Professional Documents
Culture Documents
Nef
Nef
Nef’i daha sonra İstanbul’a geliyor. İstanbul’a hangi tarihte ve ne vesile ile geldiğini bilmiyoruz. Bu
gelişte Gelibolulu Âli’nin bir dahli olduğu büyük ihtimal. Muhtemelen Nef’i 30’lu yaşlarda yani
1600’lü yıllarda İstanbul’a gelmiş ve hayatının geri kalan 30 yılını da İstanbul’da geçirmiş. Küçük bir
memuriyeti var İstanbul’da.
Geri kalan hayatını 4 padişahın devrini görerek geçiriyor. Bu dört padişahtan üçü şair. İlk geldiğinde
Sultan 1. Ahmed tahttaydı ve Bahdî mahlasıyla şiirler yazıyordu. Ardından 1. Mustafa tahta geçiyor. O
şair değil. Daha sonra 2. Osman tahta geçiyor ve o da Farisî mahlasıyla şiirler söylüyor. Sonuncu
olarak da Nef’i’nin mizaç olarak da benzediği, çok iyi anlaştığı, kendisine kasideler sunduğu,
kendisinden de pek çok ihsanlar gördüğü Sultan 4. Murad var. O da Murâdî mahlasıyla şiirler yazıyor.
Bu dört padişahtan en çok Sultan Murad’a kaside sunmuş. Sultan Murad’a 12 kaside sunmuştur.
Ondan sonra en çok kaside sunduğu padişah da Sultan Ahmed olmuştur. Ona da 8 kaside sunmuştur.
Hükümdarlar arasında Sultan Murad’la bu kadar iyi anlaşıyor olmasının sebebi Sultan Murad’ın da
kendisi gibi sert mizaçlı olması olabilir. Sultan Murad tarafından ona daima iltifat edilmiş, ihsanlarda
bulunulmuş. Bir yandan bu mizaç uyuşmasıyla Sultan Murad’la çok iyi anlaşmış ama bir yandan da
Nef’i’nin bu sert, hırçın, pervasız, önüne gelen herkesi mevkiini, makamını ayırt etmeksizin onun
sonunu da hazırlamıştır. Ne kadar çok Sultan Murad’ın himayesinde olursa olsun belli bir noktadan
sonra o bile onu koruyamaz hale gelmiştir. Bu çok sevdiği padişah tarafından önce sürgün ediliyor
daha sonra da boğdurularak öldürülüyor.
Nef’i’nin öldürülmesi hadisesiyle ilgili kaynaklarda birkaç rivayet anlatılıyor. Ama bu farklı
kaynakların hemen hepsi ölü sebebi olarak Nef’i’nin sivri diline işaret ediyor.
Aslında biraz da Nef’i’nin neden bu denli sivri bir dille hiciv söylediğine bakmak gerekiyor. Bunun
cevabını kendisi a köpek redifli kasidesinin bir beytinde bunu bir anlamda açıklıyor. ‘İtikadımca gaza
eyledim inşallah / Hak bilir yok yere ben kimseye sövmem, a köpek’ diyerek bütün bu sövgülerinin,
bütün bu hicivlerinin boş yere olmadığını, bir sebebi olduğunu, haklı bir gerekçesi olduğunu ve kendi
inanışına göre de bu yaptıklarının Allah katında bir gaza olduğunu söylüyor. Dolayısıyla inanarak
yaptığı bir iş. Laf olsun diye değil, durup dururken de değil. Şiirlerinin içeriğinden anladığımıza göre
genellikle hicviyeleri birine cevap olarak yazılmıştır. Her kesimde, her toplulukta, her meslek
grubunda çekemeyen insanlar olur. Nef’i son derece kabiliyetli bir şair, çok güzel şiirler söyleyen,
kasideleri ve gazelleri çok başarılı bir şair. Dört hükümdarında iltifatını kazanmış bir şair. Dolaysıyla
etrafında onun bu başarısını kıskanan, çekemeyen insanlar da var. Kendisine yazılan hicviyelerden
bunu zaten anlıyoruz. Ama bir yandan da Nef’i’nin mizaç olarak lafını sakınmayan bir yanı da var.
Doğruya doğru yanlışa yanlış demek gibi bir tavrı da var. İçinde yaşadığı dönem itibarıyla da birçok
haksızlığın, adaletsizliğin, usulsüzlüğün yaşandığını da görüyoruz.
Nef’i’nin yazmış olduğu hicviyeleri Nabi’nin yazmış olduğu eleştirilerden kesin bir şekilde ayırmamız
gerekiyor. Nabi’nin amacı çok başka, muhatabı çok başka, yöntemi çok başka, Nef’i’ninki çok başka.
Nef’i’nin yazdıkları hicviye. Nabi’nin yazdıklarını hicviye olarak değerlendiremeyiz. Eleştiriyle hiciv
aynı şey değil. Hiciv eleştirinin yıkıcı kısmıdır. Eleştirinin amacı karşıdakinin hatalarını gösterip
düzeltmesini sağlamaktır. Ama hicviyede böyle bir amaç yoktur. Nabi’nin böyle bir amacı vardı. Nabi
herhangi bir sorunun sebeplerini inceliyor, nasıl ortaya çıktığını ortaya koymaya çalışıyor ve çözüm
arayışı içerisinde oluyor. Dolayısıyla bu yapıcı bir eleştiri olarak değerlendirilebilir. Hicviyede bir
kişiyi, bir kurumu, bir durumu alay ederek, hakaret ederek, aşağılayarak anlatmak vardır. Buradaki
amaç küçük düşürmektir, itibarı zedelemektir. Kişinin yanlışını söylemek ve düzeltmesini sağlamak
gibi bir durum yoktur. Dolayısıyla Nef’i’nin yazdığı şiirlerde Nabi’deki gibi bir eleştiri boyutu
aramıyoruz.
Sultan 4. Murad Nef’i’nin hem övgülerini hem sövgülerini çok beğeniyor. Gazellerini de çok
beğeniyor, kasidelerini de çok beğeniyor, hicviyelerinden de çok hoşlanıyor. Özellikle devlet
adamlarıyla ilgili söylediği birtakım hicviyeler Sultan Murad’ın hoşuna gidiyor. Ama bu da bir yandan
hem dönemin şairlerini hem de hicvedilen devlet adamlarını rahatsız eden bir durum. Zaman zaman
Nef’i’yi padişaha şikâyet ediyorlar.
Kaynaklarda Nef’i’nin öldürülmesiyle ilgili üç farklı anekdot anlatılıyor ama hepsinde ortak sebep
Nef’i’nin dilidir.
Birinci anekdottan bahsedelim. Nef’i’nin en çok eleştirdiği devlet adamlarından birisi Sadrazam
Bayram Paşa’dır. Bayram Paşa’yı devamlı hicvediyor ve Bayram Paşa da şair olmadığı ve şiirden
anlamadığı için gidip devrin başka bir şairi olan Naili’ye Nef’i için bir hicviye yazdırıyor. Getiriyor
onu Nef’i’ye veriyor. Nef’i okuyor ve o şiiri paşanın suratına çarpıyor. Sivri dilli olduğu kadar sınırını
da bilmeyen bir şair. Biraz da Sultan Murad’ın arkasında oluşuna güveniyor, biraz da mizaç etkisi var.
Bir başka anekdota göre Sultan 4. Murad bir gün Sihâm-ı Kazâ’yı okurken yanı başına yıldırım
düşmüş. Bunu bir uğursuzluk olarak değerlendirmiş. Nef’i’ye de bir daha hiciv söyleme diye söz
verdiriyor. Ama Nef’i padişaha söz vermiş olmasına rağmen bu sözünde durmuyor ve hiciv yazmaya
devam ediyor. Bunun üzerine Sultan Murad önce onu görevinden azlediyor daha sonra da boğdurarak
öldürüyor. Nef’i’nin söz vermesiyle ilgili bir beyti var. Bugünden ahdim olsun kimseyi hicv etmeyem
illâ / Vereydin ger icâzet hicv ederdim baht-ı nâsâzı şeklinde bir beyit. Bugünden sonra sözüm olsun
kimseyi hicvetmeyeyim diyor. Eğer sen icazet verseydin, izin verseydin asıl ben düşünceme uygun bir
şekilde işlemeyen bahtımı hicvederdim. Söz verdiğini bu beytiyle ifade etmiş oluyor.
Üçüncü rivayet ise Nef’i’nin padişahı da hicvetmesi üzerine öldürülmesi şeklindedir. Bununla ilgili
bazı materyaller var. Düzmece bir şiir var ortada. Büyük ihtimalle Nef’i’yi çekemeyen şairler
tarafından Nef’i ağzından yazılmış bir şiir. Bu şiirde padişah kötüleniyor. Dörtlükler şeklinde
yazılmıştır. Şairler hicviyelerini divanlarına koymazlar. Özellikle ağır, müstehcen hicviyelerini
divanlarına koymazlar. Dolayısıyla Nef’i’nin divanında böyle bir şiir yok. Bu da o şiirin gerçekten
Nef’i’ye ait olmayabileceğini aklımıza getiriyor. Nef’i üzerine araştırma yapan araştırmacılar şiirin
üslubundan hareketle bu şiirin Nef’i tarafından yazılmış olamayacağını söylüyorlar. Daha önce
örneklerini de gördüğümüz gibi Nef’i ağzından şiir yazılmış olabilir. Bunun üzerine de hem sözünde
durmadığı hem de padişahı hicvettiği için öldürülmüş olabilir.
Hicivleri dışında başka şiirleri de vardır. Edebi şahsiyetinden bahsederken yalnızca hicivlerini değil
gazellerini ve kasidelerini de incelememiz gerekiyor. Kasidede biraz daha gazellerinin önüne geçmiş
durumdadır.
Gazelde genellikle rindane, aşıkane ve tasavvufi konuları işlemiştir. Genellikle yek ahenk gazeller
yazmıştır. Yani gazellerinde konu bütünlüğü vardır. 17. yüzyıl şiir yönelişleri içerisinde sebk-i hindiyi
benimsemiştir. Aşıkane gazelleri de vardır ancak sebk-i hindiyi benimsemiştir. Sebk-i hindiyi ilk
kullanan şairlerden biridir. Sebk-i hindinin özelliklerinden olan mana onun için çok önemli, derin
anlamlar, geniş hayaller şiirlerinde gördüğümüz unsurlardandır. Son derece ince ve zarif bir dil
kullanıyor. Neredeyse bütün şiirlerinde mübalağaya çok fazla yer veriyor. Aynı zamanda kısa ve özlü
söz söylüyor. Şiirlerinde toplumsal konulardansa bireysel hicivlere yer veriyor. Eleştirdiği kişiler bir
anlamda toplumsal bozukluğa neden olan kişilerdir ama amaç orada toplumsal sorunlara dikkat
çekmek değildir. Bu nedenle Nef’i’yi Nabi ile aynı kefeye koyamıyoruz. O daha kişisel hicviyeler
yazıyor.
Sebk-i hindide gördüğümüz yeni mazmunlar, geniş hayal gücünü dile getirmek için yeni kelimeler
kullanmış, yeni bir dil oluşturmuştur. Nef’i’nin şiirinde ses ve ahenk çok önemlidir. Şiirin musikisini
yakalayan bir şairdir.
Nef’i’nin şiirlerinin temel özelliği mübalağadır. Mübalağa, ahenkli söyleyiş, ses, musiki Nef’i’nin
şiirlerinde en çok öne çıkan özelliklerdir. Nef’i şiirlerinde konuya göre kelime seçiyor. Nef’i’nin
şiirlerinde sesin önemli olduğunu söylemiştik. Nef’i anlattığı konuyu adeta okuyucunun zihninde
şekillendiriyor. Mesela savaş sahnesi tasvir ediyorsa seçtiği kelimelerle bunu okuyucunun zihninde
canlandırıyor. Anlam onun için önemli ama bu anlamı ses olarak da en iyi şekilde yansıtacak
kelimeleri seçmekte de son derece usta bir şair.
Şiirlerinde mana bütünlüğü çok önemli. Divan şiirine mana birimi beyittir. Mana beyitte başlar ve
biter. Mana bütünlüğü beyit ile sınırlıdır. Ancak bazen Nef’i’de beyitlerin birbiriyle bağlantılı
olduğunu ve adeta birkaç beytin mana bütünlüğü açısından bir paragraf oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Bunu özellikle kasidelerinde görüyoruz. Bu Nef’i’de gördüğümüz önemli bir özellik.
Nef’i’nin şiirlerinde öne çıkan bir başka önemli özellik olarak da Nef’i’nin konu itibarıyla methiye,
fahriye ve hicviyeyi şiirlerinde kullandığıdır. Hemen hemen her şiirinde bu konulara yer vermiştir.
Sadece kasidede methetmiştir de gazelde methetmemiştir diyemeyiz. Hemen her şiirinde bu üç konu
yer alıyor. Nef’i’nin şiirlerindeki muhtevayı özetleyecek olursak bu üç konuyu en başta saymamız
lazım.
Tabi ki buna Nef’i’nin kişiliği etkili, güçlü benlik duygusu etkili, kendine güven duygusu, herkese
meydan okuyan tavrı etkili. Tüm bunlar Nef’i’nin kişiliğiyle ilgili özellikler ve tabii ki şiirine
yansıyor. Ama belki erken yaşta babasının onu terk edip gitmesi onun ilerleyen yaşlarına otoriteyle
çatışma ihtiyacını beraberinde getirmiş olabilir. Otoriteye karşı bir öfke hali var. Bu da onun
üslubunun ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
Övgü ve yergiyi şiirlerinde kullanırken de kendine mahsus birtakım özellikleri var. Methiyede şair
kaside vasıtasıyla memduhunu över. Ama Nef’i bu methiyenin içine de bazen başka şeyler karıştırıyor.
Bazen memduhunu överken kendisini de övüyor. Methiyenin yanı sıra kendini de övüyor. Sen çok
büyük bir padişahsın ama seni bu kadar güzel öven bir şair var o yüzden büyüklüğün daha da ortaya
çıkıyor diyerek hemen oraya kendisini de katıyor. Ya da kendisini överken yani konu fahriyeyken
araya rakiplerinin hicviyesini de koyabiliyor. Bu konuları bir arada kullandığını çokça görebiliyoruz.
Hem övgüde hem yergide hem de övünmede mübalağayı çok fazla kullanıyor. Övdüğünü göklere
çıkararak övüyor. Kendini överken de durum böyle. Yerdiğini de yerin dibine batırarak yeriyor.
Dolayısıyla mübalağayı da çok başarılı bir şekilde kullanıyor.
Çok fazla kaside yazmıştır. Kasideleri de daha çok devlet adamlarına ve padişahlara sunulmuş
kasideler olduğu için orada onların kahramanlıkları, savaşlarda gösterdikleri yararlılıklar anlatıyor.
Dolayısıyla savaş tasvirleri de görüyoruz. Nef’i atları çok seviyor. Bu nedenle şiirlerine at sevgisinin
yansıdığını görüyoruz. Silahları çok sevdiği için o savaş tasvirlerini son derece başarılı bir şekilde
anlatıyor. Bunların yanı sıra kasidelerinin nesib bölümlerinde bazen bahariye, temmuziye anlattığını
da görüyoruz. Bunları da çok başarıyla işliyor.
ESERLERİ
Nef’i’nin elimize ulaşan üç eseri var.
Türkçe Divan: Türkçe şiirlerini bir araya topladığı eserleridir. Bu divan içerisinde 60 kaside var.
Kasidelerin dışında farklı nazım şekilleriyle yazılmış şiirleri de var. Bu divanın tenkitli metni Metin
Akkuş tarafından hazırlanmıştır.
Farsça Divan: Bu divanında da Farsça şiirlerini bir araya toplamıştır. Farsça divanı üzerine çok fazla
araştırma yapılmamış. 1944’te Ali Nihat Tarlan tarafından Türkçeye çevrilmiş.
Sihâm-ı Kazâ: Divanlarının dışında asıl şöhretini borçlu olduğu eseridir. Hiciv mecmuasıdır.
Hicivlerini bir araya getirdiği eseridir. Sihâm oklar demektir. Sihâm-ı Kazâ da kaza okları demektir.
Her bir hicviyesi adeta bir ok gibi muhatabına saplanıyor. Bu eserin içerisinde çok sayıda hicviye var.
İlk hicviyesini babasına ayırmış, babasını yermekle başlıyor. Daha sonra sırayla devlet adamları,
devrin şairleri ve bugün itibarıyla kim olduklarını bilmediğimiz bazı insanlara yönelik hicviyeler bu
mecmuanın içerisinde yer alıyor. Nef’i hicviye yazdığı kişilerin bazıların isimlerini veriyor, bazılarının
da vermiyor. Yani bazı hicviyelerinin kime yazıldığı belli değildir. Ya da günümüz itibarıyla o
isimlerin kim olduğu belli değil.
Bu hicviyelerin içerisinde farklı nazım şekilleriyle yazılmış manzumeler var. 209 tane hicviye var.
Bunların yazıldığı nazım şekilleri çeşitli. Kaside nazım şekliyle yazılmış hicviyeler de var, terki-bend,
terci-bend nazım şekliyle yazılmış hicviyeler de var, kıt’a, rubai nazım şekliyle yazılmış hicviyeler de
var. Çoğu kıt’a nazım şekliyle yazılmıştır.
Nef’i’nin en çok hicvettiği kişilere bakacak olursak devlet adamları içerisinde Sadrazam Gürcü
Mehmet Paşa, Ekmekçizâde Ahmet Paşa, Kemankeş Ali Paşa olmak üzere en çok bu üç veziri
hicvediyor. Yanı sıra dönemin şairlerine yönelik yazdığı hicviyeler var. Veysî, Şeyhülislam Yahya,
Ganizâde Nâdirî, Vahdetî, Azmizâde Haleti, Nevizâde Atai, tezkire yazarı ve şair olan Kaf-zâde Fâizî,
bestekâr Itri de onun hicvettikleri arasındadır. Şeyhülislam Yahya’ya yazdığı hicviyesi diğer şiirleri
arasında nispeten daha saygılı olanıdır. En çok hicviyeyi Vahdetî’ye yazıyor.
Bu hicviyeler içerisinde çok ağrı hakarete varan, çok ağır küfür içeren, çok müstehcen kelimeler içeren
hicviyeler olduğu gibi son derece mizahi, son derece nükteli, karşılıklı atışma tarzında yazılmış
hicviyeler de vardır. Nef’i dilini muhatabına göre ayarlıyor diye düşünebiliriz. Hak edene hak ettiği
gibi söylüyor. Saygı duyduğu, sevdiği, kırmak incitmek istemediği insanlara biraz daha mizahi, biraz
daha nükteli, biraz daha saygı çerçevesinde hicviyeler yöneltiyor. Ama kendisine sataşmış ya da
yaptığı işlerle ağır hicviyeleri hak ettiğini düşündüğünü insanlara daha ağır hakaretler içeren hicviyeler
yazıyor.
Boş yere kimseye hicviye yazmıyor Nef’i. Kendisinde yazılan hicviyeler var. Şairler tarafından
yazılan hicviyeler var, şairlere kendisini hicvettiği devlet adamları tarafından yazdırılan hicviyeler var.
İttifak edip bizi hicv etmeğe cem oldular
Tıflî Kafoğlu Nevî zâde hep oğlan uşak
Yukarıdaki beytiyle bütün şairlerin toplanıp ona karşı birleştiğini ve ona hicviyeler yazdığını söylüyor.
Buradaki hep oğlan uşak ifadesi de imalı bir ifade.
Bu şairlerin de Nef’i için çok ağır hicviyeleri var. Bu nedenle Nef’i de onlara hicviye yazıyor. Kaf-
zâde Fâizî Nef’i için katli vaciptir diyor. Neredeyse hedef gösteriyor.
Hicviyede amaç kişinin yumuşak karnı neresiyle oradan vurmaktır. Fiziki bir kusuru, milliyeti, dini,
inanışı, etnik kökeni üzerinden vurabiliyor. Toplum içerisinde makbul görünmeyen, azınlık sayılan
özelliği neyse, o kişiyi güçsüz düşürecek hangi özelliği varsa bunlar üzerinden hicivler yapılıyor.
Haksız, can acıtıcı, aşağılayıcı bir eleştiri var. Bazı şeyler insanın seçerek sahip olabildiği özellikler
değil. Bunlar üzerinden yapılan eleştiri de haksız bir eleştiri oluyor.
(Furkan Öztürk Sihâm-ı Kazâ’yı sansürsüz olarak yayımlamıştır. Hem nüshalar karşılaştırılarak
tenkitli bir metin olarak hazırlanmış hem de sonunda bir sözlük hazırlanmıştır. Nef’i o dönemin
argosunu kullanmış. Sözlüklerde anlamını bulamayacağımız kelimeler de var. Bu açıdan da faydalı bir
çalışmadır. Dün Bugün Yarın Yayınları içinden 2020 yılında çıkmıştır.)
Nef’i’nin yazdığı hicivler onun hem son derece zeki olduğunu, son derece hazır cevap olduğunu
gösteriyor. İstediği zaman son derece nükteli, mizahi, içinde zekâ unsuru barındıran şiirler de
yazabilmiştir. Ancak canı isteyince çok kaba da olabiliyor.
Kaynaklar
1987 yılında Nef’i’nin ölümünün 350. yılı dolayısıyla bir toplantı yapılmış. Bu toplantıda yapılan
konuşmalar kitaplaştırılmış. Atatürk Kültür Merkezi yayınlarından ‘’Ölümünün 350. Yılında Nef’i’’
adıyla yayımlanmış. Bu kitabın içerisinde dört tane yazı var.
- Tulga Ocak / Nef’i ve Türk Edebiyatındaki Yeri *
- İsmail Üner / Övgü ve Yergi Şairi Nef’i
- Mehmet Çavuşoğlu / Kaside Şairi Nef’i
- Mehmet Çavuşoğlu / Kasidelerden Örnekler ve Açıklamaları
Abdülkadir Karahan’ın Millî Eğitim Bakanlığı yayımlarından Nef’i Divanından Seçmeler adıyla kitabı
yayımlanmıştır. Ü
Haluk İpekten’in Nef’i Hayatı Sanatı Eserleri adındaki kitabı da Akçağ Yayınlarından çıkmıştır.