Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 4

KELAM 1 (FİNAL) (09.01.

2022)

ALLAH’IN GÖRÜLMESİ
Ehl-i sünnet müminlerin ahirette Allah’ı görmelerini aklen caiz, naklen vacip kabul etmiştir. Mutezile,
Neccariyye, Havaric ve Rafıza’nın Zeydiyye kolu bu görüşe karşı çıkmıştır. Mutezile’nin çoğunluğu
Allah’ın kendi zatını gördüğünü kabul ederken içlerinden bir grupta Allah’ın kendi zatını görmesini de,
başkaları tarafından görülmesini de kabul etmemiştir.
a) Ehli sünnetin bu konudaki delili Musa aleyhisselamın Allah’tan O’nu görmesini talep etmesidir.
(Peygamber imkansız bir şey talep etmeyeceği için ruyetullah mümkün bulunmuş.)
b) “Yüzler vardır ki o gün parlarlar, Rab’lerine bakıcıdır” mealindeki ayet müminlerin, kıyamet
gününde cennette Rab’lerini göreceklerini gösterir.
c) “Rabb’ine kavuşmayı ümit eden kimse” mealindeki ayette delil teşkil eder. Burda geçen kavuşma
kelimesi de rü’yet manasına gelir.
d) “İyi iş ve güzel amel işleyenlere daha güzel karşılık ve bir de fazlası vardır” Bu ayette geçen
fazlalıktan kastın da Allah’ı görmek olduğu ifade edilir.
e) “Muhakkak ki siz on dördündeki ayı gördüğünüz gibi Rabb’inizi göreceksiniz, O’nu görmekte
haksızlığa uğramayacak, izdihama düşmeyeceksiniz.” Hadis.
Tüm bu sayılanlar nakli delildi. Akli delil olarak demeliyiz ki duyular aleminde görme hadisesi ‘var
olmak’tan doğar. Allah da var olduğuna göre görülmesi mümkündür.
Mutezile ruyetullahı kabul etmez. Onlara göre her var olan değil her cisim olan görülebilir. Dolayısıyla
görmenin illeti varlık değil cisimselliktir. Tanrı cisim olmadığı için görülemez. Gören kişi görülen nesneyi
ancak bir yönden görüyor. Görme görülenin ve görenin bir yönde bulunmasını gerektiriyor. Allah yönden
münezzeh old. için görülemez diyorlar. Tüm bunların temelinde cisimsellik söz konusu.

ALLAH’IN RÜYADA GÖRÜLMESİ


İmkansız olduğunu söyleyenler uykuda görülen şeyin bir hayal veya misalden ibaret olduğunu ve bunun
kadim olan Allah için imkansız olduğunu ifade etmişler. Bazıları da keyfiyet, yön, karşı karşıya geliş, hayal
ve benzetme olmadan bunun mümkün olduğunu söylemiştir.
Sabuni der ki; ‘Görülmesi mümkün olan bir varlığın uykuda veya uyanıklıkta müşahade edilmesi arasında
fark yoktur.’

İRADE BAHSİ
Ehl-i hak, Allah’ın kadim ve zatı ile kaim bir irade ile mürid (dileyen,isteyen) olduğunu kabul etmiştir.
Filozoflar ve Batıniyye irade sıfatının varlığını inkar etmiştir.
Neccariyye ise Allah’ın (ayrıca irade diye bir sıfatı bulunmayıp) zatı ile mürid olduğunu iddia etmiştir.
Mutezile’de O’nun hiçbir mahalde bulunmayan hâdis bir irade ile mürid olduğunu ileri sürmüştür.
PEYGAMBERLERİN VARLIĞININ İSPATI
Ehli hakkın büyük çoğunluğu, “Allah’ın peygamber göndermesi mümkündür, akıl da bunu gerektirir”
demiştir. Bir kısmı ise, “Hikmetin gereği olarak vaciptir” demiştir.
Sümeniyye ve Berâhime nübüvvetin imkansız olduğunu ileri sürmüştür. Onlar akıl varken peygamber
gönderilmesine gerek yok diyorlar.
Nübüvvetin 3 şartı vardır;
1-Erkek olmak (Eşarilere göre kadınlarda peygamber olabilir. Allah’ın seçmesine bağlı yani.)
2-Nübüvvetle görevlendirilen kişi aklın imkansız görmeyeceği şeyler ileri sürer
3- Davasının doğruluğuna delil getirir (Mucize) (Hvaric’in İbaziyye kolu mucize göstermeden de
peygamberin sözünü kabul etmeyi vacip görmüştür.)
Mucize: İnkarcıları bir benzerini getirmekten aciz bırakacak bir biçimde inkarcılara meydan okuma esnasında
nübüvvet iddiasında bulunan kişinin elinde zuhur eden harikulade olaydır. (Mucize Allah’ın elçisini
doğrulaması demek.)

MUHAMMED (SAV)’İN NÜBÜVVETİNİN İSPATI


1.AKLİ MUCİZE: Daha çok insanın aklına, idrakine hitap eden ve özellikler- insanın bilgilenmesini,
düşünmesini sağlayan bir mucize. Bu özellikle Kur’an-ı Kerimle sınırlandırılmıştır. (Kur’an’ın benzerini
getirmekten acizler.)
2.HİSSİ MUCİZE: Duyusal tecrübeye konu olan mucizeler. Yani 5 duyumuzdan biriyle deneyimlediğimiz
mucizeler.
Zatına yönelik mucizeler: Hz. Peygamberin baba ve anne soyundan gelen kişilerin alınlarında parıldayan nur.
Kur’an’dan önceki ilahi kitaplarda müjdelenmesi. Ahlakı, davranışları organları vs.
Zatının dışında mucizeler: Ayın ikiye arılması, ağacın yürüyüp gelmesi, taşın konuşması, ağaç kütüğünün
inlemesi, devenin halinden yakınması, bulutun O’nu devamlı gölgelendirmesi.
3.HABERİ MUCİZE: Hz. Peygamberin geçmiş ve geleceğe dair hadiseleri haber vermesi. Önceki
peygamberlerin kıssaları ve eski ümmetlerin halleri geçmişe ait hadiselere örnektir. Bedir Savaşı’nda düşman
ordusundan öldürülecek kimseleri söylemesi, Beni Hanife kabilesiyle İranlılar’ın savaşacağını söylemesi
geleceğe ait haberlerdendir.

PEYGAMBERLİĞİN ÖZELLİKLERİ
1- Kendi döneminde yaşayan insanların en akıllısı olması ve en güzel ahlaka sahip bulunması.
2- Elçilik görevini yerine getirmesine engel teşkil edecek sıfatlar taşımaması. (Maddi anlamda;
kekemelik, konuşamama ya da başka bir kusur olmamalı. Manevi anlamda; günah işlememeli mesela.)
3- Sözlerinde, fiillerinde kendini lekeleyecek, kıyametini düşürecek hatalardan korunmuş (masum)
olması.
Müslümanların çoğuna göre peygamber vahiyden önce de sonra da küfürden korunmuştur. Hariciler’in
Fudaliyye kolu bunu kabul etmez. Onlara göre risaletten önce korunmuyor. Ehli sünnet ise küfürden
mutlak anlamda vahiyden önce de sonra da korunmuş olduğunu ama günahlardan vahiyden sonra
korunmuş olduğunu söylüyor. Haşviyye ise vahiyden sonra masum olmadıklarını söylüyor.
Peygamberler vahiyden önce Mutezileye ve Havaric’in tamamına (Fudaliyye hariç) göre masumdur.
Ehli sünnete göre günah işlemeleri nadir olmakla birlikte mümkündür ama nübüvver anında bu hal iyiliğe
ve istikamete dönüşür.

VELİLERİN KERAMETLERİ
Ehli sünnete göre velilerin kerameti caizdir. (Nakli delil: Saba Melikesi Belkıs’ın tahtı meselesi.)
Mutezile caiz görmez.
Mucize: Meydan okuma(tehaddi) ve nübüvvet iddiasıyla beraber peygamberin elinde zuhur eden şeydir.
Keramet: Şeriata bağlılık ve takva halinde velinin elinde zuhur eden şeydir.
Maunet(Yardım): Herhangi bir iddia olmaksızın müminlerden birinin elinde vuku bulan şeydir.
Mekr ve istidrac: Tanrılık taslayanın, kafir ve bid’atçının elinde vuku bulan şeydir.

TA’DİL VE TECVİR MESELELERİ


Allah’ın mutlak adalet sahibi oluşunun insanlara yönelik fiillerinde bir sınırlama getirip getirmediği
tartışmalarını ifade eden kelam terimi. (Dia tanımı.) Yani Allah adil, adalet sıfatı olan iffet sahibi olan bir
varlık.
Mutezileye göre Allah’ın çirkin fiilerin meydana gelmesinde hiçbir etkisi yoktur. Allah’ın yalnızca iyi
fiilleri yarattığını söylüyor. Ehli sünnet kelamcıları iyi kötü Allah’ın her fiili yaratan olduğunu
söylüyorlar.
Ta’dil adalete, tecvir de zulme nisbet etmek demektir. Mutezile “hikmet, failine veya başkasına fayda
sağlayan şeydir, sefeh(hikmetsizlik) ise bunun zıddıdır” der. Eşariler “hikmet, failinin kasıt ve iradesi
uygun olarak meydana gelen fiildir, sefeh ise failin kastı dışında meydana gelen şeydir” demişlerdir.
Maturidi ise “ hikmet (fayda taşısın taşımasın) neticesi iyi ve güzel olan şeydir, sefeh de bunun zıddıdır”
demişlerdir.

1-İSTİTAAT
“İstitaat = kudret = kuvvet = takat = vüs”
Ehli sünnete göre istitaat (fiil yapabilme gücü) ihtiyari filler için kullarda mevcuttur.
Cebriyye insan cansız varlıklar gibi Allah’ın yarattığı fiillere sadece sahne teşkil eder der. (İnsan rüzgarın
önündeki yaprak gibi yani iradesi yok.)
Kaderiyye(Mutezile), Dırariyye ve Kerramiyye kulun istitaati vardır ve kükellef tutuluken kudret sahibi
olabilmesi için istitaat fiilden öncedir der. (Mutezile’ye göre eğer fiilden önce olmazsa fiil ile sorumlu
olmamız ‘teklif me le yutak’ olur. Yani güç yetiremeyeceğimiz şeyle sorumlu olmak olur der. O yüzden
kulda fiilden önce istitaat bulunmak zorunda.)
Ehli sünnet fiilin meydana gelebilmesi için gerekli kudret (istitaat) fiille beraber bulunur der. (İstitaat
fiilden önce olursa insan Tanrıdan bağımsızmışçasına fiil üretir hale gelir. Bu da Tanrı tasavvuru açısından
doğru değil.)
Aynı kudret birbirine zıt olan iki şeye elverişli olabilir mi?
Eşariyye ve Ehli hadis “elverişli olmaz” demişlerdir. Ebu Hanife “Bir kudret zıt olan iki şeye elverişli
olabilir, fakat aynı anda değil, dönüşümlü olmak suretiyle” demiştir. Kalanisi, İbn Süreyc ve İbnü’r-
Ravendi ‘de bu görüşü paylaşmıştır.

KULLARA AİT FİİLLERİN YARATILMASI


Ehli sünnet: Bütün fiilleri Allah yaratmıştır. Mutezile: Bütün canlıların ihtiyari fiilleri kendi icatlarıyla
meydana gelir demiş. (Kul kendi fiillerini yaratır.) Yani fiillerin Allah’ın yaratması ve kudretiyle ilgisi
yok.
HALK VE KESB
Halk: Allah’ın kulda kendi kudret ve iradesi olmadan yarattığı fiildir. Allah’ın fiili.
Kesb: Allah’ın onda kulun kendi kudret, irade ve ihtiyarıyla yarattığı fiildir. Kulun fiili.
Bunlar Maturidiyye’ye göre. Maturidiyye insanın kudret ve iradesiyle fiilini meydana getirdiğini fakat
irade ve kudretin fiil üzerinde müessir olduğunu dile getiriyor. Eşariyye insanda kudret ve iradenin
olduğunu kabul ediyor ama bunların fiil üzerinde bir tesiri olmadığını iddia ediyor.
Vasıtasız (aletsiz, ızdırari fiil) meydana gelen şey halk, aletle meydana gelen de kesbdir. Kudret sahibinin
tek başına meydana getirmesi mümkün olan şey halk (Bir fiile sadece ona kadir olan yönelebiliyorsa bu
‘halk’ oluyor.), mümkün olmayan şey kesbdir. (Bir fiile kadir olanın teferrüd etmesi yani onun kadir
oluşunun sadece kendisine özgü olması caiz, mümkün değilse bu da kesbdir.)

TEVLİDİN REDDİ
Ehli sünnet, kullara ait fiillerin neticeleri (ikincil fiiller) Allah’ın yaratması ve icadı ile hasıl olur.
Mutezile sebebin faili kimse müsebbibi de odur, der. Yani birincil fiilin faili kimse ikincil fiilde onun
fiilidir.
Nazzam “Neticeler, tabiatları icabı Allah’ın fiilidir” demiştir. Allah’ın fiilidir ama tabiatın gerektirmesiyle
bundan bahsedebiliriz.
Kalanisi “Yaratılışları icabı Allah’ın fiilidir” demiştir.
Sümame b. Eşres ikincil fillerin fiil olduğunu ama failleri olmadığını ifade etmiştir.

You might also like