Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 5

Self Determination: Devletlerin uluslararası sistem içerisinde egemen bağımsızlığa

ve özerkliğe sahip olarak kendi kendini yöneten bir varlık olması gerektiğine işaret eden
ilkedir. Temelleri 18.yy’da ulus-devlet kavramının ortaya çıktığı dönemde atılmıştır.
1848 Avrupa Devrimleri ve II.Dünya Savaşı sonrası dekolonizasyon hareketleri ile
kavram iyice yerleşmiştir. Lenin 1914’te yayımlanan “Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı”
adlı eserinde self-determination kavramını “ulusların yabancı ulusal yapılardan siyasi
olarak ayrılması ve bağımsız olması” olarak tanımlamaktadır.
Self Determination, dışsal ve içsel olarak çeşitlendirilmektedir. Dışsal self-
determinasyon, halkın emperyalizm ve sömürgecilikten kurtularak bağımsızlıklarını
ilan etmesi iken içsel self determinasyon halkların demokratik yollarla belirlemiş olduğu
temsili hükümet tarafından yönetilmesi ve halkı oluşturan her türlü unsurun
ayrımcılıktan korunmasıdır.
Komintern: Komünist Enternasyonal ya da Üçüncü Enternasyonal olarak da bilinir)
1919 Martında, savaş komünizmi döneminin (1918-1921) ortasında Vladimir Lenin ve
Sovyetler Birliği Komünist Partisi tarafından kurulan, "silahlı güçler de dahil tüm olası
araçlarla uluslar arası burjuvaziyi yıkmak ve devletin tamamen yok oluşu için bir geçiş
aşaması demek olan Uluslararası Sovyet Cumhuriyetini yaratmak için" mücadele etme
amacı güden uluslar arası bir komünist örgüttü. Komintern, Lenin'in birbirleri ile
yaptıkları savaşta milli birliği savunan hükümetlere karşı Zimmerwald soluna öncülük
ettiği 1915 tarihindeki Zimmerwald Konferansına müteakip 1916 tarihinde çözülen
İkinci Enternasyonal'den sonra kuruldu. Yeni enternasyonal böylece ikincisinin I.
Dünya Savaşı'na göstermekte başarısız olduğu muhalefete bir cevap olarak geldi.
Üçüncü Enternasyonal'in kurucuları bütün anti-militarist sosyalist hareketin başından
beri tamamen karşı olduğu bu savaşa, emperyalist bir savaş olarak bakıyorlardı.
NEP: Sovyet ekonomisini çöküşten kurtarmak amacıyla Lenin tarafından ortaya konan
ekonomik politikadır. Bazı özel işletmelere izin verilerek NEP sayesinde küçük
işletmelerin kapitalizmde olduğu gibi kâr mantığıyla devam etmesini içeren politikada
sosyalist devlet, bankaları, büyük sanayi kuruluşlarını ve dış ticareti tekel olarak kontrol
etmeye devam etmiştir. NEP, Sovyetler Birliği Komünist Partisi 10. Kongresinde
kararlaştırılmış ve resmi olarak 21 Mart 1921 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Lenin'in
"Yeni Ekonomik Politika" (NEP) dönemi, devrimin ve savaşın açtığı yaralan biraz olsun
iyileştirme amacına yönelikti. Kendi anlatımıyla, ekonomik alanda devrim "iki adım ileri,
bir adım geri atacaktı". Başta Troçki olmak üzere, bu politikanın karşısına çıkanlar,
burjuva adetlerinin, özel mülkiyetin ve bu ekonomik politika sonucu ortaya çıkacak yeni
bir zengin sınıfın, Bolşevik devrimine tam bir ihanet olduğunu ileri sürdüler. Ama devlet
hala belli başlı üretim araçlarını denetliyordu.
Rapolla Anlaşması: Rapolla Antlaşması, 16 Nisan 1922 tarihinde Almanya ve SSCB
arasında diplomatik ilişkileri düzenleyen ve normalleştiren antlaşmadır. Bu antlaşmaya
göre SSCB ve Almanya, savaş döneminden gelen borçları karşılıklı olarak feragat
edecek, İki ülke arasında konsolosluk atamaları ve diplomatik ilişkiler gerçeleşecek; İki
tarafta yaşayan vatandaşların haklarıyla ilgili düzenlemeler yapılacak, oluşacak ikili
anlaşmazlıklarda uluslararası duruma gelmeden önce iki devlet kendi aralarında
anlaşacak ve alman subayları tarafından Sovyet askerlerine eğitim verilecektir.
Tek Ülkede Sosyalizm: 1924 yılında Stalin tarafından uygulanan devlet politikasıdır.
Bu kurama göre 1917-1924 yılları arasında Avrupa’da Rusya hariç tüm sosyalist
rejimlerin yenilgiye uğraması göz önünde bulundurulduğunda Sovyetler Birliği kendini
içten güçlendirmeye başlamalı ve dünya ekonomisinden yalıtık şekilde sosyalizmi inşa
etmelidir. Stalin, Leninizm’in İlkeleri adlı eserinde devrimlerin bir ülke tarafından
başarıya ulaşmasının önceden olanaksız sayıldığını, burjuvaziyi yenmek için bütün ileri
devletlerin çoğunluğunun proleteryasının ortak eyleminin gerektiğini ancak
emperyalizm koşulları içerisinde kapitalist ülkelerin birbirlerine eşit olmayan sıçramalı
gelişimi ve bu durumun yarattığı kaçınılmaz savaşların meydana gelmesi ve dünyadaki
devrim hareketlerinin artması gibi sebeplerden dolayı artık proleteryanın tek tek
ülkelerde muzaffer olmak zorunda olduğunu ifade etmektedir.
Dünya devrimi: Marksizmde, devrimin ancak dünyasal ölçekte var olabileceği,
yaşayabileceği ve hedeflerine ulaşabileceği varsayımına dayanan siyasi sav. Lev
Troçki tarafından savunulan başlıca görüşlerden biri. Troçkistlere göre Dünya devrimi
kavramı, sınıfsız toplum düşüncesinin politik alanda mantıksal bir gerekliliğidir. Devrim
dünyasal ölçekte olmak zorundadır, çünkü sınıfsız toplum, sınıflı toplumlardan oluşan
bir dünyada uzun süre ayakta kalamaz, ideallerini ya da ilkelerini bu koşullarda
gerçekleştiremez. Kapitalizm dünya ölçeğinde var olan bir sistemdir, öyleyse
kapitalizmin dünya ölçeğinde yıkılması gerekir
Dawes Planı: Dawes Planı, 16 Ağustos 1924’te Paris’te imzalanmıştır. I.Dünya
Savaşı’ndan sonra Almanya’nın zarar verdiği ülkelere ödeyeceği tazminatları
düzenlemek için ortaya çıkmıştır. Bu plan ile Almanya için toptan bir borç miktarı
saptanamamış, yalnız 250 milyon dolardan başlamak üzere ve giderek artan oranda
yıllık ödemeler öngörülmüştür. Ayrıca Almanya’ya 200 milyon dolarlık bir kredi
açılcaktır. Son olarak Fransa’nın işgalinde olan Ruhr bölgesi tamamen boşaltılacak ve
Almanyaya geri verilecektir. Bu durum Fransa-Almanya ilişkilerinin düzeltilmesine
yardımcı olmuş ve Locarno’ya giden yolu açmıştır.
Briand-Kellog Paktı: 1927 yılında, yani ABD'nin Birinci Dünya Savaşı'na girişinin
onuncu yıldönümünde, Fransız Dışişleri Bakanı Aristide Briand, Fransa'ya Avrupa'da
özel bir prestij sağlamak amacıyla, ABD ile Fransa arasındaki ilişkilerde savaşı
kanundışı ilan eden karşılıklı bir yükümlülükte bulunulmasını önerdi. İki ülke arasında
savaş son derece ufak bir olasılık olduğu için, bu önerinin pek bir anlamı yoktu. ABD
Dışişleri Bakanı Kellogg ise, daha gerçekçi davranarak, "savaşı ulusal politikanın bir
aleti olmaktan çıkarma yükümlülüğünün" çok taraflı antlaşmalarla sağlanması
önerisinde bulundu. Kellogg'un bu önerisini kapsayan Briand-Kellogg Paktı, 1928
Ağustosunda ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Polonya, Belçika ve
Çekoslovakya arasında imzalandı. Bu pakta daha sonra Türkiye dahil başka devletler
de katılacaktır. Ancak Pakt'a üye devletlerin ve özellikle İngiltere ile Fransa'nın
içtenlikten uzak politikaları sonucu, Pakt uzun ömürlü olmayacak, 1930'lardan sonra
Almanya, İtalya ve Japonya'nın saldırgan politikaları, Pakt'ın anlamını ortadan
kaldıracaktır. Buna rağmen, Briand-Kellogg Paktı, Lokamo döneminin barış ve işbirliği
havasını etkileyen önemli bir gelişme olarak kabul edilebilir.
1929 Ekonomik Bunalımı: I.Dünya Savaşı sonrası ABD’de borsaların yükselmesi ve
kapitalizmin hız kazanmasıyla beraber borçlanma yoluyla gayrimenkul yatırımları,
otomotiv alım-satımları ve toprak rantı önemli ölçüde arttı. Irwing Fisher, hisse
piyasasının önemli ölçüde zenginlik ve refah sağlayacağını ve olası bir problemin FED
tarafından çözüleceğine inanmaktaydı ancak Roger Babson bu sistemin bir gün
çökeceğini iddia etmekteydi. 1929’un başlarında gayrimenkul fiyatları hızla düşmeye
başladı ve insanlar borç altına girerek aldıkları evleri arazileri değerlerinin çok altında
fiyatlara bile satamadılar. 24 Ekim 1929’da Kara Perşembe olarak adlandırılan
Perşembe günü borsa dibe vurdu ve binlerce insanın mal varlığı yok oldu. Borsaların
çöküşüyle işsizlik arttı, Avrupa’da faşist rejimlere olan destek arttı ve İkinci Dünya
Savaşı’na giden yol önemli ölçüde kısaldı.
Yatıştırma Politikası: İkinci Dünya Savaşı’ndan önce savaşın çıkmasını engellemek
amacıyla İngiltere Başbakanı Neville Chamberlain tarafından uygulanmış dış
politikadır. Bu politika doğrultusunda 18 Haziran 1935’te İngiltere-Almanya Deniz
Silahları Sözleşmesi imzalanmıştır. Antlaşmaya göre Almanya, deniz gücünü
İngiltere’nin %35’inin üzerine çıkarmamayı taahhüt etmiş; İngiltere ise karşılığında
Almanya’nın denizaltı yapmasını kabul etmiştir. İngiltere, Versay Antlaşmasına aykırı
olarak Almanya’nın silahlanmasına göz yummuştur. 9 Eylül 1938 tarihinde büyük
devletlerin ‘’Südetleri Almanya’ya verme’’ kararı almasına yol açan Münih Anlaşması,
yatıştırma politikasının doruk noktasıdır. Chamberlain’e göre Südet’i alan Hitler, aldığı
yerle yetinecek ve onu korumaya çalışacaktı. Ancak Almanya 15 Mart 1939’da
Çekoslavakya’nın geri kalan topraklarını işgal etmeye başlayınca yatıştırma politikası
da sona erdi.
İspanyol İç Savaşı: 17 Temmuz 1936 – 1 Nisan 1939 tarihlerinde İspanya'da
milliyetçiler ile sosyalistler ile cumhuriyetçilerin birlik olduğu halk cephesi arasında
gerçekleşmiş iç savaştır. Savaş, 17 Temmuz 1936'da Fas’taki birliklerin komutanı
General Francisco Franco'nun komutasındaki milliyetçi güçlerin seçimle iş başına
gelen Cumhuriyetçi "Halk Cephesi" koalisyonuna karşı ayaklanmasıyla başlamıştır. Bu
Madrid’deki meşru Halk Cephesi hükümetine karşı sağcı ve kralcı bir ayaklanmadır.
Adolf Hitler ve Mussolini, Franco’nun emrine birer uçak filosu göndererek 13.500 kişiyi
Fas’tan İspanya’ya taşımıştır. Buna karşılık SSCB ve Meksika Cumhuriyetçilere silah
yardımlarında bulunmuşlardır. Üç yıl süren ve İspanya'da büyük yıkıma yol açan iç
savaş, 1 Nisan 1939'da milliyetçilerin zaferi ile sonlanmıştır. Savaşın sonucunda
İspanya'da Franco'nun 1975'deki ölümüne kadar sürecek olan diktatörlüğü dönemi
başlamıştır.
Anschluss: Anschluss, Hitler’in dış politikasında ikinci sırada olan ein volk ein reich
anlayışıyla Almanya’nın Avusturya’yı 12 Mart 1938’de ilhakına verilen addır. Adolf
Hitler, Avusturya ile yapmış olduğu Temmuz Anlaşması’nda Avusturya’nın İçişlerine
karışmayacağının sözünü vermiş olsa da dönemin Avusturya şansölyesi
Schuschnigg’e iktidarı Avusturya Nasyonal Sosyalist Partisi’ne devretme yönünde
baskılarda bulunmuştur. 9 Mart 1938 günü Schuschsnigg anschluss ya da bağımsızlık
adında bir referanduma gideceğini belirtmiş olsa da Almanya, 11 Mart 1938’de
yolladığı ultimatomda plebistten hemen çekilmesi gerekildiğini söylemiştir.
Schuschnigg, karşılık olarak referandumu ileri bir tarihe ertelediğini ifade etse de
Almanya bir ultimatom daha yollamış ve iktidarın Nazilere bırakılmadığı takdirde
ülkenin işgal edeceğini bildirerek askerlerini Avusturya sınırlarına konuşlandırmıştır.
Almanya’nın direktifleri doğrultusunda aynı gün Avusturya’daki bürokratik mercileri
işgal eden Nasyonel Sosyalistler ülkedeki tüm bölgesel yönetimleri ele geçirmiştir. Bu
gelişmeler sonucunda Schuschnigg 11 Mart 1938’de istifa etmiştir ve aynı gün saat
gece 5:30 sularında Alman orduları Avusturya’ya girmiştir. 13 Mart 1938’de
Cumhurbaşkanı Miklas’ın istifa ettirilmesiyle birlikte de Nazi Hükümeti resmen
kurulmuştur. Avrupa bu ilhaka sadece diplomatik protestolarda bulunmuştur.
Münih Konferansı: Hitler, Mussolini, Fransa Başbakanı Daladier ve Chamberlain'in
katıldıkları Münih Konferansı 29 Eylül 1938'de toplandı. Tarihe "Münih Düzenlemesi"
diye geçen konferansta Südetler bölgesinin dört aşamada Almanya'ya verilmesi
kararlaştırıldı. Aynca uygulamadan doğan anlaşmazlıkların uluslararası bir komisyon
tarafından çözüleceği, Çekoslovakya'nın sınırlarının (geriye ne kalmışsa) uluslararası
güvence altına alınacağı ve İngiltere ile Almanya'nın birbirlerine karşı
savaşmayacakları gibi noktalar üzerinde anlaşmaya varıldı. Chamberlain barışı
kurtarmış olmanın verdiği gurur ve güvenle Londra'ya döndü. Çekoslovakya bu
düzenlemeden sonra büyük baskı karşısında Polonya'ya Teschen bölgesini,
Macaristan'a da Slovakya'dan bir toprak şeridini bırakmak zorunda kaldı.
•itler 1939 Martında gerçek niyetinin ne olduğunu açıkça gösterdi ve çeşitli bahanelerle
ordusunu Prag üzerine gönderdi. Tanı anlamıyla yalnız bırakılan Çek hükümeti,
herhangi bir direnme olduğu takdirde Prag kentinin havadan bombardıman edilip yerle
bir edileceği tehdidi karşısında direnemedi. Bunalımın Slovakya'nın bağımsızlık isteği
yüzünden çıktığını öne süren İngiltere ile Fransa, bu durumda Çekoslovakya'ya
verdikleri garantinin işlemediğini açıkladılar. Böylece Avrupa'nın bu yeni bağımsız olan
küçük ve talihsiz ülkesi parçalanıp işgal edildi.
•Almanya'nın önce Südetler Bölgesini ilhakının ve daha sonra Çekoslovakya'yı
parçalayıp işgal etmesinin çok önemli sonuçlan oldu. En önemlisi, Sovyetler Birliği'nin
İngiltere ve Fransa'ya güveninin kalmamasıdır. Almanya ve ltalya'nın saldırganlığı
karşısında İngiltere ve Fransa ile işbirliği yapmağa çalışmış ama sürekli bu işbirliği
önerisi reddedilmişti. Habeşistan'ın işgalinde, İspanya iç savaşında, Ren bölgesi
sorununda, Avusturya'nın ilhakında ve Çekoslovakya'nın parçalanmasında, Sovyetler
Birliği Avrupa sorunlarının dışında tutulmak istendi.
Ödünç verme ve kiralama yasası: ABD'nin Hitler'e karşı mücadele verenlere en
büyük yardımı 1941 yılında oldu. Başkan Roosevelt Ödünç Verme ve Kiralama (lend
and lease) yasasını Kongre'ye sundu. Buna göre ABD güvenliğini güvence altına
almak isteyen her ülkeye yiyecek ve savaş malzemesi dahil her türlü yardımı yapacak
ve bunun geriye nasıl ödeneceği konusunda savaştan sonra durulacaktı. Bu
Amerika'nın politikasında önemli bir değişiklik sayılabilir. Çünkü bu devlet Birinci Dünya
Savaşı'nda da Avrupa'ya yardım yapmış ama kuruşu kuruşuna hesabını tutarak
savaştan sonra faiziyle geri istemişti. Bu borcun ödenmemesi de ABD'nin iki savaş
arası dönemde çıkardığı tarafsızlık yasalarının nedenlerinden biriydi. Şimdi, anlamlı bir
değişiklik olarak, geri ödenemeyeceğini bildiği bir yardımı yapmaya başlamıştır. 50
milyar dolarlık bu yardımın 6 milyarı yiyecek, 4 milyarı hizmet, geriye kalanıysa savaş
malzemesidir. Savaş sonrası istatistiklerine göre, bu toplamdan aslan payını İngiltere
almıştır: 31 milyar. Bunu 11 milyar ile Sovyetler Birliği, 3 milyar ile Fransa ve 1.5
milyarla Çin izlemektedir. Yasa 11 Mart 1941'de Senato'dan geçti ve savaş sonuna
kadar da yürürlükte kaldı
Operation Overlord: 6 Haziran 1944 günü Müttefikler'in milyonlarca askerle yaptığı
Normandiya Çıkarması ile başlayan ve Paris'in Kurtuluşu ile biten harekâttır. 6 Haziran
1944 gece yarısı 00:48'te Amerikan Paraşütçü Birlikleri'nin, Normandiya Sahili
arkasındaki yerleşim noktalarına indirme yapmasıyla harekât başlamıştır. Saat 5:45'te
başlayan Donanma bombardımanı ile harekâtın çıkarma safhası başlamış, saat
06:30'da ilk Müttefik askerleri sahile ayak basmışlardır. Harekât başarılı olunca
Almanların Batı Cephesi'ndeki direnci tamamen kırılmış ve Almanlar için Batı
Avrupa'da hızlı bir gerileme sürmeye başlamıştır. Bu gerileme Ardenler Taarruzu'na
kadar sürdü ve bunun sonucunda Müttefikler, Almanya'nın batı kısımlarını işgal etti.
Almanlar bu çıkarmaya hazırlı olmadıkları için oradaki az teçhizatlı garnizon
asklerlerine ikmal ve teçhizat yardımı yapmakta zorlanıyorlardı. Aynı zamanda iletişim
kopukluğu da vardı. Almanların en önemli unsuru olan tanklar çıkarma kıyısına çok
uzaklıktaydı ve ikmal yolları Pas-de-Calais bölgesine göre kurulmuştu. Ancak
Almanlar, Müttefikler çok ilerleyemeden tanklarını, askerlerini ve uçaklarını bölgeye
getirmişlerdi. Ancak tek sıkıntı ve Almanların II. Dünya Savaşını kaybetmelerinin en
önemli sebeplerinden biri olan yakıt sıkıntısı yüzünden pek çok tankı verimli olarak
kullanamadılar. O zamanlarda Almanya yakıt bulamadığı için kömür sıvılaştırarak yakıt
elde ediyordu. Ancak bunlar tanklar için yeterli değildi. Hem çabuk tükeniyordu hem de
çok az enerji veriyordu. Bu yüzden Amerikan Sherman tanklarına yenildiler
Yalta Konferansı: Yalta Konferansı, 4-11 Şubat 1945 tarihleri arasında Stalin,
Churchill ve Rooseveltin katılımlarıyla ortak barışın sağlanması, almanya sorunu,
polonya sorunu gibi konuların ele alındığı gizli konferanstır. Konferans sonunda ortak
bir barış sistemi kurulması amacıyla birleşmiş milletlerin kurulması kararlaştırılmış ve
güvenlik konseyi üyesi beş devlete veto hakkı verilerek oylama sorunu çözülmüştür.
Almanya konusunda ise doğu almanya’nın SSCB tarafından, batı almanyanın ise
Fransa, İngiltere ve ABD tarafından işgal edilmesi kararlaştırılmıştır. Konferans’ta en
çok tartışılan konu ise Polonya sorunudur. Polonya ile ilgili ilk sorun hangi hükümet
tarafından temsil edileceğinin belirlenememesidir. Almanya ve SSCB tarafından işgal
edildiği dönemde birçok polonyalı bürokrat Londra’ya kaçmış ve orada mülteci
hükümeti kurmuştur. Aynı zamanda işgal bölgesinde SSCB’nin kurmuş olduğu Lublin
Komitesi adında komünist bir hükümet de bulunmaktaydı. SSCB batılılarca bu
hükümetin tanınmasını istedi ancak çözüm ilerde seçim yapılması şartıyla geçici olarak
iki hükümetin koalisyon kurması yönünde belirlemiştir.

You might also like