Bosna Faciası Ve Göç Mağduru Boşnaklar

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 204

BOSNA FACİASI

VE
GÖÇ MAĞDURU BOŞNAKLAR

Doç. Dr. Fahriye EMGİLİ

yaz
yayınları
BOSNA FACİASI VE GÖÇ MAĞDURU
BOŞNAKLAR

Doç. Dr. Fahriye EMGİLİ

2023
BOSNA FACİASI VE GÖÇ MAĞDURU
BOŞNAKLAR

Yazar: Doç. Dr. Fahriye EMGİLİ

ORCID NO: 0000-0002-3805-7358

© YAZ Yayınları

Bu kitabın her türlü yayın hakkı Yaz Yayınları’na aittir, tüm


hakları saklıdır. Kitabın tamamı ya da bir kısmı 5846 sayılı
Kanun’un hükümlerine göre, kitabı yayınlayan firmanın
önceden izni alınmaksızın elektronik, mekanik, fotokopi ya da
herhangi bir kayıt sistemiyle çoğaltılamaz, yayınlanamaz,
depolanamaz.

E_ISBN 978-625-6524-65-1

Aralık 2023 – Afyonkarahisar

Dizgi/Mizanpaj: YAZ Yayınları

Kapak Tasarım: YAZ Yayınları

YAZ Yayınları. Yayıncı Sertifika No: 73086

M.İhtisas OSB Mah. 4A Cad. No:3/3


İscehisar/AFYONKARAHİSAR

www.yazyayinlari.com

yazyayinlari@gmail.com

info@yazyayinlari.com
ÖZGEÇMİŞ

Doç. Dr. Fahriye Emgili, Mersin’de doğdu. Babası Ankaralı


olmakla birlikte, baba tarafından ailesi, 1917’de İstanbul’a göç eden
Azerbaycan Türkleri’ndendir. Anne tarafından ailesi ise mübâdele ile
Mersin’e göç eden Serez Türkleri’ndendir. İlk, orta ve lise öğrenimini
Mersin’de tamamladıktan sonra, 2000 yılında Gaziantep Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden mezun oldu. 2001 yılı
sonunda Mersin Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim
Dalında Araştırma Görevlisi olarak akademik çalışmalarına başladı.
Mersin Üniversitesi Tarih Bölümü’nde “Mersin Mübâdilleri” başlıklı
teziyle 2004 yılında bilim uzmanlığı unvanını aldı. 2005 yılında
Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya başladığı Ankara Üniversitesi Dil
ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Anabilim
Dalı’nda, “Bosna-Hersek’ten Türkiye’ye Göçler (1878-1934)” başlıklı
teziyle de 2011 Nisanı’nda, tarih doktoru unvanını aldı. 2006-2010 yılları
arasında araştırma ve dil bursları ile Bosna-Hersek, Hırvatistan, Sırbistan
ve Makedonya’da araştırmalarda bulundu ve dil eğitimi aldı. İngilizce,
Boşnakça, Hırvatça ve Sırpça bilmektedir. Çeşitli dergi, kitap ve
sempozyumlarda yayımlanmış makale ve bildirileri bulunan yazar;
Mersin Üniversitesi, Tarih Bölümü’nde Balkanlar, Göç, Mübâdele,
Bosna-Hersek Tarihi ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi üzerine
çalışmalarına devam etmektedir. E-Mail: femgili@gmail.com

KİTAPLARI

1. Emgili, F., Osmanlı Yadigârı Bosna, İdeal Kültür ve Yayıncılık,


İstanbul 2020.

2. Emgili, F., İşgal Altında Bosna Boşnakların Hürriyet Mücadelesi,


Aktif Yayınevi, İstanbul 2022.
3. Emgili, F., Yunanistan’dan Mersin’e Köklerinden Koparılmış
Hayatlar, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul, 2011.

4. Emgili, F.-Kahramanyol, M., Sırbistan’ın Osmanlı


Topraklarındaki İstihbârat ve Teşkilatlanma Çalışmaları, Cedit
Neşriyat, Ankara, 2012.

5. Emgili, Fahriye, Yeniden Kurulan Hayatlar: Bosna-Hersek’ten


Türkiye’ye Göçler (1878-1934), Bilge Kültür Sanat Yayınevi,
İstanbul, 2012.
ÖNSÖZ

Dün ve bugün savaş, tarihin en merkezi toplumsal olayı olmaya


hâlâ devam ediyor. Bu durum devam ettiği sürece savaşa ilişkin
araştırmaların yapılması mümkün olacaktır. Her toplumun, her
siyasetçinin, her sosyal bilimcinin toplumları derinden etkileyen bu
tarihî meselelere karşı bir çözüm arayışı kaçınılmazdır.

Tarihten bugüne; Doğu Roma-Batı Roma, Osmanlı-Habsburg


şeklinde devletlerin ayrım çizgisini, İmparatorlukların çöküşünü içinde
barındıran Bosna-Hersek; ayrıca Müslüman, Hıristiyan toplumları ve
bunlara ilişkin meseleleri, azınlık sorunlarını, etnik temizliği, krallık
düzeni, federalist uyumu, millî meseleleri ve Bosna-Hersek’ten,
Sancak’tan yüzyıllar boyu süregelen Boşnak göçlerini kapsar.

1992 Bosna faciasında, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da


yaşanan en büyük katliam, toplu kıyım, etnik temizlik yaşanmış;
Birleşmiş Milletler ve Hollanda hükümetinin bu yaşananlardaki rolü
önem kazanmıştır. Biz bu çalışmada bu rolü sorgulamaktan öte, yaşanan
etnik temizliği anlatarak, bu etnik temizliğin diğer boyutu olan göçü;
insanların yüzyıllardır yaşadıkları topraklarından tecavüz, şiddet,
toplama kamlarında ölüme terk edilerek çoluk çocuk, yaşlı demeden
mülteci durumuna düşmesine sebep olan süreci, insanların acılarını
tarihî bakışla ayrıntılandırmak ve tarihe not düşebilmek
amaçlanmaktadır.

Bu çalışmayı hazırlarken gördüğüm fotoğraf karelerinden bir


tanesi olan; iki kadının yaşlı anne ve babalarını el arabalarında taşıyarak,
askerler eşiliğinde mültecilik yolundaki yayan görüntüleriydi (bkz.
Ekteki mevcut foroğraflar) beni etkileyen… İnsanoğlunun acımazlığını
yansıtan bir kare ve insanın insan karşısında çaresizliğini, bir kaçışı
anlatan kare idi. Bununla birlikte diğer tanık olduğum doktora tezim için
yıllar önce defaaten araştırmalarda bulunduğum ve yaşadığım
Saraybosna’da sokaklarda, kaldırımlarda gördüğüm, bu çalışmada da
Saraybosna başlığında değinmiş olduğum “Saraybosna gülleri/kan
gülleri” idi ve kadınlara savaşta ne yaşadıklarını sorduğumda, gördüğüm
sadece gözlerindeki sessizlik idi....

İvo Andriç bir hikâyesinde şöyle bir ifade kullanmaktadır: “Senin


felaketin belki de sevginin, heyecanın, geleneğinin ve dindarlığının
arkasında ne kadar çok nefretin yattığını farkına varmamış olman da
yatmaktadır.”

Medenî dünyanın ortasında Boşnakların maruz kaldığı saldırılar,


kuşatmalar ve soykırımlar hedeflenen alanların imhasında gösterilen
azim ve kararlılık, Fatih Sultan Mehmed döneminden bu yana başlayan
kimlik inşasını tamamlıyordu. Şüphesiz bu hareketin lideri İzzetbegoviç
sadece ülkesinin değil, İslam toplumunun ve tavırlarının da öncüsü oldu.
Medeni dünyaya bir ders verdi. Aliya İzzetbegoviç ve burada ismini
saymakla bitiremeyeceğimiz, Prof Dr Mustafa Kahramanyol Hoca gibi
birçok kahraman insan sayesinde bügün Bosna Boşnakların ülkesidir.

1992-1993 savaşı ve Sırebrenisa katliamı ve birçok yerleşim


yerinde münferit ve toplu soykırımlar, geçen yüzyılın utancının bir anıtı
olarak tarihe geçti. Bu hareketin Müslüman Bosna kimliğine duyulan
nefretten kaynaklandığı ve ayakta tutulmasının Batı merkezli eski Türk
nefreti tezinden kaynaklandığı doğrudur. Bununla birlikte, Bosna
kimliğinin tarihsel yapısı ve süregelen hayatta kalma mücadelesi göz
önüne alındığında, Osmanlı Bosnası ve günümüz Bosna-Hersek’i
üzerine yapılan araştırmaların canlılığı önemini korumaktadır. Bu
yüzden Osmanlı Devleti'nin Balkanlardan çekilmesi ve bunun
sonucunda Bosna Hersek'te yaşanan katliam, şiddet ve göçler her zaman
tarihçilerin ve toplumun ilgisini çekmiştir. Ancak özellikle 20. yüzyılın
sonlarında tüm dünya Bu bölgede gözlerinin önünde yaşanan baskı,
vahşet ve nihayetinde soykırım, tarihi kaynaklar ile yaşayacak ve
üzerinde durulması gereken en önemli konulardan biri bu olacak.

Hepimiz medaya aracışığıyla şu soruyu savaş sırasında ve anma


yıldönümlerinde yazılan yazılarda vb. çok duymuşsunuzdur ya da
okumuşsunuzdur ve söylenecek pek bir söz kalmaz geriye,

Katliam sırasında Bosna'da küçük bir çocuğun annesine sorduğu soru:

“Askerler çocukları küçük kurşunla öldürürler değil mi anne?”

İnsanı yediği yemekten, içtiği sudan, aldığı nefesten,

İnsanı, insanlığından utandıran soru

ve cevap İzzetbegoviçin de ifadesiyle, “Ne yaparsanız yapın


soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır…..

Akademik çalışma hayatım boyunca gösterdikleri sabır ve


esirgemedikleri destekleri için Sevgili Annem Sabahat ve Babam Nejat
Emgili’ye; destekleri için kardeşlerim Mahir ve Yeşim’e; her daim
özgürlük, kardeşlik, eşitlik sloganı ile bize yön veren Necati ve Mahmut
Emgili’ye sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Bu kitabı hazırlarken hüzünlüydüm hem Boşnakların 20.


Yüzyılda yaşadıkları beni bir üzdü ve etkiledi, yüreğimde onların
yaşadığı acıyı bir tarihçi olarak anlamlandırmaya çalıştım hem de kişisel
hayatımda, hastane günlerimizde Bosnaya ilişkin yazıp çizerken,
hayatımdan iki sevdiğim insan kayıp gitti; ilki mücadelesi ve sevgi dolu
yüreği, hayat sevgisi ile hep hayran olduğum süper babannem Hanım
Emgili ve diğeri 2023 Nisan’ında bir bahar günü, hayatının baharında, üç
seneyi aşkın hastalığı için birlikte mücadele ettiğimiz sevgili teyzem
Nezya Akdoğan idi. Bu kitabı bu hayattan gelmiş geçmiş yakınlarıma ve
Bosna Savaşında, faciasında sönüp giden ocaklarda yitip giden canlara,
savaşın masum çocuklarına, kadınlara ithaf ediyorum….

Fahriye EMGİLİ

Aralık 2023
“Savaşta büyük zulme uğradınız. Zalimleri affedip affetmemekte
serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın ama soykırımı unutmayın. Çünkü
unutulan soykırım tekrarlanır.”

Aliya İzzetbegoviç
"Bu kitapta yer alan bölümlerde kullanılan kaynakların, görüşlerin, bulguların,
sonuçların, tablo, şekil, resim ve her türlü içeriğin sorumluluğu yazar veya
yazarlarına ait olup ulusal ve uluslararası telif haklarına konu olabilecek mali
ve hukuki sorumluluk da yazarlara aittir."
İÇİNDEKİLER

GİRİŞ ................................................................................................... 1

Bölüm 1

1.BOSNA’DA KRİZ VE 1992 FACİASI .............................................. 7

1.1.Sırpların Gözünde “Öteki Boşnaklar”........................................... 7

1.2. Göç Öncesi Yaşanan Etnik Temizlik .......................................... 34

1.2.1. Srebrenica Soykırımı................................................................ 43

1.2.2 . Hüznün Adı Potaçari Köyü..................................................... 57

1.3.Şehirlerin Günlüğünde Bosna Savaşı .......................................... 81

1.4.Türkiye’nin Bosna Siyaseti .......................................................... 99

1.5.Balkan İşlerini Koordine ve Bosna İçin Yapılanlara Bakış ....... 107

Bölüm 2

1. ETNİK TEMİZLEME VE DİGER İNSAN HAKLARI


İHLALLERİ ................................................................................. 112

1.1.Esir kampları .............................................................................. 119

1.2.Mülke ve Dinî Mabetlere Zarar ................................................ 124

2. BOSNA’DA MÜLTECİ OLMAK ................................................. 126

2.1.Sırebrenisa’dan Kopuş Öyküsü ................................................. 129

2.2. Zenitasa (Zenica)'ya Mülteci akını ........................................... 133


3. HIRVATİSTAN’DA VE MACARİSTAN’DA BOŞNAK
MÜLTECİLER ............................................................................. 136

4. TÜRKİYE’DE BOŞNAK MÜLTECİLER ..................................... 140

4.1.Mülteci Kampları ....................................................................... 144

4.2.Türkiye’de Yaşadıkları Sorunlar ............................................... 151

4.3.Türkiye’nin Boşnak Mülteci Siyaseti ......................................... 155

5. MÜLTECİ BİLANÇOSU.............................................................. 161

6. YURDA DÖNÜŞ ÇİLESİ ............................................................. 164

7. MÜLTECİLERE YÖNELİK BİRLEŞMİŞ MİLLETLER


UYGULAMALARI ...................................................................... 171

SONUÇ............................................................................................. 181
Kısaltmalar Listesi
ABD: Amerika Birleşik Devletleri
AGİK: Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (Teşkilatı)
AİDK: Askerî isler Daimî Komitesi
AT: Avrupa Topluluğu
BİH: Bosna-Hersek
BHF: Bosna-Hersek Federasyon
BM: BirleŞmis Milletler
COMECON: Dogu Bloku Ülkeleri Karsılıklı Ekonomik Yardım
Konseyi
DBA: Dayton Barıs Anlasması
IFOR: NATO Uluslararası Güç
İKÖ: İslam Konferansı Örgütü
JNA: Yugoslavya Ulusal Ordusu
KEİB: Karadeniz Ekonomik İşbirligi Teskilatı
KHO: Kara Harp Okulu
NATO: Kuzey Anlantik Paktı
RS: Sırp Cumhuriyeti (Republika Srpska)
SFOR: NATO İstikrar Gücü (Stabilization Force)
SSCB: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birligi
TİKA: Türkiye İşbirliği ve Kalkınma Ajansı
UNESCO: Birlesmis Milletler Egitim, Bilim ve Kültür Teskilatı
UNPROFOR: Birlesmis Milletler Koruma Gücü (United Nations
Protection Force)
YHO: Yugoslavya Halk Ordusu.
Bu kitabı; Bosna Faciasının, acısının simgesi Mavi Kelebeklere;
Boşnak yiğitlere, kadınlara, savaşın masum çocuklarına….

Bize her daim mücadeleyi öğreten ve sevgisini sunan babannem,


merhum Hanım Emgili’ye ve bu bahar bizi bırakıp giden naif isan
Teyzem Nezya Akdoğan’ın anısına ithaf ediyorum.
Fahriye EMGİLİ 1

GİRİŞ

Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar'daki varlığı


ortadan kalktıktan sonra Boşnaklar için karanlık günler
başlamıştı. Doğdukları ülke olan Bosna-Hersek'te Boşnaklar için
her gün kargaşa, acılar, ölüm ve ölümlerle doluydu. Osmanlı
Devleti’nin Balkan topraklarının önemli bir bölümünü kaybettiği
Berlin Konferansı kararının ardından durum daha da kötüleşti ve
başlangıçta padişahın askerleri Türkiye'ye dönmeye başladı.
1878’de Anlaşmaya varılan bu geri çekilme, Sırbistan ile Karadağ
arasındaki anayurtlarında yaşayan Bosnalıları ne yapacaklarını
bilmeden çaresiz bir durumda bıraktı. Aslında o dönemden
günümüze kadar Boşnaklar göçü yaşadı. Göç, Boşnakların
hayatlarının temel motivasyonu haline gelmiş, Boşnaklar yüz yılı
aşkın bir süre 1878’den başlayarak 1992 Bosna Krizine değin
baskılara, gasplara, katliamlara maruz kalmışlardır.

Boşnaklara uygulanan baskı ve şiddet yüz elli yıla yakın bir


zamandır sürmektedir. 1880’lerden itibaren, bu insanların kaderi
de siyasî gelişmelere paralel olarak değişmiştir. Daha doğru bir
ifadeyle, dünya siyasetini belirleyen güçlerin sürdürdükleri siyaset
sonucunda, Balkan topraklarında yaşanan demografik, siyasî ve
etnik gelişmeler Bosna’yı da içine almıştır. 1878 ile 1945
arasındaki dönem, şiddetin en yoğun ve kanlı yaşandığı dönemdir

Aslında insan topluluklarının zorunlu göçü, eski


ideolojilerin çöküşünün, imparatorlukların çöküşünün, yeni
devletlerin ortaya çıkmasının en görünür sonucudur. Soğuk Savaş
sonrası ve I. ve II. Dünya Savaşları sonrasındaki bugünkü
gelişmeler bunu kanıtlıyor. Yugoslavya'nın dağılması Bosna'da
2 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

etnik çatışmalara yol açacağı gibi, Doğu ve Batı bloğundaki büyük


güçlerin de bu çatışmalara katılmasına yol tanımıştır. Bosna'da
farklı etnik gruplar dini değerler ve kimlik üzerinden kendilerini
ifade etmiş ve bu iki unsuru kendi hakları için mücadele etmek
amacıyla kullanmışlardır.

1980 yılında Tito'nun ölümünün ardından halkları


birbirine bağlayan bağlar ortadan kalkmış, tarihi Sırp
milliyetçiliği ve "Büyük Sırbistan" hayali gün geçtikçe büyümüş,
eski Yugoslavya giderek bir Sırp devleti olarak görülmeye
başlanmış ve Sırp halkının Hırvatlar ve Boşnaklar dinsel
farklılıklardan kaynaklananan ötekileştirme süreci ortaya
çıkmıştır.

Bunun nedenleri arasında Doğu Bloku ülkelerinde


yaşanan çatışmaların, rejim değişikliklerinin ve çöküşlerin yanı
sıra erken dönemlerde Türk ve İslam kültürünün Balkanlar’da
bulunmasının yarattığı huzursuzluk yer almaktadır. II. Dünya
Savaşı'ndan bu yana yaşanan en büyük felaket olarak kabul edilen
Bosna-Hersek Faciası, Sırplar, Boşnaklar ve Hırvatlar arasında
yaşandı. Kanlı çatışma sonucunda binlerce sivil ve masum insan
hayatını kaybetti. Yugoslavya'nın dağılmasının ardından Slovenya
ve Hırvatistan'ın ardından bağımsızlığını ilan eden Bosna Hersek,
"Büyük Sırbistan" hayali kuran Sırpların saldırısına uğradı ve
başlangıçta iç savaş olarak gelişen çatışma, zamanla soykırıma
dönüştü. Bosna'nın insani krizi, özellikle nüfusun yarısından
fazlasının mülteci haline geldiği 1993 yılından itibaren daha da
kötüleşti.

Bosna'nın bağımsızlığını engellemek için Büyük Sırbistan


yaratma hayali kuran ve bu amaçla Bosna halkını soykırıma
Fahriye EMGİLİ 3

uğratan Sırp politikaları karşısında uluslararası toplum uzun


süredir güçsüz kalmış, ancak uluslararası toplum Bosna'da etkili
bir ordu kuramamıştır. 1995 yılında ABD'nin baskısı ve BM
Güvenlik Konseyi kararının NATO'ya Bosna'daki soykırımı ve
çatışmayı durdurmak için güç kullanma yetkisi vermesiyle alındı.

Soğuk Savaş sonrası siyasi çöküş ve küresel yoksulluğun


kötüleşmesi, göçün artmasına neden oldu. Bosna'da olduğu gibi
siyasi istikrarsızlıktan, insan hakları ihlallerinden ve baskılardan
kaçan insanlar daha iyi bir yaşam arayışıyla Batı'ya ve Türkiye’ye
yöneldi. Kutuplaşmış bir dünyada otoriter yönetimler tarafından
kontrol edilmeye devam eden etnik çatışmalar, 1990'ların
başındaki Büyük Dağılım'ın ardından Bosna, Kosova, Bulgaristan
ve Irak gibi ülkelerde iç savaşlara ve etnik temizliğe yol açarak
nüfus kaybına yol açtı. insanlar evlerinden zorla çıkarıldı.

Bosna Savaşı sırasında Boşnaklar mülteci olarak


Türkiye'ye sığındılar. Boşnakların makûs talihlerinde 1870’lerden
itibaren yer eden yerinden edilme yirminci yüzyılda da devam
etti. 1992'de 1995'e kadar süren Bosna savaşı, ülke nüfusunun
yarısından fazlasının yerinden edilmesine neden oldu. Savaşı sona
erdiren Dayton Barış Anlaşmalarının ardından uluslararası
toplum bir ulusal yeniden yapılanma projesine başladı. Yerinden
edilmiş kişilerin anavatanlarına dönüşü bu projenin önemli bir
parçasıdır.

Aslında günümüze değin Boşnakların Türk topraklarına


göçü birkaç saada yoğunluk kazanmıştır: 1878 Berlin Kongresi
kararları neticesinde Bosna-Hersek’İn İşgâl isonrasında
gerçekleşen göçler birinci saayı oluşturmuştur. Bunu 1908
ilhaktan sonrakiler izlemiş; ardından da Balkan Savaşı ve I. Dünya
4 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Savaşı sonrasında yaşanan göç hareketleri gelmiştir. 1918 yılında


Yugoslavya Krallığı olarak kurulmasından sonra ve 1945 yılı
itibariyle Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti hâkimiyeti
altında yaşayan ülke, Yugoslavya SFC döneminin lideri Tito’nun
1980’de ölümü ile bir dağılma süreci yaşamıştır. İşte Krallık
döneminde 1924’teki Şahoviçi gibi adı konulmuş ve konulmamış
katliamlardan kaçış Türkiye Cumhuriyeti topraklarına olmuştur.
2. Dünya Savaşı işe Balkanlarda yaşanan acıların devam etmesi ve
Tito idaresinde hak ve özgürlükleri gaspedilen, baskıya uğrayan
Bosna ve Sancak Boşnakları Türkiye’ye göçe devam etmişlerdi.
Son olarak da 1992-1996 arasında Bosna ve Boşnakların karşı
karşıya kaldığı savaş faciası 1 ve Dünya kamuoyunun ve ülkelerinin
sessizliği karşısında Boşnak soykırama uğramış ve yine göçmen
durumuna düşerek Türkiye’ye sığınarak mülteci konumuna
düşmüşlerdir.

Bosna Savaşı 1 Mart 1992'de başladı ve 14 Aralık 1995'e


kadar sürdü. Savaş sırasında farklı rakamlar sunuldu ama bunlar
genel kabul görüyor. Görüşlere göre toplam 100.000-110.000 kişi,
çeşitli kaynaklara göre 312 Bin insan hayatını kaybetti. Sonuç
olarak savaşta 2 milyondan fazla insanın göç etmek zorunda
kaldığı bilinmektedir. Savaştan sonra yaklaşık 1 milyon mülteci
memleketlerine dönebildi. Bütün bu yaşananlar Boşnakların
kişisel dünyalarını, ülkenin birçok şehrinin ve kırsal yerleşimin
demografik yapısını da etkilemiştir.

1
Bkz. Bosna Savaşında Başbakanlık Müşaviri olarak bölgede görev yapan Mustafa
Kahramanyol, Boşnaklar, Türkler Ve Bosna’nın Savunulması, Ötüken Neşriyat,
Ankara, 2023.
Fahriye EMGİLİ 5

İki bölümden oluşan çalışmanın; giriş bölümünde, Bosna


Savaşına giden süreçten bahsedilmiştir. İlk bölümünde, Bosna
Savaşı ve Bosna’nın her biri şehrinde yaşananlar, Sırebrenisa
cehenneminde neler oldu? Türkiye’nin Bosna Savaşındaki siayseti
ve yapılanlar incelenmiştir. İkinci bölümde, etnik temizlik
kavramı çerçevesinde Boşnak kadınların, erkeklerin, yaşlıların,
yerleşim mekanlarının maruz kaldığı şiddet, esir kamplarında
geçen günler, mülteci konumunda Hırvatistan ve Macaristan’a
sığınış, nihayetinde dindaşlar ile aynı çatı altında Türkiye’de
Boşnaklar için kurulan kamplar ve geri dönüş yolculukları ele
alınmıştır.

Srebrenisa’dan Bir Görüntü: Kamyonlarla Srebrenitsa'dan Tuzla'ya


giden Boşnaklar / 29 Mart 1993

Kaynak: https://tr.euronews.com/2021/07/10/srebrenitsa-soykirimi-surece-
nasil-gelindi-neler-yasandi
6 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Srebrenitsa'daki aile üyelerinin geri kalanlarından haber alamayan


bir Boşnak kadın ve kızı ağlarken 13 Temmuz 1995

Kaynak: https://tr.euronews.com/2021/07/10/srebrenitsa-soykirimi-surece-
nasil-gelindi-neler-yasandi

“Ve her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey;


düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın
sessizliği olacaktır.” Aliya İzzet Begoviç
Fahriye EMGİLİ 7

BÖLÜM 1

1. Bosna krizi ve 1992 felaketi

1.1 Sırpların Gözünden “ Öteki Boşnaklar”

Ulusal ve etnik basmakalıplar, milliyetçi doktrinin ışığında


en açık şekilde ifade edilen milliyetçi düşünceyi temsil etmektedir.
Bu düşünce tarzı, bir belge kanıt sunmadan kendimiz ve başkaları
hakkında fikir üretir. Milliyetçilik de 'öteki'ne dair kalıplaşmış
bazı yargılar yaratmadan var olamaz. Çünkü "kişinin" kimliğinin
oluşması için "başkaları" gereklidir. Böylece demokratik, adil ve
hoşgörülü Sırp karakterinin, "vahşi Arnavutlara", "kinci
Bulgarlara", "gururlu Müslümanlara" ve "yozlaşmış Hırvatlara"
karşı zafer kazanması mümkün olacaktır. Sırp klişeleri üç gruba
ayrılabilir. Birinci grupta komşu milletler-Arnavutlar, Boşnaklar,
Hırvatlar, Makedonlar; ikinci grupta “yüzyılların düşmanları”-
Türkler, Avusturyalılar ve üçüncü grupta “yüzyılların kardeşleri”-
Yunanlılar ve Ruslar yer almaktadırlar. 2

19. yüzyıl Sırp stereotiplerinde Boşnaklar "dini mürtedler"


ve 19. yüzyılın değişen siyasi durumu bağlamında "sanayileşmiş
halklar" olarak tasvir ediliyordu. Bir yandan "Sırp'ın en saf
unsurlarına" yönelik olumsuz eleştiriler, diğer yandan İslam'a
dayalı "Türklük"e yönelik olumsuz eleştiriler yapılırken,
Boşnakların karakterini din değiştiren Sırplar olarak göstermek
çelişki yaratacaktır. Dini, devletin temeli olarak reddeden Sırp

2
Bkz. Slaven Letica , Četvrta Jugoslavija, Zagreb, 1989.
8 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

milliyetçileri, Boşnakların Sırp Müslüman olduğunu düşünüyor. 3


Fiziksel ve zihinsel özelliklere ilişkin stereotipler, Boşnaklar'ı
"tembel, korkak, inatçı, kaba, muhafazakar, kaderci, gururlu,
melankolik, gizemli ve önyargılı" olarak tasvir ediyordu. Ayrıca
Boşnakların tüm olumsuz özelliklerinin temelinin İslam'ın
etkisiyle ortaya çıktığına inanılıyordu.

Mitrinoviç bunun kanıtını şu görüşte buluyor:


Müslümanlar arasında hâlâ Sırp unsurlar varken, Müslümanlar
aralarından büyük yazar ve siyasetçileri Osmanlı
İmparatorluğu'na kazandırabiliyorlardı." İnsanın Sırp köklerini
terk etmesinden kaynaklanan utanç duygusu. Bu utanç onun
"kendinden kaçmasına ve başka bir yapay Türk kimliğine
sığınmasına" neden oldu. 4 "Tito'nun 1980'deki ölümünün
ardından Yugoslavya'nın çok uluslu federal yapısı her taraan
milliyetçi saldırılara maruz kaldı. Sloven ve Hırvatların ülkeyi
gevşek bir federasyona dönüştürme çabaları 1980'lerde ciddi bir
krize yol açtı. 5

Ölümün ardından Yugoslav cumhuriyetlerinin ülkeyi bir


arada tutması pek mümkün olmadı, hiçbir ilerleme kaydedemedi.
Bunun yerine vatandaşlar etnik ve ulusal aidiyetleriyle ilgili siyasi
propagandacıları dinledi. Yugoslav devleti ulusal şartlara göre

3
Amela Zahoviç, 1989 Sonrası Balkan milliyetçiliğine örnek: Bosna-Hersek,
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul, 2005, s.107.
4
Olivere Milosavljević, U tradiciji Nacionalizma, Beograd, Helsinški Odbor za
Ljudska Prava u Srbiji, 2002, s.205.
5
Charles Jelavich, Juznoslovenski Nacionalizmi, Jugoslovensko Ujedinjenje i
Udzbenici Prije 1914 – Türkçe: Güney Slavların Millîyetçilikleri, Zagreb, Globus,
1990, s. 262-265.
Fahriye EMGİLİ 9

kuruldu. Versailles Antlaşması 1918'de imzalandı. Hırvatistan,


Slovenya ve Sırbistan'daki politikacılar ve eğitimli insanlar bu
anlaşmanın imzalanması için çok çalıştılar. Başlangıçta
Arnavutlara, Boşnaklara, Karadağlılara, Makedonlara, Macarlara
ve Yugoslavya sınırları içinde kalan diğer ülkelere danışılmadı. Bu
bölgede uzun süredir yürürlükte olan maneviyat talepleri, "Her
halükarda itaat etmek zorundayız, özellikle de uymasak bile"
mantığına dayanıyordu. Hatta Sırp ordusu, dünya siyasi
sahnesinde bağımsız bir ulus olarak ortaya çıkan Karadağ'ı işgal
etmiş, Kral Nikoolas'ı kulağından yakalayıp tahttan çekilmeye
zorlamış ve eşyalarını almasına bile fırsat vermeden onu sürgüne
göndermişti. Oldukça olumlu sözlerle dolu bu sistemin ardından
Arnavutlar, Boşnaklar, Türkler ve diğer Müslümanlar da aynı
kaderi yaşadılar, hem Sırp monarşisi altında hem de komünist
yönetim altında akıl almaz baskı ve baskılara maruz kaldılar,
vahşete maruz kaldılar. Doğal olarak Müslümanlar ülkeyi terk
etme ihtiyacı ve zorunluluğunu hissettiler. Daha doğrusu buna
katılmaya zorlandılar.

Öte yandan Balkanlar'da o kadar derin kök salmış nefret


ve kırgınlık hastalığı, istemeden de olsa Balkanların yapısını
aşındırmış ve sadece Müslümanlara karşı değil, aynı zamanda
Hırvatlara, Karadağlılara, Macarlara vb. karşı da kötülük
yapmıştır. Makedonlar, Silovyalılar ve Sırplar da birbirlerine karşı
kötülük yaptılar. 1980 yılında Tito'nun ölümüyle Yugoslavya'da
eski çatışmalar ve nefret duyguları yeniden alevlenmeye başladı.
Komünizm çökünce düzen kontrolden çıkmaya başladı ve özerk
cumhuriyetler hızla tam bağımsızlığa doğru ilerlemeye başladı.
Eski Yugoslav federasyonunun kendine özgü ve karmaşık yapısı
10 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

ve bunun sonucunda ortaya çıkan iç sorunlar, 1989-1990'daki


bağımsızlık talepleri ve Balkanlar'da esen kuvvetli rüzgarların
etkisi, bu devletin çökmesine yol açan yeni koşullar yarattı. 20.
yüzyılın başlarından itibaren Balkanlar'da, her ülkeyi birbirine
düşman devletlere bölmeyi amaçlayan, Roma'nın "böl ve yönet"
prensibiyle ifade edilen, çatışan ve hatta düşman toplumların
ortaya çıkmasıyla, "Balkanlaşma" terimi 19. yüzyılda ortaya
çıkmıştır.

Yugoslavya'nın dağılması bölgesel bir kriz olarak ortaya


çıktı ve modern bir doğu sorunu olarak kabul edildi. Balkanlar'ın
kronik hastalıklar coğrafyası olarak gösterilmesine yol açtı.
Balkanlar bu savaşla bir kez daha dünya siyasetinde yerini aldı. Bu
felaket, kuzeyde Slovenya'dan güneyde Makedonya'ya kadar
Yugoslavya coğrafyasındaki üç dinden ve dokuz farklı etnik
kökenden Yugoslav halklarını etkileyecektir. 6

Hırvatistan ve Slovenya ile uzun süredir yakın kültürel ve


çıkar temelli bağları olan Almanya ve Avusturya, bu ataşi bilerek
ve aktif olarak destekledi. Mesela ayrılıkçı siyasetçileri ve eğitimli
insanları desteklediler, her iki ülkeye de ayrılıkçı hareketler için
başta silah olmak üzere her türlü malzeme ve desteği sağladılar.
Bu nedenle isyan bayrağını kaldıran ilk ülke Slovenya oldu. 7

1990'lı yıllara kadar Yugoslav Halk Ordusu (YHO=YNA) liderlik


bakımından Sırpların ve Karadağlıların kontrolündeydi.

6
Ertuğrul Gazi Özkörükçü, Balkanlar, Sempozyum Bildirisi, HAK, İstanbul, 1999,
s.15.
7
Bora, Tanıl Bora, Bosna-Hersek: Yeni Dünya Düzeni’nin Av Sahası, İstanbul:
Birikim Yayınları, 1994; Tanıl Bora, Yugoslavya: Milliyetçiliğin Provokasyonu,
İstanbul: Birikim Yayınları, 1995, s.227.
Fahriye EMGİLİ 11

Dolayısıyla bu ordu, Slovenya ve Hırvatistan'ın bağımsızlık


hareketlerine çok sert tepki gösterdi ve korkunç zulümler
gerçekleştirdi. Sosyalist Yugoslavya'nın varlığı boyunca Sırpların
ordu, polis ve diğer idari kurumlar üzerindeki kontrolü, Sırp
olmayan devletlerin tepkisine neden olan en önemli konulardan
biriydi. 1990'larda Sırplar nüfusun yüzde 39'unu, Yugoslav federal
ordusunun ise yüzde 60'ını oluşturuyordu. Hırvatlar toplam
nüfusun %22'sini oluşturuyordu ve %8'i orduda görev yapıyordu.
8

Yugoslavya'nın 1990'lı yıllarda siyasi katılıma geçmesinin


ardından, çoğu siyasi partinin o dönemdeki siyasi duruma göre
oluşturduğu platformlar ulusal meselelere odaklandı.
Sırbistan'daki siyasi partilerin çoğu, ideolojik temelleri ne olursa
olsun, Sırbistan topraklarının genişletilmesi fikrini destekledi.
Miloseviç'in sosyalistlerinden Vojislav Şeşel'in en aşırı
köktencilerine kadar hepsinin aklında aynı fikir vardı: Büyük
Sırbistan. İkisi arasındaki tek fark kullanılan yöntemdi. Bazıları
Avrupa'nın arabuluculuğunu ve onun hazırladığı barış planını
daha çok desteklerken, diğerleri Büyük Sırbistan'ın kurulmasını
ve "hattın arındırılmasını" açıkça savundu. Miloseviç
yönetimindeki Bosnalı Sırp Demokrat Partisi'nin lideri Sayın
Karadzic, Boşnakların doğal haklarını engellemek için "İslam
Devleti", "Ustaşe soykırımı" ve "Türkleştirme" gibi provokatif
terimler kullandı. Belki Boşnaklar İslam devleti kuracak ve
Bosna'ya baskı ve gericilik hakim olacak. Bunun kanıtı olarak da
2. Dünya Savaşı sırasında Ustaşalarla ittifak kuran bazı

8
Smail Čekić, Muharem Kreso, Bečir Macić, Sırebrenisa, knjiga 3, Sarajevo, İnstitut
za Ratne Zločine, 2000, s. 28.
12 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Boşnakların gerçek niteliklerini o dönemde gösterdiklerini iddia


etti. Ancak 1983 yılından itibaren Müslümanlar, çokuluslu Bosna
devletinin destekçisi olduklarını yazılı olarak beyan etmişlerdi.
Amaç, tarihi olayları çarpıtarak Sırp halkı arasında Boşnak
korkusunu uyandırmaktı. Boşnakların etnik kimliğini reddeden
insanlık dışı bir halk olduğuna insanları inandırmak için
"Türkleşme" kavramını kullandı. Devamında pelerininin altındaki
sopayı göstererek yüksek sesle bağırdı: "Hiç kimse bir Sırp'ı Türk
yapamaz."

Bu düşüncelerle 6 Nisan 1991'de düzenlediği Miloşeviç


basın toplantısında şunları söyledi:

“Bosna-Hersek’te bütünlüklü devlet kurma eğilimlerinin


amaçları açıktır. Bu fikir çoğunluk olan milletin diktası fikrine
uygun düşmektedir. Bosna-Hersek’te % 51 oranında Müslüman
olsa, İslâm Devleti’ni mi kuracağız? Daha az sayıda olduğumuz bize
söylenerek tehditler yapılmaktadır. Ancak ne kadar olursak olalım
20. ve 21. yüzyılda Sırpları kimse Türkleştiremez! Ustaşa
katliamlarından bir ders alınabilecek mi? “ 9

1990’da Bosna’da yaptığı parti toplantısında, Şeşel şunları


söylemiştir:

“Biz bugünkü küçük Sırbistan’la hiçbir zaman tatmin


olamayacağız. Sırp millî varlığından üç yapay millet yaratılmıştır:
Karadağlı, Makedon, Müslüman…Biraz önce dışarıda gördüğünüz
gözü dönmüş topluluk (Boşnaklar kastediliyor) bizi bu konuda
engellemeye çalışıyor. Onların arasında iyi Sırplar olduğunu

9
Bosanski Pogledi, 4.Nisan 1991, s. 6.
Fahriye EMGİLİ 13

unutmamız gerektiği gibi, aynı zamanda tarihte hep Sırp


düşmanlarıyla yan yana olduklarını da unutmamamız
gerekmektedir. Bu tür bir kalabalıkla, bilsinler ki, hiçbir zaman
konuşmayacağız. Biz Sırp Çentikler, demokratik insan haklarını
savunan bir devlet kuracağız. Ancak, İslâm fundamentalistlerinin,
Balkanlar’da bir panislamist devlet kurma rüyalarına hiçbir zaman
izin vermeyeceğimiz uyarısında bulunuyoruz. Sırp milletinin kendi
devletini kurmada ne kadar cesaretli ve kararlı olduğunu
görecekler….Aynı zamanda Hırvatlar’ın kendi devletini kurma
hakkına sahip olduklarını düşünüyoruz. Ancak, bilsinler ki, Sırp
nüfuslu bölgelerde hiçbir zaman böyle bir devleti kurmalarına izin
vermeyeceğiz. Tucman’ın seçimlerde galip çıkması, Hırvat millîyetçi
nüfusunun küçük bir alanda var olmadığının en açık bir
ispatıdır…Biz Sırp Çetnikler Dırina’nın Sırbistan’ın sınırı olmasına
hiçbir zaman izin vermeyeceğiz. Drina Sırbistan’ın merkezinden
akar”. 10

Yugoslavya'nın küçük bir örneği olan Bosna Hersek,


nüfus bakımından çoğunluğu oluşturmayan üç etnik topluluktan
oluşuyordu. Toplam nüfusun yüzde 43,7'si Boşnak, yüzde 31,3'ü
Sırp ve yüzde 17,3'ü Hırvatlardan oluşuyordu. 1990'lı yıllarda ilk
çok partili seçimi Ulusal Parti kazandı. İlk seçim yasasına göre
Bosna'nın siyasi partisi Demokratik Hareket Partisi (SDA),
örgütün ulusal ilkelere göre yasaklanması nedeniyle adında
"Müslüman" kelimesini kullanmıyordu. Daha sonra bu kural
değiştirildi ve Sırbistan Demokrat Partisi (SDS - Sırbistan'ın
Milošević partisine bağlı) olarak adlandırılan Sırp-Hırvat siyasi

10
Vojislav Šešelj, Srpski Četnički Program ( Sırp Çetnik Programı ), Beograd, ABC
Glas, 1994, s.6.
14 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

partileri ve Hırvat Demokrat Birliği (HDZ - Hırvatistan'ın


HDZ'sinin devamı) kuruldu. 11

Bu partilerin hiçbiri ulusal çoğunluğu sağlayamadığı için


(SDA 86 sandalye, SDS 72 sandalye, HDZ 44 sandalye) bir
koalisyon hükümeti kuruldu. 20 Aralık 1990'da SDA partisi lideri
Aliya İzzetbegoviç (Alija Izetbegović) cumhurbaşkanı seçildi,
HDZ lideri Yure Pelivan (Jure Pelivan) başbakan seçildi ve SDP
partisi lideri Momcilo Kraişnik (Kraišnik) parlamento
başkanlığına seçildi. 1991 yılından itibaren Yugoslavya'da Sırplar
ve Hırvatlar arasında yaşanan gerginlikler Bosna'yı da büyük
ölçüde etkilemeye başladı.

"Sırplar ve Hırvatlar, İkinci Dünya Savaşı'nın


başlamasından 50 yıl sonra, 1991'de Wilson'ın kendi kaderini
tayin etme ilkeleri uğruna, en çok korktukları ülkeler Bosna ve
Makedonya’nın bağımsızlığı olacaktı." 12

Yugoslavya'nın çöküşü ikiliği değil, derin bir bölünmeyi


temsil ediyordu. Yugoslav federal devletinin üst yapısını
sürdürmek isteyen Sırp-Karadağ bloğuyla karşılaştırıldığında,
diğer Yugoslav devletleri bağımsız (Makedonya, Hırvatistan,
Slovenya) veya en azından egemenlikçi (BH) bir konumla ortaya
çıktı. İkinci aşamada, ayrılıkçı veya egemenlikçi cumhuriyetlerde
Sırp Ortodoks ayrılıkçılığı ortaya çıkıyor. Aliya İzzetbegoviç,
Sırplar ve Hırvatlar arasında yer alan ve üç etnik topluluğa sahip
olan Bosna'nın iç savaştan en çok etkilenecek ülke olacağını kabul
ederek cumhuriyetten merkeze doğru çalışan federalist bir modeli

11
Durakoviç, a. g. e., s.201.
12
Karneci (Carneige) Komisyon Raporu , s.63.
Fahriye EMGİLİ 15

savundu. İzzetbegoviç, Yugoslavya'nın bütünlüğünü korumak


amacıyla 1991 yılında Makedonya Cumhurbaşkanı Kiro
Grigorov ile federasyon seçeneği öneren bir anlaşmaya vardı.
Ancak tüm çabalara rağmen Yugoslav birliği sağlanamadı ve
Hırvatistan ve Slovenya bağımsızlıklarını ilan etti.

Slovenya ve Hırvatistan'ın 1991 yılında Yugoslavya'dan


ayrılması sonucunda Belgrad kontrolündeki Yugoslav güçleri bu
ülkelere saldırmış ve Birleşmiş Milletler eski Yugoslavya'ya silah
ambargosu başlatmıştır. 13

Ama Sırbistan, Batı, Özellikle Almanya'nın desteğini göz


önünde bulundurarak Slovenya ve Hırvatistan'ı feda etti.
Karadağ, Bosna-Hersek, Makedonya, Voyvodina ve Kosova'dan
oluşan yeni Yugoslavya'yı hedefliyordu. Bosna Hersek'in
bağımsız olması durumunda Sırbistan ile Karadağ arasında İslami
nüfuz alanı oluşturulacak ve Karadağ ile fiziki temas kesilecekti.
Bu nedenle Sırbistan, Bosna Hersek'in bağımsızlığını engellemek
için elinden geleni yaptı. 14

1991 yılı sonunda Yugoslavya'nın bütünlüğünün en


büyük savunucuları olan İngiltere ve Fransa, Almanya'nın
dayattığı oldu bittiyi kabul etti ve 1992 yılı başında Slovenya ve
.,.15
Hırvatistan'ın bağımsızlığı AT ülkeleri tarafından tanındı AT
ülkeleri bağımsızlık kararı aldıktan sonra, tanınmak için
başvuruda bulunan Bosna Hersek'in durumu Ocak 1992'de

13
“Bosna Hersek”, http://www.tika.gov.tr/Dosyalar/Bosna%20Hersek.doc,
(19.05.2005).
14
Mustafa Selver, Balkanlara Stratejik Yaklaşım ve Bosna, IQ Kültür Yayıncılık,
İstanbul, 2003, s. 99.
15
Karneci (Carneige) Komisyon Raporu, s.57.
16 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

durumu Hakem Komitesi tarafından araştırıldı. Komisyonun ön


koşul olarak Bosna Hersek'te referandum yapılmasını
önermesinin ardından Şubat 1992'de hem Boşnakların hem de
Hırvatların bağımsızlıktan yana oy kullandığı bir referandum
yapıldı. Bu referandumun ardından Bosna Hersek'te ilk Bosna-
Sırp çatışması çıktı.

Bosna, 3 Mart 1992'de kendisini bağımsız bir devlet ilan


etti ve 6 Nisan 1992'de Amerika Birleşik Devletleri ve AT
tarafından tanındı.

Slovenya ve Hırvatistan'ın Haziran 1991'de


bağımsızlıklarını ilan etmesinden iki gün sonra, Yugoslavya Halk
Ordusu tankları Slovenya'nın İtalya, Avusturya ve Macaristan ile
olan sınırlarını kontrol etmek için saldırıya geçti. Ancak Sloven
ordusu direnince ordu başlangıçta ya savaştı ya da geri çekildi.
Gerçekten de Belgrad, Haziran ayı başlarında ateşkesi kabul etti ve
Avrupa Topluluğu dışişleri bakanlarından oluşan üçlü bir
delegasyon, Brioni Anlaşması olarak bilinen geçici bir uzlaşmaya
vardı (Temmuz 1991). 16 Ancak çatışmalar büyük çaplı vahşetin
yaşandığı Hırvatistan'a da sıçradı. Temmuz ve Ağustos 1991'de
Avrupa Topluluğu'nun arabuluculuğunda başka ateşkes
anlaşmaları da imzalandı, ancak hemen hemen hepsi kısa süre
sonra ihlal edildi.

Sonuç olarak, Bosna-Hersek parlamentosu, 15 Ekim


1991'de Boşnak ve Hırvatların oylarıyla bağımsızlığını ilan etti. 27
Haziran'da Sırplar, Kirayna Sırp Özerk Bölgesi'ni kurdular ve 2
Şubat 1992'deki Bosna’nın bağımsızlık referandumunu boykot

16
Karneci (Carneige) Komisyon Raporu, s.57.
Fahriye EMGİLİ 17

ettiler. Avrupa Birliği, 6 Nisan'da yapılan referandumda katılım


oranının yüzde 63, oyların ise yüzde 99,4 olduğu Bosna'yı tanıdı.
1992 yılında Bosna-Hersek bağımsız bir ülke oldu. Avrupa
Birliği'nin ilan ettiği tanınma, yılın başından bu yana Sırp
provokasyonlarının ve yerel çatışmaların Bosna geneline
yayılmasına yol açtı. Bu gün aynı zamanda üç buçuk yıl süren
Bosna felaketinin de başlangıcı oldu.

1991'de Slovenya ile Hırvatistan arasında yaşanan ihtilaf


nedeniyle Sırbistan ve Karadağ dışındaki tüm özerk
cumhuriyetler askere alınan askerlerini geri çekti. Bu ordu böylece
tek Sırp ve Karadağ ordusu oldu. Slovenya ve Hırvatistan'dan
tahliye edilen birlikler Bosna-Hersek'e konuşlanmaya başladı ve
stratejik noktalara ağır silahlar yerleştirerek yavaş yavaş tüm
Bosna şehirlerini kuşattı. Ayrıca Bosnalı Sırplara her türlü silah ve
mühimmat dağıtıldı. Öte yandan yoğun siyasi hareketlilik de
yaşandı. Hırvatistan ile Sırbistan arasındaki kanlı mücadeleye
rağmen Hırvatistan ile Sırbistan arasında 1991 yılından
başlayarak gizli görüşmeler yapılmış ve bu görüşmelerin en
önemli konularından biri de Bosna'nın iki ülke arasında
paylaşılması planı olmuştur. Tudman'ın Bosna topraklarına ilişkin
talepleri, Mart 1991'de Karakolçevo'da Miloseviç'in yanına
katılmasına yol açtı. Burada Tudman ve Miloseviç, Bosnalılara
toprak vermeden Bosna'yı Sırplar ve Hırvatlar arasında bölme
konusunda anlaştılar. Ekim 1991'de Hırvatistan'ın Vukovar kenti
Sırplar tarafından yerle bir edilirken, Similja Avramov ve Hirvoje
Šarinic liderliğindeki bir Hırvat heyeti Zagreb'de Bosna'nın
bölünmesine ilişkin bir harita çiziyordu. Hırvat milliyetçilerinin
hedefi, Bosna Hersek'in Hersek bölgesini kontrol altına almak ve
18 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

böylece Hırvatistan'ın Dalmaçya bölgesini güvence altına almaktı.


Belgrad ve Zagreb hükümetleri, Bosna-Hersek'i (BİH) iki büyük
parçaya bölerek Müslümanlara ülkelerine geri götürdükleri
kısmın yanı sıra küçük toprak parçaları da vermeyi planlamıştı.

Bu taslakta önerilen ayrım çizgisi, İkinci Dünya Savaşı'nda


yapılan hataya benzer şekildedir. O zamanlar Bosna-Hersek'in
merkezinden geçen bir hat, Yugoslavya'nın büyük bir kısmını
İtalyan ve Alman nüfuz alanlarına ayırıyordu. Ancak her iki
taraaki ırkçılar bu konuda anlaşamadı. Aslında Bosna'da açık
çatışmanın başlamasından çok önce, YHO veya Sırplar ülke
genelinde radyo istasyonlarını, idari binaları, köprüleri, yolları,
koridorları, kışlaları ve diğer stratejik yerleri işgal etmişti. Hassas
bölgelere yerleştirilen toplar Bosna ve Hırvatistan'daki nüfuslu
bölgeleri hedef alıyordu.

Savaş 1992 yılında bağımsızlığın ilanıyla başlamış olsa da


siyasi süreç çok daha eskilere dayanıyordu. 1990 seçimlerinde
Sırpların oylarının çoğunluğunu kazanan Sırp Demokrat Partisi
SDS, özellikle doğu Bosna'da Sırp rejimi ve Yugoslav ordusuyla
işbirliği yapıyor ve kendi kendini özerk ilan eden topluluğa (Sırp
Özerk Bölgesi) silah sağlıyor. Bosna-Hersek Bu arada Bosna'nın
kuzeyi ve doğusunda, güneybatı Bosna'daki kapalı Hırvat
topluluğu da Zagreb'le bağlarını güçlendiriyordu. 17

Eylül 1991'de yerel SDS'nin önderliğinde faaliyet gösteren


Bosnalı Sırplar veya bunlardan bazıları bir sonraki adımı attı. Olay
yerinde meydana gelen çok sayıda küçük olay ve yaralanmanın
ardından, Sırbistan'ın mevcut dört özerk bölgesi federal güçlere

17
Karneci (Carneige) Komisyon Raporu, s.69.
Fahriye EMGİLİ 19

ülkeyi korumak için müdahale etme çağrısında bulundu. 18


Bosna'nın kuzeybatı sınırının diğer tarafında yaşananlar,
Bosnalılara savaşa hazırlandıklarının bir sinyaliyir. Saldırıya
uğrayan üç cumhuriyetten Federasyon güçleriyle savaşmak için
asker toplamayı başaran cumhuriyet en fazla direnişi gösterdi.

Bu güçler gizlice oluşturulmalı ve derhal ambargo altına


alınmalıydı. Bosna bu yönde hareket eden son cumhuriyet oldu ve
ancak kendi ülkesine yönelik saldırılar başladıktan sonra.
Izzetbegoviç orduya neredeyse sonuna kadar güvenebileceğine
inanıyor. Gerçekçi Federal ordunun, Bosna Hersek'in
bağımsızlığını tanımak istemediği için Bosna sivil hükümetinin
yetkisini kabul etmeyeceği öngörülüyordu.

ABD, Mayıs 1991 gibi erken bir tarihte, federal güçlerin


Bosnalı Sırpları silahlandırdığını biliyordu, ancak bu konuda
hiçbir şey yapmadı ve İzzetbegoviç'e herhangi bir uyarıda
bulunmadı.' 19 Hırvat devleti, Sırplar üzerinde egemenlik
iddiasında bulunuyordu. Sırbistan, Bosna Hersek'te de yürürlükte
olana benzer şekilde kendi topraklarında özerklik/ilan edilmiş
küçük devletler (Hırvat devleti olarak Hırvatistan'ın 1/3'ü, Doğu
ve Batı Slavonya, Orta Dalmaçya) yönünde hedeflere sahip, aynı
özerklik politikasını savundu. 20 Milliyetçi siyasi partiler ve
milisleri Zagreb'de destekleniyor, ancak bunlar Bosna-Hersek'in
bütünlüğünden uzaklar ve ilan edilmiş özerk bir yapı aracılığıyla

18
Malcolm, Noel, Povijest Bosne, Sarajevo, Zagreb, Dani-Erasimus Gilda, 1995, s.
353.
19
Ülke Dergisi, Yugoslavya: Bir Felaketin Kökenleri, Branka Magas, s.77.
20
David Oven, Balkan Odyssey, Great Britain, 1995, s.94-95; Marko Atilla Hoare, The
History of Bosnia: From the Middle Ages to the Present Day, 2007, s.282
20 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Hırvatistan'ın Hersek'teki nüfuz alanını Hırvatistan'a ilhak


etmeye çalışıyorlardı.

Sırp-Hırvat ateşkesinden sonra Mavi Bereliler, Güvenlik


Konseyi'nin 758 ve 761 sayılı kararları uyarınca 8 ve 29 Haziran
tarihlerinde Bosna-Hersek'e taşındı. 13 Ağustos ve Eylül 1992'de
14 Ağustos'ta 770 ve 776 (İnsani Yardım Çerçevesi) kararları
alındı. FORPRONU'nun misyonu ne çatışmayı önlemek ne de
sivilleri korumaktı. 21

Taciz, kundakçılık ve zaman zaman sokak çatışmalarıyla


başlayan çatışma, kısa sürede keyfi tutuklamalar, sınır dışı etme,
öldürme, tecavüz, kundakçılık, yağma ve toplama kamplarında
alıkonulma gibi insanlık dışı faaliyetlere yol açtı. Bütün bunlar
olurken Uluslararası realpolitik tedbirlere göre, Bosna henüz
müdahaleyi gerektirecek bir durumda değildi. 22

Bosna Savaşı sırasında, 200 yıldır olduğu gibi, YHO'nun


düzenli ordusunun yanı sıra Çetnik adlı bir Sırp çetesi de faaliyet
gösteriyordu. Bu çetniklerin tüm ihtiyaçları YHO ve Sırbistan
tarafından karşılandı. Sırp askerlerinin yanı sıra yurt dışından
getirilen yabancı askerler de vardı. Bunlar Bosna'ya Belgrad'daki
Sırp Radikal Partisi lideri Voyislav Şeşel (Vojislav Şeschel)
tarafından getirildi. Bu çeteler başta Rusya, Ukrayna ve Romanya
olmak üzere çeşitli ülkelerden gelerek Bosna halkına karşı
inanılmaz vahşet ve soykırım uygulamışlardır. 23

21
Karneci (Carneige) Komisyon Raporu, s.77.
22
Time, 17 Ağustos 1992.
23
Sımail Çekiç, Agresija nad Bosnu i Genocid nad Bošnjacima (1991-1993),
Sarajevo, NİPP Ljiljan, 1994, s.220-222.
Fahriye EMGİLİ 21

“Gönüllü” askerlerin aldığı miktar, öldürülen her Bosnalı


için yaklaşık 50 marktı. Sırp hapishanelerindeki ciddi suçlardan
dolayı psikiyatri hastaları da serbest bırakıldı ve savaşa katılarak
kadınları ve çocukları boğazladır, kadınlara tecavüz ettiler. Bosna
Sırp Cumhuriyeti'nin başı Dr. Radovan Karadžić (Radovan
Karaciç) başkomutan ve General Ratko Miladiç'ti. Psikiyatrist
olan Karaciç, 1980'lerin sonunda Saraybosna'daki Kösevo
Hastanesi'nde çalıştı ancak Bosnalı arkadaşı Müü arkadaşının
yardımıyla Belgrad'daki bir kliniğe taşınmayı başardı. Ancak
Karaciç, Belgrad'da kendi iş dünyası tarafından sürekli
aşağılanmış ve Bosna'ya dönebilmek için tekrar Seliç'ten destek
istemek zorunda kalmıştı. Sırbistan Cumhuriyeti'nin devlet
başkanı olduğunda Bosnalı arkadaşlarına "hastanelerini
bombalayarak" teşekkür etti. 24

Bosna Savaşı başladığında katliamın kurbanı olan ilk şehir


Biyelina (Bjelina) oldu. Arkan'a bağlı güçler önce Süleymaniye
Camisi'nden çıkan iki kişinin boğazını kesti ve camiye sığınan
Boşnakların üzerine bomba attı. Bu olaydan sonra Biyelina'da
yaklaşık 5.000 kişi katledildi. Sokaklarda yatan binlerce ceset
televizyon kameralarına yansıdı ve dünyaya Müslümanlar
tarafından öldürülen Sırp kurbanlar olarak gösterildi. Biyelina'nın
ardından Foça, Vişegrad, Vlasenisa ve Viratunas kentlerinde de
katliamlar yaşandı. Bu savaşta Cenevre Sözleşmeleri'nin
yasakladığı tüm kimyasal silahlar ve ateşli silahlar kullanıldı. 25
6
Haziran 1992'de 50 sivilin kaldığı bir istasyonun bodrumunda ilk

24
Misha Glenny, The Balkans, Nationalism, War and Great Powers, 1804-1999,
USA, Penguin Books, 1999,
25
Bećir, Macić, Zločin Protiv Mira, Sarajevo, İnstitut za Ratne Zločine, 2001, s.302.
22 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

kez kimyasal silah kullanıldı. Bu yıl Sırplar toplam 365 kez


kimyasal silah kullandı. İşlenen zulümler arasında işkence,
evlerden atılma, sakatlama, gözlerin çıkarılması, derinin
yüzülmesi, tecavüz, cinayet ve kazıkta yakma yer alıyor. Nehir
kolaylıkla bir tuz evi olarak tanımlanabilir. Toplu mezara
sığmayan cesetler hayvan yemi fabrikasına götürülerek kırıcıya
atıldı. 26

Boşnaklara yönelik dört yıldır süren zulüm Sırebrenisa


kasabasında doruğa ulaştı. 1991 nüfus sayımına göre kentte
37.000 kişi yaşamaktaydı; bunların %73,2'si Boşnak, %25,2'si Sırp
idi. Bosnalılar 9 Mayıs'ta şehri ele geçirmeyi başarsalar da şehri
Bosna hükümet güçlerinin kontrolündeki topraklarla
bütünleştirmeyi başaramadıkları için yalnız kaldılar. Bu arada
Sırebrenisa çevre köy ve kasabalardan mültecileri kabul etti ancak
yaklaşık 60.000 kişiyi barındırmak zorunda kaldı. Sırebrenisa'daki
zor koşullarla ilgili raporların ardından 19 Mart 1993'te Birleşmiş
Milletler ambulans ekibi Sırebrenisa'ya geldi. Her ne kadar bu
konvoyların yardım ulaştırması Sırplar tarafından engellense de
insanları şehirden çıkarmak zor olmadı. Bosna hükümeti de buna
"etnik temizliği" teşvik edeceği gerekçesiyle karşı çıktı. Pek çok kişi
konvoya bindi ve hayatlarını kurtarmak için acele ederken öldü.
Nisan 1993 sonu itibariyle BMMYK 8.000 ila 9.000 kişiyi Tuzla'ya
getirmişti. 27

26
Nijaz Duraković, Prokletstvo Muslimana, Sarajevo, 1993, s.218.
27
Čekić, Kreso, Macić, Sırebrenisa, knjiga 3, Sarajevo, 2000, s. 38-41.
Fahriye EMGİLİ 23

Fotoğraf: Sırebrenisa’dan Tuzla’ya Sev Edilen Boşnaklar

Kaynak: (https://www.karar.com/foto-galeri/srebrenitsa-katliaminin-
unutulmayan-fotograflari-1507812)

6 Nisan 1993'te Bosna Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı,


Güvenlik Konseyi'nin silahsızlanmaya ilişkin hükmü
bulunmamasına rağmen, Birleşmiş Milletler tarafından
Sırebrenisa'nın "güvenli" bölge olarak ilan edilmesinin ardından
UNPROFOR aracılığıyla bir General Sefer Haliloviç ile bir tolantı
gerçekleştirildi. Daha sonra Sırp Cumhuriyeti Yüksek Komutanı
General Ratko Miladiç ile Sırebrenisa'nın silahsızlandırılmasına
ilişkin bir anlaşma imzalandı. Artan tehditle karşı karşıya kalan
Bosna tarafı, 11 Temmuz 1995'te Sırebrenisa'nın Sırp askerleri
tarafından işgal edilmesinden önce UNPROFOR'dan silahların
geri alınmasını istemişti ancak talepleri kabul edilmemişti. Daha
sonra BM askerleri şehirden çekilirken, Hollandalı askerlerin
seyrici kalmasıyla Sırp birlikleri el sallayarak şehre girdi. Ancak
bu canavarlar, son 200 yılda ortaya çıkan ve Sırebrenisa'da
24 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

8.000'den fazla Boşnak'ı katleden Centik ruhunun mirasına sahip


çıktı.

Bosna-Hersek Savaşı'nın başlangıcında Hırvatlar ve


Boşnaklar, Sırp saldırılarına karşı ittifak kurdu. Hırvat Demokrat
Birliği Başkanı Kurti, Hırvatistan'daki ırkçılığa karşı çıktı ve
çoğulcu ve çok uluslu bir Bosna-Hersek fikrini savundu. Ancak
Tucman'ın ırkçı görüşleri nedeniyle Şubat 1992'de Kurti görevden
alındı ve yerine bilinen Hırvat milliyetçisi Mate Boban getirildi.

Ekim 1992'de Hırvat askeri birliklerinin Travnik ve


Prozor kasabalarına düzenlediği saldırılar nedeniyle Boşnak-
Hırvat ittifakı çöktü. Ustaşa mirasına sahip çıkan Hırvat
paramiliter gruplar, Temmuz 1993'te özellikle Vrbanja bölgesinde
büyük çaplı katliamlar gerçekleştirdiler ve geride hiçbir Boşnak
bırakmadılar. Boşnakların bir kısmı öldürüldü, bir kısmı da
Akvarum toplama kampına götürüldü. Hırvatistan'dan gelen
birlikler Bosna'daki Hırvat birliklerine katıldı ve kontrol Hırvat
Genelkurmay Başkanlığı'nın eline geçti. Hırvat askerleri Bosna-
Hersek'e düzenlenen saldırılarda kimyasal silah, helikopter ve
uçak kullandı. 14 Ocak 1994'te Buch ve Mosin kentlerine NATO
uçaklarının koruması altında hava saldırıları gerçekleştirildi.
Sırplar gibi Hırvat ordusunda da yüzlerce yabancı asker vardı.
Almanlar, İngilizler, İsveçliler ve diğerleri Hırvat tarafında
savaşıyor. Bosna'ya yabancı bir örgüt olan Hırvat Devrimci Birliği
tarafından geçici askerler getirildi. 28

Savaş başladığında Boşnakların askeri gücü Sırp ve


Hırvatlara göre çok zayıı. 1992'nin sonunda Sırp milislerin sayısı

28
Çekiç (Čekić), Agresija nad Bosnu i Genocid nad Bosnjacima…, s. 223-232.
Fahriye EMGİLİ 25

tahminen 100.000, Hırvatların sayısı 50.000 iken, Bosna


nüfusunun yarısını oluşturan Boşnakların sayısı yalnızca
70.000'di. Bosna hükümeti 1993 yılında bu sayıyı 50.000 asker ve
100.000 milise çıkarmayı başardı. Bosna Ordusu, Hırvat ve Sırp
subayları elinde tutarak çok uluslu karakterini korudu, ancak aynı
zamanda İslam Ordusunun (Muslimanske Snage) yapısını da
kontrol etmeye çalıştı. Bosna ordusu silah bakımından Sırp ve
Hırvat ordularının çok gerisindeydi. 29

Hırvat-Boşnak ittifakının çöküşü, Bosna ordusunun


Hırvatistan üzerinden ithal edilen silahlarla beslenmesini
zorlaştırdı. Maalesef Birleşmiş Milletler kararıyla eski Yugoslav
topraklarına ve dolayısıyla Bosna'ya silah ambargosu uygulandı.
Burada silahlanma ve savunma hakkından mahrum kalan tek
halk Bosnalılar oldu. Çünkü Hırvatlar ve Sırplar her türlü silah ve
mühimmatı komşu ülkelerden temin edebiliyorlardı. Uluslararası
toplum tarafından bağımsız bir ülke olarak tanınan Bosna
Hersek'e iki cepheden saldırıldığında, Bosna halkının meşru
müdafaa hakkı bile elinden alındı. Savaşın başlangıcından bu yana
uluslararası toplum, Bosna halkına soykırım yapıldığına dair açık
delillere sahip olmasına rağmen askeri müdahaleden kaçınmış ve
sorunun sözde barışçıl yollarla çözülmesi için girişimlerde
bulunulmuştur.

Ağustos 1992'deki Londra Konferansı, Bosna-Hersek'in


sınırlarının değişmeden kalmasını sağladı ve toprakların şiddet
yoluyla ele geçirilmesinin kabul edilemez olduğuna karar verdi.
Ekim 1992'de, Siris Vance ve Lord Owen'ın arabuluculuğunda

29
Tanıl Bora, Yeni Dünya Düzeni’nin Av Sahası, İstanbul, Birikim Yayınları, 1994,
s.88-8.
26 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Cenevre Konferansı'nda Bosna-Hersek için İsviçre benzeri bir


kantonal hükümet modeli önerildi. Bu modele göre Bosna Hersek
10 bölgeden oluşan merkezi olmayan bir devlet olacaktı:
Sırbistan'ın 3 bölgesi, Hırvatistan'ın 3 bölgesi ve Bosna'nın 3
bölgesi. Plana göre toprakların yüzde 43'ü Sırplara, yüzde 31'i
Boşnaklara, yüzde 26'sı ise Hırvatlara verildi. Bu plana göre
Boşnaklar için tarihi önem taşıyan Mostar, Travnik ve (Yaytse)
Jayce şehirleri Hırvatlara bırakıldı. Aynı zamanda Bosanska
Posavina Hırvatlara devredildi, ancak azınlık oldukları için
kontrol Sırp güçlerinin elinde kaldı. Bu nedenle Hırvat milliyetçi
basını, planın Hırvatlar açısından büyük bir zafer olduğunu ilan
etti. Bunu izleyen Cenevre Planı, Bosna topraklarının yaklaşık
%50'sini Sırplara, %30'unu Hırvatlara ve %20'sini Boşnaklara
verdi. Yapılan basın açıklamasına göre Cenevre Planı, Bosna'da
Amerikan Kızılderililerine benzer Müslüman yerleşim birimleri
kurmayı hedefliyordu. 1995 yılına kadar tüm barış planları ve
ateşkes anlaşmaları başarısızlıkla sonuçlandı.

Bosna için yeni bir plan geliştirilmediği için en büyük


sorumluluk üstü kapalı olarak Birleşmiş Milletler'e yüklendi ve
1992 yazında Hırvatistan'dan bazı UNPROFOR güçleri Bosna'ya
gelmeye başladı. Birleşmiş Milletler, insani yardım
malzemelerinin şehre ulaşmasını sağlamak için Saraybosna
havaalanının kontrolünü ele geçirdi ve binlerce Boşnak'ın aç
kalmasını önlemek amacıyla insani yardımların gelişi ve dağıtımı
için otoyolları taramaya başladı. Uzun müzakerelerin ardından
Birleşmiş Milletler ile NATO arasında önemli bağlantılar kuruldu,
Fahriye EMGİLİ 27

etkili bir askeri güç oluşturuldu ve NATO kuvvetlerinin


konuşlandırılmasına başlandı. 30

İşin soykırıma varması üzerine, ABD, Müslümanları


Sırplar karşısında güçlendirmek için Bosna’ya uygulanan silah
ambargosunun kaldırılması ve Bosnalı Sırplar’a karşı bir hava
saldırısı düzenlenmesi yönünde çağrılar yapılmağa başlamıştır.
AT, siyasî sebeplerle buna karşı çıkmıştır. 31 Amerika’nın BM
Büyükelçisi Meldin Olbrayt (Madelaine Albright) şu seçenekleri
masaya sermüştür:

- Bosna-Hersek’e konmuş olan silâh ambargosunun


kaldırmak
- Hava saldırıları yoluyla Saraybosna kuşatmasını
kaldırmak
- Sırbistan’ı bombalayarak çözüme zorlamak
- Bosna’da güvenli bölgeler oluşturmak

ABD Başkan adayı Bil Cılintın 26 Temmuz 1992 tarihinde


yayınlamış olduğu basın bildirisinde Birleşmiş Milletlerin hava
harekatına izin vermesi için ABD’nin çalışması gerektiğini ve silah
ambargosunun her türlü ne ve diğer sanayi hammadde
ambargosu ile desteklenmesi gerektiğini söylemiştir. Cılintin,
devamla Adriyatik’te ve Akdeniz’de seyreden gemilerin de
oluşturulacak bir deniz gücü eliyle sıkı bir şekilde denetlenmesi
gerektiğini ve nihayet de “milletlerarası hukuk gereğince insanlığa
karşı suç işlemiş kimselerin yargılanmaları gerektiğini ifade

30
Karnegi (Carneige) Raporu, s.83.
31
R.J.Crampton, II. Dünya Savaşından Sonra Balkanlar, İstanbul, Yayınodası, 2007,
s.250.
28 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

etmiştir. Dünya basınında Sırpların işlediği cinayetler, zulümler


ve soy temizliği yer aldıkça tepki de artıyordu. Nitekim başkan
adayı Kılintın “İnsanlığın en temel şartlarını yeniden oluşturmak
için Sırplara karşı hava harekâtını başlatırdım” şeklinde İlinoy
vilayetindeki seçim çalışmalarında bir beyanat verdi.

BM’nin Müslümanlara karşı uygulamakta olduğu Silah


ambargosu Sırpların Bosna’da sahip olduğu silah, donanım ve
cephane miktarının büyüklüğü gözönüne alındığında bir
ayrımcılık ortaya çıkıyordu.

Rusya başta olmak üzere, hem Fransa, hem de İngiltere bu


hususlara karşı çıkmışlardır. Temel gerekçe, askerî operasyonların
savaşı daha da yayacağıdır. Bölgedeki BM askerlerinin ağırlıklı
yekününü oluşturan Fransa ve İngiltere, askerlerini tehlikeye
atmak istememekteydi. Müdahalenin savaş içinde savaş
oluşturacağı düşünülüyordu. Doğu Bosna’daki güvenli bölgeler
önerisi daha sonra kabûl edilir ki, bu dahî ilk seferinde muhalefet
edilen bir teklii. 32

Zaman içinde Arap-İslâm Dünyası da devreye girer ve BM


baskı yapılmağa başlanır. Zamanın ABD Senetosu’nda Dışişleri
Komisyonu’nun Demokrat üyelerinden Baydın (Biden), Batılı
müttefiklerin ve Rusya’nın koyduğu kayıtların bir yana bırakılıp,
ABD’nin tüm gücüyle harekete geçmesini ister. Askerlerini BM
yönetimine vermek istemeyen ABD, askerî müdahalenin NATO
çatısı –yani fiilen Pentagon inisiyatifi- altında yürütülmesini talep
eder. Bu formüle sadece Almanya destek verir. İngiltere ve Fransa

32
Bora, a.g.e., s.247
Fahriye EMGİLİ 29

BM şemsiyesini şart koşarken, özellikle İngiltere silâh


ambargosunun kaldırılmasına kesinlikle karşı çıkar.

Yugoslav Halk Ordusu (YNA) Krajina bölgesinden


çekilirken daha ziyade Bosna üzerinden çekildi ve bu vesile ile
birçok silah ve asker Bosna’da bırakıldı. Bu yüzden BM
Yugoslavya’nın bütünü üzerine silah ambargosu koymak
ihtiyacını hissetti (BMGKK 757’20.05.1995).

Bosna’da çatışan her üç tarafın içinde masum bir siyaset


veya askerlik adamı yoktu. Bu ifade bunların hepsi aynı cinstir
anlamına gelmez. Zîrâ Bosna’da işlenen kötülüklerin derecesi işin
başındaki önderden öndere değişir. Zagreb’de Cumhurbaşkanı
Tucman 4 Eylül 1992 tarihinde Zagreb havaalanına inen ve insani
yardım taşıdığı bir İran uçağında ciddi miktarda silah
bulunduğunu bize söyledi. Bu uçak Hırvatistan’a silah yükü ile
gelen ne ilk ne son İran uçağı değildi. Hırvatistan hükümeti
bunlarla iş yapmaya pek alışmıştı. Hırvatlar, Bosna’ya gitmek
üzere gelen silahların ve her türlü savaş malzemesinin
mukabilinde ya Bosna-hersek hükümetinden para alıyor ya da
malzemenin %50’sini bazen daha da fazlasını hatta hem para hem
malzeme alıyordu. Bu yüzden Müslümanlara silah ambargosunun
sadece Müslümanlar lehine kaldırılması elbette ki Hırvatistan’ın
kabullenmesi ve katılımı ile mümkündü. Böyle olunca da
Hırvatlar da dolaylı olarak bu işten yararlanmış olurdu. Esasında
Batı Avrupa hükümetleri ve ABD Hırvatistan’ın Macaristan,
Slovenya, deniz ve hava yolları ile silah ve savaş malzemesi temin
etmesine göz yumuyorlardı. Ayrıca, Bosna-Hersek’in Hırvatistan
yoluyla silah elde edilmesine göz yumuyorlardı. Hırvatistan bu
ortamda çok güçlü bir ordu oluşturmak imkânına kavuşurken
30 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Bosna-Hersek’e gidecek silahların cinsini de miktarını da tâyin


ediyordu. 33

Bosna’ya uygulanan silah ambargosu ile ilgili değişik


görüşler vardı. Bizim görüşümüze göre Müslüman ülkeler silah
satın alıyor ve çok gelişmiş milletlerarası silah ticareti şebekesi
kullanılarak bu silahlar Bosna’ya kaçırılıyordu. Bazılarına göre de
ABD gizlice bu işse destek veriyordu. Fransız subaylarının
iddiasına göre Amerikan hava araçları Bosna ordusuna silah ve
malzeme temin ediyordu. Bu dönemde Hırvatlar Müslümanlara
giden her türlü askeri malzemenin ulaşımını kesmişlerdi. Sırplar
ise Rusya’dan çok gelişmiş radar ve roket temin ediyorlardı. Bütün
bunlar, BM silah ambargosu açıktan açığa çiğnenmedikten sonra
beli bir ölçüde tahammül edilebilir şeyler olarak
yorumlanabiliyordu.

Zagreb’te BM Koruma Gücünün aracılığıyla, Bosna


Hükümeti’nin ve Bosnalı Hırvatlar’ın askerî temsilcileri, Şubat
1994’te bir ateşkes antlaşması imzalar. Aynı ay içerisine 18 Mart’ta,
ABD başkentinde bir antlaşma imzalanır. Antlaşmaya göre,
merkezî hükümetin savunmada, dışişlerinde ve ekonomide geniş
yetkilere sahip olacağı kantonlaşmış bir federasyon kurulacaktır. 34
Bosna-Hersek’te barışa ulaşma faaliyetlerini kolaylaştıracağı
gerekçesiyle, BM Genel Sekreteri Butros Gali bu antlaşmayı
memnunlukla karşılamıştır. Hırvat-Müslüman ittifakı, Amerikan
baskısı ile kurulmuş bir askerî-iktisadî hamledir. Bu olaydan

33
Oven, a.g.e., s.47.
34
R.J.Crampton, a.g.e., s.255.
Fahriye EMGİLİ 31

sonra, Hırvat limanları üzerinden, Bosna’daki Hırvat-Boşnak


ittifakına her türlü malzeme yağar. 35

Yeni plân, Batının çok etnik yapıya dayalı devlet


görüşünün zaferi olarak karşılandıysa da aslında nihaî bölünmeyi
meşrulaştırmıştır. Bu zoraki birlik, iki taraf arasında yakınlığa yol
açmamıştır. Çünkü, O sıralarda Hırvatlar ve Müslümanlar, Bosna-
Hersek’teki köyleri ele geçirmek için birbirleriyle savaşıyorlardı ve
Hersek’in başlıca şehri Mostar’da şiddetli çatışmalar cereyan
ediyordu. Mostar’daki tarihî köprü de Hırvatların bombası ile
tahrip edilmiştir.

ABD, Aralık 1994’te Rus muhalefetine rağmen, Bosna’ya


uygulanan silâh ambargosunu artık devam ettirmeyeceğini
açıkladıktan sonra, Mart 1995’te de Hırvatistan, Bosna
federasyonu ve Bosnalı Hırvatların orduları arasında bir ittifak
anlaşması imzalanmıştır.

1995 başlarında NATO, güvenlik şemsiyesini Bihaç,


Saraybosna ve Tuzla’yı da kapsayacak şekilde resmen genişleterek,
“her türlü saldırı, NATO hava kuvvetlerinden derhal ve kesin
biçimde karşılık bulacaktır” beyanında bulunur. 36 Nisan ve Mayıs
1995 boyunca çatışmalar, Bosna’nın birçok bölümünde
yoğunlaşır. Mayıs ortalarında, Saraybosna, savaşın
başlangıcından beri gerçekleştirilen en ağır topçu
bombardımanlarından birini yaşar. BM gözlemcileri 16 Mayıs
günü yalnız altı saatlik bir zaman dilimi içinde 800’den fazla top
mermisi ve roketin kente indiğini saptar, fakat Sırp topçu

35
Tanıl Bora, a.g.e., 201.
32 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

mevzilerine karşı hava saldırıları düzenlenmesi için izin almak


üzere NATO komutanlarının yapmış olduğu talep, BM tarafından
geri çevrilir. 37

Yaz aylarında Paris’te bir araya gelen on beş NATO üyesi


Hızlı Müdahale Gücü’nü (HTG) oluşturur. Almanlar, Temmuz
1994’te Alman Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararla, askerlerini
Almanya toprakları dışında konuşlandırmaya hazır olduklarını
belirttir. 38

Sırebrenisa’nın 11 Temmuz 1995 tarihinde düşmesi, BM


bakımından tam bir fiyasko olmuştur. BM İnsan Hakları
Raportörü Tadevuş Mazoviyeski’nin (Tadeuzs Mazowiecki)
raporuna göre, Sırplar’ın bu eylemi içindeki sivil halka yönelik
saldırılar, cinayetler ve tecavüzler, ancak barbarca olarak
tanımlanabilecek kadar muazzam çapta olan çok ciddi bir insan
hakları ihlali örneğidir. Tadevuş Mazoviyeski, raporunu verdikten
kısa bir süre sonra görevinden istifa etmiştir. 39

BM İnsan Hakları Komisyonu Özel Raportörü Tadevuş


Mazoviyeski tarafından Cenevre'de yayınlanan raporda; Sırplar'ın
kontrol altında tuttukları bölgelerdeki etnik temizlik
operasyonunun hemen hemen tamamlandığını ve Sırplar'ın
kontrolü altındaki bölgelerde yaşayan Boşnak ve Hırvat
nüfusunun yüzde 80-90 azaldığı belirtir.

Bu bölgelerde 1991 yılında 356 bini bulan Boşnak


nüfusunun 37 bine düştüğü kaydedilen raporda, aynı bölgelerde

37
Noel Malcolm,a.g.e., s.406.
38
Crampton, a.g.e. s.257.
39
Malcolm, a.g.e., s.407.
Fahriye EMGİLİ 33

yaşayan Hırvatlar'ın sayısının da 180 binden 30 bine gerilediği de


ifade edilmişti. Raporda, Hırvatistan'a Ocak ayından bu yana
ulaşan mülteci sayısının da 3 bini bulduğu bildirildi. Aynı
bölgelerde yaşayan Sırplar'ın sayısı ise 1991 yılında 625 binken, bu
sayı 719 bine ulaştı. Özellikle Bosna-Hersek'in kuzeyindeki
Banyaluka bölgesinde Sırp yetkililerin, etnik temizlik
operasyonuna fiilen bulaştıkları belirtilen raporda, Banyaluka
bölgesinde özellikle şubat ayında Sırplar'ın uygulamalarının kritik
boyutlara ulaştığı kaydedilir. 40

Ayrıca güvenli bölge Sırbrenisa'yı koruma sorumluluğu da


Hollanda ordusunun omuzlarındadır. Bu güçler, Sırp milislerin
sözüne dayanarak Boşnak sivilleri şehirden tahliye etti. Lakin
daha sonra BM şemsiyesi ile bağlantısı kesilen siviller katledildi.
Yıllar sonra Hollanda barış gücü komutanları olaydan sorumlu
komisyon tarafından suçlu bulundu. 1995 yazının ortasında
Bosna ve Hırvatistan'da meydana gelen üç olay, askeri ve siyasi
durumu geri dönülmez biçimde değiştirdi. Bunlardan ilki, 11
Temmuz'da Birleşmiş Milletler güvenlik bölgesi olan
Srebrenica'nın Bosnalı Sırp güçleri tarafından işgal edilmesiydi.
Bu, Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana yaşanan en
büyük katliamdı ve BM'nin gerçek bir güç olarak itibarı sıfıra
inmişti. Aslında Birleşmiş Milletler fiilen bölgeden çekildi. 21
Temmuz'da ikili anahtar sisteminin kaldırılmasına karar verildi.
Bu sisteme göre BM, Bosna'daki tüm NATO operasyonlarını
bağımsız olarak onaylamak zorunda kalıyordu. Bu sistemin sona
ermesiyle NATO doğrudan yönetilecekti. İkinci önemli etkinlik
ise Hırvatistan'da gerçekleşecekti. Ağustos ayı başlarında Hırvat

40
Zaman, 26.04.1995.
34 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

güçleri, Hırvatistan'ın en güçlü Sırp özerk bölgesi olan


Karayina'ya planlı bir saldırı başlattı. Birkaç gün içinde Hırvat
ordusu haritayı tamamen yeniden çizmek ve 200.000 Hırvat Sırp'ı
anavatanlarından sürmek zorunda kaldı. Bu, İkinci Dünya
Savaşı'ndan bu yana yaşanan en büyük mülteci göçüydü.
Boşnaklar, Hırvatlar, Sırplar mülteci olarak varolma mücedelesi
verecekti. 41

1.2. Göç Öncesi Yaşanan Etnik Temizlik

Bosna Hersek'te üç yılı aşkın süredir devam eden soykırım


komplosunun failleri olan Sırplar, Sırp nüfusun yoğun olduğu
bölgeleri Sırbistan ile birleştirmek amacıyla Hırvatistan ve Bosna
Hersek'in stratejik açıdan önemli bölgelerinde etnik temizlik
gerçekleştirdi. Etnik temizliği uygulamanın dört ana yolu vardı:

- Baskı yoluyla zorunlu göç: İşgal altındaki topraklarda


göç etmeyen veya göç etmek istemeyen insanların
bölgeyi terk etmesini sağlamak için sistematik
baskının kullanılması.
- Planlı kitle hareketi: Esas olarak işgalin ilk günlerinde
kullanılan bu yöntem, "düşman vatandaşları" tren veya
otobüsle kaçmaya zorladı. Onları kısa sürede evden
uzaklaştırmak,
- Öldürme: Her zaman ve her durumda geçerlidir.
Kadın, erkek, hasta, yaşlı, çocuk fark etmeksizin
düşman halkını yok etmek için,

41
Crampton, a.g.e., s. 258
Fahriye EMGİLİ 35

- Tecavüz: Toplu tecavüzler düzenlenerek bu teknikle


iiraya uğrayan mağdurlar yaşadıkları yere
dönememektedir.

Yukarıdaki yöntemlerden hangisinin kullanılacağı


bölgenin ata yapısına (köy, şehir, kasaba), askeri önemine, savaş
durumuna ve uluslararası toplumun yukarıdaki yöntemlerden
hangisini göz ardı ettiğine bağlıdır. Genel olarak Müslüman
nüfusun daha fazla olduğu bölgelerde etnik temizlik yapan daha
fazla sayıda Çetnik vardı. İfadelerden de anlaşılacağı üzere
Çetnikler geceleri de yukarıdaki yöntemleri kullanıyor ve
çalışırken maske takmaya dikkat ediyorlardı. 42

Tasfiyeleri, askeri operasyonları, adam kaçırmaları,


tecavüzleri ve cinayetleri içeren soykırım, Müslüman nüfusun
yoğun olduğu bölgelerde yaşanırken, etnik açıdan karışık
bölgelerde idari tedbirler alındı. Bu, birçok çağdaş tanıklıktan
açıkça anlaşılmaktadır. Omarska, Trnopolje ve Manyasa toplama
kamplarında on binlerce Müslüman sistematik katliamlarla
katledildi. Bosna Hersek hükümeti bir süredir tüm bu olayları
konuşuyordu ancak bu görüntüler dünyanın dikkatini çektikten
sonra çeşitli kuruluşlar bu insanlığa karşı işlenen suçları
araştırmak için harekete geçti.

Avrupa Topluluğu, "yeterli kanıt eksikliğini" öne sürerek


katliamları birkaç ay tartışmış ve "Bunlar sadece şüphe"
bahanesiyle yetinmeyi reddetmiştir. Batılı ülkelerde bu tutuma
ilkeli ve ciddi tepkiyi ilk veren Yahudi örgütleri oldu, Batı

42
Murat Taşar, Bosna-Hersek ve Postmodern Çağa Giriş, Birleşik Yayıncılık, 1996,
s.371.
36 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

soykırımı teşvik etti ve Sırplara bol bol zaman tanıdı. 2. Dünya


Savaşı'nda yaşanan benzer katliamların acısını hiçbir zaman
unutmadılar. Bu dönemde Batılı ülkeler de Nazilerin soykırım
eylemlerine karşı aynı tutumu benimsemiş, savaşın sonuna kadar
sessiz kalmış ve Yahudilerin imhasına göz yummuştu. İlk büyük
rapor AGİK tarafından Ağustos 1992'de hazırlandı. Bu nedenle
toplama kamplarında aylarca insanlık dışı koşullar altında
tutulanların çok azı aslında savaş esiri sayılıyor. Çoğunluk her
yaştan erkek ve kadındı.

6 Ekim 1992'de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin


780 sayılı kararıyla eski Yugoslavya'daki insan hakları ihlallerini
araştırmak üzere beş üyeli bir komisyon kuruldu. Komisyon
yalnızca Bosna Hersek'te 143 toplu mezar ve 715 toplama kampı
tespit etti ve sürgünlere, şehir kuşatmalarına ve toplu tecavüzlere
özellikle dikkat çeken nihaî raporunu Mayıs 1994'te sundu.
Radikal temizlik, ırksal birliğin arzu edildiği belirli bir bölgedeki
nüfusun, zorla veya her türlü korku yayarak bölgeyi terk etmeye
zorlandığı çok yeni bir kavramdır.

Tecavüz Kurbanı Bir Kadın Askerlere: “Öldürün Beni”

Kaynak: Takvim, 23 Ekim 2010


Fahriye EMGİLİ 37

Yaklaşık 40 bin kadına Bosn’da savaş sırasında sistematik


olarak tecavüz edildi. Bu Boşnakları yok etmek için çok bilinçli
kullanılan bir savaş stratejisiydi ve belki en güçlü silahlarıydı.
Tecavüzleri, özellikle erkek olan aile fertlerinin önünde yaparak
onları moralman yıktılar. Birçok kadını kaçırıp kamplara
kapattılar. O kamplar kadınlara tecavüz ederek moral bulma
merkezleri hallerine getirilmişti. Radovan Karaciç’in kendisi
askerlerine ellerinden geldiği kadar karşı tarafın kadınlarına
tecavüz etmelerini emretti. Bu daha önce hiç olmamış bir şeydi.
Tabii ki kadınlara tecavüz her zaman her savaşın bir parçasıydı
ama hiç bu ölçüde, bu kadar stratejik bir silah olarak
kullanılmamıştı. Bazı kadınlar yüzlerce kez tecavüze uğradı,
yaşadıkları fiziksel travmadan çocuk doğuramaz hale geldi. 43

Tecavüz çocuğu olararak doğan çocuklar savaşın görünmeyen bir


başka yüzüdür. Diğer konu da Bosna’da savaş sonrası ayakta kalan
bu kadınlar kendilerine tecavüz edenleri görmeye devam
etmişlerdi. Srebrenica’daki soykırımı işleyen askerlerin arasında
üç bin civarında polis vardı. Bunun en azından yarısı hâlâ görevde.
Bu polisler aynı zamanda tecavüzlerin birçoğundan da sorumlu.
Kadınlar kâğıt ya da evrak almak zorunda kaldıklarında bile
karşılarında onlara tecavüz etmiş adamlar ile karşı karşıya kalmak
zorunda.

Eski Yugoslavya'daki insan hakları ihlallerini


soruşturmaktan sorumlu BM Genel Sekreteri Özel Temsilcisi T.
Mazobieski, kitlesel tasfiyelerle ilgili şu sonuca varıyor: ``Kitlesel
tasfiyeler savaşın sonucu değil. Aslında bunlar, savaşın amacı..”
Yukarıdaki yöntemlerin kullanıldığı yerlerde, göç etmek isteyen

43
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/karacicin-hatirlattiklari-5912
38 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

kişilerin, tüm varlıklarını gönüllü olarak yerel yönetime teslim


ettiklerini beyan eden bir belge imzalamaları gerekiyordu.
Güvenli yolculuk için 10.000 Mark'a kadar para ödemek zorunda
kalınmaktaydı. Bazı bölgelerde Sırp hükümet yetkilileri
soygunları başarılı bir şekilde temizlemek için otobüs, tren ve
diğer araçları kullandı. Temmuz'dan Haziran 1992'ye kadar
Banyaluka çevresindeki soykırımsal temizlik sırasında, yaklaşık
100 vagon 20.000 kişinin hareketini sağladı. Ortalama 200 kişi üç
gün boyunca kapalı hayvan taşıma araçlarında yiyecek, su, hava
ve tuvalet olmadan yolculuk yapmak zorunda kalıyordu.

İngiliz siyasetçi David Oven Bosna Savaşı ve kamplarla


ilgili gözlemlerini şu sözlerle yorumlayarak , İngiltere’nin
savaştaki siyasetini de ortaya koymuştur:

Elbette ki Nato’nun hava müdahalesi Vukovar’ın ve


Dubrovnik’in topçu ateşi ile tahribine de mani olurdu. Nato’daki
Avrupalılar 1991 yılında ABD olmadan askeri bir hareket icra
edebilirler miydi? Ne yazık ki cevap hayırdır. Almanya ve İtalya 2.
Dünya Savaşı’ndaki işleri dolayısıyla böyle bir girişimde
bulunamazlardı. Türkiye ve Yunanistan da bu işten
uzaklaştırılmalı idiler. Fransa ve Britanya ise bilinen savaşlardan
daha karmaşık olan bir iç savaşın yaşandığı bölgeye kara
kuvvetleri göndermeye hiçbir zaman hazır değillerdi. BM 1992
yılının başlarında anlaşmalı barışı sağlamak için Hırvatistan’a
girmiştir.

Tarihe rağmen İngiliz ordusunu harb ederken görmek


istememe rağmen mevcut durumu inceleyerek hangi şartlarda
“yeter artık” denilebileceğini kafamda şekillendirmeye çalıştım.
Biz YMO’nun ve Sırp milislerinin Vukovar, Dubrovnik ve
Fahriye EMGİLİ 39

Sarayevo’da yaptıklarını sadece seyrettik (Lord Ovwn diyomuş) ve


buraların nasıl bir Sırp toplama kampı haline getirildiğini açıkça
gördük fakat şahsıma kalırsa bir güvenli bölgeler oluşturulmalı ve
bunlar havadan korunmalıydı. Sırpların soy temizliğine girmesine
mani olabilecek fakat etkili en küçük bir askeri hazırlığı kafamda
oluşturmaya çalıştım. Sırpların oluşturmuş bulunduğu toplama
kampları ülkenin kuzeyinde ve batısında idi. Bu kamplar dağlık
bölgede değil ovalık bölgelerde kurulmuş olduğundan hava
akımları ile rahatlıkla korunabilirdi. Ben Yugoslavya’da askeri bir
müdahalenin gerekmediği hususunu çok araştırdım ve tarttım ve
nihayet kısıtlı bir askeri harekâtın hem mümkün hem gerekli
olduğuna karar verdim. Ancak bu takdirde toplama
kamplarındaki Müslümanların muhafızlar tarafından veya hatta
çevredeki Hasım Sırp ahali tarafından toptan katledilme ihtimali
vardı. 44

Temmuz 1995'te Sırebrenisa'daki kitlesel tasfiye, BM


"gözetimi" altında Ratko Miladiç tarafından organize edildi. Bazı
kentlerde alınan önlemler Nazileri hatırlattı. Örneğin Selinas'ta
Sırp olmayanların sokaklarda yürümeleri, meydanlarda veya
restoranlarda kalmaları, gezilere çıkmaları veya nehirde
yüzmeleri yasaklandı. Roy Gutman'a göre 45 Bosna Hersek'te 15-
25 yaşları arasında tecavüze uğramamış kadın kalmadı. Bosna-
Hersek hükümetine göre 60.000 kadına tecavüz edildi. AT, 1992
kışında, konuya ilişkin yoğunlaşan protestolar nedeniyle,
Müslüman kadınlara tecavüz olayını araştırmak üzere En

44
David Oven, Balkan Odyssey, Great Britain, 1995, s.13.
45
Bkz. Roy Gutman, Bosna’da Soykırım Günlüğü, Türkçesi Şakir Altıntaş, Pınar
Yayınları, İstanbul, 1993.
40 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Votorboltun (Anne Warburton) başkanlığında bir komisyon


gönderdi. BM Özel Elçisi T. Mazobieski de konuyu araştırdı. Diğer
bağımsız uluslararası insan hakları kuruluşlarının (Helsinki
Watch, Uluslararası Af Örgütü vb.) yaptığı araştırmalar, herhangi
bir nedenle tecavüze uğrayan Müslüman kadınların sayısını
azaltmayı amaçlamıştır. AK tarafından kurulan bir komisyon bu
sayıyı 20.000 olarak tahmin ederken, Birleşmiş Milletler bu
rakamın 12.000 civarında olduğunu belirtmiştir. 46

Ancak toplu tecavüzün gerçek boyutunu belirlemenin


imkansız olduğunu da eklenmiştir. Ancak savaş sırasında tecavüz,
soykırımı temizlemenin ana aracıydı. Soykırım niteliğindeki
tasfiyeler toplu sürgünün yanı sıra Müslümanların ulusal ve
kültürel kimliğini de yok etmeyi amaçlıyordu. Çünkü tecavüzlerin
bir nükleer ya da biyolojik silahın etkileri gibi kuşaklar boyunca
süren etkileri oldu ve kadınların ruhlarında yine kuşakları
etkileyecek bir psikolojik yara açtı.

Avusturya ve Bosna’da faaliyet göstererek Bosna savaşını


dünyaya açıklamayı hedefleyen ZZI (Avusturya Güncel
İnisiyatifler Merkezi) sivil toplum örgütün başkanı Damir
Saracevic de bu sürecin tanıklarından ve neler gözlemlediği
sorulduğunda: “18 ay boyunca savaşı yaşadım. Yaralandım,
yurtdışına çıkarıldım ve ameliyat edildim. Savaş başladığında 16
yaşında büyük hayalleri olan genç bir delikanlıydım, ama o
günden sonra hayat bitti sanki. Gördüklerimiz ve yaşadıklarımız
savaş görmemiş insanlar için idrak edilmesi imkânsız şeyler...” 47

46
Taşar, a.g.e., s.373.
47
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/karacicin-hatirlattiklari-5912
Fahriye EMGİLİ 41

Bu bağlamda Boşnak halkın canlarına, mallarına,


onurlarına, manevi hayatlarına, kültürel kurumlarına, sosyal
düzenlerine, kütüphanelerine saldırılar yapıldı. Soykırım 1995'te
zirveye ulaştığında, küresel kamuoyunun tepkisi büyük güçleri
savaşı sona erdirmek için daha hızlı harekete geçmeye zorladı. Bu
nedenle 14 Aralık 1995'te Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Aliya
Izzetbegoviç ile Hırvatistan Cumhurbaşkanı arasında Amerika
Birleşik Devletleri'nin Deitin (Dayton) askerî üssünde yapılan
toplantıda barış anlaşması imzalandı. Franyo Tucman ve Yeni
Federal Yugoslavya Cumhuriyeti Başkanı Silobodan Miloşeviç,
çatışmanın taraflarının temsilcileri olarak katıldı. Sözleşme
imzalandı.

Bu anlaşmaya göre; Bosna-Hersek” diye bir devlet


kurulmuştur. Bu devleti de, Boşnak ve Hırvatlar arasında
kurulmuş bulunan Federasyon (toprakların % 51’ini içerir) ile
Sırplara ait Sırp Cumhuriyeti (toprakların % 49’unu içerir) teşkil
eder. Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzetbegoviç, imza
töreninde “Bu âdil bir barış olmayabilir, fakat süren bir savaştan
daha iyidir” demişti. Bosna Ordusu’nun Başkomutanı Rasim
Deliç, 1995’te Bosna Ordusu’na mensup birliklerin galip
olacakları belli olduğunda, Zagreb’te bulunan Amerikan
Danışmanı Kristofır’ın, % 49-% 51 paylaşımının kabûl edileceğini
ve Bosna Ordusu’nun her hangi bir ilerlemesinin boşa çıkacağı
uyarısında bulunduğunu ifade etmişti. 48
Öyle anlaşılıyor ki,
savaşla ve zulümle yok edilemeyen Boşnaklar, her türlü yok etme

48
İrfan Ülger, Yugoslavya Neden Parçalandı?, Ankara, Seçkin Yayınları, 2003, s.161.
42 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

taktiğine karşın savaşın galibi olarak görüşme masalarında


haklarından edilmişlerdir.

Sadece Savaşı Durduğu için faydalı olup, öte taraan ise


her anlamda Boşnakların Elini ayağını bağlamış olan Dayton
Anlaşması İmzalanmıştı.
Harita : Dayton Barış Antlaşması Sonrası Bosna-Hersek Haritası

Kaynak: (https://www.sdeakademi.org/dayton-baris-anlasmasinin-ardindan-
bosna-hersek_4-202)

4 yıl boyunca, silah ambargosu uyguladıkları Boşnaklara


karşı soykırım dahil her türlü savaş ve insanlık suçu işlemelerine
rağman, Bosna Hersek Cumhuriyeti Ordusu'nu ve boşnakları
yenemediler. Bosnalı Sırp Ordusu savaşı kaybetmeye başladığı
zaman akıllarına o zaman savaşı durdurmak gelmişti !? Batılı
güçlerin Boşnak Ordusunu durdurdukları yetmedi, savaşı
Fahriye EMGİLİ 43

kaybetmiş olan soykırım yapanlar Dayton ile ödüllendirerek,


dünya tarihinde görülmemiş bir şekilde soykırım yapmış bir ordu
ve siyasetçilerine Bosna topraklarında Republika Sırpska (Sırp
Cumhuriyeti) adı altında siyasi bir yönetim kurdurularak,
gerçekte bm üyesi olan, toprak bütünlüğü olan ve tam bağımsız
bir devleti; Bosna-Hersek Cumhuriyeti'ni ortadan kaldırarak,
yerine iki tönetimli bir devlet ile kördüğüm misali bir yönetim
oluşturdular ?!

1.2.1. Srebrenica Soykırımı

Sırebrenisa Soykırımı uluslararası alanda önemli yankı


buldu. Tanınmış diplomatlar, politikacılar, politika yapıcılar,
yazarlar, Gazeteciler, sanatçılar ve aydınlar kültürel bir ortam
yaratmak için çok şey yaptılar.

Sırebrenisa Hafızasına ilişkin ortak bir bellek dünya


kamuoyunda mevcut. Çok sayıda kitap, sergi, anma töreni,
seminer, sempozyum, anısını yaşatacak konferanslar ve Yaz Okulu
kursları, Potocari Anıt Merkezi gibi. Barış Yürüyüşü soykırım
anılarını saklıyor ve bugünü öğretiyor ve öğretiyor, gelecek
nesiller “bir daha asla” diyerek şiddeti, savaşı ve soykırımı
lanetliyor. Potocari Anıt Merkezi’nde, Srebrenitsa Soykırımı her
yıl düzenlenen anma töreninde anılıyor. Bosna Hükümeti
Srebrenica Anneleri ve farklı sivil toplum kuruluşları
Sırebrenisa'nın kabul edilmesi için lobi faaliyetleri
yürütüyor….Peki ne yaşandı Sırebrenisa’da:
44 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Fotoğraf: Sırebrenisa Anıt Mezarlığından Bir Görüntü

Kaynak: (https://www.karar.com/foto-galeri/srebrenitsa-katliaminin-
unutulmayan-fotograflari-1507812)

na'nın en doğusundaki bölgede Sırplara direnmeye devam


ederek Sırebrenisa'ya sığınan Müslüman Boşnaklar da şehrin
nüfusunu artırdı. Buraya gelen insanlar sokaklarda aç ve
savunmasızdı. Elektrik yoktu ve sular da kesikti. Açlık ve hastalık,
1993'ün başlarından bu yana burada başlıca ölüm nedenleri
arasında yer alıyor. Tam bir izolasyon politikası sürdürüldü. Gelen
yardımların büyük kısmı Srebrenica'ya ulaşmadı. Sırp
kontrolündeki yiyecek ve içeceklere zehirler eklendi. Çok sayıda
zehirlenme olayı meydana geldiğinden alınan yardım
güvenilmezdi. Şehre yardım sağlayabilecek bir diğer grup ise kâr
çeteleriydi. Hollanda güçleri Müslüman Boşnakların tüm
Fahriye EMGİLİ 45

silahlarını aldı ancak bölgedeki Müslümanlara karşı harekete


geçti. 49

Şehre gelen yardımlar Sırpların bilgisi ve izni olmadan


kasabaya sokulmuyordu. Sırplar kasabaya gelen tüm yardım
konvoylarını engelleyerek yardımların Müslümanlara ulaşmasını
engellemekteydiler. Gönderilen yardımlar sahiplerine ulaşmak
bir yana kısa sürede karaborsacıların eline düşüyordu ve kasabada
20-30 kişi gün geçmeksizin ölüyordu. 501993 yılında Srebrenica
şehrinin ve Müslümanlarının yazgısı da BM Güvnelik Konseyince
tayin edilmekteydi.

Bosna Savaşı'na ilişkin tutumunu sürdüren BM Güvenlik


Konseyi, 16 Nisan 1993'teki olağanüstü toplantısının ardından
nihayet Sırebrenisa'nın da aralarında bulunduğu altı bölgeyi
"güvenlik bölgesi" ilan etti. Ancak "güvenli bölge" net bir şekilde
tanımlanmamıştı ve amacı da belirsizdi. Bu duyurudan bu yana
geçen iki yılda hiçbir şey değişmedi. Bu kararın ardından
Sırebrensca'da konuşlanan Hollanda koalisyonu, sözde
garantilerin yaratılmasının ardından derhal soykırımın önünü
açmayı ve Sırpların işini kolaylaştırmayı amaçlayan çelişkili
kararları uygulamaya başladı. Bu nedenle güvenli bölge kavramı
gereği Boşnakların silahlarını barış güçlerine teslim etmesi
gerekiyordu. Ancak Sırplara ciddi bir yaptırım uygulanmamasına
rağmen Bosna savunması yarıldı ve Sırplar için kolay hedef haline

49
http://ohr.int/ohr-info/gen-info
50
Ali Dikici, Bosna Savaşında İhanetin Öyküsü Srebrenica Katliamı, Karadeniz
Araştırmaları Dergisi, s.6 (Yaz 2005), s.136.
46 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

geldi. Sırplar bu "güvenli bölgelere" saldırdığında barış güçleri


sadece durumu gözlemledi. 51

Yakın gelecekte planlanan hava operasyonlarının


gerçekleştirilmesi fikri hayata geçirilemedi. Bunun temel nedeni
Bosna barış gücü komutanı Fransız General Bernard Janvier'in
direnişiydi. Bu görüşmeler sürerken 6 Temmuz 1995 sabahı
General Mladiç komutasındaki Sırplar, Sırebrenisa çevresindeki
çemberi kapatarak ağır tank ve topçu bombardımanına başladı.

Yakın gelecekte hava operasyonları da gündemdeydi.


Ancak yıllardır tartışılan bu fikir bir türlü hayata geçemedi.
Bosnalı barış gücü komutanı, çoğu Fransız olmak üzere Sırplar
tarafından rehin tutulan 350 kadar BM askerinin yanı sıra,
Sırebrenisa ve Gorajde gibi kuşatma altındaki bölgelerin
Fransızlar için de "barışın önündeki en büyük engel" olduğunu
söylendi. Durum buydu. General Bernard Janvier bunda etkili
oldu. Bu nedenle 1995 kışında geçici ateşkes ilan edilmesinin
ardından Sırplar, bunu önlerindeki en büyük engel olarak görerek
Srebrenica'yı işgal etmek için adımlar attı ve güçlerini daraltmaya
başladı. BM Genel Sekreteri Boutros Boutros-Ghali, BM özel
elçisi Yasuki Akashi ve Janvier hava saldırılarını reddetti ve
krizin müzakere yoluyla çözülebileceğini söyledi. Hatta Sayın
Janvier, BM askerlerinin güvenliği açısından buraları korumanın
zor olacağı için Birleşmiş Milletler'in bu bölgeleri boşaltması
gerektiğini bile savundu. Janvier'in tek endişesi uluslararası
toplumun böyle bir teklifi asla kabul etmeyeceğiydi. Ancak bu

51
Dikici, a.g.e., s.136.
Fahriye EMGİLİ 47

alçakça eylem, uluslararası toplum tarafından büyük bir iyi niyetle


karşılandı. 52

10 Temmuz'da Sırplar ikinci bir saldırı başlattı. Hollandalı


BM Kuvvetleri Komutanı Albay Tom Kalemans, daha sonra
NATO'dan hava desteği talep etti. Janvier de hava saldırılarına
gerek olmadığını söyleyerek bunu reddetti. NATO uçakları
Sırebrenisa üzerinde uyarı amaçlı birkaç saat uçtu ancak daha
sonra hiçbir şey başaramadan geri döndü. 53
Nihayet 11
Temmuz’da Sırebrenisa üzerinde uçan iki F16 uçağı, bir Sırp zırhlı
personel taşıyıcısını vurdu ve bir tanka isabetsiz atış yaptı. BM
bununla yetinmeye karar verdi. Böylece Sırebrenisa savunmasız
ve Sırp askerlerinin insafına terkedilmiş oluyordu. 54

En ağır soykırımın yaşandığı şehir şüphesiz


Sırebrenisa'ydı. Sırebrenisa, Bosna'nın doğusunda
Müslümanların çoğunlukta olduğu şehirlerden biriydi ve Bosnalı
Sırplarla Belgrad arasındaki engellerden biriydi. Ancak
Sırebrenisa, soykırımın başlamasının ardından ülkeye şiddetli
müdahalede bulunan Birleşmiş Milletler'in güvenlik bölgesi
olarak belirlediği altı bölgeden biriydi. Kentin daha önce 24.000
civarında olan nüfusu, Bosna Savaşı'nın başlamasıyla birlikte
60.000'e çıktı. Şehir başka şehirlerden gelen mültecilerle doluydu
ama salgın hastalıklar, işsizlik ve açlık da arttı. Kış olmasına
rağmen on binlerce insan sokaklarda uyuyordu ve şehrin her

52
David Rohde, Engame, The Betrayal and Fall of Srebrenica, Europe’s Worst
Massacre Since World War II, New York: Farrar Stratus and Giroux, 1997, s.364-
365.
53
Rohde, a.g.e., s.364-365.
54
Dikici, a.g.m, s.137.
48 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

yerinde açlık vardı. Srebrenica artık bir şehirden çok bir "toplama
kampına" benziyordu. Koruma adına BM barış güçleri tarafından
Müslümanların ellerindeki silahlara el konuldu ve yerel halk
katliamda savunmasız kaldı.

Bu arada Hollandalı Bundeswehr komutanı Albay


Kalemans, Boşnakların topladıkları silahların iadesi yönündeki
taleplerini reddetti. Sonunda Hollandalı askerler BM Janvier'den
aldıkları talimatlara uymaya ve tek kurşun sıkmadan şehri tahliye
edip yakındaki Potoçari kampına çekilmeye karar verdiler.
Sırebrenisa'nın Düşüşü Ratko Mladiç, 11 Temmuz 1995'te
komutan olarak Sırebrenisa'ya girdi ve direnişle karşılaşmadan
büyük bir zafer kazandı. 55

Sırpların askerden arındırılmış şehri ele geçirmesi zor


olmadı. Daha sonra yayınlanan bir video kasette, Mladiç'in
Sırebrenisa'dan ayrılırken Hollandalı komutan Kalemans'a hediye
sunduğu görüldü. Sırplar, Hollandalı askerlerin yiyecek ve tütün
satın almak için çevre kasabalara gitmesine izin verdi ve
birbirlerine iltifat ettiler. 56 11 Temmuz'da UNPROFOR
kapsamında Sırebrenisa bölgesinde görev yapan Hollandalı
askerlerin çekilmesiyle şehir Ratko Mladiç'in güçlerinin eline
geçti. Sonuç olarak, Avrupa'da II. Dünya Savaşı'ndan bu yana
görülmemiş bir soykırımla, yaklaşık iki haa içinde 8.000'den
fazla Bosnalı Müslüman sivil öldürüldü. Sırebrenisa trajedisine
seyirci kalan NATO ve Birleşmiş Milletler, "güvenli bölgenin"

55
http://www.advocacynet.org/ cpage_view/srebrenica_11a_18_97.html
56
http://IIwww.advocacynet.org/ cpage_view/srebrenica_11a_18_97.html
Fahriye EMGİLİ 49

korunması, daha doğrusu Sırebrenisa katliamının önlenmesi


adına hiçbir şey yapmadı.

Nisan 2004'te, Hollanda'nın Lahey kentinde bulunan


Birleşmiş Milletler Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi,
Sırebrenisa katliamının bir soykırım olduğunu doğruladı. 57
11
Temmuz 1995'te Ratko Mladić askerden arındırılmış şehre
zahmetsizce girdi. Savunmasız Müslüman Boşnaklar ve
mülteciler, Sırplar tarafından sokaklarda ve dağlarda vahşice
katledildi. Sırp katiller soykırımı en ince ayrıntısına kadar
planlamışlardı. Ölen canlar bulunmasın diye cesetleri kimlikleri
belirlenemeyecek şekilde parçalayıp toplu mezarlara

Mevcut zulümlere ilişkin uluslararası farkındalığın


azaltılması amacıyla bu cesetlerin toplu mezarların bulunduğu
alanlarda saklanması amaçlanıyor. 2007 senesinde Bosna-Hersek
Sırbistana karşı "soykırım" davası açmış ve bunun için
"Uluslararası Adalet Divanı" kurulmuştur. Fakat bu divan
soykırım ile alakalı kanıt bulamadığını söyleyerek kararını
vermiştir. Kararın ardından Bosna devleti toplu mezarların ortaya
çıkarılması için komisyon kurulmasını sağlamıştır. Ne var ki
soykırıma uğrayan insanların cesetleri kayıptır. Sırplar canice
planlamışlardır, cesetler bulunmasın diye. Hatta tolu mezarların
için emetaller atarak dedektörler ile arandığında bulunmasın diye
hazırlık da yapmışladır. Öyle ki toplu mezarların saklanmasında
gösterilen titizlik nadir görülen durumlardan biridir. Mezarlar

57
“Tarihte İhlaller Srebrenica
Katliamı”http://www.hakihlallerimerkezi.org/images/tarihte/1285404393.pdf
erişim 7.01.2012.
50 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

hem derin kazılmış hem de uygun bitki örtüleri ile


yeşillendirilmiştir. Bu metod, toplu mezar bulunmasında uzman
kişilerin gayretlerini ve uydu taramalarını boşa çıkarmıştır Ancak
savaş sonrası hikaye böyle devam ediyor. Doğa insanları birçok
yönden sürpriz yapıyor. Cesetlerin gömüldüğü tolu mezarlarda
toprak Artemis(misk otu) adlı çiçeğe can vermeye başlamıştır bile.
Çok miktarda karkas toprağa karıştırıldığında toprağı besin ve
minerallerle zenginleştirir. Sırp ordusunun insanları parçalara
ayırarak gömdüğü yerlerde ayrıca yürüttüğü yüzey yeşillendirme
çalışmaları sebebiyle misk otu yoğun bir şekilde büyüdü. Bu
durum, toplu mezarların çevresinde yalnızca bu bitkiyle beslenen
mavi kelebeklerin sayısını artırdı.Çiçeklerin her geçen gün
büyüyüp çoğalmasıyla birlikte, yalnızca Artemis'in kokusundan
etkilenen mavi kelebeklerin bölgede toplanıp onunla beslenmesi
dikkat çekiyor. Mavi kelebeklerin bu bölgede birikmesi
başlangıçta ayrı bir doğa olayı olarak kabul edildi. Mavi kelebekler
ender görülen kelebek türlerinden biridir. Öyle her yerde ortaya
çıkan ya da her yerde görebileceğiniz bir tür değildir.Ölüm
çiçeklerinin adıdır onlar. Sebebini ortaya çıkarmak isteyen
araştırmacılar, bölgede toplanıp araştırmaya başlıyor ve Toplu
Mezarlık Enstitüsü'nün yaptığı araştırmada bölgede 20 binden
fazla cesedin bulunduğu belirlendi.bu mavi kelebekler sayesinde
Bosna’da 300’ün üzerinde toplu mezara ulaşılabilmiştir. Mavi
kelebek anlamı bu sayede katliam ve acı olmaya başladı. Sonuç
olarak Sırebrenisa, bir kelebeğin kanatlarında saklı hüzünlü
tarihiyle tarih sahnesinde kalacak.
Fahriye EMGİLİ 51

Bosna’da Toplu Mezarları Ortaya Çıkaran Mavi Kelebekleri Temsil


Eden Bir Kare

Fotoğraf Kaynak: (https://sizvebiz.blog/mavi-kelebekler/)

Bosna’da Ortaya Çıkarılan Toplu Mezarlar

Fotoğraf Kaynak: (https://sizvebiz.blog/mavi-kelebekler/)


52 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Avrupa'nın desteğiyle gerçekleştirilen vahşi saldırıda


Bosna Hersek'in en önemli ekonomik kaynağı olan madenler de
Sırpların maddi kazancı için kullanıldı. Askerler, Sırebrenisa'nın
Müslümanların yoğun olduğu Tanjarz bölgesinde 10 bin kişiyi esir
aldı ve Mladiç'in emriyle 8 bin 300 kişiyi katletti. Öldürülen
masumların bedenleri parçalandı, iskeletleri çıkarıldı, yakıldı ve
Lahey Mezarlığı'na gömüldü.

Manfred Eisele, 1994'ten 1998'e kadar Birleşmiş Milletler


barışı koruma operasyonlarının planlanmasından sorumlu
Alman askeri liderlerinden biriydi. Birleşmiş Milletler barış
gücünün Sırebrenisa'daki Müslümanları korumayı amaçladığını,
Avrupa ülkelerinin bu katliama sessiz kalmasının Avrupa'nın
yakın tarihiyle ilişkilendirilebileceğini söyledi. Eisele, olayı şu
ilginç ve çok ilginç şekilde özetledi: “20. yüzyılda Balkanlar'daki
çatışmalar. Bu yüzyılın başından itibaren Avrupa ülkelerinin
başkentlerinde çok önemli bir rol oynamıştır. 1995'te başkentte
yaşananlar büyük ölçüde bu üç ülkenin 1914'teki tutumuyla
yakından ilgiliydi." 58

Üstelik Hollandalı gazeteci Huub Jaspers'in araştırmaları


da bu yönde ilerliyor. Jaspers'in araştırması, BM Güvenlik Konseyi
üyelerinin Sırbistan'ın saldırı planları hakkında önceden bilgi
sahibi olduğunu ortaya çıkardı ancak Jaspers şunları söyledi:
"Srebrenica'daki olayların birincil sorumluluğu Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi'ndedir. Güvenlik Konseyi üyesi
devletlerin istihbarat servisleri bu hazırlık konusunda

58
http://www.hakihlallerimerkezi.org/images/tarihte/1285404393.pdf erişim
7.01.2012.
Fahriye EMGİLİ 53

bilgilendirilmiştir. Bu bilgiyi almalarına rağmen hiçbir şey


yapmadılar. Bu dramı durduramadılar. Tamam ama neden?
Bugün karşı karşıya olduğumuz en önemli soru bu" diye açıklıyor.
BM barış güçlerinin sözde koruma amacıyla bölgeye
konuşlandırdığı Hollandalı askerler, Barış Kuvvetleri
komutanının ani kararı üzerine bir gece kentten ayrıldı. Komutan
Tom Kalemans, şehri 1.000 mülteciyle birlikte Sırplara teslim
ederken, şehrin güvenliğinden sorumlu Hollandalı askerler de
bölgeden tahliye edildi. Birleşmiş Milletler Sırebrenisa'yı "güvenli
bölge" ilan etti ancak Hollanda, halkını korumak için bölgeye
asker gönderdi. Ancak yapılan zulümlere bakıldığında Birleşmiş
Milletler ve Hollanda ordusunun katliamı
durduramadığı/durmadığı açıkça görülüyor. Hollanda ordusu
katliamı önleyemese de Sırp ordusuna her türlü yardım ve desteği
sağladı ve Sırp zulmünden kaçan halkı Sırplara teslim olmaya
zorladı. 59
Şhri Hollandalı askerlerin Sırplara teslim ettiğine dair
medyada, yotube’da aratıldığında canlı görüntüler mevcuttur, bu
herkese açık görüntüler her şeyi gözler önüne sermektedir,
geleceğe aktarılacak olan kara lekedir.

Binlerce Boşnak korku içinde güvenli bölgede bekledi.


Hollandalıların Sırebrenisa'yı olaysız bir şekilde teslim ettiğini
gören Mladiç, mültecilerin teslim edilmesi halinde kampı
bombalayacağı yönünde blöf yaptı. Sonunda korkuları gerçek
oldu ve Hollandalılar, mültecileri kampı büyük ölçüde kuşatan
Sırplara teslim etmeye karar verdi. Kamptaki tüm Bosnalılar daha

59
David Rohde, Engame: The Betrayal and Fall of Srebrenica, Europe’s Worst
Massacre Since World War II, New York: Farrar Stratus and Giroux, 1997, s.260-
262.
54 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

sonra Hollandalı BM askerleri tarafından silah zoruyla kovuldu.


Boşnakların, Sırplara teslim edilirlerse öldürüleceklerine dair
çığlık ve feryatlarına aldırış edilmeden, zorla Sırplara teslim
edildiler. Sırplar, kamplardan sürülenleri önce zorla çukur
kazdırıyor, sonra topluca öldürüyor ya da diri diri gömüyordu.
Yaptıkları zulmün daha sonra gün yüzüne çıkmasını önlemek için
cesetlere saygısızlık ettiler, ayakkabı ve diğer kıyafetleri topladılar.
Kamyon ve otobüs şoförlerini kurbanlarını vurmaya zorladılar ve
cinayetlere ortak yaptılar. Sırplar Srebrenica'nın tamamını 72 saat
içinde yok etti. Böylece Bosna savaşının belki de en hunhar
katliamları, bu insanların güvenliklerini sağlamakla yükümlü BM
yetkililerinin gözleri önünde ve onların desteği ve onayı ile
gerçekleştirilmişti. Mültecilerin hepsi Sırplara teslim edilip tahliye
işlemi bittikten sonra Hollandalı askerler kampa 2-3 kamyonet
dolusu bira ve sigara getirterek bir kutlama partisi verdiler. Onlar
eğlencelerine devam ederken katliamdan kurtulmak için dağlara
kaçan ve Tuzlaya ulaşmaya çalışan binlerce insan dağlarda vahşi
hayvanlar gibi boğazlanmaktaydı. 60

Kuşatma altındaki şehirlerde yaşamın nasıl devam ettiğine


dair haberler, Birleşmiş Milletler’in birlikleri eşliğinde bu şehirleri
terk eden göçmenlerle ulaşmıştı.

Kurtuluş ümidiyle yapılan seyahatin anlatıldığı Odise


efsanesinde olduğu gibi, o kamyonlara binebilmek için nasıl bir
savaş verdiğimiz hakkında bir fikriniz var mı?" diye anlatıyor,
Şuada Selimoviç. İki çocuğuyla birlikte yaklaşık 400 insanın
doluştuğu kamyonlarla Sırebrenisa'yı terketmeyi başaran Şuada,

60
Rohde, a.g.e., s.327.
Fahriye EMGİLİ 55

esmer, güzel, enerjik, 24 yaşında bir kadındır: "Kayınvalidemin


binmeyi başardığı kamyon ise, Tuzla yolu üzerinde Potoçari’de
aşın kalabalıktan dolayı boğularak ölen bir kadın ve iki çocuğu
aşağı atmak için durmuşlar. Daha soa ise Karakay’da yolun
kenarına pusu kuran Sırp kadınlar, kamyonlardaki göçmenlere
kaynar sular atmışlar, taş yağmuruna tutmuşlar: İşte bu sebeple,
bundan somaki askeri kamyonlar arasından sadece üzeri kapalı
olanlar kullanılmaya başlanmış. Kuşatmayı yaşayanların en çok
üzüldükleri anları ise her zaman açlık oldu, en karanlık
dönemlerden beri domuzların bile reddettiği besinleri yemeyi
öğreten, Amerikalıların paraşütlerle attıkları yiyecek paketlerini
alabilmek için zayıfları ezmeye zorlayan, insanları gece vakti
Sırplar’ın tenezzül etmedikleri yemeklerini çalmak için imkânsız
girişimlerde bulundum. 61

Büyük merkezlerde durum, diğer köylerden de göçmenle-


rin gelmesiyle daha da kritik bir hal almaya başladı. Şuada, polis
olan kocasıyla birlikte yaşadıkları Zaluzye köyünden ayrılarak
Sırebrenisa’ya gidebilmek amacıyla kucağında çocuğuyla şiddetli
yağmur altında, dağları aşarak yaptıkları korkunç yolculuğu
anlattı: “Fakat burada da yiyeceğin kıt olduğunu görünce, annemin
yaşadığı Potoçari’ye gitmeye karar verdim.” Ama Potoçari hemen
hemen her gün bombalanıyordu ve sonucunda yaşadıkları evleri
de yıkılınca çaresiz bir şekilde Sırebrenisa’ya geri dönmek zorunda
kaldı. 92 Ağustos'uydu, Zepa düşmüştü. Bu arada diğer Boşnak
göçmenler de geldiler; kimisi toprak üstünde, kimisi sokakta
yatıyordu, kimisi ise Mavi Miğferler’den çaldıkları çadırlarda daha

61
Elana Doni, Chiara Valentini, Etnik Tecavüz Bosnalı Kadınların Dramı, Çev.
Sevcan Tutan, Real Yayıncılık, İstanbul, 1994, s.96.
56 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

iyi koşullarda kalıyorlardı. Bombardıman sadece yerden değil,


havadan da yapılmaya başlandığından yiyecek bulabilmek için
dışarı çıkmak çok tehlikeli bir hal almaya başlamıştı. Ne yazık ki
Sırebrenisa’nın tek doktoru olan Niyaz Daniç, 1992 Aralık ayının
sonunda bir bombardıman sırasında hayatını kaybetmişti.

Kuşatma altındaki pek çok merkezde olduğu gibi


Sırebrenisa’da da, ne yazık ki gerekli ilaçlar olmaksızın hastaların
yaralarına bakım yapan, ağır hastaları iyileştiren, gebeleri doğur-
tan hastabakıcılara sık sık rastlamıyordu. Cerska köyündeki 6000
vatandaşa sağlık hizmetleri sunan 35 yaşındaki hastabakıcı Amira
Petaseviç şunları söylüyor: "Ne anestezi imkânımız, ne
antibiyotiğimiz, ne de ameliyathanemiz vardı. İlk kez anestezi
kullanmadan ameliyat yapmak zorunda kaldığımda korkudan her
yanım titriyordu. Tahta testeresi almaya giden arkadaşım ameliyatı
bu şekilde yapmamız gerektiğini, yoksa hastayı kaybedeceğimizi
söylüyordu. İşte o anda kendimde bunu yapacak güç buldum ve
kestim. Daha soma ise pek çok kereler böyle ameliyatlar yaptım. En
kötüsü, çoğu onları keserken bayılmıyorlardı, ama Tanrı'ya
şükürler olsun ki çoğu hayata geri döndüler.” 62

Çok sayıda BM belgesi, Sırebrenisa katliamı devam


ederken Miloseviç ile üst düzey BM yetkililerinin sık sık
buluştuğunu gösteriyor. Srebrenica'da kadınlara tecavüz
edilirken, erkekler parçalanırken bu insanlar farklı ortamlarda bir
araya gelerek askerlerinin ve teçhizatlarının güvenliği konusunda
ortak bir anlaşmaya varıyorlardı. Ancak hiçbir BM personeli
mahkum edilmedi veya herhangi bir cezaya çarptırılmadı.

62
Doni-Valentini, a.g.e., s.97-98.
Fahriye EMGİLİ 57

Sırebrenisa'da yaşananların görgü tanığı Hasan'ın


gözlemlediği ilginç bir detay, Sırebrenisa'da yaşananların bir
başka yönünü ortaya koyması açısından önem taşıyor.
Sırebrenisa'yı kuşatan Sırplar arasında Ukrayna'dan,
Romanya'dan, Bulgaristan'dan, Rusya'dan ve hatta
Yunanistan'dan askerler de hiç tereddüt etmeden Sırpların
yardımına geliyor ve milli kıyafetlerini giyerek savaşa iştirak
ediyorlardı. 63

Hem Srebrenitsa'nın düşmesi hem de Potocari kampının


boşaltılmasının ardından Sırp katliamlarından kaçmak için terk
edilmiş binalara, fabrikalara ya da dağlara kaçmaya çalışan
yüzlerce Boşnak vahşice öldürüldü ya da mayınlara basıldı, ya
ölüm ya da ölüm. Hollanda koalisyonu Potoçari kampını boşaltıp
anavatanlarına döndükten sonra bile dağlara kaçan bu insanlar
birkaç haa boyunca öldürülmeye devam etti. Sırebrenisa'dan
kaçan bu insanları takip eden Sırp komutan General Ladislav
Krstic, radyo konuşmasında "Hepsini öldürün, kimseyi sağ
bırakmayın" emrini vermişti, zaten. 64

1.2.2 . Hüznün Adı Potaçari Köyü

Felaket Srebrenica'nın düşmesiyle sona ermedi. Şehrin


düşmesinin ardından yaklaşık 25.000 kişi korku içinde Srebrenica
yakınlarındaki Potoçari köyündeki Hollanda BM kampına doğru

63
Helena Simith, “Greece Faces Shame of Role in Serb Massacre”, The Observer, 5
Ocak 2003.
64
Mark Danner, “Bosnia: The Great Betrayal”, New York Review of Books, March
26, 1998, s.76
58 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

kaçtı. Bunlardan 6 bin kadarı kampa girmeyi başardı ama geri


kalanlar ya kampın etrafında toplandı ya da dağlara kaçarak
Tuzla'ya gitti. Otuz dakika sonra General Mladiç, Srebrenica'dan
kaçan insanları kamp kapısına kadar kovaladı. Sırp kameraları
önünde Bosnalı çocuklara çikolata dağıtırken, "Kimseye zarar
vermeyeceğim, kimseye zarar vermeyeceğim!" dedi. 65

Kamp çevresinde toplanan binlerce Boşnak endişeyle


sığınmayı beklerken, BM'nin tek kaygısı Hollandalı askerlerin
güvenliğiydi. Hollandalıların Srebrenica'yı olaysız teslim ettiğini
gören Mladiç, Albay Kallemans'la yaptığı görüşmede aşağılayıcı
bir dille kamp içindeki ve çevresindeki Müslümanların bir an önce
kendisine teslim edilmesini istedi, aksi takdirde beni
bombalayacakları yönünde blöf yaptım. Sonunda bu korkular
gerçeğe dönüştü ve Hollanda mültecileri Sırplara teslim etmeye
karar verdi. Kamptaki tüm Bosnalılar daha sonra Hollandalı BM
askerleri tarafından silah zoruyla kovuldu. Boşnakların, Sırplara
teslim edilirlerse öldürüleceklerine dair çığlık ve feryatlarına
aldırış edilmeden, zorla Sırplara teslim edildiler. Sırplar, 11-17
Temmuz 1995 tarihleri arasında 8 binden fazla genç ve yetişkin
erkeği katletti, kadın ve çocukları ayırdı ve bu insanlara hiçbir şey
yapmayacaklarını söyledi. 66

Sahte bir NATO hava saldırısıyla Srebrenica'yı kolaylıkla


ele geçiren Mladiç ve askerleri, şimdi bu kampın girişinde duruyor
ve buradaki mültecilerin kendisine teslim edilmesini talep
ediyordu Albay Kallemans, nihayet anlaşmaya varıldı. 13 Temmuz

65
Dikici, a.g.e., s.141.
66
Rohde, a.g.e., s.260-262.
Fahriye EMGİLİ 59

1995'te mülteciler ve Birleşmiş Milletler adına çalışan Hollanda


koalisyonu, anlaşma uyarınca Sırplara iade talebinde bulundu. Bu
arada kamp dışında erkeklerin katledildiği haberi kampın içine de
ulaştı. Kamp komutan yardımcısı Binbaşı Franken, ertesi gün
kamptan ayrılanlara böyle bir şeyin olmadığı yalanını söyleyerek
onları rahatlatmaya çalıştı.

Hollandalılar kampı boşaltmaya karar verince, mültecilere


haber verme görevini Hasan Nuhanoviç’e 67 verdiler. Hasan
kendisine verilen megafonu kullanarak boşnaklara şu duyuruyu
yapmak zorunda kaldı: ``Kamptan ayrılmanızı istiyorlar.''
Mülteciler, kamyon ve otobüslerden oluşan konvoylarla Tuzla
Serbest Ticaret Bölgesi'ne götürüldü ve burada güvende olacakları
söylendi. Ancak Sırplar, mültecilerin, özellikle de erkeklerin
kamptan ayrılmasına izin vermiyordu ve herkes kamptan
ayrılmanın onların ölümü anlamına geldiğini biliyordu.
Mültecilerin kaçması durumunda ne olacağı sorulduğunda
Franken yalan söyledi ve her şeyin yolunda olduğunu ve buradaki
insanların isimleri Cenova'ya, Lahey'e vb. bildirildiği için
Sırpların kimseye zarar veremeyeceğini söyledi.

67
Hasan Nuhanović (2 Nisan 1968'de Zvornik'te doğdu). Sırebrenisa soykırımından
sağ kurtulan, diğer hayatta kalanlar ve kurbanların yakınları adına "Hakikat ve
adalet için" kampanya yürüten Bosnalı bir kişidir . Bosna savaşının sonunda 1995
yılında Sırebrenisa'da görev yapan Hollandalı barış güçlerinin eski BM tercümanı
olan Hasan, dokuz yıldır Hollanda devletiyle sivil mahkemede savaşıyor. Son
olarak, Temmuz 2011'de, Hollanda Hükümeti'ne karşı yapılan temyiz başvurusunu
kazandı ve mahkeme, aile üyelerini Lahey'de yargılanan Ratko Mladić'in güçlerine
teslim etmekten Dutchbat'ın sorumlu olduğunu belirtti. Yakın ailesinin tamamı:
annesi, babası ve erkek kardeşi, Bosnalı Sırp Ordusu ve onun Sırbistan'daki
müttefikleri tarafından, Potoçari'deki BM koruma gücü üssüne sığındıktan sonra
Hollandalı BM askerleri tarafından kendilerine teslim edildiklerinde öldürüldü.
60 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

BM koruması altında olduklarını düşünerek kamplara


sığınanlar, zorla cellatlara teslim edilmeden önce iki gün iki geceyi
orada geçirdiler. Hasan bu alçakça kararın neden alındığını hâlâ
anlayamıyordu. Bu insanları kamptan çıkarmak için hiçbir sebep
ya da zorlama yoktu. Sırplar kampa girmek istemediler,
dolayısıyla girmeye de çalışmadılar, yani mültecileri kamptan
teslim etmeye yönelik bariz bir girişim yoktu. Sırplardan
Hollandalılara herhangi bir tehdit olmadı. Bu soruya yanıt
bulunamadı. "Kampta yaşananlara ilişkin hiçbir soruşturma
yapılmadı." Hollandalı askerler, Sebrenica'nın düşüşünde veya
Potoçari kampının savunmasında Sırplara karşı silah kullanmasa
da, Sırpların kampı boşaltması ve mültecilerin tahliye edilmesi
için ellerinden geleni yaptılar.

Hasan bu sahneyi şöyle anlatıyor: Askerler kampı


boşaltmak için her şeyi planlamıştı. Mültecilerin hattı bozmadan
kamptan çıkabilmeleri için kamp çıkışının etrafına naylon şeritler
yerleştirdiler. Kemer kuruldu. İnsanlara sadece kapıya doğru
koşmaları emrini verdiler. Sırplar, dışarıda yürüyen adamları
tespit etti ve fazla uzaklaşmadan onları kampın yakınında
öldürmeye başladı.

Bütün bunları gören mülteciler başlarına ne geleceğini


bilerek korkuyla çığlık atarak Hollandalı askerlere yalvardılar.
Mültecilerin kampı terk etmesini istemekten başka çaresi
kalmayan askerler, hiçbir işlem yapmamakla kalmadı, halka da
yanıt vermedi. Kamp bağırışlar, çığlıklar ve yalvarışlarla doluydu.
Pek çok mülteci Sırplara teslim olmak yerine intiharı tercih
ederken, intihar edecek gücü olmayanlar da arkadaşlarına
yalvardı. Kampta vahşi hayvanlar gibi katledilen insanların sesleri
Fahriye EMGİLİ 61

gece boyu devam etti. Anneler, sımsıkı sarıldıkları oğullarını bu


korkunç akıbetten korumak için mücadele verdi. Tüm
mültecilerin Sırplara teslim edilmesi ve tahliye işlemlerinin
tamamlanmasının ardından Hollandalı asker ve tercümanlar
yaklaşık bir haa kampta kaldı. Bu arada kampa 2-3 kamyon
dolusu bira ve sigara getirilerek kutlama yapıldı. Hasan müzik
eşliğinde dans edilirken hâlâ ailesinin kaderini düşünmekteydi.
Daha sonra 21 Temmuz'da birlikler bir konvoyla Zagreb'e
nakledildi ve tüm yiyecek, ilaç ve silahlar kampta bırakıldı.
Hollandalı askerler, Hollanda'dan özel uçakla getirilen orkestra
eşliğinde yine çılgın anlar yaşadı ve sarhoş olana kadar içki içti.
Katliamdan kaçıp dağlara kaçan ve Tuzla'ya ulaşmaya çalışan
binlerce insanın hâlâ dağlarda vahşi hayvanlar gibi katledildiğini
öğreniyoruz. Hasan'ın cevabını bulamadığı, anlayamadığı sorular
yalnızca bunlar değildi. 68

11 Temmuz'da Srebrenica düştü. 12 ve 13 Temmuz'da


Potoçari kampından binlerce insan kaçırılıp katledildi. 13-15
Temmuz arasında ne oldu? Tam olarak kimse bilmiyor ama 15
Temmuz'da iki gün sonra Belgrad'da bir toplantı yapıldı. Potoçari
olayından sonra. Toplantıya katılan BM yetkilileri ve uluslararası
kuruluşların temsilcilerinin, hayatta kalanlar ve kurtarılabilecek
olanlar için bir şeyler yapması bekleniyordu.

68
Bkz Hasan Nuhanoviç’in Bosna savaşı ve Srebrenisa’da yaşadıkları için Hasan
Nuhanoviç, Son Sığınak: Kuşatma Altındaki Srebrenitsa'dan Gerçek Bir Savaş,
Hayatta Kalma Hikayesi: Kuşatma Altındaki Srebrenitsa’dan Gerçek Bir Savaş,
Turkuvaz Kitap, 2000.
62 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Ancak söylenenler tam tersini gösteriyor. Bu konferansın


resmi belgesinde Akashi şunları yazdı: 69
"Sayın Karl Bild, Sayın
Stoltenberg ve ben 15 Temmuz'da Belgrad'da Başkan Miloseviç ile
görüştük. Bild'in isteği üzerine bu toplantıya General Rupert
Smith ve General Miloseviç'in yanı sıra General Mladiç de katıldı.
Mladiç ve Smith uzun bir görüşme gerçekleştirdi. Her ne kadar iki
taraf bazı noktalarda fikir ayrılığına düşse de, toplantı iki general
arasındaki diyaloğun yeniden tesis edilmesine yardımcı oldu.
Toplantının sonunda iki general arasında gayri resmi bir
anlaşmaya varıldı ve bu anlaşma 19 Temmuz'daki başka bir
toplantıda onaylanacak. Sayın Mladiç'in bu toplantıya katılması
nedeniyle kamuoyunda oluşabilecek hassasiyetleri ortadan
kaldırmak amacıyla her iki taraf da bu toplantıyı kamuoyuna
duyurmayacaktır. ”

Hasan toplantıya ilişkin şunları söyledi: "Evet, gizli bir


toplantıydı. Bu uluslararası isimlerin yerine ben orada olsaydım,
Mladiç ve Miloseviç'e Potoçari kampından sürülen binlerce
insanın akıbetini sorardım. Binlerce insan uluslararası
gözlemcilerin gözü önünde öldürülüyor ve kimse bunu sormuyor.
Daha da kötüsü, konferansın ertesi günü, yani 16 Temmuz'da
Sırplar, Pirika denilen yerde 1.500 erkek ve kadını daha katletti.
Bu, görgü tanıklarının ortaya çıkardığı ve Lahey'de savaş
suçlarından hüküm giyen Drazen Erdemoviç'in ifadesiyle de
doğrulanan bir katliamdır. Bütün bunlar, bu toplantıyı
düzenleyenlerin bu insanları kurtarmak gibi bir çıkarlarının

69
http://dspace.dial.pipex.com/srebrenica.justice/documents.htm#Document
%20%204
Fahriye EMGİLİ 63

olmadığını gösteriyor. "Toplantıda bu konu gündeme bile


getirilmedi."

Sırebrenisa Cehennemine Bugünden Bakış

Bosna... Bosna Hersek'te 1992'den 1995'e kadar yaşanan


felaket, Avrupa'nın korkunç tablosunu bir kez daha gözler önüne
serdi. Orada işlenen zulümler Avrupalı güçlerin gözü önünde
açıkça gerçekleştirildi. Avrupalı güçler kendi nüfuz alanları
içindekilere zulmettiler ve onların insanlıktan yoksun olduklarını
gösterdiler.

Aslında bazı konularda onların haklarını ihlal


etmemeliyiz. Gerçek şu ki, Sırpların, Hırvatların, Yunanistan'ın ve
diğer ülkelerin psikotik paramiliter güçleri tarafından işkence
görmesi ve katledilmesi gereken Bosnalıları besliyorlar. Ve yıl
1992. Bosna'da karanlık bir sabahın doğduğu, gecenin sessizliğini
bir çığlığın bozduğu, silahların konuşmaya başladığı yıldı.
Umudun ve sevginin ülkesi Bosna'nın nefretin, açlığın,
işkencenin ve ölümün ülkesine dönüştüğü yıl. Süreç savaştır...
Bosna yakıldı, Bosna yıkıldı. Bu ilk kez de değildi. Son 350 yılda
Bosnalılar, son Bosna savaşı da dahil olmak üzere 10'dan fazla
zulüm dalgasıyla karşı karşıya kaldı ve göç yolları boyunca
bavullara sığındı.

Uluslararası toplum yıllardır, "Geçmişi unutun, geleceği


düşünün" mesajıyla Bosnalılara son trajediyi unutturmaya
çalışıyor. Bosna Savaşı ve özellikle Srebrenica katliamı,
uluslararası toplumun unutmak istediği ama asla unutmamamız
gereken bir trajedidir. Sırf Türk adı yüzünden burada 12.000 kişi
64 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

öldürüldü. Geleceği şekillendirmek önemli ama Bosna Savaşı,


mağdurlar, gerçekler ve adalet adına geçmişe dönüp Bosna
Savaşı'nı ve gerçekleri hatırlamamız gerektiğine inanıyorum.
Aslında bu katliam, adını kadim tarihin sayfalarına kazımıştır.

Bu soykırım taktikleri Bartelomeos Bayramı ve I. ve II.


Dünya Savaşları gibi dönemlerde de popülerdi. Avrupa'nın
Osmanlı İmparatorluğu ile 16. yüzyılda başlayan mücadelesi
sırasında Avrupa kurumları, Balkan devletlerine halklarını
katletmeyi, komşularını sürmeyi ve benzeri zulümleri yapmayı
öğretti. Örneğin Justin McCarty, 1820'den 1920'ye kadar geçen
100 yılda Balkanlar ve Kaaslar'da 5 milyon Müslümanın
öldürüldüğünü, bir o kadarının da Anadolu'ya kaçmak zorunda
kaldığını yazıyor. Bosna Savaşı aslında bir savaş değildi. Bu bir
savaştan daha fazlası. Süreç çok acımasız... Boşnakların yaşadığı
acıyı ve dehşeti kelimelerle anlatmaya yetmez. Dünya medyası
inanılmaz katliamları, tecavüzleri, zorla yerinden edilmeleri,
soykırımı dünyaya duyurdu...

Bosna'da savaş tüm hızıyla devam ederken, dünyanın olup


bitenden haberi yok…Dünya ağladı mı? Bosna'da savaş çıktı,
Saraybosna kuşatıldı, Sırebrenisa'da insanlar ölüme terk edildi...
Srebrenica şehri, Sırebrenisa olarak telaffuz ediliyor, 11 Temmuz
1995'te Orta Avrupa'da bir şehir ve insanları içinde barındıran
koca bir mezar. Bu şehir ki insanlığın bittiği utancın yaşandığı
yerdir. Birleşmiş Milletler (Birleşmiş Milletler) de bu utancın
aracısı oldu; 8.000'den fazla Boşnak sadece "Türk" oldukları için
katledildi. Bu, günümüzün soykırımıdır ve Avrupa'da İkinci
Dünya Savaşı'ndan bu yana gerçekleşen en büyük toplu
katliamdır. Tarihte hiçbir zaman bir gecede 10.000'e yakın insan
Fahriye EMGİLİ 65

soykırım veya katliamda öldürülmemişti. Bu bağlamda


Sırebrenisa olayı. Tarihteki en büyük insanlığa karşı suç olarak
kabul edildi. Müslüman Boşnakların yaşadığı şehirlerden biri olan
Sırebrenisa, Vatikan'ın Sırbistan, Yunanistan, Almanya ve
Hollanda'nın da aralarında bulunduğu Hıristiyan ülkelerin
ordularıyla işbirliği içinde bir gecede saldırıya uğradı ve yaklaşık
10.000 Müslüman öldürüldü.Bu da cinayet vakalarından biri.
Dünya tarihinin en büyük kara sayfası. Sırf farklı bir dine mensup
oldukları için öldürülen bu insanlar, tamamen Hıristiyan
köktenciliğinin kurbanıydı.

Sözde Ermeni soykırımı konusunda insanlara yalan


söylenirken, Sırebrenica soykırımı tamamen gerçekti ve hep
örtbas edildi, hiçbir zaman tam olarak kamuoyuna yansıtılmadı
19. yüzyıldan bu yana bu şehirde ve Balkanlardaki bu savaşa,
onbinlerce Müslümanın katledilmesine sessiz kaldık. Evet,
yaklaşık 27 yıl önce Bosna'da. Sırebrenisa şehrinde yaşananlar
gerçektir. Boşnaklar bu şehirde Müslüman ve Türk oldukları için
katledildi ve bu katliamda BM güçleri çaresizce onlara yardım etti.
Savaşın biteceğine dair umutlar büyürken, Bosna'da temmuz
sıcağı insanların yüreklerini kana buladı. Temmuz ayında güvenli
bölgede güvenli şehir ilan edilen Srebrenisa'da halk paniğe
kapılmıştı. Kendilerini sakinleştirmeye çalışan askerlerin üzerine
hep birlikte yürüdüler. Bu kargaşaya düşenler başkalarının
ayakları altında ezildi. Korkunç bir manzaraydı. Potoçari'deki BM
karargahına sığınan binlerce Sırebrenisalı sivil, şehrin Sırpların
eline geçtiğini biliyordu. 11 Temmuz 1995 gecesi buraya sığınan
sivil Boşnakların sayısı 20.000 ile 25.000 arasındaydı.
66 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Bu kişilerin birçoğu Birleşmiş Milletler genel merkez


binasına sığınırken, bir kısmı da yakındaki fabrika binalarına
sığındı. Bunların çoğunu kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve engelliler
oluşturuyordu. Temmuz dayanılmaz derecede sıcaktı. Aç ve susuz
halde ölüm tehlikesiyle karşı karşıyaydılar. Bu güne tanık olan
Hollandalı bir BM taburu subayı şunları söyledi: Karanlık
çöktükçe zulümler başladı. Gece boyunca bölgede silah sesleri ve
acı çığlıkları yankılanırken, vatandaşlar gece boyunca duydukları
katliam ve tecavüzleri tartıştı. Bu durum merkezdeki paniği daha
da artırdı. Çetnikler insanları gruplara ayırıp bir yerlere
götürüyorlardı. Sivillerden biri, üç kardeşin bu şekilde
götürülüşüne tanık oldu. Küçük çocuk henüz yedi yaşındaydı.
Sabah oğullarını aramaya çıkan anne, onları başları kesilmiş halde
buldu. Karargâha sığınanlar, 12 Temmuz'da askerlerin evleri ve
ahırları yaktığına tanık oldu. Korktular ve ayrılmak istediler. Aynı
gün öğleden sonra Sırp askerleri karargâhta halkın arasına karıştı.
O sırada hayatta olan bir görgü tanığı, Sırp askerlerinin
Müslümanlarla alay ettiğini, hepsini katledeceklerini, bölgenin
artık Sırp toprağı olduğunu söyledi. O dönemde bir başka tanık,
12 Temmuz 1995 sabahı, Potoçari savaş esiri kampındaki "nakliye"
şirketi binasının yanındaki traktör benzeri bir araca yaklaşık 30
cesedin nasıl yüklendiğini anlattı. Sırpların yüzlerce insanı
öldürdüğüne ve yakındaki başka bir fabrikanın arkasındaki
kamyonlara yüklediğine tanık olduğunu söyledi.

12 Temmuz sabahı Sırplar, Potoçari'deki karargahlarına


sığınan yaklaşık 300 kişiyi uzaklaştırdı. Yakınlardaki başka bir
fabrika binasına götürdüler ve bir süre sonra bu kişilerin
cesetlerini bir kamyona yüklediler. Daha sonra bu insanları
Fahriye EMGİLİ 67

otobüslere bindirmeye başladılar. Kalabalığın arasından otobüse


binmeye çalışan gençleri ayırdılar. Yaşlıların otobüse binmesine
bile izin verilmiyordu. Sonrasında yaşananların anlatımı ise yürek
parçalayıcılığın da ötesinde, dramın, vahşetin... insanlık dışı
şiddetin... trajedinin... Sırp Çetnikler, savaşta Bosnalı çocuklara
canlı kalkan olarak kullanarak zulüm yapmaya devam etti.
Kalesija'daki Haivaz ve Blatovici, Saraybosna'daki Zuk Tepesi,
Brucko gibi yerlerde çocukları canlı kalkan olarak kullandılar.
Bosna-Hersek Savaşı'nda 16.698 çocuk öldü.

Şüphesiz Allah insanlara öldürmeyi değil, insan olmayı


emretmiştir.!!!

Başkent Saraybosna'da hayatını kaybeden çocuk sayısı ise


1.566 oldu. Ülke genelinde yaralanan çocuk sayısı ise 3 bin 331
oldu. Saraybosna'da yaralanan çocuk sayısı ise 14 bin 825 oldu.
Ülke genelinde engelli çocukların sayısı 14.825'tir. Bu trajedinin
izlerini dönemin haberlerinde görmek mümkündür. Kanlı
sokakların, parçalanmış cesetlerin fotoğrafları sayfaya sığmıyor.
Katliamdan kalan milyonlarca tanımlanamayan kemik hâlâ
duruyor. Orta Avrupa'da Bosna Savaşı'nda Sırplar 300.000
Müslüman Boşnak'ı katlederken, tüm Avrupa ülkeleri Vatikan'ın
öncülük ettiği Müslüman tasfiyesine seyirci kaldı ve izledi.
Bosna'daki iç savaş üç yıl sürdü ama Avrupalı emperyalistler insan
hakları alanındaki üstünlüklerini kimseye kaptırmazken,
Bosna'nın medeniyetin beşiği olduğunu her zaman iddia eden
Avrupa Birliği üyesi ülkeler ise sadece seyirci kaldı. pasif ve suça
katıldı. Osmanlı İmparatorluğu'ndan bu yana Balkanlara bağlı
olan Amerikan Yahudi lobisinin müdahalesinin ardından ABD,
Bosna soykırımına müdahale ederek tarafları ABD'nin yanına
68 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

topladı. Dayton Anlaşması ile savaş nihayete erdi ve Bosna’da üç


ayrı devlet kuruldu.

Resmi adı Bosna Hersek Federasyonu olan bu yeni devlet


yapısında Sırplar, Hırvatlar ve Boşnaklar üç ayrı devlet kurdular.
Sırplar kendi cumhuriyetlerini ve federasyonlarını kurdular,
ancak Müslüman Boşnaklara Hıristiyan Hırvatlarla ittifaka tabi
olarak kendi federal devletlerini kurma hakkı verildi. Günümüzde
üç ayrı devlet yapısı dış dünyaya tek devlet çatısı altında bir arada
var olmaya çalışmaktadır. Bu durum kalıcı bir çözüm
sunmamaktadır. Soykırım girişimlerini engellemek için sadece
geçici bir çözümdür. Bosna'da yaşayan diğer etnik topluluklar
olan Sırplar ve Hırvatlar, Hıristiyan olmalarına rağmen çok ciddi
milliyetçi örgütlenmelere sahiptirler. Sırplar Rus halkının
Ortodoks bir uzantısıdır, Hırvatlar ise Katolik ve Hıristiyan
olmanın yanı sıra Adriyatik'teki deniz gücünü üstünlük
mücadelesinin bir uzantısı olarak gören Almanların doğal bir
uzantısıdır. Güçlü bir milliyetçiliğe sahip olan Sırp ve Hırvatlar,
Almanya ve Rusya'nın desteğiyle kendi ulus devletlerini kurarak
bağımsızlıklarını elde ettiler. Böylece dünya sahnesine çıktılar.
Ancak bu iki küçük ülke, güçlü bir milliyetçi hareketle büyük bir
ülke oluşturmaya çalışırken, Sırplar doğu Bosna'yı, Hırvatlar ise
batı kısmını ele geçirip kendi ülkeleri ile birleştirerek Bosna
ülkesini ikiye böldüler. Bunun sonucunda Balkanlar'da ve Bosna-
Hersek'te Boşnakların varlığı ortaya çıktı. Vatanlarını yok
korumal için büyük bir savaş verdiler. Bu iki Hıristiyan unsurun
güçlü milliyetçiliği, ulus devletleri ile Almanya ve Rusya'nın
desteğiyle birlikte Müslüman Boşnaklara karşı çok güçlü bir
konum geliştirmelerine olanak sağlıyor. Ne yazık ki Boşnaklar,
Fahriye EMGİLİ 69

Sırplara ve Hırvatlara ulus devlet kazandıran milliyetçi hareketten


mahrum kaldı. Müslüman Boşnakların kendi ülkelerinde var
olma ve yaşama hakkı bile ulusal bir olgu olmanın ötesine geçerek
bölgesel ve küresel dengeyi sağlamanın bir aracı olarak
kullanılıyor. Boşnak Müslüman kimliğinin sürekli
vurgulanmasıyla birlikte etnik kökenleri ve ulusal varlıkları göz
ardı edilmiş, bu da Boşnakların güçlü bir milliyetçilik
geliştirmesine engel olmuştur.

Avrupa ve şakirdleri, tam bir psikoterapiden geçip,


düşünce kalıpları insani esaslar üzerine oturtularak yeni bir
psiko-sosyal kişilik oluşturulmadıkça, Balkanlara huzurun
gelmesi mümkün görünmemektedir. Kısacası birkaç gün içinde
binlerce Boşnağın öldürülmesi Sırplar tarafından planlanmıştı ve
Boşnaklar katledilmişti. Hıristiyan fundemantalizmi, Endülüs ve
Osmanlı temizliğinden sonra üçüncü bir temizlik operasyonunu
da Osmanlı artığı Balkan ülkelerinde düşünmektedir. Sırebrenisa
katliamı bunun en açık göstergesidir. Bu sebeple, Arnavutluk,
Bosna ve Kosova’da tıpkı Yugoslavya’nın dağılma aşamasında
görülen soykırım ve katliam benzeri olaylar yeniden gündeme
gelebilecektir.

Her yıl Bosna’da 11 Temmuz anma gününde bu acı bir kez


daha yinelenecek. Toplu mezarlarda bulunan cesetlerden
kimlikleri tespit edilenler törenle defnedilecek. Serebrenisalı
analar ve çocukların yüreğinde açan kan gülleri bir kez daha
kanayacak. Geriye dönüp bunları yazmaya koyulmak ya da
okumak da eminim ki yarayı tekrar kanatan bir başka acıya da
sebep olmuştur.
70 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Bosna için yeni bir plan geliştirilmediği için en büyük


sorumluluk üstü kapalı olarak Birleşmiş Milletler'e yüklendi ve
1992 yazında Hırvatistan'dan bazı UNPROFOR güçleri Bosna'ya
gelmeye başladı. Birleşmiş Milletler, insani yardım
malzemelerinin şehre ulaşmasını sağlamak için Saraybosna
havaalanının kontrolünü ele geçirdi ve binlerce Boşnak'ın aç
kalmasını önlemek amacıyla insani yardımların gelişi ve dağıtımı
için otoyolları taramaya başladı. Uzun müzakerelerin ardından
Birleşmiş Milletler ile NATO arasında önemli bağlantılar kuruldu,
etkili bir askeri güç oluşturuldu ve NATO kuvvetlerinin
konuşlandırılmasına başlandı. Güvenlik Konseyi'nin 4 Haziran
1993 tarih ve 836 sayılı kararı, güvenli bölgeleri ve ikmal hatlarını
korumak için hava kuvvetleri de dahil olmak üzere tüm askeri
güçlerin kullanılmasına izin verdi. 70

Zagreb'de, Bosna hükümeti ve Bosnalı Hırvat askeri


temsilcileri Şubat 1994'te Birleşmiş Milletler Koruma Gücü
aracılığıyla bir ateşkes anlaşması imzaladılar. Anlaşma aynı ayın
18 Mart'ında ABD'nin başkentinde imzalandı. Anlaşma, merkezi
hükümetin savunma, dış politika ve ekonomi alanlarında geniş
kapsamlı yetkilere sahip olacağı bir eyaletler federasyonu
yaratacak. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Boutros Ghali,
anlaşmayı memnuniyetle karşılayarak bunun Bosna-Hersek'teki
barış çabalarını kolaylaştıracağını söyledi. Hırvat-Müslüman
ittifakı, Amerikan baskısı altında oluşturulmuş askeri-ekonomik
bir hamledir. Bu olaydan sonra her türlü mal Hırvatistan
limanlarından Bosna'daki Hırvat-Boşnak Birliği'ne aktı. Her ne
kadar bu yeni plan, Batı'nın çok etnik gruptan oluşan ulus fikri

70
Karnegi (Carneige) Raporu, s.83.
Fahriye EMGİLİ 71

açısından bir zafer olarak selamlansa da, aslında nihai


parçalanmayı meşrulaştırdı. Bu zorunlu birleşme iki ülkeyi
birbirine yakınlaştırmadı. O dönemde Hırvatlar ve Müslümanlar
Bosna-Hersek'teki köyleri ele geçirmek için savaşıyordu ve
Hersek'in başkenti Mostar'da şiddetli çatışmalar yaşanıyordu.
ABD'nin Aralık 1994'te Rusya'nın direnişine rağmen Bosna'ya
uyguladığı silah ambargosunu artık sürdürmeyeceğini
açıklamasının ardından Mart 1995'te Hırvatistan, Bosna
Federasyonu ve Bosna-Hırvat Ordusu arasında ittifak kurulmuş
ve anlaşma imzalanmıştı. 1995'in başlarında NATO, güvenlik
kapsamını resmi olarak Bihac, Saraybosna ve Tuzla'yı kapsayacak
şekilde genişletti ve "herhangi bir saldırıya NATO hava
kuvvetlerinden anında ve kararlı bir yanıt verileceğini" ilan etti. 71

Nisan ve Mayıs 1995'te Bosna'nın birçok bölgesinde


çatışmalar yoğunlaştı. Mayıs ortasında Saraybosna savaşın
başlangıcından bu yana en ağır bombardımana maruz kaldı.
Birleşmiş Milletler gözlemcileri, 16 Mayıs'ta altı saatlik süre içinde
şehre 800'den fazla top mermisi ve roketin isabet ettiğini
belirtirken, NATO komutanlarının Sırp topçu mevzilerine hava
saldırısı düzenleme izni talebinin Birleşmiş Milletler tarafından
reddedildiğine dikkat çekti. 72Yaz boyunca 15 NATO üyesi Acil
Müdahale Gücünü (HTG) oluşturmak üzere Paris'te bir araya
geldi. Temmuz 1994 tarihli bir Federal Anayasa Mahkemesi
kararı, Almanların Alman toprakları dışına asker göndermeye
hazır olduğunu ilan etti. 73

72
Malcolm, a.g.e., s.406.
73
R.J.Crampton, a.g.e., s.257.
72 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

11 Temmuz 1995'teki Silebrenisa olayı Birleşmiş Milletler


açısından tam bir başarısızlıktı. BM İnsan Hakları Raportörü
Tadeusz Mazowiecki'nin raporuna göre, bu operasyonda Sırpların
sivillere yönelik saldırıları, cinayetleri ve tecavüzleri, çok geniş
çaplı insan hakları ihlallerinin çok ciddi örnekleridir, bu çok ciddi
bir örnektir.

Barbarca olarak nitelendiriliyor. Mazobieski raporunu


sunduktan kısa bir süre sonra istifa etti. Birleşmiş Milletler İnsan
Hakları Komisyonu Özel Raportörü Tadevusz Mazowiewski
tarafından Cenevre'de yayınlanan bir raporda. Sırpların elindeki
bölgelerdeki etnik temizlik kampanyasının neredeyse
tamamlandığı, Sırpların elindeki bölgelerde yaşayan Bosnalı ve
Hırvat nüfusunun yüzde 80 ila 90 oranında azaldığı belirtildi. 74

Raporda, bu bölgelerdeki Boşnak nüfusunun 1991'de 356


binden 37 bine, aynı bölgelerde yaşayan Hırvat sayısının ise 180
binden 30 bine düştüğü belirtildi. Raporda ayrıca Ocak ayından
bu yana Hırvatistan'a gelen mülteci sayısının 3 bine ulaştığı
belirtiliyor. Aynı bölgede yaşayan Sırpların sayısı 1991'de 625 bin
iken 719 bine ulaştı. Raporda, Sırp yetkililerin gerçekten de Bosna
Hersek'in kuzeyindeki Banja Luka bölgesinde etnik temizlik
operasyonlarına dahil olduğu ortaya konulurken, özellikle Banja
Luka bölgesindeki Sırp uygulamalarının ciddi boyutlara ulaştığı
belirtiliyor. 75

Şubat ayında. Üstelik Srebrenisa'yı altı güvenli bölgeden


koruma sorumluluğu da Hollanda ordusunun omuzlarında. Bu

74
Malcolm, a.g.e., s.407.
75
Zaman, 26.04.1995.
Fahriye EMGİLİ 73

güçler, Sırp milislerin sözüne dayanarak Boşnak sivilleri şehirden


tahliye etti. Daha sonra BM şemsiyesi ile bağlantısı kesilen siviller
katledildi. Yıllar sonra Hollanda barış gücü komutanları olaydan
sorumlu komisyon tarafından suçlu bulundu. 1995 yazının
ortasında Bosna ve Hırvatistan'da meydana gelen üç olay, askeri
ve siyasi durumu geri dönülmez biçimde değiştirdi. Bunlardan
ilki, 11 Temmuz'da Birleşmiş Milletler güvenlik bölgesi
Silebrenisa'nın Bosnalı Sırp güçleri tarafından işgal edilmesiydi.
Bu, Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana yaşanan en
büyük katliamdı ve BM'nin gerçek bir güç olarak itibarı sıfıra
inmişti. Aslında Birleşmiş Milletler fiilen bölgeden çekildi. 21
Temmuz'da ikili anahtar sisteminin kaldırılmasına karar verildi.
Bu sisteme göre BM, Bosna'daki tüm NATO operasyonlarını
bağımsız olarak onaylamak zorunda kalıyor. Bu sistemin sona
ermesiyle NATO doğrudan yönetilecek. İkinci önemli etkinlik ise
Hırvatistan'da gerçekleşecek. Ağustos ayı başlarında Hırvat
güçleri, Hırvatistan'ın en güçlü Sırp özerk bölgesi olan Karaina'ya
planlı bir saldırı başlattı. Birkaç gün içinde Hırvat ordusu haritayı
tamamen yeniden çizmek ve 200.000 Hırvat Sırp'ı
anavatanlarından sürmek zorunda kaldı. Bu, İkinci Dünya
Savaşı'ndan bu yana yaşanan en büyük mülteci göçü. Böyle bir
durumda Sırp cephesinin morali düşecek. 76

Saraybosna pazarına düzenlenen ve 37 kişinin hayatını


kaybettiği saldırı, uluslararası toplumu en üst düzeyde harekete
geçirdi. 30 Ağustos'ta NATO bir dizi hava operasyonu başlatarak
Sırpları şehrin çevresindeki bölgeleri boşaltmaya zorladı.

76
Crampton, a.g.e., s. 258
74 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

"İtalya'nın Adriyatik Denizi'nden, anakarasından ve denizinden


kalkan uçaklar, doğu Bosna'daki Sırp mevzilerini bombaladı." 77

Bosnalı-Hırvat milisler ve Bosnalı-Hırvat federal güçleri


Eylül ayında orta ve orta Bosna'daki Sırp mevzilerine saldırarak
pek çok mevziyi direnişle karşılaşmadan ele geçirdi. Daha önce
Bosna topraklarının yüzde 70'ini kontrol eden Bosnalı Sırpların
oranı yüzde 50'ye geriledi ve Bosna'nın haritası tamamen değişti.
Bosna Hersek'te üç yılı aşkın süredir devam eden soykırım
komplosunun failleri olan Sırplar, Sırp nüfusun yoğun olduğu
bölgeleri Sırbistan ile birleştirmek amacıyla Hırvatistan ve Bosna
Hersek'in stratejik açıdan önemli bölgelerinde etnik temizlik
gerçekleştirdi. Peeling temizleyicilerini uygulamanın dört ana
yolu vardır.

• Baskı yoluyla zorunlu göç: Göç etmek istemeyen veya


istemeyenlere yönelik sistematik baskı yoluyla insanların
işgal altındaki toprakları terk etmeye zorlanması.

• Planlı kitle hareketleri: Çoğunlukla işgalin ilk günlerinde


kullanılan bu yöntem, "düşman halkları" tren, otobüs vb.
araçlarla tahliye etmeye zorladı. Onları kısa sürede evden
uzaklaştırmak,

• Öldürme: Her zaman ve her şartta uygulanır; kadın,


erkek, hasta, ihtiyar ve çocuk ayırdedilmeksizin “düşman
halkı” imha etmek

77
Malcolm, a.g.e., s.408; Time, Kevin Fedarko, Eylül 11,1995.
Fahriye EMGİLİ 75

• Tecavüz: Kitlesel tecavüzler organize ederek, bu


yöntemle onuru zedelenen kurbanların bir daha yaşadığı
yere dönememesini sağlamak

Yukarıdaki yöntemlerden hangisinin kullanılacağı


bölgenin ata yapısına (köy, şehir, kasaba), askeri önemine, savaş
durumuna ve yukarıdaki yöntemlerden hangisinin uluslararası
toplum tarafından göz ardı edileceğine bağlıdır. Genel olarak
Müslüman nüfusun daha fazla olduğu bölgelerde etnik temizlik
yapan daha fazla sayıda Çetnik vardı. İfadelerden de anlaşılacağı
üzere Çetnikler geceleri de yukarıdaki yöntemleri kullanıyor ve
çalışırken maske takmaya dikkat ediyorlardı. 78 Tasfiyeleri, askeri
operasyonları, adam kaçırmaları, tecavüzleri ve cinayetleri içeren
soykırım, Müslüman nüfusun yoğun olduğu bölgelerde
yaşanırken, etnik açıdan karışık bölgelerde idari tedbirler alındı.
Bu, birçok çağdaş tanıklıktan açıkça anlaşılmaktadır. Omarska,
Trnopolje ve Manyasa toplama kamplarında on binlerce
Müslüman sistematik katliamlarla katledildi. Bosna Hersek
hükümeti bir süredir tüm bu olayları konuşuyordu ancak bu
görüntüler dünyanın dikkatini çektikten sonra çeşitli kuruluşlar
bu insanlığa karşı işlenen suçları araştırmak için harekete geçti.
Avrupa Topluluğu, "yeterli kanıt eksikliğini" öne sürerek konuyu
birkaç aydır tartışıyor. "Bunlar sadece şüphe" bahanesiyle
yetinmeyi reddetti. Batılı ülkelerde bu tutuma ilkeli ve ciddi
tepkiyi ilk veren Yahudi örgütleri oldu, soykırımı teşvik etti ve
Sırplara bol bol zaman tanıdı.

78
Taşar, Bosna-Hersek ve…., s.371.
76 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

2. Dünya Savaşı'nda yaşanan benzer katliamların acısını


hiçbir zaman unutmadılar. Bu dönemde Batılı ülkeler de Nazilerin
soykırım eylemlerine karşı aynı tutumu benimsemiş, savaşın
sonuna kadar sessiz kalmış ve Yahudilerin imhasına göz
yummuştu. İlk büyük rapor AGİK tarafından Ağustos 1992'de
hazırlandı. Bu nedenle toplama kamplarında aylarca insanlık dışı
koşullar altında tutulanların çok azı aslında savaş esiri sayılıyor.
Çoğunluk her yaştan erkek ve kadındı. 6 Ekim 1992'de Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi'nin 780 sayılı kararıyla eski
Yugoslavya'daki insan hakları ihlallerini araştırmak üzere beş
üyeli bir komisyon kuruldu. Komisyon yalnızca Bosna Hersek'te
143 toplu mezar ve 715 toplama kampı tespit etti ve sürgünlere,
şehir kuşatmalarına ve toplu tecavüzlere özellikle dikkat çeken
nihai raporunu Mayıs 1994'te sundu. Radikal temizlik, ırksal
birliğin arzu edildiği belirli bir bölgedeki nüfusun, zorla veya her
türlü korku yayarak bölgeyi terk etmeye zorlandığı çok yeni bir
kavramdır. Eski Yugoslavya'daki insan hakları ihlallerini
soruşturmaktan sorumlu BM Genel Sekreteri Özel Temsilcisi
Mazobieski, soykırım temizliğine ilişkin şu sonuca vardı:
``Soykırım temizliği savaşın bir sonucu değil, savaşın bir
amacıdır.'' 79

Yaz aylarında Paris’te bir araya gelen on beş NATO üyesi


Hızlı Müdahale Gücü’nü (HTG) oluşturur. Almanlar, Temmuz
1994’te Alman Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararla, askerlerini

79
Mazoviyeski (Mazowiecki) ile yapılan roportaj, Süddeutche Zeitung, 19.12.1992.
Fahriye EMGİLİ 77

Almanya toprakları dışında konuşlandırmaya hazır olduklarını


belirttir. 80

Sırebrenisa’nın 11 Temmuz 1995 tarihinde düşmesi, BM


bakımından tam bir fiyasko olmuştur. BM İnsan Hakları
Raportörü Tadevuş Mazoviyeski’nin (Tadeuzs Mazowiecki)
raporuna göre, Sırplar’ın bu eylemi içindeki sivil halka yönelik
saldırılar, cinayetler ve tecavüzler, ancak barbarca olarak
tanımlanabilecek kadar muazzam çapta olan çok ciddi bir insan
hakları ihlali örneğidir. Mazoviyeski, raporunu verdikten kısa bir
süre sonra görevinden istifa etmiştir.

BM İnsan Hakları Komisyonu Özel Raportörü Tadevuş


Mazoviyeski tarafından Cenevre’de yayınlanan raporda; Sırplar’ın
kontrol altında tuttukları bölgelerdeki etnik temizlik
operasyonunun hemen hemen tamamlandığını ve Sırpların
kontrolü altındaki bölgelerde yaşayan Boşnak ve Hırvat
nüfusunun yüzde 80-90 azaldığı belirtilmiştir. 81

Bu bölgelerde 1991 yılında 356 bini bulan Boşnak


nüfusunun 37 bine düştüğü kaydedilen raporda, aynı bölgelerde
yaşayan Hırvatların sayısının da 180 binden 30 bine gerilediği
ifade edilmiştir. Raporda, Hırvatistan’a Ocak ayından bu yana
ulaşan mülteci sayısının da 3 bini bulduğu da belirtilmiştir. Aynı
bölgelerde yaşayan Sırplar’ın sayısı ise 1991 yılında 625 binken, bu
sayı 719 bine ulaşmıştır. Özellikle Bosna-Hersek’in kuzeyindeki
Banyaluka bölgesinde Sırp yetkililerin, etnik temizlik
operasyonuna fiilen bulaştıkları belirtilen raporda, Banyaluka

80
Crampton, a.g.e., s.257.
81
Noel Malcolm, a.g.e., s.407.
78 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

bölgesinde özellikle şubat ayında Sırplar’ın uygulamalarının kritik


boyutlara ulaştığı kaydedilmiştir. 82

1995’te soykırım doruk noktasına ulaştığı zaman, dünya


kamuoyunun tepkisi, büyük devletleri savaşın bitirilmesi için
daha hızlı hareket etmeye zorladı. Böylece, 14 Aralık 1995’te
Amerika’nın Deytın (Dayton) şehrindeki bir askerî üste bir
toplantı tertip edilerek savaşan tarafları temsilen Bosna-Hersek
Devlet Başkanı Aliya İzetbegoviç, Hırvatistan Devlet Başkanı
Franyo Tucman ve Yeni Yugoslavya Federal Cumhuriyeti Devlet
Başkanı Sılobodan Miloşeviç tarafından bir barış antlaşması
imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre, “Bosna-Hersek” diye bir devlet
kurulmuştur. Bu devleti de, Boşnak ve Hırvatlar arasında
kurulmuş bulunan Federasyon (toprakların % 51’ini içerir) ile
Sırplara ait Sırp Cumhuriyeti (toprakların % 49’unu içerir) teşkil
eder. Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzetbegoviç, imza
töreninde “Bu âdil bir barış olmayabilir, fakat süren bir savaştan
daha iyidir” demiştir. Bosna Ordusu’nun Başkomutanı Rasim
Deliç, 1995’te Bosna Ordusu’na mensup birliklerin galip
olacakları belli olduğunda, Zagreb’te bulunan Amerikan
Danışmanı Kristofır’ın, % 49-% 51 paylaşımının kabûl edileceğini
ve Bosna Ordusu’nun her hangi bir ilerlemesinin boşa çıkacağı
uyarısında bulunduğunu ifade etmişti. 83 Öyle anlaşılıyor ki,
savaşla ve zulümle yok edilemeyen Boşnaklar, görüşme
masalarında haklarından edilmişlerdir.

82
Zaman, 26.04.1995.780
83
Ülger, a. g. e., s.161.
Fahriye EMGİLİ 79

Bosna-Hersek savaş dramının gerçekleşmesinde, Sırp ve


Hırvat hegemonist isteklerinin yanında milletlerarası topluluktan
olan Avrupa ve ABD ilk sırada katkıda bulunmuşlardır. Bazı
yazarlara göre, Avrupa Birliğinin Bosna konusunda üç önemli
hata yaptığı görüşündeydiler. Birincisi, Bosna referandumunu
onaylaması ve bu şekilde bir millî topluluğun öbürüne kendi
üstünlüğünü kabul ettirme çabasını teşvik etmesiydi. İkincisi,
Bosna hükümetine uygulanan silah ambargosunun
kaldırılmaması, Boşnakları, Sırbistan ve Hırvatistan’dan silah alan
Bosnalı Sırp ve Hırvatlara göre daha dezavantajlı durumda
bırakmıştı. Üçüncüsü, Vens-Owen planıyla Bosna’yı üç idari
bölgeye parçalarken Sırp, Hırvat ve Boşnakları etnik temizleme
sürecini hayata geçirmeye teşvik etmişti. 84

Savaşın sonuna kadar 280 bin insan ( 170 bin Boşnak, 70


bin Sırp, 30 bin Hırvat, 10 bin diğer) öldürülmüştü. Bununla
birlikte, 260 bin Boşnak 300’e yakın toplama kampından geçmişti
ve toplama kamplarında 40 bin Boşnak öldürülmüştü; nüfusun %
60’ı kendi evlerini bırakmak zorunda kalmıştı, 30 bin kadın ve
küçük kız tecavüze uğramıştı.

Bosna'da son derece sistemli ve planlı tecavüz olayları


yaşandı. Sayıları belli olmayan ve binlerle ifade edilen kadın ve
kızın defalarca ırzına geçildi. Hatta, bu iş için özel partiler
düzenlendi. Bu çirkin ve sistemli eylemden erkekler bile nasibini
aldı.

84
Robert Anciaux, “Bosnia-Hercegovina: The Laboratory ”, Balkans a Mirror of the
New İnternational Order, İstanbul, Eren Yayıncılık, 1995, s. 185.
80 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Sırplar, ihtiyaçları olduğu için Boşnak kadınlara


saldırmıyorlardı. Bütün hedefleri, onları aşağılamak ve bu yolla
kaçmalarını sağlamaktı. Boşnak kadınları önce kendileri
kullanıyorlar, ardından da arkadaşlarına ikram ediyorlardı!
Sırplar, savaşın başladığı ilk gün Boşnak komşularının evlerine
koşmuşlardı. Yemeğini yediği, suyunu içtiği komşularının eşlerine
saldırmışlardı. Kadınlara ve kızlara peş peşe tecavüz etmişlerdi.
Tecavüz mağdurlarının bazıları, Sırplar ve Hırvatlar tarafından
hemen oracıkta öldürüldü. Hayatta kalan ve çocukları ya da
kocasının önünde defalarca tecavüze uğrayan pek çok Boşnak
kadın, ciddi psikolojik problemler yaşadı. Bazıları, başlarına
gelenleri hazmedemiyor, gece uykusundan fırlayarak bağırıyordu:

- Öldürün beni, öldürün beni. Ben namusumu kaybettim,


öldürün beni. Oysa, tecavüze uğradıkları için kimse tarafından
suçlanmıyor ve ayıplanmıyorlardı. Boşnaklar, bu konuda da çok
güzel bir dayanışma sergilediler.

İçlerinden biri bile çıkıp, tecavüze uğrayan eşi, çocuğu ve


yakınını suçlamadı. Hiçbiri yaşanan tecavüz olaylarını mesele
etmedi. Tam tersine tecavüze uğrayan yakınına kol kanat gerdi.

Sivil kayıpların yanında bir sürü tarihî, kültürel anıt yok


edilmişti. Bunlar arasında Saraybosna’da, Türkçe, Arapça, Farsça
el yazmaları bakımından Avrupa’nın dördüncü sırasını alan
Oryantal Enstitüsü, Millî ve Üniversite kütüphanesi, 1984’te 14.
olimpiyat oyunlarının yapıldığı bütün spor tesisleri, Neretva
nehrinde bulunan tarihi Mostar köprüsü ve diğer yapıtlar yer
almaktadırlar. Özellikle saldırıların merkezinde dinî yapılar
bulunmaktadır. Mayıs 1995’e kadar 1239 dinî yapı yok edilmişti ya
da hasar görmüştü, onlardan 1024’ü İslamî (1986’ya kadar
Fahriye EMGİLİ 81

Bosna’da toplam 951 cami ve 501 mescit bulunuyordu), 182’si


Katolik, 28’i Ortodoks ve 5’i Yahudi yapısıydı. 85

1.3.Şehirlerin Günlüğünde Bosna Savaşı Yılları

Vişegrad

Vişegrad’da Müslümanların toplu imhası çentiklerin


organizesi sonucu “Belih Orlove” 86 adı verilen Sırplarca
gerçekleştirildi. Vişegrad için en zor gün Sırpların Yugoslav
ordusuyla ve helikopterler eşliğinde yaptıkları saldırı günü oldu.
Arkan ve Şeşel’in çapulcu birlikleri ile yaptığı bu saldırıda
Müslümanların savunma hatları kırılmış, Dobrun köyü ele
geçirilip bütün Müslümanlar katledilmiştir.

Vişegrad şehrinde ailesini yanarak yok olan Zehra


Turyaçanin adlı bir kadın 70 kişinin diri diri can vermesini şöyle
anlatmıştır:

“Bu şehri en son terk eden Müslümanlardanım. Sırplar


bizim kaçmamızı kesinlikle istemezlerdi. Onlar için bir Müslüman’ı
öldürmek, hele kadın veya çocuk olursa bu ayrıca büyük bir

85
Mehmedalija Bojić, Uzroci Genocida u Bosni, Sarajevo, Elkalem, 2001, s. 98-100.
86
Beyaz Kartallar anlamına gelen, Vojislav Šešelj'in de yer aldığı iddia edilen ortak suç
örgütü. İddianamede grubun "'Çetnik' veya Šešeljevci paramilitir grup. Grubun
üyelerinden zaman zaman Çetnikler olarak bahsedilse de, Beyaz Kartallar adı, İkinci
Dünya Savaşı sırasında kurulan ve gerilla savaşını sürdüren anti-komünist bir
örgütten geliyor. Paramiliter birimler, "etnik temizliğin" en acımasız yönlerinden
bazılarından sorumludur. "Etnik temizlik"te büyük rol oynayan birimlerden ikisi;
BH'deki kampanyada "Çetnikler" Vojislav Šešelj ve "Kaplanlar" ile ilişkili Željko
Ražnatović (Arkan) ile bağlantılı olan ekip, Sırbistan Cumhuriyeti'nde de faaliyet
göstermektedir. Vişegrad, Voçin, Gacko’daki katliamlardan sorumlu
tutulmuşlardır.
82 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

zevkti…Bir akşam üstü saat 9.30 olmalıydı. Sokakta devriye gezen


askerlerin sesleri geliyordu. Birden kapım vurulmağa başladı.
Dışarıdan bize hitabeden evdekiler dışarı çıkın! Bayna Başta’ya
gitmeniz için bir konvoy hazırlandı diyorlardı. Zaten önceleri de bu
tür konvoylarla Müslümanları götürdüklerini biliyorduk. Ama
nereye gittikleri konusunda bir bilgimiz yoktu. Söylentiye göre
Sırplar kamyonlara doldurdukları Müslümanları orta Bosna’da bir
yere götürüp sözde emniyete alıyorlardı. Ama ben buna kesinlikle
inanmıyordum. Biliyordum ki götürülen Müslümanlar onlar için
bir kurbandı ve bu gibi yerlerde katledilmekteydi. Bizleri dışarı
çıkartarak konvoya götürmek yerine, doğruca Aliyo Meho adlı
adamın evine doldurdular. Hiçbirimiz bu gece bizlerin toplu olarak
yakılacağını bilmiyordu. O gece ev ateşe verildikten sonra canhıraş
feryatları kimse duymuyordu. Çentikler ev yanarken onlar dışarıda
Armonika çalarak eğleniyor; şarkı söylüyorlardı.” 87

Yaşanan bir başka acı olayı ise söyle meydana gelmişti:

Kurban bayramının birinci günü köprü üzerinde 145


kişiyi koyun gibi boğazlayarak öldürdüler, ölülerini Drina’ya
attılar. Hatta ölülerine bile ateş ediyorlardı. Bu geceler boyunca
devam etti. Müslümanları bu köprüde kesip nehre atıyorlardı. Bu
günler boyunca devam etti. Sokullu Mehmed Paşa’nın yaptığı bu
köprü üzerinde insanları boğazlayıp kafalarını bir yere
yığmaktaydılar. Ufak çocukları bile nehre atıyorlardı. 350
civarında çocuk bu şekilde katledilmişti. Ayrıca şehrin tanınmış
27 Müslümanını “Varde” denen yerde toplayarak bunları Drina
kıyısında, kalanları ise Sasama sırtlarında kurşuna dizmişlerdi.

87
Reco Çauşeviç, Bosna Müslümanlara Son Uyarı 1, İstanbul, 1994, s. 179.
Fahriye EMGİLİ 83

Vişegrad nehrinin günlerce kırmızı aktığını söylemişti


Saraybosna dinlendiğim Amira. Çünkü kız kardeşi ve eşi ve başka
yakınları aböyle öldürülmüştü.

Bu katliamdan kaçmayı başarabilen ve şimdi savaş


suçluları komisyonunda görevli Sabit Hota adlı bir öğretmenin
ifadesine göre, Vişegratta zulüm altında 6600 Müslüman bu ayrıca
kamplarda öldürülmüş bir o kadarı da zulüm ve işkenceye mârûz
kalmıştır.

Saraybosna

Savaşla birlikte, 300.000 insanın aç, susuz, elektriksiz


yaşamlarım umutsuzca sürdürmeye çalıştıkları Bosna Hersek’in
başkenti Saraybosna’nın çevresi güçlü bir kuşatmayla sarılmıştı.
Askeri saldırılar sonucunda her gün yaklaşık on kadar insan
ölüyordu. Kuşatmayı yaşayanların hepsi 15 ile 20 kilo arasında
zayıflamışlar, hemen hepsinin ailesinden en az bir kişi ya ölmüş,
ya da yaralanmıştı. Bosna'nın direnişinin adeta sembolü haline
gelen Saraybosna, aynı zamanda halkın hangi soydan gelirse
gelsin büyük zararlar gördüğü, işkenceler çektiği, düşmana satılan
bir yer olmuştu. Radovan Karadziç yanlıları, başkenti ele geçirmek
için halkın katledilmesi planlarına, Müslümanlarla birlik olup
kendilerine karşı koyan Sırplar’ı da dâhil etmekte hiçbir kaygı
duymamışlardı ve Bosnalı yöneticiler arasında Başkan
İzzetbegoviç’den başlanılacak olursa, dramın hızlanışına bir nebze
olsun hazırlanmaları ve sonucunda afallamalarıyla yardımcı
olmalarının utanç verici olduğu söylenebilir.
84 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Bu yüzyıl içersinde mümkün olan tek karşılaştırmanın


Saraybosna kuşatması ile iki yıl boyunca Hitler'in ordusu
tarafından her taraan kuşatılan sarılan Leningrad arasında
yapıldığı söylenir. Ancak, o zamana göre şimdi çok büyük bir fark
var. Bu kuşatma, dünyanın tüm kamuoyunun gözleri önünde
naklen olarak gerçekleştirildi. Tarihin en uzun kuşatması olarak
üç yıl sürdü. Her akşam milyonlarca televizyon seyircisinin
izlediği, insan hayatının konu olduğu bir gösteri oldu. Kuşatma
altındaki şehirde çocukların nasıl bir hayat yaşadıkları gözler
önüne serildi. Birinci yıl sonunda çocukların üçbini ölmüş,
sekizbini yaralanmış, yüzlercesinin de kollan ve bacakları kesilmiş
durumdaydı. UNICEF, bizlere çocukların psikolojik durumları
hakkında bilgi vermişti. % 81'i ölümü yakından hissetmiş,
yarısından fazlası birilerinin öldürüldüğüne tanık olmuş, %
70'den fazlası evlerinin bombardıman edildiğini görmüş,
Saraybosnalı çocukların en az yarısının, kuşatma altındaki şehirde
özellikle babalarını, çoğu kez de annelerin bırakarak, diğer
şehirlerdeki sığınma kamplarına gitmek üzere evlerini terk
etmeye zorlandıklarını öğrendik. Pek çoğu bana, bu noktaya nasıl
varıldığını, kardeşleri birbirini öldürmeye iten bu savaşın nasıl
başladığını soruyordu.

Genel çizgileri verilecek yanıt ise, Bosna Sırp Cumhuriyeti


parlamentosunun üyeleri ve onunla aynı düşünceleri paylaşan
Radovan Karadziç gibi insanların bulunduğu aşırı nasyonalizm
yanlısı bir grup tarafından yönetilen olağandışı bir
propagandanıın çalışması sonucunda gerçekleştiği idi.
Belgrad'dan gelen Sırp ordusu tarafından yardım alan bu
fanatikler, Saraybosna'da kapı kapı dolaşarak Sırp ailelerine
Fahriye EMGİLİ 85

Bosna'da bir İslam Cumhuriyeti kurulacağı ve neticesinde


Sırplar'ın yuvalarından kovulacağı masalım anlatmaya
koyuldular. Yanlarında silah da taşıyorlardı, hem de bol miktarda.
Aldığımız kaynaklara göre Karadziç'in partisinin elinde Sırplar'ın
listesi vardı ve bütün hepsini silahlandırmaya çalışıyordu. Ancak
aralarından bazıları kabul etmiyor, bazıları da yeni kurulmakta
olan Bosna ordusuna teslim etmek üzere alıyorlardı. Ama büyük
bir bölümü Karadziç fanatiklerinin sayesinde ikna olmuştu.
İçlerinden seçkin nişancılar seçildi

Saraybosna 1992 ile 1995 yılları arasında modern tarihin


gördüğü en uzun kuşatmayı yaşamıştır. Sırp Cumhuriyet Ordusu,
şehri çevreleyen tepelere sürekli askeri birlik ve top yığınağı yaptı.
Saraybosna kuşatmasını haber veren ilk hamle olarak Sırp Ordusu
2 Mayıs 1992'de şehrin tüm giriş ve çıkış noktalarını trafiğe
kapattı. Saraybosna birliklerinin savunma için yerleşmelerini
engellemek amacıyla Sırp Ordusu sürekli sivil nüfusu
bombardımana tuttu. Bu süreçte tahminen günde ortalama
300’den fazla bomba şehre yağdırıldı.

1425 gün süren bu kuşatma sürecinde bir çok acı olay


deneyimlendi, bunların bir örneği de Saraybosna Gülleri’dir.
Saraybosna Gülleri aşağıda resimde gördüğünüz gibi bir
yuvarlağın etrafına dağınık noktalardan oluşur, şeklin birleşmiş
hali güle benzer. Bunun taşıdığı anlam ise bize ilk görünen
şeklinden çok farklıdır. 3 yılı aşkın kuşatma sırasında şehir
düzenli olarak bombalanmıştır. Bu şekil de bu bombalama
eylemlerinin neticesini temsil etmektedir: Ortadaki büyük
yuvarlak bombanın düştüğü yer etrafındaki küçük delikler ise
şarapnel kısımlarıdır, buna rengini veren kırmızı da bu
86 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

bombaların düştüğü yerde can verenlerin kanlarından


gelmektedir.

Saraybosna Gülleri

Saraybosna'nın çok şiddetli geçen bir kent savaşının


merkezi olması ve Bosna Savaşı boyunca şehirde patlayan binlerce
bombanın yarattığı acı dolu izler şehre kendine özgü bir görünüm
kazandırmıştır. Saraybosna’da bir yerde Saraybosna Gülü olması
için orada en az üç kişinin bombalamadan dolayı ölmüş olması
gerekiyor. Yaşanan bu acı katliamın unutulmaması için bir veya
birden fazla insanın ölümüne sebep olan her havan topu
mermisinin patladığı noktada oluşan izler kırmızı bir reçine ile
doldurularak tarihe ve gelecek nesillere not düşülmüştür.

Priyedor (Prijedor)

Bosnalılar'ın, Sırplar tarafından işgal edilen pek çok


bölgesinden biri olan Priyedor şehri yakınlarındaki Ciorakova
köyünden gelen Sevla Avdiç büyük bir açıklıkla anlatmıştır: Her
şey Sırp çetelerinin köye girmesiyle başladı. Hiç kimse karşı
koymadı ama yine de onlar benim üç erkek kardeşimi ve diğer
Fahriye EMGİLİ 87

Müslüman erkekleri tutukladılar. "Etnik Temizlik" diye


bağırıyorlardı, ama ben onun ne anlama geldiğini bile
bilmiyordum. Ertesi gün çok korkunç şeyler gördüm;
İmamımızın elleri bağlı bir şekilde, köyümüzün on erkeği ile
birlikte caminin içine sürüklendiğini, çetenin de tahtaları
sıralayıp camiyi ateşe verdiğim gördüm. İçerde kalanların
çığlıklanyla birlikte her şey tamamıyla yandı. Çok korkmuştum.
Hemen, kötürüm kız kardeşimin tekbaşına kaldığı evimize
koştum.

Sürekli tekerlekli sandalyeye mahkûm olan kızkardeşime


bakabilmek için evlenmeyi düşünmemiştim. İyiydi, çok şişmandı
ve benim için her zaman küçük bir çocuktu. Akşam saatlerinde,
başlarında kukuletalarıyla geldiler. Ama bazılarını gözlerinden
tamdım, Sırplı yakınlarımdı. 'Bize para, altın ne varsa verin, yoksa
sizi öldürürüz’, diye bağırıyorlardı. Ben elimizde avucumuzda
olanı vermek istiyordum, ama onlar öylesine kızgındılar
ki…kızkardeşim bir taraan ağlıyor sandalyesiyle kaçmaya
çalışıyordu. İşte o anda, çeteden biri silahını O'na doğrulttu ve
vurdu. Kardeşim gözleri ardına kadar açık, gömleği üzerindeki
koskocaman kırmızı lekeyle öylesine kalakaldı. O'nu sebze
bahçesine gömdüm. Artık O'nun için yapabileceğim son görev
buydu. Sonraki günlerde camimizin harabesi önünde
bıçaklanarak öldürülen diğer insanlarımızı da gömmeye
çalışıyordum. Cesetlerin, yanmış camimizin yıkıntıları arasında
tahta parçaları gibi kalmalarına gönlüm elvermiyordu. 88

88
Doni-Valentini, Etnik Tecavüz ….., s.24-25.
88 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Avusturya-Macaritan Ordularının askeleri 1878’de


Bosna’yı işgal ettiiğinde ve ilerleyen yıllar da da Sancak’ta
Müslümanların Türklerin çiliklerini yağmalamak için
girdiklerinde ateşe vermişler ve evin yanan bir odasından kız
kardeşlerini kurtarmaya çalışan bir kadın ancak onların kanlı
cesetlerini kurtarabildiğine dair, gerçek yaşanmışlık dinlemiştim.
O kadın Sancak’tan 1950’lerin sonunda göç eden bir çoçuğun
anneannesi idi. O anneanne, yerin ahşap zeminine akan kan
izlerini ve kokusunu silmek için günlerce ahşap yerleri fırçalmış
ancak bu sonraki dönemde onun hayatında aşırı titizliğe yol açan
bir travma olmuş. O çocuk bugün burada ismini anmayacağım
ama Bosna-Hersek Savaşında Boşnakların hayatta kalmasını
sağlayan, büyük mücadele vererek Bosnaya gidecek silahların
kaçırılmasını önleyen ve daha burada sayamacayağım onurlu bir
mücadeleye imza atan biri. Bu satırları okursa o’na Boşnaklar
adına minnetlerimi sunarım. Bosna bugün varsa böyle
devletlilerin, askerlerin ve gönüllü binlerce insanın yardımları,
faakiyetleri ile olmuştur. Bunu anlatma sebebim, Bosna’da 1992
faciasında yaşananlar gibi, 1878’lerde ve 1912’de yaşanan
öldürmeler, baskınlar, katliamlar Balkanlardan Türkleri-
Müslümanları silmeye yönelik zihniyetin devamı ve desteği.

Yukarıda bahsettiğim silahların kaçırılması olayı da şöyle


gerçekleşmişti:

BM'nin ambargosu nedeniyle silah bulmakta güçlük çeken


Bosnalı Müslümanlara toplanan yardım parasıyla silah alımı
yapılmak istendi. Bunun için Pakistan asıllı ABD vatandaşı bir
silah tüccarıyla anlaşma yapıldı. Ancak yaklaşık 3 milyon dolar
parayı alan silah tüccarı sırra kadem bastı. Silah tüccarı
Fahriye EMGİLİ 89

bulunamayınca devreye TSK girdi. Silah tüccarını gizli bir


operasyonla yakalamıştı.

Oluşturulan 4 kişilik özel bir ekip aynı silah tüccarına


telefonla ulaşarak "TSK'ya yeni bir silah sistemi alacağız.
Komisyon için görüşmek istiyoruz" bahanesiyle Ankara'ya
çağırdı. Silah tüccarı Türkiye'ye geldiğinde de 3 milyon doların bir
bankanın Küçükesat Şubesi'ne transferi sağlandı.

Kozaraç köyünden bir yaşanmışlık:

“20 Temmuz'da, Karadağ'dan köyümüze gelen diğer


Sırplar, Etnik Temizlik yaptıklarım söylediler: Kadınların hepsini
biraraya topladılar ve hazırolda durmaya zorladılar, sonra da
aralarından en genç olanları seçerek alıp götürdüler. Bazıları bir
daha hiç dönmedi, dönenlerin ise boyunlarında çürükle*; vardı,
konuşmuyor, titriyorlardı.En korkunç durum ise, köyümüzden
biraz uzaklaştığımızda yol boyunca karşılaştığımız cesetlerdi.
Daha doğrusu ceset parçalarıydı: Kafasız, kolsuz vücutlar, gözleri
oyulmuş kafalar, parmaklan, bacakları kopmuş çıplak vücutlar.
Aralarında kadınların ve çocukların da cesetleri vardı. Bir
keresinde de, bir köylünün parmağındaki yüzüğü çıkarmaya
çalıştılar. Ancak eli öylesine şişmişti ki, altını çıkarabilmek için
intikam duygusuyla elini yaktılar. Yaptıkları vahşet eylemlerinin
hiçbir mantığı yoktu. İçkilerine uyuşturucu koyan askerler vahşi
hayvanlara dönüşüyorlardı.” 89

89
A.g.e., s.29.
90 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Rogatica

Rogatica savaştan Önce Müslümanların çoğunlukta


yaşadığı bir şehirken Çentikler burada eşi görülmemiş bir
soykırım yaptılar. 22 Mayıs 1992’de şehre yönelik yoğun saldırı
başladı. Müslümanların yaşadığı bölge ateş hattındaydı. Şehrin
tamamen kuşatma altına alınmasıyla Müslümanlardan evlerini
terk etmeye başladı. Çentiklerin ilk hedefi camiler olmuştu. Öyle
ki Arnavutliya camisinin müezzini Hacı Huso Selam’ın üzerinden
tanklar geçmişti. Şehirdeki camilerin tamamı yok edildi.

Pasiç Kula, Byelogorçi, Kaplenici, Çadorina köylerine


piyade birlikleriyle girip önlerine gelen her şeyi yok etmişlerdi.
Kadınlara, kızlara tecavüz edildi. Ayrıca, Starçiçi, Kopleviçe ve
Toçionik köyünde Müslümanlar idam edildi ve Müslüman
cesetleri çukurlara atılarak toplu mezarlar haline getirilmişti.

Zvornik

Zvornik Bosna’nın girişi konumundaydı. Önemli kavşak


yollarının birleştiği istasyon konumunda olan Zvornik Vlasenica,
Han pjersak, Sokolac ve Pale yolu üzerindeydi. Zvornk’in
kenarında bulunduğu Drina nehri ise üzerindeki dört köprü ile
Sırbsitan’ın Bosna ile tek bağlantısı olması bakımından stratejik
önemi olan şehrin Müslmanlardan alınıp Sırpların kontrolüne
geçirilmeliydi.

Sırpların ilk saldırıda bulunduğu bölge Zvornik’in


endüstri bölgesi olan Karakay’dı. Buradaki saldırılardan kaçan
halk, şehir merkezine doğru kaçıyordu. Tepeden tırnağa
silahlanmış Sırplar karşısında Müslümanlar çaresizdi. Şehirde
Fahriye EMGİLİ 91

bulunan Müslümanların lideri herkesi Sırplara karşı korumak için


müdafaaya çağırarak seferberlik ilan etti. Top ve havan desteğinde
tanklar diğer zırhlı birlikleriyle birlikte da çarşıyı bombalamaya
başladılar. Sırpların ilk saldırısı başarıyla sonuçlandı ve Arkan’ın
komutasında şehre girdiler. Şehirde katliamın ilk gününde 700
kişi öldürülmüştü. %70’inde Müslümanların yaşadığı Zvornik
şehrinin müdafaası Kula Grada denilen yerden yapılmaktaydı.
Çentiklere her ne kadar büyük kayıp verdirilmişse de Sırbsitan
tarafından tanklarla düzenli Sırp birlikleri gelmeye başlayınca
Müslümanların büyük bir kısmı Tuzla yönüne sevk edilmiş
kalanlar da Kula Grada’da koruma altına alınmıştı.

Foça

Foça trajedisi 6 Nisan 1992 günü başladı. Ortodoks kilisesi


savaş kurmaylarının merkezi idi. Velibor Ostoyiç, Sırp
enformasyon bakanı Vayislav Maksimoviç, üniversite
profesörleri, Sırp Kurum ve Klüp Başkanları ve Petka Çancara
Foça’da idareyi orduyla birlikte ele almakla yükümlüydüler.
Foça’da neler yapılması gerektiği kararlaştırılmıştı. Maksimoviç,
ordunun ve Yugoslav Genelkurmayının kontrolüyle işlerin
yürütülmesini istedi. Önce Müslüman temsilcilerin Foça’yı hemen
terk etmeleri ilan edildi.

Karadağlı çentikler şehri silahlarlarla taramaya


başlamışlardır. Drina nehrinin üzerinde bulunan köprünün karşı
tarfında park etmiş on kamyon bulunmaktaydı. Bu kamyonlar
çalınan değerli malların taşınması için bekletiliyordu. İkisi yerli
üç çentik evden eve geçiyor, kadın ve çocukları öldürüyor, yetişkin
92 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

erkekleri götürüyorlardı ve evler yakılıyordu. Foça’ya


bombardıman başlamıştı. Savaş genel Kurmayından ve Yugoslav
ordusundanki Sırplardan bağlantıları olan Ostoyiç ve Cancar
harekâtı yönetiyorlardı. Bombardımanın olduğu gecenin
sabahında Velibor Ostiyiç bir bildiri yayınlamıştı: Her şey
Sırpların eline geçmiştir, yönetim Sırp askerlerinin elindedir.
Askeri mahkemeler kurulmuştur. Bundan sonra Foça’da
Müslümanların yaşayamacağı ortadaydı. Çünkü askeri
mahkemeler soruşturmaya başlarlarsa Aliya İzzetbegoviç taraarı
olan herkes istihbaratlara dayanarak sağ bırakılmayacaktı.

Foça’da dehşet hastanelerden yaralı insanların dışarı


atılmasıyla devam ediyordu. Görgü tanıklarının ifadesine göre 25
Nisan günü elleri ve ayakları bağlı hastalar birer birer dışarı
çıkarılıp öldürülmüşlerdi.

Yugoslav ordusunun desteği ile çok önceden her şey


planlanarak Müslümanların asimilesi üzerine oturtulmuştu.
Foça’da Müslümanların öldürülmesi ve ibadet mekanlarının yok
edilmesi hedeflenmişti.

Sırplar yapacakları katliamı şu şekilde planlamışlardı:

1. Sitemli bir şekilde özellikle Müslüman halkın adı ve


kültürüne ait ne avrsa unutturulacaktı.
2. Müslüman aydınlar lider konumundaki kişiler ve
özellikle kültürlü tabaka pasifize edilecekti.
3. Soygunlar ve yağmalar İslâm ile uzaktan yakından ilgisi
olan herkese hilafsız tatbik edilecekti.
4. Müslümanlar her fırsatta ezilecek, ikinci sınıf vatandaş
muamelesi göreceklerdir.
Fahriye EMGİLİ 93

5. Müslümanların İslâm ülkeleri ile olan kontağı


koparılarak Bosna dâhilinde bulunan İslama dair tüm
eserler yok edilecekti.
6. Müslümanlar Hıristiyanlaştırılmaya çalışılarak onlara
Hırıstiyan kültürü aşılanacaktır. 90

Bratunac

Bratunac, Bosna-hersek Devleti’nin en doğusundaki kent.


1992 Nisan’ının ikinci yarısından itibaren dehşetin ve ölümlerin
yaşandığı şehir.

Bratunac’a ilk büyük çentik saldırısı, 17 Nisan 1992 günü


gerçekleşmişti. Şehirde evlerin yağma edilmesi, soyulması ve
ölüm aynı hızda ilerlemişti. Sırplar Müslüman evlerini soymaya
başlamıştı. Evlerde ise Boşnak kadınların, yaşlıların, çocukların
boğazları kesilmiş halde bulunmuştu. Öte yandan Boşnaklar
kitlesel halde 6 Mayıs 1992’de tutuklanmaya başlandı. Aynı gün
şehir stadında birkaç bin Müslüman eterne edildi. Kadın, çocuk
ve yaşlılar kamyonlara bindirilerek Müslümanların
denetimindeki Kladany kentine gönderildi. Erkekler ise,
ilköğretim okulunun fizik kültür salonunda kurulan “temerküz
kampına” yollandı. Müslüman tutuklular burada vahşice
işkencelere mârûz kaldılar. Kimi çentik muhafızlarca öldüresiye
dövüldü, kimi acımasızca yakıldı. Katledilen Bratunaclı
Müslüman sayısı bilinmemekle birlikte, sadece bir günde 400’den
fazla tutuklu katledilmişti. Tutuklulardan sağ kalanlar ise Sırp

90
Çavuşeviç, a.g.e., s.193-194.
94 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

üssü haline getirilen Pale’ye gönderildiler. Görgü tanıklarının


ifadesine göre onlu gruplar halinde telle birbirlerine bağlıydılar.

Kuzey Batı Bosna’daki şehirler; Sanski Most, Klyuç,


Bosanska Krupa, Kladuşa, Çazin, Bihaç adeta Sırbistan tarafından
kuşatılmış bir ada gibi kalmıştı.

Bosnaska Krayina

Krayinalıları en çok dehşete düşüren dayanılmaz acılar


veren Pudinom Handaki caminin dinamitlenerek, havaya
uçurulması, Kluç’un merkezindeki caminin de aynı akıbete
uğratılmasıydı. Camileri dinamitlendikten sonra dozerler ile
temelinden kazımışlardı. Bu durumu görüyor ama elimizden bir
şey gelmediği için yüreklerimiz parçalanıyordu. Yugoslav ordusu
bir zamanlar komşularımız ve dostlarımız olan Sırplarla birlikte
Krayinalıları yok etmeye çalışıyorlardı. 91

Bosanska Krayina’da yaşayan Boşnaklardan sağ kalanlar


toplanarak Manyaca’daki kampa götürülmüştü. Burada
Müslümanlara akıl almaz her türlü işkence uygulayarak yok
edilmeye çalışılmıştı. Sayılı kamplardan biri olan burada Sırplar
vahşetleri gizlice yapmışlardır.

Bosansaka Dubica’da iki ay içerisinde 300 civarında


Müslüman evi mayınlanarak havaya uçuruldu. Görgü
tanıklarının anlatılarına göre, 13-14 yaşlarındaki kız çocuklarına
dahi tecavüz edilmişti.

91
A.g.e., s.195.
Fahriye EMGİLİ 95

Bosanska Dubica’ya yakın olan Priyedor’da oluşturulmuş


Tırnopolye, Omarska, Ciglani adlı 3 zulüm kampı Müslümanlarla
doluydu. Buralara insanlar 3 guruba ayrılarak yerleştirilmişlerdi.
Birinci grup katledilecek kişilerden oluşuyordu. Diğer gurub ise
ağır işlrde çalıştırılacak kişilerden oluşuyordu. Üçüncü grupta ise
yaşlı ve hastalar vardı.

Sanski Most

Bu şehirde yaşayan Müslümanların yaşantısı Nisan


1992’de değişmişti. Sanski Most’un Müslüman halkı Sırplara olan
güvenlerinin acı faturasını ödemeye başlamışlardı.
Müslümanların dövizleri, altınları, silahları ellerinden alındı.
Müslümanların okula gitmeleri engellendi. Bunlar olurken çoğu
çentiklerden oluşan Yugoslav Ordusu ise Müslümanların
umduğu gibi onları korumaktan yoksundu. Her geçen gün
Müslümanların evleri yağmalanmaya devam ediyor, takip
ediliyorlardı.

26 Mayıs 1992’de yerel radyodan bir anons yapılmış ve


bütün Müslümanların top sahasına toplanmaları istenmişti.
Binlerce Boşnağın evi top mermileriyle yerle bir edilmiş ve onlara
da bu izletilmişti. Öte yandan şehrin erkekleri esir alınarak
Manyaca ve Omarska kamplarına götürülerek işkenceye mârûz
kaldılar. Nihayetinde şehirde tüm Müslümanlar yok edildi.

24 Mayıs 1992’de çentiklerin Kozarasa saldırısı başladı.


Burada silahsız Müslüman halk özellikle Kurban bayramında
katledilmişti. Kurban bayramında insanların kafalarını kesip
96 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

sokaklarda duvarlara astılar. Çentikler cesetlerin üzerine “Bunlar


Kurban Bayramınızın kurbanlarıdır” pusulasını eklemişlerdi. 92

Çavuşeviç Kozaras’ta Sırpların bütün Müslüman erkekleri


öldürüp, evlerini yağmaladığını da anlatmaktadır. Kozaras’ta
insanların diri diri boğazı kesilerek ölene kadar işkenceye tabi
olduğunu da belirtir. 93

Kozaraslı Müslümanlar Trnopolye ve Omarska kampında


katledildiler. Bu şekilde etnik temizleme ile şehirler ve köylerden
Müslüman izleri silindi.Çünkü her şey Sırplar tarafından en ince
ayrıntısına kadar planlanmış ve yok edilmişti.

Meselâ, Çarakov köyündeki imamın kızına çentikler ölene


değin tecavüz etmişler ve babası cami imamına bunu zorla
izletmişlerdi.Ardından da vahşet hocanın kilime sarılarak cami
önünde yakılmasıydı. 94

Biyelina (Bijelina)

Mart 1992'de Çetnikler, Bosansky Brod ile birlikte


Bijelina'ya bir saldırı başlattı. Bijelina'ya saldırılar doğudan ve
güneyden gerçekleştirildi. 27 Mart'ta Alkan ile Şechel'in adamları
ve kendiliğinden örgütlenen direnişçiler arasında şiddetli
çatışmaların yaşandığı biliniyordu. Çatışmalara JNA'nın yanı sıra
Çetniklerle birlikte polis güçleri de aktif olarak katıldı. Kentin
Tuzla ile bağları koptu. Tazar.P.231 Arcann'ın adamları sayesinde

92
Çavuşeviç, a.g.e., 200.
93
Çavuşeviç, a.g.e., 200.
94
Çavuşeviç, a.g.e., 202.
Fahriye EMGİLİ 97

SDS tüm şehri kontrol edebildi. Sivillerden silahlarını bırakmaları


istendiğinde Çetnikler silah arama bahanesiyle evleri işgal etti,
insanları kovdu ve yağmalamaya başladı. Bijelina'da 27 Mart'ta
başlayan saldırı 4 Nisan'a kadar devam etti. Hükümet, 4 Nisan'da
bölgeye Savunma Bakanı, Cumhurbaşkanlığı danışmanlarından
biri ve Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyesi Fikret Abdić'ten oluşan
bir heyet gönderdi. Sayın Abdić ile Sayın Arcan ve Bosna
Hersek'teki JNA'nın güçlü isimlerinden Bjelina Plavšić arasındaki
görüşme sırasında radyoda yaptıkları açıklamada, şehirde her
şeyin normal olduğu ve kimsenin bu duruma aldırış etmeyeceği
söylendi. Sokaklarda herhangi bir zararın olmadığını söyledi.
Çıkarmak. 95

Bihaç Bosna-Hersek'teki diğer bölge ve şehirlerle


karşılaştırıldığında Bihac, %90'ı Müslüman nüfusa sahip, etnik
açıdan oldukça homojen bir bölgeydi. Ayrıca kuzeybatı Bosna,
İslam kültürü ve yaşam tarzından en çok etkilenen bölgeydi. Bihac
kasabasında Una Nehri boyunca uzanan demiryolu, Bosnalı
Sırpların başkenti Banja Luka'yı doğrudan Sırbistan'ın başkenti
Knin'e bağladığı için bazı yerlerde V Kolordu'nun
kontrolündeydi.Sırplar için önemli bir demiryoluydu. . Sırpların
başkenti Kiraina. 1994 taarruzu sırasında Sırplar, cephenin en
zayıf noktasından Una Nehri'ni çeşitli yerlerden geçmeyi
başardılar: bölgenin güney kısmındaki dar bir vadi ve Bihac
şehrinin doğusunda. Sırpların buradaki başarısı ağır silahlardan
kaynaklanıyordu. Sırplar ayrıca napalm ve misket bombası da
kullandılar. Sırplar, kuzeybatı Bosna'nın tamamının güvenli bölge
olmaması, yalnızca Bihaç kasabasının etrafındaki 80

95
Taşar, a.g.e., s.360.
98 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

kilometrekarelik alanın güvenli bölge olması gerçeğiyle daha da


cesaretlendiler. Aslında Vihiča'daki Sırplar üç BM yasağını ihlal
etti. Önce Hersek üzerindeki uçuş yasağını ihlal ederek bölgeyi
uçaklardan napalm ve parça tesirli bombalarla bombaladılar.
İkincisi, BM Güvenlik Konseyi'nin güvenli bölge ilan ettiği Bihac
ve çevresine saldırdılar. Üçüncüsü Hırvatistan'da Sırp işgali
altındaki bölgelere saldırdılar. 96

Temmuz 1995'in sonunda Sırplar, piyade ve topçu


desteğiyle Bihac'a üç cepheden saldırı başlattı. Batıdan Krajinalı
Sırplar, kasabayı doğuya ve kuzeye bağlayan stratejik yolu ele
geçirmek için Bosanska Krupa'dan Sajin kasabasına saldırdı. Bu
sağlanırsa Bihaç şehri düşecek ve 5. Kolordu karargâhtan
ayrılacaktı. 4 Ağustos sabahı Hırvatlar Krajina'ya saldırarak yeni
bir cephe açtılar. 5 Ağustos 1995'te V Corps, Hırvatistan-Bosna-
Hersek sınırındaki bir köyde Hırvat güçleriyle birleşerek Bihac
kuşatmasını sona erdirdi. Bihaç’ın Bosnalı ve Hırvat Sırplar için
çi anlamı vardı. Birincisi Miloseviç'e güçlerini göstereceklerdi,
ikincisi birleşme arzularının farkına varacaklardı. Saldırının bu
dönemde seçilmesinin nedeni, uluslararası toplumun güney Jepa
ve Silebrenisa bölgelerindeki etnik temizliği görmezden gelip, bir
başka güvenli bölge olan Bihac'ta da benzer bir müdahaleye izin
vermesiydi. Bihaç önemli bir yol kavşağında yer alıyor ve Sırplar
tarafından işgal edilmesi, Hırvatistan ve Bosna-Hersek'in Sırp
işgali altındaki bölgelerinin Kinin ve Glina kasabaları çevresinde
birleşmesine olanak tanıyacak. Bihaç üzerinden geçen
demiryolları ve otoyollar sayesinde Sırplar silah, lojistik destek ve

96
Taşar, a.g.e., s.361.
Fahriye EMGİLİ 99

birliklerini istedikleri yerlere hızlı ve engelsiz bir şekilde


ulaştırabiliyorlardı.

Banyluka

Temmuz ve Haziran 1992'de Banja Luka ve çevre


bölgelerde yaşanan etnik temizlik, yaklaşık 100 vagonda 20.000
kişinin güvenli bir şekilde hareket etmesini sağladı. Ortalama 200
kişi üç gün boyunca yiyecek, su, hava ve tuvaleti olmayan kapalı
hayvan araçlarında yolculuk yapmak zorunda kaldı.
Müslümanlara karşı etnik homojenleştirme sadece Sırplar
tarafından değil, özerk bölgedeki Hırvatlar tarafından da
gerçekleştirildi. Çaprinalı Müslümanlar, Eylül 1993'te HVO
milisleri tarafından evlerinden alınarak otobüslerle şehir dışına
gönderildi. Mostar'da şehrin batı kesiminde yaşayan
Müslümanlar askeri araçlarla Müslüman kontrolündeki şehrin
doğu yakasına götürüldü. Vitez'deki Müslüman evlerinin kapıları
haçla işaretlenmişti ve bir çatışma durumunda içindekilerle
birlikte imha edilmesi gerekiyordu.

1.4. Bosna savaşına İlişkin Türk Siyaseti

Bosna, Türkiye'nin Soğuk Savaş'tan çıkışının ilk ve en


güçlü işareti olarak görülebilir. Ancak bunun özgür tercihten
ziyade bölgesel kalkınma ve yeni çerçevenin koşullarıyla ilgisi var.
Türkiye, Bosna-Hersek'teki Sırp yayılmacılığına karşı uluslararası
müdahalenin en doğrudan destekçilerinden biriydi, ancak
Sırbistan'a tam olarak müdahale etmedi. Bunun bir nedeni yeni
100 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

durumla olan tarihsel ilişkidir. 2 milyon Boşnak'ın yaşadığı


Bosna, Türkiye için aynı zamanda milli bir meseledir.

Balkanlar, kızgınlıkları ve düşmanlıkları bazen alevlenme


noktalarına ulaşabilen etnik unsurların karışımıyla, Türk dış
politikası için önemli bir sorun ve fırsat kaynağı teşkil ediyor. Bu
bölgenin Türkiye için önemi, Doğu, Orta ve Batı Avrupa ile
Türkiye arasında bir geçiş kapısı konumunda olması, Osmanlı
İmparatorluğu'nun mirası diyebileceğimiz kültürel değerleri ve
Türkiye için öneminin devam etmesinden kaynaklanmaktadır.
İslami unsurlardan. Balkanlar'ın ekonomik potansiyeli ve ulaşım
yollarının özellikleri, genel değerlendirmede özellikle önemlidir,
çünkü Balkanlar, Orta ve Batı Avrupa'daki yaklaşık 3,5 milyonluk
Türk nüfusunun ana ulaşım rotasıdır. 97

Bosna Hersek'te savaşın başlamasından bu yana


Cumhurbaşkanı Türkiye, sorunun çözümü için aktif diplomasi
başlattı. Türkiye başlangıçta Türk dış politikasının geleneksel
yaklaşımına uygun olarak Yugoslavya'nın toprak bütünlüğünün
korunmasından yana olduğunu ilan etti. Ancak Türkiye'nin
politikasına rağmen, Yugoslavya'nın dağılması nedeniyle tarihi ve
kültürel sorumlulukların ve güçlü kamuoyu baskısının etkisiyle
Türkiye politikasını değiştirerek Bosna Hersek'in yanında yer aldı.
Üstelik bu nüfus, yerleşik unsurları ve ulusal nüfusu temsil eden
göçmen nüfustur. Türkiye, ulusal kaygıları dengelemek amacıyla
1991 yılından itibaren Körfez, Somali ve Dağlık Karabağ'da
uluslararası toplumla ortak hareket etme politikasını

97
Harp Akademileri, 21 nci Yüzyıla Girerken Dünya Düzeni, İstanbul, 2000,
s.124,125
Fahriye EMGİLİ 101

benimsemiştir. Ancak uluslararası toplum Türkiye'ye beklediğini


vermekten uzak. Dönemin Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, Bosna
Hersek'te yaşananlardan büyük hayal kırıklığı yaşadığını
söylemiştir: 98

Türkiye'nin bölgesel güç rolü gereği Balkanlar'da etkili bir


nüfuz politikası izlemesini isteyenler, 1992 yazından bu yana
Bosna Hersek'e aktif müdahale taleplerini gündeme getiriyor.”
Aktif yabancı politikacılar da aynı fikirde. İki kutuplu çağda
Soğuk Savaş'ın sona ermesine tepki olarak, nihai kontrolün
blok/anlaşma rejimlerine verildiği statik yolun ve daha genel
olarak savaş sonrasında izlenen izolasyoncu yolun terk
edilmesidir. Cumhuriyetin başlangıcı. Türkiye'nin Bosna Hersek
politikasındaki aktif diplomatik çizgisinin en yetkili temsilcisi,
kavramın da yaratıcısı olan Cumhurbaşkanı Turgut Özal'dır.
Hükümetin temkinli tavrına yanıt olarak Özal, riskten kaçınmak
yerine daha fazla müdahil olma ihtiyacını vurgulayan bir politika
oluşturmanın yollarını arıyor. Bu nedenle Körfez Savaşı'nda
olduğu gibi Avrupa'yla değil ABD'yle yakın iş birliğine öncelik
veriyoruz. 99

Türkiye'nin bu bölgelerdeki eylemleri de önemli siyasi ve


insani riskler taşıyor. Osmanlı İmparatorluğu'ndan bu yana geçen
100 yıllık tarihinde, komşu ülkelerden yoğun göçler ve toprak
kayıpları (Makedonya Sancak ve Bosna-Hersek'ten Türk-Bosna-
Arnavut göçleri, Bulgaristan'dan Türkler) ve Pomak göçü
yaşanmıştır. Kürt sorunundan kaynaklanan siyasi riskler Türkiye

98
A mirror of the New International Order, ed. Günay Göksu Özdoğan, Kemal
Saybaşık, Eren Yayıncılık, İstanbul, 1995, s.312
99
Bora, a.g.e., s.303
102 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

ile Irak arasında çatışmaya yol açıyor. Bölge kendi egemenliği


içerisinde iniş çıkışlar yaşayabilir. Özellikle YDD'nin insan hakları
uygulamaları ve Kürt meselesine ilişkin askeri ve siyasi
tercihlerinde etnik temelli insan haklarının ulus devletlere
dayatılması, Türkiye'yi NATO-AT denklemi içerisinde çözüm
aramaya sevk ediyor. Almanya'nın Doğu Siyaseti, Balkanlar'da
nüfuz sağlamaya çalıştığı gibi, 1993'ten 1996'ya kadar Güneydoğu
meselelerinde Türkiye için diplomatik lobi görevi de gördü.
Almanya, 1992'den 1995'e kadar Türkiye'ye baskı uyguladı ve bu
baskı 1980'li yıllara kadar da devam etti; adeta Fransa'nın
Türkiye'ye Ermeni-Kürt kartıyla baskı yapma politikasını
benimsiyordu. Türkiye'nin 1996 yılında Balkanlar ve Orta Doğu
politikasını ABD-İsrail ekseniyle artan işbirliği ve ortaklığa
dayandırma kararı, Fransız-Almanya ekseninin Türkiye'ye
uyguladığı baskıdan kaynaklanmış olabilir.

Bosna-Hersek krizi sırasında Türkiye, Batılı ülkelerden


farklı olarak Sırplara karşı askeri güç kullanılmasını savunmuş ve
uluslararası platformda bu seçeneği gündemde tutmuştur. 100

Türkiye, Bosna ile ilgili tüm bağlı uluslararası kuruluşları seferber


etti. Bunlar arasında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi,
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Avrupa Konseyi ve
İslam İşbirliği Teşkilatı yer alıyor. Bu konuyu uluslararası
gündeme taşımak Türkiye'nin en başarılı politikasıdır. Bosna
savaşını önlemek için Türkiye'nin en çok seferber etmeye çalıştığı
örgütlerden biri İslam İşbirliği Teşkilatı oldu. Bunun
nedenlerinden biri de Bosna Savaşı sırasında Türkiye'nin İslam

100
William Hale, “Turkish Foreign Policy After the Cold War”, Turkish Review of
Balkan Studies, No:1, 1993, s. 241.
Fahriye EMGİLİ 103

İşbirliği Teşkilatı'nın başkanlığını yapması, İslam ülkelerinin


Bosna'yı dini açıdan desteklemesi ve Türkiye'nin Bosna
Hersek'teki Sırplara karşı daha sert bir tavır almasıydı. Bu
101

ülkelerin Batı üzerinde baskı oluşturacağını düşünüyordu.

Dönemin Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, 17-18 Haziran


1992'de İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları Konseyi'ni
toplantıya çağırdı. Toplantı sonunda Sırp saldırganlığının
durdurulması için uluslararası müdahale de dahil olmak üzere
gerekli tedbirlerin alınmasına ilişkin bir açıklama yayımlandı.
Türkiye, diplomatik müzakerelerinde ve uluslararası platformda
saldırı altında olan tarafın Bosna Hersek olduğunu ve bu nedenle
Boşnaklara uygulanan silah ambargosunun kaldırılması
gerektiğini ileri sürdü. Ancak hem Boşnaklara hem de Sırplara
uygulanan ambargonun sadece Boşnaklara kaldırılmasının talep
edilmesi, Sırplara silah sağlamaya devam edecek olan Rusya'nın
tepkisine yol açacaktır. 102

Bu nedenle Batılı ülkeler, savaşın daha da tırmanmasına


ve tırmanmasına yol açacağı korkusuyla bu öneriyi reddetti.
Bosna-Hersek savaşı sırasında, Sırplara karşı güç kullanılması ve
Boşnaklar'a yönelik silah ambargosunun kaldırılması konusunda
Türkiye ve ABD'nin politikaları bir süre farklılık gösterse de, savaş
sonrası açıklamalar ABD'nin politikasının farklı olduğunu
gösteriyordu. Boşnaklara ve hatta İran'a uygulanan silah
ambargosunun ihlallerini görmezden geldi. Boşnaklara silah

101
İlhan Uzgel, “Bosna-Hersek Savaşı”, Baskın Oran (ed), Türk Dış Politikası
Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar Cilt II (1980-2001),
İletişim Yayınları, İstanbul, 2001, s. 495-496.
102
Uzgel, “Bosna….,” , s. 497.
104 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

gönderilmesine dahi karşı olmadığını açıkça ifade etti. 103


Yunan
yazarlar da Türkiye'nin savaştan sonra Bosna Hersek'e silah
göndermeye devam ettiğini bildirdi. Bu nedenle Türkiye, Temmuz
1996'da hafif silahları, Kasım 1996'da ise ağır silahları bu kez
Malezya'ya hava yoluyla taşıdı. 104 Türkiye'nin çabaları ve ABD'nin
yönlendirmesiyle 1994 yılında Washington'da Boşnak-Hırvat
Federasyonu kuruldu. Bu bağlamda Temmuz 1994'te 1.500 kişilik
Türk ordusu Zenica'ya yerleşerek Hırvatlar ve Boşnaklar
arasındaki ateşkesi izlemeye başladı. Bu durum Bosna-Hırvat
federasyonunun Sırplara karşı direncini artırdı. Sırpların
Şirebrenisa ve Zepa'yı işgal edip Boşnaklara soykırım
başlatmasının ardından, Sırpları müzakere masasına getirmek
için Türkiye'nin baştan beri iddia ettiği gibi NATO aracılığıyla
Sırp mevzisine saldırıldı. Bu da Dayton Anlaşmaları ile
sonuçlandı. 105

Türkiye ayrıca STONAUFORMED tarafından Adriyatik


Denizi'ndeki UNPROFOR ve IFOR operasyonlarına paralel
olarak yürütülecek olan SHARP GUARD Harekatı'na hazırlık
amacıyla iki fırkateyn, bir akaryakıt tankeri ve bir mayın karşı
tedbir gemisini Türk Deniz Kuvvetleri'ne bir görev ve bir görev
için konuşlandırdı. . için sağlandı. 13 Temmuz 1992'den
operasyonun sona erdiği 2 Ekim 1996'ya kadar toplam 18
fırkateyn, iki denizaltı, dört akaryakıt gemisi ve yaklaşık 5.000

103
İlhan Uzgel, “Doksanlarda Türkiye İçin Bir İşbirliği ve Rekabet Alanı Olarak
Balkanlar”, (içinde) Gencer Özcan ve Şule Kut, En Uzun On Yıl, Türkiye’nin
Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Gündeminde Doksanlı Yıllar, Büke Yayıncılık,
İstanbul 2000, s. 400.
104
Bora, a.g.e., s.303
105
Sönmezoğlu, II. Dünya….., s. 593-594.
Fahriye EMGİLİ 105

personel görev yaptı. Aynı zamanda Türk Hava Kuvvetleri de F-16


filosuyla operasyonlara katıldı. 106

Raporlama döneminde 12 filo ve 2.500 çalışan


rotasyondaydı. Şu anda bölgeye F-16 filosu konuşlandırılmış
durumda. Yugoslavya'dan bağımsızlığını ilan eden Bosna Hersek
ile Türkiye arasında çok yakın tarihi ve kültürel bağlar
bulunmasına rağmen Türkiye, Yugoslavya'nın dağılması ve iç
savaş sırasında uluslararası sahnede tek başına hareket etmedi.
Türkiye her adımını BM, NATO, AGİK ve AT ile senkronize
etmeye çalıştı. Gerektiğinde Bosna Hersek Cumhuriyeti'nin
siyasetçileriyle bir araya gelerek, uluslararası alanda söz sahibi
ülkelerin Bosna'ya ilişkin kararlarına yön verecek girişimlerde
bulunmaya çalıştı. Yugoslavya dağılmaya başladıkça Saraybosna
ile Ankara arasındaki diplomatik trafik, 15 Ekim 1991'de Bosna-
Hersek parlamentosunun cumhuriyetin egemenliğini ilan etmesi
ve Yugoslav federasyonundan çekildiğini duyurmasıyla hızlandı.
Bosna Hersek Başbakan Yardımcısı Muhammed Cengiz, 14
Kasım 1991'de Ankara'yı ziyaret ederek, Türkiye'den
cumhuriyetin mevcut sınırlarının ve bağımsızlığının korunması
konusunda yardım talebinde bulundu.

Yugoslavya dağılmaya başladıkça Saraybosna ile Ankara


arasındaki diplomatik trafik, 15 Ekim 1991'de Bosna-Hersek
parlamentosunun cumhuriyetin egemenliğini ilan etmesi ve
Yugoslav federasyonundan çekildiğini duyurmasıyla hızlandı.
Bosna Hersek Başbakan Yardımcısı Muhammed Cengiz, 14
Kasım 1991'de Ankara'yı ziyaret ederek, Türkiye'den

106
URL://http://www.tsk.mil.tr/genelkumay/uluslararasi/barisdesharekatkatki/
bmmisyonlar.htm#%208
106 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

cumhuriyetin mevcut sınırlarının ve bağımsızlığının korunması


konusunda yardım talebinde bulundu.

Bosna Hersek Parlamentosu'nun 15 Ekim 1991'de Sırp


parlamenterler tarafından boykot edilen bir toplantıda
cumhuriyetin bağımsızlığına giden ilk adım olarak egemenliğini
ilan etmesinin yanı sıra, Bosnalı Sırplar da bağımsız bir Bosna
devleti kurduklarını duyurdular.

Sırp parlamentosunun kurulması. 9 Ocak 1992, Hersek.


Bu süreçte Bosnalı siyasetçiler hemen her fırsatta ve her yerden
Türkiye'yi ziyaret ederek Türkiye'den insani yardım ve siyasi
destek taleplerini dile getirdiler. Bosna Hersek'e uygulanan silah
ambargosunun olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak amacıyla
Türkiye'nin talep ettiği silah tedariki konusu basında tartışıldı.
Türk hükümetinin Somali ve Bosna-Hersek'e asker gönderme
talebi, 12 Aralık 1992'de TBMM Genel Kurulu tarafından
onaylandı. Ancak Genelkurmay, Dışişleri Bakanlığı'na sunduğu
raporda, "Türk F-16'larını" gerekçe göstererek, Türkiye'nin Bosna
Hersek'e tek başına müdahale etmesinin "zor olmasa da imkansız"
olacağını ifade etti. Uçaklarının Bosna hava sahasında yalnızca
beş dakika kalabileceğini çünkü "havadaki nakit miktarını
yenileyemediklerini" söyledi. 107

NATO'nun 10 Şubat 1994'te Bosna'ya müdahale etme


yönündeki ültimatom kararı (Adriyatik'teki ve İtalya'daki NATO
üslerindeki uçak gemileri gerekirse Saraybosna çevresindeki

107
Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlügü Resmi internet Sayfası,
http://www.byegm.gov.tr, (Erisim: 24.12.2007.
Fahriye EMGİLİ 107

hedeflere saldırmaya hazırdı) Türkiye'nin en önemli siyasi


başarılarından biridir.

Türkiye’ye gelen İzzetbegoviç, Türkiye’nin konuyla


ilgilenmesini ve Bosna’nın toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığı
konusunda destek istemiştir.

Hemen bütün İslam ülkelerindeki yönetimler 1992 yaz


ortasına kadar Bosna-Hersek sorununa oldukça ilgisiz
kalmışlardır. Bosna Hersek’teki savaşa duyarlılıkla yaklaşanlar
sadece radikal İslamcı hareketler olmuştur. Bu arada Türkiye’nin
arzusu ile 17-18Haziran 1992’de İslam Konferansı Örgütü dışişleri
bakanları olağanüstü beşinci toplantısı, Bosna-Hersek’teki acil ve
çok ciddi boyutlara ulaşan durumu görüşmek amacıyla
İstanbul’da yapılmıştır. Böylece, İslam Kalkınma Bankası’nın
Bosna-Hersek’e yardım toplaması gerçekleşmiştir. Suudi
Arabistan, 1992 Temmuz ortasında Bosna’ya yardım yapmaya
başlamıştır. Yaklaşık 50 milyon dolarlık bağışta bulunmuştur. 108

1.5. Balkan İşlerini Koordine ve Bosna İçin Yapılanlara


Bakış

1992 yılında Balkanlar'daki genel kriz ve Bosna'daki iç


savaş göz önüne alındığında, Türkiye Cumhuriyeti'nin mevcut
kurumlarının ve bu kurumların personelinin bilgi ve deneyim
eksikliği en yüksek ulusal düzeyde açıkça fark ediliyordu.
Başbakan Süleyman Demirel'in takdiriyle, derin bilgi birikimi ve

108
Osman Karatay, Bosna, İz yayıncılık, İstanbul, 1997, s.382.
108 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

yeni anlayışla bu konuya müdahale etmek amacıyla, Profesör Dr.


Mustafa Kahramanyol, önce Kasım 1992'de, ardından 1993'te
Özel Danışman olarak atandı. Kararla Başbakan Danışmanı
olarak atandı. 15 Şubat tarihli (93/4160 sayılı) Bakanlar Kurulu
Kararıyla. 109
Kahramanyol, başlangıçta Başbakan'ın Balkan
meseleleri konusunda kişisel danışmanı olarak çalıştı, kısa süre
sonra 1 Ekim 1993 tarihli Başbakanlık Genelgesi ile Balkan
meselelerini koordine etmekle görevlendirildi. 120 yıl sonra
devlet düzeyinde bağımsız bir Balkanlar dairesi kuruldu.
Kahramayol'nun açıklamasına göre Türkiye, 1992-1996 yılları
arasında Balkan İşleri Koordinasyon Birimi'nin Bosna'ya ilişkin
faaliyetleri kapsamında şu önemli çalışmaları gerçekleştirdi:

• Bosna ile yakın ilişkiler kurarak Ankara ve Saraybosna'da


büyükelçiliklerin yanı sıra İstanbul'da Bosna
Konsolosluğu açıldı. Türkiye Cumhuriyeti'nin
Saraybosna'daki ilk Büyükelçisi Sayın Şukur Tufan,
bombalanan ve kuşatılan Saraybosna şehrini ziyaret
ederek, tüm tehlikelere rağmen Bosnalı kardeşleriyle aynı
kaderi paylaşmanın cesaretini ve erdemini gösterdi.

• Dost ülkelerle temaslar kurularak Bosna'ya siyasi, maddi


ve manevi destek sağlandı. • Bosna'nın hakları BM, AT,
AGİK, NATO ve İslam İşbirliği Teşkilatı nezdinde
savunuldu, somut karar ve uygulamaların benimsenmesi
için çaba gösterildi.

• Bosna ordusunun asker, astsubay ve subaylarına yönelik


mesleki eğitimler düzenlendi. • Eylül 1993'te Türkiye'deki

109
Prof. Dr. Mustafa Kahramanyol ile Sözlü Görüşme, 21 Ekim 2012.
Fahriye EMGİLİ 109

çeşitli hastanelerde tedavi gören yaralı Boşnakların bakım


ve tedavilerini iyileştirmek amacıyla İstanbul'un
Bahçelievler ilçesinde Boşnaklara yönelik bir Fizik Tedavi
ve Rehabilitasyon Hastanesi tahsis edildi.

• Sancak Ulusal İslam Kongresi'nin haber ajansı Ankara'da


faaliyete geçti.

• Türkiye Cumhuriyeti'nin Türk ülkeleri ile Türk ve akraba


topluluklardan öğrenci çekme ve yetiştirme planına
Balkanlar'daki Türkler ve akraba topluluklar da dahil
edilmiş ve bu bağlamda ilk kez Kasım 1992'de Bosna,
Sancak'tan toplam öğrenci alınmıştır. ve Kosova.
Toplamda 750 öğrenci alındı.

• Sanayi Bakanlığı (KOSGEB) işbirliğiyle Balkan


ülkelerinden davet edilen iş adamlarına 20'şer kişilik üç
grup halinde 15 gün boyunca girişimcilik eğitimi verildi.
Ankara, Gaziantep, Bursa ve İstanbul'da gerçekleştirilen
eğitimde, Ticaret ve Sanayi Odası aracılığıyla yeni
çalışanlar Türk iş adamlarıyla tanıştırıldı.

• Türkiye Cumhuriyeti Balkan Yarımadası'nda doğdu.


Türkiye genelinde vatandaşların kurduğu çeşitli dernekler
bulunmaktadır. Bu konuda arşivler oluşturulmuş, çeşitli
zamanlarda konferanslar düzenlenmiş, bu derneklerin
ülkemize ve Balkanlar'a daha faydalı faaliyetler yürütmesi
için çaba sarf edilmiştir.

• Bosna'ya nakdi yardımın yanı sıra orduya gıda, sağlık


malzemesi ve çeşitli malzeme yardımları yapıldı.
110 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

• 1993 yılında Kırklareli ilçesinde Boşnak mülteci kampı


açıldı ve 1995 yılına kadar yoğun bir şekilde işletildi. Kamp
aynı anda 4.000 kişiyi barındırıyordu.

• Türkiye'ye gelen Boşnaklardan vize alınmadı, Bosna


Hersek temsilcilerinin uygun gördüğü kişilere oturma izni
verildi.

• Özel ve tüzel kişilerin Bosnalıları Türkiye'de ağırlamaları


ve Bosna için nakdi ve ayni bağış toplamaları teşvik edildi.

• Bosna makamları tarafından uygun görülen kişilere


vatandaşlık verildi.

Kaynak: https://www.anadolugenclik.com.tr/galeri/a liya-izzetbegovic-2

Savaşta büyük zulme uğradınız. Zalimleri affedip


affetmemekte serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın, ama soykırımı
unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır. Aliya
İzzetbegoviç
Fahriye EMGİLİ 111

Kaynak: https://www.anadolugenclik.com.tr/galeri/a liya-izzetbegovic-2


112 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

BÖLÜM 2

1. ETNİK TEMİZLEME VE DİGER İNSAN HAKLARI


İHLALLERİ

Bosna-Hersek’te islenen korkunç soykırımı ve onur kırıcı


olayı yerinde incelemek üzere BM İnsan Hakları Komisyonu
tarafından bölgeye gönderilen Polonya eski başbakanlarından
Tadeusz Mazowıecki’nin 30 Kasım 1992 tarihli İnternational
Herald Tribune gazetesine yazdığı yazıdan alınan iki cümle, her
hangi bir açıklamayı gerektirmeyecek kadar açık ve ilerideki
kuşaklara aktarılması gereken bir ibret dersidir:

“BM İnsan Hakları Komisyonu’nun bir özel raportörü


olarak, Bosna-Hersek’teki kitle halindeki insan hakkı ihlallerini
dehset duyguları içinde gördüm. Uluslararası memurlar ve BM
askerlerine karşın kan dökümü sürmektedir. Toplanan deliller, bu
korkunç terörün sorumlusu hakkında her hangi bir kuskuya yer
vermeyecek kadar açıktır. Sorumlusu, Sırbistan makamları
tarafından desteklenen, Bosna-Hersek’teki Sırp politik ve askerî
liderleridir.” 110

Saraybosna’da bir caminin bombalanması ile başlayan


savaş süresince Müslüman Boşnaklar tarihin en büyük
soykırımlarından birine maruz kalmıştır. Bosnaklar, çoğunluk
bakımından en kalabalık kitleyi oluşturmasına karşın, Yugoslavya
Federal Ordusunun etnik oluşumu ve savaşın hemen basında BM

110
OBİV, Balkanlar, 1993, s.177.
Fahriye EMGİLİ 113

Güvenlik Konseyince alınan uygulanan ambargo kararı, savaşa


hazırlıksız yakalanmalarına, böylece savaştan en zararlı taraf
olmalarına sebep olmuştur. Boşnak halkı bir çok yerde Sırplar ve
bazı bölgelerde Hırvatlar tarafından ve toplu öldürülmelere (çoğu
boğazlanarak) maruz bırakılmış; yine bir çok insan kamplarda
açlığa mahkum edilmiş, bir çok kadına topluca tecavüz edilmiştir.
Sonuçta savaş boyunca yaklaşık 280 bin kişi öldürülmüş, 140 bin
kişi sakat kalmış ve BH genelinde 2.100.000 insan da mülteci
durumuna düşürülmüştür. 111

1993’ün ilk aylarından itibaren, Bosna’daki insanî kriz


korkunç bir hale gelmiş ve nü-fusun yarıdan fazlası göçmen
durumuna düşmüştür. 1992’den itibaren insanî yardım
sağlamakla görevlendirilen BM askerleri (UNPROFOR) büyük
oranda etkisiz hale geti-rilmiştir. Nazilerden elli yıl sonra, ‘etnik
temizlik’ sorunu yeniden gündeme gelmiştir. 112 AT’nin Bosna’nın
bağımsızlığını tanıması sonucunda, Sırp ordusu ve milis güçleri
çok-kültürlü yapıya sahip bir Bosna’yı savunan sivilleri
öldürmüşler ve Bosna’da soykırım suçu işlemişlerdir. Etnik olarak
homojen bir ‘Büyük Sırbistan’ yaratmak isteyen ve bundan dolayı
da Sırp olmayanlardan temizlenmiş bir Bosna yaratmayı
amaçlayan Bosnalı Sırplar, toplama kampları oluşturmuşlar, toplu

111
http://www.cavityalcin.com/dunya_siyaseti_24.html+bosna+katliam&
hl=tr&gl=tr&ct=clnk&cd=8, Erişim: (26.062011).
112
Radha Kumar and David Pacheco, ‘Humanitarian Intervention’,
http://www.partition conflicts. org/ partitions/ regions/balkans/conflict/05_04_04,
Erişim: (26.06.2011).
114 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

katliam ve tecavüzler gerçek-leştirmişler, kasabaları yakmışlar ve


113
işkence uygulamışlardır.

Bosna’da 1992-1996 yılları arasında devam eden savaş


süresince, Bosna-Hersek başta olmak üzere eski Yugoslavya
topraklarının birçok yerinde, yoğun ve sistematik bir şekilde insan
hakları ihlalleri ile insani hukukun ağır şekilde ihlali olayları
meydana gelmiştir. İnsan hakları ihlallerinin çok büyük
çoğunluğunun esas sebebinin “etnik temizleme” olduğu
düşünülmektedir. Etnik temizlik uygulanmasında; taciz edip
eziyet vermek, ayırım yapmak, dövmek, işkence yapmak, ırza
geçmek, yargısız infazlar yapmak, bölgeden çıkarmak, sivil halkın
bulunduğu merkezleri bombalamak, insanların yerlerini zorla
değiştirmek, mallarına el koymak, evlerini, ibadet yerlerini ve
kültürel müesseselerini tahrip etmek gibi fiiller de dâhil olmak
üzere çeşitli yöntemler kullanılmaktaydı.

Bosna-Hersek’te yaşanan etnik arındırmamn yarattığı


sonuç büyük insan kitlelerinin imhası ve sayıları milyonlara varan
mültecilerdir. Sırplara göre etnik arındırma Bosna’nın
doğusundan batısına doğru acımasız fakat etkin bir şekilde
uygulanan politikadır. Bu politika önce 1991 yılında
Hırvatistan’da uygulanmaya konulmuştur. Her iki bölgede de
amaç Sırp olmayan halkı elimine etmek veya kaçmaya
zorlamaktı. 114

113
Susie L. Holler, ‘A Just War Critique of the International Community’s Intervention
in Bosnia-Herzegovina between 1992-1995’,
http://www.amcips.org/articles/shoeller. Htm Erişim: (26.06.2011).
114
Patrick Moore, “Etnik Cleansing in Bosnia: Outrage but little action”, RFE/ RL
Researeh Bulletin, Vol. 1, No. 34, 28 August 1992, s. 1.
Fahriye EMGİLİ 115

Müslümanların yaşadığı Foça, Vişegrad, Bırçko, Derventa,


Modriça ve Zvornik gibi tümüyle Sırp çetelerinin ele geçirdiği
kentlerdeki katliamın boyutu bilinmiyordu. Slovenya’nın Federal
ordusunun Maribor’daki, eski kışlasında Boşnak mülteciler
barınıyor ve Ljubljana kentlerindeki askerî kışlalarda 35 bin
Boşnak göçmen yaşam mücadelesi veriyordu. Kadın, çocuk ve
yaşlılara her gün yeni gruplar ekleniyordu. Hırvatlar ise
Hırvatistan’a sığınmışlardı. Bir odada 10 kişi barınıyordu. Bu
mültecilere günde iki kap ekmek, iki dilim ekmek veriliyordu.
Ekmek, ilaç ve mama ve giyim eşyası bulmak da hayli büyük
sorundu. 115

Güvenlik Konseyi, bir dizi karar ve başkanlık açıklamaları


ile “etnik temizleme” uygulamasını, insan hakları ve uluslararası
insan hukuku ihlallerini kınadı. 13 Temmuz 1992’de, Güvenlik
Konseyi, 764 (1992) sayılı kararıyla, bütün tarafların, savaş
mağdurlarının korunmalarıyla ilgili olarak uluslararası insan
hukuku ve bilhassa 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre
Anlaşmalarının hükümlerine uymak zorunda olduklarını, bu
anlaşmaları ağır biçimde ihlal eden veya ihlal edilmesi için emir
veren şahısların, işledikleri bu ihlaller sebebiyle şahsen sorumlu
olduklarını teyid etti. Konsey, 4 Ağustos 1992’de, sivillerin, Bosna-
Hersek başta olmak üzere, eski Yugoslavya topraklarındaki kamp,
hapishane ve tutuklama merkezlerinde hapsedildiği ve kötü
muamelelere tabi tutuldukları ve büyük çaplı insan hukuku
ihlallerini kınadı.

115
Millîyet, 14.03.1992.
116 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Ne var ki, Sırpları durdurmaya hiçbir söz kar etmiyordu.


Bosnalı Sırplar dördüncü yılına giren savaşın başından beri
uyguladıkları “etnik temizlik” operasyonların birini de Banyaluka
kentinde sürdürmüşlerdi. Hırvatistan sınırları içindeki Krayina
(Krajina) bölgesinden göçeden Sırp kökenli mültecilere “Barınma
yeri” bulunmamasını bahane gösteren Bosnalı Sırplar, kentte
yaşayan Hırvat ve Müslüman 50 bin kişiyi terketmeye zorlamıştı.”
116
Bölgedeki BM Mülteciler Komiserliği de, kentteki Hırvat ve
Müslümanların göçe zorlandığını doğrularken, “Bosnalı Sırp
polisinin” Müslüman ve Hırvatların evlerine “kenti hemen
terkedin yoksa yarın geç kalmış olabilirsiniz” şeklinde tehdit
dağıttıklarını bildirmişti. 117

Bugün eski Yugoslavya topraklarında gerçekleşen etnik


arındırma kısa bir süre önce ortaya çıkmasına rağmen,
uluslararası alanda Glasnost ve Perestrika kavramlarından sonra
son 15 yılda bütün dünyada en fazla kullanılan kavramlardan biri
oldu. Etnik arındırma ilegativ bir işaret sunmasına rağmen,
önerdiği şey göründüğü üzere uygulayan ülke için olumlu bir
sonuç, getirmekteydi; bir diğier deyimle, etnik arındırmanın
amacı bir şehrin herhangi bir kesiminde, bir bölgede veya bir
ülkede homojen bir topluluk yaratmaktı. Bosna-Hersek’te Sırplar
tarafından yapılmak istenen de buydu. 118

Sırplar, 1992-1995 arasında fiili ve göz yummaları ile


Bosnalı Müslüman ve Bosnalı Hırvat sivillere dinî, siyasî ve millî
sebeplerden dolayı zulüm ederek, insanlığa karşı suç işlemiş

116
Millîyet, 17 Ağustos 1995, s.17.
117
Millîyet, 17 Ağustos 1995, s.17.
118
Bağcı, a.g.e., s.266.
Fahriye EMGİLİ 117

oldular. Yasal olmayan esir alma, öldürme, tecavüz-cebren ırza


geçme, işkence, dövme, soygun ve sivillere gayri insani davranma;
siyasî liderlere, entelektüellere ve bazı belli meslek gruplarına
karşı kasti davranışlar; sivilleri yasa dışı sürme ve yerinden etme,
sivillere yasa dışı ateş açma, şahsi mülk ve gayrimenkulü yasa dışı
talan ve gasp, evler ve tesisleri tahrip ve kutsal mekânları tahripten
yüzünden ceza yasası gereğince sorumluydular.

Sırplar, 1389 Kosova yenilgisinin intikamını alırcasına


Müslüman sivil halka saldırılara giriştiler, kadınların ırzına
geçtiler. Balkanlara yüzyıllarca önce hoşgörü ve o dönemde Batıda
bilinmeyen insan haklarını getiren Osmanlı’nın kültür mirasını
güzel Saraybosna’da bombalarla yok etmeğe yönelmişlerdir.

Bu savaşta, 280 bin insan (170 bin Boşnak, 70 bin Sırp, 30


bin Hırvat, 10 bin diğer) öldürülmüştür. Savaş süresince, 260 bin
Boşnak toplama kampından geçmiş ve toplama kamplarında 40
bin Boşnak öldürülmüştür. Nüfusun % 60’ı kendi evlerini
bırakmak zorunda kalmış, 30 bin kadın ve küçük kız tecavüze
uğramıştır.

Etnik temizliğin daima kadınların üzerinden de


uygulandığı bir yönü vardır. Şaşkınlık yaratan durum, düne kadar
dostluk ilişkisi içinde bulunan, evlerde, işyerlerinde beraber
oldukları Sırplar'ın birdenbire işkence yapan vahşilere dönüşmüş
olmalarıdır. Sırp çeteleri, acımasız katliamlarına başlamadan önce
tanınmamak için yüzlerini siyah kukuletalarla kapatarak
komşularına tecavüz etmişlerdir. Böylece karşı tarafı en kutsal
değerlerine yapılan bu saldırı ile psikolojik bir silah olarak
kadınları kullanmışlardır.
118 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

BM İnsan hakları Komisyonu’nun 30 Kasım-1 Aralık 1992


tarihleri arasında yapılan ikinci özel oturumunda, raportör
Mazawiecki’nin sunduğu rapor ele alınmıştı. Buna göre, Bosna-
Hersek’te uygulanan “etnik temizlik” uygulaması irdelenmiş,
Hırvatistan, Sırbistan’daki insan hakları durumuna da
değinilmiştir. Üçüncü raporda ise, etnik temizlemenin devam
ettiğine vurgu yapılarak, Bosna-Hersek’te ve Hırvatistan’daki
BMTKS’da fiili kontrolü elinde bulunduran Sırp makamlarının
(Sırp Cumhuriyeti liderleri ile YHO Komutanlığı’nın bu
sorumluluğu paylaştığı) bundan sorumlu olduğuna dikkat
çekilmiştir. 119

Yine İnsan Hakları Komisyonu’nuna 10 Şubat 1993


tarihinde sunulan raporda Bosna-Hersek’te yaşanan çatışmalar
sırasında işlenen savaş suçlarının artmaya devam ettiği
belirtilmişti. Yargısız infaz ve ölüm tehditleri, kaybolmalar,
tutuklulara işkence edilmesi, dinî mekânlara yönelik şiddet
eylemleri ve zararlar ile ilgili sayısız belge olduğu hakkında da
bilgi verilmişti. Ayrıca kadınların ırzına geçilmesi olaylarının da
vuku bulmuştu. Özel raportör tarafından bölgeye gönderilen tıp
uzmanlarının raporlarına göre de, Bosna-Hersekli Müslüman
kadınlara yönelik ırza geçme olaylarının Sırp güçlerince işlendiği
belgelendirilmişti. Ayrıca İnsan hakları komisyonu 23 Şubat günü
iki kararı kabul etmişti. 1993/8 sayılı kararıyla, eski Yugoslavya
topraklarında etnik temizleme vasıtası olarak, “kadın ve

119
Birleşmiş Milletler Kararlarında Eski Yugoslavya ve Bosna-Hersek, Dayanışma
Vakfı Yayınları, İstanbul, 1996, s.75.
Fahriye EMGİLİ 119

çocukların ırzına geçilmesi ve onlara kötü muamelede


bulunulması” uygulamalarını kınamıştı. 120

5 Mayıs 1993 ile 19 Mayıs 1993 tarihli olan iki raporda


Doğu ve Merkezi Bosna’daki bazı belli “etnik temizleme” olayları
ile diğer temel insan hakları ihlallerine dikkatleri çekmiştir. Daha
sonraki raporlarda da Bosna, Hırvatistan’da insan hakları durumu
değerlendiriliyor ve adı geçen devletlerde yaşayanların temel
haklarının geniş çaplı bir şekilde suiistimal edildiklerine ve
Bosna-Hersek’teki Müslümanların karşıkarşıya kaldığı dehşet
verici ciddi soykırım tehlikesine dikkat çekmişti. Yine bu
raporlarda, Bosnalı Sırp askerî üniforması giyinmiş adamlarca
işlenen öldürme ve ırza geçme olayları hakkında da bilgi
verilmişti. 121

1.1.Esir kampları

Bosnalı ve Eski Yugoslavya’nın başka yerlerinden silahlı


güçler BİH şehir ve köylerine saldırıya geçtiğinde, binlerce
Boşnak ve Bosnalı Hırvat sivil sistematik olarak sürülmüş ve millî,
etnik, siyasî ve dinî sebeplerle esir edilmiş ve Bosnalı Sırplarca ele
geçirilerek, bölgenin her yerine kurulan esir kamplarında
tutulmuşlardır. Tutukluların çok azının savaş suçluları olduğunu
birçoklarının da masum siviller olduğuna büyük ölçüde
inanılıyordu.

120
Birleşmiş Milletler Kararlarında Eski Yugoslavya ve Bosna-Hersek, Dayanışma
Vakfı Yayınları, İstanbul, 1996, s.76.
121
Birleşmiş Milletler Kararlarında Eski Yugoslavya ve Bosna-Hersek, Dayanışma
Vakfı Yayınları, İstanbul, 1996, s.77.
120 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Saldırganların Bosna-Hersek genelinde 50 adet esir kampı


vardı. Bunlar, Banyaluka, Bosanska Krupa, Bosanski Novi, Brçko,
Kuljuç (Kljuc), Kotor Varoş, Sanski Most’ta bulunuyordu. Esir
kamplarının çoğunluğu Prijedor Belediyesi sınırları içindeydi.
Bunların dışında ün salmış önemli kamplar, Omarska, Keraterm,
Tırnopolye (Trnopolje), Manyasa (Manjaca), Tomasisa
(Tomasica) ve Brezina esir kamplarıydı. Bu kamplarda işkence ve
ölümle karşılaşanların sayısı 50 binleri bulmuştu. 122

Bu esir kamplarının çoğu Radovan Karaciç ve Ratko


Mladiç komutasındaki askerler, polisler ve onların görev
arkadaşlarınca işletilmekteydi. Buna ilaveten Bosna Sırp polisi ve
askerî sorgu subayları, bu esir kamplarına sınırsız girme yetkisine
haiz idiler ve bu kampları kontrol eden personelle birlikte
çalışmışlardı. Esir kamplarının tamamında benzer uygulamalar
yapılıyordu. İnsanları birer birer ya da toplu halde öldürüyorlardı.
Esir kampına getirilenlerin tek suçu Müslüman kimliği
taşımalarıydı. Buralarda insanlara şimdiye kadar görülmemiş
işkenceler uygulanmıştı.

Binlerce Boşnak ve Bosnalı Hırvat sivil, aralarında


kadınlar, yaşlılar ve çocuklar olmak üzere, uzun süre bu
kamplarda tutuldular. Mahkemeye çıkarılmadılar ve
tutuklulukları askerî zorunluluklarla da açıklanamaz. Onlar aslen
millî, dinî ve siyasî kimlikleri nedeniyle tutulmuşlardı. Esir
kamplarındaki koşullar insanlık dışı ve acımasızdı. Bu kamplarda
yetkili olan Bosnalı Sırp askerler ve polisler ve kontrol eden diğer
personel, sivil esirlere fizik ve psikolojik istismar, korkutma ve

122
Münira Coşkun, Bosna'da Savaş Yüreğimde Kan Gülleri, 3F Yayınları, İstanbul,
2007, 36.
Fahriye EMGİLİ 121

kötü muamelede bulunmuşlardır. Kamp personeli, Boşnak ve


Bosnalı Hırvat halkı millî, etnik ya da dinî cemaatleri olarak yok
etmek amacıyla öldürmüşler, yaralamışlar ve kasten, onları fiziki
yok oluşa götürecek şartlara maruz bırakmışlardır.

Kadın esir kampları olarak adlandırdıkları yerler genelde


otel, apartman dairesi veya restoran olarak kullanılan yerlerdi.
Burada tutulan kadın esirlere işkence uygulanıyor, tecavüz
ediliyordu. Kadınların yaş ortalaması 14 ve 60 yaş arasındaydı.
Boşnak kadın ve çocuklara uygulanan bu vahşet, Boşnakları en
derinden yaralayan uygulamalardandı.

Güngeçmeksizin Sırpların Müslümanları kamplarda


kitleler halinde katlettikleri yolunda raporlar yayınlanmaya
başlıyordu. Sırpların etnik arındırma siyasetlerini Sancak ve
Voyvodinayı da içine alacak şekilde genişletmeyi düşündükleri
yolunda görüşler ortaya atılmaya başlanmıştı. BM insani yardımı
sürdürmeye çalışırken, etnik arındırıma ile ilgili yazı ve resimler,
Sırpların Hırvatlara ve özellikle Müslümanlara yaptıkları insanlık
dışı muameleler, bütün dünya televizyonlarında gazete ve
magazinlerde yayınlanmaya başlıyordu. 123

BM yetkillerinin hazırladıkları raporlarda, Sırpların,


Naziler gibi, toplama kamplarında yüzerce kişiyi idam ettirdikleri
iddilarına yer veriliyordu. Omarska ve Brçko kamplarına Kızılhaç
görevlileri sokulmuyordu. Kamptan kurtulan bir Boşnak, Sırp
gardiyanların her gün 10-15 kişiyi yakındaki bir göle

123
Moore, a.g.m., s.1-7; Paddy Ashdown, “WhenwiIl you act?” e Guardian, 13
August 1992; John K. Cooley, Just Say, “No to Modem-Day CrusadeSin tpe Balkans”,
International Hearld Tribune, 21 October 1992; Steve Crawshaw, “Divided Balkan
Leaders turn up for peace talks”, e Independent, 26 August 1992.
122 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

götürdüğünü, bu kişilerin hiçbir seferinde geri dönemediğini ve


kendisi ile birlikte 45 kişinin ise, sabaha kadar dövüldükten sonra
serbest bırakıldığını anlatmıştı. 124

Merkezi Zenica’da bulunan “Müslüman Halka Yönelik


Savaş Suçlarını Araştırma ve Belgeleme Merkezi” ne göre, birçok
toplama kampının bulunduğu Prijedor’da, 25.000 ile 28.000
arasında Boşnak katledilmişti. 125
Mahkumlar defalarca cinayet, tecavüz, cinsel taciz, işkence, dayak,
soygun ve diğer maddi ve manevi istismarlar da dahil olmak üzere insanlık
dışı eylemlere maruz kaldı veya tanık oldu. Yakalanan kadınlar ve kızlar
genellikle kamp içinde tecavüze uğruyor ya da başka yerlerde tecavüze
uğramak ve cinsel istismara uğramak üzere kamptan çıkarılıyor.
Mahkumlara verilen günlük yiyecek tayınları yetersizdi ve genellikle açlık
tayınları olarak kullanılıyordu. Mahkumlara yönelik tıbbi bakım ya
yetersizdi ya da yoktu. Genel hijyen çok kötüydü.

Tuzla’daki Omarska toplama kampında olup bitenler, hâlâ


yabancı basının gündeminde yer almıştır. Bu kampta yapılan
katliamlar, binlerce kadının tecavüze uğramalarına ilişkin
raporlar BM Genel sekreteri Butros Gali’nin masasına
konulmuştu. Bu dehşete ilişkin haberlere Türk basınında da
oldukça geniş yer verilmiştir. 126

Bosna’daki Sırp lider Radovan Karaciç ilk önceleri esir


kampları ile ilgili basın haberlerinin bir Müslüman propagandası
olduğunu söyleyerek ve bu işin bir halkla ilişkiler sorunu
olduğunu ve gerçeğin bir süre sonra ortaya çıkacağını ifade

124
Millîyet, 3 Ağustos 1992, s.1, 12.
125
Taşar, a.g.e., s.381.
126
Millîyet, 15 Temmuz 1995, s.20.
Fahriye EMGİLİ 123

ediyordu. Televizyonda kamplarda açlıktan bir deri bir kemik


kalmış insanların yayınlanmasından sonra da Karaciç,
mahkûmların görünüşlerinin “kötü” olduğunu söylüyor ancak
bunun sebebinin kampları koruyan nöbetçilerin kendileri için
daha çok yemek ayırmalarından kaynaklandığını, mahkumların
kötü muamele görmelerinden kaynaklanmadığını, söylüyordu. 127

Bosnalı Sırp güçleri, Bosnalı Sırp polisi ve meslektaşları


tarafından özellikle aranan kişiler arasında Prijedor, Vlasenisa,
Bosna'nın ana siyasi partileri, Demokratik Hareket Partisi (SDA)
ve Hırvat Demokrat Birliği (HDZ) üyeleri; Bosanski Şamas ve
Foça da yer alıyor. Aynı zamanda diğer şehirleden sivil siyasi
liderleri ve yasa koyucuları da içerir. Ordu ve polis, Radovan
KaraCzic ve Ratko Mladiç'in komuta ve kontrolü altındaydı.
Boşnak ileri gelenler ve Bosnalı Hırvat liderler tutuklandı,
hapsedildi, fiziksel tacize uğradı ve öldürüldü.

Bunlar ve Boşnaklara ve Bosnalı Hırvatlara karşı yapılan


diğer eylemler, işgal altındaki belirli bir bölgedeki Boşnakların
veya Bosnalı Hırvatların sayısını azaltmayı veya tamamen ortadan
kaldırmayı amaçlıyordu. Omarska, Keraterm ve Luka'daki
kampları yöneten başta Seljko Meakic (Omarska kampı), Dušo
Sikilica (Keraterm kampı) ve Goran Jelišić (Luka kampı) olmak
üzere kamp yetkilileri, amacın Boşnakları yok etmek olduğuna
inandığını söylemişti.

Bu kamplarda çalışan Bosnalı Sırp askerler, polis


memurları ve diğer personel, sivil tutuklulara fiziksel ve psikolojik
taciz, korkutma ve kötü muameleye maruz kaldı. Mahkumlar

127
Moore, a.g.m., s.1.
124 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

cinayet, tecavüz, cinsel taciz, işkence, dayak, soygun ve diğer


maddi ve manevi muamelelerin mağduru veya tanığıydı. Temmuz
1992'den Temmuz 1995'e kadar, Radovan Karaciç ve Ratko
Miladiç komutasındaki Bosnalı Sırp güçleri yasadışı bir şekilde
sivilleri topladı ve askeri önemi olmayan sivillere ateş açtı. Bosnalı
Müslümanları ve Bosnalı Hırvatları terörize etmek, morallerini
bozmak istiyorlardı.

1.2.Mülke ve Dinî Mabetlere Yönelik Yok Etme

Bosna-Hersek'te çatışmaların başlamasından kısa süre


sonra Bosnalı Sırp güçleri birçok köy ve kasabadaki silahlı direnişi
hızla bastırdı. Bosnalı Sırp asker ve polisler, çıkarlarını güvence
altına almak amacıyla, Radovan Karaciç ve Ratko Mladiç'in
rehberliği ve kontrolü altında, sistematik ve kasıtlı olarak
Müslüman ve Bosnalı Hırvat sivillerin mal ve eşyalarını
yağmaladılar. Nisan 1992 ile Ocak 1993 arasında Priyedor,
Vlasenisa, Bosanski Şamas ve diğer bölgelerde yağma meydana
geldi.

İşgal altındaki topraklarda Müslüman ve Bosnalı Hırvat


evleri ve işyerleri, Bosnalı Sırp güçleri, polis ve üçüncü şahıslar
tarafından kolluk kuvvetlerinin bir parçası olarak yıkıldı.
Çatışmaların sona erdiği veya yaşanmadığı bölgelerde bu evler ve
işyerleri yağmalandı ve sistematik bir şekilde yok edildi. Bu yasa
dışı yıkımın amacı yalnızca mülk sahiplerinin evlerine ve
bölgelerine dönmek istemelerini engellemekti. Bu tür insanlık dışı
uygulamaların pek çok örneği var. İslami ve Katolik kutsal
Fahriye EMGİLİ 125

mekanları da Bosnalı Sırp güçleri ve onların destekçileri


tarafından sistematik olarak zarar gördü ve/veya yok edildi.

Bu şekildeki insanlık dışı uygulamalara dair örnekler


oldukça fazladır. Müslümanların ve Katoliklerin kutsal mekânları
da Bosnalı Sırp silahlı güçler ve yandaşlarınca sistematik olarak
zarara uğratılmış ve/veya tahrip edilmiştir.

Mesela, Teşany yakınlarındaki Matuziç köyünün tek cami


de Sırp saldırıları sonucu harabe haline gelmişti ancak Müslüman
halk Sırplara inat bir binanın bodrumunu mescit haline getirip
ibadete devam etmişti. 128

Avusturya’ya giden Müslüman mülteciler; Sırpların ele


geçirdiği kentleri Müslümanlar’dan temizleyerek buralara
Karadağ ve Sırbistan’dan Sırpları getirerek yerleştirdiğini
anlatmaktaydı. Müslümanlar Sırpların kendilerini göçe
zorladıklarını ve sahip oldukları mülkleri Sırplara sattıklarına dair
ellerinden zorla yazılı belgeler alındığını ve kendilerine
Yugoslavya pasaportu verilerek ve Batı ülkelerine göç
ettirildiklerini de ifade etmişlerdi. 129 Yukarıda tasvir edilen
vakalar en açık şekilde doğrudan Bosnalı Müslüman ve Bosnalı
Hırvat sivillere yönelik yerinden yurdundan ve malından etme
siyasetiydi.

Can kayıplarının yanında, birçok eser de yok edilmiştir.


Bunlar arasında, Saraybosna’da, Türkçe, Arapça, Farsça elyazıları
bakımından Avrupa’nın dördüncü sırasını alan Şarkiyat
Enstitüsü, Millî Kütüphane, Üniversite kütüphanesi, 1984’te 14.

128
Milliyet, 15 Temmuz 1995, s.15.
129
Milliyet, 31 Ağustos 1995.
126 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

olimpiyat oyunlarının yapıldığı bütün spor tesisleri, Neretva


nehrinde bulunan tarihî Mostar köprüsü ve diğer eserler yer
almaktadır. Özellikle saldırıların merkezinde dinî yapılar
bulunmaktadır. Mayıs 1995’e kadar 1239 dinî yapı yok edilmiş ya
da hasar görmüştür. Onlardan, 1024’ü Müslüman (1986’ya kadar
Bosna’da toplam 951 cami ve 501 mescit bulunuyordu), 182’si
Katolik, 28’i Ortodoks ve 5’i Yahudi toplumlarının yapısıydı.

2. BOSNA’DA MÜLTECİ OLMAK

Bosna-Hersek'in Nisan 1992'de Avrupa Komisyonu ve


ABD tarafından tanınmasının ne Bosna'da ne de Balkanlar'da
caydırıcı bir etkisi olmadı. Sırp-Yugoslav güçleri Saraybosna'yı
kuşattı ve Bosna'nın doğu ve kuzeyine doğru ilerlemeye başladı ve
geçtikleri her yerde Sırp olmayan nüfusa karşı etnik temizlik
gerçekleştirdi. 130

Sonuç olarak, üç Boşnaktan biri kontrol edilen bölgelerde


idi ve durum karmaşıktı. Saraybosna hükümeti tarafından.
Hersek'teki Hırvat kuvvetleri sadece sözde Saraybosna'ya bağlıydı
ve komuta zinciri doğrudan Zagreb'e kadar uzanıyordu. 131 Bosna
Hersek'te yaşanan trajik olaylar sonucunda ülke yüzölçümünün
yaklaşık %35'ini temsil eden 1.336.518 kişi ülkeden kaçtı.
Bunlardan 740.000'i Bosna Hersek sınırları içerisinde kaldı, ancak
şehirlerde sürekli ateş altında kalan çok sayıda mülteci nedeniyle

130
Carneige Komisyon Raporu, s.71.
131
Carneige Komisyon Raporu, s.4.
Fahriye EMGİLİ 127

sürekli kaçış halindeydiler. Bu şehirler Bihaç, Travnik, Tuzla ve


Zenisa'dır. 132

Birleşmiş Milletler ve onun evrensel insan haklarına


bağlılığı, Bosna-Hersek’teki silahlı çatışma karşısında daha farklı
bir yaklaşım benimsenmesine yol açmıştı. Şiddet içeren bir
milletlerarası müdahale üzerinde anlaşmaya varılmış olmasa da
Mülteciler Yüksek Komiseri nihayet meydana gelmekte olan
yerinden etme olayına müdahale etmişti. Sırplar tarafından
uygulanan şiddet kritik boyutlara ulaşınca temsilciler, bölgeyi
boşaltma çalışmalarını düzenlemek ile düzenlememek arasında
karar vermek durumunda kaldılar. Kendilerini güvende
hissetmeyenlerin göç etmesine yardımcı olmayı seçtiler.

Yüksek Komisyon’un özel temsilcisinin ifade ettiği gibi,


bunu yapmasalar ölü sayısı daha fazla olabilecekti. Onlara göre,
“İnsanların hayatta kalması için yardım etmeyi seçtik. Yerinden
edilmişlerin ve mültecilerin sayısı, cesetlerinkinden fazla olsun
istedik.

Ne var ki, Uluslararası gözetim altında gerçekleştirilen


toplu göçürme olayı, silah altında kargaşa altında yaşanan nüfus
ihraçlarındandır. Bu durum toplu yerinden etme pratiklerini daha
anlaşılır kılmaktadır. Ancak bu uygulama, başka unsurların siyasî
isteklerine bağlı olduğu için bu bir çözüm değildir, sorunları da
kaynağına inerek çözen bir yaklaşım olarak kabul edilmemelidir.

1945'ten bu yana, yalnızca Bosna-Hersek Savaşı nedeniyle


rekor sayıda insan Avrupa'da mülteci durumuna düştü. 4,4

132
Hüseyin Bağcı, Bosna-Hersek-Soguk Savaş Sonrası Anlaşmazlıklara Giriş, Tarih
Araştırmaları Dergisi, 16, 1992, 257-279, s.270.
128 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

milyon nüfuslu Bosna-Hersek'te 2 milyondan fazla insan mülteci


durumuna düştü. Genelde Müslüman ve Hırvatlardı. Hırvatistan
bir günde 20.000 mülteciyi kabul etti ve Temmuz ayı ortasında
Hırvatistan'daki mülteci sayısı 700.000'e ulaştı.

Bu mültecilerin yalnızca 250.000'i Bosna-Hersek'ten gelen


Hırvatlardı. Savaş boyunca mülteci sayısı arttıkça, daha önce
mültecileri kabul eden veya en azından geçişlerine izin veren bazı
ülkeler kısıtlamalar uygulamaya başladı. Bu ülkeler arasında
Almanya, Avusturya, İtalya ve Macaristan bulunmaktadır. Ne
yazık ki bu durum Hırvatistan'daki ve ardından Bosna-
Hersek'teki çatışmalardan kaçan mültecilerin tahliye yollarının
kapatılmasına yol açtı. Ağustos 1992'nin sonu itibarıyla 2
milyondan fazla insan tahliye edildi ve yaklaşık 500.000'i Batı
Avrupa ülkelerine sığındı. Listenin başında 200.000 mülteciyi
kabul eden Almanya yer alıyor. İsveç 55.000, Macaristan ve
Avusturya ise toplam 100.000 kişiyi kabul etti.
BM mülteciler teşkilatının verilerine göre Bosna’da yaşayan 3
milyon insan, mülteci, yerinden edilmiş kişi veya kuşatılmış şehirlerde
yaşayan kişi sıfatıyla çatışmalardan doğrudan doğruya etkilenmiş
bulunmaktaydı. 133

Sırbistan'ın "etnik temizlik" politikası devam ederken,


kışa çok az zaman kaldı ve daha fazla mültecinin ülkeye sığınmak
zorunda kalacağına dair işaretler var. Mülteci kriziyle bağlantılı
olarak yeni sorunlar ortaya çıktı. Bosna Hersek'e uluslararası
müdahale yönündeki baskı arttı. Batı Avrupa'da Almanya ve
Avusturya diğer ülkelere daha fazla mülteci alma çağrısında

133
David Oven, Balkan Odyssey, Great Britain, 1995, 61.
Fahriye EMGİLİ 129

bulunurken, İngiltere, İsveç ve Fransa mülteci kabullerini


genişletmek ve onları yerinde tutmak için daha fazla uluslararası
mali desteğe ihtiyaç duyulduğunu söyledi. Bazı ülkeler Bosna-
Hersek'te bir "güvenli bölge" kurulmasını da önerdi. Tekliflerinde
Irak Kürtlerinin durumu model olarak kullanıldı. Elbette Bosna
Hersek'te durum farklıydı ve böyle bir modelin
sürdürülemeyeceği açıktı. 134

Birtakım bölgeleri “Güvenli Bölgeler” olarak ilan ve tesis


etmek Birleşmiş Milletler için ve bu uğurda asker tahsis edecek
ülkeler için ciddi sorumluluklar ve yük getiriyordu. Evlerinden
sürülen insanların böyle yerlerde toplanmasını teşvik etmek bir
yerde soycu temizliği meşru kılıyor ve teşvik ediyor olacaktı.
Ayrıca buranın güvenliğinin sağlanabilmesi için oraya
gönderilmiş olan askerlerin gerektiği takdirde saldırılara karşı
savaşmasını peşinen kabullenmek demek olacaktı. 135

2.1. Sırebenisa’dan Kopuş Hikâyesi

Sırplar’ın eline geçen Sırebrenisa’dan göç eden binlerce


Boşnağın durumu belirsizliğini koruyordu. Saraybosna’daki BM
Mülteciler Yüksek Komiserliği Sözcüsü Ron Redmond,
düzenlediği basın toplantısında, Tuzla’daki hava üssüne 8000,
Kladany’a ise 6 bin kişinin geldiğini belirtmişti.

Redmond, bu kişilerin çoğunun kadınlardan oluştuğunu


belirtmiştir: Kadın mülteciler; namuslarını ve çocuklarını

134
Bağcı, a.g.m., s.269.
135
Oven, a.g..e, 70-72.
130 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

korumak için memleketlerini terke tiklerini, şimdi ise ne


yaapcaklarını bilmediklerini ve çok ızdırap içinde olduklarını
ifade etmişlerdir.Sırplar’ın elinde bulunan Potoçari’de halen 20 bin
dolayında sivil bulunduğu bildirilmiş ve bu arada, yerel kaynaklar,
Sırplar’ın Sırebrenisa bölgesindeki Boşnaklar arasında bulunan
16-50 yaş arasındaki erkekleri ayırdıklarını bildirdiler. BM
kaynaklarınca da doğrulanan bu habere göre, Sırp güçlerinin
komutanı Ratko Mladiç, savaşabilecek yaştaki insanları
yakınlardaki bir Sırp kentine götürerek sorgulayacaklarını
söyledi. Sırplar tarafından engellenen bir BM yardım konvoyunun
dün Bosnalı mültecilerin bulunuduğu, Sırebrenisa yakınlarındaki
Hollandalı BM Barış Gücü askerlerinin Potoçari Üssü’ne ulaştığı
bildirildi. Sözcü, üste sadece 3 bin mülteci olduğunu
bildirdiklerini söyledi. Bu arada Avrupa Komisyonu’ndan yapılan
açıklamada, Avrupa Birliği’nin Sırebrenisa’daki halk için 40
milyon dolar tutarında acil yardım yapmayı kararlaştırdığı
bildirildi. 136

Sırebrenisa’daki Sırp vahşetinden canlarını güçlükle


kurtarabilen 30 bine yakın kadın, çocuk, yaşlı insan yollardaydı ve
Tuzla’ya varıp hayatta kalanların yaşamları, 2. Dünya Savaşı
sırasındaki Hitlerin zulmünden kaçan Yahudilerin yaşamını
yansıtıyordu. Kızgın güneşin altında barınabilmek için çevredeki
ağaçları kesip bir gölgelik sığınak yapmaya çalışanlar, çevrelerinde
sadece tel örgüyle çember oluşturmaya çalışan BM Barış gücü
askerlerinden de nefret ediyorlardı. Çünkü BM Genel Sekreteri
Butros Gali, bu saldırıyı durdurmak için bir girişimde
bulunmamıştı. Nato uçalarının göstermelik uçusu ve 3 tane Sırp

136
Zaman, 16.07.1993.
Fahriye EMGİLİ 131

tankını tahrip etmesi ise 30 bin sivil insanın yerinden yurdundan


edilmesini önleyememişti. 137

Sırebrenisa’dan kaçarak Tuzla’ya ulaşabilen Boşnaklar,


Sırplar’ın Sırebrenisa’da kadınlara tecavüz ettiklerini ve genç
erkekleri kurşuna dizdiklerini ileri sürdüler. Mirama Muriç ve
Zula Hasanoviç adlı iki Boşnak kadın, Tuzla’da Reuters’a yaptığı
açıklamada, “Sırplar önceki gün Hollanda askerlerinin bulunduğu
BM üssüne girdiler. Etrafı dolaştılar ve bütün erkekleri bir binanın
arkasına götürdüler ve ateş edildiğini duyduk. Kimse geri gelmedi.
Kızları da otobüsten indirip götürdüler. Sırplar’ın kızlara tecavüz
ettiğini biliyoruz, çünkü kızların bir bölümü geri döndü ve bize
söyledi, ama çoğu geri dönmedi” dedi. Sırplar Sırebrenisa’dan
kadın, çocuk ve yaşlı erkeklerden oluşan yaklaşık 14 bin Boşnağı
kent dışına, Bosna hükümetinin elinde bulunan bölgelere sürgün
ederken, kentin erkek nüfusuna ne olduğu büyük oranda
bilinmiyordu. 138 Bosnalı Sırplar, askerlik çağında oldukları
iddiasıyla rehin tuttuğu binlerce Boşnak erkeğin akıbeti
konusunda bilgi vermezken, BM yetkililerine ulaşan mülteciler,
Sırp askerlerinin işkence yaptığını, genç kızlara tecavüz ettiğini
anlatıyordu. Bosnalı Sırpların 16 yaşından küçük çocukları da
asker olabilecek yaştaki diğer ekeklerle birlikte esir aldığı da iddia
edilmekteydi. 139

Sırpların Sırebrenisa’yı ele geçirmesinden sonra 7 bin kişi


kaybolmuştu, ve çoğu erkeklerdi. Polonya eski başbakanı

137
Milliyet, 15 Temmuz 1995, s.20.
138
Zaman, 16.07.1995.
139
Milliyet, 15 Temmuz 1995, s.15.
132 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Masowiecki, bunların bir bölümün Sırplar tarafından


öldürüldüğünü belirtti. 140

Mesela, Sırplar’ın Sırebrenisa ve Zepa güvenli bölgelerini


almalarının ardından 80 bin Boşnak daha güvenli Orta Bosna’ya
göç ederken, Sırplar şimdi de kontrolleri altındaki Banyaluka’da
yerleşik bulunan yaklaşık 50 bin Müslüman’ı sınır dışı etmişlerdi.

BM kaynakları, olayın olayların gerçekleştiği Temmuz


1995’te Sırplar’ın elinde halen 4 binin üzerinde genç erkek ve kız
esir bulunduğunu kaydediyorlar. Sırplar’ın etnik temizlik
kapsamında esir tuttukları genç Boşnak kızlara tecavüz ettikleri
de mülteciler tarafından verilen haberler arasındaydı.

Sırebrenisa’dan Saraybosna’ya giden yolların hemen hepsi,


kadın ve çocuk mültecilerle dolu. Açlıktan, susuzluktan,
ilaçsızlıktan, yorgunluktan, korkudan perişan bir hale düşümüş
bu insanları salgın hastalıklar da tehdit ediyor. Özellikle dizanteri
ve kaybolmaya yüz tuttuğu sanılan eski bir afet: verem. Bosnalı
Doktor Salih Mulagiç, mültecileri yakın zamanda bekleyen bir
tehlikeye daha dikkat çekiyor. Yakında dizanteri gibi salgın
hastalıkların yayılma ihtimalinin yüksek olduğunu belirtiyor. “Su
kıt, birkaç hekim var, ilaç çok az. Gücü kuvveti yerinde olanlar
yıkanmak ve çamaşır için bir akarsu kenarına gidiyorlar. Ama
ırmak kenarı ister istemez tuvalet ihtiyacı için de kullanılıyor. Bu da
salgın ihtimalini artırıyor” şeklinde mültecilerin durumlarını
açıklıyordu. 141

140
Milliyet, 26 Temmuz 1995, s.16.
141
Zaman, 16.07.1995.
Fahriye EMGİLİ 133

Onbinlerce kadın, çocuk yollarda ya da kamplarda yaşam


savaşı verirken, Sırpların alıp götürdükleri erkeklerin akıbeti
hakkında kimse doğru düst bir şey bilmiyordu. Aralarında 10-12
yaşında erkek çocukların da bulunduğu bu insanlardan bir
bölümünün bazı stadyumlarda, kızgın güneş altında bekledikleri
ileri sürülüyor. Boşnak halk BM askerlerine karşı taş ve sopalarla
giriştikleri saldırılarla tepkilerini dile getirmekteydiler. Yaşam
savaşı için mücadele eden Boşnalar bir lokma yiyecek, bir yudum
su için birbirleriyle de dövüşmeye başlamıştı. Biraz yoğurt, limon,
salatalık alabilmek için herkesin didindiği görülmekteydi. 142

Mesela, 1995 yılına gelindiğinde UNHCR, son sayımlara


göre Tuzla’da 10 bin, Kladany’da 3 bin kişilik bir mülteci
grubunun, 1000 kadarının da Bratunas’da olduğunun tahmin
edildiğini belirtmekteydi. 143

2.2.Zenitsa (Zenica)'ya Mülteci akını

Tuzla'daki barış güçleri Sirebrenisa'dan kaçan 30.000


mülteciyi koruyamayınca bu mültecilerden bir kısmının
Zenisa'daki Türk kuvvetlerine gönderilmesine karar verildi.
Zenisa'da bulunan Türk işçi sendikaları, şehirdeki bir çelik
fabrikasının boş arazisinde mülteciler için çadır kent kurdu. Bazı
mülteciler şehirdeki boş okullara yerleştirilecek. Mehmeçik
mültecilerin ulaşım ve gıda ihtiyaçlarını karşılayacaktı. Bu amaçla

142
Milliyet, 16.07.1995.
143
Milliyet, 15 Temmuz 1995, s.15.
134 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

sendikanın mühendislik ve nakliye firmaları hazırlıklara


başlamıştı. 144

Türk Birliğinin basın ve halkla ilişkiler sözcüsü Gazi


Ertuğrul Özkürkçü, BM Yüksek Komiserliği’nin Zenitsa
belediyesi ile yapmış oduğu anlaşma çerevesinde Zenisa’ya 2 bine
yakın mültecinin getireleceğini ve bunların Sahra hastanesinde
sağlık kontrolünden geçirelerek, çadırlarda barındırılacağını
belirtmiştir. 145 Zenisa için 2 bin ile 2.500 arası mülteci
planlanırken, merkezi bosna’ya 6 bin mültecinin nakledilmesi
planlanmıştı. 146

Boşnak yetkililer, Sırebrenisa ve Zepa’dan kaçan ve


Tuzla'daki kamplardan yola çıkan mülteci sayısının Ağustos
sonuna kadar 7 bine ulaşacağını tahmin ettiklerini belirtirken, bir
an önce birşeyler yapılmasını istiyorlardı. 147

Zepa’daki Sırp katliamından kaçarak 10 gün süreyle dağda


saklanan 6 bin Bosnalı Müslüman’dan 750’si Zenisa’daki Türk
Barış Gücü birliğine ulaşmıştı. Bununla birlikte hergün 200-300
kişilik mülteciler gruplar halinde gelmeye devam ediyordu.
Önceki gece Müslümanların kontrolündeki Kladany kentine
gelen kadın, çocuk ve yaşlı erkekleriden oluşan 750 kişi, Türk
birliğine ait araçlarla alınarak birlik yakınında kurulan çadır kente
yerleştirildi. BM İnsani yardım Örgütü sınır tanımayan doktorlar
ve Kızılhaç gibi yardım örgütleri de çadır kentteki mültecilere

144
Millîyet, 19 Temmuz 1995, s.16.
145
Millîyet, 19 Temmuz 1995, s.16.
146
Millîyet, 19 Temmuz 1995, s.16.
147
Zaman, 2.08.1995.
Fahriye EMGİLİ 135

yardımcı olmak için çalıştı. Türk Birliği, çadır kente su tankerleri


kurmuştu. Aşırı sıcak sonucu güneş çarpması sonucu yaşlı ve
kadınların tedavi edildikleri gözlendi. Sahra hastahanesinde görev
yapan doktorlar, mültecilere yardımcı olmak üzere göreve
başlamıştı. Sağlık kontrolünden geçtikten sonra ve kayıt işlemleri
yapıldıktan sonra mültecilerin çeşitli konutlara ve kent dışındaki
ahşap kamplara taşınacaklarını, Türk Barış Birliği Basın sözcüsü
dile getirdi. 148

Zepa’da yaşadıklarını anlatan 82 yaşındaki Orhan


Durmişeviç, “Ben üçüncü dünya savaşını yaşıyorum” diyerek
yaşadığı dramı anlatmıştı. Sırplar kent merkezine girinceye kadar
evinden çıkmadığını belirterek, daha sonra gece karanlığında
diğer komşularıyla birlikte Zlo Vrb dağına çıkıp, 10 gün süreyle
buradaki Bosnalı askerlerle birlikte saklanmışlardı. Gelini ile
birlikte Zepa’dan göç eden bu mülteci, asker oğluna ne olduğunu
bilmediğini söylemişti. 149

Bosna’da görev yapan Türk Birliği'nin konuşlandığı,


bölgedeki “en huzurlu mekan'” olarak bilinen Zenisa’ya, her gün
200’ün üzerinde mülteci geliyor. Nüfusu 150 bin civarındaki
Zenisa’ya ise son 2 yılda 40 bin mülteci yerleşmiş durumda
bulunuyordu. 150

148
Milliyet, 29 Temmuz 1995, s.17. Sırp işgalinden kaçan iki bin kadar mültecinin
barındığı Zenisa’daki incelemlerini tamamlayarak dün de Tuzla’daki kamparı gezen
İnsan Haklarından sorumlu devlet bakanı Algan Hacaloğlu, kendi ülkesinde
“mülteci” konmuna düşen onbinlerce insanın dramı karşısında isyan etmişti.. Bakan
Sırpların Bosna’da tek toplum tek ırk düşüncesiyle etnik temizlik yaptığını ve bir
toplumu yok etmek istediğini belitmiştir. Millîyet, 30 Temmuz 1995.
149
Millîyet, 29 Temmuz 1995, s.17.
150
Zaman, 2.08.1995.
136 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Türk askerî tarafından kurulan çadır kampa girdiğinizde


kendinîzi ikinci Dünya Savaşı’nı konu alan bir filmin
platosundaymış gibi hissediyorsunuz. Ama insanların yüzündeki
acının derinliği sizi yaşanan gerçek, hem de çok acı gerçek
olduğuna hemen ikna ediyor. Kuşkusuz yerinden yurdundan
edilmiş bu insanların durumu sizi çok etkiliyor ama çocukarın
arasında girdğinizde savaşın ne demek olduğunu daha iyi
anlıyorsunuz. 151 Çocuklar daha ilk kelimelerini söyleyemeden
ölümün acısını yaşamışlardı. Minik ayaklarıyla doyasıya koşmayı
tadamadan sakat kalmayı biliyorlardı ve açlığın ne demek
olduğunu biliyorlardı. Üşümenin, acının, mutsuzluğun,
yokluğun, açlığın yerleştiği izler gözlerindeydi.

3. HIRVATİSTAN’DA VE MACARİSTAN’DA
BOŞNAK MÜLTECİLER

1992’de Bosna’da savaşın çıkmasından önce yaklaşık yarım


milyon Boşnak ve Hırvatın yaşadığı ve şu anda kontrolün
Sırplarda olduğu Banyaluka’da BM yetkilileri, 45 bin Müslüman ve
15 bin Hırvat’ın daha kentten sürülme tehlikesi ile karşı karşıya
olduklarını belirttiler. 152

Bosna’nın Banyaluka kentinden Macaristan’a sürülen


Boşnak ve Hırvatlar, kendilerinin Sırplarca gaddar bir şekilde iki
saat içinde evlerini terke mecbur edildiklerini ve bu süre içinde
ancak elbiselerini alabildiklerini söylemekteydiler. Doğu
Macaristan’ın Debrecan kentindeki bir toplama kampında

151
Milliyet, 2 Ağustos 1995, s.1.
152
Zaman, 21.08.1995.
Fahriye EMGİLİ 137

bulunan mülteciler, Sırplar’ın kendilerinden zorla para


topladıklarını, aksi takdirde erkeklerin zorla Sırp ordusunda
savaşa gönderileceği tehdidinde bulunduklarını
anlatmaktaydılar.

Hırvatistan ve Sırbistan’a kaçmak isteyenler sınırların,


yoğun bir mülteci trafiği sonucu kontrollerin uzun sürmesi
nedeniyle büyük zorluklar yaşamaktaydılar. Svaşın başlamasıyla
birlikte kısa sürede Hırvatistan’da zaten 334.000 ve Sırbistan’da da
268.000 mülteci bulunmaktaydı. Bütün bunlara ek olarak
Hırvatistan'da tahminen 70.000 kayıtlı olmayan mülteci
bulunmaktaydı. Hırvatistan, sınırlarını kapamak zorunda kalmış
ve diğer ülkelerdeki Hırvat makamlarının onayı olmadan hiç
kimseyi ülke sınırları içine almamak siyasetini benimsemişti. 153

13 Temmuz 1992'de Hırvatistan, kapasitesinin aşılması


nedeniyle sınırlarını Bosna Hersek'ten gelen mültecilere
kapattığını duyurdu. Asıl amaç Batılı ülkelerden daha fazla
yardım almaktı. 154
Hatta Hırvatistan, ev sahipliği yaptığı
mültecilerin günlük ihtiyaçlarını karşılamak için günde 2 milyon
dolar harcıyordu. Bu nedenle savunma harcamaları hariç
bütçenin büyük bir kısmı mültecilere harcandı. Mültecilerin
masraflarını yeni yeni karşılamaya başlıyorlardı ama yurt
dışından gelen çabalar ve yardımlar yeterli olmuyordu.
Hırvatistan için en büyük sorun, eskiden döviz kazandıran
turizmin artık savaştan ciddi şekilde etkilenmesiydi.

153
Iva Dominis ve Ivo Bilanıc, “Refugeesand Displaced Persons in the Former
Yugoslavia”, RFE / RL Research Bul1etini, Vol. 2, No. 3, 15 January 1993, s.2-3.
154
Cumhuriyet, 16 Temmuz 1992, s.9.
138 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Avrupa 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük göç


dalgasına sahne olurken Hırvatistan, Bosna-Hersek’ten savaştan
kaçan Boşnak mültecileri bundan sonra ülkesine kabul
edemeyeceğini açıklamıştı. 155 Zagreb sınırlarına gelen Bosnalı
mültecileri, doğrudan İtalya, Slovenya ve Avusturya sınırlarına
göndereceğini açıkladı. Zagreb hükümeti, tüm Avrupa ülkelerine
çağrıda bulunarak, Bosna’da süren savaştan kaçan mültecileri
kabul etmelerini istedi. Avusturya içişleri Bakanı İvabn Jarnjak, 14
Temmuz 1992’de Avusturya televizyonuna verdiği demeçte “artık
tek bir mülteci kabul edemeyiz. Avrupa bu insanları
düşündüğünü göstermelidir” demişti. Bosna’dan kaçanların sayısı
ise, 700 bini buldu. Göçmen sorunu nedeniyle, hem ekonomik,
hem de toplumsal yönden çöküntü halinde olduğunu açıklayan
hükümet, yayımladığı bildiride “Şu anda, Bosn-Hersek’ten tek bir
mülteciye bile kalacak yer bulmamız imkansız” demekteydi.
Bildiride, Hırvatistan’ın Bosna-Hersek ile olan sınrını
kapatmayacağı ancak, sınıra gelen tüm mültecilerin Slovenya,
Avusturya, İtalya sınırlarına gönderileceğini bildirildi. Ancak bu
ülkelerin de sınırlarını kapattığı yönüne haberler ulaşmaktaydı. 156

Hırvatlar’ın Krayina’da gerçekleştirdikleri “Yıldırım


Harekâtı” sonrasında da, 200 bin Sırp, Hırvatistan topraklarını
terk ederek Bosnalı Sırplar’ın kontrolündeki topraklara,
Sırbistan’a göç etmişlerdi. Sırbistan da bu kervana katılmakta
gecikmemişti. Sırplar, azınlıkların yaşadığı Voyvadina özerk
bölgesindeki Hırvatlar’ı ülkelerine gönderip, yerine Krayinalı
Sırplar’ı yerleştirirken, Kosova’daki nüfus dengesini bozmak için

155
Millîyet, 15 Temmuz 1992, s.6.
156
Millîyet, 15 Temmuz 1992, s.6.
Fahriye EMGİLİ 139

de Krayinalı göçmen Sırplar’ın bir kısmını buraya


yerleştirmişlerdir.

Hırvatistan İçişleri Bakanı İvan Jarnjak ve beraberindeki


heyet, İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan’ın resmi davetlisi olarak
Türkiye’ye giderek ülkesindeki mülteciler konusunda çare
aramaktaydı. Hırvatistan İçişleri Bakanı İvan Jarnjak, Ankara'da
bulunacağı süre içinde görüşmelerin temel noktasını, Bihaç’a geri
dönecek mültecilerin dönüşleri sırasında yaşanacak sıkıntıların
giderilmesi amacıyla bölgeye gönderilecek Türk polis gücünün
oluşturacağını belirtmişti. Bosna-Hersek’ten Hırvatistan’a
göçeden mültecilerin yaşam şaratlarının kış şartları sebebiyle
ağırlaştığını vurgulayan Hırvatistan İçişleri Bakanı 1995
Kasımında:, '”Bu insanların durumuna bir an önce çare
bulunması gerekiyor” demişti. 157

Bazı yazarlar ve politikacılar, mültecileri kabul etmenin


Sırpların "etnik temizlik" politikasını ilerleteceğine ve bu
kurbanları mülteci olarak ülke dışına çıkmaya zorlayacağına
inanıyordu. İşte bu nedenle, 12 Ağustos 1992'de Birleşmiş
Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, çoğu Müslüman olan
28.000 Bosna Hersekliyi kabul etmeyi reddederek sınır dışı etti.

Bu argüman "güvenli bölge" fikrine karşı kullanıldı. Bu tür


bölgelerin kurulması, Sırpları, Müslümanları ve Hırvatları bu
bölgelere itecek ve uluslararası kamuoyunun "etnik temizlik"
politikası için kullanılcaktır. 158Avusturya, 2 Temmuz 1992'den bu
yana Yugoslav vatandaşları için vize başvurusunda bulunmasına

157
Zaman, 7.11.1995.
158
Moore, Ethnie Cleansing in Bosnia…., s.4.
140 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

karşın, şu ana kadar çoğu Müslüman olan 2 bin mülteciyi geri


çevirdi. Bosna Hersek'ten 55 bin mülteciyi kabul eden Macaristan,
sınırlarına gelen göçmenlere karşı daha sert bir tutum sergilemeye
başladı. Macaristan, Batı ülkelerine göç etmek isteyen ortalama
150 Bosnalı mülteciyi trenlerden her gün polis gözetiminde
Kellebian sınır kapısından sınır dışı ediyordu. 159

4. TÜRKİYE’DE BOŞNAK MÜLTECİLER

Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu'ndan Cumhuriyet'e


kadar geçen dönemde çeşitli göçmen gruplarına ev sahipliği
yapan bir ülke olmuştur. Bu gruplar arasında mülteciler önemli
bir kategoridir. Irkları, dinleri, milliyetleri, bir toplumsal gruba
mensubiyetleri veya siyasi düşünceleri nedeniyle kendi
ülkelerinde zulüm görmekten korkan bu kişiler, başka ülkelere
sığınma talebinde bulundular. Sığınma talebinde bulunmak
sadece travmatik bir süreç değil, aynı zamanda birçok soruna
karşı kırılganlığı da artırmaktadır.

Mültecilerin tahliye edilmelerinin ya da evlerini ve


topluluklarını terk etmeye zorlanmalarının nedenlerini
incelediğimizde insanların kendi iradelerine ve kontrollerine
boyun eğmediklerini görüyoruz. Mülteci sorununu çözmek için
iki faaliyet geliştirildi. Mültecilerin Statüsüne İlişkin 1951
Sözleşmesi ve Mültecilerin Statüsüne İlişkin 1967 Protokolü; 1987
yılının sonlarına doğru çoğu ülke, Mültecilerin Statüsüne İlişkin
Sözleşme ve Protokolü kabul etti.

159
Cumhuriyet, 16 Temmuz 1992.
Fahriye EMGİLİ 141

Dünyadaki çoğu ülke bu Sözleşme ve Protokole taraır


ancak bunu kendi iç kanunlarına dahil etmemiştir. Dolayısıyla bu
Sözleşme ve Protokolün ilke ve koşulları hükümsüz ve hükümsüz
kalacaktır. Ancak bazı ülkeler ne Sözleşme'ye ne de Protokol'e
taraf değildir. Bu nedenle Sözleşme ve Protokolde yer alan
tanımlar, sığınmacıların mülteci olarak girdiği ülkeye göre
değişiklik göstermektedir. Buna istinaden, sözleşmedeki
tanımlama ülkeler arasındaki eşitsizliği, sığınanları kabul eden
ülkeler tarafından farklı işleme maruz kalmalarını ve mülteci
meselesinin ortaya çıkışındaki farklılıkları ortaya koymaktadır. 160
1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna ilişkin Cenevre
Sözleşmesinin 1/A

Maddesinde mülteci; 161

“1 Ocak 1951’den önce Avrupa’da meydana gelen olaylar


sonucunda ırkı, dinî, millîyeti, belirli bir sosyal gruba üyeliği ve
politik düşünceleri nedeniyle zulme uğrayacağından haklı sebeplerle
korktuğu için, vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu
ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku
nedeniyle yararlanmak istemeyen; tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar
sonucu söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen kişi” olarak
tanımlanmıştır.

Mültecilik kavramını açıklamak gerekirse, mülteci özetle


mülteci, uyruğunda bulunduğu ya da hayatını sürdürdüğü ülkeyi

160
Ved P. Nande, Refugee Law and Policy, Greenwood Press, USA, 1989, s. 4-6.
161
Resmi Gazete; 05.09.1961/10898 ;Tarhanlı, T., Sıgınmacı, Mülteci ve Göç
Konularına İliskin Türkiye'deki Yargı Kararları Konusunda Hukuki Bir
Degerlendirme, BMMYK ve Bogaziçi Üniversitesi Vakfı, Ankara, 2000, s.2.
142 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

bir zulme uğraması ya da zulme uğraması tehlikesiyle terk etmek


zorunda kalan kişi olarak da ifade edilebilir. 162

Ancak 2. Dünya Savaşı sonrasında savaş koşullarının


ortaya çıkmasıyla bu tanımın güncellenmesi zorunlu hale gelmiş
ve 1967 yılında imzalanan New York Protokolü ile coğrafya
(Avrupa) ve zaman (1 Ocak 1951) terimleri değiştirilerek
kullanılmaya başlanmıştır. O tanım kaldırıldı ve mülteci tanımı
doğdu.

Türkiye, 1951 Cenevre Mülteci Sözleşmesi'nin coğrafi


kısıtlamalarla birlikte mülteci tanımına uymayı ve 1994 İltica
Yönetmeliği'ni temel alarak kendi göç ve iltica hükümlerini
uygulamaya koymayı tercih etmiştir. Avrupa ülkelerinden
Türkiye'ye gelen kişiler "mülteci" olarak tanınarak ülkeyi terk
etmek üzere üçüncü bir ülkeye gönderilirken, Avrupa dışı
ülkelerden (Ortadoğu, Afrika) gelen kişiler ise "mülteci" olarak
kabul edilerek ülkede geçici ikamet etmelerine izin verilmektedir.

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği istatistikleri,


Yugoslavya içinde yer değiştirmek zorunda kalan 1 milyon 72 bin
kişi olduğunu ortaya koyarken, ülke dışına çıkan 425 bin insan
olduğunu gösteriyordu. Komiserliğin rakamlarına göre, 1992 yılı
itibariyle Türkiye’ye kaçtığı kesin olarak belirlenen 7 bin kişi
bulunuyordu. 163

162
Resmi Gazete; 05.09.1961/10898. Tarhanlı, T., Sıgınmacı, Mülteci ve Göç
Konularına İliskin Türkiye'deki Yargı Kararları Konusunda Hukuki Bir
Degerlendirme, BMMYK ve Bogaziçi Üniversitesi Vakfı, Ankara, 2000, s.2.
163
Milliyet, 27 Temmuz 1992, s.12; Türkiye , 18 Tmmuz 1992.
Fahriye EMGİLİ 143

Savaşın başladığı 1992’den 1995’e kadar 890 bin kadar


Müslüman Boşnağın yerinden yurdundan olduğu, bu
mültecilerin 30 bin kadarının Türkiye’ye göç etmişti. 350 bin
Bosnalı Müslüman ise halen (1995) Almanya’da bulunuyordu.
1995’e gelindiğinde Avusturya ve İsviçre’de ise toplam 110 bin
Bosnalı mülteci olduğu kaydedilmiştir. 164

Bosna-Hersek Dışişleri Bakanı İrfan Lyubiyankiç 1995


senesinde yaptığı bir açıklamada: , 350 bin mültecinin
Almanya’da, Türkiye’de ise 10 bin mültecinin bulunduğunu ifade
etmişti. Türkiye’den beklentilerinin yerine gelip gelmediği
şeklindeki bir soruya karşılık, “Türkiye’ye karşı müteşekkiriz.
Mültecilerimize gereken yardım yapılmaya çalışıldı. Ancak herşey
daha güzel olabilirdi. Bu yalnız Türkiye’de değil, Avrupa’da da öyle.
Hatta Almanya’da da daha fazla yardım yapılabilirdi. Türkiye ve
İslam âlemi bize destek vermeye devam ediyor” şeklinde
konuştmuştu. 165

Bosna’ya geri dönemeyip Bayrampaşa’da zor şartlarda


hayatlarını devam ettirmek zorunda kalan 3550 Boşnak, savaşın
ardından 1997’de basındaki haberlerde; kendilerine Türkiye’nin
yardımını beklediklerini ve Türk ve Müslüman oldukları için
Balkanlar’dan atılmak istendiklerini vurgulayan Boşnak
misafirler, Türk halkının yardımlarını hiçbir zaman
unutmayacaklarını belirtmişlerdi. 166

164
Zaman, 2.08.1995.
165
Zaman, 10.02.1995.
166
Zaman, 2.11.1997.
144 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Babaları hakkında tutuklama kararı olduğu için Bosna’ya


evlerine dönemeyen Haliloviç ailesi, 1997 Kasım ayında
Bayrampaşa’da bir bodrum katında hayatlarını sürdürüyordu.
Sırp işgali altındaki Sancak’ta evleri olmasına rağmen babaları
hakkında çıkan tutuklama kararı yüzünden, kışın soğuk
gecelerini bir birlerine sarılarak geçirmek zorunda kalan
Fahrudin (9), Fahreta (12), Sayma (13) ve Şemsettin (14) kardeşler
İstanbul’daki sadece birkaç Boşnak çocuk. 167

4.1.Mülteci Kampları

Avusturya, Almanya, İsveç, İtalya, Macaristan, Hırvatistan


ve diğer komşu ülkelere sığınan on binlerce Boşnak’tan on bini
aşkını da din birlikteliği nedeniyle Türkiye’yi seçmişti. İlk göçün
yaşandığı 1992 yılı ilk yarısında Boşnaklardan 675’i Kırklareli,
Hayrabolu, Tekirdağ ve Çerkezköy’deki kamplarda
barındırılmıştır. 168

Aniden yollara döküldükleri için beraberlerinde hiçbir


alamadan evlerini geride savaşın yıkımına bırakmak
mecburiyetinde olan Boşnak mültecilerin içinde çok sayıda
parçalanmış ailenin bulunması ve sığınmacıların akrabalarının
nerede olduklarını bilmemeleri sosyal bir mesele yaratmaktaydı.

Kampta barınan Boşnakların büyük bir çoğunluğunun


kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşmaktaydı. Bu kamplardan biri
olan Kırklareli’deki Gaziosmanpaşa Boşnak Mülteci Kampı,

167
Zaman, 2.11.1997.
168
Cumhuriyet, 16 Temmuz 1922.
Fahriye EMGİLİ 145

Bosna’dan gelen 2 bin 500’e yakın mülteciyi barındırmıştır.


Erkeklerin yok denecek kadar az olduğu kampta 739 çocukla
birlikte yaşlı kadınlar yaşadığı haberini Türk basınından
öğreniyoruz(Eylül 1995). 169
Bir kısım mülteciler savaşın ilk
başladığı yıl Türkiye’de Kırklareli Sağlık Meslek Lisesi’nde
barındırılmışlardır. Okulun girişine konulan ankesörlü telefon,
nerede olunduğunu bildirmenin aracı. Yakınlar aranıyor,
telefonlar veriliyor. Kırklareli Valiliği, tüm kamplarda olduğu gibi
konaklamanın dışında yemek gereksinimlerini de
karşılamaktaydı.

Daha önceden Bulgaristan göçmenlerinin kaldığı yerleşik,


deneyimli bir kamp olan Gaziosmanpaşa Göçmen kampı,
prefabrik barınaklar ve Kızılay çadırlarından oluşuyordu.
Çadırlar, gereksinim üzerine prefabrik yapılar yetersiz kalınca
oluşturulmuştu.

Boşnak mültecilerden biri olan Mensur Pariç, henüz bir


haadır Türkiye’de idi. Önce Macaristan’a kaçtıklarını, bu ülkenin
kendilerini kabul etmemesi üzerine 20 günlük bir yolculuk
sonrasında karısıyla birlikte İstanbul’a geldiklerini anlatıyor. Ne
yöneticileri ne olanaklarıyla kampta ona rahatsızlık veren bir şey
vardı. Tek isteği ülkesindeki savaşın bitmesi ve geri dönmek. Tüm
Boşnakların anlatmak istediği şuydu: ülkelerinde yaşananlar,
baskı ve ölüm. Kocasını çatışmaların ortasında bırakıp iki kızıyla
birlikte kaçan Yasmina Zupçiç, biran önce silahların susacağını,
geri döneceğini ve yine bakkaliyesini açacağını umuyordu. 170

169
Zaman, 16.09.1995.
170
Cumhuriyet, 16 Temmuz 1992.
146 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Bosna’daki Sırp vahşetinden kaçarak ülkemize gelen


Boşnaklar için kurulan her kamp küçük birer Bosna görüntüsü
arzediyordu. Kendi imamları, Kur’an kursları, güvenlik
birimlerinin de bulunduğu bu kampların her köşesinde Bosna’da
yaşadıklarını Türkiye'ye taşıyan bu insanlarla birlikte, Sırp
vahşetinin izlerini görülmekteydi. 171

Savaşın acımaz yüzü en çok kadınları etkilemişti. Tecavüze


uğrayanlar için bir rehabilite merkezi açılmıştı. Özel sektörden bir
hayırseverin verdiği üç katlı bir bina, bu kadınların
rehabilitasyonu için yeniden dizayn edildi. Bosna ile irtibata
geçirilip, tecavüz mağdurlarının tedavisi için 3 Boşnak doktor
Türkiye'ye getirildi. Çok uzun süren bir tedavi dönemi yaşandı.
Yine de çok başarılı olunduğu söylenemez. Ama Türkiye o neler
yaşandığını çok iyi biliyor.Çünkü, bunun sıkıntısını bizzat çekti.
Yüzlerce Boşnak kadın, tecavüzü hazmedemediği için intihar edip
hayatına son verdi.

Boşnak kadınlar bu zulmü yaşarken, öldürülmeyen


erkekler de toplama kamplarına dolduruldu. Buralarda sadece
filmlerde görebildiğimiz insanlık dışı tablolar yaşandı. Sırplar ve
Hırvatlar zulüm konusunda birbirleri ile yarıştılar. Bu toplama
kamplarına doldurulanlar, çoğu zaman öldürülmeyip, hayatta
bırakıldıklarına kahretti! Yalın ayak başıkabak insanlardı. Etrafı
tel örgülerle çevrilmiş bir alana doldurulmuşlardı. Dayak, olağan
hadiselerden biriydi. 3-4 gün aç bırakıldıkları oluyordu. Bazı
günler su bile verilmiyordu. Hayvanlardan daha ilkel şatlarda
yaşatılıyorlardı. Tuvalet ihtiyaçlarını bulundukları yerlerde

171
Zaman, 16.09.1995.
Fahriye EMGİLİ 147

karşılıyorlardı. Boşnaklara yemek verilmiyordu, ama zorla dışkı


yedirildiği oluyordu. 172

Kamptaki Boşnaklar içinde Türkçe bilenlerin sayısı


oldukça azdı. Türkçesi iyi olanlar tercüme işlerinde çalışıyorlardı.
Çoğunluğunun bildiği tek Türkçe ibaresi “Allah'a emanet”
sözüydü. Rastladıkları herkese bunu adeta selam verir gibi
söylüyorlardı. Diğerleri de kamp içinde kurulmuş olan okulda
okuyarak, Türkçe’yi öğrenmeye çalışıyorlardı.

Boşnak Mülteci Kamp Müdürü Sami Bilgin’in verdiği


bilgilere göre; kamp içindeki okulda Boşnak müfredatı
uygulanmaktaydı. Buradaki öğretmenler de kamp içindeki
mülteciler içinden seçilmekte ve Bosna’da iken daha önce
avukatlık, muhasebecilik gibi değişik meslekler yapan Boşnaklar,
buradaki okulda öğretmenlik yapmaya çalışmışlardı.
Öğretmenlerin bir kısmı Türkçe biliyordu ve Türkçe bilen bu
öğretmenler de çocuklara Türkçe öğretmeye çalışıyorlardı. 173

Kamp koşullarında yaşanan problemler şu şekilde


sıralanabilir:

*Kalabalık yaşam koşullarının neden olduğu bir diğer


hastalık grubu da temas enfeksiyonlarıdır. Yeterli su eksikliği ve
kişisel hijyenin kötü olması bu gibi durumlarda yaygın sorunlardı.
Örneğin Bosna Savaşı (1993) sırasında mülteciler arasında uyuz

172
Takvim, 23 Ekim 2010,
https://www.takvim.com.tr/yazi_dizisi/2010/10/23/oldurun_beni, erişim
17.12.2023.
173
Zaman, 16.09.1995.
148 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

vakaları önemli ölçüde arttı. Benzer şekilde Bosna savaşı sırasında


enterit ve hepatit A vakaları da arttı. İshal hastalığı derme çatma
yerleşimlerde en yaygın ve ölümcül hastalıklardan biriydi. Bunun
nedeni, içme ve kullanma suyu temininin hem miktar hem de
nitelik olarak yetersiz olması, çöplerin sağlıksız koşullarda
yapılması, barınma koşullarının kalabalık olması ve kişisel
hijyenin yetersiz olmasıydı. 1993 yılındaki Bosna savaşı sırasında,
iki yıl öncesine kıyasla enterit vakaları yaklaşık 10-15 kat, hepatit
A vakaları ise 2-3 kat artış göstermiştir.

*Prefabrik barınaklar çadırlardan daha fazla barınak


sağlar, ancak sürekli yağmur ve serin hava özellikle bebekler ve
yaşlılar için zararlı olabilir. Etkilenen vatandaşlar elektrikli soba,
uyku tulumu ve battaniye dağıtarak bu olumsuz durumu ortadan
kaldırmaya çalıştı. 3) Alınan yardım geniş kapsamlı ve boldu.
Kamplardaki mültecilerin ihtiyaç duyduğundan çok daha fazla
malzeme geldi ve depolara ayrılmayı bekliyordu. Her istisnai
durumda olduğu gibi, etkilenen kişilere gerçek ihtiyaçları
sorulmadan, doğru şekilde sınıflandırılıp paketlenmeden yardım
gönderildiğinde sorunlar ortaya çıkabiliyor. Kızılay'ın seyyar
mutfağında sıcak yemekler dağıtılıyor, bulaşıklar kampın ortak
çamaşırhanesinde yıkanabiliyordu.

*Kampta sağlık hizmetleri “Tıbbi Poliklinik” ve “İhtisas


Servisleri” olarak ayrılmış olup, üç prefabrik ünitede hizmetler
verilmektedir. Ayrıca hastaların reçeteli ilaçlarını alabilecekleri bir
ilaç merkezi de bulunmaktadır. Sınav yerlerinin sayısının biraz
sınırlı olduğunu anlıyorum. Gönüllü tercüman olarak çalışan
mültecilerin giderek yorulduğu tespit edildi ve birçok kişi önleyici
tedbir olarak ücretlendirme sisteminin getirilmesi gerektiğini öne
Fahriye EMGİLİ 149

sürdü. Tıbbi hizmetler Kırklareli'den gelen sağlık personeli ve


İstanbul'dan gönderilen sağlık personeli tarafından verilmektedir.
Doktorlar üç vardiya halinde çalışıyordu.

Genellikle bu tür istisnai durumlarda, yeterli bakımın


sağlanması için yerel sağlık çalışanları ve sağlık tesisleri yeterlidir.
Aynı durum özellikle Kuruklareli için de geçerli. Asıl sorun
olağanüstü durumlara hazırlıktır. Bu bölge tek başına mültecilere
birinci ve ikinci basamak sağlık hizmetlerini kolaylıkla
sağlayabiliyor ve mülteci sayısı hâlâ yönetilebilir durumda. Edirne
sadece bir saat uzaklıkta olup, doktorları ve diğer tıp uzmanlarının
bulunduğu, yaklaşık 1000 yataklı, gelecekte oluşabilecek büyük
insan akınını destekleyecek bir şehir olarak değerlendirilmektedir.
Ayrıca, istisnai durumlarda doktorların veya diğer tıp
uzmanlarının görevlendirilmesinin gerekli olduğu durumlarda,
bunların gönüllüler arasından, tercihen bu alanda eğitim almış
kişiler arasından seçilmesi gerekmektedir. Ülkemizde böyle bir
yetenek havuzu oluşturabilecek yeterli sayıda tıp uzmanı vardı.

*Beklenmedik bir sağlık sorunu yaşanmadı. Üst ve alt


solunum yolu enfeksiyonları ve ishal kontrol edilebilir. Bu bölgede
bir halk sağlığı enstitüsü kurulmasının önemli bir fırsat olduğu
düşünülmekteydi.

*Her zaman olduğu gibi kamp içerisinde faaliyet gösteren


kurumlar arasında iyi niyetli de olsa iletişim sorunları yaşandığı
kaydedildi. Kamplarda çalışan sağlık çalışanlarının da belirttiği
gibi kamp yönetimi birden fazla kişiden oluşabilmekteydi. Kamp
disiplini sağlansa da günlük toplantılarda personelin bilgi
paylaşmasını ve birlikte çalışmasını sağlayacak mekanizmalar
yoktu. İstisnai durumlarda sadece özel kuruluşların değil, kamu
150 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

kurumlarının da “liderlik kültürünü” gözden geçirmesi


gerekmekteydi. Aslında küçük ve orta ölçekli afetlerde aşılabilen
bu olumsuz unsurun, büyük olaylarda başlı başına bir felaket
yaratması, herkesin üzerine düşeni yapmasına ve büyük çaba sarf
etmesine rağmen kaos ve belirsizlik yaratması önlenememişti.

* Dünya genelinde benzer durumların yaşanması halinde,


derme çatma yerleşim yerlerinde yaşayan mağdurların sağlık
hizmetleri, yardım dağıtımı, çocukların eğitimi gibi konularda
örgütlenmeleri teşvik ediliyor; faaliyetin halkın temsilcileri
tarafından yürütülmesi tavsiye ediliyor. Kamplarda çocuklar için
açılan okullarda kendileri de mülteci olan öğretmenlerin görev
yapması buna iyi bir örnektir. Aynı durumu sağlık hizmetleri için
de öneriyoruz. Mülteci doktorlar, diş hekimleri ve diğer tıp
uzmanları tıbbi bakım konusunda organize bir şekilde yardımcı
olabilirler. Özellikle dil engeline karşı çok önemli katkı sağlayacak
olan Bosnalı sağlık çalışanları ile yerel sağlık çalışanlarının bir
araya gelerek kamplarda sağlık ve sosyal konularda ortak kararlar
alması gerekmiştir.

Ayrıca mülteciler arasında yer alan pek çok gönüllü kısa


süreli eğitimlerden geçerek kayıt faaliyetlerinden çevre
planlamasına kadar sosyal sorunlar açısından risk grubuna dahil
olabilecek kişilerin belirlenmesine katkı sağlayabilecek. Özellikle
kamp nüfusu arttıkça bu tür örgütlenmeler kaçınılmaz olacaktır.

* Zorla yerinden edilmiş kişilerin kısa ve uzun vadeli ruh


sağlığı sorunları yaşaması beklenebilir. Kampta çalışan
psikiyatrist ve psikologların işlerini kolaylaştırmak için tercihen
dili konuşabilen gönüllü bir sosyal hizmet uzmanına ihtiyaç vardı.
Fahriye EMGİLİ 151

*Kamp alanındaki derin artezyen kuyularından çekilen


suyun tanklarda toplanıp klorlanarak tüketime sunulduğu
görüldü. İçme suyu temininde ise gerekli müdahaleler yapıldığı
için şimdilik herhangi bir sorun yaşanmadı. Kampta en çok göze
çarpan çevre sağlığı sorunu katı atıktı. Çöplerin düzensiz bir
şekilde yığıldığı ve biriktiği görüldü. Mevcut çamaşırhane ve
tuvaletlerin standartlara uygun ve yeterli donanıma sahip olduğu,
sıvı atıkların dış mekandaki tuvalet çukurunda toplandığı tespit
edildi. 174

4.2.Türkiye’de Yaşadıkları Sorunlar

Sığınmacılar, kendi ülkelerinde karşılaştıkları pek çok


zorluk ve durum nedeniyle yaşamları ve özgürlükleri risk altında
olan ve bu nedenle bu ülkelerden kaçarak başka ülkelere sığınmak
zorunda kalan, ayrıcalıklardan yoksun bir gruptur. evet.
Ülkemizde mülteciler pek çok sorunla karşı karşıyadır ve bu
sorunların üstesinden gelinmesi oldukça zordur. Ülkemizde
mültecilerin karşılaştığı zorluklar arasında barınma sorunları,
işsizlik, ekonomik sorunlar, psikososyal sorunlar, eğitim
olanaklarına erişim ve sosyal güvence kapsamında olmamaları yer
alıyor.

Günlük yaşamlarını tek başlarına sürdüremeyen


sığınmacılar, Türkiye'de uzun bekleme süreleri başta olmak üzere
pek çok zorlukla karşı karşıya kaldı. Bu sorunları eğitim sorunları,

174
Prof. Dr.Ali Osman Karababa (Ed.), Olağadışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri
Sağlık Çalışanları El Kitabı, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Yayınları,
Ankara, 2002.
152 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

psikososyal sorunlar, dil bozuklukları, sağlık sorunları, uyum


sorunları, sosyal ilişkiler sorunları ve ekonomik sorunlar olarak
kategorize edebiliriz. Buna bir de insanın evini ve ülkesini terk
edip başka bir ülkeye sığınmak zorunda kalması, birikimlerini,
kendi ülkesinde sahip olduğu statü ve kaynakları geri
getirememesi, evindeki yoksunluklar da eklenebilir.

Aile üyeleri, akrabalar ve komşular arasındaki ilişkiler ağı


olan destek sistemine bakıldığında mültecilerin günlük
yaşamlarının ne kadar zor olduğu açıkça görülüyor. Anlaşılabilir.
Mültecilerin Türkiye'de karşılaştıkları sorunları üç gruba ayırmak
mümkündür: 175
Türkiye'ye geliş ve sığınma başvurusu ile
başlayan sorunlar, bekleme sürecindeki günlük yaşam sorunları
ve sığınma başvurusunun olumlu ya da olumsuz sonuçlanmasına
ilişkin sorunlar. Bosnalı mülteciler kendi ülkelerine ve Türkiye'ye
kaçarken travmatik deneyimler yaşadılar. 176 Kimlik kartının eksik
olması veya sığınma başvurusunda gecikme gibi durumlarla
karşılaşmış olabilirler. Bekleme sürecinde günlük yaşamlarında
karşılaştıkları sorunlar farklılık gösteriyordu.

Tüm sığınmacı ve mülteciler için geçerli olan barınma,


beslenme ve giyim gibi gereksinimlerin; psikososyal yardım, dil
öğrenme gibi gereksinimlerin 177 anksiyete, depresyon,
somatizasyon, uyku düzensizliği, dikkat eksikliği, PTSB gibi

175
A.g.t., s.69.
176
D. Furio Angelis, “Bu Benim Başıma Gelir Miydi? Mülteci Sorunu ve Uluslararası
Toplumun Buna Yanıtı”, Umuda Dogru Dergisi, Sıgınmacılar ve Göçmenlerle
Dayanısma Dernegi Yayını, Yıl 2, Sayı 4, 1998, ss.4-6.
177
C. Yolanda Padilla, “Immigrant Policy: Issues for Social Work Practice”, Social Work
Journal of the National Association of Social Workers, Vol. 42, No. 6,1997, S.601-
603.
Fahriye EMGİLİ 153

durumların 178 Türkiye’deki sığınmacılar için de geçerli olduğu


görülmekteydi.

Birçoğu üniversite mezunu olan Boşnaklar şimdi ekmek


parası kazanabilmek için ya inşaatlarda amele olarak çalışıyorlar
ya da pazarlarda hamallık yapıyorlardı. Buna benzer olayları doğal
felaketler neticesinde de gözlemlemek mümkündür; ülkemizin
2023 senesi Şubat ayında tecrübe ettiği, Maraş-Hatay ve bir çok
şehri etkileyen depremde halkımız, bir kısım dostlarımız bir
gecede kimsesiz, işsiz, barksız, çaresiz, başka şehire sığınmak
zorunda kalmıştır. Boşnakların Birçoğu daha önceki yıllar
Türkiye’ye göç etmiş akrabalarının yanında sığıntı olarak hayat
mücadelesi verirken, vatanlarına dönüp evlerine kavuşacakları
günü iple çekiyorlardu. En büyük problemlerinin, misafir
statüsünde oldukları için 2 aylık oturma izinleri bittiğinde
yakalandıkları yerde sınırdışı edilmeleri olduğunu belirten
Boşnaklar, Türk Hükümeti'nin bu konuda duyarlı davranmasını
istiyorlardı. 179

Savaş mağduru Boşnakların ve özellike tecavüze uğrayan


kadınların İstanbul’da ve bu kampta psikolik desteğe tabi
tutuldukları da bilinmektedir.

Rehabilitasyon aşaması, insanların normal sosyal hayata


dönebilmeleri için sosyal ve fiziksel çevreyi yeniden düzenlemeye
çalışır. Bu aşama, topluluklar ve kurumlar arasındaki fiziksel,
kültürel ve siyasi izolasyonun kaldırılması amacıyla, özellikle

178
Ted Rado, (1997), “Psychoreactive Depression: Refugees and Alcohol Abuse”,
Migration World Magazine, Vol. 25, No. 5, s.14; Derek Summerfield, “Mental
Health of Refugees and Displaced Person”, e Lancet, 1991, s.18.
179
Zaman, 2.11.1997.
154 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

karmaşık siyasi durumlarda, uluslararası hükümet veya sivil


toplum yardımını ve proje desteğini gerektirir. Bosna Savaşı
sonrasında Dünya Sağlık Örgütü'nün desteklediği Merkezi
Olmayan İşbirliği Programına göre:

- Tüm toplumsal grupların sağlık hizmetlerine eşit


erişiminin sağlanması.
- Birinci basamak ve koruyucu sağlık hizmetlerinin
önceliklendirilmesi ve geliştirilmesi,
- Sağlık sektöründe sektörler arası işbirliği,
- Topluluk Katılımı; -Amaç, hassas ve korunmasız
gruplara öncelik veren sosyal politikalar ve sağlık
politikalarını uyumlu hale getirmektir.

Önceki yardımlar yalnızca açlığın ve yetersiz beslenmenin


tedavisi ve bulaşıcı hastalıkların önlenmesi ve tedavisi gibi
alanlara odaklanıyordu, ancak son on yılda, özellikle Bosna
savaşından sonra, bakımın sürdürülmesini amaçlayan üreme
sağlığı ihtiyaçlarının karşılanması ve izlenmesine doğru bir
değişim yaşandı. kronik hastaların iyileşmesi, etnik tecavüzün
önlenmesi ve mağdurlara destek ve savaş mağdurlarının ruh
sağlığı. İnsan hakları sorunlarının çözümü ve önlenmesi, insan
hakları ihlallerinin önlenmesi, tecavüz vakalarının
kovuşturulması, mahkumlara destek sağlanması gibi alanlarda
önemli adımlar atıldı.

Bu durum, uluslararası ortamda anavatan dışındaki


yaşamın yanı sıra "onurlu ve temel insani ihtiyaçların karşılandığı"
bir yaşamın giderek daha önemli hale geleceği yönündeki
beklentileri artırıyor. 1992-1996 yılları arasında bölgeye 17.000
Fahriye EMGİLİ 155

ton ilaç yardımı gönderilmiş ve bu rakamın toplamı 34 milyon


dolardan fazla olmuştur.

4.3.Türkiye’nin Boşnak Mülteci Siyaseti

Bosna-Hersek’teki çatışmalar ve etnik temizlik neticesinde


2 milyona yakın insan evlerini terk etmek durumunda kalmıştı.
Türkiye sınırlarını özellikle 1992’den itibaren Boşnak
Müslümanlara açtı ve geçici sığınma hakkı tanıdı. Türkiye’deki
Boşnak mültecilerin sayıları ile ilgili net bir bilgi edinmek güç.
Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği(BMMYK) ve Bosna-
Hersek hükümetinin Türkiye’deki temsilciler bu rakamın daha
çok 8-10 bin civarında olduğunu belirtmekteydi.

Türkiye’nin, Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasındaki


ulaşım güzergâhları üzerinde, özellikle Doğu ile Batı ekseninde
doğal bir köprü konumunda bulunması (jeopolitik pozisyonu),
komsu ülkelerdeki savaş ve istikrarsızlıkların sürekliliğine karşın
ülkemizde siyasî ve ekonomik istikrarın olması, mülteci akışına
sahne olmaktadır.

Kırkalareli’deki kampın dışında Ankara, İstanbul, Tekirdağ


illerindeki çeşitli devlet misafirhanelerinde kalmakta olan toplam
2 bin kadar Boşnak vardı. Paris’te imzalanan Bosna-Hersek Barış
Antlaşması’nın ardından Türkiye’deki Boşnak mültecilerin
evlerine dönüşleri de gündeme gelmiştir. Savaş sürerken bazı
Boşnak mülteciler ülkelerine dönmüşler; bazıları ise, ABD başta
olmak üzere, üçüncü ülkelere göçmen olarak kabul edilmişledi.

Türkiye’de geçici sığınma statüsünde bulunan Boşnak


mültecilerin gelecekleri ile ilgili milletlerarası hukuk, mültecilik
156 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

sorununa üç tip çözüm öngörmekte; ilki ve en çok tercih edileni,


mültecilerin evlerini terk etmeye neden olan koşulların
düzelmesinden sonra kendi ülkelerine gönüllü olarak geri
dönmeleriydi. Diğeri, mültecilerin ülkeye uyumu ve üçüncü bir
ülkeye gönderilmeleri.

Türkiye, 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne


İlişkin Sözleşme ve 1967 Protokolü ile diğer uluslararası hukuki
yükümlülükleri ve 2510 sayılı İskân Kanunu çerçevesinde, “Türk
soyu ve kültüründen” olan mültecilerin Türkiye’de kalmalarına
imkân göstermiştir.

Günümüz dünya düzeninin neresinde olursanız olun,


vatandaşı olduğunuz ülkenin sizi koruma sorumluluğu vardır.
Mülteci statüsünde oldukları takdirde, kendi ülkelerinden
ayrıldıktan sonra ulusal korumadan yararlanamazlar ve
uluslararası korumaya sahip olmaları gerekir. Uluslararası
koruma dediğimiz bu olgu, modern mülteci hukukunun temelini
oluşturmaktadır.

Yani bir kişi, 1951 Sözleşmesi'ne ya da başka bir


anlaşmaya taraf olsun ya da olmasın, başka bir ülkeye sınırı geçip
'sığınma talebinde bulunuyorum' derse, o ülke sınır dışı
edilmemeli. Mülteci olup olmadığına karar verilene kadar geldi.

Türkiye 1951 Cenevre Sözleşmesine taraftır ancak bu


sözleşmenin coğrafi sınırlamaları korunmaktadır. Bu, Sayın
Türkiye'nin uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerini
yerine getirdiği anlamına geliyor. Kendi ülkelerine sığınan
kişilerin ülkelerine geri dönüşleri yapılmayacaktır. Bu, kişinin
menşe ülkesini dikkate alan, uluslararası koruma adı verilen bir
Fahriye EMGİLİ 157

kurala karşılık gelmektedir. Avrupa'dan mülteci kabul ediyoruz.


BM onları üçüncü bir ülkeye yerleştirene kadar Avrupa dışından
gelen kişilere yalnızca geçici koruma sağlıyor. Türkiye'de göç ve
iltica politikası, Yerleşim Kanunu, Vatandaşlık Kanunu, Pasaport
Kanunu ve Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahat
Kanunu'nun genel hükümleri çerçevesinde yürütülmekteydi. 180

Türkiye'ye gerçekleşebilecek sığınma ve göç hareketlerinin


birbirinden ayrılması, bu amaçlarla Türkiye'ye giriş yapacak
kişilerin hukuki statülerinin ve bulundukları süre içinde sahip
olacakları hakların belirlenmesi bakımında 14.06.1934 tarihli
2510 sayılı İskân Kanunu bu anlamdaki genel düzenlemelerin ilki
olarak kabul görmektedir. 181

Türkiye'de mülteci sisteminin temellerini düzenleyen


kanun anlamında bir mülteci kanunu bulunmamaktadır. 1994
yılından kalma tek bir iltica yönetmeliği var. Bu yönetmeliğin ana
adı Türkiye'ye sığınma talebinde bulunan veya başka bir ülkeye
sığınma talebinde bulunan ve Türkiye'den ikamet izni
başvurusunda bulunan yabancı uyruklu bireysel kişiler hakkında
uygulanacak usul ve esaslara ilişkin yönetmelik’tir. 182

Başka bir ülkeye sığınmak amacıyla Türkiye'ye göç Nüfus


Hareketi 1951 yılında Cenevre'de yayımlandı. Türkiye,
Sözleşme'yi coğrafi çekincelerle kabul etmiş ve bu nedenle

180
T. Tarhanlı, T., Sığınmacı, Mülteci ve Göç Konularına ilişkin Türkiye'deki Yargı
Kararları, BMMYK, Ankara, 2000, s.3.; K. Kirisçi, K., Zorunlu Göç ve Türkiye,
BMMYK, Ankara, 2000, s.50.
181
T. Tarhanlı, T., Sığınmacı, Mülteci ve Göç Konularına ilişkin Türkiye'deki Yargı
Kararları, BMMYK, Ankara, 2000, s.3.
182
Resmi Gazete, 30.11.1994/22127.
158 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

'mülteci' teriminin tanımlanmasında ikili bir yaklaşım


benimsemiştir.

1994 İltica Yönetmeliğinin 3. Maddesi. 1951 Cenevre


Sözleşmesi, 1967 Protokolü veya diğer herhangi bir yasa, tüzük
veya yönetmeliğin tanımına halel getirmeksizin, Mülteciyi; 183

“Avrupa'da meydana gelen olaylar sebebiyle ırkı, dinî,


millîyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasî düşünceleri
nedeniyle takibata uğrayacağından haklı olarak korktuğu için
vatandaşı olduğu ülke dışında bulunan ve vatandaşı olduğu ülkenin
himayesinden istifade edemeyen veya korkudan dolayı istifade
etmek istemeyen ya da uyruğu yoksa ve önceden ikamet ettiği ülke
dışında bulunuyorsa oraya dönmeyen veya Korkusundan dolayı
dönmek istemeyen yabancı,” olarak tanımlamaktadır.

1951 Cenevre Mülteci Sözleşmesi'nin 31. maddesi ve 1994


Yönetmeliği'ne göre, Türkiye'ye sığınma veya Türkiye'de oturma
izni başvurusunda bulunan yabancıların, başka bir ülkeye sığınma
başvurusunda bulunarak yasal yollardan Türkiye'ye giriş
yapmaları, bunu yapanların ise yasal belgeler sunmaları gerekiyor.
Düzensiz yollardan ülkeye giriş yapanların en geç 10 gün içinde
giriş noktasındaki valiliğe başvurmaları gerekmektedir (Madde
4).

Türkiye coğrafi kısıtlamalar uygulamakla birlikte, 1967


Protokolü'ndeki mülteci tanımına uyan, Avrupa dışında dünyanın
diğer yerlerinden gelen sığınmacılar da makul bir süre içinde

183
EGM, İltica ve Göç Mevzuatı, Başkent Matbaası, Ankara, Şubat 2005, s.8.
Fahriye EMGİLİ 159

Türkiye tarafından tanınan mülteciler olarak kabul edilebilecektir.


Bir süre Türkiye'de kalabilecektir. 184

Mülteci, coğrafi çekincelerden kaynaklanan durumu


anlatır ve bir sistem oluşturur. Bu sisteme göre Türkiye'ye gelen
kişiler İçişleri Bakanlığı'na giderek iltica başvurusunda
bulunuyor. Türk makamları bunu kaydedip gerekli güçlere
iletiyor. Artık hem Türk yetkililerin hem de BM ofisinin kişinin
iddialarını soruşturacağı paralel bir sistem devreye girer ve bu
kişiyi uzmanla kendi ana dilinde röportaj yapmaya davet eder.
Kişilere neden ülkeyi terk ettiği sorulur. Bu konuyla ilgili bilgiler
kişinin söyledikleriyle karşılaştırılarak kişinin gerçekten meşru
bir korkuya sahip olup olmadığı konusunda bir sonuca varılır.
Hakkında karar verilene kadar bu kişiye uluslararası hukukta
sığınmacı deniyor. Bir kişinin meşru nedenlerle kaçtığı tespit
edilirse, o kişi Birleşmiş Milletler ve uluslararası hukuka göre
mülteci olarak kabul edilir. Mülteci olduğunuzda bu başlangıç
hakları daha da genişletilir. 1951 Cenevre Sözleşmesi mültecilere
yeni bir hayata başlama konusunda geniş haklar veriyor. Çalışma
hakkı, seyahat özgürlüğü vb.

Türkiye Soğuk Savaş sırasında Varşova Paktı üyesi


ülkelerdeki siyasî baskılardan kaçan kişilere sığınma hakkı tanıdı
ancak çoğu zaman Türk soyu ve kültüründen olmayan bu
mültecilerin üçüncü ülkelere gönderilmelerini tercih etti. Mesela,
1988 ve 1991’de Kuzey Irak’tan gelen toplu göç hareketleri
neticesinde Türkiye sığınmacıların kendi ülkelerine dönmelerini

184
EGM, İltica ve Göç Mevzuatı, Başkent Matbaası, Ankara, Şubat 2005, s.13.
160 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

teşvik eden bir yaklaşım benimsedi. 1989’da Bulgaristan’dan


Türkiye’ye göç eden 310 bin civarında Türk’ün göçü sırasında,
hükümetin tercih ettiği çözüm vb.se uyumlarını sağlamaktı.

Kasım 1994'te yürürlüğe giren Mülteciler Yönetmeliği bu


konudaki önemli yasal reformlardan biridir. Bu hüküm
kapsamında, daha önce BMMYK tarafından yürütülen mülteci
tanıma çalışmaları İçişleri Bakanlığı'na devredildi. Türkiye'nin
hızla Doğu ile Batı arasında transit göç rotası haline geldiği
varsayımından hareketle Cenevre Sözleşmeleri'nde iki tür mülteci
tanımlanıyor: Avrupa'dan gelen mülteciler ve Avrupa dışından
gelip Türkiye'de üçüncü ülke statüsüne başvuran mülteciler.
Avrupalı olmayanların Türkiye'ye üçüncü ülkelere resmi sığınma
başvurusunda bulunabilmesine olanak tanıyan bu düzenleme,
İçişleri Bakanlığı'ndaki teknik ve insani eksiklikler nedeniyle
uygulanamayınca, mülteci belirleme görevi yeniden BMMYK'ye
devredildi. Halihazırda Türkiye'deki mülteci ve sığınmacılar
konusunda söz hakkına sahip olan başlıca aktörler Emniyet Genel
Müdürlüğü Yabancılar, Hudut ve İltica Dairesi Başkanlığı ve
BMMYK'dir. Bu alanda sivil toplum kuruluşlarının bulunmaması,
göç ve iltica politikasına ilişkin tartışmaların kamuoyunda
yansımasını engellemekte ve bu durum AB süreçlerinde önemli
değişikliklere yol açabilecektir.

Boşnak mültecilerin durumu konusunda ise, 2510 sayılı


iskân kanunu 2. Maddesi: “Türkiye’de yerleşmek maksadıyla
olmayıp bir zaruret ilcası ile muvakkat oturmak üzere sığınanlara
mülteci denir. 4. maddede yazılı sebepler bulunmayan mülteciler
Türkiye’de yerleşmek isterlerse ve bunu yazı ile bulundukları yerin
en büyük idare amirine bildirirlerse haklarında muhacir
Fahriye EMGİLİ 161

muamelesi yapılır” der. Ne varki Yugoslavya döneminde göç eden


Boşnaklara ülkeye yerleşme izni tanınırken son savaş sırasında
sığınanlara bu maddeden yararlanma hakkı tanınmamıştır.

Bunun sebepleri konusunda ileri sürülebilecek iki husus


sözkonusudur; ilki Bosna-Hersek hükümetinin ülkedeki Boşnak
nüfusun azalması endişeleri, diğeri de Türk hükümetinin daha
büyük sayılarda sığınmacının Türkiye’ye gelmesini teşvik etmeme
çabaları bu maddenin uygulanmasında engel olmuştur.

1992-1997 yılları arasında eski Yugoslavya’daki iç savaş ve


bölünme ve Bosna-Hersek olaylarında 20.000, kişiye Türkiye’de
ikamet izni verilmiştir. Bulgaristan, Bosna-Hersek, Çeçenistan ve
Kosova gibi Avrupa ülkelerinden uluslararası korumaya ihtiyaç
duyan çok sayıda kişi Türkiye’ye sığınmıştır. 1992-1997 yılları
arasında eski Yugoslavya'dan, 1999'da Kosova'dan Türkiye'ye
sığınma amacıyla gelen uluslararası korumaya ihtiyaç duyan
kişiye Türk makamları geçici oturum hakkı vererek kamplara
yerleştirmiştir. Bu kişilere Türkiye’de ikamet izni verilmesine
rağmen, aralarından tek bir kişi bile Cenevre Sözleşmesi
kapsamında mülteci olarak tanınmamıştır.

5. MÜLTECİ BİLANÇOSU

Dört yıl süren savaş sırasında 4,3 milyon olan Bosna


nüfusunun yarısından fazlası, 2,2 milyon kişi oturduğu evden
ayrılmak zorunda kalmıştır. 866 bin kişi ise ülke içinde kendi soy
topluluğunun denetimindeki topraklara kaçmak mecburiyetinde
kalmıştır. UNHCR rakamlarına göre 1,3 milyondan fazla kişi ülke
162 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

dışına kaçtı. Tam 90 ülkeye dağıldılar. Bunların en çok


bulundukları ülkeler ve sayıları şu şekildedir: 185

ABD 38 000, İngiltere 6 000, Almanya 345 000, İrlanda


767, Avustralya 24 000, İspanya 2 000, Avusturya 80 012,
İsveç 63 530, Belçika 5 879, İsviçre 26667, Çekya 5 360, İtalya
8 430, Danimarka 22 810, Kanada 38 000, Finlandiya 1
350, Lihtenştayn 396, Fransa 15000, Luksemburg 1 816,
Hırvatistan 288 000, Macaristan 3200, Hollanda 23500,
Makedonya 7 210, Norveç 12 057, Yeni Zelanda 142, Sılovakya
2400, Yugoslavya 253 377, Sılovenya 33 370, Yunanistan 4 000,
Türkiye 4 000, Toplam 1.316.

Ülke dışına çıkan nüfusun yüzde 43,2'si (540 bin kişi)


Boşnak; 31,2'si (390 bin) Sırp ve 17,8'i (222 bin) Hırvattır. Kalan
yüzde 7,8 (97 bin) Yugoslav veya diğer soydandır. Ülke içinde
yerinden olanların ise yüzde 54'ü Boşnak, yüzde 26,2'si Sırp,
yüzde 11,9'u Hırvat ve yüzde 7,8'i Yugoslav veya diğer soydandır.
Bosna'yı terk eden Sırplar’a karşılık, 1995 yılında Krajina ve
Sılavonya'dan kaçan 40 bin kadar Sırp Bosna'ya yerleşmiştir.

1997 sonu itibariyle, resmi tahminlere göre,


Federasyon'un nüfusu ve mültecilerin oranı şu şekildedir.

185
Kara, a.g.m., s.91.
Fahriye EMGİLİ 163

Tablo 1

Kanton Savaştan Şimdiki Mülteci Toplam


önceki nüfus Yerli nüfus sayısı
Una-Sana 228.000 228.000 52.000 280.000
Posavina 67.000 46.000 6.000 52.000
Tuzla- 755.000 466.000 146.000 612.000
Podrinye
Zenica- 478.000 327.000 73.000 400.000
Doboy
Bosna- 46.000 27.000 13.000 40.000
Podrinye
Orta Bosna 337.000 172.000 60.000 232.000
Hersek- 255.000 232.000 56.000 288.000
Neretva
Batı Hersek 86.000 86.000 5.000 91.000
Saraybosna 493.000 246.000 108.000 354.000
Hersek- 118.000 64.000 24.000 88.000
Bosna
TOPLAM 2 .864. 000 1 895 000 545 000 2.440.000

Bosna’daki etnik yapıya bugün bakılacak olursa aşağıdaki


tablo bunu şöyle göstermektedir:
Tablo 2. Bosna’daki Etnik Guruplar, 2013 Konsensusuna Göre
Verileri

Boşnak Nüfus Oranları


Boşnak 1.769.592 %50.11
Sırp 1.086.733 % 30.77
Hırvat 544.780 % 15.42

Kaynak: Agency for Statistics of Bosnia and Herzegovina,


164 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

6. BOSNA’YA DÖNÜŞ ÇİLESİ

Savaş sırasında mülteci durumuna düşen insanların


anayurtlarına geri dönmeleri meselesi de Bosna Hersek'in geleceği
açısından bir diğer meseleydi. Savaşın etkilediği grupların başında
gelen yerlerinden edilmiş bireylerin karşı karşıya kaldığı temel
barınma ve korunma meselelerinin çözüme kavuşturulması ile
mümkün olabilirdi. Çözüm ise, savaşın yerinden ettiği insanların
evlerine geri dönmeleri ve gerek ülkelerine gerek içinde
yaşadıkları topluma yeniden uyum sağlamaları ile
gerçekleşebilirdi.

Soğuk Savaş sonrası uluslararası arenada küresel


gerilimler azalmıştı. Tam tersine olumlu bir hava vardı. küresel bir
sorun haline gelmiş olan Mülteci sorununun nihayet sona ereceği
düşünülüyordu.Uzun süredir kamplarda yaşayan mülteciler için
ülkelerine geri gönderilme en uygun çözümdü. Buna paralel
olarak uluslararası kuruluşlar da dahil olmak üzere birçok
kuruluş, Bununla birlikte, uluslararası kuruluşlar da dâhil olmak
üzere pek çok çevrenin geri dönüşe ilgi duymaktaydı. Geri dönüş
aynı zamanda selefi Hocke’un 1980’lerin ikinci yarısında izlemeye
başladığı siyaseti sürdürmeye kararlı olan, dönemin Yüksek
Komiseri Sadako Ogata tarafından BMMYK’nın öncelikli
hedeflerinden biri haline getirilmişti. Ogata, çeşitli vesilelerle geri
dönüşün mülteciler için ne denli önemli olduğunu
belirtmekteydi. Eylül 1991’de Notre Dame Üniversitesi’nde yaptığı
konuşma bunlardan biriydi. Yüksek Komiser görüşlerini şu
sözlerle dile getirmişti: ‘BMMYK için mültecilerin gönüllü geri
dönüşleri sadece en uygun çözüm değil, aynı zamanda en
arzulanan çözümdür. Çoğu mültecinin kaçtığı duruma oranla
Fahriye EMGİLİ 165

üzücü – hatta daha kötü – koşullardaki, haddinden fazla kalabalık,


eğreti kamplara adeta hapsedildiği bir dünyada insanın vatanına
geri dönme hakkı yurtdışına sığınma hakkı kadar önemliydi. 186

BMMYK'ye göre, Aralık 1995'te barış anlaşması


imzalandığında tahminen 2,5 milyon kişi yerinden edilmiş veya
kaybolmuştu. Dayton Anlaşmalarıyla birlikte gelen ateşkes,
mültecilerin ülkelerine dönmeleri için kısmen elverişli bir ortam
sağladı. 187

Öncelikle Bosna Hersek'te halen büyük bir sorun olan


yerinden edilmiş kişiler (RES) kavramı hakkında bilgi sahibi
olmamız gerekiyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve diğer
Birleşmiş Milletler organları da ülke içinde yerinden edilmiş
kişilerin evlerine ve daimi ikamet yerlerine dönme haklarını
yineledi. Güvenlik Konseyi'nin Bosna-Hersek'e ilişkin 820 (1993)
sayılı kararında, "yerinden edilmiş tüm kişilerin anavatanlarına
barışçıl bir şekilde dönme hakkına sahip olduğu ve bunun için
desteklenmesi gerektiği" ifade edilmişti.

Tüm mülteciler ve yerinden edilmiş kişiler, anavatanlarına


döndüklerinde, çatışma sırasında aldıkları malları iade etme ve
iade edilmeyen mallar için uygun tazminat alma hakkına sahiptir.

186
Bkz Bosna’ya geri dönüşler için bu ayrıntılı çalışma için, Aslı Şiirn Öner, Dram
Sonrası Bosna, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2013; Aslı Şirin Öner, “Barış İnşa
Sürecinin Önemli Unsuru: Bosna Hersek’te Yerlerinden Edilmişlerin Geri
Dönüşü”, Balkan Araştırma Enstitüsü Dergisi Cilt/Volume 2, Sayı/Number 1
Temmuz/July 2013, S.5.
187
Selo Sabıc Senada, State Building Under Foreign Supervision: Intervention
Bosnia Herzegovina, 1996-2003, Bureau for Security Policy at the Austrian
Ministry of Defence; National Defence Academy, Vienna and Institute for
International Relations, Zagreb, 2005, 152-168.
166 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Ülke içinde yerinden edilmiş kişiler çoğunlukla (savaş sırasında)


haber vermeden ve mallarını güvence altına almadan evlerini terk
ederler. Kaçarken veya gözaltı merkezlerinde bıraktıkları birkaç
fiziksel eşya bile çalınabilir, zarar görebilir veya yetkililer
tarafından keyfi olarak el konulabilir. 188 Ülke içinde yerinden
edilmiş kişilerin mülkleri ve eşyaları, yağma, doğrudan veya
ayrım gözetmeyen saldırılar, diğer şiddet eylemleri, askeri
operasyonlar için kalkan veya hedef olarak veya misilleme veya
toplu ceza, müsadere edilebilir. Geriye kalan mülk ve varlıkların
yıkıma, keyfi ve hukuka aykırı kamulaştırmaya, işgale ve
kullanıma karşı korunması gerektiğini vurguluyor.

Dayton’ın Mülteciler ve Yerlerinden Edilmiş Kişiler


başlıklı yedi numaralı eki uyarınca, mülteci ve yerlerinden edilmiş
kişi durumunda bulunanların evlerine dönüşlerinin bir hak
olduğu kabul edilmiştir. 189 Bosna-Hersek’e barış getiren Dayton
Antlaşması’na göre:

Tüm mülteciler ve yerinden edilmiş kişiler, doğdukları


yerlerdeki evlerine özgürce dönme hakkına sahiptir. 1991’den beri
sürmekte olan düşmanlık nedeniyle yitirdikleri mülkleri

188
1. Hiç kimsenin mal ve mülküne keyfi olarak el konulamaz.
2. Ülke içinde yerinden olmuş kişilerin mülkiyeti ve kontrolüne sahip oldukları
mülkleri her koşulda özellikle aşağıdakilere karşı korunmalıdır:
a) yağma; b) doğrudan veya ayrım gözetmeyen saldırı veya diğer şiddet eylemleri;
c) askeri operasyonlarda kalkan veya hedef olarak kullanma; d) misillemeye maruz
kalma; e) Toplu cezalandırma amacıyla imha veya hapis.
3. Ülke içinde yerinden edilmiş kişilerin geride bıraktıkları mülkler kendilerine ait
olup, bunlar imha edilmeye, hukuka aykırı ve keyfi el konulmaya, işgale ve
kullanıma karşı korunmalıdır. Bkz. Walter Kaeln, Ülke İçinde Yerinden Olma
Konusunda Yol Gösterici İlkeler, Ankara, 2005.
189
Holbrooke, a.g.e., 96-7.
Fahriye EMGİLİ 167

kendilerine geri verilecek, geri verilmesi mümkün olmayan


mülkleri için de tazminat alacaklardır. Tarafların, dönen kişinin
nereye gideceğine ilişkin tercihlerine karışma hakkı olmayacağı
gibi, bu kişilerin ciddi tehlike içeren veya güvenden yoksun haller
içinde kalmaya veya böyle yerlere ya da normal bir hayat
sürdürmek için gerekli temel altyapıdan yoksun bölgelere gitmeye
zorlayamazlar. 190

Geri dönüş ya da göç yazınında yer aldığı biçimiyle kişinin


ülkesine gönderilmesi ‘mültecilerin Birleşmiş Milletler Mülteciler
Yüksek Komiserliği (BMMYK) yardımıyla ülkelerine geri
dönmeleri’ olarak ifade edilmektedir. BMMYK’nın mülteciler için
geliştirdiği üç kalıcı çözümden biri geri dönüş, ‘geri dönüş için
yapılan hazırlık, geri dönme süreci ve gidilen ülkeye varıldıktan
hemen sonra kabul edilmesi ve entegrasyon için gereken
düzenlemeleri içermekteydi. BMMYK, mültecilerin
yolculuklarını organize etmek ve yolculuk sırasında yardım
sağlamakla yükümlü kuruluştur. 191

Bu düzenlemeler, toplu yerinden etme siyasetinin


ardından bölgesel barışı ve güvenliği sağlamakta yaşanan
zorlukların bilincinde olarak etnik temizliğin kimi sonuçlarını
yumuşatmaya ve yerinden edilmişlere adalet getirmeye yönelik
resmi çabalardır. Etnik temizlik karşısında, geri dönme hakkına
vurgu yapan yorumlar genellikle etnik temizliğin tersine
çevrilmesini savunan bir konuma dayanır. Kuşkusuz mültecilerin

190
Bosna-Hersek’te Barış İçin Genel Çerçeve Antlaşması’na (14 Aralık 1995) Ek VII,
Mültecilere ve Yerinden Edilmiş Kişilere İlişkin Antlaşma, Madde I (1) (4).
191
Öner, a.g.m., s.4.
168 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

geri dönüşlerinde yaşanan uygulama sıkıntılarını da hesaba


katmak gerekir.

Bosna-Hersek Savaşı mağduru olan Boşnak mültecilerin


seçme hakkı ve seçmen kayıtları, vatandaşlık haklarının elde
edilmesi ve mülkiyete ilişkin iddialar gibi somut meselelerin
çözüme bağlanması için kurulan Yerinden Edilmiş Kişiler ve
Mülteciler Komisyonu’nun 192 bu konularla etin biçimde
ilgilenmemesi, zorlukla kurulmuş olan barışın yerleşmesini pek
de desteklemeyen yeni gerilimler yaratmıştır.

Evleri, toprakları Sırp sınırları içinde kalan Boşnaklar


ülkelerine dönemiyorlardı. Dayton Antlaşması'na göre evleri Sırp
topraklarında kalan Boşnaklara evlerinin geri verileceği
söylenmesine rağmen, Sırplar bu sözlerinde durmamaktaydı.
Barış antlaşmasının imzalanmasından itibaren geçen 10 yılda
belirtilen şahısların evlerine dönmeleri konusunda istenilen
düzeyde başarılı olunamamıştır.

Saraybosna Gazi Hüsrevbey Medresesi’nden mezun İmam


Mirsad Kalaycic, evlerinin Zvornik kasabasında Sırp işgalinde
kaldığını belirterek, “Zvornik'te ilk direnişi biz gösterdik. Sırp
gazeteler ‘Eli silahlı imam’ olarak beni lanse ettiler. Daha sonra
ülkemizin her yerinde direniş baş gösterdi. Beni Türkiye'de
görevlendirdiler. Ancak şimdi ülkeme geri dönemiyorum. Çünkü
evim Sırp topraklarında kaldı. Dayton Antlaşması'na göre geri
dönebiliriz. Ancak Sırplar gece baskınlar yaparak geri dönen
ailelere zorbalık yapıp onları kaçırıyorlar. Bosna'ya politikamız

192
Bosna-Hersek’te Barış İçin Genel Çerçeve Antlaşması’na (14 Aralık 1995) Ek VII,
Mültecilere ve Yerinden Edilmiş Kişilere İlişkin Antlaşma, Madde VII uyarınca
kurulmuştur.
Fahriye EMGİLİ 169

gereği yerleşmiyoruz. Çünkü Bosna'ya yerleşirsek topraklarımızı


ebediyen kaybederiz.'” Sözleri ile durumunu işaret etmekteydi. 193

Başlangıçta uluslararası toplum Bosna'nın geri dönüş


sürecinin zaman almasını bekliyordu.

Milletlerarası toplum geri dönüşün uzun sürmeyeceği


konusunda iyimserdi. Ancak durumun böyle olduğu çok
geçmeden anlaşıldı. İş beklenenden daha uzun sürecekti. 1996'da
geri dönüş yapıldı. Tarafların yükümlülüklerini yerine
getirmemesi nedeniyle bu durum beklendiği gibi gerçekleşmedi.
Barışın ilk yıllarına çoğunluğun "kendiliğinden" dönüşü
damgasını vurdu.Gönüllü geri dönüşlerin %90'ı gönüllüydü.
Barışın ilk yılına ‘spontan’ çoğunluk geri dönüşü damga vurdu
zira yapılan gönüllü geri dönüşlerin % 90’ı gönüllü/kendiliğinden
gerçekleşmişti. BMMYK, belirli geri dönüşleri sınır dışı edilme ve
uluslararası kuruluşların yardımlarıyla geri dönmelerden ayırmak
amacıyla ‘spontan’ terimini kullanmaktadır. Yalnız bu terim yanlış
kullanılmaktadır zira söz konusu geri dönüşler spontan gibi
gözükseler de insanların evlerine, kentlerine ya da yakınlarda bir
yerlere dönmelerine yardım eden topluluk liderleri, yerel
dernekler ve hatta evlerine geri dönme konusunda kararlı kişiler
süreçte önemli rol oynamışlardır. 194
Mültecilerin geri gönderilmesindeki zorluğun nedeni, yerel
yetkililerin etnik ağırlıklı bölgelerdeki mevcut demografik yapının

193
Zaman, 2.11.1997.
194
Öner, a.g.m.,11, Ayaki Ito , “Politicisation of Minority Return in Bosnia and
Herzegovina – The First
FiveYears Examined”, International Journal of Refugee Law, 13 (½.), 2001, ss. 98-
122.
170 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

değişerek geri dönüş sürecini zorlaştıracağından korkmasıdır. Etnik


azınlıklara mensup olabilecekleri bölgelere mültecilerin kabul edilmesinin
sadece iktidardaki milliyetçi hükümetler tarafından değil, bazı durumlarda
bizzat mülteciler ve yerinden edilmiş kişiler tarafından da arzu edildiği
gözlemlenmiştir.

Mültecilerin savaş öncesi ülkelerine dönmek yerine genellikle


kendi etnik gruplarının çoğunlukta olduğu bölgelere gitmeyi tercih etmesi
nedeniyle, geri dönenlerle ilgili hedeflere ulaşılamadı. Yaklaşık 1 milyon
Bosnalının vatanlarına dönemediği, dönenlerin ise yaklaşık 300 bininin
kamplarda yaşadığı belirtiliyor. 195

Ayrıca, Bosna’da pek çok mayın henüz temizlenmemişti ve bu da


mültecilerin geri dönüşündeki gecikmeleri önemli ölçüde etkilemekteydi.
Her yıl binlerce insanı öldüren ve sakat bırakan 1 kilometrekarelik
mayınları temizlemenin maliyeti 350 milyon euroyu buluyor. Böyle devam
ederse mayınların 25-30 yıl temizlenemeyeceği söyleniyordu. Mülteci
dönüşlerini hızlandırmaya yönelik programlara 1995 yılından bu yana 500
milyon dolardan fazla para harcayan Birleşmiş Milletler kurumu,
uluslararası toplumun Bosna'nın yeniden inşasına vereceği desteğin altyapı
ve konutların onarılması, istihdamın sağlanması ve sağlık hizmetlerinin
genişletilmesi gibi konulara bağlı olacağını söylemekteydi . 196

Mart 1997'de, mültecilerin ve yerinden edilmiş kişilerin


savaş öncesi evlerine dönmelerini sağlamak amacıyla BMMYK
tarafından Amerika Birleşik Devletleri'nin finansmanıyla “Açık
Şehirler” adlı bir proje başlatıldı. 197
Bu projeye dayanarak

195
Yeni Asya Gazetesi, “Bosna’da Acının İzleri Hala Silinmedi” (29 Nisan 2005).
196
UNHRC Press Releases 2004, “One Millîonth Returnee Goes Home In Bosnia
&Herzegovina”, (Sarajevo, 21 Eylül
2004),http://www.unhcr.ba/press/2004pr/210904.htm
197
UNHCR Publications: Review Of e UNHCR Housing Programme In Bosnia
And Herzegovina Inspection and Evaluation Service, (November 1998)
Fahriye EMGİLİ 171

FBIH'deki Bihaç, Bugoyno, Busovats, Gorajde, Gradaç, Iliza,


Kacani, Koniç, Tuzla, Vogoska ve Zanisa, SC'deki Sipovo ve
Mrkonjic Grad, BMMYK tarafından "açık şehirler" ilan edildi. 198

YTD ve BMMYK de bu amaçla çeşitli bölgesel geri dönüş


stratejileri geliştirmiştir. Bu proje kapsamında önemli miktarda
kar elde edilmesi hedefleniyor. Mültecilerin ve yerinden edilmiş
kişilerin savaş öncesi ülkelerine dönmeleri ve uluslararası
toplumla işbirliği yapmaları konusunda hiçbir engelin
bulunmadığı şehirler, BMMYK tarafından "açık şehirler" olarak
ilan ediliyor ve bu alanlar uluslararası yardımlardan daha fazla
yararlanıyor. Aksini yapan bölgeler uluslararası toplumun
desteğinden mahrum kalacaktı.

7. BOŞNAKLARIN GERİ DÖŞÜ VE SORUNLAR

Mülteci kelimesi, genelde zihinlerde kendi ülkelerini çok


kısa bir süre içinde sadece sırtındaki giysileri ile terk etmek
zorunda bırakılmış fakir ve ıstıraplı insanların barındırıldığı
yayılmış mülteci kamplarını akla getirir. Çoğu da kendi ülkelerine
dönmenin, kendileri için tehlike oluşturmayacağı, normal
hayatlarına yeniden dönebilecekleri günleri beklerken büyük
kamplarda yaşamaya mecbur kalırlar.

Bu insanları mülteci olmaya zorlayan çeşitli durumlar


mevcuttur; zorunlu iç veya dış göç, savaşın alt üst ettiği toplumlar,
sığınma arayanlar, vatansız insanlar gibi sıralanabilir. Mültecilerin

<http://www.unhcr.org/cgibin/texis/vtx/publ/opendoc.pdf?tbl=RESEARCH&id=3
ae6bd484&page=publ>
198
Review Of The UNHCR Housing Programme… UNHCR Publications a.g.e
172 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

ortak özellikleri, devletlerin vatandaşlarını koruyamamalarından


veya korumamayı tercih etmelerinden kaynaklanmaktadır.

BMMYK, 1996-1997 boyunca, Dayton Barış


Anlaşması’nın en ihtilaflı şartlarından biri haline gelen,
mültecilerin ve yerlerinden edilen insanların Bosna ve Hersek’teki
evlerine geri dönmelerine ilişkin maddeyi uygulamaya çalışırken
büyük zorluklarla karşılaşmıştır. 1997 yılının ortalarına
gelindiğinde ülkede hâlâ 900.000 kadar yerinden edilmiş insan,
bir o kadar da başka devletlerde yaşayan mülteci bulunmaktaydı.

Anlaşmanın etnik temizleme sürecini sona erdirmek ve


yerlerinden edilen nüfusların geri dönüşünü sağlayarak, ülkenin
çoğul etnik yapısını korumayı amaçlayan, Ek 7 koşulu sadece
kısıtlı bir oranda yerine getirilmiştir.1997 yılı ortalarında
mültecileri ve göçe zorlanan insanların içeren tahminen 300.000
kadar kişi Bosna’daki evlerine dönmüşlerdi. Bu BMMYK’Nın
başlangıçta 1996 yılı için hedeflediği yarım milyon insanın çok
altındaydı. Birçok insanın evlerine, yurduna geri dönüşü
Bosna’nın bölünmüş topluluk liderleri tarafından engellenmişti.
Etnik ayrımcılık siyasetine savaş zamanı da devam etmişlerdi.

Dayton anlaşmasının sonucunda Bosna’da iki siyasî ve


idari yapı kuruldu. Bosna-Hırvat Federasyonu ve Sırp
Cumhuriyeti. Özellikle de ikinci yapı içindeki görevliler, Bosnalı
mültecilere ve ülke içinde iç göçe zorlanan insanlara evlerine geri
dönmeleri için hak tanıyan anlaşma dâhilinde verdikleri sözleri
tutmayı açıkça reddettiler.

Bosnalı Hırvatların kontrolünde olan bazı bölgelerde de


benzer bir tutum sergilenmekteydi. BMMYK’Nin korunak
Fahriye EMGİLİ 173

programı çerçevesinde büyük masraflarla yeniden yaptırdığı evler,


azınlıkların geri dönüşlerini engelleme çabasıyla yıkıldı.

BMMYK, birbirlerine düşman olan etnik gruplar


arasındaki uçurumu kapatmak ve azınlıkların geri dönüşlerini
mümkün kılmak amacıyla, birkaç güven sağlayıcı önlem almıştı.
İlki, iki bölge arasında çalışan bir otobüs hattı ve potansiyel
mültecilerin eskiden yaşadıkları yerlere yapacağı durum
belirleyici ziyaretler olmasını sağladı. İki bölgesi arasında telefon
bağlantısı olmayan ve bir bölgeye ait araç plakalarının diğer bölge
tarafından tanınmadığı, bölünmüş bir ülkede, BMMYK
otobüsleri Bosna halkının birbirleriyle iletişim halinde
kalabilmelerinin neredeyse tek yolu olmuştu.

Denilebilir ki, yerinden edilen Bosnalıların geri


dönüşlerinin önündeki en büyük engel, ülkenin tamamında
ikamet edilebilir yerlerin kısıtlılığıydı. Bosna’daki evlerin yüzde
60’ının savaş sırasında hasara uğradığı ya da yok edildiği tahmin
edilmektedir.

Savaş sırasında çok sayıda nitelikli insan ülkeyi terk


etmişti ve ülkeye geri dönme ihtimali çok zayıı. Nüfusun %65-
75’i savaş ertesinde işsiz bir durumdaydı.

Bosna’da yerlerinden edilen insanların geri dönüşünü


engelleyen bir sıkıntı da, ülkenin kırsal bölgelerinde bulunan
milyonlarca mayın tarlasıdır. Milletlerarası toplumun büyük
baskısına rağmen, Bosna’da eskiden savaşan taraflar bu meselenin
üzerine gitmekte son derece yavaş davranmışlardır. Mayınların
temizlenmesi ayrıca, bu bölgede yerel uzmanların eksikliğinden,
mayın tarlalarının doğru kayıtlarının olmamasından ve toprağın
174 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

çoğunun donduğu ve karla kaplandığı, kış şartlarından dolayı


uzunca süre çıkartılmamıştı.

Mayın tarlası tehdidi ortadan kaldırılana kadar,


çoğunlukla tarım sektörüne dayalı ülkenin çoğunluğu, tehlikeli ve
ekonomik anlamda durgun ve çorak topraklar kalmaya devam
edecekti.

Zorunlu iç göçe tabi kılınmış bu insanlar ve mülteciler


genellikle aynı zamanda evlerine dönmeye başlayacak, yine aynı
toplumlara karışacak ve aynı yeniden bütünleşme sorunları ile
karşılaşacaktı. Bir insanın zorunlu iç göçe tabi tutulduğu zaman
ne zaman bu iç göçe tutulmasının sona erdiği sorunu da üzerinde
durulması gereken önemli bir ayrıntıdır. Kuşkusuz mülteciler,
gönüllü olarak kendi ülkesine döndüğünde ve o ülkedeki diğer
vatandaşların sahip olduğu hak ve yükümlülüklere sahip
olduğunda artık mülteci statüsünde değerlendirilemez. Ne var ki,
kendi ülke sınırları içinde yerinden edilmiş insanlar söz konusu
ise, sorun açıkça daha da karmaşık hale gelmektedir.

Genelde, zorunlu göçe tabi tutulmuş insanların, eğer bu


kişiler yerleştirildikleri ülkenin korunmasından faydalanıyor ve o
ülkede yeterli ölçüde fiziki, maddi ve hukuki güvenlikten
yararlanıyorsa, kötü durumlarına bir çare bulmak amacıyla asli
ikametgâhlarına dönmek zorunda olmadıkları düşünülebilir. Her
ne kadar, Türkiye’ye gelen mülteci konumundaki Boşnaklar için
bu büyük ölçüde geçerli olsa da Boşnakların Bosna-Hersek’e
dönmesi Türkiye tarafından desteklenmiştir.

Aralık 2004 Bosna’da sürecin sona gelindiğinin bir


göstergesiydi. Aralık 440.857 mülteci ve 564.536 ülkesinde
Fahriye EMGİLİ 175

yerinden edilen dönmüştü. Bu sayı yaklaşık 1,2 milyon


Bosnalının hala evinden ayrı olduğu anlamına geliyordu.
Bunlardan yaklaşık 100.000 kişi o zamanki Sırbistan-Karadağ’da
iken 500.000 civarında kişiye sığınma ve daimi ikamet statüsü
verilmişti. Bunun yanı sıra bazı mülteciler sığındıkları ülkelerde
yeni vatandaşlıklara sahip olmuşlardı. Öte yandan yaklaşık 50.000
kişi Batı Avrupa’da sorunlarına kalıcı çözüm bulunmadan
yaşıyordu.48 300.000’in üzerinde insan ise Bosna içinde yerinden
edilmiş durumdaydı. 199

8. MÜLTECİLERE YÖNELİK BM UYGULAMALARI

BM, eski Yugoslavya’da çarpışmaların başlamasından beri,


mültecilere ve yurtlarından ayrılmak zorunda bırakılmış şahıslara
insani yardımlar sağlamaktaydı. BM'in yardım çabalan, “Acil
yardım operasyonun başlangıcında eski Yugoslavya için önderlik
ve kılavuzluk yapacak olan Yardım Örgütü olarak tayin edilen”
BMMYK tarafından koordine edilmekteydi. Aralık 1991’de,
yardıma ve korunmaya ihtiyaç duyan yaklaşık olarak 500.000
kadar mülteci, yurtlarını terketmek zorunda bırakılmış insan veya
çarpışmaların diğer mağdurlarının bulunduğu tahmin
edilmekteydi.

Bu gelişmelerin bir sonucu olarak, BMMYK (Birleşmiş


Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği) ve diğer insani yardım
kuruluşlarının çoğu, son yıllarda birçok zorluk ve ikilemle karşı
karşıya kalmıştır. Mesela:

199
Returns Summary to Bosnia and Herzegovina from 1/1/1996 to 31/12/2004.
http://www.unhcr.ba/return/pdf%202004/SP_12_2004.pdf, (28.11.2012).
176 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

- Dünya güçleri silahlı çatışmaları sona erdirmek için


belirleyici siyasi ve hatta askeri araçlar yerine insani
yardımları ne ölçüde kullanıyor?
- Giderek politikleşen bir ortamda insani yardım
operasyonlarının bütünlüğünü ve tarafsızlığını nasıl
koruyabiliriz?
- Yerinden edilmiş ve savaştan etkilenen insanları korumak
ve onlara yardım sağlamak Yardım etmek için neler
yapılabilir ve çokuluslu güçler bu misyonun yerine
getirilmesinde nasıl bir rol oynayabilir?
- -Geleneksel olarak mültecilere yönelik cömert politikalar
izleyen birçok ülke neden artık sınırlarını yerinden
edilmiş kişilere kapatıyor? Bu ülkeler mültecilere yeterli
güvenliği sağlama konusunda nasıl teşvik edilebilir ve bu
konuda ne gibi destekler verilebilir?
- Mülteci kamplarının sivil karakteri nasıl korunabilir?
Mümkün mü? Silahlı grupların kontrolü altındaki
insanları silahsızlandırmak için neler yapılabilir?
- İnsani yardım kuruluşları mülteci topluluklarının menşe
ülkelerine dönmelerini önermeli mi veya savunmalı mı?
Hangi aralıkta yasaldır?
- Yerinden edilmiş kişilerin geri dönüşü ve yeniden
entegrasyonu, iç savaş veya toplumsal çatışma yaşamış
ülkelerde daha geniş bir barışın inşa edilmesi sürecini nasıl
etkileyebilir? 200

200
BMMYK, Dünya mültecilerin durumu, Oxford University Press, İngiltere, 1997,
s. 12-13.
Fahriye EMGİLİ 177

Türk basınında Bosna’ın şehirlerinde Boşnaklara yönelik


insanlık dışı uygulamalara dair haberlere yer verilmeye devam
etmekteydi çünkü insanlık dışı uygulamalar hala devam
etmekteydi. Güvenli bölge ilan edilerek buraya toplanan
Boşnaklar Sırpların eline geçen bu güvenli bölgeden sürülenler,
yol boyunca Sırpların öldürdüğü çok sayıda erkek gördüklerini
anlatıyor. Kentteki bir hava üssüne yerleşen binlerce kadın,
çocuk, yaşlı erkek, “Nazi zulmünü hatırlatan göç ettirmeyi”
sistematik biçimde uygulayan Sırplar’ın kendilerinden ayırdığı
erkekleri, babaları, genç oğulları, kardeşleri için ağlamaktaydı. 201

BMMYK'nin 21 Eylül 2004 tarihli son açıklamasına göre,


Temmuz sonu itibarıyla 440.147'si eski mülteci ve 560.326'sı ülke
içinde yerinden edilmiş kişi olmak üzere toplam 1.000.473 kişi
kendi ülkelerine geri dönmüştü. Geri dönenlerin yaklaşık yüzde
75'i Bosna Hersek Federasyonu'na (FBIH), yüzde 25'i Sırp
Cumhuriyeti'ne (SC), yaklaşık 20 bin kişi ise 1995 şartlarına göre
her iki tarafça ayrı ayrı yönetilen Brcko'ya döndü. 202

Sırplar’ın yeniden giriştiği büyük “etnik temizlik”


operasyonuyla yollara döktüğü insanlar, Tuzla’da ve Kladanj kenti
sokaklarında açıkta uyumaya çalışıyorlar. Sırebrenisa’nın
batısındaki Kladanj’a sürülen Sırebrenisalılar’ın sayısı en az 18 bin
olarak açıklanırken, Tuzla’da 13 bin kişi bulunuyordu. 203

201
Zaman, 16.07.1995.
202
UNHRC Press Releases 2004, “One Millîonth Returnee Goes Home In Bosnia &
Herzegovina”, (Sarajevo, 21 Eylül 2004),
<http://www.unhcr.ba/press/2004pr/210904.htm >
203
Zaman, 16.07.1995.
178 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Çatışmalar yoğunlaşıp Bosna-Hersek’e de yayılınca,


mülteci ve yurtlarından ayrılmak zorunda bırakılmış insanların
sayılarının giderek artması ve temel insan hakları ile Uluslararası
İnsan Hukukunun büyük ölçüde ihlal edilmesi yüzünden insani
meselelerin boyutu çarpıcı bir şekilde genişlemiştir. Bu gibi zor
durumlarda, UNHCR (BM Mülteciler Yüksek Komiserliği-
BMMYK), UNICEF (BM Çocuklar Fonu), WHO (Dünya Sağlık
Örgütü), WFP (Dünya Gıda Programı), BM'in ilgili diğer
kuruluşları, ICRC (Uluslararası Kızıl Haç Komitesi-UKHK) ve
birçok NGO (Hükümet Dışı Kuruluşlar) çatışmalardan etkilenen
nüfusa insani ihtiyaçlarını sağlamak için ellerinden gelen her şeyi
yapmaya devam etmişlerdi.

Bosna-Hersek'te olmak üzere insani durumun


kötülüğünün sürekli bir hal alması ve alarm verici boyutlara
ulaşması karışısında, daha fazla yardımın gerektiği ortaya çıktı.
Sonuçta, 29 Temmuz 1992’de Cenevre’de yapılan Eski
Yugoslavya’daki çatışma kurbanlarına İnsani Yardım
Toplantısında, BM Mülteciler Yüksek Komiseri Bayan Sadako
OGATA tarafından teklif edilen 7 maddelik isani tepki planı
onaylandı: İnsan haklarına ve insan hukukuna saygı, önleyici
koruma, ihtiyaç içinde olanlara insani yardım amacıyla ulaşma,
özel insani ihtiyaçların karşılanması için tedbir alınması, geçici
koruma tedbirleri, maddi yardım, ve geri dönüş ve iyileştirme
süreci.

Uluslararası toplantının ve konuyla ilgili olarak


Kuruluşlararası Daimi Encümen’in yaptığı toplantının akabinde,
BM İnsani Meseleler Dairesinin de yardımlarıyla, BMMYK'nce
koordine edilen bir “Kuruluşlararası Değerlendirme Heyeti”,
Fahriye EMGİLİ 179

acilen temin edilmesi gereken insani yardım ihtiyaçlarını tekrar


belirlemek üzere 9-16 Ağustos 1992 tarihleri arasında eski
Yugoslavya'nın Cumhuriyetlerini ziyaret ettiler. Heyetin
tesbitlerine göre, 2.7 milyon insan bu krizden doğrudan
etkilenmişti. Ve, özellikle, yiyecek, barınma ve sağlık konularında
olmak üzere acil insani yardıma ihtiyaçları vardı. İnsani Meseleler
Dairesi, bu tesbitlere dayanarak ve BMMYK, BM'in ilgili diğer
kuruluşları ve NGO'lar (Hükümet Dışı Kuruluşlar) ile yakın
işbirliğinde bulunarak 1992 Eylülünden 1993 Martına kadarki
süre için "Birleştirilerek Kuvvetlendirilmiş Kuruluşlararası
Faaliyet ve Çağrı Programı’nı oluşturdu. Değerlendirme
Komisyonunca tesbit edilen ihtiyaçların genel maliyeti 1 milyar
dolara ulaşıyordu. Sonuçta, BM sistemi kanalıyla gönderilmek
üzere hayati öncelikli ihtiyaçları karşılamakta harcanmak üzere
434 milyon doların gerektiği belirlendi. Acil yardım için
hedeflenen sahalar yiyecek, sağlık hizmetleri ve barınma idi.

Bosna-Hersek’te 2.28 milyon insan veya asli nüfusun yarısı


BMMYK’nin insani yardımlarından faydalanmaktaydı ve bu
Ülkedeki durum gittikçe kötüleşiyordu. Bayan Ogata, Konsey
üyelerine, BMMYK’nin en büyük sorununun “insani yardım
amaçlı girişlerin birçok olayda tamamen reddedildiği Doğu
Bosna-Hersek’teki Hükümet kontrolü altındaki sahalarda
yaşayanlar başta olmak üzere, mağdurlara yardımların
ulaştırılması” olduğunu söyledi. Bayan Ogata, eski Yugoslavya’da
meydana gelen müthiş yıkım ve çekilen elemlerin, çatışmaların
derhal durdurulmasının hayati önemini bariz şekilde ortaya
koyduğunu belirtti.
180 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Tuzla havaalanın insani yardım için kullanılmak üzere


açılması gündeme geldiğinde BM Mülteciler Komisyonu Başkanı
Bayan Ogata böyle bir işin yararlı olmakla beraber aynı zamanda
bu havalanının silah kaçakçılığı için de kullanılabileceğini söyledi.
Ocak ayı itibariyle BM Bosna’nın çeşitli bölgelerine 800 ton
civarında insani yardım ulaştırıyordu.
Fahriye EMGİLİ 181

SONUÇ

Ağustos 1992'nin başlarından itibaren dünya kamuoyu


Sırbistan'ın etnik temizlik politikasına odaklanmaya başladı.
Sırpların etnik temizliğe başvurmasının temel nedeni Bosna
Hersek'in yerleşim yapısını ve sınırlarını değiştirme isteğiydi.
Başta Türkiye olmak üzere birçok ülkenin vatandaşları, bu toplu
kıyım ve zorla tehcir politikası kapsamında bu katliamlara son
verilmesi çağrısında bulundu ancak hiçbir hükümet ya da
uluslararası kuruluş bunu gerçekleştiremedi. Bu sorunu çözmeye
yönelik bir plan veya eylem gerçekleşmedi. Uluslararası
kamuoyunun Sırbistan’ı durdurmak için askeri harekata olumsuz
yaklaşması ve fırsat verilinnce Sırplar tarafından Boşnaklara
büyük bir kararlılıkla etnik temizlik politikası uygulamaya
başladmıştır.

BM ve AT'den gelen Sırp, Hırvat ve Boşnak delegasyonları


bir araya gelip konuyu tartışmayı başardı, ancak somut bir
ilerleme kaydedilmedi. Bosna-Hersek'in bağımsızlığının uzun
zamandır beklenen tanınması, barışçıl bir ortam umutlarını
yerine getirmede başarısız oldu. Tam tersine, 1949'da Yunan İç
Savaşı'nın sona ermesinden sonra Avrupa'nın yaşadığı ilk
çatışmaydı ve sonucu tamamen tahmin edilemezdi. Çatışmalar
Şubat 1992'nin sonlarında, bağımsızlık referandumundan hemen
önce patlak verdi, 1.320 kişi öldü ve yaklaşık 700.000 kişi ülkeden
kaçtı veya ülkenin diğer bölgelerine sığındı. Bu bilgi Mayıs
1992'de Bosna Hersek Sağlık Bakanlığı yetkilileri tarafından
182 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

ortaya çıkarıldı. Edinilen bilgiye göre 6.700 kişi yaralandı, 1.900


kişi ise kayıp. Mültecilerden 325 bininin ülkenin diğer bölgelerine
yerleştirildiği, 350 bininin ise Hırvatistan, Sırbistan ve Slovenya'ya
sığındığı söyleniyor. Bu mülteci dalgası, İkinci Dünya Savaşı'ndan
bu yana Avrupa'daki en büyük göç dalgası oldu. Türkiye tarihi
boyunca farklı ülke ve kültürlerden gelen göçmenlere her zaman
açık olmuştur ve bu bağlamda yeni yerleşim taleplerine de her
zaman açık olmuştur ve olmaya da devam edecektir.

Bir diğer önemli nokta ise sığınma hakkının temel bir


insan hakkı olarak tanınmasıdır. İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi 14. Makalede "herkesin zulme karşı sığınma
hakkına sahip olduğu", dolayısıyla tüm ülkelerin bu temel insan
hakkının kullanılmasına özen göstermesi ve göçmenlerin
birbirlerine karışmaması gerektiği belirtiliyor. Ancak göç ve iltica
konularında göçün kısıtlanması ve güvenlik kaygılarının
vurgulanması yönünde genel bir eğilim var. Bu kaygılar
anlaşılabilir olmakla birlikte, yalnızca bu açıdan bakmak yeterli
değildir. Sığınmacılar kendi ülkelerinde zulüm riskiyle karşı
karşıya kaldıkları için kendi ülkelerini terk edip başka bir ülkeye
sığınma talebinde bulunuyorlar. Dolayısıyla sadece güvenlik
perspektifinden düşünmek, mülteci sistemine acilen erişmesi
gereken bu grubun barınmasını daha da zorlaştıracaktır. Bugün
Türkiye Cumhuriyeti, kadim geleneklerine uygun olarak Suriyeli
mültecileri kendi topraklarına kabul ederek insani yaşam
koşulları sağlamakta olup, öte taraan güncel medya ve raporlara
dayanarak Avrupa ülkelerinin yaklaşımını takip etmek
mümkündür. Ancak tüm ülkelerin, insan haklarını ön planda
tutan ve ihtiyaç sahibi kişilerin sığınma sistemlerine erişimini
Fahriye EMGİLİ 183

kolaylaştıran yapıları uygulamaya koymaya çok dikkat etmesi


gerekiyor. Savaşların ve çatışmaların hiç bitmediği bir dünyada,
her grubun bu tür insani ve evrensel yasalara, tüm insanlığın
yarattığı, meslek ve disiplinlere uygulanabilecek ortak değer ve
uygulamalara ihtiyacı olabilir. Bu alanlarda faaliyet gösteren
temsilciler. Bu alanda çalışan insanların bir bakış açısı vardır.

Bosna-Hersek’te bugün savaştan yirmi yedi sene


geçmesine karşın üç topluluk arasındaki ilişkiler normalleşmiş
görünse de insani ilişkilerin ilerlediğine dair bir işaret bulmak
zordur. Hırvat ve Sırp idaresindeki bölgelerde resmi binalarının
önünde Hırvatistan ve Sırbistan bayrakları dalgalanmaktadır. Her
üç topluluğun kontrolünde olan bölgelerde dini semboller ağırlık
kazanmaktadır. Eski Yugoslav cumhuriyetlerinde milliyetçi
propaganda yaygın olmaya devam ediyor. Entegrasyon sürecine
eşlik eden sosyal, hukuki ve ekonomik gelişmeler doğası gereği
milliyetçi olacaktır. Avrupa ile bütünleşme süreci, millet Sorunları
çözerken en büyük motivasyon ve umut kaynağıdır. Gerginliği
gidermenin en uygun yolunun bu olduğu genel olarak kabul
edilmektedir.
Milovan Cilas’ın 1962 yılında “Savaş” adıyla yayınlanan bu
kitabında 2. Dünya Savaşı’nda Yugoslavya’da yayınlanan vahşetler beni
25 yaşındaki insan sıfatıyla beni dehşete düşürmüştür. Cilas kitabında
şöyle der: “Savaşın aklı yoktur ve dolayısıyla hasım için değerli olabilecek
şeylerin başına herhangi bir anda ne gelebileceğini söylemek mümkün
değildir; bu sebepten ötürü savaşta en akıllı davranış tarzı her şeyin
bütünüyle tahribidir- evler, bahçeler, köprüler, müzeler, evcil hayvanlar ve
şüphesiz ki başta insanlar” Bu anlatım Yugoslavya’daki insanların ruh
halini bütün çıplaklığıyla ortaya koyar ve Bosna’da yaşanan faciayı izah
eder. Orada da müzelere varıncaya kadar her şey tahrip edilmiştir. Her
184 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

ne kadar kendi kaderini tâyin etme demokrasilerde yüksek bir değer


olarak kabûl ediliyor olsa da demokraside uzlaşma ve taviz verme de
değer verilen unsurlardır. Ancak demokrasiler dahi ayrılıkçılığı
önlemek için güç kullanırlar.
Fahriye EMGİLİ 185
186 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar
Fahriye EMGİLİ 187

PRİYEDOR OMARSKA KAMPINDAN BİR GÖRÜNTÜ

Kaynak: (https://genocideinbosnia.wordpress.com/tag/omarska-
concentration-camp/)

Ağustos 1992, Omarska Kampı

Kaynak: (https://genocideinbosnia.wordpress.com/tag/omarska-
concentration-camp/)
188 Bosna Faciası ve Göç Mağduru Boşnaklar

Ağustos 1992, Omarska Kampı

Kaynak: (https://genocideinbosnia.wordpress.com/tag/omarska-
concentration-camp/)

Trnopolje Kampından Bir Kare: 17 Ağustos 1992’de TİME dergisine


kapak olmuştur. Bkz Time 1992.

Kaynak: (https://www.docsonline.tv/itn-news-real-footage-for-
rapportage-about-the-bosnian-war-in-omarska-and-trnopolje)
BOSNA FACİASI VE
GÖÇ MAĞDURU BOŞNAKLAR

yaz
yayınları
YAZ Yayınları
M.İhtisas OSB Mah. 4A Cad. No:3/3
İscehisar / AFYONKARAHİSAR
Tel : (0 531) 880 92 99
yazyayinlari@gmail.com • www.yazyayinlari.com

ISBN: 978-625-6524-65-1

You might also like