Professional Documents
Culture Documents
Örnek Tur Planı Ödev Dosyası 2023
Örnek Tur Planı Ödev Dosyası 2023
OSMANGAZİ
ÜNİVERİSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER
ENSTİTÜSÜ
TURİZM REHBERLİĞİ ANABİLİM DALI
CEMRE AKMAN
514720220086
MINUS AEGEUS
TURU
(KÜÇÜK EGE
TURU)
SEYAHAT
ACENTACILIĞI,
TUR
PLANLAMASI
VE YÖNETİMİ
Prof. Dr. Rahman TEMİZKAN
İÇİNDEKİLER
2
KAYNAKÇA ________________________________________________________________________ 52
3
Büyük
E ge’de
küçük
bir
4.
tur…
AKMA
NATO
LIA
farkıyla
…
1 . 1 . Acentaya Dair
AKMANATOLIA, incoming ve ingoing turlar düzenleyen A
grubu bir seyahat acentasıdır. Anadolu topraklarının kadim birikimi
konusunda önce kendi ülke vatandaşlarında sonra da yabancı
vatandaşlarda farkındalık oluşturma amacıyla kurulmuş olan acenta
İzmir’de faaliyet göstermektedir. Anadolu’nun her noktasına turlar
düzenleyen acenta, hedef kitle olarak ağırlıklı olarak Avrupa ülkeleri
vatandaşlarını hedef almaktadır.
1 . 2 . Turun Üretim Aşaması
Antik Ege Bölgesi’nin küçük(minus) çaptaki bir turunun
planlandığı bu turda, özellikle müşteri kitlesinin beklentisini fazlasıyla
doyurabilecek ve aktif bir kültür deneyimi yaşatacak tarzda bir
organizasyon planlaması yapılmıştır. Bu bağlamda, tercih edilen
konaklama işletmeleri yöresel tarihi binalar olurken, yemek yenen
alanlar da yine yöreye özgü yemeklerin tüketildiği restoranlar olmuştur.
Tüm bunları baz alarak yapılan organizasyonda, turistlere konsept bir
deneyimi en beğenecekleri şekilde sunup, elde edilecek memnuniyetle
3
sağlanacak ticari devamlılık ve kültür bilinci farkındalığı
amaçlanmıştır.En başta, çok fazla ilgi çeken antik kentler tur
programına dahil edilmişken, büyük potansiyelli olup tanıtıma ihtiyaç
duyan kentler de programa eklenerek hibrit bir rota oluşturulmuştur.
Tur 6 günlük olup, 5 gece konaklamalıdır.
5
1 . 3 . Pazar Araştırması & Müşteri Analizi
Hedef
pazarı oluşturan
kitle ağırlık olarak
Avrupa Birliği
vatandaşlarıdır.
Bu doğrultuda
yapılan
incelemelerde,
2018, 2019 ve
pandeminin
ortaya çıktığı
2020 yılı baz
alınmıştır. 2018
yılındaki verilere
bakıldığında
15.738.020 kişi,
2019’dakilere
bakıldığında
18.379.653 ve
pandeminin
başladığı 2020
yılına
bakıldığında tabii bir şekilde 4.933.145 Avrupalı turist ülkemizi ziyaret
etmiştir. Bu 3 yıl arasında, rakamların en yüksek olduğu 2019 yılında,
ülkeye giren toplam turist sayısının yaklaşık 40 milyon olduğu ve
bunların da yaklaşık 20 milyonunun Avrupalı olduğu göz önüne
alındığında, ne kadar mühim bir kitlenin hedef alındığı görülmüştür.
Özellikle kurun yükseldiği güncel süreçte, Avrupa Birliği üyesi
ülkelerden gelen turistler ülkemize alım gücü yüksek bir şekilde
gelmektedir. Bunun yanı sıra zaten hali hazırda Anadolu’nun çok
katmanlı yapsına hayranlık duyan turistler, bu medeniyetler beşiğinin
havasını solumak, tarihi alanlarını tecrübe etmek için her daim hevesli
bir kitledir. Dolayısıyla, kültürel turizmi bağlamında yapacağımız
Minus Aegeus Turu, detaylı bir ilgi görmeye gebedir.
Daha önceleri, ülkemizin bazında ağırlıklı olarak üçüncü yaş
turizminin yaş grubu aralığına giren bu turizm, Dolar ve Euro kurunun
4
Türk Lirası karşısında değer kazanması sonucunda genç ve orta yaşlı
kitlenin alım gücünün de yükselmesine ve bu tura katılabilmesi için
imkan kazanmasına sebep olmuştur. Bu bağlamda Minus Aegeus
Turu’nun hedef kitlesinin yaş aralığı 18-65 arası olarak düşünülebilir.
Gelecek Avrupa Birliği vatandaşlarının bir kısmı, öğrenci, çalışan genç
ve orta yaşlı kitli ve emekli bireylerdir.
Tur planlanırken, sektördeki avantajların herkes için avantaj,
dezavantajların da herkes için dezavantaj olduğu düşünülerek bir
ekonomik planlama yapılmıştır. Zira rekabetçi bir piyasa durumunun
olduğu ortamda, verilecek tur fiyatı, kazanılacak turist için oldukça
büyük bir kriterdir.
1 . 3 . 1. Detaylı Müşteri Analizi : Avrupa Birliği
1 . 3 . 1 . 1 . Genel Bilgiler
Kıta : Avrupa
Tür : Siyasi & Ekonomik Birlik
Kuruluş Tarihi : 1 Kasım 1993
Yönetim Merkezi : Brüksel
Nüfus(2021, tahmini) : 447,007,596
Yüzölçümü : 4.233.262 km2 (%3,8 su)
En Büyük Şehir : Paris
Üye Ülkeler : Almanya, Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Çekya,
Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi, Hırvatistan, Hollanda, İrlanda, İspanya, İsveç, İtalya,
Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Malta, Polonya, Portekiz,
Romanya, Slovakya, Slovenya, Yunanistan
Resmi Alfabeler : Yunan, Latin ve Kiril Alfabeleri
Resmi Diller : Almanca, Bulgarca, Çekce, Danca, Estonca,
Felemenkçe, Fince, Fransızca, Hırvatça, İngilizce, İrlandaca,
İspanyolca, İsveçce, İtalyanca, Lehce, Letonca, Litvanca, Macarca,
Maltaca, Portekizce, Rumence, Slovakça, Slovence, Yunanca
7
Avrupa Birliği toprakları olarak tanımlanabilecek alan, genel
bir tanımlamayla, Batı ve Orta Avrupa'nın büyük bir bölümünü
ve Doğu Avrupa'nın belli bir kısmını ve diğer bir yandan da bazı üye
ülkelerin denizaşırı katılımlarını kaplar. Buna göre Avrupa Birliği'nin
toplam yüzölçümü 4.233.262 kilometrekare olarak saptanmıştır. Birlik
topraklarının ulaştığı net sınırları çizmek gerekirse,
kuzeydoğuda Finlandiya'dan kuzeybatıda İrlanda'ya,
güneydoğuda Kıbrıs Cumhuriyeti'nden kuzeydoğuda İber
Yarımadası'na kadar uzanan bir coğrafya tarifleyebiliriz. Birliği yek bir
ülke gibi kabul edersek, dünyanın 7. en büyük toprak parçası olduğu
düşünülmektedir. Bununla birlikte Avrupa Birliği, Avrupa kıtasının
büyük bölümünü kaplıyor olsa da Avrupa kıtasında yer alan birçok
ülkenin birliğe dahil olmadığını belirtmek gerekirdir. Avrupa Birliği
kıyılarının toplam uzunluğu yaklaşık 66 bin kilometre olarak
hesaplanmış olup, bu kıyıların, Akdeniz, Atlas
Okyanusu, Karadeniz, Baltık Denizi ve Adriyatik Denizi boyunca
uzandığı söylenebilir. Avrupa Birliği coğrafyasının en yüksek
dağları Alpler, Karpat Dağları, Balkan Dağları, İskandinav Dağları ve
en yüksek dağ olan Mont Blanc'tır.
8
Ortak Balıkçılık Politikası, çevreyi aşırı avlanmaya karşı
korumak için geniş bir kurallar sistemi -ki bunları genellikle kotalar
olarak tanımlayabiliriz- ile çevrilidir. Balıkçılara da tarımda olduğu
gibi sağlanan destekler ve fiyat garantisi söz konusudur. Tüm
tartışmalara rağmen bu iki sektörün Avrupa Birliği ekonomisinde aslan
payına sahip olduğu resmi olarak açıktır.
1 . 3 . 1 . 4 . Üretim
9
Scotland, Deutsche Bank, UBS, HSBC, Grupo
Santander, BBVA, HBOS, UniCredit sayılabilir.
1 . 3 . 1 . 6 . Taşımacılık
1 . 3 . 2 . 1 . Genel Bilgiler
Nüfus(2021) : 10.477.153
1 . 3 . 2 . 2 . Tarihi
11
1 . 3 . 2 . 5 . Ege Bölgesi Coğrafyası
- Tarım
12
yaygın olduğu için, buna uygun bazı bitkiler (zeytin, üzüm vb.) tarım
üretiminde hatırı sayılır bir yere sahiptir. Ege’nin batısından doğusuna
doğru kat edildikçe ise tarımın niteliği başkalaşır. Bu bağlamda tahıl
ekiminin artış ve hayvancılığın yoğunlaştığı görülür. Tahıl ekiminde
buğday ilk sıraya konabilir. Arpa ve mısır ise diğer önemli tahıllardır.
Mısır ekimi de egede yaygın olan diğer bir tarım türüdür. Pirinç
ekimine ovalarda az miktarda yer verilir. Ege Bölgesi’nde yaş ve kuru
sebze üretimi de önem arz eder. İklim koşullarının uygunluğundan
dolayı, turfanda sebze (domates, fasulye vb.) yetiştirilerek diğer
bölgelere yollanır. Soğan ve patates ekimi de yaygındır; baklagillerden
nohut çokça ekilir. Kavun ve karpuz üretimi de yaygın biçimde
yapılmaktadır.
- Hayvancılık
- Sanayi
13
bir kentidir. İzmir'de Aliağa Petrol Rafinerisi de bulunmaktadır. Ege
bölgesinin sektörel detaylarından örnekler sunmak gerekirse, İzmir'de
otomotiv, madeni eşya, kimya, seramik, dokuma, çimento, sigara ve
zeytinyağı, Edremit ve Ayvalık'ta zeytinyağı, Aydın tarım, Manisa
sanayi ve tarım, Denizli ve Uşak'ta dokuma, Uşak'ta şeker, seramik,
kümes hayvancılığı, altın madenciliği ve deri Afyon Karahisar'da
şeker , çimento ve mermer, Uşak, Gördes, Kula, Demirci ve Simav'da
halıcılık sektörleri, Aydın da incir işleme fabrikaları vardır. Ege
Bölgesi sanayisi genel olarak bu başlıklar altında açıklanabilir.
1 . 3 . 2 . 8 . Ulaşım
- Demiryolu Ulaşımı
14
1 . 3 . 2 . 9 . Turizm
Diğer bir yandan tatil için tercih edilen bir çok noktası olan Ege
Bölgesi’nin popüler tatil beldelerinden birkaçı, Çeşme, Alaçatı,
Bodrum, Akyaka, Ayvalık, Cunda, Kuşadası, Didim, Ölüdeniz, Foça,
Karaburun, Datça, ve Dikili olarak sayılabilir.
15
16
2. BÖLÜM : TUR
PROGRAMI :
MINUS AEGEUS
TURU
2 . 1 . YÖNELİM KALIBI
17
DENİZLİ UŞAK
AYDIN MANİSA
İZMİR
(BAŞLANGIÇ)
18
1. GÜN
TUR PROGRAMI
SMYRNA – METROPOLİS – EPHESUS - ŞİRİNCE
ÖNGÖRÜLEN
ÖNGÖRÜLEN PLANLANAN
BAŞLANGIÇ PLANLANAN AKTİVİTE
BİTİŞ SAATİ SÜRE
SAATİ
19
2. GÜN
TUR PROGRAMI
ŞİRİNCE – MAGNESİA AD MAEANDRUM – TRALLEİS –
NYSA AD MAEANDRUM – APHRODİSİAS
ÖNGÖRÜLEN
ÖNGÖRÜLEN PLANLANAN
BAŞLANGIÇ PLANLANAN AKTİVİTE
BİTİŞ SAATİ SÜRE
SAATİ
20
3. GÜN
TUR PROGRAMI
APHRODİSİAS - LAODİKEİA – HİERAPOLİS
ÖNGÖRÜLEN
ÖNGÖRÜLEN PLANLANAN
BAŞLANGIÇ PLANLANAN AKTİVİTE
BİTİŞ SAATİ SÜRE
SAATİ
21
4. GÜN
TUR PROGRAMI
HİERAPOLİS - TRİPOLİS – TARİHİ AKSAZ KAPLICASI – BLAUNDOS
ULUBEY KANYONU TABİAT PARKI – CLANDRAS KÖPRÜSÜ
ÖNGÖRÜLEN
ÖNGÖRÜLEN PLANLANAN
BAŞLANGIÇ PLANLANAN AKTİVİTE
BİTİŞ SAATİ SÜRE
SAATİ
22
5. GÜN
TUR PROGRAMI
SİVASLI(UŞAK) - KULA PERİ BACALARI – SARDEİS
THYATEİRA - PERGAMON
ÖNGÖRÜLEN
ÖNGÖRÜLEN PLANLANAN
BAŞLANGIÇ PLANLANAN AKTİVİTE
BİTİŞ SAATİ SÜRE
SAATİ
23
6. GÜN
TUR PROGRAMI
PERGAMON – AİGAİ - İZMİR
ÖNGÖRÜLEN
ÖNGÖRÜLEN PLANLANAN
BAŞLANGIÇ PLANLANAN AKTİVİTE
BİTİŞ SAATİ SÜRE
SAATİ
24
MIN
US
AE
GE
US
TU
RU
NE
KA
DA
R?
MALİYET RAPORU
3 . 1 . ULAŞIM MALİYETİ
25
Araç Tipi Otobüs
Şoför Yevmiyesi 350 TL/gün 350 TL x 6 gün = 2.100 TL (toplam şoför yevmiyesi)
Kişi Başı Ücret 300 TL Her bir kişinin ödeyeceği günlük konaklama ücretidir.
26
Kişi Sayısı 40 kişi
Kişi Başı Ücret 60 TL Her bir kişinin ödeyeceği günlük öğle yemeği ücretidir.
Toplam Öğün Sayısı 5 öğün Tur boyunca toplam 5 öğle yemeği yenecektir.
28
3 . 5 . DİĞER GİDERLER
Bahşişler
AKMANATOLIA acentasının oluşturduğu Minus Aegeus turu
kapsamında, müşterilere problemsiz, seri ve yüksek kalitede hizmet
sunmak hedef alınmıştır. Bu bağlamda, tur boyunca ödenecek
bahşişlerle bunun sağlanması amaçlamıştır.
Kişi Başı Bahşiş Maliyeti 100 TL Her bir kişinin adına ödenecek bahşiş tutarıdır.
Rehber Ücreti
AKMANATOLIA acentasının oluşturduğu Minus Aegeus turu
kapsamında, en donanımlı rehberler, genel bilgilerin yanı sıra
spesifik bilgileri de deneyimleriyle beraber turistlerle paylaşacaktır.
Bu bir paket tur olduğu için TUREB’in 2022 için belirlemiş olduğu
taban paket tur ücreti olan 1051 TL fiyat belirlerken baz alınmıştır.
Rehberin paket turdaki günlük ücreti bu bedelin altında olamaz.
Rehberlik Hizmeti Günü Sayısı 6 gün Rehberin paket turdaki hizmet günü sayısı.
3 . 6 . GENEL GİDERLER
AKMANATOLIA acentasının oluşturduğu Minus Aegeus turunun
yılın yaklaşık 6 ayı(26 haftası) yapılması planlanmıştır. Zira daha
çok bahar/yaz aylarında sağlıklı keyifli ve güvenli olacağı
düşünüldüğü için böyle bir düzenleme yapılmıştır. Minus Aegeus
turunun dışındaki zamanlar başka turlar için ayrılmıtşır. Minur
Aegeus Turu haftada 1 kez yapılacak olup, 6 ayda 1040 kişinin
29
katılması öngörülmüştür.
Personel Giderleri
Minus Aegeus Turu kapsamında, en sorunsuz ve sağlıklı hizmeti
verebilmek için 1 personele, acenta ofisinde ihtiyaç duyulacağı
öngörülmüştür. Bu kişi, ofiste çok önemli bir fonksiyona sahip
olacak olup, konaklama rezervasyonları, yiyecek & içecek
rezervasyonları, şoför ya da otobüs ile ilgili konular, rehberle
iletişim, pazarlama, tanıtım gibi, acenta ve tur için hayati öneme
sahip konuları organize edecektir. Tur yaklaşık 6 ay boyunca
yapılacağı için ve bu kişi de bu tur için işe alındığından dolayı
sözleşmesi 6 aylıktır.
30
boyunca bu turdan her ay sağlanmalıdır. Elektrik, su, doğalgaz,
internet giderleri aylık 1.500 TL olarak öngörülüp, bu bedelin de 5’te
1’i olan 300 TL bu turdan karşılanacaktır. 300 TL’lik bedel 2.500
TL’lik bedele eklenirse, aylık olarak 2.800 TL’lik bir kira, elektrik,
su, doğalgaz ve internet gideri toplamı söz konusu olmaktadır.
1 Aylık Kira, Elektrik, Su, 2.500 TL(12.500 TL’lik kiranın 5’te 1’i) + 300 TL(aylık elektrik, su,
Doğalgaz & İnternet Maliyeti doğalgaz ve internet gideri’nin 5’te 1’i) = 2.800 TL
6 Aylık Kira, Elektrik, Su, 2.800 TL(bir aylık kira, elektrik, su, doğalgaz, internet maliyeti) x 6
Doğalgaz & İnternet Maliyeti ay(tur süresi) =
GENEL GİDERLER ÖZETİ
4 . BÖLÜM :
VİZİTLER
Smyrna Agorası
Smyrna Agorası antik kentin merkezinde, bu bölgedeki
ızgara kent planına uygun olarak dikdörtgen bir alanı kapsamaktadır.
Agora’nın avlu alanı veya meydanı dörtkenardan portikolar ile
çevrili idi. Portikolar güneşli, yağmurlu, aşırı soğuk ve sıcak
havalarda insanların korunması ve sığınması için kullanılan yarı açık
yapılardı. Agora avlusunda önemli kişiler, günler ve anlaşmalar için
dikilmiş basamaklı anıtlar, heykeller, dini törenlerde sunu yapılan
birden çok tanrıya ait atlarlar (sunaklar), mermerden yapılmış
oturma yerleri olan Exedralar, kentin saygı gösterdiği bir tanrının
tapınak ve sabit sunağı yer alırdı.
Smyrna Tiyatrosu
Şu an itibariyle kazısı sürmekte olan görkemli Smyrna
Tiyatrosu’na ilişkin ilk bilgilere Vitruvius’un De Architectura adlı
eserinde ulaşılmaktadır. Vitruvius (V.IX.1), Smyrna
Tiyatrosu’nun skene (sahne) binasına bitişik durumda olan veya
hemen yakınında olan Stratonikeion adı verilen bir portikonun
bulunduğunu not etmektedir. Böyle bir portikonun tiyatro civarında
planlanmış olmasını övgüyle belirtir ve diğer kentlere örnek olarak
gösterir. Tiyatrolara yakın bu tür portikolar yağmurlu havalarda
izleyicilerin sığınması ve oyuncuların ekipmanlarını saklamaları için
uygun bir kapalı mekân imkânı sağladıkları bilinmektedir. Smyrna
Tiyatrosu’nun varlığına ilişkin ikinci antik kaynak İ.S. 2. yüzyılda
yaşamış olan Aristides’tir. Ancak Aristides Smyrna’yı betimlerken
değindiği yapılardan biri olan tiyatroya ilişkin herhangi bir ayrıntı
vermemiştir.
Yaklaşık 600 x 210 m karelik bir alanı çevreleyen surun ilk inşa
tarihinden itibaren Hellenistik dönem boyunca kullanılıp
kullanılmadığı, onarım geçirip geçirmediği bilinmemektedir. İlk inşa
edilen surun en azından Geç Roma döneminde tümüyle gözden
geçirildiği bilinmektedir. Augustus’un İ.Ö. 27 yılında Roma’nın ilk
imparatoru olmasından sonraki 200 yıldan daha fazla bir süre Pax
Romana adı verilen Roma Barışı zamanında Roma
İmparatorluğu’nun kıyı kent ve bölgeleri hariç tüm diğer
coğrafyalarda huzur ve refah süreci yaşanmış, kentlerde surlar ihmal
edilmiş, hatta kentler surların dışına taşmıştır. Kadifekale’de, Geç
Roma dönemine işaret eden çok az bölüm günümüze ulaşmıştır. Bu
bölümlerde ince kireç harcı derzlere sahip blok taş duvarlar örgüleri
görülmektedir.
35
bölümler, zemin katında, tüm eserlerin ayrı kategorilerde
korunup saklandığı eser depoları, restorasyon laboratuvarı,
kütüphane yer alır.
Metropolis
Torbalı’nın ilk çağ tarihinin çok eskiye dayandığı
bilinmektedir. Bugünkü Torbalı Küçükmenderes havzasında verimli
topraklar üzerinde kurulmuş olup; Ephessos (Selçuk), Smyrna
(İzmir), Kolophon (Değirmendere), Nation (Ahmetbeyli) ve Nif
(Kemalpaşa) antik kentleri arasında kalan bölgede M.Ö. 3 bin
yıllarında ilk yerleşim gerçekleşmiştir. Yöredeki en erken yerleşim
Metropolis antik kentinde ortaya çıkmıştır. Metropolis kentiyle
birlikte M.Ö. 2 bin 500 yılında Hititler zamanında yörenin geliştiği,
M.Ö. 7’inci yüzyılda Lydia zamanında da en parlak çağını yaşadığı
anlaşılmıştır. Sırasıyla Neolitik, Kalkolotik,Tunç Çağları ile Frigya,
Lydia, Pers, Roma ve Bizans dönemlerini, 1071-1317 tarihlerinde
Selçuklular ve Aydınoğulları, daha sonraları Osmanlı dönemini
yaşamıştır.
Torbalı’nın adını Metropolis’in diğer adı olan Triyanna veya
Tripolis’ten aldığı sanılmaktadır. Metropolis “Ana Tanrıça’nın
Kenti” anlamına gelir. Ünlü tarihçi Strabon bu kentin antik çağda
ünlü bir şarap merkezi olduğunu belirtmiştir.
Metropolis’in önemi İzmir ve Efes arasındaki ana yol
üzerindeki stratejik bir tepe ve eteklerinde kurulmuş olmasında
yatmaktadır. Her türlü ticari malın rahatça ulaştırılabildiği bu küçük
fakat önemli kent, çevresindeki verimli ovalardan sağlanan gelirlerle
gelişmiş, özellikle şarap üreticiliğiyle ünlenmiştir. Metropolis’in bir
başka önemi ise Priene dışında nadiren görülen Helenistik Dönem
anıtlarına sahip olmasıdır. Metropolis kent tepesi hala Yeniköy ve
Özbey köyleri arasında üzeri zeytin ve çam ağaçlarıyla örtülü
Kocadiz Dağı’nın eteklerinde bulunmaktadır. Kentteki en önemli
kalıntılar, akropolis, tiyatro, mozaikli salon, bouleuterion, stoa,
yukarı hamam-gymnasium, aşağı hamam-palaestra, atriumlu evler ve
Araplıtepe Kilisesi’dir.
Ephesus
36
İzmir İli, Selçuk İlçesi sınırları içindeki antik Efes kentinin
ilk kuruluşu M.Ö. 6000 yıllarına, kadar inmektedir. Son yıllarda
yapılan araştırma ve kazılarda Efes çevresindeki höyükler (tarih
öncesi tepe yerleşimleri) ve kalenin bulunduğu Ayasuluk Tepesi'nde
Tunç Çağları ve Hittitlere ait yerleşimler saptanmıştır. Hititler
Döneminde kentin adı Apasas'tır. M.Ö. 1050 yıllarında
Yunanistan'dan gelen göçmenlerin de yaşamaya başladığı liman
kenti Efes, M.Ö. 560 yılında Artemis Tapınağı çevresine taşınmıştır.
Bugün gezilen Efes ise, Büyük İskender'in generallerinden
Lysimakhos tarafından M.Ö. 300 yıllarında kurulmuştur. Hellenistik
ve Roma dönemlerinde en görkemli zamanlarını yaşayan Efes, Asya
eyaletinin başkenti ve en büyük liman kenti olarak 200.000 kişilik
nüfusa sahipti. Efes, Bizans Dönemi tekrar yer değiştirmiş ve ilk kez
kurulduğu Selçuk'taki Ayasuluk Tepesi'ne gelmiştir.
Doğu ile Batı arasında başlıca kapı durumunda olan Efes
önemli bir liman kenti idi. Bu konumu Efes'in çağının en önemli
politik ve ticaret merkezi olarak gelişmesini ve Roma Devrinde Asia
eyaletinin başkenti olmasını sağlamıştır. Efes, antik çağdaki önemini
yalnızca buna borçlu değildir. Anadolu'nun eski anatanrıça (Kybele)
geleneğine dayalı Artemis kültünün en büyük tapınağı da Efes'te yer
alır. Efes'teki Artemis Tapınağı dünyanın yedi harikasından biri
olarak kabul edilir. Efes Anadolu'nun batı kıyısında, bugünkü Selçuk
ilçesinin 3 km uzağında bulunan, daha sonra önemli bir Roma kenti
olan antik bir Yunan kentiydi. Klasik Yunan döneminde İyonya'nın
on iki şehrinden biriydi. Kuruluşu Cilalı Taş Devri MÖ 6000
yıllarına dayanır. İzmir İli Selçuk İlçesi sınırları içindeki antik Efes
kenti’nin ilk kuruluşu M.Ö. 6000 yıllarına, Neolitik Dönem olarak
adlandırılan Cilalı Taş Devri’ne kadar inmektedir. Son yıllarda
yapılan araştırmalar ve kazılarda Efes çevresindeki höyükler (tarih
öncesi tepe yerleşimleri) ve kalenin bulunduğu Ayasuluk Tepesi’nde
Tunç çağları ve Hittitler’e ait yerleşimler saptanmıştır. Bugün
gezilen Efes ise, Büyük İskender’in generallerinden Lysimakhos
tarafından M.Ö. 300 yıllarında kurulmuştur. Hellenistik ve Roma
çağlarında en görkemli dönemlerini yaşayan Efes, Asya eyaletinin
başkenti ve en büyük liman kenti olarak 200.000 kişilik nüfusa
sahipti. Efes, Bizans Çağında tekrar yer değiştirmiş ve ilk kez
37
kurulduğu Selçuk’taki Ayasuluk Tepesi’ne gelmiştir.
Antik dünyanın en önemli merkezlerinden biri olan Efes, İ.Ö.
4.bine dek giden tarihi boyunca uygarlık, bilim, kültür ve sanat
alanlarında her zaman önemli rol oynamıştır. Doğu ile Batı (Asya ve
Avrupa) arasında başlıca kapı durumunda olan Efes önemli bir liman
kenti idi. Bu konumu Efes’in çağının en önemli politik ve ticaret
merkezi olarak gelişmesini ve Roma Devrinde Asia eyaletinin
başkenti olmasını sağlamıştır. Ancak, Efes antik çağdaki önemini
yalnızca büyük bir ticaret merkezi olarak gelişmesini ve başkent
oluşuna borçlu değildir.
Anadolu’nun eski anatanrıça (Kybele) geleneğine dayalı Artemis
kültünün en büyük tapınağı da Efes’de yer alır. Bu tapınak dünyanın
yedi harikasından biri olarak kabul edilir. Efes tarihi boyunca birçok
kez yer değiştirdiğinden kalıntıları geniş bir alana yayılır.
Efes bugün de yılda ortalama 1,5 milyon kişinin ziyaret ettiği
önemli bir turizm merkezidir.
Kentte mutlaka görülmesi gereken yapıları, Magnesia Kapısı, Doğu
Gymnasionu ve Devlet Agorası Hamamları, Yukarı Agora (Devlet
Agorası) ve Bazilika, Odeon, Prytaneion - Prytaneion (Belediye
Sarayı), Domitianus Tapınağı, Pollio Çeşmesi, Memmius Anıtı,
Herakles Kapısı, Kuretler Caddesi, Skolastika Hamamları, Latrina,
Traian Çeşmesi, Yamaç Evler, Varius Hamamları, Hadrianus
Tapınağı (Hadrian Tapınağı), Umumi Tuvalet (Latrina), Aşk Evi,
Alytarkhus Stoası, Oktagon, Heroon, Mermer Cadde, Celcus
Kütüphanesi, Mazeus & Mithridates Kapısı, Tetragonos Agora
(Ticaret Agorası, Mermer Cadde, Büyük Tiyatro, Liman Caddesi
(Arcadiane)(Arkadiane Caddesi), Tiyatro Gymnasionu, Liman
Hamamı (Liman Gymnasiumu ve Hamamları), Meryem Kilisesi,
Çifte Kiliseleri (Konsül Kilisesi), Saray Yapısı, Stadyum Caddesi
(Stadyum ve Gymnasium), Artemis Tapınağı, Vedius Gymnasiumu,
Yedi Uyuyanlar, ST. Jean Kilisesi, İsa Bey Camii, Ayasuluk Kalesi.
38
yılında Lazarist papazlar Alman rahibe A.Katherina EMERICH’in
rüyası üzerine Meryem Ana’nın son günlerini geçirdiği evin
araştırmalar sonunda bu yer olduğunu ortaya çıkarmışlardır. Bu olay
Hristyanlık dünyasında yepyeni bir buluş olmuş ve din alemine ışık
tutmuştur. Haç planlı ve kubbeli olan bu yapı daha sonra restore
edilmiştir. Müslümanlarca da kutsal sayılan evde Papa VI.Paul’un
1967 deki ziyaretinden sonra her yıl Ağustos ayının 15 . gününden
ayinler düzenlenmekte ve bu ayinler büyük ilgi görmektedir.
Şirince
İzmir'in Selçuk İlçesi'ne bağlı ve Selçuk'a 8 kilometre
mesafede tarihi mimarisi korunmuş turistik bir köydür. Özgün adı
olan Kırkınca'nın efsanevi bir çağda dağlara vuran kırk kişiye atfen
verildiği rivayet edilir. Rum telaffuzunda Kirkice, Kirkince ve
nihayet Çirkince gibi biçimler alan bu ad, Cumhuriyet'in ilk
yıllarında dönemin İzmir valisi Kazım Dirik'in talimatıyla Şirince
şeklinde resmileştirilmiştir.
19. yüzyılda, özellikle ihracata yönelik incir üretimiyle ünlü,
1800 haneli bir Rum kasabası olarak bilinmekteydi. 1923'te Türkiye-
Yunanistan nüfus mübadelesi sonucu Rumların ayrılmasıyla (Çoğu
Katerini'nin Nea Efesos köyüne yerleşmiştir), Kavala'nın Müştiyan
(Moustheni) ve Somokol (Domatia) köylerinden gelen mübadillerle
iskân edilmiştir. Köyün evvelce bağcılık, şarap üretimi ve
zeytinciliğiğe dayalı olan ekonomisi, bir tütün bölgesinden gelen
yeni sakinlerinin elinde bir süre sekteye uğramış, ancak son yıllarda
artan turistik önemine paralel olarak, bu sektörler yeniden gelişmeye
başlamıştır. Bağcılık ve zeytinciliğin yanısıra, şeftali, incir, elma,
ceviz yetiştirilir.
1950'li yıllarda 2000-3000 civarında iken sonradan 700'e
kadar düşen köy nüfusu, 1990'lı yıllardan itibaren turizmin
gelişmesiyle birlikte tekrar yükseliş eğilimi içine girmiştir. Köyde
halen bazı Rum evleri pansiyon olarak hizmet vermektedir.
Magnesia Ad Maeandrum
Gümüşdağ (Thorax) yamaçlarının, antik Lethaios’a
(Gümüşçay) ulaştığı yerde Arkaik Dönem'den beri var olan Artemis
39
Leukophryene Tapınağı’nın olduğu konumda MÖ. 400’lerde
yeniden kurulan ikinci (bugünkü) Magnesia antik dönemden bu yana
"Magnesia ad Maeandrum" (Menderes Magnesiası) olarak
tanımlanır. İonia’da, Ephesos, Priene, Tralleis üçgeni ortasında, bu
kentleri birbirine bağlayan yollar üzerinde önemli bir ticari ve
stratejik konuma sahip bir kentti. Tahıl üretimi ve bugün olduğu gibi
inciriyle ünlüydü. Büyük İskender'den (İ.Ö. 336–323) sonra, önce
Seleukos, daha sonra da Pergamon Krallığı’na bağlı kaldığı yıllar ise
kentin en görkemli dönemi olmuştur.
Roma İmparatorluğu zamanında Magnesia bağımsız bir
kentti ve MS 3.yy’a ait kent sikkelerinde kendisini Asia'nın
(Anadolu'nun) 7. kenti olarak nitelendirmekteydi. Anadolu’daki en
erken Hristiyan cemaatlerinden birinin Magnesia’da olduğu, belki de
Aziz İgnatius’a ait olabilecek bir şapelle desteklenmektedir. Bizans
İmparatorluğu dönemindeyse, 12.yy'a kadar piskoposluk merkezi
olduğu bilinmektedir.
Magnesia’nın önemini kanıtlayan göstergelerden biri antik
dönem mimar ve yazarlarından Vitruvius'un “Mimarlık Üzerine On
Kitap” adlı eserinde önemle yer verdiği mimar Hermogenes’in
pseudodipteros planlı başyapıtı olduğunu belirttiği Artemis
Leukophryene Tapınağı’nın Magnesia ad Meandrum'da olmasıdır.
Tapınağın batı cephesinin mevcut elamanları yenileme için
yeterlidir. Kentin antik dönemde bu tapınakla başlayan ünü,
günümüzde de bu yapının elemanlarının Louvre ve Berlin Pergamon
müzelerinde sergileniyor olmalarıyla sürmektedir. Magnesia’nın
önemini vurgulayan bir diğer gösterge, bu dönemde başladığını
bildiğimiz olimpik Artemis Oyunları için çevresindeki ünlü kentlere
meydan okurcasına 40.000 kişilik stadyumunu mermerden yapan bir
kent olmasıdır. Spor, at ve müzik alanındaki yarışmalar için yapılan
stadion korunma durumu, yazıtları ve podyumundaki kabartmalarla
bilinen tek örnektir.
Bu ünle ulaştığı itibarlı konumunu heykelcilikle çok daha ileriye
götürdüğünü, bir odasında yedi, bir diğerinde sekiz ve 2018 yılında
da yine tek bir odada yedi heykelin bir arada bulunmuş olması da
ayrıca vurgulamaktadır. Homeros’un Odyssea adlı eserinden
esinlenerek yapılmış Skylla başlığı ve diğer buluntular heykelcilik
40
okulunun Magnesia’daki sürekliliğini göstermektedir.
Agorasının ortasındaki Zeus tapınağının, çoğu betondan
üretilmiş cephesi bile bugün Berlin’de kentin önemini sergilerken,
kalıntıları Magnesia’da toprak altındadır. Agorada son yapılan
çalışmalarla hiç bilinmeyen diğer bir önemli yönüne ilişkin belgeler
ortaya çıkarılmış ve stoaların duvar ve sütunları fresklerle bezeli alt
galerilerinin olduğu saptanmıştır.
Tralleis
Tralleis antik kenti Aydın ilinin kuzeyinde, Kestane
dağlarının hemen güney yamacındaki plato üzerinde yer almaktadır.
İl merkezine 1 km. uzaklıkta olan kent, argoslular ve Tralleis’liler
tarafından kurulmuştur. Menderes havzasının verimli toprakları
üzerine kurlmuş olan bu kent M.Ö.334’te İskender tarafından
alınmasından sonra Hellenistik krallıklar arasında sık sık el
değiştirmiştir.
Tralleis’te bu gün ayakta kalan tek yapı “Üç Gözler” olarak
adlandırılan 2. asırda yapılmış olan, antik çağın eğitim, spor ve
kültür açısından önde gelen yapılarından olan gymnasiuma ait
kalıntıdır. Roma dönemine ait bir hamam, tiyatro, agora, stadium
kentin diğer yapılarındandır. Devam eden kazılarla da kentin toprak
altında kalmış kısımları ortaya çıkarılmaktadır. İlkçağda ürettiği
deriler ve kırmızı renkli çanak çömlek ile ünlü olan kent, Apollonios
ve Tauriskos isimli iki büyük yontu ustasını ve Ayasofya’ın
mimarlarından Anthemios’u da yetiştirmiştir. Heykel sanatının
dünyaca ünlü iki heykeli olan Farnese Boğazı ve Genç Atlet isimli
heykeller de Tralleis’in gün yüzüne çıkan harikalarındandır.
Antik kaynakların ve arkeolojik belgelerin Tralleis, bazen de
Trallais olarak nitelendirdikleri kent, Aydın İlinin Mesogis (Kestane)
dağlarının güney eteklerinde Trakyalılar ve Argoslular tarafından
Dor göçleri sonrasında (M.Ö.13. yy.) kurulmuştur. Luwi kökenli
Tralla sözcüğüne Helen dilinin …lılar halkı anlamına gelen –eis
takısının eklenmesiyle türetilmiştir. Tralla kentinin halkı
anlamındadır.
M.Ö. 27-24 yılları arasında yaşanan büyük depremde zarar
gören kent Augustus’un yardımlarıyla toparlanarak bu dönemden
41
itibaren Caesarea adını almıştır. Cladius ve Caligula dönemlerinde
Tralleis’te en güzel orijinal ve kopya yontu örnekleri verilmiştir.
Bizans egemenliği altındayken önemli bir piskoposluk merkezi olan
şehir 13. yy.da Selçukluların eline geçti Bizans, Selçuklu ve Osmanlı
dönemlerinde kent, antik çağdaki öneminden çok şeyler yitirmiştir.
Bugün Tralleisten günümüze kalan ana kalıntılar, gymnasion ve
çevresindeki kalıntılar, arsenal yapısı, stadion ve tiyatrodur.
42
Tralleis nekropolünde yapılan kurtarma kazılarında elde edilen çok
sayıda terrakota, kandil, unguentarium ve oyuncak figürinler özel bir
koleksiyon oluşturmaktadır.
Sikke seksiyonunda Grek, Hellenistik, Roma, Bizans,
Selçuklu, Osmanlı gibi çeşitli dönemlere ait altın, gümüş, bakır ve
bronz sikkeler sergilenmektedir.
Etnografya seksiyonu bölgenin zengin halk sanat ürünlerinin
sergilendiği bölümdür. Halı, kilim, cicim, sumak gibi dokuma
örnekleri, efe kıyafetleri, sırmalı simli kadın kıyafetleri, oyalı
yazmalar, tepelik, kemer, kolye, bilezik, küpe ve yüzük gibi gümüş
takılar, hamam takımları, el yazması Kuran ve kitaplar, sigara
ağızlıkları, kalyenler, tas, lenger, sahan, ibrik, sefer tası, kazan ve
sini gibi bakır mutfak kapları, dibek, kahve değirmeni, kahve
soğutacağı, takunya gibi ahşap eserler, kılıç, kama, çakmaklı tüfek,
tabanca gibi silahlar sergilenmektedir.
Nysa Ad Maeandrum
Günümüzde Aydın ili, Sultanhisar ilçesi sınırlarında yer alan,
Karia Bölgesi’nin önemli kentlerinden Menderes Nysa’sı olarak da
adlandırılan kentteki ilk araştırma ve kazı çalışmaları, 1907-1909
yılları arasında W. Von Diest başkanlığındaki Alman, Kurtuluş
Savaşı yıllarında 1921-1922’de K. Kourouniōtēs başkanlığındaki
Yunan ekipler tarafından yürütülmüştür. 1960’larda İzmir Müzesi,
1980’li yıllarda Aydın Müzesi, 1990-2010 yılları arasında Ankara
Üniversitesi’nden Prof. Dr. Vedat İdil başkanlığında, Prof Dr. Musa
Kadıoğlu’nun başkan yardımcılığında yürütülen kazı ve restorasyon
çalışmaları 2012-2016 yılları arasında Aydın Müze Müdürlüğü
başkanlığında, Doç. Dr. Serdar Hakan Öztaner’in bilimsel
danışmanlığında devam etmiştir. 2016 yılından itibaren Nysa kazı,
araştırma ve restorasyon çalışmalarına Kültür ve Turizm
Bakanlığı’nın izin ve maddi destekleriyle, Kültür Bakanlığı ve
Ankara Üniversitesi adına Doç. Dr. Serdar Hakan Öztaner
başkanlığında, Yrd. Doç. Dr. Nilüfer Peker’in başkan
yardımcılığında devam edilmektedir.
Menderes Nehri’nin kuzeyinde, nehrin oluşturduğu bereketli
havzada, Cevizli – Aydın (Messogis) dağlarının güneyindeki
43
korunaklı yamaçta kurulmuş olan Nysa, Roma İmparatorluk
Dönemi’nde Asia Eyaleti’nin önemli kentleri arasında yer alır. Antik
dönemde yoğun olarak kullanılan Anadolu’nun iç bölgelerinden
gelerek Karia ve İonia Bölgeleri’nin diğer kentlerine giden önemli
bir ulaşım, ticaret yolu Nysa’dan geçmektedir.Antik kaynaklardan
Hellenistik Dönem’de, MÖ 3. yüzyılda kurulduğu öğrenilen Nysa,
özellikle Roma Dönemi’nde oldukça gelişmiş bir kent haline
gelmiştir. Strabon (MÖ. 64-MS. 24) ve Bizanslı Stephanos’un (MS.
6. yy.) anlattıklarından, kuruluşu hakkında bilgi edindiğimiz Nysa
ilk olarak Athymbra ismiyle kurulmuştur. Nysa önemli bir eğitim ve
kültür kenti olup Amasyalı ünlü coğrafyacı Strabon eğitimini
Nysa’da sürdürmüştür. Strabon Coğrafya adlı eserinde (Geographica
XIV, 649) kenti, hızlı akan ve derin bir boğaz oluşturan dereyle ikiye
ayrılmış, çifte kent olarak tanımlayıp, kentteki yapıları
anlatmaktadır. Günümüzde kenti ziyaret edince görülecek en önemli
yapılar, tiyatro, stadion, tüneller, kütüphane binası, agora,
gerontikon, gymnasion, mozaikli yapı, dorik sütunlu yapı, forum
bazillikası, ve köprülerdir.
Aphrodisias
Aphrodisias, Roma İmparatorluğu’na bağlı Asya eyaletinde
bağımsız ve özerk bir şehirdi. Kentin baş tanrıçası Aphrodite’ye
adanan kutsal alanı ve mermer heykeltraşlık eserleriyle ün salmıştır.
Halk, Erken ve Orta Roma İmparatorluk döneminde (M.S. 1. ve 2.
yüzyıllarda) zenginleşmiştir. Bu dönemde, antik dönem insanının
bakış açısıyla büyük bir kasabayı gerçek bir şehre dönüştüren tüm
mermer yapılar eksiksiz olarak inşa edilmiştir. Üçüncü yüzyılın
sonlarında yeni bir Roma eyaleti olan Karia’nın başkenti ve
metropolisi seçilen Aphrodisias, Geç Antik Çağ boyunca (4. - 6.
yüzyıl) klasik yaşam tarzını ve dokusunu, 7. yüzyılın genel kentsel
çöküşüne dek korumayı başarmıştır.
Aphrodisiaslılar tarihsel anlamda şanslı bir halktır;
mermerden görkemli bir kent ve bu kenti süsleyen çok miktarda
üstün kalitede mermer heykeltıraşlık eseri yaratmışlardır. Ortaçağda
ve modern dönemde Anadolu’nun ana geçiş yollarından görece uzak
olması bakımından da şanslı bir yerleşimdir. Bu sayede yerleşim yeri
44
ve barındırdığı heykeller başka yerlerde olmadığı kadar iyi
korunmuştur. Aphrodisias, Roma Döneminin kendine has mermer
kültürü konusundaki araştırmalar için Asya eyaletinin en iyi
yerleşimidir.
Antik dönem standartlarına göre Aphrodisias orta ölçekli bir
kenttir (72 hektarlık bir alan ve yaklaşık olarak 10.000 kişilik nüfus)
fakat mimari tasarım anlamında genellikle metropollerde görülen bir
görkeme sahiptir. Şehirdeki anıtsal yapılar ve mermer heykeltıraşlık
eserleri antik dönemin kentsel yaşamına ilişkin belirgin bir sürece
işaret etmektedir. M.Ö. 1. yüzyıla gelindiğinde Akdeniz genelinde
Roma Devrimi nedeniyle yaşanan uluslararası siyasi çalkantıların
ardından şehrin dış dünya ile ilişkilerinin zayıf kaldığı söylenebilir.
Bugün elimizde gelişmekte olan yerel bir topluma dair arkeolojik ve
epigrafik bir tarihçe mevcuttur ve ele geçen yazıtlar, heykeller ve
yapılar bu dönemin tarihi hakkında bizlere bilgi vermektedir. Bu
dönemde kent hayrına yapılan bağışlar ve onurlandırma ödülleri
(heykeller, mezarlar) yerel siyasetin tipik özellikleridir.
Bugün kent ziyaret edildiğinde görülebilecek en mühim
kalıntılar, agora kapısı, Aphrodite Tapınağı, atriumlu ev, Gaudin
Çeşmesi, güney agora, Gaudin Gymnasiumu, Hadrian Hamamı,
Kuzey Temenos Evi, heykel atölyesi, kuzey agora, Sebasteion,
nekropol, odeon, psikoposluk sarayı, stadion, sivil bazillika, surlar,
tiyatro hamamı, tetrastoon, tetrapylon ve tiyatrodur.
Aphrodisias Müzesi
45
düşünülmüştür. Kazıklar hiçbir duvar kalıntısına denk gelmeyecek,
hiçbir ağaca dokunmayacak biçimde yerleştirilmiştir. Sebastiona ve
yontulara uygun olan 180 cm aralıklı çelik ayaklar, 5.40 m açıklığı
geçen çelik kirişlere oturtulmuştur. Böylece havada tutulan yapının
altına girilip her şey görülebilmektedir.
Tripolis Ad Maeandrum
Blaundos
İç Ege’de yer alan Uşak ilimiz, paha biçilemeyen en önemli
arkeolojik değerlerini bünyesinde barındırdığı için kültür turizmine
meraklı ziyaretçiler için eşsiz güzellikler vaat ediyor. Bunlardan bir
tanesi de Uşak iline 40 km mesafede yer alan Ulubey ilçesi
Sülümenli köyü sınırları içerisinde yer alan Blaundus antik kentidir.
1. Derece sit alanı olarak tescil edilmiştir.
Blaundus; Büyük İskender’in Anadolu Seferleri’nden sonra
Makedonya’dan gelenler tarafından kurulmuş, şehir halkının
kendilerine Makedonyalı Blaundus adının verdiği söylenmektedir.
Büyük İskender’den sonra Bergama Krallığına ardından da Roma
İmparatorluğuna bağlanan kentini, Roma döneminde önemi
artmıştır. Derin vadilerle çevrili bir yarımada üzerinde yer alan
kentin önemli yapıları arasında kale, tapınaklar, tiyatro, stadyum ve
kaya mezarları bulunmaktadır.
Kentin, bazı kalıntıları günümüze kadar gelebilmiştir.
Helenistik dönemde inşa edilen kuzey surlarının giriş kapısı kemeri,
darphane bölümleri, idari binalar sur duvarlarının bazı bölümleri, İon
tarzındaki mabet kentin ortasında yer alan ve Roma İmparatoru
Claudius’un mabedi, yalnızca bir tarafında oturma kademeleri olan
stadyum örnek olarak verilebilir. Kentin güney yamacında bulunan
48
tiyatro kalıntıları ile hemen yanı başında bulunan kaya mezarları da
görülmeye değer yapılardır. Şehrin simgesi ise çifte attır.
Blaundus antik kenti, üç tarafı oldukça derin ve dik vadiler
ile çevrili bir yarımada benzeri bir yapı üzerinde kurulmuş
bulunmaktadır. Yarımada şeklinde bir toprak parçası üzerinde kurulu
olması şehrin girişinin sadece kuzeydeki kapı ile yapıldığını
göstermektedir.
Tiyatro binası, şehir surlarının dışında yamaca inşa
edilmiştir. Tiyatronun sahnesi tamamen yıkılmıştır. Oturma
sıralarının bir kısmı sağlam kalmıştır. Surlar içerisinde kalan şehrin
merkezi ise Ion düzeninde yapılmış bir tapınak ve irili ufaklı yapılar
yer alır. Şehrin mezarları (nekropol) ise iki farklı alanda yer
almaktadır. Birincisi; kentin kuzeyinde yer alan mezarlık ve birkaç
Tümülüs, ikincisi ise kentin doğusunda yer alan vadide yer alan kaya
mezarlarıdır. Kaya mezarları 2 li, 10 lu ve 12 li tarzda yapılmıştır.
Tonozlu yapıdaki kaya mezarları nişli odacıklar ve sabit lahit
tipindedir. Kaya mezarlarının çoğunda beyaz sıva, sıva üzerinde ise
kızıl, mavi, yeşil boyalarla yapılmış hayvan ve bitki motifleri ile
bezenmiştir. Antik kentin dışında kalan alanda Ion tarzında ikinci bir
tapınak ve tamamı 14 adet olan ancak bugünlerde sadece bir tanesi
kemer yer almaktadır. Kemerlerlerin kesin olmamakla birlikte su
kemeri olması muhtemeldir.
49
geçtiği yerlerde derin menderes vadiler oluşmuştur.
Clandras Köprüsü
Uşak ilinin Karahallı ilçesinde yer alan Frigyalılar
döneminden kalma tarihi köprü, Banaz Çayı üzerine yaklaşık 2500
yıl önce yapılmıştır. Köprünün iki ucu, dağ kayalarının yarı beli
üzerine oturmuştur. Uzunluğu 24 metre, derinliği 17 metre, eni 1,75
metredir. Taşların yüzleri kalemle işlenmiş ve kemerlerin iri taşları
zıvanalı olarak birbirine iyice kenetlendirilmiştir. Kemeri kasnak
biçimindedir. Köprü fil ayağı tabir edilen iki ana gövdeden oluşmuş
sabit kaya üzerine bindirme tekniğiyle inşa edilmiştir. Hangi amaçla
yapıldığına ait hiçbir iz bulunmamaktadır. Ancak kilit taşlarından
birinin oynaması üzerine son yıllarda beton ile tamir edilerek
orijinalliğini yitirmiştir. Köprünün yanında Karahallı Elektrik
Santrali vardır. Santralden boşaltılan su beton bir kanal ile köprünün
yanıbaşından 17 metre yükseklikten dökülmektedir. Clandras
Köprüsü ve çevresi bölge için önemli bir mesire yeridir.
Laodikeia
Lykos Irmağı’nın güneyinde kurulmuş olan bu kentin
adı antik kaynaklarda daha çok “Laodikeia ad Lykum
(Lykos’un kıyısındaki Laodikeia” olarak geçmektedir. Bu
önemli kent Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de 'Ladik'
diye anıldı. Kent M.Ö. 261-253 arasında II. Antiokhos
tarafından kurulmuş ve şehre Antiokhos’un karısının adı
Laodike'nin adı verilmiştir.
M.Ö. 130/129 yılında ise bölge tamamen Roma’ya
bağlanmıştır. Her dönemde depremlerle yıkılan ve tekrar
ayağa kaldırılan kent, İmparator Focas ( M.S. 602-610)
Dönemi’nde meydana gelen büyük deprem sonrasında terk
edilerek Salbakos’un (Babadağ) kuzey yamaçlarına Denizli-
Kaleiçi ve Hisarköy’e taşınmıştır. Laodikeia’da yapılan
kazı çalışmaları Erken Kalkolitik Dönem (Bakır Çağı) ‘den
(M.Ö. 5500), M.S. 7.yy’a kadar kesintisiz yerleşimlerin
varlığını ortaya koymuştur.
Romalı devlet adamı ve hatip Çiçero’nun, İ.Ö. 50
50
yılında buraya geldiği ve kentin bazı hukuki sorunları ile
uğraşmak üzere bir süre burada kaldığı bilinmektedir. Yine
bu tarihlerde Romalılar, Laodikeia’yı Kibyra (Horzum)
Conventus’unun merkezi yapmışlardır. İmparator Caracalla
zamanında bir seri kaliteli sikke basıldı, halkın da
katkısıyla anıtsal yapılar inşa edildi. Laodikeia,
Hıristiyanlık âlemi için çok önemlidir. Çünkü kent MS 4.
yy’dan itibaren Hac Merkezi olma özelliğine sahip
olmuştur. Bu nedenle İncil’de adı geçen ve Anadolu’nun
yedi ünlü kilisesinden biri olan Laodikeia Kilisesi Büyük
Constantinus zamanında (MS 306-337), Hıristiyanlığın MS
313 yılında serbest bırakılmasıyla birlikte yapılmıştır.
Pamukkale
Traverten çok yönlü, çeşitli nedenlere ve ortamlara bağlı,
kimyasal reaksiyon sonucu çökelme ile oluşan bir kayadır.
Pamukkale termal kaynağını meydana getiren jeolojik olaylar geniş
bir bölgeyi etkilemiştir. Bu bölgede sıcaklıkları 35-100 C arasında
değişen 17 sıcak su alanı bulunmaktadır. Pamukkale termal kaynağı,
bölgesel potansiyel içindeki bir ünitedir. Kaynak, antik dönemlerden
beri kullanılmaktadır. Termal su kaynaktan çıktıktan sonra, 320m
uzunluğunda bir kanal ile traverten başına gelmekte ve buradan, 60-
70m.lik kısmi çökelmenin olduğu traverten katkatlarına dökülmekte
51
ve ortalama 240-300m. yol kat etmektedir. Katkat havuzcuklarında
ve kat kat seddelerinde, çökelmekte olan kalsiyum karbonat,
başlangıçta yumuşak bir jel halindedir. Zaman içinde sertleşmekte ve
traverten olmaktadır. Ancak ziyaretçiler tarafından katkatlar
üzerinde gezilmesi ve oynanması, henüz yumuşacık haldeki
kalsiyum karbonatların ezilmesine, dağılmasına neden olmaktadır.
Travertenlere termal su kontrollü olarak belirli bir program dâhilinde
verilmektedir. Fazla miktarda ve uzun süre aynı yere akıtılan su
yosunlaşmaya ve dolayısıyla travertenlerde hoş olmayan kirliliğe
sebep olmaktadır. Tüm bunlardan azade, bu alan antik dönemden
bugüne dek hem görsel bir şölen hem de şifa sunmaktadır.
Kleopatra Havuzu
Termal havuzdaki su sıcaklığı 36 C°- 57 C°, PH değeri 5,8,
radon değeri 1480 piccocuri/ litredir. Kaplıca suları, bikarbonatlı,
sülfatlı, kalsiyumlu, karbondioksitli, kısmen demirli ve radyoaktif bir
bileşime sahiptir. Aynı zamanda buradaki sular banyo ve içme
kürlerine de elverişli olup, 2430 MG/litre eriyik mineral değerine
sahiptir.
Yüzyıllar öncesinden günümüze kadar bütün ihtişamını
koruyarak ayakta kalmayı başaran Apollon tapınağı eski ve dini
mağara olarak bilinen Plutonion üzerine kurulmuştur. Tapınaktan
kalan kalıntılardan, mermer merdivenler ve üzerinde Apollon
kehanetinin anlatıldığı yazıların bulunduğu duvarları da görülmeye
değer en önemli eserlerdendir. Birçok medeniyete ev sahipliği yapan
bu topraklar inanç turizminin de gelişimine katkıda bulunmuştur.
53
Hierapolis
Hierapolis Kazıları, Denizli ilinde, kent merkezinin 20
kilometre kuzeyinde, Pamukkale yakınlarında yer alan Hierapolis
antik kentinde yürütülen kazı çalışmaları. Türkiye’deki en büyük
antik kentlerden biri olan ve 1988’de UNESCO Dünya Mirası
Listesi’ne giren Hierapolis’teki kazılar ve antik tiyatroyu yeniden
inşa çalışmaları 2005 yılından beri Koç Holding şirketlerinden Tofaş
tarafından, 2013 yılından beri de Vehbi Koç Vakfı tarafından
desteklenmektedir.
Bergama krallarından II. Eumenes tarafından MÖ 2. yüzyıl
başlarında kurulduğu sanılan Hierapolis’in adını Bergama’nın
efsanevi kurucusu Telephos’un karısı Hiera’dan aldığı söylenir.
Hierapolis barındırdığı pek çok tapınak ve dinsel yapı nedeniyle
“kutsal kent” olarak da anılır. Pamukkale’nin şifalı yeraltı sularına
yakınlığı nedeniyle tarih boyunca önemli bir tedavi merkezi olan
kent, Roma imparatoru Neron dönemindeki büyük depreme kadar
(MS 60) özgün Helenistik dokusunu korumuştur. Depremden sonra
tamamen yenilenmiş ve tipik bir Roma kenti görünümü almıştır.
Hierapolis Hz. İsa’nın havarilerinden Aziz Filipus’un MS 80’de
burada çarmıha gerilmesinden ve adına bir anıtmezar
yaptırılmasından sonra çok önemli bir dini ziyaret merkezi haline
gelmiş ve Bizans döneminde MS 4. yüzyıldan itibaren piskoposluk
merkezi olmuştur. Kent 12. yüzyıl sonlarına doğru Anadolu
Selçuklularının eline geçmiştir.
Hierapolis antik kentinde 1950’lerde İtalyan arkeologlar
tarafından başlatılan kazı ve restorasyon çalışmaları Salento
Üniversitesi’nden (Lecce, İtalya) Profesör Francesco d’Andria
başkanlığındaki bir ekip tarafından sürdürülmektedir. Ekipte başta
İtalya ve Türkiye’den olmak üzere çeşitli ülkelerden 100’e yakın
uzman görev almaktadır. Hierapolis’te, bugüne kadar gün ışığına
çıkarılan en önemli eserler arasında Antik Tiyatro, Nekropol,
Kaplıcalar, Büyük Kilise, Aziz Filipus Martiryumu, Frontinus
Kapısı, Gymnasium, Apollo Tapınağı ve Plutonium sayılabilir.
Roma tiyatrolarının en güzel örneklerden biri olan ve yaklaşık 1.800
yıl önce inşa edilen amfitiyatronun sahne binasının restorasyonu
54
tamamlanmış ve yapı, 12.000 kişilik seyirci kapasitesiyle kültür-
sanat etkinlikleri için kullanılabilir hale gelmiştir.
55
alan 37,5 hektardır.
Sardeis
Batı Anadolu’da, bereketli Hermus ovasında, Tmolos
dağlarının eteklerinde yer alan, Ege’yi Türkiye’nin iç kesimlerine
bağlayan önemli bir rotanın üzerinde yer alan, altın kumlu bir nehrin
kıyısında doğal savunmaya sahip kalesiyle, Sardeis birçok doğal
avantajları ile kutsanmıştır. Şehir MÖ yedinci ve altıncı yüzyıllarda
Lidya İmparatorluğu’nun başkenti halini almaya başlamıştır;
Gyges’den Kroisos’a krallar hanedanı Batı Anadolu’yu fethetmiştir,
dünyanın ilk sikkesini darpetmiştir ve Mezopotamya’nın, Mısır’ın,
Yunanistan’ın büyük medeniyetleri ile antlaşmalar yapmışlardır.
Kralları, tapınak yaptırmaları ve kıymetli eserler ile Ephesus,
Didyma ve Delphi (bk. Kerschner, “Ionialılar”) gibi Yunan
mabetlerine tonlarca altın bağışlamaları ile Yunanlar arasında
varlıklarıyla ve cömertlikleriyle efsaneviydiler. Sardeis kalesi tarih
boyunca “dünyanın en güçlü yeri” olarak nam salmıştır ve aşağı
şehir 20 metre kalınlığında bir güçlü tahkimat tarafından
korunmaktaydı. Sardeis kraliyet mezarlığı olan Bin Tepe tümülüsleri
dünyanın en büyükleri arasındadır.
Akhaemenid Persler altında (MÖ 547-334), Sardeis
Anadolu’nun önemli bir satraplık (vilayet) başkentiydi ve Büyük
Krallar Darius ve Kserkes önderliğindeki Yunanistan istilaları için
geçiş noktası olmuştur. Bilinen mezarların birçoğu bu döneme
tarihlenmekte ve 1910-1914 yılları arasında gerçekleştirilen Sardeis
mezar alanları kazılarında söz konusu döneme ait, şimdi İstanbul
Arkeoloji Müzeleri’nde yer alan harikulade takı örnekleri ortaya
çıkarılmıştır.
Büyük İskender’in fethinden sonra, Sardeis Hellenistik
krallıklara dahil edilmiş ve Selevkos İmparatorluğu’nun batı
başkentine dönüştürülmüştür. Muhtemelen bunların himayesi
altında, daha önceki bir kutsal alanın mevkinde büyük Artemis
Tapınağı’nın (ayrıca Artemis Tapınağı Hakkında) inşasına
başlanmıştır. Ne yazık ki günümüze harabe halinde ulaşmış olan
Sardeis tiyatrosunun inşasına ilk kez bu dönemde, bu Anadolulu
56
başkentinin, Hellenistik polise dönüştürülmesi esnasında
başlanmıştır.
Şehir Roma barışı altında gelişmiştir, ve Imparatorluk
Kültüne ait bir tapınağa, devasa hamamlara, bir stadyuma, su
kemerlerine, ve diğer kamu yapılarına sahip olmuştur. Vahiyler
Kitabı’nda yer alan Asya’nın Yedi Kilisesi’nden biridir, ancak bu
döneme tarihlenen bir kilise binasına henüz rastlanmamıştır.
Roma İmparatorluğu’nun Diocletianus’un altında yeniden
organize oluşu esnasında, Sardeis Lidya Eyalet başkenti haline
gelmiş ve özellikle MS dördüncü ve beşinci yıllarda gelişim
göstermiştir. Sardeis’in Geç Roma sinagogu, antik dünyanın bilinen
en büyük sinagogudur. Kentin kiliseleri, şehir surlarının dışında yer
alan bir dördüncü yüzyıl kilisesini, Artemis Tapınağı’na iliştirilmiş
bir şapeli ve şehir merkezinin yakınındaki bir büyük bazilikayı
kapsamaktadır. Kentin hemen dışında yer alan Geç Roma evleri
ve “Bizans Dükkânları”, şehrin gelişen boyutlarını ve nüfusunu
göstermektedirler.
Bölgedeki birçok kent gibi, Sardeis de MS altıncı ve erken
yedinci yüzyıllarda gerileme dönemine girmiş ve yedinci yüzyılda
aşağı şehir büyük ölçüde terk edilmiştir. Bununla birlikte, Polybius
tarafından “dünyanın en güçlü yeri” olarak tasvir edilen akropol,
Bizans döneminde önemli bir kale ve müstahkem mevki olarak
süregelmiştir. Kentin antik dönemdeki ismi
Lidce, Sfar- Persçe, Sparda ve Yunanca Σάρδεις ya da Σάρδις olarak
geçer ve kentin modern adı olan Sart’a yansımaları görülür.
Thyateira
Manisa’nın Akhisar İlçesindeki Thyateira antik kenti ve
Hastane Höyüğü kazıları Dokuz Eylül Üniversitesi, Edebiyat
Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr.Engin Akdeniz
başkanlığındaki bir ekip tarafından 2011 yılından itibaren Bakanlar
Kurulu kararıyla sürdürülmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nce verilen izin ve
destek ile Manisa Valiliği’nin destekleri kapsamında devam eden
kazılar 2019 yılında Türk Tarih Kurumu desteği kapsamına
alınmıştır.
57
2011 yılında Akhisar Belediye Başkanlığı’nın öncülüğü ve
ana sponsorluğunda başlatılan kazılarda arkeolojinin yanı sıra
mimari, jeoloji, jeofizik, restorasyon, epigrafi, antropoloji ve sanat
tarihi bölümlerinden akademisyenler ile öğrencilerin de görev
almaktadır. Thyateira’nın yayılım sahasındaki Tepe Mezarlığı ören
yerindeki restorasyon çalışmalarıyla Hastane Höyüğü’ndeki
Prehistorik ve Protohistorik dönemlere ilişkin kalıntı ve buluntular
dikkat çekicidir. Thyateira, İncil’de adı geçen ilk yedi kiliseden (ilk
yedi Hristiyan topluluğundan) birine sahip olması dolayısıyla inanç
turizmi kapsamında her yıl birlerce turistin ziyaret ettiği bir
arkeolojik alandır. Prof.Dr.Engin Akdeniz, mimar Kiyas Tökmeci ve
statik uzamanı İnşaat Mühendisi Bülent İliter tarafından hazırlanan
“Tepe Mezarlığı Sütunlu Roma Caddesi’nin Restorasyonu Projesi”
ise Mimar Dr.Ahmet Küçük’ün uygulamasıyla tamamlanmak
üzeredir. Bu restorasyon projesi sayesinde dünyadaki benzer
örneklerde olduğu gibi Tepe Mezarlığı ören yerinin özellikle turistik
açıdan öneminin artacağı düşünülmektedir. Restorasyon Projesi
Manisa Valiliği tarafından sağlanan ve Akhisar Belediyesi’ne
aktarılan finansman ile uygulanmaktadır.
Pergamon
2014 yılında Dünya Kültür Miras Listesine giren
Bergama, tarihi boyunca işgallere ve yıkımlara maruz
kalmasına rağmen, stratejik bir noktada yer alması
nedeniyle sürekli iskân edilmiş ve tarih sahnesinden hiçbir
zaman kaybolmayan yerleşimlerdendir.
Pergamon antik kentinin kurulduğu Bakırçay
havzasında, prehistorik dönemlere kadar uzanan yerleşim
izleri, Pergamon’un kurulduğu tepede M.Ö 7.-6.ve 5.yy.
işaret eder. “kale” veya “müstahkem mevkii” anlamına
gelen “Perg” veya Berg” Pergamon adını oluşturur.
M.Ö 283 yıllarında Philetairos krallığını kurar ve
150 yıllık siyasi, ekonomi ve kültürel yönden bölgesinde
güçlü bir krallık olarak varlığını sürdürür. Pergamon’un
krallarından III. Attalos’un vasiyeti üzerine Roma
hâkimiyetine geçen kent (M.Ö 133), Asya eyaletinin
58
başkenti olur. M.Ö 3.yy.dan itibaren Roma
İmparatorluğu’nun güç kaybetmeye başlaması ve ikiye
ayrılma süreci ile birlikte Bergama yeni bir dinin –
Hıristiyanlık- etkisinde şekillenmeye başlamıştır. M.S
8.yylarda Bergama Arap akınlarına maruz kalır,
14.yy.başlarında ise Menteşe Beyliği topraklarına katılır.
1345 yıllarında ise Orhan Gazi tarafından Osmanlı
topraklarına dâhil olur ve kentte Türk dönemi başlar.
MÖ 1. Yüzyılda yaşamış yazar ve filozof Pilinius
Secundus’un “Küçük Asyanın en ünlü ve muhterem şehri”
olarak tanımladığı Pergamon antik kenti, dik bir tepe
üzerinde zorlu topografik zorluğa rağmen başarılı şehircilik
planlaması ile antik dönemde önemli bir yerleşim yeri
haline gelir. Teraslama yöntemi ile açılan geniş alanlara
büyük kutsal alanlar, kamusal yapılar, sosyal yapılar ile
konutlar yerleştirilmiştir. Peristylli düzendeki avlulu
yapıları ile örnek mimari gelişimini ortaya koymuştur.
Pergamon kent planı; yukarı ve aşağı kent olarak
ikiye ayrılır. Yukarı şehirde kralların peristylli planlı,
zengin süslemeli sarayları, M.Ö 4.yy ait ve dor mimarisini
yansıtan Athena Tapınağı, Roma İmparatoru Traian ve
Hadrian’ın kolossal heykelleri, mimari detayları ile dikkat
çeken Traian Tapınağı, Pergamonluların keşfi Bergama
kâğıdı (Pergaminae Chartae) olan yeni yazma aracı ile
yazılan raflarında rulo ya da her iki yüzü yazılı kitap
şeklinde (codex) muhafaza edilen 200 bin ciltlik esere sahip
Pergamon kütüphanesi antik dünyanın en önemli
kütüphanesiydi.
II.Eumenes zamanında Pergamonluların Magnesia’da
Galatlara ve Seleukoslular’a karşı kazandığı kesin zafer
(M.Ö 180) sonucu inşa edilen ve kent mimari programın en
dikkat çekici eseri Zeus Sunağıdır. Sunak dış yüzünde
bulunan Zeus ve Athena adına adanan sunak Pergamon
Heykelcilik okulunun en önemli eseridir. Zeus ve Athena
kabartma gurubu, ışık tanrıları Apollon, Artemis ve Leto
grubu Helios, kız kardeşi şafak kızılı Eos, ay tanrıçası
59
Selena, Nyx, kavga tanrıçası Eris, kader dağıtan Moiralalar,
yıldız tanrı Orion grubu Poseidon, Amphitrite, Nereus,
Doris Okeanus, Tethys, grubu kabartmaları yüksek plastik
özellikleri ile antik dünyanın en önemli eseri arasında yer
alır.
10.000 kişilik tiyatrosu dik yamaca konumlanan
yapısı ile seyyar sahne binası Dionysos Tapınağı ile mimari
bağı ile antik önemli en ünlü tiyatroları arasında yer alır.
11. Pergamon kale tepesine su temini için Helenistik
dönemde 45 km uzunluğunda, 240 bin toprak künkten
oluşan ve 900 m yükseklikte Madra Dağı’ndan gelen yüksek
basınçlı su hattı Pergamonlular’ın bir mimari başarısıdır.
Aşağı kentte ise Hera ve Demeter kutsal alanları, Helenistik
dönemin bilinen en büyük gymnasionu, aşağı agora, evler,
dükkânlar gibi daha çok sosyal yapılar bulunmaktaydı.
Pergamon Asklepionu
M.Ö IV.yy.da Pergamon akropolü dışında sağlık tanrısı
Asklepios adına kurulmuş bir tedavi merkezi bulunmaktadır.
Gelişmiş mimari düzeni, uygulanan tedavi yöntemleri ile Batı
Anadolu’nun en önemli tedavi merkezi ünvanına sahipti.
Asklepion’un günümüze kalan kalıntıları M.S II.yy.da Roma
İmparatoru Hadrian tarafından yaptırılan düzenlemelere aittir.
Asklepieion, kuruluş tarihinden daha erken dönemlerde de kutsal
alan olma özelliğini göstermektedir. Ancak gelişimi M.Ö IV.yy.dan
itibaren başlar. Kutsal Alana giriş Via Tecta denilen 1 km
uzunluğunda üstü örtülü ve son bölümü sütunlu yol şeklinde olan
kutsal yol ile sağlanmaktaydı. Yol bitiminde anıtsal giriş (propylon) ,
girişin sağında kütüphane salonu, girişin solunda ise Zeus
Asklepios’a adanmış tapınak yer alır. Anıtsal girişten sonra büyük
şölen avlusu bulunur. Avlunun kuzey, güney ve batı yönleri sütunlu
galeriler ile çevrilidir. Kuzeybatı köşesine bitişik 3.500 kişilik
tiyatrosu, batı galerisinde batıya doğru genişletilen
galerisi,güneyinde büyük (ziyafet) salonu ve güney köşesinde
latrinler (tuvalet) bulunmaktadır. Avlunun güneydoğu köşesinde ise
alt yuvarlak yapı denilen tedavi binası yer almaktadır. Büyük
60
avlunun batı kısmında kutsal su kaynakları, erken döneme ait tapınak
ve uyku odalarının temel kalıntıları mevcuttur.
Asklepion sağlık merkezinde uygulanan tedavi yöntemleri
hakkındaki bilgileri antik dönemin ünlü söylev ustası Aelius
Aristides’ten öğrenmekteyiz. Aristides, Asklepion’da tedavi görmüş
ve burada uygulanan tedavi yöntemlerini “Hieroi Logoi” adlı
eserinde ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır. Uyku odalarında hastaların
istihare uykusuna yatırılması, su sesi, çamur kürü, şifalı su, hacamat,
açlık tokluk kürleri, terapi ve müzik dinletisi gibi çeşitli yöntemlerle
hastalıklar tedavi edilmeye çalışılmıştır. Antik dünyanın en önemli
sağlık kentlerinden birisi olan Pergamon, eczacılığın babası olarak
bilinen Hekim Galenos’un da memleketidir.Galenos burada
gladyatörlerin ve Roma krallarının bakımı üstelenmiş olup
farmakoloji alanında önemli tespitler yapmıştır.
Kızıl Avlu
M.S 2. yy’da İmparator Hadrian döneminde inşa edilmiş ve
muhtemelen Mısır tanrıları Serapis, Harpokrates, ve İsis tapım
görmüştür.270.00 x 100.00 m, tapınak 60.00 x 20.00 m. boyutlarında
olan tapınak Pergamon’un en görkemli anıtsal yapılarından birisidir.
Tapınağın tamamının tuğladan yapılmış olması ve büyük ön avlusu
sebebi ile tapınak halk arasında “ Kızıl Avlu” olarak adlandırılmıştır.
Döneminde Mısır kültürüne duyulan hayranlık sebebi ile
tapınak Roma Dönemi aşağı Bergama kentinin tam merkezinde inşa
edilmiştir. Tapınağın ön avlusu Bergama(Selinos) çayı üzerine
yerleştirilen su tünelleri üzerine oturtulmuştur. Büyük bir mimari
mühendislik eseri olan tapınak önünde tapınak ile aynı aks üzerinde
avluya doğru çıkma yapan bir propylon ve gerisinde devasa bir
tapınak kapısı yer almaktadır. Kapı ağır mermer sövelerle çevrili,
kapı kanatları çok büyük ve muhtemelen bronz kaplamalı idi.
Kutsal mekânın sadece ön tarafı pencerelerle aydınlatılmış,
kült heykelinin bulunduğu arka kısmın yarı aydınlık olmasını
sağlamak amacıyla pencere yapılmamıştır. Arka kısımda iki yüksek
kaide yer almaktadır. Devrinde mermer kaplı olan bu kaidelerin
üzerinde muhtemelen 10-12 m yüksekliğinde oturur durumda
kolosol bir kült heykeli yer almakta idi. Bu podyum ve kaidenin
61
altında bir sarnıç ve buradan ana binanın, yanlardaki yuvarlak
yapıların ve avluların bazı bölümlerinin altında uzayıp giden gizli
geçitler ve merdivenler vardı. Muhtemelen bu geçitlerden ilerleyen
tapınağın baş rahibi içi boş olan kült heykelinin baş kısmına
yükselerek oradan halka tanrı adına telkinlerde bulunuyordu.
Tapınağın üzerini örten, çok sağlam yapıda ahşaptan bir çatı iskeleti
vardır. Tapınağın iki yanındaki simetrik yuvarlak yapılarındaki
mihraplarının ana tanrı yanında yan tanrıların olduğuna işaret
etmektedir.
Erken Bizans döneminde kutsal mekanı içersine mimari ilavelerle
Anadolu’daki erken yedi kiliseden biri olarak kullanılmaya devam
etmiştir.
Bergama Müzesi
Anadolu’daki Arkeolojik yerleşimler arasında en erken
keşfedilen antik kentlerden birisi olan Bergama’da, 1865 yılında
Akropol’deki Bizans duvarı içinde, Zeus Sunağı’nın yüksek
kabartmalarının bulunması sonucu, ilk araştırma çalışmaları
başlamıştır. 1878-86 yılları arasında C. Humann ve A. Conze
tarafından bu çalışmalar resmi kazılara dönüştürülmüştür. Bu kazılar
sonrasında gün yüzüne çıkartılan eserlerin korunması amacıyla kazı
evi bahçesinde küçük bir depo müze oluşturulmuştur. 1900-13 yılları
arsında W. Dörpheld, H. Hepding ve P. Schatzwann tarafından
Akropol’de kazı çalışmaları yürütülmüştür. Akropol’de sürdürülen
kazılar yanında Asklepion’da da kazı faaliyetlerinin başlaması
sonucu ortaya çıkartılan eselerin artması sebebi ile mevcut bina
yetersiz kalmış ve yeni bir müze binasının yapılmasına gereksinim
duyulmuştur.
1924 yılında arkeolojik eserlerin bir bölümü, şehir
merkezinde yer alan ve 1934 yılında Halkevi Binası olarak
kullanılmış olan binaya nakledilerek sergilenmeye başlanılmış ve
Müzecilik hizmeti verilmeye çalışılmıştır. 1928 yılında bu müzenin
yönetimine Osman Bayatlı getirilmiştir. O. Bayatlı arkeolojik
eserlerin yanında bölgenin yakın dönem yaşam kültürüne ışık tutan
etnografik eserleri de müze eser koleksiyonuna dahil etmiştir.
1932 yılında Bergama’ya gelen Mareşal Fevzi Çakmak müze
62
kurulması için talimat vermiştir. Türk-Alman işbirliği çerçevesinde
Mimarlar Bruno Meyer ve Harold Hanson tarafından Zeus Sunağı
planından esinlenen proje kapsamında, Eski bir mezarlık alanı olan
bugünkü yerinde İzmir Valisi Kazım Dirik’in istemiyle 1933 yılında
Müzenin temeli atılmıştır. 30 Ekim 1936’da yapımı tamamlanan
Bergama Müzesi İzmir Valisi Fazlı Güleç tarafından ziyarete
açılmıştır.
Teşhirde yer alan arkeolojik eserlerin büyük çoğunluğunu
Akropol, Asklepion, Kızıl Avlu ( Serapeion), Musalla Mezarlığı
alanında yapılan kazılardan bulunan eserler oluşturmaktadır.
Bunların yanı sıra Bergama’nın yakın çevresindeki Pitane
( Çandarlı), Myrina (Güzelhisar), Gryneion ( Yeni Şakran) antik
kentleri ,Kestel ve Yortanlı (Allionai) Barajı Kurtarma kazıları ile
Bergama merkezde , Dikili Çandarlı Mahallesi 3.(üçüncü) derece
arkeolojik sit alanlarında yapılan kazılarda ortaya çıkartılan eserler
oluşturmaktadır. Eser sergilemesinde Tunç döneminden başlayan
kronoloji Osmanlı dönemi sonuna kadar geniş zaman aralığını
kapsamaktadır. Günlük kullanım ya da adak amaçlı çanak, çömlekler
ile Yortanlı kapları, gaga ağızlı kaplar tunç dönemine ait eser
gruplarını oluşturur. Antik Pergamon’a özgü yerel üretimler; megara
kaseleri, aplike seramikleri, Pergamon sigillatası, kandiller, ilk defa
Bergama’da basılmaya başlanmış kistophor sikkeleri dikkat çekici
bir diğer eser gruplarını oluşturur.
Etnografya bölümünde Bergama ve yöresine ait geleneksel
sosyal yaşamı, kültürel değerleri yansıtan zengin eser koleksiyonu
bulunmaktadır. Bergama yöresinde bulunan Yörük, Türkmen, Çepni
aşiretlerinin yöresel kıyafetleri, Bergama’ya ait gelin ve gündelik
giysiler, Anadolu’nun önemli halı üretim merkezlerinden biri olan
Bergama’nın Yuntdağı, Kozak, Yağcıbedir yöreleri olarak
adlandırılarak tasnif edilmiş halı, kilim, heybe örnekleri,
Bergama’nın tanınmış efelerinden olan Tuzcu Efe’nin Kurtuluş
Savaşı sırasında kullanılmış şahsi kıyafetleri önemli eser gruplarını
oluşturur.
Aigai
Manisa ili sınırlarında yer alan Aigai, antik dönemde
63
Aspordene, günümüzde Yunt Dağı olarak isimlendirilen dağ
silsilesindeki Gün Dağı üzerinde kurulmuştur. Yunt Dağı idari
açıdan Manisa ve İzmir il sınırları içinde yer almaktadır. Toplam
yüzölçümü 3.521,70 km² olan bu alan Kuzeyde Bakırçay (antik
Kaikos), güneyde Gediz (antik Hermos) nehirleri, doğuda Kırkağaç
ve Akhisar ovaları ile batıda Çandarlı Körfezi ile sınırlanmıştır.
Yüksekliği 500-1000 m. arasında değişen tepeler ve bu tepeler
arasındaki geniş düzlüklerden oluşan, Yunt Dağı’nın en yüksek
noktası 1076 m.’de yer almaktadır.
Aigai’da 2004 yılından beri sürdürülen arkeolojik kazı ve
araştırmalar, kentin MÖ 700 civarında kurulduğunu göstermektedir.
Antik döneme ait yazılı kaynaklarda Aigai adına oldukça az
rastlanmaktadır. MÖ 547-546 tarihinde, Lydia Devleti’nin
yıkılmasının ardından, Batı Anadolu’nun tamamı Pers kontrolüne
geçmiştir. Tarihçi Ksenophon, Hellenika adlı eserinde Aigai ve
Temnos antik kentlerinin Pers egemenliğine karşı direnmiş ve
bağımsızlığını korumuş olduğundan söz etmektedir (Ksenophon,
Hell. IV.8.5). Metinde Spartalı komutan Derkyllidas, askerlerini
Aiolis’teki Persler üzerine yürümek için ikna etmek amacıyla, Aigai
ve Temnos’un Pers egemenliğinin başlangıcından beri bağımsız
olduğunu söylemektedir. Bu durumu iki kentin dağlık bir arazide yer
almasından ve Persler tarafında fazla dikkate alınmamasından
kaynaklanmış olabilir.
Plutarkhos’un aktarımına göre (Them. 26.1-4) Atinalı ünlü
devlet adamı Themistokles, MÖ 471/70 yılında, Yunanistan’dan
kaçıp Kyme’ye doğru gelirken, yolunu Aigai kentine çevirmiş ve
orada kimseye görünmeden, yakın arkadaşı Nikagenes tarafından
dostça karşılanmış ve misafir edilmiştir. Daha sonra da kadın
kılığına girerek, bir çadır arabasında Susa’ya doğru yoluna devam
etmiştir. Bu durum Aigai ve çevresinde, en azından MÖ 5. yüzyıldan
itibaren zengin ve aristokrat ailelerin varlığını kanıtlamaktadır.
Aigai, MÖ 5. yüzyılda, Pers tehdidine karşı kurulan Attika-Delos
Deniz Birliği’ne vergi vermeyen kentler arasında yer almaktadır.
MÖ 4. yüzyıla ait yazılı kaynaklarda ise Aigai adı ile
karşılaşılmamaktadır.
Antik dönem tarihçisi Polybius’un aktarımına göre (His.
64
XXXIII.13), Pergamon Kralı II. Attalos ile Bithynia Kralı II. Prusias
arasında MÖ 156-154 yılında gerçekleşen savaşta Aigai tahrip
edilmiştir (Polybius, His. 33.13). MÖ 154 yılında, II. Prusias zarar
verdiği kentlere tazminat olarak yüz talent ödemek zorunda
bırakılmıştır (Polybius, His. 33.13.8). Aigai’daki bouleuterion, agora
binası, agora batı stoası, tiyatro ve gymnasion gibi maliyetli anıtsal
kamu yapıları tam olarak bu tarihlerde, MÖ 2. yüzyılın ortalarından
hemen sonra, inşa edilmiştir. Aigai antik kenti, MS 3. yüzyılda
terkedilmesinin ardından yaklaşık olarak bin yıl boyunca tekrar iskân
görmemiştir. Kentteki son dönem yerleşimi 12. yüzyıl sonlarına
aittir. Bu döneme ait geç Bizans kale-iskânına ait sınırlı izler, Doğu
Kilise’de görülmektedir. Küçük bir Hristiyan cemaatine hizmet
etmek üzere inşa edilmiş olan kilise etrafında Bizans Dönemine ait
yapı kalıntıları ve mezarlar açığa çıkarılmıştır. Aigai’daki küçük
Bizans yerleşimi 1280’lerden sonra, Batı Anadolu topraklarını ele
geçiren Türkmenlerin saldırılarından payına düşeni almış olmalıdır.
Türkmen kafileleri kesin yerleşim için en geç 1300 yılı civarı tarihi
önerilmektedir. Kentte göze çarpan yapılar, bouleuterion, Athena
Kutsal Alanı, agora binası, macellum, tiyatro, ada 1, nekropolis,
Apollon Tapınağı, Demirkapı, agora caddesi kapısı, surlar, antik
yollar, kiliselerdir.
65
KAYNAKÇA
www.ab.gov.tr
Tralleis (ktb.gov.tr)
Laodikeia (pau.edu.tr)
NekroPergEol
www.muze.gov.tr
66