Professional Documents
Culture Documents
Ateistlere 19 Soru Edip Yuksel
Ateistlere 19 Soru Edip Yuksel
ARAŞTIRMA: 194
Her hakkı saklıdır. Bu eserin aynen ya da özet olarak hiçbir bölümü, yayınevinin yazılı izni
alınmadan kullanılamaz.
ISBN 978-605-311-289-1
© Destek Yayınları
Abdi İpekçi Caddesi No. 31/5 Nişantaşı/İstanbul
Tel.: (0) 212 252 22 42
Faks: (0) 212 252 22 43
www.destekdukkan.com
info@destekyayinlari.com
facebook.com/DestekYayinevi
twitter.com/destekyayinlari
instagram.com/destekyayinlari
www.destekmedyagrubu.com
İÇİNDEKİLER
Niye bu kitap? 7
Sünni, Şii, Katolik… Şirk dinleri iflas ediyor 13
Tanrı nedir? 25
0. Ateist ile Monoteist tartışması 27
1. Yüce Yokluk mu yoksa Yüce Varlık mı? 59
2. Evrendeki kütle-enerji miktarını belirleyen ne? 71
3. Evrimdeki akıllı tasarımı göremiyor muşunuz? 77
4. Protonun kütlesinden ışığın hızına kadar hassas ayarı kim/ne belirledi? 95
5. Evrenin sınırsız potansiyelindeki bilginin kaynağı ne? 109
6. “Tanrı yok” demek tanrılık iddiası değil mi? 115
7. Ateistler için ahlakın temeli ne? 119
8. Kuran’a yönelik eleştirilerinizi niye SünniAteist olarak yapıyorsunuz? 133
9. Kuran ayetleri arasında niye çelişkiler görüyorsunuz? 157
10. Bilimsel Ayetleri neden takdir etmiyorsunuz? 209
11. Kuran’da bilimsel-matematiksel mucizelere karşı niye kör ve sağırsınız? 233
12. İnsanlık tarihinin en erdemli bilgelerini niye takdir edemiyorsunuz? 249
13. On dokuz mucizesine niye tanık olamadınız? 265
14. Matematiksel sistemin keşfi bir rastlantı mı? 311
15. Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatındaki 19’lar bir rastlantı mı? 319
16. İkişerli Kitap’a tanık oldunuz mu? 329
17. Kuran’da edebi sanatlar insan ürünü mü? 343
18. Kötülük problemi aslında ateizmin problemi değil mi? 359
19. Tanrı, gerçeği arayanlara işaretlerini gösteremez mi? 371
MAKALELER ve TARTIŞMALAR 401
Dr. Michael Shermer ile tartışmam 403
“Kuran’ı Mesaj için kolaylaştırdık; yok mu öğüt alan?” 413
“Şimdi bunları dinleyen kadınlar da azacak!” 417
Kuran’a karşı işlenen tarihi ihanet 429
Hadisler nasıl uydurulur? 431
İmanın ilk şartı: Akletmek 433
Mantıklı Tektanrıcılık mı? 451
Şeyh Osman, yaşlı yılan ve Sevan Nişanyan 459
Düşündüğüm zaman; nazar boncuğu ve paraşüt 469
Historic House 471
Ateizm hakkında kısa atışmalar 473
Tomurcuk gibi memeler veya yere sarkan üzüm salkımları 485
Turan Dursun’a Cevap: Kuran Allah tarafından korunmuştur 486
7 ǀ Ateistlere 19 soru
Niye bu Kitap?
“Herhangi bir şeyi ağzımıza götürmeden önce rengini ve kokusunu inceleriz. Görüntü-
sü bozuksa ve kötü kokuyorsa ona dokunmayız. Eğer yiyeceklerimiz göz ve burun
testinden başarıyla geçerse, tatma duyumuz devreye girer. Zararlı bir parça bütün bu
testleri geçerse, bu defa midemiz imdadımıza yetişir ve isyan ederek onları dışarı
çıkarır. Vücudumuza aldığımız maddeleri test eden, muayene ve değişimden geçiren
birçok başka organımız daha vardır. Son olarak vücudumuzun her an tetikte olan akıllı
nano muhafızlarıyla karşılaşırlar: Akyuvarlarla. Elbette alkol ve yağ gibi vücudumuzun
tüm sindirim sistemini geçen birçok zararlı ya da belli bir dozdan sonra zararlı olabile-
cek yiyecek ya da içecekler vardır. Bununla birlikte, düşünme yetimizi fazlaca kullan-
mamıza gerek kalmadan vücudumuzu zararlı maddelerden koruyan doğuştan gelen bir
sisteme sahibiz. O halde bazı bilgi ve savları, özellikle de en tuhaf olanlarını, eleştirel
düşünme süzgecinden geçirmeden zihnimize nasıl aldığımız bir gizemdir. Beyinlerimiz
asla yanlış fikirler, tartışılmaz dogmalar, kutsal virüsler ve hurafeler çöplüğü olma-
malıdır. Akıllı olmak zorundayız!” (Edip Yuksel, Critical Thinkers for Islamic Reform,
Brainbow Press, 2009, p.5)
Batı bilim tarihinde Epicür ile başlayan ateist felsefe, Thomas Paine ile 18. Yüzyılda
ilk kez popülerleşmiş ve son yüzyılda da Isac Asimov ve Carl Sagan ile bilimi popüler-
leştiren kitapları ve televizyon programları yoluyla geniş halk kitlelerine ulaşabildiler.
Kendini Agnostik olarak tanıtan ve çağımız ateistlerince bir peygamber gibi sevilen
Sagan’ın ölümünden sonra ateistler büyük bir atağa geçtiler. Ateistlerin Dört Atlısı diye
tanıtılan Richard Dawkins, Sam Harris, Daniel Dennett ve Christopher Hitchens İslam
dâhil tüm dinlere yönelik güçlü eleştiriler yöneltmektedirler.1 Bunlara ek olarak ateist
çevrelerde etkinleşen dört isim daha sayabiliriz: Stephen Hawking, Steven Pinker,
Michael Shermer, ve Peter Singer.2 Hristiyan Evangelistlerin üç Haçlısı diye
1
Agnostik arkadaşım Lesley Hazleton bunları D2H2 ateistleri olarak çağırıyor: Hitchens ve Harris,
Dawkins ve Dennett (Agnostic: A Spirited Manifesto, Riverhead Books, Penguin Random House,
2016, s. 16).
2
Scholars.org adlı site Yaşayan En Etkin 25 Ateist listesinde şu isimleri listeliyor: Richard Dawkins,
Sam Harris, Christopher Hitchens, Daniel Dennett, Stephen Hawking, Steven Pinker, Michael
Shermer, Peter Singer, Steven Weingberg, Paul Kurtz, Lawrence Krauss, Edward Wilson, P.Z.
Myers, James Randi, Jennifer Michael Hecht, Peter Atkins, John Brockman, Philip Pullman, Bar-
bara Forrest, David Sloan Wilson, Ray Kurzweil, William Provine, Kai Nielsen, Susan Blackmore,
Richard Carrier. Siz bu satırları okurken bu listeden birkaç tanesi ölmüş olabilir. Bu listeden sade-
ce iki ateistle tartıştım. Michael Shermer ve James Randi. Batıda popüler ateizmin tarihiyle ilgili bir
8 ǀ Ateistlere 19 soru
Tarihte ilk kez popüler ilgi bulan bu ateistlere karşı son çağda bazı felsefeciler ve bilim
adamları popüler kitaplar yazdılar. Örneğin, Richard Swinburne, Paul Davies, Michael
Behe, William Dembsky, William Lane Craig ve ömrünün son yıllarında ateistlikten
deistliğe saf değiştiren Anthony Flew... Türkiye’den da ateistlere karşı Tanrı’nın
varlığını savunan bir grup felsefeci ve bilim adamı son yıllarda popülerleşti. Örneğin,
Caner Taslaman, Emre Dorman, Sinan Canan ve Enis Doko.
İkinci bin yılın başından itibaren, 57 devlette nüfusun çoğunluğunu oluşturan yaklaşık
2 milyar insan batı emperyalizminin kanlı ve kansız işgalleri, katliamları ve muhteşem
propagandası eşliğinde gerçekleşen büyük bir saldırıya muhataplar. Batının işgal ve
katliamları ile Sünni/Şii öğretilerinin veled-i zinaları olan Taliban, Boko Haram, IŞİD
gibi gerici terör örgütleri ve batı kültürünü evrensel modaya dönüştüren sosyal medya
da bu taarruza büyük katkıda bulunmaktadır.
Nitekim İslam adını kullanan Sünnilik ve Şiilik dinlerine yönelik bu kampanya sonu-
cunda her gün binlerce Sünni ve Şii mukallit dinlerini terk etmekte, ateist, deist ve az
da olsa monoteist olmaktadır. Kısacası, şu anda islam dünyası denilen zulüm ve cehalet
dünyası tarihi bir değişimi yaşıyor.
Yıllar önce, Ruhi Bakır adlı birisinin emailiyle davet edildiğim popüler bir ateist for-
muna uğradığım zaman tartışmalara pek katılmak istemiyordum. Hani bir selam verip
Şubat ayında katılayım diye düşündüm. Ancak provoke edici ilk yazıyı astıktan sonra
gösterilen tepkiler benim zamanlamamı değiştirdi.
“Ateistlere 19 Soru adlı dizinin ilk sorusunun taslağını aşağıya asıyorum. Bu fo-
ruma katılan birçok kişi büyük olasılıkla soruyu daha okumadan veya okusalar bi-
le anlamak için gayret göstermeden bu yazıya karşı dogmatik ve fanatik bir ref-
leksle tepki göstereceklerdir. Hatta bazıları yazdıklarımı tersinden okuyacak ve
aklınca dalga geçmeye çalışacaktır. Dinci veya dinsiz fark etmiyor. Dogmatikler,
yobazlar, düşünce özürlüler ister dindar ister din düşmanı olsun, kafa yapılarıyla
ve tavırlarıyla birbirlerine çok benziyorlar.
“Ancak, aşağıdaki ilk soruyu (Evrimde Akıllı Tasarımı Göremiyor musunuz?)
okuyacak, anlamak için biraz gayret gösterecek ve ona karşı bilgiye ve zekâya
dayalı bir tepki gösterecek bir azınlık görüyorum burada. İşte onların tepkilerini,
eleştirilerini ve yorumlarını merak ediyorum. (Soruyla alakalı gibi görünmeyen
makale için Dean Van Drasek tarafından yazılmış şu makaleyi okumanızı öneririm:
http://www.atheistrepublic.com/blog/deandrasek/brief-history-popular-atheism-west
9 ǀ Ateistlere 19 soru
bölümleri hem felsefe için bir ısınma sağlaması için hem de diğer sorularla bağ-
lantı kurmak için özellikle koydum.)”
Sorulara girmeden önce, arkadaşım İhsan Eliaçık ile birlikte 14 Temmuz 2015’te
çıktığım bir televizyon programında Kuran’daki sorular ile ilgili olarak çok güzel bir
tespitine tanık olmuştum.3 İhsan üç soru örneği vermişti:
• İbrahim, “Ölüleri nasıl dirilttiğini bana gösterebilir misin?” diye soruyor.
• Musa da “Allah'ım neredesin? Bana kendini gösterebilir misin?” diye so-
ruyor.
• Melekler de “Yeryüzünde kan dökecek ve fesat çıkaracak birisini mi yara-
tacaksın?” diye soruyor.
Kısacası, Kuran’da peygamberler ve melekler Allah’ın yaratılışını, diriliş konusundaki
sözünü ve hatta Allah’ın kendisini merak ederek sorguluyor… Kuşkusuz, inkârcı ve
inatçı bir meydan okuma niyetiyle sorulan sorulardan farklı sorulardır. Gerçekten soru-
nun cevabını önyargısız bir tavırla arayan felsefi yaklaşımdır bu… Nitekim, bu üç soru
ateistlerin en çok sordukları soruların başında gelir.
1. Allah var mı? Nerede? Niye görmüyoruz?
2. Ölümden sonra diriliş olacak mı? Dirilen birisini gösterebilir misin?
3. Kötülük niye var? Rahmet sahibi bir Yaratan niye kötülüğe izin veriyor?
O programda İhsan sözünü şöyle bağlamıştı.
“Tarikat tekkelerinin girişine astıkları ‘soru sormak şeytandandır’ sözü yanlıştır.
Aksine, soru sormak meleklerdendir, peygamberlerdendir; Rahmanîdir. Şeytan
soru sormaz; şeytan aldatır. Dolayısıyla biz soru sormaktan çekinmemeliyiz. Ben
Allah’ın soru soran insanları çok sevdiğini düşünüyorum. Nitekim Duha 10’uncu
ayette peygambere ve hepimize bir emir var: ‘We emma es-Saile feLa tenher’ ya-
ni ‘Saili sakın azarlama.’ Sail burada iki anlama geliyor. İsteyen ve soru soran…
Yardım isteyen yoksulu veya soru soran kişiyi sakın azarlama.”
İhsan’a teşekkür ettikten sonra soru konusunda bir istisna olduğunu bildirerek şunları
söylemiştim:
“Bunlar felsefi sorular. Harika sorular. Sorulması gereken sorular… Ancak, Ku-
ran’da bir çeşit soru var ki o soruları sormak eleştiriliyor. İşin ilginci dindarlar en
çok o soruyu soruyor. Onlar çeşitli ibadetlerle ilgili detay soruları. Örneğin, 2:67-
71 ayetlerinde soruların sorulması eleştiriliyor: “Kurban etmek istediğin ineğin
rengi nedir? Ahırdaki inek mi, yoksa tarladaki inek mi?” tipi gereksiz sorular.
Konuyu anlamakla ilgili, felsefi sorular değil bunlar. Sadece ibadetlerin anlamını
ve amacını aşan ve onları gereksiz merasimler ve ritüellerle zorlaştırmaya sebep
3
İhsan Eliaçık bu konuyu “Hanginiz Muhammed?” adlı kitabında işlemiş ve “İbrahim’in Soruları”
başlığıyla bir makale olarak da yayınlamıştır. Makaleyi okumanızı tavsiye ederim.
10 ǀ Ateistlere 19 soru
olan sorular… Nitekim Sünniler ve Şiiler hep bu tür, eleştirel düşünmeyle alakalı
olmayan, “Namaza dururken ellerimi nereye koyacağım? Tuvalete hangi ayakla
gireceğim? Kıçımı kaç taşla temizleyeceğim? Nasıl işeyeceğim? Burnumu kaç
kez sümküreceğim? Hangi tarafım üzerine uyuyacağım? Sakız çiğnemek orucu
bozar mı?” gibi robot üretmeye yönelik ritüel soruları sormuşlar ve din adamları
da teşvik ettikleri bu tür sorulara cevap olarak kitaplar dolusu uyduruk hadisler ve
fetvalar üretmişlerdir.”
Kuran’da sorulması eleştirilen soruyla ilgili ayeti ve ilgili dipnotum:
5:101 İnananlar, açıklandığı vakit hoşunuza gitmeyecek şeyler hakkında sorular
sormayın. Kuran'ın ışığında sorarsanız size açık olurlar. ALLAH özellikle on-
lardan söz etmedi. ALLAH Bağışlayandır, Yumuşaktır.
Kuran, bizim için gerekli olan her şeyi açıklıyor. Kuran'ı yeterli görmeyenler, tıpkı
2:67-71'de anlatılan Yahudiler gibi sorular sormuşlar, cevabını Kuran'da bulamayınca
da uydurdukları cevapları “Hadis” diye sunarak din haline getirmişlerdir. Böylece,
tırnağın hangi sırayla kesileceğinden, sakalın kaç karış bırakılacağına, helaya hangi
ayakla girileceğinden, hangi taraf üzerine yatılacağına kadar yüzlerce emir ve yasağı
içeren bir din oluşturulmuştur (9:31; 42:21).
Bu giriş bölümünü “Üzerinde 19 Var” adlı kitabımdan bir bölümü alıntılayarak bitir-
mek isterim.
Niyet ettim, uydum kalabalığa
Dünya dinleri bir tek soruya yüzlerce değişik cevap verirler. Doğmalar, çok sayıda
mukallit kafaları kendilerine çeker. Kalabalığın dinine uyanların önemli bir kısmı er
veya geç o dine inanır ve o dinin doğmalarını rasyonalize etmeye çalışır. Bunların bir
kısmı iyice fanatikleşerek kendilerini doğmaya adar. Eski mukallitler yenilerin taklit
etmesini sağlar. Bu taklit zinciri sürer gider. Peki neden dinsel taklit ve taklidi iman bu
derece yaygın?
Birçok sebebi var
• Atalar dininin doğmalarına çocukluğumuzdan itibaren muhatap ediliriz. Dinsel
öğretilere erken yaşta muhatap olmamızın üstümüzdeki etkisi büyüktür. Bir
Hindu için, binlerce insantanrıya tapmak her şeyden daha çok bir anlama sa-
hiptir. Bir Hıristiyan için, suçsuz oğlunu suçlular için kurban eden üç kişilikli
bir tanrı hayatın amacı konusuna tek cevaptır.
• Kısaca IAT olarak bilinen Implicit Association Test (Gizli İlişikler Testi) bi-
zim bilinçaltımızda yerleşik tavırların güçlü tarafgirlikler yarattığını gösteri-
yor. Sürekli özeleştiri, kritik düşünme, açık fikirli olmak için kasıtlı ve sürekli
çaba sarf etmeyenler bu sinsi ve şeytani zihinsel enfeksiyonun kurbanı olurlar.
• Kurumlaşmış dinlerin cevapları genellikle basit değildir; karmaşık ve belirsiz-
dir. Biz herhangi bir doğmayı yorumlayıp kendimiz için kabul edilebilir hale
getirebiliriz. Yol, sonsuz spekülasyonlara açıktır.
11 ǀ Ateistlere 19 soru
Ateistlere müjde
Bir ateistsen elindeki bu kitap hayatının en önemli fırsatıdır. Bu kitap, ateistlere sonsuz
büyüklükte bir müjdedir. Ateist felsefe ebedî hayatı inkâr ederek kişiyi ebedi yokluğa
mahkûm eder. Bir ateist için hayatın aşkın bir anlamı yoktur. Ateizm, ergenler, gençler için
genelde baskıcı şirk dinlerinin tabularına, haramlarına ve hurafelerine karşı hoş ve eğlenceli
bir isyan olarak başlar; ama olgunluk yaşlarında, hele trajediler yaşadıkça bir kabusa dönü-
şür. Ateizm sonsuz bir karanlık ve umutsuzluk önerir…
Bir ateist neyi en çok seviyorsa, kime aşıksa, neyiyle en çok övünüyorsa sonunda hepsini
kaybeder ve ateizme göre bir daha o sevdiklerine ve övündüklerine kavuşmaz. Ama, evreni
yaratan ve tüm güzel betimlemelere sahip yaratıcıyı kesin kanıtlarla bilen ve O’nun kitap-
taki ve doğadaki ayetlerine tanık olan müminler (kanıtlanmış gerçeğe güvenenler) bu dünya
hayatında her şeyi kaybetseler de mutludurlar ve sonunda ebedi mutluluğu kazanırlar.
Aşağıdaki alıntılar 74:30-37 ayetlerinde öngörülen gerçeğin 114 farklı versiyonunu içeri-
yor. Ateist, agnostik, deist, Sünni, Şii, Hıristiyan, Yahudi ve bunların alt kolları durumun-
daki onlarca farklı mezhepten ve anlayıştan insanın yazdığı binlerce mektubun arasından
ateizm ile ilgili bölümlerden seçtiğim kişisel tanıklıklar Kuran mesajının nasıl dalga dalga
yayıldığını gösteren küçük bir örnek niteliğinde… “Edip Yüksel’e 114 Mektup” başlığıyla
yayınlanacak olan mektuplardan konuyla ilgili olarak seçtiğim bazı paragraflar…
14 ǀ Ateistlere 19 soru
KADİR: edip, ben seni tanımazdım... hadisleri okudukça dinden nefret ettiğimi ama bunu
açıkça itiraf edemediğimi gördüm. hele ki ilmihal kitaplarını açasım gelmezdi. sonunda
dinden çıktım ve ateist oldum. Önce Yaşar Nuri Öztürk'ü tanıdım. Sonra seni... seni
tanımasaydım sanırım ateist, en iyi ihtimalle müşrik olarak ölürdüm. Amerika’dakiler (öğ-
rencilerin) çok şanslı derdim. iyi ki bu videoları yapmaya başladın. lütfen kesme.
ERDEM: Bu insanlar yüzünden öylesine öfke doldum ki beş vakit namaz kılan birisiyken
peygambere, kitaba ve Allah’a en ağır küfürleri eden birisi olup çıktım. Çıkış noktam:
“Ateist bir insanla arkadaşlık edemezsin, onları öldürmeli, olmuyorsa dövmeli, onu da
yapamıyorsan nefret besleyerek ilişkini kesmelisin'' diyen imam hatip lisesi öğretmenim
oldu. Benim Allah’ım onun cezasını vermeyi benden bekliyor, diyerek araştırmaya baş-
ladım. Fakat bakış açım bir açık yakalamak içindi. Çünkü çok sinirliydim! Objektif bir
yaklaşım sergilemeye zorladım kendimi. Fakat ülkemizde İslam’ı temsil eden insanların ve
onların anlattıklarının, yazdıklarının elle tutulur tek bir yönü yoktu maalesef.
Youtube'da gezinirken kanalınızı fark ettim ve birkaç videonuzu izledim. Başta ''Yine aynı
saçmalıklar, bakalım bu ne diyor?'' diyerek videonuzu açtım. Üslubunuz, mizacınız, sem-
patik anlatım tarzınız hoşuma gitti ve izlemeye devam ettim. Benim kafamdaki model; yani
İslam hakkında bir şeyler bilen adam modeli çatık kaşlı, düşünmeyi günah sayan ve akla
mantığa sığmayan şeyleri ağdalı Türkçeyle, yalnızca ben bilirim gerisi yalandır, diyerek,
coşkulu bir şekilde anlatan biriydi. Siz kafamdaki algıyı kırdınız. Aradığım kişi sizmişsiniz.
Çünkü sizi izledikçe (yalan yok imana gelmedim ama) ve dinledikçe öfkem yatıştı. Şimdi
objektif bakabiliyorum her iki düşünceye de. Ateist olarak nitelendirmiyorum artık kendi-
mi. Agnostik diyelim…
Ve sizden bir ricam var hocam. Eminim ki çok yoğunsunuzdur ve daha öncelikli konuların
olduğunu düşünüyor olabilirsiniz ama lütfen ateistlerin inatla deşip durduğu hususlar
hakkında videolar, cevaplar yayınlayınız LÜTFEN!
FATİH: Şimdi düşünüyorum da Türkiye de öğretilen din (din okulu dahil), kafası çalışan
adamı ateist yapar. Okulda bile, Havva, Adem'in kaburgasından geliyor diye öğretmişlerdi.
Şükür ki beyin bedava araştırıp doğrusunu (kurandan tabi ki) öğrenmeye çalışıyorum.
BAHA: Bu yaşıma kadar hayatımı bir ateist olarak geçirdim ve hayatımda büyük bir boş-
luk hissediyorum. Kısa bir süre önce youtube da videolarını şans eseri keşfettim ve çok
ilgimi çekti. Bugüne kadar inanç sahibi olamayışımın sebeplerinden birinin de hadisler
olduğunu fark ettim, yani aslında saçma bulduğum şeyler kuran ayetleri değil hadislermiş...
ALİ: Birkaç ay önce boş vakitlerimde kuran okumaya karar verdim çünkü ateist bir aileden
geliyordum ve okumadığım bir kitabı duyduklarımla eleştirmeyi kendime yakıştıramadım.
Doğrusu kuranı okurken amacım açıklarını yakalayıp bunları çevremdekilerle paylaş-
maktı… Mealinizi dün bitirdim tamamen ve okumaya başlarken ki amacımdan saptığımı
fark ettim. Tüm kalbimle Allah'a (ya da tanrı ya da yaratıcı ismi önemsiz müdahale eden bir
yaratıcı güce) inanıyorum fakat hala daha kafamda kuranla ilgili soru işaretleri var.
HALUK: Uzun zamandır ben neden yaratıldım sorusunu kendime sorup duruyorum.
Arayış içinde olduğum için uzun zamandır youtube içinde videolar izlemekteyim. Bu saye-
de rahatlatıcı bir konuşma tonu olan Ateist Sevan Nişanyan'ı da, sosyal ruhlu İhsan Eliaçık'ı
15 ǀ Ateistlere 19 soru
da, aslında gördüğüne inanmayı seven Abdülaziz Bayındır'ı ve siz çılgın profesör :) 19Edip
Yüksel'i tanıdım.
BARAN: Facebook'ta bulunan karikateist sayfasını okurken ateist olmanın temellerini
atmıştım ve National Geographic kanalının yapmış olduğu Kuran belgeselini izleyince
İslami duygularım tamamen dip yapmıştı. Ama eşim sizin videonuzu görünce tamamen
bütün bildiklerimi unuttum ve bir hafta boyunca sizi izledim. Gözümdeki perdeyi aralama-
ma sebep olanlardan biri olduğunuz için size teşekkür ederim.
BUSE: Ben hep Kuran okurken ille bi meal okurdum. Derken din konularının içine girdim.
Yok imamı gazali yok marifetnameler yok riyası sahilinler vs vs vs. Bir gün arkadaşımın
evinde "İslam’da cinsel yaşam" gibisinden bi kitap vardı. Yav okuyorum okuyorum; kafayı
sıyırcam recm falan var. Hele ki bir hadiste rivayette ayşe validenin "peygamber ben adet
döneminde olduğumda altıma bol giydirirdi göğüslerime yönelirdi. Bunu anlatıyorum çün-
kü örnek olmalıyız" kafasındaki şeyleri okuyunca tövbe tövbe Allahım çıldıracam dedim
nasıl bir din ulan bu ateistler haklı, Kurana bak şunlara bak. Derken oku babam oku yok
böyle bir şey olmaz demeye başladım…
CİHAN: Kafamda sorup durduğum sorular vardı... en basitinden mescitlerde neden Al-
lah'ın isminin yanında peygamber ve diğer halifelerin adları var ve neden aynı boydalar…
Kadınlar niye 2. sınıf... Bunlar zihnimde dolaşırken ateist arkadaşımın sorduğu başka bir
konu hakkında cevap ararken... Senin ABD ateist derneği başkanıyla yaptığın tartışma
videosuna denk geldim... ve hayatım bu videodan sonra değişmeye başladı...
MERT: İlk olarak on iki yaşımdan beri aklımda hep Allah'ın varlığı hakkında sorular vardı.
Sonraları on altı yaşında Nurcular (Yazıcı grubu) ile tanıştım. Risale-i Nur okumak adı
altında günler geçti. Risale ezberletmeler, Risalelerin, Said-i Nursi'ye ilham ile geldiği
sonra Risale okumayanların “ehli dünya” olarak aşağılanarak tekfir edilmesi… Osmanlıca
çılgınlığı beni zamanla onlardan soğuttu. Risale’den başka kitap okumama karşıydılar.
Sonrası en ünlü cemaat abisinin (adı Ali, IDSB diye uydurdukları bir birlikte başkan!)
yanında çalışınca adamın yalancı, kul hakkı yiyen bir namussuz olduğunu anladım. Böyle-
ce kişileri ve sonra da sistemlerini sorguladım. Cemaatin sevilen bir ferdi iken bir hastalık
sonucu beni unutup yüzüme bile bakmayan bu çıkar topluluğunu bıraktım. Beni görünce
benden kaça bu müşrik ve çıkar şirketini terk ettim.
İlk olarak kozmoloji okudum. Bilim felsefesi, kuantum, astronomi... Türkçeye çevrilmiş
çok az kaynaktan üç yıl boyunca okudum. Ve Allah'a inanmanın daha rasyonel olduğuna
yürekten karar verdim. Cemaatte kalsam ateist olurdum, buna inanıyorum. Sadece “Risale-i
Zulmet” ve Nursi'nin fikirlerini okusaydım halim çok kötüydü. Uyduruk “Risale-i Zulmet”
kitapları ve uyduruk kuralları hem benliğimi hem de fikirlerimi esir almak istedi. Kuantum
mekaniği, sicim kuramı, enflasyon teorileri arasında bilim, yeni fikirler üretirken; Yazıcı
Nurcular ve diğerleri hala “Dünya balığın sırtında” uyduruk hadislerini açıklamak ve “Bir
iğne ustasız olmaz” hikâyesini anlatmaktaydılar. Oysa bilim ve kozmoloji ve yeni felsefe
yaratıcısız evren teorilerini çoktan geliştirmişti. Bir ateist bu Nurcuları darmadağın eder.
Bu gelişmeler ve tezler ile anti tezler okuyunca “Allah var” dedim.
Ve matematik… Gördüm ki her şeyin temelinde matematik var. Bütün kuramlar ve ne var
ne yoksa evren çok karmaşık matematiksel hesaplardan ibaretti. Görelilik, kütle çekimi,
kuantum mekaniği, astronomi, sicim teorileri… Hepsi matematik. “Matematik Tanrı'nın
16 ǀ Ateistlere 19 soru
evreni yazdığı dildir" diyen Galileo çok haklıydı. İşte bu sebeple Kuran'ın dili de yani şifre-
si de matematik olmalıydı. O da evren gibi… 19 bu sebeple çok önemli. Tanrı matematikle
bizlere kendi bilgisinden bir şeyler veriyordu. Fraktal simetri, altın oran, Fibonacci sayıları;
hepsi matematik… Demek ki bu matematikte bir şey var. Kendi blog sayfamda okuma-
larım ile ilgili yazdıklarımı paylaşıyorum. Bu bile “boş iş” olarak görülüyor.
Sonra seni tesadüfen Youtube'daki "Efendi" kelimesi üzerine olan video ile tanıdım. Zaten
cemaatin “bıyık”, “sarık” gibi şeylerine karşıydım. Yazıcı Nurcu (Zulmetçi diyorum ben)
kısmı Osmanlıca delisi. Osmanlıcanın ve Osmanlıca yazmanın ibadet olduğunu söylüyor-
lar. Hatta birçok uyduruk hadislerle bu işi temellendiriyorlar. Her gün bir sayfa yazı (Risale
yazmak) şehit sevabı verirmiş (!) O kadar çok hadis var ki bu konuda, o kadar teferruat…
Cemaat içinde divit, kalem, özel masa satışı vardır. Cemaatin kodamanlarına yakın çevreler
ışıklı masa ve mürekkep kalem satar. Alkollü mürekkepler haramdır. Bilirsin sen de, cam
masa vardır üzerinde Osmanlı Türkçesi orijinal dedikleri Said’in kitap sayfaları ve üstüne
boş bir A6 kâğıdı ve kopyala… Düşünmek yasak… Okumak yasak…
Düşünmeyen bir toplum ise çökmeye ve sömürülmeye mahkumdur. Sonra hep karşı
çıktığım tipler… Cübbeli gibilerden nefret ediyordum. Seni dinledikçe ve Kuran mealini
okudukça bilimdeki, kozmolojideki ve fizikteki tevhidi dinimizde de gördüm. Müşrik oldu-
ğumuzu anladım. Din diye yutturulan gelenekler ve saçmalıklar vardı. Senin deyimiyle
anonim bir din...
Şu anda Sünni geleneği reddediyorum. Tevhid, Kuran ve saf bir din ile medeniyetimizin
Avrupa standartlarına erişeceğini düşünüyorum. Bazen evde hadislere ve saçma gelenekle-
re, putlaştırılmış şirk kokan inançlara karşı Kuran ayetleri okuyorum. Kuran'a inanmıyorlar
ama o müşrik ve zındık hocaların masallarına inanıyorlar. İnancımızın aslından uzak-
laştırılıp binlerce ayrıntı ile dolduğunu ve hadis, evliya, cemaat, mezhep hikâyelerinin dini
edinildiğini gördüm. Akıl yok, düşünmek yok! Dinin hükümleri açık ve yükümlülükler çok
az. Bunu öğrendim.
Namazımdan şirk namazını ve sünnetleri çıkardım. Tahiyyat, salavat; bunların nasıl dini-
mize ve dilimize girdiğini anladım. Namazda Tahiyyat yerine Reşat'ın Youtube videosunda
söylediği tevhit kelimelerini söylüyorum. İnan ki o birlik ve her şeye kadir olan mesaj beni
mutlu ediyor. “Lailahe illallah vahdehu la şerike leh”. Tahiyyat yerine bunu söylüyorum.
Bilmiyorum daha iyi bir tavsiyen var mı?
İnşallah insanlar tevhidi, asıl dini, Allah’ın nebisinin asıl amacını ve sadece bir elçi olduğu
gerçeğini anlayacaktır.
Aslında bu cemaat ile ilgili anlatacak şey var. Nurcuların Yazıcılar kolunu ve dini nasıl
bozduklarını, aklı ve analitik düşünmeyi nasıl iptal ettiklerini biliyorum. Şirk ve hurafelerle
savaşan çok az insan var. “Mesaj” isimli çevirini diğer meallerle karşılaştırmalı okuyorum.
Hele bu Yazıcı Nurcuların çevirisi… Ah bir okusan! Şirk dolu.
Edip sana teşekkür ederim. Gerçeği arama yolunda sana rastladığım için mutluyum. Koz-
moloji ve kuantum mekaniği okumaya devam ediyorum ve bir de meal. Sonuç: Tanrı var.
Buna inanıyorum. Şu an din diye inandığımız şeyleri bırakıp tevhid dinine dönmezsek
kıyamete kadar kukla ve sömürülen bir millet olmaya mahkûm olacağız.
EMRE: Uzunca süreler yalnız kalıyorum. Yalnız kaldığımda, Allah'ı düşünüyorum. Sizden
önce kafamı sorular kemiriyordu: "Evrim varsa Tanrı nerede? (Caner Taslaman'ın da
17 ǀ Ateistlere 19 soru
yardımı oldu bu konuda.)" "İslam'da çocuk evliliği" "Turan Dursun'un iddiaları" gibi birçok
etken beni ateizme sürüklüyordu. Bende Kur'an'dan çıkartabildiğim tek mesajı uyguluyor-
dum: "Allah'ın ipine sarılmak." Ama daha fazla tutunamayacağım belliydi. Carl Sagan'ın
bir sözü vardır: "Büyük iddia, büyük kanıt ister.". Tanrı, hele de daha spesifik anlamda
Allah, çok büyük kanıtlara ihtiyaç duyuyordu. Bazı argümanlar vardı. Ama embriyolojik
argüman, pekala Mısırlı bir hekimden edinilmiş, Evren'in genişlemesi ise bir çeviri
çarpıtması olabilirdi. Öyle bir argüman, öyle bir kanıt gerekliydi ki, hem Kur'an'ı,
inanılmaz ve benzersiz kılmalı, hem de onun insan sözü olmadığını ispatlamalıydı. On
dokuz argümanını daha öncede işitmiştim ama itibar etmemiştim. Çünkü, hem Efe Aydal
gibi ateistler, hem din adamları reddediyor ve itibarını zedeliyorlardı. Din adamları 19'a
gereksiz, ateistler yalan veya düzmece diyorlardı. Adeta ilginç bir ittifak vardı. Ama ben
"Hiç kimsenin itibar etmediğine ben mi itibar edeceğim?" diyerek konuyu araştırmadan,
Efe Aydal gibi, Nümeroloji bilim değil." diyerek geçtim. Bunun yerine Kur'an'dan ben bir
ispat bulmalıydım. İnternetten bir Kur'an indirdim. Ama orada ayetlerin yeri farklıydı.
Orijinali gibi değildi. Müddessir Suresi, 74. sureydi. (Tam sıralama şu şekildeydi: Alak,
Kalem, Müzzemmil, Müddessir. Neye göre yaptıklarını bilmiyorum.) İlk üç sure hızla bitti,
zaten kısalardı. Elime bir kanıt geçmemişti. Açıkça söylemeliyim, Kur'an kendi anlatımının
dışına çıkmayı sevmeyen bir kitap. Yani, iyilik, güzel ahlak, yetimleri korumak, muhtaçlara
yardım etmek, sıradan konular. Birde ceza konusu var. Cezalardan çok ağır bir şekilde
bahsediliyor. Bu ise benim aradığımın tam tersiydi.
Neden Kuran'dan uzak tutmaya çalıştıklarını anladım. Büyük bir ferahlık geldi. Adeta du-
ran beynim müthiş bir şekilde çalışmaya başladı. İşte bunlar çok büyük hikmet sahibi Al-
lah'ın sözleri dedim içimden. Şimdi bütün taşlar oturmuştu. Allah'ın çelişkili olmadığını,
insanların ürettiği çelişkili dinlerde boğuşup durduğumu anladım. İndirilen dini bulmuştum
artık.
Allah Edip beyden razı olsun. Şimdi etrafımdaki insanlara elimden geldiğince anlatmaya
çalışıyorum. Şunu da fark ettim. Sünnilerin duvarı ateistlerin duvarından çok daha yüksek
aşması zor. Çünkü beynimiz hurafelerle dolduğu için çok zor oluyor kabullenmek. Çok
şükür Allah'a duvarlarımı yıkabildim ve doğruyu aramakta ısrarcı oldum. Saygılarımla.
EMEK: Edip bir sen birde İhsan Eliaçık, ikiniz de çok fena insanlarsınız. Zorla insana
islam sevgisi aşılıyorsunuz. Eskiden ne güzel ateistim deyip geçiyordum. Şimdi dilim
varmıyor Tanrı yok demeye! Güzel insanlarsınız. Korkum o ki kendine Müslüman diyen
bazı caniler din adına size zarar versinler!?
ARDA: Bu yılın Ocak ayında tekrar inancımı yitirmiştim, ancak bu kez gerçekten inatçı bir
ateist, senin tabirinle "sünni ateist" olmuştum. Kafamda durmadan sorguladım, hayatım
boyunca yaptığım gibi. Ama inat işte, peşimi bırakmıyordu. Tabi bu arada Reşad Halife'nin
"Kur'an, Hadis, İslam" isimli kitabını bir gecede okudum. Ayrıca 19 sistemine dair makale-
ler okudum, videolar izledim. Belki de bu mesajı yazmamda Reşad Halife'nin de senin
kadar etkisi vardır. Onun hadisçilerin ipliğini pazara çıkarması kafamdaki birtakım şüphe-
leri izale etti ama yetmiyordu. İnanmamakta diretiyordum. Ta ki düne, 21 Ekim 2016 tari-
hine kadar. Artık anladım ki Kur'an ALLAH'ın sözüdür, bunu hem 19 sistemi, hem de
Kuran’ın kendine has üslubu bana kanıtladı. Gerçi 19'a dair çok tafsilatlı bir araştırma
yapmadım, yani Arapça metni kendim alıp araştırmadım ama izlediğim videolar, okudu-
ğum makaleler beni ikna etti. ALLAH izin verirse Arapça metinden kendim de araştırma
yapacağım.
HÜSEYİN: İyi günler edip ağabey, yaklaşık 12 yıldır agnostik felsefeye inanan bir insan-
ken sizin Hulki Cevizoğlu bey ile yaptığınız programın kitabını okuduktan sonra 19 muci-
zesi ile tanıştım ve bunun üzerine aklederek Kuran-ı Mübin'i okudum ve notlar çıkardım,
hala da sorgulamaya devam ediyorum ancak şu an sayenizde 3 vakit namazını kılan iyi bir
müslüman oldum.
LAMBDA: Aslında 2010'dan önce radikal bir ateist idim. Nisan 2010'da Sünni oldum ve
reform yapana kadar İslam doktrinini anlamadım. İslam yüzünden ailemle sayısız kez
tartışıp kavga ettim. Terörist kabul edileceğimi söylediler ve ABD'deki üniversiteler beni
reddedeceklerdi. Anneannem 2011 başında öldü. Annem, her öğünde yemeğinden önce
fotoğrafına gıdalar sunarak büyükannemi ibadet etti. Çünkü geleneksel Çin kültürü om-
niworshipping. Bahar Şenliği'nden hemen önce ataları için sahte paralar bile yaktı. O gün
bir şeyler yakacağını biliyordum ve biraz İslam'ı biliyordum. Bütün gün boyunca boyadım
ve anneme resimlerin IGCSE sınavının bir parçası olduğunu söyledim. Ailem Ekim
2011'de Hıristiyanlığa girdiler.
Eskiden radikal bir Sünni idim. 1 Ekim'de SAT için Hong Kong'a gittim. Nereye gidersek
gidelim anne ve babam kalabalığa odaklandılar. Benden başka hijab kızı aramaya çalıştık;
bir tane bile bulunamadı. Böylece, ailem İslam'ın geri bir din olduğunu, HK çoğunluğunun
19 ǀ Ateistlere 19 soru
Katolik ve Hıristiyan olduğu için Hıristiyanlığın ileri bir din olduğu söyledi. 1 Ekim, Çin'de
ulusal bayramdır ve biz bir hafta tatil yaptık. Her gün, ailem İslam karşıtı makaleleri
araştırdı ve ailemin her eleştirisini Facebook'ta bir Katar arkadaşımla paylaştım. Daha son-
ra, ailem Müslümanlardan bana gönderilen her şeyden rahatsız oldu. İslam karşıtı kaynak-
lardan bir kısmı Hadis'in imal edildiğini belirtti. Böylece, hadis hakkında kafamda şüpheler
oluşmaya başladı. Birçok hadis beni hayal kırıklığına uğrattı ve öfke duymaya başladım.
Ve Pazar günü oldu. Ailem beni kiliseye çekti; Benim ilk kilise deneyimimdi. Kilisenin
camiden daha iyi olduğunu, papazın herhangi bir imamdan daha iyi olduğunu ve dersin
içeriğinin herhangi bir hutbeden daha modern olduğunu keşfettim. Düşünüyorum da İs-
lam'ın yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Hadis karşıtı makaleler için interneti aradım ve
siteni Yuksel.org'u buldum. Reformuma başladım.
BURAK: Agnostik olarak hayatımı devam ettirirken sizin videolarınızla karşılaştım. Ken-
dimi bildim bileli, bilim ve felsefe ile ilgilendim. Ama dini konularda araştırma yapmak ve
okumak orta okul yıllarımdan beri vazgeçmediğim bir merak benim için. Mühendislik
eğitimi aldım, bir şirkette yöneticilik ve beraberinde alanımda doktora yapıyorum. Size
sadece şunu söylemek istiyorum. Hayatımda sizin kadar akılcı, samimi, sempatik, rasyonel
ve bütünsel mantığa sahip bir müslümanla karşılaşmamıştım. Bu belki benim de eksikli-
ğimden kaynaklanıyor olabilir. Agnostik fikirlerim hala ağır basıyor olsa da, bugünlerde
çalışırken kulaklığımı takıp müzik dinlemek yerine sizin videolarınızı dinler oldum. Fikir-
leriniz insanları etkiliyor ve umarım daha da hızlı yayılır. Bu işi gerçekten inandığınız için
ve hiçbir menfaatiniz olmadan yaptığınız çok belli oluyor
TUFAN: Bir gün geldi ve Tanrı’nın varlığı da dahil olmak üzere tüm dini hikâyeleri red-
dettim. İnancımı yitirdim, ateist oldum. Aslında hiçbir zaman da inanmamıştım, sadece
bana Tanrı’ya inandığım söylenmişti. Herkes bir Tanrı’nın olduğunu söylüyordu.
Düşündüm, sonra ölçtüm biçtim… Kahrolası ne kötü ölçüp biçtim… Kahrolası gene ne
biçim ölçüp biçtim… Baktım, surat astım ve kaşlarımı çattım. Küstahlık ettim… “Bu”
dedim, “etkileyici bir büyüden başka bir şey değil, bu sadece bir insan sözüdür.” 74:18-25
(Reddettiğim şey mucize değildi, hikâyelerdi. Küstahlık etmiştim. İyi ki yaptım, dediğim tek
küstahlıktı bu)
Saçma sapan hikâyeler yüzündün Tanrı’yı inkâr etmiştim.
Sonra aradan yine zaman geçti. Bir gün, bir kitap daha gördüm: “Kuran Çevirilerindeki
Hatalar”, yazarı; Edip Yüksel. Ooo! Bu isim tanıdık geliyor! Okudum kitabı. Edip, benim
reddettiğim her şeyi reddediyordu ama hala Tanrı’nın var olduğunda ısrarlıydı.
Sonra, “Müslüman Din Adamlarına 19 Soru” kitabını okudum. Edip’e bir e-mail gön-
derdim, o da bana Reşad’ın İngilizce mealini gönderdi.
Reşad’ı tanıdım… Mealin dipnotlarını okudum önce.
19 sisteminden haberdar oldum. Kuran’ı tanıdım.
Tanıdım… Rabbimi…
20 ǀ Ateistlere 19 soru
Edip’e bir e-mail daha yazdım. Dedim ki: “Edip, bütün o uzun rakamların 19’a tam ola-
rak bölünüp bölünmediğini hesaplamak -imkansız olmasa da- çok zor bir iş.” (O zaman-
lar bilgisayar programcılığı konusunda şimdiki kadar bilgi sahibi değildim). Edip cevap
verdi bana: “Bu uzun sayıları hesaplamadım, nasıl yapılacağını da bilmiyorum.”
İnat ettim hepsini okudum Din Bu serisinin. Aklımda binlerce soru ve çelişki, köşeye
sıkışmışım ama inatçıyım. Turan Dursun biter bitmez başladım İlhan Arsel'i okumaya...
Tamamen, teolojik intihar!
Şeriat ve Kadın’ı okudum önce. Bütün bunları okurken "Yasinim sakin ol, bir sürü din
alimi var, bu kitapları bitirince onları okursun ve gerekli cevapları bulursun" diyordum
kendi kendime. Son olarak İlhan Arsel'in "Toplumsal Geriliklerimizin Nedenleri: Din
Adamları" isimli kitabını okuyunca, din alimlerinin sefaletini de görmüş oldum. Onlar da
en az Turan Dursun ve İlhan Arsel kadar tehlikeliymiş!
HULUSİ: Bir zaman bu düsturdan önce yoğun bir paradoksun içinde buldum kendimi.
Risaletti, irfan ordusuydu, ihlastı; hepsi ilahiydi, kusursuzdu derken, yaşadıklarım, okuduk-
larım her şeyi kökünden sarsmıştı. Evet, bana çok ağır gelen bir dönem yaşayacaktım, mu-
hafazakâr bir yaşamın hakkını vermeye çalışırken, etrafımda gitgide genişleyen bir çem-
berde kişilerin yanlışları birbiri ardına gözlerimin önüne serilince hayatımın en radikal
kararlarından birini aldım ve din üstüne tüm bildiklerimi baştan gözden geçirmek için ken-
dime söz verdim. Marjinal bir yöntem denedim. Kendi kendime dedim ki: “Allah yok, din
yok, hiçbir şey yok. Yalnızca zaman ve aklın var. Haydi, kolay gelsin”. Artık bir ateist
idim, felsefeden yoksun, inkârcı ve isyancı bir ateist…
PIRITHVI: İlk olarak Edip’in Reformist Translation isimli mealini indirdim siteden.
Üstünkörü göz attım sayfalara. Biraz sinirlenmiştim. Çevirmenler kesinlikle savunmacı bir
mantıkla hareket etmişler, diye düşündüm. Böyle düşünmemin sebebi hadisleri çok seviyor
oluşum değildi; çeviri gerçek olamayacak kadar güzeldi. Meali hazırlayanlar Reşad Halife
diye birinden söz ediyorlardı. Bu ismi hatırlıyordum; ateistlerin hazırladığı bir sitede Reşad
Halife’den elçiliğini ilan ettiği için alay edilerek bahsediliyordu.
Reşad Halife’nin kim olduğunu araştırmak için 19.org sitesine bakmaya karar verdim. Bu
“sahte elçi(!)” hakkında bilgi edinmek istiyordum. Sitede indirdiğim mealin çevirmenler-
den birinin (Edip Yüksel) Ali Sina ile yaptığı tartışmaya denk geldim. Ali Sina’yı daha önce
duymuştum, tartışma o yüzden dikkatimi çekmişti. O uzun yazıyı (tartışmayı) okuyunca
sahte olanın aslında Reşad Halife değil, geleneksel İslam olduğunu görmüş oldum. Sadece
Kuran düşüncesi doğruydu ve benim için mesele bitmişti.
ÖZALP: Nasıl olur da Kuran ile diğerleri bu kadar farklı etkiler yapıyor diye sebebini o
senelerde tam olarak bilmeden düşünürdüm. O nedenle şöyle dedim kendi kendi-
me: "Üniversiteye gittiğimde mutlaka dinimi tam anlamıyla öğrenmeye çalışacağım.
Dinim gerçekten imam-hatipte öğretilen, yaşadığımız hayatla ilgisi olmayan, saçma, akla
uymayan, hurafelerle dolu bir din ise bu dini terk edeceğim; hatta ateist bile olabilirim"
LANE: Yirmi beş yaşındayım. Tanrı inancım yoktu. Bir ay öncesine kadar ateist olarak
yaşadım. Çocukken ailem beni kiliseye gitmem için teşvik ederdi. Ben ise bunun dini bir
şey değil, sosyalleşmenin bir aracı olduğunu düşünürdüm. Genç yaşta Tanrı’yı inkâr ettim.
Okulda, karşılaştırmalı dinler tarihi dersi aldım. Bu dersler beni bütün dinlerin insan ürünü
olduğuna ikna etti. …
Hala kendimi ateist olarak tanımlıyordum. Kuran’daki bu sistemin birileri tarafından oluş-
turulmuş olabileceğini düşünüyordum. Yine de Kuran’ı okumaya karar verdim. Herhangi
22 ǀ Ateistlere 19 soru
bir çeviri seçip okumaya başladım. Sonrasında 19 sistemini keşfeden kişinin, yani Reşad
Halife’nin çevirisi bulup okumaya başladım.
ADAM: İlk gençlik yıllarımda bir bayan öğretmenim vardı. Katı bir ateistti. Din ve Tanrı
fikrini güçlü argümanlarla eleştirirdi. Bahsettikleri okul yönetmeliğe aykırıydı ve verdiği
dersle alakalı bir konu değildi. Buna rağmen inandığı hakikat için kariyerini tehlikeye at-
maktan çekinmiyordu. (Belki bilmek istersiniz, bu öğretmenim yaptığı şey nedeniyle hiç
yakalanmadı.) Söylediği şeylere yoğun bir ilgi duyuyordum.
Kısıtlı bilgimle bu anlatılanları düşündüğümde ateist görüşün haklı olduğuna kanaat getir-
dim. Kafamda iki soru vardı; cahil ailemin tanrı inancı mı, eğitimli öğretmenimin ateizmi
mi? Hangisi daha haklıydı?
GÜLŞEN: Bu arada Kuran-ı Kerim yüksek bir yerde duruyordu. Ben anlamazdım ki, açıp
okuyayım. Birkaç kere tefsir okumaya yeltendim. Tek bir ayetini inkâr bile insanı dinden
çıkarır, cehennemlik yapar diye öğrenmiştim. Fakat bir sure de şöyle bir tefsir okudum
“Göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar”... Çok rahatsız oldum, bu nasıl olurdu? Mev-
lamın kitabında böyle bir ayet! Erkekler için mi cennet? Sorgulamaktan korktum o dönem-
lerde. Çünkü inkâr eden cehennemlikti. Vardır bir açıklaması dedim. Beklemeye aldım o
cümleyi. Fakat yine buna benzer tefsirlerle karşılaşırım diye korktuğumdan okumak iste-
medim artık. …
Bir gün, bu ateistler neden ateist oldu, diye düşünüp onların içine girdim. Çünkü psikoloji-
lerini merak ettim. Çoğu iyi durumda sayılmazdı fakat haklı yanları vardı. Mantıklılardı,
onlara karşı cevapsız kaldım. Soruları hiç bitmiyordu. Ve o sorularla artık benim de beynim
bulanmıştı. Aynı soruları kendime sormaya başladım. Cevap bulduğum sorular oldu fakat
eksik vardı. İçimde bir yerde temeller çökmek üzereydi. Bilim ve İslam bir arada olur mu,
diye yola çıktım bu kez.
Evrime merak sardım; evrim varsa Allah yok (haşa), dediler. Evrimi şiddetle reddediyordu
benim bildiğim İslam. Mantığım evrim var, diyordu. Yıllardır aradığım Allah-u Teala'ydı
ama evrimi bulmuştum artık. Allah bizi evrimle mi yaratmıştı? Ama hani OL demesi yeter-
liydi? Sorular, çelişkiler beynimi kavurdu. Ağlayıp yalvardığım oldu; Allah'ım mademki
varsın beni neden bu hale soktun?
UMUT: Allah senden razı olsun. Kuran'ın mesajını almasaydım, belki de zannı iman sanıp,
sırf Müslüman olarak doğduğumuz için cennete gideceğimizi düşünüp, Allah'ı hiç anlama-
dan, dini hiç yaşamadan, hatta "aslında bu ateistlerin/ İslam karşıtlarının haklı olduğu
şeyler de var" diye içimizden geçirip düşünmemeye çalışarak; Namazı zorluk, orucu açlık,
sorgulamayı ve akıl yürütmeyi inkârcılık; Gelenekleri ve uydurma sözleri Allah'ın farzları
zannederek şu dünyadan geçip gidecektik. Sen, Yüce Allah'ın bana gönderdiği en önemli
uyarıcısın.
KAAN: Eskiden tamamen sorunsuz ve normal bir insandım fakat artık inanç konusunda
büyük sıkıntılarım oluşmaya başladı. Sürekli hayatın amacı ne? Ben kimim? Big Bang
öncesinde hiçlik bozularak mı oluştuk yoksa bir yaratıcı var mı diye düşünmeye başladım.
Ölümden sonra yaşama inanmamaya başladım ve sanki hayatın sonsuz bir döngü olduğuna
inanmaya başladım. Kafamda artık bu tür sorularla fazlaca uğraşıyorum. Felsefe konusun-
23 ǀ Ateistlere 19 soru
da Nietzsche yi fazla benimsedim galiba :). Artık yaptıklarımın bir anlamı olduğunu düşü-
nemiyorum ve bu benim hayattan zevk almamı engelliyor. Psikolojik olarak derin bir çö-
küntü içerisindeyim. Öyle ki artık intihar etmeyi düşünüyorum. Eğer sana rastlamasaydım
inan şu an daha kötü durumdaydım. Çünkü sen gerçek ve açık fikirli bir müslümansın. Sen
olmasan ben o çakma hadislerle çoktan ateist olabilirdim.
LEVENT: Öncelikle iyi ki varsın Edip. “Din dogmatiktir” tarzındaki düşünce yapısının 100
km. öteden belli olan dogmatikliğini seneler önce çöpe atmış birisiyim. Akılcı ve sorgulayıcı
düşünceyle insanlara durağan davranmamaları gerektiğini telkin ettiğine şahit olduğumdan
beri, gözümde her gün daha fazla büyüyorsun. Bunu seni övmek için söylemiyorum. Çünkü
hem Müslümanlar hem de ateistler açısından memleketteki ezberci düşünce yapısının, olmayan
tartışma kültürümüzü getirdiği nokta ortada. Bir konuyu tartışırken insanlar inanılmaz derecede
kibirli; hatta çoğu zaman savundukları söylemlerin ne olduğundan habersiz.
Sen bu ezberi bozdun. Birkaç isim daha var elbette; lakin seni bu konuda daha önde görüyo-
rum. Bu da muhtemelen aklına geleni pat diye söyleyip tartışma ortamındaki havayı düzenle-
yebilme hünerinden kaynaklı. Diğer bir nokta da, bu bayramı gerçek anlamda yaşamama vesile
oluşun.
David Silverman ile tartışmanızı soluksuz izledim. Açıkçası gerginlikle, harala gürele içinde,
bıraksan birbirini gırtlaklayacak iki üç barbarın saçma egoları üstünden yürüyen yüzeysellikler
beni bıktırmıştı. Bunlara prim vermediğin ve bu ülkenin insanını manevi anlamda beslediğin
için sana teşekkür ediyorum.
Yüzümüzü güldürüyorsun, sen de hep gül. Allah'a emanet ol.
SADIK: Düşündüm ve sorgulamaya başlamak için karar verdim, işe evrim teorisini ince-
lemekle başladım. Bu teoriyle ilgili olarak ileri sürülen bütün tez ve antitezleri inceledim.
Neticede ateist yönelimler fark ettim kendimde. Fakat kader denilen ve günlük hayatımıza
kadar nüfuz eden şu düzen, tam olarak ateizme geçmeme mani oluyordu. Derken Carl Sa-
gan ile tanıştım ve Deist oldum. Deizm artık benim için olabilecek en ideal dindi.
Fakat bazen de Agnostik hissediyordum kendimi. Kuran kitap, peygamber vs… Bunların
hepsini zaten reddediyordum. Kuran-ı Kerimi İlhan Arsel ve Turan Dursun’un eleştirilerini
dikkate alarak incelemiş ve iyice ikna olmuştum. Artık çevremdeki şakirtlerle tartışmalar
yapıyor, onlara din değiştirdiğimi açıkça söyleyebiliyordum. Arkadaşlarımın sırf bu yüzden
benden nefret etmelerine tanık oluyordum. Çevremden ve ailemden baskı gördüm,
dışlandım. Dışlandıkça da daha da inada girdim, öfkelendim ve İslam’a sert bir cephe
aldım. Artık bunca şeyden sonra yeniden Müslüman olmam beklenemezdi.
İşte bu halet-i pür melal içinde tam tamına iki koca yıl geçti ve birkaç ay önce seni tanıdım.
Bazı günler on beş tane videonu üst üste izliyordum. Yoğun bir şekilde websiteni inceli-
yordum, bir yandan argümanlarını okuyordum, bir yandan da videolarını izliyordum.
Aradan sanırım altı ay geçti ve ben bu akşam Müslümanlığı kabul etmeye karar verdim.
Sen vesile oldun, Çok ama çok Teşekkür ederim.
24 ǀ Ateistlere 19 soru
(1. Bölüm)
EDİP: Biyografinizi biraz okudum. Atheists.org. Ateistse (çoğul). org. İzleyi-
ciler, eğer organizasyonla ilgiliyseniz, buraya bakabilirsiniz, Amerikan
Ateistler Organizasyonu. Siz başkanısınız.
DAVID: Öyleyim.
EDİP: Siz çok mutlu bir ateistsiniz. Ben aksi, mutsuz ateistler gördüm. Mutlu
ve espri anlayışı olan bir ateist görmek güzel.
DAVID: Geniş anlamda, ateistlerin çoğunluğu mutlu ateistlerdir. Basmakalıp
adı aksi ateistlerdir, aksi ateistlerimiz de var. Organizasyonumuzda da
elbette aksi ateistler var. Ama çok geniş anlamda benim tanıştığım ate-
istlerin çoğunluğu mutlu, espri anlayışı olan insanlardır.
28 ǀ Ateistlere 19 soru
EDİP: Telefonumu kapatmam lazım. Büyük bir hata… Evet. Sizin de kapat-
manız lazım.
DAVID: Ben zaten kapattım.
EDİP: Evet. Michael Shermer ile iki röportaj gerçekleştirdik. İki bölüm. Bir
bölümde arkadaşım ona direk sorular yöneltti ve o da çok güzel
yanıtladı. Takip veya çapraz sorgu yoktu. İyi performans gösterdi. An-
cak ben sahneye girdiğimde bazı sorularım oldu. Hepsine yanıt verme-
sini beklemedim. Açık ki her şeyi bilen bir Tanrı olduğunuzu veya tüm
sorulara cevabı olan bir baba olduğunuzu iddia etmiyorsunuz değil mi?
DAVID: Doğru. Allah olmayı isterdim.
EDİP: Ben Michael'a çapraz soru sorduğumda ve çok ilginç ki, Michael,
Skeptic dergisinin genel yayın yönetmenidir. Bunun aynı zamanda çok
iyi bir zamanlama olduğunu düşünüyorum çünkü ona Hristiyanlıkla il-
gili konular yanında, Kuran'la ilgili sorular da yöneltebilirdik. Ama bi-
raz tartıştığımızda “Ben Kuran'ı hiç okumadım bu konuda hiçbir fik-
rim yok” dedi. Ben “sorun değil” dedim. Benim anlatacaklarım sizin
Kuran okumuş olmanızı gerektirmez, çünkü ben size bazı örnekler ve-
receğim. Eğer verdiğim bilgi doğruysa, ama başına “eğer” koyun, o
zaman siz ne düşünüyorsunuz, sizin yorumunuz ne olur? Diyebilirsiniz
ki “Muhammed çok akıllı bir adamdı” veya “bir bilgindi veya çok iyi
bir matematikçi veya çok iyi bir bilim kurgu yazarıydı”. Bazı yorumlar
yapabilirsiniz veya “bilmiyorum daha sonra yorum yapacağım” dersi-
niz ama en azından öğrenmeye çalışın... Önce biraz tartışmayla baş-
ladı. Sonra ben bazı örnekler getirince kendisinin rahat bir alanda ol-
madığını hissetti ve dedi ki “ben burada bir aptal gibi görünüyorum; bu
bölümün yayınlanmasını istemiyorum. “Biz de o bölümü
yayınlamayacağımıza söz verdik (Daha sonra aleyhimizde makale
yazınca yayınladık). Ama ilk bölüm için izin verdi çünkü orada atılan
toplar kolay toplardı, kolayca yakalanabiliyordu.
DAVID: Tamam.
EDİP: Şimdi size ilk sorum, ilk soru değil aslında ikinci soru şu olacak: Ne-
den agnostik, deist, teist, veya Hristiyan, veya Hristiyanlığın çeşitli
mezhep ve tarikatları değil de ateist olmaya karar verdiniz? Sözde İs-
lam, ki barış yapıcı anlamına gelir ama bugün maalesef barış ile birlik-
te anılmıyor. Mesela şurada bu figürü gördüm, nedir bu?
DAVID: Bununla ilgili bir hikâyem var.
EDİP: Bu adamın başının üstünde bir bomba var. Sanırım bu güya Muham-
med. Bununla ilgili de anlatın lütfen.
30 ǀ Ateistlere 19 soru
EDİP: Hayır, benim dediğim bir fizikçiydi belki onun sözünü kullanmıştı.
Orijinali Amerikan bir fizikçiye aitti, adını unuttum [Steven Wein-
berg]. Önemli değil. Ben din kelimesini dogma ile değiştirmek istiyo-
rum. Çünkü ideolojik dogmalar olabilir, hatta ateizm bile olabilir. Sta-
lin, Pol Pot'u gördük. Onlar ateistlerdi, ideolojik dogmalar yüzünden
insanları öldürdüler. İlla din olması gerekmiyor, nasyonalizm de sebe-
bi olabiliyor. Bu yüzden sorgulanmamış inanç sistemi her önerme in-
sanlık ve bireyler için sorun teşkil edebilir. Değil mi?
DAVID: Evet. Yalnız ben Hitler ve Stalin'i aynı yere koymuyorum. Her ne
kadar biri dini diğeri ideolojiyi kullansa da sorun o kadar da din değil,
sorun onun nasıl kullanıldığı.
EDİP: Tamam.
DAVID: Ve bazı dini liderler, Hitler gibi dini kullandılar. Bu dini ille de kötü
yapmıyor. Stalin nasyonalizmi kullandı. Bu nasyonalizmi kötü yap-
maz. Bu ne kadar iyi veya ne kadar kötü kullanılmasıyla veya korun-
masıyla alakalı…
EDİP: Peki. . . Size sorum. Bazen ateistlerin bazı dini konuları tartışmak için
bazı hatalı argümanlar öne sürdüklerini görüyorum.
(3. Bölüm)
EDİP: Nerde kalmıştık? Hangi soruyu sormuştum? Sorumu bile unuttum.
Tamam. Sizi çok rahat ve güzel görüyorum. Çünkü bazı insanlar bu
konuları tartışmada pek rahat değiller. Şimdi biraz daha zor sorulara
geliyorum. Umarım zorda kalmazsın. Bir deneyelim.
DAVID: (Kendini yumruklardan koruyormuş gibi yapıyor).
EDİP: Bu çok zor bir soru değil. Biz bazı dini fikirleri tartıştığımızda… Al-
lah'la ilgili olarak… Bazı ateistler görüyorum, şöyle diyorlar: “Dindar-
ları böyle yaparken görüyorum o yüzden bence Allah yoktur. “Bu ar-
gümanla ilgili bir sorun var [Saman Adam yumruklama safsatası]. Me-
sela ben bazı kötü ateistler görüyorum. Ateizmle ilgili aptalca argü-
manlar öne süren ateistler gördüm mesela Türkiye'de. Şimdi bunu ate-
izmi kritik etmek için kullanmak açıkça boş bir argüman… Birçok ate-
ist de gördüm ki, (Allah'ı tartışırken) dindarları samandan adam yerine
koyup yumrukluyor. Hristiyanların her çeşidini yumruklamak ko-
laydır. Müslümanları da, M harfi büyük yazılan, Şii ve Sünni olmak
üzere bütün mezhep versiyonlarıyla yumruklamak kolaydır. Ancak,
rasyonel monoteizme gelince… Ben buna gelmek istiyorum ve biraz
bunu tartışmak istiyorum.
35 ǀ Ateistlere 19 soru
DAVID: Tamam.
EDİP: Başlangıç olarak gel Allah'ı dinlerden ayıralım. Sizinle aynı fikirdeyim
ki günümüzde dinler, onlardaki çelişkilere ve problemlere
baktığımızda, onları Allah'a, evrenin yaratıcısına, atfedemeyiz; eğer
Allah varsa… “Eğer” koyalım, endişelenmeyin. Bu yüzden, bunu
ayıralım. Kuran'a baktığımızda, Kuran'ın matematik sistemine
baktığımızda… Sizin bu konuyla ilgili bilgi sahibi olmadığınızı biliyo-
rum. Sorun değil. İlk izlenim, Sokrates gibi size soru soracağım ve
yanıtlar alacağım sizin bazı çıkarımlar yapmanızı sağlayacağım veya
kendi yargınızı oluşturmanızı… Örneğin, dersiniz ki “Bu çok ilginç.
Bununla ilgili bilgim yok Edip, ben biraz araştırayım ondan sonra bu-
nu tartışalım.” Bunu beklerim. Eğer bu argümanı değer bulursanız…
DAVID: Bu röportajdan İslamiyet'i araştıracağımı söyleyerek çıkacağıma söz
veremem. Buna söz veremem.
EDİP: İslam'ı çalışmaktan bahsetmiyorum; bunu sonra konuşuruz.
DAVID: Tamam.
EDİP: Sizin hâlihazırda islam dinini bir terörist dini gibi gösteren bir Mu-
hammed'iniz var.
DAVID: Onun bir amacı var. Onunla ilgili konuşmamı ister misiniz?
EDİP: Onunla ilgili sonra konuşacağız. Bunu unutmak istemiyorum. Çok
güzel çünkü konuların nasıl saptırıldığını çok iyi gösteriyor.
DAVID: Haklısın.
EDİP: Şimdi Big Bang'e gidelim. Sizce Big Bang nedir, bu konudaki çok kısa
görüşünüzü alabilir miyim, bir dakikadan az sürede? Big bangle hem-
fikir misiniz? Önce hiçlik vardı, doğru mu?
DAVID: Tamam. Eğer maddeyi ne yarattı konusundan bahsediyorsanız, madde
nereden geldi diyorsanız, bildiğimi söylemeyeceğim. Size okuduğumu
söyleyeceğim. Stephen Hawking okudum. Neil deGrasse Tyson 'ın
makalelerini okudum.
EDİP: Gould belki?
DAVID: Evet Steven Gould. Onlar benden çok daha fazla biliyorlar. Ve Step-
hen Hawking diyor ki evet, “Büyük Tasarım” adlı kitabı okudunuz
mu? Ve kitapta maddenin hiçlikten nasıl kolayca meydana gelebilece-
ğini anlatıyor. Ve okurken bir noktaya geliyorsunuz. Diyor ki, gördü-
ğünüz gibi hiçlikten bir şey oldu, kolayca. Ve geri gidip tekrar ve tek-
rar okumam gerekiyor. Maddenin nasıl meydana geldiğini anladığımı
36 ǀ Ateistlere 19 soru
DAVID: Olur.
EDİP: Benimle sizin aranızda fark görüyorum. Ben kâinatın yaratılmasını ve
kâinattaki kuralları, ki bakın kanunlar önemli bir nokta, bütün ateistler
bunu görmezden geliyorsunuz. Dawkins de dahil olmak üzere… En
başta maddenin yaratılışından itibaren maddede olan kanunlar. Veya
maddenin birden ortaya çıkışında var olan kanunlar. Ve bütün yaşayan
canlıları yaratmış olan kanunlar. Bu daha ilk Big Bang zamanında be-
lirlenmişti. Şimdi, ben diyorum ki bu, bu kutunun dışında benim bil-
mediğim, “x” adını verdiğim bir şey var, ama bu kutunun içinde olan
şeyin sonsuz olma özelliği veya kendi kendini yaratma özelliği yok.
Ama kutunun dışında bir şey (ilk sebep) olmalı. Sizin söylediğiniz, be-
nim Yaratıcıya atfettiğim şeyi, akıl istisna olmak üzere, diyorsunuz ki
bütün atomlar kendi kendilerinin yaratıcılarıdır; bütün kanunları da bir
şekilde onlar tasarlıyor ve ben bunun sonucu olarak akıllı bir varlığım.
Bu yüzden Allah'a ait bütün vasıflar, akıl istisnası ile, onu atomlara at-
fediyorsunuz bu yüzden politeist 'siniz (çoktanrıcı).
DAVID: Bu ne demek? (Aksandan dolayı anlamadı)
EDİP: Politeist. Birçok Allah'a inanıyorsunuz.
DAVID: Tamam.
EDİP: Çünkü ya bunu “x” e bağlarsınız ya da atomlara bağlarsınız. Benim
X'e bağladığım her şeyi sen atoma bağlıyorsun. Bu yüzden bu anlamda
fark şu ki ben diyorum ki bu atomlar kendi kendilerini yaratmıyor.
Eğer atom yaratılıştan önce var değildiyse veya Big Bang'den önce, alt
parçacıklar vardı. Bu yüzden bunlar koşullara bağlı değişken
varlıklar… Hatta siz atomun özü ne onu bile bilmiyorsunuz. Daha dibe
inersek şimdi kuarklar var, alt parçacıklar. Atomda protonlar nötronlar,
kuarklar, alt kuarklar üst kuarklar, mutlu olanlar mutsuz olanlar… Bi-
liyorsunuz. Komik isimleri var. Belki 1800 parçacık ve şimdi birçok
teori var. Bilgi çok derin ama hala kutunun içinde ne var bilmiyoruz.
(4. Bölüm)
Yönetmen: Sondaki soruyu tekrarlar mısınız?
EDİP: Neden akıllı yaratıcının yarattığına inanmakta probleminiz var veya
beyninizin sizi saçma ve rastlantısal olayların yarattığına inandırmasını
istiyorsunuz?
DAVID: Çok çok uzun soru, çok çok uzun cevap. Tamam. Siz tam tersten
yapıyorsunuz. Bizim sahip olduğumuz her şeyin rastlantısal olduğu
inancı. Biz her şeyin fizik kanunlarını temel aldığına inanıyoruz. Siz
fizik yasalarını alıyor ve ona akıl veriyorsunuz. Ve bir sebebe dayan-
39 ǀ Ateistlere 19 soru
madan ona aklı bahşediyorsunuz. Yani hiçbir mantığı yokken ilk sebe-
bi akıl sahibi yapıyorsunuz. Anlamanızı istediğim şu ki, gerçekleri
bilmiyor olmak kurgu için kanıt değildir. Bilmiyor olmamız bir
“akıl”ın olduğuna kanıt değildir. Parçacıklardan, fizikten bahsettiniz.
Kozmolojik argümandan bahsettiniz. Her şeyin nereden geldiğiyle ala-
kalı. Ve bizim her şeyi bilmediğimizi olumluyorsunuz. Ki bu da bir
akıl için destektir. Ne tür matematik ne tür fizik kullanırsanız kullanın,
kâinatın dışında var olan akıllı bir kuvvetin varlığına destek yoktur.
Ben bu yüzden yapmıyorum. Buna inanmak için kesinlikle hiçbir ne-
den yok. Madde ve enerjiden, maddenin hiçlikten meydana gelmesin-
den bahsettiniz. Görünen o ki durum bu. Ama varoluş göreli bir termi-
noloji. Burada bir kitap var. Kitabın uzunluğu ve genişliği var. Eğer
biz 2 boyutlu canlılar olsaydık, sadece 2 boyut, yükseklik olmasaydı,
biz bu düzlemde olurduk, sonra bu düzleme 3. boyuttan biri atlardı ve
derdik ki “heyy, burada bir şey var!” Biz 3 boyutlu bir dünya görüyo-
ruz. 4. boyut zamandır. Şu anki bilimsel teoriler en az 12 boyut oldu-
ğunu söylüyor.
EDİP: Hatta daha fazla…
DAVID: Bazıları daha da fazla diyor. Benim bilgi düzeyimin üstünde. Olay şu
ki madde bu iki boyut arasında seyahat edebilir ve biz bunu göremeye-
biliriz çünkü biz 4 boyutlu varlıklarız.
EDİP: Yani demek istiyorsunuz ki bilinmezler var bu yüzden de yargıya ula-
şamazsınız. Maddesel evrende maddenin dışında maddeyi etkileyen bir
şey olmadığını.
DAVID: Bir aklı destekleyen kanıt yok.
EDİP: Oh akıl evet. Ona geleceğiz.
DAVID: Bunu destekleyecek kanıt yok.
EDİP: Siz akıllı bir varlık mısınız?
DAVID: Evet ben akıllı bir varlığım.
EDİP: Sizce siz hangi sebepten oluştunuz, rastlantısal mutasyonlardan mı?
DAVID: Büyük resimden bahsediyorsunuz, buraya nasıl geldik? Çok fazla şans,
çok fazla rastlantısal mutasyon, çok fazla tesadüf, evet böyle.
EDİP: Peki. Lütfen beni takip edin. Bu görünen kâinattaki atomların sayısı
bildiğimiz kadarıyla belki 114. Maksimum sabit element sayısı en bü-
yük olanın 114 olduğu yönünde argüman var. İhtilaflı şu ana ama biz
114 diyelim. Doğal olarak 93 elementimiz var. Kalanı laboratuvarlarda
40 ǀ Ateistlere 19 soru
EDİP: Siz diyorsunuz ki evrim… Ben evrimi biliyorum ve evrimle bir soru-
num yok. Aslında burada bir kitap var size de okumanızı öneririm. İs-
lami Evrim Teorisi, yazarı Dr. Shanavaz. Bu aslında gösteriyor ki
Darwin'den önce, İbn-i Sina gibi… Hiç duydunuz mu? Ebu Rüşd, İbn-i
Haldun filozof ve sosyolog veya İbn-i Heysem gibi filozoflar ve bilim
adamları aslında hepsi evrim fikrini desteklediler hepsi cansız madde-
lerden başladılar. Burada batılı bir filozofun bir itirafı var, Darwin'in
döneminden biri, diyor ki bu Darwin'le başlamadı. Aslında Darwin
zamanında bazı barbar Muhammed taraftarlarını izlemekle suç-
lanıyordu Hristiyanlar tarafından. Çok ilginç. Ama şimdi Müslümanlar
bu bilim adamlarını görmezlikten geliyorlar. Çünkü Hristiyanları izle-
diler, geriye gittiler ve batı dünyası evrim teorisinin hikâyesini anlat-
mada çok da dürüst gözükmüyor.
DAVID: Böyle şeylerin olduğunu biliyorum.
EDİP: Şimdi, benim evrimle bir problemim yok. Ama evrimle, montaj
hattıyla bazı şeyler meydana geliyor… Ürünler mesela bu televizyon
montaj hattıyla oluştu. Mesela büyük bir fabrikaya gittiniz diyelim, siz
ve dindar bir insan fabrikaya giriyorsunuz ve siz montaj hattını görü-
yorsunuz… Nasıl hammaddeden başlıyor, alüminyum, demir ve plas-
tiğin eritilip, çeşitli parçalarla, robotlar tarafından ve benzeri şeylerle
bir araya getirilip sonunda bir televizyon olarak diziliyorlar. Veya bir
araba olarak ve çıkıyor. “Hımm” diyor ateist, “Ben burada ne olduğu-
nu biliyorum. İzleyen evrede ne olduğunu biliyorum. Bu evrimsel bir
süreç. Bu kendi kendine yeterli bir kutu, bunun dışında hiçbir şey yok.
Ben bunu açıklayabilirim. Başlangıcını bilmeyebilirim ama olsun so-
run değil; bunu umursamıyorum. En başta bu maddelerin nasıl oluştu-
ğu umurumda değil. Bu montaj hattının her aşamasını açıklayabilirim.
Bu yüzden herhangi bir mühendis veya tasarımcı yoktur. Ben bunun
nasıl olduğunu açıklayabiliyorum. Kapının oraya nasıl monte edildiği-
ni”. Dindar insan, “hayır” diyor, “bu şekilde olmuyor, bu montaj hattı
yoktur” diyor ve bunu reddediyor. Diyor ki “bu arabalar paraşütle
dışardan geliyor”. Ben şunu diyorum bu montaj hattı, onun özel ta-
sarımını gösterir ve montaj hattı belli kanunları izler ve belli kanunları
izleyen belli maddeler kullanıyor.
DAVID: Teşekkürler. Ontolojik argümanlardan nefret ederim. Bana baş ağrısı
yapıyor.
EDİP: Sorun değil. Neyse… Maddenin varlığı ile ilgiliyim. Ancak maddenin
kanunları nasıl izlediği, işte bu tasarımlanmış. Bu montaj hattı tasar-
lanmış. Bence evrim de aynı şekilde. Eğer kanunlar olmasaydı, evrim
olmazdı. Mesela, size bir örnek vereceğim. Gerçi bu örnekten biraz
şikâyet edeceksiniz, etmelisiniz. Büyük bir kamyon varsayın. Farklı
44 ǀ Ateistlere 19 soru
EDİP: En başta. Bu yüzden en başta bunu yaratan bilgi mevcut. Eğer deter-
ministik (belirleyici, rasgele olmayan) şekilde düşünürseniz ki bilim
deterministiktir, atomun merkezine inmediğiniz sürece…
DAVID: Kuantuma gitmediğiniz sürece…
EDİP: Evet kuantum… Bu yüzden sizin beyniniz en başından belirlenmişti.
Bu yüzden akıl/zekâ gerçekte rastlantısal bir evrim sonucu değil. Adım
adım belirlenmişti. Nitekim, 13,7 milyar yıl önce, evrenin bir köşesin-
de, dünya gezegeni de önceden belirlenmişti. Ta en başından, büyük
patlamanın ilk anından beri. Sizin meydana geleceğiniz de.
DAVID: Yani siz kâinatta fiziğin önceden öngörülebilirliğinden bahsediyorsu-
nuz. Her değişken her durum ve bütün imkanlara ait bütün bilgilerin
verilmiş olmasıyla bu konuşmayı öngörebilirdik diyorsunuz, 13,7 yıl
önce.
EDİP: Eğer her şeyi bilirseniz, evet. Bakın şöyle…
DAVID: O zaman bu o özgür irade konusuna geri gidiyor. Ve bunu şimdi
tartışmak istemediğinizi anlıyorum. Ama bence hayatın temel kanun-
larıyla ilgili gerçek bir engel var.
EDİP: Çok güzel, duymak isterim.
DAVID: Tamam. Bir montaj hattına gittiniz. Ve montaj hattı burada başlıyor ve
burada bitiyor. Durum bu değil. Olan şu ki kâinat montaj hattı değil.
Rastgele. Sadece rastlantıların karışımı…
EDİP: Rastgele derken ciddi misiniz? Ben sanıyordum ki bilim deterministik
yasalar diyor sanıyordum. Rastgele ne demek? Kâinattaki bu şeyler
sizce rastgele mi?
DAVID: Peki. Bunu size verebilirim. Eğer bu seviyeye gitmek istiyorsanız.
Hayır belki de rastgele hiçbir şey yok ancak kuantum seviyesine inme-
diğiniz sürece. Kuantum seviyesine giderseniz…
EDİP: Yok, burada kuantum seviyesi hakkında…
DAVID: Kuantum olması lazım çünkü kuantum fizikte devamlılığı sağlar. Sa-
dece Newton kanunu değil. Kuantum fiziği de var ve bunun hakkında
fazla bilmiyoruz ama var olduğunu, bir gerçek olduğunu biliyoruz.
Bunu görebiliyoruz. Siz hammaddeyle başlayıp araba ile sona eren bir
süreçten/montaj hattından bahsettiniz. Peki ya hammaddeyle başlayıp
%99 hurda ile biten bir montaj hattınız olsa?
EDİP: Çok güzel!
46 ǀ Ateistlere 19 soru
DAVID: Ve çok uzun zaman sonra bir araba ortaya çıkıyor. Ama çıkan sadece
bir araba değil. Araba rastgele sebeplerle ortaya çıkmaz.
EDİP: Size bir şey söylememe izin verin.
(6. Bölüm)
EDİP: Hurda dediğimiz şey aslında “hurda” değildir. Hatta dışkı dediğimiz
şey bile “hurda” değildir. Orada inanılmaz bir yapı vardır. Eğer
araştırırsanız görürsünüz atomlar var, yediklerinizde olduğu gibi atom-
lar veya vücudunuzdaki gibi.
DAVID: Benim tasarım kelimesini kullanmakla ilgili çok temel bir sorunum
var. Yaratmak kelimesini kullanmakla ilgili çok temel sorunum var.
EDİP: Atom harika bir yapısal tasarım değil midir?
DAVID: Benim tasarım ve inşa etme kelimeleriyle ilgili çok temel sorunum var.
Burada fizikten bahsediyoruz. Atomda moleküler seviyede meydana
gelen zincirleme kimyasal reaksiyonlardan bahsediyoruz. Bu tasarım
değildir. Bu kimyasalların nasıl reaksiyona girdiğidir. Yerçekiminin
nasıl işlediğidir. Kimyasalların yerçekimiyle nasıl ilişkiye girdiğidir ve
evrende evrimin nasıl işlediğidir ki biliyorsunuz. Evrim gözlemlenebi-
lirdir. Ve biz kimyasal reaksiyonlardan bahsediyoruz. Tekrar üretilebi-
lir olan, görünür olan, desteklenebilir olan kimyasal reaksiyonlar ki
bunlar tamamen akıllı bir varlık olmaksızın oluşuyor.
EDİP: Ooo kanunları görmezden geliyorsunuz.
DAVID: Hayır eğer kanunlardan bahsedersem…
EDİP: Ama kanunlar tesadüfen olmuyor, belli kuralları izliyorlar. Bu yüzden
orada kanun var. Bu kanunların nasıl oluştuğunu hiç göz önüne al-
madınız.
DAVID: Ve siz de çoklu evren teorisini dikkate almadınız.
EDİP: Oo evet çoklu evren konusunu unuttuk.
DAVID: Çoklu evren konusunu konuşursak…
EDİP: Ve senin şapkadan çıkardığın tavşan ☺ Multi-universe…
DAVID: Bakın dogmatik olamayız ve ben demiyorum ki her şeyi biliyorum,
bunda bir uzmanım da demiyorum. Bu evrendeki kanunlar istikrarlıdır
ve hayatımıza yardım ediyorlar, biliyorsunuz. Ama çoklu evren teorisi
diyor ki sonsuz sayıda evren var.
47 ǀ Ateistlere 19 soru
EDİP: Ve çok fazla sayıda da siz varsınız diyor… Birinde mavi çorapla…
Diğerinde üç gözlü…
DAVID: Hayır benden çok sayıda yok.
EDİP: Var. Bu teoriye göre neredeyse her saniye sizden sürekli sonsuz deği-
şik versiyonu yaratılıyor.
DAVID: Ohh bunu ben de duydum. Bu başımı ağrıtıyor.
EDİP: Bu bütün teorilerin en akıl almazı değil mi, hatta dini masallardan bile
daha acayip? Ve bunun için en küçük bir kanıt yok. Çünkü cübbeli bi-
lim adamları böyle söylüyor diye biz buna inanıyoruz. Doğru değil mi?
DAVID: Ben inanmıyorum. Sorguluyorum.
EDİP: Bilim adamları dindar insanlara göre daha güvenilirdir.
DAVID: Elbette. Uydurmuyorlar.
EDİP: Evet en azından spekülasyonda bulunuyorlar; hata yapabilirler ama
geçmişteki iddialarına bakarsak dindar insanlara göre daha güvenilir-
ler.
DAVID: Evet çünkü akıl ve mantık kullanıyorlar.
EDİP: Evet, ama yine de [inanılması] çok zor…
DAVID: Çoklu evren teorisini ortaya sürmek mi… Ama benim kafamda kendi-
sinin de bir yaratıcısı olmayan bir “Tanrı” dan daha iyi bir açıklama.
EDİP: Tamam. Bununla ilgili konuşacağız. Ohh, ooh… Maddenin yaratıcısı
olmaması ile ilgili bir probleminiz yok…
DAVID: Hayır maddenin bir yaratıcısı olmayışıyla ilgili bir sorunum yok.
EDİP: Ama bu kutunun dışında, bir yaratıcı olmasıyla ilgili probleminiz var.
Bu montaj hattının bir mühendisi olmasıyla ilgili probleminiz var. Fab-
rikanın dışında mühendis olmasıyla sorununuz var, mühendisin fabrika
içinde olmasını istiyorsunuz. Kusursuz bir montaj hattı görürseniz her
şey burada olmalı diyorsunuz.
DAVID: Benzetmeniz hatalı. Biz burada bir fabrikadan değil kâinattan bahsedi-
yoruz. Bu açık bir sistem. Fabrika kapalı bir sistem. Siz kâinattan bah-
sediyorsunuz. Kâinat açık bir sistem.
EDİP: Ama siz de bu kâinattan dışarı çıkıyorsunuz, çoklu evrene, kutunun
dışına, Tanrı'yı inkâr etmek için. Az önce çoklu evreni ben değil, sen
tartışmaya getirdin.
48 ǀ Ateistlere 19 soru
DAVID: Bunu Tanrı'yı inkâr etmek için yapmadım. Bildiğimiz bazı şeyleri
açıklamak için yaptım. Eğer Tanrı'dan bahsediyorsak, peki ben bu
kâinattaki her şeyin hiçlikten oluştuğunu kabul etmiyorum. Bu arada,
maddeyle ilgili bildiğimiz her şey, enerji diyor ki bu kalıcı. Bildiğimiz
her şey bu kalıcı diyor. Boyutların içinden veya dışından gelsin fark
etmez, ama madde yaratılamaz veya yok edilemez…
EDİP: Şu ana kadar böyle. Ama geleceği bilmiyoruz. Yok edersek biz de yok
olacağız ve bunu fark etmeyeceğiz bile.
DAVID: Peki ya sonra? Eğer aksini iddia eden kanıt görürsek teorimizi değişti-
ririz. Yoksa dogmatiğiz demektir. Ama sizin söylediğiniz, maddenin
ve enerjinin sonsuz olduğunu kabul etmiyorum diyorsunuz. Sadece
madde ve çevresindeki enerjinin yaratıldığına inanıyorum diyorsunuz.
Bir Yaratıcı tarafından... Ve bu Yaratıcı'nın sonsuz olduğunu söylü-
yorsunuz. Ben size sizin mitolojinize, onu beğendiğimi söylemiyorum.
Eğer madde ve enerji sonsuz olamaz derseniz bunu beğenmiyorum.
Eğer bir Yaratıcı tarafından yaratıldı derseniz daha çok beğenirim. O
zaman sadece soruyu bir seviye değiştiriyorsunuz.
EDİP: Ben size neden bir Yaratıcı olduğuna inandığım, inandığım demeyelim
olduğunu bildiğime dair kanıtlar göstereceğim. Akıllı Yaratıcı, Ta-
sarımcı… Ve size bazı örnekler vereceğim. Umarım bunu tartışacak
biraz zamanımız olacak. Ama öncesinde sormak istiyorum, Dawkins
okudunuz mu? Tamam. Dawkins zeki bir adam.
DAVID: Evet.
EDİP: Ama bazı konulara geldiğinde kesinlikle dogmatik ve kör olduğunu
düşünüyorum. Birçok örnek var. Ben size sadece bir örnek vereceğim;
vaktimiz yok. Diyor ki: “Evrim, rastlantısal mutasyonlar kolayca bir
şeyler yaratabilir. Ben basit bir bilgisayar program yaptım. Bazı rasge-
le pikseller veriyor, bunlar rasgele dolaşıyor, sonra rastlantısal olarak
bir araya geliyor ve bazı karmaşık tasarımlar oluşturuyorlar.” Bilmem
biliyor musunuz?
DAVID: Sanırım neden bahsettiğinizi biliyorum.
EDİP: Evet. Ve sonra diyor ki, “Eğer bu oluyorsa diğeri niye olmasın?” Bu
çok yersiz bir argüman. Bu adamdan çok daha zekice bir argüman bek-
lerdim. Sahip olduğu maddeyi kanıksıyor, sahip olduğu zamanı
kanıksıyor, sahip olduğu alanı kanıksıyor, pikselleri, ekranı, klavyede-
ki tuşu, piksellerin nasıl rastgele davranacağını belirleyen “basit” kod-
lamayı kendisinin yaptığını kanıksıyor… [rastgele elde etmek için be-
lirleme çelişkisine dikkat çekiyor!]. Bütün bunları, enerji dahil
49 ǀ Ateistlere 19 soru
DAVID: Bu benim oda arkadaşımın ölen bir arkadaşı tarafından bana verilmişti.
Aslında çok özel bir sebep için burada.
EDİP: Aslında oradaydı ben buraya getirdim.
DAVID: Ordaydı çünkü orda olmasının da bir sebebi vardı. 1960-1970'lerde
Bill isimli bir eylemci vardı. Bir kadın hakları eylemcisiydi. Doğum
kontrolünü ve kürtaj haklarını yaymaya çalışmasıyla ünlüydü. Çok
meşhur ve çok iyi biriydi. Kendisiyle bir kez tanıştım çok ilham veri-
ciydi. Çok kereler tutuklandı. Bir kez tutuklandığında bir kravat iğnesi
takıyordu. IUD idi. Intra Uterine Device. Yani doğum kontrol aleti…
O zamanlar herhangi bir mecrada doğum kontrol aleti göstermek, bun-
dan bahsetmek yasa dışıydı. Yakalandığında bütün basın kolları arka-
dan kelepçelenmiş olarak hapishane yolunda resmini çekti. Kravat iğ-
nesiyle. Bu sayede bütün gazeteleri kanunu çiğnemeye zorladı. İşte
Muhammed'in de yaptığı budur. Muhammed burada çünkü bazı Müs-
lüman radikaller tarafından bizim Muhammed'in imajını sansürleme-
mizle ilgili talep var... Bunu bu şova koyuyoruz çünkü burada bu 50
kanalda yayın yaptığımızda, bunu veren kablolular da bu [sansürü]
kırıyorlar.
EDİP: Benim Muhammed'in figürüyle ilgili bir problemim yok, sakallı ma-
kallı bir insan olarak. Ama bomba koyunca bu gerçekten de çok politik
bir söylem. Burada yanlış bir propaganda görüyorum. Çünkü büyük bir
propaganda var batıda, Müslümanları terörist olarak algılıyorlar. Ki te-
rörizmle İslam tam zıttır, ama tekrar ettikçe insanlar tamam İslam terö-
rizmdir demeye başlıyor. Ama son 10-20 yıla baktığımızda, Hristiyan-
lar, Müslümanların öldürdüklerinden çok çok daha fazla insan öldür-
düler. Sapkın bir terörist birkaç bin insan öldürür; ama devlet birkaç
milyon insan öldürürse bile biz devlete terörist demiyoruz. Ki onlar da
sivil halkı öldürüyorlar, şehirleri yerle bir ediyorlar. Bir haçlı olan
Hristiyan George Bush ve ekibi Irak'ı işgal etmeye karar verdiler; hatta
bunun için yalanlar uydurdular ve Amerikan doktorlarının sayımına
göre 1milyon insan öldürdüler. Çok kişi de yaralandı ve yetim kaldı.
Ama yine de Amerika ve Hristiyanlara terörist denmiyor.
DAVID: Haklısınız.
EDİP: Bu yüzden ben “Müslümanlar teröristtir” dersem, ki ben bunların ne-
redeyse tamamına karşı duruyorum ve onlara göre öldürülmem gere-
ken bir mürtedim… Gerçekten birkaç insan var ki onlara terörist veya
vahşi diyebiliriz. Oysa çoğu barışçı insanlar… Bazıları belki cahil,
bazıları öğrenim görmüş, belki bazı Hristiyanlardan daha eğitimli…
(7. Bölüm)
51 ǀ Ateistlere 19 soru
ölen Papa Paul'in ilk veya ikinci yıldönümüydü. Polonyalı Papa, ismi
neydi?
DAVID: 2. John Paul?
EDİP: Evet sanırım. 2. Paul, 5. Paul, 15. Henry, hep aynı isimleri tekrarlıyor.
Neyse. . . Polonya'da büyük bir şenlik ateşi yaktılar bu kutlama için.
Bu şenlik ateşinin resimlerinden birinde bir kişinin şekli çıkıyor gibi.
DAVID: Bu resmi gördüm.
EDİP: Bu resmi derste projektörle ekrana yansıttım. Bir şekilde bunu Papa ile
ilişkilendiriyorlar. Ben de sordum, ne düşünüyorsunuz? 30 kişilik bir
sınıftı, felsefe veya dinler felsefesine giriş veya metafizik derslerinden
biriydi. Tahmin edin ne oldu? Öğrencilerim üniversite öğrencileri.
Hatta bazıları Arizona üniversitesini bitirmiş, bu sınıfı sadece mezuni-
yetleri için ders tamamlamak için alıyorlar. Yüzde 70'i dedi ki “evet bu
gerçekten bir mucize olabilir.” Ben dedim ki “Çocuklar, ne
yapıyorsunuz? Bu bir fotoşop (montaj) olabilir. Bunu bile sorgula-
madınız. Bu ateş ne kadar süre yandı? Kaç değişik biçimde alev oluş-
turdu? Bunları sormadınız. Belki bir köpek veya domuz veya kuş cismi
de çıkmış olabilir; ama siz hiç sorgulamadınız.”
DAVID: Hatta Meryem Ana bile çıkmış olabilir, Meryem Ana her yerde çün-
kü…
EDİP: Evet. “Bu doğru bile olsa belki binlerce resimden sadece biridir. Hiç
sorgulamadınız. Belki de bu görüntü Papa'nın cehennemde olduğunu
simgeliyor. Akıl yürütmediniz.” Bu yüzden dindar insanlar çok iyi eği-
timli olabilirler ama çocukluktan beri beyinleri yıkandığı için sadece
hikâyelerle beslenmişler. Ne zaman kutsal bir şey görseler onu bir kut-
sal çerçeveye alıp başlıyorlar hikâye uydurmaya. Beyinlerinde birer
delik açarlar. Dini liderler beyinlerini hackliyor. O yüzden sınıf
başında öğrencilerimi uyarıyorum. Diyorum ki bu sınıfta ineklerimiz
yok. Onları kesiyoruz, derilerini yüzüyoruz, parçalıyoruz ve hatta bar-
bekü yapıp onları yiyoruz. Haa haha… Bu yüzden dindar bir insan-
sanız ve gizli bir ineğiniz varsa bu sınıf sizin için tehlikeli olabilir ve
duygusal olarak yaralanabilirsiniz. Veya ateistseler, sizin gibi, ateizmle
ilgili yönelimleriniz varsa onu da eşit olarak sorgulayacağız. Burada
sorgulamamızda eşitlik var. Bu yüzden, aksi halde sınıfı terk edin. Bu-
güne kadar ilk derste sınıfı terk eden öğrenci görmedim. Belki sonra
bırakıyorlardır; bu uyarıyla ne kadar alakalı bilmiyorum ama. Öğrenci-
lerime, “Bana profesör demeyin, beni ilk adımla çağırın. Ben sizden
biriyim. Yargıç sizsiniz, filozof sizsiniz. Akılla iletişim kuracağız.
Mantık kurallarına, 19 akıl yürütme kuralına göre…” Neyse, size ayeti
okuyacaktım. 21:30 “O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (baş-
56 ǀ Ateistlere 19 soru
langıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık ve her
canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?” Başka
bir ayet, 4:82 ayetine dip not olarak koydum. Kuran'ın bilimle alakalı
ayetlerin listesini sunuyorum orada.
DAVID: Bir daha okur musun?
EDİP: “O inkâr edenler”, sizin gibi, “göklerle yer”, çoğul olarak kullanıyor
yani bütün kâinat, “birbiriyle bitişik iken” tek bir nokta iken…
DAVID: Nokta demiyor, kütle diyor.
EDİP: Kütle, birleşiklerdi, beraberdi, “biz onları ayırdık” diyor. Başka bir
ayette de diyor ki… Bana güvenmek zorunda değilsiniz, daha sonra
kontrol edebilirsiniz. Ama farz edin ki böyle bir ayet var “Biz onu, ev-
reni genişletiyoruz.” Başka bir ayette de “Biz onu kitap sayfaları gibi
düreceğiz” ki bu kapalı bir evren… ama yine de iki model var. Biri bu.
DAVID: Suyun hayatın kökeni olduğunun ilk kez öne sürülüşü mü bu?
EDİP: Hayır. Bununla ilgili bir delilim yok. Ancak şunu söylüyorum…
DAVID: Ama diyorsunuz ki eğer bir çeşit ilham olduysa Muhammed'e, eğer o
sadece zaten bilineni tekrar ediyorduysa, inanıyorum ki su hayatın kö-
kenine dahildi ve su hayatın bir gereği idi, bu -bilgi- çok eski, eğer bu-
nun bir tür doğrulama olduğunu söylüyorsanız, Muhammed'in bir tür
ilahi ilmi olduğunu söylüyorsanız, bence bunu düşünmelisiniz.
EDİP: Tamam dinleyin. Ben demiyorum ki özellikle bu ayet Kuran'ın Al-
lah'ın sözü olduğunu gösterir. Ben diyorum ki, bu kitaba biraz saygı
göstertir. Çünkü Muhammed’in zamanında insanların evrenin nasıl ya-
ratıldığıyla ilgili, evreni saran yılanlarla filan ilgili bir sürü aptalca
hikâyeleri vardı. Hadisler zaten 200 yıl sonra uyduruldu. Bize daha
yakın. Daha çok bilime yakın olmalı. Muhammed'e atfen birçok aptal-
ca hikâyeler var yaratılışla ilgili. Ama Kuran'dan bahsediyorum. Bize
kozmolojiden bahsediyor, biyolojiden bahsediyor. Hatta bazı biyolo-
jiyle ilgili ayetler Hristiyan ateist doktorların Müslüman olmasını sağ-
ladı. Maurice Bucaille gibi… Sadece embriyolojinin tam doğru evrele-
rinin –Kuran'da- tarif edilmesi dikkatini çekiyor. Olağanüstü. Bütün bu
alanlarda, size iddia ediyorum, tek bir hata yok. Eğer Muhammed ora-
dan buradan kopyalamış olsaydı, bunlar orijinal şeyler olmasaydı bile,
mesela geçmişte bir filozofun söylemiş olduğu bir şey ama başka-
larının kabul etmediği bir şey olsaydı… Bir şekilde doğru olanları al-
mayı veya tekrarlamayı başardı. Bununla ilgili bir soru işareti koyalım.
Bu çok ilginç. En azından bu adam hatalı olanları doğru olanlardan
ayırt edecek kadar zekiydi. Çünkü o zamanda bu şeyler için kanıt yok-
57 ǀ Ateistlere 19 soru
tu. Ve ben diyorum ki bizim modern bilimimizle tek bir ayet bile çe-
lişmiyor. Sadece ateistler tarafından [bu konuda]seçilmiş bir ayet var,
hepsi onun üstüne atlıyorlar, diyorlar ki “işte bilimle çelişiyor”. Buna
baktığınız zaman… (pano düşüyor, espriler, “sebep ve sonuç” diyerek
gülüşmeler… )
(9. Bölüm)
DAVID: Buna karşı çıkmama (bu iddiayı zorlamama) izin verin. Kutsal kitaplar
hakkında konuşan birçok insan duydum. Ve çok çok zayıf ifadeleri
oluyor. Diyorlar ki. “Bakın, ben bunu bugün bildiğimize uyarlayabili-
rim. Ben size demedim mi ki göklerle yer bir zamanlar bitişikti” Bu
ifade, Big Bang oldu vs demek değildir.
EDİP: Biz onları birbirinden ayırdık. . .
DAVID: Hayır. Dediği bu değil.
EDİP: Diyor. Tek bir noktayken biz ayırdık diyor.
DAVID: Tek bir nokta demiyor.
EDİP: Öyle (diyor). Ratqa (Arapçası) demek birleşik demektir.
DAVID: Veya evrenin genişlemesiyle ilgili bir şeyden bahsetmiyor.
EDİP: Bahsediyor. (Arapçasını söylüyor).
(NOT: Video burada bitiyor. Yorumlarda bu kaydın Kazakistanlı arkadaşlar ta-
rafından yapıldığını, kalan kaydın da Kazakistan'da bir yerlerde olabileceğini, bir
şekilde onlardan almaya çalışacağını söylüyor.)
1. Yüce Yokluk mu yoksa Yüce Varlık mı?
Otuz üç yaşındaki adam 1 Temmuz 1990'da doğan büyük oğlunu dogmalarla yetiş-
tirmek yerine, içine doğduğu dünyayı, toplumu ve çevreyi özgürce sorgulayarak
yetişmesi için gayret gösteriyordu. Birçok baba gibi oğlunu bir robot gibi yetiştirebi-
lir ve bunun için yaşını, kas avantajını ve çocuğunun kendisine olan bağımlılığını
kullanabilirdi. Ancak böyle bir tavrı hem ahlaksızca buluyor hem de oğlunun geli-
şiminde olumsuz etkisi olacağına inanıyordu. Bu yüzden, eleştirel düşünmeyi ve
bilgiyi takdir etmesi için oğlunu Sokratik yöntem denilen tartışma yönetimiyle
tanıştırdı.
Oğluna bir gün bir sır verdi: “NİYE kelimesi bilginin en önemli anahtarıdır. Üs tüste
birkaç NİYE sorusu dünyanın en bilgili ve zeki bilim adamının bile bilgisinin
sınırlarını çizmeye yeter” diye örneklerle belletti. Felsefecilerin çok sevdiği bu keli-
me sır hazinelerinin kapılarını açan bir anahtardı… Nitekim oğlu daha dört yaşına
varmadan bu sırrı anladığını göstermişti.
Oğlu 3,819 yaşındayken anne ve babasına hoş görünmek veya eğlendirmek için
Allah hakkında konuşmaya başladı. Bir gün, anne ve babası namaz kılarken ayak-
kabılarıyla onlara katılmak istedi. Annesi oğluna ayakkabılarını çıkarmasını öğütle-
di. Ama çocuk açıkça reddetti. Bunun üzerine, annesi Allah'tan yardım istedi:
− Allah senin ayakkabılarınla namaz kılamayacağını söylüyor.
60 ǀ Ateistlere 19 soru
laksi, her galaksideki milyarlarca yıldızlar, gezegenler, gaz ve toz kütleleri, galaksi-
ler arasındaki madde, kısacası her şey sonsuz bir yoğunluğa sahip matematiksel bir
noktada idi. Yaklaşık 13-14 milyar yıl önce, tüm varlığın tohumu büyük bir patlama
ile bu sonsuz yoğun ve sonsuz küçük noktadan ortaya çıktı. Patlama başladıktan 10-
43
saniye sonra, yani 0,0000000000000000000000000000000000000000001 saniye
sonra tüm evren bir atomun çekirdeği kadar bir hacme ulaştı. İlk atom Büyük Patla-
madan 300 bin yıl sonra var oldu. O andan bu yana evren muhteşem bir hızla gelişi-
yor ve her an yokluktan çok büyük bir boşluk var oluyor. Hele ilk saniyeden önceki
anlardan bir anda bir enflasyon dönemi var ki bunu açıklamak için fizik biliminde
devrim yapılıyor…
Ben ve sen, sevdiklerin ve düşmanların, rüyaların ve kâbusların, gözlerin ve şu anda
okuduğun kelimeler, evrenin yüzde 4'ünü oluşturan yıldızlar/galaksiler, yüzde
23'ünü oluşturan karanlık madde, yüzde 73'ünü oluşturan karanlık enerji, evet tüm
bunlar Singularity diye bilinen noktadan ortaya çıktı. Hepimiz Singularity'nin çocuk-
larıyız. Hepimiz, aynı hiçliğin, aynı yokluğun, aynı patlamanın ürünleriyiz. Ve he-
pimiz evrendeki her şeyle birlikte entropiye doğru yol alıyoruz. Entropi ne? Termo-
dinamiğin ikinci yasasına göre, evrende düzenden düzensizliğe, rastgeleliğe doğru,
yani yıpranmaya doğru gidiş… Bir canlı organizmanın oluşumu bir istisnadır; ama
evrenin büyüklüğü ve yaşı ile karşılaştırılınca çok küçük ve geçici bir istisnadır.
Evrende entropi sürekli artar. Isısı mutlak sıfır noktasına, yani -273.15 (eksi iki yüz
yetmiş üç) santigrat dereceye varıncaya kadar… Bu da termodinamiğin üçüncü ya-
sasıdır. Yani, termodinamiğin ikinci ve üçüncü yasasına göre her şey fanidir.
Big Bang ve genişleyen evren modeli hipotez olarak ortaya atıldıktan sonra çeşitli
gözlemlerle desteklendi. Entropi yasası, eğer evren periyodik olarak açılıp ka-
panmıyorsa, zaten evrenin bir başlangıcının olmasını gerektiriyordu. 1920'lerde
Hubble, Wilson Dağına kurduğu iki buçuk metrelik teleskopuyla galaksileri incele-
diğinde sürpriz bir sonuçla karşılaşmıştı. Galaksilerin neredeyse hepsi bizden uzak-
laşıyordu. Uzaktaki galaksilerin ışık tayflarındaki kırmızıya kayış evrenin hızla ge-
nişlemekte olduğunu gösterdi. Işık, okumasını bilenler için kozmik bir bilgi buketi-
dir. Işık tayfının şifresini çözersek bizden milyonlarca ve hatta milyarlarca ışık yılı
uzaktaki ışık kaynağı hakkında bilgiler verir. Yıldızın büyüklüğü, hızı, yönü,
sıcaklığı, içindeki mineralleri ve yaşı hakkında kozmik bilgiler. Bizden uzaklaşan
cisimlerin ışıkları uzun dalga boyu olan kırmızıya kayış gösterir. Evrendeki galaksi-
lerin büyük çoğunluğunun ışık tayflarında kırmızıya kayış vardı. Elbette, bu evrenin
bir başlangıcı olduğunu ima ediyordu.
Materyalistler “başlangıcı olan evren” haberinden bir hayli rahatsız oldu. Örneğin,
Diyalektik Materyalizm hipotezini kurtarmak için 1960'larda Lifshitz ve Kahatnikov
adında iki Rus astronom ezeli evren teorisini savunmaya çalıştı ve evrenin kapanıp
sıçrama yaptığını iddia etti. Aynı yıllarda Singularity üzerinde araştırma yapan Pen-
rose ve Hawking adında iki astro-fizikçi materyalist bilim adamlarının iddia ettiği
gibi evrenin kapanıp tekrar açılamayacağını ve evrenin bir başlangıcı olması gerek-
tiğini gösterdiler. Nitekim 1948'de Gamov ve Alpher tarafından öngörülen ve 1965
63 ǀ Ateistlere 19 soru
yılında Penzias ve Wilson tarafından tüm evrende gözlenen kozmik mikrodalga arka
plan radyasyonu da büyük patlamanın bir çeşit fosil kanıtı oldu. Kuasar ve kara de-
liklerin keşfi de teoriyi daha güçlendirdi. Buna rağmen, Big Bang teorisi hala cevap
bekleyen sorunlara sahiptir.
Tarih boyunca, ateistlerin tartışmalarında kullandıkları en büyük delilleri evrenin
ezeli ve sonsuz oluşuydu. Örneğin, Demokritus'un atomizminden, Marks ve En-
gels'in diyalektik materyalizmine kadar ateizmin temelinde bu varsayım yer
alıyordu. Princeton ve Cambridge Üniversitelerinden Paul Steinhardt ve Nesil Turok
2004 yılında enflasyon teorisine alternatif olarak açılıp kapanan evren modelini
tekrar savundular ve böylece Marksistleri sevindirdiler. Büyük patlamalarla ve bü-
yük çökmelerle sürekli açılıp kapanan ezeli evren modelini sicim teorisinin yan
ürünü olan “zarların çarpışması” senaryosu ve “karanlık enerji” kavramıyla “ekpyro-
tic” veya “cyclic” adıyla yeniden diriltmeye çalıştılar. Ancak ta 1930'larda Richard
Tolman tarafından termodinamiğin ikinci yasasıyla çürütülen açılıp-kapanan (oscil-
lating) evren modelinin hiçbir deneysel delili olmayan sicim teorisiyle üretilen yeni
bir versiyonu olduğu için ciddiye alınmadılar. Hatta astro-fizikçiler
“ekpyrosis” kelimesini yeni bir hastalık için güzel bir ad diye alay ettiler.
Big Bang teorisi birçok sorun ve kozmolojik yan hipotezler üretti
Binlerce yıldır evrenin nasıl başladığını, niteliğini anlamaya çalışıyoruz. Bu konuda
ürettiğimiz modellerin veya teorilerin belli başlılarını kronolojik sırayla aşağıya
alıyorum.
gerçekleşen ve 10-33 ile 10-32 saniye süren bir enflasyon evresi olduğu iddia edilir.
Ama bunun için evrenin toplam enerjisinin sıfır olması gerektiği de iddiaya eklenir.
Örneğin, evrenin toplam enerjisi sıfır ise evrenin madde ile anti-maddenin
çarpışması sonucu ortaya çıkabileceği tezi de Hawking gibi modern bilim insanları
tarafından savunulmuştur. Ama bu tez de hiçbir bilim adamının hesaplayamayacağı
bir koşula, yani evrendeki toplam enerjinin hesaplanmasına bağlı sanal bir tezden
öteye gitmiyor.
Örneğin, evrenimizin iki evrenin zarlarının çarpışmasından oluştuğu enflasyonlu çok
evren modeli, çok evrenlerin sayısının 7 veya 11 veya sonsuz olabileceği gibi nice
kanıtlanamayan spekülasyonlar üretilmiştir
Bilimin vardığı nokta: Belirsiz, rastgele, olası ve sebepsiz?
Elbette, matematikçilerin ve bilim insanlarının hepsi bu spekülasyonlara katılmıyor;
hatta katılanların çoğu tezi anlamıyor bile… Felsefi olarak sorguladığınızda, evrenin
yapısı veya orijini üzerine tezler ileri süren bazı bilim insanlarının kendi ürettikleri
kavramları ve tezleri bile anlamadıklarına rahatlıkla tanık olabilirsiniz. Çünkü birçok
modeli laboratuvar koşullarında test etmek ya çok zor ya da mümkün değil. Buna ek
olarak, bilim insanlarının büyük bir kısmı felsefi sorgulama açısından yetersizler ve
insan dilinin ürettiği bazı yanılsamaları ve hatta safsataları fark edememektedirler.
Ama bu ve benzeri iddialar bilimsel dergilerde yayımlanıyor. Bazıları ciddi, bazıları
uçuk, bazıları da uçuğun ötesinde… Disney'in klasik animasyonlarından daha ma-
salımsı… Hatta bazıları, örneğin, gözlenme ihtimali olmayanlar bilimsel bir tez bile
değiller. Bilimsel tezlerin “doğrulanabilirlik” (verification) özelliğine ek olarak Karl
POP Per tarafından önerilen yanlışlanabilirlik (falsification) testinden sınıfta
kalıyorlar. Bu uçuk tezleri veya haberleri okuyan ve onlardan hiçbir şey anlamadığı
halde onları bir dini dogma gibi savunan birçok ateist bilim adamı ve filim adamı ile
karşılaştım. Örneğin, Amerikan Ateist Derneği başkanı Dr. David Silverman ile
New Jersey'deki genel merkezlerinde yaptığım yaklaşık iki saatlik tartışma videosu-
nu izleseniz neyi kast ettiğimi iyi anlarsınız.
Matematikçiler ve astrofizikçiler her gün bir başka hipotez veya kuramsal tahmin
üretiyorlar. Bazıları saçmalıkta rekor kıran tezler… Doğrusu, yokluktan varlığın
ortaya çıkması mümkün değil. Çünkü yokluk kuantum yasalarını ve dalgalanma-
larını da içermemeli. Yoklukta quant yok! Quantum Mekanik'e göre her şey belirsiz,
rastgele, olası ve sebepsiz.
Aklını kullanan herkes, ister bilim adamı olsun veya olmasın, “yokluktan yok yere
her şeyin var olması,” daha iyi ifadeyle, “her şeyin yok yere yokluktan var olması”
tezinde büyük sorun olduğunu fark eder. “Yokluk vardı” veya “Yokluktan varlık
ortaya çıktı” ifadelerinin hiçbir anlamı yok. Var olmayan şey için “vardı” denilmez
ama dilimiz yokluğu tarif etmekten aciz. Çünkü olmayan bir şey için kelime uydur-
mak bir paradokstur ve bu paradoksa mahkûmuz.
66 ǀ Ateistlere 19 soru
Bilim ve felsefe
Bilimsel tezler felsefe ile kesişince bazen acayip haberler ortaya çıkabiliyor. Örne-
ğin, bilim alanındaki haberlerinden ötürü itibarlı ödüller almış SPACE.com sitesinde
Mike Wall tarafından yazılan 22 Haziran 2012 tarihli bir makalenin başlığı şöyleydi:
The Big Bang Didn't Need God to Start Universe, Researchers Say
Yani: Evreni Başlatmak için Big Bang Tanrı'ya İhtiyaç Duymadı Diyor
Araştırmacılar
Başlığı geçip haberi okuyunca haberdeki bilim insanlarının hiç de böyle iddialı ko-
nuşmadığını, hatta başlığın söz konusu bilim insanlarının iddialarını doğru
yansıtmadığını anlarsınız. Bilim adamlarının evrenin yaratılışı konusundaki
araştırmaları, özellikle din ve felsefe ile ilgili iddiaları zaten kendi aralarında alabil-
diğine tartışmalı… Bu tartışmalı iddialar da haberlerde böylesi abartılıp çarpıtılınca
sosyal medyada hem dindar müritlere hem de ateist müritlere gün doğuyor.
Haberin İngilizce orijinalini bu bölümün son sayfasında sunuyorum ki ateizmi bir
din olarak izleyen dogmatik ateistler nasıl yönlendirildiklerine tanık olsun. Şuraya,
başlığın maksadını iyice aştığını sergileyen birkaç cümleye dikkatinizi çekerim:
“The question, then, is, 'Why are there laws of physics?’ he said. “And you
could say, 'Well, that required a divine creator, who created these laws of
physics and the spark that led from the laws of physics to these universes,
maybe more than one.'” But that answer just continues to kick the can down
the road, because you still need to explain where the divine creator came
from. The process leads to a never-ending chain that always leaves you
short of the ultimate answer, Filippenko said. The origin of the laws of phy-
sics remains a mystery for now, he added, one that we may never be able to
solve. … The origin of the laws of physics remains a mystery for now, he
added, one that we may never be able to solve. “The 'divine spark' was
whatever produced the laws of physics,” Filippenko said. “And I don't
know what produced that divine spark. So let's just leave it at the laws of
physics.”
Çevirisi:
“Soru, o zaman, 'Neden fizik yasaları var?' biçimindedir” dedi. Fizik yasa-
larının kaynağı şimdilik bir sır olarak duruyor, diye ekledi. “Ve sen şöyle
diyebilirsin, 'Bunun için yaratıcı bir tanrı gerekir. Fizik yasalarını yaratan ve
fizik yasalarından çıkan ve bu evrenlere geçen kıvılcımı ve muhtemelen da-
ha fazlasını yaratan bir tanrı’…” Ama bu cevap, konserve kutusunu yol
aşağı iteklemeye devam ediyor. Çünkü sen hala yaratıcı tanrının nereden
geldiğini açıklamak zorundasın. Bu işlem hiç bitmeyen bir zinciri sürdürür
ve nihai cevaba iletmez, dedi Flippenko. Fizik yasalarının kaynağı şimdi-
67 ǀ Ateistlere 19 soru
lik bir gizem olarak duruyor, diye ekledi, belki hiçbir vakit çözemeye-
ceğimiz bir sır olarak… “Fizik yasalarını ne ürettiyse 'tanrısal kıvılcım'
odur,” diye ekledi Filippenko. “Ve neyin 'tanrısal kıvılcımı ürettiğini bilmi-
yoruz. Öyleyse, gelin bunu fizik yasalarına bırakalım.”
Ateizmden öte, agnostik bir tavır sergileyen bilim adamının sözleri sosyal medyada
ateist bir iddia olarak algılandı…
Dahası, bu bilim adamının yukarıya alıntıladığım agnostik ifadelerindeki felsefi zaaf
da dikkatlerden kaçtı. Evrende gözlemlediğimiz fizik yasaları bu evren yaratılırken,
evrenle birlikte oluştu. Hiç kimse evrenin yokluktan birdenbire var oluşunu gözlem-
lemedi. Evreni ve onun yasalarını oluşturan, mevcut fizik yasalarından da öte ve
onları da üreten hiper-fizik veya meta-fizik yasaları olması lazım değil mi?
Yanlış otorite safsatası
Bundan yüzyıllar önce bir bilim adamı veya felsefeci birçok alanda otorite
sayılabilirdi. Matematik, mantık, astronomi, fizik, kimya, biyoloji, tıp, etik, politika,
hukuk, estetik, sosyoloji gibi çağının tüm bilim alanlarında bilinebilecek bilginin
neredeyse tümüne sahip olabilirdi. Nitekim yüzyıllar önce, bilim insanı ile felsefeci
arasında bir sınır yoktu. Neredeyse tüm felsefeciler bilim insanı, tüm bilim insanları
da felsefeci idi…
Bilgi birikiminin astronomik hızla büyüdüğü ve insanların alabildiğine ihtisaslaştığı
bir zamanda yaşıyoruz. Çağımızda bilim insanları felsefi yönden yetersiz olabilirler.
Hem bir bilim alanında dünya çapında uzman, hem de felsefi derinliğe sahip olan
bilim insanlarının sayısı çok azdır. Veya başka bir deyişle, felsefi derinliğe sahip
birisinin aynı zamanda bir bilim alanında dünya çapında uzman olması enderdir.
Bilim insanlarını, sentez ve analiz yoluyla aynı hammaddelerden binlerce farklı ürün
üreten muazzam bir fabrikada belli bir ürünün asamble hattı üzerinde çalışan uzman
işçilere benzetebiliriz. Yüzlerce uzmanlık alanlarından birisine odaklanan, vaktinin
ve dikkatinin neredeyse hepsini oraya harcayan ve sahip olduğu bilginin neredeyse
hepsi uzmanlaştığı konuyla sınırlı olan böyle bir uzmanın tüm fabrika hakkında
bilgiye sahip olmasını beklemek “yanlış otorite” denilen mantık safsatasının bir
ürünüdür.
Fiziğin bir alanındaki başarısından dolayı Nobel ödülü alan bir bilim adamı fiziğin
bir başka alanında veya biyoloji ve diyet konusunda çok cahil olabilir. Kimya
alanında Nobel ödülü alan bir bilim adamı kozmoloji, pedagoji, politika veya teoloji
konusunda çelişkili ve yanlış bilgilere sahip olabilir. Alanında çok başarılı bir bilim
adamı ırkçı olabilir; uyduruk bir dinin müridi veya ateist olabilir. Bilimin bir dalında
uzman olması onu diğer alanlarda uzman yapmaz. Ama halkın ünlülere olan zaafını
istismar eden medya bazen ünlü kişileri başka konularda da otoriteymiş gibi sunula-
biliyorlar.
68 ǀ Ateistlere 19 soru
Tüm fabrikayla ilgili sorunun cevabını hiçbir asamble hattı üzerinde uzman olmayan
ve hatta deneyimi bile olmayan ama fabrikayı dışardan ve içerden, yukardan ve
aşağıdan izleyen bir güvenlik görevlisi, müfettiş veya müdür daha iyi bilebilir. Fel-
sefecilerin durumu da bunun gibidir. Mantık kuralları konusundaki titizlikleri,
mantık safsatalarını fark etmedeki deneyimleri, bilimi ve insan dili dâhil her şeyi,
Ortodoks kurumları ve kabulleri sorgulama konusundaki özgürlükleri ve ya-
ratıcılıkları ile felsefeciler bu konuda bir avantaja sahipler. Elbette, düşüncelerini
halka anlatmakta sıkıntı çeken felsefeciler ve bilim adamları var. Bu durumda
yardıma bilim yazarları geliyor. Felsefe veya bilim alanında akademik bir ünvana ve
uzmanlığa sahip olmayan ama bilim ve felsefe konularına odaklanan yetenekli ya-
zarlar karmaşık konuları, uzman olmayanların bile anlayabileceği bir biçimde an-
latma becerisine sahipler. Ancak bu üç alanda da (bilim-felsefe-yazarlık) başarı
gösteren ender kişiler de var… Örneğin, Carl Sagan, Stephen Hawking ve Richard
Dawkins (üçü de agnostik veya ateist) veya Michael Behe, William Dembski, Paul
Davies (üçü de teist veya deist) gibi isimler hem bir bilim alanında akademik
çalışmalarıyla ünlenmiş bilim insanlarıdırlar hem de bilimsel teorileri ve hipotezleri
felsefi çıkarsamalar için tartışabiliyorlar ve dahası, onları anlaşılır bir dille halka
sunabiliyorlar.
Evren ezeli mi? Ezeli değilse evreni başlatan ne? Bu soruları “İspatlama Mecburiye-
ti” (Argument from Ignorance) safsatası ile karıştırma. Çünkü burada En iyi
Açıklama mantığını kullanıyorum. Evrenimiz var olmasını yokluğa mı borçlu yoksa
teleskoplarımız ve mikroskoplarımızla göremediğimiz ezeli bir varlığa mı? Bir yan-
dan yokluk, öte yandan sınırlı duyu organlarımız ve imkânlarımızla göremediğimiz
mutlak varlık? Hangisi evrenimizin varlığı için daha makul bir açıklamadır?
Gottfried Leibniz ile başlayan modern batı felsefesinde tartışılan mutlak varlık; yani
varlığı için başka varlıklara muhtaç duymayan gerekli ilk sebep...
Önerme1: Her başlangıcı olan şey bir sebebe muhtaçtır.
Önerme 2: Evrenin bir başlangıcı var
Sonuç: O halde evrenin bir sebebi var
Mantığın 19 sonuç çıkarma kuralından biri olan Modus Ponens formatına sokarsak:
Bir şeyin başlangıcı varsa bir sebebi vardır.
Evrenin başlangıcı var
O halde evrenin bir sebebi vardır.
Evet, ateist kardeşim, Evren ezeli mi? Ezeli değilse evreni başlatan ne? Daha başka
evrense o evreni başlatan ne? Varlığın kaynağı olarak hangisi daha makul: Yüce
Yokluk mu yoksa Yüce Varlık mı?
69 ǀ Ateistlere 19 soru
The Big Bang Didn't Need God to Start Universe, Researchers Say
By Mike Wall, Space.com Senior Writer | June 24, 2012 01:36am ETArizona’daki
villasının
“The Big Bang could've occurred as a result of just the laws of physics being there,” said astrophy-
sicist Alex Filippenko of the University of California, Berkeley. “With the laws of physics, you
can get universes.”
Filippenko spoke here Saturday (June 23) at the SETICon 2 conference, during a panel discussion
called “Did the Big Bang Require a Divine Spark?” [Images: Peering Back to the Big Bang]
Quantum fluctuations
In the very weird world of quantum mechanics, which describes action on a subatomic scale,
random fluctuations can produce matter and energy out of nothingness. And this can lead to very
big things indeed, researchers say.
“Quantum mechanical fluctuations can produce the cosmos,” said panelist Seth Shostak, a senior
astronomer at the non-profit Search for Extraterrestrial Intelligence (SETI) Institute. “If you would
just, in this room, just twist time and space the right way, you might create an entirely new univer-
se. It's not clear you could get into that universe, but you would create it.”
“So it could be that this universe is merely the science fair project of a kid in another universe,”
Shostak added. “I don't know how that affects your theological leanings, but it is something to
consider.”
70 ǀ Ateistlere 19 soru
Filippenko stressed that such statements are not attacks on the existence of God. Saying the Big
Bang — a massive expansion 13.7 billion years ago that blew space up like a gigantic balloon —
could have occurred without God is a far cry from saying that God doesn't exist, he said.
“I don't think you can use science to either prove or disprove the existence of God,” Filippenko
said.
If we're after the ultimate origin of everything, however, invoking the laws of physics doesn't quite
do the trick. It may get us one step closer, but it doesn't take us all the way, Filippenko said.
“The question, then, is, 'Why are there laws of physics?'“ he said. “And you could say, 'Well, that
required a divine creator, who created these laws of physics and the spark that led from the laws of
physics to these universes, maybe more than one.'“
But that answer just continues to kick the can down the road, because you still need to explain
where the divine creator came from. The process leads to a never-ending chain that always leaves
you short of the ultimate answer, Filippenko said.
The origin of the laws of physics remains a mystery for now, he added, one that we may never be
able to solve.
“The 'divine spark' was whatever produced the laws of physics,” Filippenko said. “And I don't
know what produced that divine spark. So let's just leave it at the laws of physics.”
http://www.space.com/16281-big-bang-god-intervention-science.html
Arizona'daki evinin ön bahçesinde dolaşan 49 yaşında bir adamın daha önce hiç
dikkatini çekmeyen birkaç nesne dikkatini çekti. Onların varlığından haberdar idi,
ama dikkatinin binde birini bile ayırmamıştı onlara.
Araba garajına giden rampa ile bahçesini çevreleyen düşük mermer duvarın kesiştiği
köşede, Şükran Günü arifesinde her nedense ilk kez dikkatini çeken o varlık küme-
sine takıldı. Diğer zamanlar, bahçesindeki çiçekleri sularken ve ağaçları budarken bu
tür varlık kümeleri dikkatini çekebiliyordu; ama farklı bir dikkat çekme oluyordu.
“Özür dileriz; biliyoruz sana ait olduğuna inandığın bu güzel bahçenin köşesinde
yerimiz olmadığına inanıyorsun. Biz yerimizi şaşırdık, haddimizi aştık. Gel bizi
temizle ve çöpe at!” diyorlardı kendisine. Her nedense eşi de aynı mesajı alıyordu o
köşeden.
Beton ile bahçe sınırının kesiştiği bölgede bir iskambil kâğıdı boyutunda bir aralıkta
yerini şaşırmış bir papatyanın altında her nasılsa bir araya gelmiş yabani hurma çe-
kirdekleri, irili ufaklı birkaç çakıl taşı, kırılmış bir tükenmez kalemin yayı ve bir
sigara izmariti yer alıyordu. Yerini şaşırmış papatyanın üzerine bir arının konduğunu
fark etti. Bu acayip topluluğun her bir üyesi var olma açısından her şeyle eşit değer-
de oldukları mesajını gözlerini kırpa kırpa veriyorlardı.
72 ǀ Ateistlere 19 soru
Gerçi adam o grubu papatya merkezli olarak gördü ama o anda her bir varlığın mer-
kez olma konusunda eşit söze sahip olduğunu fark etti. Gerçi bu varlık kümesi, gö-
ründüğü kadarıyla birbirini üretmiyordu ama o küçücük yere ulaşıp yerleşme zaman-
ları açısından onları bir sınıflandırmaya sokabilirdi. Çakıl taşları mı yoksa sigara
izmariti mi daha önce oradaydı? Veya büyüklüklerine göre önem sırasına sokabilir-
di. Arı mı büyüktü yoksa hurma çekirdekleri mi? Kafayı çiçekler ve böceklerle yiye-
ceğinden çekinmiyordu ama ilgisini daha çok çeken bir başka noktaya doğru beyni-
nin nöron ve synapsislerinde yol almayı seçti.
Adam gördüğü, duyduğu, kokladığı, tattığı ve değdiği şeyleri kendisine göre grup-
landırmak, sınıflandırmak ve etiketlemek gibi bir âdete sahipti. Bunu genelde oto-
matik olarak yapardı. Hele kendisi için yarar ve zarar verme açısından önemsiz
saydığı varlıklar hakkında bu işlemi çok hızlı yapar ve bazen de bunu farkında bile
olmadan otomatikman yapardı. Örneğin, sigara gibi zararlı bir zehiri alımlı paketlere
sokup satan ve onları satın alarak yüzlerce zararlı kimyasal maddeyi ciğerlerine
çeken insanları anlamakta zorluk çekiyordu. Bunlarla kafa yormadı; sadece izmari-
tin, çelik yayın, çakıl taşlarının, hurma çekirdeklerinin, papatyanın ve arının varlık
olarak kendisiyle eşdeğerde olmalarıyla ilgilendi.
Toz parçalarını, cıvıl cıvıl mikropları, molekülleri, atomları, çekim gücünü ve daha
nice varlığı hala fark edemiyor ama bu kadarı da onun insanlar, arabalar, kitaplar,
bilgisayarlar, cep telefonları, aletler ve daha nice “önemli” varlıklar ile dolu dün-
yasına bir başka pencere açabilirdi. Bir insanın kendisine kırptığı gözlerine veya
salladığı parmaklarına karşı gösterdiği tepkiyi hiçbir vakit bunlara göstermemişti.
Onları umursamadan üzerlerinden geçmişti, hatta bazen varlıklarını bile fark etme-
den üzerlerine basmıştı.
Ama çöpe atılmayı ve yerlerinden uzaklaştırılmayı hak eden bu varlık grubu şimdi
kendisini pek alışık olmadığı bir düşünceye davet ediyordu. Önce onları oluşturan
atomların, kendisi dâhil, üzerinde yaşadığı gezegenin birçok parçasında mevcut
olduğunu düşündü. Görünen evrendeki olası 114 elementi oluşturan proton, nötron,
elektron ve yüzlerce küçük parçacığın evrenin en uzak köşelerinde insanların gör-
mediği ve bilinçlerinin duyumsamadığı galaksilerde, yıldızlar ve diğer gezegenlerde
de mevcut olduğunu düşündü. Ne var ki, bu istenmeyen yığınla olan ilişkisini, akra-
balığını ve daha nice gerçeği düşünmeyi erteledi. Daha önemli gördüğü bir noktaya
odakladı düşüncesini.
Aklına, Yunan halkının beyinlerini gıdıklayan monoteist bir elçi olan Sokrat'ın idea-
list öğrencisi Plato'nun (Eflatun) materyalist öğrencisi Aristo geldi. Büyük İsken-
der'e hocalık yapan, İslam medeniyeti dâhil Batı medeniyetinin en önemli
yıldızlarından biri olan Yunanlı Aristo'nun Dört Sebep ilkesine göre değerlendirmek
istedi bu varlık kümesini. Evrenimizdeki her varlığın dört sebep ilkesi ile değerlen-
dirilebileceğini önermişti sevgili Aristo. Bunlar, Maddesel Sebep, Biçimsel Sebep,
Varoluş Sebebi ve Amaç Sebep idiler. (Buradaki Sebep kelimesinin anlamı Türkçe-
73 ǀ Ateistlere 19 soru
deki kullanılışından biraz farklıdır). Adam bu yöntemin çok yüzeysel bir uygula-
masını aklından geçirdi.
leri ve esen rüzgârların hızı gibi nice etken o köşeye sekiz değil, on değil, sadece
dokuz hurma çekirdeğinin savrulmasını belirlemişti. Yani Big Bang'tan bu yana
gerçekleşen olaylar zinciri sonucu oluşan dünya üzerinde gerçekleşen olaylar zinciri,
nihayet Şükran Günü arifesinde Adam'ın bahçesinde bu altı nesneyi, doğa yasa-
larıyla ezelden beri gerçekleşen olaylar sonucunda belirlenmiş olan bir sayıda ve
yine aynı şekilde belirlenmiş bir konumda bir araya getirmişti. Kendisi de ezelden
beri belirlenmiş bu senaryonun bir parçası mıydı?
Bu ve benzeri birçok soru üzerinde titizlikle düşünecekti. Ama şimdi kafasına
takılan asıl soru üzerinde yoğunlaşmak istiyordu. Adam evrendeki tüm kütlenin belli
bir miktarda oluşu üzerinde düşündü. Eğer termodinamiğin ve enerjinin sakımı ya-
sası doğruysa ve görünen evrende hiçbir şey yokluktan var olmuyor ve hiçbir şey
yok olmuyorsa, o zaman baryonlar yani bildiğimiz atomlardan oluşan normal mad-
de, kara madde artı karanlık enerji dahil evrendeki kütlenin ve enerjinin toplam mik-
tarı sabit olmalıydı.4 Evrendeki atom parçacıklarının sayısına ve enerjinin miktarına
tam denk gelen bir sayı olmalıydı. Adam o sayıyı Q diye adlandırdı. Bu sayıyı bil-
memiz olanaksız ama evrende değişmeyen Q miktarda bir enerjiden/maddeden söz
edebiliriz diye düşündü.
Papatya ile işini bitirip kulağına konan arıyı yavaş bir el hareketiyle savdıktan sonra
adam düşünmeye devam etti.
Evren homojen olmadığına göre ve hatta sürekli hareket içinde olduğuna göre, ev-
rendeki enerji ve maddenin miktarını belirleyen bir etken/varlık olmalı. Dünyadaki
papatyaların, arıların, yayların, çekirdeklerin, çakıl taşlarının ve sigara izmaritlerinin
sayısını belirleyen etkenler de dinamo taşları misali ta Big Bang'a ulaştırılabilir.
Ancak, evrendeki madde/enerji miktarını tam Q olarak belirleyen nedir? Evren var
olmasaydı veya evren tamamıyla homojen olsaydı böylesine bir belirleyici gerekme-
yecekti. Kuşkusuz bu soruyu soran bir beyin de olmayacaktı. Ama sorgulamayan
beyin olmasa bile evrendeki maddenin/enerjinin sınırlı oluşu kendi kendine böylesi-
ne bir soruyu barındırır. Hatta evren ezeli de olsa, evren sonsuz madde/enerjiye sa-
hip olmadığı sürece bu ontolojik soru nefes almaya devam eder!
Var olan bir evrende madde/enerji miktarı bir mikrobit (atom altı parçacıklarını
oluşturan en küçük birim) ile sonsuz mikrobit arasında sonsuz farklı miktar olabilir.
Evrenimizde Q miktarı madde/enerji var.
4
Modern ölçümlere göre baryonlar yani bildiğimiz atomlardan oluşan normal madde, evrenin
yaklaşık %5’ini, kara madde evrenin yaklaşık %27’sini, karanlık enerji ise yaklaşık %68’ini
oluşturur. Nutrino ve fotonların yüzdesi ise ihmal edilebilir kadar küçüktür. Kozmolojik sabit ise
10−29 g/cm3, yani 10−120 indirilmiş Plank sabiti birimi olarak hesaplanmış bulunuyor.
76 ǀ Ateistlere 19 soru
Evet, evren neden Q+1 veya Q-1 olarak değil de Q? Bu soru evrendeki madde/enerji
miktarı Q-1 veya Q+1 olsaydı da önemini kaybetmeyecekti. Zira sonsuz bir homo-
jenlik veya yokluk dışında her miktar bir belirleyici sebep gerektirir.
Eşinin kendisini akşam yemeği için içeriye çağırdığını işiten adam unutmamak için
sorusunu özetleyip kendi kendine tekrarladı: “Sonsuz bir homojen varlık veya yok-
luk dışında her miktar bir belirleyici sebep gerektirir. Öyleyse evrendeki Q miktar-
daki madde/enerji miktarını belirleyen ne? Evet, Q'yu takdir eden (belirleyen) bir X
olmalı ve o X sonsuz bir güç, bir ilk sebep, bir hesaplayan, bir kadir-i mutlak ol-
malı.”
Evet, ateist kardeşim: Evrendeki kütle veya enerji Miktarını Belirleyen Ne?
Yüce Yokluk mu yoksa Yüce Varlık mı?
3. Evrimde akıllı tasarımı göremiyor musunuz?
Peynirin kokusunu alamıyor musunuz?
Büyük oğlum ergenliğe adım attığında, yaşıtları gibi sesi ve yüzü değişime uğradı.
Onun çocukluktan ergenliğe geçişini gerileme olarak betimleyerek şakayla onu öv-
düm. “Yahya, Seni tekrar bir prens yapacak öpücüğü ne zaman alacaksın?” Kolejden
mezun olana dek bir sevgilinden bir öpücük kabul etmemesini beklediğimi çok iyi
biliyordu. Öpülmemesine rağmen (bildiğim kadarıyla), bir iki yıl içerisinde tekrar
bir prense dönüşmeye başladı.
Lütfen, “Bu herif evrim ve yaratılış tartışması bağlamında mutasyon ve evrim kav-
ramlarını bilmiyor” diyerek bu lezzetli makaleyi kendinize haram etmeyiniz. Kibirli
görünmek istemiyorum ama bunları ve daha fazlasını biliyorum. Felsefe bölümünü
bitirmeme ve hukuk alanında doktora yapmama rağmen, sadece eğlence olsun diye
“Evrim Felsefesi” adlı bir ders almıştım bir zamanlar. Ayrıca biyolojiden bazı yasal
esinlenmeler elde etmeye çalışan ilk insanlardan biriyim. 1990'ların ortasında, tuhaf
başlıklara sahip bazı makaleler yazdım: “Biyoloji ve Hukuk” ya da “İnsan Hak-
larının Biyolojisi” gibi... (O makaleler, fazla referans, sıkıcı dil ve uzun açıklamalar
gibi özelliklere sahip “ciddi” makalelerden biri olmadığından, akademik bir dergiye
uygun bir malzeme sayılmazdı. Bundan ötürü, onları kendi kişisel sitemde
78 ǀ Ateistlere 19 soru
yayımladım. Dahası, bu konuyla ilgili çok sayıda sıkıcı ve heyecan verici kitap ve
makaleler okudum.
Bundan dolayı, tartışmayı teknik
olmayan bir dil kullandım.
Tartışmanın bilimsel detaylarını bil-
mediklerini bilen ama teolojik ve
politik yansımaları olan bu tartışmalı
konuda karar vermeleri gerektiğine
inanan genel okur kesimine hitap
edecek düzeyde bir makale yazmaya
karar verdim. (Bilmediklerini biliyor
sananlara gelince onlara Sokrates bile
yardım edemezdi.). Bu yüzden,
tartışmanın bilimsel yönüne cahil milyonlarca insanın bu konuda alabildiğine duy-
gusal tartışmalara ve çekişmelere girdiklerine tanık oluyoruz.
“İndirgenemez komplekslik” onlara kompleks gelebilir ve Cambrian Patlaması adlı
olayda aniden ortaya çıkan kompleks yaşam formlarının, Nuh Tufanı ya da geçen
yılki Emmy's Ödüllerinden daha az şey ifade edebilir. Bir grubun tartışması “Boş-
lukların Tanrısı” mantığına dayanırken, bunlara karşı çıkan grubun tartışması ise
“Tanrı'dan başka her şey” mantığına dayanmaktadır. Darwin'in yanında bir ya da iki
isimden daha fazlasını bilmeyebilirler. Mesela, Cicero, Hume, Paley, Mendel,
Huxley, Johnson, Dawkins, Gould, Behe ya da Dembsky gibi isimler, doğum gü-
nünde eşek çenesiyle binlerce adamı öldürüp düşmanlarının sünnet derilerini topla-
yan Samson gibi kurgusal karakterlerin veya İstanbul'un surlarına Osmanlı bayrağını
diken Ulubatlı Hasan gibi kahramanların hikâyelerini ezbere bilen bu gibi insanların
akıllarında hiçbir kıvılcım oluşturmayabilir. Bu isimler, İmamı Rabbaninin Mektu-
batını veya İhya-i Ulumuddin'i hatmetmiş olanlar için de çok fazla anlam ifade et-
meyebilir.
Bu makale kutuplaşmanın en duyarlı noktalarında tartışmanın karmaşıklığını azalt-
mak amacını gütmektedir. Zıtlaşan ve fanatikleşen grupları birbirine
yakınlaştırmasını umuyorum. Sandviçin en lezzetli kısmı genellikle ortadaki
kısmıdır, bu tartışmada doğru da ortada bir yerlerdedir. Evrim tartışmasında devrime
başlamanın ve çöreğin içindeki peynirin ko-
kusunu almanın zamanıdır.
Yaratılış
Hepimiz bu gezegendeki maceramıza
acımasız bir yarışmanın küçücük şampiyon-
ları olarak başladık. Genetik programımızın
yarısı kurbağa yavrusuna benzeyen bir
spermdi. Umarım ki hayatımızın başlangıcı
79 ǀ Ateistlere 19 soru
bazı kahkaha ve karşılıklı sevgi dolu öpücüklerle eşzamanlı idi. Vajinadan başlayan
ve bir kalemden çok uzun olmayan tüp içerisindeki bir gün süren uzun bir marato-
nun sonunda servis boyunca ilerleyerek sonunda diğer yarımızla buluşarak hayata
ödülünü veya mahkûmiyetini kazandığımız dölyatağına ulaşmış oluruz. (Biliyorum,
bu makalenin yazarı bir bayan olsaydı bunun tam tersi de anlatılabilirdi: “Genetik
programımızın yarısı, yumurtalar halinde beklerken...” diye başlayabilirdi.). Seçilen
kadının yumurtalarından birine ulaştıktan sonra, şampiyon spermler olarak çoğumuz
yumurtaları bencilce sahiplendik ve milyonlarca kardeşimizi ölmeye mahkûm
bıraktık. Beğensek de beğenmesek de biz hayata bencil genler olarak, bizden biraz
yavaş olmalarından dolayı milyonlarca kardeşimizi ölüme mahkûm ederek başladık.
Biz genelde tarih boyunca kendilerini zafer kazanmış kahramanlar ve fatihler olarak
övünen katillerin çocuklarıyız. Biz Kabil'lerin çocuklarıyız; bizler, makro ve mikro
dünyaların her ikisinde acımasız savaşlarda sağ kalanlarız.
Evet, organik roketlerimiz organik gezegenlerimizi vurduktan sonra zigotlara dönüş-
tük ve annemizin karnında 266 günlük gelişimi, umulur ki mutasyonsuz bir gelişimi,
başlattık. Adenin, Sitozin, Guanin ve Timin adlı dört bazın dilinde kodlanan yak-
laşık altı milyar DNA molekülü bir buçuk kiloluk insan beynini yaratır. Bu peltemsi
organın tasarımı, bir paradox olarak hala bizzat kendisine gizlidir.
Her yerde evrim vardır: genlerde ve organlarda; yıldızlarda ve gezegenlerde... En
küçük organizmadan insana kadar, her şeyde… Bir zamanlar Heraklitus adında bir
Yunanlının dediği gibi, “Her şey değişir ama değişimin kendisi hariç.” Belki
Tanrı'yı, matematiği ve hatta evrensel yasaları bu ilkenin haricinde tutmak isteyebi-
lirsiniz ama bu gerçeği inkâr edemezsiniz. Grip virüslerinin mutasyonu çok iyi bili-
nen bir gerçektir. Mikroplar mutasyona uğruyor ve antibiyotiklerle hayatta kalan
mikroplar ise sağlık endüstrisinde büyük endişeler yaratıyor. Organizma küçüldükçe
ve basitleştikçe, daha çok tür sahibi oluyorlar. Sadece bu küçük gerçekler tür içi
evrimi gösteren yeterli delillerdir.
Evrim teorisi, gezegenimizdeki hayatın başlangıcı ve yaşamın çeşitliliği üzerine
birçok soruya parlak açıklama getirmesine rağmen, birçok soruya getirdiği
açıklamalarda ise başarısız kalmıştır. Dahası, teori, bazılarına göre iyi bir bilimsel
teorinin önemli karakteristiklerini içermemektedir; örneğin yanlışlanabilir olmadığı
ileri sürülüyor. Her iki tarafı dinleyelim:
- Neden o hayvan yaşamadı?
- Çünkü o çevreye uymadı.
- Nereden biliyorsunuz çevreye uymadığını?
- Çünkü yaşayamadı. Eğer uysaydı, yaşayabilirdi; Eğer yaşasalardı
onlar çevreye uymuş olacaklardı.
- Ne? Eğer U ise Y veya Y ise U mu?
- Hayır, Eğer U ise Y ve Y ise U.
- Vay canına!
80 ǀ Ateistlere 19 soru
man açısından büyük bir fark gösterecekti: yaklaşık olarak bir milyon mil-
yon milyon milyon milyon yıl alacaktı. Bu kâinatın oluşumundan daha uzun
bir zaman demektir. Hâlbuki aynı işlem gelişigüzel ama kümülatif seçilim
sınırlamasıyla yapılsa alınacak zaman, genellikle insanların anlayabileceği
bir süre tutar: 11 saniye ile öğle yemeği vakti arasındaki süre kadar… Eğer
evrim süreci tek basamaklı seçilime bağlı kalmış olsaydı, bu süreç hiçbir
yerde gerçekleşmeyecekti. Aksine, eğer doğanın kör güçleri tarafından ku-
rulmuş olabilecek kümülatif bir seçilim için gerekli koşullar oluşturulmuş
olsaydı, tuhaf ve mükemmel sonuçlar alınabilirdi. Gerçekten de gezegende
olan biten tam olarak bundan ibarettir ve biz en acayip veya en harika olma-
sak da o sonuçların son örneklerinden biriyiz.” (Richard Dawkins, The
Blind Watchmaker, Norton, 1987, s.49)
Kendisini iyi ifade eden zeki bir bilim adamı olan Dawkins bu programın oluşması
için gerekli olan birçok gerçeği ve olayı göz ardı ediyor ve hiç söz etmiyor. Örneğin,
cümledeki karakterlerin sayısı, geçiş orantıları, bilgisayar programcısı, karakterleri
seçen program, işi gerçekleştiren enerji, enerjinin üretimi ve dağıtımı, karakterlerin
varlığı, zaman ve mekân, varoluşun ve yasaların sürekliliği, vesaire... İzleyen sayfa-
da Dawkins, bilgisayarda ürettiği sanırım örneği ile yaşayan evrim işlemi arasında
şu ayırımı yapar:
“Evrimin uzun dönemli amacı yoktur. Her ne kadar insanlar, amaçlı olan bir
evrimin ürünü olduğumuz biçimindeki saçma sanı ile avunuyorlarsa da,
uzun vadeli bir hedef, bir seçilim için kriter olarak hizmet edecek mükem-
mel bir model yoktur… “Watchmaker” yani kümülatif doğal seçilim, gele-
ceğe karşı kördür ve uzun-süreli bir amaca sahip değildir.” (Id p.50).
Ancak Dawkins, evrimin nasıl olduğunu göstermek
için tasarladığı bilgisayar programında o seçilim için
bir hedef ve kriter belirleyerek kendi zekâsını ve teleo-
lojik amacını kattığını itiraf etmektedir. Başka bir
ifadeyle, Dawkins programını gerçekleştirmek için
gerekli olan önemli birçok varlığı ve olayları yok
saydıktan sonra yok saydıklarına zekâsını, amacını ve
seçilim kriterini katarak oluşturduğu bir bilgisayar
programı tasarlar ve işin acayibi o programı, zekâsız,
amaçsız ve kritersiz olduğunu iddia ettiği bir şeyi
açıklamak için vermektedir.
Yaşamı kör bir sürecin çalışması olarak tanımlayan Dawkins daha büyük bir prob-
leme sahiptir aslında: teorisi ve ulaştığı felsefi sonuç bilinç ışığından yoksundur.
Bazı benzer misaller kurarak açıklayayım. Eğer şimdi acilen Hume'a sığınmak ihti-
yacını duyarsanız, bu misalleri, en iyi açıklamaya yönelten mantığı açıklamak için
verdiğimi hatırlatırım. (Hume'in benzer/misal/analoji yoluyla yapılan tartışmalara
83 ǀ Ateistlere 19 soru
yönelttiği eleştirisine yönelik kısa ama makul bir eleştiri olarak Elliot Soyer’in Biyo-
loji Felsefesi makalesini tavsiye ederim.)
bir şey olmadığını iddia eder. Dahası, meraklı adam tekerlekli yaratığın evrimi
hakkındaki olayların bilgisine sahip olduğu için övünür ve inanan arkadaşının ya-
ratıkların evrimi üzerine özellikle halka açık olan yerlerde ve çocukların önünde
fikir beyan etmesi kısıtlanması gereken saplantılı birkaçık olduğunu iddia eder.
Neden Tanrı'ya inananların çoğu O'nun yarattıklarındaki deneysel delilleri görmez-
den gelirken deneysel deliller üzerine çalışanların çoğu akıllı çıkarsamaları görmez-
den gelir? Evrim ihtilafındaki gruplar karşıtlarını bu iki karakterden biri olarak göre-
bilirler, ama belki hiçbirisi kendisini bunlarla tanımlamayacaktır. O zaman, hikâye-
mi değiştirmeme izin verin. İnsan karakterler yerine bazı bilyeler kullanacağım.
Akıllı Tasarımın ışığını görmeye hazırsınız. Peyniri kokusunu alıyor musunuz? He-
nüz değil.
Hidrojendeki Deha
Şimdi kutudaki bilyeleri bir yana bırakalım ve en basit atom olan Hidrojene odakla-
nalım. Bilirsiniz ki Hidrojen atomu çekirdeğinde bir tane proton ve kabuğunda bir
tane elektron bulundurmaktadır. Nötronu yoktur. Nötron içerene Deuterium denir ve
çok daha azdır. Her atomun yapısı çok karmaşık ve kusursuz tasarıma sahip ol-
masına rağmen, atomlar, bir çocuğa bilyeler nasıl görünüyorsa kör saat gözlemcisi
olan evrimcilere de öyle görünüyor.
Yıldız kütleleri çoğunlukla Hidrojen atomlarından meydana gelmiştir. İki hidrojen
atomu (Deuterium ve Tritium) birleştiğinde biraz enerji ve parçacıklar yayarlar ve
bu iki Hidrojen atomu Helyum atomuna dönüşürler, elementlerin periyodik tablo-
sunda farklı bir “tür” oluştururlar. Biliyoruz ki, Hidrojen ve Helyum atomları farklı
karakteristiklere sahiptir ve farklı şekilde davranırlar ve diğer atomlara karşı ilgileri
farklı olmaktadırlar. İki çiviyi ya da bilyeyi yan yana getirdiğinizde ya da eritip bir-
leştirdiğinizde (füzyon) farklı bir şekilde davranmazlar; onlar hala neyse odur. On-
ların kütlesi ve yerçekimi kuvveti artabilir ama sadece bu kadar.
İki Hidrojen atomu füzyon edildiğinde, Hel-
yum hakkındaki bilgi onlarda başlangıçta ya
da onların her ikisinin yapısında mündemiç
olmalı. Deuterium ve Tritium diye ad-
landırılan Hidrojen izotopları, Helyumun
karakteristiklerini yaratacak gerekli bilgiyi
içermelidirler. Bilgi Füzyonun basıncıyla
başlatılmış olabilir. İki Hidrojen atomu, Hel-
yum olarak isimlendirilen atomun özel karak-
teristiklerinden başka, herhangi karakteristik
yaratmayacağı için, her Hidrojen atomu aynı
özel bilgiyi taşımalıdır. Bundan dolayı, Hel-
yum atomu Hidrojenin yapısında var ol-
malıdır. Helyum ve Hidrojenin füzyon edil-
mesi Lityumu yaratabilecekse, o halde Lit-
yum hakkındaki bilgi de Hidrojenin içinde var olmalı. Aslında, aynı prensibe göre,
Hidrojen atomu, periyodik tablodaki her elementin karakteristiğini oluşturan bilgile-
rin tümünü içermesini beklemeliyiz. Nitekim niteliksel değişime yol açan şey pro-
tonların niceliğindeki değişimdir.
İki Hidrojen atomu bir Oksijen atomuyla molekül oluşturduğunda bildiğimiz gibi
hayatın temel bileşeni olan suyu ortaya çıkar. Diğer taraftan, iki Hidrojen atomu iki
Oksijen atomuyla birleştiğinde, canlı organizmaları öldüren güçlü bir zehir olan
Hidrojen Peroksit molekülünü oluştururlar. Bundan dolayı, Hidrojen ve Oksijen
86 ǀ Ateistlere 19 soru
atomları her iki molekülün bilgisini içermelidir. Onların doğasında bulunan bilgi,
H2O olarak birleştiğinde Suya dönüşmeli ve H2O2 olarak birleştiklerinde ise Hidro-
jen Peroksite dönüşmelidir. Oksijenin bilgisinin Hidrojende var olması gerektiğini
bildiğimiz için, tüm kimyasal bileşikleri ve molekülleri oluşturan bilgiler her Hidro-
jen atomunda bulunmalıdır.
Roket bili madamı olan bir arkadaşımın bu Hidrojen örneğine karşı çıktığını duyu-
yorum. Öyleyse, o arkadaşımın itirazını değerlendirmek için ana konudan biraz sa-
palım. (Eğer roket bili madamlarının farklı bir tür olduğunu düşünen prototip bir
avam iseniz, o zaman bu bölümü atlayabilirsiniz ve “Özet olarak ...” ile başlayan
paragrafa gidebilirsiniz.):
“Öyleyse tüm matematik, 1 ve 1'in kombinasyonlarından dolayı 1 içinde
mevcuttur ve 2'nin özelliklerinin 1'in içinde bulunması gerektiğinden 1,
2'dir. Ama ayrıca 3.141592654, 1'in uzaydaki dizilişlerinin farklı kombi-
nasyonlarıyla elde edilir, bundan dolayı 3.141592654 sayısı 1'in içinde
mevcuttur. Bence bu düşünme biçiminde bir problem var. Birisi yalnız
1'den, 2'yi ya da diğer sayıları 1'e uygulandığında biraz keyfi olabilen (bu
örnekteki) kuralların uygulaması hariç sezemez. Tüm fiiller isimlerde mi
mündemiç? Bu şeyler, daha büyük bir bağlamın parçasıdır, muhtemelen o
bağlamdan ayrılamazlar.”
Ne harika bir çürütme, değil mi? Arkadaşım Hidrojeni, tek ve çift sayılara, asal
sayılara, mükemmel sayılara, Fermat sayılarına ve matematiksel çok evlilikler sonu-
cu doğurduğu sonsuz sayıya analık yapan ama bunlardan habersiz şu bizim zavallı
ve cahil 1 sayısına indirgeyerek elementler arasındaki farklılığı açıklamış oldu! İl-
ginç olarak; bilim adamı arkadaşım seçtiği örneklerin ikisini de yarı gerçek ve yarı
insan aklının ürününden seçti: matematik ve dil. Galileo'nun dile getirdiği gibi do-
ğanın dili matematikle yazılı olmasına rağmen, doğa, sayıların özelliklerini
yansıtmaz. Evet, “bir tek sayıyla diğer bir tek sayıyı toplarsak” bir çift sayı olur, ama
“bir tek sandalyeyle diğer bir tek sandalyeyi toplarsak”, “çift bir sandalye” olmazlar.
Bir başka deyişle, sayıların özellikleri gerçek dünyada yansıtılmaz. Aynısı bizim
kullandığımız gramer kuralları için de geçerlidir. (Bu konu üzerine, Daniel Kolak'ın
Lovers of Wisdom'nda “2 sayısı nerededir? / Where is number 2” başlıklı Pythagoras
hakkındaki bölümü okumanızı tavsiye ederim).
Özet olarak, henüz yeni keşfedilmiş olmayanlar da dâhil olmak üzere, milyonlarca
organik ya da inorganik bileşik, farklı kimyasal ve fiziksel karakteristikleriyle birlik-
te, evrenin en ufak yapıtaşı olan Hidrojenin yapısında mündemiç olan bilginin ma-
teryalleşmesinden başka bir şey değildir. Geriye giderek, aynı nitelik ilişkisi çoğu
atom altı parçacık için de düşünülmeli. Nitekim Herakles evrenin yapısının derinlik-
lerine sinmiş olan esas yasayı akıllıca çıkarsamış ve onu “logos/bilim” olarak ad-
landırmıştı.
87 ǀ Ateistlere 19 soru
Evet, gerçekten olabilir. Seyircilerin kafalarını kaşımasına izin ver. Kim bilir, yeteri
kadar meraklıysalar, peyniri tattıktan sonra bifteğin kokusunu da alacaklardır ve
benim nümerolojik referansımla ilgili neyi kastettiğimi anlayacaklardır. Başta sor-
duğum soruyu tersine çevirip tekrarlıyayım:
Evet, ateist kardeşim, evrimde akıllı tasarımı görebiliyor musunuz?
Peyniri koklayabiliyor musunuz?
4. Protonun kütlesinden ışığın hızına kadar hassas
ayarı kim/ne belirledi?
“Gözlenen evren 92 milyar ışık-yılı genişliğindedir. Hiçbir insan Dünyadan
1,29 ışık-saniyesi uzağa gidememiştir.” Brian Greene, Fizikçi
“Tanrı üst düzey bir matematikçidir ve evreni yaratırken ileri düzeyde matema-
tik kullanmıştır.” Paul A. M. Dirac, Fizikçi
“Nasıl?” sorusuna Evrim Teorisinin eksik ve kabataslak bir cevap verdiğini ama
“niye?” sorusunu ıskaladığını bir önceki bölümde tartıştık. Atom altı par-
çacıklarından galaksiler arası çekimin gücüne kadar, ışığın hızından boşluktaki ener-
jinin yoğunluğuna kadar düzinelerce fiziksel sabit sayı var.5 Kuşkusuz bu sabit
5
Matematiksel sabitler ile Fiziksel sabitler arasındaki farklılığı merak edebilirsin. Matematiksel
sabitler sonsuzdur. Her rakam bir matematiksel sabit olarak kabul edilebilir. Ancak bazıları da-
ha ünlüdür. Örneğin 1 sayısı. Örneğin e sayısı. Örneğin eksi 1’in karekökü, altın oranı veya π
(Pi) sayısı. Fiziksel sabitleri laboratuvarlarda deneyler yaparak ve araştırarak buluruz. Pi sayısı
ideal bir matematiksel soyutlamadır ama “dairenin çevresinin çapa olan oranı” ifadesi fiziksel
bir sabit olup π sayısı kadar hassas ve kesin değildir. Ne var ki çok iyi çizilmiş bir dairenin çev-
resini ve çapını çok iyi ölçersek çevre/çap oranını pi sayısının virgülden sonra düzinelerce hane-
ye kadar hassas biçimde bulabiliriz. Dahası, π sayısı diğer matematiksel sabitler arasında bir
96 ǀ Ateistlere 19 soru
sayılar konvansiyonel olarak seçtiğimiz zaman, ağırlık, uzunluk, ısı gibi birimlere
bağlı olarak değişebilir; ama aynı birimleri kullandığımız vakit değişmeyen sabit
sayılardır bunlar.
Örneğin, fizikte “ince yapı sabiti” diye bilinen e2/ c ilginçtir. Elektron yükünün
karesinin Planck sabiti ve ışığın hızına bölünmesiyle elde edilen bir sabittir. Üstteki
ve alttaki birimleri birbiriyle silince geriye boyutsuz bir sabit sayı kalıyor. Yaklaşık,
1/137.03599. Bu sabitin niye böyle olduğunu hala bilmiyoruz. Hala fiziğin bir gize-
mi olarak duruyor. Öğrensek ne olur? Mutlaka bir başka bilmediğimiz bir noktaya
dayanacaktır.
Şu ana kadar bildiğimiz temel boyutsuz fiziksel sabitlerin (fundamental physical
constant) sayısı 26… Bunlar kullandığım uzunluk, kütle, sıcaklık, enerji ölçülerin-
den bağımsız olan birim sistemleridir. Bunlar formüllerle birbirinden çıkarılamayan,
bilinmesi için mutlaka deneylerle ölçülmesi gereken sabitlerdir. Gelişen fizik bilgi-
miz sonucunda bunların sayısı artabilir. Ancak azalabilir de. Örneğin, birkaç sabiti
üreten fiziksel olaylar arasındaki ilişkiyi öğrendiğimizde bazı sabitler “temel” ol-
maktan çıkar; çünkü onları bir formülle elde edebiliriz.
Bir zamanlar ateistlerin dünya çapında yıldızı olan ünlü İngiliz felsefeci Anthony
Flew, sonunda ateistlikten vaz geçip Tanrı’nın varlığını kabul etmesini evrendeki
hassas ayarlar ile açıkladı.
“Hayatın kaynağı ile ilgili araştırmalarda cevap verilemeyen felsefi soru şudur:
Zekâ sahibi olmayan maddeden oluşan bir evren nasıl olur da kendini kopya-
lama yeteneklerine ve ‘kodlanmış kimya’ sahibi içsel amaçlı varlıkları nasıl
üretebilir? Burada konumuz biyoloji değil, apayrı bir kategoridir.”6
Ateistlerin en güçlü seslerinden biri olan Anthony Flew, ölümünden altı yıl önce,
2004 yılında ateizmden vazgeçtiğini ve Deist olduğunu bir kitap ile dünyaya duyur-
du. Felsefe dünyasında şok yaratan bir haberdi bu. Athony, evrendeki fiziksel sabit-
lerin tanıklık ettiği hassas ayarlar üzerine yoğunlaştı ve ilk canlı organizmanın bu
hassas ayarların bir ürünü olması gerektiği sonucuna vardı. Nihayet 2004 Ekim’inde
ateist dostu tarihçi Richard Carrier’e gönderdiği bir mektupta “kendi kendine çoğa-
lan ilk DNA’nın zeki bir yaratıcı olmadan rastgele oluşmayacağına” kanaat getirdi-
ğini bildirdi. Daha sonra bir söyleşi ve kitapla bu fikir değişiminin sebeplerini de-
taylıca tartıştı. Bu değişiminden dolayı hayal kırıklığına uğrayan ateist hayranlarının
kendisine yönelttiği hakaret ve eleştirilere karşı direndi. Anthony Flew’in ateizmden
deizme dönüşünü etkileyen fiziksel sabitlerin kısmi bir listesi:
istisnadır. Örneğin, pi sayısını 2 ile çarpınca, 2π bir açısal frekansı bildiren bir fiziksel sabit
olur. Bu nedenle, Pi sayısını hem matematiksel hem de fiziksel sabit olarak kabul edebiliriz. Tüm
fiziksel sabitleri matematiksel sabitlerle ifade ederiz.
6
Antony Flew; Roy Abraham Varghese, There is a God: How the World's Most Notorious Atheist
Changed His Mind, New York: Harper One, 2007, p. 124,
97 ǀ Ateistlere 19 soru
Sabitler Değer
Astronomik birim 1.4959787066 × 1011 m
Atomik kütle birimi 1,660540 × 10−27 kg
Avogadro Sayısı 6,0221367 × 1023/(g x mol)
Bohr magnetonu 9,274015 × 10−24 J/T
Bohr yarıçapı 0,529177249 × 10−10 m
Boltzmann sabiti 1,380658 × 10−23 J/K
Compton dalgaboyu 2.42631058 × 10−12 m
Coulomb sabiti 8.987551787 × 109 N m2/C2
Döteron kütlesi 3.343586 × 10−27 kg
Elektron kütlesi 9,1093897 × 10−31 kg
Temel Elektron Yükü 1.60217733 × 10−19 J
Faraday sabiti 96485 C/mol
Gaz Sabiti 8,314510 J/ (K mol)
Kütle çekim sabiti 6.67259 × 10−11 N m2/kg2
Kritik Yoğunluk Değeri 5 × 10−30 g/cm3
Hidrojenin taban enerjisi -13,605698 eV
Josephson frekansı-voltaj oranı 4,8359767 × 1014 Hz/v
Manyetik akı Kuantası 2.06783461 × 10−15 Wb
Kondüktans Kuantası 7,748 091 × 10−5 S
Nötron kütlesi 1,6749286 × 10−27 kg
Nükleer magneton 5,0507866 × 10−27 J/T
Serbest uzayın manyetik geçirgenliği 4π × 10−7 N/A2
Serbest uzayın elektriksel geçirgenliği 8,854187817 × 10−12 C2/ (N m2)
Stefan–Boltzmann sabiti 5,670373 × 10−8 W m−2K−4
Standart Atmosfer basıncı 1,013 × 105 Pa
Planck sabiti 6,626075 × 10−34 J s
İndirgenmiş Planck sabiti 1,05457266 × 10−34 kg
Planck Kütlesi 2,17651 × 10−8 kg
Planck Sıcaklığı 1,416833 × 1032 K
Planck Zamanı 5,39106 × 10−44 s
Proton Kütlesi 1,672623 × 10 −27 kg
Proton-Elektron kütle oranı 1836,15
Rydberg sabiti 1,0973731534 × 107
Yerçekimi ivmesi 9,80665 m/s2
Vakumda ışık hızı 2,99792458 × 108 m/s
Von Klitzing Sabiti 25812,807449 Ω
Wien Yer değiştirme Yasası Sabiti 2,8978 × 10−3 mK
Ancak, ateistlerin soru biçiminde yönelttiği yukarıdaki eleştiri bir başka mantık
safsatasını daha içeriyor. İngilizcede Fallacy of Equivocation Türkçede Cinaslı Saf-
sata olarak bilinen safsata…
“Bizim var olmamız için mi evren hassas ayarlara sahip yoksa evrende bu has-
sas ayarlar olduğu için mi biz varız?”
Yukarıdaki soru-eleştiride iki kez tekrarlanan “için” kelimesi sorunun amaçladığı
neden-sonuç ilişkisi bağlamında cinaslı ve yanıltıcıdır. Çünkü soruda kullanılan
“için” kelimeleri soruda asıl vurgulanan “niyet, amaç” öğelerini gizliyor. Evrendeki
hassas ayarların bir insan yaratma amacına sahip olup olmadığını sorgulamak
amacıyla sorulan bir soruda kullanılan kelimelerin sorgulanan amacı gizlemesinde
hoş bir ironi de var. Sorudaki bu yanıltıcı belirsizliği gidermek için şöyle düzeltme-
liyiz:
“Biz evrenin hassas ayarları sonucu olarak mı var olduk, yoksa varlığımızın
sonucu olarak mı evrenin hassas ayarları var oldu?”
Soruyu daha netleştirebiliriz:
“Evrenin hassas ayarları mı bizi yarattı, yoksa biz mi hassas ayarları yarattık?”
Yukarıdaki iki sorunun da makul ve net cevabı elbette ateistin hoşuna gitmeyecektir.
Burada, bazı ateistler itiraz edecektir. Samandan ateist adamlar dövme safsatası
işlememek için muhtemel bir itirazı şu diyalogla ifade edeyim:
− Yeni elektrikli araban hayırlı olsun. Ooo şu kendi kendine park eden
akıllı arabalardan… Bunu hangi parayla satın aldın?
− İnanamıyorum… Tanrı beni seçti.
− Ne oldu? Ne tanrısı?
− Brainbow merkezinin ilk katının girişinde reklamı yapılan HM-7 marka son
model bir araba yanında çekiliş için bir kutu vardı. Orada 1 sayısından başlaya-
rak ardışık doğal sayılar ile numaralanmış kağıtlardan birine isim, adres ve te-
lefonumu yazıp kutuya attım. Bana 113’üncü numara denk gelmişti. Dün beni
aradılar. Çekilişe tam 2.147 kişi katılmış. Arabayı 113 numara kazanmış. Yani
ben.
− İyi de bunda olağandışı ne var?
− Olmaz olur mu? Tam 2.147 kişinin 2.146’sı kaybetmiş ve hepsinin arasından
benim sayım kazanmış. Ben adımı o kutuya atmadan önce dua etmiştim. Allah
duamı kabul etti.
− İyi de tek dua eden sen miydin? Duası kabul edilmeyen nice kişi olmuştur.
− Demek ki en candan duayı ben yapmışım da Allah bana 113’üncü sayıyı nasip
kıldı.
100 ǀ Ateistlere 19 soru
ilk tutturan herkes için aslında rastlantı 1’de 1’dir yani yüzde yüzdür. Şöyle de ifade
edebiliriz. Önceden numaralanmış piyango biletlerinin hepsinin satıldığını varsaysak
en büyük ikramiyeyi kazanan numaranın onu satın alan birisine denk gelme olasılığı
yüzde yüzdür. Kısacası, çekilişe katılan milyonlar arasında sen kazandığın için pi-
yango numarası ayrı bir özellik ve anlam kazanmaz.
Ancak yukarıdaki piyango örneği ile insan gibi kompleks ve hatta zekâ sahibi bir
canlı için gereken koşulları üreten hassas ayarları açıklamak mümkün değil. Çünkü
yukarıdaki örnekte kazanan kişinin tek özelliği kazanmış olmasıdır. Kazanan kişinin
kendi özellikleriyle bir alakası yoktur. Ayrıca o kişi piyangoyu sadece bir kez ka-
zanmıştır.
Evrenin bir (belki de milyonlarca) gök cisminde canlı organizmalar üreten ve hele
dünya denilen küçük bir noktasında insan beyni ortaya çıkaran kozmik bir piyango
gerçekleşti ve her an kaosa meydan okuyarak gerçekleşmeye devam ediyor. Milyon-
larca (ilk homo-sapienden sonra ise yaklaşık 200 bin) yıl boyunca, trilyonlarca nu-
mara arasından her femtosaniye kozmik torbada çekiliş yapılıyor ve aynı numara üst
üste trilyonlarca kez kazanıyor. İnsan beyni üreten ve kayıran bu mucizevi hassas
ayarlar öylesine sürekli, öylesine yaygın ve öylesine normalleşmiş ki kendilerini
kuşatan suyun varlığından habersiz balıklar gibi, varlıklarını o şanslı ayarlara borçlu
olan bazı beyinler de her an gerçekleşen bu mucizevi olaylardan habersiz
yaşıyorlar... Bu kelimeleri okuyabiliyorsanız demek ki bu kelimeleri yazdığım andan
bu kelimeleri okuduğunuz ana kadar geçen süre içinde canlı üreten ve devam ettiren
şanslı numara trilyonlarca kez kozmik piyangoda kazanmaya devam etti.
Ateistlerin Görünmeyen Mor İnek ve Uçan Spagetti hikâyesi
Bazı ateistler “Gökte Görünmeyen Mor İnek” veya “Uçan Spagetti Canavarı” örne-
ğini vererek yanlış bir tartışmaya sığınabilirler… Evet, bunlar komik örnekler, ama
ikna edici değil... Akıllarınca, Akıllı Tasarımcı için yaptığımız felsefi tartışmayı
görünmeyen mor bir inek ile eşitliyorlar.
Bu ucuz bir lafazanlık olup tartışma konumuzla alakasız. Çünkü, tasarımın ve doğa
yasalarının varlığı ve karakteri Akıllı bir Tasarımcıya işaret ediyor. Akıllı Tasarımcı,
çeşitli dinler tarafından sunulan tariflerden bağımsız ve onlardan etkilenmeyen onto-
lojik bir zorunluluk…
Sebep-sonuç ilişkisi açısından makul olan mantıksal bir yaratıcı çıkarsamayı, göğün
varlığından Mor bir İnek çıkarsaması ile bir tutmak çarpık bir hayal gücünün işareti-
dir. Ne gökyüzünde kuyruklarını sallayıp taklalar atarak gübre üreten Mor İnekleri,
ne de ineklerin memelerini ve boynuzlarını tutarak dans eden Turuncu Ateist Kov-
boyları görecek kadar keskin gözlere sahibim, ama bu evrenin her atomunda ve her
galaksisinde, bu dünyanın her balarısında ve kirpi balığında, sinek kuşunda ve
karıncasında, her tektanrıcısında ve ateistinde tasarım ve zekânın işaretlerini görebi-
liyorum.
102 ǀ Ateistlere 19 soru
birkaç tanrı bir araya gelerek bir dünya uydurup yaratamasın? Böyle düşünmek
bizim deneylerimize ve mantığımıza daha uygundur. Tanrılar arasında iş bö-
lümü olunca her bir tanrının gücü, bilgisi gibi sıfatları da sınırsız olmaz. Elbet-
te bu aynı zamanda tanrının varlığının kanıtını da zayıflatmış olur. Eğer insan
gibi aptal ve huysuz yaratıklar birlikte bir planı tasarlayıp icra edebiliyorsa
benzeri biçimde bir dünya yaratan tanrılar veya cinler o insanlardan kaç derece
daha mükemmel olabilirler?”
Bu senaryo da bir öncesi gibi tutarsız. Bir grup insanın bir araya gelip bir gemi inşa
edebilmesi için ortak bir dile, amaca ve plana sahip olmalılar. Ayrıca ihtilaf duru-
munda aralarında uzlaşmayı sağlayacak bilgi ve yeteneğe sahip birisini lider seçme-
liler. Biz genetik olarak aynı fabrika ürünü olduğumuz için birlikte projeler üretebi-
liyoruz. Beyinleri farklı mantık kurallarına sahip, bir kısmı balıklar gibi suyun
altında yaşayabilen bir kısmı da karada yaşayabilen varlıkların bir araya gelip ortak
bir iş üretmeleri mümkün veya anlamlı olmayabilir. Kısacası tüm insanların ortak bir
genetik atası ve aklı var ve ortaklaşa iş yapmalarını bu genetik ortaklığa, yani
Adem’e borçlular.
Ezeli bir tek Tanrıyı kabul edemeyen, ama buna rağmen tek tanrıya alternatif olarak
hayalinde birden çok ezeli tanrılar üreten bu kafa hayalindeki tanrıların sonsuz
farklılıklar ve özelliklere sahip olması ihtimalini hesaba katmadan hepsinin sonsuzda
bir ihtimalle rastgele aynı mantık, aynı amaç, aynı irade ve tavra sahip olmalarını
bekliyor.
“Önemli olan nokta yalnızca doğada gözlemlenen düzen değil, söz konusu dü-
zenlerin matematiksel olarak kesin, evrensel, birbirine bağlı ve uyum içinde
olmasıdır. Einstein bunlara ‘somut mantık’ diyordu. Bizim sormamız gereken
soru, doğanın bu şekilde bir bütün haline nasıl geldiğidir. Bu kesinlikle
Newton, Einstein ve Heisenberg gibi bilim adamlarının sordukları ve cevap-
ladıkları sorudur. Söz konusu bu bilim adamlarının ulaştıkları cevap Tanrı’nın
Aklı olmuştu. Bu düşünce biçimi yalnızca Isaac Newton ve James Maxwell gi-
bi modern çağ öncesi teist bilim adamlarında rastlanan bir şey değildi. Aksine
modern dönemdeki önemli ve saygın pek çok bilim adamı, doğanın kanunlarını
yani doğadaki tasarımı Tanrısal Aklın yansımaları olarak görmüşlerdir.” (An-
tony Flew, There is A God, s. 96-97.)
İnsancı İlke yaklaşımından hareketle ortaya çıkan bilimsel veriler, evrenin baş-
langıcından itibaren mükemmel bir tasarıma dikkatleri çekerken buna karşı ateistle-
rin getirdikleri en temel iddia, “bizim mevcut düzene şaşırmamamız gerektiği”
savıdır. Zira bu iddiaya göre bu düzen biz burada olduğumuz için vardır. Şayet biz
burada olmasaydık bu düzen de olmayacaktı. Bu iddianın asılsızlığını göstermeye
çalışan birçok bilim adamı bulunmaktadır. John Leslie, bu konuda şöyle bir örnek
sunmaktadır:
“Farz edin ki bir ekip sizi sürükleyerek idama götürüyor. 100 keskin nişancı,
çok yakın mesafeden kalbinizi hedef alıyor. Emir veriliyor ve siz silahların
sağır edici seslerini duyuyorsunuz. Ve hâlâ yaşadığınızı gözlemliyorsunuz. 100
keskin nişancının hepsi de hedefini ıskalamış. Bu varsayım karşısında,
aşağıdaki şıklardan hangisi doğru bir düşünce olabilir? Bu duruma
şaşırmamalısın! Eğer ölseydin bu durumu gözlemleyemeyecektin! Hâlâ yaşıyor
olmanı gözlemlediğine şaşırmalısın! (William Lane Craig, The Teleological
Argument and The Anthropic Principle, s. 10.)
100 keskin nişancının hepsinin birden hedefi ıskalaması son derece inanılmaz bir
durumdur. Bu durumu gözlemleyen birisi bunun muhakkak bir açıklaması olması
gerektiğini bilir. 100 keskin nişancının çok yakın mesafeden ıskalamayacağına (si-
lahların kurusıkı mermilerle dolu olduğu veya herhangi başka bir açıklamaya) kesin
olarak inanır. Böyle bir olayı gözlemliyor olması, olayın sıra dışılığını azaltmaz.
Bununla birlikte evrendeki bu mükemmel ve kritik aralıklarda gerçekleşen
varlığımızın ortaya çıkma ihtimali, 100 keskin nişancının hedefi şaşırma ihtimalin-
den bile çok çok daha küçüktür. Richard Swinburne ise aynı konuda cevap mahiye-
tinde şöyle bir örnek sunar:
“Varsayalım ki bir deli, kurban olarak seçtiği birini kaçırarak onu içinde bir
kart karıştırma makinesi bulunan bir odaya kapatır. Odadaki makine, on deste
kartı aynı anda karıştırır. Daha sonra her bir desteden bir kart çekerek on kartı
aynı anda gösterir. Adam, kurbanına makineyi kısa zamanda çalıştırmak üzere
hazırlayacağını ve ilk çekilişini kendisine göstereceğini; ancak her bir desteden
bir kupa as çıkmadığı takdirde makinenin eş zamanlı olarak kurbanı öldürecek
olan bir patlama mekanizmasını ateşleyeceğini, bunun sonucunda da kurbanın
106 ǀ Ateistlere 19 soru
makinenin hangi kartı çektiğini göremeyeceğini söyler. Daha sonra makine çe-
kilişe hazırlanır. Ancak makine kurbanın bir yandan şaşkınlığına diğer yandan
da rahatlamasına neden olacak biçimde her bir desteden bir kupa as gösterir.
Kurban, bu olağanüstü gerçeğin ancak makinenin bir biçimde hileli düzenlen-
miş olmasıyla açıklanabileceğini gerektirdiğini düşünür. Deli ise ona şöyle der:
‘Makinenin sadece kupa as çekmesi hiç de şaşırtıcı bir şey değil. Ayrıca senin
bundan başka bir şey görmen de olası değil. Zira başka bir kart çekilmiş ol-
saydı, senin herhangi bir şey görmek için burada olman mümkün değildi.’ An-
cak şüphesiz kurban haklı, onu kaçıran kişi ise haksızdır. Gerçekten de on kupa
asın çekilmesinde, açıklama gerektiren olağanüstü bir durum vardır. Bu tuhaf
düzenin, algılanan çekilişin zorunlu bir koşulu olduğu gerçeği, algılanan şeyi
daha az olağanüstü yapmadığı gibi, onun da daha az açıklamaya gereksinimi
olduğu anlamına gelmez. Teistin başlangıç noktası, bizim düzensizlikten çok
düzeni algılamamız olmayıp, düzensizlikten çok düzenin orada olmasıdır. Bel-
ki sadece düzen orada ise, biz orada olanı bilebiliriz. Ancak bu durum, orada
olanı daha az olağanüstü yapmaz ve açıklamayı daha az gerekli kılmaz. Doğru,
her çekiliş, özdeğin her düzenlemesi -yani çekileni sadece şans belirlerse- aynı
derecede apriori inanılmazdır. Ancak eğer bir kişi varlıkları düzenliyorsa, baş-
ka değil de belirli biçimlerde (on kupa as, hayvan ve insanları üretecek hassas
ayarlı bir dünya gibi) düzenleme yapmasının mutlaka bir nedeni vardır. Eğer
biz böyle düzenlemeleri bulursak bu, bir kişinin bu düzenlemeyi yapmakta ol-
duğunu düşünmenin gerekçesi olur.” (Richard Swinburne, The Existence of
God, Oxford University Press, Revised Edition, New York, 1991, s. 138.)
Bu konudaki örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu örneklerden bir diğerini ise şu
şekilde verebiliriz:
“Binlerce rulet masası olan bir kumarhanede olduğunuzu düşünün. Size tüm
rulet oyunlarının hileli olduğunu söylüyorum ve delil olarak binlerce masadaki
yüz binlerce oyunun sonucunu önceden söylüyorum. Verdiğim sonuçlar doğru
çıkınca, rulet oyunlarının sonucunun evvelden bilindiğine kanaat getiriyor ve
birisine bu olayı anlatıyorsunuz. Anlattığınız kişi ise, size bunun tesadüfen ola-
bileceğini, şayet kumarhanelere giden tüm insanlar böyle bir tahminde bulu-
nurlarsa, onlardan birinin tutturma ihtimali olduğunu söylüyor. Sonra bunun da
olasılık açısından imkânsız olduğunu gösterdiğinizde, aslında sonsuz gezegen-
ler olabileceğini, bu sonsuz gezegenlerde sonsuz kumarhanelerde böyle tah-
minlerde bulunan sonsuz kişiler olabileceğini, bunlardan birinin rastgele bir
tahminle böyle bir sonucu yakalamasının muhtemel olduğunu, kumarhanelerin
rulet oyunlarının önceden bilindiğini size söyleyen benim ise yalancı olduğu-
mu, benim de bunu rastgele başardığımı size söylerse ona cevabınız ne olur?
Diyelim sonsuz kumarhanelerin varlığına inandınız. Binlerce rulet masasında
oynanan yüz binlerce rulet oyununun sonuçlarını bilmemi yine de tesadüfle
açıklamaya kalkar mısınız? Biz tek bir evren gözlüyoruz. Big Bang, bu evrenin
bir başlangıcı olduğunu, genişleyen sınırlarıyla sonlu yapıda olduğunu ortaya
koymuştur. Bu tek evrendeki kritik değerler, evrenin bilinçli bir şekilde, üstün
107 ǀ Ateistlere 19 soru
bir Kudret tarafından tasarımlandığını çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Sonsuz evrenler gibi hiçbir delili olmayan bir senaryoyu doğru kabul etseydik
bile bu sonuç değişmezdi. Ancak bu senaryoyu doğru kabul etmeyi gerektiren
rasyonel bir sebep olmadığı gibi, bu senaryo akıldan uzak bir fantezi olarak gö-
rülmektedir.” (Caner Taslaman, Big Bang ve Tanrı, s. 192-193.)
Bazı bilim adamlarının da dikkat çektiği gibi İnsancı İlke’nin sonucu, kozmosun
akıllı yaşama uygun olduğu değil fakat tam manasıyla uygun olduğudur. Bizim gibi
gözlemcileri üretmeye uygun olduğu değil, fakat bütün ihtimalsizliklere karşı çok
şaşırtıcı bir kesinlikle uygun olduğudur. Tabiatın kanunları çok büyük derecede
istatistiksel imkânsızlıklara sahip pek çok uyuşuma dayanmaktadır. Pek çok bilim
adamı, uzun bir müddet bu uyuşumları metodolojiksel bir takım araçlara çevirip
insan gözlemlerinin kozmostaki rolünü daha iyi anlamaya çalışmışlardır. (Christop-
her F. Mooney, Theology and Scientific Knowledge, University of Notre Dame
Press, Notre Dame, 1996, s. 45.)
Antropik uyuşumların bir rastlantı sonucu olduğu görüşü bazı çevreler tarafından
popülerlik kazanmışsa da, bu görüşün çok büyük eksiklikleri vardır. Öncelikle bu
hassas ayarın kendiliğinden oluşmasının imkânsızlığı bunun şansa dayalı olmasını
savunulmaz kılar. Örneğin, Biyokimya profesörü Michael Denton 1998 yılında ka-
leme aldığı Nature’s Destiny (Doğanın Kaderi) isimli kitabında, insan hayatı için
gerekli pek çok farklı kimyasal, jeolojik ve biyolojik koşulu ortaya koymuştur. Bu-
nun ötesinde pek çok ayrı parametre olağanüstü derecede bir hassas ayar göstermek-
tedir. Evrenin genişleme hızı 1060’ta 1 gibi kritik bir değerde olmalıdır. Biraz daha
hızlı bir genişleme oranı (yani 1060’ta 1’i kadar daha hızlı) evrenin yıldız formasyo-
nuna izin vermeyecek bir maddesel yayılmada olmasına sebep olurdu. Aynı oranda
biraz daha yavaş bir genişleme yerçekimsel bir çöküşe sebep olurdu. Oxford’lu fi-
zikçi Roger Penrose’a göre evrenin başlangıç entropisinin düzenlenmesi te 1010^123
yani 10 üzeri 10 üzeri 123’te 1’lik hassasiyet gösterir.7 Bu rakamı yazmak bile
imkânsızdır. Zira söz konusu rakamda tüm evrendeki element parçacıklarının
sayısından daha fazla sıfır bulunmaktadır. (Stephen C. Meyer, Age, s. 60-61.) Dean
L. Overman söz konusu bu sayı ile ilgili olarak şu şekilde bir yaklaşımda bulunmak-
tadır:
“1010^123 sayısına bir müddet odaklanın. Birisi çıkıp da bu gezegendeki her
atom parçacığının (sadece bir atomun değil, atomun içindeki her atom par-
çacığının) üstüne önce 1 yazıp, ardından sıfırlar sıralasa, bu sayıyı yazmaya
gücü yetmez. Bu sıfırlar, Güneş Sistemin’deki her atom parçacığına yazılsa,
yine hiç kimse bu sayıyı yazamaz. Bu sıfırları Samanyolu Galaksisindeki
7
Bu işlemi yapmak için önce10123 sayısını hesaplamak, sonra 123 sıfırlı bu sayıyı 10’un
üzerine yazmak gereklidir. Daha sonra 10 sayısını bu sayı kadar kendisiyle çarpmak
gerekir. Bu sayının üstsüz bir şekilde yazılmasına imkân yoktur. Matematikte 1050’de
1’den daha düşük ihtimaller 0’a eşit yani matematiksel açıdan imkânsız sayılır.
108 ǀ Ateistlere 19 soru
maddenin alt-maddeleri olarak ifade edilen dört husus (3-1, 3-2, 3-3 ve 3-4’te
belirtilen) aşağıda irdelenerek buradaki iddia savunulacaktır.”
“Bu argümanda kullanılan metodoloji, yani hangi görüşün doğru olması halin-
de mevcut gözlediğimiz durum daha beklenirse, doğru olması en muhtemel gö-
rüşün o olduğu hususunda bunu delil kabul etmek, güncel hayatta çokça kul-
landığımız bir akıl yürütme şeklidir. Örneğin Emre ile Cengiz’in kendileri için
çok önemli bir yarışa girdiğini düşünün, siz yarış bittikten biraz sonra yarış
alanına gelmiş olun; eğer Emre’yi çok sevinçli Cengiz’i üzgün görürseniz Em-
re’nin yarışı kazandığına, yarışı kimin kazandığını görmeden ve duymadan,
hükmedebilirsiniz. Çünkü Emre yarışı kazandıysa sevinçli olmasının ve Cengiz
kaybettiyse üzgün olmasının beklendiğini ve bunun aksi durumda Emre’nin
üzüntülü ve Cengiz’in sevinçli olmasının beklendiğini bilirsiniz. Bu bilginizle
Emre’nin sevinçli Cengiz’in üzgün olduğunu gördüğünüzde yarışı Emre’nin
kazandığı kanaatine ulaşırsınız. Burada kullanılan akıl yürütme şekli de tam
olarak böylesine sıkça kullandığımız bir akıl yürütme şeklidir; mevcut durumu
hangi görüşün doğru olması durumunda bekliyorsak, bu durumun gözlenmesi o
görüş için delil hükmündedir.”
Caner’in kitabında argümanın dört alt önermeden oluşan üçüncü önerme için yaptığı
açıklamaları atlayarak aynı bölümün son iki paragrafını alıntılıyorum.
“Bu delili önemli kılan özelliklerden bir tanesi doğadaki yapıların yanında in-
sanların bilimsel, teknolojik ve sanatsal üretimlerini de Allah’ın varlığıyla ilgili
bir delilin objesi kılmasıdır, çünkü bunların evrenin potansiyelinde mümkün
kılınması (evrenin bu potansiyelle yaratılması) sayesinde insanlar bunları üre-
tebilmiştir. Bu yaklaşım bilim insanlarının ve sanatçıların yaptığını küçültme-
diği gibi bilakis arttırır, çünkü bu bakış açısına göre bilim insanları ve sa-
natçılar Allah’ın evrene potansiyel olarak koyduğu zenginliği keşfetmemize
her üretimleriyle -bunu bilerek veya bilmeyerek de olsa- katkı sağlamak-
tadırlar. Allah tüm tasarımların ezeli sahibidir, Allah yaratıcı tasarımcıdır; bi-
lim insanları ve sanatçılar ise keşfedici tasarımcılardır.”
“Kısacası evrende tanık olduğumuz her şey, evrenin bunları mümkün kılan bir
potansiyele sahip olması sayesinde var olmuştur. Evrendeki muazzam çeşitli-
lik, “güzel” olarak nitelendirdiğimiz manzaralardan sanatsal üretimlere tüm
varlıklar, akla uygun yapı ve mevcut kapasitesiyle insan aklı, ayrıca irade ve
bilinç gibi özellikler hep evrenin bunları mümkün kılan bir potansiyeli sunması
sayesinde var olmuşlardır. Böylesine bir potansiyel, teizm açısından beklene-
cek bir durumdur, materyalist-ateist görüşün içinde ise böylesi bir potansiyeli
beklenir kılacak hiçbir unsur yoktur. Bu ise teizmi materyalist-ateizme tercih
etmemiz gerektiğiyle ilgili argümandaki sonuca bizi ulaştırmaktadır.”
Caner’in yukarıda sunduğu “evrenin potansiyeli” argümanı, deterministik bir evre-
nin daha ilk anında ateizmin “akıllı-tasarımcısız” var olma tezini çürütürken, rastge-
114 ǀ Ateistlere 19 soru
Doğuştan kulakları duymayan veya doğuştan gözleri görmeyen insanlar iki ayrı
adada yaşasa, sağırlar adasında ses (titreşim+algı) gibi bir olayın varlığından; körler
adasında yaşayanlar da renklerin varlığından (ışık+algı) muhtemelen habersiz oluna-
cak. Körler adasında gözlerine kavuşan birisinin renkler konusundaki iddiaları dog-
matik körler tarafından muhtemelen alay edilerek inkâr edilecektir. Mevcut duyu
organlarımızdan birisinin yokluğu üzerinde düşündüğümüzde vardığımız felsefi
sonuç şudur: Farkına vardığımız varlıkların sayısı duyu organlarımızın sayısı ile
doğru orantılıdır. Şu anda çok farklı varlıklar bizi fark edebilirken biz onların
varlığını bile fark edemiyor olabiliriz. Elbette bu ihtimal, göremediğimiz herhangi
bir şeyin veya bir masal kahramanının varlığını ispat etmez. Ancak, körler adasında
bir arkadaşımızın hiçbirimizin göremediği “renkler” konusundaki iddialarını bağ-
nazca ve dogmatikçe reddetmemiz nasıl yanlışsa, beş duyu organımızla
algılayamadığımız bir şeyin varlığına kanıtları olduğunu iddia eden bir arkadaşımızı
da bağnazca ve dogmatikçe reddetmemiz yanlıştır.
Hristiyanlığa ve dinlere karşı keskin eleştiriler getirmiş bir agnostik bir felsefeci olan
Bertrand Russel, “Modern dünyadaki temel sorun, aptalların kendilerinden son dere-
ce emin, akıllıların ise devamlı şüphe içinde olmalarıdır” diyerek dogmatik fanatiz-
mi eleştirmiştir. Elbette, modern dünyada değil, tarih boyunca böyle olmuştur.
Halkının dinini ve tanrılarını sorgulayan İbrahim’e, Sokrat’a, İsa’ya, Hypatia’ya,
Muhammed’e, Galileo’ya, Reşad’a ve daha binlerce sorgulayan aydına karşı dindar
veya dinsiz dogmatiklerin tepkisi aynı olmuştur. Kendilerinden emin olarak dogma-
ları sorgulayanlara ve arkadaşlarına karşı savaş açmışlar ve onları öldürmüşler veya
ülkelerinden sürmüşler. Kuşkusuz, dogmatik dindarların sayısı ve insanlığa verdikle-
ri zarar dogmatik ateistlerden kat kat fazladır. Ancak, konuyu ekonomik ve sosyo-
politik etkileri açısından değil, felsefi tutarlılık açısından değerlendirdiğimizde her
iki grubun ortak hastalıkları olduğunu görürüz.
Dikkatsiz bazı okurlarım beni İspatlama Mecburiyeti (Argument from Ignorance)
diye bilinen bir safsatayı işlediğimi sanabilir. Alakası yok. Ben bilgimizin sınırlı
oluşundan yola çıkarak peygamberler gönderen bir Tanrı’nın, hatta deistlerin
inandığı bir Tanrı’nın var olduğunu ileri sürmüyorum. Bilgimizin sınırlı oluşundan
yola çıkarak bu konuda negatif bir tezi ileri sürmenin yanlış olduğunu ileri sürüyo-
rum. Çünkü dinler-üstü bir Tanrı’nın varlığı konusu herhangi hayali bir şeyin onto-
lojik varlığı gibi sonsuz ihtimalli bir spekülasyon değil, mantıksal olarak zorunlu
birkaç seçenekten biridir. Evren ya ezelidir, ya kendi kendisinin yaratıcısıdır, ya da
evreni yaratan evren dışı ezeli bir güç vardır.
Dogmatik dindarlar ile dogmatik ateistler benzeri hastalığı taşırlar. Dogmatik din-
darlar hiçbir kanıtları olmadan metafizik ve tanrı konusunda “pozitif mutlak bilgi”
sahibi olduklarına inanırlar. Dogmatik dindarlara tepki gösteren dogmatik ateistler
de metafizik ve tanrı konusunda “negatif mutlak bilgi” sahibi olduklarına inanırlar.
Dostum Lesley Hazleton Agnostic: A Spirited Manifesto adlı kitabında bu benzerliğe
şöyle dikkat çeker:
117 ǀ Ateistlere 19 soru
Geri/zorba toplumlar ile ileri/uygar toplumlar arasındaki farkı en kısa biçimde özet-
lemem istense şunu derim: Zorba toplumların iki karakteristik özelliği vardır.
1. Geri/zorba toplumlarda marjinal fikirlere ve muhalefete tolerans azdır. İktidarı
elinde tutanlara yönelik eleştiriler sansürlenir veya cezalandırılır. Gerici toplumlarda
devlet ve halk hakaret ile iftira arasında da ayırım yapmasını bilmez. Hakareti yasak-
layan, özellikle politik ve/veya dini liderlere/kahramanlara hakareti yasaklayan top-
lumlarda sansür, zulüm ve yolsuzluk artar; yalan propaganda ile diktatörler güçlenir.
Hakaret özgürlüğü olmayan bir ülkede fikir özgürlüğü olmaz. Hakaret yasaksa, ikti-
dardaki yobaza yobaz, hırsıza hırsız, zalime zalim diyemezsin.
2. Geri/zorba toplumlarda devlet ve halk ahlaki kurallar ile suçlar arasında ayırım
yapmasını bilmez. Ahlaksızlığı cezalandıran ve din dayatan toplumlar bol despotlar
120 ǀ Ateistlere 19 soru
hiptir. Ateist beğenmediği veya zararlı bulduğu bir davranış konusunda başka birisi-
ni, hatta başka bir ateisti soyut, evrensel veya bilimsel bir ahlak adına ikna edemez.
Kuşkusuz ateistler davranışların belli bir gruba veya tüm insanlığa yarar ve zararı
konusunda tartışabilir ve muhatabına “bak bu davranış biçimi senin için de yararlı,
şu davranış biçimi senin için de zararlıdır” türünden pragmatist bir tartışma ile ikna
edebilir. Pragmatizme indirgenen bir ahlak anlayışında insest, evlilik dışı cinsel
ilişki, hayvanlarla seks, çok eşlilik ve daha nice davranış başkalarına zorla da-
yatılmadığı sürece sadece kişiye verdiği yarar ve zarar açısından değerlendirilir ve
böylece ahlakî açıdan hayvan eti yemek, sebze yemek, cep telefonu kullanmak, ara-
ba sürmek, sigara içmek, alkollü içki kullanmak, tefecilik yapmak, kumar oynamak,
dans etmek, eğlenmek, kilo almak, şarkı söylemek ile aynı kategoride yer alır.
Faydacı ahlak anlayışına göre, en çok sayıda insana en çok mutluluk sağlayan ey-
lemler ahlaklı eylemlerdir. Ancak, Felsefi Ateistlerden farklı olarak, DuygusalAteist,
TepkiselAteist, SünniAteist, veya KatolikAteist diye tanımladığım ateistler bazı
davranışlara karşı yarar-zarar hesaplarının dışında, dogmatik bir ahlak anlayışı ile
tepki göstermektedir.
Diyalektik materyalistler din ve kültürü “üst yapı” olarak görür ve “küçük burjuva”
takıntıları olarak değerlendirir. Bu değerlendirme “bilimsellik” iddiasında olanlar
için tutarlı bir yaklaşımdır. Ama bilimsellik iddiasında olan ateistlerin özellikle bazı
seksüel davranışlara karşı abartılı tepkileri ahlak felsefeleriyle tutarlılık arz etme-
mektedir. Aksine, din ve kültür tarafından ahlaksızlık olarak tabulaştırılan dav-
ranışları tutarsız bir popülist tavırla ahlaksızlık olarak yaftalamaktadırlar. Hatta daha
da garibi bu konuda kraldan çok kralcılık, imamdan çok imamcılık bile yapmak-
tadırlar.
çıkarcı, rasyonel varlıklarız veya öyle olması gereken varlıklarız. Bu çıkarcılık gene-
tik yapımıza bile işlemiş. Bu yüzden kendi çocuklarımızı başkalarının çocuklarına
tercih ederiz.
Dağda Tarzan veya Jane olarak yaşamaktan bıkan ve köye inen bir ateist (veya ag-
nostik, deist) diğer köylüler gibi amacına uygun davranmak zorunluluğu hisseder.
Amacı köydeki insanlarla birlikte barış içinde yaşamak ve yeteneklerini ve ürünleri-
ni takas ederek daha konforlu bir hayat yaşamak olduğu için rasyonel bir ateist diğer
rasyonel insanlar gibi hırsızlık yapmamaya, başkalarını öldürmemeye dikkat eder.
Zira başkasını öldürünce kendi hayatını ve çocuklarının hayatını tehlikeye sokar.
Güven ve konfor için geldiği köyde uykusuz, huzursuz ve güvenliksiz bir hayat
sürmesi bir çelişkidir ve bu çelişkiyi minimuma indirmeye çalışır.
Bu arada, köyde seks ilişkileri konusunda da bazı kurallar gelişecektir... Köye inen
emekli Tarzan’ın ateist olduğunu varsayalım. Ateist bir yol bulup diktatör olmazsa
bireylerin ortak (veya ortalama) duygu ve kaygılarını yansıtan toplumsal kurala
uymak zorundadır. İstemese bile... Yani ateistin seks ahlakı yarar ve zarara dayanır,
dayanmalıdır. Eğer ateist, grup seksini tercih ediyorsa o konuda bir değişimi arzu
edecektir. Eğer ateist eşcinsel ise normları ve kuralları o yönde özgürlük için eğme-
ye gayret edecektir. Grubun yerleşik tabularını beğenmeyen ateistler yakalan-
madıklarına emin oldukları zamanlarda bu kuralları ihlal edeceklerdir ve bir araya
gelip bu olumsuz tavrın değişmesi için kampanya başlatacaklardır.
Böyle olunca, bir ateistin poligamiye evrensel ahlaki bir prensip adına karşı çıkması
anlamsızdır, çelişkilidir. Eğer ateist zengin ve güçlü bir erkekse onun poligamiye
karşı çıkması rasyonel değildir. Ama aynı ateist fakir ve güçsüzse kendisine kadın
kalmayacağını bildiği için zenginlerin ve güçlülerin bu lüksüne karşı çıkacaktır. Tabi
zeki bir ateist ise… Tanrı adına ahlak uyduramayınca, kendi çıkarını gütmek için
çeşitli kavramlar uydurup o kavramlar adına mutlak prensipler uydurmaya kalka-
caktır. Tabi o kavramların otoritesi irdelendiğinde onların boş olduğu, sadece kişisel
çıkar için paravan olarak kullanıldığı anlaşılacaktır.
Sözün özü, burada ahlak adına Muhammed'in cinsel hayatını eleştiren ateistler tek
kelimeyle mollalık yapıyorlar. Sünnilerin çelişkilerini ve ikiyüzlülüklerini açığa
çıkarmak için bunu gündeme getirmeleri gayet makul, ama sanki eleştirdikleri konu-
larda kendilerinin tutarlı ve değişmez (mutlak) prensipleri varmış gibi havalara gir-
meleri ve bu eleştiriyi bir molla bağnazlığıyla yapmaları tutarlı değildir. Bu tür ah-
lakçılar Sünni veya Katolik Ateistlerdir ama farkında bile değiller.
Örneğin, burada ahlak adına mangalda kül bırakmayan ve İmam Gazali gibi ahlak
dersleri vermeye çalışan ateistlerin Sünni Ateistler olup olmadığını şu soruyla turnu-
sol kâğıdı gibi açığa çıkarabiliriz:
Kız kardeş ve erkek kardeşin birbiriyle cinsel ilişkiye girmesi sizce ahlaki mi? Böy-
lesi bir cinsel ilişkinin sakat çocuk doğurma oranının 40 yaşını aşmış bir kadının
sakat çocuk doğurma oranından pek fazla olmadığını hesaba katarsanız, bu tür en-
124 ǀ Ateistlere 19 soru
sest ilişkilere girenler çocuk sahibi olmak isteyen 40 yaşındaki kadınlar kadar mı
ahlaksız olmuş olurlar? Dahası DNA testleriyle çocuğun hastalıklı olmadığı an-
laşılınca kürtajdan vazgeçilse?
Veya birbiriyle cinsel ilişki kurmak isteyen kardeşler prezervatif kullanarak, hap
alarak veya ameliyatla çocuk doğurma şıkkını tamamen ortadan kaldırsalar? Buna
hayır diyecek bir ateistin niye hayır dediğini ve HAYIR'ının puntosunun ne kadar
büyük olduğunu merak ediyorum.
Eşcinsellik korkusu-korkusu
Ateistlerin ve laiklerin ahlak ve hukuk konusunda gösterdikleri bu tutarsızlığı ifşa
eden bir tartışmayı aşağıya alıyorum. Aşağıdaki tartışma 1996 yılında Arizona Üni-
versitesi Hukuk Fakültesinde ben ve diğer hukuk doktorası yapan arkadaşlarım, Jay
Powell, Alan Goldberg, Kenneth Miller ve James Nolan arasında oldu. Üniversite
tarafından kurulmuş olan internet forumunu kullandık. “Homophobia Phobia” (Eş-
cinsellik Korkusu Korkusu) başlığıyla 19.org sitesinde yayınladığım bu tartışmayı
İngilizceden Türkçeye çeviren New Yorklu dostum Ali Hakan Duman'a teşekkür
ederim.
Açık fikirlilik? – 22 Ekim 1996
JAY: Birkaç yıl ver göreceksin sadece bu yasa Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilmeyecek, orduda açık fikirlilerin sayısı artacak. Ordu hoşgörü ve serbest düşün-
cenin kalesi olacak demiyorum, ama her gün orduda eşcinsellerin göreceli eşitliği
daha olası hala gelecek.
EDİP: Siyasi bağlamda, hoşgörü, açık fikirli ve özgür düşünce gibi kavramlar hoş-
görüsüzlük, dar görüşlülük ve önyargılı düşüncelere gebe. Doğruluk, aile değerleri
ve vatanseverlik gibi kavramlar muhafazakâr gibi politikacılar tarafından istismar
edilebilir.
Eşcinselleri destekleyen ama çok eşlilik, hayvanlarla cinsellik, çocuk pornografisi ve
ebeveyni ya da kardeşi ile cinsel ilişkiyi (ensesti) uygulamak isteyenler gibi daha
ezilen grupların durumlarına sessiz olan bu açık fikirliler için küçük bir sorum var:
Ne kadar açık fikirlisiniz?
İkinci soru: Eşcinselliği iğrenç bulanlar için ne kadar hoşgörülüsünüz?
Ben, eşcinsellere karşı ayrımcılığı desteklemiyorum; “evlilik” hariç. Şahsen eşcin-
selliği ahlaken yanlış ve cinsel şaşırmışlık olarak buluyorum. Bu özgür seçim ile
güçlendirilmiş evrim fabrikasında, bir montaj hattı-hatasıdır. Genetik bozukluk ve
yanlış seçim ürünüdür.
JAY: Edip ilginç bir noktaya temas etti ve göstermektedir ki hepimizin hoşgörüsüz-
lükte belli bir ölçümüz var. Bunu çok iyi anlıyorum. Aynı zamanda açık hoşgörüsüz-
lüğü ve nefret ayırımcılığını kabul etmeme konusunda dikkatli olmalıyız. X mik-
125 ǀ Ateistlere 19 soru
tarınca hakların var olması daha fazla hak elde edilemeyeceği anlamına gelmez.
Aynı şekilde X miktarınca hoşgörüsüzlüğün var olması daha fazla hoşgörüsüzlük
için bahane olamaz. X miktarın hepimizden farklı olduğunu biliyorum ve hayvan
cinselliğini ve eşcinselliği tam olarak ilişkilendirmenin de yanlış olduğunu biliyo-
rum.
EDİP: Yanıtınız için teşekkür ederim Jay. Eğer belirli bir hak için kullandığımız
delil ve tartışmalar belirli başka bir hak için de kullanılabilirse, o zaman benzeri
durumdaki haklar göz ardı edilmemelidir. Benzer şeyler benzer şekilde değerlendi-
rilmelidir. Aksi takdirde, biz ya:
1. İkiyüzlü davranıyoruz.
2. Daha fazla güce sahip olanları savunuyoruz.
3. İddiamız samimi değiliz.
Bana eşcinselliğin neden bir hak olarak kabul edilmeli olduğunu; fakat hayvanlarla
cinsel ilişkiye girmenin ve diğerlerinin bir hak olmadığını açıklar mısınız? Tezimin
ana noktasına cevap vermediniz, fakat herhangi bir sebep vermeden reddettiniz.
Oğlancılık - 25 ekim 1996
JAY: Edip, benim eşcinselliğin neden bir hak olduğunu (belirli terimlerle) ispat
etmemi istiyorsunuz anlıyorum. Bunu yapmak için eşcinsellik konusundaki konu-
mumu açıklamalıyım. Şunu belirtmeliyim ki ben Yargıtay'ın ilgi çeken birçok soru-
nunda Rehnquist, Scalia, ve Thomas'ın görüşlerine yakınım.
EDİP: İroniye bakın ki ben de Brennan ve onun gibilere yakınım.
JAY: Edip, “açık fikirlilikle” ilgili ilk tartışmamızda dediniz ki eşcinsellik hem
“genetik mutasyon” ve hem de “iğrenç yanlış bir seçim”. Eğer eşcinsellik genetik
mutasyon ise o zaman değişmezlik sorununu yaratır. Bu değişmezlik genellikle
Anayasanın sonradan eklenen 14’üncü maddesi (Amendment) ile değerlendirilmesi-
ne olanak verecek. Bu da tartışmanın sonu demek!
EDİP: İyi de Jay, siz ve ile veya bağlantısını birbirine karıştırdınız. Ezici bir şekilde
bilimsel araştırmalar ve gerçekler (bazı eşcinsellerin birden fazla cinselliğe dönmesi)
gösteriyor ki ikisinin karışımı doğru olan.
İkincisi, neredeyse bütün davranışların temelinde genetik (değişmezlik) var. Değişti-
rilemezlik tek başına, daha doğru bir şekilde, yarı-değiştirilemezlik araştırmamayı
gerektirmez. Aksi takdirde, şiddet suçları, ya da tecavüz veya hırsızlık işleyenler
suçlarının genetik karakterlerinden kaynaklandığını iddia ederek daha az ceza talep
edebilir hatta hiç cezayı almamayı talep edebilirler. En azından ahlaki olarak onları
kınamamızdan vazgeçmemizi isteyebilirler. Tabii, eşcinselliğin toplum üzerinde
herhangi bir olumsuz etkisi olduğu düşünülebilir. Sizce de öyleyse lütfen bana bildi-
rin. İnşaAllah bu noktadan ele alacağım.
126 ǀ Ateistlere 19 soru
JAY: Eşcinselliğin “iğrenç” ve “yanlış bir seçim” olması, anayasa ihlali için bir
sebep oluşturmaz. Sen eşcinsellik neden bir haktır diye kanıtlamamı bana sordun -
ama şunu sana hatırlatmalıyım ki Anayasanın 9. Maddesi (9th Amendment) bize
başka yasal haklardan doğan hakları verir. Biz onları kendimizle sınırlayabilir ya da
bunu yapmamayı seçebiliriz.
EDİP: Halk, seçtikleri temsilcileri yoluyla bazı davranışları yasal yapabilir ya da
normalleştirebilir. Bir tartışma Eşitlik Hakları iddiasına dayalı ya da Açık Fikirliliğe
dayalı ise ve bu sadece Eşcinseller için kullanılırsa, ikiyüzlü olmaya mahkûm olur.
Ben hayvanlarla cinsel ilişki, ebeveyni ya da kardeşi ile cinsel ilişki, çok eşlilik,
çocuk pornografisi ve hayvanlara işkence yapmayı tercih edenlerle eşcinsellik terci-
hinde bulunanların tartışmanın karakteri açısından benzer olduğunu düşünüyorum
(örnekleri dikkatle seçtim ve bunların savunmaya hazırım). Bu hakların kul-
lanılmasında herhangi bir Anayasal engel görüyor musun? Eğer hayır ise, o zaman
neden bu en çok bastırılan grupların haklarını savunmuyorsun? Neden o zaman açık
fikirlilik tanımını bu en çok bastırılan azınlıklar lehine tanımlamıyorsun? Hayvanlar-
la ilişkiye girenlere karşı mısın? Ya da kardeşi ya da ebeveyni ile ilişkiye girene
karşı mısın? Ya da cinsel içerikli yayınlara karşı mısın? Ya da hayvanlarla cinsel
ilişkiye girenlere karşı mısın?
Bu dili kullandığım için kusura bakma lütfen. Seni gücendirmek istemem. Ben “ho-
mofobik” (eşcinsellerden korkan) tabiri ile etiketlenen bir guruba aitim ve eşit haklar
talep ediyorum ☺ Ben sadece açık fikirlilik iddiasıyla eşcinseller için haklar iddia
ederken benzer durumdaki guruplar için talep edilen hakları inkâr etmedeki çelişkiye
dikkatini çekmek istedim. Açık fikirliliğin tanımı herhangi bir ahlaki değeri
tanımayanların tekelinde mi?
JAY: Örneğin, McDonald's'dan yemek “iğrenç” ve hatta “yanlış seçim” de olabilir.
Bu bedensel yasanı rencide edebilir, ama Federal Anayasayı etmez.
EDİP: Şairane cevabına bayıldım ☺ Sana yüzde yüz katılıyorum. Fakat seni uyar-
mak isterim ki McDonald'da insanların yemek yemesine müsaade etmekle ve yasal
hale getirmekle (Eşit Haklar ile), uyuşturucu kullanmakla, hayvanlarla ilişkiye gir-
mekle, çok eşlilikle, çocuk pornosu yapanla, kardeşi ya da ebeveyni ile ilişkiye gi-
renle, hayvanlara işkence edenle ve benzeri durumlardakilerle anayasal olarak hiç
farklı olmayan eşcinselleri makul görmek (açık fikirlilik ya da ilericilik iddiasıyla)
ve normal görmek (evlilik yoluyla) karşılaştırılamaz. Ayrıca yasalaştırma, haklı
görme ve teşvik etme üç farklı durum.
İnanıyorum ki Meclis böyle birçok şeyi yasalaştırabilir, örneğin alkol içmeyi, eşcin-
selliği, uyuşturucu kullanmayı, kardeşi ya da ebeveyni ile cinsel ilişkiye girmeyi,
hatta çocuk pornosunu. Ancak, atanan dokuz Yüksek Mahkeme yargıçlarının bu
değerler temelsiz olsa bile, insanların ahlaki değerlerine karışması onların işi değil.
İşin ilginci, ahlakın kaynağını tartışmadık bile!
127 ǀ Ateistlere 19 soru
EDİP: İlk olarak, Ken, eski atasözüne yeni bir atasözü ile misilleme yapayım:
“Kaygan zeminli bir iddiayı görmezden gelme safsatası, tutarlı iddialar yapamayan
münafıkların son sığınağıdır” Biz tartışmamızı yalnız eşcinselleri kapsayacak biçim-
de sınırlayamıyorsak, o zaman dürüstlük ve cesaret göstererek diğer azınlıkların da
aynı iddiaya hak kazandığını kabul etmeliyiz. Kaygan yamaca sonuna kadar gözleri-
nizi kapatamayız. Her verdiğimiz kararın bir sorumluluğu ve sonucu vardır. Yarını
görmezden gelemeyiz. Aslında, biz şimdiyi görmezden geliyoruz ki, halen eşcinsel-
lere yapıldığı gibi baskı gören birçok mazlum “sapkın” guruplar var.
Görülüyor ki, eşcinselliği haklı göstermek için kaygan yamacın bir ucunu (yani etnik
ayrımcılığı) kullanmak ya da istismar etmek normal gibi görünüyor; fakat diğer
ucunu kullanmak alçaklık ve ihanet! Ken, çifte standart sözcüğü duydun mu hiç?
KENNETH: İkincisi, ben tartışmanın eşcinsellik ile hayvanlarla cinsel ilişki çerçe-
vesinde sürmesine izin verilmesinden nefret ediyorum. Oysa, homoseksüelliği edep-
siz uygulamalarla ilişkilendirme teşebbüsünde bulunanların iddialarını düşünürken,
bu iddiayı yapanların zihninde eşcinsel hakları savunan ilerici tiplere akıllı bir cevap
olduğunu düşünüyorum - gafil 'siyaseten doğru' olanlar için 'kurnaz' entelektüel bir
tuzak olarak görüyorum, gerçek açık fikirli bir tartışmayı açma yerine, eğer istiyor-
san, aynı zamanda Edip'in iddiasının felsefi temellerini keşfetmek için bir fırsat
seziyorum.
EDİP: Neden hayvanlarla cinsel ilişki, çocuk pornografisi, çok eşlilik, kardeş ya da
ebeveyne ilişki, hayvanlara işkence ve benzeri davranışlar edepsiz uygulamalardır;
ancak eşcinsellik doğru bir uygulamadır?
KENNETH: Dworkin, “bir ahlaki çoğunluk bir azınlığın özgürlüğünü sadece o
azınlığın kişisel seçimlerini onaylamadıkları için sınırlamalı mı?” diye yazar. Daha
açık olarak, “yetişkin biri seks hakkında kendi kararlarını özgürce almalı mı; eğer bu
kararın başkaları üzerinde doğrudan bir etkisi yok ise?
EDİP: Ben Dworkin'in prensibini uygun ve pratik; ancak, çıkarımını aceleci bul-
dum. Eşcinselliğin başkaları üzerinde hiçbir etkisi olmadığını mı iddia ediyorsunuz?
Yukarıda belirtilen “edepsiz uygulamaların da” başkaları üzerinde doğrudan etkiye
sahip olmadığını iddia edebilir misin?
KENNETH: Bu sorular bizim eşcinselliğin hayvanlarla seks ile benzer olup ol-
madığını değil, eşcinsel hakları tartışmamızı bilgilendiren sorulardır.
EDİP: Ne güzel! Neden eşcinsellik ve ırk arasında çizilen daha uzak benzetmeyi
reddetmedin? Benzerlikler, hatta en saçma olanları bile eşcinselliğin lehine kul-
lanıldığında kabul ediyorsunuz. Ama bir benzetme eşcinsel savunucularının ikiyüz-
lülüğünü veya tutarsızlığını ortaya çıkarmak için kullanıldığında “hinlik ve kur-
nazlık” diye ret edersiniz!
129 ǀ Ateistlere 19 soru
(evliliğe gelince, onun dini bir kurum olarak kalması gerektiğini ve devletin
yardımını almaması gerektiğini) ve eğer ahlak değerleri konuyla alakasız sayılırsa, o
zaman, diğer tüm sapkın grupların haklarını savunurum. Hayvanlarla cinsel ilişki
kuranlar, çocuk pornosu düşkünleri, çok eşlilik taraftarları, kardeş ya da ebeveynle
cinsel ilişkiye giren, hayvan-işkencecileri de dâhil olmak üzere ve biz henüz hiç
duymadıklarım... Ancak, ben, ahlaklı bir kişi olarak tüm yukarıda bahsettiğim dav-
ranışlara karşıyım. Ben bu tür yaşam tarzlarını ve davranışların normalleştiren ya da
özendiren her harekete karşı dişe diş mücadele edeceğim.
Alan, sen benim arkadaşımsın. Gerçekten içtenlikle söylüyorum. Senin yaşam
tarzını onaylamadığım için benden nefret edebilirsin. Size karşı olan sevgim her
zaman devam edecek ancak sizin yaşam tarzınıza karşı tavrım da aynı zamanda
devam edecektir. Bence siz bir eşcinselden daha fazlasınız. Bu sadece hayat
tarzınızın bir parçasıdır ki konu gereği vurgulanıyor. Ben bir melek değilim. Savun-
duğum davaların herhangi birine katılmıyorsan, arzulu bir şekilde onları eleştirmeni
bekliyorum. Senin samimiyetine ve merakına teşekkür ederim. Eğer ikna olursam
herhangi bir konuda konumumu düzeltmek için elimden geleni yapacağım.
Eğer aksine bir işaret yoksa senin cevabına cevap vermeyeceğim; çünkü ben sadece
eşcinselliğin teşvik edilmesine tepki gösteriyorum. Ben ayrıca eşcinsellere karşı
hükümet tarafından yapılan ayrımcılığı teşvik edenlere de karşı çıkıyorum. Barış,
Edip'in son mesajına cevap – 26 Ekim 1996
ALAN: Ben senin iddialarını zayıf buluyorum ve araştırma tasarımı sınıfında kayıt
yaptırmanı öneriyorum. Eşcinsel haklarının önemli olduğuna inanan eşcinsel olma-
yan birçok kişi var. Benim eşcinsel haklarını savunmamdan dolayı eşcinsel olduğu-
mu düşünmen çok saçma. Ben Falwell, Graham, ya da diğer Hıristiyan misyonerle-
rin bir takipçisi değilim, ama ben vaaz etme hakları olduğuna inanıyorum. Ben zenci
değilim, ama zenci haklarını savunurum, eşcinsel değilim, ama eşcinsel haklarına
inanıyorum. İsterseniz bana liberal diyebilirsiniz.
EDİP: Sevgili Alan, daha uğraşmadan benim iddiamı zayıf mı buldun. Önceki mek-
tubunuz da aynıydı. Sen sadece herhangi bir destekleyici ya da karşı-iddia olmadan
bir iddiada bulunuyorsun. İddialara cevap vermeden eşcinsellik üzerine tartışmayı
durdurmamı istiyorsun. Yetişkin insanlar ihtilaflı konularda modaya uymaya ve tek
taraflı konuşmaktan mutlu olmaya nasıl da meraklı!
Ben yakın zamana kadar kendimi liberal düşünüyordum. (Şimdi, ılımlı olduğumu
anladım :-) hayal kırıklığına uğrayarak görüyorum ki sözde “siyasi doğruluk” libera-
lizm kisvesi altında öğrencileri korkutuyor. Birçok öğrencinin kendi fikrini konuş-
maktan korktuklarını keşfettiğim an çok şaşırdım. Bunun bir utanç olduğuna
inanıyorum. İfade özgürlüğünün hayati ilke olduğu bir ülke için utanç verici!
Senin eşcinselliğine gelince... Ben bir varsayımda bulundum ve yanılmışım. Benim
varsayımımı bir hakaret olarak algılayamazsın çünkü sen eşcinsel olmanın hiçbir
131 ǀ Ateistlere 19 soru
sakıncası olmadığını düşünüyorsun. Bu nedenle, sana hiçbir özür borcum yok. Yine
yanlış bir varsayım yapıyorsam, bu, benim yorumlarından alınıyorsan, o zaman özür
dilerim, çözüme hazırım. İyi hafta sonları.
Azınlıklara karşı azınlıklar – 27 Ekim 1996
JAMES: Edip Yüksel (ey61525@goodnet.com) yazdı: “Ve ahlaki çoğunluktur bu
azınlıklara hakları veren” dedi. Devlet ve adalet kavramının tam kalbine doğru vuran
ilginç bir önerme. Kabul etmeye hazır olduğum bir şey değil. İnanıyoruz ki herkes
haklara sahiptir (doğru, eski Lockian görüşü, ama anayasanın kurucuları geçerli
bulduğu bir görüş...) ve çoğunluk zaten hak edilmiş bir hakkı veremez. Diğer taraf-
tan çoğunluk, bu hakları gasp edebilir. Böyle bir durumda, ben pek çoğunluğu 'ahla-
ki' diye nitelemem.
EDİP: Sevgili James, insanlara haklar/yetkiler vermenin nedenini açıklayabilir mi-
siniz? Bu hakların bazılarını keşfetmek yüzyıllar aldı ve muhtemelen yeni hakları
keşfetmek de yıllar sürecek. Yetkilerin bir önsel gerçek olarak bir yerde var olduğu-
nu mu düşünüyorsunuz? Yani onlar 2 × 2 = 4 gibi, nesnel ve evrensel olarak tespit
edilebilir mi? Doğal hukuka inanıyor musun? Yoksa insan deneyiminin bir ürünü
olduğunu mu düşünüyorsun? İnancını doğal Hukuk kavramı üzerine temellendiri-
yorsan (bu hakların mutlaklığı), o zaman bu noktada bir itirazım yok. Fakat böyle bir
kavramı reddediyorsan, benim açıklamamdaki doğruları kaçırmak asıl sorunun ola-
caktır.
Kısaca, azınlıkların hakları konusunda ahlaki iddian nedir? Neden kanun önünde eşit
korunma olmalıdır? Neden çoğunluk bir güce sahip olmayan bir azınlığı önemseme-
li? Çoğunluk, kısa ve uzun vadeli ilgi ve güvenlikleri için azınlıkları umursarlar.
Böylece, azınlıkların hakları çoğunluk tarafından belirlenir. Çoğunluk azınlıkların
haklarını karşılamaya ihtiyacı olmadığını hissettiği anda hakları geri alabilir. Çoğun-
luk haklarını savunmak için tehdit edici düzeyde sorunlarını dile getirmeyen
azınlıkları görmezden gelebilir. Çoğunluk her zaman hakların verilmesinin maliyeti-
ni ve verilmemesinin maliyetini hesaplar.
Neden toprakların eşit olarak bölüştürülmesi hakkına sahip değiliz? Mülkiyet
hakkının eşit olarak bölüştürülmesi hakkında neden düşünmediğimizin sebebi bu
şekilde düşünmemek için eğitilmiş bir sistemde yetiştirilmiş olduğumuzdandır.
Başka bir soru? Neden eşit sağlık hizmeti hakkına sahip değiliz? Bu soruyu küçüm-
semek için acele etmeyin. Bunu yaparsanız, çoğunluk tarafından nasıl telkine uğ-
radığınız hakkında hiçbir fikrinizin olmadığına kesinlikle eminim.
Yukarıda yazdığım bir paragrafı tekrar anımsattıktan sonra demokrasi hakkındaki
düşüncemle bitireceğim:
Özgürlük sınırını tanımlayan çoğunluktur. Bu ahlaki çoğunluktur mülkü kutsayan
“doğal kaynakları paylaşma” işini “çalmak” diye yaftalayıp kınayan. Bu ahlaki ço-
132 ǀ Ateistlere 19 soru
“Sevgili dindoş; bizim dinimiz yok. Kadını dövmeyi emreden (4:34), beğendi-
ğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın diyen (4:3), el kesmeyi emreden
(5:38), ayırımcılık yana (5:51), bulduğunuz yerde öldürün diye emir veren
(9:5), kelle kesmeye teşvik eden (47:4), el kesmeyi emreden (5:38),
ayırımcılık yapan (5:51), bulduğunuz yerde öldürün diye emir veren (5:5); kö-
leleri aşağılayıp köleliği yaşatan (16:24), esir kadınlara tecavüz etme hakkı ve-
ren (4:24), barışı reddedip her zaman savaşmayı öğütleyen (8:39), kadınları
seks objesi olarak gören (2:223), yetim çocuklarla evlenmeye izin veren
(4:127), sübyancılığa onay veren (65:4), sübyancılığa özendiren (78:33), pey-
gamberin uçkuruna özel ayet döşeyen (33:50), peygamberin seks sırasını dü-
zenleyen (33:51), peygamberin evine gelen misafirleri kovalayan (33:53),
peygamberin 'oğlum' dediği evlatlığı Zeyd'i karısından ayırıp peygamberin
koynuna sokan (33:37), insanlara 'aşağılık maymunlar' diye hitap eden (2:65)
İslam'a saygı duymak zorunda değiliz.” (Sosyal medyada ateistlerin çokça
paylaştığı bir metin)
İnsanları çok değişik biçimde tarif edebiliriz. Biyoloji, antropoloji, genetik, fizik,
kimya, sibernetik, kozmoloji, psikoloji, lengüistik, ahlak, sosyoloji, siyaset, teoloji,
felsefe ve daha nice bilimin perspektifine ağırlık vererek düzinelerce tarif üretebili-
riz. Hatta bu tarifleri ideal veya normal biçimde sunabiliriz… Birkaç örnek ile, 1984
yılında yayımlanan Yusuf'un 40. Emri adlı şiir kitabımda, cahiliye dönemimde
yazdığım bir şiirle başlayayım:
Baylar
Dört kişiye sorsan; nedir diye insan
1 – “bilinçaltında psikanaliz yapan cinsel bir organdır.”
134 ǀ Ateistlere 19 soru
8
Agnostik arkadaşım Lesley Hazleton bunları D2H2 ateistleri olarak çağırıyor: Hitchens ve Har-
ris, Dawkins ve Dennett (Agnostic: A Spirited Manifesto, Riverhead Books, Penguin Random
House, 2016, s. 16).
136 ǀ Ateistlere 19 soru
Nitekim İslam adını kullanan Sünnilik ve Şiilik dinlerine yönelik bu kampanya so-
nucunda her gün binlerce Sünni ve Şii mukallit dinlerini terk etmekte, ateist veya
deist olmaktadır. Kısacası, şu anda İslam dünyası denilen zulüm ve cehalet dünyası,
iç ve dış faktörlerin etkisiyle tarihi bir değişimi yaşıyor.
Yukarıda isimlerini saydığım ve daha nice “İslam” karşıtı yazarların ve akademis-
yenlerin eleştirilerindeki ortak karakter şu: Sünni/Şii rivayetlerine ve tahrifatlarına
bir mürit gibi iman ederek Kuran'ı eleştiriyorlar…
İslam'a yönelik eleştirilerinizde sıkça kullandığınız favori ayetlerin listesini içeren
bir pasajı bu bölümün başına alıntıladım. O pasaj, ateistler ve Hristiyanlar başta
olmak üzere Kuran ayetlerine referansta bulunarak İslam'a ve son peygamberine
yönelik iftiraları özetliyor. Elbette çarpıtma ve iftiralar için, ateistleri bir suçluyor-
sam bu iftiralara şerif şerif inanan ve bunları hadisler, nüzul sebepleri ve tefsirler
yoluyla Kuran ayetlerine yansıtan Sünni ve Şii din adamlarını yüz kat suçluyorum.
İslam nedir?
• İslam özel isim değildir; kök olarak teslimiyet/barış anlamına gelir. İbra-
him'le yeni bir aşamaya ulaşan (4:125; 22:78) ve tüm peygamberler ve el-
çiler tarafından iletilen ilahi sistem Allah tarafından bu kelimeyle
tanımlanır (5:111; 10:72; 98:5).
• Yalnızca Allah'a teslim olmaktır (2:112,131; 4:125; 6:71; 22:34; 40:66).
• Yaratılışımızdaki sistemdir (30:30).
• Doğa ile barışık evrensel ilkeler sistemidir (3:83; 33:30; 35:43).
• Yalnızca öznel deneyimler değil nesnel kanıtları da ister (3:86; 2:111;
21:24; 74:30).
• Bir savın doğruluğunu kabul etmek için kalabalıklara veya duygulara de-
ğil aklın ölçüsüne başvurmamızı bekler (17:36; 4:174; 8:42; 10:100;
11:17; 74:30-31).
• Bilgi, eğitim ve öğrenime önem verir (35:28; 4:162; 9:122; 22:54; 27:40;
29:44,49).
• İnsanın yeryüzündeki yaratılışını bilimsel olarak araştırmamızı öğütler
(29:20).
• Allah ile insanın arasına din adamlarının ve şefaatçilerin girmesini redde-
der (2:48; 9:31-34).
• Dinden çıkar sağlamayı yasaklar (9:34; 2:41,79,174; 5:44; 9:9).
• Bireyin özgür ve sorumlu davranmasını ve yetkisiz yetkililere boyun eğ-
memesini savunur (6:164).
• Her türlü inanç ve düşüncenin özgürce açıklanabilmesini savunur (4:140;
2:256; 18:29; 10:99; 88:21-22).
• Kamu işlerinde yöneticilerin seçilmesini ve toplu danışmayı gerekli görür
(42:38; 5:12).
• Yönetime bütün vatandaşların katılmasını sağla-yan bir demokrasiyi öne-
rir (58:11).
137 ǀ Ateistlere 19 soru
Sonuç olarak, İslam yani teslimiyet ve barış denen ilahi sistemin yerini almak üzere
ulema tarafından hadis, Sünnet ve mezhep kuralları üretilerek bizim Hislam (o er-
keğin islamı) dediğimiz bir din uydurulmuş durumda. Öyle bir çarpıtma ki bunun
derinliği ve genişliği insanın hayal gücüne dahi sığamaz. Yapılan tahrifatlarını ör-
neklerini İslami Reform için Manifesto adlı
kitabımda tablo halinde sergiledim.
Türkiye'deki ateisler ile diğer ülkelerdeki
ateistler ve Hristiyanlar Kuran'a yönelik eleş-
tirilerinde hadis ve sünnet iftiralarını cömert-
çe kullanmaktadırlar. Şu sıralar Türkçeye
çevrilen Peacemaker's Guide to Warmongers
adlı kitabımın “666 Faktörü” başlıklı bölü-
münden buraya alıntılıyorum.
666 FAKTÖRÜ
Eğer Müslümanlar teröristse, o halde Ya-
hudiler ve Hristiyanlar da 666 Faktörü
nedeniyle teröristtirler! Şeytani İttifak İfşa
Edildi: Evanjelik Haçlılar, Faşist Siyonist-
ler ve Fanatik Sünniler ve Şiiler Kuran'ı
Değersizleştirmek için Altı Adımı Takip
Ediyorlar
Ayet 9:5 Müslümanları Allah'a eş koşanlara
saldırmalarını teşvik etmez, ancak inançları
ve yaşam şartları yüzünden barış antlaşmasını bozanlara, insanları öldürenlere ve
terörize edenlere saldırmaya izin verir. Kuran savaşı teşvik etmez, ancak
saldırganlara barışın ve adaletin tarafında karşı durmayı cesaretlendirir. Savaşa
yalnızca meşru müdafaa halinde izin verilir (Bakınız: 2:190,192,193,256; 4:91; 5:32;
60:8-9). Barışı gerçekleştirmek amacıyla sıkı çalışmaya cesaretlendiriliriz. (47:35;
8:56-61; 2:208). Kuran'ın barış ve adalet prensibi o kadar temeldir ki düşmanla
yapılan barış anlaşması dini bağlara tercih edilir.
8:72 Gerçeği onaylayanlar, ALLAH yolunda göç edenler, mallarıyla ve
canlarıyla cihat edenler ve onları barındırıp onlara yardım edenler
birbirlerinin dostudur. Gerçeği onayladığı halde sizinle birlikte
göç etmeyenler göç edinceye kadar onlardan sorumlu değilsiniz.
Ancak onlar, din bağından ötürü sizden yardım isterlerse, aranızda
anlaşma bulunan bir topluma karşı olmaması koşuluyla kendilerine
yardım etmelisiniz. ALLAH yaptıklarınızı Görendir.
Bu ayet tartışmasız bir biçimde hukuk düzeninin herhangi bir diğer ilişkiden üstün
olduğunu söylüyor. İslam hukuk düzeni, adalet ve barışın önemini vurgular (Ayrıca
bakınız 16:91-92)
139 ǀ Ateistlere 19 soru
24:13 ayeti 24:13 Dört tanık getirmeli değiller miydi? Tanıklar getiremedik-
kadınlara toplu teca- lerine göre onlar ALLAH yanında yalancılardandır.
vüze izin veriyor.
Edip: Ayetler zina ederek eşini kandıranlarla alakalı. Örneğin
bir adam karısını zina yapmakla suçlayabilmesi için dört tanık
ile desteklemesi gerekir. Elbette genetik test de, kameralar da bu
kanıtlama işlevini görebilir.
cariyecilik diye bili- (evlilik yoluyla) korunmuş kadınlar. Bunlar, ALLAH'ın üzerinize
nen seks köleciliğini farz kıldığı yasalardır. Bunların dışındakiler, iffetli yaşamanız,
onaylıyor. zina etmemeniz ve mehirleriyle istemeniz koşuluyla size helaldir.
Onlardan hoşlandıklarınıza, bir farz olarak mehirlerini ödeyin.
Bu farzı yerine getirirken mehri ayarlamak için karşılıklı anlaş-
manızda bir sakınca yoktur. ALLAH Bilendir, Bilgedir.
Edip: “Ma meleket eymanukum” ifadesi geleneksel çeviriler
tarafından “ellerinizin altındakiler” olarak çevrilmiştir. Bu çevi-
ri, erkeğin kontrolü altında özgürlüklerini kaybetmiş cariyeler
olarak anlaşılmıştır. Bu geleneksel anlayış Kuran'ın diğer ayetle-
riyle çelişir. Zira Kuran köleliği müşriklerin bir âdeti olarak
değerlendirir ve yasaklar (79:24; 12:39; 90:13; 4:25). İlginç bir
detaylama örneği olarak bu ifadedeki “YeMiN” sözcüğünün
çoğulu olan “eYMaN” Kuran'da sürekli olarak “sözleşmeler,
yeminler” anlamında kullanılır (2:224; 2:225; 4:33; 5:89; 16:92;
66:2; 3:77; 5:53; 5:108; 6:109; 9:12; 16:38; 24:53; 35:42; 58:16;
63:2) Öyleyse söz konusu ifade şöyle çevrilebilir: “sözleşmele-
rinizin hak sahibi olduğu kişiler” veya “sözleşmelerinizle üzer-
lerinde hakka sahip olduklarınız” veya EYMAN (sözleşmeler)
kelimesini özne yerine tümleç olarak okursak o zaman: “söz-
leşmelerinize sahip olanlar” Evlilik, kural olarak her iki tarafın
onayı ve katılımıyla oluşan bir sözleşme ve ilan olayıdır. Kocası
boşamadan evli bir kadınla evlenilmez. Ancak, kocası Müslü-
manlarla savaş halinde olan düşmanların safında yer alan Müs-
lüman bir kadın Müslümanların ülkesine göç ederse o kadınla
sözleşme yapılarak evlenilebilir (60:10). Bu durumda, kadın
düşman safında yer alan kocasından boşanmadığı halde hukuken
boşanmış sayılıyor. Kendisiyle yapılan anlaşma normal evlilik
anlaşmasından farklı olduğu için bu ilişki böyle bir ifadeyle
betimleniyor. Bu durum, karısı düşman safında yer alıp da Müs-
lümanların ülkesine göç eden erkekler için de söz konusudur.
Bak: 24:31 ve 33:55. Sözleşme ile bir başkası için çalışan kişi
için de aynı ifade kullanılır. Bak: 16:71; 30:28. Ayrıca bak:
4:25; 23:6; 24:58; 33:50; 33:52; 70:30).
Gerçeği onaylayan bir kadın, gerçeği onaylayanlarla savaş ha-
linde olan inkârcı kocasını terk edip onaylayanlara sığınırsa,
evlenmesi için eski kocasından boşanması gerekmez. Boşan-
manın iki tarafın hakemleri huzurunda tartışılması gereken ve
aylarca süren bir işlem olduğunu hesaba katınız. Ayrıca bak
60:10.
Ayetteki Muhsanat kelimesinin kökü olan HaSaNa koruma
anlamına gelir (12:48; 21:80; 59:14). Muhsinin iffetini evlilik
dışı cinsel ilişkilerden koruyan erkekler için (5:5), Muhsanat ise
iffetlerini koruyan kadınlar için kullanılır ve üç grup için kul-
144 ǀ Ateistlere 19 soru
22:19-22 ayetleri 22:19 İşte şunlar, Rab'leri hakkında tartışan iki karşıt gruptur.
korkunç işkence İnkarcı olanlar için ateşten elbiseler biçilir ve başlarından aşağı
sahneleri içeriyor. kaynar su dökülür.
22:20 Onunla karınlarında ne varsa, derileriyle birlikte eritilir.
22:21 Onlar için demirden topuzlar vardır.
22:22 Her ne vakit oradaki sıkıntıdan çıkmak isteseler oraya
geri çevrilirler: “Yakıcı azabı tadın.”
Edip: Doğrusu, beni de çok rahatsız eden ayetler bunlar. Keşke
Kuran’da böyle ayetler olmasaydı dediğim anlar olmuştur… İlk
başta makul bir eleştiri; ancak eleştiride bazı sorunlar var. Bu
itirazı yapan ateist ahirette bu sahnenin gerçekleşeceğine inan-
madığı için ne kendisin ne de başkası için endişe etmesine hiçbir
gerek yok.
Öte yandan, insanları Allah adıyla kandırarak veya haksız yere
katlederek cehenneme gitmek için diretenlerin, “Cehennemin bu
kadar kötü olduğunu bilseydik farklı davranırdık” diye bahane
ileri sürememeleri için cehennemin dehşeti en çarpıcı sembolik
ifadelerle anlatılır. Kuran'ın, cennet ve cehennemden genellikle
bir arada söz edişi dikkat çekicidir. Gerçeği onaylayanlar cennet
tasvirlerinden hoşlanırken bahaneleri ellerinden alınan
inkârcılar, cehennem tasvirlerini şiddetli bulup eleştirirler. İşin
ilginç yanı, eleştirdikleri o yere gitmek için alabildiğine gayret
ederler. Cehennemin ebedi olup olmadığı sorusu Kuran ayetleri
ışığında incelendiğinde sürpriz bir cevapla karşılaşabilirsiniz.
“Cehennemde ebedi azap” ile “ebedi cehennem” ifadeleri
arasında ilginç bir fark olduğunu hatırlatmak isterim. Bak:
(11:107) (40:11; 67:2) (39:42; 16:21) (29:57; 10:56; 22:6)
145 ǀ Ateistlere 19 soru
24:2 ayeti 24:2 Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüz cilde vurunuz.
zina edenlerin 100 ALLAH'a ve ahiret gününe Gerçeği onaylıyorsanız, onlara olan
kamçı cezasına acıma duygunuz ALLAH'ın yasasını uygulamakta size engel
çarpılmasını emredi- olmamalı. Gerçeği onaylayanlardan bir grup onların ceza-
yor. landırılma işlemine tanık olsun.
Edip: Her şeyden önce bu ceza sadece özgür iradeleriyle mümin
olan zanilere uygulanır. Utandırma, yani kamuoyunun ceza-
landırmaya tanık olması, cezalandırma sisteminin bir parçasıdır.
Celde, herhangi bir değnek değil, sadece deriyi acıtan bir nesne-
dir. Zinanın cezası toplum huzurunda kınamaya yönelik sembo-
lik bir cezadır. Zina eden evliler için taşla öldürme cezasını
uyduranlar, bu ayetin açık olmadığını iddia etmişlerdir. İlk iki
ayet, bu tip sapıkların iddialarına cevap oluşturur. Bu konu üze-
rindeki tartışmamız için “Müslüman Din adamlarına 19 Soru”
veya “İslami Reform için Manifesto” adlı kitaplarımıza bakabi-
lirsiniz.
Sosyo-psikolojik bir cezanın, yani utandırmanın, istenen etkinli-
ği gösterebilmesi için, bazı koşullar bulunmalı: (1) Suçlu belli
bir grubun üyesi olmalı; (2) grup, verilen cezayı onaylamalı; (3)
utandırma cezası gruba iletilmeli ve grup, suçluyu fiziksel, duy-
gusal ve ekonomik açıdan bir süre ihmal etmeli; (4) utandırılan
kişi grubun kendisiyle ilgiyi kesmesinden korkmalı ve (5)
utandırılan kişi grubun güvenini tekrar kazanmanın yollarına
sahip olmalı.
8:12 ve 47:4 ayetleri 8:12 Efendin meleklere, “Sizinle beraberim, iman edenleri
esirlerin kafaların destekleyin. İnkârcıların yüreğine korku salacağım. Vurun bo-
kesmelerini emret- yunlara, vurun onların her parmağına” diye vahiy ediyordu.
mektedir.
Edip: Ayet esirler hakkında değil; savaş cephesiyle alakalıdır.
Savaşlar, 60:8-9 ayetlerinde bildirilen genel prensibe tabidir.
Yukarıdaki ayetin devamını okuyunca bağlamın barışsever
insanlara saldırıp onları katleden dogmatik yobazlara karşı sa-
vunma savaşı ile ilgili olduğu netleşir.
47:4 Savaşta inkâr edenlerle karşılaştığınızda kontrol mer-
kezlerini vurun. Sonunda üstün geldiğinizde onları esir alın;
onları ya karşılıksız veya fidye karşılığında salın. Savaş durumu
kalkıncaya kadar bunu uygulayın. ALLAH dileseydi sizi savaş
derdinden kurtarırdı; ancak O sizi böylece birbirinizle
sınamaktadır. ALLAH yolunda öldürülenlere gelince, onların
yaptıklarını boşa çıkarmayacaktır.
Edip: “Diyanet İşleri Başkanlığını sarsan anketin sonuçları:
Türkiye'nin %92'si henüz Kuran'ın Türkçesini eline alıp oku-
mamış.”
Ama bu yüzde 92, Muhammed peygamberin vefatından 200-500
yıl sonra uydurulan “sahih” hadisleri ve sünnetleri, mezhep
fetvalarını ve hurafelerini savunmak için Kuran'ı izleyen Müs-
lümanlara hakaret etmeyi ve hatta ölümle tehdit etmeyi ihmal
etmiyor. Dahası, güya meal okuyanların yüzde 92'si de uyduruk
Sünni dininin din adamlarının ayetlerde yaptığı tahrifata körle-
mesine inanıyor ve Kuran'ın mükemmel, detaylı, anlaşılması
kolaylaştırılmış ve son nebiye tebliğ etmesi için verilen biricik
147 ǀ Ateistlere 19 soru
2:282 ayetine göre Bu tanıklık uygulaması sadece ticaret içindir. Kuran’da tanıklık
tanıklıkta erkeklere ile ilgili diğer ayetlerde erkek ve kadın arasında bir ayırım
kadınlardan iki kat yapılmız. Demek ki ticari konularla ilgili tanıklıktaki bu oran
fazla güvenilir. kadının entelektüel yeteneği veya potansiyeli ile alakası yok. Bu
ayetten, kadının zeka, hafıza veya güvenilirlik açısından erkek-
lerden aşağı olduğu çıkarılamaz (24:6-9; 3:195). “Kadınların
151 ǀ Ateistlere 19 soru
2:191 ve 9:5 ayetleri 2:191 Onlarla karşılaştığınız yerde onlarla savaşın ve sizi
öldürmeyi teşvik çıkardıkları yerden onları çıkarın; zulüm ve işkence öldürmek-
ediyor. ten beterdir. Sınırlanmış Mescid’in yanında sizinle savaş-
madıkça onlarla savaşmayın. Size saldırırlarsa siz de onlara
saldırın. İnkarcıların cezası böyledir.
Edip: Ayeti daha önceki ve sonraki ayetlerle okuduğunuzda,
barışseverlere karşı haksız yere saldıran azgınlara karşı özgürlük
ve hayatı korumaya yönelik olduğunu rahatlıkla anlarsınız.
9:5 Sınırlanmış aylar çıkınca, (hâlâ barışa ya-
naşmıyorlarsa) o putperestlerle karşılaştığınız yerde savaşın.
Onları yakalayın, onları kuşatın ve her hareketlerini izleyin.
Tövbe edip salatı gözetir ve zekât verirlerse yollarını serbest
bırakın. ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir.
Edip: Kuran’ın izin verdiği savaş savunma amacıyladır. Şu
ayetlere de bakınız: 2:190, 192, 193, 256; 4:91; 60:8-9.
8:60 ve 3:151 ayetle- 8:60 Onlar için elinizden gelen kuvvet ve binekler hazırlayıp
ri kafirleri korkut- seferber edin. Böylece onlarla ALLAH’ın düşmanlarını, düş-
mayı emrediyor. manlarınızı ve onlardan başka bilmediğiniz, ancak ALLAH’ın
bildiği kimseleri caydırırsınız. ALLAH yolunda ne harcarsanız
size tam olarak ödenir ve hiç haksızlığa uğratılmazsınız.
3:151 Güçsüz ve yetkisiz kişileri ALLAH’a ortak koştukları
için inkârcıların kalplerine korku salacağız. Yerleri ateştir.
Zalimlerin durağı ne kötü!
Edip: Yukarıdaki ayetin devamını okursanız Uhud savaşıyla
ilgili olduğunu öğrenirsiniz. Tehdit, işkence ve cinayetle Mek-
ke’den göç etmeye zorladıkları Müslümanları orada da rahat
bırakmayan ve onları katletmek için defalarca saldıran IŞİD
152 ǀ Ateistlere 19 soru
8:17 ayeti soykırımı 8:17 Onları siz öldürmediniz, fakat ALLAH öldürdü. Attığın
emrediyor. zaman da sen atmıyordun; ALLAH atıyordu. Fakat böylece
iman edenleri güzel bir sınavla sınadı. ALLAH İşitendir, Bilen-
dir.
Edip: Barış anlaşmasını bozarak kalleşçe müminlere saldırarak
katliam yapanlara karşı hayat ve özgürlük için verilen savaşı
“soykırım” diye tanımlamak için çarpıtma makinası olmak ge-
rekir. Bu ayetten iki ayet öncesini okuyun:
8:15 Ey iman edenler, size karşı düşmanca harekâta geçen
kâfirlerle karşılaştığınızda, onlara arkanızı dönmeyin.
8:16 Kim o gün, savaş taktiği veya başka bir birliğe katılma
amacının dışında sırtını dönüp kaçarsa ALLAH’tan bir gazaba
uğramıştır ve yeri de cehennemdir. Ne kötü bir duraktır.
3:19 ayeti tüm dinle- 3:19 ALLAH tarafından onaylanan biricik din, barış içinde
rin islama teslim teslim olmak (İslam) tır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine bilgi
olmasını gerekli geldikten sonra sırf aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaş-
görür. mazlığa düştüler. ALLAH’ın ayetlerini inkâr edenler için AL-
LAH hesabı çabuk görür.
Edip: İslam dini bir özel isim olmayıp, insanlık tarihi boyunca
Allah’a teslim olan barışçıların sahip olduğu paradigmadır.
Barış içinde olmak (İslam) akıl dinidir; akılsız nakilcilik şey-
tanın tuzağıdır. Barış dini evrenseldir (3:83), tek geçerli dindir
(3:85), ırkları birleştiricidir (49:13), ulusları barıştırıcıdır (2:62;
2:135-136), herkese adaleti önerir (5:8), kişisel deneyimin öte-
sinde objektif delil gerektirir (3:86; 2:111; 21:24; 74:30), ko-
runmuş ve matematiksel olarak kodlanmış bir kitaba sahiptir
(15:9; 2:23), barış ve realiteyi savunur (60:8,9), aracılar ve ruh-
banlar tanımaz (2:48, 9:31,34), servet dağılımını teşvik eder
153 ǀ Ateistlere 19 soru
2:178-179 ve 5:45 5:45 Orada onlara: Cana can, göze göz, buruna burun,
ayetleri intikamı kulağa kulak, dişe diş ve yaralara ödeşmeyi emrettik. Kim bu
teşvik ediyor. hakkından vazgeçerse günahlarını örter. ALLAH’ın indirdiği ile
hüküm vermeyenler zalimdir.
Edip: İsrail Oğullarına hukuk yoluyla misilleme yapma iznini
veren bir ayet. Birisi bir başkasının hayatına ve bedenine haksız
yere zarar verirse kendisini aynı zarara mahkûm etmiş olur. Bu
adaletin, yani eşitliğin ta kendisidir. Ama ayet burada da
bağışlamayı öğütlüyor. Etikte altın kaplamalı bronz kuralı deni-
len ve en iyi etik kuralı olduğu deneylerle ispat edilen bir ku-
raldır bu. Nitekim Carl Sagan bu konuda bir makale yazmış ve
Kuran’daki hükmün dört ana kural arasında en iyi sonucu veren
kural (altın-kaplamalı bronz) olduğunu kabul etmiştir.
2:178 Gerçeği onaylayanlar! Öldürmede size eşitlik farz
kılındı. Hüre karşı hür, köleye köle, kadına kadın… Ama kim
öldürülenin hısımları tarafından bağışlanırsa, o zaman uygun
olanı yapması ve diyeti güzelce ödemesi gerekir. Bu, Efendiniz-
den bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra kim sınırı aşarsa
onun için acı bir azap var.
2:179 Sizin için bu eşitlikte hayat kurtarma vardır, ey akıl
sahipleri, böylece korunursunuz.
Edip: Kuran ölüm cezasını hoş görmez. Canı bağışlamak için
her çeşit bahane sunulur; hatta katillerin canını bile… Kısas
denilen eşitlik kuralı yoluyla getirilen ölüm cezasına getirilen
sınırlama ölüm cezasını bağışlamayı öğütleyen ayetle birlikte
ölüm cezasını azaltılması ve hatta kaldırılması hedefleniyor.
Ölüm cezası her öldürme vakası için geçerli değildir. Örneğin,
kadın erkeği öldürürse yahut tersi gerçekleşirse o zaman katile
ölüm cezası verilemez. Bunun yerine toplumun öngördüğü baş-
ka bir cezaya mahkum edilir. Para cezası veya mecburi hizmet
cezası, bazı durumlarda hapis cezasından daha uygun ve eko-
nomik olabilir. Öldürülen kişinin tarafı, katilin öldürülmesi
yerine para cezasını uygun görebilir. Kuran’a göre, bu daha iyi
bir davranıştır. Kısas cezası, kişisel cinayetler ile ilgilidir. Kabi-
lelerin, gurup ve devletlerin birbirine karşı açtığı savaşlarda
154 ǀ Ateistlere 19 soru
2:178 ayeti köleciliği 2:178 Gerçeği onaylayanlar! Öldürmede size eşitlik farz
teşvik ediyor. kılındı. Hüre karşı hür, köleye köle, kadına kadın… Ama kim
öldürülenin hısımları tarafından bağışlanırsa, o zaman uygun
olanı yapması ve diyeti güzelce ödemesi gerekir. Bu, Efendiniz-
den bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra kim sınırı aşarsa
onun için acı bir azap var.
Edip: Bir kitap kölelerden, kölecilerden, Firavundan, katiller-
den, hırsızlardan söz ediyor olması onları onaylıyor anlamına
gelmez.
Yaygın olarak uygulanan kölelik Kuran tarafından kaldırılmıştır
(4:25,92; 5:89; 6:10; 8:67; 24:32-33; 58:3; 90:1-20). Kuran
köleliği büyük bir günah olarak değil, günahların en büyüğü
olarak kabul eder. Kölelik, ölmeden önce tövbe edilmediği süre-
ce affedilmeyecek Allah'a ortak koşmaya eşdeğerdir. Kuran su
götürmez şekilde Allah dışında bir efendi (rab) kabul etmeyi
reddeder. Birinin efendisi olduğunu iddia etmek Allah olduğunu
iddia etmek ile aynıdır (12:39-40; 3:64; 9:31). Muhammed'in
vefatından on yıllarca sonra krallar, ve kralların köleleri dini
liderler, Yusuf'un arkadaşının efendisine atıfta bulunuşunu
(12:41,42) çarpıtarak köleliği yeniden canlandırmak ve haklı
çıkarmak istediler. Ama Yusuf'un Allah dışında hiç kimseyi
efendisi veya rabbi olarak nitelendirmediğini ve hapishane arka-
daşlarına, adaletsizliği ve üzerlerindeki sahte efendilik iddiasını
reddederek özgürlüğe ulaşmaya çalışmalarını tavsiye ettiğini
gözden kaçırdılar (12:39-40).
16:75-76 ayetleri köle biri ile özgür birini karşılaştırır ve özgür
biri olmanın önemini vurgular. Nitekim Kuran, insanlar üzerin-
deki efendilik iddiasından dolayı Firavun'u kınar (79:15-26).
Allah Yahudileri kölelikten kurtarmış ve özgürlüklerinin özle-
mekte oldukları yiyecek çeşitliliğinden daha önemli olduğunu
hatırlatmıştır (2:57-61). Kuran, Muhammed'i barış zamanında
düşmanlarını yakalayıp hapse atmaması için uyarır, ve bu dav-
ranışa sadece savaşa katılanlara karşı izin verir (8:67). Kuran,
ortak koşanların köleleri olduğu gerçeğini kabul eder (24:32;
16:75), ve köleleri özgürlüklerine kavuşturmayı Müslümanların
bir niteliği ve etkinliği olarak değerlendirir (90:13). Nitekim,
dinlerini sadece Allah'a adamaya karar veren öncüler kölelerini
özgürlüklerine kavuşturdukları gibi çevrelerinde Müslüman
olmayan grupların kontrolü altındaki köleleri de parayla satın
155 ǀ Ateistlere 19 soru
Kuran ilginç bir kitaptır. Okurunu zorlamaz. Hatta okurunun niyetine göre onun
yanlış anlaması için özellikle seçenekler sunar (3:7; 2:26; 6:110; 17:82). Yani sana
bir ip uzatır. O iple dilersen kendini asabilirsin veya düştüğün kuyudan çıkmak için
kullanabilirsin. Dilersen Kuran'da cehennem bulursun; dilersen cennet. Dilersen
savaş için barış veya barış için savaş.
Evet, Kuran'da hiç çelişki olmamalı. Ne Kuran'daki ayetler arasında ne de Kuran
ayetleri ile doğadaki ayetler (deliller, kanıtlar, işaretler) arasında çelişki olmalı. An-
cak, Allah'a ait bir sözde, didaktik amaçla farklı ifade şekillerinin seçilebilmesi ga-
yet makuldür. Kuran, geri zekâlıları veya pasif mukallit okuyucuları muhatap
almıyor; Kuran eleştirel düşünebilen insanları muhatap alır (17:36). Kuran muha-
tabının satır aralarını okuyabilmesini, işaret ve imalar üzerinde düşünebilmesini,
delillerden mantıki sonuçlar çıkarabilmesini, boşlukları doldurabilmesini bekliyor.
Örneğin, 12:82 ayetinde Mısır'da verilen öğüdü tekrarlamak yerine, ekonomik ve
çarpıcı bir anlatım üslubuyla 12:83 ayetinde diyalog sahnesi herhangi bir sunuş ifa-
desi olmaksızın birdenbire Filistin'e kaydırılmıştır. Okuyucuların bu zaman ve
mekân transferini kafalarında canlandırabilmeleri beklenir. Ayni şekilde Kuran bazı
duaları QUL (de ki) ifadesiyle başlattığı gibi bazı ifadeleri bu tür bir emir ifadesi
kullanmadan ifade eder. Kuran'ın özgün üslubunu öğrenebilecek ve ona saygı duya-
bilecek her selim kalpli kişi bu ifade tarzında neyin kendilerine direkt olarak öğüt-
lendiğini ve neyin dolaylı olarak dua olarak öğütlendiğini anlayabilir.
Facebook ve Twitter hesaplarımda 24 Haziran 2014 tarihinde paylaştığım tipik bir
sünni+ateist eleştirisine verdiğim cevapla giriş yapmak istiyorum:
Sünni Ateistlerin uydurduğu çelişkilerden birisi:
ÇELİŞKİ:
109:6 Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.
ayeti şu ayetle çelişiyor:
2:193 Hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız Allah'ın oluncaya ka-
dar onlarla savaşın. Onlar savaşmaya son verecek olurlarsa artık düş-
manlık yalnız zalimlere karşıdır.
Muhammed güçsüz olduğu zamanlarda diğer dinlerin varlığına ses çıkaramıyordu.
Bu nedenle 'sizin dininiz size, benimki bana' diyerek kendine yer açmaya
çalışıyordu. Ama ne zaman ki güçlendi, gücü ele geçirdi, o zaman 'Din yalnız Al-
158 ǀ Ateistlere 19 soru
lah'ın oluncaya kadar savaşın. ' diye emir verdi. Artık 'sizin dininiz size benim dinim
bana' ilkesi unutuldu. Çünkü Muhammed artık zayıf değildi, güçlüydü. Önceki de-
diklerini kulak ardı etti. Tek din olacaktı, o da İslam idi. Diğer dinler yok edilecekti.
Ayet apaçık bunu emrediyor ve üstteki ile çelişiyor. Kur'an=Çelişki
YOK: Sünnilerin ve Şiilerin ihanet ettiği Kuran'daki İslam insanlara dinde (sistem-
de) dayatma yapmaz ama dinlerini zorla dayatan zorbalarla mücadele etmemizi ge-
rektirir. Yani, “benim dinim bana, sizin dininiz size” ayetinde ifade edilen İslam
dininin özgürlük ve barış prensibini ihlal eden ve dinlerini zorla dayatanlara karşı
İslam’ın en önemli prensibi olan özgürlüğü savunmak için savaşmamız gerekir.
2:256 Dinde zorlama yoktur. Artık doğruluk, sapıklıktan ayrılmıştır. Kim ki
azgın küstahı inkâr edip ALLAH'ı onaylarsa, kopmaz ve sağlam bir bağa
yapışmıştır. ALLAH İşitir, Bilir.
Sünnilerin çarpıttığı şirk dinini İslam ile karıştıran Sünni+Ateist kafanın anlamadığı
gerçek şu: İslam bir özgürlük dinidir. 109:6 ayetindeki karşılıklı tolerans prensibini
kabul etmeyip onu zulüm ve baskı ile ihlal edenlere karşı durulmasını emreden 2:193
ayetinin başındaki önemli betimlemeye kör ve sağır kalırsan elbette çelişki bulur-
sun. Bu çelişki cehalet ve ön yargı ile kafanda ürettiğin çelişkiden ibarettir.
Kuran fikir, din ve ifade özgürlüklerini teşvik eder. Eleştirenler 9. suredeki ayetleri
bağlamından koparırlar ve onları 2:256’inci ve diğer ayetlerle çelişkili bir biçimde
sunarlar. Dokuzuncu sure, Müslümanlar çok uluslu ve çok dinli barışçıl bir toplum
kurmuşlarken, Müslümanlara işkence eden, onları öldüren ve evlerinden atan ve
aynı zamanda onlara karşı birçok savaş kampanyaları başlatan Mekkeli müşrikler
için bir uyarı ile başlar. Surenin başlangıcı onların barış antlaşmasını ihlallerine ve
azgınlıklarına atıf yapar ve onlara bir uyarı ve şiddeti durdurmaları için de dört ay
süre verir. Bu nedenle 9. sureden alıntılanan ayetlerin din özgürlüğü ile bir alakası
yoktur. Onlar saldırgan ve katil fanatiklere karşı bir uyarıdır
İslam dini bir özel isim olmayıp, tarih boyunca Allah'a teslim olanların sahip olduğu
paradigmadır. İslam akıl dinidir; akılsız nakilcilik şeytanın tuzağıdır. İslam dini
evrenseldir (3:83), tek geçerli dindir (3:85), ırkları birleştiricidir (49:13), ulusları
barıştırıcıdır (2:62; 2:135-136), herkese adalet için söz verir (5:8), kişisel deneyimin
ötesinde objektif delil gerektirir (3:86; 2:111; 21:24; 74:30), korunmuş ve matema-
tiksel olarak kodlanmış bir kitaba sahiptir (15:9; 2:23), barış ve realiteyi savunur
(60:8,9), aracılar ve ruhbanlar tanımaz (2:48, 9:31,34), servet dağılımını teşvik eder
(59:7), üretimsiz ekonomiye tolerans göstermez (5:90; 3:130), toplumsal işlerde
danışmayı gerekli görür (42:38), bireye büyük değer verir (5:32), kadına değer verir
ve hakkını savunur (3:195; 4:124; 16:97; 49:13), doğa ve çevre ile uyum içinde ol-
mamızı ister (30:41); öğrenmede metot olarak akıl ve deneyi kullanır (17:36)…
Kısacası, İslam, evrendeki fiziksel yasalara ve onların dayattığı sosyal kurallara
uygun bir yaşam sürmektir. İman ise evrenin yaratıcısına gönülden teslim olup ta-
mamıyla güvenmektir.
159 ǀ Ateistlere 19 soru
Sünni+Ateist = Çelişki+Çelişki
ÇELİŞKİ: Birçok ayette kimsenin başkasının günahını yüklenemeyeceği bildirilir-
ken (35:18; 29:12; 16:15) başka bir ayette (16:25) başkalarını saptıran kişilerin ken-
di günah yüklerine ek olarak saptırdıklarının da günahlarını yükleneceğini bildirilir.
YOK: Yüzeysel bakılınca öyle, ama ayetleri dikkatli okursan aralarında hiçbir çeliş-
ki olmadığını göreceksin. Evet, 35:18; 29:12; 16:15 ayetlerinde birisi günahkâr biri-
sinin yükünü yüklenerek o günahkarın yükünü/suçunu azaltamayacağını, silemeye-
ceğini bildirir. 16:25 ayeti ise saptıran kişilerin saptırdıklarının yükünü hafifletme-
yecek biçimde onların yükünü de yüklenmekten söz ediyor. A saptıran kişiyi, B
saptırılan kişiyi; izleyen rakamsa günah yükünü temsil etsin:
Ayetlere göre Din Günü şu gerçekleşmeyecek:
A67 ve B28 --> A90 ve B5
Ayetlere göre Din Günü şu gerçekleşecek:
A67 ve B28 --> A90 ve B28
rine bir kötülük dokunsa, “Bu senin tarafındandır” derler. De ki: “Hep-
si ALLAH tarafındandır.” Bu topluma ne oluyor ki neredeyse hiçbir ha-
dis (söz) anlamıyorlar!
4:79 Sana gelen her iyilik ALLAH'tan, sana gelen her kötülük ise kendinden-
dir. Seni insanlara elçi olarak gönderdik. Tanık olarak ALLAH yeter.
Yukarıdaki 4:78 ayetinde geçen “ind (taraf)” kelimesinin 4:79 ayetinde bulun-
mayışına dikkatinizi çekerim. Birincisinde ilişkinin dolaylı oluşu, ikincisinde ise
dolaysızlığı ima edilir. Ayrıca Bak: 57:22-23.
ÇELİŞKİ: Müslüman olmayanlar cennete gidebilir mi?
Gidebilir:
2:62 Gerçeği onaylayanlar, Yahudiler, Hıristiyanlar ve diğer dinlerden her
kim: ALLAH'ı ve ahiret gününü onaylar ve erdemli bir hayat sürdürürse,
onların ödülleri Efendi'leri katındadır. Onlar için korku ve üzüntü yok-
tur. (Ayrıca 5:69)
Gidemez:
3:85 Kim İslam'dan (Tanrı'ya barış içinde teslim olmaktan) başka bir din
ararsa kendisinden kabul edilmeyecek ve o ahirette kaybedenlerden ola-
caktır. (Ayrıca 9:30)
YOK: Arapça kökü SLM olan İslam kelimesi barışma, barışçılık anlamına, Müs-
lüman ise Barışçı anlamına gelir. Din kelimesi de sistem, hayat felsefesi anlamına
gelir. Her Mümin, yani her “gerçeği onaylayan/Allah'a güvenen” kişi barışçıdır, ama
her barışçı (Müslüman) gerçeği onaylayan (Mümin) değildir (49:14-15). Barışçılık
sistemi (İslam dini) tarih boyunca tüm elçilerin savunduğu sistemdir. İnançları,
ırkları ne olursa olsun Adem çocuklarının adalet ve barış içinde yaşadığı sistemdir.
İslam dini bir özel isim olmayıp, insanlık tarihi boyunca Allah ile, doğayla ve insan-
larla barışık içinde yaşamayı ilke edinenlerin yaşama için izledikleri paradigmadır.
Tüm elçiler ve iman edenler İslam ve Müslüman kelimelerinin kendi dillerindeki
karşılıklarını, kendilerini tanımlamak için kullanmışlardır (2:131; 7:126; 10:72;
22:78; 27:31,42; 28:53; 72:14). Nitekim Tanrı yanında makbul biricik din İslam yani
barışçılıktır, Allah'a teslimiyettir (3:19).
İslam akıl dinidir; akılsız nakilcilik şeytanın tuzağıdır. İslam dini evrenseldir (3:83),
tek geçerli dindir (3:85), ırkları birleştiricidir (49:13), ulusları barıştırıcıdır (2:62;
2:135-136), herkese adaleti önerir (5:8), kişisel deneyimin ötesinde objektif delil
gerektirir (3:86; 2:111; 21:24; 74:30), korunmuş ve matematiksel olarak kodlanmış
bir kitaba sahiptir (15:9; 2:23), barış ve realiteyi savunur (60:8,9), aracılar ve ruh-
banlar tanımaz (2:48, 9:31,34), servet dağılımını teşvik eder (59:7), üretimsiz eko-
nomiye tolerans göstermez (5:90; 3:130), toplumsal işlerin yürütülmesinde
162 ǀ Ateistlere 19 soru
danışmayı gerekli görür (42:38), kişiye büyük değer verir (5:32), kadına değer verir
(3:195; 4:124; 16:97), doğa ve çevre ile uyum içinde olmamızı ister (30:41); öğren-
mede metot olarak akıl ve deneyi kullanır (17:36)… Kısacası, İslam, evrendeki fi-
ziksel yasalara ve onların dayattığı sosyal kurallara uygun bir yaşam sürmek ve ev-
renin yaratıcısına gönülden teslim olmaktır.
3:64 De ki: “Kitaplılar! Bizimle sizin aranızda aynı olan bir ilkeye geliniz:
ALLAH'tan başkasına hizmet etmeyelim ve O'na hiçbir şeyi ortak koş-
mayalım, birimiz diğerini ALLAH'tan sonra Efendiler edinmesin.” Ka-
bul etmezlerse, “Şahit olun, biz Müslümanlarız!” deyin.
Bu ilkeyi benimseyen herkes Müslüman'dır. Din adamları tek merkezli dinleri çok
merkezli rakip dinler haline çevirmişlerdir. Astronomide “Kopernik Devrimi” dedi-
ğimiz devrimin bir benzeri tüm dünya dinleri için gereklidir. Buda, İsa, Muhammed
vs. merkezli dinler yerine Tanrı merkezli bir din…
ÇELİŞKİ: Cennetin genişliği ne kadardır?
Göklerle yer kadar:
3:133 Rabbinizin bağışına, eni göklerle yer kadar olan ve Allah'a karşı gel-
mek-ten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.
Gökle yer kadar:
57:21 Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni, gökle yerin eni kadar olan, Al-
lah'a ve Resulüne inananlar için hazırlanan cennete yarışırcasına ko-
şun. İşte bu, Allah'ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf
sahibidir.
YOK: İki ayet arasında dikkat çekici iki fark var. 3:133 ayetinde gök, çoğul olarak
“gökler” iken 57:21 ayetinde de tekil olarak “gök” geçer. İkinci fark ise 3:133 aye-
tinde cennetin eni “gökler ve yer kadar” iken, 57:21 ayetinde “gök ve yerin eni”
kadar. Burada boyuta dikkat çekiliyor. Formül olarak ifade edersek: Gökler = Gök +
Göğün eni. Ayetler arasında bir çelişki olmadığı apaçık ama şu anda bu iki farklı
ifadenin astronomik veya kozmolojik anlamı konusunda bir fikre sahip değilim.
ÇELİŞKİ: Kuran'daki çelişkilerden biri de “cennet” sayısıdır. Bir tane mi cennet
var, yoksa, birden çok mu cennet var? Muhammed, Kuran'ı yazdırırken bu konuya
pek dikkat etmemiş. Bazen tekil (39:73; 41:30-32; 57:21) bazen de çoğul ifade kul-
lanmış (18:30-31; 22:23; 35:33; 78:31-34). Hangisine inanacaksınız? Kuran, Al-
lah'ın –varsa eğer– kelamı olsa idi, böyle yanlışlar yapar mıydı? Ama, Muham-
med'in kelamı olunca, bu tip yanlışları yapmış Muhammed.
YOK: “Bir milyonu aşkın lise mezunu dün üniversite sınavlarına girdi. Üniversite
kazanmak her yıl daha da zorlaşıyor. Dahası, üniversite kazandıktan sonra iş bulmak
163 ǀ Ateistlere 19 soru
ile sarhoş olmak gerekir. Ayrıca, 32:11 dahil Kuran’ın hiçbir ayetinde Azrail ismi
geçmez.
ÇELİŞKİ: İslam'da Vasiyet geçerli midir? 2:180′de ölümü yaklaşanlar için vasiyet
etmek şart koşulmuşken, 4:11-12 ayetleriyle vasiyetin bir hükmü kalmamış, miras
taksimi zorunlu kılınmıştır. Ayete ilaveten, Muhammed'in Veda Hutbesinde şöyle
dediği yazılıdır: “Mirasçı için ayrıca vasiyet etmeye gerek yoktur.”
YOK: Mesaj çevirisinde 4:11 ayetine düştüğüm dipnot bu eleştiriye cevaptır: 4:11
ayetinde, bundan bir sonraki ayetten ve 2:180 ayetinden miras dağıtmada önceliğin
vasiyette olduğunu görüyoruz. Ayetlere göre önce ölenin vasiyetleri yerine getirilir
ve ölenin borçları varsa ödenir. Kuran'ın bu hükmü, miras bırakan kişinin değişik
kültürlerde ortaya çıkan durumlara, özel sorunlara, çeşitli ihtiyaçlara göre geride
bırakacağı mirası ayarlamasına olanak verir. Örneğin kızı fakir, oğlu zengin olan bir
anne veya baba miraslarının daha büyük bir kısmını kızlarına vasiyet etmek isteyebi-
lirler. Geride bırakacağı karısı veya kocası, annesi veya babası hasta ise ve hastalığı
sebebiyle maddi güce ihtiyaç duyuyorlarsa, miras bırakan kişi bu esneklikle eşine
veya anne-babasına mirasının büyük bir kısmını vasiyet edebilir. Görüldüğü gibi
Kuran'ın miras dağıtımında öncelik verdiği vasiyet hükmü değişik şartlara ve değişik
kültürlere uyumu mümkün kılan esneklikleri beraberinde getirmiştir. Oysa Kuran
ayetlerindeki bu incelikleri anlamayan Hadisçi ve Sünnetçiler kişilerin vasiyet yetki-
sini iptal ederek, Kuran'ın rahmet olarak verdiği bu esnekliği kaldırmışlardır.
ÇELİŞKİ: 32:5 ve 22:47 ayetlerinde bir gün bin yıl kadar iken 70:4 ayetinde 50 bin
yıla denk geliyor. Burada zaman-mesafe çelişkisi var.
YOK: Her şeyden önce bu ayetler Einstein’dan yüzyıllar önce zamanın göreli oldu-
ğunu apaçık bir biçimde ifade ediyor… Aralarında çelişki yok. Bir günü 1.000 yıla
denkleyen 32:5 ayeti işlerin Allah'a yükselmesinden söz ederken; bir günü 50.000
yıla denkleyen 70:4 ayeti de Meleklerin ve Ruh'un yükselmesinden söz eder. 22:47
ayeti ise Allah'ın bir gününün bizim 1.000 günümüze eşit olduğunu bildirir. 22:47
ayetinin ilk muhataplarının ay takvimini kullandıklarını hesaba katarsak Allah’ın
evrenimizde kullandığı maksimum hızın km/gün cinsinden hızını bulmak için Ay'ın
1.000 yıl içinde (sabit) yıldızlara göre gittiği mesafeyi hesaplarsak ışık hızını bulu-
ruz. Yani 299.792,5 km/sn. Bir başka ifadeyle, ışığın hızı ayın hızından
1000x12x27,321661 kez fazladır.
ÇELİŞKİ: Allah her şeyi bilir mi? Gaybı bilen yalnızca Allah'tır” ayetlerine rağmen
8:65-66'da Allah'ın bir Müslümanın kaç düşmana bedel olduğunu ancak savaştan
sonra bilebildiği anlaşılıyor.
YOK: Kuran, teorik bir kitap değil. Aksine, bin dört yüz küsur yıl önce de olsa bi-
zim gibi insanlar tarafından ayet ayet yaşanmış, uygulanmış, tarihte olumlu reform-
lar yapmış bir kitaptır.
167 ǀ Ateistlere 19 soru
Kuran'da birbirini iptal eden ayetler olduğu ve hatta bazı ayetlerin Hadislerle iptal
edildiği biçimindeki sapkın inanç, bu ayetin anlamı saptırılarak desteklenmiştir...
“Ayet” sözcüğü tekil olarak kullanıldığı 84 yerin hiçbirinde Kuran ayetleri için kul-
lanılmaz; tekil olarak kullanıldığı zaman sürekli olarak “işaret, delil, mucize” anlam-
larına gelir. Ne var ki çoğul hali olan “Ayaat” (ayetler) ise, tekil anlamına ek olarak
Kuran ayetleri için de kullanılır. Nitekim Kuran'ın bir “ayeti” daha doğrusu bir biri-
mi/ifadesi tek başına mucizevi bir özelliğe sahip değildir. Örneğin bir veya iki keli-
meden oluşan birimler var ve bunlar, Kuran'ın tanımladığı ayet (mucize) özelliğini
göstermez. Bazı kısa ifadeler Kuran'ın inişinden önce günlük konuşmada, kitaplarda
ve şiirlerde kullanılan/kullanılabilen ifadelerdir. Örneğin bak 55:3; 69:1; 74;4; 75:8;
80:28; 81:26. Mucizelik özelliğini gösteren minimum ölçü bir sure (10:38) olup en
kısa sure de 3 ayettir (103; 108; 110). Besmele, tek bir birim olduğu için kendi
başına bir mucize değildir; ancak Kuran'ın bütününü saran matematiksel örgü içinde
mucizelik özelliğini kazanır. Ayetlerin (mucizevi özelliğe sahip olan ifadelerin) bir
parçası olduğu için Besmele'den ayet diye söz edilebilir; ancak şunu unutmamak
gerekir ki Tanrı, tekil olan “ayet” kelimesini Kuran'ın ayetleri için kullanmayarak,
sadece mucizelerden söz etmeyi sağlamıştır. Nasih-Mensuh konusu için ayrıca 4:82
ayetine bakınız. Ayrıca, 2:85 ayetinde anlatılan sapkınlığı aynen tekrar eden Müs-
lümanlar hakkında müthiş bir öngörü için 15:91-93 ayetlerine bakınız.
ÇELİŞKİ: Tanrı'nın kitabı düzensiz, karmaşık olabilir mi? Kur'an'ın genelinde konu
karmaşası ve uyumsuzluk vardır. Bir konudan bir başka konuya atlanır. Örneğin
Bakara suresinde boşanma konusu işlenirken aniden namaz kılma ve usulleri an-
latılmaya başlanır. Ardından tekrar hukuk konularına dönülür (2:237-239). Birçok
surede aynı anlatımlar tekrarlanır. Bu durum Kur'an ayetlerinin karışık ve düzensiz
toplandığını gösterir ki Allah'ın koruması altında olan bir kitabın böyle düzensiz
olması bir çelişkidir.
YOK: Biz insanlara dünya hayatımızdaki tavır ve davranışlarımızı için
hatırlatmalarda bulunan Kuran ayetleriyle de insan hayatını yansıtır. Hayatımızda
her şey kategorik olarak düzenli, dikey bir hiyerarşi ile birbirini izlemez. Bir gün
içinde birçok farklı olaya tanık oluruz ve birçok farklı işi yaparız. Bazen işin or-
tasında gelen bir telefona cevap veririz. Bazen ciddi bir konuyu tartışırken çay içe-
riz, irademiz dâhilinde veya dışında araya giren farklı kişilere ve olaylara ilgi ve
tepki gösteririz. Bir eğlencenin ortasında kötü bir habere veya kazaya tanık olabili-
riz… Burada örnek verilen ayetlerde salatın yani toplumla dayanışma içinde olma
ve Allah ile sözleşerek dayanışma içinde olma işleminin araya sokulması gayet an-
lamlıdır. Boşanma anında egomuza kapılıp boşanmak istediğimiz eşimize karşı
haksızlık yapmamamız, kin ve intikam duyguları ile hareket etmememiz için, daha
sağlıklı karar verebilmemiz için bizi olumsuz duyguların kara deliğinden kurtaracak
salat hatırlatılıyor. Salat ile toplumsal sorumluluğumuzu ve Allah'a diriliş günü ve-
recek hesabımızı düşünürüz. Böylece belki boşanmadan vaz geçebiliriz veya bo-
şanmaya karar verirsek de daha adil bir boşanmayı gerçekleştirmiş oluruz.
169 ǀ Ateistlere 19 soru
İlgisiz gibi görünen ayetler arasında anahtar kelimeler üzerinde düşünüldüğü vakit
genelde ilginç anlam ilişkilerinin fark edilir. Kuran, kronolojik veya tek yönlü bir
anlatım yerine, sürprizli hatırlatmalar ve parantezlerle okuyucunun sürekli uyanık
tutmayı, beyin dantritlerini sürekli ateşlemeyi hedefler.
Amerika'nın en ünlü edebiyat eleştirmenlerinden biri olan Harold Bloom'un The
Genius adlı kitabında çok güzel ifadelerle dile getirdiği gibi, birçoklarına “kopuk”
ve “alakasız” görünen bu özelliğin aslında okuyucuyu Allah'ın mesajıyla en etkin bir
biçimde karşı karşıya bıraktığı gerçeği.
Bu eleştiriyle ilgili olarak Quran: a Reformist Translation adlı İngilizce Kuran çevi-
rimin giriş bölümünden bir alıntının çevirisini sunuyorum:
Vahyinden bu yana, Kuran'ı analiz etmek, incelemek, anlamak, çarpıtmak, övmek
veya eleştirmek için on binlerce kitap yazılmıştır. Burada, Harold Bloom'un Ku-
ran'ın edebi yönü tasvirinden alıntı yapmak istiyorum:
“Kuran-ı Kerim, dayandığı Kutsal Kitapların aksine hiçbir bağlama sahip değil
gibi görünüyor ... Diğer Kutsal Kitaplar makul bir dizilişe sahip oldukları için,
Kuran ile ilk karşılaştırıldıklarında tutarlılık modelleri imiş gibi görünürler:
Kuran'da yüz on dört bölüm (sure) var ve bunlar süreklilik göstermezler ve ço-
ğunlukla kendi içlerinde de bir sürekliliğe sahip değiller. Uzunlukları muazzam
derecede değişir; sıralarının kronolojisi yoktur ve ilk suresi hariç, tek organi-
zasyon ilkesi uzun surelerden kısaya doğru dizilmiş olmalarıdır. Başka hiçbir
kitap böylesine acayip ve keyfi sıralanmamıştır. Bu belki de en uygun ifade
tarzıdır. Çünkü Kuran'ı konuşan ses sadece Tanrı'nın sesidir ve onun sözlerine
biçim vermek kimin haddinedir?”
“Bazen Kuran'ın şaşırtıcı düzeninin (ya da düzensizliğinin) Muhammed'in ifa-
de sanatını güçlendirdiğini; bağlamın, hikayenin ve biçimsel birliğin
yıkılmasının okuyucuyu sesin yakın ve ezici otoritesine konsantre olmaya zor-
ladığını düşünüyorum. Elçinin dudaklarından çıkmasına rağmen, yüce ve ikna
edici bir otoriteye sahip olan bu ses, İncil'deki Tanrı'nın doğrudan konuşma-
larını hatırlatır ama onu genişletir” (Harold Bloom, Dahi, Yüz Örnek Yaratıcı
Zihinden Bir Mozaik, Warner Books, 2002, s. 145-146)
Yukarıdaki gözlem, edebi yönüyle ilginçtir. Bununla birlikte, Kuran'ı mesajını, se-
mantik web, bilimsel doğruluk ve matematiksel yapısına göre incelediğimizde, onu
dünyanın en tutarlı, en titiz ve en organize kitabı olarak görüyoruz. Kuran, görünüşte
düzensiz dalları, yaprakları ve çiçekleri ile izleyicilerinin gözlerini rahatlatan güzel
bir ağaç gibidir; ancak kimyasal, biyolojik ve mikroskobik yapısı öylesine muhte-
şem bir şekilde tasarlanmış ki öğrencilerini sürekli bir huşu ve merak içinde bırakır.
ÇELİŞKİ: Edison, Einstein, Ebu Talip vb. ebedi cehennemlik mi? 3:115 ayetinde
Müslümanların yaptığı zerre kadar işler karşılıksız kalmayacakken, 2:217 ve 9:17
170 ǀ Ateistlere 19 soru
Dahası, eğer Tanrı varsa ve bu dünyada özgür irade verdiği yaratıkları ikinci bir şans
için test etmeye karar vermişse elbette testin sorularından hangisinin vazgeçilmez
olduğunu sen veya ben değil o belirleyecektir.
ÇELİŞKİ: Şüphesi, çelişkisi olanın soru sorması yasak! 5:101-102 ayetleri soru
sormayı yasaklıyor. Allah'ın soru sorma yasağı koyması kadar saçma bir hareket
olabilir mi? Böyle bir saçmalığı, sorular karşısında kendine güvenemeyen insan
yapar.
YOK: Kuran daha ilk başta, 2:67-71 ayetlerinde, gereksiz detaylarda kılık kırk ya-
ran ve böylece fıkıh kitapları ve ilmihaller, Allah adına din üreten din adamları üre-
ten soruların sorulmasını eleştirir.
2:67 Hani, Musa halkına: “ALLAH bir inek boğazlamanızı emrediyor” de-
mişti. “Bizimle alay mı ediyorsun” deyince de “Cahilce davranmaktan
ALLAH'a sığınırım” dedi.
2:68 “Bizim için Efendini çağır da onun niteliğini bize açıklasın” dediler. “O
diyor ki, o ne kart ne körpe, ikisinin ortasında bir düvedir. Size emredi-
leni yapın” dedi.
2:69 “Bizim için Efendini çağır da onun rengini de açıklasın” dediler. “O di-
yor ki, o rengi parlak sarı bir düvedir, bakanların içini açar” dedi.
2:70 “Bizim için Efendini çağır da, onun niteliğini bize daha da açıklasın.
Çünkü düveler bizce birbirine benziyor. ALLAH dilerse yolu buluruz”
dediler.
2:71 “O diyor ki, o düve yeri sürüp ekini sulayarak boyunduruk altında ezil-
memiş, kusursuz, alacasız bir düvedir” dedi. “İşte şimdi gerçeği getir-
din!” diyerek sonunda düveyi boğazladılar; az kalsın bunu yapmayacak-
lardı.
Mesaj çevirisinde bu ayetlere düştüğüm dipnot bu itiraza bir cevap olabilir:
Tevrat'ın Sayılar kitabının 19'uncu Suresinde geçen bu olayın burada aktarılmasıyla,
Yahudilerin düştükleri hataları tekrarlamamamız istenir. Ne var ki Müslümanlar
aynı hataları işlediler. Allah'ın açıklamasını yeterli bulmayıp gereksiz detaylarla
ilgili binlerce soru sordular ve peygamberin ölümünden sonra o sorulara cevap ola-
rak Hadis, Sünnet ve fıkıh kitapları oluşturdular. Bu kitaplar, tırnağın nasıl kesilece-
ğinden, tuvalete hangi ayakla girileceğine kadar uygulanması olanaksız binlerce
kural ve haram icat ederek, Allah'ın dinini falanın filanın mezhebi haline dönüştür-
düler. İçinde Birçok konunun açıklandığı Kuran'ın en uzun suresine “Düve” isminin
verilmesiyle dinde yozlaşma ve dejenerasyonu başlatan eğilime dikkatimiz çekil-
mektedir. Amacı unutup formalitede kılı kırk yaran Yahudi din adamlarını eleştiren
bu ayetler Hadis, Sünnet yoluyla Yahudileşen mezhepçi din adamlarını da eleştirir.
Ayrıca bak 5:6,101; 23:52-56; 42:21.
172 ǀ Ateistlere 19 soru
mesi gerekir. Orucun kaç gün olduğu, namazın kaç vakit olduğu bile açıkça belirtil-
memiştir.
YOK: Kuran mucizevi bir kitaptır. Kuran'ın yazarı, Kuran'ın kurtuluş için yetersiz
olduğunu dogmatik ve fanatik şekilde savunanlar ile Kuran arasına bir engel koy-
muştur (17:45; 18:57). İroniktir, Kuran'ın anlaşılmasının zor olduğunu iddia edenler,
bizzat Kuran'ın anlaşılması hakkındaki ayetleri anlamazlar. 7:3; 17:46; 41:44; 56:79
ayetleri hem tezi hem de kanıtı aynı anda içeren edebi sanat harikalarıdır. Bu ayetler
birden çok anlama gelir ve Kuran'ı anlama konusunda rehberlik yaptığı kadar, Ku-
ran'ı anlamayı reddedenlere de bir bahane verir. Bu ayetlerin tarzını anlayanlar, Ku-
ran'ı anlamayanları mahkûm eden bu ayetlerin Kuran'ın anlaşılmaz olduğunu savu-
nanlar tarafından anlaşılamayışını görerek bir mucizeye tanık olurlar.
Yayınlanmış Kuran yazmalarının nerdeyse tamamının kapağında 56:77-79 ayetleri-
nin hat sanatı ile yazılmış olduklarını görürsünüz. Kuran'ı betimleyen yüzlerce ayet
arasından bunlar seçilir? Kuran için kullanılan 50'den fazla betimleyici isim veya
sıfattan, neden Kerim (Şerefli) sıfatını seçerler? Neden, Zikr (Mesaj), Hâkim (Bil-
ge), Mübin (Açık, Anlaşılır), Nur (Işık) gibi daha sık kullanılan sözcükler değil de, o
ayetteki Kerim? Neden Kuran ile bağlantılı olarak hep bu sözcük vurgulanır? Örne-
ğin, neden Kuran'ın kolay anlaşılır dilini hatırlatan ayetlerden biri değil
(54:17,22,32,40)? Ya da neden 12:111; 15:1; 17:9; 17:88; 17:89; 30:58; 41:3; 55:2
ayetlerinden biri değil?
Kuran'ın yaşayanlara bir hatırlatma olduğunu söyleyen biricik ayeti (36:70) içeren
36. sureyi (Ya Sin) cenazelerde ölülere adayanların niyetinden şüphe etmek için her
türlü nedenimiz var! Kuran'ın, Kuran dışındaki söylenti ve öğretiler anlamında kul-
landığı zaman olumsuz bir anlam yüklediği hadis sözcüğünü, Kuran'ın yanında
edindikleri kaynağa isim olarak seçenlerin niyetinden şüphe etmek için her türlü
nedenimiz var! Öyleyse, neden en yaygın olarak kullandıkları sıfat Kerim'dir ve
neden yazmaların kapaklarında en yaygın olarak kullanılan ayetler 56:77-79 ayetle-
ridir?
Kuran'ın değerini bilenler bu sorunun yanıtını da iyi bilir: Kuran'a ihanet eden çok-
tanrıcı din adamları ve ulema, 56:77-79'u anlamama veya yanlış anlama konusunda
bir fikir birliğine varmış ve diğer insanları bu yanlış anlayışları doğrultusunda Ku-
ran'dan uzaklaştırabileceğini düşünmüştür. “Pis” olarak gördükleri adetli kadınlar
dahil olmak üzere abdesti olmayan hiç kimsenin Kuran'a dokunmaması gerektiğini
ileri sürerek bu ayetlerin anlamını çarpıtmışlardır. Şimdi neden oybirliğiyle anlamı
çarpıtılan ayetlerin Kuran yazmalarının kapaklarını süslediğini anlayabiliriz. Şimdi
neden o ayetteki sıfatın Kuran'ın en popüler sıfatı haline getirildiğini anlayabiliriz.
Bunun, Kuran'ın bir cep kitabı, başucumuzdaki bir başvuru kitabı olmasına engel
olunmasını, yüksek raflara kaldırılıp yükse duvarlara çivilenerek insanlardan uzak
tutulmasını amaçlayan şeytani bir komplonun parçası olduğuna inanıyoruz. Ne yazık
ki bu plan başarıya ulaşmıştır. Kuran, bir rehber, bir başvuru kitabı, bir harita, bir
pusula olmaktan çıkarılıp, bir tren ya da yüksek voltajlı bir trafo gibi tehlikeli bir
174 ǀ Ateistlere 19 soru
rikçi, marangoz, oto tamircisi, badanacı olmak veya lokantada yemek servisi yap-
mak; maaşlı bir imam, müezzin veya müftü olmaktan çok daha şereflidir. Gençsen,
üniversiteyi tekrar düşün ve gelecekte piyasası olabilecek bir meslek öğrenmeye
bak.
39:17 Kim Tağut'a (Azgın'a) hizmet etmekten kaçınır ve ALLAH'a yönelirse
onlar için müjde vardır. Kullarımı müjdele.
39:18 Onlar ki sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar. Onlar, ALLAH'ın yol
gösterdiği kimselerdir. Onlar akıl sahipleridir.
ÇELİŞKİ: Ganimetlerin tamamı mı yoksa beşte biri mi? 8:1 ayetinde ganimetlerin
hepsi Allah'a ve peygambere ait olduğu bildirilirken kırk ayet sonra 8:41'de ganimet-
lerin beşte birine indiriliyor.
YOK: Haklısın. Buna dikkatimizi çektiğin için teşekkür ederim. Benim çevirim
dahil baktığım tüm çevirilerde çelişkili bir ifade var. Ne var ki Kuran'ın Arapça
orijinalinde bu çelişki yok. Surenin ilk ayetindeki eNFaL kelimesi ile 41'inci ayetin-
deki ĞaNiM kelimesini her nedense aynı şekilde “savaş ganimeti” diye çeviriyoruz.
Enfal kelimesinin, Allah ve elçisi yani kamu adına yoksullara dağılacak beşte bire
referans olduğu anlaşılıyor. Bu konuyu tartışıp araştırmalı.
ÇELİŞKİ: Elçiler eşit mi yoksa üstün olanı var mı? 2:285'te elçiler arasında fark
olmadığı söylenirken, aynı surenin 253'üncü ayetinde, “İşte bu elçilerin bir kısmını
diğerlerine üstün kıldık.” denir.
YOK: Söz konusu iki ayeti aşağıya alıntılıyorum:
2:285 Elçi, Efendisinden kendisine indirileni onayladı, müminler de… Hepsi,
ALLAH'ı, meleklerini, kitaplarını ve elçilerini onaylarlar: “Elçilerinin
hiçbirisi arasında ayrım yapmayız.” Derler ki: “İşittik ve uyduk. Efen-
dimiz bizi bağışla; dönüş sanadır.”
2:253 O elçilerin bazısına diğerlerinden daha fazla lütufta bulunduk. Örne-
ğin, kimileriyle ALLAH konuştu, kimilerini de derecelerle yükseltti.
Meryem oğlu İsa'ya apaçık deliller verdik ve onu Kutsal Ruh ile des-
tekledik. ALLAH dileseydi, onların ardından gelenler kendilerine
apaçık deliller geldikten sonra birbirleriyle kavga etmezlerdi. Fakat
anlaşmazlığa düştüler. Kimisi onayladı, kimisi inkâr etti. ALLAH dile-
seydi birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat, ALLAH dilediğini yapar.
Dikkat ederseniz, eleştirmen iki noktayı göz ardı etmiş. Birincisi, Allah'ın yaptığı
her şeyi bizim yapmamız mubah olmaz. Örneğin, elçileri Allah seçer; biz Allah
adına elçi seçemeyiz. Allah can verir ve can alır. Allah adına insanların, bebeklerin
canlarını alamayız. Eleştirmenin kaçırdığı diğer nokta da 2:253 ayetinde bir üstünlük
listesinden söz edilmiyor. Elçilere farklı nimetler, yetenekler verildiğinden söz edili-
yor. Bu konuyu, 7-8 Ekim 1989 tarihinde Şikago'da düzenlenen uluslararası bir kon-
178 ǀ Ateistlere 19 soru
Ne var ki bazen kaş yapayım derken göz çıkartmışlardır. Sol el ile yemek yiyen bir
adama ve namazın önünden geçen ufak bir çocuğa, peygamberin beddua ederek
kötürüm olmalarına sebep olduğunu iddia etmişler ve akıllarınca mucize oluşturmuş-
lardır. Cinsel mucizeler yakıştırmak için utanç verici hikâyeler düzerek peygambe-
rimize ve analarımıza büyük bir saygısızlık göstermişlerdir. Peygamberimizi miraçta
Allah ile namaz pazarlığına oturtup, adeta hakkımızı savunan bir sendikacı durumu-
na sokarken beri yanda, günde 50 vakit namazı yapamayacağımızı düşünemeyen ve
sürekli olarak Musa'dan akıl alan biri durumuna sokmuşlardır. Peygamberimizi öv-
mek için, Adem'den itibaren onun soyundan hiçbir putperestin bulunmadığını uydu-
ranlar, bu yalanlarıyla çelişen İbrahim'in putperest babası Azer'i, İbrahim'in amcası
haline sokmak istemişlerdir. Zira Azer, Kuran'ın dediği gibi İbrahim'in babası olsa
peygamberimizin soyunda putperest birisi bulunacaktı (6:74). Kuran'daki 'ebihi' -
babası- kelimesini, yalanlarını kabul ettirmek için 'ammihi' -amcası- haline dönüştü-
renlerin bu tavrı, peygamberleri birbirleriyle üstünlük yarışına sokan heva ve heve-
sin sonucudur.
Şefaat Mitolojisi
Nitekim o kadar ileri gitmişler ki peygamberin cesedinin çürümediği, gölgesinin
yere düşmediği, topraktan değil nurdan yaratıldığı, tüm alemlerin kendisi için ya-
ratıldığı, büyük bir şefaat yetkisine sahip olduğu ve hatta tüm peygamberlerin kendi
nefislerinin derdine düştüğü bir zamanda “ümmetim, ümmetim” diyerek ümmetini
düşündüğü, kâinatın onun için yaratıldığı, gibi nice üstünlükler icat etmişlerdir.
Putperestlerin Ortak İnancı
Peygamberlerini, ruhbanlarını ve atalarını putlaştıranların en önemli ortak özellikle-
rinden birisi de putlaştırdıkları kişilerin ahirette şefaat (aracılık) ederek kendilerini
kurtaracaklarına inanmalarıdır (2:123,254; 6:70,94; 7:53; 10:3; 39:44; 43:86; 74:48;
82:17-19). Gece gündüz Allah'ı öveceklerine (33:42; 76:25), Allah'ı zikredeceklerine
(3:41; 3:191; 73:8; 4:103), bu “şefaati” garanti altına almak için, daha çok, put-
laştırdıkları insanları överler, onları zikredip dururlar. Allah'ın ismini yalın olarak,
övgüsüz kullanıp durmalarına rağmen, putlaştırdıkları insanların isimlerini övgüsüz
kullanamazlar. Putlaştırdıkları insanların isimlerini birkaç övgü kelimesiyle birlikte
zikretmeyen muhlisleri de putlarına saygısızlıkla suçlarlar.
Sünnetçiler, Kendi Kaynaklarından Bile Habersiz
Gelenekçi din adamları, çelişkiler koleksiyonu olan hadis kitaplarından da habersiz-
dir. “Ben, şüphe etmeye İbrahim'den daha müstahakkım. “(Buhari: 60/1). “Yusuf'un
çağrıldığı şeye davet edilseydim, kabul ederdim.” (Buhari: 60/11, 19). “Beni Yunus
bin Metta'dan dahi üstün tutmayınız. Peygamberler arasında da tercih yapmayınız.”
(Buhari: 65/4,5; Ahmet bin Hanbel: 1/205, 242, 440; 2/405, 451, 468)
Kelimelerin Anlamını Kaydırmak
180 ǀ Ateistlere 19 soru
Muhammed'i diğer tüm elçilerden üstün tutanlar 2:285 ayetinin anlamını yorumlarla
kaydırmaya çalışmaktadırlar.
2:285 Elçi, Rabbinden kendine indirilene iman etti ve müminler de. Hepsi Al-
lah'a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine iman etti. “O'nun elçileri
arasında bir ayırım yapmayız” dediler. Ve dediler ki: “işittik ve itaat
ettik. Rabbimiz bağışlamanı dileriz! Dönüş sanadır.”
Din adamları, elçiler arasında yapmamamız gereken ayırımın sadece onlara iman
etme konusunda olduğunu söylüyorlar. Üstünlük konusunda ise aralarında ayırım
yapabileceğimizi, hatta yapmamız gerektiğini iddia ediyorlar.
Yasaklanan ayırımın niteliği konusunda ihtilâf ediyoruz. Acaba, ayeti dikkatle ince-
lesek bu ayırımın niteliğini kavrayamaz mıyız? Aşağıdaki soruların cevabını arasak
konu aydınlanır sanıyorum:
• 2:285 ayetinde müminlerin, tüm elçilere iman ettiği belirtilmişken iman ko-
nusunda aralarında ayırım yapmamaları gerektiği neden tekrar ediliyor?
• Allah'ın elçilerini kafamıza göre üstünlük sırasına sokamayız . Böyle bir gö-
revimiz yoktur. Allah'ın elçileri arasında ayırım yapmamızı ve bir kısmını
bir kısmından üstün tutmamızı emreden bir ayet mi var? Elçilerin hiyerarşik
listesini gösterebilir misiniz?
• Bir Hristiyan, yukarıda numaralarını verdiğim ayetleri ileri sürerek İsa pey-
gamberin Muhammed'den üstün olduğunu iddia ederse nasıl cevap verirsi-
niz?
• Kuran ile uyum sağladığı için, anlam olarak “sahih” olan Yunus b. Metta ile
ilgili hadisi kabul edeceğine; “Ben, Ademoğullarının seyidiyim, ben kabir-
lerden ilk çıkacak kimseyim. “(A. İbni Hanbel: 1/5; 5/540, 388) hadisini
kabul etmek nedendir? Kuran ile çelişen hadisleri, senedine sepetine bak-
madan reddetmesi gerekirken; Kuran ayetlerini ve onları destekleyen hadis-
leri, zorlamalı yorumlarla reddeden zihniyet, bu tavrıyla 25:30'daki şikayete
181 ǀ Ateistlere 19 soru
de tam ALTI kez değişiklik yapılır. Allah'tan hitap bir kitapta hep aynı zamir kul-
lanılmalıydı.
YOK: Kuran yüzlerce alıntı yapar. İnkarcılardan, müşriklerden, münafıklardan,
müminlerden, peygamberlerden, firavundan, sihirbazlardan, meleklerden, şeytan-
dan… Dahası “biz” zamiriyle Allah'ın aşağı evrende kullandığı güçleri yani melek-
leri de hatırlatır. Tüm bu alıntılara rağmen Kuran'ın tamamı ilginç bir yöntemle ilahi
bir imza ile Allah kelamına dönüştürülür. Bu paradoks şöyle çözümleniyor. Ku-
ran'daki her harf ve kelime matematiksel sistem içinde yer alarak ve o sisteme uyum
sağlayarak Allah'a ait bir ürün haline dönüştürülüyor. Gelelim 22:34:35 ayetine:
22:34 Kendilerine çiftlik hayvanlarını rızık olarak vermesinden ötürü AL-
LAH'ın ismini anmaları için, her topluluğa ayrı bir ibadet biçimi belir-
ledik. Tanrınız bir tek tanrıdır. Sadece O'na teslim olun. İtaat edenlere
müjde ver.
22:35 Onlar öyle kimselerdir ki, ALLAH'tan söz edildiğinde yürekleri ürpe-
rir. Başlarına gelene sabrederler, dayanışmayı (salat) gözetirler ve
kendilerine verdiğimiz rızıktan yardım için harcarlar.
Yukarıdaki ayetleri okuyan her zeka sahibi onları rahatlıkla anlar. Nitekim eleştir-
men de zeki olduğu için farkına varmadan bunu itiraf etmiştir. Dahası, iki ayette
Allah için kullanılan ALTI farklı zamire rağmen ateist eleştirmen zamirlerin refe-
ransı konusunda şaşırmıyor ve hepsinin Allah için kullanıldığını anlıyor. Kısacası
eleştiri olarak yöneltilen bu örnek aslında Kuran'ın dili için bir övgüdür.
ÇELİŞKİ: Allah mı şair? Muhammed mi? 79 ayetlik Rahman suresinin 31 ayeti
aynıdır. “Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?” (55:31) ayeti
sürekli tekrarlanmıştır. Benzer tekrarlara başka surelerde de rastlanır. Bu acaba Mu-
hammed'in mi yoksa Allah'ın mı edebi özelliği, keyfiyetidir?
YOK: Galileo'nun yüzyıllar önce gözlemlediği gibi, Tanrı'nın evrenin yaratılışında
kullandığı dil matematiktir. Evrenin yaratıcısı bize mesajını kullandığımız dille ifade
ediyor. Dillerde vurgu için tekrar yapılır. Buradaki tekrar bir ayet atlanarak
yapılmakta ve yaratıcımızın nimetlerinin çokluğu hatırlatılmaktadır. Ancak, daha
önce anlamı bilinmeyen ve hatta anlamsız sesler olduğu iddia edilen ve 29 surenin
başında kullanılan harf/rakam kombinasyonlarının Kuran'daki 19 kodlu matematik-
sel sistemin muhteşem bir parçası olduğunu nasıl öğrendikse 55'inci suredeki 31
tekrarın da anlamını ve fonksiyonunu ileride öğreneceğiz. Kuran, doğadaki varlıkları
ve olayları da ayet (işaret, delil) kelimesiyle tanımlar. Kuran ayetleri ile doğa ayetle-
ri birbirleriyle uyumludur. Örneğin, Bilim adamları insan genetik yapısında çok
tekrar eden zincirleri “DNA'da şu tekrar eden nükleotidler neyin nesi? Çöp mü?”
diye merak etmişler ve ilk başta, “Eski türlerden kalma gereksiz kalıntılar”
sanmışlardı. Ancak daha sonraki incelemeler bu tekrarların fonksiyonları olduğunu
ortaya çıkardı.
183 ǀ Ateistlere 19 soru
Hiçbir suçu olmayan bir çocuğu, ilerde anne-babasına karşı kötü davranma ihtimali
nedeniyle öldürmek ne derece haklı bir gerekçedir? Sanki bütün hayırlı anne-
babaların hayırsız çocukları öldürülüyormuş gibi aktarılan bu maval doğru mudur?
YOK: Önce çok popüler bir çarpıtmayı düzeltmeliyim. Hikayelere göre Musa'ya
öğretmenlik yapan kişi Hızır adında bir insandı. Ancak bu iddia birçok ayet ile çeli-
şir. Kuran'ın 18. Suresi olan Mağara (Kehf) suresinde Allah'ın bir kulu Musa pey-
gambere çeşitli dersler vermekle görevlendirilir. Musa'ya dramatik ve trajik olay-
ların arka planının farklı olabileceğini, duygusal reflekslerle tepki göstermemesini
öğretmeye çalışır.
Peygamberlerin melekler yoluyla eğitildiğini birçok ayetten öğreniyoruz. Nitekim
Musa'ya öğretmenlik yapan kişinin kullandığı dile dikkat edersek, hele bir çocuğun
canını aldığını hesaba katarsak onun bir insan olamayacağını net biçimde anlarız.
Kuran'a göre bir insanın masum bir insanı öldürmek en büyük suçtur ve ebedi ce-
hennemi gerektirir. Ancak bu yasak Allah'ın kullandığı güçler olan melekler yani
kontrolcüler için geçerli değil. Yedi evrenin en aşağısında yer alan evrenimizde bir
bedende bilinçlenerek doğan nice çocuğun bilinci melekler tarafından bedeninden
ayrılarak geldiği evrene ışınlanır.
Evrenler arasında bilincin kaybedilerek gerçekleştirildiği bu seyahate ölüm deniyor.
Daha önceki evrenden bu evrene ölerek doğduk ve yine ölerek bu evrenden tekrar
üst evrene geri döneceğiz. Sapkına kanarak Allah'a karşı bir suç işlediğimiz için
hatamızı düzeltme şansı olarak bu dünyaya bir eğitim ve sınav için gönderildik.
Burada kırk yaşını geçmeleri ve böylece tekrar test edilmeleri kararlaştırılan biz
moruklar için bu çocukların ölüm yoluyla melekler tarafından cennete gönderilmele-
ri sınavımız için bir kataliz fonksiyonu görürler.
Bunu iyi anlamak için Kuran'ı bir mümin olarak okumak gerekiyor. Allah'a ve diriliş
gününün gerçekleşeceğine güvenenlerin paradigmasına sahip olmayan ateistleri bu
konuda aydınlatabilmenin zor ve belki de imkânsız olduğuna inanıyorum. Bu yüz-
den bu konudaki cevabımı daha uzatmayacağım.
ÇELİŞKİ: Muhammed'in onca eşine ilaveten evlatlığının eşiyle evlenmesi:
33:37′de hoşlandığı evlatlığının karısı Zeynep'le evlenebilmesi için, ahlaki bir adet
olan evlatlığın öz evlat gibi görülmesi kuralının kaldırılması etik açıdan yanlış değil
midir?
YOK: Muhammed peygamberden sonra karşı devrimciler tarafından “peygamberin
oğludur” diye Zeyd'in lider olarak ileri sürülmesini ve böylece saltanata yol
açılmasını engellemek amacını güden bir evlenme işlemi olma olasılığı var. Nite-
kim, Zeyd ve boşanmış eşi ile ilgili 33:37-39 ayetinden hemen sonra gelen bunu
vurguluyor:
187 ǀ Ateistlere 19 soru
9
Bu konuyla ciddi ilgilenen araştırmacılara 33:37-40 ayetleri üzerine yazılmış akademik bir
çalışmayı okumalarını öneriyorum. Sünni ve Şii belgelerin kullanıldığı ve birçok uçuk iddianın
da tartışıldığı bu kitap özellikle 4'üncü bölümde Zeyd üzerine yoğunlaşıyor. “Muhammad is not
the Father of Any of Your Men: The Making of the Last Prophet” (Muhammed Herhangi Birini-
zin Babası Değil: Son Peygamberin İnşası), David S. Powers, University of Pennsylvania Press,
Philadelphia, 2009. Bilvesile, Muhammed'in hayatıyla ilgili olarak bir kitabı eleştirel olarak
okumak isteyenlere de arkadaşım Lesley Hazleton'un “First Muslim” adlı kitabını tavsiye ede-
rim. Türkçe'ye “İlk Müslüman” başlığıyla çevrilip yayınlanmıştır.
188 ǀ Ateistlere 19 soru
“Muhammed'in vefatından 30 yıl sonra Ali'nin hilafeti ile ilgili çatışmaların çıkışı
neden engellenmedi?” diye itiraz edebilirsin. Makul bir itiraz ama üzerinde biraz
düşünülünce önemini yitiriyor. Kuran 3:159; 4:58; 42:38; 60:12 ayetleri ile toplum-
sal işlerde seçme ve seçilme işlemini, seçen ve seçilen arasında karşılıklı sözleşme
(biat değil, mübayaa), danışma ve ehliyet prensiplerini emreder. Peygamberlerin
tarihini anlatan ayetler yoluyla da peygamberin babası veya oğlu veya karısı olmanın
hiçbir ayrıcalık getirmediğini örneklerle vurgular. Otuz yıl sonra seçimle başa gelen
Ali'nin liderliğini hazmetmeyen münafıkların başlattığı kanlı çatışmalardan sonra
ortaya çıkan mezhepler arası propaganda savaşında, yüz yıllar içinde, partizanları
tarafından Ali'yi abartan birçok yalan hikâye uyduruldu. Ama şu gerçek iki düşman
mezhebin de kabul ettiği tarihi bir gerçek: Muhammed hayattayken Ali bir delikanlı
idi. Muhammed'den sonra liderlik seçiminde aday bile olacak bir yaşta değildi. Ni-
tekim Şii ve Sünni tarihçilerin de ittifakıyla Ali ilk seçilen liderlerle mübayaa
(karşılıklı sözleşme) yapmış ve onların liderliğine itiraz etmemiştir. Ali'nin kendi-
sinden önce seçilen üç cumhurbaşkanını istemeyerek kabul ettiğini iddia eden Şiiler
böylece Ali'nin korkak bir münafık olduğunu iddia etmiş oluyorlar. Tüm putperest-
lerde görülen yaman çelişkinin bir örneği olarak…
Kısacası, peygamberin damadı Ebu Talip oğlu Ali, genç yaşından ötürü Muham-
med'den sonraki ilk liderlik seçiminde akrabalık istismarıyla sorun çıkarmazdı (nite-
kim çıkarmadı da) ama Ali'den yaklaşık 30 yaş büyük olduğu anlaşılan peygamberin
evlatlığı Zeyd'in yani “Muhammed bin Zeyd” ismi etrafında daha ilk seçimde büyük
tartışmalar çıkabilirdi. Zeyd artık Zeyd bin Muhammed olarak çağrılamayacaktı.
Daha birkaç yıl önce atalarına tapan, akrabalarını kayıran ataerkil bir kabile toplu-
munun evrensel bir paradigmaya geçişinin önündeki en büyük engelin kaldırılması
gerekiyordu. Peygamberin evlatlığı olduğu için Zeyd seçilseydi o ataerkil cahiliye
geleneğini bir daha düzelmeyecek şekilde daha ilk liderlik seçiminde barış (İslam)
toplumunun politik yapısına sokabilirdi. Bu acil tehlikenin önlenmesi “emaneti ehli-
ne veriniz” (4:58) prensibiyle çalışan adil seçim geleneğinin başlatılması ve ba-
şarıyla uygulanması için Allah bu evlilik yoluyla ilk nesle büyük lütufta bulunmuş-
tur.
Siyer kitaplarında Muhammed’in özel hayatıyla ilgili hikayelerde abartmalar ve
çarpıtmalar var; ama tarihi olarak ittifak edilen bir bilgi var. Muhammed’in sadece
ilk eşi Hatice’den olan Fatıma adında bir kızı vardı. Fatıma, Muhammed’in kısır
olmadığını kanıtlıyor. Muhammed, bakireler ve genç kadınlar ile evlenseydi birden
çok çocuk sahibi olması beklenirdi. Sadece bir çocuğunun olması onun evlendiği
kadınların kendisiyle yaşıt veya daha yaşlı olmasındandır. Nitekim, savaşta erkek
nüfusun azalması ve yetim sahibi dul kadınların çoğalması durumunda sosyal, psi-
kolojik ve ekonomik amaçlarla çok evliliğe izin verilmiştir.
Zeyd'in boşanmış eşiyle evlenmesi olayının bir amacı Muhammed'den sonra akra-
balık istismarıyla seçimleri etkileyecek tek bir adayın, yani Zeyd'in Muhammed ile
akrabalık bağlantısı şayiasının bitirilmesidir. Muhammed onu oğul (ibn) edinmemiş-
ti. Sadece onu kölelikten azat etmiş ve korumasına almıştı. Diğer amacı da muhte-
189 ǀ Ateistlere 19 soru
melen kötü niyet ve önyargı ile Muhammed'i eleştirmek isteyenlere kötü niyet ve
önyargılarını ilan etme imkânı vermekti.
CELİŞKİ: Allah'ın velisi var mı yok mu?
17:111 Ve de ki: “Övgü, Allah’ladır. O çocuk edinmemiştir, yönetimde or-
tağı ve zayıflıktan ötürü de bir velisi (dostu, yardımcısı) yoktur.”
O'nu alabildiğine Yücelt.
10:62 ALLAH'ın dostları için ne bir korku vardır, ne de üzülürler.
YOK: Üstteki 17:11 ayeti “Allah dost edinmez” demiyor. Allah “zayıflıktan dolayı
dost edinmez” diyor. Biz insanlar muhtaç olduğumuz için Allah'ı dost ediniriz ama
Allah için böyle bir zayıflık söz konusu değildir.
ÇELİŞKİ: Yaratan mı? Yaratanlar mı?
112:1 De ki; O Allah bir tektir.
37:125 Yaratanların en iyisini bırakıp da Ba'l'e mi taparsınız?
Yaratanların en iyisi Allah ise diğer yaratanlar kim?
YOK: Arapçadaki KHaLaQa kelimesi “yoktan var etme” anlamına değil “biçimlen-
dirme” anlamına gelir. Yoktan var etmek işi için BaRiY, BeDiU gibi başka fiiller
kullanılır. Nitekim Türkçede de birisi için “yaratıcı” dediğimizde illa “yoktan yara-
tan” anlamını kast etmiyoruz. Belki de bu tür yanlış anlamayı engellemek için
Tanrı'nın khaliq ismini “yaratan” yerine “biçim veren” diye çevirmeli.
ÇELİŞKİ: Allah yardıma muhtaç mıdır?
112:2 Allah eksiksiz, Samed’dir (Bütün varlıklar O'na muhtaç, fakat O,
hiçbir şeye muhtaç değildir)
47:7 Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a yardım ederseniz O da size
yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.
YOK: Kuran'ın kullandığı metaforları öğrenince aralarında bir çelişki olmadığını
anlarız. Yukarıdaki 47:7 ayeti Allah'ın zatına yardımı değil Allah'ın haklarını gö-
zetmemizi bize hatırlattığı ihtiyaç sahibi insanlara yardımı teşvik ediyor. Yani orada
Allah'ın ismi kamu için kullanılan bir metafordur. Zayıfların, güçsüzlerin, yoksul-
ların hakkını Allah temsil ediyor. Allah yoksulların ve güçsüzlerin vekilidir. Allah
ve elçisi Kuran'ın bazı ayetlerinde kamu için kullanılır ve bu kullanım, zekâ sahibi
insanlar tarafından rahatlıkla anlaşılır. Örneğin, aşağıdaki ayette muhtaç halk için
kullanılır.
8:41 Ayrım gününde, iki ordunun karşılaştığı günde kulumuza indirdi-
ğimize ve ALLAH'a Gerçeği onaylıyorsanız, bilin ki elinize geçen
her ganimetin beşte biri ALLAH'ın ve elçisinindir. Bu pay, akraba-
190 ǀ Ateistlere 19 soru
Allah ve yaratılış kelimelerini işitince hemen atış moduna geçen ateist kardeşlerime
günlük hayatlarında yaptıkları işlerden örnekler vermek daha uygun olabilir. Diye-
lim size şunu yazdım: “Bugün üç saat boyunca ev işi yaptım. Bulaşık makinesinde
bulaşıkları bir saatte yıkadım. Malzemeyi hazırlayıp yemek pişirmek iki saat aldı.
Kirli elbiseleri makinada yıkamak ve kurutmak da iki saat sürdü.” Şimdi siz bu no-
tumu okuduktan sonra hesap hatası yaptığımı söyleyip ev işinin üç saat yerine
aslında beş saat aldığını ileri sürebilir misiniz? Yemek pişerken bulaşık makinası
çalışamıyorsa veya bulaşık makinası çalışırken çamaşır makinası çalışamıyorsa haklı
olabilirsiniz. Ama, herkesin bildiği gibi bazı işler zaman bakımından birbirleriyle
örtüşebilir. Aynı şekilde gökler yaratılırken göklerin bir parçası olan yer de ya-
ratılmış olamaz mı?... Bu ve daha nice alternatifi düşünmeden hemen yüzeysel bir
yaklaşımla evrenin yaratılış evrelerinin sayısında hesap hatası aramak sağlıklı bir
eleştiri yöntemi değildir.
Gök ile yerin yaratılmasının birbirini izleyen olaylar değil, birbiriyle örtüşen olaylar
olarak anlamalıyız. Nitekim Big Bang teorisi de evrenin tek bir noktadan ya-
ratıldığını bildirir. Yerin yaratılması 2+4=6 gün sürerken göğün yedi gök halinde
yaratılması da 2 gün alır. Gök ile yer birlikte yaratıldığına göre göğün genişlemesi
için ayrılan 2 gün aynı 6 gün içinde gerçekleşiyor. Böylece, içinde yaşadığımız ev-
renin yaratılışı 2+(2+2) = 6 birimde gerçekleşiyor. Ayrıca bak: 7:69; 25:59; 32:4;
50:38; 57:4.
ÇELİŞKİ: Kölelik evrensel mi?
16:75 ALLAH, hiçbir şeye gücü yetmeyen, sahiplenilmiş bir köle ile kendi
tarafımızdan güzelce rızıklandırdığımız, o rızıktan gizli ve açık
yardım için harcayan kişiyi örnek olarak verir. Bu ikisi hiçbir olur
mu? Övgü ALLAH'adır, ancak çokları bilmezler.
Kur'an'daki ayetler evrensel ise; İnsanlar arasında ayrım, köleliğin kaldırılmamış
olması yanlış değil midir? Bu durumda kölelik kıyamete kadar meşrulaştırılmış ol-
muyor mu?
YOK: Yukarıdaki ayette kölelik onaylanmıyor; aksine olumsuz bir örnek olarak
veriliyor. Bu kelime tüm sözlüklerde ve ansiklopedilerde yer alır. Sözlükler ve an-
siklopediler bu kelimeyi içerdiği için onu meşrulaştırmış mı oluyorlar? Kuran Fira-
vundan söz ettiği için Firavunluğu meşrulaştırmış mı oluyor? Başka insanları kendi-
ne kul ve köle edinmek rablik yani efendilik iddia etmektir: 3:79
3:79 ALLAH'ın kendisine kitap, bilgelik ve peygamberlik verdiği hiçbir
insan, “ALLAH'tan sonra bana da hizmet ediniz (kul olunuz)” diye
halkı kendisine çağırmaz. Aksine, “Öğrenip öğrettiğiniz kitap ge-
reğince kendisini Efendisine adayan kullar olun” der.
ÇELİŞKİ: Kur'an'da neden sadece İsrail'e gönderilen peygamberler var? Kur'an'da
bildirilen peygamberlerin nerdeyse tamamının Yahudi olması, her kavme peygamber
192 ǀ Ateistlere 19 soru
olanlar içinde ateisti, dinsizi, Hristiyan’ı, Müslümanı, Budist’i vardır. Ayrıca bir
millete bir gıdanın yasaklanıp, diğer milletlere serbest bırakılmasının mantığı olabi-
lir mi? Örneğin “Türklere balık yemeyi yasakladık” dense bu kabul edilebilir mi?
YOK: Kuran'ın indiği toplumda İsrail Oğulları arasında kendilerini Yehud olarak
tanımlayan bir etnik-dini bir toplum vardı. Oxford sözlüğü şöyle tanımlar: “Aramice
Y'hūdāi kelimesi İbranice: , Yehudi (tekil.); , Yehudim (çoğul), kelimesinin
karşılığı olup ilk başta Judah (Cudi) kabilesinin veya krallığının üyeleri için kul-
lanılan bir terimdir. İbranice Eski Ahid'e göre kabile ve krallık Yakup’un dördüncü
oğlu olan Judas’tan kaynaklanıyor.” Ayrıca, Kuran'ın indiği çağ dahil İsrail Oğulları
hiçbir zaman kendilerini Musevî diye tanımlamadılar. Dahası, Musevî ifadesi yüz
yıllar sonra Osmanlılar tarafından kullanılan bir ifadedir. Ateist eleştirmen burada
hem zamanı, hem mekanı, hem de özneyi karıştırmıştır. Sorunun ikinci bölümü de
ciddi değildir. Allah belli bir toplumu uyarmak için elçi gönderince o toplumun
tanrısal uyarıya ve mesaja karşı tavrı o toplumun muhatap edileceği özel sınırlamalar
ve testler gerektirebilir.
ÇELİŞKİ: İnananlar Muhammed'in kulu mu? Ayet, “De ki ey inanan kullarım” ile
başlıyor.
39:10 De ki: “Ey iman eden kullarım, Rabbinizden sakının. Bu dünyada
iyilik edenler için bir iyilik vardır. Allah'ın arz'ı geniştir. Ancak
sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.”
Muhammed, inananlara “kullarım” diye sesleniyor. Bazı meal tahrifatçıları bu hatayı
kamufle edebilmek için mealin başın “Bizim adımıza de ki” ya da “tarafımdan söy-
le” gibi ilaveler yapmışlar. Halbuki Arapçasında bunlar yok. Bazıları da “Kullarım”
değil, “kullar” olarak çevirmiş. Eğer Kur'an'ı Allah gönderseydi ayette Allah'ın “de
ki” demeyip direk kendisinin söylemesi gerekirdi. Ya da “İnanan kullarıma de ki”
şeklinde olmalıydı. Aynı ifadeyi 39:53′de de görmekteyiz:
39:53 De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın
rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları
affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
YOK: 39:10 ayeti iddia edildiği gibi “Ey kullarım” diye değil, “Ey kullar” diye
başlıyor. İbad kelimesinin sonunda birinci şahıs iyelik zamiri olan Y harfi yok. Çevi-
risi şöyledir.
39:10 De ki: “Ey gerçeği onaylayan kullar, Efendinizi sayın. Bu dünya
hayatında güzel davrananlara güzellik vardır. ALLAH'ın yeri ge-
niştir. Gerçek uğrunda direnenlerin ücreti hesapsız olarak verile-
cektir.”
Ancak 39:53 ayeti iddia edildiği gibi “De ki: Ey… kullarım…” diye başlıyor.
194 ǀ Ateistlere 19 soru
Yukarıdaki ayet de sanki Muhammed'in genel bir günah affetme yetkisi varmış gibi
çarpıtılıyor. Halbuki ayette, Muhammed peygamberin bizzat şahsına karşı hakaret ve
iftirada bulunanlar içindir. Nitekim benzeri durumun Yusuf'un kardeşleri ile babaları
Yakup peygamber arasında yaşandığını öğreniyoruz:
12:97 Dediler ki: “Ey babamız, günahlarımızın bağışlanmasını dile. Biz
gerçekten yanlış davrandık.”
12:98 Dedi ki: “Sizin için Efendimden bağışlanma dileyeceğim; O,
Bağışlayandır, Rahimdir.”
İşledikleri suç babalarını olumsuz etkilediği için babalarının kendilerini affetmesi ve
onlar için Tanrı'dan bağışlama dilemeleri normaldir. Yoksa bir peygamber ve elçi
olan babalarının günahları “şefaat” yoluyla bağışlatma gibi bir otoritesi yoktu.
ÇELİŞKİ: Meleklerden peygamber olur mu?
Muhammed'e inanmayanlar “Elçi olarak bize bir melek gelmesi gerekmez miydi”
derler. Buna şu yanıt verilir:
17:95 De ki: 'Yeryüzünde yerleşip dolaşan melekler olsaydı onlara gökten bir
meleği elçi gönderirdik.'
Mantıklı. Dünyada insanlar yaşadığına göre melekten peygamber olmaz. Gelgelelim
meğer öyle değilmiş. 17:95′de melekten peygamber olamayacağı söylenirken bakın
aşağıdaki ayette ne diyor:
22:75 ALLAH meleklerden ve insanlardan elçiler seçer. Elbette ALLAH
İşitendir, Görendir.
YOK: Kuran ayetlerini anlamak için değil, sadece hatalarını bulmak için okuyanlar
elbette normalden biraz daha dikkat gerektiren noktaları ıskalayacaklar ve kafa-
larındaki varsayımlarda çelişki bulacaklar. Bu örneklerden biridir. Önce konuyu
aydınlatan bir ayeti okuyalım:
2:210 ALLAH'ın ve meleklerin yoğun bulutlar arasından kendilerine gel-
mesini mi bekliyorlar? O zaman her şey biterdi ve her şey AL-
LAH'a döndürülürdü.
Allah ve melekler (melekler) görünseydi, herkes gerçeği onaylamak zorunda kalacak
ve sınavın bir anlamı kalmayacaktı. Dünyada bulunuşumuzun amacı Şeytanın yani
Sapkının meydan okumasını reddetmek ve Tanrı'nın mutlak otoritesini onayla-
maktır.
Elçilik konusundaki ayetleri okuduğumuzda şu temel prensibi öğreniriz. Allah, in-
sanları uyarmak için seçtiği insan elçileri melek elçiler yoluyla eğitir. Bu meleklerin
başında Cebrail gelir. Allah toplumlara insan elçiler gönderiyor; ama seçtiği insan
elçilere de melek elçiler gönderiyor. Bu kadar basit.
196 ǀ Ateistlere 19 soru
YOK: İlk iki ayette (44:38 ve 21:16) evrenin oyun ve eğlence için yaratılmadığı
bildirilir ve izleyen iki ayette ise (6:32 ve 47:36) dünya hayatının oyun ve eğlence
olduğu bildirilir ve hayattayken ahiret yurdunu amaç edinirsek evrenin yaratılış
amacına uygun bir hayat yaşayabileceğimiz hatırlatılır. Görüldüğü gibi ayetler
arasında hiçbir çelişki olmadığı gibi birbirini tamamlayıp anlama zenginlik
katıyorlar.
ÇELİŞKİ: Önce Yer mi düzenlendi yoksa Gök mü?
Fussilet ve Bakara suresindeki ayetlere göre önce yer sonra gök (41:9-12 ve 2:29)
ama Naziat suresinde durum tam tersidir (79:27-33). Bundan daha büyük bir çelişki
olur mu? Allah, göğü mü önce düzenlediğini, yoksa yeri mi önce düzenlediğini bir-
birine karıştırır, bir ayette yer, başka ayette gök der mi? Böyle bir karışıklığı bir tanrı
değil, bir insan yapar ancak.
YOK: Eleştiri haklı ama adresi yanlış. Benim mealim dahil meallerin hemen hep-
sinde Arapça “summe” kelimesini Türkçede kronolojik anlam yansıtan “sonra” ke-
limesiyle çeviriyoruz. Halbuki “summe” kelimesi illa kronolojik bir sıralamayı
yansıtmaz. Türkçede “dahası,” veya “artı” veya “buna ek olarak” diye çevrilmesi
daha uygundur. Nitekim yukarıda referans verilen 79:30 ayetinde “bundan sonra”
ifadesi “ba'da zalika” diye geçer. Bu satırları yazarken baktığım MESAJ adlı Kuran
çevirimde 41:11 ayetindeki “summe” kelimesini “sonra” diye yanlış çevirdiğimi fark
ettim. Şimdi onu “dahası” diye düzeltiyorum ve bu hatayı düzeltmemi sağladığı için
ateist arkadaşlara teşekkür ediyorum.
41:9 De ki: “Siz yeri iki günde yaratanı mı inkâr ediyorsunuz ve O'na
eşler mi koşuyorsunuz? O, evrenlerin Efendisidir.”
41:10 Onun üstüne denge unsurları (olan dağlar) yerleştirdi ve onu bere-
ketli kıldı. Tüm isteyenler için eşit olarak onun gıdalarını dört gün-
de ölçüp düzenledi.
41:11 Sonra Dahası duman halindeki göğe yönelerek ona ve yere, “İste-
yerek veya istemeyerek (kaostan çıkıp) gelin” dedi. Onlar da, “İs-
teyerek geldik” dediler.
2:29 Yeryüzünde her şeyi sizin için yaratan O'dur. Nitekim göğe yönelip
onu yedi gök olarak düzenledi. O, her şeyi Bilir.
79:27 Siz mi, yoksa gök mü yaratılış açısından daha zorludur? Onu O
yaptı.
79:28 Onu alabildiğine yükseltti ve düzenledi.
79:29 Gecesini kararttı, sabahını ise ortaya çıkardı.
79:30 Ve yeri de, bundan sonra, yumurta biçimine soktu.
79:31 Ondan suyunu ve otlağını çıkardı.
79:32 Dağları da çaktı.
79:33 Tüm bunlar sizin ve hayvanlarınızın geçimi için.
198 ǀ Ateistlere 19 soru
Yukarıda 79:30 ayetindeki “dahaha” kelimesinin yalın hali olan “dahya” kelimesi
“yumurta” anlamına gelir. Dünyanın yumurta gibi yuvarlak olamayacağına inanan
eski Kuran yorumcuları, “onu yumurta biçimine soktu” ifadesini bir mecaz olarak
kabul etmişler ve yumurta kelimesiyle yumurtanın konduğu kuluçkanın kastedilmiş
olduğunu ileri sürmüşlerdir. Böylece çok açık olan ayetin anlamını bozarak “Ve yeri
de kuluçka gibi düzenledi” diye tefsir etmişlerdir.
199 ǀ Ateistlere 19 soru
yönelt. Benim soyumu ıslah et. Ben tövbe edip, sana teslim olan-
lardanım” demelidir.
İnsanların çoğu evrensel gerçeği değil, yakın kişisel menfaatleri seçer. Bu menfaat-
lerin en güçlüsü çevredir. Çevre genelde evrensel gerçekler ile bölgesel geçici men-
faatler arasında bir duvar görevi yapar; bir hapis oluşturur. Bu yüzden insanların
çoğunluğu yaşadıkları ülkelerin bayraklarını ve kutsal kitaplarını sallarlar. İki devlet
birbirine karşı savaş açsa o ülkelerde yaşayanların büyük çoğunluğu devletlerinin
haklı olup olmadığını objektif olarak sorgulama ve bu adalet için gerçeği arama
zahmetine katlanmaz. Bu cesaret ve onur isteyen bir şeydir. Aynı şekilde din konu-
sunda da insanların büyük çoğunluğu içinde yaşadıkları yakın veya büyük çevrenin
etkisinde kalırlar.
Dindarların çoğunlukta olduğu bir çevrede yetişmesine rağmen dini dogmaları sor-
gulayıp ateizmde karar kılanlar genelde dindarlardan çok daha dürüsttürler. Ama
onlar da dünyevi zevklerini, heva heveslerini veya dindarlara karşı gösterdikleri
duygusal tepkilerini ebedi gerçeklere tercih edebiliyorlar. Gerçeği arama konusunda
dürüst olanlar gerçeğe tanık olurlar. Kalplerin derinliklerindeki niyet kişinin
tavırlarını belirler. Özgür irade ve hidayet konusunda şu ayet çok önemli bir noktayı
hatırlatır:
6:110 İlk başta gerçeği onaylamamaya karar verdikleri için anlama ye-
teneklerini ve gözlerini çevirip azgınlıkları içinde bocalar du-
rumda bırakırız.
İnsanlara verilen seçme özgürlüğü (18:29) ile insan ilk kararını verir ve Tanrı bu
doğrultuda ona yol gösterir. Kalbinin derinliğinde, Tanrı'nın ayetlerini, yani delil ve
mucizelerini inkâr etmeyi kararlaştırmış olanlar, bilinç altına yerleşen bu kişisel
kararları yüzünden en büyük mucizeleri de görseler kabul edemezler (7:146). Bu
kişiler, Mucizeleri “Efsane” veya “Göz boyama” olarak tanımlarlar (6:25,7). Bilgi-
sayar yoluyla “random dots” metoduyla oluşturulan üç boyutlu stereogramları gör-
mek nasıl ki belli koşullara bağlıysa Allah'ın ayetlerine tanık olmak da belli koşulla-
ra bağlıdır. Karmaşık noktalar gibi görünen üç boyutlu bir resme uygun mesafeden
veya açıdan bakmayan veya iki gözünü açık tutmayan, görmek için bir süre dikkatini
yoğunlaştırmayan bir kişi nasıl ki kendisini üç boyutlu bir resme kör ederse ve resmi
oluşturan noktaları rastlantı ve alakasız görürse aynı şekilde Tanrı'nın işaretlerine
tanık olmak da belli koşullara bağlıdır. Allah'ın doğadaki ve/veya kitabındaki ayetle-
re/delillere art niyetle bakanlar, daha doğrusu art niyetlerinden dolayı Allah'ın ayet-
lerini gereği gibi değerlendirmeyenler de kendilerini o ayetlere kör olmaya mahkum
ederler.
Bu konuyu şu ayetle bitirmek istiyorum.
14:22 Karar yayımlandıktan sonra sapkın onlara şöyle dedi: “ALLAH
size gerçeği söz verdi, ben ise size söz verdim ve sözümden
caydım. Benim sizin üzerinize herhangi bir gücüm yoktu; ben sizi
201 ǀ Ateistlere 19 soru
Kuran’da “ant olsun” olarak çevirdiğimiz “yeminler” Kuran dilinde bazı gerçeklere
dikkat çekmek amacıyla kullanılır. Tüm yemin ayetlerini “dikkatinizi …’a çekerim”
diye çevirmek mümkün. Yeminin halk arasındaki kullanışını temel alarak, Ku-
ran’daki yeminlere eleştiri getiren inkârcılar, “Tanrı nasıl olur da yemin ediyor?”
diye itirazlarda bulunabilmektedir. Tanrı’yı kendi arzularına göre biçimlendirdikleri
bir kalıba oturtma hevesinde olanlar, Kuran’daki yeminleri dikkatle inceleseler o
yeminlerin halk tarafından yapılan yeminlerden farklı bir fonksiyona sahip olduk-
larını göreceklerdi. Biz yemin edince Tanrı’yı sözümüze tanık tutarız; o kadar. Ye-
minle desteklemeye çalıştığımız tezimizin doğruluk derecesine göre, bu tanıklık
lehimizde de aleyhimizde de olabilir. Bu nedenle, bizim Tanrı ismiyle yemin etme-
mizin herhangi bir kanıtlama değeri yoktur. Yeminlerimiz, muhatabımızı
inandırmayı amaçlar; yalan söylüyorsak yalanımızı büyütür ve sorumluluğumuzu
arttırır. Oysa Kuran’daki yeminler, bizi inandırmak için değil, düşündürmek içindir.
Tanrı yarattıklarıyla yemin edince, dikkatimizi doğadaki ayetlere, düzene ve sisteme
çekerek rasyonel ve tutarlı düşünmeye teşvik eder. Kuran, doğayı yaratan ve idare
eden Yaratıcı ile bu mesajı gönderen Tanrı arasında bir fark olmadığını ve doğa
ayetleriyle kitabın ayetlerinin gerçeklik bakımından aynı olduğunu hatırlatır. Kendi-
siyle yemin edilerek dikkat çekilen nesneler ve olaylar, bu genel hatırlatmanın öte-
sinde, tartışılacak olan konuya veya teze zihinlerimizi hazırlayan estetik ve semantik
tablolar sunarlar. Örneğin, yukarıdaki yeminler onlu ve ikili sayı sistemlerine dikka-
timizi çekiyor olabilir mi? On gece 7:142 ayetindeki “on gece”ye işaret olabilir mi?
Dördüncü ayet ile 74:33 arasında bir anlam ilişkisi var mı? Bak: 56:75; 69:38;
70:40; 75:1,2; 77:1-7; 79:1-5; 81:15-19; 84:16; 85:1-3; 86:1,11-13; 90:1; 91:1-8;
92:1-4; 93:1-3; 95:1-4; 100:1-6; 103:2.
ÇELİŞKİ: Başka tanrıları kendine eş koşanı Allah affeder mi, affetmez mi?
1) “ALLAH kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz; bundan aşağısını diledi-
ğini bağışlar. Kim ALLAH'a ortak koşarsa çok büyük bir hakaret etmiş
olur.” ( 4:48, ayrıca 4:116)
2) “Kitap halkı, senin kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Musa'dan
bunun daha büyüğünü istemiş ve, “Bize ALLAH'ı fiziksel olarak göster”
demişlerdi. Böyle sınırı aşmalarından ötürü onlara yıldırım çarptı. Kendile-
rine apaçık deliller gelmesine rağmen buzağıya hizmet ettiler. Onları yine
affettik. Musa'ya da apaçık bir yetki verdik.” (4:153)
YOK: Eğer zamanında tövbe etmezlerse, Allah diğer güçleri ya da tanrıları kendisi-
ne eş koşanları bağışlamaz.
Kuran İslam'ın mesajını kabul eden putperestlerden ve müşrikleri anlatan çeşitli
ayetler içerir.
42:25 O, kullarından tövbeleri kabul eder, günahları affeder ve
yaptıklarınızı bilir.
203 ǀ Ateistlere 19 soru
kanıtından söz eder. Eleştirenlerin güvendiği çeviriler ağır teolojik sonuçları olan
çok hatalı çevirilerdir.
Sünnilik ve Şiilik dinlerinin resmi inançlarına göre, Kuran'ın bazı ayetleri diğer
ayetleri iptal eder ve hatta bazı hadisler bile bazı ayetleri nesh eder, iptal eder. Na-
sih-Mensuh veya Nesh diye bilinen bu inanç şeytanların Kuran’a karşı mücadelede
kullandığı en sinsi Truva atıdır. Bu Truva atıyla korkunç tahrifatlar yapmışlardır.
Çok önemli olan bu konuyu sizin için bir paragrafla özetledim. Lütfen dikkatle oku-
yun:
Kuran’da birbirini iptal eden ayetler olduğu ve hatta bazı ayetlerin Hadislerle iptal
edildiği biçimindeki sapkın inanç, bu ayetin anlamı saptırılarak desteklenmiştir…
“Ayet” sözcüğü tekil olarak Kuran’da tam 84 kez kullanılır ve kullanıldığı hiçbir
yerde Kuran ayetleri için kullanılmaz. Tekil olarak kullanıldığı zaman ayet kelimesi
sürekli olarak “işaret, delil, kanıt mucize” anlamlarına gelir. Ne var ki çoğul hali
olan “Ayaat” (ayetler) ise, tekil anlamına ek olarak Kuran ayetleri için de kullanılır.
Nitekim Kuran’ın bir “ayeti” daha doğrusu bir birimi/ifadesi tek başına mucizevi bir
özelliğe sahip değildir. Örneğin bir veya iki kelimeden oluşan birimler var ve bunlar,
Kuran’ın tanımladığı ayet (mucize) özelliğini göstermez. Bazı kısa ifadeler Kuran’ın
inişinden önce günlük konuşmada, kitaplarda ve şiirlerde kullanılan/kullanılabilen
ifadelerdir. Örneğin bak 55:3; 69:1; 74;4; 75:8; 80:28; 81:26. Mucizelik özelliğini
gösteren minimum ölçü bir sure (10:38) olup en kısa sure de 3 ayettir (103; 108;
110). Besmele, tek bir birim olduğu için kendi başına bir mucize değildir; ancak
Kuran’ın bütününü saran matematiksel örgü içinde mucizelik özelliğini kazanır.
Ayetlerin (mucizevi özelliğe sahip olan ifadelerin) bir parçası olduğu için Besme-
le’den ayet diye söz edilebilir; ancak şunu unutmamak gerekir ki Tanrı, tekil olan
“Ayet” kelimesini Kuran’ın ayetleri için kullanmayarak, sadece mucizelerden söz
etmeyi sağlamıştır. Nasih-Mensuh konusu için ayrıca 4:82 ayetine bakınız. Ayrıca,
2:85 ayetinde anlatılan sapkınlığı aynen tekrar eden Müslümanlar hakkında müthiş
bir öngörü için 15:91-93 ayetlerine bakınız.
ÇELİŞKİ: Firavun boğularak mı öldü mü yoksa boğulmaktan kurtarıldı mı? 10:90-
92 ayetine göre Firavun’un boğulduğu, ama 17:102-103 ayeti kurtarıldığını bildirir.
YOK: Firavun boğularak öldürülmüştür ve mumyalama yoluyla bedeni korunmuş-
tur. 10:92’inci ayeti Allah'ın Firavunu canlı tuttuğunu söylemez; Allah'ın onu boğ-
duktan sonra bedenini koruyacağını bize söyler. Tanrı, Mısırlılara verdiği özel bir
mumyacılık bilgisiyle Firavunların cesedini korumuştur. Firavunun mumyalanmış
cesedi bugün Kahire Müzesinde sergilenmektedir. Söz konusu ayetleri okursanız
ayetler arasında bir çelişki olmadığını görürsünüz:
10:90 İsrail oğullarını denizden geçirdik. Firavun ve ordusu ise küstahça
ve düşmanca arkalarına düştü. Boğulmak üzereyken, “İsrail oğul-
larının onayladığından başka tanrı olmadığını onayladım, ben
Müslümanım” dedi.
205 ǀ Ateistlere 19 soru
Eleştirmenin ileri sürdüğü gibi 83:22-25 ayetleri şaraptan veya alkollü içecek veya
uyuşturuculardan söz etmez. Sarhoş edici maddeleri (KHAMR) olumlu anlamda
kullanan tek ayet 47:15'dir ve ilginç bir biçimde, o cennet ya da sonrası ile ala-
kalıdır. Sarhoş edici maddelerin yasaklanmasının gerekçeleri üzerine hızlı bir bakış
var olan çelişkiyi açıklar. Sarhoş araç kullanma, aile içi şiddet ya da alkoliklik gibi
sarhoş edici maddelerden kaynaklanan zarar, yaratılışın, yasaların ve kuralların
farklı olduğu diğer dünyada ortaya çıkmaz. Ayrıca, Kuran’da cennet ve cehennemle
ilgili ifadeler misallerden ibarettir. Sonsuz cennetle ödüllendirilen bir insan kendisi-
ne ya da bir başkasına sarhoş edici maddeler yüzünden zarar veremeyecektir.
(Bakınız: 7:43; 15:47; 21:102; 41:31; 43:71; 2:112; 5:69).
Ölüm sonrası diriltileceğimiz evrendeki yasalar, dünyadaki yasalar gibi olmaya-
caktır. Bedenimiz de bu dünyadaki gibi etten kemikten, yaşlanan bir beden olmaya-
caktır. Trafik kazaları, kavga ve savaşlar olmayacaktır. Nitekim, Kuran bu konudaki
muhtemel eleştirilere cevap verir. Cennetteki sarhoşluğun dünyadakinden farklı
olduğu bildirilir.
52:23 Orada birbirlerinden kadeh kapışırlar, orda ne bir saçmalama ne
de bir günaha girme vardır.
76:21 Üstlerinde yeşil kadifeden elbiseler ve ipekler vardır. Gümüş bile-
zikler takınmışlardır. Efendi’leri onlara temiz bir içecek içirir.
Kuran, sarhoş edici madde tüketenleri sert bir biçimde azarlar. Bu zorunlu bir yasal
yükümlülük değildir, ancak karar bireylere bırakılmıştır. Bu yasaklamanın gerekçesi
gayet açıktır: Sarhoş edici maddeler kullananlara bazı sosyal ve psikolojik faydalar
sağlamalarına rağmen, kişinin sağlıklı düşünme fonksiyonlarını olumsuz yönde
etkiler hem birey hem de toplum için birçok soruna da neden olur. Kuran çeşitli
ahlaki gerekçelere bağlı olarak sarhoş edici maddeleri kullarına yasaklamıştır.
• Beynine ihanet etme: Size bahşedilen vücudun en değerli organı olan bey-
ninizdir ve sizi tüm hayvanlardan ayıran en önemli özelliğiniz üstün dü-
şünme yetinizdir. Tasarımcınızın size verdiği zekaya nankörlük etmeyin.
• Başkalarına ihanet etme: İçinde yaşadığınız toplumun sağılığı, zenginliği ve
mutluluğu alkollü ve uyuşturucu maddeler yüzünden büyük zarar görür.
Örneğin, bir sarhoş sürücü bir aileye evlat acısını tattırabilir… Böylesi za-
rarlı bir maddenin üretimine ve yaygınlaşmasına katkıda bulunmayın.
Ayetteki “hamr” kelimesi, “örten” anlamına gelir ve aklı örten tüm alkollü içkiler ve
uyuşturucular için kullanılır. Bu kelimenin “şarap” veya “içki” olarak çevrilmesi,
ayetin kapsamını daraltmaktadır. Kuran, sarhoşluk veren içkilerin bazı yararları
olmasına rağmen zararlarının daha büyük olduğunu bildirir ve gerçeği onaylayanlara
207 ǀ Ateistlere 19 soru
yasaklar (2:219). Bu yasak kategorik olup azı da çoğu da içerir. Ne var ki hayati bir
tehlike karşısında ölçüyü aşmamak şartıyla bazı yasakların çiğnenmesine izin veril-
miştir (2:173; 6:145). Sarhoşluk veren içkiler karşısında katı prensiplere sahip olma-
yan toplumların ekonomik, sosyal, ailevi ve psikolojik yönden ödediği bedel çok
büyüktür. Kuran, bu içkilerin devlet tarafından yasaklanmasını veya onları kullanan-
ların cezalandırılmasını öngörmez. Bireysel suçlara karşı sadece öğüt ve güzel dav-
ranış ile karşılık vermemizi emreder. Kamuya açık yerlerde, araba sürerken, işyerin-
de çalışırken içki kullanılması başkalarının güvenliğini ve sağlığını riske soktuğu
için toplumun öngöreceği uygun bir cezayla cezalandırılabilir.
Ayetteki “ensab” kelimesi, kutsallaştırılan taşları, türbeleri kapsar. Kâbe etrafındaki
dönüş sayısını belirlemek için konulmuş bulunan, ancak sonradan putlaştırılan siyah
taş ve Muhammed peygamberin Medine’deki mezarı başta olmak üzere İslam dün-
yasında sayısız taşlar ve türbeler birer putperestlik merkezi olmuşlardır.
ÇELİŞKİ: İnanmayanların şeytanın arkadaşı olarak kim seçiyor? ALLAH mı?
(7:27) Yoksa inanmayanlar mı? (7:30)
YOK: Önce, birbirini izleyen ayetleri okuyunuz:
7:27 Ademoğulları, sapkın, ana babanızın vücutlarını kendilerine gös-
termek için elbiselerini soyarak bahçeden çıkardığı gibi sizi de
şaşırtmasın. O ve kabilesi sizin onları görmediğiniz yerden sizi gö-
rürler. Biz, sapkınları, onaylamayanların dostları yaptık.
7:28 Herhangi bir kötü şey işledikleri zaman, “Atalarımızı böyle yapar
bulduk; ALLAH da bize öyle emretti” derler. De ki: “ALLAH kötü
bir şeyi emretmez. ALLAH hakkında nasıl olur da bilmediklerinizi
söylersiniz?”
7:29 De ki: “Efendim adaleti emreder. Her mescitte dini sadece O’na
ait kılarak O’na yalvarın. Sizi ilk yarattığı gibi O’na döneceksi-
niz.”
7:30 Bir grubu doğru yola iletti, bir grup da sapıklığı hak etti. Onlar,
sapkınları ALLAH’tan başka dostlar edindiler ama kendilerini
doğru yolda sanıyorlar.
Gerçeğe karşı nankörlük edenler, şeytan ve şeytanları Tanrı’nın bizi bu dünyada
sınamak için koyduğu kurallara göre seçiyorlar. Kuran her olayın Allah'ın tasarımı
ve iznine göre olduğunu söylerken (8:17; 57:22-25), aynı zamanda bizim kendi yo-
lumuzu seçerken ki özgürlüğümüzü de bize bildirir (6:110;13:11; 18:29 42:13,48;
46:15).
ÇELİŞKİ: Tüm Yahudiler ve Hristiyanlar cehenneme mi gidecekler? Kuranda bazı
ayetlere göre, örneğin 3:85 ve 5:72, tüm Hristiyanlar cehenneme girecekler. Ancak
2:62 ve 5:69 ayetlerine göre bazıları cehenneme girmeyecek.
208 ǀ Ateistlere 19 soru
*
2:106 Kuran’da birbirini iptal eden ayetler olduğu ve hatta bazı ayetlerin Hadislerle iptal
edildiği biçimindeki sapkın inanç, bu ayetin anlamı saptırılarak desteklenmiştir... “Ayet” sözcü-
ğü tekil olarak kullanıldığı 84 yerin hiçbirinde Kuran ayetleri için kullanılmaz; tekil olarak kul-
lanıldığı zaman sürekli olarak “işaret, delil, mucize” anlamlarına gelir. Ne var ki çoğul hali
210 ǀ Ateistlere 19 soru
Kuran'ın birçok bilimler ile ilgili verdiği bilgiler yüzyıllar sonra o bilimler tarafından
doğrulanmış veya daha iyi anlaşılmalarına neden olmuştur. Kuran ayetleri ile doğa-
daki bilimsel ayetler arasında bir çelişki olmadığı gibi, Kuran’ın indiği dönemde
genel olarak bilinmeyen ve hatta bazı konularda o çağda hiç kimsenin bilmediği
bilgiler içerir. Örneğin:
olan “Ayaat” (ayetler) ise, tekil anlamına ek olarak Kuran ayetleri için de kullanılır. Nitekim
Kuran’ın bir “ayeti” daha doğrusu bir birimi/ifadesi tek başına mucizevi bir özelliğe sahip
değildir. Örneğin bir veya iki kelimeden oluşan birimler var ve bunlar, Kuran’ın tanımladığı
ayet (mucize) özelliğini göstermez. Bazı kısa ifadeler Kuran’ın inişinden önce günlük konuşma-
da, kitaplarda ve şiirlerde kullanılan/kullanılabilen ifadelerdir. Örneğin bak 55:3; 69:1; 74;4;
75:8; 80:28; 81:26. Mucizelik özelliğini gösteren minimum ölçü bir sure (10:38) olup en kısa
sure de 3 ayettir (103; 108; 110). Besmele, tek bir birim olduğu için kendi başına bir mucize
değildir; ancak Kuran’ın bütününü saran matematiksel örgü içinde mucizelik özelliğini kazanır.
Ayetlerin (mucizevi özelliğe sahip olan ifadelerin) bir parçası olduğu için Besmele’den ayet diye
söz edilebilir; ancak şunu unutmamak gerekir ki Tanrı, tekil olan “ayet” kelimesini Kuran’ın
ayetleri için kullanmayarak, sadece mucizelerden söz etmeyi sağlamıştır. Nasih-Mensuh konusu
için ayrıca 4:82 ayetine bakınız. Ayrıca, 2:85 ayetinde anlatılan sapkınlığı aynen tekrar eden
Müslümanlar hakkında müthiş bir öngörü için 15:91-93 ayetlerine bakınız.
211 ǀ Ateistlere 19 soru
*
25:005 Muhammed peygamberin döneminde yaşayanlar onun okur yazar olduğunu biliyorlardı.
Muhammed peygamber, Tanrı’dan aldığı Mesajı kendi elleriyle yazmıştır.
*
25:006 İnkârcıların savlarını, karşı konulamayacak bir biçimde yanıtlayan Kuran’ın matemat-
iksel kodu, “Gizlenen” adlı surede 1406 yıl boyunca Tanrısal bir sır olarak tutuldu. Bak 74:30.
212 ǀ Ateistlere 19 soru
*
17:059 Maalesef, geleneksel çevirilerin etkisinde kalarak biz bu ayeti pek inceleyip üzerinde
düşünmeden daha önceki basımlarda yanlış çevirmiştik. Geleneksel çeviriler ayetteki “Ma” harf-
ini olumsuzlaştırıcı harf olarak anlamak yerine onu “şey” olarak anlamışlar. Geleneksel çeviri-
lere göre, daha önceki toplumlara mucizeler gönderen Tanrı bu geleneği devam etmeye niyetli
imiş, ancak mucizelerin beklenen etkiyi göstermediğini gördükten sonra artık göndermekten vaz-
geçmiş! Bu anlayış Kuran’daki tanımlanan Tanrı’nın sıfatlarıyla çelişir. Dahası, mucizeler
gösterilmesinin amacının fanatik inkârcıları ve bağnaz nankörleri ikna etmek için değil, mesajı
rasyonel olarak sorgulayan açık fikirli kişilere yardımcı olmak ve kuşkularını dağıtmak olduğunu
öğreniyoruz Kuran’dan. Geleneksel çeviriler ayrıca, tüm elçilerin mucizeler ve işaretlerle
desteklendiğini bildiren ayetlerle çelişir. Muhammed’e daha önceki elçilere verilenlerin bir ben-
zeri mucize verilmedi, ancak kendisine eşsiz bir delil olarak dünyanın sonuna kadar tüm kuşak-
ların tanık olabileceği bitmez ve tükenmez mucizeler ve işaretler içeren bir kitap verildi. Bak
29:51. Ayrıca bak 7:73-77; 26:155; 54:27; 91:13.
*
6:124 Atalarını ve din adamlarını körü körüne izleyenler tarih boyunca Allah’ın elçilerine
karşı çıkmışlar ve tek dayanak olarak hep geçmişi ileri sürmüşlerdir. Kafaları örümcekli bu
tipler, Muhammed peygamberin getirdiği biricik mucize olan Kuran’ı (29:50-51), daha önceki
peygamberlerin mucizeleriyle aynı türde olmadığından kabul etmemişlerdir (17:90-93). Aynı
kafa, aynı bahaneyle bugün Kuran’ın matematiksel mucizesini reddetmektedir. Nitekim 38.
Surenin ilk on beş ayeti ve 26. Surenin ilk altı ayeti yeni mucizeleri kabul etmeyen muhafazakâr
taklitçileri eleştirir.
213 ǀ Ateistlere 19 soru
29:50 “Ona Efendinden bir mucize inmeli değil miydi?” dediler. De ki:
“Mucizeler ALLAH’ın katındadır. Ben sadece apaçık bir
uyarıcıyım.”*
29:51 Bu kitabı sana indirmiş olmamız ve kendilerine okunması onlara
yetmez mi? Bunda gerçeği onaylayan bir toplum için bir rahmet ve
öğüt vardır.
Mucize olarak bir Kitap! Kitaptan da mucize mi olurmuş? Kuran, şüpheci ve gele-
nekçi kafa yapısının her dönemde tekrarladığı tartışmayı şöyle özetler:
17:88 De ki: “Tüm insanlar ve cinler bu Kuran’ın bir benzerini oluştur-
mak amacıyla toplansalar ve bu konuda birbirlerine destek olsalar
bile onun bir benzerini oluşturamazlar.”
17:89 Biz bu Kuran’da her türlü örneği verdik, ne var ki halkın çoğunlu-
ğu inkârda direniyor.
17:90 Dediler ki: “Yerden bize bir kaynak fışkırtmadıkça seni onayla-
mayız.”
17:91 “Veya hurma ve üzüm bahçelerin olup aralarında ırmaklar
fışkırtmalısın.”
17:92 “Veya ileri sürdüğün gibi gökten üzerimize parçalar düşürmeli,
yahut ALLAH’ı ve melekleri karşımıza getirmelisin.”
17:93 “Ya da altın bir evin olmalı veya göğe yükselmelisin. Yükselsen bi-
le okuyacağımız bir kitabı üzerimize indirmedikçe onu onayla-
mayız.” De ki: “Efendim yücedir. Ben elçi olan bir insandan başka
bir şey miyim ki!”
17:94 Kendilerine hidayet geldiğinde, halk: “ALLAH bir insanı mı elçi
olarak gönderdi” diyerek onaylamadı.
17:95 De ki: “Yeryüzünde yerleşip dolaşan melekler olsaydı onlara gök-
ten bir meleği elçi gönderirdik.”
17:96 De ki: “Benimle sizin aranızda ALLAH tanıktır. O, kullarından ha-
ber alır, görür.”
Muhammed Peygamber'den sonra Kuran'ı yeterli görmeyerek hadis uydurmaya
başlayanların bu arada bir sürü mucize de uydurmaları aynı hastalığın belirtisidir.
*
29:050-51 Kuran’ın matematiksel mucizesiyle, Kuran’ın inişi arasında 1406 (19x74) yıllık bir
süre koymak Bilge olan Tanrı’nın iradesiydi. Tanrı, “Gizlenen” adlı 74. Surede gizlediği büyük
matematiksel mucizeyi (74:30-37) 27:82 ayetinde haber verilen bilgisayar yoluyla ortaya
çıkardı.
214 ǀ Ateistlere 19 soru
Bir karşılaştırma
Kitabın iddialarına yine o kitabı delil göstermek ilk başta bir kısır döngü olarak
algılanabilir. Ancak, iddia sahibi kitap kendisinin farklı ve eşsiz olduğunu ekliyorsa
iş değişir. Bu durumda elimizde sınayabileceğimiz yahut Karl Popper'in deyimiyle
“yanlışlanabilir” bir tez vardır. İster doğru ister yanlış olsun böyle bir tez bilimsel bir
metodu öngörür.
Kuran'ın tezini sınamaya nasıl başlayabiliriz? Kuran'ın matematiksel yapısını
sınamadan önce onu, aynı çağda ve hatta sonraki yüzyıllarda yazılmış insan ürünü
dini kitaplarla karşılaştırmak uygun bir başlangıç olur sanırız. Karşılaştırmayı edebi-
yat alanında yapmayacağız. Zira bunun için Arapçayı çok iyi bilmemiz gerektiği
gibi, böyle bir karşılaştırma için objektif bir kritere de sahip değiliz. Oysa içerik
bakımından bir karşılaştırma için yalnızca sağduyumuzu kullanmak yeterli olacaktır.
Kuran ve Hadis
Muhammed'e verilen biricik kitap Kuran'dı. Nitekim peygamberin hayatında Ku-
ran'dan başka bir kitap yazılmadı. Muhammed sadece Kuran'ı iletti ve yalnızca Ku-
ran'ı izledi. Din sadece ve sadece Allah'ın diniydi. İslam, Tanrı ile Muhammed'in
ortaklaşa hazırladıkları bir şirket dini değildi. Hadis ve Sünnet denilen öğretilerin
cahiller tarafından uydurulmuş şeytani öğretiler olduğunu “Müslüman Din Adam-
larına 19 Soru” kitabında tartışarak sergilediğimiz için burada tekrarlamayacağız.
Müslümanlığı kabul ettikten sonra Kitab-ı Mukaddes, Kuran ve Bilim adlı kitabı
yazan Fransız Dr. Maurice Bucaille'nin sadece deneysel bilimler konusunda yapmış
olduğu bir karşılaştırmanın sonucunu alıntılayalım:
Kuran ve modern bilimler arasında yaptığımız karşılaştırmaya hadisler üzerindeki
araştırmayı da ekledim. Bu üçlü karşılaştırmanın sonuçları gayet açık: Kuran'daki
veriler modern bilimlerle karşılaştırıldığında istisnasız doğrulandığı halde, (Buha-
215 ǀ Ateistlere 19 soru
ri'deki) hadislerin içerdiği belirli ifadeler problemler arz ediyor? Gerek edebi stil ve
gerekse içerik bakımından, Kuran ve hadis metinleri arasında var olan farklılık iyice
vurgulanmalıdır. Kuran ile hadisi üslup bakımından karşılaştırmak aslında düşünü-
lemez bile. Dahası, modern bilimlerin verileri ışığında her ikisinin içeriği
karşılaştırıldığında aralarındaki çelişki çarpıcı boyuttadır (The Bible, The Quran and
Science, Maurice Bucaille, American Trust, 1979, pp. 244-248).
Hadis kitaplarının Kuran'dan birkaç yüzyıl sonra yazıldığı gerçeğini hatırınızda tuta-
rak aşağıda sunacağımız mini karşılaştırmayı değerlendiriniz. Kuran'ın, o günlerde
ve o coğrafyada yaşayan insanların ürününden ne kadar farklı olduğuna siz karar
veriniz. (Hadis referanslarında ana kitabın isminden sonraki ilk rakam kitap, ikinci
rakam ise bölüm (bab) numarasıdır. Örneğin, “Buhari 4/13” hadisini Buhari'nin
4'üncü kitabı olan Gusül Kitabının 13'üncü Babında bulacaksınız.)
KURAN HADİS
ALLAH ALLAH
... O'na benzer hiçbir şey yoktur. O İşitir, Allah, ahirette peygamberlere kimliğini
Görür. (42:11). kanıtlamak için bacağını açıp baldırını
gösterir (Buhari 97/24; 10/129 ve 68.
Üstünlük sahibi olan Rabbin, onların
Surenin tefsiri).
taktığı niteliklerden yücedir. (37:180)
Buhari'deki en uzun hadislerden biri olan
Allah merhametlilerin en merhametlisidir
Miraç hikâyesine göre Allah önce Mu-
(12:64). Allah, bize gücümüzün yetmeye-
hammed'e günde 50 vakit namaz, yani her
ceği bir görev yüklemez (2:286), ve bizim
28 dakikada bir vakit farz kıldı. Ancak
için zorluk değil kolaylık diler. (2:185)
Muhammed, altıncı gökte duran Musa'dan
akıl ve destek alarak bunu günde 5 vakte
indirdi. Tanrı'yı zalim bir işveren ve Mu-
hammed'i de aptal fakat daha merhametli
bir sendika lideri olarak sunan bu hikâye
bir hayli popülerdir.
216 ǀ Ateistlere 19 soru
Dünya Dünya
Ve sen dağları görürsün, onları hareketsiz Dünya balığın üzerindedir. Balık başını
sanırsın. Halbuki onlar, bulutlar gibi ha- sallayınca dünyada depremler olur (İbni
reket ederler. Bu, her şeyi sapasağlam Kesir 2/29; 68/1 ayetlerinin tefsiri bölüm-
yapan Allah'ın sanatıdır? (27:88) lerinde).
Bundan sonra, yeri yumurta biçimine
soktu. (79:30)
Gökleri ve yeri gerçek ile yarattı. Geceyi
gündüzün üzerine yuvarlar ve gündüzü de
gecenin üzerine yuvarlar. Güneşi ve ayı
da emri altına sokmuş ve onların her biri
belli bir süreye kadar akıp gitmektedir.
Kesinlikle, O Üstündür, Bağışlayandır.
(39:5) (Bu ayet, dünyanın yuvarlak oldu-
ğunu bildirmektedir. “Yuvarlıyor” keli-
mesinin Arapçası olan “yükevviru” keli-
mesi ile Türkçeye de geçen “küre” aynı
kökten türemektedir. Kuran, vahyinden
ancak yüzyıllar sonra öğrendiğimiz Bir-
çok bilimsel gerçekle doludur.)
Peygamber Peygamber
Sizin için Tanrı'nın elçisinde güzel bir Peygamber 30 erkeğin cinsel gücüne
örnek vardır. (33:21) sahipti (Buhari 4/13)
Kuşkusuz sen büyük bir ahlaki karaktere Peygamber bir gecede dokuz hanımıyla
sahipsin. (68:4) ayrı ayrı cinsel ilişki kurardı (Buhari
4/13).
De ki ben ancak sizin gibi bir insanım.
(18:110; 41:6) Peygamber katilleri yakalattı. Ellerini
ayaklarını kesti. Kızgın çivilerle gözlerini
Seni halklara bir rahmet olarak gönderdik.
oydu ve onları çölde susuz ölüme terk etti
(21:107)
(Buhari 56/152; 59/35; Tıb 5/1).
... zalimlerin, “Siz sadece büyülenmiş bir
Medineli bir Yahudi tarafından büyülenen
adamı izliyorsunuz” dediklerini iyi biliyo-
peygamber günlerce ne yaptığını bilmez
ruz. Dikkat et, seni nasıl da tanımlayarak durumda ortalıkta dolaştı (Buhari 59/11;
sapıyorlar? Artık yol bulamazlar. (17:47- 76/47; Hanbel 6/57; 4:367).
48)
Kadın Kadın
Rab'leri onlara cevap verdi: “Ben, sizden Kadının dini ve aklı yarımdır. Kadınların
hiçbir çalışanın yaptığını ödülsüz arasından iyi bir kadını bulmak, karga-
bırakmam. İster erkek olsun ister kadın; ların arasından alaca bir karga bulmaya
hepiniz eşitsiniz...” (3:195) benzer. Namaz kılan birinin önünden
İnanan erkekler ve inanan kadınlar birbir- eşek, kara köpek ve kadın geçse namazı
lerinin dostudur. İyiliği emrederler, kötü- bozulur. Evlilik, kadın için bir çeşit köle-
lükten menederler, namazı gözetirler, liktir. Allah'tan başkasına secde edilmesi
zekâtı verirler, Allah'a ve elçisine uyarlar. helal olsaydı ilk önce kadının kocasına
İşte onlara Allah rahmet edecektir. Allah secde etmesi gerekirdi. Cehennem halkı
Üstündür, Bilgedir. (9:71) bana gösterildi; çoğunluğu kadın idi.
Kocanın vücudu irin ile kaplı dahi olsa ve
Allah, inanan erkeklere ve inanan
karısı onu yalasa yine de kocasının
kadınlara, içinden ırmaklar akan ebedi hakkını yerine getiremez. Kadın hayızlı
kalacakları cennetler ve Adn cennetlerin- iken namaz kılamaz, oruç tutamaz, Kuran
de güzel evler söz verir? (9:72) okuyamaz. (Buhari'den seçilme)
Özgürlük Özgürlük
Dinde zorlama yoktur. Doğru ile yanlış Dinden dönenin (mürteddin) kanı ve malı
ayrılmıştır. Kim ki tağutu (despotları ve helaldir. (Buhari: Ridde)
şeytani doktrinleri) inkar edip Allah'a Muhammed Peygamber kendisini şiirle
inanırsa, kopmaz ve sağlam bir bağa eleştiren Kab bin el-Eşref ve Ebu Rafi adlı
yapışmıştır. Allah İşitir, Bilir. (2:256) şairlerin öldürülmesi için geceleyin Medi-
De ki; “Bu gerçek senin Rabbindendir.” ne'den gizli ajanlar göndererek ölüm ce-
Dileyen inansın, dileyen inkar etsin? zasını infaz ettirir. (Buhari 59/14,15).
(18:29)
Tavır Tavır
Tanrı'nın ayetlerine alay ve hakaret eden- Tanrı'nın ayetlerine, hele Muhammed
lerin meclisi geçici olarak terk edilmeli. Peygambere alay ve hakaret edenler öldü-
(4:140) rülmeli.
Hayvanlar Hayvanlar
Kanatlarıyla uçan kuşlar dahil yeryüzün-
Bulaşıcı hastalık ve Tiyara (kuş uğursuz-
deki tüm yaratıklar sizin gibi birer top-
luğu) yoktur. Sadece, talihsizlik vardır ve
lum. Biz bu kitapta hiçbir şeyi eksik
o da üç şeydedir: Kadın, ev, ve hayvan.
bırakmadık. Sonra onlar (tüm yaratıklar)
(Buhari, 76/53).
Rab'lerinin huzuruna toplanacak. (6:38)
Uykuda olmalarına rağmen onları (mağa- Melekler içinde köpek ve resim bulunan
rada uyuyan inananları) uyanık sanırsın. eve girmezler (Buhari, Tasavir, 833)
Onları sağa ve sola doğru çeviririz. Kö- Tüm kara köpekleri öldürünüz; onlar
pekleri de kollarını eşikte uzatmıştır? şeytandandır (Hanbel 4/85; 5/54; Buhari
(18:18) 54/16).
219 ǀ Ateistlere 19 soru
Sanat Sanat
O ne dilerse onun için yaparlardı: mihrap- Melekler, içinde köpek veya resim bulu-
lar, heykeller, derin havuzlar ve ağır ka- nan eve girmezler (Buhari, Tasavir/88).
zanlar... Ey Davut ailesi, şükür göstergesi
Cehennemde en şiddetli azaba uğratılacak
olarak çalışın. Kullarımdan pek azı şükre-
kişiler ressamlardır (Buhari, Tasavir/89).
der. (34:13)
Diriliş Gününde cezalandırılan ressamlara
şöyle denilecek: “yarattığın şu resme can
ver!” (Buhari, Tasavir/89).
lar. (42:38)
Matematik Matematik
“Üzerinde on dokuz var.” (74:30). Bir kadının parmaklarını kesmenin cezası,
deve cinsinden tazminat olarak şöyledir:
Bir parmak için 10 deve, iki parmak için
20 deve, üç parmak için 30 deve, dört
parmak için 20 deve (Muvatta 43/11; Bin
Hanbel'in Müsnedi 2/182).*
* Bu “sisteme” göre beş parmağı kesenin deve
cinsinden cezasını tahmin edebilir misiniz?
gün olduğuna göre bunu 266'dan çıkarırsak, gebeliğin ilk 86 gününde ceninin insan
veya “nefs” sayılmadığı anlaşılır. Nitekim insanın ana karnındaki gelişimini dört
evrede açıklayan 22:5 ve 23:14 ayetleri gebeliğin ilk günlerini “nefs” yahut “insan”
olarak değil de başka kelimelerle ifade eder. Bunlar sırasıyla: (1) sperm; (2) embri-
yo; (3) on santim büyüklüğündeki cenin evresinde kemiklerin ve etin oluşması ve
nihayet (4) yeni bir yaratık. Yeni bir yaratığın döllenmeden 86 gün sonra yaratıldığı
anlaşılıyor. Bir başka deyişle “nefs”in (bilinç/kişilik) ilk belirtileri, döllenmeden
yaklaşık üç ay sonra ceninin beyninde zuhur etmektedir. Kuran'daki ayetlerle doğa-
daki ayetlerin birlikte değerlendirilmesinden elde edilen bu bilginin kürtaj konusuna
aydınlık getirdiğini ifade etmeye gerek var mı? Ayrıca bak: 16:58-59; 17:31; 81:8.
ÇELİŞKİ: Meni nereden çıkar?
86:7 (Bu su-meni) Bel kemiği ile kaburgalar arasından çıkar.
Halbuki Tıp, testislerden diyor.
YOK: Muhammed döneminde yaşayan herkes meninin erkeklerin cinsel organından
çıktığını ve üreme açısından testisin rolünü çok iyi bilirdi. Hayvanların
hadımlaştırılması bilgisi ve işlemi insanların çok daha eskiden bildiği antik bir bilgi-
dir. Modern toplumlarda yaşayanların hepsi bunu bilmeyebilir; ama eskiden hayvan-
larla iç içe yaşayan toplumlarda genel bir bilgiydi. Bu nedenle, Kuran insan sözü de
olsa böylesine büyük bir hatayı yapmaması beklenir.
Yukarıdaki çeviriye bakarsanız “meni” kelimesinin parantez içine alındığını göre-
ceksiniz. Maalesef meal yapanlar 96:7 ayetindeki “o” zamirinin referansını hem bu
ayetin bir öncesinde hem de bir sonrasında söz konusu edilen, kısacası ayetlerin ana
konusu “insan”a göndermek yerine insanı tarif eden ikincil bir nesneye göndermek-
tirler. İlgili ayetleri MESAJ adlı çevirimden alıntılıyorum:
86:5 İnsan neden yaratılmış olduğuna bir baksın.
86:6 Atılan bir sıvıdan yaratıldı.
86:7 Omurga ile kaburga kemikleri arasından çıkar.
86:8 Kuşkusuz O, onu diriltmeye gücü yetendir.
86:9 Gizemlerin ortaya çıkarılacağı gün.
86:10 Onun ne bir gücü ne de bir yardımcısı olmayacaktır.
Dikkat ederseniz 5'inci ayette insanın yaratılışından söz ediliyor. İzleyen ayette özne
yine insandır. Sekizinci ayette de diriltilecek olan da, onuncu ayette aciz kalacak
olan da insandır. Böyle olunca, 7'inci ayette omurga ile kaburga kemikleri arasından
çıkacağı söylenen varlık da insandır. Nitekim gebelik süresince bebek anne karnında
kaburga ile bel arasındaki bölgede gelişir.
ÇELİŞKİ: Dünyanın 4 günde, göklerin ise 2 günde yaratılmış olması bilimsel veri-
lerle çelişiyor. Evrenin yaşı yaklaşık 14 milyar ışık yılıdır.
222 ǀ Ateistlere 19 soru
41:9 De ki: “Siz yeri iki günde yaratanı mı inkâr ediyorsunuz ve O’na
eşler mi koşuyorsunuz? O, evrenlerin Efendisidir.”
41:10 Onun üstüne denge unsurları (olan dağlar) yerleştirdi ve onu bere-
ketli kıldı. Tüm isteyenler için eşit olarak onun gıdalarını dört gün-
de ölçüp düzenledi.
41:11 Dahası, duman halindeki göğe yönelerek ona ve yere, “İsteyerek
veya istemeyerek (kaostan çıkıp) gelin” dedi. Onlar da, “İsteyerek
geldik” dediler.
41:12 Böylece onları iki günde yedi gök olarak tamamladı ve her göğe
özel yasaları bildirdi. Ve biz en aşağıdaki göğü ise lambalarla ve
koruma sistemiyle donattık. Bu, Üstün ve her şeyi Bilen’in planıdır.
YOK: Yaratılışın “günleri” zaman dilimlerini simgeler. Kuran’a göre zaman göreli
bir boyuttur (32:5; 70:4). Yeryüzünün yaratılışı iki birim zaman alırken, içindeki
yaratıklar için gerekli tüm besinlerin ve koşulların düzenlenmesi ise dört birim za-
man almıştır. Bu oranlama, yeryüzündeki ekolojik sistemin önemini vurgular.
ÇELİŞKİ: Güneşin kara çamurlu bir suya batması.
18:86 Uzak batıya varınca güneşi büyük bir okyanusta batar buldu ve
orada bir topluluk ile karşılaştı. “Ey İki Nesil Sahibi, dilersen on-
ları cezalandır, dilersen onlara iyi davran” dedik.
Ayetten; dünyayı göğün altında uçsuz bucaksız bir yer olarak gören ve göz
yanılmasından dolayı güneşin dünyanın batısında bir çamur gözesine battığını sanan
bir yanlış bilgiye sahip olunduğu anlaşılmaktadır.
YOK: Bu eleştiriyi yöneltenler ayetin astronomik bir olayı değil, bir insanın algısını
tarif ettiği gerçeğini görmezden geliyor. Ayet, bir adamın kişisel algısını “buldu”
diye sunuyor. Nitekim ‘sun set behind’ (güneş … ardında battı) diye Google’da
arama yapsan, modern üniversitelerin astronomi siteleri de dahil yüz binden daha
fazla sitede güneşin dağların, ağaçların, bulutların vs. “arkasından battığını” öğret-
tiklerini bulacaksın. Aynı şekilde “sun disappears behind cloud” (güneş bulutun
ardında kaybolur) veya “sun sets behind mountains” (güneş dağların arkasında ba-
tar) veya “sun disappears behind mountains” (güneş dağların ardında kaybolur)
ifadeleri de binlerce websitesinde yazılıdır. Nitekim Türkçede “güneş doğdu” veya
“güneş battı” diyoruz. Bununla astronomik bir olaydan çok, o olayın bize nasıl gö-
ründüğünü anlatırız. Dilersen kendin de şu ifadeleri tırnak içinde aratıp görebilirsin:
“sun sets in” ya da “sun set in”.
ÇELİŞKİ: İnsan neyden yapılmıştır? Kan, toprak, toz ya da hiçbir şey?
223 ǀ Ateistlere 19 soru
İnsan neyden yaratılmıştır? Kan pıhtısından mı? (96:1-2); Sudan mı? (21:30, 24:45,
25:54); Balçıktan mı? (15:26); Topraktan mı? (3:59,30:20,35:11); Meniden mi?
(16:4); Hiçbir şeyden mi? (19:67)
1. “O, insanı bir embriyodan yarattı” (96:2)
2. ALLAH bütün canlıları sudan yaratır. Onlardan kimi karnı üzerinde hareket
eder, kimi iki ayakları üzerinde yürür, kimi de dört ayak üzerinde yürür. AL-
LAH dilediğini yaratır. ALLAH her şeye gücü yetendir.* (24:45)
3. “İnsanı, kurumuş, yıllanmış balçıktan yarattık.” (15:26)
4. “ALLAH'a göre İsa'nın örneği, Adem'in örneği gibidir; topraktan bi-
çimlendirdikten sonra ona “Ol” dedi ve o da oldu” (3:59)
5. “İnsan, önceden hiçbir şey değilken kendisini nasıl yarattığımızı dü-
şünmez mi?” (19:67, ayrıca: 52:35)
6. “İnsanı küçük bir damladan yarattı, fakat buna rağmen o, apaçık bir
düşman kesildi.” (16:4)
YOK: İlahi olarak yönlendirilen evrime göre insanlar dünyevi maddelerden ve su-
dan yaratılmışlardır.
Yukarıda sunulan eleştiri Ya O-Ya Bu yanılgısının klasik bir örneği ya da zamanı ve
evrimi gerçek olarak anlamayan ya da algılamayan bir zihnin ürünüdür. Eğer o aynı
standartları kullanırsa, bu ayetlerin eleştirisi neredeyse her kitapta çelişkiler bula-
caktır. Eğer biyoloji kitaplarına bakarsa, aynı şekilde kafası karışacaktır. Bir sayfada
atomlardan, diğerinde hücrelerden, diğerinde DNA'dan, ve sperm, yumurta, embri-
yo, dünyevi maddeler vs. oluştuğunu görecektir. Benzer bir soruyla inançsızlığını ve
kafa karışıklığını dile getirebilir. Kuran'ın dikkatli ve eğitimli bir okuması yaratılış
ile ilgili aşağıdaki gerçekleri verir:
1. İnsanların yaşamda olmadıkları zamanlar vardı.
Evrenin yaratılışından milyarlarca yıl sonra insanlar yaratıldı. Başka bir deyişle,
yaratılmadan önce bizler hiçbir şeydik:
19:67 İnsan, önceden hiçbir şey değilken kendisini nasıl yarattığımızı dü-
şünmez mi?
2. İnsanlar ilahi olarak yönlendirilen evrime göre yaratılmışlardır.
*
24:045 Milyonlarca yıl önce iki ayak üzerinde yürümeye başlayan memelinin iki ayak üzerinde
yürümeye başlaması, beynin gelişmesi ve insan haline dönüşmesi için kritik bir nokta olarak
değerlendirilir. İki ayak üzerinde yürümek ilk başta basit bir ayrım gibi gözükse de Homo
Erektus’un alet kullanmasında ve beyninin gelişerek bilinç sahibi olmasında, yani Homo Sapi-
ens’in (Adem’in) yaratılmasında önemli bir role sahiptir. Bak 15:26-28.
224 ǀ Ateistlere 19 soru
*
71:014-17 Evrim, Tanrı’nın düzenlediği harika bir sistemdir. Bak 15:26-28.
*
21:030 Evrenin 10-15 milyar yıl kadar önce büyük bir patlama sonucu oluştuğunu ileri süren
Bing Bang teorisi, Kuran tarafından ondört yüzyıl önceden bildirilmektedir. Bu teori, artık teori
olmayıp kozmik bir gerçektir. 51:47 ayeti de evrenin genişlemekte olduğunu bildirir. Biyolojik
hayat için suyun vazgeçilmez bir koşul olduğu da bilinen bir gerçektir. Bak 4:82.
225 ǀ Ateistlere 19 soru
lama dediğimiz şeye açıkça atıf yapar. Kuran'ın kozmoloji hakkında söyledikleri
zamanının yüzlerce yıl ötesindedir. Örneğin, ayet 51:47 evrenin sürekli olarak geniş-
lediğine dair bizi bilgilendirir. “Göğü gücümüzle biz kurduk ve onu biz genişletmek-
teyiz.” Dahası kapalı-evren modelini doğrulayacak şekilde Kuran bizi evrenin kendi
başlangıcına doğru yok olacağı hakkında bilgilendirir. “O gün göğü dosyaları dürer
gibi katlar ve yaratılışın ilk durumunu nasıl başlatmışsak ona çeviririz. Üzerimize
söz; biz mutlaka gerçekleştiririz.” (21:104)
24:45 ALLAH bütün canlıları sudan yaratır. Onlardan kimi karnı üzerinde
hareket eder, kimi iki ayakları üzerinde yürür, kimi de dört ayak üzerin-
de yürür. ALLAH dilediğini yaratır. ALLAH her şeye gücü yetendir.*
İki ayak üzerindeki hareket insansıların evriminde önemli bir nokta olarak belirdi.
İki ayak üzerinde yürümek evrimsel süreçte başlangıçta önemsiz olarak görünebilir,
ancak birçok bilim insanı iki ayak üzerinde yürümenin Homo Erectus'un araç kul-
lanmasını ve bilinç kazanmasını ve dolayısıyla Homo Sapiense dönüşmesini sağla-
yarak insan evrimine önemli katkılar yaptığına inanıyorlar.
5. İnsan varlığı hayat için gerekli elementleri içeren tozdan ya da dünyadan
yapılmıştır.
3:59 ALLAH’a göre İsa’nın örneği, Adem’in örneği gibidir; topraktan
biçimlendirdikten sonra ona “Ol” dedi ve o da oldu.
6. İnsan varlıkları uzun dönemli evrimin bir sonucudur ve su ve dünyevi element-
leri içeren sperm ve yumurta doğru koşullarda bir araya geldiklerinde, embriyo-
ya, fetüse ve 266 gün sonra nihai olarak insan varlığına evrilirler:
75:37 Dökülen meniden bir sperm değil miydi?
16:4 İnsanı küçük bir damladan yarattı, fakat buna rağmen o, apaçık bir
düşman kesildi.
96:2 O, insanı bir embriyodan yarattı.
22:5 Ey insanlar, diriliş konusunda kuşku besliyorsanız, (hatırlayın ki)
sizi topraktan, sonra bir damlacıktan, sonra asılı duran bir madde
(embriyo) dan, sonra biçimi belli ve belirsiz bir dölütten yarattık.
Böylece size bildiriyoruz. Neyi dilemişsek belli bir süreye kadar
onu rahimlerde tutarız. Sonra sizi bir bebek olarak çıkarırız ve
ardından olgunlaşıp erginleşirsiniz. Kiminizin hayatına son verilir,
kiminiz de en kötü yaşa kadar ulaştırılır. Böylece bir bilgiye sahip
olduktan sonra bir şey bilemez olsun. Toprağı kuru ve ölü görür-
*
24:045 Milyonlarca yıl önce iki ayak üzerinde yürümeye başlayan memelinin iki ayak üzerinde
yürümeye başlaması, beynin gelişmesi ve insan haline dönüşmesi için kritik bir nokta olarak
değerlendirilir. İki ayak üzerinde yürümek ilk başta basit bir ayrım gibi gözükse de Homo
Erektus’un alet kullanmasında ve beyninin gelişerek bilinç sahibi olmasında, yani Homo Sapi-
ens’in (Adem’in) yaratılmasında önemli bir role sahiptir. Bak 15:26-28.
226 ǀ Ateistlere 19 soru
10
Saatte yaklaşık 3.8 x 10^23 kilowatt-saatlik bu enerjinin küçük bir bölümü dünya yüzeyine 1,37
kW/m2 (güneş sabiti) olarak düşer, küresel yüzeyi, zaman ve mekâna bağlı konumu ve atmosfer-
deki yansımalar da hesaba katılınca 174,7 W/m2 olarak ulaşır. Dünyaya düşen güneş enerjisinin
miktarının detaylı hesaplanmasını, Jeff Tsao (US Energy Department), Nate Lewis (CALTECH)
ve George Craptree (Argonne National Laboratory) tarafından 2006 yılında derlenen “Solar
FAQs” başlıklı makalede “What is the theoretical potential of solar energy?” başlığı altında
bulabilirsiniz.
228 ǀ Ateistlere 19 soru
farklı ısınmalar farklı yönde ve şiddette rüzgarları oluşturur. Rüzgarlar suyu gaz
halinde depolayan bulutları birkaç kilometre üstümüzde havada çeşitli bölgelere
sürükler. Tonlarca su böylece şehirler ve hatta kıtalar arasında yaklaşık 40-60
km/saatlik bir hızla nakledilir. Rüzgarların yerden yukarı yükselttiği her bir toz par-
çası birer yağmur damlası için çekirdek olur ve su yukardan aşağı sel gibi akacağına
damlalar halinde düşer. Hızı 2m/sn ile 10 m/sn arasında değişen damlalar halinde…
Bu arada bulutlar elektrik yüklenir. Bulutlar arası veya bulutla yer arasında negatif
ve pozitif enerji alışverişi gerçekleşir. Kısacası yağmur Big Bang ile başlayan enerji
alışverişinin dünya atmosferinde gerçekleşen bir kesitinde; şimşek, yıldırım ve gök
gürültüsü olarak algıladığımız bir olay ile eş zamanlı gerçekleşen muhteşem bir
olaydır. Dünya genelinde her saniye yaklaşık 70 şimşek çakar ve elektrik arkıyla
atmosferdeki oksijen atomlarını üçlü gruplar halinde birleştirerek dünyayı zararlı
ışınlardan koruyan Ozon kalkanını besler. Yıldırım her biri yaklaşık 30kA şiddetin-
de ve 15 coulumb yüküne sahip elektrik boşalmasıdır. İzleyen ayetleri okuyalım:
13:14 Gerçek dua O’na yöneltilendir. O’nun dışında çağırdıkları ise on-
lara hiçbir şekilde karşılık veremezler. Tıpkı suya avuçlarını uza-
tan; ancak ağzına hiçbir şey ulaşmayan kimse gibi… İnkârcıların
duası boşunadır.
13:15 Göklerde ve yerde olan herkes ister istemez ALLAH’a secde eder.
Gölgeleri de sabah akşam…
İnkârcılar bile Tanrı’ya secde ederler, yani O’nun egemenliğini ister istemez kabul
eder ve O’nun yasalarına uyarlar. İnkârcılar, yaşamlarının her alanında doğa (ya-
radılış) yasalarına uymak zorundadırlar. Tanrı’nın egemenliğini kabul etmeyenler,
vücutlarının kontrolü konusunda spekülasyona girebilirler; ancak Kuran onlara ka-
çamayacakları basit bir örnek verir: Kâfirlerin gölgesi Tanrı’ya boyun eğmektedir.
Bir başka ifadeyle, dünyanın güneş etrafındaki dönüşü ve bunun sonucunda
inkârcının gölge hareketleri onun kontrolünün dışındadır. Güneşin oluşturduğu göl-
ge, coğrafik koordinat, gün ve saate göre alabildiğine ölçülü ve duyarlı bir grafik
izler. Bak 2:258, 16:48.
ÇELİŞKİ: Her canlının çift yaratıldığını bildirir.
51:49 Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş ya-
rattık.
Her canlı çift değildir. Bakteriler, virüsler bölünerek çoğalırlar.
YOK: Kuran’da yüzyıllar önceden haber verilen bilimsel bir gerçeğin Kuran’a karşı
kullanılmasına dair örneklerden biri. Bu ve benzeri nice ayeti takdir etmesi gerekir-
ken önyargı ile ayetleri çarpıtarak ayetlere kör ve sağır kalmayı beceriyorlar. Önce,
ayetin çevirisini iki ayet öncesiyle birlikte MESAJ’dan alıntılıyayım:
51:47 Göğü gücümüzle biz kurduk ve onu biz genişletmekteyiz.
51:48 Yeri biz döşedik; ne güzel döşeyiciyiz.
51:49 Öğüt almanız için de her şeyi çiftler halinde yarattık.
229 ǀ Ateistlere 19 soru
Milyarlarca yıl önce evreni “Ol” sözüyle bir anda yaratan Tanrı, evreni zaman ve
mekân boyutları içinde sürekli genişlettiğini ve yeryüzünü insan hayatı için do-
nattığını bildirdikten sonra her şeyi çiftler halinde yarattığı bilgisini verir. Ayet bu
ikili özelliği erkeklik ve dişilik ile sınırlamıyor. Erkek ve dişi olmayanlarda da göz-
lemlenen temel bir ikili yaratılıştan söz ediyor. Nitekim evrenimizi oluşturan madde
ve temel parçacıkları çiftler halindedir. Proton ve anti-proton, elektron ve pozitron,
nötron ve anti-nötron, madde ve anti-madde… Parite diye adlandırılan bu özelliği ilk
fark ettiği için Paul Dirac 1933 yılında Erwin Schrödinger ile birlikte Nobel Fizik
Ödülünü aldı.
ÇELİŞKİ: Yıldızların şeytanlara atış yapmak için kullanıldığı anlatılır.
67:5 Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık.
Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını
hazırladık.
Kandille kastedilen yıldız. Ama sanki yıldızın ne olduğu bilinmiyor. Boyutları kü-
çük sanılıyor. Hatta göktaşı ile karıştırılıyor. Güneş ile yıldızlar farklı düşünülüyor.
Koca yıldız, belki de dünyanın yüzlerce misli büyüklüğünde, ama ayette şeytanlara
atış tanesi olarak yapıldığını söylüyor. Sadece tek başına “yıldızların düşmesi” ifa-
desi bile yıldızın ne olduğunu bilenler için dinlerin uydurma olduğunu kanıtlamaya
yeterlidir. Çünkü Tevrat, İncil ve Kur'an'da aynı büyük yanlışa düşülmüştür.
YOK: Birkaç katmanlı anlam zenginliğiyle muhteşem bir ayet, ama her nedense bu
ayeti “yıldızların şeytanların kafasına düşüp yardığı” biçiminde anlayan çok… Ön-
ce, ayette “taşlama” olarak çevrilen “rucum” ifadesinin “kovma” biçiminde çevril-
mesinin daha doğru olduğunu hatırlatayım. Örneğin, şeytanın “recim” edildiği bildi-
rilir. Şeytan taşlanarak öldürülmedi; Allah tarafından kovuldu (81:25). Taşlama
birçok dilde kovma ve reddetme anlamında metafor olarak kullanılır. Örneğin,
Türkçede “taşlama” kültürel ve politik eleştiriler içeren bir halk şiir türünün adıdır.
Şeytan ise hem kötü insanlar için hem de kötü/yanlış düşüncelerin kaynağı olan
görünmeyen güçler için kullanılır (6:112). Gökteki yıldızlar hakkında bilgimiz
arttıkça Big Bang’den itibaren evrendeki hassas ayarlara ve muhteşem tasarıma
tanık oluyoruz. Her yıldız, görünen ve görünmeyen şeytanların iddialarına karşı
Tanrı’nın sonsuz bilgisi, iradesi, gücü, hesabı ve tasarımı konusunda tanıklık eder.
Nitekim galaksilerden ve yıldızlardan bize ulaşan ışınları inceleme sonucu
kanıtlanan Bing Bang teorisi ateistlerin yüzyıllarca güvendikleri “ezeli evren” id-
diasını kovmuştur.
67:5 En aşağı göğü lambalarla süsledik ve onları sapkınlar için bir taş-
lama/kovma kıldık. Onlara alevli ateş azabını hazırladık.
37:6 Biz en aşağıdaki göğü gezegenler ile süsleyip,
37:7 Her türlü inatçı sapkına karşı bir koruma yaptık.
72:8 “Biz göğe dokunduk ve onu güçlü bekçilerle ve ateş toplarıyla ko-
runmuş bulduk.”
230 ǀ Ateistlere 19 soru
72:9 “Biz orada casusluk için otururduk. Ancak şimdi her kim dinlemek
isterse kendisini gözleyen bir ateş topu bulur.”
Ancak yukarıdaki ilk üç ayet güneş sistemindeki gezegenlerden, son iki ayet ise
uzaydaki ateş toplarından söz ediyor. Tanrı hakkında cahilce tezleri üreten
sapkınlara karşı her yıldız ve her gezegen birer tanıktır. Oluşumları, evrimleri,
yapıları, uzaydaki davranış ve danslarıyla, doğumları ve ölümleriyle Tanrının gücü-
ne ve bilgisine tanıklık eden yıldızlar ve gezegenler aynı zamanda yukarıdaki ifade-
lerin düz (literal) anlamını gerçekleştirerek, yüzeysel yaklaşımlarıyla Kuran’a eleşti-
ri yöneltenleri kovmaktadır. Örneğin, 2016 yılının Ekim ayında Hubble Teleskopu
yoluyla tanık olunan ilginç bir olay bilim dünyasında büyük bir haber oldu.11 Haber
ajansları bu olayı “Twice as big as Mars: Hubble spots molten ‘cannonballs’ blas-
ting through space” (Mars’tan iki kat büyük: Hubble teleskopu, erimiş ‘top mermile-
rin’ uzaya fırlatıldığını keşfetti) diye verdi. İşin ilginci, bu olayı 1400+ yıl önceden
haber veren 67:5 ayetine gülen ateistler bu habere gülmediler.
Bu arada, ayetteki Ha (dişi o) zamirini ben dahil baktığım tüm Türkçe mealler kan-
dillere, lambalara referans olarak anlamışlar. Bu eleştiriye bu cevabı yazarken ayeti
bir daha dikkatle incelemeye karar verince bunun bir hata olduğunu fark ettim. Ön-
ce, MESAJ adlı çevirimden ilgili ayeti alıntılayayım:
67:5 En aşağı göğü lambalarla süsledik ve ONLARI sapkınlar için bir
taşlama/kovma kıldık. Onlara alevli ateş azabını hazırladık.
Ancak, ayette geçen Ha zamiri dişi çoğul Hunne zamiri olmadığı için çoğul olan
LAMBALAR yerine Gök kelimesine referans olması daha makuldür.
67:5 En aşağı göğü lambalarla süsledik ve ONU sapkınlar için bir taş-
lama/kovma kıldık. Onlara alevli ateş azabını hazırladık.
Gök, içindeki tüm kozmik varlıklar ve olaylar ile, evrenin yaratıcısının doğadaki
ayetleri olarak gerçeğe tanıklık eder ve sapkınların yanlış iddialarını çürüterek ko-
var.
ÇELİŞKİ: Savaşçı melekler varmış:
3:124 İnananlara: “Rabbinizin size gönderilmiş üç bin melekle yardım
etmesi size yetmeyecek mi?” diyordun.
3:125 Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar de hemen üzerinize
gelirlerse Rabbiniz size, nişanlı beş bin melekle yardım edecektir.
11
Bu haber 6 Ekim 2016’da “Hubble yıldızlardan atılan muazzam top mermileri tespit etti.”
Başlığıyla verildi. Örneğin, “Hubble Detects Giant 'Cannonballs' Shooting from Star”
https://www.jpl.nasa.gov/news/news.php?feature=6639 ve “Hubble detects giant 'cannon-
balls' shooting from star” (https://phys.org/news/2016-10-hubble-giant-cannonballs-star.html)
231 ǀ Ateistlere 19 soru
soruları çözüp sabahın aydınlığına çıkaran gece… Benim için Kadir Gecesi, din
adamlarının öğretilerini Tanrı’nın öğretisine eş koşmaktan vazgeçtiğim 1 Temmuz
1986 gecesiydi. Efendime sonsuz hamdolsun.
ÇELİŞKİ: Kuran, tatlı suda inci ve mercan yetiştiğini iddia eder. Kuran’ın 55:19-22
ve 25:53 ayetlerinde geçen iki denizin birbirine salındığı-karıştırıldığı ama ara-
larında bir engel olduğunu yazan ayetlerde denizlerden birinin suyunun içilebilen
tatlı su olduğu, diğerinin acı ve tuzlu su olduğu yazılıdır. 55:22′de her ikisinde de
inci ve mercan yetiştirildiğini yazar. Halbuki tatlı suda inci ve mercan yetişmez.
Yapay olarak inci yetiştirilse bile mercan hiç yetişmez.
YOK: Önce referansı verilen bir ayeti okuyalım:
25:53 O, iki denizi salmıştır; bu taze ve tatlıdır, şu tuzlu ve acıdır. Her
ikisinin arasına, karışmalarını engelleyen sağlam bir engel koy-
muştur.
Bu engelden maksat büyük olasılıkla “buharlaşma işlemidir. Göllerin suyu yağmurla
beslenir. Buharlaşma yoluyla okyanusların suyu minerallerden elenir. Buharlaşma,
tatlı suyla acı su arasında minerallerin karışımını önleyen fiziksel bir engel oluşturur
55:19 İki denizi salmıştır; birbirlerine kavuşuyorlar.
55:20 Aralarında bir engel vardır; birbirinin sınırını aşıp karışmazlar.
55:21 Efendinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
55:22 İkisinden inci ve mercan çıkar.
Yukarıdaki dört ayet 25:53 ayetiyle paralel ifadeler içerdiği için 55’inci suredeki iki
deniz ifadesini, birinin tatlı diğerinin tuzlu su kütlesine referans olarak anlamak
makuldür. Her iki ayette “deniz” diye çevirdiğimiz bahr kelimesi Arapçada büyük
su kütlesi için kullanılır. Ateistlerin eleştirisi aslında bir varsayıma dayanır. “İkisin-
den inci ve mercan çıkar” ifadesini “Her ikisinden” diye anlıyorlar. Halbuki orada
iki su birikintisinden çıkarılan iki maddeden söz ediliyor o kadar. İnci hem A’dan ve
B’den çıkar, mercan da sadece B’den çıkarsa, A ve B’den inci ve mercan’ın çıktığını
rahatlıkla söyleyebiliriz. Şu cümle üzerinde düşünün: “Üniversitedeyken oda arka-
daşımın biri Giresun'lu diğeri de Malatya’lıydı. Bu ikisi, kendilerine gönderilen
fındık ve kayısıyı benimle paylaşırlardı.”
Bu arada, yukarıdaki eleştiriyi yönelten ateistlere teşekkür ederim. Çünkü bu soruya
cevap verirken Türkçe mealimde 55:22 ayetini bir “de” ilavesiyle yanlış çevirdiğimi
fark ettim: “İkisinden de inci ve mercan çıkar.” Bu eleştiri üzerine ayetin orijinal
ifadesine tekrar baktığımda inci ve mercanın her ikisinden ayrı ayrı çıktığının an-
latılmadığını, inci ve mercanın iki su kütlesinden çıktığını gördüm. Merak edip
Quran: a Reformist Translation adlı İngilizce çevirime baktım. İlk basımı 2007
yılında yapılan İngilizce çevirimde 55:22 ayetini doğru çevirmişim: “Out of both of
them come pearls and coral.”
11. Kuran'da Bilimsel-Matematiksel Mucizelere
karşı niye kör ve sağır davranıyorsunuz?
Modern bilim adamları arasında önemli oranda Ateist vardır. Thomas Khun'un “The
Structure of Scientific Revolution” adlı kitabında örneklerle açıkladığı gibi bilim
adamlarının da kendilerine özgü entelektüel zindanları var.
Ancak ateistlerin çoğunluğu bilim adamı değil ve ateistler de dindarlar gibi bilimsel
olmayan birçok kültürel veya politik dogmaya iman etmiş olabilirler. Örneğin, Hit-
ler'in kafatasçı faşist idealine iman eden birçok bilim adamı vardı. Ne var ki yüzlerce
bilim alanının birisinde laboratuvarda fareler üzerinde araştırma yapmış ve hatta
belli bir konuda Nobel ödülü almış bir bilim insanı, bilimin diğer konularında ala-
bildiğine bilgisiz ve hatta bazı konularda alabildiğine hurafeci de olabiliyor. Nobel
almış bir bilim adamı onlarca yıl sonra aynı alanda yetersiz ve hatta yanlış çıkabilir
de… Yanardağlar üzerinde veya yıldızlar üzerinde araştırmasıyla ün kazanmış bir
bilim insanı, beyin veya hukuk konusunda da bilgiye hem de çok bilgiye sahip ola-
bildiği gibi çok cahil de olabilir. Bir bilim dalındaki uzmanlık veya dünya çapında
ün, her konuda uzmanlığı gerektirmez. Ne var ki ünlü bilim insanlarının ve milli
kahramanların sözlerini her konuda sanki otorite imişler gibi alıntılayıp kullanmak
yanlış otorite safsatasıdır ama yaygın bir modadır.
Bunu belirttikten sonra, şu gerçeğin altını çizmekte yarar var: Bilim adamları din
adamlarından çok büyük bir farkla gerçeğe daha yakındırlar ve gerçeği tanımaya
daha yatkındırlar. Elbette söz konusu gerçeğe tanık olmanın kariyerlerine olan etkisi
veya sosyo-politik riskleri bu yatkınlığı belirlemede önemli rol oynar. Bilim adam-
ları da insandır ve insanî zaaflara sahiptirler. Bilinç altlarında kâr ve zarar hesabı
yaparlar.
234 ǀ Ateistlere 19 soru
SENE kelimesi
Yıl (Sene) ve Yıllar (Sinîn)
1) 2:96 kelimelerinin frekansları
2) 5:26 Kur'an'da SENE kelimesinin tekil biçimde
geçiş sayısı tam 7 kez olup çoğul SİNÎN
3) 22:47 kelimesinin geçiş sayısı da 12 olup toplam
Yıl 19 eder. Meton Döngüsü adlı astronomik
4) 29:14 olay da 19 yılda bir gerçekleşir. Her 19 yılda
Sene
bir Dünya, Ay ve Güneş sıraya girer.
5) 32:5 Aşağıda, Wikipedia'dan Metonic Cycle
6) 46:15 hakkında bilgi bulabilirsiniz:
“Atina'nın Yunan astronomu Meton,
7) 70:4 19 tropikal yılın 235 sinodik aya eşit
8) 7:130 olduğunu ve bunun yaklaşık 6940 gün
olduğunu gördü. İki süre arasındaki
9) 10:5 fark (19 tropikal yıl ve 235 sinodik ay)
sadece 2 saattir. Bu hesap sayesinde
10) 12:42 ay takviminin başlangıcının güneş
yılına göre sabitlenmesi sağlanmış ve
11) 12:47 farklı mevsimlere sapması önlenmiş-
12) 17:12 tir.”
İşte Yıl kelimesinin (Sene) söz edildiği ayet-
13) 18:11 Yıllar lerin listesi. Tekilinin 7, çoğulunun 12 oluşu
14) 18:25 Sinîn da diğer zaman birimleriyle uyumlu ilginç
bir detaydır.
15) 20:40
16) 23:112
17) 26:18
18) 26:205
19) 30:4
239 ǀ Ateistlere 19 soru
İslam'da bazı ibadetler kameri (Ay) takvimine göredir. Bir kameri yıldaki günlerin
sayısı 354 tür. Kameri yılın hac, oruç ve zekat gibi ibadetlerde kullanılmasının çeşit-
li hikmetleri vardır.
Buna karşın, “Yevm” (Gün) kelimesi Kuran'da 354 kez değil, bir şemsi (Güneş)
yılındaki günlerin sayısı kadar, tam 365 kez geçmektedir. Bu ise, Evrenin Ya-
ratıcısının koyduğu astronomi yasalarıyla tam uyum içindedir. Zira “gün” dediğimiz,
gece ile gündüzden oluşan zaman olayı Dünya ile Ay arasındaki bir ilişkiden kay-
naklanmamaktadır. “Gün” dediğimiz bu zaman birimi, Dünya ile Güneş arasındaki
çekim yasalarıyla açıklanabilen bir astronomik ilişkinin sonucudur. Öyleyse, Güneş
ile ilgili bir olay için Güneş Yılının seçilmesi daha anlamlıdır.
İşin ilginci, Kuran’daki gün kelimesinin tekrar sayısıyla bir güneş yılındaki gün
sayısı arasındaki muhteşem ilişkiye kör kalmak için Sünni ve Şii inkarcılar ve inkar-
ları için sık sık onların yalan ve çarpıtmalarını sorgulamadan iman eden dogmatik
ateistler başka bir ayetle mahkum edilir. Kuran’ın tasarımcısı her iki astronomik
birimi de bildiğini ilginç bir ifadeyle bildirir:
Günler
(eYyAM)
1. 2:80
2. 2:184
3. 2:184
4. 2:185
5. 2:196
6. 3:24
7. 3:41
8. 3:140
9. 5:89
10. 7:54
243 ǀ Ateistlere 19 soru
11. 10:3
Günler (eYyAM) ve İkiGün 12. 10:102
(YeWMeyn) 13. 11:7
Arapçada isimlerin çoğulu bazı kelimeler için kelimenin 14. 11:65
sonuna “-un” veya “-at” gibi bir ekin gelmesiyle olur 15. 14:5
(muslim-un ve muslim-at gibi), bazıları için de kelime- 16. 22:28
nin formu değiştirelerek elde edilir. Arapça Gün keli- 17. 25:59
mesinin çoğul biçimi YeWM formunun eYyAM diye 18. 32:4
değiştirilmesiyle elde edilir. Türkçeden farklı olarak 19. 34:18
Arapçada sadece iki şey için Tesniye (ikileme) diye 20. 41:10
bilinen ayrı bir form kullanılır. Bu form tekil ismin 21. 41:16
sonuna dişil kelimler için sonuna -teyn vaya -tan, eril 22. 45:14
kelimler için de -eyn eki getirilerek üretilir. Örneğin, iki 23. 50:38
CeNneT için CeNneTan, iki QaLeM için QaLeMeyn, iki 24. 57:4
KiTaB için KiTaBeyn, iki gün için YeWMeyn. 25. 69:7
Gün (YeWM) kelimesinin çoğulları tüm Kuran'da tam 26. 69:24
30 kez geçer. Bu da bir aydaki ortalama gün sayısına 27. 2:203
denktir. İkiGün
(YeWMeyn)
Dahası, Arap dilindeki bu ince detay astronomideki 28. 2:203
detayı da yansıtır. Nitekim eYyAM (günler) ve 29. 41:9
YeWMeyn (ikigün) birlikte 30 kez tekrarlanırken eYyAM
30. 41:12
(günler) kelimesi 27 kez tekrarlanır. Bu da yıldızlara
göre (siderial) ay güneş etrafında dönerken dünya et-
rafında bir turunu tamaması için geçen süredir. Ay yıldızlar referans alınırsa dünya
etrafındaki dönüşünü 27 günde tamamlar. Bunu unutmayınız. Çünkü biraz sonra,
Kuran’da kelime tekrarları ile o kelimelerin doğadaki gerçekliği arasında çok du-
yarlı ve detaylı bir uyum olduğuna tanık olacaksınız.
Özetleyeyim. YWM (gün) kelimesinin kökü Fuad Abdulbaki’nin klasik muceminde
6 değişik türevde geçer. Türkçede “o gün” ifadesi birbirinden ayrı iki kelimeyle
ifade edilirken Arapçada YeWM kelimesine bir ek yoluyla tek bir kelimeyle
YeWMeizin biçiminde bir türevle ifade edilir. (Nümerik ve Semantik anlam ilişkisi
burada gördüğünüzden çok daha derindir. Örneğin, YeWMeizin “ogün” ifadesi bir
çok yerde Kiyamet yani Diriliş Gününe referans için kullanılır ve YeWM ül-
QiYaMeh “Diriliş Günü” ifadesi de eşit sayıda tam 70 kez geçer).
244 ǀ Ateistlere 19 soru
Kelime Frekansı
YWM (GÜN) 365
eYyAM (GÜNLER) 27
YeWMeyn (İKİGÜN) 3
YeWMukum (GÜNÜNÜZ) 5
YeWMuhum (GÜNLERİ) 5
YeWMeizin (OGÜN) 70
475 (19x25)
Buraya tarihi bir not düşmek istiyorum. 1996 yılının Ocak ve Şubat ayında Abdur-
rahman Lomax adlı bir Sünni bilgisayar mühendisi ve Answering-Islam.org adlı en
büyük Hristiyan misyoner Internet kurumunun başkanı olan Jochen Katz birlikte gün
kelimesinin Kuran’da geçişinin 365 olmadığını ciddi ciddi ileri sürdüler. O günler
popüler bir tartışma formu olan soc.religion.islam grubunda “365 days” HOAX
EXPOSED yani “365 GÜN” SAHTEKARLIĞI İFŞA EDİLDİ başlığı altında başla-
yan tartışma bir iki hafta sürdü. Bu tartışma sonunda Sünni ve Hristiyan inkarcıların
bu konuda yeterince bilgi ve yeteneğe sahip olmadıkları, kelimeleri yanlış saydıkları
ortaya çıktı. Yorucu bir tartışma sonunda gün kelimesinin tekilinin tam 365 kez
geçtiğini itiraf ettiler.
Allah’ın kitabındaki ayetlere (işaretlere, kanıtlara) karşı aşırı birer şüpheci kesilen o
iki adam cahilce işledikleri sayım hatalarıyla ulaştıkları yanlış sonuçlarla kibirlene-
rek YeWM (gün) kelimesinin Kuran’da tekrarlanma sayısı gibi apaçık bir fiziksel bir
gerçeğe meydan okudular ve bizi sahtekarlık yapmakla suçladılar. Günlerce iki çok
zeki ve eğitimli ama o kadar da inatçı ve kibirli iki kişiyi eğitmek çok yorucu oldu.
Binlerce kişinin izlediği o tartışma sonunda nihayet tüm hataları ve varsayımları tek
tek ortaya çıktı ve 365 gerçeğini itiraf etmek zorunda kaldılar. Gecenin karanlığı
dönmüş ve günün sabahı ortaya çıkmıştı! Üstelik, tartışma sırasında Lomax 365’i
inkar etmeye çalışırken farkına varmadan tüm türevlerin sayısına dikkatimi çekmişti.
Onun hiç sevmediği bir başka gerçek ortaya çıkmıştı. Gün kelimesinin tekilinin
kitaptaki tekrar sayısı doğadaki ayetle uyumluluk gösterirken o kelimenin tüm türev-
lerinin sayısı da 475 (19x25) olarak Kuran’ın 19 ayetiyle uyum sağlıyordu.
Tartışmayı aşağıdaki ayetler ile bitirmiştim. O uzun tartışmanın tüm metnini 19.org
sitesinin şu sayfasında okuyabilirsiniz: http://19.org/blog/365days/
10:39 Hayır, onlar bilgisini kavramadan ve asıl anlamına ulaşmadan onu
yalanladılar. Kendilerinden öncekiler de böyle yalanladı. Zalimle-
rin sonuna dikkatle bak.
10:40 Onlardan kimi bunu onaylar, kimi de onaylamaz. Efendin bozgun-
culuk yapanları daha iyi bilir.
245 ǀ Ateistlere 19 soru
*
54:001 Dünyanın sonunun alametlerinden olan ayın yarılması olayı, 1969 yılının Temmuz
ayında Apollo 11 uzay aracının ay toprağını yarıp yeryüzüne getirmesiyle gerçekleşti. “İnşakka
= yarılma” kelimesinin geçtiği 80:26; 50:44 ayetlerine bakarsanız bu yarılmanın illa ortadan
ikiye bölünmek anlamına gelmediğini göreceksiniz. Hadis uzmanları, Muhammed peygamberin
parmağıyla aya işaret etmesi sonucunda ayın ikiye bölündüğünü ve hatta yarısının Ali’nin
bahçesine düştüğünü rivayet etmişlerdir. Ancak bu astronomik olayın neden dünyanın hiçbir
yöresinde gözetlenmediği ve kaydedilmediği sorusuna ise inandırıcı cevaplar verememişlerdir.
İnsanlık tarihinde önemli bir nokta sayılan 1969 yılındaki bu olay gerçekleştiği sıralar, Dr.
Reşad Halife, bilgisayarlara Kuran’ı yüklüyordu. 1974 yılında farkına vardığı matematiksel sis-
temin ilk çalışmalarının ay toprağının yarıldığı tarihe denk gelmesi ikinci ayetle önceden haber
verilir.
*
54:003 Ayet, başka türlü okunarak, “Yalanladılar, arzularına uydular. Halbuki her iş yerini
bulacaktır” diye de anlaşılabilir.
246 ǀ Ateistlere 19 soru
Moon
(QaMaR) Ay (QaMaR)
1. 1. 6:77
Kuran’da dünyanın uydusu olan Ay (Qamar) ismi tam 27 kez
2. 6:96
geçiyor. Gün kelimesinin çoğulu olan eYyAM kelimesinin tekrar
3. 7:54
sayısına denk geliyor. Her ikisi de yıldızlara göre (sidereal) Ay’ın
4. 10:5
dünya etrafında bir turuna dayalı olan zaman birimi bir aydaki
5. 12:4
günlerin sayısına denk geliyor.
6. 13:2
7. 14:33 Aşağıda, Ay’ın dünya etrafındaki dönüşünü hesaplamak için en
8. 16:12 çok kullanılan iki referans noktasıyla ilgili kısa bir bilgiyi sunuyo-
9. 21:33 rum:
10. 22:18
11. 25:61 Ay, sabit yıldızlara göre Dünyanın etrafında her 27,321661 günde
12. 29:61 bir tam tur atar. Bugün bu yıldız-referanslı süre International
13. 31:29 Celestial Reference Frame (ICRF) olarak anılır. Ancak Dünya da
14. 35:13 kendi yörüngesinde Güneş'in çevresinde döndüğü için Ay'ın evre-
15. 36:39 lerinin dönüşümü güneşe referansla biraz daha uzun bir zaman,
16. 36:40 29,27 gün ile 29,83 gün arasında bir süre gerekir ki bu ortalama
17. 39:5 olarak 29,530589 olarak hesaplanır. Güneş-referanslı bu süre
18. 41:37 Meton döngüsünde kullanılır.
19. 41:37 Aşağıda tüm astronomik ayların ortalamasını bulacaksınız. Bunlar
20. 54.1 sabit sayılar değil, J2000.0 dönemi için geçerlidir. (1 Ocak 2000
21. 55:5 12:00 TT):
22. 71:16
23. 74:32 Ayrıksı ay 27.554549878 −
24. 75:8 0.000000010390 × yıl günü
25. 75:9 Yıldızlara göre ay 27.321661547 +
0.000000001857 × yıl günü
26. 84:18
Tropikal ay 27.321582241 +
27. 91:2
0.000000001506 × yıl günü
Drakonik ay 27.212220817 +
0.000000003833 × yıl günü
Güneşe göre ay 29.530588853 +
0.000000002162 × yıl günü
değeriyle Hadid suresinin sıra numarası arasındaki sayısal ilişkiyi ima ederek, Esrar-
ul Hadid, Fil Quran-il Mecid. Burada kısaca özetleyeceğim.
Demirin öneminden ve özelliğinden söz eden biricik ayetin yer aldığı Demir Suresi,
demir elementinin bazı kimyasal özelliklerini sayısal ilişkilerle vermektedir. HaDYD
(demir) kelimesinin EBCED, yani sayısal değeri, 8+4+10+4=26 olup demir elemen-
tinin atom numarasına denktir. EL-HHaDYD (belli bir demir) kelimesinin sayısal
değeri de 1+30+8+4+ 10+4=57 olup demirin belli bir izotopunun atom ağırlığına
eşittir. Kuşkusuz, bunu, Kuran’dan da önce var olan Arapça dilinin ilginç bir rast-
lantısı olarak değerlendirenler olacaktır. Ne var ki aynı kelimeyle isimlendirilen bu
Surenin sıra numarasının 57 olması Kuran’ı düzenleyenin bu “rastlantı”dan haberli
olduğuna işaret ediyor.
Demir elementinden söz eden bu ayet, Besmele dâhil edilirse, Surenin 26’ıncı ayeti-
dir; yani demirin atom numarasına denktir. (Kuran’ın 19 kodlu matematiksel siste-
minde, numarasız Besmeleler kelime sayımlarına katılmamakta ancak Kuran ayetle-
rinin sayımına katılmaktadır). Bu Suredeki toplam ayetler Besmelesiz 29, Besmele
dâhil 30 olup, her biri demir atomunun dört izotopundan ikisinin nötron sayılarına
denktir. Surenin baştan ve sondan sıra numaraları olan 57 ve 58 de iki izotopa denk
gelmektedir. Tanrı isminin Sure içindeki tekrar sayısı da geride kalan izotopun nöt-
ron sayısını vermektedir. Surenin başından itibaren 26’ıncı ALLAH kelimesi demir-
den söz eden ayetin içindedir.
Ayetteki “indirdik” kelimesinin kullanılışı da ilginçtir. Yıldızların ve gezegenlerin
oluşumu konusunu inceleyen modern astronomi kitaplarına bakarsanız, gezegenlerin
yaratılışında demir elementinin rolünü ve “yarattık” yerine “indirdik” sözünün tercih
edilme nedenini öğrenebilirsiniz. Bak 4:82.
12. İnsanlık tarihinin en erdemli bilgelerini ve yiğit-
lerini niye takdir etmiyorsunuz?
bir müşrik, bir tağut, özgürlük düşmanı bir firavun, kadın düşmanı bir
ebucehil olarak tanıtan; kısacası hayatı boyunca sorgulamayı, kalabalıkları
körlemesine izlememeyi, aklı kullanmayı, barışı, özgürlüğü ve adaleti teb-
liğ eden ve uygulayan tarihin en erdemli insanlarından birine yüzlerce ha-
kareti ve iftirayı yakıştıran Buhari, Müslim. Tirmizi, İbni Mace, İbni Han-
bel, Ebu Davud gibi hadis kitaplarını yayımladığı için Diyanet İşleri Baş-
kanlığı aleyhinde dava açalım. Bunun için cesur ve gönüllü avukatlar be-
nimle irtibata geçsin.” (Edip Yüksel)
Sünniler ve Şiiler yukarıda özetlediğim Ebu Cehil karakterini, şeytanların vahiy diye
sunduğu uyduruk hadisler yoluyla (bak 6:112-116) Muhammed peygamber diye
sunarak ona en büyük düşmanlığı yapmışlardır. Ateistler ve Hristiyanlar maalesef o
siyer ve hadis kitaplarına dayanarak ve onlara uygun hale getirmek için tahrif edilen
ayetleri kullanarak Muhammed’e ve Kuran’a saldırıyorlar. Sünni ve Şii kaynakları
ve tahrifatı kullanarak Muhammed peygamber ve Kuran aleyhinde en çok satan
birkaç kitap yazan islamophobe Katolik yazar Robert Spencer ve benzeri birkaç
evangelist ile uzun tartışmalarım oldu.
Kuran her topluma kendi dilleriyle elçiler ve uyarıcılar gönderildiğini bildirir ve
Kuran'ın ilk indiği diliyle konuşanlar tarafından bilinen bazı elçileri örnek verir.
Kuran'daki elçilerin karakteristik özelliklerini öğrenenler Sokrat'ın, Buda'nın, Hypa-
tia'nın, Reşad'ın birer elçi olabileceklerini çıkarır… Tüm elçiler, barış ortamının
gerçekleşmesi için aklı kullanmayı, özgürlüğü, adaleti, zulme karşı cihadı savundu-
lar. Hepsi, tüm kötülüklerin anası olan, insanları kula kul eden şirk kandırmacasına
karşı uzlaşmasız bir tavır gösterdiler. Nitekim hepsi din adamlarının, din tüccar-
larının ve onları kullanan zalimlerin hedefi oldular.
Allah'ın elçisi olduklarını bildiren önderlerin ve arkadaşlarının tarih boyunca aklı
kullanma, özgürlük, eşitlik, adalet ve barış için önderlik yapan yiğitler olması rast-
lantı mı? Kuran'da anlatılan elçilerin ve risk alarak onları destekleyen arkadaşlarının
ortak karakterleri şudur:
1. AKILLARIYLA SORGULADILAR/SORGULANDILAR: Yaratılıştan
kendilerine verilen akıl/mantık yeteneklerini kullandılar ve atalarından mi-
ras aldıkları dogmaları, hayat tarzını ve yasaları (din) sorguladılar; kala-
balıklara meydan okudular. Kendilerine körlemesine tabi olunmasını bek-
lemediler; aksine tezleri için deliller; hatta olağanüstü deliller sundular.
Halkı mukallit, mürit ve reaya yapıp gütmediler; halkla arkadaş olup birlikte
adalet ve barış içinde yaşayan erdemli bir toplum yaratmak için gayret etti-
ler.
2. ÖZGÜRLEŞTİLER/ÖZGÜRLEŞTİRDİLER: La ilahe (ilah yoktur) diye
tüm dogmaları ve inançları inkâr ile başladılar. Sonra akli ve deneysel delil-
ler sonucu tüm evrenin yaratıcısı ve tüm güzel betimlemelere sahip İlk Se-
beb'i, yani Hakkı BİRİCİK EFENDİ kabul ettiler ve La ilahe illa Allah de-
diler ve nokta koydular. Türkçede Tek Tanrı'dan başka tanrı yoktur; İngiliz-
251 ǀ Ateistlere 19 soru
ce There is no god but The God diye çevrilen bu Kelime-i Tevhit (Birleme
İfadesi) özgürlüğün ilanından ve sadece Hakka, Adalete, Rahmete, Güzel'e,
Barış'a, kısacası Yaratıcının sıfatları olan ideal prensiplere hizmet edeceği-
nin ilanından ibarettir.
3. ADALETİ SAVUNDULAR; SÖMÜRMEDİLER/SÖMÜRÜLMEDİLER:
Allah ile insanlar arasına konan şefaatçı yani kurtarıcı din adamlarını, ruh-
banları, evliyaları Kelime-i Tevhid (Birleme) ifadesinin bir gereği olarak ret
ettiler. Aynı ilkenin gereği olarak, insanları köleleştiren (abd, köle) uyduruk
efendilere (erbab, efendiler) karşı durdular. Hanedanlığı, sultanlığı ve soy-
culuğu ret ettiler. Danıştılar, danışıldılar. Tek taraflı biat istemediler; muba-
yee yaptılar; yani kendilerini seçen insanlarla karşılıklı sözleşme yaptılar.
Seçtiler ve seçildiler. Elçiler ve arkadaşları Allah'ın birkaç özel sıfatı hariç
(örneğin Mütekebbir sıfatı sadece Tanrı için uygundur; başkaları için bir ya-
landan ibarettir) tüm sıfatlarını toplumda egemen kılmak için verdikleri mü-
cadele için, tebliğ çalışmaları ve fedakârlık için ücret istemediler.
4. ZALİMLERE KARŞI ERDEMLİ BİR DURUŞ SERGİLEDİLER: İçine
doğdukları ülkelerdeki sürüleşmeye, vurdum-duymazlığa, aldatmaya, ben-
cilliğe, sömürüye, hırsızlığa, ırkçılığa, erkek şovenizmine, cinsi tacize, tefe-
ciliğe, malın ve mülkün belli ellerde tekelleşmesine, adaletsizliğe, diktatör-
lüğe, azgınlığa, yalana ve talana karşı özgürlüğe, adalete ve barışa davet et-
tiler. Erdemli insanlarla birlikte özgürce yaşamak uğruna gerektiğinde baba-
larına, annelerine, kardeşlerine, kabilelerine, vatandaşlarına, kalabalıklara,
din adamlarına, kalabalıklara, devletlere ve ordulara karşı cesurca durdular.
Katillere ve zalimlere karşı ön saflarda çarpıştılar, direndiler.
5. HER ALANDA BARIŞ İÇİN ÇALIŞTILAR: İnsanı Yaratıcıya düşman ya-
pan kötü niyet ve tavırları, insanı kendine düşman yapan kötü duygu ve
alışkanlıkları, insanı diğer insanlara ve doğaya düşman eden kötü iş ve iş-
sizlikleri terk etmeye çağırdılar. İnsanlar arasında ırk, kabile, kadın-erkek,
uyduruk din ve mezhep ayırımı üzerine kurulan üstünlük mücadelesini ret
ettiler ve tüm insanların Adem'in çocukları olduğunu, üstünlüğün sadece er-
demli işlerle gerçekleşebileceğini anımsattılar. Allah yanında geçerli tek di-
nin yani sistemin islam, yani barışmak, barış içinde yaşamak olduğunu vur-
guladılar. İnsanı yaratıcısıyla, kendisiyle, çevresiyle ve doğasıyla barış
içinde yaşamaya ve için ortak paydada uzlaşmaya çağırdılar.
Kuran'da Allah elçisi olarak nitelenen birkaç kişinin örneğini vermeden önce ateist-
lerin sık sık tekrarladığı bir eleştiriye kısaca cevap değineyim. Miriam; Deborah;
Huldah; Noadiah gibi Eski Ahit'te isimleri geçen birkaç kadın ve Hristiyanlar ta-
rafından katledilen matematikçi Hypatia hariç Allah elçilerinin çoğunluğu erkekler-
di. Çünkü tarih boyunca en büyük katliamları, azgınlıkları ve sömürüyü yapanlar da
erkeklerdi ve hala erkeklerdir. Geçmişin Firavun, Haman, Karun, Nemrut, Ebu Ce-
hil, Hülagü, Cengiz Han, Leopold II gibi liderleri ve çağımızın da en büyük azgınları
erkeklerdir: Nicholas II, Hitler, Hideko Tojo, Stalin, Pol Pot, Mao Zedung, Saddam,
252 ǀ Ateistlere 19 soru
George Bush, Mugabe, Kim Jong-II, Than Swe, Ali Khamanei, Omer el Başir, Ne-
tanyahu, ve daha bir çok ülkenin diktatörleri gibi binlerce ve hatta milyonlarca in-
sanın katledilmesine yol açan azgınlar, hırsızlar, tağutlar hep erkek değil mi? Tarihin
en büyük aldatıcıları olan papalar, St Paullar, Ebu Hureyreler, Buhariler, Şeyhül-
şeytanlar, kardeş katili sultanlar, papazlar, müftüler, hahamlar, bin Bazlar, Nihatlar,
Cübbeliler hep erkek değil mi? Hele 24 Eylül 2015 tarihli The Washington Post
gazetesinde Ishaan Tharoor tarafından yazılan “7 wicked popes, and the terrible
things they did” (7 hınzır papa ve yaptıkları kötü işler) başlıklı makalede isimleri
sıralanan Pope Alexander VI, Pope Stephen VI, Pope John XII, Pope Urban VI,
Pope Benedict IX, Pope Leo X, Pope Boniface VIII kadar kötülük yapan bir tek
kadın hatırlar mısın? Kısacası azgın erkekleri uyarmak için Tanrı erdemli erkekler
gönderiyor… (Bu konuyla ilgili bir makaleyi kitabın sonunda bulabilirsiniz).
Barış dininin elçilerine birkaç örnek
Muhtemelen ölü deniz civarında yaşayan NUH, aristokrat ve zengin yöneticiler
tarafından Tanrı adına aşağılanan ve ezilen alt sınıfı savundu. Din adamlarını sorgu-
lamadan izleyen dindar kavminin olumsuz tepkisi ve tehditlerine karşı yıllarca di-
rendi. Yoksulları ve zayıfları terk etmedi. Sonunda Tanrı adına yalanlar uyduran
azgınları bir tufan ile uyardı. Ağaç kütüklerini iple bağlayarak bir sal yaptı; kendisini
destekleyen birkaç kişiyi ve tarlasındaki hayvanları sala yükledi. Sömürücü sınıf
bölgesel bir tufanla cezalandırıldılar. (11:25-37; 23:23-30; 26:105-122; 71:1-28).
HUD da atalarının dinini sorgulamadan izleyen bir halkın içinden çıktı. Ad halkının
yüksek binalara ve gösterişe olan düşkünlüğünü, zorbalığını eleştirdi. Yeryüzünde
üstünlük tasladılar ve komşu halklara azgınca saldırdılar. Esir aldıklarına acımasız
davrandılar. Atalarının uydurduğu dini dogmaları ve haksızlıkları sorgulamak yerine
halkı güce tapmaya devam etti ve Hud'u tehdit ettiler. Bencilliklerinin,
azgınlıklarının ve işledikleri cinayetlerin bir karşılığı olarak korkunç bir fırtına ile
cezalandırıldılar. (11:50-89; 26:124-140; 41:15-16; 46:21-26; 69:4-8)
Diktikleri saraylarla ve dağlarda taşların içinde yonttukları evlerle şımaran Semud
veya Taş Halkını uyarmak için o halkın popüler bir üyesi olan SALİH (Reformcu)
adında bir elçi gönderildi. Allah adına uydurdukları milli ve dini yalanlarla kibirle-
nerek dokuz çete halinde komşu halklara saldırıp yeryüzünde bozgunculuk yapan
halkını uyardı ve kendilerini ıslah etmeye çağırdı. Uyarıları dinleyip kendilerini ve
sistemlerini reform edeceklerine uyarılara meydan okudular ve böylece büyük bir
gürültü ile gerçekleşen bir depremle son buldular (7:73-79; 11:61-95; 15:80-84;
26:141-159; 27:45-53).
LUT da halkının hurafelerini, özellikle eşcinsel taciz suçunu işlemelerini eleştirdi.
Uyarıları dinlemeyen ve azgınlıklarında ısrar eden Lut'un hedonist ve azgın kardeş-
leri sonunda bir volkanın patlamasıyla tarihi bir ibret abidesine dönüştüler (7:80-84;
11:69-89; 15:52-77; 26:160-174; 27:54-58; 29:25-35; 37:133-138; 51:31-37).
İBRAHİM genç yaşta babası dâhil halkının Allah ile kandırılışına tanık oldu ve tüm
elçiler gibi atalarının dinini aklıyla sorguladı. Rasyonel monoteizm diye ad-
253 ǀ Ateistlere 19 soru
Barışa ve sevgiye çağırdı. İsrail oğullarının nesiller boyu bekledikleri lider olduğunu
ilan etti. Olağanüstü delillerle desteklendi. Ne var ki özgürleştirici ve barışçı mesajı
inkar ve tehditle karşılık buldu…
rak yöre halkı tarafından saygı ile anılıyordu. Babil'in heykelperest yöneticilerine
karşı gösterdiği kahramanlığı yüzünden İbrahim adeta efsaneleşmişti. Çevre kentler-
de ve vadilerde boylar halinde yaşayan halk, hac ibadeti için ayrılan dört ay boyunca
Mekke'ye akın ediyordu. Binlerce hacı adayının katıldığı panayırlar, pazarlar, şiir
yarışmaları, güreş karşılaşmaları Mekke'ye dört ay süreyle alabildiğine hareketli bir
sosyal ve ekonomik aktivite kazandırıyordu.
Ebu Cehil, Ebu Leheb, Ebu Süfyan, Velid bin Muğire gibi başkentin kodamanları,
Mekke'nin bölgedeki politik ve ekonomik konumunu riske sokacak herhangi bir
reform hareketine elbette tolerans gösteremezdi. İbrahim'in monoteist dinini
yüzyıllar sonra müşrik bir geleneğe dönüştüren atalarını sorgulamadan izlemeye ve
o geleneği korumaya kararlıydılar. Geleneksel dinin ve statükonun muhafazası
Mekke'nin müşrik teokratik yönetimi için hayati bir önem taşıyordu.
Şefaat inancını ve profesyonel din adamlarını reddeden, ezilmişlerin hakkını savu-
nan, etnik ayırım gözetmeyen, tüm insanları eşit kabul eden, kadın haklarını savu-
nan, monarşi veya oligarşi yerine kamuya danışılmasını ilke edinen, ataları körü
körüne izlemeyi kınayan ve gelenekleri soruşturup irdeleyen bir öğreti kuşkusuz
onların ekonomik ve politik çıkarlarını derinden sarsacaktı.
16:58 Onlardan birine dişi müjdelendiği zaman, büyük bir öfkeyle yüzü
kapkara kesilir.
16:59 Kendisine müjdelenen 'kötülükten' utanarak halkından kendini giz-
lemeye çalışır. Şimdi onu utana utana tutsun mu, yoksa toprağa mı
gömsün! Ne kötü yargıda bulunuyorlar.
Mekke, Ortaçağın sömürgeci iki süper gücü olan Bizans ve Fars imparatorluklarının
çekişmesinden oluşan boşluktan yararlanarak bağımsız kalabilen Merkezi Arabis-
tan'ın başkenti konumundaydı. Mekke'nin halkı Tanrısal bir kitabı talim etmiyordu.
Sinagoglarda, kilise veya medreselerde din eğitimi görmüyorlardı. Tek kelimeyle
ümmi idiler. Muhammed de bir ümmiydi. (Bu sözcüğün anlamı, Muhammed Pey-
gamberin vefatından sonra yalan üretme yarışına giren hadisçiler tarafından “okuma-
yazma bilmeyen” olarak kaydırıldı. Oysa Muhammed, okuma-yazma bilen bir üm-
miydi. Bu konudaki tartışmamız için 2'nci bölümde isimlerini verdiğimiz kitaplara
başvurabilirsiniz).
8:30 İnkârcılar seni etkisiz hale getirmek veya seni öldürmek ya da seni
sürmek için planlar yapıyorlardı. Onlar plan kuruyorlarsa ALLAH
da plan kuruyor. ALLAH plan kuranların en ustasıdır.
8:31 Ayetlerimizi dinledikleri zaman, “İşittik” diyorlardı, “İstesek biz de
bunun bir benzerini getiririz. Bu, geçmişlerin efsanelerinden başka
bir şey değil.”
Her türlü riski göğüsleyerek Muhammed'in yanında yer alan öncüler çetin bir
sınavla karşılaştı. Toplumdan aforoz edildiler. Akrabaları tarafından reddedildiler.
Ekonomik sıkıntılar çektiler. Müşrik Arapların hakaret ve işkencesine uğradılar.
Ezildiler, sürüldüler, öldürüldüler; ama gerçeği savunmaktan yılmadılar.
9:97 Araplar inkârcılıkta ve ikiyüzlülükte en aşırıdırlar. ALLAH'ın elçi-
sine indirdiğini tanımamaya da en yakındırlar. ALLAH Bilendir,
Bilgedir.
Kuşkusuz Muhammed, müşrik Arapların baş hedefiydi. Toplum içindeki
saygınlığını yitirdiği gibi hayatı tehlikedeydi. Ne var ki, bildiği gerçekleri ne pa-
hasına olursa olsun uzlaşmadan topluma bildirmekle görevliydi. Bu çetin görev için
Evrenlerin Rabbi tarafından seçilmişti. Bir insan için düşünebilecek en büyük nime-
te, yani vahye muhatap olmuştu.
4:113 ALLAH'ın sana lütfu ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir grup seni
saptıracaktı. Onlar, yalnız kendilerini saptırır; sana hiçbir zarar
veremezler. ALLAH sana kitap ve bilgeliği indirdi ve sana bilmedi-
ğin şeyleri öğretti. ALLAH'ın sana olan lütfu büyüktür.
Muhammed ve beraberindekiler, kendilerine yöneltilen bu saldırı kampanyası
karşısında din ve inanç özgürlüğünü savundular (109:6). Çıkarlarını düşünen liderler
ve kafa konforları bozulan izleyiciler bu çağrıya şiddet ile karşılık vereceklerdir. Ne
var ki, kopardıkları yaygara ve estirdikleri terör, karanlıklarını ışığın aydınlığından
korumaya yetmeyecektir.
• Orada çok uluslu, çok dinli/hukuklu federal ve laik bir devletin başkanı se-
çilen;
• Kadınlarla karşılıklı sözleşme yaparak onların seçme hakkını tanıyan;
• Kadınların, ezilenlerin, azınlıkların ve yoksulların hakkını savunan; üstün-
lüğün etnik bir grubun üyesi olmakla veya erkek olmakla değil, sadece er-
demli davranışlarla gerçekleşebileceğini ilan eden;
• İnsanla Yaratıcısı arasındaki ilişkiye müdahale etmenin zulüm olduğunu sa-
vunan ve ahlaki günahlar ile başkasına veya topluma karşı işlenen suçlar
arasında ayırım yapan;
• Düşmanlarının diniyle alay etmesi özgürlüğüne bile müdahale etmeyen, bu-
nu sadece konuşmayı keserek pasif biçimde protesto eden ve hatta dini ile
alay edenler rasyonel tartışmaya hazır olduklarında tekrar uygarca
tartışmayı savunan;
• Tüm insanların Adem'in çocukları olarak kardeş olduğunu vurgulayan;
• Mekke'deki müşrik yobazların barbarca saldırılarına karşı üç savunma sa-
vaşıyla direnen ve savunma dışı saldırıyı azgınlık olarak mahkûm eden;
• Kendisiyle barış anlaşması yapmış bir gruba saldıran Müslümanlar kendi-
sinden yardım isteyince barış anlaşmasını ihlal ettikleri için onlara yardım
etmeyecek kadar hukuka ve barışa saygılı olan;
• Kendisine yönelik yalan ve iftira kampanyalarına rağmen Medine'de oluş-
turduğu barış-yurdunun örnekliği kısa sürede Bizans ve İran imparatorluk-
larındaki ezilen ve sömürülen halklar tarafından işitilince işgal altındaki
kentlerdeki halkların gruplar halinde islam (barışçılık) mesajını kabul ede-
rek özgürlüklerine kavuşmasına vesile olan;
• Savunma hali istisna kılıç kullanmayan; esirleri öldürmeyen; doğum yeri
olan cehalet ve zulüm ile “kapanmış” bir cezaevine dönen Mekke'yi kan
dökmeden açan (fetih/fatih);
• Ve yüzyıl geçmeden savaşsız ve kılıçsız ta Malezya ve Filipinlere kadar
ulaşan hurafelerden kurtarıcı, özgürleştirici, adaleti gerçekleştirici barış me-
sajını ileten; dünya tarihinin en büyük devrimlerini üç coğrafyada yıldırım
hızıyla gerçekleştiren;
• Ve bilim alanında yaklaşık bin yıl sürecek bir liderliği yapan bir medeniye-
tin lideri olan;
Evet, bu ve daha nice alanda tarihin en önemli reformlarını ve devrimlerini gerçek-
leştiren son peygamber Muhammed'e nasıl saygı duymazsınız?
263 ǀ Ateistlere 19 soru
Kuran’ın 27:93 ayeti, Kuran'ın vahyinden sonra, Allah'ın belirleyeceği bir zamanda
önemli işaretlerin zuhur edeceğini, 41:53 ayeti ise gerek ufuklarda ve gerekse in-
sanlık alemi içinde “Zikrin” hak olduğunu kanıtlayacak işaretlerin açığa çıkacağını
bildirir. 10:20 ayetinde ise Kuran'ın mucizesinin ileride ortaya çıkacağı anlatılır.
266 ǀ Ateistlere 19 soru
Sayısal Harmoni
1969 yılında, Mısırlı Abdurrezzak New fal yoluyla Kuran'da bir matematiksel siste-
min var olduğuna dair ilk işaretleri aldık:
• “Ay” (Şehr) kelimesi Kuran boyunca 12 kez geçer.
• “Gün” (Yevm) kelimesi 365 kez geçer.
• “Günler” (Eyyam ve Yevmeyn) 30 kez geçer.
• “Şeytan” ve “Melek” kelimeleri eşit sayıda 88′er kez geçer.
• “Dünya” ve “Ahiret” kelimeleri eşit sayıda 115′er kez geçer.
• “İman” ve “Küfr” kelimeleri eşit sayıda 25′er kez geçer.
• “Adalet” (Qıst) ve “Zulüm” kelimeleri 15′er kez geçer.
• “Güneş” (Şems) ve “Işık” (Nur) kelimeleri 33′er kez geçer.
• Allah'ın “De” (Qul) hitabı ile, melekler, insanlar ve cinler için kullanılan
“Dediler” (Qalu) kelimesi eşit sayıda 332′şer kere geçer. (21:112 ayetinin
ilk kelimesi “Qale” değil, “Qul” dür. Bazı Kuran nüshalarında yanlışlıkla
“Qale” (dedi) biçiminde yazılmıştır.)
Bu matematiksel gerçekleri, Fuad Abdülbakinin ünlü Kuran fihristi olan “El Muce-
mül Müfehres Li Elfazil Quranil Kerim” ile kontrol edebilirsiniz.
“Sen matematikte bir vahiy arıyorsun. Ben daha iyi bir yol biliyorum.”
“Palmer, bu biricik yoldur. Bu, bir skeptiği ikna edebilecek biricik şeydir.
Bir şey bulduğumuzu varsay. Alabildiğine karmaşık olması gerekmez. Pi
sayısına bir miktar rakamı rastlantı sonucu doldurabilmekten biraz daha
düzenli bir şey... İşte tüm aradığımız bu. Sonra, aynı modeli veya mesajı
veya o her neyi kanıtlayacaksa, dünyanın tüm matematikçileri birbirinden
bağımsız olarak aynen bulabilmeli. O zaman mezhep ve din ayrılığı kal-
maz, herkes aynı Kutsal Kitabı okumaya başlardı. Hiç kimse artık dinlerin
temel mucizelerinin bazı sihirbazların entrikaları olduğunu ileri süremez-
di. Artık hiç kimse, daha sonra gelen tarihçilerin kayıtları tahrif ettiğini,
yahut din inancının yalnızca bir histeri veya bir kuruntu veya büyüdüğü-
müzde bir ana-baba vekili olduğunu tartışamazdı. Herkes imana gelirdi.”
Yukarıdaki diyalog Amerikalı ünlü astronom ve yazar Dr. Carl Sagan'ın12 “Contact”
adlı romanının 418-419 sayfalarında bir alıntıdır. İlk baskısı Simon And Schuster
yayınevi tarafından 1985 yılında yapılan bu roman uzaydan alınan matematiksel bir
kodun deşifresi temasını işliyor.
Yukarıya alıntıladığım bölümü bir daha dikkatle okumanızı öneririm. “Olağanüstü
iddialar, olağanüstü kanıt gerektirir” prensibini savunan ünlü bir skeptic olan Sa-
gan'ın romanında özlemle sözünü ettiği matematiksel mesaj bir bilim kurgu ro-
manının fantezisi değil artık. İşin garip yanı, dünya halkı, Tanrı'nın gönderdiği ma-
tematiksel mesajı “Contact” romanından 11 yıl önce almaya başlamıştı. İki farkla.
Mesaj pi sayısında değil, bir asal sayıda gizliydi; ve henüz herkes imana gelmedi!
19 sayısı, Kuran’ın 74. suresinde sözü edilmesine rağmen Kuran’ın inişinden tam
1406 (19×74) kameri sene boyunca Kuran’ın matematiksel yapısının
bir kodu olarak gizli kaldı. 1974 yılında biyokimya doktoru Reşad Khalifa ta-
rafından kompüter analizleri sonucunda sonucu keşfedildi. 19 kodunun “Gizlenmiş
Sır” adlı 74. surede sözü edildiğini düşündüğümüzde keşif zamanının bu iki sayının
yan yana konması veya birbiriyle çarpılması sonucu elde edilen yıllara denk gelmesi
ilgi çekicidir. Buna benzer daha nice ilginç işaretler, bu önemli olayın tamamen
Allah’ın takdiriyle şu zamanımızda ortaya çıkarıldığını gösteriyor.
Dünya tarihinin en büyük buluşu olan ve peşinden birçok gelişmeyi ve tartışmayı da
getiren bu ilahi mesajın kısa bir özetini sunacağım. Bu mucizenin ifşası ile birlikte
Tanrı, hurafe ve hikâyelerle dejenere edilen ve uydurma hadislerle ilkel bir Arap dini
haline sokulan İslam dininin yeniden orijinal haline döndürüleceği, son peygamber
Muhammed’in tebliğ ettiği gerçeklerin tekrar aynı tazelikte dünya halklarına iletile-
12 Carl Sagan ile Kuran'ın Matematiksel Mucizesi üzerinde yapmış olduğum kısa bir tartışmayı
“The Prime Argument” (Asal Tartışma) adlı bir kitapta yayımladık. Daha sonra, NINETEEN
adlı İngilizce kitabımda bir bölüme aldım.
268 ǀ Ateistlere 19 soru
ceği bir Rönesans hareketini başlatmış bulunuyor. Kuran’ın “büyüklerden biri” ola-
rak tanımladığı mucizenin kısa bir özetini sunalım:
Rahman ve Rahim ALLAH’ın ismiyle.
74:1 Ey gizlenen,
74:2 Kalk ve uyar.
74:3 Rabbini yücelt.
74:4 Örtülerini temizle
74:5 Kötülükten uzaklaş.
74:6 İhtiraslı olma.
74:7 Rabbin için sabret.
74:8 Tıklandığı zaman,
74:9 İşte, zorlu gün o gündür.
74:10 İnkarcılar için kolay değil.
74:11 Bir birey olarak yarattığım kişiyi bana bırak.
74:12 Ona hem zenginlik verdim,
74:13 Hem de gözü önünde çocuklar…
74:14 Ona nimetler yağdırdım.
74:15 Buna rağmen, daha fazlasını istiyor.
74:16 Asla, çünkü o, ayetlerimize karşı bir inatçı kesildi.
74:17 Onu sarp bir yokuşa sardıracağım.
74:18 Nitekim o düşündü; ölçtü biçti.
74:19 Kahrolası, ne biçim ölçüp biçti.
74:20 Kahrolası, gene ne biçim ölçüp biçti.
74:21 Baktı.
74:22 Sonra surat astı, kaşlarını çattı.
74:23 Ve arkasını döndü; büyüklük tasladı:
74:24 “Bu,” dedi, “etkileyici bir büyüden başka bir şey değil.”
74:25 “Bu sadece bir insan sözüdür.”
74:26 Onu Saqar’a atacağım.
74:27 Saqar nedir bilir misin?
74:28 Ne bırakır, ne de yüklenir (tam ve mükemmel),
74:29 Halklar için (evrensel) bir göstergedir/ekrandır.
74:30 Üzerinde on dokuz vardır.
74:31 Biz ateş ehlini sadece melekler yaptık. Onların sayısını (on do-
kuz’u) da, (1) inkarcılar için bir fitne (sınav/huzursuzluk kaynağı)
yaptık, (2) kitap verilmiş olanları ikna etsin, (3) inananların
inancını güçlendirsin, (4) kitap verilmiş olanlarla inananların kuş-
kularını ortadan kaldırsın, ve (5) kalplerinde hastalık olanlarla in-
karcılar da, “ALLAH bu örnekle ne demek istiyor?” desinler. Böy-
lece ALLAH dilediğini/dileyeni saptırır ve dilediğini/dileyeni de
doğruya iletir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. Bu
(sayı) halklara bir mesajdır.
74:32 Hayır, and olsun Ay’a
269 ǀ Ateistlere 19 soru
sayısı
Kuran'daki tüm farklı sayıların sayısı 19 x2
Kuran'da tekrarlanan tüm sayıların sayısı 19 x 16
Kuran'da geçen tüm tam sayıların toplamı 19 x 8534
El-Muddessir (Gizlenen) adlı suredeki 19 sırrının gizli kaldığı kameri
19 x 74
yılların sayısı
19 sayısından söz eden 74'uncu suresindeki sırrın keşfediliş yılı 19 74
Sırrın ortaya çıkmasından söz eden 74'uncu surenin ilk cümlesindeki
19 x1
harflerin sayısı
Gizlenen/sır adlı 74'üncü surenin ilk cümlesinin sayısal (ebced) değeri 19 74
Kuran'ın ana mesajı olan Allah'ın birliğini ifade eden BİR (WAĤiD)
19 x1
sıfatının sayısal değeri
Dikkat ederseniz çarpım faktörlerinin toplamı olan 152 sayısı da 19×8 dir.
Rahman 57 Mecid
(Merhametiyle egemen) (19x3) (Yüce)
Rahim 114 Cami
(Merhametli) (19x6) (Toplayan ve yayan)
• Yukarıdaki iki tabloyu biraz daha yakından inceleyince ikisi arasındaki mü-
kemmel matematiksel simetrinin anlam ilişkisine mükemmelce
yansımadığına tanık oldum. Tekrar tablosundaki ilk kelime diğer 7 kelime-
den farklı… “İsim” kelimesi Allah için kullanılan bir sıfat-isim olmayıp
gramatik bir kavram. Bu konudaki hipotezlerimin, araştırmalarımın ve
ulaştığım sonuçların detaylarını konuyla ilgili olarak yazdığım Türkçe ve
İngilizce kitaplarda sunduğum için buraya sadece sonunda elde ettiğim tab-
loyu alıyorum. Kuran’da Allah’ın tüm isim-sıfatları incelediğinde ortaya
çıkan tablo Besmele’deki kelimelerin tekrar sayısıyla muhteşem bir iç içe
geçmeli sistem oluşturuyor.
Rahman 57 Mecid
(Merhametiyle egemen) (19x3) (Yüce)
Rahim 114 Cami
(Merhametli) (19x6) (Toplayan ve yayan)
272 ǀ Ateistlere 19 soru
Toplam 19 786
ÖRÜNTÜ 0: Bir sure hariç tüm Surelerin başında tekrarlanan Kuran’ın ilk aye-
tindeki harf sayısı:
19.
275 ǀ Ateistlere 19 soru
1 3 2 4 3 6 4 6 = 19 x 19 x 36686
ÖRÜNTÜ 2: Şimdi, her kelimedeki harflerin sayıları yerine her kelimedeki harf-
lerin kümülatif sayılarını yerleştir. Sonuç yine 19’un katıdır.
1 3 2 7 3 13 4 19 = 19 x 69858601
1 2 60 40 2 1 30 30 5 3 1 30 200 8 40 50 4 1 30 200 8 10 40
= 19 x 66336954226595422109686863843162160
Bu beş örnek, rahmetli Abdullah Arık başta olmak üzere bir çok arkadaş tarafından
fark edilmişti. Matematiksel örüntünün şıklığına tanık olan birisi olarak bu örüntü-
nün 5 örnekle eksik kalacağını fark ettim. İlk üç örnek Besmeleyi oluşturan kelime
ve harflerin sistematik biçimde değerlendirilmesidir. İzleyen dördüncü ve beşinci
örnekler ise onları izlemesi beklenen makul basamaklardır. Ama beşinci örnekten
sonra beklenen örüntüyü Abdullah’ın kitabında göremedim. Bir hipotezde bulundum
ve onu test ettim. Sistem bu tahminimi doğrulayacaktı.
ÖRÜNTÜ 6: Beşinci örnekte kelimelerdeki harflerin tek tek ebced değerleri
yerine o harflerin tek tek kümülatif ebced değerlerini yerleştir. So-
nuç iyen 19’un katıdır.
1 2 62 102 2 103 133 163 168 3 169 199 399 407 447
497 4 498 528 728 736 746 786
276 ǀ Ateistlere 19 soru
= 19 x 66426432121753490359562736526003919735499922564670355094
Eşsiz korunma
On binlerce kelime ve yüzbinlerce harf içeren bir kitaptaki matematiksel koruma
sisteminin nasıl çalıştığını size bir paragrafla göstermek istiyorum. Aşağıdaki metni
dikkatle okuyup inceleyiniz:
“19LİEGYSRTNL. 19 sayısı MÜDDESSİR (gizlenen, örtünen) kelimesiyle
başlayan 74'uncu surede 19x74 kameri yıl boyunca gizli kaldıktan sonra
1974 yılında keşfedildi. Bu surenin ilk cümlesi 19 harf olup sayısal değeri
ham 1974'dür. Bunları nasıl rastlantı ve zorlama olarak görürsün?”
Bir rakam+harf kombinasyonuyla başlayan yukarıdaki metni dikkatle incelerseniz o
metnin başında BÜYÜK harfle yazılmış olan harflerin metindeki 19’uncu harfe
tekabül ettiğini fark edersin. Bu keşfe, baştaki kodun metin ile bir alakası olup ol-
madığını merak etmekle başlayacaksın. Kodu çözmeye çalışırken birkaç alternatif
sayma yöntemi deneyebilirsin. Örneğin, ilk cümlenin başındaki 19 sayısındaki iki
rakamı da sayabilirsin. Veya parantez, virgül ve noktayı sayabilirsin. Ancak, birkaç
deneme ve yanılmadan sonra, kodun tasarımındaki doğru sayım içen gereken stan-
dardı keşfedeceksin. Kodu keşfettikten sonra yukarıdaki metindeki bazı yazım hata-
larını şöyle düzelteceksin. (Koruma için kullanılan harfleri BÜYÜK harfle göster-
dim).
“19LİEGYSRTNL. 19 sayısı MÜDDESSİR (gizLenen, örtünen) kelimesİy-
le başlayan 74'uncu surEde 19x74 kameri yıl boyunca Gizli kaldıktan sonra
1974 Yılında keşfedildi. Bu Surenin ilk cümlesi 19 haRf olup sayısal değeri
Ham 1974'dür. Bu ondokuzları Nasıl rastlantı ve zorLama olarak görür-
sün?”
Dikkat ederseniz, her 19’un katı sırada yer alan harfler paragrafın başındaki harf
kombinasyonundaki sıraya denk geliyor. Bir tanesi istisna. “Ham” kelimesinin
başındaki H harfi gerçi 152’inci, yani 19x8’inci harftir ama baştaki harf kombinas-
yonundaki 8’inci harf olan T harfi değildir. Ne yaparsın? Ham veya Tam? Akıllı
insanlar metindeki Ham’ı Tam diye düzeltir…
Hadis ve sünnet izleyicileri, en büyük hipnozcu olan şeytanın etkisi altına girdikleri
için Kuran'da apaçık bir gerçek olan 19 kodlu mucizeyi kabul etmemektedirler. Yu-
karıda değindiğimiz 74:31-37 ayetlerinde belirtildiği gibi tüm insanlığa apaçık olan
bu büyük mucizeyi ancak dürüst ve gerçek müminler takdir edecektir. Nitekim
7:146 ayeti, mucizeleri görmekten mahrum edilen kişileri tanımlar:
7:146 Haksız yere yeryüzünde büyüklük taslayanları ayetlerimden çevire-
ceğim. Her çeşit ayeti görseler de inanmazlar. Doğru yolu görseler
onu yol edinmezler; ancak azgınlık yolunu görseler onu yol edinir-
ler. Çünkü onlar ayetlerimizi yalanladılar ve onları umursamaz ol-
dular.
“Üzerinde 19 Var” ayetinin 1974 yılında tecellisini ilk yıllarda büyük bir mucize
öven Sünni ve Şii (z)alimlerin ve onların kör taklitçilerinin son 30 yıl boyunca ver-
dikleri tepkileri şu başlıklarla özetleyebiliriz:
− Bahailer! Masonlar! Yahudiler!
278 ǀ Ateistlere 19 soru
− Öcü! Böcü!
− Atalarımızdan hiç böylesini işitmedik!
− Yüzünde kıl bile yok!
− Bidat. Hurafe!
− Satranç haram!
− Besmele ya 18, ya 21 harf. Kesinlikle 19 olamaz!
− Mürtet! Tövbe tövbe!
Elbette bazı Sünni, Şii, Hristiyan, Agnostik ve Ateistlerin kaliteli ve hatta haklı eleş-
tirileri oldu. Ancak, bazı ateistler de yukarıda sıraladığım dinci yobaz tepkiler düze-
yinde alakasız veya tutarsız tepkiler veriyorlar. Twitter de 140 karakterle ciddi bir
konuyu, hele matematik ve felsefe gibi derin bir konuyu tartışmak mümkün değil
ama (ç)atışma için mükemmel bir ortam. Twitter (ç)atışmaları daha sonra yüz yüze
tartışmalar için tanışma ve ısınma fonksiyonu görürse tüm taraflar için yararlı olur;
ama sadece twitlerde kalması halinde ciddi felsefi ve bilimsel konuları sabote eden
bir kuş ötüşmeşinden öteye gitmez.
1 7 1 2 3 4 5 6 7 2 13 1 2 3 4 5 6 3 19 1 2 3 4 5 6 = 19 x
90123456427959713852 17024
7. Sıra numarası, ilk ve son ebced değerleri, kümülatif ebced:
1 201 898 2 41 1949 3 31 2063 = 19 x 6325780216815437477
8. Sıra numarası, tek tek her harfin ebced değeri, kümülatif ebced:
1 1 30 600 50 7 10 200 8982 1 30 70 900 10 40 19493 1 30 3 40 10 30 2063
= 19 x 59505289847474156954 24784216001025954228 42647477
On dokuz sayısından zebralar gibi kaçan Hristiyanların arkasına sığınmak için üretip
beslediği ve bizim ateistlerin düşünmeden kucaklayıp öptüğü bu “Harika ve
Yakışıklı Domuz” naziresini dikkatli incelemezseniz dışkı içinde yuvarlanan bir
domuzu gerçekten yakışıklı ve harika sanabilirsiniz. Cam parçasını elmas, sarıyı
altın, astrolojiyi astronomi ile karıştıranlar gibi siz de domuzu yarış atı ile
karıştırabilir ve hatta üzerine binip 19 sayısına karşı meydan savaşı ilan edebilirsi-
niz. Ancak biraz dikkatle bakarsanız yukarıdaki saçma ifadenin 19 sistemine nazire
olmaktan çok uzak bir hınzırlık içerdiğini göreceksiniz. Birkaç tanesini sıralayayım:
1. Yukarıdaki kelimeler yüzlerce sayfalık bir kitabın harf ve kelime sayılarıyla
entegre olmamıştır.
2. Besmele’yi oluşturan dört kelimenin tüm kitaptaki tekrarlarını ve yüzden
fazla isimden sadece dört tanesinin ebced değerlerini içeren simetrik tablo-
suna benzer bir niteliğe sahip değil.
3. On dokuz sistemindeki harf sayıları, gün ve ay gibi kelimelerin tekrar
sayılarına benzer yüzlerce matematik örüntü ile entegre olmamıştır.
4. On dokuz sistemi gibi yüzlerce yıl sonra keşfedilmesi takdir edilmiş ve ay-
nen belirlenen tarihte keşfi gerçekleşmiş bir sırrın olağanüstü tecellisine sa-
hip değil.
5. Besmelede sabit olan Kelime Sıra Nolarından sonra 3 farklı sayı dizisi (harf
sayısı, harflerin ebced değeri, harflerin ebced değerlerinin toplamı) bir tek
biçimde giriyor. Bunun için toplam 3 olasılık var. Bu üç farklı dizinin 3
kümülatifini eklerseniz toplam permütasyon 6’ya çıkar. Yani Besmelenim
kelime ve harf sayılarıyla ile ilgili tabloda kullanılan sayılarla sadece 6 adet
sayı dizisi elde edilebilir ve bunların HEPSİ istisnasız 19’un katıdır. Sistem
net ve sadece o tablonun olasılığı 1/47.045.881. Kuşkusuz bundan başka
farklı sayı dizileri ve farklı yerleştirmelerin varlığı ileri sürülebilir; ancak
1974 yılından beri bulunan ve Sünniler, Şiiler, Katolikler, Protestanlar,
Hindular, Agnostikler, Deistler ve Ateistlerden oluşan milyarlarca insana
meydan okuyan bu 19 kodlu sisteme karşı güçlü bilgisayarlarına rağmen
onlarca yıldır anlamı “yakışıklı domuz” kadar saçma da olsa benzeri bir sis-
tem üretemediler. Ve 19’un olağanüstü tecellisine tanık biri olarak şunu bi-
282 ǀ Ateistlere 19 soru
oldu. Carl ile de konuyu ben Arizona Üniversitesinde Felsefe öğrencisi iken
o da Cornell Üniversitesinde profesör iken mektuplaşma yoluyla 1993-1994
yıllarında tartıştım. Son mektubunun son satırı şu olmuştu: “Of course I
might be wrong” yani “Elbette, yanılmış olabilirim.”. Internet öncesi mek-
tuplaşma yoluyla iki raunt süren tartışmanın metnini “The Prime Argument”
(Asal Tartışma) ve “Running Like Zebras” (Zebralar Gibi Kaçanlar) başlıklı
kitaplarımda bulabilirsiniz.
• UNİVERSİTY OF ARİZONA MATH DEPARTMENT (1995)
Arizona Üniversitesinde yaklaşık 30 matematikçiye 40 dakikalık bir sunum
yaptım. Sorularını cevapladım. Bir saat boyunca topluca koyun gibi izledik-
leri ve kendi alanlarıyla ilgili bu büyük iddiaya tepkilerinin sessizce
sıvışmak olması sürpriz oldu. Aynı şekilde, Kazakistan'da bir grup felsefe
ve matematik profesörünün katıldığı bir konferansımda tüm itirazlarına ce-
vap verdikten sonra bir felsefe profesörünün en son itirazı şu olmuştu.
“Başka bir evrende bu matematik sisteminin anlamı olmayabilir” Bunun
üzerine “Bırak başka evreni, İngilizce bilmeyen komşu evde senin bu sözle-
rinin bir anlamı olmaz” demiştim. Maalesef o zamanlar kameram olmadığı
için kaydetmemiştim. Daha kötüsü, Üniversiteden bir kamera istemeyi bile
düşünmemiştim.
• Dr. SÜLEYMAN ATEŞ (24 Kasım 2002)
Ceviz Kabuğu adlı programın canlı yayınında Diyanet İşleri eski başkanı
Dr. Süleyman Ateş Besmele'nin harflerine iki harf zammederek milyonlarca
izleyicinin önünde 21 harfe çıkardı ve canlı yayında stüdyodan iki kez kaçtı.
Bu tartışmanın video kaydını Youtube'dan izleyebilirsiniz.
• Prof. HALUK ORAL (24 Kasım 2002)
Aynı programda, Süleyman'a destek vermesi için getirilen Boğaziçi Üniver-
sitesi Matematik Profesörü Haluk Oral çok pasif kaldı... Programı izleyen
ateistleri hayal kırıklığına uğrattı.
• Prof. DROR BAR-NATAN (2 Ağustos 2009 – 6 Ağustos 2009 )
NINETEEN: God's Signature in Nature and Scripture adlı kitabımı
yayınlamadan önce kitabın metnini, uyduruk numerolojiden ibaret olan The
Bible Code kitabını eleştiren 59 matematikçiye bir email ile bildirdim. Di-
lerlerse, değerlendirmeleri kendilerine kitabın baskıdan önceki nüshasını
gönderebileceğimi yazdım. Maalesef iki matematikçi hariç hiçbirisinden
cevap gelmedi. Toronto Üniversitesinde matematik profesörü olan Dror
Bar-Natan fanatik bir yobaz gibi tepki gösterdi. Kitabı okumak için saat
başına kendisine peşinen $361 dolar ödememi istedi ve kitabı okuduktan
sonra da değerlendirme sonucunun değişmeyeceğini ve mutlaka “worthless”
(değersiz) olacağını yazdı. Kitabın bir sayfasını bile okumadan kesin karar
vermişti. Cevabımdan sonra bana gönderdiği ikinci e-mailinde aynen şöyle
itiraf etmişti: “A dogmatic prejudiced bigot I may be, but at least, a sincere
284 ǀ Ateistlere 19 soru
one.” Yani “dogmatic bir yobaz olabilirim ama samimi biriyim.” Okuyanlar
samimi çıkmıyor; samimi çıkan da bağnaz bir yobaz çıkıyor ☺ Kendisiyle
olan e-mail haberleşmem gmail arşivimde belgelidir. Avusturalia National
University'de profesörlük yapan Brendan McKay ise gayet kibarca kitabın
bir nüshasını incelemek için istedi, ama kitabı gönderdikten sonra kendisiy-
le yüz-yüze konuyu tartışmak için konuştuğumda ailevi bazı sağlık sorunları
olduğunu söyledi ve maalesef gerçekleşmedi. E-mailler arşivimde belgeli-
dir.
• Prof. BEKET NURZHANOV (14 Ekim 2009)
Kazakistan Ulusal Üniversitesinin Farabi Tarih ve Felsefe bölümü dekanı
2009'da Kazakistan'a yaptığım ikinci seyahatte bir grup matematikçi ve fel-
sefecinin katıldığı konferansıma katılanlar arasındaydı. Ondokuz kodlu ma-
tematiksel mucize üzerine yaptığım konuşmayı dinledikten sonra katılan
akademisyenlerin itirazlarını soru-cevap bölümünde cevaplamıştım. En son
itiraz Beket'ten geldi. Beket'in itirazı tanık olduğum en uzun ve en hızlı zeb-
ra kaçışıydı. Şöyle demişti: “2+2 bir başka evrende 4 etmeyebilir.” Ku-
ran'daki 19 kodunu inkâr için Beket uydurduğu bir başka evrene kaçmayı
denemişti. 19 ayetinden en hızlı kaçma rekorunu kırmıştı. Konuyla ilgili de-
tayları “My Normal and Paranormal Adventures in Kazakhstan” (Kazakis-
tan'da Normal ve Paranormal Maceralarım) başlıklı bir makalemde bulabi-
lirsiniz.
• Dr. MICHAEL SHERMER (17 Haziran 2011)
Skeptik Vakfının başkanı ve Skeptik Dergisinin baş editörü Ateist yazar Dr.
Michael Shermer sıra 19'a gelince zorlanacağını bildiği için önce
tartışmaktan kaçındı. Konu hakkında dergisinde daha önce makale
yayınlanmıştı ve NINETEEN adlı kitabım kütüphanesindeydi. O ayın
SKEPTİC dergisinin kapağı da Kuran üzerineydi. Sürekli aşırı güveniyle ve
rahatlığıyla tanınan Michael sürpriz bir tavır sergiledi. Aşırı biçimde gerildi,
çelişkilere düştü, saçmaladı ve iki kez kameraya bakarak “I look like an
idiot” yani “Ben bir aptala benziyorum” diye şikâyet etti. Bu tartışmanın
kaydını “Running Like Zebras” başlığıyla Youtube'dan izleyebilirsiniz.
• Dr. DAVID SILVERMAN (23 Haziran 2011)
Amerikan Ateistler Derneği Başkanı Dr. David Silverman ile yaptığım bir-
buçuk saatlik lezzetli tartışmada 19 konusunu tartışmak istemedi. Bunu ha-
va atarak yapmadı; konu hakkında bilgisi olmadığını itiraf ederek makul bir
nedenle tartışmaya girmedi. Bu tartışmanın video kaydını “Edip Yuksel
(Monotheist) vs David Silverman (Atheist) TÜRKÇE ALT YAZI” başlığı
altında Youtube'dan izleyebilirsiniz.
• Dr. ALİ NESİN (18 Ağustos 2011)
Bir televizyon programında 19'la alay eden Ali Nesin ile de Matematik Kö-
yünde buluştum. Yanımda İzmir'den Hakkı Yılmaz, İngiltere'den Chris ve
285 ǀ Ateistlere 19 soru
Linda Moore adlı arkadaşlarım vardı. Yaklaşık yarım saat ısrarıma rağmen,
hatta araştırması için gerekli para için sponsor bulabileceğimi söylememe
rağmen konuyu incelemekten ve tartışmaktan kaçtı. Bunun da videosunu
Youtube'dan izleyebilirsiniz. “Edip Yuksel (E&T) Informing Ali Nesin, a
Turkish Mathematician about Code 19” başlıklı videoyu izleyebilirsiniz. Ali
Nesin üç yıl kadar sonra 28 Aralık 2014 tarihinde Cine 5 kanalında Zaman
Yolcusu adlı programda farklı ifadeler kullandı. Ondokuz kodlu bir sistemi-
ni The Bible Code diye bilinen uyduruk nümeroloji ile karıştırarak “Bana
herhangi bir kitap getirin. Bir de bir sayı verin bana. Bunun içinde bu
sayıyı bulun deyin. Biraz da para verin bana. Bunu parasız yapmam… Ora-
da bulurum istediğiniz sayıları. Yani bunlar zor şeyler değil” dedi. Fikrini
değiştirmesine sevindim. ilgi böylesine “zor olmayan” bir işlem bilgisayarla
çalışacak bir matematik dehasının birkaç saatını veya maksimum birkaç gü-
nünü alır. Kendisine bu iş için 6346 dolar bulabilirim ama kendisine bizim
para vermemiz yanlış olur. Çünkü ürettiği şeyin keyfi, tutarsız ve önemsiz
gözlemler olduğunu ortaya koyduğumuzda, ateistler para verdiğimiz için
onun kasıtlı olarak öyle kötü bir taklit ürettiğini ileri sürebilirler. Ali’nin
“zor olmayan” çalışmasını destekleyecek kadar zengin veya cömert bir ate-
ist bulmak zor olabilir, ama otuz-kırk yıldır 19’dan zebralar gibi kaçan Sün-
ni, Şii, Katolik, Protestan gibi nice din, Nakşî, Kadirî, Süleymancı ve Nurcu
gibi nice tarikat, Suudi Arabistan ve Kuveyt gibi nice devlet, Ali Nesin’e bu
çalışması için milyonlarca dolar ödeyebilir. Ali Nesin “sizi yıllardır rahatsız
eden 19 fitnesine matematiksel nazire üreteceğim” diyerek Diyanet’e baş-
vursa ona beklentisinin ötesinde para ve hatta çalışmasının kalitesi ne olursa
olsun üstüne bir Mercedes-i Şerif ödülü de verilebilir.
• Prof. HALİS AYDEMİR (18 Şubat 2013)
Hadis profesörü Halis Aydemir adında hadisçi şov yaparak geçici bir illüz-
yon yarattı; ama en büyük hezimeti de o yaşadı; adamın tekrarladığı “ilmin
namusu” suçlaması dönüp kendisini rezil ve mahkûm etti. “Halis Aydemir
İfşa oldu. VAHiD 19 Ayetini Destekliyor” başlıklı videoda 19 ayetinin bu
muhteşem zaferine tanık olabilirsin. Not: Şovuna başlamadan önce Fethul-
lah’a hakaret ettiğim için beni eleştirdi ve o zaman popüler olan tarikata
“mesaj gönderdi” ve kısa süre sonra dekan yapıldı. F-Tipi’nin modası ge-
çince ona yaptığı yalakalığı da geriye.
• Prof. JOHN CONWAY & Prof. ELLIOTT LIEB (27 Eylül 2013)
Princeton Üniversitesinde konuşmacı olarak katıldığım bir konferans son-
rası matematik bölümüne gitmiş ve orada iki matematikçiye, Profesör John
Conway ve Profesör Elliott Lieb, yirmi dakikalık bir sunuş yaptıktan sonra
sordukları soruları ve yönelttikleri itirazları cevapladıktan sonra matematik-
çiler ders saatı gelince ayrıldılar. 14 Ağustos 2017’de ünlü matematikçi
John Conway ile iki saatlık hoş bir sohbetim oldu. Birbirimize yüksek sesle
çıkıştığımız anlar da oldu. Lokum yeyip ayran içerek yaptığımız sohbetin
286 ǀ Ateistlere 19 soru
Bilimsel Teori
Bilim adamlarının genelde paylaştığı görüşe göre bir bilimsel teori veya yasa üç
erdeme sahip olmalıdır:
1. Açıklama gücüne sahip olmalı,
2. Öngörülerde bulunabilmeli,
3. Düşünmede ekonomi sağlamalı,
Bilim adamları alternatif teoriler arasında seçim yapma durumunda kaldıkları vakit
bu kriterlere göre davranırlar. Nitekim bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeler bu
rasyonel kriter uygulanarak gerçekleşmektedir. Örneğin, Kopernik'in güneş merkezli
dünya modeli, daha ispatlanmadığı yıllarda, bu kriteri izleyen çağdaşı birçok bilim
adamı tarafından Ptalamus'un dünya merkezli evren modeline tercih edilmişti. Nite-
kim, bilim tarihi bu üç maddelik kriterin pratikteki olumlu sonuçlarıyla doludur.
Kuran'ın matematiksel sistemini bir “teori” olarak görenlere sağlıklı bir seçim im-
kanı sağlayacağına inandığımız için konuyu ilk iki erdem açısından inceleyeceğiz.
Üçüncüsünü ise siz düşünün.
Açıklama Gücü
1. Kuran'ın bir benzerinin insanlar ve cinler tarafından yaratılamayacağı savı,
19 koduyla birlikte daha objektif olan matematiksel bir kritere sahip oluyor.
Kuran'ın meydan okuyuşu, “edebi mucize” gibi pratikte anlamsız bir ring
yerine, matematiksel sistem gibi anlamlı ve evrensel bir ringe kavuşuyor.
2. Tüm insanlığa gönderilen bir kitabın Tanrısal oluşunun delili Arap dilini
kullanışındaki ustalıkta değil de fiziksel yapısındaki matematiksel sistemde
bulunması Kuran'ın evrensel çağrısıyla tam bir uyum sergiliyor.
3. Bin dört yüz yıl boyunca Kuran yorumcularının açıklamaktan aciz kaldığı
ve bir sürü spekülasyonlarla anlamlandırmaya çalıştığı Başlangıç Harfleri
nihayet özgün ve net bir anlama kavuşmuş bulunuyor.
4. Kuran'da sekiz kez tekrarlanan “Bunlar bu kitabın mucizeleridir” ifadesinin
istisnasız olarak sürekli Başlangıç Harflerinden sonra gelmesinin nedeni an-
laşılmış oluyor.
5. Kuran'ın kendine özgü imlası üzerindeki tartışmalar yepyeni bir boyut ka-
zanıyor. Örneğin, Alaq (Embriyo) süresinin ilk ayetindeki “Bismi (ismiyle)”
kelimesinin neden Besmelenin başındaki “Bismi (ismiyle)” kelimesi gibi
değil de bir “Elif” fazlasıyla yazıldığı matematiksel sistemle rahatlıkla
açıklanabiliyor. Buna benzer bir sürü örnek tutarlı bir açıklamaya kavuşu-
yor.
6. Gerek Fatiha'nın başındaki ve gerekse diğer surelerin başlarındaki Besmele-
lerin bağımsız birer ayet olup olmadıkları üzerinde mezhepler arasında sü-
ren kronik ihtilaflara nokta konmuş oluyor. Fatiha'nın başındaki Besme-
le'nin bağımsız bir ayet olduğu ve diğer sure başlarındaki besmelelerin ise
288 ǀ Ateistlere 19 soru
bağımsız bir ayet olmadığı anlaşılıyor. Yüz on iki surenin başında yer alan
Besmelelerin sistem içindeki özgün rolleri aydınlığa kavuşuyor.
7. Ültimatom (Berae) suresinin başında niçin Besmele bulunmadığı ve bu ek-
sikliğin niçin Karınca (Neml) suresinde tamamlandığı artık bir sır olmaktan
çıkıyor.
8. Gizlenen (Müddessir) suresinin 74:17-37 ayetleri bir gaybî haber olarak
gündeme geliyor ve özellikle 74:31 ayetinin haberi aynen gerçekleşiyor.
9. Kuran'da bazı sayıların alışılmamış bir yöntemle ifade edilmesinin hikmeti
anlaşılıyor. Örneğin, Nuh Peygamberin yaşını bir çıkarma işlemiyle, 1000 -
50 olarak veya Mağaradaki gençlerin uyku süresini bir toplama işlemiyle,
300 + 9 olarak bildiren ilginç ifadelerin matematiksel sistemle ilişkisi açığa
çıkıyor.
10. Kuran'ın neden 114 sureden oluştuğu sorusu gayet anlamlı bir cevap bulu-
yor.
11. Kuran'ın korunmasının Tanrı tarafından garanti edildiği kesin delillerle doğ-
rulanıyor. Böylece Kuran'ın korunmasını garantileyen ayetin bizzat kendisi
hakkında şüphecilerin yönelteceği itiraz çürütülüyor.
12. Araf diye bilinen surede 7:69 ayetindeki BaSTata kelimesinin Sad harfi üze-
rine niye küçük Sin yazıldığı ve bu kelimenin Sin yerine Sad harfiyle
yazılması gerektiğini bildiren üç hadisin niye uydurulduğunu öğrendik.
13. İsmi Azam (Tanrı'nın en büyük ismi) konusunda yüzyıllardır süren spekü-
lasyonlara nokta konuyor.
14. Muhammed Peygamberin okuma yazma bilen bir ümmi olduğu net bir şe-
kilde ortaya çıkıyor.
15. Kum Tepecikleri (Ahkaf) suresinin 10'ncu ayetinde bildirilen tanığın ve
Karınca (Neml) suresinin 82'nci ayetinde haber verilen yaratığın kimlikleri
ortaya çıkıyor.
16. Hilekârlar (Mutaffifin) Suresinin 9. ve 20'nci ayetlerinde sözü geçen “Kita-
bun Markum” (Rakamlanmış Kitap) ifadesi daha bir anlam kazanıyor.
17. Kalem suresinin 48'nci ayeti Yunus Peygamberden neden “Sahibil Hut”
(Balığın arkadaşı), ve Peygamberler (Enbiya) suresinin 87'nci ayeti ise ne-
den “Zünnun” (Nun Sahibi) ifadeleriyle söz ediyor sorusu anlamlı bir ceva-
ba kavuşuyor.
18. Kuran ayetleri, atalarını körü körüne izleyen veya dogmatik kararlarıyla
kendilerini inkarcılığa mahkûm eden insanların apaçık mucizeleri göreme-
diğini bildirir. On dokuz mucizesi, inanılması zor bu gerçeğe defalarca tanık
olmamızı sağlayarak Kuran'ın haberlerine olan inancımızı “aynel yakin” de-
recesine çıkarıyor.
19. Bunlar gibi daha nice bilgi öğrendik ve her yeni gözlemle bu bilgimiz
artıyor ve zenginleşiyor.
289 ǀ Ateistlere 19 soru
Bu tabloyu 1986-1987'de incelerken bir asimetri fark ettim ve birbirine bağlı iki
öngörüde bulundum: Tanrı'nın isimlerinden biri Kuran'da 19 kez tekrarlanmalı ve
Tanrı'nın isimlerinden sadece 4 tanesinin Kurandaki tekrarları 19'un tam katı olmalı.
Konuyla ilgili tespitimi, ilk baskısı 1987 yılında yapılan “İlginç Sorular-2” adlı ki-
tabımda şöyle sunmuştum:
Dikkat ederseniz yukarıdaki tabloda bir asimetri vardır. Sağ tarafta Allah'ın dört ismi
bulunurken sol tarafta üç adet ismi var. “İsim” (Ad) kelimesi, bilindiği gibi Allah'ın
ismi değildir.
O halde sol taraftaki Besmele listesinde Allah'ın bir ismine daha ihtiyaç var. Allah'ın
isimlerinin Kuran'daki geçiş sayılarını 19 koduna göre taradığımızda tekrarlanma
sayıları 19'un katına denk gelen isimlerin de sadece dört tane olduğunu buluruz. Bu
dört ismin üç tanesi (Allah, Rahman ve Rahim) Besmele'de mevcut olup dördüncüsü
ise “ŞEHİD” (Tanık) ismidir. Allah'ın ismi olarak Kuran'da tam 19 kez geçen şehid,
Besmele'nin başındaki “İsim” (ad) kelimesinin yerine geçiyor ve sağ taraftaki “VA-
HİD” (Tek) isminin Ebced, yani sayısal değerine karşılık geliyor. Öyleyse, 19 siste-
mine göre oluşan isimler tablosunu, öngörümüzü doğrulayan son şekliyle düzenle-
yebiliriz:
İSİM
19
Tekrarları 19'un Sayısal Değerleri
Katı Olan İsimler 19'un Katı Olan ...
Demek ki, Tanrı'nın isimlerinden sadece dört tanesinin sayısal değeri ve sadece dört
tanesinin tekrarları 19'un tam katı olup birbiriyle ikişer ikişer çakışmaktadırlar.
291 ǀ Ateistlere 19 soru
3. WAHiD kelimesi
Mevcut Mushaflarda WAHiD kelimesinin Elifsiz olarak WaHiD diye yazıldığını
yıllardır biliyordum. Konuyu en eski Mushafları ve sayfaları araştırarak çözeceğime
inanıyordum ama bu imkânı bir türlü bulamamıştım. 18 Şubat 2013'te Halis Ayde-
mir adındaki simetrik hadis profesörü ile Bursa'da tartıştım. Ceketini çıkarır gibi
yapıp “ilmin namusu” sloganı eşliğinde kameraya oynadı. Hatta tartışmadan sonra
videoları parçalara bölüp iftiralar içeren saptırıcı başlıklarla yayımladı. İşin ilginci,
oradaki üç temel eleştirisinin üçünde de haksızdı.
Birisinde yalan söyledi: BiSM ile ilgili bilgileri ben zaten kitabımda yayımlamıştım.
İddia ettiği gibi gizlediğim ve onun müthiş dehasıyla fark ettiği bir bilgi değildi.
Açıkça yalan söyledi. Ötekinde de yanlış idi: Rakamları yan yana koymak, yani
CONCATENATION işlemi ilkokul aritmetik kitaplarında geçmiyorsa da kodlamada
kullanılıyor. Nitekim 19 Kuran'ın bir kodudur! Diğer iddiasında ise haksız çıktı.
Bursa'daki o tartışmadan kısa süre sonra yaptığımız araştırmalar sonunda WAHiD
kelimesinin yazımı konusunda 19 sisteminin öngördüğü imlayı doğrulayan ve çeşitli
müze ve koleksiyonlarda korunan iki düzine eski mushaf ve sahife keşfettik!
Hadis uzmanı Halis Aydemir'le yapılan tartışmamızın bu kısmı, Aydemir'in destek-
çileri tarafından bağlamdan koparılarak şu başlıkla Youtube'da yayınlandı “Edip
Yüksel 'Vahid' ismini yanlış yazdığını kabul etti.”
Edip Yüksel
Wahid elifsiz de yazılıyor; elifli de yazılıyor.
Halis Aydemir
Abi Kuran-ı Kerim burada. Bana “wahid”i bir tane elifli bu-
lun…
Edip Yüksel
Yok, bugünkü… buradaki Kuran’da yazılmıyor. Buradaki
mushafta yok.
Halis Aydemir
Ama bismillahirrahmannirrahim’i oradan aldınız saydınız abi,
Edip Yüksel
Dinle, dinle. Çünkü eski nüshalarda da, en eski nüshalarda
bismillahirrahmannirrahim elifsizdir. Fakat kelimelerin, diğer
kelimelerin… besmeleyi değiştirememişler çok kullanıldığı
için harf ekleyememişler ama burada harf ekleme, çıkarma
özellikle ya harfini hemze şeklinde yazma veyahut da elif ek-
leme veya elif çıkarma konusunda alabildiğince problemli.
292 ǀ Ateistlere 19 soru
Halis Aydemir
Şimdi Edip abi, o zaman ben bir matematikçi olarak ne derim
biliyor muşunuz? O zaman karşınızda duran yapının ne diye
sağını solunu kurcalıyoruz? Yani buranın burası değişmişse,
Wahid elifli yazılmamışsa, öteki tarafın bismillahirrahmannir-
rahim’in doğru yazıldığını ben nereden biliyorum? Bilmiyo-
rum! Dolayısıyla o zaman “pick and up” seç orayı bul burayı
al… şimdi orada bismillahirrahmannirrahim’in yazımına gü-
vendiysek, ben artık okudum sizin metodolojinizi dedim ki,
“resme dikkat ediyor, burada resmi göremeyince Kuran-ı Ke-
rim’de hafızım ben hiç böyle yazıldığını hatırlamıyorum tek
tek gittim baktım acaba bir yer önüme çıkarır da mahcup olu-
rum diye bu Kuran’ı o yüzden getirdim. Var mı Kuran-ı ke-
rim’de bir yerde Wahid elifli olarak?
Edip Yüksel
Bunu bu kitapta da söylüyorum bak…
Bu açıklama üzerine, Fransa'dan Khalid Nahari yirmiden fazla eski sayfa ile beni
doğruladı. Aralarında Topkapı nüshası da bu sayfaların bir kısmı mevcut tüm Mus-
haflardan daha eski. Hepsinde Wahid kelimesi elif ile yazılıyor. “Edip Yüksel (T)
Halis Aydemir İfşa oldu. VAHiD 19 Ayetini Destekliyor” başlığıyla
https://youtu.be/5qXbqbIuxJE adresinde paylaştığım bu arkeolojik tanıklardan bir-
kaçını örnek olsun diye şuraya alıyorum…
Zaynab 40v16
Topkapı 16v22
295 ǀ Ateistlere 19 soru
Ve böylece 41:53 ayetinde verilen söz bir ay geçmeden gerçekleşti. Ve 15:9 ayetin-
deki söz tekrar ispatlandı. Youtube kanalımda “Halis Aydemir İfşa oldu. VAHiD 19
Ayetini Destekliyor” başlığıyla bu müjdeyi dünyayla paylaştım. Yıllar önce, 7:69
ayetindeki BaSTatan kelimesinin Sad harfiyle değil Sin ile yazılması gerektiği ispat
olmuştu. Diyanet İşleri eski başkanı Tayyar Altıkulaç'ın 3 “sahih hadis” ile savun-
maya çalıştığı günümüz mushaflarındaki BaSTatan'ın imlası 19 sisteminin öngörü-
süyle ve en eski mushaflarla düzeltildi! Yüzyıllar önce yanlış bir imlayı savunmak
için 3 Sahih Hadis uyduranların izleyicileri bugün de yalan uyduruyor. Ama Allah
onları ifşa ediyor!
6:25 Onların bir kısmı seni dinler. Fakat, kalpleri üzerine anlamalarına
engel olacak örtüler, kulaklarına da ağırlık koyarız. Her bir muci-
zeyi görseler de ona inanmazlar… Bundan ötürü sana geldiklerin-
de seninle tartışır ve inkarcılar, “Bu ancak bir efsanedir,” der.
6:26 Kendileri uzaklaştıkları gibi başkasını da ondan menediyorlar.
Böylece farkında olmadan kendilerini mahvediyorlar.
kural ihlal edilerek elif harfi düşürülmüş ve BSM ( ) ﺑﺴﻢşeklinde elifsiz yazılmış.
Nitekim ilk baskısı 1938 yılında yapılan, Fuad Abdulbaki'ye ait “Kuran, El-
Mucamul Mufahras Li Elfazil Kuranil Karim” adlı saygın ve popüler Kuran fihristi
de benzer ayrımı yapmış ve I-S-M ( )اﺳﻢkelimesnin karşısında geçiş adedi olarak 19
sayısını yazmıştır.
Tabloyu biraz daha yakından inceleyelim. Mesela 96:1 ayeti yani “Bismi rabikellezi
halak” ayetindeki bismi kelimesi hiç nedeni yok iken Elif ile yazılmaktadır. Bunun
nedeni nedir? Surenin hemen başındaki numarasız besmelede elifsiz form kullan-
297 ǀ Ateistlere 19 soru
manıza rağmen neden 5 kelime sonra aynı kelimenin elifli formunu kullanırsınız?
Cevabı aslında basit; kitabın yazarı besmeleyi 19 harfe tamamlamak için elif harfini
düşürüyor ( ) ﺑﺴﻢve yine ISM kelimesinin elifli formunu 19'a tamamlamak için 5
kelime sonra aynı kelimeyi elifli ( ) ﺑﺎﺳﻢyazıyor. Arapça bilenlere 96:1 ayetini bes-
mele ile beraber yazdırdığınızda büyük ihtimal 96:1 ayetindeki “bismi rabikel lezi”
ayetini deki isim kelimesini elifsiz yazacaktır, evet deneyin bunu.
Şayet bu kitabın yazarı Muhammed olsaydı o da aynı şekilde yazacak ve elifli form-
ların sayısı 18 e düşüp 19 sistemi darmadağın olacaktı.
Bismi ile ilgili ikinci bir eleştiri. Bu daha harika. Soru şöyle:
“1:1 ve 27:30 ayetlerinde besmelenin harf sayısını 19 a tamamlamak için
kuralın kasten ihlal edildiğini söylüyorsunuz. Peki 11:41 ayetinde kural
neden tekrar ihlal ediliyor?”
Kitabın yazarı 1:1 ve 27:30 ayetlerinde kuralı 19 sistemi için kasten ihlal ettiğini
“gören gözlere” göstermek için 11:41 ayetinde BSM ( ) ﺑﺴﻢkelimesini kullanarak
kuralı tekrar ihlal ediyor. Şöyle ki kural ihlal edilerek yazılan 3 BSM ( ) ﺑﺴﻢkelimesi
birinci ( ) ﺑﺴﻢkelimesinin 1:1 ayetinde olması sebebiyle Kuranı 3 parçaya bölüyor.
• BSM kelimesinden 2. BSM kelimesine 1520 (19×80) ayet
• BSM kelimesinden 3. BSM kelimesine 1691 (19×89) ayet
• BSM kelimesinden Kuranın sonuna kadar 3135 (19×165) ayet
Görüldüğü üzere aslında isim kelimesinin tüm formları 19 sistemi ile kilitlenmiş
durumda. İSM kelimesinin üç yerde BSM diye Elifsiz yazılması matematiksel sis-
temin bir parçasıdır. Kelimeler muazzam derecede yerli yerinde kullanılmış tek bir
Elif harfi hatası bile tüm sistemi darmadağın edebilir. Nitekim 3 yerde kural ihlal
298 ǀ Ateistlere 19 soru
edilerek ( ) ﺑﺴﻢşeklinde yazılan BSM kelimesi 19'a alerjisi olanlar, görmek isteme-
yenler, tüm delillere rağmen 19 değil 22 diyenler için örümcek ağı kadar zayıf bir
bahane sunuyor, köstebeğin gireceği yer kadar bir delik bırakıyor. Onlar kalplerin-
deki marazla akıllarına ihanet ettikleri için 19 ayetine önyargı ile yaklaşacaklar ve
Kuran'ın ilk harfinden itibaren körlük seçeneğini seçecekler.
Kelle sayılarını bir yana bırakıp 19 sistemine tanık olanlar böyle inceliklerle sık sık
karşılaşır ve kelimelerin yerli yerinde kullanıldığına tanıklık ederler, delil üzere
inanırlar. Sağdan soldan topladığı yalan yanlış hurafelerle Kurana inandığını söyle-
yen, kendini mollalara/din adamlarına teslim ederek çoğunluğun dinini benimseyen;
Hindistan'da doğsa Hindu, New York'ta doğsa Hristiyan olacaklar ise “Yaşayan delil
üzere yaşasın” (8:42) ayetine tavır alırlar. Bu tarz incelikleri görmeleri ise mümkün
değildir. Nitekim onlar pırıl pırıl parlayan 19 ayetine gözlerini kapatıp ineğin
sırtında, dağda Allah yazısı bulmayı delil zannederler. Kâinatın efendisi Allah'a
övgüler olsun…
“Aşrei temimei derekh”i eklerseniz sözcük sayısı 158'e ulaşır. 152 sözcük
oluşunda büyük ve saklı bir sır var olabileceğinden bu yapılan saçmalıktır...
Ey Fransa’da ve ey Deniz Adalarında (İngiltere) yaşayanlar iyi dinleyin. Siz
tamamıyla büyük bir hata işliyorsunuz. Çünkü siz yalan sözler uyduruyor-
sunuz ve dualarınıza birkaç söz ekliyorsunuz. Ettiğimiz duaları ilk yazan ve
onları ibadethanelerde okumamızı emreden öncü bilgelere ihanet ettiniz. Al-
lah’ı anmak için yapılan formüle ettikleri her takdis duasının her kelimesi
ve her harfi mükemmel biçimde sayılıp belirlenmiştir. Aksi takdirde bizim
dualarımız sünnetsizlerin şarkılarına dönüşür. Öyleyse ibret al ve tevbe et;
dualara kelime ve harf ekleyip çıkarmak gibi bir şeytanlığı işlemeye devam
etme.
Tevratın orijinal metni üzerindeki matematiksel gözlemlerini sekiz kitap halinde
derleyen Rabi Judah’nın sadece bir kitabı elimize geçmiş bulunuyor.13 Kuran'ın
matematiksel sistemini destekleyen Rabi Juda'nın bu buluşu yüzyıllar öncesinden
haber verilir. Gaybî bir haber olabileceğini kestiremeyen geçmiş Kuran yorumcu-
larının açıklamakta zorluk çektikleri 46:10 ayetinin çevirisi şöyledir:
46:10 De ki: “Düşündünüz mü ya o Allah katından ise ve siz de ona karşı
çıkmışsanız ve İsrailoğullarından bir şahit te bunun benzerini gö-
rüp inandığı halde, siz kibirlenip yüz çevirmişseniz! Şüphesiz Allah,
zalim bir topluluğu doğru yola iletmez.”
Aşağıdaki ayetler de konumuz açısından dikkat çekicidir:
20:133-135 Dediler ki: 'Rabbinden bize bir ayet (mucize) getirmeli değil
miydi? Kendilerine, önceki kitaplarda bulunan beyyine (delil) gel-
medi mi? Şayet onları o beyyineden önce bir azap ile helak etsey-
dik: 'Rabbimiz, bize bir elçi gönderseydin de böyle zelil ve rezil ol-
madan önce ayetlerine uysaydık' derlerdi. De ki: Herkes gözetle-
mektedir. Siz de gözetleyin. İleride düzgün yolun sahipleri kimler-
dir, hidayete erişenler kimlerdir bileceksiniz.”
13
Studies Jewish Mysticism: Proceedings of Regional Conferences Held at the University of Cali-
fornia, Los Angeles and McGill University in April, 1978; Edited by Joseph Dan and Frank
Talmage, Association for Jewish Studies. Cambridge, Massachusetts: 1982, s. 88.
Judah, Sefer Hasidim (Erdemlilerin Kitabı), Sefer Gematriyot (Ebced Kitabı) and Sefer Haka-
vod (Şanlı Kitap) adlı kitapları yazmıştır. Burada bir bölümünü çevirip alıntıladığım kitabı
Cherub Press tarafından Los Angeles’te 1998 yılında “Sefer Gematriot of R. Judah the Pious:
Facsimile Edition of a Unique Manuscript” başlığıyla yayımlandı. Kütüphanemde bir kopyası
var. Daniel Abrams ve Israel Ta-Shema tarafından yazılmış İngilizce bir sunuş yazısı ile basılan
bu kitabı çevirtmeye daha imkan bulamadım. Çağdaşlarının çokça rağbet ettiği Talmu’da karşı
tavır takınmasıyla bilinir.
300 ǀ Ateistlere 19 soru
Not: 133'üncü ayette geçen “beyyine” (kanıt) kelimesi tüm Kuran'da 19 kez geçerek
anlamsal ilişkiyi destekler.
Y2K problemi
Dünya halkının 19 sayısını önemsememesinin faturasını 1999 yılından 2000 yılına
geçerken büyük bir korkuyu yaşayarak ve milyarlarca dolar zarar ederek ödedi. 1999
yılında 2000 yılına geçiş bilgisayar kullanan herkesi endişelendirmişti. Bilgisayar
programlarında dört basamaklı yılı iki basamağa indirerek, bellek alanını kurtarmak,
Y2K Problemi veya Millennium Bug'u bilinen bir soruna yol açtı. Örneğin 1986
yerine sadece 86 yazılıyordu. 2000 yılına girildiğinde bilgisayarlar 00 yazacak ve
bilgisayar hafızasındaki dosyaları ve programları 1900 yılına geriye gidildiği biçi-
minde otomatik işlemlere tabi tutacaktı. Ayrıca, 2000 yılı 1900 yılından farklı olarak
301 ǀ Ateistlere 19 soru
Şubat ayı 29 gün sürecekti. Zaman tünelinde böylesi 100 yıllık bir geriye gidişin
büyük sorunlar yaratacağından korkuldu.
Bu konu medyada aylarca haber konusu oldu ve endişeyle tartışıldı. Devletler, şir-
ketler ve kurumlar Y2K sorunu diye ünlenen problemin potansiyel zararını engelle-
mek için part time programcılar görevlendirdiler. Bu sürpriz problem on binlerce
bilgisayar programcısına ek gelir sağladı. Saatler 2000 yılına girdiğinde küresel
anlamda önemli bir bilgisayar arızası yaşanmazken, Y2K sorununa hazırlık bilgisa-
yar endüstrisi üzerinde önemli bir etkiye neden oldu. Sayısız Y2K sorunları vardı.
Bu aksaklıkların hiçbirinin önemli olaylara neden olmaması Y2K hazırlığını haklı
çıkarması olarak yorumlandı. Ancak bazıları sorguladı: Katastrofik bilgisayar
arızalarının yokluğunu, ona karşı ünlem alınmasına mı borçluyduk, yoksa sorunun
önemi abartılmış mıydı?
Gerçek ya da algılanan bu önemli sorun olsun fark etmez. Y2K 300 milyar ABD
Doları'nın üzerinde (BBC News, 6 Ocak 2000), enflasyonu hesaba katarsak bugünkü
dolarla en az 438 milyar dolar gibi yüklü bir faturaya mal oldu. Kısacası, dünya
çapında büyük endişeye yol açan, on binlerce mühendisin mesaisini tutan ve bugün-
kü parayla yaklaşık yarım trilyon dolara mal olan Y2K doğrudan 19 sayısıyla ala-
kalıydı. İlk nesil bilgisayar programcıları, eski bilgisayarların hafızasından biraz
tasarruf etmek için bilgisayar ve programların yıl hanesinde iki rakamlı 19 sayısını
ihmal etmeyi seçmişlerdi. Allah’ın seçtiği bir sayıyı dolaylı olarak ihmal etmenin
bedeli büyük oldu.
19 Rules of Inference
19 Akıl Yürütme Kuralı
1 Modus Ponens (M.P.) p⊃q
Doğrulama p
.: q
2 Modus Tollens (M.T.) p⊃q
Yanlışlama ~q
.: ~ p
14
Ondokuz Akıl Yürütme Kuralı için şu kitapta 19 Rules of Inference başlıklı bölüme ve
kitabın arka kapağının içindeki tabloya bak: Intorduction to Logic, Irving M.Copi,
Carl Cohen ve Kenneth McMahon, (Pearson, 1994-2017).
302 ǀ Ateistlere 19 soru
Maddi Gerektirme
17 Material Equivalence (M. Equiv.) (p≡q) ≡ [(p ⊃ q) · (q ⊃ p)]
Maddi Eşdeğer (p≡q) ≡ [(p∙q) v (~ p · ~ q)]
Halley Kuyrukluyıldızı
Dünyada çıplak gözle görülebilen tek kısa-periyotlu kuyruklu yıldız olarak bilinen
Halley Kuyruklu Yıldızı yaklaşık her 76 (19x4) yılda bir dünyamızı ziyaret eder.
İsa’dan 240 yıl öncesinden beri dünyayı ziyareti ilgiyle izlenen ve astronomlarca
kayıt edilen, buz ve çeşitli gazlardan oluşan bu gök cisminin en son ziyareti 1986
yılı yani Hicri 1406 (19x74) yılı olup, Kuran’ın indiği yıldan itibaren dünyamızı 19.
Ziyareti idi.
Kuran'ın matematiksel mucizesi konusunda önyargıların ve alerjin var ise, işini gü-
cünü yarım saatliğine bırakıp aşağıdaki ayetleri açık bir zihin ve gönülle okumalısın.
Çünkü mucizelere karşı tavrın kalbin derinliklerindekini ifşa eder ve kararın ebedi
hayatını etkiler. Aşağıdaki ayetleri HİKâYE gibi okursan, sanki onların muhatabı
sen değilmişsin de geçmişin ölüleri imiş gibi yaklaşırsan sen o ölülere katılmış olur-
sun. Yürüyen bir ölü olursun. Onlar da kendilerine gönderilen ilahi işaretlere karşı
aynı sebeple kör ve sağır kesildiler; kendilerini ve miras aldıkları doğmaları sorgu-
lamadılar.
1:1 Rahman ve Rahim ALLAH'ın ismiyle.
2:17 Durumları, ateş yakan kimselerin şu durumuna benzer: Ateş çev-
relerini aydınlatmaya başlayınca ALLAH onların ışığını giderir
ve onları karanlıklar içinde görmez bir halde bırakır.
2:18 Sağır, dilsiz ve kördürler; yönlerini değiştiremezler.
2:118 Cahiller, “ALLAH bizimle konuşmalı veya bize bir ayet (mucize)
gelmeli değil miydi,” dediler. Daha öncekiler de onlar gibi ko-
nuşmuşlardı. Kafaları birbirine benziyor. Biz mucizeleri, inana-
cak olanlara sergileriz.
3:7 O ki sana bu kitabı indirdi. Onun bazı ayetleri kesin anlamlıdır
(muhkem), ki bunlar kitabın özüdür. Diğerleri de benzer an-
lamlıdır (müteşabih). Kalplerinde hastalık bulunanlar, insanları
306 ǀ Ateistlere 19 soru
Tarihin, genelde bir tekerrür olduğunu ve Kuran ayetlerinin geçmişe, hazıra ve gele-
ceğe bakan yönlerinin bulunduğunu bilenlere, 40. surenin 38. ayetinden 44. ayetine
kadar okumalarını öneriyorum.
40:44 “Benim size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi
Allah'a bırakıyorum. Şüphesiz Allah kulları görür.”
Kuran'ın “en büyüklerden” biri olarak tanımladığı 19 sayısının işaretini kavrayama-
yan ve Müddessir suresinde cehennemden başka bir şey göremeyen ve 19 sayısından
zebralar gibi kaçan din adamlarının eleştirilerine verdiğimiz cevapları “Üzerinde
Ondokuz Var” kitabımın son bölümünde ve Türkçeye çevrilmekte olan İngilizce
“NINETEEN: God's Signature in Nature and Scripture ve “Running Like Zeb-
ras” adlı kitaplarımda bulabilirsiniz.
19 Kodu konusunda Ateistler için cahilî bir ilham kaynağı olan Sün-
nilere ve Şiilere sorular:
• Tüm bu matematiksel gerçekler bir rastlantı mıdır?
• Kuran'ın ilk ayeti olan Besmele'de kaç harf mevcuttur? Geçmiş alimle-
riniz (Fahreddin er Razi, Qurtubi, Said Nursi vs.) Besmele'nin harflerini
neden 19 olarak saydılar? Matematiksel mucizenin keşfedilmesinden
sonra sırf bu mucizeyi inkâr etmek için neden Besmele'nin 19 harften
oluşmadığını iddia ettiniz? Toz kondurmadığınız alimleriniz bu çok ba-
sit sayım işini beceremediler mi?
• 786 sayısının Besmele'nin ebced değeri olduğu malum. Nitekim
yüzyıllardır Pakistan, Hindistan müslümanları Besmele yerine mektup-
larının üzerine bu sayıyı yazmaktadırlar. 786 sayısı kaç harfin ebced
değeridir?
• 28 Arap harfini tanıyan ilk okul çocuklarının bile rahatlıkla sayabilece-
ği Besmele'nin harflerini neden doğru sayamıyorsunuz? Besmele'nin
harflerinin 18 veya 21 veya 22 veya 23 adet olduğunda ihtilaf ettiğiniz
halde; 19 harf olamayacağı konusunda ittifak etmeniz garip değil mi?
• 74:31 ayeti, 19 sayısının amacını açık biçimde zikretmiştir. Nitekim bu
mucizenin ortaya çıkmasıyla birlikte o ayette haber verilenler aynen
gerçekleşmektedir. Sizin 19' unuz ise bunlardan hiçbirisini gerçekleş-
tirmemektedir. 19 sayısı, müminlerin inancını nasıl güçlendiri-
yor? 19 sayısı Yahudi ve Hristiyanların Kuran hakkındaki kuşkularını
nasıl ortadan kaldırıyor? Kalpleri bozuk ikiyüzlüler bu sayıyı ne şekilde
anlayamıyorlar?
• Kuran'ın büyük mucizesini kabul etmeyişinizin nedeni 74:31, 7:146 ve
6:25 ayetlerinde açıklanmaktadır. Bu mucizeyi inkâr etmek için neden
bu derece gayret gösteriyorsunuz?
310 ǀ Ateistlere 19 soru
Matematiksel sistemi 1974 yılında keşfeden Dr. Reşad Halife hakkında bilgi vererek
başlayayım. 1989 yılında Tucson Mescidinde ona asistanlık yaparken kendisiyle
birçok özel anılarım olmasına rağmen onlara değinmeden kısa bir hayat hikâyesini
sunmaya çalışacağım.
18 Kasım 1935 yılında Mısır'da doğan Reşad, 1957 yılında Kahire'deki Ayn Şems
Üniversitesinden mezun oldu. 1961 yılında Tucson'daki Arizona Üniversitesi'nde
mastır yaptı. 1964'te Riverside'deki California Üniversitesinde biyokimya dalında
doktorasını aldı. Birleşmiş Milletler örgütünde 1975'te Libya lideri Kaddafi'nin bi-
lim danışmanlığını yaptı. (Daha sonra Kaddafi tarafından Libya'ya kaçırılıp öldü-
rülmek istendi!). Stephanie adlı bir Amerikalı ile 1963 yılında evlendikten sonra
Semih (Sam) ve Betul (Beth) adlarında iki çocuk sahibi oldu.
Babası, Abdul Halim Muhammed Halife mühendislik öğreniminden sonra, Mısır'da
on binlerce bağlısı olan Şazelî tarikatının lideri oldu. Oğlu Reşad'a olan güveni ve
sevgisinden ötürü, şeyh Abdul Halim, Tarikat'ın ismini Reşad-el şazeliye olarak
değiştirdi. Ne var ki, 1970'lerin son yıllarında Reşad Halife, hadis ve sünnet denilen
öğretileri Kuran'a ortak koşmaktan vazgeçince babası tarafından şiddetle eleştirildi.
Tucson Mescidindeki ezanda sadece Allah'ın isminin anıldığını duyunca rahatsız
olan babasına 72:18 ayetini hatırlatması aralarındaki son bağları kopardı. Evlatlıktan
reddedilen Reşad, tarikatın müritleri tarafından ölüm fetvasıyla tehdit edildi.
1960'ların son ve 1970'lerin ilk yıllarında Amerika'daki Müslüman Öğrenciler teşki-
latlarının kuruluşunda aktif görev alan Reşad, 1974-75 tarihleri arasında Islamic
Productions International'i kurarak “İslam” adında bir araştırma dergisi çıkardı.
Reşad'ın başkanlığını yaptığı yazı işleri müdürlüğü kadrosunda, Dr. Muhammad
314 ǀ Ateistlere 19 soru
Daha sonra bu çeviriyi de düzeltmeye başladı. Ne var ki, çok yoğun bir tempoyla
sürdürdüğü düzelti işini bitiremeden Arap ülkeleri tarafından finanse edilen bir sui-
kaste uğradı. Hadisçi-sünnetçi militanlar onu sabah namazından önce Tucson Mes-
cidinde bıçaklayarak şehit ettiler. Cinayeti planlayanların Dünya Ticaret Merkezini
1993 yılında bombalayan uluslararası teröristlerle iş birliği içinde olan Colorado'da-
ki “Al Fuqra” adlı bir gruba bağlı olduğu anlaşıldı. Katillerden birisi cinayetten 19
yıl sonra Alberta, Canada'da yakalandı ve Tucson'da yargılanıp mahkum oldu.
Reşad, Kuran çevirisinden, video programları, makaleler ve kitapçıklardan ayrı ola-
rak, The Computer Speaks: God's Message To The World, Quran: The Visual Pre-
sentation of the Miracle, Quran Hadith and Islam adlı kitaplar yazdı. Ayrıca, televiz-
yon için bir bilimkurgu denemesinde bulundu.
Reşad, 1985 yılında Kuran'ın dokuzuncu suresi olan Ültimatom Suresinin sonuna
eklenen iki “ayetin” Kuran'dan olmadığını fark edince bunu cesaretle dünyaya du-
yurdu. Bu çıkışın, tarihte Ali b. Ebi Talip başta olmak üzere birçok kişinin hayatına
mal olduğunu bile bile... Nitekim, 1989 yılında yayımladığımız Kuran çevirisinde o
eklemeyi Kuran'dan çıkardık.
Suudi Arabistan'ın resmi dini lideri kör şeyh Ibnul Baz'ın başkanlığında Medine'de
19 Mart 1989 yılında toplanan 38 kişilik uluslararası bir ruhbanlar kurulu tarafından
Salman Rüşdi ile birlikte ölüme mahkûm edildi. (şeyh Ibnul Baz'ın, dünyanın düz
olduğunu ve dönmediğini iddia eden ve aksine inananların kanlarının ve mallarının
helal olduğuna fetva veren hezeyanları 1975 yılında Medine İslam Üniversitesinin
16'ncı yayını olarak yayınlandı. Kitabın ismi: “El-edilletün Naqliyyetu vel Hissiyatu
Ala Cereyaniş şamsi ve Sukunil Ardi ve İmkanis Suudi ilal Kavakibi” (Güneşin Ha-
reket Halinde ve Yerkürenin ise Sabit Olduğuna ve Gezegenlere Gitmenin Mümkün
Olduğuna Dair Duyumsal ve Belgesel Deliller). Kitabın orijinal nüshasını kütüpha-
nemde hadisçi-sünnetçi müslümanların içinde bulunduğu cehaletin somut bir örneği
olarak tutuyorum.)
Reşad'ın başlattığı hareket, Kuran öğrencilerine tarihi bir laboratuvar imkânı bahşe-
derek gelişiyor. Hayatını sadece Allah'a kul olmaya adayan ve Kuran dışında dini
kaynak kabul etmeyen bir monoteist olan Reşad'ın şehadetinden birkaç ay sonra onu
izleme iddiasında olan bazı kişiler ne yazık ki onun geniş bir gruba danışarak yaptığı
Kuran çevirisini “hatasız” ilan etme cesaret ve cehaletinde bulunabildiler. Reşad'ın
çevirisine düştüğü dipnotları ve sonnotları Kuran yanında ikinci kaynak gören bu
kişiler tarihin zengin put koleksiyonuna yeni bir put kazandırarak “tarihin tekerrür-
den ibaret” olduğu sözünü tekrar doğruluyorlar. Kuran'dan başka kaynak tanımayan
Muhammed Peygamberden sonra hadis ve sünnet denilen öğretilerin nasıl, hangi
amaçla ve kimler tarafından çıkarıldığını merak edenleri bu grubun geçirdiği evreleri
incelemeye davet ediyorum.
316 ǀ Ateistlere 19 soru
kesinliğini vurgulamak amacıyla bu anlatım biçimini sık sık kullanır (39:68; 75:8,9;
25:30; 7:44-48; 6:128; 20:125,126; 23:112-114).
Nitekim Hicretten, büyük olasılıkla bu ayetlerin indiği andan, 1389 Ay yılı sonra
insanlar Ay’a ayak bastı ve ay toprağını yardı. Birinci ayetten yani 54:1 ayetinden
Kuran’ın sonuna kadar, yani 114:6 ayetine kadar da tam 1389 ayet var. Bunun basit
bir rastlantı mı yoksa bir öngürü mü olduğunu size bırakıyorum. Bu ayet üzerindeki
detaylı incelememiz için “Türkçe Kuran Meallerindeki Hatalar” kitabına bakmanızı
öneririz.
sayının yanmana yazılmasından oluşan 1974 sayısının keşif yılı olması büyük anlam
kazanır. Kuran'ın iniş tarihi olan 610 ile 1974 arasında ay yılı hesabıyla ne kadar
zaman geçtiğini merak edip de hesapladığımızda 1406 elde ettik. Bu sayı 19x74'dür.
Evet, 19 Mucizesinin 74. suredeki gizeminin, 1974 yılında ve Kuran'ın vahyinden
tam 19x74 yıl sonra isminin üç harfli kökü RŞD'nin tüm türevleri Kuran'da 19 kez
geçen bir bilim adamı tarafından keşfedilmesi bir rastlantı olabilir mi?
1. Matematiksel kod (19),
2. Matematiksel koddan söz eden Müddesir (Gizlenen) Suresinin sıra nu-
marası (74),
3. Matematiksel kodun deşifre ediliş tarihi (1974),
4. Kuran'ın inişinden kodun deşifresine kadar geçen Kamerî yılların sayısı
(19x74),
5. Müddesir (Gizlenen) diye bilinen surenin “Ey Gizlenen, Kal ve uyar”
diye başlayan 19 harflik ilk cümlesindeki harflerin sayısal (ABCD) de-
ğeri (1974),
6. Kodu deşifre eden kişinin isminin tüm türevlerinin Kuran'da geçiş
sayısı (19),
7. Kodu keşfedenin isminin (ReŞAD) sıfat olarak iki kez geçtiği ayetlerde
anlatılan ve neredeyse çağımızda aynen gerçekleşen ayetlerin mesani
tecellisi (40:27-45)
Evet, yukarıdaki 7 maddede özetlediğim olaylar arasındaki mevcut sayısal ilişki 19
kodunun keşfinde Tanrısal bir planın ve seçimin varlığını gösteriyor.
Evet, ateist kardeşim, yukarıda listelediğim 7 öngürü bir tesadüf mü? Ebced değeri
1974 olan 19 harfli “ ﯾﺎاﯾﮭﺎ اﻟﻤﺪﺛﺮ ﻗﻢ ﻓﺎﻧﺬرEy Gizlenen, Kalk ve Uyar” cümlesiyle
başlayan 74’cü surede, Kuran’ın beşer sözü olduğunu iddia edene karşı bir cevap
olarak geçen 19 sayısının 74’ncü surede gizlenen sırrı 19x74 Kameri yıl sonra, ismi-
nin tüm türevleri Kuran’da 19 kez geçen tek tanrıcı bir bilim adamı tarafından 1974
yılında keşfedilmesi bir rastlantı mı?
15. Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatındaki 19'lar
rastlantı mı?
41:53 “Onun gerçek olduğu onlara apaçık oluncaya kadar onlara, ufuk-
larda ve kendi içlerinde ayetlerimizi (işaret ve kanıtlarımızı) gös-
tereceğiz. Rabbinin her şeye tanık olması yetmez mi?”
sadece dinî dogmalar için değil, millî, ideolojik tüm dogmalar için de geçerli bir
felakettir.
Örneğin, dindar olmayan, hatta ateist olan Stalin, Pol-Pot, Hitler, Mao milyonlarca
insan katletti. Sözde laik devletler ulusal bayraklar (çağımızın en kanlı putları)
sallayarak iki dünya savaşında ve izleyen savaşlarda korkunç katliamlar ve işken-
celer gerçekleştirdi. Şeytan akılla sorgulanmayan duygularda ve dogmalarda gizle-
nir. Milli ve dini duygularınızı gıdıklayan liderlerden uzak durun. Yoksa, Mushaf
veya Bayrak sallayan canavarlara dönüşürsünüz.
Türkiye dahil dünyanın birçok ülkesinde halkın çoğunluğu ölülere tapar. Ölülere
taparak aptallaşmış bir halk elbette din tüccarlarına, diktatörlere ve siyasi dema-
goglara da tapar. Atatürkçüsü de Sünnisi de, Alevisi de müşrik... Dini ve milli
tarihten abartılıp ilahlaştırılmış sayısız putlar var: Muhammed, Sahabeler, Alimler,
Alimcikler, Şeyhler, Şeyhcikler, Sultanlar, Fatih, Yavuz, Eyyüp Sultan, Romalı
Celaleddin, Atatürk, Fethullah, Tayyip... Binlerce putlaştırılmış isim... Müşrik
toplumda en iyi çalışan fabrika, dini ve milli kahramanlardan insan-tanrılar üreten
yalan fabrikalarıdır.
Dini ve Milli Yalan Üretme Fabrikaları maalesef ülkeyi dogmatik ve fanatik mil-
yonlarca müridin savaş alanına çevirmiş. Beyinleri ölmüş kişiler ölülerden, türbe-
lerden, yalancılardan, din tüccarlarından, hırsızlardan, diktatörlerden, katillerden,
faşistlerden yardım bekler. Bu gerçeğin ifadesi sizi rahatsız ediyorsa bilesiniz ki
sizin de beyninizin önemli bir bölümü donmuş, hipnozlanmış veya öldürülmüş.
Bu hastalığa karşı tek aşı özgürlüktür. Her birey insanlık onuruna sahip çıkmalı ve
entelektüel özgürlüğüne kavuşmalıdır. Bu özgürlüğün en muhteşem ifadesi şudur:
tüm mükemmel betimlemelere sahip olan evrenin yaratıcısından başka tanrı yok-
tur. Yani bizi yaratandan başka efendimiz olmamalı ve o'ndan başka sorgulanama-
yan güç tanımamalıyız. O halde falanca veya filanca kahraman, lider veya hazret
için değil, gerçek (hak) için, adalet (adl) için, rahmet (rahman, rahim) için, hesap
(seriul hisab) için, bilgi (alim) için, bilgelik (hakim) için… barış (selam) için, sevgi
(vedud) için yaşamalı ve çalışmalıyız.
Edebiyatta Tevriye diye bilinen bir sanat vardır. Bir kelimenin birkaç anlamda kul-
lanılarak cümlenin her iki anlamı yansıtmasıyla oluşturulan bir ifade biçimi. Hicivle-
riyle tanınan Nef’î (1572-1635) adındaki şairin şu dörtlüsü bunun güzel bir örneği-
dir:
Tahir efendi bana kelp demiş
İltifatı bu sözde zahirdir,
Maliki mezhebim benim zira,
İtikadımca kelp tahirdir.
Kendisine köpek diye hakaret eden Tahir adında birisine cevap olarak mezhebinin
Maliki olduğunu ve o mezhebe göre köpeğin pis değil tahir (temiz) olduğunu bildi-
rir. Dörtlüğün son kelimesinde yer alan ikinci “tahir” kelimesi hem temiz anlamına
gelir hem de kendisine hakaret eden Tahir’in hakaretini iade etme fonksiyonunu
görür. Bir kelimeyi böylesine iki anlamda kullanmak yaratıcı özelliğiyle ilgimizi
çeker. Arap harfleriyle yazılan Osmanlıca’da Latin alfabesi gibi büyük harf ve kü-
çük harf ayırımı olmadığı için ikinci “tahir” kelimesi bu iki farklı anlamı aynı anda
kusursuz olarak yansıtır.
Yukarıdaki popüler örnekten sonra gelelim asıl konumuza… Kuran’ın dili muhte-
şemdir. Sadece edebi sanatlarla donmamış aynı zamanda zamanı ve mekanı aşan
bilgiler içermektedir… İşin ilginci bunun önemli bir kısmına tanık olmanız ve takdir
etmeniz için Arapça bilmenize bile gerek yok. Evet, Arapça bilmenize bile gerek
yok. Bağnazlıkla ve önyargıyla değil, gerçeği arama ve öğrenme niyetiyle, sağlıklı
dozda bir şüpheyle, eleştirel düşünce yöntemiyle Kuran’ın dilini incelerseniz buna
siz de tanık olabilirsiniz.
Konuya giriş için, önce Müteşabih diye bilinen ayetler ile ilgili bir bilgiyi ve
tartışmayı sunacağım. Bu detay, kitabın muhatabı olan çoğu ateistin ilgisini çekme-
yebilir; ama Kuran’ın dilini merak eden akademisyenler ve meraklı ateistler için de
önemli bilgiler içermektedir.
330 ǀ Ateistlere 19 soru
MÜTEŞABİH AYETLER
Müteşabih (benzeşen) diye bilinen ayetlerin bir anlamı muhkem ayetlerle uyum
içinde, diğer anlamları da çelişki içinde olan ayetlerdir. Müteşabih ayetler, niyeti
bozuk ikiyüzlüleri açığa çıkarmak amacıyla dili özellikle birkaç anlamlı olarak tasar-
lanan ayetlerdir. Bu konuyu, ilk baskısı 1992 yılında yayınlanan Türkçe Kuran Çevi-
rilerindeki Hatalar adlı kitabımda detaylı olarak tartıştım ve MESAJ adlı Kuran
çevirimin sonuna ekledim.
3:7 O ki sana bu kitabı indirdi. Onun bazı ayetleri kesin anlamlıdır
(muhkem), ki bunlar kitabın özüdür. Diğerleri de benzer anlamlıdır
(müteşabih). Kalplerinde hastalık bulunanlar, insanları şaşırtmak
ve farklı anlam vermek için benzer anlamlı olanlarının ardına dü-
şerler. Onların tevilini yalnızca ALLAH bilir; ve ilimde derinleşen-
ler de. “Hepsi Rabbimiz katındandır, hepsini onayladık.” derler.
Akıl ve anlayış sahiplerinden başkası öğüt almaz.
Yukarıya çevirisini alıntıladığım 3:7 ayetinde sözü edilen müteşabih “birbirine ben-
zer” demektir (bak 2:118; 2:70; 4:157; 6:99; 6:141; 2:25). Müteşabih (mecazi veya
benzer anlamlı) ayetlerden söz eden 3:7 ayetinin kendisinin de müteşabih olması
ilginçtir. Kuran’ı uydurma dini kitaplarla anlamaya çalışanlar ve Allah’ın dinine
başka otoriteleri ortak koşanlar Kuran’ı hakkıyla anlamaktan men edilmişlerdir. Bu
kişiler ilginçtir ki Kuran’ın anlaşılmasıyla ilgili ayetlerin bizzat kendilerini anlaya-
mamaktadırlar. (Örneğin 3:7 ayetine ek olarak 17:46; 41:44 ve 56:79).
Geleneksel tefsirler ve mealler ayetin son bölümünü şöyle çevirirler: “Onların ger-
çek anlamını ise Tanrı’dan başkası bilmez. Derin bilgiye sahip olanlar, ‘Onu onay-
ladık, hepsi Efendimiz katındandır’ derler.” Ayetin bu bölümü noktalama işaretine
göre anlam değişikliği gösterir. Noktalama işaretlerinin Kuran’ın bir parçası ol-
madığı ve çok sonraları eklendiği bilinen bir gerçektir. Ayeti orijinal diline sadık
kalarak ve noktalama işareti kullanmadan çevirelim: “onların gerçek anlamını kimse
bilmez ancak Tanrı ve derin bilgiye sahip olanlar derler ki onu onayladık hepsi
Efendimiz katındandır.” “Olanlar” kelimesinden sonra durulursa, derin bilgiye sahip
olanların onları anlayabileceği anlaşılır. Fakat, Tanrı kelimesinden sonra durulursa,
Tanrı’dan başka kimsenin onları anlamayacağı anlaşılır. Geleneksel Kuran yorum-
ları ve çevirileri çok az bir istisnayla ikinciyi seçmektedirler. Bu anlayışa, daha doğ-
rusu ayetleri “anlayamama anlayışına” neden katılmadığımı açıklayayım:
Çok anlamlı veya mecazi ayetleri anlamaya çalışanların niyetleri ve inanç sistemleri
önemlidir. İkiyüzlüler kalplerindeki hastalık nedeniyle, müteşabih ayetler üzerine
yoğunlaşırlar ve niyetlerinin bozukluğundan ötürü doğru anlayamazlar. Müteşabih
ayetleri bağlamlarından koparırlar veya onları açıklayan diğer ayetleri görmezlikten
gelirler.
Örneğin, 37:62; 44:43 ve 56:52 ayetlerinde sözü edilen cehennemdeki Zakkum
ağacıyla ilgili ayetler müşrikler tarafından anlaşılmadı ve onların Kuran’ı inkarlarını
331 ǀ Ateistlere 19 soru
arttırdı. “Ateşin içinde ağaç mı yetişir?” diye alaya aldılar Kuran’ı. Nitekim, 17:60
ayeti müşriklerin içine düştüğü bu fitneyi anlatır.
17:60 Efendinin insanları kuşatmış olduğunu sana bildirmiştik. Fakat sa-
na gösterdiğimiz görüntü ile ve Kuran’da lanetlenen ağaçla sadece
insanları denedik. Biz onları uyarırız, ancak bu, onların
azgınlığına büyük bir katkıda bulunmaktan başka sonuç vermiyor.
Halbuki müşrikler, Cehennemde biten Zakkum ağacıyla ilgili ayetleri, Bahçe ve
Cehennem tasvirlerinin birer örnek/misal olduğunu bildiren ayetlerle birlikte incele-
yerek değerlendirme dürüstlüğünü gösterselerdi bunun bir mecazdan ibaret olduğu-
nu rahatlıkla anlayabileceklerdi. Tanrı, ikiyüzlülere ve inkâr etmek isteyenlere özel-
likle bahane verir (2:26; 3:7; 17:82; 74:31).
Bir başka örnek daha verelim:
16:44 Belgeler ve kitaplarla… Sana bu mesajı indirdik ki, kendilerine in-
dirileni halka açıklayasın (bildiresin) ve onlar da düşünsünler.
“Açıklamak” anlamına gelen “BYN” kökünün bir türevinin yer aldığı 16:44 ayeti
(Biz sana mesajı indirdik ki onlara indirileni açıklayasın) hadis kitaplarını Kuran’a
eş koşanlar tarafından yanlış anlaşılmaktadır. Ayetteki “litübeyyine” (açıklayasın)
kelimesi, Türkçe karşılığı gibi “müteşabih” yani birkaç anlamlıdır: 1) Gizli bir şeyi
açıklamak. 2) Anlaşılmaz bir şeyi açıklamak. Birisi gizlinin zıddı, diğeri ise an-
laşılmazın zıddıdır. Ayet, peygambere, insanların duyusu ötesinde bir sistemle vahiy
edileni gizlemeyip açıklamasını emretmektedir. (Bak 33:37; 20:25). Kuran zaten
Tanrı tarafından açıklanan, açık bir Arapça ile inen, anlaşılması kolay apaçık bir
kitap olduğundan (5:15; 26:195; 11:1; 54:17; 55:1-2) peygamberin onu ayrıca
açıklama görevi yoktur. 16:44 ayetindeki “litüBeYiNe” kelimesi, kitap ehlinin ken-
dilerine gelmiş olan vahyi gizlemeyip açıklamaları gerektiğini bildiren 3:187 ayetin-
deki “letüBeYinüNnehü” kelimesi ile aynı anlamdadır.
Özetle, Allah tarafından açıklanmış (75:19), anlaşılması kolaylaştırılmış (54:17,22)
apaçık bir kitabın (5:15; 12:1; 26:195; 44:6) elçi tarafından açıklanması demek,
gizlenmeyip insanlara bildirilmesi demektir. Bak: 2:159,160; 3:187 ve 16:64. Müte-
şabih ayetlerin başka örnekleri için 2:106; 17:46; 23:14; 41:44 ve 56:79 ayetlerini de
siz inceleyiniz.
Kuran’a içtenlikle gerçeği onaylayan, dininde Allah’tan başka otorite tanımayan
herhangi bir Müslüman yeterince incelemeyi yapsa Kuran’ın müteşabih ayetlerinin
anlamını kavrar.
Kuran’ın tüm ayetlerini onaylayabilmek için birinin ilimde derin olmasına gerek
yok. Gerçeği onaylayan bir Müslüman olmak yeterlidir. Ne var ki, müteşabih ayetle-
rin uygun anlamını bilmek için inanmanın ötesinde derin bir bilgi gerekir. Nitekim
3:7 ayeti, müteşabih ayetlerle ilişkili olarak bu dar kategoriyi (dinde derin olanları)
söz konusu etmiştir.
332 ǀ Ateistlere 19 soru
Kuran’ın öğretmeni olan Allah iman edenleri Kuran’ı okuyup anlamaya teşvik eder.
Kuran, genelde anlaşılması kolay bir kitap olmasına rağmen (54:17...) bir bölümü-
nün anlaşılması yoğun ve sistemli bir çalışma ve analiz gerektirir. Yeterli bilgiye
sahip olmadan bir sonuca varmamamızı öğütler Kuran (20:114). Ne var ki, 3:7 aye-
tini yanlış yorumlayanlar, iman edenleri ve hatta derinde ilim sahibi olanları müte-
şabih ayetleri anlamaktan caydırmaya çalışmaktadırlar. Hangi ayetlerin müteşabih
hangilerinin muhkem olduğu konusunda da bir bilgiye ve belirliliğe sahip ol-
madıkları için, bu caydırma Kuran’ın tümü hakkında olmaktadır.
Geleneksel yorumu kabul etsek, o zaman hangi ayetlerin müteşabih olduğu konu-
sunda kesin bir bilgiye veya ölçüye sahip olmamız lazım ki nerede müteşabih ayet
görsek onu anlamaya çalışmaktan sakınalım! Geleneksel yoruma göre, eğer birileri
bir ayeti anlamaya gayret gösterirse ve o ayet kazara müteşabih bir ayet çıksa o kişi
münafık olur. Zira geleneksel yoruma göre müteşabih ayetleri ancak münafıklar
anlamaya çalışır. Bu nedenle, 3:7 ayetinin geleneksel yorumunu savunanlar müteşa-
bih ayetlerin TAM bir listesini çıkarmalı müslümanları onlar konusunda uyar-
malılar: “Sakın bu ayetler üzerinde düşünmeyiniz, zira onları sadece Allah anlar.
Onları anlamaya çalışanlar münafıklardır...” diye.
Böyle bir liste ortada olmadığı gibi, oluşturulması da anlamsızdır. Zira müteşabihle-
rin belirlenmesi falancanın veya filancanın anlayış seviyesine bağlı olacak. Falan-
canın anlamakta zorlandığı ayetler Falancanın Müteşabih Ayetler Listesi olacak,
Filancanın anlamakta zorlandığı ayetler de Filancanın. Bir kişinin anlamakta göster-
diği yetersizlik nasıl da bir başkası için kriter olur ve onun için entelektüel tabular
oluşturur? Geleneksel yoruma göre hareket edildiği taktirde, en aşağı anlayış kapasi-
tesi Kuran’ı anlamak için ortak payda olacak. Ne kadar az ayet anlasan o kadar gü-
venlikte olacaksın, anlamaya çalıştığın veya anladığını sandığın ayetlerin sayısı
arttıkça o kadar da münafık olma ihtimalin artacak… Geleneksel anlayışa göre, her
Kuran öğrencisi, anlamamayı kutsallaştıran cahiller tarafından “münafık” olarak
suçlanmaya mahkûm!
Özetle, Müteşabih, yani benzer anlamlı kelimeler ve ifadeler içeren ayetlerden söz
eden yukarıdaki 3:7 ayetinin bizzat kendisinin de iki anlamlı oluşu harika bir edebi
sanattır.
Aşağıda vereceğim bazı örneklerden sonra Kuran’ın edebi sanatının zenginliğini ve
bu ebedi sanatın matematiksel yapıyla örülmüş oluşunu, sanki bir fraktal gibi detay
içinde detay sunduğuna tanık olacaksınız.
İKİŞERLİ AYETLER
Müteşabih’le karıştırılabilen başka bir ayet biçimi daha var. Mesani (ikişerli) ayetler
anlamları zamana ve bağlama göre değişen ve tüm anlamları geçerli olan ayetlerdir.
Evet, tekrar edeyim: Müteşabih ayetlerin bir veya birkaç anlamı çelişkili olup geçer-
siz iken, Mesani ayetlerinin tüm anlamları geçerlidir. Kuran bir ayette kendisini
mesanî yani ikişerli olarak tanımlar:
333 ǀ Ateistlere 19 soru
39:23 ALLAH en güzel hadisi, tutarlı ve ikişerli (mesani) bir kitap halin-
de indirdi. Ondan dolayı Rab'lerini sayanların tüyleri ürperir. Son-
ra derileri ve kalpleri ALLAH'ın mesajına karşı yumuşar. Bu, AL-
LAH'ın yol göstermesidir; dilediğini/dileyeni ona ulaştırır. AL-
LAH'ın saptırdığı bir kimseye rehber bulunmaz.
Yaklaşık otuz yıldır, Kuran’da bazı ayetlerin farklı dönemlerde bazı ufak değişiklik-
lerle tezahür eden bir çok ayetinin farkındayım. Ancak son birkaç yıldır bu tür ayet-
lerin onlarca değil, yüzlerce olduğunu fark etmiş bulunuyorum. Aşağıya size birkaç
örnek…
“Her şeyi Bilen ve her şeyden Haberdar olan bana bildirdi” diye
cevapladı.
“Hadis” (söz) kelimesi Muhammed Peygamberle ilişkili olarak iki kez kullanılır.
Biri 33:53 diğeri de 66:3 ayetindedir. Yukarıya alıntıladığım 66:3 ayetinde, Pey-
gamberden işitilen Hadisin başkalarına yayılması eleştiriliyor, 33:53 ayetinde ise,
Hadislerin dinlenilmesi eleştiriliyor. Geleceği bilen Allah, Hadis, Sünnet ve İcma
denilen üçlemeyi Kuran'a şirk koşanları her yönüyle mahkûm etmektedir.
Peygambere yakıştırılan yalanların “Hadis ve Sünnet” adıyla anılacağını önceden
bilen Tanrı “Sünnet” (yasa) kelimesini de sürekli “Tanrı'nın Sünneti” olarak kul-
lanmıştır (33:38; 35:43; 40:85; 48:23). Tanrı'nın Sünnetine karşı putlaştırdıkları
Muhammed peygamberin Sünnetini uyduranlar, 35:43'te sözü edilen Sünnete
mahkûm olacaklardır.
33:38 ALLAH'ın kendisine yasallaştırdığı bir konuda peygambere her-
hangi bir engel yoktur. Bu, öteden beri, gelmiş geçmişlere uygula-
nan ALLAH'ın SÜNNETi (yasası) dır. ALLAH'ın emri, belirlenmiş
ve kesinleşmiştir.
35:43 Yeryüzünde büyüklendiler, kötülük planladılar. Halbuki kötü plan
sahibine geri teper. Geçmişlere uygulanan SÜNNET(yasa)den
başkasını mı bekliyorlar? ALLAH'ın SÜNNETinde bir değişiklik
göremezsin; ALLAH'ın SÜNNETinde bir sapma göremezsin.
40:85 Azabımızı gördüklerinde gerçeği onaylamaları kendilerine bir ya-
rar sağlamaz. Bu, daha önceki kulları hakkında sürekli uygulanan
ALLAH'ın SÜNNETi (yasası) dır. İşte o zaman inkârcılar hüsrana
uğramışlardır.
48:23 Öteden beri uygulanan ALLAH'ın SÜNNETi (sistemi) budur. AL-
LAH'ın SÜNNETinde bir değişme bulamazsın.
35:43 Yeryüzünde büyüklendiler, kötülük planladılar. Halbuki kötü plan
sahibine geri teper. Geçmişlere uygulanan SÜNNET(yasa)den
başkasını mı bekliyorlar? ALLAH'ın SÜNNETinde bir değişiklik
göremezsin; ALLAH'ın SÜNNETinde bir sapma göremezsin.
İşin daha da ilginci, Hadis ve Sünnet'in yanında uydurulan üçüncü öğreti olan İcma
(toplu karar) kelimesi de Allah hariç kimin için kullanılmışsa olumsuz bir anlamla
mahkum edilir (20:60; 70:18; 104:2; 3:173; 3:157; 10:58; 43:32; 26:38; 12:15;
10:71; 20:64; 17:88; 22:73; 54:45; 28:78; 7:48; 26:39; 26:56; 54:44...). Tüm bunlar
bir rastlantı mı? Bak 39:18; 66:3.
Bu konuyla ilgili olarak MESAJ adlı Kuran çevirimin giriş bölümünden dört parag-
raf alıntılıyorum:
335 ǀ Ateistlere 19 soru
değil de “yaratır” biçiminde olması yeni taşıt araçları yaratılışının sürekli olacağını
vurgular.
İstatistiksel olarak bu sure 114 sure arasında ReŞeDe kökünden türeyen kelimelerin
4/19 una sahip olması yönüyle istatiksel verilerden çıkarımlar yapabilenler için dik-
kat çekicidir. Hatta ayetinde sırrı ifşa için seçilen elçiden söz eden 72:27 ayeti son
iki kelimeyle (Halfihi Resada) bir iki harf farkıyla Reşad Halife ismine gönderme
yapıyor. (Hadislerde Muhammed peygamberden sonra gelecek olan Halife-i Raşi-
din, yani Raşid Halifeler ifadesi de ilginçtir).
bir öfkeye muhataptır. ALLAH her kibirli zorbanın kalbini işte böyle
mühürler.
40:36 Firavun dedi ki, “Haman, benim için bir kule dik de yollara erişeyim.”
40:37 “Göklerin yollarına… Böylece Musa’nın tanrısına bir bakayım. Onun
bir yalancı olduğunu onaylıyorum.” Firavunun kötü tavrı kendisine böy-
le süslenmişti ve böylece yoldan çıkarıldı. Firavunun planı elbette boşa
çıkacaktı.
40:38 Gerçeği onaylayan adam dedi ki, “Ey halkım, beni izleyin ki size doğru
yolu (ReŞaD) göstereyim.”
40:39 “Ey halkım, bu dünya hayatı geçici bir geçinmedir. Ahiret yurdu ise
ebedi bir duraktır.”
40:40 Kim kötülük işlerse kendisine ancak onun kadar bir ceza verilir. Erkek
veya kadın kim gerçeği onaylamış olarak erdemli işler yaparsa onlar
bahçeye girerler ve orada hesapsız olarak nimetlenirler.
40:41 “Ey halkım, neden ben sizi kurtuluşa çağırırken siz beni ateşe
çağırıyorsunuz?”
40:42 “Siz beni ALLAH’a karşı nankör olmaya ve hakkında bilgim olmayan
şeyleri ona ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Bense sizi O Üstün ve
Bağışlayıcı olana çağırıyorum.”
40:43 “Kuşku yok ki, beni kendisine çağırdığınız şeyin ne dünyada ne de ahi-
rette bir dayanağı yoktur. Dönüşümüz ALLAH’adır. Sınırı aşanlar, ce-
hennemi boylayacaktır.”
40:44 “Size bu söylediklerimi ileride hatırlayacaksınız. Ben işimi ALLAH’a
bırakıyorum. ALLAH kullarını Görendir.”
Kuran’da tüm türevleri 19 kez geçen RŞD kökünden türeyen ReŞaD kelimesi sadece
40’ıncı surede geçer ve olayın anlatıldığı 19 ayette ilginç benzerlikler var. Burada bunların
üzerinde durmayacağım. Dikkatinizi 40:34 ayetine çekeceğim. Kuran’da sadece bir yerde
birisini “son elçi” olduğu iddia edilir ve o da bu ayettedir. Bu iddiayı yapanların müşrikler
olduğu bildirilir. Ve daha da ilginci, Kuran’da sadece iki yerde geçen ReŞaD kelimesini
içeren iki ayetin ortasında bir ayette yer alır.
Kuran’da mesani örnekleri çoktur ve muhtemelen dikkatli bir okumayla yüzlerce
örnek bulunabilir… İncelemeniz için size birkaç ayet grubu vereyim:
9:124-127
15:85-89
18:7-22
63:1
74:30-37
Evet ateist kardeşim, böylesine zengin bir dille hem 14 yüzyıl öncesi insanlarına
hem de günümüze hitap eden ve yaşadığımız çağdaki gaybi tecellilerle bizi uyaran
ve aydınlatan böylesi ikişerli ayetleri içeren bir kitap 570-632 yılları arasında ya-
şamış Muhammed’in sözü olabilir mi?
17. Kuran’da Edebî Sanatlar İnsan Ürünü mü?
15
Bu konuda detaylı bilimsel bir makale için şu linke bakabilirsiniz:
https://plato.stanford.edu/entries/self-reference/
344 ǀ Ateistlere 19 soru
Yukarıdaki harfler sadece anlamına değil aynı zamanda başka bir şeye referansta
bulunur. Bu referans doğrudan ifade edilmiyor ama zekâ sahibi bir okur bu cümlenin
simetrik veya dairesel olduğunu fark eder. Tersinden de okunabiliyor ve anlamı
değişmiyor. Bu tür kelime ve cümlelere palindrom denir.
Aşağıdaki dört cümlenin anlamı ve doğrulukları üzerinde düşünelim:
• Bu cümlede 19 harf vardır.
• Bu cümlede tam 19 harf vardır.
• Bu cümlede 19 harf yoktur.
• Bu cümle 19 harf içermiyor.
Birinci cümle doğrudur. İkinci ve üçüncü cümle yanlıştır. Dördüncü cümle ise doğ-
rudur. Ancak bu dört cümle de kendine-referansın içinde bir kendine-referansa daha
sahiptir ve ikincil kendine-referans düşünüldüğünde son cümle doğru değil, yanlış
oluyor; çünkü son cümle içinde “19 harf” ifadesi vardır. Yani, son cümle bir refe-
ransıyla doğru, diğer referansıyla yanlıştır.
Şimdi, yukarıda verdiğim örneğe tekrar dönelim:
• eyedipadanadapideye
Yukarıda 19 harf içeren cümleler ile ilgili verdiğim örneklerden sonra edip’li palind-
rom cümlesi beyninizde ikinci bir referansa daha hak kazanıyor. Bulabildiniz mi?
Bunda sonrasını okumadan üzerinde biraz düşününüz.
Bu referans, atalarından miras aldığı dini, Kuran’daki 19 kodlu matematiksel siste-
me tanık olduktan sonra sorgulayan ve bu sayı üzerine iki kitap yazan Edip Yüksel
adındaki adamadır. Nitekim büyük olasılıkla, artık palindromun 19 harfe sahip oldu-
ğunu fark etmişsinizdir. Dahası, çok ender de olsa içinizden birkaç tanesi belki eye-
dipadanadapideye.com adresini bile merak edip aratmıştır…
Kendine referanslara dört örnek daha vereyim:
1. Yalnış yanlıştır.
2. Yanlış doğrudur.
3. Yokluk vardır.
4. Yokluk yoktur.
Dikkat ederseniz, birincisi, yanlış kelimesinin yanlış yazıldığına referansta bulunur-
ken ikincisi aynı kelimenin doğru yazıldığına referansta bulunuyor. Birinci ifadeyi
okumadan sadece ikinci ifadeyi (yanlış doğrudur) okursak bir süre çelişkili veya
felsefi yönden derin bir cümle sanabiliriz. Halbuki bir literal bir kendine referanstır.
Üçüncü ve dördüncü cümleler ise hem kendine referanslı cümlelerdir hem de ger-
çekten felsefi derinliği olan tezlerdir. “Yokluk vardır” ifadesi “Yokluk varsa yokluk
yoktur” sonucuna, “Yokluk yoktur” ifadesi de “yokluk yoksa o zaman yokluk keli-
mesinin anlamını da bilemeyiz ve anlamını bilmediğimiz bir kelimeyi kullanmanın
anlamı da yoktur” sonucuna iletebilir ve ilginç bir felsefi tartışmayı tetikleyebilir…
345 ǀ Ateistlere 19 soru
Felsefe öğrencilerim için hazırladığım bir testten seçtiğim bir soruyla devam edelim:
• İsim bir isimdir; fiil bir fiil değildir; x ise hiçbiridir. X nedir?
a. X hiçbiridir
b. X harftir
c. X ne isimdir ne de fiildir
d. X isim değildir ama fiildir
e. X yukarıdakilerin hepsidir
Birinci şık zaten ifade olarak mevcut. Bu yüzden yanlış olamaz. İkinci şıksa dili
oluşturan iki öğeden sözeden bir cümlenin bağlamı içinde dolaylı olarak “harf”e
referans olduğu için doğrudur. Üçüncü şık da X iki kısa isim cümlesinin isim bölü-
müne referans olduğu için doğrudur. Dördüncü şıktaki ise biraz dikkat ister. X eğer
isim cümlesindeki son kelimelere yani habere referanssa o zaman X bir “isim” de-
ğildir ve bir “fiil değildir” değildir. Çift olumsuzluk olumluya dönüştüğü için “X
isim değil, ama fiildir” doğru oluyor. Böylece E şıkkı en doğru cevap olmuş oluyor.
Bu girişle ısındıktan sonra şimdi Kuran’da yüzlercesine tanık olduğumuz edebi sa-
natlartan bazı örnekler sunacağım.
BENZETME SANATI
“Kuran ayetleri arasında niye çelişkiler görüyorsunuz?” başlıklı bölümde 79:30
ayetinde dünya gezegeninin yumurtaya benzetilmesine kısaca değinmiştim. Dünya
ile yumurta arasındaki benzerlik sadece geometrik değil, aynı zamanda da fonksiyo-
*
12:76 Mısır devletinin bir görevlisi olarak, Yusuf’un kralın yasası yerine İsrail oğullarının
yasasını uygulaması etiksel olarak yanlış görülebilir; ancak Yusuf’un bu yasadışı uygulamada
herhangi bir kişiye ve topluma zarar vermemesi ve niyetinin dürüstlüğü kendisi için bir savunma
oluşturur. Nitekim bu iyi niyetli “hile” ile bir aile trajedisine son vermiştir.
347 ǀ Ateistlere 19 soru
Kuran’daki benzetmelere bir örnek daha vereyim. Kamer yani Ay Suresi olarak
bilinen 54’üncü surenin ilk ayeti dünyanın sonu yaklaştığında ayın yarılmasından
söz eder. Dünyanın sonunun alametlerinden olan ayın yarılması olayı, 1969 yılının
Temmuz ayında Apollo 11 uzay aracının ay toprağını yarıp yeryüzüne getirmesiyle
gerçekleşti. “İnşakka = yarılma” kelimesinin geçtiği 80:26; 50:44 ayetlerine bakar-
sanız bu yarılmanın illa ortadan ikiye bölünmek anlamına gelmediğini göreceksiniz.
Hadis uzmanları, Muhammed peygamberin parmağıyla aya işaret etmesi sonucunda
ayın ikiye bölündüğünü ve hatta yarısının Ali’nin bahçesine düştüğünü rivayet et-
mişlerdir. Ancak bu astronomik olayın neden dünyanın hiçbir yöresinde gözetlen-
mediği ve kaydedilmediği sorusuna ise inandırıcı cevaplar verememişlerdir. İnsanlık
tarihinde önemli bir nokta sayılan 1969 yılındaki bu olay gerçekleştiği sıralar, Dr.
Reşad Halife, bilgisayarlara Kuran’ı yüklüyordu. 1974 yılında farkına vardığı mate-
matiksel sistemin ilk çalışmalarının ay toprağının yarıldığı tarihe denk gelmesi ikinci
ayetle önceden haber verilir.
İşte bu tarihi olayı yüzyıllar önce haber veren ayeti izleyen bir ayette diriliş ile ilgili
olarak ilginç bir benzetme yapılır.
54:0 Rahman, Rahim Allah’ın ismiyle
54:1 O an yaklaştı ve ay yarıldı.
54:2 Bir mucize görseler yüz çevirirler ve, “Süregelen bir büyüdür” der-
ler.
54:3 Yalanladılar; fantezilerine ve her statükoya uydular.
54:4 Oysa, kötülüklerini engelleyecek uyarılar dolu haberler kendilerine
gelmiş bulunuyor.
348 ǀ Ateistlere 19 soru
Çekirgeler gibi
Diriliş için verilen çekirge örneği de ilginçtir, zira bazı çekirge cinslerinin ormanlar-
da bıraktıkları yumurtalar yıllar sonra aynı günde kırılıp yavru çekirgeler doğururlar.
Örneğin, Amerika’nın Kuzey bölgesinde Periodic Cicadas olarak bilinen çekirgeler
yıllar boyu ağaç kökleriyle beslendikleri bir bekleme döneminden sonra kalabalıklar
halinde ortaya çıkarlar. Bazı cinsler için bu 13 yıl, bazıları içinde 17 yıldır. Yıllar
süren bir kayboluştan sonra, şarkılar kakofonisi eşliğinde hep birlikte ortaya çıkarak
Tanrı’nın doğadaki ayetlerine görebilenler için diriliş gününe bir örnek vererek
tanıklık ederler.
Bu ve daha nice bilimsel konuyu tartıştığım ilk kitabım Kuran En Büyük Mucize’de
(1981-1982 ve eklemelerle 1983-1986), bu konuyla ilgili şunları yazmıştım:
“Çekirgeler, toprağın altından, uzun müddet kaldıktan sonra, topluca, çok
kalabalık olarak yeryüzüne çıkarlar. İnsanlar da toprağın altında, uzun müd-
det kaldıktan sonra, topluca, çok kalabalık olarak, yeryüzüne çıkarlar. Tabii,
benzeyen ile benzetilen arasında bazı farklılıklar olacaktır. Nitekim çekirge-
ler toprağın altında diridirler. İnsan vücudu ise ceset halindedir...” Bak:
24:35; 29:43 ve 4:82.
Örneğin, kendi kendine biçimsel referansın bir örneği olarak 21:33 ayetindeki bir
ifadeyi inceledim. O ayette geçen KuLlun FiY FeLeK (her biri bir yörüngede) ifadesi
palindromic özelliğiyle ifadenin referansındaki doğal olayın biçimini de yansıtıyor.
Ayetteki KuLlun yani hepsi ifadesi en az üç nesneye referans olduğunu ve böylece
Güneş ve Ay’a ek olarak “gece ve gündüz”ün gerçekleştiği Dünya gezegenini de
kapsadığını düşünürseniz bu ifadenin zengin referanslı olduğunu takdir edersiniz.
Özetle, 21:33 ayetindeki “Her biri bir yörüngede” ifadesinin Kurandaki original
ifadesini Arapça harfleri latin alfabesiyle yazarsanız, KLFYFLK, bunun bir palind-
rom olduğunu ve görsel olarak da dairesel veya oval bir yörüngeye referans verdiği-
ne tanık olacaksınız.
4. 2:35 3:45
5. 2:37 3:52
6. 3:33 3:55
7. 3:59 3:59
8. 5:27 3:84
9. 7:11 4:157
10. 7:19 4:163
11. 7:26 4:171
12. 7:27 5:46
13. 7:31 5:78
14. 7:35 5:110
15. 7:172 5:112
16. 17:61 5:114
17. 17:70 5:116
18. 18:50 6:85
19. 19:58 19:34
20. 20:115 33:7
21. 20:116 42:13
22. 20:117 43:63
23. 20:120 57:27
24. 20:121 61:6
25. 36:60 61:14
Bildirilen biyolojik benzerliğin Kuran’ın matematiksel örgüsü içinde sayısal benzer-
likle desteklendiğine tanık oluyoruz. Dahası, 3:59 ayetinde ise her iki kelimenin
7’inci tekrarı olduğunu görüyoruz. Ayetteki “İsa’nın örneği Adem’in örneği gibidir”
ifadesi bizzat kelimelerin kendilerine de referans oluşturuyor.
Derslerimin hiçbiriyle sorunum yoktu; ama neredeyse her zaman Kuran dersinden,
daha doğrusu ezber dersinden kalırdım. Yaz kurslarına katılmak zorunda kalır ve
yaz tatilinde yeni bir final sınavına girerdim. Bu durum yaz tatillerimi berbat ederdi.
Babam, bizden beklenen ezber miktarından şikâyetçiydi. Şikâyetini yönetime iletmiş
ama onu dinlememişlerdi. Babamın bana destek olması büyük bir rahatlama
sağlıyordu. Ama sonunda yıldı ve beni desteklemeyi bıraktı. Bu işin üstesinden gelip
sınıfımı geçmemi istiyordu.
Ortaokuldaydım ve yine Kuran dersinden kırık bir nota rağmen harika bir karnem
vardı. Ezberlemek için babam bana yardım etmeye başladı. Ezberle ilgili problemim
zihinsel değil psikolojikti. İki veya üç kez tekrarladıktan sonra bütün bir Arapça
sayfayı (toplam 600 sayfa) ezberlediğimi hatırlıyorum. Üzerinde yaklaşık 20 dakika
çalıştıktan sonra bir sayfayı ezberleyebiliyor ve sonra onu akıcı bir şekilde okuyabi-
liyordum. Arapçayı anlayabilme yeteneğim büyük bir artıydı. Ne ki babam bana ders
verirken çok sabırsız davranıyor, bağışlamaz oluyor ve çabuk sinirleniyordu. Ezbe-
rimde yakaladığı birkaç küçük hata onu küplere bindiriyor ve parmak eklemleriyle
kafama vurmaya başlıyordu. Çok canım yanıyordu. Ben ağlamaya başlayınca ya bir
ara veriyor ya da o dersi orada bitiriyordu. Hem öfkeyle dolar hem de çocuğunun
canını yaktığı için kendini suçlu hissederdi. Yaşlı gözlerimle yüzündeki ve jestlerin-
deki o çelişkili duyguları görebiliyordum. Bana yardım etmek istiyordu ancak realist
olmayan bir beklentisi vardı. Ayrıca, gerekli olan sabır ve becerilerden yoksundu.
Bir gün Kuran’dan aldığım kötü not duygusal olarak oldukça üzüntü verici bir tec-
rübeye dönüşmüştü. Babam, beni okuldan alıp bir ayakkabı tamircisinin yanına çırak
olarak vereceğini söylemişti. Ayakkabılarımı giyip ayakkabı tamircisinin küçük
dükkânındaki ilk günüme hazırlanmamı istemişti. O kadar korkmuş ve incinmiştim
ki ağlayarak bir şans daha verilmesi için yalvarıyordum. Annem babamdan bir
bağışlama koparmaya çalışarak doğal rolünü oynuyordu. Geri dönüp bakınca ba-
bamın beni motive etmek için bir oyun oynadığını ve annemi de “iyi polis” olarak
kullandığını görebiliyorum. Ama hala o oyunu yanlış ve haksız buluyorum. (Nor-
şin’den Arizona’ya, sa: 159-160)
Gelelim konumuza…
Kuran'ın kısa surelerini ezberlediğim sıralar dikkatimi çeken ve beni ayetleri birbiri-
ne karıştırmaktan kurtaran iki bellek zilini çok iyi anımsıyorum. Ezberlerken beni
meşgul eden bir problemle karşılaşmıştım. 82’inci surenin 6’ıncı ayetiyle 84’üncü
surenin 6’ıncı ayetini birbirine karıştırıyordum. Her iki surenin ilk beş ayetini oku-
duktan sonra 6’ıncı ayetin hangisi olduğunu seçemiyordum. Bu yüzden bazan beşin-
ci ayetten sonra bir sureden bir başka sureye atlıyordum. Ne var ki bu problemim
daha sonra Tanrı'nın yardımıyla çözüldü. Tanrı, bana bellek zillerini belletti. 82’inci
surenin ilk beş ayetinde çokça tekrarlanan “R” sesi bana 6. ayette egemen olan “R”
seslerini hatırlatarak doğru yönde gitmemi sağlıyordu. 84. surenin ikinci ve beşinci
ayetinin sonunda geçen “Hukkat” kelimesindeki kalın “Ha” sesi de o surenin 6.
ayetinde aynı harfi bulunduran “Kadihun” ve “Kedhan” kelimelerine öncülük edi-
yordu.
355 ǀ Ateistlere 19 soru
birlikte İsmail de...” Normal olarak bir insan aynı anlamı şöyle ifade eder: “İbrahim
ve İsmail Kabenin temellerini yükseltiyordu...” Ne var ki “İsmail” kelimesinin erte-
lenmesi onu ayetin sonuna yaklaştırarak kendisinden sonraki “El-Sami' El-Alim”
isim çiftini hatırlatıyor.
128. ayetteki “Tubb” kelimesi, kendisinden hemen sonra gelen ““El-Tevvab El-
Rahim” isimleri için bir bellek zili oluşturur. 2:129 ayetinin sonundaki “El-Aziz El-
Hâkim” isimlerinde ise egemen sesler “Z” ve “K” dir. Nitekim ayetteki bellek zili
“Yuzekkihim” kelimesidir.
İKİ: Bir başka örnek olarak 3:176, 177 ve 178 ayetlerini ele alalım. Bu ayetler,
inkarcıların hakkettiği azabı tanımlayan üç ayrı kelimeyle son bulur. Bu kelimeler
sırayla, “Azim (Büyük)”, “Elîm (Acıklı)” ve “Muhîn (Alçaltıcı)” dir. İnsan ürünü bir
kitapta, ezberleyen kişi bu üç sıfatı rahatlıkla birbirine karıştırabilir. Fakat güçlü
bellek zillerinin bu sıfatlardan önce gelerek onların birbirleriyle karıştırılmasını
engellediğini görüyoruz. 176. ayetteki “Azim” sıfatından önce “Z” harfini vurgula-
yan “Hazzan” kelimesi gelerek hatırlatmada bulunur. 177. ayetteki “Elim” sıfatından
önce bellek zili olarak “İman” kelimesi gelir. 178. ayetteki “Muhin” sıfanın bellek
zili ise ayette çokça tekrarlanan “M” ve “H” harfleridir.
Bellek zillerine birkaç örnek daha vererek incelemeyi size bırakmak istiyorum.
3:173 ayetinin sonu ile 3:174 ayetinin başı, 4:52 ayetinin sonu ile 4:53 ayetinin başı,
4:61 ayetinin sonu ile 4:62 ayetinin başı, 18:53 ayetinin sonu ile 18:54 ayetinin başı
ve saire.
yerine alternatif bir okumayı tercih ediyorum. Ayette, Sabiun kelimesini yeni bir
cümle başlatıyor olarak okuyorum. Nitekim, hiçbir yere danışmadan uygun gördü-
ğüm bu farklı noktalamanın daha önce Sibeweyhi ve daha başka dil bilimciler ta-
rafından da önerildiğini öğrendim. Bu kadar basit. Üçüncü örneğe ise şu anda bir
cevabım yok. Kitabı bitirdikten sonra bu bölümü eklediğim için son dakikada artık
araştırmaya da hevesim ve enerjim kalmadı. Ayrıca, aşağıdaki paragrafta ifade ede-
ceğim sebepten ötürü de tüm örneklere cevap bulma gereğini de görmüyorum doğ-
rusu.
Burada, bu tür eleştirilere toplu vereceğim cevap şudur: Kuran'ı, indiği tarihten
yüzyıllar sonra gelişip yerleşen gramer kuralları ile değerlendirmek kronolojik bir
saçmalık. Örneğin, yukarıdaki bazı örneklerle Kuran’a saldıran Zekeriya Butros
adında bir papazın alıntıladığı Kurtubi, Kuran'ın inişinden 700 yıl sonra geldi. Eğer
İngilizler bu saçma sapan yöntemi kullansalar Shakespeare'i çöpe atmaları gerekirdi.
Evet ateist kardeşim, yukarıda örneklerini verdiğim, zaman ve mekanı aşan olağan
üstü edebi sanat örnekleri yedinci yüzyılda yaşayan bir Arab’ın ürünü olabilir mi?
18. “Kötülük Problemi” aslında ateizmin problemi
değil mi?
Dostoyevski: Yeryüzünde bir tek bir çocuk bile acı çekiyorsa, Tanrı
yoktur.
Edip: Yeryüzünde bir tek çocuk bile varsa, bir tek ateist bile
varsa, hatta bir tek hücre bile varsa, Tanrı vardır.
İçinde yaşadığımız dünya “kötülükler” ile dolu… Tarih boyunca milyarlarca insana
(ve sayısız hayvana) büyük acılar yaşatan kötülükler… O kötülükleri üç kategoride
toplayabiliriz:
1. Deprem, yanardağ patlaması, bazı hastalıklar gibi doğal kötülükler.
2. Cinayet, işkence, ırkçılık, cinsi tecavüz, yolsuzluk, rüşvet, tefecilik, sa-
vurganlık, katliamlar gibi ahlaki kötülükler
3. İklim değişikliği, AIDS, açlık gibi yukarıdaki iki faktörün ortaklaşa
ürettiği kötülükler.
İbrahim peygamberde buluşan ve yaklaşık üç bin yıldır dünyayı en çok etkileyen
monoteist teoloji için Tanrı’nın ve Kötülüğün birlikte var olması bir paradox oluştu-
rur. Problemi üç cümle ile özetleyebiliriz:
1. Tanrı sonsuz güce sahiptir ve herşeyi bilir.
2. Tanrı mükemmeldir ve merhametlidir
3. Bunlara ragmen kötülük var.
Yukarıdaki üç önermeden herhangi ikisi doğru olursa üçüncüsü yanlış olur. Bu üç
önermenin hepsini doğru kabul eden bir kişi bir paradox ile karşı karşıya kalır. Her
şeye kâdir olan ve tamamıyle iyi olan bir Tanrı aynı anda kötülükle birlikte var ola-
maz görünüyor. Bir başka deyişle, monoteist üç dinin teolojisi her türlü kötülük ile
kirlenen bu dünya ile uyumlu görünmüyor.
360 ǀ Ateistlere 19 soru
Bizim ve içinde yaşadığımız evrenin Zekâ sahibi, Bilge, Merhametli, Adil, Sonsuz
Güç Sahibi, Varlığın İlk Sebebi, Kadir-i Mutlak bir Tek Yaratıcı tarafından ya-
ratılmış olması ve bunun doğurduğu felsefi sorunlar tarih boyunca dahiler ve cahiller
ve aradakiler tarafından tartışılmıştır ve tartışılmaya devam edecektir.
Felsefede theodicy yani “kötülük problemi” diye bilinen tartışma, kötülüğü ilk fark
eden ilk insanla birlikte başlamıştır; ama bunu, tarihi kayıtlara geçmiş batılı felfese-
feciler arasında ilk dile getiren Epicurus’tür. Epicurüs şöyle mantık yürütüyor:
“Tanrı kötülükleri kaldırmak istediği halde buna gücü yetmiyor mu? Öyley-
se, o zaman Tanrı'nın gücü sonsuz değil. Gücü yetiyorsa, bunu istemiyor
mu? O zaman kötücüldür. O hem herşeye gücü yeten hem de kötülüğü
kaldırmak isteyen mi? O zaman kötülük nereden geliyor? O hem gücü
sınırlı hem de kötülüğü kaldırmak istemeyen bir varlık mı? O zaman ona
niye Tanrı diyorsun?”
Yukarıdaki tartışmayı mantıksal önermeleri alt ata dizerek şöyle de yapabiliriz:
1. Tanrı İyidir
2. İyi bir Tanrı kötülüğe engel olmak ister
3. Her Şeye Gücü Yeten Tanrı kötülüğe engel olabilir
4. Kötülük vardır
Öyle ise İyi ve Her Şeye Gücü Yeten bir Tanrı yoktur.
Bu konuyu Zerdüşt (1000 bc), Buda (400 bc), Epicurus (270 bc), Plotinus (270 bc),
Iraaeaus (202), Augustin (430), Farabi (951), İhvan-ı Safa grubu (1000), İbn-i Sina
(1037), İbn-i Rüşd (1198), Spinoza (1677), Leibniz (1716), Hume (1776), Kant
(1804), Paine (1809), Dostoyevsky (1881), Lewis (1963), Hick (2012), Plantinga
gibi nice felsefeci kitaplar dolusu tartışmış bulunuyor. Bu tartışmaları buraya aktarıp
konuyu uzatmayacağım. Birkaç cümleyle deist veya theist felsefecilerin bu konuda
ateistlere verdikleri belli başlı cevapları kendi ifadelerimle özetlemek isterim.16
1. Tanrı ile Şeytan arasında bir savaş var. Evrende iki bağımsız güç
arasında çatışma var. Tanrı’nın iradesi ile şeytanın iradesi arasındaki
çatışma sonunda Tanrı kazanacak.
2. İyilik ve kötülük görelidir. Batmış bir gemiden kurtulup bir adaya sığınan
ve açlıktan ölmek üzere olan bir adamın balık yakalayıp yemesi o adam için
iyi ama balık için kötüdür. Adamın balığı yemesi, yediği balığın birkaç saat
sonra yiyeceği daha küçük balıklar için de iyidir. Adamın sekiz gün sonra
16
Bu konuyu özetleyen kolay okunur bir makale okumak isterseniz 19.org sitesinde Yasin Çolak’ın
“Kötülük Problemi” başlıklı makalesine bakınız. Konuyu biraz daha incelemek isteyenlere baş-
langıç olarak, Caner Taslaman’ın “Kuantum Teorisi, Felsefe ve Tanrı” adlı kitabını da tavsiye
ederim.
361 ǀ Ateistlere 19 soru
adada öldüreceği diğer yolcu için de kötüdür. Bir bebeğin bir hastalık sonu-
cu veya yere düşmesi sonucu ölmesi kötüdür; ama Yezid bin Muaviye
(683), Yavuz Sultan (1520), Leopold II (1909), Adolph Hitler (1945), Jozef
Stalin (1953), Hideki Tojo (1948), Mao Zedong (1976), Kim Il Sung
(1994), Pol Pot (1998) ve George Bush gibi katillerin çocukken ölmeleri
iyidir. Ayrıca, bizim kötü sandığımız bir şey Tanrı katında kötü olmayabilir.
3. Kötülük aslında yoktur; kötülük iyiliğin azlığıdır. Kötülük diye bir şey
yoktur. İyilik azalınca kötü olarak görünür. Örneğin, nasıl ki delik diye bir
şey aslında yoksa kötülük de yoktur. Bir tahta parçasından bir bölüm tahta
çıkarılırsa delik olur. Delik diye bir varlık yoktur. Sadece bir maddede ya-
ratılan küçük çıkarma işleminin adıdır.
4. Kötülük olmazsa iyiliği bilemeyiz. Kötülük olmazsa özgür irade olamaz.
Bizim bu dünyada gelişmemiz ve daha güçlü bir ruha sahip olmamız için
kötülüklerle mücadele etmemiz gerekir. Bilim ve teknojinin gelişimi de, in-
san karakterinin de gelişimi doğa veya toplum ile olan ilişkimizde
karşılaştığımız zorluklar ve kötülüklerle mücadele sonucu olmuştur. Kötü-
lüklere karşı mücadele eden bir insan rahat ve güvenli bir hayat yaşamış bir
insandan daha kaliteli bir kişiliğe sahip olur. İyiliği takdir etmek için az kö-
tülüğe gerek var. Az kötülük için iyilikten vazgeçilmez. İnsanlar özgür ira-
delerini kullanarak, kötülüklere karşı direnerek ve mücadele ederek kendile-
rini daha da geliştirip Tanrıya yaklaşabilirler.
5. Aslında “niye kötülük var?” sorusu kadar ve hatta daha fazla “niye
dünyada iyilik var?” sorusunu sormalı. Hayvanlar ve insanlar aleminde
çok vahşet sahneleri olduğu gibi çok rahmet sahneleri de var. Ateistler “Ni-
ye rahmet var? Niye iyi var?” sorusunu cevaplamalı…
Birinci savunma, Tanrı’nın gücünü sınırlayarak hem ontolojik sorunlar hem de ev-
reni yaratanın kimliği, doğadaki yasaları ve tasarımı belirleyip gerçekleştiren ve
onları kontrol edenin kimliği konusunda daha büyük sorunlar oluşturur. Kaş ya-
payım derken göz çıkaran bir çaba…
İkinci savunmadaki tespit doğrudur ama hangi perspektiften bakarsak yine ortada
acı ve trajedi görebiliyoruz. Örneğin, yukarıdaki senaryoda hem büyük balık, hem
küçük balık, hem adadaki diğer kişi, evet bunların hepsi, hatta balığı yedikten sonra
cinayet işleyen adam bile sonunda şöyle veya böyle ölümün acısını tadarlar. Balığın
neler hissettiğini elbette bilemeyiz ve onları bizim gibi veya bizim kadar duyarlı
olduklarını varsaymakla trajediyi abartmış olabiliriz; ama yine de balığın birkaç
saniye de olsa acı çekme olasılığı var. Merhamet sahibi bir Tanrı yarattığı yaratıklara
niye “birbirine zincirleme acılar tattıracak koşullar ve ortam yarattı? Niye insanlar
hem kendilerini hem de sevdiklerini ya doğal afetlere, ya başka insanlara, has-
talıklara, veya entropiye kaybetmeye mahkum edilmiş?” sorusunu cevapsız
bırakıyor. Tabi, bu dünyada yaşadıklarımızın bir rüya/kabus, bir virtual reality ol-
madığını ispat etmemiz de mümkün değil.
362 ǀ Ateistlere 19 soru
Üçüncü savunma ise, soruna pek cevap vermiyor. Kötülüğün varlığı nasıl
tanımlanırsa tanımlansın ortada bireylerin bizzat tanık oldukları ve yaşadıkları acılar
var. Örneğin bir deliğe sıkışıp yavaş yavaş delikten aşağı kayıp kaybolmaya mah-
kum olan birine deliğin etrafında toplananların, aslında delik diye bi şeyin yok oldu-
ğunu anlatmaya çalışması anlamsızdır. Ama o kişi içine düştüğü deliğin dibinde
kendisini sert taşlar, akrepler ve yılanlar değil, dünyanın en güzel bahçelerine sahip
bir otel odasında bir yatağın beklediğini bilse o delikten aşağı kaymak onu öylesine
rahatsız etmez. Kötülük sorunu, “Tanrı neden iyiliği her yere ve zamana yaymadı?
Neden iyiliği az yarattı?” biçiminde sorulsa bunun bir cevap oluşturmadığı netleşir.
Dördüncü savunma daha makul ise de inanılan Tanrı’nın herşeye gücü yettiği var-
sayımıyla çelişiyor gibi. “Herşeye gücü yeten Tanrı iyiliği kötülüğün acısını yaşat-
madan öğretmeye kadir değil mi?” biçimindeki soruya, “Tanrı, her nedense böylesi-
ne bir yöntemi tercih etti” biçiminde ateistleri pek tatmin etmeyecek bir cevaptır bu.
Ancak, özgür iradenin olması için her şıkkın olması, kötü şıkların da olması gerekti-
ği tezi ise önemli ve makul. “Tanrı beni o zaman niye özgür yarattı?” diye itiraz
eden bir ateiste “Madem özgürlükten rahatsızsın, O zaman özgürlükten vazgeç ve
Tanrıya teslim ol” denir.
Beşinci savunma ise yaratılıştaki tasarımı evrimle açıkladıklarını sanan ateistleri
etkilemez. Türler arasında gördüğümüz yardımlaşmayı evrimle açıklamakta zorluk
çekmezler. Birbiriyle dayanışma halinde olan türler diğer türlere karşı daha avantajlı
duruma geçtikleri için onlar yaşıyorlar ve çoğalıyorlar… Bireyleri birbiriyle da-
yanışma içinde olmayan türler ise genelde daha dezavantajlı olup doğal seleksiyona
çarpılıyorlar.
Kısacası, ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci savunmadaki tespitleri geliştirip des-
tekleyerek daha güçlü bir tartışma sunmak mümkün…
Bir filim sahnesine bakıp olaylar ve karakterler hakkında yargıya varmak…
Ateistlerin dünyada kötülüğün varlığından hareketle Tanrı’nın varlığına karşı yönelt-
tikleri argüman birçok sorun içeriyor. Kötülük ve iyiliğin tarifinde ortaya çıkan so-
runlar… Tanrı’nın Adalet, Rahmet, Kudret, İrade, Meşiet ve Hikmet sıfatlarını ve bu
sıfatların birbiriyle olan ilişkisini anlama konusunda ortaya çıkan sorunlar… Bir
hikâyenin başını ve sonunu bilmeden o hikâyedeki kısa bir sahneyi izleyerek nihai
bir cevap verebileceğimizi sanma sorunu…
Örneğin, yukarıdaki üçüncü sorunu bir örnek vererek biraz düşünelim. Bir sinemaya
bir filmin ortasında giriyorsunuz. O anda sahnede saçı ve sakalı birbirine karışmış
bir adamın yakışıklı ve düzgün giyimli birisini görür görmez ona sövüp saldırdığını
ve acımasızca dövmeye başladığını görüyorsun. Bu sahne seni rahatsız ediyor. Ken-
di halinde gazete okuyan o adama saldıran adamın niye böylesine insafsız ve kötü
biri olduğuna kızıyorsun ve ona beddua ediyorsun. O arada, filmi baştan izleyenle-
rin, senin kötü biri olarak gördüğün adamı alkışladığını fark ediyorsun… Oturup
izlemeye devam ediyorsun. Dövülen adamın döven adamın kızına tecavüz edip öl-
363 ǀ Ateistlere 19 soru
18:69 Dedi: “ALLAH dilerse beni sabırlı bulacaksın; sana hiçbir işte
karşı gelmeyeceğim.”
18:70 Dedi: “Bana uyacaksan, ben sana anlatmadıkça bana hiçbir şey
hakkında soru sorma.”
18:71 Böylece yürüdüler. Nihayet gemiye bindiklerinde, onda delik açtı.
“Halkını boğmak için mi gemide delik açtın? Gerçekten müthiş bir
iş yaptın” dedi.
18:72 “Bana dayanamayacağını sana söylememiş miydim” diye karşılık
verdi.
18:73 “Unuttuğum şeyden dolayı beni kınama; bu işimde bana güçlük
çıkarma” dedi.
18:74 Böylece yürüdüler. Nihayet bir delikanlıya rastladıklarında onu
hemen öldürdü. “Kimseye kıymamış suçsuz bir kimseyi niçin öl-
dürdün? Sen, çok kötü bir iş yaptın” dedi.
18:75 “Bana dayanamayacağını sana söylememiş miydim?” diye tekrar-
ladı.
18:76 “Sana daha başka bir şey sorarsam o zaman artık benimle arkadaş
olma. Benden yeterli özür dinledin” dedi.
18:77 Böylece yürüdüler. Nihayet bir köy halkına rastladılar ve
halkından yiyecek istediler. Fakat onları misafir kabul etmeyi red-
dettiler. Derken orada yıkılmak isteyen bir duvar buldular, hemen
onu doğrultuverdi. “Dileseydin, o işten dolayı bir ücret alabilir-
din” dedi.
18:78 Dedi ki: “İşte bu, benim seninle olan beraberliğimin sonudur. Da-
yanamadığın şeylerin açıklamasını ise sana bildireceğim.”
18:79 “Gemi, denizde çalışan yoksullara aitti. Gemiyi kusurlu yapmak is-
tedim; zira peşlerinde, tüm gemileri zorla ele geçiren bir kral
vardı.”
18:80 “Çocuğa gelince, ana babası iki gerçeği onaylayan kişi idi.
Taşkınlık ve nankörlük ile o ikisine yük olmasından endişelendik.”
18:81 “İstedik ki Efendi’leri onun yerine kendilerine ondan daha temiz ve
merhametli birini versin.”
18:82 “Duvar ise kentteki iki öksüze aitti. Duvarın altında onlara ait bir
hazine vardı. Babaları da erdemli birisiydi. Efendin diledi ki onlar
büyüyüp tam güçlerine kavuştuktan sonra Efendinden bir rahmet
olarak hazinelerini ortaya çıkarsınlar. Bunları kendi irademle
yapmadım. İşte bunlar, dayanamadığın şeylerin açıklamasıdır.”
Kuşkusuz yukarıda verilmek istenen mesaj, Kuran’daki diğer ayetlerin ışığında de-
ğerlendirilirse daha da ilginç hale gelir. Bu dünya hayatından önce de başka bir ev-
rende vardık. Orada özgür bir ortamda gerçekleşen bir tartışmada gösterdiğimiz
yanlış tepki sonucunda bu dünyaya ADeM denilen özgür iradeye sahip bir prototip
program olarak ikinci bir şans için gönderildik. Tekrar kovulduğumuz evrene ölüm-
diriliş denilen bilgi transferi yoluyla gidecek ve orada yargılanacağız. Bu dünyada
365 ǀ Ateistlere 19 soru
tanık olduğumuz olaylara tavır ve tepkilerimize göre, rahmani veya şeytani tercihle-
rimize göre, ya aydınlatıcı ışığa (nur) ya da yakıcı ateşe (nar) uygun ve layık ola-
cağız. Yani ya aklımızı kullanarak, tevbe ederek ve erdemli işler yaparak bizi yara-
tana; ya da bağnazlık, yobazlık, nankörlük ederek ve kötü işler yaparak, ateşten
yaratılmış olan kötülük kaynağına, yani şeytana dönecek ve onun ateşinde sonsuz
yokluğa gömüleceğiz.
Kötülük sorununu anlamak için şu sorular üzerinde düşünmek ufuklar açabilir:
1. Bazen seçimlerinin sonuçları sana acı çektirse de özgür iradeye sa-
hip olmayı seviyor musun, yoksa bir robot gibi olmak mı istersin?
2. Zeki bilgisayarları günümüz bilgisayarlarından daha ileri görüyor
musun?
3. Babanın sana verdiği özgürlük, babanın “iyi inançlar ve dav-
ranışlar” listesiyle sınırlı olsa bunu gerçekten özgürlük olarak kabul
eder misin?
4. İki yaratıcı düşün: Biri sadece iyi yaratabiliyor; ama kötü yara-
tamıyor. Diğeri ise her ikisini de yaratabiliyor. Hangisi daha büyük
güce sahiptir.
5. Özgür iradeye sahip bilgisayarlar/robotlar yapıldığını varsayalım.
Bir gün bu özgür iradeli bilgisayar “yanlış” bir seçim yaparsa o bil-
gisayarı mı yoksa onun programını yazan yaratıcılarını mı suç-
larsın? Yaratıcılarını suçlarsan bilgisayarın özgür oluşu konusun-
daki tezi yalanlamış olmuyor musun?
6. Özgür olduğuna inanıyor musun?
7. Tanık olduğun kötülükler ve acılar VR veya virtual reality’de ger-
çekleşiyor olsa aynı tepkiyi mi gösterirdin?
8. Tüm tek sayıların sayısı tüm sayıların sayasına eşit mi?
Doğrusu, başlıktan buraya kadar olan bölüme odaklanmak konuyla ilgili daha önem-
li bir soruyu ıskalamamıza sebep oluyor. Nitekim bu konuyu tartışanların büyük
çoğunlğu aşağıdaki asıl soruyu sormuyorlar.
Nitekim, bir yıl geçmeden, 1 Ekim 2013 tarihinde kendisiyle ikinci söyleşi için Mas-
sacussets Institute of Technology’deki odasında buluştuk. Sünni ve Şii grupları
arasındaki tarihi düşmanlığın Batı emperyalizmi tarafından yeniden hortlatılması
konusunu tartıştık. O söyleşiden sonra kendisine “NINETEEN: God's Signature in
Nature and Scripture” kitabımı hediye ettim ve daha önceki söyleşide
tartışamadığımız kötülük sorununu tartıştık. Tartışmada şunları söyledim:
Varsay ki iki seçimimiz var:
TANRI YOK: Haksızlıklar ve acılar dolu bir dünya hayatı adalet gerçek-
leşmeden son bulur. Mağdur edilenler kaybeder. Sonsuza kadar.
TANRI VAR: Haksızlıklar ve acılar dolu bir dünya hayatı sonunda mü-
kemmel bir adalet gerçekleşir. Mağdurlar kazanır. Sonsuza kadar.
Noam, sen beni birinci şıkka davet ediyorsun ama beni hiç tereddüt etme-
den ikincisini tercih ederim. Biliyorum, ne ateistleri memnun etmek için bir
Tanrı kendini yok eder, ne de insanlar ebedi adalet ve huzur istediği için bir
367 ǀ Ateistlere 19 soru
Bu kısa tartışmam Noam’ı etkilemiş olacak ki bana karşı cevap vermemeyi ve sus-
mayı tercih etmişti. Ateistlerin, dünyada tanık olduğumuz felaketler ve kötülükler
konusunda “her şeye gücü yeten merhametli bir Tanrı” inancına karşı ileri sürdükleri
eleştirinin ahirette suçluları cezalandırmasına karşı sosyal medyada herkesin anlaya-
cağı biçimde ifade edilmiş bir itirazı aşağıda sunuyorum. Kötülük tartışmasının bir
başka versiyonu.
“İnanmadığım için Tanrı beni ateşe atacaksa bu dünya diyorum daha de-
mokratik, her yerde uygulanmasa bile düşünce ve ifade özgürlüğü, inanç
özgürlüğü gibi kavramlar var. İnsan hakları denen bir erdem var. İnan-
madığımız için Tanrı bizi cezalandıracaksa nerede kalıyor bu Tanrı'nın
tanrılığı? Kulları kadar olamıyor mu Tanrınız? Kulları yukarıda saydığımız
düşünce özgürlüğü v.b. erdemleri üretebilmişler. Eğer bizi yakacaksa, kusu-
ra bakmayın ama sizin Tanrı'nız dünyanın en despot, en zalim, en faşist in-
sanından bile daha kötü bir varlık! Öyleyse bu taraf, o taraftan daha iyi. İla-
hi seviyede ne düşünce özgürlüğü ne vicdan ne de kanaat özgürlüğü var.”
Yukarıdaki itirazı yapan ateistin çelişkisini ve anlamsızlığını şöyle tasvir edebilirim:
Brainbrow: “Şirketimizin iş ahlakını ve kurumdaki insan ilişkilerini geliştirmek için
başlattığımız deneysel bir etkinliğe katılıp 4 gün boyunca 3 koşulu yeri-
ne getirenler Machu Picchu’da 12 günlük tatile hak kazanacaklardır.
Yolculuk ve tatil masraflarının hepsi şirket tarafından karşılanacaktır.
Tatile hak kazanmak için: Önümüzdeki Pazartesinden itibaren dört gün
boyunca kafeteryada çöpe yemek artığı atmayacaksın. O günkü işini bi-
368 ǀ Ateistlere 19 soru
edip ret ediyorsun. Karşılığında sunduğun alernatif ise nihilizm ve yokluktan ibaret.
Çocuğunu bir uçaktan atılan bombaya kaybettikten sonra bir anne ve baba ile
tanışıyorsun. Onları şu sözleri söylerken işitiyorsun:
“Beni Yaratan Tanrım çocuğumu da bana verendir. Niye canımdan çok
sevdiğim çocuğumu genç yaşta benden aldığını bilmiyorum. İlk başta şok
oldum ve Tanrı’ya sitemde bulundum, ama bu acıya sabredeceğim. Her şeyi
bilmiyorum ve niye masum çocukların öldürülmesine izin verdiğini de an-
lamıyorum. Ama dünya hayatı sonsuzluk ile orantılanırsa bir saniye bile de-
ğil. Ölüm sadece bir evrenden başka bir evrene kişiğilin ve bilinci telepor-
tasyon işlemidir. Tanrı adildir, merhametlidir, bilgedir. İnşaAllah, ailece
kendimizi sadece Efendimize adayacak, bu dünyada erdemli bir hayat süre-
cek, yoksullara yardım edecek, savaş yerine barışı destekleyeceğiz ve inşa-
Allah böylece Tanrı’nın rızasını kazanacak ve öteki alemde çocuğuma ka-
vuşacak ve birlikte cennette sonsuz ve mutlu bir hayat süreceğiz”
Evet, çocuğunu kaybeden ama yukarıda kısaca ifade ettikleri imanla kalpleri ferah-
layan bir anneye ve babaya şunları söylemek ne derece makul?
“Sevgili anne ve baba, siz Ateist olmalısınız. Bu inandığınız Tanrı çok za-
lim. Size evlat acısını tattıran bir Yaratıcı merhametli olamaz. Adaletsizliği
ve yokluğu sonsuza dek kucaklayın. Cesur olun. Öyle bir Tanrı varsa bile
kabul etmeyin. Çünkü eğer, insanları diriltip yargılayacak bir Tanrı varsa
çok kötü bir problem olur. Tanrı varsa adalet gerçekleşir ve halkın milli ve
dini duygularını gıdıklayarak o savaşı haksız yere başlatan devlet adamları
ve o bombayı bile bile sizin mahalleye atan pilot yargılanacaktır. Dahası,
Yaratıcından başkasına kul olmadan bu dünyada erdemli bir hayat sürerse-
niz, sizi ilk başta Yaratan Tanrı çocuğunuzla birlikte sizi ölümden sonra di-
riltecek ve size sonsuz bir mutlu hayat bağışlayacaktır. Böye bir Tanrı ola-
maz; var olsa bile inkar edilmeli.”
Ne sonsuzluk umudu için Tanrı yaratılabilir ne de Tanrı varsa, bir saniyeden daha
kısa olan bu dünya hayatındaki bazı acılar ileri sürülerek o Tanrı’ya savaş açılır.
Kısacası, “kötülük problemi” diye bilinen ateist argüman varlığı olağanüstü deliller-
le kanıtlanan bir Tanrı tartışmasıyla alakasız bir problemdir.
Konu başlığı altında alıntıladığım diyalogu ateistlere hatırlatarak soruyorum:
Dostoyevski : Yeryüzünde bir tek bir çocuk bile acı çekiyorsa, Tanrı
yoktur.
Edip : Yeryüzünde bir tek çocuk bile varsa, bir tek ateist bile
varsa, hatta bir tek hücre bile varsa, Tanrı vardır.
Ateist kardeşim, Kaynağı, amacı, başı, sonu ve mutlaklığı konusunda emin ol-
madığın bir saniyelik bir kötülüğe tepki göstererek sonsuz iyiliği inkar etmek makul
mu?
19. Tanrı, gerçeği arayanlara işaretlerini göstere-
mez mi?
2:118 Cahiller, “ALLAH bizimle konuşmalı veya bize bir ayet (işa-
ret/kanıt) gelmeli değil miydi” dediler. Daha öncekiler de onlar gi-
bi konuşmuşlardı. Kafaları birbirine benziyor. Biz ayetleri, del-
lillerle kanaat getirecek olanlara sergileriz.
41:53 Onun gerçek olduğu onlara apaçık oluncaya kadar onlara, ufuk-
larda ve kendi içlerinde ayetlerimizi (işaret ve kanıtlarımızı) göste-
receğiz. Rabbinin her şeye tanık olması yetmez mi?
93:0 Rahman, Rahim Allah’ın ismiyle
93:1 Ant olsun kuşluk vaktine,
93:2 Ve dingin olduğu zaman geceye,
93:3 Efendin seni ne bıraktı ne de sana darıldı.
93:4 Senin için son baştan daha iyidir.
93:5 Efendin yakında sana verecek ve sen de beğeneceksin.
93:6 Seni bir öksüz olarak bulup barındırmadık mı?
93:7 Seni yolunu şaşırmış olarak bulup doğruya iletmedik mi?
93:8 Seni fakir bulup zengin etmedik mi?
93:9 Öyleyse, öksüzü yüzüstü bırakma.
93:10 Dilenciyi de azarlama.
93:11 Ve Efendinin sana yaptığı iyilikleri de anlat.
Bu bölümü bu kitaba ekleyip eklememe konusunda uzun süre tereddüt ettim. Çokça
istismar edilen, çokça yanlış anlaşılan bir konu... Hristiyan, Hindu, Budist, Sünni,
Şii, Nakşi, Nurcu, Ahmedi, Yehova Şahidi, Mormon ve daha yüzlerce din ve tari-
katın din adamlarının ve milyonlarca mukallit ve müridinin dini dogmalara olan
372 ǀ Ateistlere 19 soru
1978-1980 FT/19
İran’da onlarca yıldır hazırlığı yapılan ve 1978’de kuvvetlenip, 1979’un başlarında
patlak veren devrim yaşanıyorken, ben de erkek kardeşimle birlikte dini bir devrim
için uğraş veren Akıncılar örgütüne liderlik ediyordum. Orta Doğu Teknik Üniversi-
tesi’ni terk ettikten sonra bu kez Boğaziçi Üniversitesi’ndeki eğitimimi askıya almış
ve FT/19 adlı kendi yer altı gençlik örgütümü şekillendirmek için çalışmalara baş-
lamıştım. Kuran'daki 19 sisteminden haberim yoktu o zamanlar.
Şiddet yanlısı bir ortamda, nasıl oluyorsa, şiddet içermeyen eylemelerin destekçisiy-
dim. Bu yüzden, ortaokul ve lise öğrencilerinden oluşan bir grup kurmaya karar
vermiştim. Uzun vadeli bir projeydi bu. Riski de azdı. Elli altmış kadar aktivist öğ-
renci yetiştirecek ve onları üniversiteye hazırlayacaktım. Bir üniversiteyi veya bö-
lümü hedefleyecek ve öğrencilerimizin hepsi giriş sınavlarında o üniversiteyi veya
bölümü ilk tercihleri olarak seçeceklerdi. Eğer sempatizanlar ve aynı görüşte olan
başkalarıyla birlikte 40 kadar iyi eğitimli militanı küçük bir üniversiteye veya bir
374 ǀ Ateistlere 19 soru
sıkıcı birkaç paragraf okuduktan sonra yeni gelenlerden fıkra anlatmalarını istediler.
Çok geçmeden herkes müstehcen fıkralar anlatmakta birbiriyle yarışmaya baş-
lamıştı. Kendimi buraya ait görmüyordum. Onlardan on yaş kadar büyüktüm ve bu
müstehcen şeyleri dinlemek istemiyordum. Hayatım boyunca bu tür müstehcen
hikâyelere ilgi duymamıştım. Doğrusunu söylemek gerekirse, vergilerimizin gençle-
rin zihinlerini bozmak için harcandığını görünce çok üzülmüştüm. Eleştirel düşünme
becerilerinin geliştirilmesi, bilim ve edebiyat alanlarında eğitilmeleri yerine burada
birbirlerine iğrenç fıkralar anlatmaları konusunda teşvik ediliyorlardı. Galiba bu,
Türk ordusunun gençleri dine karşı duyarsızlaştırma politikasıydı.
Daha fazla dayanamadım. Bir an için fikrimi söylememin taşıdığı riski hesapladım.
Ama umurumda değildi. Doğru olduğunu düşündüğüm şeyi yapmak zorundaydım.
Elimi kaldırdım:
− Ülkeme hizmet edeceğimi düşünerek buraya geldim. Ama bugün burada
gördüğüm şey, vergileri iğrenç fıkralar anlatmak için harcadığımızdır.
Vatanseverlik bu mu?
Milliyetçilikle veya ulusçulukla övünen insanları hiçbir zaman sevmemişimdir, çün-
kü bu kelimenin de din gibi kötüye kullanıldığını biliyorum. Vatanını ve halkını
seven bunun reklamını yapmaz. Zaten bu, sözle değil, dürüst, bilgili, yardımsever,
barışsever bir vatandaş olmakla gerçekleşir. Milliyetçilik şovenizm ya da ri-
yakârlığın üstünü örten bir kelimedir. Bunun yanında, kanlı savaşları haklı göster-
mek için de kullanılmıştır. Vatanseverlik veya ulusal çıkar devletlerin işlediği vah-
şetleri aklamaya yarayan sihirli terimlerdir. Fakat orada oyunu onların kurallarıyla
oynuyor, onları kendi silahlarıyla vuruyordum.
Çavuşlar şok olmuş, birbirlerine bakıyorlardı. Bırakın rütbesiz, acemi ve yaşlı bir
askeri; böyle bir karşı çıkışı hiç kimseden duymadıkları açıkça belli oluyordu. Neler
düşündüklerini okuyabiliyordum. Ya bir uzaylı olmalıydım ya da akşam derslerini
değerlendirmek üzere bir general tarafından görevlendirilmiş bir subaydım yahut
yüksek rütbeli tanıdıklarım olmalıydı. Beş on saniyelik bir sessizlikten sonra içlerin-
den en cesur olanı yere bakarak cevap verdi:
− Alışırsın.
− Hayır, alışmayacağım; diyerek azarladım onu.
“Ustalarımızı” herkesin içinde azarlamam, alt rütbeli askerler ve yeni gelenler ta-
rafından takdir edilmişti. Püriten hassaslıklarıma katılmasalar da, itirazımı yiğitlik
olarak nitelendirmişlerdi; onlardan biri, bir parya, emir komuta zincirinin en dibinde
yer alanlardan biriydim. Kıdemli askerler ve çavuşlarsa kafa karışıklığı yaşıyorlardı.
Kim olduğumu ve onlara karşı çıkma cesaretini nereden aldığımı bilemiyorlardı.
Birkaç gün radyoaktifmişim gibi benden uzak durdular. Ama sadece bir cüretkâr
anın sağladığı bir korumaya güvenemezdim. Korumamın sınırlarını ve doğasını
yavaş yavaş test edebilirlerdi.
376 ǀ Ateistlere 19 soru
Allah’tan nadiren maddi şeyler istemişimdir. Böyle duaları hep aşağılık dualar ola-
rak görürüm. Gençken bile ettiğim dualar sonsuz kurtuluşumla ilgiliydi. Dinsel ola-
rak ruhani anlamda yetiştirilmemiştim. Babamın dini bir yaşantısı yoktu. Bir din
bilginiydi ama yaşantısında uzun namazlar veya dini ritüeller olmazdı. Tam tersine
günlük farz namazlarını mekanik olarak kılar ve namazlarında da yemeklerinde ve
yürüyüşlerinde olduğu gibi acele ederdi. Belki de dindar gözükmekten kasten
kaçınıyordu. Derin dini duyguları nadiren yaşamıştım. Birisini çok iyi anımsıyorum.
Babam bana Arapça öğretirken Gazali ve Maverdi’den bir metin okuyorduk. İlgi-
lenmediğim bir konu olan riyayı (dini gösterişi) eleştiren bir makaleydi.
Dinin gösteriş için kullanılabileceğini o zamana kadar hiç düşünmemiştim. Doğru-
sunu isterseniz o yaştayken dini de din adamlarını da önemsemiyordum. Din gösteri-
şi bana yabancı, tuhaf ve aptalca bir kavram gibi geliyordu. Ama Arapça metnin
tespitlerinden etkilenmiştim. Yalnızca, semboller ve namazlar vasıtasıyla gösteriş
yapmaya karşı uyarıda bulunmuyor; gösteriş yapmayarak gösteriş yapma konusunda
da uyarılar yapıyordu. Belirttiğim gibi dindarlık gösterisinin kendisi bana ya-
bancıdır. Şimdi onun en iğrenç ve utanmaz biçimiyle tanışıyordum. Bana yetişkinle-
rin zavallı ikiyüzlülüğünü göstermiş olmasına karşın, o makale bana görünenden
daha ötesini düşünmeyi öğretmişti. Bana niyetlerim konusunda eleştiri yapmayı ve
kendime ve Yaratıcıma karşı dürüst olmayı öğretmişti.
Allah bazı dualarımı kabul etmedi. Çoğu zaman, genellikle yıllar sonra, o duaları
kabul etmediği için Allah’a şükretmişimdir. Ancak en umutsuz olduğum anlarda
kabul edilen dualarım da vardır. Yorgundum ve Dumlu’daki durumumdan endişe
ediyordum. Eğitim alanında toplanmış ve akşam sayımı için binaya girmeye
hazırlanıyorduk. Dondurucu soğukta kuyrukta beklerken, kuyruktaki yerim perdeleri
olmayan bir pencereyle çakışmıştı. Revirdi orası. Pencereden bir askeri doktor ve
birkaç hastanın siluetlerini gördüm. Orada olmayı istiyordum. Ama hastalık belirti-
lerim olmadan oraya gidemezdim. Bedensel olarak yorgun ve zihinsel olarak endişe-
liydim.
O an cevaplanacağına inanmadan çocukça bir dua ettim. “Allah’ım yardım et! Bu
doktorun beni çağırmasını ve beni bu ıztıraptan kurtarmasını sağla.” Birinci katın
dar ve uzun koridorunda hepimiz sıraya girmiş, yoklamaya cevap veriyorduk. Yok-
lamadan hemen sonra akşam yemeği ve gece nöbetlerine hazırlanmak üzere serbest
bırakıldık. Tam binadan ayrılırken ismimin ikinci kez çağrıldığını duydum: “Edip
Yüksel!” Etrafıma baktım ve adımı seslenen askere cevap verdim. Doktorun beni
görmek istediğini söyledi. Kulaklarıma inanamıyordum. Doktor tesadüfen adımı
duymuş ve beni görmek istemişti. Onu tanımıyordum ama kitaplarımı izleyen bir
okurum imiş. Benim için ne yapabileceğini sordu. Birkaç dakika önce ettiğim duaya
Allah’ın verdiği yanıtı geri çevirmek aptallık olurdu. Bana bir veya iki gün istirahat
vermesini istedim. Bir reçete yazdı ve iki gün istirahat verdi. O iki gün hem iyileş-
memi sağladı hem de eleştirilerimden rahatsız olan kıdemli askerlerin olası tacizle-
rinden korunmak için bana zaman kazandırdı.
377 ǀ Ateistlere 19 soru
Bereket versin ki iki günlük istirahatimi bitirmeden önce babam askerlik görevimi
kolaylaştıracak birini bulmuştu: Albay Doktor Sabahattin Elçi. Asker olmadan çok
önceleri babamın öğrencilerinden biriydi. Patnosluydu. Bir kardiyoloji uzmanı ola-
rak askeri personele hava değişimi yazma hakkına sahipti. Bu yüzden rütbesinin
kendine verdiğinden daha fazla gücü vardı diyebiliriz. Generallerle iletişimi kendi-
siyle aynı rütbeden olanlardan daha samimiydi. Albay beni bölüğümde ziyarete
gelince koruyucu zırhım daha da sağlamlaştı. Artık herkes yüksek rütbeli subaylarla
bağlantılarım olduğunu biliyordu; at, fil ve vezir tarafından korunan satranç tah-
tasındaki piyon gibiydim. Bana diğerlerine yaptıkları gibi kötü muamele edemeye-
ceklerini düşünerek rahatlamıştım. Cezaevindeyken payıma düşen kötü muameleyi
çekmiştim ve artık daha fazlasına katlanacak gücüm kalmamıştı.
Bir gece Kürt kökenli bir asker bana bir sır verdi. Komşu koğuşlardan birindeki
hırsızlıkla ilgiliydi. İstanbullu çavuş Volkan’ın arkadaşlarından birinin cüzdanını
çaldığını kendi gözleriyle gördüğünü söyledi; cüzdanı yastığın altından çalmıştı.
Kanıtlayamayacağı ve eğitimdeyken dövmek ve kötü muamele etmek vasıtasıyla
çavuş çetesinin intikam alacağından korktuğu için, hırsızın kimliğini açıklamaktan
korkuyordu. Bölük komutanının çavuşlarla ilişkisinin iyi olduğunu biliyor ve bölük
komutanı-çavuş çemberinde bir takım parasal dolaplar döndüğünden de şüphe edi-
yordu. Ona endişelenmemesini, hırsızın kimliğini açıklayarak arkadaşına yardımcı
olacağımı söyledim.
Derhal başçavuşun odasına gittim. Orta yaşlı, yumuşak huylu bir adamdı. Ondan,
hırsızlık olayını araştırıp hırsızı bulabilmem için çavuşlar dâhil tüm koğuşu topla-
masını istedim. Dini geçmişimi bildiği için, “Büyü mü yapacaksın?” diye sordu
safça. “Kendime özgü yöntemlerim var,” diye cevap verdim ona.
O gece 80 asker içinde hırsızı bulmaya hazırdım. Ne var ki, görgü tanığının kimliği-
ni açıklayamazdım. Bu, hırsızı suçlamaya yetmeyeceği gibi, onun için düşmanca bir
ortam oluşmasına da yol açardı. Bu yüzden hırsızın kim olduğunu ortaya çıkartmalı
ve sonunda itiraf ettirmeliydim. Kıdemli çavuştan yoklama yapmasını istedim. Ran-
zalardan birinin boş olduğunu fark ettim. Araştırınca boş yatağın şüpheliye, yani
Volkan’a ait olduğunu öğrendik. Nedense gösteriye katılmak istememişti! İstisnasız
herkesin koğuşta olması gerektiğini söyledim. Günün 24 saati askerler çeşitli yerler-
de nöbet tutuyordu. Bu yüzden, bu soruşturma boyunca başka koğuşlardaki askerle-
rin bu koğuşun askerleriyle nöbet değiştirmesini istedim. Bütün askerler gelip ya-
tağına oturunca gösteriye başladım.
Hırsızı bulma aracı olarak botumun sol teki, bir hesap makinesi, tükenmez kalem ve
bir ekmeğim vardı. Botu komuta bölümüne açılan kapının arkasına yerleştirdim; o
saatte kimse orada çalışmadığı için çok az ışık vardı. Kapıyı kapattım ve daha önce
botumun içine sakladığım sıvı boya tüpünün ucundaki süngerle boyadıktan sonra
boya tüpünü botun içine sakladım. Sonra içeri girip herkesin sol elinin işaret par-
mağını uzatmasını istedim. Sonra tükenmez kalemle birden başlayarak herkesin
parmağına sırayla rakamlar yazdım. Volkan’ın parmağına yazdığım rakamı aklımda
tuttum.
378 ǀ Ateistlere 19 soru
Herkesin parmağını yazdıktan sonra koğuşun ortasına giderek rakamları hesap ma-
kineme girmeye başladım. Türk medyumlar izleyenleri aldatmak için dini semboller
ve dualar kullanırlardı. İzleyicilerimi aldatacağımdan emin olduğum için dini sem-
bolleri kullanmadım. Hesap makinesini normal ötesi yeteneklerimi açığa çıkarmak
için kullanıyordum. Hesap mesap yaptığım yoktu… Tam bir parodi yaşanıyordu.
Büyük bir merakla, şaşkınlık içinde ve sessizce beni izliyorlardı. Bir dakika kadar
sonra, rakamları çıkarmaya başladım. Rastgele seçtiğim rakamlar arasında şüpheli-
nin rakamının da olmasına özen gösterdim.
Beş asker önüme dizildi. Şüpheli ortadaydı. Onlara hırsızı teşhir edeceğimi söyle-
dim. Ama hassas bir insan olarak, hırsızın kendiliğinden öne çıkarak cüzdanı iade
etmesini tercih ederdim. Buna karşılık olarak ben de hırsızın kim olduğunu üstlerin
bilmesine engel olacak ve mağdurun da onu affetmesini sağlayacaktım. Hırsızın
ortaya çıkarak suçunu itiraf etmesini ve sorunun barışçıl bir şekilde çözüleceğini
ümit ediyordum. Bu, kıdemli askerlere yaptıklarının yanlarına kar kalmayacağını
öğretecek, acemi askerlerin itibarını artıracak ve rütbeli askerlerin bana karşı düş-
manca tavır sergileme olasılığını da düşürecekti. Şüpheli, yemi yutmamıştı. Kendi
kendine itiraf etmedi… Beş kişi içinde yüzde 80 olarak gördüğü şansını kullanmak
istiyordu… Bu yüzden tuhaf soruşturmanın ikinci bölümüne geçmek zorunda
kaldım.
Önümde duran beş askerden sağ ellerinin işaret parmaklarını yukarı kaldırmalarını
ve diğer askerlere göstermelerini istedim. Sonra, her birinden kapıyı açıp arka-
larından kapatmalarını rica ettim. Köşede duran sihirli botu/çizmeyi göreceklerdi.
İşaret parmaklarıyla çizmeye dokunup geleceklerdi. Onlara ellerini yumruk yaparak
parmaklarını kapatmaları gerektiğini ve sonra geri gelerek önceki yerlerini alma-
larını hatırlattım. Her asker geldikten sonra, ben koridora giderek kapıyı arkamdan
kapattım ve boyayı çizmenin içinden alarak çizmenin boyasını tazeledim. Şüpheli
blöfü yutarsa parmağıyla çizmeye dokunmayacak ve böylece parmağı ıslak siyah
boyaya bulanmayacaktı. Diğer dört kişi tahmin ettiğim gibi çizmeye dokunurken,
Volkan akıllısı dokunmamıştı.
İyi ki bir B planım vardı. İlk testimin başarısız olduğunu bilmelerini istemiyordum.
Tersine testin şüpheli sayısını beşten üçe indirdiğini söyledim. Öteki iki askerden
yataklarına dönmelerini istedim. Çok zalimceydi bu. Kaderleri ve onurları üzerinde
tam yetki sahibi olmuştum. Yüzlerinden rahatladıkları çok açık belli oluyordu. Ken-
dini yaşanacaklardan kurtarması için hırsıza bir şans daha verdim. Hala suçunu itiraf
etme şansı vardı. Ama yapmadı. Böylece ben de diğer testi uygulamaya geçtim.
Kalan üç şüpheli için elimde üç büyük ekmek parçası vardı. Onlardan ben işaret
verince ekmekleri ağızlarına atarak çiğnemelerini istedim. Hırsızın ekmeği yutama-
yacağını ve ağzında bir kumaş parçası gibi dönüp duracağını açıkladım. Bu fikir
kendini gerçekleştiren bir öngörü gibiydi. Hırsız aşırı derecede huzursuz olacak ve
bu huzursuzluk ağzının kurumasına yol açarak ekmeği yutmasını engelleyecekti.
Oyun işe yaradı. Baş şüphelimiz astlarının ve arkadaşlarının meraklı bakışları altında
kızarmaya ve terlemeye başlamıştı. Diğer askerler ekmeği çiğneyip tamamen yutun-
379 ǀ Ateistlere 19 soru
stratejik konseptine uygun olarak oldukça gelişmiş bir ateş gücü olan, gayet
hareketli kuvvetler üretmeyi başardılar. (2005)”
Denizli’de şanslıydım. Bürokratik bir boşluğa düşmüştüm ve atamamı beklemek
zorunda kalmıştım. Bu yüzden yaklaşık iki haftam belirsizlik içinde geçti. Kışlada
boş boş gezindiğimi gören bir başçavuş beni çağırıp bana çeşitli işler verdi: yeşil bez
parçalarını kamuflaj için kullanılan büyük bir ağa bağlamak, depoyu temizlemek,
bulaşıkları yıkamak vesaire. Kendini düşünen mantıklı her insan gibi şartları
mantıksız buluyor ve uyanıklık yapıyordum. Uyanıklığımı ahlaksızlık veya
mantıksızlık olarak nitelendirmiyordum, çünkü benden yapmamı istedikleri işlerin
çoğu yararsız ve anlamsız şeylerdi. Elbette rütbesiz her piyade eri gibi, benim de,
yaptığım işin anlamını düşünmem istenmiyordu. Bu sıkıcı işler anlamsız olmasına
rağmen, zor ve sıkıcı işlere katlanma gücümü artırmama yardım ediyordu. Türk
devleti ve ordusuna kendimi bağlı hissetmediğim için yaptığım şeyin etik olup ol-
madığı konusunda kafamı fazla yormuyordum. Orduyu düşmanımın bir kurumu
olarak görüyordum. Bu yüzden kendimi kendi işime verdim; kütüphanede kitap
okumaya başladım.
Kendimi terk edilmiş peynir fabrikasındaki bir fare gibi hissediyordum. Orada beni
kimse bulamazdı. Tek yapmam gereken sayım esnasında ortaya çıkmak ve za-
manında yatmaya gitmekti. Ara sıra bazı görevler için beni seçiyorlardı ama iş biter
bitmez kendimi yeniden kütüphaneye atıyordum. Ordu kütüphanesi sığınağım ol-
muştu. Orada Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın çıkardığı aylık dergiyi de keşfettim.
Silahlarla, savaş stratejileriyle, çeşitli askeri konularla ve savaş “sanatıyla” ilgili
haberler ve bilimsel makalelere yer veriyorlardı. İki hafta içinde yaklaşık elli tanesi-
ni baştan sona okumuştum. Bazı yüksek rütbeli subayın varlığından bile haberdar
olmadığı askeri bilgiler edinmiştim. Sonra bu iki harika hafta boyunca edindiğim
bilgilerle komutanlarımı hayran bırakacak ve bazen de gözlerini korkutacaktım.
Sonra bana askerliğimin geri kalan kısmını tamamlayacağım yer söylendi. Amas-
ya’daki 15. Piyade Eğitim Tugayı’na gönderildim. Orada ilginç şeyler hissediyor-
dum. Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nın tohumlarını attığı iki anahtar
şehre gitmiştim: Erzurum ve Amasya. Nedense sonunda kendimi Samsun’da bula-
cağımı düşünmeye başlamıştım. Ters istikamette olsa bile Atatürk’ün yolundan gi-
diyordum. Halkı sırasıyla Samsun, Amasya ve Erzurum’dan örgütlemeye başlamıştı.
Kardeşim Nedim’e telefon edip bir dahaki askeri durağımla ilgili olan tuhaf hisleri-
mi onunla paylaşmıştım. Benimle alay etmişti. Ama hislerim doğru çıkmış ve birkaç
gün sonra Samsun’a gitmek için hazırlanmam söylenmişti.
Yaklaşık bir hafta Amasya’da kaldıktan sonra Mayıs ayında Samsun’daki 56. Piyade
Alayı’na gönderildim. Samsun’un girişinde otoyol üzerindeki levhada yazılanları
hala hatırlıyorum: “19 Şehrine Hoş Geldiniz.” Yüzümde kocaman bir gülümseme
olmuştu. 19 Mayıs 1919’da Atatürk’ün Samsun’a gelişi her yıl 19 Mayıs’ta resmi
tatil olarak kutlanmaktadır. Osmanlı alfabesinde Samsun isminin
(S90A1M40S60U6N50) 247 (13x19) rakamsal değeri olduğunu da biliyordum.
381 ǀ Ateistlere 19 soru
− …
− Kaç yaşındasın?
− 26.
− Askere neden geç geldin?
− Üniversite öğrencisiydim ve sonra da cezaevine girdim.
− Hapse neden girdin?
− Türkiye’deki laik devlete karşı İslam Devrimi yapmaya çalışmaktan.
− Hapiste ne kadar kaldın?
− Üç buçuk yıl.
− Akıllandın mı?
− Komutanım, cezaevleri insanları daha akıllı yapmazlar.
− O halde sen tehlikeli birisin. Hiç kimseyle din ve siyaset konuşmaya-
caksın.
− Emredersiniz komutanım.
Daha sonra yüzbaşı ve binbaşılarına dönerek resmi bir şekilde emir verdi:
− Onunla hiçbir şeyi tartışmayacaksınız.
− Emredersiniz komutanım!
Odadan çıkmam ve koridorda beklemem emredildi. Onları birer zavallılar olarak
düşünmekte haklı olduğuma tanık olmuştum. Albay benim yanımda subaylarını
küçük düşürmüştü. O emri ben gittikten sonra verebilirdi. Subaylarının entelektüel
kapasitesi ve sadakatine güvenmiyordu. Propaganda becerilerimle ilgili olarak
abartılı ve paranoyak değerlendirmelerden oluşan gizli bilgiler almış olmalıydı. Ama
sakıncalı bir piyadenin önünde subaylarına yaptığı muamele hiç de akıllıca değildi.
Dahası, subaylarını davama çevirmek gibi bir niyetim yoktu. Ben devrimci bir çift-
çiydim ve tohumlarımı verimsiz ve kayalık bir araziye ekerek sınırlı kaynaklarımı
boşa harcayamazdım. Onlar benim davama uygun değildiler; benim davam askerler
ve gönüllü köleler için değil, cesurlar ve özgürler içindi. Benimle ilgili haberleri
güvenilir kaynaklardan aldıysalar, deli olmadığımı da biliyor olmalıydılar. Benim
davam teokratik bir devrim için gençleri indoktrine ve organize etmeyi temel
alıyordu. Propagandamızın hedefine askeri koymamıştık henüz. Kim bilir, belki de
yıllar önce İran’da olduğu gibi sonraki aşamamızın bu olacağını düşünüyorlardı.
Saçları önde seyrekleşen sarkık omuzlu ve gözlüklü bir yüzbaşı, Tayfun Özdemir,
yanıma gelerek onunla dışarı çıkmamı emretti. Bana onun bölüğüne atandığımı söy-
ledi. Babacan ve cana yakın görünüyordu. Alayın büyük avlusunda yürümeye baş-
ladık. Bana hem rica ediyor hem de beni tehdit ediyordu. Albayın emirlerini tek-
rarlıyordu: kışlada hiç kimseyle siyasi faaliyetlere girişmeyecektim. Ama yüzbaşı
kurala bir de istisna koydu. Siyasi ve dini konularda konuşma ihtiyacı duyduğumda
odasına gidip onunla konuşabilecektim. Siyasi ve dini konularda benimle
tartışmaktan memnun olacağını söyledi. Büyük bir ihtimalle ben odadan ayrıldıktan
sonra albayla konuşarak benimle iletişime girme kapısını tamamen kapatmamayı
383 ǀ Ateistlere 19 soru
ettiği için zarara uğramasını istiyordum. Bana geçekten bağlı mı yoksa çift taraflı
çalışan casus mu olduklarını kestiremiyordum. Okurlarımdılar ve benimle şahsen
tanışmadan önce beni ve ailemi tanıyorlardı. Ama şimdi en azından üçünün gerçek
destekçiler olduğundan eminim. (Yüzbaşı Şevket, Teğmen Sedat Arlı ve albayın
postası Adnan Yenidoğan’la dostluğum askerlik hizmetimi bitirdikten sonra da de-
vam etti.) Oradayken önemsediğim tek şey hayatta kalmaktı. Kendimi Firavun’un
ordusundaki bir köle gibi görüyordum ve askerden sonra yazılarıma ve siyasi liderli-
ğime devam edebilmek için onu özgür, aklı başında ve sağlıklı tutmak zorundaydım.
İki ya da üç ay sonra kitap veya dergi okuma arzum dayanılmaz olmuştu. Okuma
bağımlısı ve kitap tiryakisiydim. Buraya geldiğim ilk gün komutanımın tahmin ettiği
tedaviye ihtiyacım vardı. Birisiyle konuşmam gerekiyordu. Arada bir ikinci kata
subayların odasının bulunduğu yere gidiyor ve yüzbaşının kapısını çalıyordum. Beni
kibar bir şekilde odasına alır ve dinlerdi. Bir keresinde elimde Arapça bir Kuran’la
ona bir saat kadar vaaz vermiştim. Onun sık sık içki içtiğini ve ateist olduğunu bili-
yordum. Nedense o gün, onun benim İslam anlayışımı kabul edeceğini düşünmüş-
tüm. Fikirlerime karşı çıkmıyordu. O, masasında bir sandalyede oturuyorken ben
yarı esas duruş vaziyetinde ayakta duruyordum. İlk kez sözümü kesti ve elimdeki
Kuran’dan rastgele birkaç ayet okumamı istedi. Her ayeti Arapça okuduktan sonra
birer birer Türkçeye çevirdim. O ayetleri hala hatırlıyorum. 24:54-57 ayetleriydiler.
Ayetleri okurken, mesajımı bitirdikten sonra kapanış sözleri olarak onlardan daha
iyisini bulamayacağımı düşünüyordum. Benim durumumu ve o adamla olan iletişi-
mimi tanımlıyorlardı:
24:54 De ki, “ALLAH'a ve elçiye uyunuz. Reddederseniz, o kendi göre-
vinden sorumludur, siz de kendi görevinizden sorumlusunuz. Ona
uyarsanız, doğruyu bulursunuz. Elçinin tek görevi, mesajı açıkça
bildirmekten ibarettir.
24:55 ALLAH, inanıp erdemli davrananlarınızı, kendilerinden öncekileri
egemen kıldığı gibi onları da egemen yapacağına, kendileri için
seçtiği dini yerleştireceğine ve korkularını güvene çevireceğine söz
vermiştir. Çünkü onlar bana kulluk ederler ve bana hiçbir şeyi or-
tak koşmazlar. Bundan sonra inkâr edenler, yoldan çıkmış olan-
lardır.
24:56 Salatı gözetiniz, zekâtı veriniz ve elçiye uyunuz ki merhamet edile-
siniz.
24:57 İnkar edenlerin bizi aciz bırakacaklarını sanmayın. Onların vara-
cağı yer ateştir; ne kötü bir varış noktasıdır.
Orada durdum. Can kulağıyla dinliyordu ve kelimelerin gücünü hissetmiş gibi görü-
nüyordu. Kendimi o ayetlerde belirtilen elçi gibi hissediyordum. Hiçbir şey söyle-
medi ve teşekkür ederek odasından ayrılmamı istedi.
385 ǀ Ateistlere 19 soru
Sıkıntım ve yılgınlığım doruk noktasına ulaşınca şok edici bir karar verdim. Beni
kütüphaneye koysunlar diye bir araç icat edecektim. Kararım şok ediciydi çünkü laik
Türk ordusuna yardım etmek İslamî hareketime ihanet etmek anlamına geliyordu.
Kendi irademle düşmanıma yardım edecektim. Devrimimizin doğası hakkında düşü-
nerek kararımı aklamaya çalıştım. Orduyla savaşacak bir aşamanın yakınında bile
değildik. Orduyla hiçbir zaman silahlı bir çatışma yaşamayacağımızı düşünüyordum.
Benim desteklediğim devrim kansız bir halk ayaklanması şeklinde olacaktı ve bu,
orduyu da dönüştürecekti.
Böylece kendimi ilk icadım üzerinde çalışmaya verdim. Günde toplam dört saat
süren nöbet sürelerim boyunca düşünmeme yetecek kadar zamanım oluyordu. Bu
sıkıcı dört saat, fikrimi kafamda tasarlamam için mükemmel bir fırsattı. İcat sürecini
doğal olarak biliyordum. İlk iş olarak çözülmesi gereken bir sorun bulmak zorun-
daydım. Sonunda aklıma birçok problem geldi. Makineli tüfek olarak G-3 kul-
lanıyorduk ve şarjörleri sadece 20 fişek alıyordu. Özellikle çatışma anında yarı oto-
matik modda kullanıldığında, askerler şarjörde kaç tane mermi kaldığını bilmiyordu.
Fişeklerin izini sürmek uygulamada mümkün değildi ve bu da şarjörün verimsiz
kullanılmasına sebep oluyordu. Şarjörü erken değiştirmek, tüfeği kullanan kişiyi
ondan maksimum kapasitede yararlanma fırsatından mahrum bırakıyordu ve tama-
men boşaldıktan sonra değiştirmek de çatışma esnasında çok riskli olurdu.
Mermi-sayar’a ihtiyacımız olduğunu düşündüm. Şarjörümde kaç tane mermi
kaldığını tam olarak bilmem çok iyi olurdu. Güzel bir icat olacağını düşünüyordum.
Fakat icadımı düşünmeye başlamadan evvel yaratıcı manevra saham için üç ideal
özellik belirlemiştim. Alet çok doğru ve masrafsız olmalı ve önemli değişiklikler
yapmaya fırsat vermeden makineli tüfeklere kolaylıkla takılabilmeliydi.
Zihnimde aniden dijital bir saat belirdi. Ucuz dijital bir saati mermi-
sayar olarak kullanabilirdim. Bu saatlerin ayarlanabildiğini biliyor-
dum. Dakika ayarı modunda, düğmeye basarak rakamları 00’dan
60’a kadar birer birer ilerletebilirdim. O düğmeye iki tel bağlayabi-
lirsem rakamları telleri birbirine değdirerek ilerletebilirdim. G-3
tüfeklerinin şarjörünün üzerinde, yanlarda boş kovanların dışarı
çıkmasını sağlamak için yatay yuvaları olduğunu da biliyordum,
içeri giren şeyin dışarı çıkması gerektiğini de... Her merminin bir
kovanı vardı ve kullanılan her mermi kovanı yatay yuvadan dışarı
atılırdı. İşte bu kadar! Yuvanın altında saati yerleştirmek çok kolay
olacaktı. Ve eğer bakır tel yerine çelik tel kullanırsam, bu tel aynı
zamanda yay işlevi de görürdü. Boş kovan yuvadan atılırken bir an
için devreyi tamamlayacak ve dakika ayarını bir rakam ileri götüre-
cekti. Teori güzeldi ama dijital saatin ve çelik telin tepkime süresin-
den emin olamıyordum. Otomatik moda alındığında kovanlar çok
hızlı çıkarlar.
Böylece bir dijital saat kullanarak deney yapmaya karar verdim.
Çarşı izinlerimin birinde dijital bir saat ve gerekli malzemeyi aldım.
386 ǀ Ateistlere 19 soru
Mermi-sayarı tüfeğin altındaki boşluğa takabilmek için tahtadan bir kutu tasarlaya-
rak bir kenarına mıknatıs yerleştirdim. Birkaç gün içinde elimde bir mermi-sayar
numunesi oldu. Yüzbaşıdan deneme atışları için izin istemeden önce, numuneyi
mermi kullanmadan test etmek istiyordum. Mahcup olmamak için aletin
çalıştığından emin olmam gerekiyordu. Şarjörden yirmi mermi alarak aralarında iki-
üç santim boşluk olacak şekilde onları masanın üzerinde yan yana dizdim. Dakikayı
00’a getirdim. Sonra mermi-sayarı aldım ve tellerini mermi kovanlarına paralel ola-
cak şekilde tutarak onlara hafifçe dokunurken birinci mermiden başlayarak son
mermiye kadar mermi-sayarı hareket ettirdim. Mermi-sayara bakınca 20 rakamını
gördüm ve çok sevindim. Sonra başka sayılarla da deney yaptım ve her seferinde
mermi-sayarın doğru rakamı gösterdiğini gördüm. Şimdi deneyimi gerçek hayatta
yapmak için hazırdım. Dosdoğru yüzbaşının odasına gittim ve ona icatla ilgili iyi
haberi verdim. Biraz şaşırmış görünüyordu ama fazla bir tepki göstermedi. Mutlu-
luktan zıplayacağını ve test etmek için beni derhal dışarı çıkaracağını zannediyor-
dum. Bir dahaki atış eğitimine kadar beklememi söyledi. Ama benim bir ay bekleye-
cek sabrım kalmamıştı.
Denizli’deyken okuduğum askeri dergiye yazmaya karar verdim. Mermi-sayarın
amacını, yararını, tasvirini, tahmini masrafını ve kullanımdaki G-3 tüfeklerine ko-
laylıkla takılabileceğini yazdım. Askerlik hizmetimi yerine getirdiğim üssün adresini
verdim.
Madem icat işine girişmiştim, hızımı alamayıp başka bir icat daha yapmaya karar
verdim. Bu defa bir mesafe ölçme cihazı yapacaktım. Askerin El kitabında birkaç
tane mesafe belirleme tekniği vardı ama ben bunların yeteri kadar doğru sonuç ver-
diğini düşünmüyordum. Bunlardan biri başparmak ve gözü kullanmak ve diğeri de
mesafeyi bir futbol sahasıyla karşılaştırmaktı. Bunların hepsi kaba tahminlerdi. Daha
iyi ve daha kullanışlı bir mesafe belirleme tekniği bulmak istiyordum. Buldum ve
ona Mesafe Tahmin Cetveli adını verdim. 15x10 cm boyutlarında dikdörtgen bir
karttı bu. Yedi satır ve yaklaşık 12 sütundan oluşuyordu. Sağdaki ilk sütun insan,
otobüs, ev veya üç katlı bir apartman gibi ölçüsü bilinen nesnelerden meydana geli-
yordu. Her bir sütun ya da satır, satırdaki nesnenin uzaklığını metre cinsinden temsil
eden rakamlar taşıyordu. Rakamlar soldan sağa milyem cinsinden artıyordu çünkü
daha uzaktaki nesneler daha dar aralıklara sığabiliyordu. Kartın üzerinde her bir
satıra hizalanabilen bir oku olan, hareket eden bir şerit muşir vardı. Kullanmadan
önce kafanıza koyup gerebilmeniz için kartın her iki ucuna da bir ip yerleştirmiştim;
gözünüzden tam olarak 51 cm uzakta durması gerekiyordu. Şimdi üç katlı bir bi-
nanın uzaklığını ölçmek istediğinizi var sayalım. Kartı 90 derece döndürüp yerle
binanın çatısını sabit sağ çentikle hareket eden şeridin arasına yerleştirmeniz gereki-
yor. Binanın göründüğü satırdaki hareketli şeride en yakın olan rakam, binanın met-
re cinsinden uzaklığıdır.
Askerlik hizmetimin yarısına geldiğim sırada birkaç günlüğüne eve gittim. Geri
döndüğümde icatları çoktan unutmuştum. Komutanım muhtemelen değerini kavra-
387 ǀ Ateistlere 19 soru
du. Postası gelerek mesafenin 143 metre olduğunu söyledi. Mesafe-ölçerden etki-
lenmiş görünüyordu. Ama generalden aldığı mektuba geri döndü:
− Yüzbaşın yarın seni Amasya’ya götürecek. Acele etmek zorundasın.
− Emredersiniz komutanım.
Mutlu olmuştum. Sonunda askeri eğitim işkencesinden kurtulacaktım. Sabahleyin
mermi-sayar elimdeydi. Kahvaltından sonra yola koyulduk. Amasya yaklaşık 130
km uzaktaydı. Yüzbaşı huzursuz
görünüyordu. Bana sürekli olarak
iki icatla ilgili sorular soruyordu.
İkisini de beş yaşındaki bir çocuk
kullanabilirdi. Ama yüzbaşı icatl
arla ilgili her şeyi bilmek istiyordu.
Mesafe-ölçerle ilgili formülü an-
lamakta zorluk çekiyordu.
Generalin odasına benden önce
girdi. Yaklaşık 10 ya da 15 dakika
kadar kapının yanında, koridorda
bekledim. Sonra yüzbaşım kapıyı
açtı ve beni içeri davet etti. Generale selam verdim. Koltuğa oturmamı isteyerek
beni şaşırttı. Kulaklarıma inanamıyordum. Yüzbaşım hiçbir zaman oturmama izin
vermemişti. Bir saatten fazla bir süre onunla ayakta konuşurken bile oturmamı iste-
memişti. Deri koltuğa oturdum. Masasında oturan general 55–60 yaşlarındaydı.
Benden rahatlamamı istedi ki bu da başka bir sürpriz olmuştu. Yüzbaşı çok rahatsız
bir durumda karşımda oturuyordu; elleri dizlerinin üzerinde, huysuz bir öğretmenin
karşısında oturan suçlu bir ilkokul çocuğu gibiydi. Generalin dört rütbe altındaydı.
Bu ironiyi önemsemeyerek daha da rahatladım.
General yumuşak bir sesle benimle konuşmaya başladı:
− Parlak birisin ama öyle görünüyor ki kökten dinciler tarafından
kandırılmışsın.
Sonra masasının altından yaklaşık altı adet kitap çıkarttı ve masanın üstüne koydu.
Benim kitaplarım olduğunu fark edince meraklandım:
− Onları nereden buldunuz?
− Hepsini okudum. Senin eserlerini takip ediyordum.
Ona inanmıyordum. O soruyla anlatmaya çalıştığım şey farklıydı. Onun düzenli bir
okurum olduğuna inanamıyordum. Okurlarımın profilini iyi biliyordum. Genellikle
lise ya da üniversite öğrencileriydiler. Okurlarım arasında profesörler, öğretmenler,
doktorlar, siyasetçiler, işçiler ve işsizler vardı. Askere alınan asteğmen gibi siviller
hariç, imza günlerinde hiçbir askeri personelle karşılaşmamış; general şöyle dursun,
hiçbir subaydan mektup dahi almamıştım. Onlar için kariyer intiharı olurdu bu. Ama
389 ǀ Ateistlere 19 soru
bu general, yüzbaşımın önünde çok tehlikeli bir itirafta bulunuyordu. Doğru söyle-
miyor olabilirdi. Ama daha sonra masasının altında kitaplarımı bulundurmasının en
muhtemel sebebini öğrenecektim. Yüzbaşım olmalıydı. Amasya’ya gitmeden önce
kitapçıdan kitaplarımı sipariş etmiş olmalıydı. Büyük bir ihtimalle, ben içeri
çağrılmadan önceki 15 dakika içinde resmi kayıtlara göre özgeçmişimi generalle
paylamıştı: Atatürk’ün laik rejimine düşman, çok tehlikeli bir İslamcı…
Yüzbaşımın verdiği rapor ile çelişmeyecektim. Bu alışılmışın dışında mütevazı ge-
nerale vaaz vermeye ve suçlamaya başladım. “Kandırılmak” kelimesini kullandığı
konuşması beni incitmişti. Karşılık vermemek için kendimle savaşıyordum. General
konuşmasına devam etti:
− Söylediğim gibi dinci aşırı uçların kurbanı olmuşsun. Ben de dindar bi-
riyim. Sabah ve akşam namazlarımı kılıyorum. Ama gün boyunca işimi
yapıyorum. Allah’la kul arasına devleti koyduğu için teokrasi iyi bir
sistem değildir. Ahlak ve din dikte etmek devletin işi değildir.
− Eğer kitaplarımı okuduysanız omzunuzdaki yıldızların ve göğsünüzü
süsleyen madalyaların Yargı Günü’nde hiçbir değeri olmadığını da bi-
liyor olmalısınız.
Saygısız, kibirli ve kışkırtıcı sert eleştirilerime devam ettim. Türk generallerinin dini
düşüncelerin ifade edilmesine karşı hoşgörüsüzlüğü göz önüne alınınca bu generalin
sabrı ve hoşgörüsü bayağı yüksekti. Önemsiz bir askerle bir general arasındaki asi-
metri düşünülünce o an yaşadığımız şey inanılmaz bir olaydı. Yüzbaşım karmaşık
duygular yaşıyor olmalıydı. Benimle ilgili yaptığı tanımlamadan dolayı haklı
çıkıyordu ama diğer yandan, bana ve kendisine olacaklardan korktuğu için gergindi.
General asil biriydi. Vaazımı toleransla dinledi ve zeki bir şekilde konuyu değiştirdi.
İcadımla ilgili konuşmaya başlamıştı. Benden onu geliştirmemi istiyordu.
− Kütüphane ve teknik laboratuvarda araştırma yapmasına izin verin.
Yeni malzemelere ihtiyaç duyduğunda şehre gitmesine izin verin. Test
yapmasına izin verin. Numunesini geliştirirken paraya ihtiyaç duyarsa
onun için fon oluştururuz.
− Emredersiniz komutanım!
Kulaklarıma inanamıyordum. Biraz evvel astının karşısında küçük düşürdüğüm
general, duamı gerçeğe dönüştürüyordu.
Askerliğimin geri kalan kısmını kütüphanede ve camide geçirdim. İcatlarıma patent
alınmadı ve üretilmediler ama askerlik hizmetimi tatil yerine dönüştürmüşlerdi.
Komutanlarla ilk tanıştırılmam ve albayın emrinden sonra, bütün komutanlar benden
uzak duruyordu. Ancak bir teğmen ve üsteğmen askerliğimi zorlaştırmaya
çalışıyordu. Her fırsatta beni taciz ediyorlardı. Fakat generalle buluştuktan sonra
kimse beni rahatsız etmedi. Dokunulmaz olmuştum.
390 ǀ Ateistlere 19 soru
Her şeye rağmen, bir subay beni rahatsız etmek isteseydi bunu kolaylıkla yapabilir-
di. Sadece tüfeğimi kaybetmek benim için fazlasıyla sıkıntı yaratabilirdi. Türk ordu-
sunu düşmanım olarak görüyordum ama bana bir düşman gibi davranmadılar. Cö-
mert ve hoşgörülüydüler; benim onlara karşı olduğumdan daha fazla üstelik. O za-
manlar askerler arasında dolaşan bir söz vardı, “Askerdeyken tokat yemediğini söy-
leyen kişi yalancıdır.” Bu durumun en azından bir tane istisnası olduğunu biliyorum
artık… Bir piyade eri olarak askerdeyken hiç dayak yememiştim.
rine kör ve sağır edildiğim ayetlerin anlamı ve bağlamı üzerinde yapılan tahrifatları
sergilemek ve aklımı kullanmamı, gönlümü arındırmamı kolaylaştırmaktı.
İlahi mesajı almamı engelleyen duman ve sisi AYETLER ile dağıtan güçlü bir
rüzgâr gibiydi. Arka alandaki gürültüyü keserek duymamı sağlıyordu. Beni kâbustan
uyandıran ilahi bir müzikti sanki. En karmaşık teolojik problemlerden biri için basit
bir kanıt gibi davrandı. Beni cehalet, dogmatizm ve bağnazlıktan kurtarmış; ömür
boyu sürecek hakikat arayışım için mantık ülkesinin ufuklarını göstermişti.
Yığınlarınn ayağıma bağladığı prangayı çözmüş, iman diye yuttuğumuz dini palav-
ralara inanma sarhoşluğundan uyandırmış, aklı ve felsefeyi takdir etmemi sağlamıştı.
Benim gibi birçok kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak etkilemiş olan “Kuran, Ha-
dis ve İslam” kitabının modern çağın en etkili kitaplarından biri olarak
anılacağından eminim. Kuran ayetleri üzerinde insandan ve cinlerden şeytanların
yaptığı tahrifatları ifşa eden daha önce hiç dikkatimizi çekmeyen ayetlere ve kelime-
lere dikkatimizi çeken bir kitap!
Kitaptan, elçiye uymanın elçiye atfedilen anlatılara uymak anlamına gelmediğini
öğrenmiştim. Başka bir deyişle, elçiye uymak; Buhari’ye, Müslim’e, Tirmizi’ye, İbn
Mace’ye, İbn Hanbel’e, Ebu Davud’a ve Kuran’ın vahyedilmesinden yüz yıllar son-
ra yazılan diğer dedikodu koleksiyonlarına riayet etmek anlamına gelmiyordu. Doğ-
rusunu isterseniz, elçiye uymak bizim gibi bir insan olan Muhammed’e uymak da
değildi. Elçiye uymak, getirdiği mesaja, yani Kuran’a uymak demekti. Reşad, mez-
hep öğretilerinin Kuran ayetlerinin ve kelimelerinin anlamında yaptığı çarpıtmaları
gözler önüne seriyordu. Çarpıtmalar o kadar fazla ve baş döndürücüydü ki örneğin;
“şehadet”e Muhammed’in isminin eklenmesinin, Kuran’ın özellikle 39:45 ayetinde
belirtilen katı monoteist ilkesine ters düştüğünü 30 ayetin listesini vererek
kanıtlıyordu. Ona keza; Muhammed’in adı her anıldığında “sallallahü aleyhi ve
selem” demek de yanlıştı. “Salla” kelimesinin öteki ayetlerdeki kullanımını örnek
göstererek Reşad, bu kelimenin anlamının Muhamed’in Yaratıcı’sından ziyade Mu-
hammed’i övmek için çarpıtıldığını kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ispatlıyordu.
Kuran ayetlerini kullanarak Muhammed’in okur-yazar olmadığına dair genel kabul
gören iddiayı da çürütüyordu; Muhammed okuma yazma biliyordu. Dahası Sünni ve
Şii mezheplerinin şefaat, zina yapanları taşlayarak öldürmek, dinden dönmeye veri-
len ölüm cezası, kadın düşmanı fikirler ve uygulamalar, sayısız dini yasaklar ve din
adamlarının başka birçok icatları gibi inanç uygulamalarını da reddediyordu. Sürekli
araştırma yaparak ve tartışarak miras aldığımız din tarafından çarpıtılan birçok Ku-
ran ayeti bulduk. Reformist İslam anlayışımızı “İslamî Reform İçin Manifesto” isim-
li karşılaştırmalı çalışmamda özetledim.
Gece yarısından 1 Temmuz’un ilk saatlerine kadar kitabı bitirmiş, bir paradigma
değişimi ve radikal bir dönüşüm yaşamıştım. O gece hayatımın en önemli kararını
verdim. Ana-babamdan miras aldığım dinin çok derin bir şekilde bozulduğu sonu-
cuna varmıştım. Bitkin düşmüş ve geçmişteki cehaletim ve saldırganlığıma tövbe
etmiştim.
392 ǀ Ateistlere 19 soru
Tam olarak kaç kez tekrarlandığını hatırlamıyorum. Şok olmuştum. Daha önce hiç
böyle bir şey yaşamamıştım ve o günden sonra da bir daha yaşamadım. Aklıma ilk
gelen şey, Kuran’ın üçüncü suresinin kırk birinci ayetine bakmak oldu. Kafa
karışıklığım müthiş bir zevke dönüşmüştü. Müthiş rahatlamıştım. Ayet, bir de ce-
vapla birlikte, tam olarak benim duamı tekrarlıyordu.
3:41 “Rabbim, bana bir alamet ver,” dedi. “Alametin, üç gün işaretle
anlaşmanın dışında halk ile konuşmamandır. Rabbini çokça an, ak-
şam sabah onu düşün.”
Bu olağanüstü olay beni hayatımda yaşadığım en kötü durumdan kurtarmakla kal-
mamış, aynı zamanda, büyük bir de ders vermişti: Başkalarının senin hakkında ne
düşündüğünü fazla önemseme. Kişisel çıkar gütmeden veya önceden bir şeylere
niyet etmeden gerçeği ara!
Sonra, her nasılsa, bu heyecan verici tecrübeyle dinimin kaynağı olarak yalnızca
Kuran’ı kabul etmem arasında bir ilişki olup olmadığını görmek istedim. Hayret
verici matematiksel ilişkiyle iyice ikna olmuştum. Hayatımın en önemli günü 1
Temmuz 1986 ile 23 Ekim 1986 arasında tam olarak 114 gün vardı ki bu da Ku-
ran’daki surelerin toplam sayısıydı.
Bu kişisel tecrübelerim yanlışlanamayacak öznel durumlardır ve başkaları tarafından
tanık olunamazlar. Geçerliliği zamanla azalmasına rağmen, iddialarımın doğruluğu
çevredeki bazı olayların tanıklığı ve koşullu kanıtlarla desteklenebilir. Fakat ben o
olaydan şüphe duymuyorum. Birçok insanın bu duruma kuşkucu yaklaşarak itiraz
edeceğini biliyorum; mantıklı olan da budur zaten. Ben de bir kuşkucu monoteist (ve
bunun tezat gibi algılanacağını biliyorum) olduğum için aşağıya olası itirazları yaza-
cağım:
1. Ağır stres altındaki anlatıcının bilinçaltı, duasının geçtiği ayetin numa-
rasını hatırlamış olabilir.
2. Şizofrenik bir olay yaşamış olabilir. Ayet numarasıyla metin tesadüfen
denk gelmiştir.
3. Anlatıcı yalan söylemektedir.
Kuşkucu olmak iyi bir şeydir ve eğitimli ve içten bir yazar tarafından yazılmış gibi
gözüken bir kitaba konulduğu gerekçesiyle bu hikâyeme insanların inanmasını bek-
lemiyorum. Fakat sırrı öğrenip ona tanıklık ettiğinizde bu gibi yaşantıların nadir ama
mümkün olduğunu kabul edeceğinize inanıyorum. Belki de birkaçınız benzer olaylar
yaşarsınız/yaşamışsınızdır.
Yıllar sonra başkalarının da şahit olduğu birkaç olay, Yaradan’ın beni izlediğini ve
çıkmaza düştüğüm her an bana yardımcı olduğunu defalarca göstermişti. İlahi bir
kuralı öğrenmiştim: Allah’tan başka her şeyden ve herkesten umudu keserek
yalnızca O’ndan yardım dileyince ihtiyacım olan anda yanımda oluyordu hep. Ko-
şulsuz ve beklentisiz yalnızca Allah’ın iradesine teslim olmak, ilahi yardımın anah-
tarıdır. Fakat öğrendim ki o anahtara ulaşmak, çölde 114 karatlık bir elmas veya
394 ǀ Ateistlere 19 soru
Washington’da dürüst bir siyasetçi bulmak kadar zordur. O anahtara sonsuza kadar
sahip olacağınızın garantisi de yoktur; gerçek gayenizi unutarak dünya işlerine
daldığınız her an o anahtarı kaybedebilirsiniz. (Bkz. Teslim olmak)
1986 yılında verdiğim o hayati karardan sonra pasaport almak için mücadele etmeye
başladım. Siyasi geçmişim yüzünden yurt dışına çıkmam yasaklanmıştı. Bu yasak
hakkımdaki resmi kayıtlarla çelişik gibi duruyordu. Tehlikeli bir muhalif olarak
bilinen birini neden ülkede tutmak istiyorlardı ki? Belki de Avrupa veya Amerika’ya
gidince Türk Humeyni’ye dönüşmemden korkuyorlardı. Fakat ülkede kaldığım süre-
ce beni tutsak edebilir, bana işkence edebilir veya ortadan kaldırabilirlerdi. O za-
manlar Meclis’te iki tane dayım vardı ama pasaport almam bir yıldan fazla bir za-
man aldı. Ne ilginçtir ki pasaportumun üzerinde yazan veriliş tarihi 1 Temmuz
1988’di. Önyargılı bir zihnin seçtiği katıksız bir tesadüf müydü bu? Fakat okyanus
ötesinde eşim ve oğlumu da kapsayan yaşadıklarım tersini ispatlamıştı. Bu konuyu
17. bölümde anlatacağım.
1 Temmuz 1986 gecesi verdiğim karardan tam 114 gün sonra, yaşadığım teolojik ve
felsefi paradoksu çözen olağanüstü olayda bana hatırlatılan 3:41 ayeti Zekeriya ve
oğlu Yahya hakkında idi. Bu yüzden bu iki karaktere ilgi duydum. Allah'a alakasız
bir söz verdim: “Evlenirsem ve oğlum olursa ona Yahya ismini vereceğim.” O za-
man 29 yaşındaydım. Eşimin Kabul etmesi koşulunu da eklesek toplam üç koşullu
olan bu söz, üç yıl sonra eşim tarafından tenkit edilecekti.
Tucson Mescidi’ndeki Cuma namazına ve haftalık Kuran çalışmasına katılan bir
kadınla tanıştırıldım. Benden 7 yaş küçük olan bu kadın İranlı bir ailenin kızıydı.
Kendisiyle nasıl tanıştığımı ve 1989 yılında evlendiğimi 15'inci bölümde anlattım.
Evlendikten kısa bir süre sonra gebe kaldı. Çocuk erkek idiyse onu Yahya ismi için
nasıl ikna edebilecektim? Biraz kaygılandım. Benden bağımsız düşünen güçlü bir
kadındı; nitekim kendisini eş olarak seçmemdeki faktörlerden biriydi bu. Bu güç,
yıllar önce vermiş olduğum sözü tutmama engel olabilirdi. Bu konuyu tartışmak için
iyi bir zamanı kollamaya başladım.
Fazla beklememe gerek kalmadı. İnanılmaz bir olay gerçekleşti. Gebe olduğunu
öğrendikten bir iki hafta sonra ilk kez bana bebek ismi hakkında konuştu. Tucson'da
5'th Street ve Rosemont üzerindeki Tanglewood Apartman kompleksinde
yaşıyorduk o zaman. Dişlerimi fırçalayıp yatmaya hazırlanıyordum. Bana sordu:
“Bebek oğul olursa Yahya ismine ne dersin?” Ne mi derim? Bu isim Türkiye'de pek
yaygın değil, İran da ise daha ender. Orada Allah'a teşekkür ettim ve eşime yıllar
önce Allah'a verdiğim o acayip sözümü anlattım.
Bu arada ilginç mektuplar aldık. Bir tanesi Türkiye'de yaşayan çok yakın bir dos-
tumdan idi. Rahmetli Şerafettin Durmuş eşimin gebe olduğunu telefonlaştığım bir
arkadaşımdan öğrenmişti. 1986 yılında Allah'a verdiğim o acayip söz hakkında hiç-
bir bilgisi yoktu. Mektubunda şu ifade vardı: “İnşallah oğlun Yahya peygamber gibi
olur.” Yahya kelimesinin altını da çizmişti. Dini ve milli tarihten birçok kahraman-
larımız vardı. Niye Yahya? Bir rastlantı daha? Eşimin annesi mektubuna (gebeliğin
395 ǀ Ateistlere 19 soru
ilk birkaç haftası içinde) doğacak bebekle ilgili bir şiir yazmıştı. O mektupta benim,
eşimin isimlerine ek olarak bir tek özel isim vardı: Şairin ismi Yahya idi. Eşimle
aramızdaki konuşmadan haberi yoktu. Aynı hafta içinde, bu konuda yaşadıklarımız
ve konuştuklarımız hakkında hiçbir bilgisi olmayan yakın bir aile arkadaşımız evi-
mize geldi. Eşimin gebe olduğunu bir Cuma günü Mescid'de öğrenmişti. Sakin sakin
bize şunları söyledi: “Dün gece ilginç bir rüya gördüm. Rüya'da Zekeriya peygam-
beri, eşini ve oğlu Yahya'yı gördüm. Uyanınca hemen size hatırladım.” İlginç mi
ilginç.
Buna benzer ve hatta daha ilginç bir olayı daha öğrendik. Bu yüzden, çocuğumuzun
erkek olacağına ve aylar sonra, tevhit konusundaki kararım ve sabrımın bir ödülü
olarak 1 Temmuz'da doğacağına kanaat getirdim. Yahya'nın doğacağı tarihi Tucson
Mescid'inde Kuran çalışmasına katılan yaklaşık otuz kişilik bir gruba ilan ettim.
Verdiğim gün geldi ve doktorların verdiği tarihi yanlışlayarak 1 Temmuz 1990 günü
saat 10:53'te doğdu. Eşim ile Birlikte Onu Kucakladık: “Hoş Geldin Yahya!”
17
İkinci Salman Rüşdi Olayı (Sefa Kaplan-Can Karakaş, Nokta, 9-16 Nisan 1989, Kapak).
396 ǀ Ateistlere 19 soru
karşı karşıya. Nokta, Halife'nin Türkiye temsilcisi Edip Yüksel ile görüştü,
olayın tüm boyutlarını açığa çıkardı…”
Haberin metni şu paragraflarla başladı:
“İslam dünyası yeni bir Salman Rüşdi olayıyla karşı karşıya. Kuran'ın 19
rakamı üzerine kurulu olduğunu iddia eden Reşad Halife, iki ayetin de fazla
olduğunu söylüyor. Kendini peygamber ilan eden Halife, Kuran'ı iddiasına
göre düzeltmeye hazırlanıyor.”
“Konseyimize gönderdiği çağrıda, bazı ayetlerin Kuran-ı Kerim'e sonradan
eklendiğini savunan ve vahyi on dokuz sayısı ile sınırlamaya çalışan Mısırlı
Ziraat Mühendisi Reşad Halife; hadis-i şerifleri ve sünneti de inkâr etmek-
tedir. Halife'nin bu tavrı Salman Rüşdi'nin kitabında da olduğu gibi ilme ve
nasslara aykırıdır. Halen ABD'de yaşayan Reşad Halife'nin peygamberlik
iddiası ise doğrudan doğruya küfürdür. Konseyimiz, Reşad Halife ve Sal-
man Rüşdi’ye hitaben bir bildiri yayınlayarak, sapık fikirlerinden dönmeleri
ve tövbe etmeleri çağrısında bulunmaktadır. İddialarında ısrar ettikleri tak-
dirde her ikisi de bütün İslam dünyasınca kâfir kabul edilecektir. Bu karar
oybirliği ile alınmıştır.”
“Tarih 27 Şubat 1989. Yer, Müslümanların kutsal beldesi Mekke. Ara-
larında Prof. Yusuf Kardavi, Mustafa Zerka, Nedvi gibi ünlü isimlerin de
yer aldığı 11. Dünya Fıkıh Konseyi'nin kararı, yukardaki cümlelerle sona
eriyor. Böylece Salman Rüşdi olayı ile birlikte ayağa kalkan İslam dünyası,
Reşad Halife'nin 'kâfir’liğinin onaylanmasıyla yeni bir çalkantının daha
eşiğine geliyor. Salman Rüşdi, 'alt tarafı' bir roman yazmıştı ama Reşad
Halife'nin durduğu çizgi çok tehlikeliydi…”
Dünya Rüşdi’yi tanıyordu ama Reşad da kimdi? Tucson, Arizona’da yaşayan biyo-
kimyacı Dr. Reşad; bilgisayar analizleri sonucu, Kuran’da gizli olan matematiksel
bir sistemi keşfettiği için İslam ülkelerinde tanınan bir şahıs olmuştu. Matematiksel
sistemin sonuçları Müslüman din adamlarının kabul edemeyeceği kadar zordu. So-
nunda Dr. Reşad’ın öldürülmesine yönelik fetvayı yayınladılar.
1989'daki en önemli olaylardan biri Salman Rüşdi olayı idi. Altı hafta boyunca,
Rüşdi ve kitabı dünya çapında gazete, TV ve radyo haberlerinin başlıklarında yer
aldı. Bu haberi Türkiye'de duyduğumda aklıma gelen ilk şey Reşad’ın Kuran Çeviri-
si ve Mushaflarda Tevbe suresinin sonuna eklenen ve Reşad tarafından “şeytani iki
ayet” diye yaftalanan iki cümleydi.
İstanbul'daki Kuran çalışması yaptığım, aralarında Mustafa ve eşi Yelda’nın, Şera-
fettin Durmuş gibi birkaç arkadaşa burada kutsal bir planın olduğunu ve Reşad ile
Rüşdi arasında kesin bir sembolik bağlantı kurulduğunu söyledim. Her iki ismin de
kökleri aynı (RŞD) olup Kuran'da 19 kez geçmekte idi. Hem Salman Rüşdi hem de
Reşad Halife, İngilizce (her biri 13 harfli) ve Arapça (her biri 9 harfli) olmak üzere
isimlerinde aynı harf sayılarına sahiptiler. Rüşdi'nin kitabının (Şeytan Ayetleri)
397 ǀ Ateistlere 19 soru
başlığı 1985'ten beri Reşad'ın en tartışmalı iddiası ile benzerlik arz ediyordu. Reşad,
Mart 1985'teki MÜSLÜMAN PERSPEKTİF'de 9: 128-129 Şeytan Ayetleri olduğu-
nu yayınlamıştır.
Arkadaşlarıma, şeytanın insanların kafasını karıştırmak ve Reşad ile Rüşdi’yi birbi-
riyle karıştırmasını istediğini söyledim (tıpkı 19 temelli mucizenin Bahai planı oldu-
ğunu iddia etmek gibi). Reşad, Şeytani Ayetlerin kaldırılmasından sonra Arapça
metinle arındırılmış yeni çeviriyi yayınlamayı planlıyordu.
Arkadaşlarım bu konuyu ciddiye almadı. Dört gün sonra, teorim doğrulandı. Ünlü
Şeyh Abdul Aziz ben Baz, Rüşdi felaketini görüşecek ve hem Rüşdî'yi hem de Re-
şad'ı kınayan ve onları öldürmeyi talep eden Müslüman Ulema, Suudi Arabistan'da
başkanlık altında bir araya geldi!
27 Şubat 1989’da yapılan bu uluslararası toplantıya katılan Ulema sayısı 38 (19x2)
idi. Toplantıları, Sünni dünyada manşetlerle verildi. Birkaç gün öncesinde bu konu-
daki sözlerimi kuşkuyla karşılayan arkadaşlarım Salman Rüşdi ile Reşad Halife
ismini dünyada yankı bulan bir fetva ile yanyana getiren bu haber üzerine bu konuyu
ciddiye almaya başladılar.
Daha sonraki gelişmeler, Tanrı'nın planında, Rüşdi'nin olayı ile Reşad'ın
yayımlanacak olan çevirisi arasındaki bağlantıyla ilgili tüm şüpheleri ortadan
kaldırdı. Birkaç gün sonra, İngiltere de fikir özgürlüğünü savunan bir hukuk örgütü
olan ve ismini BM İnsan Hakları Beyannamesinin 19’uncu maddesine gönderme
yaparak alan “Article 19” Salman Rüşdi'yi savunmak için bir kampanya başlattı.
Arkadaşlarım Reşhad+Rüşdi fetvasından birkaç gün sonra gazetelerin ilk sayfa-
larında Salman Rüşdi’nin basın toplantısı yaparken çekilmiş fotoğrafını gördüler.
Fotoğraflarda Salman Rüşdi’nin arkasında koca bir 19 sayısı görünüyordu. Bu ko-
nudaki öngürüm iki önemli gelişmeyle gerçekleşmişti.
Rüşdi olayı, yüzyılın en büyük olayından hemen önce gelişmiş ilahi bir takdirdi.
Reşhad’ın İngilizce çevirisiyle birlikte ilk kez yayımlayacağı Arapça Kuran metnin-
de Tevbe suresi, 9:127 ayetiyle bitecekti. O çeviri çıkar çıkmaz Mescidde bana he-
diye ettiği nüshanın üstünde el yazısıyla yazdığı tarih 25 Ağustos 1989 tarihiydi.
Yani, Salman Rüşdi ile birlikte aleyhinde verilen ölüm fetvasından yaklaşık 6 ay
sonra, 19 sistemiyle korunmuş olan Kuran’ın metnini 74:4 ayetine göre artaklardan
temizlemiş bulundu. 8 Ekim 1990 tarihli Time dergisinde ve 11 Kasım 1990 tarihli
New York gazetesinin Kitap bölümünde Salman Rüşdi’nin yeni çıkan kitabı
hakkında tanıtım yazıları yayınlandı. Haroun and the Sea of Stories başlıklı kitapta
ana karakter Harun’un babası bir hikâyeciydi. Adı ise Rashid Khalifa (Raşid Halife)
idi. Hikayede Khattam-Shud adlı kötü bir tarikat şeyhi ise tüm hikâyelerin hatta dilin
amansız düşmanıdır ve hikâye anlatanları susturmaktadır. Bu tarikat lideri ülkenin
en iyi hikâye anlatıcısı olan Raşit Halife’yi de susturmayı becerir. Salman Rüşdi’nin
bu parallikleri bilerek kurduğunu hiç sanmıyorum. Reşad Halife ile hiçbir irtibatı
olmadı. Bu paralellikleri görmek benim için sürpriz olmadı.
398 ǀ Ateistlere 19 soru
mülk ve makam kazanan kişilerin deneyim iddiaları bir mi? Burada anlattıklarımın
doğruluğu konusunda şüphe ediyorsan bir çoğunu matematiksel system gibi
kanıtlayamam ancak şüpheni biraz giderebilecek bir testi alabilirim: Ateistlere 19
Soru adlı kitabımın son bölümünde anlattığım bu deneyimlerimin her detayını yalan
dedektörü ile sınamaya hazırım. Peki, ben daha ölmeden veya bellek kaybına uğra-
madan, bir kurulun önünde bu iddialarımı sınamaya ve belgelemeye ne dersin? Bu
deneyimlerimin, sizin de objektif olarak doğrulayıp yanlışlayabileceğiniz Kuran’da,
Atatürk’ün hayatında, Tevrat’ın original nüshalarında, doğada ve hatta mantık kural-
larında tanık olduğumuz 19 örnekleri ile uyumlu ve bazen iç içe olması bunları diğer
deneyimlerinden ayrı bir kategoriye koymaz mı? Bu deneyimlerimin bu kitabın daha
önceki sorularında tartıştığım bilimsel gerçeklerle uyumlu olması seni biraz düşün-
dürmez mi? Bu deneyimlerimi psikolojik yanılsamalar ve anomaliler ile açıklama
konusunda ne kadar eminsiniz? Bu deneyimlerimi sen yaşasaydın halâ ateist olmak-
ta israr eder miydin? Böylesi olağanüstü kişisel deneyimleri, beynin zaafları, seçici
bellek, patternicity, şizofreni ve başka psikolojik anomaliler ile açıklamanın dışında
başka bir açıklaması olmadığına inanmak ve önyargı ile olağanüstünün kapısını
tamamıyla örtmek dogmatic bir tavır olmaz mı? Tanrı’nın sana göstereceği ayetlere
karşı peşinen kör ve sağır davranırsan onlara tanık olabilir misin? Dogmatik skepti-
cism ile safça inanma arasında gerçeği ıskalama açısından bir kader birliği olması
ilginç değil mi? Birkaç elmas parçasının binlerce kristal arasında bulunması im-
kansız mı? Tanrı varsa, koşulsuz olarak O’nun güzel isimlerine hizmet eden dürüst
kullarını desteklemesi makul değil mi? Binlerce sahtekarın arasında birkaç doğru
söyleyinin olması imkansız mı? Veya birkaç doğrucunun etrafında onları taklit eden
binlerce sahtekarın çıkması imkansız mı? Bu deneyimlerimin 41:53 ayetinde verilen
bir sözün tecellisi olmadığından ne kadar eminsin? Benzeri olağanüstü olaylara tanık
olmak için beynini ve gönlünü açmaya hazır mısın?
401 ǀ Ateistlere 19 soru
MAKALELER ve TARTIŞMALAR
Dr. Michael Shermer ile Tartışmam
19 Haziran 2011
Los Angeles, The Skeptic Dergisinin yayımlandığı The Skeptic Vakfının genel
merkezinde gerçekleşen bir tatışma. Youtube’de videoyu bulabilirsiniz.
TANRI? Tanrıya inanmıyorum. Hiçbir şekilde, hiçbir tür Tanrıya…
“Tanrıya inanmam için ne mi gerekir?” Yani, adıma açılmış bir İsviçre
bankası hesabına yatırılmış yüklü miktarda nakit para; seri numaraları
alınmamış 10 milyon iş görür.
DİN? Bütün dinler böyledir, hemen hemen hepsi, tüm dini inançların
temeli böyledir ve ayrı kültür farklılıkları ya da insanbilim dini ile daha
çok ilgilendiğimde, bu kültür şu tür bir Tanrıya, diğer bir kültür öbür
türlü Tanrıya inanır. Ben asıl “neden herhangi bir Tanrıya inanırız” onu
bilmek istiyorum. Bunun sebebi ne olabilir? Neden böyle bir şey var?
Ve tabii ki İslam üzerine konuşuyoruz, çünkü odadaki fil o… Biliyorsun
11 Eylül sonrası belli sebeplerden dolayı konuşmak istemekten kendimi-
zi alıkoyamıyoruz; din ya da dindışı kaynaklı tüm yaşayış tarzımız ve
özgürlüklerimize tehdit (İslam), bu yüzden onu konuşuyoruz.
Hıristiyanlık ve Yahudilik hakkında olduğu kadar İslam hakkında da
birçok efsane var.
ONDOKUZ? 19 “şeyi” hakkında çok az bilgim var ama tam bir Pa-
terncilik/Şablonculuk örneği olarak bugün çıkıp arabayla şöyle bir do-
laşırken araç plakalarına bakıp dikkat edersen, birbirlerine yakın, birbir-
lerini takip eden 19, ya da 9, ya da 1 veya 1 ve 9 rakamlarını bulursun;
bazı adreslere de göz atınca bir de bakmışsın her yerde 19! Vay! “Ne an-
lama gelir bu?” Hiç. (Dr. Michael Shermer, The Skeptic Foundation
Başkanı)
Michael Peki, o zaman izin ver daha ileri gitmeden Tanrı ile neyi kastedi-
yorsun? Çünkü iki farklı şeyi konuşuyoruz belki de.
Edip Kesinlikle! Tanrı, evrenin, madde ve enerjiyi yöneten kanunların
yaratıcısı, tasarımcısıdır ve o…
Michael Bir Kişiliksiz güç olabilir mi? Kişilik olması mı gerek?
Edip İşte, aslında söylemek istediğim tam da bu. Dawkins'i
tanıyorsun? Kitaplarını okudun?
Michael Elbette
Edip Evet, Dawkins. Zeki bir adam, çok zeki… Kitabında nasıl basit
bir bilgisayar programı hazırladığının örneğini verir. Piksellere
bazı özellikler vererek onlara bazı eylemler atar, ne yapılacak
komutları ve sonra bu pikseller rastgele hareket ederek bazı kar-
maşık, örüntüye benzer şeyler yaratınca, “işte bunun gibi basit
programla ben bile yapabiliyorsam ve tesadüf basitlikten ayrılıp
yolunu bulabiliyor, karmaşık yapılar yaratabiliyorsa…” ama…
Michael Tamam ama biz yanıtı bilmiyorsak da olur. Dawkins yanlış ise,
Stephen Hawking yanlış ise, hatta tüm evrenbilimciler yanlış
olsa bile bu “Tanrı vardır” demek değildir; sadece yanıtı bilmi-
yoruz demektir bu. Evet, tamam mı?
Edip Cevabım var. O cevaba geleceğim ve sen de (o cevapla) mutlu
olacaksın. Sen dahil Dawkins, Shermer, Dawkins de birçok şeyi
dikkate almıyorsunuz. Kullandığı bilgisayarı dikkate almıyor;
komutları, programın içine yerleştirdiği basit komutları dikkate
almıyor; bilgisayardaki pikselleri dikkate almıyor; verileri girdiği
klavyeyi dikkate almıyor; parmaklarını, kendisini, beynini dikka-
te almıyor. Zamanı dikkate almıyor, uzayı dikkate almıyor; ma-
teryalleri, silikonları, atomları ve onları çalıştıran enerjiyi dikkate
almıyor. Tüm bunlar orada, bunların hepsini göz ardı ediyor ve
sonra diyor ki “işte burada kendi kendine bir şeyler oldu”. Daha
maddenin ilk varoluşu, maddenin varlıkbilimsel/ontolojik varo-
luşu sorun iken, nasıl şeyler hiçlikten oluşuverdi? Kuranda da
geçen hikâyede, evrenin, bütün yeryüzünün ve uzayın, tüm uzay
ve yeryüzünün hepsinin (önceden) bir nokta olduğu anlatılır,
“innessamavati v-el ardi kenata radqan”, “gökler ve yeryüzü tek
bir noktaydı”, “fefetaqnahuma”, “biz onları birbirinden ayırdık”
denir. Diğer bir ayet, “ve inna lemisiun”, “biz onları genişletiyo-
ruz” der. Bir diğer ayet, “bir kitabı geri kapatır gibi, baş-
lattığımızdaki orijinal haline geri döndürürüz” der ve bu kapalı
evrendir ki, anladığım kadarı ile şimdilerde bilim adamları açık
evren için daha çok kanıttan bahsediyorlar… Kurandaki bilim
406 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
üzerine birçok ayet ile ilgili olarak daha sonra tartışabiliriz ister-
sen.
…
Şöyle bir bakıp, evrenin hiçlikten başladığını anladığımda, mad-
de yoktu, enerji yoktu, sonsuz yoğunluk, sonsuz küçücük nokta,
aniden, puf! Tüm evren, bu milyonlarca yıldızlı milyonlarca
galaksi ortaya çıkıverdi. Bu bütün hikâyelerin en uçuğu ama
bizim bu hikâyeye inanmak için kanıtlarımız var, öyle mi? Ve
çokluevrenlere, en çılgıncası, milyarlarca, sonsuz sayıda evrenin
her saniyede, her olasılıkta yaratılıverdiğine inanıyorsun. Bana
en inanılmaz Alice Harikalar Diyarında, daha da uçuk bir
hikâyeyi anlatıyorsun. Çünkü bazı kanıtların var. Öyleyse
şaşırmaya hazır ol, mitoloji dediğin şeylerin bazılarının, bunların
eğer evrenin yaratıcısından, senin yaratıcından geldiğine dair
kanıtımız varsa, ya eğer zamanımızda ve öncesinde hiçbir in-
sanın, Muhammed'in bile böyle bir kitabı yazacak bilgisinin
olamayacağı, içinde matematiksel örüntülerin de olduğu olağa-
nüstü bir kanıtımız varsa? Üzerinde konuşacağız; sana bazı ör-
nekler vereceğim. Bu matematiksel şablonlar veya örüntüler
insan kapasitesinin üzerindedir. Evrensel bir dil olan matematik-
le gelişigüzel olan insan dili öylesine iç içe geçmiştir, öylesine
detaylı bir örüntü ile dokunmuştur ki böyle bir matematiksel
örüntü ile birlikte insan dilinin anlamını korumak insanı aşar.
Sana birkaç örnek vereceğim sonra sen bana vaaz verebilirsin,
istediğin kadar…
Michael Tamam, tamam, izin ver burada bir saniye durayım. Burada ne
yapıyoruz biz?
Edip Tartışıyoruz.
Michael Bu bir belgesel değil, burada belgesel yapmıyorsunuz siz; bana
nutuk atıyorsunuz.
Edip Tamam.
Michael Yani biz, ne ettik? Burada gerçekten neler olduğunu anlatacak
mısınız arkadaşlar?
Edip Devam et.
Michael Diğer adam vardı, nereye gitti o?
Edip O (Matthew Capiello) söyleşiyi yaptı.
Michael Doğru, yani tipik bir belgesel; bir konu olur, hakkında farklı
insanların yorumlarını ve benim fikrimi alırsın, hepsi bu. Burada
olan şey o değil, bu tamamen farklı bir şey, beni bir şeylere ikna
407 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
Edip İslam inancı? İslam inancını takip ediyorum ama inanç kelimesi
ile bile sorunlarım var.
Michael Tamam, her neyse…
Edip Ama ben öyle demiyorum, Kuranın Müslümanlar tarafından çok
az takdir edildiğini iddia ediyorum, önceleri takip ederken ilk
olarak şey haline dönüştüler…
Michael Tamam, neden bunu yapıyorsun? Bu filmi İslam bilginleri ile
yapman gerekirdi, benimle değil; bilemiyorum…
Edip Ama biraz önce…
Michael İslam ile hiç işim yok, İslam'ı çalışmadım…
Edip İslam hakkında (derginde) kapak yaptın!
Michael Doğru ama profesyonel bir bilim adamı ile.
Edip Profesyonel değildi. Gördüm ki… Evrim hakkında, yani, Ku-
ran'da gerçekte hakkında hiçbir şey yokmuş da...
Michael Ama öyle bile olsa, eğer bir makale ya da cevap mektubu gönde-
rirsen, seve seve yayınlarız cevabı.
Edip Zaten şimdi konuşuyoruz… Eğer söylediklerim yanlış ise şey
yapabilirsin…
Michael Tamam ama ben bilim ve din hakkında bir belgesel üzerine gö-
rüşmeyi kabul ettim; bunu da yaptık. Bu, şimdi yaptığımız bu
değil.
Edip Peki buna ne diyorsun?
Michael Yani, bu değil ki… Ben İslam hakkında hiçbir şey bilmiyorum
ve Kuranı da hiç okumadım. Şimdi sen, sen… Diyorsun ki…
Benimle konuşmak istiyorsunuz…
Edip Tamam.
Michael İslam hakkında düşüncelerimi sizinle paylaşabilirim, İslam
hakkında hiçbir şey bilmiyorum, ben bir İslam bilgini değilim,
Kuranı hiç okumadım.
Edip Sana matematiksel bazı örnekler versem onlar örüntü arayıcılık
olabilir dedin...
Michael Tamam, bana bir şeyler verebilirsin, ben de gider çalışırım
ama… 19 sayısı demek istiyorum ya da her neyse, bilmiyorum.
Edip “İnan” demiyorum sana, temel olarak al, yanlış olabilir, ben
409 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
bildirdiği İslam diniyle ilgisi kalmamıştır. “Ulema” geçinen din adamları, o kadar
çok şeriatlar, haramlar, çarşaflar, peçeler, gıdasal yasaklar, sakallar, sarıklar, istin-
calar, istibralar, misvaklar, sağ ayaklar, sol ayaklar, hadisler, sünnetler, şefaatler,
hazretler, efendiler, kerametler, melanetler, evliyalar, şerifler, seyyitler, hırkai
şerifler, kılı şerifler, takiyyeler, takkeler, tespihler, tekkeler, mezhepler, tarikatlar,
şatahatlar, muskalar, istihareler, hülleler, hileler, türbeler, nafileler, mekruhlar,
menduplar, sevaplar, müstehaplar, fetvalar ve palavralar uydurmuşlardır ki İslam
dinini Allah’ın doğadaki ayetleriyle çelişen, karmaşık ve yaşanmaz bir dine çevir-
mişlerdir. Müslüman halkların dünyanın bu kadar gerisinde kalmalarının en önemli
sorumluları bu müşrik din adamları ve onları kullanan politikacılardır. Tanrı bu
durumu düzeltmek ve mesajını hurafe ve bidatlerden arındırmak için “büyüklerden
biri” diye nitelediği mesajı gönderdi bize (74:30-35).
Maalesef, bugün Müslümanlık iddiasında olanların büyük çoğunluğu, Muhammed
peygamberin tebliğ ettiği din yerine onun baş düşmanları olan Ebu Cehil’in ve Ebu
Leheb’in savunduğu şirk ve cehalet dinini izlemektedirler. Ne var ki Allah’ın ver-
diği söz gelmiş ve yüzyıllardır anlaşılmaz ve yetersiz diye damgalanarak köşeye
atılan Kuran’ın mesajı karanlıkları dağıtmaya başlatmıştır.
Ördükleri örümcek ağlarının ve cehalet duvarlarıyla oluşturdukları kranlıklarının
dağılacağını hisseden profesyonel din adamları ve onların kör izleyicileri büyük
gürültüler koparabilir, bu çevirinin halka ulaşmaması için ellerindeki tüm imkan-
ları kullanarak hakaret, iftira ve yaygaralar ile gerçeğin işitilmesini engellemek
isteyebilirler.
Çırpınışları boşunadır. Zira, mesaj tüm aydınlığıyla artık dünyayı aydınlatıyor. Ne
ülkelerin sınırları bunu engelleyebilir, ne despot yönetimlerin yargıçları ve yasa-
ları, ne de engizisyon mantalitesine sahip olanların fetvaları. İslami reform gerçek-
leşecek ve din sadece Allah’a has kılınacaktır. Allah’a Hamdolsun.
Kuran, tüm Kuran, başka şey değil sadece Kuran.
“Şimdi bunları dinleyen kadınlar da azacak!”
Edip Yüksel - 11 Ekim 2012 - www.19.org
İbni Fa- İyi konuşuyor ama atıyor. Adnan hoca gibi o da. Erkek kadına
lan üstün değilse niye Allah kadın peygamber yollamadı hiç? Yüz
yirmi dört bin peygamber den niye bir tanesi bile kadın değildi.
Kuranda niye hep erkeğe yönelik anlatımlar var?
İbni Fa- Niye Allah erkeğe çok fazla kadın ile evlenme, cariye alma hakkı
lan tanıyor da Kadına çok fazla erkek ile evlenme ve cariye gibi
erkek alma hakkı tanımıyor. Niye çok fazla erkek ile yatan
kadını fahişe olarak tanımlıyor. Önce bunları açıklasın Edip
Yüksel ve Adnan Hoca sonra ayetleri anlatsınlar.
Edip Üfff üff… Bir Kuran'da kadınlar için özel kullanılan bir “fahişe”
sıfatı yoktur! Kadınlara karşı üstünlük iddia eden cahiller eğer
Kuran'da Allah elçilerine ve muvahhitlere karşı çıkan erkek lider-
leri tanımlayan ifadeleri kötülük işleyen kadınlar için kullanılan
ifadeler ile karşılaştırsalar bu yarışı öylesine bir kaybederler ki
pislik içinde sürünürler… Sağdan yanaşan sarıklı sakallı şeytan-
ların dinde yaptıkları tahrifat ve Kuran'a karşı ihanetleri o kadar
fazla ki beyinsiz ve boynuzsuz boğalar Kuran ayetlerini tahrif
ederek Allah'a iftira atıyorlar… MESAJ çevirisinde 4:24 ayetiyle
ilgili düştüğüm kısa tartışmayı buraya alıntılıyorum:
004:024 “Ma meleket eymanukum” ifadesi geleneksel çeviriler
tarafından “ellerinizin altındakiler” olarak çevrilmiştir. Bu çeviri,
erkeğin kontrolü altında özgürlüklerini kaybetmiş cariyeler olarak
anlaşılmıştır. Bu geleneksel anlayış Kuran'ın diğer ayetleriyle
423 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
İbni Fa- Erkeğin aldığı sorumluluklar ve ilk yaratılan insanın Hz. Adem
lan olması da yine bunu kanıtlıyor. Ben erkek olduğum için bunu
demiyorum. Aklın yolu bir ve aklı ile, bilgi ile bakınca ben bunu
anlıyorum. Yoksa tabi ki kafir bir erkekten mümine bir kadın kat
be kat üstündür. Bazen kadınların bazıları erkeklere takva
bakımından üstün olabilir. Bunlar istisnadır. Ama genel yargı
Allah'ın katında erkeğin yeridir. Hadislerde cennette Allah'ın
genç bir delikanlı yani genç bir erkek yansımasında tecelli ede-
ceği geçiyor. Niye Allah hiç kadın gibi görünecek diye bir yazı
yok.
424 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
Edip Çok güzel. Şeytanın hangi mağarada saklandığını ifşa etmiş ol-
dun. Kadınları köle olarak kullanmak ve kontrol etmek. Tam
Firavuni bir ihtiras. Allah'ın kendilerine verdiği onuru, eşit hak-
ları gündeme getiren kadınlar elbette firavuncuklaşan erkeklere
isyan edecektir…
İbni Fa- Kuranda birçok yerde kadına ve erkeğe hitap bellidir. Niye Allah
lan kadınlara cennette pala bıyıklı, kolları güçlü, yakışıklı erkekler
verecem demiyor. Kuranda Allah erkeklere göğüsleri yeni to-
murcuklanmış, genç, yaşıt, saklı deve kuşu yumurtası gibi pürüz-
süz kadınlar verecem diyor.
İbni Fa- Hangi kitapta, hangi ilahi yazıda kadınlara erkek verecem diyor
lan Allah. tabi Allah cennette kadınlar için erkek de yaratır. Onların
iyi yaşaması için, her türlü ihtiyaçları için her şey yaratılacaktır.
Ama Kuran'ın şu an ki hitabı açısından diyorum. Yani şu an
Kuranda İncil'de Tevrat'ta ve Zebur'da kadına erkek verecem
veya kadın ve erkek eşittir veya kadın daha üstündür diye bir şey
yok. Allah bilir. Varsa edip yüksel getirsin göstersin.
İbni Fa- Bunlar akıllarınca kadınları tav edecekler... Kadın baş tacıdır.
lan Allah'ın emanetidir, dünya nimetlerindendir, hor görülmez, ko-
runur ama erkeğin Allah katındaki değeri de kurandan
çıkartılamaz ve kaderi de inkar edilemez.
bak. Bu bir derecek farkı vardır anlamı hemen hemen her yerde
aynıdır ve erkeğin bir derece üstünlüğünü gösterir.
İbni Fa- Yani erkeğin durumu ve kadının durumu kuranda bellidir... Üs-
lan tünlük takva iledir ama takvalı bir erke, takvalı bir kadından
üstünlük bakımından Allah katında daha başkadır. Hz. Meryem
bile o kadar üstün olmasına rağmen peygamber olmadı. Kuranda
lider olarak Belkıs var bir tek. Yani kadın lider de pek olmaz.
İbni Fa- Çocuk olurken bile çocuğun erkek veya kız olması erkeğin
lan spermindeki x ve kromozomları belirleyici oluyor. Kadında xx
kromozomları varken, erkek de x ve y kromozomları oluyor.
Toplumda ya erkeği çok yükseltip ve kadını aşağılıyorlar. Ya da
kadın çok yükseltip erkeği aşağılıyorlar. Kadın da erkek de Allah
katında üstündür. Ama Allah diyor ki erkek daha başkadır benim
katımda. Bu da bazı insanların zoruna gidebilir tabi...
427 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
Mekkeli bir tüccar olan Muhammed (Allah’ı Çokça Öven) kırk yaşına gelince
Kâinatın Efendisi tarafından son nebi olarak seçildi. Vahiy yoluyla görüp okuduğu
Kuran ayetleri onu şirkten ve şüpheden kurtararak özgür ve erdemli bir insan olmaya
yöneltti. Onu İbrahim, İsmail, İshak gibi örnek bir kişiye dönüştürdü. Muhammed’in
arkadaşları arasında dürüst ve yiğit olanlar atalarından miras aldıkları dini dogmaları
ve gelenekleri sorguladılar. “La ilahe illa Allah” prensibiyle özgürleştiler, adaleti ve
barışı gerçekleştirme davasına katıldılar. Bu dava için müşrik yobazlara karşı can-
larıyla, mallarıyla onurlu bir mücadele verdiler. İnsanlık tarihinde benzeri görülme-
miş özgürlükçü, akılcı, eşitlikçi ve barışçı bir devrim yaklaşık 1450 yıl önce Mek-
ke’de “La” ile yani tüm kutsal dogmaları inkâr ederek böyle başladı.
Amerikalı tarihçi Profesör Michael H. Hart’ın, “The 100 Ranking of the Most Influ-
ential Persons in History” yani “Tarihte en Etkin 100 Kişinin Sıralaması” başlıklı
kitabında Muhammed peygamberi birinci sıraya koymasına vesile olan çok yönlü bir
reform ve aydınlanma çağı Kuran ile başladı. Kuran’ın mesajı, köleleri güçlülerin
kahredici zincirinden, müritleri şefaat vadeden din adamlarının kandırmasından,
adem-çocuklarını kabileciliğin kanlı bölücülüğünden, kadınları erkeklerin tasallu-
tundan, yoksulları tefecilerin ve tekelcilerin sömürüsünden, düşünenleri beyinsizle-
rin uydurduğu hurafelerin karanlığından kurtardı. Bu mesaj, orta çağın emperyalist
güçlerinin zulmü altında yaşayan reayalaştırılmış ve müritleştirilmiş kitleleri
uyandırmış ve onları özgürleştirerek birkaç nesil içinde üç kıtada yayılmıştır.
Bir yandan böylesi bir özgürleşme ve aydınlanma gerçekleşirken öte yandan müşrik-
ler ve münafıklar uydurdukları hadisler ve fetvaların desteğiyle karşı devrimler ya-
parak sultanlar yoluyla müminlere musallat olmuş, onları çeşitli katliamlarla sindir-
miştir…
Dünya’daki ilahi testin gerçekleşmesi için kendisine izin verilen şeytan boş durmadı.
Nitekim görülen ve görülmeyen şeytanlar bu mesajı kılıçla durdurmaya çalışırken
bir yandan da yaldızlı sözlerle ve hadislerle içerden tahrif etmeye çalıştı. Kuran’ın
mesajından rahatsız olan aristokratlar ve din adamları sürüleştirdikleri halkları öz-
gürleştiren tevhid mesajını hedef aldılar. Bunu Muhammedî Truva atıyla becerdiler.
Muhammed’i övme ve abartma yarışı başlattılar. Bu yarışa katılmayanları Muham-
med’e düşman olmakla suçladılar. Nitekim peygamber adına hadis uydurarak Ku-
ran’a rakip öğretiler yoluyla islamı, yani barışçılık dinini aptallaştırıcı ve zalimleşti-
rici şirk dinlerine dönüştürdüler. Sünnilik ve Şiilik dinleri zamanla kendi içlerinden
düzinelerce mezhepler ve tarikatlar üretti… Muhammed peygamberin vefatından
sonra ve özellikle ilk 500 yıl sonra uydurulan yüzbinlerce hadis ile islam dinini cahi-
liye dinlerine dönüştürdüler… Bu tahrifatı yapan tağutlar peygambere ve arkadaş-
larına binlerce iftirada bulundular, en iğrenç ve alçakça hakaretleri yaptılar.
430 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
maymunu recmederek öldürdü” biçiminde hayvanlara bile iftira eden hadisler uy-
durdular.
Ölüsünü tantanalı bir biçimde kefenlemek isteyen şımarık zenginler ve yalakaları,
“ölülerin mezarda kefenleriyle birbirlerine gösteriş yaptıkları” biçiminde kefen balo-
su için hadisler uydurdular.
Mushaf'taki imla hatalarını savunmak için bile “Araf Suresi 69 ayetindeki Bastata
kelimesini Cebrail Sad harfiyle yazmamı emretti” biçiminde hadisler uydurdular.
Ayakta çiş yapan peygamberin ayakta çiş yaptığını, oturarak çiş yapan peygamberin
oturarak çiş yaptığını uydurdu. Köpek sevmeyen köpekleri öldürmeyi, kertenkele
sevmeyen kertenkele öldürmeyi sevaplayan hadisler uydurdular.
Kısacası, kendi mezheplerini, kabilelerini, katliamlarını, pedofil tavırlarını, zalim
krallarını, şirklerini, cehaletlerini, adetlerini, hurafelerini, hevalarını, heveslerini,
zaaflarını, sapıklıklarını, azgınlıklarını, aptallıklarını savunmak için peygamberin
vefatından sonra tüm münafıklar hadis uydurup durdular. Nitekim, peygamberin
vefatından 200-230 yıl sonra uyduruk sahih hadisler derlemede başarılı olan Buhari
bile 7200 hadisini 600 000 uyduruk hadis içinden seçtiğini iddia etmiştir. Hadisler
bu ümmetin Mişnası ve Talmudu'dur. Peygamberin en azgın düşmanlarının uydur-
duğu Hadis kitapları Kuran'a ortak koşulan putlardır. Hadisleri toptan reddedip, dini
sadece Allah'a özgülemedikçe şirkten ve rezaletten kurtulamazsınız.
İmanın İlk Şartı: Akletmek
İslam Akıl Dinidir; Akılsız Nakil Şeytandandır
hatta Sızıntı adlı dergisine birkaç makale yazdığım Fethullah Gülen'e 19 Soru
yönelttim; ama perde arkasında karizma oluşturmanın getirdiği istikbar ile sağır
sultan gibi davranmayı tercih etti; kendisine “efendi” diye hitap eden kulları bana
hakaret ederek saldırdılar. MIT Üniversitesinde Lengüistik ve Felsefe profesörü
Noam Chomsky ile yaptığım bir söyleşiden sonra onunla Allah ve Kötülük konusu-
nu tartıştım. Agnostik Manifestosunun yazarı Lesley Hazleton ile “İlk Müslüman”
adlı kitabında hayatını anlattığı Muhammed peygamberi tartıştım. Bu arada, Fa-
cebook, Skype, Paltalk ve Email yoluyla her yaştan ve meslekten, dâhi veya geri
zekalı, profesör veya ilkokul mezunu, işşiz veya milyoner binlerce kişiyle
tartışıyorum… Tabi bu arada Amerikan sokaklarında ve üniversite kampüslerinde
de tartışıyorum ve bunların bir kısmını yotube'teki kanalımda paylaşıyorum.
Ateistler ve monoteistler tarih boyunca en çok zulme uğrayan azınlıklardır. Rasyonel
bir monoteist olarak ateistlerin düşünce ve ifade özgürlüklerini, başkalarına zarar
vermemek koşuluyla istedikleri gibi yaşama özgürlüklerini savunmayı bir insanlık
görevi biliyorum. Dahası, ateistler, kitlelere Allah ve peygamberler adına uyduruk
ve felaketli hikâyeler ve iftiralar satan din tüccarlarından çok daha dürüsttürler ve
gerçeğe ve hatta fıtratımızda olan İslam (barışçılık) prensiplerine çok daha
yakındırlar.
Türkiye'de cüppelisinden züppelisine, ağlatarak veya güldürerek kandıran din tüc-
carlarına kadar birçok cemaat ve tarikat lideri en saçma, en çelişkili masalları ve
palavraları ve en zararlı dogmaları mukallitleştirip müritleştirdikleri gençlerimizin
beyinlerinde açtıkları “hadis, sünnet, rivayet, mezhep, tarikat, cemaat deliklerine”
truva atları gibi sokmakta ve onları Kuran'da en çok eleştirilen “tağutun kullarına”
yani müşriklere ve münafıklara dönüştürmektedir.
İsimleri putlaştırılmış kutsallaştırılmış ölülere ve onların yaşayan vekillerine kul ve
köle olan ölü nesiller yetişiyor. Sağdan yanaşan bu sarıklı, sakallı, kaytan bıyıklı,
takkeli din adamları tarih boyunca İslam dünyasında en büyük kötülüğü
yapmışlardır. Padişahların kardeşlerini öldürme fetvalarından, elfazı küfür listeleriy-
le insanları söz ve inançlarından dolayı öldürme fetvalarına kadar, cehennemi
kadınlarla doldurmaktan ve onları kara çuvallara hapsetmekten kölecilik kurumunu
onaylamaya kadar… Matbaayı 300 yıl haram etme fetvalarından tarihin en alçak ve
zalim firavunlarını haşa Allah'ın Halifesi veya Allah'ın Yeryüzündeki Gölgeleri ilan
etmeye kadar… Bu din tüccarlarının ve afyon satıcılarının büyük bir kısmı, son
yüzyılda kapitalizme abdest aldırmış, Türk ve İslam sentezi diye bilinen ırkçı ve
faşist bir ideolojiyi vaftizlermiş ve ABD-Co emperyalizmine uşaklığı dinler arası
diyalog ambalajı ile sunmuştur.
Türkiye'de faaliyet gösteren gerici örgütler, tarikatlar, tekkeler, imam hatip okulları,
camiler ve medreseler karşısında ateistler ve agnostikler önemli bir denge unsurudur.
Muvahhitlere (rasyonel monoteistler) ek olarak gerçek islam'a en büyük hizmeti
deistlerin, agnostiklerin ve hatta ateistlerin yaptığına inanıyorum. Ateistlerin Ku-
ran'ın daha iyi anlaşılması için büyük katkıda bulunduğuna inanıyorum. İslam diye
halka sunulan müşrik mezhep, tarikat ve cemaatlerdeki felaketli öğretileri ve dav-
435 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
ranışları ifşa ediyorlar. Ateistler kelime-i tevhid diye bilinen La ilahe illa Allah ifa-
desinin ilk yarısını savunuyorlar. Ancak hadisçi, sünnetçi, mezhepçi ve tarikatçı
müşrikler o ifadenin La'sına bile yanaşmıyorlar. Aksine, bir sürü putlaştırdıkları
peygamberler, sahabeler, imamlar, imamcıklar, şeyhler, şeyhcikler, üstadlar, üs-
tadcıklar ile başlıyorlar. Dahası, özgürlük, barış, adalet ve yoksulların hakkı için
mücadele vereceklerine hayattan ve realiteden kopuk uyduruk mezhebi kurallarda
kılı kırk yararak şeytana hizmet etmektedirler.
Türkiye'de din tüccarlarının, meczupların ve ruhbanların etkisi arttıkça, hem aile
ortamında hem okullarda kritik düşünme melekeleri öldürülen, ezberci papağanlar
gibi yetiştirilen ve böylece dini ve milli sözler ve sembollerle anında hipnozlanarak
transa sokulabilen robotlar veya zombiler üremektedir. Bunlar Türkiye'yi Suudi
Arabistan, İran veya Afganistan örnekliğinde gördüğümüz bir cehenneme doğru
götürmektedirler. Deistler, agnostikler ve ateistler insanlığın beynine yönelik bu
“hurafeci virüslere” karşı önemli bağışıklık ve savunma öğeleridir. İslami Reform
hareketinin zafere ulaşması, bireylerin beyinlerini din adamlarının ve politikacıların
truva atlarına ve virüslerine karşı Akletme veya Kritik Düşünme Programı ile do-
natmaları ile mümkündür. Ateistler bu programın geliştirilmesi işinde önemli bir
katkıda bulunuyorlar. Teoloji Sempozyumu bu konuda önemli bir adımdır. Dekart,
“Düşünüyorum öyleyse varım” dedi. Bense “İki kez düşünüyorum; bu yüzden
inanmıyorum,” diyorum.
Dogmalar
Zihinlerimizi ve beynimizi nasıl koruyabiliriz? Bizi kibirli kötü insanlara dönüştüren
uyuşturucu fikirlerden, özellikle de dogmalar ve aşırı milliyetçilikten koruyacak
doğuştan gelen bir sisteme sahip miyiz? Evet sahibiz: Mantığımız; genellikle kala-
balıklar, satıcılar, politikacılar ve din adamları tarafından hipnotize edildiğimizde
yolunu bulan en zararlı virüsleri bulup bizi onlara karşı koruyan bir programdır.
Aslında beynimizin doğuştan gelen ve akıl yürütme veya mantık olarak adlandırılan
bir antivirüs programı vardır.18 Fakat ne yazık ki bu program sıklıkla yanlış fikirle-
rin, dogmaların, ön yargıların ve çelişkili öykülerin saldırısına uğrar. Beşikteyken
dinlediğimiz peri masallarından ibadet yerlerinde işittiğimiz kutsallık maskesine
bürünmüş gülünç öykülere kadar her daim yalanlarla besleniriz. Romanlar ve
hikâyeler her zaman en çok satılan kitaplardır. Meslekleri tamamen uydurulmuş
karakterleri canlandırmaya dayanan aktörlere tanrı ya da tanrıçalar gibi davranılır.
Onlar göktaşlarıdır ve bu yüzden 'yıldız' olarak adlandırılırlar. Aynı şekilde, politi-
18
Yaklaşık on yıldır mantık derslerimde kullandığım ve Amerikan üniversitelerinde en çok rağbet
edilen mantık kitabında bu 19 çıkarımın tam listesini bulabilirsiniz: Mantığa Giriş, Irving M.
Copi ve Carl Cohen, Prentice Hall, On Birinci Baskı, 2001, sayfa 361 ve iç kapak. [2009'da
yayımlanan 13'üncü baskısında sayfa 400-405 ve iç kapak. Kitabın dokuzuncu bölümünün ta-
mamı bu 19 mantık çıkarımının tartışmasına ve mantıksal ifadelerin isbatı için kullanılmasına
ayrılmıştır.]
436 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
efendim” diye sordu. Allah, “Önceden belirlenmiş şeyi yaz,” dedi. Ve devam etti: ve
kalem önceden belirlenen ve saati gelmekte olan şeyi yazmaya başladı. Sonra Allah
su buharını kaldırdı ve gökleri ondan ayırdı. Ve sonra Allah balığı (nun) yarattı ve
dünya balığın sırtına serildi. Dünyanın sarsılması balığı tedirgin etti. Dağlar
vasıtasıyla dünyanın sarsıntısı durduruldu ki dağlar dünya üzerinde gururla durmak-
tadır.
Ebu Davud, El Teberi (ö.1516), Bin Baz (ö.1995) gibi yukarıdaki hadise inananların,
anlatanların, o hadisleri toplayanların ve yorumcuların entelektüel seviyesini görün-
ce, Muhammed'in 25:30 ayetinde geçen sözü neden söylediğini anlamak kolay-
laşıyor. “Elçi dedi ki: Ey Rabbim benim halkım Kuran'ın terk etti.”
Evrim Teorisi
Shanavas, yukarıda ismini verdiğim kitapta daha birçok belgeye yer veriyor. Örne-
ğin, sosyolog tarihçi Ibni Haldun'un (1332-1406) ünlü Mukaddime'si minerallerden
başlayan bir evrimi savunur. Minareller evrimleşerek çekirdekli ve çekirdeksiz bitki-
ler oluştururlar. Bitkiler hurma ağacı ve asma ile zirveye ulaşıp hayvanların ilk evre-
si olan salyangoz, kabuklu deniz hayvanlarıyla gelişir. Çeşitlenerek artan hayvanlar
yaratılışın yavaş işleyen evreleşmesi sonunda bilinç sahibi ve düşünme yeteneğine
sahip olan insana dönüşüp zirveye ulaşıyor. Ibni Haldun'a göre insanlığın ilk evresi-
ne maymunlardan erişiliyor. İbni Haldun Mukaddime'sinde evrim olayını bilimsel
bir dil kullanarak anlatıyor ve varlığın aslının (yani genetik yapısının) çeşitli değişik-
liklerden (mütasyonlardan) geçerek bir cinsten diğer bir cinse evrimin gerçekleştiği-
ni savunuyor. Ortaçağ'da dünyanın bilim meşalesini ellerinde tutan Müslüman bilim
adamlarının evrimi ilahi bir sistem olarak kabul etmekte hiçbir çekinceleri ol-
mamıştır. Örneğin, İbni Haldun insan cinsinin kökeni hakkındaki bir paragraftan
sonra Allah'ın sünnetinin (yasasının) değişmeyeceğini bildiren bir ayeti anımsatıyor.
Bunlara ek olarak, batıda Alhazen olarak bilinen ünlü optik bilimcisi Muhammed
el-Heysam (965-1039) optik bilimini incelediği Kitab-al Menazir adlı eserinde in-
sanların mineraller, bitkiler, hayvanlar ile süren evrelerin bir sonucu olarak ya-
ratıldığını savunur. İbni Arabi (1165-1240), Celaleddin Rumi (1207-1273) gibi
ünlü tasavvuf liderleri de evrim teorisini savunmuşlardır. Geolog El-Biruni (973-
1048) Kitab el-Jamahir adlı eserinde insanlığın basit organizmaların doğal ayıklama
yoluyla uzun yıllar süren evreden evreye gelişimleri sonucu oluştuğunu tartışır.
Katolik Kilisesini İzleyen Bazı Sünni ve Şii Din adamlarına Göre Adem Para-
şütle İndi
Maalesef, Gazali ve benzeri hadisçi sünnetçi rivayet mukallitlerinin etkisi arttıkça
İbni Haldun, İbni Sina, İbni Rüşd gibi Müslüman bilimadamları zındık olarak
tanıtılmaya başlandı.
Bir zamanlar, Katolik kilisesinin Kopernik ve Galileo'nun dünya yerine güneşi mer-
keze oturtan modele Allah adına açtığı savaşın bir benzeri şimdi de Darvin'in geliş-
tirdiği evrim teorisine karşı açılmış bulunuluyor. Müritlerinin yazdığı veya sağdan
soldan aşırarak derlediği kitapların üzerine kendisine sonradan yakıştırdığı Harun
Yahya ismini koyan Adnan Oktar adlı mehdi özentisi şeyhin Allah adına, İslam
adına evrim teorisine karşı açtığı savaş maalesef konu hakkında pek bilgisi olmayan-
ları etkilemektedir.
İki yıl önce bu konuda felsefi bir makale yazmaya karar verdim. Orijinalini İnglizce
yazdığım makalemin başlığı: The Blind Watch-watchers or Smell the Cheese: An
Intelligent and Delicious Argument for Intelligent Design in Evolution. (Kör Saat
İzleyicileri veya Peyniri Kokla: Evrimde Akıllı Tasarım için Zeki ve Lezzetli bir
Tartışma.). Akıllı tasarımın evrimin her anı ve noktasında kendini gösterdiğini
tartışan İnglizce makalemi Quran: a Reformist Translation adlı Kuran çevirisinin
arkasına ekledim. Bu makalenin Türkçesi, Ozan Yayıncılık tarafından yakında
yayımlanacak olan felsefi makalelerimi içeren kitapta yer alacak inşallah.
441 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
Neden birçok insan maymundan evrimleşmeyi hazmedemiyor? Pis kokan bir damla
meni ve yumurtacıktan, kurbağa gibi bir fetusten, altına pisleyen ve gördüğü herşeyi
ağzına sokan bir bebekten evrimleşmeyi kabul ediyorlar da sevimli bir şempanzeden
evrimleşmeyi onurlarına yediremiyorlar? Hulusi Başar Çelebi adlı bir arkadaşın
19.org sitesinin Türkçe forumunda 2006 yılında evrim teorisini tartışan bir zincirde
evrim teorisini savunduğum için beni şiddetle eleştiren bir arkadaşa cevap olarak
astığı birkaç satırı burada sizinle paylaşmak isterim:
“Tabuları yıkmak mı, yoksa tabuları korumak mı daha ciddi iş? Maymun ya
da yılan ya da kedi ya da sinek... Ne kadar aşağılık mahlûklar değil mi? Leş
gibi kokar, leş gibi yerlerde dolaşır. Aman mideciğim bulandı. İnsan ise ci-
sim olarak istisna he mi? Misk-ü amber ve-l çember kokar durur. Bambaşka
malzemeden imal edilmiş. Kılsız, tüysüz, hormonsuz, kokusuz, berrak, süt
dök yala yani. Cesetleri de gömme, al ciğerini as duvara gözün gönlün
açılsın. Vay be nasıl bi saplantıymış bu. Hepsinin hammaddesi birdir. Bu da
bir ayettir ama görene. Darwin'i geç, materyalizmi geç, madem beğenmi-
yorsun. Ama evrim bir hakikattir. Milyonlarca yıldan beri mutasyon geçiren
bütün canlılar şekil de karakter de değiştirmiştir.”
Maymunlardan genetik olarak miras aldığımız ilkel hormonlarla tepki göstereceği-
mize, aşağıdaki ayetler üzerinde düşünüp akledelim. Hormonlarla akledilmez. Cahili
olduğumuz konulara hormonlarla veya taklidi normlarla tepki göstererek de akle-
dilmez. Bu tür tepkiler olsa olsa maymunlaşmaya doğru gerileşmemize sebep olur:
15:26 İnsanı, kurumuş, yıllanmış balçıktan yarattık.
Yaratıcının mikroskobik canlılarda başlattığı biyolojik evrelerin ilk belirtileri balçık
katmanları arasında başladı. Balçık geosedik olarak sekizyüzlü ve dörtyüzlü dizilen
bir atomlar şebekesinden oluşur. Sekizyüzlü ve dörtyüzlü birimler sıkıca paketlen-
medikleri için birbirlerine göreli olarak kayma özelliğine sahiptirler. Moleküler
yapısındaki bu esneklik, balçığın birçok kimyasal reaksiyona katalizör olmasını
sağlar. İnsanlar balçık katmanları arasında milyonlarca yıl önce başlayan organik
hayatın en gelişmiş meyvesidir.
24:45 ALLAH bütün canlıları sudan yaratır. Onlardan kimi karnı üzerin-
de hareket eder, kimi iki ayakları üzerinde hareket eder, kimi de
dört ayak üzerinde hareket eder. ALLAH dilediğini yaratır. ALLAH
her şeye gücü yetendir.
Milyonlarca yıl önce iki ayak üzerinde yürümeye başlayan memelinin iki ayak üze-
rinde yürümeye başlaması, beynin gelişmesi ve insan haline dönüşmesi için kritik
bir nokta olarak değerlendirilir. İki ayak üzerinde yürümek ilk başta basit bir ayırım
gibi gözükse de Homo Erektus'un alet kullanmasında ve beyninin gelişerek bilinç
sahibi olmasında, yani Homo Sapien'in (Adem'in) yaratılmasında önemli bir role
sahiptir.
442 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
Felsefenin İflası” başlığı altında ilkel bir felsefe ile felsefeyi çürütmeye çalışan Ga-
zali adındaki mukallid İhya-i Ulumud Din, yani Din İlimlerinin Diriltilmesi adlı
kitabında parmakları şereflilikten şerefsizliğe doğru sıraya koyarak Allah ve elçisi
adına tırnak kesmenin felsefesini yapabilecek ve bu konuda din uyduracak kadar
becerikli bir akılsızdı!
Akıllarını kullanmayarak hayvan-
laşmış tipler, saçma sapan ve çe-
lişki dolu dini rivayetleri sorgula-
yanları hemen, “Sen aklını put-
laştırıyorsun” diye suçlarlar. Kuş-
kusuz bu suçlamanın ardında gizli
veya açık tehdit te vardır. Hani,
“Sen aklını kullanıp bizim dedele-
rimizden miras aldığımız bu riva-
yetleri ve doğmaları sorgularsan
seni aforoz ederiz, gücümüz yeter-
se seni döveriz ve hatta öldürü-
rüz!” Akıl düşmanı haline getirilen
bireyleri din, mezhep, tarikat veya
cemaat denilen ahırlara sokarak
koyun sürüleri gibi güdebilen
insanlardan ve cinlerden oluşan
şeytanlar, maalesef bu desiseyi
Allah'ın dininin yani sisteminin bir
metodu olarak sunmaktadırlar.
Ancak, Kuran bu kafa yapısını birçok ayette eleştirir. Tarih boyunca Allah elçileri-
nin özgürlüğe, rasyonel düşünmeye, barışa, adalet ve erdeme çağıran mesajına karşı
hep bu sürüleşmiş tiplerin karşı çıktığını görürsünüz. İşin ilginci, Allah elçilerinin en
büyük düşmanları çağdaşları din adamları ve onları akılsızca izleyen kör taklitçiler-
dir. İnsanları koyun sürülerine çeviren bu beyin kirletme ahırlarını her ülkede, her
dinde ve mezhepte bulabilirsiniz. Dünya işlerinde alabildiğine rasyonel hareket ede-
bilen, ancak konu Allah'a gelince birdenbire şapşallaşan birçok şizofrenik kişi bili-
yorum.
Bu arada, akıllarını şeytanlarının, şeyhlerinin veya müçtehitlerinin sepetine koyarak
akla alerji duyanların aklın kullanılmasını engellemek ve eleştirmek için başvurduk-
ları tartışmalardan birine değinmek isterim burada. Maymunlar gibi mukallitleşen bu
kişiler akıllarını kullanmak isteyen insanlara “aklını putlaştırıyorsun” suçlamasında
bulunurlar sık sık.
Akla kulluk etmek nasıl oluyormuş? Aklı kullanmak, doğruyu bulmaya çalışmadır,
akletmek Allah'ın bize bahşettiği mantık programını heva ve hevesle çarpıtmadan
kullanmak demektir. Şimdi suçlamadaki AKLI KULLANMAK kelimesinin an-
lamını yerleştirelim ve soralım:
445 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
“Doğruyu bulmaya çalışmak ile doğruyu bulmaya çalışmaya kulluk etmek arasında
ne fark var?” veya “Allah'ın bize bahşettiği mantık programını heva ve hevesle
çarpıtmadan kullanmak ile Allah'ın bize bahşettiği mantık programını heva ve he-
vesle çarpıtmadan kullanmaya kulluk etmek arasındaki bir fark var mı?” Akılsızca
sorulmuş saçma sapan bir soruya verilecek cevap da saçma sapan, yani akılsızca bir
cevap olur.
Evrenin Yaratıcısı akıllarını kullanarak yaratılıştaki ayetlerini inceleyen bilim adam-
larını bilgi ve teknoloji ile ödüllendirir. Eğer bir mesaj veya bir kitap benzeri bilim-
sel yöntemi ve kritik düşünmeyi teşvik etmiyorsa ve öylesine bir sorgulamaya daya-
namıyorsa o zaman o mesaj ve kitap Evren'in Yaratıcısına ait olamaz. Tabi ki o Ya-
ratıcıyı kendimiz gibi şizofrenik bir kişiliğe sahip olmakla iftira etmiyorsak.
İslam Akıl Dinidir. Akılsız Nakil Şeytandandır
Akıl istikamet verendir, duygular o istikamette sana hız katar sadece. İnsan vücudu-
nu iki atın çektiği bir at arabasına benzetir. İnsan vücuduna at arabasına benzeten
Aristo'ya göre biyolojik ve psikolojik duygular arabayı çeken atlara benzer ve ara-
bayı süren adam da akıl gibidir. Allah'ı tanıma, doğruyu bulma için bize verilen en
önemli nimet olduğunu ve aklın hiçbir ayette eleştirilmediğini, kullanılmasının
sınırlandırılmadığını hatırlatmak isterim.
Ancak, Kuran'da KALP olarak ifade edilen ÖZ, yani NİYET ayrı bir fakülte... Selim
olmayan bir kalp, hak yerine kısa vadeli menfaatler için egoyu ön plana çıkaran
marazlı bir kalp, akıl yürütmenin sağlıklı kullanılmasını engelleyebilir veya
sınırlayabilir. Aklımızı, duygularımızla bulandırmadan kullanmalıyız... Duygu-
larımız akıllı bir sürücünün emrinde koşan atlar gibi olmalı.
İslam dünyasının politik, sosyal, ekonomik ve teknolojik alanda geri kalmasının
temel nedeni Allah'ın en büyük vergisi olan akletmeye kurumsal olarak yüzlerce
yıldır sistematik bir ihaneti işlemiş olmasıdır… Bu ihanetin hadis, sünnet ve mezhep
adına kutsallaştırılması ve kültürün bir parçası haline getirilmesi tahribatı çok daha
derinleştirmiş bulunuyor. Öyleyse İslam Dünyasının en büyük sorunu eğitimde ilko-
kul veya ortaokuldan başlamak üzere Kritik Düşünme ve Felsefe derslerinin müfre-
data zorunlu ders olarak eklenmesi ile çözülebilir.
Kuran hem Müşrik Din adamlarına hem de Ateistlere meydan okur
1974 yılında gerçekleşen büyük haberin bir tecellisi olarak 1986 yılında dinimi sa-
dece Allah'a özgülediğim günden beri çeşitli din, mezhep ve tarikatların ve çeşitli
ateist grupların liderleri ile konuyu mektupla, makale ve kitaplarla veya yüzyüze
tartıştım. Bunların bir kısmını Türkçe ve İngilizce kitaplarımda, bir kısmını
www.19.org sitesinde bir kısmını da Youtube'te bulabilirsiniz.
Yüzyüze veya medya yoluyla tartıştığım kişilere birkaç örnek vermek gerekirse:
Eski Diyanet işleri başkanları Dr. Tayyar Altıkulaç ve Dr. Süleyman Ateş, Sadrettin
446 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
Yüksel, Ali Ünal, Ali Bulaç, Hekimoğlu İsmail, Hüseyin Hilmi Işık, Dr. Fethullah
Gülen, İngiltereli vaiz Abu Eesa, New York'lu imam Shamsi Ali, Abdulaziz
Bayındır, Mustafa İslamoğlu ve daha nice Sünni din adamları ve yazarlar ile
tartıştım. Robert Spencer, Bill Warner, Ali Sina gibi nice Amerikalı ünlü islam
karşıtı yazarlar ile, Turan Dursun, astronom yazar Carl Sagan, Skeptic Organizasyo-
nun başkanı Dr. Michael Shermer, Skeptik Vakfının başkanı James Randi, Ameri-
kan Ateistler Derneğinin başkanı Dr. David Silverman gibi nice ateistler ile tartıştım.
Bu tartışmalarımın sonunda şuna tanık oldum: Nasıl ki İsa'nın tevhit, barış ve adalet
mesajını tahrif eden Papa ve papazlar İsa'nın en büyük düşmanları ise Sünni ve Şii
din adamları da Kuran'ın en büyük düşmanlarıdırlar. Aklın ışığında SADECE Kuran
ile yaptığım tüm tartışmaları dinadamları kaybetmiştir. Bazıları çelişkiye düşerek
rezil olmuşlardır, kimileri de tartışmada başarısız olunca kızıp meclisi terk etmişler-
dir. Ateistlerden de Kuran'a karşı ciddi bir performans gösterene rastlamadım. (Bak:
Running Like Zebras).
Konuşmamın bu son bölümünü şu anda gerektiği gibi sunup tartışmak için vakit
yok. Sadece tablolar halinde birkaç sayfa sunacağım ve bunları tüm Sünni, Şii, ve
tarikatçı müşriklere ve ateistlere düşünüp incelemeye bir çağrı veya meydan okuma
olarak değerlendirebilirsiniz.
447 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
iddia etmek
Okuma yazma bilmediğini iddia etmek 96:1-5.
Bir Yahudi tarafından büyülendiğini iddia 17:47; 25:8.
etmek
Namazın önünden geçen bir çocuğa bed- 3:159
dua ederek felçli hale soktuğunu iddia
etmek
Savaşta kadınların ve çocukların öldürül- 6:164; 17:15; 35:18; 39:7; 53:38;
mesini onayladığını iddia etmek.
Ben-i Kureyza Yahudilerini çoluk çocuk 59:1-4; 35:18; 61:4; 5:32; 49:11-13.
toptan katletti.
Peygamberin 53 yaşındayken 9 yaşındaki 24:11-12; 68:4
Ayşe ile evlendiğini iddia etmek.
İsa Peygamberin tekrar dünyaya geleceğini 33:40; 19:30.
iddia ederek Muhammed'in son Peygamber
oluşunu inkar etmek.
Yiyecekler hususunda sayısız yasaklar ve 6:145-150; 16:115-116
çelişkilerle dolu hükümler
Sayılı günlerin dışında cehennemin kendi- 2:80-82; 3:23-25.
lerine dokunmayacağını iddia etmek
Birbirini izleyen haram ayları değiştirmek 9:37.
Hac ibadetini birkaç güne sıkıştırmak 2:197.
Zekatı senede bir defaya indirme ve Zekatı 6:141; 7:156; 2:219; 17:29.
kırkta bire yani yüzde 2.5 belirleme
Oruç bozmanın cezası olarak 60 gün kefa- 2:184.
ret cezası icat etme
Abdestten, namaz kılmaya, uyumaktan, 5:101; 42:21; 2:67-71.
tırnak kesmeye kadar binlerce kural icat
etme
Erkeklere altını ve ipeği yasaklamak 5:48-49; 7:31-32; 18:31; 22:23; 35:33.
Resim, müzik gibi güzel sanatları yasak- 7:32; 42:21; 34:13;
lama
Akrabalara vasiyet etmeyi yasaklama 2:180; 4:11-12
Erkek ve kadının dinsel sorumluluk yaşını 46:15.
cinsel ergenlik yaşlarıyla bir tutmak ve
müslüman olmadan ölen ergen çocukların
ebediyen cehennemde kalacağını iddia
etmek
Bazı ayetlerin birbiriyle çeliştiğini ve böy- 4:82; 15:90-92; 2:85.
lece birbirlerini iptal ettiğini iddia etmek.
Örneğin, 2:180; 2:219 ayetlerine inanma-
ma
450 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
meye olan eğilimimizi eleştiriyor. Öyle görünüyor ki, bilime ve bilim adamlarına
karşı çok fazla güven duygusu besliyoruz.
“Güzel, fakat gelin bunun hakkında düşünelim. Eğer yapmayı isteseydik ve
elimizin altında da gerekli bütün teknoloji olsaydı gidip güneşin mi dün-
yanın etrafında yoksa dünyanın mı güneşin etrafında döndüğüne bakabilir
miydik? Elbette, eğer gerçekten, herkesin bildiğinden şüphe duyarak, birine
gidip biz gözlerimizle görmek istiyoruz deseydik, bu akılsızca olurdu ve
alay konusu olurduk. Bu, gerçekten o olup olmadığını test etmek için, bir
mağazada Noel Baba'nın sakalını çekiştirmeye benzerdi. Bunun için biraz
çılgın olmak gerekirdi. Öyleyse gelin biraz çılgın olalım – her ne kadar he-
pimiz dünyanın güneşin etrafında dönerken biri tarafından görüldüğünden
emin olsak da.
“Gelin apaçık ortada olan bir şeyden şüphe duyalım, bu kadar açıkça ortada
olan bir şeyden şüphe duyacak kadar çılgınmış gibi davranalım. Gerçeği
kendi gözlerimizle görmeye nasıl gidebilirdik? Bununla beraber bilim dene-
ye dayanır. Deneysel yöntem, bize kesinlikle dünyanın güneşin etrafında
döndüğünü gösterecektir.
“Dışarıya bir adım atıp gözlerimizi yukarı dikiyoruz. Ne görüyoruz? Güneş
doğuyor sonra batıyor. Ay doğuyor sonra batıyor. Yıldızlar gökyüzünde ha-
reket ediyor… Şimdiye kadar her şey dünyanın etrafında hareket ediyormuş
gibi görünüyor. Güneş merkezli görüş için çok ikna edici değil! Bir uzay
gemisiyle yukarı çıksak iyi olacak…
“Şimdi uzay gemimizin içinden dünyayla eş zamanlı yörüngemizden
aşağıya bakıyoruz. Ne görüyoruz? Altımız, bir bulut tabakasının altında gö-
züken Florida sahiliyle beraber dünya. Dünya tamamen hareketsiz. Yukarı
bakıyoruz. Güneş, ay, bütün gezegenler ve bütün yıldızlar dünyanın et-
rafında dönüyormuş gibi gözüküyor…
“İdare ve yardımcı roketlerimizi ateşleyerek, güneşin etrafında eş zamanlı
bir yörüngeye oturuncaya kadar ilerliyoruz (klimalar çok iyi). Ne görüyo-
ruz?
“O da ne! Şimdi güneşi net bir şekilde görüyoruz, hala altımızda ve bütün
gezegen ve yıldızlar onun etrafında dönüyor. Sonunda! Kopernik ve Galileo
haklılıklarını ispat ettiler! Fakat biraz durun. Şimdi Mars'a uçuyoruz.
Mars'ın etrafındaki yörüngemizden ne görüyoruz? Dünya, diğer gezegenler,
güneş ve bütün yıldızlar Mars'ın etrafında dönüyor. O zaman merkezde
Mars var. Hayır, bekleyin. Neler oluyor?” (Lovers of Wisdom, Daniel Ko-
lak, Wadsworth, 2001, pp. 210-211)
O halde hareket bir dayanak noktasına bağlıdır ve evrende ilahi cisimlerin “gerçek”
hareketini değerlendirmeye elverişli bir dayanak noktamız yoktur. Öyleyse hepimiz
neden güneş merkezli model üzerinde anlaştık? Kopernik modeli matematiksel ola-
453 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
rak havalı olduğu için mi? Yoksa bilimsel girişimin popüler ürünü teknoloji bilim
adamlarına ve onların teorilerine ve “gerçeklere” olan inancımızı artırdığı için mi?
Bu konunun tartışılması bu makalenin kapsamı dışında, fakat bu örnek bize inanç ve
bilgi arasındaki çizginin her zaman göründüğü kadar net olmadığını gösterir.
“İnanç” veya “imanı” bilgiden ayırmanın bir başka yolu, bu inanç ya da bilgiye dair
konunun sağlamasının başkaları tarafından yapılıp yapılamadığıdır. Doğrulanabilir-
liği ya da yanlışlanabilirliği olmayan inanç kişiseldir ve böyle bir inancın muha-
tabının, diğerlerini kendi inancını paylaşmaya çağırabilmesi için hiçbir makul zemi-
ni yoktur. Dahası, “inancın” birçok kuvvet düzeyi olabilir. Günlük konuşma-
larımızda bu kelimeyi sıklıkla “zannetmek”, “varsaymak” veya “şüphe duymak”
anlamında kullanıyoruz. Tam tersine, “inanmak” kelimesini bir şeyin doğru olduğu-
nu ileri sürmek için kullanabiliriz.
MANTIKLI MANTIKSIZA KARŞI
Bir sebebe dayanarak ele alınan herhangi bir inanç ya da faaliyet mantıklıdır. Kelime
kökü bağlamında herhangi bir delil ya da açıklamaya ihtiyaç duymayacak şekilde
açık olan bu tanımlamaya göre, iki tip mantıklılık durumu anlayabiliriz. (Bu
sınıflandırma saatler süren düşünce ve araştırmalardan sonra yapılmamıştır, hızlı bir
çözümlemenin sonucudur. Bu yüzden konuya yeni bir yaklaşım için çok iyi ifade
edilememiş bir başlangıç noktası muamelesi yapın).
Öznel Mantıklılık
Açık olmayan veya diğer mantıklı oluşumlarla bağlantısız, kişisel amaç veya sebeple
doğrulanmış herhangi bir fikir ya da faaliyet öznel olarak mantıklıdır. Mesela, biri
konuşurken eliyle burnunu tutabilir. Başka biri bu kişinin akıl seviyesini merak ede-
bilir. Fakat bu kişinin vereceği konuşmadan önce sürekli kanayan bir burnu varsa,
hareketi onun ve bu durumun farkında olanlar için oldukça mantıklı gözükür. Soğa-
na (ya da kahramanı öldüren kanlı bir çarmıha!) tapan bir mezhebe üye olan biri de
bu geleneksel mantıksız inancı için kişisel nedenlere sahip olabilir. Mesela, kız ar-
kadaşı soğanperest mezhebin bir üyesi olabilir ya da bu mezhebe üye olmak, olum-
suz bile olsa çok şiddetle arzu ettiği dikkat çekmesini sağlayacaksa, yani soğana
tapma, tapan kişinin amacı ile tutarlı ise öznel olarak mantıklıdır. Dindar insanlar
konusundaki tecrübem beni birçok insanın özel inanç ve uygulamalarına dair
mantıksallaştırmalarını açığa vurmadıkları konusunda ikna etti. İnanç ve uygulama-
ları amaçları ile ne kadar tutarlı ise öznel olarak o kadar mantıklıdırlar. Özel bir
inanç ya da uygulama kişisel amaca hizmet ettiği sürece öznel olarak mantıklıdır.
Bir siyasetçinin bir kiliseye sıklıkla gitmesi, kilisenin ismine ve bu siyasetçinin daha
fazla oy alma amacı ile tutarlılığına bağlı olarak öznel olarak mantıklı bir harekettir.
Özel bir inanç ya da faaliyet, eğer inanan ya da faaliyeti yapan kimseler bu inanç-
ların/hareketlerin sebeplerinin hiç farkında değil ya da farkında olsalar da inançları
ve faaliyetleri amaçlarına hizmet etmiyorsa “öznel olarak mantıklı” kategorisinde
değerlendirilmeyecektir. Aşık olduğu feminist bir kızı, eski kız arkadaşı ile yaşadığı
maço ilişkileri anlatarak etkilemeye çalışan birini düşünün. Bu kişinin sözleri
454 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
amacıyla çeliştiği için öznel olarak da mantıksızdır. Veya bütün giysi ve ayak-
kabılarını çöpe attıktan sonra kışın ortasında çıplak ve yalın ayak caddede yürüyen
bir deliyi düşünün. Eğer bu türden bir hareket için çıplak adamın savunulabilir kişi-
sel nedenleri olmadığına inanmamız için yeterli neden varsa, böyle bir hareketin
mantıksız olduğu sonucuna varabiliriz. Bununla birlikte, bu sonuca konunun gerçe-
ğini öğrenme amacımızla tutarsız olarak, mantıksız cahillikle varmış oluruz. Büyük
ihtimalle bu denli geleneksel ve normal olmayan davranışı tetikleyen dışsal ya da
içsel bir neden vardır diye düşünürüz. Bu düşünce, büyük olasılıkla, görünüşte
mantıksız insanların özgeçmişleri ve patalojik durumları hakkında ne kadar bilgi
edinirsek, neden bu şekilde davrandıklarına ilişkin o kadar zorlayıcı sebep bulduğu-
muzu öğrenmemizden kaynaklanıyor.
Bu yüzden, tümevarımsal uslamlamaya dayanarak, inançlar ve davranışlar oldukça
tuhaf görünse dahi onları tamamen mantıksız olarak düşünmekte tereddüt ediyoruz.
Eğer çıplak adamı bazen çıplak bazen takım elbiselerle görüyorsak ve bu değişim
için bir sebep bulamıyorsak, belki de çıplak adamın hareketini mantıksız olarak
tanımlamakta haklı çıkarız. Bir başka deyişle, tesadüfî inanç ve faaliyetler mantıksız
olarak addedilmeyi hak ederler. Tekrar söylemek gerekirse, benim gibi gerekirci
(determinist) biri rastlantının varlığını etraflıca anlayamaz. (İronik olarak, özgür
irade hakkında birbirine ters iki inancım var. Bir yandan, iradenin özgürlüğünü
açıklayan mantıklı bir açıklama getiremiyorum, diğer yandan Tanrı'ya ve Onun sö-
züne olan inancıma dayanarak iradenin özgürlüğünün varlığına inanıyorum. Bu da
üzerinde düşünülmesi gereken bir başka bulanık konu.)
Benim gibi hamam böceklerinden korkan bir yetişkin varsayın. Bu korkusunu baş-
kalarına açıklayabilmesini bırakın, böyle bir korkuyu oluşturan sebebi de bilmiyor
olabilir. Tarafsız bir gözlemci de dev bir insanoğlunun küçük zavallı bir hayvandan
korkmasinda haklı bir yan bulamayabilir. Bununla birlikte, tarafsız olarak değerlen-
dirildiğinde böylesine mantıksız görünen bir davranışın amacı ve nedeni çocuklukta
şekillenen beyninin donanımında gömülmüş olabilir. Bir çocuğun böceklerle olan
çarpıcı tecrübesi onun beynine böyle kalıcı bir alarm düğmesi yerleştirmiş olabilir.
Kısaca, inanç ve hareketlerimizin sebepleri vardır. Bilinmeyen ancak bilinebilecek
olan sebeplerin neticelerini “öznel mantıklı” olarak isimlendiriyoruz. Bilinmeyen ve
bilinemeyeceğine inandığımız sebeplerin neticelerini ise mantıksız olarak addedebi-
liriz.
Nesnel Mantıklılık
Nesnel gerçeklik veya doğru ile tutarlı olan herhangi bir inanç veya hareket nesnel
olarak mantıklıdır. Mesela, elimi ateşe koymamam genellikle nesnel olarak
mantıklıdır. Fakat hayati önemi olan bir belgeyi yanmaktan kurtarmak adına, birkaç
saniyeliğine elimi ateşe koymak için iyi bir sebebim olabilir. Bir inanç ya da hareke-
tin gerçekliği amacımızla olan tutarlılığına bağlıdır. Amacımız bir aile kurmak için
bir ev inşa etmekse, evin çimentosundan çalmak amacımıza aykırı olduğu için
mantıksızdır. Bir suçlu saatte 140 kilometre hızla peşinden gelen polisten kaçmaya
455 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
çalışırken, hız limitinin en fazla 30 kilometre olduğu bir dönemece giriyorsa, kaçışı
nesnel olarak mantıksız diye düşünülebilir. Amacı yer çekimi ve hareket kanunlarına
aykırıdır, kavgalıdır.
Ateizm ve agnostizme karşı deizm ya da teizme ne demeli? Çok tanrıcılığa karşılık
tek tanrıcılığa ne demeli? Bu konuyu tartışmaya girişmeden önce, mutluluğun
mantıklı oluşumların nihai amacı olduğu konusunda anlaştığımızı varsaydığımı bil-
menizi istiyorum. Dahası, bunun ispatlanmaya ihtiyacı olmayan apaçık bir gerçek,
bir aksiyom olarak kabul ediyorum.
İnanç ya da inançsızlık meselesinde de aynı tutarlılık ya da çelişmezlik prensibi
geçerlidir. Eğer, akıllı ve daimi bir ilk sebep, yani Tanrı yoksa ateizm veya daha
doğru olarak agnostizm, kişiyi daha mutlu ettiği sürece nesnel olarak mantıklı bir
durumdur. Benzer şekilde, kurgusal bir Tanrı'ya olan inanç bir kişiyi daha mutlu
yapıyorsa, bu tutarlılık dolayısıyla bu inancı da mantıklı yapabilir. Bununla birlikte,
eğer bir Tanrı varsa ve bu Tanrı yaratıklarının inanç ve hareketlerini dikkate alıyorsa
Tanrı hakkında yanlış inançlar mantıksal olarak problemli olabilir.
Şimdi Tanrı'ya inançları olduğunu iddia eden kimseler üzerinde düşünelim. Eğer
amaçları sadece bu dünyada mutluluk ise, böyle bir inanç için sebeplerinin değeri ne
olursa olsun, bu mutluluğu bu inanç ile elde edebilirler. Aile ve akranlarına uyum
sağlamak veya bunu hayatın zor gerçekliklerinden kaçmak için afyon gibi kul-
landıkları için Tanrı'ya inanıyor olabilirler. Böyle bir inancın mantıklılığı, bu inancın
kişiye ya da topluma ekonomik, sosyal veya psikolojik olarak getirdiği faydalarla
değerlendirilir.
Tanrı'nın varlığına inananların amacı gerçekliği kabul etmek ve sonsuza kadar süre-
cek kurtuluşu elde etmek ise, bu durumun mantıklılığı, onların sorgulama yöntemle-
rine ve nesnel olarak doğrulanabilir ya da yanlışlanabilir gerçeklere ulaşmadaki
tutarlılıklarına bağlıdır. Olmayan bir Tanrı'ya, bu varlık tarafından tekrar diriltilme
ve sonsuz mutlulukla kutsanma umudu ile inanan bir kişinin, biricik yaşamında
umudunu ve mutluluğunu arttırdığı için hâla mantıklı olarak düşünülebileceğine
katılıyorum. Fakat yaratıklarının seçimlerini önemseyen bir Tanrı varsa, Tanrı
hakkında doğrulanmamış inançlara ulaşmak ebedi riskler doğurabilir.
EVET, MANTIKLI TEKTANRICILIK
Şimdi bu uzun girişten sonra, tektanrıcılığın neden mantıklı bir inanç olduğunu
kısaca açıklayayım. Tanrı'ya inancım sadece ailemin dini inançlarının taklidi şeklin-
de “öznel mantıklı” bir durum olarak başladı fakat bir şüphecilik, sorgulama ve dü-
şünme döneminin ardından, şu anda hem öznel hem de nesnel olarak mantıklı bir
zemin üzerinde. Ailemin dini inançlarının birçoğunu reddetmeme rağmen, Tanrı'ya
olan inancım zamanla güçlendi. Aslında Tanrı konusundaki kanatim için “inanç”
kelimesini kullanmayı bile doğru bulmuyorum. Quran'daki “iman” kelimesinin tam
karşılğının “inanç” olmadığı kanaatindeyim. Zira, kuran'da tanımını bulan “iman”
veya “iman etme” olayı zannetmek anlamına gelmez, aksine zannetmek ile zıd an-
456 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
Sven Bu hayâsız bir yalan, hayâsız bir suçlama! Ben ne zaman “dini
tartışmalarda mantıklı tartışma yönteminden uzaklaştım”? İlk ola-
rak tartışma yöntemi tanımı ve özü itibarı ile MANTIKLIDIR.
Mantıksız ise bir tartışma değildir veya en azından mantıksal değe-
ri olan bir tartışma değildir.
“İnanç” terimine herhangi bir koşul vermeyi atlıyorum çünkü bu
terim tanımı düşünüldüğünde tatmin edici olmak zorunda değildir.
Bir diğer ifadeyle, eğer Arslan adında biri “ölümden sonraki ya-
şama inanıyorum” derse Arslan Beyden bunu bana ispatlamasını
ve forumda ölümden sonra yaşam olduğunu tartışmasını istemem.
Eğer Arslan Bey buna inanıyorsa, bırakalım öyle olsun!!!
Şu tartışmadan mantıklılığın çıkarılması benim suçum mu? Kesin-
likle hayır. Tam tersine… Bu aptalca, kişiye odaklı, kanıta ihtiyacı
olmayanı kanıtlama görevinden hepimizi kurtarıyorum. İnancın
herhangi bir kanıta ihtiyacı yoktur. “Cennet güzeldir” diyen bir
inanan, bunu bana ispatlamak zorunda değildir. Eğer buna
inanıyorsa, bırakalım öyle olsun!!!
İnancın sebebe ihtiyacı yoktur. Akıllı Hristiyan din bilginleri hali
hazırda İncillerinin mantıklı olmadığını çözmüş durumdadırlar.
Bu neden bazılarının “BİZ İNANIYORUZ – ve bu sadece bu
kadar” diyecek kadar akıllı olduklarının sebebidir. Hiçbir şeyin
doğruluğunu ispatlamak istemiyorum… Sadece çok açık olarak
“İNANÇ MANTIKLI BİR ZEMİNE OTURTULMAK ZO-
RUNDA DEĞİLDİR, DOĞRULUĞUNUN İSPATINA GEREK
YOKTUR” diyorum, vesaire.
Edip Çok ilginç. Acaba böylesine doğru bir ifade Sven R ve Nuh G.
gibi iki akıllı adamın arasında neden bu kadar uzun bir tartışma
yarattı? İnanıyorum ki (evet, inandığıma gerçekten inanıyorum!)
problem, dilimizdeki “inanç” sözcüğünün tanımlayıcı, önermeci
ve farklı anlamlarının arasındaki farkın açığa çıkarılmamasından
kaynaklanıyor.
İKİ ÇEŞNİLİ İNANCIN ÜÇ ANLAMI
1. Zan veya hüsnükuruntu anlamında inanç:
Mesela, “Bu gezegendeki en normal ve en alçak gönüllü insan
olduğuma inanıyorum” Başka bir örnek: “Washington'un UFO'lar
tarafından yönetildiğine inanıyorum” Başka bir örnek: “Sven'in bir
Yahudi olduğuna inanıyorum”
458 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
gitmiştim. Ama şimdi onunla aynı kaderi paylaşıyordum. Sevan masum olmamasına
rağmen orada mağdur adamdı. Tek başıma konuştuğum takdirde hasmıma karşı
namertçe davranmış olacağımı düşündüm ve F+H protestocularının solo konuşmam
konusundaki önerilerini reddettim.
Daha sonra Sevan ile salonun ortasında meraklı bir kalabalığın arasında ayak üstü
on-on beş dakikalık bir tartışma ile yetindik. İbrahim peygamber için kullanılan
Hanif kelimesinin anlamı üzerinde… Bu tartışmayı da youtube kanalımda bulabilir-
siniz.
Etimolojinin suistimali
“Aramice ve Süryanice kaynaklara göre Kuran'da geçen falanca kelimenin anlamı
şöyle veya böyle olmalı... Suyuti ve Sibaweyhi veya Cawaliki gibi filologların görü-
şü şöyledir…” biçiminde etimolojik analizler ve spekülasyonlar yapan Sevan Nişan-
yan'ın eleştirilerinde gösterdiği gayreti takdir eden ve ilgiyle okuyan birisi olarak
yöntemini genelde tutarsız ve keyfi buluyorum. Bunu kısa bir örnekle sergilemek
istiyorum:
Farz edin ki bir internet sitesinde şu haberi okudunuz:
“Arabistan çölünden gelen Şeyh Osman etrafında yedi aptal ile Şi-
rin Turkey adlı otelin restoranında sekiz litre vişne şarabı içtikten sonra
otelin büyük salonundaki nişan töreninden çıkan adamın kolunda-
ki ukala kıza ve babasına dönerek: “Kızım çok şanslısın. Se-
nin nişanlın hem bodur, hem kel, hem serbest meslek sahibi, hem de cimri.
Onu kıskanmana gerek kalmayacak. Allah evlenmenizi nasip etsin! Mesut
kılsın!” dedi.”
Ve varsayın ki o haberi okurken yanınızda http://www.nisanyansozluk.com sitesine
aşık Sevansever adında bir arkadaşınız var. Sevansever, Türkçeye Arapça, Farsça,
Moğulca ve hatta İngilizceden birçok kelime geçtiğine dikkatinizi çektikten sonra
etimolojik bilgisini kullanarak şu analizleri ve spekülasyonları yaptı:
• Şeyh: Arapça. Yaşlı, ihtiyar anlamındadır.
• Osman: Arapça. Yılan yavrusu.
• Aptal: Arapça. Bedeller. Kalender. Dilenci
• Turkey: İngilizce. Hindi.
• Şarap: Arapça. Meşrubat, içecek.
• Nişan: Ermenice. Simge, özellikle haç.
• Ukala: Arapça. Akıllılar
• Serbest: Farsça. Baş bağı; bağlı, belgeli.
• Cimri: Farsça. Soysuz, alçak.
• Kıl: Moğulca. Kuyruk kılı
461 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
Şevket …
Salih Demir Edip zaten kendimden yola çıkarak fazla kimse anla-
mamıştır dedim …
Salih Demir Edip sen bize bakma bizim seviye biraz düşük IQ düşük.
Murat sen anladın mı?
Cihangir Öz- Edip bey hepsi tamam da Şeyh Osman neden yaşlı yılan
türk yavrusu oluyor? O hangi lügatta varmış?
Yüksel Kaplan Salih ben tecahülü arif yaparım; anlamış gibi yapmam.
Murat Fırat Sadece şunu tahmin edebiliyorum: Edip Hoca Sevan Nişan-
yan'ı kel, bodur, cimri vs. birisi olarak görüyor olabilir.
Murat Fırat Aha bir alim daha :) Sözüm size değil Yüksel Kaplan bey...
Cihangir Öz- Ben verilmek istenen mesaji anlamadım, bir kelimenin baş-
türk ka dildeki anlamını/kullanışını bize mi öğretmek istiyor?
Benim yaşadığım ülkede Göteborg diye şehir var, oradaki-
leri göt mü kabul edeceğim? Bie de Malmö var. Oradakilere
mal diyeyim artık. :)
Salih Demir Yukarıda aptal geçen kelimenin yerine, aşağıda arapça be-
deller kalender dilenci koyacağız . O zaman kelimenin an-
lamı güzelleşiyor; doğru mu anlamışım?
Yüksel Kaplan Ama Şeyh Osman hikayesi hoş olmuş. Zekice bir çalışma.
Cihangir Öz- Zaten senin de amacın farklı olduğunu göstermek değil mi?
türk
Murat Fırat Bir sınıfta bütün öğrenciler konuyu anlayamıyor, hep düşük
not alıyorlarsa bu öğrencilerin değil, öğretmenin eksikliğidir
diye düşünüyorum…
Cihangir Öz- Ama öğretmen çıkıp da, “ben hepinizden farklı olduğumu
türk hissediyorum, siz anlamıyorsunuz uzaylı mıyım neyim?”
deyip milleti aşağılar mı? Aşağılamaz. Niye? Onlar öğret-
men, ana baba gibidir; Edip bey ne? Gırgırcı! :)
Murat Fırat Ben şimdi buraya bir şey yazayım. Mesela: Edip, Kırmızı
başlıklı terazinin kefenini Ahmet’lerin terazisinden alıp
Mehmetlerin çamaşır makinasında yıkadı... Bir şey an-
ladınız mı hocam?
Cihangir Öz- Neyse Edip hocam, ben hiçbir şey yapmadan buradan uzak-
türk laşıyorum, emir büyük yerden. Yine de sessiz sakin takip
edeceğim :) Size bol sohbetler.
Mehmet Efe Edip ben fotoğrafa baktım, senin davetinden senin de anla-
makta zorluk çektiğin izlenimini aldım ve fotoğrafın içeri-
ğinde sen ve Sevan Nişanyan'la kafa bulan bir metin gör-
düm.
Murat Fırat Neyse ben kaçtım şimdilik hocam, yemek yiyeceğim müsa-
de... Sevgiler saygılar...
Fatih U. Sevgili Edip Abi Mektuplara pek cevap gelmiyor. Bu arada ben de
birşeyler hazırliyorum. Aklıma bugün takılan bir mevzu geldi. İslam
inancına göre düşünce özgürlüğü yoktur. Neden? Çünkü Allah dü-
sünenleri cehenneme atacaktır. Bizleri orada yakacaktır. Çeşitli
işkencelerde bulunacaktır. Bizlere hesap soracaktır düşündüğümüz
için.
Biz, Onu kimin yarattığını düşündüğümüz zaman! Biz, nasıl olur da
onun yoktan var ettiğini düsündüğümüz zaman! Biz, Ona gerek
duymadığımızı düşündüğümüz zaman! Biz, Onun kulu-kölesi oldu-
ğumuzu istemediğimiz zaman! Biz, namaz kılmak istemediğimiz
zaman!
Biz, hanımızdan boşandığımızda onun başka erkekle olmasını iste-
mediğimiz zaman! (Yani 3. boşanmadan sonra başkasıyla nikahlan-
ması gerekmesi. (Belki de cinsel ilişkide bulunmasını istenmesi gibi
bir şey) Ama erkek icin gerekmemesi)
Biz, onun mucizelerinin bilime ve akıla aykırı olduğunu düşündü-
gümüz zaman!
Biz, peygamberlere inanmadığımızı düşündüğümüz zaman! Biz,
Hayvanlari-acı ve haz duygusu olduğu için onları öldürmek isteme-
digimiz zaman! (güçlünün güçsüzü yenmesi emperyalizmi savun-
ması ve desteklemesi, bu bir savaştır )
Aslında çogaltılabilir ama ben fazla ileri gitmek istemiyorum. Edip
Abi! Lütfen mektuplara cevap verirsen sevinirim.
Edip Fatih'ciğim:
Yukarıdaki düsüncelerinizin bir kısmı gerçeklerle çeliştiği (örneğin
boşanmayla ilgili iddianız) ve bir kısmı felsefi problemlelerle malul
olduğu halde Allah ne seni ne beni sadece düşündüğümüz için ceza-
landırmaz. Aksine aklımıza gelen her soruyu düşünüp
tartışabilmeliyiz. Lütfen 17:36 ayetini oku. Allah ile mezhepçi sün-
netçi mollaları birbirine karıştırma.
Ne var ki düşünce yeteneklerini kullanmamaya karar verenler veya
yanlış kullanmak için özel gayret sarfedenler o yanlış düşünceler
doğrultusunda karar verip hareket edince, bu yanlış seçimlerinin
sonucunu da hak ederler.
Örneğin:
470 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
The house at the northwest corner of Euclid women, he rejected it. He said, 'No, this had
Avenue and Sixth Street draws the attention nothing to do with (the) Quran. It is bor-
of almost everyone who passes by. rowed from pagan and Jewish tradition,'“
says Yuksel.
On the east wall, foot-high, sky-blue letter-
ing spells out, “Happiness Is Submission to Khalifa's response was to found his own
God” on off-white stucco. The words are mosque based upon a form of Islam that
chipped and discolored in the places where was based solely on the Quran itself.
graffiti has spattered them multiple times,
changing “God” to “Godzilla” or “He called the mosque Muslim Perspective.
“Godsmack,” among other things. When I came in 1989, he decided to change
the name of it to Submitters Perspective,”
The tenants who live there did not write the says Yuksel.
message. The words are remnants of the
house's prior use as a mosque where local Yuksel explained the Arabic equivalent to
imam Dr. Rashad Khalifa lived and taught “submitter” or “submission” is not as harsh
before he was murdered on Jan. 31, 1990. as the English term; it means a recognition
that God is the one true God, and a com-
The history of the house as a mosque starts mitment to only follow his words, not the
with Khalifa's expulsion from the UA Is- words of man.
lamic Center. Edip Yuksel, a lawyer and
professor at Pima Community College who Khalifa emigrated from Egypt in 1959. He
was close to Khalifa, estimates that Khalifa was an accomplished biochemist who at one
opened the mosque in the late 1970s. point was the science adviser to Muammar
al-Qadhafi, leader of Libya. During his
“He was the vice president of the Islamic study and translation of the Quran, he dis-
Center. When they discussed the issue of covered that the number 19 carried a certain
punishment for adultery and the stoning of undeniable significance. He believed that
472 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
the Quran has a mathematical consistency Lory Sierras joined the mosque in 1979. She
that is so complex that it proves the Quran, had previously gone to the Islamic Center,
alone, is the word of god. but found it difficult to conform to the
traditional religious roles of women as
“In 1974, and for several years, he was expressed at the Islamic Center. For her,
celebrated within the Muslim community United Submitters International and Kha-
for this,” says Yuksel. lifa's teachings provided a straightforward,
His discovery led him to reject religious strictly Quran-based approach to what she
texts outside of the Quran, such as Hadith, had always known.
or volumes of narrations attributed to Mu- Lydia Kelley, a follower of the USI since
hammad. His teachings angered many Mus- 1985, expressed similar sentiments. “I
lim fundamentalists, who believed that his realized this is what I know; this is what I
interpretation was Satanic. Yuksel com- think; I always have. I just didn't know there
pared the hatred aimed at Khalifa to that was a name for it,” says Kelley.
directed toward Salman Rushdie after he
wrote The Satanic Verses. The house is part of the West University
National Historic District. Jonathan Mabry,
Yuksel thinks that the rejection of Hadith
historic preservation officer for the city of
and, later, the rejection of two lines of pray- Tucson, says that residents of the district
er within the Quran sealed the fate of Kha- can alter their homes, but changes have to
lifa, who received death threats in different meet certain guidelines.
forms over the years.
“If you want to make significant changes,
“I remember he was killed (on) Jan. 31. you have to go through review process to
When I came over in the morning, I saw meet design guidelines. The design has to
police all around. He had a small gun with be historically sound and hold to the histori-
him when they found him, and he had bor-
cal integrity of the building. You can build
rowed it from a friend. People believe the an addition, as long as the design is compat-
killer was waiting for him inside,” says ible, but it has to also be able to be differen-
Yuksel. tiated from the original building,” says
Khalifa's secretary found him in the kitchen Mabry.
of the mosque shortly after dawn; he had The Happiness Is Submission to God house,
suffered several stab wounds. James Wil- located at 739 E. Sixth St., was constructed
liams, an alleged member of paramilitary in 1919 and is attributed to Henry O.
Muslim group Jamaat ul-Fuqra, was con- Jaastad, an architect who also designed
victed of conspiracy to commit first-degree
Tucson High School and the Dunbar
murder in 1993. Another suspect, Glen School. There are also small apartment
Cusford Francis, who fled the country under buildings on the lot.
the pseudonym Benjamin Phillips, was
arrested in Calgary, Alberta, Canada last In the beginning days of the mosque, the
year. Members of the Tucson Police De- east wall did not extend past the porch on
partment were reportedly able to link Fran- the south side of the house, says current
cis' DNA to forensic evidence from the Masjid Tucson members Sierras, Kelley and
scene. Donna Erik. Instead of the words, there was
a chimney. The addition was built to pro-
Although Khalifa is gone, the United Sub- vide more room for the congregation to
mitters International remains in existence meet.
around the world. Some members of the
original mosque, called Masjid Tucson, still http://www.tucsonweekly.com/tucson/histor
live in Tucson and follow his teachings. ic-house/Content?oid=1830625
Ateizm hakkında Kısa Atışmalar
Sorulara başlamadan önce ısınmanız için son yıllarda çeşitli sosyal medya platform-
larında ateistlerle veya ateistler hakkında yaptığım bazı atışma, sataşma ve
tartışmaları buraya alıyorum.
Tipik bir Sünni+Ateist ile yaptığım bir tartışma örneği. Ateistin imla ve gramer hata-
larını düzelttim:
Yusuf T. Ben bir ateistim şu söyleyebilirim: dediklerinizin hiçbiri tutarlı değil. Biz
diyoruz ki neden Kuran 4 kadın almayı veya köleliği ya da Hristiyan ve
Yahudi bana senin düşmanın diyor? Sayısız konu yazılabilir... Veya
neden zina yapanı taşlayarak öldürüyor? Onu geç; neden ben sırf Müslü-
man değilim diye beni sonsuz acıya sevk ediyor? Beni etkileyemediyse bu
benim suçum mu? Onu geç; Andromeda galaksisi neden var hani her şey
insanlar için yaratılmıştı :)
Edip
Her birine birer cümleyle cevap vereceğim:
1. Çok kadınla evlilik, savaşta sayıları artan yetim sahibi dul
kadınları destekleyip kollamak içindir.
2. İslam, köleliği en büyük suç sayar.
3. Sana hayat hakki tanımayan Hristiyan, Yahudi, Sünni, Şii, Ate-
ist... düşmanındır.
4. İslam'da taşla öldürme cezası yoktur.
5. Müslüman olmanın anlamını öğrenmek için 19.org sitesindeki
İslami Reform için Manifesto kitabına bak veya MESAJ adli
Kuran çevirimi oku.
6. Andromeda'ya gelince... Senin bu soruyu sorman bile onun ya-
ratılış amaçlarından biridir.
13 Aralık 2012
@SevanNisanyan
Şubatta ODTÜ'de ilahiyat sempozyumunda Edip Yüksel'le kafa kafaya
münazaramız var. Neşeli olabilir.
@edipyuksel
Daha neşeli olması için ecdad gibi at üzerinde sarık ve cüppe ile karşına
çıksam
@SevanNisanyan
Ateist olarak ben nasıl çıkayım peki? Çıplak?
@edipyuksel
Çıplak çıksan Allah'ın varlığına daha iyi bir ayet olursun. Dene istersen
2013
Enes
Grup [İslami Reform için Kritik Düşünenler]amacı dışına çıkıyor gibi,
bazı şeyleri sorgulayıp anlamak yerine kabullenmeyip inkar ediyorsunuz,
sırf Kuran'da yazmıyor diye hemde, Allah hidayet versin, 2,370 müslü-
manın 2,370 ateist olmasından korkuyorum…
474 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
Edip Kendini Müslüman sanan ama şirk ve hurafeler ile sevap kazandıklarına
inanan 2370 kişinin bu uyduruk zanlarıyla ve tavırlarıyla yaşayıp ölmeleri
yerine ateist olmaları daha hayırlıdır. En azından kendilerini kandırmamış
olurlar ve gerçeği görmek için daha iyi bir noktadan LA noktasından
başlamış olurlar...
Youtube kanalımdaki “Kuranda hikmet bulamayan Abdulaziz Bayındır” başlıklı videomun altında:
Necip Halıcı Edip sana bir sorum var. Eğer hadislere inanmamamız gerekiyorsa nasıl
Kuran’a iman etmemiz gerekir? Çünkü Kuran da Zeyd b. Sabit ve diğer
sahabeler tarafindan rivayet edilmiştir; öyleyse Kuran’a da inanmama gibi
bir olay çıkmaz mı ortaya?
Edip Sevgili Necip kardeşim, o zaman hiç inanma Kuran'a... Eğer Kuran'a
böylesine salakça bir sebepten dolayı inanıyorsan, Hindistan'da veya
Amerika'da doğsaydın başka bir kitaba inanırdın. Zaten kelle sayılarını
izleyenlerin Kuran'a hiçbir saygıları yok. Kuran ayetleri ile atalarının
uydurduğu rivayetler ve mezhepler çelişince hemen Kuran'a ihanet eder-
ler... Kuran'a göre senin inancın zan ve zannı izlememelisin. Ateist veya
agnostik olman çok daha dürüstçe olur. Araştır. Sorgula. Düşün. Korkma.
Mehmet Can Ateist arkadaşlara sorum olacak. Tanrıyı yok saymak sizce mantıklı mı?
Mantıklı ise neden bütün insanların parmak izleri aynı değil? Hadi geçe-
lim güneşi, insanın yaratılışını, geceyi gündüzü ayı yıldızları gezegenleri?
Edip Parmak iziyle ilgili soruyu ateistlerle olan tartışmada ciddi bulmuyorum.
Aynı olsaydı “Niye aynı? Öyleyse bir tek Tanrı var” diyebilirdin. Bu tür
zayıf ve yanlış argümanlar bazı zeki insanları ateist yapıyor veya daha da
bileyliyor... Allah'a inandıklarını iddia eden insanların çoğunun “delil ve
tartışmalarına” baksaydım çoktan ateist olurdum. Keşke biraz felsefe
okusaydınız. Keşke biraz ciddi ateistlerin kitaplarını okusaydınız ondan
sonra ateistlere tebliğe soyunsaydınız.
Çakır Efe Hangi millettensin? Ateist misin ne halt olursan ol videolarını izliyorum,
dinliyorum, beğenirim veya beğenmem o başka bir konu ama dinime
saldırırcasına şeyler yazarak bu sempatinin de içine sıçtın (Camide kıl
öpenler) felan diyon. Ulan O Sakal-ı Şerif için ben ölürüm. Sana da öl
veya inan diyen yok ama saygını da kaybetme.
Edip Şimdi de başımıza kıl ve sakal mücahitleri çıktı. Adam kıl için ölecekmiş!
Peygambere karşı mücadele veren Mekke müşrikleri gibi davranarak
aklınca peygamberi sevecek! Sevdiği kişi aslında Ebu Leheb ve Ebu
Cehil... Hadis ve siyer kitaplarında peygamber diye anlatılan kişi aslında
müşrik, seks manyağı, işkenceci, kılcı tüycü, cahil, hurafeci bir tip. Bu
uyduruk tipi kendisine örnek edinenlerin dünyanın en geri, en cahil, en
zalim, en sahtekâr insanları olması rastlantı değil.
Kadir Akar Edip, ben seni tanımazdım... Hadisleri okudukça dinden nefret ettiğimi
ama bunu açıkça itiraf edemediğimi gördüm. Hele ki ilmihal kitaplarını
açasım gelmezdi. Sonunda dinden çıktım ve ateist oldum. Önce Yaşar
Nuri Öztürk'ü tanıdım. Sonra seni... Seni tanımasaydım sanırım Ateist, en
iyi ihtimalle müşrik olarak ölürdüm. Amerikadakiler (öğrencilerin) çok
şanslı derdim. İyi ki bu videoları yapmaya başladın. Lütfen kesme.
16 Ağustos 2013 “Tanrı evreni yaratmadan önce ebediyette öylece bekliyordu, neden ateist
olduğum sorusuna daha detaylı cevap verme gereği duymuyorum.” - Jose
Saramago
Edip Ben de sana niye ateist olmadığımı anlatma gereği duymuyorum Jose
amca :) İyi bir romancı ve hikâyeci olup olmadığını tartışmayacağım, ama
keşke felsefeye bulaşmasaydın. Önce evren(ler)deki tüm varlığın ve
olayların ezeli sebebi hakkında bir senaryo uyduruyorsun ve ondan sonra
hikayeni ateizmine bir dayanak olarak sunup övünüyorsun... Üç yıl önce
ölmüşsün ama sözlerini alıntılayan hayranların olduğu için senin şahsında
onlara soracağım. Aladdin'in lambasından çıkan cinden googolplex kat
daha acayip bir bilimsel senaryoyu anlıyor musun? 13.8 milyar yıl önce
evrenin booooooooom veya baaaaaaaaaaang diye YOK'tan var olmasını?
Dahası, YOK'tan ortaya çıkan bu evrenin YOK'tan ortaya çıkan yasalara
göre gelişen ve tasarımı OLMAYAN bir evrim sonunda evrenin şaheseri
olan beyninin oluştuğunu? Sen bunları gerçekten anlıyor musun, kavrıyor
musun? Yani, sen YOK oğlu YOK ile APTAL kızı KAOS'un ürünü ZEKİ
bir TASARIM oluşunu anlıyorsun ama sadece “Evreni yaratmadan önce
Tanrı ne yapıyordu?” sorusunu anlamıyorsun; öyle mi? Üstelik de kendi
uydurduğun bir soruyu anlamadığın için ateist oluyorsun! Ateist olmayı
hak ediyorsun :)
476 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
Varlığın Özü 1 yıl kadar kafa karışıklığı yaşadım. Şimdi ateistim. Kafa karışıklığı yok.
Aşktır
Edip Kafa karışıklığı zordur. Başı ağrıtır. Onu durdurmanın üç yolu vardır.
1. Karışıklığı kabul edip onun sebeplerini araştırmak ve karışıklığı
oluşturan temel soru(n)ları bulup rasyonel ve bilimsel yöntem-
lerle cevaplar arayıp bulmak ve karışıklığı en azından kontrol
altına almak ve çözümlenmemiş karışıklıklarla barışık bir hayat
yaşamak ve sürekli araştırıp öğrenmek.
2. Kafa karışıklığına dayanamayıp, kafayı en yakındaki bir beyin
yamyamına götürüp onun kilisesine, havrasına, camisine, oku-
luna, örgütüne, tekkesine, dershanesine hibe etmek ve onlar be-
yinden açılan kafadaki boşluğa dini ve milli ne pislik atarlarsa
ne tükürürler ve işerlerse onu kafada kutsal bir emanet gibi
taşımak...
3. Kafa-karışıklığı oluşturan soru(n)ları çözmenin mümkün ol-
madığına karar verdikten sonra karışık kafayı bir beyin yam-
yamına götürmek yerine, bir MRI (MRG) cihazına soktuktan
sonra kafayı karıştıran soru(n)ları düşündüğü vakit beynin aktif
olduğu noktaları belirleyip o bölgelerdeki beyin hücrelerini özel
bir lazer cihazıyla yok etmek.
Galiba sen 3'üncü şıkkı tercih etmişsin.
Hakan Coşgun Minarenin Kuran’a aykırı olduğu da çıkmıyor ama Edip abi
Edip İyi de sabah sabah, çoluk çocuk, ateist, hristiyan, namazını kılıp yatağına
giren herkesi uyandıran müezzine “sus be adam, horozlardan bile erken
ötüyorsun” demek de Kuran'a aykırı değil. Anlıyor musun?
Youtube kanalımdaki “Prof. Yasin Ceylan'dan Müthiş Hakikat Dersi” başlıklı videonun altında:
Edip Hakikatın hakikatı... Hayat boyu Ateist kalmanın mucizevi formülünü
keşfeden Türkiyeli bir profesör! Yasin Ceylan'dan Müthiş Hakikat Dersi.
Yasin hakikatın bulunamayacağı hakikatını iki dakikada ispat ediyor :)
Dahası, olmadığını ispat ettiği o zımbırtıyı hayat boyu aramamızı da
tavsiye ediyor :) İnşaAllah bu Ocak ayında yapacağım Türkiye seyahatin-
de Yasin ile “hakikatın hakikatı” konulu bir tartışma yapacağız.
477 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
31 Ocak 2014
Ayşe Hür @Gemellitr Geçenlerde Hulki Cevizoğlu'nun sekreteri arayıp Edip Yük-
@HurAyse sel'le beni 'ateizm' tartışmasına davet etmişti. “Ammann kalsın!” dedim.
@edipyuksel @HurAyse Demek Hulki doğru söylemiş! Fetullah, Cübbeli, Şenocak,
Hatipoğlu gibi tüm din tüccarları kaçıyor da ateistler niye kaçıyor ben-
den?
@HurAyse @edipyuksel İtirazım özel olarak size değildi. Hulki Cevizoğlu'nun bu
tartışmadan sağlamayı umduğu sansasyona idi. Sizi kırdıysam özür dile-
rim
@edipyuksel @HurAyse Yok canım. Ben çay bardağı değilim. Birçok sebebi olabilir
böyle bir tartışmaya katılmamanın... İnşallah kamerasız sohbet edeceğiz.
1 Şubat 2014
Youtube kanalımda “Gençlerle sohbet” başlıklı videomun altında:
Kalem ve Kelam Alışkın olmadığımız bir sohbet şekli. Genelde hocalar yukarıda talebeler
aşağıda oturur. Eyvallah Edip Bey.
Serhat Adılak Ne güzel. Hem kendi kaloriferini tamir eden, hem gençlerle sohbet eden,
hem yeni tarz ilgici çekici namaz teknikleri geliştiren, hem arada Ameri-
kan medyasında boy gösteren ve ateistlere ayarlar veren “modern” islam
alimi Edip Yüksel bey... Reşad Halife’nin Türkçeye çevrilmesine önayak
olmuş ve onun bir neferi... İslami bir ideoloji ve zamana göre değişen bir
davranışlar biçimi olarak değil, tüm tarihi ve vahyin nedenselliğini inkar
ederek en azından bir çözüm metodu ve bugünü anlayış fonksiyonu olarak
“hadisleri red” teorisinin Türkiye’deki en radikal şahsiyetlerinden... Se-
van’ın dediği gibi “Emevileri at, Abbasileri at geriye ne kalacak?” :)
Neyse yine de hakikat yolunda her arayış bizler için değerlidir... İyi
çalışmalar.
Edip Eyvallah... Sevan'a cevap: “Geriye güzel ve iyi şeyler kalacak.”
10 Şubat 2014
Youtube kanalıma genel bir mesaj:
Hector Diyorki Ben bir ateistim. 2-3 Videonuzu izledim (“Sevimli bir risalecinin ilkel
Allah algısı” ve Namaz için düşündükleriniz) ve bu kadar iyi düşünen bir
Müslüman olması beni cidden çok sevindirdi. Bu kadar gerçekçi olmak,
çarpıtmadan her şeyi tartışabilmek ve gerçekten araştırarak bunun üstüne
konuşmak pek çok kişinin beceremediği bir iş. Gerçekten ülkemizdeki din
kavramının anlaşılması için çok önemli bir kaynaksınız. Takipçiniz oldum
bundan sonra videolarını takip etmeyi düşünüyorum. Benim çıktığım din
çevremde gördüğüm dindi. Fakat sizin anlattığınız din gerçekten çok ayrı
birşey.
15 Şubat 2014
Ondokuz sistemiyle ilgili olarak yarım yamalak, doğru yanlış bilgilere sahip olup bana email
gönderen İlyas adında birisiyle üç round iletişimden sonra telefon veya Skype ile konuyu
tartışabileceğimi bildirmeme rağmen sorularına yazılı cevap vermemi istemede ısrar etti. Üstelik
hakaret ve suçlamalarla. Email kutumda açmaya bile fırsat bulamadığım binlerce email ve sosyal
479 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
medyada bakamadığım binlerce özel mesaj dururken bu tür kişilerlerle tartışmak gerçekten sabrımı
test ediyor. Kendisine son emaili şöyle yazdım:
İlyas, anlamadığın şu:
Konuyu adam gibi yazarak tartışırsak sayfalar ve kitaplar dolusu olacak. Bunu defalarca yaptım ve
artık gına geldi. Sen konuyla ilgili kitaplarımı okumuyorsun, okumak istemiyorsun, ama kendin
için aynı şeyleri tekrar yazmamı bekliyorsun.
Türkiye'ye gelmeden önce kaç kezdir ilan ediyorum. Ateistlerle her konuyu tartışmak için. Türki-
ye'deki ateistlerden çıt yok. Türkiye'de 8 ilde yaklaşık 20 konferansa katıldım. Bunların büyük
çoğunluğu herkese açıktı... Ben ta Amerika'dan oralara geldim, ama sen görünmedin orada. Beni
orada eleştirebilir ve hatta sahnede benimle tartışmaya başlayabilirdin. Nitekim konferanslardan ve
tartışmalardan bazılarını Youtube kanalıma yükledim. Oraya bakarsan konferasların sonunda
herkesle tarıtşıyorum ve hatta bazen eleştirmeni sahneye davet ediyorum ve uzun uzadıya
tartışıyorum. Örneğin, Ocak 2014'te katıldığım Konya konferansının videosunun son bölümlerine
bir bak.
Seninle özel yazışmaya vaktim ve parmaklarım el vermiyor... Senin bilgi eksikliğinle orantılı
olarak büyük egon var ve 30 yıllık tartışma tecrubemden biliyorum ki birkaç sayfalık yazışmayla
senin hastalığın tedavi olmayacak. Onun için seninle son yazışmam olacaktır. Dilediğin gibi ina-
nabilirsin. Dilediğin gibi zaferini ilan edebilirsin. :)
21 Şubat 2014
Akın Uzun Edipciğim Allah varsa dua etmek neden işe yaramıyor açıklar mısın bana?
Edip Dua nedir? Koşullarını biliyor musun? Allah öyle herkesin her konudaki
duasını kabul etmez... Dua koşulsuz olmalı. Üzerine düşeni de yap-
malısın. Allah kimsenin hizmetkarı değildir. Kuran'ın tanımladığı gibi dua
ettiğimde dualarımın kabul olunduğuna tanık oldum. Bazısı hayalimde
bile geçmeyecek muhteşem bir biçimde gerçekleşti. Zerre kadar kuşku
bırakmayacak biçimde beni işittiğini ve rahmetiyle beni kolladığını isbat
etti biricik Efendim... Bunu tartışmayı anlamsız görüyorum. Zira bir
inkarcının bu konuyu anlaması mümkün değil. Başka konuya geç...
27 Şubat 2014
Milyonla çalan mesned-i izzette serefraz
Birkaç kuruşun mürtekibin cayi-i kürektir.
Bu adalet mi? Sevan Nişanyan yaptığı otele bir bölüm eklemiş. İzin almamış bunun için. Suç
işlemiş. Ve bunun için adama İKİ YIL HAPİS CEZASI verilmiş. Ve adam ceza evine sokulmuş.
Adamı ateisttir, ağzı bozuktur, tipi bozuktur, şivesi farklıdır diye sevmeyebilirsiniz ama bunlar için
bir adamı özellikle cezalandırmak için başka bahaneler arıyorsanız, hele onu suçladığınız işin
milyon katını siz yapıyorsanız...
Bu adam böylesine bir suçtan iki yıl hapisle cezalandırılırken, Türkiye'de milyonlarca euro çalan
F-tipi ve T-tipi paralel yiyici takımlarını alkışlayanlar adalet ile değil zulüm ve adavet ile hareket
ediyorlar.
Ziya Paşa'nın şikâyet ettiği adaletsizlik daha da katmerli biçimde devam ediyor. Hem de ismi
ADALET olan bir parti iktidardayken.
17 Mart 2014
Cihat Duman Muhterem üstadım efendim mehdim @edipyuksel. Bu ateist abi 2 ay
@cihatolog evvel de bana bu soruyu sordu. Cevabınız var mı? 8:65 ve 8:65 arasında
çelişki.
480 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
@edipyuksel @cihatolog Burada çelişki gören kişi proteine muhtaç! Birbirini izleyen
iki ayet. Birisi ideali diğeri de normu bildiriyor. Bu kadar basit!
17 Nisan 2014
Murat Çaglar @edipyuksel Ateistler Türkiye'de dernek kurdular. Yorumunuzu merak
Kavaklı ediyorum
@muratckavakli http://www.radikal.com.tr/turkiye/turkiyenin_ilk_ve_tek_ateizm_dernegi
_kuruldu-1187153
@edipyuksel @muratckavakli Ateistler dernek kurmuşlar. Sünni müşriklere karşı Allah
ateistleri kullanıyor. Başarılar dilerim :)
@edipyuksel @muratckavakli Allah ve elçisine iftira eden zalim müşriklerin hakkından
ateistler gelir. Her ikisinin hakkından monoteistler gelir :)
28-30 Mayıs 2014
Ayşe Hür Şu ana kadar “şu bilgi yanlış” diyen olmadı, ama çokça “bu konu seni
@HurAyse aşar”, “Edip Yüksel'e sor”, “ateistler din yorumu yapamaz” diyen oldu:))
@edipyuksel Ayşe @HurAyse onları dinleme. Bana neyi soracaksın? Zembilli Ali
Efendi miyim? Sen imamların/müftülerin tümünden daha iyi hizmet
ediyorsun!
2 Haziran 2014
Facebook sayfamda:
Kerim Bozboğa Vahiy katiplerinden ikisinin “Ayetleri Muhammed uyduruyor” diyerek
dinden döndüğünü ve bu katiplerin Muhammed'in emriyle ölümle ceza-
landırıldığını biliyor muydunuz?” (Ateist Türk)
Edip Kerim, ateist sitelerden ve sayfalardan yaptığın bazı paylaşımlarını düzeyi
çok düşük. Eğer Ateistlerin de tarikatı olsaydı onların içinde İsmailağa
Ateistleri Tarikatına mürit olurdun
Kerim Bozboğa Kuran'ı Hz. Muhammed mi Yazdı? Kuran neden Hz. Muhammedin
sağlığında kitaplaşmadı?
islamingercekleri.wordpress.com
Edip Kerim, yukarıdaki sayfaları burada paylaştığın için teşekkür ederim.
Keşke o makaleyi yazan kişiyle bir dahaki ziyaretimde yüzyüze güzel bir
tartışma yapsaydık. Uzun makaleleri okuyan insanların sayısı çok azaldı.
Yeni nesil artık audio-visual mutasyona uğruyor... O kardeşimizi (her
insan kardeşimdir, paranoyak ve psikopatlar ve dahi aaaaaaaaaaaaaaaaaa-
ateistler de dahil) tanıyorsan lütfen ona bu davetimi ilet. Benimle irtibat
kursun.
Edip Kuran'ın Muhammed peygamberin sağlığında toplanmadığı iddiası, onun
bizzat eliyle yazdığı Kuran mushafını yakan Mervan'ın ve Emevi yala-
kası dinadamları tarafından uyduruldu. Muhammed'in okuma yazma
bilmediğini uydurabilenler bunu da rahatlıkla uydurdu. Bunun bir yalan
olduğunu yüzde yüz isbat ediyorum. Tüm sünniler ve onların uydurduğu
yalanlara sazan gibi atlayan tüm ateistler bir araya gelseler o isbatım
karşısında takla atmaktan, kıvırmaktan başka bir şey yapamazlar.
481 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler
Yener Bayar Vay Muhammedçiler vay… Demek bu hain Mervan Arap tanrısı Allah’ın
güya vahiy gönderdiği Muhammed’in elleriyle yazdığı kuranı yakmış he
mi? Bir Ebu Cehil kadar onurlu olmasa da büyük adammış Mervan da
ellerine sağlık. Sonradan hatırlayıp yazdıkları Kuran’la bile dünyayı
mahvetmeyi başardınız bir de tamamı bugüne kalsaydı ne yapardık!
Edip Yener, senin gerek Kuran ile Mushaf'ı birbirine karıştırman ve gerekse
diğer konulardaki düşünme biçimin tam bir Sünni kafası... Yani sen bir
sünni ateistsin. Eleştirlerinin muhatabı onlar. Ne yazık ki bizi
tanımıyosun. Onların uydurduğu yalanları doğru varsayarak aklınca bize
eleştiri yönletiyorsun ve ucuz zaferler kazanıyorsun
Yener Bayar Haha “mushaf başka kuran başka” bu ucuz argümana sarılacağını bildi-
ğim için uyduruk “arap tanrısının güya vahiy gönderdiği” ibaresini ekle-
miştim
Edip Ve hemen onu ekleyince uyduruk sünnilere yönelttiğin eleştirinin maha-
tabı birdenbire mucizevi olarak biz olduk değil mi?
Yener Bayar Bilimsel kurumlar da toplumsal kurumlardır
Edip Yanlış genelleme ah şu yanlış genelleme yok mu? Adam şirk dinlerini
tevhid diniyle karıştırabiliyor... Adam plajda gördüğü beyaz oval taşların
yumurta olduğunu sanıyor ve “Hiçbir beyaz oval nesne yenmez” diyebili-
yor. Kafasında bir yumurta kırmak lazım :)
Hayen Nur Edip Bey yazılarınızla insanların kafalarını bulandırıp dinden çıkmasına
vesile oluyorsunuz.
Edip Eğer bir kafa benim sözlerimle karışıyorsa o kafa daha önce donmuş bir
kafadır. Buzlar çözülünce daha önce ailesi, çevresi ve devleti tarafından
oluşturulmuş kalıp bozulacaktır. Bunun getirdiği bazı geçici acılar yaşa-
nacaktır elbette. Ancak karışmış kafa sonunda kişinin seçimleriyle ka-
rarını bulacaktır. Bu karar Şiilik, Sünnilik, Vehhabilik, Katoliklik, Protes-
tanlık dinlerinden birisinden çıkmak biçiminde tecelli edecekse ne güzel!
En azından biraz düşünme ve sorgulama sonucu ulaşılmıştır. Daha doğru-
ya ulaşma şansı eskisinden daha çoktur.
@ChilliBom @edipyuksel Avrupa'daki ateistin farkı: adam bir ilah kavramı ile hiç
uğraşmıyor. Türkiye'deki ateist: illa çatacak o “olmayan” ilah'a...
@edipyuksel Türkiye'deki ateistin Avrupa'dakinden daha aktif olması normal. Türki-
ye'de dindarlar iktidarda. Çoğu zorba ve dayatıcı. @ChilliBom
3 Haziran 2014
Cem Orhun Ben Ateist olmaya doğru ilerlediğimi düşünüyorum... Allah Yok Din
Yalan sayfasına bakınmaya ve hak vermeye başladım... Videolarını da
izliyorum. Cübbeli demişti başka hocaları dinlemeyin dinden çıkarsınız
diye :)
Edip Cem, ateistlerin yanıldığını yüzde yüz bilen bir insan olarak, senin müş-
riklerin ve münafıkların çoğunlukta olduğu bir ülkede ateist olmayı düşü-
482 ǀ Ateistlere 19 soru – Tartışmalar ve Makaleler