Download as doc, pdf, or txt
Download as doc, pdf, or txt
You are on page 1of 5

Neden Profesyonel Askerlik?

Gündemin en önemli haberi diyeceğim ama kendini bu konularda kayıtsız şartsız kapatmış
olanların hiç duymak istemediğini bildiğimiz bir ses kaydı internete düştü. Tarihi diye
nitelendirdiğimiz “generallerin istifası” olayının (ki istifa da yok emeklilik var, zira tazminat
hakları yanacaktı paşaların) baş aktörü Eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner Paşa’nın
birtakım subayla yaptığı toplantı yahut sohbet ses kaydı olarak bir web sitesinde yayımlandı
ve aynı gün içerisinde kaldırıldı. Zamane alışkanlığı “sosyal medya” sayesinde bu ses
kaydının varlığından anında haberimiz oldu ve bir kısmını not etme şansına sahip olduk.
Başlık “neden profesyonel ordu” konu “ses kaydı” diyebilirsiniz ama zaten işin düğüm
noktası da burası. Ordu’nun en tepesindeki “paşa”nın itiraf mı desek yoksa acziyet mi desek
bilemediğimiz ifadelerinde bizim neden ve ne kadar acil bir profesyonel orduya ihtiyacımız
olduğu açıkça ortaya koyuluyor. Her ne kadar kendisi aynı ses kaydında “hudut birliklerini
profesyonelleştirelim, bakın profesyonel ordu demiyorum” dese de konuşmaların tamamından
çıkan tablo ne kadar amatör ve acizce terörle mücadele yapan bir ordumuz olduğunu gözler
önüne seriyor.

Zorunlu askerlik dediğimiz şeyin her zaman bize özgü olduğu, Türklerin vatan sevgisi ve
vatan borcu hissiyatıyla gerçekleştirdiği ve dünyada eşi benzeri olmadığı söylenir durur. Oysa
1. Dünya savaşından sonra Almanlarla itilaf güçleri arasında imzalanan Versay antlaşmasına
baktığımızda savaşı kaybeden Almanlara zorunlu askerlik uygulamasının yasaklandığını
görebiliriz.(http://tr.wikipedia.org/wiki/Versailles_Bar%C4%B1%C5%9F_Antla
%C5%9Fmas%C4%B1) Benzer bir örnek ise Fransızlar için geçerlidir. 1798 yılında konulan
Loi Jourdan isimli bir yasa “20 – 25 yaşları arasındaki bekâr ve çocuksuz her erkeğin askerlik
yapmasını ilan eder” ibaresini taşımaktadır. (http://en.wikipedia.org/wiki/Jourdan_law)
Zorunlu askerliğin 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın sonlarına kadar geçerliliğini koruduğunu kabul
etmekle birlikte bilhassa soğuk savaştan sonra dünyada yaşanan yumuşama ile özellikle
büyük ülkelerde terk edildiğini fark etmekte yarar var. Çünkü yeni dönemle birlikte
teknolojide yaşanan çağ değişimi eskisi gibi kalabalık hantal orduları değil onların yerine
daha hızlı hareket edebilen ve teknolojiyi en iyi şekilde kullanarak nokta atışı yapabilen
savunma reflekslerini gerektiriyordu. Daha hızlı hareket edebilen ve teknolojiyi kullanan
orduların da başarısı eski usulle hareket edenlere göre fazlaydı.(Bknz. ABD’nin Irak
Savaşları, Rusya ve ABD’nin Afganistan işgalleri)
Yukarıdaki bazı teknik ve detay bilgilerden sonra bizim “zorunlu askerlik” meselemizin can
alıcı noktalarına ve işlevlerine de değinmekte yarar var. Zorunlu askerlik, 20 yaşındaki
bireyin vatan sevgisi ve birlikte yaşama koşullarını öğrenerek ulusal bütünlüğü sağlama
konusunda bir doktrin oluşturma mekanizması olarak kullanılmak istendi. Askerliğin her
şeyden kutsal olduğunu ve asker olarak ölüme gitmenin ne kadar onurlu olduğunu
vurgulayarak aslında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de siyasete müdahale etmesini meşru kılıyor
ve buna zemin hazırlıyordu. Hali hazırda var olan dahili ve harici düşmanlar ancak güçlü bir
ordu ile berhava edilebilirdi. Bu güçlü ordu için ise “gönüllü” olmayacağına
göre “zorunlu”askerlere ve açıkçası bu sistemden geçirilerek doktrine edilecek vatandaşlara
ihtiyaç vardı. Gönüllü olmuyordu çünkü askere gidip gelenlerin tecrübeleri bir sonraki
gidecek adaylar için korkulu birer rüya ve kabus oluşturuyordu. Dolayısıyla söylemde gönüllü
ama hukuken zorunlu bir askerlik sistemi uygulanmalıydı. (Buraya kadar yazdıklarımız ise
Türkiye’nin içinde bulunduğu özel konumla da ifade edilebilir. Malumunuz her yerde düşman
var ve çok stratejik bir coğrafyada tutunma mücadelesi veriyoruz ve dolayısıyla eğer
vatandaşıysan bu memleketin askerliğini de paşa paşa yapacaksın yok olmaz diyorsan da
defol git.)

Şimdi konumuzun can alıcı kısmına gelebiliriz. Eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner
Paşa’nın internet ortamına düşen videosu gönül isterdi ki bazı siyasilerin videolarına
benzeseydi de bu kadar üzülmeseydim ve samimiyetle istediğim Güçlü Türkiye’nin Güçlü
Ordusu’nun bu hallerde oluşunu görmeseydim. Buyurun Işık Paşa’nın hudut birlikleri ile ilgili
ifadelerinden okuyalım: “karakollarımızın çevresinde ve hudutlarda kontrolsüz
mayın döşediğimizi sivillere söyleyemiyoruz huduttakinin bile işareti yoktur. Adam
gidiyor basıyor bilmem ne yapıyor. Haberimiz yoktu. Ekip gönderdik Ankara’dan da
geldiler sırayla bitirdiler. Bilmiyorum bitti mi daha devam ediyor mu?” Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin en tepesindeki komutanın döşenen mayınlarla ilgili ifadeleri bunlar. Hemen bu
ifadelerden sonra paşa devam ediyor, “Şimdi ben desem ki yetkililere yahu bizimkiler
mayın döşemişlerdi 10 sene evvel 20 sene evvel başıboş bırakıp gitmişler ne derler?
Döşerken aklınız nerdeydi derler. Maalesef döşeyen yine biziz. Değil mi?” Ordumuz
güvenlik amaçlı mayınlar döşüyor ve bu mayınları başıboş bırakıyor sonra gencecik
arkadaşlarımız mayına basıp hayatlarını kaybediyor. Diyeceksiniz ki 10-20 yıl öncesinde
döşenen mayından Işık Paşa’nın suçu ne, bireysel olarak bir suçlu aradığımız zaten yok. Ve
aynı paşamız o makama gelene kadar 40 yıldır o kurumun içerisinde. Eski Genelkurmay
Başkanımız 6 mehmetçiğin şehit edildiği Hantepe baskını ile ilgili ise şu ifadelerde
bulunuyor:“Neden bunu söylüyorum. Önümüzde örneği var. Verelim örneğini, hepimiz
öğrenelim. Bir daha o hataya düşmeyelim. İşte bu hantepe mantepe olayında operasyon
yapan komutan daha doğrusu sorumlu komutan 1. Tugay komando tugay komutanıydı
ve kendisi arazideydi. Orda bilmem ne tepesindeydi. Ama ekrana bakan komutanlık
civardaki komutanlığımız ona müdahale etme yetkisi yoktu. Böylece bir koordinesizlik
oldu zamanında müdahale edemedik.” Komutanımızın hatalardan ders çıkardığı ve
yenilenmesini istemediğini görmek şahane ancak bu bahsi geçen olay bilmem kaç sene önce
değil henüz daha acısı taze olanlardan. Yani bu zamanda bu hataları yapan birilerinin kasıla
kasıla arka çıktığı ve yıpratıyorsunuz dediği güçlü(!) ordumuz. Bunlarla profesyonel
askerliğin ne ilgisi var diye düşünüyorsanız eğer bakın ses kaydında daha vahim bir kısım var
onu da birlikte okuyalım: “eğitim zafiyeti nedeniyle terörist diye masum erimizi kendimiz
vurduk. Kabahatli biziz bakın yine örnek, dilimin ucuna geliyor söylemek istemiyorum.
Böyle timi mimi sahip olmazsa orda bir tane karaltı görür tak diye ateş eder başlar sesi
duyan herkes ateş etmeye basıldık diye. Arkadaşımızı bir erimizi alnından vururuz.
Vurduk mu? Haberiniz var mı? Var değil mi? Olayı takip ediyorsunuz. Herkesin
cebinde artık telsiz var eskisi gibi de değil. Bak ben ateş ediyorum. Herkes sussun
diyeceksin. Herkes duyacak. Kimse bir şey yapmayacak. Bir kişi edecek. Bunu gayet
kolay yapmak ama eğitimle bunu yaparsanız olur. Bırakırsanız keyfine gider adam ateş
et der. Vay basıldık diye herkes silaha sarılır. Bir masum erimizi alnından pat diye
vururuz. Kabahatli biziz.” Ne diyor paşam “eğitim zafiyeti”, neden, çünkü 3 aylık kıytırık
eğitimden geçen kardeşimi dağın başına karakola götürmüşsün haliyle o da ufak bir çıtırtıya
basıyor mermiyi sonra herkes davranıyor silaha. Can tatlı elbette, kimse ölmek istemiyor ama
ne yaparsın “zorunlu” askerlik. İşin traji-komik yani ise o kardeşimiz ellerine kına yakılarak,
vatan için ölürse şehit olur diyerek davulla zurnayla askere gönderiliyor ve kendi arkadaşının
silahından çıkan, yani TSK’nın mermisi ile şahadete eriyor. Dikkat buyurun ölenler yine
Ahmet ağa ile Ayşe teyzenin çocuğu, bunu ben değil kendi ağzıyla Genelkurmay Eski
Başkanı söylüyor: “çoğu yerde çat pat dediğin zaman o oraya bu buraya birkaç gözü
kara arkadaş dayanıyor dikkat ediyor, şey yapıyor. Lider pozisyonunda olanlar
piyasada yoklar. En acısı da silahını da bırakıp da gidenler. Roj tv silahın numarasını da
beraber gösteriyor. Öyle mi? Silahın numarasını da gösteriyor. Ben olsam o rütbelinin
yerine insan içine çıkmam. Ama utanmıyor adam.” Lider pozisyonunda olanlar “paralı
askerler” biliyorsunuz değil mi? Mesleğini askerlik olarak tercih etmiş ve maaşla bu işi
yürütenlerin piyasada olmadığını söylüyor Işık Paşa. Bir keresinde bir astsubay kızı ile
tartışmıştım. Bana, babasının ölüm tehditleri içinde nöbet tuttuğunu söylüyordu. Ben de
kendisine benim babamın dış cephede boya yaparken 13. katta ölüm tehlikesi taşıdığını
söylemiştim. Kimse anlamadı tabii ki oysa mesele her ikisinin de evladına ekmek getirmek
için o riskleri göze aldığı gerçeğidir. O arkadaşın babası astsubay diye benim babamdan daha
çok sevmiyor aslında vatanını. Demek istediğim “paralı askerlik” bir tercihtir. Hayatınızı
askerlik mesleği üzerinden alacağınız maaşla idame ettirirsiniz. Ve maalesef Işık Paşa’nın
dediğine göre paralı askerler yani rütbeliler mevziiyi en önce terk ediyor. Vatandaşın vergisi
ile maaşı ödenen devlet memuru vatandaşın çocuklarını ölüme gönderecek kadar gözü kara
olabiliyor.Buyurun Işık Paşa’nın ifadeleri ile devam edelim: “ancak geçen seneden beri
biraz daha mantıklı olarak bu işi yapmaya karar verdik. İşte eskiden büyük bölgeleri
aramak için taburlar hadi araziye diziliyorduk. Hadi arıyorduk tarıyorduk bu arada 10
kişi mayına basıyordu beş kişi bilmem ne oluyordu. Düşüyordu kalkıyordu
yaralanıyordu neticede de hiçbir şey bulamıyorduk verdiğimiz zayiatla kalıyorduk.
Onun için dedik ki istihbarata dayalı gerçek duyuma dayalı bir şey elde ettiğimiz zaman
bunun usulünü yolunu valiyle maliyle ayarlayalım ve derhal buna operasyon
yapalım.” Tablo ortada aslında daha fazla yorumlamaya gerek bile yok. Yine biz vatan görevi
aşkıyla “zorunlu asker” olacağız ve hizaya dizileceğiz, sonra araziye götürüleceğiz ve belki de
10-20 yıl önce yine TSK tarafından döşenmiş mayına basacağız. Sonra da “şehitler ölmez
vatan bölünmez”. Bu durumda aslında teröristler ölmüyor, öldürülemiyor ve vatan bölünmese
bile vatandaşlar zayiat oluyor. Çark başka türlü nasıl dönecek sanıyorsunuz. Pompalanan
vatan-millet aşkı olmazsa kim gidecek “zorunlu askerliğe”. Aslında söylenecek çok söz var
ama Işık Paşa’mızdan son çarpıcı alıntı ile yavaş yavaş sözlerimizi noktalayalım. Işık Paşa
son zamanlarda halkın bilinçlenmesiyle ilgili ciddi bir uyarı yapıyor: “çok dikkat edin
herkesin gözü üzerimizde. Bir ufacık hata yapılırsa basına taşınıyor, manşetlere
taşınıyor onun için herşeyi yasal bazda yapmak durumundayız. Bizim yasalarımız hani
bazen kızıyoruz mızıyoruz ama bize gerekli yetkiyi veriyor.” Anlaşılan o ki hataların
deşifre olması neticesinde ancak “yasal” zemine kayabiliyor ordumuz. Demek ki
bilmediğimiz neler oldu illegal. İkincisi ise yetki yok diye bağırmalarının aslında ne kadar
yersiz olduğunu kendi ağzıyla söylüyor ve nedense mızmızlandıklarını kendisi ifade ediyor.

Sonuç olarak yukarıda yazdıklarımızı yine duymayacak, duysa bile “ordu karşıtı”, “terör
payandası”olarak niteleyecek çok insan var biliyoruz. Fakat anlaşılması gereken şu ki eğer
bu eski kafa ile yola devam edilirse ne terör bitirilebilir ne de Türk Silahlı Kuvvetleri hak
ettiği değerli konuma ulaşabilir. Evet, zor bir coğrafyada büyüme mücadelesi veriyoruz ve
bunun için “hakikatten güçlü ordu” ya ihtiyacımız var. Zorunlu askerlik “ideolojik ve
ekonomik” olarak birilerine ciddi menfaatler sağlıyor ve bunun kırılmasından gerçekten
rahatsızlar. Onların bu söylediklerimize kulak asmaması ve tersini iddia etmesi normaldir
lakin o konumda olmayıp sırf vatan-millet-ordu hassasiyeti ile dönen bu kirli çarka destek
verenlerin aklını başına alması gerekiyor. Ne diyordu Mustafa Kemal Atatürk: “Vatanını en
çok seven görevini en iyi yapandır”. Kendisini Mustafa Kemal’in ordusu olarak nitelendiren
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de görevini en iyi şekilde yapması gerekmiyor mu?

Not: Vatandaşları askerlik görevine karşı soğutmaktan ötürü herhangi bir cezaya maruz
kalırsam eğer siz değerli dostlardan temiz çamaşır, sigara ve bolca kitap göndermenizi
bekliyorum. “Yeni Türkiye”hikâyelerini de yazmayı unutmayın! J

@burakyalim (twitter)
https://www.facebook.com/burakyalim

You might also like