü yöne len kardeşi Georgios' un, kendi egemen lik
alanı ile yetinerek sakin durmasını sağladı ve bu kişinin oğl unu
rehlne olarak ken di yanına alıp Fen ike'ye kadar ilerledi. Orada,
Tripolis/Trabl us, Tyros/Sur ve Berytos/Beyru l Beylerinin hızını
kesti ; bunlar açı ktan açığa Daphne/1-larbiye yanındaki Antiokhe­
ia/An takya 'ya akınlar yapıyorlar ve onun ya kın yöresini talan edi­
yorlardı. Bu kişileri Rumlarla bağımlılık ilişkileri sürdürmek zo­
runda bıraktı ve yanında bu kentl erden reh!neler de götürerek,
geriye döndü. işte o sırada gidişat böyle oldu.

ı 7 imparator, konuğuyla aynı kadehten içki içmekle, ona, zehirli şarap içirme­
diğinin güvencesini vermiş oluyor.

38
[8 . Rumların, Bulgar Çarı Samouel ile savaşımı sürüyor.
lmparator l l . Basileios'un karakteri]
Pa trik Nikol aos Khrysoberges, 1 2 yıl 8 ay başpapazlık görevin den
sonra yaşam a veda etti ; o zaman M a gistros [rütbeli], bilgin kişi
olan Sisinnios Patrikli ğe a tandı. Ü ç yıl sonra da ölünce, Manou el
manastırının başkeşişi ol an, ama Patrik Phütios'un ailesiyle de
hısımlığı bulunan Sergios, Patrikl i ğe atandı.
Bulgarların önderi Samou el sad ece Trakya 'yı ve M akedonya 'yı
değil bir de Yun a n istanı ve Pel oponnesos'un kendisini talan et­
mekten geri durmadığı için, i mparator ba tı birlikl erinin komuta­
nı Magistros [rütbeli] Nikephoros Ouran os'u [onun üzerine] gön­
derdi ; bu kişi, Samom·l 'in ordugahının karşısında bulunan,
Sperkherios ırmağı kıyısında ord ugah kurdu. O sırada rastlantı
sonucu pek çok yağış düşerek bu yüzden ırmak [delice aktığı ve]
üzerinden tekneyle geçiş yapılamaz hale gel diği için, Samouel
[karşı kıyı dakil Ruml ardan sal dırı beklemiyordu. Ne var ki, Oura ­
nos, gece vakti araştırma yapıp b i r n oktadan ırmağın geçilebile­
ceğini görünce, onu ordusuyla rahatça aştı ve Samouel 'in adam­
l arını hazırlıksız bularak onlara saldırd ı. Barbarlar baskın a u ğra­
tılmış olmaktan dolayı paniğe kapılarak en kü çük d ireniş göster­
meksizin boyun eğdiler [tesli m oldular] ; Samou el ile oğlu Roma­
nos ise yaralandılar ve cesetlerin arasına saklanarak [sonra] bu
sayede kaçınayı becermiş olmasalardı tutsak edileceklerdi .
Ardından, i mparatorun kendi de Bulgadara karşı sefer etti ve
Sardike/Sofya yöresinin bazı kal el erini zaptederek, Mosynoupo­
lis'e geri döndü. Komutanları , keza, Kü çük ve Büyük Presthl aba
ile Pliskoba 'yı da zaptetmişlerdi. Dobromf'ros, Rumiara katılıp
Benoia'yı onlara tesli m etti. Daha sonra Serbia [Sırbistan değil,
Berroia gibi bugünkü Kuzey Yunanistanda bulunan bir kent],
kuşatma ile zaptedil di ve bu kentlerin savunulmasını [Rumlarca
zaptedildikten sonra, imparatorun görevlendirmesiyle] üstl enmiş
olan ve beden yapısı pek ufak tefek olduğu i çin Nikolitzes [Ni ­
kol a os'cuk] d iye de adlandırılan Nikolaos, almış bulunduğu Pat-

39
rikios [Patrici] unvanına ra ğmen , yeniden Samouel 'in yanına sı­
ğındı. Bunun son ucunda impara tor Bidine/Vi din üzerine sefer
etti ve kenti zap tetti. i mpara torun o kenti kuşatmakta ol duğu
süre içinde Samouel Adrianoupol is/Edirne'ye baskın sal dırısı yap­
tı, kentin kırsal alanında kutlama töreni düzenledi ve ganimetle­
rini, [el koyduğu] tüccar mallarını ve çok sayıda tutsağı alarak
geriye döndü. i mparator Vi din'i zaptetti ve dönüşünde Samouel'i
eskiden Bardares/Vardar denen Axios ırm a ğının yakınında ordu­
gah kurmuş buldu. ırmak kabarmış ol duğundan Barbarlar kaygı
duymaksızın orada ord ugah kurmuşlardı, çünkü [yin e] Rum bir­
liklerinin asla ırmağı geçemiyeceğine inanıyorlardı . Buna rağmen
bir geçit yeri bulu n du ve buradan gerek i mparator gerek ordusu
ırmağı aştı, son u ç ta pek çok Bulgar helak edildi ; Sam ouel kaçtı,
çadırı ve bütün ordu gahı ise talan edildi. i mparator Skopi a /Üs­
küp kentini işgal e tti ; bu kenti, Bul garların Beyi Petros'un oğlu
ol an Romanos, ken tin savunulması Samouel tara fından kendisi­
ne bırakılmış iken , ona teslim e tmişti.
Ardından, Basileios istanbul'a dönüp, yoksulların ödeyemediği
vergileri zenginlerin [kendi lerine düşen bir yeni vergi olarak] öde­
melerini buyurdu ve bu düzen lerneye [yeni vergiye] a llelengyo
[d ayanışma sorumluluğu, müteselsil m es'uliyet] den di. Pek çok
kişi kendisine bu konuda [zenginl ere yüklenen yeni vergiyi ka l dır
diye] rica da bul un duysa da -ki bunların içinde Patrik Sergios da
vardı ve bunlar söz kon usu verginin h aksız ve man tıksız olduğu­
n u , buna hele şükür den ecek yolda artık son verilmesi gerektiği­
ni söylüyorl ardı- i mparator kararından dönmedi. Gerçek ten, za­
manın geçmesiyle ve kazan dı ğı zaferlerle kibirli kişi olmuştu,
başkalarına karşı tepeden bakar tu tunıla davranıyordu , uyrukl a­
rının onu sevmesini değil ondan korkmasını bekliyordu ; da h ası,
askerleri ve yurtdaşları, baskın geleneğe uymaksızın yönetmek is­
tiyord u ; baskın gelenekte, yasa koyucular güçlü yasaları yürürl ü ­
ğ e koyarlar [ve yasaya uyulmasını isterler], oysa o kendi h üküm­
lerine ve iradesine göre [o anda n e istemiş, a ğzından h angi buy­
ruk çıkmış ise ona göre] yönetim yürütmek isteğindeydi. Bu ne-

40
denle, eğitimli kişil erl e düşüp kalkmıyordu , tersin e eğitimli ol ma­
yı gereksiz ve yararsız sayıyordu . D ol ayısiyle çevresin e öyl e kişiler
topluyordu ki bunlar soylu kökend en gelmiş olma dıklan gibi
okumuş yazmış kişiler de d eğil di ; o çeşit [eğitimsiz] kimselere
imparatorlu k yazışmalannın yürü tülmesini bırakıyor ve onları
kendisinin d üşün celerinin malnemi [sırdaşı] h aline getiriyordu ;
böylece, yazılacak metinleri kendisi şöyle ya da böyle [gerekli bil­
gi birikimi olan kimselere danışmak zah metin e bile katl anmad an]
akl ı n a estiği gibi söyleyip yazdırırdı. Hatta, devlet hazin esinin
bulunduğu, para ile dol d urdu ğu mekanın kapı ları nı müh ürlerdi.
Söylenene bakılırsa oraya 20 000 talanton a ğırl ı ğında altın de­
pola mış imiş. Bu m ekan dolduğu zaman toprakta çukur kazıp
[kazdırıp] karmaşık l abirentler yap tırarak ora lara gömdüğü diğer
paralara gelince, kimse bunların [oral ardaki al tın sikkelerin] sayı­
sını tah min edemez. Sandıklar, d eğerli taşlarl a dolup taşıyordu ;
bu değerli taşlar, yalnız diğerleri nden ibaret kalmayıp inci denen
beyaz mücevherleri de i çeriyordu ; ama bütün bunlar, ken d isinin
[imparatora özgü] erguvan renkli giysisini resmi vesilelerde, [ör­
neğin] h er ne zaman yargı çlık edecekse, elçileri huzuruna kabu l
edecekse veya di ğer h erh a n gi bir n ed enle kamu önünde görüne­
cekse, süsl emek i çin kullandığı taşl ar dışında [onu n gözünde] ya­
rarsızdı. Ö teki altın öte beri ise hazinenin bulu n d u ğu mekanda
yı ğın halinde d ururdu ve bunlar, onun için [i mparator için], işe
yaramaz ağırlıktan öte birşey d eğillerd i . Savaş zamanında oynak
davranış izlerdi ; uyruklanna karşı tutu mu sürekli ol arak değiş­
kenlik gösterirdi ; h u zur ve barışın egemen ol duğu za manl arda
ise ö fkelense bile öfkesini zaptederek daha ken dine h akim tutum
takınır, bir kabahati ol muş kimselere karşı zaman zaman öfkesi­
ni patlak vermeye bırakm adan engellerdi. Özel likl e dik kafalı ol­
d u ğundan kolay kolay görüşünü değiştirmezdi ve aynı n edenle,
birtakım kişilere karşı duydu ğu ö fkeyi amadelikle [dün den h azır
ol arak] yumuşatmazdı. Bunlar [bu anl atı lanlar], sözü edilen i m ­
paratorun huyunu tasvir etm eğe yeter; şimdi de, anl atımımız
onun daha sonraki işl eriyl e süregi tsin ve onl arı hikaye edel i m .

41
[9. l mparator Basileios'un Bulgarları kırarak onlara kar­
şı kesin ve ezici zafer kazanması. Gürcistan seferi ve
oradaki zafe ri ; i leri yaşta ölmesi ] .
M ısır'ın hükümdarı , Rumlarl a yapılmış andi aşmayı iptal edip, yal ­
nızca Kudüs'deki, Efendimiz'in m ezarının bulunduğu kiliseyi
yıkınakla kalmadı, orad aki man astırları da yıktı .
i mparator sürekli olarak Bulgaristan 'a akınlar yürütüyor, bu ül­
keyi yakıp yıkıyor ve talan ediyordu. O arada [Bulgar Çarı] Samo­
ucl, Rumların ord usu na karşı çıka mıyarak, ülkeye gireb ilmeyi
sağlayan geçi tleri h en dekler kazdırarak, dar boğazlarda duvar
yap tırarak ve bunl ara n öbetçi birlikl eri yerleştirerek kapatmaya
girişti. i m para tor, dar geçitiere sa ld ırarak girişi ml erini tekrarla dı ;
her ne kadar bunl ardaki -eskisine göre daha cesaretle direnen­
nöbetçi birl ikleri tara fından püskürtüldüyse de, bu hallere rağ­
men, girişiminden vazgeçmed i; tersine, berkitilmiş yerl erin hak­
kından gelmekte d irenerek, h er bir noktaya, komutasındaki La­
burla bir kamulan gönderd i ; bu kom u tan belki de çevirme hare­
keti yapabilir ve [asıl ordu için] düşmana yaklaşınayı az çok ko­
laylaştırabilir diye düşünüyordu . O zaman kendisi, olu msuz ko­
şullar a l lında birçok tepeler aşarak ve Bulgarların dikka tinden
kaçmış olarak, berkitilmiş yerlerin n öbetçi birliklerine arkadan
saldırdı ; oradaki askerler baskın sal dırısından pek dehşete düşe­
rek, surların savunulmasıyla uğraşmayı bıraktıl ar ve kendilerin in
bu fel aketten nasıl kurtulabileceğinin derdine düştüler. iş le böy­
le olunca Rum ordusu fırsat buldu ve surları yıkarak i çeriye dal­
dı ve hası mları kovalayara k birçoğun u öldürdü ve tutsak aldı ; Sa­
mouel ise zor zoruna ka çınayı başarabildi. imparator, sayıları
yaklaşık 1 5 OOO'e varan tutsakların tümünü kör ettirdi, [ya lnız]
her yüz adam başına bir kişiyi, onları gütsün diye, tek gözü kör
edilmiş bıraktırdı ve bu h alleriyle başbuğl arına doğru ilerl emele­
rini buyurdu. Beriki [Bulgarl arın başbuğu, Ça r Samouel] onl arı
görür görmez, fel akete dayanarnadı ve [beyin kanaması nedeniy­
l e] baygın halde yere yıkıldı ve kısa bir süre için ayılınca da kalp
krizi geçirip öldü. O zaman, Bul garların üzerinde erk, onun oğ-

42
lu, Romanos da denen Gabriel 'e geçti. Bu kişi hükümdarlıkta bir
yılı tamamlayanıadı ve amcası Aaron'un oğlu Bladisthlabos/ Vla­
dislav ve i oannes/ivan (çünkü bu kişinin de iki adı vardı) taraf ın­
dan öldürüldü. imparator, anl attığım üzere, yanına yaklaşılması
zor berkitilmiş yere egemen olunca, içindeki, oraları berkitmiş
Bulgarl arla birlikte, diğer kalel ere de boyun eğdirdi ve M osyn o­
polis'e vardı ; Samouel 'in ölümünü orada öğren di. O zaman, ora­
dan ayrıld ı ve Bulgaristanın i çine girdi, bu ülkenin kentlerini ve
kalelerini zaptetti. O arada Samouel'in oğlu, yani Romanos ve
Gabriel [diye iki adı olan], henüz öl dürül memiş iken, i mparatora
elçiler gönderip ona bağımlı olacağını açıkladı. Kısa süre sonra,
Gabriel'i i d a m ettirmiş olan ivan ve Vladislav'ın bir h izm etkan
gelerek, Samouel'in oğlunun öl dürüldüğü müjdesini il etti ve ba­
ğımlı olmaktan söz eden bir mektubu d a i m paratora getirdi; bu­
nun üzerin e ileri gelen Bulga rlard an pek çok kişi de ona [i mpa­
ratora] katıld ı . N e var ki, i mparator, Vladislav'ın, vaadlerini yeri­
ne ge lirm ek niyetinde olmadığını anlamıştı ; o zaman, Bul garis­
tan 'ı yeniden istila edip ülkenin birçok yöresini ta landan geçirdi.
Ardından, kuşatma sonrasında, Akhrida 'yı işgal etti ; Bulgar hü­
kümdarlannın sa rayları da b urada bulunuyord u ; bütün kalel ere
ve komutani arına b oyun eğdirin ce, i stanbul'a geri döndü.
Bulgarlar üzerine bir kez daha sefer edip, yeniden kaleleri yıktı ve
pek çok Barbarı öldürdü yahut tutsak aldı. Bulgarların hükümda­
rı ivan ve [veya] Vlad islav [denen kişi] , Dyrrakhion/Draç·a sal dırd ı ;
kuşatmada bu hisar iki yıl v e beş ay geçtikten sonra teslim oldu.
i mparator bunu öğrenir öğrenmez h emen ordusuyla sefere çıktı
ve Edirne yakınlarına vardığında, onun yanına Bul gar ileri gelen­
lerinden bazıları yaklaştılar ve ona [Niş ile So rya arasında yol üze­
rinde ol an] Pemikos'u, diğer 3 5 hisar ile birlikte, teslim ettiler; bu­
nun üzerine [imparatorun] yanına pek çok diğer Barbar da katıl­
dı. O zaman ivan ve [veya] Vladislav'ın eşi, Maria, Bulgaristanın
Başpiskoposu Davi d'i mektupla i mparatora gön derd i ; kendisinin
öne sürdüğü istekler [koşullar] gerçekleşirse Bul garistan 'ı ona ter­
ketmek vaadinde bulundu. Az sonra, yanında üç oğl u ve altı kızı

43
bulunduğu halde, i m paratorun yanına ka tıldı. Diğer üç oğlu da­
h a vardı ; bunlar d a ğl ara sığınmışl ard ı ; ancak bunların da yerleri
belirlendi ve i m paratorun h uzurun a gelm ek zorunda bırakıldılar.
Söz konusu olanlar, Prousianos ile iki erkek kard eşiydi ; Prousianos
[Rum i mparatorun dan] M agistros unvanını aldı, diğerleri ise Pat­
rikios [Patrici] atandılar. Böylece imparator, Bul garistan'ın tümü­
ne boyun eğdirmiş ol arak, kalel erden kimini yıkıp kimini berkitme
sonrasında, gereken yerde kalabalık sayı d a nöbetçi birlikleri bıra­
kıp orada Tanrının Anası 'na şükranlarını sunmak için Atina 'ya yö­
neldi. Böylece, [ora d aki] kiliseye çok sayıd a ve değerli adak arma­
ğanlan sunup, Ken tlerin Su l tanı'n a döndü ve za fer töreni düzen­
l edi ; bu tören de (halkın toupha/yumak d iye adlandırdığı ama ka­
nımca adının doğru söylenişi, onu takanlara kibir verdiği için, [be­
la anlamında] tiphos/tifo olan) dik bir baş çelengi biçimindeki ta­
cı giymişti. Böylece Ayia Sophia 'ya kadar geldi, orada hem Efen­
dimiz'e şükranlarını sun d u h em de Patrik ona birçok dilekler yö­
n eltti, ondan allelengyo [dayanışma lı sorumluluk] vergisinin ı s
kaldırılmasını rica etti. Am a o, Bulgarlan yenmesi halinde bunu
yapacağına söz vermiş bulunduğu halde, razı olmadı. Sözü edi­
len Patrik, Sergios, 20 yı l boyunca kil iseyi yönettikten sonra, ya­
şamdan ayrıldı, bunun üzerine saraylar kil isesinin birinci papazı
olan Eustathios, i stanbul Patriği görevi ne atandı.
Bulgaristan egemenlik altına alınınca, bunun sonucu olarak l lır­
vatlar, keza Sirmion da, baş eğdi. Ardından i mparator Abhazya
[Kuzey Gürcistan] üzerine se fer etti, çünkü onun hükümdan
andi aşmayı çi ğnemişti . Ken disi anca k o yere varmış idi ki, cephe
gerisinde, her i kisi de Patrikios rütbeli olan, Xiphias ile Bardas
Phükas'ın oğlu N ikeph oros, baş kaldırdılar, ama onl arı n ayaklan­
malan çabucak bastırıl dı ; zira Ph ükas, Xiphias'ın kurbanı oldu
[on un tara f ından öldürüldü], Xiphias'ın ken di ise tutsak edildi ve
zincire vurulmuş olarak Kentlerin Sultan ı 'na getirildi. Böylece
i mparator ayaklanmaların bu d erdinden kurtulur kurtulmaz, Ab-

ı s Bkz. yukarıda s. 40.

44
hazları cı çatışmaya gird i ; bunu i zl eyen meydan savaşında her iki
yandan pek çok kişi öldürüldü ve sonuç orta da idi; arkasından,
yeni bir çatışmadan Rumlar zafer kazanmış olarak çıktı. Abhaz­
ların hükümdan Georgios, i beria/Gürcistan 'ın iç taratıarın a sığın­
dı. Kısa süre sonra, hükümd ara diledi ği kadar arazi bırakarak ve
oğl u Pan gratios/Bagrat'ı da ona reh1ne diye teslim ederek, barış
yapılmasını istedi ; bundan sonra i m parator geriye döndü.
[imparator] Sicilya üzerine de se fer etmeyi tasarlıyordu, ancak is­
teği gerçekleşmedi çünkü artık yaşamının sonuna yakl aşmış bu­
lun uyordu ve hastalığın dan dolayı bakı m görm ekteydi. Onun
ölümün den az önce Patrik Eustathios da ortodoksiara ...yıJ 1 9
dinsel önderlik ettikten sonra , yaşa mdan ayrıldı. imparatorun
hastalıktan dolayı bakım görmesi sırasında, Stoudios Manastı­
rı 'nın20 başkeşişi Alexios, ona Timios Prodromos'un [Kutsal Ön­
cü 'nü n ; isa 'nın m esih ol arak geleceğini ön ceden haber veren
Vaftizci Yahya 'nın] mü barek kafasını getirerek, onu ziyaret etmiş
i d i . O zaman hükümdar hemen onu patrik a tadı, aynı günün öğ­
leden sonrasında da, 72 yıl yaşamış ve 50 yıl egemenlik sürmüş
olarak, son n efesin i verdi ; geriye kalan yıl larda [yani, 22 yaşı na
kadar] , önce babasıyl a, sonra Phokas ile ve ardından Tzimiskes
ile ortak imparator idi.

[10. Bulgarkıran l l . Basileios'un kardeşi Konstanti­


nos'un tek başına imparator olduğu dönem , 102 5-
1 028]
Böyl ece Basileios, ileri yaşta öldü ve hemen erki onun kardeşi al­
dı ; onun biraz küçüğü ol an Konstantinos'u kasdediyorum . Bu
kişi, doğası gereği ağırkanlı ve a tı l olduktan başka, belki de işsiz

1 9 Ö zgün metinde burada boşluk bırakılmıştır; Zonaras sürenin kaç yıl oldu­
ğunu bilernemiş ve "Sonra belirleyip yazarım" diye burada boşluk bırakmış
ol acak. Bu tür boşluklar, örneğin, Anna Komnena'da da vardır.
20 Osmanlı döneminde, i mrahor ilyas Bey Camii. Bkz. ilerde dn. 26.

45
guçsuz yaşama alıştığından d olayı (çünkü ağabeyi h içbir işine
onu ortak etmemişti), bir de üstüne, erki üstlendiği zaman buna
benzer davranış gösterip kamusal işl erin görülmesini başkalarına
bıraktı ; hem de, yeteneklerinin kanıtı n ı göstermemiş olan insan­
l ara ; bunlar sadece soyl u kökenden gelmiş olmamakla kalmıyor­
lardı, ayrıca ne de kendi kendini yetiştirebilmiş idiler; doğru dü­
rüst konuşmasını bil meyen yabancı soyd an adamiardı ve hepten
eğitimsiz idiler. O ise, kendini sefahat yaşamına verdi ; gerçekten
yem e içme konusunda ve şehvet konusunda büyük zaa fı va rdı,
zarla kumar oynamaya ve seyirlik gösterileri izlemeye bayılıyor­
d u ; ava gitmek de onu bir o kadar ilgilen diriyordu . iri yarı bir be­
den yapısı vardı ve güçlüyd ü ; ne var ki karakteri gereğince kor­
kaktı, Barbarl ar sal dırdıklarında, savaş vermekten ise, daha çok,
armağanlada ve ü nvanlar bahşetmekle onları ya lış tırmaya çaba­
J ardı . Hele kendi uyruklarını en küçük bir kuşku halinde bile ce­
zal andırırdı ; beri ya ndan, i ftiralara karşı kulakl arını dikmeye [on­
l arı dinleyip i tibar etmeye] arnade i di . Çabuk kızardı, ancak kız­
gınlığı ağabeyininki gibi uzun sürmezd i ; tersine kolayca lulumu
değişirdi ve bir kimseye kötü muamel e ettiği zaman üzü n tü du­
ya rd ı. Kızdıkları nın çoğunu, gözlerini çıkartarak, kör ettirird i ; bü­
tün diğer cezalandırma biçimlerin den çok daha fazla, kör e ttir­
meye başvururdu, çünkü bunu h em diğerlerinden daha h a fif
hem de kurbanı güçsüz kıl an bir ceza sayardı .
G e n ç yaşında iken, o dönemde e n i l eri gelen eşraftan Alypios'un
kızı olan Elene ile evlenmişti ; ondan üç kızl an ol du. Eşini yi tir­
diğinde, kızl an sarayda büyüdüler ; ü çü n den en büyük olan, Eu­
dokia, salgın bir hastalık [veba] yüzünden güzelliğin den oldu ve
kendini Tanrıya adadı [keşiş rah ibe olup manastıra kapan d ı ] . Di­
ğer ikisi hükümdar babalarının yanında kal dılar; ancak o, bir ba­
banın yapması gerektiği üzere, onlar i çin bi rşeyler yapmanın [uy­
gun koca ayarl amanın] tedbirini h i ç almadı. Elini cebine kol ayca
daldırırdı [nekes değildi] ama cömertli ğini yerinde ku llanmazdı ;
bunun sonucunda da davranışı aşırı ve çelişkili olurdu : Çevresin­
d e bulunanlara, yani kendi malı edindi ği ve hadım edilmeleri

46
sonrasında oda uşağı ve hizmetkar olarak kullandığı Barbar so­
yundan kölelerin e onur unvaniarı ve rütbeler bahşedip onlara
araba yüküyle para verird i ; diğer kişil ere karşı ise eli sıkı i di. i şte
bu imparatorun h uyu b öyl e idi.
Şimdi dış ol aylara gel eli m. Yukarıda ken dilerinden i skitler diye
söz edilen Peçenekler, Tun a 'yı aşıp Bulgaristan ilinde önemli fe­
lake tlere neden ol dular. Sirmion yöneticisi, ayrıca Bulgaristan
Doukas'ı [komutan-vali 'si] ünvanıncı da sahip olan Konstantinos
Diogenes2 ı onlara karşı h arekete geçti ve onları kaçırtarak, hep­
sini Tuna ötesin e geri çekil mek ve sakin durmak zorunda bırak­
tı. Bu arad a i mparator Basileios ölmüştü ve son iki yılı n vergile­
rinin tahsil edilmesi ertelenmişti (gerçekten, bu hükümdar, uy­
ruklarına karşı duyd u ğu merhamet nedeniyl e, tahsilatı ertelet­
mişti) ; Konstantinos ise h e m eski vergileri hem de h ükümdarlığı­
nın ilk üç yılında vadesi gelecek vergileri acımasızca tahsil ettir­
di. l latta büyük bir bu ğday kıtlığının h üküm sürdüğü dönemde,
kendi hükümdarlığının tüm süresi boyunca bil e ; bunun sonu­
cunda yoksullar ezildiler. Kykl a d 'lar denen adalara karşı Arap do­
nan ması harekete geçti, ancak deniz savaşında Samas/Sisam ko­
mu tanı tara f ından yenilgiye u ğratıldılar ve bu kişi 1 2 gemiyi için­
deki gemicilerle birlikte ele geçirip geriye kalanları kovaladı.
i mparator şimdiden ileri yaşlılık zamanına gel mişti ve bunun ya­
n ı sıra bir de h astalık onu buldu [bir h astalığa tutuldu] ve ken­
disinin yerine kim geçecek konusunu düşünmeye başladı. O za ­
man, Patrikios [rütbeli] Konstantinos Dalassenos'u kızlarından
biriyle evlendirmeyi ve onu ken di halefi yapmayı kurd u ; böylece,
onu, yaşamakta olduğu Arıneniakan ilinden [oradaki Dalassa
ken tinden ; belki Dalanda/Darende] ge tirtmek üzere birini yolla ­
dı. Ne var ki, b u haberci oraya varmadan, Konstantinos fikrini
değiştirdi, kendisine halef olmak üzere soylu aileden gelme ve
eparkhos [val i-emniyet müdürü] görevinde bulunan, eşraftan bi­
rini seçti ; bu kişiyi, kızlarından biriyle evlendirrnek istiyordu . An-

2 1 Gelecekteki imparator Roınanos Diogenes'in babası.

47
cak, evlendirme girişimi, bir engelle karşılaştı, çünkü bu seçkin
ad am, Romanos Argyros, evli idi. O zaman i mparator ne çare akıl
etti? Romanos'a karşı kendini kaybetmişçesine öfkelenme ve
kinlenme duygu larına kapılmış gibi yaptı ve onu cezalandırılaca­
ğı yere götürmek üzere adamlar gönderdi ; bu kişilere, onun [Ro­
manos'un] karısının saçlarını [keşiş rah1belere özgü biçimde] kes­
rn ek ve kadını manastır yaşamına geçme zorunda bırakmak tali­
ma lı verilmişti. O hanım, kurulan tuzağı anlamadığından, [koca­
mı öldürecekler bana da yaşa mak h aram, rahibe olayım diye dü­
şünüp], yaşam biçimini değiştirmeye [rahibe ol maya], candan is­
teyerek ama delik gösterd i ; b öylece, onun saçlarını kestiler ve ona
[rahibelere özgü] kara entariyi giydirdiler [za manın h ukukun a
göre evlilik bağı çözülmüş oldu] ; kocasını ise alıp saraya götür­
d üler; bu kişi ora da Konstan linos'un ikinci kızıyla evlendi. Bu
durum şu yüzden oldu ki, ü çüncü kız, söylendiğine bakıl ırsa, ev­
lendirme girişimini reddetti, çünkü damadın karısı ondan kendi
isteğiyl e ol maksızın [çevrilen bir dolapla] ayrılmış idi. Böylece
Romanos, Zoe ile evl en d i ; i mparator Konstantinos ise, onların
evlenmesinden ü ç gün sonra , 70'inden daha ileri yaşta, üç yıl dan
bir ay eksik süreyle tek başına hükümdarl ı k etmiş olarak, yaşama
veda elli.

[ l l . imparator l l l . Romanos Argyros/Argyropolos d ön e ­


m i, 1 02 8 - 1 034. Kuzey Suriye'de Araplarla savaşlar]
Böylece, egemen lik asasını, Argyropolos diye de anılan Romanos
ele aldı ve hemen , allelengyos/dayanışma vergisi denen verginin
kesin olarak kaldırıldığını açıkladı ; aynı zamanda, Ayia Sophi a ki­
lisesinde görevlendirilmiş ilahi okuyan kişil erin, impara torluk ha­
zinesi nden ödenen ücretlerini arttırdı, çünkü bu ücretierin çok
d üşük olduğunu biliyordu. Gerçekten, kendisi bir zamanlar, o ki­
l isenin oikonomos/kahya denen görevlisinin atanması hükümda­
ra ait bir ayrıcalık iken, Ayia Sophia kilisesinin megas oikono­
mos'u [büyük kahya'sı] olmuştu. Gerek kamuya karşı gerek kişi-

48
l ere karşı olan b orçlarını ödememekten dolayı hapsedilmiş ki m
varsa hepsini özgür bıraktınp, kişilere karşı olan borçlan [ka mu
hazinesind en] ödettirdi v e kamuya ol an borçlan da sild i ; ayrıca,
kayınpederinin, i mparator Konstanti n os'u n , ruhunun h u zuru
için büyük para ihsanlannda bulundu ve birçok tutsağı bedel
ödeyerek azat ettird i . Piskoposl ar i çin de d ayanışma vergisi sebe­
bine yoksul l u ğa düşmüş olanlan rah atl attı ; ra hmetli imparator
tara f ından bedensel cezaya çarptırılarak saka t edil mekl e, mallan­
na el konulmasıyla ya da d iğer bir biçimde cezalan dırılmış olan­
lara teselli verd i . Bulgar soyundan Patrikios rütbeli Prousi­
anos'dan, i m paratoriçe Zoe'nin kızkardeşi Th eod c:ıra i l e birlik
olup gizlice komplo düzenliyor ve hükümdarlı ğa göz dikmiş bu­
lunuyor diye kuşkul andı ğından, onu tutuklattı , başına nöbetçiler
d iktirdi ve kör ettirdi . Theodora, Petrion'a [Haliç güney kıyısm­
daki Pelrion m an astırına] kapa tıl d ı ; i m paratorun kendi kızkarde­
şinin kocası olan Kons tantinos Diogenes ise, ayaklanma tasarlı­
yor d iye su çl andı, tutuklandı ve bir burçta hapsedildi.
Abhazya 'nın hükümdan Georgios ölünce, onun eşi, barış yapıl­
masını ve kend i oğlu için bir gelin verilmesini istedi. imparator
barış a n diaşmasını yeniledi ve Abhazya 'ya , Basileios'un kızı Ele­
ne'yi gönderdi ; damat Pangratios/Bagra t'ı ise Kouropalates rüt­
besiyle onurl a ndırdı . i mparator, Berroia da denen Halep üzerine
sefer etmeyi istiyordu ve bunun i çi n h azırlanıyordu. Gerçekten,
i mpara lor Nikephoros [Phokas] i l e i mparator i oannf'S [Tzimiskes]
Fenike'nin ve Suriye'nin birçok kentini egemenlik altına almış
id iyseler de, daha sonraki i mparator Basi leios, Bulgarlara karşı
yürütülen savaşlarla meşgul olduğu i çin, zaptedilmiş kentleri
berki tmek fırsatını bul mamıştı. D iğer yandan, bu kentler, o ha ­
yatta iken, kölelik boyu n d uruğunu açıkça silkeleyip atmaya
[Ru m i mpara torl u ğu rt a baş kaldırm aya] cesaret edememişl erdi.
Ama erki, gevşek yönetim yürüten Konstantinos üstlenince, Ha­
cer Oğullan [Araplar kasdediliyor] , tasarl adıklannı gerçekleştir­
mek için uygu n zamanın gel d i ğini anladılar. Böylece kentlerin
koruyucu birliklerine sal dırdılar ve bu birliklerin askerlerini öldür-

49
d ükten sonra, kentleri işgal etiler. B u arada, 1-l alep em1ri, sık sık
akıniara çıkarak, An takya 'nın kendisin i ve or.u çevreleyen yöre ile
Suriye ülkesini talan etti. i m parator Konstanti n os zamanında,
Antakya 'nın dou kas'ı [komutan-vali 'si] ona karşı saf tuttu ama
u tanç verici biçimde yenildi, adamlarından çoğunu yitirdikten
sonra kaçınayı pek zorlukla b ecerebildi. Bunun üzerine Romanos
onu görevi nden aldı ve yerine bir başkasını atadı. Bu ikincisi de
kendi sırasını savmak üzere savaşmak i çi n [kom utayı kendisine
bırakmış i m parator ile birlikte] h arekete geçti ; gidişi esnasında
Halep emirinin zengin armağanlarla gönderdiği elçiler görü n d ü ;
b u nlar [emir a d ı n a , Rumlarla savaşa girildiği için] özür dileyerek
ve bağımlılık duru munun yenilen mesini dileyip, ayrıca şimdiye
kadar h er nasılsa ödenmesi gecikmiş olan vergileri ödemek ve
bundan sonra işieyecek olanlar i çin de yıl dan yıl a minnettarlıkla
ödeme yapmak önerisinde bulundular. Oysa heriki [Rum başko­
m u tan] kendisinin önde gelen komutanlarından birçoğu, böyle
birşeyin sakıncası olacağı için, ilerlemenin sürdürül memesini ve
barış önerisinin kabul edil mesini tavsiye ettikleri halde, Ha cer
Oğulları'na karşı kol ayca zafer kazanacağını ve bu sayede büyük
ve önemli bir yiğitlik başarısı gerçekleştirebileceğini sanarak,
ken d i a tılganlığını zaptürap ta almadı. Böylece Su riye üzerine ha­
rekete geçti, oraya varıp ordugah kurdu . Ama çarpışmaya her za­
man hazır savaşçılar ve tehlikeye atılıcı ol an Araplar, ordugah
çevresinde a ta binmiş ve çıplak olarak dolanıp du rdular ve yiye­
cek ve su sağlamak i çi n [oradan] çık tığını gördükl eri kişil eri öl­
dürdüler ya da tutsak e ttiler; son u ç ta Rumların askerleri ve atla­
rı susuzl uktan bi tkinl eştiler. Ardından Araplar, akınl arı sırasında
Rumlarla daha yakından temasa gelmiş olarak ve onların besbel­
li biçimde korkak ol dukl arı kanısıyla, mevzileri nden çıkış yaptılar
ve barbarca b a ğırıp çağırmalarıyla kendilerinin çok ka labalık sa­
yıda old ukları izlen imini verdiler, çü nkü birliklerini sa flar halinde
diziimiş durumda tutmuyorl ardı, tersine d a ğınık olarak at koş­
turmakla ordugaha sal dırıyorl a rdı ; o zaman bütün orduya deh­
şet saldılar ve onu ka çışa geçmek zorunda bıraktılar; imparato­
run kendisini bile tutsak edeceklerdi, çünkü onun özel koruma

so
birliği paniğe kapılmıştı ve onu korumasız bırakmıştı ; neyse ki
birisi onu atma alıp [birlikte] ka çmaya teşvik etti ; o anda i mpa­
rator korkudan yan ölü haldeydi. i şte böylece Rumlar h er doğ­
rultuda düzensiz ol arak at koşturdular ve Barbarlar onl arın kaçı­
şının n asıl çılgın bir halde yürütü l d ü ğünü görerek, kaçmakta
ol anlara deği l , ordugaha saldırdılar; en ileri gelen adamlard an az
sayıda kişiyi tutsak ettiler ve h er çeşit değerli eşya ile, zengin işi
nesnelerl e dolu ol an imparator çadırını yağm aladılar. Orada n e
kalmışsa hepsin i yan l arına alarak, [ülkelerine] geri döndüler.

[ 1 2 . H alep em\'ri ile barı ş. Kuzey Afrika ve Sicilya Arap­


larının denizden akınları. Urfa'nın Rumlarca zaptı . Üs­
küdar yakasında deprem]
Kurtulup Antakya 'ya kaçan i mparator, çevresindeki kişilerin tav­
siyesin e uyarak, i stanbul 'a yönel di, ancak artık eskiden i çi n d e
bulunduğu ruhsal durumda [Rumlara sal dıranlan, onlarla savaşa­
rak, cezalan dırmak isteğin d e] değildi, tersine daha kötü d oğrul­
tuda d eğişmişti. Yitirilenleri [Suriye yöresinden artık vergi alına­
mamasını] d en gelemek i çi n , kendisi, yöneticilerin ve katı tutum ­
l u maliyecilerin yerıne geçip vergi tahsildan oldu, çocukl ardan
babalarının eski vergi borçlarını tahsil etti ve uyruklannın zararı­
na, çok uzun zaman geçmesiyle artık sönmüş ve kül altında bu­
lunan ateşleri yeniden yakarak bunu yaptı [zamanaşımını göz
önünde tutmad ı , geçerli saymadı]. O zaman pek çok insa n baba­
dan kalma evlerinden , tarlaların d an ol d u , eski gönencinden yok­
sun kaldı, aşırı yoksulluğa düştü . imparatorun bu yoldan yaptığı
tahsilattan h i çbir şey kamu h azinesine girmedi ; tersine, Tanrı
Anası onuruna bir kilise yaptırmak n iyetinde olduğundan, para­
yı tümüyl e bu amaç i çin h arcadı, ayrıca hükümd ara ait hazine­
d en d e h arcam a yaptı ; inşaat sırası n d a kimi zaman yapı işini yü­
rüttü , kimi zaman yaptırd ı ğını -daha yüksek ve daha mekanlı
ol arak yenid en yaptırmak i çin , ya da onu n biçimini değiştirmek
i çin veya onu diğer bir çeşit değişikl ikle yapmak i çi n -, yıktı. Ha -

51
zin e gelirlerin i keşişlere dağıttı ; oysa bunlar dünya da n el etek
çekmişlik yaşamı değil zevk ve sefa yaşamı sürmekte idiler, kay­
gısız ve rah atlık i çindeydiler; kamu elindeki açık alanlard an nice­
sini bütünüyle bunl ara bağışladı, hem de en zengin ve verimli
olanlarını. Ama bu konuda daha fazla söz etmeyelim.
H alep h ükümdarının oğlu o l a n Amer/Emlr, barışı yeniden kur­
mak i çin pek çok armağanla Kentlerin Sul tanı'na gel d i ; i mpara­
tor da buna [barışa] razı old u . O arada i mparatoriçe Zoe, [Ha­
liç'in güney kıyısındakil Petrion manastırına çıkageld i ; bu yerde,
saçları keşiş rahlbe usulü kesilmiş olan kızkardeşi Theodora bu­
lunmaktaydı. i mparator kentte değildi ; o sırada Konstantinos Di­
ogenes, i l lyrikon ilinde [Arnavutluk ve ya kınları] bulunup eyleme
geçmeyi tasarlıyor iken, ayaklanmanın h azırlığını yap tığı gerek­
çesiyle tutuklandı ; ona işkence uygul a n maktayken, işbirlikçileri­
ne ihanet etmek [onların adını vermek] zorunda kalmamak için,
kendini u çurumdan atarak intihar etti. Aynı sırada Araplar M e­
sopotamia'ya, Peçenekler Bulgaristan 'a ve H a cer Oğulları [Kuzey
Afrika ve Sicilya Arapl arı] i llyrikon ili kıyılarına akınlar yürüttüler.
Rum donanması sad ece son anılaniara sa ldırıp onların gemileri n­
den çoğun u yak tı. Deniz savaşında kurtulan gemiler de Sicilya
Denizinde fırtınadan helak oldu [ha ttı]. N e var ki Afrikadan yak­
laşık bin gemi ha reket edip birçok adayı ve kıyılardan bazılarını
talan etti. Bu dona nmanın bir filosu, devriye gezen Rum donan­
m asının üstüne düştü, son uçta H acer O ğullarından pek çoğu öl­
dürüld ü ve 500'ü tutsak edildi ; bunlar zin cire vurulmuş olarak
i mparatora ge tirildi ler. Fırat yöresinin ordu komutanı olan Pro­
tospatharios [Birinci Kılıçl ı Bey] Georgios M a niakes, Edessa/Ur­
fa 'yı zaptetti ; ora da Tanrımız ve Kurtarıcımız i sa Mesih 'in kendi
el yazısıyla yazı l mış mektubunu buldu ve bunu i mparatora gön­
derdi. Kappadokia, Armeniakon ve Paphl agonia yöreleri kıtlıktan
eziyet çekmekte olduğu ve buraları çekirge istilasına uğradığı
için, pek çok insa n yurdunu terketmek zorunda kaldı, a n cak
bunlar i m paratordan parasal destek almal annın sonrasın d a geri
dönmeye ikna edildiler. Ü stelik, depremler oldu, bunların sonu-

52
cunda Byzan tion'un karşısın d a bulunan birçok h a nlar, keza has­
tahaneler yıkıldı ; o h astahanel er eskid en beri saralılar i l e cüz­
zamlılann kalma yeriydi . i mparator b u yapıları yeniletti ve i stan­
bul 'a su getiren, şurasında burası n da çatlaklar oluşmuş borular
düzeninin bakımını yaptırd ı .

[ 1 3 . imparatoriçenin ileri yaşta, sonradan lmparatorlu­


ğa geçireceği bir delikanlıyla zin ası ve lmparator l l l .
Romanos'un ölümü]
[i mparator] Artık yaşamının sonuna varmıştı ; sonuçta nasıl öldü­
ğünü anlatalım. Hükümdarl ı ğı üstlendiği zaman, her ne kadar
tah ta çıktığı sırad a artık 60 yaşına gel miş idiyse de, çok yıllar bo­
yunca yaşayacağını ve egemC'nlik sürcceğini hesaplıyord u ; h a tta
doğal [kendi soyundan] ardıllar bırakacağı [bu yaştan sonra ço­
cuk sahibi olacağı] yolunda hüsnükuruntusu vardı ve kendisiyle
evlenmiş bulun duğu i mparatoriçeni n dahi a rtık elli yaşını ta­
mamlamış, halen pek olgun yaşta ve rah minin gebe kalmayacak
durumda [menopoza girmiş] bulunduğun u n bil incine varam ıyor­
d u. Böylece, önceleri [eşin i gebe bırakma k için] afrodizyak'larl a
uğraştı [erkeklik gücünü arttırdığına inanılan yiyecek ve ilaçlar
kullandı] ; aynı amaç için m erhemler kullanarak kendi ken dine
eziyet etti ; eşine ise, sözde gebe kalmayı kol ayl aştıracak ol an
[okunup üflenmiş ?] taş parçacıkl an taktı ; o hanım da gerek
merhemlere gerek büyü çözücülere gerek okuyup ütlemelere kat­
landı. H ükümdar bütün bunların boşuna olduğunu aniayıp
umudunu yitirdiğinde, i mparatori çeye karşı tu tumunu değiştirdi
ve ona gittikçe daha az yaklaşır oldu. Aslında kendisi, doğuştan,
aşk yapmanın düşkünü değildi, ama zamanın geçmesiyle de
onun aşk yapma eğilimi güçsüzl eşti ; böylece hükümd arl ı ğa ge­
tirild iğinden sadece birkaç yıl geçmiş iken, artık i m paratoriçeden
u zak durmaya başladı ; onda ise bu h orları m a yüzünden hınç
d uyguları uyanmaya başladı, içinde de erkek isteği fılizleniyordu.
i m paratorun , daha sıradan yurtdaş old u ğu zamandan beri, ha-

53
dım bir hizmetkarı vardı ; o kişinin erkek kardeşleri vardı ve bun­
l ardan biri , d oğanın eşsiz bir güzellikle bezediği bir a dam olan
Mikhael idi. Romanos i mparator ol d u ğu zaman, [hadım] hizmet­
karı, onu da hizmetine alsın diye, kardeşi Mikhael'i imparatora
tanıttı ve o da bunu oda hizmetçisi yaptı. Bunun üzerine söz ko­
n usu adama karşı, h er gün onun güzelliğini karşısında görmek­
le, istek duyarak onun i çin yanıp tu tuşan i mparatoriçe, cinsel bir
çekime uğramış, alev alev yanar hale düştü . Böylece, daha önce­
leri hadımdan nefret ediyorken, o zamandan sonra, onu ya nına
çağırır oldu, onunla sırl arın ı ema net edercesine konuştu ; son un­
da, ona kardeşi h akkında sorular sord u . Bu hal birçok kez tekrar­
landığından, akıllı kişi ol an beriki, onun i çindeki isteği sezdi ve
kardeşine, eğer imparatoriçe ona yaklaşırsa, ilk adımı imparato­
riçe attığı takdirde, korkaklığa kapı l ınayıp ona dokunmasını , onu
öpmesini ve kucaklamasını öğütledi. Ama , lafı uzatmanın ne ya ­
rarı var ? Onl cırın sevd ası varcıccığı yere vcırdı ve zamcının geçmc­
siyle imparatoriçeni n M ikhael i çi n d uyduğu ateşli istek neredey­
se aleniyet kazandı. Olay yal nız saray halkı arasında değil sokak­
taki adamlar arasında da dilden dile gezdi ; bundan hcıbersiz ka­
lan tek kişi i mparator idi. l 1 a tta , i m para tor, eşiyle birlikte yatak­
ta iken , Mikhael'e içeriye girip i mpara torun ayaklarını ovuştur­
ması buyruğu veril mişti. Ama şimdi gel de, "O anda Mikhcıcl im­
paratoriçenin dahi ayakların a elin i değdirmiştir [ka çamak okşa­
ma yapmıştır] , bunun sonucunda i m parator pezevenk ve bu iki­
sinin ya tak yoldaşı olup çıkmış tır" diye düşünme ! i m parator, her
n e kadar kızkardeşi Poulkheria ve başkaları bu konuya [impara ­
toriçenin Mikhael ile yaşadığı aşka] ilişkin olarak öğütler vermek­
te, onu [canına kasdedilmesine karşı] kendini kol lamaya teşvik
e tmekte idiyseler de, şundan başka bir eyl eme girişmedi : kuşku­
lanılan kişiyi çağırdıktan sonra, ona, i m paratoriçenin oynaşı olup
olmadığını sordu. Seriki bunu inkar e t ti ve bunun üzerine i mpa­
rator ondan, söylediğinin kanı tını vermesini istedi ve ona kilise­
deki mihra p ta yemin ettirdi . Yalan yere yemin edici aşık bu yemi­
ni ederken, başka kişilerin sözlerini i ftiradır diye niteledi. l1 a tta
denir ki, yalan yere yemin etmesi yüzünden Mikhael korkunç bir

54
hastalığa [epilepsi, sara] yakalanmış; bu h astalık yüzünden i nsan
zaman zaman aklını kaçırırmış, gözlerin i fal taşı gibi a çarmış, tit­
rernelere kapıinmış ve yere yıkılırmış ; ardından az sonra sağlıklı
d uru mu, iyileşmişçesine geri gelirmiş. Bu hal birçok kez i mpara­
torun gözleri önünde de kendini gösterdi ve imparator, Mikha­
el 'in çektikleri dol ayısiyle acıma duyarak, bir de, yayıl an söylen­
tileri büsbütün asılsız saydı, çünkü o adamın b öyle bir durumu
varken n e aşık [kadını sevici] ne de sevil en ol a mıyacağına inanı­
yordu. Bazıları da var ki i mparatorun b u aşk ilişkisini bildiğini
. . . 2 2 ve i mparatoriçenin cinsel istekten çılgına döndüğünü iddia

ediyorlar; ama [imparator, eşinin] M ikhael i çin d uyd uğu zaa fa ,


b u n u bil miyormuş gibi yaparak, ondan başka oynaşl ar edinme­
sin diye, katl anıyormuş. Bu haller olup biterken imparator has­
talandı. Yüzü şişti, soluk almada sorunları oldu ve görünüşü bir
ölün ünkine benzedi. Ü stün e üstlü k neredeyse kel ol muştu, çün ­
k ü [h emen hemen] bütün sa çları n ı yitirmişti. Ad amın zehirlendi­
ği söylenir; bu haldeyken, kimsenin [elinden tutarak, koluna gi­
rerek götürmek türü nde] yardımı olmaksızın ve hemen öleceğini
bilmeksizin, sarayın i çinde bulunan hamama yıkanmak i çi n gitti.
Temizlen dikten sonra, suya daldı ve söylendiğine göre fa cia o
zaman gerçekleşti . Anl atılıyor ki birileri onun kafasını uzun süre
boyunca suyun içine doğru bastırmış; sonuçta , suyun yüzeyine
çıktığı nda n eredeyse cansızmış ve taban döşemesine yan üstü
uzanmış. Olay velveleye sebep ol du, bunun üzerine imparatori­
çe, sözde bu felaket dolayısiyl e kahır içinde, çığl ıklar atarak, he­
m en çıkıp geld i ; imparatorun ölümünü öğrenince derhal çekilip
gi tti. Beri ki [imparator] kısa süre, konuşama dan, yaşadı ; sonra­
sında, ağzından siyahımsı birşey çıkararak, son sol uğunu, beş
buçuk yıl h ükümdarlık etmiş ol arak, verdi ; iyi eği tim almış ve
l-l ellen edebiyatında öğreni m görmüştü ve devleti n yasalarını iyi
bilird i ; ancak, onun, kendini aslında bildiklerin den daha fazlası ­
nı biliyormu ş gibi gösterdiği d e düşünülür.

22 Özgün metinde burada küçük bir boşluk vardır.

55
[ 1 4. l m paratoriçe, oyn a şı lV. M ikhael Paphlagon'u
( 1 0 3 4- 1 041 ) tahta çıkarıyor. D ev l etin ülkesi her yandan
sal dırılara u ğruyor]
i şte o, bu çeşit bir sona erişti . Bu arada i mparatoriçe M i khael 'i
tahta geçirmeyi birinci öncelikli ama cı edindi, hem de babasının
zamanından beri h izmetinde bulunan kişiler ona bu işi erteleme­
si ve konu üzerinde yeniden düşünm esi öğüdünde bulundukları
halde. Ama beriki, i şi ertelemeyi kabul etmeyip tasarımını sonu­
ca götürmek için a cel e davrandı ; özellikle şu yüzden ki, [oynaşı]
Mikhael 'in ağabeyi hadım ioannes onu şu sözlerle özel ol arak
uyarmıştı : "Bu iş az bir zaman için bile gecikirse derhal mahvo­
lacağız". Böylece h emen oracıkta Mikhael'i yanına aldı ve ona
hükümdara mahsus giysiyi giydirip başına çelenk türü tacı taka­
rak, onu i mparator tahtına oturttu ve onun yanıbaşında da ken­
di yerini al arak, orada bul unan herkesi M i khael 'i alkışla maya [bi­
at gösterisi olarak alkışiayıp o arada "Yaşasın imparator Mikha­
el ! " diye bağırmaya] ve önünde [diğer bir biat gösterisi olarak]
secde etmeye zorladı. Bazıları kendi yapıtları olan tarih kitapla­
rın da, nikah ın h emen o gece yapı l dı ğını ; Patrik Alexios'un sara­
ya geldiğinde bir yanda Romanos'u ölmüş olarak diğer yan d a ise
Mikhael 'i şimdiden tah ta çıkma törenini yürütmek te iken buldu­
ğunu söyler. Olay dış dünyaya da yayıldı ve bütün kent yeni im­
paratoru [aynı yol da, biat gösterisi olarak "Yaşasın i mparator
Mikhael !" bağırmasıyla] alkışiadı ; bunu bir yandan ona yaran­
mak gayretiyle b i r yandan da rahmete kavuşmuş ol andan artık
kurtulmaları dol ayısiyle duydukları sevin ci açığa vurmak için
yaptılar. Bunun üzerine i mparatoriçe en ala biçimde d avra n mış
olduğunu ve m u tlak erki kendi elinde tutacağım, Mikhael 'i ise
ken di hizmetinde bulunduracağım sandı. Oysa gerçekte olaylar
başka türlü geli şti. M ikhael, bir süre i çin, imparatoriçeye sevdalı
olması hala süregidiyormuş gibi yap tı ; onun hatırını kırmadı ve
onun dil eklerini gerçekleştird i ; ardından, yapmacığa son vererek,
tutumunu değiştirdi. i mparatoriçeden kuşkulandığı ve kendi ca­
nı bakımından korkusu olduğu i çi n , onun babası zamanından

56
kalma hadım h izmetk<3rl an n ı saraydan çıkarıp onun eski ma ­
beyn 'ini [maiyetin i , yanında bulunanl a r ka drosunu] d a ğıttı ve
onun yerin e bir yenisini [ken disinin uygun gördüğü kişilerle]
oluşturdu . Dahası , h arem 'i d a ğıttı ; i mparatori çeyi nöbetçiler ne­
zareti altın a koydu ve önceden n öbetçiler başının didik didik
edcrcesine araştırmasıyla ziyaretçinin n ereden gel d i ğinin, ne yap­
mak istediğinin soruşturması yapılmadan h i ç kimsenin onun ya­
nına ulaşabilmesine izin vermedi ; korkuyordu, çünkü kendisi de
kuyruğunu pisletmiş i d i [suç işlemişti v e i m paratoriçenin onu öl­
dürtüp asıl suçl u d iye göstermesinden çekiniyordu]. H atta denir
ki Mikhael bu önlemi, a ğabeyi hadım i oan nes'in öğüdü üzerine
almış idi. Bu son adı geçen kişi hin oğlu hin bir adamdı ve ey­
lemci i d i , sinsi karakterli ve d avranışlan yönün den delibozuk bi­
riydi ; hep hareket halindeydi, işten yorulmazdı ve tıka basa yiyip
i çtiği hald e (şarabı çok severdi), kamusal işleri hiç ihmal etmez­
d i. i şte i mparatoriçe konusunda işler böyle yürütüld ü ve Mi kha­
el erki üstlen di . Ancak bunun ardından, h astalığı daha kötüledi ;
kimileri d iyor ki yalan yere yemin ettiği i çi n ona cinler musallat
olm uştu ve [Tevrat'ta anl atıldığı üzere] geçmişte Saoul'un başı­
na geld i ği gibi onu mahvettiler; kimileri ise onu delirmiş, aklını
kaçırmış sayıyord u . Bunun üzerine [ağabeyi, orphanotrophos/ye­
timbesler lakabıyla ünlü] h ad ı m ioannes devl etin yönetimini tü­
müyle kendisi üstl enip bir yan d an d a küçüklüğünden beri giydi­
ği keşiş en tarisin i ü zerinde bulundurdu , ama dine saygısı ndan
sadece bunu giymekle yeti n d i. O arada, kendi memleketinde
[M alatya yakınında Dalassa 'da ; belki Dalanda/Darende] kalmak­
ta olan Patrikios [rütbeli] Konstantinos Dalassenos, yeni i mpara­
tora ilişkin ayrın tılı bilgi edinince, Rumların hüküm darlığının
böyl esin e kişilerin eline d üşmesinden rahatsızlık d uydu. Bu olay
[Dalassen os'un rahatsızlığını açıklayan sözleri] imparatorun çev­
resinde velvele uyandırdı ; Dalassenos yönetimi devirrneğe kalkış­
masın diye korktul ar. Bunun ü zerine i oannes, ona, i mparatorun
huzuru n a çıkmayı kabul ettiği takdirde ken disine h i çbir kötülük
gelmeyecek d iye güvence vermek üzere birini gönderdi. Beriki de
gerçekten geli p huzura çıktı ve i mparator onu onurl a ndırma

57
gösterileriyle ve armağanlar sunara k karşılayıp, ona rütbeler ver­
di ve onu Kentlerin Sultanı'nda kal mak zorunda bıraktı .
i m paratorun kardeşi [kardeşlerinden] , Daphne/l-1arbiye yanın daki
Antiokheia/Antakya 'ya Doukas [komutan-vali] atanmış Niketas,
Antakya h alkınca kente girmekten engelleniyordu. Antakyalılar,
kendilerine karşı çok baskıcı biçimde davranan, vergi toplayıemın
birini öldürmüşl erdi ; bu yaptıkları neden iyle vali onl arı belki de
cezalandı rır korkusundan, kent ka pıları n ı kol demiriyle arka dan
kapamışlard ı . Bunun üzerine vali onlara, bu cinayet sebebine
başlarına bir kötülük gelmeyecek diye and i çerek söz verdi ve on­
lar da valinin kente girmesine izin verdil er. Ardından, içtiği and­
ları çiğneyerek, Niketas pek çok kişiyi öldürdü ve en ileri gelen
kentlilerden bazı l arı n ı zin cire vuru l m u ş olarak i stanbul'a gönder­
di ; gönderme ön cesinde ağabeyi i oannes'e mektup yazıp, Antak­
yalılar Dalassenos yan daşı d uygular besl edikl eri için kendisinin
kente girmesini engellediler demişti . Bu olayların sonucu , Dalas­
senos'un Plate/Yassıada 'ya sürülmesi oldu. Bu arada onun da­
m a d ı Konstantinos Doukas, yapılan h aksızl ı ğa karşı çıktığı ve and
içerek verilen [size kötülük edilmeyecek i çeri ğindeki] sözün çiğ­
neneceğini ön görmediği [bunu aklına getirmediği, çen esin i tut­
madığı] için, burcun birine kapatılıp h apsedil di. O sıra da H a cer
Oğulları [Arap korsanlar, Lykia bölgesindeki metropol i llik merke­
zi] Myra /Demre/Kale'yi işgal ettiler; Peçenekler ise Mysia 'yı [ M o­
esia yani Bulgaristan kasded iliyor olmalı] talandan geçirdil er. An­
takya komutan-vali'si Niketas ölünce, onun yerine [oradaki] erki
Konstantinos üstlendi ; bu kişi dahi im paratorun kardeşiydi, diğer
erkek kardeşi ise Birinci Esvapçıbaşı 'lı ğa atand ı . Bu dönemde,
Arap donanması Afrika ve Sicilya 'dan yelken açarak adalara ve
kıyılara zarar verdi. Ama onların üzerine Rum donanması gönde­
rildi ve bu donanma düşman gemilerinden birçoğun u adamlarıy­
la birlikte ba tırıp pek çok kişiyi tutsak aldı ve bunlardan kimini
i mparatora gön derdi, kimini ise kıyı b oyun ca kazıkiara vurdu. O
arada, i mparator Romanos'un yeğenini eş olarak almış bulunan
Abh azya h ükümdan Pangratios/Bagrat, sözde eşinin amcası ol an

58
imparator h esabına öç almak istediğinden dolayı, Rumlarla ara­
daki andiaşmayı feshettirip daha önce tesli m ettiği ne kadar kale
ve kent varsa h epsini yen iden işgal etti. D iğer yandan Peçenekler
sık sık Tun a 'yı aşarak Rum egemenliği altın daki araziyi tahrip et­
tiler ve Lutsak al d ıklan kişilerin tümünü öl dürdüler. Araplar Edes­
sa/Urfa 'yı kuşattılar. i mparatorun kardeşi Antakya valisi Konstan­
tinos yardımcı birlikl er gönd ermiş olmasa idi kent işgal edilecek­
ti ; hükümdar [bu hizmet ve başarısı nedeniyle] Konstantinos'u
terfi ettirip ödül olarak onu An adolu Beylerbeyliğine atadı.

[ 1 5 . Sicilya'daki gel i şmeler. Halkın vergi yükü a l tı n d a


ezil mesi. imparatorun kardeşlerinin h alka zulmü]
Bu arada Mısır hükümdan Arner/Emir d e öldü ; bunun üzerine, bir
hristiyan olan eşi, [babasının yerine hükümdar olan] oğluyla bir­
likte, Ruml arla barış yapılmasını istedi. imparator onunla 30 yıllık
barış andiaşması yaptı. Sicilya 'ya egemen bulunan Sarakenos so­
yun clan iki kardeş, kendi aralarında anlaşm azlığa düştüler ve biri,
bağlaşı klık kurulmasını isteyerek, Rumların i mparatoruna başvur­
d u. O zaman onun yardımına, Longibardia/Lombardia komutanı
[askeri valisi] atanmış bulunan Patrikios [rütbeli] Georgios M ani­
akes gönderildi ve M an iakes'in Sicilya'da karaya çıkmasından ön­
ce, adaya egemen bulunan iki kardeş kendi aralarında barış yap­
tıl ar ve Maniakes nih ayet oraya vardığı zaman, onu kovmayı ve
Afrika 'dan [kuzey Afrika 'daki müslüman devletlerinden] yardım
isterneyi düşündüler. Bunu izleyen savaşta [M aniakes komutasın­
d aki] R um ordusu zafer kazandı, pek çok Kartaca 'h [Tunuslu] öl ­
dürüldü ve işin başında 1 3 ken t zaptedildi. Sonradan Maniakes
kademeli olarak Sicilya 'nın tümünü Rumiara bağımlı etti.
[Beri yandan, Ruml arın elindeki] Edessa/Urfa az kalsın düşecek­
ti, çünkü Araplar onu hileyle işgal etmeyi denediler. Gerçekten,
onlardan 1 2 emir, yanlarında 500 deveyle Urfa'ya gel diler; bu
d evel erden h erbirine iki sandık yüklenmişti ve h er bir sandığın
i çine bir asker gizl enmişti ; b i r d e, diyorl ardı ki, i m paratora arma-

59
ğanlar sunacaklarmış, oysa amaçl arı eğer onların san dıkları kent­
ten içeri sakmalarına izin verilirse gece valçti sandıkların i çinde
gizlenen askerleri çıkarmak ve kenti i şgal etmek idi. Böylece
emirler kentteki komutanın h u zuru n a çıktılar; bu kişi de onl arı
istekle kabul etti . Bu sırada emirl erin [sandıkl ara gizlenmiş]
adaml arı, develerle birlikte, henüz kentin dışında bulunuyorlardı.
Arapçadan anlayan Ermeni dilencinin biri, dışarıda konakl a mış
bulunanl arın [d eve güdücülerin] ya nına yaklaştı ve onl ardan sa­
daka istedi. O sırada, duydu ki , sandıklardan birinin içinden biri­
si, [seslenerek] nerede bulundukl arını sorm aktadır; bunun üzeri­
ne kente döndü ve komutanı bilgil endirdi. O da hemen, Arap
emirlerini arkasın da, kent i çinde eğlencede bırakarak, adaml arıy­
la birlikte [surların dışına] çıktı , sandıkl arı kırdı ve onların içinde
bulunan bütün askerleri öldürd ü . Bunun üzerine kente döndü ve
biri dışında b ü tün emirleri öldürdü ; onun da ellerini kesti, kulak­
l arını ve bumunu ise [konuşabilsin ve döndüğü yerde] askerleri­
ne felaketi haber versin diye bıraktı.
Kartacalıl arın [Kuzey Afrikalı Arapların] hükümdan, Sicilya 'ya
gönderilmiş olanların kaybedildiğini öğrenince, kendisi, daha
güçl ü bir birl ikle adaya karşı se fer etti. Bu arada Maniakes l l a cer
O ğullarının [Arapların] karşısın da ordugah kurdu ve hüküm dcırın
damadı, donanmanı n komutcını olan ve kendisi de doncınmanın
başında ol arak gönderil miş bulunan Patrikios [rütbeli] Stepha­
nos'a, kıyıları büyük bir dikkatle denetim altında tutsun ve böy­
lece Kartacalılar savaşta yenildikleri takdirde kaçamasınlar diye
emir verdi. Ardından ça tışma yapıldı, bu ça tışmada o kadar çok
Hacer Oğlu öldürüldü ki onları saymak neredeyse olanaksızd ı ;
bunların h ükümd arı, savaşmayı bırakarak, hızlı bir gem iye bin di,
donanmanın dikkatinden kaçabildi ve ülkesine sağ salim döndü.
Maniakes bunu [Rum l ar i çin] başarısızl ık saydı ve sorumlulu ğu
donanma komutanına yükledi. O kişi ise kendisinin imparator ile
hısımlığına dayanarak, kınamalardan dolayı hoşnu tsuzl uk d uya­
rak tepki gösterdi ve bunun ü zerine bir de M aniakes ö fkesi se­
bebine ona vurd u . Beriki ise h emen i mpara torun kardeşi, Orpha-

60
notrophos/Yetimbesl er de denen [baş yönetici durumundaki] ha ­
d ım i oannes'e, Maniakes'in ayaklanmaya girişti ğini yazdı. Bunun
üzerine M aniakes'i tutuklanmış olarak oradan uzakla ştırdılar ve
hapse k oydular ; ordu üzeri n de bütün erk Stephanos'a geçti. Ama
kısa sürede yöneticinin deneyimsizliği, şevksizliği ve özellikl e ka­
zan ç [mal mülk edinme] h ırsı nedeniyle ada H a cer Oğullarına
boyun eğdi [onların egemenliğine düştü]. Ruml arın elinde kalan
tek Sicilya kenti M essene idi ve bu da onun komutanının, Kata­
kalan [rütbeli] Kekaumenos'un yeteneği sayesi nde olmuştu. Bu
son adı geçen , yal nız kenti elinde tutmakl a kalmadı, binlerce
düşmanı da öldürdü .
Bu arad a i mparatorun ağabeyi h adım i oannes, kilisenin başı
[Pa trik] olmayı yanıp tutuşarak istediğinden belli bazı başpapaz­
lan [seçimi yapacak kutsal syn od os/kurul üyelerinden bazı met­
ropolitl eri] kendi yanına çekti ; bunlar ona Patrik Alexios'u azie­
decekleri yolunda söz verdiler, çünkü Al exios sözde syn odos'da
oyl ama yapılara k atanmamış da hükü mdarın fermanıyla atan mış.
O zaman [bu söyleneni duyun ca] Patrik şöyle karşılık verdi : "Eğer
söyl edikleri üzere benim Patrik olmam gayri meşru olduysa, be­
nim yanını sıra ben i m tarafı nıdan atanmış h erkesi de azi etmele­
ri gerekir". Bu açı kl a ma geri kalan başpapazl arı e tkiledi, onl arı n
patriği suçlayanlar aleyhine dön m esine yol açtı ; böyle olunca da
Orph an otrophos/Yetimbesler'in [i oannes'in] isteği gerçekl eşeme­
di. Sözü geçen kişi vatandaşlara, çok sayı da ve alışılmadık vergi­
ler çıkarnıakla eziyet etti ; bu vergileri büyük bir kolaylıkl a icad
etmekteydi . Bunun üzerine bir kez, kendisinin kızkardeşi -gele­
cekteki impara tor M ikhael Kalaphates'in an ası olan- M aria , bir
adak konusu dol ayısiyle gitmiş bulunduğu Ephesos/Selçuk'tan
dönüşünde, yeni vergilendirmeler yüzünden yoksulların ne kadar
sıkıntı çektiklerini [ona] anlattı ve yurtdaşlarm bu büyük baskı­
dan kurtarıl masını istedi ; o zaman Yetimbesl er, kahkahayla güle­
rek ona şöyle yanıt verdi : "Ka dın ca düşünüyorsun , çün kü devle­
tin ne gid erleri olduğu n u bilmiyorsun". Hatta denir ki, i mparato­
riçe Zoe [o günlerde] onun canına kasdetmiş [onu zehirl etmiş] .

61
H ekim ona müshil vermek istediğinde, heriki [Zoe], arm a ğanlar
veri p vaadl erde bulunarak, tedaviyi yapanı, hastaya ila ç yerin e
zehir vermesi içi n ikna etmiş. Ama bu girişim farkedilmiş v e b u ­
n u n üzerine kişi [i üann es] tehlikeyi atlatmış. işte Yetimbesler io­
annes devl e t işlerini bu biçimde yürütüyordu. Beri yan da n, onun
erkek kardeşleri vatan d aşiara daha az değil tersine n eredeyse da­
ha çok çi le çektirmekteydiler; çünkü bunlar aşırı ölçüde adalet­
siz ve para hırsı olan adamlardı . Bu sebepler dol ayısiyle i mpara­
tor onlardan tiksiniyordu . Ama erkek kardeşleri içinde en büyük
olanı, hadım i oannes, diğerlerinin sebep olduğu kötülükleri
onun sınırlamasına izin vermiyord u ; bunu bazan onlar hesabı na,
olanlan görmezlikten gelerek bazan da onların yaptıklarını giz­
leyerek ve i m paratorun bunlardan bilgi edinmesini engelleyerek
yapıyord u.

[ 1 6 . imparator lV. Mikhael , ölümü yaklaşırken , yeğeni


V. Mikhael Kalaphates'i ( 1 034- 1 041 ) ortak i mparator­
luğa atıyor]
Bu arada i mparatoru n hastal ı ğı kötüye gitmişti. Sık sık bilincini
yitiriyordu , çok seyrek olara k [saraydan] dışanya çıkıyordu , hü­
kümdann katılagel diği tören alayl cırına katılmıyordu ha tta n e de,
sonunda, kendisinin hükümdar tcıhtı ndcı rah cıtlıklcı oturcıbiliyor
ve dinlenecek kişileri h uzuruna kabul edebiliyord u ; kendisinin
tüm çevresinde perdeler kal dırılmış ol arak tutuluyordu ve çepe­
çevre her yanında, onu gözetim a l tında tu tarak, her ne zaman
paranoya 'sının [ken dinden geçme ve şizofrenik hezeyanlarda bu­
lunma nöbeti] bir alameti kendisini gösterirse (ve bu nu fa rkedip
hcıber verdikl eri pek çok kez oluyord u) h emen onun önüne per­
del eri çekmek ve onu gözlerden gizlemek ve orada bulunani arcı
çekilip gitm elerini emretmek talimatını almış kişiler bulun uyor­
du. Gerçekten, bu n öbetler ona birdenbire geliyordu ve bir o ka­
dar birdenbire son buluyordu . i şte bu durum nedeniyle M ikhael
yavaş yavaş i mparatoriçeden uzaklaştı ; bunu ya onun kendisine

62
etmiş bul u n d u ğu iyi l i ğe nasıl bir karşılık verdiğinin utancı yü­
zün den yaptı yah u t birbirini izleyen nöbetleri nden dolayı ürke­
rek onun kendisini b öyl esine azap çekerken görmesinden utan dı
yahut d a kendisinin bedensel işl evleri güçsüzleşmişti ve artık cin­
sel temasa geçmesi olan aksızlaşmıştı . Kimil eri ise iddia ediyorlar
ki ken disinin zina etme ve sonra impara toru öl dürme günahlan­
nı işlediğini [günah çıkartıcı papazl ara] itiraf etmişti ve onlar da,
önerdikleri d iğer kefaretler arasında, onun cinsel temasta bulun­
masını yasaklamışlard ı ; bu sırada cömertçe paralar dağıtmış ve
kil iseler inşa ettirmişti . Bir de Selani ğe, [kentin koruyucu ermişi]
Yen giler Kazanmış Demetrios'a yakanda bulunmak üzere ve o da
ken disine [esinlendirme yol uyla] h astalığı i çin bir tedavi öğütle­
sin diye, başvuru gidişi yaptı. Başka dertleri arasında ona bir de
bedende su birikmesi musallat oldu. O zaman, kardeşi ioannes,
onu bu d urumda görerek ve belki birdenbire ölür de erk yasal mi­
rasçı sıfa tiyle Zoe'ye geçer diye korkarak -böyle bir olay hem
kendisinin h em de bütün ailesinin yok edilmesi anlamına gelir­
di-, akl a yakın gerekçeler gösterip imparatoru yeğeni Mikhael 'i
Kaisar [Yardımcı i m parator] atasın ve böylece bu kişi ona ardıl
ol abilsin diye, ikna e tti. Ayrı ca onu şu kon uda da ikna etti ki ,
Zoe, aktardığım üzere, hükümdarlığın yasal mirasçısı durumun­
dadır ve bu soyl u hanım, ken disinin hiçbir şeyi ol mayan birinin
[Miklı ael Kalaph ates'in] anası görevl erin i üstlense [onu evlat
edinse] uygun olur. Böyl ece iki kardeş bu konuyl a ilgili olarak
konuştuktan sonra, M ikhael [Kal aphates, i m paratorun eşi Zoe
tarafın dan] oğul edinildi. Zoe, onların isteğine karşı çıkmaya ce­
saret ederneyerek ve doğası gereğince saf yürekli ve kolay ikna
edilir old u ğundan, razı ol d u . Bunun üzerine, verilen emir sonra­
sında Bl akh ernalılar semtindeki ku tsal kilisede Ayan Meclisi men­
suplan ile yüksek rütbeli ileri gelenler toplandılar ve yanında ma­
iye ti ile i mpara toriçe de oraya çıkıp gelerek, orada ku tsal minbe­
re yaklaştı ve bu yerde Mikh ael 'i ku caklayıp onu oğul edindiğini
ikrar e t ti. Aynı sırada impara tor bu kişiyi Kaisar'l ı ğa atadı ve ka­
l a balık, yaşasın bağırmalan yaptı [ona ortak i mparator sı fatiyl e
biat ettiğini açıkladı]. Bunun üzerine i oannes erk'in ailesin de

63
kalmasını güvenceye bağl adığını san d ı . Ancak gerçekte ol aylar
kendisinin ve onun bütün h ı sımlannın aleyhine gelişti ve zama­
nı gelince bunun nasıl ol du ğu n u aktaracağım.

[ 1 7 . lmparator lV. Mikhael 'in, ölümünden az önce çık­


tığı Bulgaristan seferi ]
Daha önce anlatm ı ş bulunduğum ü zere Bulgarl ar i mparator Ba­
sileios tara f ın da n yenilgiye u ğratılmışl ardı ve onları n i mparator
hanedam zeval b u l muştu ; b öylece, Barbarlar, belli bir süre bo­
yunca, kölelik boyund uruğuna katl a ndılar; ama bunun ardınd an
boyunduruğu silkip atmayı düşün dül er ve uygun zamanı kolla­
dılar; ne var ki kargaşa onları n tasarımları n ı en gelledi. Bunun
üzerine aşağı tabakadan, Dolianos adlı, hilebaz ve sinsi bir adam,
[ölmüş] başbuğ Samouel'in kardeşi ol an Aaron'un oğlu olduğu­
n u [ve yasal varis olarak, Bulgar tahtın a geçti ğini] ilan ett i ; bu
kişi, söylendiğin e göre, Byzanti on'dan [orada rehine olarak tutu­
l uyor iken] kaçmış ve soydaşlannı, kendisinin Aaron'un yasal ev­
l il ikten değil de bir ca riyeden doğma oğlu olduğuna inandırarak,
onlar tara f ından [bu] Barbarl arın hükü m dan seçilmişti.
O zaman açıktan açığa isyan patlak vermiş ol du ve Bulgar u l usu
eşkiyalık akı nianna girişerek Rumların ülkesi ni talan etmeye ko­
yuldu. Böyle olunca eşkiya takı mı n ı n akınlarını durdurmak için,
kom u tanın biri, ordu ile, gönderildi. An cak bu kişi askerlerine kö­
tü muamele ettiği i çin , onları kendisi aleyhine dönmeye zorladı
ve gecenin ortasında kaçınayı becermeseydi ca nından olacaktı .
Onun buyruğu al tında bulunan ord u , [cezalandınlacaklan dü­
şün cesiyle] korku sebebine isya n etti ve başlarına komu tanlar
olarak bazı adamlan a tadı ; bun ların i çinde bir Bulgar a ilesinden
gelme, Teikhomeros adlı biri ni de Bul garistan hükümdan diye
ilan e ttiler. Böylece Bulgar u l usu bölünmüş ol du, çünkü kimi
D olianos'un ki miyse Teikhomeros'un yanına geçti. Ancak Doli­
an os, ha smını hertaraf etmek i çin hile kullandı ; onu [h asmı Te­
ikh omeros'u] erki ve Rumiara karşı savaş yürü tmenin yükünü bö-

64
l üşeli m diye [konuşmak bahanesiyle] çağırdı ve beriki de ona
inandı. i şte b u yold a iki önder bir araya gel diği ve Bulgar kala­
bal ı ğı d a orada toplandığı zaman, Dolianos ora da bulunanlara ,
iki önder tarafından yönetilen bir u lusun hiçbir zaman kurtula­
mıyacağını söyledi ve şun u ekl edi : "Eğer kurtuluşunuzu istiyor
iseniz, bizl erden birini uzakl aştırın. Eğer benim Samouel soyun­
dan gel d iğimi biliyorsanız, Teikhomeros'u erkten indirin. Aksi
takdirde ona itaat edin ve beni ortadan kaldırı n ". Bunun sonra­
sınd a patırtı ortaya çıktı ve h erkes bir olup onu hükümdarl ı ğa
atadılar; Teikhomeros ise taşlanarak öldürüldü. Böyl ece Dolianos
m u tlak egemen ol d u ; Dyrrakhion /Draç'ı işgal etti ve Yunanistan
ülkesi ne d o ğru ilerleyip [Epir bölgesindeki] N ikopolis yöresini iş­
gal etti ; bu h isarı ken di h alkı ona teslim etmişlerdi, çün kü [Rum
devletinin baş yön eticisi] a çgözlü Yetimbesler'in gözü doymazlı­
ğına artık katl anamıyorl ardı . i ş te böylece o kişi R um ülkesindeki
işl eri, derler ya, farelere yem etti. Bu haber im paratora ulaşınca,
imparator yetişip ayaklanmacıyı yakalamak için hamle e tm ek is­
teyerek, dedi ki , kendisinin devlet ülkesine yeni arazi ekleyeme­
miş bul u n d u ğu şu zamanda, h al en var olan arazilerden birinin
yitirilmesine göz yu mmak, takınılabilecek en korkun ç [kötü] tu­
tumd ur. Ancak h astalığından kurtulmak konusunda en küçük
umudu bile bulunmadı ğından (çünkü şim diden su birikm esi be­
denine egemen olmuştu ve bedeni şişmiş idi), hısımları onu se­
fere katılmaktan geri d urmaya ikna ettiler; Ayan M eclisi 'nin ileri
gel en üyeleri ise bu seferin yapıl m asını kınadıl ar. Ancak o, a teşli
tu tunıla hastalığına karşı i ski tlerle [burada Bul garlar kasdedili­
yor] savaşmak isteğini yeğ tu ttu. Gösterdiği bütün çaba özellik­
le hayran kalın maya d eğerdi ; gece vakti, sabahı görebilmek u m u ­
d u olmaksızın hastalığının çektirdiği işken ceye uğruyordu ve d a ­
ha ortalık ışır ışımaz o n u at üzerinde orduya öncülük eder görü­
yordunuz. Böylece, söz konusu i skitlerin sınırl arın a varır varmaz,
onların karşısın d a safların ı dizrnek hazırl ı ğı n a girişti. Ordular h e­
nüz çarpışmaya başlamış değildi ve m u tl u bir olay zaferi i mpa­
ra tora bağışladı . Aarün 'un oğlu Patrikios [rütbeli] Alousianos ha ­
la Rum l arın yanında bulunmaktayken, [bir olay dolayısiyle] i m -

65
paratarla takışmıştı ve ev h apsinde durması kendisine buyurul­
muştu ; izin alamadığı i çin ne sarayi ara gidebiliyor ne de hiç ol­
mazsa Byzantion 'a geçebiliyordu ; dol ayısiyle, bu yü zden pek
h oşnutsuzdu. An cak, Bul gar ulusunun ayaklandığı ve Doli­
an os'un da onlara önder olarak seçi l d i ği haberini alır almaz, kı­
lık değiştirerek evi n den kaçtı ve Ermeni giysisine b ürünüp ken di­
si [Rum komutanlarından] Th eod orokan os'un köl esi imiş de or­
d u gaha gidiyormuş gibi yaptı ; böylece h er yerden sıyrılıp geçe­
rek Bulgaristan'a vardı. Ancak, kim olduğunu hemen a çığa vur­
madı ; tersine, Aaron 'un bazı adamlarıyla konuşup şöyle diyerek
Aaron 'u onların belleğinde ca nlandırd ı : "Acaba onun oğullann­
dan birisi ortaya çıkacak olursa, ulusun başına bir piç yerine
onun geçmesi daha yakışık alır diye düşün mez misiniz?" Onların
hepsi, kendilerini Aaron 'un meşru oğlunun yöne tmesinin, hü­
kümdarlığın eski çar ailesinden gel diği kuşkusuz olan, kendisine
itiraz edil mez [meşru varis olduğu tartışma götürmez] bir adama
geçmesinin çok daha iyi olacağını kabul edin ce, sırrı nı, Aaron'un
soy ağacını iyi bilen birisine açıkl a dı . Bu kişi, Alousianos'un yü­
zünün yandan görünüşünü en özen li biçimde uzun uzadıya in­
celedikten sonra, ondan, bir de tartışma götürmez bir alarnet
[kimlik kanı tlayı cı beden özelliği] görmek isted i ; o alametin meş­
ru oğulda var olduğunu bil iyord u. Söz konusu ala met, sa ğ dir­
sekte bulunan, bütün çevresi pek çok kılla kaplı bir et beniyd i.
Böylece onu g örür görmez bu kişi artık duraksamadı, Al ousi­
an os'un önünde yere kapandı ve onun ayaklarını öptü. Diğerle­
rine de, hükümdar ailesinden gel m e birinin oraya varmış bulun­
d u ğu yol unda bilgi verdi. Bunun ü zerine pek çok kişi tartışma
götüren önderi [Dolianos'u] terkedip meşru önderin yanına ka­
tıldılar ve böyle yapmakla bölünmüşlük yarattıl ar. Ancak böyle
bir devletin, baş yöneticileri ken di aralannda anlaşamadıklan
takdirde ayakta durması söz konusu olamıyacağından, bunlar
[Dolianos ile Al ousianos] anl aşıp aralarında sözl eşme yaptılar;
ancak gerçekte birbirin den kuşkulanmaktaydılar ve her biri öte­
kine karşı tuzaklar kurmaktaydı. Al ousianos en trika çevirmek tc
daha yetenekli çıktı ve hilebazlık [dolioteta] yönünden Dol i-

66
anos'u geçti [yazarımız sözcük oyun u yapıyor] . Böylece, kendisi­
nin yanı sıra erk kullanan Bey'i [Doli a nos'u) h azırladığı bir şöl e­
ne çağırdı ve şölen sırasında onun üzerine saldırdıktan sonra za­
vallıyı kör e tti ; bunun üzerine i skitlerin [bura d a : Bul garların] hü­
kü mdarlığı tek kişinin eli n e geçmiş oldu. Bunun ardından, i mpa ­
ra tora gizlice m esaj gönderip, eğer kendisini h oş davranışl a kar­
şılayacak ve kendisine uygun ihsanl arda bulunacak ol ursa , onun
yanına katılmak [bağımlısı olmak] istediğini söyledi. Beriki de
bunun üzerine onunla karşıl aşmayı [onu h uzuruna almayı] ka­
bul e t ti ve onu duruma uyg u n biçimde ödüllendireceği vaadin­
de bulundu. Alousianos h emen onun huzuruna gel di ve Magist­
ros [yargılama yapmak yetkisi de bulunan komutan] rütbesini al­
d ı. impara tor derhal Bulgar u l usu üzerine sefere çıktı ; bu u lus,
kendi bağrındaki kargaşa dan ve böl ü n müşl ükten dolayı kol ayca
yenil giye uğratıldı ve yeniden Rum egemenliği altına düştü ; i m ­
parator Byzan tion'a döndü, burada zafer alayı düzenledi ve tö­
renle geçişi sırasın da ken disinin yanı sıra [ardında] pek çok tut­
sağı, keza kör edilmiş Dolianos'u yürüttü.
imparatorun sağlığı kötüye gitmekteyd i ; artık gün l erinin sonuna
varm ı ştı. Bunun üzerine, erki bırakarak, sarayl ardan çekildi ve
kendisinin kent surları önünde yaptırmış bul unduğu ve M ucize­
ler Gösteren Paraalmayıcılar adını verdiği manastıra23 sığındı [ka­
pandı]. Oraya vardığında, erguvan ren gi giysisini ve i mparatora
özgü bütün di ğer sim gel eri çıkardı, geleneksell eşmiş törenl e sa­
çını keşişlere has biçimde kestirdi ve isa işi al çakgönüllülük giyi­
mi olan [keşişlerin giydiği, çul dan, kaba] hırkayı giyd i ; isteyerek
ölme [d ünyadan el etek çekme] sim gesi ol an giyime bürünmüş
old u , oysa za ten artık öl üydü [ölmek üzereydi] ve bu hallere gel­
mesi de kendi isteğiyle olmamıştı . Bu haber kendisine iletilir ile­
tilmez, i mp aratoriçe sarayd an çıktı ve onunla buluşmak için, ya ­
ya n, yol a düştü . Ancak i mparator kapılan onun yüzüne kapattı

23 Şimdi Eyüp camiinin bulunduğu yerden 300 m. kadar güneybatıda yapıl­


mış bu manastır ve adının neyi anlattığı konusunda Anna Komnena çevi­
rimizde s. 75 dn. ı ·a bkz.

67
ve onun [m anastırdan] i çeriye girmesini en gel l edi ; bunu acaba
ona karşı izlediği tutumdan dolayı utandı ğı i çin mi yaptı, yoksa
içtenlikle pişman olmuş muydu ve ona karşı eskiden duyduğu,
onun tarafından çekilme [cezbedilm e] d uygusunu i çinde yeniden
canlandırmak istemiyor muydu, bil miyorum. Böylece i mparatori­
çe, Mikhael'i görerneden geriye döndü. O ise, keşiş ol arak kısa
süre yaşadıktan sonra , ebcdiycte kavuşm ak üzere bu d ü nya dan
ayrıldı ; son n e fesine kad ar, i mparator Romanos'a karşı işlediği
suçun m atemini tutmuştu , çünkü kendi elinde olabildi ği kada­
rıyla , adil ve ılımlı bir hükümdardı ; n e var ki hısımlan onu , iyilik­
l erini karartan bir kara leke gibi izlediler. Kimilerinin [kimi tarih­
çinin] yazdı ğına göre Rum devl etinin egemenlik asasını yedi yıl
boyunca, kimilerine göre ise daha da fazla süreyle, elinde bulun­
durmuş idi.

[ 1 8 . i m parator V. M i kh a el Kalaphates/Kal a fa tçı ( ı 041 -


1 042) tahta geçiyor ve ken di h ı sı m l a rı n ı n kök ü n ü ka­
zıyor]
Böylece erk, anasının kardeşi olan [baş yönetici, Yetimbesler de­
nen, hadı m] i oa nnes'in yoğun etkinl iklerinden sonra [görüleceği
üzere erki bir süre fiilen onun kullanmasından sonra] Kaisar'a
[ölen h ükümdarı n vaktiyle Kaisar/Yardımcı i mpara tor atadığı ye­
ğeni Mikhael Kalaphates'e] geçti. Daha önce anlatmış bulundu­
ğum gibi, i mparator Mikhael onu, Kaisar ataınıştı ; ardından, san­
ki pişman olmuşçası na, onun h akkın d a iyi duygular beslemedi.
H atta Kaisar, kent dışında bir yerde oturması için buyruklar al­
mıştı ve onun a ncak bu yol da emir verilmiş bulunması d urumu
hariç, i mparatora yaklaşması n a müsaade yoktu. Söylediğim üze­
re, i mparator sarayl ardan ayrıldığı zaman, onun kardeşleri, i m pa­
ratora ait kon u t mekanl arına Kaisar'ın girebil mesine izin veren
sahte hükümdar fermanlan hazır ediyorl ardı. O da oralara giri­
yord u ; ama, kardeşlerden en büyü ğü, Yetimbesler, imparatoriçe­
nin bilgisi dışı n da hiçbir iş yapmamak gerektiği düşüncesinde idi.

68
Böylece, [im parator öldüğünd e] onun [imparatoriçenin] h u zuru­
na çıktılar ve Kaisar'ı onun ayaklarına [öpsün diye] ittirip atarak,
i mparatoriçeye, yaptığı evlat edinme işlemini anımsatıp, ona,
gerçek ten de M ikhael 'in sadece ünvan ı taşımak yönün den impa­
rator olaca ğı, oysa erkin sad ece ve sadece onda [i mparatoriçede]
bulunaca ğı ve kendisinin M ikh ael 'e, öylesini isterse, bir hizmet­
karı imiş gibi m uamele edebileceği yol unda yeminler ederek söz
verdiler. Böylece onu kand ırdılar ve güzel sözl erl e gönl ünü çele­
rek onu, şöyle ya da böyle, olumlu etkiledikten sonra, kendileri­
nin isteği d o ğrultusuna çektiler. Bunun üzerine erk asasını Mik­
h ael aldı ve h i ç de l ayık olmadığı h ükümdar tacını taktı ; layık ol­
maması sa dece ken disinin [soyl u olmayan] aile kökeninden do­
layı değild i, h atta bu kökenin hiç hükmünde ve ön emsiz olma­
sına ra ğmen (babası gemi kalafatl ayıcısı yd ı ) ; daha çok ve özellik­
le, ken disinin kötü tutumları yüzün dendi. Gerçekten, karakteri
yönünden kalleşti, nankör ve iyilik bilmez idi, ne hısımlarını sa­
yardı ne de dostlarını . Söylediği şeyl er h ep gerçekte düşündükle­
rinin tersiydi ; çünkü içinde gizledikl eri başka, açı kladıkları başka
i d i ; ayrı ca , bu yetmiyormuş gibi, aşırı derecede kıskanç bir insan­
d ı, köle ruh lu ve koşullar [kendisi i çin] elverişsiz ise yaltakl anıcıy­
d ı, bir de üstelik çabuk ö fkeleniciydi ve d uyguları hep değişird i ;
ö fkesinin yerine h oşgörüyü geçirirdi sanılması n , tersine en kü çük
bir sebeple h oş m u amele eder tutumunun yerine hınç besleyici
ol uverirdi . Böylesine bir karakteri olması n a rağmen , hüküm darlık
dizginl erini eline aldı ; son u ç şu oldu ki dayısı Yetimbesler ile bü­
tün hısımları bir felaketler denizinde boğulu p gittiler. Yapm acık­
ları ve riya kar tutumu uzun sürmedi. Birkaç gün boyu nca [riya ­
kar saygı gösterileriyle] dayısı n a "Efendim" diye hitab etti, ona
hemen tahtın yanıbaşında yer su ndu ve onun her türlü erki kul­
lanınasma göz yumdu. Ardından erk sağl ayıcı görevleri yavaş ya­
vaş onun elinden aldı, çoğu konu da onun sözlerini dinlemez tu­
tum gösterdi , dayısının bazan şu bazan bu biçimde damarına
bastı . Böyl e ol unca heriki de yeğenine karşı duyguların ı değiştir­
d i ; ama hem en orada [sı cağı sı ca ğı n a] hiçbirşey yapm aya cesaret
edemiyerek, entrikalar çevirip, fırsat kolladı. H atta son unda i m -

69
paratorun [yeğeninin] h uzuruna çıkma ziyaretlerini seyreltti. Ye­
timbesler, Mikhael'in sempati d uydu ğı tek h ısımı olan ve [bu
yüzden i mparatorun] N obelisimos [Latin cedeki "En soylu " deyi­
min den R u m a ğzına uyd urulmuş ünvan] unvanını verd iği karde­
şi Konstantinos ile de an laşmazlığa düştü ; Konstantinos i mpara­
torun huzurunda bulundukları sırada i oannes'e [Yetimbesler'e]
sinirl enince i oannes onun sözlerinden gücendi ve özellikle de
i mparator Konstantinos'u çirkin d avranışından dolayı kınarnadı
diye hoşnutsuzlu ğa kapılıp kentten u zakta bir yere çekildi. Bunu
öğren diklerinde, Ayan Meclisi üyelerinden birçoğu onu ziyaret
etmeğe başladılar; ama bu ona sempati duyd uklarından dolayı
olmuyordu, tersine onun gözüne girmek istedikleri için idi. O za­
man imparator, Yetimbesler'i Ayan M eclisi mensuplarından bu
kadar çok sayıda kişinin ziyaret etmesinden ürkerek, ona bir
mektup yazdı ve bu mektupla onu kibirli tutum izliyor diye kı­
nayıp [aslında] kö lü niyeller besl eyerek onu kendisiyle bul uşma­
ya çağırdı. i oannes de yola çıktı. N e var ki i mpara tor, dayısı nın
gelişini beklemedi, tersine l lippodromos'a [şimdiki Sul lanahmet
Meyd anı'nda bulunan a t yarışları yerin e] yai iandı, çünkü o gün
bir ya ndan da at yarışı günü idi. Dayısı geldi ve impara toru [sa­
rayda] bulamıyarak, karşı laş tığı küçü mseyici tutum nedeniyl e da­
ha da çok öfkelendi [ve bckl emeyerek, kalmakta olduğu, kent dı­
şında deniz kıyısın daki yere döndü] . O zaman impara tor, düş­
manlığını a çığa vurup, gemi gönderip dayısı bu gemiye bindiril­
sin ve kibirli h al lerinin h esabını vermek üzere huzuruna ge tirilsin
diye buyurd u . B öyle olunca Yetimbesl er, deniz yol uyl a, sarayla­
ra24 gitti ; imparator ise yüksek yerden bir işaret verdi, i oannes'i
götürmekte olanlar bu işareti tanıdı l ar ve bunun üzerine gemi-

24 Rum i mpara torlarının sar;ıylarından her ikisi (bugünkü Sultanahmet Mey­


danı ile deniz arasındaki alanı kaplayan Büyük Saray olsun, tarihsel ken lin
kuzeybatı ucunda, şimdiki Ayvansaray semtinde bulunan Blakhernai Sarayı
olsun), tıpkı Osmanlının Topkapı Sarayı gibi, tek bir saray yapısından de­
ğil, çeşitli saray yapılarından ve hizmetkarların, muhafıziarın kullandığı di­
ğer yapılardan oluşan bir külliye niteliğinde idi.

70
nin saraylar önündeki deniz girin tisine2s girmesini engellediler. O
zaman, üç dizi kürekli bir savaş gemisi h emen yan aştı, içindeki
adamlar onu [Yetimbesler'i] yakaladılar ve sürgüne götürdüler.
M ikhael onu Kaisar ve ardından i mparator yapmış olan velinime­
tini işte böyle ödüll endirdi. Onu aradan çıkarır çıkarmaz, kendi­
sinin [diğer] hısımlanna döndü ve onl arı erkeklik organlanndan
yoksun bıraktırdı ve sa dece doğa taraf ın dan erkek olarak yara tıl­
mış bulu n makla kal mayıp üstelik ergen çağa gelmiş, evlenm iş,
çol uk çocu ğa karışıp baba olmuş bu kişileri hadım ettirdi .

[ 1 9 . M ikhael Kalaphates'in Zo e y e karşı nankörlüğü ve


'

ayaklanma ile tahttan indirilmesi. Zoe i l e kızkardeşi


Theodora'nın ortak hüküm d a rl a r olara k b a şa geçmesi]
Böylece kendi hısıml anna karşı bu zaferi kazan dıktan sonra, ar­
tık H erakles'in beceril eri arasında kendisinin becerecek ol duğu
bir tek iş kaldığına inandı : bu da, i m paratori çeyi tahttan indir­
mek idi ; bu büyük işe, yardakçısı ve akıl öğreticisi olan dayısı
Konslantinos ile birlikte girişti. Bu amaçla, o beş para etmez
oğu l, anası [kendini oğul edinm iş] i mparatoriçeye i ftira attı ve
tuzak kurarak, kadın aslında suçsuz olduğu halde, onu büyücü­
l ükle ve kendisinin [i mparatorun] ca n ı n a kasdediyar olmakla
suçladı. Ama, l a fı uzatmanın ne gereği var? Onu saraylardan
uzaklaştırdı ve Prinkipo Ad ası'na [Büyükada'ya] sürgüne gönder­
d i ; son u n d a , velini metinin saçl arın ı [k eşi ş kadınlara özgü biçim­
de] kestirdi, onun giysilerini değiştirtti ve onu [keşiş kadınlara
özgü] çuldan entariyi giyrnek zorunda bıraktırd ı ; oysa bu kadın
dededen babadan erguvan renkli [hükü mdarlara özgü] giyecek­
ler giymeye l ayık [hak sahibi] olagel mişti. işte böyl e, bütün tasa-

25 Büyük Saray denen yapılar kompleksinin bir parçası olan Boukoleon Sarayı
önündeki Boukoleon (Boğa-Aslan) limanı olmalı ; bu ad, liman girişindeki
boğa ve aslan (boğaya saldıran aslan) heykelinden ileri geliyordu. Saray ve
liman, Sultanahmet'ten gelip deniz kıyısına çıktığınız yerde, Küçük Ayasaf­
ya Camii'nin güneydoğu yakınında idi.

71
nmlarını gerçekleştirip tamamladıktan sonra , sevindi ve oyunlar­
la, eğlencelerle keyif sürerek gururlandı. N e var ki tanrısal adalet
bu alçağı cezalandırmakta gecikmedi. Çünkü, imparatoriçenin
başına gelenler h akkında bilgi kent içine yayıl ır yayılmaz, herke­
sin suratı ası k ve so m urtkan olduğu ; h er bir kişinin onun felake­
tini kendi başına gelmiş saydığı, bunun tutarlı son ucu ol arak da
i mparatoru a çıktan a çığa suçlad ığı görüldü. Özellikle ka dınlar,
i mparatoriçenin adını an arak ağı t okuyorlardı. Sonu çta, kentliler
h ep birlikte ayakl andılar ve ayakl anma, yayıldı ; küstah h eriften
öç almak için, ken di caniarına acımadılar, tersine h er bir kişi ne
bulabiidiyse eline alıp [kalabalık içinde] sarayiara doğru koştu.
Beriki h er ne kadar başlangıçta halk kalabalığının ayaklan masın­
dan hiç rahatsız olmamış [aya klan mayı ön emsememiş] id iyse de,
daha sonra, h al k güru h unun denetimi olamayacak halde bulun­
duğunu, böl ükler oluşturduğunu ve üstel ik ordunun da bu gü­
ruh yanına katıldığını görünce, kendi adaml arına güvenilcmiye­
ceğini idrak etti (çünkü bunlar dahi i mparatori çeye karşı yapılan­
dan tiksinmişlerdi), korku ve dehşete kapıldı . Nobelisimos [ünva­
nını verdiği yard a kçısı, dayısı Konstantin os] onun azabını kısa bir
süre boyunca yatıştırdı. Gerçekten, kendi kol tuğunda o turmak­
tayken ayaklan mayı öğrendiğinde, ad aml arını silahlandırdı (doğ­
rusu pek çok hizmetkarı vard ı} ve onl arla birlikte [Ayia Sophia ki­
lisesinin kuzeydoğu ya nıbaşın dakil a gora 'yı bir yandan ötekine
geçerek, [kiliseni n diğer ya nındaki] saraylar topl uluğuna doğru
yönel di. H emen, i m p ara toriçeyi [Büyükad a 'dan] geriye gelirmek
için adamlar gönderdiler, bir yandan da ayaklanmacılann karşısı­
na az sayıd a a d a mı yerleştirdiler, bunlar gizlice onlara oklar ve
taşlar a tıyorlardı, son u ç olarak da pek çok kişi öldürüldü. i mpa­
ratoriçeyi geri getirir getirmez, onu H i ppodromos yapısında en
yüksek nok taya yerleştirip ayaktanmış halk kalabal ı ğına gösterdi­
ler; kalabalığın öfkesinin yatışacağını umdular; öyle ya, sevgili
hanımefen dileri geriye dönmüş idi. A m a yapılan bu iş onları da­
ha çok öfkelendirdi ve i m paratoriçeyi kara renkli [keşiş kadınlara
özgü] giysi i çi n d e görünce, onları n savaşçı hiddeti kabardı ; h ü ­
kümdarın edepsizliğinden dol ayı hınç duydular v e i m paratoriçe

72
Zoe'yi [orada] bırakıp, onun, söylemiş bulunduğum üzere, vak­
tiyl e kendi kızkardeşinin [Zoe'nin] b uyruğu üzerine keşiş kadın
giysisine bürünmüş olan kızkardeşi Theodora 'ya döndüler. Böy­
l ece onun Patrikios rütbeli hizmetkarlarından birini de yanlarına
al arak onun h uzuruna çıktılar, onu oturduğu evden çıkardılar ve
onun etrafında bir tür çember oluşturarak, onu Tanrısal Bil gel i­
ğe [Th eia Sophia, Ayia Sophia] adan m ış büyük kiliseye götürdü­
ler; burad a h erkes, Ayan M eclisi üyeleri, halk v e yüksek rütbeli
din adamları, Theodora'yı i mparatoriçeliğe atadı. Bu olay Mikha­
el'in ve adam l annın bütün umutl arını aldı götürdü ; özellikle
Mi khael , kendi canı için korkuya kapılarak, saraylar külliyesinden
kaçtı ve N obelisimos ile birlikte hükümd ara ait gemilerden birine
binerek, ünlü Stoudios Manastırı doğrultusunda yelken açtı26.
Bu arada Mikh a el , giydiği, i mparatora özgü simgeleri çıkarmıştı
ve keşiş hırkasını giymişti. H alk kalabalığı bunun öğrenir öğren­
mez, sevincini zaptedemez oldu ve onu bulmak için koştu. Artık
akşam çökmeğe başl a mıştı ki, belki de i mparatoriçe Zoe hüküm­
darlığı kızkardeşiyle [Theodora ile] paylaşmamak için düşük i m ­
paratoru geriye çağırır korkusuyla , Theodora 'nın adamlan onu
[düşük i mparatoru] kör etmek üzere birilerini gönd erdil er. Bunun
üzerine Mikh a el ile Konstanti nos, zor kullanılarak, Stoudios Ma­
nastırı 'nın thysias terio [kurban yeri] bölümünden çıkanl dılar;
halk güruhu ise onl arın çevresini sarmıştı, kü fürler edip hakaret­
ler yağdırıyordu ve onlarl a alay eden türküler söylemekteydi . Sig­
m a 'ya vardıklarında (o yer böyle adlandırılıyordu) orada onları

26 Fetihten sonra i mrahor ilyas Bey Camii olan bu ünlü manastırın kalıntıları
Yedikule hisarı'nın kuzeydoğu yakınındadır ve kıyıdan biraz içeridedir. Bi­
zans çağında oraya genellikle, önce yakındaki sur kapısı (Samatya semti gü­
neybatı dışındaki) Narlı Kapı'nın önünde bulunan iskeleye gelip orada ka­
raya çıkınakla gidilirdi (Mikhael de oradaki iskeleye yönelmişti). Günümüz­
de, Surların Narlı Kapı'sından sonra, Narlı Kapı Caddesini izleyerek Orgene­
ral Gürman Caddesine, onun iç ucunda i mrahor ilyas Bey Caddesi'ne var­
mak, batıya doğru bu caddede pek az yürüyüp sağdaki sokağa sapmak ge­
rekiyor; kalıntılar bu sapma yerinin çok yakınında, sağdadır.

73
kör ettiler ; Konstantinos yiğitçe davranış gösterdi , Mikhael ise
ağladı ve feryad etti. H er ikisinin de gözün ü karanlık kapl adığın­
da, onların kör edilmesin i tasarlayan kişiler, hala büyük kilise'de
[Ayia Sophia 'da] bulunan Theodora'nın yanına döndüler. Zoe sa­
raylar külliyesinde [Büyük Saray'da] idi ve kızkardeşini aşırı ölçüde
kıskandığı için onun ortak hükümdar ol masına Fırsat vermemeyi
kuruyordu. Ancak h er ikisine saygı duyan Ayan Meclisi üyeleri -bi­
rine [Zoe'ye] saygı duymaları o h ayli zamandır imparatoriçeleri ol­
duğu için idi, ötekine de şu yüzden ki o daha henüz [ortak] i ın ­
paratoriçe atarımıştı ve zorbanın hükümd arlığının devrilmesinin
nedeni o olmuş idi- büyük olanı, ortak hükümdar olarak kızkarde­
şini kabullenmeye ikna ettiler. Böylece Theodora da sarayiara çıka­
geldi ve devletin yönetimini kızkardeşiyle paylaştı. Gözleri kör edi­
lenler sürgüne g i tmeye mahkum edildiler; bunların saltanatı ancak
4 ay ve 5 gün sürmüş idi. Keşki daha da az olsaydı .

[20. Zoe, Koııstanti n os M o n om akhas i l e evl e nip o n u d a


ortak h ü kü m d arl ığa getiriyor v e b u kişi fii l en t e k başı­
n a egem enlik sürüyor ( 1 042 - 1 0 5 5)]
Böylece Rumların devletinde erk ka dınl arın eline düştü, bunun­
la da hiçbir değişiklik olmadı ve h erkes, Ayan Meclisi 'nin ileri ge­
lenl eri ve yüksek rütbel i subaylar, onlara boyun eğdiler. [Hüküm­
dara a i t] yüksekteki oturma yeri ne h er ikisi birlikte oturuyor, bu
sırada çevrelerinde h ükümdarl ara özgü törenler i cra ediliyordu ve
törenlerde hükümdarların protokoluna uyuluyord u . Ayan M ecli­
si üyelerinin en seçkin ol anl arı ve ileri gelenler, hepsi onların çev­
resi ni saygı ile kuşa tıyorlardı . Dava konusu olaylar hakkında yar­
gılama yapılması, davaların hükme bağlan ması , dahası el çilerin
huzurda dinlenmesi , yöneticilerin seçilmesi ve bir hükümdar her
n eyi yönetir ise o i şler, bunl arca yürü lülüyordu. Ne var ki bir yan­
dan da, ya [Zoe'nin] egemen lik tek başına olarak kızkardeşimin
eline d üşecek diye bir korkusu bulunduğundan (çünkü kimil eri
tarafından, onun [Theodora 'nın] hükümdar olmasının da ha ya-

74
kışık alacağı, zira zorbanın devril mesine onun neden olm uş bu­
lu nd u ğu fısıl danıyord u) ya d a erkek i çi n duyduğu cinsel istekten
dolayı, Zoe 'yi hükümdarlık ed ecek ve onunla birlikte yaşayacak
birini [eş olarak] saraya getirsin diye ikna ettiler. Böylece, belirsiz
[bil inmeyen] nedenlerl e, Konstan tinos Dal assenos [bu iş için] se­
çildi. Ama [bu seçim] reddedildi, çünkü bu kişi konuşmalarında
haşin dil kullanırdı ve karakterinin baskıcı ve kendisiyle zor geçi­
nilir ol duğu doğrultusun d a bir izien i m uya ndırm aktayd ı . Ardın­
dan, Zoe soyl u aileden gel miş olmayan bir başka kişiye ilgi duy­
du ; bu kişi ileri gel en lerin en seçkinleri arasında da bulunmuyor­
d u , ama bir hükümdara layık görünüşü vardı ve öyl e biriydi ki
şehvet konusu n a pek düşkü n olmasa bile yine de cinsel açıdan
çekici sayıl abilirdi. Böyle olunca [Zoe] h em ruhuyla hem bede­
niyle bu kişiye döndü, a ma bir h astalık çabucak b u adamı ya­
şamdan aldı gö türdü27, bu hal da i mparatoriçenin tasarımlarını
boşa çıkardı. Kuşkular [ o adamın] eşi ü zerin e düştü, y a ni onun
[ben i boşayıp impara toriçe ile evlenecek diye] kıskançlıktan do­
layı ona zehir vererek onun ölümünü -o kişi daha sağ iken, onun
başka bir kadınla yatarağını görerek, erkeğinden yoksun kalma­
mak için- önceden h azırladığı düşünüldü.
işte böylece o adamın u mutları boşa çıktı ve i mparatoriçenin h e­
vesi dizginlendi. Bunun üzerin e seçim, soyl u aileden gelme bir
a d a m ola n , ileri gel en l erden ve [eski] i mparator Romanos'u n ,
-ikinci evliliğinden- yeğeni olmak dol ayısiyle hısımı, üstüne üst­
lük gayet yakışıklı birine, Konstanti n os Monomakhos'a yönel di.
i mparator Romanos on u parlak mevkiler vererek on urla ndırmış
deği l d i ; yine de, b u kişi, onunla hısımlığı neden iyle, sarayda do­
lanırdı ve böylece imparatoriçe ile tanışmıştı. i m paratoriçe ona
karşı pek d ostça tutum göstermişti, onu kendi adamı sayardı ve
ona pek değerli armağanlar verirdi ; b öylece Zoe açık elli ve hü-

27 Ziınaras burada, yaşam=ziıe derken sözcük oyunu yapıyor, çünkü evlen mek
isteyen i m paratoriçenin de adı budur ve dolayısiyle söylenen, Ziıe'den aldı
götürdü diye de anlaşılabilir.

75
kümd arlara özgü asaletin sanki kokusunu yayar olduğundan, so­
n u çta ahlaksızlar onları suçlamak [Zoe bu adamla yatıyor demek]
için bahane buldular. Bütün bunların sonu cu şu ol du ki, Roma­
nos'dan sonra hükümdarl ık eden i m parator Mikh a el , tahta geç­
tiği zaman [bu] suçlamaları gözü önünde tutarak, Zoe 'nin [son­
radan] seçmiş bulunduğu kişiyi, bir bahane bul arak, ama asl ında
onu kıskandığı için , Lesbos/Midilli Ad ası 'na sürgüne gönd ermiş­
ti . Böyl ece, Konstan ti nos M onomakh os, M ikhael'in egemenl ikte
olduğu bü tün süre b oyunca, h atta iki n ci M ikhael 'den de daha iyi
bir muamele görmek talihine kavuşmaksızın, sürgünde kalm ıştı.
Zoe yeniden erk 'i eli n e alınca, bu kişi sürgün cezasından kurtul­
d u ve Kentlerin Sultam'na götürüldü. Yaklaştıkları sırada, onu
durdurdular; saraylardan bir görevli , Damokraneia 'da bulunan
Başkom u tan [Melekler Ordusu Başkom u tanı] Mikhael'e adanmış
kilisede onu karşılamaya geldi ; ona, [imparatoriçeyle evlenerek
imparator olacağı için] i mparatora özgü giysileri giyd irdi ve bc­
riki de [Konstantinos Monomakhas da] imparatora özgü tören
alayı ile, Kentlerin Su l tanı'na girdi. B öylece, papazlardan biri hü­
kümdarların nikahını kıyd ı, çünkü Pa trik Al exi os'un kendisi, or­
tada bir üçüncü evlilik bul u nması nedeniyle, şahsen ayini yönet­
mekten çekinmişti . Ertesi gün taç giyme töreni i çin ayin yapıl dı ;
bu ayin sırasında Monomakh as Romalıların/Ruml arın [devle ti­
nin] tacı nı giydi v e egemenlik asası n ı aldı.

[21 . Korıstantinos M on om akhos'un saraya bir kum a ge­


tirmesi]
i şte burada iki kızkardeşin erk'i, üç ay sürme sonrasında, son bul­
muş oldu ve kamunun yönetimi Monomakhos'a geçti. Bu kişinin
hemen yaptığı ilk iş, [tahta geçme sonrasında adet olanın tersine]
hiçbir makam ya da para dağı tırnma girişınemek [bu adeti çiğne­
mek] oldu ; bunu hiçbir neden yokken yaptı ve özel olarak ekono­
minin yararını düşünmüş de değild i ; tersine, [sonradan, şuna bu­
na] makam ünvani arını toptan bahşetti ve bunl arı birtakım işe ya-

76
ramaz kişilere verdi ve böyle yapmakla [makam unvanı sahipleri­
ne kamu h azinesinden aylı k bağlandığı i çin] hükümd arlık hazine­
si bir tek gün i çinde yel ü fürmüş su götürmüş hale düşer mi d i ­
ye de tasa d uymadı. Sıradan birey ol d u ğu sıra da kendisiyl e takı­
şanların ahvaline gelince ; bunların tümünü b a ğışladı ve hiç kim­
seye karşı öfke d uymadı. Kendini zevk ve safahate kaptırdı ; bu­
nun nedeni kısmen şuydu ki u ğranılan Fel aketler yüzünden ken­
di üzerine çöken iç sı kıntısını silkip atmak istiyor, halen eline g e ­
çirmiş bulunduğu hükümdarlık erkini [sıkıntı verici işlerle uğraş­
nıayı başkalarına buyurup kendisi rahat kalabilmek için] güve nli
liman sayıyord u ; ama b i r d e d avranışının ş u n edeni vardı ki, hü ­
kümdar hanımları [hukuken h al a ortak lmparatoriçeler ol arak hü­
kümdarlık erkini paylaşan eşi Zoe'yi ve onun kızkardeşi Theod ô­
ra'yı] eğlendirerek tatmin etmek istiyordu, çünkü bu hanımlar h a ­
va! mizaçta idiler. Eği ti me daha doğrusu eğitimle u ğraşanlara ve
kendileri iyi eğitim görmüş görünenlere önem verd i ; kendisi ise,
a tasözünün d ediği üzere, eğitimle ilgili ne varsa hepsinin yanıb a ­
şından geçti [kendi eği tilmişliğin i geliştirmek çabasına boş verdi ] .
i şte hükümdarl ıkta böyle b i r tutum takındı ; ne var k i dıştaki i l i ş ­
kiler R u ml ar bakımından elverişli yolda gitmiyord u . Gerçekten,
lski t'in [" Bulgar" kasdediliyor] biri, adı da Boi'sthlabos idi, Byz a rı ­
tion 'dan ka çtı, savaşçılar topladı v e l llyrikon [Sırbistan-Arnavut­
luk yöresi] ili sınırlarında vahşi bir h ayva n gibi ken disine sığma ­
cak yer bulup, b u sınırlar bitişi ğin deki, Ruml ara bağlı halkları,
yani Triballos'ları , Sırpları ve kendisinin soyd aşlarım [Bu l garl a rı]
talandan geçirdi. Bunun haberi saraya ulaşır ulaşmaz, beriki [l m ­
para tor M onomakh os] Dyrrakhion/Draç yöneticisin e yazı gön d e­
rip ona Steph anos ile -çünkü Boi'sthl abos'un bir adı da bu i d i ­
çarpışmasını buyurdu . Am a [sözü geçen] komutan, savaşı bece­
riksizce yürüttü (çü nkü askerlik işlerinin tam cahili idi) ve bu
yüzden askerlerinin büyük fel aketlere u ğramasına yol a çtı ; k e n ­
disi b i n zorlukla, yanında pek az adamla, kurtuldu, kalan asker­
l erinin h epsi, o yerde, düşmanı ara direnemeyerek ve karşı koy a ­
mıyarak h ezimete u ğratıldılar.

77
Böylece illyria 'da işler bu son u ca vardı. O arada M onomakhas (yi­
ne iç işleri konusuna döneyim), [vaktiyle, i mparatoriçe ile evliliği
öncesinde] ikin ci eşi ölünce, ü çüncü kez evlenmeye karar vereme­
mişti ama dulun biriyle birlikte yaşam aya başl amıştı ; bu kadın
[ölen] eşinin yeğeni idi. Söz konusu kadın gençti, olağan dışı gü­
zel bedeni vardı ve asil kökenden geliyordu , çünkü Skleros'lar ai­
lesinin soyundandı. i şte böyle, bunlar birbiri için yanıp tutuşuyor­
lardı ve sevdaları o noktaya varmıştı ki h i çbiri ötekin den ayrı ya­
şayamıyor, yaşamayı da istemiyordu . O nedenle, bu hükümdar
[sonradan hükümdar olan Konstantinos M onomakhos] sürgüne
mahkum edildiğinde, sevd iğini görmek ve onun uzağında bulun­
mamak u ğruna h erşeyi terketti. Onun peşi sıra gitti ve bu neden­
le bütün yaşamı, varlığıyla onu [erkeğini] uğradığı felaket içinde
olabildiğince teselli ederek ve nice başka üzüntü vesilesinin yanı
sıra bir de yoksulluktan sıkı n tı çekmesin diye onun geçimini ken­
di parasıyla sağladı. Aslında [bir gün gelip Monomakhas impara­
tor olur, benimle evlenir diye düşün erek] kendisi de i mparatoriçe
olmak umudunu besliyordu. Seriki [Zoe ile evl enip ortak hüküm­
dar sıfatiyle] tahta çıktığında, u m u tları gerçekleşmedi ama impa­
rator kendisinin gönençli günlerinde bu kadını un utmayıp, onun
hesabına [onu konu edinerek ve onun yararına bir durum yara t­
mak isteyerek] imparatoriçe ile konuştu ve ona bir miktar keyi ni
yaşam sürme duru m u sağlamak i çin onu saraya çağırmasına inı­
paratoriçenin razı ol masını istedi. i nıparatoriçe bu l utfu ondan
[eşinden] esirgemedi, çünkü zaman onun kıskanma duygusunu
neredeyse sön dürnıüştü ; artık şimdiden olgun yaşta idi ve geçir­
diği yaşam sınavları onu iyice ılınılı tabiat sahibi etmişti. Böylece
Skleraina [Skleros ail esinden olan kadın, hala bulunmakta ol du­
ğu] Mytilene/Midilli'den çağınldı ve doğrusu onu hemen pek gü­
zel bir ev ya da etkileyici bir nıaiyet [hiznıetkarlar takımı] bekliyor
değildi, ama zamanın geçmesiyle yalnız hükünıdarlara [inıpara to­
riçelere] has bir nıaiyet edinmekle kalmadı, ama oturdu ğu ev de
saray biçimini aldı. i mparator, sözde inşaat çalışmalarını görüp
denetiemek vesilesiyle, onunla sık sık buluşmak için, ka dının ko­
nutunu [devlet h azin esinden para harcayarak değil] kendisinin ki-

78
şisel mülkü olarak yaptırmakta b ul unduğunu bahane etti. Böyle­
ce, bir süre boyunca sevdası n ı sakl adı ve güya yüzü kızarıyormuş
gibi yaptı ; sonraları, utancı ve bahaneleri bir yan a bırakarak, bu
kadına karşı, sanki o kadın onun kapatması ya da odalı ğı değil de
yasal eşi imiş gibi davrandı. D olayısiyle, onun u ğruna her gün im­
paratorluk hazinesinden ırmak gibi para akıttı ve altın musl ukla­
nnı açtı ; beri yandan, imparator onu gizlenmeden ziyaret etmek­
te idi. Hatta onun uzağında [başka kadınla, imparatoriçe Zoe ile]
birlikte yaşamaya ve birlikte yatmaya katlanamıyarak, bu kadını,
önce onun hakkında imparatoriçeyi bilgilcndirip bir engel çıkar­
ma maya onu razı ettikten sonra, saraya getirdi. Ayrıca söylenir ki,
i mpara tor her iki hanımdan karşılıklı olarak dostl uk yemini etme­
lerini istemiş imiş; hatta, sevgilisi Sebaste ünvanını28 aldı ve hü­
kümdar eşin e özgü bu ünvanı a l an ilk kadın ol du ve kendisine
despoin a [anlamı : "Hanım Efendimiz"] diye hitab edildi. impara­
toriçe bütün bunlardan dolayı ne kızdı ne de üzüldü ; imparator
oturduğu zaman da sağında ve solunda imparatoriçe ile Sebaste
yer alıyorl ardı. Şu da var ki, i mpar<ı tor, [o sırada] yanında sevgili­
si olmaksızın tek başına bulunması sa ğlama bağlanmış değil idiy­
se, asla i nıparatoriçeyle karşıl aşmıyordu [saraydaki hizmetkarlan,
yanında sevgilisi var idiyse onun i mparatoıiçeyl e karşılaşmaması­
nı sağlayacak düzenlemeyi yapıyordu]. Ancak, [sevgilisi] bunca
gönence kavuşmuş ve gelecek i çi n daha da büyük umutlar besle­
mektc ol duğu halde, birdenbire hastalandı ve imparatoru en de­
ri n yas içinde bırakarak öldü.

[22. i talya 'da ve Kıbrıs'ta birer ayakl a n m a a l evlenip sö­


n üyor]
O böyl ece yaşamdan ayrıldı gitti ; hükümdar ise iç savaşl a u ğraş­
mak zorunda kaldı. Çok yüksek [il eri ölçü de] akıllılığı ve yiğitliği
bulunan, ayrıca çok becerikli bir komutan olan biri [Maniakes] ,

28 Bu, Latincedeki Augusta "ııı n l-lellen dilindeki tam karşılığıdır ve unvan ola­
rak aslında sadece i mparatoriçeye özgüdür.

79
iki i mparatoriçe [Konstantinos M o n om akh as evlenme yoluyla
başa geçin eeye kadar ortaklaşa hükümdarlık eden iki kızkardeş,
Zoe ile Theodaral tarafından, kendi leri egemenlik sürmekte iken,
memleketin bir bölümünün istila edilmesine yol a çan saldırılara
karşı koymak ve o bölümleri yen iden Rumların egemenl i ği altına
almak için, i talya 'ya gönderil mişti ; böylece, düşmanl arla çarpış­
m aya başl amıştı . O arada h ükümdarlık Monomakhos'un ellerine
geçince, -hükümdann sevgilisinin erkek kardeşi ol an- Romanos
Skleros, kızkardeşi dol ayısiyle büyük bir güç edindi ve hem Ma­
gistros [yargılama yapmak yetkisi d e bulunan komutan] hem de
Protostrator [Başkomutan] ünvanıarını aldı; böylece, Anatalikon
ilinde Maniakes'in m ülküne komşu durumunda olan Romanos,
geçmişte ondan d üşmanca davranış görmüş olduğu için kin tu­
tarak, ona haksızlık etti. Hatta denir ki M a niakt>s'in evlilik yata­
ğına leke sürdü [eşin i becerdi]. Bu haberler, M aniakes'de öfkeye
ve büyük üzüntüye sebep oldu ; bu kişi, işin sonrasında, l�oma­
nos'un entrikalan sebebine maka m ın ı da kaybetti. Bunun üzeri­
ne, istanbul'a dönerse Skleros yüzün den hükümd arı n düşmanlı­
ğı ile karşılaşacağın ı anlad ığından, ayaklanma girişiminde bulun­
du, komutanın alası ve yiğit bir adam olduğu i çi n de, ordunun
büyük bir bölümü onun yan ı n a ka tıldı. Böylece bu kişi orduyu
[ordusunu] gemilere bindirdi ve italya kıyısının karşısına [Rum
devl etinin illyrikon ili batı bölümüne, Arnavutluk'a] geçirdi ; bu iş
i mparatoru tedirgin liğe düşürdü ve onu, Maniakes'e bir mektup
göndermek zorunda bıraktı ; bu m ektupta, ona, eğer silah bıra­
kacak olursa korkacağı hiçbir şeyin olmayacağını va ad etmektey­
di. Ancak heriki kararhydı ve savaşmaktan caymadı ; bunun üze­
rine i mparator ona karşı sefer etti [ettirdi] . Ordunun başına her­
hangi bir soylu kişiyi ya da sına n mış bir ko m u tanı geçirmedi
çü nkü belki o da aynı yolu izler [komutası al tındaki ordu ile bir
ayaklanma düzenler] diye korkuyord u ; tersine, kendisinin güven­
diği hadım oda uşağım geçird i. Bunun üzerine hadım, orduyu
alıp yola çıktı ; M aniakes ise onun ordusu henüz düzene girmiş
değilken onu bastırmak i çin tez d avranarak seğirtti . iki ordu ça ­
tışmaya giriştiklerin de, önce, hareketin elebaşısının yan i Mani-

80
akes'in h asımlan yenilgiye uğradılar; ama h emen ardından, biz­
l eri yöneten Tanrının Takdiri savaşın sonucunu tersyüz etti ve
M an iakes'in adamlan h ezimete u ğradıl ar. [Bu gelişm e şöyle ger­
çekleşti :] Bu kişi düşmanın satl arında kargaşa yaratmış iken ve
hasımlan onun bağırmalan [n araları] sebebine kaçışa koyulmuş
ve dağılmakta iken, birdenbire öl dürücü bir yara aldı ve yarasın­
dan pek çok k an akm ası onu sersemietti v e bedeni felce uğradı.
Dizginler ellerinden kaçtı ve eyerden kayıp atından yere düştü.
Böylece o yerde öldü ve ara bölgenin [iki ordu arasında kalan
arazi bölümünün] yakınında bir yerde [ölüsü] yatıp kald ı ; impa­
ratorun askerleri ise bir hayli zaman boyunca [bir savaş hilesi uy­
gulanıyor olmasın diye] onun yanına yaklaşmaktan korktular.
Ancak, M aniakes'in askerleri başbuğlarının öl düröldüğünü anla­
yınca, korkularından, dağıldılar. O zaman hasımlar ölünün üze­
rine sa ldırdılar, zavallının kafasını kestiler ve bu kafayı kendi ko­
m u tanlanna gö türdüler. Komu tanl arı bunu h emen imparatora
gön derdi ve o da kafayı At Yarışı Yeri'n i n [dol ayısiyle, şimdiki
Sultanah met M eydanı 'nın] orta yerin e astırdı. Ardından, görü­
nüşle savaş kazanmış ko m u tan olan ve orduyla geriye dönen ha ­
dı mın onuruna zafer alayı töreni düzenlen d i ; [daha sonraki şük­
retme ayininde de] i m parator, Khalke/Heybeliada'daki Kurtarıcı
i sa kilisesinin ek yapısı ol an ve agora/meyd a n 'a bakan kilisecik­
de, sağı nda ve solunda iki i mparatoriçe [gerek daha önce gerek
şimdi ortak hükümdarlar durumunda olan Zoe ile Theodora]
o turur durumda, tam resmiyetle, tah tına o turmuş idi.
i şte M aniakes serüveni böyl ece son bul d u ; ama h emen arkasın­
dan, Sevdalı Theophilos'un kamutası altında yeni bir ayaklanma
patlak verdi. Bu kişi, birincisinin [lV. Mikhael'in] yeğeni olan bu
ikinci Mikh ael [Zoe 'nin evlat edindiği , ona hainlikte bulunan V.
M ikhacı Kalaphates] ile ilgili ayrı n tıl arı [onu n tahttan in dirildiği­
ni] ve yönetimin iki kadına [ortak hükümdar olarak] bırakıldığı­
n ı öğrenince, o sıra da yöneticilikl erine atandığı Kıbrıslılan yan­
d aşlığına çekti ve ayaklanmaya girişti. M on omakhas onu etkisiz­
l eştirmek için zaman yitirmedi ; donanma gön derdi, bu donanma
Sevd alı 'yı yakaladı ve a daya kol ayca boyun eğdirdi.

81
O arad a Patrik Alexios, 1 2 yıl Patriklik ettikten sonra öldü ve ye­
rine Keroul arios den en M ikhael geçti. [Ölmüş] Patrik Alexios'un
kendisiyle aynı adı taşıyan manastırında yığın etmiş olduğu 2 5
kentenario tutarında altı n a Monom akhas e l koyd u . Yetimbesler
lakaplı, i m parator M ikhael Paphl a gon'un kardeşi olan hadım i o­
anm·s, Monom akhos'un egemenl i ği döneminde Mytilene'ye [Mi­
dilli kentine] götürüldü ve orada kör edildi. Bu iş, kimil erinin
sandığına göre, i mparatorun haberi olmaksızın [ortak hükümd ar]
i mparatoriçe Theod ora 'nın emriyl e gerçekleşti ; ancak kimileri de
kör etm enin, yıllardan beri haksız yere sürgün edilmiş olmasın­
dan dolayı hınç d uyan imparatorca bizzat verilen buyruk üzeri­
ne yapıld ığına inanmaktadır. Hadım, kör ol arak birkaç gün yaşa­
dı ve ardından öldü.

[2 3 . Leontas Tornikes'in ayaklanması ve yenilmesil


O zaman Monomakhos'a karşı, i mpara lorun ana yön ünden hısı­
mı olan Leon las Tornikes'in yönetiminde di ğer bir korkunç ayak­
lanma patlak vardi. Bu kişi Orestiada'da o lururdu -eskiden Adri­
anoupolis/Edirne bu adla anılmaktaydı - ve Makedonia'lı lar29,
sözde o daha iyi [bir im parator adayı] old uğu için onun yanını
tu lmaklaydılar. Gerçekten, görünüşü çirkin olmadığı gibi, korkak
da değil d i ; dahası, çoğu kişiyi çeken bir başka tür ka rizması var­
dı ; hiç değilse bi rta kım kişilerin gözünde, bir gün gelip Rumla­
rı n egemenlik asasını onun elde ed eceği yol unda boş yere şam
yayılmıştı. imparator ona, bir hısımına nasıl davranması yakışık
alacaksa öyle davra n ınarnakla kal mıyordu ; üstelik ondan nefret
ediyordu. Buna rağmen i mparatorun kızkardeşi Eu prepia bu ki­
şiyi kendi maiyeti arasına kabul ediyor ve onu hoş tutuyord u ;
Euprepia tutarlı düşünen yiğit bir kadın olduğu için, refaha ka­
vuşup zenginleşmişti, ancak kardeşi [im parator] onun ileri ölçü­
de sa ğduyulu olmasından çekindiği için ona pek muhabbet duy-

29 O dönemde bu deyim hem Makedonyalıları hem de Trakya halkını kasde­


diyordu.

82
muyord u. Böylece Euprepia ondan h erh a n gi bir onurlandırıcı
muamele görmediği i çin, onunla karşılaşm aktan kaçınırdı ama
yine de onunla karşı laştığı zamanlar ona karşı tepeden bakar tu­
tum gösterir, onun kusurl arın ı söyler ve ona kınamalar yöneltir­
di. Eğer kardeşinin kızdığını görürse, sinirl enerek çekilir giderdi.
i şte i mparator, kızkardeşinin Tornikes'e iyi davrandığını gördük­
çe içine kuşkular ve kızgınlık doldu ve ikisini birbirinden uzak
tutmak için Leontas'ı Rumlarla aralannda sorunlar bulunan Gür­
cülerin yöneticiliğine atadı, böylece onu dıştan görünüşü h oş bi­
çimde sürgüne gön derdi. Bunun üzerine, beriki, kaçtı ; ama onun
büyük şan şeref el de etmek umudu besl ediği yolun daki söylenti,
durmuyord u. Bu nedenle birtakım kişiler onu imparatora fıtledi­
ler ve o d a bu kişilerin sözlerine kapılarak, Tornikcs'i kcşiş usulü
traş etsi nler [manastıra kapasınlar] diye adamlar gönderd i ; sandı
ki onun saçlarını kestirmekle onun umutl arını d a kırpmış olacak­
tır; bunun üzerine ona kara cübbe giydirdi, böylece onun aydın­
lık geleceğini karartmış ol d u ğuna inandı. Onun [keşiş giysisi için­
de] geriye döndüğünü görünce, ya lnız o n a acı ma makla kalmadı,
kahkahalar atarak uzaklaştı. Bu arada, söylemiş olduğum üzere
öteden beri Tornikes yan d aşlığı güden ve bu kişi üzerinden bazı
amaçlarını gerçekleştirmek umudu besleyen M akedonia 'lılar, ge­
ce vakti onu gizlice Kentlerin Sultanı 'ndan dışanya çıkardılar ve
kendi başkentleri [illerinin yönetim merkezi] olan Edirne'ye gö­
türdüler; orada onun yandaşlannın etkinliğiyle ordunun büyük
bölümü, olasılıkla i mparatora karşı duyulan hınç nedeniyle, top­
l andı. G erçekten, birtakım nedenlerle, yalnızca askerlere kötü
muamel e etmekle kalmamıştı, üstelik bir de bunlar kendisinden
n e rre t ediyor diye askerlere karşı işkilli idi. Böylece daha ordu
toplanır toplanmaz [askerler] h emen Tornikes için biat alkışla­
ması yaptılar [onu i mparator olarak tanıdılar] ve bu kişi girişim ­
lerine başladı ve birdenbire Ken tl erin Sultanı önüne vardı. Yol
boyunca pek çok askerler ve kentliler ona katıldı ve beriki de
kendisine kimsenin karşı koya mıyacağını sanarak avunuyordu ;
doğu [yani, Anadolu] ordusu u zakta, savaşla uğraşmakta ol du­
ğundan ve kentin halkı, ken disinin varsayımına göre, isteklerini

83
yerine getiremiyor diye i m paratordan nefret ettiği için, kentin
kapıları kol ayca kendisine açılacak diye inanıyord u . Kendisi bu
umutlarl a avu nu rken, [kent h alkı] kendi gönül rızasıyla onu ka­
bul etmezlerse kenti kuşatmak üzere, kentin önünde ordugahını
kurdu. Böylece ordusu, sabahtan, saf sa f dizil di ve Tornikes,
Bl akhernai [Ayvan saray] semtinde surların yakınına vararak, [sur­
ların üzerinde duran] kentlilerden , ona kapılan açmalarını istedi.
Ancak onlar kendisiyle konuşmaya hiç tenezzül etm edikl erinden,
tersine bir de ona sövdüklerinden , kenti kuşatmaya girişti. impa­
rator az sayıda askerle ve kentlilerle, keza Ayan M eclisi m ensup­
lannın h izm etkarlarından bazılarıyla karşı-saflar oluşturdu ; bu
kişilerin toplam sayısı ancak bini buluyord u. Bu savaşçılarını,
ayaklanmacıya karşı koysu nlar diye, kent surlarının dışına yerleş­
tirdi, böylece onu korku taeağını umdu. i mparatorun kendisi ise
[Blakhernai Saray yapılarından birindekil odalardan, diğerlerine
göre dışarıya d oğru çıkı ntı yapar durumd aki bir tanesi ne [bu
odanın ön yani dışarıya bakan ya nı, Ayvan/Eyva n-Saray adının
belli ettiği üzere, duvarsız, açık olma lı] görkemle oturuyordu ve
kentin önündeki düzlüğü [düşmanının ord usunu yayd ığı düzlü­
ğü] seyrediyordu ; böylece düşmanını da görebiliyordu ama ken­
disi dahi onun tara fın d an görülür durumdaydı. Bu arada, sövüp
saymağa al ışkın olan Makedonia 'lılar [Tornikes'in Makedonia ve
Trakya 'dan derl enmiş askerleri], daha i mparatoru görür görmez,
h ep birlikte, açı ktan ona sövmeye başladılar ve hep birlik te he­
men cek bir koro oluşturarak [ türkü gibi] alaycı dizeler okudular
ve ayaklarıyl a yere vurarak h o ron tepmeye ve türkü çığırmaya
başladılar. Ardından, düşman ordusu i çin den bir böl ü m , i m para­
torun kent önünde sa f tutmuş askerlerine saldırdı ve berikiler
[kaçmaya başlayarak] kapılara doğru hamle ettiler, kimi ise [sur­
l arın dibindekil h en d eğe düştü ve boğul du.O sıra da öyl e büyük
bir panik egemen oldu ki surl arın savun u cul arı yüksekten kendi­
lerini a t tılar ve kaçmaya koyuldular, ama kentin girişinde [sur ka­
pılarında] nöbette olanlar dahi kapıl arı kaparnayı hiç mi hiç
umursamadan h emen ortalıktan yok oldular. Eğer o sırada [Tor­
nikes ordusu i çinde] savaşın kazanılmakta olduğunu iyice bilen

84
[anlayabilen] birisi bulurısa idi, hi çbir şey Tornikes'in derhal ken­
te girmesini ve girişimini [başarıyla] son u çlandırmasını engelle­
yemezdi. Am a Tanrı 'nın isteği bu olm a dı ğı nda n, böyle bir eyl em
ayaklanmaemın aklından geçmedi [ve onu uyarıp akıl öğreten de
çıkmadı]. O aralık i m parator, düşmanlard an biri onu okun a he­
def edindiğinde, az kalsın can ı n dan olacaktı ; bu kişi [oku atan]
buna ra ğmen [imparatoru vurabilecek iken] ı ska geçti ve i mpa­
rator yerine genç bir oda uşağını vurdu, ancak o dahi öldürücü
bir yara almadı. Bu sırada i mparatorun muh a fızları korku içinde
imparatoru h emen bir başka yere götürdüler, ancak bu kişi tek
başına ol arak [onların seçimine bakınayıp kararı kendisi vererek]
başka bir m ekanı ken dine taht odası edindi. Dediğimiz gibi, ta­
lihi Tornikes'i terketti ; olayların gidişatı onun aleyhine döndü.
Gerçekten, kent yine muhafızlarla dol d u ; oysa ayakl anm acı ikin­
ci kez sabah tan saldırıya girişti ğinde, püskürtüldü ve az kalsın
canını yitirecekti. Düşmana karşı mancın ıkla fı rl a tılanlar i çinde
koskocaman bir kaya, ayakları macıyı hedef al mıştı ve aslında [so­
nu çta] ona vurmadı ama gerek onu gerek adamlarını dehşete
düşürd ü ; ad amlar sa narı nı çözdüler ve kuşatmayı sürdürmeksizin
ordugahlarına döndüler. Ayaklanmacı, daha birkaç gün ora da
[ordusuyla] bekledi ; ama askerlerin den kiminin imparatora ka tıl­
dığını kiminin de dağıldıklarını v e kaçtıklarını görünce, ken ti ku­
şa tmayı bıraktı ve Trakya kalelerinin, kolay olaca ğını sandığı fe­
tihlerini yapmak üzere yola çıktı ; ama bu kaleler dahi onu püs­
kürttül er. O günlerde An adolu'dan gön derilen, i mparatorun ça­
ğırtmış bulundu ğu ordu da yetişti ve kompl ocuya karşı savaşa
girdi. O zaman, bu kişiyle birlik olmuş bulunanlar, kendi canla­
nnın korkusundan, ayrıca da karşılannda ordu gah kurmuş An a­
dolu ordusunun komutanı mektuplar gön dererek ve konuşmay­
la onl arı imparatora katılmaları i çin ikna etmiş bulunduğundan,
hemen hemen hepsi ayaklarımacıyı terkettiler ve i mparatorla bir­
l eş tiler. Bunlar yal nızca önemsiz askerlerden ibaret değildi ; i çle­
rinde ileri gelen kişiler ve şanlı komutanlar da vard ı ; bunlardan
sad ece biri, Bata tzes, ayakl anmaemın yan daşlığında kaldı. Geri
kal anlar Tornikes'i terk edip de bu kişi artık Kent'i [Konstanti-

85
nos'un Kenti, i stanbul 'u] ele geçirme umudunu yitirir yitirmez,
Batatzes ile birlikte bir kiliseye sığındı. [Orada tutukl an dılar ve]
Oradan zincirle b a ğl ı durumda h er ikisi Monomakhos'a götürül­
düler ; o da bunları kör edilmeye m ah kum etti. Bunun üzerine
hemen gözlerinin ışığını yi tirdiler ve ayaklanma tümüyl e bastırıl­
mış oldu.

[24. Rusların d en i zden saldırı sı ve M armara Denizi'nde­


ki savaşta yeni l m el eri]
Buraya kadar benim Tarih 'im i ç çatışmaları anlattı ; a n cak artık
bundan sonra dış savaşları ve bunlar arasında da ilk ol arak Rus­
ların saldırısını anl atacağı m. Bu u l u s daha önce de birçok kez
Rumiara karşı seferberliğe girişmişti ; sonunda, yeniidi ve onl arla
barış yapılıp [önd erleriyle, Rum i m paratoru arasında] evl ilik yo­
lun dan hısımlık kuruldu ; bununla [kız alıp verilmesiyle] amaçla ­
nan, iki halkın [bu] h ısımlık neden iyl e geçim içinde olm ası ve
aralarında ticaret i çi n özgürce dolaşım yapılmasıyd ı. Gerçekten, o
zaman dahi istanbul'da birçok Tauris [Kırı m Yarımadası] i skit'i
[=Rus] dolanmakta, kendi mallarını buraya getirip bizimkil eri sa­
tın almakta idi. Bir defasında, iskillerden bazıları birtakım Rum­
l arla kapışmaya girdi , sonuçta yaralandılar ve ardından öldüler;
h atta bunların arası n da bazı seçkin kişiler de bulunmakta idi.
Bunların hükü mdarı , bu olayı bize karşı sefer düzenlemek için
bahane edindi ve h emen, mon oxylo [=tek parça odun kütü ğü]
denen türden çok sayıda tekne yap tırdı ve bunlara sayıya gelmez
kalabalık asker bin dirip, savaş ilan etmiş olmaksızın [baskın biçi­
minde] M armara'ya çıkageldi. i mparator saldırıyı öğrenir öğren ­
m ez elçiler gön derip Rusl ardan sil a h larını bırakmalarını istedi ve
onları kızdırarı bir hal olmuş idiyse kendisinin o işi halletmeye
arnade bulunduğunu açıkladı. N e var ki, Barbar [saldıran Rusla­
rın Beyi] , elçileri, burnu Kaf Dağında tutumla karşıladı, onl arla
yü ksekten atarak ve kibirli konuştu ve onları paldır küldür kov­
d u . Böyl ece i mparator, barış yapıla ca ğını artık ummayarak, ken-

86
disi de deniz savaşı için h azırlandı ve donanma eli altında bulun­
mayıp [deniz ötesindeki] illerin savunulması amacıyla çok u zak­
lara gönderilmiş, oral arda u ğraşmakta olduğunda n, [yapabil diği­
ni yaptı,] birkaç tane ü ç dizi kürekli savaş gemisi ve nakliye ge­
misi hazır etti, bunları bol bol sıvı ateşle [gemilerin önündeki
tüplerden fırlatılan ünlü Rum ateşi ile] dona ttı ve bunları düş­
manın karşısına dizd i ; imparatorun kendisi de ora da h azır i di , li­
manın yukarı bölümünde bir yerde tahtında oturmaktaydı. Gü­
nün çoğu geçmiş ve Barbarlar dağıl maksızın [kaçışa koyulmaksı­
zın] hareketsiz durmuş ol duğundan, imparator Theodorakanos'a
düşmanla çatışmaya girmek üzere ü ç tane üç dizi kürekl i savaş
gemisi ni almasını ve bunl arl a düşmanı çarpışm aya zorl amasını
buyurdu . Ama bu kişi çatışmaya fil an değil dü pedüz deniz sava­
şı na gird i ; bazı düşman gemilerini sıvı ateşle yaktı, kimini içinde­
ki adamlarla birlikte batırdı ve birini bizzat kendisi onun i çine sıç­
rayarak, tayfaların bir bölümünü haklayara k ve korkularından do­
na kalmış olan geri kalanlarını tutsak ederek, ele geçirdi. impara­
tor, üç tane ü ç dizi kürekli savaş gemisinin düşmana karşı girişi­
mi nasıl bir hayırlı sona ulaşm ıştır, bunu gördükten sonra, savaş
için denize a çılmış durumdaki, geriye kalan gemilere de sal dırı
işaretini verdi. Barbarlar, bu gemilerin dosdoğru kendi üstlerine
geldiğini görür görmez, savaşmak için tüm isteklerini yitirdiler,
ters yöne dönüp dağıldılar ve [Boğaz yoluyla Karadeniz'e, ora dan
yurtlarına dönmek i çi n] kaçmaya koyuldular. O sırada Rumlar
gökten [Cennetteki i sa 'dan] gelen bir yardım da aldılar; gerçek­
ten , doğudan batıya doğru birdenbire şiddetli bir yel esti ve fırtı­
na çıktı, fırtı na sırasında yıldırımlar Barbar gemilerine düştü ; ge­
milerin çoğu suya daldı ve dibe ba ttı, kimiyse deniz yüzeyi altın­
daki kaya yükseltil erinin ve yüzeydeki kaya çıkıntılarının üzerine
düştü ve parçalandı. Gemilerin tayfalarından kimi suya gömüldü,
[yüzerek kıyıya u laşabilen] kimi ise kıyıları kollayan Rum n öbetçi­
l erin kurbanı oldu ve öldürüldü. Böylece, Barbarların yenilgisin­
den sonra, i mparator yengi çelengi taşıyarak saraya döndü.

87
[25. Oğuz Türkl e ri n i n güçl e n m esi ve Rum i m pa ratorl u ­
ğ u sınırına daya n m ası]
Benim, Barbarl arl a yapılan savaşlardan birine il işkin anlatımım
burada son buluyor ve şimdi, o dönemde Anadaluyu işgal eden
ve günümüze değin Anadolunun tepesin e binmiş duru mda olan
bir diğer ulusun, Türkleri kasdediyorum, kitlesel göçünün anla­
tılması söz konusu dur. Bu ha lk, H u n l arın soyu ndan iner ve Ku­
zey Kafi<.asya sınırlarında oturur i d i ; sayıca kalabalıktır ve bağım­
sızdır. Pers i mparatorl uğunu yıkan M aked onyalılar i mpar<ıtorlu­
ğu da kendi sırası gelip Sarakenos'lar tarafınd<ın [Müsl ü manlar
k<ısdediliyor] yıkılınca [ !] bu sonuncul<ır <ırdından ken dileri de
birbirine h <ısım bölüklere ayrıldıl<ır, biri diğerine karşı kılı ç çekip
savaştı durdu. ibrail 'in [özgün metind eki yazımı : imbrael] oğlu,
Pers ülkesinin, Media'nın, Harzem'in ve diğer bazı ülkelerin hü­
kümdarı olan M a h mut [özgün meti nde; Moukhoumet; G azneli
Mahmut kasdediliyor], i mpara tor Basil eios zamanında, Babil 'l i l e ­
re ve Hintiiiere karşı savaş açmıştı ; ancak yenildiği için, Türkler­
den yardım istedi ve bunun üzerine Mahmut ile bağlaşıklık ku­
ran Türk komutan, Mikail oğl u Tu ğrul Bey [özgün metinde ;
Tangrolipix Mouka let] idi. Mahm ut, Türklerle birlikte, düşm<ın­
lara saldırdı ve onları hezimete u ğrattı ; ama ülkesine geri dön­
düğü zaman Türklerin kendi yurtlarına dönmelerini yasakladı ve
onları başka düşmaniarına karşı ken di bağlaşıkları olarak kullan­
mak için eli al tında tutmak istedi. Bunlar ise, eğer Sir Derya/Sey­
hun [eski ı lellcnlerin iaxartes diye tanıdığı ırmağın adı, Zon a­
ras'ın özgün metninde Araxes olarak yazılmıştır] üzerin deki köp­
rü kendilerine tesli m edilmezse yurtları n a dönemeyeceklerinden
-çünkü köprüyü kullanmadan ı rmak aşılamıyordu ve o köprü de
her iki ucunda birer burçl a berkitilmiş, bu burçlara m u h a fızlar
konmuş idi- baş kaldırıp dağlara çıktılar; binlerce kişiye karşı
kendileri sadece üç bin kişi olduklarından sa f tu tup meyd an sa­
vaşı vermeye cesaret edemedil er ve oralardan [sığındıkları yerden,
ta l an akıni arına çıkarak] Sarakenos'ların bölgelerini yakıp yıktılar.
Bunun üzerin e Mahmut, onlara karşı yaklaşık 20 000 savaşçı yol -

88
ladı ve ord u nu n komutasını kendi soydaşl arından on kişiye ver­
di. Türkler geceleyin bir sal dırı yaptı ve kolaylıkla, onların çoğu­
nu kılıçtan geçirdi ; kurtulabilenler, başl arın da komutanları ile,
M ahmut'un yanına döndüler, o da on komutanı kör ettirdi ve
kurtulabiimiş askerleri, kendilerine kötü d avranmakla teh dit etti .
O zaman bunlar da korkularından Türklere sığındılar. Hatta pek
çok başkaları , köleler ve soyg unlardan talanlardan hoşlanan eş­
kiya takımı da gelip katıldığından, Türklerin ordusu pek kalaba­
l ı k oldu ; Mahmut ile [doğrus u : onun oğlu Mesut ile] l sfahan ya­
kınında çarpıştı, orada pek çok Sarakenos öldü, Mahmut da b un­
l arın arasında idi. Ordular barış yaptılar v e h erkes, Mahmut'un
devleti nde egemenliği Tuğrul Bey'e tesl i m etti. Bu kişi erki ele
geçirdiğinde, asker gönderip Seyh un üzerindeki köprünün burç­
larını yıktırdı ; o zaman,Türklerin ırmağı geçmesine olanak sa ğla­
yarak, bu Barbarl ardan [ırmağın ötesinde yaşamakta ol an Türk­
lerden] büyük bir kalabalık Tuğrul Bey'in ordusuna katıldı ; böy­
l ece Türklerin Başb u ğu güçlü bir ordu edindi ve her yerde Sara­
ken os'ların [Türk ol mayan müsl ümanl arın] egemenliğine son
verd i ; kend isi ve soydaşları kendilerini Türklerin devletinde efen­
diler ol arak ve Hacer O ğulları'nı [Rumların zaman zaman Türkler
için de kullandığı bu ad, burada yalnız Türk olmayan müslüman­
ları kasdcdiyor] kendi lerinin uyrukları olarak ilan ettiler. Gelişme­
leri n sonrasında Tuğrul Bey savaşla Babillileri [Ba ğdat'ı başkent
edin miş devlet kasded iliyor] yenip orayı fethederek, Kutal mış/
Ku llu muş'u [özgün m e tinde: Koutloumous] Ara plar üzerine [Su ­
riye 'ye] ord u i l e gönderd i . Bu kişi yenildi ve dön erken , M ed i a
-eskiden Vaspurakan ülkesi böyle adlandırılıyordu - hükümdarıy­
la, onun devleti ülkesinden geçmek i çin [el çiler aracılığıyl a] mü­
za kere yürüttü. Buna rağmen o ülkenin, i mparator tarafından
erk sahibi ol arak atanmış [Rum bağımlısıl hü kümdarı, yalnız Ku­
talmış'ın geçmesin e izin vermemekle kalmadı, bir de ona karşı
saf tuttu ; çarpışmada h ezimete uğradı, kendi adamlarından ço­
ğunu yitirdi ve kendisi de tutsak alındı. Kutalmış, Tu ğrul Bey'in
yanına döndüğü zaman, Media'ya karşı yapılan savaşın ayrıntı ­
larını o n a anl a ttı, ülkeyi e n verimli türden toprağa sahip diye öv-

89
dü ve sözlerine, h erh angi bir kişinin oralarını feth etmesi kolaydır
çünkü oranın h alkı kadınlardan ibarettir [erkekleri dahi kadın gi­
bidir] diye ekledi, h asımlarını böyle a n dı . Tuğrul Bey, [Suriye se­
ferinde] yenildiği için ona kızınıştı ve Arapl ara karşı savaşı [n ko­
mu tan lığını] ken disi üstlendi. O zaman Kutalmış, korkusun d a n,
kendi adamlarıyl a ayrılıp yola çıktı v e 1-larzemlilerin b ir kenti ol an
Pazar'ı zaptederek, Sultan'a karşı -Tuğrul Bey bu ünvanı almış­
tı- baş kaldırmış ol du ve u zun bir süre boyunca amcasının giriş­
ti ği kuşatmaya karşı diren d i ; amcası, kentin berkitilmişl i ği nede­
niyl e hiçbir şey beceremedi. Bunun üzerine Sultan, bir yandan
Pazar'ı kuşatmakla u ğraşırken, 1-lasan'ı savaş gücü yüksek bir or­
du ile Media üzerine gön derdi ve bu kişi yöreyi istila etti ; ve
Rumlarla ya p tığı bir meydan savaşı n da kendisiyle birlikte, çok az
kişi dışında bü tün ordusu öl dürül dü, yeniidi ve canından oldu.
Sul tan yenil giyi öğreni nce iç sıkın tısı duydu, ama aynı hatayı
tekrarlamakta a cele ederek mevcudu 1 00 000 kişiye ulaşan ord u­
nun komutasını üvey kardeşi Alim i brah i m 'e bırakıp onu Rumla­
rın üzerine gönderdi . Vaspurakan ilin deki [Rum] komu tan duru­
mu imparatora bild irdi ve ondan yardım istedi. O da Gürcista n'ın
bir bölümünü yöneten Liparites'e, Rumlarl a birleşip Türklere kar­
şı ya pılan savaşta yardımcı ol masını buyurdu . Türkler şimdi den
oraya varmışlardı, ama Ruml ar, i m para torun buyruğu gereğince
Gürcülerle birleşmeden ça tışmaya girme konusunda karar verme­
mişlerdi. Böylece, Ali m ça tışmadan kaçman askerlerle meydan
savaşı na giremediği i çin, kalabalık nü fuslu bir kasaba olan, için­
de çok büyük serve t sahibi taeirierin yaşa dığı Artze/Erciş'e karşı
yönel di. Barbarlar, surlarl a korunmuş olmayan kasa bayı baskınla
ele geçirmeyi u m uyorlardı ; ama sal dırı sonrasında umu tl arının
boşa çık tığını anladıl ar. Gerçekten, kasaba halkı girişleri toprak
yığınlarıyla kapamışl ardı ve düşmanların üzerine yüksek yerler­
den öte beri a tı p birçoğunu öldürüyorl ardı ; bu iş a l tı gün boyun­
ca sürdü. Türklerin komutanı Al im, Ercişiiierin sağlam savunma
yaptıklarını ve onlara kuşatmayla boyun eğdirmenin hiç de kolay
olm ayacağını anlayın ca, ateş sayesinde onl arı yenrneğe karar ver­
di. Bunun üzerine h emen a teşler tutuşturdu ve evl eri yakınağa

90
başladı. Yan gı n h er yere yayılır yayılmaz, kasaba halkı direnişten
vazgeçti ve Barbarlar kasabanın egemenl eri oldular; orada bol al­
tın ve yangının erişip yok edemedi ği değerli mallar buldular. Bu­
nun üzerine yen iden Rum ordusunun üzerine [dön üp] sal dırdılar
ve oraya artık Liparites Gürcülerle birlikte varmış bulunduğundan
[Ru ml arın savaşmak i çin beklemesine gerek kalmamıştı ve] iki or­
du, öğleden sonra, çarpışmaya girişti. Ali m ile Barbarların bir di­
ğer komutanı olan H orasan Saları [özgün metin de: Khorosanes]
ad aml arıyla birlikte kaçm aya başl adıl ar, o zaman hasıml arı Rum­
lar onları gecenin geç saatine kadar koval adı. Ordunun diğer ka­
nadında sava şmakta ol an Liparites, düşman tarafından tutsak
edildi. Bu arada Rumlar zaman zaman kovalamaya ara verip, Li ­
parites'in başına ne gelmiş bulunduğu n u bil meyerek, onu bekle­
diler. O zaman birisi onlara Lipari tes'in tutsak düştüğünü ve onu
yakalayanların kendisini yanlarına alıp ortadan yok oldukl arını
haber verdi. Rumlar bunu duyunca tasalandılar ve Barbarlar Li­
paı i tes'i Sultanın yanına götürdüler. Liparites'in tutsak edildiğini
öğrenen i mparator, Sultana elçi gönderip bunl arla Sultanın ken­
d isi için pek çok armağan ve Liparites i çin kurtulmalık bedeli
sundu, üsteli k Rumlarla Türkler arası n da barış kurulmasını iste­
d i. Sul tan da [ona] armağan ol arak Liparites'in kendisini gönder­
di ve göndermeden önce de kendisinin [Liparites'in] hatırı için
gönderilmiş kurtu l malık parasını n tümünü ona verdi ve [impara­
tordan] bir daha Türklere karşı sil ah çekilmeyeceğinin güven ceye
bağlanmasını istedi . H a tta bu kişi kendisine düşen [güvence ver­
me gös terisi] olarak i mparatora, kendisinin dilinde Şerif [özgün
metinde: Seri fes] denen bir elçi gönderd i ; Türklerdeki bu makam
bizdeki Synkel l os'un3D karşılığıdır; nasıl Patri k'in ölümü halinde
bu kişinin yerine Synkel l os geçerse, öyl ece Şerif de, H al ife öl dü­
ğü zaman, onun halefi ol arak atanır [!]. işte böyle, Şerif Kentle­
rin Sul tanı'na geldi ve imparator tara f ın dan karşılandı ; ama b u
kişi tepeden bakar tutum gösterdi, Sultana bağımlılık vergisi

30 Öz anlamı: "Hücre arkadaşı"; yani, keşiş hücresinde çile tamamlama döne­


minin yoldaşı. Patrikhanedeki synkell os'un işlevi şimdi metinde söylenecek.

91
ödenmesi lafları etti, bunun üzerin e de kovuldu. O zaman öfke­
ye kapılan Sultan Rumiara karşı kendisi yürü dü ve o zamandan
beri yavaş yavaş Türkler bütün An adolu'ya boyun eğdirip Byzan­
tion'un karşısındaki yörelere kadar u l aştılar.

[26. Rumel i 'n d e Peçeneklerl e savaşım]


Türklerle ilgili olarak, bu kadar; o a ralık, Peçenekler yerıiden im­
para torluğun Avrupa 'daki bölümüne karşı harekete geçtiler. Ulu­
sun önderi o sırada , soylu kökenden gelme ama karakteri yönün­
den uyuşuk bir adam olan Tyrakh idi. Aşağı tabakadan gelme,
ama atılgan ve eylemci olan, savaşlard a birçok yiğitlikler göster­
miş, Kegenes denen bir başkası ise, halk tarafından seviliyordu .
Bu yüzden Tyrakh , o n u öldürmek için fırsat çıkmasını isteyerek,
elverişli zamanı kolluyordu. Beriki, bu durumu farkettiği için, var
olan 1 3 boydan 2 tanesini kendi yan daşlığına çekti, bunlarla ist­
ros/Tuna'yı aştı ve ken disinin bir kaçak sığınmacı ol arak i mpara­
tora geldiğini ve ona yararı dokunmayacak bir kişi olmadığını ka­
n ı tl ayacağını söyleyerek, im paratorluk ü lkesinin sınırına vardı. Bu
haber Monomakhos'a ulaştı ve ilin yöneticisi iskiıleri [sığınmacı
Peçenekleri] kabul e tmek buyru ğunu aldı. Kegenes, Ke ntlerin
Sultan ı 'na girdi, orada i mparatorun h uzuruna çıktı, vaftiz edildi
ve Patrikios rütbesini aldı. Hatta ya nında gelen iski tleri, kendile­
ri de vaftiz olsunlar diye ikna etti. Bunun ü zerine istros/Tuna yö­
resine yerleşti ve ırmağı aşarak Tyrakh 'ın uyrukların ı sürekli bi­
çimde taciz etti, onları öldürdü ve mallarını talan etti. O zaman
Tyrakh , i m paratora el çiler gön derip onu bir ayaklanmacıya sığın­
ma olanağı sağladı diye suçl adı ve sığınmacının onun ülkesine
zarar vermesin i en gel lemezse, bütün Peçenek ulusunun düşma­
nı durumuna düşeceğini söyleyerek tehdid savurdu. Bu sözleri
i mparator şöyle yanıtladı : "Ne sığınma cıya ihanet edeceği m , ne
de onun ken disine karşı kumpas kuranları cezalandırmasını en­
gelleyeceğim ". Bu h aber Tyrakh'a u laştığında, kara kış bastırmış­
tı ve soğuktan i stros/Tuna bir kıyısın dan di ğerine donmuş idi.

92
Bunun üzerin e beriki, tüm ordusuyla, ırmağı aştı ve Rum arazi­
sine varıp komşu yöreleri tahrib etti. Durumu ö ğrenen lmparator,
hemen bölgenin komutanına ve Kegenes'e takviye ordusu gön­
derd i. O arada Peçenekler, bol bol yiyecek, şara p ve bal içeren di­
ğer i çecekler bulmuşlar, bunları tıka basa yiyip i çmişlerdi ve [bar­
sakları bozuldu ğundan] karın a ğrısına tutulmuşlardı. Bir kaçak­
tan bunu öğrenen Kegenes, Rum komutanı düşmana saldırm aya
ikna etti. Böylece, Barbarlar da h a Rumların kendi üzerlerin e gel ­
d iğini görür görmez, pek süngüleri düşük haldeyken baskın a u ğ­
ra dıklarından, ayrıca da korkularından, silahla rını bıraktıl ar ve
can atarcık tesl im oldular. Bunların i çinde, vcıktiyle Kegenes'in
kamutası altında ona hizmet etmiş olanlar [sonradan karşı tara­
fa geçmiş bulunduklcırı i çin] ya öl dürüld üler ya da köle olarak sa­
tıld ı lar; geri kalanl arın ı Rumlar, eğer onları silahsızla ndırırlarsa ve
halen büyük bir bölümü itibariyle ıssız durumda olan Bul garis­
tanda -çünkü Bulgar ulusu da h a çok yakın bir zamanda lmpa­
ratorun buyruğu ü zerine başlcırına gelen büyük bir felakete u ğ­
ramış idi- yerleşmek zorun d a bırakırlarsa kendilerine yararı ola­
cak bir işte kullanabileceklerini düşündüler. Bu areıda [tu tsak dü­
şenler cırasında bulunan] Tyrakh ile, en şanlı vatandaşlanndan
oluşan maiyeti, l mparatora götürüldül er, vaftiz edildiler ve ken­
dilerine pcırlak ünvanlar verildi. An adoluda R u mlarla Türkler ara­
sın daki savaş süregi ltiğinden, im parator, 1 5 000 Peçenek seçti,
bunl arı silahla donattı, onlara atlar verdi ve başlarına kendi soy­
lanndcın bir komutan atayarak, onl arı Khrysopolis/Üskü dar'a ge­
çirdi ; ve onların yanına yol göstersin diye bir kılavuz verip, onla­
ra, iberia/Gürcistan'a yönelmelerini [vaktiyle R u m bağımlıl ı ğını
kabullerı miş G ürcistan 'a varıp arasını dahi geri alana dek Ana do­
l u içinden, Türklerle çarpışarak ve onları kovarak, geçmel erini]
buyurd u . Ama bunlar daha [Ü skü dar'ın pek yakınındaki] Da­
matrys/Çcı mlıca 'ya varır varmaz, daha i l eriye gitmeyi reddederek,
durdular. Geriye döndüler ve Boğaz'a, Ayios Tarasios M anastırı
yöresine varıp, atlarıyla birlikte boğazı geçtiler ve hemen, sıkı bir
yürüyüş sonrasında, [kendileri gibi tu tsak edilmiş, lstanbu l ' a ge­
tirilmiş, ama sefere gön deril memiş] soydaşlanyla birleştil er. On-

93
l arla bağl aşıklık kurup, yeniden h areket ettiler ve orada ordugah
kurmak üzere i stros/Tuna ovasına [Tuna b oyundaki ovalık arazi­
ye ; Silistre dol ayiarı ?] gel diler, oradan sal dınlara girişerek Trakya
illerini viran ettiler. i mparator defalarca bunların üzerine ord u
gön derdi, ama zafer Barbarlarda kaldı, bunun sonucunda da ar­
tık korku duymaksızın Trakya i l e M akedonya 'nın tümüne çi leler
çektirdiler ve h er yan daki yöreleri ta landan geçirdiler; yalnız ken­
di yakınlannda bulunan yöreleri değil, Kentlerin Sultanı'nın va­
roş sem tlerini bile. Sonunda Ruml arl a 30 yıllık barış andi aşması
yaptılar ve Peçeneklerle savaşını böylece sona erdi.

[2 7 . lmparatora karşı bir komplo. Yanlış politika yü­


zünden sınır illerinin Türklere karşı d i reni ş gücü aza­
l ıy or]
Sultan, yakıp yıkarak, feth ederek ve işgal ederek, i mparatorluk
arazisine ve kentlerine karşı sal dırılarını sürdürd ü. O dönemde,
i mparator bir de, kökeni aşağı tabaka dan olan, kendisinin doğ­
ru tel a FFuzda bulunmasını engeller ölçüde ci ddi konuşma sorun­
ları bulunan -konuşurken yanlışlar yapıyor ve üstelik söylenenle­
ri an cak ve bin güçlükle duyabiliyordu - Romanos Boi"l as'ın ön­
derliğinde bir komployu ortaya çıkardı . Bu hali kısmen doğuştan
kusurlu olmasından ve kısmen de kendisinin zorlamalı yapmacı ­
ğından il eri geliyord u ; çünkü b u kişi doğuştan gelme soru n unu,
riyakarlıktaki yeteneğiyle, [kendisine acınsın diye] şişirmek teydi.
işte böyle, impara tor bu adamla birlikte olmaktan pek haz alır­
dı, başka hiç kimseden almadığı kadar; onun konuşma ya nl ışl a­
rını her dinleyişinde, onun abuk sabuk l a flarını en büyük eğlen­
ce sayardı. işte o da bu neden yüzün den imparatorla öylesine ya­
kınlık kurmuştu ki h er an çıkıp gelebilir ve onun yanına çıkabi­
l irdi ve yanına çıkması da sad ece selamlık mekanlannda olmu­
yordu , harem bölümleri dahi aynı biçimde onun için girilebilir
yerlerdi , oralara canı ne zaman isterse raha tça sokulabiliyord u .
O n a h er yandan servet bol bol yağıyordu v e aşağı tabaka halk-

94
tan gelme bir a dam olmasına rağmen, Ayan Meclisi mensupları
sınıfı n a m ensup olanlara özgü en yüksek m evki derecelerine çık­
mıştı. B ü tü n bunlara rağmen, m u tl u bahtı onun gözünü d oyur­
m uyord u ; i mparator olmaya göz dikmişti, bu amacına ulaşmak
için i mparatoru öl dürmeyi kuruyordu . i mparatordan h oşnut ol­
madığını gördü ğü kim varsa gizli tasarımlarını onlara açıp, bu ta­
sarıml arını kabul edenleri u mutlarl a dolduruyor ve onl arı eyleme
geçmeye teşvik ediyordu . H erh an gi biri tedirginlik gösterdi ği [ve
kendisini kınadığı] zaman da, onl ara yanıt ol arak, sözleriyle ken­
dilerini sınamış bulunduğunu, i m paratora n e dereceye kadar sa­
dık olduklarını anlamak istediğini söylüyord u ; onl arı ["Aferin sa­
n a , imparatora sadık imişsin " d iyerek] övüyor ve bu bağlılıklarını
imparatorun bilgisine ileteceğine güvence veriyordu . Böylece çok
kişiyi kandırıyordu ; onunla komplo yold aşlı ğına girenler ise tasa­
rımları nı büyük kolaylı kl a gerçekleştireceklerine ina nıyorlardı ;
çünkü BoYi as yalnızca imparatorun yatak odasına [bile], impara­
tor ister yalnız başına yatıyor ister i mparatoriçenin yanında uza­
nıyor olsu n , kolayca girebiliyor deği l d i ; bir de, [imparator tara­
fından ona] gizli geçitierin anahtarları emanet edilmişti. Gerçek­
ten de, eğer d üzenlediği komployu öğrenmiş bulunan biri onu
i mp aratora ihbar etmemiş olsaydı, tasarımlarında başarılı olabile­
cek idi. Böyl ece, i mparatoru öldürmek i çin kullanacağı kılı ç da
üzerinde ol arak, su çüstü yakalandı. Şurası doğru ki, imparatorun
budalalığı [onu aklı kıt bir ebleh sayması ?] yüzünden, başına
hiçbir şey gelmed i ; ama onun d üzenlediği komploya ka tıl anlar
cezasız kalmadılar.
Söz konusu i m parator, iyi niyetli ve özgürl ü ğe saygılı bir hüküm­
dar izlenimini vermek i çin gösterdiği gayreti, erdemli davranıştan
çok, münasebetsiz hallere yönel tmişti. Gerçekten, ruhu yüce ki­
şiler yerine sefih takımını kol l uyord u ; çünkü kamunun parasın ı
ne uygun düşecek kişilere, n e uygun düşecek biçi mde, ne de uy­
gun düşecek zamanlarda tahsis ediyordu [ihsan ve makam ver­
mekte yeğledikleri, münasebetsiz sefih l erdi] . Böylece M an gana
Man astırı 'nın yeniden inşa edilmesinde -söyl endiğine bakılırsa

95
manastırın onarımı işine, sevdalısı olduğu Skleros'lar ailesin den
kadının sebebine, onu sık sık Kyn egi o/Av Köşkü semtindeki evin­
de görme bahanesi yaratmak i çi n girişmişti-, hükümdar h azine­
lerini, diğer söyleyişle kamusal hazineleri tüketip bitirdi ; o sırada,
paraya gereksin mesi olduğundan, [bell i mal ya da kazançları]
vergilendirmeme ilkelerine de saygı göstermedi. Dahası , bazı iller
vardı ki bunlar i m paratorlara vergi vermezler ama kendilerine ta­
nınmış bulunan vergiden tam bağışıklığa karşı lık ol arak, dar ge­
çi tlerin korun ması yükümlülüğünü üstl enmiş olurlard ı, böyl ece
de imparatorlu k arazisini istila etmeye kalkışan Barbariara karşı
bir sur ol uştururlardı ; işte böyl e, i m parator söz konusu bu illere
de vergi yükleyip [onların ol uşturduğu] askeri muha fız birlikleri­
ni kaldırdı ; bunun üzerine Barbarlar R u m egemenliği arazisi ni en
büyük bir kolaylıkla istila ettiler. O nedenle bu kişi [M onomak­
hos] , yansız hüküm verildiğin de, Anadolunun Barbariara bağım­
lı hale düşmesinin soru mlusu olarak görünmektedir.

[28 . imparator Konstantinos M o n omakhos'un öl ü m ü ]


im paratıoriçe Zoe, il eri yaşta (70 yaşını geçmiş i d i ) öldüğü za­
man, onun yasını, bir erkeğe yakışacağı biçimde tutmadı, tersine
küçük bir çocuk gibi ağladı. Hatta denir ki herkes de Zoe'ıı i n bir
meleğe dönüştüğünü kabullendi, çünkü mezarının bir noktasın­
dan, nemlilik nedeniyl e, bir mantar büyüyüp çı kmıştı ; bu olay da
o imparatoriçenin manevi güçl erce kendi aralarına alınmış bu­
lunduğunu akla getiren [i fade eden] tanrısal bir alarnet sayıldı.
Bu kişi, dediğim üzere, öldüğünde, hala bedeni arzu ile yanıp tu­
tuşan i mparator, Alanlar [Gürcüler kasdediliyor] tara fı ndan sara­
ya rehine ol arak verilmiş bulunan ve onların Beyl erinden birinin
kızı olan genç bir kızı saraya getirtti ; ona da Sebaste ünvan ını
verdi ve onu çok zengin bir maiyetle büyük servete sah ip kıldı.
[Ortak hükümda r, ölmüş eşi nin kızkardeşi] i mparatoriçe Theoda­
ra 'dan utanmasa idi, ya da, daha çok, dördüncü kez evlenmek
yasaya aykırı olmasaydı, bu sevgilisini de taçla bezeyerek i mpa-

96
ratoriçeliğe çıkaracaktı. Ama onun [imparatorun] ölümünden
sonra mutlu bahtı, Sebaste'yi terketti ve eski den olduğu gibi yi­
ne bir reh1ne oldu.
Sonunda, söz konusu i mparatorun öl ümünü aniatmama sı ra
geldi. Rumları n egemenlik asasını almasını n üzerinden çok za­
man geçmemişti ki, artrit'e [eklem iltihabına] tutuldu ; bu h asta­
lık önce onun ayaklarına arız oldu, öyle ki yürümesi ya da dik
[ayakta dikilir] durması olanaksızlaştı. H areket etmesinin kaçınıl­
maz olduğu d urumlarda, güçl ükle, başkalannın yardımıyl a yürü­
yordu ya da onu [ko ltuk altından] kaldıra rak götürüyorlardı. Hat­
ta zamanın geçmesi ile hastalı k ellerine de sıçradı, a rdından
omuzlarına geçti ve son olarak da romatizma bütün bedenine
egemen oldu, bunun sonucu nda gücü tüken di ve hastalık ek­
lemleri n iç n okta larına kadar i ltihaplanmaya n eden olduğundan,
kemikl er eklem yerl erin den çıktı. i mparatorun h astalı ğı zaman
za man şiddetleniyordu ; arkasından başka bir hal, ciğerlerde bir
tür en feksiyon da kendini gösterdi ve b u h a l gerek kendisini ge­
rek saray insanlarını artık onun sonunu beklem ek zorunda bırak­
tı. En başta da Logothetes [Hesaplayıcı ; M al iye Bakanı h a tta fi­
ilen Başbakan], mü tevazi ya da en düşük köken den gel me bir
hadım olan ve kamu işlerini yönetmeye tümüyle liyakatsiz kişi
olan ioan nes'i ; onun eğitim görmüşl üğünün derecesi söz kon u ­
s u old ukta, işin doğrusu diye n e söyl eyeceğimi ya da ne yazaca­
ğı mı bilemiyoru m . i şte i mparator bu adama kamu işlerinin yöne­
timini emanet edip onu Ayan M eclisi m ensupları sınıfının en seç­
kini durumuna yücel tti . [O dönemde] i mparatora bağlı yazışma­
lar bürosunun başkanlığı görevin i , gerek kökeni yönünden gerek
eğitimi yönünden, ama ayrıca da pol itika işlerinde becerikliliği
yön ünden, söz konusu ioannes'in tam tersi olan bir kişi [biraz­
dan sözü geçecek olan Konstantinos Leikh oudes ; sonradan Pat­
rik olm uştur] yürütüyordu. i şte o böyle bir kişi olduğu için, her
ne zaman i mparator ona görevinin gereklerine ters düşen bir şe­
yi yapmasını buyursa, imparatorun isteğine boyun eğmez, tersi­
ne itirazlar öne sürer, engeller çıkarırdı. i mparator [bu hallerden]

97
rahatsızl ı k d uyuyordu ve [aynı h al l er] birçok kez tekrarl andığı
için, bu adamın b oyun eğmezli ği karşısında ateş püskürüyor, de­
l i oluyordu ; onu b aşın dan def etmek i çi n , onu (Leikhoudes'den
söz ediyorum) kamu işlerinin yönetimin den uzaklaştırdı ve yeri­
ne ioannes'i getirdi ; devletin yönetimini ona bıraktı, öyl e ki bu
kişinin isteklerine karşı durabilecek h i ç kimse bulunmuyordu
[imparator dışında kimse ona buyruk veremezdi]. işte, sözü edi­
len i oannes ile, i m paratorun yanında büyük erk sahibi olm aktan
yararlananl ar, artık onun iyileşeceğini ummadıklarından, hastayı
kendisinin yerine geçecek kişi kon usun u düşün meye ikna ett iler
ve ona, erki üstlenmeye uygun yetenekte kişinin, Bulgaristan yö­
neticisi ol an ve Kentlerin Sultanı'nda bulunmayan Pı oteuon ol­
duğu öğüdünü verdiler. Bunun üzerine onu geriye [başkente]
getirmek için adamlar gönderildi ve bütü n bu tasarımlar [ortak
hükümdar] im paratoriçe Th eodora 'dan gizli ol arak yürü tül d ü ,
ancak yine de son u çta, ya pılan o n u n dikkatinden kaçmadı. The­
odora , i m paratorun ardıl diye kendisini a lamadığını öğrenince
onu [Sarayburııu yanıbaşında] Mangana'l ar Semtindeki saray ycı­
pılarında ağır ağır öl meye bıraktı , kendisi ise, adaml arının tavsi­
yesi gereğince, bir gemiye binip [Sultan cıh met Camii yerinde ve
oradan güney aşağıya denize kadar ycıyılan yerlerdeki] Büyük Sa­
rcıy'a [on un olcığan limanı olan, surl cı rın şimdi Ça tiadı Kapı de­
nen kapısı yerindeki Boukoleon Limanı 'na] ycı ncıştı. imparatora
a i t koru ma birl i ği ve Ayan Meclisi mensuplarının en ileri gelen­
leri hemen onun yanıncı ka tıldı ; h epsi birden onu [tek bcışına]
i mparatoriçe ilan e ttiler, çünkü za ten taç mircıs yoluyla ona ait
idi. Monomakhas bunu öğrenince sıkıntıya kapıldı ve artık sade­
ce kısa bir süre boyun ca , ancak ve ancak kederlenip iniemek [ve
hiçbir şey yapamama k] üzere yaşadığından, 1 2 yıl egemenlik sür­
me sonrasında, yaşamdan ayrıldı.

98
[29. Monomakhos'un yerin e geçen Theodora'nın ölüm ü ;
Yaşlı/lhtiyar denen Vl. M ikhael'in imparator olması]
Bu arada, il erl emiş yaşında tek başına hükümdar ola n i m parato­
riçe Th eodora, h erhangi bir kimseyi impara tor durumuna getir­
mek istemiyor, tersine egemen ol du ğu sürece erk kullanmanın
tadını çıkarıyordu ; ayrı ca kendisi, bir yandan -yüksek mevkilere
getirmiş bulu nduğu- h izm etkarl arının da desteğinden yararlana­
rak, m u tlak hükümdar duru m u ndaydı . i mparatorl uk yazışmaları
kaleminin sorumlusu olarak, Paraspondylos [omu rgası çarpık] l a ­
kabını taşıyan v e d a h a önce i m p a rator M ikhael 'in mabeyninde
hizmet görmüş bulunan keşiş Leontas'ı atamıştı. Theodora tah­
tına oturmu ş durumda elçileri h uzuruna kabul ediyordu , bakan­
lar kuruluna başkanlık ediyor, h ü kümler a çıklayarak mahkeme
başkanlığı yürütüyor ve genel olara k kamusal işleri yönetiyordu.
Ha tta onun hükümdarlık zamanı mutlu bir dönem oldu. Hiç
kimse ona karşı ayaklanmadı, uyrukl arı onun buyruklarını umur­
samazlık etmediler, o sırada h i çb ir ulus Rumiara ka rşı baş kaldır­
madı ve üsteli k h ava koşulları iyi gitti, bunun sonucu ol arak da
toprak bol ürün verdi. H er ne kadar bu i mparatoriçe egem enlik
asasını geç yaşında ve ömrünü doldurmuş olarak eline almış idiy­
se de, yine de ömrü, onun i çin birkaç yıl daha saklamıştı ; ayrıca
da kol ayca yorulmayan, güçlü bir bünyesi vardı . Ne var ki, sonu
yaklaşarak, -bazı keşişlerin onun i çin, yaşamına eklenecek çağlar
[daha yaşama süresi] vaad etmel erine [duamız sayesinde örnrün
uzayacak demelerine] rağmen- h ekimlerin in cebarsak hastalığı
dedikleri derde kapılı p ağır h astalandığı ve bu nedenle iyileşme­
sine hiç umut kalmadı ğı zaman, ad amları, egemenlikte ona ki­
min ardıl olaca ğı sorununu incelemek ü zere kendi aralarında da­
nıştılar; kendi gönençlerini mutlaka güvenceye bağlamak istiyor­
lardı. Böylece düşündül er ki, i çinde bulunulan durumda, her ne
k ad ar i stanbulun yeriisi aileden gelme i s e de koşullara göre ye­
terli kişi olmayan ve b öylesine büyük bir devleti yönetmeye, do­
ğadan gelm e uyuşuk tabiatı, safl ı ğı , ama bir de ileri yaşı nede­
niyl e ned eniyle, ehil olmayan -çünkü, bir halk deyimini kullana-

99
cak olu rsak , "yaşlı başl ı " olmakla kalmıyordu, tersine "yaşı geç­
kin" idi- M ikha el Stratiotikos'u [Asker M ikhael 'i] uygun saydılar.
Böyl ece Th eodora 'yı bu kişiyi tahta geçirmek için ikna ettiler;
bunun üzerine o da h emen Mikh a eri -önceden onu devletin yö­
n etimiyl e ilgili h i çbir yönetim tasarrufu n a kendisinin onayı ol­
maksızın girişmeyeceği yol unda korkun ç yeminl er etmeye mec­
bur bıraktıktan soııra-hükümdarlara özgü baş bağı biçimindeki
taç ile taçl andırdı . Bunu yapmanın sonrasında, i mparatoriçe, bir
yıl ve dokuz ay egemenlik sürmüş olarak, son nefesini verdi.

100
KiTAP XV1ll

[ 1 . Yaşlı M ikhael ' i n komutanlan gücendirmesi. Bir baş­


kaldırı ve b astırı l m ası ]
Böyl ece Yaşlı Mikhael, anlatmış bulunduğum biçimde, tahta çık­
tı ; Ayan M eclisi üyeleri takımına ve halka, yakışık alacak olanın
çok ötesinde cömert davranıp bunl arı, çoğu kez de uygunsuz ki­
şil eri, makaml ar vererek yükseltti, onur ünvaniarı dağıttı. Ama
asker takımından kişilere, özellikle de bunl arın başında bulunan­
lara, komutan [General] ya da atlı birlik yüzbaşısı olarak göreve
yerleşmiş bulunanlara karşı , di ğerlerine göre tam tersine tu tum
izledi. Gerçekten, daha başlarda, bu kişiler Kentlerin Sulta nı'nı
ziyaret ettiklerinde onl ara en küçük bir onurl an dırma davranışı n ­
da bulunmadı , tersin e onl arı güzel sözlerle kabul etmesi bile o l ­
madı. O sırada orduda rü tbeler yönün den sıralanışın tepesinde,
M agistros [yargılama yapmak yetkisine de sahip olan komutan]
makamına sahip iki adam bulun uyord u ; bunlar şanlı soyda n gel­
mekte idiler ve bunun yanı sıra görmüş bulundukl arı askerl ik eği­
ti mi, bedensel güçl ü lükleri ve ruhl a rındaki yiğitlik yönünden de
gururlanm akta idiler. Bunlardan biri, i saakios Komnenos'tu, di­
ğeri de Kol oneia/Şebinkarahisar'lı olan ve i m paratorun tahta çı­
kar çıkmaz, işgal etmekte olduğu Antakya komutan-valiliği m a ­
karnından uzakl aştırdığı, yerine kendi yeğeni M ikhael 'i atadığı,
Ka takalan [rütbeli] Kekaunıenos idi ; imparator, M ikhael 'i Ma­
gistros rütbesi vererek onurl andınp onu Antakya komutan-valisi
a tamış ve sanki eski Oura n os'un soyun dan gelmiş izlen inıi uya n ­
sm d iye Ouran os l akabını takmıştı . i ş te b u kişi [görevi devralma­
ğa gidince] Kekaumenos'u azarlam ış, ona a ğı r eleştiriler yönelt­
miş ve sözde görevin i doğru dürüst yapmıyor diye hakare tte bu­
lunmuş, onun ordusunu dağıtmış ve ona karşı , onun astianna
[bile] a ğı r gelen davranışta bulunmuş idi ; ama bir de, o n u nl a bir­
likte hizmet vermiş olan di ğer il eri gelen adamlar ve subayl ar onu

101
savunmak için çıkış yaptıkların da, onlara karşı dahi sözlerini zap­
turapta almadı ve Komnenos'un kendisine karşı da saygı göster­
medi. Bu d avranış, subayları ü zd ü ; bunlar gördüler ki Mikhael
başkalarına karşı cömert [alicenap] d avranırken kendilerine karşı
hiç olm azsa hoş tutucu biçimde konuşması bile ol mamaktadır;
ancak imparatorun tutumunu yen i d en sınamak isteyi p, kendile­
rini tuttul ar.
Ama şi mdi, imparatora karşı ilk olarak kendini gös teren bir diğer
[komutanları n giriştiği, ileride anlatılacak ol an, sonuçta başarılı
da ol muş ayakl an manın ön cesin deki bir diğer] ayaklan mayı an­
latalım. i m parator Konsta ntinos M onomakhos'un amca oğlu
olan Başkan Th eodosios, Mikh ael 'in yüksel işinden dolayı daha
baştan i tibaren hoşnu tsuzluk duyarak, yanına hizmetkarlarını ve
kendisi kadar aklı kıt diğer bazı kişileri alıp, onlarla birl ikte öğle­
den sonranın geç saatinde pazar yeri meydanını [o za manki
Çemberlitaş meydanını] bir yan d a n ötekine geçti ve orada ken­
disinin Monomakhos'la hısımlığı nedeniyl e tah tın kendisine a i t
olduğunu i l a n etti, kendisinin aleyhine yapılmış bulunan haksız­
lığa i tirazcı olduğunu d uyurdu . Pra i torion [Praetor yeri] denen
Devlet Tu tukevi 'nin önüne vardığı n d a, kilitl eri kırdı ve mah pus­
ların kol ayca kaçmalarına i zin verd i ; bu uygulamasını Khalke Ce­
zaevinde de tekrarladı, h apishane baskı nlarıyla amacına ul aşaca­
ğını [özgür bıraktıklarının yeniden zin dana konmamak için silah­
lanıp onun ayaklan masını destekleyeceklerini ?] u m d u . Ancak,
sarayl arda ona karşı ordu toplanmış ve bu ordunun şimdiden yo­
la çıkmış olduğunu öğrenince, Büyük Kilise ye [Ayia Soph i a 'ya]
sığınıp [Patrik'ten] , anlaşıl dığına göre yan d aşları dağılıp kcı çtıkla­
rı için [sadece] kendisinin ve oğl unun orada sı ğınmacı ol arak ka­
bul edilmelerini istedi . Bunun üzerine tutuklandı ve sürgüne
gönderilmeye mahkum edildi ve h atta, h areketi böylesine şa ndan
yoksun bir sonuca vardığı için , h alk kitlesi onu gırgıra alıp şu di­
zeleri türkü haline getirerek söyl ed i :
Salak Monoma k h os, yaptı aklına eseni ,

102
[2. Komutan i saakios Komnenos baş kaldırıyor. Destek­
l eyicisi [birinci) Nikephoros Bryennios tutuklanıp kör
ediliyor. Kendisi , İ znik yakınında kanlı bir çatışmada
l ınparatorun ordusunu yeniyor)
i şte bunlar olu p bitti. O arada, An adolu 'daki gücenmiş subayl ar
bir gayret daha gösterdiler ve kamu işlerinin yürütülmesiyle gö­
revlendirilmiş Protosynkell os 1 Leontas'a yanaştılar ve onun ara­
cılığıyla i mparatordan ricada bulunup, h erkes kendisinin cömert­
liğinden yararlanmakta iken ve kendileri başkalarının gönenç
içinde bulunduğu n u [ama kendilerinin düşünülmediğini] bilirier­
ken ve [buna rağmen] i m paratoru korumak üzere silahlarını ku­
şanmış i ken ; n işanl ar, onur ünvaniarı verilmesinden sadece ken­
dilerin in yoksun bırakılır kal mamasını dil ediler [dil emek girişi­
minde bulundular] . O zaman, h oşnutsuzlukl arla yüzleşrnek [baş
etmek] ve onların [bu kom u tanların] yaralanmış bencilliklerin i
okşa mak [onl arı pohpohlayıp gönüllerin i almak] konusunda i m ­
paratordan d a h a az beceriksiz ol mayan Leon [=Leontas] , konu ­
şarak [tatlı sözlerle] onların dargınlığını yatıştırmamış kalınakla
yetinmedi, tersine, h er birini ayrı ayrı azarlayarak ve hepsini bir­
den kovarak, onları daha da fazla çileden çıkardı. Onlar da bir
kez daha aynı şeyi denedikten sonra, hükmettiler ki artık bekle­
memelidir ; [beklem ek ya da yeniden uzlaşma girişiminde bulun­
m a k yerine] tersine, birbirini kışkı rtarak, tasarımlarını gerçekleş­
tirmek i çi n tez davranışa geçtiler. Düşüncelerin i Bryennios'a aça­
rak onu da girişimlerinde kendileriyle işbirl i ği eder hale getirme­
yi yerin d e saydıl a r ; çünkü ü nl ü bir komutandı ve M a kedonia
[Trakya ile birlikte ol arak asıl M akedonya] ve Kappadokia ordusu
onun emri altı ndayd ı ; ayrıca, onun kendisi nin dahi i mparatordan
hoşnutsuzlu k duyması için nedenler vardı2. B öylece, Bryenni o s u '

"Çile çekme hücresi yoldaşı keşişlerin birincisi " ; bu, Patrikh anede önemli bir
makam sahibidir ve gerektiğinde Patrik'e vekalet eder.
2 Bu, tarih sahnesine çıkan, bildiğimiz ilk Nikephoros Bryennios'tur. Roma­
n os Diogeııes'in Malazgirt yenilgisiyle sonuçl a n an seferin e ka tıldıktan son­
ra , Romanos'un yerine geçen Vll. Mikhael 'in egemenliğinin ( ı 07 1 - 1 078)

103
kendileriyl e işbirli ği etmeğe arnade bulur bulmaz, kendi kadrola­
rı içinde kimi i m parator ilan edeceklerin i d üşündüler ve oybirl i ­
ğiyle Komn en os'u seçtiler. Bu i ş i h alledince, her biri kendi böl­
gesine gitmek ü zere ayrılarak, i m paratora, kendisinin erkten az­
ledildiğini tebli ğ ettiler.
Bunun üzerine Bryennios, ordusu ile, hareket etti ve Anatalikon
iline varınca askerlerin yiyecek istihkakının dağıtı mıyla uğraştı.
Yanında, Patriki os [rütbeli] i oannes Gpsaras da bulunuyor ve bu
kişi [ordu ihtiyaçları için sefer sırasında harcanmak üzere] altın
getiriyord u . [Yiyecek istihkaklarınını D a ğıtırnma başlandı ğında,
Bryenni os, askerlere, adet olmuş miktardan daha fazla yiyecek is­
lihkakı verd i [rdi] . Buna rağmen, sözü geçen maliye görevlisi,
böyle birşeyin yapılabilmesi için i mparatorun onay vermiş bulun­
madığını söyleyerek i tiraz etti ; bunun ü zeri ne Bryennios sesini
yüksel terek, ona susmasını ve kendisine verd iği emirl eri yerine
ge tirmesini buyurdu . Oralarda, yakında bir yerde Pisidia [Burdur­
Isparta dolaylan] ve Lykaonia [Konya -Karaman dolayl arı] ordu
komutanının ord u gahı vardı ; bu kişi, Gpsaras konusunda olan
biten in ayrıntılarını öğrenir öğrenmez, bunu [ol anları, i mparato­
ra karşı] baş kaldırmanın belirtisi saydı ve hemen, ordusuyl a ,
Bryenn ios'un çadırına sal dırdı ; o n u [yakalatıp] bağladı v e Opsa­
ras'ı serbest bırakıp, Bryen nios'u ona teslim e l li. Gpsaras derh al
onu kör etti[rdi] ve bulunduğu bu hal ile [göz yaraları kanamak­
ta iken] i mparatora gönderdi, ona komutanın cür'etini de mek­
tupla a çıkladı.
işte bu haller böyle oldu bitti ; o arada [isaakios] Komnenos ile
işbirlikçileri, toplandılar ve eyleme geçtiler; beri yandan da her

sonuna doğru kendini imparator olarak ilan edip ayaklanan, babadan de­
deden yeriisi olduğu Edirne'yi üs edinen, ayaklan masını istanbul'da tah ta
geçen Nikephoros Botaneiates'e karşı da sürdüren, onun hizmetindeki
(ağırlıklı ögesini Süleyman Şah'ın gönderdiği 2 000 kadar Türk a tlısıııın
oluşturduğu) orduya yeniJip tutsak alınan, kör edilen adaşının babasıdır.
Dolayısiyle o kişi n i n oğlu ve Ann a Koınnena 'nın kocası olan diğer bir acia­
şının da declesiclir.

104
biri ayrı yörelerden gelme olan askerler, onun sa fların a katıldılar,
çünkü asker takımı askerlerden birinin tahta geçmesini arzu edi­
yordu. Gerçekten, bu sonu n cular [askerler], politikacılar tara f ın­
dan yönetilmekten rah atsızl ık duym akta idil er, ama i çl erin deki
isteği açı ğa vurmaya cesaret edemiyor ve onu gizl eyip uygun za­
manı kolluyorlardı. Askerler, Komn en os'un ayaklanmaya girişti ği­
ni ve kendisinin, isyan h areketinin başına getirildiğini ve üstelik
en güçlü ailelerin , girişiminde onunla işbirliği ettiğini öğrenince,
bekl edikleri zamanı artık gel miş saydılar; [özl edikl eri] fırsatı bul­
muşl ardı ve kim onun yan ı na daha önce katılacak diye kendi ara­
ların d a yarışmaya girdil er. Böyl ece, Komn enos'un kamutası altı n ­
da güçl ü b i r ordu topl andı. O zaman bu kişi , An adol u ' nun b ü ­
tününe düşen vergileri tahsil etmek üzere adamlar gön derip, [her
bir yerde] kimlerin vergi tahsi l da n ve kimlerin kayıt görevlisi ola­
cağı nı belirledi. Ardından, Nikaia/iznik'e yön eldi ve [o arada]
şimdiden, b ü tün ordu tara fından im para tor olarak ilan edildi ;
d ururncı uygun biçimde kentten h arekat çıkış üssü ve sığınma
üssü ol arak yararlanmak için, onu işgal etmek istiyord u . Böyl ece
onu zaptetti ve yeterin ce muhafız birliği yerleştirdikten sonra,
kentin 1 2 sta dia mesc:ıfe ötesinde ordugah kurdu3.
Bunun üzerine i mparc:ıtor [ihtiyc:ır, Vl .] Mikh a el , gerek Batı [Ru­
mel i] ordusunu gerekse An c:ıdolu ordusundan ol up dc:ı Komne­
n os'un yanına katıl mamış olc:ın ne kadar asker varsa onl arı bir
arc:ıyc:ı toplc:ıdı ve bü tün bunları Anadolu Dom estikos'u [Beylerbe­
yi] , i m paratoriçe Theodora 'nın h izmetkan Hadım Th eodoros'un
m utl ak denetimi [ tek komutc:ısı] altı n a koyd u, Komnf>nos'un eşi­
nin erkek kardeşi olan Magistros [rü tbeli] Aaron 'u da komutan
ol arak onun yc:ınınc:ı verdi. Bunlar düşmanın karşısında sa f tuttu­
lar ve yerl il erin l-1a des dediği bir yerin yakınında savaşa girdiler;
bu çc:ı tışmad a i mparator yanlıları ordusunun sol kanadı Komne­
nos sa flarının sağ kc:ınadını yenip komutanı olan Roman os Skl e­
ros'u sağ yakaladı. O sırada h asımlarının, komutasırıda Kekaume-

3 Anna Komnena 'nın, Türkçe çevirimi z d e s. ı 97 ve ı 98'de tam oradaki bir


yerleşim ya da kale olarak söz ettiği Basileia'da olmalı.

105
nos'uıı ["Kavruk" denen kişinin] bulunduğu sol kanadı, i mpara­
tor ordusunun sağ kanadını kaçışa koyulmak zorunda bıraktı ve
onların ordugahını istila edip, çadırlarını soydu ve bunları yıktı.
Bu olay Komrıenos'un askerlerinin cesaretini çok arttırdı, h asım­
larının ise moralini çökerterek onları gerilernek zorunda bıraktı.
Böylece hükümdar yanlılarından çok kişi öldürüldü, [üstelik] yal ­
nız sıradan askerlerden değil, komutanlardan da ; pek çok kişi
tutsak alındı ve Za fer [tanrıçası] artık apaçık biçimde Komne­
nos'a gülümsedi.

[3 . "ih tiyar" denen V l . M ikha el tahttan feragat zoru n ­


da kalıyor; lsaaki os Komnenos başa geçiyor]
i mpara tor Mikhael, ayrıntılı bilgi edinir edinmez, savaşın kaderi
konusunda tüm umudunu yitirdi ve tahttan feragat etmek iste­
di ; ancak böyle b irşey kendisinin sa ray h alkınca arzu edilmedi­
ğinden, son uç olarak onun istediği gerçekleşmedi. O zaman, en
seçkin Ayan üyeleri Komne nos'a elçi ol arak gönderildiler ; bunla­
rın arasında Başkan [rütbeli] Leon Al opos ile "fil ozo fların en yü­
cesi" [ünvanlı]4, M ikhael Psellos da vardı . Onl arın getirdiği haber
[ile t tikleri i mpara tor önerisi] , impara tor tara fından Komnen os'un
evlat [ve taht içi n varis] edinil mesi nden, kendisinin Kaisar [Yar­
dımcı i m parator] makamına yükseltilm esinden ve başkal dırıya
ka tılmış kişilere bahşedil ecek genel aftan söz ediyordu . Böyl ece,
el çiler bu önerileri, ordunun da d uyabileceği şekilde [ordu men­
suplarından kalabalık sayı da kişi dinlerken] ilettil er, n e var ki or­
du bunlara ka rşı çıkıp, önderlerinin başka bir kıJık5 giydiğini gör­
m ek istemedikleri n i, ya da halen giymekte bulunduğu, i mpara­
tora özgü giyecekleri çıkarmasına ka tlanamıyacaklarını söylediler.
Çoğu bunu inandıkları için değil, ayaklanmacıya yara nmak için

4 Aşağılığın önde gideni, bir süre sonra Romanos Diogenes'in tah ttan ind iri­
lip kör edilmesi faciası n d a baş aktörlerden biri olacak entrikacı.
5 i mparator ilan edilince giymiş bulunduğu, i m paratora özgü mor entari ve
inci bezemeli m or sandallardan başka bir kılık.

106
söyl emekteydiler. Bu arada, askerler d a ğılınca, Komnen os elçiler­
le bizzat yüzyüze konuştu ve onl ara şunu dedi : "Eğer bir sırrı
imparatora aktarm ayı kabul ederseniz, size en gizli düşünceleri­
mi açıklaya cağım ". Berikiler, kendilerine söylen ecek olanlar bakı­
mından en yüksek ölçü d e gizli l i ğe uyacakları yolunda and i çtik­
lerinde, onl ara itiraf etti ki , hal-i h a zırda Kaisar ünvan ı ona yete­
cekti ve h ü küm d arlık sürmeyi arzu etmiyordu , ama i mparatordan
bir güvence istemekteydi . Ve d evam etti : "Tahtı başka bir kişiye
devretmeyeceğin e ve adamıarımdan h içbirini onl ara [i mparator
sıfatı takınarak] bahşetmiş bulunduğum rütbelerden yoksun bı­
rakmıyacağına söz versin ; ayrıca, birkaç kişiyi u fak te fek makam­
lara getirebilmem ve bazı kimseleri komutan atayabilmem için
hükümdarlık erkinin bir bölümünü bana devredeceğine söz ver­
sin ; bu işi yaparsa , onunla u zl aşır ve vaz geçeri m . Ancak, bu dü­
şün celer ordunun h oşuna gitmediğinden, i mparatora [biri gizli
tutulmak üzere] iki m ektup yazacağı m ; bunl ardan birinde asker­
l erin d uyguların ı okşayıcı sözler edeceğim, ö teki nde ise gizli şey­
ler [varılacak gerçek anlaşmayı] yazaca ğı m ". Bunların dışında,
Komncnos "Kamu işleri düzenleyicisi"6 kendisince ve adamların­
ca sevilmediğinden, yön e timden uzakl aştırılsın isteminde de bu­
lunmaktaydı .
Böylece onlara bunları dedikten sonra, m ektupları kendil erine
verdi ve onları uğurladı. O z a ma n onlar, yaşlı imparatorun yanı­
na dönüp mektu pları getirdiler ve Komnenos'un kendileriyl e
yüzyüze konuşarak emanet etmiş bulunduğu sırrı [sır niteliğin­
deki öneriyi] bild irdiler. l -l aberlerden sevinen i mparator, isten en­
lerin tümünü gerçekleştirmeyi vaa d etti ve ekledi : "Onun gizli
düşüncelerini sizinle bana iletmiş bulunduğu gibi ben de, yin e
sizden yararlanarak, d a h a bile gizli olan ken di düşüncelerimi ona
bildireceğim . Ona şu konuda güvence veriniz ki, çok zaman geç­
m eden onu benimle ortak imparatorluğa a tayacağı m ; şu an için
ise, bunu ertelem emi gerektiren , kendime göre nedenl erim var".

6 Bu görevdeki, fiilen başına buyruk olarak devleti yöneten Leon tas/Leon Pa­
raspondylos.

107
Bunun üzerine elçiler, Komn en os'a geri döndüler; o da haberi
sevinçl e karşıladı ; ama ötekiler de haberden, özellikle sorum l u
kişinin yöneti m d en uzaklaştırı l dı ğını öğrendiklerin de, hoşnut
kaldılar; bunun üzerine h epsi, silahlarını bırakmaya ve başkaldı­
n eyleml erini d urdu rm aya karar verdiler. O arada yaşlı i mparator,
Komnenos ile anl aşmaya varmış bulunmasından önce ve asker
ol mayanlar toplumunun kendisine yandaş olduğunu sanarak,
yazılı bir buyruk çıkarmıştı ; bu m etinde, yemi nler ederek, l a net­
l er okuyarak [bu n a uymayanl arın başına şöyle haller gelsin diye­
rek] , herkesi, Komnenos'u i mparatorl uğa atamamaları ve ona
hükümdarlık ma kamını vermemel eri yolunda bağlıyord u ; ha t ta
Aya n Meclisi üyelerini de, kimini parayla , kimini makamlar vere­
rek, ötekileri de önlerine başka çeşit yemler a tarak, söz konusu
yazılı m e tne imza la rı n ı koymaya ikna etmişti. Ne var ki, Komne­
nos'un yakl aşmakta olduğunu ve ertesi gün ken te gireceğini öğ­
rendiklerinde, Ayan Meclisi üyeleri i çinde gözünü budaktan sa ­
kınmayan kimileri, sabahtan, Kutsal Bilgelik kil isesinde [Ayia
Sophia 'da] toplandılar ve ilçelerin yöneticileriyle birl ikte, sesleri­
ni yükselterek [bağırıp çağırarak] Pa trik'i görme talebinde bulun­
d ul ar. O zaman bu kişi onlara [kendi bulunduğu böl ümün] kapı­
larını kapadı ve onların yanına yeğenlerin i, bu kargaşa çıkaranla­
rın ne istediklerini öğrensinler diye gönderdi. Anca k şi mdidC'n
orada toplanmış bulunan kalabalık, Pa trik'in yeğenierini yakala­
dı ve başpapaz [Patrik] h emen ken dilerinin önüne gelmezse on­
lara [yeğenl ere] kötülük edecekleri teh didini savurdu. Bü tün
bunlar [bu olup bitenl er] anla tıyor ki yapılanlar [Pa triğin yeğen­
I eri ni göndermesi ve onl arın kalabalık içinde teh dide maruz kal­
ması] güya Pa triğin ayaklanmacı l arla ken di iradesi dışında birleş­
rnek zorunlulu ğuna düştüğü görünüşünü yara tmak için idi. Böy­
lece o kişi [Patrik], yukarıdan, üzerinde başpa paz en tarisi bulu­
narak aşağıya indi ve kalabalığı sözde ona zorla iş yap tırıyorlar­
mış diye suçl a dı. Bunun üzerine ayaklarımacıların en cür'etli
olanları, daha doğrusu başkal dırının elebaşılan, Pa triğin çevresi­
ni sararak, i mparator -Komnenos ile aniaşmış ol duğuna göre­
daha önce kendilerine zorla imzalatmış bulunduğu o belli yazıyı

108
geriye versin diye aracılık etmesin i istediler7. [Patrik gidip impa­
ratorl a konuştu ;] imparator bu istediklerini yapaca ğına söz ver­
di, ama tutumu riyadan ibaretti. Gerçekten, kısa süre sonra [o
kal abal ıktakiler] övgül er düzerek ve Patriğin kendisinin de deste­
ğiyle açıkça, Komnenos'u i mparator ilan ettiler; Patrik, yeni hü­
kümdarı en kısa zamanda tahta geçmek üzere çıkıp gel meye teş­
vik etti ve h atta ona ettiği yardı m dol ayısiyle ondan ödül istedi ;
Patrik, eski h ükümd ara, acımasız biçimde, sarayd an çekip gitme­
sini öğütl edi. Yüksek rütbeli papazlar [imparator] M ikhael'e Pat­
riğin söz iletisini getird iklerinde, o, sord u : "Peki bana hükümdar­
lığın [devredilmesi] karşılığı olarak n e vereceksiniz ? " O zaman
berikiler şöyle karşılık verdiler: " G öklerdeki hükümdarlığı". Bunun
üzerine o da h em en ora da hükümd arlık sim gelerini çıkarıp yere
attı ve saraydan çıkıp gitti. O arada Komnenos, Kekaumenos'u
["Kavruk" denen kişiyi] Kouropalates rütbesine yükseltti ve onu
yanında ord u [ordudan bir böl üm] ile, sarayı işgal etmeye gön­
derdi ; aynı saatte, Kent' teki [Konstantinos Kenti'ndeki, i stanbul ­
daki] h al k kalabalığı yeni h ü kümdan karşılamak üzere sokaklara
döküldü ve onun Kentlerin Sultanı'na girişini son derecede par­
lak görkemliliğe dönüştürdü .

[4. i saakios Komnen os'un yönetimi hoşnutsuzluk yara­


tıyor]
Böyl ece Mikhael , bir yıl hükümd arlık ettikten sonra tahttan düş­
tü ve hal ktan bir birey ol arak az bir zaman yaşayıp, ruhunu tes­
lim etti. O zaman Komnen os, erki üstlenmekle, bunu Tanrının işi
saymadı tersine kendi becerisi saydı ; bunun böyle olduğu da,
onu kılıçlı ol arak tasvir eden [kendisinin bastırdığı] parada görü­
lür ; sanki bu tasvirle h erkese, davul çalarak ilan edercesine, şöy­
le dem ek istemektedir: "Ben işte bununla [kıl ı çla] hükümdarl ı ğı
kazandım, başka hiçbir şeyin sayesin de değil ". Ken di yardakçıla-

7 Açıktır ki Komnenos erki eline alınca bu imzaları a tanlara hınç duyup kö­
tülük edecek diye çekiniyorlardı.

109
nnı bol bol ödüllen dirdi ve ardından, kargaşa çıkmasın ve halk
kalabalı ğı ayağa kalkıp ortalıkta dolanmasın diye, herkesin ken­
d i yerin e dönmesin e özen gösterdi. Patrik'e özellikle saygılı dav­
randı ve onun hatırı i çin yeğen i erine büyük rütbeler ve makam­
lar verdi. Hatta, Patriği daha da h oşnut etmek için, kilise malla­
nnın bizzat kilise tarafından yönetilmesini buyurdu, oysa o gü­
n e dek [bu mallan yöneten] M egas Oikonomos8 ve Skeuophylax9
i mparator tarafından atanırdı. Böylece Komnenos, her iki makam
sahibinin atanmasını Patriğin inhisarl ayrıcal ı ğı h aline getirdi ve
bu a tama yetkisinden kamuyu [devleti] yoksun bıraktı. Ardından,
kendi eşini Augusta'lığa [impara tori çeliğe] yükseltirken kardeşi
i oan nes'e de Kouropalates ünvanını verip onu Megalos Domes­
tikos [Başkomuta n] atadı.
Daha önceki im paratorlar, Mor Odada Doğmuş Basileios dönemi
ve sonrası ndan b u yan a kam usal ve toplum için ortak nitelik teki
konularda iyi yönetim yapmıyorlardı [göstermiyorlardı] ; tersi ne,
kimi eğlencelerle ve manastırl ar yap tırmakla, kimi ras tgele her
kim olursa ona, yahut isteyene bağışlamakla paralan israf ediyor­
l ardı ; sonuç şu ol uyordu ki hükümd ara ait hazine tüketiliyar ve
h azine daireleri boşalıyordu. Komnenos bu durumu düzeltmek
istedi, ama bu işe den geli ve sürekli biçimde girişemedi ; tersine,
öyle bir yöntem izledi ki kantanrı başı nda kendi görün üyord u,
bir eli kılıçla silahlı öteki elini [ver, ver diyerek] ileriye uza tmış
haldeyd i ; siyaset konusunda da böyle görü nüyord u ; yaralan yu­
muşa tmak ve yatıştırmak yerine şişkinl i ğe anında lyarayı deşmek
ve irini akıtmak içi n, kılıçla] vurmayı becermekteydi. Böylece, er­
ki ele alıp kendi baş kal dı rmasını meşrulaştırdığı zaman, sa dece
öncülünün poli tikasını tersin e çevirip onun yaptığı bağışl a mala­
n , hak kazanmış kimselerden geri almakla kalmadı ; bir de, daha
bile eski i mparatorl arın işleml erinden birçoğunu tümüyle l a ğve­
dip geçersiz kıldı ; ve bunlar yal nız halkı etkilemekle kalmadı, ay-

8 Yaklaşık çeviriyle, "Evi çekip çevirmenin baş yöneticisi".


9 Asıl anlamı: "Araç gereçlerin muhafızı".

110
nca Ayan Meclisi mensupianna [onların kazanılmış h aklarına] da
saygı göstermedi. Arkasından yavaş yavaş kiliseye de [kilise mal­
varlığına] el atıp, öncüileri tarafından inşa ettirilmiş keşiş çileha­
nel erin de bulunan adak armağanlanndan birçoğunu çekti aldı ;
ya da dah a iyi bir tutumla, giderler konusun d a sert [kısıtlayıcı]
bütçeler h azırlayıp bunlarda [bu çilehanelerde] hizmet yürüten,
çile inzivasına çekilmiş keşişlere yalnızca mutlak surette zoru n l u
olanı [açlıktan ölmemelerine yetecek kadar öden ek] verd i ; [ma­
nastır ve çilehane gel irlerinden] artanı ise kamu hazinesinde bi­
riktirdi ve h er gün, birbiri ardı nca, kemer sıkma önlemleri icad et­
ti. H erkes, [yani] halk, Ayan Meclisi [mensupları] , ayrıca bir de as­
kerler -çün k ü onl arı dahi rahat bırakmamış, tersine onların dahi
gelirlerini ve en çok da keşişlerin gelirl eri ni azaltmış idi- ondan
nefret ediyordu . Onun işlemlerinin karşısına hiçbir şey engel di­
ye d ikilemedi; ne akıl fi kir, ne korku, ne de bu yaptıklarının nef­
ret ve al aya alınma konusu edildiği olgusu . Bencilliği ve ruhun­
daki kibirl enicilik böylesine idi.

[5. lsaakios Komnenos'un Patrik ile arası açılıyor; Pat­


rik ölüyor, sorun çözül üyor]
Ne var ki, Patrik dahi onun gözünde daha iyi durumda değild i .
Pa lrik ona söz geçirmek istiyordu v e eğer za man o l u p da istedi­
ği şey olmazsa, hoşn u tsuzlanıyor, onu [ahrette bunun h esabını
vermek zor gibi sözlerle, cehennemde yanacağını ima yoluyla]
teh did ediyor ve kınıyord u ; hatta iş, o nok taya geldi ki , onun
tahta geçmesine yardımcı olduğu gibi aynı biçimde onu batıra­
bileceği tehdidinde dcıhi bulundu. i şte bunl cıra imparator gerçek­
ten katl an amazd ı ; böylece başına bir iş gelmeden eyl eme geç­
meye özen gösterdi. Bir zaman geli p de, yaklaşmakta olan, Gök­
sel Gü çler onuruna yılda bir yapılan bayra mı parlak biçimde kut­
la mak için Patrik [kendisinin keşiş iken yaşadığı] manastırına git­
mek üzere [hem makam yeri hem de konutu olan Ayia Sophia
kilisesinden] ayrılınca, i mparator, o yere askerler gönderdi ; çün-

111
kü papaz takım ı ve halk güruhu patı rtı çıkarmasın diye, Patrik
h akkında Kutsal B i l gelik [Ayia Sophia] kilisesinin i çinde iken ko­
vuşturma yürütmek [ve onu tutuklatm ak] istemiyord u ; bu asker­
ler onu tutukladılar ve h em onu hem de yanında bulunan yeğen­
Ierini sürgüne gön derdil er. Ardından, [imparator] , şimdiden belli
başpapazların [metropolitlerin] işbirliğini sağlamış ol arak, onu
görevinden u zaklaştırmaya çabaladı ; bu başpapazlar aracılığıyla
[Patrik] Keroularios'tan , kendi isteğiyle görevden ayrılmış görün­
sün diye, Patrik tahtını bırakmasını [istifa etmesi n i l istedi ; çünkü
[diyordu] eğer bunu yapmazsa, ona karşı suçlamalar ortaya çık­
mış bulunduğundan, bu işi istemeyerek kendisi yapacaktı [onu
azledecekti] . Buna rağmen heriki i mparatorun iradesine boyun
eğmediğinden, öteki [i mparator] onu azietmek için bir yön tem
aradı. An cak, kısa süre sonra vaki olan, Patrik'in ölümü [ya rd ımı­
na] yetişti ve onu kaygıdan kurtard ı. O zaman birisi, onu sıkıntı­
dan azad eden sevindirici haberi Komnenos'a verd i ; o da hemen
pişmanlığa düştü ve feryatlar ederek, onurlan dırıcı bir cenaze tö­
reni ile ölüyü sürgün yeri nden taşıdılar ve manastırının içine def­
nettiler. Ha tta Pa triğin yeğenierini eski maka miarına yen iden ge­
tirdil er. Onun Patriklik tah tınd aki ardılı olarak, Başkan ve Esvap­
çıbaşı [rütbelerine sahip] Konstantinos Leikhoudes ata n d ı ; bu ki­
şi, pol itikada kendini göstermiş ve [namusluluk yönünden] leke­
siz bir kişi diye ün kazanmış i d i ; ken disine [eski imparator] Mo­
nomakhos tara fın d a n Mangana'lılar Semtinin Görüp Gözetici l iği
makamı veri lmişti lO ve o yörenin yararlandığı vergi bağışıklığına
ilişkin bel geler ona emanet edilmişti. Söz konusu bel geleri ele
geçirmek [böylece vergi bağışıkl ı ğını ortadan kaldırmak] isteyen
Komnen os, hil eba zca ve şeytan işi bir düzen kurd u. Leikhoudes
artık [Synodos/Kurul taraf ından, Patrik tah tı için] seçilmiş ve pa-

ıo M angana (yahut, M angana'lılar) semti, şimdi Sarayburnu dediğimiz yöredir.


i mparalor Kiınstantinos Monomakhas bu semli çok geli ş lirmi ş ; burada bir
saray (Mangana Sarayı), hastalı ane, 1-lukuk Fakül tesi binası, Ayios G eörgi­
os'a adanmış bir manastır binaları külliyesi yaptırmıştı. Ancak, Pronoia tiııı
M anganon (Manganalılar Semti'nin Görüp Gözeticiliği) görevinin içeriği
bilinmiyor.

112
pazlık mesl eğine [tepeden i nme, Patrik makamından başlayarak!]
girmenin töreninden geçmiş idi ki, h ükümdar ona, h akkında bir­
takıp rivayetler dolaştığını, bunların papazlığa engel hallere iliş­
kin olduğunu ve bu konu Synod os/Kurul [Patrikhanenin en yük­
sek orga nı ol an, Patrik ile 1 2 M etropolitten oluşan kurul] kara­
rıyl a çözüme bağl anma dıkça kendisinin Piskopos [Piskoposl arın
başı ol an Patrik] görevi i çin atanma törenin den geçmesi ol an ağı
bulunmadığını söyl edi. Ve ekl edi : "Ama M an ga na 'lıl arın hakları­
nı [buna ilişkin belgeyil bana teslim edersen, rivayetleri bil mez­
likten gelirim ve sen in için atama töreni yapılmasına izin veririm ".
Bunun üzeri ne Leikhoudt>s, kendisinin eskiden bulunduğu konu­
m a dön mesini n artık olanaksız bul unduğunu idrak ederek ve
böyle bir hale düşmesinin [Kurul tarafından, göreve layık değil­
miş diye hakkında red kararı veril mesinin] kendisi için utanç du­
yulacak bir hal olduğunu düşünerek, istedi ğini ona teslim etti ; o
zaman, kendisinin tahta [Patrik tahtına] geçme töreninin yapıl­
masına izin verildi.

[6. l sa akios Kom nenos, batıda savaşlara g iriyor]


Bu arada Komnenos M acarl a ra ve Peçenekler denen lskitlere kar­
şı sefer etti ve M acarlarl a , onlar kendisinden bunu diledikl eri için,
barış [anlaşması] yaptı. Ardından i skitlere karşı harekete geçti ;
bunlardan bir bölümü boyu n eğdiler ve sil ah larını bıraktılar (çün­
kü içlerinde çok başlılık egemen idi [bu n edenle ortak tutum
gösterm ediler] ) ; ama ara larından biri, Selte [aslı belki Sel çe] de­
nen, baş kaldırdı, Rum ordusunun bir bölümüyle çatıştı ama ye­
nildi, adamlarının çoğunu yitirdi ve geriye kalanlada birlikte kaç­
tı. O zaman i mparator ordu gahı n ı Lobitzo/Lofça'ya aktardı, o
arada, Eyl ül sonuna geli nm esi artık yakınlamıştı. Bu sırada sağa­
nak yağmur patl ak verdi ve n i ce saatler b oyunca kar yağdı ; so­
nuçta atların çoğu el den çıktı ve askerlerden birçoğu, soğuk yü­
zünden tehlikeye [ölmek tehlikesine] düştü ; akarsular taştı ve sel
akıntısı onl arın yiyecekleri ni birdenbire alıp götürdü ; öyle ki ne

113
askerler için n e d e binek h ayvanl arı i çin zorunlu l evazım elde kal­
dı . Ardından, karla karışık yağmur kısa süre için kesildiğinde, i m ­
parator kendisinin hükümdar çadırın dan çıktı v e orada yakında
bulunan dev bir meşe ağacının altınd a , çevresini bazı subaylar
sarmış olarak, durdu. Bir gürültü d uyu l d u ve i mpara tor ya nında­
kilerle birlikte a ğa çtan u zaklaşmış idi ki ağaç bütünüyle kökün­
den sökül dü ve yere yıkıldı. i mparator Kentlerin Sulta nı'na dö­
nünce, selamete çıkması neden iyl e Ta nrı 'ya şükürlerini sunmak
isteyerek, saraylar külliyesinin içinde Din Şehitlerinin Önde Gide­
ni Thckla onuruna bir kil ise inşa ettirdi , çünkü m cşe ağacının
devrilmesiyle oluşan tehl ikeden kurtulması bu a zizenin anısının
kutlandığı günde gerçekleşmişti .

[ 7 . i saakios Komnenos, Konstantinos Doukas'ı kendine


ardıl atayarak tahttan çekiliyor]
Ama şimdi, her ne kadar tarih çiler bu kon u da [hepsi] aynı görüş­
te değilseler [anlatımları birbirinden farklı ise] de, onun tahttan
h angi biçimde çekilmiş olduğunu aktarmamın zamanı geldi. Ör­
neğin "G üzel üsluplu ve zari f üsl u pl u " [denen] Psellos'un anlat­
tığına göre, bu hükümdar ava gitmeyi çok severmiş ve yabando­
muzu ve ayı <ıvlamak üzere sık sık yap tı ğı <ıv çıkışlarından birin­
de [soğuktan dolayı] göğüs zarı iltih abına yakalanmış; bu hasta­
lık ona ti tremeler ve ateş gelmesine yol açmış ; ci ğerlerinin a ğrı­
dığı ve kendisinin sol uk alma sorunundan dolayı sıkın tı çektiği
ertesi gün, ayrı c<ı kendi yaşamınd<ın [artık yaşayabileceğinden]
kuşkuya düştüğü ve sonunda tüm umudunu yi tirmiş bulund uğu
için, Konstantinos Doukas'ı kendisine <ırdıl olarak a tadı ve böy­
lece öldü gitti. Oysa , Trakyal ı 'nın [Skylitzes'in] yazdığına bakıl ır­
sa, imparator, N ca polis [Yeni Kent ; Boğaz kıyısında bir yerleşi m,
bazı kayn akl ara göre şimdiki Beylerbeyi] yakınında ava çıkmışken
bir yerlerden korkunç bir yaban domuzu fırlayıp çıkmış ve bunun
üzerine Komnenos onu atıyla takib etmeye başlamış; a ma yaban
domuzu denize dalmış ve görünmez olmuş; tam o anda ise hü-

114
kümdar yıldırıma benzer birşeyle çarpılmış, dengesini yitirmiş ve
atından düşerek yere yığılmış, a ğzından köpükler çıkarıyormuş ve
artık çevresiyle i letişim kuramıyormuş. Ardından küçük bir tekne­
ye bindirilmiş ve b u tekne onu saraylar külliyesine taşımış; ora­
da, kısa bir h astalık döneminden sonra ve iyileşme kon usunda
tüm umutl arını yitirerek, saçını keşişlere özgü biçimde kestirmiş,
[imparatora özgü] mor giysi yerine kaba [çul dan] keşiş entarisi
giymiş; ardından Konstantinos D oukas'ı tahta yükseltmiş ve böy­
lece S toudios Manastırı n a [i mrahor i lyas Bey Camii'ne] inmiş,
orada yaşa mının geri kalanını artık sağlık sorun u olmaksızın ge­
çirmiş. Üç yıl ve iki ay egemenlik sürdü ve zorl u , kibirli karakter
sahibi, eyl eml erinde son derecede hızlı, m ükemmel komutan ol­
duğunu gösterdi ; ayrıca , kendisi eğitim görmemiş olduğu halde,
edebiy<ıta i l gi gösterirdi ve bilgin kişilerle düşüp kalkardı. Girişti­
ği ik tidarı devirme eylemi dol ayısiyle kendisini kınadıklarında şu
yanı tı verirdi : "Ben, benim gibi Tanrının kulu durumunda bulu­
nan birisinin kulu olmaya, l ayık olduğum şeylerden yoksun bıra­
kılmaya katl anamadım".

[8 . imparator olan Konstantinos Doukas'a karşı kurulan


komplo]
Bu arada, Başkan [rütbeli] Konstantinos Doukas, bahsini ettiğim
üzere, zahmetsizce hükümdar olunca, Ayan Meclisi mensupların­
dan ve sade vatandaşlar kalabalığı içinden birçok kişiyi yüksek rnev­
kilere getirip, Kornnenos tara fından makanı lanndan aziedilen kim­
selere, hem de bunların sayısı çoktu, eski dururnlarını geri verdi.
Bir zaman oldu, ona karşı bir komplo düzenlendi ve az kalsın [bu
komplo sonucunda, denizde] boğulacaktı. Öyl e denk düşmüştü,
M anganalıların Sarayl arında [Manganalılar M ahallesi 'nde yani
Sarayburnu'ndaki saray yapıları külliyesinde] bulunuyordu ve
komplocular, eğer Daukas agora 'da [Çemberlitaş Meydanı'nda]
kargaşa çıktı ğını öğrenirse, h emen deniz yoluyla [Sultanahmet
Camii yerinden güney aşağıya, kıyıya kadar yayılan alandaki di-

115
!)er saray yapıları külliyesine,] Büyük Saray'a sığınacaktır d iye d ü ­
şün d üler. H atta hükümdara özgü ü ç sıra kürekleri olan gem i n i n ,
h alk tarafından protokarabes'ler [Başgeminin tayfaları] d e n en
kürekçileriyle o yerde [Sarayburnu ' n d a , ora daki saraya yakın kıyı­
da] bulunuyor olmam asını ayarladıl ar. G erçekten, i m parator p a ­
tırtı çıktığını öğrenir öğren mez, hemen [ora daki] sarayı terket­
mek kararını verdi ve hükümdara özgü üç sıra kürekleri olan ge­
mi yerind e [onun bulunduğu yerin yakınında] olmadığı için,
rastgele bir gemiciğe bindi ; h enüz kıyı dan uzaklaşmışlarken h ü­
kümd ara özgü gemi [kompl ocuların denetiminde hatta yön e ti­
m inde] yetişip gel d i ; b u n u n dümencil eri, bütün kürekleri çekti­
rerek, gemiyi tüm hızıyl a, içinde hükü md arın bulunduğu gemi­
ciğin üzerine doğru yönel ttiler.Yolculukta h ükü mdarın yan ı n d a
bu lunanlar, ü ç sıra kürekli geminin rotasını [kendi üstleri ne yö­
neldiğini] farkedi nce, h ız kesmeleri ve ro ta değiştirmeleri için,
güçlü h aykırmalarla, onu yöneten a daml ara bağırmaya başla dı­
lar. Gök gürlemesin d en dona kalmış gibi, -öyle sanırdın- kürek
çekiciler bu seslerden, Tanrının Takdiri sayesinde, ürktüler ve
böylece i mparator tehlikeden sıyrıldı ; o zaman [yani, kurtul up
d iğer saraya varınca] komplonun hangi biçimde ve kimler tara ­
fından düzenlendiğini [araştırıp] öğrendi v e elebaşıları, sadece,
ma ]varlıklarına el konmasıyla ceza lan dırdı.
Bu imparator, ataları arasında An dronikos ve Pa n theri os Do­
u kas'ın bulunmasıyla ve onlar üzerinden Konstantinos [1 . Co ns­
tantin us] ile akraba olmaktan dolayı gururlanırdı. Ancak, onların
[erkek çocuklard an inen] soyu, daha önce sözünü etmiş bulun­
d uğum üzere, [An dronikos Daukas oğl u , kom utan] Konstanti­
n os'un -imparator Bilge Leon 'un oğlu- Mor Odada Doğmuş
Konstantinos'un hükümdarlığı sırasında, o henüz küçük yaşta
iken ve işler vesayet yoluyla yönetilm ekteyken, ayaklandığı dö­
nemde 11 tümüyle yok'a karışmış bulunduğundan ve bu halin so-

1ı Savaşta oğlu Gregoras'ın, yeğeni Mikhael'in öldürülmesinden sonra kendi­


sin in de atından düşünce yakalanıp başı kesilerek öldürülmesi üzerine;
bkz. Zoııaras, Kitap XVl 1 6 .

116
nucu olarak o soydan gel me erkek kalmadığından, sözü geçen
hükümdarın soyundan gel enler Daukas'lardan kız evla t üzerin ­
den gelm ektedir; böylece onlar saf kanlı Doukas değil , karışık
kökenli, D ou kas'larla çarpık yoldan h ısımlığa sahip sayılıyorlar.
Dindar bir adamdı, ılımlı tabiattaydı ve adildi ; ama gevşek karak­
tere sahip ve mıymıntı idi ; edepl i i ffetli olmakla seçkinlik kazanan
kimselere değer verirdi ; ne var ki aşırı ölçüde tamahkardı, para yı­
ğınlamak için çareler icad ed erdi. Zaman zaman özellikle iki so­
run üzerinde dururdu : Birinci olarak, kamunun vergi gelirlerini
arttırmak -bunun için, vergi kayıtlarının tutulmasını, bunu iste­
yen [peşin para ödeme karşılığında vergi toplama hakkını satın
alan ve sonra devlet gücü desteğiyle halktan amansızca, çoğu kez
de gerçekte yetkili olduğu tutardan daha fazla, vergi toplayan,
Osmanlı 'daki gibi mültezim işlevli kişil ere] kiralayıp, ya pılan an­
laşma üzerine, vergi tahsilatı işini mültezimlere bırakırdı - ; ikinci
derecede olarak da, davalarla meşgul olmak. Böyle iken, yargıl a­
ma yaparken tümüyle tarafsız olmazdı, tersine zaman zaman key-
11 davranırdı, davada taraf durumunda bulunan kimselerin kişilik­
leriyl e oran tılı olarak kararlarında e tki altında kalırdı. Tamahkar ve
eli sıkı olduğundan, savaş yürütmemeye, tersin e ulusları [önder­
lerine, Beyl erine] armağanlar vermekle ve gönül akşamakla kendi
yandaşl ı ğına çekmeye ve bu yoldan onlar tarafından Rumların
devletine d ostlu k gösterilmesini güvenceye bağlamaya kararlı idi.
i şte böylece aklında fikrinde iki şey vardı : Seferler vesilesiyle har­
camalara girmernek ve kendini, olabildiğince çok zaman vererek,
para yığınlam aya vakfetmek. Bu nedenle, ordunun kayıtlı mevcu­
dunu ihmal edip onlardan b üyük çoğunluğunu kayı ttan sil di [or­
dudan çıkardı] ve üstelik, onlar yüksek aylık aldıkl arı i çin, özellik­
le yi ğitliği tastamam subaylar h akkında da bu işlemi yaptı. Böy­
lece, bir yandan Barbarlar cür'et buldular; diğer yandan, Rumla­
rın ordusu küçüldü ve i mparatorl u k arazi kaybederken, gurur kı­
n cı hallere maruz kaldı. O zaman, Anadolu 'nun birçok illerinin
[düşmanlarca] talandan geçirilmesi ve mahvalması ya da ayrıca
düşmanl arın işgaline düşm esi vaki oldu.

117
[9. Kuzey Oğuzlarının akı n ı . Büyük deprem . Koııstanti­
ııos Daukas'ın ölüm ü ; eşi Eudokia ile çocuklarının hep
birlikte ortak hükümdar olması]
Dolayısıyla, Anadolu 'daki durum berbattı ; ama Batı 'da da savaş
gücü bulunan bir ordunun olmayışı nedeniyle, işler daha iyi gi­
diyor değildi. G erçekten, bir iskit boyu ol an ve Peçenekler arasın­
da hem kökenierindeki asil unsur yönünden, a ma hem de n ü fus­
larının ulaştığı sayı yönünden en önde gelenler sayılan Uzlar, ka­
dınları ve çocuklarıyla, istros/Tun a 'yı aşmışlardı ; o zaman kom­
şu kentlerin [Rum] yön eticileri, yani M agistros [rütbeli , gelecek­
teki imparator] N ikeph oros Botaneiates ile Ma gistros [rütbeli]
Basileios Apokapes onların geçişini engellemeye çabalamışlar
ama çabal arı başarısız kal mıştı. Barbarlar onl arla çarpışmaya gir­
diler ve ord uyu h ezimete u ğratmakla kalmadılar, bir de iki yöne­
ti ciyi tu tsak ettiler ; b öylece [arkadan gelenler de, direniş görme­
yerel<] Tun a 'yı aştılar ve çevredeki yöreye sel basar gibi yayıldılar.
Söylenene bakılırsa, [on ların içinde, erkek olup da yaşları yönün­
den] silah taşıyabilecek olanların sayısı 60 OOO'i geçiyormuş; bu
ordu, o araziyi akınları için çıkış üssü n i teliğiyle kullanarak, Ma ­
kedonya 'yı talandan geçiri p Eliada [asıl Yuna nistan'ın anakara­
daki bölümü] iline kadar i leriye yürü dül er. Bu haber impara tora
sıkı n tı verdi ; ama yine de ordu toplam akta [masra fa girip, kesin
zorunluluk olan, yabancı h alklardan asker getirmekte] duraksa dı
ve bu işi, ordu nun giderlerini üstl enmekten kaçınmak için, erte­
ledi. Bahane olarak i l eri sürd üğü şuydu ki, o halk yenilmez imiş;
böylece, Uzl arın Beyl erine elçiler gönderd i ve armağanlar vererek
Barbarları barış anl aşması yapm aya razı etmeye gayret etti. Bu­
nun üzerin e h erkes imparatoru tamahkarl ı ğı yüzünden Barbarla­
ra karşı seferberlik yapmıyor diye a çıktan a çığa kınadığından, so­
nunda Kentlerin Sultanı 'ndan çıktı ve Khoirobakkh oi/Çatalca
Ovası ı 2 yakınında, yanında sad ece, söylenene göre 1 50'yi geç­
meyen sayıda adam bulunarak ve ordu devşirmeğe çabalayarak,

ı 2 Khoiıobakkhoi konusunda bkz. Anna Komnena çevirimizde s. 243 dıı . ı .

118
ordugah kurd u . i şte o zaman ona b u u l usun u ğra dığı fel aketi
h aber verdiler. Gerçekten, u lusu bir veba sal gını [sanki] bi çmişti ;
u l us büyük çileler çekmiş, bitkin düşmüş ol d u ğu n d an, Peçenek­
l erle yakındaki Bulgarl ar onun üzerine saldırmı ş ve onu gerçek
anlamda tümüyle imha etmişti ; Beyl eri ise an cak ve binbir güç­
l ükle, yan larında az sayıda adamla, i stros/Tun a 'yı aşmayı [Tuna
kuzeyine dönmeyi] becerebilmişlerdi. Bu i ş Tanrı'nın gücüyle
gerçekleşmişti ; çünkü hükümdar, çaresizli ği i çi nde, Tanrı ya sı­
ğınmış, gözyaşları ile ve yüreği parçalanarak on dan yardım gel­
mesi için yakarmıştı.
Bunlar i mparatorun egemenliğinin al tıncı yılında olmuştu. An ­
cak, bu ol aylardan ön ce, 23 Eylülde büyük d eprem oldu ; onun
sebebine pek çok yerde kiliseler ve evler yıkı ma uğra dı. O zaman,
ol abildiğince güzel bir yapı t ol an, Kyzikos ı 3 'd aki [vaktiyle, i mpa­
ra tor H adrianus tapkısı i çin yapılmış] tapınak d a yıkıldı ; keza , çok
büyük ve ünlü bir yapı olan, i znik'deki Ku tsal Babalar Kilisesi ı 4
d e sarsıntıd an zarar gördü .
Dördüncü "taşınmaz mallarda vergi değerin i belirl eme döne­
mi"nin Mayıs ayında, bir kuyruklu yıldız görül d ü ve güneşi [n ba­
tımını] izleyip [hemen günbatımı sonrasında ortaya çıkıp] batıya
doğru yönel di. Önceleri do l un aya benziyordu ; ardından, sanırsın
ki bir de saçları çıktı ; [git tikçe] büzüldü ve hatta saçları büyüdük­
çe aynı oranda, kendisinin büyükl ü ğü azaldı. 40 gün boyunca ,
[saç benzeri] ışınları doğu yönüne dönük olarak, seçil mekte idi.
Kil iseye d ört yıl ve altı ay boyunca ön derlik eden Patrik Konstan­
tinos Leikhou des'in ölü münden sonra, i s tanbul [Pa trikliği] tah tı­
na i oannes Xiphilinos çıktı ; kökeni Trabzon'dan idi, çeşitli içerik-

1 3 Bandırma ile Erdek arasında kalı n tıları günümüze ulaşmış, tarihçesi zengin
bir kent. Oradaki kalıntılar alanı şimdi Bclkıs diye anılıyor.
1 4 Bazı toplantılan o binada yapılmış olan i S 3 2 5 'deki i zn ik Konsiline ka tılmış
kilise babalan yani piskoposlar kasdedilerek bu ad kullanı lıyor. Kilisenin da­
ha çok bilinen adı Ayia Sophia Kilisesi'dir ve çeşitli d önemlerde onarımlar
geçirmiş ol arak bugün de ayakta durmaktadır.

119
te eğitim almıştı ve Ayan M eclisi mensuplarının en şanlıları ndan
sayılıyordu . [Vaktiyle] H erşeyi ken di isteğiyl e bırakınıştı ve Olym­
pos/Uludağ'da bulunan manastıra varıp, keşiş usulü saç kestir­
mişti [keşiş olmuştı], ve orada uzun zaman kalması sonrasında ,
Patrik tahtına l ayık sayıldı.
B u arada i mparator h astalandı ve tutu l du ğu illete uzun zaman­
dan beri katlanıp onun işkencesini çektiğin den , ayrı ca şimd iden
bitkin düşmüş ve sonunun yakın ıaştığını görmekte olduğundan,
h ükümdarlığı, eşi Eudoki a 'dan edindiği ü ç oğluna bıraktı ; bun­
ların ikisi , [sonrad a n Romanos Diogenes'in düşürü l mesiyle
1 07 1 'de tek başına, küçük yaşta, önceleri amcası l oannes'in kuk­
lası d urumunda i mparator olan] M ikhael ile Andronikos, ken disi
henüz [h ükümdar değil] sıradan bi rey d u ru munda iken doğmuş­
lardı ; Konstan tinos ise artık o hükümdarl ı ğa geçmiş, Eudokia da
Augusta/imparatoriçe ol muş iken doğm uştu . Dolcıyısiyle bu so­
nuncusu Mor Odada Doğmuş oğul idi, hatta onu ö teki ikisinden
dahcı önce hükümd arl cırcı özgü sim gelerle [mor/erguvan giysi, in­
cil erle bezenmiş cıynı renkte sandallar] onurlandırmıştı [ve ortak
i mpara torluğa atamıştı] ; ötekileri ise dahcı sonra ortak im para­
torl u ğcı yüksel tti. Böylece onları, i mparatoriçe, veli ve genel an­
lamdcı hcınım-efendi olcırcık cınaları n cı emcı net edip tcıhtcı çıkcırdı
ve d evletin [gerçek] yönetimini [çocuklar büyüyün ceye kcıdar]
ona bıraktı ; bu n u ya pm ası şu yüzd en di ki, eşini aklı başı n d a , ço­
cukl arını [hem de birer hükümdar ol arak] yetiştirmeye yetenekli
ve yönetimi almaya layık saymıştı ; ama dcıha önce, eşin den, ya­
zılı bir belgeyle a n d i çip ikinci kez ko caya varmaya cağı yolunda
söz vermesini istemişti. Eşi bu yazıyı imzaladıktan sonra, onu
muhafaza etmekle Pa triği görevlen d irdi. Bu yazıdcın başka, Ayan
M eclisi'nin bütün m ensupları dcı bir belgede yazıycı geçirilerek,
onun oğullarından başka bir kimseyi i m pcırator diye tah ta geçir­
meyecekleri yol u n d cı söz verdiler. Böylece o da, yedi b u çuk yıl
hükümd cırlık ettikten sonra, 60 yaşında yah u t biraz [birka ç cıy]
d a fazlası ile ömür sürmüş iken , yaşamdan ayrıldı. impcırator ol­
d u ğunda, erkek kard eşi n i Kaisar [Yardımcı lmparator] atayıp, da-

120
nışman ve gizli düşüncelerinin sırdaşı edinmişti. Eğitim a l m a mış
olduğu halde, edebiyatı severdi ve bilginiere saygı gösterip , ma­
kam nedeniyl e seçkin duru mda bulunmaktan ise eğitimi yön ü n ­
d e n seçkin durumda bulunmayı yeğ tuttuğunu söylerdi . Kendi
yeri ne göz dikenlere [onu devirmek i çin kompl o kurmuşken ya­
kalananlara], onları köle ol arak kullanmaktan başka bir yöntem­
le cezalandırılmal arının gerekmediğini, çünkü onların [köle h ali­
ne düşünce] yasa gereği olarak özgürl üklerinden yoksun kalmış
bulundukl arın ı söylerdi.

[ 1 O . lmparatoriçe Eudokia, tehlikeye düşen devletin ba­


şına güçlü bir hükümdar geçirmek için Romanos Di­
ogenes ile evieniyor ve onu ortak hükümdar durumu­
na getirip erki fiilen ona bırakıyor]
Böylece, rahm etli lmparatorun dil ekleri doğrultusunda, gerek
imparatoriçe Eudokia, gerek onun oğulları , h ükümdarlıkta ardıl­
l ı ğa atandılar ve devlet işl eriyle u ğraşı l m asını [oğu llarının çok
küçü k yaşta bulunmalan nedeniyle, fiilen tek başına] üstlenen
i m paratoriçe, ayrıca, oğullan karşısında öncelik sa h ibi old u ; do­
layısiyle hep birlikte tahtta oturuyorlarken kendisi orta yerde bi­
rincilik konumunda bulunuyor, berikileri ise kendisinin sağında
ve solund a oturtuyordu . Ve bu teşrifat düzeni, il eri gelenl erin
resmi kurullara atanmasında [atanması tören ierindel olsu n , siya­
sal işlerde olsu n , keza elçilerin h uzura kabul edilmel erinde ve ge­
len eksel olmuş törenlerde, gözetilmekte [uygulanmakta] idi.
Diğer yandan, An adaluyu tahrib eden Barbarlar, R um egemenli­
ği altındaki ülkeyi viraneye çevirmeye ara vermiyorlardı ve ona
her gün daha fazla zarar vermekte idiler. Çünkü, söylemiş b ulun­
d u ğum üzere, askerler azaımıştı v e lmparatorun [ölen l m parato­
run] tamahkarlığı yüzün den çile çekmekteydiler. Ve hala ordu d a
kalmış biril eri var i diyse [de] , bunlar dahi düşmanla çarpışmaya
girmeye istekli değillerd i, çünkü zorunlu olan yiyecek istihkakın­
dan yoksu n bulun uyorl ardı. O zaman, Barbarl ar kah Mesopota-

121
mia'da fırsat kolluyor, kah M alatya çevresinde arazi işgal ediyor,
kah Kiliki a 'ya zarar veriyor ve ara sıra Kappadoki a'ya, kimi defa
ayrıca Çukur Suriye'ye akınlar yapıyorl ardı.
Bütün bunlar i m pa ratoriçenin kulağına geliyordu ve onu tedir­
gin ediyordu ; ve çok kişi d urumun bir i mparator gerektird iğini
[erki bir erkeğin ele almasının gerekli olduğunu] savu n d u ğun­
dan, onun [i mparatoriçenin] belki d e h erkes birisini [imparator­
l u ğa] geçirir, bunun sonucunda da kendisi ve oğulları tahtı kay­
bederler korkusu nedeniyle, tek başına harekete geçip [gelişme­
leri ken disi denetleyip bel irleyerek] , hükümdarlıkta kendisinin ve
çocuklarının yararını koruması i çi n bir bireye [onu da ortak im­
paratorluğa getirmekle] erk i teslim etmek kararını verdi ; böylece
hüküm darl ı ğı , ondan yoksun kal maksızın, muhafaza etmiş ola­
caktı . Söyl enene bakıl ırsa, Diogenes ile il işki kurması ken d isinin
safahate düşkünlüğünden dolayı yahut şehvete kendini kaptır­
mışlığından dol ayı olmadı ; tersine o kişi eylemci, savaşçı lıkta sı­
n anmış ve benzersiz bir güce [enerjiye] sahip bulunduğu için i d i ;
böylece o n u d a erkin sahibi durumuna yükseltti ; amacı , onun
gücünü [enerjisini] d enge sağlayıcı a ğırlık diye kulla narak Bar­
barların [Türklerin] saldırganlığını d urdurmak idi.
Gerçekten bu adam [Romanos Diogen es] bir soylular ailesinden
geliyordu ve yiğitliğiyle ünlü idi. Babası , yeğeni olmak dolayısiy­
l e, eskiden hüküm sürmüş [i mparator] Rom anos Argyros ile h ı ­
sım dı 1 5 ve kendisi, [bu imparatora karşı] kompl o düzenlediğin­
d en dolayı yakalanınca kendini u çurumdan atarak intih ar etmiş­
ti. Kendisine [Romanos Diogenes'e], arada, Esvapçıbaşı ünvanı
verilmişti. Sardike/Sofya komutan-vali 'sinin hizmetinde [emri al­
tında, görevli bir subay olarak] bulunduğu için, o yörede Pcçc­
n eklerle [savaş alanında] karşı karşıya gel miş, bunlarla çarpışarak
pek çoğunu öldürmüş ve az sayıd a olmayan kişiyi de tutsak al-

1 5 Ziınaras dalgınlığa d üşüyor. Kendisinin belirttiği üzere (bkz. yukarıda Ki lap


XVll l l , çevirimizde s. 49) Riımanos'uıı babası değil kendisi l l l . Riıma­
n os'un yeğeniydi, çünkü anası onun kızkardeşiydi.

122
mıştı . Bunl ard an [Peçeneklerden] sağ olarak tutsak ettiklerini ve
öl dürülenl erin de kellel erin i imparatora [Konstantinos D oukas'a]
gön dermişti. i mparator o zaman kendisi n e şunu yazarak yanıt
vermişti : "Diogenes, ünvanı [sana verilen Esvapçıbaşı u nvanını]
bir arm a ğa n sayma , yiğitli ğinin ödülü say". Ora da b u l u n maktay­
ken, imparatorun ölümünü duyması üzerine, d arbe yapmak
[kendisi başa geçmek] için h azırl ı ğa başladı. Tasarıml arı i mpara­
toriçeye ihbar edilir edilmez, i mparatoriçe adam gönderdi ve onu
yakaladılar ve zin cire vurulmuş olarak Byzantion'a götürdüler.
Araştırma yürütülmesinden sonra, darbeci olduğuna h üküm çık­
tı ve nezarete kon du . Ardından, mahkum edilmiş kişi olarak hü­
kümdar tahtı n ın önüne, hakkın daki cezalandırılma h ükmü onay­
l ansın diye, götürüldü. O zaman orada bulunanl arın tümü bu
adama acı m a duydular ve h erkesin yüreği sızl a d ı , çünkü onun ne
bedensel güç yönü n den ne de güzellik [yakışıklılık] yönünden
benzeri vardı. Öteki kişil erle birlikte i mparatoriçe de ondan yan a
duygulandı v e o n a a cıdı. Şimdi, daha o sırada o n a sevdalanmış
mıyd ı, söyl eyemem. i şte böylece, mahkfımiyete u ğra m a k [mah­
kCımiyet hükmünün onanmasıl yerine, heraat etmesinden yan a
oyl ar çıktı v e b u kişi, özgür bırakılıp, kendi m emleketi o l a n Kap­
padoki a 'ya gitmek üzere yol a çıktı. Ne var ki, imparatoriçe onu
geriye çağırdı ve onu Magistros'lu ğa 1 6 ve ordu komutanlığına
atadı ve daha o zamandan, böyl esine yi ğit ol duğu içi n , onunla
evlenmek ve onu imparatorl u ğa geçirmek kararını verdi . An cak,
ettiği yeminler ve Patriğin elleri nde bulunan yazı dolayısiyle
bundan engellenmekteydi . Böylece, aklı fıkri, bu bel geyi n asıl
geri alacağında idi. Bunun üzerine, kurnazca ve iyi h azırlanmış
bir tasarımı akıl etti ; bunu kendi maiyetindeki h adımlardan biri­
ne sır ol arak a çtı ; ve bu h izmetkarını bir tür [sahte] evlenme ara­
cısı gibi kullanıp, ona Pa trikle neyi ve n asıl konuşa ca ğı konusun­
d a talimat verdi . Seriki [hizmetkar h a dım] başpapazl a [Patrikle]
karşıl aştı ğı nd a , ona şöyl e ded i : "Bilesin, Efen di H a zretleri, impa-

1 6 Romalıl arda Magistra ; yargılama yapmak yetkisine de sahip komutan.

123
ratoriçe senin yeğenine sevdal ıdır" -gerçekten de onun Bardas
adlı, genç, gençlik kuwetiyle dopdolu ve cinsel etkinlik gücü
yüksek bir yeğeni vard ı - ; ve hadım, sözünü sürdürd ü : "Eğer sen
[evlenmeyeceği h akkın d a] yemin i çeren bel geyi i mparatoriçcye
geri verirsen ve onun [belgenin] sebebine kend isine bir zarar gel­
meyeceği konusu n d a kendisini ikna edersen, o da hemen senin
yeğeninle evlenecek ve yeğenin i mparator erkini elde etmiş ola­
cak". Ve bu sözlere kanan Patrik, sonuçta razı olunca, ardından
d a ondan, Ayan M eclisi mensupl arı katında dahi gerekli tem as­
ıara girişmesini istedi. Bunun üzerine [Patrik, Ayan M ecl isi üye­
lerinin] her birini ayrı ayrı davet elli ve on lara, durumun bir i m­
para tor istediğini, bu kişinin devlet dizgin lerini ele al ması gerek­
tiğini ve eğer bir kadın kü çük çocuklarının yanında yalnız başı­
n a olarak yönetirn d e bul unmayı sürd ürürse Rumların sa dece çok
uzaklarda ve düşma nıara komşu olanı [olan ülke bölü ml erini]
d eğil, kendilerinin [lstanbul 'daki Ayan M eclisi üyelerinin] kapı
eşiği olanı [Üsküdar, Kadıköy gibi yerleri] dahi yitirmeleri için çok
zaman geçmeyeceğini söyledi. Ve bunun üzerine şidde tle, içik·n
andlara 1 7 döndü [onları kı nadı] ve ölen i mparatoru kamu yararı­
nı hiç gözetmemiş olmakl a , tersine kıskan çlığından dolayı insan­
lardan meşru olmayan yemin ler ve yasayı çiğneyen belgeler iste­
miş bulunmakla suçl adı. i şte böylece, Patrik, onları kendi d üşün­
cesi d oğrultusuna çekti ve i çlerinden biril eri aksi görüş savun­
dularsa bunların kimini armağanlar sun makla kimini çıkar vaad­
leriyle razı e tti ; o zaman, sonunda, yeminl eri içeren belgeyi hn­
paratori çeye geri verdi . O d a , belgeyi alır a l maz, tasarı m ı n ı ey­
leme koydu ; Diogenes'i çağırdı ve onunla evlendi. Bu ol a n bi­
teni, oğul la rınd a n büyük olanına [o sı ra d a 10 yaşı n d a bile ol­
m ayan Mikhael 'e] ve Kaisar'a [öl m ü ş eşinin kard eşi i oannes Do­
ukas'a] a çıklad ı ; bu kişi saraya d avet edildi, nikah tören i n d e ha­
zır bul unanlar a rası n d a yer aldı, düğün i çkisinden i çti . Böyl ece

1 7 i mparatoriçenin, "Ben bir daha evlenmeyeceğim" yeminine ve Ayan M eclisi


üyelerinin, "l3iz Konstantinos Daukas'ın küçük çocuklarından başkasını i rn ­
parator diye başımıza geçirmeyeceğiz" yeminine.

124
Diogenes i mparatorl u ğa getiril di ; i mparatoriçe Eudokia ise,
oğullarıyl a birlikte, yed i ay ve birkaç gün süreyle h ükümdarlıkta
bulunmuştu.

[ l l . Ro m a n o s Diogenes'in Türklere karşı ilk seferleri]


Bunlara rağmen Romanos Diogenes, Ru mların hükümdarl ığı er­
kini ellerine aldığı zamandan başl ayarak, kendisini imparatorlu­
ğa getiren i mparatoriçenin beklentilerini karşıl amadı. Bu kişi
[imparatoriçe Eudokia ] , o mahkumiyete u ğramış ve artık celladı
tepesinde görür iken , yalnız onu apaçık tehlikeden kurtarmakla
kal mamış, ama bir d e ona böylesin e büyük bir erki bahşetmiş
bulund uğu için , onun h er kon uda ken disine boyun eğeceğini ve
kendisi nin i mparatoru yöneteceğini sanıyord u . Oysa, tabiatı do­
l ayısiyle gururlu ve b oyun eğmez ruhta olan beriki, kısa bir süre
için kendi kendine baskı yaparak i mparatoriçenin isteklerine ita­
at etti ve uysa l bir a da rnmış gibi d avran d ı ; ard ından, baskı altın­
da olmak hoşuna gitmediği için, çabucak eski a lışkanlıkianna
döndü ve artık güçl ükle i taatta bulunur oldu, erk dizginlerini
mutlak olarak kendi el ine almak istedi.
Anadoluda d urum berbat olduğu ve kötü iken daha betere gittiği
için, [Roman os] seferberlik ilan etti ve i mparator çadırını Byzanti­
on yöresinin karşı yakasında, doğu yanda bulunan yerde [Ü skü­
dar'da] kurdu ; aklında iki şey var i d i : Birinci olarak, Barbarların
akınıanna sed çekmek ve devletin uyruklarını olabildiğince [onlar­
dan] kurtarmak; diğer yandan d a , kendisine şa n kazandıracak bir­
şey edinmek [becermek] ve sürekli olarak imparatoriçe karşısında
boyun eğer halde olmamak, tersine erki kendisi kullanmak.
Böyl ece sarayl ardan [saray yapıları külliyesi niteliğinde olan Büyük
Saray'dan] Anadol uya hareket etti, ancak yeterince savaş gücü
olan bir ordu toplamış değildi, çünkü ardından giden ordu silah
donanımı, at ve savaş l evazımı eksikliğinden dolayı büyük sıkıntı­
lar çekmekte idi. Gerçekten h emen ve dosdoğru, yeniden ordu
devşirmek kol ay iş değildi, çünkü [var olan] ordu, söyl ediğimiz

125
üzere, uzun zamandan beri, çok ihmal edil mişti. Dolayısiyle, Ana­
talikon ilinde yani Phrygia'da olabildiğince asker toplandıktan
sonra, imparatorun kendisinin onların üzerine yürüdüğünü ve -sa­
vaşçı ruhlu, atılgan kişi olduğundan- h alkı uğruna kendisini tehli­
keye atmaya ama de olduğunu öğrenen Barbarlar, çekindiler ve gö­
ğüs göğüse savaş vermekte duraksadılar; çünkü aslında ordunun
durumunu [yokluklar i çindeki h alini] sa ğlıklı biçimde bilmiyorl ardı.
O zaman Sultan [Alparslan] geriye çekilip ord usunu iki bölüme
ayırarak bu bölümlerin komutanlarına, biri güney Asia 'ya [Roma­
lıların Asia ilini ol uşturan Batı Anadol u 'n u n güney yanına], Yu­
karı [Asia] denene, di ğeri de kuzeye doğru il eriesin diye emir ver­
di. Ve bunlar [komutanlar] , ilerleyişe geçerek ve yollarında n eyle
[hangi yerleşimle] karşıl aşmışl arsa ta landan geçirerek, hiç bekl en­
medik biçimde Neokaisareia/Niksar ü zerine çullandılar, onu zap­
tettiler ve ganimetlerle yüklü ol arak kaçı p gittiler. Bu haber im­
paratora gelir gel mez onda h oşnutsuzlu k yarattı ve ya nına [hız­
la ilerieyebil mek için] en hafi f donanımlı askerleri alarak, çabu­
cak hareket etti, düşmani ara yetişrnek üzere, güç geçilir yollar­
dan ve dağlard an ilerledi. Saldırısıyla onl ara baskın vermiş oldu­
ğu için, onl arın h epsi dehşete kapıldılar ve ganimetlerle silah do­
nanımlarını geride bırakarak kaçmaya koyuldular. Ne var ki, im­
para torun adamları yürüyüş dolayısiyle yorgun düşmüş old ukla­
rı ve uzun süre boyunca hasımlarını kavalayacak h alde bulunma­
d ıkları içi n , Barbarlar büyük bir fel akete uğramış olmadılar [pek
kayıp verm edil er] . Yine de [Ru ml a rdan, Türklerin el ine] tutsak
d üşmüş olanlar k urtarıldı ve [Türklerin bıraktıkları] gani met oluş­
turan ma ll ar geriye alındı.
işin devamında, Suriye'ye [yol cuyu] götüren yol izlendi ve Meli­
tene'ye [Eski M a latya/Battalgazi'ye] bir ordu bölümü ayırıp gön­
dererek, [im para torun] kendisi , Khalep/Halep üzeri ne sal dırdı 1 8

ı s Dikkat edilsin, yüzyıllar önce, 7. yüzyıld a Yermuk Savaşıyla Rum egemenli­


yinden çıkmış Suriye'ye geçiyor, savaşı Büyük Selçuklu Sul tanlığmm ü l ke­
sine taşıyor. Bu tutumunun, Rumların çökmüş morali üzerinde diriitici e t­
kisi kuşkusuz büyük olacaktı ve oldu.

126
ve oradan ganimet ol arak büyük sürüler halinde [köle edil ecek]
insanl ar ve hayvanlar aldı. Ora d a n , Suriye'deki H i erapolis'e ı g var­
dı ve kenti kuşatmaya girişerek sonunda anlaşma ile işgal etti. N e
var k i b u n u n ardından Barbarlar Rum ordusunun bir bölümüne
saldırıp onu yendikl erin de, ordunun geri kalan bölümünden h i ç
kimse yenilenlerin yardımına koşmaya h eves gösterm edi [ve hep­
si seyir baktı] . Bu arada, kuşatılmış kentin dışında bulunan ve
olan biteni öğrenen i mp arator, h emen, yanında kaç kişi var idiy­
se onlarl a , yeni l en lerin yardımı n a seğirtti. Rumların yenildiğini
haber alan Halep Em1ri, o da, bütün kuwetlerini öteki Barbarla­
rınkiyle birleştirip, [saldırıya geçmekle] orada ve h emen , i mpara­
toru tutsak edeceğini u m d u ve Rum ordugahını bütün çevresi
boyunca kuşattı [atlıları bu çevrede at koşturmaya başladı]. im­
para tor ise bu sırada baskın biçiminde savaşa girişti ; çünkü, ka­
zıklarla berkitilmiş ordugahtan, b orazan çal dırmaksızın ve [i mpa­
ra torun savaşa çıktı ğını bildirecek] diğer herhangi bir işaret de
duyurulmadan, çıktı ; düşmanları [bu kez o, dıştan] çevirdi ve ka­
çışa koyul mak zorunda bıraktı . Eğer Rumların ordusu kovalama­
yı uzaklara kadar sürdürse idi b üyük ve şanlı bir za fer kazanmış
ol acaktı . Çünkü Arap atları başl angıçta gerçekten büyük hıza sa­
hiptirler ve h ı zlılıkta bütü n diğer atları geçerler, ancak koşmaya
uzun süre b oyun ca dayanam azl ar ve çabucak yorulurlar. [Kova­
lamaya girişilmesinin] Ardından askerlerden geriye dönmel eri ve
takibe son vermeleri istendiği i çin, becerebil dikl eri tek şey düş­
manlardan kurtu lmak ve kendilerini büyük bir beceri ile şan ka­
zanmaktan yoksun bırakmak oldu . Ancak i mparator bakımından,
sadece ve yal nızca, Rumların önceki ürkekliklerini şu ya da bu bi­
çimde bir yan a koyarak düşmanl arla çatışm aya girmek cesareti­
ni gösterebiliyor o l ması yeterince başarılı son u ç idi. Onun emir­
l eri gereğince Hierapolis'in yukarı hisarına yen iden asker yerleş­
tirild i. Daha küçü k kentlere karşı yürü dü ; bunların kimine [hi ­
sarlarının konumu yönünden] sal dırılması zor olduğu için öyle­
lerinin yanınd an dolanılıp geçildi, kimini zaptetti ; sonunda i s-

ı 9 M en biç; H alep kuzeydoğusunda, bugünkü Türkiye sınınnın yakınındadır.

127
kender'in adını taşıyan Kilikia kentine20 vardı. Oradan hareket
edince, kendisine, [Phrygia'da, bugünkü Afyon ilinde bulunan]
Amorion kentinin [Türklerce] talandan geçirilmiş olduğu ve çok
kurban verildiği bildirildi. Dol ayısiyle i m parator bundan dolayı
sıkıl dı ; ancak, fela kete u ğrayanlara yardı m edecek duru m u bu­
lunmadığından, kendisinin askerleri i çin, h i çbir eksikleri olmaksı­
zın [ordu Kilikia'da i ken bastıran] kışı geçirebilsinler diye özen
gösterdi ve kendisi Kentlerin Sultan ı 'n a döndü. Şimdi, sad ece
kendi çevresinde bulunanlara karşı d eğil, imparatoriçenin kendi­
sine karşı da, daha d a büyük kibiriilikle davranış gösteriyord u ;
sa nırdın k i büyük işler becerınişti ; o [i mparatoriçe] ise, işlerin
kendi umduğu do ğrul tuya yönelmediğini, farklı tarza döndüğü­
nü anlayarak, bundan rah atsızl ık d uyd u ve bu hal ona ağır gel­
di, çünkü [kocası, artı k] kınarnaya katlanamıyordu.

[ 1 2 . Romanos Diogenes'in 1 069'da giriştiği harekat.


1 070'de Manouel Komnenos'u Türklere karşı gönder­
mesi. Emir Erbasan, Rum ordusunu yenmişken Rum
hizmetine giriyor]
Baharın gel mesiyle h emen, lmparator yeni bir sefer düzenledi.
Byza ntion'u a rkası nda bırakara k Kaisareia 'ya [Kayseri 'ye] vard ı ;
burada o n a çok kalabalık sayıda Türkün ülkeyi yakıp yıkmakta
olduğu bildirildi. O zaman derh al onl arın üzerine ordudan bir
bölümü gönderdi, ama kendisi de düşmanl arın karşısına çıktı,
onları [karşısına çıktıklarını] kesin yenilgiye uğrattı ve tutsak dü­
şen lerin hepsini kıyımdan geçirme sonrasında, Eu phrates/Fırat'a
d oğru döndü. Bu arada , Brakhamios'lar ailesinden gel me olan,

20 iskenderun'a. Ken t, Romalıların Suriye ilinin başkenti Antakya'nın hemen


yanıbaşında denecek kadar yakınında bulunduğu halde, Amaııos Dağları
dizisinin ve oradaki, Arrianos'un iskcnder'in Anabasis'i adlı yapıtında andı­
ğı Suriye Kapıları denen geçidin batı yanında olduğu için, onu Kilikia'da
sayıyor.

128
komutanlık konusunda yeterince deneyime sahip olduğunu gös­
teren [Ermeni] Philaretos'u komutan [General] ol arak atad ı ; a m a
bu kişinin yaşamı [geçmişi] çirkindi v e o hiç de a d ı n a yaraşır
adam değil di2 ı _ Böylece o kişiye ordunun [güneyde ka lacak] ya­
rısını emanet etti, kendisi ise daha kuzeye doğru yöneldi. An cak,
düşmanlar ortaya çıkıp Ph ilaretos'un adamların a korku sa çınca o
askerler kendilerine korumal arı emredilmiş m evzil erini terkederek
kaçışa koyuldular, düşmanlar ise onl arı kavalayıp bütün levazım
malzemelerini gasbetti. Bu h aber i m paratorun yüzünün asılma­
sına yol a çtı ; diğer yandan, düşmanlar, Kappadokia 'ya doğru
döndükten sonra , bu ülkeyi çiğneyip geçtiler ve kalabalık nüfu­
su olan, i çind e h er çeşit malın iyisinin bol bol bulunduğu ikoni­
on/Konya 'ya d oğru ilerlemelerini sürdürdül er. O zaman impara­
tor Sebasteia/Sivas'a vardı ve Türklerin ikonion/Konya üzeri n e
ilerleyişini haber alır almaz kendisi de onların peşine düştü. An­
cak, düşmanların artık i kenion/Konya 'dan ayrı lmış bulundukl arı
ve kendisinin varıp yetişmesinden korkarak uzaklaştıkl arı haberi
gelince, Rum ordusundan bir bölümü ayırıp onu Büyük Antak ­
ya 'nın22 Doukas'ı [komuta n-vali 'si] Khatatou rios/Haçatur'a gön­
dererek, bu bölüme, Mopsouestia'ya [Misis/Yakapı nar] kadar iler­
lemelerini ve [kendisinden ka çarken] oradan [orad aki köprü den]
geçecek olan Türklerle çarpışmalarını emretti. N e var ki d üşman ­
lar, Tarsos Ovasında h enüz bulunmuşl arken , Ermenilerin üzerin e
düştüler ve bütün ganimeti erini yitirdiler. Ama onlardan R umla ­
rın Mopsouestia'da kurduğu pusuyu öğren ince, gecenin orta­
sında kaçtıla r ve [kaçışı sürdürürken M opsou esti a 'dan geçmeye­
rek] kurtul d ul ar. Bu h al i mparatorun canını sıktı ve [akın yap a n
Türkleri yakalayıp meydan savaşın a zorl a m a k konusu n d a]
u mutsuzlu ğa d üşmesi ü zerine Byzantion'a d oğru hareket etti,
çünkü sonbahar artık gel miş i di . O sırada yani [ya ratılıştan son­
ra geçen yıll arın Tevrat'taki "Bilgi "ye dayanıl arak hesa planma-

2 ı Philaretos, R u mc a da "Erdemsever" demektir.


22 Pisidia Antiokheia'sı/Yalvaç'tan ve Menderes kıyısındaki Antiokhei a ' d a n
ayırmak i çin, Antiokheia/Antakya'yı Büyük Antiokheia diye anıyor.

129
sıyla bulunan] 6578 yılında [iS 1 069] Bl akhernai [Ayvansaray]
sem tindeki büyük kilise, yangında yan dı .
Bahar başına erişili nce, geçmişteki impara tor i saakios'un yeğeni
olan Birinci Başkan [rütbeli] Manou el Kom nenos'a23 Kouropala­
tes ünvanını24 vererek onu ordunun başı [Başkomuta n] a tadı. Bu
kişi, her ne kadar yaş yönü n den genç idiyse de, olgun yaşta ko­
m utanları yönetmekteydi; ve bir Barbar ordusuyl a sava şıp onu
yendi. Bu olay, denir ki , Diogenes'in haset duymasına yol açmış;
o da [Manouel komutasınd aki] ordu n u n önemli bir bölümünü
ayırdı ve bu böl ümü Suriye üzerine gön derdi. Ardından, ve Kom­
nenos yanında ne kadar asker kaldıysa onlarla Sebasteia/Sivas'a
vardığında, kalabalık sayıda Türk ortaya çıktı, bunun üzerine o
d a onlara karşı ilerledi. O zaman Türkler geri çekiliyormuş gibi
yaptılar ve Komnenos'un askerleri onları kovaladı. Ama işaret ve­
rilir verilmez Barbarlar dönüşe geçtiler ve dağınık durumda olan
Rumların üzerine düş tüler [çullandılar] ; çoğunu öldürdüler ve
geri kalanları da lutsak aldılar -bunl arın arasında Başkomu tan
Manouel 'in kendisi de bulunmaktaydı - ve ordugahı işgal e ttiler.
Bunlarla ilgili haber, özellikle de Khones2" kentinin ve orada bu­
l u nan, Melekler Başkomutanı Mikha e l 'e adan mış, ünlü ku tsal
alanın [ve kilisenin] Barbarların eline düştüğünün bildirilmesi,
impara toru sarstı. Bu sıra da imparator, hemen, düşmanların üze­
rine yürüm eye ve tehlikeyle karşı karşıya bulunanlara ya rd ı m e t­
meye hazırd ı ; ancak, kimileri, şi mdilik beklerneye onu ikna e t ti­
ler. Bu işler olu p biterken de, Manouel Komnenos, kendisini tut­
sak almış bulunan Türkle birlikte çıkageldi ; bu Türk impara tora
sı ğındı. Söz konusu adam [Büyük Selçukl u Sultanlığını n komu­
tanlarından Em1r Erbasan], şu ya da bu nedenle, Sultanın gözün-

23 Ö lmüş lmparator isaakios Komnrnos'un kardeşi ioannes'in oğullarından en


büyüğü; o sıralarda ı5 yaş dolaylarında bulunan, gelecekteki imparator 1.
Alexios'un iki ağabeyinden büyük olanı.
24 ingilizlerdeki Duke (Dük), Romanar'lar Rusya 'sındaki Grandük ünvaniarına
eşdeğer bir unvan.
2 5 Kbonai, şimdi Hoııaz; Denizli yakınında.

130
den düşmüş bulunuyord u ; öyle ki o kişi [Sultan Alparsl an] bunu
tutsak etsinler diye bunun üzerine ordu göndermişti26. O zam a n
bu da, korkusundan, i mparatora sığınınayı yeğlemişti27 v e h e ­
m e n Başkan rütbesi veril mekle ödüllend irildi. Boy yönünden
özellikle aşırı kısa boylu ve [ayrıca] biçi msiz [çirkin biri] idi.

[ 1 3 . Roma n os D iogenes'in 1 071 ' d eki son sefe ri n e çık­


m ası]
Bu arada, henüz bahar tam d a gelmeden, imparator, hükümda­
ra özgü ü ç d izi kürekli savaş gemisine bindi. Ve karşıya2B geçti­
ği sırada, rengi kapkara olmayan ama yine de siyahı msı olan bir
güvercin, üç dizi kürekli savaş gemisinin üzerinde dalandı da do­
landı ve kanat çırpmalarını durdurmaya niyet etmedi, ta heriki
[Romanos] elleriyle onu yakalayın caya dek. Böylece, onu i mpa­
ratoriçeye gönderdi. An cak, güvercinle ilgili ol ay, ne onu yakala­
yan i mparator i çi n , ama ne de kendisine güvercinin gön deril diği
kişi için, [gelecek konusunda] iyiye a larnet sayıldı. Dahası, [Hele­
n opolis'de konakl anmışken] i mparator çad ırının orta yerinde di-

2 6 Vr: Erbasan, b a lı doğrul lusunda kaçmakta ikr:n önüne çıkan Manouel or­
dusuyla savaşmak zorunda kalmıştı.
27 Böyle yapmasını, tu tsak aldığı Manouel Komnenos öğütlemiş ve onu ikna
etmişti. Bu konuda hem Nikcphoros Bryennios'un hem de Anna Konınc­
na 'nın yapıtında bilgi vardır. Erbasan artık Rum i mparatoru hizmetindeydi
ve Malazgirt savaşıyla biten seferde dahi Rum ordusu içinde yer aldı ; daha
sonra Anadolu Beylerbeyi durumundaki Nikephoros Botaneia les'in hizme­
tine girdi ve onun imparatorluğa geçmesinde, Süleyman Şah'ın desteğini
sağlamak üzere arabuluculuk ederek önemli rol oynadı (Bryennios, l ll 1 6).
28 i mparatorluk ordusunun seferlerinde, ilerleyişi artık karadan sürdürmek
üzere çıkılması o dönemde adet olmuş iskeleye yani i zmit Körfezi güney
kıyısında şimdiki Yalova feribol iskelesi yerinde olan Pylai/Kapılar adlı, bir
i mparator sarayının bulunduğu iskeleye değil, onun doğu ilerisinde, daha
eski dönemlerde aynı amaçla kullanılan, Dil denen çıkıntının ucunda, şim­
diki Hersek köyü yakınında bulunan Helenapolis kentinin iskelesine (Mik­
hael Attaleiates, özgün metinde s. ı 43).

131
kili duran ve çadıra [tavanına] d estek olan direk, görülür bir ne­
den olmaksızın, kırıldı ve çadırı da birlikte çekti [kendisiyle bir­
likte yıkılması n a yol açtı ] . Bu dahi, h er n e kadar kötüye alarnet
sayıldıysa da, i m p aratorun atılgan tutumuna hiç mi hiç eksilme
getirmedi ; i mparator [il kçağ Phrygia 'sını kapsayan] Anatalikon
iline kadar, alışı lm a mış büyük koru n m a önlemleri al arak, ilerledi.
Ve küçük bir ord u gah yeri nde29 çadır kurulduğu sırada, bir yer­
de [atların yiyeceği, arabal arla taşı n an samanın konduğu yerde ?]
yangın patlak verdi ve bütün çadırları kül e ttiği gibi, ardında yal­
nız koşu m takımları ve arabal arla, h ükü mdara ait atla rı yarı yan­
mış durumda, bıraktı. Bu olay dahi i m parator tarafından kötüye
ala rnet sayıldı. [Romanos] Oradan ayrıl ı p Halys/Kızılırmak'ı geçti
ve Kaisareia/Kayseri 'ye doğru ilerleyip Soğuk Pınarlar denen yer­
de ordugah kurd u ; burada, işl edikleri kabahatler dolayısıyla
N emçe'lilerden bazısı ha kkında sert davrandı. Bunun üzerine on­
ların oluşlurdu ğu birlik ayaklandı, anca k beriki hemen ord usu­
nun başında [onların karşısında savaş düzenine geçmiş olarak]
göründü ve bunun sonucunda ayaklananlar baskına uğra tılmış
durumda kaldılar ve onları [boyun eğmeye mecbur bırakarak] ye­
niden savaş yol daşı edindi. Ardından Theodosiopolis/Erzuru m'a
va rdılarJü ; burada ord uyu [biri kendi buyruğunda kalmak üzere

29 Ordugah edinilen küçük bir yerleşimde. Kendisi de sefere katılan Mikhaci


Attaleiatcs'den (yapı tının özgün metninde s. 1 44) öğrendiğimize göre bu
yer Sakarya kıyısında idi.
30 Kayseri'ye kadar, Ramsay'in yapıtında (Anadolunun Tarihi Coğrafyası, çev.
Mikri Pektaş, MEB yayını, Istanbul ı 960) anlatılan Bizans ordu yolunun iz­
lenmiş olduğunu yani (tl. yüzyılda Roma ordularının yaptığının tersine, iz­
nik, Göynük yakınlarındaki Dadastana, Beypazarı, Ankara üzerinden gidil­
ıneyip) iznik, Leukai/Osınaııeli yakınlarında Malangina/Melangina, Doryla­
eioıı/Eskişehir, l us linianopolis/Sivrihisar, l uslinianus'un Sakarya üzerinde
yaptırdığı ünlü Zoınpos/Zompi Köprüsü (Ramsay'e göre, Ilıca Suyu'nun Sa­
karya 'ya karıştığı yerin yakınında, bugünkü Kavuncu Köprüsü'nün güney
yanında idi; şimdi Beşköprü Köyü'nün bulunduğu yer kasd edili:y o r sanırım)
varsayabiliriz. Sonra (belki Philomelion/Akşehir üzerinden) Laodikeia/Yor­
gan Uıdik/Halıcı, ikonion/Konya, Arkhelais/Aksaray, Kaisareia/Kayseri yolu

132
üçe] bölüp, her bir böl ü m e, yanına iki aylı k yiyecek almasını bu­
yurdu, çünkü işgal edeni olmayan [Türk akınları nedeniyle terke­
dilmiş, ı ssız bırakılmış] yöreni n i çinden geçmek söz konusu i d i ;
böyl ece, bölümlerden birini, en yiğitl erinden b i r Latin savaşçı
olan R ouseli os'a verdi ve ona, [Türklerin Anadoluya yaptıkları
akınlar i çin çıkış üssü edindiği] Ahlat üzerin e saidırmasını emret­
ti. Ord unun ikinci bir bölümünü de başka birine verip, ona,
M antzikert/Malazgirt'i işgal etmesini emretti ; i m paratorun ken­
disi ise, ordunun, savaş gücü ol mayan, geri kalanının [üçüncü
bölümün] başında kaldı. Malazgirt, imparatora anlaşma ile tes­
lim oldu, çünkü Türkler [oraya Selçuklu Sultanlığının yerleştirdi­
ği garnizon] korkuya kapılıp, [canımıza d ak unulm ayacak ve çı­
kıp gidebil eceğiz diye] güvenceler isteyerek [bunların verilmesiy­
le] orayı terketmişti31 • Bu sırada, askerler gereksinim mal zemesi­
ni topl a mak ü zere [Malazgirt hisarı dışı n d aki berkitilmiş ordu­
gahtan] çıktıklarında, birdenbire düşmanın sal dırısına uğradılar.
Bunu h aber alan i m parator, onlara [düşm a nl ara] karşı Magistros
[rü tbeli] Nikephoros Bryennios'u, bir birliğin başında, gön derdi ;
bu kişi Türklerle çatıştı ve ordusunun geril emektc olduğunu gö­
rerek, takviye isternek üzere adam gönderdi . Bunun üzerine i m ­
parator, düşmanın kalabalık sayısını bilmediğinden, Bryennios'u
korkak d iye suçladı ve onun hakkında kaba davranışta bulundu.
Ta m o anda, öyle denk gelmiş olarak, [ordu gahtaki ayinde] pa­
paz i n cil oku m aktaydı ve [oradan aktararak] şunu diyordu : "Ba­
na eziyet ederseniz, siz de eziye t görürsünüz". Yine de, [impara­
tor,] M agistros [rü tbeli] N ikephoros Basilakes'in kamutasında bir
ordu birl i ğini gönderdi ; bu kişi Bryen nios'un kuvvetleriyle birleş-

izlenmiş olmalıdır. Kayseri 'den sonra Sebasteia/Sivas'tan geçtiler ve Erba­


san 'la çatış<ın M a nouel Komnenos ordusundan cenazrlerin kalıntılarını
gördüler (Mikh ael Allaleiates, özgün metinde s. ı 47). Oradan (belki, Zara,
Suşehri yakınında Nikopolis, Koloneia/Şebinkaralıisar, Kelki l ile Erzincan
arasında Sadak köyündeki eski Roma ordu üssü Satala, Pipert/Bayburt üze­
rinden) Erzurum'a geldiler.
3 1 Sultan Alparslan'ın, ordusuyla , yöreye yetişmiş olduğunu Rumlar bilmediği
gibi onlar da bilmiyordu .

133
ti ve muharebe bir süre boyu nca dengel endi. Ardından, Basilakes
[coşkunlu ğa kapılıp] adamlarıyl a birlikte [hem de] en ön safta
çarpışarak, düşmaniara karşı sal dırd ı ; bunun üzerine hasımları
gerilediler ve heriki de onl arı kovaladı, a n cak bu kovalama sıra­
sında Bryennios kendi askerleriyle o n u izlemiyord u. Düşmanın
ordugahına yaklaştığı sırada, atı yaralandı, o zaman atından in­
di ve silah donan ımının ağırlığından dol ayı rahat hareket edeme­
yerek, düşmanları tarafından kuşatı l d ı ve esir edilip Sultan'a gö­
türüldü. Bu sırada M a gistros [Basilakes], Sultanın önünde yal­
taklanıcı yolda davranmadı ; fa kat bu da [Su ltan da, yiği tliğe say­
gısından] ona esir m u amel esi etmedi ; hatta onu sık sık yanına
çağırıp ona imparator h akkında sorular sordu ve ona ken d i or­
dusunu [ord unun ne ka dar kalabalık sayıda olduğunu] gösterdi.
Basila kes, etkilenerek, Sultan'ın gücü h akkında övücü sözler et­
ti, ancak ona, i mparatoru n karşısına çıkmanın ken disi için hayır­
lı olmayacağını [Romanos'un bu kalabalık orduyla baş edecek
kadar iyi bir komutan ve yiği t savaşçı olduğunu] söyl edi. Diğer
yandan, i mparator, kendi yanında kalan askerlerle, ne olup biti­
yor diye öğrenmek üzere [keşi f a ma cıyla çevrede dolanmak için]
ordugahtan çıktı ve yükseklerde öğleden sonraya dek [meydan
savaşı verrn eğe gelecek düşman ordusu veya bir düşman birliği]
bekleyip, geriye döndü. Bu sırada Türkler hemen onun orduga­
hını kuşa lmışl ard ı ve ordugah çevresinde dörtnala at sürerek ok­
l arını fırlatıyorlardı ; onların anlaşılmaz b ağırmalan ve köpeklerin
havlamaları [köpek havlayışına benzer nara a tmaları] ise askerle­
rin [Rum askerlerinin] aklını başı n dan alıyordu . Böylece o akşam
geçti ; ve sabah olunca, Uz'lardan [Rum hizmetindeki Kuzey
Oğuzlan'ndan] bir al ay, düşmanların ya nına ka tıl dı ; bu olay, ge­
ri kalan Uz'ları da kendileri nden kuşku duyulan kişiler durumu­
n a düşürdü.

134
[ 1 4. Malazgirt hisarı yakın ı ndaki çarpışma ve Andrani­
kos Daukas'ın ihanetine u ğrayan Romanos'un yenilgisi,
tutsak edilmesi]
Bunun üzerin e lmparator, ol abildiği n ce çabuk, Ahl at'taki ordu
böl ümü yardıma seğirtsin diye h aber vermek üzere adam gön­
derdi ; anca k onlar [ora daki ord u bölümü, kendisinin bulunduğu
yere] çıka gelmediler -çünkü oradaki iki komutandan biri, Tark­
h aniotes, Sultanın yöreye varışın ı öğrenir öğrenmez, R ouselios'u
da kendi aklına uydurmuştu ve [ikisi], kendi ordularıyla [kol ordu­
larıyla] birlikte, Rum ülkesinin i ç bölümlerin e d oğru yönelmişler­
di [oradan k a çmışlardı]- ; Diogenes, adamlarıyla (yanındaki ko­
mu lanlarıyla], ertesi gün meydan savaşı vermek kararına vardı ve
böyle olunca, sabahtan , çatışma i çin h azırlanmaya girişti. O ara­
da, b3rış pazarl ı ğı etmek üzere Sultan 'ın elçileri gel diler ve lm­
para tor, her ne kadar onl arı konukseverlikle [denecek kadar iyi]
karşılamadıysa da, buna rağmen, onları dinleyip, şu sözleri efen­
di'lerine iletmel erin i isted i : "Eğer benimle karşılıklı konuşmak is­
terse, halen ordugah kurmuş bulunduğu yeri bıraksın ve daha
uzakta bir yere geçsin ki benim de bana düşeni yaparak, Rum or­
dusuyla, şimd i Barbar ordusunun bulunduğu yere geçmeme sıra
gelsin"32. Elçilere böyle yüksekten atar havada konuştuktan son­
ra, onlara, gitmel erini ve kısa sürede [Sul tan 'ın yanı tını getirerek]
yen i d en gel m el erini buyurd u . Elçiler, onun ön erisini Sultan'a
i l e ttiler ve Sult a n da kendi k urmayl arıyla , barış yapma konusu
için danıştı . B u sıra da i m parator, kendisine aşırı güvenirlik gös­
tererek ve yakınları n da n bel l i bazı kişilerin ö ğütleri sonu cu n d a ,
sa n d ı k i , güya Su ltan k e n d i ordusu [ o sırad aki mevcu dunun az­
l ı ğı yüzünd en] savaş kaza n a ca k h a l d e bul u n ma d ı ğından dolayı
ürk mcktcymiş ve o kişinin barış istemesin in nedeni, meydan sa-

3 2 Barış görüşmelerine başlanması için ön koşul olarak, savaşa girişrnek bakı­


mından Alparslan'ın üstünlük sağlayıcı bir yerde, kendisinin ise o sırada el­
verişsiz bir yerde bulunması durumunu değiştirmek, eşitlik sağlamak istiyor.
Alparslan 'ın geçeceği yerin seçimini ona bırakıyor.

135
vaşını erteleyerek b öylece [zaman kazan makla] daha büyük kuv­
vetleri bir araya getirmek [istemesi] imiş; [bu kanıya kapılan Di­
ogenes,] artık elçilerin geriye dönmesini bekl emedi ve başka hiç­
bir şey düşünmeye de gerek görmeden borazan çalıcı l a ra savaş
havasını borazanla çalmaları buyruğunu verdi. Baskın saldırısı
Barbarları dehşete düşürdü, ama b u n a rağmen karşıda saf tut­
tular ve Rumları n ilerleyişine karşı çatışmaya girmeden mevzile­
ri nde kal dılar; n e gerilediler ne de çatışmaya girdiler [saldırdılar] .
Akşam çökmeye başlamıştı k i , [geride bıraktığı] ord ugahında
nöbette kalan a sker birliğinin söze değmez güçte olduğunu bi­
len ve belki düşman o rdugahı işgal etmek üzere saldırıya geçer
d iye çekinen i mparator, meydan savaşına girmeyi ertelernek ve
ordugaha dönmek kara rını verdi ; böylece, im paratora özgü la­
barum'u33 da götürerek [ön ünde taşıtarak], kendisi dönüş yol u­
n u tu tup, ordu n u n da aynı şeyi yapmasını buyurd u . Böyl ece,
! askerlerinden) onun yakınında bulunanlar, herh angi bir ka rşı
çıkma gös termeden, buyruğuna uyd u l a r ; ama az çok m esa fede
kalmış bulunanlar, i m para torun geriye dönmesini kaçışa koyul­
ma sandılar ve en önce de Kaisa r'ın34 oğl u Andronikos bu habe­
ri [i mparator savaştan yılmış, kaçmaya koyulmuştur haberini]
o rdunun taburları arasına yaydı ; çünkü Ka i sar ve oğu ll arı, ezel­
den beri fırsat kollamakla idiler ve i mpara tora karşı gizlice
komplo kurmaktaydı l a r. Böyl ece, An dron ikos, hemen a skerl eri ni
toplayarak -bu n ların sayısı az da değildi-, büyük bir h ızla, or­
d u gaha geri dön meye seğirtti ; bu olay üzerine geri kal anlar da
çekilişe [kaçışa] koyulmak zorunda kaldılar; imparator bunların
böylece d üzensiz biçimde [karışıklık içinde kaça rak] geriye dön­
d ü klerini görün ce, yürüyüşünü durd urdu [ve kendisi ilerleme sı­
rasında en başta, dön üşe geçilince en sonda kaldığından, ileri-

33 Constantinus'dan başl ayarak Roma ve sonra l�um imparatorlarının ordu


önünde taşıttıkları, çifte ağızlı balta'ya (labrys) benzetilmiş haç simgeli sa­
vaş sancağı.
3 4 Ö lmüş imparator Konstantinos Daukas'ın kardeşi, baş hain ve baş komplo­
cu i oannes Doukas'ııı.

136
deki birliklere haberci göndererek, bozgun biçiminde toplu kaçı­
şı engellemek üzere] , koşmakta olanların oldukları yerde durma­
sını buyurdu . Am a hiç kimse onu dinlemedi ve kaçış, süregitti ;
h a tta, düşmanlar Rumların n e kadar çıl gı n ca bir kaçış içinde bu­
l u nd u klarını görerek, bu hali, bir Tan rı işi n in sonucu saydılar ve
hemen i mparatora karşı saldırıya geçtiler. O zaman bu kişi, çev­
resin d e bul unanlarla birlikte, çarpışmak üzere d urdu ve yiğitlik
göstererek, bir n oktaya kadar düşmanları geriye sürd ü ; ardından,
[yanındaki askerlerin] kimi öldürül ü p kimi de tutsak alınınca, im­
parator Barbarl arca kuşatıldı ama o zaman dahi tesli m olmadı.
Vurdu da vurdu ve birçoğunu öldürdü, ta kendisi elinden yara­
lanıncaya ve bu yüzden dermansız düşünceye, artık ne hasımla­
rı yl a çarpışabilir ne de kaçıp kurtulabilir hale gel inceye kadar;
çünkü atı d a aklanarak yere serilmişti ; sonunda Rumların impa­
ratoru tutsak alındı ve Barbarlara [Türklerin komutanlarına, on­
lar tarafından da Sultan Alparslan'a] götürüldü. Sultan, impara ­
torun tutsak edildiğini öğrenince, doğal olduğu üzere, sevindi ;
ama kibirlerıecek kadar şişinmedi. Adı Aksan [Alparslan] idi ve
adil olması ve alçakgönüllülüğü üzerine pek çok söylence diller­
de geziyordu. Bu yüzden, önce i mparatorun tutsak edilmesi ola­
yın a ve kendisi n e bah tın u m ul madık lutufta bulunmasına inan­
madı. H atta onu gördüğü zaman bile, [vaktiyle kendisinin] gön­
dermiş bulunduğu el çiler Diogenes'i tanıyıncaya ve [daha önce]
tutsak alınıp orada [Sul lan 'ın yanın da] tutu l a n Basilakes elem
feryatlarıyla ayakları [dizleri] üzerine düşüp onun [Diogenes'in]
önünde yere secde edinceye kadar inanmadı. Bunun [gördüğü
h alin] üzerine ken disi de, sanki Tanrı 'dan esin almış gibi, tahtın­
dan sıçrayıp kalktı , adet olduğu üzere o n u yere devirdi, ayağıyla
üstü ne bastı ve sonra onu kal dırdı, onu kucakladı ve ona şöyl e
dedi : " Kedere kapılma, i m para tor; çünkü i nsanlığın hal leri böy­
ledir; bana gelince, ben sana, bir tutsağa davranıldığı gibi değil,
bir hükümd ara davranıldığı gibi d avranacağı m ". H emen, oncı bir
çadır ve hükümdara özgü mcıiyet [koruyucu lar, hizmetkarlcır] ve­
rilsin diye buyurdu , onu sofra da ken di yanıbaşına oturttu ve bu
kişi tutsaklardan kimleri istiyorsa onl arı özgür bıraktı ; böylece,

137
birkaç gün boyun ca D iogenes ile konuşup görüştükten, arkadaş­
lık ettikten sonra, onu l ayıkı i l e onurl a n dırdı, onunla uzun yıllar
i çin geçerli olacak bir barış andiaşması yaptı, hem de önceden
ona, çocuklarını birbiriyle evlendirmekle kendi araların da hısım­
lık kuracaklan yolunda söz verdi ve son olarak, onun, umulma­
dık on urlandırmalarla ve onurlarıdırıcı bir ma iyetle ayrılıp gitme­
sine müsaade etti. O zaman, heriki [Di ogenes] Theodosiopol is/
Erzurum'a gitti ; üzerinde Barbar [Türk] giysil eri taşımaktaydı,
çünkü Sul tan onu kendisine a i t giysilerle donatmıştı ; ora da ya ­
ralı eli iyileşsin diye bir süre kaldı, giysilerini değiştirip Rumiara
özgü olanlan giydi . Oradan da, dönüş yolunu tuttu ; ya nında
Sultanın elçileriJS d e bulun makta idi.
Böylece, o [Diogenes] dön üşe koyuldu. Bu arada, onun tutsak
edildiği haberi Sarayl ar'a [Büyük Saray da denen saray yapıları
külliyesine] ulaşınca, saraylılar görüş ayrılığına düştül er. Kimi, yi­
ne Augusta [i mparatoriçe Eu dokia] egemenlik sürsün istiyordu,
d iğer bazıl arı ise onun oğullarından en büyük [ve Diogenes'den
değil eski eşi Konstantinos Daukas'dan doğmuş] ol anlar tahta
çıksın istiyordu ; son olarak da, kimi, ana ile oğullarının bir arada
hükümd arlık etmesinden ya na idiler.

[ 1 5. Alparslan'ın özgür bıraktığı Romanos Diogenes'in


dönüş yolculuğu. istanbul 'daki saray darbesi ; Roma­
nos'un tahttan indirilmesi, kör edilerek öldürülmesi]
Derken, Diogenes'in özgür bırakıldığı haberi geldi ; hatta [saray­
lılar, yani i mparatoriçe ile diğer saray halkı] ondan ken di el yazı­
sıyla yazılmış bir mektup aldılar; bu mektup, onun başından ge­
çenl eri aktarmaktaydı. B u ol ay, kargaşayı arttırdı ve nasıl iş yü-

3 5 Anadoluda Türk akınlarını önleyecek bir Rum ordusu kalmadığından ülke


akıniara açık halde idi ve güvenlikten yoksu n d u ; Ziınaras'ın elçiler diye an­
dığı, karşıianna çıkabilecek Türklere karşı Diogencs'in Sul tan tara l ından ko­
runmakta olduğunu açıklamak üzere Alparslan 'ın verdiği küçük koruma
birliğidir.

138
rütmeli konusunda ikil em yarattı. Anlattı ğım üzere ezelden bcrı
Diogenes'e nefret duyan Kaisar ioannes [Doukas] ile oğulları, fır­
satı buldular [yakaladılar] ve -kendisi de Diogenes hakkında düş­
m anca duygular besleyen- Hypertim os36 Psellos'un önderlik et­
tiği birtakım kompl o yol daşlarını kendi yanların a çekmiş olarak,
imparatoriçe Eudokia'yı, M armara Denizinde [kıyıda ? Bir ada­
da?] kendisi nin yaptırmış olduğu manastıra sürdü ler ve [onun
eski kocası imparator Konstantinos Daukas'tan olma üç oğlunun
en büyü ğü, yine de çocuk yaşta] M ikhael 'i tahta çıkardılar. Ar­
dından her tarafa i mparatordan [Mikh ael 'den] mektuplar gönde­
rip, Diogenes'in döndüğü zam a n i mparator olarak tanınmama­
sını emrettiler. B u planın tasarlayıcısı, bizzat ken disinin de tarih
ki tabında kabul ettiği üzere, Psellos idi. Diogenes bunl arı öğren­
diği zaman, bir kale olan Dokei a 'yı zaptettiJ7 ve ordugahını
onun yakınında kurdu. Bu ara da Kaisar, Diogenes üzerine oğul­
lanndan küçük alanını, Başkan [rütbeli] Konstantinos'u ordu ile
gönderd i ; Di ogenes de Kappadokia'ya varmıştıJB. Frank ol an
Krispin os, kendisinin [ücretli askerliği meslek edinmiş] diğer
memleketlileriyle birlikte Konstantinos'un ordusuna katılınca,
Di ogenes, [ya kın arkadaşı, M al azgirt savaşında ordunun bir ka­
nadına komuta eden, kendisi gibi Kappadokia 'lı) Th eodoros Al­
yates'i onl ara karşı gön derdi. Bu sonu ncusu , onl arl a çarpıştı, ye-

36 "En Şerefli " diye kendisine unvan verilmiş olan, şerefsiz kumplocunun ön­
de gideni, ioa nnes Daukas'ın yardakçısı, komplo kurup oyuncak edinmek
niyetiyle çocuk yaşta tahta çıkaracakları Vll. Mikhael Daukas'ın eğitmeni,
günümüze ulaşmış (ve dilimize çevril miş) bir tarih ki tabının yazarı.
37 Dokeia, Tosya ya da Tokal değildir; Ama sya yakınlarında eski bir hisar ka­
sabasıdır. Lokalizasyonu için Attaleiates çevirimize s. 1 73- ı 76'ya bkz.
38 Zonaras bir yanılgıya düşüyor. Gerek Bryennios'un gerek Mikhael Attaleia­
tes'in yapıtlarında çok açık olarak belirtildiği üzere Diogenes, ordusunu
emanet ettiği komutan Kappadokia'lı Alyates, üzerlerine gelen Daukas'lar
ordusuyla (Amasya yöresinde Dokeia hisarı yakınında) çarpışıp yenildiktcn
s o n ra , ordu bakiyesiyle Kappadokia'ya geçmiş ve orada Tyropoion (Peynir

Yapımevi) a d l ı , lokalizasyonu güven k yapılanıayan bir hisara sığınmış, ora­


dan da Adana 'ya gitnıişti.

139
nildi ve tutsak alındıktan sonra kör edildi ; bu olay Diogenes'e
aşırı derecede dokundu. Böylece, berkitilmiş bir hisar olan Tyro­
poion'da bulunduğu sırada, An tiokheia/An takya 'nın Doukas'ı
[komutan-vali'si ; kendisini bu göreve atayan Diogenes'e minnet
d uyan] Ermenistan kökenli Khatatourios/Haça tur, büyük bir or­
d uyla gelip onun yanına sokul du. Bunun üzerine o kişi Dioge­
nes'i ya nına aldı ve Kiliki a 'ya varıp, Sult a n 'ı n göndereceği yardı­
mı beklediler; ama o, ordu yolla madı. Böyle olunca [Ka isa r İo ­
a nnes Daukas ta rafı ndan] Kaisar'ı n oğulları ndan büyük ola nı,
Başka n [rü tbeli] A ndronikos, onun [Diogenes 'in] üzeri n e gön­
derildi ve o da Kilikia 'ya varınca Haçatur ile çarpıştı19 ; meydan
savaşında Haçatur öld ürüldü40 ve ad amları, Diogenes'in yerleş­
miş bulunduğu Adan a 'ya [Adana hisarınal sığındılar. Böyle olun­
ca An dronikos kenti ordusuyla çevirdi ve onu kuşatmaya a l d ı ; kı­
sa süre sonra Diogenes, anlaşma uyarınca tesl im oldu. An laşma,
tah tın terkedilmesini ve önceden saçını keşişlere özgü biçimde
kestirip [keşişliğe geçerek] sıradan birey olmasını ön görüyord u.
H atta , anlaşmaya uyulacağının güvencesi olarak i mpara tor ! a m­
cası ioannes Daukas'ın kuklası duru mundaki VII . Mikh ael] tara­
rından başpapazlar [üç piskopos] da gön deril mişti ve bunlar ye­
min ederek, Diogenes'e, ken disine hiçbir kötülük gelmeyeceğini
d oğrulamışlardı. Bunun üzerine Diogenes onlara güven göstere­
rek, keşiş en tarisi giyip, ortaya çıktı ve Andronikos'a teslim oldu.
O zaman Andron ikus onu yanında götürdü ve Kotyaeion/Kü tah­
ya 'ya varıp, [yazılı] emirlerin gelmesini bekl eyerek orada kaldı ;
Diogenes ise, birılerinin kötü niyetle ona i çsin diye [içeceğine ka­
rıştırarak] verdi ği bir zeh ir yüzü nden h astalanmıştı. O zaman,

3 9 Ziınaras'ın yapıtını çağdaş Yunan diline çeviren i ordancs Gregoriadcs, me­


tinde italik harflerle gösterdiğimiz bölümü atlamış; ya da, daha güçlü ola­
sılıkla, orada bir dizgi yaniışı yapılmış, o bölüm basılmamış; basılan haliyle
çevirinin o yerinde anlam abes: ".. o kişi [Haça tur] Diogenes'i yanına aldı ve
[atlama işte bu arada-Umar] Kilikia'ya varıp, Haçatur ile çarpıştı" !
40 Ziıııaras yine yanılıyor. Bryennios ile Mikhael Attaleiates'in yapıtlarından ay­
rıntılarıyla öğreniyoruz ki, öldürül nıemiş, tutsak edilmişti.

140
[amcası Kaisar ioann es Dauka s 'ı n kuklası durumundaki yeni im­
parator Vll . M ikhael] hiç kimseye kötülük etmemiş bu kişinin kör
edilmesi hakkı ndaki hükü mda r kararını [içeren mektubu, Kütah­
ya 'ya] gön d erd i ve böylece Diogenes h em en, üç başpapaz da
orad a hazır bulundu ğu halde, kör edildi ; başpapazlar bu a damın
başına gelen felaketten elem d uymasına duydular ama, ona en
küçük bir koru ma sağlamadıl ar. [Diogcnes'i tutsak ve h a in mu­
amel esine tabi tutanlar] Onu en zalim biçimde kör etmekle kal­
madılar; ama [açılan yaralara i l a ç sürmek konusunda] en zorun ­
lu önlemleri olsun [kasden] a l m a mış bulun dukları i çin, kafası şiş­
ti ve yaraları kurtçuklarla doldu, onun yakın larındaki hava ise ya­
ra olmuş etin çürümesi sebebin e kötü bir koku yaymakta idi.
Böylece, o perişan halde Prote/B i rinci [bizde: Kınalı] denen ada­
ya götürül d ü ; orada en yüksek yerde kendisi [vaktiyle] bir ma­
nastır yaptırmıştı. Bu yerde kısa bir zaman süresince yaşadıktan
sonra can verdi ve üç yıl ile seki z ay egemenlik sürmüş olarak,
i mparatoriçe [eşi, kendisi de sürg üne gönderilmiş eski i mparato­
riçc, şimdi rahibe] Eudokia tarafı ndan, tam tekmil resmi törenle
gömüld ü.
Denir k i Diogenes'in başına gele nlerin h epsi Kaisar'ın emirleri idi
ve i mparator Mikh aci'in olanlard a n hiç haberi yoktu. Gerçekten,
imparator gevşek ve güçsüz karakterdeydi ve hiçbir şeyi yönet­
meyi beceremeyecek biriydi, n erede kal mış ki devletin yönetimi­
ni becersin . O zaman amcası Kai sar, onun sa Aığını istismar ede­
rek, nefret ettiği Diogenes aleyh ine en trika çevirmeyi başarmıştı .

[ 1 6. Ü l ke n i n karı şı kl ı k i çi ne d ü şm esi ; kötü yön etim]


işte böyle, imparator Mikhael d evletin yönetimini yürütmek ba­
kımından yeteneksiz olduğu için, kendi yerine !yönetimi üstlen­
sin diye], Side metropol i ti, h a d ı m ama gayretli bir kişi olan ioan­
nes'i görevlendirdi. Ardından, yargısal konularda yetkili olmak
üzere Yu nanistandan ve [ora daki] Pel oponne�os/ M ora 'dan, Ni­
kephoros adlı bir diğer hadımı çağırd ı ; bu kişi M onomakh as za-

141
manında sarayda işe alınmıştı ve genç yaşı yüzünden Nikepho­
ritzes [Nikiforicis okuyu n u z ; Nikephoros'çuk] adını daha doğru­
su l akabını taşıyordu . Hatta bu adam [şimdiki] i m paratorun ba­
bası Konstantinos D aukas'ın da hizmetin e alınmıştı ve beceri kli
bir devlet adamı idi, eğitimliydi, ama hilebaz ve sinsi h uyu vardı.
Böylece, Logothetes4 ı makamı vermekle bu kişiye devletin diz­
ginlerini teslim etti. B öyl elikle Side'li, kenara itil miş ol d u ; [Mik­
h ael'i tahta çıkaran kompl onun baş mimarı, amcası] Kaisar ise
gözden düştü42 ve tüm devlet meka nizması , Logoth e tes'in yet­
kisi kapsamına geçti ; i mparator onun el inde oyuncak oldu ve
[artık] Nikephori tzes'in karışmadığı hiçbir iş yoktu ; pek çok kişi,
herbiri farklı nedenl erle, servetlerini kaybettiler [ve Nikephoritzes
şu ya da bu yöntemle her birinin serveti üzerine oturdu] ; ve in­
sanlar baskıya u ğruyorlar, eziyetler görüyorl ardı, durumu değiş­
tirebilecek [h aksızlığı giderecek] hiç kimse de bulunmuyord u. Bu
arada imparator, çocukça işlerle u ğraşmakta idi ; bilgelik düşkün­
leri 'nin [ph il osoph os'l arın] e n yükseği v e l-lypertimos/En Şere ni
[ünvanının sahibi] Psellos ise ona edebiyat öğretimi veriyor, kimi
zaman -bir hatip gibi kon uşabilsin ve tarih yapı tlarının anlamını
kavrayabilsin diye- ona dilbilgisi, aruz tekniği ve diyalek tik öğre­
tiyor, bazan da onu felsefe anal izleri dinlemeye hazırlıyordu [bu­
nun için gerekli ön bilgileri veriyordu ] . N e var ki [hazret] bunla­
rın hiçbirine yatkınlık sahibi değildi ; böylece, Rumların impara­
toru bu çeşi t i şl erl e uğraşmaktayken, devl e tin yönetimini başka
kişiye, biricik ve eşsiz Logothetes'e bırakm ıştı ; bu kişinin isteği
yasa gücündeyd i.
D evlet böylesine kötü durumda bulunmaktaydı ve Anadolu 'da
gidişat, be ter olmaktaydı . Diogenes'e ilişkin haberleri -yani alice­
nap biçimde onurlandırdığı ve hükümdarlığına dönsün diye öz-

41 Sözcük anlamı: 1-lcsaplayıcı. Ancak bu kişi, Rum devletinde, yalnız Maliye


Bakanı işlevini yürü lmekle kalmıyor, buçıünkü Başbakanın işlevini de çıörü­
yordu.
42 Çünkü Nikephoritzes, çok doğru olarak, Mikhael'e "Bu adam seni kukla gi­
bi kullanıp çıerçekte erk'in sahibi olmak istiyor" deyip duruyordu.

142
gür bıraktığı tutsa ğının, kendi memleketlileri taraf ında r ı ; ı rı r ı ı ; ı
sızca acıklı bir ölüme mahkum kılındığını ve onunla y(.l pıl;ı r ı l ı ; ı
rış anlaşmasının geçersiz kaldığını- öğrenen Sultan, çok üzüldii
ve ordusuna, Rum ülkesini istila etmesini buyurdu. Bunun üze­
rin e Türkler, artık sadece talan akınlan yürütmekle yetinmediler,
tersin e bu yöreleri zaptetmeyi amaçladılar, çünkü onl arı engelle­
yecek hiç kimse yoktu43.
i şte o [Nikeph oritzes] bunl arı yapıyordu ; beri yandan, i mparator
[akın i çin An adoluya girecek Türklerin karşısı n a çıksınlar diye] as­
ker] kuvvetler devşirdi ve bunların komutanlığına isaakios Kom­
nenos'u44 atayıp bu oluşuma memleketlileri ol an Rouselios'un
kam utası altı ndaki [paralı askerliği meslek edinmiş, zırha bürün­
müş atlı] 400 Latin askeri ekledi. [Bu] Ordu i konion/Konya 'ya
vardığınd a, Rouselios, her ne sebepten ise, baş kaldırdı ve mem­
l ekctlileriyle birlikte ayrı bir kuwet [orducuk] oluşturd u ; bunlar
bazan Türklerle çarpışıyor bazan d a imparatorun ülkesin i talan
ediyorlardı. O arada i sa akios Komnen os, geri kalan ordu ile,
Türklere karşı meydan savaşı verdi ama yenildi ; [ordusundan] pek

43 G üçlü olasılıkla, böyle bir buyruğun verildiğini yazarımız sadece tahmin et­
mektedir; söylediğinin herhangi bir dayanağını belirtmiyor. Şurası kesindir ki
Alparslan o tür bir emir vermiş de olsa, sadece, ülkenin talan edilmesi, yakı­
l ıp yıkılmasıyla devletin cezalandırılması amacındaydı. Çünkü, yazarımızın
"Türkler artık ta lan akınları yürütmekle yetinmeyip ülkeyi zaptetmek amacı­
nı gücler oldular" ifadesinin tersine, ı 07 ı 'den Süleyman Şah 'ın iznik'i baş­
kent edinerek Rum (Anadolu) Selçuklu Sultanlığını kurmasına ( ı 078) kadar
geçen dönemde (ki bu dönemi yazarımız yaşama mıştır; kendisinin M anauel
Komnenos döneminde yani 1 1 43 - ı 1 80 arasında öldüğünü biliyoruz) Büyük
Selçuklu Sul tarılığının Anadoluya akın yürütmüş Tutuş, Artuk gibi komu­
tanları ülkeyi kendi Sultan'larının ülkesine katmak girişiminde asla bulun­
mamışlardır, sırF ta lan yürütüp haraç devşirmck çabası gi.itmüşlerdir. Bryen­
nios, Anna Komnena, Mikhael Attaleiates'in yapıtlarında anlatılanlar bunu
açıkça gösteriyor.
44 M i khael'in babası Konstantiııos Daukas'dan önceki imparator olan, onun
yakın dostu ve yakında öleceğini sezince tahtı ona bırakıp kendisi manas­
lira çekilmiş i saakios Komııenos'un yeğeni ve adaşı ; yakın gelecekteki i m­
parator ( 1 081 - ı 1 1 8) ı . Alexios Komnenos'un ağabeyi.

143
çok kişi öldürüldü, kimil eriyse tutsak edil di, bunların içinde Baş­
komutanın kendisi de bulu nuyordu ; ord u gahlan talandan geçi­
rildi45_ Komnen os, kendi özgürlüğünü pek çok kurtulmalık para­
sı ödeyerek satın aldı ve i m parator [on un dönüşü öncesinde, ye­
nilgi ve tutsak düşme haberini alınca] , ordunun Başbuğu olarak,
amcası Kaisar'ı atadı [ve onu Rousel i os'a karşı gönderdi]. Rouse­
lios bu nu öğrendiğinde, Kaisar Sangarios/Sakarya 'yı geçmeye za­
man bulamadan [tam oradaki köprüye varmışken ; kasdedilen,
H aymana güneybatı yakınlarınd aki ünlü Zompe/Zom pos Köprü ­
süd ür] o noktayı [köprüyü] işgal etti ve ord usunu saf saf dizdi ;
Kaisar ise [yüksekten atarak] ona, i mparatora teslim olursa a ffa
nail kılıncıcağını bil dirdi . Ama beriki, Barbar olduğu için, kibirle­
nerek hiç olmazsa geri çekilmeyi bile düşünmedi . Bunun üzerine
meyd an savaşı yapıldı ve Kaisar'ın askerleri yenildiler; kendisi, pek
çok diğer kişiyle birlikte tu tsak alın d ı ; onunla birlikte [ve onun
buyru ğundcı] komutanlık eden [bir sonraki imparator olcıcak, o
sırada Ancıtolikon ili yani A fyon dolayl cı n komu tan-vali 'si] Bota­
nei cıtes ise az sayıda askerle kcıçıp kurluldu. Böylece Rouselios,
Byzantion'a doğru yola koyu ld u ; Kaisar ve -Di ogenes ile birlikte
tu tsak d üşmüşken özgürlüğüne henüz kavuşmuş olan- Mcıleses
Basileios'u dcı zincire vurulmuş durumdcı yanındcı götürüyordu .
Kh rysopolis/Üsküdcır, aycıklcınmcıcıyı kabul etti [direnmedi], o ise
hem en orcı dcıki evleri ateşe verdi. i mp arcıtor oncı, silah larını bıra ­
kırsa [Grcınd-Dük karşılığı] Kouropalates ünvcınını vermek va­
adinde bulundu ve hatta [Byzcıntion'da bulun an] eşini, çocukla­
rıyl a , onun yanına gönderd i ; ancak Barbcır laf dinle miyord u . Bu­
nun üzerine i mpcırator Rouseli os'a karşı ücre tli asker olarak

45 isaakios Komnenos'un çarpışlığı, Kuzey Suriye'den, kendine bağlı a l l ı s;ıvaş­


çılarla Anadoluya henüz girmiş olan Kulalmış oğlu Süleyman Şah idi. Bu
kişiyle isaakios'un daha sonraki ikinci bir çarpışmasında, Romanos D ioge­
ncs'in impara toriçe Eudokia'dan doğma oğlu Konstan linos da ölmüştü
(Anna Komnena, çevirimizde s. 288. ilk çarpışma yeri, Kayseri 'nin doğu ve­
ya güneydoğu ilerisin de, "Kappadokia sınırları yakınında" (Bıyennios, l l 5)
idi, demek ki Tu ra nbeyli-Pınarbaşı arasındaydı.
46 Anlatım yanıl tıcı ; diğer Rum tarihçilerin verdiği daha ayrın tılı bilgi sayesin-

144
Türkleri seferber etti46 ve bu kişi [Rouselios], savaş gücü yüksek
kuwetleri olmadığından, Kaisar'ı özgür bırakıp onu imparator
il�ın etti, çünkü çok kişinin o n a katılaca ğını u m uyordu47. [Ama]
Birdenbire Türkler çıkageldi ve [Sapanca Gölü yakınındaki savaş
yerinde] Ro uselios, Barbar gözüpekliğiyle, düşüncesizce onl ara
karşı yürü dü [il erl edi ; o ve a da ml arı, keza Türkler, atlı ol arak sa­
vaşıyorl ardı] ; Franklar [karşılaştıkları] Türklerden birçoğunu öl­
dürd üler, geri kalanları kaçışa koyulmak zoru nda bıraktılar ve
onl arı kovaladılar. Franklardan çoğu [Rouselios'a göre] arkada bir
yerde kaldılar, çünkü atları uzun süre kovalamaya d ayanamıyor­
du (yorgu n düşm üştü] ve dol ayısıyl a [ön deki] Rouselios ve Kaisar,
az sayı da adamla ilerlemeyi sürdürmekteydi . Kendi savaşçıların­
dan böylece h ayli uzakl aşmışl a rdı ki, sayısı binl ereeye varan diğer
bir Türk kalabalığı ortaya çıktı. Bunlar onlara saldırdığından, Ka­
isar ile Rousel ios bunlarla çatışmaya girmek zorunda kaldılar; bu
biçimde kalabalık tara fından çevrilmiş ve [atl arı oklanıp öldürül­
düğü için] atsız olarak tutsak alındılar. Rouselios'un yardımına
karısı yetişti ve [kurtulmalık ö d eyerek] onu satın aldı, Kaisar için
ise kurtul malık parasını i mpara lor ödedi. Bunun üzerine Kaisar
[istanbul 'a] geri dönerek, saçını keşişlere özgü biçimde kestirdi48

de öğreniyoruz ki V I I. Mikhael ücrf'tli Türk askerlerini "istihdam ederek"


Rouselios üzerine bir birlik göndermemiş, Anadoluda talan akınına çıkan
Artuk Bey"e başvurarak, kendisine verilecC'k para ödülü karşılığında, Rouse­
l ios ordusunu dağıtıp bu kişiyi tutsak almasını, kendisine teslim etmesini is­
temişti, Artuk Bey de öneriyi kabul etmişti.
47 Ona katılacak Rumlar sayesinde, ortak ordularının büyüyeceğini ve sonra d a
o n u kukla olarak kullanabileceğini umuyor.
48 Asi ile birlik olduktan başka, i mparator ilan edildiği ve imparatora özgü kılı­
ğa büründüğü için, töre uyarınca, kör edileceğini biliyor ve "kendisini Tan­
rı'ya adamış kişi" olup bundan kurtulacağını hesaplıyor. Gerçekten de kurtul­
du ve kendi devletinin temelini oymak, kendi milletinin geleceğini karartmak
doğrultusurıda melanctlerine (özellikle 1 08 ı d e] yenilerini ekledi. Roma ve
'

uzan tısı Rum tarihinin bu en nefrete l ayık, en aşağılık kişisinin "mesned-i iz­
zette ser-efraz" yaşamı ile kurbanı yiğit, soylu, yakışıklı imparator Romanos
Diogenes'in yaşamını ve akıbetini karşılaştırmak, ilahi adalet diye birşeyin bu
dünyada var olmadığının en düşük zeka seviyesince dahi idrakine yeter.

145
ve [üzerindeki, i mparatora özgü türdel giysileri çıkararak keşiş
entarisi giydi, çünkü belki de yeğeni onun imparator ilan edilmiş
bulunmasının öcünü alır diye çekiniyordu . O sırada, belirtmiş bu­
lund uğum üzere özgür bırakılmış ol a n Rousel i os, eşiyle ve yanın­
d a ne kadar Frank kalmışsa onlarl a , Armeniakon i line geçti, es­
kisi gibi ora da [Şebinkarahisar'ın gü çl ü kalesindel kaldı. O zaman
i mparator onun üzerine, genç yaşta a ma ferasetli ve gayretl i ki­
şi olan Başkan [rütbeli] Alexios Komnen os'u gön derdi. Bu kişi,
Amasya 'ya vardığında, Türklere [akın yürütmek için oralara gel­
miş Tutuş'a] i leti gönderip bil dirdi ki, [bağlantı ve dostluk kur­
dukları, ordugahla rına gelip giden, Komutan sofrasında ağırla­
dıklan] Rouselios'u yakalayıp kendisine teslim ederlerse onl arı
para ile bol bol ödüllendirecektir. Bu kişi [Tutuş] dostuna ihanet
ederek Rouseli os'u [ken disini ziyarete gelmişken] tu tukladı ve
yüklü bir karşılıkla [para ile] değiş-tokuş e tti. Bunun üzerine Ale­
xios onu hemen, zin cire vurul muş durumda Byzantion'a götür­
dü ; Rouselios orada a ğır işkenceden geçirildi ve surları n bir bur­
cunda hapsedildL
Bu hükümdarın zamanında öylesine yiyecek kıtlığı oldu ki, kişi
bir a l tın sikke vermekle tam bir medimnos buğday a lamazdı, pa­
rayı neredeyse h i ç karşılığında ödemiş olurdun ; sonuçta , halkın
başına gelen bu hal sebebine, [bir l akapla anılan] impara lor ha­
la ve bugün dahi la nınmakta olduğu l akabını kazandı ; gerçek­
ten, bir kimseye ondan bahsetmenin [bahsed ilenin o olduğunu
anla tmanın] , onu Parapinakios [hepten hiç yerine] diye anmak­
tan daha iyi yolu yoktur.

[ 1 7 . Ana d o l u d a N ikephoros Botaneiates'in, R u m el i' n d e


Nikephoros Bryennios'un i mparator Mikhael'e baş kal­
d ırıp taht i d d ia cısı olmaları]
Onun hükümdarlığının ü çüncü yılında [demek ki, 1 074'de] içle­
ri nden bazıl arına Sırp da denen Hırvat ul usu ayaklanıp [Rum
egemenliğindekil Bul garistan ülkesin i işgal etmeye kalkıştı . Ger­
çekten, Hırvatlar pek çok çatışmalar yaparak -bu çatışmalarda

146
her iki taraftan çok kişi öldürül dü- belirli bir ülke bölümüne bo­
yun eğdirdiler; buna rağmen, zaptettikleri arazileri terketmek zo­
ru nda kaldılar ve u ğradıkl arı yenilgi sonrasında, i mp aratorlu k ül­
kesinden kovul u p böyl ece kendi arazilerinde kal dılar.
B u h ü kümdarın babasının hizmetkarlarından, N estor adlı, Esvap­
çıbaşı rütbeli biri, Tunaboyu ilindeki Daukas [komutan-vali] ma­
kamına yükseltildi ve [ora da] imparatora karşı ayaklanma çıkma­
sın a sebep oldu. Böylece bu kişi, Peçeneklerin başı olan Tatous
adlı biriyle andiaşma yaptı ve ikisi [kendilerine bağlı savaşçıl arla]
Kentlerin Sultanı 'n a kadar gelip surl arın önünde ordugah kurdu­
l ar. imparator ondan [Nestor'darı] silahlarını bırakm asını isteyin­
ce, bu kişi, eğer Logothetes Nikephoros'u kendisine teslim eder­
lerse ya da, son u ç olarak, onu [erkten] u zaklaştımlarsa -çünkü
b u kişi kamunun başına bela idi- o işi yapmaya arnade olduğu
yanıtını verdi . i mparator bunu reddetti ; bunun üzerine gerçi
N estor kenti terketti ama yi ne de Trakya'yı, Makedonya 'yı ve ora­
lara bitişik Bulgar arazisin i talandan geçirdi, sonunda Peçenekie­
rin ülkesine h areket etti.
i mpara torun, Augusta/imparatoriçe olarak taçlandırdığı [eşi,
Alan/Gürcü Prensesi] M aria Alan e'den [Gürcü M aria 'dan] bir oğ­
lu olmuş, onu babasının onuru n a, Konstantinos diye adlandır­
mıştı ; ona, h ükümdara özgü başbağı -taç giydirdi [küçük çocuk
iken ortak-i mpara tar ilan etti] ve Lombard ia hükümdan Rober­
to'ya elçi gönderip, onun kızını ken di oğluyla nişanlamak üzere
istekte bulundu ; [isteği kabul edildi,] bu kız gel di ve [saraya alı­
nan yabancı geliniere uygulanan adet üzere, Rum kü ltürüne uy­
gun bir ad olarak] Helene adını aldı. O günlerde Byzantion'da,
yüzü nde bir tek gözü bulunan keçi gibi hacaklı bir bebek doğ­
du. O arada, Barbarlar [Türkler] An adolu'yu ta landan geçirip yol­
ları üzerind e karşıl a ştıklarını öldürmekte olduğundan, An adolu­
lular istanbul'a sığınmakta idiler. Aynı dönemde, kamunun çıka­
rını gözetecek hiç kimse ol madığından -çünkü i mparator Psel­
los'dan öğrenmekte olduğu, aruzla şiir yazma konusunda çalış­
m al arla u ğraşmaktaydı- kı tlık h alkı eziyordu . Daha açık konuşa-

147
cak olursak, insanlar gerçek anlamda, a çl ıktan ölüyari ardı ve san­
ki bunlar yetmezmiş gibi ardından veba çıkıp sonuçta pek çok
insan, birbiri ardınca, öl d ü ; öyl e ki canlı kalanlar ölüleri gömme­
ye yetişemiyord u. Ve ölüler o kadar çok sayı daydı ki, sık sık, bir­
den çok kişiyi tek bir tabut i çinde gömdüler ve meydanlar ceset­
lerle doluydu. Böylece h er yerde, bu bel a lar sebebine, ama bir
yan d an da üstelik i nsan l ar h aksız vergilendirmeyle ezildiklerin­
den, h üzün verici bir h ava egemendi.
l şler böyle giderken, [ 1 078 yılında] An adol u 'nun ileri gel enlerin­
d en en nam l ı olanlar, h ep birlikte ayaklanmaya karar verdiler, hü­
kümdar olmak üzere Kouropalates [ünvanlı] Nikephoros Botane­
iates'i seçtiler ve onu imparator ilan ettiler. Bu ol ay, i mparatoru
[Mikhael 'i] dehşe te d üşürdü, çü nkü biliyordu ki, bir zaman gele­
cek, N har fi M harrine üstün gelecekti [bir fa lcı öyle demişti] . Bo­
taneia tes seçkin ailedendi ve soyu Phükas'lar ailesinden [h aneda­
n ından] gelme sayılıyord u. Bunun üzerine impara tor Türklerle
[Anadolu'da bulunan ama henüz iznik'i ele geçirmiş ol mayan
Kutalmış oğlu Süleyman Şah ile] anlaşmaya vardı, eğer asiyi ya­
kal arlar ve kendisi nin ellerine teslim ederlerse onlara bol bol ar­
mağan vermeyi va ad etti. Bu arada, belirtmiş olduğum üzere,
Bo taneia tes An adolu'da [Anatolikon ilinde] imparator ilan edil­
mişti ve hükümdar olara k Byzantion 'a döndü [Mikhael, istan­
bul'da halkın ve ileri gelen lerin büyük baskısıyla tahtı bırakıp ke­
şiş olmak zorunda kal d ı] 49 ; Ba tı'da [Rumeli'nde] ise, Dyrrakh i­
on /Draç kom u tan-valisi ve Başkan [rü tbeli] Nikephoros Bryenni­
os, kendisini görevden aldıklarını [Mikhael 'in onun yerine ve üs­
telik onu tutuklamak göreviyle, onun gibi Malazgirt gazisi oldu­
ğunu gördüğümüz Basilakes'i bir orduyla gönderdiğini] öğrenin­
ce kendisi d e baş kaldırmasını ilan etli ve impara tora özgü sim­
geleri [mor/crguvan entari, aynı renkte ve incilerle bezenmiş san­
dallar] giyerek, oradaki birliklerin başında, çekip gitti, yeriisi ol-

49 Zoııaras, Botaneia tes'in tahta geçmesini sağlayan gelişmeleri ileride özetie­


yerek anlatacak.

148
duğu [ve yand aşlarının egemen bulunduğu] Edirne'ye vard ı ; ora­
da kardeşi [komutan ; bir ordu bölümünün başındaki] i oannes ile
birleşti ve yanına kalabalık sayıd a ü cretli askerlerle M akedonyalı
askerleri çekince iktidarı devirme h arekatına girişti. [istanbul 'da
henüz tahtta bulunan i mparator M ikhael 'e bağlı] Theodoraka­
nos, Bryen nios'un ordusundan bir bölümle çatıştı, ama yenildi ve
tutsak edildi. Aynı sırada, Bryennios'un ordusuna, yalnız Rha­
i destos/Tekirdağ halkı değil, ama Panion [veya Panidon/Panidos;
Tekirdağ'ın yanıbaşında, kıyı daki Barbaros] h alkı dahi katıldı.
Böylece, asinin baş kaldırması güç kazandı, Bryennios kardeşine
Kouropalates rütbesini verdi ve onu, kenti hemen işgal etsin di­
ye ordu ile Byzantion'a yolladı. Ayan Mecl isi üyeleri [eşraf, il eri
gelenler] onu, Logothetes Nikephoros'a karşı besledikleri tiksinti
ve i mparatorun yeteneksizli ği sebebine, atasözünün dediği üze­
re, kucaklarını açarak karşıl aya caklar sanarak avun uyorlardı ; b öy­
le iken, işler onun bakımından h ayırlı doğrultuda olarak kendini
göstermedi. G erçekten, n e kadar asker gönderdiyse bunlar Blak­
hernai'nin [kentin kuzeybatı köşesindeki Ayvansaray semtinin]
surlarına vardılar ve saf saf dizildil er, ama hiçbir iş beceremedil er.
Böyle olunca, [Hal ic'e dökülen dere üzerindeki] köprüyü aştılar
[ve Haliç kuzey kıyısında Boğaz'a doğru ilerledil er] ve Kent'in
[Konslan linos Kcnti'nin, i s tanbul 'un] karşısı nda bulunan araziye
[hem H al i ç kıyısı hem de Boğaz kıyısı ol an, zengin evlerinin bu­
lunduğu yöreye, şim diki Karaköy yöresine] varıp, orada bulunan
konutları yak tılar ve Athyras/Küçü kçekmece'ye dönd ül er. O za­
man, i mparator [Mikhael] bunca belanın içinde bulun duğundan,
Rouselios'u özgür bıraktı ve konuşmalarıyl a, para vermekle [hın­
cını ya tışlırıp] onu, Byzanti on'da kalan i mpara tora bağlı birlikle­
rin komutanı Başkan [rütbeli] Alexios Komnenos ile birlikte,
Bryennios'un kardeşi üzerine yürümeye razı etti. Bryen nios'un
kardeşi bunu öğrenir öğrenmez, daha erken davrandı ve kaçtı ;
an cak, geride kalan Makedonyalıl ardan kimi öld ürüldü kimi tut­
sak edildi.

149
[ 1 8 . Botaneiates'in Mikhael 'i devirip tahta geçmesi]
O dönemde, kalabalık sayıda Peçenek, Edirne üzerine akm a çık­
tı ; kenti kuşattılar ve çevresin i ta landan geçirdiler; Bryennios, pa­
ra vererek, b u Peçenekleri kentten u zakl aşmaya razı etti. O za­
m a n , kardeşi, Kyzikos'a [Bandırma-Erdek arasında kalıntıl arı gü­
nümüze ulaşm ıştır] geçti ve orada kentin halkını yandaş edinme­
ye çabal adı. An cak bu yörede Rouselios ile karşıl aştı ; Rouselios
onu hezimete uğrattı. Yakın zamanda, Patrik i oannes Xiphilinos,
l l yıl ve 7 ay cema a t önderliği ettikten sonra, can vermişti ; bu­
nun üzerine onun yerine, aslı nda eğitim görmemiş ol an, ama her
çeşit erdenıle bezenmiş ve bu yüzden i mparatorun [Mikha el 'in]
çok saygı gösterd iği keşiş Kosmas yetkilendirm e töreniyle göreve
getirildi.
Bu arada Botanciates çeşitl i ulusl ardan ordu devşirmekteydi ;
bunların arasında Türkler d e vardı ve onların d a arasında Pers
soylususo Koutloumus [Kutl umuş/Kutalmış; daha doğrusu, onun
oğlu Süleym an Şah] seçkinlik gösteriyordu ; bu kişi, Sultarım hı­
sımı ol duğu halde, bu kişiden [Sultandan] erki kendi hakkı oldu­
ğu iddiasıyla istemekteydi ve her ikisi şimdiden savaş için hazır­
lanmaktaydı. Bu h aber Halife'ye ulaşır ulaşmaz (H alife'nin büyük
saygınlığı vardı çünkü Muhammed'in soyundan gel me sayılıyor­
du), halkı arası nda belki iç savaş çıkar diye onu büyük ürküntü­
ye d üşürdü. Böylece, Halifen in evinden çıkması na ve dışarıda do­
laşmasına izin veril m ediği halde, bu kişi töreyi çiğneyerek hemen
dışarıya çıktı ve erk üzerindeki hak iddiacılarını bulmak [onlarla
görüşmek] istedi ; bunları savaştan vazgeçmeye razı etti ; keza,
Sultan, ülkesini bölünmemiş ol arak muhafaza edecek, ama hısı­
mının Rum ülkesinden bir bölümünü işgal etmesi ve ora da ege­
menlik sürmesi için h er biçimde ona yardı mcı olacaktı. Böylece,
ikisi anlaşmaya vardılar; bunun ü zerin e Koutloumous o sıra da

5 0 Dönemin R u m yazarları, Selçukl u 'nun Oğuzları i ran'a egemen olduktan


sonra ve iran üzerinden Anadoluya geçtikleri, üstelik saraylarında kull<ını­
lan dil Farsça old uğu için, onları sık sık Persler diye de anmaktadırl<ır.

ıso
Botaneiates'in yanında [onu d esteklemek üzere] çarpışır durum­
da olara k, bu lunm aktaydıs ı . Bu durumda, Botanei ates, yanında
savaş gücü yüksek bir ordu [Sül eyman Şah'ın, onun yanına kat­
tığı kalabalık sayıd a atlı Türk] ile N ikaia /i znik'i zaptetmek üze­
re, seğirt ti52. Gerçekten, bu hisard aki koruyucu birlik ken d i iste­
ğiyle ona teslim ol d u , bir yan d an da h er gün , Kent'ten [istan­
bul 'dan] oraya p e k çok kişi [Bota nei ates ord usuna katılmak için]
varıyordu . Böyl ece gidişat, Botaneiates i çin kolaylık sağlayıcı so­
nuca vard ı ; hatta Kent'te [istanbul 'da] M üjde gününde [isa 'yı
d ağuracağının Meryem 'e müj d el en mesi gününde] halk, ileri ge-

s ı Yazarımızın edindiği ve bize aktardığı bu bilgiler uydurmadır. Babasının, hı­


sım ı Alparsl<ın'a karşı baş bldırması ve ayaklanması , öldürülmesi ( 1 064)
sonrasında kuzey Suriye'de bir çeşit sürgün yaşamı sürmek zorunda kalan
Süleyman-Mansur kardeşler, kendi adiarına ve kendi hesaplarına Anado­
lu'da b<ızı bölgelere egemen olmuş, M ansur'u öldüren Süleyman, Büyük
Selçuklu Sultanlığı'na rakip ve onunla zaman zaman çekişen bağımsız bir
devlet kurmuştur. Süleyman Şah'ın ölümü dahi, Büyük Selçuklu Sul tanlığı
bağımlısı, Suriye yöresine egemen Tutuş ile (Halep yöresinde kendisinin
egemenlik kurmak girişiminde bulunması yüzünden) çıkan savaşta olmuş­
tur ( 1 086). Daha sonra, onun iznik'ten ayrılırken vekil bıraktığı Ebu'l Ka­
asım dahi, üzerine gönderilen Büyük Selçuklu Sultanlığı ordusuyla çarpış­
mış; anlaşmak umuduyla gittiği Büyük Selçuklu sarayında öldürülmüştür
( 1 092). Büyük Selçuklu Sul tanlığı Doğu Anadolu ö tesindeki Anadaluyu Fet­
lıetme girişiminde hiçbir zaman bulunmadığı gibi, Rum (Anadolu) Selçuk­
lu devletini de Anadolu fetihlerinde hiçbir zaman desteklememiştir.
52 Süleyman Şah'ın, önce Mikhael tarafından yapıldığını Zonaras'ın da yazdı­
ğı " Asi ile savaşır, ordusunu dağıtır, kendisini yakalayıp bana teslim edersen
sana çok para vereceğim" önerisini kabul etmiş iken ve ordusu Botaneia­
tes'i kovalamakla hatta ona yetişmiş iken , iznik yakınlarında, daha Riıma­
ııos Diogencs zamanında Alparslan ile takışıp asi olmuş, Rumiara sığınmış,
sonraki yıllarda Botaneiates'iıı hizmetine girmiş ve onun yanında bulunan
Emir Erbasan'ın Türkler tarafına gidip komutanlarıyla görüşerek ve "Bizi
destekleyin , Botanciates imparator olursa size Mikhaci 'in vaad ettiğinden
çok daha fazla para verir" türünden konuşmalar yaparak Botaneiates'in
desteklenmesini sağladığı, bu yüzden Süleyman'ın artık onun yandaşı ve
dostu olduğu, o istanbul 'da tahta geçerken ordusuyla Ü sküdar'a gelip ko­
n akladığı, saygı ile ağırlandığı, gerek Bryennios'un gerek Mikhael Attaleia­
tes'in yapıtlarında ayrıntılı olarak anlatılmaktadır.

151
l enler ve yüksek dereceli papazlar toplandılar ve baş rolü Antak­
ya Patriği Aimilianos ve lkonion /Konya M etropoliti oynamakla ,
onu l mparator ilan ettiler. B u n u n üzerine devletin ileri gelenle­
ri53 bölüklere ayrıldılar ve ardarda saflar h alinde yürüyüşe geçe­
rek d oğu yandaki sarayl ar külliyesin e54 karşı [yani, l mparator
Mikhael 'e karşı] yürüyüşe geçtiler; o yapıları işgal edip hemen
kendilerine bağlı bir koruyucu birlik yerleştirdiler. lmparatoriçe
Maria ve oğullarıyla birlikte Blakh ernai sarayın a sığınan l mpara­
toru, altı buçuk yıl egemenlik sürdükten sonra tah ttan indirdil er,
ona keşiş entarisi g iydirdiler ve onu Stoudios Manastırı 'na g ö tür­
düler. Bu olay Cu martesi günü, kilisemiz Lazaras'un Efendimiz
ve Kurtarıcımız tara fından diriltilişi mucizesini kutlamakta iken
gerçekleşti. ·ı şte Mikhael 'in bu biçimde tahttan düşmesi sonrasın­
da, Botaneia tes, kendisi bir zah mete girmeksizin hükümdarlığı
onu bekler buld u ; bunun üzerine Kentlerin Sul tanı'na doğru
ilerledi. Logothetes Nikephoros ise Kent'i terkedip, Heraklc­
ia/Marmara Ereğiisi'nde ordugah kurmuş bulunan Rouselios'un
yanına g i tti. Böylece, Mikhael'i tah ttan indirenler, taht boş iken
saraylar külliyesinde üç gün boyunca n öbet tu ttuktan sonra , ge­
lişini çabuklaştırsın diye Botaneiates'e h aber sa ldılar. Bunun üze­
rine o da önden bir h izmetkarını, Borilas'ı gönderdi ve sa rayı
onun vasıtasıyla işgal ettikten sonra, kısa sürede kendisi de çıkıp
geldi [Prain etos/Karamürsel 'e geçti ve oradan, kendisini almaya
gelen, hükümdara ait gemiye binerek, başken te vardı].

5 3 Zonaras'ın kullandığı "tes pol i l eia s o i exoklıoi" (devletin ileri gelenle ri ) de­
yişi yerine, yap ı tı çağdaş Yunancaya çeviren Gregoriades'in "e i thynousa ta­
xe" (egemen sınıf) deyişini kullanması, metne müdahale etmek olmuş.
54 Hippodromos M eydanı/At M eydanı ile güney aşağısındaki deniz kıyısı ara­
sında uzanan Büyük Saray'a. Batı yandaki saraylar külliyesi, ken tin kuzey­
batı ucunda Blakhernai/Ayvansaray sem tinde bulunan idi.

152
[ 1 9. Bota n ei a tes'in egemenl i ği dönemi]
Botaneiates saraya varır varmaz, Büyük Salı [Nisan ayında, pas­
kalya haftasının i çine düşen Salı] gün ü n de Patriğin elinden taç
giydi ve halk yararın a giriştiği ilk h ayır işi, herkesin kam u h azi­
nesine olan borçlarını, istisnasız, sil erek alicen ap bir fermanla
borçtan ibra etme yasası çıkarmak oldu. Bryennios Batı 'da [Ru­
meli'nde] başkaldırısın ı sürdürdüğü n den, Botaneiates ona , isya ­
nına son verdiği takdirde Kaisar [yardımcı imparator] ünvanı ve­
receğini ve bu kişinin kendi işbirlikçilerine [i mparator imiş gibi]
da ğıttığı rütbeleri onayiayacağını bildirmek üzere elçiler gön der­
di. Ancak Bryennios, hükümd arl ı ğa geçmeyi yanıp tutuşarak is­
temekteydi ve azimliyd i [aralı olmadı] ; bunun üzerine o kişiye
ikinci bir elçi kurulu gönderdi ve bunu üçüncüsü izledi. Ama o
kişi, burnu Kaf dağında tutumunda direndi ve elçileri yakışık ala­
cağı üzere kabul etmek yerine, onları h or görücü biçimde kovdu.
Böylece, i mparator barışçı yoldan hiçbir şey elde edemiyeceğini
anlayı nca, isteğini n öyl e olmamasına rağmen, savaş yoluna baş­
vurdu ve Alexios Komnenos'a N obelisimosss rütbesini verdikten
sonra onu M egalos Domestikos [Beylerbeyi] atadı ve onu Rum or­
dusunun başına geçirip ona, Bryennios'un üzerine saldırmayı bu­
yurdu. Alexios onunla [Bryennios ile], [Silivri doğu yakınında] çok
sayıda ve zengin kayn aklarla sulandığı için Kalabrye [iyi kaynak­
lı, iyice bol kaynaklı] denen yerde çarpıştı56; orada onun ordusu­
nu [Süleym an Şah 'ın yardıma gönderdiği 2 000 Türk atlısı saye­
sinde !] kol ayca yen di, asinin askerleri ya öldürülmüş ya da kaçışa

55 i talya ncadaki "En soylu " anlamına gelen sözcükten bozma bir rütbe adı ;
Korgeneral karşılığı olmalı. J\nna Komnena'dan öğrendiğimize göre, aynı
hükümdar, kendi hizmetine giren Türk Beyi Çaka 'ya Protonobelisimos (Bi­
rinci Nobelisimos) rütbesini vermişti ki, bu besbelli N obelisimos'un üzerın­
dedir ve Orgeneral karşılığı olmalıdır.
56 Bu konuda, asinin oğlu ve adaşı (Anna Komnena'nın eşi) Nikephoros Bryen­
nios'un Tarihin Ö zü adlı yapıtında ayrıntılı bilgi vardır. O yazar, savaş yeri­
ni Kal obrye diye anıyor. Kasdedilen, Silivri'nin kuş uçuşu 6 km. kuzeyba tı­
sındaki Gelevri (şimdi, Yolça tı) köyüdür.

153
koyulmuş olduklarından ve Bryennios'un kendisi yalnız kalmış
bulunduğundan, onu yakaladı ve zavallıyı kör ederek onu kör ha ­
l iyle Kentlerin Sultanı 'na getirdi. işte Bryennios ayaklanmasının
sonu bu oldu ; h ükümdara karşı, başkalarının yanı sıra, Varan­
gos'lar [baltalı uzun mızraklar taşıyan ve i mparatorun özel koru­
ma birliğini oluşturan kuzey Avrupalı paralı askerler] de ayakları­
dı ; bunlar onu öldürmeyi tasarlıyorlardı. Ama onların karşısına
çıkmak üzere Rum ordusunun diğer bölümü gönderilince, bunlar
yalvarmaya başladılar ve sonunda onlara af bahşedildi.
Bu imparator eşi n i kaybetmişti ve pek çok eş adayı onun çevre­
sin d e dolanmaktaydı ; bun ların arasında [eski] i m parator Do­
ukas'ın kızkardeşi Zoe de vardı. Ama beriki, [önce imparator
Konstantirıos Doukas'dan, sonra Romanos Diogenes'den dul kal­
mış] i m paratoriçe Eudoki a'yı yah u t da öncülünün [Vll . Mikhael
Doukas'ın] eşi G ürcü Maria 'yı arzu etmekteydi. Böylece, Eudo­
kia 'yı kendisine getirsinler diye adam gönderdi ; söylendiğine ba­
kılırsa o da [öneriyi] kabul e t ti ; ne var ki i m para tor, tasarımından,
birtakım keşişlerce [dul ka lmakla da olsa bir kadının üçüncü kez
kocaya varması günahtır, bu günaha sen de ortak olma denerek]
engellendi ; bunun üzerine, -eğer Eudokia ile evlenmiş olsaydı iş­
lemiş bul unacağına göre daha küçük bir suç işlemiş olmaksızı n ;
çünkü yapılan i ş u tarımazca zina idi- [daha da büyük bir günah
işleyerek, kocasından boşanmış yah ut kocası ölmüş olmayan !]
G ürcü Mari a 'yı eş diye aldı57. Bu ned enle, nikahı kıyan papaz
[Pa trik tarafından] meslekten kovu ldu. Anla tmış bulu nduğum
üzere, ön ceki impara tor Mikhael saçı n ı keşişlere özgü biçimde
kestirmişti ve Kutsal Synodos/Kurul'un [Patrikhanede, Patrik
başkanl ığında 1 2 m e tropol i t ten oluşan en yüksek karar organı­
nın] kararı ile, Ephesos/Selçuk metropoli ti ol mak üzere yetkilen­
d irme töreniyle göreve atan d ı ; bu kişi , o yere bir kez gidip gö-

57 Ve bunu tezgahlayan, M ikhael Attaleiates'in yapıtında ayrıntılı olarak a nla­


tıldığı üzere, devirmıs bulunduğu, şimdi de eşini aldığı Mikhael'in amcası,
şerefsiz Kaisar i oannes Doukas idi.

154
ründükten sonra, geriye döndü ve Manouel'in manastırında kal­
dı. Botaneiates tahtı kaybedince ve sözü geçen M ikhael de [öm­
rünün] sonuna yaklaşınca, kendisi de artık i nzivaya çekilmiş ka­
dın keşiş/rahibe olmuş bulunan M aria, ken disini a ffetsin diye
ona yalvardı58 ; o da bu işi, ken disi i çi n dahi Tanrı 'dan bağışlan­
ma dileyerek, yaptı.
Dyrra khion /Draç'ta [vali-komu tan görevinde] Bryennios'un ardı­
lı olan Nikephoros Basilakios59, kendisi de, hükümd arlık etmek
arzusunu içinde duyuyordu ve ordu devşirdikten sonra Sel anik
üzerine yürü d ü. Orada, Bo taneiates'in hüküm dar olduğunu öğ­
renince, ona yaltakl an ı cı mektuplar gönderdi, ama baş kaldırmak
için gizlice tasarımlar kurup bağlaşıklan Peçenekleri çağırdı . Bo­
tanei ates bunu öğrenin ce, ona altın yal dızlı mürekkepl e mühür­
lenmiş mektup göndererek, bununla, cür'etin den dolayı [ceza­
landırılması gerekirken] af bahşetti ; beri yan d a n da ona N obeli­
simos rütbesini verdi. An cak bu kişi, uzlaşmaz tutumda kaldı ; o
zaman üzerine Alexios Komnenos [komutasında olarak, ordu]
gönderildi ; bu kişi [Alexios] Sebastos rütbesin i aldı ve hatta Se­
lanik yakı nına vardı, o ra da Basilakios'un ordusuyla çatışmaya d a
gird i ; hasımlan v e Basil akios'un kendisini hezimete uğrattı ; bu
kişi berkittiği Selanik yukarı hisarına sığınd ı ; [Alexios] kuşatma
sonrasında onu tutsak aldı ve i mparatorun b uyruğu gereğince
kör etti6D. i mparatora karşı başka kimseler de baş kaldırm ışlardı,
ama Bryennios ile Basilakios'un oluşturduğu örnekler onları yo­
la getirdi ve bunun üzerine sil ahlan[nı] bıraktılar.

5B Demek, hayli ileri yaşına rağmen, gencecik (ve olağanüstü güzelliğini Arı­
na Komnena'nın pek övdüğü) Mari a ile evlenen Botaneiates, yatakta iş tut­
mayı becerebilm iş ; öyle olmasa idi Maria "Nikahlandık ama eli elime değ­
medi" der ve kimseden a f istemezdi.
59 Adının Basilakes diye de geçtiğini, Malazgirt'te çarpıştığını ve Riımanos Di­
ogenes'den önce tutsak düştüğünü görmüştük.
60 Basilakios'un baş kaldırması ve olayların gelişmesi hakkında, Nikephoros
Bryennios'un, Anna Komnena'nın, Mikhael Attaleiates'in yapıtlarında çok
daha ayrıntılı bilgi bul unmaktadır.

155
Türkler Anadol u 'yu perişan etmekte ol duğundan, i mparator on­
lara karşı, ordu komutanl ı ğına yükselttiği, eski i mparator Kons­
tantinos D aukas'ın oğlu [ve kendisinin devirdiği öncülü Mikha­
el 'in kardeşi] Konstantinos'un komutasın da, savaş gücü yüksek
bir ordu gönderdi [gön dermek istedi] . Ancak bu kişi karşıya, [or­
dunun konakladığı] Khrysopolis/Usküdar denen kente geçer geç­
mez, hemen baş kaldırdı ve oradaki ord u bölümü tarafından im­
parator ilan edildi. i mparator ise, askerlerden kimini [rüşvetle] sa­
tın aldı, kimilerin i de onlara rütbeler vererek veya başka bir yol ­
dan, elde etti ; bunun üzerine o kişiler Kons tantinos'u yakaladı­
lar ve onu hükümdara teslim ettiler. Böyle olu nca delikanlı sa çı­
nı keşişlere özgü biçimde kestirdi ve adal ardan birine sürgün
edildi ; hatta bazıları derler ki papaz olmak üzere törenl e yetki­
lend irildi. [Bu sıral arda] An takya Pa triği Aimilianos yaşama veda
e tti ve onun [Patrik] tah tına, M a uros [Kara] N ikephoros denen
bir başkası geçti.
Bu 1 mparator, kısmen ilerl emiş yaşı yüzünden ve kısmen doğa­
sındaki uyuşuklu k yüzü nden, kamu yön e timiyle hiç mi hiç uğ­
raşmaz, tersi ne bu iş i çin Side metropoli tinin h izmetinden yarar­
lanırdı [onu istihdam ederd i] ve devl e tin yönetimini ona bırak­
mıştı ; ayrıca, birinin adı Borilos diğerininki Germanos olan iki
hizmetkarı vardı ; işte bunlar da herşeyi ken di is teklerince yöne­
tip götürmekte idiler, buna -iki hizm etkar yüzünden [yani idare
onların eline bırakıldı diye] ileri gelenlerin nefre t etmekte oldu­
ğu- ken di e fendil eri ve hükümdarları da dahildi. G erçekten , bu
kişiler [iki hizmetkar] onlara [ileri gel enl ere] karşı kibirli ve kaha
davranmakta idil er.
Yu karı da bahsetmiş bulunduğum gibi, Logothe thes [Hesaplayıcı]
Nikeph oros, Rouselios'un sa fl arına k a tılmıştı ; bu kişi de onu zin­
cire vurup zindana koydurd u ; ancak, Rouselios'un birdenbire
gerçekleşen ölümü, Logo thetes'irı onu zehirlemiş olduğu kuşku­
sun u yarattı. Bu nedenle Rouselios'un hısıml arı bu kişiyi Botane­
iates'e teslim ettiler; Botaneiates onu, Kentlerin Sultanı'nın yakı­
nın daki bir adaya sürgün etti. Buna rağmen , hükümdarın saray-

156
l ı ları, belki de i mparator N ikeph oros ile karşıl aşır ve onu sarayl ı­
lar arasın a alır ve böyl ece [onun yen iden baş yönetici durumuna
gelm esiyle] h epsinin ayağı kaydınlmış olur diye korktuklarından,
Botaneiates katında suçl a ma da bulunarak Logothetes'in [zim­
m ete para geçirmek, devlet ma l ı n ı kendi m a lı edinmek gibi yol­
lard an] mu azzam bir hazine sah ibi olduğunu, o paraların aslın­
da kamu hazinesine ait olduğunu söylediler. Bunun üzerine Bü­
yük imrahor [Emir-i a hur, saray atları bakıcılarının komutanı]
Straboroman os, adamı paralara ve onları sakla dığı yere ilişkin
olarak sorguya çeksin diye gönd eril di. B u arada, hükümd arın sa­
raylıları, söylemiş bulunduğu m üzere, Logothetes'in [sarayda]
varlık gösterm esinden korktukları için, Straboromanos'u, bir yo­
lunu bulup onu öldürsün diye ikna ettiler. Büyük i mrahor, Ni­
kephoros'un sürgün edildiği adaya varınca, adamı öylesin e gad­
darlı kla [yavuz işkenceyle] sorgul amadan geçirdi ki, sonuçta
[adam] -hatta, [işkence altında tutularak] sorgulamadan kurtul­
mak i çi n bütün paral arı nı cel l a dı n a bırakın ayı yazılı olarak vaad
etmiş bulunmasına rağmen-, sorgulama süregiderken öl dü.

[20. Komn en os kardeşlerin B otaneiates'i d ev irmesil


Böylece o kişi yok oldu gitti ; hükümdar ise, isaakios ve Alexios
Komnenos'u aşırı ölçüde seviyor ve onurlandırıyordu ve onl ar­
dan, tahttaki ardıliarım diye söz ediyordu. Bu n edenle Botancia­
tes'in adamları -ve içlerinde en çok, daha önce sözü edilen iki
hizmetkarı [Borilos ile Germanos]- onları çok kıskanıyorlardı ;
bunlar onl arı [Komnenos kardeşleri] berikine [hükümdara] , söz­
de isyan hazırl ıyorlarmış diye, fıtlediler ; böylece imparatorun on­
ların kişilikl erine duydugu güveni sabote edip sarstılar. O arada,
du rumu fa rkeden Komnenos'lar, belki başlarına bir kötülük gelir
diye korktuklarından ve söyl enene bakılırsa eskiden beri hüküm­
darlığa geçmek h evesi besl ediklerinden , [bu konudaki yani hü­
kümdarl ı ğa geçmek konusundaki] tasarıml arını, güven duyduk­
ları başka bazı kişilere de açtılar; bunun üzerine Kent'ten çıktılar

157
ve Edirne'yi işgal ederek, ordunun neredeyse tümünü kendi yan­
larına çektiler61 . Böylece, -komutanlıkta daha büyük yeteneği
bulund uğu ve adamları vaadlerde bulunmakla askerleri ken di
yanlarına çekmek konusunda daha çok gayret gösterdiği için­
askerlerin kendisini daha çok sevrneleri nedeniyle ağabeyine yeğ­
lenen Alexios, i mparator ilan edil di . i şte bu biçimde, Alexios,
ağabeyinin de desteğine sahip bulunarak, tahta çıkanldı ve,
Kentlerin Sultanı'na [ordusuyla] vardı ve onu kuşatmak üzere ha­
zırl ı ğa girişti. Bunun üzerine Botaneiat(�S, Kent'in surlan üzerine
nöbetçi-koruyucu birlikler yerleştird i ; Kharsios Kapısı/Edirneka­
pı'nın [iki yanındaki] burçlanndan birinde ise, söylendiğine göre,
-Kelt olan- Nem çeliler koru ma birliğini oluşturuyordu ; bu kişiler
Komnenos'lann ada mlarıyla ken ti [rüşvet karşılığında] onlara
teslim etmek üzere pazarl ık yürü tmüşlerd i. Böylece, Büyük ! l a f­
la [Nisan ayında, Paskalya h aftası] içi ndeki Büyük Perşembe gü­
nün de, parolalı işare tin veri lmesi nden sonra Komnenos'lann or­
dusu Nemçelilerin koruduğu burcun egemen bulunduğu [bö­
lümde] dış sur üzerine saldırı yaplı ; surun koruyucuları, onlara
ok, mızrak fırl a tarak onların yaklaşmasını önlemekteydiler; a ma
bu koruyu cular burçtaki Nemçelilerin fırl a t tığı aklar kendilerini
vurmaya başlayı n ca , aynı zamanda hem sur dışındakilere hem de
kendileri ni yukarıdan vura n içtekilere [burçtaki Nemçelilere] kar­
şı d ura madıklanndan, geri çekildiler. O zaman kuşatmacılar he­
men merdivenlerl e surlara tırma ndılar ve [arka yana geçip] kapı­
ların kilit sürgülerini ba l tal arl a kırdıktan sonra isyancıların [Kom­
nenos'lar ordusunun] aradaki [dış surlarla çok daha zayı f bir çev­
rel eme duvarından ibaret iç surlar arasınd aki] alana raha tça gir­
mesine izin verdiler. Çevreleme duvarının koruyucuları bunu gö­
rünce, o koruyu cul ar çoğu askerlikle, savaşla ilgili hiçbir bilgisi
olmayan insanlarda n d erleme - [yani] çoğunlukla, seferber edil­
miş sıradan Kentlilerle [istanbullularla] oluşturulma- bulunduğu

6 ı Alcxios daha önce Başkomutanlığa atanınıştı ve bu sıfatla ordu birliklerine


Çorlu'da toplanma buyruğunu vermişti ; yaptığı, istanbuldan kaçıp ordu­
nun başına geçmekten ibaret kaldı.

158
için, hepsi duvardan inmeye başladı ve kaçabilmek için kimi ya­
şamsal tehlikeyi [öl me tehlikesini] göze alarak ken dini yüksekten
attı. Direnişle karşılaşmadıkları i çi n Komnen os'l ar içteki çevrele­
me d uvarına egemen oldular; onun kapılarını da aynı biçimde
açarak, Kent'e h erkesin girebileceği durumu yarattılar. lstila edi­
ciler hemen talanlara girişti ; çünkü onlar Trakyalı l arın , M akedon­
yalı ların, diğer Rumların ve Barbarların62 bir karışımından oluş­
tuklarından dol ayı, kent halkına, bir düşmana davranılacağından
daha iyi davranmadılar [düşmana zulmedereesin e zulmettiler] .
Hatta, edilen kötü lük, kan dökmeye ka dar vard ı ; saygıdeğer aile­
lerin kızianna tecavüzler görüldü, evli kadınların ırzına geçildi,
süsl ü kutsal kiliseler tal an edil d i ; ne de [komünyon/kuddas ayini
denen törende isa'nın kanını temsil eden şarabın içilmesine ya­
rayan altın, gümüş ayin kapları gibi] kutsa l gereçler esirgend i ,
tersine bunlar, [içindeki] kutsal kom ünyon şarabıyla h a l a dolu
bul unan kutsal yayvan kadehlerle birl ikte alçak heri ı-lerce gasbe­
dildi, bunlardaki kutsal şarap yere d ökül dü. [istilacılar] i leri ge­
lenlerden kime rastladıysa onu binek h ayvanından inmek zorun­
da bıraktı [ve h ayva na el kondu] ; kimilerin i is e h epten soydu ,
bunları yolun ortasında cıbıl v e yaya bıraktı. B u hal bütün gün
boyunca süregitti ve bütün halkı n üzerine çöküp yayılan kötü­
lük, Sığır M eydanı'na63 kadar vardı, kimileriyse Philadelphion de­
nen yereG4 kadar ve hatta daha ötesine kadar saldırılarda bulun-

6 2 Bunların arasında pek çok Türk de vard ı. Gerçekten, Anna Komııena 'nııı aıı­
lattığına göre, -kendisinin büyük oğlu M al azgirt haini Andronikos'un da­
madı Alexios'un "Biz baş kaldırdık, gel bize ka tıl" çağrısını alan, Bizans ta­
rihinin en rezil kişisi- Kaisar i öannes Doukas, yolda iken, talan akını için
Rumeli'ne geçmiş ve M eriç boyunda dolanmakta olan bir Türk akıncıları
b ir l iğ iyl e karşılaşmış ve para, ödül vaadiyle onları da yanına a l ıp getirmiş,
Alexios ordusuna katmış idi. Keza, burçtaki Nemçelilere rüşvet öneriJip on­
ların ihanetinin sağlanması için Alexios'a akıl veren, oydu .
63 Plateia tou Boos. Bugünkü Aksaray M eydanı'dır; orada, Bergama'dan geti­
rilmiş, tunçtan bir öküz başı heykeli bulunduğu için bu adı almıştı {istan­
bul 1 973 il Yıllığı, s. 1 2 sonu).
64 Bugünkü Tahtakale'nin yerinde bulunan semt (TA c. 9, Byzantion madde­
si, s. ı 31 'deki kent planına bkz.)

159
dular. Herkes [talan i çin] dağılın ıştı ve Komnenos'lar pek az sa­
yı da adamla kalmışl ardı ve Tauros/Boğa M eydanı'na6s kadar va­
np, daha çok ilerlemeye cesaret edemediler. Çarpışma gücü bu­
lunan bir birlikten öylesine yoksun i diler ki, eğer o anda birileri
üstlerine saldırsaydı onları kol ayca tutuklayacak ve zincire vurul­
muş olarak Botaneiates'e götürebilecek idi. Am a artık, Tanrı 'nın
isteğini değiştirmek olanaksızdı. Böylece, Botaneia tes Kom ne­
n os'lann [kente] girişin i öğrenince, hemen saraylar külliyesini
terketti ve oral arda bir yerde, giymekle olduğu m or/erguvan
renkli [impara tora özgü] sandalların ı çıkardı ; i mpara tor Romanos
Argyros'dan sonra iki n ci kez inşa edicisi olduğu Periblep los Ma­
nastın na66 sığındı ve orada saçını keşişlere has biçimde kestirip,
i nziva yaşamındaki keşiş en tarisi giydi . Orada kısa bir süre yaşa­
dı, orada öldü ve gömüldü.
Böylece, kimse Kom nenos'l ara karşı d ireniş göstermediğinden,
bunlar saraylar külliyesi ne vardılar ve orayı sıkıntısızca işgal e tti­
ler ; girişim , büyük kolayl ıkla tamamlandı. işte onlar için bayram
günlerinin ari fesi, Kentl erin Sultanı'na girişleri, h ükümdarlığın
ele geçirilmesi böyle oldu.

[2 1 . Komnenos'ların erke gelince uğraştıkları iç sorunlar]


Kom nenos'lar artık kendilerini güvenliğe alınca, analarını ve eş­
lerini Kanikl cios M a n astırı'ndan saraya çağırdılar. Çünkü kendile­
ri iktidarı devirme eyl emine giriştiklerinde ailel eri hemen Tanrısal
Bilgelik'in Büyük Kilisesi 'ne [Ayia Sophi a 'ya] sığınmışlard ı . O za­
man Botancia tes onları, isyancılarla iletişim kuramasınlar diye
[orad an] söz konusu manastıra naklettirmişti, ama bunlara diğer

65 Tauros (Botja) M eydanı, bugünkü Bayazid/Beyazı t M eydanının, Bayazid/Be­


yazıt Camiinin ve istanbul Ü niversitesi m erkez binası (eski H a rbiye Nezare­
ti binası) ile bahçelerinin kapsadığı alana yayılırdı, kentin en büyük meyda­
nı idi (istanbul ı 973 i l Yıllığı, s. 1 2).
66 Samatya semtinde şimdi Sulu Manastır denen Ermeni Surp Kevork Kilise­
si'nin yerinde vaktiyle bulunan yapıdır (yanmış ve yerine yenisi yapılmıştır).

160
h erh angi bir kötülük etmemişti. Tahta çıkar çıkmaz h emen, Bo­
taneiates'in işlemlerin den birçoğun u iptal ettiler. Ve onun sade­
ce kendi baş kal dırmalarından sonraki zamana düşen işlerini ge­
çersiz kılmakla yetinmediler, onun ötesindekileri de, bu kişinin
keyfi biçimde çıkarmış bulunduğu hükümdar buyrultularından
birçoğunu da, pek kısa i fadeli bildiriler yayınlayarak, geçersizleş­
tirdiler. Ardından Alexios hükümdar tacını giydi ; isa akios ise ikin­
ci lik kon umunu aldı ve h atta onun u ğrun a yeni bir rütbe icad
edil d i ; ona Sebastokrator dendi ve bu rütbe Kaisar rütbesinin
üzerinde idi. Anaları, man astır rahibesi kimliği nedeniyle, h ü ­
kümd arlara özgü simgeleri almadı [taç takınmadı, m o r giysi giy­
m edi] ; alkışlanmadı [Ann a Dalassena için, bi at gösterisi niteli ğiy­
le törenlerde "Yaşasın i m paratoriçe Ann a " diye bağırılmad ı ] ve
[on un için] bir ta ç giyme töreni olmadı ; sad ece, hükümdar sıfa­
tını taşı dı ve [fiilen] devlet yönetimini tümüyle üstlen en o ol du.
Ana ile iki oğl u arasında hükümdarlık erkinin bölüşülmesi böyle
idi. imparatorun, [ölmüş büyük ağabeyi Manouel ile, Botanei a ­
les'i devirme girişimini birlikte yürüttükleri küçük ağabeyi isa cıki­
os dışınd a] yaşça kendisinden küçük olan, iki erkek kardeşi daha
vard ı ; bunlardan Adrianos'a Protosebastos rütbesi verdi ve onu
M egalos Domestikos [Beylerbeyi] ata d ı ; N ikephoros'a gelince,
onu da Sebastos ve donanmanın Droungarios'u [Kaptan-ı Der­
ya'sı] yaptı . Dahası, kızkardeşlerinin kocaları vardı ; bunlar N ikep­
horos M elissenos ile Mikh a el Taranites idiler. Eş olarak, anasının
pek sevgilisi olan ve Komnt>nos'ların da saygı gösterdikleri büyük
kızkardeşi [Ann a 'yı] almış bulunan sonuncusunu, b öyle bir rüt­
be de icad ederek, Panhypersebastos yaptılar. Kendisi de Botane­
i a les'e karşı An adol u d a baş kaldırmışG7 ve hala da sil ahı el de
tutmakta olan Nikephoros Mel issen os ile, onu Kaisar [yardımcı
l m parator] ünvanı vermekle onurl andırmak ve onun [egemen

67 Ve Süleyman Şah'ın desteği karşılığında ona birçok kentler, yöreler bırakıp


kendini i mparator ilan ederek mor giysiye bürünmüş, tam Komnenos'ların
istanbul surlarına dayandığı günlerde kendisi de ordusuyla Ü sküdar'a gel­
miş ve onlara "Anlaşalım, ülkeyi bölüşelim" içeriğinde iletiler göndermiş
ama oyalanmış ve atiatılmış olan.

161
ola cağı ülke bölümünün] başkenti diye Sel anik'i belirlemek ve
ona paralar ihsan etmek üzere, anlaşmaya vcırdılar; hatta [ihsan­
lannı] sadece bu kişiye vermekle yetinmediler, onun bütün hısım­
lanna da verdiler; bunl arın h epsine du rumun gerektirdiği ölçüde
yüksek makamlar d ağıtıldı. Böylece hükümdarlık hazinesinin,
daha doğru söyleyişle kamu hazinesinin gelirleri bu yoldan çar­
çur edilince, hükümdarlık hazinesi ya da kamu hazinesi, n ere­
deyse tükendi. B öyl ece, hükümdar az para ile kaldığından, ileri
gelen kişil ere verilen, adet olmuş yıllık ihsanların ödenmesini
durd urd u ve üstelik, Ayan Meclisi üyelerinin malvarlıklarını ka­
mul aştırdı. Kaisar i oannes Daukas'ın tarunu [ve Malazgirt haini
Andronikos'un kızı] olan eşi Eirene'ye [irini okuyunuz] Augus­
la/imparatoriçe ü nvanı vererek, laç giydirdi. Bu arada, bir önce­
ki imparatoriçe Gürcü Maria, Mikhael Daukas'dan doğurmuş ol­
duğu ve babası nın [adı geçen kişin in] daha küçücük çocuk iken
[ortak imparator ilan ederek] taç giydirdiği ve hala erguvan renk­
li sandalları giymeyi sürdüren oğlu, Mor Odada Doğmuş Kons­
lantinos ile, saraylar külliyesinden [şi mdiki Sultanahmet Meyda­
nı ile güney aşağısınd aki deniz arasında uzanan Büyük Sa­
ray'dan] ayrılıp gitti ve M a ngana'lılar [Sarayburnu] Man astırın­
daki konağa indi [yerl eşti]. Bu konak, manastırla ve [ayrıca] Eb­
domos Manastırı ile birlikle kendisine [iki nci eşi, bir önceki i m ­
parator] Botan eiates'in al tın mürekkeple müh ürlenmiş ferman ıy­
la bağışlanmıştı ; böylece orada oğluyla birlikte yaşıyord u ve her
ikisi için görevlen dirilmiş, hükümdarlara özgü hizmetkarlar Lakı­
mının hizmetinden yararlanmayı sürd ürüyordu. Ve oğl unun hü­
kümdarlara özgü simgeleri taşıması [erguvan giysi, incilerle be­
zenmiş erguvan renkli san d allar giymesi], törenlerde imparator­
dan sonra onun da alkışlanması [on un için de biat gösterisi ola­
rak "Yaşasın hükümdarımız Konstan tinos" diye bağırılması] ve
[çocuğun] imparatordan sonra altın yaldızlı mürekkeple müh ür­
lenmiş fermanları imzalaması süregittiği i çin bu böyleydi68. Bir

68 Bu tuhaf halin nedeni, Ann a Komnena'nın yapıtı okununca anlaşılır. Gerek


önceki i mparator Botaneiates, gerek onun devirdiği Mikhael'in eşi iken

162
zaman süresi sonrasında, çocu ğun an ası, kılığını değiştirerek, ra­
hibelerinkiler cinsinden kara giysi giydi ; bunu kısmen kendi iste­
ğiyle kısm en de isteği böyle değilken yaptı. Ü stüne, oğlunun er­
guvan renkli sandallarını çıkarttılar; son uçta i mparator ü nvanı ve
hükümdarlık sadece Komnenos'da kaldı.
Bu işler böyle olup bitti ; i stanbul Başpiskoposu [Patrik] , şu Kos­
m as, egemen bulunan siyasal durumdan h oşnut olmadığı ve
onun düzel eceğinden h er umudu yitirdiği için, zangoç'a şöyle
diyerek, kilise'yi terketti : "i1<1hiler kitabını al ve ardımdan gel " ; ve
h ükümdarlar dönmesi için ona yalvardıkları h al de, bunu yapma­
dı; iman sahipleri sürüsü n ü n başçobanlığını 5 yıl ve 9 ay sürey­
le yürütm üştü. Bu nedenle onun yerine, Eustratios adlı başka bir
başpapaz getirdiler; bu kişi hadım bir keşiş idi, n e okuyup yaz­
mak biliyordu ne de kilise işlerinin n asıl yönetileceği h akkında
bilgisi vardı ; ama sade, sakin biriydi, daha iyi söyleyişl e hiç orta­
da görünm ez bir adamdı. Patrik tahtında 3 yıl kal dıktan sonra,
hükümdarlarca uzaklaştırıldı, bunun n edeni tam ol arak biline­
medi . Bunun ü zerine keşişin biri, dilbilimci N ikolaos, yetkilerıdir­
me töreniyle Patrik atandı ; bu kişi inzivaya çekil m iş din adamı
ol arak seçkinlik kazanmıştı ve her ne kadar eğitimi parlak olma­
mışsa da eğitimden nasiplen memiş değildi.

sonra o n u n eşi o l a n Gürcü Maria, Alexios Komnenos'u p e k e l üstünde tu t­


maktaydılar; ancak Botanciates'in adamlarının kıskançlıkla çevirdikleri do­
laplar karşısında savunma önlemleri almak isteyen Alexios, impara toriçc ilc
anl aşıp bir tür savunma birliği kurmuştu, onun tarafından evli\t edinilmiş­
li ve ona, "Senin Mikhaci 'den doğma oğlunun tahta geçmekten yoksun bı­
rakılmamasını ne yapıp ne edip sağlayacagız" diye söz vermişti (Anna Kom­
nena çevirimizde s. 64-67). Çocuğun babası Mikhael'i deviren Botaneiates,
çocuğun sırf törensel kalan ortak imparator statüsünü kaldırmadığı gibi,
Botaneiates'i deviren i\lcxios Komnenos da kaldırmamıştı. Ü stelik çocuk ve
anası bir h ayli zaman Büyük Saray'da kalmayı sürdürmüş, bu yüzden Ale­
xios eşini boşayıp M aria ilc evlenecek kuşkusu dahi halk arasında yayılmış­
tı. Zaten bu yüzden, M aria ile oğlunun Büyük Saray'dan ayrılmasını, Ale­
xios'un kayınbabasının babası Kaisar i oannes Daukas ayariarnıştı (Anna
Komnena çevirimizde s. 98).

163
[22. halya'da Norman Beyliği kurmuş Robert de G u is­
card ile ve i zm ir'de Beylik kurmuş Emir Çaka ile savaş.
Para değerinin düşmesi. Alexios'un çocukları. Deprem]
Komnenos henüz tahta geçmiş idi ki, kurnaz ve savaşta idmanlı
[deneyimli] frank, Robert'iıı, aradaki denizi geçip Epidamııos
[Dyrrakhion/Draç] 'da karaya çıktığını öğren di. Bunun üzerine im­
parator hemen seferberliğe girişti v e Draç yakınına vararak düş­
maıılarla ça tıştı. Ancak, yeniidi ve utanç içinde ka çtı ; pek çok ki­
şi ise öldü ; hem de sadece sıradan askerlerden değil, tersine, ke­
za hükümdaıın hısımı olan ileri gelenlerden ; üstelik [ordu a ğırlık­
l arının bul unduğu] ordugah bütünüyle düşmanın el lerine düştü.
Böylece i mpara tor, yenilmiş olarak, Byzaııtioıı 'a döndü. Bu arada
Barbarlar, zaferden dolayı kibirlenerek, her yerde akınlcır yapara k
bazı ken tleri, örneğin Kastoria ile Larisa 'yı işgal ettiler. Hatta
Kentlerin Sul tanı'nın kendisini dahi işgal e tmek düşü kuruyorlar­
dı ; ne var ki imparator yeniden sefere girişti ve Kastoria'yı işgal
etmiş Barbarları uzaklaştırdı, Robert'in üzerine yürüdü, onu bir
düzenle alda ttı [tongaya düşürdü]. Kardeşi Adrianos'a imparator
giysileri giydirdi [onu kendisinin kılığı n a sokup ortaya saldı], or­
duyu ona emanet ederek ona Robert'in karşısına çıkmasını buyur­
d u ; eğer o [Robert] savaşmak üzere saldırıya geçerse, Adriaııos sır­
Lını dönecek ve kaçışa koyulacaktı. im parator kılığına girene [kar­
deşine] verdiği emirler bunlard ı ; kendisi, ordunun geri kalanı ile
gizli bir patikadaıı dolanarak, Frankların ordugahını vurup onla­
rın mallarını talan etti ve pek çoğunu öldürdü. Robert [bu halle­
ri bilmeyerek] sahte hükümdara karşı saldırıya geçtiğiııde, o kişi
[sa h te hükümdar Adriaııos] ordusuyla dört nala at koşturup kaç­
tı ve Barbar, [zafer kazand ığını sanarak] kendisi yenilmez imiş di­
ye şişinip kibirlendi. O sırada kendisine, ordugahının işgal edilip
adamlarının mahvedildiğiııi bil dirdiler; bunun üzerine hemen
ruhsal ve bedensel yönden çöküntüye u ğradı ve savaşı terketti.
imparator i stanbul'a dönd üğünde, kendisine karşı düzenlenmiş
bir komployu öğrendi ve onun elebaşılarını yakaladı [tutuklattı] ;
bunlar [haklı ya da h aksız tutuklaııaıılar] eski birlik komutanların-

164
dand ı ve onların yanı sıra birçok vatandaş ve Ayan M eclisi üyesi
vardı, çünkü sözde onlar d a ötekilerle birlikte sorumlu imişler;
söylenene bakılırsa bunlardan çoğu tamamen haksız yere, sadece
ve sadece malvarlıkları ellerinden alınsın diye tutuklanmıştı .
Böylece, Robert'in istil ası engellen d i ; ne var ki , başka bir nokta­
dan yine i mparatorluğun düşmanları ken dilerini gösterdiler.
Türkler sırf Anadolu'yu işgal etmekle kal mıyorlardı, adaları da
tehdit etmekte idiler. -Önemsiz bir Türk olan, ama pek kurnaz­
Eınır Çaka, az sayıda gemiyle Khios/Sakız adasının [doğu yani
Anadolu 'ya bakan yanındaki, aynı adı taşıyan en büyük kentinin]
Jimanına girdi ve onu savaşmadan [i zmir'de olduğu gibi burada
da yerli Rum halkın kendisine katıl masıyla] işgal edip, ora da do­
nanma inşa ettirmeye başl a d ı ; bu donanma ile Lesbos/Midilli
Adası, Samos/Sisam, Rodos'u ve pek çok sayı da diğer adayı ele
geçirdi69. Bü tün bunlara rağmen, Rum donarıması gemilerini
vurduğu zaman, kendisi tarafından zaptedilmiş arazileri terket­
mek zorunda kaldı. Aynı dönemde, Girit ve Kıbrıs adal arı baş kal­
dırdı ; birincisini, Karikes i mparatora karşı isyan ederek işgal e tti
ve Kıbrıs'ı da Rapsommatos [işgal etti]. Ne var ki bu adalar kısa

69 Emir Çaka hakkında e n ayrıntılı bilçıi Anna Komnena'nın yapıtındadır. Bu ki­


şi Anadoluda akın yürütmekte iken bir Rum komutan onu tutsak alıp im­
paralar Botaneia tes'e armağan etmişti. Çaka yetenekleri sayesinde, hizme­
tine girdiği bu imparatorun pek gözdesi olmuş, onun tarafından kendisine
pek yüksek bir rütbe olan Protonobelisimos rütbesi verilmiş (bu gibi kişiler
devletlerı rütbelerinin yüksekliğine göre çok yüksek miktara da ulaşabilen
bir aylık alırlardı), Rumcayı çok iyi öğrenmiş, ama Alexios Komnenos başa
geçince bütün bu kazanımlarını yitirmişti. Çaka izmir'e (yanında herhangi
bir Türk aşireti vb. olmadan) giderek orada, Rum sarayının eski kadrosun­
da ileri gelenlerden biri kimliğiyle, yerel Bey durumuna geçmiş, ekonomik
kriz içindeki izmir'de halkın işbirliğiyle bir donanma çekirdeği oluşturup bi­
Lişik adaları da ele geçirmeye ve çevreye ta lan akınları yürütmeye başlamış,
durumu çok güçlenmiş ve Türklerden de çok kişinin hizmetine girmesiyle
gücü büsbütün artmış, Rum (Anadolu) Selçukluları devletinin Sultanı Kılıç
Arslan'a kızını vermiş, ancak sonradan Alexios'un Kılıç Arslan'a "Bu Çaka
seni devirip yerine geçmek istiyor" telkininde bulunması üzerine onun
tara f ından öldürtülmüştü.

165
sürede yeni den imparatorun erkine gel diler. imparatorun bütün
bunlar dolayısıyla paraya gereksin mesi vardı ; bu amaçla, yasa dı­
şı nitelikte, para toplama yöntemleri i cad etti ; adamları, halkın
zararına, haksız vergiler tahsil ediyorl ardı ve herkes, kanunsuz
ol arak, malvarlığını yitiriyordu [vergi ödemedin diye insanl arın
malvarlığına el konuluyordu]. Böylece h er yere, gerek kırsal yöre­
lere gerek kentl ere, kayıt l isteleri gönd eril di ; bunl arda uyruklann
[tebaanın, vatandaşların] çeşitli türlerdeki mülkl eri kayda geçiril­
m işti [yerel görevlil er, bunl ara bakarak vergi yükümlüsünün
mülklerin i saptamakta ve o mülki ere el koymakta idiler] ve buna
koşut olarak, yeni adlar i cad edil d i ; katma değer ve ek artış'ı kas­
d ediyoru m ; her defası nda farklı yöntemler kendini gösteriyordu ;
bunlar uyruklara zarar veriyor, beri ya ndan d a kutsal kiliseleri ge­
reçlerind en [al tın ya hut gümüş ayin kapları gibi nesnelerden]
yoksun bırakıyord u .
Bu i mparator, bakırdan para çıkardı -oysa d a h a önce, çıkarılmış
bulunan bakır paralar onun öncülü tarafından kalp [geçersiz] sa ­
yılmış idi- ve bunl arı devlet giderleri için [devlet taraf ından öde­
me yapılmasında] kullandı ; oysa vergileri, altın para yahu t da sa f
olmayan altın para, keza bakır para al arak tahsil etti. Bunun üze­
rin e daha çok bakıra gereksinmesi olduğunda, obolos'l ar'dan
[meteliklerden] oluşan para dahi kestirdi ve bazı kamusal yapıt­
lard aki metalleri, bakın [tun ç gibi, bakır i çeren böl üml eri] kasde­
diyorum, söktürerek stater bastırd ı ; yeni bir onluk türünü dahi
icad edip piyasaya sürdü .
i mparatoriçe, i m paratordan b i r kı z çocuk doğurdu ; bu kız, nine­
sinin [henüz yaşamakta ol an babaannesi Anna Dalassena 'nın]
onuruna Anna adını aldı ve hükümdar [babası Alexios] onu Gür­
cü M aria 'nın [Boteneiates tarafından devrilerı ilk kocası Vll . M ik­
hael Daukas'tan doğurduğu, biraz önce uzun boyl u sözü edilen]
oğlu Konstantin os ile nişanladı. Ancak bu kişi [Konstan tinos] ni­
şanlılık dönemi i çinde öldüğü nden ve i mparatorun kızı evlenme
yaşına vardığından, onu başka bir eş adayına, -aktarmış bulun­
duğum üzere iktidarı devirme girişiminde bulunmuş, yakalanmış

166
ve kör edilmiş olan- Nikephoros Bryennios'un oğullarından bü­
yük olanına70, tanıştırdı . Böylece onu bu adamla, ona [dama da]
Pan hypersebastos rütbesini verdikten sonra , evlendirdi. 1-lüküm­
darın [d aha sonra], Patrik tarafından Ayia Sophia kilisesinde vaf­
tiz edilmiş, ioannes adını almış ve h emen babası tara fından ken­
disine taç giydirilmiş [ortak i mparator il�ın edilmiş] bir oğlu da
oldu. imparatorun iki başka o ğl u daha, An dronikos ile isaaki os,
ve üç diğer kızı daha, M aria, Eudokia ve Th eodora doğdu. M a ­
ria 'yı Sebastos rü tbeli şu d i n şehidi7 ı Theod oros G abras'ın oğlu
ile nişanlamıştı ; sonradan n işanı bozmanın ve o adamı def etme­
nin yerinde olacağını düşünüp o kızını bir başka sıyl a, Phorbenos
Ka tak<ı lon'un oğlu Nikephoros ile evl endird i. Eudokia 'yı Kons­
tantinos'un oğlu l asites ile evlend irmişti ; bu kişi eşine karşı, bir
Prensese n asıl davranıl ması yakışık ala caksa o yol da davranma d ı ;
kaynan ası imparatoriçe, o n a kızgınlığından, kızı hastalanınca
onu [keşişlere özgü biçimde] saç traşı ettirdi ve saraydan u zak­
laştırdı [kovdu ] . Son olarak, i mparatorun en küçük kızını, baba­
sı [Al exios] , şaşılacak kadar yakışıklı ana mü tevazı aileden gelme
bir gençle evlendirdi .
Onun hükümdarlığı sırasında, Ayios Nikolaos'un yarattığı muci­
zelerle ünlü kutlama gününde korkunç bir deprem ol d u ; sonuç­
ta birçok kon u t, kilise ve kentin kamusal dairelerini barınd ıran
stoa yapıları harabeye dön d ü ; birçok insan yıkıntıların altında
kaldı ve öldü.

70 Onun da adı babasınınkiyle aynı idi ve bu dizide yayınlanan, çevirisini yine


benim yaptığım Tarihin Ö zü adlı tarih kitabının yazarıdır; kimliği hakkında
o kitabın önsözünde bilgi vardır. Zimaras 'da hemen şimdi okuduğumuz
bölü m , bu kişi asi. adaş ı n ı n oğlu mu, yeğeni mi, taru n u mu oluyordu
d u raksamasma aslında hiç gerek b u l unmadığını kesin olarak gösteriyor;
böyle iken lanaras'daki bu bölüme dikkat edilmeyerek, daha doğrusu
Zonaras'ın yapıtında böyle bir bölüm bulunduğu bilinmeyerek, o konuda
pek çok tarihçi kendine göre bir görüş öne sürmüştür.
7 ı Trabzon 'da yönetici iken Türklerce tutsak alındığı, islam dinine geçmeye
zorlandığı ve dininden dönmediği için öldürüldüğü söylenen.

167
[23. Peçeneklerl e savaşma ve barışma. Alexios'a karşı
kompl olar. H a çl ı Frankları n geçi ş i . Bogomil m ezhebiyle
sava şı m ]
O yıl, Peçenekler de göçe çıktılar; kendi geniş ülkelerini terketti­
ler ve Rum arazisine [Bul garistana] yerleşip bütün Trakya'yı ve
M aked onya 'yı tal a n ettiler. imparator onlara karşı sefere çıktı,
ama adamlarının [ko mutanlarından bazı larının] kibirliliği [d üş­
manı küçük görmesi] nedeniyle utandırıcı bir yenilgiye uğradı.
Bunun son ucunda, askerleriyle birlikte, k ü çük düşmüş ve yalnız­
ca Ta nrı'dan ya rdım umup bekler halde, bir kez daha düşmanla
çatıştı. O zaman hasımlan saldırıya daya namadılar ve silahlarını
teslim ederek, çaresizlik i çinde, kendilerine acınsın diye Rumiara
yalvardılar. Böylece pek çok iskit [burada : Peçenek] helak oldu,
geri kalanlan ise tutsak edildiler ve sahipleri tarafından zi ncire
vurulmuş ol arak satıldılar. Bu sırada imparator [tutsaklar arasın­
dan] birçok dinç v e gürbüz genci seçti v e onları, çoluk çocukla­
rıyla [Makedonya 'daki, başkenti M o glena kenti olan] Moglenon
iline yerleştirdi ; böylece son derecede seçkin bir ord u birliği oluş­
turdu. Bunlar orada günümüze dek oturmaktadırlar ve onlardan
bir kuşak ötekini izler durur, onlara yörenin adı lakap olmuştur,
kendilerine M oglenalı Peçenekler denir.
Hükümdara, kendisine karşı, Frank soyu ndan Oumberlopolos ile
Ermeni [soyun d an] Ariebes'in elebaşılık ettiği bir komployu ha­
ber verdiler; bu kişilerin her ikisi en şanlı komutan lardan idi ; bu­
nun üzerine onları ve işbirl ikçil erin i Lulukladılar. Komplonun iki
esinlendiricisini cezalandırmakta i mparator malva rlıklarına cl
koyma kla, onları h a lka [rezil edici biçim de] teşhir e tmekle ve sür­
gün etmekle yetindi. Aynı zamanda, o dön eme dek yasaya aykı­
rı olmasına rağmen silah altına alınmış bulunan Mani 'ciler72 bir­
liği de dağıtıldı. G erçekten, eski mevzuata göre, M ani 'cilerin as­
kere alınması katı biçimde yasakl anmış idi. Söz konusu impara -

72 Mani'ciler ve M a n i'cilik konusunda bilgi için Anna Kornnena çevirimizde s.


470 vd.'na bkz.

168
tora [Aiexios'a] karşı diğer bir başkal dırı d aha kaydedil d i ; bunun
başında eski lm parator Diogenes'in [Yil . Mikhael 'in de anası olan
Eudokia'dan doğma] oğl u , Mor Odada d oğmuş Nikephoros var­
d ı ; bu ad am benzersiz bir bedensel güce sahipti, ama karakteri
ve ruhsal d ayanıklılığı bedeni kadar gü ç l ü değildi. işte tasarım
hazırl amakta iyi ama işi yürütmekte pek yavaş davranan bu kişi ,
farketmeden, ken disinin kurduğu tuzağ a düştü. Gerçekten de,
tutukland ı, kendi işbirlikçilerinin adını vermesi için işkenceden
geçirildi ve sonunda onu kör edip malva rl ığın a da el koyd ul ar.
Ardından [Birinci Haçlı Seferi için] Franklar Kentlerin Sultanı'na
yönelerek ve Anadolu'yu bir u çtan ötekin e geçmek amacıyla, Ba­
tı'dan hareket ettiler. Hatta bu kitlesel h a reketi, tanrısal alametin
biri, önceden açıkladı : Batı 'dan hareket eden ve güneşi karartan
bul u ta benzeyen büyük bir çekirge sürüsü , Kentlerin Sultanı'nın
üzerine düştü ve onu geride bırakarak, Anadol u 'ya indi. işte böy­
le, Franklar [Anadolu'dan] geçerken , Türklerin işgal etmekte ol ­
duğu, Bithynia'daki [Ru m/Anadol u Sel çuklu Sultanlığı başkenti]
Nikaia/iznik'i kuşattılar ve büyük [uzun] bir zaman süresinden
sonra ve her iki tarafın çok kayıplar vermesiyle, sonunda onu zap­
tcttiler. Bunun üzerine kenti pek çok para karşılığında, imparato­
ra teslim ettiler73 ve ken dileri daha içeriye doğru ilerlediler. Ordu­
larının bir bölümü bin güçlükle ve çok kayıplar vererek, Orantes
[Asi l rma ğı] üzerindeki Antiokheia/Antakya 'yı zaptetti ; bir diğer
bölüm ise büyük [çaplı bir] savaştan sonra Kudüs'ü [zaptetti] .
işte Fra n klarla ilgili olaylar özetle bunl ardı. O yıllarda Bogomil­
ler'in iğrenç din sapkınlığı kendini gösterdi. Bu din sapkınlığının
büyük vaazcısı, h acası ve Tanrı elçisi, B a sileios adlı, keşiş entari­
si giyen, <ı ma gerçekte Şeytan 'ı n kendisi nin giysiye bürünmüşü
olan bir hekimdi. Bu kişi 1 5 yıl boyun ca kendini düzmece öğre­
tilere [onları öğren meye] vermişti ; sonra dan bu nların 52 yıl bo­
yunca öğretimini yaptı, zararlı öğretisin i neredeyse tüm evrene

73 Olayın Anna Komnena'da aniatılışı çok farklıdır. Bkz. Anna Komnena


çevirimizde s. 3 27-329.

169
yaydı . Ardından, Kentlerin Sultanı 'n a da geldi, ama o zaman,
gerçeğin [gerçek dinsel inancın] bu düşmanı suçüstü yakalandı.
lmparator onun dinsizliğini bildiğinden, sanki kendisi b u bahtsı­
za inanıyormuş gibi yaptı ve ona, h oca [mız] ve ruh kurtarı cı [mız]
diye hitab etti. i şte bu yoldan ve çeşitli di ğer düzenlerle, güçl ük­
le ve [hayli] zaman geçtikten sonra , bu sefil adamı, hilebazlığı­
nın mikrobunu kusm aya ikna etti74_ Av, tuzağa düşer düşmez,
i mparator onun öğretisinin doğasını [içeri ğini, niteliğin i] alenen
a çıkladı, onun inançlarının rezilini çıkardı ve ortak kararla75 1-lip­
podromos'da [yakılarak öldürülmek üzere] ateşe teslim e ttil er.
imparatora karşı yeni bir başkaldırı da kayd edildi ve bunun başı,
kendisinin lmparator Diogenes'in oğlu ol duğunu yaymaktaydı.
Kalabalık sayıda Kuman ları ken di yan daşlığına çekti ve Trakya'ya
varıp ortalığı yağma ederek ve harabeye çevirerek k en tl il erden
kendisini kabul etmelerini ve onu i mparator il�ın etmekrini iste­
di. Ardından, Trakya 'daki bir kasahaya doğru ilerledi ; bunun hal­
kı, sözde onu hükümdar ilan etmekle, on u kandırdılar, bunun
üzerine pek az sayıda askerle i çeriye girdiğinde yakalandı ve kör
edildi. Onun başkaidırısı böyl ece hastınldı ve Kumanlardan öldü­
rülmemiş kalanlar ken di böl gelerine geri döndüler.

[24. Alexios'un hayır işleri . Anemas'ın komplosu. Anna


Dalassena'nın erkten çekilmesi. Alexios'un eşine karşı
tutumu. Alexios'un çocuklarından Anna ile ioannes'in
çekişmesi]
Yetimhane ve birçok yaşlılarevi düşkün hale geldiğinden, im pa­
rator bü tün di ğer kuru mları n [hayır kuru mlarının] yapılar yön ün-

74 Sarayda, çekilen bir perde arkasına gizlenmiş, adamın söyled iklerine tanık
olacak Ayan Meclisi üyelerinin varlığından h abersiz Basileios'un, yaymakta
olduğu Bogomil inancını anl atması için, onun müritlerinden biri olmuş
havasını takınarak, onu konuşturmuştu (Anna Komnena, çevirimizde s.
507 - 5 ı 4}.
75 Ayan Meclisi üyelerinin ve diğer ileri gelenlerin de karara katılmasıyla .

170
den malvarlıklarını yetimhaneye verdi ve onun tapusunu [tapuya
kayıtlı malvarl ı ğının kapsa m ını] kendisi genişl etip, pek çok para
harcayarak onu yeniledi ve oraya kalabalık sayıd a yaşlı kişiyi yer­
leştirdi [büyütülen yeti mh a ne, yaşlılarevi de hizmet görmeye
başladı] . Üstelik, orada erkek ve kadın keşişler i çin hücreler yap­
Lırdı ; diğerlerinin yan ı sıra , orada yetimlere ve yoksul çocuklara
öğretim verilsin diye kamusal okullar da kurup bunlara öğret­
menlerden, eğitmenlerden p ersonel sağladı ; bunlar, öğrencileriy­
le birlikte, bedavadan besl eniyorl ardı .
işte bu işler böyle o l du v e günüm üze dek böyle süregidiyor. O
arad a birileri, i mparatora karşı yeni komplolar düzenlediler; bun­
l arın başında M ikhael Anemas vardı ve işbirlikçileri en yüksek
rütbeli subaylardan birçoğu idi. Buna rağmen, tasarımlarını ger­
çekleştirmek için girişimde bulunamadan farkedildil er ve tutuk­
l;ındılar; bunların komplo yoldaşlarının başlarını ve sakallarını,
[rezil edici biçimde halka teşhir etme gösterisi i çin] usturayla de­
ğil, katran sürülmüş plasterle [ağda kullanırcasınal traş ettiler.
Anemas'ı, saçına sakalına zarar vermeden bıraktılar, ama kör
edilmeye mahkum ettiler. B u nl arı daha halka teşhir edilme yürü­
yüşünde yürütürlerken, Anemas'ı kör edil me cezasından kurtaran
impara tor buyrul tusu ye tişti ; böylece, suçlular sadece [el konu­
lan] m alvarlıklarını yitirmekle kaldılar ve biri şuraya, öteki bura­
ya , sürgün edildiler.
Bahsetmiş bulunduğu m ü zere, söz kon usu imparatorun annesi
devletin yönetimini üstl enmişti ve bunu uzun zaman süresi bo­
yunca sürdürd ü ; böylece, o dönemde uyrukları bezdiren dertleri,
çoğu kişi, bu hanıma yükledi. Asl ında, hükümd ar, kendi erkinin
neredeyse sadece hükümdar sı fatını taşı makla sınırlı kalmasından
[buna indirgenmiş olması n d an] sıkın tı duyuyordu, ancak anasını
sayıyordu ve erki ondan zorla çekip almak istemiyordu. Bu ha­
nım, oğlunun sıkıntısını farkedince, belki de kendisine karşı zor
kullanılır ve isteği dışında [erkten] feragatte bulunması durumu
ortaya çıkar diye korktuğundan, saraylar külliyesini terkederek
herşeyi i mparator oğl un a terketti ; kendisinin yaptırmış bulundu-

171
ğu Pantepoptes [=Herşeyi Gözlemleyen ; " Gözünden birşey kaç­
m ayan "] Manastın'na sığındı76; orada hükümdarca ve saygı gö­
rerek birkaç yıl yaşadı ve i leri yaşta öldü. Bir yıl daha sonra, Se­
bastokrator [Alexios'ın a ğabeyi i saakios] da yaşamdan ayrıldı ;
yaşamının sona ermeye yaklaştığını h issetmiş, saçını keşişl ere öz­
gü biçimde kestirmiş ve keşiş hırkasını giymişti. Ardında birçok
çocuk bıraktı ve bunl arın an ası da, ancak bir yıl sonra, dünyasal
yaşamdan ayrılınca , hükümdar çocukları aldı ve onları , gerek oğ­
larıları gerek kızları evlendirerek, yeğenierine sevgi ve koruyucu­
luk gösterdi. Kendi eşine gelince; bu i m parator, başlan gıçta , ne
ondan tiksinti duyuyordu ama ne de ona aşırı düşkünlüğü var­
dı ; ve cinsel yaşam a [ilişkilere] eğilimli olduğundan, ona pek d e
kesin olarak sadık değil di, bunun sonucu olarak da i mparatoriçe
onu kıskanırdı. Ne var ki za man onun [Alexios'un] ci nsel arzula­
rın ı köreltince, bütün sevgisi ni ve şefka tini imparatoriçeye yönel­
lip, neredeyse onun ü stüne çengell e asılı durumda bulunmayı is­
ler oldu. i mparatorun imparatoriçeye karşı bu zaafı yüzünden,
heriki [i mparatoriçe], eşi sağlıklı bulunduğu sürece, büyük bir
güce sahip olageldi. [Alexios,] Artık ayaklannın [gut/nikris/dam­
la h astalığı nedeniyle] ağrımaya başl amasından itibaren yürüme
ye teneğini yitirdi ve ekl emleri şiştiler ve yatalak olup uzandı ; [o
zaman] impara loriçe despo llaşlı ve h ü kümdar onun hemen h e­
men h er isteğine b oyun eğdi ; hatta, kocası böyle çöktüğünde,
imparator [daha bebekken babası tarafından ortak-imparatar
ilan edilmiş] oğlu [i oannes] ona tabi duru mda kalsın diye, tüm
erk ve o tori teyi ona bırakmak düşüncesi vardı77. Ama bu kişi

76 Yapılı çağdaş Yunancaya çeviren Gregoriades burada dalgınlıkla, ınanaslırın


adını Panepistemion Manastırı (Ü niversite Manastın!) diye yazmış. Oysa ilgili
yerde, çeviri metninin karşısındaki sayfada, özgün metinde doğru ad yazılıdır.
Sözü edilen ma nastırın ana yapısı (kilise yapısı) Osmanlı döneminde cami
olarak kullanılmıştır ve şimdi Eski imaret Camii diye anı lmaktadır; bu yapı Zey­
rek semtinin yüksek (Atatürk Bulvan'na göre batı yanda kalan) bölümündedir.
77 Ziınaras, olasılıkla, ioannes'in ablası An na'nın, babaları ölünce tahta ioan­
nes geçmeyip uygun bir zamanda kendi eşi Kaisar Nikephoros Bryenııios
geçsin diye böyle bir tasarımı bulunduğunu ima etmek istiyor.

172
[oğul , ioannes] böyle bir entrikaya boyun eğmedi ; artık ya�ı ikr
l em işti, çok zaman önce Macarların h ükümdarının kızı ilc evlc ıı­
mişti ve baba olmuştu. Anasının, kızlanndan en büyüğü [Anrı a l
v e d a m a d ı Bryennios karşısın d a büyük z a a f gösterdiğini görerek,
tah t için [ta h tı kaybedebilirim diye] ve kendisinin canı için, kork­
tu. Böylece, hısımlarına, ama aynı zamanda genel ol arak h erke­
se başvurdu ve gizli ce h er birini yüzyüze konuşmak üzere karşı­
sın a alarak ona, vaktiyle çoğu kişinin ken disine etmiş ol duğu ye­
minini, ya ni babasının ölümünden sonra ken disinden başka biri­
ni imparator diye kabul etmeyecekleri yeminini anımsattı. Bu ki­
şiler ona cesaret verdiler ve ona, zamanı geldiğinde kendisine her
bakımdan arnade ol arak yardı m edecekleri vaadinde bulunup,
yeni ycminlerl e, vaadlerini berki ttiler. Bunlar [bu ya pılanlar] im­
paratoriçe tara f ından farkedildi ve o, bu haller nedeniyle oğluna
öfKel endi ve o zamandan sonra h er kim olursa olsun birisinin
onu ziyaret e tmesi katı biçimde yasaklandı ve her yerde onun
davra nışl arı nı izleyen casuslar vard ı . Ama bütün bunlara rağmen,
beriki neredeyse h erkesi, kimini bizzat kendisi kimini de adamla­
rı aracı lı ğıyla, kendi ya nına çekmekten geri durma dı . Daha küçük
ol an erkek kardeşi de ondan yan a tutum aldı ; diğer yandan, ö te­
ki erkek kardeş, Andronikos, i mparatorla [i oannes ile] zı dlaşmak­
ta idi. Ve [i oannes'in] iki kız kardeşi de artık yaşça ilerlemişler ve
evlen miş! erdi. Andronikos Sebastokrator rütbesini almıştı ; isaaki­
os ile Bryennios Kaisar idiler, hükümd arın [Alexi os'un] ikinci kızı
dol ayısıyla damadı olan Phorbenos ise Pan hypersebastos rütbe­
si ndeyd i.

[2 5. Bohemond'la savaş ve barış. imparatorun bir ara


ağır bir h astalık geçirmesil
Bu işler böyle old u ; anlatı mı m ı sürdüreyim. O ara , [1-l açlı ordusu
içinde gel erek o ordu ile] Anadol u'yu bir u çtan ötekine geçen La­
tinlerden biri, daha önce bahsetmiş bulunduğum [italya'da Bey­
lik kurmuş ve Alexios'un egemenliğinin başlangıcında Rum ülke-

173
sine saldırmış olan] Robert'in oğlu Boemoundo/Bohemond idi ;
işte bu kişi, Batı 'dan askerleriyle gel di ği n de, i mparatora bağımlı­
lığı üstlendiğini açıkl a mıştı, andlar vererek onunla barış sözleş­
m esi yapmıştı ve masallarda duyulacak [ka dar yüksek tutarda]
para alıp gitmişti. Sonra Çukur Suriye'nin An tiokhei a 'sına [An­
takya] ilerledi ve onu kuşatma üzerine i şgal ettikten sonra, sade­
ce anlaşmaları çiğnemekle [zaptettiği yerleri imparatora bıraka­
cağı vaadini tutmamakla] kal madı, bir de Rumi ara karşı sal dırıla­
ra girişmeyi kurdu. Böyle olunca, Anadolu'dan Batı 'ya [ba basın­
dan miras kalan kendi Beylik ülkesine, i talya 'ya] dönmeye hazır­
landığı zaman, belki de Rum arazisinden geçtiği sırada Rumların
yerel komutanlarından biri taraf ından tutuklanacağından ve zin­
cire vurulmuş ol arak, an dı n ı çiğnemiş biri diye, hükümdara gö­
türüleceğinden korktu. Bunun üzerin e ne iş becerdi? Ölmüş gi­
bi yaptı ve tabut içine gizlendiği için, [ön ceden] hizmetkarlarına,
kendisinin ölmüş ve cenazesinin vatanıncı götürülmckte olduğu
söylentisin i yaymaları n ı buyurdu. Böylece kaçcık olarak kurtu ldu
ve ülkesine götürü ldü ; burada imparatora karşı sert suçlamalar
yöneltip birçok soydaşım l�umlara karşı savaş açmaları için kış­
kırttı. Onların başında [aradaki bağazı aşarak] Epidamn os/Draç'a
geçti ve bu kenti zap tetmek i çin h erşeyi yaptı. Çok zaman son­
ra, yalnız kuşatılanlara değil kendisine de çok bitkinlik getirmiş
olarak, Dra ç'ın alınması girişimini bıraktı, başka kentlere yöneldi,
ama başarısız kaldı. O za man imparatora elçi gönderip barış is­
temek zorunluluğuna düştü ; Selanik'de kalmakta olan heriki de,
oradan ayrılıp Avrupa Koloneia'sında7s ordugah kurd u ; orada
Barbarla buluşup barış andiaşması yaptı .
işte Boh emond ile savaş bu biçimde son buldu. [Bu sırada] Pat­
rik Nikolaos, kiliseye iman sahipleri sürüsünün başı hizmetini 27

78 Şebinkarahisar, Anadolu Koloneia'sıdır. Alexios"un Selanik'ten çıkma son­


rasında kalmakta olduğu kentin adı, Anna Komnen a 'da Deabolis diye
geçiyor; bu ken t Arnavulluktadır ve şimdiki a dı Devol 'dür. Zonaras onu Av­
rupa'daki Koloneia diye andığına göre, demek ki, Roma'lılar zamanından
kalma bir diğer adı d a Colonia imiş.

174
yıl süresince verme sonrasın da, h astaianmış ve i leri yaşında öl­
müş idi. i m parator onu h er türlü ihtişamla gömdürdü ve ardın­
dan başka birini Patrik tahtına yerleştirdi ; bu kişi din adamıyd ı ,
makamı bakımından diakonos/kilise hizmetkarı [zangoç] i d i ve
Patrikhane çevresi m ensuplarındandı ; söz konusu olan, Khalke­
don/Kadıköy'ün o zamanki m etropolitinin yeğeni idi ; bu kişi
hem dünyasal [laik] hem de kilise bilimlerine özgü öğretim gör­
müştü. Hatta imparatorun kendisi de kil isede hazır bulunup
onun tahta [Patrik tahtına] geçirilme töreni sırasında en başta
d urdu.
Zaman geçti v e i mparator o kadar h astalandı ki ölüye benziyor­
d u. O zaman, Khalke/Heybeliada 'da [ki kilisedel Kurtarıcı 'mızın
[isa'nın] kutsal ikonası önünde asılı duran kutsal örtüyü getirdi­
ler ve onu h astanın yan ı ü zerin e uzatılmış bulunduğu yatağın
üstüne serdiler; böylece onun [hastanın] bedenini örttüler, so­
nuçta hastalık hemen geriledi. O zaman heriki [hasta, Alexios] kı­
mıldadı, ayaklarını uzatarak oturdu, ellerine su dökülmesini iste­
di ve yemek yedi ; yavaş yavaş h astalığı zail ol du ve kendisi güç­
l endi. Ama çoğu kişi onun iyil eşti ğine inanmadı ; bunun üzerine
imparator kuşku duyanları ikna etmek üzere kısaca at üzerinde
agora 'da bir uçtan ötekine geçti ; böylece, hastalıktan kurtuldu.
Bu arada halk yeni bir düşünce sapiantısı edinmişti . Bunun da
nedeni şuydu ki, h er yerd e, i mparatorun o yıl i çin deki paskalya
haftasının Cumartesi gününde öleceği söylentisi dolanıyordu. Bu
söylenti sa dece sıra dan kentl il er arasında değil, ileri gel enler ve
saraylılar arasında da egemen [ken disine inanılmış] bulunuyord u ;
hatta i mparatorun kendisi ni ve bütün bu kişileri h eyecanlandım
oldu, oysa ne [imparator, artık] hasta idi ne de ken disinde her­
hangi bir hastalık belirtisi vardı. Ne var ki, çok sözü edilen gün
gelip çattığın da söylentinin asılsızlı ğı kanıtlandı ve böylece her­
kes kötü önsezilerinden kurtulup rahatlamış oldu.

175
[26. imparatorun halkla doğrudan temas çalışmaları .
Kızı Anna Komnena'nın ve damadı Nikephoros Bryen­
nios'un aydın kişilikleri. Yan gınlar ve diğer afetler]
Çok zaman geçmemişti ki, i mparator Byzantion'dan [sarayın] ka­
dınlar topluluğu ile birlikte, kış ortasında h areket etti ve Trakya
Khersonenos'unda [Gelibolu Yanmadası'nda] çad ırlı kamp kurdu.
Kış geçti, bahar geldi ve artık yaz yakınladı, ama artık gidelim
demedi, ta i mpara toriçe h astalanıncaya kadar. O zaman impara­
toriçe hükümd ara özgü üç dizi körekli savaş gemisiyle ayrılıp gi t­
ti ve impara tor ora da kalı p asker! yazım listelerini ince lemeyi, im­
para toriçe saraylar külliyesin e varmıştır bildirimi kendisine ya pı­
lınraya dek, sürdürdü . Kısa süre i çinde kendisi de hareket etti ve
bir gün içinde Büyükken t'e vardı79. Eşi iyileştikçe, o [Alexios] d<ı
yöne tim işlerini üstlendi, zamanının çoğunu Ph ilopation'da ge­
çirir oldu. Şu yeniliği icad e t ti : açık seçik l<ırihler bel irl eyerek, o
tarihlerde tah tını büyük meydanı gören o yerde kurdurdu. O za­
man herkesin ora da dinleyici [ve seyirci] olm asına izin verild i ;
böylece, bir dileği olan kim varsa o kon uya i lişkin dilek yazısın ı
[dil ekçesi ni] uzatıp veriyordu , ardından h epsi onun karşısında yer
a l ıyorlardı ; yazmanlar, h er bir bireyin ne istediğini [dilekçeleri
okuyara kl ona bil dirmek emrini alıyorlard ı . Hemen her bir olay
[başvuru] için [ya n ı tı n ı bildirerek] yanıtının yazıya geçirilmesini
buyu ruyordu ve ya nı tlar yazıldıktan sonra [o yazılı metinler] ilgi­
lil erine veriliyordu . i m para tor, bu işlem dizisi ni uzun bir zaman
süresi boyu nca devam ettirdi. Daha sonra, yeniden Byzanti­
on'dan hareket etti, oysa şimdiden güz bitmiş bulunuyord u ; im­
paratoriçe ile [sarayın] kadınlar halkı onun ardından gi ttiler ve
[Xan lhe/iskeçe yakı nındaki] Panykion Dağı eteklerinde çadırlı ko­
nakla maya geçtiler. Orada bütü n ail esiyle birl ikte, kışı geçirdi ve
bahar henüz girmişken Philippopolis/Filibe'ye ilerledi. impara tor

7 9 Çağdaş Yunancaya çeviriyi yapan Gregoriades burada da Kenllerin Sultanı


deyiminin kısalmışını, Basileuoussa deyişini kullanmış ama karşı sayfadaki
özgün metinde Ziınaras, Megalopolis=Büyükkent diyor; islanbul 'u niçin bu
alışılmadık adla anmış, anlayamadım.

176
Alexios, kentin çevre semtlerinde yerleşip baharda, yazın ve [ay­
n ca] sonbah arın çoğu süresin ce orada kaldı ; h al kı n Pauliki­
anos'lar dediği Mani 'cilerle çekişip tartışmayla u ğraştı. Bunlardan
birçoğu, imparator i oannes Tzimiskes tarafından Anadol u'dan
oraya sürülmüş ol arak, bu yörede otururlar [yaşarlar] . Böylece,
onlarla karşılıklı konuşuyordu ve bir h aylisini ortodoksluğa dön­
d ürmeyi becerdi. Güz iyice i l erlediğinde, [istanbul 'a,] saraylar
külliyesin e döndü. i mparatoriçe erke tam güçl e sahip ol duğun­
dan, damadı, [çok sevdiği büyük kızı Anna'nın eşi] Kaisar Bryen­
nios, önemli ölçüde erki elinde tutuyordu ve o n u n sarayda bü­
yük n ü fuzu oldu ğu herkesçe biliniyordu ; bu nedenle herkes ona
sığı nıyordu [sorununa çare bulunması i çin ona başvuruyordu] ;
d 5valara bakmak iznini al mıştı ve hükümdar gibi yargılama yap­
maktaydı. Üstelik bu adam eğitimliydi ve eşi [Prenses Anna] bu
konuda sa d ece ondan geri kalmıyor olm ayıp daha da büyük
[kapsamlı ve derin] öğreni m sah ibiydi ; dili [babasının dönemin­
deki tarih olayl arını, babasını n eredeyse destan kahramanı gibi
göstererek yazdığı ve iliada'yı anımsatacak yol da Alexiada diye
adlandırd ığı çok değerli tarih kitabının d a kanıtladığı üzere] At­
tika zarafeti80 bakı mından zengindi ve kıvrak zekası emsalsiz idi.
Bu erdeml ere doğuştan sahipti ama, bir yan dan da çalışmal an
sayesinde onları elde etmişti [geliştirmişti] . G erçekten, kitaplara
ve okumuş kişilere, yapışmışçasın a düşkü n d ü ; onlarla düşüp
kalkması da yüzeysel olmuyord u . Böyl ece, dediğim gibi, işlerin
gidişatı Kaisar için olumlu doğrultudaydı ; bu kişi herkesin ko­
nuşma konusu oluyord u . Bu olgu, imparatorun oğlu ve [atan ­
mış] ardılı olan kişiyi [çocuklar i çinde en büyüğü olan Ann a 'nın
erkek kardeşleri içinde en büyüğünü, ioannes'i] sıkıyor ve onu
ürkütüyord u ; böyle iken bu hale katlanıyord u.
Bu kon ud a i l eride daha çok anl atacaklanm olacak; şimdilik eksik
bıraklıklanmdan söz edeceğim. Bu h ükümd arın egemenliği süre­
sinde Ken t'in çeşitli n oktalarında birçok ya ngın çıktı ve ateş ya-

00 ilkçağ Atina tarihçilerinin, edebiyatçılarının yapıtlarındaki dil zarafeti.


Atina, Attika Yarımadası üzerindedir.

177
yılıp o yöreleri kül etti. Dahası , bir defasında -o zaman balıard a
bulunuluyordu- son derecede güçlü bir rüzgar [fırtına] esip bir­
çok yapının yıkı l m ası n a yol a çtı ; o arada Plakoto [Kaplamalı] de­
nen yerdeki porfırit'den [pembe mermerden] büyük yuvarlak sü­
tun 'un [şimdiki Çemberl itaş'ın] üzerinde duran heykel , düşerek,
oradan geçmekte ol anlardan birçoğunu öldürdü. Bu heykel ger­
çekten dev boyutlarındayd ı, benzersiz bir sanat ürünüydü ve yı­
kılınca kınntıl ara dönüştü 8 1 • Başka bir zamanda, sel baskını gibi
bir yağmur ol du ; o gün en yüce h avar1l erin, Petros ile Pa ulos'un
anısını ku tlama günüyd ü ; yağmur akşamın geç saatinde başladı
ve gücü azalmayarak ertesi günün aynı saatine kadar sürdü. Su ­
yun gü cü sebebine birçok yeri sel bastı ve vadilerden öyl esine sel
a ktı ki oraları denize benzedi ; üstelik, az sayı da olmayan insa n
ve hayva n telef oldu.

[27. Türkler ü ze ri n e gönderilen kolordunun yenilmesi .

l m paratorun kendi si sefere çıkıyor, birşey becererne den


zorlukl a d ön ü yor]
Bu işler böyle oldu bitti. O arada, bir zaman, imparator Türkle­
rin i mparatorl uk arazisini istila e tmek ve talandan geçirmek için
ordu toplamakta olduğu n u öğren di. Öyle denk gelmişti ki, o sı­
ra da [gu t/damla h astalığı nedeniyle, yürümesine engel olacak
ka dar] ayakları ağrımaktaydı ; eki emi erin iltihaplanması kötüleş­
mişti ve dayanılmaz bir derdin işkencesini çekiyordu . Böylece,
kendisi Barbariara karşı sefere çıkamadığından, en önde gelen
komutanlardan biri olan Kamytzes Eusth a tios'un yönetiminde
bir kol ordu gönderdi. Bu kişi, hasımların çok küçük bir birl iğiyle
karşılaştığında, onlarla çarpışmaya girdi ve yenildi ; ken disi tu tsak
düştü ve adamlannın [askerlerinin] kimi öldürüldü, kimi kaçışa
koyuldu. H aber imparatora varır varmaz, b u kişi artık kendini tu-

Bl Konu ve heykel hakkında çok daha ayrıntılı bilgi için Anna Komnena'nın
yapılına bkz. (çevirimizde s. 3 7 2).

178
ta madı ve hareket etti ; ne var ki hiçbir Türkle ka rşılaşmadı (çün­
kü bunlar h ükümd arın ken dilerine karşı yürü düğünü öğrenince
hiç geriye dönmeden atlarıyl a uzakl aşmışl ardı) . O sırada Kamyt­
zes, büyük vaadlerde bulunarak, kendisiyle birlikte savuşmak ve
imparatora sığınmak i çin başı n d ak i zin dan bekçilerini ikna et­
mekle, kaçm ayı becerdi. Böyl ece, kendi satl arından kaçmış olan
bekçil eriyle birl ikte, çıkıp gel d i . H ü kümdar onu görmekle mutlu
ol d u , kurta rıcılarını paralar vererek ödüllendirdi ve ardından
Byzantion'a döndü.
Çok zaman geçm emişti ki, i m parator bu Barbarlar üzerine yeni­
den sefere çıktı ; Ph ilomelion/Akşehir'e vardı, kenti düşman as­
kerl erinden boşaltılmış bul du. H ü kümdarın kendileri nin üzerine
yürüdüğünü öğrenmişlerdi ve h epsi ken di insanlarını [kente yer­
leşmiş Türkleri] terketmiş ve kaçmışlardı . Böylece kent, birtakım
kalel erle ve yerlilerin sığınakl ar d ediği mağaralarl a [kayaya oym a
barınakl arl a] birl i k te, zahmetsizce i şgal edildi v e bunl arın sakin­
lerini [sakinlerinden, Rum olanları] i mparatorun önüne getirdiler.
O zaman im parator, yöre [Ru m] sakinl erini dönüşü sırasında
kendi yan ında götürerek bu kalabalığı göçürm enin yerinde ol a­
cağına hükmetti, çünkü düşmanla karşılaşmamıştı [ve düşman
ülkesi içine girmek istemiyordu , artık dönecekti]. Göçürülenler­
den genç ve dinç olanlar, yaya gitmekteydil er. An cak, rahatça yü­
rümesi yaşlılık nedeniyle olanaksız bulunanlar için imparator bi­
nek hayvanları sağladı. H astalı k yahut başka bir bela veya ileri ve
çile çektirici yaşlılık yüzü nden d ermansız düşmüş bulunanlar için
ise, bunl arı uzun kalkanların üzerine yerleştirdi [yatırttı] ve a ğır­
lık kaldırabilecek ol an genç bireylerin bunları kol gücüyle taşı­
ması nı buyurdu . Ken disi çevred e [yürüyüş kafil esinin çevresinde]
d alandı ve göçürülenlerden herhangi bir kimsenin susuzluktan
yahut açlıktan sıkıntı çektiğini veya herh angi bir biçimde eziyete
katlandığını görürse, ol anak bulunduğu öl çüde, onu raha tl attı
[derdine çare sağl a dı]. Yürüyüş sonrasında dinlenıneye geçildi­
ğinde, akşam vakti, Türkler sökün etti ; bunl ar, kendi başl arının
Ruml arl a barış yapmak arzusu n d a bulunduğunu bil dirdiler. im-

179
paratar bundan hoşnutluk duydu ve böylece, sabahleyin, Barbar­
l arın başı çıkıp geldi ; bu kişi [Kılıç Arsl an 'ın oğlu Mel ikşah] sat­
rap [bir böl genin komutan-vali 'si] değildi ama Sultanın soyun­
dan geliyord u ve o d a Sultan l akabını taşıyordu. işte bu kişi a t
sırtında olarak imparatorla karşı karşıya geldi v e uzakta atından
inip yaya ol arak ona yaklaştı ve onun önünde secde ettiB2 ; onun­
la barış andiaşması yaptı ve pek çok para a ldıktan sonra83 gerek
kendisi gerek askerleri, yola çıktılar. Sultan, ülkesi n e ; imparator
da sarayiara [istanbul 'daki, Büyük Saray d enen, saraylar küll iye­
sine] döndü. O zamandan başlayarak, gut/damla hastalığı a ğır­
laştı ve [imparator] çoğu zaman yatai ak durumda kaldı ; bu ara­
d a, tahtı gasbetmeye tutkuyla düşkünlük göstererek, erki i mpa­
ratoriçe kullandı. Ancak, oğlu ve ardılı hareketsiz durmadı, tersi­
ne anasının iktidar hırsıyla giriştiği çabaya karşı koydu.

[28 . Al ex i o s u n ölü m ü . Oğlu i oannes başa geçiyor!


'

i mparator hastalık yüzü n d en işkence d erecesinde acı çektiği i çin


Büyük Saray'a, doğu yan a taşındı ; ora d a bakım gördü ve çevre­
sind e pek çok h ekim bir araya gel d i . O sırada, bunların arasında
teşhis konusunda görüş birl i ği yoktu ; ve bir zaman gelip bin zor­
lukla, mide üstünü demir ütüyle dağlamakta mu tabakata vardı­
lar. Böylece im para tor, midesi üstünün kızdırılmış gereçle dağ­
lanması işlemine maruz kaldı. H ekimler sarayların [Büyük Saray
d enen saray yapıları kül l iyesi nin] havasını, nemli olması nedeniy­
le, [sağlık için] uygun saymadıklarından, hasta Manga na 'lılar Sa­
rayl arına [Marıgan a 'Jı lar semtindeki yani Sarayburnu'ndaki saray

82 Bu anlatım, Anna Komnena 'nın yapıtından alınmıştır; o yapı tta Alexios'u


yücel lici uydurma daha da aşırıdır ve Alexios'la buluşmaya Sul tan Kılıç Ars­
lan'ın kendisinin gel d i ği, onun huzurunda secde etmekle kalmayıp bir de
Alexios'un ayağı nı öplüğü söyleniyor.
83 Gerek bu i fade gerek Anna Komnena'daki benzer i Fade, Alexios'un ancak
yüklü bir haraç ödemekle canını kurtarıp istanbul'a dönme izni alabildiğini
kanıtlıyor.

180
yapıları külliyesine] nakledild i ; bu durum ne tesa düfen oldu ne
de ölmek ü zere bulunan h astanın orada can vermesi [şu ya da
bu nedenle] gerektiği için ol d u84. Bu gibi işlere m erak salıp karı­
şanlar iddia ediyorlar ki [bir kehan ette8s geçen] "Ağrı giderme
yerl erin e [şifahanelere] düşecek" cümlesi, Alexios için yazılmıştır;
bunlar, "a ğrı giderme yeri " (şifahane) sözcüğüyle de M a n gana'lı­
lar yapısını [Alexios'un getiril d iği saray yapısını] eşitliyorl ar, o de­
yim i söz konusu yerde bulunan ve ağnlara tedavi sağlayan bir
hekimhane dolayısıyla böyle yorumluyorlar. Bu konularda uzman
kişiler ayrı ca şunu d a diyorlar ki, i mparatorun [bedeninin kızgın
demirle] d a ğl arıması hiç d e tesadüferı vaki ol madı ; bu ol gu dahi
eski bir keharıet gereğince gerçekleşmiştir. Çünkü, bu uzman ki­
şilere göre Sibylla keharıetl erirıirı imparatorlara ilişkin bulunanla­
rını derleyenler, bir yerde, Al exios'un " Çengelle d a ğl arım a işlemi­
ne u ğrayacağın ı " yazmışlardır; hatta [bu "uzman "lar] sözü edi­
lerı keharıetlerirı, mide d a ğlama işl eminin yapı l dı ğı gereçle [de­
mird en ü tüyle] çengel arası n d a benzeşim kurması nı açıklıyorl ar;
çünkü [diyorl ar] onun [demirden ü türı ün] ucu [çengel ucu gibi]
çıkıntılıdır. Buna rağmen, ne d a ğl a m anın ne de h ava değişiminin
hastaya zerre kadar yararı oldu ve kendisinin sonu sessizce yak­
laşıyord u . Hekimler, artık yaşam umudu bul unmadığını kabul et­
miyorlardı ve bazı keşişler ona [Alexios'a] kehanet a çıklaması ya­
pıp, daha önce E fendimiz ve Kurtarıcımız'ın yaşam verici nıeza­
rını86 ziyaret etmek ve tacın ı oraya bırakmak [ve sonra ölüp cen­
net ahalisi arasına karışmak] üzere Kudüs'e gitmedikçe ölmesinin
söz konusu olmadığını açıkl a mışl ardı. Onlar [keşişl er] ken disine

84 Yazarımız, "Onun yazgısı böyle imiş" demeye getirecek.


85 Romalılar çağında n kalma Sibylla falcılarının kehanetleri içinde Roma (ve
dolayısıyla yeni Roma/Rum) imparatorlarının başın a n e gelecek konulu
olanlardan derlenen bir keha netler metninde, sonradan yani yazarımızın
zamanında "Burada Alexios Komnenos kasdediliyor" denen bölümde.
86 isa'nın ölüsü haçtan indirilince önce mezar niyetine bir m a ğaraya konmuş,
ama (hristiyan inancına göre) cenaze dirilerek göğe gitmiş ve mezar boş
kal mıştı ; o yerde sonradan Kutsal M ezar Kilisesi denen bir kilise yapıldı.

181
b u vaadde bulundular ve o da söylenenlere inandı ; çünkü h oşa
giden şeylere kolayca inanılır. Böylece, anlamış bulunmaksızın,
yaşamının son una vardı ; ve Kudüs'e gitmeye ömrü yetmeden,
adları göksel kayıtlarda yazılı ilk doğmuşların ana kenti Yukarı
Kudüs'e [ahrete]B7gitmek üzere tacını [bu dünyada] bıraktı. Bu
olay l l . "taşı n mazl arda vergi değerini belirleme dönemi "nin
[ 1 1 1 8 yılına düşen] 1 5 Ağustos'unda [Meryem'in Uykuya Ya rışı,
dünya yaşamından ayrılıp göğe çıkması günün de] gerçekleşti.
i mparator can çekişti ve sol uklan a ğır ağır, hastalıklı çıkıyordu ;
i mparatoriçe yasa boğulmuştu ve kızl an çevresinde bulunuyor­
lard ı. Günün çoğu geçmişti ve güneş insan boyunu geçm iyor­
duBB; şöyle diyeyim, günbatımı olmamıştı ama güneş batıya
d oğru biraz dönmüştü ki, hükümdann oğl u ve ardılı ol an kişiye
babasının her an daha çok ölmekte ol d u ğu ha berini ulaştırd ılar.
O da, öl mekte bulunan hastanın yattığı odaya, dünyadan çeki p
gidiyor olan kişi için yas feryadı etmek üzere değil, işlerin ger­
çekten de öyle olduğunu kendi gözüyle görüp güvenl e anlamak
a macıyla, girdi. Böylece, [d urumun gerçekten de kendisine söy­
lend iği gibi olduğunu] gördü ve hemen at sırtında Mangana'dan
[M angana'lılar Sarayından], adamlarıyla, çıkışında pek çok kişiyi
de çekip götürerek, çıktı. Mangana 'lı lar çevreleyici d uvarından
henüz çıkmışken, Abazalarla karşılaştı. Bunlar Abhazya 'dan, Ka­
isar'ın oğullanndan büyük ol anına eş diye verilen gelinle bi rlikte
gelmişlerd i ; onu görür görmez [yeni i m para tora biat gösterisi
olarak] yaşasın [i mparator ioannes] diye bağırmaya başladılar ve
önünde secde ettiler. O zaman, denir ki, i mparatoriçe ölmek üze­
re olan hükümdara [Alexios'a], oğl unun [oradan] ayrılışını, duy­
gusallık içinde [oğlu n u kınar ve lanetler havada] bildirdi ve beri­
ki bu konud a -ya söylemek istemediğinden ya da söyl eyemedi-

87 "Adları göksel kayı llarda yazılı ilk doğmuşların ana kenti Yukarı Kudüs" de­
yimi nereden çıkmış, belirleyemedim. Bu belli ki masonların Tanrı'yı "Evre­
nin yüce mimarı " d iye an ması gibi, belli bir düşünce ve inanç sistemi men­
suplarınca kullanılan ve kökeni, anlamı yalnız onlarca bilinen bir deyimdir.
88 Sanırım, yazarım ız şunu demek istiyor: öğleden sonra ilc ikindi arasıydı, in­
san gölgesinin boyu tam insanın kendi boyu kadar idi.

182
ğinden dolayı- hiç bi rşey söylemed i ; sadece ellerini yukarıya k<ıl­
dırdı, ama bunu oğl u h akkında [ondan yan a , h oşnutlukla ve] bir
hayır duası işareti olarak m ı yoksa bir l anetierne işareti olarak mı
yaptı, bilmiyorum. Kimileri de derler ki, ölmek üzere bulunan
[Alexios], ell erin i kal dırmadı, za ten bunu [o ğlu saraydan çıktığı
sırada] artık ölmüş bulunduğuna göre nasıl yapabilirdi?B9 Ayrıca
diyorlar ki, imparatoriçenirı birbirini izleyen çığlıklarla "Oğlun,
sen hala yaşıyorkerı, senin tah tını gasbetmek için, çıkıp gi tti" de­
mesi üzerine, heriki kısa süren ve solgun bir gülümsemeyle yanı­
tı nı vermiş ol d u ; [öyleyse, demek ki] o ya duyduklarına gülüyor­
du -bu duru mda, kimilerinin ka nısınca, son nefesini bırakıp yer­
yüzü yaşamını terkederken , hükümdar !yeni hükümdar, oğlu Hı­
ann es] için kaygılanıyar [anası bir dolap çevirmeden i oannes
tahta geçebildiği için hoşnu tl u k duyuyor] , ya da olup biten lere
kendisinin tepkisi bu oluyordu [şu dünyanın ve oğlumun rezilli­
ğine bak diye düşünüyordu ] . G erçekten, başkalarından ve Mor
Odada D oğmuş Olan bu genç imparatorun ken disinden de duy­
duğuma göre, sarayiara [Büyük Saray denen saray yapıları külli­
yesinc·J babasının on ayı olmadan girmiş değil di ve hüküm darın
[Alexios'tın] kendisi onun [M angarıa'lılar Sarayından] ayrılıp git­
mesine izin vermişti ; onaylar tutumunun kanıtı olmak üzere de
ona yüzü ğünü vermişti. Bu işl er, i mparatoriçe orada bulunmu­
yarken ve onun bilgisi dışında olmuştu.
i şte o kişi, yaşamdan böyle ayrı l dı ; b u arada, h aber çabucak ya­
yı ldı, bunun üzerine hısıml arı, birçok subay ve Ayan Meclisi üye­
si h ü kü m dan [olası bir h arekete karşı] desteklemek üzere seğir­
tip gel d iler.

89 Bilgi kaynaklarımız, ioarınes'irı, kendisine bir ovun oynanmasın diye aceley­


le çıkıp gi ttiğini, babasının öldüğü yolunda bilgi vererek Patrik'in elinden
taç giydiğini ; tahta onun değil Anna'nın kocasının geçmesini isteyen
anasının ise, ölmek üzere olan Alexios'a "Bak oğlun sen daha ölmeden tah­
tı gasbetmeyr kalkmış" diyerek onu kışkırttığını ve ondan, ardıllığına Arı­
na 'nın kocasını a tadığı yolunda bir son dakika vasiyeti almaya çabaladığını
anlatmaktadır. "ioannes M a n gana'lılar Sarayıııdan çıkıp gittiğinde babası
gerçekten ölmüştü" diyenler belli ki ona yaranmak isteyenler takımıdır.

183
[29. l oannes'in taç giydiği gunun gelişmel eri. Ale x i ­
os'un yaşamı ve kişiliği hakkında genel değerlendirme]
Böylece bu kişi Büyük Sa ray'a doğru fırladı gitti. Yolda iken ona,
Varangos'ların [imparatorun u cu baltalı mızrakla silahlanmış özel
koruma birliği askerlerinin], kendilerinin kal dı ğı yerin de bulundu­
ğu, Exkoubitos'lar [görev yeri istanbul olan sipahiler] yolunu işgal
ettiği [kapattı ğı] ve hiç kimsenin oradan geçmesine ya da sarayl ar
külliyesine yaklaşmasına izin vermediği bildirildi. Bu hal im parato­
ru meraka düşürüp sıkı ntıya soktu ; kendi adamlarından birini, on­
ların niyetlerin i öğrenmek üzere gönderdi. Ayrıca kiliseye [baş kili­
sesi Ayia Sophia olan Patrik'e ve onun örgütüne] babasının ölümü­
ne ilişkin bilgi verdi ve papazlar takımından, kendisinin imparator
olarak alkışlanması nı [biat gösterisi ni teliğiyle onun i çin "Yaşasın
imparator i oarınes" diye bağırılmasını] istedi. Öyle de old u ; Ku lsal
Kurul'un kararı ve Patrik'in onayı ile, papazlar onu hükümdar ola­
rak ilan ettiler. O sırada, Varan gos'lara gönderilmiş bulunan elçi,
onlara, hangi nedenle im paralorun saraylar külliyesine girmesini
engeliernekte olduklarını sord u ; bunla r da yanıt olarak, Alexios ya­
şamakta oldukça başka bir kimseyi saraya [hakim olmak üzere, içe­
riye girmeye] bırakmalarının söz konusu olmadığını söylediler. io­
an nes'in adamı o zaman onlara, Alexios'un ölmüş bulunduğunu
doğruladı . Varangos'lar, onun kendilerine yemin etmesini istediler
ve o kişi bunu yapınca, o zaman baş eğdiler ve giriş için impara to­
ra izin verdiler. Bunun üzerine i oanrıes, saraydan içeriye girdi ve
anasına, erkek ka rdeşlerine ve eniştesine [ablası Anna'nın kocası
Kaisar Nikephoros Bryennios'a] karşı takınması gereken tutum
konusu üzerinde, adamlarıyla danışma toplan tıları yapmaya baş­
ladı. Bunu yapması, onlardan hala korktuğu ve belki iktidarı darbe
ile ele geçirme girişiminde bulu nurlar diye kuşkulandığı için idi.
Bu arada bütün gün boyunca babası hala yaşamaktaydı ve can
çekişiyordu ; a kşama doğru9o, 70 yı l kadar yaşamış ve bunun 3 7

90 Ziınaras özgün metninde böyle, "peri d e ten esperaıı" (akşama doğru)


dediği h alde Gregoriades çağdaş Yunaııcaya çevirisinde niçin " to apogeu­
ma" (öğleden sonra) demiş, anlayamadım.

184
yılında, ayrıca da 4 ay ve birkaç gününde hükümdarlık etmiş
olarak, can verdi. [Tevrat'ın verdiği "bilgi "ye göre h esaplanan,
yaratılış günü sonrasındaki] 6626 yılında [isa 'nın doğumundan
sonra l l l S 'de] bahtlı bir hükümdarl ık dönemi sonrası nda öl m üş­
tü ; ancak, bu dön emin sonu [kendisi i çin] bahtlı olmadı. [Öl ü m
günün de] Kendisini tedaviyle u ğraşanların hem en h em en tümü
çekip gitmişlerd i ; ölüsünü yıkayacak bir tek adam bile kalmamış­
tı ve çevrede de onun [ölü] bedenini hükü m d ara l ayık şekilde
bezemek için zorunlu malzeme yoktu. Ne de i m paratora
yakışaca k biçimde gömül d ü ; ve bu haller, ona bir yabancı değil
kendi oğlu ardıl ol muşken vaki oldu. i şte böyl edir; insanoğluna
ilişkin hiçbir şey kalıcı ve değişmez değildir; on lara n e inanmak
ne de güvenmek dizdir; tersine hepsi görecelidir [çeşitli e tken­
I ere bağlı olarak değişir] ve bah t [insanın bah tı] zar atışlarının
sonucundan bile daha çabuk değişmektedir.
Al exios'un karakterini ve huyunu, belirgin ve a çık biçimde, gele­
cek kuşaklar i çin gözlerde canlandırmak üzere [şunu da]
diyeceğim ki, ne tepeden bakıcı , ne kibirli ne de çabuk öfkelenici
idi ; beri yan d a n , ne de paraları, h azineleri kasalara yığmak, top­
rak a l tı n a gömmek isteyecek kadar aşırı öl çü d e para hırsı vardı.
Böyl ece, öld üğünde, hazineyi dolu bulmadılar. Merhametliydi,
cezalandırmaktan geri dururdu ve ılımlı karakteri vardı ; yanına
kolay ul aşılırdı, h ayatı süresince kötüye kullanma [suiistimal
denc·bilccek davranışlar] yapmadı, şarabın esirliğine de düşmedi.
Erdemli yaşam sürenlere dikkat etti ve onl ara saygı gösterd i ;
okumuş v e bilgin kişil ere91 pek de gereken değeri vermezdi, a m a
yine de sertlik değil h oşgörü i l e davranırdı. Böyl ece onları
[okumuş ve bilgin kişileri] kendisine cesaretle ve korkusuzca yak­
laşmaya teşvik ederdi92, özellikl e de imparatoriçe [ken disinin

9 1 Bura d a da, Ziınaras logous (=okumuş v e bilgin kişilere) dediği halde


Gregoriades, çağdaş Yunancaya yaptığı çeviride her ne h ikmetse onun
ifadesini değiştirerek sta grammata (=edebiyata) deyişin i kullanmış.
9 2 Görüldüğü üzere "okumuş ve bilgin kişilere" denmeyip "edebiyata" den­
mesi, sözün devamı yönünden de yerine oturmuyor, teşvik edilenlerin kim
olduğunu anlatamıyor.

185
yanında] yok iken. Çünkü o hazır bulunduğunda, [konukl ar]
onun otoriter ve fazla resmi tavrından ürkerlerdi, zira itaatsizleri
[kendisinin önünde b oyun eğme halleri takınmayanları] sert
biçimde azarl amak adetin d eydi .
i şte Alexios böyl e biriydi v e bu özellikleri iyiydi , nasıl olmasın ?
B i r kişiyi takdir etmek i çin bunlar yeter, ne var k i kusursuz bir
h ükümdar niteliğini ortaya koymazlar [hükümdarı kusursuz diye
nitelernek için b u nlardan çok daha fazlası gerekirdi] . Çünkü,
hükümdarda arana ca k erdemlerle bireyde aranacak erdemler ay­
nı olamaz; [gerçekten ,] birey için ılımlılık ve h oşgörü sahibi ol­
ma, kişinin çabuk kızar olmaması ve ölçülü bir yaşam sürmesi
yeterlidir. Ama hükümdar için, bunların dışında adaletin tam
olarak uygulanması, uyrukların hali nicedir diye kaygı gösteril­
mesi ve rejimin atal ardan kalma geleneklerinin muhafaza edil­
m esi seçkinl eştiri ci d i r. Bu kişiyi [Al exios'u] ise, tersine, devlet
d ü zenini belirl eyen mevzua tın d eğiştirilmesi ilgilend iriyord u ;
bunlara yeni içerik vermeye çabaladı. Devletin sorunlarını kamu­
n u n sorunları diye düşünerek ele almadı ve kendisini kamu var­
lığının [ka hya gibi] yön e tim görevl isi d eğil toplumun m u tlak
efendisi sayd ı ; ha tta sarayl arı kend isinin [babadan kalma kişisel
mülkü ve] evi olduğuna inanıp onları öyl e görd ü. Ayan Mecl isi
üyel erine yakışık al acak d eğeri vermediği gibi onların şah ısları
hakkında da [konumlanna göre] uygun oranl ı bir özen göster­
med i ; tersine, onl arı kü çük düşürmek amacını güttü . [Ka mu
o l a nakları n d a n , serveti n d en va tand aşların yararl a n d ırılm ası
konusunda] Ad al eti dahi i çtenlikle uygul amadı ; çünkü bu son
işin ayırt edici özelliği, layık olanların [layık oldukları ölçüde]
gözetilmesidir. Oysa bu kişi, ka munun paralarını h ısımlarına ve
ken di saray halkından bazılarına peşkeş çekti. Böylelerine ayrı ca,
bol bula mat yıllık ihsanlar bahşetti ; öyl e ki bunlar sonuçta çok
zengin ol dular, kendilerinin muhasebe işlerinde h izmetkar per­
sonel istihdam edecek kadar -oysa böyle birşey bireylere değil
hükümdarlara yaraşır- ; ve son ol arak, bunlar bir şehir gibi büyük
[geniş arazisinde, donanım malzemesi ve h izmetkarlar için bir

186
sürü müştemilat yapısı olan] ve l üks yönünden d e gerçek saray­
lar olan konutl ar edindiler. l l eri gelenl erin geri kalanianna ise,
-daha kötü bir ifade kullanmamak i çi n [şu kadarını diyeyim ki] ­
kişinin kendisine saygılı davranmak dışı n da, aynı teveccü h ü gös­
termedi. Böyl ece, söylemiş bulundukları m , deyimin tam ve doğ­
ru anlamı ile [olması gerekti ği gibi] hükümdar saymak için izin
vermez [yetmez] ama öteki yan d an da, kimse Komn enos'u kötü
bir l mparator diye nitel eyemezdi. Çünkü eğer kişi h ükümdarl ar­
da kusursuzlu k ararsa, sanmıyorum ki, ta baştan beri Romalıla­
rı n/Rum ların hükümdarlığı asasını eline almış olanlardan her­
hangi biri h er yönden m ükemmel sayılabilecek olsu n ; tersine her
birinin h üküm darl ı ğının ni teliğini, onun kendi karakterinin ve iş­
leri nin [değer yönünden] a ğırl ı ğı belirler. Günahsız ya da kusur­
suz bir kimse hiçbir zaman var olmamıştır; çünkü b öyle bir nite­
lik insana değil Tanrı 'ya yakışacaktır.
Yapı tıma burada son vermemin ve uzun öl çekliliğe varan arı­
la lımımı bi tirmemin zamanıdır. Daha sonra [son anlattığım olay­
ların sonrasında] olup bitenleri yazmayı ne yararl ı sayıyorum, ne de
bugünün işi sayıyorum ı . Eğer kitabını birilerine yararlı gibi görün­
müşse, bunu [kita bımın yararlı niteliğini] Tanrı'ya borçluyu m, iyi
olan ne varsa onun yardımıyla beceril di. Ama kitabım yararsız
çıkarsa [öyle sayılırsa], kabahat benimdir, yapıt için suçlanmak
bana, yazara düşer; [kusurlar i çin] pişmanlıklar dahi bana düşer.

Bugünkü iktidar sahiplerinin egemenliği a l tındayken onlarl a ilgili olayiann


özgürce yazılıp değerlendirilemiyeceğini ima ediyor.

187
ADLAR GÖSTERGESi

1 40

Aariı ı ı (lmpara tor isaakios Komne- Alypios (Vl l l . Kiınstantinos'un ka-


nos'un eşinin kardeşi) 1 05 yın-babası) 46

Aariın (Bulgar Beyi) 3 1 , 43, 64, 65, Amasya (Amaseia) 1 3, 1 7, 1 46


66 Amida. Bkz. Diyarbakır 44
Abalantes (Bardas Phiıkas'ı öldüren - Athyras. Bkz. Küçük Çekmece
lerden) 14 Avkat. Bkz. Beyözü
Abhazya, Abhazlar (Abazalar) 44, 45, Axios. Bkz. Vardar ırmağı
49, 58, 1 8 2
Ayia Sophia Kilisesi 1 4, 44, 48, 73,
Abydos 1 7, 35 74, 1 02, 1 08 , 1 1 2, 1 60, 1 67
Adana 1 40 Ayios Tarasios M a nastın 93
Ad rianoupolis. Bkz. Edirn e B
Ahla t 1 33, 1 3 5 Bagra t (Pangra tios; Abhaz Kralı Ge-
Ainıilianos (Antakya Patriği) 1 52, iırgios'un oğlu) 45, 49, 58
1 56 Barbaros (Pan ioıı/Panidon/Pa nidos)
1\khrida. Bkz. Ohri 1 49
Aksan (Alparslan). Bkz. Alparsl an, Bardas (Patrik Xiphiliııos'un yeğeni)
Sultan 1 24
Akşeh ir (Philoıııelion) 1 79 Bardas (Le on tas oğlu) 13
Alaca 33 (dn. 1 5) Bardas Phiıkas. Bkz. Phiıkas, Bardas
Alanlar. Bkz. G ürcüler Bardas Skleros. Bkz. Skleros, Bardas
Alexios 1, Komnenos 1 46, 1 49 , 1 53 , Basilakios/Basilakes, Nikephoros (Ko-
1 55, 1 57, 1 59, 1 6 1 - 1 87 mutan, taht iddiacısıl 1 33 - 1 34,
Alexios (Patrik) 45, 56, 6 1 , 76, 1 3 7, 1 55
82 Basileios l l , Bulgarkıran 25-26, 30-
Alim i hrahim (Selçuklu komutanı) 90, 33, 3 6-38, 40-45, 49, 88
91 Basileios, Maleses 1 44
Allelengyo (dayanışmalı sorumluluk) Basileios (Parakoim iımenos/Ma­
vergisi 40, 44, 48 beynci) 1 3, 1 8, 1 9, 24, 25, 26,
Aliıpos, Leiın 1 06 28, 29, 36, 64
Al ousian os (Bulgar Beyi Aaı iın 'un Basileios, Skanıandroslu (Patrik) 1 5,
oğlu) 65, 66, 67 24
Alparsl a n , Sul tan 1 2 6, 1 30- 1 3 1 , Basileios (Bogonıil mezhebinin başı)
1 34- 1 3 8, 1 40, 1 43 1 69
Alya tes, Theodiıros (Komutan) 1 39 - Batatzes (ayakl a n nı a cı Tonıikes'in

189
yan daşı komu tan) 8 5, 86 Bulgaristan, Bulgarlar 1 5, ı 6, 1 9-
Ba ttalgazi. Bkz. Melitene 2 1 , 23, 3 1 -3 2 , 3 8 , 39, 40, 42-
44, 47, 49, 52, 64, 65, 66, 67,
Berroia (Kuzey Yunanistan ' dakil 39
7 7 , 93, 98, 1 1 9, ı 46
Berroia/Halep. Bkz. Halep
Büyükada (Prinkipo) 71
Berytos. Bkz. Beyrut
Büyük Saray98, 1 1 6, ı 52, ı 62. ı 80,
Beyözü (Eukh a i ta/Avkat) 22 1 84
Beyrut (Berytos) 38 Byzan tioıı (ayrıca bkz. istanbul) 22,
Bidine. Bkz. Vidin 2 3 , 3 2 , 38, 53, 64, 66, 67, 77,
92, 1 23 , ı 2 5, ı 28, ı 29, ı 44,
Bladimeros. Bkz. Vladimir
ı 46, ı 48 , ı 49 , 1 64, ı 76, ı 79
Bladisthlabos. Bkz. Vla d islav C- Ç
Blakherııa(lılar) Sa rayı 1 52
Constantinus, ı . 116
Blaklıerna(lılar) Sem ti 63, 84, 1 30,
Çaka, Emir ı 65
1 49
Çamlıca (Dama trys) 93
Bogomil 'ler ı 69
Çatalca (Matrai/Khoirobakklı oi) ıı8
Boğa (Tauros) Meydanı (ista nbul'da)
1 60 Çekirge is tilası 52, ı 69
Bohemond (Robert de G uisc:ard ' ı n Çemberl i taş ı o2, ı 7 8
oğlu) 1 74 Çorlu 1 58 (dn. 6 ı )
Bollas, Riımanos (kompl oc:u) 94, 9 5 D
Bo.isthlabos (Bulgar Bcyi; keza Step- Dalassa (Malatya yakınlarında kent)
h ana� 77 47, 57
Borises (Bulgar Beyi) 1 5, ı 9, 2 3 Dalasscnos, Kiıııstan tinos 47, 57,
Borilas/Borilos (Nikcphoros Botane- 58, 75
ia tes'in adamı) ı 52, ı 56, 1 57 Dama trys. Bkz. Çamlıc:a
Botancıates, Nikephoros. Bkz. N i- Damokraııeia 76
kephoros lll Botancia tes Daplıne. Bkz. Harbiye
Bourtzes, Miklıael 28 David (G ürcü hükümdarı) 38
Brakha m i os'lar ailesi ı 28 David (Bulgar Beyi) 3ı
Brycnnios, Nikephoros (Dede) ı o3- David (Bul gar Başpiskoposu) 43
1 04
Delphiııas ( Pa t rikios rü tbeli) 35
Bryennios, Nikephoros (Baba; asi)
Demre. Bkz. Kale
ı 33 - 1 34, 1 48 , 1 50, ı 5 ı , 1 53 ,
1 54, ı 55, 1 67 Deprem 119
Bryennios, Nikephoros (Oğul ; Ka i sar Diogenes, Kiınstantinos (IV. Riımanos
rütbeli, Anna Komnena 'nın eşi, D iogeııes'iıı babası) 47, 49, 52
tarih kitabı yazarı) ı 67, 1 73 , 1 77 Diogenes, lV. Riımanos 1 22- ı 4 ı
'
Bryennios, i iıannes (Baba Nikepho- 1 42, ı 69, 1 70
ros Bryennios'un kardeşi) 1 49 D i ogenes, Nikephoros (IV. Romanos

190
D iogenes'in oğlu olmak iddiacı- D oukas, Mikhael Vll . Bkz. M i klıael
sıl 1 69 Vll, Daukas
D ivriği (Tephrike) 24 Doukas, Pantherios ı16
Diyarbakır (Amida/Emet) 26 Draç (Dyrrakhion, Epidamnos) 43,
Dobromeros 39 6 5 , 77, 1 48, 1 55, 1 64, 1 74
Dakcia (Ama sya yakı nında hisar) 1 39 Dristra. Bkz. Silistre
Dolianos (Bulgar Beyi)64, 65, 66, 67 Dyrrakh ion. Bkz. Draç
Dorostolo. Bkz. Silistre E

Doukain a , Eirene (Kaisar i oannes Ebdomos M a nastırı 1 62


Daukas'ın oğlu Andronikos'un Edessa. Bkz. Urfa
kızı ; ı. Alexios Komnenos'un eşi)
Edirne (Adrianoupolis) 40, 43, 82,
1 52, 1 66, 1 57, 1 72 , 1 73 , 1 7 6,
83, 1 49 , 1 50, ı 58
1 80, 1 8 2, 1 83 , 1 8 5, 1 86
Edirnekapı (Kharsios Kapısı) ı 58
Daukas ailesinin geçmişi 117
Eirene (l . Alexios Komnenos'un eşi).
Douk<ıs, Andronikos (eski; asi komu­
Bkz. Doukaina, Eirene.
tan Konstan tinos Daukas'ın ba­
bası) 116 Eleııe (VI I l . Konstantin os'uıı eşi) 46
Doukas, Androıı ikos (VIl. Mikhael'in Elene (ll. Basileios'un kızı) 49
kardeşi) 20, 1 2 1 Emet. Bkz. Diyarbakır
Do ukas, Andron ikos (Kaisar i oan nes Eınet (Kütahya ilindeki) 26
Daukas'ın büyük oğlu) 1 3 6, 1 3 9 ,
Eplıesos. Bkz. Selçuk
1 40
Epidamnos. Bkz. Draç
Doukas, ioannes (Kaisar; imparator
X. Konstan linos Daukas'ın kar­ Erbasan, Emir 1 30- 1 3 1
deşi, V l l . Mikhaci'in amca sı ) Erciş (Artze) 90
1 20, 1 24, 1 3 6, 1 39 , 1 4 1 , 1 42,
Ereğli (Herakleia ; M armara Ereğlisil
1 44- 1 45, 1 62
99, 1 52
Doukas, Klınstantinos [eski; asi ko-
Ermeniler 60, 66, 1 29, ı 68
m u tan) 1 16
Erotikos (Komutan) 29
Doukas, X. Konstantinos. Bkz. Kons­
tantinos X., Daukas Erzurum (Theodosiopolis) 1 3 2, 1 3 8
Doukas, Klınstan tinos (Kaisar ioan­ Eski imaret Camii. Bkz. Paııtepoptes
ııes Daukas'ın küçük oğlu) 1 3 9 Maııa stırı
Doukas, Konstantinos (VIl . M ikha- Eudokia (Vl l l . Konstantiııos'uıı kızı)
el 'in kardeşi) 1 20, 1 2 1 ı 52
, 46
Do u kas, Konstantinos (Konstan tinos Eudokia (X. Konstaııtiııos Doukas'ın,
Dalassenos'un damadı) 58 sonra lV. Romanos Diogenes'iıı
Do ukas, Konstantinos (Vll . M ikha­ eşi) 1 20- ı 2 5 , 1 28, 1 3 1 , 1 3 8,
el 'in oğlu, Anna Komnena 'nın 1 39 , 1 41 , 1 54
nişanlısı) 1 47, 1 62, 1 63 , 1 66 ı Eukhaita. Bkz. Beyözü

191
Euprepia (IX. Konstan tinos'un kız- Halife ( ı 078'deki) ı 5o
kardeşi) 82-83 H alys. Bkz. Kızılırmak
Eusthatios (Patrik) 44, 45 Ha rbiye (Daphne) 58
Eusthatios, Kamytzes. Bkz. Kamytzes Harzernliler 90
Eusthaios.
Hasan (Tuğrul Bey'in komutanların-
Eustratios (Patrik) 1 63 dan) 90
Exkoubitos'lar ı s4 Helene (Lombardia hükümdan Ro-
F berto'nun kızı) ı 47
Fenike. Bkz. Lübnan Helenopolis ı 3ı
Fıra t 1 28 Herakleia. Bkz. Ereğli
Filibc (Piıilippoupolis} 32, 1 7 6 ı lcrakles ?ı
Filistin 34 l leybcliada (Khalke) 24, 8 ı
Franklar 1 45, 1 46, 1 64, 1 68, 1 69 Hırva tlar 44, ı 46
G Hierapolis (Menbiç) ı 27
G abras, Thcodoros (Trabzon valisi) Honaz (Khonai/Khones) 1 30
ı G7
Horasan Saları 91
G abricl (Bulgar Çarı Saınoucl'iıı oğlu
H unlar BB
Rornanos'un diğer adı). Bkz. Ro­
ıııanos Hüsrev (Khosroes) 30, 3 3 , 3 4

Grlcvri. Bkz. Yolça lı ı


Gelibolu Yarımadası ı7 iasites (1. Alcxios Komncııos'un d;ı-
m a tlarıııdan biri) ı 67
G eorgios (Gürcü Prensi) 38, 45, 49
ibcria. Bkz. Gürcistan
G rrıııa n o s (Nikcphoros Botancia-
tes'in adamı) 1 56, ı 57 ibrail 88

G irit ı 65 ikonion. Bkz. Konya

G lyptothodoros ı4 illyrikon ili/illyria 52, 77, 78

G ü rcistan (iberia), G ürcülcr 38, 45, in;ırgos 33


!33 , 90, 93, 96 ioannes 1 , Tziıııiskes. ı 3 - 2 5 , 45,
H 49, ı 77
ı laccr Oğulları 1 5, 49, 50, 52, 58, 60, i oa nncs ll, Komnenos ı 67, ı n, ı 7J,
6 1 , 898 ı 77, ı s 2- 1 84
Haçalur (1 ı a ta t ourios; Antakya Vali­ ioannes Komnenos (imparator isaaki­
si) 1 29, 1 40 os Komnenos'un kardeşi, Kouı o­
p;ılates; 1. Alexios'un babası) ı ı O
H a çlılar ı 69, 1 73
i o a n n es (Hadım, Yetimbeslcr;
H a d es (iznik yakınında bir yer) 1 05
IV.Mikhael Paphlagon'un ağabe­
H alep (Berroia/Khalep) 49, ı 26 yi) 54, 56, 57, 58, 6 ı , 62, 63,
Halep Em1ri 50, 52, ı 27 65, 68, 69, 70, 7 ı ' 82

192
i iıannes (Hadım, Side metropoliti) Kayseri (Kaisareia) ı 7 , ı 28, ı 3 2
ı 4 ı , ı 42, ı 56 Kegenes (Peçenek Beyi) 92, 93
iiıannes (Logothetes/Hesaplayıc:ı) Kekaumenos (=Kavruk; Komutan)
97, 9 8
6 ı , 1 0 ı , ı o 5, ı o9
i iıannes Opsaras (Maliyec:i) 1 04
Keroıılarios. Bkz. Mikhael Keroula rios
iiıanııes/lvan. Bkz. Vladislav Khalke. Bkz. H eybeliada
iiıannes/lvaıı. Bkz. Spcndosthlabos Khalkediın. Bkz. Kadıköy
isaakios ı. Komnenos ı o ı - 1 02 , ı 04-
Kharsia non ili 33
ı ı 5, ı 3 o
Kharsios Kapısı. Bkz. Edirnekapı
iskender ı 28
Khatatourios. Bkz. Haçatur
iskenderun ı 28
Khoirobakkhoi. Bkz. Çatalca.
iskitler (Tauroskythes yani Tauris/Kı­
rım Yarımadası iskitleri). Bkz. Khiınai/Khiınes. Bkz. Honaz
Ruslar Khosroes. Bkz. Hüsrev
iskitler (Peçenekler anlamında). Bkz. Khrysoupolis. Bkz. Üsküdar
Peçenekler Kıbrıs 8 ı , 1 65
iskiller (Bulgarlar anlamında). Bkz. Kınalı (Prote) Adası ı41
Bulgarlar
Kızılırmak (Halys) 1 32
istanbul (Kentlerin Sultanı; Kiıns­
tantinoupolis; Kent. ayrıca bkz. Kilikia ı 22, 1 28 , 1 40

Byzantion) 1 49 , ı 69 Koliıneia (Şebinkarahisar). Bkz. Şe­


istros. Bkz. Tuna binkarahisar.
izmit (Nikomcdcia) 27 Koliıneia (Arnavutluk'taki; Devol) ı 74

i znik (Nikaia)29, ı o5, ı ı 9, ı 5 ı , ı 69 Kometopiıloi (Kont Oğulları) Kardeş-


ler 3ı
K
Komnena, Anna. Bkz. Anna Komnena
Kadıköy (Kiıalkcdiın) ı 75
Komnena, Maria (l. Alexios'un kızla-
Kaisareia. Bkz. Kayseri
rından) ı 67
Kalabryc/Kalobryc. Bkz. Yolçatı
Komnena, Eudokia (1. Alexios'un
Kale (Myra /Demre) 58
kızlarından) ı 67
Kalokyros/Kalokyrcs (Kırım yönetici- Komnena, Theadiıra (1. Alexios'urı
si) ı 5, 1 9
kızlarından) ı 67
Kamytzes Eusthatios (Komutan) ı 7 8, Komnenos, Alexios ı. Bkz. Alexios l ,
1 79
Komnenos.
Kanikleios Manastırı ı 60
Komnenos, isaakios 1. Bkz. lsaakios l,
Kappadokia 1 7, 52, ı 2 3 Komnenos
Karamürsel (Prainetos) ı 52 Komnenos, Adrianos (1. Alexios'un
Karikes (Girit valisi) ı 65 küçük kardeşlerinden) ı 6 1 , ı 64
Kastoria ı 64 Komnenos, Andronikos (l. Alexios'un

193
oğullarından) 1 67, 1 73 Koutloumous. Bkz. Kutalmış/Kutlu­
Komnenos, i saakios (1. Alexios'un muş/ Kutulmuş
ağabeyi ; imparator adaşınırı ye­ Krispinos (Crispinus) 1 39
ğeni) 1 43 , 1 44, 1 57 , 1 58, 1 61 , Kudüs 42, 1 69, 1 8 1 , 1 82
1 72
Kuman 'lar 1 70
Komnen os, isaakios (1. Alexios'un
Kutalmış/Kutlumuş/Kutulmuş 89-
oğullarından) 1 67 , 1 73
90, 1 50
Komnenos, ioannes (Kaisar; impara­
Kuyruklu yıldız 119
lor isaakios Komncnos'urı kar­
deşi, ı. Alexios'un babası) 1 10 Kuzey Oğuzları. Bkz. Türkler
Komnenos, M a nouel (1. Alexios Küçük Çekmece (Athyra s) 1 49
Komncnos'un en büyük ağabeyi) Kütahya (Ko tyaciorı) 1 40
1 30 Kyklad Adaları 47
Komnenos, N i kephoros (1. Alexios'un Kynegio/Av Köşkü Semti 96
küçük kardeşlerin den) 1 61
Kyzikos 1 1 9, 1 .5 0
Kiınstan teia (Romanya 'da kent) 20
L
Kiınslan lirıos Vll , M or Odada D oğ­
Labarum 1 36
muş (imparator Bilge Leiın'un
oğlu) 1 8, 1 1 6 Lapara/Lykandon 27
Kiınstantinos Vll l (ll. Riımanos'urı Larisa (Thessalia'daki) 1 64
oğlu) 25, 35, 36, 3 7 , 45-48, 49, Lazaras (isa'nııı ölmüşken dirii lliği-
50 ne inanılan kişi) 1 52
Kiınslan tinos IX, Monomakhas 7 5- Leikhoudes, Korıstarı Lin os (Pa trik)
87, 9 1 -98, 1 02, 1 1 2, 1 4 1 97, 98, 1 1 2, 1 1 3 , 1 1 9
Kiınstanlirıos X, Daukas 1 1 4- 1 2 1 , Leon Vl, So plıos (Bilge) l l6
1 23 , 1 24, 1 39, 1 42, 1 56 Leiın/Leon la s (Kouropa la les rü Lbeli)
Konstan tinos (Kharon lakaplı) 1 7, 1 8 13
Kiınstantinos (lV. Mikhael'in kardeş- Leiın/Leontas (Keşiş ; Paraspondylos/
lerinden) 58, 59, 70-74 Omurgası Çarpık) 99, 1 07
Kiınstantinos (Vl l . Mikhael'in karde­ Leiın/Leontas (Melissenos).Bkz. Me­
şi) Bkz. Doukas, Kiınstarı lirıos lissenos
Kiınsta n tinos (Vll . Mikhael'in oğlu). Leon/Leon tas (Prolosynkellos) 1 03
Bkz. Doukas, Kiınstan tirıos Leon/Leontas Tornikes. Bkz. Torni­
Kiınstantirıos Leikh oudes. Bkz. Lcik­ kes, Lcon
lıoudes, Konsta n tinos Leiın/Leontas Phokas 1 7, 2 5
Kontostephanos, Stephanos 32-33 Lesbos. Bkz. Midilli Adası
Konya (ikonion) 1 29, 1 43, 1 52 L iparites (Gürcistan ' d a yönetici) 90,
Kosmas (Patrik) 1 50, 1 53 , 1 63 91
Kotyaeion. Bkz. Kütahya Lobitzo/Lofça 113

194
Logothetes (Hesaplayıcı). Bkz. iiıan- Ml'ssi·ı ı t· ('>ıt ıly.ı � · ı ı ı ı l lol
n es (Logothetesl. N ikepho- Mcyy;ı l . ı ı i k ı y ı ı l l l '.ıl , ,,
ros/Nikephoritzes.
Mısır ı , •.·ı
Lübnan (Fenike) 3 4, 3 8
Midılli /\d;!'ol ( J ı · ·,i ,. ı · I J 1, 1 / l ı , ) 1 , 1 ,
Lykandorı. Bkz. Lapara
Midilli ( kl' ı ı l i ; Myl l l ı ı ı . 1 I li, ıı •

M
M i c p lı l'l' kt · ı ı ı ı 1 \1. . ·.ı l v. ı ı ı
M a carlar, M a caristan 1 6, 1 1 3, 1 73
Mikail ( l 'ı ıt'p ı ı l l ky ııı l ı . ı l ı. ı · ı l 1111
M agistros unvanı 29
Mikhael IV, l '; ı p l ı l .ıq ı ıı ı ı , . l ı. /, f· ' .
M ahmut, Gazneli 8 8-89
65-fJB, /!ı, l l l , I I J.
Malatya . Bkz. M elitene
Mikhaci V, K a l ; ı p l ı ; ı l t· , !ı l , l ı ı , lıll
Malazgirt (Mantzikert) 1 33 74, 76, Ul
Mangana(lılar) Semti (Sarayburnu}, Mikh a el VI. i h t iyar I OO- ı oıı
Kilisesi, Marıastırı, Sarayı 95,
M i khael Vll, Daukas 1 20, 1 2 1 , 1 2'1,
98, 1 1 2, ı ı 5, ı 62, 1 80, ı 8 1 ' 1 82
1 39, 1 40- 1 52, 1 54, 1 55, 1 62
Maniakes, Geiırgios 52, 59, 60, 6 1 ,
Mikhael Keroularios (Patrik) 82,
79-8 1
1 1 0- 1 1 2
Mani'ciler 1 4- ı 5, 1 68, ı 77
Mikh a el Bourtzes. Bkz. Bourtzes,
Manouel M a nastırı 39, ı 55 Mikhael
M a n tzikerl. Bkz. Ma lazgirt Mikhael (VL M ikhael'in yeğeni) 101
M;:ıria Alane (Gürcü Mari a ; Vll . Mik­
Mikhael Psellos ı 06, 1 1 4, 1 39, 1 42,
lıael'in, sonra l l l . Nikep horos
1 47
Botancia tes'in eşi) 1 4 7, ı 52,
ı 54, 1 55, 1 62, 1 66 Misis. Bkz. Yakapınar

Mari;:ı (VIad islav'ın eşi) 43 Moglena (Makedonya kenti) 1 68


Maria (V. Mikhael'in anası) 61 Mogleniın (Moglena 'lılar) ili 1 68
Marmara Adası (Prokonnesos) 14 Monomakhos, imparator Kiınstanti-
(dn . 4) n os. Bkz. Kiınstantinos IX, M o ­
n omakhos
Martyroupolis. Bkz. Silvan
Monom akhos, Theodosios (IX. Kiıns-
Media 89
tanlinos'uıı amcaoğlu) 1 02
Melikşah (Kılıç Arslan oğlu) ı 80
Mopsou Estia. Bkz. Yakapınar.
Melissenos, Leiın/Leontas 32
Mosynoupolis 39, 43
Melissenos, N ikephoros ( L Alexi-
os 'u n eniştesil 1 61 Mouses (Bulgar Beyi) 31

Mclitene (Eski Malatya/Battalgazi) Myra. Bkz. Kale


1 2 2, 1 26 Mysia (Moesia) 58
Menbiç. Bkz. Hierapolis N
Mesopotamia (Bizans -sı) 1 5, 26, N eapolis (istanbul Boğazı kıyısında
34, 52 yerleşim) 114

195
Nemçel i ler (Alm anlar ve isviçreliler) p
1 3 2 , 1 58 Pangratios. Bkz. Bagrat
Nestor (Tunaboyu ili valisi) 1 47 Panion/Panidon/Panidos. Bkz. Bar-
Nikaia. Bkz. iznik baros
Nikephoros 1 1 , Phokas 1 3 , 1 4, 1 5, Panonia (Macaristan kasdcdiliyor) 1 6
24, 45, 49
Pantcpoptcs M anastırı (Eski i maret
Nikephoros 1 1 1 , Botancia tes 1 1 8, Cam ii ) 1 72
1 44, ı 48, ı 5 ı - ı 58, ı 60, ı 62 Panykion Dağı (iskeçe yakınında) 1 76
Nikephoros, Leon/Leon tas oğlu ı3 Paphlagonia 52
Nikephoros Phokas. Bkz. Ph6kas, Ni­ Paulikianos'lar 1 77
kephoros
Peçenekler (bu kitapta, çoğu kez, is-
Nikephoros/Nikephoritzes (Logothe­ kitler) ı 6, 1 8, 23, 4 7 , 52, 5 8 ,
tes/ l lcsaplayıcı, hadım, başyö­ 59, 9 2 -94, 1 1 3 , ı 1 B, l l 'l, ı 2 2,
netici) 1 4 ı - ı 43 , 1 47 , 1 49 , 1 5 2 , 1 2 3 , 1 47 , ı 50, 1 55 , 1 68
ı 56, ı 57
Peribleptos Manasım 1 60
Nikephoros (Antakya Palriği) 1 56
Pernikos (Bulgarisıanda hisar) 43
Nikephoros (Phorbenos oül u ; 1 . Alr­
xios'un damatlarında n) 1 6 7 ı 7 3 ,
Perslcr (Sasaniler) 33, 34

Niketas (lV. Mikhaci 'in kardeşlerin- Petrion M a naslırı 49. 52

de� 58 Petros, hadım 27, 28

Nikolaos, Khrysobcrgcs (Patrik) 3ı , Peıros (yahut, di ğer adıyla, l�oma-


39 nos; Bulgar Beyi) 3 ı , 40

Nikolaos, dilbilimci, Pa trik 1 63, 1 74 Plıiladclplıion (istanbul 'da bir yer)


ı s9
N ikolaos/N ikolitzes 39

Nikonıcdria. Bkz. iznik Plıilarelos Brakhamios (Komutan)


1 29
Nikopolis (Epir'deki) 65
Philomelioıı. Bkz. Akşehir
Niksar (Ncoka isareia) 1 2G
Philopation (istanbul'da semt) 1 76
o
Philippoupolis. Bkz. Filibe
Oğuzlar. Bkz. Türkler
Phokas, Bardas ı 7 - ı 8, 29, 30, 3 2 -
Ohri (Aklırida) 43
3 6 , 44
Olympos. Bkz. Uludaü
Phokas, Leon 17
Opsaras, ioannes 1 04
Phiıkas, N ikephoros
(imparator).
Orestiada (Edirne ; ayrıca bkz. Edir- Bkz. Nikephoros 11, Phokas
ne) 82
Phiıkas, Nikephoros (Leiın Phiıkas'ııı
Orontes. Bkz. Asi ırmağı oğlu) 1 3 , 1 7, 2 5
Oumbertopolos (Komutan, Frank) ı 68 Phbkas, Nikephoros (Bardas Ph6-
Ouraııos, Nikephoros 39 kas'ın oğlu) 44

Plıorbeııos, Katakalan ı 67

196
Phorbenos, Nikephoros (yukarıdaki­ R o m a n os (Çar Samouel'in oğl u ;
nin oğlu). Bkz. Nikephoros Phor­ Gabriel de denen) 39, 43
benos. Romanos B oi"las. Bkz. Bo!las, Roma­
Photios (Patrik) 39 nos
Plate. Bkz. Yassıada Romanos Skleros. Bkz. Skleros, Ro­
Pliskoba 39 m a n os
Podandos/Pozantı 24 Romanos Taronites. Bkz. Taronites,
Romanos
Polyektos (Pa trik) 1 4, 1 5
Rousclios (Roussel de Bailleu ll 1 33 ,
Poulkheria (ll l . Romanos'un kızkar-
1 3 5, 1 43 - 1 46, 1 49, 1 50, 1 52,
deşi) 54
1 56
Prainetos. Bkz. Karamürsel
Rum a teşi 87
Presth la ba/Preslav 1 8, 1 9, 39
Ruslar 1 5, 1 6, 1 8, 1 9, 20, 2 3 , 35, 86
Prinkipo Adası. Bkz. Büyükada.
s
Proikonesos 14
Sakarya (Sangarios) 1 44
Prokonnesos/Marınara Adası 1 4 (dn. 4)
Sakız Adası (Khios) 1 8, 1 65
Prole. Bkz. Kınalı Adası
Samantı Kalesi. Bkz. Zam antı Kalesi
Pro teuon (Bulgaristan valisi) 98
Samos. Bkz. Sisarn Adası
Prousianos (Bulgar Beyi) 44, 49
Samouel (Kont Oğulları kardeşler­
Psellos, Mikhael. Bkz. Mikhael Psel-
den, B u l gar Çarı) 3 1 , 32, 3 8-40,
los
42, 64, 65
R
Sangarios. Bkz. Sakarya
r�apsomına los 1 65
Sarakenos'lar. Bkz. Araplar
Rha idestos. Bkz. Tekirda ğ
Sebasteia. Bkz. Sivas
Robert de G uiscard 1 64- 1 65, 1 7 4
Selanik 38, 63, 1 55, 1 62, 1 7 4
Roberto (Lombardia hükümdarı) 1 47
Selçuk (Ephesos) 61, 1 54
Rodos 1 65
Selte (Peçenek Beyi) 113
Romanos ı 1 3 (dn.2)
Serbia (Kuzey Yu nanistan'da kent)
Romanos 11 1 3, 45 39
Romanos lll, Argyros 48-56, 58, Scrdike. Bkz. So lya
6B, 75, 76, 1 22, 1 60
Serez (Serres) 31
Romanos lV, Diogenes. Bkz. Dioge­
Sergios (Patrik) 39, 40, 44
nes, Roma nos
Romanos (Bulgar Beyi) 1 5
Seyhun. Bkz. Sir D erya

Romanos (Petros'un diğer adı). Bkz. Sığır M eydanı (istanbul 'da bir yer)
Petro s 1 59

R o m a n o s (Bulgar Beyi Roma- Sırplar ı 46


nos/Petros'un oğlu) 40 Sicilya 45, 59, 60, 6 1

197
Side ı 41 , 1 56 Ku tulm uş oğlu) 1 48, 1 50, 1 5 1
Silvan (Meyyafarik\yn/Martyropolis) ş
27 Şebinkarahisar (Koloneia) 1 01 , 1 46
Silistre (Dristra/Dorostolo) 20 Şerif (Tuğrul Bey'in Ruııılar<ı gön-
Sir Dcrya/Seyh un ı rm a ğı 88, 89 derdiği elçi) 91
Sinnion 44, 47 T
Sisarn Adası (Samos) 47 Tarkh a n i o tes, i oseph (K omu tan)
Sisinnios (Patrik) 39 ı 35

Sivas (Sebasteia) 1 29, 1 30 Taronites, Romanos 28


Skamandros 15 Taroni tes, M ikhaci 1 61
Skleraina (IX. Konstantinos'un sevgi- Tarsos/Tarsus Ovası 1 29
lisi) 78-79, 96 Tatous (Peçenek Bcyi) ı 47
Skleros, Bardas 1 6, 1 7, 1 8, 2 ı , 22, Tauroskythes halkı 1 8, 8 6
2 6-35, 37, 38 Teikhomeros 64, 65
Skleros, Romanos (Bardas Sklcros'un Tekirda ğ (Rhaidcstos) 1 49
oğlu) 26, 3 5
Theadiıra (ioannes Tzimiskcs'in eşi) 1 8
Skleros, Romanos (IX. Kiınstanti­
Theodora (Vl l l . Konstantinos'un 3 .
nos'uıı sevgilisinin kardeşi) 80,
kızı ; Zoe'nin kızkardeşi) 49,
105
52, 73-74, 80, 8 1 , 82, 96, 98-
Skopi<ı. Bkz. Üsküp 1 00, 1 0 5
Skylitzes (tarihçi) 114 Theodorokanos (Komutan) 66, 87,
Sofya (Serdike/Triad i tsa) 3 2 , 39, 1 2 2 1 49
Spendosthlabos (l�us Bcyi) ı 6, 20-23 Theodiıropolis (Avkat/Beyözü? Sa f-
Spendosthlabos (Vladislav; Bulgar ranbolu?) 22
Beyi Aa ron oğl u ; diğer adı i oan­ Theodoros (Ermiş) 22
n es/ivan). Bkz. Vladislav Theodoros (Theodora 'nın hizmet­
Sperkhcrios ırmağı 39 karı, hadım)
Steplı a n os (Donanma Komutanı) 105
60, 61 Theodarus (Antakya Patriği) 14
Stephanos (Boi"sthlabos'un bir diğer Theodoros Gabras. Bkz. Gabras,
adı). Bkz. Bo"ı sthlabos Thcodoros
Stoudios M a n a s tırı (imrahor ilyas Theodosiopolis (Erzurum ) . Bkz. Er­
Bey Cam ii) 45, 73, 1 1 5, 1 52 zurum
Straboromanos (Büyük i m ra h or) Theodosios M onomakhos. Bkz.
1 57 M onomak h os, Theodosios
Sur (Tyros; Fenike/Lübnan ken ti) Theophaniı (i mparatoriçe; N i kep-
38 h oros Phokas'ııı eşi) 14
Süleyman Şah (Kutalmış/Kutlumuş/ Theophilos (Sevdalı -) 81

198
Tornikcs, Leiın/Leontas 82-86 V
Trablus (Tripolis; Fen ike/Lüb­ Varangos'lar ı '• 1 l ll ı
na n'dakil 3 8 Vardar (Bardarl·�. 1\xio ,.,) l ı ı ı ı.ıi J • li ı
Trabzon 119
Vaspurakan 11'1, 111 1

Triaditsa. Bkz. Sofya Veba (istanbul'da) ll ı, 1 1 ll

Triballos'lar 77
Vidin [Bi dine) lll
Tuğrul Bey [Büyük Selçuklu Sul tan - Vladimir (Bladimeros) l'ı
lığı'nın kurucusu) 88-92, 9 4
Vladislav (Bladisthlabos; b u kı�iyı ı l k
Tuna (istros) 20, 2 3 , 4 7 , 5 9 , 9 2 , 94,
andığı yerde Zonaras dal!pnlıkl.ı
ı ı 8, ı ı 9
a dını S p lı e n dosthl a b os diye
Tun aboyu ili 1 47 yazıyor; ayrıca onun l o a ı ı
Tutuş 1 46 nesiivan diye d e anıldığını belir
tiyor) 3 1 , 4'l
Türkler (Macarislandakiler) ı fı
X
Türkler (An adol u 'ya yayılan Oğuz
Türkleri) 88-9 ı , ı 2 ı , 1 2 2, 1 2 6 , Xiphias 44

1 2 8, 1 29 , 1 30, 1 3 3 - 1 3 8 , 1 43 - Xiphilinos, i oa nnes (Patrik) 1 1 9- 1 20,


ı 48, ı 50, ı 51, 1 5 6, 1 7 8- 1 80 1 23 , 1 24

Türkler (Kuzey Oğuzları/Uz'lar) 1 1 8, y


ı 34
Yakapınar (Mopsou Estia/Misis) 1 29
Türkler (Peçenekler). Bkz. Peçenekler Yassıada (Plate) 58
Türkler {Kunıa n'lar). Bkz. Kuman'lar Yolçatı (Kalabrye/Kalobrye/Gelevri)
Tyrak h (Peçenek Beyi) 92, 93 1 53

Tyro poion kalesi (Kappad okia 'da) 1 7 , z


1 40
Zamantı ırmağı 10
Tzamandos (Zamantı Kalesi) 28
Zamantı Kalesi. Bkz. Tzamandos
Tzimiskcs, ioannes. Bkz. i oannes 1 , Ziıe (VI I I . Kiınstantinos'un 2 . kızı ;
Tzimiskes 111. Riımanos'un, sonra IV. Mik­
u h ael'in, sonra IX. Konstan­
Uludağ (Olympos) 1 20 tinos'un eşi) 48, 49, 5 2 -5 7 , 6 1 -
6 3 , 6 7 - 6 9 , 7 1 - 7 7 , 79, 80, 8 1 , 9 G
Urfa {Edessa) 52, 59
Zoe (VI I . Mikhael ' in kızkardeşi) 1 54
Uz'lar. Bkz. Türkler (Kuzey Oğuz­
ları/Uz'lar} Zompe/Zompos Köprüsü (Sakarya
üzerinde) 1 '1 4
ü
Üsküdar (Khrysopolis/Kiırysoupolis)
35, 93, 1 2 5, 1 44, 1 56
Üsküp (Skopia) 40

199

You might also like