Irk Ve Farklılıklardan Doğan Yabancılaşma

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 2

Irk ve Farklılıklardan Doğan Yabancılaşma

Sabahattin Ali’nin “Değirmen” adlı öykü türündeki eseri, topluma uyum sağlayamamış bir Çingene
topluluğunun, yakınlarında olan bir Köy ile kurduğu ilişkileri, topluluklardaki bazı bireylerin etnik
köken ve bireysel farklılıklarından dolayı yaşadıkları yalnızlık ve izolasyonu ve aşk temasını kaleme alan
bir eserdir.

Eserde, çingene topluluğundan olan bir Çeri başı anlatıcı görevini alır ve başından geçen olayları ve
düşünceleri kendi ağzından okuyucuya direk olarak anlatır. “Delikanlılar keman ve klarnet çalarak
yürüyorlar, genç kızlar parlak sesleriyle su gibi türküler söylüyorlardı. Ben de etrafı gözden geçirerek
bir köy, çiftlik, yanında kalabileceğimiz bir yer araştırıyordum. İkindiye doğru siyah zeytin ağaçlarının
arasında yükselen açık renkli çınar ve kavaklar gözüme ilişti. Burası küçük bir değirmendi. ”(Ali,15). Bu
alıntıda anlatıcının olayları anlatırken 1. Kişi ağzından anlattığı ve üst kurmaca tekniğinin kullanıldığı
gözlemlenebilir. Bu teknikle yazar, okuru öyküye dahil etmiştir. Anlatıcın bulunduğu çingene topluluğu,
etnik kökenlerinden dolayı toplumdan izole olmuşlardır. Anlatıcı şehirlilerin ve köylülerin sevme
kabiliyetinin olmadığını ve sevmenin sadece onlara özgü olduğunu belirtir ve onlara özgü olan sevgiyi
anlatmak için bir arkadaşının aşk hikayesini anlatır. “Siz sevemezsiniz. Sevmeyi yalnız biz biliriz… Dinle
adaşım, sana bir Çingene’nin aşkını anlatayım.” (Ali,14). Yazar burada köy ve şehir topluluklarının
kısıtlayıcı ve dışlayıcı toplumundan etkilenen Çingene topluluğunda aşk ve sevgi ile ilgili oluşan
düşünceleri anlatmıştır ve geriye dönüş tekniğini kullanarak bir Çingene’nin aşk hikayesini okura
aktarmaya başlamıştır. Çingene topluluğu, adaptasyon sorunlarından dolayı göçebe yaşarlar.
Anlatıcının bahsettiği olay İlkbahar’da yaşanır ve Çingeneler, Edremit tarafına doğru göçlerini
gerçekleştiriyordur. Arayışlarının ardından bir köy ile karşılaşırlar ancak Çingeneler hakkındaki
önyargılardan dolayı iletişim kurmakta sıkıntılar yaşarlar. Köylülerle tanışılmadan önce Atmaca
karakteri tanıtılır. Atmaca, klarnet çalabiliyordur ve kendi müziğiyle köylülerin dikkatini çekip yanında
toplanmalarına neden olmuştur. Ancak köylü topluluğunda Çingenelerden memnun olmayan bir
kesim vardır, zamanla çingeneler ile ilgili oluşmuş normlardan Çingeneleri hor görüler. “Değirmenci de
bunların arkasındaydı, beyaz sakalını karıştırarak lakayt gözlerle bakıyordu. Bilir misin adaşım, bu
köylüler tavuk ve oğlak çaldığımızı söyleyerek bizden şikayet ettikleri halde bizi gene severler.” (Ali,15).
Bu alıntı bağlamında köylü topluluğunda Çingeneleri hem seven hem de hor gören bir kesim olduğu
gözlemlenebilir ancak köylülerin Çingeneler ile zaman geçirmesiyle toplumsal normların da yavaş
yavaş yok olduğu anlatılır. Olaydan sonra anlatıcı, Atmaca karakterinin özelliklerinden bahseder.
Atmaca, heybetli bir delikanlıdır, anlatıcı onu; yağız deril, siyah saçlı, koyu gözlü, sivri burnu, geniş
omuzlu ve Arap atı gibi dik duruşlu olarak bahseder. Bu betimlemeden, Atmaca’nın dikkat çeken
fiziksel özelliklere sahip olduğunu ve bu bağlamda anlatıcının onu betimlerken “Arap atı gibi dik
duruşlu” sözünde benzetme tekniğinin kullanıldığı gözlemlenir. Atmaca, diğer çingenelerden farklıdır.
Kendisi nota bilir ve şehir mektebi okumuştur yani eğitimlidir. Atmaca içlidir, anlatıcı onun klarnet
çalarken havayı ciğerinden değil yüreğinden aldığını söyler. Atmaca durgun bir kişiliğe sahiptir, pek
konuşkan değildir, bu bağlamda yanında bulunduğu kişiler onun içinde ne hissettiğini veya ne
düşündüğünü asla anlayamazlar. “Çok konuşmaz, konuştuğu zaman da içindekilerden bize bir şey
sezdirmezdi. Neler hisseder? Neler düşünürdü? Onu bu dünyaya bağlayan şey neydi? Hiçbirimiz
bilmezdik.” (Ali,17). Bu alıntıda, Atmaca’nın her ne kadar eğitimli bir birey olmasına rağmen etnik
kökeni yüzünden yaşadığı yabancılık ve yalnızlık gözlemlenebilir. Atmaca’nın herhangi bir sevgilisi
yoktu, sevgiye de ilgisi yok gibi görülüyordu. Grubuyla birlikte uğradığı köylerdeki Türkmen kızları veya
Çingene kızları onun ilgisini bir türlü çekemiyordu, Atmaca’nın aşka ilgisizliği Değirmenci’nin kızı ile
tanıştığında sona erecekti. Değirmenci’nin kızı, anlatıcı tarafından bir köy güzeli olarak bahsedilir.
Yuvarlak yüzlü, kalın dudaklı, kalçasına kadar uzanan ince ve örgülü saça sahip bir kızdı. Değirmencinin
kızı asla gülmezdi, hep soluk yüzlüydü çünkü Değirmencinin kızı fiziksel engellidir, küçükken sağ
kolunu değirmenin çarklarından birine kaptırmıştır. Değirmenci’nin kızının fiziksel engeli yüzünden
köyündeki kızların yanında oynayamazdı, gece kutlamalarındaki cümbüş yapan kızların arasına
giremezdi, çocukluğunda yaşıtları oynarken o sadece uzaktan istek dolu gözlerle bakabilmişti. Fiziksel
engellinin onu toplumdan yabancılaştırmasından dolayı, Değirmenci’nin kızı engelini bir ayıp olarak
görür ve her zaman örtmeye çalışır. “Vücudunu ve ondaki ayıbı her zaman örtmeye mecburdu…”
(Ali,17). Alıntıda anlatıldığı gibi, Değirmenci’nin kızı fiziksel engelini bir ayıp olarak görür ve her zaman
içinde onu örtmeye ve kimsenin görmemesini sağlama mecburiyeti hisseder. Atmaca, Değirmenci’nin
kızına aşık olur. Atmaca’nın aşkının nedeni fiziksel güzelliğin aksine Değirmenci’nin kızının onunla aynı
şeyleri yaşamasındandır. İki odak karakter, belirli sebeplerden dolayı yalnızlık çeker ve toplumdan
uzaklaşırlar, bu nedenle ikisi de sessiz, durgun ve içine kapanık bir kişiliğe sahiptirler. Anlatıcı, bir
akşam Atmaca’nın aşkını öğrenir ve Atmaca içini ona döker. Değirmenci’nin kızını ne kadar sevdiğini
anlatır. “Elini omuzuna koydum, gözlerini bana kaldırdı: ‘Seviyorsun!..’ dedim. ‘Öyle…’ dedi.” (Ali,19).
Bu alıntıda yazarın Atmaca’nın aşkını Çeri başına anlatmasında diyalog tekniğinin kullanıldığı
görülmüştür. Atmaca her ne kadar Değirmenci’nin kızını sevse de kızın fiziksel engeli onların aşkını
engeller. Bunun nedeni kızın fiziksel engelinden dolayı insanlardan uzak yaşamaya alışmıştır ve
Atmaca aşkını ona anlattığında çok şaşırır ve ona sadaka verdiğini bile düşünür. Değirmenci’nin kızı
eğer birlikte olsalar Atmaca’dan utanacağını belirtir. “Tekrar gözyaşlarına boşandı: ‘Olmaz’ dedi.
‘Düşün ki, her karşına çıktığımda senden utanacağım, başım yerde olacak…’ ”(Ali,19). Bu alıntı
bağlamında, Değirmenci’nin kızı Atmaca gibi biriyle birlikte olursa her zaman kendini eksik
hissedeceğini ve ondan utanacağını bu yüzden bu birlikteliğin ona işkence gibi olacağı gözlemlenir.
Atmaca bunun üzerine çok düşünür ve değirmende bir ahenk yapmaya karar verir. Ahenkten önceki
günler kuvvetli rüzgarlar ve sağanaklar ile geçiyordu ve karanlık bir atmosfer oluşmuştu. “Günler
kuvvetli bir rüzgarın sürüklediği beyaz bulut kümecikleri gibi birbiri arkasına geçip gidiyorlardı. Ve biz,
bunların sonunda muhakkak bir fırtına kopacağını seziyorduk.” (Ali,20). Bu alıntıda görüldüğü gibi,
Sabahattin Ali doğa betimlemelerini eserinde çokça kullanmıştır ve doğa betimlemelerini sezdirme
tekniği ile kullanmıştır. Ahenk gecesinde, Değirmenci, kızı ve Çingeneler oturmuş Atmaca’nın çalışını
dinliyorlardı. Atmaca duygularının yoğunluğundan kaynaklı klarnetini çalışı etrafındakilerini çok
etkiliyordu. “Adaşım, ben o gece dinlediğim şeyleri öldükten sonra bile unutmam. Bazan okşayan,
ısıtan bir sabah güneşiydi… Fakat derhal yüzümüzü yırtan, gözümüzü kör eden, içindeki ateşleri kum
tanesi gibi etrafa saçan bir çöl fırtınası oluyor yahut bağrımıza işleyen bir bıçak haline geliyordu.” Bu
alıntıda, Atmaca’nın klarnetini çalışından fazlasıyla etkilenen anlatıcının deneyimini anlatmasında
benzetme sanatının kullanıldığı görülür. Atmaca bir anda klarnetini bir kenara atar ve aşık olduğu kıza
kavuşamamanın acısından kurtulmak istercesine etrafındaki insanlara imdat bekler gibi baktı. Atmaca,
sevdiği kıza ulaşmanın tek yolunun onunla aynı olması gerektiğini anlar ve hemen odadan çıkar.
Herkes onun peşinden koşsa da iş işten geçmiştir, Atmaca kolunu değirmene sokup artık
Değirmenci’nin kızıyla aynı durumdadır. “Fakat sevgili bir vücutta bulunmayan bir şeyi kendisinde
taşımaya tahammül etmeyerek onu koparıp atabilmek, işte adaşım, yalnız bu sevmektir.” (Ali, 23). Bu
alıntıda, Atmaca’nın aşık olduğu ve kendisi gibi toplumdan izole olmuş kıza ulaşmak için fedakarlık
yaptığı görülür.

Değirmen, bir Çingene topluluğunun başından geçen olaylar üzerinden Aşk, fedakarlık ve
yabancılaşma gibi temalardan, sınıfsal eşitsizlik gibi toplumsal sorunlardan, ırk ayrımı ve bedensel
sorunlardan dolayı yaşanan yalnızlıktan doğa betimlemeleri, sezdirme, üst kurmaca tekniklerini
kullanarak bahseden öykü türünde bir eserdir.

You might also like