Hayvan Davranimlari Tüm Pdfler

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 313

ETHOLOJİ BİLİMİNİN GELİŞİMİ

Bilim adamları ve meraklı amatörler, “etoloji” kelimesi ortaya çıkmadan çok önce
hayvan davranışlarını incelediler. Örneğin, Aristoteles'in hayvan davranışlarıyla
ilgili birçok ilginç gözlemi vardı. Hayvan davranışları üzerine yapılan çalışma, esas
olarak on dokuzuncu yüzyılın başında Alman ve İngiliz zoologlar tarafından
sistematik olarak ele alınmıştır. Doğal seleksiyonla evrim teorisinin (1859)
öncüsü olan büyük İngiliz doğa bilimci Charles Darwin (1809–82), klasik kitabının
bütün bir bölümünü "içgüdü" olarak adlandırmıştır. Ayrıca, 1873 gibi erken bir
tarihte, Douglas Spalding adlı bir İngiliz amatör araştırmacı, civcivlerin
davranışları hakkında o dönem için çok ilginç gözlemler kaydetmiş, bu olay daha
sonra Alman Prägung'dan sonra Konrad Lorenz tarafından uzun yıllar sonra
tanıtılmıştır (1935, 1937). Yirminci yüzyılın başında, Rus fizyolog Ivan P. Pavlov
(1927) ve Amerikalı psikolog Edward L. Thorndike tarafından, hayvanların
davranışları öğrenme bağlamında incelenmiştir.
Yirminci yüzyılın ortalarında, hayvan davranışının incelenmesi, esas olarak iki
biyolog olan Avusturyalı Konrad Lorenz (1903–89) ve Hollandalı Niko
Tinbergen'in (1907–88) çabalarıyla, etoloji adı verilen bağımsız bir bilimsel
disiplin haline gelmiştir. Lorenz bu iki araştırmacı arasında daha felsefi ve teorik
bir bakış açısına sahip olduğu söylenebilir. Buna karşılık Tinbergen, öğrencileri ve
çalışma arkadaşları ile birlikte birçok farklı türdeki hayvanların davranışları
üzerine kapsamlı bir dizi saha ve laboratuvar deneyi yapan bir deneyci olarak
nitelendirilebilir. Lorenz, evrim ve motivasyon gibi hayvan davranışının farklı
yönleri üzerine bir dizi teorik model ortaya koydu. Aynı zamanda bu iki bilim
adamı arasında daha açık sözlü davranmış ve bazı yayınları için önemli
tartışmaları göğüslemiştir.
Bu çabaların sonucunda, 1973'te Lorenz ve Tinbergen, Nobel Fizyoloji ve Tıp
Ödülü'nü almıştır. Ödüllerini arıların “dans dili” araştırmalarına öncülük eden
Avusturyalı karşılaştırmalı fizyolog ve etolog Karl von Frisch (1886–1982) ile
paylaştılar.

Etoloji ve karşılaştırmalı psikoloji


Etoloji biliminin gelişiminin başında, esas olarak Avrupalı etologlar ile genellikle
karşılaştırmalı psikoloji adı altında hayvan davranışını da inceleyen Kuzey
Amerikalı deneysel psikologlar arasında belirli miktarda bilimsel rekabet vardı.
Avrupalı etologlar, hayvan davranışının biyolojik bir fenomen ve dolayısıyla
evrimin bir ürünü olduğunu vurguladılar. Bu, doğal seçime tabi davranışın
"doğuştan gelen" bileşenlerine atıfta bulunan "içgüdü" kelimesinin (örneğin
Tinbergen’in 1951 tarihli The Study of Instinct kitabının başlığında) kullanımıyla
örneklendirilir. Amerikalı psikolog Daniel Lehrman, 1953 tarihli "Konrad
Lorenz’in içgüdüsel davranış kuramının bir eleştirisi" adlı makalesinde bu
düşünme biçimine yönelik önemli bir eleştiri yapmıştır. Bu makalede, Lorenz'in
davranışın "doğuştan gelen" ve "edinilmiş" (veya öğrenilen) bileşenlere
ayrılabileceği teorisine karşı çıkmıştır. Genel olarak, Amerikalı psikologlar
öğrenmenin davranış üzerindeki etkilerini vurguladılar. Pavlov, şimdi Pavlovcu
(veya klasik) koşullanma dediğimiz şeyin önemini Rusya’da yaptığı çalışmalar
sonrasında göstermiştir. Daha sonra, Thorndike artık araçsal veya işlemsel
koşullandırma olarak bilinen öğrenme süreçlerini inceledi. Etologlar ve deneysel
psikologlar arasındaki diğer bir fark, daha önceki araştırmacıların sıklıkla
gözlemleri hayvanların (birçok farklı türden) doğal ortamlarında, sonraki
araştırmacıların (karşılaştırmalı psikoloji ismine rağmen) genellikle bir tür üzerine
(sıçan veya güvercin gibi) yoğunlaşması ve sadece laboratuvarda çalışma
yapmalarıdır.

Behaviorism: Davranım bilimi

Kuzey Amerikalı psikologların öğrenme üzerindeki vurgusu, 1930'larda davranım


biliminin yükselişiyle kendini göstermiştir. Davranım bilimciliği, Amerikalı
psikolog John B. Watson (1878–1958) tarafından Behaviorism (1924) adlı
kitabıyla başlatılan çok etkili bir düşünce okuluydu. Esasen Watson, psikolojik
fenomeni bir tür zihinsel olaydan çok fiziksel aktivite olarak görüyordu. Watson,
aklımızda olup bitenlerle ilgili hiçbir bilimsel açıklama yapamayacağımızı ve bu
gözlemin güvenilmez olduğunu öne sürdü. Aksine, psikologlar yalnızca davranış
biçiminde gözlemleyebileceğimiz fiziksel tezahürleri inceleyebilirler. Davranım
bilimciler için psikoloji, davranış ve onu etkileyen dış fiziksel faktörlerin
incelenmesidir. Zihinsel süreçler hakkında bilimsel açıklamalarda bulunmanın
mümkün olmadığını görürler. Bu bize garip gelebilir, ancak o zamanlar davranım
bilimcilik bilimde ve ötesinde son derece etkiliydi. Kuzey Amerika psikolojisi
içinde, onlarca yıldır baskın düşünce okuluydu. Behaviorist teori, özellikle
Watson'un Bebek ve Çocuk Psikolojik Bakımı (1928) adlı kitabıyla eğitim
uygulamasını da etkiledi. Watson bir keresinde şu meşhur açıklamada bulundu:
“Bana bir düzine sağlıklı bebek verin, iyi biçimlendirilmiş ve kendi belirlediğim
dünyada onları istediğim gibi yetiştirebilirim. , Yetenekleri, tutkuları, eğilimleri,
yetenekleri ve atalarının ırkına ve mesleklerine bakılmaksızın herhangi birini
rastgele alıp seçebileceğim herhangi bir dalda bir tür uzman - doktor, avukat,
sanatçı, tüccar-şef ve evet, hatta dilenci ve hırsız haline getirebilirim.” Demiştir.
Cognitive psychology (Kavramsal psikoloji)
Bu alan, deneysel psikolojide, şimdi bilişsel psikoloji dediğimiz şekli alan
davranımcılığa (behaviorism) bir tepki olarak geldi. Davranmcılığın aksine, bilişsel
(cognitif) psikologlar, bireylerin (insanların ve diğer hayvanların) araştırılabilecek
bir zihinsel yaşama sahip olduğu varsayımıyla başlar. Örneğin Skinner (1957),
çocuklarda dil gelişiminin, tepkilerin (yani belirli sesleri söyleyerek) pekiştirildiği
bir öğrenme süreci olduğunu ileri sürmüştür. Büyük Amerikalı dilbilimci Noam
Chomsky (1959), Skinner'ın dil geliştirme kitabının uzun ve son derece eleştirel
bir incelemesini yazdı; bu incelemede, dil ediniminin bir araçsal şartlandırma
durumu değil, evrensel gramer denilen belirli bilişsel mekanizmaların gelişimi
olduğunu öne sürdü. Bilişsel devrimin başlangıcına işaret eden bir diğer önemli
yayın, Skinner'ın aksine öğrenmeyi ve hafızayı uyarıcı-tepki ilişkilerinden ziyade
bilişsel mekanizmalar açısından analiz eden İngiliz psikolog Donald Broadbent'in
(1958) kitabıdır. Hogan (1988), bilişsel psikologların "bilişsel yapılar" dedikleri
şeyin, aslında Lorenz ve Tinbergen gibi etologlar tarafından önerilen nedensel
mekanizmalarla aynı olduğunu belirtmiştir.

Nöroetoloji ve bilişsel sinirbilim


Davranışın altında yatan mekanizmalar da bir şekilde merkezi sinir sisteminin,
özellikle de beynin işleyişinde temsil edilir. Aslında Tinbergen, davranış
modellerinde sıklıkla sinirsel analojiler ve metaforlar kullandı. Merkezi sinir
sisteminin dış dünya hakkında bilgiyi nasıl elde ettiğini ve işlediğini derslerimizde
sırası geldiğinde göreceğiz. Beynin hem kaba hem de ince seviyeli morfolojisi ve
nöronların bağlanma şekli hakkındaki bilginin artmasına bağlı olarak, beyin ve
davranış arasındaki ara yüze ilişkin bilgi arttıkça, nöroetoloji olarak bilinen yeni
bir alt disiplin ortaya çıktı (Ewert 1980). Bu yeni disiplinin ilk günlerinde,
araştırmacılar, genellikle böceklerde veya daha düşük omurgalılarda, algılama ve
hareketin sinirsel mekanizmaları üzerinde yoğunlaştılar. Daha yakın zamanlarda
yapılan çalışmalar, beyinle ilişkili davranış mekanizmalarının incelenmesi,
öğrenme ve hafıza veya mekansal yönelim gibi daha yüksek bilişsel süreçlere
yöneliktir. Genellikle, bu disiplinleri tanımlamak için "davranışsal sinirbilim" veya
"bilişsel sinirbilim" terimleri kullanılır. Şimdi, elektrofizyolojik kayıttan RNA
dizilerinin moleküler analizine kadar olağanüstü bir dizi güçlü teknikten oluşan
kombinasyon, araştırmacıların davranış ve onun nöral alt yapısı arasındaki
bağlantıyı daha derinlemesine incelemelerine olanak tanımaktadır.

Hayvan refahı, koruma biyolojisi ve evrimsel psikoloji

Pek çok insan hayvan davranışlarıyla, sadece meraktan, bir şey hakkında daha
fazla bilgi edinme ihtiyacından dolayı ilgilenir. “Bunların hepsi çok iyi ama” her
zaman birilerinin "Hayvan davranışlarını incelemenin amacı nedir?" Diye soracağı
bir zaman gelir. Bu soru, ister bir araştırma meslektaşından, ister bir arkadaştan
veya bir bağış kurumundan olsun, topluma fayda açısından ifade edilen bir cevabı
gerektirir. Hayvan davranışı araştırma uygulamalarının insan toplumuna, hayvan
refahına, korumaya ve insan doğasını anlamaya katkıda bulunabileceği üç alan
görüyoruz. Hayvanlar zenginlik ve yaşam kalitesine önemli katkılarda bulunur.
Bize beslenme, hastalıklarımız için çare ve tedavi bulma yolları ve paha biçilmez
bir arkadaşlık sağlarlar. Bu bilim alanındaki bilgilerin neredeyse tamamı,
hayvanlarla yapılan deneylere ve araştırmalara dayanmaktadır. Bununla birlikte,
insan yararı için kullanılan hayvanların mümkün olduğu kadar az tatsızlığa maruz
kalması konusunda günümüzde gittikçe artan bir endişe vardır. Barınma kafesleri
çok mu küçük, yoksa birim alanda hayvan yoğunluğu çok mu yüksek?
Deneylerden elde edilen bilgi, hayvan deneyine izin vermek için yeterince önemli
mi? Bu tür, çoğu zaman zor olan soruların cevabı, birçok yönden bir hayvanın
davranışları hakkında bir şeyler bilmeye bağlıdır . Nüfus artışı ve ekonomik
gelişme, çok sayıda türün varlığını sürdürmedeki zorlukları düşündürmekte ve
sonuç olarak da üzerinde yoğun araştırma yapılmasına yol açmaktadır. Koruma
sorunları son yıllarda katlanarak artmaktadır. Bir hayvanın çevresindeki
antropojenik değişikliklere tepki verme şekli ve bu tür değişikliklerle başa çıkma
yeteneği, muhtemelen davranışına, sosyal organizasyonuna, çiftleşme sistemine
ve yenilik yapma yeteneğine bağlıdır. Bu bağlamda, hayvan davranışının
dünyanın biyolojik çeşitliliğinin korunmasına ilişkin önemli, belki de çok önemli
bilgiler sağlayıp sağlayamayacağını soruyoruz . (örneğin, tıp, antropoloji,
psikoloji, sosyoloji, kriminoloji). Hayvan davranışı, insan davranışına iki şekilde
ışık tutabilir:
Daha geleneksel olarak, hayvanlarda gözlemlenen fenomen, kimi zaman
değiştirilmiş bir şekilde insanlar için genelleştirilebilir; örneğin, tıpkı insan
dışındaki türlerde görülen bazı vakalarda bir enfeksiyonu iyileştiren yeni bir
antibiyotik ilacın, belki biraz değiştirilmiş bir şekilde, İnsanlardaki enfeksiyonları
tedavi etmek için kullanılması; bir hayvanın nasıl öğrendiği ve insan öğrenmesine
nasıl uygulanacağı hakkında bilgi sahibi olunması gibi.
İkinci yol ise sonuçtan ziyade bir yaklaşımı genellemeyi içerir. Örneğin, yaptığımız
şeylere devrim niteliğinde bir maliyet-fayda analizi uygulayarak insan davranışı
hakkında yeni bir şey öğrenebilir miyiz? Evrimsel psikoloji olarak bilinen bir
disiplinin çalışma sahası bu konuları da kapsamaktadır.
Kaynak: The Study of Animal Behaviour
BOLHUIS, J.J. and GIRALDEAU, L., 2005.
https://www.researchgate.net/publication/46656210_The_study_of_animal_behavior
Hayvan Davranımları ve
REFAHI
Prof. Dr. Fatin CEDDEN
A.Ü. Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü
Kaynaklar

 1-Hayvan Davranışları ve Refahı Ders Kitabı,2013. Editörler: Prof.Dr. Vedat


Prof. Dr. Salmanlıgil ve Necmettin Ünal- Anadolu Üniversitesi Yayınları
 2- Domestic Animal Behaviour and Welfare 4th Edition. D.M. Broom MA and
A.F. Fraser, 2007. CAB International.
 3- the study of animal behaviour
 BOLHUIS, J.J. and GIRALDEAU, L., 2005.
https://www.researchgate.net/publication/46656210_The_study_of_animal_
behavior
Ders konuları
 Giriş, Etoloji Bilimi ve Gelişimi •
 Merkezi Sinir Sistemi ve Endokrin Sistemin Fonksiyonu
 Davranış çeşitleri ve gelişimi •
 Çiftlik hayvanlarında öğrenme •
 Sığırlarda davranım •
 Koyun ve keçide davranım •
 Kanatlı hayvanlarda davranım •
 Atlarda davranım
 Hayvan refahı
 Nakillerde hayvan refahının sağlanması •
Etoloji(Ethology): Hayvanlarda Davranım
Bilimi
 Hayvanların bilimsel olarak davranışlarını inceleyen Zoolojinin bir alt
dalıdır. Etoloji aynı zamanda «Karşılaştırmalı Psikoloji, Davranış
Ekolojisi ve Sosyobiyoloji» alt bilim dallarını da kapsar.
 Hayvanların yaşamları boyunca nasıl davrandıklarını, davranışlarını
ortaya çıkartmasını sağlayan genel kavramları anlamak,
bu sayede hayvanlar için en uygun ortamın hazırlanması için gerekli
bilgiyi ortaya koyma gibi konular Etolojinin çalışma sahası içerisine
girer.
 Davranışsal eylemleri kullanarak hayvanların çevresel koşullarına
uyum sağlamasına yol açan çeşitli mekanizmaların anlaşılması da
Etolojinin çalışma sahasıdır.
Etoloji Biliminin Gelişimi

 Charles DARWIN
 «The Expression of the Emotions in
Man and Animals» İnsan ve
Hayvanların Duygularının İfadesi
olarak dilimize çevrilen 1872
yılında ilk baskısı yapılan eseri
 «On the Origin of the Species»
Türlerin Kökeni kitabı 1859 yılında
ilk basımı yapılmıştır.
 Bu eserlerin Etoloji biliminin ortaya
çıkmasında öncülük ettiği
söylenebilir.
1973 Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülü, bireysel ve sosyal davranış
kalıplarının düzenlenmesi ve ortaya çıkarılması konusundaki
keşiflerinden dolayı Karl von Frisch, Konrad Lorenz ve
Nikolaas Tinbergen'e ortak olarak verildi.

Karl von Frisch Konrad Lorenz Nikolaas Tinbergen


Evrim Konusunda İslam Alimleri
 El-Cahiz
 781-869 yılları arasında (Darwin’den 1000 yıl önce) yaşamış, Basra
doğumlu, Müslüman Arap bilim insanıdır. En ünlü bilimsel eseri 7
ciltten oluşan, 350’ye yakın canlıyı incelediği “Kitab al-Hayawan
(Hayvanlar Kitabı)”dır.
 El-Farabi
Farabi
 870-950 yılları arasında yaşamış ünlü bilgin. Doğum yeri ve kökeni
hakkında tartışmalar mevcuttur (Afganistan veya Kazakistan doğumlu,
Türk veya Fars). Canlılar arasındaki kademeli evrimsel değişime dair
çok önemli tespitlerde bulunmuştur. Canlıların statik, değişmez, son
halleriyle yaratılmış olduğunu değil; kademeli ve birikimli bir evrimsel
sürecin ürünleri olduğunu ileri sürmektedir.
 İbn-i Miskeveyh
 932-1030 yılları arasında İran’da yaşamış İslam filozofudur. Düşünüre
göre doğanın ilerleme süreci cansız maddeden bitkiye, bitkiden
hayvana, hayvandan maymuna, maymundan insana doğrudur.
İbn Miskeveyh
 Al-Biruni
 Biruni 973-1048 yılları
arasında bugünkü
Özbekistan-Afganistan
bölgesinde yaşamış,
zamanının en önemli ve en
bilinen İslam
alimlerindendir. Fizik,
matematik, astronomi, tıp,
farmakoloji, doğa bilimleri,
tarih, kronoloji ve dil
biliminde eserler vermiştir.
 İbni-i Haldun
 1332-1406 yılları arasında yaşamış, Tunuslu Müslüman
tarihçi-filozoftur. En ünlü eseri 1250 sayfalık; tarih
felsefesi, sosyal bilimler, ekonomi, çevre, kültürel
tarih, İslam teolojisi ve politik konuları içeren ve
zamanının önemli isimlerinin başucu kitabı olmuş
“Mukaddimah (Mukaddime)”dir.
İbn-i Haldun
 Erzurumlu İbrahim Hakkı
 1703-1780 yılları arasında yaşamış Erzurum doğumlu,
mutasavvıf, sosyolog, fizikçi, astronom, Türk İslam
alimidir. Çoğunlukla dinî ve bilimsel konularla ilgilenmiş
İbrahim Hakkı’nın en önemli eserleri Divan ve
Marifetname’dir.

Erzurumlu İbrahim Hakkı


Davranış nedir?
 Hayvanın çevresini oluşturan ortam ile etkileşime girmesidir.
 Canlı Çevre: İnsanlar, Diğer hayvanlar ve Bitkiler
 Cansız çevre: Nesneler, Mekanlar, Hava ve Güneş
 Tamamen hayvanın bizzat kendisi tarafından ortaya çıkartılan (Yem
yeme, su içme, çatışma vb) davranış
 Bazı uyarımlara karşı hayvanın yanıt olarak gösterdiği davranış
 Uyaran: Canlı bir organizmada reaksiyona veya tepkiye neden
olabilecek canlı ve cansız ortamlarda herhangi bir değişiklik.
 Örneğin. sıcaklık, basınç, radyasyon, yerçekimi, sarsıntı vb.
 Ya da yakın çevredeki diğer organizmaların faaliyetleri
Hayvan davranım bilimcileri 4 temel soruya
yanıt aramışlardır
 1-Evrimsel tarih:
 - Çeşitli davranış biçimleri nasıl gelişti?
 -Doğru / içgüdüsel / genetik mi yoksa öğrenilmiş mi?)
 - Davranış ilgili türlerdeki benzer davranışlarla nasıl karşılaştırılır?
2-Geliştirme:
- Davranış yaşla nasıl değişir?
- Davranışın ifade edilmesi için hangi erken deneyimler gereklidir?
- Örneğin; Kur yapma davranışı nasıl gelişir?
- Evcil sülün erkeği, vals dansını öğrenir mi?
- - Dans etmeye çalışıyor mu?
- - Dişiyi yönlendirmede başarılı mı?
 3-Neden olan hususlar:
- Yanıtı ortaya çıkaran uyaranlar nelerdir?
-Geçici öğrenme ile davranış nasıl değiştirildi?

 4. İşlev:
 Davranış, hayvanın hayatta kalma ve üreme şansını nasıl
etkiler?
Hayvan davranım bilimcilerinin hedefleri
 Optimum çevresel koşulu bulmak ve kurmak
 Hayvan zihninde neler olup bittiğini bilmek ve beden dilini anlamak
 Hastalığı teşhis etmek için (normal ve anormal olanlar)
 Hayvanları incelemek ve tedavi etmek (hayvanlarla nasıl baş edilir)
 Kısıtlı koşullarda hayvan için en uygun barındırma sistemini seçmek
 Hayvanların üremesini sağlamak ve hayvan yetiştirmek (üreme ve
analık davranışları)
 Yüksek performans ve üretime yol açacak hayvan refahı sağlamak
 Davranışsal bozukluklarına yol açan asıl sebepleri bilmek
Hayvan davranışı konusunda bilgi sahibi
olması gereken meslek grupları

 Hayvan yetiştiricileri
 Hayvan bakıcıları
 Hayvancılık işletmelerinin yöneticileri
 Hayvan nakliyatı ile uğraşanlar (şoför, celep)
 Barınak planlayıcıları
 Hayvancılık Ekipmanı tasarlayanlar ve üretenler
 Zooteknist Ziraat Mühendisleri
 Veteriner sağlık teknisyenleri ve veteriner hekimler
Davranım bilimi ve örnekler
 Besleme davranışı:
Hayvanın ihtiyaç duyduğu ve tercih ettiği yem türü ve miktarı nedir,
Yem değerlendirme etkinliği, yemleme kontrolü
 Üreme davranışı:
Başarılı çiftleşme ve döllenmenin sağlanması
 Genç hayvanların hayatta kalması (yaşama gücünün yüksek
seviyeye getirilmesi)
 Sosyal Davranışlar:
 Zemin alanı ve hayvan yoğunluğu ile ilgili hesap hayvansal üretim için
önemlidir.
Veteriner hekim açısından
 Davranış bilgisi, cerrah veya girişim yapan kişi için hayvanların
taşınması ve zapt edilmesi açısından önemlidir.
 Hastalıkların teşhisi: davranıştaki değişiklik ilk hastalık belirtileridir
(iştahsızlık, değişmiş aktivite, kaşınma davranışında azalma veya
artma)
 Örneğin. kolik problemi olan at bu davranışa örnek gösterilebilir
 Evcil hayvanlarda farklı davranışsal sorunların tanı ve tedavisi
(davranış terapisi)
 Evcil ev hayvanlarında kabul edilemez olan davranışların bertaraf
edilmesi veya insanlara ya da diğer hayvanlara karşı saldırganlığın
giderilmesi .
Kolik problemi olan at
Fizyolojik Mekanizmalar
 •Davranışın ortaya
çıkışında “Temel
Unsurlar”
 • İki ana mekanizma
 1- Sinir Sistemi –
“organize” davranış ve
organizmada duyusal ve motor
sistemlerin koordinasyonu /
entegrasyonu
2-Hormonlar –

Endokrin sistem, bezlerin


bulunduğu vücut
bölgelerinden daha uzak
bölgelerde bulunan organ
ve dokularda etkilidir.
Sinir sistemi
 Tek sinir hücresinde başlar, refleksler ile ilerleyerek ard
arda gelen ve birliktelik oluşturan hareketlerle davranış
ortaya çıkar.
 Davranış; yer değiştirme,denge ve yönelme gibi birçok
refleksin bir araya gelmesidir.
 Sinir sistemi ve endokrin sistem birlikte davranışın ortaya
çıkmasını sağlar.
Homeostasis: Hayvanın bedenindeki iç ortamı ve
fizyolojik olayları dış ortamdaki değişikliklere ve
uyaranlara rağmen dengede tutması halidir.
Beyin Yapısı, Motivasyon ve diğer Mekanizmalar ile Davranış
Kontrolü
 Omurgalı merkezi sinir sistemi (MSS) aşağıdaki
ana öğelerden oluşur:
 Omurilik ve beyin sapı.
 ● Çok organize bir beyincik ile koordine
Omurilik.
 ● Bazal ganglionlar ve beyin sapı ile bağları.
 ● Hipotalamus da dahil olmak üzere Hipofiz ve
diğer endokrin bezleri ile bağlantılı bir
diensefalon,
 ● Birkaç parçadan oluşan limbik bir sistem ve
hipotalamus gibi beyin yapıları,
hipokampus, amigdala, meme benzeri lob,
talamus ve korteks.
 ● Duyu organlarına aracılık eden bir talamo-
kortikal sistem
Beynin dış kısmı
 Serebral korteks olarak bilinen bu bölüm 4 kısımdan
oluşur:
 Frontal lop: Planlama, planlanan eylemi yapma ve
hareketin kontrolünü sağlamaktadır.
 Parietal lop: Duyusal bilgilerin tercüme edildiği bölümdür.
 Oksipital lop: Görsel bilgilerin tercümesinde rol
oynamaktadır.
 Temporal lop: İşitme ile ilgili bilgilerin işlenmesinden
sorumludur. Limbik sisteme bağlantılı bir bölüm olup
duygusal bilgiler burada işlenmektedir.
Limbik sistem
 Limbik sistem hipotalamus, hipokampus, septum ve amigdala ile beyin
korteksinin singulat girus’u gibi bölümleri kapsamaktadır. Koku alma,
beslenme, cinsel içgüdü, motivasyon, biyolojik saatlerin
düzenlenmesi, heyecan, öfke ve saldırganlık gibi davranışlarda rol
oynamaktadır.
 Hipotalamus, stres karşısında vücudun homeostasis durumu için
önemlidir
 Hipotalamus, saldırganlık davranışında rol oynayan kandaki
testosteron hormonu için negatif feed-back sağlamaktadır. Ayrıca
koşullu ve koşulsuz reflekslerin oluşumuna katkıda bulunur.
 Bazı deneysel çalışmalarda hipotalamusun bazı kısımlarının uyarılması
korku, saldırganlık, cinsel faaliyetin ortaya çıkmasını sağlamaktadır.
 Amigdala ,Duygusal öğrenmede merkezi bir rol oynar. Duygusallık yanında
saldırganlık için de önemlidir.
 Korkunun gösterilmesi ve saldırganlığın düzenlenmesi burada olur.
 Belirli bölümlerinin elektriksel uyarımı hayvanlarda aşırı dikkat, generalize
korku ve öfke davranışlarını tetikler. Amigdalası çıkarılmış hayvanlar,
hiperaktivite ve seksüel isteklerde artış gösterirken korku ve saldırganlık
davranışı sergilemezler.

 Singulat girus, Duyguların ifade edilmesinin yanında motor aktivitenin


kontrolünde de önemli bir bölgedir. Bu bölüm aynı zamanda oyun davranışı ile
de ilişkilidir.

 Septum, Septal bölge limbik sistemin seksüel davranışla ilgili deneyimlerine


aracılık eder. Bu bölge uyarıldığında libido artışı ve negatif motivasyon sonucu
ortaya çıkan davranışların (saldırganlık vs) baskılanmasına neden olur. Bu
bölge zarar görür ise aşırı bir korku tepkisi ve saldırganlık ortaya çıkar.
Retiküler formasyon:
 Beyin kökünde bulunur ve medulla
oblongata‘dan talamus’a kadar uzanır. Temel
görevi sinirsel uyanıklık ve alarm durumlarını
sürdürmektir. Bireyin öğrenme ve hatırlama
kapasitesini de belirler.
 Retiküler formasyon (RAS) iki ayrı kısma
ayrılır:
 1-İnen retiküler aktivasyon sistemi (otonom
sinir sistemi eylemleri, çiğneme yutma)
 2- Çıkan retiküler aktivasyon sistemi
(uyanıklılık hali)
 RAS uyanıklılık ve alarm durumu ile ilişkili
olup önemli olan ve olmayan uyarıları ayırt
eder. (ör: bir annenin çok gürültülü bir
ortamda uyurken bebeğinin ağlama sesini
duyabilmesi)
Nörotransmitterler
 Nörotransmitterler bir nörondan sinaptik aralığa salgılanıp nöronun
komşu olduğu başka bir hücrede etki veya etkilere neden olan
kimyasal maddelerdir. Nörotransmitter maddeler çoğu zaman bir
sinir hücresinin akson terminalinden sinaptik boşluğa salgılanır.
 Postsinaptik hücrenin membranında bulunan kendine özgü
reseptörlere bağlanan nörotransmitter hücrenin elektriksel yanıtını
değiştirir. Bunun yanında bir nörotransmitter hücrede çoğu zaman
intrasellüler yolakları da aktive eder.
 Nörotransmitterin hedef hücrede oluşturduğu yanıtta bağlandığı
reseptör etkilidir.
 Maddenin nörotransmitter olarak adlandırılabilmesi için kalsiyum
bağımlı olarak salgılanmalı ve postsinaptik bölgede reseptöre sahip
olmalıdır.
 Ayrıca maddenin salgılandığı nöronda sentezlenmiş olması da
gerekir. Her nörotransmitter kendine özgü bir reseptöre sahiptir.
Nörotransmitterler:
 Beyin ve omurilikte, çoğu nörotransmiterler çeşitli
fonksiyonlar üstlenir. Asetilkolin (ACh) motor nöronlar
tarafından kullanılır.
 Tüm sinir-iskelet kaslarını çalıştırır.
 Dopamin, noradrenalin (norepinefrin) ve serotonin (5-
hidroksitriptamin) önemli nörotransmitterlerdir.

 Bilgi için: https://sinirbilim.org/dopamin/


 https://sinirbilim.org/asetilkolin/
 https://sinirbilim.org/beyindeki-norotransmitterler/
Beyinde salgılanan nörohormonlar
(nörotransmitterler)
 Dopamin: Monoamin grubunda yer alan dopaminin başlıca işlevi ödül
mekanizmasında haz duygusunu oluşturmaktır. Dopaminin beyinde çok
sayıda yolağı vardır. Bazal gangliadaki dopamin reseptörleri
motivasyon ve hareket kontrolünde rol oynar. Akkumbens çekirdeği ve
ventral tegmental alanda ödül ve haz duygusunu oluşturur. Bunun
yanında uyarılma ve idari işlevlerde de katkıları vardır. Prolaktin
salgılanmasını önleyici rolü vardır.
 Serotonin: Mutluluk hormonu olarak ün salmıştır. Aslında varlığı
mutluluk yaratmaz, sadece yokluğu mutsuzluk yaratır. Asıl mutluluk
hormonu endorfindir. Açlık, yorgunluk, stres, yemek, ışık ve ilaç gibi
etkenler vücuttaki serotonin düzeyini
etkilemektedir. Serotonin mutluluk ve zindelik hissettirmesinin
yanında hafıza mekanizmasında da çok büyük görevler alır.
ENDOKRİN SİSTEM

 Endokrin sistem davranımlar üzerinde önemli etkiye


sahiptir. Bu etki hormonlar aracılığıyla sağlanır
 Hormon; düzenli olarak salınımı ile çeşitli vücut
bölümlerini denetleyen, sabit ve uzun süreli bir sinyal
gönderme yöntemidir
 Hormon salınımı veya dengesindeki değişiklikler
davranımların değişmesine neden olur
 Hipofiz ve Hormonları

Beynin tabanına kafatasının arka kısmından bir sap ile


asılıdır. Posterior (arka) ve anterior (ön) olmak üzere
iki lobdan oluşur. Her iki lob kendilerine özgü
hormonlar üretir ve salıverir. Anterior lobdan
salgılanan Follikül Uyarıcı Hormon (FSH) ve
Lüteinleştirici Hormon (LH), hayvanların üreme
davranışları üzerinde etkilidir.
4.3.1.Hipofiz ve Hormonları Devam

Ön lobdan salgılanan diğer bir hormon


Lüteotropik Hormon (LTH veya Prolaktin)’dur. Bu
hormon sütün salgılanmasını sağlar, ayrıca analık
içgüdüsü ile ilişkili olduğu öne sürülmektedir.
Arka lob hormonu Oxytocin ise uterus
kasılmaları ve sütün salıverilmesinden sorumludur.
Diğer hipofiz hormonları: ACTH, TSH, ICSH,
STH veya GH ve ADH’dır
Hipofiz arka lobu hormonları
 Vazopressin: Saldırganlık, kan basıncı, vücut sıcaklığının
düzenlenmesi ve böbreklerde suyun geri emiliminde görev
alır.
 AVPR1a geni vasopressin reseptörlerini kodlayan gendir.
 Bu genin daha uzun tekrarlı dizilimi kemirgenlerde
monogamik davranış ile + ilişkili bulunmuştur.
 Yine altruistik davranış derecesinin artması ile
ilişkilendirilmiştir.
Vasopressin burun spreyi uygulaması
 Deneysel çalışmalarda vasopressin burun spreyi uygulanan erkek bireylerde
aşina olmadıkları yüze sahip olanlara karşı (tanınmayan bireyler) artan
reaksiyon.
 Dostça davranışların azalması

Dişilerde
Aşina olunan bireylere ilginin artması, sevecen arkadaş canlısı davranışın artması
gözlemlenmiştir.
Oksitosin
 Oksitosin: Aşk hormonu ya da bağlanma hormonu olarak bilinir.
 Oksitosin sosyal davranışların düzenlenmesinde, güven konusunda, çiftlerin
bağlılıklarında büyük öneme sahiptir. Anksiyete, annelik davranışlarında yavru
ile olan bağın gelişmesi ve orgazmda önemli rolleri vardır.
 Oksitosin hormonunun fizyolojik etkisi, memeden sütün indirilmesi, doğumda
ve östrusta genital kanalın kasılması olarak özetlenebilir.
 Fizyolojik etkilerinin yanında; empati duygusunu artırarak kişilerin cömertlik
ve fedakarlık duygusunu artırabilir.
 Güvene dayalı oyunlarda ve maddi varlıkların değiş tokuşundaki güvenin
oluşturulmasında önemli olduğu ortaya konmuştur.
Oksitosinin kandaki seviyesi, kasıtlı güven
duygusu ile doğru orantılıdır.
Burun içine yapılan oksitosin spreylemeleri, cömertlik ve güven
duygusunun artmasına yol açmaktadır.

Oksitosin nazal spreyi ve gösterilen yüzü çekici bulma, güven duyma duygusunda
artma
 Bütün omurgalı canlılarda vazopressin ve oksitosinin etki mekanizması aynı
şekil şekilde gerçekleşmektedir.
 Vazopressin ve oksitosin reseptörlerini kodlayan dizilimin görüntüsü otizm
olgusunun ortaya çıkışı ile ilgili önceden tahmini mümkün kılabilmektedir.
Hipofiz Bezi
 4.3.2.Tiroid Bezi ve Hormonları

Tiroid, hipofizin salgıladığı TSH’nın (Thyreotropin) etkisi


altında Thyroxine (T4) ve triiodothyroxine (T3)
hormonlarını salgılar.
T4; vücudun enerji üretimi ve bununla ilgili
davranımlarını denetler.
Yine, düzenli analık içgüdüsü,dişi cinsel döngüsü ve her
iki cinsiyetin cinsel güdüleri açısından önem taşır.
Thyroxine hormonunun refleksleri hızlandırıcı etki
gösterdiği bilinmektedir.
4.3.3.Adrenal Bez ve hormonları

Böbrekler üzerinde bulunan adrenal bezler hipofizin


uyarımıyla steroid maddeler üretir. Bunlar, erkeklik hormonu
testosteronu destekleyerek cinsel aktivite ve davranımları
etkiler.
Adrenal bezin merkezinden (medulla) adrenalin hormonu
salgılanır. Bu hormonun üretimindeki artış; tehlike ve tehdit,
kaçma ve saldırganlık-kavga davranımlarını ortaya çıkarır
 4.3.4.Gonadlar ve hormonları

4.3.4.1.Testis (erbezi)
Ergin erkek hayvanların testislerinden testosteron
hormonu salgılanır. Bu hormon tipik erkeklik
davranımlarının pek çoğunun oluşmasını sağlamaktadır.
Testosteronun belli düzeyde olması davranımlar
bakımından yeterlidir.
Testosteron seviyesi ile diğer erkeklerle rekabet ve
kavganın kazanılması arasında pozitif ilişki
bulunmuştur(şekil)
https://www.researchgate.net/publication/7939681_Testosterone_and_agg
ressiveness
Yeni doğan sıçanlarda erkeklerin 1. gün kastrasyonu, dişilerin
3-5 gün boyunca testosteron ile muamelesi sonucu ergenlik
çağında gözlemlenen davranış değişikliği
Erkek farelerde kastrasyon öncesi, kastrasyon sonrası ve 150
mcg/gün testosteron enjeksiyonlarının ısırma davranışına
etkisi
 Ovaryumlar (yumurtalıklar)
Yumurtalık hormonu östrogen’dir. Dişide
cinsel davranımların oluşmasını sağlayan bu
hormon yumurtalıkta olgunlaşan
foliküllerden salgılanır. östrogen düzeyi en
yüksek seviyede olduğunda kızgınlık
davranımları görülür.
https://www.youtube.com/watch?v=Rr4-vvIiSFY
Östrojen ve saldırganlık davranışı
 Farelerin beyninde östrojen salgılayan nöronların hem dişide hem de erkekte
saldırganlık davranışının ortaya çıkmasında özel rolleri vardır.
 Testosteron hormonu beyinde «aromataz» enziminin etkisi ile östrojene
çevrilir. Bu enzim insan da dahil pek çok türün beyninde üretilir.
 Aromataz etkisiyle üretilen östrojen erkekte üreme ile ilgili bazı davranışların
ortaya çıkmasını sağlar (dişiyi çağırma, çiftleşme zamanı saldırganlık ve alan
işaretleme gibi)
 Aromataz enzimi düşük olan erkekler yabancı bir erkekle karşılaştığında
erkeğe özgü saldırganlık davranışını çok geç ve zayıf göstermektedir
 Dişi farelerde ise aromataz eksikliği doğum yapmış analarda yavruyu
korumaya yönelik saldırgan davranışların kaybolmasına neden olur.
Epifiz bezi (pineal bez)
Bu bez, beynin derinliklerinde, hipotalamus
üzerinde yer alır. Salgıladığı melatonin
hormonu ile sirkadiyen (günün aydınlık ve
karanlık fazlarının ard arda gelmesiyle oluşan
uyarım) ritme bağlı çiftleşme davranımlarını
denetler.
Günün aydınlık sürelerinin değişimine bağlı
olarak salgılanan bu hormon, dişilerde kızgınlık
davranımlarının oluşması için mutlak gereklidir.
Esas olarak karanlıkta salgılanan Melatonin
hormonu uyku düzeni ve çevresel stresle
mücadele gibi ödevleri vardır. Kısa süreli
belleği olumlu yönde etkiler.
Melatonin hormonunun salgılanması
Davranışın ortaya çıkmasını sağlayan etmenler
Davranış

Doğal/doğmasal Sonradan/öğrenilen
Genlerin belirlediği Deneyim ve öğrenme
davranış davranışı şekillendirir

Kalıtsal (doğmasal) davranış Öğrenilen davranış


1. Dünyaya gelmeyle başlar Doğumdan sonra kazanılır
2. Türe özgü davranışlar vardır Bireye bağlı olarak değişir
3. Büyük ölçüde genler tarafından belirlenir Çevre şartlarından büyük ölçüde
etkilenir
4. Esnek değildir (tipik davranış biçimidir ) Esnektir
Davranış gelişimi
 Yeni doğan bir hayvandaki emme davranışı veya düşman
bir türden kaçma hareketi tamamen içgüdüsel bir refleks
olarak ortaya çıkar.

Yeni doğan bir sıçanın veya bir kedinin anne tarafından


idrarını veya dışkısını yapması için genital bölgesini
yalayarak uyarması neticesinde içgüdüsel olarak ortaya
çıkan idrar ve dışkı yapabilme davranışı gelişir.

Duyusal uyarım kapasitesi türler arasında da farklıdır.


Örneğin kediler alacakaranlıkta çok iyi görebilir. Aynı
şekilde köpeklerin yüksek frekanslı sesleri duyabilme
kabiliyeti çok yüksektir.
Davranışın ortaya çıkmasını etkileyen faktörler
 Kişilik ya da eğilim hayvandan hayvana göre değişebilir.
 Genetik ve çevre, bir hayvanın eğilimini belirleyen veya
etkileyen iki ana faktördür.
 Genetik ve içgüdü değiştirilemez, ancak yetiştiriciler
çevresel koşullarla ilgili şeyler yapabilir.
 Mevcut ortamın belirli hayvancılık faaliyetinin
ihtiyaçlarına göre değiştirilmesi, hayvan üretimini
artırabilir.
 Birçok hayvan davranışı, bir hayvanın doğduğu genetik ile
çevresi arasındaki etkileşimin bir sonucudur. İzleme,
fotoperyot ve sosyal gruplamadan etkilenmenin bir sonucu
olarak davranış ortaya çıkar.
Basit ve karmaşık davranışlar şunları içerir:
 İçgüdü,
 Alışma,
 Koşullandırma,
 Akıl Yürütme,
 Zeka
 İzleme yoluyla öğrenme.
 İçgüdü – Bir hayvanın doğum zamanından itibaren gösterdiği
öğrenilmemiş davranışların tümünü kapsar.
 İçgüdüler veya refleksler merkezi sinir sisteminde belirli uyaranlara
belirli şekillerde yanıt vermek için önceden programlanmıştır.
Tüm memeliler doğumda yavrusuyla ilgilenme
içgüdüsüne sahiptir.
 Alışkanlık - belirli uyaranlara veya çevreye kademeli adaptif tepkiler; “Alışmak”
veya belirli uyaranları görmezden gelmek. Alıştırma en basit öğrenme şeklidir.
Refleksler deneyimle değişikliğe uğrayabilirler. Örneğin, bir uyarı bir kaç sefer
tekrarlandığında refleksif cevap gücü azalabilir.
 Koşullandırma - Bir uyarıcıya doğru ya da istenen yanıtı oluşturmak için bir
hayvan ödüllendirildiğinde geliştirilen bir «öğrenilmiş cevap».
 Örnek: Sığırlar, beslendikleri için (uyaranlar) çağrıldığında gelmeyi öğrenirler,
çünkü yemle ödüllendirilirler.
 Klasik koşullanma: Klasik şartlanma teorisi Ivan Petrovich PAVLOV (1849-1936)
tarafından ortaya konulmuştur. PAVLOV’un (18491936) öncelikli ilgisi, özellikle
köpeklerdeki sindirim refleksleri olmak üzere sindirim fizyolojisini incelemek
üzerineydi. PAVLOV, yemek köpeğin ağız mukozasına temas eder etmez
salyaladığını, dahası yemeğin çeşidinin köpeğin değişik şekillerde salyalamasına
neden olduğunu keşfetti. Böylelikle, salivasyonun otonom bir refleks olduğunu
göstermiş oldu.
Pavlov’un deneyi: Zil sesine koşullandırma ile
salya akışının başlaması
 Akıl yürütme - hayvanın, yeni bir durum ortaya çıktığında
bir uyarıcıya doğru cevap verme yeteneği.
 Zeka - hayvanın belirli durumlara başarılı bir şekilde uyum
sağlamayı öğrenme yeteneği.
 İzleme ile ilişki kurma - genç yaşta hayvanların anneleriyle
veya ebeveynleriyle bağlandıkları ve kendi türlerinin
üyelerini, hatta insanlarla ve diğer türlerle ilişkilendirmek
suretiyle öğrendikleri ile erken yaşta öğrenme.
 İzleyerek ilişki kurma, farklı türler için uzunluğu değişen
kritik bir dönemdir. Bu süre zarfında hayvanları insanlarla
bir araya getirmek, insanlarla gelecekteki temasları
sırasında hayvanlar üzerindeki stresi azaltır.
 Kuzular ilk olarak doğumdan iki gün sonra insanlarla
karşılaşmalıdır.
 Atlar için, yaşamın ilk 42 günü insan teması için çok
önemlidir.
 Yaşamın ilk 9 ayında uzun süreli temas, sığırların
insanlara alışması için en uygun zamandır.
Davranış Tipleri
 Hayvan davranışını anlamak, üreticinin hayvan beslenmesi, fizyoloji, üreme
ve sürü yönetiminin sonuçlarını analiz etmesine yardımcı olur.
 Aşağıdaki davranışlar, bir işletmede hayvanın refahı, üretkenliği ve verimliliği
için en etkili olanlardır:
 Üreme
 Analık davranışı
 İletişim
 Sosyal davranışlar
 Yem yeme
 Sığınacak bir yer arama
 Çevresiyle ilgilenme
 Grubun diğer hayvanları gibi davranma (Allelomimetic)
 Korkma
DIŞ ENDOKRİN BEZLER VE SALGILARI
 FEROMONLAR
 Feromon, hayvan tarafından üretilen bir maddedir ve koku alma yoluyla diğer
bireylere bilgi taşır. Dış endokrin bezlerle ilişkilidir.
 İnsanlar da koku alma bilgisine cevap verirler ve ne yaptıklarından habersiz
olarak bilinçsizce reaksiyon verirler.
 Deneysel çalışmalar, insanlarda menstrual döngünün, bir dişçi bekleme
odasında oturulacak yerlerin tercihlerinin, kamuya açık bir telefondaki
telefon görüşmelerinin süresinin ve karşı cinsiyete ait üyelerin fotoğraflarına
gösterilen dikkatin feromonla ilişkili olduğunu göstermiştir.
 Kokulara verilen tepkiler çoğu hayvanın yaşamında çok daha önemlidir.
 Bir köpeğin, domuzun veya ineğin dünyası, büyük ölçüde, koku veren bir
dünyadır.
 Kokular aynı veya farklı türlerin bireylerinin olduğu yerlerde kalır.
 Korkmuş bireyler, sakin bireylerden farklı bir koku bırakır.
 Cinsel açıdan aktif bireyler, cinsel olarak etkin
olmayanlardan farklı kokulara sahiptir.
 Agresif veya daha dost canlısı bireyler ile daha az agresif
veya daha dost olan kişiler arasında farklılıklar olabilir.
 Feromon kaynaklarında türler arasında çeşitlilik vardır.
 Bazı hayvanların vücutlarında belirli kimyasalların
salgılandığı koku bezleri vardır.
 Çoğu zaman, bu salgılar bir süre vücutta tutulur, bu
nedenle feromonların bileşimi ve kokusu bakteri etkisine
bağlıdır. Kokulu üründe birçok farklı madde bulunacaktır.
 Bir diğer feromon kaynağı; idrar, dışkı ve
salyadır.
 Feromonların etkileri, alarm
feromonlarında olduğu gibi hızlı eylem
başlangıcı veya kalıcı davranışsal
tepkilerin ortaya çıkması olabilir.
 Feromonların önemli etkisi, beyindeki
koku merkezlerinin uyarılmasıdır
 Sığır ve koyunun koku alma merkezi
insanınkinin 20 katı kadardır
 Burun mukozası yoluyla feromon alımı
ile ilgili özel bir organ, vomeronasal
veya Jacobson organıdır
Bazı feromonlar

Androstenon: Yapısı tespit


edilen ilk memeli feromonu
Androstadienol: Pek çok (Erkek domuz salyasında)
feromon bu endojen
steroidden sentezlenir

Androstenol:
İnsan, bazı
memeliler ve
domuzda
bulunmuş
 Flehmen reaksiyonu, erkeğin, dişinin idrarını test
ettiğini gösterir. Feromonların konsantrasyonu, bireydeki
seks hormonu seviyelerini yansıtabilir ve bu durumda,
erkek dişinin östrus döngüsünün hangi safhasında olduğunu
anlar
 Memelilerin dişilerinde östrus senkronizasyonu idrarın
toplu kontrolü ile gerçekleşir.
 Erkek idrarı ayrıca hormon seviyeleri hakkında koku
bilgileri de sağlayabilir. İdrar, porsuklar gibi bazı memeli
türlerinde bölge belirteci olarak kullanılır ve bazı
hayvanlar kendine özgü bir koku elde etmek için dışkı,
idrar ve koku bezi ürünlerini karıştırır.
İki tip koku üreten bez vardır:
1-Alan hakimiyeti işaretlemesi için kullanılan Moğolistan Gerbil'in
ventral bezleri gibi yağ bezleri
2- Apokrin bezleri. İki tip salgı bezi genellikle salgı bölgelerinde
karıştırılır. İnsandaki aksiller (koltuk altı) bezleri, daha geniş bir yüzey
alanı sağlayan aksiller kılların mevcudiyeti ve kol kaldırma etkisiyle
serbest bırakılmasını kolaylaştıran feromonlar üretir.

 Domuzlar, ruminantlar ve atlar ciltte bulunan özel salgı bezi


komplekslerine sahiptir. Vücut yüzeyinin birincil koruyucusu olan
cilt, mikroorganizmaların dökülmesinde sıcaklık kontrolü, atılım,
yağlama ve pH'ın korunmasına hizmet eden bezlerle kaplıdır.

 Bu, toplamında, belirli bir vücut kokusu üretir. Bu hayvanlarda


kıvrımlı cilt bezleri, apokrin atılımları ile cildin yüzeyine hareket
eden ve özellikle kokulu maddeleri içermek veya bağlamak için
uygun bir üründe karıştırılan uçucu bir madde üretir.
Motivasyon
 Davranışsal yanıtların kapsamını ve doğasını değiştiren çeşitli faktörleri
kapsar.
 Belirli bir anda, bir hayvanın genellikle sergileyebileceği çeşitli
davranışları vardır.
 Bir hayvanın hangi davranışı yapmaya karar verdiğini belirleyen nedir?
 Hiçbir hayvan dış ortamından izole edilerek yaşayamaz. Örneğin,
yiyebileceği şeyler görünebilir veya kaybolabilir, bir yırtıcı hayvan
saldırabilir, sıcaklık düşebilir veya yavrular beslenmek için yalvarmaya
başlayabilir.
 Aynı uyarım her zaman aynı organizmada aynı cevabı uyandırmaz.
 Davranışta bir değişiklik meydana getirmek için kullanılan sinyaller,
işaret uyaranları olarak bilinir.
 Kökenlerine veya işlevlerine bağlı olarak, motivasyon, serbest bırakma
veya sonlandırma uyaranları olarak sınıflandırılırlar
Hayvanı su içmeye motive eden koşullar
ve motive etme güçleri
Motivasyon-refah ilişkisi
 Motive edici sistemlerin anlaşılması, hayvan refahı için nasıl önemli olabilir?
 Refah, bir hayvanın çevresiyle ne kadar iyi baş edebileceğinin bir ölçüsüdür.
 Acı eksikliği olarak da kabul edilebilir. Hayvan baş edemezse ya da başa
çıkma çabaları üretkenliği olumsuz yönde etkilerse refah yetersizdir.
 Potansiyel refah sorunu ile ilgili davranışlar, bu davranışların nedenleri
hakkında fikir verebilir.
 Hayvancılık için birçok barındırma sistemi yaşam alanını kısıtlar, yeme
ulaşma yeteneğini kısıtlar ve doğal davranışları önler, bu da anormal
davranışların gelişmesine yol açar.
 Bazı anormal davranışlar, hayvanın stresli
bir ortamla başa çıkabilmesi için “başa
çıkma mekanizması” olarak işlev
görmeleri nedeniyle refahın azaldığının
göstergesidir.
 Bazen hayvanlar bir davranış sergilemek
için güçlü bir şekilde motive edilebilir,
ancak bunu yapamazlar(sperma alma).
 Farklı olarak, hayvanlar bir davranış
sergileyebilir, ancak bu davranışın istenen
sonucuna ulaşması engellenebilir (arama
koçu).
Dinlenme ve uyku
 Dinlenme ve uyku, bütün sağlıklı hayvanlar için temel gereksinimdir.
 Vahşi doğada uykunun canlılar için önemi büyüktür. Canlının hareketsiz
kalmasını sağlayarak av olma riskini azaltma, enerji tasarrufu ve yorulan veya
hasar gören vücut dokularının tamirini için gereklidir.
 Bazıları gece ve gündüz düzenli uyur, bazılarının uykuları düzensizdir. Bazı
türler uzun uyku durumlarına girerken bazılarının uykuları çok kısadır.
 Seratonin hormonu uyanıklılık halinde etkili olurken, melatonin uyku halinde
etkilidir.
 Hayvanlarda uykunun, beyin uykusu (yavaş dalga uykusu ya da sessiz uyku) ve
vücudun uykusu (paradoksal ya da hızlı göz hareketi uykusu) şeklinde iki uyku
formu vardır:
 Yavaş dalga uykusu Non-REM (NREM) ve EEG’de beynin düşük seviyede
elektriksel aktivitesinin gözlemlenmesi ile ortaya çıkan sessiz uyku halidir.
Paradoksal uyku (REM) ise hızlı göz hareketleriyle kendini gösterir. Uykunun
derinliği genellikle uyuyan hayvanı uyandırmak için gereken uyaran şiddeti ile
ölçülür.
Uyku evreleri: Dört dönemdir
 Birinci bölüm:Uyanıklık ve yavaş dalga uykusu arasında bir geçiş evresi olarak
kabul edilebilir. Atlar sıklıkla ancak kısa süreli uyuklama dönemi geçirir.
 Sığır ve koyunların uyuklama süresi daha uzundur. Kanatlılarda bu safha nadir
olarak görülür.
 İkinci bölüm: Gerçek uykunun en hafif dönemidir. Bu dönemde kalp atımları
yavaşlar ve vücut sıcaklığı düşer. Vücut, derin uykuya girmek üzere hazırlanır.
 Üçüncü bölüm: Genellikle uykunun başlamasından 30-45 dakika sonra
başlamaktadır. Bu bölüme derin uyku eşiği de denir.
 Dördüncü bölüm: Derin uyku halidir. Vücudun en iyi şekilde dinlendiği ve
onarım işlerini yaptığı uyku bölümüdür.
Uykuya dalma ve uyku evrelerinde beyin dalgaları:

Salmanlıgil ve
Ünal, 2013
Agonistik davranış
 Saldırı, kaçış, tehdit, savunma ve yatıştırmayı içeren mücadele ile ilgili davranışsal
düzenleme grubu.
 Tehditten saldırganlığa ve teslimiyete kadar davranışların sürekliliği.
 Tehdit - türlere özgü seslendirmeler, koku, duruş, saldırganlık gösterme niyetini işaret eden
yüz veya vücut hareketleri.
 İstikrarlı sosyal sistemlerde, tehdit kaçınma veya boyun eğme belirtilerine neden olur.
 Boyun eğme - türlere özgü davranışlar, seslendirmeler, saldırganlığı işaret eden ve saldırgan
birey tarafından daha fazla saldırıyı azaltan duruşlar ve kokular.
 Boyun eğme davranışı nesnel olarak ölçülebilir. Çünkü her zaman saldırgan bir davranış
veya tehdit ile ortaya çıkar ve her türün kendine özgü itaatkar duruşları vardır.
 Saldırganlık - fiziksel yaralanmaya neden olmak amacıyla türe özgü davranışlardır.
 Genellikle aynı cinsiyet ve türün üyelerine yöneliktir. Çeşitli fonksiyonlar şunları içerir:
Diğer hayvanların bir alandan (bölge veya yiyecek kaynağı) yer değiştirmesi, bir eşin /
yavruların savunulması ve sosyal bir hiyerarşide rütbe kurulması.
Saldırganlık Davranışının sınıflandırılması
Davranış kategorisi Açıklama
Grup dışı saldırganlık
1. Ananın savunma Anne gençleri potansiyel avcılara karşı korur. Örnek; Kuzulu
davranışı koyun köpeğe saldırır
2. Alan savunması Sahasına girene saldırma. Ör: otlayan tosun insana saldırabilir
3. Yırtıcı Öldürme ve yeme amaçlı saldırma. Ör: Arslan zebraya saldırır

Grup içi saldırganlık


4. Gruplaşmadan sonra Birbirine yabancı hayvanlar birlikte satın alınır, aralarında
saldırganlık çatışır ve sosyal bir yapı ya da hiyerarşi ortaya çıkar.
Örneğin. Sığırlar, domuzlar,.
5. Erkekler arası çatışma Yetişkin erkekler genellikle eş veya bölge kazanmak için
savaşır. Koçlar, tekeler üreme mevsiminde kavga eder.
6. Kaynak için çatışma Saldırganlık, sığır vb türlerde kaynaklar sınırlı ise artar

7. Çinsiyetler arası çatışma Erkekler östrusta olmayan dişileri aşmaya çalışırlar, agresif
davranış gösterirler. Östrus olmayan dişi domuz erkek
domuza saldırır.
8. Olağan dışı saldırganlık Koyunlarda yün ısırması, domuzlarda kulak ve kuyruk
çiğneme, kanibalizm veya gençlerin öldürülmesi.
Agonistik davranışlar
1. Koyun
- Agresif davranış (dövüş) şunları içerir: omuzlarla kakma, birlikte koşma ve tos
vurma.
- Oyun için toslaşma genç toklularda olurken, koçlarda ve koyunlarda daha
fazla zararlı olur.
- En çok dövüş üreme mevsimindedir.Tehdit edici duruşlar şunları içerir:
toprağı eşeleme, diş taşlama, lateral vücut sunumu, koklama, atlama ve
kovalama.
- Olağan dışı saldırganlık: Bazı koyunlar, kuzularına veya yabancı kuzularına
karşı anormal saldırganlık gösterir. Kapalı barındırılan koyunlarda dişlerle yün
toplama sık görülür.
2. Keçi
Temaslı agonistik davranışı şunları içerir: Alnın başka bir keçiye doğru itilmesi;
Tos vurma ve arka kısma vurma.
Temassız agonistik davranış şunları içerir: Başlangıç; Çenesi aşağı ve ileri
boynuzları olan bir duruş tehdidi;
 3. Sığır

 Dövüş öncesi davranışlar: Aktif veya pasif kaçınma çatışmaya neden olur.
 Tehdit: Yakın temas, baş eğme, dövüşmeye hazır olma ve itişme veya aktif
dövüş. İtişme, kafa ile misilleme yapılmayan bir darbe olarak kabul
edilebilir, oysa dövüşme karşılıklı itişme, dairesel hareket ve itmeyi kapsar.
 İtaatkâr davranış: Mücadele boyun eğme davranışı gösteren bir hayvan ile
sonlanır.
 Olağan dışı agonistik davranış: Emme, çit ve boru çiğneme (cansız nesnelere
karşı saldırganlık) ve kulak emme. Bu davranışlar besin eksikliğinin bir
işareti de olabilir. Diğer anormal davranışlar arasında "yalancı analık" yer alır
 4. Domuz
 Tehdit: Baş eğik ve geri çekilmiş ya da burun ve burun temastan ve
kovalamaktan kaçınma.
 Agresif: Isırmalar ve itmeler - Baş itme, ısırma ve omuz itmeyle birlikte en
yoğun görünen etkileşim fazını temsil eder.
 İtaatkar davranış: Boyun eğen domuz vücudunu döndürür ya kaçar ya da
sabit kalır ve sağrısını gösterir. Boyun eğme, kafanın indirilmesiyle ifade
edilir.
 Anormal veya alışılmışın dışında agonistik davranışlar: Kuyruk / kulak
ısırma ve yamyamlık.
 Yüksek atmosferik amonyak konsantrasyonu, yem kompozisyonu, zemin
tipi ve yatak eksikliği domuzlarda kuyruk ısırmasını ve kulak çiğnemesini
ağırlaştırabilir. Diğer anormal davranışlar şunlardır: anormal çiftleşme
davranışı, anormal annelik davranışı, yeme bozuklukları, anormal
dışkılama vb.
 5. Tavuklar
 Tehdit: Tavuklar, dövüşmek,
sıçramak ve kanat çırpmak gibi
tehdit davranışları gösterir.
Başlıca saldırgan eylem
gagalamaktır.
 İtaatkâr davranışlar geri
çekilme olarak tanımlanır.
 Olağan dışı davranış kapalı
barındırılan piliçlerde
görülebilir. Kanibalizm, diyet
ve yönetim prosedürlerinden
etkilenebilir.
Saldırgan davranışın yönetimi
 Sığır, koyun, domuz vs.1. Daha iyi kontrol için hayvanların gruplar
halinde yetiştirilmesi gerekir.
 2. Domuzlar için yeterli barınak / bekletme alanı ve tuzaklama alanı
sağlanması.
 3. Yeterli yem / su ve mera temini: Yemin çevredeki yeri çok
önemlidir.
 4. Sürü yöneticisi veya bakıcısı çiftlik hayvanlarında baskın bir rol
oynamalıdır; çünkü hayvanlar, hayvan barınağı ve bakımı sağlayan
bakıcılarla sosyal ilişkiler kurar.
 5. Şafak zamanı veya alacakaranlıkta en aktif zamanlarda hayvanlarla
uğraşan bakıcının daha dikkatli olması gerekir.
 6. Bazen yeni bir araya domuzlar arasındaki saldırganlığı en aza
indirmek için kullanılan bazı kısa süreli sakinleştirici kullanımı uygun
olabilir.
Dominans
 Sosyal hiyerarşilerin varlığı veya hiyerarşik sıralama

 Gagalama düzeni (hiyerarşik sıralama), bir grup içindeki hayvanların duruma göre
düzenlediği bir baskınlık hiyerarşisidir.

 Konum - Kavga etmekten başka agonistik davranış biçimleriyle karar verilir.


 Hayvanlar birbirlerini bireyler olarak tanır ve öğrenme yetenekleri vardır.
 Boyut, güç, kondisyon ve saldırganlık etkili olabilir.
 Daha düşük dereceli erkek testosteron enjeksiyonu ile hiyerarşi yükseltilebilir.
 Gagalama sırasının avantajları:
 Bireysel saldırganlık miktarını azaltır. Daha ağır yaralanmaları önler.
 En güçlülerin hayatta kalması için kaynakların paylaşılmasını sağlar.Grubun genetik
canlılığını arttırır.
Dominans Örnekleri
 Çoğu sosyal memelinin bir tür baskınlık hiyerarşileri vardır. Baskın
hiyerarşik davranışın belki de en ünlü örneği kurtlardır. Beyaz kurtlar
bir arada baskınlık hiyerarşilerinin etkilerini sergilemektedir (yanda).
 Tek bir kurdun mevcut en yüksek zeminde uzandığı görülebilir. Alfa
kurt ve onun yaşam boyu seçtiği alfa dişi eşi ve üreyen tek grup
üyeleridir. Tüm sürü üyeleri, yavrulara bakmaktan ve onlara yiyecek,
su ve barınak sağlamaktan sorumludurlar.
 Aslanlar gibi birçok tür, tahttan indirilmiş alfaların genç yavrularını
öldürürken, kurtlar her zaman yavruları kendi evlatları gibi benimser
ve onları olgunluğa eriştirir. Bu fedakarlık genellikle daha iyi sürü
birliği yaratır ve kurtların bu egemenlik hiyerarşileri içindeki güçlü
sosyal bağlarını gösterir.
 Evcilleştirilmiş tavuklar, baskın davranışın başka bir örneğidir. Horoz
olmasa bile tavuklar fiziksel ve kişilik özelliklerine göre bir gagalama
düzeni oluştururlar. Daha baskın tavuklar, tüneme konumları ve
yiyecek ve suya erişim konusunda tercih alırlar, bu da tavukların
kaynaklar üzerinde sürekli anlaşmazlık yaşamasını önler.
Sosyal hiyerarşinin belirlenmesinde etkili
olan faktörler
 Yaş
 Cüsse
 Güç ve dayanıklılık
 Genetik alt yapı
 Geçmiş deneyim
 Boynuzlu olup olmama
Alan savunması davranışı
 Bölge aynı veya farklı türdeki bir organizma veya organizma grubu
tarafından düzenlenen ve savunulan bir alandır.

 Tüm omurgalılarda görülür.

 Bölgenin oluşumu, eşleşen çiftlerin her birinin organizmaların /


yavruların mevcut kaynaklardan (yiyecek / üreme alanı) bir pay alacak
şekilde aralıklı olmasını sağlar.
 Türlerin işgal ettiği bölgelerin büyüklüğü mevsimden mevsime
değişmektedir.
 Savunma üreme mevsimi boyunca en fazladır ve aynı türün erkekleri
arasında en şiddetli olanıdır.
Fedakar –diğerkam davranış
(Altruistic behavior)
 Bir organizmanın türün diğer üyelerinin iyiliği için kendini riske sokması ya da
kişisel dezavantajı olduğu sosyal davranış şeklidir.

 Örneğin. Kuşlar ve maymunlar tehlikede olan diğerlerine uyarı verir ve dişi


maymunlar diğer maymunların bebeklerini taşır ve onlara özen gösterir.

 Bal arıları, yaban arıları ve karıncalar gibi böceklerde, steril kadın işçilerin
yavru üretmeleri engellenir, ancak hayatlarını erkek ve kız kardeşlerine
bakarak geçirirler.

 Yakın ilişkili organizmalarda genetik bir üstünlüğün kazanılması özgecil


(diğerkam) davranışın temelini oluşturur.
 Sığırlarda Sosyal Davranımlar

Ticari yetiştiricilikte hayvanlar yaş ve


cinsiyetlerine göre farklı gruplar halinde
barındırılır. Bu nedenle Bovidae familyasının;
yaşlı bir dişi, onun ergin dişi dölleri ve
bunların döllerinden oluşan anaerkil
(matriarkal) yapısı ticari sürülerde oluşmaz.
Dişi grubunda agresif (saldırgan), agonistik
(mücadele), ve olumlu davranımlar görülür.
Mücadele davranımları: Pasif çekingenlik,
boyun eğme ve kaçma olarak sıralanabilir.
Sığırlarda Sosyal Davranımlar Devam

Tehdit davranımları ’nda; başını yere


yaklaştırır, gözler hasma yönelmiştir, ön
ayaklarla yer eşelenir, boynuz ve boyun
yere sürülür. Rakip boyun eğmez veya
kaçmazsa kavga başlar. Kavgada amaç
rakibi yan veya arkadan toslamaktır.
Sürüde herhangi bir eylem belli hayvanlar
tarafından başlatılır. Bunlar “lider” olarak
adlandırılır.
Şekil 2. a) Soldaki tehdit etmekte, sağdaki çekingenlik göstermekte
b) Fiziksel mücadele, c) Düğümlenme,
d) Böğüre saldırı, e) Toslama Hafez, E. S. E. 1975 den alınmıştır
 Sığırlarda Sosyal Davranımlar Devam

 Sığırlarda Sosyal Hiyerarşi

Bir bölme veya merada bir araya getirilen sığırlar


arasında kısa sürede üstünlük sıralaması oluşur.
Hayvanlar sürü içerisinde hiyerarşik düzene uygun
olarak davranırlar.
Hiyerarşi oluşumunda mücadele ve kavga
görülmeyebilir.
Çünkü hayvanlar deneyimleri sayesinde diğer
hayvanların sosyal konumlarını kestirebilir.
Sığırlarda Sosyal Hiyerarşi Devam

 Besihayvanları cüsselerine göre


gruplandırılırlar ve ilk kez bir araya
gelmektedirler.
 Bu nedenle gruplar içerisinde kargaşa
çıkar. Fakat çoğunlukla 2 saat içinde sosyal
düzen oluşur.
 Kargaşanın daha uzun sürmesi halinde
kavga eden hayvanlardan birisinin diğer bir
gruba alınması uygun olur.
Sığırlarda Sosyal Davranımlar Devam

Şekil 3. Evcil sığırda sosyal hiyerarşiler


(A: Lineer, B: Alfa, C: Orta, D ve F: Omega, E: Karmaşık hiyerarşi)

Hafez, E. S. E. 1975 den alınmıştır


Stresin Sığırlara Etkileri

Çiftlik hayvanlarının davranımlarının anlaşılması,


hayvanlarla uğraşanların güvende, hayvanlara
uygulanan muamelelerin daha az stres yaratıcı
olmasına olanak sağlar
Stres
 Ağırlık artışında azalmaya
 Üreme performansında gerilemeye
 Hayvanın Hastalıklarla savaşımında gerilemeye
Neden olur
Stresin Sığırlara Etkileri (Devam)

 Bazı ırklar stres faktörlerine daha duyarlıdır.


 Her Hayvanın strese duyarlılığı farklıdır.
 Geçmişte kötü muamele görmüş olan hayvanlar
strese duyarlı olup, bu tip hayvanların yönetimi
çok zordur.
 Yeni bölme ve ekipmanlar strese neden olur
 Gruptan ayırılarak tek başına bırakılan hayvan
stres belirtileri gösterir, sürü arkadaşlarının yanına
dönmeye çabalar.
Sürü İçgüdüsü

 Sığırlar sürünün liderini izler


 Sürü arkadaşlarını görmek ister.
 Ön tarafında bulunan hayvanları görebilmelidir.
 Hayvanların bir bölmeden başka bölmeye alınacağı
koridorlar en az 3, büyük işletmelerde 4 ila 7 m
uzunlukta olmalıdır.
 Önünde gidebileceği yer olmayıp duraklayan hayvan
yürümeye zorlanmamalıdır. Zorlanırsa duraklamaya
devam eder.
Sürü İçgüdüsü (Devam)

 Koridorun sonu kapalı ise hayvanlar duraklar. Bu


nedenle koridor sonundaki kapı, arkası görünecek
şekilde (Parmaklık) yapılmalıdır
 Toplanma bölgesine 20 yerine 8-10 hayvan
alınmalıdır. Böylece hayvanların dönebilecekleri
bir alan oluşturulmalıdır.
 Koridorun doldurulmasında hayvanların birbirini
izleme davranımından yararlanılmalıdır.
 Koridordaki hayvanların tümü toplanma alanına
geçmeden buraya yeni hayvan alınmaz.
Sert materyalden yapılmış bükümlü duvarlar
sığırların yönlendirilmesi için elverişlidir..
Sürü İçgüdüsü (Devam)

 Koridoru terk etmek istemeyen hayvanı serbest


bırakıp yeni bir grupla içeriye almak gerekir.
 Toplanma alanında yalnız kalan hayvan
huysuzlaşır, parmaklıklardan atlayıp sürü
arkadaşlarına katılmak ister.
Sığırların ışığa tepkileri
 Aydınlatmanın birörnek olması önemlidir.
 Düz hatlar şeklinde aralıklı gölge veya kontrast
bölgeler hayvanları ürkütür ve duraklatır.
 Sığırlar karanlıktan aydınlığa doğru hareket etme
eğilimindedir. Gece yükleme yapılıyorsa
kamyonun içi soft aydınlatılmalı, parlak ışık
kullanılmamalıdır.
 Güneşe doğru bakan sığırlar duraklarlar. Bu
nedenle yükleme rampası yaz aylarında güney
kuzey- istikametinde yerleştirilmelidir
 Sığırlar aydınlık ortamdan karanlık ortama
hareketten çekinirler
Sığırlarda görüş açısı
SIĞIRLARIN
GÖRÜŞ AÇISI
NEREDEYSE 360ᵒ
OLMAKLA
BERABER, SADECE
25-50ᵒ LİK
DERİNLİĞİ
ALGILADIKLARI
BİR GÖRÜŞLERİ
VARDIR.
İletişim
 Yere doğru bakma itaat, gözlerin yukarıda olması
kendine güvenin ifadesi
 Kızgınlıktaki hayvanların çıkış davranışı, diğer
ineklere veya boğaya sinyaldir.
 Kuyruğu hafifçe kaldırma:kızgınlık veya orta derecede
panik belirtisidir.
 Baş ile verilen sinyaller:
o Relaks pozisyonu
o Yalama öncesi dostça yaklaşma
o Tehdit:Tek göz ile bakarken homurtu
o İtaat: Bakmıyormuş gibi yapma
o Hasmından geri çekilme veya homurdanarak toslama
Buzağı büyütme

 Esas amaç buzağının en kısa sürede ruminant


haline gelmesidir.
 Buzağının doğumdan sonraki ilk 6 saatte 2 litre
kolostrum emmesi (Anası veya yeni doğurmuş
diğer bir inekten) gerekir. Acil durumlar için bir
miktar kolostrum dondurularak depolanmalıdır.
 Buzağı doğduğunda abomasumu çok büyüktür.
Doğumdan hemen sonra buzağıya lifi besinler
verilmesi rumenin büyüme ve gelişmesini
hızlandırır. Böylece buzağının süt ihtiyacı ve
besleme masrafları azalmış olur.
Buzağı büyütme (Devam)

 Kovadan beslenecek buzağıya parmak emdirilerek


ağzı kovanın içine sokulur, başı hafifçe bastırılır
ve parmak ağzından çıkarılarak süt içmeye
başlaması sağlanır. Buzağının nefessiz
kalmamasına dikkat edilir.
 Yapay beslenen buzağılar süt bittikten sonra da
emme eğilimindedir. Bu nedenle diğer buzağıların
kulak, göbek ve memelerini emerler. Neden
olacağı sorunlar bu eğilimin engellenmesini
gerektirir.
Buzağı büyütme (Devam)
 Diğerlerinin memesini emen buzağı buna erginliğinde de
devam edebilir. Bu davranış bozukluğu nasıl önlenir?
o Buzağının sıvı besin veya sütü kolay ve hızlı içmesi
önlenmeli, emzik deliği küçültülerek emme refleksi
tatmin edilmelidir.
o Emen buzağı ağzı kuruyana kadar bağlanmalıdır.
o Bu tip buzağılar uzun süre bireysel kafeste tutulmalıdır.
o Emen buzağının burnuna emileni rahatsız ederek
kaçmasına neden olacak bir düzenek bağlanır.
o Lezzetli yemler verilir
Burunsalık
Hayvan bakıcısı-yetiştirici

 Hayvan davranımlarını bilmek, hayvanın vereceği


tepkileri tahmin etmeyi sağlar.
 Hayvanın tepkisini tahmin, işin doğru, kolay ve
çabuk yapılmasını olanaklı kılar, hayvan ve
insanların zarar görmesini önler.
 İri yapı, güç, hız ve saldırganlık potansiyelleri
nedeniyle sığırların bakım ve yönetimi bilgi ve
kendine güven gerektirir.
 Hayvan bakım ve yönetiminde en önemli husus
onların reaksiyonlarını bilmek ve anlamaktır.
Hayvanların vücut dili onların muhtemel
davranımlarını simgeler.
Sığır davranım karakteristikleri

 · Sığırlar ilk tehdit edildiklerinde hareketsiz kalır,


durum tespiti yapar, tehdit devam eder ve korkuya
neden olursa kaçar.
 · Diğer hayvanların görüş alanında olmasını ister.
 · Sosyal sıralaması oluşmuş bir gruba yeni hayvan
girdiğinde sıralama yeniden oluşuncaya kadar
karışıklık çıkar
 · Geniş bir alandan daha küçük bir yere alınan
grupta saldırganlık artar. Bu, hayvanların
kendilerine özgü kişisel alan oluşturma arzusunun
sonucudur.
Sığır davranım karakteristikleri (Devam)

 · Ergin boğaların kişisel alanı 6 m yarıçaplı


dairedir. Bu alan daraltılırsa kavga çıkmaktadır
· Kavga sırasında boğaları kontrole almak
mümkün değildir. Yetiştirici bu gibi durumlarda
dikkatli olmalıdır.
 · Anası ile birlikte olan buzağılarla ilgilenirken
dikkatli olunmalıdır. İnek, yavrusunu koruma
içgüdüsüyle bakıcıya zarar verebilir.
 · Sığırlar tek kalmak istemez. Tek kalan sığır
duyarlı ve saldırgan olabilir.
Etkinlik

 Hayvanın, derin uyku ile kavga veya kaçmaya


kadar değişen aktiviteleri “etkinlik” olarak
adlandırılır
 Uygulanan muameleler hayvanın etkinlik düzeyini
artırabilir.
 Hayvanın etkinlik düzeyi denetlenerek hayvan da
denetim altında tutulabilir.
 Etkinlik düzeyi artan hayvan tehlikeli olabilir.
Kendisini korumak amacıyla şiddete başvurabilir.
Davranımı kaçma ile saldırma arasında
değişkenlik gösterir.
Etkinlik (Devam)

 Etkinlik düzeyi artan hayvan en küçük ek uyarıya yanıt


verir. Örneğin bu durumdaki boğa saldırabilir.

 Özel nedenlerle hayvanın etkinlik düzeyi bilinçli olarak


artırılabilir. Lider hayvan zorlanarak bir eylemi
başlatması ve grubun onu izlemesi sağlanabilir.
Pozisyon ve hareket

 Hayvanın belli bir yöne hareketini sağlamada denge


noktası önemlidir.

 Bu nokta; hayvana yandan bakıldığında omuzların


arkası, önden bakıldığında başın ortasıdır.
Sığırın kendisini emniyette hissettiği mesafe

Hayvanın belli bir yöne hareketini sağlamada denge noktası


önemlidir.
Bu nokta; hayvana yandan bakıldığında omuzların arkası,
önden bakıldığında başın ortasıdır.
Dikkat dağıtıcı unsurlar
 1. Su birikintilerindeki parlak ışık yansıması
 3. Sallanan zincirler
 4. Metal sesleri
 5. Yüksek sesli gürültü
 6. Hava akımının çıkardığı ses
 7. Yürüyen hayvanlara karşıdan gelen hava akımı
 8. Bölmeye asılmış giysi
 9. Hareketli plastik parçası (Poşet vbg.)
 10. Dönen pervanenin hareketi
Dikkat dağıtıcı unsurlar

 11. Hareket eden insan


 12. Zemindeki küçük nesneler (Plastik bardak vb)
 13. Zemindeki değişiklikler
 14. Zemindeki drenaj yarıkları
 15. Ani olarak farklı renkte ekipman kullanılması.
 16. Ahırın karanlık olması hayvanların girişini engeller
 17. Sığırlar çok parlak güneş ışığına doğru yönelmez.
Gürültünün engellenmesi

 Hayvanlar yüksek frekanslı seslere insanlardan (1000-3000


Hz) daha duyarlı olup insan kulağının algılayamayacağı
sesleri duyarlar (7000-8000 Hz).
 Islık sesi hayvanları heyecanlandırır.
 Kapı ve benzeri ses çıkaran ekipmanların temas yüzeyleri
lastik kaplanarak sesin azaltılması gerekir.
 Heyecanlanan hayvanlar bir araya toplanır. Bunları ayırmak
ve sınıflandırmak çok güçtür. Hayvanlardan uzaklaşıp
sakinleşmeleri beklenmelidir. En çok 20 dak içerisinde
sakinleşirler. Nabızları normale döner.
Türler itibarıyla ses frekanslarının işitilebilme sınırları
Boğa kazalarına karşı önlemler

 Kendi türü ile sosyalize olmamış boğa tehlikelidir.


 Sürüye yeni katılan boğa lider boğa ile mücadeleye girer.
Tek başına büyütülmüş ise, kendisini sürüde üstünlük
kuracak bir birey olarak görür. Bakıcıyı da rakip olarak
göreceğinden ona saldırabilir.
 Grup içinde büyütülen boğalar, bireysel bölmede
büyütülenden daha az saldırgan olur. İnek yanında
büyütülen genç boğa daha da az saldırgan olmaktadır.
Erkek grubu içinde büyütülen boğanın bakıcıyı rakip sürü
mensubu olarak algılama olasılığı çok düşüktür.
Boğa kazalarına karşı önlemler

 Hiçbir boğaya tam olarak güvenilemez. İyi bir yönetimle


boğanın saldırma riski azaltılabilir.
 Boğa adayını çağdaşları ile grup içinde büyütmek gerekir
 İnsana saldırmış olan bir boğa damızlıktan çıkarılmalıdır.
 Boğa kullanılan işletmelerde, riski azaltmak için inek
yanında büyütülmüş boğa tercih edilmelidir.
Boğa kazalarına karşı önlemler

 Boğa adayının toslaması veya sizi başı ile


itelemesine asla izin vermeyin. Böyle davranan
buzağıyı, alnı dışındaki bir vücut bölgesinden geriye
doğru itin.
 Boğa saldırısının nedeni, hatalı değerlendirme veya
öğrenmiş olduğu uygunsuz davranıştır.
 Boğa saldırı öncesinde hedefine yan tarafını dönerek
iri ve güçlü vücut yapısını sergiler.
 Boğa karşısındaki bir kişiye saldırdığında, diğer
kişilerin yan taraftan boğaya yaklaşarak onda
saldırıya uğrayacakmış hissi uyandırarak dikkatini
dağıtması gerekir.
Boğa kazalarına karşı önlemler Devam

 Saldırı pozisyonundaki boğadan yavaşça gerileyerek


uzaklaşılmalıdır. Boğaya asla sırtınızı dönmeyin ve
koşarak kaçmaya çalışmayın.
 Çok uzun süre bireysel bölmede tutulan boğanın
saldırgan olması, insana saldırması olasıdır.
 Sütçü ırk boğalar etçilerden daha tehlikelidir.
SIĞIRLARDA OTLAMA VE YEM YEME DAVRANIŞI
 Sığırlar otlayabilecekleri Alana geldiklerinde o alanı
çevreler, otları dilleri ile yuvarlarken alt dişleri ve kafa
hareketleri ile otları koparırlar.
 Bir sığırın yerden yüksekliği 1 cm nin altındaki bir otlakta
tutulması mümkün değildir.
 Otu yutmadan önce 2 veya 3 kez çiğner. Yeni bir otlama
alanı için adım atar ve kafa hareketi yapar.
 Isırma büyüklüğü, ısırma ve kafa hareketi sayısı otlaktaki
otların yüksekliğine bağlıdır .
 Boyca uzun ve kaba lifli yem kaynaklarını tercih etmezler.
Boyca kısa ve bol yapraklı bitkileri yemeyi tercih ederler.
 Bir Çalışmada 1. günde, mevcut kuru ot
maddesinin % 32'si yaprak, geri kalanı
kök ve kurumuş bitkisel material olan
bir yem kaynağında, alımın% 98'i yaprak
olarak gerçekleşmiştir.
 Çalışmanın 13. gününde, mevcut otların
sadece % 5'i yaprak olarak yemde yer
almış olsa da, % 50'sinin yaprak olarak
kalacağı bir ayırma işlemi yaptıkları
görülmüştür.
 Serbest duraklı sistemlerde otlamayı bölgeden bölgeye
geçerek yaparlar.
 Her gün yeni bir padok veya Alana götürüleceklerini
bilirlerse, günün başlangıcında çok hızlı otlarlar, böylece
mevcut otlar için birbirleriyle rekabet ederler ve günün
sonlarına doğru pek fazla otlamazlar..
 Meraların otlatıldığı birkaç gün sonra hayvanlar
götürüldüğünde, çobanları uygun bir zamanda hareket
ettireceklerini öğrenirler.
 Sığırlar için, diğer ruminant otçullarda olduğu gibi,
tüketilen yemden elde edilen enerji miktarı genellikle
yemin sindirilme süresi ile sınırlıdır.
 Maksimum sindirme hızı, bağırsağın
kesit alanı ile sınırlıdır.
 Bunun bir sonucu olarak, otlayan
hayvanlar için eğer kaliteli yem
tüketme imkanı varsa, sindirim
süresini düşük kaliteli yemlerle
harcamamayı tercih ederler.
 Yem yeme zamanının % 75’i gündüz
gerçekleşir.
 Yem yeme süresi konsantre yem
miktarının artışına bağlı olarak
azalır.
Otlamada Seçicilik;
 Bazı bitkilerin meralarda otlanarak tüketilmesi söz konusu iken, diğerlerine
dokunulmadan bırakılmasıdır.
 Besleme kalitesi düşük olanlara ek olarak, tüylü, dikenli veya zehirli
oldukları için bazı bitkileri tüketmeden kaçınabilirler.
 Bağlı ahırlarda sığırlar günün 5 saatini yem yiyerek geçirirler. Bu da dolaylı
olarak ruminasyon süresini kısaltır.
 Yemliklerden beslenen sığırlar günde 10-14 kez yem yemek üzere yemliğe
yanaşır.

RUMİNASYON: Geviş getirme
 Sığırlar kötü hava koşulları
haricinde ruminasyon
sırasında yatmayı tercih
ederler.
 Ruminasyon, 4-6 haftalık
genç buzağılarda, mera
bitkileri gibi katı, lifli yemi
yedikten sonra başlar.
 Normal bir bağırsakta
papilla ve bağırsak enzimi
gelişimi, bu tür yemler
yenilmediği sürece
gerçekleşmez.
Ruminasyon
 24 saatlik süreçte ruminasyon yaklaşık 15-20 kez gerçekleşir,
ancak her bir periyodun süresi sadece birkaç dakika sürebildiği
gibi 1 saat veya daha fazla sürebilir.
 Ruminasyona harcanan zaman, ortalama olarak otlatmaya
harcanan zamanın dörtte üçünü tutar.
 Ruminasyon için en yoğun dönem, gün battıktan kısa bir süre
sonradır; bundan sonra, otlatma başladığında şafaktan kısa bir
süre öncesine kadar kademeli olarak azalır.
 Rahatsızlığa neden olabilecek veya ruminasyonun durmasına
neden olabilecek faktörler çeşitlidir. Östrus sırasında,
ruminasyon her zaman azalır.
 Acı, korku, maternal kaygı veya hastalığa neden olan herhangi
bir olay, ruminasyon aktivitelerini etkiler.
SU İÇME
 Avrupa sığır ırkları, tropikal ırklardan daha fazla
su içer.
 Avrupa sığırları (Bos taurus) Zebu sığırlarına (Bos
indicus) göre 28 ° C 'de alınan birim kuru madde
başına % 30, 38 ° C'de % 100 daha fazla su
içmektedir
 Yüksek düzeyde protein içeren gıda
maddeleriyle beslenen sığırlar, düşük protein
takviyesinde olduğundan çok daha fazla
içmektedir.
 Gebe düveler tarafından tüketilen su miktarı 28–
32 l / gün olarak hesaplanırken, gebe olmayan
yetişkinlerin günlük ortalama su alım miktarı
yaklaşık 14 l'dir.
Tımar: Hayvanın vücut bakımı
 Sığır ve keçiler, vücutlarının her bölümünü ulaşabilecekleri şekilde yalar ve
temizler
 Erişilemeyen parçaları tımar etmek için genellikle vücutlarının bir kısmını ağaçlara
ve çite sürterler, derilerini fırçalamak için kuyruklarını kullanırlar. Tımarın amacı
çamur, dışkı, idrar ve parazitlerin giderilmesine yardımcı olmak ve böylece hastalık
riskini büyük ölçüde azaltmaktır.
 Buzağıların 152 kez kendileri ile ilgilendikleri ve günde yaklaşık 1 saatlik bir süre
boyunca günde 28 kez sürtünme davranışı gösterdiği görülmüştür. Bakım davranışı,
otomatik tımar (kendi kendine tımar) veya serbest bakım (başkalarının) içerir.
 Otomatik bakım, yalama, boynuz veya ayakla tırmalama, bir tarafın diğerine
sürtünmesi, örneğin bacak üzerine kafa sürtmesi gibi, vücudun iki kısmı arasında
temas halinde olabilir.
Dışkılama ve idrar yapma
 Sığırların dışkılama davranışı belirli bir alana yönlendirilmemiş gibi görünse de,
büyük miktarlarda dışkı sıklıkla birbirine yakın yerleştirilir.
 Geceleri ve sert havalarda sığırlar kümelenme eğilimindedir ve bu dışkıların yakın
bir şekilde birikmesi için ana neden olarak görünmektedir.
 Hayvanlar dışkılarına çok az dikkat ederler, çoğunlukla dışkıların arasında yürürler
ve uzanırlar, ancak dışkılara yakın otlatmaktan kaçınırlar.
 Bazı süt ineklerinde alelomimetik davranışın meydana geldiğine dair kanıtlar vardır:
yani birbirini taklit etme davranışı
 Örneğin bir inek dışkıladığı veya idrar yaptığı zaman diğerleri de yapmaya başlar.
 Vücutlarını en az kirletecek şekilde idrar ve dışkılama işlemini gerçekleştirirler.
 Buzağıların, dışkıyı vücuttan uzaklaştırmak için yetişkinlerden daha fazla özen
gösterdiği görülmektedir.
 Dişinin aksine, erkek sığır idrar yaparken yürüyebilir ve bunu yaparken
bacaklarını sadece hafifçe aralar.
 İdrar yaparken dişinin tipik duruşu, dışkılama sırasındaki ile aynıdır ve
idrar dişi tarafından erkeklerden daha kuvvetli bir şekilde dışarı atılır.
 24 saatlik günlük döngüde, sığır normalde yaklaşık 9 kez idrar yapar ve
12–18 dışkı bırakır.
 Bununla birlikte, dışkılama davranışlarının sayısı ve atılan hacim,
tüketilen yemin doğasına ve miktarına, ortam sıcaklığına ve bireysel
özelliklerine göre değişir.
 Holstein sığırları gibi fazla yem tüketen ırklar, 24 saatte 40 kg dışkı
bırakabilirken, Jersey gibi küçük cüsseli inekler daha az dışkı bırakır.
HAYVAN REFAHI
GİRİŞ
 Dünyada sanayileşme ve şehirleşme ile birlikte insanların hayatında
sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmeler olmuştur. Bu gelişmelere paralel
olarak iletişim araçlarındaki gelişmelerin etkisiyle de insanların
çevrelerine ve diğer canlılara karşı duyarlılıkları ve dolayısıyla da hayvan
refahına ilgileri artmıştır
 Hayvan refahı, hayvancılık sektöründe yeni bir kavram olarak
değerlendirilirse de gittikçe uygarlaşan dünyada hayvancılık sektörünün
hemen her uygulamasında varlığını hissettiğimiz bir terimdir.
 Refah sadece hayvanın kendisi için değil insanların ticari işletmelerde
hayvanlardan daha fazla verim elde edebilmek için gerekli beslenme ve
bakımın yapılması, hastalıklara karşı koruyucu tedbirler alınması,
hastalık durumunda doğacak zararın en aza indirilmesi çabalarının hepsi
aslında hayvan refahının bir parçasıdır.
Hayvan Refahının Tanımı
 Refah günlük hayatta sık kullanılan bir terim olup;
toplumlara göre farklı anlamlar kapsamaktadır. Oxford
İngilizce sözlüğünde refah, iyi olma durumu, iyi talih,
mutluluk, iyi bir yaşam ve zenginlik şeklinde tanımlanır .
 Farklı dillerde «Refah « kavramı:
 WELFARE
 WOHLBEFINDEN
 BIEN-ÊTRE
 BIENESTAR
 благополучие животных
 Hayvan refahı kavramı, birçok kişi ve kurum tarafından çeşitli şekillerde
tanımlanmaktadır. Hayvan refahının ilk resmi tanımı İngiliz hükümeti
tarafından 1965 yılında kurulan Brambell Komitesi tarafından hayvanın
fiziksel ve duygusal bakımdan iyi olma durumu şeklinde tanımlanmıştır.
 Refah değerlendirilirken hayvanların morfolojik yapıları, duyguları ve
davranışları bir bütün olarak ele alınmalıdır.
 İskoçyalı bir filozof olan David Hume’a (1711-1776) göre, hayvanlar
insanlar kadar olmasa da şüphesiz hisseder, düşünür, sever ve nefret
ederler
 Hughes’a (1976) göre, hayvan refahı hayvanın çevresi ile uyum
içerisinde olduğu zihinsel ve fiziksel durumu olarak tanımlanır.
 Carpenter (1980) ise hayvan refahını «hayvanın bulunduğu ortamda
rahatsızlık duymadan yaşayabilmesi» olarak tanımlamıştır.
 Hayvan Refahı, hayvanın yaşamsal fonksiyonlarını oluşturan sağlık, hastalık,
davranış, yetiştirme koşulları, sürü yönetimi faktörlerinin bir toplamıdır.
Hayvanların yaşamlarını sürdürebilmesi için çok değişik ihtiyaçları vardır.
Bunlar ihtiyaçlar, fizyolojik (beslenme, su, sağlık vb.) olduğu gibi, duygusal
ihtiyaçlardan (seksüel davranışları gösterebilme, sürü davranışlarını
gösterebilme vb.) oluşur.
 Hayvanın bulunduğu çevreye kolayca adapte olabilmesi refah göstergesi
olarak dikkate alınabilmektedir (Broom ve Johnson 1993)
 Refah kavramı, geçmişte hayvanın uygun çevre koşullarında sağlıklı ve
yüksek verimli olması durumu şeklinde ifade edilmiştir. Günümüzde ise
hayvanın içinde bulunduğu koşullara karşı sergilediği savunma ve düzenleyici
faaliyetler olarak kalp atım hızı, plazma kortizol düzeyi ve ağrıyan
dokularda ağrının azalmasına yönelik beyin tarafından üretilen endorfinlerin
düzeyi gibi fizyolojik ölçütleri de kapsamaktadır
T.C. Resmi Gazetede ise hayvan refahı, “hayvanların tüm
yolculuk süresince bakımı, beslenmesi, barındırılması ve
nakliyesinin acı, ağrı ve eziyetten uzak, sağlıklı bir şekilde
yapılmasını” şeklinde tanımlanmıştır (Anonim 2011).

 Çiftlik Hayvanları Refah Konseyi, (Farm Animal Welfare Council


(FAWC )) tarafından hayvan refahını genelde beş temel kavramla
tanımlanmıştır. Bunlar;
 1) açlık ve susuzluktan ari olma,
2) rahatsızlık verici barınaklardan veya çevresel ortamlardan uzak
olma,
3) acı verici uygulamalardan, yaralanma ve hastalıktan ari olma,
4) normal davranışlarını özgürce sergileyebilme,
5) korku ve stres yapıcı uygulamalardan uzak tutulma
Hayvan hakları ve refahı ile ilgili önemli tarihler
 İlk olarak İngiltere’de 1822 yılında hayvanları koruma yönünde adım atılmış ve
“Hayvanları Koruma Birliği” kurulmuştur.
 Türkiye’de ise bu amaçla 1908 yılında Hayvanları Koruma Derneği faaliyet
göstermeye başlamıştır.
 Hayvanları koruma amaçlı kurulan dernekler, 1931 yılında Hollanda’nın başkenti
Lahey’de Dünya Hayvanları Koruma Federasyonu’nu kurmuşlardır.
 Hayvan hakları konusunda en önemli referans ise 15 Ekim 1978 tarihinde Paris
UNESCO merkezinde ilan edilen “Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi”dir.
 Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin ikinci maddesi şöyledir: Bütün hayvanlar
saygı görme hakkına sahiptir. İnsan, bu hakkı çiğneyerek onları sömüremez; ayrıca
bilgilerini hayvanların hizmetine sunmakla sorumludur. Bütün hayvanların insanlar
tarafından gözetilme, bakılma ve korunma hakkı vardır (Hartung ve Briese 2005).
 Hayvan refahı ve hayvan hakları gün geçtikçe önem kazanmaktadır.
Hayvan Refahı konusundaki yasalar özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde
uzun yıllardan beri uygulanmaktadır. 1 Mayıs 1999 Amsterdam
Antlaşmasında hayvanlardan ilk kez “hissedebilen varlık” olarak söz
edilmiş ve hayvan refahının önemi vurgulanmıştır (Hartung ve Briese
2005).
 Hayvan refahı konusunda Türk tarihinde çok eski dönemlerden itibaren
gelenek, görenek ve yasal düzenlemeler çerçevesinde yer aldığı
söylenebilir.
 Her dönemde öne çıkan kavramın “hayvanlara kasıtlı olarak kötü
davranmanın” yasaklanması olduğu görülmektedir.
 Avrupa standartlarındaki hayvan refahı normları, 2004 yılı Haziran ayında
yürürlüğe giren “Hayvanları Koruma Kanunu”ile yasal açıdan oldukça
geniş kapsamlı bir koruma potansiyeli oluşturmuştur.
Dünya Alternatifler ve Çevre Kongresi tarafından kabul 25 Ağustos 2011
tarihinde kabul edilen Montreal Deklarasyonu

 Bu Konferans katılımcıları, hayvan araştırmalarının planlanması, yürütülmesi,


raporlanması, gözden geçirilmesi ve yorumlanması kültüründe bir değişiklik
çağrısında bulunarak "Bilimde 3R ilkelerini daha ileriye taşımak için Montréal
Bildirgesi "ni kabul etmiştir.
 Hayvanlar üzerindeki çalışmaların metodik olarak gözden geçirmek için benzer
bilgi sentezi süreçlerini kullanmak:
 a) hayvan çalışmalarının bilimsel kalitesini artırmayı hedefleme,
 b) hayvan çalışmalarının etik incelemesinin daha iyi bilgilendirilmesi,
 c) Üç R'ye ulaşmaya yardımcı olma
 d) hayvan çalışmalarının şeffaflığını artırma.
Üç R Prensibi nedir?
 Üç R ilkesi 1960'ların başında iki İngiliz biyolog Russel ve Burch tarafından
"İnsancıl Deney Tekniği İlkesi" adlı kitaplarında ortaya atılmıştır.
 3 Rs (Replacement, Reduction, Refinement) Değiştirme (ikame etme),
Azaltma ve İyileştirme anlamına gelmektedir.
 BİRİNCİ R: İkame alternatifleri, hayvanların kullanılmasını önleyen veya
değiştiren yöntemleri ifade eder. Bu, hem mutlak ikameleri (yani hayvanların
bilgisayar modelleriyle değiştirilmesi) hem de göreceli ikameleri (yani
omurgalıların, bazı omurgasızlar gibi daha düşük acı algılama potansiyeline
sahip hayvanlarla değiştirilmesi)gibi hususları içerir.
 İKİNCİ R: Azaltma alternatifleri, araştırma amacı için yeterli veri elde etmek
üzere daha az hayvan kullanılmasına veya hayvan başına elde edilen bilginin
en üst düzeye çıkarılmasına ve böylece hayvan refahından ödün vermeden
daha sonra ilave hayvan kullanımının potansiyel olarak sınırlandırılmasına
veya önlenmesine neden olacak herhangi bir stratejiyi ifade eder.
 ÜÇÜNCÜ R: İyileştirme alternatifleri, acı ve sıkıntıyı en aza indirmek ve
bilimde kullanılan bir hayvanın doğduğu andan ölümüne kadar refahını
artırmak için yetiştirme veya deneysel prosedürlerin değiştirilmesini ifade
eder.
 Türkiye’de hayvanların korunması ve kanunların uygulanması ile ilgili görevler
Tarım ve orman Bakanlığı’nın yetki ve görev alanıdır.
 Hayvan hakları ve refahı ile ilgili temel prensipler genel yetiştiricilik yani
Zootekni kurallarının daha hassas bir biçimde uygulanmasından ibarettir. Bu
nedenle de hayvancılık sektöründe Zootekni bilimi ve refah bütünleşmesi çoğu
durumda sektör için kaçınılmaz olmaktadır.
 Türkiye’de AB’ne uyum kapsamında konunun içeriğine baktığımızda 2006-2010
yılları arasında Tarım Stratejisi ve 2013 yılına yönelik Hayvancılık Stratejisi
Belgeleri yayınlanmış ve hayvancılık politikaları bu belgeler kapsamında
yeniden düzenlenmiştir.
Avrupa Komisyonu Türkiye İlerleme Raporu
 Hayvan refahı, bu fasıldaki müzakereler bakımından kilit unsurdur.
 2011 yılı Türkiye İlerleme Raporu’nda «Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı
Politikası bölümünde; “Zootekni veya hayvan refahı konularında ilerleme
kaydedilmemiştir» şeklinde ifade geçmektedir.
 2013 yılı raporunda “Hayvan refahı mevzuatının uygulanması sınırlı kalmıştır” şeklinde
ifade edilmiştir
 Hayvancılık Stratejisi Belgeleri yayınlanmış ve hayvancılık politikaları bu belgeler
kapsamında yeniden düzenlenmiştir.
 Bu kapsamda hayvan sağlığı için aşılama, et ve süt verimliliğinin artırılmasını esas alan
suni tohumlama ve doğan buzağı desteği vd uygulanmış, ancak ürünlerin AB kalite
standardına uyum ve AB’inde özellikle son yıllarda uygulanan politikalar içerisinde büyük
önem taşıyan üretim hijyeni, hayvansal üretimde piyasa alt yapısının güçlendirilmesi,
üretimde ihtisaslaşma ve gıda güvenliğine yönelik politikaların uygulanması geç ve
yetersiz kalmıştır.
 Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından, eşleştirme projesi
kapsamında Almanya ile imzalanan sözleşme gereğince, çiftlik hayvanlarının
barındırılması, nakil ve kesim konularına ilişkin ikincil mevzuatın AB
gereklerine göre hazırlanması ve uygun bir hayvan refahı kavramının
geliştirilmesi çalışmaları yürütülmüştür.
 Çiftlik Hayvanlarının Refahına İlişkin Yönetmelik ise, 11/6/2010 tarih ve 5996
sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’na dayanılarak
hazırlanmış ve 24 Aralık 2011 tarihinde 28152 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanmıştır.
 Yönetmelik, çiftlik hayvanlarının gelişmesi, uyumu ve evcilleşme durumları ile
fizyolojik, etolojik ihtiyaçları ve davranışları dikkate alınarak bakıldıkları ve
yetiştirildikleri koşulların sağlanması için en düşük standartları belirlemeyi
amaçlamaktadır.
Yeryüzündeki bütün canlılar, gökyüzünde iki kanadıyla
uçan bütün kuşlar, tıpkı sizin gibi toplumlardır
(ümmetlerdir). Bu Kitap'ta hiçbir şeyi eksik bırakmış
değiliz. Sonra Rablerinin huzurunda bir araya
getirileceklerdir. EN’ÂM SURESİ 38. AYET

Kur'ân-ı Kerîm'de yeryüzünün, bütün canlılar için


yaratıldığı, Dünyadaki her canlının hakkının bulunduğu
söylenmektedir.
Yine bazı sureler hayvan isimlerinden konulmuştur:
Bakara (sığır, inek), En'âm (evcil hayvanlar), Nahl (bal
arısı), Neml (karınca) ve Fîl (fil) sureleri gibi. Tüm bunlar,
insanların tüm yeryüzünün tek kullanıcısı gibi hareket
edemeyeceğini ifade etmektedir.
Cumhuriyet öncesi hayvan hakları ve refahı
 Türk toplumu sosyal ve geleneksel alışkanlıklarına bağlı olarak
yüzyıllardır hayvanların korunması ve refahı konusunda çalışmalarda
bulunmuş, hayvanlara sevgi ve şefkat göstermiş, bu konuda vakıflar
kurmuş ve bu vakıflara önemli gelir kaynakları aktararak devamlılığını
sağlamıştır.
 Özellikle hayvanları üreme, yavrulama ve yavru dönemlerinde koruma
altına almak, ahlaki ve vicdani değerlerin etkinliğinden kaynaklanmıştır.
 Osmanlı padişahlarından Fatih Sultan Mehmet vasiyetinde vahşi
hayvanların yumurtada veya yavru oldukları dönemlerde korunmaları
gerektiğini belirtirken, daha sonra gelen dönemlerde göçmen kuşların,
özellikle leyleklerin karşılaştıkları zorlukları bertaraf etmek için bir vakıf
ve bu vakfa bağlı Dünya’nın ilk leylek hastanesi olan ‘Gurabâhâne-i
Lâklâkan’ 19. yz’da Bursa’da kurulmuştur .
 Tarih boyunca İstanbul şehrinin bir
parçası olmuş olan köpekler özellikle
Osmanlılar döneminde ayrıcalıklı bir yere
sahip oldular. İstanbul’un sokaklarında
mahallelerinde serbestçe dolaşan
köpekler yabancı seyyah ve gözlemcilerin
de ilgisini çekmiş o dönemlerdeki İstanbul
kart postallarının olmazsa olmazı gibi bir
yer edinmişti.
 19.yy’ın tanınmış seyyahlarından Edmond
De Amicis ise İstanbul’un köpekleri ile
ilgili olarak şu ifadeleri
kullanıyordu: “İstanbul kocaman bir
köpek harasıdır; şehre varır varmaz
herkes bunu görür.
İstanbul’da Köpek Sürgünü

 İstanbul’u sokak köpeklerinden temizlemek için ilk teşebbüs Sultan


II.Mahmut’tan geldi. Vapurlara toplanan köpekler Hayırsız Adaya sürüldüler.
Ancak çıkan ani bir fırtına sonucunda vapur geldiği sahile geri dönmek
zorunda kaldı. İstanbul halkı da köpeklerin sürgün edilmesine karşıydı.
Padişaha yapılan başvuruların sonunda bu karardan kesin olarak dönüldü
 Bir diğer teşebbüs Sultan Abdülaziz döneminde yaşandı. Köpekler toplanarak
gemilerle yine Hayırsız Adaya gönderildi. Ancak bir süre sonra İstanbul’un
çeşitli semtlerinde çıkan yangınlar köpeklerine bağlı halkın bir intikamı
olarak değerlendirildi ve ikinci bir emirle köpekler tekrar şehre getirildiler.
 II. Abdülhamit döneminde ise köpekler en rahat dönemlerinden birini
yaşadılar. Padişah köpeklerle uğraşmak yerine kuduz hastalığı ile mücadele
için dünyanın üçüncü Kuduz Enstitüsünü İstanbul’da kurdurdu.
 İstanbul köpeklerinin bu rahat dönemi
Meşrutiyetin ilanı ve yönetimde
değişikliklerle sona erdi. Talat Paşa’nın
Dahiliye Nazırı, Suphi Bey’in İstanbul
Şehremini olduğu 1910 yılında İstanbul
köpekleri için kesin bir sürgün kararı
alındı.
 Bu kararda şehirleşmeyle beraber
köpeklerin bir sorun olarak çıkması
kadar İttihat ve Terakkinin “daha Avrupalı
görünme kaygısı” da etkili oldu.
Yüzyıllardır İstanbulluların sevdiği,
beslediği, mahallelerde sokaklarda sosyal
hayatın içinde önemli bir figür olan
köpekler birkaç gün içinde toplandı,
kafeslerle tıkıldı, mavnalara yüklenerek
Hayırsız Adaya götürüldüler.
Refah verim ilişkisi
 Hayvan refahı ile hayvansal üretim arasındaki ilişkinin gereği olarak refah
düzeyi yüksek olan hayvanlardan daha fazla ürün beklemek doğaldır.
 Hayvansal üretim yapan ticari işletmelerde barınaklardaki hayvan sayısının
fazlalığına bağlı yüksek yerleşim sıklığı, yetersiz kalan işgücü ve dikkatsiz
bakım gibi nedenlerle özellikle tırnak, ayak ve meme hastalıkları artmıştır.
 Kesimlik hayvanların et kalitesini etkileyen etkenlerden birisi de, nakil
sırasında hayvanların insanlar tarafından gördüğü kötü muamele ve yetersiz
önlem nedeniyle kendi aralarındaki kavgalardır. Bu durum karkasta sıyrık ve
tahribatlara neden olup, ekonomik yönden kayıplara yol açabilmektedir
 Bir sürünün verimlerinde azalma refah düzeyinin zayıf olduğunun göstergesi
iken, verimin en yüksek düzeye çıkması, refahın her zaman çok iyi olduğu
anlamına gelmeyebilir.
İnsan sağlığı ve hayvan refahı
 Üretimde birim alandan daha fazla ve ekonomik ürün alma eğilimleri
ekolojik dengeyi ve ürün kalitesinde sağlığı ikinci plana itmiştir.
 Önceleri fark edilemeyen bu durum, yavaş yavaş insan ve hayvan
sağlığını tehdit eder duruma gelmiştir
 Örneğin, Deli dana Hastalığı, ineklerin Scrapie’den ölen koyunlardan
elde edilen et-kemik unlarıyla beslenmesinden ortaya çıkmıştır.
 Yapılan araştırmalar hastalığı taşıyan sığır etini yiyen insanlarda ise
yine prion proteini kaynaklı bir sinir hastalığı olan Creutzfeldt Jacop
(CJ) hastalığının ortaya çıktığını göstermiştir.
 Buradan çıkaracağımız sonuç her türün kendine özgü besleme kuralları
içinde beslenmesidir. Bu durum hayvan refahı çerçevesinde uyulması
gereken bir kuraldır
Hayvan davranışları ile refah ilişkisi
 Her ne kadar hayvanlar hissedebilen canlılar olsa da hayvanların içinde
bulundukları iyi veya kötü durumu ifade etme imkânları olmamakla birlikte
bu durumları, yetiştirici veya konunun uzmanları tarafından hayvanın
görünüm ve hareketleriyle tespit edilebilir.
 Çarpma, ağrı veya stres durumunda hayvan davranışlarında değişiklikler
gözlenir. Kötü refah koşullarının önemli göstergeleri arasında artan ölüm
vakaları, büyümede gecikme ve yavru sayısında azalma sayılabilir.
Hayvanların normal davranışlarının iyi bilinmesi anormal davranışları refahla
ilişkilendirebilmek için gereklidir
 Sürüde anormal veya zararlı davranışların olması refahın iyi olmadığını
gösterir.
Barınaklarda refah
 Hayvanlar yılın belli mevsimlerini veya tamamını barınaklarda
geçirmektedirler. Bu yüzden barınaklarda gerekli olan refah şartlarının
sağlanması istenen verim düzeyine erişmek için elzemdir.
 Öncelikle barınak güneş ve temiz havayı yeterince alabilecek şekilde
inşa edilmelidir. Barınağın karanlık, havasız ve hijyen koşullarına uygun
olmaması, hayvanın sağlığı ve verimi üzerinde büyük oranda etkili
olmaktadır.
 Barınaklarda genişlik tayin edilirken sadece hayvanın yatacağı, ayakta
duracağı kadar yer değil; yemlik, gidiş-geliş yeri, gübre ve idrar yolu gibi
kısımların da hesaplanması gerekir
 Düşük nem
 Aydınlatma
Sığır barınakları
 Sığır barınakları, sabit bağlamalı ahırlar, sabit bölmeli bağlamasız ahırlar ve
serbest dolaşımlı ahırlar şeklinde olmak üzere değişik şekillerde inşa edilirler.
 Hayvanların bağlı veya serbest dolaşımlı sistemlerde yetiştirilmesinin hayvan
refahı ve verimi üzerinde etkisi büyüktür
 Hayvanların bağlı olması, hayvanların hareketlerini ve komşularıyla olan
sosyal ilişkilerini sınırlamakta; yatma, kalkma ve dinlenme davranışları
üzerine etkili olmaktadır
 Hayvanların sürekli bağlı olmaları, onlarda hareket yetersizliğine bağlı olarak
oluşan fizyolojik ve morfolojik bozuklukların ortaya çıkmasına neden olur
 Hareketli olmaları ise fizyolojik fonksiyonlarını olumlu yönde etkiler.
 Havalandırmanın hayvan sağlığı, verimi ve refahına etkisi çok fazladır.
 500 kg ağırlığında olan büyükbaş bir hayvanın saatte yaklaşık olarak 6 m³
temiz havaya ihtiyacı vardır
Sığır için barınak alanı

Büyükbaş Hayvanlar Barınak İç alanı (m²) Barınak Dış Alanı (m²)

Et Sığırı 100 kg CA’a kadar 1,5 3

200 kg “ 2,5 5

350 kg “ 4 8

350 kg CA üzerinde 5 10

Süt İneği (bir hayvana) 6 12

Damızlık Boğa 10 30

Et sığırlarında 350 kg CA’ın üzerinde olan her 100 kg için ayrıca 1 m² iç alan, 0.75 m² dış
alan hesaplanmalıdır.

Tablo: Avrupa Birliği Standartlarına göre barınak alanları


Koyun-keçi barınakları
 Küçük ruminantlar sahip oldukları yapağı ve kıl örtüsünden dolayı sığırlara
göre dış etkenlere karşı daha dayanıklı türlerdir. Bu sebeple sığır
barınaklarına göre bu türlerin barınakları daha az maliyetle yapılabilir.
 Fakat şartlara uygun olmayan, rutubetli, havasız, sıkışık barınaklar koyun ve
keçilerin hastalanmasına ve verim düşüklüğüne neden olurlar
 Ağıllar planlanırken soğuktan çok, sıcaktan korunma esası üzerinde
durulmalı ve rutubeti yüksek olmayan bir ağıl içi ortam oluşturulmaya
çalışılmalıdır.
 Küçükbaş barınakları iklime göre sınıflandırılırsa, sundurmalar ve ağıllar
olmak üzere ikiye ayrılır. Sıcak ve ılık iklime sahip bölgelerde kuzey rüzgârı
engellenmiş ve üsten yağmur geçirmeyen sundurmalar barınak olarak
kullanır. Bir işletmede ağılın büyüklüğü kış aylarında barındırılacak koyun-
keçi, kuzu-oğlak ve koç-teke sayısına göre tespit edilir.
Küçükbaş hayvanlar için önerilen barınak alanı

Küçükbaş Hayvan Barınak İç Alanı (m²) Barınak Dış Alanı (m²)

Ergin Koyun ve Keçi 1,5 2,5

Kuzu ve Oğlak 0,35 0,5

Ağıl ölçüleri Akçapınar, (2000)


Alan (m²) Yeml.Uzu.(cm) Ağıl Sıcaklığı (ºC) Ağıl Nemi (%)

Anaç Koyun 0,7-1 40 6-14 70-80

Kuzu 0,4-0,5 20 12-16 70-80

Toklu 0,5-0,7 30 12-16 70-80

Koç (ferdi) 3-4 50 6-14 70-80

Koç (grup) 1,5-2 50 6-14 70-80


Merada Refah
 Mera bitkileri otlatma olgunluğuna ulaştıkları zaman hayvanlara
otlatılmalıdır. Bu dönem doğru tespit edilirse hayvanlar meradaki bitkilerden
yüksek oranda faydalanmış olurlar
 Hayvanlar meraya çıkarılmadan önce gerekli koruyucu tedbirler ve aşıları
yapılmalıdır. Hayvanlar meraya çıkarılırken türlerine ve yaşlarına göre
sınıflandırılarak meraya çıkarılmalıdır.
 Meralarda hayvanların bakım ve beslenme açısından bütün ihtiyaçları
düşünülmelidir. Bu amaçla içme suyu, ek yemlik, tuzluk, gölgelik, kaşınma
kazıkları, mera çitleri ve hayvan barınakları gibi değişik tesis ve yapılara
ihtiyaç duyulmaktadır
 Otlatma mevsimi boyunca günün güneşli ve sıcak saatlerinde hayvanların
otlamaya ara vererek gölgelikler altında dinlenmeye, geviş getirmeye ve
hatta uyumaya ihtiyaçları vardır
 Gölgelenme ihtiyacını gideren hayvanlar, daha sakin olur ve meradan daha iyi
faydalanırlar.
Sığırlarda gölgelik gereksinimi (Altın vd 2005)

Tavsiye edilen gölgelik En az gölgelik ihtiyacı


Hayvanın özelliği İhtiyacı (m²/baş) (m²/baş)

180 kg’lık sığır 2,1 1,7

360 kg’lık sığır 3,0 2,3

Et sığırı 3,7 2,6

Süt sığırı 4,7 3,7

 Kaşınma ihtiyacı, hayvanlarda fizyolojik olarak oluşabildiği gibi, sinek, arı ve diğer
böceklerin etkileriyle de ortaya çıkabilmektedir.
 Bu ihtiyacını gideremeyen hayvanlar huzursuz olmakta ve meradan yararlanma randımanı
azalarak verim gücü düşmektedir. Kaşınma ihtiyacını karşılamak amacıyla 1,5-2 m boyunda
kazıklar kullanılabilir.
Bakım-beslemede refah
 Bir hayvan için bakım ve beslenme uterus içi ortamında başlamakta ve ekonomik ömrü bitip,
kesime sevk edildiği ana kadar devam etmektedir.
 Bir hayvan gebe kaldığı andan itibaren, kendi yaşam ve verim payı için gerekli olan besin
maddelerine ilaveten, yavrusunun büyüme ve gelişmesi için gerekli olan besinleri de
almalıdır. İhtiyaç duyduğu besinleri eksik alması durumunda yavrunun büyüme ve gelişmesi
sağlıklı olmaz.
 İşletmenin imkanlarına göre gebe hayvanlar ayrı tutulmalı, barınakta gerekli olan temizlik ve
hijyen şartları sağlanmalıdır.
 Yazın hayvanlar için ideal ortam dışarıda temiz otlar üzerinde doğum yapmasıdır. Fakat diğer
mevsimlerde buzağılama yerinin temizlenmesi, dezenfekte edilmesi ve temiz bol altlık ile
döşenmesi sağlanmalıdır
 Beslenmenin yetersiz olduğu durumlarda buzağı ölüm oranları yüksek olmaktadır. Bu ölümleri
en aza indirmek için gerekli olan tedbirlerin başında beslenme ile ilgili tedbirler gelmektedir.
Doğumu takip eden ilk yarım saat içinde yavruya ağırlığının %5’i kadar ağız (kolustrum) sütü
verilmelidir.
Hayvanlarda sevk ve idareyi kolaylaştırmak ve değişik amaçlarla kastrasyon, kuyruk kesme,
boynuzların köreltilmesi, dağlama ile numaralandırma, tırnak kesme işlemleri yapılmaktadır. Bu
işlemler yapılırken hayvanın sağlığı ve refahı göz önünde bulundurulmalıdır. Mümkün olduğunca
ağrı kesici ve sedatifler kullanılarak bu işlemler gerçekleştirilmelidir.

 Kastrasyon: Saldırganlık ve seksüel davranışları azaltmak için yapılır ve çeşitli yöntemler


uygulanır. Türkiye’de sığırda, koyun ve keçilerde kastrasyon düşük düzeyde uygulanmaktadır.
(Hayvan refahı açısından önemlidir).
 Boynuz köreltilme:Sığırlarda boynuz gelişiminin engellenmesi, çiftlikte ve taşıma sırasında
idarenin kolaylaştırılması ve hayvanlarda yaralanmanın engellenmesi amacıyla yapılır. Refah
açısından hayvanlar gençken ve anestezi kullanılarak bu işlem yapılmalıdır.
 Numaralama: İşletmedeki hayvanları numaralandırmak amacıyla soğuk ve sıcak dağlama
işlemi yapılmaktadır. Sıcak dağlama hayvanlarda acı ve stres oluşturduğu için refah açısından
soğuk dağlama tercih edilmelidir
 Tırnak kesme: Açıkta, merada, betonlu zeminlerde gezen hayvanlarda tırnaklar gezinme
oranında aşınır. Fakat uzun süre ahırda kapalı olarak bulundurulurlarsa, hem tırnaklar hem de
yalancı mahmuzlar hayvana zarar verecek derecede uzarlar. Kullanılacak kesici aletlerle
tırnaklar tıraş edilebilirken dikkat edilmesi gereken nokta hassas dokuların zedelenmemesidir.
 Genel vücut temizliği: Her gün fırça ve kaşağı kullanılarak hayvanlara gerekli
temizlik yapılması durumunda, bu durum hayvanları rahatlattığı gibi hayvanın
daha temiz ve sağlıklı görünmesini, temiz ürün üretilmesini sağlar.
 Ayrıca bu tür temizliğin masaj yerine geçip kan dolaşımını artıracağı ve bunun
da süt veriminde %10’a kadar varabilecek artışlara neden olacağını öne süren
çalışmalar vardır.
Koyunda davranış
Çiftlik Hayvanlarında
Yapılan Belli Başlı
Uygulamalar
Hayvan Refahı
Kastrasyon
Boynuz Köreltme
Kulak numarası takılması
Tırnak Kesimi
Koyunda kırkım,sığır traşı
Kuyruk kesme
Sığırda Kuyruk kesimi
NAKİLLERDE HAYVAN REFAHI

"Bir ülkenin gelişmişlik ve uygarlık düzeyi o ülkenin


hayvanlara davranış biçimi ile ölçülür”
Mahatma Gandhi
GİRİŞ
Çeşitli amaçlarla bölgeler arasında karayolu, demiryolu, denizyolu,
havayolu ve yürüterek hayvanlar nakledilmektedir.
Refah kurallarına uygun yapılmayan nakiller hayvan refahını ve
sağlığını olumsuz olarak etkilemenin yanı sıra hayvanlarda ölümlere,
yararlanmalara ve buna bağlı olarak et kalitesinin bozulmasına neden
olur ki bundan dolayı ekonomik kayıplar meydana gelmektedir.
NAKİLLERDE HAYVAN REFAHI
Hayvanların Nakilleri Sırasında Refahı Ve Korunması
Yönetmeliği’nde nakliyenin tanımı, varış yerinde indirme işlemi
tamamlanıncaya dek hayvanların bir ya da birden fazla nakil aracı
ile gerçekleştirilen hareketleri bindirme, indirme, aktarma ve
dinlendirme dahil bununla ilgili işlemleri şeklinde ifade edilmiştir.
Hayvanların nakilleri stressiz ve kısa zamanda gerçekleştirilecek
şekilde yapılmalıdır.
Yükleme ve boşaltma işlemleri dikkatlice ve hayvanları herhangi
bir elektriksel aygıt kullanılmadan gerçekleştirilmelidir.
Nakliye öncesi ve esnasında herhangi bir yatıştırıcı ilaç kullanılması
yasaktır.
1.5. Nerelerde Hayvan Refahı?
1. Barınaklarda refah
2. Merada refah
3. Bakım-Beslemede refah
4. Nakilde refah
5. Kesimde refah
Avrupa Birliği’nde Hayvan Refah Uygulamaları

Avrupa Birliği yasal düzenlemelerinde hayvanlar; “duygulara sahip


canlılar” olarak kabul edilmektedir. Çiftlik hayvanlarında refah
uygulamaları, temel olarak hayvanın yaşam süresinin üç aşamasında
dikkati çekmekte ve önem kazanmaktadır. Bunlar:

1. Hayvansal üretim amacıyla yetiştirilen hayvanların korunması:


AB’nde 98/58/EC sayılı Direktif: Hayvan refahının merkeze konulduğu
yetiştirme sistemlerinin kurulması istenmiş ve minimum standartlar
belirlenmiştir (Karaağaç 2007).

2. Hayvan nakli: AB’nde hayvanların nakil ve nakille ilgili işlemler


sırasında korunması, 2005/1/EC sayılı Konsey Regülasyonuyla yasal olarak
düzenlenmiştir. Hayvan nakillerinde AB standartları belirlenmiş ve nakil
vasıtalarının dizaynından başlayıp hijyenine kadar düzenleme getirilirken,
yükleme ve boşaltma sırasında hayvanların kesinlikle acı çekmemesi
istenmiştir.

3. Hayvanların kesilmesi ve öldürülmesi: 93/119/EC sayılı konsey


kararıyla, mezbahaya getirilen hayvanların taşıyıcı konteynerlerden
ürkütülmeden, heyecanlandırılmadan ve incitilmeden boşaltılmaları
istenmiştir (Karağaç 2007).
Türkiye’de Hayvan Refahı Uygulamaları

AB müzakere süreciyle birlikte, Hayvan Refahı çerçevesinde bazı


yasal düzenlemeler yapılmıştır. Hayvan refahı ile ilgili en önemli yasal
düzenleme 2004 yılında yayımlanan 5199 sayılı Hayvanları Koruma
Kanunu’dur. Kanunun amacı, hayvanların rahat yaşamlarını ve
hayvanlara iyi ve uygun davranılmasını, hayvanların acı, ıstırap ve
eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, mağduriyetlerinin
önlenmesini sağlamaktır.

Hayvan refahı ile ilişkili olan organik hayvancılık alanında yapılan


yasal düzenlemeler 2004 yılında Organik Tarım Kanunu ve 2005
yılında da Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına ilişkin
Yönetmelik ile yürürlüğe girmiştir.

Çiftlik hayvanlarının barındırılması, nakli ve kesim konularına ilişkin


AB’inde ikincil mevzuat olarak bahsedilen direktif tek bir yönetmelikte
toplanarak 23.12.2011 tarihli ve 28151 sayılı Çiftlik Hayvanlarının
Refahı ile ilgili yönetmelikle yayımlanmıştır.
AB uyum çalışmaları kapsamında gerek mevzuat gerekse uygulama
anlamında düzenlemeler yapılmasını zorunlu kılan, çiftlik hayvanlarının nakli
sırasında refahlarını düzenleyen 1/2005/EC sayılı Konsey Yönetmeliği
incelenmiş olup, Türkiye’de de bu doğrultuda 11/6/2010 tarihli ve 5996 sayılı
Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununa dayanılarak, 17
Aralık 2011 tarihli ve 28145 sayılı Yurt İçinde Canlı Hayvan ve Hayvansal
Ürünlerin Nakilleri Hakkında Yönetmelik ve 24 Aralık 2011 tarihli ve 28152
sayılı Hayvanların Nakilleri Sırasında Refahı ve Korunması Yönetmeliği
yayımlanmıştır.

Yapılan düzenlemelerle, hayvanların yurt içi nakilleri sırasında eziyet


edilmeden, güvenli ve sağlıklı bir şekilde gidecekleri yere varabilmeleri için
gerekli koşullar ile ilgili esas ve usuller belirlenmiştir.

Ayrıca, her yıl yayımlanan Hayvan Hastalıkları ile Mücadele ve Hayvan


Hareketleri Kontrolü Genelgesi’nde yer alan nakil araçları, hayvanların
araçlara yüklenmesi, taşınması, boşaltılması ve hayvan refahı ile ilgili genel
koşullar da belirtilmiştir.
Hayvan Nakli ve Nakillerde Refah
Naklin refaha etkisi, hayvanların nakil araçlarına yüklenme ve boşaltılmaları,
aracın dizaynı, nakil zamanı ve süresi, sürüş kalitesi, uzun nakillerde yiyecek ve
suyun sağlanması, dinlenme süresi ve nakil planı hayvan refahını etkiler .

Hayvan Nakillerinin Nedenleri


1. Hayvan yoğunluğu düşük bölgelere yapılan sevk
2. Daha karlı besinin yapılabileceği bölgelere yapılan sevk
3. Nüfus yoğunluğu yüksek bölgelere yapılan sevk
4. Kesimhane ve et işleme tesislerinin bulunduğu yerlere yapılan
sevk
1. İnsanların kendi göçlerine bağlı olarak yapılan sevk
2. Damızlık değere sahip hayvanların başka bölgelere sevki
3. Kurban bayramında yapılan sevk
4. Meradan faydalanmak için yapılan sevk
5. Koşum ve nakliye amacıyla yapılan sevk
Hayvanlar Nakledilmeden Önce
Dikkat Edilecek Noktalar • Nakil esnasında hayvanların
Broom’a (2005) göre, naklin iyi gözlemlenmesi, dinlendirilmesi, su
planlanması, refahını etkileyen en ve yem ihtiyaçlarının karşılanması
önemli unsurdur. Bu noktada nakil amacıyla mola yerlerinin
için; belirlenmesi
• Nakledilecek hayvanlarda
hastalık kontrollerinin yapılması
• Hayvanların hazırlanması
gibi konuların dikkate alınması
• Hangi ulaşım aracının gerekir (Altınçekiç ve Koyuncu
kullanılacağına karar verilmesi 2010).
• Nakil süresinin tahmini
• Aracın hazırlanması ve bakımı
• Gerekli belgelerin hazırlanması
• Kullanılacak araçta hayvanlara
yeterli alanın planlanması
Hayvanların Nakile Uygunluğu

Nakil yapılmadan önce hayvanların sağlık kontrolü yapılmalı,


sağlığı elvermeyen hayvanların nakline izin verilmemelidir.

Gebeliğin son bir ayında, yeni doğum yapmış (48 saat), 14


günlük yaştan küçük buzağılar, ayağa kalkamayan, kırık nedeniyle
şiddetli ağrı çeken, kanamalı, geniş ve derin yaraya sahip, sistemik
hastalıklı, aç, zayıf, güçsüz, ayağı sakat, uterus prolabe olmuş,
görülebilir dolaşım ve solunum sistemi hastalıklı, koordinasyon
bozukluğu olan, çevreye karşı aşırı reaksiyon gösteren, boynuzu
kopmuş veya gözleri kör hayvanlar nakledilmemelidir (Anonymous
2002).
Türkiye’de Hayvan Nakli İle İlgili Refah Uygulamaları

Avrupa Birliğinde olduğu gibi Türkiye’de de taşıma sırasında


hayvanların refahlarını korumaya yönelik düzenlemeler bulunmaktadır.
AB uyum sürecinde konuyla ilgili mevzuatların gerektirdiği
yaptırımlar ve bu yaptırımları uygulama olanaklarında çeşitli sorunlarla
yüz yüze olan Türkiye’de, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Koruma
ve Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan genelge ile hayvan
nakil araçları, hayvanların yüklenmesi, taşınması ve boşaltılmasına
yönelik düzenlemeler yürürlüğe konmuştur.
Nakil öncesi ve sonrası hayvanların kontrolü
5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda Ve Yem Kanunu’nda
hayvan nakillerinde, hayvan pazarlarında hastalıkların yayılmasının
önlenmesi için alınacak önlemler hususunda canlı hayvan nakillerinde nakil
öncesi hayvanların muayenesinin yapılması ve sağlık raporlarının
düzenlenmesi gerektiği bildirilmiştir.
Yine Tarım Bakanlığının her yıl çıkardığı Hayvan Sağlık ve Zararları ile
Mücadele Programında bu konular detaylı olarak yer verilmiştir.
Nakil aracında gerekli alan
 FAWC ( Farm Animal Welfare Committee) nin tavsiyeleri mevcuttur.
 Araçlarda hayvan başına ayrılan alan, nakil esnasında refahı etkileyen
en önemli faktörlerden biridir
 Hayvanlarda doğrusal vücut ölçüleri, canlı ağırlığın (W) küp kökü (3√W)
ile orantılıdır. Bir hayvanın vücut yüzey alanı ise, bu kriterin karesi
(3√W)2 ile orantılıdır.
 Bu da canlı ağırlığın karesinin küp köküne (3√W2) ve böylece W2/3 veya
W0.67 ye eşittir.
 Hayvan başına ayrılan alan (m2/hayvan), belli bir canlı ağırlığa ayrılan
alan (m2/100 kg) veya birim alana düşen canlı ağırlık (kg/m2) ile ifade
edilebilmektedir.
 FAWC tarafından nakil araçlarında hayvan başına ayrılması gereken
minimum alanın hesaplanmasında; A = 0.021xW0.67 eşitliğinin
kullanılması tavsiye edilmektedir.
 Eşitlikte A: Bir hayvana ayrılması gereken minimum zemin alanı (m2);
W0.67: Hayvanın canlı ağırlığı (kg); 0.021: Sabit değerdir.
 Knowles (1998), Knowles vd., (1998) göre, yükleme yoğunluğuna tür,
yaş, canlı ağırlık, cinsiyet, gebelik durumu, nakil süresi, çevre
sıcaklığı, koyunlarda yapağı uzunluğu, sığırlarda ve koyunlarda boynuz
gibi faktörler etkili olmaktadır.
 FAWC tarafından nakil süresi 4 saatten daha az olan ve yapağısı
kırkılmamış kuzuların naklinde hayvan başına ayrılan alanın
belirlenmesi için Buchenauer Eşitliği (A = 0.025 W0.67) tavsiye
edilmiştir
 Bir araştırmada, yükleme yoğunluğunun artmasıyla kortizol seviyesi ve
kreatin kinaz aktivitesi ile ezik bölgelere sahip karkas ve denge
kaybına bağlı olarak düşen hayvan sayısında artış olduğunu
bildirmektedir.
 Hayvan yoğunluğu ile ilgili olarak yapılan çalışmalarda nakil sırasında
meydana gelen ölümlerin büyük ölçüde birim alandaki aşırı hayvan
yoğunluğundan kaynaklandığı belirtilmektedir.
 Hayvan yoğunluğunun, hayvanlar arası saldırganlık veya birbirlerinin
üzerine atlama davranışlarıyla da ilişkisi vardır. Alanın daralmasıyla
hayvanlar arasında tehdit, kavga ve yaralama davranışları görülebilir.
 Boynuzlu hayvanların nakliyesinde hayvan başına alan boynuzsuz
hayvanlar için hesaplanandan %5 fazla olmalıdır.
Nakil araçları
Türkiye’de nakil araçlarıyla ilgili 24 Aralık 2011 tarihinde yayımlanan
Hayvanların Nakilleri Sırasında Refahı Ve Korunmasına İlişkin 28152 sayılı
Yönetmelik hükümlerine göre:
•Nakil
araçları ve bunların donanımı; hayvanların yaralanmalarını ve acı
çekmelerini engelleyebilmeli ve güvenliğini sağlayabilmeli.
•Hayvanları aşırı sıcak ve soğuğa, kötü hava koşullarına karşı koruyabilmeli.
•Hayvanların kaçmasını ya da araçtan düşmesini önleyen ve hareketliliğin
yarattığı zorlamalara dayanabilme.

• Zemini, kaygan olmayan bir malzeme ile kaplanmış ve zemin döşemesi, idrar
ve dışkı sızıntısını asgariye indirmeli.
• Nakliye sırasında hayvanların kontrol edilebilmesi ve bakımı için yeterli
aydınlatma imkânı sağlayabilmeli.
Ayrıca 17.12.2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan 28145 sayılı Yurt
İçinde Canlı Hayvan Ve Hayvansal Ürünlerin Nakilleri Hakkında Yönetmeliğin
19. Maddesinde nakil araçlarına ilişkin şartlar belirtilmiştir.

Hayvan nakleden araç şoförlerinin eğitimi


Hayvanların Nakilleri Sırasında Refahı Ve Korunmasına İlişkin 28152 Sayılı
Yönetmelikte “nakilde görevli hayvan bakıcısı konu ile ilgili eğitilmiş olmalı ve
görevlerini herhangi bir şiddet kullanmadan yerine getirmelidir” şeklinde ifade
edilmektedir.
Ayrıca aynı yönetmeliğin 22. Maddesinde; «yönetmeliğin hükümlerine
uygun olarak nakliyeci, bakıcı ve sürücü için eğitim kursları düzenlenir»
ifadesi yer alır.
Söz konusu eğitim, hayvanların nakli sırasında korunmasına ilişkin teknik
ve idari konuları içerir.
Yükleme ve boşaltma işlemleri
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının yayınladığı 28152 Sayılı Hayvanların
Nakilleri Sırasında Refahı ve Korunmasına ilişkin yönetmelikte nakil için
hayvanların araçlara yüklenmesi ve boşaltılması esnasında uyulması gereken
kurallar şunlardır:

•Nakilaraçlarının yükleme yapılmadan önce temizlik, dezenfeksiyon ve anti


parazit ilaçlaması yapılmalı,

•Aracıntaban döşemeleri üzerine en az 2 cm kalınlığında yataklık, sap, saman


veya talaş vs. maddeler serilmeli,

•Nakil
vasıtalarına normalden fazla hayvan yüklenmeyecek, değişik türlerden
hayvan yüklenmesi durumunda araçlar içinde ayrı bölmeler oluşturulmalı,
•Hayvanların türlerine göre uygun eğimde rampalar kullanılmalı,
•Rampalarüzerinde, hayvanlar riske maruz kalmadan ya da zorluk çekmeden
tırmanmalarını ve inmelerini sağlayacak ayak çıkıntıları yer almalı,
•Kaldırma platformları ve nakil aracındaki çok katlı taşıma sistemlerinin üst
katlarında, hayvanların indirme ve bindirme işlemleri sırasında düşmesini ve
kaçmasını önleyecek güvenlik bariyerleri bulunmalı,
•Bindirme ve indirme sırasında uygun aydınlatma sağlanmalı, (Anonim 2011a).
Avustralya’da yapılan bir araştırmada, özellikle boşaltma sırasında
sığırların, 120 cm genişliğinde %20 eğimli bir rampada, daha dar olan (70
cm) ve %33’lük eğime sahip bir rampaya göre daha rahat ve daha az
kayarak ilerledikleri gözlemlemiştir.

Nitekim %20’den daha fazla eğime sahip olan rampaların kullanımında,


özellikle hayvanların grup halinde ani hareket etmeleri durumunda düşme
riski artmaktadır.

Lapworth’e (1990) göre, kullanılan yükleme rampası genişliği çoğunlukla


aracın arka kapağı kadar, yani araç genişliğinde olacak şekilde yaklaşık
300 cm’dir.
Nakilde refahı etkileyen önemli faktörlerden biri de nakil süresidir:
- Nakil süresi ilk hayvanın yüklenmesinden son hayvanın indirilmesine kadar geçen
süredir.
- Deniz taşımacılığı araçlarında geçirilen süre taşıma süresinden sayılır ve bu süreye
dâhil edilir.
- Çiftlik hayvanlarının taşınması için özel taşıma bölmelerine sahip gemiler de
kullanılmaktadır. Bu tür deniz taşıma araçlarında geçirilen süre ise toplam seyahat
süresine dahil edilmez.
- Hava taşımacılığının kullanıldığı durumlarda ise uçakta geçirilen süre toplam
seyahat süresinden sayılmaz
Karayolunda kullanılan nakil araçlarında yerleşim sıklığı ve nakil
sırasındaki uygulamalar
• Beslenmesi ve su verilmesi için uygun tesislerin mevcut olması
gerekmektedir.
• Nakil aracında, hayvan yüklü konteynerlerin birbiri üzerine konulması
halinde, konteynerlerin dengesi sağlanmalı ve havalandırma
engellenmemelidir.
• Nakil sırasında, hayvanlara vurma ya da tekmeleme, hayvanların
gereksiz yere acı çekmelerine neden olacak baskı uygulanmamalıdır.
• Farklı türlerdeki, bağlanmış ve serbest hayvanlar birbirlerinden ayrı
olarak nakledilmelidir.
• Araçta bölme içi yükseklik, hayvanın omuz başı yüksekliğinden en az 75
cm daha yüksek olmalıdır.
• Kayıt altına alınmamış çiftlik hayvanlarının nakilleri yapılmamalı,
hayvanların fiziksel ve sağlık şartları nakle uygun olmalıdır.
 Hayvanların nakilleri stressiz ve kısa zamanda
gerçekleştirilecek şekilde yapılmalıdır.
 Yükleme ve boşaltma işlemleri dikkatlice ve hayvanları
herhangi bir elektriksel aygıt kullanılmadan
gerçekleştirilmelidir.
 Nakliye öncesi ve esnasında herhangi bir yatıştırıcı ilaç
kullanılması yasaktır.
Yükleme ve nakil sırasında kullanılması yasak
ekipman

ÜVENDİRE
At naklinde yavaşa kullanılmaz

X
Bilgi için:
https://www.resmigazete.gov.tr/es
kiler/2011/12/20111224-2.htm
Hayvan nakillerinde taşıma mesafeleri ve molalar
Nakilde refah konusunu incelerken üzerinde durmamız gereken en önemli
faktörlerden birisi de nakil süresidir.
Yükleme ve nakile alışık olmayan hayvanların refahı, yüklemeden sonra ilk
birkaç saat içinde oldukça düşüktür. Daha sonra belli bir dereceye kadar
adaptasyon oluşmakta, bu adaptasyon türlere ve şartlara göre değişmekte,
ancak birkaç saat sonra nakil süresi uzadıkça refah tekrar zayıflamaktadır. Bu
nedenle nakil süresi mümkün olduğu kadar kısa olmalıdır.
Hayvanların nakilleri sırasında refahı ve korunmasına ilişkin yönetmelikte
hayvan nakilleri sırasındaki su verme, besleme aralıkları, yolculuk saatleri ve
dinlenme sürelerine ilişkin refah uygulamalarına yönelik standartların
sağlanması gerekmektedir.

• Kümes hayvanlarında, 12 saat ya da yumurtadan çıktıktan sonra 72 saat


içinde tamamlanması kaydı ile civcivler için 24 saatten az süren yolculuklar
hariç, yeterli miktarda yem ve su bulundurulmalıdır
• Nakil sonunda, hayvanların araçlardan indirilmesi, yem ve su verilmesi ve
en az 24 saat süre ile dinlendirilmesi gerekir.
• Sekiz saati aşan uzun süreli yolculuklarda uygun aralıklarla hayvanlara yem
ve su verilmelidir.
Atların nakli
Atlarda hayvan refahı problemine
yol açan konulardan biri de
atların naklidir.
 Nakil şartları potansiyel stres
faktörlerine yol açarak atın
performansını da riske atma
tehlikesi taşımaktadır.
 Her yıl çok fazla sayıda at
yerel, ulusal ve uluslararası
düzeyde taşınmaktadır.
Atların bir yerden başka bir yere naklinde
ulusal ve uluslararası kurallar, nakil sırasında
sağlık ve at refahının gözetilmesi için
standartları düzenlemektedir.
 Yanez-Pizana vd (2012) tarafından
yapılan bir çalışmada iki saatin üzerinde
yapılan nakillerde, atlarda hiperglisemi,
hiperkalsemi, metabolik asidoz ve şiddetli
dehidrasyon gibi sağlık sorunlarının
oluşabileceği ortaya konmuştur.
 Ayrıca solunum problemlerinin artma riski de naklin genel
sonuçlarından biridir.
 Nakil sırasında sürücü hatasından, iç donanımdan ve araç tipi ya da
dizaynından kaynaklanan at yaralanmaları da yaygın görülebilir.
 Atların refahını iyileştirmek için nakil öncesinde atları nakil aracına
alıştırma ve taşıma sırasında iyi bir havalandırma ve uygun ortam
sıcaklığı sağlanmalıdır.
 Atların araç içinde yeterli yerleri olmalı ve doğal duruşlarını özgürce
nakil aracının içinde gösterebilmelidirler.
 Uzun yolculuklarda dinlenme molaları verilmeli ve bu arada atların su
içmesi sağlanmalıdır
Mevcut Durumun Değerlendirilmesi
Günümüzde Avrupa Birliği kuruluşları ve üye ülkelerde hayvan refahı
konusunda önemli gelişmeler kaydedilmiş ve birçok yasal düzenleme
yapılmıştır.
Hayvan refahı ile ilgili yeni yaklaşımlar, dünyadaki gelişmelere paralel
olarak Türkiye’de de son yıllarda hayvan refahı ile ilgili yaklaşımlar gündeme
gelmiştir.
Bu kapsamda Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının son yıllarda ‘Hayvan
Refahı’ konusunda çıkarmış olduğu yasal düzenlemeler öncelikle çiftlik
hayvanlarının refahı ve refahın önemli bir parçası olan nakil koşullarının
belirlenmesine yönelik olmuştur.
Hayvan refahı sektörün her aşamasında uygulanması gereken kurallar
zinciri olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle üzerinde durulan nakillerde
hayvan refahı incelenmesi gereken en önemli unsurlardan biridir.
Sonuç olarak, AB’nde ve Türkiye’de nakillerde hayvan refahı açısından
hangi noktada olduğumuzu görmek amacıyla uygulanan yöntemlerin Avrupa
Birliği ile Türkiye’deki mevzuat ve uygulamalarla karşılaştırması yapıldığında;
Türkiye’nin uygulama ve mevzuat yönüyle AB ülkelerinden pek farklı olmadığı,
farklılığın kültürel ve ekonomik imkanlarla ilişkili olduğu söylenebilir.
Yaralanma ve mortalite oranları
 Nakil sırasında mortalite oranı refahla ilgili değerlendirme
de önemlidir. Nakil sırasında en şiddetli yaralanma kemik
kırıklarıdır.
 Kırık olayları sığır, koyun, domuz veya atlarda oldukça
nadirdir. Tavukların naklinde kırık olaylarına daha fazla
rastlanmaktadır.
 Özellikle kafeslerde yeterli hareket etme imkanı
bulamayan yumurta tavuklarının naklinde kemik kırıkları
fazla görülebilmektedir
Karkasın durumu ve et kalitesi
 Kesim sonrasında karkasın incelenmesi, nakil
sırasında refah durumuyla ilgili bilgi verir.
 Karkasta ezilme, yırtık ve lekeler olması, nakil
sırasında, kesim öncesi veya sırasında refah
şartlarının zayıf olduğunu göstermektedir.
 Özellikle yükleme yoğunluğunun fazla olduğu nakil
sonrasında karkaslarda ezik bölgelere çok daha
fazla rastlanmaktadır.
 Karkasta ezik bölgelerin artması etin kalitesinin
düşmesine neden olmaktadır. Bu karkaslar düşük
kaliteli olarak değerlendirilmekte ve böylece
ekonomik kayıp söz konusu olmaktadır.
Nakliye ve ilgili Avrupa Birliği mevzuatları
 1/2005/EC sayılı Nakliye ve ilgili diğer işlemler sırasında hayvanların
korunması Konsey Yönetmeliği
 91/628/EEC sayılı Hayvanların nakliyeleri esnasında korunmaları hakkında
direktif
 95/29/EC sayılı Hayvanların nakliyeleri esnasında korunmaları hakkında
değişiklik yapan direktif
 1255/97 sayılı EC Dinlendirme istasyonları hakkında Konsey Tüzüğü
 411/98/EC sayılı Karayolu ile 8 saatten fazla taşınmaları durumunda ilave
şartlar hakkında Konsey Tüzüğü
 2001/298/EEC sayılı değişiklik yapan direktif
 1040/2003/EC sayılı Hayvan Dinlendirme istasyonlarının kullanımı ile ilgili
Konsey Tüzüğü
Organizatörler, nakliyeciler, bakıcılar ve toplama
merkezleri
 Nakliyeyi yapan kişiler beraberlerinde nakledilen hayvana ait menşei belgesi ve faturasının,
kalkış yerinin, kalkış tarihinin ve saatinin, düşünülen varış yerinin, düşünülen yolculuğun
tahmini süresinin belirtildiği belgeleri araçta bulundurmak ve talep edilmesi halinde
öngörülen belgeleri yetkili makama sunmak zorundadır.
 Hiç kimse, uygun olarak yetki verilmiş nakliyecilerin dışında başka bir kimse ile hayvan
nakliyesi için sözleşme yapamaz ya da böyle bir kişiyi taşeron olarak tutamaz.
 Nakliyeciler, nakliye için sorumlu gerçek bir kişi belirlemekle ve kendilerinin kontrolü
altındaki yolculuk bölümünün planlaması, yerine getirilmesi ve tamamlanmasına ilişkin
bilgilerin her vakit temin edilebilmesini sağlamakla yükümlüdürler.
 Organizatörler, yolculuğun farklı bölümlerinin koordinasyonu, hayvanların refahını tehlikeye
sokmaması ve hava koşullarının hesaba katılması ve yolculuğun planlaması, yürütülmesi ve
tamamlanmasına ilişkin bilgilerin her vakit yetkili makama sağlanabilmesi için bir sorumlu
belirlemektedirler.
 Hiçbir nakliyeci, yetkili bir makam tarafından verilmiş olan bir yetkiye
sahip olmadıkça, nakliyeci olarak çalışamaz. Nakliyeci, yetki belgesinin
bir suretini hayvanlar nakil edilirken yetkili makama sunmakla
yükümlüdür.
 Nakliyeciler, bilgi ve belgelerindeki herhangi bir değişikliği, yetkili
makama söz konusu değişikliğin meydana geldiği tarihten itibaren en geç
15 iş günü içinde bildirmek zorundadır.
 Nakliyeciler, hayvanları teknik kurallara uygun olarak nakil yapmalı ve
hayvanların bakılması işini, eğitim almış olan personelle yürütmelidirler.
 Hiç kimse, karayolu veya deniz yolu ile nakillerde araçları için onay
belgesi kontrol edilip onaylanmadıkça, hayvanları uzun bir yolculuk için
nakledemez.
Kesimde refah
 Kanatlılarda kesim öncesi:
 Kesimhaneye getirilen piliçler kesim sırası gelene kadar taşıma
kamyonlarının içinde zorunlu olarak bekletilirler
 Kümesten kesimhaneye taşınan kanatlılarda ölüm ve ağırlık kaybını
azaltmak amacıyla bekletme alanında yeterli havalandırma
yapılmalıdır.
 Bekletme sırasında sürenin uzaması, havalandırma ve ortam
sıcaklığı et kalitesini etkiler.
 Kesim öncesi kısa süreli stres kas metabolizması hızlandırarak
karkas sıcaklığını artırır, kas pH’sını düşürür. Bu durum soluk renkli
düşük su içerikli karkasa yol açar.
 Uzun süreli stres ise karkas pH’sını yükseltir. Bu da koyu renkli fazla
sulu karkasa yol açar.
Kanatlı kesiminde tedbirler
 Kanatlılarda kesim öncesi sakinleştirme amacıyla düşük
aydınlatmalı mavi veya kırmızı ışık kullanılır.
 Kesim öncesi şok uygulaması ile bayıltma çırpınmayı azaltır.
Yolma işlemi kesim sonrası gerçekleşir.
 Bayıltma gaz veya elektrik şoku ile yapılır.
 Bayıltma ile kesim arasındaki sürenin en az 40 saniye
olması önerilmektedir.
 Elektrikle bayıltmanın olumsuz sonuçlarına karşılık
gazla bayıltma metodu geliştirilmiştir.
 Bunun için CO2, Ar ve N2 gibi çeşitli gazlar tek başına
veya birlikte kullanılmaktadır.
 Gazla bayıltmanın birçok avantajı bulunmaktadır:
Rigor mortisin hızlı bir şekilde tamamlanmasını
sağlar. Kılcal kan damarlarındaki kanama oluşumu
daha az düzeyde görülür.
Rigor mortis veya ölüm sertliği
 Kaslardaki biyokimyasal bir değişiklikten kaynaklanan ve ölünün uzuvlarını katılaştıran bir
ölüm belirtisidir. Bu olgu, oda sıcaklığında 2-3 saat içinde başlar, 12 saat sonra doruk
noktasına ulaşır ve 36 saat sonra ortadan kalkar. (Belirtilen süreler sıcaklığa bağlı olarak
değişkenlik gösterebilir.) Hayvanların etleri 15 °C'nin altındaki sıcaklıklarda saklanacaksa,
dolaba konmadan evvel 6-12 saat bekletilerek etlerin Rigor Mortis'i tamamlamaları
sağlanmalıdır.
 Rigor mortis'in biyokimyasal nedeni, kas dokusundaki temel enerji kaynağı ATP'nin
tükenmesi ve kas fibrillerinin gevşeme için gerekli olan enerjilerini temin
edememeleridir. Miyozin adlı motor proteinlerin baş kısımları, kasılma esnasında
bağlandıkları aktin adlı ipliksi proteinlerden ayrılabilmek için ATP'ye ihtiyaç duyarlar.
Ölümden 3-4 saat sonra dış solunumun durmasıyla kas
dokusunun miyoglobinlerindeki oksijen ve hücrelerin ATP stoku tükendiği için,
miyozinler aktomiyozin kompleksinde kenetli kalır. Bu yüzden, kasılmış durumdaki kaslar
gevşeyemez ve belirli bir süre bu şekilde (kasılı) kalırlar.
 Oksijenden yoksun kas hücrelerinde laktik asit ve (karbondioksit moleküllerinin su
molekülleriyle birleşmesi) karbonik asit birikmeye başlar. Zamanla bu asitlerin etkisiyle
hücre pH'ı 5,5'lere kadar düşer ve lizozomlardaki enzimler kas proteinlerini parçalarlar.
Sonuç olarak, aktomiyozin kompleksi yıkılır ve kaslar gevşer (doku yeniden yumuşar). Bu
olaya "Rigor gevşemesi" adı verilir.
Koyunda Davranım
Hayvan Davranımları ve Refahı Dersi

Prof. Dr Fatin CEDDEN


Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü
Koyunlarda sosyal davranış

 Koyunlar çok sosyal hayvanlardır. Otlatma durumunda


diğer koyunları görmeleri gerekir.
 Aslında, koyunların her zaman diğer koyunlarla görsel
temas halinde olmasını sağlamak, onları hareket
ettirirken, tutarken veya barındırırken aşırı stresi
önleyecektir.
 Hayvan davranışçılarına göre, koyunların normal sürü
davranışlarını sergilemeleri için genellikle en az beş
koyundan oluşan bir grup gereklidir.
 Bir koyun, sürünün geri kalanından ayrılırsa çok reaksiyon
gösterir.
 Yırtıcı hayvanlara karşı bir koruma mekanizması
olarak hizmet etmenin yanı sıra, bu sürü ve takip
içgüdüsü insanların çok sayıda koyuna bakmasını
sağlar.
 Koyunların hareket etmesini veya sürülmesini
kolaylaştırır ve bir koruyucu köpeğin büyük bir
sürü için koruma sağlamasını sağlar.
 Evcilleştirme ve binlerce nesil insan teması
koyunlarda bu özelliği daha da güçlendirmiştir.
 Evcilleştirme ayrıca koyunların saldırgan olmayan,
uysal doğasını da destekleyerek insanların,
özellikle de kadın ve çocukların koyunlara
bakmasını kolaylaştırmıştır.
 Koyunlar, evcilleştirilen ilk hayvanlardan biriydi ve
tamamen evcilleştirildiler. Bir avcı riski varsa,
vahşi doğada hayatta kalabilmeleri şüphelidir.
Koyunlarda duyular
 Duyular
 Hayvanların çevreleriyle etkileşim kurmak için kullandıkları araçlardır. Koyun ve
diğer hayvanlar beş temel duyuya sahiptir: Görme, ses, koku, tat ve dokunma.
 Bir av hayvanı olarak koyunların hayatta kalabilmeleri için mükemmel duyuları
olmalıdır.
 Görme:
 Koyunlar büyük ölçüde görsel algılarına bağlıdır.
 Davranış bilimcileri, koyun gözlerinin yerleşiminin ve yapısının, doğanın koyunu
bir av hayvanı olarak tanımlamasına dayandırmaktalar.
 Koyun, dikdörtgene benzer olan çok büyük göz bebeklerine sahiptir. Göz küresi
başın yan tarafına daha fazla yerleşmiştir ve bu da koyunlara çok daha geniş bir
görüş alanı sağlar. Sadece hafif baş hareketleri ile koyunlar çevrelerini
tarayabilirler.
 Görüş alanları, yüzlerindeki yün miktarına bağlı olarak 191 ile 306 derece
arasında değişmektedir.
 Öte yandan koyunların derinlik algısı zayıftır (üç boyutlu görme), özellikle
başları yukarıda hareket ediyorlarsa.
 Bu yüzden genellikle bir şeyi daha yakından incelemeyi bırakacaklar. Koyunlar,
kısmen açılan bir kapının oluşturduğu açık alan gibi küçük ayrıntıları seçmekte
zorlanır.
 Açık ve karanlık arasındaki gölgelerden ve keskin kontrastlardan kaçınma
eğilimindedirler. Göremedikleri yerlere gitme konusunda isteksizler.
 Uzun yıllar koyun ve diğer çiftlik hayvanlarının rengi algılayamadıklarına
inanılıyordu. Ancak, daha sonra çiftlik hayvanlarının renkli ayırt edebilmek
için gerekli konilere sahip olduğu kanıtlanmıştır.
 Araştırmalar, çiftlik hayvanlarının renk algıları insanlara eşit olmasa da
renkleri ayırt edebildiğini göstermiştir.
Kırkılmış
koyunda
görüş açısı

Kırkılmamış
koyunda görüş
açısı
İşitme ve koku alma
 Koyunların işitmeleri mükemmeldir.
 Kulaklarıyla duydukları sesi yükseltebilir ve tam yerini belirleyebilirler.
 Aslında ses her kulağa farklı bir zamanda ulaşır. Koyunlar, bağırma veya havlama gibi ani yüksek
seslerden korkar. Yüksek seslere ve diğer doğal olmayan seslere tepki olarak, koyunlar gerginleşir ve
idare edilmesi daha zor hale gelir.
 Bu, strese bağlı hormonların salınmasından kaynaklanmaktadır. Stresi en aza indirmek için, görevli
sessiz ve sakin bir sesle konuşmalıdır. Havlayan köpeklerin varlığıyla koyunlar yüzleştirilmemelidir.
 Koku
 Koyunların mükemmel bir koku alma duyusu vardır. Koku alma sistemleri insanlardan daha fazla
gelişmiştir. Koyunlar, yırtıcı hayvanların nasıl koktuğunu bilir.
 Koku, koçların östrustaki koyunları bulmalarına yardımcı olur. Koyunların da kuzularının yerini
bulmasına yardımcı olur.
 Koyun, suyu bulmak ve yem ve mera bitkilerindeki farklılıkları tespit etmek için koku alma
duyusunu kullanır.
 Koyunların rüzgara aksi yönde hareket etme olasılığı daha yüksektir, bu nedenle koyun koku alma
duyularını kullanabilirler.
Dokunma ve tat alma
 Dokunma
 Vücutlarının çoğu ince yapağı veya kaba tüylerle kaplı olduğu için, sadece koyunun dudakları ve
ağzı (ve belki de kulakları) duygu davranışına iyi uyum sağlar.
 Bu nedenle bir çitin üzerindeki elektrik tellerinin koyunların burun yüksekliğine yerleştirilmesi
gerekir.
 Hayvanlar arasındaki etkileşimde dokunma hissi önemlidir. Kuzular, anneleriyle bedensel temas
ararlar. Koyunlar bu dokunma davranışına pek çok şekilde tepki verirler (örneğin sütün
indirilmesi). Vücut teması olan hayvan grupları daha sakin kalır.

 Tat alma
 Koyun, yem maddelerini ayırt etme yeteneğine sahiptir ve tat bu davranışta rol oynayabilir.
Koyunların çeşitli yem kaynaklarının sağlanması halinde kendi rasyonlarını
dengeleyebileceklerini gösteren hiçbir kanıt yoktur;
 Ancak kendilerini daha iyi hissettiren bitkileri arayabilirler.
Normal koyun davranışı

 Normal davranıştaki değişiklikler koyunlarda


hastalığın erken bir belirtisi olabilir.
 Bunun en açık örneği, koyunların en doğal davranış
içgüdüsü olan sürü içgüdüsü ile ilgilidir.
 Sürünün geri kalanından izole edilmiş bir koyun
veya kuzu, muhtemelen erken hastalık belirtileri
gösteriyor demektir (kaybolmadığı sürece).
 Kapıdan geçen son koyunun bile kendini iyi
hissetmediğinden şüphelenilmelidir, özellikle de
çoğu kez ilk sıralarda olan bir koyun en sonda
geliyor ise!

 https://www.youtube.com/watch?v=tDQw21ntR64
İştah
 İştah, sağlığın bir başka güçlü göstergesidir.
 Sağlıklı koyunlar normal yeme ve çiğneme davranışı sergiler. Her gün birkaç
saat geviş getirirler.
 Sağlıklı koyunlar yemek yemeye isteklidir. Neredeyse her zaman açtırlar. İzin
verilirse haddinden fazla yem yerler. Beslenme beklentisiyle koyun meler ve
beslenme alanına hızla yaklaşır.

 İştahsızlık, muhtemelen hasta bir koyun tarafından sergilenen en yaygın


semptomdur. Aynı zamanda yem mükemmel bir motivasyon kaynağıdır. İyi bir
çoban köpeğinin yanında, koyunları toplamanın ve bir araya getirmenin en iyi
yolu genellikle bir kova tahıldır.
 Ek besleme, koyunları daha dostça yapar ve insanları daha az korkutucu
gösterir

 Koyunlar zamanlarının yaklaşık % 15’ini uyuyarak geçirirler, ancak diğer


zamanlarda uzanıp dinlenebilirler.
 Ayağa kalktıklarında, genellikle dışkılayıp gerilirler. Ayağa kalkma konusunda
isteksiz olan bir koyun muhtemelen acı çekmektedir. Bir koyunun uzanması
uzun zaman alıyor ise, muhtemelen acı çekmektedir. Rahatlayamayan koyun
stres altındadır.
 Diş gıcırdatma, koyunlarda görülen diğer bir yaygın ağrı belirtisidir.
Kuzularda oyun davranışı
 Sağlıklı kuzular ilk haftalarda saatte bir ila iki kez sık sık
emzirilir.
 Sürekli meleyen bir kuzu muhtemelen açtır ve yeterince
yemiyordur.
 Sağlıklı bir kuzu genellikle ayağa kalkarken uzar.
 Tersine, sağlıksız veya aç kuzular genellikle ezilmiş halde durur.
Sağlıklı kuzular günde 8 ila 12 saat uyur. Uyku zamanında
annelerini ararlar ve mümkün olduğunca ona yakın uyurlar.
 Sağlıklı kuzular genellikle çok hareketlidir.
 Grup oyunu çok yaygındır. Kuzular tırmanmayı sever. Doğal
olarak çevrelerini merak ederler. Bu merak, mevcut riskler
varsa, ağıl gezinti alanında kazalara neden olabilir.
 Kuzular büyüdükçe anneleriyle daha az, akranlarıyla daha çok
vakit geçirirler. Yem aramak için daha fazla zaman harcarlar.
Oyun davranışı yaklaşık dört ay sonra azalır.
 https://www.youtube.com/watch?v=OwxIzr7CbcQ
Koçlara dikkat edilmelidir
 Koyunlar genellikle uysal, saldırgan olmayan yaratıklar olsa da, özellikle üreme mevsiminde
(kızışma) koçlarda (sağlam erkeklerde) durum böyle değildir.
 Koçlar çok agresif olabilir ve insanlarda ciddi yaralanmalara, hatta ölümlere neden
olabilmektedir.
 Arkadaş canlısı veya evcil hayvan olarak yetiştirilmiş olsa bile bir koça asla güvenilmemelidir.
Koçun nerede olduğunu her zaman bilmek ve ona asla sırtımızı dönmemek önemlidir.
 Çocuklar ve yaşlılar, özellikle üreme mevsimi boyunca koçlara sınırlı erişime sahip olmalıdır.
 Tos vurma koyunlarda hem doğal hem de öğrenilmiş bir davranıştır.
 Koyunlarda östrusun başlangıcından önceki kızışma mevsiminde, koçlar arasında klasik kafa atma
en yüksek seviyededir. Koçların üreme mevsimi için fiziksel forma girmeleri ve egemenlik
hiyerarşisini kurmaları (veya yeniden kurmaları) için bir yoldur.
 Tos vurmayı caydırmak için, bir koçu kafasından sevmekten veya kaşımaktan kaçınmalıyız. Aksi
takdirde, koç bunu bir meydan okuma veya agresif bir davranış olarak algılayabilir. Genellikle
koçlar sürüyü güdeni sürünün bir parçası olarak görürler ve ona hükmetmek isterler.
 https://www.youtube.com/watch?v=M9IXjNGDQnA
 Agresif koçlarla başa çıkmak için bazı stratejiler olsa da, kesime
gönderilmeleri genellikle en iyi seçenektir. Agresif koçlar, diğer koyun
üreticilerine satılmamalı, besi için elde tutulmamalıdır.
 Koçlar, özellikle boynuzlu olanlar, eve, yaşlılara ve çocuklara yakın ev hayvanı
olarak tutulmamalıdır.
 Koyunların agresif davranış sergileyebilecekleri tek zaman, yavrularını
korumak için kuzulamadan sonradır.
Koyun ve Keçiler Arasındaki Fark Nedir?
 Çoğu insan bu iki hayvanın çok farklı olduğunu
bilse de, özellikle eğitimsiz gözler için belirli
farklılıkları tespit etmek daha zordur.
 Koyunlarla keçileri karşılaştırırken aşağıdakiler de
dahil olmak üzere bir dizi fiziksel ve biyolojik fark
vardır:
 Koyun ve keçilerin gerçek bilimsel sınıflandırması
farklıdır. Taksonomi, kromozomlara, fiziksel ve
biyolojik farklılıklara dayanır. Koyun ve keçilerin
her birinin kendine özgü ırkları vardır ve her
ikisinin de farklı alt türleri vardır.
 Ovis aries olarak da bilinen koyunlar 54
kromozoma sahipken keçiler 60 kromozoma
sahiptir ve aynı zamanda Capra aegagrus hircus
olarak da bilinir.
kuyruk

 Kuyruk, genellikle keçi ile koyun


ayrımındaki farkı görmenin en
hızlı yolu olarak kabul edilir.
 Keçi kuyrukları tipik olarak yukarı
doğru bakarken koyun kuyrukları
tipik olarak aşağı sarkar.
 İnce kuyruklu koyun kuyrukları da
genellikle sağlık nedenleriyle
kesilir, bu nedenle bu, farkı daha
da belirgin hale getirebilir.
 Anadolu’nun çoğu yerli koyunu ise
yağlı kuyrukludur.
 Üst dudak
 Koyunların üst dudağı, keçiye göre daha belirgindir, koyunun
üst dudağı philtrum olarak bilinen bir ayrıma sahiptir. Bu üst
dudak özelliği, sadece yüzlerine bakarak onları ayırt etmenize
yardımcı olacaktır.
 Kıl ve yapağı örtüsü
 Birçok koyun türü yünlüdür ve tüylerinin her yıl kırpılması
gerekir. Aksine, keçiler genellikle düzenli kesim veya
makaslama gerektirmeyen kıllara sahiptir. Kıl açısından bir
diğer önemli fark, bazı koyunların yelelerinin, bazı keçilerin ise
sakallarının olabilmesidir.
 Boynuz
 Çoğu zaman, keçilerin boynuzları genellikle koyun
boynuzlarından daha dar ve daha düzdür. Koyun boynuzları
genellikle kalın, kıvrımlı ve ilmeklidir, ancak tüm koyun
türlerinde boynuz yoktur.
 Sürü Büyüklüğü
 Vahşi doğada, keçi ırkları tipik olarak yaklaşık 20 başlı sürülerde yaşar. Sürüler bir
çiftlikte olduklarında bundan daha büyük olabilir, ancak daha küçük de olabilirler.
 Keçileri beslemeyi planlıyorsanız, birlikte güdebilmek için en az iki keçi bulundurmak
iyi bir fikirdir. Keçiler birbirlerini eğlendirecek, birlikte oynayacak ve ayrıca sıcaklık
için birbirlerini arayacaklar.
 Öte yandan, çiftlikte veya vahşi doğada koyunların sürü oluşturarak sürü gibi
davranmaya başlaması için en az 4 adet olması gerekir.
 Koyun güçlü bir sürü içgüdüsüne sahiptir. Bazı bağımsız koyunlar olmasına rağmen,
birlikte hareket etmeyi tercih ederler ve yalnız kaldıklarında strese girebilirler.
 Çok sosyal olan koyun sürüleri çok büyüyebilir. Koyun sürüleri de cinsiyete göre
bölünmüştür. Doğal ortamlarında erkekler genellikle 5 ila 50 koyundan oluşan kendi
sürülerini kurarlar.
Koyun ve Keçiler Yem Otlama Alışkanlıkları
Açısından Aynı mı?

 Bu iki hayvanı ayıran sadece görünüş, kişilik ve sürü büyüklüğü değildir.


Yem kaynağı arama alışkanlıkları da belirgin bir farklılık yaratır.
 Koyunlarda Otlama
 Otlatma davranışı, koyun gibi otlak hayvanları için tipiktir. Bu, hayvanın yere
çok yakın olan kısa bitkileri yemeyi sevdiği anlamına gelir.

 Koyunlar genellikle yavaşça dolaşırken otlar. Ayrıca ot ve gevrek yonca gibi


yem bitkilerini yemeyi tercih ederler. Bu nedenle, koyun güderken veya
onlara bakarken çim uzunluğunu kısa tutmak gereklidir.
 Keçilerin otlaması
 Buna karşılık, keçiler göz seviyesinde ve daha yüksekte şeyler ararlar.
Yaprakları, dalları, çalıları, asmaları ve daha fazlasını arayacaklar. Keçiler
otlayacak bitki aradıkları için çevrelerini daha çok araştırırlar.

 Keçiler çok çevik oldukları için yem ararken arka ayakları üzerinde
durabilirler. Bu davranış sayesinde, yedikleri genellikle bir koyununkinden
daha besleyicidir.

 Keçilerin yediği yiyeceklerin çeşitliliği, iyi bilinen bir şeydir. Hatta keçiler
zaman zaman giysileriniz gibi şeyleri yemeye bile çalışabilirler!
Tekelerde koku bezleri
Erkek oğlaklarda boynuz düğmeleri ve dağlama
yoluyla koku bezlerinin köreltilmesi
Koçta Pre-orbital bezler (koku bezleri)
 Koyunların bakımı genellikle keçilerden daha kolaydır ve koyunlar daha
dayanıklıdır.
 Ancak keçilerin barındırıldığı ortam kadar bir temizlik beklenmemelidir.
 Yine de soğuk havayla daha iyi başa çıkarlar ve hastalıklara bu kadar kolay
yakalanmazlar. Bununla birlikte, sıcak ve nemli havalara keçiler biraz daha
dayanıklıdır.
 Koyunlar, yünleri nedeniyle serinlemekte güçlük çekerler, ancak doğru
zamanda kırkmak suretiyle bu sorun çözülebilir.
 “Sağlık açısından koyun ve keçi arasındaki fark nedir?” Yanıtına gelince, her
ikisi de parazit enfeksiyonlara yatkındır. Bu enfeksiyonlar acil tıbbi müdahale
gerektirir; aksi takdirde, hayvanın ölümüne veya enfekte olmamış olanların
enfeksiyon kapmasına yol açarlar.
 Hayvanın tırnağını etkileyen bakteriyel enfeksiyonlar olan ayak çürüklüğü ve
ayak yanıklarına karşı da dikkatli olmak gerekir
 Keçinin veya koyunun bu enfeksiyonlara karşı duyarlılığı yaş, beslenme,
çevresel koşullar ve genetik gibi çeşitli faktörlere bağlıdır.
Koyun ve Keçiler Arasındaki Zeka Farkı
 Hangileri daha zeki?
 Pek çok insan keçi ve koyun arasında seçim yaparken hangi hayvanın daha akıllı olduğunu bilmek
ister.
 Birçok insan koyunların keçilerden daha az zeki olduğunu varsayma eğilimindedir.
 Çünkü koyunlar sürü davranışı olarak bilinen şeyi sergiler.
 Koyunlar sosyal bir grup olarak hareket ederler ve tepkileri sürülerindeki diğerlerine çok bağlıdır,
keçiler ise daha bağımsız olma eğilimindedir.
 Keçiler bir arada gruplandırıldıklarında bile, bireysel meraklarını göstereceklerdir. Bununla
birlikte, kendi başlarına veya çiftler halinde yetiştirilen koyunlar, genellikle keçiler kadar
meraklılık gösterebilir.
 Nihayetinde buna çevrenin etkisi büyük olacaktır; bu nedenle bir hayvan diğerinden açıkça daha
zeki olmadığı yüksek bir olasılıktır.
Tavuklarda Davranım Hayvan Davranımları ve
Refahı Dersi
Giriş
 Tavuklar, entansif yetiştirme koşullarında, ya tamamen kümes içerisinde
sürü halinde veya kafeslerde bireysel veya grup halinde yetiştirilir.
 Daha etkili bir sürü yönetimini teşvik etmek ve onlardan daha fazla verim
alabilmek için, kanatlı hayvanlar genelinde ve tavuklar özelinde sosyal
davranışlar ve onu oluşturan nedenler üzerinde çalışmalar yapılmış ve
halen yapılmaya devam etmektedir.
 Günümüzden yaklaşık 8000 yıl önce İndus vadisinde evcilleştirildiğine
dair kanıtlar ortaya konmuştur.
 Yirminci yüzyılda yapılan yoğun seleksiyon çalışmaları sonucu, tavukların
üreme ve morfolojisinde önemli değişimler olmasına rağmen,
davranışlarında fazla bir değişim olmadığı görülmüştür.
 Tavuğun evcilleştirilmesinden günümüze kadar olan davranımsal değişim;
kaçış eğilimlerinin ve gurk olma özelliklerinin azaltılması, saldırganlığın
artması, yeme alışkanlıklarının değişmesi yönünde olmuştur.
 Serbest dolaşan evcil tavuklarda, ataları olan
yabani orman tavuğuna benzer sosyal yapıların
oluştuğu gözlemlenmektedir.
 Ticari üretim sistemlerinde kullanılan evcil
tavukların davranışlarını belirleyebilmek için
öncelikle yabani orman tavuğu
popülasyonlarındaki sosyal organizasyonun
incelenmesi gerekmiştir.
 Genellikle evcil tavuğun birincil atası olduğu
düşünülen Kırmızı Orman Tavuğu, Hindistan'ın
kuzeyindeki Himalaya Dağları'nın eteklerinden
tropikal Güneydoğu Asya'ya kadar uzanan bölgede
bulunmaktadır.
Erişkin tavuklarda ve civcivlerde davranım
 Yabani tavuklar doğada baskın bir erkek ve bir
veya daha fazla tavuktan oluşan küçük gruplar
halinde yaşarlar.
 Alt statüdeki erkekler bu gruplarla az da olsa bir
ilişki kurabilir. Dar alanda fazla miktarda yiyecek
olması durumunda, gruptaki hayvan sayısı 20’nin
üzerine çıkabilir.
 Yabani tavuklar geceleri, ağaçların üzerinde
tüneyerek geçirirler ve aktif değildirler.
Gündüzleri büyük gruplar bir erkek ve bir kaç
dişiden oluşan alt gruplara ayrılır. Alt statüdeki
erkekler de kendi aralarında küçük gruplar
oluşturmaktadır.
 Bu davranış özellikleri genetik olarak evcil
tavukların genlerinde de bulunur.
Civciler
 Civcivler, yumurtadan çıktıktan 1 ile 3 gün arasında,
içgüdüsel olarak tüylerini düzeltme ve toprak üzerinde
eşinme davranışları göstermektedir.
 Yalnız olan civcivlere bir solucan gösterildiğinde, solucanı
takip etmekte sanki başka civcivler varmış gibi koştukları
gözlemlenmektedir.
 Araştırmalar, civcivlerin içgüdüsel olarak sokucu böceklerden
korktuğunu fakat sinekleri yakalamaya çalıştığını
göstermiştir.
 Bununla birlikte, civcivler bazı davranışları sonradan öğrenir.
 Örneğin, civcivler kendi dışkılarını, yapmamaları gereken bir
hareket olduğunu öğreninceye kadar gagalar.
 Civcivler anasız yetiştirildiğinde, bakıcının civcivlerin
gagasını su içerisine daldırarak su içmeyi öğretmesi gerekir
 Yumurtadan çıkan civcivler genellikle üç günlük yaşa kadar
herhangi bir rekabet davranışı göstermezler. Ancak, Civcivler 16
günlük yaşa ulaştığında sosyal düzeni oluşturmak için birbiri ile
çatışmaya başlar.
 Dişi civcivlerden oluşan gruplarda sosyal düzen 10. haftada
şekillenebilmektedir.
 Erkek gruplarda sosyal düzen haftalarca çözümsüz
kalabilmektedir.
 Bazı civcivler erken dönemde liderlik vasıflarını geliştirir.
 Bir denemede iki petekten biri ısıtılmış diğeri devre dışı
bırakılmıştır, civcivler ısınan peteğin başına gitmişler, ısınan
petek kapatılıp, diğer petek açıldığında ise civcivler diğer peteğe
yönelmişlerdir.
 Bazı civcivlerin diğerlerine göre daha kısa sürede tepki verdiği
görülmüş, lider civcivin, grubu sıcak ısı lambası altına götürdüğü
ve daha sonra da izole edilmiş soğuk bir yerde tutulan bir civcive
liderlik yaparak onu da ısı lambasının altına getirdiği
gözlemlenmiştir.
Tavuk civciv ilişkisi

 Tavuk ve embriyo arasında kuluçka dönemi etkileşimlerinin bazı kanıtları vardır.


 Civcivin kuluçkadan çıkmasına bir gün kala tavuk ve civciv aralarında sesli iletişim kurmaya
başlarlar ve kuluçkadan çıkış zamanı yaklaştıkça bu iletişimin dozu daha da artar.
 Embriyo bir tehlike çağrısı vermeye başlayınca, tavuk sese cevap verir ya da yuvaya döner bu
durumu algılayan embriyo sakinleşir ya da memnuniyet sesleri çıkarır.
 Civcivlerin yumurtadan çıkış süresi, daha erken yumurtlanan yumurtalar dikkate alınarak
hızlandırılabilir.
 Ancak bu hızlanma, sadece kuluçkanın ikinci safhasında civcivlerin kabuğu kırıp, dışarıya çıktıkları
safhada etkili olabilir. Kuluçkadan yeni çıkan civcivlerin en büyük ihtiyacı sıcaklıktır.
 Araştırmalar, civcivlerin üşüdüklerinde herhangi bir sıcaklık kaynağına sokulduğunu göstermiştir;
kaynağın bir tavuk olması gerekmez. Örneğin; civcivler kuluçkadan çıktıktan 15 dakika sonra insan
eliyle temas ederse, civcivlerin insanlar tarafından oluşturulabilecek tehlike uyarılarına tepkisi
azalmaktadır.
 Tavukların gıdaklama sesinin de tehlike uyarısını azalttığı görülmüştür.
Yapılan araştırmalar; kuluçkadan yeni çıkmış olan civcivlerin hiç tavuk
görmemeleri ve tavuk sesi duymamalarına rağmen bir tavuk ve birkaç
civcivin bulunduğu kutuya doğru koştuğunu göstermiştir.
 Ancak, tavuğun civcive cevap verme içgüdüsü sekiz günlük yaşta
kaybolmaktadır.
 Farklı tavuklardan gelen civcivler karıştırılarak bir grup
oluşturulduğunda, civcivler çok sayıda tavuk arasından kendilerine en
uygun tavuğu (anaları veya ana olarak kabul ettirilen) bulabilmişlerdir.
 Civcivlere üç haftalık yaştan sonra aynı deney uygulandığında, uygun
tavuğu bulma becerisi azalmıştır
 Civcivler analarını değişik yollarla tanıyabilse de, duyma önemli
faktörlerden biridir. Civcivleri ile birlikte olan gurk tavuk, civcivlerinin
üzerinden alınarak karanlık bir odaya götürülüp, yerine başka bir gurk
tavuk getirildiğinde civcivler karanlık odada kendi annelerini
bulabilmişlerdir.
 Gurk tavuk değişik yollarla gizlendiğinde, civcivler annelerine bir
şekilde ulaşmayı başarmışlardır
Bireysel tanıma
 Sosyal hiyerarşik düzenin kurulduğu bir bölme veya kafese sonradan konulmuş
olan tavuğa karşı saldırgan olurlar.
 Sosyal düzeninin oluşması için, bir sürüdeki tavukların birbirini tanıması
gerekir. Bu yetenek onlara sosyal düzende sadece o tavukları tanımalarını ve
kendilerinden alt grupta olanları gagalamalarını sağlar.
 Tavukların, bir sürü içerisindeki tavukları bireysel olarak tanımak için hangi
ipuçlarını kullandıkları bilinmemektedir.
 Bir tavuğun sağ tarafına sarkan ibiği kafanın sol tarafına taşınması
durumunda, sürüdeki diğer tavuklar tarafından tanınmamaktadır.
 Dış görünüşü değiştirilen tavukların tekrar sürüye katıldığında gagalama sırası
daha altta olan tavuklar tarafından gagalandığı görülmüştür. Bununla birlikte,
sürüye çok sayıda dış görünüşü değiştirilmiş tavuk getirildiğinde, tavuklar yeni
bir sosyal düzen oluşturmaktadır.
 Bu durum, bir sürüdeki tavukların birbirini tanımalarında ibiğin yanında başka
özelliklerin de etkili olduğunu göstermektedir
Tavuklarda ibik formları
Tüy düzeltme davranış
 Tüyler uçabilen kuşlar için uçmaya yaramakla kalmaz, su ve hava yalıtımı için de önemlidir.
Kanatlılar, tüyleri gagayla düzelterek, her tüyün işlevini daha iyi yapmasını sağlamaktadırlar.
 Kanatlılar tüylerinin kırılgan olmasını önlemek ve daha iyi yalıtım sağlamak için tüylerini
yağlar. Kuyruk altına yakın bir yağ bezi bulunmaktadır. Kanatlılar bu bezden gaga ile yağ alıp
tüylere sürer.

 Çatışma davranışı
 Civcivler birkaç haftalık yaşa ulaştıklarında dövüşmeye ve sürü
içerisindeki yerlerini belirlemeye çalışırlar. Bu kavga cinsel olgunluğa
ulaşıncaya kadar devam eder ve sürüde bir sosyal düzen kurulur.
 Bazen kavgalar yetişkin tavuklar arasında da görülür. Bu, sürünün bir
üyesi daha yüksek dereceli bir tavuğa meydan okumaya karar
verdiğinde ortaya çıkabilir.
 Bununla birlikte, daha yaygın olarak, sürüye yeni bir birey katıldığında
sosyal düzende yerini bulması için kavgalar olmaktadır
Folluk seçim davranışı
 Tavuklar belirli folluk gözü için tercih
geliştirebilmektedir. Boş folluk gözü bulunmasına
rağmen, tavukların başka tavukların yumurtlamak
için girdiği gözleri kullanmak istemeleri o folluk
gözünde bir kargaşaya neden olur.
 Tavukların yumurtlamak için aynı gözde
toplanmaları, hayvan refahı ve üreticinin ekonomik
kazancı üzerine olumsuz etkileri vardır.
 Bir folluk gözüne diğer bir tavuğun da girmeye
çalışması bazen yaralanmalara, tüylerin
yolunmasına ve ezilmelere neden olabilmektedir
 Tercih edilen folluk gözü için tavuklar arasındaki
rekabet, yere yumurtlamayı da arttırmaktadır
Toz banyosu
 Toz banyosu, tavukların parazit ve ölü derileri temizlemek ayrıca bazı
cilt rahatsızlıklarını gidermek amacıyla tozun toprağın içerisinde kendi
etraflarında dönerek yaptığı bir davranıştır.
 Bu davranış aynı zamanda tüylerde yağın birikmesini de önlemektedir.
Tavuklar toz banyolarına erişemediğinde, yine de toz banyosu
hareketlerini yaparlar.
 Yapılan davranış çalışmaları, tavukların toz banyosu için materyale
erişim sağlamak için istekli olduklarını göstermiştir
 Tüneme davranışı:
 Tavuklarda içgüdüsel olarak tünek arzusu vardır ve civcivler üç haftalık
yaşa ulaştığında yüksek yerlere atlamaya başlar.
 Bir tavuğun pençesi, tünerken sıkı bir kavrama sağlar ve tavuk
uykudayken bile düşmesini engeller.
 Tavuklar gerçek zamanlı ışık yoğunluğuna bağlı olarak, alacakaranlıktan
yaklaşık yarım saat önce tünemeye giderler.
Yem tüketimi davranışı
 Tavuklar kendilerine serbest seçim imkânı
verildiğinde birden fazla yem kaynağı arasında uygun
kombinasyonlar oluşturarak besin maddeleri
gereksinimlerini karşılama yeteneğine sahiptir.
 Bir görüşe göre tavuklarda yem seçimi, beyin
tarafından, yemlerin metabolik etkileri ile ilgili
bilgilerin bu yemlerin bir veya daha fazla duyumsal
özelliklerine ilişkin önceden öğrenilen bilgilerle
birleştirilmesi ile olur.
 Bir diğer görüş ise bir besin maddesi için gelişen özel
iştah tavuğun içinde bulunduğu besinsel denge ile
ilişkilendirilmektedir. Yani tavuk bir besin maddesine
olan gereksinimini daima belirli sınırlar içerisinde
korumaktadır.
YEM SEÇİMİNDE BELİRLEYİCİ FAKTÖRLER
 Tavuklarda yem seçiminde belirleyici faktörler; yemlerin tat ve kokusu, görsel
işaretler, öğrenme yeteneği, besinsel ihtiyaçlar ve sosyal etkileşimdir

 Görsel işaretler: Görsel ayırma yeteneği üzerinde yapılan araştırmalar


tavukların nesneleri şekilleri aracılığı ile ayırabildiklerini ortaya koymuştur.
 Yeni yumurtadan çıkan civcivlerin köşeli veya düz nesnelere oranla daha çok
yuvarlak nesneleri gagaladıkları ve kullanılan yemin toz veya pelet olmasının
tavuklar için yemleri ayırt edici bir özellik olduğu bildirilmiştir.
 Kanatlı hayvanların renk tercihi yaptıkları belirlenmiştir
 Tavuklar genel olarak parlak renkli yemleri ve özellikle pembe ve kırmızıyı
tercih etmekte ve renk tercih ile nefreti öğrenmede güçlü bir ipucu olmakta.
Tat ve koku
 Yemin tadı ve kokusunun yemin seçimi üzerine önemli role sahip olduğu,
ancak kanatlılarda dil ve damakta az sayıda tat alıcı reseptörlerin bulunması
tat ve kokunun yem seçimi sırasında görsel ayıraçlara göre ikinci planda
olduğu öne sürülmektedir.
 Kanatlılar tatlı, tuzlu, ekşi ve acı tatlar arasında ayırım yapabilmektedir.
Yemin tadı, yemin besinsel özellikleriyle ilgili güçlü bir ipucu olarak algılanır
 Bazı lezzetlerin başlangıçta çok güçlü bir biçimde tercih edilmelerine rağmen
bu lezzetlerin besinsel içeriğinin olmadığının anlaşılması ile tercih
azalmaktadır.

 Öğrenme ve besinsel ihtiyaçlar: Hayvanın deneyimi ve beslenme


ihtiyaçları, doğal tercihlerini ve dolayısıyla yem tercihlerini
değiştirebilmektedir.
 Yapılan araştırmalar, hayvanların yemlerin duyusal özelliklerini bu yemleri
tüketmenin metabolik sonuçlarıyla ilişkilendirmeyi öğrendiklerini ortaya
koymuştur
Sosyal Etkileşim
 Bir yemi öğrenmede grup halinde tutulan tavukların bireysel kafeslerde
tutulanlardan daha hızlı oldukları gösterilmiştir.
 Bir grup içinde beraber yaşayan tavuklar birbirlerini taklit etmeye
eğilimlidirler ve genellikle yem tüketiminde diğerlerini teşvik eden bir lider
vardır.
 Örneğin dane buğdayla bir başlatma yemi arasında seçmeli yemlemenin
uygulandığı bir araştırmada, bireysel olarak kafese konmuş etlik piliçler dane
buğdayı tercih etmemişler ancak çift olarak kafese konduklarında, partnerinin
önceden buğday yiyip yememesine bakmaksızın dane buğday tüketmeye
başlamışlardır.
 Kalsiyum içeriği yetersiz yem ve kalsit arasında seçme imkanı tanınan ve
gruplar halinde tutulan etlik piliçlerin beş gün içinde yeterli kalsiyum
tüketmeyi öğrendiklerini, ancak, bireysel olarak barındırıldıklarında, piliçler
arasında görsel temas olsa bile bu yeteneğin ortaya çıkmadığı görülmüştür.
Kanibalizm
 Kelime anlamı yamyamlık olan kanibalizm en fazla
tavukçuluk işletmelerinde görüldüğü için tavukçuluk
ile beraber zikredilir. Tavuklar birbirlerine saldırarak
diğer birey veya bireyleri gagaları ile yaralamaya ve
sonra da yemeye başlarlar.
 Her yaştaki civciv, piliç ve tavuklar arasında görülen
ve yetiştiricilerin asla ihmal edemeyeceği olumsuz
bir davranıştır.
 Zira, bu durumdaki hayvanlar birbirlerinin kloaka
(geri) veya kloakanın hemen altındaki karın
bölgelerini, başlarını, parmaklarını, kanat ve
kuyruklarını gagalayarak ciddi yaralara yol açarlar
Nedenleri ve önlenmesi
 Aşırı yoğun yetiştirme: Kümeste hayvan başına yeterli alanın olmadığı yoğun
yetiştirme kanibalizm etkenlerinden biridir. Örneğin ilk 2 haftalık yaşta civciv başı
¼ feet² olan alan 3-8. haftada ¾ feet², 8-16. haftada 1,5 feet², 16. haftadan sonra
en az 2 feet² olmalıdır.
 Kümesin aşırı ısıtılması: İlk hafta 95 ͦF olan kümes sıcaklığı her hafta 5 ͦF düşürülerek
70 ͦF e indirilir. Civciv büyütme alanının tamamı aynı sıcaklıkta olmamalı, ısıtıcı lambalarından
uzaklaşıp serinleyecekleri daha düşük sıcaklığı olan alanlar olmalıdır.
 Aşırı aydınlatma: Uzun süreli beyaz renkli parlak aydınlatma uygun değildir. Lambalardan
ısıtma amacıyla da yararlanılıyor ise kırmızı renkli ışık veya infra red lambalar kullanılmalıdır.
Günde 16 saatten daha uzun aydınlatma strese ve kanibalizme elverişli ortam hazırlar.
 Dengeli bir beslenme ve bol miktarda suluk sağlanması önemlidir. Kanibalizm
protein, sodyum ve fosfor eksiklikleriyle ilişkilendirilmiştir.
 Çok yüksek enerjili ve düşük lifli diyetler, kanatlıların fazla aktif ve saldırgan
olmasına neden olur. Protein ve diğer besin maddelerinden yoksun yem, özellikle
amino asit metiyonin de kuşların tüy almasına neden olur.
 Yataklıklı zemini olan yerde büyütülen ve tünekli sistemler
hayvanları daha sakin yapar.
 Doğal davranışlarını rahatça gösteremeyen hayvanlar
hırçınlaşır.
 Yeşilliklerin hayvanlara verilmesi, yulaf gibi kavuzlu
tahılların rasyona eklenmesi kanibalizm riskini azaltacaktır.
 Rasyonlara tuz eklenmesi tavsiye edilir. Gerideki yağ bezinin
tuzlu lezzeti tuz eksikliği çeken hayvanda bu bölgeye
saldırmayı teşvik eder.
 Kümes içinin sakin olması, yeterli folluk olması, gürültü ve
ani seslerin engellenmesi önemlidir.
 Farklı ırklar karıştırılarak aynı alanda yetiştirilmemelidir.
 Hedef oluşturacak zayıf ve güçsüzler sürüden
uzaklaştırılmalı, saldırgan hayvanlar önceden belirlenip
ayrılmalıdır.
 Civcivlerde gaga kesimi oldukça etkili bir yoldur.
Atlarda Davranım
Hayvan davranımları ve Refahı Dersi

Prof. Dr. Fatin CEDDEN


Atların Genel Özellikleri
 Atları diğer hayvan türlerinden ayıran şaşırtıcı ayrıca kendilerine özgü son
derece ilginç davranışları vardır:
 Atlar son derece sosyaldir. Diğer atlarla görsel teması sürdürdüklerinde daha
yüksek konfor seviyesinde olan sürü hayvanlarıdır.
 Tamamen herbivor hayvanlardır. Çayırlarda bitkileri ve yaprakları yerler.
 Tipik davranış biçimlerinden biri gençlerin yaşlı olanları taklit etmesidir.
 Atların çiftleşmeleri mevsime bağlıdır ve bu nedenle tayların doğumu da
mevsimliktir.
 Erkekler yılın belli zamanlarında sürü içerisinde ayrı bir erkek alt grubu
oluşturur.
 Avcı değil, av hayvanı kategorisindedirler.
 Çok güçlü ikili ilişkiler kurabilirler.
Doğada davranışları
 Etçiller, zamanlarının büyük bir bölümünü yiyecekleri takip ederek ve
yiyecekleri daha az tüketerek harcarlar.
 Atlar ise zamanlarının daha büyük bir kısmını otlayarak ve yem kaynağı
aramak ise için daha az zaman harcarlar.
 Etoburlar tipik olarak yiyeceklerini tüketmeden önce onlara saldırmalıdır;
 Atlar sadece otlar ve gezer. Bu davranışsal özelliklerin mantıksal olarak bir
temel oluşturduğu varsayılabilir.
 Atları etoburlardan farklı kılan şeylere gelince; Etoburlar saldırgandır, atlar
pasiftir. Etoburlar, diğer hayvanları öldürmek için anatomik olarak uygundur;
atlar anatomik olarak otlamak için idealdir.
 Etoburlar atları öldürebilir. Atların etoburları öldürme olasılığı çok daha
düşüktür ve genellikle etçil bir tehditten kaçmak suretiyle mücadele ederler.
Atlarda duyular
 Duyular, atları davranışsal olarak farklı yapan şeyin önemli bir parçasıdır.
 Hayvanlar beş temel duyuyu paylaşır: görme, işitme, koku alma, tat ve
dokunma.
 Duyular, bir hayvanın çevresiyle etkileşim kurmak için kullandığı araçlardır.
 Bu nedenle duyular, davranışın başlatıcıları olarak kabul edilebilir.
 İnsan duyularını atlarınkiyle ilişkilendiren bazı yaklaşımlar vardır, ancak atlar
ve insanların çevrelerini görme, hissetme, tatma, koklama ve duyma
konularında temel
farklılıkları vardır.
 At duyularını tam olarak anlamıyoruz, ancak öğrendiklerimiz atlar hakkındaki
bilgimize büyük ölçüde katkıda bulunmaktadır.
 Bu bilgilerin gözden geçirilmesi, atları anlamamızda büyük ölçüde yardımcı
olabilir.
Görme
 Atların büyük gözleri ve çok büyük göz bebekleri
vardır.
 Göz küresi daha çok başın yan tarafına yerleştirilir
ve bu da atlara daha geniş bir görüş alanı sağlar.
Köpekler ve çakallar gibi yırtıcı hayvan türlerinin
gözleri ön taraftadır.
 Bu, toplam görüş alanlarını daraltır ancak iki göz
kullanarak görme alanını artırır.
 Binoküler görüş, avcılara daha iyi derinlik algısı ve
daha konsantre görüş alanı sağlar.
 Atlar, koyunlar ve sığırlar gibi av hayvanlarının çok
daha geniş bir görsel alanı vardır. Sadece hafif kafa
hareketiyle atlar çevrelerinin tamamını tarayabilir.
 Atların gördüğü görme alanının genişliğinin çoğu, yalnızca bir gözle sağlanır.
 Buna monoküler görme denir.
 Bir at, monoküler görüşüne sahip bir nesne gördüğünde, ona doğru dönme
eğiliminde olacaktır, böylece her iki göz de onu görebilir (binoküler görüşüyle)
ve kulaklar onu daha iyi duyabilir.
 At monokülerden binoküler görüşe geçerken bazen kısa bir görsel değişim olur
ve bu bazen atın açıklanamayan "ürkmesine" neden olur.
 Pupilla büyüklüğü, bir atın hareketi yakalama yeteneğini geliştirir.
ATLARIN BİNOCÜLER VE MONOCÜLER
GÖRÜŞ AÇILARI
 Geniş görüş alanına rağmen,atın hemen arkasında bir “kör nokta”
vardır.
 İnsanlar bir ata arkadan yaklaşmaktan kaçınmalıdır, çünkü yakınlarına
gelene kadar varlıkları tespit edilemeyebilir ve bu, atı ürkütebilir.
 Bazı atlar bu durumda içgüdüsel olarak tekme atabilir.
 Ata arkadan yaklaşmaktan başka çare yoksa, varlığınızı duyurmak için
yatıştırıcı bir ses çıkartılması gerekir.
 Atların renkleri ayırt edebilme yeteneği var mıdır?
 Uzun yıllar atların renk körü olduğu düşünülmüştür.
 Atların renkleri ayırt edebilmeleri diğer türlerle hatta insanla
karşılaştırıldığında çok daha düşük olduğu söylenebilir.
İşitme duyusu
 Atların işitme duyusu ile ilgili sınırlı bilgi vardır.
 Atların tiz seslere karşı yoğun hassasiyetleri vardır. Örneğin ani
havlayan köpek sesleri veya havai fişek gürültüsü onların stres
hormonlarının yükselmesine yol açar.
 Stres hormonları yükseldiğinde atlar gerginleşir ve zapt edilmeleri
zorlaşır, bu nedenle atları tutarken veya hareket ettirirken yüksek
veya tiz seslerden kaçınılmalıdır.
 Atlar sesin geldiği yönü kulaklarını oynatarak anlayabilir, düşük ses
uyarımlarını ise algılayabilir.
 Ses her iki kulağa farklı zamanlarda ulaşır, bu da sesin yönü hakkında
bilgi verir. Başını ve vücudunu hareket ettirerek sesi anlamaya çalışır.
 Atın doğada hayatta kalabilmesi için görme ve koklama kadar önemli
bir özelliğidir.
Koklama duyusu
 Atlarda koku hassasiyetini anlayabilmek en güç işlerden biridir.
 İnsanlardan çok daha gelişkin bir koku alma duyuları vardır.
 Diğer atları ve özellikle ana kısrağın yavrusunu tanıması koku duyusu ile olur.
 Kokunun diğer bir kullanımı ise aygırın östrustaki dişiyi ayırt edebilmesi
içindir.
 Suyun bulunması ve otlaklarda yem bitkilerinin ayırt edilmesinde koku duyusu
önemli rol oynar.
 Yine tütün kokusundan veya bazı ilaçların kokusundan hoşlanmayan atlar
vardır.
 Atların bir diğer özelliği ise korku ve gerilim halindeki insanın kokusunu
hissedebilmesidir.
 Yine de sinirli olan bir insanı koku duyusunun dışında başka algılarla da
hissedebildiği yolunda görüşler vardır.
Tat alma duyusu
 Atlardaki tat alma duyusu olasılıkla koku alma duyusu kadar önemli
değildir.
 Ayrıca, tat alma duyusu ile ilgili reaksiyonu koku almanın oluşturduğu
etkiden ayırmak da güçtür.
 Buna karşılık, atların farklı yem kaynakları içerisinde bazılarını tercih
etmelerinde rol oynadığı gibi, koyun, sığır ve keçilerin tercih
ettiklerinden farklı bitkileri seçmeleri, tat alma ile ilgilidir.
 Besin maddesi gereksinimlerini karşılama amaçlı seçici otlamaları
beklenmemelidir. Genellikle gereksinimlerini karşılamak için
haddinden fazla otlama eğilimi gösterirler.
 Bir örnek verirsek; önlerine ulaşabildikleri kadar tuz konulduğunda
gerektiğinden fazla tuzu tüketme eğilimi gösterirler. Atlarda fazla
tuzun sağlık sorunu oluşturmadığı bilinmektedir.
Atlar yonca ve havuç gibi yem kaynaklarını severek tüketirler.

Atların önüne bırakılan kaya tuzu


Dokunma duyusu
 Dokunma hissi kesinlikle atlarda iyi gelişmiştir ve insan etkileşimi açısından en
önemli duyuların başında gelir.
 Burun, dudaklar, ağız ve muhtemelen kulaklar en çok dokunma için olan
hassas alanlardır.
 Toynakların dokunmaya tepki vermemesine rağmen, hissiz olarak
görülmemelidir.
 Vücudun diğer bölgeleri de dokunmaya duyarlıdır. Binicinin vücudun yan
tarafına hafif bir temasına tepki verir. Kaburgalar, omuzlar ve sırt da hassastır.
 Atların dudaklarıyla en ufak bir dokunuşu hissedebildiklerini bilmek,
dizginlerde "hafif bir dokunuş" geliştirmenin ve at başlıklarının atlara doğru
şekilde oturduğundan emin olmanın önemini vurgular.
 Atın eyerdeki en ufak bir ağırlık değişimini hissedebildiğini bilmek, binicinin
pozisyonunun neden önemli olduğunu gösterir.
 Kötü konum, abartılı hareket veya aşırı güç atlar için kafa karıştırıcıdır ve atın
performansını düşürür.
Atlarda iletişim
 Sağlık Sorunlarının Anlaşılması:
 Hasta olan atın davranışlarından anlaşılması hem sorunun fark
edilmesi ve sorunun ne olduğu hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlar.
 Hayvanla yakından ilgilenen kişilerin ve veteriner hekimlerin bu
davranışları bilmeleri önemlidir.
 Duygusal Durum ve Mizaç:
 Atın duygusal durumunu yansıtan davranışları bildiğimiz ölçüde atlar
hakkındaki tecrübemiz artacaktır.
 Her atın kendine özgü huyu olacağı bilinmelidir. Dost canlısı olabildiği
gibi her gün değişen ruh hallerine de sahip olabilir. Bu duruma neden
olan çevresel faktörler olabileceği dikkate alınmalıdır. Örneğin, başka
bir hayvanın varlığından veya o günkü hava durumundan hoşnut
olmama gibi.
 Emniyet:
 Atlar genellikle zarar verecek bir davranış göstermeden
önce bir uyarı verirler.
 Tehlike uyarısının ne olduğunu bilirsek, zarar görmekten
kaçınmabiliriz. Bunlar;
 - kulakları geriye, baş aşağı, dişleri gösterme, "tekme"
pozisyonuna çevirme, kuyruk sallama, vb. bu davranışları
bilmek emniyetimiz için gereklidir.
 İster bindiğiniz attan, ister yakın çevrenizde başka biri
tarafından sürülen attan gelsin, zarar verebilecek
sinyalleri tanımayı öğrenmek gerekir.
Atlarda gün içi davranım
 Atlar, doğal ortamlarında günün %50- 70’ini otlayarak , %5-20’sini uyanık ve ayakta,
%10-20’sini kısa süreli uyuyarak, %5-15’ini beslenme sırasındaki hareketlerle geçirir.
Sosyal Organizasyon ve Hiyerarşi:
 Atlar en fazla 20 bireyden oluşan gruplar oluşturur. Bu gruplar harem veya erkek grupları şeklinde olabilir .
 Harem grupları 5-6 kısrak, taylar ve bir yetişkin aygırdan oluşur.
 Erkek taylar pubertaya eriştikten sonra kendi harem gruplarını oluşturmak veya erkek gruplarına katılmak için
gruptan ayrılır veya aygır tarafından ayrılmaya zorlanır.
 Dişi taylar da başka bir harem grubuna katılmak için gruplarını terk edebilir.
 At gruplarında sağlam bir hiyerarşik düzen mevcuttur.
 Yaş, büyüklük, sürüye katılma zamanı ve saldırganlık gibi faktörler hiyerarşik düzendeki sıralamayı belirler.
 Gruba gelen her yeni üye hiyerarşik düzeni değiştirir.
 Liderlik ve dominantlık birbirinden farklıdır, bir gruptaki dominant ata besin, su gibi olanaklarda ayrıcalık
tanınır
 Dominant olan at kendinden daha alt sıradaki hayvanlara, emniyet ve koruma sağlar.
 Lider olan hayvan ise grubun hareket yönünü ve hızını belirler
Üreme ve üreme davranışları
 Atlar genelde mevsime bağlı poliöstrik hayvanlardır. Çiftleşme dönemi genellikle kuzey
yarım kürede Nisan-Kasım, güney yarım kürede Ekim-Mayıs ayları arasındadır .
 Atlar 12-17 aylık iken ergenliğe (pubertaya) ulaşır.
 Kısraklarda östrus siklusu yaklaşık 21 (17-27) gün, östrus süresi 5-7 (3-9) gündür.
 Bu süre ırk, tohumlama mevsimi, bakım ve besleme koşullarına göre değişir. Ovulasyon,
östrus bitiminden 24-48 saat önce meydana gelir.
 Aygır kısrağın idrarını koklayarak östrusta olan kısrakları belirleyebilir.
 kısrak aşırı duyarlı ve saldırgandır, vücut ısısı artar, kişner, diğer kısrak ve aygırları arar. Sık
sık idrar yapma pozisyonu alır.
 Aygır kısrağa aşmaya çalışır, kısrak östrusta değilse tekmeleyerek, bağırarak, bazen de idrarını
yaparak bunu belli eder.
 Çiftleşme esnasında aygır, kısrağın ensesinden ve sırtından ısırma davranışı gösterebilir
Gebelik ve Doğum
 Kısraklarda gebelik süresi 295-388 gün arasında değişir ve çoğunlukla 334-340 gündür.
 Doğumların büyük bir bölümü tavlada gerçekleşir ve atların %90’ı akşamüstü, gece veya sabahın erken
saatlerinde doğum yapar Kısrak doğum zamanı gruptan ayrılır.
 Doğum yaklaştığında pelvis ligamentleri gevşer, vulva gevşer ve ödem yapıp büyür.
 Doğumdan 24-48 saat önce memeler kolostrumla dolar, gerilir ve meme başlarında sızıntı şeklinde
sarımsı, yapışkan bir salgı görülür
 Kısrak ve tay arasında, tam bir ilişkinin kurulabilmesi için doğumdan sonra ana ile yavru arasında bağ
kurulma (bağlanma) sürecinin yaşanması gerekir.
 Tayın anayı tanımasını ve ona bağlanmasını sağlayan bu süreç imprinting olarak ifade edilir.Bu
öğrenme süreci, ananın yerine geçerek başka hayvanlar tarafından durdurulursa tay, yanlış hayvanı ana
olarak algılayabilir.
 Bunu engellemek için doğumdan sonra kısrak ve tay, sessiz ve rahatsız edilmeyecekleri bir ortama
alınmalıdır.
 Kısrak doğumdan sonraki ilk yarım saat içinde yavrusunu ayırt edebilir ancak onu tanıması daha uzun
sürer.
 Kısrak ve tay arasında kurulan bağ koku, ses ve görüntü ile sağlanır. Bazı davranışlar karşılıklı bağın
oluşumunu destekler.
Doğum sonrası tayların davranış gelişimi
Atlarda otlama ve yem yeme davranışı
 Atlar günün 12-18 saatini otlayarak geçirir. Yoğun otlama
şafakta veya akşamüstü olup birkaç saat sürer.
 Özellikle yaz mevsiminde gece de otlar.
 Gebe ve emziren kısraklar ile ağır işlerde çalışan atlar
daha fazla otlar.
 Taylar doğumdan sonraki ilk hafta otlamaya başlar ve
büyüdükçe günün büyük bir kısmını otlayarak geçirir.
 Atlar yavaş ve başlarını aşağıda tutarak yem yer ve otlar
Otlama sırasında dudaklar geri çeker ve kesici dişler ile
otlar dipten koparır.
 Tahılları dil ve dudak hareketleriyle; ağaç kabuğu, ince
dal ve pancar gibi katı yemleri ise ön dişlerle ısırarak yer
Dinlenme ve uyku
 Dinlenme ayakta veya yatarak olur.
 Dinlenme zamanı ve süresi mevsim, yem temini, hava şartları, yaş ve cinsiyet gibi birçok
faktöre bağlıdır.
 Gün içerisindeki dinlenme süresi 5-9 saat kadardır.
 Atlar sadece bildikleri ortamlarda yatarak dinlenir. Yağmurlu havalarda ayakta
dinlenmeyi tercih ederler.
 Bütün atlar aynı zamanda yatmaz, dönüşümlü olarak bir kısmı ayakta dinlenirken
diğerleri yatarak dinlenir. Genç taylar analarının hemen yanında dinlenirler
 Dinlenme süresinin çoğunu ayakta geçirirler. (%80)
 Atların uzun süre ayakta dinlenebilmeleri, hareketsiz duruş halinde omuz ekleminin
kilitlenmesine yardımcı olan lacertus fibrosus adlı ligament ile olur.
 Ayakta dinlenirken atların gözleri tam veya yarım kapalı, alt dudakları serbestçe sarkık ve
kulakları yanlara dönüktür.
Atlarda 4 çeşit uyku görülür. Bunlar;
 Alarm uyanıklığı,
 Uyuşukluk,
 Düşük dalga uykusu
 Paradoksal uyku
Dışkı ve idrar yapma
Atlar, otlakta veya tavlada bir alanı idrar ve dışkı çıkarma alanı yapma
eğilimindedirler.
 Yerken, içerken ve yürürken idrar yapmadıkları gibi ve katı dışkı da yapmazlar.
 Diğer yem kaynakları kalmayıncaya dek dışkıladıkları alanda otlamazlar.
 Atların çoğu bir yerden bir yere hareket ederken belli bir yerleri dışkılamak
için seçerler.
 Otlak ve padoklar arasındaki belli bir kapıya doğru giderken bazı atlar rutin
olarak dışkılarını yapar.
 Hemen hemen tüm atlar tavlaya yaklaşırken veya hemen içeri girdiği anda dışkı
yaparlar.
Atlarda normal davranışlar
Arkadaşlık:
 Atlar kendi yılkı ya da tavla arkadaşlarına özel bir ilgi gösterirler ve bazı atlardan uzak dururlar.
 Örneğin, bir arabaya beraber koşulan iki at, bir at topluluğunun otladığı çayıra salınırlarsa, bu iki at
otlarken birbirlerinden ayrılmazlar
İnceleme:
 Taylar ergin atlara göre çevreyi incelemeye çok daha meraklıdır.
 Taylar merada ve tavlada zamanlarının önemli bir bölümünü çevreyi inceleyerek ve cisimleri
koklayarak geçirirler.
 Taylar büyüdükçe bazı cisimlerden korkmaya başlarlar ve hatta kendi seyislerinden bile kaçarlar.
 Böyle bir durum ile karşılaşıldığında tayın arkasından koşmamalıdır. Tay kaçtıktan sonra belli bir
uzaklıkta durur.
 Geldiği yöne doğru bakar, çevreyi inceler ve tekrar geri döner.
 Kısraklar, taylarının inceleme meraklarından ve korkmalarından rahatsız olurlar.
Taklit:
 Taklit davranışı, yılkı (sürü) içerisinde bulunan atların müşterek hareket etmesidir.
 Yılkı içerisindeki bir atın değişik bir hareket yapmasına bağlı olarak yılkının diğer bireyleri
de aynı hareketi yaparlar.
 Genellikle korkak ve ürkek atlar daima yılkının en gerisinde dururlar ve en arkadan diğer
atları takip ederler. Böyle atlar kesinlikle yılkının ön kısmına geçmezler
Kavga:
Cinsel olgunluğa ulaşmış ve farklı tavlalarda yetiştirilmiş aygırlar ilk kez bir araya
getirildiklerinde birbirleri ile şiddetli bir kavga ederler.
Aygırlar birbirlerini ısırırlar ve tekmelerler.
Isırmalar genellikle baş, boyun, omuzlar ve ön bacaklarda olur. Kavgalarda ölümler ender
olarak görülür.
 Kavga birinin vazgeçmesine kadar devam eder, ısırık yaraları ve tekme izleri ile sona erer.
 Kısraklar arasındaki kavgalar daha kısa sürer ve daha az yaralanmalara neden olur. Sosyal
hiyerarşinin tesisi içindir.
Analık:
 Çiftlik hayvanları içerisinde yavrusuna en fazla analık ilgisi gösteren hayvan türü
attır.
 Bir kısrak, herhangi bir nedenle ile kendi tayı rahatsız edildiğinde sinirlenir ve
tepkisini kişneyerek belli eder ve tayından ayrıldığında da kişneyerek tayı ile
iletişim kurar.
 Tay tekrar anasının yanına getirildiğinde hemen memesini emmesine izin verir.
Üreme:
 Kısraklarda östrüs belirtileri önemli seksüel davranışlardır.
 Bu davranışlar vulvanın gevşeyip yumuşaması az miktarda ve sık sık idrar yapma
diğer kısraklara sataşma açık bir arkadaşlık arzusu, vulvadan hafif mukoz bir
akıntı, aygırın koklamasına ve ısırmasına müsaade etme arka bacakları açma,
kuyruğu yukarı ve yana doğru kaldırmaktır.
 Aygırlar, kısraklara kişneyerek ve vulvalarını koklayarak kur yaparlar.
Atlarda Anormal davranışlar
 Atlarda Kusur:
 Atlarda anatomik yani vücut yapısından kaynaklanan kusurlar ve mizaçtan
kaynaklanan kusurlar olmak üzere 2 temel kusur vardır.

 Anatomik kusurlar fiziksel nitelikte olup, bedenin değişik yerlerinde görülen ve


derecesine göre atın amaca uygun kullanılmasına engel teşkil eden kusurlardır.
 Mizaç kusurları ise haşarılık, sinirlilik, ısırma, inat ve çifte atma gibi kötü huy ve
davranış bozukluklarını kapsamaktadır. Atçılık dilinde bu özellikleri olan atlara
“ayıplı” ya da “huylu” denilmektedir.
 Anormal davranışlar ahır içinde, padokta veya antrenman sahasında atların sık sık
tekrarladığı, kalıcı ve zararlı olabilecek hareketlerdir
 Atların anormal davranışları genelde bakım-yönetim, besleme, sağlık, eğitim ile
ilgililerin tutum ve davranış hataları sonucu şekillenir.
Anormal davranışlar,
 Korku veya tehlike hissettiren bir uyarana karşı atın ortaya koyduğu tepki olarak şekillenmektedir.
 Kendini savunma mekanizması veya savunma içgüdüsü olarak da nitelendirilebilir.
 Ancak aşırı derecede görülür ve olur olmaz yerde ve sıkça tekrarlanırsa davranış bozukluğu olarak kabul
edilmelidir.
Beslemenin etkisi:
Atlarda sıklıkla uygulanacak kaba yeme dayalı besleme onların olumsuz davranışlarını azaltacaktır.
Etkenler:
 Atların yaşamlarının her aşamasında bulundukları yetiştiricilik işletmeleri,
 Kulüp,
 Tesis,
 Hipodrom gibi yerlerdeki davranış bozukluğu oluşturacak yanlış, eksik veya bilinçsiz her türlü bakım,
besleme,
 Yönetim ve antrenman ile bu konudaki en önemli unsur olan olumsuz insan tutum ve davranışları
 Sağlık kurallarının tayların doğduğu andan itibaren uygulanmaması
 Yaşlı atlarda anormal davranışları düzeltmek çok güçtür.
 Ortaya konan anormal davranışlar zamanında müdahale ile
düzeltilmezse bir süre sonra kalıcı hale dönüşebilir
 Ata ceza verilmesi de onu kötü huyundan vazgeçirmez.
 Bu nedenle atlarda kötü bir davranış görüldüğü zaman
olabildiğince erken dönemde müdahale edilip sorun uygun bir
eğitimle çözülmelidir.
 Genetik ve diğer kontrol edilemeyen sebeplerle davranış
bozukluğu sergileyenler ise maddi değeri ne olursa olsun
damızlıktan çıkarılmalı, problemin derecesine göre sportif amaçlı
olarak kullanılmamalıdır
Belli başlı anormal davranışlar
Sportif amaçlı kullanımına etki eden başlıca anormal
davranışlar:
 Stereotipler,
 Reaksiyonel davranışlar,
 Yeme anormallikleri,
 Anormal cinsel davranışlar,
 Donatım ve malzemeyi reddetme,
 Eyerlenmeye ve tımara direnme
Stereotipler:
Stereotipler, değişken olmayan, tekrarlanan ve
belirgin bir işlevi bulunmayan, ancak hayvanın kendine
veya çevresindeki nesnelere zarar vermesi nedeniyle
istenmeyen anormal
davranışlardır.
Atlarda stereotipler,
 Oral stereotipler: Yel yutma, rüzgar emme, tahta
veya odun kemirme, kendini ısırma, dil ve dudağını
sürekli oynatma
 Lokomotor stereotipler: Sallanma, ahırda
gezinme, çite yürüme, başını savurma veya yukarı
aşağı sallama, duvar, kapı veya yemlik tekmeleme,
eşinme, etrafındaki objelere vurma kendi etrafında
sürekli daire yapma, kuyruk sokumunu sağa sola
sürtme
Reaksiyonel Davranışlar:

Ürkme, kaçma, geri gitme, şaha kalkma, çifte atma, ısırma ve


saldırma gibi at terbiyesini direkt ilgilendiren anormal
davranışlardır.
 Bu davranışları gösteren atlar, sahip oldukları huyun çeşidine
göre, eğitimi zorlaştırmaları veya binici ve etrafındakiler için
oluşturacakları tehlikeler nedeniyle genel olarak sportif amaçlı
kullanılamazlar.
 İleri doğru atılmak, ön ayağın birini sık sık tekme atar gibi öne
atmak, her türlü saldırı hareketi, aniden kaçma, aşırı derecede
kaygı, telaş ve korku, ısırma, tekmeleme (bir veya iki arka ayak
ile) atların ürktüğü veya hoşlanmadığı bir şeye karşı gösterdiği
reaksiyondur
Yeme Anormallikleri:

 Bu davranış bozukluğunun meydana gelmesinde veya


ilerlemesinde kötü bakım ve beslenme koşullarının etkisi
bulunmaktadır.
 Doğal şartlarda günün yaklaşık %70’ini serbest biçimde
otlayarak geçiren atların entansif olarak günde en az iki öğün
beslenmeleri fizyolojik ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamada
yeterli olsa da, davranışsal bakımdan eksiklik meydana
getirmektedir
 Grup halinde yapılan beslemelerde bazı atlar diğerlerinin yeme
yeteri kadar erişmesini engelleyerek onların paylarını da
yemektedirler.
 Bu durumda, bazı atlar gerekenden fazla yem tüketirken bazıları
ise yeme daha az ulaşabilmektedir.
Anormal Cinsel Davranışlar
Sürekli ve rastgele ereksiyon ve mastürbasyon, son zamanlara kadar
anormal davranışlar arasında kabul edilirken, şimdilerde tüm normal
erkek atlarda kendiliğinden şekillenen bir davranış olarak ele
alınmaktadır.
 Davranış en fazla tavla, mera ve çayır da uzun süre veya sürekli
tutulan atlarla görülmektedir.
 Spermanın dışarıya atılması ve kendiliğinden boşalma genellikle
görülmemektedir.
 Cinsel olgunluktan itibaren oluşmaya başlayan bu cinsel
davranışın yaş ve sosyal çevreyle ilişkisi bulunmamaktadır
Donanım ve Malzemeyi Reddetme
 Takılı olan başlık, yular ve ağızlık demiri (kantarma, gem) gibi malzemeleri çıkarma veya
takılmasına müsaade etmeme, eğitimle ilgili önemli bir kusurdur.
 At, tavlada dururken takılı olan malzemeleri kendiliğinden çıkartabileceği gibi antrenmana
hazırlanırken malzeme ve donatımın takılmasına direnerek ve karşı koyarak bu davranışı
sergileyebilmektedir.
 Malzemeye zarar veren, eğitmenler için önemli sıkıntılar oluşturan ve antrenmanın ahengini
bozan bu tür davranış bozuklukları, malzeme ve donatıma alıştırılırken yapılan baskı,
korkutma, ürkütme gibi zihinde kalıcı yer oluşturulan eğitim hatalarından
kaynaklanabilmektedir.
 Sevgi ve sabır tay eğitiminin temelidir.
 Onlara yapılacak sert, kaba ve kötü davranışlar bilinçaltlarına yerleşmekte, oluşan kötü
anılar ve travmalar yaşamları boyunca davranış bozukluğu göstermelerine neden olmaktadır.
 İlk alıştırma esnasında görevliler son derece sakin olmalı, kızmadan, sinirlenmeden ve sabırla
tayın donatıma alışmasını sağlamaya çalışmalıdırlar
Eyerlenme ve yulara alıştırma

Yulara ve bağlanmaya alıştırılan bir tay, sağlam ve kopmaz bir yedek


iple değil, zayıf ve çekmekle kopabilecek bir iple bağlanmalıdır.
 İlk kez bağlanmanın verdiği korku yerine, ipin kopması
sayesinde istediğinde serbest kalabileceği güvenini taşımalıdır.
 Bu yöntemle bağlanmaya ve başlığa alıştırılan tay sonraki
zamanlarda ipi koparma teşebbüsünde bulunmayacaktır

You might also like