Professional Documents
Culture Documents
Hafta Xi
Hafta Xi
1. Gece çalışmaları
a) Gece kavramı
İş Kanununa göre, çalışma hayatında “gece” en geç saat 20.00’de başlayarak en erken saat
06.00’ya kadar geçen ve her halde en fazla onbir saat süren dönemdir” (İşK. m.69 f.1).
Hükümdeki tanımdan, gece döneminin başlangıç ve bitiş zamanlarının farklı olarak
belirlenebileceği ve davam süresinin de 11 saati aşmamak koşulu ile değiştirilebileceği sonucu
çıkmaktadır. Nitekim, aynı maddenin ikinci fıkrasına göre, bazı işlerin niteliğine ve gereğine göre
yurdun bazı bölgelerinin özellikleri bakımından, gece döneminin başlangıcının daha geriye alınması
veya yaz ve kış saatlerinin ayarlanması mümkündür. Yasa, bu hususlarda ve gece çalışmalarına
herhangi bir oranda fazla ücret ödenmesi usulünü koymak veya gece işletilmelerinde ekonomik bir
zorunluluk bulunmayan işyerlerinde işçilerin gece çalışmalarını yasak etmek üzere yönetmelikler
çıkartılabileceğine hükmetmiştir (m.69 f.2). Bugüne kadar bu yönde bir yönetmelik çıkartılmamıştır.
Hatırlatalım ki, 1475 sayılı Yasada çıkartılabileceği belirtilen tüzükler de çıkartılmamıştı.
İşçi kısmen gündüz ve kısmen de gece dönemine giren saatler arasında çalıştırılmakta ise, bu
çalışmanın hangi dönemden sayılacağı İşK’nun 76.maddesinin 2.fıkrası hükmü uyarınca çıkarılan
“Postalar Halinde İşçi Çalıştırılarak Yürütülen İşlerde Çalışmalara İlişkin Özel Usul ve Esaslar
Hakkında Yönetmelik”te (İPYön) gösterilmiştir. Buna göre, çalışma süresinin yarısından çoğu gece
dönemine rastlayan bir postanın çalışması gece çalışması sayılır (m.7 f.2). Hem gece hem de gündüze
rastlayan çalışma saatlerin eşitliği halinde ise, gece çalışmaları için öngörülen iş sağlığını koruyucu
hükümler göz önüne alınarak, işçi yararına yorum ilkesi uyarınca, işin gece işi olduğunun kabulü
gerekir.
1. Anlamı
Hazırlama, tamamlama ve temizleme işleri, bir işyerinde yürütülen asıl işin düzenli
sürdürülebilmesi için, çalışma saatlerinden önce veya sonra yapılması gereken ve geçici veya istisnai
bir nitelik göstermeyip hep aynı surette gitmesi zorunlu işler olarak tanımlanabilir. Buna göre,
işyerindeki makinelerin günlük bakımı ve temizliği, ocak veya fırınların yakılması ya da soğutulması
işleri bu tür işlerdendir. Bu gibi işler işyerinin işçilerine, asıl işlerine ek olarak yaptırılıyorsa söz
konusu Yönetmelik hükümleri uygulanır. Buna karşılık, hazırlama, tamamlama ve temizleme işleri,
asıl işçilerden ayrı olarak, sadece bu işleri yapmak üzere işe alınmış işçiler tarafından yapılıyorsa,
bunlara İş Kanununun genel hükümleri uygulanır (m.2).
2. Hükümleri
Yönetmeliğe göre, hazırlama, tamamlama ve temizleme işlerini, asıl işe ilişkin günlük çalışma
sürelerinden önce veya sonra yaptırılabilmesi, teknik bir zorluğun bulunmasına veya bu işlerin, asıl
işin yürütümü sırasında yapılmasının sağlık ve güvenlik yönünden sakıncalı olmasına bağlıdır (m.4).
Hazırlama, tamamlama, temizleme işlerini yapacak işçiler günlük çalışma sürelerine ek olarak
günde en çok iki saat daha çalıştırılabilirler (m.5). Ancak, hazırlama, tamamlama ve temizleme işleri
de dahil olmak üzere, günlük çalışma süresi 11 saati aşamaz. Günlük normal çalışma süresi dışında
yapılan hazırlama, tamamlama ve temizleme işleri ile yapılan fazla çalışma sürelerinin toplamı yılda
270 saati aşamaz (m. 12). Mümkünse, bu işlerin nöbetleşe yapılması gerekir (m.9).
Teknik bir sakınca yoksa, işçilerin asıl işin bitimi ile bu tür işlerin başlaması arasında yarım
saten az olmamak üzere dinlenmeleri zorunludur. Bu dinlenmeler çalışma süresinden sayılmaz
(m.10). Hazırlama, tamamlama, temizleme işlerinde çalışan işçilere normal saat ücretlerinin yüzde elli
fazlası ile ücret ödenir (m.15).
Yönetmelik, hazırlama, tamamlama, temizleme işlerinde çalıştırılacak işçilerin sayısını işyerinde
çalışan toplam işçi sayısına göre sınırlandırmıştır. Buna göre, bunların sayısı, 100 kişiye kadar işçi
çalıştırılan işyerlerinde kademeli olarak en çok 3 ila 10 işçiden ve 100 kişiden fazla işçi çalıştırılan
işyerlerinde işçi sayısının yüzde onundan fazla olamaz (m. 6).
1. Koşulları
Yasanın 64.maddesinde telafi çalışması yaptırılabilecek haller gösterilmiştir. Bunlar, “zorunlu
nedenlerle işin durması, ulusal bayram ve genel tatillerden önce veya sonra işyerinin tatil edilmesi
veya benzer nedenlerle işyerinde normal çalışma sürelerinin önemli ölçüde altında çalışılması veya
tamamen tatil edilmesi ya da işçinin talebi ile kendisine izin verilmesi” halleridir.
“Zorunlu nedenlerle işin durması”ndaki “zorunlu neden”, “zorlayıcı (mücbir) sebep” olarak
anlaşılmamalıdır. Elbette zorlayıcı bir sebeple, yani, önceden öngörülemeyen ve kaçınılmayan,
kusurdan uzak, tarafların dışından gelen yangın, deprem, sel baskını gibi doğal afetler veya yasama ve
yürütme organının kararları veya işlemleri ile iç savaş gibi sosyal olaylar nedeniyle işyerinde faaliyetin
durması halinde işveren telafi çalışması uygulayabilir. Ancak belirtelim ki, zorlayıcı sebeplerin
dışında, diğer zorunlu nedenlerle işyerinde normal çalışma sürelerinin önemli ölçüde altında
çalışılması veya tamamen tatil edilmesi halinde de telafi çalışması yaptırılabilecektir. Dolayısıyla,
zorlayıcı sebep sayılmayan, örneğin, makinelerin veya fırınların bakımı veya tamiri ya da elektrik
arızaları nedeniyle işyerinin tatil edilmesi veya işyerinde normal çalışma sürelerinin önemli ölçüde
altında çalışılması durumunda da telafi çalışması yaptırılabilecektir. Buna karşılık, ekonomik veya
mevsimsel nedenlerle işyerinin tatil edilmesi veya işyerinde normal çalışma sürelerinin önemli ölçüde
altında çalışılması halleri telafi çalışma yaptırılmasının gerekçesini oluşturmaz.
Nihayet, hükümdeki “normal çalışma sürelerinin önemli ölçüde altında çalışılması” kavramı,
“kısmi süreli çalışma” için 13.madde gerekçesinde getirilen ölçütten de yararlanarak, “normal çalışma
süresinin en az üçte biri kadar bir süre” kısaltılması şeklinde anlaşılmalıdır.
Telafi çalışması yaptırılabilecek ikinci hal, “ulusal bayram ve genel tatillerden önce veya sonra
işyerinin tatil edilmesi”, daha önce uygulamada görüldüğü şekilde işçilerin talebi ile olabileceği gibi,
işverenin tek yanlı irade beyanı ile de olabilir.
Hükümde telafi çalışması yaptırılabilecek diğer bir hal olarak da, “işçinin talebi ile kendisine
izin verilmesi” durumu öngörülmüştür. İşçinin izin talebinde ileride telafi çalışması yapacağını
belirtmesi veya işveren izni telafi çalışması yapması şartına bağlaması gerekir. Uyuşmazlık halinde,
iznin işçinin ileride telafi çalışması yapması koşulu ile verildiğini ispat etme yükümlülüğü işverene
aittir. Ayrıca belirtelim ki, kanunen veya sözleşmelerle işçiye verilmesi zorunlu olan izinler, kısa
çalışmalar karşılığında telafi çalışması yaptırılamaz.
2. Uygulanması ve ücreti
İşK. m.64 f.2’de telafi çalışmaların ne zaman ve nasıl yaptırılacağı da hüküm altına alınmıştır.
Buna göre, telafi çalışması için belirlenen hallerde işveren, telafi çalışması yapılmasına karar verme ve
uygulama yetkisine sahiptir. İşveren, telafi çalışma yapılacağını, bunun uygulanacağı zamanı ve telafi
çalışmasında çalışılacak süreyi işçilere uygun bir süre önceden bildirmelidir. Telafi çalışması, yukarıda
belirtilen haller sona ermesinden itibaren iki ay içinde, günlük en çok çalışma süresi olan 11 saati
aşmamak koşulu ile ve günde üç saatten fazla olmamak üzere yaptırılabilecektir; ayrıca, yasal ve akdi
tatil günlerinde telafi çalışması yaptırılamaz.
Nihayet, maddede, telafi çalışmalarının fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma sayılmayacağı
açıkça hüküm altına alınmak suretiyle, uygulamada ortaya çıkabilecek tereddütler giderilmek
istenmiştir (m.54 f.1 son cümle). Hükümde telafi çalışmaların sadece fazla çalışma veya fazla sürelerle
çalışma sayılmayacağının belirtilmesi karşısında, telafi çalışma karşılığında işçiye ücret ödenmesi
gerekecektir. Telafi edilecek sürede işçinin ücrete hak kazanıp kazanmayacağı ise yasal ve
sözleşmelerle getirilen düzenlemelere göre, farklı telafi çalışmaları bakımından ayrı ayrı ele alınması
gerekir.
Zorlayıcı sebebin varlığı halinde hukukumuzda iş sözleşmesi askıda kalır. Zorlayıcı sebeplerle
geçici ifa veya ifayı kabul imkansızlığı nedeniyle iş sözleşmesinin askıda kaldığı sürede işçinin iş
görme, işverenin de ücret ödeme borcu kalkmakla beraber, İşK’nun 40.maddesi uyarınca işveren, ilk
bir haftalık süre içinde işçiye her gün için yarım ücret ödemekle yükümlüdür. Kanun gereği ödenmesi
gereken bu ücret sosyal bir ücrettir ve telafi çalışmasından bağımsız bir ödemedir. Dolayısıyla, işveren
zorlayıcı sebeplerden dolayı işçinin çalıştırılmadığı sürelerin (en çok üç haftalık sürenin) telafi
edilmesine karar verdiğinde, telafi çalışma yapıldığı tüm süre için işçiye normal ücretinin ödenmesi
gerekir.
Zorlayıcı sebepler dışındaki zorunlu nedenlerle fiilen çalıştırılmadan geçen sürelerde iş
sözleşmesinin askıya alındığı kabul edilemez. Hukukumuzda bu süreler, işçinin iş görmek üzere
işverenin emrinde hazır bulunmakla beraber çalıştırılmaksızın geçen ve işçinin günlük çalışma
süresinden sayılan süreler olarak kabul edilmekte ve bu sürelerde ücretlerin ödenmesi gerekmektedir
(İşK m. 66/c; BK m.325). Bu nedenlere dayanarak işveren tek taraflı olarak, işçilerin iş görme
edimlerini geçici olarak kabul edemeyeceğini, sözleşmenin askıya alındığını ileri süremez. Bu kural,
“işletme rizikosu”nun işverene ait olduğu ilkesinin de doğal bir sonucudur. Ancak, taraflar anlaşarak
zorunlu nedenlerle işyerinde faaliyetin durduğu sürelerde iş sözleşmelerini askıya alabilirler. İş
sözleşmesinin tarafların anlaşması ile askıya alınabilmesi için, işçinin ayrıca buna yönelik onayının
bulunması gerekir. İş sözleşmesi yapılırken işçinin onayını önceden sözleşme ile vermesi mümkün
olmadığı gibi, toplu iş sözleşmesinde veya daha sonra sendika ile yapılan bir protokolde yer alan böyle
bir hüküm işçiyi bağlamaz.
Ulusal bayram ve genel tatil günlerinden önce veya sonra iş görülmesi gereken tam veya yarım
gün işçilere serbest zaman olarak bırakıldığında çalışılmayan süre için işverenin ücret ödeme
yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı taraf iradelerinin yorumuna bağlıdır. Taraf iradeleri,
çalışılmayan bu sürelerde iş sözleşmesini askıya aldıkları şeklinde yorumlanabiliyorsa işverenin ücret
ödeme yükümlülüğü ortadan kalkar. Serbest zaman talebinin işçilerden gelmesi halinde veya işverenin
tek taraflı olarak serbest zaman vermesine işçilerin itiraz etmeksizin buna uymaları zımni onay olarak
yorumlanmalıdır.
İşçinin talebi ile kendisine telafi çalışma yapması koşuluyla ve işçiye kanun ve sözleşme
hükümleri ile tanınan izinler dışında izin verilmesi durumunda, verilen iznin ücretli olup olmadığına
göre işverenin ücret ödeme yükümlülüğü belirlenir.
Zorlayıcı sebeple veya taraflar anlaşarak iş sözleşmesinin askıya alındığı ve dolayısıyla
işverenin ücret ödeme zorunluluğunun bulunmadığı süreler için ücret ödemesi yapılmışsa, bu,
işverence telafi edileceği bildirilen süreye ilişkin ücretin peşinen avans olarak ödenmesidir; bu
takdirde telafi çalışması için ayrıca ücret ödenmesi söz konusu olmaz.
1. Koşulları
Kanun kısa çalışma yaptırılabilecek halleri “genel ekonomik kriz” ve “zorlayıcı sebep” olarak
sınırlamıştır (İşK. m.65 f.1). Bu madde uyarınca çıkarılan Yönetmelikte “zorlayıcı sebepler”,
“işverenin kendi sevk ve idaresinden kaynaklanmayan, önceden kestirilemeyen, bunun sonucu olarak
bertaraf edilmesine olanak bulunmayan, dışsal etkilerden ileri gelen, geçici olarak çalışma süresinin
azaltılması ve faaliyetin tamamen veya kısmen durdurulması ile sonuçlanan deprem, yangın, su
baskını, salgın hastalık, seferberlik ve benzeri nedenler” olarak; “genel ekonomik kriz” ise, “ulusal
veya uluslararası ekonomide ortaya çıkan olayların, ülke ekonomisi ve dolayısıyla işyerini ciddi
anlamda etkileyip sarstığı durumlar” olarak tanımlanmıştır (m.3).
Genel ekonomik kriz veya zorlayıcı sebeplerle işyerindeki haftalık çalışma sürelerinin geçici
olarak en az dört hafta önemli ölçüde azaltılması veya işyerinde faaliyetin tamamen ve ya kısmen
durdurulması hallerinde başvuru yapılabilecektir (f.1 ve 2).
2. Uygulanması
Yukarıda belirtilen nedenlerle, işyerinde geçici olarak en az dört hafta işi durdurmaya veya kısa
çalışma uygulamasına karar veren işveren, bu kararını derhal ve gerekçeleri ile birlikte Türkiye İş
Kurumuna ve varsa toplu iş sözleşmesi tarafı sendikaya bildirmek zorundadır (m.65 f.1). Ayrıca,
Yönetmelikte durumun işyerinde ilan edilmek suretiyle işçilere de duyurulması öngörülmüştür (m.4).
Yasanın getirdiği bu sosyal diyalog ve katılımın bir anlam ifade edebilmesi için, kısa çalışma uygu-
lamasına karar veren işverenin, bu kararını, taraf sendikanın görüşlerini belirleyebilmesi ve işverene
iletebilmesi için, kısa çalışma uygulamasına başlamadan yeterli bir süre önceden sendikaya bildirmesi
gerekir.
Kısa çalışma talebinin uygun olup olmadığının tespiti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca
yapılır. Yönetmelik uyarınca, talebin uygunluğu ivedilikle Bakanlıkça incelenir. İnceleme sonucu
Türkiye İş Kurumuna bildirilir. Kurum tarafından da işverene ve varsa toplu iş sözleşmesine taraf işçi
sendikasına bildirilir (m.8).
Kısa çalışma sebepleri ve uygulanması ile ilgili uyuşmazlıkların çözümünde, İş Mahkemeleri
Kanununun 1.maddesi uyarınca İş Mahkemeleri görevlidir.
Kısa çalışmanın süresi, zorlayıcı sebebin devamı süresini ve her halde üç ayı aşamaz (m.65 f.2).
I. Dinlenme Hakkı
1. Dinlenme hakkının kaynağı
Sağlığını ve işgücünü koruması ve yenilemesi amacıyla, günlük, haftalık ve yıllık çalışma
sürelerinde çalışanlara tanınmış bir hak olan dinlenme hakkı, birçok ülkede olduğu gibi, ülkemizde
anayasal temel hak olarak güvence altına alınmıştır. Gerçekten, “çalışma şartları ve dinlenme hakkı”
başlığını taşıyan Anayasanın 50.maddesinde önce, “dinlenmek, çalışanların hakkıdır” (f.3) denilerek,
çalışanların sosyal hakkı vurgulanmış; hemen bunu takip eden fıkrada da, ücretli hafta ve bayram tatili
ile ücretli yıllık izin hakları ve koşullarının kanunla düzenleneceğini belirtmiştir (f.4).
Çalışanların dinlenme hakkı uluslararası düzeyde de güvence altına alınmaya çalışılmıştır.
Birleşmiş Milletler sözleşmeleri arasında bulunan ve 1976 yılında yürürlüğe giren, “Ekonomik, Sosyal
ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi”nin 7.maddesinde, bu sözleşmeye taraf devletlerin tüm
işçilere en azından “dinlenme, boş zaman ve makul çalışma süresi ve ücretli dönemsel tatillerle resmi
tatillerde ücret verilmesini” sağlayacak adil ve elverişli çalışma koşullarını sağlaması öngörülmüştür.
Birleşmiş Milletlerin bir kuruluşu olan Uluslararası Çalışma Örgütünün, Türkiye tarafından da
onaylanmış 14 sayılı Sözleşmesinde de hafta tatili hakkı güvence altına alınmıştır (m.2/1). Ancak,
Sözleşmede bu tatilin ücretli veya ücretsiz olacağı konusunda açık bir hüküm bulunmamaktadır.
Avrupa Konseyi belgeleri arasında bulunan “Avrupa Sosyal Şartı”nda da, sözleşmeyi imza eden
Avrupa Konseyi üyesi hükümetlerin çalışanlara ücretli resmi tatil olanağı ve en az iki haftalık ücretli
izin sağlamayı üstlenecekleri hükmü getirilmiştir (m.2/ 2 ve 3).
Nihayet, Avrupa Birliğinin 1989 tarihli “Sosyal Temel Haklara İlişkin Topluluk Şartı”nın
2.maddesinde, çalışanlara ücretli hafta tatili yıllık izin verilmesinin güvence alınması öngörülmüştür.
2. Uygulanması ve hükümleri
Günlük çalışma süreleri içinde işçilere verilecek ara dinlenmelerinin aralıksız verilmesi esastır.
Ancak, iklim, mevsim, o yerdeki örf ve gelenekler veya işin niteliği göz önünde tutularak toplu iş
sözleşmesi veya iş sözleşmeleri ile bu süreler aralı olarak kullandırılabilir (İşK m.68 f.2, 3).
Ara dinlenmesi, işyerinin değişik kısımlarında çalışan bütün işçilere aynı zamanda
uygulanabileceği gibi, her kısma farklı zamanlarda da verilebilir (İşK m.68 f.4). Ancak, bir işyerinin
aynı kısmında çalışan bütün işçilere aynı saatte ara dinlenmesinin verilmesi asıldır. Bununla beraber,
işin gereğine göre aynı kısım içinde de nöbetleşe dinlenme yapılabileceği sözleşmeler ile kararlaştırı-
labilir.
İşçi, kural olarak ara dinlenmesini serbestçe kullanabilir; yani isterse işyerinde kalır, isterse bu
zamanı işyeri dışında geçirir. Dolayısıyla, işçinin ara dinlenmesi sırasında işyeri dışına çıkması kural
olarak engellenemez. Bununla beraber, işin ya da işyerinin özelliği işçilerin dinlenme sırasında işyeri
dışına çıkmalarını sakıncalı kılıyor veya güçlük yaratıyorsa, ara dinlenmelerini işçilerin işyerinde
geçirmelerini işveren kararlaştırabilir. İşverenin bu yöndeki talimatı kanuna aykırı sayılmaz. Ancak,
işyerinde kalsa bile, işçi ara dinlenmesi süresini serbestçe kullanabilir; bu süre içinde işçi çalışmaya
zorlanamaz. İşçi ara dinlenmesinde çalıştırılır veya işverenin talimatıyla işin başında bulundurulur ve
çıkacak iş için bekletilirse, ara dinlenmesi süresi iş süresinden sayılır. İşçinin o hafta içinde çalıştığı
süreler ile ara dinlenmelerinde çalıştığı süreler toplam olarak 45 saati aşıyorsa, işçi aşan kısım kadar
fazla çalışma; haftalık normal çalışma süresi sözleşmelerle 45 saatin altında kararlaştırılmış ve işçinin
toplam çalışma süresi bu süreyi aşıyor, fakat 45 saatin altında ise fazla sürelerle çalışma yapmış sayılır
ve fazla çalışma türüne göre zamlı ücrete ya da serbest zamana hak kazanır. Yoğunlaştırılmış iş haftası
uygulamalarında, denkleştirme süresi içindeki ortalama çalışma süresi esas alınır.
1. Hafta tatili
Kaynağı dine dayanan ve haftanın bir gününün ibadet günü olarak kabul edilmesi ile doğan
“hafta tatili”, sanayi devrimi ile birlikte yoğun çalışma temposu içindeki işçilerin düzenli ve periyodik
bir şekilde haftada bir gün dinlenmeleri, sağlıklarının korunması yanında, işçinin bir tam gününü ailesi
ile birlikte geçirmesine ve işi dışında kendisini sosyal ve kültürel açıdan geliştirmesine olanak vermesi
gibi sosyal düşüncelere de dayanır.
Hafta tatiline ilişkin hükümler hukukumuzda dağınık bir şekilde, birden fazla kanunda
düzenlenmiştir. Gerçekten, ülkemizde hafta tatili, 3008 sayılı ilk İş Kanunundan önce çıkarılan 21
Ocak 1340 (1924) tarih ve 394 sayılı “Hafta Tatili Hakkında Kanun” ile uygulanmaya başlamıştır.
Ayrıca, daha sonra aynı adı taşıyan 2739 sayılı kanunla yürürlükten kaldırılan, 17.3.1981 tarih ve 2429
sayılı “Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun”da da konu ile hükümler vardır. Nihayet,
Ülkemizin de kabulü ile bir iç hukuk kaynağı haline gelen Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 14 sayılı
Sözleşmesi de resmi veya sınai müesseselerde çalışanlara hafta tatili hakkını tanımış ve güvence altına
almıştır. Ancak, ne Hafta Tatili Kanunu ve ne de 14 sayılı Sözleşme, hafta tatili ücretinden söz
etmiştir. İş Kanunu hafta tatilinden yararlanan işçilere ödenecek hafta tatili ücretini ayrıntılı bir şekilde
düzenlemiştir.
Hafta tatili ile ilgili birbiriyle bağlantılı iki husus karşımıza çıkmaktadır: (1) hafta tatili
günlerinde işyerlerinde faaliyetin tatil edilmesi; (2) tatil gününden önce 63.maddeye göre belirlenen iş
günlerinde çalışan işçilere yedi günlük zaman dilimi içinde kesintisiz en az 24 saat hafta tatili
verilmesi.