Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 69

KADIN OLMAK

İSLÂM, GELENEK, MODERNİTE VE ÖTESİ

editör

H. ŞULE ALBAYRAK

▪ Prof. Dr. Fatma Asiye Şenat ▪ Doç. Dr. Hülya Terzioğlu


▪ Prof. Dr. Hatice K. Arpaguş ▪ Dr. Öğrt. Üyesi Nihal
Şahin Utku ▪ Doç. Dr. Fatımatüz Zehra Kamacı ▪ Dr.
Öğr. Üyesi Rahile Kızılkaya Yılmaz ▪ Doç. Dr. Münteha
Maşalı ▪ Dr. Öğr. Üyesi Saliha Okur Gümrükçüoğlu ▪
Doç. Dr. Ülfet Görgülü ▪ Prof. Dr. Huriye Martı ▪ Doç. Dr.
Birsen Banu Okutan ▪ Dr. Öğr. Üyesi H. Şule Albayrak
© İz Yayıncılık Limited Şirketi, 2020
Sertifika no: 17313

İZ YAYINCILIK: 1169
inceleme araştırma dizisi: 418
ISBN: 978-605-326-405-7
3. baskı, İstanbul, 2020

Oruçreis mahallesi, Tekstilkent caddesi, Koza Plaza, B Blok, Kat:15/151


Esenler-İstanbul
telefon: (212) 5207210 • faks: (212) 5115791
www.iz.com.tr • bilgi@iz.com.tr

Kapak: Necla Tunçman

Basıldığı yer: Alemdar Ofset Matbaacılık (Sertifika no: 22953)


KADIN OLMAK
İSLÂM, GELENEK, MODERNİTE VE ÖTESİ

editör

H. ŞULE ALBAYRAK

▪ Prof. Dr. Fatma Asiye Şenat ▪ Doç. Dr. Hülya Terzioğlu


▪ Prof. Dr. Hatice K. Arpaguş ▪ Dr. Öğrt. Üyesi Nihal
Şahin Utku ▪ Doç. Dr. Fatımatüz Zehra Kamacı ▪ Dr.
Öğr. Üyesi Rahile Kızılkaya Yılmaz ▪ Doç. Dr. Münteha
Maşalı ▪ Dr. Öğr. Üyesi Saliha Okur Gümrükçüoğlu ▪
Doç. Dr. Ülfet Görgülü ▪ Prof. Dr. Huriye Martı ▪ Doç. Dr.
Birsen Banu Okutan ▪ Dr. Öğr. Üyesi H. Şule Albayrak
İçindekiler

Giriş
Cinsiyet Tartışmaları ve Müslüman Kadının
Çifte Meşruiyet Krizi ......................................................... 15
Toplumsal Cinsiyet Tartışmalarıve Müslüman Kadın ............. 18

B İ R İN C İ B ÖL Ü M

EŞREF-I MAHLÛKÂT OLARAK KADIN

“Yeryüzünde Sorumlu Halife”Olarak Kadın


Prof. Dr. Fatma Asiye Şenat ..................................................................... 31
Sonuç ...................................................................................... 51
Kaynakça ................................................................................. 53

Rahmet ve Bereket Kaynağı Kadını Mâtürîdî’den Okumak


Doç. Dr. Hülya Terzioğlu .......................................................................... 55
Giriş ........................................................................................ 55
Hilkatte Sekînet: Kadın ........................................................... 56
Nübüvvete Meveddet, Nübüvvette Mihnet: Kadın ................. 64
Ahkâma Mesnet: Kadın ........................................................... 74
Sonuç ...................................................................................... 80
Kaynakça ................................................................................. 81

“Aynı Vardan Var Olmuşuz…”


Yaratılış Açısından Kadının Konum ve Durumu
Prof. Dr. Hatice K. Arpaguş...................................................................... 83
Kur’ân-ı Kerîm’e Göre Kadının Yaratılışı ................................ 83
Rivayetlere Göre Kadının Yaratılışı ........................................ 93
Değerlendirme ....................................................................... 101
Kaynakça ................................................................................ 109
İ K İ N C İ B ÖL Ü M

TARIHSEL EYLEYICI/AKTÖR OLARAK KADIN

Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın Tarihî Bir Perspektif


Dr. Öğr. Üyesi Nihal Şahin Utku ........................................................... 115
Giriş ....................................................................................... 115
Mezopotamya’da Kadın: Kanunlarla Korunmuş .................... 117
Antik Mısır’da Kadın: Erkeğe En Yakın .................................. 125
Antik Yunan’da Kadın: Beşikten Mezara İkinci Sınıf ............. 130
Helenistik ve Roma Dönemlerinde Kadın:
Yunan Mirası Üzerinde Farklı Konumlandırmalar ........... 145
Bizans’ta Kadın: Havva ile Meryem Arasında ....................... 151
Sâsânîlerde Kadın: Tanrının Soyundan Gelenleri Doğuran .... 160
Sonuç ..................................................................................... 165
Kaynakça ................................................................................ 171

Hz. Peygamber Döneminde Kadın Olmak


Doç. Dr. Fatımatüz Zehra Kamacı .......................................................... 174
Giriş ....................................................................................... 174
Câhiliye Arap Toplumunda Kadın ......................................... 177
Hz. Peygamber’in Kadın Algısı ve Sahâbî Kadınlara Yönelik
Tutum ve Davranışları ...................................................... 180
Hz. Peygamber’in Hâne-i Saâdeti’nde Kadın Olmak .............. 192
Hz. Peygamber Dönemi Sonrası Kadına Yönelik Olumsuz
Tutum ve Davranışların Yeniden Ortaya Çıkma Süreci ... 198
Sonuç ..................................................................................... 200
Kaynakça ................................................................................ 202

Sahîh, Mevzû ve Bağlamından Koparılan Hadislerdeki


Kadın Algısının Analizi
Dr. Öğr. Üyesi Rahile Kızılkaya Yılmaz ................................................. 206
Giriş ....................................................................................... 206
Sîret ve Sahîh Rivâyetler Perspektifinde Kadın ..................... 207
Eksik veya Hatalı Anlaşılması Sebebiyle Kadın Hakkında
Olumsuz Bir Algıya Kapı Araladığı
İddia Edilen Rivâyetler..................................................... 214
Mevzû Rivâyetlerdeki Olumsuz Kadın Algısı ........................ 228
Sonuç ..................................................................................... 234
Kaynakça ............................................................................... 235
Ü Ç Ü N C Ü B ÖL Ü M

HAK VE SORUMLULUK SAHIBI OLARAK KADIN

Fıkhi Düşüncede Kadın: Geçmişten Günümüze Bir Tasvir Denemesi


Doç. Dr. Münteha Maşalı ....................................................................... 241
Giriş ....................................................................................... 241
I. Aile Hukukunda Kadının Konumu ..................................... 244
Aile Kurumu ..................................................................... 244
Nikah Akdi ....................................................................... 246
Nikah Akdinin Sonucu İtibarıyla Kadının Hakları ................ 249
Çok Evlilik ............................................................................. 251
Evlilik Birliğinin Bozulması ................................................... 255
Boşanma Öncesi Alınacak Tedbirler ................................. 255
Boşanma ........................................................................... 257
II. Miras Hukuku .............................................................. 259
III. Kadınların Sosyal Hayatına Dair Hükümler ............... 261
Değerlendirme ....................................................................... 267
Kaynakça ................................................................................ 268

Osmanlı ToplumundaKadınlar (16. ve 17. Yüzyıllar)


Dr. Öğr. Üyesi Saliha Okur Gümrükçüoğlu .......................................... 273
Sosyal Hayatta Kadının Konumu ........................................... 276
Hukuk Önünde Kadının Konumu .......................................... 281
Aile Hukuku Alanında Kadının Konumu ............................... 284
Miras Hukuku Alanında Kadının Konumu ............................ 287
3. Mülkiyet ve Ticaret Hukuku Alanında Kadının Konumu ... 291
Sonuç ..................................................................................... 294
Kaynakça ................................................................................ 296

İbadet Hayatında Kadın -Kadının İbadet Hayatıyla İlgili


Fıkhi Ahkâma Genel Bir Bakış-
Doç. Dr. Ülfet Görgülü ........................................................................... 301
Giriş ....................................................................................... 301
İbadetlerle Yükümlü Olma ..................................................... 304
İbadetlerde Kadınlara Özgü Düzenlemeler ............................ 306
Namazda Kadınların Örtünmesi ....................................... 307
Kadınların Cemaatle Namaza Katılmaları ve Saf Düzeni . 308
Kadınların Hac ve Umre Yolculuğuna MahremleriOlmadan
Çıkmaları .................................................................... 311
İddet Beklemekte Olan Kadının Hacca Gitmesi Meselesi . 313
Hac ve Umre İbadetinde Kadınlara Özgü Uygulamalar ... 316
Kadınların İmameti .......................................................... 316
Kadınların Özel Hallerinde İbadet Meselesi .......................... 317
Özel Hallerde Namaz ....................................................... 320
Özel Hallerde Oruç ........................................................... 323
Özel Hallerde Hac ve Umre .............................................. 326
Özel Hallerde Kur’ân Okuma ve Mushaf’a Dokunma ....... 329
Özel Hallerde Camiye Girme ............................................ 334
Sonuç ..................................................................................... 336
Kaynakça ................................................................................ 338

D ÖR D ÜN C Ü B ÖL ÜM

TOPLUMSAL MESELELERDE KADIN

Şiddet ve Kültür: Kadına Yönelik Şiddeti Kültürel


Kodlar Eşliğinde Değerlendirmek
Prof. Dr. Huriye Martı............................................................................ 345
Kültür Üzerine Kısa Sorgulamalar ......................................... 346
Kültür ve Şiddet ..................................................................... 349
Zihin Kodlarıyla Yüzleşmek .................................................. 350
Şiddeti Besleyen Kültürel Kodlar ........................................... 352
Sonuç ..................................................................................... 358
Kaynakça ................................................................................ 358

Oto-Oryantalist Söylem ve Başörtülü Müslüman Kadın Kimliği


Doç. Dr. Birsen Banu Okutan................................................................. 361
Giriş ...................................................................................... 361
Oto-Oryantalizm .................................................................... 366
Feminist Yazın ve Oto-oryantalist Söylem ............................ 370
Sonuç Yerine .......................................................................... 390
Kaynakça ............................................................................... 392
9

İslâm’da Kadın Tartışmalarında Geleneğe Özcü Yaklaşımın


Eleştirisi ve Alternatif Bir Gelenek Okuması
Dr. Öğr. Üyesi H. Şule Albayrak ............................................................ 395
Kur’ân-ı Kerîm’de Kadının Statüsü ........................................ 396
Hz. Peygamber’in Sünnetinde Kadın .................................... 399
İslâm Geleneği ve Kadın ........................................................ 402
İlim Geleneğinde Kadın ......................................................... 410
Yönetim Geleneğinde Kadın .................................................. 414
Sonuç ..................................................................................... 417
Kaynakça ................................................................................ 417

Dizin .......................................................................................................... 423


Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın
Tarihî Bir Perspektif
Dr. Öğr. Üyesi Nihal Şahin Utku

Giriş

T
oplumun iki önemli unsurundan biri olan kadın, tarih
boyunca farklı coğrafya ve kültürlerde, söz konusu top-
lumların dinî, iktisadî ve toplumsal yapılarına paralel
olarak muhtelif görev ve roller üstlenmiş ve istisnalar bir ke-
nara bırakılacak olursa kadınlar yazılan ve aktarılan tarihin
pasif bir nesnesi olmaktan öteye geçememiştir. Üstelik kadın-
ların, iktidarın dizginlerini ellerinde bulunduran ve resmî ha-
fızayı inşa eden erkek karşısında geri planda kalışı tarihî bir
süreklilik göstermiş ve modern çağlara kadar bu geri planda
kalışın gerekçeleri üzerinde tutarlı tek bir izah ortaya kona-
mamıştır. Kadının insanlık tarihinde “silik” kalmasında etkili
olduğu ileri sürülen siyasi, dinî, iktisadi, toplumsal ve biyolo-
jik argümanlar umumiyetle belli önyargı ve kabullerle konuya
bakmış veya tüm insanlık tarihini kapsayan bu duruma tek bir
açıdan yaklaşmışlardır. Tarihî olayların kamusal hayat üzerin-
116 Kadın Olmak

de yoğunlaşması ve tarihin vakanüvislerin kriterleri ile erkek


egemen bir gözle inşası, kadın tarihinin sessiz, silik ve suskun
kalmasına yol açmış; ev hayatının belirsiz rolleri ile genelleme-
ci bir tasvirin konusu kılınan kadınlar, tarihe varlıkları üzerin-
den değil, eş ve annelik gibi “temsil ettikleri” roller üzerinden
bir siluet bırakmışlardır.
Kadınlar, erkek bakışıyla tasviri yapılan edebî imgelerin,
eksiklik ve kısıtlıklarına vurgu yapılan dinî yorumların, sınır-
lılıklarının hatırlatıldığı felsefi metinlerin ve aşırılıklarla örü-
len mitolojik ögelerin dünyasında hep nesne olarak ele alın-
mıştır. Filozoflar, teologlar, sosyologlar, eğitimciler, ahlakçılar,
hukukçular kadını hep erkek gözü ile tarif etmiştir. Toplumun
farklı alanlarındaki erkek egemen taleplerin birleşmesiyle “ar-
zu ve tahayyül edilen” ya da erkeğin himâye ve vesâyeti altın-
da hep itaat etmesi istenen bir anlayışın gözünden tarihin ko-
nusu olmuşlardır. Örneğin Tanrıçalarla dolu olan Olympos’a
rağmen Atina’da kadınlar vatandaş olamamış; kadınlara yö-
nelik kurumsal olarak açılan okullar bile cezbedici güzellikle-
riyle soylu erkeklere arkadaşlık yapacak olan donanımlı kadın
sınıfı hetaerae’nin yetişmesine hizmet etmiştir. Disiplinsizlik, kı-
rılganlık, zayıflık, sınırlandırılmadığı takdirde belaya yol aça-
bileceği üzerinden oluşturulan menfi algılarla bütünleştirilen
kadın, tarih boyunca cinsler arasındaki köklü farklılığın hep
mağlup tarafı olarak gösterilmiştir. Toplumsal belleğin içinde
görünmeyen, sosyal değişimleri etkilemedeki rolü fark edil-
meyen, kamusal ve siyasal konulardan hep uzak tutulan ve
bilgiye erişimleri tehlike olarak addedilen kadınlar, yalnızca
romantik tarihin ilgisini çekmiştir.
Bu çalışma, tarihin kadın konusunda neden sessiz kaldığı-
nın gerekçelerini ortaya koyabilmek ve tarih boyunca kadının
konumunu belirleyen dinamikleri tespit edebilmek adına Antik
ve Orta Çağ’ın farklı medeniyet birikimlerindeki kadın rolleri-
ne odaklanmanın gerekliliğini vurgulamakta ve kadının tarih
içindeki konumunun geniş ölçekli bir bakış açısıyla ortaya ko-
nabileceğini iddia etmektedir. Bu gerekçe ile çalışmada Mezo-
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 117

potamya, Mısır, Antik Yunan, Helen, Roma, Bizans ve Sâsânî


gibi Antik ve Orta Çağ’ın belli başlı medeniyet birikimlerinde
kadının toplumsal konumuna ışık tutan malzemeler üzerinden
karşılaştırmalar yapılmıştır. Kanaatimizce kadın tarihine iliş-
kin “karanlık ve bulanık” tablonun aydınlatılması, kaynağını
tarihî tecrübeden alan bütüncül bir bakışın rehberliğine ihtiyaç
duymaktadır. Tarihe müracaat, tüm eril üslubuna rağmen izi
sürülmeye değer malzemeler barındırmaktadır. Antik Çağ ve
Orta Çağ’ın belli başlı devlet ve medeniyetlerinde kadın algı-
sını oluşturan dinamiklerin ortaya çıkarılmasının, hem kadın
potansiyelinin tarihe doğru bir şekilde yerleştirilmesi hem de
bugünün dünyasının hakkaniyetli bir şekilde inşası adına ge-
rekli olduğu inancındayız.

Mezopotamya’da Kadın: Kanunlarla Korunmuş


Siyasi ve iktisadi anlamda medeniyetin beşiği olarak kabul
edilen, yazının burada icad edildiği, ilk şehir devletlerinin ve
tapınakların burada kurulduğu, ilk yerleşik tarım ve devletleş-
me tecrübelerinin burada yaşandığı Mezopotamya’da kadının
izini mitolojide, edebî ve dinî metinlerde, pişmiş toprak heykel-
ciğinde, kanun koyucu kralların yazdırdığı hukukî metinler-
de sürebilmekteyiz. Doğurganlık özelliği nedeniyle “toprakla
özdeş” sayılan kadın, bolluk ve bereket ile ilişkilendirilmiştir.1
Mezopotamya’da kadının konumuna ışık tutan malzeme-
lerin başında mitoloji gelmektedir. Toplumların evrene, dün-
yaya, hayata ve kadına dair bakış açılarını yansıtan bu malze-
meler, söz konusu alanlara ilişkin dolaylı bir katkı sunarlar. İlk
çağa ilişkin çoğu mitolojik öyküde olduğu gibi Mezopotamya
mitolojisinde de kadın, “yaşamın annesi ve besleyicisi”, “ölü-
leri yeniden doğmak üzere kabul eden cömert toprak tanrıça”
olarak bereket, yaratıcılık ve kutsallık gibi özellikleri ile ön pla-
na çıkmıştır. Sümer mitolojisinde “gökleri ve yeri doğuran ve

1 Aylin Durmuş, Eski Doğu ve Batı Toplumlarında Karşılaştırmalı Kadın Profili (Yük-
sek Lisans Tezi, 2014), Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s.1, 8.
118 Kadın Olmak

diğer tanrıları yaratan Tanrıça Nammu”, “hayat ve verimlili-


ğin sembolü Ninhursag”, “aşk ve bereketin kaynağı Tanrıça
İnanna”, kutsallık ile ilişkilendirilen bir kadın kültünün oluş-
masında kayda değer roller oynamıştır.2
Sümerlerin yazıyı kullanmaya başlaması ve yazının eskinin
gelenek hukukunun yerini almasıyla birlikte Mezopotamya’da
yazılı hukuk metinleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Toplum ve
devlet hayatının yanı sıra kadınlarla ilgili birçok maddenin yer
aldığı bu hukuk metinleri3 ile bugünlere kadar gelmiş binlerce
adet kil tablet üzerindeki aile arşivleri ve yazışmaları4 Mezo-
potamya’da kadının toplumsal konumunu anlamamıza imkan
sağlamaktadır. Özel yaşama ilişkin bu malumat, kimi zaman
birbiriyle çelişse de5 ihtiyatla kullanılması şartıyla sosyal tarih
bakımından değer taşımaktadır.
Söz konusu hukuk metinlerinden Mezopotamya toplumla-
rında esas itibariyle babanın ön planda olduğu ataerkil bir ai-
le yapısı görülmekle birlikte kadının da toplum, devlet ve aile
yaşamında kayda değer bir yer tuttuğu anlaşılmaktadır. Cinsi-
yetten yola çıkılmaksızın mağduru ve toplumsal yapıyı koru-
ma ve geliştirmeyi esas alan bu metinlerde, tarafların birbirini
suiistimal ve mağdur etmesini engellemeye yönelik çok sayı-
da müeyyide yer almaktadır. Evlilik, boşanma, evlatlık alma
gibi kadın ve aile hayatı ile ilgili hükümlerin kanunlarla be-
lirlenmiş olması, bir yandan bu alanlarda belli suiistimallerin
yaşandığına işaret etse de, diğer yandan bunların kanunlarla
engellenmeye çalışıldığına yönelik bir çabayı da ifade eder.6

2 Mehmet Ali Yolcu, “Babasız Gebelik Mitleri Bağlamında Türk Mitolojisinde


Gök-Yer Dikotomisi ve Ana Tanrıça Kültünün İzleri”, Hitit Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl:7, sayı: 1, Haziran 2014, s. 74.
3 Yüksel Arslantaş ve Rüstem Kadri Septioğlu, “Çivi Yazılı Hukukî Belgelere
Göre Mezopotamya’da Kadın”, Fırat Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Der-
gisi, C. XII, sayı: 1-2, Elazığ 2016, s. 38.
4 M. Stol, “Women in Mesopotamia”, Journal of the Economic and Social History
of the Orient, XXXVIII, sayı: 2, 1995, s. 123.
5 Barthel Hrouda, Mezopotamya (çev. Zehra Aksu Yılmazer). İstanbul: Alfa. 2016,
s. 80.
6 Arslantaş ve Septioğlu, s. 38.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 119

Diğer toplumlarda olduğu üzere Mezopotamya toplumla-


rında da kadının konumunu belirleyen en etkili dinamiklerden
biri evlilikti. Evlilik, kızlar için bir anlamda baba hakimiyetin-
den koca hakimiyetine geçiş demekti. Zira evliliğin resmiyet
kazanması ve geçerli olabilmesi için şart olan evlilik sözleşme-
si, damat ile gelinin babası arasında varılan bir anlaşma ile te-
sis ediliyordu. Hammurabi Kanunları’da evlilik, nişanlılık ile
başlayan ve başlık parasının ödenmesiyle tamamlanan bir sü-
reç olarak ele alınmıştır. Nişanlanan kızın alnına sürülen yağ,
onun yeni statüsünü belirliyor; nişanla hukuki olarak babası-
nın korumasından nişanlısının korumasına geçmiş oluyordu.
Evli kadın statüsü kazanması ise, başlık parasının ödenmesiy-
le gerçekleşiyordu. Başlık parasının bir kısmı evliliğin başın-
da, kalan kısmı ise ilk çocuk doğduğunda ödeniyordu. Başlık
parasına mukabele olarak kız tarafı da erkek tarafına hediye
gönderiyordu. Evlilik umumiyetle kızlarda 14 ilâ 20, erkekler-
de ise 23 ilâ 32 yaşları arasında gerçekleşiyordu. Evlilikle ilgili
uygulamalar Mezopotamya’da bölgeden bölgeye, yahut dev-
letten devlete farklılıklar gösterebilmekteydi. Örneğin, Babil’de
başlık parası gümüş üzerinden ödenirken, Sümerlerde başlık,
düğün sırasında davetlilere ikram edilen yiyeceklerin ve geli-
ne takdim edilen hediyelerin karşılığı olarak kabul ediliyordu.
Diğer yandan Sümerlerde evlilikler çoğu zaman şifahi görüş-
meler sonrasında akdediliyor; kayda geçirilmiş evlilik sözleş-
melerine nadir olarak rastlanıyordu. Bunların çoğu da taraf-
ların mali haklarını korumayı hedefliyordu.7
Umumiyetle tek eşliliğin esas olduğu Mezopotamya toplum-
larında kadının toplumsal statüsünü belirleyen dinamiklerden
bir diğeri, çocuk sahibi olup olmamasıydı. Çocuk doğurmak,
statüyü yükselten ve saygı uyandıran bir durum olarak kabul
edilirken, evli çiftler için de çok önemli bir kazanım sayılmak-
taydı. Özellikle bir erkek çocuğa sahip olmak, aile varlığının
teminatı, atalar kültünün idamesi ve baba ocağının sönmemesi

7 Stol, s. 125-6; Arslantaş ve Septioğlu, s. 8-9.


120 Kadın Olmak

yönünde bir umut, öbür dünyada ise yaşam kaynağı demekti.8


Bu nedenle çocuk sahibi olamama, en yaygın boşanma gerek-
çelerinin başında geliyordu. Çocuk sahibi olmak, bir kadının
evliliğinin bekâsı adına önemli bir kriterdi. Zira çocuğu olan
bir kadından boşanmak o kadar kolay mümkün olmuyordu.9
Kadının çocuğunun olmaması durumunda erkek, “meşru” bir
evlat sahibi olmak için kendine ikinci bir eş ya da köle kadın
alabiliyor ancak bu kadın ilk karısı ile eşit haklara sahip ola-
mıyordu. Diğer yandan çocuğun olmamasının kadından kay-
naklandığı ve boşanmanın gerçekleştiği durumlarda kanunlar,
kadına çeyizini geri alma hakkı yanında başlık parası nispetin-
de gümüş alma imkanı da veriyordu.10 Öte yandan eve alınan
bir odalığın eş statüsüne çıkarıldığı, buna karşılık eşin odalık
statüsüne indirildiği durumlar da olabiliyordu. Kadının has-
ta olması nedeniyle erkeğin ikinci kez evlenmesi durumunda
kadının mağduriyetini önlemek amacıyla bazı yaptırımlar uy-
gulanabiliyordu. Örneğin, kadın ayrılmak istemezse erkek bo-
şanamıyor; kadın baba evine geri dönmek isterse evinden ge-
tirdiği çeyizini de beraberinde götürebiliyordu.11 Ya da Asur’da
olduğu gibi evli bir erkeğin ikinci bir kadınla evlenmesi duru-
munda erkek boşanma bedeli ödemek zorunda kalıyor ve tüm
evlilik ve boşanma işlemleri devletin resmî makamlarınca ger-
çekleştiriliyordu. Asur’da kadınların boşanma hakkı konusun-
da nispeten rahat oldukları gözlenirken, zina etmeleri halinde
cezaları nehre atılarak öldürülmek oluyordu.12
Toplumda kadının konumunu belirleyen bir başka husus
miras meselesi idi. Mezopotamya’da soyun devamını sağla-
yan erkek çocuklar babalarının mutlak varisi kabul edilmiş ve

8 Pierre Bordreuil - Françoise Briquel-Chatonnet - Cecile Michel, Tarihin Başlan-


gıçları – Eski Yakındoğu Kültür ve Uygarlıkları (çev. Levent Başaran). İstanbul:
Alfa, 2015. s. 272.
9 Stol, s. 129.
10 Arslantaş ve Septioğlu, s. 25; Bourdreuil vd. s. 273.
11 Arslantaş ve Septioğlu, s. 16-7.
12 Stol, s. 130-1; Arslantaş ve Septioğlu, s. 21: Bordreuil vd. s. 274.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 121

bu durum kanun ve vasiyetnamelerde açıkça belirtilmiştir.13


Ancak kanunlarda kız çocuklarının miras durumuna ilişkin
malumat oldukça sınırlı kalmıştır. Mesela, bazı özel durum-
larda kızların, özellikle de tapınakta görevli rahibelerin baba-
larından miras aldıkları bilinmektedir. Normal şartlarda da
babaların kızlarına pay verdiklerine yönelik örnekler mevcut
ise de bu tür örnekler oldukça az miktardadır. Babanın kızını
evlendirdiğinde verdiği çeyizin “evlilik hissesi” olarak miras
sayılıp sayılmayacağı konusu tartışmalıdır. Bazı araştırmacı-
lar bunun miras sayılabileceğini söylerken, bazıları da baba-
nın çeyiz verirken bir yandan da başlık parası aldığını hatır-
latarak çeyizin miras olarak görülmesinin doğru olmadığını
ifade etmektedirler.14
Hammurabi Kanunları, kocası tarafından verilen malın ta-
sarrufunun kadına ait olduğunu ve buna kimsenin müdahil
olamayacağını vurgulaması,15 dikkate değer bir husustur. Yine
kadınları ilgilendiren bir başka husus, süt anneliğin yaygın ve
belli kurallara tabii oluşudur.16 Mezopotamya’da her ne kadar
doğum oranı yüksek gibi gözükse de çocuk ölüm oranı da o
nispette fazla olduğundan bir ailede yetişkinlik çağına gelebi-
len ortalama çocuk sayısının iki ilâ dört arasında değiştiği tah-
min edilmektedir.17 Bu durum yaşayabilen bir çocuğun, özellik-
le de erkek çocuğunun kıymetini daha da artıran bir husustu.
Mezopotamya’da kadınların hane içinde üstlendikleri roller
dışında dışarıda uğraştıkları yaygın bir iş kolu tespit edileme-
se de dokumacılık, kamış kesmek, tahıl öğütmek ve ebelik gibi
işlerle meşgul oldukları bilinmektedir. Eski Babil kanunların-
da ise meyhane işleten kadınların (Sabitum) yaygınlığı dikkat
çekmektedir. Asur’da tüccar eşlerinin kocalarının işlerine kat-
kıda bulundukları bilinirken, Yeni Babil döneminde varlıklı

13 Koray Toptaş, “Eski Mezopotamya’da Çocuk”, Archivum Anatolicum, 10/1, An-


kara 2016, s. 68.
14 Toptaş, s. 70-1.
15 Arslantaş ve Septioğlu, s. 17.
16 Stol, s. 129.
17 Hrouda, s. 81.
122 Kadın Olmak

adamların eşlerinin kendi işlerini kurabildikleri, çeyizlerini de


bu işlerde sermaye olarak kullanabildikleri görülmektedir.18
Oldukça sınırlı sayıda olsa da ve üst tabakadan kadınlar için
geçerlilik taşısa da yazıcı, hâkim, vali gibi erkek mesleklerin-
de çalışan kadınların varlığını, Mezopotamya toplumlarında
kadınlar adına bir “özgürleşme” işareti sayan modern yorum-
larla karşılaşmaktayız.19 Mezopotamya’da Şammuramat, Na-
kiya ve Rahibe Adad-guppi gibi devlet işlerinde etkili olmuş
kadınlara rastlansa da bunların istisnai örnekler olduğu tah-
min edilmektedir.20
Mezopotamya’da tapınaklarda görev alan ve haklarının ka-
nunlarca belirlendiği bir kadın varlığından da haberdarız. Ken-
di aralarında sınıflara ayrılan bu kadınların içinde en yüksek
sınıfı, erkek tanrılara hizmet eden Entumlar teşkil etmiştir. Ev-
lenebilme, dolayısıyla manastır dışında oturabilme hakkı olan
söz konusu kadınlar asil aile kızlarından seçilmekte olup, diğer
kadınlardan özel kıyafetleriyle ayırt edilmekteydiler.21
Yine Akad, Eski ve Orta Babil dönemlerinde “tanrının hiz-
metindeki kadın” anlamında kullanılan Naditum da tapınak-
larda görev alan bir diğer kadın sınıfıdır.22 Tanrı Şamaş’a ait
tapınağın bulunduğu şehirde Gagum denen manastırlarda ika-
met eden, zengin ve nüfuzlu aileden olma şartı aranmaksızın
Babil’in şehirli ailelerinden seçilen bu kadınların ticaret yap-
tıkları, arazi alım ve satımı ile uğraştıkları, tımar alıp sadece
yüksek memur sınıfı ve tüccarlara ait bir hak olan tımar sat-
ma işi ile kazanç sağladıkları bilinmektedir. Naditum’ların ge-

18 Stol, s. 136-7; Arslantaş ve Septioğlu, s. 28. Bir örnekte kadın kocasının bor-
cu için kefil olmuştur. Bkz: Gautjier Toulini, “Women and Family Solidariti-
es in the Murasû Archive (Nippur – Fifth Century B.C.)”, REFEMA- Women
and Economy in Ancient Mesopotamia: The Household Setting (2nd &3rd Novem-
ber 2012 – Nanterre) içinde, 2012, s. 3.
19 Örneğin bkz. Hrouda, s. 83.
20 Hrouda, s. 83.
21 Arslantaş ve Septioğlu, s. 29.
22 Bu görevliler bazı araştırmacılarca farklı şekillerde algılanmıştır. Bkz. Susand-
ra J van Wyk, “Prostitute, Nun or “Man-Woman”: Revisiting the Position of
the Old Babylonian Nadiātu Priestesses”, Journal of Northwest Semitic Langua-
ges, 2015, XLI, sayı: 2, s. 95-122.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 123

nellikle evlenmedikleri ve tapınaktaki diğer kadın görevlilerle


birlikte yaşadıkları, evlenseler bile çocuk doğurmalarının ya-
sak olduğu kaydedilmektedir. Ancak Hammurabi Kanunları,
çocuk doğurma hakkı olmayan Naditum’lara yaşlandıklarında
kendilerine bakmaları için evlatlık alabilme hakkı vermektey-
di.23 Görüldüğü üzere Mezopotamya’da kanunlar kadın ve er-
kekleri kısıtlayan kanuni sınırlamalara karşı onların mağdur
olmamalarını temin edecek çok sayıda seçenek sunmaktadır.
Dinî hayat içindeki kadınlar arasında, tapınak hizmetinin
ardından sarayda çalışmak üzere istihdam edilen Zikrum’ların
yanı sıra Qadistum denen mal-mülk edinebilen, evlenip çocuk
sahibi olabilen, dadılık ve ebelik gibi işler yapan kadınlar da
vardı. Aynı zamanda dinî bir fonksiyonu olan bu kadınlar, bol-
luk ve bereket tanrıçasının temsilcileri olarak görülüyordu.24
Orta Asur kanunlarında yer alan bazı katı cezalar ile aile
içi ilişkilerin düzenlenmesi hedeflenirken, toplumda uygu-
lanan bazı cezaların resmî bir nitelik taşımadığı dikkat çek-
mektedir. Örneğin örfî bir mahiyet taşıyan bu uygulamalar
içinde, kocanın zina işleyen karısının burnunu kesme, âşığı-
nı hadım etme ve yüzünü dağıtma gibi şahsî cezalandırma
şekilleri vardı. Bu örnekler, Asur’da kadın ve zina gibi ko-
nularda, kanunların yanısıra toplumsal algıların da devreye
girdiğini göstermektedir. Diğer yandan namuslu bir kadına
tecavüzün tespiti durumunda da suçlunun ölümle cezalan-
dırıldığı görülmektedir.25
Yine Orta Asur kanunlarında evli kadınlara toplumda ayırt
edilmeleri için başlarını örtme zarureti getirilmiş, örtmeme-
leri halinde başlarına zift dökme ve kulaklarının delinip ar-
kaya bağlanması gibi sert müeyyideler uygulanmıştır. Fahişe
ve kadın köleler ise dışarıda örtünmeden muaf tutulmuşlar;26
tam tersine onlara da örtmeleri durumunda ağır cezalar tatbik

23 Stol, s. 129; Arslantaş ve Septioğlu, s. 29-31.


24 Arslantaş ve Septioğlu, s. 31-32.
25 Arslantaş ve Septioğlu, s. 34.
26 Arslantaş ve Septioğlu, s. 37-38.
124 Kadın Olmak

edilmiştir.27 Ancak bu uygulamanın tüm Mezopotamya kültür-


leri ve dönemleri için geçerli olduğunu söylemek doğru de-
ğildir. Örneğin Babil’de bu yönde bir uygulama mevcut de-
ğildir.28 Öte yandan Sümerlerde sadece fahişelerin başlarını
örttüğü iddiası da isabetli değildir. Zira Sümer tapınakların-
da Tanrıça Inanna’nın (Akkad’da İştar) rahibelerinin de baş-
larını kapatma zorunluluğu vardı. Bu rahibelerin en azından
bir kısmının, Tanrıça Inanna ile çoban tanrı Dumuzi’nin aşkı-
nı sembolize etmek üzere, tapınakları ziyaret edenlerle mabe-
de bağış karşılığı cinsel ilişkiye girdikleri ileri sürülmüşse de
bunların hepsini fahişe olarak nitelemek doğru değildir. Mezo-
potamya toplumlarında kadın ve sâir uygulamaların bölgede-
ki devletlere göre farklılık gösterdiği görülmektedir. Örneğin
başörtüsü uygulamasının Asur’da evli kadınlar için zorunlu
hale getirilmesi üzerine normal sokak fahişelerinin başlarını
örtmeleri yasaklanmıştır.29
Özetle, Mezopotamya medeniyetinden kalma arkeolojik bul-
gu ve kilden kayıtlar sebebiyle kadınların toplumsal hayattaki
konumlarıyla ilgili oldukça istisnai bir bilgi hazinesi mevcut
olmakla birlikte bu bilgilerden çıkarılabilecek tüm yorumlar
tarihî olguların sadece aydınlatılmış kısmından hareketle ya-
pılacağı için yanlış değerlendirmelere açıktır. Kaldı ki, bu er-
ken dönem oldukça geniş bir zaman dilimini ve kısmen farklı
kültürleri (örneğin Sümerlerin Akkadlardan oldukça farklı bir
dilleri ve yaşam tarzları vardı) kapsadığı için bir dönem veya
şehir için elde edilen bulguların genellenmesi doğru bir yak-
laşım olmayacaktır. Nitekim Mezopotamya medeniyeti şehir-
leri, belirgin ataerkil toplumsal yapıları ve görev dağılımları
ile de dikkat çekmektedir. Tüm bunlara rağmen, Mezopotam-
ya havzasındaki kadınların diğer medeniyetlerdeki kadınlara
nispetle daha fazla toplum içinde oldukları ve belirgin bazı
haklara sahip oldukları söylenebilir. Diğer yandan kadınlar,

27 Ülfet Yıldırım, Antik Dönemde Kadın ve Süslenme (Yüksek Lisans tezi, 2009),
İzmir, s. 7.
28 Stol, s. 124.
29 Yıldırım, s. 7.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 125

evlilik ve aile hukuku gibi konularda bu kadar çok kanunun


olması, söz konusu toplumlarda ciddi sıkıntıların olduğu an-
lamına da gelebilir. Her hâlükârda kanunların mevcudiyeti,
bu konularda sıkıntıların yaşanmasını engellemek adına ka-
nun koyucular ve toplum nezdinde bir hassasiyetin mevcut
olduğunun işaretçisi sayılabilir.

Antik Mısır’da Kadın: Erkeğe En Yakın


Antik Mısır’da kadının toplum içindeki konumunun Mezo-
potamya’daki ile benzerlikler gösterdiğini görüyoruz. Mısır’da
toplum içinde cinsiyete göre dağılım olmakla birlikte hukuk
bağlamında tüm bireyler sınıf, meslek ve cinsiyet anlamında
eşit gibi durmakta; dolayısıyla kadın hukuken reşit sayılmak-
tadır. Bu, cinsiyet ve sosyal sınıf farklılıklarının belli ölçüde
kanunlara yansıdığı, muhtelif kesimlerin haklarının ve sınır-
larının belirlendiği Mezopotamya hukukundan farklı bir yak-
laşımı ifade etmektedir. 30 Bununla birlikte uygulamada sosyal
sınıfların belirgin hatlarla birbirinden ayrıldığı da bilinen bir
gerçektir. Her hâlükârda Mısır’da bireylerin haklarının cinsi-
yetten ziyade toplum içindeki sosyal sınıflara göre belirlendi-
ğini görmekteyiz. Bu anlamda köylü sınıfından bir kadının, en
azından aynı sınıftan bir erkeğe göre durumu daha kötü sa-
yılmazdı. Kadınlar mülk elde edebilir, mülklerini yönetebilir
ve alıp satabilirlerdi. Mahkemelerde ve hukuki sözleşmelerde
taraf olabilir, ortaklıklara girebilir ve mirastan pay alabilirler-
di. Hatta toprağın anneden kıza geçtiği dahi ileri sürülmüştür.
Mısır’da kişilerin kendilerini falanca erkeğin değil de “falan-
ca kadının oğlu” olarak ifade etmeleri, kezâ kadınların ülkeyi
yönetebilmesi, kadının toplumsal konum ve saygınlığına işa-
ret eden dikkate değer örneklerdir.31 Aşağıda görüleceği üze-
re Yunan’da ve Roma’da ise kadın erkeğin vesayeti altındadır.

30 Barbara Watterson, The Egyptians, Oxford: Wiley-Blackwell, 1997, s. 16; Mau-


lana Karenga, Maat- The Moral Ideal in Ancient Egypt: A Study in Classical Afri-
can Ethics, Routledge, New York: 2004, s. 356-7.
31 V. Diakov ve S. Kovalev, İlkçağ Tarihi (çev. Özdemir İnce), İstanbul: Yordam,
2010, I, s. 124.
126 Kadın Olmak

Helenistik dönemde Mısır’a yerleşen Yunan kökenli kadınlar


Mısırlı kadınların bu haklarına şaşırmış ve kendileri için aynı
hakları talep etmişlerdir. 32 Herodot da şaşılacak şeylerle do-
lu olduğunu söylediği Mısır’da çarşıya kadınların çıktığından
ve alışverişlerini kendilerinin yaptığından, erkeklerin evlerde
bez dokuduklarından bahsetmektedir.33
Mısır’ın taş oymaları ve resimleri de, Mısırlı kadınların di-
ğer medeniyetlere kıyasla çok daha özgür ve yüksek standartta
hayat sürdüklerine ilişkin ipuçları sunmaktadır. Sanat eserle-
rine yansıyan ince ve kaliteli ketenlere bürünmüş; değerli mü-
cevherlere bezenmiş ve makyajla süslenmiş kadınların saray
kadınları olduğu tahmin edilmekte ve bu kadınlara toplumda
büyük saygı gösterildiği vurgulanmaktadır.34
Tahtın kadından geçmesi ve bir kadın mirasçının eşine tahta
çıkma hakkı getirmesi, Mısır’da prenseslerin evliliğini gergin
bir mesele haline getirmiş; bu nedenle kraliyet evlilikleri çoğu
zaman kardeşler arasında gerçekleşmiştir. Hatta bazı firavun-
lar kızları ile evlenmişlerdir. Bu durum tanrısal bağın devamlı-
lığından çok kızlarının başkalarıyla evlenmesini önlemek gibi
bir amaca hizmet etmiş ve bu sayede kraliyete mensup kadın-
lar büyük bir güç kazanmıştır.35
Mısır kraliyet ailesinde neredeyse bir kural olan kardeş ev-
liliği, kraliyet ile sınırlı kalmayıp toplumun tüm sınıflarına ya-
yılmıştır. İmparator Comodus zamanında Arsinoe şehrinde
halkın üçte ikisinde kardeş evliliğinin görülmesi ve Eski Mısır
dilinde hem “kızkardeş” hem de “(kadın) eş” için “snt” keli-
mesinin kullanılması dikkate değerdir.36

32 Watterson, s. 16; Charles Freeman, Mısır, Yunan ve Roma – Antik Akdeniz Uy-
garlıkları (çev. Suat Kemal Angı). Ankara: Dost, 2003, s. 197.
33 Herodotos, Herodot Tarihi (çev. Müntekim Ökmen). İstanbul: Türkiye İş Ban-
kası Yayınları, 2004, s. 100.
34 J. M. Roberts, Dünya Tarihi I (çev. İdem Erman)., İstanbul: İnkılap, 2011, s. 87.
35 Roberts, I, s. 87.
36 Egon Friedell, Mısır ve Antik Yakındoğu’nun Kültür Tarihi (çev. Ersel Kayaoğ-
lu). Ankara: Dost, 2006, s. 181.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 127

Mısır kadınının toplumsal konumuna ışık tutması bakımın-


dan Mısır mitolojisi de dikkate değer ipuçları vermektedir.
Çoğalmanın ve nüfusun hayati önem taşıdığı ve erkeğin üre-
medeki işlevinin tam olarak anlaşılmadığı dönemlerde kadı-
nın hep “yaşam üretebilen yaratıcı bir güç” olarak mitolojile-
re konu olması ve kutsallıkla ilişkilendirilmesi,37 Mısır için de
geçerlidir. Mısır’da Tanrıça İsis, hem kardeşi hem de kocası
olan Osiris’in parçalanarak Mısır’ın farklı bölgelerine dağıtıl-
mış olan cesedini bir araya getirerek ona yeniden hayat veren
yaratıcı bir güç olarak karşımıza çıkmaktadır. Mısır’ın yöneti-
cisi olan ve firavunları sembolize eden Horus da Tanrıça İsis’in
Osiris’den doğan oğludur. Bir başka efsaneye göre, güneş tan-
rısı Ra yeryüzüne çok yakın yaşadığı için bitkiler, hayvanlar ve
insanlar çoğalamamaktadır. Bunun üzerine İsis, Ra’nın tükü-
rüğünden ve kilden bir yılan yaratır ve bu yılan Ra’yı ısırır. Ra,
yılan kendi tükürüğünden olduğu için zehirden kurtulamaz
ve şifacı İsis’ten yardım diler. O da Ra’nın dünyadan uzaklaş-
ması ve böylece yeryüzünün hayat bulması karşılığında Ra’yı
iyileştirir. İsis’in sembolize ettiği bu kadınsı hasletler (yaratı-
cılık, şifa, iyilik, gerektiğinde kurnazlık) Mısırlıların kadında
görmek istediği ve yücelttiği unsurlar gibi durmaktadır. Tabiî
olarak Mısırlıların başkaca tanrıçaları da bulunmaktadır. Ör-
neğin, insanların aşırılıklarını cezalandırmak için yeryüzüne
gönderilen Tanrıça Hathor insanlarla dost olmuştur. Kadınlı-
ğın ve kadınların tanrıçası Bastet, Mısır’ın en popüler tanrıça-
larından biridir.38
Bu kadar çok tanrıçanın olduğu bir dinde tapınaklarda ka-
dınların olmasına da şaşırmamak gerek. Kadınlar rahibe olabil-
dikleri gibi, kâtip de olabilmekteydi, ki bu da Mısır’da oldukça
prestijli bir meslek sayılmaktaydı. Kadınlar tanrı ve tanrıçalara
adanmış günlerde erkeklerle birlikte kutlamalara katılır, kimi

37 Yolcu, s. 72-73.
38 Mark, J. J. (2016, November 04), “Women in Ancient Egypt”, Ancient History
Encyclopedia, https://www.ancient.eu/article/623/; Kamil Şahin ve Salih Top-
rak, “Küresel ve Dinsel Perspektifte Kadın Kimliği”, Turkish Studies, Ankara,
C. 11/18, 2016, s. 208-9.
128 Kadın Olmak

seremonilerde başrolü oynarlardı. En özel günlerde, Mısır’ın


en üst rahibine bir kadın rahip de tanrı Amon’un karısı unva-
nıyla eşlik ederdi. Kadınlar tıpla da ilgilenebiliyor; Mısır’ın ta-
nınan doktorları arasında kadınlar da yer alıyordu.39
Antik Mısır’da istisnai de olsa zaman zaman kadın firavun-
ların tahta çıktığı da olmuştur. Mryt-Neith, Nitocris, Sobeknof-
ru ve Hatşepsut bilinen isimlerdir. Helenistik dönemde böyle
bir görevi Cleopatra üstlenmiştir. Bu isimler arasında özellik-
le Hatşepsut dikkate şayandır. I. Tutmosis’in kızı olan Hatşep-
sut, üvey kardeşi II. Tutmosis ile evlenmiştir. Kendisinin çocu-
ğu olmasa da eşinin bir cariyeden olan oğlunun tahta çıkması,
onun da yaşının küçük olması sebebiyle önce vekaleten, ardın-
dan da tahtın gerçek varisi olduğu iddiasıyla ülkeyi 20 yıl bo-
yunca yönetmiştir. Erkek egemen devlet kadrolarına kendini
kabul ettirmek için zorlanmış olsa da başarılı bir yönetim ser-
gilediği anlaşılmaktadır. Mısır’ın kayda geçmiş ilk dış ticaret
seferini de yaptıran Hatşepsut, kimi yerde kadın figürünü ön
plana çıkarmış ve “Tanrı Amon’un karısı” ünvanı ve “Saf al-
tının kadın Horusu” sıfatlarını kullanmış, kimi yerde ise di-
ğer firavunlar gibi sahte sakal takmış veya bu şekilde imge-
lenmiştir. Kadınlar doğrudan yönetici olamadıkları zaman bile
yöneticilerin eşleri olarak ciddi bir gücü ellerinde tutabilmiş-
lerdir. Bu çerçevede özellikle Akhenaten’in eşi Kraliçe Nefer-
titi ile III. Amenhotep’in eşi Kraliçe Tiye devlet yönetiminde
söz sahibi olmuş firavun eşlerinin başında gelirler ve istisna
da sayılmazlar.40
Mısır’da aile kurumunun diğer Antik Çağ toplumlarından
daha farklı bir şekilde algılandığı anlaşılmaktadır. Mısır Ka-
hire Müzesi’nde yer alan çok sayıda karı-koca heykeli dikkat
çekicidir. Hemen hepsinde eşlerin yan yana oturarak yapıl-
mış olan heykelleri ve mezar süslemelerinde birbirine sarılmış
olarak çizilmiş resimleri, yazılı kayıtlarda ifade edilenleri teyit
eder niteliktedir. Teorik olarak kadınların evliliklerde söz hak-

39 Mark, “Women in Ancient Egypt”


40 Freeman, s. 46; Mark, “Women in Ancient Egypt”; Şahin vd., s. 209.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 129

kına sahip oldukları; eşlerini kendilerinin seçebildikleri anla-


şılmaktadır. Evliliğin Mısır’da dinsel bir seremoni içermediği,
sade bir tören şeklinde yapıldığı tahmin edilmektedir. Taraf-
lar için büyük ölçüde bir sözleşmeden ibaret sayılan evlilikte
kadın da bu akdin bir tarafı sayılıyordu. Erkek tarafı kadına
bekaretinden fedakârlık hediyesi verir, gelin tarafı da erkek
tarafına hediyeyle mukabele ederdi. Evlilik yaşı kadınlar için
12 yaşından itibaren başlarken erkekler genellikle 20 yaşında
evleniyordu. Her iki tarafın evlenmeden önce yeni kurulacak
hanenin çatısını çatmış, eşyalarını tamamlamış olmaları bekle-
niyordu. Kadınlar boşanabiliyor, boşandıkları zaman malları-
nı, genellikle yaşadıkları evi ve hemen her zaman çocuklarını
alabiliyorlardı. Boşanmayı erkek tarafının istemesi durumun-
da kadına nafaka ödenmek zorundaydı. Gençlerin yaşlılarla,
özellikle de anneleriyle ilgilenmeleri teşvik edilen bir olguydu.
Şüphesiz ki, idealize edilen bu portre, hayatın gerçekliği kar-
şısında her zaman ve her yerde tam anlamıyla işlememiştir.41
Tüm geleneksel toplumlarda olduğu gibi, Mısır’da da ka-
dınlardan beklenen daha ziyade ev işleri, çocuk doğurmak ve
büyütmekti. Bu anlamda, tahılın öğütülmesi, ketenin eğiril-
mesi, kumaşların dokunması gibi işler genellikle kadına aitti.
Duvar resimlerinde kadınların çoğunlukla erkeklere nispetle
daha açık bir ten rengiyle boyanmasının ardında muhtemelen
güneşin altında daha az kalmaları etkili olmuştur. Antik Yu-
nan’da olduğu gibi Antik Mısır’da da güneşte kavrulmamış
açık ten rengi bir statü göstergesi sayılıyordu. Buna rağmen
kadınların tarlalarda kocalarına yardım ettiği de bilinmekte-
dir. Çocuk bakımı çok zorlu bir iş olmasa da çocuk ölümleri-
nin yüksek oluşu nedeniyle kadının hayatının çok önemli bir
kısmı ardarda devam eden hamileliklerle geçmekteydi. Diğer
yandan zengin ailelerin hanımları sıradan kadına göre olduk-
ça konforlu bir hayat sürebilmekteydi. Her çeşit malzemeden
mücevherat, kişisel bakım eşyaları ve kıyafetlere sahiptiler. Ka-

41 Brier, B & Hobbs, H., Ancient Egypt: Everyday Life in the Land of the Nile, Ster-
ling: 2013, s. 88; Freeman, s. 67.
130 Kadın Olmak

dın ve erkeğin bir arada bulunduğu müzikli ve dansözlü ziya-


fetler düzenler veya böyle ziyafetlere katılırlardı.42
Bilgelik öğretilerinin kocaya eşine iyi davranmasını öğütle-
diği Mısır’da evliliklerin genellikle mutlu göründüğüne vurgu
yapılmaktadır. Erkeklerin kadınlarından bahsederken kullan-
dıkları “güzellik geliyor”, “sahibem altın gibi”, “ey yeşillenen”
gibi pek çok ifade, diğer yandan kadınların da kocalarına “pe-
pe”, “tete” gibi takma adlarla seslenmeleri bu tezi destekler
niteliktedir.43
Bu arada sıradan kadınlar için dışarının çok da tekin bir yer
olmadığı vurgulanmaktadır. II. Ramses’in ağzından nakledi-
len şu rivayet kadınlar için dışarının ifade ettiği tehlikeye işa-
ret etmektedir: “Ben Mısırlı kadınların diledikleri yere gitme-
lerini, kendilerine tecavüz edilmeden istedikleri yere seyahat
edebilmelerini sağladım.”44

Antik Yunan’da Kadın:


Beşikten Mezara Ikinci Sınıf
Yunanlıların öncülü sayılabilecek Miken döneminde Girit,
Kiklad ve Grek’teki figürinler, mühürler ve duvar resimleri
üzerinde yer alan kadın tasvirlerine dayanarak bu dönemde
Ege havzasında anaerkil bir yapının ya da en azından anaerkil
ağırlıklı dinî bir inanışın geçerli olduğu iddia edilmekte, ayrı-
ca eserlerin ait olduğu M.Ö. II. binyılın ortasında yaklaşık 300
yıllık bir dönem boyunca bu tasvirlerin süreklilik gösterdiği
vurgulanmaktadır. Ege havzasındaki bu anaerkil düzenin ge-
tirdiği serbestiyle, kadınların da erkekler gibi dışarıdaki haya-
ta katıldığı, kutlamalarda görev aldığı, kendi aralarında ritü-
eller düzenledikleri, akrobatlık yaptıkları ya da rahibe olmayı
seçtikleri düşünülmektedir. Duvar resimlerinde tasvir edilen
kadınların hepsinin bakımlı olduğu ve üzerlerinde zengin ta-

42 Freeman, s. 67.
43 Friedell, s. 181.
44 John Baines ve Jaromir Malek, Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi - Eski Mı-
sır (çev. Zeynep Aruoba ve Oruç Aruoba). C. II, İstanbul: İletişim, 1986, s. 200.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 131

kılar taşıdıkları gözlemlenmektedir. Ancak tasvirde yer alan


kadınların üzerlerindeki pratik kullanımı olmayan elbiselerin
tanrıça tasvirlerinde de görülmesi, bunları giyen kadınların
ana tanrıça kültüne hizmet veren rahibeleri mi yoksa belli za-
manlardaki ritüellere katılan sıradan kadınları mı temsil etti-
ği konusunda ihtilaflar yaşanmıştır. Bu ihtilaflara rağmen söz
konusu resimlerde gözlenen başlıca kadın profilleri; dinî tö-
renlerde oldukları anlaşılan kadınlar, o dönemde yalnız asil-
lerin araba kullanması nedeniyle aristokrat zümreye mensup
oldukları tahmin edilen üst sınıf kadınlar ve kısa elbiseleri,
koyu renkli tenleriyle çeşme başında bekleyen gösterişsiz, alt
sınıfa mensup kadınlar şeklinde bir tasnife tâbi tutulabilir.45
Ege uygarlığının devamı niteliğinde olan Antik Yunan’da
ise kadının konumuna ilişkin birbirinden farklı görüşler yer
alsa da, Antik Yunan’da kadınların durumunun hiç de iç açıcı
olmadığı, kadınların siyasi ve kültürel hayattan dışlandıkları,
mülk edinme haklarının olmadığı, erkek hâmilerine muhtaç
yaşamak zorunda kaldıkları, hukukî anlamda kölelerden çok
da farklı olmadıkları tezi46 ekseriyetle kabul görmüştür. Hat-
ta cinsiyet eşitsizliğinin kadının ikinci sınıf olarak görüldü-
ğü Antik Yunan’da başladığı öne sürülmüş;47 Yunan polisi bir
“erkekler kulübü” olarak tasvir edilmiştir.48 Yunan’ın kendi
şartları içinde değerlendirilmesi gerektiğini ifade ederek ka-
dınlar aleyhine durumun o kadar da kötü olmadığı tezi,49 isa-
betli bir görüş değildir.
Antik Yunan’da kadın karşıtı görüşleri ile kadınların ikincil
durumuna felsefî anlamda destek verenlerin başında, doğası

45 Ayşe Gül Akalın, “Eskiçağda Grek Kadınının Toplumsal Yaşantısı”, Ankara


Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Der-
gisi, C. 21, sayı: 33, 2003, s. 20-21.
46 Nigel Rodgers, Antik Yunan (çev. Ülkü Evrim Uysal). İstanbul: Türkiye İş Ban-
kası Yayınları, 2015, s. 488; Pierre Vidal-Naquet, Homeros’un Dünyası (çev: Dev-
rim Çetinkasap). İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2015, s. 77.
47 Rodgers, Antik Yunan, s. 488.
48 Vidal-Naquet, s. 77.
49 Bkz. H.D.F. Kitto, Yunanlar (çev. Ayşegül Yurdaçalış). İstanbul: Alfa 2017, s.
228-264.
132 Kadın Olmak

itibariyle erkeğin üstün, kadının ise aşağı ve tebaa olduğunu


dillendiren Aristoteles gelmektedir.50 Kadını “akılsal bir var-
lık olmadığı” tezinden yola çıkarak pür bir duygusallıkla öz-
deşleştirerek ikinci plana atan yaklaşımın ardında, erkek söy-
lemci felsefî gelenek önemli bir yer tutmuştur. Yunan edebiyatı
da bütünüyle bir erkek toplumu yansıtmaktadır. Eski Komed-
ya, tümüyle erkeklerle ilgilenmiş; Platon’un tartışmacıları hep
erkeklerden seçilmiş; Tragedya’da kızlara kaba bir şekilde eve
girmeleri tenbihlenmiştir.51 Ksenophon’un Oikonomikos adlı ese-
rinde yer alan “Genç kız on beş yaşında, sıkı kurallar altında
yaşamış ve eğitilmiştir; öyle ki az görecek, az işitecek, az so-
racak, yün işlemesini bilecek, yemek pişirmesini de bilecek...”
sözleri,52 kezâ Thukydides’in Perikles’e dayandırdığı “kadınlar
hakkında ne kadar az konuşulursa o kadar iyidir”,53 tezi, hep
kadının toplumdan uzak tutulmasına yönelik mesajlar empo-
ze etmiştir. Kadınlara yönelik bu olumsuz bakış, hukukta da
kendini göstermiştir: Kadınların mülk sahibi olamayacakları;
Meclis’te yer alamayacakları; hukuki işlerini yürütemeyecek-
leri, ölünceye kadar da hep bir erkeğin vesâyeti altında yaşa-
maya mahkum oldukları vurgulanmıştır.54
Antik Yunan’da istenmedikleri için terk edilen çocukların
büyük ekseriyetini kız çocukları oluşturmuştur. Aile bütçesine
katkıda bulunmadıkları gerekçesiyle kızlar, maddi bir yük ola-
rak algılanmışlar, zengin aileler dışında aynı evde ikiden fazla
kız evladının bulundurulmasına sıcak bakılmamıştır. Yaşama
hakkı verilen kızların yaşam alanları fizyolojilerine de uygun
olduğu gerekçesi ile evin en loş ve ışıksız kısmı olan birinci kat-
ta yer alan gynaikon ile sınırlı tutulmuştur. Zafiyet ve eksiklik-
le tanımlanan kadınların evden çıkmaması, erkeğin gözetim
ve kontrolü altında kalması gerektiği vurgulanmıştır. Kadın-

50 Aristoteles, Politika (çev. Mete Tunçay). İstanbul: Remzi, 1993, s. 13.


51 Kitto, s. 232, 233.
52 Laleş Uslu, Antik Yunan’da Kadın Betimlemeleri ve Kadının Sosyal Statüsü (Dok-
tora tezi, 2018), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 2.
53 Akalın, s. 33.
54 Kitto, s. 234.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 133

lar, Olimpiyat oyunlarının gerçekleştirildiği gymnasium’lardaki


etkinliklere sadece seyirci olarak katılabilmiştir. Yarışmacıla-
ra yarışmaya çıplak katılma zarureti getirilmesinin sebebinin
dahi kadınların kılık değiştirerek oyunlara katılma ihtimalinin
önüne geçmek olduğu iddia edilmiştir.55
Antik Yunan’da kadının sorumlulukları evle ilişkili olarak
tanımlanmıştır: Yunanlı kadın, evini çekip çevirmeli, yemek
pişirip dokuma yapmalı veya bu konularda yardımcıları varsa
onları denetlemeli, ambara göz kulak olmalı, çocuk doğurmalı
ve büyütmelidir.56 Kadınlar gebelikleri döneminde bedenleri-
ne iyi bakmalı, tembel olmamalı, yürüyüş yapmalı; ancak ka-
falarını pek çalıştırmamalıdır; zira bebekler iyiliklerini kendi-
lerini taşıyan annelerinden almaktadırlar.57
Yemek yapma, dikiş dikme, örgü örme becerileri kazanan
kızların ergenliğe girmeleriyle evlenmeleri beklenirdi.58 Ergen-
liğe henüz girmiş olan kızların, kendilerinden 10-15 yaş büyük
kişilerle evlenmesi uygun görülmüş; bu yaş farkının gereklili-
ği özellikle vurgulanmıştır. Bu sayede deneyimli ve sosyal ha-
yatta pişmiş erkeklerin, “mümkün olduğunca az şey görmüş,
mümkün olduğunca az şey duymuş ve mümkün olduğunca
az şey öğrenmiş kadınları” sıkı bir biçimde denetleyebilecek-
lerine inanılmıştır. Dahası Yunan tıbbında genç yaşta hamile-
liğin daha güvenli, buna karşılık spermin ise olgun erkeklerde
daha güçlü olduğuna dair bir inanış da bu tercihte etkili ol-
muştur. Ergenlik çağındaki genç kızlara, psikolojik gel-gitler
yaşadıkları bu dönemde olgun bir erkeğin kollarının iyi gele-
ceği vurgulanmıştır.59
Yunan toplumundaki ataerkil düzenek, kadınlara eşlerini
seçme insiyatifi tanımamıştır. Gelinin ailesi tarafından hazırla-

55 Duygu Kocabaş Atılgan, “Antik Yunan’da Toplumsal Cinsiyet Rollerinin Tem-


sili”, Yedi: Sanat, Tasarım ve Bilim Dergisi, sayı: 10, Yaz 2013, s. 18; Rodgers, s.
488.
56 Freeman, s. 110.
57 Aristoteles, s. 228.
58 Kocabaş Atılgan, s.16.
59 Freeman, s. 209-10.
134 Kadın Olmak

nan çeyizinin büyüklüğüne ve bekaretine tanıklık edecek olan


şahitler huzurunda evlenen kızların en önemli görevi, doğur-
mak olarak tanımlanmıştır. Atinalı kadınların ortalama olarak
hayatları boyunca dokuz çocuk doğurması gerektiğine dair bil-
giler, aktarılmaya değerdir.60
Erkekler yasal olarak tek eşli olsalar da metres ve cariye
edinmelerine engel teşkil edecek bir sınırlama ve engelle kar-
şılaşmamışlardır. Erkekler efendilerini geri çevirmeyen kadın
ya da erkek köleleri ile cinsel birliktelikler yaşamakla kalma-
mış; bütçelerine göre fahişe sınıflarından tercihler yaparak sı-
nırsız birliktelikler yaşamışlardır.61 Diğer yandan kızlar, kimi
zaman babalarının arazilerini ipotek ettirme pahasına temin
ettikleri çeyiz parası ile gittikleri koca evinde çeyizlerini har-
cama hakkına bile sahip olamamışlar; bu hak, kocalarına ait
sayılmıştır. Ancak boşanmaları halinde çeyiz parası kendile-
rine iade edilmiştir. Çocuğun olmayışı, boşanmada meşru bir
gerekçe sayılmış; kadınlar genellikle sadece kocalarının top-
lum içinde utanç verici davranışları varsa boşanma hakkı el-
de etmişlerdir.62
Antik Yunan’da evlilik kadın için oldukça belirleyici bir
hadise, bir dönüm noktası idi. Evlilikle birlikte kadın sadece
yaşadığı mekânı değiştirmiyor; aynı zamanda dinini de de-
ğiştiriyordu. Zira Antik Yunan’da ev dini ve atalar kültü esas
olduğundan tapınılan şeyler evden eve değişiyordu. Bir kişi-
nin iki ocağa ve iki ayrı ataya aynı anda yakarması söz konu-
su olmadığından “evliliğin birliği” anlamına gelen tapınma
ortaklığı kadının erkeğe tâbi oluşu ile sağlanıyordu. Bu ne-
denle evliliğin temeli, kutsal bir anlam taşıyordu. Evlilik töre-
ninin (gamos) 3 evresi olup her birinin törenleri ocak önünde
gerçekleşiyordu. İlki baba ocağı önünde gerçekleşen “nişan”,
ikincisi baba ocağından koca ocağına geçiş seremonisi (gelini

60 Rodgers, s. 491; Freeman, s. 210.


61 Martin, s. 238.
62 Mehmet Ali Kaya, İlkçağ Tarihi ve Uygarlığı, İstanbul: Bilge Kültür-Sanat, 2018,
s. 288-289; Freeman, s. 210.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 135

damat ve en yakın arkadaşı baba ocağından alırdı), üçüncü-


sü ise koca ocağı önünde devam eden (burada gelini damadın
annesi karşılardı) ritüellerdi. Kızın koca dinine girebilmesi, ilk
dini ile tüm bağlarını koparmasını gerektirirdi ki bu da baba-
nın kızını genç erkeğe verdiğini söylediği ilk törende gerçek-
leşirdi. Beyaz elbiseler giydirilen, yüzü örtülen ve başına bir
taç takılan kız, ilahiler eşliğinde kocanın evine getirilir; orada
kutsal su ile yıkanıp kutsal ateşe dokundurulurdu. Duaların
ardından bir tatlı ya da ekmek paylaşılır, böylece kız ve erkek
arasında dinsel bir birlik sağlanmış olurdu.63
Evlilikle birlikte kadın kocasının dinine girmekle kalmaz,
aynı zamanda kocasının izin ve hükmü altında yaşayacağı bir
hayata dahil olurdu. Antik Yunan’da evlilik hayatının kadın
için hiç de cazip olmadığı anlaşılmaktadır. Yunan tragedyası-
nın sık sık kadın ve erkek arasında yaşanan gerilimleri konu
edinmesi de bu hususa işaret etmektedir.64 Yunan’ın üç meş-
hur tragedya yazarından biri olan filozof ve şair Sophokles (ö.
MÖ. 406)’in bir oyununda geçen şu ifadeler, kadınların evlilik-
te yaşadığı travmalara çarpıcı bir şekilde dikkat çekmektedir:
“Bana soracak olursanız, çocuk saflıkları her zaman güven ve
mutluluk içinde korunduğu için, evlenmemiş kızlar babaları-
nın evinde ölümlülerin tadabileceği en tatlı yıllarını geçirir-
ler. Fakat ergenliğe eriştiğimizde ailelerimizden ve atalara ait
tanrılarımızdan zorla alınıp çok uzaklara satıldığımızı anlarız.
Bazılarımız ilk defa gördüğümüz erkeklerin evlerine, bazıları-
mız yabancılara, bazılarımız neşesiz evlere ve bazılarımız da
düşmanlığa gideriz. Ve ilk geceyle kocalarımızın boyunduru-
ğu altına girdiğimiz zaman, övgüye ve her şeyin güzel oldu-
ğunu söylemeye zorlanırız.”65
Evliliğin kadın için “koca ocağına bağlanma” gibi dinî bir
anlayışla temellendirilmesi ve erkeğin tabiiyetine dayandırıl-

63 Fustel de Caulanges, Antik Site - Yunan’dan Roma’ya Kadar Tapınma, Hukuk ve


Kurumlar (çev. İsmail Kılınç). Ankara: epos, s. 49; Freeman, s. 210.
64 Nazile Kalaycı, “Erinysler’den Eumenidler’e: anject olarak kadın”, Cogito An-
nelik Özel Sayısı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, sayı: 81, yaz 2015, s. 48.
65 Freeman, s. 209-10.
136 Kadın Olmak

ması, ataerkil düzene dinî bir meşruiyet de kazandırmış olu-


yordu. Evlenene kadar baba ocağına tâbi olan kızlar, evlen-
dikten sonra da kocalarının evindeki düzene tâbi olurlardı.
Babasının ocağını terk ederek kocasının dinine geçen kadının
yeni düzen içindeki en önemli görevi, tapınmayı sürdürecek
yeni nesillerin doğmasına imkân sağlamak, yani çocuk doğur-
maktı. Her biri kendine özgü bir dine ve tanrılara sahip olan
ailelerin bu değerli emaneti sonraki kuşaklara aktaramaması
en büyük bedbahtlık sayılıyordu. Bu bakımdan ev dinini de-
vam ettirme görevinin en büyük erkek evlada yüklendiği bu
düzenekte ocağın tüttürülmesi, yani inancın devam ettirilme-
si, doğacak evlatlarla mümkün oluyordu. Aileden ayrılan ölü-
leri anacak ve onlar adına törenler düzenleyecek kuşakların
olmaması, aileler için “ebedi bir sefalet” demekti. Bu nedenle
bekarlık hem birey hem de aileler için lanet ve derin bir mut-
suzluk anlamına geliyordu. 66
Evliliğin en önemli gayesinin, tapınmayı devam ettirebi-
lecek üçüncü bir kişinin dünyaya getirilmesi olduğu her fır-
satta vurgulansa da, kız çocuğu dünyaya getirmek evliliğin
amacından sayılmamıştır. Evlendiği gün babasının dininden
vazgeçerek kocasının dinine geçecek olan kız çocuğunun, ta-
pınma kültünü devam ettirememesi nedeniyle ailenin, atala-
rın ve ocağın beklentileri hep erkek çocuk üzerine yoğunlaş-
mıştır. Bu nedenle erkek çocuklar doğduğunda onların aileye
kabulünü ve evin tanrısına takdimlerini sembolize eden tem-
silî bir tören düzenlenmiştir. Ölen atalarına kurban verecek,
cenaze yemeğini sunacak ve tapınmasıyla evin dinini devam
ettirecek olan ve baba ocağının kurtarıcısı kabul edilen erkek
çocuğuna biçilen anlam, Antik Yunan’da kadınların neden ikin-
ci planda kaldığının gerekçelerini de açıkça ortaya koymakta-
dır. Zira tapınmanın ve ölen ataların kurtuluşunun teminatı,
erkek çocuklardır.67 Kadınların üzerindeki erkek çocuk doğur-
ma baskısı onları öyle bunaltmıştır ki, rivayete göre köle do-

66 de Caulanges, s. 52.
67 de Coulanges, s. 54-55.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 137

ğan bebekleri kaçırarak onları kendilerininmiş gibi gösterme


yoluna başvurmuşlardır.68
Kadının ev dinini doğumla değil de evlilikle edinmiş olması
bile onun ikincil konumuna işaret etmektedir. Zira o bu haliy-
le ne ataları temsil edebilir, ne bir ata olabilir, ne de bir ocağı
tüttürebilirdi. Ocağı olmayanın otoritesi de olmaz, evde sözü
geçmezdi. Mezara gömülünce onun için özel bir tapınma ya-
pılmaz, yaşamında olduğu gibi ölümünde de kocasının teba-
ası sayılırdı. Ergin sayılmayan kadın, dinsel yaşamında ken-
disine şeflik edecek bir erkeğin, yurttaşlık hayatında da onu
temsil edecek bir vâsinin varlığına muhtaçtı.69
Antik Yunan’da miras meselesi de bu düzenekle yakından
ilişkiliydi. Zira ev dininin ve tapınmanın zorunlu devam et-
tiricisi olarak miras da erkek çocukların hakkı olarak görülü-
yordu. Miras intikali, babanın kişisel tercihine göre şekillen-
mez; erkek çocuk tapınmada olduğu gibi mülkiyetin devamı
söz konusu olduğunda da hukuken varis kabul edilirdi. Erkek
çocuk, daha babası hayatta iken tarlanın ve evin ortak mülki-
yetine sahip olurdu. Bu çerçevede bir kızın babasından miras
alması kabul edilemez bir durumdu. Bu, ancak ailenin erkek
çocuğu yoksa mümkün olabilirdi. Bu durumda mirastan hak-
kı olan kadının evlenip gittiği ev önem kazanıyordu. Böyle du-
rumlarda malın aile içinde kalması için kızlar genellikle baba
tarafından akrabaların çocuklarıyla evlendirilirdi.70 Bir yoru-
ma göre kızların evlilik dışı ilişki sonucunda çocuk sahibi ol-
malarıyla ilgili temel endişe, mirasın aile dışına çıkması tehdi-
diydi.71 Ancak bu yorumun istisnai vakıalarla ilişkili olduğunu
ve genele teşmil edilemeyeceğini düşünüyoruz.
Evlerin mimarisi de bu toplumsal düzenekle uyumlu ola-
cak şekilde düzenlenmiştir. Genellikle evler dış dünyaya ka-
palı olarak tasarlanmış ve az sayıda pencereye yer verilmiştir.

68 Martin, s. 238.
69 de Caulanges, s. 86.
70 de Coulanges, s. 74-75; Freeman, s. 210.
71 Freeman, s. 212-3.
138 Kadın Olmak

Evde andron adıyla bilinen kısım erkeklere ayrılmış; hane dı-


şından gelen misafirlerin de ağırlandığı bu odaya kadınların
girmesine sıcak bakılmamıştır. Kadınlara ayrılmış olan oda-
lara da yabancıların girmesi yasaklanmıştır. Büyüklükleri ile
dikkat çeken varlıklı ailelere ait evlerde, umumiyetle içlerinde
kadınların dokuma tezgahları ile tahıl, yağ ve şarap gibi gıda-
ları koydukları kilerin yer aldığı bir avlu yer almıştır. Helenis-
tik döneme kadar oldukça sade ve dış dünyadan soyutlanmış
olarak tasarlanan evlerde, bu dönemden itibaren mozaik süs-
lemeler yaygınlık kazanmıştır.72 Süslemenin ev dekorasyonu-
na girişi, Helenistik dönemde kadının hayatındaki canlanma
ve renkliliğin bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
Bir yandan evlilik kurumunun en önemli hedefi olarak gö-
rülen çocuk sahibi olma önemsenirken, diğer yandan Yunan’da
kadınlar hamilelikleri boyunca toplumdan dışlanarak bir an-
lamda cezalandırılmışlardır. Doğum yapan kadının ancak bir
arınma ritüeliyle kirliliğinin son bulacağına inanılmıştır.73 Ha-
mile bir kadının bir sığıra eliyle ya da ayağıyla dokunmasıyla
sığırın hastalanıp öleceği, ekinlerin kuruyup yok olabileceği
düşünülmüş; kadının lohusalık döneminde giydiği tüm kıya-
fetler ve yemek kapları ev halkını da kirlettiği düşüncesiyle
yok edilmiştir. Kadınların kırk gün boyunca kutsal mekanla-
ra ve tapınaklara girmeleri engellenmiştir. Genç kızların özel
halleri de aynı şekilde bir utanç ve aşağılanma vesilesi olarak
görülmüş; ergenliğe giren genç kızlar komşu köyden seçtik-
leri bir analıkla birlikte hallerine ağlamışlardır. Bu süreç bo-
yunca kaldıkları kulübeden her sabah gölde yıkanmak üzere
dışarı çıkmışlar; titreyerek döndükleri kulübeye gidiş yolun-
da erkeklerle karşılaşmamak için özen göstermişlerdir. Zira
o haldeki bir genç kızı gören erkeklerin kör olacağına inanıl-
mıştır. Özel halleri sona eren kızlar bu süre sonunda annele-
rine teslim edilmiştir.74

72 Freeman, s. 212.
73 Durmuş, s. 3.
74 Durmuş, s. 98.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 139

Atina’da erkek çocukların ilk çocukluk evrelerini geride bı-


raktıkları yedi yaşından itibaren anne yanında vakit geçirme-
lerine hoş bakılmamış, hem onlara göz kulak olmaları hem de
birlikte vakit geçirmeleri için çocuklar yetişkin erkeklere teslim
edilmiştir. Savaş, avcılık, hayat becerileri ve iyi bir vatandaş
ve baba olmanın inceliklerinin öğretildiği bu eğitim sürecin-
de, genç oğlanların yetişkin erkeklerle cinsel birliktelik yaşa-
ması empoze edilmiştir. Böyle ortamlarda görülen oğlancılık
olgusu dahi toplumda tabii karşılanmıştır. Bu eğitimle erkek
çocuklarının, güya pısırık ve erkek çocuk yetiştirmekten aciz
olan kadınların elinden kurtarılması hedeflenmiştir.75 Zira Ati-
nalı bir kadın, reşit olmamış bir çocukla eşdeğer bir konum-
da sayılmıştır. Kadının babası, kocası, kardeşi ya da yakın bir
erkek akrabasından birinin yönetim ya da himayesi (kyreios)
altında olmasının zorunlu olduğu Atina’da yetim kızlara da
devlet tarafından bir kyreios sağlanırdı.76 Kadını acziyet ile
ilişkilendiren bu menfi algı, Hipokrat, Empedokles ve Parme-
nides gibi hekim ve filozofların görüşlerinde de yer almış; ka-
dına hep erkeğin düzenini ve hayatını tehdit eden bir unsur
olarak bakılmıştır. Nitekim Hipokrat, kadının kalitesiz sperm-
lerden yaratıldığını vurgularken, farklı dönemlerde yaşamış
olan Empedokles ve Parmenides de vücudun sağ tarafından
gelen spermin erkek, sol tarafından gelenin ise kız olarak so-
nuçlandığını ileri sürerek sol tarafı/kızları uğursuzlukla iliş-
kilendirmiştir.77 Şair Sophokles, “susma”yı kadının şanından
sayarken,78 Homeros “Her adamın çocukları ve kadınları üs-
tünde yasa koyma yetkisi vardır” demiştir.79
Öte yandan Platon kadın ve erkekte aynı güçlerin bulun-
duğunu, kadının erkek kadar iyi olmasa da bütün işleri yapa-
bileceğini vurgulamakla birlikte, zayıflıklarına vurgu yaptığı

75 Atılgan, s. 16-17; Kaya, s. 288.


76 Robin Sowerby, Yunan Kültür Tarihi (çev. Özgür Umut Hoşafçı). İstanbul: İn-
kılâp, 2012, s. 87.
77 Atılgan, s. 19.
78 Aristoteles, s. 28.
79 Aristoteles, s. 9.
140 Kadın Olmak

kadınlara daha kolay işler verilmesi gerektiğini söyler.80 Bu ka-


naatin tam tersine, aslında kadının erkek tarafından baskılan-
masının sebebi, kadının zayıf ve yetersiz olması değil, bilakis
güçlü ve baştan çıkarıcı olmasıdır. Bunun pratik tezahürü ola-
rak, erkeğin işlediği tecavüz suçunun cezasının kadının işledi-
ği iddia edilen baştan çıkarma suçuna verilen cezadan daha az
olması gösterilmiştir.81 Bu iddia abartılı gözükse de neticede
Antik Yunan’da vâki olan sosyolojik bir duruma çeşitli açıkla-
malar getirilmeye çalışılmıştır. Gerek düşünürlerin ve filozof-
ların açıklamaları, gerekse kadınlarla ilgili konuların mitolo-
jide ele alınış şekli, gerekçeleri izah etmekten çok, yaşanan ve
kabullenilmiş olan olguları meşrulaştırmaya yönelik çabalar
gibi durmaktadır.
Esasında Antik Yunan’da toplumsal cinsiyet rollerinin ay-
rışmasında ve cinsiyetler arası düzenin pekiştirilmesinde mi-
tolojinin önemli bir etkisi olmuştur. Mitlerde kadınların kon-
trol altında tutulması gereken varlıklar olarak ele alınması,
tanrıçaların şiddet ve tehdit içeren davranışları ile korkutucu
yanlarına vurgu yapılması, Zeus’un insanları cezalandırmak
için onlara kötülüklerin yanı sıra bir kadın göndermiş olması
üzerinden kadın hep bir cezalandırma aracı olarak tasvir edil-
miştir. Bir yanıyla hayatın kaynağı sayılan ve arzulanıp iste-
nen bir varlık olarak görülen kadın, diğer yanıyla baştan çıka-
rıcı, acımasız ve lanetlenip korkulan şeytani bir tehlike olarak
betimlenmiştir.82
Kadınların toplumsal konumunun tarih boyunca hem dö-
nemsel hem de coğrafî özelliklere bağlı olarak önemli farklılık
gösterdiği tezi, Antik Yunan için de geçerlidir. Nitekim özel-
likle Yunan kırsalında ve Sparta gibi tüm bireylerini toplumsal
düzeneğin bir parçası olarak gören şehirlerde kadının durumu
Atina’dan biraz daha farklıydı. Zira Atina’da bile kadınlara is-

80 Platon, Devlet (çev. Sabahattin Eyuboğlu – M. Ali Cimcoz). İstanbul: Remzi,


1999, s. 131-132.
81 Freeman, s. 212.
82 Atılgan, s. 20-2.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 141

tisnai ayrıcalıkların tanındığı oluyordu. Örneğin bilgelik, za-


fer gibi güçlü vasıfları taşıyan Atina devletinin koruyucu tan-
rıçası Athena’nın her ne kadar Zeus’tan doğduğu kabul edilse
de ve ataerkil bir düzenekten bahsedilse de, baş tanrının vari-
sinin bir kadın olması dikkate değerdir. Athena adına düzen-
lenen Panathenaia bayramına kadınlar da katılabilmiştir (gerçi
yabancılar ve hür bırakılmış köleler de katılabiliyordu). Dört
yılda bir daha ihtişamla kutlanan bu bayramda, Athena hey-
keline giydirilmek üzere kadınlar tarafından dikilen yeni kaf-
tan dört soylu bakire tarafından taşınır, kadınlar da törende
yerlerini alırlardı. Aynı zamanda küçük kız çocuklarının genç
kızlığa geçişini sembolize eden bu töreni izlemek üzere Atinalı
ev kadınları da evlerinden çıkardı. Öte yandan tanrıça Deme-
ter’in adına tertip edilen Thesmophoria bayramı sadece kadınlar
tarafından kutlanırdı. Erkeklerden uzak bir yerde kutlanan bu
festivalde kadınlık yüceltilir ve tanrıçalara adaklar adanırdı.83
Yılın farklı zamanlarında düzenlenen bazı festivaller yalnızca
kadınlara yönelik olup, erkekler alınmazdı. Mesela şarap ve
tiyatro tanrısı Dionysos adına Mart ayında şehir dışında dü-
zenlenen ayinlere yalnızca kadınlar katılabilir, şarap içip kır-
larda çılgın bir şekilde koşarak monoton gündelik hayatların-
dan kısa süreliğine de olsa sıyrılma fırsatı bulurlardı.84 Antik
Yunan’da kadınların dinsel anlamı olan festivallerle kültürel
açıdan birleştirici rolü olan Olimpiyat Oyunları’na sadece iz-
leyici olarak katılım sağlamaları mümkün olmuşsa da komed-
yalara katılmalarına izin verilmemiştir.85 Her hâlükârda bu tür
etkinlikler ev kadınlarının dışarıya çıkmasına vesile olmuştur.
Antik Yunan’da evin geçimi ve alışverişinden erkek sorum-
lu tutulmuş; kadının bunları gerekçe göstererek evden çıkması
hoş karşılanmamıştır. Bronz ten, günü dışarıda geçiren kadın-
ların (hizmetçiler, tarlada çalışanlar vb.) alameti olarak görül-
düğünden makbul sayılmamış ve alt sınıflara mensup olmayı

83 Akalın, s. 40-42: Rodgers, s. 489; Freeman, s. 213.


84 Rodgers, s. 489.
85 Uslu, Antik Yunan’da Kadın Betimlemeleri ve Kadının Sosyal Statüsü, s. 67.
142 Kadın Olmak

ifade etmiştir. Dolayısıyla beyaz tenli bir kadın olmak, nere-


deyse alt sınıflara mensup olunmadığının bir garantisi sayıl-
mıştır.86 Hizmetkârları olduğu halde evinin kapısını kendisi
açan bir kadın ayıplanmış ve iffetsizlikle suçlanmıştır. Atina’da
görgülü bir kadının evinden dışarıya geçerli bir nedeni olma-
dan çıkmasına hoş bakılmamıştır.87
Her ne kadar kadın için dışarıda olmaya hoş bakılmasa da
özellikle yoksul kesimlerde bu kuralın çok da işlemediği anla-
şılmaktadır. Yoksul kadınlar ekmek, sebze, basit kıyafetler ve
incik boncuk satmak için küçük tezgâhlar açmış;88 temizlik iş-
çisi, pazarcı, tarla işçisi, sütanne, ebe, dansöz, müzisyen veya
fahişe olarak iktisadi düzenekte yer almışlardır. Bu çerçevede
çalışan kadınlar içinde, özellikle soylu aristokrat sınıf erkekle-
rinin içkili ve müzikli toplantılarına katılarak onların gönlünü
hoş tutan “arkadaş” anlamındaki hetaerae (tekil: hetaera), fark-
lı bir yerde durmaktadır.89 Bunlar, özel bir eğitime tâbi tutu-
lan, okuma-yazma bilen, şarkı söyleyip dans edebilen, farklı
müzik enstrümanlarını çalabilen, şiir okuyabilen hatta felsefi
konularda yorum yapabilen donanımlı kadınlardı. Ancak ne
yazık ki bu donanım topluma değil; bir sınıf erkeğin beklen-
tilerine hizmet ediyordu. Ayrıca orta sınıfa hitap eden ve bu
sınıfın müzikli ve içkili toplantılarına katılan hayat kadını de-
nebilecek pornai’ler vardı.90
Alışverişi büyük ölçüde erkekler ve köleler yaptığından alış-
veriş vesilesi ile dışarı çıkan kadın sayısı az olsa da, çeşmeden
su doldurmak, kadınların en büyük sosyalleşme araçlarından
biri idi. Zengin kadınlar bu işi kölelerine yaptırıyordu. Fakir
kadınlar tarlalarda ya da dükkanlarda çalışmak zorunda ka-
lırken, genç yaşta evlenen ve kısmi bir eğitim alan kadınlar
evdeki mutat işlerin yanında dokuma işleri de yapıyorlardı.91

86 Freeman, s. 209.
87 Martin, s. 236.
88 Martin, s. 236.
89 Akalın, s. 42.
90 Kaya, s. 289.
91 Rodgers, s. 489.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 143

Antik Yunan’da kadınlar, aynı zamanda cenaze törenlerinin,


erkekleri savaşa uğurlama merasimlerinin olmazsa olmaz par-
çasıydılar.92
Öte yandan Sparta’ya baktığımızda oradaki kadın profili-
nin Atina’dan oldukça farklı olduğunu görmekteyiz. Aile ya-
şamı ve eğitimin devlet tarafından kontrol altında tutulduğu
Sparta’da doğan çocuklar, sağlıklı olup olmadıklarının anla-
şılması için önce sağlık kontrolünden geçirilir, sakat ya da za-
yıf doğanlar ıssız bir yere götürülerek ölüme terk edilirdi. Sağ-
lıklı olanlar ise erkek-kız ayırt edilmeksizin devlet tarafından
alınarak eğitimden geçirilirdi. Kız çocuklarının aldıkları eği-
timle sağlıklı, güçlü ve dayanıklı çocuklar dünyaya getirme
potansiyellerinin artırıldığı düşünülürdü. Spor ve müzik eği-
timinin de verildiği genç kızların makyaj yapmaları, saçlarını
uzatmaları ve altın takılar takmaları hoş karşılanmazdı. Belli
bir yaşa geldiklerinde de katıldıkları festivallerde, evlenmek
isteyen koca adaylarının beğenisine sunulurlardı.93 Aristote-
les, Sparta’daki kadınların başıboşluk içinde olduklarından,
sınırsız ve lüks içinde yaşadıklarından şikayet etmekte ve er-
keklerin kadınların buyruğu altına girmesine yol açan bu du-
rumun şehrin mutluluğuna zarar verdiğini iddia etmektedir.
Kızlara mirasın intikali nedeniyle mülk sahibi erkeklerin sa-
yısında düşüş olduğundan, bunun da Sparta’nın çöküşü an-
lamına geldiğinden yakınmaktadır.94 Sparta’da kadınların da-
yanıklı asker-evlatlar yetiştirmeleri için yarı çıplak bir şekilde
egzersize tabi tutulmuş olmaları, Yunan toplumu içinde de bir
istisna teşkil etmektedir. M.Ö. IV. yüzyıla gelindiğinde Spar-
ta’da mirasta hak sahibi olabilmiş, toprak edinmiş ve kocala-
rını kendileri seçmiş kadınlara rastlanmaktadır.95
Antik Yunan toplumunda kadının toplumsal konumuna iliş-
kin umumi manzara, erkeklerin himayesinde yaşamını sürdü-

92 Uslu, Antik Yunan’da Kadın Betimlemeleri ve Kadının Sosyal Statüsü, s. 153-4.


93 Kaya, s. 287-8.
94 Aristoteles, s. 54-55.
95 Rodgers, s. 488; Freeman, s. 214.
144 Kadın Olmak

ren ve potansiyellerini erkeklerin belirlediği şartlar ve sınırlar


içinde ortaya koyabilen geri planda kalmış bir görünüm arz et-
mektedir. Bununla birlikte güçlü ve donanımlı kadın profilinin
varlığına ilişkin bireysel ve kurumsal istisnalar da mevcuttur.
Antik Yunan’da eğitimli kadın profilinin istisnai bir örneği-
ni teşkil eden “filozof” kadınlar olarak övgüyle bahsedilen ve
yukarıda bahsi geçen hetaera sınıfının, esasında soylu erkeklere
hizmet eden bağımsız ve profesyonel bir fahişe sınıfı olduğu
göz ardı edilmemelidir. Fiziksel güzelliklerinin yanı sıra biri-
kimleriyle de göz dolduran bu kadınlar devletin himayesin-
de özel bir eğitimden geçiyorlar, karşılığında da devlete vergi
ödüyorlardı. Erkeklerin yemekli toplantılarında (eşlerin davet
edilmediği) zeki ve esprili sohbetleriyle onları eğlendiriyorlar;
şarkı söyleyip müzik aletleri çalıyorlardı.96 Genellikle yaban-
cı ya da köle kökenli olan bu kadınların ortalama bir Yunan-
lı kadından çok daha özgür olduklarını görmekteyiz. Ayrıca
hemcinslerine karşı yazdığı aşk şiirleriyle tanınan Lesboslu şair
Sappho97 ve sosyal çevrede fiziksel görüntüsünden çok güzel
konuşma yeteneği ve akıl hocalığıyla dikkat çeken Miletoslu
Aspasia98 gibi tekil örnekler de vardı. Aspasia’nın Atina’daki
evinin, içinde Sokrates’in de bulunduğu, önde gelen birçok ya-
zar ve düşünürü çeken entelektüel bir merkez olduğu vurgu-
lanmakta ve Atinalı erkeklerin, bir hetaerae olmasına rağmen,
onun güzel konuşmasını dinlemek üzere eşleriyle birlikte As-
pasia’nın evine gittikleri nakledilmektedir Aralarında sanatçı,
devlet adamı ve Anaxagoras, Archimedes, Sophokles, Sokrates
gibi çok sayıda filozofun da buranın daimî konukları arasında
yer aldığı bilinmektedir. Atina’da ilk kez bir kadının -özellik-
le de yabancı bir kadın- bu kadar serbest hareket etme cesare-

96 Thomas R. Martin, Eski Yunan (çev. Ümit Hüsrev Yolsal). İstanbul: Say, 2014,
s. 238.
97 Kaya, s. 290; Laleş Uslu, “Antik Yunan’ın Asi Kızı Sappho”, Dicle Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 21, Ekim 2018, s. 262.
98 Kaya, s. 289.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 145

ti gösterdiği vurgulanmaktadır. Sokrates’ın kendisine hoca-


lık yapanlar arasında Aspasia’yı sayması dikkate değerdir.99
Hetaerae dışında birikimli kadın sınıfının sıra dışı bir baş-
ka örneğini, iyi eğitim görmüş babaların kızları veya kocaların
eşleri oluşturmuştur ki, bunlar arasında Theano, Damo, Arete,
Hipparchia, Hypatia gibi isimler yer almaktadır.100 Bunlardan
soylu ve zengin bir aileye mensup olan Hipparchia, ailesinin
tüm karşı çıkmalarına rağmen fakir filozof ve gezgin Kinik fi-
lozof Krates ile evlenmiş, Antik Yunan toplumunda hemen her
kadının en önemli uğraşlarının başında gelen dokuma işinde
çalışmayı, yapacak çok daha önemli işlerinin olduğunu söyle-
yerek reddetmiş; fakir kocasının standartlarına uyum sağlaya-
rak sade bir yaşamı benimsemiş, kadınların geleneksel kadın
rollerinden kurtulmaları için çaba harcamıştır. Toplumun de-
ğer yargılarından oldukça uzak fikir ve söylemlerinin Yunan
toplumunda oldukça tepki çekmiş olması,101 bu kadınların Yu-
nan toplumunda sıra dışı kaldığını teyid etmektedir.
Kadın duruşuna dair bu istisnai ve bireysel örneklerin, özel-
likle Atina’nın genelini yansıtmadığı açıktır. Olympos tanrıça-
larla dolu olsa da Atina’da kadın yurttaş olamamıştır.102 Keza
genelde savaşların kurbanı olarak görülen ve bu yüzden ço-
cuklar, yaşlılar ve kölelerle birlikte sınıflandırılan kadınlar ko-
nusunda Yunan tarihçilerinin de söyleyecek kayda değer şey-
leri olmamıştır.103 Bünyesinde Atina ve Sparta gibi uç örnekleri
barındıran Antik Yunanistan, ataerkil Antik Çağ’da kadınla-
rın konumuna ilişkin çarpıcı bir tablo sunmaktadır. Bir yanda
tanrıça olarak kutsallaştırılan, diğer yanda biyolojik özellikleri
üzerinden bazen tiksinti, bazen de aşağılanmanın konusu ya-
pılarak hayatın dışına itilen kadın, polisin ortak yaşamına ko-

99 Laleş Uslu, “Antik Yunan’ın Sıra Dışı Kadınları: Filozoflar”, Sosyal Bilimler
Dergisi, Sayı: 24, Haziran 2018, s. 432.
100 Uslu, “Antik Yunan’ın Sıra Dışı Kadınları: Filozoflar”, s. 429; Freeman, s. 221.
101 Uslu, “Antik Yunan’ın Sıra Dışı Kadınları”, s. 434.
102 Georges Duby ve Michelle Perrot, “Kadınların Tarihini Yazmak”, Kadınların
Tarihi (çev. Ahmet Fethi). C. I, 2005, s. 10.
103 Duby vd. s. 15.
146 Kadın Olmak

cası yoluyla katılmış; çocuğa hayat bahşeden bedeni erkeğin


dölünü besleyen bir taşıyıcı muamelesi görmüştür.104 Bir du-
ruşmada konuşan Atinalı bir erkeğin şu ifadeleri, erkeklerin
kadınlara atfettikleri anlamı kısa ve öz bir biçimde yansıtmak-
tadır: “Haz için “hetairaelere (eşlikçiler)”, fiziksel ihtiyaçları-
mızın gündelik doyumu için sıradan fahişelere, meşru çocuk-
lar doğurmaları ve hanemizin güvenilir bekçileri olmaları için
de eşlere sahibiz.”105

Helenistik ve Roma Dönemlerinde Kadın:


Yunan Mirası Üzerinde Farklı Konumlandırmalar
Kadınlarla ilgili değerlendirmelerini yukarıda verdiğimiz
Aristo’nun hocalık ettiği İskender’in ülkesi Makedonya’da ka-
dınların durumu Atina’dan oldukça farklıdır. Makedonya’da
kadınların kimi zaman önemli roller üstlendikleri gözlemlen-
mektedir. İskender’in annesi Olympias’ın hayatı, kocası II. Phi-
lip ile mücadele ile geçmiş; hatta bu yüzden bir kez sürgüne
gönderilmiştir. İskender’in fetihleriyle zenginleşen Yunanistan
ve özellikle Atina’da sadeliğin yerini gösteriş almaya başlayın-
ca, süslenen evlerle birlikte kadının hayatı da renklenip süslen-
meye başlamıştır. Kadınlar, kocalarının başka kadınlarla bir-
likte olması gibi durumlarda kendilerine boşanma hakkı veren
evlilik sözleşmeleri yapmışlar; kamusal alanda daha belirgin-
leşmeye başlamışlar, mülk edinmişler ve kimi görevler almış-
lardır. İskender’in ölümünden sonra da hanedan siyasetinde
başlıca aktör haline gelmişlerdir. Helenistik dönemde, kadın
potansiyelinin politikanın içinde aktif olarak yer aldığı, Grek
dünyasını yönetenler içinde birçok Makedon kadının var ol-
duğu görülmektedir.106 Bu gelişmelerde fethettikleri diğer kül-
türlerde kadının statüsünün Yunanistan’a göre çok daha iyi
olması etkili olmuş olabilir. Özellikle Mısır’daki yönetici elit
içinde bu belirgin bir şekilde gözlemlenmektedir.

104 Kalaycı, s. 48-52.


105 Martin, s. 239.
106 Akalın, s. 38; Freeman, s. 329; Rodgers, s. 101.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 147

İskender’in ölümünün ardından komutanları arasında ya-


şanan düşmanlık ve müttefiklik karmaşası içinde kraliyet aile-
sinden kadınlar anlaşmalı evliliklerin etkin araçları haline gel-
mişler, hatta iktidar için kardeşleriyle evlenenler olmuştur. Bu
nedenle Helenistik dönemde yönetimde kimi zaman kraliçeler
görülmüştür. Bunların en bilineni, Romalı General Marcus An-
tonius ile ilişkisi sayesinde Ptolemaiosların gücünü diriltmeye
çalışan Mısır kraliçesi VII. Cleopatra’dır (MÖ. 69-30).107 Ptole-
maioslar gibi Seleukoslarda da yönetimde rol alan kadınların
varlığı dikkat çekmektedir.108 Helenistik dönemde kadınlar yal-
nızca politikada değil, yeteneklerini sergileyip geliştirebilecek-
leri birçok alanda da ön plana çıkmışlar; farklı disiplinlerde
eğitim görmeye başlamışlardır. Atina’da bile kız çocuklarının
eğitim göreceği okullar açılmış ve bu sayede birçok kız okuma
yazma öğrenmiştir. Edebiyat, şiir, filoloji, güzel sanatlar, mu-
siki, astronomi, tıp gibi alanlarda kadınlar yetişmiştir. Kenk-
yralı filolog Agallis, astronom Diophila, adına bir heykelin di-
kildiği Tloslu Doktor Antiokhis bunlar arasında sayılabilir. 109
Öte yandan Roma toplumunda, en azından başlarda, kadı-
nın konumu Yunan’dakine daha yakın durmaktadır. Mülkiyet
açısından Roma yasaları, Yunan toplumundakine benzer bir
anlayışa sahipti ve mülkiyetin sorumluluğunu evin efendisine
veriyordu; kadının çeyiz hakkı ve mal ortaklığı söz konusu de-
ğildi. Kadının çeyizi tümüyle kocaya aitti ve çeyizi bir idareci
gibi değil, mülkiyet sahibi olarak yönetiyordu. Kadının evlilik
sırasında edindiği her şey kocasına aitti. Kadın, dul kaldığında
bile kendi çeyizini alamıyordu.110 Bu durumun zaman içinde
değiştiği görülmektedir. Özellikle sözleşmeli evliliklerin yay-
gınlaştığı ve kadının evlenirken getirdiği malların yönetimini
ele almaya başladığı gözlemlenmektedir. Kocanın hâmilik ro-
lü devam etse de kadın çeyizinin yanlış bir şekilde kullanıldı-
ğını düşündüğünde dava açabilme hakkı kazanmıştır. Boşan-

107 Rodgers, s. 489; Akalın, s. 38.


108 Akalın, s. 39.
109 Akalın, s. 37, 38, 42.
110 de Caulanges, s. 91.
148 Kadın Olmak

mayla birlikte çeyizin iadesinin de bir hak olarak kazanıldığı


anlaşılmaktadır. M.S. I. yüzyıldan itibaren artan boşanmalar-
da kadına sağlanan bu güvence belli bir etki yapmış olabilir.111
Çocuklar ve köleler gibi kadınlar da vesayet altında kabul
edildiklerinden mahkemelere tanık olarak çıkamamış ve söz
hakkı alamamışlardır. Vesayet altındaki kişilerin suç işlemesi
halinde dava, hâmilerine karşı açılmıştır. Evin reisine karşı iş-
lenen suçlar da tabiî olarak mahkeme konusu olmamıştır. Bu,
kadınların ve vesayet altındaki çocukların davacı, davalı ve ta-
nık olamaması anlamını taşıyordu. Aileden mahkemeye çıka-
bilecek tek kişi baba idi. Kadın ve çocuk için adalet evin için-
deydi. Onların yargıcı, kocalık ve babalık otoritesi gereğince,
evin tanrılarının gözleri önünde tıpkı bir yargıç gibi davranan
ailenin şefi idi.112 Kadınların yargılarının, hatta ölüm ferman-
larının devletin değil, kocaları ya da babalarının inisiyatifin-
de olduğu bir düzenekte, erkeğin yetkilerinin sınırsızlığı or-
tadadır. Nitekim Roma’da kadınlar üzerinde yargılama, ceza
verme, hatta öldürme yetkisi olan bir erkek hegemonyasının
olduğunu görmekteyiz113 Kadına, kocasına mutlak surette sa-
dakat yükümlülüğü getiren bu yapı, neslin saf, temiz ve sağlık-
lı olarak devamının bir ön şartı olarak gösterilmiş, bu sadakat
yükümlülüğünün kocanın ölümünden sonra da devam etmesi
istenmiştir. Tek bir erkeğin karısı olmanın büyük bir onur ad-
dedildiği Roma toplumunda kocasının ölümünden sonra ev-
lenen kadınlar için düğün töreni yapılmamış ve kadına mabe-
de girme yasağı getirilmiştir.114 Öte yandan, kadınların koca
ve babalarının vesayeti altında kamusal alandan mümkün ol-
duğunca uzak tutulduğu Roma’da öldükleri zaman erkekler
gibi kamuya açık bir anma töreni ile gömülüyor olmaları ol-
dukça ilginçtir.115

111 Freeman, s. 440.


112 de Caulanges, s. 92.
113 de Caulanges, s. 93.
114 Özlem Söğütlü Erişgin, “Roma Toplumunda Kadının Konumu”, İnönü Üni-
versitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 4, sayı: 2, 2013, s. 22-23.
115 Pauline Schmitt Pantel, “Kadın Temsilleri”, Kadınların Tarihi, C. I, 2005, s. 23.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 149

Eski Hukuk Dönemi’nde (M.Ö. 753 - M.Ö. 150) toplumsal


ahlak anlayışıyla biçimlendirilen ve yurttaşlık ve aile reisliği
konumunun korunmasının bir aracı olarak görülen kadından
beklentiler, çocuk yapmak, dayanıklı ve tutumlu olmak, evine
ve geleceğin vatandaşlarının anneleri olarak evlatlarına sahip
çıkmaktı. Bu bağlamda kadının yeri eviydi (domus) ve bu alan-
da kendisine saygın bir yer verilmişti. Roma erkeklerinin çiftçi
ve asker olduğu döneme tekabül eden bu düzenek, Roma’nın
tarım toplumundan ticaret toplumuna evrilmesiyle ve fethe-
dilen bölgelerin genişlemesiyle kısmen değişim göstermiş ve
doğal olarak bu değişim kadının toplumsal konumu üzerinde
de etkili olmuştur. Her ne kadar bu dönemde kadın, ağırlıklı
olarak evindeki özel konumunu korumaya devam etse de ti-
caret yaşamında yer alabilen kadınlar yoluyla erkek vesayeti-
nin ortadan kaldırılması yönünde bir kapı aralanmıştır. Kadın-
erkek karışık misafir ağırlama uygulaması da bu dönemlerde
başlamış gibi durmaktadır. “Doğudan” geldiği iddia edilen bu
yeni âdetler, Romalı devlet adamı, tarihçi Marcus Porcius Ca-
to (ö. MÖ. 149) gibi gelenekçilerin büyük tepkisine neden ol-
muştur.116 Önceleri sadece mali bağımsızlığı olan ve miras sa-
hibi olan kadınlar nüfus sayımında dikkate alınırken, M.S. III.
yüzyılda Diocletianus mali sebeplerle kadınları da sayıma da-
hil etmiştir.117 Bu gelişmelerde muhtemelen çok sayıda savaş
yüzünden dul kalmış kadın veya erkek-kadın dengesi bozul-
duğu için evlenememiş kızların varlığı etkili olmuştur. Güç-
lü ve bağımsız kadın tipi bu dönemde ortaya çıkmıştır. Bun-
lar genellikle asker ve yönetici eşleridir ve hem eğitimlidirler
hem de sosyal çevreleri oldukça geniştir. Her iki özelliklerini
de etkili bir şekilde kullanabilmişlerdir.118
Roma’da Cumhuriyet Dönemi’nin sonlarından itibaren ka-
dınlar ticarî hayata katılmışlar, terzilik, dokumacılık gibi sanat-
larla uğraşmaya başlamışlardır. Hukuksal işlemlerin köleler ta-

116 Söğütlü Erişgin, s. 25-6; Freeman, s. 438-9.


117 Duby vd. s. 9.
118 Freeman, s. 439.
150 Kadın Olmak

rafından yapılması şartı ile erkeklerin yanı sıra kız evlatlara da


üçüncü kişilerle serbestçe hukukî işlemler yapabilmeleri için
peculium denen küçük, az miktarda ve bağımsız bir malvarlı-
ğı tahsis edilmiştir. Bu dönemde gemi sahibi olan ve gemici-
lik şirketlerini yöneten kadınların varlığından bahsedilmekte-
dir. Örneğin Cicero’nun karısı Terentia, manus119 ile Cicero’nun
egemenliği altına girmemiş; malvarlığını hukuksal işlemlerin-
de köleleri kullanmak suretiyle, bizzat kendisi yönetmiştir.120
Roma Devleti’nde kadının giremediği alan kamusal görev-
lerdir. Kadın, iffetini (pudicitia)121 korumak gerekçesi ile erkek-
lere ait olan bu görevlere (virilia officia) talip olmaktan katı bir
şekilde men edilmiştir. İdari ve resmî bir görev almak, halk
meclislerinde oy kullanmak, mahkemelerde yargıç olmak, avu-
katlık yapmak, magistra ya da imparator olmak gibi görevlerin
hepsi erkeğe özgü iş alanları olarak tanımlanmıştır. Bu kuralın
tek istisnasını Vesta rahibeleri oluşturmuştur. Vesta rahibeleri,
Roma Devleti’nin ocağının ateşinin koruyucuları olarak kabul
edilmiş ve Roma’nın en soylu ailelerinden seçilen altı bakire
30 yıl boyunca hizmet edecekleri dinsel bir hayata adanmıştır.
On yaşından küçük çocuklar arasından seçilen bu kızlar, mera-
simsiz bir şekilde baba vesayeti altından alınmaları ile tanrı ile
manus akdi kurduklarına inanılmıştır. Vesta rahibelerine teca-
vüzün ölümle cezalandırıldığı Roma’da idama giden bir mah-
kûmun karşısına Vesta rahibesinin çıkması onun affına vesile
sayılmıştır. Üzerlerinde baba ve koca vesayeti bulunmayan,
İmparator ailesinin yanında halkın karşısına çıkabilen Vesta
rahibeleri, Roma toplumunda çok özel bir imtiyaz kazanmış-
lardır. Kendilerine kamusal bir statünün verilmiş olması, va-
siyet etme ve mahkemelerde yeminsiz tanık olma haklarına
sahip olmaları, bu imtiyazın en somut göstergeleridir. Benzer

119 Kocanın karısı üzerindeki vesayet hakkı.


120 Söğütlü Erişgen, s. 19-20.
121 Bu kavram, iffetin ötesinde erdem, sadakat ve üretkenliği de kapsıyordu. Tek
kocayla yetinen, onun ölümünden sonra kimseyle evlenmeyen univira yücel-
tiliyordu. Bu, zorla elde edilen esir kadınlardan da beklenen bir davranıştı.
Bkz. Freeman, s. 438.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 151

şekilde üst sınıfa mensup kadınlar da kocaları ve babalarının


siyaset alanındaki çalışmalarına katılabilmişlerdir.122
M.Ö. 195’te Roma’da kadın tarihine ilişkin oldukça ilginç bir
eylem ile karşılaşmaktayız. Bu tarihten yirmi yıl önce Kartacalı
General Hanibal karşısında yenilen Roma, şehrin ve ordunun
ihtiyaçlarını gidermek amacıyla, kadınların Roma sokakların-
dan araba ile geçmelerine, tahtırevanlarına, koşum hayvanla-
rına, mücevherlerine, boyalı kıyafetler giymelerine sınır geti-
ren ve sadece yarım ons (yaklaşık on beş gram) altına sahip
olabileceklerini öngören Oppia Kanunu’nu çıkarmıştır. Ara-
dan geçen yirmi yıldan sonra bu acil durum kanununun ha-
la yürürlükte olması senatoda tartışma yaratmış ve bu süreçte
kanuna tepkilerini ortaya koymak amacıyla kadınlar da ayak-
lanmıştır. Roma’nın tüm sokaklarını ve forum meydanına gi-
den tüm yollarını kuşatan kadınlar, taşradan gelen kadınlar-
la birleşerek çığ gibi büyüyen bir kadın topluluğu oluşturarak
senatörler üzerinde büyük bir baskı oluşturmuşlardır. Meşhur
hatip ve senatör Marcus Cato’nun kadınların bu davranışla-
rının toplumun ne ölçüde bozulduğunu ortaya koyduğunu
vurguladığı konuşmasına rağmen ertesi gün kadınların, veto
hakkı olan yöneticilerin kapılarına dayanması üzerine kanun
iptal edilmiştir.123

Bizans’ta Kadın: Havva ile Meryem Arasında


Bizans’ta kadın konusu, Hristiyanlığın kadına bakışından
bağımsız olarak ele alınamaz. Hristiyanlığın ilk yayılış tari-
hinde kadınların önemli bir rol oynadığını görmekteyiz. Zira
Hristiyanlığın mesajına ilk kucak açanların, ekseriyetle köleler,
çocuklar ve düşük statülü kadınlardan oluştuğu vurgulanır.
İncil’de pek çok yerde erkekler kadar kadınların da Hz. İsa’ya
eşlik ettiğinin vurgulanması, Luka İncil’inde Hz. İsa’ya maddi
anlamda destek veren kadınların varlığına atıf yapılması, keza

122 Söğütlü Erişgin, s. 20-22; Freeman, s. 442.


123 Söğütlü Erişgen, s. 22.
152 Kadın Olmak

Matta İncil’inde Hz. İsa’nın son saatlerinde erkek taraftarları-


nın kendisini terk etmesine rağmen kadın takipçilerinin Hz.
İsa’ya destek verdiğinin aktarılması, esasında Hristiyanlığın
ilk dönem tarihinde kadın potansiyeli adına oldukça olumlu
bir tablo ortaya koymaktadır. Bu tablonun, erkek egemen Ya-
hudi toplumu ile karşılaştırıldığında kadın lehine taşıdığı me-
saj ortadadır. Kadınların Hristiyanlığın ilk yayılış tarihi içinde
taşıdıkları bu önem, Pavlus döneminde de devam etmiş; Pav-
lus’un Romalılara yazdığı mektupta özel olarak selamladığı 28
kişiden 9’unu kadınlar teşkil etmiştir. Tüm bu veriler, Hristi-
yanlığın ilk dönem yayılış tarihinde kadınların oldukça önemli
bir rol oynadığına işaret etmektedir. Hatta havarilik sıfatını ka-
zanması gereken ilk insanın bir kadın olması gerektiği, çünkü
Hz. İsa’nın yükselişine şahit olmanın erkek havarilerden önce
Meryem’e kısmet olmasının, Hristiyanlığın yayılışında kadın
rolünün zirvesini temsil ettiği ifade edilmiştir.124
Hristiyanlığın kadın ile barışık bu başlangıcı, I. ve II. yüz-
yıl metinlerine de sirayet etmiş ve önce “eş ve anne”, ardın-
dan da “din şehidi” olarak tanımlanan ideal kadın tasavvur-
ları ortaya çıkmıştır. Ancak II. yüzyıldan itibaren bu müspet
ve yüceltilmiş kadın tasavvurunun yerini “baştan ve yoldan
çıkaran” bir imaja bırakması125 oldukça dikkat çekicidir ve yo-
rumlanmaya değerdir.
Kadın konusundaki bu algı değişikliğinin ve zihin karışık-
lığının sebepleri üzerinde Eski Ahit’teki yaratılış anlatısı başta
olmak üzere farklı hususların etkili olduğu modern araştırma-
cılarca sıklıkla ifade edilmektedir. Havva’nın Adem’in kabur-
gasından yaratılması meselesi; kadının erkekten yaratılmasının
erkeğin kadın üzerinde hâkimiyet mi eşitlik mi anlamına gele-
ceği tartışmaları, Âdem’in yoldan çıkarılmasının müsebbibinin
bir kadın olduğu ve bu yüzden kadınların ayartıcılığına izin

124 Turhan Kaçar, “Eski Çağ Anadolu Hristiyanlığında Kadın: Montanizm Ör-
neği”, Kadın Çalışmalarında Disiplinlerarası Buluşma, 1-4 Mart 2004 Sempozyum
Bildirileri Metinleri, C. 3, Yeditepe Üniversitesi, İstanbul 2004, s. 197-198.
125 Kaçar, s. 199.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 153

verilmemesi gerektiği yönündeki görüşler, kadınların zaten


cennetten kovulma ve evlilik yoluyla statülerini kaybettikleri
şeklindeki tezler, kadınla ilgili tariflemelerin ve tartışmaların
zeminini oluşturmuştur. Diğer yandan Aziz Pavlus’un erkek-
leri “Tanrı’nın görüntüsünde” olarak nitelerken kadınlardan
“yardımcılar” olarak bahsetmesi,126 cinsiyet temelli karşılaştır-
malarda kullanılan argümanlara meşruiyet kazandırmıştır. Bu
arada özellikle IV. yüzyıla gelindiğinde artık belirginleşen ve
tüm fizikî hazlardan uzaklaşma anlamında ortaya çıkan mün-
zevilik yaygınlaşmaya başlamış ve hatta bazen saplantı haline
dönüşmüştür. Örneğin Mısırlı Hierokles, cennetin kapılarının
cinsellikten haz alan herkese kapalı olabileceğini ileri sürerek
evlilik içi cinselliğe bile ciddi eleştiriler yöneltmiştir. Daha ge-
nel kabul gören görüş bile evlilik içi cinselliğin ancak çocuk
edinme maksatlı caiz olduğu yönünde gelişmiştir. Cinsel arzu-
yu tatminin ahlaken yanlışlığı vurgulanmıştır. “Cinsel feragat”
konusunda anlaşan çiftler erken dönem aziz yaşamöykülerin-
de ön plana çıkarılmış ve sıklıkla evliliğin mukaddesat önün-
de bir engel olduğu yönünde mesajlar verilmiştir.127
Hristiyanlık değerleriyle yoğrulmuş Bizans toplumunda da
kadının konumu, bu tartışmaların yol açtığı iki zıt tasavvur üze-
rinden değerlendirilebilir. Bir yanda içinde “Havva’nın ruhu-
nu taşıyan” ve erdeme ulaşmak isteyenler için büyük bir engel
teşkil eden “âsi” kadın; diğer tarafta “iffetin sembolü Meryem”i
temsil eden “iyi kadın” arasında gidip gelen bir kadın tarihi
yansır Bizans’ın bin yıllık tarihine. Havva figürü, kötülüğe gi-
dişi ve erkeklerin ruhlarının avcısı olan fena kadını temsil et-
tiğinden aşağılanırken, Meryem figürü kendini dine hizmete
adamış manastır ehli kadınlarla aynîleştirilerek övülmüş; hatta
böyle kadınlar erkeklerle eş değerde görülmüştür.128 431 yılın-
da toplanan Efes Konsili’nin Meryem’e Theotokos (Tanrı Ana-

126 Gül Ataç Demirel, Bizans’ta Kadınlar, https://www.academia.edu/11744774/Bi-


zansta_Kadınlar, Erişim Tarihi: 30.11.2018, s. 2; Şahin vd., s. 207.
127 Averil Cameron, Bizanslılar (çev. Özkan Akpınar). İstanbul: Türkiye İş Ban-
kası Yayınları, 2008, s. 147, 148.
128 Kaçar, s. 197-198.
154 Kadın Olmak

sı) sıfatını kazandırması, Meryem’le birlikte her sınıftan Hı-


ristiyan kadının toplumsal statüsünü arttıran oldukça önemli
bir gelişme olmuş;129 esasında bu adımla Bizans kadınları için
Meryem modelliği idealize edilmiştir.
Kadınlar hem “Tanrının armağanı” hem de “dünyanın la-
neti” olarak görüldüğünden kilise kurucuları da kadınlar hak-
kında kararsız kalmışlardır. Bir yandan cennetten kovulma ve
evlilik yoluyla günaha bulaşmış olan kadınların çilecilikle arı-
nacakları müjdesi,130 diğer yandan Hristiyan nüfusunu arttır-
mak için evlilik kurumunun gerekliliği inancı arasında sıkı-
şıp kalmışlardır. Havva’nın baştan çıkarıcılığı, Meryem’in ise
kutsal bekareti ile, ama her ikisinin de neticede çocuklarıyla
ön plana çıkmış olması, Hristiyanlığın önde gelenlerinin ka-
dın konusunda farklı tutumlar sergilemelerine sebep olmuş-
tur. Ancak her hâlükârda kendini dine adayan ve başta cin-
sellik olmak üzere dünya zevklerinden vazgeçen kadınlar el
üstünde tutulmuşlardır. Bu takdir, zengin tabakanın kadınla-
rını bile bu yöne itmiş, uzlet mümkün olamamışsa da, Tanrı
adına yapılan maddi desteklerle Kilise’nin takdirinin kazanıl-
ması arzulanmıştır.131
Bizans toplumsal hayatı hiyerarşik ve ataerkil bir düzen içer-
mektedir. Devletin ve kilisenin başı İmparator ile evlenerek taç
giymek, imparatoriçeye özel bir konum bahşetmiştir. Giyindi-
ği gösterişli kıyafetlerle imparatorun yanında tören ve ayinle-
re katılan, dünyaya getirdiği evlatlarıyla hanedanlığın deva-
mını sağlayan, imparatorun ölmesi halinde de tahtın vârisini
seçme ya da onunla evlenme arasında bir tercih yaparak dev-
letin istikametine yön verebilen imparatoriçeler, toplum nez-
dinde büyük bir saygınlık ifade etmişlerdir.132

129 Zeynep Çakmakçı, “Erken Bizans Döneminde Kadın Baniler ve Kültürel Ya-
şama Etkileri”, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 15, Sa-
yı: 1, Mart 2017, s. 796.
130 Ataç Demirel, s. 3.
131 Freeman, s. 593.
132 Barbara Hill, Bizans İmparatorluk Kadınları İktidar, Himaye ve İdeoloji (çev. Elif
Gökteke Tut). İstanbul : Tarih Yurt Vakfı Yayınları, 2003, s. 18.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 155

Şüphesiz bir toplumda kadının konumunun asıl göstergesi


iktidar kadınları değildir. Onlar kadınlar için ancak örneklik
ve rol modellik teşkil edebilirler. Bu çerçevede Bizans İmpara-
toriçeleri de dindarlık ve hayırseverliğin imparatorluk nezdin-
de yayılması bakımından toplumlarındaki kadınlar için örnek-
lik oluşturmuşlardır. Büyük Konstantinus’un (324-337) annesi
Helena’nın Kudüs’e gitmesi ve ilk Hristiyan hacılardan olması
dikkate değerdir.133 Kutsal toprakların yanı sıra Mısır’a giderek
çöldeki kurucuları ziyaret eden seçkin sınıfa mensup kadınlar
da Bizans kadınlarının dindarlık anlayışlarını inşa etmede et-
kili olmuşlardır. Nitekim Erken Bizans tarihinde hayatları bi-
linen ve okunan, tasvirleri kiliselerin mozaik ve fresk dekoras-
yonlarında anıtsal ikonalar olarak sahnelenen meşhur kadın
azize ve şehitlerinin varlığı, Bizans dinî hayatındaki kadın bi-
rikimine işaret etmektedir.134
Bizans dinî yaşamının ayrılmaz parçası olan manastırlarda
kurallar cinsiyet ayrımına göre tanzim edilmiştir. Günah çıka-
rıcılar ve doktorlar dışında rahibe manastırlarının erkeklerce
ziyaretine izin verilmemiş ancak kadın manastırlarının koru-
yuculuğunu erkekler üstlenmiştir. Ayrıca kadınların papaz ola-
maması nedeniyle rahibe manastırları, liturji’ler ve günah çı-
karmalar için de erkeklere bağımlı kalmıştır. İlk yüzyıllarda
erkek ve kadın manastırları eşit sayıda iken, Orta Bizans dö-
neminde (842-1204) dinî kurumların çoğunluğunu erkek ma-
nastırları oluşturmuştur. Konstantinopolis’te on bir yüzyıl bo-
yunca faaliyet gösteren manastırlar içinde 270’sinin erkeklere,
77 tanesinin de kadınlara ait olduğu bilinmektedir. Kadınların
manastıra girme gerekçeleri arasında ekonomik ihtiyaçlar ve
manevi yönelişlerin ön sırada olması dikkate değerdir. Manas-
tır yaşamındaki kadınlar arasında da bir hiyerarşinin varlığı
dikkat çekmektedir. Yoğun olarak günlük dua, ibadet ve ayinle
meşgul olan “kilise rahibeleri” ile kilisenin aydınlatılmasından
temizliğine, ekmek ve yemek yapımından yün eğirip dokuma

133 Çakmakçı, s. 780.


134 Ataç Demirel, s. 5.
156 Kadın Olmak

işçiliğine uzanan iş yükünü üstlenen işçi rahibeler, manastır


yaşamının iki yönlü kadın sakinlerini oluşturmuştur.135
Manastır dışında da dindar özellikleriyle dikkat çeken ka-
dınlar görmekteyiz. Toplumsal statü ve dindarlık göstergesi
olarak önemli bir değer taşıyan bânilik, Bizans toplumunda
her kesimden kadının rağbet ettiği bir faaliyet alanı olmuştur.
Kadınlar yaptıkları bağışlarla bir yandan toplumun teveccü-
hünü kazanmışlar, diğer yandan dinsel bir koruma kalkanına
kavuştuklarına inanmışlardır.136 Kadınlar kiliselere genellik-
le kendileri, aileleri ya da çocukları için sıhhat-afiyet dileyen
dua içerikli yazıtlar ve kıymetli madenlerden yapılmış kaplar
bağışlamışlardır.137
Ataerkil bir özellik taşıyan toplumsal yapısına rağmen Bi-
zans’ta kadınların ekonomik ve hukuki bakımdan belli haklara
sahip oldukları görülmektedir. VI. yüzyıla kadar karşılıklı rı-
za ile boşanma hakkına sahip olan kadın, müteakip dönemde
kocasının zina etmesi, deli olması ya da ihanet etmesi halin-
de boşanabilme hakkı garantilemiştir. Manastır yaşamını ter-
cih etmeleri de kadınların boşanabilmesi için meşru bir gerek-
çe sayılmıştır.138 Kadınların, çocuklarının geleceğini güvence
altına almalarında evlilik açısından ekonomik bir değeri olan
drahoma oldukça etkili olmuştur. Her ne kadar kocası yönete-
bilse de drahoma yasal olarak kadının sayılmıştır. Ayrıca ka-
dın, kocasının evlenirken verdiği düğün hediyelerinin sahibi
kabul edilmiş ve bunlar üzerinde tasarruf hakkı kazanmıştır.
Kocasının ölmesi durumunda da çocuklarının ve mülkün ta-
bii muhafızı kabul edilmiş; erkeğin yürüttüğü yasal yüküm-
lülük ve yetkileri devralabilmiştir.139
Bu çerçevede Bizans toplumunda kadının hukuki ve ikti-
sadi konumunun dönemlere ve imparatorlara bağlı olarak de-
ğişim gösterdiğini söylemek yerinde olacaktır. Örneğin İmpa-

135 Ataç Demirel, s. 8-9.


136 Çakmakçı, s. 777.
137 Çakmakçı, s. 778.
138 Ataç Demirel, s. 1.
139 Hill, s. 15-16.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 157

rator VI. Leon (886-912) döneminde kadınların mahkemeye


çıkması ve ifade vermesi yasaklanmış, keza kadınlar yasala-
rı anlayamayacakları ve doğruyla yanlışı ayırt edemeyecekle-
ri inancıyla cinayet ve zina dışındaki pek çok davada umumi-
yetle cezalandırılmamıştır.140
Orta Bizans döneminde (842-1204), ömür boyu bakire kal-
mayı seçerek münzevi olan ya da cinselliklerini inkâr ettik-
lerinin bir ifadesi olarak erkek kılığına giren kadınlar dikkat
çekmekte; keşişlerin kadın cinsine duyduğu nefret ve tiksin-
tiden bahsedilmektedir.141 IX. yüzyıldan imparatorluğun biti-
mine kadarki sürede Bizans kadınları için en güçlü ideolojik
rol, annelik olmuştur. Komnenosların aile iktidarı döneminde
(1081-1185) hanedanın devamı adına kadınlardan beklenen en
önemli görevin, çocuk doğurmak olduğu vurgulanmıştır. Bi-
zans hukukunda, babanın ölmesi durumunda reşit olmayan
bir çocuğa vesayet edecek en uygun kişinin anne olduğunun
karara bağlanması da kadının annelik rol ve sorumluluğuna
yönelik bir düzenlemedir.142
Bizans toplumunda evlilik metaforu, kilisenin en çok kul-
landığı temalardan biri olmuş; kilise Tanrı’nın, rahibeler de
“İsa’nın gelinleri” olarak sembolize edilmiştir. Keza Bizans dö-
nemine ait seramik gibi ucuz ve orta halli alıcıya hitap eden
ürünlerin üzerinde evlilik, ölüm ve adak temalı kadın figür-
leri yer almıştır.143
Bakireliğin saygınlık uyandırdığı, zinanın suç sayıldığı Bi-
zans toplumunda kilise hukukuna göre tek eşlilik geçerli ka-
bul edilse de bu konudaki sınırlar oldukça rahat aşılabilmiş-
tir. Nitekim VIII. ile X. yüzyıllar arasında kilisenin ahlaki zaafa
karşı gösterdiği tepki oldukça ağırken ve eşlerini aldatan bazı
imparatorların büyük cezalara çarptırıldığından bahsedilirken,
Bizans toplumunun tüm kurumlarıyla çürümeye yüz tuttuğu

140 Ataç Demirel, s. 1.


141 Alice-Mary Talbot, “Bizans Manastırına Giriş” Cogito, sayı: 17, Kış 1999, s. 164.
142 Ataç Demirel, s. 10; Hill, s. 81.
143 Lale Doğer, “Kadın Figürlü Bizans Seramikleri”, Sanat Tarihi Dergisi, C. XX,
Sayı: 2, Ekim 2011, s. 56.
158 Kadın Olmak

XII. yüzyılda söz konusu durum değişmiş, eş aldatmak ve zi-


na sıradan vakalar haline gelmiştir.144
Geç Bizans (1261-1453) dönemine gelindiğinde kadınların
temel meşguliyetleri hâlâ ev, aile ve çocuklarla ilgilenmek ola-
rak devam etse de yavaş yavaş kamusal ve toplumsal hayatta
da görülmeye başlamışlardır. Kadınların bu dönemde okur-ya-
zar olma oranı hâlâ düşük olsa da saray çevrelerinde siyasi ve
dinî konularda nüfuz sahibi olan eğitimli kadınların varlığında
dikkate değer bir artış yaşanmıştır. Bizans tarihinde davaların
mahiyeti üzerinden de kadınların toplumsal hayattaki yerle-
ri ve gündemleri hakkında bir fikir edinmek mümkün olmak-
tadır. Zira Orta (842-1204) ve Geç dönem (1261-1453) Bizans
kaynaklarında kadınlarla ilgili davalarda artış gözlemlenmek-
te ve bu davaların kadınların evlilik yaşı, mülkiyet hakkı, aile
içi ilişkiler gibi konulara odaklandıkları dikkat çekmektedir.145
Evliliklerin çoğunlukla küçük yaşlarda yapıldığı Bizans top-
lumunda asgari evlenme yaşı on üç olup bu yaşın altında evli-
lik yasal değildi. Ailelerin evlilikler üzerinden ittfaklar kurma-
sı yaygın bir gelenek idi. Küçük yaşta söz kesme uygulaması
da özellikle üst sınıflar içinde böyle bir amaca hizmet ediyor-
du.146 İkinci evlilikler kadınlar açısından hoş görülmese de ol-
dukça yaygındı. Bizans toplumunda bir kadının yirmisine ulaş-
madan birkaç kez dul kalabildiğinden bahsedilmektedir. Kezâ
Bizans toplumunda kadınların doğuma bağlı ölüm oranlarının
yüksekliği de dikkat çekicidir. Zira 15-24 yaşları, kadın ölüm-
lerinin en yoğun olduğu aralıktır. Dul kadınların, evli kadın-
lara göre daha fazla bağımsızlığa ve yasal haklara sahip oldu-
ğu bilinmektedir.147
Evlilik ve doğumun kadınlara ciddi mükellefiyet ve bedel-
ler yüklediği görülmektedir. Örneğin Antik Yunan’da olduğu
gibi Bizans’ta da doğum yapan anne ve yardımcıları kirli sayıl-

144 Angeliki E. Laiou, “Arzu, Aşk ve Delilik: Bizanslıların Gözüyle Cinsel İlişkiler”,
Cogito Bizans, S.17, İstanbul 1999, s. 200.
145 Ataç Demirel, s. 12.
146 Cameron, s. 146.
147 Ataç Demirel, s. 12.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 159

mış; şeytani ruhların dualarla kovulması için bir rahip çağrıl-


mıştır. Ayrıca annenin doğumun üzerinden 40 gün geçmeksi-
zin İsa’nın bedeni ve kanı olduğuna inanılan ekmek ve şarabın
kutsandığı ayin olan Ökaristi’ye katılması yasaklanmıştır.148
Erken dönem Bizans toplumunda kadınların sokaklarda
yaygın olarak yer almadıkları, ancak evlerinde serbest bir ha-
yat sürdükleri bilinmektedir. Kadınlara ilişkin tasvirlerde ka-
dınların genellikle peçe taktıkları, tipik bir Bizans kıyafeti olan
T şeklinde bir tunik giydikleri, saçlarının uzun ve kusursuz ol-
masının önemsendiği vurgulanmaktadır. Yaşanan bazı toplum-
sal olaylar karşısında kadınların peçelerini yırtarak tepkilerini
ortaya koymaları,149 Bizans toplumunda kadınların toplumu di-
zayn etme çabalarını göstermesi bakımından dikkate değerdir.
Ancak bu gibi istisnai örnekler, kadınların toplumsal ha-
yatta hareket sınırlarının genişliği şeklinde algılanmamalıdır.
Zira kadınlara hayatın her alanında sınırlamaların getirildiği,
bunların bir kısmının yasal, bir kısmının da gelenek ve örfler-
den beslendiği bilinmektedir.150 Kadının görünürlüğü ve nüfuz
kazanması, ancak geç dönem Bizans’ına tekabül etmektedir.
Bu dönemde kadınlar neredeyse tüm çalışma kollarında yer
almışlardır. Zira meslekî tecrübenin ve alet-edevatın babadan
oğula aktarıldığı Bizans toplumunda erkek evladın olmaması
halinde bu birikim kız evlatlara intikal etmiştir.151
Orta Çağ boyunca Bizans kadınlarının en yaygın faaliyet
sahasını dokumacılık oluştururken, manastır kadınlarının en
etkin olduğu alan ise kitap kopyalama işi olmuştur. İmpara-
torluğun Konstantinopolis’teki nadide ipeklileri hep ev atöl-
yelerinde dokunmuştur.152 İmparatorluk topraklarının gittikçe

148 Meryem Acara, “Bizans Ortodoks Kilisesinde Liturji ve Liturjik Eserler”, Ha-
cettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, C. 15, Sayı: 1, s. 186.
149 Hill, s. 17.
150 Diane Toullatos-Miles, “Bizans’ta Kadın Besteciler” (Çev. Asuman Kafaoğlu-
Büke), Sanat Dünyamız Dergisi, İstanbul 1998, s. 144.
151 Dilek Maktal Canko, “Bizans’ta Kadın Sanatçılar”, Sanat Tarihi Dergisi, C. XXV,
sayı:1, Nisan 2016, s. 114.
152 Canko, s.114, 115, 117.
160 Kadın Olmak

küçüldüğü son yüzyıllarda kadınlar daha özgür gözükse de


işleri ağırlıklı olarak aile ve manastır çevresinde dönmüştür.153
Bizans’ta gösteri dünyasında var olan kadınlar toplum nez-
dinde tepki görmüş, mesleklerini bıraktıklarında bile toplumun
onlar hakkındaki olumsuz kanaatleri devam etmiş ve umumiyet-
le ahlak bakımından düşük insanlar olarak aşağılanmışlardır.154
Bizans toplumunda kadına genel anlamda baktığımızda izi-
ni ve gündemini kolayca tahmin ve takip edebildiğimiz belir-
gin bir kadın varlığı ile karşılaşmaktayız. Roma’nın son dö-
nemlerinde giderek toplumsal hayatın içine giren kadınların,
Hristiyanlığın resmî devlet dini olması ve misyoner karakte-
ri sayesinde hızla gelişmesiyle yerlerini dindarlaşan bir kadın
profiline bıraktıklarını görmekteyiz. Manastırların birçok ka-
dın için dışa kapalı gibi dursa da ciddi bir sosyalleşme alanı
ve yaşam biçimi oluşturduğunu söyleyebiliriz. Zira bazen an-
ne-kız ve bir aile içinden çok sayıda kişinin bir manastırı mes-
ken tuttukları görülmektedir. Manastırdaki kadınlar, koroda
yer almak, mutfakta çalışmak, yemekhaneyi denetlemek, ka-
pıda nöbet tutmak, dokuma ve yün eğirmek gibi işlerde hem-
cinsleri arasında görev dağılımı yapmışlardır.155 Neticede ka-
dınlar kendi evlerinde de benzer işleri yapsa da, monoton gibi
gözüken bu işleri manastırlarda, üstelik hemcinsleriyle sosyal-
leşerek yaptıklarında en azından Tanrı’nın rızasını, kilisenin
ve toplumun da takdir ve teveccühünü kazanmış oluyorlardı.
Hâsılı Bizans kadınını, özet olarak muhtelif kategoriler al-
tında tasnif ettiğimiz şu kadın prototipleri ile tanımlayabiliriz:
İktidarın ihtişamı içinde yer alan ve zaman zaman dinin ve ik-
tidarın ortağı olarak temayüz eden hanedan kadınları; Havva
üzerinden sembolize edilip horlanan isyankâr kadın algısından
ve çağın iktisadi şartlarından sıyrılarak manastır ve kiliselere
çekilmeyi tercih eden dindar kadınlar; gerekmedikçe sokağa
çıkmayan, annelik ve ev içi görevleri nedeniyle toplumda var-

153 Ataç Demirel, s. 12.


154 Canko, s. 115.
155 Talbot, s. 168.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 161

lığı gözükmeyen ev kadınları; geçimini dışarıda temin etmek


zorunda olan maişet derdindeki kadınlar; köleler ve fahişeler,
Bizans kadınlarının genel bir tasvirini sunmaktadır. Freeman,
Yunan, Roma, Hristiyanlık ve Pers etkisi ile Orta Çağ’ın kül-
tür mozayiğini oluşturan Bizans İmparatorluğu’nda kadının
yerini tanımlamakta aciz kalınca içine düştüğü kararsızlığı şu
sözlerle tarifler: “Vatandaşlık ve oy verme haklarından mah-
rum kılınmış bu insanların herhangi bir sosyal konuma sahip
olup olmadıkları, şifre çözer gibi okunmak zorunda.”156

Sâsânîlerde Kadın: Tanrının Soyundan


Gelenleri Doğuran
Antik Çağ Pers İmparatorluğu’nda kadının statüsü hakkın-
da elimizde çok fazla bilgi bulunmamaktadır. Ancak dönemin
(M.Ö. II. yüzyıl – M.S III. yüzyıl) Çin kaynaklarında Pers er-
keklerinin kadınlarını el üstünde tuttukları ve karar alırken on-
lara danıştıkları, ayrıca bazı paraların bir tarafında kralın, di-
ğer tarafında da kraliçenin resminin olduğu kaydedilmiştir.157
Perslerin ve ilahî hükümranlık anlayışlarının Orta Çağ’daki
önemli temsilcisi olan Sâsânî İmparatorluğu’nda “kadın” ima-
jına yönelik ilk tasvir, “yüceltme” üzerinden yapılabilir. Zira
M.S. 226-651 yılları arasında hüküm süren Sâsânîlerin kurucu
hükümdarı I. Erdeşir’den devletin imparatorluk sürecine geç-
tiği II. Şapur (309-379) iktidarının sonuna kadarki ilk döne-
mi, hanedanın kendilerini Tanrının soyuna dayandırdıkları ve
bu yolla meşruiyet sağlamaya çalıştıkları bir döneme tekabül
eder.158 Bu çerçevede Tanrıların soyunu devam ettirmenin ara-
cısı olan Sâsânî hanedan kadınları yüceltilmeye değer bulun-
muş ve hem eşleri nezdinde, hem de toplum gözünde önemli

156 Freeman, s. 18.


157 Wang Tao, “Parthia in China: a Re-examination of the Historical Records”,
The Age of the Parthians içinde, Ed. Vesta Sarkhosh Curtis ve Sarah Stewart, I.
B. Taurus, Londra, 2010, s. 92-93.
158 Muhammed Yücel, “Erken Dönem Sasanilerde Kadın ve Hanedan”, Tarih Der-
gisi, Sayı: 61 (2015/1), İstanbul, 2018, s. 26, 29, 30.
162 Kadın Olmak

bir itibar ve teveccüh görmüşlerdir.159 Mecusî din adamları-


nın huzurunda yapıldığı düşünülen bu evliliklerin hem tanrı-
ların soyunu devam ettirecek nitelikte kadınları gerektirmesi;
hem de hanedanın meşruiyeti ve tanrısal dayanağının tesisi-
nin kadınlar yoluyla devam etmesi, kadınlara yönelik ilginin
gerekçelerini yeterince izah etmektedir.160 Bu nedenle Sâsânî
kadınlarının koruyucu ruh tarafından hem dinî hem de dün-
yevi olarak himaye edildiğine inanılmıştır.161 Sâsânî hanedanı
da meşruiyetini bir yandan dinî argümanlarla, diğer yandan
soylu kadınlarla yaptıkları evliliklerle pekiştirmiştir.162
İlahî bir kökenden geldiğini iddia ederek yeni bir toplumsal
düzen kuran I. Şapur163 döneminde hanedanın kadınlarından
önemli bir kısmı “İmparatorluğun Kraliçesi”, “Kraliçeler Kra-
liçesi (Bambişnan bambişn)”, “Kraliçe” gibi taltif edici unvanlar
almışlar; bazıları ise sadece isimleriyle anılmışlardır.164 Nakş-
ı Rüstem’deki Kâbe-i Zerdüşt yazıtında adı geçen Papak’ın an-
nesi, Erdeşir’in kız kardeşi, I. Şapur’un da halası olan Denag,
Sâsânîlerce saygın addedilen en önemli kadınlardandır. Keza
I. Şapur’un annesi Murrod da hanedanın önde gelen kişilikle-
rindendir.165 Ancak “Bambişnan bambişn” ifadesinin yalnızca I.
Şapur’un halası ve kızı için kullanılması, kadınlar içinde belli
bir hiyerarşinin varlığına işaret etmektedir.166
Hanedan kadınlarının, Sâsânî Devleti’nin arşivlerini oluş-
turan yazıt, rölyef, sikke, mühür ve damgaların üzerinde iko-
nografik temsillerde yer almış olmaları dikkate değerdir.167 Zi-
ra yalnızca resmî yetkisi olan kişiler tarafından kullanılan ve
mülk sahibi olma, hukuki-ticari işlem yapabilme hakkı veren

159 Yücel, s. 29-30.


160 Yücel, s. 45.
161 Yücel, s. 43.
162 Yücel, s. 45.
163 Gene R. Garthwaite, İran Tarihi – Pers İmparatorluğu’ndan Günümüze (çev. Fet-
hi Aytuna). İstanbul: İnkılâp, 2011, s. 89.
164 Yücel, s. 31.
165 Yücel, s. 31, 36.
166 Yücel, s. 33.
167 Yücel, s. 29, 30.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 163

ve bağımsızlık sembolü sayılan mühür ve damgalarda yer al-


maları bir nüfuz göstergesidir.168 Sâsânîlerin güçlü bürokratik
yapılarını anlamak adına önemli bir yeri olan mühürlerin ba-
zılarında da ayrı ya da birlikte erkek ve kadın büstlerinin var-
lığı dikkat çekmektedir.169
Hanedan kadınlarının ayrıcalıkları bunlarla sınırlı kalma-
mış; onlara ithâfen ateşler yakılıp kurbanlar adanmış;170 adla-
rı İranşehr’in kurtarıcısı olup aynı zamanda kadın hâmiliği de
yapan şehinşahlarla anılmıştır.171 Örneğin I. Şapur, kızı Adur-
Anahid adına onu ebedileştirmek için Khosro-Adur-Anahid ola-
rak anılan ateşler yaktırmış;172 Kâbe-i Zerdüşt yazıtında da eşi-
ni “sahr bambişn (Devletin Kraliçesi)” olarak taçlandırmıştır.173
Kralların ailesi, sadece kral ve hanedanı değil, devlet erkini de
ilgilendirmiştir.174
Hanedan kadınlarının Sâsânîlerin Anahid ateşgedesinin ko-
ruyuculuğunu yürüten Tanrıça Anahita ile benzerliği, bu kadın-
ların siyasi nüfuz yanında dinî nüfuzlarının da yüksekliğinin
bir işareti sayılmıştır. Sasani kâse ve tabaklarında da sıklık-
la rastlanan kadın figürlerindeki saç şekillerinin Tanrıça Ana-
hita’ya, dolayısıyla hanedan kadınlarına benzerliği,175 onların
topluma yayılan bir şöhret kazandıklarının göstergesidir. Keza
mühür, yazıt ve rölyeflerde elinde çiçek tutan ya da karşısın-
dakine çiçek veren tasvirlerin yer alması, ya da sikkelerde biri
kadın, diğeri erkek motiflerinin görülmesi dikkate değerdir.176
Her ne kadar Sâsânîlerin ilk dönem hanedan mensubu kadın-
larına dair bu örneklerden yola çıkarak genel anlamda kadı-
nın toplumsal konumuna ilişkin bir genelleme yapmak doğru

168 Mohadese Malekan, “A Study of the Imagery and Place of Women in the Sasa-
nian Period: Sigillographic Evidence”, Sasanika Archaeology, C. 14, 2013, s. 18.
169 Yücel, s. 36.
170 Yücel, s. 29-30; Malekan, s. 6.
171 Yücel, s. 33, 43.
172 Yücel, s. 34.
173 Yücel, s. 43.
174 Yücel, s. 45.
175 Yücel, s. 37.
176 Yücel, s. 36; Malekan, s. 4.
164 Kadın Olmak

olmasa da kâse ve tabaklara uzanan bu imgelerin toplumda


kadına ilişkin olumlu tasavvurun bir yansıması olduğu söyle-
nebilir. Diğer yandan Sâsânî hükümdarı II. Behram’ın, sikke-
leri üzerinde eşini tasvir etmesi,177 yaygın bir durum değildir.
Muhtemelen II. Behram’ın ailesine olan düşkünlüğünü yansı-
tan bu tutum, müteakip dönemde hanedanın kadın fertlerine
olan bakışı olumlu yönde etkilemiştir.178 Behram’ın bastırdığı
sikkenin bir yüzünde krala diadem (kudret halkası) uzatan tan-
rıça Anahita, diğer yüzünde ise Behram’ın eşi Bambişnan bam-
bişn Şapurduxtag olduğu düşünülen bir kadının yer alması,179
kadın imajının paraya taşınması adına önemlidir. Behram’ın
bu figürlerde kendisini Ateş-i Vrahran ile eşini de Tanrıça Ana-
hita ile özdeşleştirdiği ileri sürülmüştür.180
Sâsânîlerin son dönemlerine tekabül eden 630’da, tahta II.
Kawad’ın öldürülmesi nedeniyle General Şahrwaraz geçmiş;
ancak hanedan dışından birisinin şehinşahlık yapmasına sıcak
bakılmaması nedeniyle general indirilerek II. Kawad’ın kızı
Boran tahta geçirilmiştir. 181 Boran, yanlarından upuzun lüle-
lerinin aktığı, üzerinde şapkasının olduğu bir resmini sikkesi-
nin üzerine darp ettirmiştir.182 Bunda II. Kawad’ın tüm erkek
kardeşlerini öldürtmesi ve hanedan içinde yönetimi devrala-
cak erkek birinin olmaması etkili olmuştur. Nitekim Boran’dan
sonra da kız kardeşi Azarmigduxt tahta geçmiştir.183 Bu istis-
nalardan hareketle bir genelleme yapılamazsa da diğer bilgi-
lerle birleştirildiğinde Sâsânî hanedan kadınlarının yeri adına
oldukça önemli bir tablo görmekteyiz.
Sosyal hayata ilişkin ipuçları veren mühürlerden anlaşıldığı
kadarıyla hanedan kadınları alt sınıflardan korumak amacıy-
la yüzlerine peçe takmışlar, zengin kadınlar da kamusal alan-

177 Yücel, s. 38.


178 Yücel, s. 43.
179 Yücel, s. 39; Malekan, s. 6.
180 Yücel, s. 41.
181 Yücel, s. 44.
182 Malekan, s. 7.
183 Yücel, s. 44.
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 165

lara pek çıkmamışlardır. Kırsal bölgelerdeki ve kasabalardaki


kadınlara gelince, onlar ekonomik sebeplerle ip eğirme, doku-
macılık, çömlekçilik, yayık yayma gibi alanlarda faaliyet gös-
termişlerdir.184 Dolayısıyla Sâsânî toplumunda sıradan kadının
toplumsal hayatta yerinin iç açıcı olmadığını söylemek müm-
kündür. Hatta toplumda kadın, çocuk ve köle ile aynı statü-
de sayılmıştır. “Kadınların kafası çalışmıyor; o yüzden onlara
sırlarınızı söylemeyin” atasözü de kadınlar hakkındaki olum-
suz tasavvura işaret etmektedir. Kadının asli görevinin çocuk
yetiştirmek olduğu görüşü, Sâsânî toplumunda da hâkim te-
lakkidir. Evlenme yaşı kızlar için 9, erkekler için ise 15 olup,
kadının çocuğunun olmaması erkeğin ayrılması için meşru bir
gerekçe teşkil etmiş; kadının gerekçesiz evi terk etmesinin ce-
zası ise ölüm olarak hükme bağlanmıştır.185

Sonuç
Geleneksel toplumların niçin ataerkil bir özellik gösterdiği
ve kadının bu toplumlardaki yerinin niçin ikincil derecede ol-
duğu hem tarihçiler hem antropologlar hem de din adamları
tarafından sıklıkla tartışılmış bir konudur. Eldeki bütün yazılı
ve hatta daha öncesine ait arkeolojik veriler zirai toplumların
ataerkil yapıya sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Bu yapı-
nın ziraate geçişle birlikte cinsiyetler arasında yaşanan yeni gö-
rev dağılımıyla mı ortaya çıktığı, yoksa esasında avcı - topla-
yıcı topluluklardan beri mi devam ettiği, cevabı bulunamamış
bir sorudur. Kimilerine göre tabiatları icabı erkeklerin kadınla-
ra olan üstünlüklerinin bir sonucu, kimilerine göre kadınların
tabii olarak doğurma ve çocuk yetiştirme yetileri ve sorumlu-
luklarının bir etkisi, kimilerine göre ise tarih öncesi bir dönem-
de erkeklerin zorla gücü ellerine almasıyla başlayan bir sürece
tekabül eden ataerkil yapılarda bazı ortak özelliklere rastlan-
maktadır. Nüfusun doğrudan tarımsal üretime dahil olduğu

184 Rahele Jomepour, “Women in Iran: Ancient History to Modern Times, and
back, 2015, s. 14; Malekan, s. 3, 14.
185 Jomepour, s. 14.
166 Kadın Olmak

kırsalda ve göçebeliğin yaygın olduğu topluluklarda, kadın-


lar toplumsal hayatın daha içinde olmuş ve erkeklerle birlikte
üretim süreçlerinin içinde daha fazla yer almışlardır. Öte yan-
dan şehirlerde çok daha belirgin bir ayrışma ve tabakalaşma
söz konusudur. Antik Çağ’da güç ve egemenliğin üç saçayağı
sayılabilecek siyasi ve askerî yapı, insanüstü ve mistik güçle-
ri toplum lehine yönlendirdiğini iddia eden dinsel yapı ve ni-
hayetinde üretim güçlerini idare eden iktisadi yapı, şehirlerde
belirgin kurumlara dönüşmüş ve dönüşürken de kadın unsu-
ru bu yapıların dışına itilmiştir. Antik Çağ’da büyük ölçüde
oturmuş olan söz konusu bu üç yapının hiç birinde yukarıda-
ki değerlendirmelerden de anlaşılacağı gibi, az sayıdaki istis-
na dışında kadının varlığı görülmemektedir. Bu durum askerî
ve dolayısıyla siyasi yapı için kısmen anlaşılır gibi gözükse de
dinî ve iktisadi yapılanmada kadınların niçin geri planda kal-
dıkları spekülsayona açık bir sorudur. Hemen bütün Antik Çağ
medeniyetlerinin din ve mitolojilerinde belirgin bir yer edinen
kadın tanrıçalar sayesinde tapınaklarda ve dinî kurumlarında
rahibeler mevcut olsa da hiyerarşi içinde birkaç istisna dışın-
da kadınlar belirgin olamamışlardır. Benzer şekilde kırsalda
kadının hemen her işi yaptığı gözlemlense de şehirde kadın
üretici ve tacir olarak çok nadiren karşımıza çıkmaktadır. Er-
kek çocuklar emeğin, zor elde edilmiş olan mülkün, atalardan
intikal eden din ve geleneklerin, yönetsel erkin bir devamı ve
mirasçıcı olarak el üstünde tutulurlarken, kız çocuklar ise sade-
ce neslin devamı için kabullenilmiş ve büyük ölçüde bu amaç
için yetiştirilmiş gözükmektedirler.
Diğer yandan Antik ve Orta Çağ’ın Orta Doğu ve Avru-
pa merkezli medeniyetlerinin hepsi ataerkil yapılar olsa da ve
yukarıda bahsi geçen ortak özellikleri gösterseler de, kadının
toplum içindeki statüsünün bir coğrafyadan diğerine farklı şe-
killerde algılandığı ve konumlandırıldığı göze çarpmaktadır.
Değerlendirdiğimiz medeniyetler içinde kadını, tabir caizse
en hor görenin, Batı’nın temelini oluşturduğu iddia edilen An-
tik Yunan ve özellikle de felsefenin doğduğuna inanılan Atina
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 167

olduğu belirgin bir şekilde gözlemlenmektedir. Burada kadın


hem mümkün olduğunca kamusal alanın dışında tutulurken,
hem de hukuki olarak erkeğin altında muamele görmüştür.
Modern dönemler öncesinde her ne kadar hemen hemen bü-
tün toplumlarda belli kesimler (örneğin köleler, vatandaş ol-
mayanlar, farklı ırktan olanlar) hukuki ve sosyal anlamda nor-
mal vatandaşlardan daha farklı muameleye tabi tutulmuşlarsa
da, kendi ırkından karşı cinsi bu kadar farklı bir statüye koyan
bir toplum pek olmamıştır. Dahası, Yunanlılar benimsemiş ol-
dukları bu yapıyı felsefi argümanlarla da desteklemişlerdir. Ka-
dına yönelik benzer bir yaklaşım, Roma’nın ilk dönemlerinde
de belirgin bir şekilde göze çarpmaktadır. Bu dönemlerde ka-
dın Yunan’dakine benzer bir şekilde hem toplumsal hem de
hukuki olarak yok sayılmış ve tamamen babasının/kocasının
vesâyetine tabi kılınmıştır. Ancak aynen İskender’in devletin-
de olduğu gibi, Roma’nın topraklarını genişletmesiyle, diğer
medeniyet ve kültürlerle tanışması ve tabii olarak zenginleş-
mesiyle kadınların statülerinde de önemli gelişmeler olmuş,
kadınlar hem bazı hukuki haklar kazanmışlar hem de toplum
içinde daha belirgin roller oynamışlardır. Roma’nın Hristiyan-
lığı benimsemesinin ardından kadınların konumlarında belir-
gin bir iyileşme yaşanmıştır.
Üç kitabi dinde her inanan bireye Tanrı karşısında biçilen
değer aynı olduğundan, Hristiyanlık özellikle kadınlar üze-
rinde etkili olmuş ve kadınlar zaman içinde kilise yapılanması
bünyesinde dahi belli bir yer edinmişlerdir. Tanrı merkezli bir
toplumsal düzenekte dindarlık, kadınları geleneksel konumla-
rının ötesine taşımıştır. Ancak Bizans, neticede geleneksel üre-
tim tarzlarının hakim olduğu bir ziraat toplumudur ve bu çer-
çevede özellikle kırsalda ataerkil yapılar devam etmiştir. Fakat
kilisede olmasa da manastırlarda ve daha da önemlisi yöne-
tici elit içinde kadının yeri güçlenmiştir. Batı merkezli mede-
niyetlerin kadın karşısındaki bu tutumlarına nispetle kökleri
onlardan çok daha eskilere dayanan Doğu merkezli medeni-
yetlerde kadının statüsünün nispeten daha gelişmiş olduğu-
168 Kadın Olmak

nu görmekteyiz. Sümerlerden Sâsânîlere kadar uzanan geniş-


çe bir dönem boyunca Mezopotamya coğrafyasında kadının
statüsü hukuki anlamda koruma altına alınmış gözükmekte-
dir. Hiç şüphesiz, bu toplumlarda da kadının rolü ve statüsü
erkeğe nispetle oldukça geri plandadır. Ancak buna rağmen
hakları ve topluma katkıları belirgin bir şekilde kendilerine tes-
lim edilmiştir. Sâsânîlere gelindiğinde kadın hala yazılı tarih
içinde silik bir rol oynuyormuş gibi gözükse de özellikle sa-
rayda daha görünür hale gelmiştir. Kadının statüsünün erke-
ğinkine en yakın olduğu medeniyetin Antik Mısır olduğu gö-
rülmektedir. Burada belki de dağınık nüfus yapısı, az sayıda
merkezî yapının varlığı gibi sebeplerle kadın ile erkek hukuki
açıdan denk sayılmışlardır. Hatta mülkün nesilden nesile te-
varüsü kadın üzerinden kurgulanmıştır. Toplum içinde daha
belirgin bir rol oynayan kadın, Mısır’da az sayıda meslekten
uzak kalmıştır. Onların bu durumu, ülkelerini fetheden Helen
ve Romalılar başta olmak üzere muhtemelen diğer milletlerin
kadına bakışını da etkilemiştir.
Görüldüğü kadarıyla geleneksel zirai toplumlarda üç temel
dinamik kadının toplum içindeki statüsünü etkilemiştir. Bun-
lardan ilki tabii olarak görev dağılımıdır. Geleneksel toplum-
larda en önemli üretken güç insandır. Nüfus en önemli güç ol-
sa da insan ömrü kısadır ve çocuk ölümleri yaygındır. Bu da
kadınların ergenlik sonrasındaki hayatlarının önemli bir kıs-
mını ya hamile olarak veya çocuk büyüterek geçirmelerini zo-
runlu kılmıştır. Kızların ergenliğe girer girmez evlendirilme-
lerinin ve toplumdaki birçok görevden uzak tutulmalarının
arkasındaki en önemli unsurun bu olduğu kanaatindeyiz. Ni-
tekim kadınların toplum içinde az sayıda sorumluluk aldık-
ları rahibelik gibi mesleklerde onlardan evlenmeleri ve hami-
le kalmaları beklenmemiştir.
İkinci temel dinamik, mal ve mülkün aile içinde kalmasının
temin edilmeye çalışılmasıdır. Meslekî bilgi ve tecrübeyi de zor
kazanılan bir sermaye olarak görürsek, esasında aynı yaklaşı-
mın babadan oğula, ustadan çırağa geçen zanaat ve meslek-
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 169

ler için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. İncelediğimiz tüm


örneklerde, toplum içindeki görevlerin ifası ve ailenin toplum
içindeki konumunun korunması için gereken mal ve mülkün
miras yoluyla dağılmasını engellemek için bazı tedbirlerin alın-
dığını görmekteyiz. Tasarruf ve zenginleşmenin sınırlı olduğu
ve oluşan fazlaya da çoğu zaman devlet veya başka kesimle-
rin el koyduğu bir yapıda, nesiller boyunca oluşmuş ve aileye
statüsünü sürdürme imkanı sunan mal ve mülkün dağılma-
ması için bazı normlar oluşturulmuştur. Ataerkil yapılarda ai-
lenin maddi varlığının genellikle en büyük erkek çocuğa bıra-
kıldığı veya sadece erkek çocuklar arasında dağıtım yapıldığı
görülmektedir ki bu da mevcudun korunması ve devamı için
anlamlı durmaktadır. Burada tek istisnayı, mirasın kız çocuk
üzerinden ilerleyebildiğini gördüğümüz Mısır oluşturmakta-
dır. Nitekim Mısır’da kadınların çok daha fazla meslek dalın-
da ilerleyebildiği de anlaşılmaktadır.
Son olarak toplumların hayatiyetlerini idame ettirmek için
benimsedikleri yöntemlerden biri de muhafazakârlıktır. Önce-
ki nesillerin yaptıklarını devam ettirmek, değişimler karşısın-
da farklı modelleri denemek yerine eskiye daha fazla bağlan-
mak toplumların çoğunun tabii bir tepkisidir. Üstelik değişimin
çok yavaş olduğu Antik ve Orta Çağ toplumlarında gelenekçi-
lik, hemen bütün toplumların kimi zaman farkına varmadan
uyguladıkları bir yol olmuştur. Bu da kadının veya herhangi
bir başka kesimin toplum içindeki statüsünün sorgulanmadı-
ğı, sorgulanmaların da tepkiyle karşılandığı düzeneklere se-
bebiyet vermiştir.
İslam bu üç dinamiği de adreslemiştir. Neslin devamı ve
çocuk yetiştirmek tabii olarak İslam tarafından da önemsen-
miştir. Ancak İslam burada kadınlar üzerine herhangi bir em-
rivaki yapmamış, yapılmasını da engellemiştir. Bu çerçevede
geleneksel toplumların kadınlar üzerine yıktığı tüm geleneksel
rollerin kabullenilmesini kadının rızasına bırakmış, kadınların
bu görevleri yapması hususunu zorunluluklara değil tavsiye
ve tercihlere bağlamıştır. Miras hukuku açısından da dönemi
170 Kadın Olmak

itibariyle radikal bir çözüm önerisiyle kadınlara pay veren İs-


lam dini, tabii olarak evin geçimini sağlayan erkeğe daha fazla
pay vermiş, ancak geçim sorumluluğunun paylaşılması duru-
munda alternatifler sunmuştur. En önemlisi, tüm bunları hem
Arap hem de bilahare fethedilecek toplumların geleneklerini
tamamen yok saymadan, şekli değil prensipleri ön plana çı-
kararak ve peyderpey geçişi tavsiye ederek yapmıştır. Bu çer-
çevede örneğin köleliği tamamen yasaklamamış, ama büyük
ölçüde zorlaştırmıştır. Aynı durum kadınlarla ilgili hüküm-
lerde de kendini göstermektedir. Geleneksel tarım toplumla-
rının sosyal dokularını tamamen bozabilecek veya bu intibayı
oluşturup tepki alabilecek emrivakiler yerine adaleti tavsiye
ederek ve zulmü yasaklayarak toplumsal düzenin zaman için-
de kadınlar lehine gelişmesini sağlamayı amaçlamıştır. Zaten
gittiği birçok yerde İslam’ın bu kadar hızlı kabul edilmesinin
arkasında yatan sebeplerden biri de bu olmuştur.
“Aynı nefisten yaratıldıkları” vurgusuyla birçok ayette kadı-
na ve erkeğe birlikte hitap eden Kur’an, kadın ve erkeğin “bir-
birlerinde sükunet ve huzur bulmak amacıyla” yaratıldığını
ilan eder ve aralarına sevgi ve merhametin bahşedilmesinin
Rab’lerinin bir ihsanı olduğunu hatırlatır. Erkeği asıl, kadını
ikincil bir varlık olarak kategorize eden anlayışların karşısına,
erkek çocuk gibi kız çocuklarını da “Allah’ın lütfu” olarak gö-
ren, kezâ kadın ve erkeği kulluk ve insanlık bakımından eşit
sayan bir idrakle çıkan İslam, kadına miras, mabede katılma,
bilgiye ulaşma, siyasî katılım, mülkiyet ve mülkiyette tasarruf
hakkı gibi alanlarda çok önemli alanlar açmıştır.
Kur’an’ın bu mesajlarının Peygamber modelliği ile pekiş-
tirilmesi sonucunda İslam, Orta Çağ’ın dünyasına kadın lehi-
ne hayatî bir yaklaşım getirmiş; o vakte kadar kadın aleyhine
oluşan menfi dinî, kültürel, toplumsal algı ve tutumların kı-
rılmasında önemli bir rol oynamıştır. Tarih boyunca eksiklik,
zafiyet, tiksinti, uğursuzluk ya da kutsallaştırma gibi yollarla
hayatın dışına itilen kadın, ilk dönem İslam toplumunda in-
sanlığa teklif edilecek bir davetin tam merkezinde yer almış-
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 171

tır. Hz. Peygamber’in hayatındaki en önemli insanlar içinde ve


davetin mekanı mescidde dinamik rolleriyle kadınlar da yer
almıştır. Ancak İslam’ın kadına açtığı bu alan, Müslümanla-
rın daha Hz. Ömer döneminden itibaren Mezopotamya, Mısır,
Bizans, Sâsânî toplum ve kültürleriyle karşılaşmaları netice-
sinde o coğrafyalardaki kadına yönelik olumsuz algı ve sınır-
lamalardan nasibini almış ve gittikçe daralmaya başlamıştır.
İslam toplumlarında kadına dair yapılacak okumalarda, An-
tik ve Orta Çağ’ın medeniyetleriyle çok erken dönemde giri-
len bu temas ve etkileşimin farkında olunmalı ve devralınan
miras mutlaka bir ayıklamadan geçirilmelidir.
172 Kadın Olmak

Kaynakça
Acara, Meryem; “Bizans Ortodoks Kilisesinde Liturji ve Liturjik Eser-
ler”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, C. 15, sayı: 1,
Ankara 1998, s. 183-201.
Akalın, Ayşe Gül; “Eskiçağda Grek Kadınının Toplumsal Yaşantısı”,
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih
Araştırmaları Dergisi, C. 21, sayı: 33, Ankara 2003, s. 17-47.
Aristoteles; Politika (çev. Mete Tunçay). İstanbul: Remzi, 1993.
Arslantaş, Yüksel ve Septioğlu, Rüstem Kadri; “Çivi Yazılı Hukukî Bel-
gelere Göre Mezopotamya’da Kadın”, Fırat Üniversitesi Orta Doğu
Araştırmaları Dergisi, C. XII, sayı: 1-2, Elazığ 2016, s.
Ataç Demirel, Gül, Bizans’ta Kadınlar, https://www.academia.
edu/11744774/Bizansta_Kadınlar, Erişim Tarihi: 30.11.2018.
Baines, John ve Malek, Jaromir; Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi -
Eski Mısır (çev. Zeynep Aruoba – Oruç Aruoba). II, İstanbul: İleti-
şim, 1986.
Bordreuil, Pierre - Briquel-Chatonnet, Françoise - Michel, Cecile; Tarihin
Başlangıçları – Eski Yakındoğu Kültür ve Uygarlıkları (çev. Levent Ba-
şaran), İstanbul: Alfa, 2015.
Brier, B & Hobbs; H. Ancient Egypt: Everyday Life in the Land of the Nile,
Sterling, 2013.
Cameron, Averil; Bizanslılar, (çev. Özkan Akpınar), İstanbul: Türkiye İş
Bankası Yayınları, 2008.
de Coulanges, Fustel; Antik Site - Yunan’dan Roma’ya Kadar Tapınma, Hu-
kuk ve Kurumlar, (çev. İsmail Kılınç), Ankara: Epos, 2011.
Çakmakçı, Zeynep; “Erken Bizans Döneminde Kadın Baniler ve Kültü-
rel Yaşama Etkileri”, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler
Dergisi, C. 15, sayı: 1, Mart 2017, s. 775-800.
Diakov, V. ve Kovalev, S. İlkçağ Tarihi (çev. Özdemir İnce), Yordam,
2010, I.
Doğer, Lale; “Kadın Figürlü Bizans Seramikleri”, Sanat Tarihi Dergisi, C.
XX, sayı: 2, Ekim 2011, s. 45-60.
Duby, Georges ve Perrot, Michelle; “Kadınların Tarihini Yazmak” Ka-
dınların Tarihi, (çev. Ahmet Fethi). C. I, 2005, s. 9-20.
Durmuş, Aylin; Eski Doğu ve Batı Toplumlarında Karşılaştırmalı Kadın
Profili (Yüksek Lisans Tezi, 2014), Pamukkale Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü.
Freeman, Charles; Mısır, Yunan ve Roma – Antik Akdeniz Uygarlıkları,
(çev. Suat Kemal Angı), Ankara: Dost, 2003.
Friedell, Egon; Mısır ve Antik Yakındoğu’nun Kültür Tarihi, (çev. Ersel Ka-
Antik Çağ’dan İslâm’a Kadın – Tarihî Bir Perspektif 173

yaoğlu), Ankara: Dost, 2006.


Garthwaite, Gene R; İran Tarihi – Pers İmparatorluğu’ndan günümüze (çev.
Fethi Aytuna), İstanbul: İnkılap, 2011.
Hill, Barbara; Bizans İmparatorluk Kadınları - İktidar, Himaye ve İdeoloji,
(çev. Elif Gökteke Tut), İstanbul 2003.
Hrouda, Barthel; Mezopotamya, (çev. Zehra Aksu Yılmazer), İstanbul:
Alfa, 2016.
Jomepour, Rahele; Women in Iran: Ancient history to modern times, and
back, Iowa State University, Master of Fine Arts, Ames, Iowa 2015.
Karenga, Maulana; Maat- The Moral Ideal in Ancient Egypt: A Study in
Classical African Ethics, Routledge, New York: 2004.
Kaya, Mehmet Ali; İlkçağ Tarihi ve Uygarlığı, İstanbul: Bilge Kültür-Sa-
nat, 2018.
Kitto, H. D. F; Yunanlar, (çev. Ayşegül Yurdaçalış), İstanbul: Alfa, 2017.
Kaçar, Turhan; “Eski Çağ Anadolu Hristiyanlığında Kadın: Montanizm
Örneği”, Kadın Çalışmalarında Disiplinlerarası Buluşma, 1-4 Mart
2004 Sempozyum Bildirileri Metinleri, C. 3, Yeditepe Üniversitesi, İs-
tanbul 2004, s. 197-204.
Kocabaş Atılgan, Duygu; “Antik Yunan’da Toplumsal Cinsiyet Rolleri-
nin Temsili”, Yedi: Sanat, Tasarım ve Bilim Dergisi, Yaz 2013, sayı: 10,
s. 15-27.
Kuhrt, Amelie; Eski Çağ’da Yakındoğu, (çev. Dilek Şendil), İstanbul: Tür-
kiye İş Bankası Yayınları, 2017, I-II.
Laiou, Angeliki E; “Arzu, Aşk ve Delilik: Bizanslıların Gözüyle Cinsel
İlişkiler”, Cogito Bizans, sayı:17, İstanbul 1999, s. 179-210.
Maktol Canko, Dilek; “Bizans’ta Kadın Sanatçılar”, Sanat Tarihi Dergisi,
C. XXV, sayı:1, Nisan 2016, s. 111-138.
Malekan, Mohadese; “A Study of the Imagery and Place of Women in
the Sasanian Period: Sigillographic Evidence”, Sasanika Archaeo-
logy, sayı:14, 2013.
Mark, J. J; (2016, Kasım 04), “Women in Ancient Egypt”, Ancient History
Encyclopedia, https://www.ancient.eu/article/623/
Martin, Thomas R; Eski Yunan, (çev. Ümit Hüsrev Yolsal). İstanbul: Say,
2014.
Pantel, Pauline Schmitt; “Kadın Temsilleri”, Kadınların Tarihi, (çev. Ah-
met Fethi). C I, 2005, s. 23-29.
Platon; Devlet (çev. Sabahattin Eyuboğlu – M. Ali Cimcoz), İstanbul:
Türkiye İş Bankası Yayınları, 1999.
Roberts, J. M; Dünya Tarihi (çev. İdem Erman). I-II, İstanbul 2011.
Rodgers, Nigel; Antik Yunan, (çev. Ülkü Evrim Uysal), Mısır: Türkiye İş
Bankası Yayınları, 2015.
174 Kadın Olmak

Sowerby, Robin; Yunan Kültür Tarihi, (çev. Özgür Umut Hoşafçı), İstan-
bul: İnkılâp, 2012.
Söğütlü Erişgin, Özlem; “Roma Toplumunda Kadının Konumu”, İnönü
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 4, sayı: 2, 2013, s. 1-31.
Stol, M; “Women in Mesopotamia” Journal of the Economic and Social His-
tory of the Orient, 1995, XXXVIII, sayı: 2, s. 123-144.
Şahin, Kamil ve Toprak, Salih; “Küresel ve Dinsel Perspektifte Kadın
Kimliği”, Turkish Studies, C. 11/18 Sonbahar 2016, Ankara, s. 203-214.
Talbot Alice-Mary; “Bizans Manastırına Giriş”, Cogito – Bizans Özel Sayı,
sayı: 17, Kış 1999, s. 161-178.
Tao, Wang; “Parthia in China: a Re-examination of the Historical Re-
cords”, The Age of the Parthians içinde, Ed. Vesta Sarkhosh Curtis ve
Sarah Stewart, I. B. Taurus, Londra, 2010.
Toulini, Gautjier Toulini; “Women and Family Solidarities in the Mu-
rasû Archive (Nippur – Fifth Century B.C.)”, REFEMA- Women and
Economy in Ancient Mesopotamia: The Household Setting (2nd &3rd
November 2012 – Nanterre) içinde, 2012.
Toullatos-Miles, Diane; “Bizans’ta Kadın Besteciler” (Çev. Asuman
Kafaoğlu Büke), Sanat Dünyamız, Bizans Özel Sayısı, 1998, s. 143-
148.
Toptaş, Koray; “Eski Mezopotamya’da Çocuk”, Archium Anatolium,
10/1, Ankara 2016, s. 51-78.
Uslu, Laleş; “Antik Yunan’ın Asi Kızı Sappho”, Dicle Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, Ekim 2018, yıl: 10, sayı: 21, s. 261-268.
―Uslu, Laleş; “Antik Yunan’ın Sıra Dışı Kadınları: Filozoflar”, Sosyal
Bilimler Dergisi, Yıl: 5, sayı: 24, Haziran 2018, s. 428-441.
― Uslu, Laleş; Antik Yunan’da Kadın Betimlemeleri ve Kadının Sosyal Sta-
tüsü (Doktora tezi, 2018), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens-
titüsü.
van Wyk, Susandra J; “Prostitute, Nun or “Man-Woman”: Revisiting
the Position of the Old Babylonian Nadiātu Priestesses”, Journal of
Northwest Semitic Languages, 2015, XLI, sayı: 2, s. 95-122.
Watterson, Barbara; The Egyptians, Oxford: Wiley-Blackwell, 1997.
Yıldırım, Ülfet; Antik Dönemde Kadın ve Süslenme, (Yüksek Lisans tezi,
2009). Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Yolcu, Mehmet Ali; “Babasız Gebelik Mitleri Bağlamında Türk Mitolo-
jisinde Gök-Yer Dikotomisi ve Ana Tanrıça Kültünün İzleri”, Hitit
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl:7, sayı: 1, Haziran
2014, s.70-92.
Yücel, Muhammed; “Erken Dönem Sasanilerde Kadın ve Hanedan”, Ta-
rih Dergisi, Sayı: 61 (2015/1), İstanbul, 2018, s. 25-56.

You might also like