Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 8

JOSE SARAMAGO - MAĞARA

Kentlerde giderek yayılan dev alışveriş merkezlerinin ve yaşam sitelerinin hayatımızda


yarattığı değişikleri anlatıyor roman. Günümüz dünyasının yükselen trendleri olan tüketim ve
steril yaşamlarının sembolü olan bir Merkez’le, geleneksel ama hakiki duygularla dolu
üretken yaşamın sembolü yaşlı bir çömlekçiyi karşı karşıya getiriyor Saramago. Devasa
reklam kampanyalarıyla birer harikalar diyarı olarak sunulan yaşam projelerinin insan
ruhunun platonik mağarasından öteye geçemeyeceğini gösteriyor yazar.

Özet; Ana karakter Cipriano Algor. Kendisi çömlekçidir. Damadı Marçal Gacho, güvenlik
görevlisi ve kızı Marta Gacho Algor. Bu kitapta yazar da sürekli hikâyenin içinde, olayları
durdurup bilgi veriyor, henüz karakterlerinde kendileri hakkında bilmedikleri şeyleri dile
getiriyor bazen olay içerisinde.(mesela adamların soyadlarının anlamı, kızın hamile olması,
damadın üniformasından dolayı polis çevirilerine takılmamaları vs.)

Bir gün yine her zamanki gibi teslimatlarını, çanak-çömlek, kentte götürmeye gidiyor
Cipriano Algor ve damadını da çalıştılar iş yerine bırakıyor. Bu yol boyunca romanda adı
geçen ülkenin veya bölgenin Tarım Kuşağı, Sanayi Kuşağı, kent, Merkez, kırsal gibi
bölümlere ayrıldığını görüyoruz. Neyse damadını işine bırakıp teslimat noktasına geldiğinde
bu sefer görevli mallarının ancak yarısını alabileceklerini söylüyor, artık mallarına rağbet
olmadığını daha ucuz ve hafif olduğu için plastik taklitler vs. gibi malzemelere ilgilinin
artığını söylüyorlar Algor’a. Buna şaşırıyor, sözleşme gereği mallarını başka yerlere de
satamayacağı için mağdur olduğunu söylüyor ve sıradaki diğer kamyoncular da ikna etmeye
çalışıp bir şekil sınıf dayanışması oluşturmaya çalışıyor ama kimse umursamıyor bu olayı.

Adam kırsalda yaşadığı yere geri dönerken çevreyi gözlemliyor. Artık küçük fabrikaların
ve atölyelerin sayısının hızla azaldığının, birkaçı dışında böyle küçük ölçek iş yerlerinin hızla
yok olduğunun onun yerine bacalarından duman çıkan büyük fabrikaların olduğunu görüyor.
Kendisi de kırsal da küçük bir fırında yapıyor ürünlerini. Onun köyündeki gençlerde artık
buralardan sıkılıp çalışmaya kente gidiyorlar.

Eve geldiğinde durumu kızına nasıl anlatacağını düşünüyor ve akşam yemeği sonunda
söylüyor. Morali bozuk bir şekilde mezarlığa doğru yürüyüşe çıkmaya karar veriyor. Orada
gördüğü siyahlar içindeki kadın(Isaura) onun hayatına daha sonra biraz şekil verecek. Kadın
Algor’a sizden aldığım testi bir gün elimde kaldı diyor ve Cipriano Algor size yenisini
getiririm diyor. Dönüşte evlerinin bahçesindeki Karadut ağacının altındaki bir kulübede köpek
görüyor. Yağmur yağmasına rağmen gidip onu besliyor, ilk başta pek sahiplenmeye
yanaşmasa da sonra yatağından kalkıp onu kontrol etmeye gidiyor.

Algor köpeği sahipleniyor. Adını ‘‘Buldum’’ koyuyor. Köpekle birlikte yakın çevreyi
soruşturmaya başlıyor köpeğin bir sahibi olup-olmadığını öğrenmek için. Bu arada mezarlıkta
karşılaştığı kadının evine gelip ona da soruyor. Kadının ona verdiği cevaptan etkileniyor:
‘‘Köpek buraya uzaktan gelmiş ve fırsatı olduğu halde geri dönmediyse belki özgür olup yeni
sahibini arıyordur’’. Sonra köpeğin sahibini aramayı kesiyor. Yolda kızını kente kendileriyle
birlikte yaşama teklifini düşünüyor, kendisi için hayatındaki en kötü şey olarak görüyor kentte
yaşamayı.
Köpekle birlikte geri geldikten sonra telefonda damadıyla konuşuyor. Artık onun mallarını
almayacaklarına dair imalarda bulunmuş satış müdürü. Morali bozulan Cipriano Algor
dışarıda otururken kızı yanına geldi ve bir fikri olduğunu söyledi. Çanak çömlek yapmak
yerine bebek heykeller, biblolar yapalım diyor, Algor insan figürü yapmayı unuttuğunu bunu
riskli bulduğunu dile getiriyor. Kızı da Isaura’nın özgürlükle ilgili o sözünü hatırlatıyor.

Yeni kısımda yazar insanın elini kolunu bağlayan, basmakalıp sözlere hiç beklenmedik
biçimde anlam yüklenmesinin çok tehlikeli olduğunu söylüyor ve eleştiri getirerek başlıyor.

Kızı artık eskisi gibi değil geçerli olan şekilde üretim yapmalarını söylüyor. Satış müdürünü
etkilemek için biblo çizimleri göstermeyi, bir sunum yapmayı, onu ikna edebilecek şeyler
elinde olması gerektiğini, bibloları tek tip değil farklı şekillerde ve boyamalarda olması vs.
gibi şeylerin gerekli olduğunu söylüyor. Bunlar meslek gruplarına ait biblolar olacaktı, ama
ne çok eski meslek grupları ne de modern olacaktı. Kitaplıklarındaki kitaplardan desen
bulmaya çalışıyorlar. Desenlerin çoğu ünlülerle ilgiliydi, mahkeme telif hakkı vb. şeylerle
uğraşmak istemediklerinden bunları seçmediler.

Sonra birkaç gün kâğıt ve kil üzerinde sürekli bir şeyler yapıp bozmayla geçti. Marta
çizimlerle uğraşırken Cipriano Algor sürekli kili yapıp bozuyordu ama sonra figürler
parmağında anlam kazanmaya başladı. Bu bölümü yazar beyin ve parmaklar arasındaki
ilişkiden söz ederek kapatıyor.

Cipriano Algor artık minibüsüyle çizimleri satış müdürüne göstermek için yola koyuluyor.
Ama aklında iki kaygı var; Ticari anlaşma ve testi meselesi. Sanayi Kuşağının sonunda
alevler içinde bir kamyon gördü. Çevresinde polisler ve askerler görünce bu onun biraz
düşünmesine sebep oldu. Nihayet satış müdürünün yanına vardığında müdür artık ondan mal
almayacaklarını ve depodaki mallarını da tahliye etmesi gerektiğini söylüyor. Daha sonra
çizimleri inceliyor, müdür henüz bir karar vermediğini karar verdiğinde Algor’u arayacağını
söylüyor. Bu görüşmeden sonra Cipriano Algor damadını iş yerinden almak için bekliyor.
Onu kentte beklerken ne olursa olsun burada yaşamayacağını hatta Isaura ile evlenirsem
kırsalda bana bakacak bir olur ve böylelikle kentte hiç yaşamak zorunda kalmam diye
aklından geçiriyor.

Damadını da alıp eve doğru yola koyulurken Cipriano Algor ve damadı biraz muhabbet etti.
Cipriano damadına o evde yokken gelişen olayları anlatmadığını fark etti. Yolda Marçal
ailesinin evine uğradı geri dönüşünde üzerinde bir durgunluk vardı. Eve vardıklarında ilk
başta Buldum Marçal’ı sevmedi, ona hırladı, fakat daha sonra Marçal üniformayı çıkarıp
üzerini değiştirdikten sonra dost oldular. Marçal Buldum ’un kendisine hırlamasını
üniformadan kaynaklandığını düşündü.

Gece olup yattıklarında Marçal kendi ailesine uğradığında yaşadığı problemi anlattı
Marta’ya. Ailesinin kırsaldaki evi satıp kentte onların yanında kalacağını fakat Marçal’ın
bunu C. Algor’u bahane ederek sıcak bakmadığını, sonra da ailesi onu hayırsız evlat olmakla
suçladığını ve aralarında tartışma çıktığını söyledi. Daha sonra Marta hamile olduğundan
bahsetti Marçal’a. Marçal biraz şaşırmış vaziyette bebeğin kente gitmeden önce mi yoksa
sonra mı doğacağı, hastane meselesinden filan açtı konuyu. Marta ve Marçal henüz konuyu
Cipriano’a söylememeyi kararlaştırdılar.

Bu arada Cipriano satış müdürü ararsa ona söyleyeceği şeyler üzerine düşünüyordu. Aklına
Isaura geldi birden. Kahvaltı sonrasında aniden telefon çaldı, Cipriano Algor heyecanlı bir
şekilde telefonu açtı. Birkaç dakika bekledikten sonra satış müdürüyle konuştu ve müdür
ondan ilk aşamayı onayladıklarını deneme süreci için 6 parçadan 200 adet sipariş verdi,
gerisine müşterinin memnuniyetine göre karar vereceklerini belirtti. Cipriano bu haberi kızı
ve damadına söylediğinde sevinçten birbirlerine sarıldılar, ama bir taraftan da 1200 parçanın
nasıl yetişeceğini düşünmekten kendilerini alıkoyamadılar.

Ertesi gün Cipriano Algor damadını işi bıraktıktan sonra kızı Marta ile beraber ana kalıplar
üzerinde konuşmaya başladılar. Nasıl yetiştirileceğini, stratejilerinin ne olacağını filan
konuştular. Cipriano ona ana kalıplardan bahsederken Martha’nın yüzü birden kızardı ve
babasına hamile olduğunu söyledi. Cipriano Algor kızının bu haberi geç vermesine biraz tepki
göstermişti, ama sonra içinde kızına karşı haksızlık yaptığına dair bir sızı oluştu. Olayları
değerlendirip bir daha Isaura Estidiosa’ı düşünmeyeceğine karar kıldı.

Saramago bu bölüme şunu belirterek başlıyor; suç tamamen acımasız ticaret politikasında,
sermayenin uygulamalarında falan değildir, bir kısmı Cipriano Algor’a aittir. O
büyükbabasının zamanındaki zevklerin ve renklerin hiç değilse seramik söz konusu
olduğunda kendi ömrü boyunca hiç değişmeyeceğine inandı. Hatası buydu; geleneksel
yöntemi modern dünyada sürdürmeye çalıştı. Artık kilin böyle saklanmadığına, günümüzün
basit seramik endüstrilerinin yakınında laboratuvarlarında beyaz önlüklü araştırmacıların
koşuşturacağı, bütün zor işleri robotların üstleneceği üretim merkezlerin olacağını bir türlü
anlayamıyor. Artık işleri el yordamıyla, göz kararıyla Cipriano Algor ’un babasından kalma
yöntemleriyle yürütmeye gerek yok, bütün bu işleri yapan mekanizmalar var diyor. Kızının
daha genç, daha modern, yaşadığı çağa çok daha iyi ayak uydurmuş birisi olmasına rağmen
babasının kararlarına bir yorum yapmadığı için demek ki Cipriano Algor ‘un kararları
gerçekle örtüşüyor diyor yazar.

Ama kullanacakları kalıp ve kil ile ilgili sorun çıkıyor. Ağırlığını ve akışkanlığını yeniden
ayarlamaları gerekiyordu. Martha çizimleri boyarken, bir taraftan da kitaptan neler
yapılacağını okuyordu. Babasıyla birlikte karar vermeye çalıştılar. Bibloları yapım sürecini ilk
haftası geçtikten sonra Cipriano depoda kalan malları almak için yola koyuldu. Bu çömlekleri
yok edişin ilk günüydü. Kızı sorduğunda çömlekleri ideal çukura attığını söylemesine rağmen
öyle yapmayı bir mağaraya götürdü ve güzelce yerleştirdi. Eve gittiğinde kızı Isaura
Estidiosa’nın kendilerine veda hediyesi olarak kek getirdiği söyledi. Burada iş bulamazsa
gidecekmiş, iş bulmakta zor olduğundan bunu veda hediyesi olarak getirdiğini söyledi.

Cipriano Algor mallarını özenle, hiçbir zarar gelmemesine dikkat ederek yamaçtan
mağaraya kadar taşımıştı ve mağaraya seramik sergisi bir hava verdi. Marçal’ın izin gününde
o da Cipriano’a yardım etti bunları taşıyıp yerleştirmeye. Eve geldiklerinde içinde olduğu
durumu bir süre düşündü; Damadı terfi edip kızı doğurduğunda kente yerleştiklerinde bu
biblo işlerini tek başına yetiştiremeyeceğini, o yüzden fırını kapatıp eğer kabul ederlerse
onlarla kentte yaşayacağını söyledi. Marçal bunu duyunca çok sevindi ve Cipriano’a sarıldı.
Kızı da şaşırmış bir şekilde anlatmaya çalıştı atasözleriyle. Marçal da depodaki malların
alınası konusunda Cipriano Algor’a yardım edeceğini belirtti.

Kamyonu kiralayıp depodaki bütün mallarını yüklediler ve sonra eve doğru yola koyuldular.
Ama önce mağaraya gidip bu malları diğerlerinin yanına koymaları gerekiyordu. Yazar bu
kısımda yine köpeğin hissettikleri, algılayışını dile getiriyor. Daha sonra yaptıkları bibloları
fırına pişirmeye götürdüler. Burada yazar tanrının insanı topraktan yaratması ve bu
çömleklerin fırında yapılmasıyla ilgili bir bağlantı kullanıyor. Altı parça biblo için fırını
yakmak istemiyorlar, bu yüzden kitabı tekrar açıp tandırda pişirme yöntemini öğreniyorlar.
Gece boyunca kızıyla beraber ateş başında bekliyor Cipriano ve bir kişi daha olsaydı bunların
kolayca yetişeceğini söylüyor. Aklına o anda iş aramakta olan Isaura Estudiosa geliyor fakat
bu fikirden memnun olmuyor sonra.

Cipriano Algor kendisi için enteresan bir rüya görür; üretim yöntem ve araçlarını
güncellemek gerektiğini, bunun için fırını değiştirdiğini, tüm nostaljik duyguları elinin
tersiyle ittiğini, teknolojiyi daha çok kullandığını görüyor. Ayrıca onca uğraşmalarına rağmen
merkezdeki satış müdürünün heykelcikleri almayacağını görüyor. Uyandığında ise artık
mesleğinin anlamsızlaştığını, varlığını haklı çıkaracak bir neden olmadığını düşündü. Sonra
fırındaki bibloları kontrol etmeye gitti. Buldum’a seslendi fakat köpeği göremeyince içine bir
korku saldı, sonra Buldum taş bankın altından çıkıp gelince gönlü ferahladı. Küllerin
arasından heykelcikleri tek tek çıkardı ve eve getirdi. Heykelcikleri kontrol ettiğinde hiçbir
sorun yoktu, istediği gibi bir şekilde pişmişlerdi fırında. Daha sonra Marta ve Cipriano Algor
tekrar fırının yanına heykelcikleri tamamlamak için döndüler.

Ertesi gün Cipriano Algor çömlek atölyesindeki işine sadece beslenmek ve uyumak için ara
verdi. Çalışmanın ilk üç günü hatalarla, sakarlıklardan dolayı kendine küfrederek, sinirlenerek
vs. geçti. Dördüncü gün ise her şey yoluna girmeye başladı. Ayrıca dördüncü gün
Cipriano’nun Marçal’ı işten alacağı gündü.

Merkez’de kesin kurallar vardı; hastanede yatabilmek için ya Merkez’de oturmak gerekiyor
ya da orada çalışman gerekiyordu. Büyük aileleri kabul etmiyorlar, sadece küçük, çekirdek
aileler kabul ediliyordu. Kedi köpek kabul edilmiyordu.

Cipriano ve Marçal eve dönerken yolda Marçal ailesinin evine uğradı ve karısının hamile
olduğu haberini verdi. Sonraki gün Marta ve Marçal ailesinin evine gittiğinde Cipriano
mutfakta yemek yedikten sonra uyuyakalmıştı. Aniden gelen bir kadın sesinden sonra içeriye
Isaura Madruga girdi. Köyde bir tezgâhtarlık işi bulduğunu haber vermeye geldiğini söyledi.
Uzun bir sessizlikten sonra kadın ben gideyim diyerek yola koyuldu. Marta ve Marçal geri
döndüğünde kızı sende tuhaf bir şeyler var, biz evde yokken ne olduğunu sordu, Cipriano
durumu anlattı.

Saramago bu bölüme tanrının yaratıcılığı ve Cipriano Algor ’un yaratıcılığını birbirine


benzeştirerek başlıyor. Yapılan hatalı heykelcikleri tanrının kusurlu yaratımları gibi bir
benzetme kuruyor. Dördüncü günkü doğru olarak pişen bibloları da Dünya’da kendini üstün
gören ırka benzetmektedir yazar. Cipriano Algor hatalı olmasına rağmen en başta yaptığı üç
heykelciği atmak yerine onları da kenarda saklıyor. Ne kadar hatalı olursa olsun sonuçta
onları kendisi yaratmıştı.

Marta Buldum’u patilerini raftan uzak tutması gerektiği konusunda eğitmeye çalıştı.
Bağlama ve serbest bırakma yöntemlerini Buldum bunu öğrenene dek sürdürdü. Marçal’ın
izin günüde 350 tane heykelciği fırına götürüp pişirme işlemine başladılar. Marta ve Marçal
aralarında konuşurken Buldum’u merkeze götüremeyeceklerini orada köpeklere izin
verilmediğini söyledi. Marta da Buldum’u Isaura’a bırakabileceklerini ama babasının itiraz
edeceğini belirtti.

Ertesi sabah Cipriano Algor Marçal’ı işine bıraktı, satış müdürüyle konuşmak için sırada
beklerken bibloları sayıyordu kafasından ve çok geçmeden uyuyakalmıştı. Satın alma müdürü
değil yardımcı gelmişti o gün. Kibar bir adamdı ve biraz konuştuktan sonra müdür
yardımcısının söylediği söz Cipriano’nun aklında yer etmişti; ‘‘meslek sırrı diye bir şey
uydurulmuş fakat siz onun ne olduğunu bilirsiniz’’. Eve doğru geri dönerken arabayı kenara
doğru sürüp neden intihar etmediği ve hayatta kalmak için sebeplerini aklından sıralıyordu ve
kendini en sonunda mezarlıkta karısının mezarı başında buldu.

Fırından heykelcikleri aldı ve banka getirdi Cipriano Algor. Marta boyamaya başladı fakat
Cipriano onun kendisini çok yormamasını istedi. Zımpara kâğıdı almak için Marta Isaura’nın
çalıştığı dükkâna gitti, orada bir süre sohbet ettiler. Cipriano Algor ’un damadı Marçal’ı işten
almaya gideceği gün öncesinde 300 heykel zımparalanmış, fırçalanmış, boyanmış ve kurumuş
bir şekilde hazır vaziyetteydi. Sonra yazar burada bazı etik, ahlak kuralı gibi görülen bir şeyi
eleştiriyor.

Cipriano Algor hem damadını işten almak hem de satış müdürü yardımcısıyla teslimat
tarihini konuşmak için yola koyuldu. Ama yol boyu aklında kızının söylediği ‘‘bazı şeyler
yarından sonra yapılmak zorunda’’ cümlesi vardı. Onu yine kibar müdür yardımcısı karşıladı
ve teslimatı en kısa sürede, sizin için en uygun zamanda getirseniz iyi olur dedi. Mallarınız
üzerinde müşteri memnuniyet testi yapacaklarını söyledi. Sonra Marçal’ı da alıp tekrar yola
koyuldular. Marçal terfi ettiğini, artık yerleşik güvenlik görevlisi olduğunu söyledi. Sonra
Merkez’e taşınma konusunda biraz konuştular. Cipriano Algor vermiş olduğu sözden
dönmeyeceğini onlarla Merkez’de yaşayacağını söyledi. Merkeze taşınma ve kalan bibloları
yapım zamanıyla ilgili planlarını değiştirdiler. Bu arada Buldum ile ilgili sorun vardı çünkü
Merkez köpekleri almıyordu. Buldum’u terk etmek istemiyorlardı, bu yüzden ona yeni bir
bulmaları gerekiyordu. Cipriano Buldum’u da yanına alıp yürüyüşe çıktı. Buldum ile
duygusal anlar yaşadılar.

Cipriano Algor kararlaştırdığı gibi ertesi sabah bitmiş heykelcikleri Merkez’e götürdü,
diğerleriyse pişirilmeyi bekliyorlardı. Ama o gün Cipriano yola çıkmadan önce kızı Marta ile
konuştu. Burayı bırakmanın zorluğunu, Buldum’a bakacak iyi birini bulmanın zorluğunu
anlattı. Bu arada Marçal ve Marta da Marçal’ın ailesini ziyarette bulunacaklardı.

Cipriano Merkez’den dönüşte yolda kızı ve damadını gördü ve arabaya aldı. Marta
ağlıyordu çünkü Marçal’ın ailesinin de Merkez’e taşınmak istemeleri konusunda tartışma
yaşanmıştı. Eve vardıklarında Marta yemek hazırlamaya giderken Marçal ve Cipriano belki
de son kez fırını yakıp heykelcikleri yerleştireceklerdi.

Sonraki gün ailenin bu üç üyesi de Merkez’de Marçal için ayarlanmış eve bakmaya gittiler.
Asansöre binip katları çıkarken bin türlü galeri, mağaza, kafeterya, lokanta, televizyon
ekranları, diskotekler, sinema vs. karşılarına çıktı. Dairelerin bir kısmı Merkez’i görüyorken
bir kısmı sadece dairenin iç kısmını görüyordu. Kendilerine tahsis edilen daireye
geldiklerinde evin içini iyice dolaştılar. Sonra Marçal mesaisinin neredeyse başlayacağını
söyleyerek onlardan ayrıldı.

Marta ve Cipriano kırsaldaki atölye evlerine geri dönerken hiç konuşmadılar. Bir an sonra
eve vardıklarında Cipriano heykelciklerin acelesi yok, nasılsa istediğimiz zaman Merkez’den
buraya gelip siparişleri eğer verirlerse tamamlarız dedi. Aslında bunu söylemesinin nedeni
sadece kızını heykelcikleri boyamaktan vazgeçirmekti. Çünkü kızının yarım kalmış iş uğruna
emek sarf etmesini istemiyordu eğer müdürden olumsuz bir yanıt gelirse. Marta taşınma
işlemleriyle uğraşırken Cipriano da odasına girdi sanki ilk kez giriyormuş gibi etrafındaki
şeylere bakıp zihnine kazımaya çalıştı. Aklındaki kaygıları atmak için fırını temizlemeye
gittiği sırada Merkez’deki satış müdürü yardımcısı telefonla aradı. Müdür yardımcısı
yaptıkları anketlerde olumlu sonuç alamadıklarını artık Merkez’e vermiş oldukları hizmetlerin
sonuna geldiğini söyledi Cipriano Algor’a. Çeşitli sebepler saydı müdür yardımcısı ürünlerin
müşteriler tarafından beğenilmemesine ilişkin. Cipriano Algor bu habere çok üzülen kızını
teselli etmeye çalışıyordu. Sonra yağmur altında kulübesinden çıkan Buldum’u gördüler.
Marta peki bu köpek ne olacak diye sorduğunda Cipriano Isaura Madruga’a Buldum’u bakıp
bakamayacağını soracağım, burada ona en iyi bakabilecek kişi sadece o dedi. Marta kendisi
için en zorun şeyin Merkez’e gittikten sonra bile kırsala gelip çalışabilme umudundan
vazgeçmek olduğunu söyledi.

Minibüs doldurulmuş, eşyalar yerleştirilmişti. Etrafta olağanüstü bir şey dolduğunu anlayan
buldum sürekli havlıyordu. Buldum ve Cipriano yürüyüşe çıktılar ve belirli bir zaman sonra
Cipriano Isaura’nın evinin kapısına kadar geldi, kapıyı çaldı ve Isaura onları içeriye davet etti.
Sessiz ve loş bir ortamda Cipriano Algor Isaura Madruga ’ya onu sevdiğini ve bunu bir elveda
olarak görmesini söyledi. Isaura burada kalmasını istedi fakat Cipriano gitmek zorunda
olduğunu söyleyince Isaura da Cipriano’u sevdiğini belirtti. Isaura Cipriano’nun elini sıkıca
tutmasına rağmen yine de Cipriano kapıdan çıktı ve Buldum’u orada bıraktı. Kendisini
minibüste bekleyen Marçal ve Marta ile beraber Merkez’e doğru yola koyuldular ve
Merkez’deki evlerine gelene kadar da tek bir söz bile etmedi.

Ertesi gün Marçal işinin başına döndü. Marta ise peki ben şimdi burada ne yapacağım?
Diyordu kendi kendine. Cipriano Algor da odasında Isaura ve Buldum’u düşünüyordu. Sonra
ise Merkez’i keşfetmek için akşam görüşürüz diyerek sabah evden çıkıyordu. Duruma göre
asansörü bazen yavaş bazen hızlı modda kullanıyordu. Cipriano Algor ilk araştırmalarında
garip bir kapı gördü. Ziline basıp kapıyı çalmasına karşın hiç kimse açmadı. Sonra bir
güvenlik görevlisi gelerek oradan ayrılması gerektiğini söyledi. Akşam yemeğinde ise
Cipriano Algor başından geçenleri bir bir anlattı.
Marçal’ın izin günü olmasına rağmen tüm güvenlik görevlilerinin izninin iptal edilmesine
sebep olacak bir olay olmuştu ve şef onları yanına toplayarak bir konuşma yaptı. Bir mağara
bulduklarını, buraya yetkililerin gelip inceleme yapacaklarını ve kendilerinin de burada
değişmeli olarak nöbet tutacakları anlattı. Buranın güvenliğinden sorumlu olacaklardı yani.
Ayrıca bunun gizli tutulması gerektiğini, aile veya arkadaşlara da dâhil hiç kimseye
söylememeleri gerektiği konusunda kesin emir verdi şef.

Marçal eve geldiğinde Marta’a görev icabı ortalıkta birkaç gün sivil dolaşacağını anlattı,
sonra fazla bir şey söylemeden oradan ayrıldı. Cipriano Algor eve geldiğinde Marta durumdan
bahsetti biraz. Cipriano Algor da daha ilk günden beri burada bir şeyler döndüğünü
hissetmiştim zaten dedi.

Günü yorgunluğuyla ertesi sabah geç kalkan Cipriano Algor için bir telefon vardı. Arayan
kibar satın alma müdürü yardımcısıydı. Heykelciklerin parasını alması için onu davet
ediyordu. İki kere kaybolduktan sonra sonunda ofise vardı, parasını aldı ve evine gitti. Akşam
yemeğinde Cipriano yine Marçal’a kazıyla ilgili şeyler soruyordu. Bir anlık boş
bulunmasından yararlanıp tekrar sorduğunda Marçal kazının eksi beşinci katta yapıldığını
söyledi ona. Marçal gece işinin başına gittiğinde Marta’yı uyku tutmadı. Sonra yandaki
odadan babasının ayak seslerini duydu, Marçal’ı takip ettiğini anladı. Cipriano Algor servis
asansörüne binip eksi beşinci kata indi. Sessizce ve hiç kimseye görünmeden Marçal’ın
yanına kadar geldi. Marçal burada ne yapıyorsun tarzında tepki gösterdiyse de ses tonunda
kızgınlık yoktu bilakis rahatlama vardı. Marçal’a içeride ne olduğunu görebildin mi diye
sorduğunda git kendin bak diye yanıtladı. Mağaranın sonuna geldiğinde bir banka bağlanmış
ölü oturan 3 erkek ve 3 kadın gördü. Bunlar zamanın vermiş olduğu hasardan dolayı adeta
tozlaşmıştı. Kimseye görünmeden daireye geldiklerinde Marta ne olduğunu sordu. Gördüğü
şeyleri anlatan Cipriano Algor oradaki insanlar için onlar sen, ben, Marçal, Merkez’deki
insanlardı diye bir tasvir yaptı. Yani yaptığı tasvir aslında şunu anlatmaya çalışıyordu;
Merkezdeki bu insanlar bir bankın üzerinde duvara bakarak zamanlarını geçiriyor, hayatlarını
gerçekten yaşayamıyorlar, hayatları bir hapishaneymiş gibi geçiyor ve sonunda da öyleymiş
gibi ölüyorlar.

Cipriano Algor bavulunu topladı ve Merkez’den ayrılmaya karar verdi. O insanlar gibi
ölmek istemiyordu. Bu olay onu çok etkilemişti. Kızıyla kucaklaşıp vedalaştıktan sonra
kırsalda evine doğru yola koyuldu. Kırsala vardığında doğrudan Isaura’nın evine gitti fakat
kapıya defalarca vurmasına rağmen kimse açmaya gelmedi, Buldum’dan da bir ses çıkmadı.
Yer yarılmışta içine girmişlerdi sanki. Sonra kendi evine gitmeye karar verdi. Karadut ağacı
görülürken Buldum birden karşısına çıktı Cipriano’nun yüzünü yaladı, daha sonra da Isaura’ı
gördü. Isaura durumu Cipriano’a anlattı; o gittiği zaman Buldum da evden kaçıp buraya
gelmiş ve bir daha da geri götürememiş. Bunun üzerine Isaura da her gün gelip ona yemek ve
su getirmiş. Marta’nın ona bir anahtar verdiğini de ekledi ve o da ara sıra buraya gelip evi
havalandırıyormuş. İçeri geçtiler ve Cipriano telefonu alıp Marta’yı aradı. Durumu bir bir ona
anlattı. Sonra Marta çocuğunu Merkez’de doğurmak istemediğin, yarın kırsala geleceklerini
söyledi.
Ertesi gün taksiyle geldiklerinde Marçal işinden istifa ettiğini, bunu yapması gerektiği,
mağaranın bardağı taşıran son damla olduğunu ve ayrıca iki meslektaşının da istifa ettiğini
sözlerine ekledi. Isaura bir öneride bulundu; Marta ve Marçal ile birlikte Merkez’e gidip her
şeyi oluruna bırakmak gerektiğini söyledi ve sonunda hepsi hazırlıklarını yapıp yola çıkmak
için minibüse bittiler. Tabi yanlarında Buldum da vardı. Ama Cipriano Algor minibüsten inip
fırına doğru yöneldi. Heykelcikleri fırından aldı ve evin önüne dizdi. Zamanla yağmur onları
toprağa güneşte toza çevirecekti.

You might also like