Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 548

JACQUES BAlNVILLE'den tarcam e aden

H Ü S E Y İ N CA Hİ D YAL ÇI N

Fransa Tarihi
Fransızca aslının 273 üncO lab’ından terceme edilmiştir.

M ü h ü rs ü z n ü s h a la r ş a h ta d ır

K a n a a t K i t a b e v i
İSTANBUL ■ • 19 3 a
MÜTERCİMİN SÖZLERİ

Tarih bir ilim midir, değil midir, diye bir taraftan


münakaşalar devam ederken , bugiin muhtelif milletler ta­
rihlerini o surette yazıyorlar ki ilim ile artık hiç münase­
betleri kalmıyor. Tarih millî ve siyasî ihtirasları çoştur-
mak için bir propaganda âleti haline düştü; tarihte “haki­
kat„ aramak bir safdillik oldu. Bugün herhangi bir tarih ki­
tabını elimize aldığımız vakit, evvelâ hangi memlekette
basıldığını, kimin tarafından yazıldığını bilmek ve ona
göre kendimizi hazırlamak lâzımdır.Tarih, haricî siya­
sette millî ihtiraslara bir propaganda vasıtası hizmetini
gördüğü kadar dahilî politikada da jyarti kavgalarında
hücum veya müdafaa âletidir. Ayni memleketin tarihi,
muharrirlerin mensup oldukları ımrtilere veya kanaatlere
göre muhtelif suretlerde tefsir ve izah ediliyor.
Onun için, bir tarih kitabı okuyan bir kimse gayet
uyanık ve dikkatli bulunmak icab eder. En iyisi, muhte­
lif fikir ve kanaatlere tercüman olan eserleri okuyarak,
mukayese ederek bir neticeye varmaktır. Bunu yapmağa
vakit ve imkân olmayınca, okuduklarımızı ve bilhassa bi­
ze arzolunan mütalâa ve muhakemeleri ihtiyatî bir kayd
ile telâkki etmelidir.
Bu terceme ettiğim eserin fransızcası 300 defaya
yakın tabedilmiştir. Çok büyük bir rağbet gördüğü bun­
dan anlaşılır. Fakat eser daha ziyade kraliyete ve nasyo­
nalizme taraftar bir muharririndir. Biz Fransa tarihini
Fransa inkılâbına taraftar muharrirlerin yazılarından oku­
mağa alışkın olduğumuz için, vakayiin buradaki tasvir
tarzı insana çarpıyor. Fakat bizler gibi bitaraf okuyu­
cular için yalnız bir tarafın görüşüne bağlı kalmak hiç
doğru olmıyacağmdan bu eseri okumaktan ve diğerler ile
mukayese etmekten çok istifade edeceğimize eminim.

Hüseyin Cahid Yalçın


B İ R İ N C İ B A B

Beş yüz sene Gaule ülkesi cihanın


hayatına iştirak etmiştir.

İhtimale göre insanın yeryüzüne dağılması yüzlerce asır


evvel vukua gelmiştir. 2,500 seneden yukarılara çıkarsak,
Fransanın menşelerinin ihtimaller içine, karanlık içine ka­
rıştığını görürüz. Bizim tarihimize geniş bir karanlık devre
tekaddüm ediyor. Daha o zamanlar bile memleketimizin
topraklarında muhaceretler ve fütuhatlar birbirini takib et­
mişlerdi. Nihayet Gael'ler yahut Gaulois'lar hâkim oldular,
buldukları halkı kovdular, yahud onlara karıştılar. Bulduk­
ları halk Ligure'ler ve Ibere'lerdi. Esmer, orta boylu adam­
lardı. Bugün Fransa halkının temelini hâlâ onlar teşkil
ederler. Druide'lerin ananelerine göre. Gaulois'lann bir kıs­
mı yerli idi, diğer kısmı da Şimalden ve Ren nehrinin öte
taraflarından gelmişti. Çünkü Ren nehri öted enberi Gaule'ün
hududu gibi görünüyor. Demek oluyor ki ırkların kaynaş­
ması tâ tarihten evvelki devirlerdenberi başlamıştır. Fran­
sız kavmi hep mürekkep bir kavimdir. Bir ırk olmaktan da­
ha yüksektir, bir millettir.
Teşekkül tarzı ile Avrupada biricik olan Fransa bütün
cereyanların, kan ve fikir cereyanlarının mübadelesine ga­
yet müsait bir mevkidir. Fransa bir berzahtır. Şimal ile
Cenub arasında büyük bir münakale yoludur. Roma fûtu-
8 FRANSA TARİHİ

hatından evvel, Marsilyadaki Yunan kolonisi ile Seine. Loire


arasındaki Cimbres'ler ve Meuse ile Seine arasındaki Bel­
çikalılar beyninde pek büyük farklar vardı. Asırların akışı
esnasında, başka unsurlar da büyük bir miktarda bunlara
inzimam ettiler. Halita yavaş yavaş teşekkül etti ve ortada
yalnız mesud bir küçük fark bıraktı. Fransanın fikri ve ah­
lâkî zenginliği, müvazenesi, dehâsı işte bundan ileri geliyor.
Umumiyetle bu münbit kıt'ada, gayet güzel teressüm et­
miş bu arazide büyük bir kavim bulunmuş olduğu söyleni­
yor. Bu, neticeyi sebep diye telâkki etmektir. Haritanın bu
noktasında misli hemen hiç görülmemiş derecede vahdete
ve metanete malik bir devlet görmeğe alışkınız. Bu Devlet
kendi kendine teşekkül etmemiştir. Zahmetsizce de vücude
gelmemiştir. Onu insanlar yaptı. Defalarca çöktü, fakat ye­
ni baştan bina edildi, bir Fransa doğurmuş olan teşekkül
tarzı bize tabii görünüyor. Halbuki başka tarzda teşekkül­
ler de oldu ve olabilirdi.
Bizim memleketimizin siması göze âhenkli görünür. Fa­
kat bir çok bakımdan pek kusurludur. Fransa Şimal ve Şark
taraflarında fena bir hududa maliktir; onu tehlikeli bir kom­
şunun akmlanna maruz bırakır. Bundan başka, Flandres,
Almanya, İtalya, İspanya Fransayı iz'ac ederler, celbe ça­
lışırlar, hattâ hemen hemen parçalarlar. Fransa Avrupa
denizlerinin hepisile münasebette bulunmak gibi muhasse-
nata malik ise de, buna mukabil deniz hududlan pek fazla
uzundur, muhafazaları zordur. Daimî bir gayrete, yahud
elîm bir terciha ihtiyaç gösterirler. Okyanus bir donanma
ister, Akdeniz de ayn bir donanma ister. Fransayı büyük
bir hissi selime malik insanlar sevk ve idare etmezlerse ka­
raya bakarak denizi yahud denizle meşgul olarak karayı
ihmal etmek tehlikesine düşer, yahud çok uzaklara sürük­
lenir. Nasıl ki defalarla bu başına gelmiştir. Denizde kuv­
vetli olmağa itina etmezse bahri bir Devletin keyfine tâbi
bir hale düşer. Bu da onun başka tasavvurlarına bir engel
FRANSA TARİHİ 9

çıkanr. Eğer denizde kuvvetli olmak isterse ayni bahri Dev­


let onun terakkilerinden ürker. O zaman da yeni tarz bir
niza çıkar. Netice henüz bitmemiş olan ve bin sene kadar
süren bir tarih devresi esnasmda Fransa deniz ile kara, In­
giltere ile Almanya arasında kaldı. İşte Fransanin tarihi
memleketimizin hariçten olduğu gibi dahilden de gelen fır­
tınalar, zorluklar ve arızalar arasında teşekkül etmesi ve
payidar kalması tarihidir. Bütün o arızalar ve fırtınalar bel­
ki yirmi kere Fransayı az kalsın yıkacaklardı. Fırtına geç­
tikten sonra Fransayı yeni baştan inşa etmek lâzım geldi.
Fransa bir zekâ ve irade eseridir.
Biz medeniyetimizi neye borçluyuz? Bu olduğumuz gi­
bi olmayı neye borçluyuz? Romalıların fütuhatına. Eğer
Gaulois'lar arasında nifak ve tefrika bulunmasaydı, anarşi
yüzünden mahvolmuş olmasalardı Roma fütuhatı muvaffa-
kiyetsizlikle neticelenirdi yhud daha sonra, başka şartlar
içinde vukua gelirdi. Cesar'm seferlerini kabileler arasın­
daki hasedler ve rakabetler pek çok kolaylaştırdılar. Bu ka-
büelerin sayısı pek çoktu: Sonraları, Auguste'ün idaresi
zamanında, altmış kadar millet yahud çite kalmıştı. Hiç bir
zaman, hattâ asil Vercingetorix devrinde bile, Gaule kıt'ası
gerçekten müttehid bir cephe arzetmeğe muvaffak olama­
mıştır. Orada yalnız ittifaklar görülürdü. Roma. Remes
(Reims'den) lerde ve Sâone taraflarında Eduens'lardan ken­
disine daima muhabbet ve taraftar buldu. Gaulois'lann en
büyük kabahatleri olan dahili harb memleketi Romalıların
eline teslim etti. Şekilsiz, istikrarsız bir hükümet, demokrasi
ile oligarşi arasında sallanan iptidai bir siyasî teşkilât: İşte
Gaule kıt'asmın istiklâlini müdafaa için sarfettiği gayretler
bu yüzden akim kaldılar.
Fransızlar hiç bir zaman «tarla kuşunu> inkâr etmedüer.
Ruhunu Vercingetorix'in teşkil ettiği millî kıyam bizi hâlâ
gurur ve iftihara garkeder. Gaulois'larda askeri bir kabi­
liyet vardır. Vaktile, onlann seferleri ve hicretleri onlan
10 FRANSA TARİHİ

Avrupa arasından tâ Küçük Asyaya kadar götürmüştü.


Romayı titretmişler ve oraya galib sıfatile girmişlerdi. Bir
kavim, askerî meziyetler olmadan payidar kalamaz. Bu me­
ziyetler bir kavmi payidar bırakmak için kâfi değildirler.
Gaulois'lar bu meziyetleri müttefiklerine de intikal ettirdiler.
Vercingetorix'in ve müttefiklerinin kahramanlığı boşa git­
medi. Bu adeta bir tohum hizmetini gördü. Fakat Vercin-
getorix'in galebesi imkânsızdı. Galip gelmiş olsaydı bu bir
felâket teşkil ederdi.
Cesar'm muzafferiyetinden sonra (Isa'dan 51 sene ev­
vel) Gaulois şefi idam edildiği zaman, Roma medeniyeti ile
yazı ne olduğunu bile bilmiyen, dini insan kurban etmek
safhasında kalmış olan bu zavallı Gaule medeniyeti birbir­
lerine kıyas olunamazdı. Biz hemen her şeyi Roma fütu­
hatına borçluyuz. Haşin oldu: Cesar zalim, merhametsiz
davrandı. Medeniyet bizim ecdadımıza kılıçla, ateşle ka­
bul ettirildi ve bir çok kanla ödendi. Bize cebir ve şiddetle
getirildi. Yüksek medeniyetler mertebesine çıkmış isek, sa­
ir kavimlere nisbetle ehemmiyetli surette geçmiş bulunuyor­
sak bunu kuvvete borçluyuz.
Gaulois'lar bu kuvvetin hayırlı tesirleri olduğunu teslim
etmekte gecikmediler. Onlarda temessül kabiliyeti vardı.
Yunan - Lâtin medeniyetini almağa fıtrî bir istidatları görü­
lüyordu. Bu medeniyet Marsilyadan ve Narbounaise'den
kendilerine nüfuz etmeğe başlamıştı. Hiç bir zaman koloni
teşkili işi Romalıların Gaule'deki teşebbüsleri kadar muvaf­
fakiyetli olmadı. Bu kadar güzel semereler vermedi. Kolo­
ni teşkil eden başka kavimler galebe çaldıkları kavimleri
mahvettiler. Yahut mağlûblar kendi kendilerinin üzerine ka­
panarak, galiblerden uzak yaşadılar. Cesar'dan yüz sene
sonra kaynaşma hemen hemen tam surette vukua gelmişti.
Gaulois'lar Roma senatosuna giriyorlardı.
472 tarihine, Garb İmparatorluğunun sukutuna kadar.
FRANSA TARİHİ 11

Gaule'ün hayalı Romanın hayatı ile karıştı. Biz milâd tak­


viminin başladığı andan itibaren, tarihimizin dörtte bi­
rinin bu iştirak içinde geçtiğini düşünmeğe alışkın değliz:
Dört beş asır, on ikinci Louis'den zamanımıza kadar geçen
müddet kadar uzun bir zaman demektir. Bir çok vukuatlar
ve inkılâplarla doludur. Eğer teferrüata girişilecek olursa
sıkıntıdan insana esnemek gelir. Halbuki büyük hatlar ara­
sında göze ne çarpar? Teşekkül etmeğe başlıyan Fransamn
daimi vasıflan.
İhtimalki, Romalılar olmasa Gaule kıt'ası Cermenleşe-
cekti. Ren nehrinin öte tarafında sanki hiç tükenmez bir in­
san hâzinesi vardır. İhtiyacın, yağmakerlik hırsının yahut
başka hicretlerin sevkettiği çeteler, fasüalarla, ora­
dan içeriye doğru akıyorlardı. Gaulois'lar birer müstevli
olduktan sonra şimdi kendileri istilâya uğruyorlardı. Yal­
nız başlarına kalsalardı dayanabilecekler miydi? Burası
şüphelidir. Daha İsadan 102 sene evvel, Gaule'ü, Ren neh­
rine kadar inmiş olan Teuton'lardan kurtarmak için Ma-
rius'un legion'lanna ihtiyaç körülmüştü. Barbar denüen ka-
vimlere karşı Gaule'de büyük bir hizmet ifa edilmişti: Bu
sayede Romanın nüfuz ve hulûlüne pek kuvvetli bir surette
yardım edildi. Cesar'ın 58 tarihinde ilk seferinin vesilesi
bir cermen istilâsı idi. Cesar bir hâmi sıfatile meydana çık­
mıştı. Fütuhatı silâhlı bir müdafaa adım vereceğimiz bir
tarzda başlamıştı.
Fetih tamam olunca. Roma, Cermenleri püskürtmek için
Gcrulois'larla iştirak etti. Yunan-Lâtin medeniyetinin cazi­
besi varken başka hiç bir şey Gaulois - Romen dostluğunu
tesise hizmet edemezdi. Müşterek menfaati müdafaa husu­
sunda ikisi birleştiler. Tacite'in Batav'lara galebesinden
soma Cerialis ağzından hikâye ettiği meşhur nutkun mana­
sı budur: Biz Ren nehri üzerinde İtalyayı müdafaa için bir­
leşmiş değiliz, yeni bir Ariouiste'in Gaule latasını fethet-
12 FRANSA TARİHİ

meşine meydan vermemek için burada bulunuyoruz... Cer-


menleri daima sizin arazinize doğru iten bir sebebleri var­
dır: «Kendi bataklıklarının ve çöllerinin yerine son derece
münbit bir toprağa malik olmayı ve sizin efendileriniz hali­
ne gelmeyi ümid ettikleri zaman duydukları rahatsızlık, hırs
ve tamah, değişiklik arzusu ve tabii bir ihtiras.*
Roma siyaseti o kadar basiretli idi. Roma İmparatorlu­
ğu dünyada oynadığı rolü o kadar iyi takdir ediyordu ki
Tacite generali Ceriaiis’e şu sözleri de atfeyliyordu: «Farze-
diniz ki Romalılar fehettikleri yerlerden koğulsunlar. Bun­
dan dünyanın bütün kavimlerinin birbirlerile boğuşmağa
kalkmaları neticesinden başka ne çıkabilir?*
Böyle bir gün hulul edecekti. Roma İmparatorluğu dü­
şecekti. Sed yıkılacak, kehanet doğru çıkacaktı. AvrupalI­
larda Roma sulhuna karşı uzun zaman bir tahassür bırakmış
olan bu felâket bize terakkinin ne mukadder ve zaruri ne
de mütemadi olmadığını öğretiyor. Bize uzun küsuflara du­
çar kalmağa, hattâ mahvolmağa maruz maddî temellerini,
nizam ve asayişi, dayandığı siyasî müssseseleri kaybettiği
vakit bulunan medeniyetin pek mukavemetsiz bir şey oldu­
ğunu da öğretiyor.
Barbarların her tarafı istilâ edecekleri o müthiş asra ge­
linceye kadar Gaule, Roma ile birlikte, bir çok istilâları püs­
kürtmeğe mecbur olmuştu. Bunlar istikbaldeki Fransamn
Almanyaya karşı girişmeğe mecbur olacağı mücadelelerin
müjdecileri idi. 275 de İmparator Probus, Gaule içinde pek
ilerlemiş olan Cermenleri tard ve şiddetle tedib etti. Bunlar
çekilirlerken, arkalarında bir takım harabeler ve bir çöl bı­
rakmışlardı. Hattâ rüc'atıeri sırasında, 1918 de olduğu gibi
yemiş ağaçlarını bile kesmşilerdi. Seksen sene sonra Julien,
Pariste oturmayı o kadar seven bu adam. Almanlar tarafın­
dan Sens şehrinde muhasara edilmişti. Sonra onlan Ren­
den öte tarafa koğdu ve yaptıkları tahriplerin etamirat* ı
FRANSA TARİHİ 13

için kendilerine bir vergi koydu. Daha o zaman bu kelime


nin bir medlulü vardı.
İmparatorluk zayıfladıkça, anarşi içinde eriyip gittikçe
bu istilâlar artıyor, kapılara kadar saldıran barbarların sa­
yısı çoğalır gibi oluyordu. Her zaman yeni çeşid barbarlar
zuhur ediyordu. Çok şükür ki bunlar birbirlerine rakip idi­
ler: Meselâ. Gaule kıtasmı Vandallardan Goths'lar temiz­
lediler. Maamafih beşinci asırda, Gaule ile Romanın el bir­
liği, Attila'yı Champs Catalauniques'de mağlub eden Aetius
tarafından daha unutulmaz bir tarzda kendini gösterdi.
Hunlann kıralı «Allahın belâsı» Mongollann imparatorluğu­
na benzetilen bir imparatorluğun başında idi. Kendisi de
Cengiz hana ve Timurlenge benzerdi. O zamana kadar
hiç görünmemiş kavimlere kumanda ediyordu. Aetius onu
Wisigoth'ların, Frankların yardımile Chclon kurbünde mağ-
lub etti ve bu zafer kavimlerin hafızasına mahkûk kaldı (451).
Burada ilk defa olarak, memleketimizde o kadar büyük
bir rol oynamağa namzed olan Frankların adını telâffüz edi­
yoruz ve onlara kendi namlarım veriyoruz. Halbuki onlar
uzun senelerdenberi Meuse ve Ren kıyılarına yerleşmişler­
d i Başka barbarlar gibi, onlar da, yağmacı sıfatile, Roma
ordularında hizmet ediyorlardı. Bunlar Renli idiler. Kabi­
lelerinden birine, Renin son sahilinde (Kolonya. Treves)
oturduğundan dolayı Ripuaires denirdi.
Franklara neden bu kadar büyük bir talih mukadder
idi? Romalılar biimci asırdanberi onlan tanıyorlardı.
Franklar Romaya yalnız asker vermekle kalmamışlardı. Ya­
vaş yavaş generaller, bir consul, hattâ bir imparatoriçe bile
vermişlerdi. Maamafih Romanın Renin öte tarafındaki
Almanlara karşı kullanmak, ve celb ve temsil etmek istediği
diğer barbarlardan onlan ayırd eden cihet bu değildi. Frank­
lar, umumî surette, kendileri gibi Gaule'ün tabiî hudur-
lan üzerinde yerleşmiş olan Cermen aslından diğer kabile­
FRANSA TARİHİ

lere nisbetle gerii diler. Çoktanberi "misafir,, sıfatile kabul


edilmiş olan Goth'lar ve Burgonde'lar daha müterakki daha
yontulmuş idiler. Fakat bu hal onlann aleyhine çıkacaktı.
Garb İmparatorluğu ortadan kalküğı sırada Ren ve Bel­
çika memleketlerinde yerleşmiş olan Franklar henüz hiç bir
şeyin yumuşatmamış olduğu haşin cengâverlerdi. Asker­
diler; hükümetleri askeri bir hükümet idi. Clodion, Phara-
mond, Merovee birer kabile şefinden başka bir şey değil­
diler, fakat şetfiler. işte bunun içindir ki Fransız monarşisi­
nin teessüsünü bu küçük krallara kadar irca eden anane
manasız değildir. Fakat hakikatte. Frank kralları, Gaule -
Romenler nazarında Goth'lann şefleri Alaric ve Ataulphe ya­
hud meşhur Gondebaud'un babası Gondioc le Burgonde ka­
dar ehemmiyetli telâkki edilmemişlerdi.
işte az kalabalık, fakat harpte ateşin olan, Fransaya hâ­
kim noktalarda, istilâ yollarına hükmedici ve Fransanın kal­
bine, yani Parise gönderici yollarda oturan Franklar. Bunlar
gayet iyi bir vaziyette idiler. Başka bir cihet daha ihtimal ki
onlann işine pek iyi yaradı: Franklar hristiyan değildiler,
Onlann bu muvaffakiyet sebebleri birdenbire hayret verebilir.
Ne gibi tabiî bir insicam dolayısile işlerine yaradığım şimdi
anlatacağız.
Gaule kıt'ası erkenden hristiyanlığı kabul etmişti, hattâ
bu uğurda kurbanlar bile vermişti. Poihin'in ve Blandine'in
uğradıklan işkencelerle şöhret bulan Lyon kilisesi propa­
ganda merkezi oldu. Bu Gaulois - Romen hristiyalığınm da­
ha ilk günlerden itibaren mümeyyiz vasfı ortodoksluğa mer-
butiyeti idi. Hıristiyan dini, yayılmağa başlar başlamaz
içinden muteziller zuhur ettiğini görmüştü. Hiç bir yerde
muhalifler Gaule.deki kadar şiddetle hücuma maruz kalma­
dılar. Saint İreenee akideyi "gnostique„ lere karşı müdafa­
aya kalkmıştı. Saint Hilaire daha vahim bir itizale karşı
mücadele ediyordu. Bu itizal az kalsın onu sürükleyip gö-
FRANSA TARİHİ 15

türecekti: Arianisme. Daha evvelden Gaule’e yerleşmiş


olan barbarlar, hıristiyanlığı kabul eder etmez, derhal
«arien» olmuşlardı. Franklar meydana çıktıklan vakit, alı­
nacak bir mevki vardı. Gaule kıtası onlan çağınyordu.
Kilise bu yeni gelenlerin, Burgonde'larla Goth'lann tabii ra-
ki leri olan bu müşriklerin hakikî dine celp edilebilecekleri­
ni anladı. İşte Clovis'in muvaffakiyetinin sim bundadır.
Bir Frank fütuhata olmamıştır denilebilmesinin sebeblerinden
biri de budur.
Roma imparatorluğu çoktanberi can çekişiyordu. Ölür­
ken müdhiş bir kargaşalık bırakıyordu. Otorite kalmamış­
tı. Otorite, pek tabiî bir surette, manevi nüfuzu haiz olanla­
rın, yani piskoposların eline geçti. Bu «cite'ler müdafileri-
nin« etrafına toplanıldı. Fakat Kilise kendi vazifesinin hü­
kümet sürmek olmadığını pek âlâ biliyordu. Kilisede bir
anane, cismanî şeylerle ruhanî şeyleri ayırmak ananesi,
bir de Roma sulh ve asayişine karşı bir hayranlık yaşıyor­
du. Gaule'de tekrar bir otorite tesis etmek, bu otoritenin
hıristiyan ve ortodoks olmasını temin eylemek: işte rühban
heyetinin beslediği fikir. Büyük bir zekâ sahibi iki adam. Kral
Clovis ile Reims Baş piskoposu Saint Remi bu siyasette bir­
leştiler. Fakat Roma ve Romanın himayekâr kudreti orta­
dan kalktıktan soma Galo - Romen ahaliyi kaplamış olan
endişe ve istikbal korkusu düşünülmiyecek olursa onlann
bu muvaffakiyetlerine akıl erdirmek pek zordur.
Bu münbit, çalışkan, zengin âbidelerle örtülü memleket,
her fırtınadan soma, toprağının bir mahsulü gibi kendisin­
de daima orta bir sınıfın teşekkül istidadım gösterdiği bu
memleket bir şevki tabiî ile muhafazakârdı. Anarşiden nef­
ret ve dehşet duyardı. Zamanın komünistleri, inkılâpçılık
teşebbüsleri daima mağlûbiyete uğramış olan Bagaude'lar
dişanmn barbarlarından daha az korkunç değildiler. Roma­
nın Gaule'ü kuvvetli bir hükümet istiyordu. İşte bu ahval
ve şerait içindedir ki Clovis meydana çıktı.
1

16 FRANSA TARİHİ

Clovis, babası Childeric'e halef oluz olmaz, muharible-


rini ikametgâha olan Toumai'den memleketin merkezine
doğru yürütmeğe başladı. Soisson'da yıkılmış imparatorlu­
ğun solgun bir pırıltısı halinde «Patrice* Syagrius hükümet
sürüyordu. Saint Remi selâmetin onda olmadığım gördü.
Şimal Barbarından başka hangi kuvvet vardı? Ona mu­
kavemetten ne kazanılacaktı? Clovis her şeyi parçahyacak.
yeni yeni harabeler bırakacak, başka bir anarşi daha do­
ğuracaktı. Yapılacak daha iyi bir şey vardı: Bu fatihe
hüsnü kabul göstermek, ona yardım etmek, kendisini iyi
yola sevk için etrafım almak. Bunun içtinabı imkânsız bir
hareket olduğu gayet aşikârdı. Hal ve istikbal için bundan
istifade etmek lâzımdı.
Clovis. şüphesiz çok düşünmüş ve kararlarını olgun bir
hale getirmişti. Gaule kıtasının manevi vaziyetinden ha­
beri vardı. Vaziyeti anlamıştı. Bu barbarda büyüklük mey­
li vardı. Giriştiği teşebbüsün muvaffak olması, payidar
kalması ve ileri gitmesi için ümid ihtimali Galo - Romen ha­
yatında o kadar derin surette kök salmış olan katolikliğe
hürmet etmesinde idi. Soissons dairesi hakkındaki meşhur
fıkra onun ne kadar doğru gördüğünü isbat eder. Hıristi­
yan dinine tecavüz eden bir neferin derhal idamı Clovis'in
muzafferiyetini teminde her şeyden fazla âmil oldu. Büyük
bir Devlet adamı olduğu ölmez hayaller yaratan bu cüret­
lerinden anlaşılıyor.
Clovis'in hıristiyanlığı da kabul etmesi lâzımdı. Onun
ihtidası pek mükemmel bir surette temin edildi. Bu barbar
her şeyi biliyordu: imparator Constantin'in harb meyda­
nında ihtidasını tekrar etti. Yalnız Tolbiac'de (496) galib
gelirse vaftiz edilmeyi ahdettiği zaman karşısındaki düşman
Aİmandı. Clovis yalnız hıristiyan olmakla kalmamıştı. Ebe­
dî müstevliyi kaçırmış, irsî düşmanı Ren nehrinden öteye
koğmuştu. Binaenaleyh Romalılaşmış Gaule'ün ona mu­
kavemet göstermesine imkân yoktu.
FRANSA TARİHİ 17

Fransa işte o dakikadan itibaren başlamıştır denilebilir.


Esaslı vasıflarım o zaman haizdi. Medeniyeti Frankların ye­
ni gelişlerine tahammül edebilecek, maddi kudreti bu bar­
barlara bırakabilecek kadar kuvvetli idi. Frank kuvvetine
muhtaçtı, insanları o temessül eder, yontar ve cilalardı.
Medeniyeti gibi, onun dini de F.omaü idi. Din kurtulmuştu:
Artık dinî Fransanın temeli, asırlarca müddet, ortodoks ka-
toliklik olacaktır. Ve nihayet anarşiden içtinap imkânı bu­
lunmuştu. Hükümet, ne kadar kaba olursa olsun, daha iyi
ellere geçmesine intizaren, yeniden yaratılmıştı. Bu hükü­
met monarşi olacaktı. Devletin vahdetini fiile çıkarmağa ça­
lışacaktı ki bu da Roma fikridir. Bütün bunlann hiç biri
kaybolmayacaktır. Devirlerin takallübatı arasında bu va­
sıflar her zaman görülecektir.
Maamafih, Fransanın teessüs etmesi ve mukadderatın­
dan emin bir hale gelmesi için daha çok şeylere ihtiyaç
vardı. Frank monarşi, kendisini kabul etmiş olan Kilise
adamlarının fikrince bir «ehveni şer» idi. Kusurlarına rağ­
men. üç yüz sene müddet Gaulois'lan Roma imparatorluğu­
nun sukutu üzerine düştükleri katî inkıraz tehlikesinden o
kurtarmıştır.

2
İKİNCİ BAB

Merovingien tecrübesi

Clovis'in başlangıçları o kadar muvaffakiyetli, o kadar


büyük oldu ki kendisinden sonra gerçekten sağlam bir şey
bırakacağı zannolunabildi. Bir kaç sene içinde, bir kaç se­
fer ile Gaule kıtasına sahib oldu. Bunlar hem askerî, hem
siyasî seferlerdi. Her tarafta Clovis «arien» barbarların
hükümran oldukları ülkelerde katoliklerin halâskân ve hâ­
misi gibi görünüyordu. Bourgogne kralı (Bourgoine demek
bütün Ron vadisi demekti) Gondebaud onun cizyegüzan
oldu ve Galo - Romenlere garantiler verdi. Aguitaine'in
zaptı ile Garonne vadisi Gothlardan kurtarıldı. Clovis işte
o sıradadır ki henüz mahrum olduğu tasdik ve teyide, yani
Kilisenin tasdikinden sonra imparatorun tasdik ve kabulüne
mazhar oldu. Istanbula iltica etmiş olan imparatorluğun ar­
tık Garbda otoritesi yoktu. Fakat hâlâ bir şeyleri vardı. Clo­
vis, Anastase'tan consul'lük payesini ve nişanlarım alınca,
hiç bir barbar kralın istihsal edememiş olduğu bu mazha­
riyetler onun muvaffakiyetini büyülttü. Merovingien hane­
danı Roma İmparatorluğuna bağlanmış demekti. İmpara­
torluğu devam ettiriyor gibi göründü, binaenaleyh «meş­
ru» bir hal aldı, iki buçuk asır devam etmesine imkân ve­
ren sebeblerden biri budur.
Maamafih Clovis için, kendi memleketinde de yeni ma­
likânelerindeki kadar kudret sahibi olmaması bir eksiklikti.
Müşrik kalmış olan Frank kabilelerinin sonradan görme bir
FRANSA TARİHİ 19

mühtediye itaate hiç de meyyal olmıyan şefleri vardı.


Bazılan kendisile akraba olan bu küçük şefler tehlikeli ola­
bilirlerdi. Clovis onlann vücudlannı kaldırmaktan başka bir
çare göremedi. İptida baştan vurdu, bir takım siyasi ci­
nayetler silsilesi irtikâb etti ki o iyi kalbli Gregoire de Tours
bunlan saidilcesine hikâye etmiştir. Clovis bu küçük kral­
ları ortadan kaldırmamış olsaydı onlann ittifakı karşısında
kalacaktı ve Frank kabileleri arasında çıkacak dahilî bir
harbde maiyetindeki cengâverlerin kendisine sadık kalacak­
ları muhakkak değildi. Hasılı, ahlâka pek uygun olmıyan
bu çarelerle Şimalde krallığının vahdetini temin etti. Efkân
umumiye de kendi tarafında idi. Çünkü Galo - Romen aha­
li için barbar şeflerin barbarca mukabele görmeleri ehem­
miyetsiz görünüyordu. Kendileri âdetlerini, kanunlarım, din­
lerini muhafaza ediyorlardı. Clovis; dinin hâmisi mevkiini
tutmuştu. Çünkü Ragnacaire ve Sigebert gibi müşrikleri öl­
dürmek, yahut öldürtmekle hristiyanhğa yeni bir saha açı­
yordu. Bu cinayetler birer siyasî ameliye idiler. Muvaf­
fakiyetleri isbat ediyor ki Clovis, Gaule kıtasına sağlam
surette istinad etmekte idi.
Binaenaleyh, Gaule latasının Franklar tarafından fet-
hedildiğinden, yahud esaret altına alındığından bahsetme­
ye mahal yoktur. Daha ziyade, bir himaye ve ittifak mev-
zubahs olabilir ki bunu da bir kaynaşma takib etmiştir.
Gördüğümüz şekilde işlerin cereyan tarzı bile Galo - Romen
unsurun, Clovis'in otoritesine müracaat etmiş olduğunu,
Clovİ3'in de bu şaşınp kalmış kavmin, daha fena ihtimal­
lerden korkarak, kuvvetli bir otorite istediğini pek âlâ gör­
düğünü isbat eder. Eğer başka türlü olsaydı, Galo - Romen-
ler başka barbar şeflerin hükümetlerinden memnun bu­
lunsalardı Clovis ileri gidemezdi. Zaten Frank kabileleri
bütün Gaule'ü itaat altına alacak kadar kalabalık olmadık-
lan gibi onu sevk ve idare edecek iktidan da haiz değildi­
ler. Bu sebeblerden dolayı Merovingien'lerin etraflannı
20 FRANSA TARİHİ

derhal Lâtin isimleri taşıyan ve eski senato azalan ailelerin­


den çıkan yüksek memurlann aldıklan görüldü. Galo -
Romen generaller Frank ordusuna kumanda ediyorlardı.
Kanunlar, vergiler umum için müsavi idi. Halk, izdivaçlar
hasebile kendi kendiliğinden biribirine kanşmışü. Lâtince
Frank'lann resmî dili oldu. Onlar kendi dillerini unuttular.
Bir taraftan da halk dili olan Roman lisanı teşekkül ediyor­
du. O da soma fransızcayı doğurmuştur.
Galo - Romnler o kadar az esart altında idüer ki impa­
ratorluk idaresine devam eden yeni idarede memuriyetle­
rin çoğu onlann elinde kaldı. Kendüeri için yeni olan bu
kaidelere, örf ve âdetleri namına itiraz edenler Franklar ol­
muştur. Frankların hukuk ve hürriyet hakkında Cermence
ve anarşiye kaçar bir telâkkileri vardı. Merovingien kral-
lan bu telâkkiye karşı mücadele mecburiyetinde kalmışlar­
dır. «Hür adamlar» m meclisler vasıtasile şefi kontrol et­
mek âdetleri idi. Romamn sivil disiplininden nefret ediyor­
lardı. Onlan buna katlanmağa razı etmek zor oldu. Niha­
yet, fâtih olmaktan ziyade fethedilmiş bir kavim haline gel­
diler. Frank muharibier arasında arazinin taksim edildiği
hakkındaki sözler bir masaldan ibarettir. Fustel de Cou-
langes Galo - Romen emlâkinin ne vasfı, ne sahihleri değiş­
memiş olduğunu isbat etmiştir.
O halde nasıl oluyor da Clovis'in eseri daha uzun sür­
medi, Fransa o andan itibaren tesis edilmiş olmadı? İhti-
malki bu Frank monarşisi pek fazla çabuk muvaffak olmuş­
tu da onun için sabnn ve zamanın mahsulü olmak evsafı­
nı haiz değildi. Fakat haddi zatinde bir kusuru vardı ki
bunu hiç bir şey tashih edemedi. Frankların âdetine göre
krallığa aid arazi, kıllar müstesna olmak üzere, ölen kra­
lın oğullan arasında taksim edilirdi. Bu barbar ve kaba
kaide Gaııle kıt'asmda Clovis'in yeni fütuhatına tatbik edi­
lince bütün bütün manasız bir şekil alıverdi. Halbuki bu
kaideye riayet edildi. Frank âdeti bu noktada boyun iğme-
FRANSA TARİHİ 21

di. Clovis'in dört oğlu mirası paylaştılar. Monarşi ile vah­


det müteradif kelimeler olabümek için Capetien'leri bekle­
mek lâzım geldi.
Bir Roma fikri olan vahdet fikri. Devlet fikri zihinlerde
payidar bulunuyordu. Clovis'in dört oğlunun, babalarının
isrine devam etmek üzere müttahit bir halde yaşayacakla­
rı hülya edüdi. Şüphesiz kendileri de buna inandılar. Hal­
buki bu. tabiatı eşyaya muğayirdi. Taksim aynlıklan intaç
ettirdi. Austrasie ile Neustri arasında bu tarihten itibaren
menhus bir muhalefet başlamıştır. Bunda kavimlerin hiç
bir dahli yoktu. Çünkü Paris üe Metz'in ve Rouen ile Ver-
dun'ün birbirlerine muhalefetlerinden ibaretti. Bu, siyasî
bir cinayetin esef edilecek neticesidir. Bu hata Merovingien
krallığının, gayet natamam olmasına rağmen, fena bir ka­
rışıklıktan daha iyi olduğunu unutturmamalıdır. Roma
kudretinin ta beşiğinde, İtalyada, imparatorluğun sukutun­
dan sonra Merovingien'lerin muadili görülmedi ve parça
parça olan İtalya bin üç yüz sene vahdetine kavuşamadı.
İşte Clovis'lerin, Clotaire'lerin, Chilperic'lerin bize ifa
etmiş oldukları hizmet budur. Onlardan sonra, Carolingi-
en'ler büyük buhran dakikasını, feodal parçalanmayı ge­
ciktirdiler. Bu dört asır esnasında Devlet fikri ölmedi; Ca-
petien'ler onu tekrar ele alabildiler. Roma ananesi büsbü­
tün parçalanmış değüdi. Merovingien'ler olmasa idi sonra
Fransayı vücuda getirmek için yapılan şeylerin hiç birine
imkân bulunamazdı; her halde bu teşebbüsler daha çok
zorluklarla karşılaşırlardı.
Clovis'in oğullarının en büyüğü, Thierry. Austrasie ya­
ni Şark diyarı ile Frank İmparatorluğunun büyük parçası­
nı almış oldu. Bunun payitahtı Metz idi. Almanların. Bour-
gonde'lann, Goth'lann tekrar taarruzlarına en maruz olan
kısım da bu idi. Thierry, büyük adam çağma gelince ara­
ziyi müdafaa hususunda en kabiliyetli olmak hasebile bir
22 FRANSA TARİHİ

tefevvük kazcmdı. Küçük kardeşleri Neustrie'yi yani Garb


diyarını, sırf Galu - Romen olan ülkeleri paylaşmışlardı.
Austrasie kralının en nüfıızluları olacağı derhal belli oldu.
Çünkü Franklarda ve Merovingien'lerin asıl topraklarında
bir istinad noktasına malikti. Ren'in iki sahilinde de ayağı
olduğu için Gaule kıtasını Cermen istilâlarına karşı müda­
faa ediyordu.
Clovis'in vârisleri, bazı aile faciaları istisna edilirse.
Clovis’in isrine devam hususunda hemen hemen müite-
hid bulundular. Kırk sene kadar, ta İspanya ve İtalyaya,
Merovingen krallığının hududlannı muhafaza maksadile,
parlak seferler yapıldı. Bu bizim müstakbel tarihimizin kü­
çük bir hulâsasıdır, koca bir askerî dâsitandır. Bu Napo-
leeon dasitanı gibi ağızdan ağıza naklolundu ve nihayet
unutuldu. Fakat Thierry'nin oğlu Theodebald ölünce Clovis' i ı
halefleri arasmda müdhiş nifaklar çıkü: Austrasie'lilerle
Neustrie'liler birbirlerine tefevvük uğrunda harbettiler. Ki­
min emredeceğini kararlaştırmak meselesi vardı. Chilpe-
rice ile Sigebert'in feci mücadeleleri. Fredegonde ile Brune-
haut'mm bitmez tükenmez rekabetleri için başka bir sebeb
yoktu. Bunlar birbirlerini parçalıyan partilerdi. Bu nisala­
rın içinde milliyet fikrinden hiç eser yoktu.
Bu uzun dahilî harbden sonra Frankların imparatorluğu
tekrar bir elde, ikinci Clotarie'in idaresi altında toplanmış
oldu. Fakat Austrasie, Bourgogne ve Neustrie ayrı ayrı
idarelerini muhafaza ediyorlardı. Karışıklıklar tesirile kral
otoritesi zayıflamış, azalmıştı. Lâikler ve ruhanîler, bü­
yükler ve küçükler, kraldan bir takım «masuniyetler» ko­
parmışlardı. Nüfuz ve kudret parçalanıyor, arazi inkısama
uğruyordu. Bundan başka, bir çok ölümlere meydan ve­
ren bu iğtişaş devresinde bir takım akalliyetler görülmüştü
ki onlar sayesinde yeni bir kudret ortaya çıkmışü: Saray
nazın hakikatte başvekil demekti. Hükümdar küçük yahud
âciz bulunduğu zaman bir kral vekili kesiliyordu. Saray
m m

FRANSA TARİHİ 23

nazırlan ile tarihte yeni bir kuvvet meydana çıkmış oldu.


Bunlardan biri Pepin de Landen, Austrasie de ikinci bir sal­
tanat hanedanı tesis elti.
Merovingien'ler ikinci Clotarie ve Dagobert ile iki par­
lak günlü hükümdar devri daha gördüler, ikinci Clotarie
pek okumuş bir adamdı; inşaata merakı vardı. Hakikî bir
artistti. Gerek kendisi, gerek nazırı Eloi meşhur oldular.
Mensub olduğu hanedan içinde Roma İmparatorlarım tak-
lidde de ihtimalki en ileri gideni cdur. Franklar tamamen
Romahlaşmışlardı.
Dagobert'den sonra (638), inhitat devri başladı. Oğulla-
n memleketi paylaşhlar. Paylaşmanın tesiri reşid kimse
bulunmamak yüzünden bütün bütün fena oldu. Saray na­
zırlan hakikî birer hâkim kesildiler. Rüşd çağma erişen
bazı Merovingien'ler bir aksülamel göstermek ve kral oto­
ritesini tekrar tesis eylemek istediler. Fakat akıntıya karşı
yürümeğe muvaffak olamadılar. İtaat itiyadı kaybolmuştu.
Büyükler gizli tertibat yapıyorlar ve «hürriyet* dedikleri şe­
yi her vasıta ile müdafaa ediyorlardı. İkinci Chdlperic bir
müstebid ve mürteci diye şöhret buldu; katledüdi. Bundan
senelerce süren dahilî bir harb çıktı. Rakip partiler ara­
sında bir mücadele. Partiler Neustrie'lilerle Austrasie'liler
arasındaki eski rakabeti istismar ediyorlar ve zamanın ica­
bına göre çocuk krallara taç giydiriyorlar, yahud onlan
hal'ediyorlardı. Neustrie nazın Ebroin üe Bourgogne'de
kadiri mutlak bir halde bulunan Saint Leger hükümet dar­
belerinden ve siyasî ihtilâllerden mürekkep can sıkıcı ko­
ca bir tarih vücuda getiriyorlardı. Çağdaşlar, Fran sanın yeni
doğar doğmaz böyle bir anarşi içine gömülmesini dehşetle
seyrediyorlardı.
Başka bir şey lâzımdı. İyi başlamış olan Meovingien
tecrübesi fena bitiyordu. Yeni bir Clovis'e lüzum hissedili­
yordu. Bunu nerde bulmalı? Bir saltanat hanedanı ken­
di kendiliğinden teessüs etmez. Austrasie'de nüfuzu mut-
24 FRANSA TARİHİ

taşıl artan bir aile vardı. Neustrie'nin siyaset adamlarının


gayretlerine rağmen, Frank İmparatorluğunu sevk ve idare
için elzem büyük maddî vesaite Austrasie malik bulunuyor­
du. Carolingien hanedanının kaynağım teşkil edecek olan
ve saray nazın Pepin de Landen'e çıkan bu aile Heristal
dükalan ailesi, tacı ele geçirmek için yüz sene çalıştı. Ah­
val ve şerait Merovingien'lere halef olmak imkânını temin
edeceği güne kadar büyük bir sabır ile emellerinde sebat
ettiler.
Heristal'lann yahud Pipinnide'lerin muvaffak olmaları
zamanın kendileri için çalışmış olmasından, beklenen hiz­
metleri ifa etmelerinden ileri gelmiştir. Austrasie dük un­
vanını taşıyorlardı. Zengin ve kudretli idiler; Cermen dün­
yasının hududlannda kendi varlığını idame için büyük bir
siyasî kuvvete muhtaç olan katolik ve Roma medeniyetini
temsil ediyorlardı. Onun için hem Kiliseyi, hem evvelce
Clovis'in muvaffakiyetini temin etmiş olan hissiyatı kendi
lehlerinde bulmalan icab ederdi. Günün birinde Gaule kıt­
asının vahdetini yeni baştan vücuda getirmeyi onlara ümid
ettiren şey bu idi. Kendileri nüfuz ve kudretlerinin makarri
olan Austrasie'ye istinad ediyorlardı. Hasılı Charlemagne'in
selefleri zamanımızda Brandebourg müntehiblerini Alman­
ya imparatorluk tahtına, Savoie düka'lannı İtalya tahtına
çıkarmış olan usullerin ayni usul ile yükseldiler.
Dk merhale Neustrie siyaset adamlarının muhalefetini
ezmekte idi. Bu işi Pepin d'Heristal gördü. 632 de Testry'de
Neustrie saray nazırlan Ebroin ile Waratte'a galip gelince,
Merovingien hanedanına da son darbeyi indirmiş oldu. Bu
hanedanın hâlâ mevcut olması, partilerin onu birbirlerine
karşı âlet diye kullanmalarından ileri geliyordu. Bu andan
itibaren, sadece kuru bir unvanı haiz olan Merovingienle-
rin öküz arabalan içinde çekilip götürülmüş işsiz güçsüz bi­
rer kral olmaktan başka hiç bir muvaffakiyetleri kalmadı.
FRANSA TARİHİ 25

Nüfuz ve kudret hakikatte başka ellerde, Austrasie prensi­


nin ve dükasının ellerinde idi.
Meşru bir kral hanedanı ağır ağır ölürken, Pepin d'He-
ristal yeni bir meşru hanedan tesisine kalkacak kadar ken­
dinde kuvvet göremiyordu. işi zorlamak istemedi. Neus-
trie ile Bourgogne olgun değildiler. Ötede beride kargaşa­
lıklar vardı. Bazan eski partiler tekrar canlanıyorlardı.
Pepin, tacı başma giymek fırsatım bulamadan, 714 se­
nesinde öldü. Vefatı üzerine az kalsın kavmi berbat ola­
caktı. Dahilî harb tekrar başladı. Bunu ecnebi harb daha
vahim bir şekle soktu. Çünkü Neustrie partisi Austrasie'ye
karşı isyan etmiş olan Alman kabilelerile ittifaktan çekinmi­
yordu. Bu, Neustrie saray nazırı Rainfroi'nın pek büyük
bir hatası idi. Pipinnide'lerin varisine ve katolik ve Romalı
Fransaya medeniyetin ve milliyetin hakikî müdafii gibi gö­
rünmek fırsatını veriyordu.
Bu varis Charles Martel idi. Heristal'lerin gerçekten
çok değerli ve kabiliyetti bir aile oldukları şüphesizdir.
Charles karakter sahibi idi. Ahval de kendisine yardım et­
ti. O fırsattan istifade etmesini bümekte çok mahirdi. Bir
kavme hâkim olmak nasıl temin edilebilir? Daima ayni
tarz üe: Hizmet etmek suretile. Charles asayiş ve emniye­
ti temsil etti. Neustrie kuvvetlerini mağlûb etmişti. Kanım
tekrar hüküm sürmeğe başlamıştı. Her zaman bir karışık­
lık çıkarmağa ve istilâya kalkmağa hazır olan Sakson'lan
da yola getirmişti. Fakat bunlardan daha büyük ve daha
güzel bir fırsat da kendiliğinden çıktı: Yeni bir istilâ, Arab
istilâsı. Bu yalnız bir ırk değildi. Ayni zamanda bir din
idi; Arablarla beraber düşman bir dünya kendisini gösteri­
yordu. İslâmiyet, Arabistanın derinliklerinden çıkarak Gar-
be doğru ilerliyordu. Constantinople imparatorluğunu hiçe
indirmiş. Şimalî Afrikayı, İspanyayı fethetmiş, Pirene dağ­
larını geçerek Garonne ve Rhone vadilerine girmişti. Bu
tehlike Gaulois'lann vahdetini tekrar vücuda getirdi. Me-
26 FRANSA TARİHİ

rovingien'lerin satvetli devirlerinde bile istiklâlini muhafa­


zaya her zaman gayet ehemmiyet veren Aquitaine telâşe
düştü ve gözlerini Şimalin büyük askeri şefine çevirdi. Bir
halâskâra ihtiyaç vardı ve duc d'Austrasie’den başka bir
halâskâr yoktu. Charles kendisini arzu ettirmiş miydi, yok­
sa müdafaa etmek, askerlerini ardından yürütmek için teh­
likenin yaklaşmasına mı lüzum vardı? O ancak Arablar
Bordeaux'yu aldıktan sonra sefere çıktı. Abdürrahman yu­
karıya doğru çıkmakta devam ediyordu. O gün kendisine
Martel adı verilen Charles, Abdürrahman ile karşılaştı ve
Porties kurbünde onu kaçmağa mecbur etti (732).
Austrasie'li memleketi kurtarmıştı. Cenubda memleketi
Arablardan temizlemekte devam etti. Millete böyle bir hiz­
met ifa ettikten sonra Heristal'ler birer halâskâr gibi görü­
nüyorlardı. «Kâfirler» e galib gelen Charles hem milli bir
kahramandı, hem bir hıristiyanlık kahramanı. Papa Onun­
cu Gregoire onun kuvvetinin yardımım iltimas ediyordu.
Charles müsaraatle cevab verdi. Bu nimet elden kaçırıl­
mam ak lâzımdı. Artık onu kral olmaktan kim menedebi-
lecekti? Fakat acul davranarak işi berbat etmek istemedi.
Sadece, 737 tarihinde ölmüş olan nam ve şam âdeta meç­
hul Merovingien kralı Dördüncü Thierry'nin yerine kimseyi
kral ilân etmemekle iktifa eyledi.
Charles, hükümdar unvanını haiz olmamakla beraber
o kadar tam bir hükümdardı ki Frankların âdetine göre Clo­
vis'in hatasına o da düştü: Ölmeden evvel Devletlerini
oğullan Carloman ile Pepin arasında taksim etti. Fakat ne
yapsalar her şey Heristal'ler için bir muvaffakiyet teşk’l
edecekti. Pepin ile Carloman, mucize kabilinden, müttehid
davrandılar. Eski partiler tekrar başlannı kaldırmışlardı.
Karışıldıklar patlak vermişti. İki kardeş, Merovingien'lerin
son prensini bir manastırdan çekip meydana çıkardılar ve
kendilerini meşru bir kudret sahibi diye gösterdiler Asile­
re galib geldiler. Bunu yapmca, Carloman hukukundan
FRANSA TARİHİ 27

feragat etmek gibi bir feraset eseri gösterdi ve nüfıız ve kud­


reti kardeşi enerji sahibi Pepin'e birakiı. Son manialar da
artık aşılmıştı: Carolingien hanedanının, bir gölgeden iba­
ret Merovingien hanedamna halef olmaktan başka yapıla­
cak bir işi kalmamıştı. Yani vaziyet tebyin edildi. Bu yal­
nız milletin büyüklerinin muvafakatile değil, Papanm İ3tim-
zacile de oldu. Papa, hakikî kralm nüfuz ve kudreti bilfiil
icra eden zat olduğu mütalâasında bulundu: Zacharie Üçün­
cü Gregoire'a Pepin'in babası tarafından ifa edilmiş hizme­
tin mükâfatım veriyordu.
Hanedan tebeddülü- sarsıntısız oldu (752). Gayet mü
kemmel bir surette idare edilmişti. Bütün inzibat tedbirleri
alınmıştı. Son Merovingien kralı ortadan kaybolmuştu. Ef­
kârı umumiye tasvib ediyordu. Papalık makamının takdisi,
[«sacre»] yeni hanedanı itiraz kabul etmez bir mevkie çıka­
rıyordu; yeni bir meşruiyet teessüs ediyordu. Eski haneda­
nın yerine geçme keyfiyeti o kadar tabu oldu ki âdeta hiç
göze çarpmadı. Saray nazın kral olmuştu; otorite tekrar te
essüs etmişti; yeni bir devre açılmıştı. Bu, Charles Martel'in
züriyetinin, Carolingien'lerin devresi idi.
1 %
ÜÇÜNCÜ BAB

Carolingien’lerin azamet ve inhitatı

Ötedenberi politika hissiyat ile ve fikirlerle yapılır. Her


devirde kavimleri idare etmek için, onlann nzalanna lüzum
görülmüştür. Birinci saltanat hanedanının idaresine nasıl
nza gösterilmişse İkincisinden de bu esirgenmedi. Ne bi­
rincisi, ne İkincisi bir feth eseri olarak iktidar mevkiine gel­
mediler. Merovingien'ler idaresinde Fransa temessül edil­
mişti. Carolingien'ler geldikleri zaman, temsil keyfiyeti tam
olmuştu. Saltanat han edam bile bunun bir delilini teşkil
ediyordu. Yeni kralların şecerelerinde bütün ırklara Aqui-
taine, Narbonnaise, Austrasie gibi bütün vilâyetlere tesa­
düf olunuyor. Bu krallar zamanlarının en yüksek bir ifa­
desi idiler. Asırlarının emellerini tatmin etmeyi kendilerine
vazife bildiler.
Carolingien'ler admm tarihte bıraktığı şaşaa onlann ne
kadar muvaffak olduklarını göstermeğe kâfidir. Çağdaşlar
için o saltanat devri bir rönesans teşkil etti. Son Merovin­
gien devrinin anarşisine nihayet veren aksülamel içinde bir
inkişaf vukua geldi. Asayiş iade edilmişti. Nüfuz ve kud­
ret yeniden tesis olunmuştu. Romanın ve Roma fethinin bı­
raktığı daüssıla gayet kuvvetli olduğu için, daima hatırlan­
ması icab eden Roma İmparatorluğunun sukutundan soma,
iki fikir birbirine karışmış bir hale gelmişti. Bunlar medeni­
yet ve emniyet manasım ifade eden Roma sükûn ve asayişi
ile, Romalılaşmış olan Hıristiyan dini idiler. Carolingilen'ler
FRANSA TARİHİ 29

Clovis'in teşebbüs etmiş olduğu şeye daha çok vesait ile


ve daha iyi şartlar altında yeniden başlıyorlardı. Garb İm­
paratorluğunu tekrar tesis etmek. Bu, bütün fenalıklarına
ve ihtilâçlarına rağmen, hiç silinmiyen bir tahassür bırak­
mış olan unutulmaz, parlak bir hatıra idi. \
Yeni saltanat hanedanının başlangıçları harikulâde
mes'ud oldu; Clovis'in ilk zamanlarına, fakat daha büyük
bir nisbette, garib bir surette benziyordu. Carolingien'ler ne
istediklerini biliyorlardı, onlann gidişlerinde hiç bir tered-
düd, hiç bir hata yoktur. Pepin 767 de öldüğü zaman, ser­
keş Aquitaine de dahil olmak üzere, bütün Gaule kıt'asmı
teskin ve tevhid etmişti. Provence'da ve Normandiya'da
kalmış olan son Arablar Pirene dağlarının ö-.e tarafına çe­
kilmişlerdi. Memleket istilâlara maruz olmak şöyle dursun,
barbarlar ve kâfirler tedafüi bir vaziyet almak mecburiye­
tinde idiler. Romada Lombarlar tarafından tehdid edilen,
itizale meyletmeye başlamış olan Constantinople impara­
toru tarafından kendi haline bırakılan Papa, Franklann hi­
mayesini istiyordu. O zaman Papalık ile Fransa arasında
hususî bir rabıta husule geldi. Pepin, Papalann cismanî
kudretlerini vücuda getiriyor ve temin ediyordu. Bu suret­
le ruhanî nüfuz ve kudretin hürriyetini temin etmiş oluyordu.
İleride bu ruhanî kudret Cermen imparatorlarının esaretin­
den kurtulacak ve Papalık ile imparatorluk mücadeleleri
devam ettiği müddetçe Fransa rahat bir nefes alacaktır.
Roma dini Avrupaya tahakküm için bir âlet haline gelemi-
yecektir. Bu bizim memleketi, istiklâlimizi kurtarıyor. Pe­
pin bu kadar uzaklan görememiş ve hesab edememiş ise
de Kilise ile bu ittifakı sayesinde dahilde kendi hanedanı­
nın mevkiini sağlamlaştırdığım biliyordu. Dışanda da
Fransa katolik devletlerin en birincisi, «Kilisenin büyük
kır,ı. oluyordu. Bu bir nüfuz ve tesir, bir yayılma vâdi
idi.
30 FRANSA TARİHİ

Yeni hanedan işte Kiliseye istinad ediyordu. Nasıl ki


küse de ona dayanıyordu. İkinci Etienne Pepin'e yaptığı
takdisi tecdid etmişti. Yeni krala bizzat taç giydirmiş idi.
Bu taç giydirme bir takdis «sacre» idi. Bundan başka, Pa­
pa, Artık İtalyaya hiç alâkadar olmıyan Şark İmparatoru­
nun muvafakatile, Pepin'i «patrice» unvanile selâmlamıştı.
Kilise ile Carolingien'lerin ittihadı, bir hıristiyan imparator­
luğu haline gelen Garb İmparatorluğunu yeniliyecekti.
İmparator: İşte Pepin'in oğlu Charles’in, büyük Char-
les'in, Carolus Magnus'un, Charlemagne'in unvanı ve rolü
bu idi. Charles'in büyük olabilmesi için Pepin'in malikânele­
rini beraber paylaşmış oldukları Carloman'ın hemen derhal
vefat etmesine de lüzum görülmüştü. Öteki Carloman,
amcaları, vaktile büyük kardeşinin karşısından silinip çe­
kilmişti. iki krallık devresinin başında da bu mesud tesa­
düfler vukua gelmeselerdi Merovingien'lerin nifaklarına dü­
şülürdü. Çünkü zaten Charles ile Carloman zor geçinebili­
yorlardı. Fransız Devleti, nüfuz ve kudret, büyük evlâd sı-
ra3Üe babadan oğula intikal eder bir hale gelmedikçe ger­
çekten teessüs etmiş olamazdı. Bunun için de Capetien'leri
beklemek lâzım geldi.
Maamafih, Charlemagne vahdetin faydalarım elde etti
Bunun gibi uzun müddet devam etmenin faydalarım da tat­
ta. Hükümdarın zekâsı ve iradesi yüksek olduktan başka
kırk beş sene insicamlı bir surette faaliyet gösterebilmek
imkânını da buldular.
Charlemagne, 771 tarihinde, biricik hâkim vaziyetine
girince hemen ise başladı. Gayesi; Romanın isrine de­
vam etmek, imparatorluğu tekrar vücuda getirmek. İtal-
yada Lombarlar kralım mağlûb ederek demir ta a elinden
aldı, ispanyaya geçti: Bu onun yegâne muvaffakiyetsiz-
liğini teşkü eder. Fakat Roncevaux belâketi, Roland'm bo­
rusu onun şöhretine hizmet etti ve kendisine bir menkihe
FRANSA TARİHİ 31
hazırladı. Onun dasitanı milli bir dasitan oldu. Onun bü­
yük fikri Cermanya işini bitirmek, barbarlan rnünkad bir
hale getirerek medeniyete sokmak, Roma sulhunu onlara
kabul ettirmekti. Zamanındaki elli üç seferden on sekizin­
de gayesi S ak sonlan hüküm alüna almaktı. Charlemagne
Roma İmparatorlarından, Consul'lerinden, Legion'lunndan
daha ilerilere gitti. Tâ Elbe nehrine vardı. Mağrurane di­
yordu: «Eski Roma âdeti mucibince, memleketi bir vilâyet
haline soktuk.» Cesar Gaule kıtası için ne olmuşsa o da
Almanya için öyle oldu. Fakat iş çetindi ve asi idi.
Vercingetorbc nasıl Gaulois istiklâlinin kahramanı olmuşsa
Witikind de Cermen istiklâlinin kahramanıdır. Netice bü­
tün bütün başka oldu. Cermenlerde galibin ahlâk ve âda-
trnı kabul hususunda bir müsaraat eseri görülmedi. Halbu­
ki Gaule o yüzden Romalılaşmıştı. Cermenlerin putlan kı­
rıldı. Fakat dillerini muhafaza ettiler. Dillerile beraber ruh­
larını da sakladılar. Saksonlara medeniyeti ve vaftizi idam
tehdidile zorla kabul ettirmek icabetti. Halbuki Gaulois'lar
zevkleri uyduğu için lâünleşmişler, aşk ile hıristiyan olmuş­
lardı. Cermanya kendi arzusuna rağmen medenileştirildi, ve
hıristiyanlaştınldı. Charlemaçne'in muvaffakiyeti derin olmak­
tan ziyade zahiri idi. «Francie» için. Renin öte tarafındaki
lâtinliğe muhasım kavimler tehlikeli birer düşman olarak
kalıyorlardı Onlar daima istilâlara meyyal idiler. Alman­
ya Charlemagne'i büyük millî hükümdarlarından biri diye
telâkki eder. Bu büyük bir manasızlıktır. Onun sahte Ce-
sar'lan hiç bir zaman Charlemagne'in hâkim fikrini, Roma-
lılık fikrini yani müttehid bir hıristiyanlık fikrini takib etme­
mişlerdir.
Çağdaşlar Cermanyanm hıristiyan cemaati içine girdi­
ği. medeniyet için kazanıldığı ve Garb komşulan için tehli-
kolı olmaktan çıktığı hulyasma düştüler. İçimizde. Alman-
yanıu demokrasiyi kabul etmesini görüp de itimad besliyen-
l«'»ın düştükleri hataya benziyen bir hata. Charlemagne
32 FRANSA TARİHİ

Marc - Aurele'in ve Trajan'm isirlerine devama başlamıştı.


Avrupayı başka barbarlara, Sîavlara ve Mongollara karşı mü­
dafaa etmişti. Nüfuz ve kudreti Tunaya kadar yayılıyordu.
Garb imparatorluğu, kendisinin istediği gibi, tekrar kurul-
olmuşlu. Onun yalnız bir imparatorluk tacı eksikti. 800 sene­
sinde bunu Papanın elinden başına giydi. Kavimler, yeni
Auguste vasıtasile yeni ve eski zamanlan birbirlerine bağ-
ladıklannı zannettiler. Bu çarçabuk yıkılacak bir bina idi.
Fakat imparator unvanı o kadar büyük bir prestij muhafa­
za etti ki, bin sene soma, Napoleon da onu aldı.
Charlemagne yeni baştan kurduğu imparatorluğunun
vazii kanunu olmak istedi. Hükümet ve sosyete için teşki­
lât yaptı. Eski asırların anarşisi içinde kendi kendiliğinden
doğmuş olan feodaliteye en iptida o bir şekü verdi. Bu fe­
odalite Cermen müstevlilerin bir icadı değildi; bunda onla­
nn bir hissesi yoktu. Roma Devleü, sonra Merovingien Dev­
leti asayişi muhafazadan âciz bir hale geldikleri vakit,
zayıflar, küçükler kuvvetlilerden ve zenginlerden bir yardım
ve himaye aramağa kalkmışlardı. Onlar da bu himayeye
mukabil onlardan bir sadakat yemini istemişlerdi. «Seni
besliyeceğim, seni müdafaa edeceğim; fakat sen de bana
hizmet edeceksin, itaat edeceksin». Sinyor ile vasal ara­
sındaki bu mukavele ahvalin icaplarından çıkmıştı, otorite­
den ve idareden mahrum, dahilî harblerle harab bir mem­
leketin duyduğu ıztırabtan çıkmıştı. Carolingien'ler bile ik­
ballerini bir çok tevabie malik kudretli birer patron olmala­
rına borçlu idiler. Charlemagne'ın fikri bu taahhüdleri bir
intizam altına almak, nezaret alîında tutmak, bunlardan
idari bir meratib silsilesi vücuda getirmek idi. Bu meratib
silsilesi irsî olmıyacaktı. Buna hiç bir şeyleri olmıyan adam­
lar gireceklerdi Başlan da imparator olacaktı. Charle­
magne feodalitenin bir irade üe ilga edilemiyecek kadar
kuvvetli kökler salmış olduğunu pek âlâ biliyordu. Bunun
tehlikeli olabileceğini, otoritenin ve Devletin parçalanma­
FRANSA TARİHİ 33

sına sebebiyet verebileceğini de takdir ediyordu. Mahve-


demediği şeye hâkim olmak istedi. Hükümdar, sivil ve as­
keri hizmetlere mukabil, geri alınabilir bir mahiyette, bir lu-
tüf mahiyetinde olmak üzere (benefice) kendi emlâkinden
bazı parçalar ihsan etti. Bu suretle, idare vazifesini hafif­
letti, kendisine başka bir nevi vasallar daha vücuda ge­
tirdi. Timar ve zeametin (fief) menşei işte budur. Müteka­
bil yardım üzerine müesses olan bu sistem pek güzel düşü­
nülmüştü. Fakat zararlı bir hale girmemesi için, başka bir
anarşi doğurmaması için, hükümet nüfuzünün zaafa uğra­
mamasına, timar ve zeamet sahiblerinin müstakil ve irsî bir
hale gelmemelerine ihtiyaç gösteriyordu. Halbuki olmama­
sı lâzım bu şeyler çok geçmeden vukua geldiler.
Zaten Charlemagne devrini, bütün insanların seve se­
ve itaat gösterdikleri bir saadet devri zannetmemelidir. Asa­
yiş ihtiyacı, imparatorluk prestiji Charles'a diktatörlük bah­
şediyorlardı. O bunu kullandı. Senede birden fazlayı bu­
lan askeri seferleri pahalıya mal oluyorlardı. Arkasından
gidenler her zaman şevk ve hâhiş duymuyorlardı. Charle-
magne'in sert davranmasına lüzum görülüyordu. Mütead-
did Ganelon'lar ile uğraşmak mecburiyetinde kaldı. Öldü­
ğü zaman, hapishaneler kendilerinden şikâyet eden, ya­
hut şüphelenmeğe sebebler zuhur etmiş büyük mevkide
adamlarla dolu idi. Hükümetin hayırlı olması mütehaklri-
mane olmasmdandı. Bu metin nüluz ve kudretin gölgesi al­
tında inkişaf etmiş fikri bir yeni hayat hatırası kalmıştır. Es­
ki zamanlar dünyasının mirası olan medeniyet bir kere da­
ha kurtarılmıştı. Yeni ihtilâçlardan evvel bu yeni bir mer­
hale idi.
Esas itibarile, Cnarlemagne'in imparatorluğu dayamk-
ftu-.d». Çünkü çok fazla genişti. Onu ancak tek bir adamın
i Ioİkuh tutuyordu. Avrupada milletler birbirlerinden farklı
İ h hcılo gelmeğe başlamışlardı. Böyle bir dünyada Roma
Impauıtorluğunu tekrar tesise kalkmak bir tarih hatasına
34 FRANSA TARİHİ

düşmekti. Charlmagne, payitahtım Aix - la - Chapelle'de ya­


ni Elbe ile Loiıe arasında yan yolda, bir hareket zuhur
edecek noktalardan uzaklaşmış olmayacak surette tesis et­
meğe mecbur olmuştu. Bu, bir payitahttan ziyade bir taras­
sut noktası idi. 814 tarihinde vükua gelen vefatından biraz
evvel Charlemagne istikbal hakkında meş'um hissi kablel-
vukulara düştü. Bu hisleri onu aldatmıyorlardı.
Büyük adamlardan mürekkep dört nesilden soma, Pepin-
nide'lerin kuvveti tükenmişti. Talileri de böyle. İmparator
Louis zayıf bir adamdı. Kavimler, ecdadının isrine devam
etmek için Charlemagne'in varisinde neler eksik olduğunu
hissettiler. «Sofu» Loui'ye, istihza için «Debonnaire» lâka­
bı da verildi. Hükümet sürmeğe başlar başlamaz, babası­
nın vücuda getirdiği güzel makine bozuldu. İsyanlar, fe-
sadlar patlak vermeğe başladılar. Partiler teşekkül etti.
Piskoposlar bile bu işlere karışıyorlardı. İmparatorluk haş­
metine artık hürmet edilmiyordu. Debonnaire, alenî riyazet
hacaletine maruz kaldıktan soma, iki defa hal'edilmişti. İki
defa tekrar tahta çıkanldı. Saltanatı, ölümünden evvel, el­
lerinde silâh, mirasım paylaşmak için kavga eden üç asi
oğlunun karşısında acz içinde nihayete erdi.
Büyük oğlu Lothaire imparatorluğun vahdetini idame et­
mek istiyordu. Charles le Chauve ile Louis le Germanique
ona karşı birleştiler. Bu, dahilî harbten fazla bir şeydi, âde­
ta milletler arasında bir harb idi. Meşhur Verdun muahe­
desinin temin ettiği sulh imparatorluğu parçaladı (843). Ga-
rib bir paylaşma. Çünkü Louis Almanyayı, Lothaire Jjim al
Denizinden İtalyaya kadar. Rhone nehri hudud olmak üze­
re Garba giden bir arazi parçasını, Chrles le Chauve da
Gaule kıtasının mütebaki kısmını almıştı.
Carolingien imparatorluğunun vahdeti parçalanmıştı. Bu
parçalanma onu Merovingien monarşisinden daha çabuk
öldürecekti, inkısamlar kaynaklan Frank olan bu hanedan-
FRANSA TARİHİ 35
lann tamir kabul etmez hatalarım teşkil ederler. Verdun
paylaşması felâketli bir netice daha doğurdu: Fransa ile
Almanya arasında münazaah bir arazi yaratıyordu ve
Gaule kıtası Rhin hududunu kaybediyordu. Bu günden iti­
baren iki kavim arasındaki eski mücadele yeni bir şekil alı­
yordu. Fransa eski hududlannı tekrar ele geçirmek, Cer­
men tazyikini geri atmak ihtiyacında kalıyordu. Bin sene
geçtiği ve bir çok harbler vukua geldiği halde, buna henüz
muvaffak olamadı.
Gaule kıt'ası Charlemagne'm torununa düşmüştü. Ona
bir hatıra borçluyuz. Louis le Germanique ezelî bir Alman
kralı vaziyetini aldığı gibi, kardeşi Charles le Chauve da
bir Fransız kralı oldu. Şark vilâyetlerini tekrar ele geçirme­
yi emel edindi. Lothaire krallığı hayat kabiliyetini haiz de­
ğildi. Bütün Lotharinge'i, yahut Lorraine'i muhafaza ede­
memiş olmak yüzünden, Charles Alman kralım mümkün
olduğu kadar uzağa attı. Maatteessüf, imparatorluk hülya­
sına dalarak kendini kaybetti ve Carolingien imparatorlu­
ğunu tekrar kurmak için kuvvetini tüketti. Fakat, Fransa
aleyhinde bir müruru zaman teessüsüne mahal bırakma­
mıştı. İmparatorluğun vahdetini tekrar tesis edemediyse de
Fransız vahdetini ilân ve tesis etmişti. Bu millî bir fikirdi.
Bu fikrin yaşayabilmesi için Carolingien Devletinin zevalin­
den evvel ilân edilmiş olması faydasız değildi. Bu fikir ya-
şıyacak'ı. Başkaları onu ele alıp müdafaa edeceklerdi.
38

DÖRDÜNCÜ BAB

987 inkılâbı ve CapĞtien’lerin iktidar


mevkiine gelmeleri

Onuncu asır bizim tarihimizin ihtimalki en müthiş asrı­


dır. Romanın sukutu ve Merovingien'lerin can çekişmesi za­
manlarında görülmüş olan şeylerin kâffesi çok geride kaldı.
İnsanları bütün bütün yese düşmekten meneden yegâne
şey her günün mücadelesi, yaşamak zarureti idi. .Çünkü bu
didinme bir hasret çekmiye bile vakit bırakmaz. Carolingi-
en'lerin otoriteleri inhitata uğrayınca, felâketler başladı. Ce-
nubda Arablar tekrar yüz göstermişlerdi. Bir belâ daha gel­
mişti: Normanlar.. Bunlar sahilleri yağma ettikten snıa cesa­
retlerini arttırdılar. Nehirlerden yukarı doğru çıkmağa başlı-
yarak şehirleri yağma, evleri tahrib ediyorlardı.
Carolingien'lerin bu müstevlileri tard etmekten âciz kal­
maları umumî ihtilâli tâcil etü. Artık halk kirala güvenmez
oldu. Krallık kudreti calî bir hale girdi. Devlet iflâs halin­
de idi. Kimse artık ona itaat etmiyordu. Nerede kabilse ora­
da bir himaye arıyordu.
Bunun üzerine yüksek memurlar istiklâl kesbetti-
ler. Charlemagne'in kaide ve disiplin altına almış olduğu fe­
odal sistem serbest kaldı ve bir sürü hâkimiyetler doğurdu.
Amme otoritesi uçup gitti: Bu, sosyal ve siyasal bir karmaka­
rışıklık verdi. Ne Francie vardı ne Fransa. Ahval ve şe­
raitin gelişine göre, belki yüz, bin mahallî otorite nüfuz ve
kudreti eline alıyorlardı. Vilâyet valisi, Kanton valisi, dük.
FRANSA TARİHİ 37

kont, en küçük adamlar memuriyetlerin başma geçiyorlar,


bunlan evlâdlanna bırakıyorlar, hakikî bir hükümdar gibi
hareket ediyorlardı. Sanki bizim zamanımızın kolordu ku­
mandanlarının, prefelerin, süprefelerin irsî hale gelmeleri
gibi bir şey. Başka yerler, aciz içine düşmüş Devletin mira­
sına piskopuslar ve abbeler kondular. İşte kilise sinyorluklan-
mn kaynağı bu olmouştur.
Hâkimiyetin bu parçalanmasına halkın muarız bulun­
muş olacağım zannetmek bir hatadır. Halkın istediği yegâne
şey müdahler bulmakta. Eski patronluktan neş'et etmiş o-
lan, hizmetlerin mütekabil bulunması esasına istinad eden
feodalite, iptidaî beşeriyet zamanlarında olduğu gibi, anarşi­
den ve bir hükümet ihtiyacından doğuyordu. Hergün hayatla­
rı tehdit altında bulunan. Norman deniz haydutlarından, tür­
lü türlü eşkıyadan kaçan, evleri yakıp ocakları tahrip edilen
bir takım insanları zihnimizde bir tahayyül edelim. Kudretli
ve kuvvetli bir adam eşhası ve ahvali müdafaa için meyda­
na çıkınca, ona teslim olmakta bir saadet duyuluyordu. Ko­
valanan bir hayvan olmaktan daha ehven olan serflik bile
kabul ediliyordu. Her dakika her yerde felâket ve ölüm tehli­
kesi varken hüriryetin ne kıymeti olurdu; Feodal sinyor en
kıymetlisi âme emniyetinin müdafaasından ibaret olan hiz­
metlerini ifa ederken yaptığım meşru hale sokuyordu. Hattâ
bazan kendi otoritesini teslim ve tasdik edenlere hususî ga­
rantiler bile vâ'dediyordu. Vilâyetlerin ve belediyelerin ma­
suniyeti ruhu işte bundan doğdu. Bu ruh yakında tekrar di­
rilmeğe namzeddi.
Bütün bunlar yavaş yavaş, kendi kendiliğinden, metod-
suz bir surette, birbirlerinden gayet farklı olarak vukua gel­
di. İşte bu suretle felâket ve naçarlık içinde verilmiş bir
felâket üzerine müesses bir çok mahallî monarşiler vücud
buldu. Feodalitenin suiistimalleri sonradan, yani ahval ve şe­
rait değişmesi asayiş teessüs etmeğe başlayınca hissolundu.
Bu suiistimaller de uzun müddet sonra inkişaf ettiler. Hizme­
38 FRANSA TARİHİ

tin kıymeti azalıyor, bu hizmete mukabil temin edilen ücret


ayni halde kalıyordu. Bugün de kapitalist bir rejimi hakkında
ayni şeyi görüyoruz. Şimendiferler yapmak için paralannı-
tehlikeye atan ilk hissedarları şimdi kim haürhyor? O zaman­
lar bu hissedarların vücudleri elzemdi. Sonra, irs yahud
iştira yolüe, onlann haklan birer tufeyliyi andıran başka a-
damlara geçti Feoodal hukuk ve buna mukabil kabul edilen
taahhütler de böyle olodu. Asırlar arasında şekilden şekle
giren, yıpranan feodal hukuk ancak 1789 da tamamen orta­
dan kalktı. Bu bizim zamanımızın kapitalizmine daha bir
hayli uzun bir hayat va'd eder. Fakat hususî şirketler tarafın­
dan şimendiferlerin inşası, nasıl bir terakki diye selâmlandı
ise, onuncu asırda da müstahkem bir şatonun himayesi al­
tında yaşamak bir terakki teşkil ediyordu. Sonraları hırs ve
şiddetle yıkılan kuleler vaktiyle düşmana karşı yapılan bir
istihkâm için gösterilen şevk ve gayretle bina edilmişlerdi.
Bu sırada, feodaliteden iki netice çıkmak üzere bulunu­
yordu: Evvelâ Fransanın istikbali için gayet büyük bir tehli­
ke. Vahdet mahvolmuştu. Her tarafta teşekkül eden şey ayn
ayn Devletlerdi. En büyüğünden en küçüğüne varıncaya ka­
dar, herkes, hususî bir malına yerleşir gibi, malikânesinin içi­
ne yerleşmişti. Bundan dolayı, komşular arasmad birçok
harbler zuhur etmiştir. Soma irs yahud izdivaç yolu ile, koca
koca vilâyetler ecnebilere gidebiliyordu. Başka birçok muha­
rebelerin ve bilhassa, Yüz Sene muharebesinin sebebi, vesi­
lesi işte bu oldu. Diğer taraftan, bu devletler, tabiî olarak,
coğrafyanın icabettiği noktalarda, müşterek menfaatlere, bir
arada toplanmak ve yaşama itiyadına bazan da Gaule kabi­
lelerinden tevarüs edilmiş eski an'anelere malik adamların
bulunduğu yerlerde, teşekül etmişlerdi. Bu sebeblerden dola­
yı yeni hanedanlardan bir kısım bazı vilâyetlerde kuvvetli
kök saldılar. İşte derdin yanında bu bir ilâç teşkil etti. Bu ai­
lelerden biri, günün birinde, diğerlerinin üstüne çıkacak ve
FRANSA TARİHİ 39

fikri bütün bütün ölmeden kararmış olan Fransız vahdetini


tekrar tesis edecekti.
Onuncu asnn bu müthiş karmakanşıkhğı esnasmda,
müesseselerin ne zorlukla öldüklerini, yenilerin ne yavaş
yavaş büyüdüklerini tetkik etmek pek merak edilecek bir
sevdir. Pepin le BreLintihab ile hükümdar tayin edildiği için
Carolingien'ler intihaba yahut intihap zevahirine tabiydiler.
Halkın hürmet ve takdirini kaybetmişlerdi. O derecede ki
Charles le Gros iktidarsızlığı ve cebaneti yüzünden hal'-
dilmişti. Fakat bütün bunlara rağmen, meşruiyet prestijini
muhafaza ediyorlardı. Merovingienler de bu prestij sayesin­
de payidar olmuşlardı. Diğer taraftan kendilerinin yerini tut­
maktan âciz olan ailenin yükselmesi uzun sürdü. Her taraf­
ta peyda oluveren bu mahallî hakimiyetler içinde, diğerleri­
ne nisbetle çok mühim olanları vardı. Duc de France'lar, Duc
de Bourgogne'lar, Comte de Flandre.lar-: Büyük sinyor­
lardı. Carolingien kıralhğma meydan okuyorlardı. Kıralhğa
karşı serkeş büyük müntehipler vaziyetinde idiler.
Kıralhğa karşı cumhuriyetçi bir lisan kullanırlardı. «Ka­
nun kiralın ana yasası ve halkın nzası ile yapılır» derler­
di. Monarşiye karşı hukuktan, adaletten, hürriyetten bahso-
lunuyordu. Bu arada, bu şeflerin en mahirleri, en kudretlile­
ri şahsî tahakkümlerini temin için bir Devlet tesis ediyorlar
ve Carolingien’lerin yerine geçmek timkânmı gözetiyor­
lardı. Bunun içindir ki intihap prensipine pek rağbet gösterili­
yordu. Bu prensip kıralhğı zayıflatıyor ve bütün hırsıcahlara
imkân veriyordu. Somaları, Alman kırallığı intihab rejimine
tâbi kaldı. Yeni Fransız monarşisi ise irs tarikile kuvvetlendi.
Bu siyasî şartlar hesaba katılmazsa Capetien hanedanı­
nın muvaffakiyetini izah kabil olmaz. Fakat, Carolingien'­
ler gibi Capetien'ler de ikballerini ifa ettikleri hizmete borçlu­
durlar. Ailenin asıl müessisi olan Robert le Fort on sene
Normanlara karşı harbetti ve şeref meydanında öldü.
Robert le Fort şüphesiz hakir bir aileden yetişmiş yeni
40 FRANSA TARİHİ

bir adamdı. Menkıbeye nazaran, babası bir kasabdır. Oğlu


Eudes Parisi ayni düşmanlara karşı kahramanane müdafaa-
etti. Charles le Gros ise hacalet içinde kalıyordu. Charles le
Gros haledilince Eudes kaydı hayat şartı üe bir nevi kon-
süllüğe namzed idi. Duc de Franco, 888 de Compiegne’de
intihab edildi. Başka bir Robertinien'in, başka bir Duc de
France'ın gerçekten kıral olması için yüz sene daha geçmek
icabetti. Eudes otoritesini genişletmeyi denedikten soma, vak
itn olgun olmadığım takdir etti. Şarkta meşru hanedan lehine
bir muhalefet payidar bulunuyordu. Charlemangne'in nes­
linden biri bu muhalefete taraftar oluyor, bir gün evvel kendi­
lerinin küfvu olan duc de France'in yeni azametinden telâşa
düşen küçük prensler, mevküerini tahkim için, Carolingien'e
müzaheret gösteriyorlardı. Eudes inad etmemeyi müreccah
buldu, istikbali tehlikeye atmamayı düşünüyordu. Charlesle
Simple üe birleşti ve onunla uyuştu. Vefatında, yerine Car-
rolingien geçecekti ve tahtına tekrar kavuşacaktı. Filhaki­
ka bu avdet vukua geldi. Mahirane oynanmış bir siyaset o-
yunu oldu. Eudes'un ihtiyatkârhğı ve basireti olmasaydı
Duc de France'larm bir müi efik he ît karşısında ezümeleri
pek muhtemeldi.
Bunlar, bir asır kadar tahta çıkmalarım hazırlamakla
meşgul oldular. Tarihin büyük vukuatlarım tevlid için icab
eden zamanlan ve müsaid ahval ve şeraiti düşünmeğe alış­
kın değiliz. Hemen hiç büyük bir şey çabuk olmaz. An'ane-
lere, menfaaüere galebe çalmak lâzımdır. Devam edebilmek
de lâzımdır. Robert le Fort'un halefleri olan Robertinien'ler
malikânelerinde sağlam surette kendilerim muhafaza edeme-
selerdi, meselâ XIV üncü Louis ailesine olduğu gibi, on­
lar da ölümün bir darbesine maruz bulunsalardı Capetien
monarşisi teessüs edemiyecekti. Robertinien'lerle Carolnigi-
en'leri mücadeleye sevkeden uzun rekabetin müşahidleri
de terazinin hangi tarafa meyledeceğin i bilemezlerdi.
FRANSA TARİHİ 41

Bir ân oldu ki Charlemagne'ın vârisi galip geleceği zan-


nolunabildi. Robertinien'ler sabrede ede emin dakikayı bekli­
ye bekliye az kalsın her şeyi berbad edeceklerdi. Hugues le
Grand, Carolingien'leri himaye etmek ve onlan kral yap­
makla iktifa ediyordu. Vaktiyle Pippinide'lerde bomboş du­
ran Merovingien'lerin, arkasına gizlenmişlerdi. Kırallar ya­
pan bu adam öldüğü vakit Carolingien, Lothaire, bir çocuk­
tu. Fakat bu çocuk hırsıcah ve faal bir adam olacaktı.
Hugues le Grand 956 da ölmüştü. Dükahğmı Hugues Ca-
pet'ye bırakıyordu. Bunun kırallık tacım ele geçirmesi çok
zor bir işti. Lothaire ile eski hanedan yeni bir hayat bulmuş­
tu. Lothaire otoriteyi tekrar eline geçirmek, kırallığını tekrar
kazanmak istiyordu. Paris i bir Alman istilâsından kurtararak
prestijine kavuştu. Daha yaşasa idi, kimbilir belki de Capeti-
en'lerin şansını söndürürdü. 986 da bazılarının rivayetince ze­
hirlenerek öldü. Oğlu Louis ancak bir sene saltanat sürdü ve
bir av kazasında öldü. Carolingien’lerden artık uzaktan uza­
ğa, Charles de Loraine kalmıştı. Hugues Capet, Eudes'ün ve-
fatındanberi ailesinin ve otuz senedenberi kendisinin bekle­
diği fırsatı yakaladı.
Bu kolay bir iş olmadı. Hugues çok şükür kendisine bir
müttefik buldu. Reims baş piskoposou olan Adalberon'un
Lothaire ile mühim ihtilâfları olmuştu. Lothaire onu hıyanet ile
itham etmişti. Davası hâlâ devam ediyordu. Hugues Senlis
meclisinde masumiyetini ilân ettirdi. Beraet eden Adalberon,
derhal, Duc de France'ın muvakkat surette kıral tayin edil­
mesini teklif etti. Kat'î intihap için Senlis'de başka bir
meclis toplandı. Adalberon, Charles de Lorraine'in bir­
takım sebeblerden dolayı tahta hakkı olmadığım iddia etti.
Bu sebeblerin en mühimmi Cermanya kiralının vasah olması
idi. İşte bu suretle millî prens sıfatiyle Hugues Capet intihab
edildi. (987).
42 FRANSA TARİHİ

Bu gerçekten bir intihab olmuştu. Hugues reyleri kendi


lehinde temin etmişti. Adalberon onu en iyi namzed diye, «u-
mumî ve hususî menfaatlerin müdafii* olacak diye takdim
etmişti. Huques hiçbir şansı, hiçbir delili, hiçbir vasıtayı ih­
mal etmedi. Zaten yalnız Fransada değil İtalya ve Almanya-
da tacın intihabla tevcihi yüz senedenberi usul olmuştu. Al-
manyada bu usul payidar kaldı: Bu intihablara ahşılmıştı.
Maamafih, Hugues un intihabı hiç de ittifak ile vukua gelme­
di. Büyük sinyorlardan bazıları, Flandras, Troyes, Toulouse
kontlan, Aquitaine dukası ve daha bir takım piskoposlar o-
nu tanımadılar. Yeni hanedanın kırallığm vahdetini tesisten
evvel uzun mücadelelere girişmek mecburiyetinde kalacağı
aşikâr surette görülüyordu.
Feodal rejimden doğmuş olan Capetien kıralhğı o-
nun zayıf taraflanm da kuvvtli taraflarını da kendinde top­
lamıştı. Zayıf tarafa Fransamn müteaddid hâkimiyetlere ayrıl­
mış bir halde kalması idi. Kuvvetli tarafı kendi malikânleri
olan İle - de - France'da irsî birer düka, Maine, Touraine ve
Anjou'da birer «souzerain» olan Capeüen'lerin memleketin
ta ortasında sağlam surette yerleşmiş bulunmaları idi. Artık
genişlemek ve inkişaf etmek için intihab usulünden kurtul­
maktan başka yapacakları bir iş yoktu. Bu da ga­
yet sade bir surette vukua geldi. Hugues Cctpet
büyük oğlunu derhal tahta teşrik ettiği için, halkın
intihabı kiralın sağlığında yapıldı. Artık bu sırf bir
gösterişten ibaretti ve hiçbir tehlikesi yoktu. İşte o manasız
taksim sisteminin terkedilmesi için beş yüz seneden fazla bir
zamana ihtiyaç görüldü. İrs prensipinin intihab prensipine ta
mamen galebe çalması için de daha bir hayli seneler geçti.
Büyük erkek evlâddan büyük erkek evlâda larallığın in­
tikali çağdaşların farkına bile varmadıkları bir safer teşkil e-
diyordu ve Fransamn tekrar vücud bulmasına imkân hazır­
lıyordu.
FRANSA TARİHİ 43

Capetien'lerde hissi selim vardı. Ufak tefek istisna­


lardan sarfı nazarla o hanedanın mümeyyiz vasfı bu idi.
Uzun bir sabra ve himmete ihtiyaç gösteren bir eser
için hissi selim çok faydalı bir âmil teşkil ederdi
Rabert le Fort'danberi bu ailenin şiarı şu idi: Hizmet et­
mek, adım adım, ihtiyatkârane üerlemek, her terakkiyi tah­
kim etmek, parayı hesap ile harcamak, fazla hırsıcahlara ka­
pılmamak, hayalperverane tşebbüslere atılmamak bu hane­
danın diğer bir vasfım teşkil eder. Ayni zamanda prensler­
den ziyade burjualara has bir namuskârlık hissiyle idare
kabiliyet ve zevki de kendilerinde vardı. Makul, muvazene­
sini bulmuş Fransa, mesleğini seven ve tecrübeden ders al­
mak kabiliyetini haiz bulunan bu ailede kendini gördü ve ta­
mdı. Capetien'ler haleflerinin hatalarım gözönünde tutarak
onlara düşmekten çekinmişlerdir gibi görünüyor. Char-
lemagne'ın halefleri, Charles le Chauve'dan Lotha-
ire'e gelinciye kadar imparatorluğu yeni baştan tesis için
kendüerini yıpratıp tüketmişlerdi Cermen imparatorları da
aynı meraka düştüler. Capetien'ler realist idiler. Kuvvetleri­
ni dosdoğru takdir ediyorlardı. Başlangıçta hiç kimseyi endişe­
ye düşürmekten sakındılar.
Hugues Capet ailesi, tacı elde etmek için üç batın sabret­
tikten sonra sekiz asır hükümet sürecekti.. Fransanm istikba­
li milî monarşinin iktidara gelmesi yüzünden temin edilmiş­
tir. Tarihimizin gerçekten en mühim tarihi olan bu 987 sene­
sinde Cesar'ın Gaule kıtasını zaptettiği zamandanberi bin
yıl geçmiş bulunuyordu. Roma fütühatı ile Fransız rnonoarşi-
sinin teessüsü arasında geçen zaman, tahaddüs eden vukuat­
lar 987 den günümüze gelinciye kadar geçen zamandan ve
vukuatlardan fazladır. Bu bin sene zarfında Famsanm birkaç
kere ortadan kalkmasına ramak kalmış olduğunu gördük.
Az kalsın Fransız olmıyacaktık!
Yeni hanedan tam Fransızdı: Hugues öldüğü zaman.
44 FRANSA TARİHİ

haiz olduğu kıral unvanını büyük senyörlere henüz yeni ta-


mttınnışü. Bu unvan büyük senyörlere karşı ona ancak ma­
nevî bir üstünlük veriyordu. Hattâ kendi malikânesini kom­
şularına karşı silâhla müdafaa mecburiyetinde bile kal­
mıştı. Vilâyetler arasındaki, komşular arasındaki bu
muharebeler feodal anarşinin felâketlerinden biri idi.
Hugues kendisinin Tours şehrini zaptetmiş olan Comte de
Perigord'dan bir münadı (heraut) vasıtasile sordur-
muştu: «Seni kim Kont yaptı?» Buna uzaktan şu ce­
vabın verildiğini işitti: « Ya seni kim kıral yaptı?»
Robertinien'ler tahta yükselmek için yüz sene uğraşmışlardı.
Bütün bütün sağlamlaşmaları için de daha yüz sene bekle­
meleri icab edecekti. Farzedelim ki Hugues'ün halefleri ara­
sında gayri melhuz ve vakitsiz ölümler vukua gelip de tacı
yine intihabın tesadüflerine bıraksalardı, farzedelim ki ihti­
yarlık zâfı içinde nihayete eren uzun saltanat devirlerinde, ih­
tiyar kıral çağdaşlan ile temasım terketse idi ve uzun ömrü
nesillerin muntazam sırasını karmaknşık bir hale soksa
idi ne olacakü? Capetien hanedanı ortadan kalkacaktı. Her­
halde, meziyetlerini göstermeğe imkân bulamıyacakü. Bu ha­
nedanın muvaffakiyeti, her bakımdan tabiat kan unlan
ile hemahenk olmasından ileri gelir. Fransa yük­
selmek için icab eden siyasî âlete malikti. Fakat
yapılacak iş ne kadar uzundu! Capetien'ler bir sihirli
değnek darbesile anarşinin neticelerini izale edecek değüdiler
Millî arazi parça parça bir halde duruyordu: Bunları mahal­
lî hükümdarların elinden almak için asırlara ihtiyaç görüldü.
Muntazam hükümetlerin fıkdanı daha bir çok fenalıkla­
ra daha sebebiyet vermişti ki bunlan da bir günün içinde
ortadan kaldırmağa imkân yoktu. Carolingien monarşisinin
yıkılması bir inkılâb tesirini yapmıştı. Medeniyetin he­
men bütün payitahtı bu yıkılma altında gömülüp kalmıştı.
Kıtlıklar, sari hastalıklar ertesi asra kadar sürdüler. Ha­
yat şartlan o kadar müdhiş bir hale girmişlerdi ki o zamanın
adamları kıyameti bekledikleri ve 1000 sensini geçiremiye-
cekleri kanaaitni besledikleri menkıbesi doğdu. Gûya 1000
senesini geçiremiyecekleri kanaati ile hep birdn bir çılgın­
lığa nefislerini terketmişler, çalışmadan, didinmeden vaz­
geçmişlerdi. Eski vekayinamelerin bazı fıkralarım mübalâ­
ğa ettiler, onlardan yanlış yere bir umumî hüküm çıkardı­
lar. Çünkü hayat hiç bir tarfta inkıtaa uğramadı. Fakat in­
sanlar çok ıztırab çekmişlerdi. Bundan büyük bir misük hare­
ket, dindarlık ruhunun yeni bir canlanması miras kaldı. Ki­
lise vaziyetten istifade ederek bir takım kaideler koydu ve
hususî harblerle şekavetleri tahdid eyledi: İşte Allah müta­
rekesi budur. Ayni zamanda şövalyelik tesis edilmişti.
Silâh adamlarının vazifeleri, askerlik şeref ve namusu:
Bu likirler himaye fikri üzerine müesses olan feodalitede de
tohum halinde mevcuddular. Kilise bunlan coşturdu. Bir ka­
nun alfana aldı. Çok geçmeden ruhanî hayatın bu yeniden
canlanması keyfiyeti Haçlı seferlerini doğurdu. Bu kuvvetli bir
tedbirdi. Çoktanberi kendi kendisinin üzerine büzülüp kapan­
mış maddi ve siyasî sefaletinin mahdud ufukları içine çekil­
miş bir vaziyette bulunan Garb, bu sayede Akdeniz dünyası
üe, Şark ile, eski zamanların ve unutulmıyan bir medeniye­
tin bakiyeleri ile temasa girerek tekrar doğmayı hazırladı.
BEŞİNCİ BAB

Muhterem CapĞtien hanedanı 3 4 0 sene


babadan oğula saltanat sürdü

İlk saltanatlar parlak olmadılar. Bu kıratlık, yüz sene


kadar ehemmiyetsiz bir vaziyette kaldı. Aarazisi ne kadar
dardı! Paris merkez olmak üzere başlıca şehirleri Orleans,
Etampes, Melun, Dreux, Poissyy, Compiegne ve Monotreuil-
sur - Mer idi. Kiralın bizzat sahib olduğu arazi hemen he­
men bundan ibaretti. Hükümeti dahilinde bir çok müstah­
kem şatolarda hâlâ kendisine meydan okuyan senyörler
bulunuyordu. Kiralın, feodal şef ve Fransa dukası sıfatile,
doğrudan doğruya vasallan, Blois, Anjou ve Maine kont-
larile, ikinci derecede vasal sıfatile Britanyanm Mans ve
Rennes kontlan idi. Arazinin mütebaki kısmı lâfzan kıral
tacına tâbi, fakat hakikatte müstakil sekiz büyük timar ve
zeamet arasında inkısam ediyordu. Hükümetin genişliği
o kadar azdı ki Şarkta Cermen İmparatorluğu pek yalan­
dan tahdid ediyor ve hudud her tarafta Rhone nehrine ka­
dar bile uzanmıyordu. Lsyon ile Bar - le - Duc bile hariçte
kalıyorlardı.
Bu sekiz timar Flandre, Normandiya, Bourgogne, Gu-
yene, Gaskonya, Toulouse, Gothıe (Narbonne üe Nîmes)
ve Barselon idiler. Capetien'lerin bu dükalıklara ve bu
serhad ülkelerine malikiyetleri Carolingien'lerin mirası do-
layısile idi. Bu yalnız hukukî bir unvandan ibaret bulunu­
yordu. Onu fiile çıkarmak lâzımdı. Tamamile çıkarmak da
FRANSA TARİHİ 47

kabil olamadı. Fiiliyatla, büyük vasallar bulundukları yer­


lere hâkimdiler.
Kırallık şerefi, kiralın teşahhus ettirdiği vahdetin müp­
hem bir ananesi halinde Papanın takdisi: Capeüen'lerin sair
senyörlere bütün faikiyetleri işte bundan ibaretti. Onlann
ancak uzun zaman soma kıymeti hissedilebilecek bir faiki­
yetleri daha vardı ki o da memleketin merkezinde bulunma-
lan idi. Hasılı, kral, doğrudan doğruya vasallan nazann-
da pek az ehemmiyeti haizdi. İşte Anjou kontlan böyle idi­
ler. Günün birinde Fransayı tehlikeye düşürecek o menhus
hanedan onlann ailesinden çıkacaktı.
İlk Capeüen'lerin otoriteleri iptida manevî bir otorite
idi. Hugues'ün müttefikleri bunu pek yükselttiler. Robert le
Pieux kuallığm bilhassa dinî mahiyetim hissetti. Vilâyetler­
deki hükümdarlan birbirlerile mücadeleye sevkeden reka­
betler onun siyasî vazifelerini kolaylaştırdılar. Bir papaz
kıral olan Robert Charlemagne'm oğlu sofu imparator gibi öl­
medi. Ondan soma. Birinci Henri ve Birinci Philippe, taht­
ta çok kalamadılar, hattâ arazilerini tevsia da muvaffak
olamadılar. Mütevazı bir genişleme başlıyordu. Kendile­
rinde Avrupalılaşmak ruhu da başlamış gibiydi. Birinci
Henri, Makedonya kurallarının neslinden geldiğini iddia
eden Kief Grandukasının kızı ile evlendi. İşte Birinci Phi-
lippe'in adı Fransa hanedanına girdi. Fakat Birinci Philippe
o kadar kudretsizdi ki Montlhery senyörü onun uykusunu
kaçınyordu.
Ehemmiyetsiz geçen bu ilk üç saltanat esnasında gayet
mühim şümulü haiz iki vukuat zuhur etti: Normandiya du-
kalan tarafından İngiiterenin fethi ve Haçlı seferleri.
911 tarihinde, büyük musibetler devrinde, Neustrie'nin
denizden istilâlara en çok maruz olan havalisinde vukua ge­
len ahvalden şimdiye kadar bahsetmedik. Normanlara mu­
kavemetten âciz bulunan Carolingien İmparatoru soma
Normandiya olan vilâyeti onlann şefi Rollon'a bırakmıştı.
48 FRANSA TARİHİ

Tarihimizin bu devresinde defalarla tekerrür etmiş olan bir


mucize bu münasebetle de vukua geldi: Fâtih fütuhatının
içinde mas ve temsil edilip gitti. Filhakika, az bir zaman
içinde, yeni Normandiya dükalan ve arkadaşları birer de­
niz haydudu olmaktan çıktılar. Hıristiyanlığı kabul ettiler,
memleket kadınlarile evlendiler, memleketin düile konuş­
mağa başladılar. Kendilerinde otorite ve disiplin itiyadlan
bulunduğu için, gayet iyi hükümet sürdüler. Yeni dukalık
kuvvetli ve müreffeh bir hale geldi. Normanlar bizim milli
vaziyetimize yeni bir unsur, faal bir prensip ilâve ettiler.
Uzak yerlerde bir takım maceralara atılmağa daima düş­
kün oldukları için, gidip Cenubî İtalyada ve Sicilyada bir
kiralık kurdular, Fransız adım uzaklara kadar götürdüler.
Fakat, Normanlar için yanı başlarında yeni bir fetih, İngil-
terenin fethi hazırdı. Zaten nüfuzları oraya girmiş bul umu­
yordu. Tek bir muharebe, Hastings muharebesi, adayı 1066
tarihinde Fatih Guillaume'un eline teslim etti. O zamana
kadar hiçbir ehemiyeti haiz olmıyan, pek az meskûn, fa­
kir bir iptidaî ülke halinde bulunan İngiltere tarih sahnesine
girdi ve Fransa tarihini pek muğlak bir şekle soktu. Alman­
ya ve İngiltere: işte artık bu iki kuvvet arasında kendimizi
müdafaaya, istiklâl ve müvazenemizi bulmağa çalışacak­
tık. Bu da bizim millî hayatımızın bir kanunudur.
Normandiya kiralının böyle müthiş bir tarzda büyümesini
ve Ingiltere kıralı olup da bir ayağı Londrada, öbür ayağı
Rouen'da bulunmasını Fransa kiralının lâkaydane seyrede-
miyeceği tahmin olunabüir. İngiltere iptida Fransamn bir
müstemlekesi gibiydi Guillaume baronları, askerleri, bü­
tün vilâyetlerden davetine icabet etmiş maceraperestlerle
adaya bizim dilimizi, bizim ahlâk ve âdatımızı götürmüştü.
Maamafih bu fetih ile yeni bir tehlike başlıyordu. Capeti-
en'ler ancak Normandiyayı tekrar zaptettikleri zaman bir
parça rahat yüzü görebilirlerdi. Buna intizaren, Normanla-
nn arasındaki kavgalara müdahale için ufacık fırsatlardan
istifade ediyorlar ve Norman dükasına ellerinden geldiği
kadar zorluk çıkarıyorlardı.
Diğer vak'a Fransa için hayırlı oldu. Haçlılar İngiltere
fethindeki telâş ve endişe verici vaziyeti kısmen tashih et­
tiler. İkinci Urbain ile Pierre l'Ennite cengâverane enerjiyi
ve merakı dinî bir teşebbüse doğru çevirmekle genç krallı­
ğa pek büyük bir hizmette bulundular. Eğer Papada siyasî
bir düşünce var idiyse bunun hedefi muhakkak ki ihtilâf
halinde bulunduğu Almanya idi. Bütün hıristiyanhk ve Cer­
men İmparatorunun sadık taraftarları Papanın sözüne itaat
ediyorlardı. Bu, ruhani kuvvetin imparatorluk üzerinde bir
zaferi demekti. Maamafih noksanlan hesabile bu büyük
münazaalardan uzakta kalan Capetien'ler Arzı Mev'udun
halâs bulması üzerine kuvvetlerde hasıl olacak yer değiş­
tirme keyfiyetinden istifade edeceklerdi.
Seferlerin en mühimmi olan ilk Haçlılar seferi esnasın­
da (1096) Fransa kralı, yolsuz bir ikinci izdivaçtan dolayı
Papalık ile ihtilâf halinde idi. Birinci Philippe sefere hiç bir
suretle iştirak etmedi. Halbuki bütün Fransız şövalyeleri
gidiyorlardı. Hıristiyanlık âleminde hiç bir tarafta mukad­
des harbe karşı şevk ve heyecan Fransadaki kadar coşkun
değildi O derecede ki Haçlılar seferi Şark kavimlerine bir
Fransız teşebbüsü gibi göründü. Bunun neticesi olarak, ip­
tida Fransa için yeni bir prestij hasıl oldu ve asularca sür­
dü. Soma Haçlılardan çoğu mahvoldular. Teçhizatlarım
temin için aarzilerini rehine koymuş olanlar fakir düştüler.
Bu, feodalite senyörleri için bir zayıflama sebebi teşkil etti.
Bu vaziyetten de şehirlerin burjuazisi ve krallar müstefid
oldular.
Onuncu asnn tahriplerinden ve felâketlerinden soma,
yeniden servetler vücud bulmuştu. Sosyete intizam altına
girmeğe meyü gösteriyordu. Evvelki asırlarda, asayiş ve
emniyetin mahvolması âciz ve zayıflan, kendilerini himaye
mukabilinde, kudretlilere ve kavilere teslim olmağa mecbur
50 FRANSA TARİHİ

bırakmıştı. Şimdi ahval ve şerait değişmişti. Feodal reji­


min hayırlı bir iş gördüğünün delili müstahkem şatoların
himayesi altında çalışma ve tasarruf sayesinde bir orta sı­
nıfın teşekkül etmiş olmasıdır. İşte bu orta sınıf, feodalite­
nin suiistimallerine karşı hassasiyet kesbetti. Eski küçük
harblere, şakavetlere, tecavüzlere nasü tahammül edeme-
diyse bu feodalite bağlarım da tahammül edilmez bir esaret
telâkki etmeğe başladı. Haydudlardan kurtulmak için sen-
yörlerin müdafaasına müracaat edilmişti. Bu himayeye pek
ihtiyaç kalmayınca, sivil ve siyasî hukuk taleb olundu.
Refah hürriyet arzularım ve bunu elde etmek vasıtasını te­
min etti. Nahiye inkılâbı adı verilen şey, bütün inkılâblar
gibi, zenginleşmenin bir neticesi olmuştur. Çünkü zengin­
lik kuvvet verir, insanlar kendilerini yarından emin his­
setmeğe başladıkları zamandır ki hürriyet de onlar için bir
kıymet kazanmağa başlar.
İşte bütün hâmilerle mahmiler arasmda yeni münase­
betler doğacaktı. Şehirlerin burjuvazisi esnaf cemiyetleri
halinde grup grup toplanmışlardı. Zamanımızda da tahad-
düs ettiğini gördüğümüz tabiî bir hâdise eseri olarak, bu
sendikalar siyasî bir rol ifa etmeğe başladılar. Bir araya
toplanmış esnaf loncalan nahiyeyi vücuda getirdiler. Bu da
bazan cebir ve şiddet ile, bazan tatlılıkla yahut para vere­
rek hürriyetlerini istihsal ediyordu. Senyör Haçlılar sefe­
rinde olduğu için burjuvalara cesaret geliyordu. Fakat bu
hareket de az kalsın başka türlü bir anarşi, burjuaz bir
feodalite anarşisi doğuracaktı. Çünkü, tabiî, nahiyeler
otoriteyi, yerlerine geçtikleri senyörlar tarzında tasavvur
ediyorlardı. Bir sürü Cumhuriyetçi küçük senyorluklar gö­
rülecek, hâkimiyetin parçalanması vukua gelecekti ve feo­
dal rejimin bu mümeyyiz vasfa başka bir şekil altinda de­
vam edecekti. Flandre'da, Almanyada, İtalyada işte böyle
oldu. Buralarda, hür şehirler ve cümhuriyetler çarçabuk ço-
FRANSA TARİHİ 51

ğ aldılar. Fransada, kralın müdahalesi nahiye hareketinin


anarşik bir gidiş olmasına mâni oldu.
O zamanlar, her şey mahallî bir vasfı haizdi; vüâyetle-
rin, şehirlerin ahval ve şeraiti birbirine hiç benzemezdi
Onun için, işte dünyanın hali gibi bu hareket de gayet mü­
tenevvi bir şekil almıştı. Cenupta nahiyeler sakin sakin te­
şekkül ettiler. Burada Roma zamanındaki Gaule kıt'asının
belediye âdetleri payidar bulunuyordu. Fakat bu iş Şimal­
de gürültüsüzce olamadı. Nahiyeler, mevkilere ve ahval
ve şeraite göre, muvaffak oldular, yahut akim kaldılar, ya­
hut ikisi arası bir şey ile nihayet buldular. Bu harekette
vahdet görülmedi; bir mezheb yoktu. Nahiye taraftar­
ları kimi bulurlarsa onunla birleşiyorlardı. Bazan hakikî
bir derebeylik eşkiyasile ittifak ettiler. Capetien kralın da
iptida tesadüfe göre hareket etmekten başka bir politikası
olmadı. Amiens'de nahiyeye taraftarlık ediyordu. Çünkü
orada Enguerrand de Coucy nahiyenin muarızı olduğu ka­
dar kendisinin de muarızı idi. Laon'da nahiyenin aleyhin­
de harekete geçti. Çünkü bu şehrin nahiyesi kralın dostu
piskoposa karşı düşmanı Thomas de Marle ile birleşmişti.
Capetien'ler içinde Louis adım ilk defa taşımış olan bu
kral kendisine Altıncı Louis unvanını vererek Carolingien-
lere bağlanmak istemişti. Bu bir alâmetti. Capetien mo­
narşisinin faaliyet devri onunla başlar (1108). Vakit gelmiş­
ti. Eğer tahtta âtıl bir hükümdar bulunup da fırsatı kaçırsa
idi Fransamn istikbali tehlikeye düşerdi. Louis le Gros
enerjik bir adamdı. Sade bir fikirden yola çıktı: Kendi evin­
de hâkim olmak istiyordu. Memleketi temizlemek maksa-
dile bir takım askerî polis harekâtına girişti: Babası ilk yı­
kılacak mania diye kendisine Montlhery şatosunu gösterir­
ken ona bu programı tavsiye etmişti. On ikinci asnn baş­
langıcında, Fransa karimin hırsı cahı Paristen Orleans'a
rahatça gidebilmekti.
Kendisine büyük gayretlere mal olan bu pek küçük nis-
52 FRANSA TARİHİ

betteki hareketler esnasındadır ki Louis le Gros nahiye ha­


reketine iştirak etmişti. Asıl kendi şehirlerinde, kargaşalık
olursa nahiye hareketini eziyor, yahut bunu itinalı bir su­
rette tahdid ediyordu. Otoriteyi kendi elinde muhafaza et­
mek emelile krallığın idaresini de tensik etmeğe başladı.
O tecrübenin derslerini ziyan etmiyen bir adamdı; başka
bir feodalite yaratmak istemiyordu. Onun için, memur ola­
rak, kendisine sadık olacak küçük adamlar intihab etti ve
bunların yerlerini sık sık değiştirdi. Somaları, Fransa kral­
ları avam tabakasından iyi hesab, iyi kanun bilir adamları
etraflarına topladılar. Onun mutemed adamı, basit bir pa­
paz. Suger, krallık için tam örnek bir nazır olmuştur.
İşte feodal rejimden çıkmış olan Capetien'ler, ahvalin
sevkile, onun yıkıcısı mevkiine geçtiler. Onlar ya feodali­
teyi kendilerine muti bir hale getireceklerdi, ya feodalite
tarafından yenilip yutulacaklardı. Fakat bu ne bir mezheb,
ne bir sistem icabı oloarak yapılmadı. Fransa kralı kendi mali­
kânesinde feodal şefler istemiyorsa bunun sebebi büyük
senyörler üzerindeki hakimiyetine pek düşkün olmasından
ibaretti. Feodal bir hukuk vardı. Bunu ihlâl edecek vasal-
lann da o hukuka tecavüz edebilecek vasallan vardı. Bun­
dan dolayıdır İd Capetien'ler, Plantagenet'ler gibi kendile­
rinden kudretli prensleri bile kendi adliye mahkemelerine
celbedebildiler.
Hasılı, Fransa kralı feodaliteden kendisi için faydalı olan
tarafları muhafaza ediyordu: Bu bir ihracat metaı idi. Da­
hilde, zamanın büyük manevî kuvvetine. Kiliseye istinad
ediyordu. Onun gayet kat'î Romalı ananesi monarşi­
ye, yani vahdete doğru gidiyordu. Efkârı umumiyeye, ken­
di otoritesi altında bir himaye bulan halka da istinad edi­
yordu. İşte bu suretle Capetien politikası vuzuh kesbedi-
yor, taayyün eyliyordu. Bu siyaset milleti ve devleti kuru­
yordu. Bu siyaset her şeyden evvel millî idi ve kral Fran-
sayı teşahhus ettirmeğe başlamıştı. Alman imparatoru
FRANSA TARİHİ 53

1142 de de bir istilâya kalkıştığı zaman bu hakikat göze


çarptı. Memleketin her tarafından, vasallar ve milisler ge­
lerek kralın ve Saint Deniş'nin bayrağırnn etrafına dizildiler.
Cermen Cesar'ı bu mukavemeti beklemiyordu. Reims üze­
rine doğru yürümekte iken geri döndü. Bunun Bouvine'in
bir mukaddemesi olduğu pek doğru olarak söylenmiştir.
Tekrar doğan asayiş ile Haçlılar seferinin sebeb olduğu
fikrî uyanıklığı ile bügi zevki ve fikirler zevki de canlanmıştı.
Bu asnn muü bir iman asn, bir efendiye itaat asn oloduğunu
zannetmek ne büyük bir hatadır!. Bu Abelard'ın asn, onun
o harikalı şöhretinin asri, felsefî münakaşalar asri, fikrin
cür'etkârlığmın asn idi. İtizaller yüz gösteriyordu. Bunlar
karşılarında muanz olarak Saint Bemard'ı buldular. Al-
bigaois'lara karşı Haçlılar seferi yalandı. Disiplinsizlik gal-
yanlan da vardı. Sugur hükümdar niyabeti yaptığı sırada
şiddetli davranmak mecburiyetinde kaldı. O zamanın adam­
larında da bizdekilerin ayni ihtiraslar vardı.
Louis le Gros zamanında, krallığın büyümesi mühim su­
rette ileri gitmişti. Halefinin devri her şeyi az kalsm berbad
edecekti. Yedinci Louis kendisine pek iyi bir zevce bulmuş­
tu. Kendisine cihaz olarak bütün Cenubu Şarkî havalisini
getirmiş olan Elenore de Guyenne ile evlenmişti. Bu izdi­
vaç sayesinde, Fransa, birdenbire, Pirene dağlanna kadar
genişliyordu. Kan koca anlaşamadılar, VII inci Louis'nin kra­
liçeye karşı şikâyet sebepleri pek haklı gibi görünüyor.
Fremsan ın da mukadderatım değiştirmek tehlikesini pek
gösteren «Cleopatre burnu» oldu. Maamafih bu gürültülü,
patırdili izdivaç, on beş sene soma, iyi bir müşavir
olan Suger ortadan kalkınca feshedildi. Bu aynlma bir fe­
lâket teşkü etti. Eleeonore artık genç olmamakla beraber ta­
lihler eksik değildi. Cihazını Anjau kontu Henri Planta-
genet'ye götürdü. Feodal rejim dolayısile devletin parça­
lanmasının en fena icablanndan biri arazinin kadm, erkek,
54 FRANSA TARİHİ

timar ve zeamet sahibini, alelade bir mülk gibi, takib


etmesi idi. Bu defa da mesele misli görülmemiş derecede
bir vahamet arzediyordu. Bundan başka, tesadüfün icabı
olarak, Conte d'Anjou o şurada İngiltere tacına da vâris ol­
muştu (1154). Plantagenet senyörü kendi angevin arazisi
ile birlikte Büyük Britanyayı, Normandiyayı ihtiva eden bir
krallığın başına geçmiş oluyordu. Eleonore dolayısile de
Guyenne, Auvergne ve Aguitaine ülkelerine sahib bulunu­
yordu. Bu devletlerle Cermen İmparatorluğu arasında sı­
kışıp kalmış olan Fransa krallığının hali ne olacaktı? Ezil­
memiş olması bir mucizedir. Yedinci Louis'nin saltanatının
son şenleri kıskacı bertaraf etmek ve Cenub vilâyetlerini
Anglo - Norman istilâsına karşı müdafaa etmek meşgalesi
içinde geçti. Büyük bir mücadele başlamıştı. Bu ancak
saint Louis ile fasıla bulacaktı. İşte ilk Yüz Sene muhare­
besi bu olmuştur.
Şüphesiz ki bu yüz sene zarfında her gün muharebe
edilmedi. Bu harbi başka vukuatlar, Haçlı seferleri inkıtaa
uğrattılar. Tıpkı bizim Tonkin ve Fas seferlerimizin iki Fran­
sız - Alman muharebesile fasılaya uğraması gibi. Bu harblere
az miktarda insan kâfi geliyordu; bir şatonun zaptı bir vilâye­
tin mukadderatım tayin ediyordu. Zaten yalnız feodal kanun
ve meslek icabı aske rolan şövalyeler harbe iştirak eder­
lerdi. Nahiyelerin milis toplamaları vukua geldiği zaman,
bunlar kısmî, mahallî hareketlerdi ve pek kısa bir zaman
için idi. Bizim askerlik hizmetimize, seferberliğimize uzak­
tan uzağa benzer bir şey bile yoktu. O zamanın adamlan
yirminci asırdaki insanların kendüerini hür zannedecekleri­
ni, fakat milyonlarcasmın beş sene harbetmeğe icbar olu­
nacaklarım bilselerdi pek hayrete düşerlerdi. On ikinci ve
on üçüncü asırlarda, milisler davet edildiği zaman, bu, mah-
dud bir müddet için vukua gelirdi. Müddet geçince artık
onlan tutmanın imkânı olmazdı.
Anglo -Narman Devlete karşı bu mücadeleyi sevk ve i-
FRANSA TARİHİ 55

idare için, büyük bir hükümdar çıktı. Augues Copet'den


soma Capetien hanedanının yetiştirdiği en büyük kıral bu-
dur. Yedinci Louis'nin ikinci defa evlenmesinden doğduğu i-
çin reşid çağına ermeden evvel kral olan Philippe Auguste,
hayrete şayan bir surette erken yetişmiş bir zekâ idi. İrade­
si, hesablaması, hissi selimi, itidali gayet mükemmeldi.
Arslan Yürekli Richard ve Eleonore ile Henri Plantage-
net'nin oğlu olan Jean Sans Terre gibi iki çılgın karşısında
Philippe Auguste realizmi, sabn, münasib vakit gözet­
me ruhunu temsil eder. Haçlılar seferine gitmesi ora­
ya gitmek münasib olduğu içindi. Başkalarım bu mace­
rada devam etmeğe bırakarak ve işlerini yürütmek için,
Arslan Yürekli Richard'm gaybubetinden ve esaretin­
den istifad ederek o çok daha fazla alâkadar olduğu
memleketine çarçabuk dönmüştü. Philippe Augustede On-
birinci Louis'nin vasıfları vardı. Hasılı, bu bir akilâne
siyaset ve iyi idare devri oldu. Bundan dolayıdır ki
muhayyile menkıbenin içine sığındı. Edebiyat zihinleri daha
âmiyane zamanlara doğru götürdü. Ortaçağlar bile pek âdi
görünmeyen fakat hakikatte şiir ve hayalden mahrum bulu­
nan bir mazinin daüssılasına tutuldu. Bu o güzel «Chauson
de geset» 1er devri, şövalye romanları devri oldu. Selâhaddin
ve Lu Tignan asn, Baudoiun'i İspanyol imparator asn çağ­
daşlara pek yavan geldi. Onlar, hülyalara dalmak için
Lanselot du Lac'm ve Table Ronde, şövalyelerinin yanma
iltica ettiler. Tasse'm da kendi asrından, Rönesansdan, ka­
çarak Haçlı seferlerinin şiirini keşfetmesi için dört yüz sene
geçmek icab etti.
Philippe Auguste'in yalnız bir fikri vardı: Plauta-
genet'leri memleketten koğmak, İtalyada meşgul olan
Alman İmparatoru Fransa aleyhinde harekete geçmeğe
vakit bulamadan buna muvaffak olmak lâzımdı. Capetin'ler
böyle bir fırtınanın hazırlarımakta olduğunu tahmin edi-
56 FRANSA TARİHİ

yorlardı. Maamafih Plautagent'ler aleyhindeki mücadele u-


zun sürdü. Bir türlü ilerilemiyordu. Muhasaralar, küçük mü­
sademeler halinde sürüklenip gidiyor ve bu müsademelerde
her zaman Fransa kralı kazanıyordu. Eleonor da Gayen-
ne ile izdivacı sayesinde gayet kuvvetli bir hale girmiş
olan Henri ölmüştü. Arslan Yürekli Richard, romanımsı bir
çok maceralardan soma, Chalus şatosu önünde bir ok ile vu­
rulmuştu: Ne bir tarafta ne öte tarafta henüz bir netice yok­
tu. Jean Saus Terre geldi: Onun çılgınlığı, zalimliği Philippe
Aguste' e cüretkâr bir darbe indirmek fırsatım verdi. Jean bir
çok cinayetlerle ve bühassa yeğeni Arthur de Bretangne'i öl­
dürmekle itham ediliyordu. İngiliz krallığı azgın bir de­
lilik haline geliyordu. Phüippe Auguste hakkın ve
adaletin muhafazasını iltizam etti. Jean onun vasalı
idi: Ahlâksızlık ve yakışmaz ahval ve harekâtı dolayi-
sile malikânelerinin müsaderesine karar verildi. (1203).
Feodalite kanunu, efkârı umumiye Philippe Auguste tarafında
idi. Kral, müsaderesine karar verilen araziyi derhal haciz al­
tına almağa kalktı. Bunda pek hafif bir mukavemete maruz
kaldı. Mühim vaka: Normandiya artık İngiliz olmaktan çıkı­
yordu. Fransa nefes alabildi. Sıra ile Mcdne, Poitou,
Touraine, Anjou kiralın eline düştüler. Bu, Fransa vahdetine
doğru atılmış bir dev adımı idi. Yedinci Louis'nin karısından
ayrılması neticesinde tahaddüs eden vaziyet tamir edilmiş­
ti. Bunun da tam vakti idi.
Phüippe Auguste, Jean Sans Terre'in Flandre'da bulduğu
müttefiklerle işini görmek üzere iken imparator Othon Fran-
samn pek fazla büyüdüğüne dikkat etti. Kinlerden, hırs ve ta­
mahlardan mürekkep bir ittifak vukua geldi: Plantagenet ile
Alman imparatoru, Capetien kudretim kıskanan sinyoılar
Fransa için müthiş bir millî tehlike idiler. 1214 tarihindeki
Fransızların ne düşündüklerini hayalen tasavvur edebilirsek
şüphesiz bizim istihlâs harblerimize benzer bir haleti ruhiye
FRANSA TARİHİ 57

ile karşılaşacağız. İstilânın bir elektrik gibi tesir yaptığı 1792


deki gönüllülerden ve 1914 deki seferberlikten anlaşılır. Teh­
like karşısında Philippe Auguste de manevî kuvvetleri kendi
tarafına celb etmekte kusur göstermedi. Zaten en büyük ma­
nevî kuvvet kilise onunla beraberdi. Cermen imparatorluğu­
nun düşmanı olan Papa üçüncü Innocent Avrupada kendisi­
nin en iyi müttefiki idi. Pepin ve Charlemagne tarafından
vaktiyle akdedilmiş olan misak Fransa için hayırlı olmak­
ta devam ediyordu. Philippe Aguste başka hissiyata da mü­
racaat etti. Fransızlanm otokrasi ve ecnebilerin suç orta­
ğı feodal irtica aleyhinde mücadelereye davet ediyordu de­
nilirse kelimelerin manası pek zorlanmış sayılamaz. Bou-
vines muharebesi başladığı zaman, menkıbeye göre, ken­
disine atfolunan sözlerde buna dair epeyce bir işaret var­
dır: Ben başımda taç taşıyorum, fakat sizin gibi bir adamım»
Bir de şu sözler: «Hepiniz kral olomanız icab eder. .Filen
de öylesiniz. Çünkü siz olmasanız ben hükümet süremem*.
Milisler şevk ve heyecan ile arkasından yürümüşlerdi. Fran-
sayı kurtaran zaferden soma memleket içinde büyük bir neşe
ve şetaret çalkalandı. Millî hissin hangi tarihte doğduğunu
tesbite kim cesaret edebilir?
Bu saltanat devri refah içinde nihayete erdi. Philippe Au­
guste asayiş ve intizamı, tasarruf ve iktisadı, iyi idareyi se­
verdi. Anglo - Norman krallığını kırmak ve Garb vilâyetlerini
arazisine ilâve etmek, Normandiyayı Fransaya geri almakla
iktifa etti. Daha ileriye varmaktan salandı. Bouvi-
nes'den soma, zaferi suüstimal etmeğe kalkmadı. Oğ­
lu Sekizinci Louis İngiltereyi fethe girişti. Philippe Auguste
te maceraya iştirak etmiyerek onu kendi haline bıraktı. İyi
başlamış olan bu teşebbüs fena bitecekti. Philippe Auguste
malikânelerini ihtiyat ile, metod ile teşkilât altına almayı ter­
cih ediyor, kırallık otoritesini herkese kabul ettiriyor, o vakte
58 FRANSA TARİHİ

kadar riişeym halinde kalmış bir idare düzenini «Bailli» 1er


vasıtası ile ileriye götürüyor, maliye teşkilâtı yaratıyor, hasılı
devleti en esaslı organları ile mücehhez bir hale getiriyordu.
Saint Louis ile inkişaf edecek olan ortaçağlar sosyetesi daha
Philippe Auguste zamanında teşekkül etmişti denilebilir. Fran­
sız devletini zamanımıza kadar temyiz edecek vasıflardan
bazıları ilk Capetien'ler zamanında tohum halinde mevcud
iken şimdi tebarüz etmeğe başlamışlardı. Kilisenin müt­
tefiki olan Fransa daha o tarihlerde feodaliteyi sev­
mediği kadar otokrasiyi de sevmiyordu. Papaların Al­
man imparatorlarım tayin ve azletmelerini hoş görüyorsa
da kendi tacının istiklâline tecavüz etmesine tahammül ede­
miyordu. Dahilde, ruhban heyetinin Devlet hukukuna teca­
vüzleri dediğimiz hareketlere karşı müdafaa vaziyetinde idi.
Saint Louis'nin büyük babasında ileride bir Phüippe le
Bel geleceğini gösteren bir hal vardı.
Bu büyük saltanat devrine alelâde bulunan kusur Albi-
geois'ler aleyhindeki haçlı seferidir. Bu Albigeois itizali ne
idi? Siyasî bir hareket. Protestanlıkta göze çarpacak şey ora­
da da meydana çıkıyordu: Ortada inkılâbcı ruhunun bir te­
zahürü vardı. Fransa'da daima anarşi unsurları mevcud ol­
muştur. Devirden devre, o şedid inkılâb hamlelerinin arkasın­
da ayni derecede canlı aksülâmelleri görürüz, inkılâb da ak-
sülâmel de daima dinî bir harb. bir fikir mücadelesi şeklini
almıştır.
Protestanlar gibi, Albigeois'lar da hıristiyanlığı tathir et­
mek iddiasında idiler. Kilise meratib süsilesinin ve sosyetenin
aleyhine kıyam ediyorlardı. Çağdaşların sözlerine inanılırsa,
bunların itizalleri ortaçağların bolşevikleri olan Bulgar Bo-
gomile'lerden geliyordu. Bu olmaz bir şey değildir. Çünkü
o zaman da fikirler şimdiki kadar süratle cevelân ederlerdi.
Bundan başka dikkate şayandır ki somaları protestanlığın
FRANSA TARİHİ 59

pastörlerini bulduğu Languedoc, Cevennes gibi yerler Al-


bigeois mezhebinin de ocağı olomuşlardır.
Bu mezheb mahalli feodalitenin müsaadekârhğı sayesin­
de inkişaf etti. Nihayet bir gün geldi ki, Fransa içinde, gerek
iman, gerek asayiş ve intizam namına, bir haçlılar seferi tev-
siye edilmeğe başlandı.. Simon de Montfort ile haçlıları yola
çıkar çıkmaz, meselenin rengi değişti; Şimalin Cenub feoda­
litesine ve Toulouse hanedanına karşı bir mücadelesi şeklini
aldı. Şimal galib geldi. Fakat Philippe Auguste, derin bir siya­
set ruhu ile. şahsan işe müdahaleden müctenib bulundu.
Tedip ve tenkilin doğuracağı nefret ve telini üzerine yüklen­
medi. Onun haçlılar seferlerine düşkünlüğü yoktu. Eğer bu
sefere iştirak etse idi soma monarşinin Cenubî Fransada mu­
vaffakiyetini tehlikeye düşürmüş olurdu. Cenub feodalitesi
bu mücadeleden belini doğrultamadı. Hiç olmazsa bundan
çıkan kin ve garazlar Capetien'lere bir zarar vermediler. O-
nun giriştiği vahdet temini işini bozmadılar.
Philippe Auguste öldüğü zaman (1223) yalnız haricî tehli­
kelerden masun ve büyümüş bir Fransa bırakıyor­
du. Ancak, dahilde bir hazine ve asayiş bırakmıyordu.
Monarşisi o kadar kuvvetlenmişti ki seleflerinin riayet et­
miş oloduklan ihtiyat tedbirlerini ihmal edebildi. Ölmeden
evvel, büyük oğlunu tahta teşrik zahmetini ihtiyar etmedi.
Sekizinci Louis ona tabiî surette halef olodu. Hemen hiç
kimse bir intihab yapılmasını istemedi. Başlangıçta monarşi­
nin intihap üzerine müesses olduğu şöyle böyle hatırlanı­
yordu. Kaydı hayat şartı ile birer «Konsül» mevkiinde bulu­
nan Capetien'ler irsî kırallar haline gelmiştir. irs
esasmm muzaffer olması için, Huges Capet'den sonra iki
buçuk asır kadar bir zamana ihtiyaç görülmüştü. Bu, büyük
bir vaka idi. Alman imparatorları birbirleri ardınca sukut et­
tikleri, İngiltere kralının otoritesi baronlarının büyük «Char-
te» ı ile tahdid edildiği bir sırada Fransa muntazam bir
hükümete malik bulunuyordu. .
60 FRANSA TARİHİ

Fakat Fransız monarşisinin artık tahta tevarüs meselesi i-


le meşgul olmaktan kurtulması lâzımdı. Henüz Cenubugarbi
havalisinde yerleşmiş bulunan İngilizlere ve cenubda hâlâ
kudretli bir halde bulunan Toulouse hanedanına karşı baba­
sının isrini takib ile iştigal eden Sekizinci Louis'nin saltanat
devri kısa sürdü. 1226 da Sekizinci Louis öldüğü zaman, bü­
yük oğlu on bir yaşında idi. Küçüklük daima bir tehlike teş­
kil etmiştir. Bu da en fırtınalı bir misal arzeder. Saint Louis'­
nin saltanat devri de On Dördüncü Louis'ninki gibi bir «Fron-
de» ile başladı. Hem bu da tehlikeli bir «Fronde» idi. Çünkü
bunu sevk ve idare edenler kudretli feodal senyörlerdi.
Bovinnes mağlûplan intikam almağa ve memleketi bir­
leştirmek isteyen Capetien'lerden kurtulmağa pek haris idi­
ler. Fesadcılar Blanche de Castille'in niyabetine itiraz edi­
yorlardı. Bunlar Sekizinci Louis'nin dul karısının namusunu
lekelemeğe çalışıyorlar, fena tarzda hareket ettiğine dair dedi­
kodular çıkarıyorlar ve bir yabancı olmasını kabahat bulu­
yorlardı. Hattâ tacı başka bir başa giydirmek arzusunda idi­
ler. Blanche de Castille'in enerjisi ve mahareti bu ittifakı
dağıtmağa muvaffak oldu. Çok şükür ki âsiler ecnebi mem­
leketlerden bir müzaheret temin edememişlerdi.
Fakat memleket içindeki karışıklık vahim olmuştu. Tehli­
ke büyüktü, iki kere genç kıralı az kalsm kaçırıyorlardı. Pa­
ris burjuvalarının sadakti onu kurtardı, Fransayı da tekrar bir
anarşiye düşmekten sakladı. Bu meşruiyet fikrinin ilk zaferi
olmuştur. Halbuki bu fikri kabul etmiyenler peyda olmuştu.
Buna ilk «Restauration» diyenler de görülmüştür. Bu kelimeyi
kullanmakta hiç mübalâğa yoktur.
Saint Louis'nin anası olan Ispanyol kadın da somaları
Anne d’Autriche kadar zor ve zorluğu nisbetinde parlak bir ni­
yabet sürdü. Yalnız tacı gayrimemnunlara karşı müdafaa ile
kalmadı. Languedoc'u krallığa ilhak etti. Bu suretle Philippe
Auguste'ün ihtiyatkârane içtinabı sayesinde, Albigeois'lara
FRANSA TARİHİ 61

karşı harbin semeresini topladı. Garbda, Britanya kontu Pier-


re Mauclerc İngilizleri yardııruna çağırmıştı. Bu bir Cpetien
idi. Fakat fesad tertibatına çirmiş ve yolunu sapıtmıştı. O da
mağlûb edildi. Britanyamn da başlıca noktalarım garni­
zonları işgal ettiler. Fransayı vücuda getirmek de uzun ve
zor bir işti! Her şeye muttasıl yeni baştan başlamak lâzım ge­
liyordu.
1236 da Dokuzuncu Louis rüşd çağma giriyordu. Margu-
erite de Provence ile henüz evlenmişti. Bu başka bir
vilâyetin Fransa ile birleşmesini hazırhyan siyasî bir
izdivaçtı. Fakat kan kocanın garib bir yakınlıkları
vardı. Hissiyatları birbirinin ayni idi. Evliya kiralın yanında
hakikî bir evliya kıraliçe vardı. Nasıl garib bir devir başlı­
yordu? Bu hâdise misli bulunmaz bir güzelliği haizdi, tarih-
de yeaâne bir hâdise idi; böyle olmakla beraber bir nevi
kaideden hariç kalamıyordu. Saint Louis'nin devri, kelimele­
ri biraz zorlıyarak, Philippe Auguste zamammn rasyonaliz­
mi denebilecek şeye halef oluyordu. Bu bir aksülâmeldi.
Capetien krallığı Robert le Pieux (sofu) nün Hugues'e
halef olduğunu görmüştü.. Saint Louis Papas - Kral fikrine
bir avdeti tazammun eder. Zamam ile, yani Saint Thomas d'-
Aquin‘in zamanile hemahenk idi. Bu devir hiristiyan imanının
yeni bir canlanması ile temeyyüz etmiştir. Aradaki nisbe t
muhafaza edilmek şartı ile, denilebilir ki ansiklopedicilerden
soma da On dokuzuncu asnn başlangıçları «Genie du Chris-
tianisme» i ve dinî bir Rönesansı görmüştü.
Fakat monarşi büyümüştü. Louis IX artık o ibadetgâha
kapanan Sofu Robert değildi. Monarşinin vazifeleri,
an'aneleri, mükteseb bir sürati vardı. Saint Louis
seleflerinin isrine devam edecekti. Yalnız, kendisine
gelinceye kadar Capetien hanedanının pek meyda­
na çıkmamış olduğu bir unsuru inkişaf ettirmek suretile
o isre devam edecekti. O, hanedeanın meziyetlerini fazilet
derecesine, evliyalık derecesine kadar ileri götürdü. Fransız
62 FRANSA TARİHİ

kırallığı biraz maddî idi. Saint Louis sayesinde ruhanî bir


büyüklük vasfı aldı ve bunun lem'alanm daima muhafaza
etti. Avrupamn sair kıral yahud imparator ailelerinin ço­
ğunun timsali olarak kartal, arslan, kaplan gibi türlü türlü
et yiyici hayvanlan kabul etmeleri dikkati celbetmiştir. Fran­
sa hanedanı ise üç mütevazı çiçek intihab etti. Saint Louis
zambaklann saffeti idi.
Onu Haçlı seferlerine sürükliyen din ateşi Capetien'lerde
yeni bir şeydi. Fakat Saint Louis'nin cür'etkârhğma, inceliği­
ne, siyasiliğine halel vermiyordu. O kuvvetli vur­
masını ve iyi vurmasını biliyordu. 1242 de Taillebourg
muharebesinde. Plantagenet'lerin son bir tecavüzi hareketle­
rini parçalamıştı. Kudüsü kurtarmak için yola çıktığı zaman
Bonaparte gibi, dosdoğru, Filistinin ve Suriyenin anahtan o
lan Mısıra gitmesine hayran kaldılar.
Bu seferin sonu fena oldu. Haçh seferlerinin nihayeti
geldi ve Kudüsteki hiristiyan kırallığı kurtanlamadı. Kahra-
manane muharebelerden soma Memlûkler Saint Louis'yi esir
aldılar. Fidyei necat vererek hayatim kurtarabildi. İhtiyar
annesi onu Fransaya çağınyordu. Çünkü Pastoureaux'lann
anarşisinden endişe ediyordu. Bu da vakit vakit ortaya çı­
kan mistiklikle karışık inkılâbcı hareketlerden biri idi.
Şehirlerin burjuvazisi bunu ezmek vazifesini yüklendi. Doku­
zuncu Louis döndüğü zaman her şey yoluna girmişti.
Onun nezri, Haçlılar seferinin muvaffakiyetsizliği, ruhunu
bir kat daha temizlemişti. O zaman tam kendini buldu. Ada­
leti ve ahlâkı hükümetinin temeli olarak ele aldı. Ken­
disini her zaman anhyamamışlardır. Hatta zamanında
büe, onu biraz coşkun bulan kimseler yok değildi. Taülebo-
urg galibi İngütre kiralına Fransanm cenubuşarkîsindeki
muhteşem vilâyetleri iadeye karar verdiği zaman, herkeste
bir isyan ve infial hissi uyandı. Sonraki nesiller de hayret­
lere düştüler. Çünkü tarihin hususiyeti hemen daima gayri-
memnun olmak ve kimisini hırs ve tamahından, kimisini
FRANSA TARİHİ 63

menfaat fikrine saplanmam aktan dolayı muahaze etmektir.


Dokıızuncu Louis bu iade keyfiyetini tabiî sebeblerle bizzat
izah etti. Kendisi ile kuzeni İngiltere kralı arasında harb
haline nihayet vermek, hakikî bir sükûnet temin etmek is­
tiyordu. Dokuzuncu Louis, Üçüncü Henri ile uzlaşıyordu.
Ona vilâyetler iade ediyorsa Üçüncü Henri de kaybettiği
vilâyetleri ve bilhassa Normandiyayı talebten vazgeçiyor­
du. Bu da mühim bir şeydi Çünkü Plantagenet'ler o zama­
na gelinceye kadar Philippe Auguste'ün ilhaklarım katı di­
ye tanımaktan imtina etmişlerdi. Bundan başka Üçüncü
Henri Fransa kralının Guyenne ile iade edilmiş arazi üzerin­
deki «suzerain» ligini tanıyordu. Demek bu bir pazarlıktı,
bir davadan daha iyi olan bir uzlaşma idi: Saint Louis'nin
düşüncesi mistik değil siyasî idi. Yalnız hanedanının hak­
kı kendi tarafına temin etmek yolundaki temayülünü sair
Capeüen'lerden ziyade yüksek tutuyordu. Şüphesiz ki In­
giltere ile sulhu ebediyen temin edeceğini düşünmüşse ha­
ta etmişti. Fakat onun böyle bir fikre düşmüş olduğuna
hükmetmeğe imkân verecek bir şey ortada yoktur. Bu mu­
vakkat bir anlaşmadan, bir mütarekeden ibaretti. Saint
Louis, Üçüncü Henri'den vasallık yeminini talebte göster­
diği ısrar ile istikbal hakkında kâfi derecede bir kaydi ih­
tiyatî dermeyan etmiş oluyordu. Eğer günün birinde Fran­
sa İngilizlerden sulhperverane kurtulabilirse ne âlâ idi.
Fakat o hiç bir şeyden vazgeçmiyordu.
Dahilde de Saint Louis'nin devri bir adalet devri oldu.
Zâf devri değildi: Onda hâkimlerin adaleti vardı. İcab
edince baronları bile astırmasını biliyordu. İntizam ve âsa-
yişin, kanunların bile bir kudsîliği vardır. Dokuzuncu Louis
hıristiyanlık ve insaniyet ile yumuşatarak kanuncuların
eserine devam etti. Kanunculardan dostlan da vardı. «Allah
hükümlerini* reddederken «muharebe hukuk yolu değildir.»
diyordu. Onun hatırası halk arasında, Vincennes ormanın­
da bir meşenin altında oturarak adalet icra etmiş bir kral
64 FRANSA TARİHİ

gibi kalmıştır. O yalnız başkalarına örnek tavsiye etmekle


iktifa eylemezdi. Mahkemelerde muhakeme usullerini teş­
kilât altına ahyordu. «Parlamento» yu sair kaza kudretleri­
nin üstüne çıkarıyordu. Bu adlî istinaf mahkemesi en esas­
lı salâhiyetlerini onun devrinde iktisab etti. . Parlamento
tarihimizde büyük bir rol ifa edecekti; kanunu tevhid ede­
rek milleti birleştirecekti. Feodal mahkemeleri yavaş yavaş
bertaraf ederek devleti takviye etti. Nihayet bir gün geldi
ki parlamento da siyasî bir kuvvet haline girerek monarşi
için bir tehlike vücuda getirdi.
Adliye ıslahatçısı olan Saint Louis, sosyetenin de ısla­
hatçısı oldu. Serf'lerini halâs olmağa doğru sevkediyor,
burjuazi hukukunu tamim eyliyordu. Bühassa, esnaf lon­
calarım teşkil etti. Amelenin hayatı ve hukuku meşhur
«Sanatlar Kitabı> nda yazılı «Hıristiyan sosyal düzeni» ile
himaye gördü. Saint Louis'nin siması da çarçabık ideal ha­
line yükselmişse, bir menkibe halinde kalmışsa bu yalnız
bu zatin iyi kalbli, âdil ve merhametli olmasından ileri
gelmemiştir. Onun saltanat devrinde Joinville'in dediği gibi,
Famsan in «iyi bir doğrulukla» daha müreffeh, hayatin da­
ha tatiı, daha emin, daha İnsanî bir hale gelmesi buna
sebeb olmuştur. «Capetien» monarşisine ve Fransaya hiç
bir zaman silinmiyecek bir şöhret miras bırakmıştır.
Bu sofu kralı klerikal bir kral telâkki etmemelidir. Nasıl
Philippe Auguste'ün monarşisi teokrasi değilse onunki de
değildi Kral, rühban heyetinin esiri değildi. Asalet de
onun şeriki olmamıştı. Bu pek sade bir vaziyet teşkil edi­
yordu. Menfaatler her dakika ayrılırlar, münazaalar pat­
lak verirler. Dokuzuncu Louis'nin katolikliği, kudsiyeti
Kilise üe münasebetinde onu başkalarından ziyade müsta­
kil bir vaziyete sokuyordu. Çünkü iman bakımından onun
hakkında bir şüphe beslenemezdi. Michelet, Saint Louis
olmasa idi Philippe le Bel'in ihtimalki Papa üe mücadeleye
kalkışamıyacak olduğunu doğru olarak söylüyor.
FRANSA TARİHİ 65
Dokuzuncu Louis dua kıtablanna ve kilise camlarında­
ki levhalara yakışacak bir akıbetle irtihal etti. Şark haber­
leri fena idi. Kudiisün hıristiyan krallığı parça parça mah­
voluyordu. Saint Louis iki asırda temin edilmiş eserin mah­
volmasına meydan vermemek istedi. Fakat Haçlı Seferle­
rinin şevk ve heyecanı geçmişti. Dinî bir dirilme ateşi de
sönmüştü. Bu defa Joinville yola çıkmadı ve kendisini
evinde bıraktığından dolayı Allaha hamdetti. Saint Louis
ile Haçlı Seferleri nihayete eriyordu. Sicilyayı fethetmiş
olan ve siyasi fikirlerden başka bir şeye ehemmiyet vermi-
yen kardeşi Charles d'Anjou onu Sicilyamn karşısındaki
Tunusa şevketti. Kartacamn vaktile bulunduğu mevkie va­
rır varmaz, halkın ağzında gezen tabir ile, Evliya Kral ve­
badan öldü ve ölürken kendisinden soma artık kimsenin
kurtarmağa kalkmıyacağı Kudüsün ismini tekrar etti.
O öldüğü zaman (1270) Capetien'ler üç yüz senedenbe-
ri saltanat sürüyorlardı. Terakki pek büyüktü. En göze
çarpanı esaslı vasıflan tesbit edilmiş olan Fransız Devleti­
nin hariçte bir sima almış bulunması idi. Plantagenet'lerle
mücadelesinden muzaffer çıkmış, Alman tehlikesi bertaraf
edilmişti. Şimdi İngiltere ile Almanya tam bir inkılâb için­
de idiler. Saint Louis ölürken oğluna kendisine lâyık
«dersler* le beraber gayet âlâ bir vaziyet bırakıyordu. Fa­
kat bundan hiç akla gelmiyen bir takım neticeler çıkacaktı.
Tarihin muğlâklığını tevlid eden şey, vukuatlann hiç
ardı arası tükenmeden birbirlerinden tevellüd etmeleridir.
Dokuzuncu Louis'nin son Haçlılar Seferi bir çok prens ve
prenseslerin canlarına mal olduğu için halefi Üçnücü Phi-
lippe'e bir takım miraslar bırakıyordu. Monarşi, Sekizinci
Louis'denberi, hem faydalan, hem mahzurlan olan bir sis­
tem tatbik ediyordu. Vilâyetler yeni ilhak edilmiş bulun­
dukken zaman, küçük çocukian taltif etmek, Plantagenet'le-
rin felâketlerine sebeb olan o aile hasedlerine ve facialan-
na meydan vermemek için onlara haslık olarak veriliyorlar-
66 FRANSA TARİHİ

di. Bu muvakkat tedbirin ahalideki aynlık temayüllerini de


okşıyacağı, onlan kral idaresine alıştıracağı ve ayni za­
manda asıl krallık etrafında, erkek vâris fikdani hasebile
er geç krala avdet edecek müttefik prenslikler vücude geti­
receği düşünülüyordu. Bu hesap, siyasette ekseriya vukua
geldiği üzere, ancak kısmen doğru çıktı. Haslara nail olan­
lardan bazıları nankör ve serkeş çıktılar. Maamafih Saint
Louis'nin oğlu derhal müteaddid miraslara kondu. Tou-
louse da bunların arasında idi. Fakat Toulouse kontunun
bir takım vasallan vardı ki onlar Fransa kralının »suzerain»-
liğini tanımadılar. Aragon kralını imdadlanna çağırdılar.
Bu seferlerde cesur lâkabin kazanan İÜ üncü Philippe Pirene
hududlanm müdafaaya mecbur kaldı. İspanya bizim si­
yasi meşgalelerimiz araşma dahil oluverdi. Biraz soma
Navarre mirası Fransa Kralım İspanya işlerine karıştırdı.
Cenub hududlanmız Aragon ve Castille ile münazaa çıkma­
dan elde edilemezdi.
Ayni zamanda Üçüncü Phüippe başka ahval dolayı-
sile İtalyaya göz çeviriyordu. Charles d'Anjou'nun Napoli
ve Sicilya Kralı olduğunu yukarıda görmüştük. Saint Lou­
is'nin kardeşi İtalyada «gibeline» yani Alman nüfuzuna ni­
hayet vermek istiyen Fransız bir Papa tarafından davet edü-
mişti. Charles d'Anjou, Dokuzuncu Louis'nin bir çok tered-
düdlerinden soma, kabul etmişti. Muvaffakiyeti tam ol­
muştu. Alman entrikalarına nihayet vermek için, Hohens-
taufen'lerin vârisi olan genç Conradin'i idama mahkûm et­
tirdi. Henri Heine'nin dediğine bakılırsa. Almanlar altı yüz
sene soma, onun idamım bize hâlâ affetmemişlerdi.
SicilyalIların «Vepres Siciliennes» adı altında şöhret bu­
lan isyanı Napolideki Fransız kralhğımn inhitatma başlan­
gıç teşkil etti. Bundan bizzat Fransa da mutazarrır oluyor­
du. Üçüncü Philippe amcasının imdadına koşmağa mecbur
oldu. Aragon Kralı işe kanştı. Bu suretle Cermenler ve Is-
punyollarla derd çıkmalar da dahil olmak üzere, müstakbel-
FRANSA TARİHİ 67

dek* talya harblerinin ilk siması teressüm etti. Fransa,


Pirenelerde rahat etmek, Akdenizi serbest olarak muha­
faza eylemek için çok uzaklara sürükleniyordu. Bun­
dan kendisini çekip almak lüzumunu hissedecekti.
Philippe le Hardi, Katalonyaya yaptığı bir seferden dö­
nüşte, 1285 tarihinde öldü. Oğlu Philippe le Bel ancak on
yedi yaşında idi. Fakat şaşılacak derecede erken yetişmiş­
ti. Bu Sicilya işinin yıpratıcı ve sonsuz bir şey olduğunu
derhal anladı, bunu faydalı ve şerefli bir surette tasfiye et­
meğe çalıştı. Kendisinin o: »Biz daima haklı olmak iste­
riz» düsturunu daha o vakitler tatbika başlamıştı. Fransa­
mn vahdeti tam olmadan uzak maceralara atılmak makul
değildi. Hem son Haçlı Seferleri arkasından çıkan bu İtal­
yan ve Ispanyol meseleleri pek masraflı idiler. Mükellefle­
ri gayrimemnun bırakacak ve herkesten, hattâ riihban sı­
nıfından bile para istiyecek vergiler ihdas etmek lâzım ge­
lecekti. Yeni kralın Papa ile münazaalarının kaynağı işte
bu oldu. Burada ilk defa olarak bir malî buhrandan bah­
sediyoruz. Fakat monarşi bir maliye ihdas etmiş ve idare­
yi teşkilât altına almıştı. Evvelce rasgele yapılan şeyler,
sümmetetdarik vasıtalarla, az çok ihtiyarî hibelerle kapa­
tılan masraflar, bütün bunlar muntazam bir hale giri­
yorlardı. Devlet makinesi bu ülkeye emniyet, asayiş dağıt­
mağa başlıyordu. Fakat pahalıya mal oluyordu. Fransa-
yı vücude getirmek de pahalıya çıkıyordu. Bugün yeni baş­
tan tanıdığımız bu zorluklar asırlarca sürecekti.
Philippe le Bel'in saltanat devri ile On dördüncü Louis-
nin devri arasında bir çok bakımlardan garip bir müşabe­
het vardır. İkisi de Roma ile ihtilâf halinde idiler. Dördün­
cü Philippe para kudretlerini mahvetti. On dördüncü Louis
nasıl Fouguet'yi yıkacak ise, o da Templier'leri yıktı. Phi­
lippe le Bel de On dördüncü Louis gibi Flandre'a meclub
oldu. Elde edilmesi o kadar zor olan bu vilâyet onu büyük
torluklara sokacaktı. Memleketimizin tarihinde sanki mun-
68 FRANSA TARİHİ

tazam bir nazım vardır: Ayni vaziyetler yüzlerce sene fa­


sılalarla tekrar tehaddüs ederler.
Bu sırada. Dokuzuncu Louis tarafından yapılmış olan
uzlaşmanın sükûnet temin etme kabiliyeti nihayete ermiş­
ti. Günün birinde İngiltere üe mücadele tekrar başlamak
üzere idi. İngilizler hâlâ Guyenne'de yerleşmiş bulunuyor­
lardı; Bordeaux'ya sahib idüer. Bu. daimî bir münazaa se­
bebi teşkü ederdi. Ya Fransa hududlan içinde İngütereye
aid parçalar kalmıyacakü, ya İngilizler Fransaya hâkim
olacaklardı: Çok geçmeden bu şık karşısında kalınacaktı.
Denüebilir ki eğer İngütere âküâne hareket etmiş olsa idi
açıktan açığa Frasız olan araziyi kendiliğinden tahliye eder­
di. Fakat bir adada kurulmuş bahri bir devlet olan İngü-
çüterenin her zaman hariçte bir takım yerleri vardı. Dün­
yanın daha dar olduğu bir devirde bizim vüâyetlerimiz
onun için müstemleke hizmetini görüyordu. Bugün Bom-
bayda bulunmak İngütere için ne kadar tabiî geliyorsa vak-
tüe Bordeaux'da bulunmak da öyle tabiî geliyordu.
Fransız ve İngiliz hükûmeüeri aralarında içtinabı im­
kânsız olan bir izahatı mümkün olduğu kadar uzağa atma­
ğa çalışmışlardı. İki memleketin ahalisi krallardan daha
sabırsız çıkülar. Birinci Edouard üe Philippe le Bel birbir­
lerine harb üân etmediler: Harb Norman gemicüerile Bor-
deaux gemicileri arasında kendi kendiliğinden zuhur etti.
Hükümetler uzun muamelelerden soma harbe sürüklendi­
ler. Çünkü Philippe le Bel vaktile Jean Sans Terre'e yapıl­
dığı gibi, Edouard'i mahkemeye çekmek ve mahkûm et­
mek istemişti. Fakat bu defa hukuki çare fayda etmedi. Mü­
nazaa iki mületin münazaası şeklini almıştı. İngütere Kra­
lı inadcı idi. Phüippe le Bel vahim bir mücadelenin başla­
dığım anladı. İngiltereyi mağlûb etmek için ona deniz üze­
rinde galebe çalmak iktiza edeceğini iptida o takdir etti.
Fransa bir donanmaya malik olmağa başlamıştı. Haçlı Se­
ferleri, Sicüya ve İspanya seferleri gemicüer yetiştirmişti.
Philippe le Bel Akdenizdeki gemilerini Mctnşa çağırdı. Ce-
nevizler Rouen'da bir tersane ve bir donanma inşa ettiler
ve ona bir amiral verdiler. Bunun üzerine yeni doğan bu
bahri kuvvetten telâşa düşen Birinci Edouard Fransaya
karşı bir Avrupa ittifakı vücude getirdi. Bu üpkı Bouvines
ittifakının ayni idi. Philippe le Bel de müttefikler aradı ve
hakiki bir Avrupa ablokası ile Ingiltereye mukabele etti.
Buna İ s v p ç , Norveç, Hanse şehirleri, İberya devletleri işti-
râk eylediler. Fakat İnçiltereyi boğmağa yanyacak bu ab-
lokaya Flandre iştirak etmedi. Çünkü onun dokuma tezgâh­
lan İngiliz yapağısına muhtaçtılar. İktisadî harbden vaz­
geçmek. yahud Flandre'i Fransız politikasını takibe mec­
bur etmek lâzımdı. İki muharib arasında asıl muharebenin
mevzuunu Flamand ülkesi - yani müstakbel Belçika - teşkil
ediyordu.
Philippe le Bel'in en büyük tehlikelere soğukkanlılıkla
karşı koyduğu bu harbin modern bir vasfı haiz olduğu gö­
ze çarpıyor. Cermen İmparatoru Adolphe de Nassau düşman
ittifakına girmişti ve küstahane bir beyanname ile, İmpara­
torluk namına bir takım hukuk ve arazi, ezcümle Valenci-
enne'i istemişti. Bu iddialara Philippe büyük bir parşömen
üzerine yazılmış iki kelime ile cevab verdi: «Fazla Alman».
Kralın bazı müşavirlerinin haşin ve ihtiyatsız bulduklan bu
iki kelime hlısımh bir tesir yaptılar: Adolphe, Fransamn
mukavemete hazır olduğunu hissetti ve ısrardan vazgeçti.
Zaten, Philippe le Bel, artık klâsik hale geçen bir usule
tevfikan kendisine Alman müttefikler de temin etmişti. Pa­
palık da ona müzaharet etti. Bu, hakikî bir Avrupa nizaı
idi. Müstakbel Avrupa harblerinin zemberekleri ve unsur-
lannın faaliyet gösterdikleri göze çarpıyor.
Beş sene soma, 1299 da İngiltere ile sulh imzalandığı
zaman, çok kere vukua geldiği üzere, mücadelenin mev­
zuu gözden kaybolmuştu. Marguerite de France ile evle­
nen Birinci Edouard ile Guyenne hakkında bir itilâf aktolun-
70 FRANSA TARİHİ

du. Fakat Flandre artık Philippe le Bel'in en büyük meşga­


lesini ve endişesini teşkil ediyordu. İngilizlerle harbin
icablan dolayısile bunu fethe mecburiyet hissetmiş ve Fla­
manların mukavemetine maruz kalmıştı. Bu dokumacı ka­
vim Courtrcd'de Fransız şövalyelerini mağlûb etti. Buna
«Mahmuz günü» (1302) dedüer. İsyanın hakkından gelmek
için hakikî bir sefer heyeti hazırlamak icab etti. Fransamn
inbisati bu tarafta kendisine hududlar buluyordu. Başka
her tarafta yeni vilâyetler memnuniyetle Fransaya teslim
oldukları halde Flandere'da bir millet ortaya çıkıyordu: Bu,
günün birinde Belçika milleti olacaktı. Daima doğru düşü­
nen Philippe bunu anladı. Flaman ülkesi üzerinde «suze-
rainv liğinı teyid etmeyi ve Fransaya en yakın olan ve Fran­
sız nüfuzuna maruz bulunan parçalan, Lille ile Douai'yi elin­
de tutmayı kâfi gördü. Kimse zorla Fransız yapılamazdı.
Bu meseleler Papa ile Philippe le Bel arasında çıkan
meşhur kavganın sebebini teşkil etmişlerdir. Sekizinci Bo-
niface, kralın âsi diye telâkki ederek esir halinde tuttuğu
Flandre kontu ile kızının tarafım iltizam ediyordu. Hıristi­
yanlığın en yüksek şefi olan, Cermen imparatorlarile giriş­
tiği uzun mücadelelerde muzaffer gelen Papa, hükümetleri
kontrol altında tutmayı pek tabiî buluyordu. İşte Phüippe
le Bel bunu kabul etmedi ve Papalığa karşı Fransız Devle­
tinin istiklâlini ve hükümdarlığın hukukunu müdafaaya
kalktı.
VIII inci Boniface kendine aid olmıyan işlere kanşmıştı.
Philippe le Bel kilise varidatına dokunduğu, yahud bun­
lara el koyduğu için muahazelerde bulunmakla iktifa etmi­
yordu. Kral, Avrupa zorluklarile pençeleşirken Fransadan
para çıkarmamak endişesile böyle yapmıştı. Papa, Philippe
le Bel hükümetini de tenkid ediyor, onu zalimlikle itham
eyliyor, hattâ maliye işlerine büe karışıyordu. Çünkü şi­
kâyetlerinden biri, harb icabı olarak ittihaz edilmiş bir ted­
bir olmak üzere, paranın ayannın tağşiş edümesi idi. O za­
FRANSA TARİHİ 71

manlar banknot basmak kolaylıkları olmadığı için, sikkele­


rin içindeki kıymetli maden nisbetini azaltırlardı. Bugünkü
«inflation» un eski şekli işte bu idi.
Philippe le Bel, bu azarlanmaları fena karşıladı. Fran­
sa da kral kadar fena karşıladı. Bugün matbuatın yaptığı
gibi, Kral, halkın muhayyeleleri üzerinde tesir icra etmek
maksadile Papanın Ausculto fili namesinin bir hulâsasını
neşretti. Bunda Papanın mutalebatı mübalâğa ediliyordu.
Kral «fazla Alman * üslûbu ile küstahane bir cevab da neş­
retti. Bunda Boniface'a «pek büyük kendini beğenmiş
adam» deniliyordu ve Kral ona «hemen hiç selâm yollamı­
yordu». Philippe arkasını Fransaya dayamış olduğunu te­
barüz ettirmek maksadile Muhtelif Sınıflar Meclisini içtimaa
davet etti. Bunun bir yenilik teşkil ettiğini, 1302 tarihinde­
ki bu meclis ile bir müessese vücude geldiğini, amme hüri-
yetlerinin kaynağı onda olduğunu bugün iddia edenler var.
Doğrusu aranırsa, her zaman böyle meclisler olurdu. Bun­
lardan birinin Hugues Capet'yi intihab ettiğini yukanda
görmüştük. Şehir burjualanmn, esnafların İktisadî mesele­
ler, bilhassa para meseleleri hakkında müzakere etmek
âdetleri idi. 1302 tarihinde meclisin toplantıya çağırılması
onlan hayrette bırakmadı. Bunun bir vukuat telâkki edil­
miş olduğu anlaşılmıyor. Çünkü üçüncü sınıfın mümessil­
lerinin intihabı hiç bir iz bırakmamıştır Her şey gayet ta­
biî ve mutad bir iş gibi cereyan etmiştir. Çünkü davet mart
aymda vuku bulduğu halde meclis nisan ayı içinde Pariste
Notre-Dame'da toplanmıştır. Asilzadeler, burjualar, hattâ rüh-
ban heyeti, hepsi Philippe le Bel'in Papaya dayatmasını
tasvib ettiler. Fransa Kralı «yeryüzünde kendi üstünde kim­
se tanımıyordu*.. Bu, soma Bourdaloue'nun, On Dördüncü
Louis'ye hoş gelecek bir misal olmak üzere, Saint Louis'nin
krallık hukukunu müdafaa hususunda nasıl kuvvetle hare­
ket ettiğini göstermek için kullandığı tabirdir.
Pek kuvvetli bir karaktere sahib olan Sekizinci Boniface
72 FRANSA TARİHİ

boyun eğecek adam değildi. Capetien'i muhakeme etmek


ve «krallığın ıslahatı hakkında mütalea beyan eylemek»
üzere Romada ruhanî bir meclis toplamak iddiasmda ısrar
etti. Philippe le Bel, Fransadaki ruhanî şeflerin Romaya
gitmelerine muhalefet edecek olursa aforoz edilmek tehlike­
sine maruzdu. Maamafih müzakereye girişmek istedi. Ta­
biatı büyük çarelere başvurmadan evvel bütün uzlaşma
çarelerini aramağa kendisini sevkediyordu. Papanın aforoz
etmeğe ve ruhanî kuvvetlerini onun aleyhinde kullanmağa
kat'î kararım vermiş olduğunu anlaymca bunun ihtimalki
Fransa için bir tefrika vücude getireceğini düşündü, hücu­
ma meydan vermemek ve büyük bir darbe indirmek istedi.
Tam vakit idi. Çünkü Papamn sözü tesir yapmağa başla­
mışta büe. Rühban heyeti, dinî tarikatlar ve bilhassa Tem-
plier'ler Kralın arkası sıra yürümekte ve Papalığı haksız bul­
makta tereddüd ediyorlardı, iste o zaman, Şanselye Guil-
laume de Noçaret Romaya gitti, Anagni'de Sekizinci Boni-
face'ı buldu ve onu yakaladı. Papa kurtuldu ise de duy­
duğu heyecan dolayısile bir kaç gün sonra öldü (1303).
Bu cüret, bu tecavüz Avrupayı hayrette bıraktı. Bir
Cermen Cesar'ının Canossa'da Yedinci Gregoüe huzurun­
da diz çöktüğü görülmüştü. Fransa Kralı ise Papaya galib
geliyordu. Zambak çiçeklerinin Papalık üe rabıtasını kes­
meden Papaya tecavüz etmeğe cüret göstermişti. Sekizin­
ci Boniface'ın emirnameleri ilga edildi. Fransa Kralı kendi
ülkesinde hâkim idi. Otoritesini ve Krallığın manevî vah­
detini kurtarmak için büyük bir kumar oynamıştı. Muzaf­
fer çıktığının alâmeti eski Bordeaux baş piskoposu olan Be­
şinci Clement'ın bir Fransız Papası diye maruf olması ve
Avignon'da oturmasıdır. Papalar üç nıbu asır Fransız mo­
narşisinin himayesi altında orada kaldılar.
Phüippe le Bel bu neticeleri elde etmeğe uğraşmamıştı.
Onlar ahvalin bir neticesi olarak tabiî surette geldiler. Bu
saltanat devri Flandre meselesi ile izah olunabilir. Anahtarı

FRANSA TARİHİ 73

da Courtrai'dir. Flandre'ı ilhak lüzumsuz bir şey ise de in-


kıyad altmda bulunması Kralın millî emeli için lâzımdı.
Fransayı İngütereye karşı emniyet altmda bulundurmak
için buna ihtiyaç vardı. Courtrai mağlûbiyeti müthiş bir
darbe olmuştu. Bu mağlûbiyet 1302 de vukua geldi. No-
garet tecavüzü ise 1303 tarihindedir. Fransa Kralı Avrupa-
prestijini muhafaza için faaliyete geçmek ızürannda kaldı.
Flandre'da mağlûb Romada aforozlu, tebaalarından bir kıs­
mı tarafından ihtimal ki metruk bir vaziyette kalırsa her şey
mahvolurdu. Flaman meselesi, yani esas itibarile Ingiliz
meselesi Philippe le Bel'in siyasetine hâkim olmuştur.
Onu halkın sevmediği vergüeri çoğaltmağa sevkeden
sebeb de bu haricî uzun ve masraflı harb idi. Hazine pek
muhtaç olduğu zamanlarda, hükümetler daima ayni ver­
gilere müracaat ederler: ».Maltote» bizim muamele vergi­
miz demekti. Hükümetler hep ayni çarelere baş vururlar:
Ya sun'î para yaparlar, ya paranın ayarım bozarlar. Bu­
nun neticesinde de hayat pahalılığı yüz gösterir.. Bizim
gördüğümüz gibi. Philippe le Bel zamanında da icare ver­
gilerine varıncaya kadar vergiler görüldü. O zamanki Fran-
sızlar bu mahzurlara pek sabırsızlıkla tahammül ediyorlar­
dı. Pariste ayaklanmalar vukua geldi, «Kalpazan Kral» bü­
yük bir tehlikeye düştü. Paraların içinden alınmış olan
kıymetli madenin mikdan Fransa vahdetinin mal olduğu
pahaya tekabül ettiğini halka nasıl anlatmalı? Charle­
magne devrinde bir altın lira olan lira (livre) şimdi bir kâğıd
parçasından ibarettir. Aralarındaki fark Fransız olmak ve
Fransız kalmak için harcettiğimiz şeyi gösterir.
Philippe le Bel, para bulmak için, parası olanlara müra­
caat etti. Efkân umumiye onlardan vergi almağa taraftar­
dı. Kral, banka ticareüle meşgul ecnebi tacirlerine ve Ya­
lı udilere ağır vergiler koydu. Temple tarikatini de para te­
darik etmek için mi mahvetti? Hem evet, hem hayır. Tem-
plier'lerin davası Sekizinci Boniface ile olan ihtilâfa mer­
74 FRANSA TARİHİ

buttur. Bu tarikat yalnız zengin değildi, kudretli de idi.


Devlet içinde bir devlet gibiydi. Hem beynelmileldi Seki*
zinci Boniface taralım iltizam etmekle krallığın vahdetini
tehdid etmişti. Büyük bir velvele uyandıran Templier'lerin
davası her şeyden evvel siyasi bir muhakeme idi. Philippe
le Bel'in bir çok şövalyeleri ve büyük üstadlan Jacques de
Molay'ı mülhid diye ateşte yakmak için o kadar haris dav­
ranması bu dahili politika işine bir din ve ahlâk bahanesi
vermek içindi.
Bu saltanat devri esnasmda gördüğümüz şeyleri haricî
tehlike, memleketi müdafaa ve büyük bir millî vazifeyi ifa
mecburiyeti Fransa hükümetini istisnaî tedbirler ittihaz et­
meğe ve âmme selâmetinden başka bir kanun düşünme­
meğe sevketiği devirlerin kâffesinde de görürüz. O zama­
nın sikkeleri üzerinde Salus populi kelimeleri tesadüfen mi
yazılıdır? Unutmamalıdır ki Philippe le Bel, Fransaya
Champagne, Marche, Angouleme, Lyon ve Vivarais'yi
birleştirmiş, ikinci oğlu Philippe le Long'u Burgonya duka­
sının vârisesi ile evlendirmiş, o çetin Flandre seferi neti­
cesinde Lille ile Doudi ve Orchies'yi elinde tutmuştur. Bu
gayet vahim zorluklar arasında Fransanın ilk Capetien'ler-
denberi gösterdiği en büyük inbisat gayretlerinden biri idi
Hususî menfaatlerin bundan zarar görmüş olmaları bizi
hayrette bırakacak bir şey değildir. Bedhah tarih neden
yalnız onlann şikâyetlerini yaşatıyor? Arazinin çoğaltıl­
ması, Fransanın otoritesinin gittikçe artması menfaat fikrin­
den uzak ruhlan bilâkis coşturuyordu. O zamanlardadır ki
Pierre Dubois Fransa siyasetine ve monarşinin Avrupadaki
rolüne dair olan meşhur muhtırasını kaleme almış ve Fran­
saya Rhin yolunu göstermiştir.
Ylikanda söyledik, yine de söylüyoruz: O zamanın
adamlarım idare bizimkilerine nisbetle daha zordu. Zama­
nımızda idarenin yeknesaklığı hükümetin işini nisbeten ko­
laylaştırmıştır. Orta çağlarda, ferdler Devlete çok meydan
FRANSA TARİHİ 75

okuyabilirlerdi. Gayri memnunlar birlikleri hükümeti âciz


bırakabilirlerdi. Philippe le Bel'in saltanatının sonlarına
doğru böyle birlikler teşekkül ettiler. İçlerine asilzadeler,
rühban heyetine mensub kimseler ve burjualar da girmiş­
lerdi. 1314 te, Dördüncü Philippe Öldüğü zaman (ancak
kırk altı yaşında idi) Krallık gayet karışıklık içinde idi. Di­
siplinsizlik umumi idi.
Onuncu Louis'ye Hutin lâkabım verdiler. Bu, zannedil­
diği gibi, pek titiz ve kavgacı olmasından değildi. O, gü­
rültü (hutin) zamanında tahta çıktığından dolayı idi. Tarih
bu saltanat devri üzerinde dikkatle tevakkuf etmiyor. Fena
yapıyor. Çünkü biraz soma tehaddüs eden büyük vuku­
atların anahtarı buradadır. Mükellefler isyan etmişlerdi.
Para vermiyorlardı. Masraflara dikkat etmek lâzımdı: Her
zaman için masraflı olan bahriyeden kısacaklardı. Philippe
le Bel bunu muvaffakiyetlerimizin şartı diye telâkki ederek
pek itina göstermişti. Birlikler genç Kralı küstahane taleb-
lerle sardılar. O yeni saltanat devirlerinin bütün siyasî ve
idari eseri tehlikeye düşmüştü. Bunu kurtarmak için, Onun­
cu Louis, gayrimemnunlan teskin etmeğe, fırtına karşısın­
da yelkenleri indirmeğe mecbur oldu. Hattâ demagojiye
bile müracaat ederek son hükümeti temsil eden Le Portier'yi
feda etti. O. Philippe le Bel'in sağ kolu idi. Enguerrand de
Marigny adile meşhur kaldı. Zengin olmak hevesine mağ-
lûb olduğundan dolayı halkça son derecede menfur olmuş­
tu. Avam halk, burjualar, baronlar, kral hanedanına men­
sub prensler bile avamdan yetişmiş bu nazınn idamını şah­
sî bir intikam telâkki ettiler. Michelet pek doğru olarak di­
yor ki: «Fakat ölürken, kendisini mahveden krallığa kud­
ret âletlerini, kendisini tel'in eden halka sulh ve âsayiş
müesseselerini bırakıyordu». Somaları, memleketin bu hiz­
metkârı beraet edecektir. Öldürülmesi efkârı başka bir mec­
raya sevk için bir çare teşkil etmiştir. İhtimal ki iştirak et­
76 FRANSA TARİHİ

tiği Kralın eserine daha vahim başka zararlar gelmesine bu


mâni olmuştur.
Nankör bir işe mahkûm bulunan zavallı Louis Hutin'den
yalnız bu garib lâkab ile kendi malikânesindeki serfleri
azad eden meşhur bir emirname kalmıştır İki sene süren
saltanat devri ihmal ile telâkki edilmeğe lâyık değildir. Hal­
buki vakitsiz ölümüne hayatından ziyade ehemmiyet veril­
miştir. Üç yüz senedenberi ilk defa olarak, bur Capetien,
bir oğul bırakmadan ölüyordu. Taç kime aid olacakü?
Krallığın esas kanunları yoktu. Monarşi intihabdan doğ­
muş, kaydı hayat şartile bir nevi consullükten irsi hale gel­
mişti. Ana yasadan mahrumdu. Adeta, hissi selim bu ek­
siği ltelâfi ediyordu. Bir kadının Fransayı bir ecnebiye
cihaz diye götürmesi manasız olurdu. Zaten bütün hasların
erkek vâris olmazsa hükümdara rücu etmesi bir kaide idi.
Krallık, bu istisna dolayısile, feodal kaidelerin haricinde-
kahyordu. Bunun içindir ki krallık Louis Hutin'in bıraktığı
kıza değil, kardeşine, Philippe le Bel in oğlu olan Uzun
Philippe'e kolaylıkla intikal etti. Yalnız birkaç büyük sen-
yor üe Valois prensleri muteriz davrandılar. Halbuki onlar
çok geçmeden bu kaideden istifade edecekler ve Fransa ta­
cının vârisleri sıfatile bu kaideyi pek makul bulacaklardı.
Pariste toplanan eşraf meclisi bu muhalefeti çarçabuk ber­
taraf etti. Garib şey: Herkesin faydasını takdir ettiği, tacın
erkek evlâddan erkek evlâda intikal etmesi keyfiyetine kanu­
nî bir esas vermek lüzumu hissolundu ve tabiî bir kanım
aramak için Salien franklarının bilmem hangi kanunu bulu­
narak yeni yapılana «saligue* kanunu denildi. Fransanın
bir hukukçular ve gramerciler memleketi olduğunda hiç
şüphe yok.
Her halde esas ne olursa olsun, bir kanım konmuştu.
Bunun selâmet temin eder neticeleri görüldü. Tahtın erkek­
ten erkeğe intikali ne neticeler verdiğini biliyoruz. Başka
memleketler gibi, kadınlar da tahta geçselerdi Fransanın
FRANSA TARİHİ 77

ne olacağım bilmiyoruz. Şimdi irs esası güzelce tesbit edi­


liyordu. Dikkate şayan olan diğer bir cihet de krallığın in­
tihaba dayanan kaynaklarım kimsenin düşünmemesidir.
Philippe le Long'un kral olmasına kat'î sebeb 987 tarihinde
bir kadın intihab etmeyi kimsenin düşünmemiş olmasıdır,
irs prensipi o kadar kök salmıştı ki kimse bundan bahset­
medi bile.
Beşinci Philippe, büyük kardeşinden pek fazla saltanat
sürmemiştir. Kardeşi gibi o da «hutin» e nihayet vermek
istedi. Kardeşinin mirasına konmasına karşı pek az itiraz
edilmiş olmasına rağmen o müvesvis davranmıyordu. Her
tarafta asayişin hüküm sürmesini istedi. İyi şehirlere ve Pa­
ris üniversitesine istinad ederek birlikleri parçaladı; yeni bir
Pastoureaux isyanım ezmeğe koştu. O da bir erkek evlâd
bırakmadan 1322 de genç yaşta öldü. Bu defa taç, hiç zor­
luksuz Kardeşi Charles'a geçti. Lâkabı, babası gibi le Bel
(güzel) idi. Capetien'ler içinde Charles ismini ilk o taşıdığı
için, Charlemagne züriyetine bağlanmak maksadile, Dör­
düncü Charles unvanım aldı. Nasıl ki Birinci Louis de ay­
ni nesle intisabı teyid için kendisine Altıncı Louis dedirt-
mişti.
Charles le Bel, kardeşi gibi krallığın inzibatı ile meşgul
oldu ve haşin davrandı. Maliyecilerden bir kaçım astılar.
Halk, her saltanat değiştikçe, böyle kurbanlar istiyordu.
Bazı şaki fedoal senyorlar da idama mahkûm oldular. İn­
giltere ile Almanya inkılâb içinde iken Fransada bu vaka­
lar cereyan ediyordu. İngilterede Kral İkinci Edouard tah­
tından indirilmiş, mahbesinde öldürülmüştü. Çünkü kral
öldürülmesi yeni bir şey değildi Charles, İngilteredeki bu
kargaşalıktan istifade ederek Guyenne'i haciz altına aldı.
Almanyada, bir Bavyerah olan imparator aleyhinde iti­
razlar vukua geliyordu, imparator aforoz edilmişti. Düş­
manlan Fransa Kralının yardımım rica ettiler, hattâ ona
imparatorluk tacım teklif eylediler. Fransa emniyet içinde
78 FRANSA TARİHİ

yaşayabilmesi için komşularımızda böyle nifaklar olması


lâzımdı. Maatteessüf çok sürmediler.
Charles le Bel de 1328 de vakitsiz öldü. Kardeşleri gibi
yalnız bir kız evlâd bırakıyordu. Kraliçenin ikinci bir çocu­
ğu bekleniyordu. Charles, amcasının oğlu Phüippe le Va-
lois'yı Kral Naibliğine tayın etmişti. Naib, filiyatta, kral ol­
du. «Saligue» kanım, tacm irs sırasile erkekten erkeğe in­
tikali kanunu, kendiliğinden tatbik ediliyordu.
Vaktile Hugues Capet'yi intihab etmiş olan meclise ben­
zer bir meclis, hukukçuların tasvibkâr mütalealan üzerine
keyfiyeti tasdik etti. Binaenaleyh küçük kolun tahta çıkma­
sı kabü olduğu kadar sessiz bir surette vukua geldi. Bazı
münakaşalar olduğu doğrudur. Fransızlar o devirde hükü­
mete hürmet göstermeğe pek meyyal değildiler. Yalnız
anası Ispaneau dolayısile Philippe le Bel'in torunu olan Üçün­
cü Eduard saltanat iddiasına kalktı. Muhtelif sebeblerden
dolayı bu iddia bertaraf edüdi. Sebeblerin en mühimmi,
«Fransada kimsenin İngiltere Kralının tebaası olmak iste­
memesi» idi. Fakat Eduard'ın davası İngiliz kavminin in-
bisat ihtiyacına bir bahane teşkü edecekti. Bu ihtilâfta Fran­
sa Krallığı uçurumun tâ kenarma kadar gelecek, düşman
Flaman'lann «Bulunmuş Kral», İngilizlerin «Gasıb» adım
verdikleri Altıncı Fhilippe'in tahta istihkakım inkâr eyliye-
cektir. Bundan bir şey kaldı ki o da, istihfaf idi. Etienne
Marcel'in yan isyan sayılacak hareketinde bu istihfaf hissi
kendisini gösteriyor. Fransız monarşisi itiraza pek az ma­
ruz kalmış olsa da her halde böyle bir itiraz vardı. Bir asır
evvel olsa idi bir Charles le Mauvais'ye imkân yoktu. Tali,
Capetien'lere ilk defa olarak ters yüz gösteriyordu. Bu fena
ahval ve vakaryi içinde yakın felâketlerin tohumu vardı.
ALTINCI BAB

Yüz Sene muharebesi ve Paris inkılâbları

Millî tarihimizin bu noktasında, başımızı bir arkaya çe­


virip de bakalım: Üç buçuk asır içinde, iptida pek az vesait
ile, Capetien'ler mühim neticelere vâsıl olmuşlardır. Teşkil
ettikleri Fransa büyük bir sima sayılabilirdi. Bu her zaman
kolay bir iş olmadı. Krallarımızdan çoğu temenni ettikleri
şeylerin hepsini yapabilmekten uzak kalmışlardır. Bazan,
lâyuhti olmadıklar: için, aldandılar; çok kere hariçten mu­
kavemete rasgeldiler. Dahilin mukavemeti de bundan da­
ha az müthiş değildi. Umumî menfaat hissi o gün de bu­
günkünden fazla münteşir bulunamıyordu; hususî menfa­
atler de bugünkünden daha kolayca kendilerini feda etmi­
yorlardı.
İngiliz ve Alman tehlikelerinin önünü almak için müsaid
bir takım ahval ve şerait hep bir araya geldi. Almanya ile
İngiltere tefrikaya düşmüşler, başka şeylere dalmışlar, da­
hili mücadeleler yüzünden zarar veremez hale girmişlerdir.
Onlann dahilî mücadeleleri yanında bizimkiler hiç sayılır­
dı. Daha uzun müddet Almanya ehemmiyet kesbedemez-
di. Fakat İngilteer böyle değildi. Plantagenet'lerin azgın
doiilikleri, Charte’ı elde etmek için baronların kıyamlan.
lk:nci Eduard aleyhindeki o gayet feci surette nihayet bul­
muş memnuniyetsizlik: Bu ahval ve şerait İngiliz Krallığı­
nı zayıflatmışlardı; Capetien'lere haşmetinden kaybetmiş
Analo •Norman Devleti cenub uşarkî havalisine akmak im­
80 FRANSA TARİHİ

kânım vermişlerdi. Fakat Ingiliz monarşisi son buhrandan


daha kuvvetlenmiş bir halde çıktı. Kralın öldürülmesi İn­
giltere için çeliğe su vermek gibi bir şey oldu denüebilir.
İngiltere, Üçüncü Eduard ile bir hükümete kavuşmuştu. Bun­
dan başka piyasalara ve müstemlekelere muhtaç bir sanayi
ve ticaret memleketi olmuştu. Fransa onun eli altında idi
ve Fransa zengindi. Nifaklarından kurtulmuş olan Ingilte-
reyi mukavemet kabul etmez bir şevki tabiî fütuhata sevk
ediyordu.
Fransa refah içinde idi: Eduard ordusunun aldığı gani­
met buna şahiddir. Uzun teşkilât ve sulh seneleri Fransız­
lara servet biriktirmek imkânım vermişlerdi. Michelet bunu
teslim ediyor: «İngilizlerin memleketi mamur ve müreffeh
bir halde bulmaları tarihçilerin on dördüncü asır idaresi
hakkında bize söyledikleri şeylerden bir çok tenzilât yap­
mamızı icab eder». Fransanın pek çalışkan ve muktesid
köylü ve burjualan daima ayni vasiflan muhafaza ederler.
Topraklarına başkalarının göz diktiklerini, servetin kolayca
muhafaza edilemiyeceğini, altının fatihler celbettiğini akıl­
larına getirmezler. Bazı fedakârlıkların faydalı olduğunu,
millî sigorta primi üzerinde pek hasis davranmamak lâzım
geldiğini anlamazlar. Bu zengin memlekette vergilere kar­
şı ne kadar memnuniyetsizlik var! Philippe le Bel devrinin
sonlarında bu, âdeta bir isyan şeklini alıyordu. Oğullan
para meselesinde boyun eğmeğe mecbur oldular. Maama-
fih Philippe de Valois kendisine Avrupada yine parlak bir
vaziyet buldu; Avrupa kıt'asında müttefikleri, Napolide ve
Macaristanda saltanat süren kuzenleri vardı. Sarayında
üç kral bulunuyordu. Bunlardan biri Bohemya Kralı idi.
F ra n s a n ın hiç bir şeyden korkusu olmaz gibi görünüyordu.
Edouard eski İngiliz metodunu tekrar ele alarak Fransaya
karşı Almanya ve Felemenk prenslerini birleştirmeğe teşeb­
büs ettiği zaman Altıncı Phüippe bir işareti ile bu ittifakı da­
ğıtmıştı. O kadar iyi davranmıştı ki MontpeUier üe Dau-
FRANSA TARİHİ 81

phine'yi elde etmek imkânım da bulmuştu. Fransa kralla­


rının büyük oğullan «Dauphin* unvanını bu son ülkelerden
almışlardır. Flandre kontu bu defa iyi bir Fransızdı. Serkeş
Flamanlar Cassel'de mağlûb edildi (1328). İngilterenin müt­
tefikleri yoktu. İngiliz yapağı tacirleri Fransaya ayak at­
mak istiyorlarsa bu yükün altına bizzat girmek mecburiye­
tinde idilir.
Philippe le Bel’denberi cereyan eden vukuat arasında­
ki irtibat işte görülüyor. Büyük münazaa daima Flandre
etrafında cereyan ediyor. İngilizler Flandre yolile bize dar­
be indirmek istiyorlar, biz de ayni tarik ile İngilizlere zarar
vermeğe çalışıyoruz. Philippe de Valois bir feodalite sin-
yörii, şövalyeliğin muannid bir mürtecü diye itham edil­
mekle biraz soma uğnyacağımız felâketlerin sebebi izah
edilmiş olmaz. Üçüncü Eduard da an'anelere, timsallere,
şövalyelik âdetlerine tebaiyet ediyordu. Fransaya müte­
veccihen hareket etmeden evvel «kendisine heron takdim
edildi». Küçük Kara Prensin mahmuzlan hakkında kendisi­
ne atfedilen söz malûmdur: Bu modanın ve edebiyatın işi­
dir.
Altıncı Philippe'in Ingiliz ordusuna karşı koyacak feo­
dal ordudan başka bir kuvveti bulunmamışsa bunun sebe­
bi başka bir orduya malik olamaması idi. Üçüncü Edouard,
uzun hazırlıklarla hemen hemen modem bir ordu ha-
z.rlamıstı; topçusu vardı; zamanın bütün yeni malzemesiyle
mücehhezdi. Askerleri mecburî surette hizmet ediyorlardı,
üniforma giyiyorlardı. Harb donanması, sahillerin müdafa­
ası. levazım: her şey itina ile temin edilmişti. İngiliz tacirleri
hiçbir tahsisatı reddetmemişlerdi.
Fransada buna benzer hiçbir şey yoktu. Para mı? Mü­
kellefler hemen bağınyorlardı. Altıncı Philippe âdi vasıta-
lmla, verimleri şüpheli çarelerle para tedarik etmeğe kalk­
tı Papaya müracaat etti. Bir Haçlılar seferi vaadi almak is-
Ukİi Philippe le Bel’in donanması mı? Bunun talim görmüş
6
82 FRANSA TARİHİ

tayfaları yoktu, perişan bir haldeydi. Askerlik hizmeti mi?


Tacirler para vererek askerlik hizmetinden muafiyet istihsal
ediyorlardı, buna borçlu olan asilzadeler ise tazminat isti­
yorlardı. Fransa iyi ahval ve şerait içinde değildi.
Kat'î çarpışma vukua gelmeden evvel bir çok seneler
geçti. Düşmanlar birbirlerini yokluyorlardı. Üçüncü Edou-
ard bizim işlerimize, Artois mirası, Bretanya mirası mesele­
lerine müdahale ediyordu. Biz de ona karşı İskoçya kralına
yardımda bulunuyorduk. Nihayet, uzun müddet mütereddid
bir hal muhafaza etmiş olan Flandre İngilizler tarafım tuttu.
Edouard orada kendisine sadık bir adam buldu. Bu, Gand'-
lı büyük bir biracı, Jacgue Artevelde idi. Flaman ülkesinin
hakiki hâkimi oldu. Muhasamat denizde başladı ve Fransız
donanması atalet senelerinin cezasını çekti. 1340 ta, o men­
hus Ecluse muharebesinde mahvedildi. Yüs Sene muhare­
besi Trafalgar'a muadü olan bu felâket ile başladı. Artık
İngiltere deniz yollarına hâkimdi. İstediği noktadan ve iste­
diği zaman Fransayı istilâ edebilirdi.
Maamafih, bu Flandre seferi kısa sürdü. Üçüncü Edouard
Fransız memleketinde çok uzaklara atılmaktan korktu. Al­
tıncı Philippe muharebeyi kabulden âkilâne çekindi. Bir
halk kıyamı neticesinde Jacques Artevelde'in ölmesi Flan­
dra'; İngilizler için pek emin olmaktan çıkardı. Bunun üzeri­
ne Bretanya yolile bir şaşırtma yapmağa kalktılar. Orada
Jean de Montfort Fransanın müzaheret gösterdiği Charles
de Blois'ya karşı kendi dükcdığım dava ediyordu. Zahiren
hanedan kavgası; fakat bunda Bretonlann aynlık iddiaları
kendisini gösteriyordu. İngiltere kıralı Montfort tarafım ilti­
zam etti: bu müdahale ona hiçbir fayda temin etmedi. İki
cenahtan, Flandre ile Bretanyadan hücum muvaffakiyetsiz-
liğe müncer olmuştu, bunun üzerine, hazırlıklarını ikmal etti.
Ordusunu topladı ve deniz serbest olduğu için Cotentin'de
askerini gemilere bindirdi.
Bu, müdafaasız bir memleketin istilâsı idi. İngiliz ordusu
FRANSA TARİHİ 83

bir hamlede Normandiya'yı geçti, açık şehirleri yağma etti.


Seine nehri boyunca yukan çıktı, Parisi tehdide başladı.
Bu esnada, Altıncı Philippe Guyenne tarafından düşmanı
iz'aç ediyordu. Ordusüe birlikte alelacele yukarı doğru yü­
rüdü Onun yaklaşması bir maceraya maruz bulunan
Edouard'ı gayet süratle şimale doğru gitmeğe mecbu etti.
Bir çok defa, ricat hattı kesilecek gibi oldu. Her şeyi mah­
volmuş zannederek mukavemet göstermeğe kalktı. Hasılı,
Fransız ordusundan korkuyordu. Kendi vesaitinin üstünlü­
ğüne kâfi derecede güvenmiyordu. Halbuki tabiye ve teç­
hizat hususunda rüchanı vardı. O meş'um Crech muhare­
besinde, hesaplı hareket ve teşkilât beyhude bir şecaatin
ihtiyatsızlığına galebe çaldı. En başlı askeri kuvvetimiz bu
muharebede mahvoldu (1346). Üçüncü Edouard Calais'yi
muhasara ve zapta muvaffak oldu. İki asır, İngiltere bu
«köprü başı* m muhafaza edecekti.
Üçüncü Ekiouard bu muvaffakiyetlerini temadi ettirme­
ğe kalkmadı. Harb pahalıya mal oluyordu. Ordular pek
kalabalık değildi. Bu da ihtiyatlı davranmak için bir saik
idi. Fransa ile bir çok defalar tecdid edilen bir mütareke
imzalandı. 1350 de, Philippe VI öldüğü zaman bu mütareke
hâlâ devam ediyordu. Fransız kırallığının ilk büyük bozgun­
luğu olan Crecy mağlûbiyeti çok fena bir netice hasıl et­
mişti. Bu tohum fena bir zemin üzerine düşüyordu. Bir mü­
verrihin dediği gibi Jean le Bon tahta çıktığı zaman »hiyanet
hor tarafta mevcuttu*. Hiçbir tarafta itaattan eser görülmü­
yordu. Bir hain, comte d'Harcourt, Üçüncü Edouard'ı Conten-
tuıe'e çağırmıştı. Ingiliz kralı Bretanyadan başka her yerde
kendisine müttefikler buluyordu. Kral lean hiç kimseden emin
değildi. Hele feodal senyörlerden herkesten ziyade şüphe
• !ı yordu. Şeref ve haysiyet hissini tahrik ederek asaleti
komiine bağlamak istedi. Modadan istifadeye kalkarak
lir şövalyelik tarikati ihdas etti. Orta çağlar hevesleri deni­
len şeylerin siyasî bir manaları vardı. Bu sersem, roman-
84 FRANSA TARİHİ

lan andırır bir didinme adamı diye tasvir edilen bu Jean


vaziyeti anlıyordu. Otoritesi tehlikeye düşmüştü. İngilizlere
Guines kalesini satmış olan bir «connetable ı, Comte d'Eu'-
yu, muhakemesiz idam ettirmekte tereddüt göstermedi. Fakat
kendi aüesi içinde de bir haine tesadüf edecekti. Louis Hutin-
in torunu olan Navarre Kıralı Charles le Mauvais Fransa
kıralhğmdan haksız yere mahrum bırakıldığı iddiasında idi.
Gerek kendisi gerek mensublan entrikaları ile, kin ve ga­
razları ile memleketi tahrik edip duruyorlardı. Jean âlice-
nabane muamelelerle onu celbetmeğe beyhude yer uğraş­
tı. Charles le Mauvais kudretli idi. Fransanın hemen her ta­
rafında timar ve zeametleri, malikâneleri, taraftarları, men­
sublan vardı. Navarre partisi, yeni «connetable» ı intikam
hissile öldürmekten korkmadı. Bu bir takım siyasî cinayetle­
rin ve dahilî harbin başlangıcı oldu. Jean şiddet göstermeğe,
Navctne kiralının malikânelerini haczetmeğe karar verdi.
Kıral açıktan açığa İngilizlerin tarafına geçmişti. Bu İngi­
lizlerle tekarr muhasamata başlamak için bir işaret teşkil
etti (1355).
Mücadele Fransa için fena görünüyordu. Kıral dessas,
ele geçirilmesi imkânsız görünen Charles le Mauvais'yi pek
hesaba katmak mecburiyetinde idi. Bir gün. cüretkârane bir
hareketle onu eline geçirdiği zaman, kırallığm bir kısmının
onu müdafaa için isyan ettiğini gördü. Jean raskele idam­
lara başladı; asileri geri çekilmeğe mecbur etti, fakat aile­
sinin kanım dökmek cesaretini göstermemek hatasına düştü
ve diz çökerek af dileyen Navane kıralım haps ile iktifa
eyledi. Rencide olmuş kibir ve gururu içinde Charles le
Mauvais'nin eskisinden beter bir halde tekrar meydana
çıktığım göreceğiz. Bu sırada, İngiliz kuvvetleri harekete
geçmişlerdi. Fransayı, fakat bu defa Cenup havalisini istilâ
ve tahrib ediyorlar, Cenubu garbî tarafından ilerliyorlardı.
Bu, Crecy'den sonra artık içtinabı kabü olmayan yeni bir
muharebe dakikası idi. Üçüncü Edouard buna hazırlanmış-
FRANSA TARİHİ 85

tı. Parası yoktu: sanayici ve tüccar İngiltere, yapağı inhisa­


rını karşıiık göstererek, Floransa bankerlerinden ödünç pa­
ra aldı. Bilhassa bir ziraat memleketi olan Fransa için bu
menba kqpalı idi. Hâzineyi yalnız vergi doldurabilirdi.
Fransızlar ise vergi vermeğe her zamankinden daha az mü-
said idiler. Bir taraftan da kıralhğm ittihazına mecbur oldu­
ğu malî tedbirlerden şikâyet ediyorlardı. Jean yardım ak­
çesi temin etmek için vilâyetlerin Muhtelif Sınıflar Meclisle­
rine müracaata mecbur oldu; Umumî Meclisleri davet etti.
Burada Paris tacirleri «prevot* su Etienne Marcel'i görüyo­
ruz. Fransamn maruz olduğu tehlikeyi şansölyeden öğrenen
meclis rüsum vaz'ma razı oldu. Fakat bunu kendi aj anlan
vasıtasile tahsil etmek ve sarfı tarzım kontrol etmek şartım
koydu. Maliye işlerinin idaresi münasebetile hükümeti şid­
detle muaheze etti. Vergilerin vergiyi verecek kimselerin
mümessilleri vasıtasile ihdas ve tahsil edilmesi iyi bir pren­
sip idi. Monarşi bunu kabul ediyordu. Para bulmakta o ka­
dar zorluk çekiyordu ki! Bu işi başkalarına memnuniyetle
terk edebilirdi. Fakat mcelis talisiz çıktı. Ordu kıraldan fazla
muvaffak olamadı. Fransamn bir kısmı isyan halinde idi.
Normandyia, Artois, Picardie Meclise mümessil göndermek
istememişlerdi. Vergileri tediyeden de imtina gösterdiler.
1355 meclisi temsilî bir hükümet taslağı çizmişti: buna da
diğerinden daha fazla itaat edilmedi. Anarşi de bu yüzden
bir kat daha fenalaştı. Muhtelif sınıflar mümessilleri, mükel­
leflerin mümanaatı karşısında, tuz ve satışlar üzerindeki re­
jiimlerin yerine gelir üzerine bir vergi ihdas ettiler. Bu da ayni
suretle karşılandı. Bu şuada, düşman topraklarımızı tahrib
©diyordu. Michelet: «Karar verilen vergiye mukavemet
kırallığı İngilizlere teslim ediyordu» diyor.
Jean le Bon, Crecy'dekinden ne daha iyi mücehhez,
no daha talimli kuvvetlerle müstevliye karşı yürümeğe mec­
bur oldu. Bu on sene memnuniyetsizlikler ve nifaklar için-
<Jn ziyan edilmişti. Fransa askerlik hususunda hiçbir terakki
86 FRANSA TARİHİ

husule getirmemişti. Yegâne ordusu, şövalye ve feodalite


ordusu, hiçbir kıymeti olmayan prensipler dairesinde dö­
vüştü ve Crecy'deki hataya tekrar düştü. Bu defa hezimet
tam oldu. Poitriers'de, elinde balta bizzat harbetmiş olan kı-
rai Jean esir alındı ve İngilizler tarafından Londraya götü­
rüldü (1356).
Zarif ve ahmak bir nâkil bu vukuatların hakiki rengini
bertaraf etti. Froissart bir takım hayali tavsiyelerle uğraşır.
Realite romana hiç de benzemiyordu. Elli senedenberi iğti-
şaşm gittikçe arttığı bir memlekette kiralın ortadan kalkma­
sı bir inkılâb vaziyeti ihdas etti. Kırallık vekâletine tayin edi­
len veliahd Charles Pariste yalnız kalıyordu. Sonraları bi­
zim en iyi hükümdarlarımızdan biri olacaktı. Fakat o zaman
barid, çekingen halli, cılız, vaktinden evvel pek hesabı dav­
ranmağa başlamış bir gençti. Gürültücü bir büyük şehir
halini almış olan Pariste otoritesi olamadı. O zaman büyük
bozgunluğun bütün hadiseleri görüldü. Poitiers felâketinin
haberi gelince, mesuller aranmağa başladı. Asilzadeler ya­
ni askerler itham edüdi. Hiyanet var diye bağınldı. Veli­
ahd Muhtelif Sınıflar Meclisini davet etmiş. Meclis, bu gibi
hallerde bütün meclislerin yaptığı gibi, bir tahkik komisyonu
tayin etti. Bu da veliahdın yarımda bir teftiş sûrası ihdasını
istedi. Aym zamanda, «harb meselelerinde emir sahibi ol­
mak üzere» bir ordu komitesi teşkiline lüzum gösterdi. Bu
parlmanter bir hükümet teşebbüsü idi: derhal poletika orta­
ya çıkıverdi. Meclisde bir Navarre partisi oldu Komisyo
nun takdim ettiği istidaların biri kanunsuz surette mevkuf
bulunan Navarre kiralının tahliyesini istiyordu.
işler bu rengi alınca, çarçabuk daha fenalaşmak icab
ederdi. Veliahd, meclisin istidalarına kaçamaklı bir tarzda
cevab vererek meseleyi babasına sormayı istemişti. Bu sı­
rada memleket içindeki kargaşalık artıyordu. İngilizlerle
Navarre'hlar köyleri harab ediyorlardı. Müsellâh çeteler, bü­
yük büyük kuvvetler şekavete dökülmüşlerdi. Alelâcele
FRANSA TARİHİ 87

etrcrfına sur çeviren Paris mültecilerle dolmuştu. Bunlar et­


rafa telâş ve hastalık neşrediyorlardı. Bir takım ayaklanma­
lar veliahda meclisin arzularına baş eğmesi lâzımgeldiğini
anlattılar. Somaları dediği gibi: «ahlâksız kimselerin şiddet
ve azgınlıklarına karşı, lüzum görüldüğü zaman, maksad-
dan renk vermemek akıllılıktır». Bir emirname isdar ederek
bir çok noktalarda mebusları tatmin etmişti. Yalnız Navarre
kıralı meselesinde onlann dediklerini yapmadı. Kıral Jean
İngiltere ile bir mütareke akdedilmiş olduğunu Londradan
bildirince, artık meclis tarafından teklif olunan vergileri
kabul etmeğe, binaenaleyh ne de paskalya içtima devresini
akdeylemeğe hacet kalmamışü. Pariste karışıklık arttı. Bu­
nun üzerine, Eüenne Marcel hakikî bir ihtilâlci gibi hareket
etmeğe başladı. Hareket bir fırkanın müzaharetine ve bir
isme mühtaçti. Cüretkârane bir baskın Charles le Mauvais'-
yi mahpesten kurtardı. Paris tacirleri «prevot» sunun suç
ortaklığı sayesinde, Parise geldi, halka nutuklar vermeğe
başladı. Bu şuada, Eüenne Marcel tarafdarlanna kırmızı ve
mavi kokardlar taktuıyordu. Onun plânı veliahdı küçük
düşürmek, prestijini mahvetmek ve elinde kalan otoriteden
eser buakmamaktı. Bir gün, arkasında büyük bir kalabalık,
müsellâh bir kuvvet ile Louvre'a girerek veliahdı şiddetli
surette muahezeye kalktı. Soma, «prevot» nun bir işareti
üzerine, genç prensin müşavirleri olup yanında duran iki
mareşal veliahdın gözü önünde katledildi. Onlann kanlan
üzerine bulaşmış olan veliahda Etienne Marcel kırmızı ve
mavi bir şapka giydirdi. Nasıl ki on altıncı Louis de günün
birinde kırmızı takye giyecekti.
Dört yüz sene sonra, hayret verecek surette sık sık te­
kerrür etmiş olan bu ihtilâl sahneleri, alelâde, kırallanna
dindarane sadık zannolunan orta çağlar adamları hakkında
beslediğimiz fikirlere hiç uymazlar. O kanlı Louvre günün­
den soma Etienne Marcel'in esiri olan veliahdın Paristen
kcıçmağa nasıl muvaffak olduğu pek malûm değildir. Ve-
88 FRANSA TARİHİ

liahd on sekiz yaşına gelince, naib iinvanını aldı ve Cham-


pagne'a iltica ederek o vilâyet meclisinin müzaheretini te­
min etti. Bu, mukavemetin başlangıç noktası oldu. Muhtelif
Sınıflar Meclisindeki mebuslardan birçoğu, dehşet içinde
kalarak, Paristen kaçmışlardı. Bunlar Compiegne'de bir
meclis kurdular. Bu meclis naib lehinde karar verdi ve. ıs­
lahat vâdi mukabilinde, asker toplamak için lâzım tahsisa­
tı ona temin etti. Veliahd derhal Parisi ihata hareketine baş­
ladı. Çünkü Etienne Marcel teslim olmaktan imtina etmişti.
Bu, dahili harbdi, bir nüfuz ve kudret mücadelesi idi.
Ebedî sevkitabüleri uyandırdı; »kendi kendiliğinden zuhur
eden anarşi» patlak verdi. Payitahtı ihata eden bütün hava­
lide, Laon, Amiens, Beauvais, Soissons ülkelerinde, vaktile
nahiye hareketinin en şiddetli şekilleri almış olduğu yerler­
de, müthiş bir köylü kıyamı görüldü. Etienne Marcel bu
köylü kıyamım kendi tahrik etmemişse de her halde büyük
bir memnuniyetle karşıladı ve şeflerile uzlaştı. Fakat yardım
ettiği âsi köylüler Meaux'da âdeta bir tesadüf neticesinde
mağlûb oldular. Charles le Mauvais de kendi partisinde bulu­
nan asilzadeleri kızdırmamak için tenkil hareketine iştirak
etmişti. Âsilerden pek çoğu katlolundu. Köylü isyandan
Etienne Marcel büyük bir ümidi kaybediyordu. Artık yalnız
Charles le Mauvais'ye güveniyordu. Ona Paris umum ku­
mandam unvanını verdi. Fakat ihtiyatkâr bir hal alan Char­
les veliahd ile müzakereye bile girişmiş bulunuyordu. Ha­
sılı, köylü isyanının sebeb olduğu korku kıralhğın işlerini
düzeltiyordu. Yalandan muhasara edilen Pariste yiyecek
azalmıştı. Mırıltılar başlamıştı. Tacirler «prevot* su İngi-
lizleri şehre davet edince bu şikâyetler bir kat daha arttı.
Naibin firarından somaki katliâmlardan dehşet içinde kal­
mış olan kıralcılar başlarım kaldırdılar. Çok geçmeden.
Etienne Marcel, rivayete nazaran, Navarre kiralına kapılan
açarak muhafızlan bizzat yerlerine yerleştirdiği sırada, öl­
dürüldü. İhtilâlcinin en son tedbiri kırallık tacım Charles le
FRANSA TARİHİ 89
Mauvais'ye teklf eitmek olmuştur gibi görünüyor. Etienne
Marcel bir hain sıfatile dünyadan gitti.
Bu mukabil ihtilâl hareketini idare etmiş olan Jean
Maillart ile Paris burjualan «prevot» nun dostlanm tevkif
ettiler ve naibe mebuslar yolladılar. O da şehre tasarruf et­
ti. 1358 senesi temmuzu idi. Karışıklıklar takriben iki seneden
beri devam ediyordu. Bunun izleri zihinlerde uzun müddet
kaldı. Veliahd Parise girdiği vakit, Christine de Pisan'm hi­
kâyesine göre, bir burjua yaklaştı ve onu tehdid etti. Genç
prens bu adama bir şey yapmasma meydan vermedi ve
Dördüncü Henri tarzında bir cevab ile iktifa etti: «sözlerinize
inamlmıyacak, güzel efendi». Charles le Sage [âkil Charles]
lâkabile yâdedüecek müstakbel kral Charles işte bu ihtilâl
hareketlerinin intibaları altmda yaşamıştır. Nasıl ki On dör­
düncü Louis de «Fronde» isyanının tesiri altmda yaşamıştır.
Kırallık payitahtta tekrar kurulmuştu. Fakat dahilî harb
Fransamn işlerini yoluna koymamıştı. Harb hali devam e-
diyordu. Köyler İngilizlerin keyfine maruz bir halde kalmış,
ayaklar altmda çiğnenmişti. Kendilerini ellerinden geldiği
kadar müdafaa edebüiyorlardı. Pek meşhur olan büyük
Ferre'nin tarihi halkın müstevlilere karşı nasıl mukavemet
gösterdiklerini bize anlattr ve ileride bir Jeanne d'Arc çıka­
cağını hissettirir. «Takımlar* yani eşkiyalar, Navarre çete­
leri, musibetlere musibet ilâve ediyorlardı. Kırallığa en ev­
vel sulh lâzımdı. Üçüncü Edouard in teklif ettiği sulh (eski
Anglo - Norman Devleti tekrar tesis edilecekti) öyle bir tarz­
da idi ki Umumî sınıflar Meclisi bunu red için veliahda sa­
lâhiyet verdi. Bunun üzerine Edouard, Fransayı tekrar isti­
lâya hazırlandı. Bu tehdidin necat verici bir tesiri oldu:
Charles le Mauvais bile iyi bir Fransız görünmemekten u-
tandı ve naib ile muvakkat bir uzlaşma akdetti. Bir taraf­
tan da milisler büyük şekavet çetelerini takiple meşgul olu­
yorlardı. Kuvvetli bir ordu ile Calais'ye çıkmış olan Üçüncü
Kdouard her taraftan düşman halk ile, surlarının arkasına
90 FRANSA TARİHİ

çekilen şehirlerle karşılaştı. Paris önüne geldi. Fransızlar


harbe tutuşmaktan içtinab ettiler. Üçüncü Edouard halî bir
memlekette dolaşmaktan bıkarak, bir falâketten korkarak,
taleblerini hafifletti. 1360 ta Bretigny muahedesi imzalandı.
Bu bize Normandiyayı buakıyor, fakat Loire'a kadar bütün
Cenubugarbî havalisini elimizden alıyordu. Kral Jean'm
fidyei necatı denilen harb vergisi altı taksitte ödenmek üze­
re üç milyon altın «ecus» olarak tesbit edildi. İstilâ, memle­
ketin parçalanması, ezici bir tazminat: işte Philippe le Bel'-
in son senelerinde başlayarak Paris ihtilâllerile inkişaf eden
«hutin» [kargaşalık] in mal olduğu paha.
Fransız milleti elti senelik bir itaatsizliği ve karışıklığı
pek pahalı ödemişti. Kendisini nasıl toplayacaktı? Bunun
aksi çarelerle. Halâs olan Kral Jean daha dört sene yaşadı.
Bu zamanı memleketi kaplamış olan eşkıyayı temizlemekle
geçirdi. Oğlu Charles kendisine halef olduğu zaman (1364)
bu işin nihayet bulmasına daha çok vardı. Büyük bir ta­
mirat ve tekrar bina devresi başlıyordu. Le Sage yani Bilir
lâkabı verilen Beşinci Charles Froissat'nm eserlerinde gör­
düğümüz şahsiyetlerden değildir. Onda süs yoktur. O da
soma On birinci Louis gibi kapalı bir halde yaşamıştır.
Hesab eder, düşünür, para biriktirir, bir plân takib eyler.
O bir yapıcıdır, Fransamn muhtaç olduğu adamdır. Fransa-
nın yaralarım o saracaktır, yirmi seneye kalmadan onu tek­
rar eski mevkiine getirecektir.
Onun fikrini anlamak zor bir iş değildir, Fransa Bretigny
muahedesine boyun iğip tevekkül gösteremez. Yoksa yaşa­
maktan vaz geçmiş demektir. İngiltere Fransa kuallığmdan
çıkmazsa nihayet memleketin hâkimi olacaktır. İngiltereyi
koğmak için iki şarta lüzum vardı: İptida bir orduya, soma
da donanmaya. Beşinci Charles'm ordusu yoktu. O kadar
yoktu ki sadık ve meşhur «connetable» ı Duguesclin iptida
hemen her tarafta döğüşmekle meşgul olan o çetelerden bi­
rinin kumandanı idi. Kral Duguesclin'i kendine bendetmiş,
FRANSA TARİHİ 91

büyük şakavet gruplarından bazılarını onun vasıtasüe


toplayarak bunlardan hemen hemen muntazam bir kuvvet
vücuda getirmişti. İngilizlerin her zaman ileriye sürdükleri
Navarre'lılar Cocherel'de mağlûb oldular. Bu bir küçük za­
ferdi, fakat büyük neticeler verdi. Navarre kıralı artık hiçbir
ümidi kalmadığım, asayişin avdet ettiğini, kargaşalık za­
manlarının bittiğini anladı. Charles le Sage, daha iyi bir ne­
ticeye intizaren, Charles le Mauvais ile uzlaştı. Kabul etmiş
olduğu o «ahlâksız adamlara boyun iğmelidir» düsturuna
tevfikan her tarafta uzlaşıyordu. Hattâ büyük şakavet grup­
larının ıslah kabul etmez maceraperestleri üe de uzlaştı.
Duguesclin, dâhiyane bir hareketle, uzlaşmıyan âsileri is­
panyaya, Henri de Transtamare'm hizmetine gönderdi.
Bunlar İngilizlerden müzaharet gören Pierre le Cruel [zalim
Pierre] e karşı harbedeceklerdi Birçok vakalardan soma,
Henri de Transtamare galib geldi ve Fransa için faydalı bir
müttefik oldu.
Fransa topraklarım kurtarmak için yalmz bir çare vardı.
Âkil ve bilgili olan, mülâhaza ve kitab adamı olan Beşinci
Charles bunu anladı, ingilizler artık denizlere hâkim olma­
malı idiler. Ada ile Avrupa kıtası arasındaki münakale te­
min edilemezse ecnebi tehakkümüne zorlukla tahammül
gösteren düşman bir memleketteki Ingiliz orduları mahvolur­
lardı. Bir donanma yaratmak: bu uzun sürecek, sebata ih­
tiyaç gösterecek, para istiyecek bir işti. Karada yaşayan
Fransızlan deniz işlerine alâkadar etmek her zaman zor ol­
muştu. Beşinci Charles bizim denizciliğimizi ihya için çok
zaman çalıştı.. Buna intizaren, İspanyadaki müttefiklerinin
donanmasına güveniyordu. Böyle olmakla beraber, muvaf­
fakiyet ihtimali ingilizlerin kendi donanmasını ihmal etme­
sine bağlı idi. İngiltere gerilememiş olsaydı yakın intikamın
bu kadar süratle vukua gelmesini izah kabil olamazdı. Ü-
çüncü Edouard’m saltanatının son zamanlarına doğru, In­
giltere sarfettiği gayretlerden dolayı yorgun düşmüştü. Ba-
92 FRANSA TARİHİ

ronlann «Charte* ı ile doğmuş olan parlemento rejimi inkişaf


etmişti. Avam kamarası Lordlar kamarasından ayrılmıştı.
Avam kamarasının, bizim Muhelif Sınıflar Meclisinin istedi­
ği gibi, muntazam içtima devreleri vardı. Nahiyeler harb
vergilerini kabulde pek istek göstermiyorlardı.. Daimî sulh
mu istersiniz diye soran Chancelier'ye Avam kamarası:
«şüphesiz, evet» cevabım veriyordu. İngiltere eski inadcılı-
ğını bırakıyordu. .
işte o zaman, Beşinci Charles, kendisine hem karada
hem denizde müttefikler bularak, İngiltereye terkedilmiş
yerlerdeki halkın davetine kulak verdi ve Bretigny muahe-
denamesini bozdu. Duguesclin'in idare ettiği sefer düşmanı
yıpratmak gayesini takip ediyordu. İspanyollar La Rochelle
önünde İngiliz donanmasını mağlûb ve tahrib ettikten sonra
bu yıpranma daha süratle vukua geldi. Mücadele şartlan
değişiyordu. Fransız korsanlan, yahut Fransa hizmetindeki
korsanlar nakliyatı izaç ediyorlar, hattâ bazan düşman li-
manlanna bile saldınyorlardı. Telâşa düşen Üçüncü Edou­
ard bir darbe indirmek istfidi. Fakat Fransaya yeni bir ordu
gönderebilmesi için bir sene uğraşması lâzım geldi. Takib
edilen düstur onunla hiçbir tarafta muharebeye girişmemek­
ti. Crecy'nin ve Poitiers'nin hatalarına bir daha düşülme­
mek isteniyordu İngiliz ordusu rasgele dolaşıyor, karşısın­
da bir düşman anyordu. Aradığı düşman ise hep savuşu­
yordu. İngiliz ordusu bitkin, âdeta gülünç bir halde Bor-
deaux'ya çekildi. Cenubugarbi vilâyetleri, şato şato, şehir
şehir, tahlis edilip duruyordu. Beşinci Charles onlara bir
çok imüyazlar vererek vatanperverliklerini takviye etmeğe
ihtimam gösterdi. Bilhassa, asalet payeleri tevcih etti, bunu
umumileştirdi, kolaylaştırdı. Çünkü nasıl askerler siviller
içinden toplanırsa asalet de her zaman avam içinden seçil­
miştir.
Meyus olan Üçüncü Edouard nihayet sulh müzakereleri­
ni kabule mecbur oldu. Beşinci Charles, Calais dahi dahil
FRANSA TARİHİ 93

olmak üzere, bütün Fransız arazisinin tahliyesini istiyordu.


İngütere reddetti ve harb tekrar başladı. Fransa kıralı büyük
projesini fiile çıkarmak için bu mütarekeden istifade etmiş­
ti: bir donanma yaratmak. Charles le Sage'ın bu esaslı eseri
hakkmdaki malûmatı hususî eserlerde aramalıdır. M. Tra-
mond, Manuel d'Histoire maritime de la France adlı eserinde
şöyle diyor: «Para bulmak için her çareye baş vurdu. Muh­
telif Sınıflar Meclisini tehdid etti, okşadı; mebusları bizzat
alıp gemileri ve tezgâhlan gezdirerek onlan bahriyenin inki­
şafına alâkadar etmek istedi. Arzu ettiği tahsisatı aldı ve
bunlan büyük bir tasarruf ve iktisad ile, vanlacak hedefi göz­
den kaybetmiyecek surette sarfetti». O ebedi hükümet hü­
nerinin mahiyetini şu bir kaç satır ne güzel tenvir ediyor.
Charles le Sage Fransızlara deniz mefhumunu vermek için
tıpkı bugün bizlerin yapacağımız tarzda hareket etmiştir.
Eğer Chrles V on sene daha yaşamış olsaydı ihtimalki
Jeanne d'Arc'a lüzum kalmıyacaktı: Fransız topraklarında
artık İngilizler bulunmayacaktı. Saltanat devrinin sonlarında
roller tersine çevrilmişti. Deniz üzerinde Dugesclin'in eşi o-
lan amiral Jean de Vienne'in kumanda ettiği tilolanmız In­
giliz sahillerini serbest serbest tahrib ediyorlardı. İspanyol
müttefiklerimiz Taymis nehrinin içine kadar giriyorlardı.
Fransada İngüizlerin elinde Bayonne, Bordeaux ve Calais'-
den başka bir yer kalmamıştı. Bütün bütün tardedilmeleri
artık bir zaman meselesinden ibaretti. Çünkü dahilî işleri
fena gidiyordu. Üçüncü Edouard ile Prens Noir ölmüşlerdi,
ikinci Richard on üç yaşmda idi. Onun bu çocukluk devri
pek gürültülü geçti. Wiclef Reformayı ilân etmiş idi. Ticaret
bozuk gidiyordu. Bizde görülenden daha müthiş bir köylü
isyanı patlamak üzere idi. Fakat tali üç yüz senedir yaptığı
gibi Fransaya sadakatten yorulmuş görünüyordu. Charles
le Sage'm vefatile 1380) biz de reşid olmıyan bir hükümdar
devrinin zâflanna tekrar düşecektik. Arkasında da Ca-
94 FRANSA TARİHİ

petien'lerin o zamana kadar masun kaldıkları bir felâket


yüz gösterecekü: Kıral rüşd çağına girer girmez çıldıracakü.
Bu vukuatı hikâye etmeden evvel, anlaşılmalarım kolay­
laştırmak için. Beşinci Charles'ın politikasının bazı noktala­
rım izah etmek lâzımdır. O kıralhğı bir ihtilâl hali içinde eli­
ne almıştı. Mehareti sayesinde krallık otoritesini tekrar te­
sise muvaffak olmuştu. Bir kaç sene. Muhtelif Sınıflar Mec­
lisi hemen hemen tamamen hâkim bir vaziyette bulunmuş­
tu. Beşinci Charles meclisi yavaşça bertaraf etti Maamafih,
meclisin vücuda getirmiş olduğu malî teşkilâtı monarşi he­
sabına muhafaza eylemişti. Kısaca diyebiliriz ki Muhtelif
Sınıflar Meclisi kendileri tarafından kabul edilen vergilere
muntazam bir vasıf vermek istemişti. «Aide» denilen vergiler
kralın kendi malikânesinden senyör sıfatile vesair taraflar­
dan suzerain sıfatile taleb ettiği feodal hukuka müstenid bir
mükellefiyet olmaktan çıkıyorlardı. Aide'ler, meclisin taleb
ettiği ıslahat dolayısile, Devlet rüsumu olmağa meylediyor­
lardı. Beşinci Charles bu ıslahatı bozmadı, onu daimi kıldı.
Meclisin inikadım seyrekleştirdi, soma arkasını kesti. Çün­
kü meclis yaptığım bozabilirdi. Böyle bir marifeti becerebil­
mek için onun sabnna, ince düşünüşüne ve aynı zamanda
muktesidane bir idarenin temin ettiği birşeylere ihtiyaç
vardı. Ölürken hâzineye bıraktığı milyonlar Fransız burju-
asının nazarında bütün kontrollan kadar kıymetli idi. İda­
renin bu terakkisi bizim İngilizlerden intikam almamızın te­
melini teşkil eder. Bu temel sağlam değildi. Fena bir poleti-
ka onu çarçabuk tehlikeye düşürebilirdi. Ahval ve şerait
bizi kargaşalık içine atmak için ittifak edeceklerdi.
En mahir adamlar bile her şeyi hesab edemezler. Tari­
hin büyük derslerinden biri muayyen bir zaman için iyi, ma­
kul ve hükümetler için iftiharı mucib tedbirlerin bazan hiç
beklenmediği kadar da menhus bir takım ahval tevlid et­
meleridir.
Monarşi «hâs» âdetine sadık kalıyordu. Bu âdetin mah-
FRANSA TARİHİ 95

zurdan ziyade muhassenatı var gibi görünüyordu. Fransa


kuralı evlâdlan arasında vifak ve ahenk temin ediyordu.
Kırallık tacından muvakkaten aynlan malikâneler munta­
zaman tekrar kıralhğa avdet ediyorlardı. Meselâ, Jean le
Bon, Bourgogne'yi miras olarak almış ve bunu has olarak
oğlu Philippe'e vermişti. Beşinci Charles İngilizler aleyhin­
deki tasavvurları arasında, kardeşi Bourgogne dükasım da
bu gaye uğrunda çalıştırmayı ve Bourgogne vasıtasile
Flandre'ı Fransaya yaklaştırarak İngiliz nüfuzundan kurtar­
mayı düşündü. Bu fikirle, duc Phüippe, Flandre kontluğunun
vârisi üe evlenmişti. Beşinci Charles bu izdivacı kolay­
laştırmak için, Phüippe le Bel'in fethetmiş olduğu Lille,
Douai ve Orchies'yi Fİam ani ara iade etmeğe razı olmuştu.
Bu Fransız Flandre'm, ötekisile beraber, günün birinde kıral-
lığa geleceğini ümid ediyordu. .Buna intizaren, Flandre -
Bourgogne dükahğı Calais'yi ihtiva edecek ve bizim nüfu­
zumuzu Almanyaya ve Felemenge doğru üerletecekti. Bu
plân fevkalâde mükemmel görünüyordu. Halbuki, sonra.
Beşinci Charles'm tahmin ettiği şeyin zıddı vukua geldi.
Bourgogne, Flamde'ı yutmak şöyle dursun onun tarafından
yutuldu. .Bu Flandre yalnız muhalif ve muannid değildi.
Kim kendisini fethettim zannediyorsa ona galib geliyordu,
işte bu suretle Bourgogne hanedanı. Flaman arazileri yüzün­
den Fransadan gittikçe uzaklaşmıştı; Jean sans Peur ve
Temeraire ile Fransanın en müthiş düşmanı oldu.
Azgınlık ve çügınlık ile dolu bu hüzünlü on dördüncü
asırda, Beşinci Charles'm saltanat devri bir akıl ve mantık
vahasıdır. Başka her tarafta bunaklık ve isyan vardı. Altın­
cı Charles, ikinci Richard ve amcaları hep aynı devre men-
subdurlar. Nasıl ki Artevelde, Etienne Marcel ve Rienzi de
o zamanın adamlarıdır. Otoriteye karşı hürmet hemen hiç
kalmamıştı. İngiltere hükümdarları hal'etmek, öldürtmek ör­
nekleri veriyor, Shakspeare'e trajedi mevzuları hazırlıyordu.
Bütün kudretlerin en yükseği, en manevîsi Papanın kudreti.
96 FRANSA TARİHİ

âdeta ortadan kalkmış gibiydi. Kilisede bir aynlık vardı. İki


Papa, biri Romada. diğeri Avignon'da birbirlerile harbedı-
yorlardı. Hangisi doğru diye kavga ediliyordu. Hiç birine
hürmet gösterilmiyordu.
Beşinci Charles öldüğü zaman Fransa tekrar karışıklık­
lara düşmek üzere idi. Bretanya'da, Flandre'da fena alâmet­
ler vardı. İşte bu şerait içinde bir de rüşd çağma girmemiş
bir kıral tehlikesine göğüs gerilecekti.
Âkil Kıral ortadan kalkar kalkmaz, Altıncı Charles'm
amcalan niyabet için kavgaya başladılar. Fena başlangıç,
tehlikeli manzara. Eşraftan ve parlemento azalarmdan mü-
rekkeb bir meclis hakemlik vazifesini ifa ederek vasayeti
An;ou, Berry, Bourgogne ve Bourbon dükalanna verdiler.
Bu çok fena bir tertibdi. Bu prensler cümhuriyeti içinde,
duc d’Anjou kendi Napoli mirasından başka bir şey düşün­
müyordu. Bourgogne dükasımn ise aklı Flandre mirasında
idi. Hükümet nüfuzu tekrar zayıflıyor, hem de inkısama uğ­
ruyordu. Meşhur mesai arkadaşları, Beşinci Charles'm mü­
şavirleri meselâ Duguesclin, ölmüşlerdi, yahut onlann gö­
zünden düşmüşlerdi. Etienne Marcel ile kendisini göstermiş
olan ihtilâl ruhunun tekrar canlanması için daha fazla bir
şeye lüzum yoktu.
Naibler vergi almak isteyince, Pariste kıyamlar patlak
verdi. Halka kendisini sevdirmeyi pek istiyen Şûra derhal
boyun eğdi. Vilâyet şehirleri de derhal cesaret bularak ayni
mukavemeti gösterdiler. Şûra «aide» 1er hakkında karar
almak için Muhtelif Sınıflar Meclisine müracaat etti: Beşin­
ci Charles'm bütün sistemi mahvolmakla beraber, meclise
müracaat Jean'ın esaret zamamndakinden daha iyi bir ne­
tice vermedi. Hükümetin kuvvetsiz olduğu hissedildi. He­
men her tarafta hükümete meydan okundu. Rouen, Amiens,
Languedoc isyan ettiler. Duc d'Anjou Rouen'ı tedib ederken,
Paris tekrar, hem de şiddetle, isyan ediyordu. Halk Arse-
FRANSA TARİHİ 97

nal'i yağma etti, Yirmi bin demir zırh iğtinam etti. Buna
Maillotin'ler isyanı denir. Askerî kuvvet ile Paris üzerine
yürümek icab etti. Paris burjualan asilerin fazlalığından ür­
kerek naiblerle bir itilâf müzakeresine giriştiler. Maamafih,
Fransada kargaşalıklar devam ediyordu. Haklı, haksız,
duc de Bourgogne isyanın merkezi kendisinin kaym pederi
olan kontlan aleyhine isyan eden Gand'lılann içinde oldu­
ğunu iddia etti. Flandre'a bir heyeti seferiye gönderildi,
genç kıral da buna iştirak etmişti. Beşinci Charles sağlam
bir ordu bırakmıştı. Bu ordu Bourgogne dukasının mirasım
temin için çalıştı. Flamanlar Rosebecque'te ezildiler. Fakat
çarçabuk Parise dönerek Maillotine'lerin yeni bir ayaklan­
malarım tenkil etmek lâzım geliyordu. Bu defa kıral kuvvet­
leri yalın kılıç, şehre girdiler. Tedib hareketi sert oldu. Üç
hafta, divanı harbler idam kararlan verdiler (1328).
Beşinci Charles’m eseri bu karışıklıklar içinde batıyor­
du. Çok şükür ki, İngiltere de, ayni zamanda, gayet genç
bir kiralın, havaî ikinci Charles'm idaresi altında daha az
kargaşalıklara maruz değildi. Bourgogne dükasmda bir si­
yaset ruhu vardı. Bunu daha ziyade kendi hususî işlerinde
ibraz etmekle beraber, ihtilâllerin birbirlerine merbut olduk­
larım, bir memleketten diğer memlekete intişar ettiklerini
söylüyor ve ihtimalki de bu fikrinde aldanmıyordu. Bu en­
dişe verecek alâmetler meydana çıktığı sırada, Altıncı
Charles rüşde erdi. Niyetleri iyi idi. Babasının tezyif için
«marmousets» adı verilmiş olan müşavirlerini çağırdı. Jean
de Vienne, Clisson hâlâ hayatta idiler. Onlarla beraber,
memleketin tahlisini nihayete erdirmeğe çalıştı. Fakat genç
kıralda Beşinci Charles'm ihtiyatkârlığı yoktu; İngiltere me­
selesini derhal bitirmek, İngiltereyi istilâ etmek, fatih Guil-
laume'un yapmış olduğu işe tekrar başlamak istedi. Yedi
senedenberi, donanma, parasızlıktan, ihmal edilmişti. Se­
fer, dükalann hüsnü niyet göstermemeleri yüzünden, vak­
tinde hazır olamadı. Hiçbir zaman gemiler yola çıkmadılar.
7
98 FRANSA TARİHİ

Kuşkulanan İngilizler, ellerinden gelen şeyi yapabildiler,


yani Bretanyayı kışkırttılar. Altıncı Charles, Montfort'un İngi­
liz partisini ezmeğe giderken, Mans ormanında çıldırdı (1392).
Deli bir kıral: garib ve menhus bir zorluk. Başka bir
memlekette olsa, bu zavallı kual tahtından indirilirdi. Fran­
sa, kanuna ve meşruiyete hürmet eseri olarak, garib bir ne­
vi şefkatle, onu tahtında muhafaza etti. Bazılan, bu gölge
kiralın rahat bir şey olacağı, birçok yolsuzluklara müsaade
edeceği yolunda gizli bir ümide kapılmışlardı. Amcalar
çarçabuk avdet ettiler. Filhakika, Fransa serbest kalacaktı:
dahilî harbler içinde kendi kendisini parçalamak serbestî­
sine nail olacaktı.
Her dahilî harb, içine bir takım menfaatler kanşmış bir
fikirler harbidir. Başlayan dramda aynlık meselesi, Paris
üniversitesinin iki papa nezdinde tavassutu meselesi vardı.
O zamanki Fransamn büyük fikrî bir kuvveti olan üniver­
site ortaya bir çok fikirler atardı; eskiliği, parlaklığı, imti­
yazları ona bir kuvvet temin etmişti. Yan kierikal, yan lâik,
celbettiği ecnebi talebeler hasebile hemen hemen beynel­
milel bir müessesydi. Papalık tefrikaya düşünce, üniversite
ihtilâfın hakemi rolünü aldı, ve iki rakip papayı baş eğmeğe
mecbur etmek için, ne birine ne diğerine itaat etmemek
lâzım geleceğine kendi kendiliğinden karar verdi. Halbuki
Fransız monarşisi Agivnon «papa» sma müzaharette de­
vam ediyordu. Bu, deli kiralın kardeşi Orleans dukasının
fikri idi. Niyabet meclisine yeni girmişti. Diğer dükalar iste-
miye istemiye onu kabule mecbur olmuşlardı. Bu prensler
Şûrasında Louis d'Orleans'm Fransamn menfaatini ve millî
ananeyi temsil etmiş olduğunda şüphe yoktur. Michelet
şöyle diyor: «inkâr olunamaz ki Orleans partisi Fransa le­
hinde ve İngilizler aleyhinde hareket etmiş, İngilterenin kar­
gaşalığından istifade edilmesi lâzım geldiğini hisseylemiş
ve ingiltereye sefer heyeti göndermeğe kalkmış yegâne parti­
dir». Üniversite, Papa meselesinden dolayı, Louis d'Orleans'm
FRANSA TARİHİ 99

aleyhindeydi. Mükellefler Charles le Sage’ın isrine devam


etmek için vergi koymak lâzım geleceğinden dolayı ondan
hoşlanmıyorlardı. Düc de Bourgogne ise. Flandre'a ve Fe-
lemenge sahib olan bu prensin artık Fransız sayılamıyacak
bir sistem içine girmiş olmasmı mülâhaza ederek ona a-
leyhdar oluyordu. Bu yeni düka, Jean Sans Peur, kiralın ve
Orleans dükasmm amca oğlu, artık Fransız değildi. Flaman
milliyetine girmişti. Bir Fransız zevahiri altında. Niyabet
Şûrasında bir ecnebi bulunuyordu. Gayrimemnunlan et­
rafına toplamak için tam bir namzeddi.
Louis ile Jean sans Peur arasında iptida boğuk bir mü­
cadele başladı. Orleans'ın yaptığım Bourgogne bozuyordu.
Orleans vergi koyuyordu: vergiler Bourgogne tarafından
kaldırılıyordu. Halkın teveccühünü celb için kolay bir çare.
Flamanların daimî politikalanmn arzusuna tevfikan, bu
Ingiltereyi gözetmek poletikası idi de. İngiliz kıralı ikinci
Richard bizim için bir dost olmuştu; Altıncı Charles'm lazile
evlenmişti. Fransada tekrar harbe başlayamıyacak derece­
de kendi kırallığındaki isyanlarla meşguldü. Sukutunun se-
beblerinden biri bu oldu. Aynı zamanda idaresi zor olan
Ingilizlere ve parlementolanna karşı ihtiyatsızca ve garib
surette harekat ediyordu, ikinci Richard, İkinci Eduard'ın
âkibetine uğradı. İngilizler kendilerine bir Fransız kıraliçe
verdiğinden dolayı ondan da şikâyetçi idiler. Richard ku­
zeni Henri de Lancastre tarafından hal' ve sonra katledildi.
Zarasız bir beceriksizin yerine şimdi İngilîerenin öyle bir
kıralı vardı ki hem bizim düşmanımız hem 3eşinci Henri'nin
babası olacaktı; Azinrourt muharebesini kazanacaktı. Ü-
çüncü Eduard’dan daha zalim bir düşman. Jean sans
Peur'ün sessiz sadasız harekâtı Lancastre'a Fransız menfaati
aleyhinde yardım etti.
Hasılı, dükalann hükümetinde Bourgogne nüfuzu da­
ima galib çeliyordu. Fransız Devletini o sevk ve idare edi­
yordu. Louis d'Orleans'ın kuzeni kadar kudretli olabilmesi
100 FRANSA TARİHİ

için onun gibi Fransa haricinde arazisi bulunmak lâzımdı.


Lüksemburg'u elde etti. Oradan Felemengi nezaret altında
tutuyordu. Bourgogne dükası kendisini tehdid altmda hisset­
ti ve artık rakibini ortadan kaldırmaktan başka bir şey dü­
şünmez oldu. 1407 senesinde bir akşam, Paris sokaklarında
kuzenini öldürttü.
Orleans dükasmın katli Fransayı ikiye ayırdı. Partiler
bu iki nokta etrafında toplandılar. Dahili harb başladı. Ta­
rafların ikisi de, bulabildikleri yerlerde, hattâ İngilterede,
kendilerine yardımcı aradılar. Orleans partisi comte d'Ar
magnas'm o müthiş Gaskonlannı getirdi Burgon yalılara
muarız olarak Armagnac adı kendisinde kaldı. Bourgogne
dükalan Parisi okşamaktan hali kalmamışlardı. Paris on­
ların tarafım tuttu. İtizal meselesinde daima muhterisane
davranan, «Fransız Papası» na, Avignon Papasına, Orle­
ans dükasmın Papasma muhalefet eden üniversite Bour­
gogne tarafdan oldu ve Jean sans Peur'ün cinayetini mu­
hik buldu. Aylarca hiç işidilmemiş kargaşalıklar vukua gel­
di. Fransayı nifaka düşüren bütün meselelerde olduğu gibi,
bir söz ve kalem kargaşalığı. Kavgacı üniversite kendinden
geçiyor, me3toluyordu. Kiliseye kanunlar yapmak istediği
gibi Fransayı bundan mahrum bırakmamak istedi. Bour­
gogne dükası Henri de Lancastre'ı taklid etmek, tacı al­
mak mı istiyordu? Pek benzemiyor. Etienne Marcel nasıl
Fransa kırallık tacım Charles de Navarre'a takdim etmişse
üniversite de Bourgogne dükasına takdim ediyordu. O,
Fransa kıralhğı kadar büyük bir kualhğı idareye kabiliyeili
olmadığı cevabım verdi. İhtimalki Fransada kargaşalığın
devamım teşvik etmekle iktifa ediyordu: onun menfaatleri
ve kalbi Felemenkte idi.
Jean sans Peur bir «dilettante» olsaydı üniversitenin şim­
di, sözün zaferi üzerine, birdenbire siyasî bir vazife yüklen­
miş âlimlerin, münakaşeyi kendilerine meslek edinmiş kim­
selerin çarçabuk düştükleri sıkıntıdan keyif duyardı. Üni-
FRANSA TARİHİ 101

versite parleraentonun yardımmı istedi. En yüksek adliye


mahkemesi kendi rolünden dışarı çıkmayı kabul etmedi.
Bu yüksek hâkimler bir maceraya atılmak emelinde değil­
diler. Üniversite bu red cevabı ile geri çekilmedi. Kibir ve
gururu, proleteryası. fakir talebeleri, dilenci keşişleri onu
kışkırtıp duruyorlardı. Bu mütefekkirler bir inkılâb yapa­
caklardı. Onlara icraat adamları lâzım olduğu için eski,
kuvvetli ve şöhrete meyyal kasablar esnafını kendilerine
müttefik yaptılar. İşte Eustache, Caboche’a arkadaş olmuş­
tu. İlâhiyatçılar hayvan yüzen adamlarla bir arada idiler.
Gerson'un üniversitesi âsilerle elele yürüyordu. Etienne
Marcel zamanında olduğu gibi Pariste gene ihtilâl sahne­
leri görüldü (1413). Payitahtı nezaret altmda tutmak için
Charles le Sage tarafından yaptırılmış olan Bastille halk
tarafından muhasara edildi. 14 temmuz 1789 da, artık zarar­
sız bir hale girmiş, silâhlarından tecrid edilmiş eski kaleye
saldırdığı zaman bunda eski hücumun bir hatırası mevcut­
tu. Bir doktorun idaresi altmda bulunan âsiler kual ailesini
ele geçirmek istediler. Saint - Paul konağım birkaç kere
zorladılar. Halkın asmak istediği ehainler» genç veliahdin
gözü önünde götürüldüler, bazıları öldürüldüler. .Bourgogne
dükası, taraftarlarının eseri olan bu tecavüzlerde hazır bu­
lunuyordu. Kendilerini teskin etmeğe kalktığı vakit artık
sözünü dinlemediler. «Terreur» başlamıştı. Bunu teskin için,
duc de Berry büyük «cabochennes» emirnamesi denilen
emirnameyi isdar etmek teklifinde bulundu. Bu, yanm asu-
danberi istenen yahut fiile çıkarılan ıslahatı ardarda şua­
ya diziyordu. Deri yüzücüleri teskin için bu kadan kâfi de­
ğildi. Tecavüzler devam etti. Fakat üniversite ile burjualar
dehşetçilerin önünde titremeğe başlamışlardı. Artik irtica
gecikmedi. Bunun âleti Armagnac'lar oldu. Cabochienne'-
lerle lekelenmiş olan Jean sans Peur kaçmak ıztırannda
kaldı.
Bu kargaşalıkların pahası millî bir felâket oldu. Yeni
102 FRANSA TARİHİ

İngiliz kıralı Dördüncü Henri İngiltereyi metin bir el ile ida­


re ediyordu. Köylü isyanına, «lollard» lara, yeni doğan
koyu sofuluğa [puritanismel karşı emlâk sahihlerine ve
kiliseye istinad ederek hükümeti idare ediyordu. Biraz soma
ona halef olan oğlu Beşinci Henri Üçüncü Edouard'm emel­
lerini ele aldı, bahriyeyi yükseltti ve Harfleur önüne bir or­
du çıkardı. Şehir bir ay muhasaradan soma zaptolundu:
onu durdurmak için artık ne Fransız bahriyesi vardı, ne or­
dusu. Harfleur'ü zaptetmekle, İngiltere bizim bu bahri ter­
sanemizi. Seine nehrinin ağzını, Normandivayı ele geçirmiş
oluyordu. Beşinci Henri sanki hiçbir şeyden korkmadığım
isbat etmek ister gibi, ağır ağır Calais üssüne doğru çıkma­
ğa başladı. Her tarafta. Bourgogne'lar kendisine yardım
ediyorlardı. Fransa, şövalyeleri olmasaydı, âtıl bir halde
seyirci kalacaktı. Crecy'de ve Poitiers’de olduğu gibi (1415)
Azincourt'da da gidip kendisini ölüme atan bu asaletin cü­
retkârlığına, ihtiyatsızlığına esef edilebilir. Fakat her halde
bu vaianperverane bir hareket oldu. Bazı Bourgogne'lular
müstevliye karşı mukavemeti tahrik şerefini kazanmış olan
Armagnac'lann saflan araşma karıştılar. Hem neye şikâ­
yet etmeli? Bu ihtiyatsız asilzadelerden başka askerimiz
yoktu.
Azincourt felâketi Fransayı canlandırmadı. Fransa inhi-
lâl ediyordu. Başka bir felâket istikbaldeki ümidleri de da­
ha gerilere attı. Birkaç ay içinde üç veliahd öldü. Yalnız,
Altıncı Charles'm oğlu bir çocuk kaldı. Deli kiralın uzun ik­
tidarsız devresi yeni bir çocuk saltanatile nihayet bulacak­
tı.. Beşinci Henri kendisini Fransa kıralı ilâne edebilirdi.
Zaten Fransızlar da düşman karşısında birbirlerile döğüşü-
yorlardı. Kıraliçe, Bavyeralı İsabeau, Bourgogne dükası ta­
rafına geçmişti. Dük halk arasmda gittikçe daha seviliyor­
du. Çünkü onun partisi ne pahasına olursa olsun İngilizlerle
sulh yapmak tarafdan idi. Çok geçmeden, Bourgogne'lular
Jean sans Peur'e Parisin kapılanm açtılar. Bu, «cabochi-
FRANSA TARİHİ

erme» günlerinin mağlublan, menfileri için müthiş bir intikam


temin etti. Onlar böyle ateşli bir intikam alma hırsile avdet
etmişlerdi. Armagnac partisine mensub binlerce kişi tevkif
olundu. Deri yüzücülerin ve halkın hırs ve şiddetini uyan­
dırmak zor bir iş değildi. Hapishanelerde iki defa katliâm
yapıldı. 1792 de geçen vakalarla ne garib müşabehet. Ta­
rihçilerin sanki on sekizinci asır inkılâbı bir mucize yahut ca­
navarca, fakat biricik ve muazzam bir hadise imiş gibi bu
noktaya işaret etmemeleri ise daha garibdir. Halbuki on se­
kizinci asu inkılâbı bizim buhranlarımızın, yeniden canlan­
malarımızın. asayiş ve intizama avdetlerimizin ve çılgınlık­
larımızın silsilesinde yer tutan bir fasıldan ibarettir.
Jean sans Peur nihayet Pariste bir parça asayiş temin
edebildi. Fakat Fransa karma kanşık bir haldeydi. Fikirler
son derece teşevvüş içinde bulunuyordu. Bourgogne dükası
Deli Kıralı elinde tutuyor, onun namına söz söylüyor ve lâ-
kayd, şişman Bavyerah kadın, kıraliçe İsabeau, onun suç
ortağı bulunuyordu. Veliahd Charles tarafdarlarile beraber
Loire'm cenubuna çekilmişti. Bu şuada, Beşinci Henri Fran-
sayı muntazam surette fethetmekle meşguldü. Rouan'ı alıyor
ve Normandiyaya yerleşiyordu. Jean sans Peur'e hıyanet
isnad olunuyordu. Şüphesiz, İngiltere ile ancak pek zelilâne
olabilecek bir sulh akdetmek ve veliahdin protestolarına
maruz kalmak istememişti: millî müdafaa ruhu müstakbel
kirala sığınmış olurdu. Onun için, Jean genç prensle anlaş­
mak istedi. İki mülâkat vukubuldu. İkincisinde, Montereau'-
da. bir münakaşa çıktı. Bourgogne dükası maktul oldu. Na­
sıl ki o da vaktile Orleans dukasını öldürmüştü (1419).
Veliahd emretmemiş olmakla beraber, veliahdın huzu­
runda irtikâp edilen bu yeni siyasî cinayet dramm sonunu
tacil etti. Vaktile Orleans partisi gibi, şimdi de Bourgogne
partisi intikam için bağırarak memlekete müracaat etti.
Yeni Bourgogne dükası Philippe le Bon bu intikamı Fran-
sadan aldı. Altıncı Charles'm kızile evlenen ve onun vefa­
104 FRANSA TARİHİ

tında Fransa kıralı olması icab eden Beşinci Henri’ye o za­


man birleştirilecek iki tacı teslim etti. İşte Fransa İngiltere
tarafından fethedilmiş oluyordu, millî hükümetini kaybedi­
yordu. Çünkü veliahd Charles, «sözde veliahd*, son akıl
eserini de kaybetmiş olan Altıncı Charles’m imza ettiği bir
vesika ile hukukundan mahrum kalmış bulunuyordu. Bu
«sözde veliahd» sözlerinde müthiş bir isnad vardı: Yedinci
Charles babasının oğlu değil denilmek isteniyordu. İşte o
zelilâne Troyes muahedesi budur (20 mayıs 1420). Üniversi­
tenin, parlementonun, Fransanın bütün müessis heyetleri­
nin bu muahedeyi kabul etmeleri ise daha büyük bir ayıb-
dır. Charles'm imzası keenlemyekün olunca. Muhtelif Sınıf­
lar Meclisi kendi imzasın; vermeğe razı oldu. Paris bile, o
mağrur Paris bile Beşinci Henri'yi alkışladı.. «Kıral şerefli
ve neşeli bir surette karşılandı». Beşinci Henri Bastille'i,
Louvre'u, Vincennes'i eline almakta müsaraat gösterdi. İşte
ecnebi bir kıral bu kalelere istinad ederek Parislilere hük­
mediyordu. İşte ihtilâllerin Parislüere temin ettiği şey: Bu
inanılmaz alçalmanın yegâne sebebi bu ihtilâllerdir. Bu
uzun karışıklıklar neticesinde sefalet, açlık o dereceye var­
mıştı ki Paris daldığı kavgalar içinde milliyet hissini unut­
tuktan soma haysiyet ve şerefini de kaybetmişti..
Dokuz sene geçti. Bu müddet zarfında Fransa yalnız
bir mesud vaka gördü. 1422 de. Beşinci Henri, Altıncı Char-
les'dan iki ay evvel, vakitsiz surette öldü. Yani. İngiliz kıralı
Troyes muahedenamesine istinaden beklediği mirasa kon­
mağa vakit bulamadı, Fransa kıralı olmadı. Reims'de kıral
sıfatüe takdis edilmedi. Dokuz aylık bir çocuk bırakıyordu ki
o da takdis edilemezdi ve yemin edemezdi. Kırallığm meşru
nüfuz ve kudreti ise bu muamelelerden neşet ederdi. Bu,
Yedinci Charles'm davası, milli dava için kıymet biçilmez
bir tali idi: Yol serbest kalıyordu. Jeanne d'Arc’m hayretlere
şayan bir intikal ile, veliahdı kıral diye takdis ettirmeğe
neden o kadar ehemmiyet verdiği tahmin edilebilir.
FRANSA TARİHİ 105

1422 den 1429 a kadar, merdud, parasız, yalnız küçük


bir sadık tarafdarlar gnıpu tarafından tanınmış Fransız ve­
liahdı kuallığın İngilizler tarafından henüz işgal edilmemiş
kısımlarında dolaşıp duruyordu. Hakikî kualın burada bir
otoritesi yok gibiydi. Bermutad ikamet ettiği yerde adı
«Bourgogne kıralı» idi. Bu cılız kuallık lâfzı murad bir şeydi.
Yedinci Charles asker bile toplayamıyordu. Yanında birkaç
Armagnac çetesi ve. tesadüfen eline para geçerse, para ile
tuttuğu biraz İskoçyalı vardı. İngilizlerin işgal etmiş olduk­
ları Reims şehrine gidemiyen Yedinci Charles bir veliahd-
den başka bir şey değüdi. Kuallık davasında bulunan bir
adamdı. Hukuku teslim olunmuyordu, hattâ nesebi hakkın­
da bile ihtilâf vardı. Vazifesine o kadar fena hazulanmış
(Deli Kiralın dördüncü oğlu idi) kuvveyi maneviyesini kay­
beden bir memleket tarafından pek fena müzaheret gösteril­
miş, müşavirleri bile, iyi gitmiyen işlerde görüldüğü veçhi­
le, arada kavgalara tutuşmuş yirmi yaşındaki bu zavalb
gencin tereddüdlerine ve zaaflarına karşı insanın pek şedid
bir hüküm vermesi kabil midir? Yedinci Charles elinden ge­
lebilecek şeye teşebbüs etti; Bourgogne dükasüe barışmak
istedi ve muvaffak olamadı. Anjou dükasmın kıziyle evlen­
meğe kalktı ve buna muvaffak oldu. Kendisinde millî bir rol
ifa etmek hissi vardı. Tacma kavuşmanın yegâne çaresi bu
idi. Manevî bir hürmet görmekten mahrum olduğu kadar
maddi vesaitten de mahrumdu. Girişeceği küçük askerî te­
şebbüslerin hepsi akamete mahkûm bulunuyordu. Muzaffer
İngilterenin, yeni doğan Bourgogne hanedanının karşısında,
Bourges kuah kendisini ezilmiş gibi hissediyordu. İngiliz kı-
ral naibi, duc de Bedford, Fransayı muntazam bir usul dai­
resinde inkıyad altına almağa teşebbüs etmişti. Muhasara
altmda bulunan Orleans güzel ve uzun bir müdafaadan son­
ra mağlûb olmak üzere idi. Burasım ele geçirince, İngilizler
Garb ve Merkez taraflarına sahib olurlardı. Yedinci Charles
davayı kaybetmiş görünüyordu. Dauphine'ye çekilmeyi dü­
106 FRANSA TARİHİ

şünüyordu. Bazıları da Fransayı terketmesini tavsiye eyli­


yorlardı.
Birkaç hafta içinde her şey değişecekti. Orleans'nın mu­
kavemeti nihayet memleketin dikkatini celbe, onu uyandır­
mağa muvaffak olmuştu. Orleans bir timsaldi. Orleans dü-
kasımn Bourgogne dükası tarafından katli, bunun oğlu olan
Charles d'Orleans'ın esareti bir takım hatıralar, heyecanlar
ve hayaller yaratıyordu. Yirmi beş yaşlarında o halis şair
gencin Londrada mevkuf bulunması kalblere rikkat veriyor­
du. Orleans partisinin, millî partinin şehri, Bourgogne'lıla-
nn ve «cabochien» lerin düşmanı olan şehirdi. Muhasara
hakkında bütün Fransada kahramanane hikâyeler dolaşı­
yordu. Bu hikâyeler ta Champagne ve Lorraine hududlan-
na kadar, Jeanne d'Arc'm evliyaların sesini işittiği Domremy
köyüne kadar gitti. Evliyaların sesi Jeanne'a ne yapılmak lâ­
zım geldiğini, bugün bizim vazıh surette lüzumunu hissetti­
ğimiz şeyleri söylüyordu. Fakat o zaman yaşıyan en büyük
siyasîler bunları muhal addediyorlardı: «Orleans'ı kurtar-
mck ve kirala taç giydirmek».
Jeanne d'Arc'm kudsî vazifesi bu idi ve bunu yaptı.
Fransa için bu selâmet demekti. Bütün ciharım müttefikan
teslim ettiğine göre, hiçbir zamanda hiçbir memlekette bu
kadar temiz bir kahraman, bu kadar hankalı bir hikâye
yoktur. Bunu işidip de gözleri yaşla dolmıyacak bir adam
olamaz. Bizim burada göstermek istediğimiz şey ulvî Jeanne
d'Arc vakasının Fransa tarihine ahenkdar bir surette girme­
si, maziyi devam ettirmesi ve istikbali hazırlamasıdır.
Jean d'Arc bugün zamanındaki kadar şüphe ve tered-
düd ile karşılanmıyor. On sekiz yaşındaki bu genç kızı es­
rarlı bir kuvvet Fransayı kurtarmak için babasını, anasını,
köyünü terketmeğe sevkettiği vakit itirazlar eksik olmadı.
Fakat bunlar onu hiçbir zaman nevmid etmediler. Ona ina­
nanlar, başta halk olmak üzere, akıl ve mantık ile işi muha­
keme edenlere galebe çaldılar. İnanmıyanlar fakat kırallığın
FRANSA TARİHİ 107

hayrım istiyenler bile işler o kadar fenadır ki Allahın yolla­


dığı bu yardımı bir tecrübe etmekten hiçbir şey kaybetmi-
yeceklerini düşündüler.. Valiahdın davası artık yalnız bir
mucizeye güvenebilirdi.. Bu mucizeyi de Fransa bekliyordu.
Çünkü Jeanned'Arc Yedinci Charles'm yanma gitmek üze­
re Vâucouleurs'den yola çıkar çıkmaz ismi ağızdan ağıza
uçmağa başladı, ve Orleans'daki mahsurlara cesaret verdi.
Jeanne d'Arc'ta siyasî bakımdan, dünyevî bakımdan
emsalsiz olan şey görüşündeki isabet, hissi selim, muhake­
mesindeki doğruluktur. Kırallan tarafından yaratılan, kıral-
larile ayni şey haline gelen Fransayı kurtarmak için kıralhğı
yükseltmek lâzımdı. Kıralhğı yükseltmek için de nihayet
ümidini kaybeden, belki nesebinden bile şüpheye düşen veli-
ahde itimad telkin etmeliydi. Bunun içindir ki Jeanne d'Arc'-
m Yedinci Charles ile ilk mülâkatı o kadar heyecan verir.
Kendisini imtihandan geçiren veliahdi tanıyan ve diz çö­
ken Jeanne'ın jesti pek kat'î bir tesir yapmıştır.. Halâskâr
prensip, monarşi gösterilmişti. Meşru kirala nefsine karşı
itimadı iade olunmuştu.
Herkesin de itimadı geldi. Jeanne d'Arc'ı en çok seven
askerlerin ve siyasilerin bile onun sözlerini dinlememek
istemeleri sık sık vaki oluyordu. Fakat hemen daima Jeanne
haklı idi. Kablelvuku hisleri tahakkuk ediyordu. Öyle sakin
bir yakin v© katiyet ruhu neşreyliyordu ki herkes dedikle­
rini zahmetsizce yapıyordu. İşte Orleans muhasarası bu su­
retle ref'olundu. (8 mayıs 1429).. Soma. Jeanne, bir dakika
kaybetmeden, sahte ukalânın bir kasdi mahsusa müstenid
veya gayrimüsaid fikirlerini dinlemeden, kuah Reims'e
götürdü. Hakikî aklı hikmet onun ilhamlarım takib etmek­
ti. Yolu kapamağa kalkan İngilizler, şevk ve galeyan içinde,
Patay'a püskürtüldüler. Froyes şevk ve galeyan içinde
zaptedildi. Bu halk hareketinden dehşete düşen Bourgogne
valileri, Bediord'dan imdad almayınca, Chalons'un ve
Roims'in kapılarım açtılar. Veliahd, mutad âyin dairesinde.
108 FRANSA TARİHİ

orada kıral diye takdis edildi. Artık küçük İngiliz prensi


Fransada ancak sahte bir kıral mevkiinde kalabilirdi.
Takdis merasiminden soma, Fransa monarşi ile beraber
istiklâlinin şartım ve selâmetinin âletini bulmuş oluyordu.
Fakat mucize ile yapılabilecek olan şeylerin hepsi yapıl­
mıştı. Jeanne d'Arc, Reims zaferinden soma, kendisini hiç
uldatmayan o kablelvuku hisleri gene duydu: kudsi vazifesi
nihayete ermişti Onun artık şehidlik şerefi eksikti. Hülyası
Reims'e götürdükten soma kıralı Parise götürmekti. Kalbile
ve ruhie Bourgogne tarafında kalmış olan Parisin karşısın­
da muvaffak olamadı. «Paris burjuvası» meşhur Hatırat def-
teri'nde •Armignats'ların kahramanına sövüyor*. Compi-
egne karşısında da başka bir muvaffakiyetsizlik: Jean de
Ligny'nin eline düşen Jeanne İngilizlere teslim edildi. Partiler
arasındaki mücadeİ9 devam ediyor ve Rouen muhakemenin
en esaslı unsurunu teşkil eyliyordu. Jeanns d'Arc bazılan
nazarında vatanı, bazılan nazannda da menfur Orleans ve
Armagnac isimlerini teşahhus ettiriyordu. Bedford ile Win-
cester bu evliya kadım ateşte yakılmağa mahkûm etmek
için, onun müdafaa ettiği davayı gözden düşürerek intikam
almak üzere gene bizim dahili harblerimizden istifade ettiler.
Onlara hizmet eden adam kim oldu? Cauchon, Paris üniver­
sitesinin, kin ile dolu Bourgogne'lu üniversitenin, en büyük
ulemasından biri. Cauchon üniversitenin reyini almağa e-
hemmiyet verdi. Üniversite Orleans partisini temsil eden
kadım mücrim buldu ve ateşe yolladı (30 mayıs 1431).
Jeanne d'Arc'a karşı üniversitenin kini, ulemayı kasablarla
birleştiren, münevverleri «cabochien» lerin arasına sevk e-
den kinin aynıdır. Davanın ve mahkûmiyetin menfurluğu,
hakkaniyet aranırsa, İngilizlerle onlann Bourgogne parti­
sinden, ecnebi partisinden uşaklan arasında taksim edil­
mek lâzımdır.
Halbuki «LonaineTi iyi kadının» büyük fikirlerinden bi­
ri de Fransızların birbirlerile banşmalan idi. müdahalesinin
FRANSA TARİHİ 109

temin ettiği milli hareket sayesinde onun şahadetinin uyan­


dırdığı velvele ve nefret bu arzusunu fiile çıkardı. Ingiliz
hâkimiyetine karşı gittikçe nefret artıyordu. Paris bile yo­
rulmuştu. Bourgogne dükası tarafdarlannm kendisini terk
ettiklerini hissediyor, İngiliz himayesi ona ağır gelmeğe
başlıyordu. Jeanne d’Arc'm ölümünden dört sene soma,
Arras kongresinde, Yedinci Charles ile barıştı. Kual Jean
sans Peur'ün katlinden dolayı teessüflerini beyan etmek su-
retile bu itilâfa pek bahah satın almamış oldu. Banşma kısa
sürdü. Bourgogne han odam hâlâ Fransaya düşmanlık ede­
cektir. Fakat artık bizde Bourgogne partisinin enkazından
başka bir şey görülmiyecektir. Meşruiyet partisi, Fransız
partisi galebe çalmıştır. Arras muahedesinden bir sene
soma, Parisliler kiralın adamlarına kapılarım açtılar ve
İngiliz garnizonunu irad hasusunda Richemont'a yardım et­
tiler.
Henüz bitmiş bir şey yoktu. İngilizler kırallığm bir kıs­
mını hâlâ ellerinde tutuyorlardı. Diğer taraflar büyük bir
kargaşalık ve sefalet içindeydi. Charles le Sage, Yedinci
Charles da her şeyi yeni baştan yapmak mevkiinde idi:
idare, maliye, ordu, hasılı Devlet hep yeniden kurulacak­
tı. Fransa kualımn ise elinde pek değersiz menabi vardı:
muhteşem Bourgogne sarayında «adi bir tıns beygire bin­
miş* olan «Gonesse kualı» ile istihza ediyorlardı. Yedinci
Charles'm elinde pek kıymetsiz vesait bulunduğu gibi her­
kes de itaat itiyadım kaybetmişti. Büyük vasallar fena bir
misal arzediyorlardı. İngiltere ile müzakereye girişmekten
suçlu Alençon dükasını muhakeme altına almak icab edi­
yordu.
Domremy'de doğmuş olan o güzel şevk ve heyecan
ve vatanperverlik ateşi daima devam edemezdi. Hele teşki­
lâtın ve disiplinin yerini hiç tutamazdı. Asayişi iade etmek,
lngilizleri koğmak: işte yirmi sene Yedinci Charles'm işi bu
olcu, Bunu Capetien'ler tarzında, iptida küçükten, adım adım
110 FRANSA TARİHİ

yaptı; bir taşın arkasından bir taş daha koydu. Hiç ehem­
miyetsiz adamlar, idare memuriyetlerine girmiş burjualar,
sarraf Jacques Coeur, topçu ustası Jean Bureau bu işte ona
yardım ettiler. Birinci Charles'a «bien servi* [kendisine iyi
hizmet edilmiş] lâkabı verildi. Kendisine hizmet ettirmek,
iyi nasihatleri dinlemek, fedakârlıklardan istifade eylemek,
icabmda nankörlük göstermek, hasili her şeyi Devletin hay­
rına nafi bir hale sokmak kabiliyeti onda vardı. Netice
şu oldu ki öldüğü zaman, İngiltere Fransadan yalnız Calais-
yi elinde bulunduruyordu. Formigny zaferi (1450) Crecy'yı,
PoiÜers'yi. Azincourt'u südi.
Eğer İngilizlerin arasında nifak çıkmamış olsaydı her
halde Fransadan o kadar çabuk tardedilmezlerdi. Onla­
nn naibleri arasında kavga çıkü. Rüşd çağma girmemiş kı-
rallar bizde olduğu kadar İngüterede de muvaffakiyetli ola­
mıyorlardı. Yedinci Henri'nin küçüklüğü ingilizler için pek
meşum oldu; onlann başma çok geçmeden patlak verecek
dahili bir harb açtı. York Lancastre ile mücadele ediyordu.
Bu İki Gül muharebesi İngiltereyi öyle bir zamanda nifak
içinde bıraktı ki Almanya Habsbourg'lann elindeki atalet
ve anarşiden çıkarak Fransızlar için tehlikeli bir hal alıyor­
du. İngilteredeki bu kargaşalıklarla Yüz Sene muharebesi
söndü. Rouen'da Jeanne için yakılan ateşten bu kadarcık
az bir zaman sonra, tiyatro döndü, sahne değişti. Şimdi.
İngilizlerden hemen hemen yeni kurtulmuş Fransa hudud-
lannın pek fena bir surette natamam kaldığı Şark taraflan-
na doğru dikkatini tevcih ediyordu.
Bourges kıralı, en fena daraldığı zamanlarda, impara­
tor Sigismond ona müzaharet etmişti. Fransayı berbad eden
müsellâh çetelerden kurtulmak istediği vakit, nasıl Beşinci
Charles büyük çeteleri İspanyaya yollayarak onlann işini
tasfiye etmişse o da bu çeteleri imparatora hizmet etmeleri
için İsviçreye gönderdi. Bundan birdenbire, büyük netice­
ler çıktı. Veliahd müz'iç kuvvetleri Bal şehrine götürmüştü.
FRANSA TARİHİ 111

Veliahd müstakbel On birinci Louis idi. İsviçrelileri mağlûb


ederken onlan keşfetti, onlan anlamasını öğrendi. Sonra,
İsviçrelileri hatırhyacakü. Bu sırada, İsviçre kantonlan ha­
lâs oluyorlardı, imparator onlan itaat altına sokamayacak
kadar zayıftı. Fransızlan imdadına çağırmağa mecbur olu­
yordu. Ancak Carolingien'lerin uzak mazideki paylaşmalan
hasebile bir imparatorluk halini almış olan imparatorluk şe­
hirleri bunu görünce, Fransa kualının yardımım istediler.
Toul. Verdun şehirleri işte böyle yaptıalr. Metz onlara son­
radan iltihak edecekti. On altıncı ve on yedinci asırlann
büyük mücadeleleri başlıyorlardı.
Bu da uzaktan uzağa bir vak'a, fakat netice itibarile
zengin: 1453 de, Türkler İstanbulu zaptettiler. Zaten çoktan-
beri Avrupaya ayak basmışlardı. Bir Avrupa Devleti oluyor­
lardı. Bu hiristiyanlık âlemini titretti. O zaman kim derdi ki
istikbalin mücadelelerinde Fransa Cermen imparatorluğuna
karşı Türkiyede kendisine hiç ümid edilmedik bir müttefik
bulacaktır? İşte gerek iyilik tarafında gerek fenalık tarafın­
da, siyasî şeyler birbirlerinden doğarlar ve gayet nafiz bir
nazarın bile derin kanşıkhklanna nüfuz edemediği bir da­
kikada ortaya çıkarlar.
YEDİNCİ BAB

On birinci Louis: Vahdet kurtarılıyor, asa­


yiş temin ediliyor, Fransa ileri hareketine
tekrar başlıyor

Hasılı, Valois'lar tahta geleliberi, monarşi ile Fransa


kendilerini toplamakta zahmet çekip duruyorlardı. Kırallığın
prestiji eski mertebesini bulamamıştı. Ahval ve şerait yük­
sek feodalite, büyük vasallara ve bilhassa Bourgogne dü-
kalanna garib bir surette yardım etmiş ve cesaret vermişti.
Dükalar Fransa laralı ile müsavi gibi görünüyorlardı. Pi-
cardie ve Somme hattı dolayısile Parisi kendi hükümleri al­
tmda tutmuyorlar mıydı? Bourgogne dükalan, kuzenliklerle
uzaklaştıkça, kendilerini daha az Fransız hissediyorlardı.
Philippe le Bon, Jean sans Peur bile bazı kere Fransaya za­
rar vermekte bir eza duvarlardı. Halbuki Charles le Temeraire
Fransamn açık bir düşmanı olacaktı. O zaman, bu yeni dev­
letin Fransız Devletini mahvetmesi imkânsız görünmüyor­
du.
Yedinci Charles'm yaptığı «restauraüon» işi pek daya­
nıklı değildi, Beşinci Charles'mki kadar zayıftı. 1461 de,
endişe ve kederden öldüğü söyleniyor. Böyle olmak için
pek çok sebebler vardı. Kendisi âsi bir ittifakın başına geç­
miş değil miydi? Yedinci Charles Fransada asayişi iade
etmekle gayrı memnunlar peyda etmişti: anarşi daima bi­
rinin, çok kere büyüklerin işine yarar. Küçüklere hiç bir fay­
dası olmaz. «rPrageurie» (Prague kargaşalıklarının garib bir
FRANSA TARİHİ 113

taklidi mahsulü olduğu için bu ad verildi) gördüğümüz ve


daha göreceğimiz «frondes» lara o kadar benzer ki. Fransız
asaleti ne kadar garib idi! Bazan sadık, fedakâr, kanım
dökmeğe hazırdı. Crecy'de bir çok zayiat vermiş, Poitiers'-
de vermiş, Azincourt'da vermişti. Bazan serkeş ve Devlete
karşı âsi davranırdı. Halbuki bu bir tabaka, kapalı bir sınıf,
Fransa içinda ayn bir ırk değildi. Büyük vasallann hemen
hepsi Capetien ailesinden geliyorlardı. Asilzadelere gelin­
ce, yeniden asalet payesine naü olanlar boş yerleri doldur­
mamış olsalardı bunlar çoktan ortadan kalkarlardı. Fakat
her zengin adam, her senyör disipline pek az katlanır. İşte
sivil ve askerî disiplinin tekrar iadesi «praguerîe» ye sebe­
biyet verdi.
Bu işin bilhassa vahim olması, veliahdin de ona karışmış
bulunmasından ileri gelir. Cepetien'lerde şimdiye kadar
müstakbel kiralın babasına karşı isyan ettiği hiç görülme­
mişti. Şüphesiz ki bunda, On birinci Louis'yi iz'aç eden sal­
tanat sürmek arzusunun bir nişanesi vardı. Çağdaşlar bu
alâmeti pek haklı olarak fena buldular ve arasında böyle
bir nifak bulunan Fransa hanedanından ziyade Bourgogne
hanedanına bel bağladılar. Fakat On birinci Louis tam bir
Capetien idi. Tecrübeden ders alıyordu. Bu onu kıralhğa
otoriteyi iade hususunda daha ateşli bir hale sokacaktı.
Yedinci Charles «praguerie» yi kat'iyetle tenkil etmişti.
Fakat affedilen veliahd babasile tekrar darılmakta ve Bour­
gogne dlikasının himayesi altına geçmekte gecikmemişti.
Orada, ileriki zamanlarda kendisinin düşmanı olacak ada­
mı tetkik etmek ve anlamak fırsatını buldu. Yedinci Charles,
veliahdin kendisinde uyandırdığı infiale rağmen, onu tah­
tından mahrum bırakmağa kalkıp ta bir takım nifaklara yol
açmıyacak kadar âkil davrandı. Guyenne'i ikinci oğluna
vermeyi teklif edenlerin sözlerini dinlemedi. «Haslar* siste­
mi pek bahalıya mal olmuştu. Kıralhğın vahdeti her şeyden
*»yade kıymetli idi. Yedinci Charles On birinci Louis'nin
8
114 FRANSA TARİHİ

mirasım el sürülmemiş bir halde bırakmak sureüle Fransa­


ya bir hizmet daha ifa etmiştir.
On birinci Louis kıral olduğu zaman, babasının eserine
devam etti. Büyük feodalite yeni kirala güveniyor idise al-
daniyordu. Yalnız, realist bir müfekkireye malik olan On bi­
rinci Louis büyük feodaliteye cepheden hücum edecek ka­
dar kuvvetli olmadığım pek güzel takdir etmişü. Çok haklı
olarak €ittifaklar kâbusu» geçiriyordu. Başka çaresi olma­
dığı zamanlar süâha müracaat etti. Fakat o başka vasıtala­
rı. bilhassa parayı tercih ederdi: galib gelemediklerini para
ile bağlardı. Kendi nefsi için hasis, âdetlerinde ve yaşayı­
şında babasından daha mütevazi olan On birinci Louis
bir vilâyeti satın almak için dört yüz bin «ecııs» bulurdu, hi­
le, ahlâk mülâhazalarına ehemmiyet vermeme şüphe yok
ki onun huyunda vardı. Fakat, vaziyet de bunları icab edi­
yordu. Düşmanlan araşma nifak sokmak, en zayıflan ez­
mek, icabında diğerlerinin önünde tezellül etmek, mecbu­
riyet görülünce müttefiklerini feda eylemek, en kuvvetli ol­
duğu vakit korku vermek, hakaretlere katlanarak intikam
saatini beklemek: bunlar kolay işler değildi. Charles le Te-
meraire, «Garbın büyük dükası» başka bir hattı hareket ta-
kib ederdi. Nihayet, masalda olduğu gibi, kamış eğile eğile
galib geldi.
On birinci Louis, iptida, büyük vasallıklara bazı müsa-
adekârlıklarda bulunursa emniyeti temin edebileceği zannı-
na düşmüştü. Daha iyi bir zamana intizaren başka işlerle,
meselâ, ilk defa olarak, kıralhğa birleştirdiği Roussillon ile,
meşgul olabileceği ümidinde idi. Fakat Bourgogne hanedanı
ile münazaadan içtinab etmenin imkânı yoktu. Çok geçme­
den Charles le Terrible yahut Charles le Temeraire unva-
nile göreceğimiz Charolais kontu harisicah ve şedid tabiatli
bir adamdı; hem İngiliz hem ana tarafından Portekiz idi.
İhtiyar duc Philippe namına hükümet sürüyordu. On birin­
ci Louis ondan ne kadar şüpheleniyorsa Charles da On bi-
FRANSA TARİHİ 115
linçi Louis'ye hiç emniyet etmiyordu. Onlar için her şey bir
şikâyet teşkil ediyordu. Hatta müzakereleri bile. Bir fırtına
başlamak lâzım gelirdi. Kiralın da korktuğu bu idi; feodal
şefleri arasında bir ittifak teşekkül etmek, ikinci «prague­
rie» çıkmak. Bu ittifak vukua geldi. Hem de babasına karşı
isyanına sanki bir ceza olmak için, oğlu da bu ittifakın için­
de bulundu. İttifak «Umumun Hayn» (Ligue de bien pub-
lic) admı aldı ve bütün gayn memnunlan bir araya topladı.
Demagojik bir beyanname neşretti. Bunda monarşinin mü-
savatsızlıklan ve keyfî muameleleri ortaya konuyordu.
Charles le Temeraire'in imzası altında ne hayran kalına­
cak şeyler! Hatta On birinci Louis Fransız prenslerine karşı
İngiltere kıralı ile birlikte fesad kurmakla itham olunuyordu;
kıral Warwick ile sağlam bir mukavele yaparak bir İngiliz
müdahalesine karşı emniyet tertibatı almıştı. On birinci Louis
verdiği cevabda evvelki saltanat devirlerinde Fransayı İn-
giltereye dahili harblerin teslim etmiş olduğunu pek makul
bir surette söyledi.
On birinci Louis büyük feodal şeflere karşı kırallık teş-
küâtına, Yedinci Charles'm bıraktığı daimî orduya malikti.
Temeraire, can sıkıntısile, «kıral her zaman hazırdır» di­
yordu. Bourgogne dükası geldiği zaman, On birinci Louis,
Bourbon ve Nemours dükalan meselesini halletmiş bulu­
nuyordu. Monthery'de vukua gelen bir muharebe (1465) de
netice belli olmadı. On birinci Louis Parise girebildi. Şehrin
sadakatinden daha emin olmak için onu vergiden muaf
tuttu. Çünkü her tarafta, hatta kiralın karargâhında bile
hıyanet eserleri görülüyordu. Kiralın güttüğü birçok kinler,
sonra gösterdiği şiddetler bu suretle izah olunabilir. Mont­
hery'de bir muharebe! Payitahttan bir kaç fersah ötede mu­
kadderatı mevzubahs olan bir hükümetin ne kadar zayıf
olduğunu tahmin edebiliriz.
Bu sırada Bourgogne'lular, Bretonlar, Lorraine'liler bir­
birlerine iltihak etmişler, Parisi tehdide kalkmışlardı. On bi­
116 FRANSA TARİHİ

rinci Louis Parisi ancak müdaheneler ve hediyeler sayesin­


de düşman tarafına geçmekten menedebildi. Kendisini o
kadar fena bir vaziyette buluyordu ki İsviçreye yahut dostu
Milan dükasmın yanma iltica etmekten bahsediyordu. Çok
şükür ki müttefikler tereddüde düştüler. On birinci Louis
prensleri celbe teşebbüs için bu tereddüd dakikasından isti­
fade etti. Kaleler, vilâyetler, paralar: onlara bir çok şeyler
vâdeyledi. Fakat bunlar her halde prenslerin zorla alabile­
cekleri şeylerden biraz daha noksandı. İşte On birinci Louis
böyle pek ağır bir bahaya tehlikeyi atlatabildi. Bu gösteri­
yordu ki sözde «Umumun Hayrı» birliği bir hırs ve tama’
birliğinden başka bir şey değüdi.
On birinci Louis tehlikeden iyi kurtulabilmişti. Fakat za­
yıf düşmüş, daha vesaitten mahrum bir hale gelmişti. Terk-
etmiş olduğu yerleri tekrar ele geçirmek kolay olmayacaktı.
Birine Normandiyayı. diğerine Guyenne'ı terketmişti. Bu
Fransamn parçalanması demekti. On birinci Louis’yi Conf-
lans'da itilâfnameyi ancak sözünde durmamak niyetile im­
zaladığından dolayı muaheze etmek kabil midir? O zaman
takib ettiği siyasetin, yaptığı türlü türlü entrikaların tafsilâ­
tına girişmek için koca bir cild lâzımdır. Muhtelif Sınıflar
Meclisim toplayarak ona Normandiyamn terki keenlemye-
kün olduğunu ilân ettirdi; bu vilâyeti kardeşinin elinden ge­
ri aldı. Bourgogne dükasına karşı Liege'in ve Dinan'm isya­
nını teşvik etti.
Babasının yerine tahta çtkan Charles le Temeraire ge­
niş ve tehlikeli bir takım tasavvurlara kapılmıştı. Parça par­
ça malikânelerini tek bir kütle halinde birleştirmek, Bour-
gogne'ı ya Champagne vasıtasile ya Louraine tarikile Fe-
lemenge bağlamak, Fransa kiralına sadakat ve tabüyet
arzetmeden, Flaman âdetlerine uymağa mecbur olmadan
hükümet sürmek istiyordu. Meuse şehirlerini şiddetle tedib
etmişti. On birinci Louis kendi sırasının geldiğim hisse­
derek tehlikenin önünü almayı düşündü. Maharetine gü­
FRANSA TARİHİ 117

vendi ve kuzeninden bir mülakat istedi. Usulü dairesinde


bir müsaade kâğıdı üe Peronne'a gitti. Tilki nasü olmuş da
tuzağı hissetmemişti? Peronne'a vasıl olur olmaz, Charles
le Temeraie. Liege'lilerin yeni bir isyanım bahane ederek
onu mevkuf tuttu. .Ancak tezlil ettikten soma serbest bırak­
tı. On birinci Louis, Bourgogne dükasile birlikte, Liege'de
bizim sadık müttefiklerimizi ezmeğe gitti. Champagne':
kardeşine vermeyi taahhüd etmişti. On birinci Louis her şe­
yi kabul etti, her şeyi imzaladı. L ic e lile ri feda eyledi,
Champagne'ı kurtarmak için şeref ve haysiyetini de feda
etti. Öyle şeyler yaptı ki hürriyetine kavuştuğu zaman, kar­
deşi razı olursa ona Champagne'dan daha az mühim olan
bir vilâyet terketmeyi temin eyledi. On birinci Louis hayatı­
nın en tehlikeli hadisesinden kurtulmağa muvaffak olmuş­
tu. Fakat Charles le Temeraire onu hükmü altmda tutarhen
serbest bırakmağa neden razı olmuştu? Buna şöyle bir se-
beb gösterilebilir: kıral bir manevî kuvvet temsil ediyordu;
bir vasalı, hatta büyük vasalı bile en büyük suzerain'e bağ­
layan bir vazife vardı. Vaktile de Plantagenet'ler Fransa kı-
rallanna olan sadakat ve tabüyetlerine hürmet etmşilerdi.
Feodalitenin bu mühim esası kendi içinde muhtevi idi; ken­
disine o kadar mühim darbeler indirmiş olan hükümdan hi­
maye ediyor, ona hizmette bulunuyordu.
İşte bu macera neticesindedir ki On birinci Louis kendi­
sine hiyanet etmiş olanlara en meşhur cezalarım tatbik etti.
Kardinal La Balue Peronne tuzağını tertibe iştirak etmişti.
Bu kilise prensi hanedanı kurtardı. Fakat ttalyada kullanılan
vo istimali kendisi tarafından tavsiye olunan demir kafese
kapatıldı. Menkıbenin hatıralarım sakladığı bu cezalar mü­
fekkireler üzerinde büyük bir tesir yapıyorlardı. On birinci
Louis'nin istediği de bu idi; işlerinin en sadesi bu idi. Kor­
ku telkin etmek lâzımdı. Her ân, senyörlerin yahut şehirlerin
kıyamlarım bastırmak mecburiyeti hasıl oluyordu. Kıral
hor tarafta düşman ile karşılaşıyordu. .Ingilterede yann kı-
118 FRANSA TARİHİ

min hükümet başına geleceği bilinmiyordu. Onun için,


Fransa kiralının İngütereye karşı daima müteyakkız bulun­
ması lâzımdı. Mütarekelere rağmen. Bourgogne dükasüe
harb hali daimî idi. ..Bir gün. le Temeraie kendisini tutama­
dı. İşi tacil etmek istiyerek kıralhğı istilâ ile Beauvais'yi
muhasara etti. Fakat şöhreti berbad olmağa başlamıştı.
Beauvais, Liege'lilerin akıbetine uğramaktan korktu. Halk,
kadın ve erkek şehri müdafaa ettiler. Jeanne Hachette işte
bu muharebede meşhur oldu (1472). Sefer kısa sürdü. Bour­
gogne dükası bir netice elde edemeden yerine döndü. O
zaman, uzağı gören müfekkireler ondan şüphe etmeğe baş­
ladılar. Bu sıradadu ki Commines On birinci Louis tarafına
geçti.
Kıral, büyük düşmanına karşı ihtiyatı tabiye olarak ka­
bul etmişti. Onun gittikçe neticesi şüpheli teşebüslere giriş­
tiğini, Lorraine'e, Alsace'a, Almanyaya, İsviçreye meydan
okuduğunu görüyordu. On birinci Louis onun mahvolduğu­
nu hissetti. Artık ona yalnız düşmanlar tahrik etmekten baş­
ka bir müdahalede bulunmadı. Zamana itimad ederek kendi
vakti gelmesini bekledi. Hattâ, Bourgogne dükası başka
tarafa dönsün diye Saint - Quentin'i bile verdi. Onu döndür­
mek istediği istikamet Granson ve Morat istikameti idi. Ora­
da. İsviçre kantonları kudretti dükayı iki vahim mağlûbiye­
te uğrattılar. O. bu darbelerden belini doğrultamadı. Artık
hiçbir şeyde muvaffak olamıyordu. Devletine payitaht yap­
mak istediği Nancy önünde sefilâne bir ölüme kavuştu
(1477).
Fransa için bundan daha büyük bir saadet tasavvur e-
dilemezdi. Bizim tarafımızdan bir gayret sarfedilmeden, teh­
likeli bir düşman yere serilmişti. Hem Charles'm oğlu da
yoktu; binaenaleyh, hâsları kuala avdet ediyordu. Bu zor­
luksuz olmadı. Eğer le Temeraire bu felâkette ölmemiş ol­
saydı. bu zorluklar daha büyük olacaklardı. On birinci
Louis, Bourçogne'a, Picardie'ye ve Artois'ya garnizonlar
FRANSA TARİHİ 119

koymak mecburiyetinde kaldı. Charles le Temeraires'in va-


risesi olan Marie le Bourgogne'a Felemenk kalıyordu. Evlene­
cekti. İmparator Frederic'in oğlu Maximilien'e nişanlanmış
gibiydi. On birinci Louis’ye onu oğluna almadığından dolayı
kabahat bulurlar. Halbuki veliahd sekiz yaşında idi. Ma­
rie de Bourgogne'un kalbinde de Fransa hanedamna karşı
kin vardı. Felemengi Avusturya hanedanına götürdü. Men­
hus bir izdivaç! Üç asır soma, On beşinci Louis, Marie'nin
ve Maximilien’in mezarı önünde: «işte bizim bütün harble-
rimizin kaynağı» diyordu. Halbuki o vakit fenalık bu kadar
büyük görünmüyordu. Cermen imparatoru o kadar zayıf,
menabiden o kadar mahrumdu ki oğlu Charles le Temeraire-
in bütün mirasım taleb etmeyi akima bile getirmedi. Com-
mines'in tavsiye ettiği gibi, Marie de Bourgogne'ı kıral ha­
nedamna mensub bir prens üe evlendirmeyi On birinci
Louis haklı olarak reddetti. O da, babası gibi, «hâslar» ver­
mek usulüne tekrar başlamak, belki de bir Bourgogne par­
tisi canlandırmak fikrinde değildi.
O her taraftan alıp topluyordu. Aix kıralı Rene biraz
soma öldü ve ona Anjou'yu bıraktı. Provence da çocuksuz
bir vârise düştüğü için biraz sonra Fransaya avdet etti.
Bir beygir kazası Marie'nin ölümüne sebeb olarak Bour­
gogne mirası zorluklarım ortadan kaldırdı. Maximilien ile
Arras müsalahanamesi akdolundu. O zaman. On birinci
Louis elindeki araziye rahat rahat sahib oldu. Picardie,
Bourgogne, Provence, Roussillon, Maine ve Anjou: işte
Fransaya bunları bıraktı. Yalnız bu vilâyetlerin vüs'ati ve
zenginliği itibarile değil dağınık olan yerleri bir yere top­
ladığı ve istilâlara karşı birer sed teşkil ettikleri için büyük
bir terakki. Bu babda Michlet'nin söyledklemden iyisi söy­
lenemez: «o zamana kadar açık duran kıralhk ilk defa ola­
rak kapandı ve merkez vüâyetleri için daimi sulh ve sükûn
tesis olundu». Bundan başka, Devletin düşmanı büyük feo­
dalite sönüyordu. Artık korkulacak yalnız Bretanya haneda-
120 FRANSA TARİHİ

m kalıyordu. On birinci Louis büyük vasalların hepsini bi­


tirmişti. Nemours dukasının başı kesildi. Connetable Saint -
Paul hıyanet suçundan dolayı idam olunmuştu. Nihayet, bu
saltanat devrinin başka bir neticesi: 1475 ten itibaren.
Picquigny'de İngiltere ile kat'i bir sulh imzalanarak Yüz
Sene muharebesi kapandı.
Bütün bunlar. F ra n s a m n vahdetine ve emniyetine doğru
bu büyük adım, harbsiz vukua geliyordu. On birinci Louis
muharebe tehlikesine girişmeyi sevmezdi. Kullanmak için,
düşmanı korkutmak için bir orduya malikti. Ona ne kadar
minnettar kaldılar? Hiç. Bu kıral lükssüz yaşıyordu. Etra­
fında şöhret almamış odamlar, Olivier le Dain yahut dok­
tor Coctier vardı. Kavminin kam hususunda gayet hasisti.
Siyasetgâha yalnız hain yahut âsî prensleri yollardı. Ma­
amafih, hakkındaki menkıbe pek müthiş olmaktan hali de­
ğildir. Zamanın dedikoduları gibi Bourgogne'lularrn yap­
tıkları şeylerin hepsini bize kadar getirdi. Halk kütleleri ro-
manımsıdırlar; hissiyatperesttirler. Onlann nazarında, ta­
mamen hesabî bir adam olan, faydalı kurbanlar seçen On
birinci Louis kara bir adam olarak kaldı. Saint - Pol üe Ne-
morus'a acıyorlardı. Charles le Temeraire'e bile acımamak el­
den gelmedi. O, Napoleon gibi, feci akıbetlerine vanncıya
kadar her şeylerile muhayyilelere çarpan adamlardan biriy­
di. Fakat On birinci Louis için yalnız neticenin ehemiyeti
vardı. Kibir ve gururu, izzetinefsi çok arkalara atıyordu.
Kahramanlığı sevseydi, şövalye tabiatli olsaydı, hatta daha
açık kalbli olsaydı tehlikeye kendisini atacak değü miydi?
O, zor zamanlarında kendisini kırmayı ve zelil davranmayı
bümiştir. Onun yalnız mütevazı ve füle çıkarılması kabü
husıcahlan vardı: genişlemek, Fransız olan şeyleri Fransa­
ya vermek yahut iade etmek. Kendisini bir felâket bekliyor­
du. Halbuki, zamanınıza gelinceye kadar, ciddî müverrihler
On birinci Louis'yi meşhur şahsiyetlere karşı zalim davran­
dığından, kan döktüğünden dolayı muaheze etmişlerdir.
FRANSA TARİHİ 121

Halk kütleleri gibi onlar da le Temeraire’in yığmış olduğu


nâşlara, tahrib ettiği şehirlere, mahvettiği ahaliye ehemmi­
yet vermiyorlar. Melodram tarzındaki tarih La Badue, Saint-
Pol ve Nemours için teessür duyar; Liege'in yağmasından
hafifçe bahsedip geçer. On birinci Louis'nin kurtardığı bin­
lerce hakir hayata ve Fransaya asayiş ve hududlannı ver­
mek suretile himaye ettiği hayatlara ehemmiyet vermez.
Hakikî şan ve şerefi ancak çok zaman soma takdir edi­
len bu saltanat devri uzun bir metanet ve refah temin edi­
yordu. On birinci Louis bir kaç sene evvel, büyük feodalite
partiyi kaybetmeden evvel, vefat etmiş olsaydı ne olurdu
diye düşündükçe insan titriyor. 1483 te, oğlu Sekinci
Charles ancak on üç yaşmda idi. Gene küçük bir hükümda­
rın saltanat devresi başlıyordu. Fakat mümkün olduğu ka­
dar iyi ahval ve şerait içinde. Prenslerin muhalefeti korku­
lacak halden çıkmıştı. Bir kadın onlann hakkından geldi.
On birinci Louis naib olarak kızı Anne de Beaujeu'yü tayin
etmişti. Bu kendisinin siyasetine ve düşüncelerine vâkıftı.
Bu niyabet Blanche de Castüle'in niyabeti kadar muvaffa­
kiyetli ve mahirane oldu. Başta Orleans dükası olmak üzere
gene ayaklanmış olan büyüklere karşı Anne babasının et-
rafcnda halkın en çok sevmediği kimseleri feda etti; fakat o-
nun eserini muhafaza eyledi. Büyükler, monarşiye bir dar­
be indirmek için, Muhtelif Sınıflar Meclisinin toplanmasını
istiyorlardı. Anne meclisi hiç görülmemiş derecede büyük
bir nisbette topladı. Yalnız vilâyetleri değil, bütün sınıflan,
hatta köylüleri büe çağırdı. Bu hakikî bir millet temsili idi.
Azalar, 1789 da görüldüğü üzere, şikâyet defterleri ellerinde
olduğu halde geldiler. Bu mecliste idari ıslahat taleblerin-
den ve siyasi nazariyelerden Philippe Pot'nun müdafaa et­
tiği millî hâkimiyete varıncaya kadar her şey söylendi.
Anne'ın tahmin ettiği veçhile, prenslerin ümidi boşa çıktı.
Pariste değil de ihtiyaten Tours'da toplattırılmış olan 1484
meclisi bir Etienne Marcel bulamadı. Bunun üzerine, ümid-
122 FRANSA TARİHİ

leri boşa çıkan feodaller silâha sarıldılar. Davaları peşin­


den kaybolmuş sayılabilirdi. Efkârı umumiye bunların kı­
yamlarına «çtlgm harb» admı vererek hükmünü bildirdi.
Neticede, evvelce yegâne kudret sahibi olarak kalmış olan
Bretanya dükası mağlûb oldu.
Bu sırada, naib nazik bir karar vermek mevkiinde kaldı.
Kaybetmek ihtimali de vardı, kazanmak ihtimali de. Daima
müvesvis ve istiklâllerine pek bağlı olan Brötonlan kual
tacına bağalmanm yolu Sekizinci Charles'ı Britanya dükalı-
ğınm vârisesi genç düşes Anne ile evlendirmekti. Fakat,
On birinci Louis, Arras muahedesiie, veliahdin Maximüi-
en'in ve Marie de Bourgogne'm kız; Marguerite d'Autriche
ile evleneceğini kararlaştırmışü. Hangisinden vazgeçmek
daha iyi olurdu? Bretanyadan mı, yoksa Prenses Margue-
rite'in cihazı Franche - Comte ile Artois'dan mı? Fransa kı-
ralının bu intihab ve kararım bizzat Maximilien istemiş gibi
görünüyordu. Bu harisicah adamın düşes Anne ile gizlice
ve birini tevkil suretile evlenmiş olduğu haber alındı. Bre-
tanyaya sahib olan Maximilien Fransamn içine yerleşmiş
düşman demekti. Papanın müzaheretile bu izdivaç keenlem-
yekün ilân edildi ve düşes Anne ile Sekizinci Charles ev­
lendi. Bretanya Fransız olacaktı. Ve çok uzun müddet açık
kalmış olan bu kapı nihayet kapanıyordu.
Fransamn işleri yolunda gidiyordu. Prenslerin en birin­
cisi olan Duc d'Orleans, müstakil XIII inci Louis, kual ile barış­
mış ve o da kendisini affetmişti. İngiltere dahili harblerden
göz açamıyordu. Maximilien imparator olmuştu. Fakat Cer­
men imparatoru o nifak içindeki Almanyalannda kudretten
ziyade müşkülât buluyordu. Ne o, ne İngilizler Breton izdi­
vacına karşı bir şey yapamadılar.
Rüşd çağma gelen Sekizinci Charles sükûn içinde, mü­
reffeh bir Devletin ve Avrupanm en güzel ordusunun başın­
da idi .Fransa onu bir takım icraatla bulunmağa sevkedi-
FRANSA TARİHİ 123

yordu. Fransa On birinci Louis devrinde sıkılmıştı. Defaat


ile vukua geldiği üzere. Fransa şiirsiz. amiyane hayattan
bıkardı. Şimdi başka bir nesil yetişmişti. Harbin felâketleri
unutulmuştu. Hareket, şan ve şeref isteniyordu. Bu faaliyet
ihtiyacını ne tarafa doğru tevcih etmeli? Yapılacak işler ek­
sik değildi. Fransa henüz tamam olmamıştı. Yedinci Char­
les'm sezmiş olduğu Lorraine ve Rhin taraflarında yapıla­
cak bir çok şeyler vardı, fakat hayaller o cihete gitmiyorlar­
dı. Bir de, Bretanya düşesi ile evlenmek. Avusturya izdivacı
projesini bozmak için, Sekizinci Charles bir muahede ile
Franche - Comte'den ve Atrois'dan vazgeçmişti. Sözünü
tutmamak ihtimalki bazı ihtilâflar, hattâ tehlikeler tevlid e-
debilirdi. .Yalnız bir yol açık kalıyordu. Halkın hissiyatı da
genç kıralı bu cihete sevkediyordu. Bu akıl ve muhakeme­
den daha kuvvetli bir şeydi: her şey bizi İtalyaya sürükle­
mek için ittifak elmiş gibiydi. Yedinci Charles ile On birinci
Louis Napoli üzerinde Anjou ailesinden kendilerine geçmiş
olan hukuku davaya kalkmamak gibi âküâne bir harekette
bulunmuşlardı. İtalyan şehirlerinin müracaat ve ricalarına
mukavemet göstermişlerdi. Fakat Fransada bir macera ru­
hu esiyordu. Bir çok İtalyanlar gelmişlerdi: onlann güneşli
memleketi inşam çekiyordu. On birinci Louis ticareti inkişaf
ettirmekle - Lyon'un terakkisi o zamandan başlar - yeni ce­
reyanlara meydan vermişti: Lyon ile ipeklileri Piemont ve
Lombardie ile münasebeti haizdirler. Hem o hasis kıral,
On birinci Louis. lüks fikirlerini de doğurmuştu: İtalyadan
yalnız demir kafesler gelmiyordu. İialiam! Italiam!. Fransız-
lan ayaklandıran şey fütuhat hevesinden ziyade bir güzel­
lik zevki, arzusu idi. Sekizinci Charles'm parlak muharebe­
lerinin, Romaya girişinin, Napoliye kadar uzayışının neti­
celeri aranırsa bunlara bilhassa bediî sahada tesadüf kabil
olur. Ne güzel bir seyahatti! Bu gerçekten bir ihtişam harbi
oldu. Fransızlann ne kadar hoşuna gitti! Bayard'm. ve
La Tremoille'in kahramanlıklarından ne keyifli keyifli bahs­
124 FRANSA TARİHİ

edildi! Plesis * les - Tours'da kapanıp kalan On birinci


Louis'nin başında eski şapkayla uzun uzun hesablar yürüt­
tüğü o renksiz ve manasız senelerin ne parlak bir intikamı!
Maamafih, bu İtalya harblerinde siyasî bir fikir vardı:
Maximilien'i bertaraf etmek. O gene evlendiği için, şimdi
ikinci kansı Blanche Sforza dolayısile, Milan üzerinde hu­
kuk sahibi olmuştu. İspanyayı bertaraf etmek fikri de vardı.
İspanyanın prensleri Anjou hanedanı zararına Napoli kı-
ralhğım zaptetmişlerdi. İtalyadaki anarşi ihtirasları davet
ediyordu ve İtalya bizi imdada çağırıyordu. Floransada Sa-
vonarole Fransa kıralım halaskar ve müntekim adüe selâm­
lıyordu. İşte her şey Sekizinci Charles'ı Alp dağlarını aşma­
ğa çağırıyordu.
O kadar arzu edilen, alkışlanan bu harb namütenahi
bir takım ihtilâtlann. bir takım ittifak ve birliklerin başlan­
gıcı oldu. Nihayet Maximilien'in oğlunun Jeanne la Folle
[deli Jan] ile evlenmesi yüzünden Cermen imparatoru
Charles - Quint'in İspanya kualı olması ve Fıran sanın İn­
giltere tehdidinden halâs olduktan soma karşılaştığı en teh­
likeli bir Devlet vücuda getirmesi buna nihayet verdi. O
zaman, Fransa kendi karşısında öyle bir Almanya bula­
caktı ki Avusturya hanedanı ile Avrupada ehemmiyet kesb-
edecekti. Pek küçük bir vaziyette işe başhyan Habsbourg'-
lar izdivaçlarla ve irsî malikânelerini saburan e artırmalar­
la yükseldiler. Fransa onlarla Flandre'da, Bretanyada defa­
larca karşılaşıp durmuştu. İtalyada bile onlan buldu. Başka
yerde de bulacaktı. İki taraf da farkına varmadığı halde
büyük ihtilâf yaklaşıyordu. Fransa ile Maximilien İtalyaya
dair birçok müzakerelerde bulundular. İtalyada işler karma
karışık bir hal alıyordu. Hatta bir aralık Venedik cümhuriye-
tine karşı ittifak bile ettiler.
Sekizinci Charles'm başlangıçta o kadar parlak olan se­
feri fena bitti. Çünkü hercai İtalya davet etmiş olduğu Fran-
FRANSA TARİHİ 125
sızlar aleyhine dönmüştü. Oradan çıkabilmek için «İtalyan
Birliği* nin askerlerini Fomoue'da püskürtmek icap etti
(1495). Bu askerî muvaffakiyet işin zavahirini kurtardı. İtal­
ya harbi Fransada halk arasında makbul olmaktan hali kal­
madı. Hiçbir fedakârlığa mal olmamıştı. Ordu İtalyan aha­
lisinden yaşamıştı. Hatta şan ve şerefle beraber muhteşem
bir ganimet de getirmişti. On ikinci Louis bu harbe tekrar
başhyacaktı ve krrallanmızm en sevilenlerinden biri ola­
caktı.
Sekizinci Charles gayet kısa bir saltanattan soma kaza­
en öldü ve kız çocuklardan başka vâris bırakmadı. Fransız
kırallığı ne kadar kuvvetlenmişti! Phüippe le Bel'in son oğlu
öldüğü vakit Valois'lann tahta çıkmaları kargaşalık tevlid
etmişti. Louis d'Orleans, Sekizinci Charles'm kuzeni On
ikinci Louis, kolaylıkla tahta vâris oldu (1498). O. ölümü vak-
tile Fransada nifak tevlid etmiş olan meşhur kurbanın toru­
nu idi. Şimdi bunlar ne kadar uzakta kalmıştı. Yeni kıral
bile aüesinin Fransa partisini teşahhus ettirmiş olduğunu
ve Sekizinci Charles'm küçüklüğü zamanında, o çılgınca
prensler muharebesine kendisinin de iştirak ettiğini unut­
muştu. O bu gençlik hatasının çarçabuk kefaretini çekmiş
ve ondan müteessif olmuştu. Bunun içindir ki o zamanlar
kendisini mağlûb edip esir alan La Tremoille'e o meşhur
sözü söylediği rivayet olunur: «Fransa kıralı Orleans düka-
sının tecavüzlerinden intikam almaz». Sekizinci Charles'm
akdettiği izdivacın faydası elden kaçmamak için, On ikin­
ci Louis kuzeninin dul kansı ile ve Bretanya ile evlenmekte
musar a at gösterdi.
On ikinci Louis tarihte «halk babası» unvanı ile anılır.
Muhtelif Sınıflar Meclisi 1506 da ona bu lâkabı vermişti. Dı­
şarıda yeni İtalya harblerile o kadar meşgul olan ve haricî
siyaseti kusursuz addedüemiyen bu saltanat devri dahilde
iyi bir idare devresi teşkil etmişti. Kavimler ne kadar me-
•ud olabilmek kabilse o zamanki Fransızlar da o kadar
126 FRANSA TARİHİ

mesud olmuşlar gibi görünüyorlar. Hükümetlerinden bu ka­


dar memnun göründükleri zamanlar pek nadirdir. Tarih
umumiyetle sitayişlerden ziyade şikâyetleri kaydeder.
Hemen daima şikâyet olunur. Hemen daima insanlar işlerin
fena gittiğine hükmetmişlerdir. On ikinci Louis zamanında
ise hep bir ağızdan hamdüsena işidüiyordu. Fransa mute­
dil halde kalan vergilerden, müessir zabıta kuvvetinden,
adaletten aynlmıyan adliyeden memnuniyet beyan ediyor­
du. O kadar müşkülpesend olan ticaret bile memnundu.
Saint Louis'denberi böyle bir inkişaf görülmemişti. O va­
kitler gibi şimdi de hayattan bir tad duyuluyordu. Bu ihti­
mal ki Fransamn geçirdiği dahili harblerin ve istilâların bir
mirası olan o zor zamanlarla mukayesenin bir neticesi idi.
Şüphesiz ki Fransa haricî büyük bir tehlikeye maruz olma­
dığı, dahilde dahi memleketi didikliyen hizibler bulun­
madığı zaman kendisini kolaylıkla idare ediyordu. Fransa
mesut olmak için icap eden her şeye malikti. On ikinci
Louis'nin halkça sevilmesi, kısmen, müsait ahval ve şerait­
ten ileri geliyordu. Fransız monarşisi de, çağdaşların mütala­
asına göre, o zaman mevcut hükümetlerin en iyisi idi. Ken­
di ananeleri onu mutedil bir halde tutuyordu. Kulhğm teşek­
kül trzı mamlekete tabu olarak hürriyetler neşrediyordu.
Bourgogne, Bretanya gibi yeni ilhak ldilen vilâyetlerin örf
ve âdetlerine, masuniyetlerine riayet etmek lâzım geliyordu.
Hemen hemen bunlara muadil bir takım imtiyazlar da sair
vilâytlere teşmil olunuyordu. Avrupada bu vahdet ve tenev-
vü halitasını arzeden yegâne memleket Fransa idi. Fran-
sızlar. bugünkünden çok farklı siyasî ve sosyal şartlar için­
de, gıbtaya değer bir hayat sürdüler. Her sınıfın kendine
mahsus hukuku, ahkâmı vardı, fakat hiçbir sınıf kapalı bir
halde değildi. Rühban heyetine serbest serbest girmek ka­
bildi. Asalete gelince, burjuvazi mütemadi bir hareketle ora­
ya çıkmağa çalışıyordu. Asalet memlekete hizmet etmeyi
âdet ediyordu. Senyörlük hukuku gittikçe tahdid ediliyor,
FRANSA TARİHİ 127

usul ve kaide altına sokuluyor, gittikçe daha az ağır bir hal


alıyordu. Kanun örf ve âdetten çıkıyordu. Heyeti mecmua
öyle bir ahenk teşkil ediyordu ki her şeyi karma kanşık bir
memleketten gelmiş olan Machiavel'i bile hayran bırakıyor­
du. İtidal ve hissi selim noktasında birleşen Fransızlarla hükü­
metleri arasmda uygunluk gayet tamdı. O kadar fırtınalara
dayanmış olan Capetien monarşinin gayet derin kök sal­
masına ve Fransanın defaat ile ona avdet ederek uzun müd­
det sadık kalmasına akıl pekâlâ erer.
Maamafih, On ikinci Louis'nin hariçteki faaliyeti gayet
yolunda olmaktan çok uzaktı. Tekrar giriştiği İtalya harbi
Sekizinci Charles zamamndakinden daha fena bir şekil al­
dı. Kolay başlangıçlardan soma, Fransa İtalyan zorlukları
içine saplamp kaldı. İspanyollarla yahut Ispanyollara karşı
Maacimilien ile yahut Maximilien'e karşı, ikinci Jule ile ya­
hut ona karşı ittifaklar, birlikler her gün yapılıyor, bozulu­
yordu. On ikinci Louis Napoli kıralhğım İspanya kıralı ile
paylaştı. Soma, bu paylaşma dargınlık çıkardı. Cerignole'-
de mağlûb oldu. Bir müddet, Venedik cümhuriyetine karşı
imparator ve papa ile birleşti. On ikinci Louis çok geçme­
den İkinci Jule ile kavga çıkardı. İkinci Jule, Maximilien'i,
Ferdinand le Catholique'i, İngiltere kıralı Sekizinci Henri'yi,
İsviçrelileri ve Venedik cümhuriyetini Fransa aleyhinde bir­
leştirdi. Fransa o zamanki bütün Avrupa ile ihtilâf halinde
idi. Askeri kuvvetlerinin harikalarına, Gaston de Fobc'mn
Bonaparte'mkiler kadar yıldırım gibi olan seferlerine, bu
genç kumandanın ölümüne sebeb olan Ravenne zaferine rağ­
men, Fransa nihayet Novare muharebesinde İtalyayı kay­
betti (1513). Bu bir istilâ işareti oldu. Sekizinci Henri, Calais'-
ye bir ordu çıkardı. Burası İngilterenin Fransa topraklarında
elinde tutmakta olduğu müthiş bir limandı. İngilizler Tour-
nai'yi zaptettiler. Almanlar, imparator kuvvetleri, çoktanbe-
rı ilk defa olarak Fransada göründüler. Bize düşman kesilen
luvıcrelilerle birlikte Dijon'u muhasara ettiler. İsviçre kan­
128 FRANSA TARİHİ

tonları hürriyetleri için harbettikten sonra şimdi militarizme


sapıyorlardı. Çok şükür ki Fomoııe'danberi meşhur olan
«Fransız savleti* necatbahş bir korku tevlid ediyordu. İptida,
paraya pek düşkün olan İsviçreliler satın alındı. Soma Seki­
zinci Henri çabuk kazanılan paraya dayanamadı. On ikinci
Louis Papa onuncu Leon ile barışınca diğer müttefikler dağildı-
lar. Bu paürdıdan biraz soma kıral öldü. Fakat alâmet va­
himdi; bunu anlamadılar. «Halk babası» nın arkasından
göz yaşlan döken parlak ve mesud Fransa her zaman dü­
şünmesi icap eden şu hakikati düşünmedi: «unutma ki isti­
lâya uğrayabilirsin*.
SEKİZİNCİ BAB

Birinci Françoi ve ikinci Henri : Fransa,


Cermen İmparatorluğunun hegemonya­
sından kurtuluyor.

1515 tarihinde neşeli, şatarelli bir şey var. Başlayan sal­


tanat devri, Birinci François, bir artist kıral, inkişaf eden,
Lâtin dehâsını terakki ettiren, İtaiyanın muattar nefhası al­
tında «tekrar dirilen» Fransa, bu lüks, bu yaşama zevki:
ns kadar çok vaidler! Halbuki asır yeni yeni felâketlerle
dolu hüzünlü bir asu olacaktı. Bize hem harici hem dahilî
harbler getiriyordu. Bu asula beraber yalnız Charles - Quint
doğmadı; aynı zamanda siyasî bir inkılâb olacak dinî bir
inkılâb da vücuda gelmek üzere idi. Bu Fransızlan nifak ve
tefrikaya düşürecek ve bu yüzden Fransayı ecnebi istilâsına
açık bırakacaktı.
On ikinci Louis'nin yeğeni kendisine halef elduğu zaman
bu felâketleri tahmin etmeğe imkân yoktu. Fransa İtalya
harblerine doymuş değildL On ikinci Louis'nin ölümünün a-
'ofesinde, Milan'ı tekrar zaptetmeğe hazulamyordu. Genç­
liğine ve kendisini göstermek arzusuna rağmen ihtiyatkâr
olan Birinci François bu defa bir ittifaktan korkulmamasını
temin ettikten soma Alp dağlarım cesurane geçti. Orada
nıoftuh bir memlekette gibi bulunan isviçrelilerle karşılaş­
makta gecikmedi. Hürriyet uğrundaki harblerinden sarhoş
ol çırak harb keyfine düşmüş ve mazlum iken zalim mevkiine
çıkmış bu kantonların ne garib bir tarihi var. Bu tarih yirmi
130 FRANSA TARİHİ

defa tekerrür etti; halâs olan bütün kavimlerin tarihi budur.


İsviçreliler pek çetin askerdiler. Birinci François, iki gün sü­
ren bir muharebeden soma onları Marignan'da firara mec­
bur ettiğinden dolayı mağrur olabilir. Bu muharebede Mi-
lan'ı ve Papa ile barışmayı kazandı. Bu ilk »Concordat»
dır ki; İnkılâba kadar devam edecektir. Birinci François
mağlûb ettiklerinin hürmet ve takdirini de kazandı. İsviçe
kantonlarile Fribourg'da ebedî bir sulh imzalandı. Tarihde
görülmemiş bir misal olmak üzere, iki taraf da misaka riayet
ettiler.
Bütün Avrupa için bir harb sahası olan Lombardiya
üçüncü defa olarak fethedilmişti. Bu ileri mevkiin zaptı baş­
ka birinin orasmı ele geçirmesine mâni olmaktan başka
neye yarardı? O zamanlar, müthiş bir kudretin büyümeğe
başladığı görülüyordu. Fakir Habsbourg hanedanı sabırla
hareket etmenin ve mahir an e izdivaçlar yapmanın semere­
lerini topluyordu. Mcocimilien'in ve Marie le Bourgogne'un
torunu muazzam bir mirasa konmuştu. Felemengi, Avustur­
ya Arşidüklüğünü, İspanyayı ve İspanya dolayısile Napoli-
yi ve Amerikanın yeni hâzinelerini ele geçiriyordu. Ne ek­
siği kalıyordu? Büyük babası gibi, imparator olmak ve,
müntahab bir imparatorun istifade edebileceği kadar, Al-
manyadan istifade etmek.
Maximilien 1519 tarihinde öldü. Bu müthiş büyümeye
mâni olmak için, Birinci François, Charles d'Autriche’e kar­
şı imparatorluğa namzedliğini koymayı düşündü. Neden
olmasın? Alman müntehibleri reylerini hür surette verebi­
lirlerdi. Bazılan bizim dostlanmızdı, bazılan satılıktı. İki kıral
arasındaki intihab mücadelesi, sanki bir şato mevzuubahis-
miş gibi, o tarzda vukua geldi. Yalnız bir kaç prens münte-
hib sıfatım haiz olmakla beraber, efkân umumiyenin de
ehemmiyeti vardı, o da reyler üzerinde tesir icra edecekti.
Alman meyhanelerinde Birinci François aleyhinde propa­
gandalar yaptılar. İki rakib parayı, reklâmı, vâdleri hattâ
FRANSA TARİHİ 131

iftiraları bile esirgemediler. Fransız namzedin altınına kar­


şı mücadele için, büyük Augsbourg bankerleri Fuzgger'ler
AvusturyalI hükümdarın değil Anvers dolayısile Almanya
ticaretini elinde tutan hükümdarın imdadına koştular. Ban­
ka muamelesi muvaffakiyet temin etti. Rey neticesinde
Charles kazandı. O müthiş kudret teessüs etmişti; Almanya
ile İspanya birleşmişti. Fakat, birkaç ay soma. Luther Wit-
tenberg'de Papanın emirnamesini yakıyordu. Almanya
Fransandan evvel din harblerine dalacaktı. Fransa bundan
istifade yolunu bulacaktı. Charles - Quint'in tahayyül ettiği
veçhile, müttehid ve imparatorun gerçekten hâkimiyeti altm­
da bir Almanya belki de bizim için ölüm olacaktı.
Her halde, boğulacaktık. Fransa şimalde, şarkta, Pirene-
lerde muhasara altmda idi. Fransayı, birçok bahaneler al­
tında, İtalya tarafından serbest bir hava almağa kendisini
muannidane sürükleyen sevkitabüyi nihayet anlıyoruz. Ni-
zâ neden içtinabı imkânsız bulunuyordu? Charles - Quint'-
in kâfi derecede arazisi mi yoktu? EUndeküerle memnun ola­
maz mıydı? Kavimlerin hayatı sanki sabit kanunlara malik­
tir. Bu, Avrupa için büyük bir hâkimiyete katlanmamaktn.
Carolingien imparatorluğunun sukutundanberi böyle oldu.
Almanya için, kuvvetlenir kuvvetlenmez komşularım istilâ
ötmek bir kanundur. Bu daima görüldü. Fransa için, Şarkta.
Cermanizmin hak iddia etmekten hah kalmadığı arazide
n.işkûk hududlara malik olmak bir kanundur. Charles -
Qjint'in imparatorluğu gayet vâsi idi. Bu kadan manasız
bir şeydi. Fransa o zaman olduğu gibi kalsaydı ne kadar
• ..-iği olacaktı. O kadar terakkiye rağmen gene natamam
hulunacaktı. Dunkeraue, Verdim, Nancy, Besançon hâlâ
Ivıdudlanmızm dışında idiler. Vaktile kendilerinden ayn bu­
lunmuş olduğumuzu bugün aklımıza sığduamayacağımız
b 1 şehirlerden Fransa vazgeçebüir miydi? Binaenaleyh,
bavlıyacak harb için kuşağımızı sıkıp hazırlanmak lâzımdı,
îki muanz, bu harbin vahim olacağını hissetti; ikisi de
132 FRANSA TARİHİ

şansı kendi tarafına temin etmeğe çalıştı, ikisi de müttefik


aradılar. Bizim için tehlike hep aynı idi. Bu, İngilterenin gi­
receği bir müttefikler heyetile karşılaşmamız idi. Çünkü İn­
giltere Calais hasebüe Fransaya açık bir kapıye malikti.
Neticeyi tayin edecek adam Sekizinci Henri idi. Kendisi de
bunu biliyordu. O da düşünüyordu. İmparator, İspanya kı­
ralı, Avnıpada hâkim kesilirse İngiltere için bu vahim bir
vaziyet ihdas eimiyecek miydi? Sekizinci Henri, Birinci
François'mn kendisine tabasbusta bulunmasına müsait dav­
randı. O da kiralın nazırı Wolsey'i kazanmak, gözlerini ka­
maştırmak istedi. Hattâ meşhur Camp du Drap d'Or mülâ-
katında Ingiliz nazırını celbe bizzat teşebbüs etti. İngiliz hü­
kümdarı, Charles - Quint'in de yüzüne gülüyordu. Nihayet
imparator tarafım tercih etti. O da vâd hususunda hiç ha­
sis davranmamıştı. Esasen, İngiltere Fransadan tardedilmiş
olmanın acısını bir türlü unutamıyordu. Fransayı parçala­
mak saati hülûl etmiş gibi görünüyordu. Bunun üzerine,
Ingüterenin ittifakına güvenen Charles - Quint artık tered­
düdü bıraktı. 1521 senesinde, Fransa ile Avusturya haneda­
nı, yani Fransa üe Almanya arasındaki mücadele başladı.
Bu mücadele, muhtelif şekiller altında, zamanımıza kadar
devam etmiştir ve ihtimalki de bitmemiştir.
Düşman, Fransaya galebe çalmak için, daima bizim a-
ramızda kendisine müttefikler bulmak lâzım geldiğini takdir
etmiştir. Fakat eski hizibler ortadan kalkmışü, yenileri de
teşekkül etmemişti. On birinci Louis'nin mağlûb ettiği büyük
feodallerden yalnız bir mümessil kalıyordu. O da hıyanet
etti. Gayrimemnun bir harisicah olan duc - connetable de
Eourbon, kıral hanedanına mensub bulunmakla beraber.
Devletin emniyetine karşı ecnebi düşmanla birleşmek cüre­
tini gösterdi. Bu vahim bir komplo idi. Çünkü düka aile sıh­
riyetleri, vâsi malikâneleri dolcryısile pek kuvvetli olduğu
gibi, «connetable* sıfatile de kıraldan evvel ordunun şefi
idi. Birinci François seri ve azimli davrandı. «Altıncı Charles
FRANSA TARİHİ 133

zamanlan bir daha görülmiyecektir» diyordu. Connetable'*


m suç ortaklannın tevkifini emretti. Pek güvenilemiyecek
olan Paris parlementosuna bizzat riyaset ederek mahkeme
ye bir göz dağı verdi. Connetable kaçmağa muvaffak oldu
ve artık Fransaya karşı silâh kullanmağa başladı. Vatana
karşı bu hiyanetin verdiği nefret iyi bir alâmetti. Harbin lü­
zum gösterdiği para fedakârlıklarından, vergüerden müte-
vellid memnuniyetsizlikleri bastudı.
Bütün hududlanmızda harbediliyordu. Fransa, üçüncü
defa olarak Milanais'yi kaybedince, tedafüi bir vaziyette
kalmağa mecbur oldu. Artık Fransa hesabma bir istilâ har­
bi mevzuubahis değildi. Düşmanı Alplardan uzak tutmak
ve İtalyayı düşman ile bizim aramızda bulundurmak düşü­
nülüyordu. Fakat buna imkân kalmamıştı. O zaman, Fran­
sa büyük bir tehlikeye maruz kaldı. Etrafındaki ihata çem­
beri darlaşıyordu. Hariçten bakanlar, Fransayı mahvolmuş
sandüar. Muhasara altındaki Paris alelâcele etrafına siper­
ler yapmağa mecbur oldu. Çok şükür ki imparatorluk kuv­
vetleri Chmpagne'de mağlûb edilerek durduruldular. Müt­
tefikinden memnun olmayan Sekizinci Henri, pek fazla ileri
gitmekten korkarak geri çekildi. Bu tehlike ile aynı zamanda
mutad tehlikeden de kurtulmuştuk: dahilde hiycmet. Mem­
leketin manevi vahdetine artık güvenilebilirdi.
Buna da ihtiyaç vardı. Charles - Quint hücumlanm teş-
did etmeğe karar vermişti. Fransız generalleri İtalyayı kur­
tarmağa gene teşebbüs ettiler. Sekiz ay harbden soma, ricat
•tmek zarureti hasıl oldu. Bu defa cenup yolu istilâya açıktı.
İmparatorluk kuvvetleri, başlarında Bourbon dukası olmak
üzere, Provence'a girdiler ve Marsüyayı muhasara ettiler.
Şohrin mukavemeti Kuala bir ordu ile imdada koşmak im­
kânını verdi. Düşman muhasarayı kaldırmağa, alelâcele
hcal etmeğe ve tekrar İtalyaya geçmeğe mecbur oldu. Kual
İtalyada kendisinin muzaffer olacağı ümidine düştü. Fakat
zttlrt yerine hezimet buldu. Pavie önünde tali değişti (1525);
134 FRANSA TARİHİ

Kıral, vaktile Poitiers'de Jean le Bon'un başına geldiği gibi,


düşmanın eline esir düştü. Birinci François'nm kendisi de
söyledi: elinde hayatı ile şereften başka bir şey kalmamıştı.
Charles - Quint'in kıralı ele geçirmekle Fransayı da ele
geçirmiş zannettiğinde şüphe yoktur. Üçüncü Edouard da
Poitiers'den sonra böyle yapmıştı. Fakat bu defa Fransada
ne karışıklık çıktı, ne hıyanet. Halkm hissiyatı böyle şeyle­
re tahammül edemezdi. Vakıa niyabeti kiralın anası Louise
de Savoie'mn elinden almak için bir komplo görüldü ise de
akim kaldı. Bazı entrikacılar ve düşmanın ajanlan Pariste
Bourgogne partisi uyandırmak ve eski malikânelerinde
Bourgogne dükasma taraftar bulmak istedüerse de bu da
boşa çıktı. Naibei hükümet Muhtelif Sınıflar Meclisini topla­
maktan müçtenib bulundu. Vaktile çıkmış olan bir Etien
Marcel kâfi idi. Naibei hükümetin tesadüf ettiği yegâne mu­
halefet kanunî bir muhalefet oldu ki bu da vaktile Bourbon
dükasma merbutiyet beslemiş olan ve o dakikada da ihti­
mal ki besliyen Paris parlementosundan geldi. Bu hadise
üzerinde biraz tevakkuf edilmeğe değer. Çünkü sonra vukua
gelecek birçok hadiseleri evvelden haber veriyordu.
Adlî bir heyet olan Parlemento. salâhiyetleri icabı, si­
yasi bir mahiyet almıştı. Kiralın fermanlarım tescile memur
olan Parlemento bunlan tetkik eder ve bu suretle teşriî kuv­
vete de iştirak eylemiş bulunurdu. Parlementoda an'aneler
ve mezhebler teşekkül etmişti. Muaheze hakkını haiz olan
Parlemento hükümeti tenkid ediyor, lberal bir tavır takmı­
yordu. Concordat münasebetile evvelce de bir ihtilâf çık­
mıştı. Parlemento Papalık ile bu muahedeyi hem Galikan
kilisesinin hürriyetlerine muğayir buluyor, hem kilise «be-
nefice» lerinin tevcihi hususunu Kirala bıraktığı için Kiralın
otoritesini pek fazla kuvvetlendirir telâkki ediyordu. Parle­
mento kiralın arzusu karşısında iğilmeğe mecbur olmuştu.
Fakat prensipine bağlı kalıyor ve Concordato'yu müzakere
etmiş olan şansölye Duprcrt'ya kin besliyordu. Mazarin za-
FRANSA TARİHİ 135

mamnda Parlementonun başvekile böyle muhalefetini gö­


receğiz. Pavie'den sonra Parisin yüksek hâkimleri intikam­
larını almak, mağlûbiyetlerimizden maliyecileri ve yaptık­
ları irtikâblan itham ederek halkın teveccühünü kazanmak
için fırsaü münasip gördüler. Fakat, daha mühimmi Parle-
mento Fransada zuhur etmeğe başlayan din ıslahatçıları
- yani mülhidler - hakkında hükümetin takibatta bulunma­
masından dolayı şikâyet ediyordu. Protestanlığa karşı mu­
kavemet Reformaya lâkayd kalan hükümetten değil, efkâ­
rı umumiyenin bir organından çıkıyordu. On yedinci asra
kadar böyle olacakür. Din harblerinin esaslı vasfa işte ken­
disini gösteriyordu. Bu harblerde katolikler tarafında muka­
vemet kendikendiliğinden vücud bulmuştu. Monarşi bir ha­
kem rolünü oynamak istiyordu.
O şuada, müdafaa edüecek başka menfaatler, başka
meşgaleler vardı. En esaslısı, kuahn esareü esnasında Fran­
samn sakin ve müttehid kalması idi. Böyle olursa kıralı esir
tutmak imparatorun hiçbir işine yaramazdı. Paristeki o ihti­
lâller ve anarşi olmasaydı, vaktiyle kual Jean'a imza ettiril­
miş olan muahede hiç hükümsüz kalmıyacak mıydı? Charles-
Quint Birinci François'yı pek ağır şartlar pahasma serbest
birakmak istiyordu. Vaktile le Temeraire'e ait olan bütün yer­
ler kendisine buakılmah idi. Sekizinci Henri'ye Normandiya,
Guyenne ve Gaskonya verilmeli idi. Bourbon dükası da
Dauphine'yi ve Provence'ı alacaktı. Birinci François: «Bunu
yapmaktan ise ölmek hayuhdu» diyordu. Charles - Quint
esirini buakmıyor, fakat işler ilerlemiş olmuyordu. Kendisi
hakkında nefreti celbediyor, hattâ biraz gülünç oluyordu.
İngiltere kualı düşünmeğe başlamışü. İmparatorun pek faz­
la kuvvet kesbettiğini, vâdlerini pek tutmadığım, az para
verdiğini, Avam Kamarasımn hiç olmazsa para istediğini
gozönünde tutuyordu. Neibei hükümet bu parayı teklif et-
mek maharetinde bulundu. Fransa zengindi, tam vaktinde
136 FRANSA TARİHİ

para harcetmesini biliyordu. İki milyon altm «ecu» ye Se­


kizinci Henri müttefik değiştirdi.
Charles - Quint elinde tuttuğu esirden artık ancak bir
suıetle istifade edebilirdi. O da kiralın gaybubeti uzadıkça
Fransada asayişin bozulması korkusunun Fransızlarca dü­
şünülmesi, bir yorgunluk ve bıkkınlık hissedilmesi suretile
vukua gelebilirdi. Birinci François Madrid muahedesini ka­
bul ile iki oğlunu düşmanına rehine diye verdL Fakat ceb­
ren imza edilen bu muahedenamenin keenlemyekün olaca­
ğım evvelden haber vermekte kusur etmedi. Charls - Quint
Bourgogne'ı da istemişti. Fransaya avdet eden kıral Bour­
gogne murahhaslarından Fransız kalmak istiyenleri hak­
kında beyanat ile karşılandı. Cognac'da akdedilen bir mec­
lis kıralhğın bir vüâyetini terketmek kiralın salâhiyeti da­
hilinde olmadığını ilân etti (1526).
Hakikatte, Charles - Quint yaptığı muahedenin hüküm­
süz kalacağım bilmiyor değüdi. Fakat müşkül bir vaziyetten
çıkmak mecburiyetinde idi. Pek fazla geniş olan imparator­
luğu içinde zorluklar eksik olmuyordu. Nerede hükümdar
ise orada sanki yabancı gibi idi. Ispanya bu Flaman'ı sev­
miyordu. Orada communeros'lann bir isyanını tenkil mec­
buriyetinde kalmıştı. Flandre - Belgigue ise bu İspanyolu
sevmiyordu. Almanyamn bir kısmı Luther tarafına geçmişti.
Protestan prensler istiklâllerim, Cermen hürriyetlerini impa­
ratorun tevhid tasavvurlarına karşı müdafaa ediyorlardı.
Soma, Türkler vardı ki Macaristan tarafından imparatorluğu
tehdid ederek Viyananın yolunu tutmuşlardı. Fransa Cer­
men kuvvetine karşı kendisini müdafaa için daima Orta Av-
rupada ve Şarki Avrupada kendisine müttefikler anyacak-
tır. Protestan prensleri, Türkler birer müttefik halinde ortaya
çıkıyorlardı. Bir siyaset, muvazene siyaseti taslak halinde
vücud buldu.
Birinci François. Pavie hezimeti akşamı kendi yüzüğü­
FRANSA TARİHİ 137

nü gizlice Süleymana yollamışta. Sultan üe veziri İbrahim


bu işaretin manasım anladılar. Fransa ile Türkiye arasın­
daki münasebetler eski idi. Jacques Coeur ve Birinci Charles
zamanından başlamıştı. Fakat, bunlar ticarî münasebetlerdi.
Türklerin müttefiki olmak: kiralın böyle bir adım atabilme­
si için, bir zaruret ve mecburiyet lâzımdı. Birinci François
Venediklilere: «Türkler imparatoru meşgul ediyorlar ve bü­
tün prensleri emniyet altmda bulunduruyorlar» diyordu.
O bu kadarla kalmıyarak daha ileri gidecekti. Çünkü düş­
manına karşı Cezayir korsanlarını bile saldırtacakü. Kâfirler­
le bu ittifak hiristiyanlık fikrinin sonu demekti. Bu ittifak
mevcut olduğu nisbette, Avrupa milletleri arasındaki o ka­
dar harblere dayanabildiği nisbette, hıristiyan Cümhuriyet
mefhumu ortadan kalkmıştı. Buna Cermenlik sebeb oldu.
Çünkü Fransayı bir hayat ve memat meselesi karşısında bı­
rakarak kendisini müdafaa iztıranna soktu. Bu harb kefa­
reti imkânı olmayan bir takım harblerin başlangıcı idi. Bu
harblerde ihtiyar Avrupa bir çok delfalar boğulup gidecek
ve yeni istihalelere girecekti. Pek hıristiyan kual (le roi Tres
Chretien) yüzüğünü Süleymana yolluyordu. Fakat çok geç­
meden (çünkü kabulüne imkân olmayan o Madrid muahe-
denamesinin Birinci François tarafından reddi harbi tekrar
açmıştı), katolik bir hükümdar olan Charles - Quint Romayı
kendisinin karma karışık ordusuna, Vandal'lara. ve Goth'-
lara teslim ediyordu. Romanın yağması fena bir alâmet diye
bütün Avrupayı dehşet içinde buaktı (1527). Memleketine
karşı unutulmaz bir mürted sima olan Connetable de Bour-
l>on bu yağma esnasmda telef olmuştur. Roma vahdetinin
bir hatnası olan o uzak huistiyanlık ihtimal ki boş bir ze-
habdan ibaretti. Fakat bu vakadan sonra artık boş bir
hülya haline düştü.
Bunu takib edecek gayet karışık vakalar, bir taraftan
yopılıp bir taraftan bozulacak mütarekeler, akdedilip der­
lini fesholunacak ittifaklar arasında biraz vuzuh ile ahvali
138 FRANSA TARİHİ

takib edebilmek için elde bir rehber ip lâzımdır. Birinci


François nasıl oldu da iki defa Charles - Quint ile banştı?
Bunun birincisi Cambrai muahedesi ile vukua geldi ve re­
hine olan oğullan Kirala iade edildi. İkincisi o kadar gale­
yanla vuku buldu ki İmparator Fransaya geldi ve parlak
bir surette kabul olundu. Buna akıl erdirmek için ahval ve
vakayiin basit olmadıklannı düşünmek icab eder. Nazariyat­
ta, Charles - Quint'i yıkmak için, Süleyman üe ve Almanya
protestanlarile birleşmek kolaydı. Fakat Avrupada istüâlan
gittikçe artan, muttasıl üerleyen Türklerle bu ittifak bir re­
zalet teşkil ediyordu. Charles - Quint bu korkulan ve bu is-
tikrahlan Birinci François aleyhinde istismar ediyordu. Bi­
rinci François kurnazlık etmek, tatmin etmek, izahat vermek
için Charles - Quint'e katolikliğin müdafii rolünü bırakamaz­
dı. Almanyamn proteston prenslerine gelince Smalkalde'de
imparator aleyhinde ittifak ettikleri halde Alman oldukian-
m haürladıklan oluyordu. Türkler Viyanayı tehdid ederken
onlan Avusturya cihetinde Türklerin hücumuna karşı Cha­
rles - Quint'in müdafaa ettiğini görüyorlardı.
Birinci François'nm mevkii yalnız Avrupada zor değüdi.
Fransada da zordu. Alman protestanlarile ittifak Fransada
da bir protestanlık vücud bulduğu dakikadan itibaren, bir
dahili siyaset meselesi oluyordu. Bizde Reforma hareketi zu­
hur ettiği vakit, Birinci François'nm mesleği hakkında söyle­
nebilecek en hafif söz müsamahakâr davranıyordu demek­
ten ibaret kalabilirdi. Hemşiresi okumuş mistik Marguerite de
Navarre, Clement Marot'nun muhibbesi, bu yeniliğe taraf­
tardı. Kıral büe, Reforma kendisinin Almanyada işine ya­
radığı için, Fransada onu fena bir nazarla görmüyordu. Pro-
testanlardan bir çoğunu himaye etti ve kurtardı, müsaade-
kâriık lehinde müdahalede bulundu. Fakat, yukanda da
gördük, Reforma tarafdarlannm aleyhinde bulunan efkân
umumiye idi. Protestan propagandası büyüyor, cüret bu­
luyor, mutaassıblan ve resimleri parçalıyan mensublan o­
FRANSA TARİHİ 139

luyordu. Meryemin heykeilerini kudılar. «Mes» aleyhinde


bir levhayı tâ kualın kapısına mıhladılar. Propagandacıla­
rın mutad surette düştükleri hata kendilerinin aleyhinde bu­
lunmayanları lekelemek ve zor mevkie düşürmektir. Birinci
François böyle bir vaziyete düşmek istemiyordu ve istemez­
di. Biraz sonra katolik birliği diye ortaya çıkacak teşekkü­
lün vücud bulmak üzere olduğu hissolunuyordu. Birinci
François Reforma taraf darlarının, kendisini ele geçirmek
için beceriksizce hareketlerde bulunduklarım gördü. Şiddetli
bir muamele yapmadan onlann araşma katılmamış oldu­
ğunu gösterdi. Protestan tarihçiler onun hakkında daima
munsii davranmışlardu. Hattâ kendisile halefleri arasında
bir mukayese yürüttükleri zaman büe.
Dahildeki bu din harbi başlangıçlarının kualın harici
siyasetine zorluk ihdas etmiş olacağım anlamak kolaydu.
Şüphesiz ki Fransa kıralı ile o zaman Roma ile mücadele
halinde bulunan Sekizinci Henri'den ve Alman protestan-
lanndan mürekkeb bir ittifak Charles - Quint için korkula­
cak bir şey olurdu. Büyük ekseriyeti katolik olan Fransada
eğer Birinci François Reforma kualı olsaydı bu. ittifak ehem­
miyet iktisab edemezdi. Doğrudan doğruya mülhidlerin ta­
rafım ütizam etmek, o zamanki ruhî hâlete göre, ihtimalki
bir ihtilâl tehlikesini göze almak olurdu. Maamafih, Fransız­
ların protesatnlığm intişarına karşı çok kere şedid surette
gösterdikleri mukavemet Alman müttefiklerimizi soğutuyor­
du. İşte Birinci François'mn politikasında 1538 tarihinden
itibaren göze çarpan dalgalanmaların hikmeti budur.
Fakat Avusturya hanedanı ile Fransa arasmda samimî,
devamlı bir banşa, imparator Avrupanın istiklâl ve emni­
yetini tehdit ettikçe, imkân yoktu. Harb tekrar başladı ve
bu defa hiçbir netice elde edüemedi. İmparatorluk kuvvet­
leri İtalyada Cerisoles'de mağlûb olmakla beraber, Şimal­
den Fransayı istilâ etmişlerdi. Sulh Paristen on beş fersah
mesafede. Crepv - en - Laonnais'd e imzalandı (1544). Bu bir
140 FRANSA TARİHİ

sulh değildi, diğerlerine benzer muvakkat bir mütareke idi


ki hiçbir şeyi halletmiyordu ve efkân umumiye de zelilâne
buluyordu. Halk nezdinde teveccüh kazanmağa ehemmiyet
veren veliahd, Madrid muahedesi hakkında babasının yap­
tığı gibi, kıral olursa Crepy muahedesini tanımıyacağını
noter önünde temin etti. Birinci François ölünce, Fransa ile
imparator arasında yeni muhasamalara hazırlanmağa baş­
ladı.
İkinci Henri'nin tahta çıktığı 1547 tarihinde hazırlanan,
vücuda getirilen şey bir siyaset idi. Muhakkak ki Alman iş­
leri en mühim işlerdi. Şark hududlanmız da öyle. İtalya i-
kinci derecede bir sahneden ibaretti. Fransa gayretini kime
karşı sarf edecekti? Cermen imparatorluğuna karşı. Onun
için orada harekete geçmeli. Kabil olursa bu imparatorluğu
parçalamalı idi. İçtinabı imkânsız olan harbin neticelerine
gelince, bunlar nerde elde edilebilirdi? İmparatorluğu Fran­
sadan ayıran hat üzerinde, Latharingia'da. Carolingien'le-
rin paylaşması beş yüz senedenberi bizi oradan uzak tutuyor­
du. Avusturya hanedanına yani Almanyaya karşı mücade­
le Fransayı Rhin tarafında hududlanm tekrar elde etmeğe
sevkediyordu. Vahdetimizin henüz gayet kusurlu olduğu
noktalarda nihayete erdirilmesi İkinci Henri zamanında ga­
yet vazıh bir emel helme girdi.
Yeni saltanat devrinin başlangıcında, Almanya haber­
leri bizim için fena idi. Charles - Quint Prusya kırallanmn
ancak dört asır soma elde edecekleri şeye teşebbüs ediyor,
müttehid bir Almanyada hâkim olmak, intihab üzerine mü­
esses imparatorluğu irsî monarşi haline sokmak istiyordu.
Almanya o vakitler prensliklerden ve hür şehirlerden mü-
rekkeb bir mozayikti. Bulle d'Or ile taayyün eden anaya­
sası hem aristokratik hem cümhuriyetçi idi. Charles - Quint
iptida şehirleri istiklâllerinden mahrum etmekten işe başla­
dı. Sonra prenslere geçti. İkinci Henri'nin tahta çıktığı sene,
Saksonya müntehibini Muhlberg'de mağlûb etti. Dışarıdan
FRANSA TARİHİ 141
bir yardim olmazsa Alman prensleri mağlûb olacaklar,
Avusturya hanedanı Almanyayı birleştirecek ve idaresi al­
tına alacaktı. O zaman, Charles • Quint Avrupaya hâkim
olmak yolundaki hulyasım fiile çıkarmağa pek yakınlaşa­
caktı. Bu tehlikenin önüne geçmek için acele etmek lâzımdı.
Fransız diplomasisi Türkler nezdinde, Venedik cumhuriyeti
nezdinde, İtalyan prensleri nezdinde, Alman prensleri nez­
dinde, hasılı imparatora düşman gördüğü yerlerin hepsin­
de faaliyete geçti.
Bizim için müsait bir hal Reformamn henüz Fransayı
ciddi surette karıştırmamış olması idi. Halbuki Almanya ile
İngiltere din ihtilâfları yüzünden nifak ve şikak içinde idiler.
Bu sebeble İngiltere Avrupa kıtası işlerine müdahaleden
âciz kaldı. Fransız politikası bir tarafta Alman protestanla-
riie elbirliği ederken İngiltere de katoliklere müzaheret gös­
teriyordu. Biraz soma Fransada mühim bir rol oymyacak
olan ve daha o zamanlar bile nüfuzlu bulunan Lorraine
hanedanına mensub Guise'lerin bir hemşiresi Iskoçya kırah
ile evlenmişti. Kızı Marie Stuart'ı Altıncı Edouard istiyordu.
Marie Fransaya getirildi, veliahde vardı. İkinci Philippe de
Marie Tudor'la evleniyordu. Fransa ve İspanya, din harbleri
yüzünden nifaka düşmüş olan Ingilterede katoliklik sayesin­
de nüfuz sahibi olmağa ayni veçhile çalışıyorlardı. Bizim
için, bu dinî ve siyasi mücadelelerin temin ettiği fayda İn­
gilizleri korkulu bir kuvvet olmaktan uzak bırakmaları idi.
Son hükümdarın son zamanlarında elden çıkan Baulogne
tekrar alındı ve Calais'nin de ele geçirilmesine intizar edil­
meğe başlandı.
ikinci Henri imparatorla muhasamaya tekrar başlama­
yı geciktirmekte haklı idi. Charles - Quint'in büyük siyasî
omeli manialara tesadüf ediyordu. Ailesinin Alman kolu
imparatorluğun oğlu İspanya Kıralı ikinci Philippe'e geç­
mesini istemiyordu. Alman protestanlan ile prensleri, mağ-
1ıib.yetlerine rağmen, mukavemet gösetriyorlardı. Bizim a-
142 FRANSA TARİHİ

janlanmızın büyük faaliyeti neticesinde, bunlar gizli Cham-


bord muahedesini imzaladılar ve bizim müttefiklerimiz hali­
ne geldiler. İkinci Hemi Cermen hürriyetleri müdafii ünva-
nmı aldı. Bu siyasetin düsturunu Marillak tesbit etti: «At­
man işlerini mümkün olduğu kadar kanşık ve zor bir vazi­
yette tutmak». İkinci Henri bunu «grabuge» [patırdı] keli-
mesile tercüme etti. Protestan prensleri kiralın Cambrai.
Metz, Toul, ve Verdun üzerindeki hukukunu tanımışlardı.
Herkesin içtinabı imkânsız diye hissettiği harb için her şey
hazıdı (1552).
Fransa Kıralı fransızca ve almanca bir beyanname üe
bu harbin mukadderatım vücuda getirdi. Beyannamede iki
hançer arasmda bir firijyen külâhı vardı, bir de şiar: «hür­
riyet». Fransız monarşisi Almanyada cümhuriyet propagan­
dası yapıyordu. Toul kapılarını açtı. Metz ile Verdun zapte-
dildi. Fransız ordusu tâ Rhin kıyılarında kendisini gösterdi
ve atlanna nehirden su içirdi. Bu sırada, Saksonya müttefiki
tarafından mağlûb edilen Charles - Quint onun eline düş­
mek tehlikesini atlatmıştı. Almanya imparatorun elinden
kaçmak üzereydi. Protestanlarla Passau uzlaşmasını akde
müsaraat gösterdi. Cermen hürriyetlerini tanıyordu. Soma,
Almanyada sulhun temin edildiği zannile, Metz’i istirdad et­
mek istedi. Duc de Guis hemen buraya koşup kaleye ka­
pandı, şehri müdafaaya hazır bir hale soktu ve, iki ay mu­
hasaradan sonra. Charles - Quint'i çekilmeğe mecbur etti
(1553). Bu. François de Guis için şahsî bir zaferdi. Cüretkâ-
rane bir hücum ile Calais'yi de zaptedince bu zaferi parlak
bir surette tamamlayacaktı. Guise'in halk arasındaki şöh­
reti ve mergubiyeti gayet muazzamdı. Dâhi bir asker zuhur
etmişti. Bu büyük kumandan, bir partinin şefi, siyasî bir
kudret olacaktı. Bir aralık kudreti kıralınkinden büe fazlala-
şacaktı. Hükümetin zafı ve demagoji başladığı vakit askeri
şan ve şeref ona ve oğluna bir nevi diktatörlük temin etti.
Harb İtalyada ve Fransanın şimalinde beş senedir uza­
FRANSA TARİHİ 143

dığı halde imparator bir netice elde edememişti. Artık hiçbir


şeyde muvaffak olamıyordu. Almanyada, protestanlar ce­
saretleniyorlar ve ona yeni şartlar kabul ettiriyorlardı. Her
Alman devletinin din meselesinde hâkimiyeti kabul olunun­
ca, vahdet hayalî bir hale girmişti. Bunun üzerine Charles -
Quint'in ümidi kınlarak hülyasından vazgeçmeğe mecbur
oldu, oğluna imparatorluk tacım bile intikal ettirmeğe mu­
vaffak olamıyarak tahtından çekilmeğe karar verdi (1556).
Fransa kıralım gizli gizli sevindiren bu ihtiyari ricat ile mu-
vaffakiyetsizliğini ilân elmiş oluyordu. Vakıâ, oğlu ikinci
Philippe Felemenk ile İspanyaya sahipti. İmparatorluğun
elden gitmesine karşı teselli makamında Marie Tudor ile
evlendi. Babasının plânlarım ele alacak, onun gibi kendisi
de Avrupaya hâkim olmağa kalkacaktı. Fakat bu işe daha
fena şerait altmda başlıyacaktı. Avusturya hanedanı aleyhin­
deki mücadelenin birinci kısmı Fransa lehine nihayetleni­
yordu.
Bu yeni bir takım hâdiseler tevlid etmekten hali kalma­
dı. ikinci Philippe harbe tekrar başlamıştı. Marie Tudor’un
tngilizlerile Scrvoie dukası onunla beraberdi. Bu defa düş­
man Metz'i ihmal ile ilk defa olarak, Felemenk hududlann-
dan Fransaya girdi. Savoie dükası süratli bir yürüyüşle
Saint - Quintin’e kadar geldi. Burasım Coligny müdafaa edi­
yordu. Şehrin muhasarasını kaldırmak için connetable de
Monlmorency'nin bir teşebbüsü muvaffakiyetsizlikle nihayet
I uldu: Fransız ordusu ezüdi. Paris yolu açıldı. Yalnız bu da­
kikada İkinci Philippe'in tereddüdü, mesut bir seferin seme-
rolerini tehlikeye atmck korkusu bizi daha fena bir felâket­
ler» kurtarabildi. İtalyada muharebe ile meşgul duc de Guise
alelacele çağrılarak «iieutenant general» tayin edildi. Bu
büyük kumandanda bir siyaset ruhu vardı. Fransayı endişe­
li. yorgun, kuvvei maneviyesi fena gördü. Efkân umumiyeye
can vermek için büyük bir darbe indirmek lâzımdı. Fran­
sa « ie Guise Calais'yi düşündü. Bu İngiltere için pek kıy­
144 FRANSA TARİHİ

metli bir mevkiydi ve Fransa toprağı içinde malik olduğu


son parçaydı. Şehir, fevkalâde bir cüret ve muvaffakiyet üe
bir kaç gün içinde zaptolundu (1558). Metz'in muhafızı, Ca-
lais'nin halâskân olan Guise artık mukavemet kabul etmez
bir kuvvetti. Bu sırada Saint - Quentin mağlûbu olup kardeşi
Dandelot ile birlikte Reformaya temayül gösteren rakibi
Coligny esaret hüzünleri içinde yaşıyordu. Katolik davası­
nın şampiyonluğunu deruhde edecek kimse ile proteston
davasının şampiyonu olacak adam arasında daha o zaman­
dan şanslar müsavi değildi.
Duc de Guise, Fmsanın işlerini düzelttikten soma, sulha
imkân oldu. Bu bir tasfiye sulhu idi. Her taraftan artık daha
fazlasına dayamlamıyordu. Marie Tudor ölmüştü. Onun zi-
yaı üe İkinci Philippe İngiliz ittifakım kaybediyordu. Kıraliçe
Elisabeth protestanlık lehinde karar vermiş. Anglikan kili­
sesini tesis etmişti. İspanya kıralı denizde Türkler tarafın­
dan izaç olunuyordu. Karada da kuzeni imparator Ferdi-
nand bunu yapıyordu. Zaten Ferdinand Almanya protestan­
larile uğraştığı için mücadeleye iştirak büe etmemişti. Fran­
sa tekrar Saint - Quentin'i ele geçiriyor, Metz'i, Toul'u, Ver*
dun'ü ve Calais'yi muhafaza ediyordu. Fakat, Turin şehri
müstesna olmak üzere, İtalyadan vazgeçiyordu. Cateau -
Cambresis muahedenamesinin daha şerefli olması bundan
Ueri gelmiştir. Askerler kendilerine terakki ve ganimet te­
min eden İtalya seferlerinin neticesine esef ediyorlar ve bu
kadar fütuhatın terkolunması ayıb olduğunu sölüyorlardı.
Montluc'un hatıraları bu itirazlarla doludur. Başkalan da
onlan tekrar ettiler. Tarihin neticeleri kayd ile iktifa edecek
yerde, hatırat yazanlarda hemen daima görüldüğü veçhile,
ancak ya şikâyet etmek ya öğünmek için kaleme san İmiş
olan kimselerin, aradan uzun zamanlar geçmiş olsa bile,
tesirine kapılması pek garibdir.
ikinci Henri bu vukuatlar sırasında öldü (1559). Sulh
için yapılan şenliklerde kıral bir müsabakaya iştirak etmiş-
FRANSA TARİHİ

ti. Bunda Montgomery'nin mızrağı gözüne girdi. Bu enerjik,


soğuk kanlı hükümdarın vefatı pek fena zamana tesadüf
ediyordu. Fransamn karışmağa başladığı bir şuada, vâris
olarak küçük bir çocuk bırakıyordu. Her zaman görüldüğü
üzere, bu kadar uzun harb seneleri, millî selâmet harbleri
olmalarına rağmen, çok pahalıya malolmuşlardı. Mâliyeyi
ezmiş, şahsî servetlerde rahne açmışü. istikrazları ve vergi­
leri çoğaltmağa, her şeyden para çekmeğe, resmî memuri­
yetleri satmağa mecburiyet görülmüştü. Zaten, ikinci Henri
devrinin başlangıcında, Cenubugarbi vilâyetleri «Gabelle»
vergisine karşı ayaklanmışlardı; isyan bir inkılâb mahiye­
tini almıştı. Müstebidlere, Montaigne'in dostu La Boetie'nin
o meşhur hicviyesi Contre un bunu gösteriyor. Biraz soma,
«calvirüste» 1er, bu cümhuriyetçilik feryadını izhara başlıya-
caklardı. Bunlar ipüda, Luther'in ve Calvin'in tavsiye ettik­
leri gibi müesses hükümete ve otoriteye hürmetkâr bulun­
muşlardı. Reformamn derinliklerinde bir siyasî maya, bir
isyan prensipi mevcut olduğunda şüphe yok gibidü. Al-
manyada, Souabe köylülerinin büyük isyanları, komünizm
larafdarhğı eden «anabap - Münstertiste» lerinin ayaklan-
malan protestan mevizelerile aym zamana tesadüf etmiş­
lerdi. Fransa Reformaya karşı gayet mukavemetli görünü­
yorsa da, bu hareket Fransada pek yavaş bir surette inki­
şaf ediyorsa da harbin ve belki de Amerikadan fazla altın
«i» lr:ıesinin neticesi olarak paranın düşmesi, hayatın paha­
lanması bir memnuniyetsizlik yaratmıştı; orta sınıfları fıka-
ralaştırarak muhafelete müsait bir zemin haznlamışü. Bizde
pıoiestcdnlığın en büyük müşevviki bu oldu. Protestanlığı
bilhassa burjuazi ve asalet kabul etti, iktisadi buhrandan za­
rar görmemiş olan köyler halkı ise masum kaldı. Haleti
ruhi yeleri sevkile, fikrî yahut mistik esbab dolayısüe protes-
lanlığı kabul etmiş olanlara gelince, bunlar sonra dahilî
harb hareketine sürüklendiler: din «huguenot» larile Devlet
•huguenot» lan arasındaki fark çarçabuk süindi.
10
146 FRANSA TARİHİ

Birinci François, mev'izeleri karışıklıklara sebeb olan


protestanlarla meşgul olmuştu, ikinci Henri zamanında, ha­
diseler çoğaldı. Pariste vahim vakalar çıktı; Halk protes-
tanlann Pre aux Clercs'de yaptıkları bir toplantıya hücum
etti. Calvin'in Cenevre'de tesis ettiği tarzda kiliseler her ta­
rafta doğuyordu. Efkârı umumiyenin istediği hükümet taz­
yikleri, her zaman olduğu gibi, protestanlan imanlarım ale­
nen ileriye sürmeğe ve şahadet payesine erişmek istemeğe
sevkediyordu. Bu alâmetler endişe verecek şeylerdi. Fran-
sanın ikiye bölüneceği âşikârdı. Katolik halkın mukavemeti
Calvin propagandasından daha kuvvetli olacağı da belli
idi. Mülhidlere karşı halk işkence yapılmasını istiyor, yapı­
lanları hiçbir zaman kâfi görmüyordu. Michelet şöyle diyor:
«Darağaçlannm, yakılan ateşlerin etrafında kalabalıktan
insan boğuluyordu. İdamları hazır bulunanlar, idare ediyor­
lar, yapıyorlardı*. Bir hükümeti endişeye düşürecek başka
alâmetler de gözüküyordu: Bütün Devlet heyeti içinde iki
parti teşekkül ediyordu. Orduda Guise ile Coligny birbirle­
rine zıd idiler. Parlementoda bir şube protestanlan beraet et­
tiriyor, diğeri ateşte yakılmağa mahkûm ediyordu. Hâkimler
heyeti itibardan düşüyordu. Bu rezalete nihayet vermek
için, ikinci Henri Parlementoda mutantan bir celse akdetti
ve bu daha büyük bir rezalet şeklini aldı. Azadan biri, pro-
testanhğı yeni kabul etmiş olan, Dubourg, kirala meydan
okudu, onu Tevrattaki müstebid Achab'a benzetti, ikinci
Henri derhal, celse esnasmda, büyük hâkimlerden bir ka­
çım kendi muhafızlarına tevkif ettirdi. Bu mukabelenin şid­
detine rağmen, bir otorite buhranı başlamakta olduğunu
inkâr kabil değildi.
DOKUZUNCU BAB

Dahilî ve dinî harbler Fransayı mahvolacak


hale getiriyorlar.

ikinci Henri'nin ölümü vakayiin cereyanım hızlandırdı:


Onun tabirince, «grabuge» [paürdı] Almanyadan Fransaya
geçiyordu. Oğlu ikinci François ancak on altı yaşındaydı
ve hastalıklıydı. Bir sene süren saltanat devri katoliklerin
ve protestanlann birbirlerine karşı vaziyet aldıkları, bir de
«üçüncü parti» nin teressüm etmeğe başladığı bir devredir.
Birliğin tecrübelerinden ders alan ve siyasetçilerin partisi
olan bu «üçüncü parti» nihayet zaferi kazanacaktı. Hakikat­
te, taç partisi idi. Bunu liberal, muhterem ve çok söz söyler
şansölye Hospital temsil ediyorsa da hesabcı dimağı ana kı-
raliçe Catherine de Medicis idi. Çünkü ikinci Henri Floransa
neslinden gelen bu kadınla evlenmişti.
Katoliklerin umumen tanınmış şefleri duc de Guise idi.
Halk nezdindeki muazzam şöhreti, askeri şan ve şerefi işine
yarıyordu. Protestanlara gelince, onlar bir şef arıyorlar, bu­
lamıyorlardı. Lorraine hanedanı karşısında Chatillon hane­
danı vardı. Coligny ile Dandelot. Bir asker olan Coligny
henüz çekiniyordu ve müsaadekârhğa taraftarlık etmekle
iktifa eyliyordu. Zaten calviniste'lere kıral hanedanına men-
•ub bir prens daha münasib olurdu. Gözlerini Navarre kıralı
Antoine de Bourbon'a çevirdiler. Karısı Jeanne d'Albert bunu
Hvformaya doğru çekiyordu. Fakat menfaatleri ve karak­
teri kendisini tereddüde sevkediyordu. Reforma tarafdarlan
148 FRANSA TARİHİ

kardeşi prens de Conde'ye de gözlerini dikmişlerdi. O daha


azimli idi; hırsıcaha kapıldı.
İşte din harblerinin umumî mevzuu ile karşılaşmış bu­
lunuyoruz. Pasquier: «Fransada iki karargâh vardır» diyor­
du. Zayıf prenslerin idaresi altmda bile millî Devlete sadık
olan monarşi muvazeneyi idame etmeğe ve hiziblerin üs­
tünde kalmağa çalışü. Son derecede bulamk olan bu vuku­
atları zamanımıza kadar onlann hikâyelerine de kanşan
ihtiraslar bütün bütün muzlim bir hale soktular. Partilerden
herbiri diğerini ipüda taarruza geçmekle itham eder. Mu­
hakkak olan bir cihet varsa o da duc de Guise'in, ister arzu-
sile, ister arzusu olmadan, katoliklerin başında bulunmuş
olmasıdu. O protestanlann en çok nefret ettikleri adamdı.
Bundan dolayı, kendisini müdafaa için, nüfuz ve kudret ar­
zusuna düşmüştü. Marie Stuart onun kardeşinin kızı oldu­
ğu için genç kualın amcası bulunuyordu, ikinci François
nın tahta çıkması ona hükümet içinde gayet büyük bir nü­
fuz temin etti. Bahusus kardeşi Lorraine kardinali da bugün
dahiliye ve maliye nezaretlerine tekabül eden bir mevki ih­
raz ediyordu.
Protestanlar o zamana kadar söz hususunda cüretkâr
ve hicviyelerinde şiddetli davranmışlardı. İcraata geçme­
mişlerdi. Bu büyük adım, atılgan bir adam tarafından, din­
daşlarının kendisini reddetmek kaydini muhafaza etmiş ol­
makla beraber, tasvib ettikleri La Renaudie tarafından
atıldı. La Renaudie Röformaya taraftar bir mıkdar asilzade
toplayınca, bunlara duc de Guis'i kaçırmayı, soma kendile­
rini ürkütmemek için, ne kirala ne «kualın meşru haline*
dokunmamayı vâdederek proteston dininin hürriyetini elde
etmeyi teklif etti. Hakikaten, onun plânı Guise'lerle beraber
kıralı da yakalamak, Muhtelif Sınıflar Meclisini toplamak
ve Bourbon'lan kıral ilân ettirmekti. İşte Amboise «kons-
prasyon» u budur (1560). Lorraine kardinali tarafından haber
alındı, duc de Guise daha çabuk davrandı ve; La Renoudie
FRANSA TARİHİ 149

çetelerini topladığı sırada öldürüldü. Protesatn partisi bu


macera ile kendisini gayet fena bir mevkie sokmuştu. Bo­
yun eğemiyecek kadar kuvvetli olan parti şimdi isyan sa­
hasına atılıyordu. Muhtelif noktalarda, Liyon'da, Douphinee'*
de, Provence'ta silâha sanldı.
Bu sırada Guise'lerin ifa ettikleri hizmet tenkil zaruretini
takdir etmekte ve mesuliyetleri yüklenmektedir. Maamafih,
âsi protestanlara karşı mukavemet edebilmeleri için onlara
bir nevi milli tasvib lâzımdı. Ana kıraliçenin müzaheretine
mazhar bulunan şansölye Hospital uzlaşma tedbirleri almak
tarafdarı idi. İşte bu suretle, umumim muvafakatile Muhtelif
Sınıflar Meclisi toplandı. Bu. bulanık zamanların tehlikeli bir
ilâcıdır.
Fakat Guise'ler hiçbir şeyi tesadüfe bırakmıyorlardı. On­
lann plânı derhal büyük bir darbe indirmek ve mebuslan
bir emri vâki karşısında bırakmaktı. Meclis Orleans'da iç­
timaa çağınldı. Navarre kıralı ile de Conde de meclise da­
vet olundular. Eğer reddederlerse kendilerinin suçlu olduk­
larım itiraf ediyorlar ve kanun harici kalıyorlar demekti.
Maiyetlerinde kuvvet ile gelirlerse fena bir maksad besle­
diklerini belli etmiş olacaklardı. Böyle de oldu. Kararsızlığı
yüzünden zararsız bir adam haline gelen Navarre kırah ba­
rid bir kabul, sıkı bir tarassud ile karşılaşınca ürktü. Com-
te'ye gelince, Kıral onu hareketini izaha davet etti. O da
Guise'lerin kendisine iftira ettiklerini söyledi. Tevkif ve mu­
hakeme edilerek hıyanet cürmüe mahkûm oldu. Guise'ler
arzularına muvaffak olmuşlardı. Bourbon prenslerine darbe
indirmekle protestan partisini baş mdan vurmuş oluyorlardı.
Aynı senede, 1560 ta, ikinci François'nm ölümü bu mu­
vaffakiyet içinde Guise'ler için bir darbe oldu. Bu ölüm her
*oyi değiştiriyordu. Çünkü, Dokuzuncu Charles sağır idi.
Aıuı kıraliçe ile Hospital faik bir nüfuz ve kudret iktisab edi-
y<ulardı. Protestanların zihninden geçtiği gibi, o dakikadan
150 FRANSA TARİHİ

itibaren Guise'lerin de saltanat hanedanını değiştirmek fik­


rine saptıklarına ihtimal verilebilir. Hanedan değiştirmekten
monarşiyi kaldinnaya ancak bir adım vardı. Bir inkılâbcı
haleti ruhiye intişar ediyordu.
Teskin, barışma: Catherme'in, Hospital'in programı bu
idi. Hayalî bir program: vaziyetler pek fazla sarihti, ihtiras­
lar pek fazla tutuşmuştu. İtalyalı kadının mahareti, şansöl­
yenin liberalliği pek sinirlere dokunan meseleleri ve iptida
şahıs meselelerini bir müddet için bertaraf etmeğe muvaf­
fak oldu. Fakat terazinin bir kefesi hiçbir tarafa eğilmiyecek
kadar bitaraf olmağa-imkân yoktu. Guise'lerin iktidar mev­
kiinden uzaklaştırılmaları, Navarre kualının Şûraya kabu­
lü, Conde'mn affi, kalvinistlerin affi: Terazi protestanlar tara­
fına eğiliyordu. Bunlar cesaret buldular. Katolikler telâş ve
endişe içinde kalıyorlardı. Hospital meselenin mahiyeti hak­
kında yanılmıştı; daha doğrusu meseleyi görememişti.
Saint - Beuve’ün «Reformah kiliselerin iptidaî cumhuriyet­
çi ruhunu ve Devlet içinde bir Devlet teşkil etme yolundaki
sarih maksadı» temeyyüz edememişti. Hospital bir takım
mümaşat ile ve müsaadekârlık fermanlarile yalnız kalvi-
nistleri memnun edeceğini düşünmedi. Vakayiin cereyanım
farketmediği için en fena dakikada devleti zayıflattı. Bu yüz­
den, katliâmlarda ve dahilî harblerde kendisinin ağu bir
mesuliyet hissesi vardu. Orleans'daki Muhtelif Sınıflar Mec­
lisinden soma aleûsul neşrettiği emirname, masraflardan ve
o zaman için pek fazla görünen 43 milyon açıktan dehşet
içinde kalmış olan burjua mebusların istedikleri ıslahata ce-
vab teşkil ediyordu. Şansölye tasarruf yaptı, fakat zarar ve­
rici cinsten tasarruf. Resmî kuvveti azalttı, İskoçyah muhafız­
ları terhis etti. Maaşların indirilmesi gayrimemnunlar ve
«yanm maaşlılar» vücuda getirdi. Hepsi bu kadarla da kal­
madı: Belediyelerin nüfuz ve iktidarı artırıldı. Bu sanki ka-
nşık zamanlarda dahilî zabıtamn nahiyelere buakılması gi­
bi bir şeydi. Hospital hürriyetin her şeyi düzelteceğini zan-
FRANSA TARİHİ 151

nediyordu. Hükümetin silâhlarım alıyor, partileri silâhlan­


dırıyordu. Michelet bu liberali, bilâihtiyar, bir aptal telâkki
eder: «kabarmış denizin dalgalarına, kudurmuş unsurlara,
karmakanşıkhğa o şöyle hitab etti: Hep kıral olunuz».
Bu ahval Fransanın nasıl öyle birdenbire alevler içinde
kaldığım izah eder. Şansölye boş yere emirnameleri ve fer­
manları tekrar edip duruyordu. Bunlara kimsenin riayet et­
tiği yoktu. Kalvinistler bu fermanların kendilerine kâfi de­
recede bir şey vermediğine hükmediyorlar, katolikler ise
çok fazla verdiğine kani bulunuyorlardı. Bir kısmı cmesse» i,
bir kısmı da «preche» i ihlâl ediyordu. Kimin başladığı, se­
bebiyet verdiği ise hiçbir zaman anlaşılamıyordu. Hospital
iki dini yaklaştırmak için Poissy'de peskoposlarla proteston
«ministre» lerini görüştürmek gibi garib bir fikre kalktı. Bu
teşebbüs şiddetli bir kavga ile neticelendi ve katoliklere
hükümetin kendi imanlarım fedaya hazır olduğu kanaatini
verdi. Catherine de Medicis bir mutavassıt rolünü ifa eder­
ken şüpheli bir hale geliyordu. Duc de Guise ile ihtiyar
Connetable de Montmorency ve Mareşal Saint - Andre de
hükümetin yanı sıra bir hükümet, bir «triumvirat» vücude ge­
tirmişlerdi. Diğerlerinden daha vahim bir hâdise, Duc de
Guise'in bizzat karışmış olduğu bir hâdise, dahilî harbin
başlaması işaretini teşkil etti. Vassy katliâmı adı verilen
kanlı kargaşalıklarda mağlûb olmuş olan protestanlar zu­
lümden şikâyet için feryada başladılar ve silâha sarıldılar.
1582 senesi martı idi. Gerçekçi dahilî harb başlıyordu. Bu­
nu Prens de Conde'nm bir beyannamesi açtı.
François de Guise, o mutad azmi ile, bu harbe iyi şerait
içinde girişmek istedi. Paris onun tararında idi. Paris sonu­
na kadar katolik kalacaktı. Payitahtın muhterisane muka­
vemeti yeni dinin muvaffakiyetsizliğine işaret idi. Çünkü
ilaha o zamanlar Fransa artık hep Parise uymağa başla­
mıştı. Guise başka bir şey daha istedi: Hükümetten emin
olmak. Orleans'daki gibi hesabh olduğu kadar da cüret-
152 FRANSA TARİHİ

kârane bir hamle ile Fontainebleau'da ana kıraliçeyi ve


genç kıralı ele geçirdi, bunlan Parise getirerek nüfuz ve
kudreü tekrar eline aldı.
Guise'lerin kualhğa tahmü ettikleri vesayet ve nezare­
te Catherine sabırsızlıkla boyun eğiyordu. Dokuzuncu
Charles ile Üçüncü Henri sonra buna karşı uğraşacaklar­
dı. Bu pek gayrikanuni bir hareketti. Maamafih, o dikta­
törlük olmasa idi Fransa çok daha büyük tehlikelere maruz
kalacaktı. Guise'in görüşü çabuk ve emin idi. Vakayün
takib edeceği gidişi o derhal görmüştü. Her dahili harb bir
gün ecnebilerin müdahalesini doğurur. Bundan başka dahili
bir harb dini bir prensipe de istinad ederse, milletlerarası
bir vasıf alu. Guise’lerin korkusu Fransa protestanlannın
dışarıdaki protestanlara müracaat etmelerinde idi Almanya
protestanlarile yine hâlâ iyi münasebetlerde bulunduğumuz
için Guise'ler Luther'ciler ile katolikler arasındaki farkın,
Luther'çilerle Calviniste'ler arasındaki farktan daha az ol-
olduğuna onlan ikna etmek istedüer. Hattâ Lorraine kar­
dinali, kendisi için kabahat diye telâkki edilmiş bir siyaset
takib ederek, iman ve akide hakkında meşhur bir musaha­
bede Wurtemburg dükasma hayret verecek kadar müsa-
adekâr davrandı. Bu siyaset muvaffak oldu ve para yar­
dımlarının da tesirile, Alman süvarilerinin katolik saflan
arasında başka Alman süvarilerine karşı harbettikleri gö­
rüldü. Protestanlığa müsaid olan İngiltere tarafında ise
Guise'ler bir şey yapmak imkçmndan mahrum bulunuyor­
lardı. Fakat kendüeri için İspanyol ittifakı ihtimali vardı.
İkinci Philippe Avrupada Reformaya karşı vaziyet almıştı.
Elisabeth d'Angletere onun düşmanı idi. İşte Fransa her iki
taraftan da kendisine müttefikler buluyordu.
Ecnebi müdahaleleri pek esef edilecek şeyler ise de o
şuada İspanyol müdahalesi en tehlikesizi gibi görünüyor­
du. Catherine büe, Navane kıralım tehdid için buna mü­
racaat etmişti. Payitahtında tehdide uğrayan kirala karşı bu
I FRANSA TARİHİ 153

manevra pek müessir olmuştu. Sonra, katolik partisinin İs­


panya ile uzlaşması muntazam ve diplomasi yollarile vuku
buluyordu. Halbuki âsi bir parti olan proteston partisi, aksini
iddia etmekle beraber, müzakereye girişmek için fena bir
vaziyette idi. Elisabeth bir takım teminatlar mukabilinde
ona müzaharet etti. Bu. iptida Havre'ın teslimi, sonra da
Calais'in iadesi idi. Bu mukavelenameyi imza etmiş olan
Conde ile Coligny maksadlarmm hiyanet olduğunu inkâr
ettüer. Halbuki memleketlerini teslim ediyorlardı.
1562 senesi 1793 senesine benzetilmiştir. Fühakika bu bir
katliâm ve dehşet senesi oldu; partilerden hiçbiri diğerine
fenalık etmekten çekinmedi. Sonra, Montluc üe Adrets baro­
nunun isimleri insafsızca mücadelelere merbut bir hale gel­
mişlerdir. Fakat inkılâb daha az âbide, kilise, mezar, hey­
kel tahrib etmiştir. Çünkü protestanlar «resimlere» musallat
idiler. Fransanın bir çok yerleri hâlâ o zamandan kalma ha­
rabeleri gösterir. Maamafih fikirler ve dinler haritası hisso-
lunacak derecede değişmiştir. Çünkü cenupta Montluc üe
Adrets'lerin teşahhus ettirdikleri katoliklerle protestanlar da­
ima karşı karşıya kalmışlarsa da, on altıncı asırda kısmen
Calvin mezhebini kabul etmiş olan Garb Reformanın hezi­
metine şahid olmuştur. Cande üe Coligny'nin en esaslı mü­
zaherete nail oldukları Normandiyadadır ki muharebe vu­
kua geldi. Havre'ı İngilizlere karş ımüdafaa etmek ve Rou-
en'ı geri almak için yola çıkmış olan Guise, Dreux kurbünde
Conde üe Coligny'ye tesadüf etti, zor bir muzafferiyete naü
oldu. Her halde bu bir muzafferiyetti. Protestanlığın kalele­
rinden biri olan Orleans'ı da ele geçirmesi lâzımdı. Tam bu
ğa. François de Guise'in oğlu soma Saint - Barthelmy gece-
sırada Poltrot de Mere tarafından katledüdi (1563). Bu tuza-
sinde cevab verecekti Dahilî ve dinî harbe bu cinayet bir de
intikam alma hırsım ilâve ediyordu.
Şimdilik vakayi Catherine de Medicis lehinde çalışmış­
tı Taçsız bir kıral olan duc de Guis ile Rouen muhasarasın­
154 FRANSA TARİHİ

da ölmüş olan mütereddid Navarre kırab ortadan kalkmış­


lardı. Triumvirat nihayet bulmuştu. Prince de Conde ile
protestanlar mağlûb idiler. Katolik fukasımn kuvvetim anla­
mış olan Catherine bu ahvalden istifade etti. Kalvinist fır­
kası ye'se düşmüş ve mücadeleden yorulmuştu. Catherine
bunu ikiye ayudı. Conde'ye ve proteston asilzadelere sulh
teklif etti. Onlar için ibadet hürriyetini tanıyordu. Fakat
•Cene» âyinini kendi şatosunda hususî surette yapamaya­
cak olanlara bu hakkı teslim etmiyordu. Bu suretle protes­
tanlar asalet, haysiyet ve namuslarım kurtarmışlardı. Avamı
halkı terkedecekler gibi görünüyorlardı. Partiye bir darbe
indirilmişti. Fakat bu kat'i ve öldürücü bir darbe olmaktan
uzaktı.
Hemen hemen o zamanlarda, Catherine de Medicis
kendisini Blanche de Castille'e benzetiyordu. O da büyük
asilzadelerin bir isyanını mahareti sayesinde dağıtmıştı
ve monarşinin Albigeois'lann av amile kirlenmesini isteme­
mişti. Bu sükûnet devresi esnasında. Dokuzuncu Charles
riişd çağma erişti. Bu devrede kıral otoritesi ile kual ana­
neleri tekrar kuvvetlenmişlerdi. Yüksek idareyi elinde bu­
lunduran ana kualiçe bu defa hakikî muvazene düsturunu
bulmuş olduğunu zannediyordu: protestanlara karşı kanunî
bir adalet ve hürmet ile bir katolik hükümet. Felemengi
kana boyayan İkinci Philippe'den daha tedbirli davranma­
sını bilmiş olmakla müftehir idi. Catherine de Medicis pek
fazla nikbindi. Sükûnet hiç de muhakkak değildi. Protestan
partisi kendisine verilen mevki ile memnun olacak ve ba­
şım kaldırmayacak kadar mağlûb edilmemişti. İçinde bir
takım müteassıhlar vardı ki tekrar mücadeleye başlamak e-
melinde idüer. Bunlar etraflarında enerjileri tekrar canlan­
dırmak için her hadiseyi istismar ediyorlardı. Nihayet Co-
ligny'yi sürüklemeğe muvaffak oldular. O hem La Renau­
die'den hem François de Guise'den, hem Amboise «conju-
jation» undan ve Fontainebleau darbei hükümetinden mül­
FRANSA TARİHİ 155

hem olarak, dahilî harbe tekrar başlamazdan evvel Kira­


lın şahsım ele geçirmek istedi. Niyeti Dokuzuncu Charles'a
hâkim olmak mıydı yoksa onun yerine Bourbon'alrdan bi­
rini getirmek miydi? Onda Michelet'nin zannettiği gibi bir
takım cumhuriyetçilik düşünceleri var mıydı? Muvaffakiyet-
sizliği buralarım tayin etmeğe imkân bırakmamıştır. Bu ka­
dar cürete inanmak istemiyen Hospital'm körlüğüne rağ­
men, Coligny'nin hazırladığı darbe boşa gitti ve Meaux'da
az kalsın ele geçirilmek tehlikesinden korkulan Dokuzuncu
Charles Parise iltica edebüdi.
Protestanlar vahim bir hata irtikâb etmişlerdi. Monarşi­
yi kendilerine bir âsî nazarile bakmağa mecbur bıraktılar.
Üçüncü partinin merbuüyetini kaybediyorlardı. Çünkü o
parti her şeye rağmen hükümdarlık mak amma hürmet bes­
liyordu. Az kalsın vukua gelecek hadiselerden mesul tutu­
lan Hospital mevküni terke mecbur kaldı. Nüfuz ve kudret
tekrar Guise'lere geldi ve tenkil başladı. Kıral ordusu o ka­
dar az kuvvetli idi ki iki senede, muvaffakiyetlere rağmen
Oarnac'ta Prince de Conde öldürülmüştü, bir de Montcon-
tour'da), isyanı ezmeğe kadir olamadı. Coligny'de istinad
noktası olarak La Rochelle vardı. Oradan, deniz tarikile, In­
giltere ve Felemenkteki proteston müttefiklerile irtibat tesis
etmişti. Bazan Merkezde yahut Cenupta teşekkül etmiş
Kalvinci kuvvetlere yardım etmeğe muvaffak oluyordu.
Bunlar Felemenkten yahut Almanyadan gelmişlerdi. Bour-
qogne'ya varıncaya kadar bu kuvvetlere tesadüf edü-
di. Bu üçüncü dahilî harb de iki tarafın bitkin bir
hale gelmesile nihayet buldu. Hem dokuzuncu Charles
dahili siyaset sebebleri yüzünden protestanlarla barışmak
inliyordu. Fransayı harab eden bu harblere devam etmek-
Inn ise bir uzlaşma daha iyi değü miydi? bundan baş-
ko. Lorraine hanedanı tekrar kudret sahibi oluyor ve pek
tatobkâr bir hal alıyordu. François'nm oğlu genç Henri de
kıralı düşündürmeğe başlamıştı. Hariçte, İkinci Phi-
156 FRANSA TARİHİ

lippe'ten şüphelenmek için sebebler vardı. Onun «katolik


ittifakı» pek az samimî idi. Fransamn nifak ve tefrika yü­
zünden zayıflamasına memnun olmuyor değildi. Üçüncü
parti siyaseti dairesinde yetişen, daima validesinin nasihat­
lerini dinliyen, hattâ proteston bir sütnine tarafından emziri­
len Dokuzuncu Charles Kalvinistlere karşı kin beslemiyor­
du. Onlarla barışmak istiyordu. Onlara vicdan hürriyeti
bahşetmişti. 1570 müsalehasüe ibadet hürriyeti de verdi,
yalnız, asayiş mülâhazasile, bazı tehdidlerde bulundu. «Em­
niyet mevkii» olarak La Rochelle'i, Cognac’ı, La Charite'yi
ve Montauban'ı verdi.
Hasılı, âsî bir partiye, sanki muhariblerle müzakere eder
gibi muamele gösterdi. Bu siyaset muvaffak olmak için umu­
mi bir sükûnete, Fransızlar arasında geniş bir aüe barışık­
lığına ihtiyaç gösterirdi. Dokuzuncu Charles bunu temin için
yukarıdan başladı. Hanedana mensub birinci prens Antoine
de Bourbon ile Navarre kualiçesinin oğlu müstakbel Dördün­
cü Henri idi. Kual ile genç kardeşleri evlâd buakmadan ö-
lürlerse taç ona gidecekti. Henri de Bourbon proteston idi.
Annesi olan ateşli Kalvinist leanne d'Albert onu La Roch-
elle'e göndermişti. İlk askerlik hizmetini Coligny idaresinde
yapmıştı. Taç Valois'lardan Bourbon'lara geçtiği gün va­
him bir vaziyet tahaddüs edecekti. Veraset prensipi UJıta
bir protestom davet eyliyecek. fakat katolikler bunu tanı­
maktan imtina gösterecekti. Monarşinin ta başlangıcından-
beri kendi içinde tesadüf ettiği zorlukların en büyüğü bu ola­
caktı. Onun için, kaynaşmaya yardım etmek, bunu hazula-
mak, verasetin intikalini kolaylaştırmak lâzımdı. Dokuzuncu
Charles'm bütiin muhalefetlere rağmen hiç vazgeçmediği
bir fikri vardı ki o da ailenin iki kolunu yaklaştırmak için
kız kardeşi Marguerite'i Henri de Bourbon'a vermekti.
1571 de, Catherine büyük bir muvaffakiyet sevinciyle
şunu yazıyordu: Burada Blois'da amiral yanımızda». Co-
ligny'nin sarayında olması zaviyetin tam bir surette değiş­
FRANSA TARİHİ 157

mesi idi. Biı kaç ay evvel Parisi hemen hemen muhasara


etmiş, varoşlarından birini yakmış olan âsiler şefi kiralın
sağında olduğu halde şehre girdi. Şimdi bir müşavir olu­
yordu. Kual ile haricî siyasete ait plânlar yaptı. Bunlar
ikinci Phüippe'e karşı prens d'Orange üe bir ittifak esası
üzerine müessestiler. Hattâ, Marie Stuart'ı mevkuf tutan İn­
giltere kıraliçesi ile de barışıldı. Elisabeth üe duc d'Anjou
yahut, o olmayınca, duc d'Alençon arasmda bir izdivaç bile
tasarlanır gibi oldu. Coligny Kalvinistlerin bir devlet düş­
manı olmaktan çıktıklarının bir delili olmak üzere «emniyet
mevkileri» ni iade etti; Felemengi İspanyollardan kurtar­
mak için çetelerini ileriye yolladı. «İspanya harbi* bütün
«iyi Fransızlar» ı bir araya toplamak, Flandre'm fethi mil­
leti dahilî harbden çevirmekti.
Nagehanî bir dönme hareketi ile, Fransanın politikası
proteston oluyordu. Coligny ölçüyü kaçırmıştı. Düşünmüş
olduğu başka bir meşgale çıkarmak tedbirinin büyük ve
seri muvaffakiyeti ihtimalki her şeyi arkası sıra alıp sü-
rükliyecekti. Fakat hesablan hayalî idi. Fransanın Fele-
menkte bir faaliyeti İngütere ve Almanyayı endişeye düşü­
rüyordu. İkinci Philippe'in İspanyası kudret sahibi idi. İs­
panya ile bir harbin sonu ne olabileceği meçhuldü. Siya­
set adamîan bu teşebbüsün tehlikesinden telâş ediyorlar,
protestanlann gördükleri teveccühten ve artan otoritelerin­
den korfolik ahalinin sinirlendiğini görüyorlardı. Hele Mar-
guerite de Valois ile Henri de Bourbon'un evlenmeleri kıya­
met koparıyordu. Bu ilk «muhtelit izdivaç» tı ve papanın da
müsaadesi yoktu. Pariste bu nişanlanma aleyhinde propa-
qanda yapılıyordu. Dokuzuncu Charles nazarında bu izdi­
vaç kondi siyasetinin en mühim noktası olduğu için, fikrin­
de uuaı etti. Hattâ muvafakat etmesi için kız kardeşini zor­
lu»!ı Nötre - Dame kilisesinde o hâlâ tereddüd ediyordu,
hıvuycrt olunduğuna göre, kıral, evet demesi için, ani bir jest
lU mut başını eğmeğe mecbur etmiştir.
158 FRANSA TARİHİ

Halbuki Fransızların barışmalarının timsalini teşkil et­


mesi istenen bu izdivaç Saint - Barthelmy'nin kaynağı ol­
muştur. Guise'lerin Coligny'den intikam alma arzulan bu
azgınlık tuğyanım izaha kifayet edemez. Coligny aleyhinde
yaralanmasını intaç eden ilk bir komplonun, babasının katili­
ne karşı bir mukabele olmak üzere, Henri de Guise tar afin­
den mülhem bulunması doğru gibi görünüyor. Fakat Par iste
heyecan pek ziyade idi Henri de Bourbon'un izdivacının
«lâal bir izdivaç» olacağı haber veirlmişti. Hâsılı, hükümet,
protestanlara müsait olan yeni politikası ile, artık içinden
ancak cebir ve şiddetle çıküabilir bir vaziyete kendisini sok­
muştu. Dokuzuncu Charles'm samimiyetinden şüphe edile­
mez. Coligny'ye karşı Maurevel suikasdinden sonra, Kalvi-
nistlerin himayesi için tedbirler ittihaz etmişti. Ancak uzun
uzun tereddüdlerden sonradır ki muhalif parti tarafına geçti.
Başka hissiyat beslemeğe başlamış olan Catherine ona mo­
narşiyi tehlikeye soktuğunu, Coligny kendisini felâkete doğ­
ru sürüklediğini, Guise'ler yüz göstermeğe başhyan katolik
irticainin başına geçecek olurlarsa Devlete hâkim olacak­
larım anlatmıştı. Yegâne çare Guise'lerden evvel davran­
mak ve proteston partisine baştan bir darbe indirmekti.
Saint - Barthelemy taassubun mahsulü olmaktan ziyade
muvazene ve etrafı gözetme poletikasının bir neticesi ol­
muştur. Kual, Coligny tarafına meyil göstermiş olmaktan
dolayı çıkmaz bir yola sapmış bulunuyordu. Eniştesi yüzün­
den protestanlar Louvre'a yerleşmiştiler. Bunlan nasıl çı­
karmadı? Çıkarmayıp da Coligny'ye istinad ederek hükü­
met sürecek olursa bir ihtilâl her ikisini de devirebilirdi.
Coligny'yi koğmak? Bu da neticesi meşkûk bir işti. Bu hem­
şiresini vermiş olduğu Henri de Bourbon'u da koğmak ola­
caktı. O kadar zahmete malolan, o kadar muhalefet tevlid
eden ve tahtın istikbali için o kadar ehemmiyet arzeden
bu izdivacın aleyhinde bulunmak olacaktı. Halbuki Parisi
terketmekten imtina gösteren ve halk tarafından sevilen
FRANSA TARİHİ 159

Guise'lerin pek yakında bir hükümet darbesi yapmaları


beklenebilirdi.
1572 senesi Ağustosunun 24 üne tekaddüm eden iki gün
bir takım fırtınalı nasihatlerle dolmuştur. Gayet muhtelif fi­
kirler dermeyan edildi. En garibi, vaziyeti en iyi ortaya ko­
yanı Catherine de Medicis tarafından serdolundu. Onun mü­
talâasına göre, Lorrain'leri - yani Guise'leri - serbest bırak­
malı idi. Onlar ayaklanıp, Kalvinist partisini tepeledikten
sonra kendilerinin aleyhine dönülebilirdi. Bu suretle monar­
şi kanlı işlere kanşmıyacak ve bütün büyüklerden, proteston
ve katolik, bütün şeflerden kurtulmuş olacaktı. Bu plân karı­
şık, tehlikeli, meşkûk göründü. Guise'lere öyle bir otorite
verebilirdi ki sonra bunu ellerinden almak çok zor olurdu.
Hem vakit pek sıkışık idi. Bir karar vermek lâzımdı. Hare­
kete geçmek icab ediyordu. «Hugeunot» lann heyetle kurala
gelip Guise'leri itham edecekleri biliniyordu. Dokuzuncu
Charles kendisini iki tehlike arasında gördü, son tereddüdleri
nihayet buldu.
Saint - Barthelemy'de taammüd bulunmak şöyle dursun,
bilâkis bir panik mahsulü olduğunu gösterecek alâmetlere
tesadüf ediliyor. Kiralın itirazları kendisine arzedilen şıkların
hepsinde tehlikeler gören bir adamın itirazları idi. Vaziyeti
tenvir eden diğer bir nokta da Dokuzuncu Charles'm Gondi
kendisine Fransaya hitaben: «Guise ile Châtillon birbirlerile
doğüştüler, işin bana taallûku yoktur* diyebileceğini anlatınca
karan m vermeğe başlamış olmasıdır. Bu kahramanane bir şey
değildi. Fakat bu endişe, bu ihtiyat, her tarafa karşı bu kendi­
sini müdafaa itinası gösteriyordu ki Dokuzuncu Charles mo­
narşinin ve Devletin mukadderatı mevzubahs olduğunu hisse­
diyordu. Michelet kiralın şûrasında en müthiş telâkki edilen
İhtimalin (ki sonra Ligue ile bu ihtimal fiile çıkmıştır) büyük
İm katolik partisinin teşekkül ederek proteston fırkasına
ımmıheret hasebile gözden düşmüş monarşiye karşı vaziyet
160 FRANSA TARİHİ

alması olduğunu teslim ediyor. Tecrübe akim kuvvetli ol­


duğunu isbat edecekti. Darbeyi akıl emretti.
Parisi tahrik için bir ihtiyaç duyulmadı. Yalnız Coligny
ile şefler değil, bütün protestanlar şevk ve heyecan içinde
bir azgınlıkla katliâm edildiler. Parislilerde hem dinî hem si­
yasi eski kinler vardı. Parisin küçük ücaret âlemi protes-
tanlara çıkardıkları dahilî harblerle işlere kesad getirdikle­
rinden dolayı kızıyorlardı. Tâ Louvre'un içinde bile proteston
asilzadeleri öldürdüler. Bunların arasında Fransamn en
meşhur ve güzel şöhretleri vardı. Dokuzuncu Charles eniş­
tesini ve Conde'yi kurtarmakta hayli zahmet çekti. Bunları
yalnız aile hissiyatı sevkile değil Guise'lere karşı koyacak
birini muhafaza etmek emelile de saklamak istiyordu. O
meşhur günün asıl manası işte buradadu. Soma. Conside-
ration sur les coups d'Etat eserinde, Gabriel Naude 1572
darbei hükümetinin «natamam* kalmış olduğunu yazar.
Çünkü Lorraine prensleri Châtillon'lann uğradıkları akıbete
uğramamışlar.
Vilâyetler Parisin misalini muhterisane takib ettiler.
Hemen hemen her tarafta, protestanlar kütle halinde Öldü­
rüldüler. Katolikler sanki bu işareti bekliyorlarmış gibiydi­
ler. Hükümet kıtali tahrik etmektense bu ateşi tadil için işe
müdahale etti. Saçılan dehşetin Kalvinistler üzerindeki te­
siri derin oldu. Çoğu, ve bilhassa asilzadeler, büyük
burjualar Henri de Bourbon'un misaline uyarak, imanlarım
terk ile tekrar katolik oldular. Başı kesüen, fakat muhafaza­
kâr unsurlarından kurtulan protestanlık artık daha cümhu-
riyetçi ve inkılâba temayüller besliyecekti. Fransarun bir ta­
rafında sönüyorsa Garbda La Rochelle'e ve Cenupta Ce-
vennes etrafına sığmıyordu. Burada Albigeois'lann hatirası
onlara âdeta zemin hazulamıştı. Dâhili harb bitmiş değildi.
Biten şey Dokuzuncu Charles'm yapmış olduğu tecrübe idi,
Kalvinistlerle elbirliği temin etmek teşebbüsü idi. Ortaya çı­
FRANSA TARİHİ 161

kan vakıa şu idi: Fransa ne Reformayı, ne Reforma tarafdar-


lannın hükümet üzerindeki nüfuzunu istememişti.
Şurasını teslim etmek icab eyler ki tarihin neşrettiği ve
dalgalandırdığı Saint - Barthelemy nefreti çağdaşlar tarafın­
dan pek hafif surette hissedilmiştir. Karar verecekleri da­
kikada pek müteheyyiç olan Dokuzuncu Charles ile anası
iş olup bittikten sonra endişesiz değildiler. Fakat Avrupada
bir takbih eseri aramak beyhudedir. Hasılı, vaka hakkında
siyasi neticelerine göre hüküm verildi. Fransız monarşisi
acil bir tehlikeden kendisini kurtarmıştı: Philippe II bundan
hiç hoşlanmadı. Protestan devletlere gelince, bunlar şimdi
Fransa kiralının İspanya kıralı karşısında muvazeneyi ida­
me hususunda daha kuvvetli bulunacağım düşündüler. In­
giltere kıraliçesi. Prens d'Orange, Almanyanm proteston
prensleri Fransa sarayına yaklaştılar. Onların muvafa-
katile, Catherine de Medicis'nin üçüncü oğlu Anjou dükası
Lehistan kıralı intihab edildi. Hattâ Louis de Nassau Doku­
zuncu Charles'm imparator intihap edilmesi için çalışıyordu.
Henüz pek genç bulunan kıral 1574 tarihinde ölecekti.
Tarihimizin bu devresini istilâ eden, ihtiraslar içinde, Scrint-
Barthelemy vakasından duyduğu vicdan azabının onu öl­
dürdüğü iddia olundu. Bu müthiş sahnelerin onun muhay­
yilesi üzerinde pek derin tesir yapması Dokuzuncu Charles'-
ın lehinedir. Fakat bir zatülcenp neticesinde ölümünün sü­
kûtu hatıralardan başka şeylerle ihlâl edilmiştir. Haricî
bir harbden sonra, elli senedir dahiliî harblerin birbirini
takib ettiği bir memlekette istırablar ve infilâklar vardı. Ce-
nubtaki ve La Rochelle'deki serkeş protestanlara «gayri-
mcmnunlar» iltihak etmişlerdi. Katoliklerle Guise'ler, Kalvi-
nİHtlorle Châtillon'lar bulunduğu gibi, gaynmemnunlann
tnıçına da başka büyük bir aile, Montmorency'ler geçmiş-
Itmli. Bunlar üçüncü partiyi temsil ediyorlardı. Onun için.,
yo tu ihtilâçlar vukua geleceğini tahmin etmek kolaydı.
INıkat temayüllerin ve kuvvetlerin yeni bir imtizaç ve terek­
11
162 FRANSA TARİHİ

kübü de vukua gelecekti. Mutedil katolikler Navarre kıralı


Henri'nin sevk ve idaresi altında toplanmış olan protestan-
larla birleşeceklerdi.
Bu kadar velveleli, garib ve karma kanşık olan din
harfclerinin ikinci safhası vaziyetin şaşılacak surette aksine
dönmesidir. Fransa proteston olmıyacaktu. Bu tarih için
bir kaziyei muhkemdir. Fakat katolikler henüz mutmein de­
ğildiler. Büâkis bundan çok uzak bulunuyorlardı. Dokuzun­
cu Charles evlâd bırakmamıştı. Üçüncü Henri'nin de bua-
kacağı pek az muhtemeldi. O zaman veliahd yan buçuk
katolikliği kabul eden ve şimdiden Reformaya dönen Henri
de Bourbon olacaktı. Protestan bir kualdan ise başka bir
kual, bir cümhuriyet daha iyi idi: İşte «Ligue» in düsturu bu
olacaktı. Fakat, Dokuzuncu Charles, sonra Üçüncü Henri,
yani bütün sair Fransız hükümdarlarından ziyade zem ve
tahkir olunan bu son Valvois'lar, esasb noktada Devletin o
sarsümaz temeli hususunda, yani irsî monarşi prensipinde
gayet ısrar ediyorlardı. Saint - Barthelemy'yi tavsiye etmiş
olduğu gibi, kadın gibi incelmiş diye şöhret bulan Üçüncü
Henri bu uğurda tam on beş sene mücadele etti. Nihayet
bu ısrarım hayatile ödedi.
Kardeşi öldüğü zaman, Lehistanda idi. Fransaya dönün­
ce, tefrikaya düşmüş bir kuallık üe titrek bir taht buldu. Kü­
çük kardeşi Duc d'Alençon gayrimemnunlardan ve protes-
tanlardan mürekkeb ittifak ile birlikte kendisinin aleyhinde
idi. Her tarafta isyan, tecavüz ve kavga. Kual âsilerin hak­
kından gelecek kadar kuvvetli değildi. Boş yere buna teşeb­
büs etti. Garb ve Cenub âsilerine iltihak etmek için üerle-
mekte olan yirmi bin süvariden mürekkeb bir Alman ordu­
sunu müzakere vasıtasile durdurmak yolundaki teşebbüsü
de boşa çıktı. Bu korkulacak birleşmeye mâni olmak için
Üçüncü Henri boyun eğmeyi tercih etti, âsilerin zorla yaptı­
racakları şeye kendiliğinden razı oldu. Duc d'Alençon'a bu
has verildi. Montmorencyler eski makamlarını elde ettiler.
FRANSA TARİHİ 163

Protestanlar, hiçbir türlü tahdide tâbi olmadan, ibadet hür­


riyetine kavuştular. «Emniyet mevkileri» kendilerine tekrar
verildi. Parlementolarda âzalıklar temin eylediler. Yirmi beş
senedenberi, ellerinde silâh, istedikleri şeylerin hepsine na­
il oldular. Bundan başka, o meşhur Saint - Barthelemy gü­
nünden dört sene soma, o kıtal için tam manasile tarziye de
verildi. Monarşi protestan partisile bir kere daha uzlaşmaya
kalktı.
Katolikler bu vaziyete cevab vermekte gecikmediler,
hem de şiddetle. Dokuzuncu Charles'm hissetmekte olduğu
ittifak, Ligue işte o zaman olmuştu. Dokuzuncu Charles bu
korku ile Saint - Barthelemy için karar vermişti. Katolikler
de ordular toplayan, bir hükümet kuran, bir Devletin karşısı­
na diğer bir Devlet çıkaran protestanlann misalini takib ile
siyasî bir cemiyet vücuda getirdiler. Hareket Picardie'den
başladı. Burarım ahalisi Peronne'u bir emniyet mevkii ola­
rak protestanlara buakmayı kabul etmediler. Henri de Guise
tarafından «Mukaddes Birlik» [Sainte - Union] beyannamesi
n^şredildiği zaman bu fikir Fransamn bir çok noktalarına
zaten yayılmış bulunuyordu. Balafre (Alman süvarilerile
harbederken yüzünden yaralanmış olan Henri de Guise'e
bu :âkab verilmişti) halk tarafından babası kadar seviliyor­
du. Evvelki saltanat devirlerinde duc Françoi ile görülen va­
tı vet şimdi tekrar tahaddüs ediyordu: katolik partisinin ki­
re! fan daha kuvvetli bir şefi olacaktı.
Henri de Guise’in beyannamesi sarahaten monarşi aley-
h n le değildi. Fakat içinde endişe verecek işaretler vardı.
•Ilı kırallığm vilâyetleri» için «ilk hınstiyan kual Clovis
samanındaki hukuk, rüchanlar, muafiyetler ve eski hürriyet-
1 taleb edüiyordu. Hattâ daha iyisi tasavvur edilebilirse
Onlar da isteniyordu. Bu garib eskilikler ve an'ane Guise'le-
lin anıl büyük fikrini gizlemeğe hizmet ettiği iddia olunu­
yor îu. Onlar Charlemagne neslinden geldiklerini dava edi-
yCMİtu ve kual olmak istiyorlardı. Herhalde, «Ligue» teşek­
164 FRANSA TARİHİ

kül eder etmez kuvvetini gösterdi. Üçüncü Henri onu tanı­


makta tereddüd etmedi ve hareketten hariçte kalmamak için,
başına geçti. Bu türlü şerait içinde hükümet sürmek zordu.
Monarşi tereddüdleri ile zâfmı belli ediyordu. Muvazeneyi
idame hususundaki daimî gayreti içinde, başka taraflardan
gelen hamleleri takib eyliyor, fakat kendisi bir karar verip
memleketi istediği tarafa götüremiyordu. Hattâ en lüzumlu
masraflar için bile parası yoktu. Para tedariki için icab eden
otoriteden de mahrumdu. 1576 da, Blois'da elzem masarife
karşılık olacak parayı temin için Muhtelif Sınıflar Meclisi
içtimaa davet edildi. Ligue buraya yalnız katolikleri intihab
ettirmişti. Meclis gerek din gerek vergi meselesinde birbirine
zıd temenniler ve kararlar arasında nihayet buldu. Henri
de Guise işin içinden galib çıkmıyordu. Fakat kıral daha
küçülmüş bir halde çıkıyordu.
Bu tarihten 1585 tarihine kadar, hükümet son derecede
zâf içinde günü gününe tedbirlerle yaşadı. Blois'da Mec­
lisin toplandığı senenin ertesi sene Üçüncü Henri şiddetÜ bir
harekete kıyam ederek gerek katolik, gerek proteston bütün
birliklerin feshini irade etti. Beyhude bir gayret. Kendisine
itaat temin ettirecek vasıtalardan mahrumdu. Bir çok kişiler
artık kırallığın sonu geldiğini zannediyorlardı. Kıral Louvre
sarayında bile pek emniyet altında sayılmazdı. Sarayı,
komplolar ve katillerle muhat bir küçük İtalyan prensinin
sarayına benziyordu. Kendisini muhafaza için, kiralın ma*
iyetinde silâhşorlara ihtiyaç görülüyordu. Bunlara «mignon»
adını verdiler. Sonraki Kırk Beşler işte bu silâhşorlardır.
Kıral. anasının nasihati mucibince, bekasını temin için,
Catherine de Medicis'in hattâ Dokuzuncu Charles'm bütün
çarelerini yokladı. Elisabeth ile itilâf yapmak ve Felemenk-
te bir harb açarak zihinleri haricî bir meseleye çevirmek
tedbirlerini tecrübe etti. Sefer fena netice verdi. Çünkü İkin­
ci Henri'nin dördüncü oğlu duc d'Alençon Anvers muvaffa-
kiyetsizliğinden sonra öldü. Çoktanberi Paristen kaçmış ve
FRANSA TARİHİ 165

kalvinizm mezhebine avdet etmiş olan Henri de Bourbon'-


un artık veliahd mevkiine geçtiğine şüphe yoktu. Bu Gu­
ise'ler için katolikleri tacını bir protestona bırakmak ve
Fransaya zorla bir «mülhid kıral» kabul ettirmek istiyen
Üçüncü Henri aleyhinde tahrik ederek birliği canlandırmağa
bir vesile teşkil etti.
En ateşli merkezi Pariste bulunan Ligue bir akalliyet idi.
Fakat faal ve şiddetli bir akalliyet. Küçük burjuazi, dükkân­
cılar, iktisadi buhrandan pek fena müteessir oldukları için,
bunun en esaslı unsurunu teşkil ediyorlardı. Onun için
«Ligue- in çıkardığı isyan günlerinde bütün Paris ihtilâlle­
rinin evsafına tesadüf etmek insana hayret vermemelidir.
On dördüncü asırda olduğu gibi Fronde ve 1789 isyanla­
rında hep aynı vasıflar göze çarpar.
1576 da, Ligue sönük bir halde kalmıştı. Bu defa, bir in­
filâk vücuda getirmek için de bir kaç ay lâzımgeldi. Üçüncü
Henri'nin fikri katoliklerle protestanlan boğuşturarak iki ta­
rafı da yıpratmaktı. Ligue tarafının arzularına hareketini
tevfik eder gibi görünmekle beraber protestanları gözetmeğe
çalışıyordu. Bir beceriksizlik onun projelerini berbat etti.
Tekrar kalvinistlerin şefliğine geçen Navarre kualırun ra­
hat tutmağa memur olan kumandanı duc de Joyeuse, ver­
diği talimat hilâfında, onunla muharebeye girişti ve mağ­
lûb oldu. Beamais, Coutras muzafferiyetini kazanmıştı
<1587). Bu, protestanlann ilk ihraz ettikleri galibiyet idi.
Henri de Bourbon bundan mutedil surette istifade etti. Bir
parti şefinden ziyade müstakil Fransa kualı sıfatile hareket
ottiği tesirini veriyordu. Ümid ettiği mirası tam bir halde mu­
hafaza etmek emelini besler görünüyordu. Fakat Coutras
katolikler üzerinde derin bir tesir yaptı. Üçüncü Henri zâf
il©, din ve Devlet düşmanlan lehinde hesaplı bir gözetme
«iyaseti takib etmekle itham olundu. Onun hiyanet ettiği
iddia ediliyordu. Aleyhinde son derece şedid bir çok hicvi­
yeler neşrolundu. Ligue artık: «Kuala hücum!» parolasını
166 FRANSA TARİHİ

kabul etmişti. Ligue tarafdarlan Muhtelif Sınıflar Meclisinin


toplanmasını istiyordu. Üçüncü Henri ölecek olursa, veraset
usulünün değişeceğini, protestan Henri de Navarre'm değil,
kardinal de Bourbon'un tahta davet edileceğini açıktan a-
çığa ilân ediyorlardı. Kürsüde papaslar kıralı bütün fazihat-
lerle ve bütün cinayetlerle müttehem görüyorlardı. Onun
için, hatırasının bize bu kadar kirlenmiş bir halde intikal et­
mesinde şaşılacak bir şey yoktur.
Hiçbir hükümet, kendisini yıkılmağa mahkûm etmeden,
böyle bir hale tahammül edemezdi. Üçüncü Henri şiddet gös­
termek istedi ve kendisini tahkir eden vâızlann tevkifi için
emir verdi. Derhal şehir heyecana geldi. Ligue azalan si­
lâha sarıldılar ve duc de Guise'i çağırdılar. O da. kiralın
men'ine rağmen, Parise geldi ve halk tarafından alkışlan­
dı. Şehir civar vilâyetlerden koşup gelen Ligue efradı ile
doluyordu, isyan, âciz hükümetin gözü önünde hazırlanı­
yordu. Paris nahiyesi kendi zabıtasını kendi temin ederdi.
Hükümet ya kendisini müdafaa edecek, ya hükümet olmak­
tan vazgeçecekti. Üçüncü Henri bir nevi hükümet darbesine
karar verdi. Belediye imtiyazım ihlâl ederek, bir İsviçre
alayı ile Fransız muhafız askeri celbetti. Bunun üzerine,
Ligue efradı kanunsuz hareketler, istibdad yapıldığı ferya­
dım çıkardılar. Bütün sokaklarda, hattâ Louvre'un etrafına
vanncaya kadar yerlerde siperler inşa edildi. Muharrikler
gidip kıralı tutmaktan bahsediyorlardı. Üçüncü Henri düş­
man Paris ortasında hemen yalnız başına kalmıştı. Tevkif
edilmeyi beklemedi. Az miktarda asilzadeler ve müşavirle-
rile birlikte gizlice kaçtı.
Bu «siperler günü», bu Paris isyanı, bu kaçış, Ligue ef­
radından çoğundaki cümhuriyetçilik hissiyatı kırallığın ne
kadar aşağılaşmış olduğunu gösterir. Vaktile Yedinci Char­
les'm Bourges'a iltica etmesi gibi, üçüncü Henri'nin kaçtığı
Chartres'da Devlet fikri ve millî fikir vardı. Fransada partiler
vasıtasile boğuşan kuvvet ecnebilerdi. Elisabeth proteston-
FRANSA TARİHİ 167

lora ve ikinci Philippe Ligue'e müzaheret gösteriyorlardı.


İspanya ile İngiltere birbirlerile çoktanberi girişmiş olduk­
ları mücadeleye bizim topraklarımızda devam ediyorlardı.
O zaman hiçbir devletin bu kargaşalıklardan istifade ede­
bilecek bir halde bulunmaması Fransa için bir saadettir.
Almanya tefriak içindeydi, İngiltere İspanyollar korkusile
kımıldayamazdı. İngiliz sahilleri önünde perişan olan Ar­
mada felâketi İkinci Philippe! Avrupaya hâkim olmak va­
sıtasından mahrum bırakmıştı. Maamafih, Fransa o kadar
zayıflamıştı ki Saluces, duc de Savoie Markiliği ondan ayı­
rabilmeğe cesaret ediyordu.
Kırallık tezlil edilmişti. «Mukaddes İttifak > m talebleri-
ne boyun eğmeye mecbur olmuştu. Her tarafta anarşi var­
dı. Protestanların tesise muvaffak olamadıkları cuhmuriyet
katolikler tarafından yan yanya fiile çıkanlmışti. 1588 de
«Ligue» in bir zaferi olarak Muhtelif Sınıflar Meclisine bu
manzarayı arzediyordu. Ligue tarafdan mebuslar Fransa-
nm İngiltere ve Lehistan gibi hükümeti olmasını istediler.
Kolay bir demagoji eseri olarak, vergiler hemen hemen ta­
mamen kaldırıldı. Soma, Ligue icareleri ve «rent»ı bile kal-
duacaktı.
Kual artık Fransada hâkim değildi. Onun yerine Ligue
hükümet sürüyordu. Kual, şerefine lâyık bir surette yaşa­
makta zorluk çekiyordu. Paristen koğulmuş, Muhtelif
Sınıflar Meclisi tarafından tezyif edilmiş olan Kual Blois-
da Louvre'dakinden daha emniyette değildi. Bekleme
odasında bile döğüşüyorlardı. Nerde ise duc de Guise
onu ele geçirebilir, tahtından ferağat etmeğe zorla-
yabüü, nam ve şanı meçhul bir Merovingien gibi, ma­
na stınn birine tıkayabilirdi. Üçüncü Henri hiç bir şeyde mu­
vaffak olamamıştı. Ne maharet, ne müsaadekârane hareket­
ler, ne payitahtta şedid icraat teşebbüsü para etmemişti. Ya­
pılacak tek bir şey kalıyordu: baştan vurmak, Guise,leri or-
Irnlan kaldırmak. Kanuni yol üe mi? Bunu akla getirmek büe
168 FRANSA TARİHİ

imkânsızdı. Lonraine prenslerini mahkûm etmek için, kıral ne


bir parlemento bulabilirdi, ne bir mahkeme. Bunun üzerine,
Saint - Barthelemy'de On birinci Charles'a telkin edilmiş
olan fikir Üçüncü Henri'nin zihnine geldi. Monarşiyi ve dev­
leti kurtarmak için artık siyasî cinayetten başka bir çare
yoktu. Üçüncü Henri buna karar verdi. Meseleden haber
alan Guise Üçüncü Henri'yi buna bile kabiliyetli göremedi.
Çünkü kendisi o kadar kuvvetli idi ki. O meşhur: «cesaret
edemez» sözü beslediği istihfaf hissinin bir ifadesi idi, ken­
disinden emin bir adamın sözü idi. Etrafında kendi adamları
olduğu halde şatoda oturuyordu. Şatonun içinde kıral he­
men hemen «eski odasına» tıkılmış bir haldeydi. Bu facia
için Guise'deki emniyet ve pervasızlık kadar Üçüncü Hen-
ri'de cürete de ihtiyaç vardı. Kıral ancak Gaskonyalı birkaç
asilzadeye güvenebilirdi. Bunlar, Şûra salonuna gireceği sı­
rada duc'u hançer ve kılıç üşüştürerek öldürdüler (23 Kânu­
nuevvel 1588'. Kardeşi kardinali ertesi günü öldürdüler:
Lorraine ailesinin diğer efradı ve «Ligue* e dahil başlıca
âzalar tevkif olundular.
Bu şidetli muamele kiralın beklediği neticeyi temin et­
medi Çünkü «Ligue» i şefinden mahrum etmişse de orta­
dan kaldırmamıştı. Maamafih, bu bir halâskâr hareket idi,
bilvasıta neticeleri itibarile anarşiye çare olacaktı. Üçüncü
Henri nazarında, kendisinin feragatini taleb eden, On Alti-
lar Şûrası vasıtasile Parisi idare eden, Fransa için Birliğin
Umumi Şûrasını ihdas eyliyen Ligue ile her türlü anlaşma
imkân haricine çıkmıştı. Ligue, zavahiri kurtarmak için bu
cümhuriyet rejimine bir kıral ilâve ediyor ve kardinal de
Bourbon'a Onuncu Charles adım veriyordu. Onun için, bü­
yük evlâd yolile tahta tevarüs usulü, kiralın bu en esaslı ve
sıyanetkâr kanunu, sarsılmış, âdeta yıkılmış demekti. Bu
karışıklık, birkaç asırlık bir mesaiyi harab eden bu inkılâb
içinde, artık yalnız bir necat çaresi kalıyordu: Kıral ile meş­
ru halefinin müttehiden hareket etmeleri. Birbirile banşan
FRANSA TARİHİ 169

Üçüncü Henri ile Henri de Bourdon bunu anladılar, bu büyük


adımı attılar. Blois faciasından üç ay soma, kuvvetlerini bir­
leştirdiler. Duc de Guise'in katli nüfuz ve kudretin Valois'-
1ardan Bourbon'lara muntazam surette intikalini temin et­
mişti, Dördüncü Henri'nin saltanatım imkân dairesine sok­
muştu. Fransaya ifa edüen bu kıymeti bulunmaz hizmet
Fransayı artık anarşiden ve parçalanmaktan kurtarıyordu.
Üçüncü Henri'ye hay atma maloldu. Tarihcüer de nankör­
lük gösterdüer. Onun aleyhinde protestanlar ve katolikler
tarafından yazılmış hicviyelerden başka bir şey zaptetme-
düer.
Bearnais'nin kuallık davası uğrunda temin ettiği ordu
sayesinde, Ligue'in kuvvetleri püskürtüldü. İki kuzen, Fran­
sa kualı ile Navarre kualı, Parisi muhasara ettiler. Pariste
tasviri imkânsız bir ihtuas, bir şiddet ve kin hüküm sürüyor­
du. Böyle bü şeyi anlatmak dahilî harbler doğurabilirler.
Son derece galeyana gelmiş mütaassıb bü papas, Jaques
Clement, elinde sahte bir mektub ile, kiralın karargâhına,
Saint - Cloud'ya gitti. Kiralın yanma sokulunca, onu bir bı­
çak darbesile öldürdü. Üçüncü Henri'nin son sözleri Henri
de Bourbon'u kendisine meşru vâris göstermeğe ve katolik-
liğe avdetini söylemeğe masruf oldular (1589).
Üçüncü Henri bü fikü uğrunda ölmüştü: Devlet, monarşi
ve milî vahdet fikri. Ölümü boşa gitmemişti. İki dinli Dör­
düncü Henri ile Fransa dahilî sulh ve sükûna kavuşacaktı.
Siyasete âşinâ bu hükümdar üe «siyasetler* devri, üçüncü
parti devri yaklaşıyordu.
ONUNCU BAB

Dördüncü Henri monarşiyi kuvvetlendiriyor


ve Devleti yükseltiyor.

Ligue bir katolik inkılâbı oldu. Bu gerçek bir inkılâb idi.


Michelet şümulu pek geniş olan şu kelimeyi kullanıyor:
«Ligue iki yüz sene için cümhuriyetten nefret hissi vermiş­
tir». Ertesi asırda, bu nefreti Fronde tecdid edecektir.
Üçüncü Henri öldüğü zaman, Fransa, kalbinin derinli­
ğinden, asayişinin avdetini temenni ediyordu. Otuz senelik
bir dahilî harbin nelere malolmuş olacağı pek kolay tah­
min edilebilir. İhtimalki dört milyon adam ölmüştü. Ne ha­
rabı! Dördüncü Henri: «her tarafta acınacak haller, karma
karışık vaziyetler, sefaletler» diyordu. Felâketlerin en büyü­
ğü, her şeyin sebebi anarşi idi. Kim hükümet ediyordu? Pa­
riste ve büyük şehirlerin çoğunda Ligue. Ligue azalarının
cümhuriyetçilik ruhu protestanlannkınden hemen hiç aşağı
kalmıyordu. Vilâyetlerde, valiler kendilerine birer prenslik
yontuyorlardı. Meşru, muntazam hükümet artık yalnız bir
partiden, kıraliyetçiler partisinden ibaretti ve bunum en kuv­
vetti parti olması için çok eksiği vardı. Maamafih, istikbal
onundu. Venedik cümhuriyetinin senatosu bunu derhal tak­
dir etti. Çünkü Avrupada Dördüncü Henri'yi ilk tanıyan
Devlet o olmuştur.
Din meselesi olmasaydı, Henri de Bourbon kıralhğım
tekrar ele geçirmekte zahmet çekmiyecekti. Nihayet, Fransa
bir kıral istiyorsa da ancak katolik bir kıral istediğine ka­
FRANSA TARİHİ 171

naat getirdi. Zorluk katolikliğe avdet zamanını intihab et­


mekte idi. Dördüncü Henri ancak galib bir haldeyken, hür
bir surette ihtida etmeyi tercih ederdi. Üçüncü Henri'nin
Ölümünün ferdasında, etrafın teşvikine uyarak, katolikliği
kabul etseydi bu müsaraat şüpheli bir gözle görülebilirdi.
Ligue efradım teskin edeceğine, katolikleri etrafına toplaya­
cağına emin değüdi. Halbuki zaten kendisine sağlam su­
rette itimad edemeyen protestanlar da ayrılmış olacaklardı.
Her şeyi kaybetememek için, talie göğüs germek, vukuatın
kendisini zorla kabul ettirmesini beklemek icab ediyordu.
Saint - Cloud cinayeti haberi üzerine Parisin duyduğu mem­
nuniyet. Ligue tarafından kual katilinin o kadar medhi vak­
tin henüz gelmemiş olduğunu Dördüncü Henri'ye kâfi dere­
cede ihtar ediyordu. 4 Ağustos tarihindeki beyanatında
katolik dinine hürmet edileceğine, altı ay zarfında toplana­
cak bir ruhani mecliste bir hattı hareket kararlaştırıla­
cağına dair bir yemin üe iktifa etti. İhtimalki başka türlü­
süne imkân olmıyan bu yarım tedbir bütün kualiyetçi-
leri memnun etmedi. Onlar Dördüncü Henri'ye tebaiyetten
imtina eylediler. Protestan ordusunun bir misli kadarı da bu
irtidadı kabul etmiyerek aynldı. Kendisine umumiyetle sa­
dık kalan ve Fransamn minnettarlığına istihkak kesbeden
asalet olmasaydı Dördüncü Henri'nin etrafında pek az kişi
kalacaktı.
Dördüncü Henri Fransa kıralı sıfatile Navarre kırallığı
zamamndakinden zayıf bulunuyordu. Hemen hemen Üçün­
cü Henri kadar zayıf bir mevkide idi. Hakikatte, yalnız bir
kırallık davacısı demekti. Yegâne kuvveti de veraset pren-
sipinden ibaretti. Paris muhasarasını kaldırmağa mecbur
olunca, Fransamn garbına doğru süratle çekilmek lüzumu­
nu duydu. Ligue ordusu onu kovalıyordu. Ingütere kualiçe-
sınden asker ve yardım aldı. Ligue tarafdarlanna da İspan­
ya kualı yardım etmişti: bizim dahili harblerimiz yolüe
D 17.a be th ve ikinci Philippe birbirlerine darbe indirmeğe
172 FRANSA TARİHİ

çalışıyorlardı; bizim kavgalarımızdan ecnebiler istifade edi­


yorlardı. Fakat, Dördüncü Henri, ne pahasına olursa olsun,
Calais'yi vâdetmekten imtina göstererek şeref buldu. Henri
de Guise'in kardeşi olup esasen Ligue ordusu için fena bir
kumandan olan Mayenne Dieppe kurbünde Argues'da
mağlûb oldu. İvry'de, «Beyaz panache* günü, Dördüncü
Henri başka bir muvaffakiyet kazandı (1590). Bunlar onun
davası için gayet faydalı muzafferiyetlerdi. Fakat hiçbir
şeyi bitirmiş olmuyorlardı, tekrar Paris surları karşısına av­
det edince, şehir ona muhterisane mukavemet gösterdi.
Uzun tarihi esnasmda Paris ne kadar muhasaralara ma­
ruz kaldı! Bu muhasara, içeridekilerin inad ve sebat bakımın­
dan başka hiçbir şeye benzemiyordu. Kâh etrafı çevrilen
kâh açılan Paris hemen hemen dört sene kadar muhasara
altında durdu. Dördüncü Henri, iki kere, cebren şehre gire­
bileceği ümidine düştü, ikisinde de muvaffak olamadı. Kal-
vinist kırallan bizzat surlar tardediyorlar gibiydi. İhtimalki
nihayet kat'i bir abluka ve kıtlık sayesinde muvaffak ola­
caktı. Çünkü bu pek müthiş bir şeydi. Fakat ikinci Phüippe
tarafından bir İspanyol ordusu başında gönderilen duc de
Parme kendisini çekilmeğe mecbur etti. Maamafih, Dör­
düncü Henri boyun eğmiyordu. Paris de öyle. Dördüncü
Henri tesbit ettiği altı ayın çoktan geçtiğini, vaziyetin değiş­
mediğini gördüğü halde ihtida için zamanın hâlâ hülûl et­
mediğini ve kcrtolikliği kabulü mevkiini kuvvetlendirmek­
ten ziyade zayıflatacağım takdir ediyordu. Bu vaziyetten
kurtulmak için, Ligue'in Fransaya muntazam bir hükümet
temininden âciz kaldığını itiraf etmesi lâzımdı.
Ligue'in hükümeti karma kanşık, ihtilâlci bir hükümet idi.
Şüphesiz ki bir kıralı vardı. Fakat bu kıral, sözde Onuncu
Charles yani kardinal de Bourbon, yalnız bir süsten ibaretti.
Fazla olarak. Üçüncü Henri'nin eline esir düşmüştü. O da
tesadüften istifade ederek onu tahliye etmiyordu. Ligue'in
kıralı çok geçmeden öldü ve ölümü birçok hırsıcahlan ayak­
FRANSA TARİHİ 173

landırdı. Dördüncü Henri'nin hiçbir zaman kendisini kıral


olarak kabııl ettiremiyeceğine o kadar kanaat getirilmişti ki
tahtına bir çok davacılar çıktılar. İspanya kıralı, Salique ka­
nununa rağmen, tahtı kizi ve ikinci Henri'nin torunu İsa-
belle için istedi. Birinci François'mn torunu Savoie dükası da
namzedler araşma kanştı. Onun fikrince Fransa parçalana­
caktı. Kendisi de Dauphine üe Provence'ı almakla iktifa ede­
cekti. Lorraine dükası da namzeddi. Mayenne kıraUığınm
kendisi için hazırlandığım ümid ediyordu. Bu hırsıcahlar
birbirlerile çarpışıyorlar ve birbirlerinin muvaffakiyet ihti­
mallerini kırıyorlardı. Dördüncü Henri bundan istifade etti.
Bu sırada, Parisin hâkimleri Ligue teşkilâtına istinad eden
On Altılar idi. Bu katolik selâmeti komitesi dehşet salmak
suretile saltanat sürüyor, düşmanlarına ve hattâ itidal ta­
rafdarlarına bile inkılâbın klâsik tedbülerini, şüphelüer ka­
nununu, muhacülerin emlâkinin müsaderesini, memurların
tasfiyesini, tard muamelelerini tatbik ediyordu. Parlemento-
nun birinci reisi ve iki azası üstünkörü bir muhakemeden son­
ra «hıyanet* cürmü dolayısile asıldı. Bu dehşet salma hare­
keti Parisi ve daha ziyade duc de Mayenne'i endişeye dü­
şürdü. Bu muzlim müstebidler nereye kadar varacaklardı?
Zaten bir İspanyol garnizonu davet etmişlerdi; ikinci Phi-
lippe'e sadakat teminatı yolluyorlardı. Paris ahalisi içinde
ekseriyeti teşkil eden «siyaset âşinâ» Ligue tarafdarlanndan
cesaret bulan duc de Mayenne On Altılar hizbini parçala­
dı. Bunlardan bazılarını asdılar. Kaçamayanlar hapse atıldı.
Ligue devam ediyordu. Fakat siyasi nüfuz ve kudreti
azalmış, teşkilâtı zayıflamıştı. Mayenne demagojiye darbe
indirmekle, yalnız kendisi için çalıştığını zannediyorsa da,
Dördüncü Henri'ye hizmet eylemiş oluyordu. Vakit geçiyor,
taraflardan hiçbiri bir netice elde edemiyordu. Herkes vazi­
yetini muhafaza eyliyordu. Paristen püskürtülen Dördüncü
Henri, ayni şerait içinde Rouen önünde de muvaffakiyetsiz-
iığe uğramışiı. Orası da «mülhid kual» istemiyordu. Bu iki
174 FRANSA TARİHİ

karargâhın acizleri bir bıkkınlık tevlid ediyordu ve bu da bir


anlaşma teşebbüslerine müntehi oluyordu. Siyasetçiler par­
tisi, üçüncü parti, en iyisi Navarre kıralile anlaşmak olaca­
ğını açıktan açığa söylemeğe başlamıştı. Fakat zorluk daima
cryni halde duruyordu. Çünkü Dördüncü Henri kayidsiz ve
şartsız tanınmak istiyordu. Kltolikliği kabule karar vermiş
olmakla beraber, protestanlığı kendi ihtiyarile terketmek az­
minde idi. Tacı yalnız meşruiyete borçlu olmak, monarşiyi
hiç bü şeye, ne dine, ne Papaya, ne bir Ligue tarafından
gasbedilmiş otoriteye tâbi tutmamak mesleğini takib ediyor­
du. Bütün manevrası kırallık kudretinin istiklâlini muhafa­
zaya, ve Ligue teşkilâtı tarafından zorla kabul ettirilmiş bir
anayasa zavahirinden içtinaba matuftu.
Meşruiyet galebe çalabümek için son bir tecrübeye lü­
zum vardı: Bu da Mukaddes Birliğin muntazam bü hükümet
teşkilinden âciz kaldığının teslim edilmesinden ibaretti Bir
kıral intihabı için davet edilen 1593 Muhtelif Sınıflar Meclisi
tam bir muvaffakiyetsizlikle nihayet buldu. Burada, hiç iste­
meden yine duc de Mayenne Dördüncü Henriye yardım etti.
Münhal kırallığı kendisine temin etmeyi ve Ligue’in hâmisi
ikinci Philippe tarafından namzedliği konan «infant»ı bertaraf
eylemeyi istiyen Mayenne, kıraliyetçüere hitaben bir beyan­
name neşretti ve meclise iştiraklerini onlardan taleb eyledi.
Dördüncü Henri hukukunu îeyid için bu fırsattan istifade ede­
rek ihtidaya hazır bulunduğunu bildüdi. Tam zamanında orta­
ya atılan bu haber büyük bir tesü uyandırdı. Ligue taraftarları
arasında siyasetçiler grupu teşci edilmiş oluyordu. Halkın
hamlesi, teveccühü onlann tarafına geçiyordu. İçlerindeki
muktedir gazeteci ve muharrirlerden bazılarının kaleme al-
dıklan hicviye, meşhur Satire Menippee müfritleri gülünç
hale sokuyor ve müttefikleri Ispanyollan menfur bü vazi­
yette tasvü ediyordu. Ligue tarafdan devletlerde bile ecnebi
müdahalesine karşı mukavemet arttı. Salique kanununun
ihlâlini protesto için sesler yükseldi. «İnfante» İsabelle'in
FRANSA TARİHİ 175

ikinci Philippe tarafından ileriye sürülen, papanın «legat» sı


tarafından müzaheret edilen, arkadan arkaya Mayenne ta­
rafından hücuma uğrayan namzedliği bir çok itirazlar tevlid
etti. Meselenin münahaşası hiçbir neticeye iktiran etmeden
uzayıp gidiyordu. Bu şuada, esas kanunlarının muhafızı olan
Parlamento kendiliğinden bir teşebbüse geçti. Yüksek mah­
keme, Mayenne’e götürülüp tebliğ edilen velveleli bir karar
ile kuallığm ecnebiler tarafından deruhde olunamıyacağını
ilân etti. Uzanıp giden İspanyol entrikası derhal ezilmiş ol­
du.
Vakayi Dördüncü Henri lehinde çalışıyordu. Ligue'deki
müfritler kaybediyorlardı. Milli his uyanmıştı. Bu uyanış Ki­
ralın hukukuna faydalı oluyordu. Nisan nihayetindenberi,
bir hal çaresi bulmak için, Suresnes'da mutedil Ligue'cilerle
katolik kualiyetçiler arasında müzakereler devam ediyordu.
Onlann böyle birbirlerine yaklaşmalan bile mühim bir neti­
ce sayıludı. Müzakere edenler, efkân umumiyenin kendüe-
rine müzahir olduğunu hissederek, zuhur eden zorluklara
rağmen, teması muhafazada sebat gösteriyorlardı. Dördün­
cü Hemi ihtida vâdinin kual diye tanınması için kâfi gelece­
ğini ümid etmişti. Fakat bu noktada boyun iğmenin ve iptida
ihtida eylemenin lâzım geldiği anlaşıldı. Kıral diye tanınma­
dan evvel ihtida, Muhtelif Sınıflar Meclisinin toplanmasından
evvelki mahzurlarım artık kaybetmişti. Sulh arzusu, munta­
zam bir hükümet ihtiyacı o dereceye varmıştı ki kual artık,
birkaç ay evvelki gibi, bir şey elde etmeden ihtida etmek teh­
likesine maruz bulunmuyordu. Katolik olur olmaz, kendi le­
hinde mukavemet kabul etmez bir hareket vücud bulacaktı.
Fakat bu hareketi tevlid için katolik olması lâzımdı.
Filhakika, böyle oldu. 23 temmuz 1593 te, Dördüncü
Hemi, Paristen iki adım mesafede, Saint - Deni3 kilisesinde
protes’anlıktcn vazgeçti. Pariste ise Ligue, ümidsiz bir halde.
:>okiz ay daha mukavemet gösterdi. Her halde onun bu se-
ba‘.ı Ligue'in teşekkülüne sebeb olan fikrin kudretini isbat
176 FRANSA TARİHİ

ediyordu: on beş sene sonra yine bu fikrin verdiği ihtirası


Ravalliac'ın eline silâh verecekti. Ligue uğradığı hezimet
içinde galib kalıyordu: Devleti protestanlıktan kurtarmıştı.
Kalvinist davasının bir ân için elde etmiş olduğu muvaffa­
kiyet ihtimalini söküp atmıştı. Tesadüf bü protestanı veliahd
mevkiine getirmişti. Fakat monarşinin üsı ve millî vasfım
Ligue'in takdü etmemesi de cezasmı bulmuştu. Fransa mül*
hid bü kıral istememişti. Fakat ecnebi yahut müntehab bü
kıral da kabul etmemişti. Müesseseleri fırtınadan hiç el sü­
rülmemiş bü halde kurtulmuştu. Dördüncü Henri'nin «res-
tauration» u * çünkü bu Yedinci Charles'ınki gibi bü «res-
tauration» dur - istikbali elli senedenberi meşkûk bü hale
düşen monarşiyi tahkim ediyordu.
Kiralın siyasi iktidarı, neşeli mizacı işin arkasını temin
etti. Fransanın hoşuna gitti. Fakat en büyük meziyeti Fran­
saya sulh ve sükûnu ve rahatı iade etmesi olmuştur. Başkala­
rında bü kabahat addedilecek şeyleri, keyif ve heveslerini,
aşklarını, hattâ göze batan bazı münasebetsiz hallerini
ona hoş gördüler, kahramanane ve güzel buldular. Ne çağ­
daşlar. ne tarihçüer Gabrielle d'Estree ve Henriette d'En-
traigues hakkında pek şiddetli muahezelere kalkmadılar.
Vert - Galant lâkabına liyakat kesbettiğinden dolayı Dör­
düncü Henriye hayran kaldılar. La Calliere, Montespan,
Maintenon On dördüncü Louis'nin şan ve şerefile parladık­
ları halde On beşinci Louis zemmolunuyor ve On altıncı
Louis'nin faziletleri bü şeref teşkil etmiyor. Şöhretleri temin
eden şey siyasettir.
İhtidadan soma, Dördüncü Henri her şeyde muvaffak
olmağa başladı. Çünkü Fransızlar anarşiden ve ecnebi mü­
dahalesinden yorulmuşlardı, ve onun dediği gibi, «bü kıral
görmeğe acıkmışlardı*. Dördüncü Henri hâlâ Guise'lerin e-
linde bulunan Reims'e güemediği için, Charües'de kıral diye
takdis edildi. Aforozunun kaldırılması için papa ile müza­
kereye girişilmişti. Bu sırada kuvvetleri her gün artıyordu.
FRANSA TARİHİ 177

Ötede beride kalmış âsilere karşı muhasamata başlıyacağı


tehdidini ileri sürmekle beraber müsamahakâr davranacağı­
nı da ümid ettiriyordu. Hikmeti vücudu kaybolmuş olan
Ligue dağılmağa başlamışta. Siyasetçiler partisi hemen her
tarafta galebe çalıyordu. Duc de Mayenne partinin kay­
bolduğuna hükmederek, Parisi terketti. Kirala iltihak eden
Ligue'ciler derhal şehrin kapılarım ona açtılar. 22 mart 1594
te, kual hemen hiç mukavemete maruz olmadan, şehre
girdi. Ligue hükümeti ortadan kalktı; İspanyol garnizonu ser­
best bir surette Paristen çıktı. Töhmet altmda kalmış olanla­
rın hepsine geniş bir affı umumi ilân olundu.
Maamafih. derhal asayiş ve sükûnetin avdet etmiş ve
nifakların ortadan kalkmış olduğuna hükmetmemelidir. Zi­
hinler fena halde müteheyyiç olmuştular. Fransa pek fazla
sarsılmıştı. Yarım asu sürmüş bir dahilî harbin ne kadar a-
narşi buakacağı kestirilebilir. Hükümet otoritesi kalkınca,
bir nevi feodalite tekrar teessüs etmişti. İşte Richelieu bunu
yıkıp bitirecekti. Dördüncü Henri, uzun bir entrikalar serisinin
hatimesi olarak, katledildiği güne kadar, kin ve komplo ile
muhat bir halde yaşamıştır, Ferronnerie sokağında maktul
düşmeden evvel, Jean Châlet gibi bir takım nam ve şanları
meçhul katillerden kurtuldu, Biron gibi yüksek mevkide bir
fesadçıyı idama mahkûm etti. Katoliklerle protestanlar ara­
sında muvazeneyi temin zor oluyordu. Katolikler ilhada
karşı daima müvesvis, protestanlar o «endişeli ruhlan» ile
daima teminatlara haris idiler. Bu teminatlar sayesinde dev­
let içinde bir devlet teşkiline hevesli bulunuyorlardı.
Dördüncü Henri, kırallığında hâkim mevkiine çıkmadan
evvel, dört sene, zabıta vazifesini ifa etmek ve, türlü türlü mü­
zakerelere ve pazarlıklara girişmekle uğraştı. Mağlûb ede­
mediklerini para ile satm alıyordu. İçlerinde Lorraine hane­
danı da dahil olmak üzere, eski Ligue'çilerden bir çoğu ta-
rafdarlıklannı pahalıya sattılar. Mayenne affolundu. Çün­
kü Fransamn parçalanmasına hiçbir zaman razı olmamıştı.
12
178 FRANSA TARİHİ

Kiralın fikri, millî banşma fikri bu necib sebebde kendisini


gösteriyordu.
Ligue'in siyasî teşkilât sıfatile işten el çekmesi ancak
Dördüncü Henri'nin Papa tarafından affolunduğu gün vu­
kua geldi. Artık İkinci Philippe'in inadını kırmak kalıyordu.
O, Fransanın tekrar yükselmesine bü türlü razı olamıyor ve
hâlâ Fransada tarfdarlan bulunuyordu. Dördüncü Henri
memleketi ecnebilerden tamamen kurtarmağa davet etti. Bu
istihlâs harbi dahilî harblerin hatıralanm silecekti. Bu iyi
bü hesaptı. Maatteessüf Fransa o kadar yorgun düşmüştü
ki Fontaine - Française muzafferiyetine rağmen, ciddî mu-
vaffakiyetsizliklere uğradık. 1595 te, Amiens zaptedildi, Pa­
ris tehdid altında kaldı. İngiltereden imdad istemek mecbu­
riyeti hasıl oldu. İngiltere pek çok nazlandı. Hattâ, Calais'ye
asker yerleştirmeyi istedi ve red cevabı aldı. İngiltere bize
karada hafif bü surette yardımda bulundu. Fakat İspanyol-
lan denizde takib etmeyi memnuniyetle kabul etti. İspanya
Armada hezimetindenberi kendisini toplayamamıştı, ikinci
Philippe’in Vervins sulhunu imzaya razı olması için ispan­
yanın da pek nikbin olması icap ederdi. Fransada partiyi
kaybetmişti. Felemenkte de yarı yanya kaybetmişti. Fele­
menk halâs olmuştu. Hürriyet uğrunda çetin muharebeler
neticesinde teşekkül eden yeni Devlete „ «Büleşik Vüâyetler»
Avrupa siyasetine faal bü unsur üâve ediyordu.
Vervins müsalahası üe hemen hemen aynı zamanda.
Nantes Fermam da neşrolundu (13 nisan 1598). Protes­
tanlar da Ligue ve İspanya kadar emri vakn kabul­
de gecikmişlerdi. Kiralın ihtidasından soma, kaynaş­
maktan, içtimalar akdetmekten, hükümete şikâyetlerde
ve taleblerde bulunmaktan, hariçte istinadgâh aramak­
tan, hattâ, taleblerini teyid için, Amiens hezimetinde vukua
geldiği üzere, hükümetin zorluklarından ve muvaffakıyetsiz-
liklerinden istifadeye kalkmaktan vaz geçmemişlerdi. İspan­
ya ile sulh imzalanacağım gördükleri zamandır ki taleblerini
FRANSA TARİHİ 179
indirdiler ve bir uzlaşma kabul ettiler. Filhakika, Nantes Fer­
manı kualın arzusile, hükümdar sıfatile geniş salâhiyeti da­
hilinde lütfen sâdu olmuş bir ihsan değildi, bir muahede
idi. Bunun maddeleri, muharibler arasmda olduğu gibi, mü­
zakere edilmişlerdi. Dördüncü Henri'nin elinden gelmiş ol­
saydı sükûnu temin için ne böyle bir bedel kabul eder, ne
de bu kadar tehlikeli şartlara razı olurdu. Klvinistler itimad-
sızlıkla dolu olmasalardı, parti halinde teşkilâtlı kalacak
yerde cemaatin içine karışmak arzu etselerdi, vicdan hürri­
yeti ile iktifa ederlerdi. Onlann imzalarım almak için bu
hürriyete yalnız siyasî değil araziye müteallik bir takım ga­
rantiler de üâve etmek mecburiyeti hasıl oldu. Yüzden ziya­
de şehir bu garantiyi teşkil ediyordu. İçlerinde bir muhasa­
raya mukavemete kabiliyetli La Rochelle, Saumur, Mon-
tauban, Montpellier gibi pek mühim şehirler de vardı. Bu
«emniyet mevkileri» hazine hesabma idare olunacaklardı.
Yani katolikler de dahil olmak üzere bütün mükellefler para
vereceklerdi. Bundan başka, Kalvinistler ruhanî meclisleri
ve meclisleri ile beraber bir hükümet organlarım, bir muhta­
riyeti muhafaza ediyorlardı. Bunu «müsaadeli bir cümhuri-
yet* diye tarif ettiler. Umumî hakimiyetin böyle bir
parçalanması zamanımızda akim kabul edemiyeceği bir
şeydir. O zaman bile, imtiyazlar ve muafiyetler rejimi
mutad olduğu vakitlerde bile, proteston partisine verilen
müsaadeler pek kuvvetli göründü. Bunların tehlikeli olduk-
lannın anlaşılması gecikmiyecekti. Bu şartlar, karşılıklı mü-
saadekârlık fikrile itilâf etmiyorlardı. Dördüncü Henri şüp­
hesiz bunun ilk bir adım olduğu, kat'î sükûnun husule gele­
ceği ümidile imzasını koymuştu. Bilhassa, proteston partisi­
nin her zaman yirmi beş bin asker çıkarmağa ve harbe baş­
lamağa kadir bir halde bulunmasını da düşünmüş olacaktu.
Protestanlar ondan Nantes Fermanım zorla koparmışlardı.
Nasıl ki Ligue de kendisini katolik olmağa icbar etmişti.
Hfkân umumiye burada aldanmadı; Ferman zorlukla kabul
180 FRANSA TARİHİ

edildi. Bu istikbalde feshedileceğinin bir alâmeti idi. Tescil


keyfiyetini temin için. Kiralın müzakereye girişmesi, muahe-
denamenin biraz tashihe uğraması, parlementolar üzerinde
kiralın ya belâgate ya otoriteye istinad ederek tesir yapması
icap eylemiştir. Rouen parlementosu ancak 1609 da tam bir
muvafakat gösterdi.
Eski dindaşlarım bilen ve onlardan korkan Dördüncü
Henri onlann hâmisi Bouillon dükasma şiddetli bir ders ver­
diği gün rahat edebildi. Bouillon dükası Fransa haricinde sa-
hib olduğu Sedan prensliği dolayısüe korkulacak bir kuvvet
olabilirdi. Bizim cenubuşarkî vilâyetlerimize göz dikmekte
ısrar eden Savoie dükasına da bir ders verildi. Parlak bir se­
fer neticesinde Bresse'i, Bugey'yi ve Gex'yi ele geçirdik.
Fransa, Saluces markiliğinden vazgeçmekle İtalya macera­
larına nihayet vermiş olduğunu üân ediyordu. Ananevi,
saburane, ölçülü bir siyaset olan büyümeler siyaseü tekrar
başlıyordu. Bu siyaset faydalı ve mümkün şeyler kanununa
riayet esasına müsteniddi. Richelieu bunu «çayın murabba
hale sokmak» diye tarif ediyordu. Kıral, Avusturya haneda-
nile ve Sekizinci Clement ile akraba olan Marie de Medicis
ile evlenerek Avnıpadaki vaziyetini de ıslah etti. Kıraliçe, bir
veliahd dünyaya getirmekle başka bir protestan vâris kor­
kusu ve yeni bir Ligue teşekkül etmesi ihtimalini ortadan kal­
dırdı. O kadar zorluklardan sonra monarşi kuvvetleniyordu.
Aynı zamanda, yavaş yavaş, sükûn ve asayiş avdet edi­
yordu. On yedinci asnn ilk senelerinde, on altıncı asnn zim­
metleri tasfiye edilmeğe başlanıyordu. İktisadî ve malî yük­
selme de siyasi yükselme ile atbaşı gidiyordu. Protestan iş
adamının yeni tipi olan Sully ile Dördüncü Henri Fransanın
servetini tesise çalıştı. Memleketin perişan hali, varidatın
intizamsızlığı, ailelerin fakirleşmesi pek büyüktü. Kıral, her­
kesin. pazar günleri, bir tavuk pişirebilmesini temenni ettiği
zaman, mahrumiyet senelerini hatırlatıyordu. Sully başka
meşhur bir sözü söylediği zaman, «çiftçilik ve çobanlık
FRANSA TARİHİ 181

Fransamn iki meselesidir» dediği vakit, ziraatin bizim için


servet kaynağı olduğu hakkında doğru bir fikri rehber edi­
yordu. Her zaman, hissi selim ile, çalışma ve tasarruf ile,
köylü ve burjuva prensipleri ile yeni baştan nasıl bina kur­
mak kabil ise yine öyle kurdular. Fransa, ziraî temeli üze­
rinde, çalışmaya daima mükâfatım veren topraklarile, tek­
rar servet sahibi oldu. İşler canlandı. Hükümet tarafından
teşvik gören bir takım sanayi teessüs etti. Teşebbüs ruhu­
na faaliyet geldi. Dieppe'liler müstemlekelerimizi kurmağa
başladılar.
Fransa yeni baştan yapılıyor, tekrar kuvvetleniyordu.
Bu şuada Avrupamn Fransaya ihtiyacı vardı. Biz nifak için­
de iken bizi kurtarmış olan şey İngiltere üe İspanya arasın­
daki rakabet idi. Felemengin İspanyollara karşı mücadelesi,
Cermen imparatorluğunun sönüklüğü idi. Charles - Quint
ortadan kalktıktan soma, Viyanadaki Habsbourg'lar, impa­
ratorluk taçlanm muhafaza etmekle beraber, artık Almanya-
da hakikî bir nüfuz ve kudret sahibi değildiler. Alman prens­
lerinin istiklâli, protestanlığın terakkisi, dinlerin münazaa­
ları Almanyayı tefrikaya düşürmüş, ve Tunanın dibine atıl­
mış olan Habsbourg'lan kimseye zarar veremiyecek hale
sokmuştu. Bunlar Madrid Habsbourg'lan ile karabetleri yü­
zünden her zaman tehlikeli bir hal alabilirlerdi. Fransız po-
letikasmın vazifesi Avusturya hanedanım gözönünde tut­
maktı. On yedinci asrın ilk senelerinde, bir çok işaretlerden
anlaşılabilirdi ki bu hanedan uyamyordu ve, ikinci Philippe'-
in yardımile, katolik hareketinin başına geçerek Almanya-
daki otoritesini tekrar ele geçirmeğe haznlamyordu. Tehlike
Charles - Quint zamamndakinin aym idi. Dördüncü Henri
bunu gördü ve Almanyanın proteston prenslerini mukave­
mete teşvik etti. Bu kadar tabiî olan bu poletika İkinci Henri
zamamndakinden daha zordu. Çünkü Dördüncü Henri Re­
forma davası için muhabbet beslemek şüphesi altında kal­
maktan içtinab etmeğe mecburdu. Emellerini kolaylıkla baş­
182 FRANSA TARİHİ

ka bir tarzda tefsir etmek kabil olurdu. Sırf Fransız fakat ah­
val icabı bir katolik devlet aleyhine müteveccih bir haricî
poletika eski Ligue tarafdarlannm ithamlarım ve şüphele­
rini canlandırıyordu.
Fakat, Juliers mirası meselesi çıktığı zaman bir karar ver­
mek mecburiyeti hasıl oldu. Avusturya hanedanı bu mirası
dava etmekle Rhin nehrinin sol sahiline yerleşmek istiyor­
du. Oradan Felemegin «Birleşik Vilâyetler» ini ve Fransayı
tehdid edebilirdi. Çünkü Fransa müdahaleden içtinab ede­
mezdi. Dördüncü Henri'nin siyaseti Birinci François’nm ve
ikinci Henri'nin siyasetinin aynı oldu: Büyük bir devletin hâ­
kimiyetine tâbi olmak, orta ve küçük devletlerin istiklâlini
himaye etmek. Sully «büyük tasavvur» unda Fransanın va­
ziyetine ve müttefiklerine gayet uygun olan bu realist gö­
rüş hakkında bir karikatür vücuda getirmiştir.
istikbalde daha vahim bir meseleden içtinab için, harbi
göze alarak Habsbourg'lan Juliers'den koğmağa hazırdı.
Bu hazırlıklar bir takım şikâyetler tevlid etti. Kiralın katolik
dinini, hattâ Papayı ezmek için Avrupanm bütün protestan­
larile birleştiği söyleniyordu. Düşman tarafından yayılan bu
masallar bütün Fransada dolaşıyorlardı. Sarayda bile A-
vusturya ve Ispanya ile ihtilâfa muarız bir parti vardı. Efkâ­
rı umumiyenin din harbleri hatırasının izlerine tesadüf edilen
bu heyecanı içinde beyinsiz ve coşkun biri kıralı öldürmeyi
düşündü. Ravaillac 14 mayıs 1610 da Dördüncü Henri'yi
katletmekle kudsî bir iş gördüğü zannında idi. Cinayeti
Jacgues Clement'ın cinayetini tekrar eder gibidir. Üçüncü
Henri nasıl Ligue ateşli devrinde iken bir keşişin bıçağı
altında ölmüşse Dördüncü Henri de Ligue'in bir hortlağı ta­
rafından katlolunmuştur.
ON BİRİNCİ BAB

On üçüncU Louis ve Richeiieu: Avusturya


hanedanına karşı millî mücadele

Dördüncü Henri'nin vefatının ferdasında, herkes karga­


şalıkların başlamasından korkuyordu. Bu haklı bir korku
idi: Dahilî harbler ve birlik o kadar yakın bir mazide idiler
ki! «Kırallann zamanı geçmiştir. Prenslerin ve büyüklerin
zamanı gelmiştir*. İşte, Sully'ye göre, Ravaillac'm cinaye­
tinden sonra böyle söylüyorlardı. Filhakika, asilzadelerin
ve prenslerin nüfuz kesbetmelerinden mütevellid bir anarşi
ve calviniste tahrikatı vücud buldu. Fakat memleketin asıl
büyük kütlesi biraz evvel tadını tatmış olduğu sükûn ve isti-
rahate tarafdardı; harisicahlara ve mutaassiblara muarızdı.
Bu umumî his sayesindedir ki o zor seneler vahim arızalar
olmaadn geçirilebildi.
Naibei hükümet namına memleketi idarede devam eden
Dördüncü Henri'nin nazırlan vaziyeti pek iyi takdir etmiş­
lerdi. Haricî zorluklar içine atılmanın, hele bir harbe giriş­
menin hiç sırası değildi. Villeroy Dördüncü Henri'nin giriş­
tiği büyük işi şerefli bir surette tasfiye etti, imparatorluk ta-
rafdarlannın eline geçmesin diye Juliers şehrine Felemenk­
lilerle müttefikan sahib olmağa ve Almanyadaki müttefik­
lerimize teslim etmeğe razı oldu. İspanya tarafım da emni­
yet altına almak için, daha kiralın sağlığında düşünülmüş
olan bir izdivaç tasavvurunu fiile çıkardı ve genç On Üçün­
cü Louis Anne d'Autriche üe evlendi.
Bu siyaset bir muhalefete vesile teşkil etti. Bu muhalefet
hiç de millî bir şey değildi. Protestanlar yeni katolik ittifaklar
yüzünden kendilerini tehlikeye düşmüş zannettiler yahut
lx>yle göründüler. İki dine mensub prensler, Conde, Soissons,
184 FRANSA TARİHİ

Mayenne, Bouillon, Nevers, Vendome bir ittifak vücuda ge­


tirerek silâha sarıldılar. Marie de Medicis, Marechal d'-
Ancre unvanını almış olan müşaviri Concini'nin tavsiyesini
dinliyerek dahilî bir harb tehlikesine atılmaktan ise âsilerle
müzakereye girişmeyi tercih etti. Onlara arazi ve tahsisat
vererek işi yatıştırdı. Neşrettikleri beyannamede Muhtelif
Sınıflar Meclisinin toplanmasını istemiş oldukları için, bu
sözlerile onlan ilzam etti. Genç kırah hâlâ Vendome tara­
fından tahrik edilmekte bulunan Garb vilâyetlerinde dolaş­
tırdı. Gayet iyi bir tesir yapan bu seyahatten dönüşte On
üçüncü Louis reşid ilân edildi ve Meclisi, hükümet kuvvet
bulduğu için prenslerin manevraları kendi aleyhlerine çı­
kacak bir sırada içtimaa davet etti.
1614 Meclisi 1789 Meclisinden evvel en sonuncu Mec­
listir. Müesseseyi halkın gözünden bu meclis düşürdü. Çün­
kü umumî menfaat fikrini hiç düşünmedi. Uç sınıfın her biri,
bilhassa kendi menfaatlerini müdafaa etmeğe kalktı. Asalet,
memuriyetlerin para ile satılması ve tevarüs usulile intikal
etmesi aleyhinde bulunuyordu. Çünkü bu surtele yeni bir
asalet vücuda geliyordu. Burjuvazi hakikatte bir resmî kıya­
fet asaleti idi. Uzun uzun müzakerelere sebeb olan meşhur
Paulette kavgası bir sınıf kavgasından ibaretti. Memuriyet­
lerine tasarruf hususunda tehlikeye düşen Parlemento aile­
lerini kızdırdı. Rühbana gelince, bunların tabiî şefi Luçon
peskoposu istikbali açık Armand du Plessis de Richelieu idi.
Richelieu kendi sınıfının resmî memuriyetlerden uzak tutul­
masından şikâyet ediyordu. Halbuki «kilise adamları sair
sınıfların hepsinden ziyade hususî menfaat fikrinden uzak
idiler». Bu suretle Richelieu namzedliğini maharetle teklif
eyliyordu. Asaletin ve üçüncü sınıfın arzettiği manzara onun
böyle bir lisan kullanmasını muhik gösteriyordu. Üç sınıf­
tan hükümet istiklâlleri dolayısile, en çok ilk ikisinden kor­
kuyordu. Maddî meselelerle meşgul olan üçüncü sınıf çok
daha muti davranıyordu. Memuriyetlerin para ile satılması
FRANSA TARİHİ 183

usulünün kaldırılacağı vâdedilerek Meclis kapatıldı. Hü­


kümetin yapmağa azmettiği bir şey varsa bir daha Meclisi
toplamamaktan ibaretti.
Richelieu'nün hüsnü şehadetine rağmen, Concini'nin
tarihe fena bir şöhreti aksetmiş olması o andan itibaren tah­
rikâta girişmiş olan parlemento mehafilinin tesirinden ileri
gelir. Memuriyetlerin irs tarikile intikal etmesi şüphesiz ki
bir suiistimal idi. Bundan müstefid olan burjuvazi bu usule
tarafdar bulunuyordu. Parlementolar, kendi haklan ve mal­
lan gibi telâkki ettikleri bir şeyi müdafaa için siyaset yap­
mağa kalkülar. Floransak Concini'ye tarizlerde bulundu­
lar. Nasıl ki, sonralan, Concini ile bazı müşabehetleri bulu­
nan Mazarin'in de aleyhine kalkmışlardu. Menfaati umu­
miye namına söz söyler tavrını takman bu hâkimlerin tahri-
kâtı prenslerin tahrikâtını intaç etti, o da protestanlannkini
uyandırdı. İşte bu kargaşalıklar arasmdadu ki Concini iş
başına enerji sahibi adamlar getirdi. Bunların arasında
Richelieu de vardı. Harbiye nazırlığına tayin olunmuştu.
Biraz soma söylediği gibi, derhal «iğtişaşa cüret edenleri
tedibe» başladı..
Concini yalnız Richelieu'yü meydana çıkarmış olsa bile
o kadar fena adam diye telâkki edilmemek icap eyler, ka­
bahati nüfuz ve kudret kadar parayı da sevmesi idi. Bu
yüzden halkın menfuru oldu. Marie de Medicis'nin teveccü­
hüne borçlu olduğu bu yüksek servet içinde ihtiyatsız dav­
randı; genç kualı, işlerden uzak tuttuğunu pek belli eden ha-
reketlerile küçük düşürdü. On üçüncü Louis on alü yaşma
basmıştı. Pek mahdut olan maiyeti erkânından taşralı asil­
zade Charles d'Albert de Luynes'e içini döktü. O da genç
kuala otoritesinin marechal d'Ancre tarafından gasbedilmiş
olduğunu temin etti. Fakat hükümete, mâliyeye ve orduya
hâkim olan o kudretli Floransahyı nasıl devirmeli idi? Bü
cüretkârlığı göze almaktan başka yapüacak bir şey yoktu.
24 Nisan 1615 te, Concini Louvre sarayına güdiği şuada.
186 FRANSA TARİHİ

muhafaza kuvvetleri yüzbaşısı Vitry tarafından kıral namı­


na tevkif edüdi. İstimdad etmeğe kalktığı için, tabanca ile
öldürüldü. On üçüncü Louis kendisini tebrik edenlere: «Ben
şimdi kıralım* dedi. Florentin'in mesai arkadaşlarına, hattâ,
Richelieu'ye bile yol verdi. Richelieu'ye çok ağır lâflar söy­
ledi Luynes bunlan hemen tahfife çalıştı. Çünkü Luçon
peskoposunun istikbalini keşfediyordu. Marie de Medicis
uzaklaştırıldı.
Dördüncü Henri'nin vefatından sonra, iktidar mevkiinde-
k i adam kim olursa olsun, politika hemen hiç değişmiyordu.
Diğerleri gibi, Luynes de maceralardan ve İspanya ile bir
münazaadan içtinap etmek istedi. Dahilde asayişi muhafa­
za etmek, protestanlann taşkınlıklarına meydan vermemek
mesleğini tuttu. Maamafih, Avrupada öyle bir takım vuku­
atlar hazırlanıyordu ki, çok geçmeden. Fransaya artık bita­
raf kalmak imkânını bırakmıyacaklardı. Almnyada katolok-
lerle protestanlar arasındaki mücadele tekrar başhyordu.
Doğrusu aranırsa, — fakat işin bu doğrusu derhal farkoluna-
madı — bu bir din mücadelesi değil, bir siyaset mücadelesi
idi. Avusturya hanedanı Charles - Quint'in plânım ele alıyor­
du. Almanyaya tahakküm için Almanycryı katolikleştiriyor-
du. Bohemya (bugünkü Çekler) imparatorun mümessillerine
Pragdaki şatoda o meşhur «deenestration» muaheedsini tat­
bik ederek mukavemete başlamışlardı. Bohemya İncil Birliği
şefi Palatin müntehibini kıral olarak kabul etmişti. Macar-
lar da isyan ediyorlardı, imparator Ferdinand kendisini teh­
likede hissetti, dışarıda yardım aradı. Fransaya müracaat
ederek hem katolik dininin menfaatleri namına, hem mo­
narşiler arasındaki tesanüd namına Fransanın muaveneti­
ni istedi.
Fransa hükümeti bir karar vermek mevkiinde bulunu­
yordu. Fakat bu karar zordu. Avusturya hanedanının imda­
dına koşmak Fransanın menfaatlerine ve emniyetlerine mu­
gayir idi. Almanya protestanlanna müzaherette bulunmak
FRANSA T A R İH İ 18 7

Fransız katoliklerinin şüphelerini uyandırmak, Cenup tara­


fında tahrikatta bulunan kendi protestanlanmıza cesaret
vermekti. Şûra müdahale etmemeğe karar verdi. Yalnız Al­
man İncil Birliğine sulh tavsiye etmeyi münasib gördü.
Fransa Orta Avrupada büyük bir mücadeleye sürüklenmek­
ten korkuyordu. Mutad olan diplomasi tavassutlarile bunun
önünü almağa çalışıyordu. Bu vasıta ile büyük tarihi cere­
yanların durdurulabilmesi pek nadirdir, isyan etmiş olan
Çekler, çok geçmeden, Montagne - Blanche muharebesinde
ezildiler. Bu Avrupa için «bir gök gürültüsü» teşkil etti. Bir
gün Sadowa muharebesi de aynı tesiri husule getirecekti.
Bu muzafferiyet imparatorun satvetini artırmış ve dolayısile
Fransaya zarar vermişti. Avusturya hanedam tehlikeli bir
kuvvet oluyordu. Fransa hükümeti ne kadar ihtiyatlı ve harb-
den ne kadar müteneffir olursa olsun, nihayet müdahaleye
mecbur kalacaktı. Milli siyaseti tekrar ele almak, büyük Av­
rupa işlerine faal surette karışmak için bir şartın temin edil­
mesi lâzımdı: dahilde sükûn. Luynes öldüğü zaman, Cenup
calviniste'ler tarafından tahrik edüiyordu. Montauban'ı zapt
için bizzat gelmiş olan kual muhasarayı kaldırmağa mec­
bur olmuştu. Fransamn, hariçte faaliyete geçmeden evvel,
içeride asayiş ve intizamı temin edecek metin bir hüküme­
te ihtiyacı vardı. Hem haricî faaliyeti bir takım ittifaklarla da
hazırlamak lâzımdı. Richelieu'nün takib etmiş olduğu muta-
bassirane hareket seleflerinin faaliyetten müstenkif kalma­
larım muhik gösterir.
Richelieu ancak 1624 tarihinde iktidar mevkiine geldi.
On üçüncü Louis onun Concini'nin adamı olmasını ve ana
kıraliçenin namzedi olarak kalmasını bir türlü affedemiyor­
du. Kardinal olduktan sonra prestiji artmıştı. Kendisini el­
zem bir adam mevkiine sokmayı bilmişti. Şûrada derhal bi­
rinci mevkii ihraz etti. Gürültü, patırdı etmeden, ihtiyatkâ-
rane, mahdud teşebbüslerle, haricî siyasetimizi kuvvetlen­
dirmeğe başladı. Seçtiği nokta mühimdi. Fakat bütün Avru-
188 FRANSA TARİHİ

payı sarsmak tehlikesini arzetmiyordu. O İsviçrenin Valteline


vadisile meşgul oluyordu. İmparatorluk tarafdarlan bura­
dan serbestçe İtalyaya geçiyorlardı. Fransa Valteline'i Avus­
turya gamizonlanndan tahlis edince imparatorun İspanya
ile muvasalasını kesiyordu.
Epeyce kanşık olan bu mesele henüz bitirilmemişken
Fransız protestanlan ayaklandılar; La Rocheile'i üssü hare­
kât ittihaz ederek Richelieu'yu büyük bir zorluk içinde buak-
tıiar. Bu daima aynı zorluktu. Avusturya hanedamm mağ­
lûb etmek için. Avrupada Alman prensleri. Felemenk, İn­
giltere gibi proteston müttefiklere müracaat etmek lâzımdı.
Meselâ, Henriette de France Birinci Charles ile evlenmişti.
Fakat bu ittifaklar Fransız katoliklerini müteessir ediyordu.
Çünkü onlarda hâlâ eski hatualar yaşıyordu. Aynı zamanda
Fransız protestanlan da heyecana geliyorlardı. Onlar hiç­
bir zaman şikâyetlerin arkasını kesmiyorlardı. Richelieu
memlekeü henüz avucunun içine almış değildi. Metin su­
rette hükümet etmek emelini izhar etmiş olması entrikacıları
endişeye düşürmüştü. Gaston d'Orleans'm etrafında toplan­
mış olan kuvveti parçalamak lâzımdı. Bu rahat duramayan
prense nezaret vazifesile mükellef olan Chalais, komploya
iştirak ettiği için, başı kesildi. Düellolar hakkmdaki emirna­
meye karşı koymak cüretini göstermiş olan iki asilzade de
aynı zamanlara doğru idam olundular. Richelieu daha bü­
yük kargaşalıklann Önünü almak için, On üçüncü Louis'­
nin de muvafakatile, kuallığın disiplinini haşin bir el ile te­
sis ediyordu.
Fransamn Avrupadaki vaziyeti pek zordu. Dahüde olup
biten vakalardan endişe içinde bulunan Richelieu İspanya
ile sulh akdinde müsaraat göstermişti. O zaman, İngilizler
aleyhimize döndüler. Richelieu, Dördüncü Henri'nin proje­
lerini ele alarak Fransaya bir donanma yapmak fikrine düş­
müştü. Hemen yüz senedenberi donanmamız yoktu. Riche-
lieu'nün bir türlü vazgeçemediği İspanya aleyhindeki o bü­
FRANSA TARİHİ 189

yük tasavvuru ikmal için bir donanma mutlak lâzımdı. İn­


gütere. Felemenk gibi bahrî devletlerin yanında Fransanın
da mevkii olabilmek için bir donanmaya ihüyaç vardı. İn­
gütere ile Felemenk büyüyorlar ve müstemlekeler münase-
betile birbirlerile münazaa diyorlardı. Protestanların hakkın­
dan gelmek için de bir donanmaya lüzum hissediliyordu.
Onlar La Rochelle'i ellerinde bulundurmakla Okyanus üze­
rinde silâhsız bulunan Devlete dayatmak imkânını temin edi­
yorlardı.
Bütün bunlar Fransanın en esaslı mesele, Almanya me­
selesi üe uğraşmasına mâni oluyorlardı. Çünkü her taraia
yetişmesine imkân yoktu. Hiçbir zaman deniz ve kara işleri
arasında bu kadar dağınık bir vaziyette bulunmadık. Fakat,
en evvel, içeride «calviniste» ihtilâli üe, Malherbe'in dediği
gibi, bu «kudurmuşlarla» işi bitirmek lâzımdı. Onlara yar­
dım için Repour adasına çıkmış olan İngilizler muvaffaki­
yetli bir surette oradan tardedildüer. Rochelle'i elde etmek
için uzun ve meşhur bir muhasaraya ihtiyaç görüldü. Ri­
chelieu ne kadar inadcı olduğunu bu işte isbat etti. Her şey
bu teşebbüsün muvaffakiyetine bağlı idi. İngilizlerin yeni bir
muvaffakiyetsizliğinden sonra. La Rochelle teslim olunca,
Cenubun son âsi yerlerini ele geçirmek ehemmiyetsiz bir iş
haline geliyordu. 1629 senesi siyasi bir parti ve Devlet için­
de bir Devlet sıfatile protestanlığın sonunu gösterdi.
Bu dahilî tehlikeden kurtulan Richelieu şahsî mevkiini
Kiralın kardeşinin ve ana kıraliçenin etrafında toplanan mu­
halefete karşı müdafaa mecburiyetini de hissetti. «Aldanan-
lar günü» nden sonra On üçüncü Louis'nin müzaheretini te­
min etmiş olan Richelieu Kiralın kardeşinin teşvik ettiği en­
trikalar ve dolablarla da uğraşmak zaruretinde idi. Bu devre
On birinci Louis devrine pek garib bir surette benzer. On-
üçüncü Louis fesadcüara kaışı aynı derecede şiddetli dav­
randı: Gaston d'Orleans lehinde işe iştirak etmiş olan Lan-
guedoc valisi marechal de Montmorency'nin başı kesildi.
190 FRANSA TARİHİ

Saltanat devrinin sonuna kadar, az çok vahim vasıflarla,


birtakım komplolar ve isyanlar vukua gelecektir. Bunları
İspanya teşvik ediyordu. Hariçte bir büyük faaliyet başladı
mı, bu türlü fesadlar dahilde eksik olmaz. Çünkü düşman
için bu bir hücum yahut müdafaa vasıtasıdu. Protestan par­
tisinin hezimeti, esaslı bir sükûnet getirdi. Asilzadelerden ve
prenslerden çıkan tahrikler ve yeni meseleler daha tehlikeli
bir hale gelmişlerdi. Bizler Richelieu'nün eseri hakkında
neticelerine bakarak hüküm verdiğimiz için, böyle zorluk­
ların hakkından gelmiş olan büyük nazirin hürmet, hayran­
lık ve minnettarlık içinde yaşamış olduğunu zonnederiz. Fa­
kat La Rochelle'in zaptı halkın pek hoşuna gitmişse de
Montmorency'nin idamının tevlid ettiği memnuniyetsizlikler,
soma Cinq - Mars'ın ve suç ortağı Thou'nun idamı üzerine
meydan alan mırıldanmalar insana hayret veriyor. On bi­
rinci Louis'nin idam ettirdiği kimseler gibi Richelieu'nünkiler
de kalblere rikkat vermiş gibi göründüler. Bunlar birer
roman çehresi haline geldiler, Kardinal: «halk bazan ken­
disi için en faydalı, hattâ en lüzumlu olan şeyin aleyhinde
bulumu» diyordu.
Almanyaya müdahaleden geri kalamayacağımız şua­
larda nihayet intizam ve asayiş de hemen hemen temin
edilmiş bir hale girdi (somaki muvaffakiyetler bunu izah
eder). Charles - Quint'in birleştirme işini ele alan Avusturya
hanedanının terakkilerine karşı proteston prensleri iptida
Daniarkalılar tarafından yardım görmüşlerdi. Danimarka
mağlûb olunca, onun yerini İsveç aldı. Protestanlık şampi­
yonu Gustave - Adolphe imparatorluk kuvvetleri üzerinde
parlak muzafferiyetler elde etti. Bunlar Fransamn müda­
hale edeceği dakikaları geciktiriyorlardı. Maamafik, Gus­
tave - Adolph bu harbe öyle dini bir mahiyet veriyordu ki
Richelieu'nün pek az hoşuna gidiyordu. O, Reformanın bir
şampiyonu gibi ortaya çıkmıştı. Richelieu imparator Ferdi-
nand'a karşı proteston ittifakına rağbet gösteriyorsa da Av-
rupada protestanlığm siyasî kudretini artırmayı ve bütün
katolikleri Avusturya hanedanımn etrafında birleştirmeyi
hiç istediği yoktu. Ortada muhafaza edilecek bir müvazene
vardı. Maamafih, Gustave • Adolphe, 1632 de, son zaferin­
de, Lutzen'de öldürülünce, kıymetli bir yardımcı ortadan
kalkmış oluyordu. Richelieu doğrudan doğruya mücadeleye
atılmaktan hâlâ müteneffir bulunuyordu. İmparatorun düş­
manlarına para üe yardım etmek daha az külfetli oluyordu.
Richelieu, daha iki sene, harbe iştiraki geciktirdi. Almanya
protestan birliği, İsveçlüerin yardımile, daima mukavemet
gösteriyordu. İmparator ordularının büyük ve kudretli gene­
rali meşhur Wallenstein Ferdinand aleyhinde isyan etmişti,
ordusunun ortasında âdeta bir kıraldı. Richelieu bu vukuat­
lar sayesinde Rhin nehrine kadar ilerliyebüeceğini ve «mu­
rabba çayır» dediği tasavvurunu füle çıkaracağım ümit edi­
yordu. Filhakika, dükası Gaston d'Orleans'ın entrikalarına
kanşan Lorraine işgal edildi. Richelieu memleketlerinin Al­
manyada harbeden iki partiye muharebe sahası teşkil
etmesinden korkarak Fransanın himayesini taleb etmiş olan
Alcace'a garnizonlar yerleştirdi. Fakat Wallenstein katledil­
di ve imparatorun otoritesi kuvvetlendi. İspanya o müthiş
piyade kuvvetini imparatorun emrine hazır bulundurdu.
İsveçliler geri çekilmeğe başladılar. Protestan birliği Nord-
ling'de mağlûb oldu. Fransa ya işe karışacak ya Avrupcryı
Avusturya hanedanının tahakkümü altında bırakacaktı.
1635 tarihinde idi. Fransa yirmi beş senedenberi harbi
bertaraf ediyordu. Bu defa harb gelip bizi buluyordu. Ri­
chelieu buna karar vermek mecburiyetinde kaldı. Avustur­
ya hanedanına karşı mücadelenin ne büyük bir iş olduğu,
bir asır evvelki gibi, yine görüldü. Felemenk'te bir kaç mu­
vaffakiyetten soma, kuvveîlemmiz âciz kaldı. Düşman Fran­
saya girdi. 1636 da Ispanyollar tarafından Corbie'nin zaptı
memleketimizin çabuk cerihadar olabüecek bir vaziyette bu­
lunduğunu, Parisin hududa tehlikeli bir surette yakın oldu­
192 FRANSA TARİHİ

ğunu gösterdi. On üçüncü Louis ile Richelieu payitahtta kal­


dılar. Bu bir panik başlangıcını durdurdu. Derhal, Fransız
kavminin melûi olduğu bir vatanperverlik hareketi husule
geldi. Dahili harbler esnasında, bu türlü hareketler görül­
mez olmuştu. «Corbie* senesi çağdaşlar üzerinde büyük bir
tesir yapmıştı. Filhakika Fransa bunda bir sağlamlık delili
gösterdi. Nefsine karşı itimad sahibi oldu. Bu Cid senesidir,
Richelieu'nün Fransız Akademisini tesis ettiği senedir. On
dördüncü Louis asrının geleceği o zaman haber verilmiş
oluyordu.
Maamafih, düşman topraklarımızda idi. Onu Picardie-
den, Bourgogne'dan çıkarmadan evvel Richelieu o büyük
Almanya siyasetini tekrar ele alamazdı. Bilhassa, Avustur­
ya hanedanının malik olduğu teşkilâtlı kuvvetlere karşı
Fransamn bir ordu ve donanma sahibi olmadan bu poleti-
kayı takib edemiyeceği meydana çıkmıştı. Richelieu hiç
durmadan bunlan temin için çalışıyordu. Yalnız hesab-
lan ve tasavvurları ile değü, hedefe vasıl olmak için icap
eden vasıtaları gayet doğru surette takdir etmesi ve dahilî
siyaset ve idare ile haricî siyaset arasındaki münasebetleri
anlaması ile de büyük adam olmuştur. İşte Fransamn ken­
disinden daha kuvvetli bir Devlet ile çarpışacağı bir teşeb­
büste nihayet muvaffak olmasının sun budur.
Zor ve muvaffakiyetli muharebeler, Brisach'm ve Anas'-
m zaptı; proteston müttefiklerimizin Almanyada muvaffaki­
yetleri; İspanyol hükümetine karşı Katalonlann ve Portekiz­
lilerin isyanı ve bunlardan Richelieu siyasetinin istifadesi:
işte bizim davamıza müsait olan bu vukuatlar yavaş yavaş
kuvvetlerde bir müsavat vücuda getirdiler. İspanya kualı
ta kendi memleketine kadar geriliyordu. İşte o zaman
Roussillon işgal edildi. Bir daha oradan çıkmadık. 1636 da
istilâya uğrayan Fransa. 1642 de geniş bü adım ile Rhin
ve Pirenelerdeki tarihî hududlanna doğru büyük bir adım
ile ilerlemişti. Maamafih. ortada tamam olmuş hiçbir şey
yoktu. Almanya ve İspanya tarafında harb devam ediyor­
du. Bu şuada da kardinal öldü. Beş ay sonra. On üçüncü
Louis onu takib etti. Hikmeti hükümet mülâhazası ile, hattâ
denilebilir ki muhabbet sevkile değil hizmet fikrile. birleş­
miş olan bu iki adamı tarih nazarında birbirlerinden ayır­
mağa imkân yoktur.
Yirmi sene kadar bir müddet zarfında bunların Fransa­
dan istemiş oldukları şey mühim bir disiplin, teşkilât gay­
reti ve hattâ para idi. Kirala istinad eden Richelieu hakikî
bir diktatörlük yapmış ve Fransız halkı buna sabırsızlıkla
katlanmıştı. Fakat bu diktatörlük olmasaydı millî vazifenin
ifasına imkân bulunmayacaktı. İsyan edenler yalnız büyük
senyörler değildiler. Çok kere, vergüer sebebile köylüler,
artık »rant* tediye edilmediği için burjuvalar da ayaklandı-
lardı. Elde edilecek neticenin büyüklüğü: Rhin boyunda Fran­
sa, «tabiî hududların» fethi, Alman tehlikesinin bitirilmesi,
Habsbourg'lann tezlili: bunlar siyaset adamlarım galeyana
getirecek fikirlerdi. Halk kütlesi onlann zihinlerinin almaya­
cağı bu kadar uzak hedefler uğrunda rahatlarım seve seve
nasıl feda edebilirlerdi? Sonralan, Fransızlar Richelieu'nün
siyasetine adeta ibadet eder oldular. Bu bir an'ane, millî
bir akide oldu, inkılâbcılar tarafından bile hürmet gördü.
Onun hayatında, çağdaşlan Avusturya hanedanım yıkmak
için her fedakârlığın az olduğunu söylemiyorlardı. Doğrusu
aranırsa, büyük kardinalin vefatı âdeta memnuniyetle kar­
şılanmıştı.
Halbuki Fransanın emniyeti için onun siyasetini takib
etmek lâzımdı. Fakat yine küçük yaşta bir hükümdar devri­
nin zâflanna ve sıkmtılanna düşülüyordu. Beş yaşında bir
kıral, Ispanyol bir naibei hükümet. Italyan bir nazır: bunlar
fena şartlar gibi görünüyorlardı. Fakat mühim bir şey bu
mahzurlcm telâfi edivordu. Rirhelieu bir Devlet mezhebi
bırakıyordu. Bunu fiile çıkarmak için de bir idare, bir teşki­
lât, cengâver bir ordu, tecrübeli generaller vardı. Richelieu
194 FRANSA TARİHÎ

tarafından intihab edilen, yetiştirilen Mazarin onun usulle­


rini biliyordu. Yeni ahval ve şeraite onlan tatbik için icap
eden uysallığa malikti. Paraya ve kâra haris, o kadar çok
nefrete maruz bu yabancı, bu Italyan Fransa hesabına öyle
bir siyaset takib etmiştir ki Fransızların çoğu onu anlamak­
tan bile âcizdiler. Mazarin, Anne d'Autriche'in hoşuna git­
mek kabiliyetini gösterdi. O derecede ki aralarında bir izdi­
vaç bulunduğu zannedildi. Ona emniyet telkin etti. Entrika­
lara rağmen, hakikî bir isyana rağmen, Anne d'Autriche
hiçbir zaman onu terketmedi. Nasıl ki On üçüncü Louis de
nazırından aynlmamışü. İşte bu suretle, bu kanşık niyabet
devri Richelieu'nün eserlerini hitama erdirebildL Şüphe
yok ki artık ekilmiş şeyleri biçmekten ve toplamaktan baş­
ka yapılacak bir iş kalmamıştı. Fakat milî teşebbüsü yan
yolda bu akmamak dalâzımdı.
Harb bütün cephelerde devam ediyordu. Bu, Almanya
için Otuz sene harbi oldu. 1643 te, Rocray'da parlak bir za­
fer temin edildi. Burada müthiş İspanyol piyadesini Conde
mağlûb ederek Fran3izlara yeni bir hamle kuvveti verdi,
imparatorluk artık mukavemet edemiyordu. İspanya zayıf­
lıyordu. Richelieu'nün şaheseri müdahaleyi geciktirmek,
kuvvetlerimizi yıpratmamak idi. Fransa, genç generallerile,
düşmanın yorulmağa başladığı bir dakikada bütün gayretile
ileriye atılmıştı.
Richelieu zamanındanberi sulh lâkudüan ortada dönü­
yordu. Rocroy muzafferiyetinin ertesi sene, sulh müzakere­
leri başladı. Konferans yeri olarak Vestfalyada Munster
şehri intihab edilmişti. Fakat sulh henüz olgun değüdi. İm­
zalanıncaya kadar dört sene daha geçti ve harb bitmedi.
Bir taraftan muharebe ederken bir taraftan da müzakereye
devam olunuyordu. Mazarin bir netice elde etmek için mu-
hasemata yeni bü enerji ile devam etmek lâzım olduğunu
anlamışü. Almanyada Turenne seferleri, büyük Conde’nin
Lens'da imparatorluk kuvvetlerine karşı parlak bü zaferi
FRANSA TARİHİ 195

nihayet imparatoru müzakereye girişmek kararına şevket-


etti. Vestfalya muahedesi 1648 Teşrinievvelinde imzalandı.
Bir buçuk asır Avrupamn anayasası gibi kalacak olan
bu müsalâha Richelieu nün poletikasına taç giydirmiş olu­
yordu. Bu, Fransaya yeni arazisine sulh ve sükûn içinde ta­
sarruf imkânım vererek Fransayı tam bir hale getirmek usu­
lünün zaferi idi. Alsace'ı kırallığa ilhak etmek kâfi değildi.
Bu vilâyetin ilk fırsatta Almanlar tarafından istirdad edilme­
mesini de temin etmek lâzımdı. Avusturya hanedanını tez-
lil etmek ve ona Fransa için faydalı bir sulh kabul ettirmek
yetişmezdi. Bu sulha riayet edilmek, bir asırdan fazla sür­
müş bir mücadelenin neticesi tekrar itiraza uğaramamak
için imparatorluğun devamh bir surette zayıflamasına, der­
hal tekrar birleşemiyecek hale gelmesine de ihtiyaç vardı.
Fransız monarşisinin daima takib etmiş olduğu siyaset,
«Cermen hürriyetleri» siyaseti Vestfalya muahedesinde teyid
ve kabul olundu. Bizim zaferimiz Almanların ayrılık poleti-
kalannın zaferi oldu, imparatorun hezimeti Alman vahdeti­
nin hezimeti oldu. Birtakım prenslikler, cümhuriyetler. hür
memleketler mozayığı olan Almanya bir Devlet yerine yüz­
lerce devlet vücuda getiriyordu. Bu parça parça dağılma idi.
e ri 2 idi, bizim diplomasimize serbest bir zemin bırakma idi.
Çünkü her boyda her çeşidde bu üç yüz kırk üç devlet iste­
dikleri gibi hareket etmekte, ittifak yapmakta serbest idiler,
imparatorlukla münasebetleri son derecede müphem bir
liLiie geliyordu ve bunu bir «Diete» meclisi ifade ediyordu.
Eu, hakikî bir parlemento idi ki Fransız ajanlan biraz maha-
r»-Û3 müdahale ederek Cermenlik kütlesini nifak içinde tutabi­
lirlerdi. Vestfalya muahedesi tarafından tesis edilmiş olan
Avnıpa muvazenesi Almanyanın tamamen ortadan kaldı-
ı'iması esasına istinad ediyordu. Bu on sekizinci asır sonla-
nna kadar bizim için daimi bir mezheb olarak kaldı. Çünkü
•n büyük menfaatimiz böyle icap ediyordu. Bu neticeleri
muhafaza etmek, bunlara halel getirilmesine mâni olmak ve
196 FRANSA TARİHİ

Almanycnın tek bir el tarafından idaresine meydan verme­


mek için Fransa ile İsveç bir garanti hakkı elde etmişlerdi.
Bu hakka istinaden imparatorluğun anayasasında vukua
gelebilecek her türlü değişiklikler ve arazi taksimatının baş­
ka bü hale sokulmasına itüaz edebilirlerdi. Başka tabü üe,
Cermen memleketlere hâkim olmak programım ele alacak
Avusturya hanedanının yahut herhangi başka bü kavmin
husıcahlanna bü sed çekebilülerdi. Somaları ikinci Frede-
ric'in dediği gibi, Almanya bü «prensler cümhuriyeti* nden
ibaretti bü himaye altmda geniş bü anarşi idi. Otuz Sene
muharebesi Almanyayı harabetmiş, nüfusunu azaltmış,
siyasi bakımdan âciz bü hale sokmuştu. Uzun müddet için
bü tehlike olmaktan çıkıyordu. İleride Almanya ile yine meş­
gul olacaktık. Artık istilâlarından bü korkumuz kalmamıştı:
Fransamn büyüklüğü bu emniyetin elde edildiği tarihten
başlar.
Bü siyasetin istediği şeyi hangi tarihte elde ettiğini,
hangi tarihte insan işlerinin verdiği imkân dairesinde onu
fiile çıkardığım tayin edebilmek nadü vukua gelü. Vestfalya
muahedesi işte böyle tarihlerden birini teşkil eder.
Vestfalya muahedesi her şeye bü hatime çekmiyordu.
Çünkü tarihte hiçbü şey hiçbü zaman bitmiş sayılmaz.
Çünkü her terakki, muhafaza edilebilmek için, bü gayrete
lüzum gösterir. Vestfalya muahedenamesinin her şeyi niha­
yete erdirmemesinin bü sebebi de İspanya kiralının kendi­
sini mağlûb telâkki etmiyerek harbe devam etmesi idi. Fil­
hakika, Ispanya kualı Mazarin'in zaferini temelsiz görmek
için bazı sebeblere malikti. Fransada Munster müsalahası
ne bü şevk ve galeyan uyandırmışü, ne bir minnettarlık.
Hemen hemen göze çarpmaz bü halde kalmıştı. Muahede
imzalandığı zaman, Fransa üç aydanberi isyan içindeydi.
Frcnsa hükümeti Parisi zorlukla elinde tutabiliyordu.
ON İKİNCİ BAB

«Fronde** isyanından çıkan ders

Fronde isyanım, içine kanşan güzel kadınlar dolayısüe


romanı msı, hattâ âşıkane bir vaka diye telâkki etmek âdet
olmuştur. Hakikatte, bu on yedinci asnn inkılâbcı bir fışkır­
ması olmuştur. Bu «büyük asır* ancak iğtişaştan keçtikten
soma bir intizam ve asayiş asn olmuştur. Ortalarına doğru,
bir fiyevr, Avrupanın müteaddid memlelketlerine şamil bir
indifa vukua geldi. İspanya kiralının Katalonyada, Portekiz-
de istiklâl hareketlerile uğraştığım yukanda görmüştük. Na-
polide, balıkçı Masaniello nüfuz ve kudreti eline aldı ve onun
macerası herkesin muhayyilesine pek çok çarptı. Pariste,
sokaklarda. Anne d'Autriche geçerken: «Napoliye!» diye
blğınyorlardı. Fakat İngütere ihtilâlinin husule getirdiği in-
tibaa hiçbir şey benziyemez. On üçüncü Louis'nin eniştesi
Birinci Charles'm idamı monarşilerin sonu geldiğini gösteri­
yor gibiydi. Bu vukuatlann Fransada patlak veren kargaşa­
lıklarla münasebetinden hiç şüphe edilemez.
^Fronde» isyanında ihtilâllerin terekküb ettikleri mutad
unsurlar mevcuttur. Otuz Sene harbinin gayretleri ve yor­
gunluğu kısmen bunda tesir icra etmiştir. Richelieu memle­
ketten çok fazla bir gayret istemişti. Onun demir pençesi
alımda sakin bir halde duran şeylerin hepsi Mazarin zama­
nında halâs oldular. Onun milli disipline icbar ettiği büyük
••nyörler ile para hususundaki menfaatleri haleldar olan
but juvalar arasında bir ittifak husule geldi. Diğer taraftan.
198 FRANSA TARİHİ

«jansenisme» denilen itizalsiz Reformanın da bunda ehem­


miyetli bir hissesi vardu. Jansenisme için «dinî bir Fronde
isyanı* diyenler olmuştur. Mazarin aleyhindeki hicviyeler ve
cizvitlerle olan münakaşalar, yani «mazarinade* larla «Pro-
vinciale» 1er [biraz muahhar olmakla beraberi aynı ruhtan
fışkırmışlardır. Fronde'a hayran kalanlardan biri buna
«namuslu kimselerin namussuzlar aleyhindeki harbleri» di­
yor. Eğer muvaffak olsaydı şüphesiz ki bunda hakikî bir in­
kılâbın fikrî ve ahlâkî vasıflan mevcud olduğunu keşif ve
teslim edeceklerdi.
Vestfalya muahedesinin imzalandığı senede, 1648 de.
kargaşalıklar başladığı zaman, hükümet aylardanberi Par-
lemento ile ihtilâf halinde idi. Parlemento yeni bazı vergile­
rin kanunsuz clduğunu beyan ediyordu. Memnuniyetsizli­
ğin sebebi hep avm şeydi: harb, haricî faaliyet, memleket
arazisinin itmamı pahaliya mal oluyordu. Hazine boştu.
Borç para almak, vergi koymak, bazan da «rant» m bir par­
çasını indirmek icap ediyordu. Burjuvalar ise bunu fena kar­
şılıyorlardı. Boileau'nun hicviyesi burasını anlatmamış ol­
saydı bile tahmin olunabilirdi. Bütün dikkatini büyük Avru­
pa meselesine hasreden Mazarin maliye ve vergi işlerini
«surintendant» a buakıyordu. İşler berbad olduğu zaman,
ince ve kurnazca çarelerle bunlan düzeltebilmek iddiasında
idi. Parlemento hükümete ilk muahezelerini dermeyan ettiği
zaman, niyabet devrinin başlangıcında kolayca hakkından
gelmiş olduğu «important» 1ar entrikasından daha ciddî bir
mesele mevzubahsedildiğini takdir edememek hatasında
bulundu. Parlementonun mukavemeti siyasî bir hareketin
bir parçasını vücuda getiriyordu. Islahat isteniyordu. Hürri­
yetten bahsolunuyordu ve bilhassa, Richelieu'nün buaküğı
idarenin, ihdas etmiş olduğu «intendant» lann aleyhinde
bulunuluyordu. Bunlar merkezî hükümetin otoritesini artın-
yorlardı. Yüksek hâkimler her taraftan teşci ediliyorlardı.
Mazarin bunlan teskin etmek ümidile gösterdiği müsaade-
karlıklar bundan dolayı bir fayda vermedi. Parlemento ce­
saret buldu. Londra Parlementosile isim isim benzerliğinden
ka bir münasebeti olmamakla beraber, İngiliz isyanının mi­
sali muhayyileleri galeyana getirmekten halı kalmadı. Ha­
sılı, çok kere vilâyet parlementolan tarafından da müzahe­
ret gören Paris Parlementosu hükümdarlık hakkını haiz bir
meclis gibi hareket ediyordu. Kıralhğm eski müesseseleri ve
hürriyeti namına, monarşinin otoritesini tahdid etmek isti­
yordu. Bu otorite Richelieu'nün diktatörlüğü zamanında pek
ziyade artmıştı. Bu andan itibaren, Parlementolar on sekizin­
ci asırda daha kuvvetle haiz olacakları va3h ihraz etmiş bu­
lunuyorlardı: Parlementolar hükümete karşı bir mukavemet,
ıslahata karşı bir muhalefet merkezi, hem tahrikât hem irti­
ca merkezi, Devletin yürümesine karşı bir engel idiler.
Hükümet nihayet tehlikeyi anlamıştı. İşi kısa kesmek ve
Lens muzafferiyetinin husule getirdiği intihadan istifcde et­
mek istedi. Bir kaç azanm tevkifi emredildi. Bunların arasın­
da vergilere karşı ateşli muhalefetile halkın muhabbetini ka­
zanmış olan Broussel de vardı. Bu isyan ve siperler inşası
için bir işaret teşkil etti. Parisin isyanı karşısında hükümet
boyun iğdi, «halk babası* Broussel serbest bırakıldı. Ver-
güerin ilgası yahut tenzili kabul edildiği gibi bir takım ısla­
hat, ezcümle pcrrlementonun istediği tarzda şahsi hürriyet
hakkında garantiler de bahşedildi. Hükümet bu inkılâb tas­
lağı karşısında silâhlarını teslim etti.
Kıraliçe Anne bunu o kadar iyi takdir etti ki artık kendi­
sini Pariste emniyet alımda bulmadı ve genç Kıralı Rueil'e
götürdü. Ancak sulbün imzasından soma, bu büyük millî
muvaffakiyet fikirlerde değişiklik yapar ümidile Parise dön­
dü. Fakat istikbal için, tarih için o kadar mühim olan Vest­
falya muahedencrmesi halk üzerinde hemen hiç tesirsiz kal­
ın gibidir. İspanya ile harb devam ettiği için, halkın husu-
r. etine hedef teşkil eden Mazarin mahsus harbi uzatmakla
itham edildi. Muhalefet tekrar kuvvetle faaliyete başladı.
200 FRANSA TARİHÎ

Kardinal ile naibei hükümet aleyhindeki hicviyeler ve şar­


kiler harbi zehirli bir şekil aldı. Hükümet Parisi terkederek
Saint - Geraıain'e çekilmeyi, ikinci defa olarak, ihtiyat ica­
bından gördü. Fakat vaziyet o kadar gergin idi ki geceleyin,
gizlice gittiler. Buna, parlemento Mazarinin azlini taleb et­
mek suretile cevab verdi. Şehir müdafaa tertibatını almağa
başladı. İlk cFronde» petlak veriyordu.
Bu umumî bir kargaşalığın meydan alması idi. Büyük
senyörlerle Güzel kadınlar, daima müstakil bulunan asalet,
hattâ generaller, başlarında Gondo (Retz Kardinali) rühban
heyeti, parlemento. burjuvazi, halk: galeyan her tarafa sira­
yet etmişti. Buna * Ligue» in hatualan, proteston kinleri (Tu-
renne meselesi bununla izah edilebilir), Richelieu'nün mec­
burî hale soktuğu disipline tahammül edememezlik de karı­
şıyordu. Bir çok memnrniyetsizlik sebebleri bulunan, otori­
tenin gavet metin olmadığı hissedilen devirlerde bütün bu
şeyler bir araya gelerek büyük bir mahiyet alırlar. Maa­
mafih, o kadar mütenevvi menfaatlerin ve o kadar çok
«âlem» in karma karışık bir halde böyle bir araya gelmesi
«Fronde» un zayıf sebebler nden birini teşkil etmiştir gibi
görünüyor. Muntazam kuvvetlerle ilk müsademede, Parisli­
lerin topladıklar, ordu Charenton önünde bir muvaffakiyet-
sizliğe uğradı. Fronde'cular arasında nifak yüz gösterdi ve
nihor/et saray ile bir sulh, daha doğrusu bir mütareke mü­
zakeresine girişildi.
Gerek 1649 senesinin mütebaki parçasını, gerek sonraki
seneleri dolduran entrikaları ve kargaşalıkları tafsilâtile
hikâye etmek cok uzun olur. Bu zamanı ancak Ligue zamanı
ile mukayese edebiliriz. İğtişaş vilâyetlere de yayılmıştı.
Normandiya ile Bourgogne bir aralık açıktan açığa isyan ha­
line geçtiler, halbuki biz İspanya ile hali harbde idik. Ne
Conde. ne şanlı Turenne Marn nehrine kadar ilerleyen düş­
mana karşı yürümekte tereddüd etmiyordu. Bu ahvalden da­
ha iyi istifade etmemek için ispanyanın çok zayıflamış ol­
ması icap eder.
Bu muazzam karma karışıklık ortasında, sıkıntı ve za­
ruret son dereceyi buldu. Fronde işyarıma başlamış olan
«rant» sahibleri en iptida işe pişman oldular, insan yalmz
bir şeye hayret ediyor. O da bu karışıklık içinde Fransamn
inhilâl etmemesidir. Monarşiyi yine kurtaran şey âsilerde
müşterek bir fikrin mevcud olmamasıdır. Asilzadelerden
terekkiib eden bir meclis musibet zamanlarına mahsus usul
mucibince. Muhtelif Sınıflar Meclisinin içtimaim taleb etti.
Asilzadeler daima feodal ananesine müracaat ediyorlardı.
Ligue zamanında bu ananenin canlandığım görmüştük.
İkinci sınıfa hükümet üzerinde bir kontrol hakkı vermek isti­
yorlardı. Bu lisan, liberal düsturlarla müterafık olmakla be-
ber, Parlementoyu endişeye düşürdü. Çünkü o bu rolü
kendisine ayırmak isüyordu ve 1614 meclisini, «Paulette*
meselesini ve kılıçlı sınıfın hâkim esvabı taşıyan sınıfa karşı
kinini hatırlıyordu. Yeni Fronde'un muvaffakiyetsizliği bu
ihtilâf içinde tohum halinde mevcuttur.
Maamafih, yeni isyan eskisinden çok daha vahim idi.
Mazarin ile Kualiçe Anne kuvvetle bir şey yapamıyacakla-
n için, muarızlarının araşma nifak sokmıya teşebbüs et­
mişler ve Gondi takımına bir takım vâdlerle Conde'nin ve
ailesine mensub prenslerin tevkifini temin eylemişlerdi.
Manevra muvaffak olunca ve Turenne ile Ispanyollar
Rethel'de mağlûb edilince, Mazarin ahvalden istifade ederek
sarayı Parise getirmek ve kendi otoritesini kuvvetlendirmek
istedi. Bu, Fronde'culann ona karşı birleşmelerini temine
kâfi geldi. Duc d'Orleans, reis Mole, Gondi, Parlemento aza­
lan ve asilzadeler, herkes Mazarin'in aleyhine kalkıyordu.
Nihayet, Parlemento yalmz prenslerin tahliyesini değil, na-
zulann nefyini de istemeğe başladı. Mazarin tevkif edilmeyi
beklemedi, Paristen kaçta. Müttefikimiz Kolonya müntehibi-
202 FRANSA TARİHİ

ne iltica etti. Daha evvel, avdetine intizaren, oradan nasihat


vermeyi naibei hükümet ile kararlaştırdı.
Vaziyet gerçekten bir inkılâbı andırıyordu. Kıraliçe
Anne da Parisi terketmek istedi. Fronde'cular buna mâni
oldular. Burjuva milisleri toplandı. Kıraliçe uyuyan yahut
uyumuş görünen genç Kııalı göstsrmak suretile bunlaıı tes­
kine çalıştı. Kıral bu zelilâne sahneleri hiçbir zaman unut­
mamıştır. Hasılı, Kıral aüesi esir bir halde idi. Beaufort,
Gondi, Kiralın büyük kardeşinin büyük kızı Ga grande
Mademoiselle), bu garib inküâbm bütün mezhebcüeri, bütün
âsiler, «etoumeaux» 1ar Parise hâkim bulunuyorlardı. Çok
şükür ki ayak takımı ile birleşen bu kibar halk çok geçme­
den birbirlerini yemeğe başladılar. Mazarin, kaçmadan ev­
vel, Conde’nin hapishanesinin kapışım açmıştı. Bu mağrur
adamın diğer Fronde'cularla uzun müddet uzlaşamıyoca­
ğını düşünüyordu. Mazarin doğru tahmin etmişti. Prens her­
kesi dilgir etti. İspanya ile ittifakı bir skandal teşkil etti.
Mazarin'in bir ecnebi olmasından şikâyet eden Perlemento
âsi ve hain Conde'ye hücum edilmesini üân etti. O kaleleri
düşmana teslim etmişti. Mazarin evvelden hesab etmiş ol­
duğu bu vaziyetin Fransaya avdeti için müsait olduğunu dü­
şündü. Derhal onun aleyhinde yine herkes birleşti. Bu sıra­
larda rüşdü ilân edilmiş olan genç Kıral Conde'yi takib ile
meşgul olduğu için, Fronde hiçbir engele tesadüf etmeden
Pariste hüküm sürdü. Arzı inkiyad etmiş olan Turenne'in
(o zamanlar bir taraftan öbür tarafa kolayca geçiliyordu)
kumanda ettiği kıral ordusu payitahta girmek istediği vakit.
Saint - Antoine kapısında durduruldu. Orada, Mademoiselle,
Bastille'in tepesinden Kiralın askerlerine karşı top ateşi açta.
1652 senesi idi. Bu. Devlet için Fronde isyanının en zor
zamanı oldu. Kıral Paris önünde durmağa mecbur kalmışta
Arkasında, vüâyetler isyan içinde idiler. Kıral hanedanına
mensub crens v*? prensesler ile demagoglardan mürekkeb
bir hükümet teşekkül ediyordu: «Ligue» in en fena gün­
lerine avdet ediliyor demekti. Hissi selim, üçüncü bir parti
vasıtasile, aynı sebeblerden dolayı tekrar kendisini göster­
d i Parisli burjuvalar bu kargaşalığın işler için gayet fena
olduğunu takdirde gecikmediler Adam öldürmeler ve bele­
diye daüesini basmalar ile müterafik bir kıyam bir kısım
halkı dehşet içinde bıraktı, bir kısmını da iğrendirdi. Üç ay
süren bu karışıklıklardan sonra, daha uslu bir hale gelen
Paris, genç Kiralın avdeti için olgun sayıludı. Mazarin de
ertesi senenin şubatında avdet etti.
Fransa, bu budalaca maceradan büyük bir ızürab içinde
idi. Dört sene süren ecnebi bir harb yüzünden bütün bütün
vahim bir hale giren dahili bir harbden çağdaşlardan biri­
nin *halkın umumi harabisi* dediği vaziyet çıkmıştı.
«Fronde zamanındaki sefaleti» takdir edenler oldu. Bu öyle
bir sefaletti ki Saint Vincent de Paul misyonerleri açlara ve
hastalara yardım için kıralhğı dolaşıyorlardı. Ligue'den
sonra olduğu gibi, memleket bu sarsıntıdan kendisini epey­
ce uzun bir müddet sonra toplayabildi. Disiplinsizlik çarça­
buk ortadan kalkmadı. Müzakerelere girişmek, tedibler yap­
mak, kimisine para vermek, kimisini cezaya çarptırmak
icap etti. Vilâyetler anarşi içinde idiler, feodalite iddiasında
bulunan eşkiyalar vilâyetleri istismar ediyor ve zulumlan al­
tında eziyorlardı. İşte Auvergne vilâyetinde böyle oldu. On
sene sonra, orada «büyük günler» kurmak ve fevkalâde bir
muhakeme usullerile ibret dersleri vermek icap ediyordu.
Bu sarsıntıya Fransız Devletinin nasıl dayandığı düşünülün­
ce, ordunun umumiyetle, vazife hududlan dahilinde kaldı­
ğım haürlamak icap eder. M. Lavisse'in bahsettiği o «eski
alayların bazı meçhul zabitleri» olmasalardı her şey inhüâl
edecekti. Onlann metin sadakatleri Kıralı ve Fransayı kur-
taudı».
Saint - Beuve tarihimizin diğer bir karışıklık devresi mü-
nasebetile şöyle diyor: «Biz ecdadımızı daima mezheblerin
çocukluk devresinde ve gördüğümüz şeylerin tecrübesizlik
20 4 FRANSA TARİHİ

zamanlarında bulunuyorlarmış gibi tahayyül ederiz. Hal


buki onlar bir çok şeyler görmüşlerdi ve bizim unuttuğumuz
bir çok şeyler gözlerin önünde bulunuyordu». Fronde işte,
bu derslerden birini teşkil etti. Hem Fransız mületi için ders,
hem Kıral için ders. Kıral, şan ve şevket zamanlarında büe,
gençliğinde monarşinin geçirmiş olduğu fena günleri daima
hatırında tuttu.
Fronde mağlûb olduktan, Mazarin Parise döndükten
sonra, asayiş sihirli bir nüfuzla derhal teessüs etmedi. Fran­
sa asayişe mütehassirdi. Bunu nasıl, hangi hükümet şekli
ile temin edecekti? Burası henüz kestirilemiyordu. Fakat bir
nokta tahakkuk etmiş görünüyordu ve bu tahrikatta, bu hic­
viyeler ve matbuat harbinde. Parlementonun cüretkârane
sözlerinde göze çarpıyordu: Mazarin'e karşı muhalefet
Richelieu'ye muhalefetten doğmuştu. Fakat şimdi daha şid­
detli idi, çünkü hükümet daha zayıftı ve ikinci kardinal bir
ecnebi idi. Otuz seneden, hattâ daha eskidenberi - çünkü
başlangıç Concini'ye kadar çıkıyordu - Fransanın rejimi bir
■nazırlık > rejimi idi; kıral namına bir nazır tarafından idare
rejimi idi. Bu rejim Fransa için iyi olmuştu. Çünkü birinci
derecede bu iki adam zamanında bize hududlar, emniyet,
Avrupada prestij temin etti. Maamafih, Fransızlar buna alı­
şamamışlardı. Bu rejim hoşlarına gitmiyor, onlara dokunu­
yordu. Bu rejime tahammül edilemediği için, bu rejim bu
kadar şiddetli şûrişlere sebebiyet verdiği için tehlikeli idi,
tekrar ona dönmemek lâzımdı. Diğer taraftan, Fransa ne
istemediğini söylüyorsa da ne istediğini söylemiyordu.
Fronde esnasmda bazan telâffuz edilen cümhuriyet kelime­
si bir makes bulamıyordu. Fransa anarşi yüzünden bitkin
bir hale gelmiş olduğu, Ligue zamanındaki gibi, başka bir
uçurumdan korktuğu, hükümet süren bir hükümet istediği,
bunun bir veziriâzam hükümeti gibi bir şey olmasını kabul
edemediği için ortada yalnız bir hal çaresi kalıyordu: Kıra-
FRANSA TARİHİ 205

lın şahsi hükümetini tesis etmeli idi. İşte On dördüncü Louis'­


nin saltanat devri Fronde'dan bu suretle çıkü.
1653 ten 1661 e kadar, bu düşünce kemale erdi. Büyük
adam olan On dördüncü Louis düşündü, fikirlerini olgunlaş-
tudı. Bu bir intikal devresi idi. Ondan sonraki olacak şeyler
bu devrede hazulanıy orlar dı. Sükûnet avdet etti, otorite
tekarar peyda oldu. Bu otorite artık kualm otoritesi olacaktı.
Vukua gelen değişikliği ve devrin ihtiyacım menkıbe pek
mükemmel surette ifade etmiştir. On dördüncü Louis Parla­
mentoya elinde bir kırbaç üe girmemiştir. O: «Devlet demek
ben demeğim» sözlerini telâffuz etmedi. Fakat hâkimlerin
o gün tevdi edilen iradelerini tescilden imtina ettiklerini ha­
ber alıp da alelâcele avdan avdet ettiği ve onlara karşı şid­
detli bir lisan kullandığı zaman daima itaatsizliğe meyal
olan hâkimlere yaptığı ihtarın manası budur: «Devlet demek
ben demeğim» sözleri vaziyetin ifadesi idi. Bü kaç sene
sonra bir hakikat haline gelecekti. Kıral ancak on yedi ya­
şında iken hakikat değildi. Mazarin, ehemmiyetile pek mağ­
rur olan ve tekdire danlan Parlementoyu teskine lüzum his­
setti.
Şaşüacak cihet Fransamn o büyük zâf içinde bu po-
letikasına devam edebilmesi ve İspanya muharebesini bi-
♦ irmesidü. Ispanyollar nasıl Fronde'a yardım ediyorlarsa
Mazarin de Portekiz ihtilâline muavenette bulunuyordu.
Sonra, Vestfalya muahedenamesi bizim lehimizde tesir gös-
tr riyordu. Almanya tarafından artık bir korku kalmamıştı.
Mazarin, Ferdinand'm vefatından sonra Leopold de Habs-
bourgue'un intihabına mâni olcmadıysa da on kadar Alman
j ıensile bir ittifak yaptı ki «Ligue du Rhin» namile maruf­
tur. Bu, imparatorluğu meflûç bir hale sokmağa kâfi idi. Ni­
hayet Mazarin Cromwell üe dost olmayı da istedi. Halbuki
Transa Stuartlaruı ilticasını kabul etmişti. On dördüncü
Louis'nin amcası olan Birinci Charles'm idamından sonra
n<? Fransız monarşisi ne İspanyol monarşisi protesto etme-
206 FRANSA TARİHİ

inişler, hattâ diplomatik münasebetleri bile kesmemişlerdi.


Çünkü her ikisi de İngüterenin yardımını temin etmek isti­
yorlardı. Fikirlere ve rejimlere karşı lâkayıdlık o kadar zi­
yade idi ki İngiliz cümhuriyeti üe münazaaya tutuşan Dev­
let, bahrî menfaatler mülâhazasile Felemenk cümhuriyeti
oldu. İspanya ile Fransa arasındaki ihtilâfta, bundan evvelki
asırda olduğu gibi. İngiltere hakem vaziyetinde idi. Crom-
well Fransa tarafım ütizam etti. Çünkü İspanyolların bahrî
kuvvetini mahvetmeyi ve onlann müstemlekelerini ellerin­
den almayı daha münasib buldu; müstemleke rakabetleri
Avrupa poletikası üzerinde tesirlerini göstermeğe başlıyor­
du.
İngüiz yardımı, askeri bakımdan pek zayıf olmakla be­
raber, teraziyi bizim tarafımıza doğru ağır bastırdı. İspanya
üe harb, yirmi seneden fazla süren bu harb, pek gevşemiş
bir haldeyken, bilhassa Flandre cihetinde, tekrar canlandı.
Turenne daima İspanya tarafında kalan Conde ile karşılaş­
tı ve Dunkergue kurbünde kum tepelerinde onu mağlûb etti.
Bu, isin sonu oldu. 1659 da, Fransa ile Ispanya arasında
Pirene muahedesi imzalandı. Bu musalahaname. vaziyet
farkının imkân bıraktığı nisbette. Vestfalya muahedename-
sinden kopve edüdi. Ele geçirdiğimiz yerler mühimdi: Rous-
sillon ile Cerdagne, Artois'nın bir kısmı, Flandre'da, Hai-
naut'da ve Lııxemburg'da bazı yerler. Fakat Richelieu tara­
fından ele alman Capetienlerin bu mutedilâne ilerleme si­
yaseti içinde, emniyetin artması da arazi elde etmekten da­
ha az ehemmiyeti haiz değildi. Mesele daima Avusturya
ile İspanyanın birleşmesine mâni olmaktı. Mazarin On dör­
düncü Louis'nin İspanya kiralının kızlannm en büyüğüe ev­
lenmesini temin için manevralar yaparak, Marie - Therese'-
in imparator Leopold ile izdivacına mâni oluyordu. Böyle
bir şey o eski Charles - Quint tehlikesini tekrar canlandıra­
caktı, Leopold Dördüncü Philippe'in başka bir kızüe evlen
di. Fakat artık İspanya tahtına Fransa kıralı ile müşterek bir
FRANSA TARİHİ 207

vâris sayılırdı. Bundan başka, mukavelenamenin bir mad­


desi mucibince, Marie - Therese İspanya tahtı üzerindeki irs
hakkım ancak hiçbir zaman ödenmiyecek bir cihaz «muka­
bilinde» terkediyordu. Flandre üzerindeki ümidlerimizin
büyük bir kısmından vazgeçmeğe mecbur olmuştuk. Fakat
her halde bu ümidler baki idi. Fırsat zuhur ederse - ki ede­
cekti - Ispanyol mirasının Avusturyaya intikaline muhale­
fet edebilirdik. İşte, Vestfalya muahedenamesinden on bir
sene soma. Pirene muahedenamesi artık bize Avrupa kıta­
sında korkulacak bir düşman buakmıyordu. Alman ve İs­
panyol tehlikelerinin bertaraf edilmesi sayesinde Fransa
fütuhatlarının temin ettiğinden fazla bir şey oluyordu, yani
Avrupa devletlerinin birincisi mevkiine çıkıyordu.
Bu muvaffakiyeti gayet doğru bir surette hesaba kalk­
mak ne kadar boş bir şeyse bunda Mazarin'in hissesini ara­
mağa kalkmak da aynı derecede boştur. O, Richelieu'nün
izinde yürüdü. Onun fikrini anlamıştı. Zor ahval ve şerait
içinde, Fransaya rağmen muvaffak oldu. Bu İtalyan Tu
renne'den, Conde'den daha devamlı surette fransız olmuş­
tur. Parayı sevmesini, ceblerini doldurmasını affetmediler.
İfa ettiği hizmetlerin bedelini kendisine ödüyordu. Bu zarif
bir hareket değildi. Diğer taraftan, afif fakat beceriksiz na­
zırlar memlekete daha pahalıya mal olmuşlardu.
1661 de Mazarin öldüğü ve Kualın hakiki rüşdü başla­
dığı zaman, büyük bir devir için dahilde ve hariçte her şey
toplanmıştı. Maamafih, Fransada ahval iyileşmekten henüz
uzaktı. O zamanlar neşrolunmuş bir emirnamenin mukad­
dimesinde denildiği gibi, «karışıldık o kadar umumî idi ve
o kadar derine işlemişti ki çaresi hemeıı hemen imkânsız
gorünüyordu». Bu kanşıklık içinde feodalite kuvvetleri kıy­
metten düşmüşlerse de para kıymetleri artmışü. Maliyeciler,
faizciler kalem erbabım kendi taraflarına celbde maharet
go {eriyorlardı; unlar vasıtasile efkârı umumiyeyi kazanı­
yorlardı. Bu süratle Devlet için endişe edilecek bir kuvvet
20 8 FRANSA TARİHİ

haline gelmişlerdi. Fouquet‘nin muhakemesi On dördüncü


Louis'nin bidayette otoritesini tesise hizmet eden bir hareket
olmuştur. Kural için bizzat hükümet etmek mevzubahs idi.
Memleket de «nazırlık* rejimi istemiyordu. Hariçte, elde
edilmiş terakkileri muhafaza etmek lâzımdı. Bu da onlan
elde etmek kadar zor bir iş olacaktı. Nasıl ki bir serveti
muhafaza etmek de kazanmaktan zordur. Nihayet, heyeti
umumiyesi itibarile, On dördüncü Louis bu işlerin ehli çık­
tı. Eserini, siyasetini, ruhunu, karakterini izah için bir kelime
kifayet eder. Bu kelimeyi iyi görüşlü Saint - Beuve söylemiş­
tir: «On dördüncü Louis'de yalnız hissi selim vardı, fakat
çok vardı». Bunun içindir ki On dördüncü Louis vaziyete
hâkim olduğu zaman inkişaf eden klâsik mekteb, akıl mek­
tebi onu kendisine mal etmiştir. Fronde'dan çıkan ibret der­
si her sahada semerelerini göstermiştir denilebilir.
ON ÜÇÜNCÜ BAB

Louis XIV

On dördüncü Louis'nin uzun saltanat devri - yanm


asırdan ziyade sürmüştür - asıl Mazarin öldüğü zamandan
başlar. Bunun esaslı, hâkim bir vasfa vardır ki o da dahilde
tam bir sükûndan ibarettir. Artık, ta 1789 tarihine kadar,
yani yüz otuz sene, dört nesil, o kargaşalıklardan, isyanlar­
dan, dahilî harblerden eser görülmiyecektir. Onlann mutta­
sıl tekerrürleri o zamana kadar Fransayı sarsıp durmuştu.
Bu uzun sükûn istilâların fıkdanına inzimam edince. Fran­
gının o yüksek medeniyet ve servet derecesine neden eriş-
' iğini izah edebilirdi. İçeride asayiş, hariçte emniyet: bunlar
ıcfah ve saadetin ideal şartlandır. Fransa On dördüncü
I.ouis'den çok sonra bile devam eden bir nevi perestis ile
büyük kıral unvanını verdiği zata bundan dolayı teşekkür-
* nni anlatmıştır. Voltaire yazdığı Siecle de Louis XIV ese-
ıınde 1660 senesini takib eden senelerin çağdaşlan ile aynı
I kirdedir. Voltaire kendisine en çok çarpan ve hakikatte
•ıı çok dikkate şayan olan vakıayı şu suretle ifade ediyor:
"m ın devrinde her şey sakin idi». On dördüncü Louis'nin
«junoşi On beşinci Louis'nin devrini aydınlatmıştır. Ancak
•onrolan. On altıncı Louis'nin saltanatı on beş sene sürdük-
•«mi sonradır ki işin t İsımı bozulacaktır ve biz de yeni bir in­
inloblar dairesi içine gireceğiz.
On dördüncü Louis ile kıral hem saltanat sürer, hem
lıukûmet eder. Monarşi mütehakkimdir. Fransızların istediği
14
210 FRANSA TARİHİ

bu idi. Çünkü ne «Ligue* leri istiyorlardı, ne «Fronde» lan,


ne de «nazulık» rejimini. Onun için, yegâne hal çaresi ki­
ralın şahsî hükümetinden ibaret bulunuyordu. Genç hüküm­
darın ne fikirde olduğu anlaşılu anlaşılmaz, halk bunu sev­
di ve alkışladı. Edebiyatın bize muhafaza ettiği o medih ve
sitayiş ahengi, en hür ve en mağrur müfekkirelerde insana
hayret veren o şevk ve heyecan bundan ileri gelir. Onları
müdahene telâkki etmek haksızdu. Fransa, Dördüncü Hen­
ri zamanında olduğu gibi, bu aksülâmelde pek saadet bu­
luyordu. Fransa ,her şekli altmda. her sahada, intizam ve
asayiş ve intizamı temin eden şeyi sevdi: otorite. Komedya­
cı Moliere'den peskopos Bossuet'ye varıncaya kadar, orta­
da tek bir ses vardı. İşte bu suretle on yedinci asrın bu son
kısmında, monarşi hiç bir zaman erişememiş olduğu bir pres­
tije malik oldu.
On dördüncü Louis'nin hususiyeti kendi vaziyetini iyice
muhakeme etmiş ve saltanat devrinin ne gibi şerait dahilin­
de açıldığım herkesten iyi anlamış olmasıdu. Bu ahval ve
şerait kendisine Fransada namütenahi bir kredi temin edi­
yordu. Veliahdı irşad için bunu Memoires'lannda anlatır.
O, bir çok şeyler görmüş, Fronde'u, İngiltere ve Hollanda in-
kılâblanm görmüş bir adam sıfatile söz söylüyordu: Bazı
devirler vardır ki «harikulâde bir takım tesadüf ve vukuat­
lar» kavimlere emir altında bulunmanın faydalarım anla­
tır. «Bir devlet dahilinde gayet mesud bir halde yaşarken,
kualhğm temin ettiği namütenahi nimetler unutulabilir ve
yalnız malik olduğu nimetlere gıpta olunabilir. Tabiati ikti­
zası harisicah ve mağrur olan insan neden başkasının ken­
disine emir ve hüküm edebileceğinin sebebini, kendi ihtiyacı
bunu ona hissettirmedikçe, keşfedemez. Fakat elinde daimî ve
muntazam bir ilâç bulununca âdeta bu ihtiyacı bile ona
hissettirmez olur», işte On dördüncü Louis monarşiyi o zama­
na kadar görülmemiş surette kuvvetli bir hale sokan hareketin
ebedî olmayacağım, hürriyet ihtiyacının galebe çalacağı za-
FRA N SA TARİHİ 211

inanların geleceğini evvelden tahmin etmişti. 1661 tarihinde


hayır ve faydasından dolayı arzu edilen otorite 1879 da bir is-
tibdad telâkki olunacaktı. Saltanatın sonlarına doğru. On dör­
düncü Louis Fransanın şevk ve heyecan ve minnettarlıkla is­
temiş ve alkışlamış olduğu şeyden yorulmağa başladığını fark
e misti. O bu yorgunluğunu evvelden bilmiş, rakkasın geri ha­
reketini evvelden haber vermiş ve bu suretle nüfuz ve iktidarı
bir elde toplamakla monarşiye ölüm tohumunu sokmuş oldu­
ğunu iddia edenlerden ziyade insanları tanıdığını göstermişti.
Hariçte birçok vukuat üe dolu olan bu elli dört senelik
saltanat devri, dahilde yalnız iki vak'a arzeder. Biri, başlan­
gıçta, Fouquet'nin mahkûmiyeti, diğeri, daha sonraları,
Nantes fermanının ügasıdır. Bu iki vak'a da umumî hissiyat
le hemahenktir. efkân umumiye tarafından tasvib veya ta-
leb edilmiştir.
Mazarin'e halef o’mak icap eder gibi görünen bir adam
varsa o da «surintendant» Fouauet idi. Kıraldan daha zen­
cin ve hemen hemen onun kadar kudretli biri. Fouquet
kardinal gibi. Devlet mâliyesi zaranna muazzam bir servet
odinmişti. Fakat kardinal irtikâblan için hiç olmazsa millete
•fa ettiği hizmetleri bir mazeret makamında üeri sürebilirdi.
0:ı dördüncü Louis Mazarin’in ölümünün ferdasında, işlerin
.faresini eline almış idi. Nazırlarile beraber çalışıyor, kendi
o oritesini hiçbirine tevdi etmiyordu. Büyük mali vesaite ma­
lık olan, bir çok tarafdarlan, bir sürü muhibleri, her tarafda,
ı<! rrede, kibar âleminde, edebiyat âleminde dostlann bulunan
• nurintenaants dan korkuyordu. Bundan başka, Fouquet,
dahili haıbler zamanında çıkan bir âdet mucibince Belle-
Ule'de bir sığmak satın almıştı. Bu müstahkem bir mevkiydi.
îdbar ve felâket zamanında orada hükümete karşı koyabilir­
di İste Kıral, birinci nazırlık mevkiine göz dikmiş olan bu
*»lıl>keli siyase? adamım devirmek istedi. Bu artık ortada ne
blı saray ««maire» i, ne bir veziriâzam kalmıyacağımn, kim-
•anin iğtişaşlardan istifade ederek Devlet zaranna zengin ol­
212 FRANSA TARİHİ

mak im kânım bulamıyacağının bir işareti idi. «Surinten-


dant» ı tevkil etmeden evvel On dördüncü Louis'nin göster­
diği ketumiyet ve kurnazlıklar içinde korku bulunduğuna ve
muvaffakiyetten emin olmadığına delâlet eder. Fouquet
zannolunduğundan daha kolay ezildi. Siyasî nüfuz ve kud­
rete göz dikmiş olan para kudretinin umum Fransa tarafın­
dan alkışlanan sukutü pek büyük ve necatbahş bir ders teş­
kil etti... Artık On dördüncü Louis'nin karşısına hiçbir engel
dikilmedi.
Yirmi beş sene soma, ayni cereyan Nantes fermanının
ilgasma doğru gidiyordu. Bu işi ayni zamanın sair dinî me­
selelerinden ayırmağa imkân yoktu. Yavaş yavaş protes-
tanhğa karşı zulüm ve teaddi şeklini alan hal Papalık ile
olan münazaalarla pek yakından münasebeti haizdi. Papa­
lık ile o münazaalar 1682 de, Anglikan kilisesinin hukukunu
ilân işine müntehi oldu. Fermanın ilgası ise 1685 te vukua
gelmiştir. Çağdaşların zihninden din harblerinin korkusu bir
lürlü çıkmıyordu. «Ligue» i hatuladıklan için, iman mesele­
leri haricinde Papanın otoritesi onlara bir tehlike gibi geli­
yordu. Fronde isyanına karışmış olan «Jansenisme» fena bir
gözle görülüyordu. Ayni sebebden dolayı, protestanlann ay*
nlığı, protestanlar sakin bir halde yaşamakla beraber, da­
imî surette endişeler tevlid ediyordu. Fermanın ilgasını intaç
eden manevî bir vahdet ihtiyacının sırf dinî mahiyette oldu­
ğunu zannetmek bir hatadu. Bu daha ziyade siyasi idi. Bu
bakımdan, Ingiltere ile Şimaldeki proteston milletleri kato-
likliğin baki izlerini de ortadan kaldırmak, katoliklere zulüm
ve teaddi etmek ve onları Devlet hizmetlerinden uzak tut­
mak suretile ortaya bir örnek çıkarmışlardı, ngilizler «Poud-
res* komplosunun tesiri altmda kaldıkları için. Papa taraftarla­
rım birer hain ve birer vatan düşmanı telâkki ediyorlardı.
Fran3izlar nazarında, protestanlık, Devlet içinde Devlet ve
La Eochelle hatnası ile, dahilî harblere ve ihtilâllere bir av­
det imkânı demekti. Bossuet'nin «Reforma j din şefleri ve
FRANSA TARİHİ 213

Anglkan kilisesinin hürriyetlerinin müdafaası ile münaka


çalarının ve On dördüncü Louis'nin On birinci Innocent ile
mücadelelerinin protestanlar aleyhindeki tedbirler ile ayni
tamana tesadüf etmeleri pek dikkate şayandır.
Protestanlan iptida ihtida yolile kazanmayı ümid etti­
ler. Bunlann içinde çok gürültü yapanlan olmuştu. Meselâ
Turenne'in protestanlığı terk ile katolikliğe ihtida etmesi
protestanlarda şevk ve gayretin öldüğü, ve Mme de Main-
tenon'un dediği gibi, «modası geçmiş» ilhadın (kendisi de
bir mühtedi idi) ortadan kalkmağa nza gösterdiği zannını
vermişti.. Protestanlann, bilhassa Cenuptaki kesif cemaat­
lerde, mukavemetleri onlan tekrar katolikliğe celbe çalışan-
lan kızdırdı. Yavaş yavaş, daha haşin usuller kullanmağa
başladılar. Protestanlar muhacereti ihtiyar etmek suretile
buna cevab verdiler. Bazılan, Reformanın eski ocaklan olan
Duuphine'de ve Cevennes'de silâha sanldılar. O zaman,
Fransamn gözlerini kan bürüdü; geçen asnn felâketlerinin,
©cnebüerle komploların avdet ettiği zannına kapıldı. Bahu-
«us ki Augsbourg «Ligue* i ile harb arifesinde bulunuluyordu.
İkna ile yapılamıyan şeyi zorla yapmak istediler. Fermanın
ilgası tarihi kâmilen işte bu noktanın içindedir. On dördüncü
Louis hükümeti evvelden tahmin etmediği en şedid tedbirlere
müracaata mecbur oldu ve çok üzüntü içinde kaldı. Zabıta
mulâhazalanile, ibadet hürriyetini ilga ediyorsa da vicdan
hürriyetine riayet etmek istediğini beyan ederek ne kadar
sıkıntı ve üzüntü içinde bulunduğunu itiraf etti. Hicret Fran­
sa yı umumiyet itibarile çalışkan bir çok insandan mahrum
bıraka (tahminen yüz elli bin - dört yüz bin kişi hicret etmiş­
tir) Mültecileri tekıar memlekete getirmeğe teşebbüs eden
I ıkûmet bu ziyana karşı halktan ziyade mütehassis bulu-
nuyoıiu. Halk, maalmemnuniye «çok şükür kurtulduk» diye
haykıramağa hazırdı. Garibdir ki proteston memleketlerde
vo bilhassa Felemenkte çok iyi karşılanan bu mülteciler
Avrupada bizim dilimizi ve güzel sanatlanmızı yaymağa
214 FRANSA TARİHİ

hizmet ettikleri gibi aleyhimizde bir kin ve husumet de neş-


retmişlerdir. O zamanki düşmanlarımız bunu istismar etmek­
te kusur etmediler. Ancak sonraları Fransa da bu işten do­
layı On dördüncü Louis'yi muahaze etmiştir.
Fouquet'nin mahkumiyeti, Nantes fermanının ilgası On
dördüncü Louis devrinin dahilî meselelerini teşkil etmişler­
dir. .Kiralın nazırlarile birlikte giriştiği o muazzam teşkilât
işini başka hiçbir mesele ihlâl etmedi. Kıral nazırlamın yar­
dımından istifade ediyorsa da kendisince tesbit etmiş olduğu
kaideden hiç ayrılmıyordu, yani nüfuz ve kudreti içlerinden
en büyüklerine bile tevdi etmiyordu. Richelieu'nün şakirdi,
Colbert'i Mazarin yetiştirmiş ve Kuala tavsiye etmişti. Ma­
liye, bahriye, ticaret, ziraat, nafia, müstemlekât gibi en bü­
yük nezaretlerin işlerini yüklendi. Maamafih, hiçbir zaman
ne başvekil unvanım taşıdı, ne oişi gördü. Orduyu tensik
eden Louvois da o vaziyette kaldı.
Duc de Saint - Simon bu âdi burjuvazi devrinden şikâ­
yet etmiştir. On beşinci Louis zamanında, d'Argenson ayni
istihfaf ile: «avamın satraphğı» tabirini kullanır. On dördün­
cü Louis'nin en yakın mesai arkadaşlan filhakika orta sınıf­
tan yetişmiş bulunuyorlardı. Devri bu noktada Capetien'ler
devrinden farklı değildir. Yalmz. 1660 daki nesilde, çalışma
için bir gayret, bir şevk ve heyecan, bir sebat, intizama ve
büyük şeylere karşı bir meyil mevcud idi ki bunu gerek
idare işlerinde gerek edebiyatta müşahede ediyoruz. Fikir
herkes için berrak ve açıktı. Fransamn metin ve müstakar
bir hükûmti vardı. Tefrika içindeki Almanya, mağlûb İspan­
ya. ihtilâller yüzünden zayıflamış olan İngiltere artık Fran-
sayı tehdid etemeyeliberi Fransa Avrupada birinci mevkii
ihraz ediyordu. Maamafih Fransa hâlâ tamam olmuş değil­
di. Cnim daha bir çok eksiği vardı. Meselâ. Lille, Strasbourg,
Besançon. Hududlanmızı ele geçirmek, gayet eski emelleri
fi il3 çıkarmak lâzımdı. Bunun için de Fransamn yalmz baş­
kalarının zayıflığından dolayı kuvvetli sayılması değil,
FRANSA TARİHİ 215

kendiliğinden kuvvetli olması icap ederdi. Çünkü başkanın


suâli daima devam edecek bir şey değildir. İttifaklarla ona
<,are bulunabilir. Memlekete mahrum olduğu vasıtaları te­
min etmeli. -Fronde» un kargaşıklıklan ve sefaletleri içinde
batıp gitmiş olan şeyleri tekrar vücuda getirmeli idi. Bunlar
maliye işleri, zenginlik, sanayi, donanma, ordu idi- Hepsi
perişan bir hale düşmüştü. Bir kaç sene muntazam bir usul
dairesinde çalışmak Fransaya gemilerini, alaylarını, türlü
türlü servet menbalannı iadeye kâfi gelecekti Colbert'in
dediği gibi para olmazsa bir Devlet gerçeketn kuvvetli ola­
maz. Haricî faaliyete başlamak yani Fransayı tamamlamak
romanı gelmişti.
Bundan sonraki o pek kanşık vakayie akıl erdirebilmek
için o zamanki Avrupanın halini göznüne getirmek icap eder.
O zamana kadar herkesin korktuğu devlet İspanya idi. İs­
panyol hakimiyetinden halâs olan Felemenk, memleketin
sair kısımlarında İspanyolların mevcudiyetinden fena halde
azab içinde idi. Bu komşuluk bizim için de elîm olduğundan,
Fransa ile Felemenk arasında bir ittifak tabiî surette inikad
ediyordu. Diğer taıaftan, bahri ve tüccar bir millet olan In­
giltere ile Felemenk birbirlerine rakib idiler; o zamanın bü­
yük müstemlekeci devleti olan İspanyaya da rakibdiler.
Fransanın donanması, ticareti olmadığı müddetçe, İngiltere
ve Felemenk ile münasebetleri dostane oldu yahut zorluk­
larla karşılaşmadı. Fakat Colbert'in himmeti sayesinde
Fransa ticarî bir rakib haline geldiği, bir gümrük tarifesi har­
bi başladığı vakit her şey değişti. Fransız ordusu İspanyol­
ların elinede bulunan Flandre’m fethine doğru yürüyüp de
Felemenkliler kendileri için uzak İspanyadan çok daha
müthiş bir hale gelmiş olan kuvvetli Fransız devleti üe kom-
çu olacaklarım gördükleri zaman iş bütün bütün değişti ve
vaziyet gayet gerginleşti.
Fransanın itmamı, çok kere akîm kalmış, Richelieu ta­
rafından tekrar ele alınmış olan büyük millî emelin fiile çı­
216 FRANSA TARİHİ

karılması muvaffakiyetle başanlabilmek ve çok pahalıya


mal olmamak için hiç olmazsa îngilterenin bitaraf kalması­
na lüzüm gösteriyordu. Bu zor bir işti. Bir taraftan donanma­
mız kuvvetlenirken Flandre, Anvers ve Ostand taraflarında
bizim ilerlediğimizi görmek îngilterenin ne ananelerine uyar­
dı, ne menfaatlerine, iki müsait hal Fransız poletikasma bir
kaç sene Ingiltereyi bizim tarafımıza meylettirmek imkânını
temin etti. Evvelâ, Ingiltere ile Felemenk arasındaki raka-
bet, sonra da Stuart'lann tekrar tahta gelmeleri. Bu, Fransa-
nın yarduniie vuku bulmuştu. Fransa, tahtı pek dayanıksız
olan ikinci Charles'ı yardımlarile tutttuğu gibi «Cromwell
hizb-nin bakayasının» verdiği endişelerle de avucunun için­
de tutuyordu. On dördüncü Louis. hatıralarında, o asra
mahsus realizm ile, diğer parti ile beraber Ingiltereyi kato-
likliğe götürmek istiyen partiye de yardım etmiş olduğunu
müftehirane söyier. Vaziyetimiz iyi idi. Bu tertib muvaffaki­
yetle devam ettiği müddetçe muvaffakiyetimiz de kolay oldu.
Dahili mücadeleleri yüzünden zayıflamış olan İngiltere bi­
zim menfaatlerimize hizmet etti. Kendi menfaatlerini takdir
etmedi. İngiltere ile Felemenk birleştikten, Guillaume d'O-
range Felemenk cumhuriyetini ve sonra Stuart'lan devirip
kayın pederi İkinci Iacques'm tahtına çıktıktan ve 1689 da
İngiltere Kualı olduktan sonra zorluklar başladı. Bu inkılâb-
dan sonra On dördüncü Louis'nin talii döndü. İngiltere bizim
en başlı düşmanımız, gerk Avrupa kıtasında gerek deniz
üzerinde Fransamn inkişafına mümanaat edecek ittifakların
ruhu olacaktı. On dördüncü Louis'nin, anası ile Mazarin'in
Birinci Charles'm ölümüne lâkayıd kaldıkları nisbette Stu­
art'lann mukaddeıatına alâkadar olmasına akıl erer. On
dördüncü Louis Ingiltereyi «ortadan kaldırmayı * düşünü­
yordu. Yirmi beş sene muvaffak olan bu siyanet sayesinde
On dördüncü Louis, Richelieu'nün eserine devam ederek.
Maximilien ile Marie de Bourgogne'un izdivaçlarından müte-
FRANSA TARİHİ 217

vellid en vahim neticeleri izaleye ve Fransaya gerek Şimal­


de gerek Şarkta o kadar acı surette mahrum olduğu araziyi
ve müdafaa imkânlarını vermeğe imkân temin etti. Bundan
sonra On dördüncü Louis artık fütuhatım müdafaa üe meş­
gul olacaktı. Onun tarihi birbirinden ayn, iki sathı mail gi­
bi, iki kısımdan terekküb eder denilebilir: ikinci Jacques'ın
sukutundan evvelki devre üe sukutundan sonraki devre.
Bu kısa izahat, cereyan eden harblerin gidişini daha
kolay takibe imkân verir. Bu harblerde, azimet noktası ola­
rak, Flandre ele geçirildi. İspanya mirası meselesi On dör­
düncü Louis'nin saltanat devrinin son senelerini işgal eder.
On dördüncü Louis'deki fütuhat meyli takbih olunur, hırsı-
cah bir kabahat telâkki edilirse ilk Capetien'leri harisicah
addetmek lâzımdır. Çünkü onlar Dreux'den ve Etampes'den
öteye ilerlemek istemişlerdü. On dördüncü Loui'nin çok
fazla ilerlemek istediğine hükmedilirse hangi hududlarda
durması lâzım geleceğinin ne gibi işaretlerden anlaşılaca­
ğım göstermek iktiza eder. Esaslı gaye Fransayı istilâlara
karşı himayeden, ona sağlam bir kuşak vermekten ibaret
olunca, Escaut, Sambre, Valenciennes yahut Maubeuge
mevküeri kadar Oise vadisini müdafaa eden Mons, Namur
ve Maestricht'i de elde etmek makul ve mantıkî idi. On dör­
düncü Louis'nin fütuhata denilen şey bir sevkulceyş plânı ile
bir millî emniyet mülâhazasından sâdır olmuştur. Vauban'-
m sistemile ahenktar bulunuyordu, adetâ onun tarafından
telkin ve emredilmişti. Flaman diline mensub memleketlerin
Fransaya ilhak edilmiş olmasına artık hayret etmiyoruz,
işte Hazenbrouck'u ve Cassel'i bu suretle elimizde tuttuk.
Auguste Longnon «deniz ile Lys arasındaki düz araziyi ka-
j.c;mak mevzubohs idi diyor. 1914 istilâsı Charleori ve
Y»°r muharebeleri bu sebebleri bize daha anlaşılır bir hale
Koktular. Hakikî fatih demek ki teknikçi Vauban idi. Fran­
sa run müdafaası kolay olacak yerleri ve hatlan o işaret et­
mişti. Bizim şimal ve şimalişarkî hududumuz olduğu yer­
218 FRANSA TARİHİ

de bir atkım tereddüdler ve denemeler, tecrübeler sayesin­


de, bazı mukavemetler yenildikten yahut iktihamı imkân­
sız olduğu anlaşıldıktan sonradir ki tesbit edilmiştir. Ispan­
yol Felemenginin haritası üzerinde bu hududu hiçbir şey
belli etmiyordu. Orada bizim şimal şehirlerimizle bugünkü
Belçika şehirleri uzun müddet kanşık bir halde kalmışlardır.
İspanya kualı öldüğü zaman, Coibert'in ıslahatı semere­
lerini vermişlerdi. Fransamn mâliyesi düzelmişti. Ordusu,
poletikasuun faaliyeti için icap eden vasıtaları vardı. Ha­
ricî icraata geçmek zamanı gelmişti. Sebeb de hazudı: Ma­
rie - Therese'in cihazı verilmemişti. Binaenaleyh, bu cihazın
tediyesi şartile vukubulan feragat keenlemyekün idi. İşte
On dördüncü Louis de kayın pederinin mirasını istedi: bü­
tün bu muamele evvelden tertib ve tanzim olunmuştu. Ge­
rek diploması bakımından gerek askerî bakımından mesele
uzun uzun hazulandı. Çünkü Ispanya Kualı 1665 de öldüğü
halde Turenne ancak iki sene soma sefere çıkü. Sonra iş
büyük bü ihtiyat ile idare edildL O derecede ki hariçte Fran-
sızlardaki «cüret fıkdanından» hayrete düşüldü. Çünkü İs­
panya uzak vilâyetlerini müdafaadan âciz idi.
1667 de, ordumuz, istediği gibi, Flandre'a, sonra, ertesi
sene, Franche - Comte'ye girdi. Fakat o kadar ölçülü bir
tarzda ki İspanya hâlâ korkulacak bir kuvvet zannoluna-
bilirdi. Ne Felemenklileri, ne İngilizleri endişeye düşürmeme­
ğe matuf olan bu ittihadın hiç bir şeye yaramadığım, belki de
soma On dördüncü Louis'yi Avrupa efkân umumiyesini da­
ha az gözetmeğe sevkettiğini itiraf etmek lâzımdır. Turenne
Brüksele kadar ilerlemeğe bile cesret etmemişti. Halbuki,
bazı Flaman mevkilerini zaptettik diye, o zamana kadar müt­
tefikimiz olan Felemenkliler kendilerini pek tehlikede zannet­
tiler ve Avrupayı Fransa kıralı aleyhine ayağa kaldudılar.
Fransa kualını «cihanşümul monarşi» ye göz dikmekle itham
ediyorlardı. Hugues de Lionne tarafınadn mahirane idare
edilen Fransız diplomasisi icap eden ihtiyat tedbirlerini itti­
FRANSA TARİHİ 219

haz etti. Yeni İspanya kıralı hastalıklı ve zayıf idi. Çocuk


bırckmıyacağı ve mirasının iki kız kardeşinin kocalan tara­
fından iddia edileceği muhtemeldi. Bu kızların biri bir
Bourbon ile, diğeri de bir Habsbourg ile evlenmişti, impara­
tor Leopold o dakika tehlikeli bir rakib değilse de tehlikeli
olabilirdi. İşte İspanya mirası meselesi endişe verecek bir
haldeydi. Bu müstakbel zorlukların önünü almak için, Leo­
pold ile bir muhtemel paylaşma muahedesi yapıldı. Fran-
sayı sıkan ve tabiî hududlanndan uzak tutan İspanyol ara­
zisi üzerinde Fransaya yeni seferin çok ehemmiyetsiz fütu­
hatından daha geniş haklar temin olundu.
Bu uzlaşmadan haber alan Felemenk On dördüncü
Louis'ye mükteseb neticeler temeli üzerine bir anlaşma tek­
lif etti. Binaenaleyh, Felemenklüerin dosluğunu muhafaza
için, On dördüncü Louis'nin paylaşma muahedenamesini
terketmesi, istikbal için ellerini bağlaması ve Fransamn
arazisini itmamdan vazgeçmesi icap ediyordu. Akıllı, uslu
Lionne bile imparator ile akdedilen uzlaşmaya mâni olacak
ve yalnız Avusturya hanedanına fayda verecek böyle bir
taahhüdün imzalanmamasını tavsiye etti. Bunun üzerine,
Felemenk, sanki bu bahaneyi bekliyormuş gibi, Ingiltere ile
banştı, hattâ eski müttefikimiz İsveçi de Fransaya karşı bir
irtifaka sürüklmeğe çalıştı.
Bu vakalar cereyan ederken ordumuz, hemen hiç silâh
kullanmadan, Franche - Comte'yi zaptetti. On dördüncü
Louis daha ileri varmak istemedi; hiçbü şeyi tesadüfe buak-
mamayı tercih etti. Avnıpada tesadüf ettiği muhalefet, hiç
beklemediği o Felemenk - İngiliz - İsveç ittifakı taslağı onu
ihtiyatlı davranmağa mecbur ediyordu. 1668 de. İspanya
ile Aix - la - Capelle muahedenamesini imzada müsaraat gös­
terdi. Franche - Comte'yi İspanyaya iade ile yalnız Flandre'
dan almış olduğu yerleri muhafaza etti; Lille üe Douais ih­
mal edebüecek bü kazanç değildüer. Vauban derhal bu yeni
mevkileri tahkim etti ve Fransayı en yaralanması kabü tara­
220 FRANSA TARİHİ

fından istilalara karşı masun bir hale sokacak fütuhatın mana­


sım gösterdi.
Tarihçiler, umumiyetle, o sırada On dördüncü Louis'nin
pek ürkek hareket ettiğini ve daha sonraları da çok cüretkâ-
rane davrandığını söyliyerek muahezelere kalkmayı pek
severler. Onlann iddiasınca, Fransa 1668 de bir hamlede
ta Anvers'e kadar yayılabilirdi. Yani müstakbel Belçikayı
daha bir yumurta halinde iken ezebilirdi. On dördüncü
Louis onlardan daha iyi düşündü, İngüterenin Calais'den
istemiye istemiye aynldığını biliyordu. Bizim Dunkerque'de
bulunmamıza zorlukla katlanabiliyordu. Anvers'e gidersek
bu muhakkak bir harbdi. Fransız siyaseti ise, Vauban'ın
emniyet plânından başka bir şey olmayan bir plânın tatbi­
kini temin için İngilterenin bitaraflığına muhtahçtı. O devir­
deki Fransızlar hülyaya pek az iltifat ederlerdi. Yahut, mu-
hiyyüeleri realist idi. Memleketlerini büyültmekten ziyade
müdafaa etmeğe ehemmiyet veriyorlardı. Lille'in ele geçi­
rilmesi onlara bilhassa gayet iyi bir müdafaa mevzii temin
etmek gibi görünüyordu. Her zaptedilen şehirde Vauban
hendekler kazıyor, «courtine» 1er, «yanm ay» 1ar yapıyordu.
Sonra biz ne zaman hücuma uğramışsak onun eserleri işi­
mize yaramıştır. On dördüncü Louis'nin kendisine Meuse
ve Escaut kulübelerini bırakarak Mısır ve Hindi fethetmesini
tavsiye eden Leibnitz'in sözlerine kulak asmamış olmasına
akıl erer. On dördüncü Louis'nin siyaseti pek maddiyetpe-
restane olduğu büe söylenmiştir. Asnn o geniş üslûbuna
ve On dördüncü Louis'nin kendi şan ve şerefinden o kadar
ihtişam üe bahsedişine rağmen, o siyasetini iyi bir çorbayi
güzel bir ifade tarzına tercih eden mahdud fikirli insanlar
siyaseti olduğu ima edilmek isteniyor.
On dördüncü Louis'nin girişmiş olduğu büyük siyasî ve
askerî ilk hareketten uzun uzun bahsettik. Çünkü sonraki­
ler de tohum halinde bunların içinde mevcuttur. Bu icraat­
tan ne kalıyordu? Şimalî Fransayı tamamlamak için Fele­
FRANSA TARİHİ 221

menklilerin hakkından gelmek lazımdı. Felemenklilerin hak­


kından gelmek için de iptida onlann ittifaklannı bozmalı idi.
Stuart tekrar ele alındı. İsveç için de Felemengin florinlerile
müzayedeye girişüdi. Alman prenslerinin çoğu para yardım-
larile elde edüdi. Müttefikimiz Kolonya müntehibinin memle­
ketinde kendi evimizde gibi idik. İşte, bu suretle, 1672 de
Feiemenk kuvvetli bir Fransız ordusu tarafından istilâ edü­
di. Kolay gibi görünen bu sefer altı sene süren büyük bir
harbin başlangıcım teşkil etti.
Eğer fazla bir ihtiyat yüzünden asıl «ecluse» lerin bu­
lunduğu Muyden'e varmakta gecikmemiş olsaydık ihtimal­
in her şey bir kaç haftanın içinde olup bitecekti. Felemenk
kendisini kurtarmak için memleketi feyezana verdi ve Ams-
terdamı erişilmez bir hale soktu. Daha fazla şey yaptı: için­
de doslanmız bulunan Burjuva Cumhuriyetini devirerek «Stat-
houderad»yı yani monarşiyi inadcı düşmanımız Cuillume d'O-
range'a verdi. Cumhuriyet rejiminden monarşi ve askeri re­
jimine geçen bu küçük milletin mukavemeti ile her şey de­
ğişti. Fransa bir şey yapamaz bir hale getirildi. Guillume
d'Orange her tarafta ona düşmanlar çıkarmağa çalışıyordu.
Protestan İngilterede İkinci Charles aleyhinde propaganda
yapıyordu. Brandebourg müntehibi Gri soma Prusya ola
cakü), imparator, hattâ İspanya ile, bize karşı kini olanla­
rın, Vestfalya ve Pirene muahedenamelerini yutmakta men­
faati bulunanlann hepsi üe ittifak ediyordu. İşte henüz za­
yıf ve mütereddid bulunan ilk «coalition» [ittifak] bu suretle
teşekkül etti. Fransa, çok zorluk çekmeden, bu ittifaka mu-
zafferane dayandı. Ingüterenin iştirak etmeyişi bizi deniz teh­
likesinden masun bırakıyordu. Avrupa kıtasında da İsveçi
ve Lehleri Brandebourg'lulara saldırtmak kolay oluyordu.
Macarlann da imparatora hücum etmeleri temin olunmuş­
tu. İspanya kualına karşı isyanlar tertip edüebiliyordu. Bav-
yera gibi bize sadık kalmış Alman devletleri de vardı. Bazı-
222 FRANSA TARİHİ

lan da ya Hasbourg'lar korkusile ya para tamaı ile dos­


tumuz oluyorladı.
Maamafih, vaziyetin aksine dönmüş olduğu muhakkak­
tı. Fransa müdafaa vaziyetinde kalmağa mecbur oldu, im­
paratorun elimizden almayı hülya ettiği Alsace, bir ân için,
istilâya uğradı ve Turenne orada öldü. Fakat Fransa
da karada ve denizde kuvvetli idi, zengin idi. Ordumuz,
Flandre'da, yavaş yavaş, fakat muhakkak surette ilerliyor­
du. Bizim en esaslı hedefimiz orası idi. Colbert'in eseri olan
bahriyemiz düşmanla çarpışıyordu. Meşhur Ruyter Duquesne
tarafından mağlûp edilmişti. Felemenkliler Cuillaume d'O
range'm muannidane mukavemetine rağmen, yorgun düşü­
yorlardı, korkmağa başlıyorlardı. Cumhuriyet partisine men-
sub dostlanmız da sulh istiyorlardı. Öte tarafta. On dördün­
cü Louis de işi bitirmek niyetinde idi. Elimizden kaçan Ingil-
tereden gözlerini bü türlü ayıramıyordu. İkinci Charles, ya­
vaş yavaş efkân umumiyeye boyun eğerek, yeğeni Mary'-
yi Guillaume d'Orange'a vermişti. Nihayet, sulh olgun ha­
line gelince, 1678 de Nimege'de imza edüdi. On dördüncü
Louis, daima ayni prensiplerden yani hududlanmızm emni­
yeti mülâhazasile hesab edilmiş büyüme arzulanndan mül­
hem olan şartlarım kabul ettirmeğe muvaffak oldu. Pek ileri
mevzüer, Gand, Charleroi, Courtrai, İspanyollara iade olun­
du. Fakat Valencienses, Cambrai'yi, Saint - Ömer'i Mau-
beuge'ü yani Flandre'm yansım ve fazla olarak, Fransayı
şarktan muhafaza eden Franche - Camte'yi muhafaza edi­
yorduk. Fransa bu suretle modern çehresini ve cesametini
iktisab eyliyordu. İmparatorun muahedenamede kollanmağa
mecbur kaldığı başka ahkâm Lonaine dükahğımn Fransaya
ilhakını hazırlıyordu. Daha başka maddeler de Rhin nehri­
nin sol sahilini bizim keyfimize bırakarak bu zayıf noktadan
memleketi istilâlara karşı müdafaa ediyordu. Bütün bunlar
ahlâfm hakkile takdir edemediği bü basiret ve ihtiyat siste­
mine muvafık idiler.. Vauban'm ismine hürmet ediliyor da
FRANSA TARİHİ 223

On dördüncü Louis'nin fütuhatının, emniyet ve müstahkem


mevkiler fütuhatının Vauban tarafından tanzim edilmiş ol­
duğu bilinmiyor.
Fransanın etrafındaki kuşak hem genişletilmişti hem
daha iyi kapatılmışta. Bu netice bizi Alman ve Ispanyol taz­
yiklerinden kurtaran Vestfalya ve Pirene muahedenameleri
sayesindedir ve ne kadar ısrar edilse azdır, Ingütereyi uzakta
tutmayı temin etmiş olan diplomasi faaliyetimizin hazırlayıp
istismar etmiş olduğu ahval ve şerait sayesinde temin edil­
miştir. Eğer İngiltere biraz daha erken bizim aleyhimize dön­
müş olsaydı Flandre'daki teşebbüsümüzün Valois'lar zama­
nındaki teşebbüsten daha iyi bir netice vereceği muhakkak
değildi. Fakat artık Ingilterenin Fransız poletikasına muha­
lefet göstereceği, ittifakların başına geçerek onlan müthiş
bir hale getireceği zamana yaklaşıyoruz. O zaman bir zor­
luk ve tehlike devresine, bir nevi yeni Yüz Sene harbine gir­
miş olacağız. Bu da öteki gibi her gün devam eden bü harb
olmayacaktır, on dokuzuncu osırda Waterloo'da nihayete
erecektü.
Buna intizaren, bir sükûnet devri görüldü ki bu esnada
Fransa Devleti, Nimegue'de istediği şartlan kabul ettirmiş
olduğu için, bütün kudretile göze çarptı. On dördüncü Louis
bundan istifade ederek veni arazinin içinde parça parça
mevcud sıkıcı ve sinüe dokunucu bazı yerleri Fransaya il­
hak etti. Takib ettiği usul mevcud muahedenamelerin tefsiri
esasına müsteniden verilmiş mahkeme kararlarile o yerlerin
Fransaya ilhakını ilân etmekten ibaretti. İcap ederse bir de
askerî nümayiş yapılıyordu. Franche - Comte'de, Alsace'da
ve Lonaine'de iste bövle yapıldı. Bu suretle, 1681 de, Stras-
bourg, kalben Fransız olmadan evvel, mahkeme kararile
Frensiz oldu ve kalben Fransız olması da gecikmedi.
Sulh içinde iken, bizim için gayet muktesidane bir usul
dairesinde, bu yerlerin ilhakına gayet doğru bir kelime ile
•bitleşme» dediler. Bu hal Avrupada memnuniyetsizliği mu-
224 FRANSA TARİHİ

cib oldu. Almanya heyecan duydu. Fakat ne Viyana sur­


larına kadar ilerleyen Türkler tarafından tehdid edilmekte
olan imparator, ne ticaretlerile meşgul olmaya başlayan Fe-
lemngin sulhperver burjuvaları harbe kalkacak halde ve
istidatta değildiler. İngiltere daima bitaraf kalıyordu. Bizim
diplomasimiz Alman prenslerini müdahaleden vazgeçirdi ve
Ratisbonne mütarekesile «birleşmeler» Avrupa tarafından
muvakkaten kabul olundu. Bu da gene bir muvaffakiyet sa-
yılndı. Fakat esassız idi. Bir ittifak tehlikesi ufukta peyda
olmuştu. Fransamn büyümesini Avrupanın kabul etmediği,
ilk fnsatta bizi eski hududlanmıza irca etmeğe kalkacağı an­
laşılıyordu. Bu vaziyette, diplomasi faaliyetleri fazla sayıla­
mazdı. Fakat bunlar artık tükenip bitiyorlardı. On dördüncü
Louis yegâne çarenin zorla hâkim olmak olduğunu düşün­
dü. Çünkü «telkin ettiği korku ortadan kalkacak olursa bü­
tün devletler onun aleyhinde birleşeceklerdi». İşte bunun
içindir ki o zaman tahaddüs eden bir çok meselelerde (mese­
lâ gemilerini İspanyanın hizmetine veren Cenovamn bom­
bardımanında) Kual Avrupaya meydan okuduğundan dola­
yı muaheze ediliyor. Nasıl ki ilk Flandre muharebesinde
cürette kusur ettiğinden dolayı da tahtie edilmektedir. Uzak­
tan muaheze zordur. O şuada, ittihaz edilecek karar kolay
değildi. On dördüncü Louis aleyhimize bir itifak tahrik etmiş­
tir, deniliyor. Bir korkaklık ve zâf intibaı vermiş olsaydı bu­
nu tahrik etmiyeceğine emin miyiz? Zaten Guillaume d'O-
range ile Leopold gizli anlaşmağa başlamışlardı bile. Bu
meseleler sırasında, Nantes fermanının ilgası proteston mem­
leketlerde Franse aleyhindeki propagandaya can verdi.
Fakat bizim yegâne dostlarımız protestanlardan ibaret değil-
düer, İmparator da On dördüncü Louis'yi Türklerin mütte­
fiki olmakla itham ederek katolik memleketleri tahrik ediyor­
du. Hattâ kual Papa Oo birinci İnnocent ile vahim bir
ihtilâfa girdi, Avignon işgal edildi Askerlerile beraber Ro-
maya girmiş olan marauis de Lavardin az kalsm Nogaret'-
FRANSA TARİHİ 225
- V : "

yı toklld edecekti: bu saltanat devlinin Philippe le Bel dev-


rile garib müşabehetinden yukarıda bahsetmiştik.
Augsbourg »Ligue» i işte bu ahval ve şerait dairesinde
teşekkül etti. Başlangıçta bütün Almanyayı ve bütün Avru-
payı ihtiva etmekten çok uzaktı. Fakat çok geçmeden tamam­
lanacaktı. En vahim şey vukua gelmek üzere idi: ingütere
düşmanlarımızın tarafına geçiyordu. İkinci Iacqus aleyhin­
deki muhalefet büyüyordu ve Lordlar Kamarasının yedi
lordu, tacı Guillaume d'Orange'a teklif etmeğe kalkmışlar­
dı. On dördüncü Louis İkinci Charles'a kendisine müzaharet
ötmesini teklif eylediği zaman, Fransız ittifakile bütün bü­
tün gözden düşmekten korkan Stuart'ın red cevabım almak
gibi nahoş ve beklenmedik bir vaziyetle karşılaştı, yegâne
yardımdan da mahrum kaldı. Artık ikinci Charles'a güve-
nemeyen On dördüncü Louis işi haline buakmayı tercih etti.
Cuillaume d'Orange'm tahtı gasbetmesi, uzun bir dahüî harb
tevlid edeceğini, hem İngiltereyi hem Felemengi kımıldaya-
maz bü hale sokacağım tahmin ediliyordu.Bu hesab yanlış
çıktı. Prince d'Orange İngiltereye çıkü, kaynanasını kolayca
hal'etti. Taclannı istirdad için Stuart'lann gayretleri boşa git­
ti. Artık İngiltere bize düşman idi. Felemenk ile bir halde bu­
lunuyordu. Bütün Avrupa poletikası değişmişti.
Bu vukuatı evvelden hisseden On dördüncü Louis kollan ve
olleri bağlı durup beklemek istememişti. Aldığı vaziyete bakı­
lırca, maksadı korkutmak ve ihtiyatkâr davranmaktı. Harb üân
ötmeden, imparatorluk tarafından Fransaya karşı bir askeri
ııs olarak kullanılmasın diye Rhin'in sol sahilini ve sağ sa
lı imin bü kısmim işgal etmeğe mecbur olduğunu beyan etti.
I.ouvois, Rhin'in diğer sahilinde Palatinat'yı tahrib etmekle
şu tedafüi düşünceninmantikim anif surette tatbik etmiş olu­
yordu: daha emin bü müdafaa hattı ele geçirmek için, im-
[Kiratorluk ile aramızda bü çöl vücuda getiriyordu. Alman­
lar. sanki kendileri buna benzer bir çok tahribat yapmamış­
lar gibi, bundan dolayı bizi hâlâ muaheze ederler. On dör­

15
düncü Louis bizim Cermen ahali ile uzlaşma poltikamıza
mugayir olan bu şiddet ve tecavüz siyasetini takbih etti.
Fiiliyatta, 1689 dan 1697 ye kadar devam eden harb esna­
sında, düşmanlarımızın sayısma ve hücum eden kuvvetlerin
ehemmiyetine rağmen, bu hat daima geçilmez bir halde kal­
dı. Zaten Rhin ülkesindeki bu hazulık ile birlikte hududun
diğer kısımlarında da hazulıklar yapılıyordu. On dördüncü
Louis'nin poletikası kendi prensipine sadık kalıyordu: Fran-
sayı kaleler ve istihkâmlerla ihata etmek. Bütün delikleri
tıkamak, istilâ yollarım kapamak. Bunun içindir ki Kual,
seferin başlangıcından itibaren, Oise vadisini koruyan Mons
ile Namur'ü ele geçirmek istedi. Zaptı imkânsız bu istihkâm-
lan cepheden zaptedemeyince, düşman İsviçre tarafından
onlan çevirmek istedi. İsviçre kantonlanle akdedümiş olan
dostluk muahedeleri bizi bu taraftan da tecavüzden masun
bir halde bulundurdular.
İmparatorluk, İngiltere, Felemenk, Savoie, İspanya:
cAugsbourg Ligue'i» denilen bu harbde hemen bütün Avru­
pa bizim aleyhimizde idi. Müttefiklerin gayesi? On dördün­
cü Louis'nin büyümelerini kaldırmak, Fransayı Vestfalya ve
Pirene muahedeleri hududlanna iade etmekti. Bundan son­
ra o muahedeler de tehlikeye düşecekti. Harb sekiz sene
sürdü; taraflar büyük ve kat'i muharebelere girişmekten
müctenib davranmakla beraber, müttefikler (ki şefleri Guil-
laume d’Crange olmakla beraber, çok kere aralarında imti-
zacsızlık vardı) istedikleri neticeyi elde etmediler. Karada
her tarafta, Fransa onlara karşı durmuştu. Bizim toprakla­
rımız üzerinde muharebe cereyan etmemişti; Steenkerke'de.
Neeenvinden'de, Staffarde’de ve Marserille'de biz galip gel­
miştik.
Eğer denizde mağlûb olmasaydık harb tamamen bizim
lehimizde neticelenecekti. Halbuki deniz muharebelerinin
başlangıcı pek parlak olmuştu. Colbert'in buakmış olduğu
kuvvetli donanma Ingiliz ve Felemenklilerin birleşmiş kuv-
FRANSA TARİHİ 227

▼etlerinden korkmuyordu. İrlandaya serbestçe asker çıka-


luıak orada ikinci Iaques'a müzaharet ediyordu. İngiltereye
bile asker çıkarmak düşünüldü. Fakat Fransa için zorluk dai­
ma Okyanus ile Akdenizi, Garb ile Şarkı birden muhafaza
«debilmekti. Bundan başka Pariste iki mekteb vardı: biri de­
nizin ehemmiyetine kani idi, diğeri ancak Avrupa kıtasın­
daki zaferlere inanıyordu. «Hougue» felâketinden sonra,
»Avrupa kıtasında harb» tarafdan olanlar denizcilere ga-
lubo çaldılar. Bu bahri hezimet tamir kabul etmez bir şey de-
Qüdi. İngiltereyi ta kendi topraklannda tehdid ederek hü­
kümsüz bir hale getirmek ümidi ortadan kalkıyorsa da do­
nanmamız mahvolmuş sayılmazdı. Mahvolan itimad idi.
FJkârı umumiye deniz işlerine alâkadar olmaktan hali kal­
dı. Kuvvetli dononmalann bakımının icap ettiği masraf ba­
lı <me ediliyordu. Colbert ölmüştü. Eseri ondan sonra yaşa-
yumadı ve inhitat başladı. Uzun müddet artık İngilizlere
karşı koyacak bahri kuvvetlerimiz olmayacaktı. Denizlere
lıakimi yet İngilizlerin eline geçmişti.
1692 de Hougue mağlûbiyeti harbe nihayet vermekten
(,ok uzak kaldı. Yalnız bizi tamamen harbi kazanmaktan
menetti. Tourville ile lean - Bart İngiliz - Felemenkli amiral-
l-u<ı gene şiddetli darbeler indirdüer. Karada, müttefiklerin
kuvveti tükeniyordu. Fakat Fransa da yoruluyordu. Rhin
u* uinde, Alplarda, Pirenelerde, Fransa hiçbir taraftan isti­
lâya uğramamıştı. Fakat zarar görmüştü. Bu muazzam gay-
ı« t pahalıya maloimuştu. Colbert'inyaratmış olduğu mena-
1 i kurumuştu. On dödüncü Louis İspanya mirası mesele-
ö nin ortaya çıkacağı zamanm yaklaştığım büyük endişe ile
görüyordu. Çoktanberi, hem kârh hem şerefli ve uzlaşma e-
•«ıır.na müstenid bir sulh çaresi arıyordu. İşte Ryswick'de
okd*>d>len müsalâha (1697) temmüll ve mülâhazaya müste-
ıı «I mutedil bir sulh oldu. Fransa birçok şeyi iade ediyor-
<!a Strasbourg’u elinde tutuyordu. Bilhassa bu iadeler
bendimize sağlam hududlar temin etmekten ibaret olan
228 FRANSA TARİHİ

plândan mülhem oluyorlardı. Vauban'm müdafaa sistemi


harb imtihanını muvaffakiyetle geçirmişti. Fakat Vauban
sistemini biraz geniş tutmağa meyyal idi. On dördüncü
Louis bunu daraltmakla bir şey kaybedilmiş olmayacağım
düşündü. .Maamafih, Luxembourg ve Catinat zaferlerinden
daha iyi istifade etmemiş olduğundan dolayı muahezeye uğ­
radı. Askerler bu sulhtan açıktan açığa şikâyet ettiler. Bu­
gün ifrat ve gurur ile tavsif edilen On dördüncü Louis, za­
manında, korkaklık yüzünden Fransamn menfaatlerini ve
azametini feda etti diye telâkki olundu. Bu tezadlara tarihte
çok tesadüf olunur. Tarihle biraz iştigal edildi mi, bunlara
hayret bile edilmez.
On dördüncü Louis'ye en ağu gelen şey Guillaume
d'Orange'ı İngütere kuah olarak tanımak ve Stuart'lar da­
vasından vazgeçmekti. Çünkü bununla îngilterenin bizim
nüfuz ve tesirimizden kurtulmasını da tanımış oluyorduk.
Fakat yüksek bir menfaat bir çok tarafları pek gözetmeyi
icap ediyordu. On dördüncü Louis devrinin başlangıcmdan-
beri, Marie - Therese ile izdivaçtanberi tahmin edilen vuku­
at yaklaşıyordu. On dördüncü Louis ile imparator Leopold'-
un kayın buaderi olan Ispanya kıralı İkinci Charles çocuk
buakmadan ölmek üzere idi. ikinci Charles mirasını yeğen­
lerinden şuna veya buna bıraktığına göre. Avrupanm mu­
kadderatı değişecekti. Bizim için tehlike, mirasın Viyana
Habsbourg'lanna gitmesi idi. Böyle bir şey Charles - Quint
imparatorluğunu yeniden tesis etmek olurdu. İkinci Charlas
bir türlü karar veremiyordu. Vasiyetnamesinin etrafında
hadsiz hesapsız entrikalar oluyordu. Bir Bourbon kıral di­
ye gösterilirse On dördüncü Louis o muhteşem mirası yani İs­
panyayı, Belçika Flandre'ım, İtalyanın büyük bir kısmını
Meksikayı ve hemen bütün Cenubî Amerikayı zahmetsizce
ve belki de harbsiz ele geçiremiyeceğini de düşünüyordu.
Onun kadar makul bir adam için böyle bir miras pek fazla
güzel bir şeydi. Şimdi, bütün projelerinde bahrî devletleri he-
FRANSA TARİHİ 229

•oba katmak lâzım geldiğini artık biliyordu. Bundan başka,


Ingiilerenin îspanya müstemlekelerine göz dikmiş olduğu
Aşikârdı. On dördüncü Louis, onun için, İspanya mirası hak­
kında bir paylaşma muahedesi yapmayı tercih etti. Uç sene
kadar, Avrupa haritası bütün talibleri, Habsbourg'larla
haurbon'lan Bavyera'yı Savoie'yı memnun edecek suret­
le tadil ve tashih edilip durdu. On dördüncü Louis'nin plânı
daima hududlar prensipinin icaplanna göre idare ediliyor­
du. İspanyol mirasını terke mukabil tavizaü Lorraine'de,
Alplar'da, Nice'te arıyordu. Bu müzakereler esnasmda Gu-
lllaume d'Orange’ın suiniyeti muhakkaktır. Çünkü onun
yaptığı projelerde yalnız Ingiltere hiçbir şey almıyordu.
Müntehib Bavyera prensinin vefatile ilk bir paylaşma
toşebbüsü keenlemyekün kaldı. Çünkü kimseyi endişeye
düşürmemek için İspanya ona verilmişti. Her şeye yeniden
haşlamak icap etti. Guillaume d'Orange'da hüsnüniyet yok­
tu. Çünkü meselenin sulhan tesviyesi İngiltere için denizaşı­
rı diyarlarda ispanyanın mirasile zenginleşmek ümidini kal­
dırıyordu. Eksik olan şeylerden biri de imparator Leopold’-
uıj muvafakati idi. O vasiyetnamenin kendi ailesi lehinde
olmasına çalışıyordu. İspanyollar da devletlerinin parçalan­
masına razı olmuyorlardı. Daima mütereddid bulunan ve
öleceğini düşünmek istemiyen İkinci Charles'a nihayet İs-
jKrnya vatanperverleri bir vasiyetname yaptıdılar ve On
«iordüncü Louis'nin torunlarından İkincisi Anjou dükasını
volıahd diye gösterttiler. Kuvvetli Bourbon hanedanına men­
kul) olan bu prens onlara İspanyanın istiklâl ve tamamiye-
tiru idame hususunda sairlerinin hepsinden daha kabiliyetli
«jorünüyorau.
On dördüncü Louis hususi Şûrasında bir meşveret akd-
•Ml. Bu gayet mühim bir müzakere idi. 1700 tarihinde vefat
İkinci Charles'm vasiyetnamesini neden dolayı kabul
v#yu reddetmek icap edeceğine dair olan sebebleri On dör-
*flineti Louis tetkik ve muhakeme etti. Kabul etmek hiç ol­
230 FRANSA TARİHİ

mazsa imparatorla ve büyük ihtimale göre İngiltere üe har­


be girişmek neticesini verecekti. İngütere hükümeti İspanyol
mirasının müstemleke kısmım elde etmek için bir bahane
ve fırsat bekliyordu. Onun için, vasiyetnameyi kabul, ne
kadar ihtiyatlı davramlırsa davranılsın, harb demekti. Fa­
kat paylaşma muahedenamesine bağlı kalmak imparatora
bütün mirası istemek hakkını vermek olurdu. Çünkü vasi­
yetname mucibince, hiçbir paylaşma yapılamazdı. O za­
man, Saint - Simon'un yazdığma bakılırsa, şansölye Pon-
tchartrain'in tabiri veçhile «Avusturya hanedanım ikinci
Philippe devrinden sonraki haline hemen hemen müsavi su­
rette ikinci defa olarak yükselmeğe bırakmak kiralın reyine
terkedildi». En mühim mülâhaza bu idi. Kabule saik oldu.
Maamafih, hazır bulunan nazırlardan biri bir Bourbon'u
Madride yerleştirmekte büyük bir şey kazanmayacağımız
mütalâasında bulundu. <Bunun ilk halefi menfaat icabı İs-
panyollaşarak, Fransanın şevket ve kudretini AvusturyalI
İspanya kırallan kadar kıskanacaktı». Filhakika Duc d'An-
jou çarçabuk İspanyollaştı. Fakat kazanılan mühim nokta,
Madridde Fransız kaynaktan bir hükümdar hanedanının
yerleşmesi değüdi. Artık Ispanya ile Cermen imparatorluğu
arasında hiçbir rabıta kalmamasında ve Fransanın arkadan
vurulamamasmdadır. Bu bizim için bir hafifleme, bir emniyet
idi. «Artık Pireneler kalmamıştır» yolundaki meşhur ve uy­
durma söz bu büyük neticeyi, Fransa üzerinde uzun müddet
muğlâk tehlikenin ve üzüntünün hatimesini ifade eder.
Hasılı, vasiyetnameyi kabul etmemek İspanyayı, Anjou
dükasını istiyen İspanyol milletine rağmen, Avusturya hane­
danına bırakmaktı. Kabul etmek, paylaşma muahedename-
sinin bize imkân temin ettiği yerleri elden çıkarmaktı. Her
halde bu iki şıktan birini kabul etmek lâzımdı. Yüksek bir si­
yasi menfaat, istikbal düşüncesi bu işte hâkim oldu. Uzak­
tan tercihe saik olan sebebler hâlâ en iyi ve en kuvvetli
sebebler diye göze çarpıyorlar. Sonraları, belki yirmi defa.
FRANSA TARİHİ 231

İspanyayı Alman nüfuzundan kurtarmış olduğumuza şü­


kürler ettik.
On dördüncü Louis'nin bir torunu Beşinci Philippe un-
vanile İkinci Charles'a halef olduğu dakikadan itibaren,
Avrupadc şiddetli muhalefetler nümayan olması zarurî idi.
Bertaraf edilen imparatordan sâdn olan muhalefet derhal
kendisini gösterdi. Guillaume d'Orange'a gelince, o kara­
rını peşinden vermişti. Maamafih, İngiliz Parlementosunu ve
harbden ayni veçhile yorgun düşmüş olan Felemenk Muhte­
lif Sınıflar Meclisini hesaba katmak mecburiyetinde idi. On
dördüncü Louis için, münazaadan hariç kalmak kabil mi
idi? İngilterede ve Felemenkte efkctn umumiyeyi tahrik için
aradığı vesileleri Üçüncü Guillaume'a temin ettiğinden dola­
yı On dördüncü Louis'yi muaheze ediyorlar. Hakikatte, On
dördüncü Louis muhasamata maruz kalmayı beklemek mec­
buriyetinde idi İttihaz ettiği ihtiyat tedbirleri derhal tahrik
mahiyetinde gösteriliyordu. Torunu İspanyada saltanat sü-
lorken, Fransa Kıralı Anvers'de ve Ostende'da kendi evinde
gibi idi. îngilterenin de tahammül edemiyeceği şey bu idi.
Transamn, Ispanya ile iştiraki yüzünden» Akdenize hâkim
olmasına, ihtimalki bahrî ve müstemlekeci devletlerin birin­
cisi mertebesine çıkmasına da tahammül edemezdi. Avam
Kamarası, bir tarihçinin dediği gibi, bu harbin «büyük bir
iş* olduğunu, ortadaki partide zengin Ispanyol müstemleke­
lerinin ticareti oynandığım anlayınca, artık tereddüdü buak-
t». Bütün büyük ihtilâflarda olduğu gibi, İktisadî mülâhaza­
lar siyasî mülâhazalara karışıyorlardı.
Üçüncü Guillaume harbi ilân etmeden, fakat harb mu­
hakkak bir vaka olmak ihtimali de zail olmadan vefat etti.
İnsanlar buna bir şey yapamazlar ve işi değiştiremezlerdi.
Vaziyet insanlardan daha kuvvetli idi. Yalmz bir şeyi dü­
şünmek kâfidir: eğer On dördüncü Louis İspanyanın Cer-
nıon imparatorunun eline geçmesine müsaade etseydi ta­
232 FRANSA TARİHİ

rih ne diyecekti? Bu zengin mirasa alâkadar olmayacak bir


İngiliz hükümetine tarih ne diyecekti?
On dördüncü Louis'nin Fransa ile İspanyanın ayni şey
haline gelmeyeceklerini sarih surette göstererek endişe eden
devletleri tatmin edebileceği hatıra gelir. Fakat imparator
kendisine ait miras diye telâkki ettiği şeyi silâh ile istemeğe
kalkmıştı bile. İspanya ise o kadar zayıftı ki, kendi kendisi­
ni müdafaaya o kadar az kabiliyetli idi ki (hanedan tebed­
dülünden tevellüd eden zorluklar da başka) biz onu kuca­
ğımızda taşımağa, ordularımızı, generallerimizi, menabiimi-
zi Beşinci Philippe'in hizmetine arzetmeğe mecbur olduk.
Bu şerait altında düşmanlarımız Fransız Devleti ile İspanyol
Devletinin artık ayni şey olduklarını pek muvaffakiyetle id­
dia edebilirlerdi. Emperyalizm ithamları kuvvetlenmişti.
On dördüncü Louis, mücadelenin zor olacağını tahmin
ederek, kendisine ittifaklar temin etmişti: Bavyera münte-
hibi ile Kolonya müntehibi, Savoie dükası ve Portekiz müt­
tefiklerimiz idiler. Düşmanlarımızın tabiyesi bu müttefikleri­
mizi elimizden kapmak yahut onları muharebeden hariç bv
rakmaklı. «Teemmül ve mülâhazaya müstenid hercaîlik»
mesleğinin yolcusu olan Savoie dükası en evvel işin içinden
çekildi. İngilizler Por'ekize Lord Methuen'in muahedelerini
zorla kabul ettirdiler. Bu memleket artık İngilterenin hima­
yesi altına girmiş gibiydi. İngilizler Cebelüttanka yerleşmek
için de fırsattan istifade ettiler. O vakittenberi de orada kal­
mışlardır. Port - Mahon'a da girdiler. İngiltere kendi menfa­
atini gözetiyor, bahrî hâkimiyetini temin ediyor, ve ayni za­
manda da Avrupanın hürriyeti uğrunda haklı bir mücadele­
ye girişmiş gibi görünüyordu. Gerek denizde gerek karada
mücadeleyi gittikçe daha şidetle idare eyliyor ve müttefik­
leri arasında muhafazası zor bir ittihadı idame ediyordu. İm­
paratordan para yardımını hiç esirgemiyor ve donanmasile
Katalonyaya çıkardığı archiduc Charles'ı Ispanya Kıralı
tanıyordu. Marlborouah ile prince Eugene müthiş düşman­
FRANSA TARİHİ 233

lardı. Bizim generallerimiz, o kadar iyi ve o kadar talili de­


ğildiler. Hougue mağlûbiyetindenberi ihmal edilmiş olan
donanmamız korsan harbi yapmak derecesine inmişti. Fara­
şız ve Bavyera ordusunun Hoechstoedt'de mağlûbiyetinden
eonra, Bavyera âciz kaldı, Almanya bizim için kaybedilmiş
bir hale girdi. Milanais ile Belçika Flandre'ı ayni âkibete
uğradılar. 1706 da, dört sene harbden soma, Fransız ordulan
hududlanmıza püskürtülmüşlerdi. İstilâya uğrayan İspanya
ile beraber hududlanmızı da müdafaa etmek lâzımdı. Bu
muazzam bir gayretti ki Fransayı bitkin bir hale sokuyordu.
Fransa, Vauban'm hazırlamış olduğu müdafaa hatlan üze­
rinde düşmanı zorlukla tutabiliyordu. Fena haberler birbir­
lerini takib ediyorlardı. Fransa arazisine düşman girdi.
L;lle'in düşmesi müthiş bir darbe gibi hissolundu. 1708 sene­
si nihayetinde, düşmanlar Fransamn mahvolduğunu mu­
hakkak addettiler. On dördüncü Louis erkenden müzakera-
ta girişmeğe teşebbüs etmişti. Saltanat devrinin ilk kısmında
«İde edilen neticelerin tehlikeye girmesinden korkuyordu.
Zaten esas itibarile düşmanların istedikleri de bu idi. On
dördüncü Louis'nin tekliflerinden her birine düşmanlar daha
fazla taleblerle cevab veriyorlardı. İmparator iptida Stras-
lx>urg'u, soma bütün Alsace'ı istemişti. On dördüncü Louis
Beşinci Philippe'i haline terketmek kadar ileri vardı: müt­
tefik düşmanlar bundan başka, İspanyayı archiduc Charles'a
bırakması için torununun aleyhinde harbetmesini de iste­
diler. Bu pahaya bile Fransa artık iki aylık bir mühlet, «se­
fil ve meşkûk bir mütareke» elde etmiş olacaktı.
Memleketimizi harab etmek ve parçalamak niyeti âşi-
kâr idi. Sulh arzusu ve ihtiyacı ne kadar ziyade olursa olsun,
»onuna kadar mukavemet etmek lâzımdı. Bunun için de ef­
kâr» umumiyeye düşmanlarımızın bizi harbde devama mec­
bur ettiklerini anlatmak icap ederdi. On dördüncü Louis'ye
Muhtelif Sınıflar Meclisini toplamasını tavsiye ettiler: O.
bu tehlikeli çareyi istemedi. Bir mektub yazmayı tercih etti.
234 FRANSA TARİHİ

Kırallığın her tarafında bu mektublar alenen okundu. Fran-


sızlar buna yeni bir hamle ile cevab verdiler. Fransızlara
hâs olan bu tekrar doğrulma hassası o zaman da kendini
gösterdi, itirazlar ve şikâyetler de eksik olmadı. İslahat isti-
yen ve muvaffakiyetsizlikleri rejimden şikâyete vesile te­
lâkki eden adamlar görüldü.
Mukavemet beyhude olmadı. Çünkü düşmanlarımız da
yoruluyorlardı. Hasılı. Şimal istisna edilirse. Fransa istilâya
uğramış değildi. Müdafaa hatlarımız üzerinde ancak adım
adım geri çekiliyorduk. O müthiş 1709 senesindeki Malpla-
quet günü de bizim için bir felâket teşkil etti, fakat düşman­
lara müthiş surette pahalıya maloldu. Müzakereler, İngiliz-
lerde işi bitirmek için gayet şiddetli bir arzu ile. başladı. Şu­
na buna paraca yardım suretile Avrupa harblerine müza­
heretten ingilizler bıkmışlardı. «Torie» 1er yani, aşağı yukarı,
muhafazakârlar, iktidar mevküne geldiler. Tory partisi bize
« Whig» lerden yani liberallerden daha az gayrimüsaid idi.
Bu parti Ingiltere için harbin temin ettiği bahrî ve müstemle­
ke fevaidini tahkim ve takviye zamanı gelmiş olduğunu
takdir etti. Bundan başka Avrupada mühim bir vaka zuhur
etmişti: İmparator Joseph'in hiç beklenmedik bir zamanda
vefaüle archiduc Charles Avusturya tacma tevarüs etmiş
bulunuyordu, ingilizler ona İspanyayı vermek için masraf
ederek harbe devam etmekle Charles - Quint imparatorlu­
ğunu tekrar tesise hizmet etmiş olacaklardı. Bu bir teşbih ve
istiare değil, tamamen bir hakika tidi. On dördüncü Louis'­
nin kabul ettiği tesviye tarzı yani Fransa ve İspanya monar­
şilerinin birbirlerinden ayrılmaları daha müreccah değil
miydi? On dördüncü Louis mirası kabul etmekle Avrupayı
bir tehlikeden kurtarmış ve Avrupa muvazenesi uğrunda
harbetmiş olmuyor muydu? İngilizlerde bu Avrupa muva­
zenesi mezhebi Fransadaki kadar vazıh olmamakla beraber
Tory fırkası tarafından daha iyi anlaşılmıştı. İspanyada Beşin­
ci Philippe lehine vukua gelen bir ayaklanma ve Fransızlar­
FRANSA TARİHİ 235

la İspanyolların Villaviciosa'daki muzatieriyetleri Londrada


bu mülâhazalara yeni bir kıymet verdiler. Artık müzakere­
ler ilerledi, 1711 de Fransızlarla İngilizler arasında bir mü­
tareke imzalandı. Felemenklilerle imparator kuvvetleri hiç
uzlaşma kabul etmiyorlardı, fakat esaslı istinadgâhlanndan
mahrum bulunuyorlardı. Bizim için tam zamandı. Landre-
cies mevkii düşüyordu. İstilâyı durdurmak hususunda bize
imkân temin etmiş olan «sunî hudud» un son hatlan da kın­
lıyordu. Felemenklilerle imparator kuvvetleri siperlerine
«Paris yolu* adım veriyorlardı. Villars, Denain'de onlan
durdurmağa ve mağlûb etmeğe muvaffak oldu. Sonunda ta­
arruza geçti ve düşman eline düşmüş olan Şimal mevkile­
rini istirdad etti. Artık Utrecht muahedesi gecikmedi (1713).
On dördüncü Louis’nin tarihi boş teferrüattan ve mua­
hezeler kadar lüzumsuz sitayişlerden tecrid edilirse şuna
müncer olur: Vestfalya ve Pirene muahedelerinde mevcud
muvaffakiyetli neticeler elde edildikten soma. Avrupamn
bir kısmı bu neticeleri mahvetmek için birleşmişlerdir. Bu
uzun mücadelenin sonunda, bir nevi muvazene husule gel­
mişti. Fransa denizdeki partiyi kaybetmişti. Avrupa kıtasın­
da ise, elde etmiş olduğu hududlan hemen hemen tamamen
muhafaza ediyordu. Bu hudud bazı noktalarda (meselâ
Landau bizde idi) bugünkünden biraz daha genişti. Yalnız
Lonaine dükahğı müstesna. Çünkü o zaman Fransamn kon­
trolü altmda olmakla beraber henüz knallığa idhal edilmiş
değildi. Fakat bizi Belçika Flandre'mdan uzaklaştırmışlardı.
Bu noktada îngilterenin kat'î arzusu galib gelmişti. Utrecht
muahedenamesinin en esaslı maddesi Belçikayı ispanyanın
elinden alıp onu tavizat şekli altmda imparatora veren mad­
de idi. Fransız kaynağından çıkmış bir prens idaresi altında
artık ne Fransız Belçikası olacakü ne İspanyol Belçikası. İn-
gilizlerin Beşinci Philippe'e itiraz etmeleninin en derin sebebi
bu idi. Eğer Avusturya hanedanı Felemengi almışsa bu hiç-
h r zaman orasmı kimsenin lehinde istimal edilmemesi ile
236 FRANSA TARİHİ

meşrut idi. «Kimse» ise Fransa demekti. Guillaume d'Orange


yüzünden İngilterenin sadece mülhak bir parçası haline ge­
len Felemenk bu esaslı şartın muhafazasile mükellef oldu.
Belçikamn bazı mevkilerinde garnizon bulundurmak hakkı
Felemenge verildi. «Sed* muahedenamesi adı verilen bir
muahedename (filhakika bu Fransaya karşı bir sed idi)
Avusturya ile Felemenk arasında bir nevi müşterek hâkimi­
yet tesis ediyordu. Bu, Belçikamn zamanımızda tâbi olduğu
bitaraflığa oldukça müşabihti. İngiltere Dunkerque limanının
doldurulmasını, istihkâmlarının yıkılmasını istemekle kendi­
sinin karşısındaki sahilde bizi silâhsız bırakmağa ve An-
vers'ten uzak tutmağa ne kadar ehemiyet atfettiğini göste­
riyordu. Fransa ile İngiltere arasında o kadar uzun zamanlar
müzakere edilmiş olan Flandre - Belçika meselesi tarihimizin
anahtarlarından biridir. Bunu şimdiye kadar gördük ve bun­
dan sonra da göreceğiz.
İngilterenin istihsal ettiği bunlardan ibaret değildi. İs­
panya mirasından da hisse aldı. Denize hâkim olan İngil­
tere müstemlekelere de hâkim olacaktı. Dördüncü Henri za-
manmdanberi ayak basmış olduğumuz Şimalî Amerikada,
Fransızlar tarafından meskûn yerler, Terre * Neuve, Acadie
elimizden çıktı, Kanada tehdid altında kaldı. Cenubî Ame­
rikada, ispanyanın elinden alınan ücaret imtiyazı İngiltere
ye devredildi ve denizde, müstemlekelerde üstünlük İngü-
terenin oldu. «Ingilterenin izinde bir sandal» dan ibaret olan
Felemenk artık hesaba katılmaz oldu.
Bunlara nazaran, Utrecht muahedenamesinin diğer şart­
lan ve muahedeyi itmam eden diğer şartlar ikinci derecede
kalırlar. Fransa tacı ile İspanya tacının kat'i surette tefriki.
Beşinci Philippe'in Fransız prensliği hukukundan feragati,
pek tabiî şeylerdi. Maamafih, başka bir takım ahkâmın öyle
büyük neticeleri oldu ki o zaman bunu kimse farketmedi.
Bir nevi muvazene sayesinde devamlı bir sulh elde etmek
için, bir çok arazi mübadelesine kalkıldı. Avrupa kongrele­
FRANSA TARİHİ 237

ri en az yüz senede bir keıe bu teşebbüsü tekrar ederler,


işte bu hal Avrupanın simasını değiştirdi.
Bilhassa imparatora» İspanya tacının ziyamdan dolayı
bir taviz olmak üzere, Felemenkten başka Lombardiya, Tos-
kana. Napoli kırallığı verildi. Bu büyümeler sayesinde,
Avusturyanın siklet merkezi birdenbire İtalyaya ve Şarka
geçti. Burası «Cermen bedeninden» uzakta idi. imparatorun
arazisi artık dağınık, müdafaası zor bir şekil aldı. Avusturya
hanedanı inbisatmdan dolayı gevşemiş, Avrupada âciz
bir hale düşmüştü; Fransa için tehlikeli olmaktan çıkıyordu.
Avrupada muhafazakâr bir Devlet haline giriyordu. Nasıl
ki Fransanın da bin zahmetle elde edilen neticeleri tekrar
mevzubahsetmekte hiç menfaati yoktu. Maamafih, iki
Devlet vücut bulmuştu ki bunlar muvaffakiyetlerini temin
etmek mecburiyetinde idiler. Brandeburg müntehibi Prus­
ya kıralı olmuştu. Alman prenslerinin en faali, en harisicahı
olan Hohenzollem'lerin Almanyaya hâkim olmağa ve Habs-
bourg'lann beceremedikleri Alman vahdeti meselesini kendi
lehlerine tesis etmeğe kalkmaları mukadderdi. Savoie dükası
da kıral unvanım alacaktı. Vaziyeti Habsbourg'lara ve İtalya­
ya karşı ayni idi. Bu, Avrupa kuvvetleri sisteminde büyük bir
değişiklikti. On dördüncü Louis, ölümüne gayet yakın bir za­
manda, Avusturya hanedanı aleyhindeki mücadelenin artık
ehemmiyeti kalmamış, vakti geçmiş bir iş olduğunu anladı.
Fransız politikasının ve Westfalya muahedesinin hakikî ru­
huna göre, «Cermen heyetinin hürriyetleri» ne halel vere­
bilecek Devlet hangisi olursa olsun onu nezaret altında bu­
lundurmak lâzımdı. Tecrübeli bir göz için, bu Devlet Prusya
idi. İşte On dördüncü Louis'nin siyasi vasiyeti bu oldu. O
yeni Berlin kıralım ancak uzun bir mukavemetten sonra tas­
dik etmiş ve tanımıştı. Fakat On dördüncü Louis'nin sözleri
«imlenmiyecekti. O kadar hakiki şerefi Bourbon'larla, Habs-
bourg'lar arasındaki rakabetin bittiğini, bunun artık tarihe
karıştığım, Avrupa kıtasındaki altüst olmaların artık yalnız
238 FRANSA TARİHİ

Fransa zararına ve İngiltere lehine vukua gelebileceğini


anlamasıdır. İngiltere için Avrupada her münazaa bahrî hâ­
kimiyetini kuvvetlendirmek ve müstemleke imparatorluğunu
büyültmek hususunda bir fırsat teşkil edecekti. Avusturya
artık tehlikeli değüdi. Prusya henüz tehlikeli sayılamazdı.
Halbuki denizlerde muzaffer olan İngiltere bizi boğmak teh­
likesini arzediyordu. Avrupa kıtasındaki mevkiimizi muha­
faza için o tarafta kendisine müsaid davranmağa mec­
bur olmuştuk. Bir takım hatalardan ve başka cihetlerde mu-
vaffakiyetsiz surette meseleler çıkarmalardan soma, tekrar
doğrulmamız gayretini o tarafta sarf edecektik. Çünkü bu u-
zun harbin öğretmiş olduğu şeylerden biri de bahrî kuvvet­
lerimiz Ingilizlerin bahri kuvvetleri ile boy ölçüşebilecek bir
mertebede değilse onlara karşı muzafferane mücadele ede-
miyeceğimiz hakikati idi
On dördüncü Louis 1715 te öldüğü zaman Fransa pek
yorgundu. Hududlanmn ve emniyetinin ele geçirilmesi işini
yine pek pahalı bir fiata temin etmişti. Bu çok fazla pahalı mı
idi? Çok şiddetli ıztıraplar çekilmişti. 1709 senesi o müthiş
kışı ve kıtlığı ile. şöyle böyle geçti. Çok mırıldandılar. Kıral
aleyhine ve ailesi aleyhine âdeta ihtilâl şarkıları yapıldı.
Bir gün. Paris kadınları ekmek istemek için Versay üzerine
yürüdüler. Asker kendüerini durdurmağa mecbur oldu.
Bir takım adamlar, ve derin düşünceli kimseler de ısla­
hat plânlan teklif ettiler. Genç Bourgogne dükasmın ölümü
onun Fenelon'dan. Saint - Simon'dan, Boulainvilliers'den
mülhem olan küçük grupunu dağıtmıştı. Bu grupta, ha­
yali bir maziye avdet plânlan yapılıyordu. Bu bir nevi si­
ya;! romandır ki Telemaqu9 onu ifade eder. Tarihimizin tec­
rübelerine rağmen, pederşahî kırallık ile vakit vakit topla­
nan Muhtelif Sınıflar Meclisi arasında lâtif bir ahenk tahay­
yül olunuyordu. Bu meclislerde asalet büyük bir role tekrar
kavuşacaktı. Bu «yeni feodal» yahut «asaletperverane irti­
ca» hareketi ihmal edilemez. Çünkü Regence devrinde tekrar
FRANSA TARİHİ 239

m ey d an a çıkacaktır, Montesquieu’nim mutavassıt heyetler


u azariy esile karışacak ve On altıncı Louis'ye kadar kıral
ailesinde payidar kalacaktır. On altıncı Louis bu fikirlerle
beslenmiştir.
Ayni zamanda, Vouban «Kıralî öşür» ü tavsiye ediyordu,
yani, büâistisna herkes için yüzde on nisbetinde bir kazanç
vergisi ihdas olunmasını istiyordu. Ekseriya tazelenen onun
bunun vergi sistemi çocukça bir şeydi, fakat yalmz kitabının
şekli mahkûm edüdi. 1695 ten itibaren. On dördüncü Louis,
Kıral ile minimini çocuklar müstesna olmak üzere, bütün
Fransızlar için bir şahsi vergi ihdas etmişti. Bu vergi itiyad­
lara ve menfaatlere o kadar mugayirdi ki geniş bir muha­
lefete maruz kaldı. 1710 da, öşür vergisi ihdas olundu ki
Vauban'ın «öşür» üne pek benziyordu. Muntazam vergi ver­
mekten o kadar nefret ediliyordu ki ellerinden gelenler abo­
ne olmak suretile, yahut bir defada tediyat yaparak, götürü
bir surette yahut «ihtiyari hibe» tariküe, kendilerini bu ver­
giden kurtardılar. Mali imtiyazlardan çoğunun menşei işte
ljoyle olmuştur. Çünkü eski rejimde imtiyazlıların yalnız
asilzadelerle rühban heyetinden olduklarını zannetmek bir
hatadır. Asilzadelerin ve rühbamn bir takım mükellefiyetle­
ri vardı. Ruhban umumi muavenet vazifesini ifa ederler, iba­
det masraflannı tediye eylerler, asilzadeler de askerlik ve­
rilesi görürlerdi. İmtiyazlılar arasında burjuvalar da vardı.
Dunlar memuriyetler satın almış kimselerdi. Serbest şehir
»okenesi yahut bazı vilâyet ahalisi de vardı. Bunlar umumi­
yetle yeni ilhak edilmiş yerler idiler. Eski kanunlarım, dev­
letlerini, hürriyetlerini muhafaza ediyorlardı. Bunlan bilhas­
sa gözetmeğe, hoş tutmağa ehemmiyet verilirdi. Birer «mu
tuvassıt heyet» olan parlementolar bu hukukun, bu imtiyaz-
laıın salâhiyettar müdafileri idiler. On dördüncü Louis'den
■oıitC, «hâkimiyet hakkım haiz mahkemeler» uykularından
tı yandıklan zaman, vergilere karşı gösterdikleri mukavemet
pok şedid oldu. On beşinci Louis zamanında maiiyeyi dü­
240 FRANSA TARİHİ

zeltmek istiyecek hükümet ile «aşara» ve «yirmide birlere*


muhalif hekimler arasındaki mücadeleler bundan çıkmıştır.
Fenelon'un Bourgogne dükasma aşıladığı fikirler Vauban'-
m fikirlerine mugayir idiler. Ortaya bir takım manialar çıka­
rıyorlardı. Bütün on sekizinci asır esnasında devam edecek
zorlukların mahiyeii hakkında bir fikir edinmek için şimdi­
den bu tezada işaret etmek lâzımdır.
On dördüncü Louis, saltanatının son senelerinde, ipti­
daları ortalığa o kadar kararsızlık vermiş olan kargaşalık­
ların tekrar zuhuru ihtimalden uzak olmadığını başka sebeb
lerden dolayı düşündü. Onun fikrince, korkulacak şey yeni
bir «Fronde» idi. Kendisinden sonra küçük yaşta bir hü­
kümdar tahta çıkacaktı. Oğlu ve torunu ölmüşlerdi. Vâris
kim olacak? Kıral, ölüm yatağında: «bir çok zorluklara ma­
ruz kalabilecek beş yaşında bir çocuk» diyordu. -Ben gidi­
yorum, fakat Devlet kalacaktır» sözlerini de söyledi.
On dördüncü Louis Devleti tesis etmediyse de onu hay­
rete şayan bir surette kuvvetli bıraktı. Devletin serkeş un­
surlarım disiplin altına almıştı. Büyükler artık ne yeni
«Ligue» 1er yapmayı düşünüyorlardı, ne yeni «fronde* 1ar.
Beş sene, parlementolar ne irade ve fermanları reddetmiş­
lerdi, nazirlara yahut hükümete muhalefet göstermişlerdi.
Fmsada artık yalnız bir otorite vaıdı. Çağdaşlar Fransız mil­
letinin kuvveti, ona Avrupanın hücumlarına mukavemet im­
kânını vermiş olan şeyin buradan geldiğini takdir etmişlerdi.
Halbuki İngütere Kıralı Avam Kamarasını, İmparator Ratis-
bonne Diyetini ve Alman prenslerinin Vestfalya muahedesile
tanınmış istiklâllerini düşünmek mecburiyetinde idiler.
Fransa Kuaüığmda bütün işler, Colbert'in ümid ve hül­
ya ettiği kadar iyi yürümüyorlardı. Onun geniş teşkilât proje­
leri ancak kısmen fiile çıkarılabilmişti. Çünkü büyük haricî
işler bunlara sed çekmişlerdi. Fakat hiç olmazsa Fransada
siyasî bir intizam ve düzen vardı. Bu olmsaydı o kadar kud-
FRANSA TARİHİ 241

rotli düşmem ittifaklarına tahammül edemez, Almanya ve Is­


panya meselelerini kendi lehine halleyleyemezdi. On dör­
düncü Louis'nin ancak bir asayiş zavahiri bıraktığını söy­
leyenler oldu. Çünkü ölümünden yetmiş beş sene sonra in-
kılab zuhur etmiş. Asıl hayret edilecek şey onun devrindeki
elli dört senelik sükûttan sonra sükûtun yetmiş beş sene da­
ha devam etmesidir. Bizim yeni tarihimiz bundan daha uzun
bü sükûnet devresi göstermiyor. İşte bu sayededir ki küçük
yaşta bir kıral ve niyabet devresi geçirilebildi ve öleceği za­
man ihtiyar kiralın izhar ettiği endişeler boşa çıktı.
On dördüncü Louis devrinde yüksek siyasete taallûk
eden şey işte budur. Edebiyata ve fıkralara ait şeyleri
bir tarafa bıraktık. Halbuki On dördüncü Louis'nin tarihinden
ve bizim tarihimizden ayrılması imkânsız bir menkıbesi var­
dır. Versay, saray, kiralın metresleri, rikkat verici La Valli-
ere. mağrur Montespan, onun meşru refikası sert Maintenon
roman, tiyatro ve sohbet için bitip tükenmez bir sermayedir.
Vtansızlar, hep ayni zamanda değilseler de münavebeten bu
kıral hayatına hayran kalmışlar, yahut onu takbih etmiştir,
liu hayat muvaffakiyet ve şan ve şeref içinde başladı, aile
matemleri ve muvaffakiyetsizlikler içinde nihayete erdL
Ki ansızlar bu hayatın teferruatını tekrar edip durmadan yo-
ııı İmadıl ar. Büyük isimlerin ve büyük talilerin telkin ettiği
hürmet ve gıpta hisleri içinde çalkandılar. Fransa, her ba­
kımdan, On dördüncü Louis asrile o kadar yaşamıştır, mu-
lıiyyüeler güneş kiralın hayatında o kadar kendilerine gıda
bulmuşlardır ki bu merak hâlâ sönmemiştir. Versay yalnız
bı;:ım için değil bütün Avrupa için tarihî bir yer olarak kal­
mıştır. Çok masraflı inşaatı Colbert'i şikâyetlere sevkeden
bu saray öyle bir nokta teşkü etti ki milyonlarca adam göz-
lormi oraya çevirmişti. Hemen herkesin taklid ettiği şeyler
oı odan çıkardı. Fronde'un hatıraları On dördüncü Louis'de
ıııne karşı bir kin bırakmış olduğu için bu sarayda otur­
mayı pek severdi. Versay bir medeniyetin timsalini teşkil
16
242 FRANSA TARİHİ

eder. O medeniyet, uzun seneler Avrupanın medeniyeti ol­


du. Diğer memleketlerden çok daha ileri bir mevkide bulu­
nuyorduk. Siyasî prestijimiz lisanımızı ve güzel sanatlarımızı
etrafa yaymağa hizmet ediyordu. Somaki nesiller o zaman
yığılmış olan maddî ve manevî sermayeden istifade ettiler,
inkılâb büe ona tevarüs etti ve öyle bir Avrupa buldu ki
bir on sekizinci asır adamı, bir ecnebi, İtalyalı Caraccioli ona
«Fransız Avrupa» diyordu.
ON DÖRDÜNCÜ BAB

Niyabet ve Louis XV

Daha on sekizinci asırda, «Regence» m [niyabetin]


«Devlet için menhus» olduğu söylenmiştir. Filhakika böyle
oldu. Sebebleri de naibin karakterinden ziyade ahval ve
şeraitin mahiyetinden ileri geliyordu.
Monarşinin büyük işi. daima, tahta tevarüs meselesini
temin etmekti. On dördüncü Louis, ölmeden evvel, oğlunun,
büyük veliahdın, torunları Bourgogne dükası ile Berry dlika­
sının vefat ettiklerini görmüştü. Ispanya kıralı duc d’Anjou
da taht üzerindeki hukukunu kaybetmişti. Vâris bir küçük
çocuktu ki aradan çok zaman geçmedikçe zürriyeü olamaz­
dı. Hanedana mensub ilk prens, tabiî naib, Orleans dükası
idi. On dördüncü Louis bundan hiç hoşlanmazdı. Çünkü İs­
panyada Beşinci Philippe aleyhine entrikalar yapmıştı. Ve,
bilhasas, eski iğtişaşlar dolayısile kıral ailesi efradı On dör­
düncü Louis'ye şüphe telkin ederlerdi. Dikkate şayandır ki
On beşinci Louis ve On altıncı Louis, prensleri mühim ma­
kamlardan uzak tutmayı bir sistem diye kabul etmişlerdi.
On dördüncü Louis'nin yeğenini sevmemek için işte bir
çok sebebler vardı. Zaten şöhreü de iyi değildi, atak bir
müfekkire sahibi diye maruftu. Bugün olsa «ileri» fikirli der­
dik. Bundan başka, Fransa hanedanında prensler pek azal-
mışü. Ölüm ayni şiddetle darbeler indirmekte devam ederse
hükümet sürmek için uzak akrabalara miLacaat etmek lâ­
zım gelecekti. Bundan dolayıdır ki On dördüncü Louis'nin
244 FRANSA TARİHİ

aklına bir fikir gelmiş, 1714 ve 1715 senelerinde onu tatbika


kalkmıştı. Kimse itiraza cesaret edememişti. Bu fikir kendi
ailesini takviyeden ibaretti. Mme de Montespan'dan doğan
iki oğlu, duc de Maine ile comte de Toulouse, meşru ilân
edildiler, tahta çıkmağa ehil oluyorlardı. Parlemento fer­
manları mütavaatkârane tescil etti. On dördüncü Louis va-
siyetnamesile bir niyabet şûrası ihdas eylemişti. Orleans
dükası bunun yalnız reisi olacaktı. Meşru evlâd olarak
tanınmış prensler de buraya gireceklerdi.
İşte tahaddüs edecek rezaletlerin ve zorlukların ilk sebe­
bi bu oldu. Orleans dukası muhtemel rakibler diye tavsif
ettiği o somadan meşru ilân edilmiş prensleri eski vaziyet­
lerine iade etmedikçe rahat edemedi. Hepsi bu kadarla kal­
madı. Beşinci Philippe'ten de korkuyordu. Çünkü hukukunu
iddiadan vazgeçmemişti. Genç On beşinci Louis vefat ettiği
takdirde Orleans dükasma karşı bu hukukunu müdafaaya
kalkabilirdi. Bu karışık vaziyet bizim bütün siyasetimiz üze­
rinde senelerce tesir yapacaktı. On dördüncü Louis naibi
hükümetin otoritesini tahdid etmek istemekle onu bütün faa­
liyetini otoritesini takviyeye yapışmağa sevkeylemiştir.
Philippe d'Orleans'm ilk işi On dördüncü Louis'nin va­
siyetnamesini ilga etmek ve niyabet şûrasından kurtulmak
oldu. Kendisine bu hizmetin ifasını Parlementodan istedi.
Yüksek hâkimler yanm asırdanberi kaybetmiş oldukları ve
artık akıllarına bile getirmedikleri siyasi rolü tekrar elde edi­
yorlardı. Bu münasebetle, Parlementonun «Ligue» zamanın­
da İspanyol namzedliğine muhalefet göstererek monarşiyi
kurtarmış olduğu hatırlatıldı. Kıral kuvvetli olduğu vakit
Parlementonun zayıf ve Kıral zayıf olduğu zaman Parlemen­
tonun kuvvetli olduğu prensipi de tekrar ele alındı. Bu söz­
lerle gururu okşanan Parlemento Philipppe'e hakikî bir na­
ibi hükümetin salâhiyetlerini verdi ve On dördüncü Louis'­
nin vasiyetnamesi keenlemyekün kaldı. Buna mukabü, Par-
FRANSA TARİHİ 245

l#m<*ntolann muaheze hakkı teslim olundu. Kendilerine veri­


lin bu ehemmiyeti süiistimalde gecikmiyeceklerdi.
Bu iyi bir iş olmamıştı. Çünkü hükümet bir taraftan kuv­
vetlenmeğe çalışırken diğer taraftan zayıflıyordu. Fakat duc
d Orleans'a niyabet yalnız bu bahaya malolmadı. O, ra­
kiplerden korkan bir namzed tarzında halkın muhabbet ve
tovoccühünü kazanmağa çalıştı. Mükâfat verilecek dostlan,
İte /.anılacak tarafd arlan olduğu için, her biri onar azadan
rnurekkeb şûra teşkil etti ki bunlar bir nezaret teşkilâtının
tşlcjıine tekabül ediyorlardı. Devlet kâtibleri [nazırlar] kaldı-
ı ıl<ırak yerlerine, Saint - Simon'un tavsiye etüği sisteme gö-
ı«. küçük meclisler ikame edildi. Bu sistemi bir kaç sene ev-
vol Fenelon'un tesiri altında Bourgogne dükasının etrafm-
<i<ıki adamlar neşr ve müdafaa ettiler. Naib Telemaque'm ba­
kılmasını büe emretti. Bu, saltanat devrinin nihayetlerinde
suhur eden ıslahatçılardan mülhem olmak istediğini ve yeni
•<u/.da liberal bir hükümet tarzına başlamak fikrinde olduğu­
nu anlatmak içindi. Yeni sistem feodalite üe liberalizmden
tnurekkeb garib bir halita idi, İngütereden ve eski «Mero-
vingien» usullerinden taklid olunmuştu. Başka tedbirler de
ittihaz edüdi. Bilhassa, «jansenite» aleyhindeki şiddetli mu­
ameleler kaldırıldı. On dördüncü Louis onlann Fronde isya­
nına iştiraklerini asla affetmemişti. Her şeyde müteveffa ki­
mlin tuttuğu yolun aksi bir yol takib ediliyordu- Hem de
kolay vasıtalarla. Çünkü Versay sarayının nihayet dalmış
<>lduğu sert ve haşin hayattan yorgunluk hissediyordu. Niya-
I >«*t sofuluğa, günah çıkaran papaslara, jezvitlere karşı bir
uk&ülâmel oldu. Hoş ve eli açık bir adam olan duc d'Orleans
halkın büyük bir kısmının taptığı bir sanem haline girdi.
1’ukat nihayet diğer bir mübalâğa ile ve diğer bir haksızlık
llo onu bir sefahet canavan şeklinde tasvir etmeğe başla­
dılar.
O kadar çok başlı bu hükümetin, bu şûraların mahzuru
<,ok geçmeden hissedildi; şûralar ilga olundu. Maamafih, bu
24 6 FRANSA TARİHİ

değişiklikler, birdenbire ilga edilen bu sözde ıslahatlar, par-


lementolann siyasî hayata avdeti, sonra 1719 da, naibin,
büyük hâkimlerin yardımile, eskiden meşru ilân edilmiş
prenslerin hanedana mensubiyetlerini bir tagallüb darbesi
şeklinde refetmesi On dördüncü Louis'nin kurmuş olduğu
monarşi makinasmı sarstılar.
Haricî siyasetteki karışıklık ihtimal ki daha fena idi. Aile
işlerinde olduğu gibi bu sahada da On dördüncü Louis'nin
düşüncelerine, vasiyetnamesine riayet olunmadı. Utrecht
muahedenamesinden büyük bir kudret içinde çıkmış olan İn-
gilterenin karşısında Fransa hiç şüphe yok ki sulhu muha­
faza mevkiinde idi. Fakat istiklâl ve istikbalini de muhafaza
etmesi lâzımdı. Bizi artık tehdid etmiyen İspanya ile Avus­
turya bizimle bir Avrupa ve deniz muvazenesi sistemine gi­
rebilirlerdi. Hâlâ daha bir İspanyol donanması bakiyesi
vardı. İmparator da, Felemenkte, Ostende kumpanyası vası-
tasile bir donanma yaratmağa teşebbüs edecekti. İngiliz si­
yaseti bu imkânları idrak etti. Böyle bir şeye meydan ver­
memesi için, ahval ve şeraitin temin etüği vasıtaları kullan­
dı: naibi bir harb tehdidi ile korkuttu. Fakat İngilterenin böy­
le bir şey düşündüğü yoktu. Naibe hükümet ile beraber tah­
ta tevarüsü vâdetti. Genç Kıral vefat eder de Beşinci Philippe
Fransa tahtım dava ederse ona karşı İngiltere naibe müza­
heret edecekti. Duclos'un teminatına göre. On dördüncü Lou­
is'nin vefaündan bir sene evvel, İngiltere sefiri Stair, duc
d'Orleans ile gizli gizli müzakerelerde bulunmuştu. «Bu prensi
Kıral Georges'un ve kendisinin menfaatleri aynı olduğuna
ikna etti. İtimadını daha iyi kazanmak için, Georges'un Stuart-
lara karşı bir gasıb olduğunu teslim ediyordu. Fakat, Fransada
kıral hanedanının zayıf vârisi ortadan kalkacak olursa, bü­
tün feragatlere rağmen, duc d'Orleans'm İspanya kiralına
nisbetle bir gasıb telâkki edilmemesine imkân olmayacağı­
nı da ilâve ediyordu. Binaenaleyh, Stair'in sözlerine aore,
w FRANSA TARİHİ 247

Orleans dükasmın Kıral Georges'dan daha emin müttefiki


olamazdı .*
İşte, İngiltere üe Fransa ve Felemenk arasındaki üçüzlü
ittifakın, naib ile nazın Dubois'nın kendilerini İngütereye
bağladıklan, hattâ teslim ettikleri misakm gizli sebebi bu-
dur. İtiraf edüen ve tarihçileri de aldatan sebeb Utrecht mu­
ahedenamesini garanti altına almaktı. Halbuki İspanya kira­
lının nazın Alberoni'nin dediği gibi, bu muahedenin garanti
edilmeğe hiç ihtiyacı yoktu. Naib üe Dubois kendilerini İn-
gilizlerin eline bıraktılar. İngilizler de onlan doğruca harbe
götürdüler. Hem kiminle harb? İspanya üe. Halbuki biz İs­
panya tahtına bir Bourbon yerleştirmek için onunla birlikte
biraz evvel İngiltereye karşı harbetmiştik. Beşinci Philippe'-
in Fransa işlerine kanşmak, On beşinci Louis öldüğü takdir­
de hukukunu iddiada İsrar etmek suretile bir takım hatalar
irtikâb etmiş olduğunda şüphe edilemez. Fakat onun sefiri
Cellamare'm duchesse de Maine ile «fesad» tertib etmesi
pek mübalâğa olundu. Siyasî olmaktan ziyade hissî olan
bu entrikalar İspanyaya karşı harb için bir bahane teşkü
etti (1718). Beşinci Philippe'in hatalan, sırf İngiliz siyasetinin
menfaati uğrunda, bizim veraset muharebelerinden çıkan
tabiî ittifaklarımız sistemini tahribden ibaret hatamızı mazur
göstermezler. Beşinci Philippe'in iddialan, genç Kıral yaşa­
dıkça, nazarî idi. İngiltereyi tatmin zor bir iş değildi. Çünkü
o hâlâ iki tacın birleşmesinden telâşa düşüyor yahut mah­
sus korkar gibi görünüyordu. Alberoni'nin Sicilya hakkında-
ki tasavvurlan biraz maceraperestane iseler bu İngiltereye
İspanyol bahriyesini tahrib hususunda yardım için bir sebeb
teşkil etmezdi. İspanyol donanmasını tahrib etmeyi ami­
ral Byng deruhde etti. Bir Fransız ordusile ispanyayı istilâ
etmek ve kendi elimizle tezgâhtaki gemileri ve tersaneleri
tahrib eylemek yani Ingilizlerin denizler hâkimiyetini emni­
yet altına almak için de hiçbir sebeb addedüemezdi. Yalnız
İngütereye faydalı olan bu harb «İspanyol nâşını diriltmek»
248 FRANSA TARİHİ

istiyen Alberoni'nin uzaklaştırılması ve Beşinci Phlippe'-


in Sicilyadan ve Fransa tacı üzerinde dava ettiği hukuktan
vazgeçmesile nihayet buldu. Bpanya Bourbonlannm kay­
nak memleketleri olan Fransaya karşı manasız bile olsa
o kadar merbutiyet muhafaza etmelerine, uzaktan, böyle
dilgir olabilir miyiz? Biz onları Madride Fransız olduklarım
derhal unutmaları için yerleştirmemiştik.
Kardeş kavgası denilmiş olan bu lüzumsuz İspanya har­
bi halkın fikrini karıştırmıştı. Beşinci Philippe Fransızlara hi­
taben bir beyanname neşrederek bunda On dördüncü Lou­
is'nin torunu olduğunu hatılatıyordu. Bu beyanname Fran­
sada makes bulmaktan hâli kalmadı. Fransada başka bir
vaka daha vahîm neticeler tevlid etti. Çünkü bir çok kişi
kurban oldu, felâketler vukua geldi ve sürekli bir memnuni­
yetsizlik doğurdu.
Law ismi ve onun sistemi meşhur kalmıştır. Herkes bun­
ları bilir. Asırlar geçtiği halde de unutulmadüar. Assinyalar-
dan nasıl bahseidiliyorsa bunlardan da bahsolunuyor. Bu,
o malî maceranın husule getirmiş olduğu derin intibaın bir
delilidir. Kurnaz ve cüretkâr bir banker olan İskoçyah Law'a
naibin nasıl itimad ettiğini ve onu himaye eylediğini anlamak
lâzımdır. On dördüncü Louis öldüğü zaman, Colbert'in dü­
zeltmiş olduğu mâliyemizin tekrar vahim bir hale düşmüş
olduğunu görmüştük. Hariçteki büyük teşebbüslerimiz, ara­
zimizin itmamı yahut müdafaası her devirde daima büyük
sermayeler yutmuştur ve, arkadan, halledilecek zor para
meseleleri bırakmıştır. Varidat menbalan bulmak ve alelâde
vasıtalarla muvazeneyi tesis etmek için mükelleflerden feda­
kârlık istemek, menşeleri ne olursa olsun, imtiyazları kal­
dırmak, herkesten hem de çok vergi almak, harb zenginle­
rini kccriannm bir kısmım iadeye mecbur etmek, rantları ve
tahsisatları indirmek lâzım gelirdi İşte duc de Noailles buna
namuskârane teşebbüs ederek Saint - Simon gibi bazılan-
FRANSA TARİHİ 249

nın tavsiye ettikleri tam iflâstan içtinaba çalıştı. Ayni ah­


valde daima böyle tedbirler tavsiye edilmiştir. Bu tedbirler,
bu İslâhatlar için, michelet'nin dediği gibi, «kuvvetli, iyi
temelli» bir hükümet icap ederdi. Naibin hükümeti ise böyle
değildi. O her şeyden korkuyordu. Vergilere daima muanz
olan Parlementolara eski salâhiyetlerini iade etmişti. Büyük
senyörleri, nüfuzlu kimseleri öşür vergisine tâbi tutmak ihti-
malki onlan Beşinci Philippe ve somadan meşru tanınmış
prensler tarafına geçirmek olurdu. Burjuvaziye, halka yük­
lenmek memnuniyetsizlik yaratmaktı. Naib ise halk tarafın­
dan sevilmeğe muhaçtı. İşte bunun için Law sistemine
meclûb oldu. Bu zahiren pek teshirkâr bir usuldü. Kimseden
bir şey istemeden, kâğıt para basarak sun'î bir servet yarat­
maktan, calî varidat menbalan vücuda getirmekten ibaretti.
Law sisteminin bir takım müdafileri kalmıştır ki bunlar,
bir delile istinad etmeden, onu İngilizlerin hasedi mahvetti­
ğini iddia eylerler. Bu doğru ise Dubois'mn ve İngiltereye
karşı takib ettiği mümaşatkâr siyasetin bütün bütün aley­
hinde çıkar. Hakikat şu ki parlak bir devreden, ticarete,
sanayie ve müstemlekeciliğe vurulan bir teşvik darbesinden
soma (Lorient limanının inşası o tarihten başlar) bir altüst
olma hareketi başladı. Aylarca, hatırası bir menkıbe şeklini
alacak hava oyunlan olmuş, bir gün içinde koca bir servet
kazananlar görülmüştü. Birdenbire, Law'ın kurduğu bina
sarsıldı. O umumiyetle Missisipi denüen Hindistan Kumpan­
yası üzerine istinad ediyordu. Onun hisse senedleri Devlet
bankası haline gelen Law'ın banknotlarına garanti teşkil
ediyorlardı. Binaenaleyh, tahvillerin sukutu banknotların
düşmesini intiç etti. Soma, bunlann sukutu tahvillerin su­
kutunu tacü etti ve artık her şey yıkıldı.. Birdenbire bir çok
kişi mahvoldu. Servet büyük nisbette yer değiştirdi. Kredi­
ye halel geldi, halkın emniyeti kalmadı. Hasılı bir sosyal
sarsılma vuku bularak ilk izlerini On dördüncü Louis'nin
»on senelerinde gördüğümüz ahlâki sarsılmayı teşdid etti.
250 FRANSA TARİHİ

Edebiyat bu değişikliği pek güzel belli ediyor. 1660 mek­


tebinden, nizam ve otorite mektebinden, sonra hürmetsizlik
mektebi. Law sisteminin sukutu 1720 tarihinde ve Lettres
Persanes'ın neşri ertesi sene vukua gelmesi gayet mana­
lıdır.
Çağdaşlar o şuada bir ihtilâl çıkamamasma hayret et­
mişlerdi. Fakat yeni bir «Fronde» a imkân yoktu. On dör­
düncü Louis'nin kurduğu tarzda Devlet çok muntazam ve
disiplinli, çok kudretli idi. Asnn sonunda vukua geldiği gibi,
bütün makinayı kırmak lâzımdı ki bunu kimse istemiyordu.
Monarşinin o kadar yükseğe çıkarılmış prestiji onu müda­
faa ediyordu ve daha da edecekti. Bütün ümid On beşinci
Louis'nin saltanatında idi.
Genç Kual on dört yaşmda idi. Kanuni rüşd çağma eriş­
tiği şuada, 1723 te iptida Dubois, bir kaç ay fasıla ile naib
ortadan kalktılar. Sekiz sene içinde, bunlar vaziyetlerinin
icabı ve fena niyetlerden ziyade ahval ve vakayiin şevki üe
inkâr kabul etmez zararlar vermişlerdi. Bilhassa, değişmiş,
muğlâk ve girift bir hale gelmiş Avrupa içinde Fransanın
vaziyetini gözden uzak tutmuşlardı. Şimdi Avrupada yeni
unsurlar meydana çıkıyor ve bunlar kuvvetler arasındaki
münasebetleri değiştirmeğe meyleyliyorlardı. Yalnız Prusya
değil, Büyük Petro üe bir de Rusya peyda olmuştu. On ye­
dinci asırda elde etmiş olduğumuz faikıyet bize büyük bir
mevki temin ediyordu. Bunu artık ekonomik üstünlüğe, pi-
yasalan ve müstemlekeleri zapta göz çevirmiş olan İngüte-
reye karşı müdafaa mecburiyetinde bulunuyordu. Utrecht
muahedesi neticesinde, hiçbir zaman, kara ile denizden bi­
rini intihab keyfiyeti, memleketin hayn uğrunda bunlan te­
lif için muğlâk ve girift bir takım menfaatler arasında bir
ölçü muhafaza etmek keyfiyeti bu kadar düşünülecek bir
mahiyet iktisab etmemişlerdi. Dördüncü Henri'nin, Richel-
ieu'nün, Colbert'in birbirini müteakıb tasviblerile, bazı mü­
teşebbis Fransızlar sayesinde bir Fransız müstemleke im­
FRANSA TARİHİ 251

paratorluğunun temelleri alılmış bulunuyordu. Bu impara­


torluk da, İspanyol imparatorluğu kadar îngilterenin hasedi­
ni tahrik etmek, onun inkişafına sekte getirmek icap ederdi.
Bizim malikânemiz Kanadadan Meksika körfezine kadar
hemen bütün Şimalî Amerika ile Antil adalarının en güzelle­
rinden, Afrika ile Hindistandaki bir takım «Comption» lordan
terekküb ediyordu Bu «comptine»lar daha geniş müessese-
lerin bir başlangıcı idiler. Bütün bu noktalarda biz İngilizler-
den daha evvel davranmıştık. Onlar on yedinci asnn büyük
bir kısmında kendi ihtilâllerile meşguldüler. Biz onlann is­
tikbal yollarını kapıyordu. Hasedlerine. husumetlerine inti­
zar etmemiz lâzımdı. İngilizlerin menfaati bizim Avrupada
akım işlere dalmamızda ve denizi ihmal etmemizde idi.
Çünkü bahriyesini unutdn bir memleket müstemlekelerini
uzun müddet muhafaza edemez.
Hougue felâketinden sonra, Fransızlar deniz işlerinden
nefret etmişlerdi. Denizaşın devletlerin istisman üzerine mü­
esses Law sisteminin iflâsından sonra müstemleke işlerin­
den de nefret ettiler. Kanadanm kar tarlalan hakkında
Voltaire'in sözü kadar bu nefreti iyi anlatacak bir şey ola­
maz. Daima aynı meselelere alâka gösteriliyordu. Halbu­
ki bunlar Vestfalya, Pirene ve Utrecht muahedelerile birbir­
lerini müteakıb halledilmişlerdi. Fransızlara Avusturya ha­
nedanına karşı mücadeleden bahsedince kanlanmn gale­
yana getirileceğinden şüphe edilmiyordu. Bu mücadelenin
vücudunda artık bir hikmet kalmamıştı. Fakat anane man­
tıktan daha kuvvetli idi. Büyük, beliğ bir parti vardı ki on­
lann nazannda düşman değişmemişti. Habsbourg'larla bo­
ğuşmaya tekrar başlayan hükümet halkın teveccühünü ka­
zanacağına emin idi. Bu noktadan da Regence [niyabet]
devri, gördüğümüz sebeblerden dolayı, efkân umumiyenin
teveccühünü temine çalışmakla On beşinci Louis'nin devrine
zarar verdi.
Naib ile Kardinal Dubois öldükleri zaman, mesleklerim
252 FRANSA TARİHİ

değiştirmişlerdi. Yeni bir üçüzlü ittifaka girmişlerdi Bu


Fransa - İngiltere - Felemenk ittifakı idi ve imparator Altıncı
Charles aleyhinde idi. Onu İtalyadan tardederek yerine-
İspanya Bourbonlarını getirmek istiyorlardı. Ingiltere de,
Utrecht muahedesine riayet etmiyerek. Altıncı Charles'm
Ostende'deki Triyeste ve Fiyume'deki bahrî teşebbüsleıini
mahvetmek için, bu ittifaka girmişü. Yardımını mahirane sat­
mış ve bunu Fransanın İspanyadaki ticaretinden vazgeçmesi
pahasına vermişti. İşte, İngiliz poletikası, Avrupa devletleri
arasındaki nifaklardan, hırsıcahi ardan ve hatalardan isti­
fade ederek, bütün bahrî ve müstemleke rakabetlerini or­
tadan kaldırmak tasavvurunu tekib ediyordu. Fransada bu­
nu tasavvur etmiş olanların vefatile sekteye uğrayan bu
proje tatbik mevkiine konmadı. Fakat bir takım neticeler tev­
lid etmekten hadi kalmadı Dubois ile naib Fransa hanedanı
üe İspanya hanedanı arasındaki barışmayı teyid için, On
beşinci Louis üe beş yaşmda bir Fransız prenses arasında
bir izdivaç kararlaştırmışlardı. Kasdî yahut gayrikasdi, bu,
hükümdarın bir vârisi olması zamanım geciktirmekti. Onun
için, bu noktada duc de Bourbon'u muaheze etmek zordur.
O. naibin vefatından sonra başvekü olunca, onun yaptı­
ğını bozarak genç İspanyol prensesi Madride geri gönder­
mişti. Bu da Beşinci Philippe'i darılttı ve imparatorla banş-
tırttı. Fakat bu banşma, her ikisi de bizim için faydalı olan
ispanya ile Avusturyayı bitkin düşürecek ve bizi de bera­
ber yoracak ve yalnız İngiltere için faydalı olacak bir harb-
den ziyade menfaatimize uygun idi. Duc de Bourbon'un
ve Mme de Prie'nin On beşinci Louis için daha mütevazı
bir yol intihab etmek, ona zevce diye Lehistamn hal'edilmiş
Kiralının kızı Marie Leczinska'yı münasib görmek üe müs­
takbel kıraliçe üzerinde hâkim olmak emelini besledikleri
iddia edilmiştir. Bu iddiada doğru cihet vardır. Fakat bir
zevce intihabı zordu. Çünkü, bir İngüiz prenses istenüdiği
halde vermemişlerdi. Bundan başka, Marie Leczinska yirmi
FRANSA TARİHİ 253

yaşında idi. Çocuk doğurmakta gecikmezdi. Bu da Kirala


bir halef temin ederek On beşinci Louis'nin küçüklük devrini
dolduran entrikalan ortadan kaldırırdı. Çünkü Krralm nahif
ve hastalıklı hali bir çok ümidler ve hasedler tahrik ediyor­
du. Her halde şurası kot'î surette muhakkaktır ki monarşi
mühim bir ziyana uğramıştı. Regence devrinden çıkarılacak
netice budur. İnkılâbm uzak sebebleri arasında bunun da
bir mevk'ıi vardır. On dördüncü Louis ölüp de ancak bir to­
rununun oğlu kaldığı ve bir ihtiyardan soma bir çocuk tah­
ta geldiği için ölüm nesillerin tabiî taakubunu ihlâl etmiş
oldu. Evvelce de söylediğimiz gibi, böyle bir felâket ilk Ca-
petien'lerde vukua gelseydi hanedanlarının asırlara karşı
koyamamsı pek muhtemeldi.
Umumiyetle, tarihçiler On beşinci Louis'yi rahavet ve
ataletinden dolayı muaheze ederler. Haklı olduğu zaman bile
iradesini zorla kabul ettirmediği doğrudur. Hem iradesi ma­
kul idi. Maamafih, On altıncı Louis'den ayrıldığı nokta da
budur. Otoritesi hakkında şüpheye düşmüş değildi: bunu
bir kaç vesile ile pek âlâ qöstermiştir. Tarihçilerin teessüf
ettikleri şey On dördüncü Louis kadar şahsî surette nüfuz
ve kudretini kullanmamış olmasıdır. İhtimalki On beşinci
Louis'nin rüşd çağma eriştiği zaman içinde bulunduğu ahval
ve şeraitin 1660 tarihindeki ahval ve şeraite benzemediği
düşünülmüyor. O zaman hissedilen emir ve kumanda ih­
tiyacı artık mevcut değildi. Hükim olan şey, bilâkis, tenkid
ruhu idi. Montesaueu ve Voltaire tarafından izah edilen,
Regence devrinin İslâhat teşebbüslerile teşvik olunan İngiliz
müesseseleri modası başlıyordu. On dördüncü Louis tahta
çıktığı zaman vaziyet ne kadar sarih ve sade ise şimdi hükü­
metin vazifesi de o kadar zor hale giriyordu.
Maamafih, On beşinci Louis, On üçüncü Louis'nin Con­
cini'nin visayetinden kurtulması tarzında, duc de Bourbon'u
azlettiği zaman, on altı yaşında mütehakkimane bir idareye
başlamış demekti. Genç Kıral hocası Frejus peskoposu
254 FRANSA TARİHİ

Fleury'ye itimad bağlamıştı. Bu iyi bir intihabdı. Bu âkil


ihtiyar işleri ihtiyatkârane idare etti. On beş sene, akıllı,
muktesid bir idare görüldü. Bu idare maliye işlerini yoluna
koydu. Kırallıkta refah ve saadeti iade etti. İspanya veraseti
harbinde ve Law sisteminden sonra iflâsa mahkûm olma­
ması bunun bir delilidir. Fransa, ötedenberi, refah ve ser­
vete avdet için ancak bir kaç sene bir çalışmaya ve asayişe
mühtaç olmuştur. On sekizinci asırdaki parlak medeniyeti­
miz bu iktisadı canlanış olmadan izah edilemez. İktisadî
canlanışa da evvelki asırların miras bırakmış olduğu bü­
rokrasi ananeleri pek ziyade yardım etmişlerdir. Kalemler
aleyhinde pek fazla bulunmamalı. Süiistimalleri onlan elzem
olmaktan çıkarmaz. İsmi pek meçhul kalan Orry maliye iş­
lerini idarede Colbert'e lâyık bir halef oldu. Şöhret bulan
d'Aguesseau, Colbert'in başlamış olduğu kanun işlerine
devam etti. Kararnamelerden çoğu medenî kanuna aynen
girmiştir. Çünkü inkılâb yeni icad ettiği kadar eskiye de de­
vam etmiştir.
Fransayı yükseltmeğe uğraşan Fleury hariçte macera­
lara atılmaktan müctenib davranıyordu. Avrupa politikası
hakkında büyük görüşleri yoktu. Fakat faydalı ve lüzumlu
şeyleri pek doğru surette idrak ederdi. O sıralarda Avrupada
kara nokta Avusturya mirası idi. Bu İspanya mirasından baş­
ka bir şeküde manzur oluyordu. İmparator Altıncı Charles'-
m kız çocuklardan başka evlâdı olmadığı için, irsî Devletle­
rini archiduchesse Marie - Terese'e bırakmak isüyor ve va­
siyetnamesinin ahkâmım, kendisinin «Pragmatique sanc-
tion* unu bütün devletler tarafından kabul ettirmeğe uğra­
şıyordu. Fransada oldukça kalabalık bir parti Avusturya
hanedanının Kıralhğm düşmanı olduğunu, onu ilânihaye
devam ettirmekte menfaatimiz bulunmadığım, kat'ı surette
yere sermek fırsatı kaçınlmamak lâzım geleceğini müdafaa
ediyordu. Anane ve Richelieu'nün prensipleri namına Avus­
turya aleyhdan idiler. İşte bu haricî siyaset meselesi müna-
FRANSA TARİHİ 255

sebetile bir münakaşa doğuyordu ki bir münazaaya münka-


lib olacak ve bu münazaa da bir gün monarşi için meşum
bir renk kesbedecekti.
Fleury vukuatı dikkatle takib etmek ve sulhü tehlikeye
düşürebüecek entrikaları akım bırakmakla iktifa ediyordu.
Dahilî zorluklardan içtinab için. Altıncı Charles'm «Prag*
maüque Sanction* unu imzadan müctenib bulunuyordu.
Ihtimalki imzalar ümidUe imparatoru elinde tuttuğunu da dü­
şünüyordu. Ne kadar ihtiyatkâr olursa olsun, yüz sene soma
Louis - Philippe gibi, efkârı umumiye tarafından korkaklıkla
itham olunan Fleury, Lehistamn istiklâli tehlike geçirdiği za­
man, 1733 te tamamen arzusu hilâfına olarak, müdahaleye
mecbur oldu. Fransa Almanyayı arkasından vurabilecek bir
müttefika daima ihtiyaç duymuştur. On yedinci asırda bu
vazifeyi ifa etmiş olan İsveç Büyük Petro tarafından ihya
edilen Rusya üe mücadelede bulunduğu için şimdi bu işi
göremezdi. Rus Devletinin ortaya çıkması Avrupa sistemi
içinde bir altüst olma hareketi vücuda getirdi ve bundan
Fransa zarar gördü. O zamanlar Lehistana dokunulmamak
ve Lehistan üe ittifak birer kat'î düstur demekti. Fransız po-
letikası 1918 den sonra bu siyaseti tekrar buldu. On sekizin­
ci asırda bu ona büyük zorluklar çıkarmıştı. Fleury Le­
histan tahtına On beşinci Louis'nin kaynatası Stanislas'ın
namzedliğine Saksonya müntehibi aleyhine müzaheret için
müdahalede bulunmadı. Lehistamn istiklâli hem imparator­
luk, hem Üçüncü Auguste'ü kabul ettirmek istiyen Ruslar
tarafından tehlikeye maruz kaldığı için işe kanşü. Yalnız,
Almanlarla Ruslar arasında kalmış olan Lehistanı müdafa­
anın kolay olmadığı çarçabuk görüldü. Lehistn kendi ken­
disini müdafaaya kabiliyetli olabilmelidir ki ona yardıma
imkân olsun. Plelo Dantzig'i kurtarmak için yapüğı beyhude
teşebbüste öldü. Biz yalnız imparatorluğu başka bir tarafta
meşgul edebilecek bir harekete atılmış olduk. Avusturya
aleyhindeki parti, Villars ile Fouguet'nin torunu şövalye
256 FRANSA TARİHİ

Belle-İsle başta olmak üzere bu harekete memnuniyetle iş­


tirak etti. Fleury bu ihtiyar ve genç delileri elinden geldiği
kadar teskin etti. Stanislas'ın davası kaybolmuş demekti.
Çünkü. Lehliler müstevliler karşısında müttehid kalmak yo­
lunu bulamadılar. Fleury tehlikeleri tahdid etmeğe ve harbi
umumi hale sokmamağa itina göstermiş idi. Felemenge hü­
cum etmemek taahhüdile Ingilterenin bitaraflığım istihsal
etmiş bulunuyordu. Artık bu fena adımdan kâr ile geri çe­
kilmekten başka bir şey düşünmedi. Viyana muahedesini
müzakereye girişti ve bununla «Pragmatique» i garanti etti.
Mukabilinde, Lehistan tahtından uzaklaştırılan Stanislas.
zarar ve ziyanı telâfi namile, Lorraine'i alıyordu ki onun ve­
fatında Fransa hükümdarına geçecekti. Duc François de
Lorraine de Marie - Terese ile evlenmek için Lorraine düka-
hğı üzerindeki hukukundan vazgeçiyordu. Bu bir kaç devrin
zorluğunun aynı zamanda zarif ve faydalı bir surette hal­
ledilmesi idi. O zamana kadar, bu Fransız vilâyetini Fran­
saya birleştirmek yolu bulunamamıştı. Lorraine prenslerile
daimi nizal ara rağmen, arazüerinin hattâ uzun bir müddet
işgaline rağmen, monarşi hiçbir zaman Lorraine'i cebren ve
ahalisinin arzusu hilâfında ilhak etmek istememişti.
Akıl bundan ayrılmamasını icap ediyordu. İngiltere-
nin bir menfaat mülâhazasile tavassutundan içtinab ederek
bu neticeleri elde etmiş olan Fleury'nin hissiyatı bu merkez­
de idi. Fakat Fransada Avusturya aleyhdan parti Avustur-
yaya pek fazla mümaşat edildiğinden şikâyet ve Rhin üze­
rinde, Italyada kısa seferler yerine Bohemyaya bir ordu
gönderilmemiş olmasına esef ediyordu. Hariciye nazırı
Chauvelin Avusturya aleyhdarlannm en ziyade harb istiyeni
idL Fleury Viyana muahedenamesini imzalayabilmek için On
beşinci Louîs'den Chauvelin'in azlini istihsal etmişti. O bü­
yük fikir münazaasının ilk faslı işte bu oldu. Fransa için
zararsız bir surette, güzelce tesviye edilmişti.
O zamanlarda, Avrupamn iki mühim adamı, Fleury ile
FRANSATARİHİ 257

Walpole, ikisi de sulh taraftan idiler. Onun için, imparator ol­


duğu zaman, mirasının gürültüsüzce halledileceği zannedile-
bilirdi. Halbuki harb lehinde çalışan kuvvetler hiç hesaba
katılmıyordu.
İptida Walpole âciz kaldı. Ticaretini inkişaf ettirmekten
hah kalmayan İngütere İspanyol müstemlekelerine pek ha­
lisane göz dikmişti. Hakiki bir istimlâk demek olan mua­
meleye karşı İspanya müdafaa tertibatı almış olduğu için, In-
gilterenin annatörleri ve tüccarlan kızdılar. İngiliz Parlemento-
su onlann sözlerini dinledi, Walpole, meşhur bir söz veçhile,
haksız bir harbi fırtınalı bir devrei içtimaiyeye tercih ede­
rek, bu cereyana boyun eğdi. İspanya ile İngiltere arasında
deniz harbi bir senedenberi devam ediyordu. İspanya ken­
disini muvaffakiyetle müdafaaya muvaffak oluyordu- Bita­
raf kalmış olan Fransa İspanyolların arkasmda kendisinin
tehdid edildiğini ve deniz üzerinde silâhlanmak ihtiyatkâr-
lık olacağım anlamağa başlıyordu. Bu sırada imparator Al­
tıncı Charles 1740 teşrinievvelinde öldü. O da, Walpole ve
Fleury gibi bir hülyaya kapılmıştı. Noterden tasdik edilen
evrakın kızının mirasını ve sulhü temine kâfi geleceğini zan­
netmişti. İptida her şey yolunda gitti. Yalnız, imparatorluk
tacını dava eden, Bavyera müntehibi itiraz ediyordu. Tam
o zaman, Prusya Kıralı, evvelden ihtarda bulunmadan, bü­
tün umumî ahlâk kaidelerini ihlâl ederek bir Avusturya vi­
lâyetini, Silezyayı istilâ etti.
Brandebourg müntehibinin kıral unvanım aldığı gün-
denberi Prusya sükût içinde büyümüştü. Frederic - Guil­
laume, çavuş kıral, çalışa çalışa, teşkilât ve iktısad yapa
yapa, sağlam bü Devlet ve ordu kurmuştu. Biraz evvel ona
halef olan oğlu ikinci Frederic fırtınalı bir gençlik, Fransız
edebiyatı hakkındaki temayülü üe hırsıcahım gizliyebilmiş,
muharrirlerimizi ve bilhassa en meşhuru olan Voltaire'i hi­
maye ederek ve okşayarak Fransızlar arasında büyük bir
17
258 FRANSA TARİHİ

muhabbet kazanmıştı, ikinci Frederle münevver, terakkinin


ve yeni denilen fikirlerin dostu diye maruftu. .Bu fikirler bir
moda halinde inkişaf edip duruyorlardı. Bir nefret tevlid
etmesi icap eden o mütecavizane hareketi bilâkis alkışlarla
karşüandı. Çünkü daima Fransanın ananevi düşmanı telâk­
ki edilen Avusturya aleyhine müteveccihti.
Bu sırada, Fleury, ihtiyatkârlığına rağmen, İngiliz - İs­
panya harbine müdahaleye mecburiyet hissediyordu. Çün­
kü bu harbin inkişafı bizim bahrî menfaatlerimizi gayet va­
him surette tehdid etmekteydi. Belle - İsle ile Avusturya
aleyhdarlan iki meseleyi maharetle birbirlerine bağladılar.
Avusturyanm İngilterenin müttefiki olduğunu, onu mahvet­
mek zamanı geldiğini, ona darbe indirmekle İngütereye dar­
be indirilmiş olacağım söyledüer. Bu muhakeme iki noktayı
unutuyordu: denizi ve Prusyayı. Fakat İkinci Frederic vak­
tile Bavyera ve Palatin, prensleri gibi, imparatorluğa karşı
bizim müttefikimiz bir prens telâkki olunuyordu. Bundan baş­
ka, sempatik bir adamdı. Prusya ile ittifak ve harb lehinde
cereyan o kadar kuvvet buldu ki ihtiyarlamış ve yorgun
düşmüş olan Fleury mukavemet edecek olursa. VValpole'ün
korktuğu gibi, nüfuz ve iktidarı kaybedeceğinden korktu ve
nihayet razı oldu. On beşinci Louis kendüiğinden razı oldu.
Bunda fena etti. Çünkü bu harbi tasvib etmiyordu ve Fransa
için «Pagnotte dağı üzerinde kalmak» yani başkalarının
dövüştüklerini seyrederek beklemek daha iyi olacağını söy­
lüyordu. Görüşü doğru idi: Fransa hesabına maatteessüf,
mütalâasını kabul ettiremedi. Bu ihtimalki bir gevşeklik ese­
ri idi ve ihtimalki Regence devrindenberi zayıflamış olan
monarşinin umumî meyelân aleyhinde hareket edecek ka­
dar kuvvetli olmadığım hissetmekten ileri geliyordu.
İşte bu suretle 1741 de bir Avrupa harbine giriliyordu ki
ilk tesiri bizi deniz harbinden alıkoymak oldu. Halbuki bu
deniz harbinde İspanya ile müttefikan İngiltereye tesirli dar­
FRANSA TARİHİ 259

beler indirebilirdik. İhtimalki îngilterenin hegemonya emel­


lerini durdurmağa muvaffak olurduk. Çünkü kâfi teşkilâttan
mahrum olan İngiliz filolan şiddetli muvaffakiyetsizliklere
uğrayarak İngilterede bir hayal sukutu hasıl etmişti. Fakat
Fransada herkes Almanya işine ehemmiyet veriyordu. İn-
gilterenin bu yeni ihtilâfa kanşmasından endişe eden Fleu­
ry ise hiç olmazsa Almanya meselesini tahdid etmeğe çalı­
şıyordu. Çünkü İspanya mirası tecrübesi îngilterenin de işti­
rak edeceği müttefik düşmanlar karşısında kalmak ve on­
larla harbefmek neye malolacağım öğrenmişti.
Fleury'nin ihtiyatları şiddetti itiraz tevlid ediyordu. Ken­
disi artık pek ihtiyarlamış addediliyordu. Fransızlar Frede­
ric'in mahirane surette idame ettirdiği bir hülyaya kapıldılar.
Kendilerini Avrupanın hâkimi sanıyorlardı. Harbin ilk se­
nesinde, mareşal Belle - İsle her teşebbüsünde muvaffak ol­
du, ordusunu Viyana surlarına kadar götürdü, Bohemyaya
çıktı, ve surlardan cüretkârane bir tırmanma neticesinde
Prag'ı zaptetti. 1742 de. müttefikimiz Bavyera müntehibi
Frankford'da imparator intihab olundu. Bu Fransada bir za­
fer feryadı kopardı: nihayet, imparatorluk tacı Avusturya
hanedanının elinden alınmıştı! Bu muvaffakiyetin değersiz­
liği biraz soma göze çarpacağı sırada Fransada herkes se­
viniyordu. Marie - Terese muvaffakiyetsizlikler karşısında
nevmid olmamıştı. Tebaalarının en cengâverleri, Macarlar
onun tarafında idi. İngiltereye güvenebileceğini de biliyor­
du. Fransa için pek az emin bir arkadaş olan Frederic ile
müzakereye girişmişti. Frederic istihsal ettiği menafü tehkim
ve temin ederek işin içinden sıyrılmayı düşünüyordu. Yeni
imparatorun taç giymesinden üç hafta soma, Bavyera Avus­
tu ryalIlar tarafından istilâ edildi: Artık bizim için faydasız bir
ağırlıktan ibaretti. Aym zamanda, İngilizler Avusturya le­
hinde faal surette müdahale için hazırlanıyorlardı. Onlann
clüşmanhklanna maruz kalmayı hiç istemiyen Prusya kırah
Marie - Terese'in teklif ettiği pazarlığı yani ittifaktan aynim a
260 FRANSA TARİHİ

ücretti olarak hemen hemen bütün Süezyayı kabule müsa-


rcat gösterdi.
Fleury, Frankfort intihabından soma, daha kânunusani
ayında, sulh tavsiye etmiş, fakat sözünü dinletememişti.
Derhal, Prusyanın ihaneti yüzünden vaziyetimizin ne kadar
vahamet kesbettiğini anladı. Aklın prestijine güvenerek,
Marie - Terese'e mahrem bir mektup yazdı ve harbe devam
etmenin ne Fransanın. ne Avusturyamn menfaatine muvafık
olmadığım izah etti. Marie - Terese duyduğu kin hissi ile
bu mektubu neşretmek hatasına düştü ve Fransada Fleury
ye ve kendisine karşı bir nefret ve itiraz tuğyanı husule ge­
tirdi. Artık barışma bütün bütün zorlaşıyordu. Çünkü onun
bu fena hareketi, bu kibir ve gururu bizde Avusturya hane­
danının aleyhindeki hisleri artırıyordu. Vakıâ, bu şuada
Marie - Terese tam bir zafer kazanacağına güveniyordu.
Bohemyada tecrid edilmiş bir halde kalan Belle - îsle ordu­
sunu kış ortasında ağır zayiat ile geri almağa mecbur oldu.
Prag'da etrafı çevrilen Chevert teslim olmak mecburiyetini
duydu. Başlangıcın parlak muvaffakiyetleri felâkete miinka*
lim oluyorlardı. Fransada hep bir ağızdan bir şikâyet fer­
yadı yükselmeğe başladı. Herkesten şikâyet ediliyordu.
Bu hal efkârı umumiyedeki karışıklığı bir kat daha artirdı.
En fenası, artık bu harbden çıkmanın bizim için imkânı
olmaması idi. İsveç ve İtalya taraflarında dikkati başka cihete
çevirmek için, yapılan klâsik hareketler muvaffakiyet te­
min etmedi. 1743 senesi başlangıcında, kederden ve senele­
rin çokluğundan ezilmiş bir halde Fleury öldüğü zaman,
işlerimiz fena gidiyordu. Ingilterenin Almanyada bir ordusu
vardı. Kual Georges aynı zamanda Hanovre müntehibi oldu­
ğu için bu ordu pek kolaylıkla teşkil edilebilmişti. İngiliz ve
Hanovralılar Dettingen muharebesinden soma Avusturya­
lIlara el vermeğe muvaffak oldular. Kuvvetlerimiz Alman-
yayı tahliye etmek, Rhin nehrini geri geçmek ve Vauban
FRANSATARİHİ 261

istihkâmları üzerine çekilerek hududlanmızı müdafaa eyle­


mek mecburiyetinde kaldı.
O zaman, Fransız politikasında hakikî bir belini doğ­
rultma hâdisesi vukua geldi. Muvaffakiyetsizlik gözleri açtı.
Fransamn hakikî düşmanı Avusturya değildi, İngiltere idi.
Her zaman karşımızda nihayet İngiltereyi buluyorduk. Aley­
himizdeki ittifakların ruhu o idi. Fransa. Almanyaya harbe
gitmek, doğrudan doğruya, kendisi hakkında düşünülen role
lâyık olmayan Bavyera müntehibi için ve dolayısile dessas
ve tehlikeli Prusya kıralı için çalışmakla aldanmıştı. Alman
memleketlerinde bizim hakikî ananelerimize dönmek, orada
yalmz Cermen hürriyetleri ve müvazene müdafii simasile
görünmek, kuvvetlerimizi İngiltere aleyhine çevirmek, ona
Avusturya ve Felemenk ile ittifakı sayesinde yerleşmiş oldu­
ğu nazik mevkide yani Flandre'da darbe indirmek lâzımdı.
O zaman, macerayı şerefli bir surette tasfiye etmemiz ve
sulha vasıl olmamız kabil olacaktı.
Mareşal de Noailles tarafından teemmül ve teklif edüen
bu plân On beşinci Louis tarafından kabul edildi. Kızın bunu
icraya hazırlandılar. Baharda, kuvvetli bir ordu, Kıral da
birlikte olduğu halde, deniz tarafındaki Flandre'ı istilâ etti,
Ypres ile Fumes'ı ele geçirdi. Maamafih, bu sırada Avustur­
yalIlar cüretkârane bir yürüyüşle Alsace'a girmişlerdi. Mu-
hasımlar arasında teraziyi müsavi tutmak için vukuatı dik­
katle takib eden ikinci Frederic Avusturyanın pek fazla kuv­
vet iktisab etmesinden korktu. Bitaraflığı bıraktı ve Bohem*
yadan seri bir taarruza geçti. Bunun üzerien, AvusturyalIlar
girdikleri kadar seri bir surette Alsace'dan çıkmağa mec­
bur oldular. İşte bu sıradadır ki On beşinci Louis Noailles
ile beraber gittiği Metz'te tehlikeli surette hastalandı. İyi­
leşmesi Fransada harikulade bir şevk ve heyecan tevlid etti.
Memleketin maruz kaldığı tehlike monarşi tarafından ifade
edilen millî hissi tahrik etmişti. Tarihimizde bu kadar ateşli
bir sadakat nadiren görülmüştür. Bu, kırallığın On dördüncü
262 FRANSA TARİHİ

Louis devrinde iktisab etmiş olduğu kuvvetli bağların nişa­


nesi idi. Yüz sene evvel «Fronde* un arifesinde bulunduğu­
muz nasıl unutulabilirdi?
Flandre'm bir köşesine yapışıp durmuştuk. Bir istilâyı
püskürtmüştük. Fakat işler hemen hemen hiç yürümüyorlar­
dı. Bu şualarda, 1745 senesi başlangıcında, ortalıkta bir dü­
zelme eseri görüldü. Bavyeralı imparator, Yedinci Charles
öldü. İmparatorluk tacı Marie - Terese'in kocası Lorraine
arşidükası için serbest idi. Bir uzlaşma imkân dairesine gi­
riyordu. Bunu temin için, Noailles'in plânını takib etmek,
Flandre istilâsına kuvvet vermek, orada İngilizleri mağlûb
eylemek lâzımdı. Fransaya memnuniyetle hizmet eden o es­
ki Alınanlardan biri olan tecrübeli kumandan Maurice de
Saxe mühim bir ordunun basma getirildi. Maurice, Taumay
üzerine cesurane yürüdü. İngilizler Utrecht muahedesüe
Fransaya karşı vücuda getirilmiş olan Felemenk şeddinin
bu mühim mevkiim kurtarmak isterlerken On beşinci Louis'­
nin huzurile Fontenoy'da mağlûb edildiler (1745). Bu meşhur,
âdeta menkıbevî zaferi ( «bay İngilizler, iptida siz ateş edi­
niz» ) başka müteaddid muvaffakiyetler de takib etti. Çok
geçmeden bütün Belçika elimize geçti. On beşinci Louis
muzafferane An verse girdi. Cumhuriyeti yeniden yıkmış ve,
evvelki asırda olduğu gibi, «stathouderat* ı tesis etmiş olan
Felemenkliler Berg - op - Zoom'un zaptile uslandırıldılar.
Fakat Felemenkte muzaffer olmak bizim için kâfi değildi.
Harb sahnesi çok daha genişti. İtalyada mağlûb idik. On
altıncı asuda olduğu gibi, Provence imparator kuvvetleri ta­
rafından istilâ edilmişti. İkinci Frederic Almanyada yapıla­
cak işi bitiriyor, Saksonlan mağlûb ederek Dresd'e giriyor,
soma bize tekrar hiyanet eyliyerek Avusturya ile anlaşıyor­
du. Avusturya ona Silizyayı terketmişti. O da yeni impara­
tor François de Lorraine'i tanıyordu. Nihayet, denize hâkim
bulunan İngilizler, bir aralık Bretanya sahiline asker çıkar­
mağa muvaffak olmuşlardı. Mücadele müstemlekelere de
sirayet etmişti. Kanadada ve Hindistanda elimizden geldiği
kadar kendimizi müdafaa ediyorduk. Hindistanda Dupleix
zayıf vasıtasile muazzam bir bina vücuda getiriyordu. Harb
devam ederse ne olacaktı? İhtimalki Avusturyaya ait olan
Felemenk parçasını elimizde tutacaktık. Fakat o zaman In­
giltere ile sulha hiç imkân olmayacaktı. Müstemlekelerimizi
kaybedecektik. Avusturya ile muhasamat devam edip gide­
cekti. Artık Frederic'e hiç güvenmemek lâzım geldiğini bili­
yorduk. Onun için, elimizde rehineler varken meseleyi tas­
fiye etmek daha iyi idi. İşte bu ilk yedi sene harbi hiçbir
şey kazanmamak ve kaybetmemek suretile nihayet bul­
du (1748).
Aix - la - Chapelle muahedesi bir manasızlık abidesi diye
telâkki olundu. «Sulh kadar budala!» sözü onun yüzünden
darbımesel oldu. Fakat harbin prensipi fena ise sulh nasıl
iyi olabilirdi? On sekizinci asırda kazanmış olduğumuz şey­
lerin hepsi, Habsbourg'lar aleyhinde on yedinci asırda mu­
vafık olan hareketi ele almakla, Prusyayı büyütmeğe ve
Avrupa muvazenesini mahvetmeğe inhisar eylemişti. Fran­
samn 1741 de irtikâb ettiği hatadan istifade eden Frederic
oldu. Sefer esnasmda vaziyetin hâkimi bir mevkie çıkmıştı.
Menfaat gördükçe bize yardım ediyor, menfaati bitince bir
dakika bile vakit kaybetmeden ayrılıyordu. Bundan sonra
ise daha iyi hâkim bir vaziyette bulunacaktı. Çünkü evvel­
kinden daha kuvvetliydi. O dakikadan anlaşılıyordu ki Prus­
ya da Almanyada Avusturyamn mevkiini tutmağa göz dik­
mişti. Bu hırsıcah artık pek ölçüsüz sayılamazdı. Fransa
hâlâ Avusturya aleyhinde bir politikada sebat ederse Fre­
deric için çalışmış olacaktı. Sistem değiştirirsek, ittifaklarımı­
zı bozarsak Frederic'i düşman olarak karşımızda bulmamız
lâzımdı. Her iki takdirde de hiçbir hususta anlaşmamış oldu­
ğumuz İngiltere ile aramızdaki müstemleke rakabeti devam
edecekti ve o kendisine Avrupa kıtasmda yardımcı bir as-
k«r bulacaktı. İşte Belle - İsle partisinin hatası, Avusturya
264 FRANSA TARİHÎ

hanedanına karşı vakti geçmiş, lüzumu kalmamış mücadele


bize buna maloldu. Fransız poletikası vuzuhunu kaybetmiş­
ti. Milletçe akıl erer halden çıkmtştı. O, bir çok tezadlan için­
de, işleri idare edenler, ve her şeyden evvel kendilerine bir
hattı hareket çizmek ihtiyacında olanlar bile bu poletikayı
anlayamıyorlardı. Avrupanın ve her gün değişen bir dün­
yanın son derece de muğlâk ve girift bir hale gelmesi, fikir­
ler ve nazariyeler arasındaki nizaı vahim bir şekle sokuyor­
du. Bu niza da poletikamızm işini bütün bütün güçleştirerek
entrikalara ve entrikacılara kapıyı açıyordu. İşte meşhur
«Kualın sim» bu kargaşalık içinde vücud buldu. Bu bir dip­
lomasinin üstünde diğer bir diplomasinin mevcudiyeti, bir
diplomasinin diğer diplomasi tarafından nezaret ve müşa­
hede altında tutulması idi. O çılgın Avusturya mirası harbi­
nin sebeb olduğu kargaşalığın tamir edilmesi ve Fransız po-
letikasımn bir usule sahib olması için zaman geçmek icap
edecekti.
Fransada on sekizinci asu ortasındaki haleti fikriye ka­
dar garib bir şey olamaz. Hiçbir zaman bizde o vakitki ka­
dar refah görülmemiştir. Hiçbir zaman hayat o vakitki kadar
kolay değildi. Resme, mobilyaya, inşaata, âbidelere ve na-
fia işlerine bakarak bu babda bir hüküm verebiliriz.. Eğer
Devlet, harb neticesinde, yeni malî müşkülâtlar içine düş­
müşse bu müşkülâtta feci hiçbir hal yoktu. Fransa bunun
çok daha fenalarım görmüştü. Heyeti mecmua itibarile,
Fransızların şikâyet ettikleri şey evvelce maruz kaldıkları
yahut daha soma kalacakları o kadar felâketlere nisbetle
bir gül yaprağı kıvrımından ibaretti. Onlara memnuniyet­
sizlik zemini teşkü eden şeylerin manasızlığı insana hayret
verir. Fakat başka şeyler de hayret veriyor. Muharrirler ıs­
lahat istiyorlar, her gün daha muntazam bir hale gelen idare
bunlan ifa için çalışıyor ve umumî bir muhalefete maruz
kalıyor. Çünkü menfaatlere dokunmadan bir şey ıslah etme­
ğe imkân yoktur. Parlemento otoriteye mukavemet gösteri­
yor, «Fronde» zamanında olduğu gibi, vergileri tescil etmi­
yordu. Bu vergiler nelerdi? Harb vergileri idi. Muvakkat
«öşür» den soma, «controleur general» Macheult tarafından
tesis edilmiş olan daimî «yirmide bir» idi. On dördüncü Lou­
is'nin düşünmüş olduğu gibi, imtiyazlı ve imtiyazsıza bak­
madan bu vergi herkese şamil olacaktı. 1753 te ve 1756 da,
iki defa. Parlemento azalanm nefyetmek, hapse tıkmak, ez­
mek icap etti. Onlar kendilerim «kıralhğm örf ve âdetlerini*
muhafaza ile mükellef telâkki ettikleri için boyun eğmiyor­
lardı. Bu örf ve âdetler içinde hâkim sınıfın vergi bakımından
muafiyeti onlann nazannda birinci mevkii tutuyordu. Binaen­
aleyh, bu, haricî siyasette olduğu gibi, maziye merbut olan
bir muhalefetti; hükümet terakki için mücadele ediyordu.
İşte bu suretle, eski rejim bize onu malî imtiyazların müdafii
gibi tasvir eden şekilden bütün bütün başka bir sima altm­
da manzur olur. Hakikat şu ki tarih vergi vermek istemiyen-
lerin şikâyetlerini, hiddetlerini, nüktelerini zaptetmiştir. Da­
ha On dördüncü Louis'nin saltanatının son zamanlarında,
şahsî vergiden ve öşürden kızan ve büyük senyörlere karşı
sözünü hiç esirgemiyen Saint - Simon bu vergileri «menfur
teaddiyat» diye tavsif etmişti. «Kıral bütün kam çekiyor ve
tebaalan cerahat gelinciye kadar kanlarım sızdınyorlar»
diye yazmıştı. On beşinci Louis zamanında, Mme du Def-
fand şöyle demişti: «Teneffüs ettiğimiz havadan gayn her
şeye vergi koyuyorlar*. Pencere ve kapı vergisi ile İnkılâb
zamanında da aynı şeyleri söyliyeceklerdi. Binaenaleyh,
edebiyatın bize kadar intikal ettirdiği bu tazallümleri lâyık
olduklan değer üe karşüamak lâzımdır. Bunlar hemen hep­
si zengin yahut refah içinde olan sınıf sınıf insanlardan çıkı­
yordu. O zamana kadar vergiden ya muaf bir halde yaşa­
mışlardı yahut canlarının istediği kadar vergi veriyorlardı.
Bu insanların içinde en çoğu burjuvaziye, üçüncü sınıfa,
muafiyet bahşeden memuriyet ve hâkimlikleri ellerinde tu­
tan sınıfa mensub idiler. «Yirimde bir» aleyhinde dermeyan
266 FRANSA TARİHİ

edilen protestolar içinde en haklısı parlementolann, muha­


lefetlerine şerefli bir bahane temin etmk için, askri hizmet ile
mükellef fakir köy asilzadelerini müdafaa etmeleri idi.
Eski rejimin maliye işlerini yoluna koymak hususunda
on sekizinci asırda maruz kalmış olduğu zorluklar işte an­
laşılabilir. O devamlı açığın neden neşet etmiş olduğu gö­
rülüyor. Çağdaşlar yalnız sarayın israfını itham ederek me­
selenin mahiyetini değiştirdiler. Bundan dolayıdır ki ahlâk
ve âdâtın pek sert ve sıkı olmadığı bir devirde gözdeler,
Mme de Pompodour yahut Mme du Barry göze battı. Hal­
buki hiçbir zaman Mme de Montespan'dan bu kadar şikâ­
yet edilmemişti. Mutlakiyet aleyhinde bir çok kitab intişar
etti ve pek büyük muvaffakiyet kazandı. Füliyatta, nüfuz ve
kudret mutlak olmaktan çok uzaktı. Partementolar buna mâ­
ni oluyorlardı. Parlementolann malî ıslahata muhalefetleri
hükümeti felce uğraüyor ve kırallığm idaresini imkânsız
hale sokuyordu.
On dördüncü Louis, saltanatının başlangıcında, parle-
mentolan adlî rollerine cebren iade etmişti. Fronde'un ferda­
sında bulunulduğu için, efkârı umumiye bunu muvafık gör­
müştü Regence'ın On dördüncü Louis'nin vasiyetnamesini
iptal için hâkimlere muhtaç olunca onlan siyasi hayata
nasıl davet etmiş olduğunu görmüştük. Parlemento aza­
lan bundan yalnız vergileri tescilden imtina hususunda isti­
fadeye kalkmakla iktifa etmediler. Aynı ihtiras ile dinî mü-
nakaşalara da karışıyordu. Uzun senelerdenberi, Fransada
Papanın Unigenitus emirnamesi münasebetile bir münaka­
şa devam ediyordu. Bu, «jansenisme» lehinde ve aleyhinde­
ki eski mücadele idi. Parlemento azalan umumiyetle «janse-
niste» idiler. Hâkimlerin bu heyecanlı, bu mezheb ve kalem
harbleri hiç de yeni bir şey değildi. Orta çağlarda ve Refor­
ma devrinde çok daha şiddetle çarpışmış oolanebsdi bir ta­
kım temayül’.eri birbirlerile münazaaya sevkediyorlardı.
FRANSA TARİHİ 267

Bütün bunlan yepyeni şeyler telâkki eden çağdaşlann zannı


ne olursa olsun, on sekizinci asnn bütün mübahaseleri de­
nilen meseleler çok eski mevzulara taallûk ediyorlardı. Ma­
amafih. bunlara yeni bir unsur munzam olmuştu: filozofların
Unigenitus ve jezvit tarikati aleyhindeki mücadelelerinde
Unigenitus ve cizvit tarikati aleyhindeki mücadelelerinde
Jansenite Parlemento azalan «deiste» yahut itikadsız filo-
zoflann müzaheretine nail oldular, imtiyazlar mevzubahs
olduğu zaman muhafazakâr ve mürteci davranan, işkence
de dahil olmak üzere eski usul ve âdetlere merbut kalan
mahkemeler, on beş sene kadar, her şeyde ıslahat istiyen,
mazinin ilgasmı istiyen muharrirlerin müttefikleri bulundu­
lar. Diğer taraftan, hükümet Papanın emirnamesine tarafdar
olan rühban heyeti ve katoliklerle emirnameye muhalefetini
ıslahata ve vergilere muhalefet ile teşrik eden Parlemento ve
Parlementonun hâmisi olduğu suiistimaller ve dini mevzu­
bahs eden emirname dolayısile efkân umumiyeyi teşvişe
uğraşan filozoflarla karşılaşıyordu. Hükümetin vazifesi ko­
lay olmadığı teslim edilir. Hükümet bütün bu cereyanlar ara­
sında kendisine bir yol bulmak lâzımdı. Bu babda hüküme­
tin batıl fikirlerden, bir karar verip ona bağlı kalmaktan ne
kadar uzak durduğu insana hayret verir. Filhakika din husu­
sumda sulh ve sükûn temin için hâkimleri emirnamenin tes­
cilinde icbar ettiyse de vergilerin tescilini temin için de on­
lann istediği gibi jezvitlerin tardım kabul etti. Monarşi baş­
langıçta protestanlığı nasıl ezmeğe ve ona zulmetmeğe kalk­
mamışsa filozoflan ve ansiklopedicileri boğmağa da teşeb­
büs etmedi. Hattâ onlan himaye eden nazırlar görüldü.
Bunlar, Choiseul'ün yaptığı gibi ya Parlementolarla uzlaş­
mak yahut. Maupeou'nun yaptığı gibi Parlementolan ez­
mek hususunda filozoflardan ve efkân umumiye üzerinde
haiz olduklan nüfuzdan istifade ettiler.
Vergiler meselesini ve dolayısile Parlementolarla ihti­
lâfı daha vahim bir hale sokmak için yeni bir harb eksikti.
268 FRANSA TARİHİ

On sekizinci asnn ortasında, İngilizlerle bir harb zarurî idi.


Müstemlekelerde harb hiçbir zaman bitmemişti. Duplei* bize
bir imparatorluk bina ettiği Hindistanda yaptığı hareketler­
den dolayı merdud oldu: sulh uğrundaki bu fedakârlık bo­
şuna gitti. Amerikada, Şarkın İngiliz kolonları bizim Kana­
dalIlara hücum ediyorlar ve ana vatandan imdad alıyorlar­
dı. Telâşa düşen Fransız hükümeti Kanadaya yardımcı kuv­
vet göndermeğe kalkınca İngiliz donanması bizim gemile­
rimizi tuttu ve zaptetti. Hükümetin Londrada yaptığı itirazlara
muhasamatın başlamış olduğu yolunda cevab verildi. 1756
mayısında, Fransanın ilânı harb etmesi İngilterenin arzusu
neticesinde mecburi bir hareketti. Fransa hiç istemiye iste­
miye, istemediği bir şeyden, ikinci derecede telâkki ettiği
bir meseleden dolayı büyük bir mücadeleye girişmiş olu­
yordu. ingilizler için bahri ve müstemleke menfaatleri en
birinci menfaatler haline gelmişlerdi.
Fakat ingilizler ile münazaamız bizzarure umumî bir harb
tevlid ediyordu. 1741 deki düşüncesiz hareketin menhus ne­
ticeleri işte burada kendüerini gösterdiler. Prusya Süezyayı
muhafazadan, Avusturya da onu istirdaddan başka bir şey
düşünmüyorlardı. Bu vilâyetin zaptı Avrupa politikasına
hâkim bulunuyordu. 1756 kânunusanisinde, Frederic Hanov-
ra müntehibi ve aynı zamanda İngütere Kırah İkinci George
ile bu fütuhatı kendisine garanti eden bir muahedename im­
zalamıştı. Fransa ile İngütere arasında beliren münazaada,
Frederic bizim düşmanlarımız tarafını ütizam ediyor ve bize
düşman olduğunu gösteriyordu. Avusturya ile Fransa, ister
istemez, birbirlerine yaklaşmış bulunuyorlardı. İlk Versay
muahedesüe, İngilizlerle münasebetimizi kestiğimiz ayda,
Bourbon'larla Habsbourg'lar arasında tedafüi bi rittifak akd­
edilmişti. Bir sene sonra, bu ittifak daha sıklaştı. Çünkü Fre­
deric Silezyayı istilâ ettiği gibi, Saksonyayı da istilâ ederek
Prusyamn bütün Almanhğı kendi tabiiyeti altına almak gibi
bir hırsıcah beslediğini göstermişti.
Bizim tarihimizde, «ittifakların berakis olması» mühim
bir vukuattır. Avusturya aleyhinde bulunanlar, ananeye
körükörüne tarafdarlık edenler itiraza başladılar. En kötüsü
şu oldu ki, çok geçmeden, halk nazarında harbin felâketli
neticeleri onlara hak verir gibi göründü. Monarşi ile millet
arasındaki ayrılık Avusturya ittifakile başlar. Otuz beş sene
soma bile inkılâbcılann en kuvvetli şikâyet ve muahezele­
rinden birini bu teşkil edecekti. On altıncı Louis'yi devirmek
ve mahkûm etmek çaresini onlara temin eden bu olmuştur.
Ağızlarda dolaşan menkıbeey göre, Kırallık ancak
bir saray entrikası yüzünden eski düsturundan vazgeçmiş,
Avusturya hanedanı aleyhindeki mücadeleyi terketmişti.
Frederic bu rivayeti teyid için elinden geleni yaptı. Karşı­
sında düşman olarak bir kadm, Marie - Terese, bulunduğu
için (soma da Rusya imparatoriçesi çıkacaktı), Mme de Pom-
padour'u, «Cotillin E» yi, Kabsbourg’larm kıziyîe muha­
bereye girişmek şerefini ihraz için Fransamn menfaat­
lerini feda etmekle itham eyledi. Marie - Terese ile
nazın Kaunitz'in ve sefiri Strahremberg'in Mme Pom-
padour'a müdahene için hiçbir şeyi ihmal etmedikleri
doğrudur. Müzakeratm cereyan ettiği Babiole'un evinde de,
Mme de Pompadour ile birlikte, saray mensuplarından, ha­
fif şiirler yazan ab be de Bemis'in de müzakerata iştirak et­
miş olması ittifakların berakis olması keyfiyetine bir havaîlik
ve hercaîlik rengi verdiği de doğrudur. Maamafih, bu ittifak
ciddi, teemmül ve mülâhazaya müstenid bir hareket idi.
Birinci Versay muahedenamesile, Fransa hükümeti ancak
tedafüi bir ittifak aktetmişti. Tecavüzden ve Frederic'in mu­
vaffakiyetlerinden soma bu ittifak tevsi edildi. Fakat, ikinci
bir muahede ile, biz, Avusturya Felemenginin cenup kısmın­
da hududumuzu genişletmek vâdine mukabil, Avusturyaya
askerî yardımda bulunuyorduk. Ostende'dan Chimay'a ka­
dar bizim olacaktı. Mütebaki kısım müstakil bir Devlet teşkil
edecekti. Bu. müstakbel Belçikanm bir taslağı idi. Bu müstakil
270 FRANSA TARİHİ

Devlet On beşinci Louis'nin damadı Parime veliahdma verile­


cekti. Hariciye nazın olmuş olan Bemis'in Viyanaya sefir
tayin edilen Choiseul'e verdiği talimat ancak zamanımızda
meydana çıktı. Bu talimat gösteriyor ki Avusturya ile ittifak
bir hesab mahsulü idi, bir keyf ve heves neticesi değil. Ber-
nis, Prusya Kiralının arazisini tevsi etmesine bizim yardım
etmemizin bir hata olduğunu tecrübe isbat etti, diyor. Fran-
sanın menfaati hiçbir Devletin Almanyada hâkim olmama­
sında ve Vestfalya muahedenamesinin mer'i kalmasındadır.
Halbuki Frederic bizim İngiltere ile münazaamızdan istifade
ederek onunla ittifak etti. Çünkü denizde pek fazla meşgul
olduğumuz için Cermen memleketlerindeki teşebbüslerine
mümanaat edemiyeceğimizi düşünüyordu. Prusya hüküme­
tini Avusturya ile başbaşa bırakacak olursak gayesini te­
min etmesinden ve Almanya sisteminin bizim zaranmıza
altüst olmasından korkulurdu. Onun için, Avusturyanın ar­
zusunu kabul ederek. Avrupa muvazenesini muhafaza hu­
susunda onunla birleşmekten başka tutulacak bir yol yoktu.
Demek oluyor ki Bemis 1756 ve 1757 tarihlerinde, Al­
manyada tehlikenin Prusya olduğunu anlamıştı. Vazifemizin
ne kadar ağulaşüğını da görmüştü. Çünkü İngiltere bizi
müthiş bir harbe mecbur ettiği sırada, Frederic de bizi Av­
rupa harbine ve Orta ve Şarki Avrupamn kanşık işlerine sü­
rüklemişti. Rusya imparatoriçesinin de Prusya aleyhindeki
ittifaka girmesi işin kanşıklığını bütün bütün artınyordu.
Çünkü bizim öteki ve eski müttefikimizi. Lehistanı. Avustur-
yanın ve Rusyanın hırs ve tamama karşı himaye mecburi­
yetinde idik. Avusturya ve Rusya ise şeriklerimiz bulunu­
yorlardı. Hem de Rusların iştirakini temin için Lehistana
münazaaya karışmamasını tavsiye lüzumu hasıl olmuştu.
İşte karma kanşık, içinden çıkılmaz bir vaziyet ki Fransız
politikası burada birkaç kere yolunu şaşırdı. Gizli diplomasi
bu tezadlan halle uğraşırken çok kere işleri bütün bütün
berbad elmiştir. Fakat hem «Kiralın sim* na, hem «ittifaklann
berakis olmasına» kabahat bulunamaz. Çünkü «sır» Lehis-
tana aitti ve. Rusya ve Avusturya üe büyük rabıtalarımıza
rağmen, Lehistan ile münasebetlerimizin istikbalini temin
etmek istiyordu.
Deniz harbi, bahrî kuvvetimizin aşağılığına rağmen,
iyi başlamıştı ve mareşal de RicheÜeu Minorka adasına as-
kar çıkarmış, Port - Mahon'u zaptetmişti. Akdenizi kurtaran
ve Korsikaya yerleşmemize hizmet eden bu muvaffakiyet
bize aynca, İspanya üe ittifak ümidini de veriyordu. İngil­
tere için bu bir muvaffakiyetsizlik oldu ve onu pek kızdırdı.
İngiliz halkının amiral Byng'in mahkûm ve idam edilmesini
taleb hususunda gösterdiği şiddet ve coşkunluk kadar İn-
güterenin aleyhimizde açtığı harbin müthişliğini gösterecek
bir şey olamaz.
Bu parlak başlangıca rağmen, Fransada fikrî halet fena
idi. Parlementolarla ihtilâf hep devam ediyordu. Parlemen-
tolardan muvakkat vergileri idame ve yenilerini ihdas eden
iradeleri tescil etmeleri istendiği zaman ihtilâf vahamet kes-
betti. Halbuki denizde ve karada harbe devam için mena-
bi bulmak lâzımdı. «Sınıflar Memleketlerinde» yani vergile­
rini kendileri kararlaştıran vilâyetlerde, Meclislerle Parle-
mentolar mukavemet gösterdiler. İşte Bretanya meclislerile
o kadar uzun sürecek ve vahim bir şekil alacak ihtilâfın
başlangıcı bu oldu. Aynı zamanda, din kavgaları, Unigeni­
tus hakkmdaki bitip tükenmez kavgalar tekrar canlanıyor­
lardı. Hükümet enerjik davranmak icap ederdi ve öyle yap­
tı. Vergüer için Kiralın riyasetinde bir celse yapüdığı gibi
kilise işleri için de ayn bir celse yapıldı. Paris Parlementosu
hep birden istifa ile mukabelede bulundu. Bu halkı pek si­
nirlendirdi. Birkaç gün soma vukua gelen Damiens suikas-
di (1757) bunun bir alâmetini teşkü eder. Kiralın maruz kal­
inis olduğu tehlike hiç olmazsa Fransaya bir altüst olma
korkusunu telkin etti. Birçok sadakat nümayişleri yapıldı.
272 FRANSA TARİHİ

Fakat asayiş bozulmadıysa da manevi perişanlık devam


ediyordu. Yedi Sene harbinin muvaffakiyetsizlikleri fena bir
zemin bulacaklardı. Neticeleri itibarile o kadar vahim olan
ve herkesten büyük bir himmet ve gayrete lüzum gösteren
bu çifte harbin, İngiltereye ve Prusyaya karşı harbin ehem­
miyeti hemen hemen anlaşılmadı. Edebiyat bu harbin şümul
ve manasım efkân umumiyeye rehberlik edenlerin bile tak­
dir etmediklerini gösteriyor. Memlekette en umumî hal kâh
kayidsizlik kâh şikâyet ve tariz idi.
Deniz harbi bir teşkilât işidir. Uzun zamandanberi bir
hazırlık ister. Bir çok da para ister. Üç çalışkan nazır, Maure-
pas, Rouille, Machault ellerinden geleni yaptıkları halde
bizim bahri aşağılığımıza bir çare bulamamışlardı. Halbuki
Nepoleon'un büyük hasmının babası başvekü Birinci Pitt'in
teşahhus ettirdiği hiç sarsılmaz bi rirade ile, ingilizler, bizim
Port - Mahon muzafferiyetim izden sonra, tekrar denizlere
hâkim olarak münakalemiz kesilmiş olan müstemlekelerimizi
zaptedebildüer. Şerefli bir mukavemete rağmen, Kancdada
Montcalm, Hindistanda Lally - Tollendal İngüizlerin eline
geçti. Sair yerlerimizi de İngilizler olgun bir yemiş gibi birer
birer topladılar.
Harbin Almanyada bizim için daha iyi bir şekil almamış
olmasını izah edebilmek binnisbe zordur. Generallerimizin ir-
tikâb ettikleri askerî hatalara akıl eriyor. Fakat onlann içinde
de kudsı ateş, kanaat yoktu. Estrees'nin Avusturya ile ittifak
aleyhinde bulunduğundan şüphe ediliyor. Bu harb yüzün­
den bir Cermen kahramanı haline gelen İkinci Frederic
kendisine hücum eden müthiş heyeü müttefikadan, dördüz-
lü ittifaktan kurtulabildiyse bu selâmetini yalnız askerî ka­
biliyetlerine borçlu değildir. Mahirane idare edüen felsefî
ve ebedî feveranın tâ düşman memleketlerde bile onu halka
sevdirmiş olmasının da bunda bir tesiri vardır.
1757 de, aynı zamanda dört taraftan hücuma uğrayan
Prusya, yıkılıp gitmek üzere gibi görünüyordu. Biz Ingiliz ve
Hanovrahlan harbden hariç bir hale getirmiştik. Bunlar
Closterseven'de teslim olmuşlardı. İngilizler Avrupa kıtası
üzerinde tesir yapmak vasıtalarım kaybetmişlerdi. Fakat
denizlere hâkim oldukları müddetçe. Avrupa kıtasında bir
hezimet karşısında hiçbir zaman eğilmedüer. Frederic'in ara­
zisi İsveçliler. Ruslar ve Berline giren AvusturyalIlar taralın­
dan istilâ edilmişti. Fransız ordusu Alman prenslerinin te­
min etmiş olduklan mühim bir kuvvetle Saksonyaya doğru
ilerliyordu. Frederic, Rosbach'ta yardımcı yirmi bin Alman
askerini perişan etti, bunlar daima dağınık oldular. Frederic
Soubise'i mağlûb etmeğe muvaffak oldu.
Biz tarihimizde bundan daha vahim hezimetlere uğra­
mışızdır. Fakat Rosbach mağlûbiyeti kadar mahcubiyet ve
zillet hissettiren hiçbir felâket yoktur. Fransızlarda bu hicab
hissine fena ve yeni bir şey de karıştı: generallerimizi liya­
katsizlikle itham etmek, bizim zabitlerimizin lüksü ile galibin
sade faziletleri arasmda bir mukayese yapmak zevki. Düş­
mana karşı hayranlık hiçbir zaman bu kadar üeri vardırıl­
madı. Bu his ta 1870 arifesine kadar devam etti ve Prusya*
nın işine yaradı. Frederic de Hohenzellem münevver bir
hükümdar tipi diye meşhur oldu. Onun zaferleri terakkinin,
hatta hürriyetin bile zaferleri telâkki edildi. Halbuki o bir
müstebiddi, mutlak bir hükümdardı ve diğerlerinden daha
mütehakkimdi. Onun usulü militarizmdi, kaporalizmdi, Prus­
ya terbiyesi idi, liberal hükümetin zıddı idi. Bunun farkına
varılması için bir asırdan ziyade zamana ihtiyaç görülmüş­
tür.
Rosbach'tan soma, Berois Almanya harbinin kayboldu­
ğunu ve bundan çekilmek bizim için daha iyi olacağım his­
setti. Şûrada bunun aksi fikir galebe çaldı. 1758 senesi zar­
fında sefere devam edildi. Bu, bir netice tevlid etmeden, bi­
zim için muvaffakiyetler ve muvaffakiyetsizliklerle kanşık
b'r şey oldu. Frederic AvusturyalIlara ve Ruslara karşı koy*
2 74 FRANSA TARİHİ

makta devam ediyordu. Maamafih, nihayet ezilmemesi


mümkün değil gibi görünüyordu. Bir gayret daha, müttefik­
ler Prusyanın hakkından gelebileceklerdi. İşte Avusturya ile
ittifakın taraftan olan Choiseul bu tezi müdafaa ediyordu.
Sefareti terkederek cesareti kınlmış olan Bemis'in yerine
geçti.
Harbde devama azmetmiş olan Choiseul doğru bir şey
düşündü. Biz denizde âciz oldukça hiçbir şey elde edilemez­
di. Aciz olmaktan kurtulmak için yalnız muhasamat esnasın­
da elden geldiği kadar donanmayı takviye kifayet etmezdi.
Bahrî müttefikler de bulmak lâzımdı. İspanya, eski şevketin­
den düşmüş olmakla belraber, hâlâ ehemmiyeti haizdi. Na­
poli Akdenizde iyi bir mevzidi. Paris'de olduğu gibi, Madrid
ve Napolide de Bourbon'lar saltanat sürüyorlardı. Fransa
bu kırallıklann onlara verilmesine yardım etmekle boş yere
çalışmış olmamak iktiza ederdi. Choiseul'ün politikası Avus­
turya ittifakına zamimeten bir de aile misakı yapmak ol
muştur.
Bu doğru bir fikir idiyse de pek geç kalmıştı. Bundan
başka Choiseul pek fazla büyük şeyler düşünmek kusurun­
da da bulundu. Ingiltereye bir asker ihracı hareketini de dü­
şündü. Fakat çoktanberi sahillerimizi abluka eden İngiliz
donanması. Brest filosuna iltihak etmeğe çalışan Toulon
filosunu Lagos'da mağlûb etti. Morbihan'da da »Conflans
günü» Hougue felâketine müsavi bir felâket oldu. Korsan­
larımızın İrlandada bir şaşırtma hareketleri hiç fayda ver­
medi. 1761 de imzalanan aile misakı bile bu defa hiç bir
şeye yaramadı. İspanya hazır değildi İngilizler bundan isti­
fade ederek Ispanyol müstemlekelerini zaptettiler. Artık
koltuklarım doluran, bizim Breton adalanna sahib bulunan
ingilizler, 1711 de olduğu qibi, ağır harb masraflarından yo­
rulmağa başlamışlardı. Pitt düştü ve sulhperver muhafaza­
kârlar iktidar mevkiine geldiler. Bu sırada, Frederic'in etra­
fındaki düşman dairesi daralıyordu. Muhakkak mahvolacak
FRANSA TARİHİ 275

gibi görünüyordu. Bir hal, Almanyanın 1917 tarihinde yine


hesaba katmış olduğu bir hal onu kurtardı. Elisabeth 1762 de
vefat ettiği için. Üçüncü Pierre'in Rusyası müttefiklerinden
ayrılarak Prusyaya ve Avusturyaya yaklaştı, mücadeleden
vazgeçti, Hubertsbourg’da bir muahede imzaladı. Bu muahe­
de ile Avusturya Silezyayı Frederic'e terkediyordu. Birkaç gün
evvel, Paris muahedesile, Fransa îngilterenin arzu etmiş ol­
duğu sulhu imzalamağa tevekkül göstermişti (1763).
İşte bu suretle hem İngiltereye, hem Prusyaya karşı par-
üyi kaybetmiş bulunuyorduk. Fakat bilhassa denizde mağ­
lûb olmuştuk. Çoktanberi sabit oluyordu ki donanımmız In-
güiz donanmasına mukavemet edecek bir kabiliyette olmaz­
sa İngilizlerle hiçbir ihtilâf bizim lehimize neticelenemezdi.
Bu ders Paris muahedenamesinde hemen bütün müstemle­
kelerin elden çıkması pahasma maloldu. Kanada, Mississipi’-
nin sol sahih, Goree müstesna olmak üzere Senegal, birkaç
«comptoir» müstesna olmak üzere, Hindistan elden çıktı.
Hezimetimizin pahası ağırdı. Hele artık Britanya imparator­
luğunun temelleri atılmış olması yüzünden bu ağırlık bütün
bütün fazla idi. Maamafih, bu henüz bir temelden ibaretti.
İngiltere bu büyük muzafferiyetin neticelerini müdafaaya
mecbur olacaktı. Bunu derhal hissetti ve Fransayı Pitt'in
taahhüd ettiği kadar aşağı bir mevkie sokamadığmdan do­
layı hükümetini muaheze etti. Çünkü Fransız halkı müstem­
lekelerimizin elden çıkmasını ehemmiyetsiz bir surette karşı­
ladığı halde İngilizlerin denizde hâkimiyeti tahammül edil­
mez bir istibdad teşkil ettiğini hissetmeğe başlamıştı. Bu bir
tehlike idi, bundan kurtulmak elzemdi. Daha Yedi Sene
harbi esnasında ianelerle harb gemileri yaptırmıştık. Paris
sulhundan sonra, Choiseul bütün politikasını «deniz müs-
tebidleri" adı verilenlerden bir intikam alma gayesine doğru
tevcih etti. Bahrî kudretimizin tekrar tesisi, aile misakınm
takviyesi, Korsikanm ele geçirilmesi, Choiseul'ün eseri ol­
FRANSA TARİHİ

muştur. Korsika Akdenizde bir ileri mevzidi. ingilizlerin Mi-


norka'da bulunmalarım hiçe indiriyordu.
Choiseul geniş projeleri için paraya muhtaçtı. Yedi Sene
muharebesi ise çok para sarfına malolmuşlu. Para elde ede­
bilmek için, Parlementolann vergiye müsaade etmeleri lâ­
zımdı. Rühban ile ihtilâflan hâlâ devam eden ve «janse-
nite» temayülle besliyen parlementolan celb için de
Choiseul cizvit tarikatinin feda edilmesi hakkında On be­
şinci Louis'nin müsaadesini istihsal etti. Fransada bir çok
kollejleri bulunan ve tedrisat hakkından mahrum bırakılan
cizvit tarikatinin ilgası Ansiklopedi partisi, filozoflar ve edib-
rle için de bir muvaffakiyet teşkil etti. Onlar da dne ve ki­
liseye hücum ediyorlardı. Choiseul cizvitleri kaldırmakla
Parlementolardan başka efkân umumiyettin didinen bir par­
çasını da kendisine celbedeceğini düşünüyordu. Şüphesiz
ki bu işte büyük bir teveccüh kazandı ve bu sayede millî
eserine, orduyu ve donanmayı ıslah işine devam edebildi.
Fakat muhalefeti izale edemedi. Parlementolann vergiler
aleyhindeki muhalefeti tekrar başladı. Bu bilhassa Bretan-
yada pek şiddetli idi. Oranın Muhtelif Sınıflar Meclisi imti­
yazlarına pek bağlı idiler. Rennes Parlementosu da müza­
heret ediyordu.. Paris Parlementosu Rennes Parlementosu
lehinde. Aiguillon'a karşı Chalolais lehinde mevki aldı.
Bundan bir çok hadiseler çıktı, Kiralın riyasetinde celseler
toplandı ve bu hal 1766 dan 1771 e kadar devam etti. Hâ­
kimlere meyyal olduğu, pek de yanlış elmadan, iddia elilen
Choiseul bu mücadele esnasında mevkiinden düştü. Mau-
peou Parlemento, azalarının muhalefeti hükümet için bir teh­
like teşkil ettiğini Kirala anlattı. Aynı zamanda. On beşinci
Louis Choiseul'ün projelerinden telâş içinde kaldı. Choiseul
hep o intikam alma fikri peşinde yürüdüğü için, İspanyayı
Ingiltereye karşı harbe teşvik ediyordu. Fransa da buna
sürüklenecekti. Choiseul'ün sukutu On beşinci Louis devri
nin gürültülü vukuatlarından biridir. Arazisine gönderildiği
FRANSA TARİHİ 277

gün. onun şerefine nümayişler yapıldı. Garib bir tezad ese­


ri olarak, halk o nefret ettiği Avusturya ittifakının adamım,
müstakbel On altıncı Louis olacak veliahdı Avusturya hane­
danına mensub Marie - Antoinette üe evlendiren adamı al­
kışlıyordu.
Choiseul'ün gidişini Mapeoünün hükümet darbesi ta­
kib etti. On beşinci Louis devrinde bu vakanın ehemmiyeti
umumiyetle pek ihmal edilir. Zaman üe salâhiyetleri çoğal­
mış olan Parlementolar hükümete bir engel haline gelmiş­
lerdi. Hâkim mahkemelerin muhalefeti, vilâyet mahkemele­
rinin muhalefeti de Parisin muhalefetine uygun surette yü­
rüdüğünden, büyük bir siyasi tehlike teşkil ediyordu.. Mah­
kemeler vahdetlerini ve inkısamlarının imkânsızlığını ilân
edecek dereceye varmışlardı. Hep müttefikan hareket edi­
yorlar, Paris Parlementosunun sevk ve idaresi altında, Kıra-
v;n emirnamelerini reddeyliyorlar, hattâ Kiralın zabitleri aley­
hinde tevkif müzekkereleri veriyorlardı. Voltaire diyor ki:
«Bu şaşılacak anarşi devam edemezdi. Ya hükümdar oto­
ritesini tekrar ele almalı, ya Parlementolar hâkim mevkie
gelmeli». Bu hükümete karşı yükselen bir hükümetti. Filha­
kika, ikisinden birinin yıkılması lâzımdı. Fronde zamanın-
danberi, monarşi kendi yarattığı bu hâkimler heyeti ile uğ­
raşmak mecburiyetinde bulunuyordu. Parlementolar hemen
hemen monarşi kadar eski idiler ve yavaş yavaş monarşinin
nüfuzundan kurtulmuşlardı. On dördüncü Louis zorluğu şid­
det tarikile ve prestiji vasıtasile halletmişti. Onun saltanat
devrinde, Parlementolar münkad bir vaziyet almışlardı. Ni­
yabet devri üe canlanan Parlementolar yavaş yavaş cüret
buldular ve mükteseb haklara riayet esası üzerine istinad
eden muhalefeti. Devlet ve idare inkişaf edip de Fransayı
teşkilât altma almak ve modern bir hale sokmak ihtiyacını
duydukları zaman daha muzır bir hale gelmişti. Fransa par­
ça parça, tekrar tekrar tesis edilmiş bir memleketti. Feodal
Avrupanm eski karma karışıldığı içinden meydana çıkanl-
278 FRANSA TARİHİ

inişti. On sekizinci asır nazırlan, zavallı Colonne da dahil


olmak üzere, arazisini teşkil için sekiz yüz sene uğraşmış
bir ülkeyi idarenin müşkilâtından uzun uzun bahsederler­
di. Filhakika Fransa gayel mütenevvi ahval ve şerait içinde
bir takım şehirler ve vilayetleri bir araya getirmişti. Fransa­
da bir şey değiştirilmek istenirse, bir şey sadeleştirilmek ve
ıslah edilmek arzu olunursa, istisnalarla, muafiyellerle, mu­
kavelenamelere müstenid imtiyazlarla karşı karşıya gelini­
yordu. On beşinci Louis devrinin sonlarında, Parlementonun
değişikliklere ve binaenaleyh ıslahat ve terakkiye muhale­
fet etmekle monarşiyi memleketi idareden âciz bir hale
soktuklan, görenek içinde kımıldayamaz bir vaziyete getir­
dikleri ve örf ve âdete körkcrüne ve bir fikri menfaatle merbu-
tiyetleri yüzünden monarşiyi bir felâkete doğru sürükledikleri
göze çarptı. Parlementolann bu vaziyeü karşısında, zamanın
ihtiyaçlannı tatmin için her şeyi parçalamak iktiza ediyordu.
Monarşinin giriştiği siyaset ve idare işlerinde daima tesa­
düf ettiği mukavemet, Richelieu zamanına kadar hep feodal
şekil aızederler artık hukukî ve kanunî bir şekil arzedi-
yordu. Bu ihtimalki daha tehlikeli idi. Çünkü silâhlı bir mu­
halefet olmadığı için, bir isyanın âşikâr ve anîf vasıflannı
haiz değildi.
Choiseul jezvitleri feda ederek, «janseniste» hislerini ok­
şayarak, hattâ Parlementolann içinden nazulan ve umumi
kontrolörleri çıkararak Parlementolarla elele hükümet etme­
ğe teşebbüs etmişti. Bu siyasetin neticeleri artık yıpranmış­
tı. Artık büyük tedbirlere müracaattan başka bir çare kalmı­
yordu. 1771 de Mapeou bu vazifeyi yüklenerek Parlemento-
lan ve «aides» mahkemelerini kaldudı. Onlann yerine
«Yüksek Şuralr» ihdas edildi. Memuriyetlerin para ile sa­
tın alınması usulüne nihayet çekilerek adliye meccanî hale
sokuldu. Bu. memleketin en çok arzu ettiği ıslahattan biri
idi. Cüretkârane bir sivaset hareketi olan Parlementolann
lağvı monarşi tarafından asulardanberi Fransanın rasyonel
FRANSA TARİHİ 279

surette tensik ve ıslahı işine devam imkânım veriyordu. Yol


serbestti. Birinci Consul mevkiine çıkan Bonaparte'm otuz se­
ne sonra girişeceği iş bir inkılâbın harabeleri olmadan da ya­
pılabilirdi. 1771den 1774 tarihine kadar, tarihin haksız yere
zemmettiği Terray'm idaresi suiistimalleri tashihe başladı.
Onun hakkında bugün daha doğru bir hüküm veriyoruz. Bu
idare iptida, sonra bütün bütün kaldırılmak niyetile, en haksız
vergileri hafifletmekten işe başlamıştır. O kadar mukave­
metlere maruz kalmış olan o mahud «yirmide bir» 1er kaide
altına alındı. Menkul servetlerin vergiye tâbi tutulması gibi
munsifane vergiler ihdası ile iştigal edildi. Sonra Müessesan
Meclisi de bu tasavvuru ele almıştır. Hasılı, Parlementolann
imkânsız hale soktukları bütün işler görüldü.
Bir inkılâb fedakârlığım tasarrufa imkân var idiyse bu
1789 da değil, 1774 te, On beşinci Louis'nin vefatı zamanında
kabildi. O zaman, gürültüsüz, patırdısız surette. Kiralın otori-
tesile yapılabilecek büyük idari ıslahat inkılâb meclislerinin
taslaklarını çizdikleri halde anarşi içinde mahvolan ıslahat
idi. Bunları soma, Napol<k>n ele almış ve diktatörlük yolile
icra edebilmiştir. Onun mesai arkadaşlarından biri, Consul
Lebrun Maupeou'nun eski bir kâtibi idi. Tarihimizde bir te­
madi ve ittisal vardır ki iyi farkma varılmamıştır.
On altıncı Louis devrinin başlangıcında, Parlementolann
tekrar içtimaa davetleri neticesinde bütün bu vâdlerin nasıl
boşa çıktıklanm göreceğiz, şte bunun üzerine inlalâp içtina­
bı imkânsız bir hale gelmiştir.
On beşinci Louis öldüğü zaman, memnuniyetsizlikler
varsa da bu tedavisi imkânsız bir d*rd değildi. Tahrikât var­
sa da sathî idi. Eski rejim ıslahata muhtaçtı. Bunu kendisi
de biliyordu. Onun şian hiçbir zaman hareketsiz durmak de­
ğildi. Hugues Capet'denberi bu rejim kaç defa istihaleler
geçirmişti! Şüphesiz ki muvaffakiyet bir takım sistemler pe­
şinde dolaşanlara gidiyordu, çünkü bir sosyeteyi ideal bir
28 0 FRANSA TARİHİ

plâna göre yani baştan kurmak bir memleketin müessese-


lerini, kanunlarım, idarelerini yeni nesillerin ihtiyaçlarına
uydurmaktan daha kolaydır, işte her şeyi basit bir şekle ir-
cada gayet üstad olan Jean - Jacques Rousseau'nun azim
muvaffakiyeti bunlardan ileri gelmiştir. Fakat o hayırlı 1771
hükmet darbesinden sonra, teşküâtlı bir muhalefet kalma­
mıştı. Hükümet kendisini iyi müdafaa etmiş, kuvvetinden
şüpheye düşmemişti. On beşinci Louis Muhtelif Sınıflar Mec­
lisini hiç bir zaman toplamamıştı. Çünkü monarşinin o gün
feragat etmesi lâzım geleceğini anlamıştı. Monarşi muaheze
ediliyor ve tenkid ediliyordu. Bu yeni bir şey değildi. Fakat
monarşi zâf alâmetleri göstermiyordu. Zamanın «mese­
leleri», Calas meselesi. Şövalye de la Barre meselesi. Sirven,
Lally - Tollendal meseleleri birçok velvelelere sebeb oldu­
lar. Voltaire adalet ve insaniyet namına bunlara müdaha­
lede bulundu. Bütün bu gürültülerin mahkûmiyet kararları­
nı vermiş olan Parlementolan itibardan düşürmekten başka
siyasî bir neticeleri olmamıştır. Choiseul azledildi, Parlemen­
tolar dağıtıldı. Fakat Fronde'da olduğu gibi sokaklarda isyan
siperleri inşa edilmedi. Diğer şikâyetlere, diğer ithamlara ge­
lince. bunlar pek az hükümetin masun kalabileceği şeyler­
dir. Terray. Mapeou'nun idaresi zamanında rantları ve tah­
sisatları bizzarure tenkis etmişti. Buna iflâs adım verdiler.
Bir kıtlık ve buğday üzerinde spekülasyon «açlık misakı»
menkıbesini doğurdu. Kiralın gözdeleri, Mme de Pompadour
le Mme de Barry bir rezalet telâkki olundular. Halbuki başka
devirlerde de Kırallık için çok daha vahim devreler olmuştu.
Kırallık bir kaç kere Paristen kovulmuştu. Her şeyi karanlık
gören kimseler yakında felâketlerden bahsediyorlarsa da
hiçbir tarafta hakiki bir inkılcb hazırlıkları ve arzusu görül­
müyordu.
Hükümet etmek daima zordur. Fakat monarşi için o za­
man başka vakitlere nisbetle bu zorluk daha fazla değüdi.
Yalandan bakılacak olursa, vaziyet dahilden ziyade hariçte
FRANSA TARİHİ 281

muğlâktı. On beşinci Louis Kırallığa Lorraine ve Korsikayı


ilâve etmişti. Fakat iki Yedi Sene harbi meselenin gittikçe
daha az basit olduğunu göstermişti Avrupa kıtasında bize
on yedinci asrm miras bırakmış olduğu fevaidi muhafaza et­
mek, Almanyada altüst olmalara mâni olmak, Prusyamn
hısırcahından şüpheye düşmek lâzımdı. Bu sırada, Rusya-
mn ortaya çıkması ile Şark meselesi yeni bir manzara alıyor­
du. Türkiye paTça parça olmak tehlikesine maruzdu. Elzem
bir müttefikimiz olan Lehistan mahvolmak tehlikesindeydi
(ilk paylaşma 1772 dedir). Bundan başka müstemlekelerden
ve denizden, büyük Avrupa kavimlerinin aradıkları yeni
terzi inbisatlardan vazgeçmek istemezsek, Okyanusları ve
denizi İngiltereye bırakmayı arzu etmiyorsak Paris muahe-
denamesinin o pek vahim neticelerini silmeli idik. Bahrî me­
seleler ve müstemleke meseleleri. Almanya meselesi. Şark
meselesi: İşte On cltmcı Louis devrini işgal edecek işler. Ta
başlangıçta yapılmış bir vahim hata neticesinde Parlemen­
tolann tekrar toplattinlma3i 1783 faciasını tevlid edecekti.
ON b e şin c i BAB

Louis XVI ve inkılâbın doğuşu

On altıncı Louis, yirmi yaşında iken, kıral olduğu zaman,


yalmz Fransamn haline değil, bütün Avrupanın haline bak­
mak lâzımdır. Bu pek meşum bir Avrupa idi. Büyük «et yi­
yici» mahlûklar devri idi. Prusya kıralı Frederic üe esasen
bir Alman olan Rusya imparatoriçesi Catherine Lehistam
taksime başlamışlar ve Avusturyayı da kendilerine teşrik
etmişlerdi. Fütuhatını hazm ile meşgul olan İngütere yalmz
ticaretin menfaatlerini ve ticarete karşı bahri üstünlüğünü
temin etmeyi düşünüyordu. İşte Fransızların büyük kısmı be­
şeriyetin yenileşmesini ve bir saadet devri açılmasını hülya
ettikleri sırada dünya bu halde idi.
Mezheb ve mektebler arasındaki farklar Fransada tema­
yüllerde ve hülyalarda müşterek bir zemin bulunmasına
mâni olmuyorlardı. Her devirde böyledir. Genç Kıral da dev­
rin fikirlerine bir dereceye kadar iştirak etmemiş olsaydı
devrinin adamı olmazdı. Eğer Fenelon'un şakirdi duc de
Bourgogne On dördüncü Louis'nin yerine tahta geçse acaba
ne olurdu? diye düşünenler çok olmuştur. İhtimalki ne ola­
cağı On altıncı Louis devrinde görüldü. Telemaque'm müb-
hem surette ifade ettiği telâkkiler on yedinci asnn son sene­
lerinde anane ruhu ile ıslahat ruhunun bir halitası gibi gö­
rünmüşlerdir. Regence o asaletten mürekkeb şûraları ile bir
müddet bu telâkküeri tatbik etmişti. Kral ailesinde bu telâk­
kiler kalmıştı. On beşinci Louis'nin oğlu faziletkâr veliahd
bunlara merbut idi. On altıncı Louis bu hatıralara göre ter­
biye görmüştü. Tahta çıkışından biraz sonra kendi elüe
şöyle yazıyordu: «Büyükler, vüâyetlerdeki Muhtelif Sınıflar
Meclisleri, Parlementolar böyle sukut etmek için ne yaptı­
lar?». On altıncı Louis 1660 tanberi devam eden tekâmülü
bu cümle ile mahkûm etmiş bulunuyordu. Onun saltanat
devrinin ilk bakışta akıl ermez gibi görünen tedbirleri, me­
selâ harbiye nazın Segur'ün zabitlerin yalnız asilzadelerden
terekküb etmeleri hakkındaki fikri, hep buradan üham almış­
lardır. Bir baba otoritesi üe hareket eden ve eski hukuka,
hürriyetlere, muafiyet ve garantüere. üç smıfa ve büyük he­
yetlere hürmet gösteren monarşi vasıtasile menfaati umumi-
yenin temini, monarşinin, tasavvur edildiği tarzda, eski ana­
yasaya avdeti: bu bir prensip olmaktan ziyade bir temayül­
den ibaretti ve - din meselesi müstesna olmak üzere, - bazı
filozoflann temayülü ile aym şey gibi görünmekete idi. Fa­
kat hakikatte ona zıd bulunuyordu. Çünkü filozoflar nazann-
da terakki maziyi ilga etmekle, yeknasak kanunlar yapmak­
la, hasılı, ananeye en bigâne adamlar olan Frederic'in, Cat-
herine'in. ikinci loseph'inki gibi Choiseul ile Maupeou'nun
düşündükleri gibi bir «münevver isübdad» ile fiile çıkacaktı.
On beşinci Louis devrinde, en büyük mesele Parlemen­
tolar meselesi idi. Choiseul onlarla birlikte, Maupeou onlar
olmadan hükümeti idare etmişlerdi. Maupeou'nun hükümet
darbesi - hattâ buna inkılâbı bile diyorlardı - 1774 te henüz
pek yeni iken fikirler mütehalif bulunuyordu. Fakat Parle-
mentolarm ilgası mütehakkimane bir hareket idi. On altıncı
Louis, bütün saltanat devrinin gösterdiği veçhüe, otorite ru­
huna ve otorite meyline malik değildi. Yeni Kıral büyük ba­
basını haksız buldu. Michelet diyor ki: »Parlementonıın da
kırallık kadar bir hakkı olduğunu, On beşinci Louis'nin ona
dokunmakla tehlikeli, ihtilâlkârane bir hareket yaptığım dü­
şündü. Parlementoyu iade etmek monarşi binasmda bizzat
Kiralın açüğı bir gediği tamir etmekti. Turgot boş yere uğ­
284 FRANSA TARİHİ

raştı, itirazlara kalktı. Parlemento, gittiği gibi, şikâyetçi ve


mağrur, geri geldi (1774 teşrinisani) ve en faydalı ıslahatla­
ra mukavemet gösterdi».
işte, anane mektebi için, Parlementolann ilgası monar­
şinin bozulması demekti. Çünkü hâkimler heyetinin istiklâli
Kıralhğm eski kanunlarından biri idi. Fakat Muhtelif Sınıflar
Meclisine müracaat da yine böyle esaslı bir kanundu. Bir bu­
çuk asırdan ziyade bir müddet, monarşi Muhtelif Sınıflar Mecli­
sini toplamıyordu. Çünkü bu meclisler daima bir kargaşalık­
lara vesile teşkil etmişlerdi. Parlementolann istiklâli de aza­
lanımı muhalefeti Fronde hareketi kadar tehlikeÜ bir hal
aldığı ve hükümeti felce uğrattığı için ilga edilmişti. Taht ile
Parlemento arasında tahaddi’sü gecikmiyecek olan niza
Muhtelif Sınıflar Meclisine müracaatı zaruri bir hale soka­
caktı. O sırada bunu farketmedilerse de, âşikârdır ki On al­
tıncı Louis'nin içinden düşündüğü gibi ananeye avdet mo­
narşiyi On dördüncü ve On beşinci Louis'ler zamanında
kurtulmak istediği zorluklara tekrar düşürecekti. Bu fikir On
altıncı Louis'nin zihninde bir ıslahat programı ile de mütera-
fık bulunuyordu. Fakat bu ıslahatı fiile çıkarmak vasıtalan
yoktu.
Bu siyasî zorluklar iki Yedi Sene harbi yüzünden doğmuş
malî zorluklar yüzünden bir kat daha artıyorlardı. Bunlar an­
cak Maupeou usulüne devam edilseydi hallolunabilirlerdi.
Fransamn artan düşman kuvvetleri yüzünden haricî politi­
kada uhdesine düş^n vazifeler mevcud zorlukları bütün bü­
tün çoğalttılar. Buna boş hayaller ve edebiyat ile beslenen
halkın haleti ruhiyesi, her şeyi değiştirmek istiyen yahut bir
şey değiştirme ihtiyacını müphem surette biîâistisna temen-
menni eden bir sosyetenin haleti ruhiyesi ilâve edilsin.
Ta hükümdarda bile otorite fikrinin zayıflaması buna ilâve
edilsin; işte o zaman yaklaşmakta olan inkılâbın unsurlarını
görmüş oluruz. İnkılâbın Parlementolar iade edildikten on
beş sene sonra ve Muhtelif Sınıflar Meclisi toplandığı gün
ortaya çıkmış olduğunu teslime tarih mecburdur.
Sainte-Beuve pek doğra olarak diyor ki: «On altıncı Louis
bir tahtm üzerinde tehlikeye maruz kalmış iyi bir adamdı ve
tahtında kendisini emniyet altında hissetmiyordu. Natamam,
devam edilmemiş, daima yan yolda bırakılmış bir takım
teşebbüslerle halkın galeyanım tahrik etmekten ve artırmak­
tan başka bir şey yapmadı. Çünkü «nef ve hayır, bir hülya
halinde kalmamak için, teşkilât altına alınmak lâzımdır. Bu
teşkilât da bir başa yahut hükümdara muhtaçtır... On altıncı
Louis'nin fırsat bulduğu on beş s*ne zarfında giriştiği tec­
rübelerde ve etrafı yoklamalarda bu baş daimi surette eksik
kaldı. Halka karşı beslediği samimî muhabbetin sevkile ken­
disine yardımcı ve mesai oriağı olarak bulduğu şahsiyet­
lerin en iyilerinde bile şüphesiz ki bir takım prensipler ve
bilgiler vardı. Fakat asnn esas insan fıtratına karşı müfrit
bir itimaddan ibaret olan batıl fikirlerine de pek fazla iştirak
ediyorlardı».
«Pratik ve ihtiyatlı» bir kıral lâzımdı. Halbuki On altıncı
Louis'de müphem bir takım fikirlerle iyi niyetlerden başka
bir şey yoktu. İlk kabinesi şimdi «büyük kabine» dediğimiz
cinsten bir heyet oldu. Salâhiyet sahibi, çalışkan, afif, çoğu
halk tarafından sevilmiş kimselerden terekküb ediyordu.
Genç Kual kendi hissiyatına, kendi tercihlerine bile ehem­
miyet vermemişti Çünkü matbuat müdürü iken filozofları
himave etmiş olmakla meşhur Malesherbes'i bile nezarete
getirmişti. Maurepas çok tecrübeli bir devlet adamı idi. Ad­
liye nezaretinde Miromesnil, harbiye nezaretinde en iyi dip­
lomatımız Vergennes ve daha sonra Saint - Germen vardı ve
bilhassa Turgot. meşhur Turgot vardı ki Voltaire ağhyarak
onun ellerini öpmüştü. Bu heyeti vekile içinde en çok ümid
veren simalar görülüyordu.
Halbuki bu kabine muvaffak olamadı. Turgot'nun ısla­
hatı Fransayı bir inkılâbdan kurtarır mıydı? Burasını kestir­
286 FRANSA TARİHİ

mek zordur. Parlementoda bir realizm hissesi ile bir hayal his­
sesi vardı. Bunlar o sırada rağbet bulmuş fikirlerden mülhem
olmuşlardır. Halefleri onlan takib ettiler. Soma inkılâb mec­
lisleri de aynı esaslan ele aldılar. Fakat Turgot'yu intihab
etmekle de On altmcı Louis'nin mantıksızlığı kendisini gös­
teriyordu. Turgot kendisini bir «intendant» olarak tanıtmıştı.
«İntendant» 1ar ise doğrudan doğruya hükümdarlık maka­
mına tâbi olan yerlerde «yukarıdan gelecek» bir terakki fik­
rini temsil ederlerdi. Onlann ruhu Kiralın ihya ettiği Parle­
mentolar ruhunun zıddı idi. Yeni saltanat devrinde işte böy­
le bir tezad mevcud idi.
Her halde, Turgot programım tatbik için kâfi vakit bu­
lamadı. Limousin, «intendant» lığında bir takım neticeler
elde ederek bu yüzden şöhret kazandı ise resmi mevkiinde
on üç sene kalmış olmasıdır. Halbuki nezarette ancak iki
sene kaldı. Bu yalnız pek melhuz olan bir takım muhalefet­
lere maruz bulunmasından ileri gelmemiştir. Turgot bir ta­
kım menfaatleri ihlâl etmeden, bir takım mukavemetlere ma­
ruz kalmadan süüstimaleri ortadan kaldıramazdı. Bu mu­
kavemetler içinde en birincisi Parlementodan geliyordu.
Parlemento, eski muhalif vaziyetini tekrar takınmamak vâ-
dile, mevküne gelir gelmez o garib hem mürteciane hem
muterizane ruhunu tekrar göstermeğe başlamıştı. Turgot'nun
mâliyeyi düzeltmek plânı yeni değildi. Kendisinden evvel
gelen umumî «controleur» lerin hizmeti de unutulmadı. Her
zaman mevzubahsolan şey tasanuf ve iktisada riayetti;
vergileri mükellefler arasında daha iyi surette taksim et­
mek, istisnalan ve imtiyazlan kaldırmaktı. Bu tasavvurlar
daima aym fırtınalan kopanyorlardı. Diğer taraftan, Turgot
millî servetin temeli ziraat olduğuna, Sully gibi kani bulun­
duğu için, onu muhtelif suretlerle teşvike çalışıyor ve aynı
zamanda buğday ticaretini hür bırakarak kıtlık felâketine ça­
re bulmak istiyordu. Burada yalmz menfaatlerle değil mev­
cud batıl fikirlerle de çarpıştı. O namuslu adam Kıralhğın
m * * * " ’ : p , 1
FRANSA TARİHİ 287

hububatını harice çıkarmakla itham edildi. Nasıl ki On be­


şinci Louis de kıtlık misakı yapmakla itham edilmişti. Tur­
got o hürriyet programile başka imtiyazlara, esnaf loncaları
imtiyazlarına da dokunuyordu ve bu da ticaret erbabını pek
kızdırıyordu. Ziraate karşı teveccühü sanayiin ve maliye
âleminin infialini tevlid etmişti. Michelet diyor ki: «Senyör-
ler ve bakkallar Turgot'nun aleyhinde bulundular». Buna
bankerleri de ilâve etmelidir. Onlann fikirlerine tercüman
olan adam Genevreli Necker idi. Bu da Law gibi bir ecnebi
idi. Onda da harikalı ve menhus bir ilâç vardı: istikraz, kre­
diye hududsuz surette müracaat.
Turgot'nun sarayda ve memlekette celbettiği husumet­
ler ıslahata kalkan her maliye nazınmn karşılaşacağı düş­
manlıklardı. Şüphesiz ki düşmesinde bunlcmn da hissesi
oldu. Fakat sukutunun asıl sebebi başka bir mahiyette idi.
Turgot programını tatbik etmek için sulha mühtaçtı. İlk atı­
lacak top iflâs işareti olacağını söylüyordu. Fakat hariciye
nazın buna ne cevab veriyordu? 1776 da mühim bir vukuat
zuhur etmişti: Şimalî Amerikadaki İngiliz müstemlekeleri
isyan etmişlerdi. Bu, Fransa için Paris muahedenamesinin
neticelerini silmek, azad olmak ve Avrupayı »deniz müste-
bidlerinden» azad etmek için bü sebebdi. Böyle bir fırsat
kaybedilebilir miydi? Bu noktada Fransız hükümetinde görü­
len fikir ihtilâfı tarihçiler arasında da tercih ettikleri noktai
nazara göre mevcuddur. Maliye müverrihleri bu harbin
menhus olduğuna hükmediyorlar. Çünkü bir buçuk, iki mil­
yar kadar masrafı intaç etmiştir ve Turgot'nun haber verdiği
gibi, iflâsı çabuklaştırmıştır. Siyasi müverrihler ise elde edi­
lecek neticenin böyle bir ihtimali göze almağa değeri oldu­
ğunu söylüyordu. Vergennes da bu fikirde idi ve onun fikri
galebe çaldığı içindir ki Turgot çekilmeyi tercih etti.
Burada, çok geçmeden monarşiyi yıkacak harici zorluk­
larla siyasi ve mali zorluklann birleştikleri noktada bulunu­
yoruz. Âdeta marazı bir vasfı haiz olan bir haleti ruhiyenin
288 FRANSA TARİHİ

memlekette inkişaf ettiğini görmüştük: Michelet insan muci­


zelerine, terakki mucizelerine imam kuvvetlendiren Mesmer'-
in mantyatizmasma ve balonların icadına büyük bir ehemmi­
yet atfetmekte haklıdır. Diğer taraftan, hükümetin enerjisi
azaldığım da görmüştük. Kendisini Muhtelif Sınıflar Meclisi­
ni toplamaya sevkedecek yani infilâka sebebiyet verecek
yolu kendisinin tuttuğunu da görmüştük. Fransamn menfaat­
lerini tehlikeye atmadan ve çaresi bulunmaz bir sönük va­
ziyete düşmeğe tevekkül göstermeden atılmamazlık edemi-
yeceği Amerika harbi inkılâbı ortaya fırlatan sadmeyi vü­
cuda getirdi (Bugün Britanya imparatorluğu Birleşik - Dev­
letleri de ihtiva etseydi vaziyet ne olurdu, bir düşünülsün).
Derhal şurasını söyliyelim ki. kendisi bir ecnebi olduğu
içn, gösteriş kabilinden bir adamın teşkil ettiği perde arka­
sında mâliyenin başına getirilen Necker İngilizlere karşı
açılacak harbe para temin etmek çaresini buldu. Fakat ne
pahaya! Hazine için müthiş surette zararlı oln istikraz ted­
birleri ile haleflerine öyle ağır bir yük miras bıraktı ki bunun
mahzurlarım onlar çekmişlerdir. Burada, büyük bir tercih
zorluğu vardı: Calonne ile Brienne'i Necker'in hatıralarından
dolayı muaheze etmek muhik değilse harb için para bul­
makla mükellef Necker'i kimsenin itirazına meydan verme­
yen, kolay fakat biraz soma mâliyemizi yıkacak tedbirlerle
para bulduğundan dolayı itham etmek haklı olabilir mi?
Halkın Amerika istiklâl davasına karşı gösterdiği mer-
butiyet, Necker'e çıkardığı istikraz kâğidlanna müşteri temin
etmek ve Vergennes'e projelerini fiile çıkarmak imkânım
verdi. Amerika ingiltereye karşı isyan etmekle on sekizinci
asnn yapmış olduğu hürriyet fikrini tekrar etmiş oluyordu,
işin esası aranırsa pek de o kadar sâf bir adam olmayan
«Sâf Franklin» Parise gelerek memleketi lehinde propagan­
daya girişti, moda olan hassasiyete dokunmak yolunu bil­
di ve Jean - Jacques Rousseau'nun tasvir ettiği bir şahsiyet
gibi karşılandı. Bu şevk ve heyecan neticesindedir ki La
FRANSA TARİHİ 2 89

Fayette ile maiyetindeki gönüllüler Amerikaya gittiler. Hü­


kümet de buna göz kapadı. Biraz sonra, Fransa, bir çok nak­
dî muavenet ile birlikte, Amerikaya Rochambeau'nun ku­
mandası altında muntazam asker yolladı. Bizim askeri ve
malî yardımımız olmasaydı Amerika âsilerinin ezilecekleri
muhakkaktı.
Yedi Sene harbinin tecrübelerinden çıkan dersler boşa
gitmiş değildi. Vergennes pekâlâ biliyordu ki İngiltere ile mü-
tefevvik bir surette mücadele etmek için Fransa Avrupa kıta­
sında meşgul olmamak lâzımdı. Avusturya ile ittifak taraf­
tan olan Vergennes bu politikanın bir âleti haline gelmeyi
ve o ittifakın hakikî hedefinden yani Vestfalya muahed esile
vücuda gelen muvazeneyi Almanyada Prusya aleyhinde
idame etmekten uzaklaştırmayı istemiyordu. İmparator ikin­
ci loseph parlak ve endişnak bir müfekkire sahibi idi. Fre-
deric'in muvaffakiyetleri onun uykusunu kaçınyordu. Fransa
ile İngiltere arasındaki nizam Avrupa kıtasında kendi hırsı-
cahlarma müsaid bir harb ile müterafık olacağım zannetti.
Vergennes onu hakikat sahasına getirmekte gecikmedi:
Avusturya da. Prusya gibi, Almanyada bizim zararımıza
bir karışıklık sebebi teşkil etmemek iktiza ediyordu. Bavyera
müntehibi vefat edince, ikinci loseph onun arazisini zapta
kalktığı vakit, Fransa, Cermen imparatorluğu üzerindeki ga­
ranti hakkına istinaden, müdahale etti ve Teschen mukave-
lesile (1779) Avusturya ile Prutyaya hakemliğini kabul ettirdi.
Onlar hemen kavgaya tutuşmak üzere idiler. On altıncı Lou­
is ile Vergennes, Avusturya ittifakını bozmadan, Prusya ta­
rafını iltizam etmeden, Almanyada Richelieu'niin ananesi
üzerine müesses olan politikamızın hakikî ruhu dahilinde,
bir kara harbine atılıp da deniz harbinden vazgeçmemişler­
di. Çünkü Ingilterenin ancak bir deniz harbi ile mağlûb edi­
leceği sabit olmuştu. Avrupada sulhun muhafaza edilmesi
başka bir fayda da temin etti. İngiltere müttefiksiz kaldığı
gibi onun hırs ve tamaı ile tehdid edilen, bahrî istibdadın-
19
290 FRANSA TARİHİ

dem bıkan kavimler, meselâ Ispanya ile Felemenk, bizim


tarafımıza geçtiler. Diğerleri de, Rusyamn teşebbüsü üzerine,
bir bitaraflar «Ligue» i vücuda getirmişlerdi. Bunlar silâhlan­
mış idiler. Ingilizlere seyriseferlerinin serbe3tısini zorla ka­
bul ettirmeğe azmetmiş bulunuyorlardı.
Akılâne bir siyaset neticesi olan bu vaziyet can çekiş­
mekte olan monarşiye Paris muahedenamesinin intikamım
almak imkânını verdi. Amerika istiklâli harbi hakikatte
Ingiliz - Fransız rakabetinin bir faslından başka bir şey de­
ğildi İngiltere bizi denizde mağlûb etmek fikrinden vazgeç­
tiği gün âsüeri mağlûb etmek fikrinden vazgeçmiş oluyordu
(zaten onlar bizi beklemeksizin İngilizlerle müzakereye giriş­
mişlerdi). Donanmamızın tekrar inşası ve takviyesi boşa git­
memişti. Malolduğu para ziyan olmuş değildi. İngütereye as­
ker çıkarma teşebbüsü, sonraki Napoleon'un teşebbüsü gibi,
akim kalmışsa da Atlantik Okyanusundan Hind Okyanu­
suna varıncaya kadar, her tarafta, bizim filolarımız İngiliz-
leri muvaffakiyetsiz bir mevkide bırakmışlardı. Bailli de Suf-
fren en büyük bir denizcimiz sıfatile meşhur oldu. İngiltere
artık denizlere hiç rakipsiz hâkim değildi. Amerika ziyamı
telâfi için Ispanyol ve Felemenk müstemlekelerini ele geçir­
meye göz dikmişti. Bundan vazgeçmeğe mecbur oldu.
Cebelitankı elinden bırakmadıysa da Minorkayı İspanyaya
geri verdi. Biz de, Versay muahedesiie (1783), Dunkerque'i
Utrecht muahedenamesinden kalma esaretlerden kurtanyor-
duk, Senegal'i tekrar elde ediyorduk. Bu olmasaydı bugün­
kü Afrika imparatorluğumuz mevcud olamazdı. Uzak Şarkta
tekrar yerine gelen prestijimiz Annam'a girmemize ve Hin­
di Çinide yerleşmeye başlamamıza imkân veriyordu. Bir
gün bu Hindi Çini bizim için Hindistanm yerine kaim ola­
caktı. Bu hiç ihmal edilmemesi lâzım bir derstir: Biz müstem­
lekelerimizi denizde kaybetmiştik. Bu ziyaı telâfiye de yine
denizde başlıyorduk.
Versay muahedenamesinin kusuru galibsiz mağlûbsuz
FRANSA TARİHİ 2 91

bir nevi sulh olmasıydı. Bu maddede bizim İngiltereye karşı


dayanabileceğimizi isbat ediyordu. 1783 uzlaşması bir netice
ise de sağlam değildi. Ya Fransa ya Ingilterenin bahri bir
gayret ve himmeti üe muvazene bozulabilirdi. İngiltere bi­
zim böyle bir gayretimizden korkuyordu ve kendisi gayret
sarfına hazırlanıyordu. İhtiyatlı ve itidal taraftan Vergennes
mükteseb vaziyeti takviye etmek istedi. İngiltere ile Fransa-
n:n rakabeti ona bir felâket gibi görünüyordu. Milletler ara­
sındaki imtizaçsızlığın batıl bir fikirden ibaret olduğunu söy­
lüyordu. 1786 da, Muhtelif Sınıflar Meclisinin monarşi aley­
hindeki şikâyetlerinden birini teşkil edecek olan bir ticaret
muahedesile (Fransayı İngiliz emtiası ile doldurduğundan
şikâyet ediliyordu). On altıncı Louis hükümeti mübadele ile,
Manşm iki tarafında her gün artan bir refaha iştirak ile iki
memleketi barıştırmak ve birleştirmek istedi, inkılâba kadar
tahaddüs eden bütün meselelerde (meselâ. Felemenkte, dos­
tumuz cumhuriyetçilerin Prusya ve Ingilterenin teşvikile
«organiste* 1er tarafından iskat edilmelerinde) Fransa ne­
ticesi bir harbe çıkabilecek şekillerden içtinab etmişti, işleri
k*^ndi haline bırakmıştı. Fransa kendi arzusile «İtilâf ve sulh
taarftan* oldu. Maamafih, İngütere bizim terakkilerimizi
hasedle takib ediyordu. O, denizi bizimle paylaşmağa razı
olamıyordu. Sanayii, nüfusu inkişaf ettikçe, ticaretine daha
ç*k bağlı ve tâbi bir hale geldikçe, bizim rakabetimizden o
kadar cok korkuyordu. İngiliz kavminin ruhunun derinlikle-
rirden yükselen fikre göre, 1783 tarihindeki galibsiz mağ-
tebsuz sulh Fransanın yeni doğmakta olan bahri satvetini
durdurmak lüzumunu meydana çıkarmıştı. Vergennes'in
niheyt çekmek ümidini beslemiş olduğu o bir asırlık rakabet
biraz sonra yeni bir tecavüz üe patlak verecekti ve bu defa
İngilizler mücadeleye ta sonuna kadar devam etmeğe azimli
davranacaklardı. Fransız inkılâbının İngilizler için Amerika
harbinin Fransaya ifa ettiği hizmetin yerini tutmuş olduğu
292 FRANSA TARİHİ

işte anlaşılıyor. Fransız inkılâbı onlann siyasetlerinin bir


unsuru, bir fırsat ve bir vasıta oldu.
On altıncı Louis hükümetinin sulha bağlı olmak için
bir çok sebebleri vardı. O, Yedi Sene harbinin menhus ne­
ticelerini silebilmekten pek bahtiyar olduğu için, bununla
iktifa etmek, mükteseb neticeleri tehlikeye sokmamak isti­
yordu ve Fransamn bundan dolayı minnettar kalacağı hül­
yasına düşüyordu. Bir de, Avrupanm hah iyi değildL Rus-
yamn terakkisile meydana çıkmış olan Şark meselesi Fran-
sanın iki taraftarım, siyasi müttefikimiz olan Lehistan ile
Osmanh imparatorluğunu tehlikeye düşürüyordu. Osmanh
imparatorluğunda iki yüz elli senedenberi toplanmış mad­
di ve manevî menfaatlerimiz pek büyük bir yekûna yükse­
liyordu. Aynı zamanda hem Türkiyenin tamamiyeti hem
ilk bir mukasemeden zarar görmüş olan Lehistamn istiklâlini
himaye etmek; imparatoru Viyanava ve Berline Türk ve
Leh ganimetlerinden hisseler veren Rusya imparatoriçesi
Catherine'in igvaatma kapılmaktan manetmek için Avus­
turya ittifakından istifade eylemek: hasılı Avrupayı neticesi
Fransayı ihraz etmiş olduğu mevkiden, Richelieu ve On dör­
düncü Louis zamanında iktisab ettiği yüksek ve emin vazi-
ye’ten düşürmekten ibaret olacak bir altüst olma hadisesin­
den masun bir haie sokmak: işie Fransız monarşisinin son
meşgaleleri bunlar olmuştur. Diğer monarşilerin suktutu
haber alınca ne kadar ferah duyduklan tahmin edüebilir.
Çünkü Fransız monarşisi Avrupada asayişi muhafaza eden
ve büyük tecavüzlere mâni olan bir jandarma idi.
Başka bir sebeb daha hükümeti ihtiyata mecbur bırakı­
yordu: Amerika harbinin masraflan yüzünden mühim su-
rette vehamet kesbetmiş olan ve hükümeti olduğu kadar hal­
kı da pek ziyade endişeye düşüren para meselesi. Bütün bu
vakıaların heyeti mecmuası ve birbirlerine zincirlenmeleri
inkılâbın ne suretle vukua geldiğini bize izah eder.
Gözümüzün önünde duran misallere ve mazinin bir çok
FRANSA TARİHİ 293

şeylerini tekrar yaşamalarına imkân veren harb senelerinin


ve harbden somaki senelerin tecrübesine bakarak bugün
anlıyoruz ki fena bir malî vaziyet iktisadi bir refah ve saadet
ile bir arada bulunabüir. On altıncı Louis zamanında refah
ve saadetin gayet ziyadeliğinde bütün şahadetler müttefik­
tirler. Hiçbir zaman ticaret bu kadar parlamamıştı ve bur­
juvazi daha zengin olmamıştı. Memlekette pek çok para var­
dı. Açık ne kadar mühim olursa olsun, vergiler daha iyi ve­
rimli haîe sokulunca kapatılabiliyordu. Maatteessüf. ıslahat­
çı nazırlar, eski mukavemetlerle karşılaşıyorlardı. Bunlar
yalnız imtiyazlılardan gelen muhalefetler değüdi. Bütün mü­
kellefler itiraz ediyorlardı. Kendilerinin salâhiyettar hâmile-
ri de Parlemento idi. Necker'in o harika kabilinden şöhreti
vergiye değil istikraza müracaat etmesinden ileri gelmiştir.
Hapı yaldızlamak, o meşhur Compte rendu'sünde olduğu
gibi, büdceyi gayet müsait fakat gayet yanlış bir manzara
altında arzetmekte mahirdi. Hakikati süslemekle mühim ser­
mayeler çekmekte zorluk duymadı. Bundan iki netice çıktı:
esîıam hâmilleri gayet çoğaldılar ve artık bir iflâs miktar:
büyük bir kütleye zarar verecek ve onlan gaynmemnun bı­
rakacaktı. Diğer taraftan, Necker yeni vergi ihdasından s o t -
fmazar edilebileceği zehabını tevlid etmekle bütün mükellef­
lerin ve bilhassa rühban heyetinin teveccühünü kazandı.
Çünkü ihtiyaç hissedilince rühbanm kesesine müracaat olu­
nuyordu. Fakat, bu suretle Fransızların bütün sınıflarım ver­
giye karşı daha serkeş bir hale soktu.
Necker 1781 de, yani harbin hitamından iki sene evvel,
dahilî bir siyaset meselesi münasebetile düşmüştü. İstikraz
kâfi gelmiyordu. Bir malî ıslahat sayesinde menabi bulmak
icap ediyordu. Parlementolar mümanaat ettikçe hiçbir ısla­
hata imkân yoktu. Bunun içindir ki Necker bütün vilâyet­
lerde. rejimleri ve hukuklan ne olursa olsun. Vüâyet Mec­
lisleri ihdas etmeğe kalkmıştı. Parlementolann ve «inten-
dont* larm iktidar ve salâhiyetleri kısmen bu meclislere
294 FRANSA TARİHİ

inakal edecekti. Necker'in «Parlementolan hâkimliğin şeref-


li ve sakin vazifelerine bağlayarak idarenin büyük mevzu­
larını onlann gözlerinden uzaklaştırmak» istediği malûm
olunca, Parlemento azalan onun aleyhine döndüler. Hasılı,
Necker dolambaçlı yoldan Maupeou'nün mesleğine dönü­
yordu. On altmcı Louis Turgot'dan ayrıldıktan sonra, Nec-
ker'den de aynlmayı hiç isetmemekle beraber, Maurepas’-
rnn sözlerini dinledi. O bu yeni ihtilâfın tehlikesini On altın­
cı Louis'ye izah etmişti. Parlementolan ihya ettikten sonra
yeniden tezlil veya seddetmenin mantıksızlığım da aynca
göstermişti.
Bu zorluklardan ve tezadlardan çıkmak zordu. On aitm-
cı louis kendi prensiplerinin esiri bir hale gelmeğe ve fasid
bir daire içinde dönmeğe başlıyordu. Necker o gösterişleri
ve hünerleri arasında bir çok büyük delikleri gizlemeğe mu-
vafiak olmuştu. Halefi, Joly de Fleury hakikati meydana koy­
du: açığı ona isnad ettüer. O da hesabi an tanzimde intiza­
mı tesis için ihdas etmiş olduğu maliye şûrası ile birlikte
sukut etti. Ondan sonra, Kıral meslekten bir idarecinin, na­
muslu bir adamın bu vazifeyi ifa edebileceğine ihtimal ver­
di: Lefevre d'Ormesson sarih ve açık tedbirler aldı. Bunla-
nn ise krediye bü darbe indirmekten ve bir paniğe sebeb ol­
maktan başka bü neticeleri görülmedi. İki sene içinde iki
nazır yıpranmıştı. Mahü bü adam meydana çıktı: Bu Ca-
lonne idi.
Calonne meşhur kalmıştır. Çünkü, ona eski rejimin me­
zar kazıcısı nazarile bakılmıştır. Figaro'su müthiş bir şöhret
kazanan Beaumarchais'nin meşhur sözü onun ismine mer­
but kalmıştır: «bü hesabcı lâzımdı, halbuki onu bir dansör
ele geçüdi». Zamanımızda Calonne hemen hemen tamamen
beraet ettirmiştir. Her halde, niyetleri anlaşıldı. Bu, mahü,
cazibeli bü adamdı. En zor vaziyetleri halletmek için zihni­
nin kabiliyet ve kudretlerine güveniyordu. Hâzinenin boş­
luğu karşısında, gayet nikbin görünmeyi meslek edindi.
FRANSA TARİHİ 295

Halbuki içinde bu nikbinlik yoktu. İnsan fıtratını bildiği ci­


hetle. selefleri gibi aynı zorluklara çarpmamak için, sevimli
ve taıizsiz bir tasarruf ve iktısad yolu tutmak lâzım geldiğini
düşünmüştü. Nüfuzlu adamlara hoş gelecek surette, tam ye­
rine masruf cömerdliklerin şikâyetleri ortadan kaldıracağım
ve ıslahata imkân temin edeceğini ümid eyliyordu. Aynı za­
manda ,bir kaç milyonu feda pahasına, zenginlik zehabım
verecek, krediyi tekrar düzeltecek, vakit kazanacak idi. Fran­
samn servet menbalan pek büyük olduğu için, bir kaç sene
içinde Devlet müşkülâttan sıyrılabilirdi. İşte Calonne'un is­
rafları denilen şeylerin sim. Bu israflar Necker'in usulüne
oldukça yakın bir usul icabı idiler. Sarayın o «boğaz mas­
rafı» pek mübalâğa edildiği sabittir. Vakıa o masraflar göze
çarpıyordu. Fakat, Calonne'un israfları, Knaliçe ve Ki­
ralın kardeşleri için müsaade ettiği masraflar Turgot'nun da
müsaade ettiklerinden fazla değildi. Malî tarihimizin en so­
nuncu ve en bitarafane bir müdekkiki diyor ki: «onun saray
mensublanna karşı gösterdiği hüsnü muameleyimaliyemizi
tahrib eden en esaslı sebeb telâkki etmek hakikat hududunu
tecavüz etmektir *. Hasıh Calonne yegâne çare diye telâkki
ettiği vakit kazanmayı temin için gözlere toz serpiyor ve
gayrimemnunlann ağızlarına da bir kaç lokma atıyordu.
Fakat o da Ötekiler gibi Parlementolann husumetine ma­
ruz kaldı. Mali ıslahat karşısında Parlementonun rolü ta­
mamen menü kalmıştır. Tasarruf ve iktisad tavsiyesinde
pek ateşli olan Parlementolar prensip itibarile vergilerin,
istikrazların ve ıslahatın aleyhinde bulundular. Her şeyin
engeli orada idi. Binaenaleyh, biraz evvel işaret ettiğimiz
nokta yine ve daha kuvvetli surette iddia edilebilir: On al­
tıncı Louis Parlementolan ihya etmekle Devletin gençleş­
mesine mâni olmuştur. Bu ancak Devletin otoriteye dayana­
rak kendiliğinden yapması sayesinde kargaşalık çıkmadan
temin edilebilirdi. On altıncı Louis ceddi Bourgogne dukası­
nın fikirlerine sadakati hasebile inkılâba sebeb olmuştur.
2 96 FRANSA TARİHİ

Filhakika, On beşinci Louis devrinde Choiseul Parle-


mentolan okşamış, Maupeou onlan ezmiş ise bu, taht ile bu
müstakil heyetler arasında halledilmez bir niza çıkıp ta Muh­
telif Sınıflar Meclisinin hakemliğine müracaata mecbur kal­
mamak içindi. Kırallık 1771 hükümet darbesine riayet et­
mek yahut millî temsüe istinad eylemek mecburiyetinde
idi. Hükümet darbesi şıkkına muanz bulunan On alüncı
Louis ikinci şıkkı kabule mayletti. Yirmi beş senedenberi
böyle iki şık karşısında kalmaktan kurtulmak kabil olama-
mışü. Calonne Parlamentolarla iki sene cidal ettikten sonra.
Kirala bir eşraf meclisi toplamak fikrini telkin ettiği zaman
Kiralın düşüncesini doğru bir surette tefsir etmiş oluyordu.
Fenelon'un tasavvur etmiş olduğu meşruti ve aristokratik
monarşide de böyle eşraf meclisi diye bir hükümet çarkı
mevcud idi.
Bu andan itibaren (şubat 1787) İnkılâb yürümeğe başla­
mış demekti. Calonne eşrafa ne getiriyordu? Necker'in ve
Turgot'nun fikirlerinden mürekkeb bir halita; her tarafta
müphem surette ileriye sürülen bir mütalâa. Son Müessisan
meclisi bu programın büyük bir kısmını kabul edecekti.
Calonne'u bir mürteci telâkki eimek kadar yanlış bir şey
olamaz. O mühim yahut halkça sevüir şahsiyetler arasın­
dan intihab edilmiş üç sınıf mümesillerine hitab eden bir
ıslahatçıdır. Yaptıkları iyiliklerle ve iyi fikirlere merbuti-
yetlerile meşhur büyük senyörler gibi. La Fayette de bu
şahsiyeüere dahildi. Kâtibliklerde Mirabeau ile Taleyrand
bulunuyorlar ve, hayata yeni atılıyorlardı. Calonne Parle-
mentonun reddettiği ıslahaü temin için bu meclisin muza-
haretini elde edeceği ümidinde idi. Kendi fıtri nikbinliği ile
bir kat daha artan devrinin nikbinliğine sürüklenerek umumi
menfaati ileri sürmekle istediğini istihsal edeceğini zannedi­
yordu. İstediği de yeni bir vergi sistemi idi ki bunu vilâyet
meclisleri ihdas ve kabul edeceklerdi ve «-haksız muafiyetle­
ri» kaldıracak^d’. Yani, Calonne imüyazlı kimselerin iyi
FRANSA TARİHİ 297

hislerine ve üçüncü sınıfın müsavatçılık temayüllerine müra­


caat ediyordu. Zihinler üzerinde daha kuvvetli bir tesir yap­
mak için, hakiki bir safderunlukla, hâzinenin müzayakasını
açıkça ortaya koydu. Eşraf, keselerini açacak yerde, bun­
dan istifade ederek, bütün kabahatleri onun üzerine yükle­
diler. Hatırası üzerinde bir yük teşkil eden kabiliyetsizlik
ve israf ithamları o tarihten kalmadır. O, mâliyemizi harab
etmiş olan sebeblerin heyeti mecmuasımn mesuliyetini yük­
lendi. Pezalet o dereceye vardı ki Kıral onu azletmeğe mec­
bur oldu. İlk meclis, iyice elenerek vücuda getirilmiş bu mec­
lis, başlangıç olmak üzere, Parlementolann nefretine uğra­
mış bir nazın devirmişti.
Başka b.:r şey yapmadı. Calonne'un yerine Lomenie de
Brienne, Choiseul'ün ve filozofların dostu, hattâ rivayete gö­
re, tamamen dinsiz biri, geldi ve onun projelerini ele aldı.
Eşraftan daha fazla bir şey istihsal edemedi- Onlar da hiçbir
şey vermemek noktasında gayet musir idiler. En müşkül va­
zifeyi sonraya talik için, vergüerin kökîü bir surette ıslahı
Umumî Meclisler tarafından, yahut La Fayette'in dediği gibi,
«bunlann daha iyisi tarafından», bir millet meclisi tarafından
tasvib edilmek lâzımgeldiği fikrini müdafaaya kalktılar. Ar­
tık dosdoğru bu millet meclisine doğru gidüiyordu.
1787 senesinin sonlan monarşi için bilhassa menhus bir
safha arzetmisse bu da On altıncı Louis'nin kendi kendisile
tezad haline girmesidir. İhya etmiş olduğu Palementolarla
açıktan açığa bir cidal'vaziyetine girdi. Yeni ihdas edilen
vergileri tescüden imtina, yeni vilâyet meclislerini tanımak­
tan imtina: her noktada hâkim mahkemeler söz dinlemez
görünüyorlardı. Onlar da, Kiralın kendilerini tekrar tesis
için istinad etmiş olduğu esaslı kanunlan, Kırallığm eski
ananelerini ileri sürüyorlardı: eski vilâyetler örf ve âdetle­
rine hürmet gösterilmesini, hâkimlerin istiklâllerini ve lâ-
yenazil olmalanm, «subside» lerin fvergilerin] Muhtelif Sı-
298 FRANSA TARİHİ

mfîar Meclisleri tarafından kabul edilmelerini istiyorlardı.


Bu muannidane muhalefet karşısında, Kiralın riyaseti al­
toda celseler akdetmek, Parlementolan nefye göndermek,
Parlemento azalannı tevkif eylemek tedbirlerine avdet icap
elti. Hükümet On beşinci Louis devrinin usullerine müraca­
at mecburiyetinde kalmakla beraber onlan aynı enerji ile
tatbik edemiyordu. Bu defa efkân umumiye kendisinin aley­
hinde idi. Artık muhtelif Sınıflar Meclisinin toplanması tale­
bi ile birleşmiş olan Parlementolann mukavemeti halk ta­
rafından tasvib ediliyordu. Milletin reyini almak fikri orta­
ya atılmıştı. Bu fikir hürriyet fikrile birlsşiyordu: münevver is-
tibdad mekteb telâkkisi, Choiseul ile Maupeou'ya müzaha-
ret etmiş olan mekteb ortadan kalkmıştı. Edebiyat tarafından
moda haline sokulan ve Amerika misali ile intişar eden
liberalizm onun yerine geçmişti.
Brienne, «âciz bir monsieur» yahut daha doğrusu gayri-
meş'ur bir adam, Parlemento azalanna karşı mücadelesinde
muvaffak olamadı. Parlementolar ananelere riayet istiyorlar­
dı. Brienne onlardan daha yukan çıkmağa kalktı, büyük ve
tam bir mahkeme istedi. Bunun Charlemagne değilse de her
halde ilk Capetien'lerde görülmüş ömek yzerine ««tekrar ih­
das»- edilmesi fikrinde idi. Eski âdet ve usullere düşkün Parle­
mento başlangıçta ifa ettği ehemmiyetsiz vazifeye avdet ede­
cekti. Hasılı Brienne hâkimlere bir oyun oynuyordu. Sun'i
bir şey olan sistemi yalnız bir netice verdi. Ne demek istiyor­
du? Kıral kendi şûralannda, halk kendi Sınıf Meclislerinde
mi? Demek ki artık mutavassıt kudretler olmayacaktı, doğ­
rudan doğruya millete müracaat edüecekti. İşte, daha âtiye
talik etmekle beraber, Brienne de Muhtelif Sınıflar Mecilsi
toplanacağım ilân ediyordu. Hükümet ile Parlemento eski
âdet ve ananelere müracaat oyununu oynamakla sedlerin
yıkumcGi saatini tacil ediyorladı. Bu oyun mühlik bir yara
açtı. Kıral ailesi bile nifaka düştü. Muhalefete aeçmiş olan
Orleans dükası yeni iradelerin mecburi imzası gününde On
FRANSA TARİHİ 299

altıncı Louis'yi kanunsuz hareket etmekle alenen itham et­


tiğinden dolayı Villers - Cotterets'ye nefyedıldi.
Hükümet etmek imkânsız hale geliyordu. Çünkü yolu
üzerinde maniaları çoğaltmış, adımlarından herbirinin önü­
ne bir tuzak koymuştu. Hem de öyle bir vakitte ki hiçbir ta-
ralia anık hüsnü niyet kalmamıştı. Esas aranırsa, en büyük
memnuniyetsizlik ve endişe mevzuu para meselesi idi. im­
tiyazlılar vergilerden korkuyorlardı. Kendilerinden bir «sub-
side» koparmak ümidile Brienne'm toplamış olduğu bir ra-
hibler meclisi kat'ı red cevabı verdi. Kolay bir bahane de
buldu. Fransız kavmine öyle keyfe göre vergi tahmil edilemi-
yeceğini beyan etti. Diğer taraftan. Devletin bir çok alacak-
lılan ve eskam hâmilleri telâş ve korku içinde kalıyorlardı.
Kimseye para vermiyorlardı. Rant sahibleri ise para almak
istiyorlardı. Herkes, ya vergiler ihdasından kurtulmak ya
düyunu um-jmiyenin tediyesi garanti altına alınmak için
Muhtelif Sınıflar Meclisinden yardım bekliyordu. Islanmak
korkusile kendilerini suya atan mahlûklar gibi. Bu sırada,
mevcud vergilerin tahsilâtı do yolunda vukua gelmiyordu.
Çünkü vilâyet meclislerinin yeni mekanizması henüz iyi iş­
lemiyordu. Hâzinenin varidat menbalan kurumuştu. Çünkü
itîmad mahvalmamışsa da her halde sarsüdığı için, istik­
razlara artık kimse rağbet etmiyorlardı, bankerler avans ver­
miyorlardı. Hükümet, bir kaç ay daha, her türlü aksi cere­
yanlara rağmen, cesurane mücadele etti. Islahattan vezgeç-
miyordu. Parlementodan daha liberal görünmekte sebat ede­
rek Parlemenioyu protestanlara bir ehliyeti hukukiye tanı­
mağa mecbur ediyordu. Her şey gayet yolunda gitmek şar-
tile, maliye işlerinde biraz intizam temini için beş senelik
bir sükûnet devresine ihtiyaç vardı. Fakat bu vâdeyi istihsal
edebilmenin vakti artık geçmişti. Parlementolar, herkesten
daha kuvvetti bir surette, Muhtelif Sınıflar Meclisinden, fer­
di hürriyetten, açık hapis ve tevkif emirnamelerinden bah­
setmişlerdi. Efkân umumiye Parlementolann tarafını iltizam
300 FRANSA TARİHİ

ediyordu. Parlementolann mukavemeti Devleti felce uğra­


tıyor ve vergilerin reddi Devleti iflâsa evkediyordu. İnkılâb
işte Fronde nasıl başlamışsa öyle başladı. Şu fark ile ki
bu defa hareket işaretini vilâyetler verdi. Pariste henüz e-
hemmiyetsiz bir kaç nümayişten başka bir şey olmamıştı
Bretanyada, Dauphine'de, Beam'da muannid Parlemen-
tolara karşı ittihaz edilen şiddet tedbirleri ciddî bir tahrikâta
meydan verdüer. Kualhğa az çok geç bir zamanda ilhak
edilmiş olan bu vilâyetlerde eski ve yeni fikulerden, tahfif
veya tehdid edilen eski muafiyetlere merbutiyet ile liberal
prensiplere karşı meftuniyetten mürekkeb garib bir halita
vardı ki buna ta Knaiın zihninde bile tesadüf olunuyordu. Me­
selâ. Rennes'de asaletin Parlamento tarafını iltizam ettiği, Kı-
ral nezdinde protesto için Parise gönderilmiş olan Breton asil­
zadelerinin Bastille'e hapsedilmeyi icab edecek derecede
küstahane bir lisan kullandık!an ve orada. Brienne'm sukutu
günü Paris halkının alkışlan arasmda şehri âyin yaptıklan
gözönüne getirilirse siyasî ve manevî vaziyetin ne kadar mü­
him surette karma kanşık bir hal almış olduğu takdir edile­
bilir. Dauphine'de herkes Parlementoyu müdafaa uğrunda
birleşti. Uç sınıfa mensub bir meclis kendi kendiliğinden
toplandı. Hükümet onun Grenoble şehrinde içtimaini menet­
miş olduğu için Vizille'de celse akdetti. 21 temmuzda oradan
neşredüen bir beyanname bütün Fransayı inletti. Hâkim
Mounier'nin kaleme almış olduğu vazıh, tam bir program
on senedenberi her tarafta havada dalgalanan ve bizzat na­
zırlar tarafından üeriye sürülen fikirlerin hayret verici bir
hulâsası halinde ortaya çıkıyordu: ıslahat istemez; evvelce
Muhtelif Sınıflar Meclisinden geçmeden vergi konamaz;
bütün mebuslann intihabı, üçüncü sınıfın çifte bir temsüi ve
nihayet sınıf sınıf değil, teker teker rey toplanması ki üçün­
cü sınıfa diğer iki sınıfa galebe çalmak imkânını veriyordu.
Bu program bütün fransayı dolaştı ve muazzam bir muvaf­
fakiyet kazandı. Eski zaman şeylerine düşkün kimseler ta­
FRANSA TARİHİ 3 01

rafından moda haline sokulan o eski Muhtelif Sınıflar Mec­


lisi tulumuna yeni bir şarab dolacaktı. Bu söylediğimiz şey­
lerden soma, artık insana hayret vermiyecek garib bir nok­
ta: bazılan siyaset yapmak, orada, 1614 meclisinde olduğu
gibi menfaatlerini maharetle müdafaa etmek için Muhtelif
Sınıflar Meclisine güveniyorlardı. Bazı şikâyet defterleri
«cahiers» gösteriyor ki asalet vergilerin yükünü rühbanm,
rühban da asilzadelerin üzerine atmak ümidinde idiler. Hal­
buki burada yalmz tek bir süpürme ameliyesi vukua gele­
cek ve imüyazlar, istisnalar, eski vilâyet muafiyetleri, hattâ
Parlemento, hükümet, monarşi, eski müesseye avdet saye­
sinde kendilerini muhafaza edebilmeyi yahut gençleştirme­
yi ümid etmiş olanların hepsi ortadan kalkacak idi.
Vizille beyannamesi neşrolunduğu zaman, Brienne, da­
ha evvel, 5 temmuzda, Muhtelif Sınıflar Meclisinin toplana­
cağım haber vermiş, maamafih içtima için bir gün tayin et­
memişti. Rühban heyeti meclisi bir para yardımını reddet­
mekle bu nazır peskoposa kat'î ölüm darbesini indirmişti
Bütün bunlarda malî meseleler siyasî meselelerle birlikte
gidiyordu. Hazine boştu, rasgele bir takım çarelere baş vuı-
mak mecburiyetinde kalıyordu. Rant tediyatım kesmek üzere
idiler. Memurlara aylık vermek zorlaşıyordu. Brienne darbe­
yi hafifletmek için, 8 ağustosta Muhtelif Sınıflar Meclisini
1789 senesi mayışırım birinci günü için içtimaa davet etti.
Aym on altısında, Devletin artık parasız kaldığım haber ver­
di ve bu yanm iflâs hakkında şu doğru sebebi gösterdi:
«halkın itimadı bunu muhafazaya çalışmaları icap eden ta­
raflarca izale edildi. İstikrazlara sanki elzem ve zaruri de­
ğilmişler gibi muhalefet gösterildi». Bunun üzerine, umumî
şikâyet âvazeleri içinde, biraz evvel Calonne'un başına gel­
diği gibi, Brienne sukut etti.
İşte eski rejimin çokianberi muztarib olduğu para yarası
mühlik bir hal almıştı. Fenalığın kökü hürriyetlerde, muafi­
yetlerde, istisnalarda, Fransamn o zor anayasasının tarihî
302 FRANSA TARİHİ

mirasında idi. Bu garantiler ferdi yahut grupu daha kuv­


vetli, Devleti daha zayıf hale sokuyordu. Bir takım araziye
yahut şehirlere ne kadar vergi muafiyeti bahsedildiğini
zihnimiz alamaz. Hâkimiyet hakkını haiz mahkemelerin hâ­
kimleri vazifelerini bir mülk gibi satın aldıkları için hükü­
metten müstakil idiler. Bunlar mükelleflerin tarafım iltizam
etmeyi kendüeri için bir sistem ittihaz etmişlerdi. Bir takım
imtiyazlı vilâyetler, yahut son zamanlarda fethedümiş vilâ­
yetler vardı ki malî bir muhtariyete maliktüer. Fransamn
dörtte biri Kırallığm sair taraflarından başka bir rejim altın­
da yaşıyorlardı. Aynı suretle muhtar ve müstakil olan rüh­
ban heyetinin kendisine mahsus büdçesi, borcu, mükelle­
fiyetleri vardı. Fakat Devlete karşı verdiği parayı [don gra-
tuitj isterse verir, isterse reddederdi. Bu hukukun ittifakı do­
lay ısile, eski rejimin mâliyesi zebun düştü ve onunla bera­
ber eski rejim de Richelieu'nün, On dördüncü Louis'nin ve
On beşinci Louis'nin kendisine çizmiş oldukları siyaseti bırak­
tığından, tahakküm altına alınması ve disipline sokulması icap
eden nüfuz ve kudretler karşısında kendi nüfuz ve kudretini
kırdığından dolayı sukut etti. Kendisinden sonra ne oldu?
inkılâbın vergi hususunda vücuda getirdiği eser ne olursa
olsun, ne kadar para temin ederse etsin, ne kadar tevhid
ve tanzim muvaffakiyeü gösterirse göstersin, monarşiden
daha fazla bir şey yapamamıştır. Çünkü aynı zamanda bir
takım kargaşalıklara sebebiyet vermiş ve bunu izaleden âciz
kalmıştır. Meselâ, derhal iflâsa düştü, «assignat'lar» iflâsma.
Maiî intizam ancak Napoleon'un diktatörlüğü ile temin olu-
nabi1dL Bundan yalnız zavahir itibarile garib görünecek bir
netiec çıkar ki o da monarşinin en çok mahrum olduğu şey,
otorite idi. Halbuki diğer taraftan da istibdad ile itham olu­
nuyordu.
Monarşi mali mesele yüzünden mahvolmuş olduğu için,
bu meselenin halli çaresiz olup olmadığım anlamak icap
ecer. Bu suale iki vâkıa cevap verecktir: Brienne'm verdiği
FRANSA TARİHİ 303

hescba göre, açık yanın milyarlık bir masrafta 160 milyon­


du. O zaman Fransanın takriben 25 milyon nüfusu vardı.
Adam başına 6, 7 frank bü şey düşüyor demekti. Diğer ta­
raftan, istikrazların faiz ve amortismanlan varidatın yansını
yutuyordu. Böyle bü teşebbüs imkânsız ve çaresi bulunmaz
bü şey gibi görünüyordu. Fakat bizim harb sonrası büdce-
lerimiz bundan daha yüksek bü nisbet arzettiler. Binaena­
leyh. vaziyet ümitsizdi denüemez. Tekrar edelim ki bu vazi­
yet Devletin kâfi menabi temin edememesinden ve ihtiyaçla­
rına göre hesap edilmiş vergiler alamamasından ileri geli­
yordu. Bu bakımdan inkılâb daha bahtiyar çıkmadı ve
«hürriyetler» Kıral için nasıl muvaffakiyet temin edememişse
hüniyet de inkılâb için muvaffakiyet temin etmedi. Kıral aile­
sinin ve sarayın masraflanna, o kadar çok bahsedilen ihsan
ve tahsisatlara gelince, bunlann çoğu Devlete karşı ifa edil­
miş hizmetlerin mükâfatı, binaenaleyh bü tekaüd maaşı
idiler. Bundan başka, Marion da Histoire financiere de la
France eserinde şöyle diyor: «bu türlü masraflar yahut ku­
rumuş menbalar hakkında istatistikler mevcut değildü ve
olamaz da. Nasıl ki bizde daha yakın zamanlarda imkân
bırakamayan tasarruf ve iktısadlar, boş yere bağlanan ma­
aşlar, Parlementonun nüfuzile ve intihabatta esareti dolayı-
sile yapılan faydasız masraflar için de istatistikler yoktur*.
Herkesin ümidini bağlamış olduğu Muhtelif Sınıflar Mec­
lisi toplanıncaya kadar yasamak lâzunaı. On altıncı Louis
sihirbaz, hokkabaz Necker'i, kredi doğurtan adamı getirdi.
Bu defa Necker’e bü nazınn büiün salâhiyetleri verildi.
O da kabiliyet ve iktidanna tam bü itimad ile işe girişti.
Kendi şahsî servetinden hâzineye iki müyon ikraz etti; ban­
kerlerden avans aldı, gişeyi açık tutarak her müracaat ede­
ne matlubunu tediye etti. Fakat Necker'in bühassa öyle bü
zamanda en büyük kabahati ahvali bü maliyeci göziîe gör­
mesi. siyahi bakımdan düşünmemesi idi. Hazırlanan şeyi
yani inkılâbı anlıyamadı ve bir çok kişiden ziyade en çok
304 FRANSA TARİHİ

o bundan hayretlere düştü. Mazereü hemen hemen umumî


olan süitefehhümdedir. Parlemento irtica zihniyetine avdet­
le Muhtelif Sınıflar Meclisinin 1614 tarihindeki şekiller dahi­
lindeki toplanmasma karar verdiği zaman bu meydana çık­
tı. Esas itibarile, herkes kendi menfaatlerini müdafaa için
bu Muhtelif Sınıflar Meclisine güveniyordu. Nasıl ki bundan
evvelkiler de böyle yapmıştı. Hükümdarlık makamı bile
mecliste sınıfların, heyetlerin birbirlerile çarpışacaklarını ve
kendisi vaziyetin hâkimi mevkide kalacağım ümid ediyor­
du. Halbuki iş hiç de böyle değildi. Üçüncü sınıfın talebi
Vizille'de dermeyan edildiği gibi, yani teker teker adam ba­
sma rey verilmesi önüne geçilmez bir kuvvet kesbediyordu.
Parlemento bunu reddettiğinden dolayıdır ki bir gün içinde
halkın gözünden düştü. Necker de, Colonne gibi, eşrafın
fikrini istimzaç etmeğe kalkınca, 1787 de bir para fedakârlı­
ğından içtinab için Muhtelif Sınıflar Meclisinin inikadını is­
temiş olan bu kimseler bu meclis artık onlann ümidlerine te­
kabül etmeyince muanz kesildiler. Çünkü toplanacak meclis
ilk iki sınıfı üçüncü sınıf lehine ehemmiyetten düşürecek gi­
bi görünüyordu. Eşraf, Parlementolar millî temsile müracaat
edilmesini istediklerinden dolayı pişman oldular. Fakat iş
işten geçmişti. Biraz evvel müttehid olan Fransada yakm bir
tefrika eseri beliriyordu.
Süitefehhüm yalnız bu noktada değildi. Âdet mucibince
her «baüli» likte kaleme alınan ve milletin temennilerini
hulâsa edecek olan «defterler * den büyük bir hayranlıkla
p^k çok bahsedilmişti. Hakikatte, bunlar ya birbirlerine zıd
yahut müphem şeylerdiı. Bütün meseleleri ortaya attıklan
halde hiçbirini halletmiyorlardı. Bunlann içinde monarşi
aleyhinde bir kelimeye bile tesadüf edilmez. Bu defterlere
göre bütün Fransa kıraliyetçidir. Fakat defterlerde istenen
şey hükümetin ve sosyetenin bir altüst olması demektir.
Eski hürriyetlere ve mahallî imtiyazlara canlı bir bağlılık
arzelmekle beraber aynı zamanda kan unlan tevhid emelini
FRANSA TARİHİ 305

de izhar ederler. Üç sınıfın ittihad ettikleri nokta gayet eski


ve pek tabiî bir prensipti ki o da vergilerin mükelleflerin n-
zasile ihdas edilmesinden ve masrafların parayı verenlerin
kontrolü alfanda tutulmasından ibaretti. Maliye işlerine alâka,
açıktan ve iflâstan nefret gibi medhe şayan hissiyat mev­
cud vergiler hakkında insafsızca bü tenkid ile müterafik bu­
lunuyordu. Görülüyor ki imtiyazlılar kendilerini şahsî vergi­
den yani malî enkizisyondan masun bulundurduğundan do­
layı imtiyazlarına ve muafiyetlerine pek merbut idüer. O
nefret edüen şahsî vergi artık hiç istenmiyordu. Bu noktada
tam bir ittihad vardı. Bu ıslahat fule çıkanlacakü. Yalnız
meşru değil, gayet âlâ bü ıslahattı. Fransızlar bü asırdan
ziyade bü müddet, zamanımıza gelinciye kadar, kazanç ver­
gisinden masun kaldılar. İşlerinin sırrım ifşa etmemeğe pek
düşkün olan Fransızlar böyle bü mecburiyet altına girmedi­
ler. Fakat bu ihtiyaç da yeni bü şey değüdü. Burada eski Fran-
sanın ruhu, vergiye karşı uzun mücadelesi göze çarpıyor. «Def­
terler» in bilhassa bize anlattıkları şey hiç vergi vermemek
yahut mümkün olduğu kadar az vergi vermek emelidü. Talep
edilen vergi çeşidi en hafifidü. Çünkü hissi selim herhalde bü
vergi kabul etmek lâzım geldiğini teslim ediyor. Fakat başka
bü vergi istemiyorlar. Vasıtalı vergiler bertaraf edilmiştir. İç­
kiler üzerindeki vergiler de öyle. Hasılı, Devletin mecburiyet­
leri artacak, gelü menbalan azalacaktır. Bunun için bu dema­
gojinin eseri olan İnkılâb hükümetleri çarçabuk malî zorluk­
lara ve izalesi istenen kötü kötü tedbülerden daha fena ted-
bülere doğru sürükleneceklerdü. Anarşi ise çarçabuk yüz
göstermiş olduğu için, mükellefler «defterler» deki temenni-
leri derhal fiile çıkaracaklardı: grev yapacaklar ve hiçbir
vergi vermiyeceklerdi. Sonradan Camot sert bü mütalâa ile
şövîe diyordu: «halkın bütün serkeşlikleri, zahirî yahut anî
sebebleri ne olursa olsun, esas itibarile yalnız bü gaye ta­
kib ederler ki o da verai yükünden kurtulmaktır».
1789 mayısının beşinde Versayda toplanmış olan mebus­
20
306 FRANSA TARİHİ

lar kendilerini bekleyen zorlukların hiç farkında değildiler.


Çok geçmeden, sevk ve idare meşguliyeti üçüncü sınıfın üze­
rine yükletecek ve onu monarşinin elinden nüfuz ve kud­
reti almak için sebatkârane bir mücadeleye atacaktı. Tarihi
olduğu gibi hikâye ederken hükümetin vazifenin mahiyeti hiç
değişmeden yeni ellere geçtiğini göreceğiz.
Zamanın bilhassa tantanalı olan ifade tarzı, bazan sonra­
dan uydurma meşhur sözler bu vukuatlara kahramanane ve
masallara yakışır bir vasıf verdüer. Doğrusu aranırsa, bu vu­
kuatlar herkesi hayret içinde bırakmışlardır. Hiç kimsenin is­
temediği şeyler vukua geldiler. Hükümet, yani Necker mebus­
lardan yalnız istikraz akdetmek ve mâliyeyi düzeltmek salâ­
hiyetini istihsal etmek fikrindeydi. Ne bir plânı vardı, hattâ
ne bir siyasî tasavvuru. Ahvali kendi tabiî cereyanına bıraktı.
Asalet derhal kızdı ve sinirlendi. Çünkü eski Muhtelif Sınıf­
lar Meclislerinin usulü daha başlangıçta bertaraf edilmişti.
Yani, üçüncü sınıf herkesin ayn ayn rey vermesi esasım mü­
dafaada ısrar edince rühban heyeti burjuvazi tarafına geç­
mişti. Burjuvazi artık Muhtelif Sınıfların umumî meclisleri de­
ğil millî bir meclis mevzubahs olduğunu, üç sınıfın bu mec­
liste müştereken müzakere edeceklerini söylüyordu. Kıral ile
hükümet de bu yenilikten şaşırdılar. Halbuki evvelden her
şey işin böyle olacağım gösteriyordu. Üçüncü sınıf ile rühban
heyeti mebuslarına gelince, hareket halinde bulunan halk
kuvvetinin kendilerini pek uzaklara sürükliyeceğini ve hattâ
daha ileri geçeceğini akıllarına bile getirmemişlerdi. Hattâ
1788 - 89 kışı esnasmda Pariste vukua gelmiş olan çok kere
kanlı kıyamlara kimse dikkat etmemiş gibidir. Bunlan kıtlık
yahut kıtlık korkusu tevlid etmişti. İntihabat devresinin başla­
dığını gösterecek surette bir çok yerlerde tahaddüs eden şid­
detli hadiseler de gözden kaçmıştı. Her halde hükümetin en
büyük ihtiyatsızlığı meclisi Versayda yani kıyam hareketleri
belirmeğe başlamış büyük bir payitahttan iki adımlık bir me­
safede içtimaa davet etmesi idi.
FRANSA TARİHİ 307

Üçüncü sınıl ilk muzafferiyetini elde edebilmek için iki


ay uğraştı: bu, ayrı ayn heyetler halinde toplanan meclisin
tek bü meclis haline inkılâbıdu. Yeni meclis dağıtilmaktan
korkabilüdi. 20 hazüanda «Paume oyunu» misakı ile, altı yüz
mebus *Kualiyetin anayasasını tesbit etmeden evvel» dağd-
mamak için yemin ettiler. Hükümet çok elîm bü müşkülât
içinde idi. Askeri olduğu muhakkaktı. Meclisi dağıtabilüdi.
Necker mebusları para istemek için topladıklarını ve meclis
dağıhrsa evvelki vaziyetten daha fena bü vaziyete düşecekle­
rini söylüyordu. Meclis dağıülmadı. Hükümet (23 hazüan ni­
zamnamesi) vergilerin ve istikrazların meclis tarafından kabul
edilmesini teslim ediyor, Sınıfların teşrii ıslahata iştiraklerini
kabul ediyor, fakat smıflann büleşmesi meselesine razı ol­
muyordu. Yani, Devlet Muhtelif Sınıflar Umumî Meclisinin
bü Millet Meclisi haline inkılâb etmesini kabul eylemiyordu.
Halbuki üçüncü sınıf üe rühbanın ekseriyeti ve asilzadelerden
bazılan bunun lehinde rey beyan etmişlerdi. Bütün bu me­
buslar celseyi kaldırmamağa karar verdiler. Marki de Dreux-
Beze üç sınıfın ayn ayn toplanmalan lüzumunu kendilerine ih­
tara geldiği zaman, Müabeau meşhur sözile cevab vererek Ki­
ralın üadesine karşı halkın üadesini çıkardı: «biz buradan an­
cak zorla çıkanz». Bu mahüane bü hücumdu: Müabeau pekâ­
lâ biliyordu ki para meselesinden boğazına yapışmış olan hü­
kümet kendi prensiplerinin esiri idi. Düşmanı Parlemento ona
göz dikmiş bekliyordu. Onun için hükümet Muhtelif Sınıflar
Meclisini dağıtamazdı. Üçüncü sınıf partiyi kazanmıştı. Rüh-
ban heyeti de kendisine tamamen iltihak etti. Asaletin büyük
bü parçası duc d'Orleans ile bülikte geldi. Diğerleri de ka­
naat sevkile değilse de ihtiyat icabı iltihak ettiler. Pariste,
hattâ Versayda büe kıyamın gümbürtüleri hissolunuyordu.
Mounier ile Müabeau bundan endişeye düşüyorlardı. Hükü­
met kendi yerinde her hükümetin yapacağı şeyi yaptı: asa­
yişi muhafaza için tedbü ittihaz etti. Derhal, meclisin dağıtı­
lacağı şayiası ortaya çıkınca, Pariste heyecan ve tahrikât arttı.
308 FRANSA TARİHİ

Asker bulunmasının aleyhinde bulunan Necker nezaretten is­


tifasını verdikten soma kargaşalık bütün bütün arttı (11 tem­
muz). Aym on ikisinde. Kiralın Breteuil'ü ve saray yahut kıra
liçe partisi denilmeğe başlamış olan adamları nezarete ge­
tireceği haber alındı. Bu, bir hükümet darbesi emeli idi. Ertesi
günü için muhakkak olan inkıyadı bütün bütün vahim bir
hale sokuyordu.
O zaman Pariste patlak veren ve tamamile muzaffer olan
isyan mutedillerin, meclisin ekseriyetini teşkil eden ve mem­
lekette ıslahat lehindeki hareketi sevk ve idare etmiş bulu­
nan burjuvaların tahayyül ettikleri şey değüdi. Hotel des İn-
valides'den tüfek ve top elde ederek 14 temmuzda Bastille'i
zapt ile kumandam de Launay'i öldüren ve tacirler «pre-
vöt» su Flesselles'in başile beraber başını Paris sokaklarında
gezdiren halk ahalinin en hürme’e şayan kısmı, hattâ münte-
hibler bile değildiler. Alelâde. Fransız burjuvazisi bu tarz
şurişlerden pek az hoşlanır. İtiraf etmelidir ki Versay meclisi
vakayı ilk duyuşunda pek müteessir oldu. Basülle'in zaptı
ancak sonradan şerefli ve timsali bir vaka halini aldı. Fakat,
muhakkaktır ki tehlikeli ihtirasların zincirini parçalayan bu
isyan daha o zamandan «kapitalist > adı verilen adamlar tara­
fından teşvik ediliyordu. Bu adamlar, esas itibarile rantm mun­
tazam surette tediyesi tarafdan idiler. Onlann nazannda
Necker'in gidişi iflâs demekti. Necker tekrar iş başına çağı­
rıldı. Çünkü onun adı rant sahibleri için bir tılsım gibiydi.
Fakat tediye yapmağa hizmet eden madde uçup gidiyordu.
Bastille'in zaptı gerçekten bir timsaldi. Gürültüsü Koenigs-
berg'e kadar giderek Kant'm her günkü gezintisini ihlâl etti.
Fakat bununla da kalmıyarak Fransada patlak vermeğe ve­
sile arayan bir anarşinin azimet noktasını vücuda getird.
Asayiş tedbirlerinin takhibi. halka ateş etmenin meni'i bazı
askerlerin (Fransız hassa kuvvetleri) halk ile kardeşlik ilâm,
kıyamdan soma hiçbir tedib muamelesinin yapılmaması za­
ruri neticelerini ve temadi eden tesirleri husule getirdüer. 14
FRANSATARİHİ 309

temmuzdan sonra, Fransada geniş bir isyan patlak verdi. Ki­


me karşı? Umumî kinineski hedefine, vergiye karşı. Şehirler­
de oktruva kalemleri yıkıldı, defterler yakıldı, memurlara te-
vüz olundu. Vergiden kurtulmak için bu emin bir yoldu. Köy­
lerde geniş bir köylü isyanı. Bu yeni bü hadise sayılamazdı.
«Defterler» in ifade ettikleri o şeklen gayet makul temenniler
işte fiiliyatta böyle bü hal alıyorlardı. Venedik cumhuriyeti­
nin sefiri her zamanki gibi keskin bü gözle vakayii müşahe­
de ederek şöyle diyor: «Fransayı ihya etme emelinin ilk se­
meresi müthiş bü anarşi oldu... Artık ne icraî kuvvet var,
ne kanım, ne hâkim, ne polis».
Taine'in «kendi kendiliğinden bü anarşi* adım verdiği
bu intilâk Meclisin gözünden kaçmadı. Bundan dehşet içinde
kaldı. Kıral kendisine karşı nasıl hareket ediyorsa meclis de
halka karşı öyle davrandı: mülâhazasızca, rasgele bü hareket.
Şakavet hakkında bü rapor Venedik sefirinin verdiği hü­
kümlerle neticeleniyordu. Bu rapor her tarafa dehşet ve telâş
verdi. Halkı teskin için bü şey yapmak lâzım geleceği dü­
şünüldü. Çünkü yalnız muhik vergiler almacağı ve bunla­
rın halk tarafından kabul olunacağı vâdi kâfi değildi. Ağus­
tosun dördünde, bü akşam celsesinde, asilzadelerden bü
mebus, vicomte de Noailles, feodalite hukukunun ügasını
teklif etti. Bu hukuktan kalmış olan şeylerden halk bittabi
pek nefret ediyordu. Doğrusu aranırsa, feodalite hukukunun
çoğu ortadan kalkmış, bir kısmı da meriyetten sakit olmuş­
tu. Feodalite çok uzun bü zamandanberi inhitat halinde idi.
Böyle olmakla beraber, kalanların feda edilmesi de takdüe
şayandır. Eğer feodalite hukukuna sahib olanlar aynı za­
manda feodalite vecibelerinden de - ki içlerinde en ağın
askerlik hizmeti idi - kendilerini azade tutmamış olsalardı
bu daha ziyade takdüe değerli olurdu. Hem bu fedakârlık
korkunun tesüüe, her halde, pek şaşkınca yapılmamak icap
ederdi. Filhakika öyle, sanki bü baş dönmesine kopilmişim-
gibi, feda edüecek imtiyazları teklifte bübirlerile müsaba­
310 FRANSA TARİHİ

kaya çıkmış görünüyorlardı. Senyörlük hukukundan soma,


âk ar da kaldırıldı. Halbuki bunun karşılığı İçtimaî muave­
netti. Aşardan soma vilâyetlerin, nahiyelerin, esnaf cemi­
yetlerimi imtiyazlarından feragat edildi. Bir şevk ve heye­
can gecesinden ziyade bir panik gecesi olan o celsede bir
takım hukuk, karma kanşık temyizsiz bir surette kaldırıldı.
İçlerinde bir takım tarihî hukuk vardı ki asilzade Fransız-
lara aitti ve asilzade olmıyanlrad da aitti. Bunlan ilga
etmek hükümsüzdü, devam etmeğe lâyık şeylerdi. Bir sos­
yal hayatın bütün teşkilâtı gidiyordu. Bunlann ilgası öyle
bir boşluk doğurduki zamanımızda kanunlar ferdleri mün-
ferid ve himayesiz bir halde bırakmamak için bir çare te­
min etmeğe çalıştılar. Bu büyük yıkma hareketini, «bu elek­
trik kasırgasını» en iptida o gece celsede hazır bulunmayan
Mirabeau takbih etti ve neticelerim evvelden kestirdi. Ri-
varol budanması icap eden ağacm kökünden söküldüğünü
söylüyordu. Artık geriye dönmenin imkânı yoktu. Çaresi bu­
lunmaz bir fenalık yapılmıştı. Çünkü maliye işlerini o kadar
zor bir hale sokan bütün istisnalar bir kalemde kaldırılarak
Fransaya yeknasak bir sima verilmişse de o kaldınlan mü­
kellefiyetlerin mukabili olan bir takım vecibeler Devletin
ühdesine yükleniyordu. Halk kütlesine gelince, bu tahribatı
kendi arzulan istikametinde tefsir etti, yani bütün vecibe­
lerden kur ulmak manasında anladı. Binaenaleyh, bir gün
içinde, hiç kimse hükümete bir para vermez oldu. Umum
için adaleti üân etmekle vergilerin tahsili temin edilecek
zannolunmken büâkis bütün bütün güçleşti. «Yangım yık­
ma suretile durdurmak* ümid edilmişti. Fakat yangının şid­
deti bir ka daha artı.
1789 senesi ağustosunun sonunda, Necker Mecliste va­
ziyetin zorluğunu ortaya koydu. Hazine her zamankinden
daha boştu. Varidat menbalan kurumuştu. Tahsil edüen
paramız masarifin ancak yansına kâfi geliyordu. Necker
Meclisten asayişi temin etmesini ve bir istikraza müsaade
FRANSA TARİHİ 311

vermesini istiyordu. Asayiş olmayınca vergileri tahsile im­


kân yoktu. Vergiler, daha iyi tahsil edilemediği gibi istik­
raz da daha iyi bir netice vermedi. 24 eylülde Necker bu mu-
vaffakiyetsizliği haber vermeğe mecbur oldu. Devletin gittik­
çe artan müzayakasını, kıtlık yüzünden igtişaşlar çıkmağa
başladığı bü sırada hükümeti parasız bırakmanın tehlike­
sini izah ederek, dört yüz lüadan fazla kazançlardan yüzde
yirmi beş nisbetinde fevkalâde bü «vatan vergisi» ihdasım
istedi.
Meclis mâliyenin daldığı kanşıklıklann tasvirinden zi­
yade böyle bü talebden dehşet içinde kaldı. Açığa bü çare
bulmak ve vergüeri hafifletmek için toplanmış olan meclis
daha büyümüş bü açık karşısında ve evvelce mevcud ver-
güerin hepsinden daha ağır bü vergi ihdası zarureti önün­
de bulunuyordu. Orta sınıfın bu mümessilleri nazarında bu
müthiş bü darbe demekti. Üçüncü sınıfın beklediği şey bu
olmadığı muhakkaktı. Daima bü maliyeci sözleri olan Ne-
cker'in izahatından çıkan manaya göre, Fransayı o kadar te­
lâşa ve şikâyete şevketmiş olan para meselesini halletmenin
iyi çaresi bü inkılâb olamazdı. Meclis, programının bu mad­
desi hakkında kendi kendisini red ve takbih etmekten kork­
tu. Çünkü tesis etmek istediği meşrutî hükümet mutlak
monarşiden daha iyi işler görmeyi vâdetmişti. Bu mülâha­
zaya mebni. Meclis vergiyi reddetmek üzere iken, diğerle­
rinden ziyade Devlet ve hükümet ruhuna malik olan Mi-
rabeau işe müdahale etti, «çükin iflâs» tan Meclisin daha
muhakkak sure e öleceğini anla arak vergi halinde ekseri­
yeti temine muvaffak oldu. Filhakika, bü kaç sene sonra İn­
kılâbı iflâs öldürecek i.
Tarihin bablara ve fasülara ayrılması çok kere sun'î
bir şeydü. Tarihi böyle parçalamak keyfî bü harekettir.
Çünkü vukuatlar hiçbü zaman tevakkuf etmezler. İnkılâb
ne vakit başladı? On altıncı Louis'nin saltanat devri ne za­
man gerçekten nihayete erdi? Bu babda muhtelif tarihler
312 FRANSA TARİHİ

gösterilebilir. Bizim fikrimizce, şimdi izah edeceğimiz sebeb-


lerden dolayı, teşrinievvel günlerini kabul etmek makul olur.
Muhtelif Sınıflar Meclisi eski prensiplere göre ve aynı
surette ananevi merasim dairesinde açılmıştı. Soma, esash
bir taksim olan o üç sınıfa ayrılmak keyfiyeti ortadan kalk­
mıştı. Muhtelif Sınıfların ayn ayn meclisleri tek bir Meclis
haline gelmişti ve bu da kendisinin bir Müessesan meclisi
olduğunu ilân etmişti. Kıralhğa bir Anayasa tanzimi yani
sosyeteye ve hükümete yeni bir şekü verme ile meşgul ol­
duğu sırada. Muhtelif Sınıflar Meclisinin toplanmasının se­
bebi olan malî hastalığa bir ilâç bulmaktan âciz kaldıktan
başka bunu teşdid bile etmişti. Demek oluyor ki herkes için
beklenmedik bir şey, bir hayal sukutu vardı. Fakat Kıral da.
Meclis gibi, bir inkılâb mevzubahs olduğunu zannolundu-
ğundan iyi anlıyorsa da, azimet noktası henüz yakın bulun­
duğu için, her şeyin yoluna gireceği ümidi besleniyordu.
Azimet noktasının bu yakınlığı tamamen yeni bir vaziyet
içinde bulunulduğu zanmnı da izale ediyordu. Hakikatte de
yepyeni bir vaziyet yoktu. Böyle olması için neler görülmek
icap ederdi? Müzakere yalmz Kıral ile Meclis arasında kal­
mamak, gerçekten inkılâbcı yeni bir kuvvet işe müdahale
ederek bu iki makam üzerinde de tesir yapmak ve artık on­
lardan ziyade nüfuz sahibi olmak icap ederdi. İşte teşrini­
evvel günlerinden soma böyle oldu. Teşrinievvel günl erin­
dedir ki Kiralın otoritesi Meclis tarafından kırılmış ve Mecli­
sin prestiji de asayişi muhafaza ve mâliyeyi ıslah hususun­
daki aczinden dolayı zayıflamış bulunuyordu.
Temmuz aymdanberi, Meclis Anayasayı müzakere edi­
yordu. On altıncı Louis bu münakaşanın tevellüdüne mey­
danı açık bırakmıştı. Fakat kendisi canlı kanun idi . Kendi
otoritesine indirilen darbeyi kabul veya reddetmek onun e
Ünde idi. Binaenaleyh, Meclis onunred cevabından daima
korkuyordu. Kıralı mukavemete teşci için orduda yahut sa­
rayda komplolar yapıldığım zanna mütemayil bulunuyordu.
■ FRANSA TARİHİ

Bir takım tahrikçiler de bu komplolar korkusunu etrafa neş­


313

retmeyi her dakika komplolardan bahseylemeyi kendileri­


ne bir vazife biliyorlardı Bastille'in zaptı ve onu takip eden
kargaşalıklar ve Camille Desmoulins, Marat, Loustalot gibi
nutuklarla ve gazetelerle Parisi karıştıran tahrikçilerin bir za­
feri sayılırdı.
Meclis Paristen emin değildi. Yeni belediye kanunu,
ileride zuhur edecek bütün vakayiin sebebi olan bu son de­
rece tehlikeli kanun üç yüz azadan mürekkeb bü «Com-
mune» ihdas etmişü. Bu Commune henüz itidal sahibi kim­
selerden terekküb ediyordu. Fakat maiyetinde bü millî mu­
hafız teşküâtı vardı ki hayalperest ve halkın muhabbetini
kazanmağa haris bir adam olan La Fayette'in kumandası
altında bulunuyordu. Bu millî muhafız kuvveti asayişi mu­
hafaza için kıymetsiz bü garanti sayıürdı. Parisli tahrikçiler
halkı ayaklandıracak hiçbü fırsatı kaçamıyorlardı. Muttasıl
tehdid ettikleri, korkuttukları Meclisin gittikçe artan telâş ve
endişesi kendilerinin gözünden kaçmıyordu- Teşrinievvelin
ilk günlerinde, Versayda, hassa efradının bü ziyafetinde,
yeni üç renkli kokardın ayak altında çiğnendiğine ve bü
şiddetli hareket hazırlandığına daü bü şayia çıktı. Ayın be­
şinde, umumî kargaşalık yüzünden kâfi derecede yiyeceği
temin edilemiyen Paris ekmekçilerinden bü kaçında ekmek
bulunamadığı için, kadınlar gürültü çıkardılar, kalabalık
gittikçe arttı ve derhal: «Versaya!» sözü ağızlarda dolaşma­
ğa başladı. La Fayette. büaz tereddütten sonra, zâf gös­
termek manasızlığında bulundu. Millî muhafız kuvveü kala­
balığın önünü seddedecek yerde arkası sıra yürüdü. Bu­
nun üzerine halk. Versay a güerek Meclisi ve şatoyu istilâ
etti, muhafızları öldürdü, Kualın Parise gelmesini istedi. La
Fayette bunu vâdetti. Altı teşrinievvelde, yanında bu kıyam
erbabı olduğu halde, daha doğrusu onun esiri gibi bü hal
içinde. Kıralı, laraliçeyi. veliahdi ve mebusları Parise götür­
dü. O şaüane *ekmekçiyi, kansını ve küçük çuağı getiri­
314 FRANSA TARİHİ

yoruz» sözlerini söyliyerek kendilerine bir teselli buldular.


Halbuki pek vahim olan hakikat şu idi ki Kırallık da, Mec­
lis de silâhlarım teslim etmişlerdi (Meclis orduyu inkılâb
aleyhdan bir kuvvet diye telâkki ettiği için mukavemeti bir
ân bile kabul etmemişti.) Artık kıyam erbabının elinde re­
hineler vardı. İçlerinde cebrü şiddete en çok meyyal olan­
ları Parise ve belediyesine. - Commune'üne' - hâkim olduk­
ları gün hükûmetede hükmedeceklerdi. 9 Thermidor'a kadar
inkılâbın tarihi, mekanizması, yürüyüşü işte bu bir kaç ke­
limenin içinde muhtevidir.

— BİRİNCİ CİLDİN SONU —


içindekiler

Bab Sahife
Mütercimin sözleri ................................................... 5
I. Beş yüz sene Gaule ülkesi cihanın hayatına işti
rak etmiştir ............................................................. 7
II. Merovingien tecrübesi ............................................. 18
III. Carolingien’lerin azamet ve i n h i t a t ı .................... 28
IV. 987 inkılâbı ve Capetien’lerin iktidar mevkiine gel­
meleri ............................................................................. 38
V. Muhterem Capetien hanedanı 340 sene babadan
oğula saltanat sürdü.............................................. ..... . 46
VI. Yüz sene muharebesi ve Paris inkılâpları . . . 79
VII. X I inci Louis : Vahdet kurtarılıyor, âsayiş temin
ediliyor, Fransa üeri harekete tekrar başlıyor . . 112
VIII. I. inci Françoi ve n . nci Hemi : Fransa, Cermen
İmparatorluğunun hegemonyasmdan kurtuluyor . 129
IX. Dahili ev dini harbler Fransayı mahvolacak hale
getiriyorlar ..............................................................147
X. IX . uncu Henri monarşiyi kuvvetlendiriyor ve Dev­
leti yükseltiyor ............................................................. 170
XI. X in . üncü Louis ve Richelieu: Avusturya haneda­
nına karşı milli m ücad ele.............................................. 183
XH. Fronde isyanından çıkan d e r s .............................. . 196
XIII. XIV üncü Louis .............................................................208
XIV. Niyabet ve XIV. üncü Louis ................................... 243
XV. XVI. ıncı Louis ve inküâbm d oğu şu ......................... 282
JACOUES BAlNViLLE’den tercem e eden
H Ü S E Y İ N CA Hİ D Y A L Ç I N

Fransa Tarihi
Fransızca aslının 273 Öncü tab'ından terceme edilm iştir.

MUhOrsOz n u c h a ia r a a h ta d ir.

K a n a a t K i t a b e v i
İSTANBUL. - ----- 19S8
Iİ£İ Cİ LT

ON ALTINCI BAB

İnkılâp

İfrat ve tuğyanlarına bile müsamaha gösterilerek ceza­


sız bırakılan teşrinievvel günlerinin manası anlaşümadı de­
ğil: yüz yirmi mebus, Meclisin artık hür olmadığım takdir
ederek, çekildiler. İçlerinde Vizille programının adamı olan
Mounier de vardı. Zaten haziran ayından itibaren muhace­
ret başlamıştı. Nev.i beşere karşı mahabbetten ecnebi har­
bine doğru nasıl gidilecekse uhuvvetten de dahilî harbe
doğru gidiliyordu.
İlk muhaceret yalmz dahilde iğtişaşa karşı mukavemet
unsurlarını zayıflatmak neticesini vermekle kalmadı. Bu mu­
hacirlerin çoğu, inküâbdan korkmuş zayıf kalbli kimseler
değildiler. Bunlar inkılâba karşı gelmek istiyen enerjik adam­
lardı, Fronde zamanında Conde ile Turenne nasıl ecnebi
tarafına geçmeyi tabiî bulmuşlarsa onlar da ecnebi ülkeye
gitmeyi öyle tabiî görüyorlardı. Memleketlerine karşı silâha
sarılmağa da mecbur oldular ve Avrupa monarşilerinin Fran­
sız monarşisini tekrar iktidar makamına getirmek için hiçbir
fedakârlığa mütemayil olmadıklarım ancak pek geç fark
ettiler. İlk muhaceret dahilde vahîm neticeler husule getir­
di. Kırallığa pek müthiş zorluklar çıkardı. Muhacırlar Kıral-
lığın inkılâbcılık hareketine karşı müsaadekâr davranmasını
affetmiyorlardı. Kıtallik iki ateş arasında kalmış oldu.
Mounier gibi uzaklaşan üçüncü sınıf mebusları bir nefret
eseri olarak Meclisi terk etmişlerdi. Bunlar derhal mücade­
328 FRANSA TARİHİ

leden vazgeçtiler ve fena ettiler. Her halde her iki takım da


ortada bir inkılâb mevzubahs olduğunu pekâlâ anlamış­
lardı. Hülyalarım muhafaza edenler yahut hiçbü şeyin far­
kında olmayanlar hakkında ise aynı şeyi söylemeğe imkân
yoktur. Bu bakımdan, o, feci zamanlarda göze çarpan gayet
mudhik hadiselerden büi Parlementolann çıkardıklan me­
seledir. Sanki hiçbü değişiklik olmamış gibi. Parlementolar,
Kralın üadelerini tescü eder tarzda Mület Meclisinin mukar-
reratını da tescü iddiasma kalktılar. Rüya içinde olduklan
kenaüerine anlatıldı. Parlementolar kaldmldı ve artık bü da­
ha isimleri ağza alınmadı.
1789 senesi sonlarına doğru, Muhtelif Sınıflar Meclisinin
içtimaa daveüerindenberi pek az bü zaman geçmişti. Bu az
müddet içinde o kadar çok şey değişmiş bulunuyordu ki
geriye dönmek artık imkânsızdı. On altına Louis'nin vaka-
yie karşı gösterdiği tevekkül izahı imkânsız bü hareket diye
telâkki edüdi. Onun böyle mütavaatkârane durmasının ye­
gâne sebebi şiddetli muamelelere müracaattan müteneffü
bulunması değüdü. Telemaaue muharriri ve âkil «Mentor»
bile olsa onun kadar zorluk içinde kalırdı. Farzedelim ki
bü aralık bü şiddetli muameleye teşebbüs edilseydi de
Meclis dağıtılsaydı, ortada ne çeşit hükümet bulunacaktı?
Kıral Parlementolan tekrar diriltecek, muhalefet veya muka­
vemetleri monarşiye o kadar zorluk çıkarmış olan imtiyazlı
vüâyetleri ihya edecek miydi? Kiralın canlandırmış olduğu
o tarihî menşelere malik eski müesseseler yine tarihî bü
kaynaktan çıkma Muhtelif Sınıflar Meclisi tarafından yıkıl­
mışlardı. İşin içinden nasıl çıküabüüdi? Bu zorluk, bu tezad
da saltanat devrinin başlangıcındanberi On altıncı Louis'nin
elini, ayağım bağlıyordu. İhtimalki o da, 1789 dan evvel
hükümetin sıkıntısını görmüş olan kimselerin düşündükleri
gibi, ortadan kalkan şeylerin bu akibete müstahak oldukla­
rım düşünmüştü. Maamafih, mahvedüen şeyin yerine başka
bü şey koymak lâzımdı. Meclisin kaleme almakta olduğu
FRANSA TARİHİ 329

Anayasa örf ve âdetlerin, ananevi hukukun esaslı kanunla­


rın, yani hukukçuların kıralhğın eski Anayasası adını ver­
dikleri şeyin yerini tutacaktı. Burada prensipi hiç münaka­
şaya büe uğramayan monarşinin rolü ve istikbali gözetile­
cekti. 1789 da, Camille Desmoulins'in dediği gibi, Fransada
açıktan açığa on cumhuriyetçi yoktu.
Fakat Kıralhğa yalnız bir hükümet şekli vermek ve mo­
da Anayasa nazariyelerinden birini seçmek mevzubahs de­
ğildi. Bir taraftan bunu yaparken diğer taraftan hükümet et­
mek de lâzımdı. Meclis, bir taraftan Anayasa binasını kurar­
ken hükümet etmekten de geri kalmıyordu. İttihaz ettiği ted­
birler hesab etmediği bir takım neticeler doğuracaktı. Bun­
dan başka, şahsî hırsıcahlan, mevkie gelmek istiyen adam­
ları, daha o vakitten teşekkül etmiş olan ve hükümete sa­
hih olmak için mücadele eden partileri de hesaba katmak
lâzımdı. Hazırlanan monarşinin Anayasası pek kısa ömürlü
olacaktı. Onu takib eden Anayasa da aynı sebeblerden do­
layı daha uzun sürmiyecekti.
Bu karma karışık vukuatlar arasında yolu kaybetmemek
için, bir kaç sade ve açık fikri gözden kaybetmemeli. Her­
kes bilir ki 9 thermidor'a kadar, en mutedü, sonra en az şedid
inkılâbcılar en şiddetli inkılâbcılar tarafından bertaraf edil­
miştir. Birbirini takib eden bu bertaraf etme işinin mekaniz­
ması hep ay m şeydi. Anayasa tarafdarlan aleyhinde de,
Girondin'ler aleyhinde de, Danton aleyhinde de kullanıldı.
Bu sistem Paris Komününe hâkim olmaktan, onu ele geçir­
mekten, payitahtın serkeş partilerini matbuat ve klübler va-
sıtasile daimî bir galeyan içinde tutarak ve büyük bir şehri
daima heyecana düşüren hıyanet korkusu, kıtlık korkusu
gibi kuvvetli hissiyatı tahrik ederek elde tutmaktan ve soma,
mütereddid ve zayıf adamlarla dolu meclisleri isyanlarla
korkutmaktan ibaretti. Dk iki meclisin, Müessesan ile «Le
gislative» in, mali siyaseti, dinî siyaseti ve haricî siyaseti
330 FRANSA TARİHİ

Convention zamanında zafer kazanan bu demagojinin mu­


vaffakiyetine garib bir sürerle hizmet etmiştir.
İcrai kuvvet tatil edilmiş gibiydi. Nazırların hiç hükmü
yoktu. Meclis, hâkimiyeti haiz bir halde, hiç durmadan, ka-
n u n la r y a p ıy o r d u . Fransayı elden geçiriyor, haritaya varınca­
ya kadar her şeyi sadeleştiriyor, vilâyetleri hemen hemen bir­
birine müsavi cesamette departmanlara ayınyor, eskiden te-
nevvü olan yerlere yeknasaklık veriyordu. Meclisin bu mut­
lak kudreti Hâzinenin açığı karşısında tevakkufa mecbur ka­
lıyordu. Hattâ meclis iştira ve tediye mecburiyetleri yüzün­
den yeni masraflar açan bid'atlerle Hâzinenin müzayakasını
teşdid ediyor, aynı zamanda, eski kaynaklan kurutuyor ve
yeni varidat menbaı göstermiyordu. Vergi imtiyazlarının
kaldırılması hiçbir varidat temin etmedi. Çünkü esasen ver­
gi verenler vergilerin indirilmesini taleb ettiler ve bunu te­
mine muvaffak oldular. Eski imtiyazlılar bundan sonra ne
nisbette vergi vereceklerse eski mükelleflerin vergilerinden
o nisbette tenzilât yapıldı. Vergilerin tahsili işine gelince,
anarşi yüzünden tahsilâtm gülünç bir dereceye düşmüş ol­
duğunu yukanda görmüştük. Otoritenin gevşemesi, umumî
tezebzüb, servetlerin altüst olması gibi sebebler tahsüâttaki
düşüklüğü her türlü tahminin dununda birakmağa sebeb
oldular.
Sonbahardan itibaren, Meclis hakikî bir uçurum karşı­
sında bulunuyordu. Necker'in o eski tedbir ve reçetelerine
artık kimse kulak asmıyordu. Dünkü sihirbaz prestijini elden
kaçırmıştı. Bir şey bulmak lâzımdı, şunu buldular: rühbanın
mühim miktarda arazisi vardı. Onlar bunu bir kredi muamelesi
için «milletin emrine» tahsis etmeye razı oldular. Eski rejimde,
Devlet büyük heyetler ve belediyeler vasıtasile sık sık istikraz­
lar yapardı. Şimdi de buna benzer bir kredi muamelesine
müracaat edilecekti. Rühban heyeti elindeki malım beyhu­
de yere kaçudı. Meclis bu muazzam sermayeyi istediği gibi
kullanmak imkânını bulur bulmaz, çare bulacağım ümit et­
FRANSA TARİHİ 331

tiği para müzayakasından daha fena surette içine düştüğü


sıkıntıdan kurtulmak için ondan istifade etmek arzusuna ka­
pıldı. Kilise emlâki ve bunlara ilâve edilen hükümdarlık em­
lâki ile muhacirlerin emlâki «milli emlâk» addedüdi ve
müzayedeye çıkarıldı. «Assigna» 1ar iptida millî eflâk üe
garanti edilmiş ipotek kâğıtları idüer. Satış hasılatından bir
avans demektiler. Yalmz, satılacak arazinin kıymeti pek
çok olduğu için (takriben iki milyar kadar tahmin ediliyor­
du), bir muvaffakiyetsizliğe düşülmemek istendi. Müşteri
celbetmek maksadile. on iki senede arazi bedellerinin öde­
neceği ilân olundu. Bu kararların öyle bir tarihi tesiri olmuş­
tur ki o vakit kimse bövle bir şeyi akima getirmemiştir.
Fühakika, 1789 da ihraç edilen 400 milyon asinya tah­
vili çarçabuk satın alındı. Hâzinenin ihtiyaçları pek çoktu
ve gittikçe artıyordu. 1790 nisanında. Meclis diğer bir mer­
haleden daha geçiyordu. Rülıban heyetinin elinden arazisi
hiçbir bedel tesviye edilmeden alınmıştı. Buna mukabil iba­
det masrafı ile hayır işlerini Devlet kendi uhdesine alıyor­
du. Meclisin zaptetmiş olduğu servet bitip tükenmiyecek
diye hülya edilen bir gelir menbaı temin ederek bütün malî
müşkülâta nihayet verecekti. Bunlar yeni asinyalara garanti
teşkil ettiler. Bu defa asinyalar kâğıt para mahiyetini aldılar.
Meclisin içinde bile ihtarlar eksik olmadı. Lavv'm felâket teş­
kil etmiş olan misali hatırladı. Bazı hatibler olacak şeyle­
rin hepsini, asinyalann gittikçe kıymetten düşeceğini, bu
yüzden bir sefalet zuhur edeceğini evvelden haber verdi­
ler. Fakat tasavvur edilen çare pek cazıbdi. Meclisin de vâd-
lerini tutmak için elinde başka bir vasıtası yoktu. Binaena­
leyh, enflasyon hastalığı seyrini takip etti: asinyalar mut­
tasıl, çare bulunmaz surette kıymetten düşüyorlardı; daha
fazla asinya ihracına lüzum hasıl oluyordu. Bu hali bugün
Rusyada ve Almanyada gördük. 400 milyonluk asinyadan
başlayan Meclis, bir kaç sene içinde 45 milyar asinyaya
332 FRANSA TARİHİ

vardı ve nihayet paranın iflâs ettiğini itiraf mecburiyeti ha­


sıl oldu.
Kâğıt para sistemi, servetleri altüst etmek, hayatı pahalı-
laştırmak, spekülâsyon ve paniğe meydan vermek suretile,
tahrikçüere pek lüzumlu olan o isyankâr haleti ruhiyeyi bil­
hassa Pariste idame etmeğe pek büyük bir hizmet etmiştir.
Fakat, yine aynı derecede tabu bir hadise olmak üzere, şe­
hirleri pek mutazamr eden asinyalar köyler için bir ganimet
teşkil ettiler. Filhakika, asinyalar her gün kıymetten düş­
tüğü için, köylüler mahsullerine mukabil bunlardan gittikçe
daha çok bir miktara sahib oluyorlardı. Millî emlâki satın
alanların çoğu köylüler oldukları cihetle bunların büyük bir
kısmı kolayca borçlarından kurtuldular. 1796 da, tediye için
tayin edilen on iki sene müddetin inkızasmdan çok evvel,
yüz franklık bir asinya yalnız altı sü kıymetinde idi. Halbu­
ki devlet kendi kâğıdım başa baş kabul ediyordu. Binaena­
leyh, bir çok köylü bir kaç tavuk pahasına arazi sahibi oldu.
Millî emlâkin yeni satışları da aynı derecede kârlı surette
vukua geldi. Çünkü asinyalarla «manda» 1ar gittikçe daha
süratle düşüyorlardı. İşte mâliyeyi düzeltecek olan o muaz­
zam sermaye. Devlete hiçbir fayda temin etmeden, köylü­
ler menfaatine böylece elden çıkü. Muamele hazine için,
rant sahibleri için, şehir halkı için bir felâket teşkil etti. Çif-
çiler için hiç beklenmedik, gayet nefis bir şey oldu. Araziyi
ne kadar az pahaya elde etmişlerse kendilerine zengin ol­
mak fırsatım temin etmiş olan rejimin devamına o kadar
çok tarafdar bulunuyorlardı. Bir çok ahvalde, araziyi hemen
hemen yok pahasına elde etmiş oldukları için, geri alınma­
larından yahut hesap vermeğe davet edilerek paranın üsî
tarafım tamamlamağa mecbur bırakılmalarından korkuyor­
lardı. Binaenaleyh inkılâbın bakasına menfaat sevküe ta­
rafdar oldular. Son derece pahahlaşmış bir hayatın tazyik­
leri, (narh kanunu, rekizisyonlan, takibat) ve ıztuablan yü­
zünden duyulan nefrete müsavi hattâ ondan daha fazla bir
FRANSA TARİHİ 333

cazibeyi ve tarafdarlığı inkılâba işte bu kâğıt paralar temin


ettiler. Denilebilir ki asinyalar olmasaydı milli emlâkin sa­
tışı inkılâba bu kadar sağlam bir şöhret ve taraftarlık temin
edemezdi.
Meclis kâğıt paraya tarafdarlık göstermekle derhal bir
çok netayiç tevlid etmeğe başlıyordu. Kiliseye ait arazinin
müsaderesi başka bir müsadereye daha meydan açtı. Çün­
kü bu tedbir ile Meclisin rühbamn sivil Anayasasını kabul
ettiği Temmuz 1790 karan arasında bir rabıta mevcut oldu­
ğunu müşahede etmemeğe imkân yoktur. Rühban heyetinin
elinden arazisi kısmen daha az kavi olmas: için alınmıştı.
Elinden malı rrlınmış olduğu için, kuvvetli kalmasından kork­
mak icap ederdi, ikinci sınıf yani asilzadeler sınıfı kaldınl-
mış, asalet unvani an ilga edilmişti. Birinci sınıf da (ki bunu
somadan farketmiştir) ortadan kalkmağa mahkûmdu. Rüh­
ban sınıfının siyasi bir heyet olmaktan çıkması için. Meclis
onu sivil hükümete tâbi bir hale sokmak istedi. Sivü hükü­
mete münkad yapmak için de kilisenin teşkilâtına el attı.
Bu suretle vicdanlara tecavüz etti ve yeni çeşit bir niza vü­
cuda getirdi. Hemen her tarafta. Papa tarafından tanınma­
mış olan sivil Anayasaya yemin den kilise mensublan mü­
minler tarafından reddedildiler. Asıl hakikî papas «yemin­
siz * papas oldu. Müessesan azalan, mukabil inkılâba mey­
dan vermemek istemekle bilâkis onu müthiş surette tahrik
etmiş oldular, dinî harbi tutuşturdular.
Bu kadar şeyi yıkmak, bu kadar menafie, ananelere ve
hissiyata dokunmak için, Maury ve Cazales gibi iktidar sa­
hibi adamlara malik sağ tar atin muhalefetine maruz bulu­
nan ekseriyet hariçte bir muzaharete mühtaçtı. Daha ilk da­
kikalardan itibaren, kendisini demagojiden imdad istemeğe
ve sol tarafta düşman tanımamağa mahkûm etmişti. Ca­
mili e Desmoulins ile Marart'ya. halka verdikleri hamleler
yüzünden, faydalı bir yardımcı sıfatile bakıyordu. Onun için,
ekseriyet, l'Ami du Peuple gibi kan dökücü olsa bile, matbu-
334 FRANSA TARİHÎ

crtm ilratlanna sed çekmeye kalkmadı. Celselerin aleniye­


tinden vazgeçmeğe, tribünlerin nümayişleri, Mclise murah­
has heyetler izamı gibi rezaletlerin önüne geçmeğe de bir
türlü kail olmadı. Klübleri, inkılâbın sermayesi olan halk
cemiyetlerini kapamadı. Ekseriyetin de merkezi Jakobin'ler
klübü idi. Bütün politikası oradan çıkıyordu. Bu ana hüc­
reden ayrılacak olanlar, Feuillant'lar, Girondin'ler yalnız
kalacaklar ve ezüeceklerdi. Ekseriyet sokak halkına müh-
taçtı: daima ayaklan malan imkân dahüinde bıraktı. La
Fayette'e tevdi edilmiş olan muhafız kuvveti hem asayişi,
hem inkılâbı muhafaza için teşkil edilmişti. Pariste terekküb
eden şubelerin üçte ikisi asayişten ziyade İnkılâba taraf-
dardı. Bunlann şefleri Danton ile Santene oldular. Fransanın
sair kısımlan bir takım «district» lere aynlmışlardı. Her bi­
rinin daimî surette açık bulunan intihab komiteleri birer tah-
rikât merkezi idiler. Bunlar hiçbir zaman dağıtılmadı ve bi-
nalan kapatılmadı.
Şahsî mevkileri ve halk nezdindeki şöhretleri ile büyük
bir rol oynamak iddiasma kalkabüecek iki adam, La Fayette
ile Mirabeau birbirlerini kıskanıyorlar ve anlaşamıyorlardı.
Ikisisi de aynı vasıtayı kullandılar. Halka müdahenede bu­
lundular, iktidar mevkiine gelmek için hem saraydan, hem
tahrikçilerden istifadeye kalktılar. İşte bu sebeble şurişe yol
açtılar. Yalnız, siyaset ruhuna malik olan Mirabeau Meclisin
nasıl bir yokuş aşağı yol tutmuş olduğunu en evvel farket-
ti. İnkılâbı durdurmak, zaptetmek, bir kanal içine almak is­
tedi. 1790 senesi martmdanberi, Mirabeau Kıral ve kıraliçe
ile münasebette idi. Onlara bol bol nasihat veriyordu. Bu
bir sükûnet devresi idi. On altıncı Louis bile bazılarım, muha­
liflerini bile hayrete düşürecek surette göstermiş olduğu mü-
saadekârlıklann boşa gitmiyeceği hülyasına düşmüştü.
Champ - de - Mars'da «Federation» bayramı bir sükûnete de­
lâlet eder gibi göründü. Millî muhafızların murahhaslarım
ve bütün departmanlann heyeti murahhasalannı toplamak.
FRANSA TARİHİ 335

Fransamn yeni vahdetini tesid etmek için BastiUe'in zaptı gü­


nünün senei devriyesini intihab ettiler. BastiUe'in zaptı daha
o zamanlar bile bir timsal ve menkıbe haline geçmişti; is­
yan ve kargaşalık hatıralarından tecrid edilmiş, sâf bir hale
sokulmuştu. Milli muhafızlar, «Federe» 1er, bütün o eski vi­
lâyetlerden gelmiş olan altmış bin kişi, Fransız burjuvazisini
temsil ediyorlardı. Pariste bile, hep burjuvalardan terekküb
eden ve muayyen miktarda vergi veren müntehibler Bailly'-
yi ve itidale tarafdar belediyeyi muhafaza etmişlerdi. Kual
başta olmak üzere, herkes «vatan mihrabı» karşısında «Fe-
deration» a yemin etti. Bu, orta sınıfların bir zaferi oldu.
Camille Dasmoulins üe Marat bundan bütün bütün coşarak
hakikî «vatanperverleri» tahrike, irticai, «M. Mirabeau'nun
büyük hiyanetini» ithama, idamlar ve kitaller istemeğe kalk­
tılar. Meclisin ekseriyeti, siyasetine sadık kalarak, demagog­
lar aleyhinde şiddet göstermekten imtina etti. Neticesi şu ildu
ki bir sene soma. Fransızların birbirlerile öpüştükleri, La
Fayette'in alkışlandığı o Champ - de - Mars meydanında La
Fayette halk üzerine ateş ettirdi...
Fühakika, «Federation» bayramından soma, o hayalî
sükûn ve tevakkuftan soma, şûriş gittikçe vahamet kesbet-
mekten hali kalmadı. Artık yalnız oktruva bürolan tahrib
edilmiyordu. Artık yalmz köylü kıyamları görülmüyordu.
Askeri isyanlar da baş göstermişti. Zaten harb limanlarında
çoktan böyle hadiseler vukua geliyordu. Londradaki sefiri­
miz bahriyemizin igtisaşlar yüzünden karma karışık bir hale
gelmesi îngilterenin hoşuna gittiğini haber veriyordu- Mec­
lis bu karışıklıklara, hattâ Toulon'da vukua gelen daha va­
him karışıklıklara göz kapamıştı. 1790 senesi ağustosunda,
disiplinsizliğin orduyu istilâ ettiğini teslim etmek mecburi­
yeti hasıl oldu. Nancy'de uç ay isyan devam etti Bu defa Mec­
lis heyecana geldi ve Metz'de kumandan bulunan Bouille-
y: tedibe memur etti. Tenkil hareketi şiddetli oldu. «Vatan­
perver» gazeteler nazarında Châteauvieux asîleri birer km-
336 FRANSA TARİHİ

ban mertebesine çıktılar. Nancy'nin teşkil ettiği ibret dersi,


Bouille'nin enerjisi, ordunun infisahına mâni oldu. Fakat
korkuya düşen Meclis artık şiddet gösteremedi. Biraz soma
Brest'te patlak veren umumi bir bahri elrad isyanı cezasız
kaldı. Az bir zaman zarfında filolarda ve tersanelerde disip­
linden eser kalmadı. Zabitlere karşı süikasdler vukua geldi.
Bunlann büyük bir kısmı «artık ne şerefi, ne emniyeti kalma­
mış olan» mevkileri terkettiler. Çok geçmeden, İnkılâb İn­
giltere ile harbe girişecekti ve donanma. Vengeuı'ün başına
geldiği gibi, batmaktan başka bir şey göremiyecekti. Hiç
olmazsa Bouille inkılâbın biraz sonra muhtaç olduğu orduyu
ayakta tutabilmek hizmetini ifa etmişti.
«Yegâne gelir menbalan şûrişten ibaret olan yüz çılgın,
bütün umumi mahallerde nifak neşreden müstakü bir ecne-
büer kalabalığı, bir senedenberi muvaffakiyetlere ve cina­
yetlere alışmış büyük bir eclâf kalabalığı». Vaktile bir halâs-
kâr gibi telâkki edildiği halde şimdi yuhalarla mevkiinden
uzaklaştırılmış olan Necker'in kat'î surette çekilmesinden üç
ay soma, 1790 senesi sonlarında, Parisin vaziyetini Mira­
beau işte bu tabir ile tasvir ediyor. Bunun üzerine. Mirabeau
inkılâb ile alâkasını kesmeden, hattâ Jacobin'lere merbut
kalarak, inkılâba itidal vermeğe kalktı. Kırallığın hâlâ ma­
lik olduğu prestijden istifade etmek, daha az ileri fikirlere
sahib bir Meclis temini için yeni intihabati hazırlamak. Ana­
yasayı makul bir istikamette tadil ederek hükümeti fazla
surette kuvvetten düşürmemek istedi. Bu türlü projeleri yal­
nız Mirabeau düşünmüyordu. Onlan icra etmek için bir şeye
istinad etmek lâzımdı. Çünkü Jacobin’ler halkın ayaklanma­
larına istinad ediyorlardı. Mirabeau Kıral ile Meclisi Paris
demagojisinin tazyikinden kurtarmayı çoktanberi düşünü­
yordu. Bir nevi ricat demek olacak olan bu hareketi ancak
müsellâh bir kuvvet ile himaye ederek icra kabil olabilirdi.
Fakat millî muhafız kuvvetlerine itimad edilemezdi. Zaten,
fikri sorulan La Feyette red cevabı vermişti. Yalnız munta­
FRANSA TARİHİ 337

zam ordu kalıyordu. Nancy serkeşliğini tedip hareketinde te-


meyyüz etmiş olan Bouille bir plân tekli! etti. Bu plân muci­
bince. On altıncı Louis Montmedy'ye giderek kendisine ilti­
hak edecekti. Ondan soma, Paristen başka bir yerde bir
Meclis toplamak kabil olabilecekti.
Mirabeau yaşamış olsaydı bu plânın ne netice vereceği­
ni kimse kestiremez. Her hangi bir bahane ile Kiralın Pansi
terkederek hududda bir mevkie gitmesi müsaadesini Meclis­
ten istihsal edebilecek miydi? Hattâ, tasavvurlarında sebat
gösterecek miydi? Her halde bu sim muhafaza kabil olmadı.
Uyanan lacobin'ler muhacerete ve muhacirlere karşı tedbir­
ler ittihazım taleb etmeğe başladılar. Mirabeau, kisaca bir
hastalıktan soma 2 nisan 1791 de öldü. Saray üe münasebeti
biliniyordu. Borçlarını ödemek için saraydan para aldığı ale­
nen söyleniyordu. Kendisine yapılan mutantan cenaze alayı­
na rağmen, itibar ve şerefi Desmoulins'in ve Marat'nm hücum-
lcrile azalmağa başlamıştı. Çok geçmeden kendisini müdafaa
mevkiine düşeceği âşikârdı. Zaten o da bir tebid [ostra-
cismel muamelesine maruz kalacağım tahmin etmişti. Bun­
lara mahal kalmadan ortadan eksildi. Nüfuzu cari olduğu
zamanlarda büe pek emin ve muhakkak olmayan plânlan
artık pek maceraperestane bir renk alıyordu. Böyle olmak­
la beraber, Bouille ile On altıncı Louis bunda ısrar ettiler.
Hattâ Mirabeau'nun ölümünü Paris istibdadından kurtul­
mak için aynca bir sebeb savdılar. 18 nisanda, bir halk kı­
yamı Kıralı Saint - Cloud'ya gitmekten menetmişti. Milli mu­
hafaza taburlarından biri. Danton'un taburu, Tuileries'yi
kurtarmak için koşan La Fayette'e bir mania teşkil eylemiş­
ti Kıral, Anayasaya rağmen, artık hüı değildi. Anayasa par­
tisi hürriyetini teminden âcizdi. Bu vukuat On altıncı Louis'-
ye son kararım verdirdi. 20 haziran gecesi, Montmedy'de
Bouillee'ye iltihak etmeğe gitmek üzere. Tuileris'den aynl-
dı. Varennes'de tanınan Kıral tevkü olunarak Parise ge­
tirildi.
338 FRANSA TARİHİ

Bu luar pek fena hesablanmıştı. Bouille maiyetindeki kuv­


vetinden pek emin değildi. Çünkü kendisinden nefret ve
şüphe eden Jacobin'ler askerleri arasında pek çok tahrikat
yapmışlardı. On alüncı Louis Fransadan ç;ıkmak, - müstak­
bel On sekizinci Louis olan - Monsieur [kardeşi] gibi hicret
etmek istemiş olsaydı kolaylıkla kaçabilirdi. Kardeşi, gürül­
tüsüzce, Belçikaya kaçabümişti. Parise getirilen ve eskisin­
den daha esir bir hale düşen On alüncı Louis için tahtandan
feragct eimek. saltanatından vazgeçerek başını kurtarmak
yolu açık kalıyordu. Hiçbir zaman aklına böyle bir fikir gel­
medi; bir Fransa kıralı istifa etmezdi. Ne Yedinci Charles,
ne Üç’incü Henri ihtimal ki daha vahim ahval ve şerait için­
de, tahtmdan vezgeçmemişlerdi.
Zaten Varennes hâdisesi Anayasacılar adı verilen kim­
seler nazarında On alüncı Louis'yi daha kıymetli bir hale
sokmuştu. Kıralhğm rolünü gayet azaltmış olmalarına rağ­
men, tamamlamakta oldukları anayasa Kıral olmazsa sukut
ediyor /e Anayasa ile beraber kendileri de düşüyordu. Kira­
lın firan müfritlerin cüretini artırdı. Bunlar On alüncı Louis'­
nin hal'ini talep ediyorlardı. Monarşi ortadan kalkarsa en
cebrü şiddet tarafdarlan muzaffer olacaklardı. Limana eriş­
tiklerini ve inkılâblar devresinin nihayete erecğini zanneden
Anayasacılar nihayetsiz bir anarşiden korktular. Onlar da
o zamana kadar bir pişdar gibi kullandıkları müfrit solcu­
ların muzaffer olmaları ihtimalinden endişeye düştüler. O-
nun için, kıralhğa karşı daha hürmetkâr, demagojiye karşı
daha az mültefit davrandılar. Bu bir kaç aylık bir sükûn
devresi, igtişaşa karşı bir aksülâmel oldu. Fakat sonu gel­
medi.
15 Temmuzda, Meclisin ekseriyeti. Kıral tarafından ma­
sun olduğu için, Varenne hadisesinin bir mesele teşkü ede-
miyeceğine karar verdi. 16 da, Jacobin'ler Champ - de -
Mars'da, vatan mihrabı üzerine bir mahzar bıraktılar. Bu
mahza-da Kiralın hal'i taleb olunuyordu. Meclise karşı bir
FRANSA TARİHİ 339

niimay.ş de tertib ettiler. Ele taşılan bu nümayişi bir kıyam


haline kalbetmeğe azmevlemişlerdi. Bu defa, yalmz bir defa
olarak, Meclis mukavemet gösterdi. İdarei örfiye ilân etti.
Bizzat La Favette ihtarlara ehemmiyet vermeyen halk üze­
rine ateş edilmesini emretti. Bir sene evvel bir kardeşlik nü­
mayişi yapılmış olan yerde üç dört yüz kişi öldü ve yara­
landı.
O gün, ele başilan titrediler ve partiyi kaybettiklerini
zanneylediler. Biraz daha metanet gösterilse demagoglar
ortadan kalkacaklardı. Fakat Anayasacılann mesulleri araş­
tırmağa teşebbüs etmediklerini, hattâ Jacobin'lerin klüple­
rini bile kapamaktan çekindiklerini görünce rahat ettiler.
Klüplerini bırakarak başka bir klüp, Feuillants'lar klübünü
açtılar. Champ - de - Mars daki tüfek ateşinden soma, mu­
tedillerin enerjisi durmuştu. Sağ taraf azalarının, hattâ Ana-
yasacîiann o zaman teveccüh ettikleri muhacirlerin bile onlar
taralından gelen teklife muvafakat cevabı vermemelerinin
hikmetini anlamak kolaydır. Bu mukavemet arzulan kimse­
ye emniyet telkin etmiyordu. Filhakika, Jacobin'lerin meclis­
te altı azalan kalmışsa da klüp inkılâbın ruhu halinde pa­
yidar bulunuyordu. Müfrit sollan ya yere sermek yahut bo-
yunduruklan altına girmek lâzımdı. Sol tarafa mensub Ana-
ycsa tarafa arlan müfrit sollan ezmeden onlardan aynldık-
tan sor.ra artık vücuda getirdikleri Anayasadan fazla bir
ct/3 malik olamazlardı.
Binaenaleyh. On altıncı Louis tarafından kabul ve üze­
rine yemin edilmiş olan ve ölü olarak doğmuş bir eser ma-
hiyetini haiz bulunan bu Anayasa ile uzun uzadıya meşgul
olmak beyhudedir. Zihinlerinde İnkılâbı ta nihayetine kadar
ilerîe'meyi yani monarşiyi yıkmayı düşünenler emellerine
erişmek için başka bir vesile bulacaklardı.
Baraave 1791 senesi temmuzunda şöyle demişti: «Inkı-
lâb bir adım daha atacak olursa, bunu tehlikeye düşmeden
yapamaz». 30 eylülde, Müessesan meclisi, On altıncı Louis'-
340 FRANSATAHİHİ

nin huzurunda, son celsesini akdetti. Reis Thouret Kuala in­


sanlardaki hülyalara bir abide teşkil eden şu meşhur sözleri
söyledi: «Haşmet penah, inkılâbı nihayete erdirdiniz*. Hal­
buki yalnız birinci perde bitiyordu. Müessesan Meclisi da­
ğılmadan evvel bir karar vermişti ki dram bununla devam
edecekti: Meclisin kararma göre, Müessesan azalan tekrar
intihab edilemiyecekelerdi. Bu garib fedakârlık menfaatpe­
restlikten uzak kalmaya, bir fazilet gösterişine, safderunlu-
ğa atfolunuyor. Fakat hakiki sebebi şüphesiz ki Muhtelif Sı­
nıflar Meclisinden çıkmış olan ve içinde üç sınıf da temsil e-
dilen bu meclisin artık bu sınıflan kaidudıktan soma kendi­
sini eski rejime bağlayan son rabıtayı da kestiği manasım
ifade etmesi idi. Maziyi kökünden tamamile yıktıktan sonra
kendisi de ortadan kalkmak icap ederdi. Müessisan Meclisi
nin bütün gördüğü iş gibi bu da pek mantıkî idi. Fakat rea­
liteler mantıka çarçabuk galebe çaldılar. Her gün yeni bir
gıda ile beslenen bir inkılâbı durdurmak için bir anayasa tan­
zimini düşünmek hayale kapılmaktı. Çekilen azalardan hiç­
birini ihtiva etmiyen yeni meclis inkılâba yeni yeni gdalar
getiriyordu. Teşriî meclisin (Assemblee legistative) hakikî
adı ikinci inkılâb hamlesi meclisidir.
Hep yeni adamlardan ve çoğu hemen hemen namü
şanlan meçhul gençlerden terekküb eden mebuslar mah-
dud, vergi verme kaydine tâbi bir rey toplama usulü netice­
sinde Fransız burjuvazisi içinden yetişmişlerdi. Burjuvazi
kalabalık, münevver, refaha malik bir sınıftı. Fransanın nail
olduğu refah seyesinde yüz senedenberi daha inkişaf etmiş
bulunuyordu. Reyler Varennes hadisesinin uvandudığı te­
sirlerin nüfuzu altında verilmişti. Bu mebuslar arasında asil­
zadeler hemen hemen yok gibiydi. Bir ka~ yemini: rahib
müstesna olmak üzere, hiç papas yoktu. Sağ tarafı Anayasa-
cılar teşkil ediyordu. Sol taraf bir meclis evvelki sollar,
cfeuillant» lardı. Bu meclis mütecanisti. Onu terkib eden
adamlar hemen hemen aynı kaynaktan çıkmışlar, aynı ter-
FRANSA TARİHİ 34 1

biyeyi almışlardı. Felsefede ve siyasette on sekizinci asır fi­


lozoflarının neşretmiş olduklan mülâhazalara maliktiler.
Dünya hakkında, Avrupa hakkında besledikleri nazariyeler
On beşinci Louis devrinde efkârı umumiyeyi idare etmiş olan
sistemlere ve ananelere merbut bulunuyorlardı. Yani tabii
huaudlar, Avusturyaya karşı mücadele. Prusya üe ittifak.
Bu burjuvazi. 1789 danberi, cereyan eden vukuatı takib et­
mişti. Sieyes'in kendisine o zamana kadar hiçbir şey olma­
dığını. bundan soma «her şey* olacağım söylediğini işit-
mişü. Ker halde hiçbir şey olmadığı hakkındaki söz müba­
lâğalı idi. *Her şey» olabilmek için de iktidan ele geçirmek
lâzımdı.
İktidan ele geçirmek, inkılâbı nihayete erdirmekle, monar­
şiyi yıkmakla kabil olabilirdi. Monarşi ise Fransaya hâlâ o
kadar rabıtalarla bağlı idi ki onu ancak büyük bir milli he­
yecan koparip atabilirdi: Cümhuriyeti kurabilmek için harb
yolundan geçmek icab ederdi. Fakat Cümhuriyet kurulduğu
zaman da onu kimin sevk ve idare edeceğini, cumhuriyetin
kimin malı olacağım bilmeğe lüzum vardı, işte partiler, az­
gın mücadeleler bundan çıktı. Alman İmparatorluğu gibi,
Cumh niyet de, Bismarck'm düsturuna tevfikan, ancak kılıç
ve ateş ile temin edilebilirdi.
Avrupa hükümetleri Fransa vakayiini hiçbir renk ver­
meden karşılamışlardı. Avrupa hükümetleri için inkılâblar
yeni bir şey değildiler. Devam eden âdet mucibince, düş­
manların başına inkılâblar gelmesi temenni edilirdi. Bizim
inkılâbımız da her tarafta bir zayıflama sebebi diye telâkki
olundu ve Londra'da, Berlin'de, Viyana'da, Petersburg'da
memnuniyetler tevlid etti. Lordradaki sefirimiz şöyle yazı­
yordu: *;İngiltere artık Fransadan hiç korkusu kalmadığına
kanaat getiriyor*. Legislative'den farklı olarak, sulh taraf-
dan bulunan Müessesan meclisi İspanyaya karşı aile misa^
kının vecibelerini ibkadcn imtina gösterdiği zaman İngiltere
buna bütün bütün kanaat peyda etti. İngüizler, 1790 da, Ka-
34 2 FRANSA TARİHİ

lifomia da Nootka körfezini İspanyolların elinden almağa


kalkmışlardı. İngilizler için bizim askeri limanlarımızdaki
kıyamlar, bahriyemizdeki karışıklıklar kadar faydalı bir şey
olamazdı. Maamafih, Pitt Rusyayı nezaret altında bulundur­
mak için bitaraf kalmağa ehemmiyet veriyordu. Caiherine
yalnız Lehistana karşı değil, İstanbul üzerindeki tasavvur­
larım fiile çıkarmak için bizim ehemmiyetten düşmemize gü­
veniyordu. En memnun olanı Rusya idi. Daha 1789 senesi
temmuzunda Hertsberg, Frederic - Guillaume'a şöyle yazıyor­
du: «Tam vakittir. İşte öyle bir vaziyet ki hükümetler bundan
istifade etmek lâzımdır». Prusya Fransa monarşisinin Vest-
falya muahedeleri dolayısile Avrupada icra ettiği nezaret­
ten kurtulmak ümidinde idi. Prusya iki taraflı bir ümid bes­
liyordu: ya Rhin nehri üzerinde genişlemek yahut Lehistan!
kat'î ve tam surette paylaşmak. Prusya ajanlarının inkılâb
vukuatına iştirak etmiş oldukları şüpheden azadedir. Pa-
risîe, Prusya kıralı, inkılâbcılan Avusturya aleyhinde tah­
rik ediyor, Viyana'da İkinci Leopold'u Fransızlara karşı tes-
lih ediyordu* (Emile Bourgeois). Marie - Antoinette'in kardeşi
olan imparator, iki saray arasındaki sıhriyete ve Habs-
bourg'larla Bourbon'lann kırk senedeneberi takip ettikleri
müşterek siyasete rağmen vaziyeti teemmülden hali kalmı­
yordu: fonu (yani Fransayı) eski kudretli vaziyetine iade için
paramızı ve kanımızı israf edecek değiliz». Marie-Antoinette'in
kardeşi bu hakikî düşüncesini yalnız bir defa izhar etme­
di. Albert Sorel İnkılâb karşısında kırallann jestlerini ve
sözlerini «haşmetli komedya» diye tavsif etmişti. Pek menhus
bir komedya, mütehavvil ve iki yüzlü bir hareket: muhace­
ret onlann elinde bir oyuncak oldu. Inkılâbcı Fransayı tah­
rik için bunu bir âlet diye kullandılar ve harbin Fransa ta­
rafından gelmesini tercih ettiler. Fransamn Kıral ailesini ken­
di entrikalarına bile bile feda eylediler. Mukabil inkılâb da­
vasını ecnebilerin davasile kanştırmağa pek haris olan mu­
hacirler de Kıral ailesini kendi ihtiraslarına kurban yaptı­
FRANSA TARİHİ 343

lar. Muhacirler hem Fransa düşmanlarına, hem Girondin'le-


rin entrikalarına yardım etmiş olduklarım biraz soma anla­
dılar.
Bilhassa değersin kimselerden teıekküp eden yeni mec­
liste en parlak adamlar bir kaç Gironde mebusunun etra­
fında toplanmışlardı. Bundan dolayı gruplarına Girondin
denildi. Bu adamlar, kendileri henüz itiraf etmedikleri halde,
cumhuriyetçi idiler. Güzel söz söyledikleri için kendüerinde
büyük bir siyasi kibiliyet var zannediyorlardı. Mensub ol­
dukları burjuvazi asaleti için Fransayı idare etme zamanı
geldiğine kani bulunuyorlardı. Buna bir mani varsa o da
1791 Anayasası idi. Feuillant'lar bu Anayasa içine sağlamca
yerleşmiş oldukları ümidinde idüer. Gironde onlann yerine
geçecek ikinci takım idi. Anayasa taraftarlan, Jacobin'lerin
yardımile eski rejimi yıktıklan için inkılâbın tahkim edilmiş
olduğunu zonnediyorlardı. Girondin'ler de aynı yardımlarla
aynı işe kendi lehlerine tekrar başhyabileceklerini düşün­
düler. Kırallıktan bakiye kalmış şeyleri kaldırmak, Jean Jau-
res'in sözüne göre ««-onun asudide ülsımmı bozmak» için
Avrupuyı ateşe vermekte tereddüd etmediler.
Düşmanlardan birini seçmek lâzım gelseydi, monarşiyi
itibardan düşürmek, manen öldürmek için, Avusturyayı ele
almak münasib olurdu. Çünkü Avusturya Fransa hüküme­
tinin resmi müttefiki, Kualın ye kualiçenin aile itibarile müt­
tefiki idi. Memleketi Avusturyaya karşı harbe teşvik etmek­
le, daima canlı olan bir takım hissiyatı tahrik eylemekle.
On bes-nci Louis zamanında olduğu gibi, millî politikanın an­
anelerini, Richelieu'nün ananelerini hatırlatmakla Kırallığa
mühlik bir darbe indirileceği muhakkaktı. Girondinlerden biri
şöyle diyordu: «Avusturya ile ittifakın bozulması Bastil'in
zaptı kadar elzemdir». Filhakika, bu inkıta inkılâbı ecnebi
politika sahasına götürüyordu. Müthiş surette ve doğru bir
hesab neticesinde Kırallığı millet ile ihtilâf vaziyetine soka­
caktı.
I

344 FRANSATARİHİ

Maamafih, bu harbi tutuşturmak için birçok müşkülât


vardı. Fransamn böyle birharbden hiçbir faydası olamazdı.
Bir bahane bulmak lâzımdı. Bu bahane de 4 ağustos gece­
sinden soma zuhur etti. Alman prensleri Alsace'da malik ol­
dukları feodal hukukun ilgasından dolayı protesto ediyor­
lardı. Bu ihtilâf bir hukukî iştira suretile kolayca halledile­
bilirdi. Fakat harb arzu edüdiği zaman, onu temin etmek
kolaydır. Girondin'ler esaslı bir itirazı bile hiçe saydılar.
Avusturya aleyhinde arzu ettikleri harb, klâsik üpe uygun
olmak için, Prusyanın bizimle müttefik bulunmasını yahut
hiç olmazsa bitaraf kalmasmı icap ederdi. Halbuki 1791
Ağustosunaanberi Leopold ile Frederic - Guillaume birbirle­
rine yaklaşmış bulunuyorlardı. Fransa vukuatını tetkik ve
müşahedeye tâbi tutmak, ona karşı bir intizar siyaseti takip
etmek hususunda fikirleri müttehid idi. Bu meşkûk bir siya­
setti. Bütün ihtimalleri gözönünde tutuyordu. Bu siyaset
Pillnitz'de müphem ve iki manalı beyanat ile kendisini gös­
terdi. Muhacirler mücrimane bir ihtiyatsızlıkla bu beyanatı
kendi davalarına bir müzaharet, Kırallann İnkılâba karşı
bir tehdidi, On altıncı Louis tarafından kabul edilen meşru­
tiyet rejiminin bir takbihi diye alenen tefsir ettiler. Fakat
Pilinitz beyanatının hakikî manası şu idi: Avusturyaya kar­
şı harbe kıyam etmek için Purusyava karşı da yani bütün
Almanyaya karşı da harb etmeli, Fransamn Cermen muva­
zenesi politikasını mahveylemeli, Vestfalya muahedesinden
vazgeçmeli idi. İşte Avrupada hakikî bir inkılâb bu olacak­
tı. Müessoscn meclisini inleten o istibdadlara karşı kavim-
lerin kardeşliği beyanatından çok daha mühim bir inkılâb.
Bur Fransamn büyük tehlikelerle dolu bir meçhulâl
âlemine atılması demekti. Bir buçuk asırdanberi Fransa le­
hine teessüs etmiş olan Avrupa sisteminde bir sarsıntı vu­
kua geleceğini tahmin etmek için Avrupayı ve tarihimizi
bircz bilmek kâfi idi. Bu öyle bir sarsıntı olacaktı ki netice­
leri dahilî inkılâbın neticelerinden daha mukavemet kabul
FRANSA TARİHÎ 345

etmez bir vasıl alacaklardı. Çünkü dahili inkılâb günün bi­


rinde memleketin tabiat ve mahiyetinin icap ettiği bir tevak­
kuf noktası, bir hudud bulacaktı. Terbiyesi iktizası Avrupa
işlerinden haberdar olan On altıncı Louis'ye her şey bu ma­
ceraya mâni olmayı, Avusturya ile teması muhafaza etme­
yi, Avrupa muvazenesini muhafaza için Avusturya ile birleş­
meyi telkin ediyordu. Kualın son bir ümid olmak üzere bağ­
landığı bir kongre fikri işte bundan çıkmıştır. Bu kongrede
u m u m i vaziyei tetkik olunacaktı. Hodkâm Avusturya bu kon­
grede bir takım menfaatler elde etmek ümidine düşmüştü.
Bir kongre fikri bir hıyanet şeklinde On altıncı Louis'ye atfe-
dümekte gecikilmedi.
Girondin'lerin muannidane bir irade ile harb partisine
galebe teminine muvaffak oldukları bir kaç aylık zaman
ta rihim izde* gayet kat'ı bir rol oynamıştir. Bunun neticelerini
hâlâ çekiyoruz. Avrupa kuvvetlerinin değişmesi nisbetinde
Fransızların ahval ve şeraiti de değişti. O kadar zahmetle
elde etmiş olduğumuz emniyet tehlikeye düştü, inkılâbın
Fransızlara temin etmiş olduğu faydalan, uzak tesirleri par­
ça parça onların elinden aldılar. 3ir an için elde edilen ta­
bu hududlan tekrar elden kaçınldı. Şahsî hürriyet bir gün
askerî hizmet yüzünden haleldar oldu. Vergi, o kadar müd­
det nefret edilmiş şekli altında, yani şahsi vergi şeklinde
tekrar yüz gösterdi. Yalnız bu defa ismi kazanç vergisine
tahavvül etmişti. 1792 de açılmış olan bu daire şimdiki nes­
lin gözleri önünde ve bu neslin zaranna olarak kapan­
mıştır.
Mirabeau, devrimizin diğerlerinden daha harisane,
daha barbar muharebeler devri olacağını anlamış ve bu­
nu Müessisan Meclisinde söylemişti. O, İnkılâb adamlarının
kozmopolitliklerinden korkuyordu. Çünkü bu temayül Fran-
sayı silâhlarından tecrid edecekti. İnkılâb adamlarının pro­
pagandacılık ruhundan korkuyordu. Çünkü inkılâbı harici
maceralara atılmağa sevkedecekti. Haricî siyaset hakkın-
346 FRANSA TARİHİ

daki cehaletlerinden korkuyordu. Çünkü bu cehalet onlan


bütün Avrupa ile körkörüne bir münazaaya sevkedecekti.
Gerek kendi nefisleri gerek sairleri hakkında besledikleri
boş hayallerden korkuyordu. Çünkü bir Haçlılar seferine
çıktıklarım zannettikleri halde istihlâs hareketi ile fütuhatı
birbirlerine kansınacaklar ve Kuralların birleşmesinden daha
müthiş bir şey olan milletlerin birleşmesi hadisesine sebeb
olacaklardı. Mirabeau doğru görmüştü. Gironde'un diploma­
tı olan Brissoî meclise yalnız boş lâflar söylüyordu. Millet­
lerin inkılâbcı Fransaya karşı harb etmekten imtina edecek­
leri fikrinde idi. Onun teminatına bakılırsa, Macaristan
Habsbourg'lar aleyhine kıyam etmeğe hazırdı; Prusya kira­
lının harb için parası yoktu; «İngiliz milletinin inkılâb hak­
kındak i hissiyatından şüche edilemezdi», Ingiliz milleti in­
kılâbı «seviyordu», İngiltere hükümeti «her hususta korkacak
bir mevkide idi. Borçlannı ödeyemiyecek, Hindistandaki
yerlerini kaybedecek» idi. Avusturyaya harb ilânından bir
sene geçmeden, İngiltere harbe iştirak ediyordu. Bizim için
gayet gayrimüsart şerait içinde başlayan bu harb, bu bü­
yük ve hakiki harbe Ingiltere inkılâb durduğu zaman bile
devam eyliyordu.
O tarihlerde Fransada fikirlerde, hislerde, hattâ kulla­
nılan kelimelerde bile büyük bir müphemiyet hüküm sürü­
yordu. «Vatanperverler» beşeriyet aşkı için müstebidlere
karşı harb tavsiye eden kimselerdi. Aynı zamanda, bunlar
disiplinin ihlâlini teşvik ediyorlar ve âsi askerleri teşci eyli­
yorlardı. Hem Fransamn bir menfaat fikrine tâbi olmadığı
ilân olunuyor, hem halâs olmuş ahaliyi millete ilhak etmenin
tabii bir hak olduğu ileri sürülüyordu. Paparan arazisi olan
Comtat ile Avignon isyan ettikleri zaman, Müessesan Mec­
lisi onlan kabulde tereddüde düşmüştü. Çünkü ilhaklar ve
fetihler kendisinin prensiplerine mugayirdi. Sol taraf men-
sublan bu ahlâk mülâhazalarına galebe çaldılar. Çünkü in­
kılâbın Fransayı tamamlamak vazifesini ifadan geri kala-
FRANSA TARİHİ 347

mıyccağmı. monarşiden daha çekingen davranamayacağını


düşündüler. Bu fikir, o eski tabii hududlar fikri, araziyi ta­
mamlamak fikri, Fransızların zihnini işgal ve tahrik etmekte
devam ediyordu. İşte, Fransızlan harbe sürüklemek için
harisicah Girondin'lere bir çok açık kapı vardı. Fakat o ka­
pıdan Jacobin'ler geçtiler. Onlar olmasaydı Gironde hiçbir
şey yapmıvacakti Nihayet İnkılâbı da kendilerine teslim
etti.
1791 senesi Teşrinievvelinin birinci günü toplanmış
olan ^Legistative* Meclisi daha başlangıçlarından itibaren
cengâverane bir siyaset tersim etmişti. Yeni meclise dahil
bulunmayan Robespierre büyük klüpde mutlak surette ka­
dir bir halde idi. O iptida harbe muarız bulundu. Brissot'nun
hülyalarile haklı surette eğlendi. Militarizmden ve askerî
diktatörlerden korkan Müessisan Meclisinin ruhuna sadık
kalıyordu. Fakat monarşiye karşı harbden ne kadar istifade
temin edebileceğini, inkılâbın bu yüzden ne kadar yeni bir
hamle iktisab edebileceğini anlayınca harb fikrine temayül
gösterdi. Kozmopolit ve insaniyetçi olan Jacobin'lik,
bazı hatibane kayıdlara ve ihtiyatlara riayet etmek şartile.
harb tarafdarı kesiliyordu. Yalnız istibdada karşı harb açıl­
dığım söylemek kâfi geliyordu.
Br?ssot ile dostlarının Meclisi ittihaza sevkettikleri ted­
birlerin hepsi On altıncı Louis'yi Meclisle ihtilâf haline so­
karak kırallıkla arada bir mesele çıkarmak gayesine hiz­
met ediyorlardı. Muhacirlere, hattâ ve bilhassa Kiralın kar­
deşlerine karşı tehdidlerin, yeminden imtina eden rahiblere
karşı cezaların hikmeti işte budur. Ailesine ve dini hissiya­
tına hücum edüdiğini gören Kirala en vahim tecavüz şahsı
itibarile değil de Fransamn hariçteki menfaatlerinin muha­
fızı sıfatile vukua geleni idi. Her vasıtaya müracaat ederek
onu tahammül edilmez bir vaziyete sokmak, meşruti bir hü­
kümdar rolü üzerinde zincire vurmak istiyorlardı. Gironde.
Jacobin'ler için çalıştığının ve kendi kendisinin mahvına
348 FRANSA TARİHİ

doğru yürüdüğünün farkına varmadan, işte bu gayeye kur


nazca vasıl oldu.
Pek çabuk surette tevali eden bu vukuatı hikâyeden ev­
vel, Legislative meclisin hatipleri Avrupaya meydan okuduk­
ları şuada, 1791 senesi sonlarında, Fransanın ne halde bu­
lunduğunu izah etmek lâzımdu. Umumî vaziyet gittikçe daha
az iyi bir hale giriyordu Asinyalar kıymetten düşüyorlar, pa­
ra ortadan çekiliyor, hayat gittikçe pahalılaşıyor ve Meclis
kendi kâğıd parasının gittikçe artan itibarsızlığından spekü­
latörleri ve inkılâb aleyhdarlarmı mesul tutarak muttasıl kâ­
ğıd para çıkarıyordu. VUâyetlerde ve bilhassa Garb vilâyet­
lerinde, din meselesi büyük bir heyecan uyandırıyordu.
Memleketin teşkilâtsızlığı nihayet bulmak şöyle dursun büâ-
kis ziyadeleşiyordu. Realiteleri yalandan gören bir tarihçi­
nin çizdiği levha şudur: »işsiz güçsüz bir sürü adam, hile ka­
rıştırdıkları vergilerin ortadan kalkması hasebile medarı ma­
işetlerinden mahrum kalmış kaçakçılar, ihtiyatsızca affedil­
miş mahkumlar, ve, mebus Lemontey'in tabirince, inkılâba
Fransanın üzerine çökmüş olan ecnebi yırtıcı kuşlar sürüsü
memleketi şûriş unsurlanile dolduruyorlardı. Bunlar halkı
yağmaalığa ve kundakçılığa sürüklemek hususunda ma­
hirdiler. Zaten halk her çiftçinin yahut her hububat tacirinin
kendilerini aç bırakmak, her tacirin ihtikâr yapmak, her asil­
zadenin eski rejimi geri getirmek, her muhalif papazın inkı­
lâbı mahveylemek için birleşip fesad kurdukları fikrile do­
lu idi». Halbuki Legislative meclisi tedib ve tenkilden, kuv­
vete müracaattan Müessesan Meclisinden ziyade mütenef-
fir idi. Anarşinin büyümesine müsaade ediyordu. Hattâ anar­
şiyi teşvik büe etti. Pariste iki vaka tahaddüs etti: artık kim­
senin itimadım haiz bulummyan La Fayette ntillî muhafızla­
rın kumandanlığını terketti. Paris belediyesi riyakâr Petion'-
un idaresi altında Jacobin'lere teslim oldu. Petion «sans-
culottes» lan teslih etmek suretile yakın isyanlara müsaade
etmiş oluyordu. İşte bütün zorluklan cemeden ve birbirile
FRANSA TARİHİ 349

darbederek çoğaltan bu ahval ve şerait içindedir ki Giron-


din'ler Fransayı büyük bir harbe attılar.
Anayasacılann, Feuillant'lann zamanı artık geçmişti.
Bunların Legislative meclis üzerinde nüfuzları yoktu. Yalmz
nezaret ellerinde idi. Oradan da çok geçmeden tardedile-
ceklerdi. Hariciye nazın de Lessart, Kıral ile müttefikan har­
be muhalefet ediyordu. Kürsüde muttasıl itham edilip dur­
du. Matbuatta da, aynı itham tekrar edilerek, muhacirlann
hâmisi ve bir *Avusturya komitesi» nin şefi diye teşhir olun­
du. Matbuatta da, aynı itham tekrar edilerek, muhacirlerin
O zamana kadar Kıral ailesini ciddî surette hiçbir şey leke-
leyememişti. Ne 1789 dan evvelki gerdanlık meselesi, ne
Varennes'e kaçış eski prestiji mahvedememişti. Bu prestij
Fransa ile sekiz yüz senedenberi kaynaşmış Kıral ailesinin
itimadı üzerine müessesti. Kıraliçeye, «AvusturyalI kadına»,
karşı düşmanın menfaatlerine hizmet ettiği ve monarşiyi mil­
letin aleyhine çevirdiği yolundaki sözler Girondin'lerin kul­
landıkları zehirli silâhlardı. Kıralhğı mahvetmek için onu
vatana hıyanetle itham etmekten başka bir çare yoktu. 1792
senesi martında, Gironde ilk muzafferiyeti ihraz etti: Brissot
Lessart'ın itham altına alınmasını temin edebildi. Bu Kira­
lın ihtam’ edilmesi demekti.
Sonuna kadar meşrutiyetçi ve yeminine sadık bulunan
On altıncı Louis Meclisin verdiği karara göre hareket etti.
Nazırlıklara Girondin’leri getirdi. Başvekâlette Dumouriez
bulunuyordu. Bu her türlü işler gören, herkesin dostu, iyilik
yaptığı gibi fenalık da yapar bir adamdı. Biraz evvel Calonne
gibi o da mahareti sayesinde işleri düzelteceğine emindi.
Fakat hiçbir şeye muvaffak olamadı. Girondin'ler bir kere
hükümete gelince, pervasızca harekete geçtiler. 20 nisanda,
Meclisin, hemen hemen, ittifakla, Avusturyaya harb ilân et­
mesini temin eylediler. Bu, umumî harbin başlangıcı idL
Bu tarihi günün bütün manasını anîıyabilmek için, Le-
gislativG meclisin, Bouille tarafından tecziye edilmiş ve son­
350 FRANSA TARİHİ

ra affa mazhar olmuş Nancy'deki âsi askerlerin o « menfur


ve hacalet bahş* takdir ve tebcillerine beş gün evvel müsa­
ade etmiş olduğunu hatırlamak icap eder. Legislative bu âsi
neferleri huzuruna kabul etmişti. Parisin jacobin Komünü
onlann şerefine şenlikler tertib etti. Bu şenlikler Andre
Chenier'nin isyankâr bir hisle bir şiir yazmasına sebeb ol­
dular. Avrupanın yansına meydan okuduklan şuada bu di­
siplinsizliği böyle medih ve tebcil eylemeleri Girondin’ler-
deki siyaset ruhunun derecesini ölçmeğe kâfidir. Demagoji­
nin tahrib ettiği bir memleketi harbe attılar. Öyle bir memle­
ket ki hükümetten mahrumdu. Bu harekeüeriie Teneur dev­
rini hazulıyorlardı Onun diktatörlüğünü içtinabı imkânsız,
hattâ elzem bir hale sokuyorlardı.
1792 harbi takib ettiği Avusturya düşmanlığı ile 1740
harbine benziyordu. Fransa hesabına çok şükür ki başka
noktalar itibarile bu yine bir eski zaman harbi idi. Eski za­
manlarda ordular ufak olurdu, sefer uzar giderdi, muharebe­
ler basit bireı çarpışmadan ibaret kahrdı, tarfalar birbirleri­
ne pek az kat'î darbeler indirirlerdi. Fakat harbin tamamen
milli bir hale girdiği, kavimler arasında cereyan ettiği za­
manlar, Mirabeau'nun evvelden haber vermiş olduğu veç­
hile, gerçekten müthiş bir vasıf aldılar. Maamafih. On beşin­
ci Louis devrinde, iştirak etmiş olduğumuz münazaaler ec­
nebi arazide vukua gelmişlerdi. Fransanın üstünlüğü, daha
başlangıçtan itibaren, muhasamatı hudud harici yerlerde
cereyan ettirmeğe imkân veriyordu. 1792 de böyle olmadı.
Brissot'nun ve Vergniaud'nun nutuklan zaferi elde etmeğe
kâii gelmedüer. Bunu bir talam tedbirlerle temin eylemek
lâzımdı. Uç sene süren anarşi pek pahalıya maloldu. Plân
ir!:da Belçikaya girmekten ibaretti Halkın bizim lehimizde
ayaklanacakları ümid ediliyordu. Halbuki halk isyan etme­
dikten başka biri Mons. diğeri Toumay üzerine yürüyen iki
kolordumuz AvusturyalIlar tarafından geri püskürtüldü.
Hem öyle bir panik halinde ki firariler general Dillon'u kat­
FRANSA TARİHİ 351

lettiler. Bu hacalet verici muvaffakiyetsizliğin sebeb ve me-


suliyetleri pek aşikâr idi. Grondin'ler bu ihaneti «Avusturya
komite•>sine atarak işin içinden sıyrıldılar. Bununla Kraliçe­
nin ve Kiralın kasdedildiği aşikâr idi. Artık On altıncı Louis'­
nin sabnm tüketmeğe çalışmak suretile monarşiyi devirme­
ğe açıktan açığa uğraşmağa başladılar. Kıralı yemin etme­
miş pupaslan nefye mahkûm eden bir kararnameyi imzala­
mağa zorlamak istediler. Diğer bir kararname Kiralın şahsî
muhafızlannm ilgasını emrediyordu. Nihayet, Girondin'ler-
le Jacobin'ler. Champe - de - Mars meselesindenberi millî
muhafızlardan korktukları için, Pariste bir karargâh tesis
edilmesini, muntazam askerî kuvvetin yerine kaim olmak ve
inkılâb aleyhdarlığını ezmek üzere buraya 20 bin «-federe»
getirilmesini taleb ettiler. Bunun bir darbe hazırlamak için
olduğu aşikâr idi ve herkesçe de anlaşılmıştı. On altıncı
Louis kararnameleri tasdikten imtina gösterdi ve 12 haziran­
da Girendin nazırlan azletti. Kıral «veto»sunda ısrar ediyordu.
Dumoıuiez Kıralı yalnız bıraktı ve 18 de istifa edip çekildi.
Alaylar uzaklaştırılmışlardı. Meşrutiyetçi muhafızlar terhis
olunmuşlardı. Parise ilk vasıl olan Marsilyalı «federe» lere,
Vergniöud'nun müsaid bir müdahalesinden sonra. Kiralın
çifte vetosuna karşı halkın yaptığı nümayişe iştirak müsa­
adesi verildi. 20 haziranda, Girondin nazırların tekrar ikti­
dar mevkiine getirilmeleri talebile mahzar taşıyan velveleli
bir alay bu harekete müsaade gösteren Meclisin önünden
geçti, sonra müdafaasız Tuileries sarayım zorladı. O gün.
On altıncı Louis kendisini tahkir ve îehdid eden kalabalığa
mütevekkil ve sakin cesaretile mukabele gösterdi ve kendisi­
ne uzatılan kırmızı takkeyi başma giydi.
Her şeyi tertib etmiş değilse de her şeye müsaade etmiş
olan Girondin'ler monarşinin böyle tezlil edilmesinden do­
layı bir zafer kazanıyorlardı. Fakat monarşiye karşı ihraz
ettikleri zaferlerin her biri Jacobin'ler için daha büyük bir
zaferdi. Gironde, o körlüğü ve gururu içinde, Kıral ile bera­
352 FRANSA TARİHİ

ber kendisinin mahvını da hazırlamak için hiçbir fırsat kay­


betmiyordu. Teşrinievvel günlerinden 20 hazirana gelinci­
ye kadar, isyanın kudreti ve hissiyatı büyümekten hali kal­
mamıştı. Artık pek şiddetli ihtilâçlara doğru yürünmekte ol­
duğunu kimse itiraftan geri durmuyordu. Prusyalılar da bize
karşı harbediyorlardı. Gironde iki ananevi rakib olan Prus­
ya ile Avusturyayı birleştirmek gibi bir şaheser vücuda ge­
tirmişti. Bunun üzerine, Vergniaud'nun talebi veçhüe. Meclis
vatanın tehlikede olduğunu ilân etti. Filhakika Meclisin ha­
tası yani Girondin'lerin hatası yüzünden vatan tehlikede
idi. Onlar yalnız bir şeyi iyi hesab etmişlerdi ki bu da har­
bin monarşiyi devireceğini tahmin etmeleriydi.
Meclis vatanı tehlikede diye ilân etmekle Fransız vatan­
perverliğine müracaat ediyordu. Asker yazılmasını karar al­
tına almakla gayet müstacel ve mübrim bir karar vermiş
oluyordu. Çünkü, Fransa istilâya uğramak üzere idi. Kıral
ile Kıraliçeye raci olmak için «Avusturya komitesi* aleyhin­
de serdedilen o kadar ithamlardan sonra, haricî tehlikenin,
ve nefiriâm suretile asker toplama tedbirinin sebeb olduğu
heyecan içinde, monarşinin millete hiyanet ettiği fikri mu­
kavemet kabul etmez bir kuvvetle kabanp yükselmek zaru­
ri idi. Sokaklarda, hattâ Mecliste, On alüncı Louis'nin iskatı
taleb edildi. Gironde'un temine uğraşmış olduğu neticeye
erişilmişti. Fakat Jacobin'ler de onlan geride bırakmak için
bu dakikayı bekliyorlardı. Robespierre şöyle söyledi: Kıral
suçludur. Meclis de suçludur, çünkü onun hiyanet etmesine
meydan vermiştir. O keskin mantıki ile bunlara ilâve ettiği
mütalâaya nazaran, Meclis icap ettiği zaman Kıralı iskat et­
mediğinden dolayı şüpheli bir vaziyete düşmüştü. Şimdi
Kıralı iskat etmesi halkın hâkimiyetini gasbetmek içindi.
Binaenaleyh, Meclisi feshetmek, millî bir Convention meclisi
toplayarak bütün nüfuz ve kudretleri ona vermek ve asilza­
delerle intrikacılan hariçte bırakmak lâzımdı. Terreur dev­
rini açan bu nutuk çifte bir idam kararı bildiriyordu: On
FRANSA TARİHİ 353

altıncı Louis ile Girondin'lerin idamı. Ortalıkta bir raşe uçuş­


tu. O zaman, Girondin'ler Kuala yaklaşmağa, anayasacıla-
nn rolünü deruhde etmeğe pek geç teşebbüs ettiler. Ata bi­
nerek Parisi terketmeyi On altıncı Louis'ye onlar tavsiye
eylediler. Yani Varennes vakasını tekrar etmek istiyorlardı.
La Fayette hicret etmek üzere bulunuyordu. Fakat ihtimalki
nefsini pek çabuk feda etmiş olan On alüncı Louis artık
hiçbü: ümid beslemiyordu. Bu mütenakız sözlerden iğrenmiş,
inkılâbı üeriye doğru tahrik ettikten sonra yaptıkları işler­
den korkan bu hiziblerden bıkmış olan Kualın kimseye iti­
madı kalmamıştı. O hiçbü zaman icraata meyü gösterme­
mişti. Bü şey yapmağa imkân göremiyordu. Anayasacılarla
Girondin'ler anlaşamıyorlardı. Hattâ bü asayiş ve düzen
partisi vücuda getirmek üzere anlaşabilmeleri ümidi de yok­
tu. Onlar kesik başlarının düşeceği kepek sepetinin içinde
bile banşmayacaklardı. Zaten artık pek geç değil miydi?
Dahili harbin bütün azgınlıkları Kırallığı mahvetmek için
bileşiyorlardı. Bu şuada neşredüen Avusturya generali
Brunsv/ick'in beyannamesi, Parisi tahrib hakkmdaki küsta-
hane tehdidlerile, Fransızların izzeti nefsini yaralamağa en
kabiliyetli tabülerle kaleme alınmıştı. Fransızlara ya harb
etmekten ya ölmekten başka yapılacak bir şey olmadığı ka­
naatini verecek ve zihinlerine Kual ile düşmanın kendileri­
ne karşı süikasd tertib ettikleri fikrini sokacak bü mahiyette
idi. Eğer, zannedildiği gibi, bu beyannameyi Brunswick'in
imzasile marki de Limon neşretmişse On altıncı Louis'ye
son darbeyi muhacüler indirmiştir denüebilir.
Kıral mukadderata tevekkül gösterirken, Güondin'ler
onun sukutu kendilerinin sukutu olacağım anlıyarak bunu
geciktirmeğe boş yere çalışıyorlardı. Danton ile Robespierre
tarafından tertib edilmiş olan başka bü kıyam 10 ağustosta
onları mecburi bir harekete şevketti: Kıral ile Meclisin silâh­
larını almışlar, Parise «federe» leri çağırarak şehri Jacobin'-
lorc toslim etmişlerdi. Tuüeries'yi muhafaza için yalnız millî
354 FRANSA TARİHİ

muhafız kuvvetine güvenilebilirdi. Buna kumanda eden ve


emin bir adam olan Mandat o gün Danton'un emrile katle­
dildi. Teşrinievvel günlerindenberi, usul hiç değişmemişti,
inkılâb nasıl sokak kıyamları üe üerlemişse son haddine de
aynı suretle vasıl oluyordu. Ölüm tehlikesine maruz kalan
Knal ailesi Tuileries'yi terkederek Meclise iltica ettiği şua­
da, isv'an Paris Commune'ünü cebren ele geçiriyordu. Jacobin'­
ler tamamen muzaffer olmuşlardı. On ağustosun ferdasında,
Rofcespierre Şehremanetine gitti ve Girondin'lere karşı teh-
didlerini daha yüksek bir sesle tekrar etti. Artık âsi Komün'-
ün sözleri bir kanun oldu. Hakikî «legislative» [yani teşriî mec­
lis] Komün oldu. Nüfuz ve kudreti o elde etmişti. Daimi su­
rette celse akdederek Kualın işten el çekmesine sebeb oldu
Bu iskat demekti, fakat kelime talâffuz edilmiyordu. Komün
Kual ailesini kendisine teslim ettirdi ve onu mevkuf bir hal­
de Temple'a gönderdi. Danton adliye nazın oldu. Halk mah­
kemesi, inkılâb mahkemesi tesis edüdi. Hep âsi Komünün
nüfuz ve tazyiki altında bulunan Meclis hâkim bir Conven-
tion tayini için yeni bir intihab kanunu kabul etmek suretile
bütün nüfuz ve kudretinden feragat etmiş oldu. Bu Conven-
tion, Robespiene'in istediği gibi, bütün kuvvetleri kendisin­
de toplamış bir meclis olacaktı.
Bu kadar nagihanî mühim vakalar, feci sahneler, dökü­
len kanlar Fransa gibi bir çok asudanberi sükûn ve asayi­
şin ciddi bir surette muhtel olmadığı, hayatın parlak ve tat­
lı bir halde devam ettiği bir memlekette muhayyilelere pek
çarpmıştı ve hâlâ da daha ziyade çarpıyor. Bunun netice­
sinde, vukueti an büyültmek, vaka şahıslarını büyültmek yo­
lunda bir temayül husule geldi. Hakikatte sokak isyanlan
sayesinde nüfuz sahibi olan bu sonradan görmeler kendi za­
ferlerinden hayret ve biraz geçince dehşet içinde kalıyorlar­
dı. Çünkü zaferlerinin kuvvetsizliğini hissediyorlar, Fransız­
ların heyeti mecmuasının kendi arkalarından yürümedikle­
rinden şüpheleniyorlar, bir aksülâmelden korkuyorlardı.
FRANSA TARİHİ 355

Korkmakta da haklı idiler. Çünkü Thermidor uzakta değildi.


İşte bundan dolayıdır ki bir sürü muzlim entrikalar vücud
buldu. Bu intrikalann tarihi iyi malu mdeğildir. Fakat klü-
be mensub adamların birbirleri aleyhinde serdettikleri hiya-
net ithamları bir çok entrikaların mevcudiyetini ifşa ediyor­
lar. M. Lenitre On yedinci Louis'nin mukadderatı hakkında
devam eden sırra bakarak en haşin Convention'culann bir
mukabil inkılâb hareketine karşı garantiler ve ihtiyatlar dü­
şünmüş olacaklarına hükemdiyor. Her halde, bunların bir­
birlerine emin oln-.adıklan âşikârdır. Nüfuz ve kudreü, mu­
hakkak tehlikelere atılarak, cüret ve cebrü şiddet sayesinde
elde ettikleri için onu, Danton’un dediği gibi, ancak «daima
cüret göstermek», daima daha şiddetli davranmak suretile
muhafaza edebileceklerini düşünmeleri tabiî idi. Tenreur dev­
rinin psikolojisi işte bu noktadadır. Çünkü dehşet salma ha­
reketi hem mukabil inkılâbcılar aleyhinde hem inkılâbcılar a-
rasmda vuku gelmiştir. «Şüpheli» ddedilmiyen hiç kimse
yoktu. Çünkü hiç kimse ne yanndan emindi, ne yanındaki­
lerden. Danton taraftarlarile Robespierre tarafdarlan hâlâ
birbirlerile münakaşa edip duruyorlardı. Danton'un ve Ro-
bespieae'in ağzından çıkmış olan bazı muammaya benzer
sözlerin manası anlasüamıyor, ne düşündükleri, sırlan ne
olduğu meydana konamıyor. 10 ağustos ile 9 hermidor ara­
sında geçen yirmi dört aylık ihtilâç devresi bu klüpler
hayatının en faal ve şedid bir zamanıdır. Anayasacılar, son­
ra Girondin'ler, aynı hesab ve aym zaruret neticesinde bu
klüp hayatım tamamen ssrbesi bırakmışlardı. Çünkü inkı­
lâbın hayatı o demekti.
10 ağustostan sonra, Jacobin'ler, zaferlerine rağmen,
emin değildiler: Prusya ordusu Fransayı istilâ ediyordu. İnti-
habatin neticesi ne olduğu kestirilemezdi. Bilhassa, Giron-
dın'ler, yeni meclis toplanır toplanmaz. Komünün gasbetmiş
olduğu nüfuz ve kudretin artık nihayete ermesini istiyorlar­
dı Asi Komünün mukadderatına bağlı bulunan Danton yal­
356 FRANSA TARİHİ

nız bir necat çaresi gördü: ortalığa dehşet salmak. Adliye


n azırının emrile iptida evlerde araştırmalar yapılması ve
sonra topta a tevkifat icrası sureüle 2 eylülde vukua gelen
kıtallerin Paris müntehibi semlerinin toplandıkları güne tesa­
düf etmesi bir tesadüf eseri değildi. 30 Ağustosta, Legislative.
Komün meclisinin kanununa riayetkar bir tavır alması lü­
zumuna karar vermişti. Danotn, âsi Komün, Jacobin'ler bu
müthiş hareket ile kendi nefislerini müdafaa ediyorlar ve
Convention'a karşı âdeta bir ipotek elde eyliyorlardı. Çünkü
Convention da, Legislative gibi, Paristen daha itidal tarafdan
bir Fransa temsü ediyordu. Bu üçüncü meclis de, Legislative
gibi, ekseriyet itibarile, Gironde'a tarafdar olmaktan ziyade
çekingen kimselerden terekküp ediyordu. Fakat hapishane­
lerde yapılan kıtalden bir kaç gün soma Parise geldikleri
için duymuş oldukları korkunun tesiri altında idüer. Robes-
pierre ve Marat ile birlikte Paristen intihab edilmiş olan Dan-
ton, Girondın'lerin yakın izmihlâlini hazuladıktan sonra, ne­
zareti terketti.
Dışarıdan bakılırsa, bu vukuatlar Fransanın anarşi için­
de sönüp gitmekte, mahiv ve harabıye doğru yürümekte ol­
duğu intibaını vermekten hali kalmazlar. Muntazam bir kai­
deye tevfikan yapılan kıtallerden dükkân ve pazar yağma­
larına kadar demagojinin bütün çirkin yahut âmiyane nü­
mayişleri ucuca eklenirse müthiş raporlar tanzim olunabi­
lirdi. Bunun inşam aldatması kabildi ve ecnebilerin aldan­
mış oldukları da muhakkaktır. Ecnebüer bu kargaşalık için­
de intizam ve asayiş unsurlarının yaşadıklarını, üç sene için­
de Fransada her şeyin mahvolmadığım, büyük faaliyetin
hâlâ mecud olduğunu, vazifeşinas adamların mevkileri ha­
çında kaldıklarım, mesleklerini icrada devam ettiklerini, bir
teşkilât idame etmek yahut kurmak için ellerinden çeldiği
kadar çalıştıklarını hesab edemediler. Fransada hâlâ idare
adamları ve zabitler vardı. îşte bu temel onu kurtardı.
Oriulara gelen gönüllüler kendilerile beraber hiç değilse
FRANSA TARİHİ 357

şevk ve galeyan kadar serkeşlik de getiriyorlardı. Ordularda


eski askerler, kadrolu, malûmatlı şefler ve yavaş yavaş ga­
lebe çalan bir disiplin buluyorlardı. Bu «halitalar» nihayet
sağlam alaylar vücuda getirmeğe muvaffak oldular. Mille­
tin askerî kabiliyetini tekrar müessir bir şekle soktular. Hal­
buki PrusyalIlar hiç böyle şey beklemiyorlardı. Fransayı düş­
tüğünden daha aşağı bir derecede zannediyorlardı, Long-
wy'nin ve Verdunun teslim olmalarından cesaret bulmuş­
lardı. Onun için, ilk rasgeldikleri mukavemetten hayrete
düştüler. Brunswick, Châlons yoluna hâkim olmakla bera­
ber, Valmy mahallesinden soma buradan ilerlemek iste­
medi. Valmy muharebesi haddi zatında ehemmiyetsiz bir
işti. Çünkü iki taraftan da sekiz yüz kişiden fazla zayiat ol­
mamıştı. Fakat netice itibarile ehemmiyeti pek büyük oldu.
Prusyalılar zannettiklerinden fazla bir mukavemet gördük­
leri için, orada durdular. Çünkü askerleri bir tenezzüh hare­
keti yapmak ümidinde idiler. Avusturya ile Rusya Lehista-
m ş•avlaşııken kendileri Fransada vakit kaybetmek istemi-
y larcU. înküâbın bu yeni taksime mâni olamaması onlar
için kâfi idi. Filhakika Lehistan yeniden bir taksime uğradı.
Diq ?r *arcf*an, Valmy'deki muvaffakiyetinden pek bahtiyar
olan Dumouries Brunswick'i takibden ve zayıf taraflarını
pekâlâ bildiği ordusunu düşmanın tekrar bir taarruzuna ma­
ruz bırakmaktan çekindi. Hattâ Prusyaya sulh bile teklif et­
tikten başka Avusturya hanedanına karşı bir ittifak bile yap­
mak istedi. Fakat Prusya buna razı olmadı. On sekizinci asır
adcrrlannda, Büyük Frederic'in memleketinin bize ancak
dost olabileceği kenaati işte bu kadar kuvvetli idi.
Valmy 20 eylül 1792 dedir. Convention 21 de açılıyordu.
Ve resmen Cumhuriyeti ilân etti. Fakat bu Cumhuriyeti kim
idare edecekti? Hangi parti hükümet kudretini ele alacaktı?
tik günlerden itibaren sollarla yeni meclisin sağlan olmuş
olan Girondin'ler arasında mücadele başladı. Bunlar vilâyet
mebuslannın muhabbetine güvenerek hemen Jacobin'lere
358 FRANSA TARİHİ

hücum ettüer ve onlan Paris Komününün mütehakkimane


hareketinden, Eylül kıtalinden dolayı muaheze eylediler.
Louvet Robespierre'in ve Eylülcülerin itham altına alınma­
larını taleb etÜ. Ekseriyet bunu tasvibe cesaret gösteremedi.
Gironde'daki dostlan bile ondan aynldılar. Çünkü böyle bir
aksülâmel gösterecek kadar kuvvetleri olmadığım hissedi­
yorlardı. İşte Gironde ta başlangıçtanberi vahim bir hata
irtikâb etmişti: bir gün evvelki müttefiklerini, bugünkü mua-
nzlanm tehdid etmişler ve tehdidlerini icra edebilecek vası­
ta: an olmadığın: da meydana vurmuşlardı. Convention’un
açılmasından bir ay soma, artık davayı kaybetmişler de­
mekti. İptida müdafaa mevkiinde bulunmuş olan Jacobin'ler
şimdi taaruza geçiyorlardı. Katü ve anarşi ile itham edilen
bu adamlar şimdi kendileri itham ediyorlardı. Maruz ol-
duklan itham pek büyük idi. Kendüerini kurtarmak için
mukabeleleri de mühim olmak icap ederdi. Ortaya attık­
ları itham, Girondin'lerin Anayasa tarafdan nazırlara ve
Kıralhğa karşı dermeyan ettikleri şeylerdi: hıyanet, hami­
yetsizlik, mukabil inkılâbcılarla suç ortaklığı. Girond bir
«Avusturya komitesi» icad etmişti. Bunun gibi zavahır üzeri­
ne şimdi onlara karşı bir federalizm cürmü, tek ve inkısam
kabul etmez Cumhuriyete karşı bir süikasd tahayyül ettüer.
İşte böyle her şeyde Jacobin'ler, Gironde'u eziyorlar, kâfi
derecede Cumhuriyetçi gözükmemek korkusile onu nüfuz al­
tında tutuyorlar, mevzilerinden birer birer püskürtüyorlardı.
Robespierre'i itham altına almak boşa çıkmış bir hareketti.
Jacobin'lerin mukabelesi On altıncı Louis'yi itham altına al­
mak oldu. Kiralın katli Cumhuriyet hislerinin samimiyetine
bir delil teşkil edecekti. Bu tuzağa düşen Girondin'ler ondan
kurtulamadılar. Onlar kan dökülmesini takbih ve mahkûm
etmişlerdi. Şimdi kendileri ya Kralın başım uçurmak, ya
şüpheli mevkiine düşmek vaziyetinde kalıyorlardı. Bunlann
hiçbirinden içtinaba muvaffak olamadılar. Cinayetten müte-
neffir olduklan için, kaçamak olarak halkın reyine müraca-
FRANSA TARİHİ 359

ali tavsiye ettiler. Derhal sokak halkı, şubeler, tribünler Con-


vention'u tehdide kalktılar. O da, eski meclisler gibi aynı
tazyik karşısında boyun eğdi. Halka müracaat teklifini red­
detti. Ölüm karşısında, hezimet halindeki Girondin'ler birbir­
lerinden ayrıldılar. İdare ellerinden çıkıyordu. Artık bir par­
ti değildiler. Bu nüfuz ve kudret muharebesinin mevzuu olan
tecilsiz idama mevcud 721 azanın 361 reyile karar verildi.
Philippe - Egalite namı ile Convention'un sol taraf azalan ara­
sında bulunan duc d'Orleans «Montagne» üe birlikte idam
lehinde rey vermişti. Fakat artık Kiralın katli bile kimseyi
kurtaramazdı. Giyotin inkılâb meydamnda daimi surette ku­
rulu duruyordu.
O zamanın gösterişli nutukları Convention'un Kiralın ba­
şını Avrupaya bir meydan okuma şeklinde fırlatmış olduğu
zarınım verdiler. 21 kânunusani 1793 te. On altıncı Louis'nin
idam edildiği günde, Avusturya. Prusya ve Rusya Lehistanı
taksim ile meşguldüler. Saraylardaki heyecan Birinci Char-
l©sın idamından soma duyulan heyecandan daha büyük
olmadı. Doğrusu aranırsa, inkılâb en mühim meydan oku­
mayı daha evvel yapmıştı. Hem de kime? İngütereye. Bu da
Kiralın başım fırlatmak şeklinde vukua gelmiş değildi.
inkılâbın nasıl olup da bir fatih mevküne çıktığını çok
düşünenler olmuştur. Bu bapta türlü türlü izahat verildi ki
bunlar bir kısım hakikati ihtiva etmektedirler. Propaganda
ruhu, inkılâbcı haçlı seferleri ruhu, tabii hududlar ananesi,
hatırası pek kuvvetli bir halde kalmış olan Avusturya hane­
danına karşı millî mücadele ve Richelieu siyaseti: Fransız
kavminin ahlâkî hayatının bu unsurları İnkılâbı cengâver
yapmağa ve ona kendilerini tahlis bahanesi altmda bir ta­
kım kavimleri Fransaya ilhak etmeğe büyük nisbette sebeb
olmuşlardır. Maamafih, Convention azalan işlerde ne ka­
dar acemi olurlarsa olsunlar Avrupa politikasının bütün büyük
kanunlanmn hepsini bilmez değildüer. İngüterenin bitaraflığı­
na ehemmiyet veriyorlardı. Bir şey vardı ki İngiltere hiçbir
360 FRANSA TARİHİ

zaman buna müsaade edemezdi: Fransanın Felemenge sa-


hib olması. Jammapes zaferi neticesinde Dumouriez'in önüne
açılmış olan Belçika hakkındaki plânını neden kabul etmiş­
lerdi? Bu noktada şurasını hatırlamak icap eder ki İnkılâb
her gün daha fazla bir malî müzayakaya düşüyordu, asinya-
lar dalgası altında eziliyordu. Fütuhat bir ümid teşkil ettiler.
Dumouriez’nin disiplinlerini elde etmiş o!duğu ordularımız
Cumhuriyeti istilâdan kurtarırsa neden fıkaralıkian da kurtar­
mayacaktı? Her ne pahasına olursa olsun, bu çıkmaz sokak­
tan kurtulmak, Cambon'un kavlince. «Fransada tedavül eden
asinya yığınlarını azaltmak için bunlan bir elden çıkrmağa
vaîi’a bulmak» vo bu asinyalann it barını artırmak lâzımdı.
Bunu da «Cumhuriyetin muhafazası altına geçecek emlâk
üzerindeki ipotekler» temin edecekti. İste Belçikamn işgali
meselesinde bu mülâhazalar siyaset ve maliye adamlanm
takib olunan roÜfikavı tcsvib® sevketmekte kısmen âmil ol­
dular. Ortaya inkılâba felsefeden çıkarılmış bir takım ba­
haneler atıldı. Halbuki İngilterenin müdahalesi tehlikesi de
vardı.Custino Rhin nehrini tecavüz ederken böyle bir tehlike­
nin önünü almağa da çalışıyorlardı. Çoktanberi Fransızlaş-
mış olan Rhin ahalisi tarafından iptida iyi karşüanan Cus-
tine Frankfort şehrine büyük bir vergi koyar koymaz onlan
aleyhimize ayaklandırdı. Prusyalılar kendisini çarçabuk
oradan tardattiler. Zaten, bizim Jemmapes muzafferiyetimizin
(6 teşrinisani 1792) hemen arkasından, İngiltere Fransızlar.
Beîçikada bırakmaktansa harbe girmeğe karar vermişti. On
altıncı Louis'nin idamı içtinabı imkânsız bir hale gelmiş olan
bi rmücadele için vesile teşkü etti. Eğer 21 Kânunusanide
Anvers'i işçal etmemiş olsaydık İngilizler On altına Louis'­
nin İdamına pek az ehemmiyet vereceklerdi.
Bunun üzerine hakikî harb, İngiltere ve Fransa harbi,
Felemenk için ebedi harb başladı, inkılâb zamanında da
PhTppe İs B^l zamanuıdakinin aynı harbdî. Büvük Britan-
yanın üstünlüğünü temin için o eski harbdi. On dördüncü.
FRANSA TARİHİ 361

On beşinci. On altıncı Louis zamanlarındaki harbin ay m idi.


Artık Prusya ve Avusturya gibi düşmanlarla bir Avrupa har­
bi mevzuubohs değildi. Onlara karşı Fransamn muvaffaki­
yet kazanmasının ihtimali vardı. Şimdi aleyhimizdeki ittifak
kendisine bir baş ve bir kasa buluyordu. Bu defa İngiltere
mücadeleyi ta sonuna kadar götürecekti, inkılâbın Fransayı
bahri kuvv3tlerinden mahrum bıraktığım, mali müzayaka
yüzünden de bu kuvvetleri tekrar ihyadan âciz kaldığını gör­
düğü için Fransa ile o eski hesabını tesviyeye kuvvetle az­
metmiş bulunuyordu, inkılâbın en az göze çarpan ve en az
infial uyandıran hatalarından biri donanması olmadan ve
donanma bulmak ümidi bulunmadan dünyanın en büyük
bahrî Dev’eti ile harbe girişmesi idi. Gayet dakik bir âlet olan
bahri bir kuvvet çarçabuk tedarik edilemez. Bizim bahriye-
miz ise anarşi yüzünden mahvolmuşiu. Villaret - Joyeuse'ün
dediği gibi, «vatanperverlik gemileri yürütmeğe kâü gel­
mezdi». Ingiltere bu misli görülmemiş vaziyetten istifade ede
rek partiyi kazamncaya kadar cidale devam etmek mecbu­
riyetinde idi. İngiltere, parlmanter hükümetinin mahiyeti ica
bı tam faaliyete geçmekte her zamanki gibi bati, karar ve­
rip hazırlanmokia geç davrandı. Başlayan harbin devamım
ve ehemmiyetini o artırdı. Çünkü bütün elindeki kuvvetleri
yavaş yavaş harbe şevketti. Halbuki Fransa karada eski
üstünlüğünü tekrar bulunca kara zaferlerinin İngiltereye diz
çöktüreceğine dair eski hülyalara dalıyordu. Bu hülyalar
ancak Waterloo'da nihayet bulacaklardı.
inkılâb vakalarında, hattâ «Terreur» devrinde derin se-
bebler, hesablı bir hattı hareket görenler oldu. Halbuki bu
devrin son derecedeki mühmelliği ve karışıklığı, daha ziya­
de. inkılâb adamlarının, ahvale göre kararlar ittihaz ettikle­
rini isbat eyler. Müessisan Mecilisndenberi hep böyle oluyor­
du. Hakikat şu ki zihinler gayet müşevveş bir halde idi. Yek­
pare bir adam gibi tasvir edilen Danton da en az mütered­
ditlerden değüdi. 10 ağustos günü ve Eylül kıtali neticesinde
362 FRANSA TARİHİ

iktidare gelmiş olan Danton inkılâbı «cedveller içine almak»


hususunda Girondin'lerden daha muvaffakiyet gösterememiş­
ti. Herkes mevzilerini almış bulunduğu bir sırada Meclis üe
Komün, Gironde ile Jacobin'ler arasında mevki tutmak iste­
di. Girondin'ler Komünün inkılâbın hakiki hükümeti olduğu­
nu nihayet anlamışlardı. Bir gasıblık eseri olan bu kudretin
bütün Fransaya hâkim kesilmesini istemiyorlardı. Jacobin'-
ler buna cevaben vilâyetleri Paris aleyhinde bir vaziyet al­
dırmakla Gironde'un «federalisme» cürmünü irtikâb ettiğini.
Cumhuriyetin vahdetini kırmağa çalıştığım, millete hıyanet
ettiğini söylüyorlardı. Danton Komün ile pek fazla içli dışlı
idi. Dökülen kandan hesab vermek mecburiyetinde kalırsa
ona mühtaçîı. Bunun için Komünü yıkmağa çalışamazdı. Fa­
kat Girondin'ler onu yıkmazlarsa mahvoluyorlardı. Danton
hükümet adamı olunca, çaresi bulunmaz bir tezad içine dü­
şüyordu. Terreur'e bir kaide koyacck, onu tahdid edecek
olan İnkılâb mahkemesi müessesesine müzaharet ettiğinden
dolayı kendisine hayranlık besliyorlardı. Halbuki Danton
Terreur'e muhtaç olduğu âleti veriyor, onu mükemmelleşti­
riyordu. Hemen hemen doktor Guülotin'in cellâdm palasım
mükemmeHeştirmesi gibi. Terreur kanuni bir şekle sokul­
makla, yine en cebrü şiddete meyyal kimselerin elinde kal­
makta nkuriuîmadı. Robespierre ile dostlanmn siyasî dost­
larım oraya sevketmeleri için kanunî bir teşrifattan başka
bir şeye hacet kalmamıştı. Bu siyasi dostlar inkılâb mahke­
mesinin tecziye edeceği hainler, mukabil inkılâbcılar ve
anarşi çıkaran kimseler araşma karıştırılıyorlardı. Conven-
tion'un tecavüzden masun olmak imtiyazının refedilmesi kâfi
idi.
Mart ayının sonunda, Convention nazırlan kontrol altm­
da tutmak, yani doğrudan doğruya hükümeti ele almak için
kendi içinden Selâmeti Umumiye Komitesini intihab etmişti.
Kontrol vazifesile mükellef olanlar da. Tenorisme'in mantı­
ki mucibince, kontrol edilmek için, Convention azalan, Ma-
FRANSA TARİHİ 363

rat'nın tekliti üzerine, tecavüzden masuniyet imtiyazlarından


vazgeçmişlerdi. Bunun üzerine, inkılâbcılar giyotinle birbir­
lerinin kafalarını kesmek imkânım buldular.
«Menfaat fikrinden uzak bir mutaassıb» olan Mar at
inkılâbın en nüfuzlu adamı olmuştur. Hariçten inkılâbı bir
ıttırad dairesinde o idare etmiştir. Çünkü onda demagoji şev­
ki tabiîsi yani halkın ihtiraslarını keşfetmek mevhibesi ve
kütlenin kin ve şüphelerini kütlenin hissettiği gibi ifade eyle­
mek kabiliyeti vardı. Hem muharrir hem muharrik olan Ma-
rat müthiş bir demagoji artisti idi. Robespierre'e bile istikrah
telkin ediyordu. Fakat, ta başlangıçtanberi. inkılâbın ilerle­
mesi için onun vücudu lâzımd». Hiçbir zaman hatırdan çı­
karmamalıdır ki inkılâbın inkişafı Paris halkının müzmin
bir igtişaşma. her an sokaklarda bir kıyam tevlid edebilmek
imkânına bağlı idi. Camille Desmoulins pek haklı olarak:
«Marat'mn fikirlerinden ötede hiçbir şey yoktur» diyordu,
inkılâbın yürüyüşü Charlotte Carday'in bu canavarı öldür­
düğü gün durmadı, fakat hissolunacak derecede zayıfladı.
Hükümet adamı haline geçen Robespierre Hebert gibi ikinci
derecedeki muharriklere karşı mukavemette daha az zahmet
çekmiş ve bu sure'le Thermidor aksülâmelini kendisi imkân
dahiline sokmuştur.
Her halde. Girondin'ler başlarım kurtarmak için İnkılâ­
bı anarşi ile karıştıran ve bütün müşkül zamanlarda hamle
kuvvetini anarşide bulan adamı ezmek lâzımgeldiğini anla­
mışlardı. Onlann Danton tarafından da iştirak edilmiş gibi
görünen en fena hayallerinden biri inkılâb Mahkemesi sa­
yesinde Marat'dan kurtulacaklarım ümid etmeleri idi. Ma-
rat'nın itham altına alınması karannı Meclisten istihsale mu­
vaffak oldular. Fakat kendisini Fouguier Tinville'in mah­
kemesin*, Paris heyeti udulüne tevdi etmek kendi kendisi
hakkında bir hüküm vermesini istemek gibi bir şeydi. Ma-
rat muzafferine beraat etti. Girondin'ler meclisin en sol taraf
azalanndan bu yeni darbeyi de yediler.
364 FRANSA TARİHİ

1793 senesinin nisam ve bunu takib eden iki ay Cumhu­


riyet için olduğu kadar Girondin'ler için de pek fena oldu.
Hiçbir zaman bu kadar aşağı düşülmemişti. Dumouriez Fe-
lemenkte muvaffak olamamış, Belçikayı kaybetmiş, Avus­
turyalIlara Convention'un komiserlerini teslim ettikten sonra.
La Fayette gibi, hicret eylemişti. Valmy ve Jemmaps galibi­
nin ayrılması neticesi pek vahim olabilecek bir emniyetsiz­
lik ifade ediyordu. Pariste siyasî mücadelelerin ateşi bir kat
daha arttı. Çünkü, Danton Dumouriez ile münasebette bulun­
duğu için, Girondin'ler onu hiyanet ile itham ediyorlardı.
Danton bu isnada karşı kendisini şiddetle müdafaa etti. Fa­
kat sözleri daima cüretkârane olmakla beraber düşünceleri
mütereddidane idi. Hiç olmazsa Eylül fenalığından dolayı
kendisini muahezeye lâyık gören bir adam gibi, mütereddid,
zihni perişan idi. Aleyhindeki itham onu sol tarafa doğru
sevketmek gibi bir netice verdi. Girondin'ler Marcrt'nın bera-
e inden dehşete düşüp de taarruzlarını Paris Komününe tev­
cih ettikleri zaman, onlann aleyhinde bulundu. Asayiş ve
intizama hürmet taraf darlığı ettikleri zaman daima Conven­
tion Meclisinde bir ekseriyet bulmuş olan Girondin'ler Pa­
risin jacobin belediyesinin başına bir nezaret şûrası getir­
meğe muvaffak olmuşlardı. Buna karşı Jacobin'lerin muka­
belesi inkılâb günlerinde her zaman muvaffakiyet temin et­
miş olan usule muvafık idi: klübîerde ve matbuatta şiddetli
bir hücum ve tariz: Gironde federalizm ve kıraliyetçilik ile it­
ham ediliyordu; Paris halkı bol bol tahrik olunarak asinya-
lann düşmesi, narh tesisi yüzünden erzakın azalması ve,
Laniuinais'nin dediği gibi, «isyanlann manivelâsı» olan kıt­
lık korkusu yüzünden daimî bir sinir hali içinde tutuluyordu.
Bu mahiran e hazırlıktan soma, Komün sokak kıyamlannın
mutad efradım topladı. «General* Henriot millî muhafızlann
en ileri şubelerinin basma geçerek Convention'u kuşattı, top­
lan üzerine çevirdi, mebusların dışan çıkmalarına mâni ol­
du, onlara Komünün keyfine tâbi bir hale geldiklerini unlattı
FRANSA TARİHİ 365

ve Girondin'leri itham altına almaları kararım zorla verdirdi.


Her şeyi Robespierre tertib etmişti. Danton hakkında en hafii
söylenecek söz bu harekete muvafakat göstermiştir demek­
ten ibarettir. Gironde'un 20 haziran 1792 de On altıncı Louis
aleyhinde hazırladığı kıyama tamamen bir nazire olan bu
31 mayıs 1793 günü Meclisi tezlil ediyordu. Nasü ki bir sene
evvel de monarşi tezlil olunmuştu.
Parise zaten hâkim bulunan Jacobin'ler bu kuvvet dar­
besi neticesinde hükümeti de ele geçirdiler. Hükümet artık
Selâmeti Umumiye Komitesi ile Komünden terekküb ediyor­
du. Üç tanesi istisna edilirse, Girondin'ler kaçtılar, vilâyet­
leri ayaklandırmağa beyhude yere teşebbüs ettiler. Çoğu ya
intihar, ya idam gibi feci âkibetlere uğradılar. Teşrinievvel
de Avrupaya ve Avusturyaya karşı harbin ihtiyari ve şuur­
lu failleri olan Girondin'lerin davası «AvusturyalI» M arie-
Antoinette'in idamına tesadüf etti. Philippe - Egalite, Mme
Roland, eski belediye reisi Bailly, dramın bütün şahıslan,
başkalarının ve kendilerinin felâketlerinin âmilleri, bir kaç
gün içinde bıçağın altında birbirlerini takib ettüer.
Robespierre mütemadi bir azıtma hareketi üe, cebir ve
demagoji ile ve bilhassa klübleri ve sokak kıyamlarım kul­
lanma sayesinde, galib gelmişti. 31 mayıstan sonra, hâkim
ve âmir o idi. Cellâdın eline düşenlerin ve daha düşecek
olanların hepsi onu iktidar mevküne getirmeğe yardım et­
mişlerdi Fakat o Fransayı ne halde ele alıyordu? Hudud-
lanmız yine istilâya açık bulunuyordu. Baharda, üç yüz bin
kişinin zorla askere alınması din harbine ve On altıncı Lou­
is'nin idamına inzimam edince, Vendee'yi kat'î surette ayak­
landırmağa sebeb olmuştu. Vendee mecburi askerliğin ve
kışla hayatının hürriyet fütuhatından telâkki edüemiyeceği
kanaatinde idi. Lyon üe Marsüya Jacobin'lerin aleyhinde
isyan etmişti. Toulcn onlann elinden kurtulmak için İngüiz-
lere teslim oluyordu. Bu müthiş vaziyet içinde. Fransada
Terreur'den başka bir hükümet yoktu. Robespiene fesadcı-
366 FRANSA TARİHİ

lcrra ve hainlere karşı almış olduğu demagojik vaziyet ile.


her tarafta fesadcı ve hain görmeğe beslediği şiddetli meyil ile
sona kadar harb fikrini teşahhus ettiriyordu. Terreur'ün hik­
meti vücudu hıyaneti cezalandırmaktı. Rakiblerini, kendirini
endişeye düşürenleri «bozgunculuk» ile itham ederek devir­
mek için diktatörün elinde bu gayet uygun bir çare idi. Dik­
tatörlüğü bu yüzden Selâmeti Umumiye diktatörlüğü oluyor­
du. Diktatörlük Fransada bu harbi idare edecek derecede
enerji sahibi bir hükümet olmadan Girondin'lerin arzu etmiş
olduğu harb sayesinde vücud bulmuştu. Brissot ile dostlan
katil bir şarab ortaya koymuşlardı. Artık bunu içmekten
başka yapılacak bir şey kalmıyordu.
İşte bu ölçü dahilinde ve bu sebeblerden dolayıdır ki,
o müthiş çılgınlıklarına rağmen, o menfur ve müstekreh ajan­
larına rağmen, Terreur mili bir hareket olmuştur. Terreur
Fransamn zembereklerini düşmüş olduğu en müthiş bir teh­
likede gerdi, kurdu. Fransayı kurtarmağa, dalıa doğrusu
Directoire idaresi sonunda hulûl edecek saaü geciktirmeğe
muvaffak oldu. Birinci Napoleon da bunu kendisinin mağ­
lûb olacağı güne kadar geciktirecekti. Her şey o kanaati ve­
riyor ki 1793 senesi yazında. Cumhuriyet yıkılacak, Ingiltere
hazır olmuş ve Vendee âsilerine mukavemet etmiş olsaydı,
Prusya, Avusturya ve Rusya Fransamn yerine kurban giden
Lehistam hâlâ parçalamakla uğraşmasalardı. Şark meselesi
yüzünden nifaka düşmeselerdi Fransa istilâya uğrayacaktı.
Böyle bir rahat kalmak fırsatı olmasaydı inkılâb dahilde
düşmanlarım ezemezdi. Carnot'nun meşgul olduğu askeri
tensik ve tanzim işinin neticeleri henüz kendilerini hissettire-
mrmiflerdi. Nefiriâm suretile toplanan askerler bir ittifakın
hücumuna mukavemetten âciz bir kalabalıktan ibarettiler.
1793 temmuzunda pek ümidsiz olan vaziyet teşrinievvel­
de şimal hududlannı serbest bırakan Wattignies muzafferi­
yeli sayesinde düzeliyordu. Vendee isyanı geriliyordu, Lyon
isyanı ezilmişti. Kânunuevvelde, Vendee kat'î surette mağ*
lûb edildi; Toulon'un istirdadında Bonaparte kendisini gös­
terdi. Alsas kurtarıldı. Belçika bize bir kere daha açıldı. Bazı
tarihçiler inkılâbın o tarihte neden dolayı itidal kesbetmedi-
ğini düşünmüşlerdir. «Vatan tehlikede olduğu» müddetçe
Terreur'ü mazur görüyorlar. Sonra, ifratları karşısında elleri­
ni yüzlerine kapıyorlar. Robespierre ile Selâmeti Umumiye
Komitesinin ne gibi zaruretler karşısında bulundukları daha
geniş bir surette anlaşılırsa dehşet salma usulünün neden
dolayı devam etmiş olduğuna akıl erebilir. Mâliyenin hah
gayet berbad olduğunu, askeri masrafların fazlalığı yüzün­
den uçurumun daha derinleştiği unutuluyor. Ne bahasına
olursa olsun, para bulmak lâzımdı. Harb harbi beslemek
icap ederdi. «Düşmanı mağlûb etmek ve düşman zaranna
yaşamak. Cumhuriyeti zenginleştirmek için fütuhatta bu­
lunmak bir sistem olmuştu. Harb devam ediyordu. Terreur
de devam ediyordu. Fakat başka bü şeye de yaramıyordu:
Terreur bir müsadere âleti idi. Muhacırlann e m lâkini zapta,
şüphelilerin ve zenginlerin mallarım ellerinden almağa ya-
nyordu. Bu da Müessesan meclisindenberi hâlâ devam eden
bâtıl bü itikada göre asinyalara sağlam bü garanti bulmak
için yapılıyordu.
Onun için Terreur bü işaretle duramazdı. Robespierre
bü şef gibi hareket etmeğe mecbur oluyordu. Anarşiden
korkmağa bağlamışa. Paris eclâfını Heber ve Hebert'cüerle
büîikte ezmeğe iptida o cesaret etti. Bunun arkasından Dan-
cin üe Danlon'culara. «müsamahakârlar» a, vakitsiz bü
sulh tarafdarlığı edenlere sıra geldi. Robespierre bunlan gi­
yotine yolladı. Robespierre o bü meczuba yakışan halleri,
mağruçranc v*? mistik sözleri, büyük siyasî davaların hepsin­
de hainlerden, Ingiliz ajanlarından, bankerlerin rolünden,
AnacharsLs ClooSz gibi İnkılâbın başlangıcındanberi çoğal­
mış bü takım şüpheli ecnebilerden ısrarla bahsettiğini gör­
meğe mâni değüdüler. Bu şüpheli ecnebiler garib, şüpho
verici koca bü âlemdi. Robespiene bunlann içinde insafsız
368 FRANSA TARİHİ

bir tasfiye yaptı. Fakat her zaman rasgele hareket etmiş de­
ğildir. Bunlan Fransada en iyi ve en necib kimselerle, ma­
sumlar, âlimler ve şairlerle beraber, karma kanşık, idam
ettirdi. Robespiene kendisine «incorruptible» [ahlâkı bozu­
lamaz] dedirtiyordu. Demek ahlâkı bozulmuş olanlar vardı?
Burada, bütün inkılâba muhitlerinde müşterek olan para
hikâyelerini, zabıta ve casusluk hikâyelerini hatırlıyorduz.
1794 senesi nisanmda, Teneur hâlâ devam ediyordu.
Danton ortadan kaldırılmış, Camili3 Desmoulins le Lucilei
de yokedilmişü. İnkılâb adamlan birbirlerini yediler. Yal­
nız ihtiyatkârlar ve kurnazlar, Sieyes'in dediği gibi, yaşamak
liyakatine malik olanlar kurtulabildiler. Fakat Robespiene
inkılâbı tasfiye ede ede onun nusgunu kuruttu. Kendisi, Jaco-
bin'cilik ile, bütün İnkılâb demektir. Marat’nın fikirlerinden
sonra artık hiçbir şey yoktu. Robespiene'den sonra da kimse
yoktu. Müessesan meclisindenberi, 1789 dan sonra rağbet
bulmuş olan siyasî prensipin teşvik ettiği azıtmalarla, mut­
tasıl daha ileri gitmelerle büyümüştü! Sol tarafta düşman
’npjoAnjo zopD^Dp e «euatdsaqoy ep meısuojAp tA d i
-d s d u d A i a 'l o A n t m j o j i D jajefoıd ranp; ı x q q u D & }aZo6 apıqeı

-snuı ng •npıoAıtutıg ap ısıpuasf mmg ^npıoAtpıb tubop aAaı


-eM ^.npıoArısı aft £tpî au uajıpıtj tpun§ npjoAtfraap mj^oA
Robespiene, artık o gülünç «Vücudu Kusva» yortusundan
başka bir şey icad etmedi. Öte tarafta ise giyotin her gün
kafa biçiyor, meclisin saflarını seyrekleştiriyor, Montagne'ı
bile esirgemiyordu. Artık korku sevküe her şeye evet diyen­
lerden başka kimse kalmamıştı. Son dereceye varmış bir
korku onlara ümidsizliğin cesaretini verdi. Robespiene Con-
vention'un kendi elinden kaçmakta olduğunu hissetti. Daima
tesir! görülmüş olan usule tevessül etmek istedi: Komünü
işe müdahale ettirmeyi düşündü. Bunun üzerine, 9 thermidor,-
da. şu garib şey görüldü: hayatta kalmış olan Convention
azalan en basiretliler, en ince görüşlüler idi. Çünkü başla-
nnı kurtarmağa muvaffak olmuşlardı. Bunlar 10 ağustostan-
FRANSA TARİHİ 369

beri hiç anlaşılmamış gibi görünen şeyin hakikatini anla­


dılar. O meşhur -günler» esas itibarile küçük mahalle işleri
idiler. Biraz usul, maharet ve enerji ile sokak âsilerini mağ­
lûb etmek kabildi. lacobin Komünü hangi temele istinad edi­
yordu? Şubelere. Bir kıyam günü tertib edilmesine mâni ol­
mak için, Santerre ile Henriot'yu tevkif etmek için iptida teh­
likeye maruz noktayı itidal tarafdan şubelerle müdafaa et­
mek, soma âsilere karşı tecavüze geçmek mevzubahs idi.
Binaenaleyh, Robespierre'i devirmek için itham altına alın­
masına karar vermek kâfi değildi. O zaman Mecliste cere­
yan edecek halden emin olmak lâzımdı. Tallien üe Barras
bu manevrayı derühde ettiler. Yalnız bir şube, Le Pelleüer
şubesi sayesinde manevra muvaffak oldu. Mukavemet işa­
retini iptida o şube verdi. Belediye dairesine ütica eden
Robespierre Komünün kıyamı gerilemeğe başhyacak olursa
mahvolduğunu takdir edecek kadar inkılâb mekanizmasmı
büiyordu. intihar etmek istedi, muvaffak olamadı. Ertesi gün,
kanlar içinde siyaset meydanına götürüldü (27-28 temmuz
1794).
Robespierre'in sukutundan soma. Fransa nefes aldı.
Şiddetli bir efkân umumiye hareketi «kanunlar karalayan
cellâdlar» m tecziyesini taleb etti ve bunda muvaffak oldu.
Giyotin dehşetçilerin en göze çarpanlan ve en müthişleri
hakkında faaliyet gösterdi. Tıpkı, ihtilâl mahkemesi de ken­
disini tesis edenler aleyhinde faaliyet göstermişti. Fakat
Thermidor aksülâmeli bir rahat nefes almak ise de bir hal
çaresi değildi. Başlangıçtanberi inkılâbın aradığı ne idi?
Bir hükümet. Üç dört Anayasa eksilmişti. Bunlar yaşama ka­
biliyetini haiz değildiler. Hemen hemen tatbik bile edilme­
mişlerdir. Teneur bir taşkınlık ve azgınlık hali idi. Arkasında
aciz üe istikrahtan başka bir şey bırakmamıştı. 9 thermidor'-
dan 18 Brumaire'e kadar (yeni cumhuriyet takviminin en
meşhur iki tarihi bunlardır), inkılâb kendisine hür. prensip­
24
370 FRANSA TARİHİ

lerine uygun bir hükümet bulmağa çalışır ve muvaffak ola­


maz.
Convenüon'daki mutediller, son bir tasfiye hareketi üe.
Robespierre'den ve cRobespierre'in kuyruğundan» kurtul­
dukları zaman, selefleri gibi aynı zorlukların karşısında kal­
dılar: Asinyalann gittikçe yükselme dalgası yüzünden çoğal­
mış para zorlukları, harici harb, dahüde şiddetli bir karışık­
lık, anarşiden, sefaletten ve kâğıd paranın düşemesinin ver­
diği ıztırablardan bıkmış olan bir çok Fransızlar asayiş ve
sükûna hasret kalmışlardı. Bunu kırallığa avdet şeklinde
tasavvur ediyorlardı. Diğer taraftan, bir çoklan da, inkılâba
pek fazla dalmışlardı, inkılâbda pek çok aiâka ve menfa-
aüeri verdi. Bundan dolayı eski rejimin avdetinden korkar­
lardı. Kıralı öldürenler, milli emlâki satın alanlar ve asker­
ler işte bu sınıfı teşkil ediyorlardı. Jacobin'ler de ölmüş de­
ğildiler. Beş sene, İnkılâb kırallık üe Tenorisme'den müsavi
surette uzak durmağa çalıştı. Şûrişi idameden, ve inkılâbı
muhafaza için inkılâbdan çıkacak mütehakkim hükümeti
hazırlamaktan başka bir şey yapmadı.
18 brumaire'in doğuşu pek basittir. Thermidor'dan son­
ra ne cereyan etti? Artık Convention Jacobin'lerin intikam
almalarına mâni olmak için ne yapmak lâzımgeldiğini bi­
liyordu. 12 germinal'de ve 1 prairial'de. sokak isyanı tekrar
tazelendi ve akîm kaldı. Çünkü Paris Komünü üga edilmiş
olduğu için sevk ve idareden ve teşküâttan mahrum idi.
Maamafih, 1 pcrairial'de telâş pek fazla oldu. Halk yine Mec­
lisi istilâ etti, mebus Feraud'yu öldürdü ve başım bir sınğın
üzerine takarak dolaştırdı. Mutedil şubeler sayesinde isyan
ezildikten sonra, thermidor'cular nihayet İnkılâbın daima
çekinmiş olduğu tedbiri ittihaza karar verdiler: millî muhafiz
kuvveti istiklâlini kaybetti ve bir askerî komitenin idaresi al­
tına girdi. Artık siyasi nüfuz ve kudret orduya geçmeğe baş­
lıyordu. Hayret verici bir kahramanlık ile Pichegru kuman­
dasında Felemenğl fethetmiş muzaffer bir ordu vardı. Kim
FRANSA TARİHİ 371

orduyu celbederse hükümeti o elde edecekti. Generaller


devri başlıyordu. 13 vendemiaire'de, Pariste bir kıraliyetçi
hareketini ezmek için Bonaparte ile topçularını çağırmak
lâzım geldi. 18 fructidorda. Directoire Augereau'yu çağırdı.
Inkılâbcılık fikrinin selâmetini temin için lüzum gösterilen bu
iki hareket bir hükümet darbesi mektebi olmuşlardır.
18 fructidor sonraki vakayi için büyük bir ehemmiyeti
haizdir. Çünkü inkılâbı İmparatorluğa bağlayan rabıta o-
dur. Onun için, hem irticai hem sulhu menetmek üzere ya­
pılan bu sola doğru dümen kırma hareketinin kaynaklarım
bilmek lâzımdır. 1792 de de İnkılâb, tam olmak için, harb
istemişti. Her bakımdan, İnkılâb harb ile yaşamış, onunla
tagaddi etmişti. Artık olduğu yerde durmadan harbden çı­
kamazdı. Fakat harbden çıkmak artık kendisinin etinde de­
ğildi. Sonra Napoleon nasıl harbin elinde esir olacaksa In-
kılâb da harbe öyle esir idi. Çünkü öyle bir düşmana mey­
dan okumuştu ki ancak galebe çaldıktan sonra süâhlannı
elinden bırakmağa azmetmişti. Bu düşman İngütere idi.
1795 te, Felemenk ile Pirenelerde iki muvaffakiyetli se­
ferden soma, Convention Prusya ile sulh akdetmek fırsatım
kaçırmamıştı. On sekizinci asnn ruhuna göre, Prusya ile
harbetmekten müteessif bulunuyorlardı. Çünkü onu bir müt­
tefik diye kendi yanlannda görmek ümidini besliyorlardı.
İspanya ile sulh akdedilmişti. On altıncı Louis'nin intikamım
almak için harbe girmiş olan yegâne Devlet odur denilebi­
lirdi. Prusya Lehistandan ele geçirmek istediği yerleri almış­
tı. Rusya üe Avusturyanın Şarktaki projelerinden endişe edi­
yordu. Hür kalmak için Bâle muahedenamesini imzaladı ve
Almanyada kendi lehine tavizat mukabilinde Rhin nehrinin
»ol taralından alâkasını kesti. İspanya Bourbon'lan sırf İn­
giltere için çalıştıklarını nihayet anladılar ve eski aüe misa-
kı ruhu dairesinde cumhuriyetçi Fransaya yaklaştılar. Con-
vention bu iki muahedeyi imzaladı ve sair düşmanlara karşı
372 FRANSA TARİHİ

harbe daha şiddetle devam için bir çare olduğunu söyledi.


İngiltere ve Avusturya ile muhasamat devam etti.
Bu şurada, dehşet tarafdan diktatörlüğü kaldıran, o ma­
nasız Jacobin Anayasasını reddeden Convention muntazam
bir Devlet kurmak ve intıhabata müracaat etmek lüzumunu
hissediyordu. Bu intihabatın Jacobin'ce olmayacaklan için,
mürteciane değüse de her halde gayet itidal dairesinde ola-
caklan, binaenaleyh sulha müsaid bulunacaklan muhtemel­
di. İÜ üncü sene Anayasası beş azadan mürekkeb bir Direc-
toire ve iki meclis yahut şûradan mürekkeb muvazeneli bir teş­
riî kuvvet ihdas ederek muntazam bir icrai kuvvet tesis eyle­
mek istedi. Meclislerin biri İhtiyar Meclisi (Anciens) diğeri de
Beşyüzler meclisi olacaktı. Bu Anayasada en iyi hesab edilmiş
olan parça teşriî heyetin ancak üçüncü sınıl tarafından in­
tihab edilmesini tesbit eden kısım idi. Binaenaleyh, eski
Convention bir müddet daha ekseriyeti muhafaza edebilece­
ğine emin olabüirdi. Efkânn birdenbire tebeddül etmesi teh­
likesinden içtinab eden Convention, ilk kısmı intihablar mem­
lekette sulha tarafdar bir cereyan mevcud olduğunu gös­
termekle beraber, haricî düşmana karşı mücadeleye devam­
da hür bulundu.
Directoire hükümeti pek zayıf bir şey olmakla beraber,
mâliyesi zafiyetin en son derekesine düşerken harbe de­
vam ettiğinden dolayı kendisini muaheze etmek doğru de­
ğildir. Bu müzayaka düşmana biraz sabredecek olursa Fran-
sızlann hakkından geleceği kanaatini veriyordu. 45 milyar­
lık asinya basılmıştı ve bunlar sıfıra inmişti. Directoire bun­
ları basmağa hizmet eden kalıbı alenen yakmağa karar ver­
di. Fakat parasız kaldığı için, bu kâğıd paranın yerine başka
bir kâğıd para ikame etti. Buna «mandats territoriaux ' de­
niliyordu. Yeni kâğıd para da eskisinin âkibetine uğradı.
Bazı spekülâtörler zengin oluyorlarsa da rant sahihleri, me­
murlar açlıktan ölüyorlardı. Mecburî hizmeti yüzünden sa­
yılan artan askerlerimizin ayakkabılan yoktu. Çok geçme­
FRANSA TARİHİ 373

den, sefalet sosyalist pçropagandasma ve Babeuf'ün fesad


tertibatına yol açacaktı, binaenaleyh, Directoire'ın harbi ec­
nebilerden vergi alabilmek ve varidat menabii bulmak için
bir vasıta telâkki etmekte devam etmesi ve hiç kârsız bir
sulhtan sonra aç ve çıplak askerlerin avdetinden korkması
ve Bonaparte'ın ciiretkârane plânım tasvib ile İtalyayı fethe
ve yağmaya kalkması tabii görülmek icap eder, inkılâbın
içtinab etmekle iftihar ettiği iflâsın timsali olarak asinyalar
kalıbının imhası 1796 şubatının 19 uncu günü vukua geldi.
22 de, Bonaparte, Alplar ordusu kumandanlığına geçiyor
ve orduyu «şan ve şeref ile servet» bulacakları »zengin vi­
lâyetler > e götürüyordu, Bonaparte 3Özünü tuttu. Castiglione,
Arcole, Rivoli gibi zaferler silsilesile temeyyüz eden bir se­
fer ona proğramını fiile çıkarmak imkânını verdi. Artık prog­
ramını değiştirecek değildi. O muharebelerini bir kâr kayna­
ğı haline sokacaktı. On beş sene, harbi o suretle idare etti ki
Fransaya on paraya bile malolmadıktan başka memleketin
mali vaziyetini ıslah için bir âlet hizmetini gördü. Nihayet
haraca bağlanmış olan Avrupa kavimleri hep birden ayak­
landılar.
Muzaffer ve para getiren bir general kendisini elzem bir
adam haline sokardı. Bonaparte'ın halk arasındaki şöhreti
gittikçe artıyordu. Maamafih. bir çok Fransızlar daima harbe
devam edüecek mi, daima asker yazılacak mı. daima fütu­
hat yapılacak mı diye düşünüyorlardı. Harbin en muhteris
tarafdarlannın Jacobin'ler olduğu da biliniyordu. Terreur'ü
tevüd etmiş olan ahval ve vaziyetin Fransayı tekrar terreur
© götürmesinden de korkuluyordu. 1797 de, İtalyadan kovul­
muş, tâ kendi ülkesinde bile tehdid altına alınmış olan Avus-
'urya Le oben'de sulh mukaddematını imza ettiği sırada, in­
tihabat meclislere cengâverane siyasete muarız yeni bir ta­
kım mebuslar göndermişti. Fransanın bulunduğu sefalet ve
a no ışı hali içinde. Directoire gibi zayıf, tefrikaya düşmüş ve
halk:n istihfafına uğramış bir hükümet ile harbe devam et­
374 FRANSA TARİHİ

mek makul adamlar nazarında bir manasızlıktı ve bir felâ­


ket doğurmak icap ederdi. Bunlar Avusturyanın hezimetin­
den ve Lille'de müzakerata girişen, İnkılâbın fütuhatım yani
Belçika ile Rhin'in sol sahillerinin fethini, İtalyada Alpların
üzerindeki cumhuriyeti, Felemenkteki Batav cumhuriyetini
tammağa mütemayil görünen Pitt'in düşkünlüğünden istifade
etmek lâzımdır, diyorlardı. Directeur îerden biri bu fırsatın ka­
çırılmaması mütalâasında idi. Bu, Bâle muahedesini müza­
kere etmiş olan eski rejim diplomatlarından ve Vergennes'in
şakirdi Barthelemy idi. Camot mütereddid bulunuyor, askeri
diktatörlük kadar Bourbon'lann tekrar gelmelerinden korku­
yordu. Diğer üç directeur, RewbeH ile. La Reveülere ve
Banas (rüşvet alan ve ahlâksız bir adam olan bu Barras müte­
reddid idi) sulhün harbden ziyade müşkülât arzedeceğin:.
hükümetin halli imkânsız meseleleri halletmek mevkiinde
kalacağım yahut sulh ile zafer kazanmış olan irtica tarafın­
dan devrileceğini düşünüyorlardı. Bunlar inkılâbı yapanların
ve Inkilâbdan müstefid olanların ve bilhassa Kıralı öldüren­
lerin hesab vermek mevkiinde kalacaklarım da tahmin edi­
yorlar ve, şüphesiz pek haklı olarak, Pitt'in hissiyatı böyle
devam etmiyeceğini, îngilterenin Rhin’deki ve Adige’deki
fütuhatımızı bize bırakması kabil olamayacağını, harbin he­
men tekrar başlayacağım, hem de bizim için daha az iyi
şerait dahilinde başlayacağını, çünkü zemberek bir defa
gevşemiş olacağmı akıllarından geçiriyorlardı.
Sulh tarafdarlan meclislerde ekseriyet teşkil ediyorlar­
dı. Fakat teşküâtlı hiçbir kuvvetleri yoktu. Harb tarafdarlan
lacobin'lere, «vatanperverlere», askerlere güvenebilirlerdi.
Bunlar kual tarafdarlanna ve «eski hududlar hizbi» namı al­
tında onlarla kanşünlmış olan mutedillere şiddetle hücum
ettiler ve. genç generallerin de iştirakile, ordular tarafından
Cumhuriyet düşmanlan aleyhinde mahzarlar tertib edüme-
sine yol açülar. Bu işler için metin bir adama ihtiyaç vardı:
Bonaparte Patise Augereau’yıı yolladı. O, Jacobin'liğin hort-
FRANSA TARİHİ 375

laklan olan Rossignol ve Santerre refakatinde olduğu halde.


Meclis salonlarım işgal ederek protesto eden mebuslan tev­
kif etti ve ertesi gün, 18 fructidor'da, seferin «bir opera balo­
nu» gibi muvaffakiyetle neticelendiğini söyliyerek iftihar
etti (4 eylül 1797).
Mutediller işte böyle bir muameleye maruz kaldüar. Bu
kuru bir terreur oldu. Şiddet itibarile ötekinden biraz daha
az zalimane idi. Giyotinin yerine sürgüne müracaat edildi.
Mebuslar, hattâ Directeur Barthelemy bir çok papaslarla bir­
likte Guyan'a gönderildiler. Çoğu öldü. Tevkifler, nefiyler.
zulüm ve tecavâzler Jacobin'lerin tesirile tekrar başladı. Bu
hükümet darbesi onlan tekrar hâkim mevkie getirmişti.
Directoire'm en büyük gözdesi olan general Bonaparte
İtalyadaki proconsul'lük mevkiinden vukuatı dikkatle gözö-
nünde tutuyordu. 18 fructidor'u tasvib etmiş ve buna yardım­
da bulunmuştu. Bundan istifade etti. Artık askerlerin hâkim
olduklarım, Directoire'm sol tarafa şiddetle meyletmekten
dolayı yakında gözden düşeceğini, müstakar, şahıslar ve
servetler için itminan verici bir hükümet lüzumu çarçabuk
hissedileceğini gördü. Asayiş ve otoriteyi tekrar tesis edecek,
askerlik mesleğinden başka bir geçineceği olmayan kimse­
lere istinad eyliyecek olan bu hükümet inkılâbın neticeleri­
ni elden kaçırmamak iktiza ederdi. Zaten Bonaparte da bu
inkılâbın en büyük sonradan görmelerinden biri idi. Bona­
parte Fransızların inkısam etmiş oldukları iki temayülü istis­
mar etti. Fructidor'dan evvel, daha o zamandan siyaset yap­
mağa başlamış olan general Bonaparte İtalyadaki fütuha­
tının semerelerini tehlikeye atan sulh tarafdarlannı muahe­
zede en ateşli davrananlardan biri idi. Fructidor'dan sonra,
vaziyeti değiştirdi. Avusturya ile Campo Formio muahe-
mesini imzaladı. Bu, mübadele üzerine müesses bir sulhtu.
En zor meseleleri, Almanya meselelerini, müstakbel bir kon­
greye, Rastadt kongresine bırakıyordu.
Bonaparte, ahval ve şerait kendisine Fransada siyasî bir
376 FRANSA TARİHİ

rol oynamak imkânım verirse ne hattı hareket takib edece­


ğini düşünmüş olmakla beraber onun daha çabuk fiile çı
karmak istediği bir takım emelleri vardı. Zaman pek zordu.
Yaşamak lâzımdı. Generaller de, başkaları gibi, istikbali te­
min için az çok uğraşıyorlardı. Dumouriez aldanmıştı, Piche-
gru yaptığı entrikaların içinden çıkamıyarak biraz sonra in­
tihar edecekti. Bonaparte büyük düşündü ve doğru düşün­
dü. Onun İtalyadaki proconsul'lüğü müebbed olamazdı.
Başka bir şey icad etti, bir Mısır seferi. Şarkta şerefli ve kârlı
bir iş çıkardı. Bu, İngiliz imparatorluğuna Hindistanda bir
darbe indirmek için bütün on sekizinci asır esnasında Fran-
suzıann düşünmüş oldukları bir çare idi. Hoche, Galles ül­
kesine ve Irlandaya asker çıkarmak gibi daima semeresiz bir
takım projelere saplanıp kalmıştı. Bunlardan vazgeçilemi-
yordu. Fakat İngüizlerin hakkından gelmek için başka bir
şeye teşebbüs etmek lâzımdı. Bonaparte'm teklifi, ne kadar
maceraperestane olursa olsun, Directoire tarafından kabul
edildi.
Mısır seferine kuvvetli surette yenilenmemiş bir bahriye
ile girişildi. Halbuki İngiliz donanması daha müthiş hale
gelmişti. Bonaparte sefer heyetim sağ ve salim karaya çı­
karmak gibi bir bahtiyarlığa nail olduysa da, biraz sonra.
Nelson Fransız donanmasını Aboukir'de mahvetti (ağustos
1798). Müttefiklerimiz İspanya üe Felemengin donanmaları
mahvolmuşlardı. Bonaparte Mısırı fethetmişti; fakat orada
muhasara altmda bulunuyordu. Rusya ile Türkiye Cumhu­
riyete harb ilân ettiler. Avusturyada Rastadt müzakerelerini
kesiyor, hattâ murahhaslarımızı katlettiriyor ve Rusların da
iştiraki yüzünden eskisine nisbetle daha kuvvetli bir hal al­
mış olan aleyhimizdeki ittifaka giriyordu. Bunun üzerine,
işler Directoire için fena gitmeğe başladı. Dikkatli müşahid-
ler inkılâbın fütuhatı toplu iğnelerle tutturulmuş olduğunu,
vasal cumhuriyetler tertibatının iskambil kâğıdından yapıl­
mış saraylardan ibaret bulunduğunu, îngilterenin sevk ve
FRANSA TARİHİ 377

idcoresi altındaki Avrupaya karşı harbin Fransa için fena bir


netice vereceğini daha o zamandan kestirebilirlerdi. Cham-
pionnet, Sekizinci Charles zamanında gibi, Napoli'ye kadar
gidiyordu. Papa yakalanıyor ve Valance’a naklediliyordu.
Fakat İtalyada isyanlar çıkıyordu. AvusturyalIlarla birleş­
miş olan Souvarof Milan'a giriyordu. Fransada bu muvaffa-
kiyetsizlikler iktidarsız, Jacobin'lerin elinde kalmış bir hükü­
met olan Directoire'm gözden düşmesini artırıyordu. 1799 ha­
ziranında, Meclislerin bir isyanı fructidor isyanının vücuda
getirmiş olduğu şeyi bozdu. Directoire'da tadilât yaptı. Fakat
yenisi de esiksinden iyi değüdi. Bu sırada, hariçte, muvaf-
fakiyetsizlikler birbirini takib ediyordu. Novi bozgunluğun­
dan soma İtalya elden gitti. Massena'nın Zürich'te bir zaferi,
Brune'un Felemenkte bir muvaffakiyeti vukua gelip de düş­
man durdurulmasaydı bir izmihlâl tehlikesi yüz gösterecek­
ti. Siyasî Meclislerde bir kargaşalık hüküm sürüyordu. Di-
rectoire sağdan sola ve soldan sağa sallanıp dura dura ar­
tık ne tarafa gideceğini bilemiyordu. Bonaparte da Suriyede
kendisine bir yol açma teşebbüsünde bir iş görememişti. Mı­
sır seferi sonsuz bir şeydi. Fransada olan vakyii haber alın­
ca, dönmeğe karar verdi, harikulâde bir tali eseri olarak İngi­
liz gemilerinin gözünden kaçtı ve 8 teşrinievvel 1799 da Fre-
jus'e çıktı.
Bir ay sonra. 9 teşrinisanide, 18 brumaire'de. Directoire
devriliyordu. Bu öyle bir hükümet darbesi idi ki modelini
Bonaparte icad etmiştir. Bu hükümet darbeleri nihayet her­
kese tabiî gibi görünmeğe başladılar, inkılâb - daha doğru
asıl manasile inkılâb devresi - bir hükümet tesisinden âciz
kalma yolunda acı bir itiraf ile nihayete eriyordu.
ON YEDİNCİ BAB

Consulat ve imparatorluk

Bnımaire hükümet darbesi inkılâb aleyhinde bulunmak


şöyle dursun, bilâkis onu kurtarmak içindi. Mısırdan avdet
etmiş olan Bonaparte, herkesin gözüne aranan halâskâr gibi
göründü. Frejus'e vanr vaTmaz, «yaşasın Cumhuriyet» ava-
zile karşılandı. Fransadan bir galib haşmetile geçti. Ateşli
bir cumhuriyetçi olan Ardennes mebusu Baudin onun avde­
tini duyunca sevincinden öldü. Baudin III senesi Anayasası
muharrirlerinden biri idi. Onu ölmek üzere bir halde görünce
ümidini 13 vendemiaire'de ve 18 fructidor'de inkılâba yar­
dım etmiş olan genç generale bağlıyordu. Şurasını da unut­
mamalıdır ki 18 brumaire hükümetin içinde tertib olunmuş­
tu. Beş Directeur'den ikisi, Sieyes ile Roger - Ducos, Bona­
parte ile müttefi kidiler. Sieyes ise inkılâbın babalarından
biri idi. İhtiyarlar Meclisinde reisti. Lucien Bonaparte da
Beş Yüzler Meclisine riyaset ediyordu. Onların suç ortaklığı
teşriî heyeti bir Jacobin tehlikesi bahanesi ile Paristen uzak­
laştırmak ve Saint - Cloud'ya göndermek imkânını temin etti.
Maamafih, Beş Yüzler Meclisinde şiddetli bir muhalefet oldu.
Bunlar Bonaparte'ı kanun harici ilân etmek istediler. Genç
generalin etrafı çevrilmişti. Hemen hemen tecavüz görmek
üzere idi. Fakat greiadier'leri kendisini kurtardılar. Bunların
içtima salonuna girmeleri Bonaparte'a hizibci ve diktatör
diyen mebuslan kaçırdı.
Thiers diyor ki: «Bonaparte, monarşik şekil altında, dün­
yada inkılâb işine devam ediyordu». Filhakika, Sieyes gibi
FRANSA TARİHİ 379

ihtilâlciler, kıral katilleri inkılâbın tehlikede olduğunu his­


sediyorlardı. Artık hiçbir şey yürümüyordu. Hiçbir Anayasa
yaşayamazdı. Asayiş bir türlü temin olunamıyordu. Brune
ile Massena'nm bütün yaptıkları müttefik düşmanlan durdu­
rabilmekten ibaretti. Fakat bu kaç ay. yahut kaç hafta sü­
rerdi? Böyle bir vaziyet Fransa için ve Cumhuriyet için bü­
yük bir tehlike teşkü etmeden devam edemezdi. Bir istilâ ya­
hut kıralhğa avdet Üe nihayet bulmak lâzım gelirdi. Kırallık
tarafdarlan ile jacobin'ler müstesna olmak üzere. Cum­
huriyetin ve memlekltin selâmetini isüyen Fransızlar mu­
zaffer generali imdada çağırmak hususunda fikren müt-
tehid bulundular. Directeur'ler loubert'i düşünmüşlerdi.
Her halde Cumhuriyet işten çekiliyordu. Anarşi, mali
harabı, yakında vukubulmak üzlre askeri bir izmihlâl:
işte Cumhuriyetin hazin bilânçosu. Her tarafta hüküm
süren kargaşalık hakkında bir fikir vermek için denilebilir
ki harbiye nezareti süâh altındaki askerlerin sayısını bile bil­
miyordu. 'Aç ve çıplak» askerler düşman zaranna yaşadık­
tan soma, şimdi Fransaya doğru püskürtülmeğe başlamış­
lardı, rekizisyon hakkını Fransızlara tatbik ediyorlardı. İşte
1789 dan on sene sonra Fransada vaziyet müdafaa edilebi­
lir bir halde değüdi. İnkılâbdan istifade etmiş olanlar, bil­
hassa millî emlâk satın alanlar en çok telâş içinde idiler.
Herkes muhafazakâr oluyordu. Kimisi çoktanberi kargaşalık­
lardan ve ifratlardan bıkmıştı, bir takımları da yeni rejimi
tahkim etmek istiyorlar, otorite ve intizama avdet lüzumunu
anlıyorlardı. Nefret ve endişe Fransayı Bonaparte'm eline
kendisini teslime şevketti. Fakat onun diktatörlüğü nihayet
şahsî nüfuz ve kudrette kendisine bir melce aramağa mec­
buriyet hissetmiş olan inkılâbın ortaya koyduğu esaslardan
çıkıyordu.
Bonaparte'ı anasıl Korsikalı ve İtalyan olması ile izah
etmek istediler. Fakat tamamen Fransız terbiyesi almış olan
Bonaparte her şeyden evvel bir on sekizinci asır adamı idi.
380 FRANSA TARİHİ

On sekizinci asnn fikirlerine, edebî gidişine, tantanalı söz­


lerine ve Rausseau terzına. vecizelere ve Chamfort tefekkü­
rüne mensub idi. Saint - Helene'de yazdığı hatıralarda dai­
ma ne görülüyor? 1789 da iken yirmi yaşında bulunan bir
adam. Eski rejimde yetişen Bonaparte kendisini talim eden­
lere borçlu olduğunu bizzat takdir etmiştir. Askeri mekteb-
deki hocalanndan minnettarane bahseder . Bir çoklan gibi,
o da yeni şeyler yapmaktan ziyade eskilere devam eyle­
miştir. Zamanına o kadar bağlıdır ki bazan insana hayret
verir. Meselâ kendisinden evvel gelmiş olan kahramana,
İkinci Frederic'e karşı adeta bir ibadet hissi besler. O sonra
bu kahramanı Avrupalılann hayalinden silip çıkardı. İnkılâ­
bın dilile konuşur, onun felsefesine iştirak eder, inkılâbın
içinden mesleğini yapmak vaziyetinde bir asker gibi geç­
miş, inkılâbın arzettiği fırsatlardan derhal istifadeye koşmuş­
tur. Hiçbir partiye mensub olmadan partilere hizmet etti. 10
ağustosta, On altıncı Louis'nin istifası ona bir nefret ve isyan
hissi verdi. Çünkü kendisinde kumanda mevhibesi ve oto­
rite ruhu vardı. Politika şevki tabiîsi, tehlike zevki, yıldızına
gittikçe itimad, insanlan ve ihtiyaçlan anlamak, her vazi­
yetin icap ettiği sözleri ve hareketleri bulmak hususunda
dikkate şayan bir kabiliyet: işte onun muvaffakiyetini temin
eden unsurlar. Bu harikulâde şekil neden bü felâket ile ne­
ticelendi? Çünkü Napoleon Bonaparte inkılâb mirasının en
ağır kısmının esiri idi, 1792 harbinin esiri idi, fütuhatın esiri
idi. Çağdaşlarının bir çoğile beraber, bir şeyi unutuyordu:
İngiltere Fransanın Felemenge hâkim olmasma hiçbir zaman
müsaade etmemişti ve hiçbü zaman müsaade etmezdi. Fe-
lemenkten Fransızlan koğmak için ne kadar gayret sarfe-
derse bunu fahiş bulmazdı. Asırlarca eski olan bu kanunu
inkılâb hiç değiştirmemişti. Bonaparte'ın iktidar mevkiine
gelmesi de bir şey değiştiremiyecekti.
İptida her şey kolay oldu. Fransa kendi arzulannı keş­
feder gibi görünen o harikulâde adamın kollanna atılıver-
FRANSA TARİHİ 381

di. Ona nüfuz ve kudreti zatına münhasır surette vermek için


ahval ve şerait ile prestiji ve mahareti elele vererek ittifak
ediyorlardı, inkılâb ananesine göre, Directoire kendi kendi­
sini «tasfiye» etmişti. Bu tasfiye ameliyesi için Bonaparte'm
ismine ve kılıcına ihtiyaç duyduklarından dolayı Sieyes
ile Roger - Ducos ona kendi aralarında yer vermişlerdi. Beş
Directeur'den üç Consul idaresine geçiliyordu. Derhal, ge­
neral Bonaparte birinci Consul, yegâne Consul oldu. Sağ­
lam inkılâbcılan ve halkın sakin hütlesini tatmin ederek
hükümeti idare etti. Jacobin'liğin bakiyelerini, mecburî
müterakki vergiyi, o menfur rehinler kanununu kaldırıyor­
du. Kiliseleri tekrar ibadete tahsis ediyor ve dini zulum ve
tazyiklere nihayet vererek Vendee isyanını yatıştırıyordu.
Asinyalardan ileri gelen müthiş sefalete nihayet çekiyordu.
Directoire. vâdlerine rağmen, bu sefaleü izaleden âciz kal­
mıştı. Bütçede açık korkusundan doğmuş olan inkılâb koca
bir uçurum açmıştı. Kâğıd paranın ölümü bir ilâç teşkil ede­
memişti. îlk defa olarak, maliye işlerinin düzelmesi ve re­
fah ve saadete avdet edilmesi siyasi bir tensikat ve teşkilât,
kuvvetli bir hükümet işi olduğu anlaşılıyordu. Eski rejimde
mâliyenin müzayakaya düşmesi ancak Parlementolar tara­
fından müdafaa edilen hususî menfaatlerin mukavemetinden
üeri gelmişti. Mâliyeyi inkılâba demagoji harab etmişti,
tekrar düzeltmek için metin bir otoriteye ihtiyaç vardı. Bo­
naparte, vakit keybetmeden, monarşinin eski memurların­
dan birini, Gaudin'i, yanma çağırdı. Soma duc de Gaete
olan bu eski memur «yirmide birler» örneğine göre vasıta­
sız vergiyi, inkılâbın lağvetmiş olduğu vasıtalı vergileri ih­
das etti. Açıkça söylenmemekle beraber, eski rejimde her
şeyin o kadar fena olmadığı, en büyük fenalığın anarşiden
ibaret bulunduğu teslim ediliyordu.
Maamafih, 18 brumaire'in ferdasında teşekkül etmiş olan
hükümet muvakkatti. Usule nazaran. Cumhuriyete bir Ana­
yasa daha yapılmak icap ediyordu. General Bonaparte
3 82 FRANSA TARİHİ

Sieyes'in hazırladığı şaheseri sabırlı sabırlı bekliyor, butıda


icab eden tashihllri yapmağa hazırlanıyordu. Sieyes uzun u-
zun düşündü. Öyle bir sistem tasavvur etti ki ıntihab bir takım
eleklerden geçiyordu. Bu. ne monarşi, ne cümhuriyet. ne
demokrasi, ne aristokrasi idi. Temeli halkın teşkil ettiği
geniş bir ehram idi ki incele incele büyük Müntlhib (Grand
Electeur) e kadar gidiyordu. Bu, gayriirsi bir nevi meşrutî
kıraldı. Senato tarafından her zaman azledilebilirdi. Bun­
dan başka biri sulh, diğeri harb için iki Consul vardı ki
Büyük Müntehib tarafından seçilirlerdi. Teşriî heyete gelin­
ce, buna dilsiz bir rol verilmişti. Devlet Şûrası ile Mahke­
me mütalâa beyan ettikten soma, o lvel, yahut hayu di-
ve cevab verirdi. Yalnız muhalefeti temsüe mahsus olan
Mahkeme aleyhte söz söylemek salâhiyetini haizdi. Bo­
naparte bu sistemi tetkik etti, kendisince iyi görünen taraf­
larını muhafaza etti. Büyük Müntehibi, yani ehramın zir­
vesini gülünç hale sokarak ortadan kaldırdı ve yerine on
sene müddetle müntahab Birinci Consul'ü ikame etti. Bi­
rinci Consul de kendisi oldu. Artık pek fazla müstakil olan
Mahkemenin rolünü azaltmaktan (1807 de bunu tamamen
kaldırdı) başka yapacak bir şey kalmıyordu. Siyes'in âhenk-
li surette mütevazin sisteminden halis ve sade bir diktatör­
lük çıktı. Bonapare'm şeklen kendisine teşrik ettiği iki Con­
sul yaşlı, mutedil adamlardı: Cambaceres ile Lebrun. Bu
sonuncusu - ihtimal ki bir tesadüf eseri değildi - On beşinci
Louis devrinde Parlementolara karşı hükümet idaresi zama­
nında, Maupeou'nun kâtibliğinde bulunmuştu. Katoliklerin
veni idariye merbutiyet ve iltihakları hemen hemen temin
edilmiş demekti. Bonaparte, kırallık taraftarlarının da ilti
hakim düşünüyordu. Bu Consullerle idaTe daha kolay ola­
caktı.
Birinci Consul tarafından böyle değiştir iien VIII senesi
Anayasası üç milyon reyle tasvib olundu. Müntehiblere şimdi­
ye kadar bir çok hükümet projesi arzedilmişti. Hiç bir zaman
FRANSA TARİHİ 383

bu kadar kuvvetli bir ekseriyet elde edilememişti. Binaen­


aleyh acaba 1789 da Fransa ne istediğini tayinde yanılma­
mış mıdır? Hürriyetten ziyade otoriteye meyletmemiş midir?
suali irad olunabilir. Napoleon Bonaparte yegâne hâkimi
olduğu hükümeti bir takım müesseselerle itmam etti. Bun-
İann hepsi sosyeteyi ve mülkiyet hakkım Inkılâbtan inbias
ettikleri şekilde idameye, kanunlar da bu inkılâbın ruhunu
muhafazaya sâi idiler. Fakat heyeti umumiyeyi otoriteler
kalıplar içine döküyorlardı. Birinci Consul'ün eski rejim ile
inkılâba demokrasiyi gözü önünde tuttuğunu ve birinin kuv­
vetli taraflarım alarak diğerinin zayıf taraflarını ilga ettiğini
söyliyenler olmuştur, inkılâb her tarafa, idareye olduğu kadar
hâkimler arasına ve zabıtaya da intihab usulünü sokmuştu.
Yalnız orduyu bundan istisna etmişti, inkılâb hükümetleri­
nin ölümlerine bâis olan anarşi işte bundan doğmuştu. Bo
naparte Müntehib komitelerin yerine prefeler» ve «süprefe-
ler * koydu. Yani eski rejimin «intendant »iarım iade etti
ve çoğalttı. Yalnız inkılâb eski zamanların muafiyetlerini
ve hürriyetlerini vl bunların muhafizlan olan Parlementolan
lamcmen kaldırmış olduğu için yeni «intendant» 1ar merkezî
hükümet namına hiç manasızca işleri idare ediyorlardı.
Hekimlere gelince; Bonaparte, monarşi zamanında sui-
ist:mal etmiş oldukları istiklâli onlara iadeden gayet müc-
tenib davrandı. Maupeou'nun mesai arkadaşı olan Lebrun
yalnız başına ona bu hususta faydalı malûmatlar verebildi.
Hemen hemen 1771 senesine dönüldü. Bu, hükümet tarafın­
dan tayin edilmiş hâkimler sistemi idi. Mahkemelere müraca­
at «dinlere karsı garanti de hâkimlerin lâyenazil olmaları idi.
İşte ICırallığm V3 İnkılâbın tecrübesinden istifade eden Bona-
part*v he: iki rejimin bakiyeierile VIII senesi müessesele-
nnı vücude getirdi. Bunlar idari merkeziyet üzerine mües-
>»'slıl*»r ve mîlleti Devletin avucunun içine sokuyorlardı. Hü­
kümetler :çin o kadar elverişli şeylerdir ki soma birbirini
384 FRANSA TARİHİ

takib eden rejimlerin hepsi onlan muhafaza etmiştir. Tefer-


rüat cihetinden pek az tadilât ile hâlâ devam ediyorlar.
Birinci Consiil her şeyde muvaffak oluyordu. Fakat yal­
nız Fransaya âsayiş ve intizamı iade etmek kâfi değildi.
Fransa sekiz senedenberi harbde idi. Ona sulh vermek de
lâzımdı. Rusya İmparatoru Birinci Paul, müttefiklerinden
memnun olmıyarak mücadeleden çekilmişti. Meydanda
İngütere ile Avusturya kalıyordu. Birinci Consul onlara si­
lâhlan bırakmayı teklif etti. Biz Escaut ağızlarını, onlar
rckiizleri ellerinde tuttukça İngilizlerle sulhun kabil olabi­
leceğine ihtimal vermek bir hülyadan ibaretti. Bonaparte
başka bir hülyaya daha kapılmıştı. İleride olacaklan bu
hülya evvelden haber veriyordu. Pitt kendisinin teklifini
reddettiği için Londra hükümetine bağlı olan Viyana hükü­
meti de reddetti. Bonaparte AvusturyalIlara karşı parlak
bir zafer kazanırsa İngilizleri de boyun eömeğe mecbur
edeceğini zannetti. Son felâkete kadar sebat edeceği hata
başlıyor demekti. Maamafih inkılâbın bu işe Bonaparte'tan
evvel girişmiş olduğunu teslim etmek lâzımdır. O, Inkılab-
dan bir miras ve bir vazife almıştı. Fransa fütuhatının en
başlısından, en çok istediğinden, Belçikadan artık vazgeçme­
yecekti. Buna ancak düşman dizini göğsüne dayadığı za­
man razı olabilirdi. İnkılâbdan doğmuş olan hiç bir hükü­
met intihar etmeden böyle bir şeye muvafakat edemezdi.
Demek ki Bonaparte'ın eli ayağı bağh idi. Onun tarihi, im­
kânsız bir şey peşinde koşmanın tarihidir: İngiltereyi hiç
bir zaman kabul emtediği bir noktaya - yani Belçikamn ü-
hakına - Fransa denizlerde âciz iken mecbur etmek. Bo­
naparte Avrupa kıtasını altüst edecekti. Fakat nihayet Fran­
sa eski hududlannm içine çekilmeğe mecbur olacaktı.
Birinci Consul, Avusturyayı sulha zorlamak için cüreî-
kârane bir plân düşündü. Moreau Almanyada muvaffaki­
yetli bir gösteriş harbi yaparken, kendisi Büyük Saint-Bemard
geçidinden Alpleri aştı, Melas'ı Marengo'da mağlûb etti.
FRANSA TARİHİ 385

Bu epeyce uğraşılarak kazanılmış bir zaferdi. Desaix bu


muharebede öldü (14 Haziran 1800). Bonaparte artık İtalya-
ya hakim oluyordu. Beyhude bir takım müzakerelerden
soma İmparator Bönci François'nm boyun eğmesi için Kâ­
nunuevvelde ikinci bir zafere, Moreau'nun Hohenlinden'de-
ki zaferine ihtiyaç görüldü. 1801 Şubatında Lunevüle mu-
ahedenamesi imza edildi Avusturya Italyadan vazgeçi­
yor. inkılâbçı Fransanın bütün fütuhatım ve dört müşterek
yahut daha doğrusu vasal Cümhuriyeti, Batav. Helveligue, Ci-
salpine ve Ligue Cümhuriyetlerini tanıyordu. Rhin nehri­
nin sol sahili Fransız oldu ve departmanlara taksim edildi.
Bu. Bonaparte'in ve inkılâbın bir zaferi oldu. Fransa tari­
hinde ilk defa olan, «tabiî» denilen hududlanna kavuşmuş­
tu. Cesar'm Gaule kıtası tekrar ihya edilmişti Bu, ananevi
düşmanın, Avusturyamn mağlubiyeti sayesinde vukua ge­
liyordu. Avusturya aleyhindeki politikanın. 1741 politika­
sının, vârisi olan Cumhuriyet pilitikası Bourbon'lann si­
yasetine karşı hak kazanmış gibi görünüyordu. Bonaparte
Avrupada tadilât yapmak, henüz münkasem bulunan ka-
vimleri, Almanlarla İtalyanları, toplamak, eski tarihî bina­
ların yerine millî, ve Fransa gibi «tabiî» devletler yaratmak
ve bunların sevk ve idaresini eline almak tasavvurlarına
başlamıştı. Avrupada «gotik» olan şeylerin kâffesini, ya­
ni Fransaya karşı milliyetlerin toplanmalarına mâni olmak
için, bilhassa Cermen vahdetine meydan vermemek için
Vestfalya muahedenamelerinin muhafazaya hizmet ettikle­
ri şeylerin kâffesini kaldırmak, dahilde olduğu gibi hariçte
de eski müesseselerin hepsini kökünden söküp atmak: Bu
Fransız Cümhuriyetinin riyaseti altında cihanşümul bir
Cumhuriyet hülyasını fiile çıkarmağa teşebbüs etmekti ve
bu da inkılâbın bir fikri idi. Kaynaklarım inkılâbın hatib-
lorjnde ve on sekizinci asır muharrirlerinin eserlerinde bul­
mak kabildir. Bonaparte o muharrirlerin manevî bir evlâ­
dı idi. İngiltere mağlûb edilebilse idi, birinci mevkii Fransanın
25
386 FRANSA TARİHİ

işgal edeceği bu geniş sistemin ne hal alacağım kimse bi­


lemez. Fakat İngiltere mağlûb olmadı ve bu sistem bizim
emniyet ve zımanlanmızı mahvettiği için aleyhimize dön­
mekten geri kalmadı.
Avusturya, Luneville muahedenamesini, Prusya ve
Rusya ile birlikte Lehistam paylaşırken bulunduğu ruhî ha­
let içinde imzalamıştı. Bu bir ticaret ve mübadele ruhu idi
ki in k ılâb aleyhdan prensiplerle kendisini süslemişti. A-
vusturya zamanın değiştiğini anlı yarak, eski Alman İmpa­
ratorluğunu kendisi mezada çıkarıyor ve mirasım Fransa
ile anlaşarak Alman prenslerini feda ediyor, arazi ilhak­
ları ile kuvvetleniyordu. Bu da çok geçmeden tekrar müca­
deleye başlamasına imkân vermişti. Harbde tek başına
kalan İngiltere de, aynı hesabı yürüterek, ertesi sene. Bi­
rinci Consul ile müzakereye girişmekte kusur etmedi.
1801 de cereyan eden şeylerin hepsi menfaatlerden
mahrum kalan İngilterenin Avrupa kıtasında Fransaya kar­
şı bir şey yapamıyacağını, fakat denizde Bonaparte'm In-
giltereye karşı âciz olduğunu isbat ederler. Halbuki Bona­
parte'm bir muvaffakiyet ihtimali olmuşsa o da bu zaman­
da idi. İspanyanın ve Felemengin gemilerinden ve liman­
larından istifade edebiliyorduk. Rusyanm menfaati bizim­
kine tevafukç ediyordu. Bir bitaraflar ligi halinde birleş­
miş olan İskandinavyalIlar, Baltık denizini İngiliz ticaretine
kapıyorlardı, inkılâ b ın mahvettiği bahriyemizi tekrar tesis
şartile bu unsurlardan büyük neticeler çıkarmak kabildi.
Halbuki bahriyemizi ihya etmeğe imkân yoktu. Bakiye ka­
lan kuvvetimiz de İspanyol ve Felemenk gemilerile birlikte
harbden âciz bir hale sokuldular. Birinci Paul'ün esrarlı bir
surette katlinden sonra Rusya bizden uzaklaştı. Kopenhagın
topa tutulması bitaraflığı darma dağın etti. Birinci Consul
Amiens sulhünü istihsal edebüdiyse de bu bir hüe ve hesab
sayesinde vukua geldi İngilterenin harbten ve sebeb oldu­
ğu masraftan yorgun düşmüçş olduğunu biliyordu. 1797 deki
FRANSA TARİHİ 387

hazırlıklar yapıldığı gibi. Büyük Britanyaya asker çıkar­


mak ve istilâya kalkışmak plânlarım göze çarpacak surette
tekrar ele alınca, İngiliz halkım ürküttü. Müzakereler baş­
ladıktan sonra onlan bir uzlaşmaya doğru götürdü. Bu uz­
laşma Amiens sulhuçnu Luneville sulhuna pek benzer bir
hale sokuyordu. Bonaparte Alman prensleri zaranna Avus-
turyaya tavizat vermiş olduğu gibi İngiltereve de müttefik­
leri zaranna tavizat verdi: Felemengin elinden Seylân ada­
sı, ispanyadan da Trinite adası alındı. Bu anlaşmada biz
Mısırdan vazgeçiyorduk. Zaten deniz yolile münakale ke-
sileliberi Mısır bizim için kaybolmuştu. Neticede İngilterenin
denizde ve müstemlekesi itibarile üstünlüğü bir kat daha
artıyordu. Amiens muahedenamesi (Mart 1802) «İngiltere
için Versay muahedenamesinin, (1783 muahedenamsinin)
büyük nisbette bir intikamı demek olmuştur».
Bu suretle akdedilen bir sulh ancak bir mütareke ola­
bilirdi Filhakika, Pitt'in sukutuna rağmen, İngütere politika­
sının hâkim fikirleri değişmiyorlardı. Efkân umumiyenin
hâkim olduğu bir memlekette, hükümet dahilî zorluklar,
Avrupa piyasalarının kapanmasını harbin uzamasma atfe­
den ticaret âleminde vücut bulan memnuniyetsizlikler kar­
şısında boyun iğmeğe mecbur olmuştu. Bir kaç ay sonra.
İngiliz iş adamlan bu piyasaların kendilerine kapanması
Fransanın Belçika ve ^iollanda ile beraber Esc aut ağızlarım
elinde bulundurmasından üeri geldiğini anlayınca, harbin
tekrar başlaması artık gecikmiyecekti.
Fransa ise, Amiens muahedenamesinden soma, sulhun
kat'î olduğuna kanaat getirmişti. Birinci Consul büe bu ze­
haba iştirak ediyordu. O devamlı bir vaziyet yaratmağa
çalışıyor, Fransayı ve fütuhatlarım iktidara gelir gelmez iz­
har ettiğ ruh dairesinde teşküâtlandınyordu. Tarihimizde
gördüğümüz başka devirlerde de olduğu gibi, uzun bir anar­
şinin tahrib etmiş olduğu şeyleri tamir etmek lâzımdı. Yal-
388 FRANSA TARİHİ

mz yolların tamiri işi bile birikmiş tahribatın ve yapılacak


işlerin genişliği hakkında kâfi bir fikir verebilirdi. Monarşinin
de asırlar esnasında defalarla girişmeğe mecburiyet his­
setmiş olduğu gibi, bu ihya işinde Bonaparte her gün Inkı-
lâbdan daha ziyade uzaklaşıyordu. Kendisinden evvel Be­
şinci Charles'm yahut Dördüncü Henri'nin ifa etmiş olduğu
vazifeleri ifa ederken, Birinci Consul’de monarşi fikirleri ve
hisleri vücud buluyorlardı. Kırallık tarafdarlan. bir an. onun
Bourbon'lan çağıracağım zannettiler. On sekizinci Louis
menfadan ona bir mektup yazdı. Bonaparte o tarzda bir ce-
vab verdi ki bütün ümidleri kınyordu. O monarşiyi düşünü­
yorsa kendisi için düşünüyordu. Kendisini hançerlemek için
bir kaç Jacobin'in yapmış olduklan komplo inkılâbcılara
karşı nefretini arürmıştı. Biraz soma, 1800 senesi kânunuev­
velinde, Saint - Nicaise sokağında bir «cehennemi makina»
nın patlamasından kurtulmuştu. Bu cürmü «tenoriste* lere,
«eylülcü* lere atfettiler. Convention'un ve Komünün eski
azalanndan yüzden fazlası menfiler listesine yazıldılar.
Zaptiye nazırı Fouche komplonun failleri bu defa kıralcılar,
uzlaşma kabul etmez Georges Cadoudal'm ajanlan oldukla­
rım meydana çıkarmakta gecikmedi. Bunlar idam edildiler.
Fakat Birinci Consül'ün pcolitikcsı değişmedi. O zaman, te­
sadüf edeceği zorluklara, askerlerin bile şikâyetlerine rağ­
men. katolik dininin resmen teessüsünü hazırlıyordu, inkı­
lâbın en canlı ve şiddetli ihtirasları dinî ihtiraslar olmuştu.
1801 senesi Temmuzunun 15 inde. Papa Yedinci Pie ve kar­
dinal Consalvi ile bir konkorda imzalamağa muvaffak oldu.
Amiens musalahası esnasmda. işte bu suretle her şey Fran­
saya sükûnet ve saadet temin etmeğe hizmet ve iştirak eyli­
yordu. Birinci Consul halk arasında o kadar seviliyordu ki
vücudu elzem bir adam diye telâkki olunuyordu. Hayalına
karşı tevcih olunan tehdidler onun prestijini kuvvetlendir­
mekten başka bir netice hasıl etmiyorlardı.
Bu sırada, Fransamn asayiş temin edilir edilmez derhal
FRANSA TARİHİ 389

doğrulmak yolunda haiz olduğu o hayret verici kabiliyet


sayesinde, servetler teşekkül ediyor, ticaret ve sanayi iler­
liyordu. Maliye işleri bile düzeliyordu. 1789 ihtilâlinaenberi
Devletteki alacaklarının takviyesini bekleyip de yalnız iflâs
yüzü görmüş ola nzavalh rant sahiplerine nihayet para veril­
meğe başlanmıştı. Vakıa, bu büyük bir tenzilât ile yapılıyor­
du. Directoıre onlann iradının üçte birini tanımağı vâdetmişti.
İflâs bu suretle gizleniyordu. Bu vâdin ifa edildiğini görmek
içi nde Consuçlat devrini beklemek icap etmişti. İşte eski re­
jimde kapitalistleri Devlet ile mücadeleye sevkeden ve İn­
kılâbın sebeblerinden birini vücuda getiren o çetin ihtilâf
kapitalistlerin bir fedakârlığile nihayet buluyordu.
Maamafih, Birinci Consul bu büyüklük ve saadet için­
de, pek haklı olarak bir endişeye kapılıyordu. Her şeye
rağmen, kendisinin nüfuz ve kudreti sağlam bir temeleden
mahrumdu. Bu nüfuz ve kudrete on sene için malikti. Bu­
nun da üçü geçmişti. Sieyes'in anayasası, gözden geçirilip
tashih edilmiş olmasına rağmen, rejimin istikran hakkmda
daha tatminkâr bir mahiyeti haiz değildi. Mahkemede şid­
detli bir muhalefet eseri görülmüştü. Bonaparte'ın en çok e-
hemmiyet verdiği Konkorda, Lejyon donör nişanı. Medenî
Kanun gibi projeler bile bu muhalefet tezahurlanndan kur­
tulamamışlardı. Zaman geçtikçe ve on senelik müddet yak­
laştıkça bu muhalefet daha tehlikeli bir renk alacaktı. Di-
rectoire zamanında olduğu gibi, Fransanın hâlâ kırallık ta-
rafdarlan ile Jacobin'ler arasında sallandığı, eski tahriklere
ve anarşiye tekrar düşüleceği açık surette farkolunuyordu.
Yeni rejimi sağlamca temellerine oturtmak için inkılâb dev­
resindeki o temizleme ameliyesinin hafiflemiş bir şekli olan
muhaliflerin bertaraf edilmesi usulü kâfi gelmiyordu. Tabiî
bir seyir ile, nüfuz ve kudreti itirazlardan maşım bir hale
nolcmak için, buna uzun müdet devam etmekten mütevellid
bir tefevvuk temin edilmek istendi. Bu suretle. Birinci Consul
lehinde monarşiyi ihya etmek neticesine muvasalat edildi.
390 FRANSA TARİHİ

O, arzularını ve hırsıcahını gizliyor, hiçbir şey istemiyor,


dostlarım faaliyetlerinde serbest bırakıyordu. Amiens sul­
hunun zaferinden soma, dostlan Bonaparte'a millî bir mü­
kâfat vermek istediler. Fakat Senato ikinci bir on senelik
devre daha kabul etmekten başka bir şey yapmadı. Bu, her
şeye rağmen, bir hayal sukutu idi. O zaman, Cambaceres
Napoleon Bonaparte'ın (ilk ismi resmen söylenmeğe yeni
başlanmıştı) kaydi hayat şartile Birinci Consul tayini muva­
fık olup olmayacağım halktan sormayı düşündü. On binden
az muhalife karşı üç buçuk milyon rey bu suale tasdik ce­
vabı verdi Anayasa buna göre tadil edüdi. Bundan başka.
Birinci Consul halefini bizzat seçmek hakkına da malik ol­
du. (Ağustos 1802). Çocuğu yoksa da çocuğu olursa onun
kendisine halef olmasına mâni hiçbir kayıd mevcud değildi.
İşte irsî monarşi, hiçbir zaman ktrallığa dönülmeyece-
ğine dair o kadar yeminlerden soma tekrar teessüs etmek
üzere idi. Bu hareket en tabiî bir surette husule gelmişti
Fransada cümhuriyeti bir mezheb olarak kabul etmiş kim­
selerin sayısı o kadar azalmıştı ki onlann tarafından bir mu­
halefet ihtimalinden korkulamazdı. Yalmz Napoleon Bona­
parte'a bir adım daha atmasına imkân verecek fırsatı bul­
mak ve şimdi zihninden geçen imparator unvanını almak lâ­
zımdı. Bu unvan Fransızların da hoşuna gidiyordu. Çünkü
eski Romanın hatırasını uyandınyordu; çünkü fütuhatlan-
nın genişliğine uygun geliyordu. Maamafih, Birinci Consul-
de. bu yüksek hakimiyeti elde etmek için harbe ihtiyaç ol­
duğu fikrinin bulunduğunu iddia etmek yanlış olduğu kadar
haksız bir iddia olur. Avrupaya hâkim kesilmek gibi bir
hıscıcah da onda yoktu. Aşağıda görüleceği üzere, impara­
torluk başka bir suretle teessüs etti. Kaydi hayat şartile Con-
sulat şekli kabul edilir edilmez, bütün hükümdarlar Bona-
parte'ı kendilerinden saymağa başlamışlardı. Onun «yavaş
yavaş tahta doğru çıktığı* görülüyordu. Herkes bu yükse­
lişi kabul ediyordu. Avrupa monarşileri Bourbon'lar dava-
FRANSA TARİHİ 39 1

sına ne kadar az ehemmiyet verdiklerini bir kere daha gös­


tererek bu müthiş kudret karşısında eğiliyorlardı. Onlann
artık düşündükleri şey Bonaparte'm teveccühünü kazan­
maktan ibaretti. Menfaatlerinin en uygun şekillerine göre,
değiştirmesi ellerinden gelmeyen bir vaziyete intibak eyli­
yorlardı.
1802 de, 1803 te. Birinci Consul'ün politikası on sene
harb neücesinde Avrupanın almış olduğu yeni şekli tahkim
etmeğe ve teşkilâtlandırmağa matuf idi. Kendisini merkezi
Milan olan Cisalpine yahut İtalyan cümhuriyetinin reisi ilân
ettirdiği, Piemont'u Fransaya ilhak eylediği zaman, kimse
itiraz etmedi. Çünkü, eski usule tevfikan, herkes tavizat al­
mıştı. Avusturya bile nza göstermişti. Çünkü Venedik önün­
dü. Bu taviz prensipi, Luneville muahedenamesine tevfikan.
Alman yaya da tatbik edildi. 1803 tadilâtı, bir çok kilise
prensliklerini ve hür şehirleri ortadan kaldırarak, Almanya-
nın toplanmasını ve vahdetini hazırlıyordu. Katolik Avus­
turya artık inkılâbın varisinden peskopos prenslerin mal ve
mülkünü almayı reddetmedi. Nasıl ki liberal ve proteston
Prusya da ayni elden müstakil şehirleri kabul etmşiti. Al­
ınanyadaki karmakanşıklığın bu sadeleşmesi ile Vestfalya
muahedenamesinin harabisi başlıyor ve Prusyaya gayet iyi
bir hisse ayrılıyordu. Bunun Almanyada en kuvvetlileri za­
yıflar zaranna büyültmek suretile bizim için menhus netice­
leri olacaktı. Napoleon ne Cermen milletinin dağınık efradı­
nı yakınlaştırmak tehlikesini düşünüyordu, ne bu geriye tep­
mek tehlikesini. Yapılan tertibat Napoleon'un Avrupada
devamlı bir vaziyete iman ettiğine delâlet eder. Onun Fran­
saya müstemlekelerini iade etmek yolundaki düşünceleri
daha manalıdırlar. Bu, Amiens musalahasımn metanetine
itimadım gösterir. Napoleon müttefikimiz İspanyayı bir an
için kırallık haline ifrağ edilen Etrurie'ye mukabil Louisiane'ı
kendisine iadeye mecbur etmişti. Bugün Haiti dediğimiz
Antiller incisi Saint - Domingue'i tekrar fethetmeğe kalktı. Bu
293 FRANSA TARİHİ

ada Fransaya o kadar uzun müddet şeker ve kahve temin


eîmişü. Inküâb samanında, müthiş kıtallerden ve anarşiden
soma zencilerin eline geçmişti Bütün bu projeler yalnız bir
emele delâlet ederler ki o da sulh içinde yerleşmekten, Fran-
sanın nail olduğu muazzam genişlemeden istifade etmekten
ibarettir.
Fakat İngilterenin tekrar bir müstemleke imparatorluğu
kurmamıza, Roterdam'dan bashyarak Cenovaya kadar en
güzel sahillerin, en güzel limanların sahibi halinde denizler
üzerinde tekrar meydana çıkmamıza tevekkül göstereceğine
ihtimal vermek için onu yanlış tanımak icap ederdi. Fransa
bir bahri kuvvet hazırlıyordu. Bu kuvvete malik olur olmaz
İngiltere için müthiş bir rakib kesilecekti Fransa hükümetinin
de düşünmekten halî kalmadığı üzere, denilebilir ki bu se­
bebler ve bu korkular İngütereyi Amiens muahedenamesini
imzadan menedebilirlerdi. Halbuki İngütere o muahedeyi
imzalamış ve 1802 denberi vaziyette hiçbir değişiklik vukua
gelmemişti. Değişen şey İngüiz kavminin telâkkisi idi. Bü-
hassa tüccarlar Fransanın yayılması yüzünden Avrupada
büyük bir müşteri kütlesi kaybettiklerini görüyorlardı. Ingil­
tere için bir kâbus olan işsizlik yüz gösteriyor ve korku ve­
riyordu. Diğer taraftan, hâlâ, Pitt'i şef tanıyan siyaset adam­
ları Fransamn büyümesini hiçbir zaman kabul etmemeğe
azmetmiş bulunuyorlardı. Bunlar Addington kabinesi üzerin­
de tesir ve tazyik yapmak için bir ruhî haletten istifade etti­
ler. Bir kat'ı münasebet ve harb bahanesi arayarak hüküme­
tin Amiens muahedesi ile kabul ettiği veçhile Malta adasının
tahliyesine mâni oldular. Bir kaç ay Malta meselesi fırtı­
nalı müzakerelere meydan açtı. Birinci Consul muhasamatın
başlamasını içtinabı imkânsız bir vak'a telâkki ediyordu.
Fakat hiç olmazsa bunu geciktirmek isterdi Hariciye nazın
Talleyrand üe müitefikan, birtakım tesviye ve uzlaşma yol­
lan teklif etti Britanya hükümeti hiçbir söz dinlemez vazi­
yette kaldı. O kararım vermişti. Hattâ Malta kendisine bira-
FRANSA TARİHİ 393

kılsa ve Amiens muahedenamesinde bir gedik açılması ka­


bul edilse bile, münazaa başka bir noktada gene tevellüd
edecekti. 1803 Mayısında, inkıta vukua gelmişti.
Burada, imparatorluğun tesisini imkân dairesine soka­
cak ahval ve vaka yün zincirlenmesi noktasına temas ediyo­
ruz. Fransa ile İngiltere harb halinde idiler. Fakat birbirlerile
çarpışamıyorlardı. Sahillerimizin topa tutulmasından hiçbir
fayda çıkmıyordu. Birinci Consul evvelce iki defa düşünülüp
vazgeçilen projeyi tekrar ele alarak İngiltereyi istilâ etmeyi,
oraya dipleri düz gemilerden mürekkeb filotillalar üzerinde
bir ordu geçirmeyi düşünüyor ve Boulogne'da bir karargâh
kuruyordu. Bu hazırlıklar zaman isterdi. Bu müddet zarfında
ise mücadele mutad silâhlarla devam ediyordu. Uzlaşma ka­
bul etmez kıraliyetçiler Londradan teşvik ve nakdi muave­
net gördüler. Georges Cadoudal Fransaya çıktı ve, general
Pichegru ile müttefikan, Birinci Consul'ü öldürmek için bir
komplo yaptı. Hattâ. Bonaparte'ı kıskanan diğer bir gene­
rali, meşhur Moreau'yü büe celbe muvaffak oldu. Meydana
çıkan bu komplo Birinci Consul'ü fena halde hiddetlendirdi.
Bunun birdenbire zihnini tenvir etmiş olduğu da söylenebilir.
Muhacirlerin nankörlüklerinden açıktan açığa şikâyet etti,
cümhuriyetçi bir lisan talandı, kendi şahsında inkılâba dar­
be indirilmek istenildiğini üân eyledi. Hattâ, o zamana kadar
takib etmiş olduğu siyasetin red ve inkân demek olan bir
tasavvura büe kalktı. Fesadı tertib edenlerin hepsi bir pren­
sin kendilerine iltihak edeceklerini söylemiş oldukları için,
Birinci Consul bir ibret dersi vermek istedi. On altıncı Louis-
nin idamından duyduğu nefreti her vesile üe izhar etmiş ol­
makla beraber, kendi tahtına kanlı bir cümhuriyetçi vaftizi
vermek için o da kıral katilliği gibi bir usule bas vurdu. Kı-
raliyet tarafdan fesadcılann bahsettikleri prens meydanda
gözükmeyince, Napoleon kararlaştırmış olduğu plândan
vazgeçmek istemedi. Bad ülkesinde Ettenheim'de bulunan
394 FRANSA TARİHİ

genç duc d'Enghien ve prens de Condeyi kaçırttı. Gösteriş


kabilinden bir muhakemeden soma onu kurşuna dizdiler.
Napoleon'un imparator olması için bu cinayete mutlaka
lüzum var mıydı? Yoktu. Kendisine kaydı hayat şartile Con-
sulat'yı temin eden sebebler dolayısile irsi monarşi ona ta­
biî surette geliyordu. Fakat komployu tertib edenlerin «ce­
hennemi makina» lan ilk plebisitlerin muvaffakiyetine hiz­
met etmişti. Son adım Georges'un ve Pichegru'nun fesadlan
sayesinde atıldı. Kırallık tarafdarlan Fransada monarşi fik­
rinin umumî surette uyanmasına dikkat ederek kırallığm
iadesine yalnız Birinci Consul'ün şahsı mâni olduğunu dü­
şünmüşlerdi. Bourbon'lara yer açılabilmesi için onu devir­
mek kâfi idi. Birinci Consul fesadcılann elinden kurtulunca,
geçirdiği tehlike onun işine yaradı. Kaydi hayat şartile
Consul'lüğün metîn bir şey olmadığı, şefi ile birlikte öl­
meğe namzed bir hükümet şeklinin kâfi derecede emin bu­
lunmadığı düşünüldü- Napoleon bir gün için ortadan kaybo­
labilirdi, fakat Napoleon hanedanı yaşar ve onun isrine
devam edebilirdi. O zaman, Cümhuriyetin de düşmanlan
olan düşmanlarının mahvetmek istedikleri bu adamı,
Thiers'in dediği gibi, «kıral yahut imparator yapmalı idi ki
irs de onun nüfuz ve kudretine inzimam ederek ona tabiî ve
doğrudan doğruya halefler temin eylemeli idi. O zaman,
şahsı aleyhinde irtikâb edilecek cinayet hiçbir fayda temin
etmiyeceği için irtikâbına daha az meyil gösterilecekti. Fran-
sanın mukadderatının istinad ettiği bu kıymetli ve mukaddes
başm üzerine bir taç koymak onu düşmanların darbelerine
karşı himaye edecek bir kalkan koymaktı. O başı himaye
etmekle Inkılâbdan doğan bütün menfaatler himaye edili­
yordu. Dalâletleri yüzünden fena bir vaziyete düşmüş olan
adamlar (Jacobin'lerle kıral katilleri) kanlı bir aksülâmelden
kurtarılacaklardı. Millî emlâk satın alanların mülkleri, as­
kerlerin rütbeleri ellerinde bırakılacak, hükümetin bütün
mensuçblan mevkilerinde kalacaktı. Fransaya düşecek hisse-
FRANSA TARİHİ 395

de elde etmiş olduğu adalet, müsavat ve azamet rejimi ola­


caktı =. Muhafaza etmek: İşte büyük kelime, inkılâb kendi
kendisinin ve neticelerinin muhafazakârı olmuştu. Kendisini
kurtarmak, devam etmek için, 18 brumaire'de şahsî nüfuz
ve kudrete müracaat etmişti. Şimdi de irsî monarşiye baş vu­
ruyordu. Napoleon bu son adımı atmak için, duc d'Enghien'-
in katli faydasız olmayacağım düşünmüştü. Çünkü cumhu­
riyetçilerin son tereddüdlerini de izale edecek ve inkılâb-
cılik ifratlarında en çok ileri gitmiş olanlara bir garanti vere­
cekti. Bunlar «general Bonaparte’m kıral kam üe dolu bir
çukur üe Bourbon'lardan ayrılmış olduğunu görmekten mem­
nuniyet duyacaklardı».
Fikirlerinin ateşinliği üe meşhur eski bir inküâbcı, ha-
tib Curee, imparatorluğun tesisini teklife memur oldu. Buna
karşı yalnız bir muhalif çıktı. Bu Camot idi. Maamafih son­
ra o da imparatorluğa iltihak etmiştir. Vüâyeüerde intihabat
dairelerinin nümayişleri, orduların mahzarları işi hazuladı-
lar. Senatonun müttehiden verdiği bir karardan sonra, ikinci
bir plebisit, müyonlarca rey ile, Sieyes'in anayasasında ya-
püan üçüncü değişikliği tasdik etti. Şimdi o anayasadan
Bourbon'lara nisbetle çok daha mutlak bir hükümdar zuhur
ediyordu. Bir kere daha, hem çok mutantan bir şekilde, on­
lann tahta hiç davet edilmiyeceğine dair and içiliyordu.
İşte Fransayı monarşiye o kadar çabuk surette götürmüş
olan hareket bu suretle nihayete eriyordu. Thiers bunu in­
sana çarpacak tabirlerle şu suretle hulâsa eder: «Beş sene
için intihab edilmiş beş direktörden on sene için intihab olun­
muş üç consul fikrine geçilmişti. Soma üç consul fikrinden
kaydi hayat şartile filî tek bir consul fikrine geçildi. Bir kere
böyle bir yol tutuldu mu, ancak son adımı da attıktan yani
irsî nüfuz ve kudrete avdet edüdikten soma artık onda duru­
labilirdi. Tarihinin bu noktasında pek benak olan yine Thiers-
In dediği gibi. Cesar'dan soma Romahlan monarşinin bir nü­
fuz ve kudret fikrine alıştırmak için bir kaç nesil geçmesine
396 FRANSA TARİHÎ

lüzum görülmüşse de Fransada on iki asırdan beri monarşiye


ve yalnız alü senedenberi cümhuriyete alışmış bir kavim için
o kadar uzun zamana hacet olmadığı cihetle irsî nüfuz ve kud­
rete pek kolaylıkla avdet edilebildi.
18 Mayıs 1804 de imparatorluk ilân olundu ve impara­
tor ismi tercih edildi. Çünkü kıral unvanını Bourbon'lardan
ayırmak kabil değildi. Hem imparator unvanı daha büyük,
daha «askerî» daha yeni görünüyor ve izalesi imkânsız bir
takım hatıraları canlandırıyordu. O zamana kadar impara­
torlar Cermen idiler. İmparatorluk tacım Fransaya naklet­
mek Habsbourg'lann hezimetini ilân etmekti. Çünkü onlar
tali sevkile Garb imparatoru olan askeri imparator diye ta­
nıyorlardı ve artık kendileri için Avusturya imparatoru un-
unvanile iktifa ediyorlardı. Aynı zamanda, Fransaya Char-
lemagne'in taşımış olduğu asâ da iade ediliyordu. Char­
lemagne gibi. Napoleon da Papa tarafından tac giydiril­
mek istedi. Fakat bu Romada değil Pariste olacaktı. Yedin­
ci Pie biraz tereddüdden soma, arzusunu kabul etti.
2 Kânunuevvelde, Nötre -Dame kilisesinde fevkalâde
bir takdis sahnesi görüldü, inkılâb askeri Allahın has kulu
oluyordu. «Konkorda» akdedilme sinden dolayı heyecana ka­
pılmış olanlara. Papalığa bu zahiri inkıyad üzerine daha
ziyade teessüre kapılanlara Napoleon Bourbon'ların sukutun­
dan çıkmış olan yeni rejimi kilisenin her türlü muhalefetin­
den masun bir hale soktuğunu, kiliseye bağlanacak yerde kili­
seyi yeni rejime bağladığım, bütün dünya katolikleri naza­
rında yeni rejimi meşru hale soktuğunu ve bir darbede en es­
ki hanedanlara mensub hükümdarlarla müsavi hale gel­
diğini cevaben söylüyordu. Zaten tacı Yedinci Pie'nin elin­
den alarak basma bizzat giymeğe de ehemmiyet vermişti.
Canının bütün istediklerini icraya cüret edemez miydi? Ye­
ni bir asalet vücuda getirdi, kendisine bir saray heyeti yap­
tı. Hiçbir şey yoktu ki Fransa tasvib etmesin.
Bu memnuniyetin ve takdislerin içinde doğan impara-
FRANSA TARİHİ 397

torluk inkılâba prensiplerini monarşi prensiplerile birleştir­


mişti; Fransızlara bir çok müthiş ve yıpratıa ihtilâçlardan
soma istirahat edilmesi muhakkak bir liman gibi görünü­
yordu- Gayet garib bir hadise olarak, hiç kimse bu parlak­
lığı çürük bir hale sokan şeye ehemmiyet vermiyordu, im­
paratorluk ancak İngiltere devleti mağlûb edildiği gün ger­
çekten teessüs etmiş olacaktı, İnkılâb emin hale gelecek­
ti. Fransa üe harb halinde olduğumuz hemen hemen unu­
tuluyor gibiydi.
Fakat Napoleon unutmuyordu. Memuriyetler ve unvan­
lar dağıtırken zihni tamamen Boulogne karargâhında idi.
ingilterenin hakkından gelmek için İngütere arazisi üzerin­
de bir darbe indirmek lâzım olduğunu ve büyük darbeyi
vurmak için de, hiç olmazsa bir gün, Manş denizini geç­
mekte hür olmak icap ettiğini kat'î surette biliyordu. İngil-
terenin üçüncü bir ittifak heyeti hazırlamakta olduğunun sa­
rih surette farkında idi. Bu ittifak heyetini mağlûb edece­
ğinden emindi. O dakikada, Avrupa kıtasındaki Devletlere
karşı kazanılacak bu galibiyetin, büyük İngiliz bahri kuv­
veti sağlam kaldıkça, diğer galibiyetlerden daha fazla bir
şey halletmiyeceğini kendi kendisine itiraf ediyordu. Bah-
riyemiz inkılâb tarafından mahvedilmişti. Fransız bahriyesi
Abukir'de yaralandığı zaman belini doğrultmağa henüz
yeni başlamış sayılabilirdi. Napoleon, Deaes'in yardımüe,
bahriyeyi tekrar tesise teşebbüs etmişti. Fakat bahriye öy­
le bir istir ki birdenbire meydaan getirilemez. Aleyhimizde­
ki ittifak, Fransamn telkin ettiği korku pek büyük olduğu
cihetle, teşekkül hususunda çok gecikmişse de. donanma­
mız hazır olmadan evvel bu müttefikler heyetinin aleyhin­
de harekete geçmek, Ingiltereyi sarsmağa bile muvaffak
olamadan Almanyaya karşı dönmek icap etti. Boulogne
plânının muvaffakiyetsizliği imparatorluğun bütün mukad­
deratım değiştirecekti
Bu plân basit ve cüretkârane idi. Fransamn iki filosu
398 FRANSA TARİHİ

vardı. Eğer bunlardan biri hareketlerinde serbest kalarak


Manş denizine girebilir ve yalnız yirmi dört saatlik bir müd­
det için Eoulogne ordusunun karşıya naklini himaye e-
debilirse diğerinin mahvolmasının ne ehemmiyeti vardı?
İşte bu büyük parti böyle tek bir zar atılmak suretile oy­
nanıyordu. Parti kaybedüdi. Soma Waterloo'da Napoleon
nasıl Grouchy'nin harb meydanına yetiştiğini görememişse
Boulogne'da da Vüleneuve'ün geldiğini göremedi. Bu ami­
ral elinde bulunan âletten, kusurlu malzemesinden, tec-
riibseiz zabit ve tayfalarından emin değildi. Müttefikimiz
bulunan İspanyanın donanması çok hasara uğramıştı, o da
bizimkinden üstün bir şey değildi. Villeneve, büyük bir fe­
lâketten korkuyordu. Vakayiin somaki şekilleri onu haksız
çıkarmadılar. Bahriye nazırı Decres de onun korkularına
iştirak ediyordu. İmparatora şu sözleri söylemeğe cesaret
etmişti: «Benim için denizciliği bilmek pek fena bir şey.
Çünkü bu bilgi zatı haşmetanelerinin yaptıkları tertibatta
bir işe yaramıyor*. 1805 senesi Ağustosunda, Napoleon için
pek acı intizar günleri oldu. Villeneuve Manş denizine gir­
mek üzere Brent'e gidecek miydi? Nihayet Kadikse iltica e-
decek kadar talili çıkabilmiş olduğu haber alındı. İmparato­
run bütün plânlan mahvolmuştu. Bir kere daha İngiltereyi
istilâdan vazgeçmek, her halde bunu daha somaya bırak­
mak icap ediyordu. İngiltere hükümetinin teşviklerine niha­
yet razı olan Avusturya açıktan açığa tehdidkâr bir vaziyet
alıyordu. Rusya da onun arkasından geliyordu. Prusya,
ananevi bir zehabm verdiği gözetmelere rağmen, pek emin
değildi. AvusturyalIlarla Rusyalılan birbirlerine ilhak et­
meden mağlûb etmek lâzımdı. Bunu yapıp Avrupa kıtasın­
da sulhü kabul ettirdikten soma. Napoleon Okyanusa avdet
ederek denizde sulhü de temin edecekti. Avrupa Devletleri
mağlûb olunca İngilterenin de mağlûbiyeti kabul edeceği
yolundaki menhus fikir o sırada zihninde yoktu. On beşinci
Louis devrinde bize pek pahalıya malolan bu fikre Napole-
FRANSA TARİHİ 399

on da sonra tarafdar olacaktı. Bu da korkusu amirallerini ata-


letsizliğe mahkûm eden hezimetin bir neticesi olarak vukua
gelecekti. Napoleon'un o muhteşem zaferleri bir bahrî felâ­
kette boğulup gibecekti.
AvusturyalIların Ulm'da teslim olduklarının ferdası gü­
nü, Villeneuve Nelson'un kendisini muhasara altında tuttu­
ğu Kadiksten çıkmağa teşebbüs etti. İngiliz donanması, adet
itibarile dûn olmakla beraber, Trafalkar önünde müthiş bir
muharebeden sonra, Fransız ve İspanyol donanmasını mah­
vetti (20 Teşrinievvel 1805). Villeneuve'ün korkularının haklı
olduğu ziyadesile tahakkuk etmişti. Bu felâketten soma,
İngiltereye bir ihraç hareketi yapmak artık imkân haricinde
idi. Napoleon bunu zihninden sildi. Artık bir daha böyle bir
şey düşünmedi bile. Trafalgar hezimeti de Hougue felâketi
gibi aynı neticeyi verdi; Fransa denizle alâkasını keserek
onu İngilizlere verdi. Her şey Napolen'a Avrupa kıtası dev­
letlerine karşı bir muzafferiyet vadediyordu. O bu zaferi a-
ramağa kalkacaktı. Galebeden soma İngiltereyi uzlaşmağa
tarafdar bulacağı ümidinde idi. Dediği gibi, Avusturyalılan
Ruslarla birleşmelerinden evvel mağlûb etmişti. Soma Rus­
lar gelip muharebeye girişince, onlara ve diğer bir Avus­
turya ordusuna karşı da zaferlerinin en parlağım ihraz etti,
Austerlitz muharebesini kazandı (2 Kânunuevvel). Üçüncü
luifak heyeti bir kaç hafta içinde ezilmişti. Viyanaya hâkim
olan Napoleon büyük ordunun başında Avrupaya canının
Ifitediği gibi hükmedebilirdi. Fransamn tek bir el ile aynı za­
manda diktatör de olan dahî bir kumandan eliyle, sevk ve
idare edilen kuvvetleri mağlûb edilemez gibi görünüyorlar­
dı.
Yalmz, bu askerî zaferden elde edilebilecek istifadeyi
iyi intihab etmek lâzımdı. Talleyrand Avusturya ile bir ba-
ııyma tavsiye ediyordu. Bu, On dördüncü Louis'nin, Choi-
fteul’ün. Vergennes'in politikasına avdetti: Avusturya muka­
bil bir sıklet teşkil edebilirdi. Tuna boyunca Şarka doğru
uzanmış olan Avusturya bir muhafaza ve muvazenet unsuru
olacak, Rusyayı tutacak ve bundan dolayı Rusyaya muanz
bir vaziyet alacaktı. Napoleon'un düşünceleri başka idi
Kendi zaferlerinin sağlam olmadıklarım, müdafaa vazifesile
mükellef olduğu İnkılâbın arazi fütuhatı kadar zayıf olduk­
larım o ihtimal ki herkesten iyi anlıyordu. İngiltereyi avucu­
nun içine alamadıkça hiçbir şey devamlı sayılamazdı. Hal­
buki denizlerden vazgeçmişti. Zihni başka bir projeye sap­
landı. Mısır seferini tevlid etmiş olan telâkkiye tekrar döndü:
İngiliz satvetine Şark yolile, ihtimalki İstanbulu zaptetmek
suretile bir darbe indirerek ona aman dedirtmek. Ezilen A-
vusturyamn imzalamış olduğu Presbourg sulhu Napolen im­
paratorluğunun Şarka doğru mühim bir yayılmasına delâlet
ediyordu. Napoleon İtalya cümhuriyeti reisliğini Lombardi-
ya tacı ile değişmişti. Napoli Bourbonlanmn yerine kardeşi
Joseph’i geçirmişti. Venediği ve Venedik cümhuriyetinin
Amavudluğa kadar olan eski yerlerini Avusturyanın elinden
alıyordu. İtaat altına alman, mühim surette küçültülen, Al-
manyadan çıkarılan Avusturya artık İstanbula doğru bir
münakale vasıtasından başka bir şey değildi. Napoleon
İngilizlere orada darbe indirmek istiyordu.
Bunun üzerine icrası imkânsız bir iş başladı. Bu kadar
geniş bir projeyi fiile çıkarmak için bütün Avnıpaya hâkim
olmak lâzımdı. Belçikayı fetihten yola çıkan İnkılâb ölçü­
süz teşebbüslere kalkışmıştı. Ne Napoleonun askeri dehası
ne siyasî tertibatı buna kifayet etmiyeceklerdi. Tasavvurla­
rının mantıki onu haritayı tehlikeli surette tadillere, Prusya
Devletini muttasıl mühim surette büyütmeğe sevkediyor ve
Prusyaya İngiltere kiralından alman Hanovre'u vadederek
müttefik bir halde bulundurmak ümidine düşüyordu. Alman­
ya'da keyfi istediği gibi hareket edebildiği için, imparator­
luğun son izlerini, vaktile Fransa tarafından garanti edil­
miş olan intihaba müstenid anayasasını mahvetti; bir takım
kırallıklar vücuda getirerek akrabalarına dağıttı. Nasıl ki
FRANSA TARİHİ 401

kardeşi Joseph'i Napoliye, diğer kardeşi Louis'yi Felemen-


ge yerleştirmişti. Bavyera, Vurtemberg Bed, Hesse - Darm-
stadt kendi riyaseti altmda bir Ren Konfederasyonu vücu­
da getiriyorlardı. Bu Rusyaya karşı bir sed idi ve ileri bir
istihkâm demek olan Prusya tarafından müdafaa ediliyor­
du. Prusya Baltık d e nizini de İngilizlere karşı kapayacaktı.
1806 senesinin ilk aylarında, Almanyaya hâkim bulunan
Napoleon o kadar azametli ve kudretli göründü ki düşman­
lan tereddüd ettiler, İmparator Alexandre Türk impçaratorlu-
ğunu paylaşmak için Fransızların imparatorile uzlaşmak
daha iyi olmaz mı acaba? diye ilk defa olarak düşünmeğe
başladı. Bir zaaf buhranına düşen İngiltere sulh tasavvu-
umda idi. Banşmaz bir düşman olan Pitt ölüyordu. Fakat
sulh tarafdarı Fox da ölüyordu. Bütün bu ahvalden ortada
geniş bir diplomasi kargaşalığı husule geliyordu ki bunun
içinde Napoleon bile şaşınyor ve kendisine yeni yeni düş­
manlar peyda ediyordu.
Birinci Alexandre, son dakikada, fikrinden caymıştı.
Oubril tarafından müzakeresi yapılmış muahedeyi imzala­
maktan imtina göstermişti. Bu muahede İspanya zaranna
idi. Napoliden çıkarılan Bourbonlara Balear adalan bir taz­
minat teşkil edecekti. Bu pazarlıklar Ruslar ve Madrid sa­
rayındaki İngilizler tarafından derhal ifşa edildiler. Trafal-
gar hezimeti yüzünden zaten maneviyatı bozulan ve ken­
disini aldatılmış bir mevkide gören İspanya bizim ittifakı­
mızdan çıktı. Napoleonun sistemi için artık İspanyanın zaptı
tcap ediyordu. Napoleon İngilterenin tamamı tahrik için
Hanovre'ı Kıral Georges'a geri vermeyi vaadetmişti. İngi-
lizlor, aym dessaslık ile, bu pazarlığı Prusyaya haber ver­
ililer Zaten Prusya da biraz evvel Rusya çanna yaklaş­
mıştı Bunun üzerine Berlindeki «Fransız partisi, Frederic-
(luilkıume'un korkularile beraber, yeni şekilde bir hareket
imalından silinip süpürüldü. Bu hareket 1813 isyanım ev­
veli I«uı haber veren mütefekkir gençliğin bir nasyonalizmi
402 FRANSA TARİHİ

idi ki kaynaklan Fransız inkılâbının fikirleri içindedir. İşte


Napoleon Orta Avrupaya hâkim olarak sulhu hazırladığını
zannettiği dakikada karşısına başka bir düşman, Prusya,
çıkıyordu. Halbuki Fransa uzun müddet bunu tabiî bir müt­
tefik diye telâkkide ısrar edip durmuştu. ,
Napoleonun mukabelesi yıldırımı andırır bir tarzda ol­
du. Halâ Frederic'in temin ettiği şöhret sermayesüe yaşıyan
Prusya ordusu, Rusyadan yardım görmeğe vakit bulama­
dan, Ulm'da Avusturyahlann başına gelmiş olduğu gibi,
Iena'da ezildi (Teşrinievvel 1806). Napoleon bir kaç hafta
içinde, birdenbire yıkılmış olan Prusyanm en büyük parça­
sına sahib oldu. Prusya Kıralı ile kıraliçesi Koenigsberg'e
iltica ettiler. Evvelce Viyanaya girmiş olan Napoleon şimdi
Berline giriyordu. Prusya kendi politikasına hizmet etmek­
ten imtina göstermiş olduğu için, Şimalî Almanyayı da,
Rhin Konfederasyonuna yaptığı gibi, kendi imparatorluğu­
na mülhak bir parça haline getirecekti. Baltık limanlarını
ve onlarla beraber bütün Avrupayı İngiliz ticaretine kendi­
si kapayacaktı. Avrupa ablakasına Berlinden emir verildi.
Bu, İngilterenin hakkından gelmek emelile düşünülmüş bir
tedbirdi. Hiçbir netice elde edilemeden Fransayı ölçüsüz
nisbette yüksek bir takım gayretlere sevk edecekti. Ulm'dan
sonra Austerlitz'e, ondan sonra da Ieana'ya lüzüm görül­
müştü. Ieana'dan soma ise şarkta daha ilerilere gitmek,
Vistul nehrini geçmek, gidip Rusyayı aramak icap etti. Bu
defa Rusya muharebe kabul etmiyerek çekiliyordu. Fran­
sadan üç yüz fersah uzakta, Eylau'da, kar altında, kanh ve
çetin bir gün (8 Şubat 1807) yine sulhu temin etmedi. Bir en­
dişeye düşmeğe başlamış olan Napoleon o zaman Prusya
ile Avusturyaya bir pazarlık, bir ittifak teklif etti. Onlar razı
olmadılar, Rusyaya karşı bu sed rolünü ifa etmek isteme­
diler. Bir çok Avrupalılar, hattâ bir çok Fransızlar gibi on­
lar da Napoleonun teşebbüslerinin bir sonu olmayacağını
düşünmeğe başlamışlardı. Napoleon Prusya ile Avusturya-
FRANSA TARİHİ 403

yı Rusyayı tecrid vazifesinde kullanmağa muvaffak olama­


yınca, Çan mağlûbiyetini itiraf etmeğe mecbur etmek ihti­
yacını hissediyordu. Yeni askerî bir gayret, 1808 senesi
efradının silâh altına alınması lâzım geldi. Bu, Fransadan
« sulhü temin uğurunda » taleb edildi. Friedland'da büyük
ordu gene galib geldi. Koenigsberg ile Prusyanm sair kı­
sınılan Napoleonun eline düştü.
O zaman, imparator gayeye artık eriştiğini, Avrupaya
hâkim olduğunu zannedebüdi. Avrupaya hâkim olunca da
Ingiltereyi istediği yola getirebüecekti. Mütehavvil mizaç­
lı, çabuk tesir altmda kalır, sinsi bir adam, «aşağı impara­
torluğa mensub bir rum gibi, olan çar bir sene evvel vaz-
'joçmiş olduğu fikre tekrar döndü. Rus imparatoru on seki­
zi nci asır modeline göre bir paylaşma siyaseti takib için
noden dolayı Fransızların imparatoru ile uzlaşmayacakü?
Bu. Lehistamn taksiminden daha muazzam bir paylaşma
olacaktı. Çünkü ortada Osmanh imparatorluğu mevzuuba-
lıiati. O zaman, Napoleon İngiltereye karşı Ruslann müt-
lolıki olup bütün Akdenizi onlara kaparsa, Hindistana va-
nncaya kadar her tarafta onlan tehdid ederse boyun eğ­
meğe mecbur edeceği ümidine düştü. 1807 de, Tilsit mülâ-
kolı. Şark imparatoru ile Garb imparatoru arasında akde­
dilen dostluk misakı Fransız askerlerini ta Niyemen şehrine
kadar götürmüş olan çok pahalı zaferlerin bir mükâfatı şek­
li 11.1« göründü.
Hu Fransız - Rus ittifakının İngiltereyi nemid edecek
y»ı<l» neticesi kendisi için hayat veya memat teşkil ede-
mücadelede, bütün enerjisi ile, devam etmeğe sevk
■ylemcsı ilk bir hayal sukutu vücuda getirdi. Britanya hü-
|4(n#tl Rusyaya harb ilân etti. Onu Baltık denizine kapat-
t*oİl vo Baltık denizini kendi eline geçirmek için Danimar-
fct«y<ı İhQ1 dekinden daha şedid bir muamele göstermekten
^•fciıımodi. Kopenhag'm topa tutulması Avrupada büyük
Wi» ve şikâyet uyandırdı. Fakat bu, muvaffakiyet ne­
404 FRANSA TARİHİ

ticesinde geçip giden muvakkat nefretlerden biri idi. Fran^


sanın İngiltereye ve Ingilterenin Fransaya bu meydan oku­
masında kabahatin kimde olduğunu kestirebilmek zordur.
Avrupa ablukası İngilizlerin denizlerde seyrüsefer üzerinde
yaptıkları istibdada bir mukabele idi. Fakat Avrupa ablu­
kası, tam olmak için, Napoleon'u gittikçe vasi bir takım iş­
gallere. ilhaklara ve Şark hakkmdaki projeye sevk ediyor­
du. Bu mecburiyet inkılâbın harbi istemiş olduğu günden-
beri Fransaya hiç rahat yüzü göstermemişti.
Her tarafta Avrupa ablukası bir takım zorlukların zuhu­
runa sebeb teşkil ediyordu. Napoleon günün birinde bun­
lara mağlûb olacaktı. Bir memleket vardı ki kapılarım İn'
giiiz emtiasına kapamak hususunda hiç gayret göster­
miyordu. Bu da Portekizdi. Napoleon oraya bir ordu ile
Junot'yu yollamağa mecbur oldu. Ayni zamanda, İspanya­
dan da memnun değildi. Ondan pek emin olamıyordu.
Esasen, muhakkar gördüğü Madrid Bourbonlanna itimadı
yoktu. Yavaş yavaş, Napoli Bourbonlannı koğmuş olduğu
gibi onlan da İspanyadan çıkarmayı düşündü. Junot'nun
seferinden soma kendisine daha elzem bir hale gelmiş olan
İspanya ittifakının emin olması ve beklediği neticeyi vere­
bilmesi için Madridde kendisine gayet sadık, faal bir hü­
kümet lâzımdı. Bu da ancak kendisinden sadır olmuş bir
hükümet olabilirdi. Escurial'da bir aile faciası Napoleonu
kat'î kararım vermeğe şevketti. Muhtelif şefler arasında
tereddüd ettikten sonra, ispanyaya kardeşlerinden birini
kıral yapmayı münasip gördü, Bu, mantıkî görünüyordu.
Çünkü On dördöncü Louis'nin yerinde saltanat sürdüğü
Madride bir Bourbon yerine bir Bonaparte getirecekti. Zaten,
hükümdar hanedanları kadar İspanyolları da istihkar eder­
di ve onlan mütereddi bir kavim telâkki eylerdi. Duc d'An-
jau'yu kabul ettikleri gibi Joseph'i kabul etmiyecekler olur­
larsa, yüz bin Fransız askeri Ispanya yanm adasını zapta
yetişecekti. Her halde İspanyayı eli altında bulundurmak
FRANSA TARİHİ 405

elzemdi. Papalığı o kadar gözettikten soma, imparator, ayni


zamanda, onunla da ihtilâf haline giriyordu. General Mi-
ollis, Avrupamn sair tarafları gibi. Papa devletlerini de Ingi­
liz ticaretine kapamak ve Yedinci Pie'yi muharibler arasına
karışmağa zorlamak için Romayı işgal ediyordu. Bu suretle.
Avrupa ablukasi imparatoru gittikçe artan şiddet ve tecavüz
lere, çok fazla gayretlere sevkediyordu. Çünkü, biraz soma,
bütün Almanyayı, Adriyatiğin iki sahilile birlikte bütün îtal-
yayı, İspanyayı, portekizi hüküm altmda tutmak için ona
daimi surette silâh altmda bir milyon asker lâzım olacaktı.
Kuvvetleri dağıldıkça, fütuhatları gibi cebir ve şiddetlerine de
daha az saburane tahammül gösterilecekti.
ispanyada en kolay iş Bourbon'lan tahttan indirmek ol­
du. Bayonne'da bir tuzağa düşürülen Dördüncü Charles tah-
Undan feragat etti; oğlu Ferdinand tahtından vazgeçti. Kıral-
lık Joseph Bonaparte’a verildi ve o da Napoli kıralhğım Mu-
rat'ya bıraktı. Napoleon kırallıklan dükalıklar ve valilikler
«jıbi dağıtıyordu. Junot heyeti seferiyesine takviye kıtası ol­
mak bahanesile toplanmış olan kuvvetler bu hanedan tebed­
dülünü teyid edeceklerdi. Yapılan bu işte en esaslı şey eksik
idi ki bu da İspanyol kavminin muvafakatinden ibaretti.
Umumi bir isyanpatlak verdi. İngilizler derhal bu isyana
muzaharet gösterdiler. 1808 Temmuzunda, general Dupont
tarafından yapılan vahim bir hata Baylen'in pek tesir yapa­
cak bir tarzda teslim olmasını intaç etti. Madride henüz yer­
ilm iş bulunan loseph, bu muvaffakıyetsiziik neticesinde,
jHjyıtahtı tahliye etmek ve askerlerile birlikte Pirenelere
do<)ru çekilmek gibi daha vahim bir karar verdi. Bu sırada,
h'Mflciz ile muvasalamız kesilmişti. Portekizin iptida muti
«tavıanan ahalisi de ayaklandı. Bir İngiliz ordusu karaya ih-
*wv odilince, lunot, kahramanane muharebelerden sonra,
bir teslimiyetle, askerlerinin İngiliz donanması tarafın­
dan Fransaya nakledilmeleri şartım istihsale muvaffak oldu.
Napoleon İspanyadan daha emin olmak, İspanyayı doğ-
rudcm doğruya idare etmek ve, kendisinin dediği gibi, ispan­
yayı yeniden diriltmek için Bourbon'lan tahtından indirmek­
le oraya yalnız İngilizleri çağırmış olmadı. İngilizler İspan­
yada bir müttefik ve halâskâr gibi karşılandı. Napoleon ken­
disini yalnız isyan etmiş bir kavme karşı daimî surette ye­
niden başlayan zor bir mücadeleye mahkûm etmiyordu.
İspanyol miletinin ayaklanması ayni zamanda sari bir misal
teşkil etti. Prusyada, Tirolda. Dalmaçyada vatanperverlik
galeyana geldi; istiklâl uğrunda mukaddes harb fikri doğ­
du ve büyüdü, imparatorun Memorial'da teslim ettiği gibi,
İspanya işte bu suretle onun tali gemisinin ilk çarptığı kaya
oldu. Ayni zamanda, siyaseti kanşııc bir hal alıyordu. Rus­
ya ile ittifak gevşemekte idi. Türkivenin paylaşılması tasav­
vuru terkedilmişti. Napoleon gayet ateşli bir surette istediği
şeyi yani İstanbulu Ruslara bırakamazdı. Onlar da İstan-
bulu kendisine veremezlerdi. 1808 de, Tilsit mülâkatım tec-
did etmek üzere Erhırt'ta vukua gelen bir mülâkatta, iki im­
parator «kurallardan mürekkeb* bir cemaat önünde birbir­
lerine bol bol dostluk nişanesi gösterdüer. Napoleon Rus
imparatoruna o zaman bir Türk vilâyeti olan Valachie ile
Moldavya'yı (yani bugünkü Buhemyayı) zaptetmek müsa­
adesini verdi. Çann talebi üzerine, Prusyanm büyük bir kıs­
mım tahliyeye de razı oldu. İspanyol ihtilâli ve başka yer­
lerden alıp oraya asker göndermek lüzumu bu tahliyeyi
zaten zaruri hale sokuyordu. Artık kuvvetlerimizin son had­
dine gelmeğe başlamıştık. Bu sırada Avusturya cesaret bu­
luyor, para üe yardım hususunda daima cömerd bulunan
İngiltere onu muhasamata teşvik ediyor ve Napoleon onu
korkutmak için kendisine iltihaka davet ettiği vakit Rusya
muhteriz duruyordu. Erfurt mülâkatı Fransız - Rus ittifakının
sağlam olmadığım belli ediyordu. Napoleon İspanyol işle­
rinin prestijine zarar verdiğini hissederek, kardeşi Jo-
seph'i Madride bizzat yerleştirmek için Pireneleri aşmağa
karar verdi.
FRANSA TARİHİ 407

Biıi diğerini doğuran ve hiçbiri hiçbir meseleyi hallet­


meyen bu seferleri hikâye için cildlerle yazı yazmak lâzım­
dır. Napoleon ispanyada askerî vaziyeti düzeltip Joseph'i
oraya yerleştirir yerleştirmez, kumandanlarım âsilerle müca­
dele halinde terketmeğe mecbur oldu. Fransamn maruz ol­
dukları zorluklardan cesaret bulmuş olan Avusturya bir ke­
re daha harbe girişmişti. İmparator Ebre nehri kıyılarından
Tuna kıyılarına gitmek lüzumunu duydu. Avusturya ciddî
surette hazırlıklar yapmıştı, ihmal edüebilecek bir düşman
değildi. Ersling günü pek zor oldu; Wagram zaieri pek pa­
halıya oturdu (Temmuz 1809). Fakat bu muzafferiyetten baş­
ka bir mesele çıkıyordu. Napoleon Avusturyaya daha mu­
hakkak surette bir darbe indirmek için, ona karşı Voniato-
wski'den ve Lehlilerden isitiade etmişti. On sekizinci asırda
olduğu gibi, Lehistan bizim siyasetinizi ve ittifaklarımızı
tağşiş ediyordu. Paylaşmalardan beri, Rusyayı, Prusyayı ve
Avusturyayı daima birleştiriyordu. Avusturya üe Fransa
arasındaki harb esnasında bitaraf kalmış olan Alexandre
Galiçyayı gözden uzak tutmuyordu. Türkiye hakkındaki ta­
savvurların terkedilmesi yüzünden hayal sukutuna uğramış
iken şimdi de Lehistamn tekrar dirilmesinden endişeye dü­
şüyordu. O zaman, Napoleon için sadık bir müttefik olma­
yan, Avrupa ablokasına iştirakten imtina gösteren Rusya
bir düşman haline geliyordu. Artık onu da yere sermek
icap edecekti. İngütereyi Avrupa ve Asya vasıtasile, denizi
kara vasıtasüe mağlûb etmek fikri işte birdenbire manasız,
faka mantıkan birbirlerine bağlı bu neticelere müncer olu­
yordu.
Napoleon Niyemen nehrini geçmeğe ve harbi Rusyaya
intikal ettirmeğe cam istiye istiye karar vermiş değildir. İspan­
ya mkıyad altına alınırsa, Louisiane'ı verdikten soma Flo-
iKİu'i de vadettiği Birleşik - Devletler İngiltereye harb üân
** lorlerse böyle bir mecburiyette kalmıyacağım ümid eyli-
yoırJu. Çünkü o zaman, menfaatlerinde, varlıklarında Av­
n

408 FRANSA TARİHİ

rupa ablukası yüzünden tehlikeye düşmüş olan ingilizler


nihayet sulha talib olacaklardı. Şüphesiz ki bu abluka Bre­
tanya ticaretine müthiş bir darbe indiriyordu. Fakat sair mil­
letlerin ticareti için de daha az vahim değildi. Felemenk
buna razı olmuyordu. Napoleon yeni tebaalanmn davasını
kendisine maletmiş olan kardeşi Louis'nin elinden Fele-
mengi geri almağa mecburiyet duydu. Felemengi Fransaya
ilhak ederek döpartmanlara ayırdı. Bu İngiltere için harbde
devam hususunda ayn bir sebeb idi. İşte Avrupa ablukası
ya yeni yeni harblere, ya imparatorluğun büyümesine saik
oluyordu, ingilizler inkılâbın fütuhatım tanımaktan imtina
ettikleri için bunların tevlid ettiği ve bunlan garanti etmeğe
hadim yeni fütuhatı da tanımaktan imtina göstermeğe mec­
bur idüer.
Fransa endişe etmeğe başlıyordu. Hissi selim arazinin
ve harbin bu genişlemesi namütenahi olamayacağım söy­
lüyordu. Fakat işin sonunu kestirmek kabil olmuyordu. İm­
paratorun etrafında bile. Talleyrand ve Foache gibi basi­
retli kimseler bütün bu işlerin fena bir netice vereceğini dü­
şünmeğe başlamışlardı. Halbuki imparatorluk hiçbir zaman
1810 da Napoleon çocuğu olmadığından dolayı Josephine'i
boşayıp da bir arşidüşesle evlenerek ailesine girdiği On al­
tıncı Louis üe Marie - Antoinette'in mukavelesini tecdid et­
tiği zamanki kadar büyük ve istikbal o kadar e min görün­
memişti. Ertesi sene Marie - Louise ona bü çocuk doğurdu.
İrsî imparatorluğun artık bir veliahdı oldu. Nasıl Mukaddes
İmparatorluğun veliahdına Romalılar kıralı deniyorsa bu
veliahda da Roma kıralı unvanı verildi. Fakat 1811 de Ro­
ma artık Tibre departmanının merkezinden fazla bir şey de­
ğildi. Papa, Fontainebleau'de habsedümeğe intizaren, Sa-
vone'a naklolunmuştu. Fransada katolikliği ihya eden Na­
poleon Avrupa ablukası yüzünden bütün düyanın katolik-
lerini kendisine düşman etmişti. Maamafih, aforoz edilmiş
olmasına, Napoli ile Madridde Bourbon'lan tahttan indü-
FRANSA TARİHİ 409

miş bulunmasına rağmen, Habsbourg'lardan bir kız ile ev­


lenmişti. Onun harikulade taliî her şeye meydan okuyabi­
lirdi.
Bizzat Fransız inkılâbına da bir meydan okuma teşkil
eden bu Avusturya izdivacına Napoleon, Alexandre'ın kız
kardeşile bir izdivaç düşünüp te muvaffak olamadıktan
soma teşebüs etmişti. Rusya imparatoru ittifaktan kaçıyor
ve Napoleon da artık bu ittifaka inanmıyordu. Hattâ arada
harbin içtinabı imkânsız olduğuna hükmediyordu. Kendisi­
ni çann yerine koyarak, Rus imparatorluğunun hiçbir za­
man Fransız imparatorluğunun böyle genişlemesini kabul
edemiyeceğini düşünüyordu. Çünkü Fransız imparatorluğu
Avrupa ablukası mecburiyeti ile Hanse, Breme ve Ham­
burg şehirlerini de ilhak eylemişti. Bunlar bizim 130 depart­
manımızdan ikisinin idare merkezi olmuşlardı. Fransa ta
Baltık denizine kadar uzanıyordu. Rusyaya ne kadar yak­
laşırsa büyük bir münazaadan o kadar çok korkulabilirdi.
Çünkü her an Oldenbourg'tan, Lehistan'dan, Şarktan ve
Rusların İngilizlerle ticaret münasebetini kesmek isteme­
melerinden bir takım zorluklar tevellüd ediyordu. İki impa­
rator henüz birbirlerinin müttefiki bulundukları halde bir­
birleri aleyhinde silâhlanıyorlardı. Bu teslihat bile bir şikâ­
yet sebebi teşkil etmekten halı kalmıyordu. Bu yeni harbin
artık zararı olduğuna ve Rusyayı da Prusya ile Avusturya
gibi mağlûb etmeden hedeflerine erişemiyeceğine kanaat
getiren Napoleon 1812 senesi için o mamana kadar görülmüş
orduların en büyüğünü hazırladı. Bu «yirmi millet» ordusu
idi. Fransa ile müttefik ve Fransaya münkad bütün mem­
leketlerin adamları bu orduya dahildiler. Bu, Asyaî Rusya­
ya karşı Garbın bir nevi haçlılar seferi idi. Napoleon bu haç
lılar seferine siyaseti dolayısile olduğu kadar müfekkiresi­
nin tabii meyelâm ile de inkılâbın parolasını veriyor, ona
kuvimlerin istihlası diyordu. Lehistamn tekrar dirilmesi bir
wras oluyordu. Fakat öte tarafta İspanyolların istiklâl uğ-
I
410 FRANSA TARİHİ
I
runda mücadele ettikleri, inkılâbcılık prensipleri taralından
ihya edilen milliyet ruhunun Cermen kütlelerini tahrik ey­
lediği düşünülmüyordu. Bütün rolleri oynamakta mahir
olan Alexandre da liberal bir lisan kullanıyor, adaleti üeri
sürüyor, kendi davasma Fransa tarafından fethedilmiş ya­
hut inkıyad altına alınmış memleketlerin davasım teşrik ey­
liyor, Lehistan vilâyetlerinin taksiminde üç devletin suç or­
taklığı sayesinde Prusya ve Avusturya ile barışmayı ha­
zırlıyordu. Napoleon içtinab edemiyeceği bu Rusya seferin­
de bütün varım oynayacak demekti. Galib gelirse Şarkın,
İstanbulun, bütün Avrupanm hâkimi olacak, nihayet İngil-
tereyi mağlûbiyeti itirafa mecbur bırakacaktı. Mağlûb olur­
sa, hezimet işaretini bizzat verecekü. İşte, 1792 de girişilmiş
olan harb, Fransayı ta Moskovaya kadar götürdükten son­
ra, anîf ve seri bir çekiliş ile ta Paris kapılarına kadar av­
det edecekti. Bir adımda Belçikayı ve Rhin nehrinin sol sa­
hilini fethetmeğe kalkmak yüzünden işte Moskovaya kadar
gitmek lâzım geldi. Bunların ikisi de birbirinden manasız
şeylerdi.
1812 Temmuzunda, büyük ordu Niyemen nehrini geçti.
Ruslar bu ordu üe muharebeye girişmekten yine müctenib
davrandılar. Alexandre icap ederse Tobolsk'tan ötelere ka­
dar çekileceğini söylemişti. Napoleon Moskovaya vannca
oradan Rusyaya istediği sulh şartlarını kabul ettirebileceği
zanmnda idi. Ruslar şehirleri yaktılar ve sulh yapmadılar.
O zaman bir ricat başladı ve Berezina'dan soma bir hezi­
met şeklini aldı. Kânunu evvel ayında. Ney üe Gerard
Koenigsberg'e hemen yalnız başlarına vasıl oldular. Büyük
ordu erimişti, imparator, felâketin büyüklüğünü anlıyarak.
orduyu gizlice terketmişti. Avrupada. hattâ Fransada bile
sebeb olacağı neticelerden korkuyordu. Fransa da general
Malet'nin fesad tertibatına dair Rusyada iken aldığı haber­
ler nüfuz ve kudretinin ne kadar çürük olduğunu, prestiji­
nin ne kadar zayıfladığım kendisine anlatmışü.
FRANSA TARİHİ 411

Arlık imparatorluğun tarihi Napoleon'un 1799 da dik­


tatörlüğü ele aldığı zamanki ahval ve şeraite seri bir avdet
tarihinden başka bir şey değildir. Cümhuriyetçilerin 18 Bru-
maire'de ona tevdi ettikleri inkılâbı ve fütuhatlarını kurtar­
mak vazifesini ifa etmek için Fransadan tac giymek, bir ha­
nedan tesis etmek, Avrupanm yansım zapteylemek, hiç he-
sabsız bir takım insanlan askere alıp öldürtmek müsaade­
sini istihsal etmişti. Bütün bunlar boşa gitmişti. Bir kaç ay
içinde azimet noktasına tekrar avdet edilecekti.
Eğer, 1809 da, İspanyol isyanının muvaffakiyetleri In-
giltereyi sebata teşvik etmişse ve fethedilmiş kavimlerin
cesaretini canlandırmışsa, 1813 te büyük ordunun hezime­
ti düşmana artık işi bitirmek hususunda daha çok azim ver­
mek icab ederdi. İngilizler şimdiye kadar yaptıklan feda­
kârlıkların semerelerini elde etmek için onlara artık bir kaç
fedakârlık daha ilâvesinden başka bir şeye ihtiyaç kalma­
dığım düşüneceklerdi. Napoleon, çoktanberi, Birleşik - Dev­
letlerin harb ilân etmesini ümid edip duruyordu. Bizim dip­
lomasimizin gayretinden ziyade ingilterenin bahri istibda­
dından ileri gelen bu harb bile Bretanya hükümetinin kara­
rım artık değiştiremezdi. Zaten her şey bir aralık İngiltere­
nin yegâne müdafi olarak kaldığı dava lehinde ahvalde bir
tebedül vukua geleceğini gösteriyordu. Almanyada, nas-
yoanlist propaganda semerelerini vermeğe başlamıştı.
Prusya, bize karşı sadakatini teyid ile beraber, vecibele­
rinden kurtulma yolunu bulmuş ve askeri kuvvetlerini giz­
lice tekrar tesis etmişti. Bizim askerlerimiz arasında ve ge­
neral d'York'un kumandası altmda bulunan bir Prusya kuv­
veti Ruslann tarafına geçti. Bu hıyanet Almanyada pek
büyük bir heyecan uyandırdı ve Fransız ordusunun son ba­
kiyelerinin de geri çekilmesine sebeb oldu. O da artık Elbe
nehrinde durabildi. O zaman. Prusya hükümeti maskeyi
atarak bir istihlâs ve istiklâl harbi istiyen efkân umumiyeyi
takib etti.
412 FRANSA TARİHİ

Napoleon Rusya hezimetini basit bir anza diye telâkki


etmek istiyordu. Kendisi için Almanyada Prusyalılan ve
Ruslan her zaman mağlûb etmek kolay olacağı zanmnda
idi. Filhakika, yeni bir ordu toplay:p tensik ederek onlan
Lutzen'de ve Bautzen'de mağlûb etti. 1813 seferi iyi başlı­
yordu. Maamafih, Avusturyadan pek haklı olarak şüphe­
leniyordu. İlk muvaffakiyetlerinin ardından yürüyecek yer­
de, üçüncü bir düşmanı mağlûb etmeğe hazır olmak için,
bir mütareke kabul etti. Bir Avusturya - Prusya ittifakından
korkmuyordu. Bunu bir darbede bitirmeyi tercih ediyor, İn­
gütere ile faydalı ve umumî bir sulh yapabilmek için elin­
de kâfi derecede teminat bulunduğunu düşünüyordu. 27
Ağustosta, Dresd muzafferiyeti de ona hak verir gibi gö­
ründü. Fakat Cermen konfederasyonu kuvvetleri iyi hizmet
etmedikleri için, kumandanlarından bir kaçı birbiri ardısıra
mağlûb oldular ve onun plânlarını bozdular. Müttefiklerin
Lâyipzig'de birleşmelerine mâni olmak için oraya dönen
Napoleon üç gün süren bir muharebeye girişti. Bu muha­
rebe içinde, müttefiklerimiz Saksonyahlar düşman tarafına
geçtiler. Bu büyük muharebe ve onunla beraber bütün Al­
manya kaybedildikten soma, Rhin üzerine çekümek icap
etti. Teşrinisanide, vaktile Büyük Ordu denilen kuvvet hiya­
net eden Bavyerahlar arasından Hanau'da kendisine bir yol
açmak mecburiyetini hissettikten sonra Mayansa girebildi.
Hiç olmazsa Rhin üzerinde tabiî hududlar musalaha-
namesini imzalamak kabil olabüecek miydi? Mesele Inkı-
lâb zamanında olduğu tarzda mevzuubahs oluyordu. Prus­
ya nihayet Alman Devletleri içinde en şiddetle aleyhimizde
bulunanı olduğunu meydana vuruyor, İngütere de Anvers-
ten vazgeçmek, harbi bırakmak istemiyordu. Yirmi seneden
fazla bir müddettenberi devam eden bu harbin mevzuu
hâlâ ortada duruyordu. Felemenk biraz evvel Fransız hâ­
kimiyeti aleyhinde ayaklanmıştı. Belçika askerlik hizmetin­
den, vergilerden bıkmıştı. Orada da eski ve zaptı imkânsız
FRANSA TARİHİ 413

biı milli his uyanıyordu. Fransız hükümetinin vaziyeti hak­


kında malûmat sahibi olan İngiltere Fransamn bitkin bir
halde olduğunu biliyordu. Her şeyin fütuhat gayesile teşki­
lâtlandırdığını, müdafaa gayesile hiçbir şey yapılmadığı­
nı, müttefikler heyetinin adedce üstünlüğü pek mühim ol­
duğunu, Napoleon imparatorluğunun dahilde de sarsıldı­
ğını takdir ediyordu. İngilterenin artık işe nihayet vermek
yolundaki karan Prusyamnkinden ziyade müessir oldu.
Bunun içindir ki müttefiklerin Parise girmelerinden evvel
cereyan eden müzakereler samimî değildiler. 1793 tenberi,
İngiltere mağlûb olmazsa Fransamn ancak eski hududlan-
na avdet etmek suretile sulha nail olabilmesi mukadderdi.
Napoleon'a gelince, Convention ve Directoire kadar kendisi­
nin de harbin ve fütuhatın esiri olduğunu ondan iyi arüıya-
bilecek biri olabilir miydi? O bu fütuhatı, sonuna kadar ta­
kib etmek yahut onlarla beraber, inkılâb nasıl düşmüşse,
kendide düşmek icap ediyordu. Nüfuz ve kudretinin tabiat
ve mahiyeti, bu nüfuz ve kudreti ele geçirmesini temin eden
şartlar hiçbir zaman akdetmediğinden dolayı muahezeye
uğradığı o şerefli ve siyasete uygun sulhu akdetmesine bir
mânia teşkil ediyorlardı. Bir kere, müttefikler sulh istemiyor­
lardı. Maamafih Fransızlara yalnız imparatorlarının manasız
hırsıcahı kendilerinin sulha kavuşmalarına bir mania teşkil
ottiği kanaatini verecek surette davranıyordu Soma, kayna­
ğını İnkılâba an alan bir hükümet eski hududlan kabul ede­
mezdi. O zamanlar Napoleon şöyle diyordu: «İşlerin aldığı
ronge bakılırsa, bana ancak bir Bourbon halef olabilir».
Maamafih. Bourbon'lar ona başka bir sebebden dolayı
halof oldular. 1814 de, müttefikler Fransayı istilâ etmişler­
di Fransa için hangi hükümetin tercih edilmesi noktasında
anlayamıyorlardı. Vaktile olduğu gibi, şimdi de Fransaya
monarşiyi iade için harb açmamışlardı. Avusturya impara­
tor» ki?.» Marie - Louise'in niyabetini istiyor ve bu suretle
iVanna »şleri üzerinde bir kontrol temin etmek ümidini beşli­
414 FRANSA TARİHİ

yordu. Prusya imparatoru kendi yaratacağı bir kıral ölme­


sini, meselâ Bemadotte'un getirilmesini düşünüyordu. Ber-
nadotte inkılâbın maceraperestleri içinde en talilileden biri
idi. Harikulâde bir takım tesadüfler neticesinde İsveç kırali
prensi olmuş ve soma Napoleon'a hiyanet eimişü. Büyümek
fikrinden başka bur şey düşünmeyen Prusya, bizim tereke­
mizden bir hisse almak şartile, rejimimize lâkayid idi. O
zaman, küçülmüş fakat hür, Avusturyaya yahut Rusyaya
tâbiiyetten azade bir Fransa istiyen Castelereagh İngiltere-
nin arzu ettiği şartlan ancak Bourbon monarşisinin temin
edebileceğini düşündü. Çünkü. Albert Sorel'in dediği gibi:
«Bir çare değil bir prensip hükümeti olacak bu monarşi
müttefiklerden hiçbirine karşı kendisini bağlı ve minnettar
hissetmiyecekti». İşte Fransızların bilmedikleri yahut anla-
madıklan bu hesab nesticesindedir ki eski kırallık avdet
edecekti. Fransızlar bunu düşman tarafından kendilerine
zorla kabul ettirilmiş bir rejim zannettiler. Halbuki, İngilte-
renin muvazene sistemi mucibince, bu rejim onlann istik­
lâllerini ecnebilere karşı muhafazaya hadim olacaktı.
Napoleon'un bütün seferleri içinde en çok hayranlık celb­
eden Fransa seferi beyhude bir şaheser oldu. Zaferlerim,
Brienne, Champaubert, Montmirail, Montereau zaferlerini
Albert Sorel, Valmy zaferlerine benzetir. Müttefikler Bazan
zora düşüyorlar, müzakereye girişmek vakti acaba geldi
mi diye düşünüyorlardı. Fakat nasıl inkılâb düşmanın ipti­
da Fransa arazisinden çıkmasını talep etmişse Napoleon
da Fransaya tabii hududlannı temin etmeyi istiyordu. Bun­
dan başka bir şey istiyemezdi. Müttefikler ise münhasıran
bu hududlan Fransanın elinden almak için harb ediyorlardı.
Napoleon 1813 Şubatında «Çizmeleri tekrar giymeli ve karan
vermeli» diyordu. Bir şevki tabiî ile. inkılâba bağlanıyordu.
Robespierri'in eski mesai arkadaşı olup imparatorluk reji­
minden uzak duran ve kendisine yardım teklif eden Car-
not'vu kabul ediyordu. Müttefikler de Valmy'den soma
FRANSA TARİHİ 415

müstevli kuvvet Rhin nehrinden öteye ricat edince inkılâ­


bın onu takibe karar vermiş olduğunu unutamıyorlardı.
Bu hatıra onlann azimlerini takviye etti ve ittifaklarını daha
sıkı bir hale soktu. Dört Devlet, aralarında Chaumont mi-
sakını akdettikten soma, sulhu istedikleri gibi kabul ettir­
mek kararile, tekrar taarruza geçtiler.
Bu sırada, Napoleon'un etrafında her şey yıkılıyordu.
Rasgele tedarik edilmiş, hemen hemen çocuk denilebilecek
askerlerle, Fransamn ona son verebildiği kuvvetlerle düş­
manı durdurmak, soma çevirerek mağlûb etmek arzusuna
düştü. Kuvvetin kifayetsizliğinden dolayı son tertibleri mu-
vaffakiyetsiz kaldılar. 30 Martta, müttefikler Parise hâ­
kimdiler. Bir Alman, Montmartre'den şu satırlan yazıyordu:
•Dokuz buçuk asır evvel imparatorumuz Othon bu tepelerin
üzerine kartallannı dikmişti».
11 Nisan 1814 te, Fontainebleau'da, Napoleon tahtından
foragat etti. Esasen Convention'un mahsulü olan Brumaire
ayının teşriî meclisinden çıkmış olan Senato Napoleonu
u rkederek Bourbon'lan istedi. Fakat mareşallan şiddetli
münakaşalarla onu hükümetten vazgeçerek gitmesi için sı­
kıştırdılar. 18 brumaire'den evvel hasıl olan ve Directoire
tarafıdan çaresi bulunmak istenen vaziyete avdet edilmişti.
Aibert Sorel'in dediği gibi, İmparatorluk, Consulat'mn baş­
ladığı tarzda, bir ayaklanma «günlerinden» birile bitmiş­
ti. İnkıîâb hükümetlerinden bir çoğu hep böyle «günler»
!•' nihayete ermşiti. 5 mayısta On sekizinci Louis Parise gi-
n yor. sukut eden imparator ise Elbe adasma çıkıyordu.
Waterloo'da pek müessif bir hatime bekleyen tarihi
honüz bitmiş değildi. Bitmiş olan ve Elbe'den avdet ile de
hiçbir tarafı değişmeyen bir şey varsa o da İnkılâb idi.
Inkılâh bir imparatorluk istihalesi içine iltica ettiği halde
y*»• fransaya hülya etliği büyümeyi temin edememişti.
h»xlm*t ile nihayete eriyordu. Şimdi Avrupada yaptığı
t»irçok altııst olma vakalan içinde mağlûb Fransaya mev-
Mlm v*» emniyetini iade etmek mevzubahs idi.
ON YEDİNCİ EAB

Restorasyon

Vekayiin insicamını kaybetmemek için, tekrar edelim.


Gayet muhtasar surette hikâyesi bile bu kadar çok yer tu­
tan bütün bu vukuatlar yirmi beş sene içinde cereyan et-
mişü. 1789 da bir delikanlı olan bir Fransız 1819 da tam
kemal çağında bulunuyordu. Bir rubu asır çok az bir şey­
dir. Bu müdet zarfında neler vukua gelmişti? inkılâb, prog­
ramının cumhuriyet rejimini ve tabu hududlan ihtiva eden
parçasında iki defa muvaffakiyetsizliğe uğramıştı. Birinci
defası varhğım muhafaza için diktatörlüğe, mutlak nüfuz ve
kudrete, imparatorluğa müracaata mecburiyet duyduğu za­
man, ikinci defası da hudud olarak Rhin ve Escaut nehir­
lerini muhafaza edecek yerde nihayet eski ülkeyi istilâya
açık bir hale soktuğu zaman.
Bunun üzerine yapüacak şey ne idi? Nasıl bir hal ça­
resi kabul olabilirdi? Yegâne mümkün olan şey Bourbon-
lan geri çağırmaktı. Zaten bunu tensip etmiyenler pek az
olmuştu. Talleyrand onlan pek az sevmekle beraber, tek­
rar tahta gelmelerinin en başh âmillerinden biri idi. Çünkü
başka hiçbir tertibin bir işe yaramıyacağını takdir ediyor­
du. İster cumhuriyetçi, ister imparatorlukçu olsun, kayna­
ğım Inkılâbdan alan bir rejim harbetmeğe mahkûmdu.
Fransa ise kuvvetlerinin son haddine vanncıya kadar harb
etmişti. Napoleon'un mareşallanmn On sekizinci Louis'nin
etrafına sokulmakta gösterdikleri müsaraat kadar manalı
FRANSA TARİHİ 417

bir şey olamaz. Bunların çoğu, 1812 tarihindenberi, «bütün


bu işlerin» fena bir neticeye varacağım tahmin etmişlerdi.
Ve bütün bu işler fena bitince, hükümet etmek zorluğu,
hangi rejim olursa olsun, onun için pek zor olmak icap
ederdi. Fakat Cumhuriyet 18 brumaire'de hükümetten fera­
gat etmişti. İmparatorluk ise hezimet ile beraber sukut ey­
lemişti. Ne Cumhuriyet ne İmparatorluk sulh akdedemez­
lerdi. Sulhun mesuliyetini monarşi deruhde etmek mecbu­
riyetinde kaldı.
Bourbon'lar menfadan kurtuldukları zaman, hiçbir şey
unutmamış, hiçbir şey öğrenmemiş oldukları defalarla söy­
lenip durdu. Eğer hakkaniyete riayet edilmek lözim gelsey­
di, birçok şeyleri unutmalarından ve birçok şeyleri kabul
etmeyi tabu bulmalarından hayrete düşmek iktiza ederdi.
On alüncı Louis'nin kardeşleri ne eski anayasayı iade et­
mek istiyorlar, ne kıralhğa eski simasını vermeyi düşünü­
yorlardı. Onlar vaziyeti olduğu gibi, VIH inci senenin ida­
resi ve kanunlar ile birliket kabul ettiler. Hattâ Napoleon'un
prefelerinden ve suprefelerinden çoğunu memuriyetlerinde
bıraktılar. Hanedanın tarihinde hiçbir zaman bu kadar uzun
bir fasıla görülmemişti. Kırallığın menfadan daha büyük
batıl fikirler hamulesile avdet etmemesine şaşmak lâzım­
dır. Muhacirler daha çok batıl fikirlerle dönmüşlerdi. Mo­
narşi için en çok sıkıntı teşkil eden şey, yeni olan şey,
bir kırallık partisinin mevcudiyeti idi. Halbuki vaktile yal­
nız kırallık tarafdan olmayanlar parti teşkil ederlerdi. Tek­
rar saltanata gelen Bourbon'lann en zor işleri tarafdarlann-
dan sıyrılmak olmuştur. Halbuki bu adamlar onlar için is­
in ab çekmişler ve mücadele etmişlerdi. Bunlann sadakatle-
ıı. yalnız Kıral ailesinin selâmet ve emniyeti için olsa bile
hâlâ faydalı idi. Sadık kırallık tarafdarlan, sair Fransızlar
«jibı. adalet görmek hakkım haiz idiyseler de yalnız onlar
KH» saltanat sürmeğe imkân yoktu. Fakat onlar mükâfat
takllyorlar, uğradıkları zarann tamirini istiyorlardı. Öte ta­
27
418 FRANSA TARİHİ

rafta, millî emlâk satın almış bir çok kişiyi de tatmin etmek
lâzımdı. Bunadn başka, büyük Napoleon imparatorluğunun
her tarafından, Almanya ve İtalya içlerinde Büyük Ordu
parçalarının izmihlâle rağmen tutunabilmiş olduğu yerler­
den, binlerce asker ve zabit memlekete dönüyorlardı. Ye­
gâne meslekleri harbden ibaret olan, artık kendilerine na­
sıl iş bulunacağı bilinmiyen bütün bu adamların bir gayrı-
memnunlar sınıfı teşkil etmek zaruri idi. Bonaparte'çılık ta-
rafdarlannı işte bunların arasından tedarik edecekti, im­
paratorluk zamanında dilsiz bir halde duran, fakat onun
sukutile canlanan Jacobin partisi bakayası da vardı. Bu ka­
dar bol unsurlar ve sınıflar arasında bir orta yol bulmak zor
olacaktı.
On sekizinci Louis o kadar uzun bir fasıladan soma
tekrar hükümete getirilen monarşi gemisinin etrafındaki ka­
yaları bilmez değildi. İptidaları her şey kolaydı. Bourbon-
lar kendileri hükümete talib olmamışlardı. Onlar aranıyor­
du. Fransa harbden yorgundu, tecrübe ve tetkik sahibi olan,
ince gören, başından birçok şeyler geçen On sekizinci
Louis ne gibi ahval ve şeraitin içine girdiğini pekâlâ takdir
ediyordu. Otoritesini gözetmek lâzımdı. Kendisine kuvvet
menbaı teşkil eden prensipi tezlil ederek saltanat devrine
başlamak ihtiyatlı bir hareket olmazdı. Fakat zamanın fikir­
lerini de memnun etmek icap ederdi. Ayan Meclisi onu tah­
tına davet ederken birtakım şartlar koymuş, eşhas ve emval
için garantiler tesbit etmiş. Anayasaya müstenid bir hükü­
met programı çizmişti. Bir noktası müstesna oimak üzere. On
sekizinci Louis bunların hepsini kabul etti. İngilterede oldu­
ğu gibi iki meclis en iyi görünen bir sistemdi. Hattâ monarşi
için de en uygun idi. Sivil müsavat da bir Fransız Kiralının
hoşuna gitmemezlik edemezdi; On altıncı Louis'nin kardeşi
imtiyazlıların mukavemeti, ıslahata mâni oldukları için, es­
ki rejim için ne kadar menhus bir netice doğurduğunu bilir­
di. Emlâkin, rantların, tahsisatların garantisi tabiî şeylerdi:
FRANSA TARİHİ 419

Fransa üzerinde saltanat sürmek için Fransayı olduğu gibi


kabul etmek icap eylerdi. Yalnız bir şeyi On sekizinci Louis
kabul edemedi: o da bu anayasanın şarta muallâk bir vasfı
haiz olmaması idi. Kendisini küçük düşürecek ve On altıncı
Louis'nin başına geldiği gibi, nüfuz ve kudretini türlü türlü
matalibata ve müteakip baş eğmelere maruz bırakacak su­
rette hariçten kabul ettirilmiş bir Ferman yerine «bahş ve
ihsan edilmiş» bir Ferman tarzım tercih etti. Bu suretle mo­
narşi prensipi hal'den masun kalıyordu. Yoksa monarşiyi
ihya etmekte mâna yoktu. «Mutlak» monarşi ile «Anayasa­
ya müstenid» monarşi arasında bir intikal yolu işte böyle
temin edilmiş oluyordu. On sekizine: Louis düşman hüküm­
darlardan kendisine karşı nasıl hürmet temin ediyorsa yeni
Müessisan Meclisi azalanndan hürmet temin etmekle de
yükselmiş oluyordu. Alexandre: «Sanki beni tahta o çıkart­
mış denilebilir» diyordu.
Binaenaleyh Fermanlı bir monarşi yolu buna en uygun.
« :» tabiî bir tertib idi. Mazi üe hali, nizam ve asayiş ile hürri­
yeti telif ediyordu. Fakat, her şeyden evvel, Fransa Bourbon-
lar olmazsa, Talleyrand'ın dediği gibi, ya esaret altına gir­
meğe ya paylaşılmağa mahkûm idi Galib ecnebiler toprak­
larımız üzerinde bulunuyorlardı. Sulhu akdetmek lâzımdı.
Görülecek işlerin en az zoru da bu değildi. Vukua gelen fe­
lâkette monarşinin hiç kabahati yoktu. On altıncı Louis'ye
ton darbeyi indirmiş olan şey 1792 harbine muhalefeti idi.
P’.j harb ise Müttefiklerin Parise girmeleri ile nihayet bul­
muştu. Monarşinin vazifesi bu uzun macerayı tasfiye etmek­
ti O zaman, Müttefiklerin ne inkılâb. ne Napoleon üe harb-
•Mmoyip Fransa ile boğuşmuş oldukları görüldü. Onların
ycptıklan sulh yirmi sene evvel galib gelselerdi Cumhuriye­
te tahmil edecekleri sulh kadar ağır gibiydi. Koydukları şart­
ların Bourbon'lann şöhreti için zararlı olmasına hiç ehemmi­
yet verdikleri yoktu. Bourbon'lar sebeb olmadıkları bir vazi­
yetin mesul bir hale sokuldular.
420 FRANSA TARİHİ

On sekizinci Louis daha Fransaya girmeden, müttefik­


lerin hakikî maksadlan kendisini meydana vurmuştu. Fran-
sanın en çok istediği şey ecnebi işgalinden halâs olmaktı.
29 nisan mukavelenamesile, kont d'Artois hâlâ İtalyada, Al-
manyada ve Felemenkte ayn ayn kendilerini müdafaada
devam eden Fransız kuvvetlerinin teslimiyetleri mukabilin­
de Fransa arazisinin derhal tahliye edileceği vâdini istih­
sal etmişti. Fransa sözünde durdu, fakat Müttefikler kendi söz­
lerine riayet etmedüer. Fransaya 1792 dekinden daha geniş
hududlar tamyacaklanna dair müphem bir söz söylemişler­
di. 30 mayıs 1814 teki Paris muahedenamesi bizim lehimizde
Philippeville ve Marienbourg üe gayet hafif bir hudud tas­
hihi yaptı. On altıncı Louis zamanında bir Fransız parçası
teşkil eden Landau kıralhğa raptedüdi. Queich hududunu
elde ettik. Mareşal Foch'un 1919 da isteyip de müttefiklerimizin
katiyen reddettikleri hudud işte budur. On sekizinci Louis
Paris üe istilâ kapılan arasında mümkün olduğu kadar çok
yer bırakmak ve Dncmude'den Luxembourg'a kadar bizi
müdafaa eden hatlan ve mevkileri muhafaza etmek istiyordu.
Bu Fransanın emniyetini temin mesleki idi. Coğrafya nasıl de­
ğişemezse bu meslek de değişemez. Fakat bu arzusunda
hiç mümaşat göstermez bir irade ile çarpıştı. Ingilterenin o
kadar uzun müddet harbe devam etmesi bizi Belçikadan
kovmak içindi. Fikri hiç değişmemişti. 1713 te olduğu gibi,
Fransa ile Escaut ağzı arasında bir sed vücuda getirmek
lâzımdı. Bu yine bir Felemenk şeddi olacaktı. Belçika tek­
rar bir takım diplomasi ve strateji hesablanna zemin teşkil
etti. Zaten çoktanberi hep böyle hesablara kurban gidiyor­
du. Bu defa da reyi sorulmadan Felemenk ile birleştirildi.
Aym zamanda, İngiltere bahri üsler üzerine, gûya İnkılâ­
ba karşı takib ettiği prensip harbile hiç alâkası olmayan
müstemlekeler üzerine geniş bir ağ attı. Maurice adası adı­
nı almış olan Fransa adası, Antülerde Tabago ve Sainte -
Lucie adalarını elimizden aldığı ve Saint - Dominigue'e gir-
FRANSA TARİHİ 421

raemize mâni olduğu, Felemengin elinden aldığı Cap müs­


temlekesin] kendisine ayırdığı Maltayı, İsponiyen adalannı
zaptettiği zaman bütün on sekizinci asır esnasmda takib et­
miş olduğu bahri hakimiyet plâmnda devam ediyordu.
Bunun gibi, Prusya, Avusturya, Rusya da Lehistam paylaş­
mak, Almanyada yahut Şarkta genişlemek suretile hakiki
gayesi bu fütuhattan ibaret olan harbin manasım meydana
vurmuş oluyorlardı.
Bu fütuhat, Avrupada inkılâbın sebeb clup da İmpara­
torluk tarafından tamamlanan ve Fransamn Vestfalya mu-
ahedesindenberi malik olduğu muhassenafm elden kaç­
masına sebeb olan karmakarışıklık yüzünden imkân daire­
lime girmişti. Bu yeni Avrupanın ne kadar tehlikeli bir is­
tikrarsızlığa mahkûm olduğu daha Viyana kongresinde
meydana çıktı. Bu kongreye Fransa da dahil olmak üzere,
bütün Avrupa Devletleri kendimizin mahvetmiş olduğu­
muz muvazene sisteminin yerini tutacak bir sistem inşası
m davet edilmişlerdi. Daha kongre toplanır toplanmaz,
‘t-nbden bahsedilmeğe başlandı. Müttefikler Napoleon im-
j-matorluğunun mirasım paylaşmakta ihtilâf ediyorlardı.
Hu* ve tamalarile birleşmiş olan Prusya üe Rusyaya Avus­
turya üe İngiltere mâni oluyorlardı. Fransa da bunların ta­
rifini tuttu. Bu rakabetler üzerinde, Talleyrand tarafından
ımıhirane hizmet gören On sekizinci Louis'nin talimatları
Avrupadaki mevkiimizi derhal temin ettiler. Her şeyden
mahrum bir halde bırakılan Fransa menfaat fikrine kapıl­
mayan bir memleket rolünü, meşru h ak im iy e tle r ve âmme
hukuku müdafii, yüzsüzce fütuhat ve paylaşma düşmanı
r»»|uııu alıyordu. Müttefikler gûya bir prensip namına Fran-
••*y*ı karşı harb etmek iddiasına düşmüşlerdi. Fransa şim-
«t» İMTşka memleketlerin tehlikeli surette büyümelerine, Na-
IMtUkm'ım pek teşvik etmiş olduğu büyük büyük kümeler
)ıt|*ııln gelmesine mâni olmak için bu prensipi kendisine
m"l««i«Mck Almanyayı Prusyamn, İtalyayı Avusturyanın.
422 FRANSA TARİHİ

eski imtiyazlarımızı müdafaaya mecbur olduğumuz Türki*


yeyi Rusyanm taarruzundan maşım bulundurmak için uğ­
raşıyordu. Bizim en iyi diplomasi ananelerimize uygun olan
bu siyaset Vergennes'in siyasetine irtibat peyda ediyordu.
Bu da Fransanın emniyeti politikası idi. Bizi itidal partisinin
başma geçiriyor, bize orta ve küçük Devletlerin hamisi ro­
lünü iade eyliyordu. İşte Napoleon'a sadık kalmış olan
ve bu yüzden Prusya tarafından ele geçirilmek istenilen
Saksonya kıralhğım bu ruha tevfikan müdafaa etti. Sak­
sonyanın istiklâli sair Cermen Devletlerinin istiklâlini temin
eyliyor ve, Napoleon'un Almanyada yaptığı sadeleştirme
ameliyelerinden soma Vestfalya muahedesini imkân dai­
resinde ihya ediyordu. Prusya kıralı, kendi arazisini mü­
tecanis bir kül haline sokacak Saksonyaya mukabil, Rhin
vilâyetlerini aldı. Bunlan istemiyordu. Çünkü Prusya Dev­
letinin merkezinden uzaktılar. Aralarında katolik oldukları
için bir proteston memleket tarafından zorlukla temsil ettiri­
lebilecek başka Alman Devletleri vardı. Bugün hâlâ Tal-
leyrand’ı Prusyayı ta kapılarımızın önüne yerleştirdiğinden
dolayı muaheze edenler vardır. O cevap veriyordu: *Bu
vilâyetleri Prusyanm elinden geri almaktan basit ve tabiî
bir şey olamaz. Halbuki bu vilâyetler tazminat makamında
Saksonya kiralına verilmiş olsaydı, onun elinden almak
zor olurdu*.
Müttefiklerin Parise girmelerinden bir sene geçer geç­
mez, Fransanın Avrupadaki vaziyeti her türlü ümidin fev­
kinde düzelmişti. Bourbon'lar kendilerinden beklenen hiz­
meti ifa etmişlerdi. Delili de en kindar düşmanlarımız olan
Prusyalılann uğradıkları hayal sukutundadır. Uzun bir uy­
kuya dalıp da inkılâb prensipleri ile uyandırılan Cermen
nasyonalizmi soma Napoleon hâkimiyetine karşı dönmüş
ve büyük bir Almanya hülyasına düşmüştü. Bu Almanya
Voges dağlarına kadar imtidad edecekti. Bu Almanyayı
kiFrederic'in memleketi ile ıslahatçı ve liberal vatanperverler

FRANSA TARİHİ 423

birleştireceklerdi. İstiklâl muharebesini hazırlayanlar on-


lardı. Almanya Parçalanmış bir halde, bir konfederasyon
şeklinde kalıyordu. Bu konfederasyon içinde Avusturya
Prusyaya mukabil bir sıklet teşkil ediyordu. Napoleon'un
yaptığı arazi değişikliklerinden soma Prusya eski Cermen
imparatorluğuna mümkün olduğu kadar müşabih bir hale
gelmişti.
Ya Fransa? Ya esaret altına girmekten ya paylaşılmak­
tan ibaret olan iki şık karşısında kalmış iken bundan kurtul­
masın: temin eden siyaset hüneri mucizesini takdir ediyor
muydu? Bu doğrulma ve yükselme hareketi ancak çok son­
ra, ancak mihnetlerden soma anlaşıldı. Frankfurt muahede­
sinden sonradır ki tarih Viyana muahedenamesini beraat
ettirmiştir. Elde edilen muhassenata, halkın idraki derecesi­
nin üstüne çıkan, muvaffakiyeti tehlikeye düşürmeden açık­
ça izahı kabil olmayan hesablara lâkayid olan Fransa or­
tada hududlanmn daralmasından başka bir şey görmemiş
idi. Ağızlarda gezmeye başlıyan tabir ile «ecnebilerin fur­
gonu içinde» Fransaya getirilmiş olan Bourbon'lar kendüe-
rine taallûk etmeyen bir hatadan dolayı muaheze ediliyor­
lardı. Thiers, yazıldığı zamanlar ve hitab ettiği okuyucular
bakımından nadir görülen bir ısrar ile bütün kabahatin
Napoleon'da olduğunu söyleyip duruyordu.
Maamafih, Mısır dönüşünü hatırlatan bir cüret üe Na­
poleon'un Elbe adasından geri gelmesi sadece kendisini
göstermesi hemen bütün Fransanın onun etrafında toplan­
masını temine kifayet etti. Tarihimizde ihtimalki bundan
fevkalâde vaka yoktur. Bütün makul kimseler imparatorun
yeni bir teşebbüsünün 1814 dekinden daha fena bir felâket
«le neticeleneceğini tahmin ediyorlardı. Liberaller Fransanın
hükümsüz kalmasına müteessif bulunuyorlardı. Fransa
harbden yorgundu. Bourbon'lardan en çok ısrar üe istenmiş
<>lan şey mecburi askerlik usulünün kaldmlması olmuştu.
Napoleon ihya edilen monarşiye karşı umum halkın mem­
424 FRANSA TARİHİ

nuniyetsizliği kendisini davet etmiş olduğunu iddia eyle­


mişti. Filhakika, gurbetten dönmüş olan eski sosyete ile ye­
ni sosyete arasında içtinabı imkânsız bir geçimsizlik vardı.
Bilhassa, 23 nisan mukavelenamesinden sonra Fransaya
davet etmiş, istilâyı görmemiş olan askerler müstahak olma­
dıkları bir zillete uğramış olmak hissini duyuyorlardı, «ya
n maaş» ile iktifaya mecbur bırakılmış zabitlerde büyük
bir memnuniyetsizlik vardı. Çünkü Ncrpçoleon'un Büyük
Ordusunun kadrolarını muhafaza etmeğe imkân görüleme­
mişti. Maamafih, bunlardan hiçbiri gerçekten vahim bir şey
değildi. Bazı komplolar keşfedilmiş ve çarçabuk bastırıl­
mıştı. Efkân umumiyede bir hareket tevlid edebilmek için
bizzat Napoleon'a ihtiyaç görüldü. Bu öyle bir hareket oldu
ki üç hafta içinde Fransayı yeni baştan feıhetti. Napoleon
görünür görünmez bir gün evvelki felâketler, avdeti yüzün­
den beliren derdler, isminin tel'in edilmesine sebeb olan
üzere sevkediîen ilk müfrezeler, bir tereddüa anmdan son-
kanlı mücadeleler, nefret edilen mecburî askerlik, her şey
unutuluyordu. Zabitler ve neferler ona iltihak ediyorlardı.
Askerlere hitab etmesini bildiği için, şan ve şeref hatırala-
rile onlann kalblerinde tesir yapıyordu. Yolunu kapamak
için gönderilmiş olan ilk müfrezeler bi» tereddüd dakikasından
sonra, kendisini alkışladılar. Grenoble, sonra Lyon kollannı
açtılar. Onu tevkif edeceğini ve icabında bir kafes içine tı­
kıp getireceğini temin etmiş olan general Mey de gevşedi
ve o da cereyana kapıldı. Bir avuç insan ile 1 mart 1815 te
Juan körfezine çıkmış olan Napoleon 20 Martta Tuileries'-
de idi. On sekizinci Louis ise Gand'a çekiliyordu.
Yüz gün: macera bundan fazla devam etmedi ve he-
sab edilemiyecek kadar zararlar ika etmek için bu kadan
kâfi geldi, iptida, dahilde, Fransızların birbirlerile barışma­
larını daha zor bir hale soktu. Napoleon'un bildiği şey yal­
nız harb sanatından ibaret değildi. O, înkılâb esnasında
öğrendiği ve tatbik ettiği politika sanatım da bilirdi. Asker­
FRANSA TARİHİ 425

lere şan ve şereften, halka sulh ve hürriyetten bahsederek


bilhassa inkılâbın hatıralarını uyandırdı. Mütehakkim im­
parator şimdi bir demagok olarak avdet etmişti. Ona iki şey
zarar verebilirdi: Müttefiklerin tekrar süâha sarılmaları kor­
kusu: Napoleon kaynatası Avusturya imparatorunun müt­
tefikleri bundan menetmesini temin eyledi. Bir de, impa­
ratorluk istibdadı korkusu. Napoleon köylülere şöyle diyor­
du: «âşann, imtiyazların, feodal hakların geri gelmesi teh­
likesine maruz bulunuyorsunuz. Sizi toprağa bağlı bir esir
haline düşmekten, mahkûmiyetten kurtarmağa geliyorum».
Katolik ibadetini ihya eden, yeni bir asalet sınıfı yaratan
Napoleon şimdi halkı papaslar ve asilzadeler aleyhine
tahrik ediyordu. Liberallere bir mebusan meclisi ile matbu­
at hürriyeti vâdetmekteydi. Bunlan On sekizinci Louis za­
ten vermişti. Fakat Napoleon fazla olarak inkılâb ruhunu
da veriyordu. Napoleonu affetmiyen Mme de Stael şöyle
yazıyor: *Bonaparte'ı geri çağırmak bir cürüm idiyse böyle
bir adama Anayasaya riayetkâr bir kıral maskesi giydir­
mek bir hamakat idi». Maamafih liberallerin çoğu aldanmak
istedüer. Benjamin Constant, Napoleona «gasıb» dedikten
bir kaç gün soma, imparatorluk anayasalarına «mun­
zam zeyl» i kaleme aldı. Halbuki imparatorla daha ilk gö-
ıüşüşünde onun «Mebusan Meclisinde münakaşalara ve
müzakere şekillerine karşı bir istihkar hissi besledi­
ğini* anlamıştı. Onun bu istidadı «inkişaf etmek için
zaferden başka bir şey beklemiyordu». Daha evvel he­
zimet vukua geldi. Fakat liberal bir Napoleon siması, İn-
kılâb davasile karıştınlarak payidar kaldı. Bonaparte'çılarla
liberallerin ittifakı işte bundan kalmıştır. Bu ittifak Restoration
devrini ve Louis - Philippe monarşisini kanştınp duracak
vo Üçüncü Napoleon'un saltanatım hazırlayacaktı.
Hariçte. Elbe adasından avdetinin neticeleri daha az va­
him olmadı. Müttefikler bunu 13 martta Viyunada haber al­
dı Io t ve derhal imparatoru «milletler hukukundan hariç»
426 FRANSA TARİHİ

ilân ettiler. Chaumont misak: tecdid edildi. Harbin tekrar


başlaması muhakkaktı. Fransa için yeni felzketler muhtemel
bulunuyordu. Fransayı kongrede temsil eden Talleyrand
gayet acı bir vaziyete düştü. Vukua gelecek şeyleri tahmin
ettiği için, hiç olmazsa Paris muahedenamesi şartlarını mu­
hafaza edebilmek, müstakbl muahedenamenin daha fena
olmasına mâni olmak mülâhazasile, Müttefikler tarafım il­
tizam etmek yolunu tuttu. Fakat ihtiyat mülâhazasından ile­
ri gelen bu harekete başka bir sima vermek ve monarşinin
Fransa düşmanlarile birleştiğini iddia etmek kolay olacak­
tı. Yüz Gün devresi içinde mesuliyetler deruhde etmiş kim­
seler bir mazeret aradıkları zaman, bu desisekârane delili
kullanacaklardı.
Napoleon hiçbir zaman müttefiklerin kendisini salta­
nat sürmeğe bırakacaklarım ve eski hududlanna tekrar
kavuşmuş bir Fransada saltanat sürebileceğini ümid etme­
mişti. O kendisini muttasıl harbe sevkeden kanunun esiri
idi. Avrupadan harice atılınca, derhal mücadeleye giriş­
meğe hazırlandı. Arkasından yüründü. Fakat bir çok Fran-
sızlarda meşum hissikablelvukular vardı. Avdetin ilk gün­
lerindeki şevk ve heyecan geçmişti. Eskisi gibi, «munzam
zeyli» tasvip için yapılan plebisitte müstenkiflerin sayısı
pek çok oldu. Federasyon yortusunun yenilenmesi demek
olan Mayıs Meydanı toplantısı pek neşesiz geçti. Milletin
zenbereği bozulmuş, zihinler teşevvüşe uğramıştı. Napole-
on'un kumandanları endişeli idiler. Yeni bir istilânın önü­
ne geçmeyi düşünen imparator Wellington ile Blücher'i
birbirlerinden ayırmak niyetile 12 haziranda Belçikaya ha­
reket etti. Bunların Fransız kuvvetlerine nisbetle yüz binden
fazla askerleri vardı. İmparator düşmanlarım ayn ayn, bir­
biri arkası sıra mağlûb etmek istiyordu. Liguy'de kazandığı
bir muvaffakiyete rağmen, İngilizlerle Prusyalılann birleş­
melerine mâni olamadı. Aksilik ve talisizlik denilen ve bir
takım sebeblerin heyeti mecmuasının neticesi olan şey de
FRANSA TARİHİ 427

işe karıştı. Siyasi hizmetlerine mükafaten imparatorun


kendisine bir ordu tevdi etmiş olduğu Grouchy iyi yapıyo­
rum zannile hataya düştü, 18 haziranda o büyük Waterloo
muharebesi cereyan ederken faydasız bir halde kaldı.
Waterloo ancak Tarafalgar hezimetinde bir eşi görülmüş olan
bir felâketin tannan bir adıdır. 20 haziranda Parise avdet
eden Napoleon için artık ikinci defa olarak tahttan vaz­
geçmekten başka yapılacak bir şey kalmamışta. Kendi in­
tihab ettirmiş olduğu Mebusan Meclisinin Napoleon'u terk
için vermekte müsaraat gösterdiği bir karar üzerine, fera-
aate razı oldu.
Bütün bu vukuatlarda romanımsı bir renk, muhterisane
bir vasıf vardır. Akıldan hariç şeylerdir. Üç aylık bir deli­
lik Fransaya tekrar ecnebileri getiriyor, 1814 te o kadar zah­
metle elde edilmiş şeyleri tekrar tehlikeye sokuyordu. Bu
defa Müttefikler daha sert davrandılar. Talleyrand Viyana-
daki ihtiyatkârhğiyle ancak Fransamn pek ağır bir surette
zedelenmesinin önünü alabilmiş oldu. Çünkü gittikçe aley­
himizde daha azgm bir vaziyet alan Prusya böyle pek
ağır şartlar tahmil etmek istiyordu. Waterloo, 20 teşrinisani
1815 tarihindeki ikinci Paris muahedenamesinde beş yüz bin
kişiden fazlaya maloldu. Philippeville'i, Marinbourg'u,
Bouillon'u yani Şimal hududlanmızı setreden mevkileri
kaybediyorduk. Artık Şimal hududlanmız daha kolay hü­
cuma maruz kalabilirlerdi. Sarrelois ile Landau da eli­
mizden çıktı. 1870 te Prusyalılann geçecekleri gedik bu su­
retle açılmış oldu. 1914 muahedenamesi bize 1814 hududla-
nnı bile iade etmedi. Chambery ile Annecy'yi de kaybet­
tik. Savoie hanedanı buralarım istirdad ettiler. Bundan baş­
ka beş sene müddetle bir işgale katlanacak ve yedi yüz mil­
yondan ziyade harb tazminatı ödeyecektik. Bu felâketleri
Fransa kendisi arayıp bulmuştu. Hissiyatperestane bir po­
litikaya, şan ve şeref günlerinin hatıralarına sürüklenerek
her şeyi unutup da İmparatorun kucağına atıldığı gün bu
428 FRANSA TARİHİ

felâketleri kendi tahrik etmişti. Halbuki Napoleon menkı­


besi yeni doğuyordu. İngilizler tarafından Saint-Helen ada­
sına nefyedilen Napoleon muhayyileler üzerinde tesir yap­
makta devam etti. Kahraman bir kurban haline geldi. Onun
davası İnkılâb davasile kanştı. En adisinden en yükseğine
varmaya kadar edebiyat bu mistikliği neşretti- 1815 mua­
hedesi çabuk ve hankalı bir rüyadan soma Fransız kav-
mini sukutundan berelenmiş bir halde bırakmıştı. Fransız
kavmi 1815 muahedesinin mesuliyetini ne kendisine atfetti,
hattâ ne Napoleon'a. Bütün gayretlerini bunu tahfife has­
retmiş olan Bourbon'lan mesul tuttu. Bu âşikâr bir haksız­
lıktı. Fakat kabahatlerinin ve derdlerinin mesuliyetini baş­
kalarına yükletmeyi seven insanlar için tabiî bir şeydi.
Waterloo inhidamından soma, yine On sekizinci Louis
geldi. Çünkü yalnız onun gelmesine imkân vardı. Duc
d'Orlean'dan, hattâ prens d'Orange'dan bahsedildi. 1814 te
görülmemiş olan bir his Yüz Gün esnasında Bonaparte'çı-
lann ve liberallerin iştirakleri, hataları, hattâ muvaffakiyet-
sizliği hasebile şimdi intişar etmişti: Bu Bourbon'lann bü­
yük koluna karşı bir kindi. Artık bu kin nihayet bulmaya­
caktı. Çünkü bu Bourbon'lar o kadar vahim surette hataya
düşmüş olanlar için canlı bir muaheze demektiler. Bu sı­
rada, millî barışma daha zor bir hale girmişti. Çünkü Na­
poleon inkılâb zamanlarının ihtiraslarım tekrar canlandır­
mıştı. Bu üç ay içinde, Bonaparte'çılarla birleşmiş olan Ja-
cobin'ler kırallık tar afdarlarından intikam almışlardı. Bu da
sonra mukabelei bilmişti davet edecekti. Bilhassa, gayet Bo-
naport aleyhdan olan Cenubda, şiddetli halk kıyamları ol­
du. Bu ayaklanmalar Avignon'da mareşal Brune'ün haya­
tına malolmuştur. On sekizinci Louis hükümeti bunlan kuv­
vetle bastırdı. Fakat yine «beyaz Terreur» liberal muhalefet
için yeni bir hücum vesilesi olmaktan çıkmadı. Diğer ta­
raftan, vazifeleri icabı Napoleon'u durduracak yerde ona
ütihak ederek Fransanın uğradığı yeni musibetlerden dolayı
FRANSA TARİHİ 429

mesuliyet altına girmiş olan kimseleri arayıp bulmak ve ceza­


landırmak lâzımdı. Ney'in muhakemesi ve idamı işte bu «acı
zaruret elerden birini teşkil etti. Hükümetler bazan bu gibi za­
ruretlere tâbi olurlar. Mareşalin hissiyatına kapılarak sü­
rüklenmesi memlekete pek pahalıya malolmuş olduğu için
bir ibret dersine lüzum göstermişti. Halbuki Ney de bir kur­
ban haline girdi Sanki İmparatorunun kollarına atıldığı
gün gösterdiği meşum zaaf yeni, manasız, ümidsiz bir
harbin sebebini teşkil etmemişti. Sanki Fransızlar yalnız
ecnebi istilâsını tekrar davet etmek ve düşmanın taleblerini
teşdid eylemek için ölmüşler gibiydi.
İşte ikinci Restauration birincisinden daha elîm bir va­
zife üe karşılaştı. Çünkü şiddet göstermek ve ceza vermek
mecburiyetinde kaldı. Çünkü kendi tarafdarlanna güven­
mek mevkiinde bulundu. Fransada Parlemento rejimi he­
nüz yeni başlıyordu. Başlangıçları o kadar garib oldu ki
bunun üzerinde biraz durulmağa lâyıktır.
Yüz Gün meclisinden sonra intihab edilen meclis ateş­
li bir surette kırallık tarafdan idi. O kadar kıraliyetçi idi ki
On sekizinci Louis bile bir misli daha bulunabileceğine ih­
timal vermiyordu (bundan dolayı kendisine «Bulunmaz Mec­
lis» ismi verilmiştir). Ekseriyetin azalanna «ultralar» diyor­
lardı. Waterloo'nun ve umumî felâketlerin tesiri altmda se­
çilen bu meclis mürtecidi. Hem de muhterisane bir mürteci.
Inkılâbdan gerek Cumhuriyet şekli altmda olsun gerek Na-
polyonculuk şekli altmda olsun, nefret ediyordu. Böyle ol­
makla beraber hükümete karşı daha muti ve uysal dav­
ranmadı. Hakkında Kıraldan ziyade kıraliyet tarafdan de­
nildi. Bunun manası takib edeceği politikayı Kirala o emr­
etmek istiyordu demektir. On sekizinci Louis Fransamn her­
kesi gözeterek, okşayarak idare edilmeğe mühtaç olduğu
fikrinde idi. Meclis ise öyle bir lisan kullanıyordu ki bir
çok kişileri, bir çok menfaatleri telâşa düşürebilirdi. Hükü­
met Bonapart'çılann komplolarım tedib etmek ve tekerrür-
430 FRANSA TARİHİ

lerine metni olmak hususunda ittihaz edilecek tedbirleri ken­


disi düşünmek lehinde serbest kalmak isüyordu. Hükümet
iki istilâ yüzünden sarsılmış olan maliye işlerini tanzim mec­
buriyetinde idi. 1814 ten soma baron Louis evvelki rejim­
lerin girişmiş oldukları taahhüdlere riayet esası üzerine
krediyi tesis ederek mâliyenin tanzimini hazırlamıştı. Millî
emlâk sahihlerinin endişelerini izale etmek mutlaka lâzım-
dı.Binaenaleyh, kıraliyetçi bir meclisin hükümete fazla bir
zorluk çıkarmaması akıl ve hikmete muvafık olurdu. Hal­
buki kendi görüşlerini kabul ettirmek, yani hükümeti ken­
disi idare etmek için hükümdarın salâhiyetleri zaranna
Parlementonun imtiyaz ve salâhiyetlerini genişletmeğe ça­
lışan meclis oldu. Meclis nazırlann kendi nezdinde Kiralın
mümessili olmaktan ise Kıral nezdinde kendisinin mümessil­
leri olmalarım istiyordu, inkılâb aleyhdan olan bu meclis
de Müessisan Meclisinden başka türlü hareket etmiyordu.
Fermanın tazammun ettiği gibi, kırallık otoritesinin yardım­
cı bir kuvveti olmağa meclis razı olmuyordu. Nüfuz ve kud
rete sahib olmak emelinde idi. Atak bir kıraliyetçi olan
Chateauljriand kayidsiz ve şartsız, tam bir Parlemento re­
jimi istemek için Monarchie selon la Charte namı altında
pek gürültü yapmış bir risale neşretti. Paılemento yalnız
nazırları kontrol üe iktifa etmiyerek onlan devirebilmek
hakkına da malik olmak icap eder diyordu. Bu müfrit kıra-
liyetçiler, mebus olunca, müfrit liberal kesilmişlerdi. Sol
tarafın mutalebelerine ve tahriklerine kapıyı açıyorlardı.
Burada pek meşhur olan eski bir hadiseyi tekrar buluyo­
ruz: duc de Saint - Simon yüz sene soma dünyaya gelmiş
olsaydı bu muhalefete dahil olurdu.
İşte bu surtle. 1816 da müfrit sağ tarafdan bir Meclisin
Kıral üe ihtilâf haline girmesi gibi garib bir manzara gö­
rüldü. Meclis üe yani Fransada en çok kırallıktarafdan
olan kimselerle rabıtasını kesmek On sekizinci Louis'ye ağır
geliyordu. Fakat hâkimiyet hakkının yer değiştirmesine ra­
FRANSA TARİHİ 431

zı olmağa imkân yoktu. Kıral, 1814 te, imparatorluğun Ayan


Meclisine boyun eğmemişti. Fermanın kendi tarafından
«bahş» edilmiş olması prensipine sıkı surette ehemmiyet
vermişti. Eğer Ferman mebusların teklifi üzerine tadil edil­
seydi, onlann fikirleri ne olursa olsun. On sekizinci Louis'­
nin temin etmiş olduğu şey ortadan kalkacaktı. 1816 da.
Meclis Richelieu kabinesinin aleyhinde bulunuyor, intihab
kanununu değiştirmek istiyordu. Bundan vezgeçmeyince.
On sekizinci Louis ekseriyetlerin saltanatım kabul ve teslim
etmekten ise meclisi dağıtmayı münasib gördü. Bu, kıral­
lık ile müfrit sağlar arasında münasebetin kesilmesi demek­
ti. Artık parti mücadelelerine giriliyordu. Kiralın itimadım
haiz bir adam olan Decazes tarafından idare edilen intiha­
batta kabine tarafdan merkez fırkası liberallerin yardımile
galib geldi. Liberaller müfritlerin kendilerine temin etmiş
oiduklan bu vesüeden pek memnun oldular. Fakat açıktan
açığa hanedan aleyhd arlığına geçmekte gecikmiyecek
olan sol taraf takib ettiği milli vahdet politikasından dolayı
On sekizinci Louis'ye karşı hiçbir memnuniyet duymamış
idi. Çok geçmeden, hükümetin istinad etmek istediği mer­
kezden aynldı. Temsilî rejim bir takım fırtınalar vukua ge­
leceğini gösteriyordu. O zaman, hükümet orta bir siyaset
takib için sağı mağlûb etmek maksadile solu kullanmakla
liberal partiye cesaret vermiş ve onu kuvvetlendirmiş oldu­
ğunu gördü. Hükümet, mutedü, «hayri evsat» bir siyaset
tarafdan idi. Şimdi liberal partisi hanedanın bütün düşman­
larını birleştiren bir parti haline girmişti. Sollar derhal sağ
tarafın liberalizme pek meyil göstermekle itham ettikleri
M . de Sene gibi nazırlann aleyhinde bulundular. Bu müca­
delede kendüerini az çok meydana vurmuş olan Cumhuri­
yetçiler ve Bonapartçüar bazan müfritlerle birleşiyorlardı.
Parlementodaki ve matbuattaki bu tahriklerin neticesi ola­
rak, 1820 de. On sekizinci Louis'nin yeğeni duc de Berry.
Louvel tarafından öldürüldü. Bu, hakiki bir inkılâb tehlike-
432 FRANSA TARİHİ

sinin mevcudiyetini ortaya koymuş oldu. Hükümet sağlar­


la banşmak mecburiyetini duydu. Liberaller vaziyetteki bu
değişikliğe yeni bir muhalefet şeklile cevap verdiler, gizli
cemiyetler yaptılar, «Charbonnerie» yi teşkil ettiler. La
Rochelle'deki dört çavuş gibi zavallı bir takım küçük zabitler
bu komplolara sürüklendiler. Askeri unsurlar, imparatorlu­
ğun eski generalleri yeni bir Vendemiaire yahut başka bir
Fructidor düşünüyorlardı. İhtiyar La Fayette büe 1788 deki
ateşli hislerine avdet ederek İspanyol tarzında bir pronun-
ciamento düşünüyordu: 2 kânunuevvel Hükümet darbesi
daha o zaman hazırlanıyordu. 1821 de Napoleon'un Saint -
Helene'de ölümü Cumhuriyetçüerle Bonapariçılan daha sı­
kı surette kaynaştırmağa hizmet etti. İmparator bir menkıbe
şahsiyeti oldu. İsmi, «imparatorluk istibdadı» na rağmen,
hürmetle ve Waterloo'ya rağmen büyüklükle müteradif ha­
le girdi. Felâketten beş sene soma, ders unutulmağa başla­
mıştı.
Restauration hakkında neticelerine bakılarak hüküm ve­
rildiği zaman, Fransızların sulha ve refaha kavuştukları ve
bu milletlerin onlan hemen hemen lâkayid bıraktıklan gö­
rülür. Restauration namuslu ve âk ildne bir rejim olmuş ve
ismine iki defa liyakat kesbetmiştir. Çünkü Fransa o kadar
sert sarsıntılara maruz olduktan soma çarçabuk belini doğ­
rultmuştur. Bu rejimi yıkmağa iştirak edenlerden çoğu son­
ra onu aramışlardır. Fakat hiçbir zaman o vakitt ak inden
daha çok hüsnüniyet görülmemiştir. Hattâ o zamanlar, an­
cak çok somalan kıymeti anlaşıalcak bir tecrübe bile ya­
pılmıştır: gayet mahdud bir hakkı reyden çıkan Meclisler
(bir çok departmanlarda ancak bir kaç yüz müntehib vardı)
hükümete karşı daha çok muti değildiler. Hattâ bilâkis rey­
lerinde daha istiklâl sahibi bulunuyorlardı. O zamanlar hiç
kimse reyiâm istemiyordu. Bir kısmı bunu inkılâbçılık eseri
addettiğinden dolayı, bir kısmı, 1789 daki Müessisan azalan
gibi, yalnız zengin bir adamın müstakil bir fikir sahibi ola­
r
FRANSA TARİHİ 433

cağım ve yalnız servetin samimî ve hür bir rey vermeyi te­


min edeceğini zannettiklerinden dolayı buna muarızdılar.
Filhakika, muayyen mikdarda vergi veren müntehibler di­
ğerlerine nisbetle daha az uysal idiler. Resmî namzedlik
onlann üzerinde hiç bir tesir yapamıyordu. Yüksek purjuva-
zide gittikçe büyümekten hali kalmayan muhalefet ruhile
asilzadelere ve «papas partisine* karşı kin eski zaman par-
lementolanndaki ve feodal asaletteki kinin aynı idi. Bu
gayrimemnunlar arasında her teşebbüsünde muvaffak olan
maliyeci Laffitte'i zikretmek kedidir.
On sekizinci Louis 1824 senesi ağustosunda öldü. Hak­
kım teslim ederek itiraf etmek lâzımdır ki iki defa tahta davet
edilmesine lüzum gösteren vazifeyi ifaya muvaffak olmuştur.
Fransamn parçalanmasına mâni olduktan sonra, onu tek­
rar eski mevkiine yükseltti. 1818 de, Aix - la - Chapelle kon­
gresinde, Fransa Viyana muahedenamelerini korumak için
ihdas edilen Mukaddes İttifaka girmiştir. Nasıl ki Milletler
Cemiyeti de 1919 muahedelerini korumak için tesis olun­
muştur. Waterloo’dan üç sene soma Fransa arazisi ecnebi
ordular tarafından tahliye edilmişti; harb tazminatında
Prusyanın hiddetine ve hırsına rağmen, dört yüz milyondan
fazla tenzilât yapılmıştı. On sekizinci Louis esassız Inkı-
lâb fütuhatının mahvolmalarının. Belçikanm ve Rhin'in sol
sahilinin elden çıkmasının Fransada bırakuğı esefleri bil­
mez değildi. Askerî şan ve şeref daüssılasının bir çok Fran-
sızlan tazib ettiğine ve onlan liberalizme sürüklediğine vâ­
kıf idi. Buna rağmen, sergüzeştlere atılmak hususunda mu­
kavemet gösteriyordu. Yalnız Chateubriand gibi kıralivet-
çiler değil. Çar Alexandre de kendisini birtakım macerala­
ra teşvik ediyordu. Çar Alexandre diğer müttefiklerin mü
talebelerini teskin sureüle Fransaya ifa ettiği hizmetin kar
çılığım elde etmeğe pek istekli idi. Bizi peşi sıra Şarka doğ­
ru sürüklemeyi düşünüyordu. On sekizinci Louis'nin giriş­
tiği yegâne haricî teşebbüs 1823 te İspanyaya müdahalesi
28
434 FRANSA TARİHİ

olmuştur. Maksad da orada bir İnkılbba nihayet vererek


Yedinci Ferdinand'ı tekrar tahta çıkarmaktan yani ispan­
yanın düşman nüfuzu altına girmemesi için Madride bir
Bourbon getirmek gayesile takib etmiş olduğumuz siyasete
devam etmekten ibaretti. İspanyollardan büyük bir kısmım
tarafımıza celb için oldukça maharetle idare edilen, bina­
enaleyh pek az masrafa malolan ve aynı memlekette Na­
poleon'un muvaffakiyetsizliklerile büyük bir tezad teşkil ey-
liyen bu sefer beyaz bayrakla barışmış olan millet ve or­
duya itimad ve cesaretini iade etti. Trocadero’nun zaptın­
dan sonra bu defa «Restauration fiile çıkmıştır* denilmiş­
ti. On sekizinci Louis belki de yalnız bir noktada muvaffa-
kiyetsizliğe uğramıştır. O da Ferman sayesinde Fransaya
İngüterede olduğu tarzda meclisler rejimi verildiğini zannet­
tiği zaman, monarşinin ve hükümdarın partilerin haricinde
ve üstünde kaldıkları ümidine düşmüştü. Halbuki Fransız
burjuvazisi Parlemento mücadelelerini böyle düşünmüyor
ve idare etmiyordu. Onun karşı konulmaz temayülü Kralı
da Parlemento mücadelelerine karıştırmaktı. On sekizinci
Louis hülyasmm derecesini bizzat ölçebümişti. Halefi bunu
daha vahim surette tecrübe edecekti.
Ondan daha cazibeli fakat daha az ihtiyatlı olan karde­
şi comte d'Artois, Onuncu Charles, onun gibi beklemek yo­
lunu bilmezdi. Liberallerin monarşiyi * ecnebilerin, furgun-
lanna binmekten», 1815 senesinin c utandıncı muahedena-
melerine katlanmaktan dolayı muahaze etmelerinden mu-
azzeb oluyor, sabırsızlık hissediyordu. Bu muahaze liberalle­
rin en müessir süâhlan idi. Bu muahedeleri imkânın bütün
vüs'ati ile silmek, Fransaya büyüklük ve şan ve şeref ver­
mek Onuncu Charles'm zihnine hâkim olan fikirdi. Böyle ya­
parsa «sistematik» bir mahiyeti haiz olduğunu farketmediği
muhalefeti teskin edebileceğini ümid ediyordu. O zaman,
yeni bir nesil vücuda geliyordu ki inkılâbı görmemişti, İm­
paratorluk devrine pek az yetişmişti. İmparatorluğun hatıra­
FRANSA TARİHİ 435

sı değişiyor ve seneler geçtikçe bir şiir kesbediyordu. Mü­


messili Thiers olan bu ateşli, acûl, harisicah nesli derhal
memnun etmek icap eylerdi. Onun en kuvvetli delilini,
«millî» delili elinden almak için hiç olmazsa 1815 muahede-
namelerini yırtmak, tabu hududlan tekrar elde etmek lâ­
zımdı. Bu, haricî maniaları hiç hesaba katmadan Chateau-
briand'm tavsiye ettiği politika idi. Chateaubriand nazır ol­
madığı zaman. Bulunmaz Mecliste olduğu gibi, muhalif ro­
lünü almaktan korkmazdı. İşte Onuncu Carles bu politika­
yı tatbika teşebbüs etti. Muvaffakiyetsizliği 1830 İnkılâbını
doğurdu.
On sekizinci Louis'nin vefatmdan altı ay evvel, sağ taraf
intihabatta büyük bir muvaffakiyet ihraz etmişti. Başvekâlete
çıkmış olan Villele âkil, tecrübeli bir adam, iyi bir idareci idi.
Tam bir yükselme devrinin nazın. Yalnız sol tarafta değil,
Chateaubriand gibi en sağ tarafa mensub Kıraliyetçilerde
büe tesadüf ettiği muhalefet pek açık bir haksızlık, tedavi ka­
bul etmez bir parti ruhunun tezahürü olmuştur. Villele sağ
taraftan mürekkeb bir ekseriyete istinaden hükümeti idare
ediyordu. Burada çok kere muvazenesi pek az müfritler var­
dı. Bunlan inkılâbı tevlide o kadar sebeb olan eski rejim
Parlementolannı tekrar ihdas etmeyi teklif ediyorlardı. Ka­
tolikler arasında bazı coşkunlar doğrudan doğruya bir teok­
rasi istiyorlardı. Kilise ile alâkasını kesmeden ve nihayet
demagogluğa sapmadan evvel, Lamennais bunlann nazari-
yecisi idi. İnsanların müfekkirelerinde teşekkül edebüecek
bütün gayrimakul telâkküer içinde pek azı vardı ki bu
edebi ve siyasî romantizm devrinde ortaya çıkmış olmasın.
Sağ taraf romantikleri bulunduğu kadar sol taraf romantik­
leri de vardı. Makul, mübalâğa ve ifrata aleyhtar bir adam
olan Vülele başı ateşlüerin mütalâalarım atlatıyor ve kendi
ekseriyetine boyun eğmek icabettiği vakit gösterdiği müsa-
adekarlıkların muzur olmamalarım temin edecek surette
davranıyordu. Ona büyük evlâdlık hukukunun tekrar tesi­
436 FRANSA TARİHİ

sine dair bir proje kabul ettirildi ve bu proje Âyan Meclisin­


de defnedildi. Yalnız büyük arazinin parçalanmasına meydan
vermemek mevzubahs olmasına ve İngilizlerin misaline is­
tinad edilmesine rağmen, akîm kalan bu kanun projesini
sol taraf mebusları bütün aileler için bir tehdid diye tasvir­
den geri kalmadılar. Kabul edilen fakat hiçbir zaman tatbik
olunmayan mukaddesata tecavüz kanunu da liberallerin
Villele aleyhindeki şikâyetlerinden birini teşkil etti. Emlâk­
leri hicret cürmünden dolayı müsadere edilmiş olan Fransız-
lara tazminat verilmesi fikri siyasete gayet uygundu ve bü­
tün akıl ve muhakemesi yerinde kimseler taralından tavsiye
olunuyordu. Buna da «muhacirlerin milyarı» namı altında
şiddetle muhalefet gösterildi. Halbuki bu milyar 625 müyon
franga tenzü edilmişti. Sinirlere dokunan bir münakcşeye
nihayet vermek, eski mal sahihlerinin hak dava etmeleri kor-
kusile daima endişe içinde bulunan milli emlâk müşteri­
lerini kat'î surette tatmin etmek mevzubahsti. Sosyal sulh
ve sükûnu temine hâdim olan bu tedbir en sağ taraf me­
buslar tarafından gaynkâfi görüldüğü halde sol taraf me-
buslarcd bir tahrik mahiyetinde telâkki edildi. Daha ina-
mlmıyacak şey: Resmî tahviller maliye işlerinin düzelme­
sinden ve memleketin refaha kavuşmasından dolayı başa
baş vaziyete geldikleri için rantların tahvili imkân dahiline
girmişti. Bu da Vülele aleyhinde burjuvazinin fena halde
kızmasına sebeb oldu. Halbuki o tarihten sonra çok kere
tatbik edilen bu muamele gayet yolunda cereyan etti ve
gerek Devletin gerek milletin menfaatlerine uygun bulun­
du. Bunda 1789 daki gibi rant sahihlerinin kör ihtirasların­
dan bir iz vardı.
Villele'in en çok hücuma uğramasını intaç eden sebeb­
ler bunlar değildirler. O itidalini, ihtiyatım haricî politikada
gösteriyordu. 1814 ve 1815 ten soma Fransaya eski mevki­
ini tekrar elde etmek ve emniyetini bulmak imkânını vermiş
olan usule sadık kalıyordu. Viyana muahedenameleri bı-
FRANSA TARİHİ 437

zim için elim olmuşlarsa da bizim zayiatımız başka Dev­


letlere büyümek fırsatlarının verilmemesi ile tekabül edi­
yorlardı. Avrupayı altüst etmek, tabu hududlan tekrar
bulmak için Prusya ile Rusyayı büyültmek, 1795 in taviz
politikasını tekrar diriltmek ona fena görünüyordu. Çar,
Mukaddes İttifak prensipleri namına bizi çok uzaklarda,
Cenubî Amerikanın İspanyol müstemlekelerinde müdaha­
lelere girişerek onlan tekrar İspanyanın otoritesi altına sok­
mağa davet ettiği zaman buna mahirane mukavemet gös­
teriyordu. Birinci Nicolas Türk imparatorluğunu parçala­
mak için bizim müzaharetimizi istediği vakit de ayni mua­
meleyi gösteriyordu. Rumlar Osmanh hâkimiyetine karşı
isyan etmişlerdi. O zamanki Fransamn Rumiara karşı gös­
terdiği muhabbeti anlamakta bugün zahmet çekiyoruz.
Villele Rusyayı nezaret altmda tutup ileri atılmasına mey­
dan vermemek. Şark meselesinin açılmasına mâni olmak
için bir donanma göndermişti. Navarin muharebesinde
(1827) Türk donanması imha edildi. Bu muharebe Villele'-
in arzusu hilâfında ve talimatlarına rağmen vukua gelmiş­
ti. Villele'in sukutuna sebeb oldu. Mağlûb olan sultandan
ziyade Fransız nazın idi. Romantik Yunanistan davasile
şan ve şeref ve hürriyet davasını birbirine karıştıran sağ
ve sol taraf mebuslan için Villele pek fazla sulh taraftan
bulunuyordu. Navarin muzafferiyeti Fransada efkân umu-
miyenin muzafferiyeti olmuştur, denildi. Gerek dahilî ge­
rek haricî politikada yeni bir istikamet vücuda getirdi. Na­
varin muharebesi teşrinievvelde vukua geldi. Teşrinisanide,
Vülele intihabatta kaybetmişti. Onun sukutundan istifade
edenler yalnız liberaller değildiler. Bazı Kıraliyetçiler de se­
vindiler. Daima Avrupada muazzam icraata tarafdar olan
Chateaubriand «bu milleti toprağa bağlamak, aşağıya rap­
tetmek» istiyen bu fazla makul nazıra hücum edip durdu.
Artık 1830 inkılâbına doğru hızla ilerlemeğe başladı.
Ekseriyeti liberal olan yeni meclise Onuncu Charles Meclisi
438 FRANSA TARİHİ

avucunda tutacak biı kabine verdi. Martignac orta yol.


«hayn evsat» siyasetini tekrar ele alıyordu. Richelieu'nün,
Decazes'ın ve de Şerre'in de siyasetleri bu idi. Martignac
kendisini inkılâbcı diye muaheze eden sağ tarat azalarının
şiddetli muhalefetine maruz kaldığı gibi ne kadar müsaade-
kâr davranırsa davransın, sol taraf mebusları nazarında da
bir mürteci olmaktan kurtulamıyordu. Nihayet, 1829 ağusto­
sunda çekilmeğe mecbur oldu. Bu devre münasebetile: «bü­
tün partiler muhtelif nisbetlerde hatalar yaptılar» denilmiş­
tir. Artık Onuncu Charles'in fikri tekarrür etmişti. Meclis ile
hükümeti idare etmek imkânsız olduğuna kanaat getirmişti.
Efkân umumiyeyi tetkik edince, onda şan ve şeref ve fütu­
hat ruhuna gittikçe artan bir avdet müşahade etmişti. Mak­
sadı F ra n s ız milletinin bu ihtiyacım tatmin etmek, 1815 mu-
ahedenamelerini silmek ve tabiî hududlan tekrar bulmaktı.
O zaman, haksız fakat daima canlı bir muahezeden kurtula­
cak olan monarşi meclislere hâkim olmak, hattâ meclisler­
den sarfınazar edebilmek için kâfi derecede şan ve şeref ve
muhabbet kazanacaktı. Hariçte büyük bir muvaffakiyet Ki­
rala otoriteyi iade edecek, bir inkılâb tehlikesini ortadan kal­
dıracaktı. Ontıncu Charles Vestfalya muahedenamesinin
Fronde isyanına mâni olamadığını, Paris muahedenamesi­
nin intikamının alınması On altıncı Louis'yi kurtaramadığını
unutuyordu.
Kıral bu tasavvurun fiile konması vazifesini Polignac'a
tevdi etti. 1829 da, zaman Avrupanm yeni baştan tanzimi
için müsaid görünüyordu. Zorla Felemenge raptedilen Belçi­
kalılar isyan ediyorlardı. Birinci Nicolas Şarkta fütuhat fik­
rini takib ediyordu. Fransa Rusya ile uyuşarak ve Balkan­
larla Türk İmparatorluğunu ona bırakarak Rhin n e h rinin sol
sahilini alabilir, belki Belçikayı da Fransaya ilhak edebilir­
di. Bir çok cihetlerden tehlikeli olan bu plânın kıymeti ne
olursa olsun, Villele.in bertaraf ettiği plândı. Fransamn bü­
yümesini hiç istemiyen Prusyanın muhalefeti yüzünden ekim
FRANSA TARİHİ 439

kaldı. Prusya Onuncu Carles'a tekaddüm ederek Avustur-


yaya karşı Çarlc anlaşmıştı. Avusturya da Rusyanm büyü­
mesine muanz bulunuyordu.
Onuncu Charles ile Polignac o geniş tertiblerinde muvaf­
fak olsalar bile dahildeki muhaliflerini işkâl etmeleri muhak­
kak değildi. Çünkü daima daha fazla ileri gidildiğini göre­
ceklerdi. Hemen hemen açıktan açığa hanedan aleyhdarlığı
eden yeni bir muhalefet vücuda gelmişti. Bu muhalefet ar­
tık On sekizinci Louis zamanında olduğu gibi komplolara
müracaat etmiyordu. Thiers'in Nasyonal gazetesinde idare
ettiği bir matbuat mücadelesi ile efkârı umumiyeye müraca­
at ediyordu. Gazetenin yalnız unvanı bile bir programa be­
deldi. O zamanlar nasyonalizm ile liberalizm ayni fikirden
ibarettiler. Fermam Kirala karşı müdafaa eder gibi görünü­
yorlardı. Bühassa, Cumhuriyete yahut İmparatorluğa avdet
tehdidi ile telâş tevlid etmemek için, 1688 deki İngüiz inkı­
lâbı ve Guillaume d'Orange'm Stuart'ların yerine kaim ol­
ması hamlatılıyor, sadece «bir şahıs tebeddülü» telkin olu­
nuyordu.
Polignac kabinesi Meclisin gıyabında teşkil edilmiş­
ti. 2 mart 1830 da, içtima devresi başladığı zaman, Meclis
Kurala hitaben kabul ettiği cevab arizasında kabinenin azli­
ni açıktan açığa istedi. Bu, Bulunmaz Meclisin evvelce iste­
diği şey, ekseriyetin hükümeti idi. Meclis «Kıralı kat'î bir
karar ittihaz etmek mevkiinde bırakıyordu*. Kıral Meclisi
dağıtmak suretile mukabele etti. Haziran ve temmuz ayların­
da vukua gelen intihabatta, vergiye tâbi burjuvazi 428 mü-
yondan 274 ünü cevab arizasma tarafdar kimselerden çıkar­
dı. Bu intihabat Onuncu Charles'ı şaşırtmadılar. Fransanın
Belçikcrya ve Rhin sol sahiline kavuştuğunu ilân eylemişse
de buna karşı parlak bir taviz teminine muvaffak olmuştu:
Cezayirin zaptı ki bütün Cezayir ülkesinin ele geçirilmesi­
nin mukaddimesi idi. Ingilterenin mümanaatına rağmen,
daha mart ayında buna karar verilmişti. 5 temmuzda asker­
440 FRANSA TARİHİ

lerimiz Cezayir şehrine hâkimdiler. İntihabat bu haberi lâ-


kaydane karşıladı. Halbuki Onuncu Charles ile Polignac
kendilerini yeni meclisi feshedecek ve Fermanın 14 üncü,
madesine tevfikan «Devletin selâmeü için kararnamelerle»
hükümeti idere eyliyecek kadar kuvvetli zannettiler. Bilhassa
matbuata karşı bazı tedbirler aldılar. Çünkü matbuat, hattâ
«millî» matbuat bile Afrika seferine zarar verebilecek mahi­
yette havadisler neşretmekten korkmamıştı. Bize gayet ta­
biî görünen harb sansürü 1830 da hürriyete karşı bir teca­
vüz vukua geliyormuş gibi feryadlar çıkarılmasına sebeb
oluyordu.
Kıral ile nazın, Pariste başlayan kargaşalığa, garib bir
ihtiyatsızlıkla, hiç ehemmiyet vermediler. Onuncu Charles,
yalnız kanuni bir mukavemete marui kalacağını zannediyor­
du. Nasıl ki kendisi de 14 üncü maddeye istinaden kanunî
bir vaziyette bulunuyordu. İsyan patlak verdiği gün, rahat
rahat ava gitti. Hiçbir ihtiyat tedbiri ittihaz edilmemişti. Har­
biye nazın kaplıcalarda idi, Paris garnizonu 14 bin nefere
indirilmişti. Çünkü buradan asker alıp Cezayire göndermiş­
lerdi. Emin alaylar Belçika meselesi dolayısile Saint - Oneur'-
de yahut merasim için başka vilâyet şehirlerinde bulunu­
yorlardı. 27. 28. 29 Temmuzda, varoşlardan ve müntehib ma­
hallelerinden gelmiş olan âsiler Parisi ele geçirdiler, siper­
ler kurdular, üç renkli bayrağı çektiler. Burjuvazi hiç mu­
halefet göstermiyordu. Bu ihtilâlde cevab arizasmı kaleme
almış olan «doctrinaire» lerin, liberallerin fikirlerile müşte­
rek bir şey vardı. Onlan tekrar intihab eden orta sınıfların
fikirlerine de uyuyordu. Onuncu Charles'm şan ve şeref ve
fütuhat ile teskin etmek istemiş olduğu hissiyat infilâk edi­
yordu. Daima ananeye riayet eden bir kavim nazarında
Cezayir meselesi gülünç bir istitrat sayılırdı. Cumhuriyetçi
ve Bonapartçı fikir 1815 muahedelerine karşı beslenen kin
ile karışıyordu. Emile Bourgeois diyor ki: «Temmuz günü
muharibleri 1789 kıy amma müşabih bir kıyam vücuda ge­
FRANSA TARİHİ 441

tirmemişlerdi. Bunlar Onuncu Charles aleyhinde olduğu ka­


dar Avrupaya karşı da silâha sarılmışlardı ve bilhassa fa­
tih bir cumhuriyet ve imparatorluk hülya etmişlerdi».
Rambouület'ye çeküen Kıral torunu duc de Bordeaux
lehine tahttan vezgeçti ve duc d'Orlean'ı kırallığın «lieu-
tenant - general» i tayin etti. Guizot'nun muahharan tasdik
ettiği veçhile, bu siyasete uygun bir hal çaresi olacaktı.
Yeni monarşiyi derhal zâfa duçar eden bir aynlığa mey­
dan vermiyecekti. Çünkü Bourbon’larm büyük kolunun,
meşru bulan tarafdarları ile küçük kolun tarafdarlan birbirle­
rinden aynldüar. Fakat 1688 in misali Thiers gibi ateşi kö­
rüklemiş ve isyanın galib geleceği zamana intizaren kena­
ra çekümiş olanların zihinlerine musallat olmuştu. Tacı
duc d'Orlean'a, Louis - Phüippe'e takdim edenler onlar ol­
dular. Arzularına uygun gelen bu hal çaresi siyasetçiler
nazarında cumhuriyet rejimini bertaraf etmek gibi bir mu-
hassenat arzediyordu. Çünkü Cumhuriyet rejimi anarşiden
ziyade harb ifade edecekti ve Fransayı Avrupa üe felâketli
bir ihtilâfa atacaktı. İşte inkılâbı Cumhuriyetçilerle Bona-
part'çılar yaptıkları halde Anayasa partisi müsadere etmiş­
ti. Âsiler başka bir monarşiye tahammül mecburiyetinde ka­
lıyorlardı. Fakat, içlerinden birinin dediği gibi, «üç şerefli­
lerin* galiblerinin ümid ettikleri şey, yani ya Cumhuriyet,
ya imparatorluk «daha sonraya» kalmıştı.
ON DOKUZUNCU BAB

Temmuz monarşisi

Siyasette düşülebilecek yanlış zehaplardan biri ebe­


dî bir bina kurmuş olmak ümididir. Küçük kola mensub
bir Bourbon'u tahta getirmiş olan adamlar ideal bir hal ça­
resi buldukları kanaatinde idiler. Duc d'Orleans kimdi?
Philippe - Egalite'nin oğlu. Babası kıral katillerinden biri idi.
Kendisi de Jemmapes'da harbetmişti. Şahsında Inkilâb ile
eski rejimi, mazi ile hali telif ediyordu. Artık selâmet lima­
nına muvasalat edildiği zannolundu. Orta sınıfların zevk
aldıkları bir tarihçi. Augustin Thierry bir eser yazarak bun­
da Fransamn tekmil tarihinin ancak bir burjuva kıralhğı
tesisine doğru yürümüş olduğunu isbat etti.
Temmuz monarşisi haddi zatında büyük bir zâfı muh­
tevi bulunuyordu., siperler üzerinde dünyaya gelmişti. İn-
kılâb haline çevrilmiş bir sokak isyanından çıkmıştı. Bu
inkılâb da kavgada kendilerini göstermemiş siyaset adam­
ları tarafından inkılâbı yapanların elinden alınmıştı. Bu
adamlar döğüşmekten nefret ederlerdi. Fakat tertibatları
hazır olduğu için, vakayiden istifade ederek onu kabul et­
tirmişlerdi. Bu tertibat ise sun'î bir şeydi. îsyan Pariste çı­
kıyordu. 1789 danberi, Parisin bütün Fransaya yol göster­
diği kabul olunmuş bir şey haline girmiş ise de memleketin
büyük kütlesi Onuncu Charles'm devrilmesine ve yeni re­
jimin tesisine yabancı kalmıştı. Tahtından indirilen hüküm­
darın yerine duc d'Orleans'ı ikame etmiş olan liberallere
FRANSA TARİHİ 443

gelince, bunlar «kanunî memleketi* n vergi veren müntehib-


leri yani hepsi hepsi iki yüz bin kadar insanı temsil ediyor­
lardı. Binaenaleyh şöyle bir ha] tahaddüs edecekti : Tem­
muz günlerinin galibleri, Cumhuriyetçilerle müttehid Bona-
part'çılar hayal sukutuna uğrayacaklardı ve ortada tahri­
kat ve kıyam imkânları kalacaktı.Diğer traftan, hafilce tadi­
lâta uğrayan 1814 Fermam, kat'î bir hakikat diye telâkki
edildiği için, rejim yalnız zenginlere intihab hakkı bahşeden
sisteme sadık kalıryordu. Louis - Philippe, On sekizinci Lou­
is gibi, meşruiyete istinad edemediği gibi Napoleon gibi
plebisite de istinad edemiyordu. Bundan soma cereyan ede­
cek vukuatı tenvir için burası çok esaslı bir noktadır. Çün­
kü Temmuz monarşisi, on sekiz sene soma, intihab hakkı
meselesinden dolayı düşmüştür.
Nazariyeler değişirler. Hakikî liberallerin de reyiâm sis­
temine musirrane muhalif olmalan şaşılacak bir şey gibi
görünüyor. Umumiyetle, bu muhalefet halk kütlelerine kar­
şı bir itimatsızlık ve korku ruhuna hamlolunuyor. Burjuva
müntehiblerin, «mal sahibi vatandaşların» diğerlerinden da­
ha muhafazakâr oldukları fikri kabul ediliyor. Şüphe yok ki
reyiâm usulünü bir inkılâbcı kuvvet ve mahdud intihabı
ehveni şer gibi telâkki edenler bu mütalâada idiler. Bun­
da çok aldanıyorlardı. Restorasyon devrinde Parlemento sis­
teminin gürültülü, patırdılı bir tecrübesinden soma. On se­
kizinci Louis gibi nafiz bir müfekkirenin. Onuncu Charles
gibi müteşebbis hattâ biraz maceraperest bir karakterin,
Louis - Philippe gibi ince bir zekânın bu hatayı fark ve tem­
yiz etmemiş olmalan şaşılacak bir şeydir. Fakat liberaller
başka türlü muhakeme yürütüyorlardı. Onlann bakmam­
dan, muhakemeleri daha makuldü. Reyiâm liberallere mür­
teci bir kuvvet değilse de hareketsiz bir ağırlık gibi görü­
nüyordu. Onlar da Fransızlan faal vatandaşlar yani rey
veren kimselerle mutavi vatandaşlar, yani vaziyetleri icabı
rey vermiye lâyık olmayan kimseler diye kısımlara ayır­
444 FRANSA TARİHİ

mış olan 1790 senesi Müessisan azalan ile ayni hissiyatı


besliyorlardı. Robespiene bile bilhassa ziraatte ücretle ça-
lışan kimseleri bertaraf edecek surette «hizmetçi» leri inti­
hab hakkından mahrum bırakmıştı. Halbuki Fransa ekse­
riyet itibarile köylü bir memleket idi. Bizzarure maddî men­
faatlerine bağlı bulunan, köylerinin ufuklaıı içinde kapalı
kalan bu köylü kavim ile yeni, cüretkâr, alicenab bir poli­
tika takib etmek liberallere imkânsız görünüyordu. Terak-
kiyyi anlamak ve sevmek için, müzakere ve münakaşe re­
jimini tatbik etmek için hayatin âmiyane meşgalelerinden
halâs olmuş, cahillerin ve mühtaçlann maruz bulundukları
âmiyane mülâhazalardan uzak kalmış insanlara lüzum
vardı, insan ancak müstakil olursa prensiplere göre rey ve­
rebilir. İstiklâl ise servetten değil de başka neden gelir? Bu
vecize mucibince, bir bedel bulamadığından dolayı asker
olanlar, muhakemeleri hür bulunmamak hasebile, reylerile
harb veya sulha karar verememeli idiler.
Bu sırada, Louis - Philippe hariçte Restorasyonun ayni
sulh politikası tatbik edecekti. O da, restorasyon gibi, Fran-
sayı tezlil etmek, 1815 muahedelerinin esiri kalmak ithamı­
na maruz bulunacaktı. 1830 inkılâbı tabiî hududlan, ka-
vimlerin istihlâsını, intikamı, şan ve şerefi iade eden üç
rengi yükseltmişti. Temmuz günlerine ««üç şanlılar» adı ve­
rilmesi bundandır. Edgard Quinet muahharen şöyle diye­
cekti: «inkılâb 1815 te kılıcını teslim ettL 1830 da bunu geri
alacağı zannedildi». Burada da bir his rencide edildi, bir
hayal sukuta uğradı. Bu inkılâbı yapmış olan adamlar ge­
rek dahilede gerek hariçte bir fiil ve amel, bir « hareket »
istiyorlardı. Avrupayı bilen Louis - Philippe tehlikeyi takdir
etti. Mülâhazasızca ve cüretkârane bir haricî siyaset takip
olunursa müttefikler birleştirilir ve Chaumont misakı tekrar
meriyet mevkiine sokulurdu. Onun için, itidal, sükûn ve in­
tizam, ihtiyat meslekini tercih etti. Buna «hareket* e zıd ol­
mak üzere «mukavemet» adı verildi. Bir inkılâba hamleden
FRANSA TAR. İHİ 445

yani cengâverane bir hamleden (çünkü ikisi birbirine ka­


rışıyordu) çıkmış olan temmuz monarşisi muhafazakâr ve
sulhperver olacaktı. Sükûnet ihtiyacım, ekseriyete hâkim
olan maddî menfaatleri tatmin edecekti. Fakat Cumhuriyet
ve İmparatorluk hatıraları üzerinde yaşayan ateşli müfek­
kireleri gaynmemnun bırakacak ve bu siyaseti müdafaa
için halk kütlelerine, bilhassa köylülere güvenecekti. Çün­
kü harbin ağırlığını bugüne nisbetle daha ağır bir surette
onlar yükleniyorlardı.
İşte, Temmuz monarşisi reyiâm sistemini reddetmekte
ısrar göstermekle kendisini geniş ve sağlam bir temelden
mahrum bırakıyordu. Restorasyon da aynı emelden mahrum
kalmıştı. Halkın en muhafazakâr kısmının yardım ve iştira­
kinden istifade edemiyordu. Halbuki sistemi muhafazakâr
olacaktı, gayet sulh tarafdarhğı edecekti. Bundan başka.
Temmuz monarşisi, gayet mahdud bir rey sistemine istinad
etmekle orta sınıfın büyük bir kısmım rencide ediyordu.
Rejim ise bu orta sınıf için yapılmış gibiydi. Rejimi müda­
faa ve idameye mahsus millî muhafız kuvveti vasıtasız ver­
gi veren kimselerden mürekkebdi. Fakat banlar müntahib
olabilecek derecede bir vergi vermiyorlardı. Küçük tacirle­
rin, doktorların, avukatların, münevverlerin müsavat hisleri
rencide ediliyordu. Bu his ise burjuvazide gayet canlıdır.
Bunlar, hiç olmazsa kendi hesablanna, rey hakkı istemeğe
tahrik olunuyorlardı. Bir kaç franklık bir vergi onlan bu hak­
tan mahrum tutuyordu. İşte bir taraftan gaynmemnunlar ya­
ratılırken, diğer taraftan da zengin burjuvazinin müntehibleri
ve mebuslan Restorasyon devrindeki kadar atak Meclisler
vücuda getiriyorlardı. Bu hatalar hep birden, şimdi görece­
ğimiz veçhile, 1848 inkılâbına bais oldular.
Yeni monarşinin başlangıçlan zor oldu. Kendisini do­
ğurmuş olan sokak kıyamı bir yük halinde ona zahmet ve­
riyordu ve mükâfatını istiyordu. İptida bu kıyama boyun eğ­
446 FRANSA TARİHİ

mek lâzım geldi. Louis - Philippe başvekâleti banger Laffitte'e


ve ^Hareket» partisine tevdi etmeğe mecbur oldu. Maamafih.
daha o zaman bile. Onuncu Charles'm nazırlarının idamını
istiyen sokak tazyikine mukavemet lüzumu hissediliyordu.
Bu nazırların hayatım kurtarmakta çok zahmet çekildi, ha­
pislerine hükmedilmekle iktifa olundu. Fakat en ziyade ha­
rici siyasete dikkat etmek lâztmdt. Müttefikler. 1830 inkılâb-
cüannın lisanına bakarak üç renkli bayrağa avdet etmiş
olan Fransamn eski fütuhatına tekrar kalkacağım düşüne­
bilirlerdi. Onlar Fransayı 1815 hududlan içinde tutmağa az-
memişlerdi. Louis - Philippe kendilerini gizlice teskin ve tat­
min etmeğe mecburiyet hissetti.
Vahim bir mesele ortaya çıkmıştı. Temmuz günlerinden
evvel, Belçikalılar Felemenk hâkimiyetine karşı isyan et­
mişlerdi. Paris vukuati an onlan başlarındaki efendilerden
kurtulmak hususunda teşci eylemişlerdi. Fransadan yardım
ve himaye anyorlardı. Tarihimizin en büyük meselelerinden
blr-ni, hiçbir zaman halledilememiş olan bir meseleyi, Flan-
dres meselesini gayet iyi şartlar dairesinde bir neticeye
rabtetmek zamanı gelmemiş miydi? Belçikayı Fransaya il­
hak vakti değil miydi? Çünkü Belçika bunu ister gibi görü­
nüyordu. Fakat nasıl 1792 de ve başka zamanlarda İngiltere
bu ilhaka müsaade etmemişse şimdi de ona muvafakat ede­
mezdi. Halk, inkılâbın yaptığı gibi, bu kanunu tammasa da
Louis -Philippe pekâlâ bilyordu. Derhal Londraya sefir olarak
On sekizinci Louis'nin Viyana kongresi için intihab ettiği
adamı yolladı. İhtilâfı hal çaresini yine Talleyrand bulacak,
sulhu Fransamn emniyeti ve haysiyeti ile telif edecekti. Pa­
tisi tahrik eden «Ateşli parti* nin mevcudiyeti bu vazifeyi
müşkül bir hale sokmuştu. Louis - Philippe ile Talleyrand'm
siyasetini pek haklı olarak Fleury'nin siyasetine benzetmiş­
lerdir. Bir asır evvel, Fleury etrafın gayretlerine, hiddetlerine
ve istihkarlanna rağmen sulhu temin etmişti.
Louis - Philippe ile Talleyrand eski Belçika meselesini.
FRANSA TARİHİ 447

«Avrupanın o temel taşım* herkes için gayet memnun ola­


cak bir tarzda tesviye ettiler. Belçika, o zamanlar, Felemen-
ge karşı duyduğu nefret ve korku sevkile, hiçbir zaman bir
Fransız vilâyeti haline gelmemiş olduğunu unutarak, Fran­
saya ilhakı istiyordu. İşte Belçikalılara, kendi arzularına rağ­
men, bir millet olmak imkânım verdiler. Millî Belçika kon­
gresi bir Fransız prensi, duc de Nemours'u yahut, o olmazsa,
Eugene de Beauhamais'nin oğlunu istemişti. Duc de Ne­
mours 3 şubat 1832 de kıral intihab edildi. Louis - Philippe
oğlunun bu tacı kabul etmesine mâni oldu. Kabul etmek do­
lambaçlı yoldan bir ilhak manasım ifade edecekti. Devlet­
lerle muhakkak bir harbe girişmek lâzım gelecekti. Zaten
bu noktada 1815 muahedenamelerini tashih etmek, Belçika-
yı Felemenk hâkimiyetinden kurtarmak zor bir işti. Tam o
sırada bir Leh isyanı çıkıp da Rusyayı ve onunla birlikte
Prusyayı kımıldayamaz bir hale sokmasaydı Belçikalıların
istiklâl kesbetmeleri bile şüpheli idi. Lehistanı ezdiler. Fakat
bu hâdisenin ortaya çıkması Belçikayı kurtardı. Nasıl ki İn-
kılâb zamanında da Fransayı kurtarmıştı. Müstakil Belçika
artık vücuda gelmişti. Böyle olması Londra konferansında
Temmuz monarşisinin Viyana kongresinde Restorasyonun
oynadığı rolün aynım oynamış olmasından ileri gelmişti.
Devletler hür Belçikamn bitaraf olmasım, ve Fransaya ilha­
kına hiçbir zaman meydan bırakılmamak için, bitaraflığın
bütün Avrupa tarafından garanti edilmesini arzu ettüer. Bu
bitaraflık Fransa aleyhine müteveccihti. Utrecht muahedena-
mesi ruhuna tevfikan, bizim hırsıcahlanmıza bir «sed» teş-
kü edecekti. Louis - Philippe bunu kabul etti, imzaladı ve
taahhüde hürmet gösterdi. Seksen sene soma, ayni muahe­
deyi imzalamış ve garantiye iştirak etmiş olan Prusya onun
ahkâmım çiğnedi. O zaman, Fransaya karsı ittihaz edilmiş
olan ihtiyat tedbiri Almanya aleyhine döndü ve müdahale­
de mütereddid bulunan İngütereyi kat'î kararım vermeğe
şevketti ve netice de bizim için faydalı oldu. Louis - Phüippe-
r
448 FRANSA TARİHİ

in ifa etmiş olduğu hizmetin anlaşılması için bir asır kadar


yakın bir zamana ihtiyaç görülmüştür. 1831 de onun Belçi-
kadan vazgeçmesi bir hiyanet, inkılâba ve Bonapart'çı ana­
nelerden korkakça bir feragat telâkki olundu. Fransa Kıralı
İngilterenin namzedi bulunan bir Cobourg'u, Birinci Leo-
pold'u Belçika kıralı diye tanırken kızı prenses Louise'i ona
vermeyi düşünüyordu. 1832 de Felemenklilerin taarruzu ile
tehdide uğrayan Belçikayı tekrar kurtardı. Bir Fransız ordu­
su Anvers’i istirdad etti. Genç millet ile aramızda türlü türlü
dostluk rabıtaları teessüs ediyordu. Bu sırada, İngiltere Ce-
zayiri işgalimizi Escaut ağızlarının vermiş olduğu endişeler
yüzünden unutmuştu. Akdenizin karşı sahiline yerleşiyor,
Onuncu Charles'm teşebbüs etmiş olduğu fütuhatı teşkilât
altına alıyorduk. Fakat Onuncu Charles kimseden bir min­
nettarlık eseri görmemişti. O zamanlar Cumhuriyetin ve im­
paratorluğun elden kaçan fütuhatı karşısında Cezayir ne
zayıf ve gülünç bir taviz görünüyordu!.
Louis - Philippe Fransayı anarşiden ve harbden vikaye
etmek, milletin haysiyetini ve istikbalini korumak için tahtı
kabul etmişti. Sağ ve sol tarafa mensub muarızlan ise tahtı
gasbetti diyorlardı. Üç renkli bayrak ile Restauration devrini
temadi ettiriyordu. Temmuz gününden sekiz ay sonra, Laffitte
ile hareket partisi yıpranmışlardı. Mevkilerini Casimir Pe-
rier'ye ve mukavemet partisine terkediyorlardı. Yeni monarşi
haricî sulhu muhafaza etmişti. Dahilde asayişe avdet edi­
yordu. Bu zahmetsiz ve şiddetli sarsımtısız olmadı. Onuncu
Charles'a karşı kazandığı zaferi elinden kaçıran sokak isya­
nı bir kaç defa tazelendi. Eski monarşi şekilleri ve alâmetleri
ile yeni hükümet rabıtasını kesmişti Hükümdarın Yedinci
Philippe unvanım alacak yerde Birinci Louis - Philippe un­
vanım taşıması bunu gösteriyordu. Halbuki «doctrinaire» 1er
Yedinci Philippe adım almaşım tavsiye etmşilerdi. Bunlar
ve daha bir takım teferruat küçük kol Bourbon'lan monarşi­
sinin büyük kol Eourbon'lanna benzemediği kanaatini ver­
FRANSA TARİHİ 449

mek içindi. Fakat liberal ve papaslık aleyhdan efkâra gös­


terilen bu mümaşat kâfi gelmemişti. Kiliselerin ve baş pes-
koposluklann yağma edilmelerini hakiki isyanlar takip etmiş­
ti. 1830 ateşi sönmemişti. General Lamarque'ın cenazesi daima
müttehid bulunan Cumhuriyet'çiler ve Bonapart'çılar için
silâha sarılmak vesilesi teşkil etti. Hemen hemen aynı za­
manda, duchesse de Berry Vendee'yi ayaklandırmağa te­
şebbüs etmişti. Lejitimistler de Inkılâbcıelar kadar uzlaşma
kabul etmez kimselerdi. Lyon'da, sosyalist mahiyetini haiz
ilk bir isyan tenkil edilmişti. 1843 te daha vahim surette pat­
lak veren diğer bir isyan da ezildi. Fakat Pariste büyük bir
velvele kopardı. İnsan Haklan Cemiyeti azalannı ayaklandır­
dı. O zaman, haziran günlerinde ve Komün zamanında te­
kerrür edecek şeyler görüldü: tehlikeye düşen burjuvazinin
hiddeti, mülî muhafaza kuvvetlerinin müthiş gazabı. Bu mu­
hafızlar muntazam askerî kuvvetlere iltihak ederek hiç göz
açtırmadılar. Asîler birer cani gibi yere serildi.
Hatırası uzun müddet payidar kalmış olan «Transnonain
sokağı katliâmı» ileride orta sınıfın enerji ile kendisini mü­
dafaa edeceği bir takım sosyal hartler vuku bulacağım ha­
ber veriyordu. Bu şiddetli ve kendi kendüiğinden aksülâmel
temmuz monarşisi üzerinde tesir yapmaktan halı kalmadı.
Rejim de kendisini müdafaa etti, inkılâbcı kaynaklarından
gi’.tikçe daha fazla uzaklaştı. Fransız burjuvalan da liberal
fikirlerine rağmen, iğtisastan nefretlerini göstermişlerdi. O
zaman. Temmuz monarşisi Cumhuriyetçiler aleyhinde taki­
bat yapmağa. On sekizinci Louis zamanındaki gibi, komplo­
larına ceza vermeğe başladı. 1835 te. Fieschi'nin Kıral aley-
h ndeki akim kalmış süikasdi yeni tedib tedbirlerini mazur
göstermeğe yaradı. Duc de Berry'nin katlinden soma oldu­
ğu gibi, matbuat hüniyeti tahdid edildi.
Maamafih, kendisini müdafaaya azmetmiş olan bu bur­
juvazi de disiplinden mahrumdu. Yalnız zenginleri temsil
edecek surette intihab ettiği Meclisler Restauration Meclis­
29
450 FRANSA TARİHİ

lerinden daha makul değildiler. Hıısıcahlann ve partilerin


muharebeleri, hükümete karşı tarizler vaktile ne iseler bu
Meclislerde de yine ayni halde kaldılar. Sonraları, Sainte -
Beuve 1848 den bahsederken şöyle diyordu: ■'Bu felâketin ka­
pılan açılmak hattâ yanm açılmak bile istemeden sallanıp
duran bir meclisin içinde bu müstebidane ve velveleli mü­
cadelelerden mi zuhur ettiği daima tetkike şayan bir me­
seledir». Muayyen miktarda bir vergi verme esasına müs-
tenid mahdud bir rey verme sisteminin ortaya koyduğu mah­
sul şahsiyetler arasındaki rakabetlerden, nezarete geçmek
için şiddetli mücadelelerden ibaretti. Bir kaç sene içinde,
parlamak hırsile tutuşan bir takım udamlar birbirlerini vel-
yettiier. Guizot'dan sonra Broglie, Broglie'den sonra Thiers.
kendilerine iyi bir mevki temin etmemiş olduğu için eski mo­
narşinin düşmesine yardım etmiş olan kimseler iktidar mev­
kiine gelip gittiler. Bunlar yeni monarşiye şiar olarak: «Kıral
saltanat sürer, fakat hükümete kanşmaz* düsturunu koy­
muşlar ve bunu şart olarak kabul ettirmişlerdi. Altı sene sü­
ren bu tehlikeli kararsızlıktan soma Louis - Philippe Parle­
mento rejiminin tesirlerini tashihe ve itimad ettiği adamlar va-
sıiasile bizzat hükümeti idareye kalkti. Ekseriyet tarafından ta­
yin edüen son bir kabine tecrübesini 1836 da Thiers'in kabine­
si teşkil etmişti. Yalnız Fransada değil Avrupada da mu­
hafaza fikrini kabui etmiş olan Thiers Avusturya ile bir ya­
kınlaşma teşebbüsüne girişti. Bunu duc d'Orleans'mn bir
arşidüşes ile evlenmesi tetviç edecekti. Viyana sarayının
red cevabı vermesi Thiers için adeta şahsî bir muvaffaki-
yetsizlik teşkil etti ve onu liberalizme sevkeyledi. Politika­
sını temelli bir surette değiştirerek, İspanyol libaralleri le­
hine müdahale için Mettemich ile mücadeleye girişmeğe
hazırlandığı sırada, sulhu muhafazaya daima itina eden
Louis - Philippe buna mâni oldu. Thiers de düşüyordu. O
zaman, Kıral kendisinin adamlanndan Mole'yi başvekâlete
getirdi ve ona talimat verdi. Artık şahsî hükümet adı ve
FRANSA TARİHİ 451

rilen hareket başlıyordu. Büyük kola mensub Bourbon'lann


vaktile görmüş oldukları sistematik muhalefet de başladı.
Sokaklardaki siperlerden altı sene sonra işte netice buna
varmıştı.
Garib bir tesadüf eseri olarak, o sene öyle bir adam
ortaya çıktı ki günün birinde Fransayı Louis - Philipp'ten
çok daha şahsî bir surette hem de halkın muvafakatile ida­
re edecekti. Duc de Reichstadt olmuş olan Roma Kıralı 1832
de ölmüştü. Napoleon isminin vârisi İmparatorun bir yeğe­
ni idi ki Felemenk kıralı Louis ile Hortense de Beauhamais-
nin oğlu bulunuyordu. Kimsenin tanımadığı bir delikanlı
olan, varlığından büe kimsenin pek haberi bulunmayan
Louis - Napoleon Bonaparet'ın bir siyasî istikbali olduğuna
kim ihtimal verebilirdi? 1836 da, Strasbourg garnizonunu
ayaklandırmağa teşebüs ettiği zaman, bu hareketi ciddiye
bile alınmadı. Kendisini Amerikaya yollamakla iktifa etti­
ler. Heyeti Adul de suç ortaklarım beraat ettirdi. Napoleon'-
culuk fikri ölmüş görünüyordu. Bunun mümessüi de gülünç
bir maceraperest telâkki ediliyordu. O zaman biri çıkıp da
imparatorluğun tekrar kurulacağını söyleseydi çıldırmış de­
nirdi.
O zamanlar merkez sağdan sola kadar, duc de Broglie,
Guizot, Thiers, Odilon Barrot gibi lejitimistlerin ve Cumhu­
riyetçilerin müzaharetlerini temin eden Parlemento şefleri
»kıral gözdesi», *şato» adamı Mole aleyhinde mücadele
ile meşguldüler. Parlemento şefleri arasında bü ittifak,
«ahlâksız ve menhus bir ittifak» vukua geldi. Bu ittifakı vü­
cuda getirenler büe, artık geç kalmış addedüecek bir za­
manda, bundan pişman olmuşlardı. Nasıl ki 1830 ihtilâ­
lini idare eden bazı liberaller de sersemliklerine somadan
esef etmişlerdi. On sene fasüa ile, aynı adamlar, yahut
hemen hemen aynı adamlar, kendi tesis etmiş oldukları re­
jimi, Restauration'a yaptıkları gibi, zayıflatıyorlardı ve ayni
vasıtaları kullanıyorlardı. Dava değişmemişti: monarşi
452 FRANSA TARİHİ

Fransayı Avrupa karşısında tezlil etmiş olmak, «milli poli­


tikayı tağşiş eylemek» ile itham olunuyordu. Çağdaşlar
bile aradaki müşabehete dikkat ve hayret ettiler. 1839 da.
Mole intihabatta mağlûb olup da bir ekseriyet temin edecek
yerde tar afd arlarından otuz mebus muvaffak olamayınca
herkes Martignac'm sergüzeştini hatırladı. Yeni bir 1830
vakası vukua geleceğine ihtimal verildi, Barbes'nin idare
ettiği Inkıldbcılar Parisi ayaklandırmağa teşebbüs ettiler.
Siperler bir günden fazla sürmedi. Fakat parlementodaki
tahriklerin inkılâb partisini uyandırmış oldukları aşikâr
idi. Bu heyecan ve telâş Meclis için ders hizmetini görme­
di ve Meclis, Kıral tarafından intihab edilmiş olan Mareşal
Soult'un aleyhinde bulundu. Nasıl ki Mole'ye de muhalefet
göstermişti. Garibdir ki Mole Thiers üe birleşerek muhale­
fete geçmişti. Yalnız kabineye karşı değü, hükümdarlık ma­
kamına karşı da bir kaç ay açıktan açığa bir mücadele
devresi hüküm sürdü. Hükümdara oek silik davranmadığın­
dan dolayı kabahat bulunuyordu. Yani ihtiyatkârhğından,
takib ettiği Avrupa politikasından dolayı Kıralı muaheze
ediyorlardı. Hazinei hâssamn tahsisatında bile imsak gös­
termeğe kalkmışlardı. Temmuz monarşisi kendisini vücuda
getirenler, vergiye tâbi müntehibler tarafından işte böyle
itibardan düşürülüyor, sarsılıyordu. Bunlar bindikleri dalı
kesiyorlardı.
Loui - Philippe, Onuncu Charles gibi âdeta iahas-
sungâha çekilmiş bir vaziyette idi. Daha ihtiyatlı ol­
duğu için, mukavemetten vazgeçti ve 1840 da bu mücade­
leyi idare etmiş olan Thiers'i iktidar mevkiine getirdi Yeni
bir tecrübe başlıyordu. Meclisin zorla kabul ettirmiş oldu­
ğu başvekilde Kiralın korktuğu macera ruhu vahim bir buh­
rana bais olacaktı. Thiers, müverrih sıfatile, İnkılâbın ve
imparatorluğun hatalarım canlandırmıştı. Avrupa ile ih­
tilâfa girmenin tehlikeleri ne olursa olsun, faal bir
haricî politika ile şöhret kesbetmek istiyordu. On se­
FRANSA TARİHİ 453

kizinci Louis zamanında Chateaubriand gibi, monarşiyi


Napoleon’un şan ve şerefile müsabakaya sevkediyor-
du. Thiers derhal İmparatorun kemiklerinin bakayasını
Saint - Helene'den getirmeyi teklif ile imparatorluğun tebri-
esine ve tebciline kıral ailesini de teşrik etmek ister gibi bu
vazifeye prens de loinville'yi memur etti. Nâşın mütebaki
kısımlarının Fransaya gelmesi muhayyileleri sarstı. Lamar-
tir.e’in gaybı keşfeder gibi evvelden tahmin etüği veçhile,
edebiyata hemen hemen umumî surette bir fesad hazırla­
masına bir unsur ilâve etÜ. Edebiyat artık imparatora ta­
par hale gelmişti. Cenazenin gelmesi bir program demek­
ti. Hariçte •enerjik'* bir hareket programı idi. 1815 muahe­
delerinin intikamı alınacaktı. Bu tahrik edici mahiyette bir
programdı.
İşte bu kadar cüretkârane ve tehlikeli bulunan. Thiers
partisine palavra partisi adı verilmesine sebeb olan bu po­
litika efkârı umumiyenin hoşuna gidiyordu. Fakat efkân
umumiye demlen şey burjuvazi, mebuslar ve gazetelerdi.
Memleketin büyük kütlesi, hareketsiz, bu miinakaşalara ya­
bancı kalıyordu. Hattâ onun mütalâasmı sormuyorlardı bi­
le. O sırada Thiers'in reyiâm sistemine her zamandan zi-
7cde muanz bulunmasına pekâlâ akıl erer. Köylü Fransa­
mn sulh politikasına. Kiralın politikasına müzaharet edece­
ğini bildirdi. Çünkü davası biraz evvel Yunanistanın uyan­
dığı kadar şevk ve heyecan uyandıran Mısır paşası Meh-
med Aliye Fransız köylülerinde alâka uyandırmağa imkân
yoktu. Bir kaç senedenberi Şark fatihi Mehmed Alinin icra­
ata Avrupada büyük velveleler yapıyor, on sekizinci asu-
danberi daima açık bulunan Şark meselesine tehlikeli bir
unsur üâve ediyordu. Çünkü Şimalden Ruslann tehdid et­
tikleri Türkiyeyi Cenubtan da tehdid ediyorlardı. O zamana
kadar Temmuz monarşisi, Şartka daima birbirlerine rakib
olan Rusya ile İngiltere arasında bir mutavassıt rolünü ifa­
ya çalışmışta. Fransız politikası Osmanh imparatorluğunun
454 FRANSA TARİHİ

tamamiyetini bir prensip olarak vazediyordu. Viyana kon-


gresindenberi Talleyrand'm daima beslediği fikre göre, Os-
manlı İmparatorluğu Avrupa müvazenesinin bir parçası
idi: Fransanm fütuhatından vazgeçmeyi başka Devletlerin
fütuhatına mani olarak telâfi etmek icap ederdi. Thiers bu
usulü kökünden değiştirdi. Onun Şarkta aradığı şey kah­
raman Mehmed Alinin bir zaferi sayesinde bir muvaffaki­
yetten ibaretti. İstanbul Padişahı Suriyeyi Mısır farihine terk-
etmeğe icbar olunacaktı. Fransanın yalnız başına bu hare­
keti Ingilterede malûm olur olmaz, şiddetli bir mukabeleyi
davet etti. Bu, Mehmed Ali aleyhinde bir ittifaktı. Fakat ha­
kikatte Avrupa sulhunu ihlâl etmekle itham olunan Fransa­
ya karşı bir ittifaktı. İngiltere, Rusya, Prusya ve Avusturya
birleşmişlerdi. 15 temmuz 1840 muahedenamesi Chaumont
misakım yeniden yaşatıyordu. Bu. Louis - Philippe'in kork­
muş olduğu gayrimüsavi bir harb, «dörde karşı birin har­
bi» idi. O zaman Fransızlarda parlayan cengâverane his­
siyata bakılırsa nasıl rulyalara kapıldıkları, tehlikeyi nasıl
hiç farketmedikleri pekâlâ anlaşılabilir. Pariste Henri Heine
«ye's ve nevmididen ziyade neşeli bir harb galeyanı» mü-
şahade ediyordu. Müşterek parola «dessas Albion'a karşı
harb» idi. İyi bir müşahid olan Louis - Napoleon Bonaparte
bu devrede yeni bir beyanname ile temeyyüz etti. Boulogne
şehrine çıktı. Vaktile amcası oradan İngiltereyi tehdid et­
mişti. Bu defa Ham kalesine hapsolundu. Fakat biraz son­
ra firar etti. Bu ikinci macera onun yıldızını söndürmedi.
Thiers onun için çalışmakta devam ediyordu.
Ne kadar ihtiyatsız olursa olsun. Thiers İngilizlerle bir
ihtilâfın tehlikeli olacağını anlıyordu. İngiltereyi teskin ü-
midine düştü. Fransanm bütün gayretini Prusya üe Avus­
turya aleyhinde bir harbe sarfetmeyi düşündü. Bunlara kar­
şı kolay zaferler Waterloo'nun intikamım teşkil edecekler
ve 1815 muahedelerini sileceklerdi. O sırada, Fransızlarda-
ki millî hisse hiç değilse müsavi bir şiddetle ortaya çıkan
FRANSA TARİHİ 455

şey bir Cermen nasyonalizmi oldu. Bu da 1813 teki kadar


şiddetli idi. Yakın hücum ve istilâlara bir alâmet teşkil edi­
yordu. Yüz sene evvel de Avusturya aleyhdan olan parti
Fransayı lüzumsuz bir harbe atmıştı. 1792 de de Girondin'ler
kavimden kavme harbi açmışlardı. Bu sırada bizdeki şevk
ve heyecan o kadar ziyade idi ki Kıral ailesi büe bu hislere
kapılıyordu. Duc d'Orleans şöyle diyordu: «Saint - Deniş
çayı içinde ölmekten ise Rhin ve Tuna üzerinde ölmek ha­
yırlıdır». Başvekiline, efkân umumiyeye ve etrafındaki kim­
selere rağmen Louis - Philippe, hemen hemen tek başına,
sulha tarafdarlık etti. İngilterenin İnküâba ve Birinci Na-
poleon'a müsaade etmediği gibi kendisine de fütuhat poli­
tikasına tekrar girişmeğe müsaade etmiyeceğini biliyordu.
Halkın muhabbetini kaybetmeyi göze alarak işe kanştı,
Thiers'in harb istercesine sözlerini tasvib etmedi ve teşrini­
evvelde onu çekilmeğe mecbur bıraktı.
Belçika istiklâlinin teessüsünden sonra Kiralın memle­
kete ifa ettiği bu ikinci hizmet onu bütün bütün hücuma ma­
ruz bir hale soktu. Milleti tezlil etmek muahezesi her zaman­
dan ziyade serdediliyordu. Halbuki Louis - Philippe memle­
keti hem karada bir harbden hem muhakkak bir felâketle
neticelenecek denizde bir harbden vikaye etmişti. İstihfaf
ve tahkir edilen Louis - Philippe Meclisin bile müzaharetini
temin edemiyecekti. Bereket versin ki diğerlerinden daha
açık görüşlü bazı kimseler Fransamn ne gibi bir tehlikeden
kurtulduğunu anlayıp da vicdan azabına tutulmuş olan
Guizot ile birlikte muhalefetten vazgeçtiler. Artık, Temmuz
monarşisinin yaşadığı müddetçe, Louis - Philippe yaptığı fe­
nalığı tamire azmetmiş olan Guizot üe memleketi idare etti.
Mecliste Kıral ile başvekiline hiçbir zaman yüzü geçmiyen
bir ekseriyet müzaheret ediyordu. İngütere ile «samimî bir
itilâf* üzerine müesses olan haricî politikalarının maruz kal­
dığı muhalefet bizi bugün hayrete düşürecek derecede şid­
detlidir ve süiniyete müsteniddir. İngilizleri büen, Londrada
456 FRANSA TARİHİ

sefirlik etmiş olan Guizot samimî itilâfı «iyi anlaşma içinde


bir istiklâl» diye tarif ediyordu. Ona «samimi itilâf* ı affetmi­
yorlardı. İster teftiş ve taharri hakkı mevzubahs olsun, is­
ter Pritchard meselesi mevzubahs olsun (bu, Tahiti'den çı­
karılmış bir İngiliz misyoneridir ki İngiltere hükümeti bu­
nun için bir tazminat istiyordu), bütün bu hâdiseler gayet
şiddetli ithamlara yol açıyorlardı. Pritchard meselesi efkârı­
umumiyeyi inamlmıyacak derecede tahrik etti: 1844 te
«Kıraliçe Pomare için İngiltere ile Fransa arasında bir harb
çıkmaya kıl kaldı. O sene. Mareşal Bugeaud Cezayir fet­
hine devam ederek, Abdülkadirin imdadına gelmiş olan
Faslılan Isly'de mağlûb etmişti. Yine o sene donanmamız
Tanca'yı topa tutmuştu. İngiltere bizim Şimalî Airikaya yer­
leşmemize muanz bulunurken Okyanusyada bir müstemleke
kavgası pek manasız olurdu. İlk defa olarok halk Cezayir
işlerrine alâka gösteriyordu. Bu bati ve elîm bir kazançtı.
Daha bitmeden bütün Fasm zaptına lüzum gösterdi. Bunda
da Louis - Philippe korkaklıkla itham olundu. Zarif bir adam
o devir hakkında şöyle diyor: Fransa aklî harbden ziyade
hissî harb içinde idi*. Bu süitefehhüm gittikçe artarak de­
vam edecekti! Halbuki Temmuz monarşisinin bütün zâf se-
beblerine bir yenisi daha inzimam etmişti. 1842 de, duc
d'Orleans bir araba kazası neticesinde ölmüştü. Kıral yet­
miş yaşında idi Veliahd Comte de Paris ise dört yaşında
bulunuyordu. İhtiyar kıral biraz meyus ve nevmid olursa
kendisine müzaheret edecek kimse yoktu.
Louis - Philippe de Onuncu Charles gibi ansızın düşmek­
le beraber, bu bir takım muğlâk sebeblerin neticesi olarak
vukua gelmiştir. Bunların başlangıcında «samimi itilâf»
vardır. Louis - Philippe ile Guizot bu itilâfı Talleyrand'm dü­
şüncelerini takib ederek, Avrupa için bir istikrar ve sulh
garantisi diye düşünmüşlerdi. Fakat İngilterede liberal par­
ti ile hükümete bir başvekü, Palmerston, gelmişti ki 1815
teki İngilterenin merbut bulunduğu Avrupada vaziyeti
FRANSA TARİHİ 457

muhafaza siyasetini terkederek Avrupada ve her tarafta


inkılâpçı hareketlerini ve milliyet fikirlerini teşvik ediyor,
İngilterenin bu hareketlerin başma geçmekte fayda görece­
ğini düşünüyordu, işte İngiltere uzun müddet Fransayı fatih
bir inkılâb memleketi diye şüpheli bir nazarla gördükten
soma, şimdi 1815 muahedenamelerini yıkmağa, hem de
yalnız bize bir emniyet teşkü edecekleri noktalarda yıkmağa
çalışıyordu. Almanya ile İtalyayı karmakanşık etmek, bu
iki memleketin vahdeiini teşvik eylemek bir takım buhran­
lar silsilesi açmak ve yeni tehlikeler yaratmakü. Bu vaziyet­
ten ilk zarar görecek de bizdik. Vaziyet tamamile değişmiş­
ti. Samimî itilâf vücudundaki hikmeti kaybediyordu. İspan­
yol izdivaçlan meselesinde parçalanıp gitti. Çünkü Louis -
Philippe ile Guizot İspanya tahtının Bourbon hanedanından
gitmesine razı olmamışlardı. Palmerston ise oraya bir
Cohourg getirmek İ3tiyor ve İspanyada radikal partisine
müzaheret gösteriyordu. Bu parti uzun müddet ispanyayı
karıştırmaktan hali kalmıyacaktı. Temmuz monarşisi İspan­
ya inkılâblanna muhalefet etmekle akılâne davranıyordu.
Çünkü 1870 harbinin sebebi değilse de bahanesi onlardan
çıkacaktı. Fransamn sözü olduğu. 1846 da genç Kıraliçe
Isobe İle duc de Cadix ile ve İnfante ise duc de Mont-
pensier ile evlendikleri zaman samimî itilâf bozuldu.
O zaman bunu muhalefet ele aldı ve kabullendi. Çün­
kü Ingiltere «hür memleketler* in başına geçiyordu. Thiers
birkaç sene sonra Üçüncü Napoleon'da bir kabahat olarak
muaheze edeceği poletikayı metheyiiyerek kavimlerin is-
tihlâsı tarafdarhğı ediyor ve halkın hissiyatım okşuyordu.
Thiers'e Cumhuriyetçilerin müzaheretini temin eden bu mü­
cadele hakkında Emile Bourgois pek haklı olarak diyor
ki: «Guizot kabinesinin muarızlan kabinenin arkasında ha­
nedanı ve bilhassa Fransayı yaraladıklarını, bir Avrupa
inkılâbı hazırladıklarını farketmediler. Bu ırklann boşanma­
larına bais olmak itibarile ihtiyar bir millet için Napoleon'a
458 FRANSA TARİHİ

karşı kavimlerin ve Devlet adamlarının ittifakından ihtimal-


ki daha tehlikeli idi». Monarşi sulhu ve emniyeti Avusturya-
da aradı. 1840 ta vücud bulan telâş ve heyecan Almanya-
mn hakikî hissiyatım meydana vurmuş idi. Şimdi Prusya
kıralı, liberal bir dil ile konuşarak. Alman vahdeti uğrunda
millî bir hareketten bahsediyordu. Bu ise Fransanm maruz
olabileceği en büyük tehlike idi. Avusturya Prusyaya Al*
manyanın hâkim kesilmesine müsaade etmemekte menfa-
attar idi. İtalyadaki arazisi dolayısile de İtalyan vahdetine
müsaade etmemek menfaati icabındandı. Çünkü İatlyan
vahdeti lehinde de bir hareket beliriyordu. Alman vahdeti­
ne mâni olmak için bir Cermen Devleti olan Avusturya mü­
dahale ederse bizim kadar göze çarpmazdı. Fakat bu da
İtalyan vahdetinin feda edilmesine lüzum gösteriyordu.
İşte Mettemich ile Guizot bu poletikada anlaştılar.
1847 de. daha Fransada inkılâb işaretleri vücud bulma­
dan evvel, Avrupa inkılâb alâmetlerile doldu. Buna milliyet­
lerin uyanması da müterafık bulunuyordu. Muhalefet Kirala
ve başvekiline «yeni bir nevi mukaddes ittifak ile hür ka­
vimlerin ümıd ve emellerine hiyanet» cürmünü atfetti. Tem­
muz monarşisinin müdafaa ettiği şey bilhassa sulhdan iba­
retti. Fakat bu sulh siyaseti için nerede tarafdar bulabile­
cekti? Asker veren halk kütlelerinde. Halbuki kütleler inti-
habata iştirak hakkından mahrumdular; Devlet işlerinde
nüfuz ve tesirleri yoktu. Ayni zamanda, zengin burjuvaziye
münhasır bulunan rey hakkının tevsü için bir mücadele
başlıyordu. Bunu şimdi münevverler, «ehliyet ve kabiliyet»
denilen kuvvet istiyordu. Haricî siyasetinden dolayı her
gün hücuma uğrayan, yalnız ekseriyeti haiz olduğu bir
Meclise bakan Guizot bilhassa liberal ve cengâver fikirleri
temsil edenlerin reylerile muhalefeti artırmayı hiç istemi­
yordu. Bir panzehir kullanmak, reyiâma müracaat ederek
köylü kütlelerinde sulh siyasetine tarafdar bulmak tedbiri­
ni düşünmüyordu.
r
FRANSA TARİHİ 459

Burjuvazi ve Paris halkı nezdinde Guizot'nun sevilme-


mesi evvelâ haricî siyasetinden ileri geliyordu. İntihabatın
ıslahına tarafdar olmayışı bunu artırdı. Louis - Philippe yal­
nız Fermana ehemmiyet vererek Meclisin devirmediği bir
kabineyi muhafaza ediyordu. Nasıl ki Onuncu Charles da
on dördüncü maddeyi ileriye sürerek Polignac'ı muhafaza
etmişti. 1848 İnkılâbı da, 1830 inkılâbı gibi, birdenbire zuhur
etti ve muvaffak oldu. Anayasaya müstenid monarşi bur­
juvalar tarafından kendilerine uygun suretle yaratılmış ol­
makla beraber yine onlar monarşinin iskatına çalıştılar.
İntihabat ıslahatı hakkında bir mücadele zararsız bir ziya­
fetler şekli altında başlamıştı. Bu ziyafetlerde gittikçe iğtişaş-
kârane sözler söyleniyordu. Mâcon'da, Lamartine -istihkar
inkılâbı» m haber veriyordu. Bu ziyafetlerden birinin Paris-
te menedilmesi bir nümayişe sebebiyet verdi. Telâşa ve kor­
kuya düşen sol taraf şefleri, boş yere, bu nümayişe mâni
olmağa çalıştılar. Fakat Paris halkı onların nüfuz ve tesiri
altından çıkmağa başlamıştı. Halbuki, gümbürtüsü işidil-
mekte olan sokak kıyanıma karşı hükümet fevkalâde ihti­
yat tedbirleri almadı. Kendisini ve rejimi müdafaa için bil­
hassa millî muhafız kuvvetlerine güveniyordu. Fakat 22
şubatta sokaklarda siperler inşa edilirken millî muhafız
kuvvetleri: «yaşasın ıslahat!» avazesüe mevkilerine gidi­
yorlardı. Asayişin muhafızları, kıyamı tenkil edecek yerde,
takviye eyliyorlardı. Louis - Philippe kendisine sadık diye
tahayyülde inad edip durmuş olduğu burjuvazisinin haki­
kî hissiyatım anlayınca Guizot'yu azletmeyi düşündü. Fa­
kat vakit geçmişti. Serbest bırakılmış olan ihtilâl büyümüş­
tü. Ona karşı koymak hususunda asker kuvveti yalnız ka-
hyodu ve bu kuvvet kâfi mikdarda değildi. Capuciene'ler
bulvarında, Guizot'nun hariciye nezareti önünde bir tüfek
yaylım ateşi on beş kadar âsiyi öldürdü. Nâşlann Paris
içinde dolaştırılması halkı daha ziyade kışkırttı. Artık, Ki­
ralın teklif ettiği bir Thiers kabinesi, bir Odilon Barrot ka­
460 FRANSA TARİHİ

binesi hiçbir işe yaramıyordu. 24 şubatta, asayişi temine ça­


lışan mareşal Bugeaud âciz kaldı; Tuileries tehdid altmda
bulundu. Telâş içinde kalmış olan Parlemento şefleri de
bu hadiseden Louis - Philippe kadar hayrette idiler. Hükü­
met, 1830 da olduğu gibi, ne hücumu evvelden tahmin et­
miş, ne müdafaaya hazırlanmıştı. Onuncu Charles gibi,
Louis - Philippe de, Paris fikrini izhar eder etmez, memleke­
tin reyine müracaat etmeden, tahtından vazgeçti. Onun gi­
bi, o da torunu lehinde feragat ediyordu. Fakat başka bir
rejim hazırdı. Meclis duchesse d'Orleans'ın niyabetini al­
kışlarla karşılıyor ve Odüon Barrot: «Temmuz Inkılâbile ka­
rarlaştırdığımız şeyi tekrar mevzubahs etmek iddiası mı
besleniyor?» diyordu. İşte tam bu sırada Meclis istüâya
uğradı. Bir kaç dakika soma. Cumhuriyet ilân edilmişti.
YİRMİNCİ BAB

İkinci Cumhuriyet ve İkinci imparatorluk

1830 temmuz günlerinde olduğu gibi, 1848 şubat gün­


lerinde de, monarşi Paristeki sokak kıyamına hemen hemen
hiç mukavemet göstermeden boyun eğmişti. İki vak'ada da
yalmz kıral değil, bizzat otorite de feragat etmişlerdi. Fakat,
1830 da, liberal burjuvazi Onuncu Charles'm yerine Louis -
Philippe'i ikame edebildiyse de 1848 de gafil avlanmıştı. Bu
defa sokak kıyamı ona inkılâbı elçabukluğuna getirmek
imkânını bnakmadı. İsmi asayiş ve intizam taraftarları için
epeyce fena hatıralar uyandıran Cumhuriyeti ister istemez
kabul etmek zaruri oldu. Binaenaleyh fevkalâde bir şevk
ve heyecanın yanısıra bir de panik vücud buldu. Her taraf­
ta hürriyet ağaçlan takdis ediliyordu. Fakat borsada fiat-
lar sıfıra düşüyordu. Daha fena olacak korkusiyle herkes
tahvilâtlanm satıp paraya çeviriyordu. En çok korku telkin
eden şey sanayi hareketi ve amele nüfusunun artması üe
Temmuz monarşisi zamanmda inkişaf etmiş olan sosyalizm
idi. Âsilerin ilân etmiş olduklan Cumhuriyet pek kırmızı bir
renk ile boyalı demokratik ve sosyal Cumhuriyet idi. Mu­
vakkat hükümete Lamartine gibi mutedillerle beraber Ledru -
Rolün gibi ileri cumhuriyetçiler, bir sosyalist nazariyecisi
olan Louis Blanc ve bir amele olan Albert de girmişlerdi.
Hemen hemen umumî kanaate göre bu ancak bir başlangıç­
tı. Sosyetenin kökten bir değişikliğine doğru yürünüyordu,
intihabatta ıslahat isyan için bir sebeb teşkil etmişti. Reyi-
462 FRANSA TARİHİ

âm usulünden içtinab imkânsızdı. Reyiâmm bir inkılâbcı ha­


reketi teşkil etmiyeceği akıllara sığmıyordu.
İkinci Cumhuriyetin gayet kısa tarihi çarçabuk boşa
çıkmış bir şevk ve galeyan ile uzun bir korkunun tarihin­
den başka bir şey değüdir. Aynı zamanda daha mühim
bir hadisenin de tarihidir. Birbirini müteakıb hükümetten
feragat etmiş olan iki monarşi şekli altında otorite memle­
kete güvenmemişti. Bunun içindir ki ilk arızada kendisine
de güvenmemiş ve yıkılmıştı. Şimdi memleketin bir otorite
aramağa başladığını ve pek kısa bir zaman içinde bu oto­
riteyi tekrar tesis ettiğini göreceğiz. İğtişaş korkusile Fran­
sız kavminden şüphe edenler de Fransız kavminin reyini
kazanmak için en emin çarenin demagojik bir vaziyet ta­
kınmaktan ibaret olduğunu zannedenler kadar aldanmışlar-
dı. inkılâblar ocağı olan Paris bile sosyal inkılâba zor gö­
rülür bir şiddetle muanz davranmakta gecikmiyecekti.
İlk haftalar pek gürültülü oldu. Muvakkat hükümet si­
lâhlarım muhafaza eden ve derhal tatmin edilmek için ısrar
gösteren âsilerle muttasıl müzakerelere girişmek mecburi­
yetinde kalıyordu. Âsilere «çalışmaya hak» bulunduğunu
vâdetmek icabetü. Bu hak namına, işsizleri meşgul etmek
için, milli atölyeler tesis olundu. Lamartine üç renkli bay­
rağı epeyce zahmetle muhafaza ettirebildi ve kızıl bayrağı
bertaraf ettirdi. Maamafih âsüerin dilekleri hülyaları kadar
vahim değildi. Mutediller onlara terakkinin bir gün içinde
fiile çıkanlamıyacağmı söylemiş oldukları için, «Cumhuri­
yet uğrunda üç aylık sefalete» tahamül kararım vermekle
hüsnü niyetlerini isbat etmişlerdi. Sosyeteyi ıslah için üç
ay! Reyiâm usulü kabul ve ilân edildi. O zamana kadar yal­
nız orta sınıflara mensub kimselere münhasır bulunan millî
muhafaza teşkilâtı helkese açık bulunduruldu. Çalışma
günleri azaltıldı. Sosyal ıslahat için bir komisyon tesis olun­
du: işte millî atölyeler üe birlikte yapılması kabil olan şey­
ler hemen hemen bunlardan ibaretti.
FRANSA TARİHİ 463

Fakat başka mahiyette ve çok daha tehlikeli bir takım


talebler vardı ki bunlan inkılâba idealizm ilham ediyordu.
1815 muahedenamelerinin intikamının alınması, tabiî hu-
dudlar, Mukaddes İttifaktan nefret mistik bir vasıf almıştı.
1830 âsileri hâlâ Belçikayı ve Rhin'in sol tarafım fethetme­
yi hülya eyliyorlardı. 1848 âsileri ise zulüm altındaki mil­
letlere ve bilhassa Lehistana tapıyorlardı. Lehistan ismi nu­
tuklarda muttasıl tekerrür ediyordu. Avrupanm muhtelif
noktalarında, şubat günlerinden evvel, bir takım inkılâba
hareketleri görülmüştü. Berlinde, Viyanada da inkılâb ha­
reketleri bunlan takib etti. Dünya için yeni bur adalet ve
hünivet devri açılmak üzere olduğu zannedildi. Paris her
memleketten gelmiş mültecilerle dolu idi. Bunlar halk tara­
fından alkışlanan alaylarla gidip muvakkat hükümetten
yardım istiyorlardı. Lamartine her gün Alman, Macar, İtal­
yan, Leh, İrlandalı, hatta Norveçli heyeti murahhasalara
cevab vermek mecburiyetinde bulunuyordu. Cumhuriyeti
bir propaganda harbine sürüklemek için üzerinde tazyik
icra ediliyordu. Bu harb lehinde Ledru - Rollin ile birlikte
«doctrine* ci cumhuriyetçiler ısrar etmekte idiler. Hariciye
nezaretini deruhde etmiş olan Lamartine bol bol necibane
sözler söylüyordu. Fakat elinden geldiği kadar işi yatıştır-
mağa çalışıyordu. Çünkü deruhde ettiği mesuliyet onun
gözlerini açmıştı. Fransayı maceralara atmaktan ve aley­
hinde bir müttefikler heyeti tevlid etmekten korkuyordu.
Eğer Avusturyaya karşı ayaklanmış olan İtalyanlar ve İn-
kıiâb ve imparatorluk zamanındaki Fransız işgalinin hatıra-
lan dolayısile Cumhuriyetçi Fransızlardan da Habsbourg'-
lar kadar korkmasalardı ve İtalyanm «kendi başına» kendi
işini göreceği yolunda cevab vermeselerdi ihtimalki niha­
yet onlann lehinde müdahaleye kalkacakü. O zamanki bu
Avrupa İnkılâblanmn ruhu her şeyden evvel millî idi. İtal­
yan vahdeü, Alman vahdeti gibi büyük vahdetlerin teşek­
kül edeceğini haber veriyordu. Bu vahdetler ancak Avrupa
464 FRANSA TARİHİ

çerçevelerini kırarak ve büyük harbler tevlid ederek üile


%
çıkacaklardı.
Bir muhafaza siyaseti takib için Mettemich ile birleşmiş
oldukları zaman Louis-Philippe ile Guizot’nun farkeder gi­
bi oldukları bu neticeler Cumhuriyetçi Fransızların gözün­
den kaçıyordu. Onlann ısrarlarına mukavemet göstermiş
olmak Lamartine için bir şeref teşkil eder. Fakat ikinci Cum­
huriyetin bidayetlerinde bir endişe diğerlerine galib gelmeğe
başlıyordu. Herkesin intihabata iştirak etmeğe hakkı oldu­
ğunu ilan etmek kâfi değildi. Reyiâma müracaat etmek
lâzımdı. Bunun zamanı yaklaştıkça, İnkılâbcüarda endişe
gayet artıyordu. Acaba bütün Fransızlar hep Parise benzer­
ler mi diye düşünüyorlardı. Yoksa mutedil, belki de mürteci
bir ekseriyet intihab ederek cumhuriyeti mahveimiyecekler-
se de atalete mi uğratacaklardı! O zaman, en ileriler intiha-
batm talikini ve «terakki diktatörlüğü» nü istediler. Muvak­
kat hükümet 17 mart nümayişinden ürkerek, intihabata 23
nisana kadar tehir etti. Sosyal Cumhuriyet tarafdarlan bu
mühletten istifade üe Inküâb modeline göre bir <-gün» tertib
etliler. Maksad muvakkat hükümeti tasfiye etmek, Lamar-
line ile mutedilleri hükümetten çıkarmaktı. Yine Inkılâbda,
Jacobin'lerin mağlûbiyeti zamanında olduğu gibi, bu kuvvet
darbesi intizam ve asayişe sadık kalmış millî muhafız kuv-
veüeri sayesinde akim kaldı. Komünistler (onlara bu ad ve­
rilmeğe başlamışta) Şehremanetini ele geçirmeğe muvaftck
olamadılar. Nümayişleri Pariste soğuk ve hasmane karşı­
landı.
Vilâyetler ise daha ziyade hasım idiler. İntihabata sekiz
gün kala bu isyan tehdidi vilâyetleri endişeye düşürdü ve
kızdırdı. Vilâyetler, itiyad sevküe, payitahtı takib etmişler,
rejim değişikliğine ses çıkarmamışlardır. Kendisine Cumhu­
riyetçi demiyen bir namzed âdeta hiç yoktu. Fakat dikkate
şayan bir alâmet vilâyetlerin gösterdiği sükûnet idi, iğtişa-
şm hemen hiç mevcut olmaması id».
FRANSA TARİHİ 465

Reyiâm, bu muamma, bu canavar, ilk defa olarak dile


gelecekti. O zamandan soma hiç görülmemiş bir şevk ve
gayret ile rey verildi. 9.400.000 müntehibden 7.800.000 i
yani Fransızların yüzde seksen dördü reye iştirak etti. Ce­
vab kat'ı idi: 800 mebus içinde ileri Cumhuriyetçilerin sayı­
sı yüzden azdı. Diğerleri bilhassa mutedillerden ve hakika­
ti az çok itiraf eden monarşistlerden terekküb ediyorlardı.
Demokratik ve sosyal Cumhuriyet için bu bir ezilme demek­
ti. Daha garib bir netice de sol tarafta bile bütün mebusla­
rın burjuva oimalan idi. Reyiâmdun korkan muhafazakâr­
lar bir çok amele mebus göreceKİerini zannediyorlardı.
Fakat yirmiden fazla amele mebus yoktu. Orta sınıflar mem­
leketin sevk ve idaresini ellerinde muhafaza ediyorlardı.
Bugüne kadar, bütün meclislerde, ku vasıf müşahede edil­
miştir.
1848 Meclisi intizam ve asayişe umumi bir temayül
arzediyordu. Fransız kavmi, kendi içinden gelen bir hare­
ketle, Onuncu Charles’m yerine Louis - Philippe'i ikame et­
miş olan 1830 burjuvalarının misalini takib etmişti. Temmuz
monarşisi gibi sokak kıyamından doğmuş olan ikinci Cum­
huriyet derhal siperlerin öte tararında mevki alıyordu.
Temmuz monarşisi gibi, o da hayal sukutuna uğramış inkı­
lâpçılarla mücadeleye girişecek ve hayırlı bir aksülâmel ile
otoritenin tekrar teessüsüne doğru yürüyecekti.
Meclis kendisine Müessisan adını verdi. Takat 1789 daki
Meclisten farklı olarak, sol tarafa dostça muamele etmedi.
Bir Anayasa kabul edilmesine intizaren, muvakkat hükü­
metin yerine beş azadan mürekkeb bir komisyon ikame etti.
E’i bir nevi Directoire idi. Sosyalistler bu komisyonun içine
sokulmamışlardı. Yalnız Lamartine ile Ledru - Rollin buraya
g rdıler. Fakat yeni üç arkadaşlarının, mutedillerin aldıkları
reylerden az reylerle. İktidar mevkiinden bertaraf edilmiş
olan sosyalistlere ya boyun eğmekten ya kıyama tekrar baş­
lamaktan başka yapılacak bir şey kalmıyordu. Bu Meclis da­
30
466 FRANSA TARİHİ

hilde kökten ıslahata muhalefet ettiği kadar hariçte milli­


yetlerin tahlisi için harbe taraftar olmaktan da uzak kalıyor­
du. Klübler tarafından tahrik edilen Paris demokratlan bir
kuvvet darbesile Meclisi yıkmağa teşebbüs ettiler. 15 ma­
yısta, «Yaşasın Lehistan!* avazelerile Meclis istilâya uğra­
dı. Âsiler Şehremanetini ele geçirdiler. Bir an için, inkılâ­
bın muzaffer olduğu zannedildi. Fakat bu defa da ekseriyeti
itibarile burjuva kalmış olan milli muhafız kuvvetleri asa­
yişi çarçabuk iade ettiler. Bu patırdı Meclis ve memleketi
ürküttü, sosyalizme karşı nefretleri artırdı. Artık sosyalizme
harb ilân olunmuştu. Sağ taraf azalarile mutediller birbir­
lerine yaklaştılar. On beş gün soma, ekseriyet bir israf kay­
nağı ve tahrikât ocağı haline gelmiş olan milli atölyeleri
kapatmağa karar verdi. Maamafih yanmn emin olmadığı,
vahim bir münazaanın tahaddüs edeceği hissolunuyor ve
kuvvetli bir hükümet istenmeğe bşhyordu.
Bu ahval ve şerait Louis - Napoleon Bonaparte'ın emel­
lerine fevkalâde hizmet ediyordu. Maamafih artık teşkilât­
lı bir Bonaparte partisi yoktu. Şahsan, Strasbourg ve Bou-
logne maceraperesti hiçbir nüfuz ve itibara malik değildi
Kendisinin yalnız bir ismi vardı; içine asayiş, otorite, şan
ve şeref karışmış Napoleon hatıralan vardı. Hükümetin zâ-
fmdan memleketin endişeye düşmesi de onun pek işine ya­
rıyordu. Henüz menfi bulunmakla beraber; Louis - Napole­
on kısmi bir intihabda mebus intihab olundu. Bu kanaat ve­
rici bir tecrübe idi: yalnız ismi kâfi gelmişti. Bu bir kefil ve
garanü idi. Louis - Napoleon. Fransanm kapılan Meclis ta­
rafından kendisine açılmış olmakla beraber, derhal memle­
kete avdet etmemeyi daha mahirane bir hareket telâkki
etti. Meclis, reyiâm vasıtasile ikame edilmiş bir idareye
muhalefete hakkı olabileceğine ihtimal vermiyordu. Reyi­
âm pek yeni bir şey olduğu için hürmet telkin ediyordu.
Bu intihab zihinler gayet müşevveş olduğu bur zamanda
vukua gelmişti. Milli atölyeler pek yalanda kapatılacaktı.
FRANSA TARİHİ 467

Her akşam, takım takım ameleler, demokratik ve sosyal


Cumhuriyeti alkışlayarak bulvarlarda dolaşıyorlardı. Mu­
kabil nümayişçiler kendi kendiliklerinden toplanıyorlardı.
Bunların yalmz bir feryadlan ve sarkılan eksikti. İmpara­
torluk bir kafekonser şarkısı ile başlamıştır denilebilir:
«Poleon, nous l'aurons!». Ayni zamanda hissiyatperestane
şarkılar da tesir yapıyorlardı: «Napoleon iyi cumhuriyetçi
ol». Bir Bonaparte partisi teşekkül etmeğe başlamıştı. Daha
mühimmi bir Bonaparte'çılık ruhunun da teşekkül etmesi
idi. Yeni bir sosyalist kıyamı bunu kuvvetlendirecekti.
Bu, bir kıyamdan daha fazla bir hareket oldu: hakikî
bir sosyal harb İri kan içinde boğuldu. İcra komisyonu. Mec­
lisin kararma riayet ederek, milli atölyelerin 21 haziranda
kapanmasına karar vermişti. 22 de karar tebliğ edilince,
bir amele heyeti murahhasası hükümet nezdinde protes­
toda bulundu. Karar ibka edildiği için ertesi günü İ3yan
koptu.
Anonim olduğu için bütün bütün şiddetli oldu. Şefleri
yoktu. Kalan tek bir isim Pujol adıdır. Bu, millî atölyelerde
şube reisi idi. Bastil meydanında. Temmuz sütununun di­
binde amelelere nutuk irad ederek kıyam işaretini vermiş­
ti: Meclisin tedbirine «şûriş burjuva Cumhuriyete karşı
monarşiyi yıkmış olan inkılâblann hatıralarından kuvvet
alıyordu. O akşam Parisin amele halkı silâh altmda idi.
O zaman, ne 1789 da, ne 1830 da, ne şubatta hiç görül­
memiş bir şey görüldü: kendisini müdafaaya azmetmiş bir
hükümet vardı ki bütün tedbirlerini almış, hattâ daha ev­
velden bir mücadele plânı hazırlamış, ve tenkil vazifesini
muntazam bir orduya havale eylemişti. Meclis, icra komis­
yonundaki beş sivili bertaraf ederek, nüfuz ve kudreti ge­
neral Cavodgnac'a, yani Cumhuriyetçi bir diktatöre tevdi
etti. İptida Parisin hemen yansına hâkim oluveren isyan
üç gün içinde ezildi. Kütle halinde tevkifler, divanı harbler-
468 FRANSA TARİHİ

de mahkumiyetler, Cezayire sürülmeler asayişin bu zafe­


rini takib etti. Asker disiplin ile. millî muhafız kuvvetlerinin
burjuva kıtalan şiddet ve galeyan ile döğüşmüşlerdi. Ken­
dilerine vilâyetlerden bile imdat kuvvetleri gelmişti, isyan,
tebcil edilecek yerde tekbih ve tezlil edildi. Âsiler artık bi
rer kahraman telâkki olunmalıdır, «-barbar» mevkünde tu­
tuldular. General Brea'nın katli, Paris başpeskoposu Megr.
Affere'in muharibler nezdinde tavassut ettiği sırada ölümü
nefretle hikâye ediliyordu. Her tarafta derin bir intiba hu­
sule geldi. Inküâb sosyal düzene ve mülkiyet hakkına hü­
cum etmeğe başlayınca Paris büe inkılâba olmaktan çık­
mıştı. Sosyalizm bu haziran günlerinden zayıflamış ve ümi­
di kırılmış bir halde çıktı. Diğer tarafta aksülâmel şehirler­
den köylere yayılarak artıyor, «payalşma* tarafdarlanna
karşı kin ve nefret duyuluyordu.
Bundan soma, vukuat pek çabuk yürüdü. Meclis tarafın­
dan kabul edilen Anayasa Cumhuriyetin bir reisi olacağını
ve bu reisin halk tarafından seçileceğini söylüyordu. Gre-
vy gibi, bu plebisitin Cumhuriyeti öldürebileceğini ihtar
eden Cumhuriyetçiler nadirdiler. Hattâ sol taraf bile bunu
kabul etmişti. O zaman Cumhuriyetçi mezhebi Parlemento
rejiminin muhafazakâr ve monarşik bir öze malik olduğunu
tedris ediyordu. îcrai kuvvet, daima monarşiyi iade edebi­
lecek bir meclise tâbi olmamak için, reyiâma istinad etmek
lâzım gelirdi. Bu isbat ediyor ki siyasi nazeriyeler de ken­
dilerini tevlid eden ahval ve şerait gibi mütehavvildirler.
Plebisit 10 kânunuevvelde yapıldı. Lamartine ve gene­
ral Cavaignac üe beraber Louis - Nupoleon da nemzedliği
ni koymuştu. Fransaya geleli çok olmamıştı. Mecliste huzu­
runa pek az dikkat edilmişti. Fakat mahirane hareket edi­
yordu. İmparatorluk tahüm dava °ttiğini inkâr eylemişti,
ilk beyannamelerinde olduğu gibi, bir kaç ay evvel hemen
herkesin yaptığı gibi, sosyal ıslahattan bahsedecek yerde,
demokratik tabirlerle muhafazakâr olmuştu. Bu öyle bir ha­
FRANSA TARİHİ 469

lita idi ki Napoleon fikirleri ve ananeleri bundan terekküb


ederdi. Umumun hayreti içinde, Louis - Napoleon mühim
bir ekseriyetle, beş buçuk milyon rey ile, cümhurreisi se­
çildi. Cavaignac'm ve Lamartine'in isimlerinden daha ma­
nalı, daha şerefli olan Napoleon'un ismi galib gelmişti.
Bir gün evvel bir hiç olan, yalnız bir avuç tarafdan bu­
lunan ve birdenbire Devlet reisiliğine çıkan bu prens reisin
vaziyeti pek garib ve fevkalâde bir şeydi. Mebusların ilk
intibalan onun intihabım bir anza gibi telâkki etmekten
(cümhurreisi tekrar intihab edilemezdi) ve hattâ ona ihma­
li kabil bir kemiyet muamelesi göstermekten ibaret oldu.
Filhakika, işlerin künhüne vâkıf olmadığı için, bir sıkıntı
eseri, hattâ bir ürkeklik eseri gösteriyordu. Maamafih, da­
ha o zamandan kendisinin bir siyaseti vardı. Nazırlannı
muhafazakârlar arasından seçti. Katolik efkân umumiye
nin ehemiyetini takdir ederek, bir inkılâb neticesinde tard
edilmiş olan Papayı tekrar devletlerinin basma getirmek
için Roma seferine karar vermek suretile onu memnun etti.
Üçüncü Napoleon tâ nihayete kadar hariçte muhafazakâr
ve dahilde liberal olacaktır. Yahut. Fransızların iki tema­
yülünü daima tatmin için bunun aksi bir siyaset takip ede­
cektir.
Maamafih vaziyeti sağlam değildi. 13 mayıs 1849 inti-
habatmdan soma bu vaziyet bütün bütün zayıfladı. Çün­
kü intihabat cumhur reisinin yalnız olduğunu göstermişti.
Bir Bonaparte Devletin en yüksek şahikasında bulunuyor­
du. Halbuki Fransada hakikî Bonaparte'çılar pek azdı. Za­
ten cumhuneisi Anayasayı ihlâl etmeden ve kendi emel­
lerini meydana vurmadan bir programa ve namzedlere
malik olamazdı. Kendisi gibi haziran günlerinin tesiri al­
tında intihab edilmiş olan yeni Meclis muhafazakârdı. Hat­
tâ Cumhuriyetçi değildi. İğtişaş ve anarşi korkusu, vasıtalı
vergilere yapılan 45 santimlik munzam vergiye karşı köy­
lerin memnuniyetsizliği, bütün her şey Fransayı Cumhuri­
470 FRANSA TARİHİ

yetçilerden soğutmuştu. Asayiş partisi galibdi. Onu da


lejitimistler ve orleanstistler temsil ediyorlardı. Mecliste bu
iki grup ekseriyeti vücuda getiriyordu. Eğer bu iki monar-
şist grup, 1850 den soma parçalanmış olan kıral ailesi gibi,
barışacak: olurlarsa bir gün içinde, bu ekseriyet monarşiy'
tekrar tesis edebilirdi. Eğer iki partinin birleşmesi imkân­
sız kalırsa, prens reis Fransayı cumhuriyetten uzaklaştıran
cereyanı kendi lehine ele geçirebilirdi ve Kırallık yerine İm­
paratorluk teessüs ederdi. İşte ahval bu suretle cereyan
etti. Louis - Napoleon Kırallığı iade etmeyi becerememiş
olan Kıraliyetçi bir Meclisin hatalanndan istifade etmekten
başka bir şey yapmamıştır.
Bu hatalar hem çok hem vahim idiler. Comte de Cham-
bord ile comte de Paris'nin tarafdarlan anlaşamadıktan baş­
ka prens-reisin eline silâh da verdiler. Halbuki anlaşmaları
kolaydı. Çünkü Bourbon büyük kolunun mümessilinin oğ­
lu yoktu, ve olamayacaktı. Fakat bu muhafazakârları en
çok düşündüren şey inkılâbcılar korkusu idi. Mühim bir ek­
seriyet vücuda getirseler de «kızıllar» korkusu onlann zi­
hinlerine musallat olmuştu. 1793 hatırasını ihya ederek
kendisine Montagne pertisi adını veren partiye bir kaç aza
temin eden kısmi bir intihab Meclisi dehşet içinde bıraktı.
Bu mebuslar bilhassa Paristen intihap edilmişlerdi. Meclis
kabahati reyiâma buldu. Müteaddid istihaleleri arasında
şimdi mürteciliğe dönmüş olan Thiers «zelil kalabalık’ tan
bahsetti Uç milyon müntehibi rey vermek hakkından hariç
bırakan 31 mayıs 1850 kanunundan soma, prens reisin po­
litikası taayyün etmiş bulunuyordu. Plebisit neticesinde in­
tihab edilmiş olduğu için, reyiâm müdafaa ve tekrar ihya
etmek ister bir vaz' alacaktı. Kendisi imparatorluğu hazır­
larken âtıl, monarşi ile cumhuriyet arasında mütereddid du­
ran Meclisi ihmali kabil bir kemiyet diye şimdi o telâkki
etti. Nazırlannı Meclis haricinden tayin etmişti. Kendisine bir
parti yapıyor, Fransa içinde dolaşıyor, cumhurreisi intiha­
FRANSA TARİHİ 471

bında daha ziyade general Cavaignac'a rey vermiş olan


orduyu okşayarak kendisine celbevliyordu. Daha o zaman­
lar, Persigny, ve Momy ile birlikle, bir hükümet darbesi dü­
şünüyordu. Meclis bir maddesi Cumhurreisinin tekrar inti­
hab edilmesine mâni olan Anayasayı tadilden imtina edin­
ce bu hükümet darbesini icraya karar verdi. 2 kânunuev­
vel 1851 hükümet darbesi mürteciane bir hareket oldu. Fa­
kat monaTşist bir Meclise karşı irticaın faydalarını onun
elinden almak maksadile yapılmıştı ve ordunun yardımile
yapılmıştı. Daha evvel demokratlara temayül göstermiş ve
prens reis bunlara bir affı umumî ilânını ve reyiâmın iade­
sini vâdeylemişti.
Cumruriyetçilerin 2 Kânunuevvel aleyhindeki tuğyanla­
rı cebren koğuian ve azalarının çoğu tevkif edilen Meclisin
monarşist bir Meclis olduğunu unutturuyor. Eğer bir
Üçüncü Napoleon devri olmamış olsaydı bir Beşinci Henri
yahut İkinci Louis - Philippe devri olacaktı. Victor Hugo'nun
Châiiment3 ve Histoire d'un crime'i okunursa prens reis
Cumhuriyeti boğmuş zannolunur. Doğrusu o beşikteki mo­
narşiyi boğmuştur. Yalnız, bu monarşi temsili bir monarşi
olacaktı. Halbuki hükümet darbesi diktatörlüğü tesis edi­
yor ve Parlemento rejimini kaldırıyordu. Birinci Consul'ün
yeğeni. 18 brumaire'dekinden pek uz farklı ahval ve şerait
içinde, Kıralhğın yerine kaim oluyordu. Kırallığm avdeti
1799 dakine nazaran biraz daha fazla ihtimal dahilinde gö­
rünüyordu. Fakat Fransa ne istiyordu? Fransamn istediği
Meclisin sağlam temeller üzerinde tesisten âciz kaldığı şey­
di: otorite ve asayiş. Fransız kavmi bunları kendisine geti­
ren Louis - Napoleon Bonaparte'm elinden temin etti. İçeri­
den tertib edilen, en müsait şerait dahilinde icra olunan 2
kâknunuevvel hükümet darbesi yalnız hafif bir mukavemet,
memleketin Cumhuriyetçi akalliyetinin mukavemeti ile kar-
şılaşü. Bu akalliyet ise amelelerin besledikleri kin yüzünden
zayıflamıştı. Ameleler haziran günlerini hatırlayarak, artık
472 FRANSA TARİHİ

yalnız ismen mevcut bir Cumhuriyeti müdafaada pek az


gayret gösterdiler. Meclis Baudin, Saint - Antoine varoşun­
da bir siper üzerinde kendisini boş yere öldürttü. Pariste
vukua gelen isyan teşebbüsü üç günde durduruldu. Zaman
geçtikçe, sokak muharebelerine karşı tedbirler şiddet kes-
bediyor ve muntazam bir usul dairesinde vuku buluyordu.
Hükümet, 1789 da yahut 1848 de olduğu gibi, ulüvvücenab
ve tereddüd göstermiyordu. Haziran günlerinde, general
Cavaignac tenkil tekniği denilebilecek olan şeyi tekemmül
ettirmişti. Bu defa, elinde silâh ile tevkif olunan kimselerin
hepsi kurşuna dizildi. 5 kânunuevvelde, Paris tekrar sakin­
leşmişti. Vilâyetlerde, yalnız mahallî kıyamlar vukua geldi.
Askerî kuvvetler bunlan kolayca mağlûb ettiler. Fransanın
heyeti umumiyesi hükümet darbesini kabul etmişti. 21 kâ­
nunuevvelde, prens reisin vâdi veçhile iade edilmiş olan
reyiâm usulü tatbik mevkiine konuldu. 600.000 hayır a karşı
7.000.000 evet ile Louis - Napoleon Bonaparte'ın Anayasayı
ihlâl ve ilga etmesini tasvip etti ve ona altı sene için hükü­
meti tevdi eyledi. Hakikatte, imparatorluk ‘eessüs etmişti.
Prensin bir beyannamesi: «İşte yanm asırdanberidir ki
Fransa VIII senesinin idari müesseselerine maliktir. O hal­
de neden onun siyası müesseselerine de malik olmaya­
cak?» diyordu. Filhakika, Consulat diktatörlüğüne avdet
için hemen hiçbir şeyi değiştirmeğe lüzum yoktu. Tekrar
Teşrii heyet adile yâdedilmeğe başlanan ve kanun teklifi
hakkından mahrum bırakılan Meclisin salâhiyetlerini tah-
did etmek kâfi idi. Vukua gelen tekemmül mebusların bilâ­
vasıta ve reyiâm ile intihablanndan ibaretti. Fakat resmî
namzedlik usulü konulmuştu. Bu usul hükümetin hoşuna gi­
decek mebusları gösteriyor ve hemen hemen bütün mebusluk­
ları onlara hasreyliyordu. VIII ci sene müesseselerine Parle­
mento rejimi de diktatörlük kadar güzelce inzimam edebilirse
de diktatörlüğe avdet edilmişti. Bir sene soma, Louis-Napole-
on çabuk bir hazırlıktan ve Fransa içinde dolaşarak bir hü-
FRANSA TARİHİ 473

kümdai gibi karşılandıktan sonra, irsî imparatorluğu iade


etmek ve Üçüncü Napoleon adını almak niyetinde olduğu­
nu ilân etti. 21 teşrinisani 1852 de. yeni bir plebisit onu bir
sene evvelkinden daha kahir bir ekseriyet ile tasvib eyledi.
Fransız kavmi mütehakkim imparatorluğu 250.000 hayır a
karşı 7.880.000 evet ile kabul etmişti. Muhalefetin artık bir
kıymeti kalmamıştı. Ebedî Cumhuriyetçiler Mecliste idiler.
Dışarıda kalanlar. 2 kânunuevvel hükümet darbesini takib
eden şiddetli tedbirlerden ve nefiylerden ürkerek susmağa
mecbur olmuşlardı. Guemesey'e iltica eden Victor Hugo
Chatiments'ı yazıyor, fakat biraz geçmeden, «Sylla'ya karşı
meydan okumakta» yalnız başma kalmış olduğunu görüyordu.
1857 intihabatmda teşriî heyete ancak bir avuç muhalifler.
Beşler girebildi. Müntehipler heyetinin gösterdiği bu usluluk­
ta idari tazyik, prefelerin nüfuzları, korku gibi âmiller rol oy­
namışlardı. Maamafih, köylü ve burjuva kütleleri bu dikta­
törlük rejimini içlerinden gelen bir arzu ile kabul ediyorlar­
dı. Binaenaleyh, Üçüncü Napoleon'un reyiâm usulüne gü­
venmekte hakkı vardı. Yalnız memleketi maddî ve manevî
surette memnun etmek işi kalıyordu. Hükümet etmek mese­
lesi kalıyordu.
Cumhur reisliğine intihabından İmparatorluğun teessüsü­
ne kadar Üçüncü Napoleon'un en çok işine yaramış olan
şey isminin şaşaası üe beraber otorite ve asayiş fikri idi.
Ona zarar verebilecek şey de Napoleon ismine bağlı olan
harb fikri olabilirdi. Fakat, ikinci cumhuriyet esnasında, mu­
tedil yahut muhafazakâr olan mebusan meclisleri Avrupada
Louis - Philippe'in siyasetinden pek az farklı bir politika ta­
kib etmişlerdi. Liberallerin, Restorasyon devrindeki Bona-
parte'çılann, 1830 - 1848 ihtilâlcilerinin takid etmiş olduk­
ları müşterek siyaset yani 1815 muahedenamelerini kaldır­
mak, tabiî hududlara kavuşmak, zulum altındaki milletleri
kurtarmak politikası Lamartine ile halefleri tarafından uyu­
tulmuş tu. Louis - Napoleon'un cumhur reisliği zamanında,
474 FRANSA TARİHİ

Papayı himaye için Romaya gönderilen bir heyeti seferiye-


den başka hariçte askerî bir hareket yapılmamıştı. Bu da
ciddi bir askeri gayrete lüzum göstermeden katolikleri mem­
nun etmişti. Maamafih, prens cumhur reisi imparator olursa
cengâverane bir siyaset takib etmeinden korkulabilirdi
Onun için, imparatorluğun ilânından birkaç hafta evvel,
Bordeaux'daki nutkunda o zamandanberi sık sık hatırlatıl­
mış olan şu meşhur sözleri söylemesi hem Fransayı. hem
Avrupayı memnun ve teskin etmişti: «İmparatorluk demek
sulh demektir».
1814 te ve 1815 te Bonaparte'lar aleyhinde ebedi bir red
kararı vermiş olan Devletlerin Üçüncü Napoleon'u kabul
etmelerinin biricik sebebi bu değildi. 1848 de, sarî bir has­
talık gibi Avrupayı dolaşmış olan ihtilâller Prusya ve Avus­
turya monarşüerini şiddetli surette sarsmışlardı. Bunlar Na­
poleon tarafından bir hükümet darbesi bahasına olsa da
Fransada sükûn ve asayişin teessüs etmesine hiç esef et-
miyeceklerdi. Bundan başka, Prusya üe Avusturya, Almanya­
da bir tefevvuk münazaasından henüz yeni çıkmış bir vazi­
yette bulunuyorlardı. Bir kan dökülmediği halde, Prusya kıral-
hğı Oîmütz'de tezlil edilmişti. Bundan dolayı iki Cermen Dev­
leti arasında bir rakabet hissi kalmıştı. Fransaya karşı birleş­
melerine bu rakabet mâni oluyordu. İngiltereye gelince, Üçün­
cü Napoleon her şeyin ona bağlı olduğunu pekâlâ biliyordu.
Amcasının eski düşmanım teskin için her şeyi yapmağa
gayret etmişti. Saltanatı esnasında, daima İngütere ile sa­
mimi bir itilâf muhafaza etmeğe çalışacaktı. Yalnız, Fransa
imparatorluğunun tekrar teessüsüne gayet muanz bulunan
Çar kalıyordu. Yalnız başına bir şey yapamazdı. Fakat ih­
tilâllerden hiç müteessir olmamış bulunan, hattâ Macar is­
yanım Avusturya hesabına ezmiş elan Rusya Avrupada
mühim bir nüfuz sahibi idi. 1815 muahedenamelerinde Fran­
sa lehinde tadilât yapılmak isteniyorsa Rusyayı ehemmiyet­
ten düşürmek lâzımdı. Yeni imparatorun zihnindeki gizli fi­
kir ve kendisinin vücudundaki hikmet işte bu idi.
Napoleon ananelerinin varisi bulunan, plebisit ile inti­
hab edilen Üçüncü Napoleon Fransız kavminin bütün tema­
yüllerini memnun etmek mecburiyetinde olduğunu pekâlâ bi­
liyordu. İmparatorluk, Thiers’in dediği gibi. «demokrasi hu­
zurunda diz çökmüş bir monarşi» idi. Üçüncü Napoleon'a
nüfuz ve kudreti vermiş olan şey sükûn ve asayişe ve otori­
teye karşı beslenen tahassür idi. Fakat Inkılâbcılık tehlike­
sinin hatıraları uzaklaştıkça 1848 in cumhuriyetçilik ruhu,
hürriyet zevki tekrar doğacaktı. Otoriteye müstenid impara­
torluk Cumhuriyetçilik fikrini nasıl tatmin edebilecekti? Bu­
na muvaffak olabilmek için Temmuz monarşisinin ve muha-
fazckâr Cumhuriyetin ihtiyat sevkile Fransadan esirgediği
şeyleri vermek lâzımdı. Yani inkılâbın haricî siyaset proğ-
ramına, tabu hududlara, milliyetlerin tahlisine avdet etmek
icap eylerdi. Dahilde irtica, hariçte liberalizm: Bu politika
on sene kadar ikinci İmparatorluğa muvaffakiyet temin etti.
Fakat nihayet Avrupada tevlid ettiği değişiklikler Fransa için
zorluklara sebeb oldu.
Birinci Napoleon gibi, Üçüncü Napoleon da saltanatına
monarşik ve demokratik, muhafazakâr ve liberal bir vasıf
veriyordu. Hükümdar hanedanına mensub bir prenses bu­
lamadığı için, Eugenie de Montijo ile evlenerek imparatori-
çe losephine'in hatırasını yad ettirdi. İzdivacım resmen ha­
ber vermek için irad ettiği nutuk bir nevi beyanname idi.
O «her ne bahasına olursa olsun, kuralların ailesinegirme-
ğe çalışmamıştı». Fakat açıktan açığa «bir somadan görme
veziyeti alarak* kendisini «ihtiyar Avrupaya» zorla kabul
ettirecekti. «Büyük bir kavmin hür reyile insan yüksek bir
mevkie erişirse bu somadan görmelik tabiri şerefli bir un­
van teşkil ederdi».
Üçüncü Napoleon bu ihtiyar Avrupayı elden geçirmek,
haritasını değiştirmek fikrinde idi. Eğer Viyana kongresinin
476 FRANSA TARİHİ

yapmış olduğu eser ortadan kaldınlmazsa liberal efkârıumu­


miyenin müzaharetini kazanamıyacak, Bourbon'larla Louis *
Philippe'in hiç bir zaman masum kalmadıkları muahezeler­
den kurtulamayacaktı. Diğer taraftan, tecrübe gösteriyordu
ki Fransa 1814 müttefiklerine cepheden hücum edecek olur­
sa onları tekrar kendi aleyhinde birleştirmek tehlikesine ma­
ruz bulunacaktı. Binaenaleyh, Avrupa vakayiinin gidişini
değiştirmek için, Avrupada bir müttefikler heyeti teşekkü­
lüne mâni olacak tarzda davranmak lâzımdı. Bu müttefikler
heyetinin başı ise yine İngiltere olacağı için, bilhassa İngü-
tere ile temasın muhafaza edilmesine itina etmeli idi. Bir
asırdanberi daima mevzu bir halde duran, daima istitrad ka­
bilinden bir tedbir ittihazına elverişli bulunan yahut ortalığı
karıştırmağa sebeb olabilen Şark meselesi Üçüncü Napo-
leon'a muhtaç olduğu fırsatı temin etti. Onuncu Charles Çar
ile bir ittifak yaparak ve onu Türkiyedeki icraatında serbest
bırakarak Waterloo’nun neticelerini silmeyi düşünmüştü. Bu
Tilsit muahedenamesini yenilemek gibi bir hareketti. Üçün­
cü Napoleon ise bu tertibi tamamen aksine çevirdi. 1854 te
Osmanlı imparatorluğunu Rusyaya karşı himaye için İn­
giltere ile ittifak etti.. Her bakımdan bu mahirune intihab edil­
miş bir harbdi. Üçüncü Napoleon'a İngilizle ittifakı temin
ediyordu. Fransada da katoliklerin hoşuna gidiyordu. Çün­
kü mutezil Ruslann ele geçirmek istedikleri Makamatı Mu­
kaddese ihtilâfından tevellüd ediyordu. Lehistam ezen «Şi­
mal müstebidi* inden nefret eden Cumhuriyetçiler de bu
harbden memnun idiler. Rus kudreti sarsılınca Fransamn
milliyetler lehinde müdafaası için de zemin hazırlanmış
olacaktı.
Kınm muharebesi bize başka bir fayda temin etmiye-
cekti. Fransız ordusunun büyük bir iştirakile devam eden
bir sene muhasaradan sonra, Sivastopol düştü. Rusya
mağlûb olduğunu kabul etti. 1856 da Pariste toplanan kon­
grede, Fransa Avrupa kıtasının en birinci Devleti gibi gö­
FRANSA TARİHİ 477

ründü. Üçüncü Napoleon hem Birinci Napoleo'nun muvaf-


fakiyetsizliklerini silmiş, hem 1840 ta Fransanm Şarkta ge­
rilemesini ortadan kaldırmış gibi görünüyordu. Rusya Is-
tanbuldan uzaklara püskürtülmüştü; tezlil edilmiş, zayıf­
latılmıştı. Bu zillet haürası Rusyada bize karşı bir kin bı­
rakacaktı. Yalnız, Üçüncü Napoleon'un en çok ehemmiyet
verdiği meselelere, Lehistan ve İtalya meselelerine temas
edilmesine İngiltere müsaade göstermemişti. Rusyanm za­
yıflamasını kâfi gören İngütere bizden ayrılıyordu. Onun
için, şan ve şeref ve büyüklük zavahiri arkasında, acı re­
aliteler saklanıyordu. Prusyada, müthiş bir adamın siyasi
hayatı başlıyordu. Bu adam memleketinin bu yeni vaziye­
tinden nasıl istifade edebileceğini anlamıştı. Bu adam
Bismarck idi. Prusya Avrupada bir değişiklik olmasında en
çok menfaati bulunan bir Devletti. Çünkü 1815 teki vaziyet
ortadan kalkmazsa Avusturyayı konfederasyondan atıp da
A!man vahdetini kendi lehinde tesis edemezdi. Prusya na­
sıl Olmütz'de tezlil edümişse şimdi de Rusya Sivastopol'da
tezlil olunmuştu. Avusturya, «bülün dünyayı nankörlüğiyle
hayret içinde bırakarak», Macar isyanından kendisini kur­
tarmış olan Rusyadan ayrılmıştı. Prusya varalı Rusyaya
yakalşmakla Almanyaya serbest serbest hâkim olmak im­
kânını hazırlıyordu.
Uzun bir zamanda fiile çıkacak olan Bismarck plânı,
muvaffak olabilmek için, Avusturyamn Paris kongresinde
teklif ettiği ittifakı Üçüncü Napoleon'un reddedeceği mü­
talâası üzerine istinad ediyordu. Tehlikeli karışıklıklara
meydan vermemek için Louis - Philippe ile Guizot'nun tat­
bik etmiş oldukları bu ittifakı üçüncü Napoleon istemedi.
İsteyemezdi de. Çünkü İtalyan milliyetini kurtarmasına
mâni olacaktı. 1855 te, Üçüncü Napoleon Avusturya ile
itüâf tarafdan olan Hariciye Nazuı Drouyn de Lyuys'dan
aynimak:a vereceği karan vermiş oluyordu. Üç sene son­
ra, Orsini bombasını attığı vakit, bu süikasd, zannolundu-
478 FRANSA TARİHİ

ğu gibi, imparatoru İtalyan vahdeti lehinde işe müdahale­


ye sevketmedi. O yalnız etrafındaki kimselerden avustur-
ya ile harbe aleyhdar bulunanları «İtalyan vatanperver­
leri* nin taleblerine mukavemet etmek ihtiyatsızlık oldu­
ğuna ikna için bundan istifade etti. Biraz sonra, Plombieres
mülakatında, İtalyan vilâyetlerini Avusturyadan tahlis için
Fransamn müzahareti Piemont hükümetine vadedildi. Bir
sene sonra, 1859 da, muhasamat başladı.
Fransızlar imparatoru otokrat Çar ile mücadeleden son­
ra, şimdi Habsbourg'lar aleyhine» dönüyordu- Bu suretle
liberal ve cumhuriyetçi proğramın diğer bir kısmım fiile çı­
karıyor, bir muhalefeti teskin ediyordu. İtalyadakı orduya
giderken 2 kânunuevvel siperlerinin inşa edilmiş olduğu
varoşta alkışlandı. Halbuki Üçüncü Napoleon hiç aklına
getirmediği bir takım zorluklarla karşılaşmağa gidiyordu.
Avusturya ordusu Magenta'da ve Solferino'da epeyce zah­
metle mağlûb edilebildiyse de Prusyamn alttan alta tahrik
ettiği bütün Aî manyanın bir Cermen Devleti olan Avustur­
ya lehinde bir vaziyet aldığını Üçüncü Napoleon hayretle
gördü. Yalnız Lombardiyadan çıkarılmış olan AvusturyalI­
lar hâlâ mukavemet gösterdikleri bir sırada Rhin üzerinde
bir harb ile karşılaşmak tehlikesine maruz bulununca, onun
uğradığı bu müşkülâttan duydukları keyf içinde bir tarafa
çekilmiş bir vaziyet muhafaza eden Rusya ile İngiltere kar­
şısında, Villafranca mütarkesini imzalamakta müsaraat
gösterdi. Bu suretle Victor Emmanuel'i, Piemont'lulan İtal­
yan vatanperverlerini kendi hallerine terketmiş oluyordu.
Onlar aynı tam bir halâs ile birlikte İtalyan vahdetinin te­
min eylediği ümidinde idiler. Prensliklerde millî isyanlar
çıkıyor, Roma ile Papalık tehlikede kalıyordu. İşte, İtalyan
milliyetini kurtarmak için Avusturyaya karşı harb kısa bi­
tiyor ve fena bir netice ahyodru. Bu harb Fransayı umumî
bir Avrupa ihtilâfına maruz bırakmıştı. Aym zamanda İtal-
yayı hayal sukutuna uğratmıştı. İtalya kendisini yarı yolda
FRANSA TARİHİ 479

bıraktığımızdan dolayı bize danldı. Nis ile Savoie'yı bize


bırakmakla yaptığımız hizmeti bol bol ödemiş olduğunu
düşündü. Bundan başka, İtalyan vahdeti ortaya Roma me­
selesini çıkarıyordu. Üçüncü Napoleon'un dahilî politikası
ile haricî politikası birbirlerile çarpışacaklardı, Romayı ye­
ni İtalyaya vermezse milliyetler prensipine tecavüz etmiş
olacaktı; Fransız liberalleri kendisinden ayrılacaklardı.
Romayı terk ederse Fransız katoliklerinin muhalefetine yol
açacaktı. Halbuki hükümet darbesindenberi bu katolikler
kendisine her zaman müzaharette bulunmuşlardı.
Muvakkat bir muvaffakiyetten soma milliyetler politi­
kasının tevlid edeceği neticeler yalnız bundan ibaret de­
ğildiler. Metternich'in ona evvelden haber vermiş olduğu
«İtalyan kayası» Üçüncü Napoîeon’u iptida hükümet sis­
temini değiştirmeğe sevketü. Dahilde 1860 ıslahatSe bir
•liberal İmparatorluk» devresi açarak liberalleri teskin et­
mek istedi. Bu ıslahat neticesinde teşriî heyetin nüfuz ve
iktidan çoğalıyor, dili açılıyor, parlmanter rejime doğru
gidiliyordu. Üçüncü Napoleon bu defa muhafazakârlara sulh
vadediyor, Avrupada prensip namına müdahalelerin niha­
yete erdiğini, Papanın hâkimiyetinin idame olunacağım
haber veriyordu. Fakat «partileri bir şan ve şeref mantosu
altında birleştirmeğe» muvaffak olamamıştı. «Hem mürte-
cileri, hem Inkılâbcılan memnun etmek» yolunu bulama­
mıştı. Eski rejimleri devirmiş olan zorluklan halletmek da­
vası içinde iki tarafı da gaynmemnun bırakmıştı. Hariçte
de, inkılâb politikasını tekrar ele cim akla, Fransayı biraz
soma ihata edecek tehlikeleri hazırlamıştı.
İkinci İmparatorluğun son on senesi tehlikeye düşmüş
bir vaziyeti ıslah uğrunda sarfedilmiş boş gayretler içinde
eriyip gitti. Paris kongresinden sonra, Üçüncü Napoleon
1815 muahedenamelerini tashih etmek ümidinin uçtuğunu gö­
rüyordu. Bu muahedenamelerin ortadan kalktığını söyleyip
duruyordu. Fakat bu söz ancak Prusyanm kendisine engel
480 FRANSA TARİHİ

teşkil eden, kendi ellerini bağlayan. Alman yayı birleştirme­


sine mâni olan parçalan ilgaya hazırlandığı manasında
doğnı idi. Savoie ile Nişin ilhakından telâşa düşen Ingilte­
re Napoleon Fransasımn başka fütuhatlar hazırlamasından
şüpheleniyordu. Diğer taraftan, imparatorun sadık kaldığı
liberal efkân umumiyeyi kendi aleyhine tahrik etmeden
vazgeçemiyeceği milliyetler prensipi onu İtalyada karşılaş­
mış olduğu zorluklardan başka yeni dertler içine aüyordu.
1863 te, Lehistan Rus hâkimiyetine karşı isyan etmişti.
Üçüncü Napolen işe müdahale etmeğe kalktı. Bunda İkin­
ci Alexandre'm kinini kazanmaktan başka bir şeye muvaf­
fak olamadı. Çünkü Prusyamn Lehistan vilâyetlerini muha­
faza için Bismarck derhal Rusyaya iltihak etti. Aynı zaman­
da, Bismarck Almanya hakkmdaki emellerine Çarın mu­
vafakatini temin etmek maksadını da takib eyliyordu. Ertesi
sene, Slesvig - Holstein meselesi münasebetile, birdenbire,
ortaya bir Alman meselesi çıktı. Bu defa, Üçüncü Napole­
on Prusya ile Avusturya tarafından hücuma uğrayan Dani­
marka lehine müdahale için İngilterenin teklifini reddetti.
İmparator İtalyada milliyetlerin müdafii bulunurken Alman­
yada başka bir meslek ittihaz edemiyeceğini. bu dükalık-
lann Cermen Konfederasyonu tarafından taleb edüdiğini
itiraz makamında dermeyan eyliyordu. Bunun neticesi yal­
mz Slesvig'deki Danimarkahlann Almanyaya geçmesinden
ibaret kalmadı. Bu fütuhat Bismarck için Alman vahdetinin
bir azimet noktasını teşkil etti. Avusturyayı konfederasyon­
dan tard için icap eden münazaaya bir bahane bulmuş olu­
yordu. Bu plân göze çarpıyordu. Vokayiin cereyanını takib
edenlerin bunu görmemeleri kabil değildi. Napoleon ise bu
politikaya müzaharet etti. Daima tahünı lekviye edecek
bir muvaffakiyet peşinde dolaştığı için. İnkılâb devrinin sis­
temine tekrar avdet etti. Bu. tavizler sistemi idi. Prusyaya
Almanyada meydam serbest bırakıyor, buna mukabil Fran­
sada genişliyordu. 1865 te. Biaritz'de kıral Guillaume'un

FRANSA TARİHİ 481

murahhas ile vukua gelen mülakatta itilâf bu temel üzerine


akdedildi. Fakat Prusyablar kat’î bir taahhüde girişmemiş­
lerdi. Aym zamanda, Bismarck, zinciri tamamlamak için,
Victor - Emmcmuel ile itiiak ediyor ve Avusturyaya karşı
bir harb takdirinde Venedik ülkesini ona vadeyliyordu.
İtalyan vahdetim Alman vahdeti ile birleştirdiği için Fransa
hakkında tehlikeli olan bu tertibi Üçüncü Napoleon muva­
fık görüyordu. Çünkü, İtalyanların Venediği alırlarsa Ro-
mayı unutacaklarım ümit ediyordu. Tehlikenin farkına var­
dığı zaman, vakit geçmişti. Çünkü artık Prusyamn yayılma­
sına mâni olamaz ve Avusturyaya müzaharet edemezdi.
Bu İtalyada yaptığı işleri red ve tahrib etmek olurdu.
Hepsi bu kadarla da kalmadı. 1866 da, Prusya ile A-
vusturya arasında harb çıküğı ve cenubî Almanya hükü­
metleri Avusturyaya müzaharet ettikleri zaman. Üçüncü
Napoleon Amerikada bir macera içine dalmıştı. 1864 te, İn­
giltere ve İspanya ile müttehiden, Meksikaya birkaç gemi
ve biraz asker göndermişti. Bundan maksad bir ihtilâl yü­
zünden harab olan bu memleketin alacaklılarının hakları­
nı müdafaa idi. Fakat sonra, imparator orada bir monarşi
tesis ederek François - Joseph'in kardeşi bir Habsbourg'u,
arşidük Maximilien'i imparator yapmak fikrine düşmüştü.
Napoleon devrinin en tehlikeli tasavvurlanndan biri olan
bu iş esas bir fikirden teşaub ediyordu. Maksad hariçte
Fransızların muhayyilesini okşayacak bir muvaffakiyet el­
de etmekti. Hep efkârı umumiyenin bir kısmını memnun et­
mek emeli takib olunuyordu. Hıristiyanlan müdafaa için
yapılan Suriye seferinden soma. Meksika seferi Fransız
katoliklerini Romayı düşünmekten ihtimalki menedecekler-
di. Kardeşi Fransızların elinden bir tac alacak olan Avus­
turya imparatoru ihtimalki Venedik ülkesini harbsiz terke
razı olacaktı. Fakat Meksika insanlcm da paralan da yok­
tu. 1866 da, orada, hiçbir netice elde etmeden, ordumuzu
royıflatmışUk. Çok geçmeden Fransa tarafından terkedilen
31
482 FRANSA TARİHİ

Mcmmilien onu hükümdar diye tanımamış olan Meksika­


lIlar tarafından kurşuna dizildi.
Maamafih, Avusturya ordusunun Sadowa'da Prusya
tarafından mağlûb edildiği haberi «bir yıldırım darbesi» gi­
bi patladığı zaman, Üçüncü Napçoleon'u Almanya işlerine
müdahaleden meneden sebeb bu değildir. O, her tarafa
bağlanmıştı. Biarritz mülâkaündanberi Prusya ile bağlı idi.
Bütün sistemi üe İtalyaya bağlı bulunuyordu. Italyanlar ise
bu sırada Venediği kurtarmak isterken AvusturyalIlar ta­
rafından mağlûb edilmişlerdi. Fransa Prusya ordusunun mu­
vaffakiyetini durduracak olursa İtalyaya karşı Avusturya-
mn tarafını iltizam etmiş olacaktı. Aynı zamanda, 1815 mu-
ahedenameierinin Almanyada tevlid etmiş olduğu vaziyete
tarafdarlık edecekti. Binaenaleyh, imparator ümid ettiği ta-
vizatm kendisi için imkânsız bulunduğunu gördü. Bundan
başka. Çara karşı Kırım muharebesini, Habsbourg'lara kar­
şı İtalya harbini alkışlamış olan halk Prusynın Sadowa'da-
ki muzafferiyetine liberalizmin bir zaferi gibi seviniyordu.
İmparatorluğun siyasette bir değişiklik yapmasma akıl eı-
diremiyecekti.
Maamafih, değişiklik halkta daha çabuk vukua geldi.
Pnısyarun Almanyada büyüdüğü, Hanovrayı ilhak ettiği.
Yardım etmediğimiz Cenubî Alman Devletlerile askeri mu­
kavelenameler hazırladığı ve bu Cenubî Devletlerin şimdi
kendilerini galiblerinin eline bıraktığı, Bismarck'ın Prag
muahedenamesinde Avusturyayı barışmaz bir düşman ha­
line sokmamak için ona mülâyim muamele qösterdiği anla­
şılınca, işi nereye vardırmak istediği açıkça kestirildi. Geç
kalmak tarihte çok müthiş, çok büyük bir kelimedir. Thiers
Louis - Philippe ile Guizot'yu düşürmek için kendisinin tav­
siye ettiği politikayı Napoleon'un takib ettiğini görüp de
Prusya tarafından birleştirilecek büyük bir Almanyanın
tehlikesini izah ettiği bir çok defa tekrar edüen o meşhur:
«Artık irtikâb edeceğiniz bir hata kalmamıştır» sözünü söy-
leöiği zaman, bu ihtar pek geç kalmış sayılırdı. Matbuat,
efkân umumiye İkinci Frederic zamamndanberi Hohenzol-
lem'lerin bizde gördüğü devamh teveccühü unutarak şim­
di Sadovva galiblerinin aleyhinde bulunuyordu. Realitenin
bu geç kalmış tezahürü Bismarck'ın hazuladığı ihtilâfı tacil
edecek bir sinirlilik ile kendisini gösteriyordu. On seneden-
beri vakayiin gidişi yalnız Bismarck için hayırlı olmuştu.
Çünkü Fransanm Avrupada yaptığı hareketlerin her birine
göre o politikasını tanzim etmiş ve irtikâb olunan bütün ha-
taladan derhal müstefid olmuştu. Üçüncü Napoleon'u düş­
manı açık göz ile yürürken gözlerinde bir bağ üe ilerleyen
bir adama benzetmek kabüdir.
İmparatorluğun inhitatı 1866 tarihinden ve Sadovva'dan
başlamıştır. Aynı tarihte Avrupa için de yeni bir devre açılı­
yordu. Fransa, 1815 muahedenamelerinin imhası ve müli-
yetler prensipinin tervici suretile Waterloo'nun intikamım
almağa çalışırken Paris kongresinden Solierino'ya kadar
aeçen zaman içinde bazı ümid hülyalarına kapılmıştı. Fa­
kat nihayet emniyetini tehlikeye düşürmüş ve tehlikeyi tah­
rik etmişti. Büyümüş, kuvvetlenmiş bir Prusyanm ortaya
çıkması bir tehlike idi. Bu Prusyaya artık Avusturya muka­
bil bir sıklet teşkü edemiyordu. Şimdi Cermen memleketle­
rine yalnız o hâkim bulunuyordu. Napoleon'un bütün pob-
tikası perişan olmuştu. İmparator Biarritz vaidlerini hatırlat­
tığı, Prusyamn fütuhatından dolayı Fransa için bir taviz is­
tediği zaman, Bismarck bu »uncu puslası» üe eğlendi. Üçün­
cü Napoleon Mayans'ı istemişti. Bismarck yalnız itiraz üe
.ktifa etmedi. Alman prenslerini de Fransanm hırsıcahma
karşı ikaz etti. Rhin nehrinin sol sahüinden püskütrülmüş
olan Üçüncü Napoleon Belçikayı ilhak etmeyi düşünerek
Ix>uis - Philippe'in içtinab etmeğe çalışmış olduğu hataya
ciaştü. Soma Bismarck her şeyi Belçikalılara ve İngilizlere
iosederek Fransayı bir şüphe havas: ile muhat bir hale
soktu. Maksad: da ona hücum edeceği dakikada kendisini
484 FRANSA TARİHİ

yalnız bırakmaktı. Napoleon Luksemburg ile iktifa etmeğe


razı göründüğü zaman, Şimali Almanya parlementosunda
Fransa aleyhinde velveleli bir protesto koptu, millî bir kin
tezahürü görüldü: Bismarck bir Cermen toprağım terk etme­
sine halkın iradesi mâni olduğunu bildirdi.
Aldatılan, tezlil edilen - Üçüncü Napoleon muvaffakiyet-
sizliklerinin acısını dahilde hissediyordu. Artık Teşrii He­
yette yalmz beş muhalif bulunduğu zamanlar geçmişti.
1863 intihabatında, muhaliflerin sayısı on beşe çıkmıştı.
Paris ile büyük şehirler muhalefet ncmzedlerine rey veriyor­
lardı. 1867 intihabatında iş beter oldu. Hükümet namzedleri
bütün Fransada diğerlerinden ancak bir milyonfazla rey al-
aldılar. Halk Meksikadan, Sadowa'dan gayrı memnundu,
imparatorluk bir sulh devresi demek olacağım vadettiği
halde harb yapmış ve harb bunu arzu eden liberalleri ha­
yal sukutuna uğratmıştı. Çünkü Lehistan kurtanlamadığı
gibi İtalyada 1866 da Venedik ülkesini ele geçirmekle be­
raber Romadan mahrum kalmıştı. Sulha tarafdar bulunan
büyük müntehibler kütlesi endişe içinde idi. Çünkü Prusya­
ya karşı koyabilmek için askeri kuvvetlerimizin tezyidi lüzu­
mundan bahsedilmeğe başlanmıştı. Ancak muvaffakiyet-
sizliklerle neticelenmiş olan milliyetler prensipi artık eskisi
kadar füsunlu bir tesir icra etmiyordu. Yeni bir Cumhuri­
yetçiler ve Sosyalistler mektebi peyda olmuştu. Bu, cengâ-
ver olmaktan uzaktı, daimî orduların kaldırılmasını istiyor­
du. Mareşal Niel'in askeri ıslahatına hükümet gevşek su­
rette müzaharet gösteriyordu.. Çünkü efkân umumiyeden kor­
kuyordu. Sol taraf bu ıslahat aleyhinde bulunan ve akîm
kalmasına sebeb oldu. 1848 in ve haziran günlerinin fena
hatıralan da çok uzakta kalmışlardı. Artık Üçüncü Napole-
on'a karşı otoriteyi ve sükûn ve asayişi iade ettiğinden dola­
yı minnettarlık hissedilmiyordu. İmparatorluğun son sene­
leri işte böyle bir memnuniyetsizlik ve kargaşalık içinde
geçti.
FRANSA TARİHİ 485

Maamafih, imparatorluğu yıkabilmek için bir felâkete


ihtiyaç görüldü. Birçok Inkılâbçı vardı. Fakat hiç kimse aklına
bir inkılâb getirmiyordu. İmparatorluk, zayıfladıkça, daha li­
beral oluyor ve eski muhalefet hükümete yaklaşıyordu. Yal­
nız. Gambetta gibi gençler uzlaşma kabul etmez bir halde ka­
lıyorlardı. Beşlerden biri olan Emile Ollivier Üçüncü Napo­
leon ile anlaşmıştı. 2 kânunusani 1870 te, kabineyi teşkile
memur oldu. Kabineye sekiz mebus girdi: 1852 de ilga edil­
miş olan Parlemento rejimi parça parça tekrar teşekkül et­
mişti. İmparator bu ıslahatı ve nüfuz ve kudretini tekrar bir
plebisit ile kabul ettirdi. O zaman, sukuttan dört ay evvel,
Fransız milletinin heyeti umumiyesinin ne kadar muhafaza­
kâr, müesses vaziyete ne kadar merbut, bir değişiklikten
ne kadar müteneffir olduğu görüldü. 8 mayıs 1870 te, bir
buçuk milyon hayıra mukabil 7 milyondan ziyade evet reyi
toplandı. «İmparatorluk her zamankinden daha kuvvetli zan­
nedildi. Gambetta böyle düşünüyordu. Bir münakaşa esna­
sında prens Pierre Bonaparte tarafından öldürülmüş olan
Victor Noir'm cenaze merasimi bazı nümayişlere meydan
vermişti. Bunlar müthiş gibi göründülerse de neticesiz kal­
dılar. Bazı isyan hareketi taslakları hükümetin o kadar işine
yaradı ki bunlan mahsus tahrik etti diye hükümeti itham
ettiler. Daha fazlası var: Ollivier kabinesi Cumhuriyetçiler
aleyhinde Devletin emniyetini ihlâl ettiklerinden dolayı ta­
kibatta bulundu, Rochefort'u hapsetti, Association inter-
nationale des travailleures'ü mahkum ettirdi. Bu, haziran
ayında vukubuluyordu. Yaklaşan felâket olmasaydı impa­
ratorluk daha ne kadar devam ederdi, burasını kimse kes­
tiremez.
Büyük bir harici zorluk tevellüd etmişti; bizi tarihimiz
ıçm yeni olmayan bir vaziyete tekrar sevk ediyordu. İspan­
yol işlerinin geçen asırlarda Fransız politikasında tuttuğu
yor hatırlanacak olursa, İspanya vesilesile Prusya ile ara­
mızda bir ihtilâf zuhur etmesine şaşılmaz. 1868 de, bir inkı-
486 FRANSA TARİHİ

lâb kıraliçe İsabelle'i tahtından iskat etmişti. Onun yerine,


mareşal Prim, Bismarck'm muvafakatile, tahtı katolik bir
Hohenzollem olan prens Leopold'a teklif eylemişti. Fransa
nasıl On dördüncü Louis zamanında bir Habsbourg'un İs­
panyada saltanat sürmesini kabul etmemişse şimdi de
Prusya Kiralının akrabasından birinin İspanyaya kıral ol­
masına muvafakat edemezdi. 1700 tarihinde söylenmiş olan
bir söz yine tekrar edildi: Charles - Quint imparatorluğu tek­
rar vücud bulamaz, denildi. Prusyaya karşı zaten kızgın bu­
lunan efkârı umumiye, Hohenzollem'in nemzedliğini Bis­
marck tarafından bir tahkir gibi telâkki etti. Prevost - Para-
dol Fransa ile Prusyamn aym ray üzerinde bütün süratle­
rde hareket etmiş iki lokomotif gibi birbirlerine karşı yürü­
düklerini yazıyordu. Günün birinde bir karşılaşma vukua
gelecekti. Yalnız, Bismarck'm bütün Almcmyayı kendi ta­
rafına celb edebilmesi için, Almanya vahdetini tesis gaye­
sine elzem olan o arzu ettiği harbi Fransa tarafından ilân
ettirmesi lâzımdı. Fırsattan istifadeye hazır bir halde duru­
yordu. Ispanya meselesi ona bu fırsatı temin etti.
Prusya hükümeti İspanya tacının bir Hohenzollem'e
teklif edildiğini bilmez gibi görünüyordu. Fransanın protes­
toları karşısında, prens Leopold'un babası namzedliği oğlu
hesabma reddetti. Bismarck üe Guillaume'un karışmaktan
içtinab ettikleri bu feragat Pariste gayrı kâfi ve şüpheli gö­
ründü. Dört sene evvel, Leopold'un kardeşi prens Charles
Rumanya tarafından kıral diye intihap edilince, bir Avrupa
konferansının mümanaatına hiç aldınş etmiyerek tebdili
kıyafet Bükreşe gitmiş ve orada bir emri vakiden istifade
eylemişti. Prusya kıralı akrabasından olan bu prensin ken­
disinin haberi olmadan bu işleri yaptığını ilân etmişti. Hal­
buki Bismarck her şeyi büiyor ve tasvib ediyordu. Fransa
hükümeti bu vakayı pek iyi büiyordu. Çünkü o da prens
Charles'a tarafdar idi. Bunun içindit ki 1870 temmuzunda,
hariciye nazın Gramont Rumanyada Avrupa gibi Fransa-
FRANSA TARİHİ 487

mn da İspanyada aldatılmayacğına emniyet getirmek iste­


di. Sefirimiz Benedetti'yi o zaman Ems kaplıcalarında bulu­
nan kıral Guillaum'dan teminat almağa memur etti. Nazın
ne kadar cüretkâr ise, Birinci Guillcum da o kadar ihtiyat­
lı, hattâ ürkek idi. Benedetti'ye meseleyi kapanmış gibi te­
lâkki ettiğine ve Fransa sefirinin talep ettiği mülâkatı kabule
mahal görmediğine dair bir haber yollamakla iktifa eyledi
ve Bismarck bu ademi kabulün hikâyesini Fransa için ha­
karet teşkil edecek bir şekle sokturdu ve Parise Prusyanm
bizi tahkir ettiği intibaını verdi. Meclis, efkân umumiye za­
ten kızgın bulunuyordu. «Ems telgrafı» Bismarck'm hesab-
lamış olduğu tesiri yaptı. Pariste halk harb istiyordu.
«Berline!» diye bağrışıyorlardı. Emile Ollivier hâlâ hatırası
üzerinde bir yük teşkil eden şu sözleri söyledi: «Bu mesuli­
yeti biz memnuniyetle kabul ediyoruz». Bismarck da kabul
ediyordu. Bu onun harbi idi. Fakat harb, kendisinin temenni
ettiği gibi, 19 temmuz 1879 te ona ilân edildi.
Bu harbin manasım pek az Fransız anlamış, ne olaca­
ğım pek az Fransız kestirmişti. Her şeye rağmen ikinci de­
recede bir hükümet olan Prusya ile ve hiç ciddiye alınma­
yan müttefikleri küçük Cermen Devletleri ile harb edilecek
zannolunuyordu. Prusyaya hırsıcahmdan ziyade nankör­
lüğünden dolayı kızılıyordu. Halbuki Fransa yalmz Prusya
ile uğraşacağını zannederken bütün Alman kavmi ile har­
be girişiyordu. Başımıza gelecek şeyler akıldan bile geçmi­
yordu. Hezimet, istilâ hiç kimse tarafından tahmin edilmi­
yordu. 1814 te ve 1815 te Fransa iki defa istilâya uğramışsa
da bu kahir bir heyeti müttefikamn istilâsı idi ve uzun za­
fer senelerinden soma vukua gelmişti, ikinci imparatorlu­
ğun bütün seferleri hep uzak yerlerde cereyan etmişti. Prus-
yanın zaferi ihtimalden hariç görünüyordu. Hiçbir şeyin ev­
velden tahmin edilmeğe hazırlamamış olduğu vukuatlar
yüzünden Fransamn hissedeceği müthiş sarsıntı pek güzel
anlaşılabilir. Prusya Devletinin tesiri ve sevk ve idaresi al­
488 FRANSA TARİHİ

tında Alman vahdetinin temin ettiği terakkiyi müşahede et­


memiş olanlar, milliyetlerin hareketini meşru ve sulhperve-
rane bir hareket diye telâkki edenler, artık dünyada harb
görülmyeceğini, yahut hükümdarlar arasmda harb vukua
gelse de kavimden kavme harb olamayacağım söyleyen­
ler böyle bir şeye hiç intizar etmiyorlardı.
İlk hayal sukutu bizim yalnızlığımızdan tevellüd etti.
Hiç müttefikimiz yoktu. Rusya, beslediği kin sevkile, Prus-
yayı serbest bırakıyordu. İngütere bir zaferden soma Fran­
sanm Rhin'in sol sahilini ve belki de Belçikayı ilhaka kalk­
masından korkuyordu. 'İtalya vahdetini tamamlamak, ve
Romaya girmek için bizim mağlûbiyetimizi bekliyordu. A-
vusturya Sadowa'nm intikamını almak isterdi. Fakat bize
itimadı yoktu. Prusyamn da kuvvetini biliyordu. O zaman,
milliyetler politikasının bütün hatalarının cezası çekildi.
Üçüncü Napoleon bu politikayı merhale merhale tatbik et­
meyi mahirane bir hareket telâkki etmişti. Louis - Philippe'-
in teşekkülünden korktuğu bir heyeti müttefika tehlikesinden
içtinab edebilmişse de nihayet bizi teşkilâtlı ve Prusya mo­
narşisinin kumandasına tâbi bir Almanya karşısında yalnız
ve zayıf bırakmaktan başka bir şeye muvaffak olamamıştı.
Hezimet müthiş bir nagihanilik ile vukua geldi. Bizden
evvel hazırlanan düşman Lorraine'e ve Alsace'a girmişti.
3 ağustosta Froeschwiller ve Forbach muharebelerini kay­
betmiştik. On iki gün soma, Rhin ordusu Metz'de muhasara
altında idi. Châlons'da teşkil edilmiş olan diğer bir ordu
Metz'i kurtarmak için hareket ettiyse de Almanlar daha ev­
vel davrandılar ve bu orduyu durdurmağa muvaffak oldu­
lar. Ordu küçük Sedan mevkiine kendisine refakat eden
imparator üe birlikte kapanmakta gecikmedi. Artık teslim
olmaktan başka yapacak bir iş kalmıyordu. 2 eylülde. Üçün­
cü Napoleon ile yüz bin asker esir idiler.
Eylülün 4 üncü pazar günü, hezimet haberi Pariste du­
yuldu. Bir darbede imparatorluk yıkıldı. Mecliste. Cumhuri­
yetçiler, lules Favre, Gambetta, hâlâ tereddüd ediyorlar.
Inkılâbcılardan korkuyorlardı. Bunlar imparatorluğun inkı­
razına muntazam ve kanunî bir şekil vermeğe uğraştıkları
sırada, 1848 de olduğu gibi, halk Palais - Bourbon'u istilâ
etti ve cumhuriyeti ilân eyledi. Bunun üzerine, sol taraf şef­
leri halkın arkası sıra. Şehremanetine gittiler. Orada, bir
Müdafaai Milliye hükümeti ilân edilirken hükümet naibi
İmparatoriçe de bir araba içinde Tuileries narayım terkedi-
yordu.
Hâkimiyet hakkına malik halkın dört ay evvel 7.358.000
rey ile tasvib etmiş olduğu Napoleon rejimini müdafaa et­
meyi kimse aklına getirmedi.
YİRMİ BİRİNCİ BAB

Üçüncü Cumhuriyet

Hezimet ve istilâ. Birinci Napoleon gibi Üçüncü Napo-


leon'u da devirmişti. Fakat. 1870 te, vaziyet 1814 ve 1815
tekine nisbetle çok kanşıktı. 4 eylül ameliyesi daha ziyade
1830 hareketine benzedi. Hiç takdir edilmemiş olan bu nok­
ta derhal aydınlatılmak lâzımdır.
Millî Müdafaa hükümetini teşkil eden adamlar sokak
kıyamını durdurmağa ve nüfuz ve kudreti kalabalığın elin­
den almağa, Temmuz günlerindeki liberaller gibi, müsara-
at göstermişlerdi. Daha başlangıçtan itibaren, Inkılâbcılar-
la münasebetin kesilmesi, gayet sarih olmuştu. Fakat bu
burjuva «directoir» ı içinde, birbirinden ayn iki temayül
vardı. Jules Simon, Jules Favre, Emest Picard gibi bir kıs­
mı mutedil siyaset adamlan idiler. Hâlâ bir Orleans'lar ta­
rafdan diye maruf olan Thiers bunlara pek yakın bir vazi­
yette bulunuyordu. Bu zatlar harbin kaybolduğunu anlıyor­
lar ve harbi mümkün olduğu kadar erkenden tasfiye etmeyi
düşünüyorlardı. Başlannda Gambetta'mn bulunduğu diğer
grup Jacobin ananelerini muhafaza eden ve sonuna kadar
harbde devam etmek isteyen ateşli Cumhuriyetçilerden
terekküb ediyordu. Yeni hükümet, tıpla Louis - Philippe hü­
kümeti gibi, bir mukavemet partisile bir hareket partisine
malik olacaktı. İnkılâbcılann hücümianna mauz bulunduğu
sırada, sulh meselesinde kendi aralarında fikir ihtilâfı gö­
rülecekti. Cumhuriyet yerleşti ve devam etti. Çünkü isyan
FRANSA TARİHİ 491

mağlûb edildi; çünkü harb tarafdan fırka alt geldi. Thiers


siyaset ve tarih hakkmdaki vukuf ve tecrübesile, bu vaziye­
ti açıkça anladı. İşte bu suretle yeni rejimin hakikî müessisi
oldu.
Mutediller bir an için ümide kapıldılar. 1814 te ve 1815
te olduğu gibi, düşmanın bilhassa imparatorluk aleyhinde
bulunduğunu, İmparatorluk yıkılınca sulhun kolay laşacağı-
m zannettiler. Fakat, çok geçmeden, Prusyanm Fransa aley­
hinde harb ettiğini görmek ıztırannda kaldüar. 15 eylülde,
lules Favre, Ferrieres'de Bismarck üe görüştü. Bismarck
Alsace'ı isüyordu. Mutedillerin düşmüş olduklan ümid zcül
oluyordu. Napoleon hanedanı iskat edildikten sonra elde
edilmesi ümid olunan kabule şayan sulha, şerefli bir mü­
badeleye imkân yoktu. Gambetta üe sonuna kadar harb
tarafdarlan bu vaziyetten kuvvet buldular. Mukavemet teş­
kilâtı başladı. Bundan başka bir neüce tahadüs edecekti.
Bir taraftan, Bismarck ancak muntazam bir hükümet üe
müzakereye girişmek istiyordu. Millî Müdafaa hükümeti ise
muntazam bir hükümet değildi. Bunun kanunî olması için
intihabat lâzımdı. Diğer taraftan, Gambetta intihaba tın
Cumhuriyete muanz ve sulha tarafdar bir netice verebilme­
sinden korkuyordu. Onun için, intihabatı talik etmeğe ka­
rar verdiler.
Ferriers mülâkaündan üç gün soma. Alman ordulan
Parisin etrafım çevirmeğe başlıyorlardı. Fransanm sair kı­
sımlarından ayn düşen, «hep birden kütle halinde bir hu­
ruç hareketi» hülyasına kapılan, Inkılâbcılann tesirine ma­
ruz bulunan Paris dört ay muhasarada kalacaktı. Hüküme­
tin kısmı küllisi payitahtta kapah bulunuyordu. Dışanda,
Tours'de yalnız bir heyeti murahhasası kalmıştı. Bu heyet
müntehiblerin derhal toplanmasını ısrar ile istiyordu. Bu
ihtilâf bir tefrika doğurabilirdi. Ona meydan vermemek ve
vilâyetlerde mukavemeti sevk ve idare etmek için, Gam­
betta balonla Paristen çıktı. Tours'da otoriteden mahrum bir
492 FRANSA TARİHİ

kaç arkadaşı ile yalnız kalınca, hakikî bir diktatörlük yaptı,


hiç yoktan ordular çıkardı. 1793 fikirlerini tazeliyerek müs­
tevlileri tardetmek ümidini besliyordu. Fakat bu gayretler
akim kalmağa mahkûmdular. Fransa muntazam kuvvetle­
rini kaybettikten soma dava pek gcyrı müsavi şerait altm­
da cereyan etmeğe başlamışü. Artık yalnız şeref ve namus
kurtarılabilirdi. Böyle de oldu. İlâveten denilebilir ki muka­
vemetin temadi etmesi "her şey elde edilmiş zannettikleri
dakikada Almanları sefere devam etmeğe mecbur bırak­
makla onlan bir an için müteyakkız ve mutabassır bir hale
soktu. Çünkü Fransamn kolayca hakkından gelinecek bir
memleket olmadığını anladılar.
Bu sırada, Millî Müdafaa hükümetinin kapılmış olduğu
ümidler birbiri arkası sıra yıkılıyorlardı. Thiers'e Avrupa-
mn müdafaasım rica için bir vazife tevdi olunmuştu. Her
tarafta red cevabı aldı. O zaman kimse büyük bir Alman-
yamn tehlikesini anlamıyordu. Esas itibarile hiç kimse Fran­
samn kuvvetinin düşmesinden memnun olmayor değüdi.
Hattâ Rusya bizim felâketimizden istifade ederek Kınm har­
bi ile Paris kongresinin yapmış olduğu şeyi bozdu: Şarkta
Türkiye aleyhindeki siyasetine tekrar başlamak imkânını
buluyordu. Thiers Avrupa payitahtlanndaki seyahatlerin­
den artık bir mütareke istemekten başka yapılacak bir şey
olmadığı kanaatile geri döndü. Zaten, diplomasi muvaffaki-
yetsizliği ile birlikte vahim bir vaka da tahaddüs etmişti.
Metz ordusu 27 teşrinievvelde teslim olmuştu. Buna kuman­
da eden Bazaine Fransamn son askerî kuvveti olan bu yüz
bin kişiyi muhafaza etmekle vaziyete hâkim bir mevki
tutacağını ve İmparatorluk namına sulh müzakeresine giri­
şebileceğini düşünmüştü. Bismarck mahirane bir entrika ile
onu bu hülya içinde yaşattı. Ve nihayet, hâlâ bir kıymeti
olan yegâne ordumuzun da hiç muharebe etmeden teslim
olmasını temin ve istihsal edebildi. 1873 te Bazaine hıya­
netle itham olunmuştur.
fRANSA TARİHİ 49 3

Her taraftan kuşatılmış olan Pariste, Metz'in teslimiyeti


haberi, mütareke şayiaları, mahsurların yaptıkları bazı hu­
ruç hareketlerinin muvaffakiyetsizliği, her şey halkı sinirlen­
diriyor, titizlendiriyordu. Halk yiyecek azlığından ıztırab
çekmeğe başlamıştı. «Muhasara humması* Inkılâbcılık tah­
riklerini teshil ediyordu. Daha evvelce de derhal belediye
ve mebusan intihabatı yapılmasını talep eden bir kaç nü­
mayiş vukua gelmişti. Komün kelimesi ağızda geziyodu.
11 teşrinievvelde, hakiki bir isyan patlak verdi. Sokak is­
yanları mücahidi olan Blanqui bunun başına geçmişti. Bir
an için Şehremanetinde mahsur kalan hükümet zahmetle
kurtanlabildi. Bu, yalanda kargaşalıklar vukuuna bir alâ.
metti.
1870-71 kışı pek şiddetli oldu. O sene Fransızların hafı­
zasında «müthiş sene» diye kalmıştır. İmdad orduları, Pa­
risi kurtarmak için alelacele toplanmış olan «seyyar* ordu­
lar birbiri ardısıra mağlûb oldular. Loire ordusu, Coumiers'-
de bir muvaffakiyetten sonra, Metz'in teslimiyeti yü­
zünden serbest kalmış Alman kuvvetleri karşısında ge­
ri çekilmeğe mecbur oldu ve Mans'a kadar takib
edildi. Vilâyet ordulariyle birleşmek üzere Paris garni­
zonunun yaptığı bir huruç hareketi Champigne'de püs­
kürtüldü. Garbda Chanzy, Şimalde Faidherbe, Şarkta Bour-
baki birbirini müteakıb muvaffakiyetsizliğe uğruyorlardı.
Düşman tarafından Fransanm işgali genişliyordu; Parisin
muhasarası gittikçe daha şiddetleniyordu. 5 kânunusanide,
bombardıman başladı. Maamafih, Gambetta mücadeleden
vazgeçmek istemiyordu. Fakat diktatörlüğüne karşı muhale­
fet artıyordu. Eylül ayından itibaren hükümette meydana
çıkmış olan ihtilâf hâd bir şekil alacaktı.
28 kânunusande, Paris yiyecek ve kuvvet hususunda
son dereceye gelince ve son bir huruç hareketi Buzenval'da
muvaffakiyetsizlikle neticelenince, Versay'da Jules Favre
ile Bismarck arasında bir mütareke mukavelenamesi imza­
494 FRANSA TARİHİ

landı: Meclisin harb veya sulha dair bir karar vermesi için
derhal intihabat yapılacaktı. Yine Versay'da. on gün evvel.
Aynalar galerisinde büyük bir vaka cereyan etmişti. Prus­
ya Kıralhğmm senei devriyesi olan 18 kânunusanide Birinci
Guillaume Alman imparatoru ilân edilmişti. Alman vahdeti
Fransamn hezimeti ile Prusya ve Hohenzellerin'ler lehi­
ne temin edilmişti. Bütün Avrupa tarafından da kabul edil­
di. O zaman Avrupa büyük bir Almanyanın kendisi için
nasıl bir tehdid teşkil edeceğinin farkında değildi.
Fransamn ise yalnız bir muvakkat hükümeti vardı ve
bu hükümet de müttehid değildi. Tours'dan Bordeaux'ya
gelmiş olan Gambetta mütarekenin aleyhinde bulunmuştu.
Kendi fikrine rağmen mütareke imzalansa da hiç olmazsa
bundan istifade edilerek tam bitkinlik vukua gelinciye ka­
dar mukavemetin hazırlanmasını istiyordu. Binaenaleyh.
Fransız topraklarının ne suretle olursa olsun parçalanma­
sına muanz «Cumhuriyetçi bir Millî Meclis* lâzımdı. Sulh
başka türlü istihsal edilemezse bu meclis harb istiyecek bir
kabiliyette de olmalıydı. Nüfuz ve tesiri her gün artan
Thiers ise Gambetta'ya muhalifti. Biraz soma ona «azgın
deli* demeğe başlamıştı. Hükümetteki mutediller ateşli ar­
kadaşlarım tasvib etmediler. «Diktatör* istifasını verdi. İş­
te Cumhuriyet partisi intihabata böyle tefrika içinde girişi­
yordu. Sol cenahı, en ateşli parçası, Cumhuriyeti nihayetsiz
bir harb fikri ile gözden düşürüyordu. Memleketin hissi se­
limi bunun aleyhinde idi. 31 teşrinievvel isyanı ve Pariste
devam eden kargaşalık mütareke aleyhindeki protestolara
inkılâb tehlikesinin merbut bulunduğunu gösteriyorlardı.
Felâketin bais olduğu umumî şaşkınlık içinde, hayal suku­
tuna uğramış olan reyiâm, bittabi, asayiş ve sulhu temsil
eden kimselere, monarşi taraftan muhafazakârlara temayül
ediyordu. İkinci Cumhuriyet Meclislerine de bu adamlar se­
çilmişlerdi 8 şubat 1871 intihabati da ekseriyeti yine bu fi-
küde olan kimselere verdi. Milli Mecliste, altı yüz elli meb­
FRANSA TARİHİ 495

us içinde dört yüz lejitimist ve orlecniste vardı, işte bu su­


retle, 1851 de muhafazakâr Meclis hükümet darbesi ile da­
ğıtılmadan evvel, ne mevkide bulunuluyorsa tamamen ora­
ya geri dönülmüş oluyordu.
1871 Meclisi, monarşiyi tesis hususunda, başka sebeb-
lerden dolayı, eski Meclise nisbetle daha fazla bir muvaf­
fakiyet gösteremiyecekti. Zaten her şey bu Meclisi felce uğ­
ratıyordu. Bourbon h a n e d a n ın ın 1830 hatırasile birbirinden
ayrılmış bulunan iki dalı henüz barışmamışlardı. Bundan
başka kırallık tarafdarlan. Restorasyon aleyhindeki mua-
hazeden yani ecnebilerin furgonları içinde memlekete avdet
etmiş olmak isnadından kurtulmak için Fransa arazisini par­
çalayacak bir sulhun mesuliyetini bir intikal rejimine bırak­
mayı mahirane bir hareket telâkki ediyorlardı. Ortada, bir
isyamn ilk alâmetlerini de görür gibi oldukları için, bir sal­
tanat devrinin başlangıçlarım bir tenkil hareketi ile lekele­
memek istiyorlardı. 1814 te olduğu gibi, monarşiyi derhal
iade ve tesis edecek yerde talik ettiler. Rejim meselesi
«Bordeaux misakı» üe müttefikan ileriye bıraküdı. Cumhu­
riyetçi olan filî vaziyet devam etti. Sulhu da Cumhuriyet
imzaladı; Komün'ün hakkından geldi ve asayişi iade etti.
Cumhuriyet bütün mesuliyetleri deruhde ettiği gibi bunla­
rın muhassenatını da elde eyledi. Sağ taraf ekseriyetinin
intihablanna saik olan proğramı Cumhuriyet fiile çıkardı.
Bunun üzerine. Cumhuriyetin telkin ettiği korkular — yani
inkılâb ve nihayetsiz bir harb korkulan — zail oldular. İşte
evvelâ muvakkat olan Cumhuriyet, bu sebeblerin bir araya
gelmesi yüzünden, daimî hale girdi.
Bunda Thiers'in şahsî prestiji, harekâtı çok rol oynadı.
Thiers, müteaddid istihaleleri esnasında, İmparatorluk dev­
rinde ve İmparatorluğa muhalefet olmak için, ananevi ha­
ricî siyasete tarafdar kesilmişti. Milliyetler prensipinin aley­
hinde bulunmuş, felâketler vukua geleceğini evvelden ha­
ber vermişti. Prusya ile bir harb çıkacağım tahmin ederek.
496 FRANSA TARİHİ

Fransa hazır olmadığından dolayı, bundan içtinab edilme­


sini tavsiye eylemişti. Bu hatıralar ona bilhassa orta sınıf­
larda rakibsiz bir otorite veriyorlardı. Bizde bu orta sınıfın
efkâr ve mütalâası daima galib gelir. Olgunluk yaşma ge­
linciye kadar maceraperest, lâfzen, hürriyetçi bir adam
olan Thiers ihtiyarlığında müşahhas bir hissi selim gibi
görünüyordu. 8 şubatta yirmi altı departmandan mebus in-
tihab edilmişti. Thiers cumhuriyetçi olursa burjçuvazi de
cumhuriyetçi olacakü. Thiers rejim meselesini bir tarafa bı­
rakacak derecede maharet eseri gösetrmekle beraber şim­
diden cumhuriyetçi sayılırdı. Monarşist ekseriyet, rejim me­
selesini sonraya bırakmak hususunda onunla müttehid idi;
Thiers'i icraî kuvvet şefi tayin etti. Sağlam bir cumhuriyetçi
olan Jules Grevy Meclis reisi intihab edildi. J. Grevy daha
1848 tarihinde: «Cumhuriyetin korku telkin etmesini iste­
mem» demişti. Gambetta'nm da aleyhinde bulunmuştu.
Meclis cumhuriyetten şüphelenen bir memlekete cumhuri­
yeti kabul ettirebilmeğe en kabiliyetli adamlan ileriye sü­
rüyordu.
Mütareke sona ermek üzere olduğu için, Almanya ile
hemen müzakereye girişmek icap etti. Müzakere pek doğru
bir kelime değildir. Artık düşmemin şartlarına katlanmaktan
başka yapılacak bir şey yoktu. İntihabat bizim murahhas­
ların elinden silâhlarım almıştı. Çünkü memlekette kuvvet­
li bir sulh arzusu mevcud olduğunu göze çarptırmıştı. Mec­
lise bu sulhu imza vazifesi tahmil olunmuşlu. Gambetta'nm
ısrar ettiği mukavemet dolayısile Bismarck'ı fazla talebler
serdederse millî bir kıyam vukuile tehdid etmek imkânı
bile yoktu. Galib ile mağlûbu başbaşa yalmz bırakmamak
için ikinci bir Viyana kongresinin inikadı ümidi de beslene-
mezdi. İngiltere, Rusya, Avusturya Bismarck'a bazı itidal
tavsiyelerinde bulunmuşlardı. Fakat Şark işleri için toplan­
mış olan Londra kongresi Fransız - Alman sulhu ile meşgul
olmak istememişti. Fransa yalnız kalıyordu. Milliyetler pren-
FRANSA TARİHİ 497

sipi ona ne menfaatler temin etmişti, ne dostlar. Alsace'ı,


Lorraine'in bir kısmını Almanyaya terk etmek, beş milyar
harb tazminatı vermek icap etti. Tazminat ödeninceye ka­
dar Alman işgali devam edecekti. Sulh mukaddemaü 26
şubat 1871 de imza edildi, üç gün soma da Mecliste kabul
olundu. Terkedilen vilâyetlerin mebusları Alsace ve Lor­
raine halkının muvafakatleri olmadan kendileri hakkında
böyle bir karar veren muahedeyi keenlemyekün telâkki e-
deceklerini söyliyerek protesto ettiler. Yalnız yüz yedi rey
muahedeyi tasdik aleyhinde idi ve bunlar da ileri cum­
huriyetçilerin reyleri idiler. Radikal müfrit sol, sonuna ka­
dar harb tarafdan bulunuyordu. Azalanndan bazılan sulh
muahedenamesinin imzalanmasına muhalefetlerini daha iyi
tebarüz ettirmek için istifalarım verdiler.
Bismarck'ın koymuş olduğu şartlar içinde bir tanesi
vardı ki pek ağırdı. Kendisine hiçbir menfaat temin etme­
yen şart da bu idi. Alman askerlerinin mutantan bir alayla
Parise girmelerinde ısrar etmişti Muhasaranın ıztırablann-
dan ve teessürlerinden soma, bu muazzam şehrin hayatı­
na ânz olan kanşıklıklar içinde, Parislileri bundan fazla tah­
rik edecek bir şey olamazdı. Pariste nazırlarım akta olan
inkılâb feveranı bir çok unsurlardan terekküb ediyordu.
Alman askerlerinin alayı yalnız Şanzelizeye inhisar etmek
ve bir kaç saat sürmekle beraber bunun zilleti Komün'ün
sebebleri arasında mühim bir yer tutmuştur. Paris mebus­
larının hemen kâffesi sulh aleyhinde rey vermişlerdi. Paris
cumuriyet tarafdan idi, inkılâba harb tarafdan idi. Paris,
muhafazakârane ve sulhperverane hissiyatı kendisinin
hislerinden çok farklı olan bu «köylüler» Meclisine muanz-
dı. 1793 ün ananeleri, 1830 un ve 1848 in hatıralan mahvol-
mamışlardı. Komün'ün şeflerinden biri olan Delescluze un
•iyasî hayata atılması Temmuz günlerinden başlıyordu.
«Vatanperverane» inkılâb sosyalist Enternasyonal ile garib
surette birleşiyordu. Komün hakkmdaki iki Jacobin telâk­
32
498 FRANSA TARİHİ

kisi ile bir ve inkısam kabul etmez Cumhuriyetten çok uzak


olan komünal federatizm elele veriyorlardı. Müşterek ve
umumî olan temel muhasara için teslih edilmiş olan halk­
taki isyan ruhu idi. Halk silâhlarım muhafaza etmişti. Çün­
kü hükümet bunlan toplamayı ne istemiş ne de toplamak
kuvvetini kendinde bulabilmişti.
Patlak vereceği tahmin edilen isyan 18 martta, milli
muhafız kuvvetlerin toplannm alınması için emir verildiği
zaman vukua geldi. Fakat başka bir vaka tahaddüs etmişti
ki bu halleri inkılâb vukuatına hayret edilecek derecede
benzetiyordu. İptida Bordeaıuc'da toplanmış olan Meclis
tahrikâtından korkulan payitahtta değil, Versayda celsele­
rini akdetmeğe karar vermişti. Tıpkı 1789 daki Muhtelif Sı­
nıflar Meclisi gibi. Hattâ Meclisin Bourges yahut Fontaine-
bleau'de toplanması bile teklif olunmuştu. Bu emniyetsizlik
nişanesi Pariste bir Restorasyon yahut bir hükümet darbesi
alâmeti gibi tefsir edildi. Sakin yaşamayı seven kimselerin
çoğu Parisi terk etmişlerdi. Şehir işsiz güçsüz ve müsellâh
bir kalabalık ile dolu bulunuyordu. Her türlü maceraperest­
ler de buraya koşup geliyorlardı. Muntazam kuvvetlere ge­
lince. asayişi muhafaza için onlara güvenmek beyhude idi.
Bir kere varlıkları meşkûk gibiydi. Soma, ruhları bozulmuş­
tu. Toplan almak için Monmartre'a gönderilen muntazam
kuvvetler halk ile birleştiler ve general Lecomte'u terk etti­
ler. General de bir kaç saat soma millî muhafız kuvvetleri­
nin eski bir generali Clement Thomas ile birlikte kurşuna
dizildi. Çoktanberi hazırlanan vaka nihayet patlak verdi.
Bir kaç günlük bir müphemiyetten ve meşkûkiyetten soma,
isyan bir Komün hükümetinin teessüsü suretile bir şekil al­
dı. Bu hükümet Versay hükümetini leddetti. Artık bir sokak
isyam yoktu. Haziran günündekilerden daha vahim dahili
bir harb başlıyordu.
Komün fikirler üzerinde büyük bir tesir yapmıştır. Derin
bir dehşet hissi bıraktı. Halbuki Cumhuriyet rejimini takvi­
FRANSATARİHİ 499

ye eden odur. Bir kere, yukanda da dediğimiz gibi, Cumhu­


riyet asayişi iade ve tesis etmek hususundaki kabiliyetini
gösterdi. Sonra, daha başka bir kaç büyük şehirde de zuhur
etmiş olan isyanın ilk emareleri görülür görülmez, Thiers
zihinleri teskin için Cumhuriyetin elzem olduğuna kanaat
getirerek sağ tarafı gözetmekten ve okşamaktan vazgeçti.
Onun: «Cumhuriyet bizi en az tefrikaya düşüren rejimdir»
sözünün hakiki manası işte budur.
İpüda, âsileri mağlûb etmek lâzımdı. Thiers tarihin
derslerinden ve 1848 de Avrupanm gösterdiği aksülâmel
tecrübelerinden ve bilhassa Viyanada general Windisch-
graetz tarafından tatbik edilen usulden istifade ederek Pa-
risi inkılâbcılara teslim etmeğe, onlan oraya kapayıp son­
ra ezmeğe karar verdi. Bu plân muvaffak oldu. Çünkü isyan
sair büyük şehirlerde akim kaldı. Çünkü Fransa tenkil ta­
rafdan oldu ve bu harekete müzaharet gösterdi. Tenkil ha­
reketi iki ay sürdü. Bu müddet zarfında Paris rehinelerin
katü veya idamı ile yeni bir Teneur devri geçkdi. Katledi­
lenler arasında Paris başpiskoposu da bulunuyordu. 21
mayısta, hakiki bir muhasaradan soma, Versaylılar payi­
tahta girdüer. Daha bir hafta, kanlı bir hafta, federeler, Kom-
müncüler mahalleden mahalleye püskürtüldüler. Onlar as­
kerleri durdurmak için yangınlar çıkanyorlardı. Tuilerie'yi,
Şehremanetini yaktılar; inkılâba tesilm olmaktan ise Pa-
risi mahvetmeyi tercih edecek zannını verdiler. İki tarafda
da son derecede bir hırs ve şiddet gösteriliyordu. Bu tenkil
ve tedib muamelesinin şiddetinin hiç misli yoktur. On yedi
bin kişi öldü, rasgele idamlar yapıldı, kırk binden ziyade
tevkifat yapıldı. Divamharbler 1875 tarihine kadar mahkû­
miyet karan verdiler. Komün şeflerinden bazıları idam edil­
di. bazı!an sürüldü. Bunların arasında Rochefort da vardı.
Bu şiddet Cumhuriyete zarar vermek şöyle dursun, bilâkis
onu kuvvetlendirdi. Cumhuriyet tuttuğunu koparir bir rejim
gibi, bü otorite rejimi gibi manzur oldu. Cumhuriyet 1789 im.
500 FRANSA TARİHİ

1830 un ve 1848 in kaidelerini değiştirmiş, Purisin Fransaya


zorla bir inkılâb tahmil etmesine nza göstermemişti.
Bu dahilî harb Almanların gözleri önünde, onlann ya­
nında vukua gelmişti. Almanlar, mütarekename icabmca,
Parisin şimal ve şarkındaki kaleleri ellerinde bulunduruyor­
lardı. Hattâ Bismarck Fransa hükümetine isyanı bastırmak
için yardım teklifinde bile bulunmuştu. Thiers bu hacalet
verici yardımı reddetmişti. Fakat sulh daha imzalanmamış-
ü. Askere malik olmak ve Parisi istirdad edebilmek için
esirlerin avdetini tacü etmek lâzımdı. Komün uzun sürecek
olursa, Bismarck elindeki teminatı tehdid edebilecek anar­
şiden bir istifade vesilesi çıkararak taleblerini teşdid edebi­
lirdi. Filhakika sulh mukaddimatın şartlarım ağırlaştırmak
için ahvalden istifade etti. Muahedename 10 mayısta Frank-
fort'ta imzalandı ve derhal Meclis tarafından tasdik edilerek
aym 21 inde Fransa ile Almanya arasında teati olundu.
O gün sükûn ve asayiş ordusu da Parise giriyordu. Haricî
harb ile dahilî harb aym zamanda nihayet bulmuşlardı.
Şüphe yok ki bir çok harabeleri yeniden yapmak lâzım­
dı. Frankfort muahedenamesinin beş milyar frangım öde­
mek icap ediyordu. Bu, felâketin bize malolduğu yekûnun
ancak bir kısmından ibaretti. Zararın hepsi on beş milyar­
dan fazla tahmin ediliyordu. Tazminatın tediyesine kador
işgal altında tutulacak araziyi kurtarmak isterdi. Fakat Mec­
lis başlıca iki vazifeyi ifa için intihab edilmişti ve bu vazifeler
de yapılmıştı: asayiş temin ve sulh imza olunmuştu. Fransız
Cumhuriyetinin icraî kuvvetinin şefi bu işi deruhte eylemişti.
Bu yüzden şahsî nüfuz ve itiban artmıştı. Temsil ettiği henüz
muvakkat rejim artık korku telkin etmekten hah kalmıştı.
Çünkü Thiers ile muhafazakâr bir manzara alıyordu. Thiers
Cumhuriyetin «ya muhafazakâr olacağım, ya ortadan kalka­
cağım* söylüyor ve Cumhuriyetin «halisane bir tecrübesi*
yapılmasını tavsiye eyliyordu. Zaten bu s:rada Gambetta
da onun fikirlerini kabul etmişti. Eğer Cumhuriyet inkılâba
FRANSA TARİHİ 501

ve harbci ananelerinden sıynlmazsa davayı kaybedeceğini


anlıyordu. 2 Temmuz 1871 de mütemmim bazı intihabat yapü-
mıştı. İltica etmiş olduğu İspanyadan avdet eden Gambetta
namzedliğini koydu. Mesleğini izah ederken Thiers'in akıl
ve hikmetini tasvib etmiş olduğunu ilân eyledi. Programı
«hem muhafazakâr, hem radikal» oluyordu. Oportünist parti
teşekkül etmiş demekti. Bununla beraber Cumhuriyet de te
essüs ediyordu. Yüz on bir münhal mebusluk vardı. He­
men hepsi de mutedillerden olmak üzere yüz cumhuriyetçi
intihab edildi. Cereyan şimdi memlekeü Cumhuriyete doğ
ru sürüklüyordu.
O sırada, ekseriyete hâkim bulunan sağ taraf monarşiyi
tekrar tesise hazır idi. Bourbon hanedanmın iki dalı arasın­
da barışma, «kaynaşma» file çıkıyordu. Louis - Philippe'in
torunu Onuncu Charles'm torunu karşısında geri çekiliyor­
du. Bu biraz geç kalmış bü hareket olduktan başka comte
de Chambord ile kendisine kırallık tacmı takdim etmek is­
tiyen Meclis asasında bü süitefehhüm vardı. On sekizinci
Louis gibi, comte de Chambord da Parlemento azalarının
şartlarına inkıyad göstermek mecburiyetini duymadan ken­
di prensipi iktizası kırallığa gelmek istiyordu. Derhal ileriye
sürdüğü beyaz bayrak meselesi bü timsal idi.
Bunun üzerine, beş sene garib bü vaziyet içinde kaim­
di: Kırallık tarafdan bü ekseriyet vardı ki tanıdığı yegâne
meşru prens ile hemefkâr değildi. Monarşiyi iade etmeyen
bu ekseriyet hiç olmazsa Cumhuriyetin teessüsüne mâni ol­
mak istiyordu. Halbuki Cumhuriyet yaşıyordu. Bu «cumhu-
riyetçisiz» Cumhuriyet gittikçe cumhuriyetçi olmağa temayül
gösteriyordu. Sol tarafa doğru gidiyordu. Gambetta'nm pro­
pagandası semere veriyordu. Kısmî intihablarda, şimdi mu
hafazakâr cumhuriyetçiler, Thiers'in dostlan, radikaller ta­
rafından mağlûb ediliyorlardı. Sağ taraf eksiliyor, günden
güne eriyordu. 1873 te, prensipine hiç sarsılmaz surevte
bağlı bulunan comte d 5 Chambord'un bü mektubu rejim
502 FRANSA TARİHİ

meselesini yine ileriye bırakmıştı. Meclis ile Beşinci Henri'*


nin hiçbir zaman anlaşamıyacakları tahmin edilebilirdi.
O sırada, sağ taraf, duc de Broglie'de kendisine bir şeref bu­
larak, işleri tacil etmek istedi. Lejitimistlerle Orleanistlerden
ve Bonapartistlerden müıekkeb olan muhafazakârlar birliği
radikalizmin ilerlemesine karşı kendisini muhafaza için nü­
fuz ve kudreti ele almağa karar verdi. Fakat bunda iki sene
geç kalıyordu.
Ameliyeyi mahir perlementocular idare ettüer. Bunlar­
dan biri, Grevy'nin yerine geçmiş olan Buffet, Meclisin mü­
zakerelerini idare ediyordu. Muayyen olan günde, Thiers'in
düşmesine mühim mette yardım etti (24 mayıs 1873). Her şey
hazırlanmış ve kararlaştırılmıştı. O akşam Thiers'in yerine
mareşal Mac - Mahon geçti. Ananeleri icabı meşru monarşi­
ye merbut olan bu merd asker cumhurreisi olunca, birisinin
evvelden tahmin etmiş olduğu veçhile, Cumhuriyeti tesis ede­
cekti.
Derhal duc de Broglie hükümet şefi olarak intihab edildi.
Monarşiyi tesise hazır olan hükümet şefi bunun muvaffak
olamıyacağım kestirerek kendisine bir ricat kapısı hazırla­
mıştı. Restorasyon büyük bir dikkat ve itina ile hazulandı.
Louis - Philippe'in torunu comte de Paris Fransa hükümdar
ailesinin iki dalı arasındaki barışmayı comte de Chambord
ile tesbit için Frohsdorf'a geldi. Ekseriyet gruplan Dokuzlar
komisyonunu teşkil ettiler. Bu da Meclisin haiz olduğu mü-
essisan hakkı mucibince, kırallığm iadesi hakkında karar
vermesi için icap eden tedbirleri ittihaz eyledi. Sağ tarafta it­
tihad tamdı. Muvaffakiyet el üe tutulabilecek hale gelmişti.
Telâşa düşen Cumhuriyetçi partiler birbirlerine yaklaşıyor­
lar, Sollar Birliğini teşkil ediyorlardı. Bunlar, kanuni bir Res­
torasyona karşı isyana teşebbüs etmek fikrinden dolayı pek
üzüntü içinde idiler. Mecliste monarşi lehinde en az yirmi altı
kişilik bir ekseriyet görüleceği tahmin ediliyordu. Artık comte
de Chambord'un muvafakatinden başka işin bir eksik tarafı
FRANSA TARİHİ 503

kalmamıştı. Beyaz bayrakta ısrar edecek miydi? Comte de


Chambrod daima kenarda, ihtiyari bir menlada kalıyordu.
Müzakere için nezdine gönderilen mebus Chesenelong zor­
luğun izale edüdiği kanaatile geri döndü. Onuncu Charles'-
ın torununun üç renkli bayrağı kabul ettiği şayiası ortada
dolaşmağa başladı. Artık monarşi teessüs etmiş addedilebi­
lirdi. Fakat, comte de Chambord 27 teşrinievvel tarihli vel-
veleli bir mektupta hiç değişmeyen mülâhazalarını ortaya
attı: «Ben tamamen olduğum gibi kalmak isterim. Bugün kü­
çültülecek olursam yann âciz kalırım», «inkılâbın meşru kı­
ralı» olmaktan ise hiç tahta çıkmamayı ve monarşi prensipi-
ni muvakkat bir Restorasyon ile gözden düşürmekten ise
monarşi prensipini el sürülmemiş b»r halde muhafaza etme­
yi tercih eyliyordu.
Kıraliyetçileri yeis içinde bırakan bu mekiub Bonaparte'-
çılarla Cumhuriyetçileri pek sevindirdi. Liberal monarşistle-
rin de rahat bir nefes almış oldukları tahmin edilebilir. Çün­
kü onlann fikirlerile Beşinci Henri'nin fikirleri zorlukla bir­
birlerine uyabileceklerdi. Beşinci Henri Fransada öyle bir si­
yasî ve sosyal ıslahat düşünüyordu ki zihinler buna hiç ha­
zırlanmamıştı. Hasılı, parlmanter monarşi imkân haricinde
idi. O zaman, duc de Broglie'nin ihtiyat olarak bir tarafta
hazır bulundurduğu tertipler meydana çıktı. Zaman kazan­
mak, muhafazakârların telâşlarına çare bulmak, istikbali
kaybetmemek için onun düşündüğü hal çaresi mareşalin nü­
fuz ve kudretini tahkim etmek, müddetini uzatmak, mareşa­
lin nüfuz ve kudreüni Meclisten müstakil hale sokmak, cum-
huneisiliğini, bir nevi monarşi yapmaktı. O surette ki günü
gelince, yani comte de Chambord vefat edince yahut huku­
kundan feragat edince, mareşal de Mac - Mahon'un yerine
kıralı getirmekten başka yapılacak bir iş kalmıyacaktı. Ma­
reşal Kırallığm hakiki bir kaymakamı olacakü. İşte bugün
hâlâ mevcud olduğu şekilde cumhuneisliği bu düşünceden
doğdu. O zamanlar, comte de Paris şöyle diyordu: <Monar­
504 FRANSA TARİHİ

şiyi tesis kabil olmayınca, ona en çok yaklaşan şeyi yap­


mak icap eder*. Cumhurreisinin salâhiyetleri yedi sene için
tesbit edildi. Cumhuriyet yalmz filî bir rejim idiyse de, te­
melli surette kurulmamış bulunuyorsa da böyle olmağa pek
yakın idi.
Cumhuriyet ancak 1875 senesinin ilk aylan teessüs et­
miş oldu. Filhakika, çok geçmeden görüldü ki riyasetin yedi
sene müddetle mukayyed olması kâfi gelmiyordu. Bu pek
dayanıksız bir kale vücuda getiriyordu. Âmme kuvvetlerini
tensik ve teşkil etmek lüzumu kendisini hissettiriyordu. Fakat
Fransamn siyasî rejimini tarif ve tayin etmeden bu teşkilâtı
yapmağa imkân yoktu. Bir icrai kuvvet vardı. Bir Meclis de
vardı ki monarşist olan ekseriyeti kendisine müessisan adını
vermişti. Salâhiyeti ezedi değildi. Memlekete kendi ka­
rakterine göre bir Anayasa vermeden dağılamazdı. Ana­
yasa kanunları yapmak zaruri idi. Bunlan yaparken de mo­
narşi ile cumhuriyetten birini tercih etmek aym surette za­
ruri bulunuyordu. Ekseriyet tereddüd etti. Uzun müddet mü­
cadele yaptı. Cumhuriyetçiler de muhafazakârlarla Orle-
ans'cılar tarafından hazırlanmış parlmanter bir Anayasayı
kabulde mütereddid bulunuyorlardı. Bir cumhurreisinden son­
ra, bir de Âyân Meclisi kabul etmek mecburiyetinde kaldı­
lar. Âyân Meclisi reyiâm ile bile intihab edilmiyecekti. Bu
ise demokratik mezhebin şiddetle reddettiği bir şeydi. Bu­
nun üzerine. Gambetta hep oportünizme doğru yürüyerek,
ya hep. ya hiç tarafdan radikallerden aynlarak sol tarafı
arkasından sürükledi. Pek fazla cumhuriyetçi bü Anayasanın
memleketi ürküteceği ve bir aksülâmel tevlid edeceği dü-
şüncesüe, cumhuriyetçileri monarşistlerin ve mutedillerin
getirdikleri şeyle iktifa etmeğe sevk eyledi. 30 kânunusani
1875 te. Cumhuriyet adım talâffuz eden, onu kanunlara res­
men sokan WaUon'un tadil teklifi bir rey ekseriyetle kabul
olundu. Bu tadü teklifine göre, cumhmreisi iki Meclis tarafın­
dan intihab edilecekti ve tekrar intihabı caiz olacaktı. İşte
FRANSA TARİHİ 505

başlangıçta cumhurreisinin nüfuz ve kudreti ve salâhiyetleri


şahsi olduğu halde şimdi gaynşahsı bir hale geliyordu.
Mareşal de Mac - Mahon'un halefleri olabilecekti. Cumhuri­
yet yedi senelik hükümet şekli arasından geçmişti. Cumhu­
riyet daima kendisini tesis etmiş olan insanların nişanele­
rini taşımıştır. Onun ideal sistemi Temmuz monarşisi siste­
mi idi. Fakat bu adamlar çok geçmeden Cumhuriyetin içinden
tarded ileceklerdi.
Anayasa kanunlarının tadili ihtimalini de gözönünde tut­
muş olduğu için henüz muvakkat demek olan ve bir derece­
ye kadar monarşik bir vasfı haiz bulunan bu Cumhuriyette
hâlâ cumhuriyetçi yoktu. Muhafazakâr olacağı takarrür et­
mişti. Thiers bu vâdde bulunmuştu. Ekseriyet onun elinden
iktidarı aldığı zaman sebebi vâdini tutmaması ve reyiâmı
sol tarafa doğru sürükleyen cereyana mukavemet etmemesi
idi. Cumhuriyet cumuhriyetçi olmak için içinden muhafaza­
kârları ve intihab etmiş oldukları reisi çıkarmak lâzım geli­
yordu. İçinde harici siyasetin dahili siyasete karıştığı bir ta­
kım sebeblerin heyeti mecmuası yüzünden bir kaç ay içinde
işte bu da oldu.
İki sene müddet her şeyi sevk ve idare etmiş olan Thiers
harici siyasette yalnız bir program tatbik etmişti: Sulh. Sul­
hu imzaladıktan sonra şartlarım da ifa eylemişti. Evvelâ,
Fransayı Alman işgalinden kurtarmak lâzımdı. Bismarck,
her dakika, ufacık bir bahane ile, yeni yeni talebler ortaya
çıkarabilirdi. Son Alman askeri hududdan çıkmadan Fransa
rahat edemezdi. Bunun için, beş milyar frank mümkün ol­
duğu kadar süratle tediye edilmek icap ederdi. Fransızlar
taahhüdlerini ifa etmeyi severler. Vatan topraklarının kur­
tarılması için hiçbir şey reddedilmedi. Hariçte ve dahilde
Fransamn tekrar yükseleceğine itimad o kadar kuvvetli idi
ki üç milyar franklık bir istikraz on dört defa fazlasile talib
buldu. Bu suretle vaktitnden evvel tazminatı ödeyebilmek
imkânı hasıl oldu. 1873 senesi martında, bir Fransız - Alman
5 06 FRANSA TARİHİ

mukavelesi son taksiti gelecek senenin eylülünün beşine tes-


bit etmişti. Bu suretle işgal muahedenamede kararlaştırılan
zamandan bir sene evvel nihayete erecekti. Filhakika böyle
oldu. Fakat, iki arada, Thiers düşmüştü. Onun sukutu Ber-
linde memnuniyetsizlik ve endişe tevlid etmişti. Bismarck
onun gençliğinde ve kemal yaşında ne kadar harb ve cidal
tarafdan ise şimdi o kadar sulhperver olduğunu biliyordu.
Fühakika, 1866 da Alman vahdetinin tehlikelerini haber ver­
miş olan Thiers şimdi Fransayı mağlûb, zayıf, münferid gö­
rüyor ve işin en iyisi kudretli galib üe anlaşmak olduğunu
düşünüyordu. Tekrar bir askeri kuvvet vücuda getirmek için
müsaraat göstermişti. Fakat intikam almak fikri onun zih­
ninden pek uzaktı. Bismarck bunu bilmiyor değüdi. Onun
nazarında Thiers imzaladığı sulhun zımanı idi. Thiers hükü­
metten iskat edilince, Alman İmparatorluğu şansölyesi hem
Avrupada monarşik ve katolik ittifaklar akdetmeğe kabili­
yetli olan muhafazakarların hükümetinden, hem Gambetta
üe birlikte sonuna kadar harb istemiş ve Frankfort muahede-
namesi aleyhinde rey vermiş ateşli cumhuriyetçilerin hükü­
metinden korktuğunu gösterdi. Bundan başka, Bismarck hiç­
bü zaman Fransaya ve Avrupaya karşı emniyetsizlik bes­
lemekten halî kalmamıştı. Kuvvet ile tesis edilmiş olan yeni
Alman imparatorluğunun kendisini idame için kuvvetten
başka bü şeye güvenmiyeceği derhal meydana çıkmıştı.
Yeni İmparatorluk bütün komşularına müsellâh millet ve mü-
sellâh sulh siyasetini tahmil edecekti Böyle bü sulh dünya­
nın şimdiye kadar görmüş olduğu harblerin hepsinden çok
daha müthiş başka bir harbe gebe idi. Fransanın hataları ve
hezimeti neticesinde ve Avrupamn hayırhahane büataraflı-
ğı sayesinde teessüs eden büyük Almanya on dokuzuncu
asnn berrak görüşlü adamlarının evvelden haber verdikleri
karanlık istikbali hazırlıyordu.
Bismarck, beş milyar frangın mütebaki kısmını bü an
evvel elde etmek için, 15 mart 1873 mukavelesini kabul et­
FRANSA TARİHİ 507

mişti. Son Fransız şehrini tahliye eder etmez buna pişman


oldu. Thiers'in riyaseti zamanında, bir kaç defa, Belfort'u
elinde tutmak tehdidini izhar etmişti. Alacağım tahsil edince,
Fransamn kendisini pek çabuk topladığını, «Belini kırmak
ihtimalki iyi olacağını düşündü. Bu sırada, Fransamn haricî
siyaseti, Thiers'den evvelki gibi ihtiyatkâr bulunuyordu. Brog-
lie kabinesinde hariciye nazın olan duc Decazes ihtilâflar­
dan içtinap etmeğe çaçlışıyordu. Millet Meclisinin ekseriyeti
katolik olmakla beraber, hükümet Papanın cismanî nüfuz
ve kudreti lehinde İtlyaya müdahaleden imtina ediyordu.
Maamafih, bütün bunlar Bismarck'ı mütecavizane bü vaziyet
takınmaktan ve hâdiseleri çoğaltmaktan menedemediler. 1875
senesi mayısında, bizim askeri tensikatımızın Almanya aley­
hine müteveccih olduğunu bahane ederek «Fransa ile işi
bitirmek» niyetini izhar ediyordu. Bu defa, iptida Rusya, son­
ra İngiltere bü taarruza müsaade etmiyeceklerini Berline bü-
düdüer. Bu diplomasi müdahalelerini temine muvaffak ol­
muş olan duc Decazes: «İhtiyar Avrupa uyandı» diyordu.
Maamafih, cumhuriyetçi mücadele büyüdüğü sırada harbe
ramak kalmış olduğu şüphesizdir. Bundan dolayı mücadele­
nin şiddeti arttı. Fransız halk kütlelerinde, bilhassa köylü
kütlelerinde, muhafazakâr hükümete karşı serdedilen, sulh
için bü tehlike teşkil etmek ithamı büyük bü tesir yaptı. Gam­
betta'nm idare ettiği Cumhuriyet partisi, Thiers'in 1871 sene­
sinde tevsiye etmiş olduğu veçhile, harb tarafdarhğı anane­
sini bü tarafa bıraktı ve harb tarafdan olmak ithamım mu­
hafazakârlara tevcih etti. 1875 teki telâş bü kaç kere daha
tazelendi, Schnaeble meselesinden başhyarak 1914 e kadar
devam etti. Almanyanm Fransız hükümet ricaline değil, biz­
zat Fransaya düşman olduğu çok geçmeden anlaşıldı. Na­
sıl ki 1870 te hücumu İmparatorluğa olmadığım da göster­
mişti.
Hear halde, muhafazakârlar hükümeti muhafaza husu­
sunda gayet fena bü vaziyette bulunuyorlardı. Cumhuriyeti
'

508 FRANSA TARİHİ

tesis etmişlerdi. Cumhuriyet ise cumhuriyetçi olmak iktiza


ederdi. Artık Cumhuriyet muntazam bir rejimdi ve müesses
biı vaziyete karşı hissedilen hürmet ve riayetten müstefid
oluyordu. Nasıl ki aynı his evvelce imparatorluğu da ayak­
ta tutmuştu. Cumhuriyeti sol tarafa doğru sürükleyen cere­
yan ile mücadeleye kalkan muhafazakârlar müntehibler he­
yeti karşısında davalanm nihayet kaybettiler. Çünkü bir
altüst olmayı ister gibi göründüler. Muhafazakârlar muvak­
kat bir tertib yapmış olduklarım. 1880 de, yedi senelik hü­
kümet nihayet bulduğu zaman, Anayasada tadilât icra edi­
leceğini düşünüyorlardı. Halbuki koca bir Fransız kütlesi na­
zarında kat'î bir şey yaratmış oldukları kanaatinin vücud
bulduğunu kendi zararlarına olarak müşahade ettüer.
Âyân Meclisi vazifeye başladıktan soma, Meclis hitama
erdi. O zaman Âyân azaianmn bir kısmı lâyenazüdi ve biz­
zat Meclis tarafından tayin olunmuştu. Bu suretle Âyânda
muhafazakâr bir ekseriyet bulundu. Fakat 20 şubat 1876 da,
teşriî intihabat, Gambetta'mn klerikalizme ve harbe karşı
şiddetli bir mücadelesinden sonra, sağ taraf için bir felâket
teşkil etti. Başvekil Buffet bile mağlûb oldu. Yeni Mecliste
sol taraf hâkim kesildi. Bir sene daha geçti. Bu esnada ma­
reşal Mac - Mahon mutedü kabinelerle, Gambetta'mn radi­
kalizm yolunu kapamağa gayret etti. Nihayet, 16 mayıs
1877 de, mareşal, Amayasanın kendisine verdiği salâhiyeti
kullanarak kabine reisi Jules Simon'u azletti «Manevî dü­
zeni* kurtarmak, yedi senelik hükümet ruhunu idame etmek
ve hükümeti muhafazakârlara vermek mevzuubahs idi. Duc
de Broglie tekrar iktidar mevküne getirildi ve Meclisler talik
olundu. Thiers'den sosyalist Louis Blanc'a vanncıya kadar,
bütün solların ittihadı derhal vücuda geldi. Birliğin memle­
kete hitaben neşrettiği beyannameyi 363 mebus imzaladı.
Bir ay soma, 363 mebusun hükümete meydan okudukları
fırtınalı bir celseyi müteakıb, mareşal Anayasanın verdiği
FRANSA TARİHİ 509

salâhiyeti yine kullanarak, Ay ânın muvafakatile Meclisin


feshini tebliğ etti.
O gündenberi, Meclisin feshi mürteciane bir hareket diye
telâkki edilmeğe başlandı. Anayasa kanunlarında yazılı
olmakla beraber, hiçbir cumhurreisi bir daha Meclisi feshe
teşebbüs etmedi. Bu adeta bir hükümet darbesi manzarasını
aldı. Halbuki 16 mayıs kanunî bir hükümet darbesinden iba­
retti. Parlemento usullerine muvafıktı, sahte bir hükümet dar­
besi idi. Her şeyden evvel, beceriksizce bü hareket idi. Ma­
reşal üe duc de Broglie Fransayı bü emrivaki karşısında
bulundurmuyorlardı. Müntehiblerden müntehiblere şikâyet
ediyorlardı. On sekiz ay fasıla üe, kendi haklarında bü hü­
küm vermelerini onlardan istiyorlardı. Parti fena başlıyor­
du. Peşinden kaybedilmiş demekti. Sağ taraf mebusların bü-
liği asayiş ve intizam tarafdarlığı ediyordu. Sollar bu nokta­
da ondan ileri gitti. Şimdi sollar muhafazakâr bü lisan kul­
lanıyorlardı. Gambetta: «Sulh, asayiş, tasarruf memleketi
olan Fransayı hanedan ve harb maceralarına atmak istiyor­
lar» diyordu. Bu sözler tâ köylü kütlelerinde büe mâkes bu­
luyorlardı. Jules Grevy'in arzusu veçhile, Cumhuriyet artık
korku vermiyordu. Komün'den sonra Inküâbm kımıldayacak
hali kalmmaışti. Memleketin sükûn ve huzurunu sağ taraf
fırkanın ihlâl ettiği söyleniyordu. Roller tamamen aksine
dönmüştü. 14 Teşrinievvel 1877 intihabatında, mareşalin,
duc de Broglie'nin ve dahüiye nazın Fourtou'nun bütün gay­
retleri dostlarından ancak iki yüz kadar mebus çıkarmağa
muvaffak olabildi. Halbuki sol taraftan üç yüz mebus ka­
zanmıştı. Muharebe kaybolmuştu. Jean - Jecques Weiss tam
sözü bulmuştu: Muhafazakârlar Cumhuriyeti bü «budalalık»
tı. Cumhuriyet cumhuriyetçüere geçmek icap ederdi.
Maamafih, bu tecrübe onlara bü iüdal vermekten hali
kalmamıştı. İntihabat göstermişti ki memleketin heyeti umu-
miyesinde, sağlar ve sollar hemen hemen aynı reye malik­
tiler. Hatif bü değişiklik ekseriyeti değiştirmeğe kâfi geliyor­
510 FRANSA TARİHİ

du. işte bundan dolayı. 16 mayısta muvaffakiyete iktiran e-


demiyen ameliye devamlı neticeler verdi. Bir taraftan, tâ
bugüne kadar, mareşal de Mac - Mahon'un haleflerini kor­
kuttu ve onlan Anayasanın verdiği salâhiyetleri kullanmak -
tan menetti. Diğer taraftan, cumhuriyetçileri muzafferiyetle-
rinden dolayı coşkunluğa kalkmaktan alıkoydu. Çünkü ken
dileri aleyhinde bir asayiş ve sükûn partisi teşekkül etmesin­
den korkuyorlardı. Nihayet, harb partisi olmak ithamım sağ
tarafa isnad etmek için sarfettikleri gayret onlan Almanya-
ya bir dereceye kadar yaklaşmağa sevketmişü. Bu sıralar­
da vefat etmiş olan Thiers bu yaklaşmanın tarafdan idi
Gambetta da Bismarck'm cemilelerine meclûb oldu. O sırada
Bismarck Alman katoliklerinin aleyhinde bulunduğu için
onlann Fransız katoliklerile birleşmelerinden korkuyordu.
Bu fikirlerden de memlekette izler kalmıştır. Artık Cumhuri­
yet partisinde Almanya ile bir uzlaşmaya meyledecek adam
bulunacaktı ve bundan birtakım mühim neticeler çıkacaktı.
16 mayıs muvaffakiyetsizliği, iptida, vaziyeti zannolun-
duğu kadar değiştirmedi. Sol merkez partisine mensub kabi­
neler görüldü. Gambetta tarafından ya inkıyad göstermeğe
ya çekilmeğe davet edilen mareşal Mac - Mahon cumhur
riyasetinde kalmışü. Ancak birtakım generallerin azlini im­
zalamamak için 1879 kânunusanisinde istifa etti. Onun yeri­
ne Jules Grevy intihab olundu. Bilhassa Gambetta'ya ve ra­
dikallere karşı bir hareket olmak üzere intihab edilmişti.
Onunla cumhuriyetçi büyük burjuvazi, kanun ve iş adamlar,
mevkie gelmiş oluyorlardı. İlk beyanatı «liberal ve gerçek­
ten muhafazakâr» bir siyaset takib edileceğini büdirmek için
yapıldı. İşte Cumhuriyet muhafazakârlan mağlûb ettikten
ve hükümetten uzak bıraktıktan soma, menfaatleri tatmine
ve teskine çalışıyordu. Ne irtica ne inkılâb Cumhuriyet için
bir düstur teşkil etmiyordu. Maamafih Cumhuriyetin içinde
daha o zamanlardan bir takım aynlıklar vardı. İnsanlar ara­
sında, temayüller arasında, mezhebler arasında aynlıklar.
FRANSA TARİHİ 511

Sol merkeze mensub mutedillere, Gambetta grupunun opor­


tünistlerine, Jacobin'lere vâris olan ve şefliğine Clemenceau
gelen radikallere çok geçmeden sosyalistler de inzimam etti­
ler. Şiddetli mücadeleler başlıyordu. Kabineler süratle dü­
şüp duruyorlardı. O zaman, sollan birbirine bağlayan rabı­
tanın klerikalizm aleyhdarlığı olduğu görüldü. Bunu 1880 de
ruhani tarikatler aleyhinde isdaT edilen kararnameler mey­
dana koydu. En iptida cizvitler memleketten kovuldular. Bu
rejimi uzun müddet meşgul edecek bir mesele idi. Bazan
efkân umumiyenin dikkaüni başka tarafa ceİD için bir vasıta
olarak kullanılacaktı. Nasıl ki On beşinci Louis zamanında
da nazırlar eski parlementolarla münazaaya giriştikleri va­
kit böyle yaparlardı. Fakat, yine on sekizinci asırda olduğu
gibi, Devletin klerikalizm aleyhdarlığı çok geçmeden kato-
likliğe ve din fikrine karşı bir harb şeklini alacaktı.
Parlmanter Cumhuriyetin bu ilk adımlarından itibaren,
büyük bir karışıklık ortasında, iki vasıf tebarüz etmeğe baş­
lıyordu. Jules Ferry ilk defa olarak iktidar mevkiine geliyor­
du. Bismarck'm 1878 de Berlin kongresinde bize vermiş o1
duğu müsaadeye istinaden Tunus seferine girişti. Bismarck
Fransamn Avrupadan uzak yerlerde faaliyetini sarfetmesi
Almanya için iyi olacağını düşünmüştü. Tunus meselesin­
den dolayı Fransızlar arasında vahim bir münakaşa çıka­
caktı ve Mısır ve Tonkin münasebeti ile de bu münakaşa
teceddüd edecekti. Müstemleke seferleri kuvvetlerimizi da­
ğıtmak, halkın dikkatini Avrupa kıtasındaki emniyetimizi ve
kaybolan vilâyetleri düşünmekten menetmek tehlikesini
arzetmiyorlar mıydı? İşte yakın münazaanın tohumlan bu
meselenin içinde idiler. Başka bir alâmet: 1881 intihabatm-
da, Cumhuriyetçiler yeni bir zafer kazanmışlardı. Fakat müf­
rit sol ilerliyordu. Biraz evvel Parisin tanıdığı Gambetta şim­
di Belleville'de zorlukla intihab edüebilmişti Oportünizm o-
mm şöhretine zarar veriyordu. Maamafih bu defa nüfuz re
kudreti ona tevdi etmek lâzımdı. Cumhuneisi Grevy, içinde­
512 FRANSA TARİHİ

ki boğuk muhalefet bitmemiş olmakla beraber, bu lüzuma


boyun eğdi. Fakat oportünizmin düşmanı olan eski radikal
lerin husumeti infilâk etti Gambetta aleyhinde büyük itham­
lar yapıhyordu: O harb adamı idi, diktatörlüğe göz dikmiş­
ti. «Büyük bir kabine» olacak kabinesi üç ay içinde yıkıldı.
Bütün partileri barıştıracak millî ve «Atinalı» bir Cumhuri­
yet telâkkisi de beraber yıkıldı. Ertesi sene Gambetta öldü.
Bunu takib eden mücadeleler esnasmda cereyan eden
ahval ve vakayii anlayabilmek için bu ahval ve vakayie
hâkim olan iki prensipi gözönünde tutmak lâzımdır. Bu pren­
sipler şu suretle hülâsa edilebilir: bir taraftan, 1870 hezime­
tini kabul edenlerle bunun neticelerini oratadan kaldırmak
ümidinden vazgeçmiyenler arasında. Thiers gibi gerek açık­
tan açığa gerek zihinlerinden Fransa için artık kadiri mutlak
Almanya ile anlaşmaktan ve Avrupada ikinci derecede bir
rol oynamağa katlanmaktan (bu sukuta müstemlekelerin in­
kişafı çare temin edecekti) başka yapılacak bir şey bulunma­
dığına hükmedenlerle emrivaki karşısında boyun eğmiyerek
Fransamn politikası Avrupalı olmak icap ettiğine, ilk defa
1875 te meydana çıkan harb tehlikesinin daima mevcud ol­
duğuna ve Avusturya ve İtalya ile ittifakı yüzünden (İtti-
idkı Müselles) kuvvetlenen Alman imparatorluğuna karşı
kabil olursa bir takım ittifaklar ve sağlam bir ordu hazırla­
mak lâzım geldiğine inananlar arasında bir ihtilâf vardı.
Diğer taraftan, ahval ve vakayiin gidişi cumhuriyetçi
lerden bir parçayı itidal fikirlerine sevkediyor, onlan sağ ta­
raf muanzlariyle banşmağa ve memleketin muhafazakâr
sevkitabiîlerini gözetmeğe meylettirirken, ileri cumhuriyet­
çiler bu uzlaşmalan reddeyliyorlardı. Sokak tahrikleri, ka­
bine düşmeleri, intihabat: Üçüncü Cumhuriyetin bütün da­
hilî tarihi sıra ile onu sürükleyen bu cereyanlar tarafından
idare edilmiştir.
Tunus seferini takib eden Tonkin seferi uzun bir buhrana
kaynak teşkil etti, ikinci defa başvekilliğe gelen Jules Fer-
FRANSA TARİHİ 513

ry'nin girişmiş olduğu bu yeni müstemleke işi halkça iyi gö­


rülmüyordu. Radikaller aleyhinde idiler. Çünkü onlarda
vatanperver Jacobin'lik ananesi devam ediyordu. Şefleri Cle-
menceau Frankfort muahedesi aleyhinde rey vermişti. Ayni
zamanda, radikaller 1875 Anayasasına hücum ediyorlardı.
Onun Orlecms'cı vasıflarını ve kaynaklarını beğenmiyerek
tadilini istiyorlardı. Langson felâketinin haberi geldiği za­
man, 1885 martında tecavüze geçtiler. Clemenceau'nun
«Fransanın ve Cumhuriyetin menfaatlerini tehlikeye düşür­
mekle* itham etmiş olduğu Jules Ferry devrildi. Pariste, ta
kib ettiği müstemleke politikası, Clemenceau'nun dediği gi­
bi, Fransayı «Almanyanın minnettarı» haline sokan «Ton-
kinli* nin aleyhinde gürültüler oldu. Pariste yeni bir mahi­
yette bir muhalefet ruhu doğuyordu ve bulânjeciliğin unsur­
larını hazırlıyordu. Ayni zamanda, vilâyetlerde bir memnuni­
yetsizlik ve endişe hissi yayılıyordu. Liste üzerinden intihab
usulü tatbik edilen 1885 intihabatına sağ tarafa mensub iki
yüz mebus seçildi.
16 mayısta olduğu gibi, sağların birliğine karşı solların
birliği teşekkül etti. Fakat neticesi hükümeti radikallerin te­
siri altına koymak oldu. General Boulanger'yı harbiye neza­
reti için onlar ileri sürdüler. Ordunun teşkilâtı ile meşgul
olan bu cumhuriyetçi asker kısmı azami radikal ve vatanper­
ver olan Paris halkı arasında çarçabuk büyük bir mahabbet
ve şöhret kazandı. 14 Temmuz 1886 daki resmigeçidde hükü­
metteki radikallere korku verecek derecede alkışlandı. Sağ
taraf ise ondan nefret ediyordu. Çünkü Fransada saltanat
sürmüş ailelerin büyük evlâdlan Fransadan çıkarıldığı sı­
rada o da Orleans prenslerini kadrodan çıkarmıştı. Aynı za­
manda, Almanyanın tecavüzî kudretini artırmağa muttasıl
çalışan Bismarck. Reichstag'dan askeri tahsisat koparmak
için general Boulanger'nin halk nezdindeki şöhretinden isti­
fade ediyordu. Bismarck bir takım diplomasi hadiseleri çı­
kardı. Bunun en vahimi Schnable meselesi idi. Jules Grevy
33
514 FRANSA TARİHİ

bu meseleyi ihtiyatkârane halletti. Harbe yine kıl kalmıştı.


O zaman. Boulanger sol merkeze raensub kimselere dahili
ve harici bir tehlike gibi göründü. Fakat radikallerle alâka­
larım kesmeden ve bir ekseriyet muhafaza etmek için bita-
tarflıklan elzem bulunan sağlara yaklaşmadan onu başla-
nndan atamadılar.
Bizi Almanya politikasına yaklaştıran müstemleke aleyh-
darlığı ile, «oportünist* tertiblerin, mutedillerin mürtecilerle
ittifakının, 1875 «Orleaniste» Anayasasının aleyhindeki mü­
cadeleleri ile radikaller «boulangiste* haleti ruhiyesini yarat­
mışlardı. Bu ruhî halet Parisi teshir etü ve ona hâkim olmak­
ta gecikmedi. Hükümet, Boulanger'yi uzaklaştırmak için, onu
Clermont kolordusu kumandanlığına tayin etmişti. Paris hal­
kı generali salıvermemek istedi. İntihabı caiz olmamakla be­
raber, kısmî bir intihabda namzedliği teklif edilmiş ve 40 bin
kadar rey almıştı. Radikaller gaynmemnunlardan mürek­
keb bir sendikayı bizzat kendileri tevlid etmiş olduklarım,
şahsi nüfuz ve kudrete ve diktatörlüğe bir talib. Cumhuriyet
için bir tehlike yarattıklarım görerek general Boulanger'yi
reddettikleri zaman o bir muhalefet şefi oldu. Bu sırada, ra­
dikaller sollar birliğine ütihak ettikleri zaman, bütün tarafdar­
lan arkalarından yürümedüer. İmparatorluğun eski düşma­
nı, eski komüncü, Pariste nüfuzu pek büyük bir halk cidalci
muharriri olan Rocheford ileri unsurlan generalin partisinde
tutuyordu. Bazı rezaletler. Cumhuneisinin damadı Wilson‘-
un lekelenmesine sebeb olan bir nişan alış verişi Boulan­
ger tarafdan ve Parlemento aleyhdan harekete yeni bir gı­
da temin ettiler. 1887 kânunuevvelinde. Meclis tehlikeyi gö­
rerek, Jules Grevy'yi istifaya mecbur etti. Kongre onun yeri­
ne Convention azasından Carnot'nun neslinden Sadi Camot'-
yu cumhurreisi seçti. Cumhuriyetçilerin bu bir nevi tasfiyesi
bulanjizmi durduramadı. Filî hizmetten uzaklaştırılmış olan
general mebus intihab edilmek kabiliyetini ihraz etmişti.
İki departma nonu derhal mebus sıfatile Parlementoya yol­
ladılar. Vaziyet aksine dönmüştü. Şimdi onun lehinde mo-
narşistler radikal mutezillerle birlikte rey veriyorlardı. 27
kânunusani 1889 da, Paris de büyük bir ekseriyet üe ve bü­
yük bir şevk ve galeyan üe generali intihab ediyordu. O
gün. hükümetin de itiraf ettiği veçhile, Boulanger Elize’ye gir­
mek ve hükümeti zaptetmek için bir kelime söylese kâfi idi.
General, umumi intihabaün neticesine güvenerek bir hükü­
met darbesi yapmaktan çekindi.
Bu tereddüd yüzünden kurtulan Cumhuriyet partisi ken-
d.sini şiddetle müdafaa etti. Solların birliği 16 mayısta oldu­
ğu gibi tekrar teşekkül etti. Generalin en faal tarafdarlan
o’an Deroulede ile «vatanperverler liği» aleyhinde takibat
icrası için emir verildi. Divanı Aliye sevkedilen Boulanger
Briiksele iltica etti. Rochefort da aym suretle hareket etti.
Plebisitlere müsait olmayan intihab dairelerine göre rey ver­
me sistemi tekrar ihdas edildi. Fakat en çok daima sulh ta-
rafdarı olan köylü kütleler Parisin ve büyük şehirlerin bu
parti hareketine yabancı kalmışlardı. Onları bulanjizmden
çevirmek için harb yapacaklarını söylemek kâfi gelmişti.
1889 teşrinievvelindeki intihabatta, bütün Fransada genera-
1 n tarafdarlanndan ancak kırk kişi kadan intihab edildi.
Hareket bitmişti. Fakat bunun devamlı neüceleri oldu.
Bir kere. Anayasada tadüât tarafdarlığını gözden düşürdü.
Radikallerin 1875 Anayasasına hücumları daha az ateşli ve
daha seyrek bir hale girdi. Büâvasıta ve halis demokrsiye
kadar gidilmedi. Millet Meclisindeki muhafazakârların kale­
me almış oldukları Anayasa devam etti. Sonra, Cumhuriyet
f.rkasımn en berrak görüşlü adamlan bulanjizmden çıkan
dersi anladüar. 27 Kânunusani 1889 akşamı Parlementoya
müstenid Cumhuriyet az kalsın mahvolacak hale gelmişse
bunun kabahati Jules Ferry'de ve Avrupada silik kalmak
politikasında idi. Almanya muttasıl büyüyor, muttasıl silâh­
lanıyordu. Bu tehlike ihmal edilebilir miydi? Bu noktada da
Ferry'nin halk nazarında gözden düşmesi ve bulanjizm ha­
516 FRANSA TARİHİ

reketi ile kendisini göstermiş olan millî sevkitabiinin İhtan


o kadar isabetli idi ki hükümette yeni bir takım mülâhaza­
lar vücud buldu. O zaman, başvekâlete gelen M. de Frey-
cinet Haüralannda buna şahadet ediyor: «Büyük bir kavmin
emniyeü diğerlerinin hüsnüniyetine istinad etmemelidir.
Bu emniyet o kavmin kendisinde, kendi vasıtalarında, tes-
lihat ve ittifaklar sayesinde ittihaz etmesini bildiği ihtiyat ted­
birlerinde bulunmalıdır». 1875 te. duc Decazes bir Rus ittifakı
tasarlamıştı. Gambetta'nm yarımdakiler bunu düşünmüşler­
di. Bulanjizm de bir Rus ittifakı istiyordu. 1890 dan itibaren,
Cumhuriyet hükümeti Rusyaya yaklaşıyordu. Ertesi sene,
bir Fransız donanmasının Cronstadt'ı ziyareti Fransız - Rus
İttifakım hazırladı ki bu İttifakı Müsellese bir mukabele teş-
kü ediyordu. Başka bir nazır, bir kaç hafta soma «yeni vazi­
yet» diyordu. Filhakika, vaziyet yeni idi. Daha başlangıçta
Cumhuriyetin müessislerini birbirinden ayırmış olan iki fi­
kirden birini Cumhuriyet tercih etmişti. Tercih etttiği de Al­
manya ile itilâf değildi.
Rusya ile ittifak Cumhuriyet hükümetine vatanperverane
muhalefetin, yahut, yeni kullanılmağa başlanan tabir ile,
nasyonalist muhalefetin silâhlanm elinden almak hizmetini
ifa etti. İttifak memleketin heyeti umumiyesine nasıl tasav­
vur edümişse o şekilde arzedildi: Bu kuvvetlerin muvazenesi
yolile bir sulh garantisi idi. Bu ittifaktan Cumhuriyet pek zi­
yade kuvvet buldu. O sıradadır ki monarşistler kanaatlerini
terk ve reddettiler; o sıradadır ki cumhuriyetçi bir sağ taraf
iltihak suretile teşekkül etti. Rejim tekrar muhafazakâr olu­
yordu. Parlementoda bir irtikâb rezaleti radikallere bulaşa­
rak bu hareketi daha ziyade kuvvetlendirdi. Panama mese­
lesinin meydan açtığı müzakerelerden, anketlerden, takibat­
tan sonra, sol tarafın şeflerinden bazılan, Clemenceau ve
Floguet ile birlikte, siyaset sahnesinden çekildiler. Bu suret­
le bir kaç sene mutedil bir hükümet görüldü. O kadar mute­
dil ki 1894 te bir anarşist tarafından Sadi Carnot'nun katlin­
den sonra intihab edilen cumhurreisi Louis - Philippe zama­
nında yüksek burjuvazinin mümessili olan «mukavemet» ka­
binesi reisinin torunu Casimir Perier oldu. O sırada, mezahib
nazın Spuller, Gambetta'mn eski arkadaşı, «dinî meselelerde
yeni bir müsaadekârlık, hissiselim ve adalet ruhundan» bah­
sediyordu. Sosyalistler tarafından şidetle hücuma uğrayan
Cesim ir Perier, «cumhuneisliğinin icraat ve kontrol vasıtala­
rından mahrum» bulunmasından şikâyet ederek, bir kaç ay
sonra çekildi. Yerine daha yeni bir burjuvaziye mensub, fa­
kat aym derecede mutedü Felix Faure geldi.
Muhafazakâr cumhuriyetçiler, Charles Dupuy'ler, Meline'-
ler beş sene kadar, tek ve kısa bir fasıla üe. hükümet sürdü­
ler. Radikallerin ve sosyalisüerin hücumlarına rağmen, sağ ta­
raftan müzaharet gören mutediller, hükümete sağlam surette
yerleşmiş gibi görünüyorlardı. Onlan hükümetten uzaklaştır­
mak için büi içeride, diğeri dışanda iki şiddetli buhrana ihti­
yaç görüldü.
Dreyfus meselesinde, bu defa sosyalistlerle müttefik bulu­
nan radikaller tekrar hükümeti elde ettiler. Bu mesele dola-
yısile Clemenceau tekrar siyasi hayata girdi. Dreyfus mesele­
si hakikî bir inkılâb mahiyetini haizdir. 1894 te hıyanet cür-
münden dolyı br divanıharb tarafından mahkûm edilmiş
olan ve 1897 de masumiyeti büyük bir kuvvetle iddia edüen
bu yahudi zabitinin vakası etrafında iki taraf teşekkül etti.
İsmi bile bir timsal oldu. Fransa Dreyfus'çü ve Dreyfus aleyfa­
dan diye ikiye aynldı. Muhafazakârlık ruhu ile inkılâb ruhu­
nun çarpıştığı bu mezheb, hissiyat, temayül mücadelesi, on
dördüncü asnn, din muharebelerinin, Fronde'un, 1789 un bü­
yük buhranlannı küçülmüş ve hafiflemiş bir şekilde tekrar
ediyordu. 1789 da da. Dreyfus meselesinde olduğu gibi, «mü­
nevverler* in, felsefe ve edebiyatın mücadeleye iştirak ettikle­
ri görüldü. Üç sene, Dreyfus davasının tekrar niyeti bütün si­
yasete hâkim oldu, ve nihayet onun cereyanım tayin etti.
Münakaşalar vaziyetleri tesbit etmişti. «Kaziyei muhkeme»
518 FRANSA TARİHİ

tarafdarlan sağ tarafta, masumiyet tarafdarlan sol tarafta


mevki almışlardı. Niza en hâd şeklini 1899 da aldı. O tarihte
cumhuneisi Felbc Faure birdenbire ölünce, yerine Emile
Loubet intihab olundu. Ekseriyet itibarile nasyonalist olan
Paris kendisini fena karşıladı Deroulede ile Vatanperverler
Ligi cenaze günü bir hükümet darbesine teşebbüs ettilerse
de hareket akim kaldı. Bulanjizm vaziyeti tekrar tahaddüs
ediyordu. General Boulanger zamanında olduğu gibi, On
Altı Mayısta olduğu gibi, sollann birleşmesi suretile Cumhu­
riyet müdafiliği de teşekkül etti.
Yalnız. Clemenceau tarafından Blok adı verilen bu sollar
birliği bu defa çok sola doğru gidecekti. Sosyalistler Cumhu­
riyet partisinin en ileri parçası haline girmişlerdi. Onlar ol­
madan Cumhuriyeti müdafaa kabil değildi. Bunun için,
kendilerine hükümette mevki vermek lâzımdı. Waldeck -
Rousseau 18S9 da Cumhuriyet müdafaası kabinesini teşkil
ettiği zaman, buna Alexandre Mülerand'ı da aldı. Müfrit sol
lardan bir mebus idi; kollektivist nazariyeleri müdafaa edi­
yordu. Bu tayin Fransız burjuvazisi nazannda bir rezalet sa­
yıldı ve onu endişeye düşürdü. Maamafih, sosyalist şeflerden
bazılan radikal şeflerden bazılannın yaptıklan şeyi tekrar
edeceklerdi: Uslanacaklar, muhafazakâr muhit içinde ted­
ricî bir temessül ameliyesine maruz kalacaklardı. Binaena­
leyh, işin en fena tarafı onlann şahsiyetlerine karşı gösteri­
len hüsnükabuldü. Yalmz mezhebci Cumhuriyet tarafdarla-
nnın müşterek programım teşkil eden lâiklik mevzuubahs
değildi. Dreyfus meselesi ile askerlik aleyhdarlığı ortaya
çıkmıştı ve Dreyfus meselesinin en faal unsurlarından biri
bu olmuştu. Yavaş yavaş, askeri mükellefiyetler herkes için
hemsn hemen müsavi hale sokulmuştu. Genç münevver de
kışlaya genç köylü gibi gidiyordu. Bu mükellefiyetten nef­
ret ordu ve şefleri aleyhindeki fikir ve matbuat mücaedlesini
teşvik ve teshil etmişti. Waldeck •Rousseau kabinesi ile
bir taraftan Dreyfus davası tekrar rüyet edilirken nasyona­
FRANSA TARİHİ 519

listler ve kraliyetçiler aleyhinde hüküm veren Divanı Âlî ile


muzaffer olmuş cumhuriyetçi partisi kendisinin entemasyo-
nalist müfrit sol azalarının tesirile millî müdafaayı ihmal edi­
yordu. Halbuki Cumhuriyet partisi 1871 de ateşli hattâ coş­
kun bir vatanperverlik partisi olmuştu.
İleri partilere hâkimiyeti temin eden bu vukuatlar diğer
bir buhran ile de müterafık idiler. Bu haricî bir buhrandı ki
neticeleri bizi Almanya ile karşı karşıya getirecekti. Fransız -
Rus mukarenetindenberi hemen hiç fasılasız hükümet sür­
müş olan mutediller de müstemleke politikasına dalmışlar­
dı. Rusya ile ittifakımız hiç tahmin edilmedik bir netice tev­
lid etmişti: bizi Almanyaya yaklaştırmıştı. Petersbourg üe
Berlin arasında münasebet iyi idi. 1888 denberi saltanat sü­
ren Guillaume 1894 te babası Alexandre'm yerine geçmiş
olan genç İmparator ikinci Nicola üzerinde nüfuzu haizdi.
Onun tahta çıktığının ertesi sene, Fransa, Rusya ile mütte-
fikan, Kiel kanalının küşad resmine harb gemüeri yollamış­
tı. Bu kanal Alman donanmasına Baltık denizinden Şimal
denizine serbestçe geçmek imkânım veriyordu. 1871 deki
milyarlarımızla yapılmıştı. Fransız - Rus ittifakının arkasın­
da, üçüzlü bir tertib bir taslak halinde meydana çıkıyordu.
İngiltere hükümeti bundan tevehhüm edecekti. Çünkü bu
heyet Avrupa kıtasındaki Devletlerin müstemleke bakımın­
dan inkişaflarını temin maksadüe tasavvur edilmişti. İkinci
Guillaume Almanyaya bir donanma temin ediyordu, o bü­
yük bir velvele uyandırmış olan meşhur sözünü söyliyecekti:
«İstikbalimiz denizdedir». Rusya Uzak Şarkta yayılıyordu.
Orada çok geçmeden Japonya üe felâketli bir surette çarpı­
şacaktı. Fransaya gelince, o bilhassa Afrikada malikânesi­
ni tevsi ediyordu. 1882 de, Clemenceau'nun ve radikal par­
tisinin tesri altında, Fransız hükümeti Ingilterenin muvakkat
adile işgal etmiş olduğu Mısırdan alâkasını kesmişti. İngiltere
artık Mısırdan kımıldamıyor ve Ümid Burnundan Kahireye
varıncaya kadar bütün Şarkî Afrikaya oradan hâkim olu­
520 FRANSA TARİHİ

yordu. 1898 teşrinisanisinde, Yukan Nile vâsıl olmak üzere


Kongodan yola çıkmış olan Marchand heyeti seferiyesi
Faşoda'da yerleşmişti. Fransız hükümeti bu teminal elinde
bulununca, Mısır meselesini tekrar mevzuubahs edebileceği
zannına kapılmıştı. Fakat İngiltere hiç vakit geçirmeden
Foşoda'mn tahliyesini harb tehdidile taleb etti. İşte müstem­
leke politikası bizi başka bir tehlikeye soktu. Almanya ile İn-
giltereden birini tercih etmek lâzımdı.
Waldeck - Rousseau'nun harciye nazırı Theophile Del-
casse esasen radikaldi. Partinin uzak yerlerde maceralara
ve 1870 galiblerile anlaşmaya muarız o eski ananesini mu­
hafaza ediyordu. Foşoda meselesini tasfiye etti. Fransa In­
giltere hükümeti ile banştı. Bu barışma bizi İngüterenin men­
faatlerine teşrik ediyordu. Bize Aimanyaya karşı bir garanti
veriyorsa da Avrupa kıtasında bir harb tehlikesine tekrar
düşürüyordu. İşte Dreyfus meselesi karışıklıklarının ferdasın­
da bu vaziyet bu halde iken, Cumhuriyte müdafaası hükü­
meti, müfrit solların nüfuzu altmda, klerikalizm ve milita­
rizm aleyhindeki demagojiye boyun eğdi. Waldeck - Rous­
seau'nun yerine 1902 de Emile Combes geçti. İntihabat neti­
cesinde vücuda gelmiş olan yeni radikal - sosyalist ve sos­
yalist ekseriyete dayanarak Cumhuriyet müdafiliğinden ta­
arruza geçti. Waldeck ruhani tarikatler aleyhinde bulun­
muştu, kilisenin değil. Combes klerikalizm aleyhdarlığının
tâ sonuna kadar gitti, Papalık ile münasebeti kesecek. Kilise
ile Devleti ayıracak kadar ileri gitti. Bu çoktanberi ileri cum­
huriyetçilerin programında dahil bir mesele olduğu halde
daima ileriye talik ediliyordu. Bu din harbi memleketi karıştı­
rıyor ve tefrikaya uğratıyordu. Fikir harbi tekrar doğuyor,
hükümetin fikrine iştirak etmiyen Fransızlar arasmda bir şüp­
heliler sınıfı vücuda geliyordu. Bunlar memuriyetlerden uzak­
laştırılıyor ve hükümet tarafından fena bir nazarla görülü­
yordu. Siyaset o zamana kadar sivil nifaklardan uzak tutul­
muş olan orduya da giriyordu. Kilisede âyinlere giren zabit­
ler aleyhinde «fiş» jumallan teşekkül etti. Aynı zamanda,
son derece demagojiye kaçar propagandalar, hattâ vatan
fikrine hücum eden propagandalar bile serbest serbest ya­
pılıyordu. Hükümet, memuriyetler, her şey mahdud miktar­
da bir takım adamlarla himaye ettikleri kimselerin elinde
idi. Menfaat fikrinden uzak bir mutaassıb olan Emile
Combes ise bu münasebetsizliklere bir siper oluyordu. Ekse­
riyetin içinde, bazı cumhuriyetçiler endişeye düşmeğe baş­
ladılar. Dikkate şayan bir şey: «müstekreh» diye tavsif etti­
ği bu rejime karşı mücadeleyi Alexandre Millerand deruh­
te etti. Bir sosyalist itidale avdet edilmesini istiyordu.
Dikkate daha şayan bir nokta: milli fikrin bu kararması
devresinde, hariciye nezaretinde münferid bir vaziyette ka­
lan Theophile Delcasse hiç kontrolsuz çalışıyor, 1914 ittifak­
larına menba teşldl edecek tertibi hazırlıyordu. 1902 de, Al­
manya tarafından sebebiyet verilecek bir harbde Italyanın
bitaraflığım temin etmişti. 1904 nisanında, Yedinci Edouard
ile müttefikan, Fransa ile İngiltere arasında müstemlekelere
ait bütün ihtüâflar hallolunmuştu. Mısın İngiltereye terkedi-
yor ve Fas üzerindeki himaye ile Şimalî Afrika İmparator­
luğumuzu itmam eyliyorduk. On ay sonra. Combes devrili­
yordu. Yerine bir oportünist, Rouvier geçti. Klerikalizm aley­
hindeki siyasete biraz hafif bir şiddetle devam ediyor, fakat
haricî meselelere aynı lâkayidliği gösteriyordu. Bu sırada,
Japonların Mançuride Rusları mağlûb etmelerinden cesa­
ret bulan Almanya Fransız - İngiliz itilâfının kendi menfaat­
lerini ihlâl ettiği bahanesile Fas meselesi hakkında millet­
lerarası bir konferans toplanmasım istedi. Tanca'da karaya
çıkan ikinci Guillcrume orada tehdidkâr sözler sarfetti. Fas
korku vermek için bir vesüe idi. Fransa üzerinde bir tazyik
yapılmak isteniyordu. Bu taleblere mukavemet göstermek
tarafdan olan Delcasse arkadaşlanndan müzaharet görmedi,
istifaya mecbur oldu (6 Haziran 1905). İşte Faşoda'dan yedi
sene soma, harb tehlikesi bu defa Almanya tarafından ken-
522 FRANSA TARİHİ

dişini tekrar hissettiriyordu. Dokuz sene daha geçerse artık


harbden içtinab kabil olamayacaktı. Harbe karşı ittihaz ettiği­
miz diplomasi ihtiyatları Almanlar için bir çember altına a-
İmmaktan dolayı şikâyet sebebleri teşkil ediyordu. Bundan
bilistifade daha çok silâhlanıyorlardı. Fas meselesinde bize
hak veren Elcezire konferansında, hemen bütün Devletler
Almanlar aleyhinde birleşmişler, Almanlar AvusturyalIlar­
la yalnız kalmışlardı. Artık Almanya bütün konierans teklif­
lerini reddedecekti. Büyük gün gelince, münazaayı muhak­
kak hale sokacaktı. Maamafih, 1905 ricati, ve Delcasse'nin
feda edilmesi ne kadar hacalet verici bir şey olursa olsun
faydasız kalmamıştı. Bu sırada, müttefikimiz bulunan Rusya
âciz idi. Fransa uzun nifaklardan dolayı zayıflamıştı. Ordu
hazır değildi. Manevî kuvvet bozuktu. Kazamlan zaman bizi
ihtimalki bir felâketten kurtarmıştır.
Artık, seferberlik gününe kadar, Fransa Alman tehdidi
altında yaşayacaktır. Müsellâh sulh sistemi yani Alman
vahdetinin teessüsündenberi gittikçe artan silâhlanma yanşı
Avrupayı bir felâkete götürüyordu. Almanya fazla bir nü­
fus ve fazla inkişaf etmiş bir sanayi ile mahreçler ve ara­
ziler elde etmeğe haris bulunuyordu. Bu arzu gerek sosya­
list kütleler üzerinde gerek erkâm harbiye üzerinde aynı de­
recede tesir yapıyordu. Harbden içtinab için artık Fransa­
mn Alsace - Lorraine'in ziyamı bir emrivaki diye kabul et­
mesi ve askerlik müddetinin iki seneye tenzilinden anla­
şıldığı üzere askerî gayretlerini yalmz müdafaaya hasrey-
lemesi kâfi değildi. Fansız demokrasisinin kapıldığı hülya
kendisi sulh tarafdan olduğu için sulhu muhafaza edebile­
ceği kanaati olmuştu. Maamafih, tehlikenin büyüklüğünü
anlamamak imkân haricine çıkıyordu. Bütün intihablarda
galib gelen ve eski sağlardan soma eski merkez solu da
bertaraf etmiş bulunan sol taraf partilerinde o zaman yeni
bir ayrılık vukua geldi. Blok hem dahilî politikada, hem ha­
ricî politikada parçalandı. Sosyalizm cüretkâr bir hal almış­
tı. Parlementodaki nüfuzu memleketteki hakikî kuvveti üe
mütenasib değildi. Amelelerde ve memurlarda daimi bir
tahrikâta sebeb oluyodu. Haricî, Enternasyonale dahil ol­
ması ve kozmopolit mezhebleri takib etmesi yüzünden Al­
manya ile itilâfa meylediyordu. Böyle bir itilâf ise imkânsız­
dı. Çünkü, bizim tarafımızdan gösterilen her müsaadekâr-
lığı Berlin hükümetinin yeni bir talebi takib ediyordu. Ma­
amafih, sosyalizm bu sahada, menşe farkı olmaksızın,
1875 teki telâş ve heyecan dakikasında Thiers'in yapüğı
gibi, Almanya üe uzlaşmak ve ittifaklar teşkil edecek yer­
de Almanyaya sulhperverane hissiyatımıza dair teminat
vermek tarafdan olanlarda kendisine müzaharet buluyor­
du: Radikal - Sosyalist fırkasının başında bu fikri teşahhus
ettiren foseph Caillaux'nün babası On Altı Mayıs muhafa­
zakârlarından biri idi. Cumhuriyetçi partide, Clemenceau
üe Jacobin mekteb bu temayüle karşı muhalefet gösterdi.
1908 de iptida müfrit sol tarafın şefi Jaures üe mücadeleye
girişti. İşte Parlementonun büyük ekseriyeti sol cumhuriyet­
çilerden başka hakiki cumhuriyetçiler olmadığını üân eder­
ken, vahdet zavahiri altmda bir tefrika vardı. Resmen son
derecede demagojiye kaçan mezhebler neşredildiği sırada,
gittikçe mutedil bir parti teşekkül ediyordu. Hattâ eski bir
sosyalist olan Aristide Briand'ın, başvekilliğe gelince, Şimen­
difer grevi gibi en tehlikeli grevleri durdurduğu görüldü. Ki­
lise ile Devletin aynlmsaım fiile çıkardıktan soma, «sükûnet»
ten bahsediyordu. Nasıl ki Spuller de 1894 te «yeni ruh» tan
bahsetmişti.
Bu sırada, gittikçe harbe daha ziyade azmeden Alman­
ya bizimle kavga çıkarmak için bir vesile arayıp duruyor­
du. Bunun mevzuu daima Fas idi. Orada himayemizi tevsi
ediyorduk. 1908 de, Casablanca'da tahaddüs eden bir ha­
dise üzerine yeni bir telâş ve heyecan peyda oldu. Clemen­
ceau kabinesi bunu hakeme müracaat suretile halletti.
1911 de bir tekerrür: Bir Alman gemisi Cenubî Fas sahilinde
524 FRANSA TARİHİ

Agadir önünde mevki aldı ve Berlin hükümeti, bu kuvvet


tezahüründen sonra, bir «taviz» elde etmek arzusunu tebliğ
etti. O zaman, hükümet başmda bulunan Joseph Caillaux
uysallık gösterdi. Bizim Kongo'daki yerlerimizden Alman­
yaya «tavizat» verildi. Bu Almanya için yalmz diplomatik bir
muvaffakiyet değü, hakiki bir fayda idi. Alman matbuatı
elde edilen bu menafii gülünç bir şekilde tasvir etti ve bü­
yük Alman İmparatorluğiyle istihza edilmesinden şikâyette
bulundu.
Agadir meselesinden iki ders çıkıyordu: Biri Almanya
için: Görüyordu ki Fas fena bir casus belli (harb sebebi) idi.
Çünkü tehdide maruz kalan Fransa Rusya ile ittifakını ve
Ingiltere ile itilâfını muhafaza ediyordu. Halbuki Fas yüzün­
den çıkacak bir ihtilâfta AvusturyalIlar bile Almanların ar­
kası sıra yürümüyorlardı. Diğer ders de Fransa içindi: An­
laşılıyordu ki gösterdiğimiz müsaadekârlıklar Almanyayı
bizim zâfımıza inandırmaktan ve onu daha ziyade harb
tarafdan yapmaktan başka bir şeye yaramıyordu. İki ders­
ten de istifade edildi. Almanya artık Fasa alâkadar olmak­
tan vazgeçti. Dikkati Şark meselelerine atfetmeğe başladı.
1908 deki Türk inkılâbı ve nasyonalist genç liberallerin es­
ki Türkiyenin yerine kaim olmalan Balkan ve Tuna Avru-
pasmda yeni milliyetleri harekete getirmişti. Bunlann ta-
leblcri muhtelit bir imparatorluk olan Avusturya ve Ma-
caristanı tehdid ediyordu. Fransaya gelince, Agadir mese­
lesi sol partilerin en milli adamlarım iktidar mevkiine getir­
di. Lonaine'li cumhuriyetçi olan Raymond Poincare 1912
kânunusanisinde başvekil oldu. O Thiers'in düsturunu,
«unutma politikasını» kabul etmiyordu. Almanyaya yakın­
laşmak partisi bu düsturdan çıkmıştı. Siyasi hayatın daima
dışında kalan edebiyat âleminde, matbuatta, fikir dünya­
sında milli fikrin ihmali aleyhinde mütemadi bir hareket
vardı ki Maurice Banes'in ismi buna merbut kalacaktır.
Dreyfus meselesi esnasında ileriye sürülen ve mağlûb
FRANSA TARİHİ 525

olan nasyonalist mezheb o zaman bir nevi yükselmeye ve


kendimizi toplamaya hizmet etti. Nasıl ki bulanjizmden son­
ra da Fransayı Rus ittifakına götürmüştü. Bunun gibi, siya­
sî meclislerde artık hiç itiraza uğramaz bir hale gelen Cum­
huriyetin intihabat muvaffakiyetleri arasında, Charles
Maurras’mn ve mektebinin demokrasi tenkidleri ortaya öyle
bir tezad arzediyordu ki cumhuriyetçiler içinde en geniş
düşünceler bunlarda bir mezheb muhalefetinin faydasını
teslim ediyorlardı. Böyle bir muhalefetin faydasını vaktile
Gambetta ileriye sürmüştü. Fakat çoktanberi ortada böyle
bir şey yoktu. Müfrit sol taraf mebuslarından biri. Marcel
Sembat bu münakaşalar neticesinde öyle garib bir hicviye
neşretti ki on beş sene evvel bu risalenin ismi bile akıldan
geçmezdi: Bir kıral yapınız, yoksa sulh yapınız. Aynı za­
manda, demokrasinin en esaslı prensipi, reyiâm, garib
surette bozuluyordu. Nisbî temsil için mukdimane bir mü­
cadele tarafdarlar buluyordu. Şimdiye kadar kat'i surette
ekseriyet prensipine riayet eden bir sisteme müstenid siya­
sî hayatın siması değişecekti. Nisbı temsil akalliyetler için
bir hak tamnması demekti.
Harbe takadüm eden iki sene bir takım işaretler ve ema­
reler ile geçti. Yalnız müdekkik ve müşahidler bunların için­
de bir takım ihtarlar görüyorlardı. Halkın gözlerinden bu
işaretler kaçıyordu. 1912 de, ilk bir Balkan harbinde, Tüırk-
ler Bulgarlarla Yunanlılar ve Sırblardan mürekkeb bir müt­
tefikler heyetine mağlûb olmuşlardı. Ertesi sene, müttefikler
mirasa konma meselesinden dolayı döğüşmeğe başladılar.
Bulgarlar taarruzlarından dolayı ceza çektiler. Bulgaristan
ile Türkiyenin alacak bir intikamları bulunacaktı ve Alman­
ya için bir müttefik teşkil edeceklerdi. Rusya bu vukuatı
alâka ile takib ediyor, iki Cermen Devleti ise telâşa düşü­
yordu. Çünkü Avusturya tehlikede kalıyordu. Cermen Dev­
letleri İslavlan sindirmek arzusuna düştü. Almanyanın
aradığı fırsat çıkmağa başlamıştı. Avrupada bulanık bir
526 FRANSA TARİHİ

hava intişar ediyordu. 1913 kânunusanisinde Raymond


Poincare, Armand Fallieres'in yerine Cumhurreisi intihab
olunmuştu. Onun tesirile, basiretli bir hattı hareket takib
ediliyordu. Başvekâlete getirdiği eski mutedillerden Louis
Barthou üç senelik askerî hizmet usulüne avdeti Meclislere
kabul ettirdi. İlk saffı harb ordusunu takviye için bu elzem
bir tedbirdi. Aşikâr veya mahfi, bir çok alâmetler ve istih­
barlar toplamyordu. Bunlar Almanyanın harbe doğru yü­
rüdüğünü gösteriyorlardı. Alman İmparatorluğu askerini ve
teçhizatını çoğaltmak için bir milyarlık fevkalâde bir vergi
koymuştu. Bu sırada, Fransada halkın hiç hoşlanmadığı
üç sene askerlik kanunu Radikal - Sosyalistleri tekrar hü­
kümete getiriyordu. Bunlar mutedillere karşı solların blo­
ktum tekrar teşkile çalıştılar. Harbin arifesinde, tayin ve ta­
rif edilemediği halde hissolunan bir tehdidin neşrettiği si­
nirlilik içinde, Cumhuriyet partisinin iki temayül arasında­
ki münazaa daha acı bir şekil alıyordu. Tekrar hükümete
gelen Joseph Caillaux hücum ediyor ve hücuma uğruyor­
du. Aristide Briand «demagog plütokrat» ı takbih ve teşhir
ediyordu. Bu mücadele esnasinda, madam Caillaux bir ro-
velver kurşunile Figaro direktörü Gaston Calimette''i öldürdü.
Bu ölüm 1870 ten bir kaç ay evvel Victor Noir'ın katlini
hatırlantı. Bu, büyük cinayetlere tekaddüm eden ve onlan
haber veren cinayetti. Harbe bahane teşkil edecek olan
Serajevo cinayeti de biraz sonra vukua gelecekti. Kan işa­
retleri her tarafta görülüyordu.
28 haziran 1914 te, Avusturya ve Macaristanın veliahdi
arşidük Slâv süikasdcileri tarafından küçük Serajevo ka­
sabasında karisile beraber katledildiği zman, Fransız hal­
kının kütlesi harbe ihtimal vermekten uzaktı. Nisan ayı inti-
habatında, sollann yeni bloku galib gelmişti Üç sene as­
kerlik hizmetine tarafdar Ribot kabinesi Meclis huzuruna
çıktığı gün devrilmişti. Cumhuneisi Poincare yeni vücuda
getirilmiş askeri teşkilâtı muhafaza için yeni uslanmış bir
FRANSA TARİHİ 527

sosyalist olan Rene Viviani'ye müracaat etti. Uzaklarda ge­


çen vukuatlara lâkayd bulunan Fransız demokrasisi öyle bir
huzur içinde yaşıyordu ki Avusturyanm Sırbistana verdiği
ultimatomu bile pek farketmemiş gibiydi Halk Serajevo
«zabıta vakasından» nasıl bir mana çıkarmamışsa bundan
da bir şey anlamıyordu. Halk, içinden, harbin imkânsızlı­
ğına kaniydi. Halk nazarında harb sanki terakkinin ortadan
kaldudığı geçmiş bir devre ait bir hadise idi. ikinci Guil­
laume ile Prusya zabitleri harb istiyorlarsa da Alman kavmi
arkalarından yürümez zannolunuyodu. Halbuki on gün
sonra modern zamanların en müthiş harbi patlak veriyordu.
YİRMİ İKİNCİ BAB

Harb ve sulh, mesai ve günler

1914 tarihine tekaddüm eden günlerde sulhu teminat


altına alır gibi görünen bir şey varsa o da 1871 mağlûbla-
nnın intikam almayı düşünmemeleri idi. Almanya o kadar
kuvvetli idi ki ona hücum etmek kimsenin aklından geçmi­
yordu. Alelade, bir galib kütlesi zaferini tehlikeye atmakta
bir menfaat görmez. Fakat Almanya harbi istiyordu. Çok
fazla bir nüfusu vardı. Tarihin eski devirlerinde olduğu gibi,
komşularım istilâya doğru gidiyordu. Maamafih, bütün Av­
rupa ile yalmz başına uğraşmamak için, hiç olmazsa Avus-
turyayı müttefik olarak muhafaza edebilmek için harbin bir
Alman meselesinden dolayı değil bir Avusturya meselesin­
den çıkması lâzımdı. İşte Avusturyamn Sırbistan üe ihtilâfı
ona bu fırsatı hazırladı. İşte on yedinci asırda «Akdağ» dan
soma ve on dokuzuncu asırda Sadowa'dan soma olduğu gibi,
şimdi de Avrupanın uzak yerlerinde Almanya Fransızlarla
çarpışmak vesilelerim arıyordu.
Cereyan edecek vaka o kadar az tahmin ediliyordu ki
Cumhurreisi Poincare ile başvekü Viviani Çara bir nezaket
ziyareti yapmağa gitmişlerdi. Tam o sırada Avusturya ül­
timatomu, Almanya üe müttefikcm, o tarzda kaleme alındı
ki Sırbistamn bunu kabul etmiyeceğine hükmedüebilirdi.
Bu ültimatom 23 temmuzda, Poincare üe Viviani Peters-
bourg'u terkettiklecri sırada Belgrada tevdi edildi. Pariste,
Alman sefiri bu meselede herhangi bir müdahalenin neti­
cesi «tahmin edilemiyecek» bir şey olduğunu haber verdi.
FRANSA TARİHİ 529

Fransa ve dost Devletler yalnız Sırbistana mukavemet et­


memeyi tavsiye için işe müdahale ettiler. Sırb cevabı her
noktada ultimatomu kabulden ibaretti. Yalnız bir noktayı
kabul etmiyorlardı ki o da hakem usulile hallolunabilirdi.
Fakat Avusturya Sırbistanı ezmeğe ve kendisini inhilâl et­
tirmek tehlikesini arzeden Slâv tehlikesini ortadan kaldır­
mağa azmetmişti. Almanya harbe karar vermşiti. ikisi de
Ingilterenin teklif ettiği bir Avrupa konferansım reddettiler.
La Hcrye mahkemesi de aym veçhile kabul olunmadı. Yirmi
senedenberi, yaklaşan tehlikenin önüne geçmek için düşü­
nülen milletlerarası müesseselerin bir an bile kıymeti olma­
dı. Ültimatomun tevdünden iki gün sonra, Avusturya Sır-
bistana harb ilân ediyordu. Bir hafta içinde, ittifakların me­
kanizması faaliyetini gösterdi ve Avrupanın bir kısmı diğer
kısmının üstüne atıldı. 1871 denberi bin zahmetle zaptedil-
miş olan şeyler patlak verdiler. Her şey kıtali durduracak
yerde büyütmeğe hizmet etti: müsellâh sulh sistemi vası­
tası ile biriktirilen kuvvetler, uzun çalışma ve medeniyet se­
nelerinin yarattığı servetler ve menbalar hep bu neticeyi
verdiler. Diplomasi sistemlerinin muvazenesi, menfaatlerin
bağlılığı, böyle bir çarpışmanın bais olacağı felâketin bü­
yüklüğü, o muazzam harbin önünü alacağı zannolunan şey­
ler, hiçbir fayda temin etmedüer. Manialar harbi besleyen
birer gıda oldular. Demokrasi, milletlerarası sosyalizm hiç­
bir şeye mâni olmadılar. Yalnız, kavimden kavme demok­
ratik harb «daha müthiş» oldu. Vaktile Mirabeau bunu söy­
lemişti. Eski zamanın harblerini tahdid eden vasıtalarla kim­
se bu yeni harbe bir nihayet vermeğe muvaffak olamadı.
15 Temmuz terihinde, Almanyanın iradesi geriye avdeti
herkes için ihtimalden hariç bir hale sokmuştu. Bir takımm
sefeberliği diğer takımın seferberliğini icap ediyordu. Avus­
turya bütün kuvvetlerini seferber edince, Rusya da kendi
kuvvetlerini seferber hale sokuyordu. Bu meşru müdafaa
tedbirlerinden Almanya aradığı vesileyi buldu. Bir ağus­
34
530 FRANSA TARİHİ

tosta, Rusyaya harb ilân etti. Fransa hükümeti menfaatleri


neyi icap ediyorsa Fransamn onu yapacağım söylemekle
iktifa ettiği için Alman hükümeti bizim kendisine hücum
ettiğimizi uydurdu. Cumhuriyet hükümeti artık mukadderat­
tan kaçamazdı. Son dakikalarda sarfettiği gayretlerde feci
bir hal vardı. Cumhurreisi Poincare Kıral George'a beyhu­
de yere mektub yazarak İngüterenin zamanında söyliyebi-
leceği bir sözün hâlâ Almanyayı düşündürebileceğini an­
lattı. İngilterenin bir Parlementosu, bberal ve sulh tarafdan
nazırlan vardı. O ancak Belçika istilâya uğradığı zaman
müdahale edecektir. Fransa da 2 ağustosta seferberlik yap­
mağa mecbur oldu. Hâlâ Fransızlar teskin ediliyor, onlara
€seferberliğin harb demek olmadığı» söyleniyordu. Viviani
bizim müteamz olmadığımızı isbat için kuvvetlerimizin hu-
duddan on kilometre geri çekilmesini emretti. Fakat harbi
kabul etmemek imkânı yoktu. Eğer bitaraflığımızı ilân ile
Rus ittifakım red ve inkâr etseydik Almanya teminat olarak
Toul ile Verdun'ü istiyecekti. Rusyayı mağlûb edecek ve
soma bizi elinin altmda tutacaktı. Fransa ya kendisini mü­
dafaaya, ya boyunduruğu kabule mecburdu.
Fransız kavmi bunu anladı. Erkânı harbiyemiz tarafın­
dan pek iyi hazırlanmış olan seferberlik yalnız intizam ile
değil, itimad ile de vukua geldi. Almanya bizim inhitatımı­
za güvenmişti. Harbin bizde bir inkılâb işareti olacağım
zannetmişti. Hattâ Orta Avrupa memleketlerinde böyle bir
inkılâb vukua geldiği bile ilân olundu. Almanya aldanıyor­
du. Sosyalist şefi Jaures'in 31 temmuz akşamı katli ufacık
bir kargaşalığa bile sebeb olmadı. Millet, müdafaa husu­
sunda müttehid davrandı. Fransız mületinin bilmediği şey
harbe maddî surette hazırlığının ne kadar gayrikâfi olduğu,
ne müthiş bir melhameye doğru yürüdüğü idi. Neferler
hâlâ eski kırmızı pantolonu giyiyorlardı ki hakikî bir he­
def demekti. Müthiş bir silâh olan 75 lik topumuz Almanların
büyük çapta toplarının üstünlüğüna karşı âcizdi. Senelerce
sürmüş ihmal ve basiretsizlik binlerce ve binlece Fransızm
kanile ödendi.
Müteaanza karşı hiddet, birdenbire, bir çok hülyaları si­
lip süpürmüştü. İtimadı takviye eden şey bu defa. 1870 te
olduğu gibi, yalnız bulunmamamızdı. Almanların kuvvetli
ve kalabalık olduğu malûmdu. Fakat bir insan menbaı o-
lan Rusya ne büyük bir yardımdı! Sonra, yeni yeni mütte­
fikler bulmaktan da hali kalmayacaktı. 3 Ağustosta Alman-
ya bize harb ilân etti. Bir gün evvel, muahedenameleri ih­
lâl ederek, Belçika hükümetinden ordulanna geçid verme­
sini istedi. Belçika derhal kendisini müdafaaya karar ver­
di. Bu karar henüz mütereddid bulunan İngiltereyi müda­
haleye mecbur ediyordu, çünkü, 1839 da, Belçikamn bita­
raflığım tekeffül etmişti; çünkü tarih üe sabit idi ki İngütere
büyük bir Avrupalı Devletin Escaut ağızlarını zaptetmesine
katiyen müsamaha edemezdi. Eski Felemenk meselesinin
Louis - Philippe zamanında iktiran ettiği hal çaresi b izim için
necat verici bir vasıf arzediyordu. Bir millet haline gelmiş
olan Belçika bu büyük harbde bizim yanımızda mevki al­
dıktan başka bütün Britanya imparatorluğunu da beraber
sürüklüyordu. İngiltere bir Avrupa harbine girerse ancak
galib geldikten sonra bu harbden çekildiğini de tarih gös­
teriyor.
Fransa, Rusya, Belçika, Ingiltere, esasen gayet geniş
olan, bu «İtilâf» Almanya ile Avusturyaya mukavemet et­
meğe ve onlan meğlûb eylemeğe bol bol kâfi görünüyordu.
1902 de akdettiği itilâfa sadık bulunan İtalya bitaraf kala­
cağım bize büdirmekte müsaraat göstermişti. Bu suretle
bizi Alpe hududlannda büyük bir endişeden kurtanyor-
du. Almanyanın bulacağı yegâne yardım Türkiyenin ve
Bulgaristanm yardımı idi. Bu ihmal edilecek bir şey değüdi.
Çünkü mücadeleyi kanşık bir hale sokmuş ve uzatmıştır.
Fakat teşkü ettiği ilk nagihcmî darbenin tesiri geçtikten son­
ra. zaferi temin etmeğe kâfi gelmezdi. 1914 te hiç akla gel-
532 FRANSA TARİHİ

meyen şey büyük askeri İmparatorluğa galebe çalabilmek


için daha bir çok müttefiklere ihtiyaç hissedüeceği idi. O
kadar çok müttefikimiz olacaktı ki günün birinde o mütte­
fiklerin esiri kalacaktık. Fansa için de bu yüzden yeni zor­
luklar doğacakü.
Doğrusu aranırsa, izmihlal felâketinden biz öyle bir te­
sadüf eseri olarak kurtulduk ki bu derhal bir mucize gibi
göründü. Almanya Fransamn yiyeceği darbe altmda ma­
nen ve siyaseten infisah edeceğine inanmış ve bir hata ir-
tikâb etmişti: Almanyamn taarruzu bizde «mukadeds bir­
lik» hadisesini tevlid etmişti. Fakat Almanyada da vuhdet
daha az kuvvetli değildi. 4 Ağustosta, iki Parlementoda, ge­
rek Berlinde, gerek Pariste. sosyalistler bile her şeyi tasvib
etmişlerdi. Bütün Almanyamn muvafakatile, dünyanın şim­
diye kadar hiç görmediği bir harb mekanizması bizim üze­
rimize saldırmıştır.
Fransızların en az itimad besliyenleri istilânın süratin­
den hayretler içinde kaldılar. Almanyamn askeri kuvveti
malûm ise de Paristen uzakta, hududlarda hiç olmazsa bir­
kaç muharebe vukua geleceği, bunların neticeleri meşkûk
kalacağı zannolunuyordu. Muazzam orduları harekete ge­
tirebilmek için icap eden zaman geçîikten soma, asıl askeri
harekât 17 ağustosta başlamıştı. 22 de. Belçikamn imdadına
koşmuş olan Fransızlarla İngilizler Charleroi ile Mons üzerine
çekilmeğe mecbur olmuşlardı. Almanlar yığm halinde top­
raklarımıza giriyorlar, bir kaç gün içinde Fransamn Şima­
lini işgal ediyorlar ve kendilerine Paris yolunu açıyorlardı.
Müttefikler ise ricat Eyliyorlardı. Fransa hükümeti halkın
sinirlerini gözetmek arzusile vaziyeti ancak kısa bir tebligat
üe ilan etrL Umumî menfaat namına bu tebligat ile iktifa
etmek lâzımdı. Daha sair birçok haklarla beraber disiplin
her şeyi söylemek hakkını da ortadan kaldırıyordu. Tebligat
«Somme'dan Vosges'lere kadar» diyordu. Gizli tutulan şeyi
yani istilâyı, evvelki asırda üç defa görülmüş olan bu müt­
hiş vakıayı haber veriyordu. Somme çok geçmeden Mame
oluyordu. Alman pişdarları Paristen bir kac kilometre me­
safede görünüyorlardı. Hükümet, 1370 te olduğu gibi, Paris­
te kapalı ve mahsur kalmamak için, Bordeaux'ya gitmişti.
İşte her şeyi kurtaran o ümid edilmedik vak'a bu şurada te-
haddüs etti.
Mame muharebesi pek çok münakaşa edilmiştir. Tarih
onu Joffre'un kazandığını söyliyecektir. Çünkü kaybetsey-
di yalnız o mesul olacaktı. Şüphesiz ki geneıal Gallieni
lüzumundan fazla bir süratle ilerlemiş olan von Kluck or­
dusunun sol cenahına karşı yapılacak manevrayı ilk olarak
takdir etti. Charleroi'danberi hayret verici bir soğukkanlı­
lığı muhafaza eden Joffre vaziyeti anlamak meziyetini gös­
terdi ve ricate devam edecek yerde bütün kuvvetlerimize
ileri yürümek emrini verdi. Bu, tarihte görülmüş doğrulma ve
kendini toplamaların en güzel misallerinden biridir. Alman­
lar bundan hayret içinde kaldılar. Paris in yakın civarların­
dan Moselle'e kadar yapılan o muazzam Marne muharebesi
6 eylülden 13 eylüle kadar devam etti, ve düşman genera­
lin mağlûbiyeti ve ricati ile neticelendi. Paris kurtulmuştu.
İstilâ tevakkuf ediyordu. Almanlar altı haftada Fransayı
harb haricine çıkararak soma Rusycrya karşı dönmek niye­
tinde idiler. Bu plân akim kalmıştı. Almanyada bazı berrak
görüşlü kimseler harbin kaybolduğunu anlamağa başla­
dılar.
Bizim için harb kazanılmış olmaktan henüz uzaktı. Mame
muharebesinden soma, Fransa, Valmy'den sonra olduğu
gibi, tam bir zafer temin ettiğine, topraklarımızın kurtulduğu­
na inandı. Ricatleri yüzünden, sarfettikleri hankalı gayret­
ler yüzünden yorulan, icap eden cephaneden mahrum bu­
lunan ordularımız Almanların Oise'dan Argonne'a kadar
yeni bir hat üzerinde yerleşmesine mâni olamadılar. 17 ey­
lülde, cephe istikrar bulmuştu. Siperler karşı karşıya ka­
zılıyordu. Müthiş ve her gün için kanlı bir nevi muhasara
534 FRANSA TARİHİ

hctbi başlıyordu. Almanlar tekrar taarruza geçmeğe ve bu


defa Flandre'm deniz tarafından ilerliyerek Fransız ve İngi­
liz ordularım ihata etmeğe beyhude yere teşebbüs ettiler.
Eski Felemenk muharebelerinde o sular ve seyyal kum te-
pçeleri havalisinde pek çok muharebeler vukua gelmişti.
Orada şimdi de Dixmunde muharebesi gibi unutulması im­
kânsız boğuşmalar oldu. Feyezan Almanların yolunu kapa­
mağa yardım etti. Teşrinisani ayının başlangıcında, Yser
muharebesinden sonra, geçemiyeceklerini anlamak ıztıra-
rında kaldılar. Fakat biz yalnız onlann geçmelerine mâni
olabilmiştik.
Muharebe ediliyordu; Şimal Denizi sahillerinden Kaf-
kasa. Baltıktan Süveyş kanalı kıyılanna kadar uzun müddet
daha muharebe edilecekti. Çünkü Türkiye düşmanlara ü-
tihak etmişti. Harb inkişaf ediyor v© harb ile besleniyordu.
Muharibler arasındaki muvazene harbi uzatıyordu. Al­
manya sulh zamanında yapılmış hazırlıklarında ve sabu-
rane yapılmış bir teşkilâtta öyle menabi buluyordu ki bun­
lar müttefikler tarafındaki sayı üstünlüğünü telâfiye kâfi ge­
liyorlardı. Harbin uzamasının bir sebebi de Almanyamn mu-
vaffakiyetsizliğini itiraf etmeden sulha talib olamaması idi.
Müttefikler kendüerinin gösterebüecekleri zâfa karşı tedbir­
lerini almışlardı. 4 Eylülde, Marne muharebesi başladığı
sırada, Londra misakını imzalamışlardı. Bununla ayn ayn
sulh akdetmemeyi taahhüd eyliyorlardı. Bu mukaveleden
ziyade, vaziyet, ne olursa olsun, hiç olmazsa İngilterenin
mücadeleden vazgeçmemesini teminat altına alıyordu.
Küçük bir toprak parçası istisna edilirse. Belçika Almanlar
tarafından işgal edilmişti, Anvers ile Ostand onlann elinde
idi. Belçikanın bitaraflığı ihlâl edilir edilmez harbe müdaha­
le etmiş olan İngütere asırlarca müddet Fransaya müsaa­
de etmemiş olduğu bir şeyi Almanyaya müsaade edecek
değildi. Belçika işte bu suretle tarihte çok kere aldığı bir
mevkii tekrar alıyor, Avrupa politikasına şekü veren mer­
FRANSA TARİHİ 535

kezi bir nokta oluyor ve harb ile sulh ona bağlı bulunuyor­
du- En zengin parçaları istilâ ve işgal altında bulunan Fran­
saya gelince, muhasamat kendi topraklan üzerinde cere­
yan ederken, istese bile, 4 eylül taahhüdünden kendisini
azade görmesine imkân yoktu. İngiliz ordusu bizim top­
raklarımızda, bizim askerlerimizin yanında muharebe et­
mek için gelmişti. Başlangıçta zayii olan bu kuvvetler git­
tikçe çoğalıyordu. Mecburi askerlik sistemine muhalif olan
İngiltere nihayet buna müracaat ediyordu. Gayreti muan-
nidliğine tekabül eyliyordu. Biz de onun mukadderatına
bağlanmıştık. Maamafih, mücadele bizim topraklarımızda
vukua geliyordu; bunun tahriblerine maruz bulunuyorduk.
Almanlar işgal ettikleri havaliyi yağma ve tahrib ediyor­
lar, ahaliye fena muamele yapıyorlardı. Bccrbarlann istilâ-
lan devirlerindenberi misli görülmemiş öyle müthiş bir mu­
sibet ki neticelerini uzun müddet hissedecektik. En ağır fe­
dakârlıklar da Fransız askerlerine terettüb ediyordu. Nerde
tehlike varsa bunlar orada bulunmağa mecburdular.
Fakat ortada harb hükümran oluyor, her şeyi harb
sevk ve idare ediyordu. Almanya yine, harbe sebeb olduk­
tan sonra, harbin esiri olmuştu. Siperlerin iki tarafında da
parola «zafere kadar, sonuna kadar» cümlesi idi. Fransa­
da, birkaç ay evvel, Deroulede gibi kaybolmuş vilâyetler­
den bahsedenler, tehlikeli birer coşkun addolunuyorlardı.
Halbuki Alcase - Lonaine'i istirdad etmek «harbin gayesi»
ni teşkil etti. Derhal, bütün Fransa, hiç münakaşasız, bunu
o kadar tabiî surette kabullendi ki sanki hep bu gaye düşü­
nülüyormuş gibi göründü.
Hedef uzaktı. Ona erişmeden evvel birçok tehlikeler­
den geçmek lâzımdı. İptida, düşmemi koğmak ve menfur
siperlerden, yıpratıcı toprak alü harbinden kurtulmak icap
ederdi. Bu toprak altı muharebesinde insanlar her gün azar
azar ölüp gidiyorlardı. 1915 senesi cepheyi zorlamak için
semeresiz gayretlerle geçti. Matta, ilk bir taarruz Cham-
536 FRANSA TARİHİ

pagne'de akim kaldı. Eylülde yapılan ikinci bir taarruz da


daha fazla muvaffak olamadı. Diğer bir taarruz boş bir ü-
mid uyandıran muvaffakiyetli bir başlangıçtan sonra, mayıs
ve haziran aylarında Artois'da akamete uğradı. O sırada,
İtalya da bitaraflıktan vazgeçerek İtilâf kuvvetlerine iltihak
etti ve onlan çoğalttı. Bir müttefikimiz daha olmuştu. Fakat
harb Avrupada bir yangın gibi genişlemekten halı kalmı­
yordu. Teşrinievvelde Bulgarlar düşmanlarımıza iltihak etti­
ler. Türkiye Ruslarla muvasalamızı kesmişti. Çanakkalede.
Geliboluda, karadan ve denizden, İngilizlerle Fransızlar
beyhude yere bir yol açmağa uğraştılar. Bulgaristan saye­
sinde Almanya üe Avusturya Sırblan ezebilecekler ve Kü­
çük Asyaya kadar mütemadi bir ittifak vücuda getirecek­
lerdi. Şarkı onlara terketmeli miydi? Fransa tarafından tav­
siye edilen. İngütere tarafından muvafık görülmeyen Selâ-
nik seferine karar verilinceye kadar müttefikler uzun müd­
det münakaşa ettiler. Yalnız yeni bir askeri gayret sarfı
mecburiyeti altına girilmiyordu. Haritada tadilât icrasını da
düşünmek, ihtiyaç hissedilen Yunanistana genişleme vâ-
detmek de lâzımdı. Yunanistana pek emniyet edilemezdi.
Orada ikinci Guillaume'un eniştesi Alınanlara mütemayü
idi. Onun için harbin Avrupanın şark parçasına yayılması
işleri daha karıştırmıştı. Vahim olan cihet. 1915 senesinde,
Almanyamn Artois ve Champagne hücumlarım defederken,
ilk plânım aksine çevirerek Rusyaya karşı şiddetli bir dar­
be indirmesi ve bütün Lehistanı zaptetmesi idi. Rus cephesi
de uzaklarda hareketsiz bir hale girmişti. 120 milyon tebaa-
h o geniş imparatorluğun o kadar ümid veren ittifkı seferin
başlangıcında işe yaradı. 1914 te, Rus ordusu olmasaydı
Alman istilâsı bizi boğardı. Şimdi Rusya Almanyayı artık
tehdid edemiyordu. Rusyanın tarihi bilinince, münferid bir
sulh yapabilmesi ihtimalinden korkulurdu. Onu tutmak için,
Fransa ile İngütere kendisine İstanbulu vâdedecek kadar
ileri gideceklerdi. Hiçbir zaman bunu Rusyaya vermeğe
FRANSA TARİHİ 537

razı olmamışlardı. Garb müttefiklerinin kendilerini nekadar


tehlikeye maruz hissettiklerini bu büyük siyasi ananelerin
altüst olması kadar açık surette gösterecek bir şey yoktur.
1916 da bu tehlike pek vahim bir hal aldı. Ruslar tara­
fından emin olan Almanlar yeni kuvvetlerle Fransızlara
döndüler. Şimdi onlar cepheyi delmek istiyorlardı. Ordumu­
zun kuvvei küliyesini celbetmek, onu mağlûb eylemek ve
bizi sulh istemeğe zorlamak için Verdun'ü intihab etmişler­
di. Verdun'ün zaptı Avrupada pek büyük bir velvele uyan-
dıracakü. Bu eski şehrin adı derhal bir timsal oldu. Harbin
mukadderatı buna rabtedildi. Bunun içindir ki Fransada
askeri şefler ve hükümet başındakiler her ne pahasına olur­
sa olsun mukavemete karar verdiler. Orada girişilen ve altı
ay süren muharebeler her zamanın en müthiş muharebele­
ri olmuşlardır. Topların mütemadi tufanı ile, hücumların şid­
deti ile Fransanm bu köşesi, şubattan 1916 ağustosuna ka­
dar bir cehennem haline girdi. Yüz binlerce insan orada
döğüştüler ve Fransızlar oralara kütleler halinde kendilerini
feda ettiler.
Almanlara pahaliya malolan muvaffakiyetsizlikleri
usullerini değiştirtti. «Sulh taarruzları» başladı. Her tarafta
ellerinde rehineler bulundurduklan için, yorgunluk yüzünden
müttefiklerin hakkından geleceklerini ve işin içinden istifa­
de ile sıynlacaklannı ümid ediyorlardı. 1916 senesi ağus­
tos ayının sonunda Rumanyanın müdahalesi yeni bir ha­
dise teşkü etti. Bu Verdun mukavemetine ve müttefiklerin
Somme üzerinde Verdun için verdikleri şiddetli bir cevaba
inzimam edince {İtilâf tarafının ümidini canlandırdı. Maa­
mafih, Romanya birkaç hafta içinde ezüdi. Bu sırada, bi­
zim için Yunanistandan yeni bir zorluk çıkıyordu. Atinada
Zappeion’da Fransız bahriyelilerinin ihanet suretile katille­
rinden sonra, Yunanistanı nezaret altında tutmak ve silâh­
larından tecrid etmek icap eyliyordu. Yunan hürriyeti için
538 FRANSA TARİHİ

o kadar ateşli davranmış olan Fransamn yardımı, Navarin'-


den bir asır geçmeden, bu tuzak ile ödeniyordu.
işte harb böyle devam ediyor, muttasıl yenileniyor, da-
inma insan hayatlarım mahveyliyor, müteaddid nesiller
tarafından biriktirilmiş olan servet sermayelerini yutuyordu.
Bu muazzam gayret altmda Avrupada birçok şeyler sarsıl­
mağa başlamıştı. Almanya yorgunluk, manevî kuvvetin zi-
yaı, isyan gibi hadiselere güveniyor. Bunlan tahrike çalı­
şıyordu. Beklediği bu haller, kendisinde zuhur etmeden ev­
vel, 1917 de müttefiklerde tehadüs edeceklerdi. İtilâfın za­
yıf noktasında, Rusyada, Almanyamn gözetlediği vukuat
patlak verdi; inkılâb İkinci Nicolas'yı tahttan devirmekle
bizi karakterinin meşkûkiyetlerine rağmen sadık kalmış bir
müttefikten mahrum bırakıyordu. Çarlık ortadan kalkınca,
Rusya karmakanşıklık içine düşüyordu, inkılâb, 1917 de,
başlangıçta, millî olmakla beraber disiplinsizlik neşrediyor,
Rus ordusunu inhilâle uğratıyordu. Bolşevikler hükümeti ele
geçirip de Almanya ile sulh akdetmeden evvel Rus ordusu
İtilâf Devletleri için bir kıymeti haiz olmaktan çıkmıştı. Müt­
tefik memleketlerde Rusya vukuatını müsait renkler altın­
da tasvir ve irae için neler yapılırsa yapılsm, bunlar tâ
Fransaya varmaya kadar her tarafta bir takım tesirler yap­
tılar. Orduda isyanlar çıktı. Aynı zamanda, dahilî politika­
da da öyle bir ruh uyanıyordu ki 1914 tenberi ortadan kalk­
mış gibi görünüyordu. Mukaddes birlik, istilâ karşısında
azim ve gayret günleri uzakta kalıyordu. Parlementoda şa­
hıs rakabetleri tekrar başlamıştı. Kararsız kabineler birbirini
velyetmişlerdi. Hükümet zayıf ve kararsız adamların idaresi
altında sendeliyordu. «Bozguncu» bir propaganda yapılı­
yordu. Dahiliye nazın Malvy bu propagandayı terviç ve
teşvik etmekle alenen itham edildi. Kabine reisi Painleve
Leon Daudet'ye, itham eden kimseye karşı şiddet göster­
mek istedi; Cumhuriyet aleyhinde komplo yapılıyor baha-
sini ele aldı. Hakikatte, kırk senedenberi çarpışan iki tema­
FRANSA TARİHİ 539

yül yeniden meydana çıkıyorlardı. Harbi zafere kadar gö­


türmek isteniyorsa başlayan zâfa karşı bir aksülâmel gös­
termek için yalnız metîn bir hükümet kâfi değildi. Bu hükü­
met Almanya tarafına temayül etmeyen kimseler elinde bu­
lunması da lâzımdı. Bizzat vaziyet, hükümete Clemenceau
ile birlikte Jacobin'lerin selâmeü umumiye ananesini, ra­
dikal ananeyi, 1871 in sonuna kadar harb politikasını ve
sonra «unutma siyaeti» ne muhalefeti tevlid eden ananeyi
davet ediyordu. 1917 teşrinisanisinde, Clemenceau dahilde
ve hariçte şu proğramla başvekil oluyordu: «Ben harb yapı­
yorum». Derhal, vatana hiyanet meseleleri aleyhinde ta­
kibat yaptı. Joseph Caillaux'yu düşmanla anlaşma ve Dev­
letin emniyeti aleyhinde komplo yapma cürmile itham ede­
rek baştan bir darbe indirdi. Malvy'ye gelince, Clemenceau
Ayan Meclisi huzurunda onu müdafaasile mükelef olduğu
menfaatleri çiğnemekle itham etti. Eski dahiliye nazın, ma­
sumiyetini isbat için, Divanı Alîye verilmeyi kendisi istedi.
Divanı Âli onu nefye mahkûm etti. Clemenceau ile onun nes­
line mensub adamlar Fransız inkılâbı tarihi ile beslenmiş­
lerdi. Burada Terreur'ün hafiflemiş bir hatırası gibi bir şey
vardı.
Fransaya bir hamle verilmesinin tam zamam idi. 1914
hamlesi yalnız başma devam edemezdi. Almanya da yo-
ruluyorsa da, tamamen, harbin meydana çıkardığı yeni
askerî şeflerin elinde bulunuyordu. Hindenbourg ile Luden-
dorff Rus cephesile meşgul olmaktan kurtuldukları için,
İtilâf Devletlerine gelen yeni yardım, ümid edilmedik yardım
filî ve müessir bir şekil almadan evvel, Fransada yeni ve
şiddetli bir taarruz hazırlıyorlardı. Almanya İngiliz donan­
malarının kendisini kapad ıklan ablokayı kayıdsız ev şart­
sız bir denizaltı harbi ile kırmak için şiddetli bir gayret
sarfederken Birleşik - Devletleri tahrik etmiş ve muzafferiye-
tinin tehlikesini uzak Amerikaya bile hissettirmişti. Ameri­
kalılar Rusların çekçilmeleri sırasında kendi ağırlıklarını te­
540 FRANSA TARİHİ

razinin gözüne alıyorlardı. Onlann kuvvetleri Fransızların


zihninde ortadan kalkan mukabil sıkleti tam vaktinde te­
lâfi ediyordu. Birleşik - Devletler son saatte gayet taze kuv­
vetlerle harbe müdahale etmekle Almanyanın sukutuna
hizmet ediyorlardı. Bilhassa, Almanyadan galebe ümidini
defetmekle manevî kuvvetini baltalıyorlardı. Fakat Cum-
hurreisi Wilson 2 nisan 1917 de harb ilân etmişse de. Bir­
leşik - Devlerk^r uzun aylardan evvel mücadeleye iştirak
edemezlerdi. Kuvvetlerine hiç el sürülmemiş olan Amerika
harbin sonunda yorgun bir Avrupaya vasıl olacaktı ve reis
Wilson sulhun hâkimi kesilecekti. Nasıl ki Fransa Otuz Se­
ne harbinin son devresinde müdahale ederek Richelieu za­
manında böyle sulha hâkim olmuştu. Yalnız reis Wilson
Avrupa meselelerini iyi bilmiyordu. Birleşik - Devletler mu-
harib olmakla beraber, kendilerine İtilâf Devletlerinin müt­
tefikleri değü, şerikleri demeğe ehemmiyet veriyorlardı. Hü­
kümetleri birkaç defa oynamak istediği hakem ve mutavas­
sıt rolünü oynamağa hazır bulunuyordu. Zaferin arifesinde,
sulhun zorluklanmn yüz gösterdiği fark olunmağa başla­
mıştı.
Almanya, mağlûb olmadan evvel, hâlâ korkulacak bir
kuvvet olabüeceğiru isbat etti. 1914 te olduğu gibi, 1918 de
de kumar oynadı ve kaybeyledi. 1914 te olduğu gibi bun­
da da az kalsın kazanacak bir vaziyete geldi. O zamana ka­
dar bir çok düşmana mukavemet gösterebilmişse bunu en
evvel siyasi ve askeri teşkilâtına borçlu idi. Sonra, mütte­
fiklerin hatalarının da bunda tesiri vardı. Çünkü gayretle­
rini tevhid yolunu bulamamışlardı. Müttefiklerin mütead-
did şefleri vardı. Ayrı ayn mağlûbiyetlere uğramışlardı.
Halbuki bütün düşmem heyeti müttefikası Aİrnan erkânı har*
biyesi tarafından sevk ve idare olunuyordu. Fransada ayn
başına bir İngüiz cephesi vardı. 21 mart 1918 de, Ludendorff
bu cepheye hücum ediyor ve onu yarıyordu. Bütün bir İngi­
liz ordusu ricat ediyordu. Almanlar kendilerine Paris yolu­
FRANSA TARİHİ 541

nu tekrar açtıklarını zannedebildiler. Paris gündüzleri uzun


menzilli esraralûd bir top ile, geceleri tayyarelerle bombar­
dıman ediliyordu. 1914 te olduğu gibi, hükümet yine Parisi
terketmeğe hazır bulunuyordu. Bu tehlike yine Fransız
askerleridir ki kendilerini feda etüle: ve hücumu durdurdu­
lar. İstilânın ilk günlerinde olduğu kadar vehamet kesbeden
müşterek tehlike o zamana kadar hiçbir şeyin temin ede­
mediği şeyi yapmak gibi bir tesir gösterdi: bir Fransız ge­
nerali. Foch, nihayet müttefik orduların tek kumandanı mev­
kiine geldi. Artık harbde bir sevk ve idare, bir usul görül­
dü. Yedi aydan fazla süren bir muharebe başlıyordu. Bu so­
nuncu bir mücadele olacakü. Başkumandan bu mücadele­
yi yan yolda bırakmamağa azmetmişti. Baskın suretile el­
de edilen muvakkat muvaffakiyetlerden sonra, Amiens
önünde, Compicgne önünde, Flandıe'da ve Chemin des
Dames'da tevkif edilen, tekrar Mame'a kadar uzanan Al­
manlar temmuz ayında orada diğer bur bozgunluğa uğradı­
lar. Bu Foch'un evvelden tahmin ettiği zamandı. İkinci
Mame muzafferi yetimizin birincisi gibi olmaması için hazır­
lanmıştı. Taarruza geçti ve düşmana nefes almağa vakit
bırakmadan, onu takib ve izaç ettiler; fethetmiş olduğu ve
dört senedenberi işgal altmda tuttuğu araziden her gün bir
parçasmı bırakmağa mecbur eyledi.
11 teşrinisani 1918 de, «ihtiyatsızlık teşkil edecek dere­
cede âlicenabane* bir mütareke Alman ordusuna bahşe­
dilmişti. Bu sayede umumî bir felâketten kutuldu ve teslim
olmadan Rhin nehrini öte tarafa geçmeğe muvaffak oldu.
Foch, Almanyanın mağlûb olduğunu, Fransız topraklarının
kurtarıldığını, müthiş kıtale daha ziyade devam etmeğe
hakkı olmadığım düşünerek müttefik hükümetlerin mütalâ­
asına iştirak etti. Şarkta en evvel Bulgaristan ile Türkiye
boyun eğmişlerdi. Avusturya yıkılıyordu. Almanya telâş
ve kargaşalık içinde idi. Tahtlar Habsbourg'lann ve Hohen-
zollem'lerin tahtları, bütün Alman hükümdarlarının tahtları
542 FRANSA TARİHİ

birbiri ardınca devriliyordu. Avrupayı titretmiş ve aleyhin­


de yirmi yedi millet birleşmiş alan Devlet yere serilmişti.
İkinci Guillaume nasıl alelâcele Almanyayı terkediyorsa.
Almanlar da Fransa ve Belçikadan öyle alelâcele çıkıyor­
lardı. Bu, bir azamet devresinden sonra hiçlik ve karmaka­
rışıklık içine bir sukut idi ki Cermen İmparatorluğu ile hü­
kümdar hanedanları, tarihte çok kere bunun misalini gös­
termişlerdi.
Müttefiklerin zaferi daha tam olamaz gibi görünüyor­
du. Şimdi bundan istifade etmek meselesi kalıyordu. Dört
seneden fazla sürmüş bir kıtâl ve ıztıraba nihayet veren
11 teşrinisani mütarekesinden sonra Fransızların aldıkları
rahat nefes tasvir ve tarif edilemez. Halbuki 1.5 milyon kadar
insan ölmüş, on departman har ab olmuş, iki yüz milyardan
fazla para uçmuştu. Akla hayret verici bu meblâğın sarfı
temin edilebilmesine hiçbir zaman ihtimal verilemezdi. O sı­
rada, harbin bais olduğu altüst olmalar takdir edilmiyordu.
Halbuki memleketin ahval ve şeraiti bu yüzden değişmiştl
Şimdi başka elemli günler başlarken her şey parlak ve ko­
lay zannolunuyordu.
Sulhun teessüsü iptida hayal sukutu verdi. Bu kadar pa-
haliya malolan bir zafer bize büyük tavizler vâdeder gibi
görünüyordu. Birkaç müttefikin yardımiyle elde edilmiş bir
zafer bizim ellerimizi serbest bırakmıyordu. Tecrübe sulh mu-
kaddematinın düşmana mütarekeyi hemen takib eden günler­
de tahmil edilmesi icap ettiğini öğretiyordu. Galiblerin hiç­
bir zaman ittihazında kusur etmedikleri bu ihtiyat tedbiri ih­
mal olundu. Her müttefikin hissesini tesbit eden bir mukave­
le 1916 da imzalanmıştı. Rusyanm çekilmesi ve daha ziyade
Birleşik - Devletlerin müdahalesi bunu hükümden düşürmüştü.
Fransız programı müphem bir düstura inhisar ediyordu:
«İade, tamir, garanti». Cumhurreisi Wilson’a gelince, o on
dört noktada biraz mufassal bir program ilân etmişti. Fakat
bu program da hemen aynı derecede müphemdi ve Avrupa
FRANSA TARİHİ 543

realitelerine tatbik edilmeden evvel birçok mesaiye ve mü­


zakerelere ihtiyaç gösteriyordu. Bundan başka, müşterek
tehlike zail olunca, müttefiklerden her biri kendi şahsî men­
faatlerine dönüyorlardı. İngilizler denize ehemmiyet veri­
yorlar, Fransızlar Avrupa kıtası üzerindeki emniyetlerini
düşünüyorlardı. Paris konferansı yalnız bir fikir karışıldığı
içinde değü, ananelerin ve menfaatlerin mücadelesi içinde
de bir takım muahedeler hazırladı; Avusturya ve Macaris­
tan imparatorluğunun mahvım kabul etti, Lehistan, Çeko­
slovakya adı verilen Bohemya gibi ortadan kalkmış Dev­
letleri diriltti. Başka Devletlerin arazisi de o kadar genişleti­
liyordu ki eskisinin iki mislinden büyük oluyorlardı: Mese­
lâ, Yugoslavya ismini alan Sırbistan gibi. Bu değişikliklerin
çoğu mahvolan, parçalanan Habsbourg'lar İmparatorluğu
zararına vukubulmııştu. Almanya ise vahdetini muhafaza
ederek yalnız Lehistan vilâyetlerinden başka 1864 te Dani-
markadan ve 1871 de Fransadan aldıklarım geri veriyordu.
Müttefiklerimiz, bize 1815 tekinden başka hududlar verme­
ğe hiçbir suretle razı olmadılar. Sedan mağlûbiyeti silin­
mişti, fakat Waterloo duruyordu ve Paris konferansının fır-
tmalı münakaşalarından anlaşılıyordu ki Ingiltere Alman
bahri kuvvetini imha ettikten sonra şimdi Almanyadan ziya­
de Fransadan şüpheleniyordu.
Şimdiye kadar görülmüş meselelerin en büyüklerinden
ve en zorlarından biri hal için biz Almanya ile karşı kar­
şıya bulunacaktık. Muahede Almanyanın bizde bıraktığı
muazzam harabeleri tamir etmesi icap ettiğini söylüyordu.
Almanyadan ne peşin para isteniyordu, ne bir defada kat’î
surette tesbit edilmiş bir harb tazminatı. Almanyadan mil­
yarlar isteniyordu. Bunların umum yekûnu da ileride tayin
olunacaktı. Rhin nehrinin sol sahilinin işgali tediyeler için
bir teminat teşkil ettiği gibi Almanyanın kendisine tahmil
edilen silâhlan terketmesi ameliyesini bitirerek, hüsnüni­
yetine dair deliller vererek Milletler Cemiyetine gireceği gü­
544 FRANSA TARİHİ

ne kadar Garb diyarlarını himaye ediyordu. Milletler Ce­


miyeti, reis Wilson tarafından kavimler arasmda sulh ve
ahengi muhafaza için düşünülmüştü. Tıpkı Çar Alexandre
tarafından tasavvur edilen Mukaddes İttifak gibi ki 1815 ten
biraz sonra Fransa da ona girmişti. İşte Serajevo cinayetinin
senei devriyesinde, 28 haziran 1919 da, Versayda, Alman
İmparatorluğunun 18 kânunusani 1871 tarihinde ilân edüdi-
ği Aynalar galerisinde akdedilen sulhun umumî hatlan bun­
lardır. Yeni Alman Cumhuriyetinin nam ve şanı meçhul iki
murahhası çoğu fahri bir surette olmak üzere dünyanın her
tarafından mücadeleye iştirak etmiş olan yirmi yedi mille­
tin mümessillerile birlikte muahedeyi imzaladılar. Aynı mo­
dele göre başka muahedeler de Paris civarında muhtelif
yerlerde imza edüdi. Avusturyadan küçük bir Cumhuriyet
kalmıştı. Onun Almanya üe birleşmesi menediliyordu. Ma­
caristan ve Bulgaristan da sulh yaptılar. Türkiye ise ken­
disine tahmil olunan şartlan reddediyordu.
Müteaddid Devletler tarafından yapılan bir harbden
müteaddid surette yapılmış sulhlar çıkıyordu. Bunlar muh­
telif telâkkilerden mürekkeb bir halita idiler. İçlerinde mu­
vazene prensipi de vardı, milletler prensipi de. Öyle bir sulh
yapılmıştı ki birçok meseleleri âtiye bırakıyordu. Bu sulhu
tefsir etmek ve tatbik etmek işi kalıyordu. Bilhassa Fransada
bu sulh hakkında tenkidler eksik olmadı. Almanyaya ge­
lince, büyüklüğünün yıkılmasına ve Hohenzollem'lerin su­
kutunu takib eden kanşıklığa rağmen, o hezimetin neticele­
rine katlanmağa mütevekkil olmuyordu. Versay muahede-
namesine karşı protesto ediyordu. Fransamn en büyük işi
artık Almanyayı bu muahedeyi icraya zorlamak olacaktı.
Bunda eski müttefikleri Fransaya yardım etmekten ziyade
onu durdurmağa bakıyorlardı. Ortada değişmiş bir dünya
vardı. Fransa mağlûb halden muzaffer hale gelmişti. Şimdi
Fransa tarihinin devamlı kanunlarım tekrar buluyordu: yo­
lunu yine İngiltere üe Almnya arasmda bulacaktı.
FRANSA TARİHİ 545

1914 ten sonra Fransada intihabat olmamıştı. Reyiâma


artık müracaat edilmemişti- Meclis hep o üç senelik asker­
lik hizmetine muhalefet için intihab edilen Meclisti. Fakat,
icap ve zaruret neticesinde, bütün o hep birden askere da­
vet tedbirlerini kabul etmiş, iptida Mukaddes İttifaka razı
olmuş, sonra, bazı zâflan müteakıb, Meclisi toplayan ve
kendine getiren Clemenceau'nun arkası sıra yürümüştü.
Meclisin salâhiyeti harb bitmeden evvel nihayete ermişti.
Meclis temdid edilmişti. Çünkü, müntehiblerin yansından
fazlası silâh altında deniliyordu. Bu ise harb ve sulh hak­
kında plebisit yapmamak manasım tazammun ediyordu.
Versay muahedenamesi hakkında bile reyiâma müracaat o-
lunmadı. Muahedename kabul ve tasdik olunduktan sonradır
ki 16 teşrinisani 1919 intihabatı vukua geldi. O eski intihab
dairelerine göre rey toplamak usulü ilk defa olarak terk-
edıliyordu. Nisbî temsil sistemi biraz tahdidlerle tatbik olun­
du. Bu sırada Rusyadan hareket ile Almanyayı dolaşmış
olan inkılâb hareketi sakin Fransız halk kütlelerim telâşa
düşürüyordu. Emval ve emlâki müsadere edecek hakikî
bir sosyalizm tehlikesi harbden evvel o kadar şiddetli su­
rette aldanmış olan partilere karşı duyulan memnuniyetsiz­
liğe inzimam edince, tamamen yeni bir ekseriyetin intihab
edilmesine sebeb oldu. Bu Fransamn çok esaslı bir surette
değişmiş olmasından ileri gelmiyodu. Zaferi millî blok lis­
teleri üzerinde birleşmiş olan mutedillere ve muhafazakâr­
lara vermek için birkaç yüz bin reyin mevki değiştirmesi
kâfidir. Clemenceau ile Jacobin mektebi harbi zafere kadar
götürerek ve sol tarafın büyük bir kısmım Malvy ve Joseph
Caillaux'nun şahıslarında gözden düşürerek bu muvaffa­
kiyete hizmet etmişlerdi. Yalnız sağa meyyal olan yeni
Meclis Jacobin ruhuna tahamüî edemiyordu. Sulhun bais
olduğu hayal sukutuna da yeni Meclis tercüman oluyordu.
Çünkü sulhun eksiklikleri hissedilmeğe başlamıştı. Cum-
hurreisiliğine namzed olan Clemenceau intihab edilmedi.
5 46 FRANSA TARİHİ

Klerikalizm aleyhdarlığmm nihayete ereceğini ve Papalık


makamı ile diplomasi münasebetlerinin tekrar başlayaca­
ğını vâdetmiş olan Paul Deschanel Poincare nin yerine geç­
ti. İşte Clemenceau ile mesai arkadaşları hükümetten uzak­
laştırıldılar. Versay muahedenamesini yapmış olan adam­
lar onu tatbik edecek adamlar olmayacaklardı, onlann ha-
talan sayılmıştı; şimdi de haleflerinin hat alan sayılacakü.
«Realiteden ziyade vâdlerle dolu» bir muahedename-
den azamî istifadeyi temin etmek 1920 senesinin ilk altı
ayında eski sosyalist Alexandre Millerand'ın takib ettiği
politikayı teşkil eyledi. Millerand vaktile Waldeck-Rous-
seau kabinesine girdiği zaman burjuvaziyi son derecede
korkutmuş, fakat şimdi milli muhafazakâr Blokun şefi ol­
muştu. Muahedenameden istifade edebilmek, onu file çı­
karmak için tefsir etmek de lâzımdı. Derhal meydana çıktı
ki İngütere muahedenameyi bizim gibi tefsir etmiyordu.
Bu noktada itilâf bozuluyordu. Sulhun üzerine kendi nazari­
yat damgasını vurmuş olan Birleşik - Devletler reis Wilson'u
tasvib etmemişler, Versay muahedenamesini tasdikten im­
tina göstermişler ve Almanya ile ayn bir sulh yapmışlardı.
İngilterede gittikçe kuvvetlenen bir fikre göre, nasıl 1815 ten
soma Fransa İngiltere hükümeti tarafından gözetilmiş ise
şimdi de Almanyayı gözetmek münasib olacaktı. Alman-
lan taahhüdlerini tutmak noktasında İngilizleri bizimle be­
raber bulacak yerde şimdi zaferin semerelerini kaybetme­
mek için onlara mukavemet etmeğe yahut kendilerile mü­
nasebetimizi bozmamak için arzularına boyun eğmeğe mec­
bur kalıyorduk. Herkesi memnun edebilecek hal çareleri a-
rayan mükerrer konferanslar galibler arasındaki imtizaç-
sızlığı meydana vuruyorlar, Almanlan mukavemete teşci
ediyorlardı. Netice alacağımızdan vazgeçmekten ibaret olu­
yordu. İşte ahval bu merkezde iken, 1920 senesi ağustosun­
da, Lehistan Rusya tarafından istilâ edildi. Avrupa muahe­
delerden çıkan yeni teşkilâtı içinde, harb tehlikelerine karşı
FRANSA TARİHİ 547

garanti altında değildi. Harb tehlikesi Komünist Rusyadan


geliyordu. Daha vahimi, ne müttefik Devletler arasında,
ne hayatlarım onlara borçlu olan yeni Devletler arasında,
Fransadan başka hiç kimsenin Lehistan cumhuriyetini yeni
bir mukasemeden kurtarmağa meyyal görünmemesidir.
Millerand, general Weygand kumandasında Lehistana bir
imdad kuvveti göndermek kararım vermiş olduğu için, Kı­
zıl ordu Varşovanın tâ varoşlarına kadar girdiği halde
püskürtüldü. Bu telâş ve tehlike Şark tarafında sulhu hiç de
temin edilmemiş bulunan yeni Avrupanın ne kadar nazik
bir vaziyette olduğunu isbat ediyoıdu. Türkiye, galiblerin
şartlarını kabulden daima imtina gösteriyordu. Lehistanda
birdenbire meydana çıkmış olan tehlikeden sonra, Mille-
rand'ın ittihaz etmiş olduğu karann muvaffakiyeti onu hal­
ka sevdirdi. Biraz sonra, hastalık hasebile memuriyetinden
istifaya mecbur olan ve biraz sonra vefat eden Deschanel'-
in yerine o, Cumhurreisiliğine geçti.
Alexandre Millerand Cumhurreisliğine çıkarken, orada
faal bir rol oynamak, Fransız politikasının insicam ve tema­
disini temin etmek, mareşal Mac - Mahon'danberi selefleri
gibi bir şahid ve hakem veziyetinde kalmamak niyetinde
bulunduğunu göstermişti. Çoktenberi, ilk defa olarak, 1875
Anayasasını tadil etmek arzusu izhar olunuyordu. Yeni
Cumhurreisi istediği salâhiyeti 1922 de Briand'dan ayrılmak
suretile tatbik etti. Bir sene evvel Briand'ı kabine riyasetine
getirmişti. Briand da Versay muahedenamesini file çıkar­
mağa ve müttefiklerin rizasile file çıkarmağa çalışarak,
İngilizlerin noktai nazarına gittikçe daha çok mümaşat et­
mişti. Cannes konferansında, Lloyd George iştediği şeyi
yani, Almanyamn da iştirakile galibler ve mağlûblar ara­
smda bir nevi uzlaşma vücuda getirmeyi temin etmek üze­
re idi. Meclislerin ve efkân umumiyenin protestosu Mille-
rand'a Briand'ı Cannes'dan çağırmağa ve Parlementodan
548 FRANSA TARİHİ

bir ademi itimad reyi ile devrilmediği halde istifa etmesini


istemeğe şevketti.
Mümaşat ve müsaade politikasına muhalif bulunan ve
bunu matbuatta da takbih eden Raymond Poincare hükü­
metine geçmeğe tara elverişli biri idi. Onun nazarında, daha
iyi yapılmış olmasını istediği Versay muahedenamesine el
sürülemezdi. Halile, yeni tadillere maruz kalmadan, tecil
olunmakla beraber yine tediye edilmeyen alacağımızdan
tenzilât yapılmadan tatbik edilmek lâzımdı. Halbuki birbi­
rini müteakıb Almanya lehinde muahedename tahfif edil­
miş, Almanyaya mühletler verilmişü. Fransa icabında cebir
ve tazyika müracaat ederek, muahedenamenin tamamen
tatbiki arzusuna avdet ediyor demekü. Çünkü başka çarele­
rin hiçbiri bir neticeye iktiran etmemişti. Halbuki Almanlar
mâliyelerinin bozukluğunu ileri sürerek bütün aynen eşya
teslimatını kesiyorlardı. Muvaffakiyet temin etmemiş olan
bir çok tecrübelerden sonra, tecrübe edilecek yalmz bir sis­
tem kalıyordu ki o da rehine sistemi idi. Bunun için, Ruhr
havzası düşünülmüştü. Burası Almanyanın en zengin ma­
den ve sanayi yerlerinden biridir. Almanyanın taahhüdle-
rini mükerrer surette kasden ifa etmediği, Versay muahede-
namesi mucibince, tamirat komisyonu tarafinden tesbit ve
tebyin edildiği için, Fransa hükümeti, Belçika üe müttefi-
kan, Ruhr'u işgal etmek karannı verdi. 1923 senesi kânu­
nusanisinin 11 inde, hiçbir süâh patlamadan, Fransız kuv­
vetleri Essen'e giriyorlardı. İşte sulh muahedenamesi sırf
kendi kendiliğinden bir şey temin edememişti. Bizden hâlâ
gayrete ihtiyaç gösteriyordu. Almanya ile hesabımız tesviye
edilmiş olmaktan uzaktı. Mesai günlerle devam ediyordu.
Kavimîerin günleri ise uzundurlar.
Artık bu tarihin bitmesi icap eden noktaya gelmiş bu­
lunuyoruz. İçinde yaşadığımız zamana yaklaştıkça, büyük
hatlar gözönünden süiniyorlar. Bunlar ancak ileride mey*
dana çıkacaklardır. Şimdiki halde buna imkân yoktur.
FRANSA TARİHİ 549

Sulh akdedildikten sonra Fransa ne istemiştir? Fransa


emniyetini elde etmek, Almanyamn muhtemel bir intikamı­
na karşı garantilere malik bulunmak emelini besledi. Bun­
dan başka, kendisine vâdedilen tamiratı da istedi. Çünkü
bu tamirat olmazsa Fransamn refahım iade etmek meşkûk
kalırdı. Bu işte Almanyadan mükavemet gördü, İngütere de
Fransaya zorluk çıkardı. Asırlarca müddet Fransamn çok ke­
re istiklâlini müdafaa için uğraştığı yahut aralarından ken­
disine bir yol açmak mecburiyetinde kaldığı iki kuvvet bir
dereceye kadar Fransaya karşı birleşmiş bulundular. Al­
manya taahhüdlerini ifa etmedikçe ne Rhur'u, ne Rhin'in
sol sahilini tahliye etmiyeceğini Fransa üân etmişti. Hemen
hemen umumi bir harici tazyik ve dahilde. Fransızların yo­
rulması yüzünden, bir istikamet değişmesi Fransayı bu ka­
rardan vezgeçmeye mecbur etti.
En yakın vukuatın serptiği ziya altında fark ve temyiz
olunabilecek şey sulhun, vâdlerini tutmamak yüzünden,
Fransayı galib fakat yaralı bir memleket vaziyetinde bırak­
ması garabetidir. Fransa, hesab edilemiyecek bir zaman için,
Avrupamn en büyük askeri kuvvetine maliktir. Süâhlan
bırakma yolile Fransamn elinden bu üstünlüğü almağa ça­
lışıyorlar. Halbuki Fransamn artık bahriyesi yoktur. Öte ta­
rafta Suriyeden dolayı artan geniş müstemleke\eri vardır
ki bunları müdafaadan âcizdir. Bütün tarihimiz bunun teh­
likeli bir mevki olduğunu bize gösteriyor.
Fransamn beklediği ve güvendiği tamiratlar elde edilin­
ce ve 1923 Lausanne itilâfından sonra artık elde etmek ü-
midi de kalmayınca, zafere rağmen, istilâya uğramış ve tah­
rib edilmiş bir memleketiz. Almanyamn bize kasden yaptı­
ğı fenalık üzerimizde duruyor; bu bakımdan sanki mağlûb
olmuş gibi bir vaziyetteyiz. Fransa kendi vesaiti ile, kendi
biriktirdiği paralarla harabelerinin büyük bir kısmını tamir
etmiş bulunuyor. Fakat yapılacak iş bitmiş değildir. Şimdi­
ye kadar bu uğurda mühim sermayeler sarfolunmuştur.
550 FRANSA TARİHİ

Bunlar harbin mühim masraflarına inzimam edince muazzam


bir borç teşkil ediyorlar. Asinyalar tarihini hatırlatan bir
enflâsyon devresinden sonra frankın eski fiyatının beşte
birine düşmesi bu borcu kâfi surette azaltamamıştır. Mali
zorluklar pek vahim bir şekil aldıkları zaman siyasî zorluk­
lara münkalib olurlar. Bunu eski rejimin sonunda ve İnkı-
lâb zamanında gördük. Vergiler ağır olduğu zaman, vergi
meselesi korkulacak bir şeydir. Çünkü mukavemet uyandı­
rır ve demagojiyi teşvik eder. Tarihimizin müteaddid za­
manlarında böyle vakalar tahaddüs etmiştir. Zayıf bir hü­
kümet o pek kolay asinyalar çaresini tatbika meclûb olur
ve bu da harabı tevlid eder. Diğer taraftan, müleün bütün
kısımlarının muhakemeli ve ihüyarî fedakârlıklarına gü­
venmek pek talie bağlı bir iştir. Geçmiş asırların tecrübesi­
ne göre, para meselesi uzun müddet siyasetin temelini teş­
kil elmiyecek midir? Dahilde ve hariçte siyasetimiz buna
tâbi olmayacak mıdır? Hükümet gittikçe kuvvetlenmeğe ve
selâmeti umumiye tedbirlerini müzakere ve münakaşa mev­
zuu yapmaktan kurtarmak için parlmanter demokrasi kai­
delerinden uzaklaşmağa meyil göstermiyecek midir? diye
düşünmeğe mahal vardır. 1926 da, pek yakın bulunan if­
lâs önünde, tekrar hükümete gelen Raymond Poincare ka­
nun kuvvetini haiz kararnameler usulüne müracaata mec­
bur oldu. Meclislerin sebeb oldukları müfrit masraflar yü­
zünden büdçede açık tahaddüs ettiği için, muntazam mâli­
yeden vazgeçerek büyük bir karışıklık tehlikesine atılmak
yahut, selâmeti umumiye namına, ekseriyetin hakkım in­
kâr etmek icap edecek gibi görünüyor.
Avrupamn hemen her tarafında, herbden zarar gören
memleketlerde, hükümetlerin kuvvetlerden düştükleri fark
olunabilir. Eski dünya öyle bir halde bulunuyor ki karma­
karışıklık vaziyetine pek benziyor. Fikirlerdeki karışıklık
son dereceye varmıştır. Tam salâhiyet ve kudretle, dikta­
törlükler artık kimseyi ürkütmeyen kelimeler yahut tabii
görünen şeyler haline girdi. Halbuki her tarafta cumhuriyet
yahut demokrasi levhaları görülüyor. Muazzam bir harbin
ve onu takib eden inkılâblarm bais oldukları geniş tahribat
üzerine neler hazırlanın akta olduğunu, nenin muvakkat,
nenin daimî bulunduğunu kimse kestiremez. Yalmz, Fransa
başka memleketlerle mukayese edildiği zaman. Fransamn
tarihinin parlak ve düşkün vakitleri haüra getirildiği za­
man, bugün en fena mevkide bulunmadığı görülür. Birçok
keşmekeşlere maruz kalmış, varlığı tehlikeye düşmüş olan
Fransa — Nasıl ki 1914 te de müthiş bir tehlikeye uğramış-
ü — başka milletlerde emsali görülen düşkünlüklerden ya­
hut uzun hüsuflardan masundur. Fransamn sosyal bünyesi
sağlam ve gayet muvazeneli bulunuyor. En büyük kuvveti
olan orta sınıflar az zaman içinde daima kendilerini toplu­
yorlar. Bazan başka yerlerdekinden daha şiddetli olan bü­
tün ihtilâçları içinde, Frajısa fıtri surette, bir şevki tabu ile
sevdiği otoriteye ve intizam ve asayişe tekrar kavuşmakta
gecikmiyor. Bu itimad olmasaydı evlâd sahibi olmak zah­
metine bile katlanılmazdı.
İÇ İN D E K İL E R

Bab Sahife

XV I. İnkılâb. 327
X V II. Consulat ve İmparatorluk 379
X \ n i. Restorasyon 416
X IX . Temmuz monarşisi 442
XX. İkinci Cumhuriyet ve ikinciİmparatorluk 461
X X I. Üçüncü Cumhuriyet 490
X X II. Harb ve sulh, mesai vc günler 498
İN G İLTE R E TA R İH İ
ArtdrĞ Maurois'dan tercüme eden
HÜSYİN CAHİT YALÇIN

İki C i l t
Ingilterenin vaziyeti — İlk insan işa-
BİRİNCİ CİLT : retleri — Celte’ler — Roma fütuhatı —
Angle’ler, Ju te ’ler, Saksonlar — Anglo­
sakson ittihadı Ingilterede hıristiyanlık ve Cermenlik —
DanimarkalIların istilâsı — Norman fütuhatı — Feodalite
ve iktisadi hayat — Fatihin oğulları — Anarşi — Henry n
ve oğulları — Büyük Charte — Cemaatler: Şehirler, üniver­
siteler. dilenci keşişler — Henry III ve Simon de Montfort —
Edouart I — Parlemento — Yüz sene harbi — Kara veba —
ilk İngiliz kapitalistleri — Kiliselerde karışıklık — Köylüle­
rin isyanı — İki Gül harbi — Orta çağlar sonunda İngütere
Henry VII — Tudor’lar — İngiliz ıslahatçıları — İtizal —
Mary Tudor — Elizabette — Mary Stuart.

Jacques Stuart ve din meselesi — K ral


İKİNCİ CİLT : ile Parlemanto arasında ilk ihtilâf —
Parlemantosuz kral — Uzun Parlem an­
to — İlk dahili harb — Parlemantoya karşı ordu — Crom-
vvell — Restorasyon — 1688 inkılâbı — HollandalIlar hâki­
miyeti — Kraliçe Anne Walpoie — Pitt devri — Amerika
müstemlekelerinin ziyaı — Inküâb ve İmparatorluk — Sınai
ve zirai inkılâp — Harb sonu müşkülâtı — İntihab ıslaha­
tı — Serbest mübadelenin zaferi — Palmerston’un harici
siyaseti — Disraeli ve Gladstone — XIXuncu asırda İm pa­
ratorluk — Müsellâh sulh — Büyük Harb — Harb sonu —
Netice.

Her iki cildin fiartı 100 kuruştur.


TÜ R K İN K ILÂ BINA
Bakışlar
Y azan : Peyam i Safa

İçindekiler: İnkılâptan evvelki cereyanlar: Türkçü­


ler, Garpçılar. İslamcılar — Büyük Harp devresi — Bü­
yük Harpten sonra — Milli Mücadelenin ruhu — inkılâbın
iki büyük prensipi — İki kökten gelme inkılâp hareketle­
ri — Avrupa nedir? — Uç tesir: Yunanistan. Roma ve
hınstiyanlık — Şark nedir? — İki Şark arasındaki fark —
Garpte ve Şarkta fatalizm — Türk, Arap ve Yunan düşün­
celeri — Müslümanlık ve Hıristiyanlık — Roma ile İran
arasmda — Step ve Site — Riyazileşmek ve steleşmek —
Kemalizm hayat ve ideali — Kemalist Türk milliyetçüi-
ği — Avrupa ve Türk milliyetçileri — Halk Partisi ve altı
prensipi — Yeni tarih ve dil anlaşmamızın geniş mâna­
sı — Hukukî ve İktisadî izahlar.

Ayrıca Profesör Mustafa Sekip Tunç’un eser hak­


kında bir yazısı vardır.

Fiatı 100 kuruştur.


İsmail Hâmi Danişmend, Reşat Nuri Güntekin, Muallim
________ Nurullah Ataç, Dr. Ali Süha Delllbaşı.________

F R A N S I Z C A — T Ü R K Ç E
RESİM Lİ BÜYÜK

DİL K I L A V U Z U
GRAND DICTIONNAIRE ILLUSTRE
FRANÇAIS — TURC

Fransız dilinde kullanılan kelimelerin hepsini, şive


hususiyetlerile ıstılahlannı, ilmi tâbirleıi ve fransızca-
ya lâtince ile diğer dillerden geçmiş bütün sözleri ve
bunların türkçe karşılıklarını toplıyan yegâne eser.
Büyük kıt'ada 3 ciltten ibaret ve 1.700 sahifc
teşkil eden bu eserde 2.700 resim ve 80 kadar tablo
vardır.

1 7 x 2 5 e b a d ı n d a 3 b ü y ü k cilt
KILAVUZUN İÇİNDEKİLER
1 nci C ilt:
A harfinden L harfi sonuna kadar olan kısımlar ;
2 nci Cilt :
M harfinden Z harfi sonuna Kadar olan kısımlar ;
3 üncü Cilt
1. Türk Dili Araştırma Kurumunun kabul ettiği yeni
türkçe kelimelerin fransızcadaki tam karşılıkları;
2. Fransızcada kullanılan lâtin vesair dillerdeki sav­
lar.
3. Tarihî ve coğrafî Türk adlarının fransızcadaki de­
ğişik şekilleri.
4. Fransızca gayrikıyasi fiillerin tasrif şekilleri ve ter­
cümeleri.
F ia tı: Birinci, ikinci ve üçüncü ciltlerin beheri 4 lira­
dır. Her üç cilt 12 liradır.
T im ur devrinde
Kadis'ten Semerkand’a
Sevahat
J

Klavio’nun seyahatnamesi
Tercüme eden : Ömer Rıza Doğrul
Timur nezdinde İspanya elçisi bulunan Klavio bu seya­
hatnamesinde o zamanki Türk âleminin azamet ve ihtişa­
mını bir ecnebi gözü ile ve elle tutulur bir şekilde tasvir
etmektedir. Çok şayam dikkat ve meraklı s af h alan ihtiva
etmekte olan bu eser, diğer seyahaû romanları gibi merak
ve alâka ile okunmakla kalmıyor, aynı zamanda değerli bir
tarih vesikası mahiyetini muhafaza ediyor. Eser iki cilddir.
Her iki cildi birden 100 kuruştur.

Herodııt Tarihi
Bütün dillere tercüme edilen beşeriyetin ilk mü­
verrihi Herodut’un bu meşhur tarihini. İngilizceden di­
limize Ömer Rıza Doğrul tercüme etmiştir. Eser basıl­
maktadır.
Avrupa Kavimlerinin mukayeseli Tarihi
Ch. Seignobos?nun bu en son tarih eseri Hüseyin
Cahid Yalçın tarafından tercüme edilmiştir. Basıl­
maktadır.

Klanlardan İmparatorluklara
A. Moret ve C. Daviz’nin bu mühim eseri Sadri Er­
tem tarafından tercüme edilmiştir. Basılmaktadır.

Cilıan Tarihi Kronolojisi ve


Türklerde Takvim
Cavaignac’ın Cihan tarihi kronojisi adli eserini
tercüme eden Osman Turan, bu esere Türklerde takvim
kısmıhı da ilâve etmiştir. Eser basılmaktadır.
Tarih Eserleri
UMUMİ TARİH

Emin Ali
Umumî tarih (1931) Üç cilt 300 krş.

Ali Reşat
Umumî tarih (1929) Üç cilt 300 krş.
Ahmet Refik
Büyük İskender (1931) 75 krş.
Hüseyin Cahit Yalçın (A. Maurois’dan tercüme)
İngiltere tarihi (Cilt 1 - 2 ) 250 krş.
Kâmuran Şerif (Auguste Bally’den tercüme)
Neron: (Bir cihamn cançekişmesi) (1931) 50 krş.
Kâmuran Şerif (İngilizceden tercüme)
Tarihte meşhur kadınlar: Kleopatra (1931) 50 krş.
Ahmet Refik
Büyük Frederik (1931) 75 krş.
Kemaleddin Şükrü
Deli Petro 50 krş.
Fehmi Baldaş (Volter’den)
Kandid 50 krş.
Kemaleddin Şükrü
Napoleon Bonapart (1931) 50 krş.
Sadri Ertem
Yeni Tarih: her sınıf tarih kitabının hulâsası
(Yeni tabı 1937) 100 krş.
Sadri Ertem
İlkokullara mahsus yardımcı tarih hulâsası
(Yeni tabı 1937) 12,5 krş.
Ahmet Refik
Tarih ve müverrihler (1932) 25 krş.
Ahmet Kefik
Alman müverrihleri (1932) 25 krş.
Ahmet Refik
Fransız müverrihleri (1932) 25 krş.

TÜRK TARİHİ
Peyami Safa
Türk İnkılâbına bakışlar (1938) 100 krş.
Nedim Vefik (İngilizceden tercüme)
Temirlenk (1931) 150 krş.
Kemaleddin Şükrü
Oğuz Han (1932) 25 krş.
Kemaleddin Şükrü
Bozkurt (1932) 25 krş.
Nusret Kemal (Larson’dan)
MoğoIIar (1932) 75 krş.

OSMANLI TARİHİ
Ahmet Refik
Eski İstanbul (1931) 75 krş.
Halil Ethem
Topkapı sarayı (1931) 50 krş.

Halil Ethem
Yediknle hisarları (1932) 50 krş.

Halil Ethem
Camilerimiz (1933) 75 krş.

Ahmet Refik
Osmanh devrinde zorbalar (1932) 25 krş.
Ahmet Refik
Peçevî (1933) 25 krş.
Ahmet Refik
Selânikî (1933) 25 krş.
Ahmet Refik
Fındıklılı Silâhtar Mehmet Ağa (1933) 25 krş.
Ahmet Refik
Uoca Sadettin (1933) 25 krş.
Ahmet Refik
Âşık Paşazade (1932) 25 krş.
Ahmet Refik
Naima (1932) 25 krş.

Ahmet Refik
Kâtip Çelebi (1932) 25 krş.
Kemaleddin Şükrü
Sivastopol (1932) 25 krş.
Kemaleddin Şükrü
Plevne (1932) 25 krş.
Ahmet Refik
Turhan Valide (1931) 150 krş.

CÜMHURİYET
Burhan Cahit
Gazi Mustafa Kemal (1930) 50 krş.
Burhan Cahit
Gazinin dört süvarisi (1932) 50 krş.
Burhan Cahit
İzmirin romanı (1931) 50 krş.
Burhan Cahit
Mudanya - Lozan - Ankara (1933) 50 krş.
Burhan Cahit
Atatürk’ün İki Cephesi 50 krş.
Kandemir
Şehit Kubilây (1931) 50 krş.
Salâhaddin Güngör
Kumandanlarımızın harp hatıraları (1937) 100 krş.

Ali Rıza Seyfi’nin İngilizceden tercüme ettiği:

BİR MİLLETİN BİR İMPARATTORLUKLA


SAVAŞI

1828 — 1829 Türk — Rus harbi


• * *

CENGİZ, TİMUR ve FATİH


Basılmaktadır.

You might also like