HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI DERS NOTLARI 1. Kısım

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 25

HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI DERS NOTLARI, 2021

Ege Üniversitesi İİBF


I. BÖLÜM- TOPLUM DÜZENİ VE SOSYAL DÜZEN KURALLARI
İnsanlar, toplumsal ortam içinde yaşarlar. Her insan, diğer insanlarla ilişki içindedir.
Toplumdaki ilişkilerin bir düzen içinde yürütülmesi, toplumsal yaşamın zorunlu bir sonucudur.
Toplumsal düzeni sağlamak için, kurallar geliştirilmiştir. Tek tek oluşan birçok olayın aynı biçimde
tekrarlandığını, izleyen insan zekası, genellemeler yaparak soyut kurallara ulaşır ve toplum yaşamı
kurallardan oluşan bir düzen içinde sürüp gider. Bu düzen kişilere bazı ödevler ile yükümler yüklediği
gibi, bazı yetkiler de tanır. Toplum halinde yaşayan insanların yerine getirmek zorunda oldukları
ödevleri ve kullanacakları yetkileri belirten kurallara sosyal düzen kuralları denir. Bu kurallara aykırı
hareketler, sosyal bazı tepkilere yol açar. Çok çeşitli şekillerde oluşan bu tepkilere sosyal yaptırım
denir.
Kişilerin sosyal ilişkilerinden kaynaklanan ödev ve yükümlülüklerine aykırı davranışları,
sertlikleri değişen tepkilere yol açar. Bu yükümlülüklerin bazıları, gevşek karakterli olduğu için, aykırı
hareketin tepkileri, ayıplama veya kınama biçiminde olabilir. Bazıları ise, toplum düzeni için daha
önemli olduğu için, Devletin yaptırımı söz konusu olur.
Sosyal düzen kuralları, insanların hareket serbestisini sınırlayıcı nitelik taşısa da, bunun ölçüsü
iyi ayarlanarak bireylerin ve toplumun yararına olabilir. Sosyal düzen kuralları, din, ahlak, görgü ve
hukuk kurallarıdır. Bazen bir davranış biçimi, hem toplum tarafından yadırganır, hem de Devletin
hukuk yaptırımı söz konusu olur. Bir kural, sosyal düzen kurallarından birine veya tamamına girebilir.
Örn. kişi öldürme hukuk bakımından yasak, ahlak bakımından kötü, din bakımından günah sayılır.
Bütün sosyal düzen kuralları normatiftir, yani emir, yasak, izin veya yetki içerir. Hepsi insan
davranışıyla ilgilidir. Hepsinin yaptırımı vardır.
Sosyal düzen kuralları şunlardır: din kuralları, ahlak kuralları, görgü kuralları, hukuk kuralı
haline gelmemiş örf ve adet kuralları, hukuk kuralları.
1) Din Kurallarının Hukuk Kurallarına Etkileri
Din kuralları toplumu düzenleyen kurallar arasında kabul edilmektedir. Bazı dinler, inanç ve
ibadet kuralları yanında insanlar arasındaki ilişkilere uygulanacak emir ve yasaklar da içerir. Örneğin
İslam dininde inanç ve ibadet kuralları yanında bazı hukukî da düzenlenmiştir.
Laik düzende bireyler dini inançlarında özgür bırakılmış, din ve devlet işleri birbirinden
ayrılmıştır. T.C. Anayasa’sında 24. maddede din ve vicdan hürriyeti düzenlenmiştir.
Bazı ülkelerde din ve hukuk kuralları birlikte uygulanır. Bu durumda, din kurallarının hukuk
kuralı haline geldiğini kabul etmek gerekir.
Din kuralları değişmez. Hukuk kuralları zamanın koşullarına göre değiştirilebilir. Din kuralları
ilahi iradenin, hukuk kuralları insan iradesinin ürünüdür. Yaptırımları farklıdır. Örneğin, vergi
ödemeyen kişiden zorla tahsil edilir ve cezası vardır. Fakat zekat vermemenin Devlet tarafından
yaptırımı yoktur, kişiler günah işleme korkusuyla bunu yerine getirir. Eğer, zekat vermemeye Devlet
yaptırımı uygulanırsa, bunun hukuk kuralı haline geldiği kabul edilir, insan iradesi bir din kuralını
hukuk kuralı haline getirmiş olur.
Bazı durumlarda din kuralı ve hukuk kuralı arasında çatışma olabilir. Örneğin, resmi nikah
yapmadan dini nikah yapılması yasaktı. 2015 yılında Anayasa Mahkemesi iptal etmiştir.
2) Ahlak Kurallarının Hukuk Kurallarına Etkileri
Ahlak kuralları, bir toplumda iyilik ile kötülük arasında oluşan değer yargılarına göre,
yapılması ve yapılmaması gereken davranışlara ilişkin kurallardır. Ahlak kuralları, objektif ve
sübjektif ahlak kuralları olarak ayrılır. Objektif ahlak kuralları, diğer bireylere karşı ödevlerdir.
Sübjektif ahlak kuralları, kişinin nefsine karşı ödevleridir. Hukuku ilgilendiren objektif ahlak
kurallarıdır. Bunlar toplum düzenini sağlamaya yardımcı olurlar. Zaman ve ortama göre değişebilirler.
Örn. Bazı toplumlarda kan gütmek veya öç almak, şeref ve namus borcu olarak kabul edilebilir.
Hukuk kuralları da, toplumun içinden doğsa da, yetkili makamlar tarafından konulur. Ahlak
kurallarını ise, toplum veya insanın kendisi koyar. Ahlak kurallarının yaptırımı, ayıplama, kınama
olabileceği gibi, şiddet uygulama da olabilir.
Ahlak ve hukuk kurallarının karşılıklı etkileri vardır. Toplumun genel ahlak anlayışına
uymayan hukuk kuralları, toplumun uyum sağlamasını zorlaştırır. Kanunların maddi yaptırımı
Devletin zorlayıcılığıdır, manevi yaptırımı ise toplumsal vicdan ve genel ahlaktır.
Bazı hukuk kurallarında açıkça ahlak kurallarıyla ilgili düzenlemeler vardır:

1
Türk Medeni Kan. m. 2: Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken, dürüstlük
kurallarına uymak zorundadır.
TMK. m. 365: Herkes yardım etmediği takdirde yoksun duruma düşecek olan üstsoyu ile altsoyu ve
kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür.
“Yardım nafakası, aile bireylerini yoksulluk ve düşkünlükten kurtarmaya dair bir nevi sosyal
yardımlaşma olup, ahlak kuralları ile geleneklerin zorunlu kıldığı bir ödevdir. Aile bağlarının
herhangi bir sebeple zayıflamış olması da yükümlülüğü ortadan kaldıran bir neden olarak
düzenlenmemiştir. Bu sebeplerle kanun koyucu, yardım nafakasını kişinin ve toplumun vicdanına
bırakmamış, kanuni bir ödev olarak düzenlemiştir.” Yargıtay 20.6.2017 tarihli kararı
TMK. m. 23: Kimse özgürlüklerinden vazgeçemez veya onları hukuka ya da ahlâka aykırı olarak
sınırlayamaz.
TMK. m. 47: Amacı hukuka veya ahlâka aykırı olan kişi ve mal toplulukları tüzel kişilik kazanamaz.
TMK. m. 56: Hukuka veya ahlâka aykırı amaçlarla dernek kurulamaz.
TMK.m. 515: Hukuka veya ahlâka aykırı koşullar ve yüklemeler, ilişkin bulundukları tasarrufu
geçersiz kılar.
Türk Borçlar Kan. m. 27: Ahlaka aykırı sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür (geçersizdir).
Anayasa m. 138: Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak
vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.
Ceza Kanununda düzenlenen suçlar, ahlak kurallarına da aykırıdır.

3) Görgü Kurallarının Hukuk Kurallarına Etkileri


Görgü kuralları, insanların birbiriyle ilişkisinde takındığı tavır, konuşma, oturma, giyinme yeme, içme
davranışları, hediye verme, ziyaret etme gibi davranışlardır. Görgü kuralları sosyal ilişkileri
güçlendirir.
Uluslararası hukukta görgü kuralları önemlidir. Yeni Devlet başkanlarını tebrik etme, protokol
kuralları gibi. Bazı görgü kuralları hukuk kuralı olmuştur. Ör. Türkiye’ye gelen yabancı devlet
adamlarının nasıl karşılanacağı kanunla düzenlenmiştir.
Sokakta birisini selamlamak görgü kuralıdır. Askerde selamlama, hukuk kuralıdır.
Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği
m. 134 - Astlar, üstlerden evvel selâm vermeye mecburdurlar. Aynı rütbede olanlar veya birbirinin
rütbesini tefrik edemiyenler birbirini beklemeden selâmlarlar. Üstüne selâm vermemek cezai muciptir.
m. 141: Umumi mahallere, vapur, tren, tramvay gibi ulaştırma vasıtalarına girildiği zaman oradaki
askerler giren tarafından selâmlanır.
Bazı mesleklerin kıyafetleri hukuk kuralıyla belirlenmiştir.

“Hakimler ve Savcılar Kanunu madde 112 – Hakim ve savcıların resmi kıyafetlerinin şekli, bunların
giyilme zaman ve yerleri ile yenilenme süreleri, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca çıkarılacak
bir yönetmelikle düzenlenir. Bu kıyafetler Adalet Bakanlığınca sağlanır.”

“….şeklindeki sözlerin, katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız
edici, kaba ve nezaket dışı hitap tarzı niteliğinde olduğu, dolayısıyla hakaret suçunun unsurları itibari
ile oluşmadığı gözetilmeden, sanığın beraatı yerine mahkûmiyet kararı verilmesi” Yargıtay
30.10.2017 tarihli kararı
“…ifadeler elbette nezaket dışıdır ve görgü kurallarına aykırıdır. Ancak görgü ve nezaket kurallarına
aykırı bu tür ifadeler hak arama özgürlüğü ve yasal savunma sınırları dâhilinde, ifade özgürlüğü
kapsamında kalan görüş açıklamaları niteliğinde olup değer yargısını içermektedir. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararlarında da değer yargılarının kısıtlanamayacağına vurgu yapılmaktadır.”
Yargıtay 15.4.2014 tarihli kararı
4) Hukuk kuralı haline gelmemiş örf ve adet kuralları

Örneğin bayramlaşma, ziyaret etme, düğün nişan sünnet törenleri, kız isteme, doğum- ölüm adetleri

2
HUKUK KURALLARI
Toplumda yaşayan insanların kendilerini uymaya zorunlu saydığı kuralların en önemlileri hukuk
kurallarıdır. Hukuk kuralları, kişilerin diğer insanlarla ilişkilerini düzenler.
1- Hukuk kurallarını koyan insan iradesidir. Hukuk kurallarını Devletin yetkili organları koyar.
Kanunları TBMM, kararnameleri Cumhurbaşkanı, yönetmelikleri Cumhurbaşkanı, bakanlıklar ve
kamu kurumları koyar.
2- Hukuk kuralları normatiftir. Hukuk kurallarıyla,
• Ya belirli bir davranış emredilir.
• Ya belirli bir davranış yasaklanır.
• Ya belirli bir davranışa izin verilir.
• Ya belirli bir davranışa yetki verilir.
3- Hukuk kurallarının konusu insan davranışıdır. Hukuk kuralının emrettiği, izin verdiği veya
yasakladığı şey insan davranışıdır. İlkel toplumlarda hayvanlar da yargılanıyordu. Hukukun konusu
insan davranışı olduğu için, hayvan davranışına ilişkin hukuk kuralı konulamaz. Aynı şekilde
makinelere, kaza yapan araçlara da hukuk kuralıyla ceza verilemez. Çünkü hukuk kuralının konusu
insan davranışıdır. Yalnızca hayvanına dikkat etmeyen, arabasıyla kaza yapan kişiye ceza verilebilir.
Hukuk kurallarının konusu insan değil, insanın davranışıdır. Bu nedenle, insanların hayvanlara,
çevreye, bitkilere, tarihi eserlere ilişkin davranışları da hukukun konusu olabilir.
Örn. “Güneş her mevsim saat 6’da doğar” şeklinde hukuk kuralı konamaz. Konusu, insan davranışı
değil, güneşin davranışıdır.

Hukuk kurallarının unsurları:


a) Konu: Hukukun düzenleme konusu insanın eylem ve işlemleridir.
b) İrade (emir) Konu ile ilgili davranış hakkındaki irade, yani olumlu veya olumsuz emirdir.
c) Yaptırım: Emrin yerine getirilmemesinin sonucuna ilişkin tepkidir.

HUKUKUN TANIMI: Toplum halinde yaşayan kişilerin birbiriyle ve toplumla ilişkilerini


düzenleyen ve uyulması kamu gücüyle desteklenmiş olan kurallardır.

Sosyal Düzen Kurallarının Karşılaştırılması


Sosyal düzen kuralları yukarıda görüldüğü gibi çok çeşitlidir: Hukuk, din, ahlak, görgü, ve
gelenek kuralları gibi. Sosyal düzen bu kuralların bütününden oluşur. Bir davranışın birden fazla
sosyal düzen kuralını ihlal etmesi mümkündür. Sosyal düzen hiçbir zaman sadece, hukuk kurallarına
veya diğer kurallara indirgenemez.
Sosyal düzen kurallarının ortak yanları vardır. Bu ortak yanlar şunlardır:
1. Tüm sosyal düzen kuralları normatif niteliktedir. Yani bir şeyi emreder, yasaklar veya izin
verirler. “Namaz kıl” “dürüst ol” “yalan söyleme” şeklinde.
2. Tüm sosyal düzen kurallarının emrettiği, yasakladığı veya izin verdiği şeyin konusu bir
insan davranışıdır. Diğer bir ifadeyle, toplumsal düzen kurallarının konusu insanın sosyal
davranışıdır. Hepsinin emrettiği belli bir insan davranışının yapılması veya yapılmamasıdır.
3. Tüm sosyal düzen kuralları yaptırıma bağlanmıştır. Yaptırım, kuralın ihlali halinde
karşılaşılan istenilmeyen bir durumdur. Uyulmaması tepkiye yol açar.
4. Sosyal düzen kuralları genel nitelik taşır.
5. Sosyal düzen kuralları değişebilir niteliktedir. Yalnızca din kurallarının değişmez olduğu
kabul edilir.
Örn. Ahlak kurallarına uymama, ayıplama, kınama, vicdan azabı, bazen de dövme linç gibi maddi
tepkiye yol açar.
Din kurallarına uymamanın yaptırımı, cehennem korkusu, günah işleme korkusu olabilir.
Görgü kurallarına uymamanın yaptırımı, hor, kaba görülme olabilir.
Hukuk kurallarıyla diğer sosyal düzen kuralları arasında yaptırımların niteliği bakımından farklılık
vardır:
A) Hukukta yaptırım, Devletin desteğiyle yani maddi yaptırımla güvence altına alınmıştır.
Zorlayıcıdır. Örn. Fakire sadaka vermeyen, tanıdığını selamlamayan, oruç tutmayana bu konuda
hukuk kuralı olmadığı için, Devlet zorla yaptırmaz. Hukukta ise, borcunu ödemeyen kişinin
malına haciz konulabilir.

3
B) Hukuk kurallarına uymamanın yaptırımının ne olduğu, derecesi, uygulama yetkisinin kimde
olduğu önceden belirlidir ve herkes için aynı uygulanır. Diğer sosyal düzen kurallarında
yaptırımın ne olacağı ve derecesi önceden belli değildir, kişiden kişiye de değişebilir.

Sonuç olarak toplumsal düzenin, sadece hukuk değil tüm sosyal düzen kurallarıyla sağlandığını
söyleyebiliriz. Bu kurallar birbirinin tamamlayıcısıdır.

HUKUKUN AMAÇLARI
• Toplumda barış ve düzen sağlar: Toplum yaşamı, güçlünün zayıfı ezmemesi, karmaşanın egemen
olmaması için düzeni gerektirir. Hukuk, sınırlı da olsa sürekli ve güvenceli özgürlük sağlar. Hukuk,
toplum yararı ile bireylerin yararı arasında denge sağlamalıdır. Hukukun görevi, bireylerin ve
grupların güçlerini sınırlamak ve adalete dayalı denge sağlamaktır.
• Toplumda güven sağlar: Hukukun amacı, bireyin diğer bireyler ve toplum karşısında saldırıdan
uzak olarak yaşamını sürdüreceği ortamı sağlamaktır. Hakların ne şekilde kullanılacağını belirtir.
Hakkı çiğnenen kişi hakkını kendisi kuvvet kullanarak almamalı, Devlete başvurmalıdır. Hukukun
toplumda güvenliği sağlayabilmesi için, kişilerin hukuka güveni olmalı ve kendilerini hukuk
kurallarına uyma konusunda zorunlu hissetmelidirler.
• Toplumda eşitlik ve adalet sağlar: Hukukun, toplumun
gereksinimlerini yalnızca biçimsel olarak düzenlemesi yeterli olmamakta, hukukun adalet düşüncesine
uygun olması gerekmektedir. Adalet, hukukun manevi yönü ve ulaşılmak istenen en üst noktadır.
Hukuk kuralları herkese eşit olarak uygulanır. Hukuk, adaleti sağlamak için, zayıf durumda olanları
koruyucu hükümler de içerir. Sosyal adalet, yalnızca kanun önünde eşitliği değil, olanak eşitliğini de
kapsar.
Anayasa m. 10: Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir.
Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya
sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik
ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.

Hukuk Kurallarının Yaptırımı


Hukuk kişilere bir taraftan yetki verir, bir taraftan ödevler yükler. Ödevler yerine getirilmezse,
yasaklara aykırı davranılırsa, Devlet zoruyla yerine getirilir. Hukuk kurallarının yaptırımı, zorlayıcıdır
ve önceden belirlidir. Hukuk yaptırımlarının, kişilerin kurallara uygun davranmasında etkisi büyüktür.
Ancak tek etken, hukukî yaptım değildir. Kişilerdeki hak ve adalet duygusu, haysiyet ve şeref gibi
sebepler de kişileri uygun davranışa sevk eder. Hukuk kurallarının maddi yaptırımı Devletin
zorlayıcılığı ise, manevi yaptırımı genel ahlak ve toplum vicdanıdır. Hukuksal yaptırımların, yüz
yıllardır uygulanıyor olması, insanlarda buna uygun davranma içgüdüsü sağlar. Bu nedenle, hukuku
bilmemek mazeret olarak kabul edilmez.
Yaptırım Türleri:
1) Ceza: Bazı hukuk kurallarına uyulmaması halinde, ceza yaptırımı söz konusu olur. Hapis
cezası, adli para cezası (gün karşılığı en az 20 en fazla 100 TL olarak belirlenir ve Devlet Hazinesine
ödenir), müebbet hapis cezası, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası. Kısa süreli hapis cezasına (1 yıl
veya daha az) seçenek yaptırımlar da (adli para cezası, zararın tazmini, en az 2 yıl süreyle bir eğitim
kurumuna devam etme, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanma,
ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınması, belli bir mesleği yapmaktan yasaklanma, kamuya yararlı
işte gibi) uygulanabilir.
2) Aynen veya zorla yerine getirme: Hukuk Devletinde bireylerin haklarını doğrudan doğruya
kendi kişisel çabalarıyla almalarına kural olarak izin verilmez. Haklarının yerine getirilmesi için
Devletin organlarına başvurmak gerekir. Borçlu borcunu yerine getirmezse, alacaklı mahkemeye ve
icra dairesine başvurarak alacağının tahsil edilmesini isteyebilir. Bu başvuru üzerine icra organı,
borçlunun mallarına el koyarak, bunları paraya çevirir ve alacaklıya öder. Aynı şekilde taşınmazın
boşaltılması, müdahalenin önlenmesi, çocuk teslimi de bu yaptırıma örnek olarak gösterilebilir.
3)Tazminat: Hukuka aykırı davranan kimse, zarar görene tazminat ödemelidir. Borcun aynen
yerine getirilmesi olanağı yoksa da, tazminat ödettirilir. Çeşitli kanunlarda tazminat hakkına ilişkin
düzenlemeler vardır.

4
Örn. Haksız fiil nedeniyle tazminat (BK m. 49: Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına
zarar veren, bu zararı ödemelidir.)
Örn. Haksız rekabet nedeniyle tazminat, sözleşmeye aykırı davranış nedeniyle tazminat, iş
sözleşmesinin sona ermesinde tazminat.

Türk Borçlar Kanunu


III. Tazminat 1. Belirlenmesi
MADDE 51- Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve
özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler. Tazminatın irat biçiminde ödenmesine
hükmedilirse, borçlu güvence göstermekle yükümlüdür.

4) Geçersizlik: Hukukun emredici kurallarına uygun yapılmayan işlem hukuken geçerli


sayılmaz. Yokluk, mutlak butlan (kesin hükümsüzlük)1, nisbi butlan şeklinde olabilir.
Evlendirme memuru önünde yapılmayan evlenme, YOK sayılır.
Ayırt etme gücü olmayan kişinin yaptığı evlenme BATILDIR.
Konusu imkansız, hukuka ve ahlaka aykırı olan sözleşmeler BATILDIR (KESİN
HÜKÜMSÜZDÜR).
Evlenme akdi sırasında geçici olarak ayırt etme gücünü yitiren kişi evliliğin iptalini isteyebilir.
(NİSBİ BUTLAN)
5) Yapılan İşlemin İptal Edilmesi
İdare makamlarının hukuk kurallarına aykırı işlemleri de hukuksal yaptırımların
uygulanmasını gerektirir. Bu gibi eylem ve kararlardan zarara uğrayan kimseler, ilgili eylem ve
kararın iptalini yani ortadan kaldırılmasını ve zararın tazmin edilmesini isteyebilirler. İdari işlemin
iptali için, iptal davası açılması gerekir.
HUKUK SÖZCÜĞÜNÜN ANLAMLARI
• Pozitif hukuk: Belli bir memlekette belli dönemde yürürlükte bulunan hukuk kurallarıdır. Kanunlar,
kararnameler, yönetmelikler, yazılı olmayan örf ve adet hukuku, mahkeme içtihatları pozitif hukuk
kurallarıdır. Resmi bir otorite tarafından yazılı şekilde saptanmış pozitif hukuka yazılı hukuk, yazılı
olarak belirlenmemiş hukuka yazılı olmayan hukuk denilir. Anayasa, kararnameler, yönetmelikler
yazılı hukuk kavramına girer, örf ve adet kuralları da yazılı olmayan hukuku oluşturur. Uygulama
açısından yazılı hukuk kuralları öncelikle uygulanır. Bir hukuk uyuşmazlığına uygulanacak
herhangi bir kural yürürlükteki yazılı hukuk içinde bulunmuyorsa, örf ve adet kurallarına
başvurulabilir.
• Doğal hukuk: Olması gereken hukuk olarak tanımlanır. Uygulanmakta olan değil, uygulanması
gereken, sosyal gereksinimleri en iyi ve adalete uygun biçimde karşılayacağı düşünülen hukuktur.
Bu hukuk, insanın doğasında olduğu için akıl yoluyla ulaşılabileceği kabul edilir. Pozitif hukuk,
doğal hukukun adaletini bulmaya çalışır. Önceleri, doğal hukukun her zaman her yerde geçerli ve
değişmez kurallar olduğu ileri sürülüyordu, bu görüşten vazgeçilmiştir. Çünkü en adil görünen
hukuk kuralları konulsa da, daha adil olan çözümler bulunabilir.
Doğal hukuk kurallarının bir yasa maddesi gibi ilgili olaya doğrudan uygulanma olanağı yoktur.
İşlevi doğru ve adaletli olanı göstermektir. Doğal hukuk, yürürlükteki hukukun aksayan yönlerinin
düzeltilmesi için hukukçuya ve yasa koyucuya yol gösteren hukuk prensiplerinden oluşmaktadır.
Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesine göre, hakim uyuşmazlığa uygulanacak yasal hüküm veya
örf ve adet kuralı bulamamışsa, yasa koyucu olsaydı bu sorun için nasıl bir kural koyacak idiyse,
ona göre karar verecektir. Bunu yaparken, yargısal ve bilimsel içtihatlardan yararlanacak ve doğal
hukukun adaletini göz önünde tutacaktır.
“ özel hukuk ve iş hukuku yargılamasında vicdani kanaatin oluşmasına yetecek kadar bir ispatın
yeterli olduğu, taraflarca ileri sürülen delillerin sıhhat ve kuvvetinde tereddüt edilmesi halinde işçi
lehine yorum ilkesinin uygulanması gerektiği, mobbing gibi diğer dava türlerine göre ispatı nispeten
daha zor olan bir konuda kesin ve mutlak bir ispatın aranmayacağı, bu konuda işçi lehine ispat
kolaylığı göstermenin hakkaniyet ve adalete daha uygun olacağı kanaat ve sonucuna varılmıştır.”
(Yarg. Kararı)

1
Medeni Kanunda mutlak butlan terimi yer almaktadır. Yeni kabul edilen TBK.nda kesin hükümsüzlük terimi
yer almaktadır.

5
“Hukukumuzda asıl olan, kusur şartına dayalı sorumluluktur. Ancak teknolojinin gelişmesi ve bu
gelişen teknolojinin sanayimize uygulanması sonucu, meydana gelen bazı tehlikelerin doğurduğu
zararların tazmininde kusur şartının aranması her zaman adaleti ve toplumsal düşünceyi tatmin
etmediğinden, doğal hukuk görüşü ile Anayasalarda anlatımını bulan temel hak ve ilkelere yaklaşımı
sağlayan tehlike sorumluluğu kuralı geliştirilmiştir.
Bu kuram 27.3.1957 gün, 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile yargısallaşarak açıklığa kavuşmuş
ve ondan sonraki kararlarda bu insani düşüncenin takipçisi olmuşlardır.
Bu kuramın özü; işyerinde işin yürütülmesi ile ilgili olarak oluşan tehlikelerin meydana getirdiği
zararlardan, işçinin ve işverenin kusurları bulunmaması halinde bile işçinin uğradığı zararın
tamamının işçiye değil de hakkaniyet ölçüsünde bir kısmından onun faaliyet ve iş görmesinden en
önde yararlanan işverenin de sorumlu tutulmasıdır.”(Yargıtay kararı)

Hukuk, hak sözcüğünün çoğuludur, fakat ayrı anlamları vardır.


Hukuk: Nesnel anlamda kuralı ifade eder. Toplum hayatında uyulması zorunlu kurallar demektir.
Hak: Öznel anlamda yetkiyi, yani hukuk kurallarından kişiler lehine doğan yetkiyi ifade eder.
II- BÖLÜM- POZİTİF HUKUKUN KAYNAKLARI
Hukukun biçimsel kaynakları, hukukun sosyal düzenleme içinde varlık kazanmak için büründüğü
biçimlerdir. Hukukun biçimsel kaynakları, örf ve adet hukuku, yazılı metinler ve içtihatlardır.
a) Asıl Hukuk Kaynakları
Yazılı Hukuk Kaynakları
1- Anayasa
2- Yasalar (Kanunlar)
3- Milletlerarası andlaşmalar
4- Cumhurbaşkanlığı kararnameleri
5- Kanun hükmünde kararnameler (artık çıkarılmayacak)
6- Tüzükler (artık çıkarılmayacak)
7- Yönetmelikler
 Örf ve adet kuralları

b) Yardımcı Kaynaklar
• Yargı Organı Kararları (Yargısal içtihatlar)
• Öğreti (bilimsel görüşler)

Yazılı hukuk kaynaklarını Cumhurbaşkanlığı mevzaut bilgi sisteminde (https://www.mevzuat.gov.tr/)


inceleyebiliriz.
1. Örf ve adet (gelenek) kuralları
Kanunda hüküm bulunmayan hallerde hakim örf ve adet kurallarına göre uyuşmazlığı
çözebilir. Yasalarda açık hüküm bulunan hallerde, gelenek hukukuna başvurulamaz. Ancak kanun
öncelikli olarak örf ve adet kurallarına atıf yapmışsa, örf ve adet kuralları öncelikli uygulanır. Yasalara
aykırı gelenek kuralları, mahkemelerce uygulanamaz. Ceza hukukunda, suçta ve cezada kanunilik
ilkesi gereği örf ve adet kuralları uygulanmaz.
Örf ve adet, topluluk içinde uzun zamandan beri uygulanan ve uyulması zorunlu sayılan ortak
davranışlardır. Örf ve adet kuralları yazılı değildir. Fakat bağlayıcı hukuk kurallarıdır.
Gelenek kuralları ya genel olur ve bütün ülkede uygulanır. Ya da özel nitelikte olup sadece
belli bölgeleri veya belli meslek çevrelerini ilgilendirir. Örn. Tacirleri ilgilendiren örf ve adet kuralları
vardır.
Toplum bireyleri arasında sosyal bir davranış kuralı olarak benimsenen bir geleneğin hukuk
kuralı haline gelmesi için üç koşul gerekir. Bu üç koşulun bulunması durumunda, örf ve adet kuralları
hukuk kuralı olarak, hakimler için bağlayıcıdır:

1) Süreklilik: Uzun zamandan beri uygulanıyor olması gerekir. İstikrarlı bir durum göstermeyip, gelip
geçici davranış şekilleri (modalar) gelenek hukuku olamaz. Sürekliliğin kesin bir ölçütü olmadığına
göre, bu kavram göreceli bir nitelik taşımaktadır. Bazı hallerde, devamlılık oldukça kısa süreli olsa da,
bu hususta sürekli bir iradenin veya aynı yolda bir uygulamanın var olduğunu göstermeye yetebilir.
Bazı hallerde ise, tekrarlamanın çok daha uzun süreli olması gerekebilir.

6
2. Genel inanç: Bir geleneğin bağlayıcı ve uyulması zorunlu olduğu konusunda toplumda inanış
olmalıdır. Yani belli davranışın tekrarlanmasının başkalarından istenebileceği hakkında topluluk
bireyleri arasında yaşayan kanıyı ifade eder. Toplumda böyle bir inanç bulunmadığı takdirde, ne kadar
sürekli olursa olsun bir geleneğin adet hukuku niteliği kazanacağı düşünülemez.
Buradaki genellikten maksat, inancın bütün memlekette uygulanır olması değildir. Belli bir toplum
içinde, bir bölge veya çevrenin aynı inançta olması yeterlidir. Bu gibi adetlere yerel (bölgesel) adetler
denir. Gelenekler ya genel olur ve bütün ülkeye yayılır veya sadece belli bölgeleri veya belli meslek
çevrelerini ilgilendirir. Örneğin, bir tarladan ortaklaşa faydalanmayı sağlamaya yarayan ortakçılık
yöntemi, hemen hemen bütün ülkede uygulanır. Buna karşılık balıkçılıkta geçerli olan adetler sahil
bölgelerinde uygulanır. Bunun yanında, tacirler arasında uygulanan ticarî örf ve adet kuralları da
vardır.
3. Devlet desteği: Bir âdetin hukuk kuralı durumuna geçebilmesi için, onun hukuksal yaptırım yani
Devlet kuvveti ile bağlı olması gerekir. Devlet yaptırımına bağlı olmayan bir adet, hukuk kuralı haline
gelmez. Örneğin, düğünlerde, sünnetlerde hediye götürmek, bayramlarda ziyarete gitmek ülkemizde
adet olmasına ve uyulması konusunda genel inanç olmasına rağmen Devlet yaptırımına bağlı
olmadığından hukuk kuralı niteliği kazanmaz. Yaptırımın mevcudiyetini, kanunlarda örf ve adet
kurallarına atıf yapılmasından anlaşılır.
Örn. Türk Borçlar Kanunu, madde 207/2 : “Sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir âdet
bulunmadıkça, satıcı ve alıcı borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlüdürler.”
Örf ve adet kurallarına tacirler bakımından örnekler: İdrofil pamukların brüt olarak satılması, çeşitli
sektörlerdeki iskonto tutarları, fatura üzerindeki satıcı imzasının bedelin ödendiği anlamına gelmesi
gibi.
MK. m. 367, 650
BK. m. 314- Kiracı, aksine sözleşme ve yerel âdet olmadıkça, kira bedelini ve gerekiyorsa yan
giderleri, her ayın sonunda ve en geç kira süresinin bitiminde ödemekle yükümlüdür.
BK. m. 317- Kiracı, kiralananın olağan kullanımı için gerekli temizlik ve bakım giderlerini ödemekle
yükümlüdür. Bu konuda yerel âdete de bakılır.
BK. m.376 - Tarımsal bir taşınmazın kirasıyla bağlantılı olmayan geviş getirici hayvanların kirasında,
aksine anlaşma veya yerel âdet yoksa, kiralanan hayvanların kira süresi içindeki bütün ürünleri
kiracının olur.

2. Yazılı Hukuk
Yazılı Hukuk Kurallarının Kuvvet Bakımından Sıralaması
1) Anayasa
2) Kanunlar, milletlerarası andlaşmalar
3) Cumhurbaşkanlığı kararnameleri
4) Yönetmelikler

Hiçbiri, sıra itibariyle kendisinden önce gelen sıradaki kaynağa oranla daha geçerli olamaz.

Kanunlar Anayasaya, yönetmelikler ve Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, kanunlara aykırı


olamazlar.
Milletlerarası andlaşmalar onaylanınca kanun niteliğini kazanır. Ancak temel hak ve özgürlüklere
ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle
çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır. Yani bu durumda
milletlerarası andlaşmanın önceliği vardır.
Yeni Anayasa değişikliğinin ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri
sonucunda Cumhurbaşkanının göreve başladığı tarihte yürürlüğe giren hükümlerine göre Bakanlar
Kurulu kaldırılmış ve buna bağlı olarak tüzük ve kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi de
kalkmıştır. Yürürlükteki tüzük ve kanun hükmünde kararnameler uygulanmaya devam edecektir.

Yazılı Hukuk- Gelenek Hukuku Uygulamasında Öncelik


Uygulama bakımından yazılı hukuktan sonra gelir. (MK. m. 1, TTK. m. 1). Ancak kanun, yerel
adetlere doğrudan yollama yaptığından, kanundan önce de uygulanması mümkündür. Örn. MK. m.
650: Mirasın paylaştırılması, yerel adetlere göre tayin olunur.

7
TTK. m. 1: Hakkında ticari hüküm bulunmayan ticari işlerde, mahkeme ticari örf ve adete, bu dahi
yoksa umumi hükümlere göre karar verir.”

Yazılı Hukukun Genel ve Özel Kuralları


Hukuk kuralları düzenledikleri ilişki alanının genişliğine veya darlığı bakımından genel kural ve özel
kural olarak ayrılır. Kişiler arasındaki benzer ilişkilerin tümünü veya onların önemli sayılan
kısımlarını etraflı şekilde düzenleyen kurallar, genel kurallar veya genel hükümler niteliğindedir.
Örneğin Medeni Kanun kişi hallerini ve ilişkilerini genel olarak düzenlediği için genel bir kanundur.
Ceza Kanunu da genel kanundur. Buna karşılık belli konulara veya genel nitelikte sayılmayan
ayrıntılara ilişkin kanunlar özel kanundur. Örneğin vergi bağışıklığına, yedek subaylığa, derneklere
ilişkin hükümler özel niteliktedir. Genel ve özel kanun (veya kural) şeklindeki ayırım göreceli bir
karakter taşır. Bir kanun diğerine nazaran özel bir karakter gösterdiği halde, başka bir kanuna göre
genel kanun olarak vasıflandırılabilir. Örneğin, Türk Ticaret Kanunu Kooperatifler Kanunu’na göre
genel bir kanun olduğu halde, Türk Borçlar Kanunu’na göre özel kanundur. Kanunları genel veya özel
olarak ayırmanın sonucu, bunların uygulanmasındaki öncelik bakımından önemlidir. Aynı konu
hakkında, iki kanunda da hüküm bulunduğu takdirde önce özel kanun hükmü uygulanır. Özel kanunda
hüküm bulunmayan hallerde, genel kanun hükmüne başvurulur.

“Yukarıda sözü edilen BK'nın 117. maddesine göre; borçluya isnat olunamayan haller nedeniyle
borcun ifası mümkün olmazsa, borç sona erer. Karşılıklı edimleri içeren akitlerde bu suretle ifa
yükümlülüğünden kurtulan borçlu haksız iktisaplara ilişkin hükümlere göre almış olduğu şeyleri
iadeye mecbur ve kendisine henüz tediye edilmemiş bulunan şeyi istemek hakkından mahrum olur.
Kanun veya sözleşme ile, borcun ifasından evvel bile vukua gelen zararın, alacaklıya yüklenmiş
olduğu haller bundan hariçtir.
İfa imkansızlığı eser sözleşmeleri yönünden BK 370 ve 371. maddelerde özel olarak da düzenlenmiştir.
370. maddeye göre yüklenilen eserin yapılması iş sahibi nezdinde meydana gelen bir kaza yüzünden
mümkün olamıyorsa yüklenici yaptığı işin kıymetini ve bu kıymette dâhil olmıyan masrafını alır. Bu
imkansızlık iş sahibinin kusuru nedeniyle doğmuşsa yüklenici zararının giderilmesini de isteyebilir.
371. maddeye göre ise yüklenici öldüğü veya kusuru olmaksızın işi bitirmekten âciz kaldığı takdirde
yüklenicinin şahsı nazara alınarak yapılan eser sözleşmesi sona erer. Ancak bu takdirde yapılan
kısmın kullanılması mümkün ise iş sahibi onu kabule ve bedelini vermeğe mecburdur. Bu maddeler
belirtilen ifa imkansızlığı hallerinde iş sahibinin yapılan kısım yönünden sorumluluğunu
öngörmektedir. Bu sorumluluk 370. maddede yapılan iş kısmının değerinin ödenmesi, 371. maddede
ise yapılan ve yararına olan imalât bedelinin ödenmesi şeklinde düzenlenmiştir. Özel kural var iken
genel kurala başvurulamayacağından eser sözleşmeleri yönünden BK 370 ve 371. madde 117.
maddeden daha öncelikli olarak uygulanmalıdır.”Yargıtay 30.1.2017 tarihli kararı

HUKUK KAYNAĞI OLARAK KANUNLAR

Yasaların özellikleri:
 Yazılı olma: Kanunlar yazılı olmak zorundadır. Bu nitelik kanunları örf ve adet kurallarından ayırır.
 Genel ve soyut esasları içerme: Kanunlar, belirli kişi ve olayları değil aynı durumdaki bütün kişileri
ve olayları düzenler. Bir kanun hükmü, Devletin egemenliğindeki bütün ülkede geçerli olur. Buna
karşılık kanunun uygulama alanı, bazen daha dar veya geniş olabilir. Örneğin Ceza Kanunu ve Medeni
Kanun Türkiye’de yaşayan herkesi ilgilendirir. Oysa İş Kanunu işçileri ve işverenleri, Devlet
Memurları Kanunu sadece memurları ilgilendirir. Bu durum, kanunların genel olma özelliğini
etkilemez.
 Sürekli olma: Yürürlükte kaldığı sürece, kapsamına giren kişi ve olaylara uygulanır. Yürürlükten
kalktığı andan itibaren uygulanma kabiliyetini yitirir. Bu ana kadar, devamlı olarak uygulanması
esastır. Bir kanunun ne zaman yürürlükten kalkacağı, genellikle belli olmaz. Bunun istisnası olarak
Bütçe Kanunu bir yıl için çıkarılır.
Yasaların Yapılması
Yasaların yapılma aşamaları: Öneri, görüşme ve kabul.

8
 Öneri: Kanun teklif etmeye milletvekilleri yetkilidirler. Kanun teklifi Millet Meclisi başkanlığına
verilir. Başkanlık da ilgili esas ve tali komisyonlara verir. Mecliste 19 adet Komisyon vardır. Örneğin
Adalet Komisyonu, İçişleri Komisyonu, Çevre Komisyonu. Raporu Genel Kurul görüşmelerine esas
olacak komisyona esas komisyon denir. Tali komisyonlar, işin kendilerini ilgilendiren yönü veya
maddeleri üzerinde esas komisyona görüş bildiren komisyonlardır. Kanun teklifi üzerindeki
görüşmelerini tamamlayan komisyon, konuyla ilgili hazırladığı raporunu, Genel Kurul gündemine
alınmak üzere TBMM Başkanlığına sunar. Görüşülmek üzere genel kurula gönderilir.

 Görüşme: Mecliste kanun teklifi metninin tümü üzerinde ve sonra maddeleri üzerinde iki kez
görüşme yapılır.

 Kabul: Kanunun kabul edilmesi için oylama yapılır. Genel Kurulda toplantıya katılanların salt
çoğunluğu tarafından kabul edilmesi gerekir2. Kabul oylarının sayısı 151’den (üye tamsayısının dörtte
birinin bir fazlasından az olamaz) az olamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az
üçte biri ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yeter sayısı
hiçbir şekilde üye tamsayısının dörtte birinin bir fazlasından az olamaz (yani 151). Yani toplantı yeter
sayısı 200, karar sayısı 151’dur. Örneğin toplantıya 300 milletvekili katılmışsa, en az 151
milletvekilinin kabul oyu gerekir. Maddelerine geçilmesi veya tümü kabul edilmeyen kanun teklifleri,
Genel Kurulca reddedilmiş olur. Genel Kurulda kabul edilen teklifler kanunlaşmış sayılır. Mecliste
kabul edilen kanunları, Cumhurbaşkanı on beş gün içinde onaylar ve Resmi Gazetede yayınlatır.
Uygun görmezse, on beş gün içinde TBMM’ne geri gönderir. Bütçe yasaları, bu hükmün dışındadır.
Cumhurbaşkanınca geri gönderilemez, yayımlanarak yürürlüğe girer.

Cumhurbaşkanınca kanunun kısmen uygun bulunması durumunda, Meclis sadece uygun bulunmayan
maddeleri görüşebilir.

Geri çevrilen yasa, mecliste tekrar kabul edilirse, Cumhurbaşkanı geri çeviremez. TBMM, geri
gönderilen kanunu aynen kabul ederse, kanun Cumhurbaşkanınca yayımlanır. Bu durumda,
Cumhurbaşkanı Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde doğrudan iptal davası açma
hakkını kullanabilir.

Meclis, Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen kanunda bir değişiklik yaparsa,
Cumhurbaşkanı değiştirilen kanunu tekrar Meclise geri gönderme yetkisine sahiptir.

 Kanunların yayımlanması: TBMM’nce kabul edilen kanun, Resmi Gazete ile yayımlanarak
yürürlüğe girer. Kanunun yürürlük tarihi belirtilmemişse, RG’de yayımlandığı tarihte yürürlüğe girer.
Kanun maddesine örnek:
Yasalar, maddelerden oluşur. Her maddenin numarası vardır. Yasalar, kitap, kısım ve bölümlere
ayrılabilir. Uzun maddeler, fıkralara ayrılır. Fıkralar da bentlere ayrılabilir.
Madde 4:Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve Kararlar
1. fıkra: Belirli bir mal veya hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme,
bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan
teşebbüsler arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemleri
hukuka aykırı ve yasaktır.
2. fıkra : Bu haller, özellikle şunlardır:
2. fıkranın a bendi a) Mal veya hizmetlerin alım ya da satım fiyatının, fiyatı oluşturan maliyet, kâr gibi
unsurlar ile her türlü alım yahut satım şartlarının tespit edilmesi,
2. fıkranın b bendi b) Mal veya hizmet piyasalarının bölüşülmesi ile her türlü piyasa kaynaklarının
veya unsurlarının paylaşılması ya da kontrolü,

2
Anayasaya göre belirli işlemlerde özel çoğunluk aranmıştır. Bu durumda Anayasada belirtilen nitelikli
çoğunluklar sağlanmadan alınan kararlar geçersizdir. Örneğin Anayasanın değiştirilmesi, üye tamsayısının 3/5 ‘i
veya 2/3’ü. Burada, Meclis üye tamsayısının salt çoğunluğu =301 milletvekili, 3/5 =360, 2/3 =400’dür.

9
3. Fıkra: Bir anlaşmanın varlığının ispatlanamadığı durumlarda piyasadaki fiyat değişmelerinin veya
arz ve talep dengesinin ya da teşebbüslerin faaliyet bölgelerinin, rekabetin engellendiği, bozulduğu
veya kısıtlandığı piyasalardakine benzerlik göstermesi, teşebbüslerin uyumlu eylem içinde olduklarına
karine teşkil eder.
4. fıkra: Ekonomik ve rasyonel gerçeklere dayanmak koşuluyla taraflardan her biri uyumlu eylemde
bulunmadığını ispatlayarak sorumluluktan kurtulabilir.

KANUN ÖRNEĞİ
TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN
Kanun Numarası : 6502
Kabul Tarihi : 7/11/2013
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 28/11/2013 Sayı : 28835
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 54
BİRİNCİ KISIM
Amaç, Kapsam ve Tanımlar
Amaç
MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı; kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile
ekonomik çıkarlarını koruyucu, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı,
tüketiciyi aydınlatıcı ve bilinçlendirici önlemleri almak, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini
özendirmek ve bu konulardaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye
ilişkin hususları düzenlemektir.
Kapsam
MADDE 2- (1) Bu Kanun, her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsar.
Tanımlar
MADDE 3- (1) Bu Kanunun uygulanmasında;
a) Bakan: Gümrük ve Ticaret Bakanını,
b) Bakanlık: Gümrük ve Ticaret Bakanlığını,
c) Genel Müdür: Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürünü,
ç) Genel Müdürlük: Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğünü,
d) Hizmet: Bir ücret veya menfaat karşılığında yapılan ya da yapılması taahhüt edilen mal sağlama
dışındaki her türlü tüketici işleminin konusunu,
e) İthalatçı: Kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere mal veya hizmetleri ya da bu malların
hammaddelerini yahut ara mallarını ticari veya mesleki amaçlarla ithal ederek satım, kira, finansal
kiralama veya benzeri bir yolla piyasaya süren gerçek veya tüzel kişiyi,
ÜÇÜNCÜ KISIM
Ayıplı Mal ve Hizmetler
BİRİNCİ BÖLÜM
Ayıplı Mallar
Ayıplı mal
MADDE 8- (1) Ayıplı mal, tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele
uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle
sözleşmeye aykırı olan maldır.
(2) Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda, internet portalında ya da reklam ve
ilanlarında yer alan özelliklerinden bir veya birden fazlasını taşımayan; satıcı tarafından bildirilen veya
teknik düzenlemesinde tespit edilen niteliğe aykırı olan; muadili olan malların kullanım amacını
karşılamayan, tüketicinin makul olarak beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki
veya ekonomik eksiklikler içeren mallar da ayıplı olarak kabul edilir.
Diğer hükümler
MADDE 83- (1) Bu Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde genel hükümler uygulanır.
(2) Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olması, bu
işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını
engellemez.
Yönetmelikler ve diğer düzenleyici işlemler
MADDE 84- (1) Bakanlık, bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak mevzuat çerçevesinde gerekli
tedbirleri almaya ve düzenlemeleri yapmaya yetkilidir.
(2) Bu Kanunda öngörülen yönetmelikler, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde
Bakanlık tarafından çıkarılır.

10
(3) Bakanlıkça çıkarılacak ikincil düzenlemelerde ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sivil toplum kuruluşlarının ve meslek örgütlerinin görüşleri alınır.
Yürürlük
MADDE 87- (1) Bu Kanun yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 88- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. (Yeni çıkan kanunlarda
Cumhurbaşkanının yürüteceği belirtilmektedir.)

Geçerlilik Derecelerine Göre Kanun Türleri


1) Anayasa
Devletin kuruluşunu, işleyişini, organlarını, devlet organlarının birbiriyle ilişkisini, temel hak
ve özgürlükleri düzenleyen yasadır. Anayasa, uyulması zorunlu genel esasları düzenler. 1924 ve 1961
Anayasalarından sonra, 1982 Anayasası yürürlüktedir.
Anayasamız sert (katı) Anayasadır. İlk üç maddesi değiştirilemez.
I. Devletin şekli
Madde 1 – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
II. Cumhuriyetin nitelikleri
Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına
saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal
bir hukuk Devletidir.
III. Devletin bütünlüğü, Resmî dili, bayrağı, milli marşı ve başkenti
Madde 3 – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Milli marşı "İstiklal Marşı"dır.
Başkenti Ankara'dır.
Diğer maddelerin değiştirilebilmesi için, TBMM üye tam sayısının üçte biri tarafından yazı ile
önerilmesi ve değiştirme önerisinin, üye tam sayısının beşte üçü tarafından kabul edilmesi gerekir.

2) Milletlerarası Andlaşmalar
Anayasanın 90. maddesine göre, onaylanıp yürürlüğe konulan milletlerarası andlaşmalar, yasa
niteliğini kazanırlar. Bunların Anayasaya aykırılığı ileri sürülemez ve iptalleri için Anayasa
mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin
milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek
uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.

Milletlerarası andlaşmaların onaylanması, bunların feshini ihbar etmemek suretiyle yürürlük süresini
uzatma, Türkiye Cumhuriyetini bağlayan bir milletlerarası andlaşmanın belli hükümlerinin yürürlüğe
konulması için gerekli bildirileri yapma, milletlerarası andlaşmaların uygulama alanının değiştiğini
tespit etme, bunların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme, Cumhurbaşkanı
kararı ile olur.

Milletlerarası andlaşmaların imzalanması için atanacak Türkiye Cumhuriyeti temsilcileri ve bu


temsilcilerin yetkileri, Cumhurbaşkanı kararıyla belirlenir.
Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmalar
Cumhurbaşkanı kararı ile onaylanır.
Cumhurbaşkanının bir andlaşmayı onaylayabilmesi için, TBMM’nin andlaşmayı bir yasa ile uygun
bulması gerekir. Ekonomik, ticari ve teknik konulardaki uluslararası andlaşmaların Meclis tarafından
uygun bulunması gerekmez.

MİLLETLERARASI ANDLAŞMA ÖRNEĞİ:


GÖZDEN GEÇİRİLMİŞ) AVRUPA SOSYAL ŞARTININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
Kanun No. 5547
Kabul Tarihi : 27/9/2006
MADDE 1 – 16/6/1989 tarihli ve 3581 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan 1961 tarihli
Avrupa Sosyal Şartı’nın yerini almak üzere, Avrupa Konseyi tarafından 1996 tarihinde kabul

11
edilen ve Ülkemiz tarafından 6/10/2004 tarihinde imzalanan “(Gözden Geçirilmiş) Avrupa
Sosyal Şartı”nın beyan ile onaylanması uygun bulunmuştur.
MADDE 2 –Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 3 –Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
RG: 2/10/2006
Karar Sayısı : 2007/11907
27/9/2006 tarihli ve 5547 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan ekli "(Gözden Geçirilmiş)
Avrupa Sosyal Şartı"nın ilişik Beyan ile onaylanması; Dışişleri Bakanlığı'nın 2/3/2007 tarihli ve
HUMŞ/161 sayılı yazısı üzerine, 31/5/1963 tarihli ve 244 sayılı Kanunun 3 üncü maddesine göre,
Bakanlar Kurulu'nca 22/3/2007 tarihinde kararlaştırılmıştır.

CUMHURBAŞKANI
Başbakan Diğer Bakanlar
BEYAN
Türkiye Cumhuriyeti, 1996 tarihli “(Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartı”nın III.
Bölümünün A maddesi gereğince, anılan Şart’ın II. Bölümünün aşağıdaki madde, fıkra ve
bentlerini kabul ettiğini beyan eder.
1 inci madde
2 nci maddenin 1, 2, 4, 5, 6 ve 7 nci fıkraları
3 üncü madde
4 üncü maddenin 2, 3, 4 ve 5 inci fıkraları
7 ilâ 31 inci maddeler
.....................................
Madde 2: Adil çalışma koşulları hakkı
Akit Taraflar, adil çalışma koşullarına sahip olma hakkının etkili bir biçimde
kullanılmasını sağlamak üzere;
1- Verimlilik artışı ve ilgili diğer etkenler izin verdiği ölçüde haftalık çalışma süresinin
aşamalı olarak azaltılmasını öngören makul günlük ve haftalık çalışma saatleri sağlamayı;
2- Ücretli resmi tatil imkanı sağlamayı;
3- En az dört haftalık ücretli yıllık izin sağlamayı;
4- İçinde bulunulan tehlikeli ve sağlığa zararlı işlerdeki riski ortadan kaldırmayı ve bu
risklerin henüz yeterince azaltılamadığı ya da kaldırılamadığı durumlarda bu işlerde
çalışanlara ücretli ek izin verilmesini veya bunların çalışma saatlerinin azaltılmasını sağlamayı;
5- İlgili ülke veya yörenin geleneklerine göre dinlenme günü olarak kabul edilen günle
olabildiğince bağdaşmak üzere, haftalık bir dinlenme günü sağlamayı;
6- Çalışanların, derhal ve en geç çalışmaya başladıkları tarihten itibaren iki ay içinde,
sözleşmenin ya da iş ilişkisinin asli unsurları hakkında yazılı olarak bilgilendirilmelerini
sağlamayı;
7- Gece çalışması yapan çalışanların, yaptıkları işin özellikleri göz önünde tutularak
alınacak önlemlerden yararlanmalarını sağlamayı;
taahhüt ederler.
Madde K: İmza, onay ve yürürlüğe girme

1- Bu Şart Avrupa Konseyi üyesi Devletlerin imzasına açıktır. Bu Şart onay, kabul ya da uygun
bulma şartlarına tâbidir. Onay, kabul ya da uygun bulma belgeleri Avrupa Konseyi Genel Sekreterine
verilecektir.
Madde M: Fesih

1- Herhangi bir Taraf bu Şartı, ancak, Şartın kendisi açısından yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren beş yıllık bir dönemin sonunda ya da sonraki her iki yıllık dönemin sonunda ve, her iki
durumda da, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine altı ay önceden bildirimde bulunarak feshedebilir.

3) Diğer Yasalar
Anayasa, Devletin yapısı, temel organları konusunda genel prensipleri koymakla yetinir, fakat
ayrıntıları düzenlemez. Bu konuların düzenlenmesi, diğer kanunlara bırakılır. Yasama organının hangi
konularda kanun çıkaracağı, yani hangi konuların kanunla düzenlenmesi gerektiği konusunda kesin bir
kural yoktur. Bir yasama organı her konuyu kanunla düzenleyebilir veya bazı konuların
düzenlenmesini yönetmeliklere bırakabilir. Ancak, Anayasamız bazı konuların mutlaka kanunla
düzenlenmesi konusunda hükümler koymuştur. Örneğin Anayasa’da düzenlenen temel hak ve

12
hürriyetler sadece kanunla sınırlanabileceğinden, bu konuda cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya
yönetmelikle düzenleme yapılamaz.

Yasaların Anayasaya uygunluğunun yargısal denetimi


Anayasa Mahkemesi, kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler Açılan dava
sonucunda Anayasaya aykırılığına karar verirse, ilgili kanunu veya kanun hükmünü iptal ederek,
yürürlükten kaldırır.
Anayasa Mahkemesi, yasaların Anayasaya uygunluğunu kendiliğinden denetleyen bir kuruluş değildir.
Anayasa Mahkemesinin inceleme yapabilmesinin iki yolu vardır:
a) Dava yolu ile denetim
b) İtiraz yolu ile denetim

a) Dava yolu ile denetim (iptal davası)


Resmi Gazete’de yayımlanan bir kanun, TBMM iç tüzüğü veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin
tamamı veya belirli maddelerinin Anayasaya aykırılığı nedeniyle, yayınından itibaren 60 gün içinde
iptal davası açılabilir. 60 gün geçtikten sonra bu yola başvurulamaz.
İptal davası açma yetkisi, Cumhurbaşkanına, Türkiye Büyük Millet Meclisinde en fazla üyeye sahip
iki siyasi parti grubuna ve üye tamsayısının en az beşte biri tutarındaki üyelere aittir.

b) İtiraz yoluyla denetim


Görülmekte olan bir dava sırasında, uyuşmazlığa uygulanacak kanun hükmü veya hükümleri
Anayasaya aykırıysa, taraflardan birisi Anayasaya aykırılığı ileri sürerse ve mahkemenin hakimi de
haklı bulursa, bu itirazı Anayasa mahkemesine gönderir ve karar vermeyi erteler.
Anayasa mahkemesi, itiraz yoluyla gönderilen dosyayı inceler ve ilgili hükmün Anayasaya aykırı olup
olmadığına beş ay içinde karar verir.
Bir yasa hükmünün iptali istemi, Anayasa mahkemesi tarafından reddedilmişse, resmi gazetede
yayımlanmasından itibaren on yıl geçmedikçe aynı yasa hükmünün anayasaya aykırılığı ileri
sürülemez.

Anayasa Mahkemesinin verdiği kararlar kesindir. Gerek iptal davası, gerek itiraz yolu üzerine
Anayasa mahkemesince Anayasaya aykırı olduğundan dolayı iptaline karar verilen kanun veya kanun
hükmünde kararname veya bunların iptal edilen maddeleri, kararın resmi gazetede yayımlandığı
tarihte yürürlükten kalkar. İptal kararının resmi gazetede yayımlanmasına kadar, kanun veya kanun
hükmünde kararnamenin hükmü geçerli sayıldığından, iptal kararı geriye yürümez.
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI (İTİRAZ YOLUYLA)
Esas Sayısı : 2012/45
Karar Sayısı : 2012/125
Karar Günü : 20.9.2012
R.G. Tarih-Sayı : 01.12.2012-28484
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR :
1- Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi (Esas Sayısı: 2012/45)
2- Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi (Esas Sayısı: 2012/52)
İTİRAZLARIN KONUSU : 25.10.1963 günlü, 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama
Usulü Kanunu’nun 10. maddesinin (C) bendinin, Anayasa’nın 2.,10., 36., 37. ve 145. maddelerine
aykırılığı savıyla iptali istemidir.
VII- SONUÇ
25.10.1963 günlü, 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun 10.
maddesinin birinci fıkrasının (C) bendinin, Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, ... karşıoyları
ve OYÇOKLUĞUYLA, 20.9.2012 gününde karar verildi.

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI (İPTAL DAVASI YOLUYLA)


Esas Sayısı : 2012/15
Karar Sayısı : 2012/105
Karar Günü : 5.7.2012

13
R.G. Tarih-Sayı: 13.10.2012-28440
İPTAL DAVASINI AÇAN : Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ... ile birlikte 115 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU : 30.11.2011 günlü, 6252 sayılı Askerlik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun’un;
4. maddesiyle, 21.6.1927 günlü 1111 sayılı Askerlik Kanunu’na eklenen Geçici 46’ncı maddesinin
birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “… temel askerlik eğitimine tabi tutulmaksızın…”
ibaresinin,
Anayasa’nın 2., 10. ve 72. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptali ve yürürlüğünün durdurulmasına
karar verilmesi istemidir.
VI- SONUÇ
30.11.2011 günlü, 6252 sayılı “Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un;
4. maddesiyle 21.6.1927 günlü, 1111 sayılı Askerlik Kanunu’na eklenen Geçici 46. maddenin birinci
fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “… temel askerlik eğitimine tabi tutulmaksızın…” ibaresinin,
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, 5.7.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.
4- Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri
Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir.
Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve
ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle
düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun
hükümleri uygulanır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.
Olağanüstü hallerde Cumhurbaşkanı, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, 104 üncü maddenin
onyedinci fıkrasının ikinci cümlesinde belirtilen sınırlamalara tabi olmaksızın Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkarabilir. Kanun hükmündeki bu kararnameler Resmî Gazetede yayımlanır, aynı gün
Meclis onayına sunulur
Cumhurbaşkanı, kanunların uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla,
yönetmelikler çıkarabilir.

5) Yönetmelikler
Kanunlar soyut nitelikte genel kurallar koyar. Ayrıntıların düzenlenmesi konusu yürütme organına ve
kamu kurumlarına bırakılabilir. Kanun çıkarmak, yani hukuk kuralı koymak yetkisi yasama
organınındır. Ancak, kamu hizmetlerinin yürütülmesi bakımından, bazı kuralları koyma yetkisi,
Anayasa tarafından yürütme organına, kamu kurumlarına da tanınmıştır.
Cumhurbaşkanı, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve
Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak
şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler.
Örn. Üniversitelerin disiplin yönetmeliği, sınav yönetmeliği.
Örn. İş hukukuyla ilgili yönetmelikler, İş Kanununa dayanılarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca çıkarılır.
Kanunların ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin tamamı resmi gazetede yayımlanır.
Yönetmeliklerin bazıları yayımlanır. Hangi yönetmeliklerin yayımlanacağı kanunlarda gösterilir.
Kanunlara ve tüzüklere aykırı yönetmelikler Danıştay tarafından iptal ettirilebilir.

EGE ÜNİVERSİTESİ
EĞİTİM VE ÖĞRETİM YÖNETMELİĞİ
RG: 22 Ağustos 2011, 28033 sayı
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar
Amaç
MADDE 1- (1) Bu Yönetmeliğin amacı; Ege Üniversitesine bağlı fakülte, yüksekokul, meslek
yüksekokullarında yürütülen eğitim-öğretim ve sınavlara ilişkin esasları düzenlemektir.
Kapsam

14
MADDE 2- (1) Bu Yönetmelik; Ege Üniversitesinde ön lisans, lisans, özel öğrenci ve diğer
programlara öğrenci kabulü, kayıt işlemleri, eğitim-öğretim programları, kayıt yenileme ve silme
işlemleri, geçişler, sınavlar ve değerlendirme, intibak ve diploma hazırlanmasına ilişkin hükümleri
kapsar.
Dayanak
MADDE 3- (1) Bu Yönetmelik; 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 14
üncü, 44 üncü ve 46 ncı maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır.
Yürürlük
MADDE 15- (1) Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğü girer.
Yürütme
MADDE 16- (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Ege Üniversitesi Rektörü yürütür.

YENİ ANAYASA’NIN KABULÜYLE BİRLİKTE ARTIK ÇIKARILMAYACAK MEVZUAT

Yeni Anayasa’nın kabulüyle birlikte Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu kaldırıldığı için bunların
çıkarabileceği mevzuat da artık çıkarılmayacaktır. Yürürlükte bulunan kanun hükmünde kararnameler,
tüzükler, Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan yönetmelikler ile diğer düzenleyici
işlemler yürürlükten kaldırılmadıkça geçerliliğini sürdürür.

1. Kanun hükmünde kararnameler


Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılır. Yeni Anayasa’nın yürürlüğü ile birlikte Bakanlar Kurulu
kalktığı için artık kanun hükmünde kararname çıkarılmayacaktır. Mevcut kanun hükmünde
kararnameler yürürlükte kalacaktır. Anayasada yer alan sosyal ve ekonomik hak ve ödevler dışında
kalan temel hak ve özgürlükler kanun hükmünde kararname ile düzenlenemezler.

Sıkıyönetim ve Olağanüstü Hâl Kanun Hükmünde Kararnameleri: Sıkıyönetim ve olağanüstü hâl


durumlarında kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan
Bakanlar Kuruluna aittir. Çıkarılması için yetki kanununa ihtiyaç yoktur. Konu sınırlandırmasına tâbi
değildir; temel hak ve hürriyetler dahil her konuda çıkarılabilir. Bu kararnameler de Resmî Gazetede
yayımlanır ve onay için Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur. Sıkıyönetim ve olağanüstü hâl
kanun hükmünde kararnamelerinin yargısal denetimi mümkün değildir.

2) Tüzükler
Kanunların uygulama biçimini göstermek veya yasanın emrettiği işleri belirtmek için tüzük
çıkarılır.
Tüzükler bir kanuna dayanarak çıkarılabilir. Kanunla düzenlenmemiş konularda tüzük
çıkarılamaz.
Örn. Tapu Sicili Tüzüğü Medeni Kanuna dayanılarak çıkarılmıştır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamadığı gibi, tüzükler de kanunlara aykırı olamaz. Kanunlara
aykırı tüzükler, Danıştayca iptal ettirilebilir.
Anayasanın 115. maddesinde tüzüklerin koşulları belirtilmiştir. Tüzüklerin esasa ilişkin
koşulları: 1. Kanuna dayanma zorunluluğu 2. Kanuna aykırı hükümler kapsamaması Şekle ilişkin
koşulları: Bakanlar Kurulunca hazırlanması, Danıştay incelemesinden geçmesi, Cumhurbaşkanınca
imzalanması ve resmi gazetede yayımlanmasıdır.
3. Başbakanlık yönetmeliği

UYGULAMA YÖNÜNDEN YAZILI HUKUK KURALLARI


• Emredici (buyurucu) hukuk kuralları
• Tamamlayıcı (yedek) hukuk kuralları
• Yorumlayıcı hukuk kuralları
• Tanımlayıcı hukuk kuralları
1) Emredici (Buyurucu) Hukuk Kuralları:
Uyulması zorunlu, tarafların iradesiyle aksini kararlaştıramayacağı, değiştiremeyeceği kurallardır.
Kanunlarda “zorunludur” “şarttır” “mecburidir” “aksi kararlaştırılamaz” “hilafına (aksine) sözleşme
(mukavele) yapılamaz” “değiştirilemez” “yapılamaz” “edilemez” “yasaktır” gibi kesin ifadelerle yer
almaktadır.

15
Kamu hukukunun (Anayasa, Ceza Kanunu, İş Kanunu gibi) kuralları çoğunlukla emredicidir.
Özel hukukta, çoğunlukla kişi iradelerine serbesti tanınmıştır. Ama özel hukukta da çok sayıda
emredici hüküm vardır.
ÖRNEKLER
• “Zamanaşımı süreleri, sözleşme ile değiştirilemez.”
• “Taşınmaz mal mülkiyetinin elde edilmesi için tapu siciline
kayıt zorunludur.”
• TMK m. 2:“Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine
getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır”
• İş Kanunu madde 74 - Kadın işçilerin doğumdan önce sekiz
ve doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam onaltı haftalık süre için çalıştırılmamaları esastır.
• TKHK (Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Madde 10-
Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren, asıl borçluya
başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemez.
• İş Kanunu m. 72 - Maden ocakları ile kablo döşemesi,
kanalizasyon ve tünel inşaatı gibi yer altında veya su altında çalışılacak işlerde onsekiz yaşını
doldurmamış erkek ve her yaştaki kadınların çalıştırılması yasaktır.
• İş Kanunu madde 77 - İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve
güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak,
işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.
• İş Kanunu madde 53 - İşyerinde işe başladığı günden
itibaren, deneme süresi de içinde olmak üzere, en az bir yıl çalışmış olan işçilere yıllık ücretli izin
verilir. Yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez.

Emredici Kuralların Amaçları:


a) Kamu Yararının Korunması: Kamu düzeninin dayandığı ilk temel, kamu yararı, toplumun
genel çıkarıdır. Toplumun her yönden genel çıkarlarını koruyan hükümler, kamu yararını ve sonuç
olarak kamu düzenini ilgilendirir.
b) Genel Ahlak ve Adabın Korunması: Türk Medeni Kanunu, Türk Borçlar Kanunu gibi
birçok kanunda genel ahlak ve adaba yollamalar yapılmaktadır. Örneğin, konusu ahlak ve adaba aykırı
dernekler kurulamaz. Konusu ahlaka aykırı sözleşmeler geçersizdir.
c) Güçsüzlerin korunması: Kanunlar bazı hallerde doğrudan doğruya kamu yararı ve genel
ahlaktan bahsetmeyip zayıf durumda olanları korumak amacıyla zorunlu kurallar koyar. Örneğin ayırt
etme gücü olmayan kişilerin yaptığı hukukî işlemler geçersizdir. Küçükler, tüketiciler, işçilerin
haklarının korunması amacıyla özel hukukî düzenlemeler yapılmıştır.
Emredici Kurallara Aykırılığın Yaptırımı
I- Kamu Hukukunda:
• Aykırı davranış suçsa, ceza verilir.
• Kamu kurumlarının hukuka aykırı işlem ve kararları iptal
ettirilir.

II- Özel hukukta:


• Yokluk
• Butlan: Mutlak Butlan (kesin hükümsüzlük), Nisbi Butlan

1) Yokluk: Yapılan işlem, yasanın öngördüğü biçim, yetki gibi temel öğelerden yoksunsa, yaptırımı
yokluktur.

Örn.: Evlendirme memuru önünde yapılmayan evlilik yok hükmündedir.


Öneri veya kabul unsurlarından birini içermeyen sözleşme yok hükmündedir.

16
2) Butlan: Ehliyet, şekil, konu gibi kanunun aradığı zorunlu unsurlardan birinin eksikliğinden veya
bu unsurlardan en az birinin kanuna aykırı olarak yerine getirilmesinden doğar.
a) Mutlak Butlan (kesin hükümsüzlük): Mutlak butlanla sakat olan işlem ölü doğmuştur, hüküm
ifade etmez.
Mutlak butlan ve yokluk durumlarında, hakim dava sırasında, tarafların itirazını beklemeden
kendiliğinden gözönünde tutar.
Farkları: Yokluğun dava ile kanıtlanması zorunlu değil. Butlanın dava ile saptanması gerekebilir.
BK. MADDE 27- Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı
veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.
BK. MADDE 12- Kanunda sözleşmeler için öngörülen şekil, kural olarak geçerlilik şeklidir.
Öngörülen şekle uyulmaksızın kurulan sözleşmeler hüküm doğurmaz.
Taşınmaz mal satımı, resmi şekilde yapılmazsa, mutlak butlan vardır.
BK. m. 256: Peşinattan vazgeçilmesi karşılığında, satış bedelinde yapılacak artırma hükümsüzdür.
BK. m. 221- Satıcı satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise, ayıptan sorumluluğunu kaldıran
veya sınırlayan her anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.
Evlenmede mutlak butlan sebepleri
MK. MADDE 145.- Aşağıdaki hallerde evlenme mutlak butlanla batıldır:
1. Eşlerden birinin evlenme sırasında evli bulunması,
2. Eşlerden birinin evlenme sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunması,
3. Eşlerden birinde evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığı bulunması,
4. Eşler arasında evlenmeye engel olacak derecede hısımlığın bulunması.

b) Nisbi Butlan (iptal edilebilirlik): Bu durumda yapılan işlem hukuken sakat olduğu halde,
geçersiz sayılabilmesi için, taraflardan birinin bu işlemin bozulmasını istemesi gerekir.

Mevcut eksikliğe rağmen, yapılan işlem kendiliğinden geçersiz olmaz, ilgili tarafın bunu ileri sürmesi
gerekir.
Örn. MK. MADDE 148.- Evlenme sırasında geçici bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun olan eş,
evlenmenin iptalini dava edebilir.
MK. MADDE 151.- Kendisinin veya yakınlarından birinin hayatı, sağlığı veya namus ve onuruna
yönelik ağır bir tehlike ile korkutularak evlenmeye razı edilmiş eş, evlenmenin iptalini dava edebilir.

Sözleşme yapılırken taraflardan birinin iradesi, hata, hile, korkutulma ile sakatlanmışsa, sözleşmenin
geçersiz hale gelebilmesi için bu kişinin talebi gerekir.

Mutlak Butlanla Nisbi Butlanın Farkları

Nisbi butlan sebeplerinin olup olmadığını hakim kendiliğinden değil, ilgilinin talebiyle dikkate alır.
İlgili belirli bir sürede talepte bulunmazsa (ileri sürmezse), işlem geçerli hale gelir.

Mutlak butlanı herkes ileri sürebilir, nisbi butlanı yalnızca ilgili kişi ileri sürebilir. Örn. Evlenme
sırasında ayırt etme gücünü yitiren kişi ileri sürebilir.

Mutlak butlanla geçersiz olan işlem hiçbir şekilde geçerli hale gelemez. Taraflar isterse yeniden
sözleşme yapmaları gerekir. Nisbi butlanda, ilgili kişinin onayıyla veya belirli sürede iptalini talep
etmemesi üzerine geçerli hale gelebilir.

17
2) Tamamlayıcı (Yedek) Hukuk Kuralları

Tarafların serbest iradeleri ile değiştirilebilen, aksi kararlaştırılabilen, aksi kararlaştırılmadıysa


uygulanan kurallardır. Emredici hükümle düzenlenmeyen hallerde taraflar, serbestçe düzenleme
yapabilirler. Tarafların düzenlemedikleri haller için, tamamlayıcı hukuk kuralları (boşlukları
doldurmak için) uygulanır. Tamamlayıcı hukuk kurallarının konulma sebebi, tarafların sözleşme
yaparken düzenlemedikleri konulardaki boşlukları doldurmaktır.

“aksine hüküm olmadıkça” “aksi kararlaştırılmadıkça” “hilafına mukavele yoksa” “aksi şart
edilmedikçe” gibi ifadelerden anlaşılır. Borçlar hukukunda tamamlayıcı hukuk kurallarına çok
rastlanır.
BK. m. 89- Aksine bir anlaşma yoksa, para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde
ifa edilir.
BK. m. 207- Sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir âdet bulunmadıkça, satıcı ve alıcı
borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlüdürler.
BK. m. 211- Aksine sözleşme veya âdet yoksa, taşıma giderleri alıcıya aittir.
TTK madde 7- İki veya daha fazla kişi, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haiz bir iş
dolayısıyla, diğer bir kimseye karşı birlikte borç altına girerse, kanunda veya sözleşmede aksi
öngörülmemişse müteselsilen sorumlu olurlar.
3) Yorumlayıcı Hukuk Kuralları

Birkaç anlama gelebilen bir beyan veya hareketin uyuşmazlık halinde hangi anlama geldiğini
belirleyen kurallardır.

Örn. BK. m. 91- Borcun ifası için bir ayın başlangıcı veya sonu belirlenmişse, bundan ayın birinci ve
sonuncu günü; ayın ortası belirlenmişse, bundan da ayın onbeşinci günü anlaşılır. Borcun ifası için gün
belirtilmeksizin sadece ay belirlenmişse, bundan o ayın son günü anlaşılır.
BK. m. 104- Borç senedi borçluya geri verilmişse, borç sona ermiş sayılır.

4) Tanımlayıcı Hukuk Kuralları

Bir hukuksal kavramın, gerekli yasal unsur ve şartlarını belirtirler ve o kavramı kanunda yapılan
tanım dışında anlamak mümkün olmaz.
Örn. MK’da ayırt etme gücü, nişanlanma, zilyetlik tanımları
BK’nda satım, kira, bağışlama, ödünç, temsil, vekalet tanımları
İş Kan.da işçi, işyeri tanımları
TTK’nda ticari işletme, haksız rekabet tanımları

BK madde 207- Satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının
ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.

MK. madde 13 - Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da
bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan
herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir. (ayırt etme gücünü tanımlıyor)

TTK. M. 11: Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef
tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir.

İş Kanunu madde 2 - Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek
veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında

18
kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir. İşveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve
olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denir.

Türk Ceza Kanunu madde 141 - Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine
veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar
hapis cezası verilir. (hırsızlık suçunu tanımlıyor- tanımlayıcı hukuk kuralı. Ayrıca hırsızlık suçunu
yasaklıyor, emredici hukuk kuralı).

ÖRNEKLER
TKHK: Taksitle satış sözleşmeleri
MADDE 17 – (1) Taksitle satış sözleşmesi, satıcı veya sağlayıcının malın teslimi veya hizmetin ifasını
üstlendiği, tüketicinin de bedeli kısım kısım ödediği sözleşmelerdir. (tanımlayıcı hukuk kuralı)
(2) Tüketicinin, kira süresi sonunda bir malın mülkiyetini edinme zorunluluğunun bulunduğu finansal
kiralama sözleşmeleri hakkında da bu Bölüm hükümleri uygulanır.
(3) Taksitle satış sözleşmesi yazılı olarak kurulmadıkça geçerli olmaz. (emredici hukuk kuralı) Geçerli
bir sözleşme yapmamış olan satıcı veya sağlayıcı, sonradan sözleşmenin geçersizliğini tüketicinin
aleyhine olacak şekilde ileri süremez.
KANUNLAŞTIRMA HAREKETLERİ
Kanunlaştırma veya kodifikasyon deyimi, iki anlamda kullanılmaktadır. Basit anlamıyla
kanunlaştırma, hukuk kurallarının yazılı şekilde tespit olunmasıdır. Bu anlamıyla, her yazılı hukuk
kuralının çıkarılması kanunlaştırma sayılabilir. Dar anlamı ile kanunlaştırma, dağınık halde mevcut
olan yazılı veya yazısız bütün hukuk kurallarını sistemli şekilde birleştirme, yani sosyal hayatın birçok
alanlarını içine alacak şekilde kanunlar hazırlanmasıdır. Biz de bu anlamıyla kanunlaştırma
hareketlerinden, yani soyut, sistemli büyük kanunlar yapma çalışmalarından söz edeceğiz.
KANUNLAŞTIRMA YÖNTEMLERİ
Kanunkoyucular kanunlaştırma yöntemi olarak önceleri somut olay yöntemini, sonraki
dönemlerde ise soyut kural yöntemini kullanmışlardır.
1) Somut Olay Yöntemi
Bu yöntemde, hukuk kurallarının eksiksiz düzenlenmesi ve boşluk bulunmaması amaçlanır. Bu
yönteme göre bazı kanunkoyucular, hakimlere takdir yetkisini tanımayarak hakimlerin keyfi
hareketlerine engel olmak ve mahkeme kararları arasında birliği temin etmek gerektiğini ileri sürerek,
sadece genel hukuk kavramlarını değil, bunlardan çıkarılacak sonuçları da mümkün olduğu kadar
geniş bir şekilde tespit etmek amacıyla faaliyete geçmişler ve kanunları ayrıntılı olarak
hazırlamışlardır.
2) Soyut Kural Yöntemi
Bütün hukuki olayları ve sonuçlarını ayrıntılı şekilde kanunlarla düzenlemek ulaşılamayacak
bir hedef olduğundan, somut olay yöntemi başarılı olamamıştır. Bu yönteme karşılık olarak, soyut
kural yöntemi kullanılmaya başlanmıştır. Soyut kural yönteminde, hukuki olayların ayrıntısı gözönüne
alınmadan onların genel ve ortak niteliklerine göre, soyut şekilde hükümler konarak kanunlar
yapılmıştır.Modern kanunlaştırma hareketine örnek olan Alman, Fransız, İsviçre ve Türk Medeni
kanunları hükümleri soyut (mücerret) yönteme göre hazırlanmıştır.
HUKUK SİSTEMLERİ
1) Roma-Germen Hukuk Sistemi:
Kıta Avrupası ülkelerinin sistemidir. Özellikle Roma hukuku esasları etkili olmuştur. Hukukun
kamu hukuku ve özel hukuk şeklinde ayrılması benimsenmiştir. Kanunlar ve örf adet kuralları asıl
hukuk kaynağıdır. Yargı organı kararları yardımcı hukuk kaynağıdır. Yazılı hukuk kurallarına öncelik
tanınır. Uyuşmazlığa uygulanacak yazılı hukuk kuralları bulunmuyorsa, örf ve adet kurallarından
yararlanılır. Kanun hükümleri benzer birçok olayı kapsayacak şekilde soyut olarak düzenlenmiştir.
Belirli durumlarda hakime takdir yetkisi ve hukuk yaratma yetkisi de tanınmaktadır. Cumhuriyetten
sonra Türkiye de bu sistemde yer alır.
2) Dinsel hukuk sistemi:
Dinsel temellere dayalı hukuk sistemidir. İslam hukuku dinsel temellere dayanır. Cumhuriyet
dönemine kadar Türkiye’de uygulanmıştır. İslam hukukunun temel kaynağı Kuran ve Sünnettir.

19
Somut olay yöntemiyle gelişmiştir. Kuran hükümleri, din ve ahlak kuralları yanında hukuk kurallarını
da içermektedir.
3) Sosyalist hukuk sistemi:
Bu sistem başta Sovyet Rusya olmak üzere bazı Doğu Avrupa ve uzakdoğu ülkelerinde
uygulanmıştır. Hukukî düzenlemelerde bireysel yararlar, toplumun yararı uğruna ihmal
edilmiştir.Üretim araçları üzerinde bireye mülkiyet ve miras hakkı tanınmaz.
4) Common Law (Ortak hukuk) Sistemi:
- Case law + equity law = common law

(Gelenek huk.) (Hakkaniyete dayalı huk.)

İngiltere ve Amerika gibi ülkelerde uygulan sistemdir. Anglo-sakson hukuku da denilir. Yargı
geleneklerine dayalıdır, hakimler tarafından geliştirilmiştir. Mahkeme içtihatları çok önemlidir. Bu
sistemde avukatlar, yargıç karşısında yasal düzenlemelere göre değil, yargı içtihatlarına dayanarak
savunma yapmaktadırlar.
Bu ülkelerde, zaman içinde örf ve adet kuralları ile birlikte yazılı hukuk kuralları da
geliştirilmiştir.

Hukukun Yardımcı Kaynakları


Medeni Kanunun 1. maddesinde, hakimlerin karar verirken, yargı organı kararları ile bilimsel
görüşlerden yararlanabileceği düzenlenmiştir. Medeni Kanunun bilimsel ve yargısal içtihatlardan
yararlanma hakkındaki hükmü, sadece özel hukuk alanında değil kamu hukuku alanında da
uygulanabilir.
1. Yargı organı kararları (yargısal içtihatlar): Yargısal içtihatlar, mahkemece verilen kararlarda, bir
sorunun çözümü için izlenen yolu ifade eder. Yargı organlarınca, özellikle üst mahkemelerce
(Yargıtay, Danıştay gibi) verilen kararlardaki hukuki görüşler sonraki benzer uyuşmazlıkların
çözülmesine yardımcı olurlar. Fakat önceden verilen kararlar, diğer hakimler için bağlayıcı değildir.
Benzer karar vermek zorunda değildirler.
Yalnızca içtihadı birleştirme kararları bağlayıcıdır. Yüksek mahkemelerin, (Danıştay, Yargıtay,
Sayıştay) dairelerinin kararları arasında çelişki ve farklı uygulamalar olursa, “içtihadı birleştirme
kararı” yoluyla bu çelişki giderilir. Örn: Yargıtay kararları arasında çelişki olursa, Yargıtayın Büyük
Genel Kurulunca içtihadı birleştirme kararı verilir. Bu karar, Yargıtay daireleri de dahil olmak üzere
tüm yargı organları için bağlayıcıdır. Bir konuda içtihadı birleştirme kararı varsa, hakimler içtihadı
birleştirme kararında belirtilen hukukî görüşlerden farklı karar veremezler.
2. Öğreti: Hukuk bilimi alanında çalışanların yayınları ve görüşleridir. Buna bilimsel içtihat da denilir.
Öğreti, hem yasa koyucunun çalışmalarına hem de mahkemelere yardımcı olur. Öğretide belirtilen
görüşlerin, hakimleri bağlayıcı niteliği olmamakla birlikte, hakimler karar verirken bunlardan
yararlanırlar.

20
III. BÖLÜM- YARGI ÖRGÜTÜ

Türkiye’de yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.


Anayasamız, yargı fonksiyonunu yerine getiren birden çok yargı kolu olduğunu, bunların
başında yer alan yüksek mahkemeleri sayma yoluyla belirlemiştir. Uyuşmazlıkların temelinde yatan
hukuki ilişkilerin nitelikleri ve devlet tarafından hukuken himaye edilecek menfaatler birbirinden
farklıdır. Bu nedenle, yargı faaliyeti bir bütün oluşturmakla birlikte, bu faaliyetin daha iyi yerine
getirilebilmesi için, yargı, çeşitli kollara bölünebilir. Yargı kolu (düzeni), hukuki nitelik ve özellikleri
itibariyle birbirine benzeyen uyuşmazlıkların aynı yargılama hukuku disiplinine ait ilke ve kurallar
çerçevesinde çözüme kavuşturulmasından kaynaklanan kümeleşme olarak tanımlanabilir. Bu
çerçevede, hukuki nitelik ve özellikleri bakımından bir bütün teşkil eden yargısal işler bir yargı
kolunda toplanır ve bunlar hakkında o yargı koluna özgü yargılama usulü uygulanır.
Anayasamız, kararları aynı yüksek mahkemede temyiz edilen mahkemelerin oluşturduğu birçok
yargı kolu öngörmüştür. Anayasa’nın 146-160. maddelerinde öngörülen yüksek mahkemelerden
hareketle altı temel yargı kolunun varlığından söz edilebilir: 1. Anayasa Mahkemesi ve Anayasa
Yargısı, 2. Yargıtay ve Adlî Yargı, 3. Danıştay ve İdarî Yargı, 4. Uyuşmazlık Mahkemesi ve
Uyuşmazlık Yargısı.

İlk derece mahkemeleri (yerel mahkemeler) kurulu oldukları il ve ilçelerdeki uyuşmazlıklara


bakarlar. Davalar ilk derece mahkemelerinde açılır ve karara bağlanır.

Yüksek mahkemeler, Ankara’da kurulmuştur. Anayasa mahkemesi, Danıştay, Yargıtay,


Uyuşmazlık Mahkemesi yüksek dereceli mahkemelerdir. Adli kararların temyiz yeri Yargıtay, idari
kararların Danıştay’dır.
I- Anayasa Yargısı
Anayasa Mahkemesi, kanunların Anayasaya uygunluğunu denetlemekle görevli yüksek mahkemedir.
Anayasa Mahkemesinin görevleri:
a) Kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece
şekil bakımından inceler ve denetler.
b) Bireysel başvuruları karara bağlar. Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için
olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
Bireysel başvurunun, kanunlarda zorunlu idari ve yargısal başvuru yolları öngörülmüşse, bu yolların
tamamının “tüketildiği tarihten”, “başvuru yolu öngörülmemişse ihlâlin öğrenildiği tarihten itibaren”
30 gün içinde yapılması gerekir. Bu süreyi aşan başvurular başkaca bir inceleme yapılmaksızın
reddedilir.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu, iç hukukun bir parçası hâline geldiğinden, AİHM’e
başvurmadan önce kullanılması gereken bir yol olarak ortaya çıkmaktadır.
c) Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını,Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Cumhurbaşkanı
yardımcılarını, bakanları, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay Başkan ve üyelerini,
Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hâkimler ve Savcılar Kurulu ve Sayıştay Başkan ve
üyelerini, Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlarını görevleriyle ilgili
suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.
d) Siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin davalara bakar.
e) Siyasi partilerin mali denetimini yapar.
f) Yasama dokunulmazlığının kaldırılması ve milletvekilliğinin düşürülmesi kararlarına karşı yapılan
başvuruları karara bağlar: Türkiye Büyük Millet Meclisince yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına
veya milletvekilliğinin düştüğüne karar verilmesi durumunda, bu karar tarihinden başlayarak yedi gün
içerisinde ilgili üye ya da milletvekillerinden herhangi biri tarafından bu karara karşı iptal istemiyle
Anayasa Mahkemesine başvurulabilir. Anayasa Mahkemesi bu iptal istemini onbeş gün içinde kesin
olarak karara bağlar.
g) Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanını seçer. Uyuşmazlık Mahkemesinin Başkanlığını Anayasa
Mahkemesince, kendi üyeleri arasından görevlendirilen üye yapar.

21
II- Adli Yargı
Adli yargı olağan ve genel yargıdır. Diğer yargı kollarının görevine girmeyen davalara adli yargıda
bakılır.
Adli yargıda ilk derece mahkemeleri:
a) Hukuk mahkemeleri: Asliye hukuk mahkemesi, sulh hukuk mahkemesi
Bunların yanında adli yargının hukuk kısmında, asliye ticaret mahkemeleri, aile mahkemeleri,
tüketici mahkemeleri, kadastro mahkemeleri, fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri, iş mahkemeleri
olarak özel ihtisas mahkemeleri de vardır.
b) Ceza mahkemeleri: Sulh ceza hakimliği, asliye ceza mahkemesi, ağır ceza mahkemesi
Bunların yanında çocuk mahkemeleri, fikri ve sınai haklar ceza mahkemeleri olarak özel ihtisas
mahkemeleri de vardır.
Üst derece mahkemesi:
1) Yargıtay: Adli yargıda ceza ve hukuk uyuşmazlıklarını çözmek için kurulmuş olan ilk derece
mahkemelerinin (örneğin Asliye, sulh, ağır ceza mahkemesi, sulh veya asliye hukuk mahkemesi)
verdikleri kararlar temyiz yoluyla Yargıtayda incelenir. Adli yargı kararlarının temyiz yeri (son
inceleme mercii) Yargıtaydır. Bölge Adliye Mahkemelerinin kurulmasıyla, Bölge adliye mahkemesi
hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine
verilen kararlara karşı ve Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümlerine
karşı Yargıtaya temyiz yoluna başvurulmaktadır. Yani ilk derece mahkemesi kararına karşı önce
Bölge Adliye Mahkemesine başvurulmakta, onun kararı üzerine Yargıtaya temyiz başvurusu
yapılmaktadır.
Yargıtayın daireleri: Halen 12 hukuk dairesi ve 12 ceza dairesi vardır. İlk derece mahkemesinin
kararı üzerine Bölge Adliye Mahkemesine başvurulur, bu karar temyiz edilirse ilgili dairede incelenir.
Daire bozma veya onama kararı verir. Onama kararı verilmişse karar kesinleşir. Bozma kararı
verilmişse, dosya kararın türüne göre ilk derece mahkemesine veya Bölge Adliye Mahkemesine geri
gönderilir. Mahkeme bozmaya uyup karar verebilir. Mahkeme bozma kararına uymaz ve kararında
direnirse, verdiği bu karar tekrar temyiz edildiğinde aynı Daire tekrar inceler ve direnme kararını
uygun bulmazsa hukuk mahkemesi kararıysa Hukuk Genel Kurulu, ceza mahkemesi kararıysa Ceza
Genel Kurulunda incelenir. Genel kurulların verdiği bozma veya onama kararları kesindir. Genel
Kurul onama kararı verirse (yani direnme kararını haklı bulursa), mahkeme kararı kesinleşmiş olur.
Genel Kurul direnme kararını bozarsa, ilgili mahkeme tekrar direnme kararı veremez, karara uymak
zorundadır.
Hukuk ve Ceza Genel Kurulları: Hukuk Genel Kurulu hukuk dairelerinden, Ceza Genel Kurulu
ceza dairelerinden oluşur. En önemli görevi, ilk derece mahkemelerinin bozma kararına uymayarak
verdiği direnme kararlarını incelemektir. Genel Kurul kararına ilk derece mahkemesi uymak
zorundadır.
Büyük Genel Kurul: Yargıtayın tüm dairelerinden oluşur. Kararları kesin olup, aleyhine başka yargı
merciine başvurulamaz. Görevi: Hukuk Genel Kurulunun benzer olaylarda birbirine aykırı biçimde
verdiği kararları ile Ceza Genel Kurulunun yine benzer olaylarda birbirine aykırı olarak verdiği
kararları veya Hukuk Genel Kurulu ile Ceza Genel Kurulu; Hukuk Genel Kurulu ile bir hukuk dairesi;
Hukuk Genel Kurulu ile bir ceza dairesi veya Ceza Genel Kurulu ile bir ceza dairesi; Ceza Genel
Kurulu ile bir hukuk dairesi veya bir hukuk dairesi ile bir ceza dairesi arasındaki içtihat
uyuşmazlıklarını gidermek ve içtihatları birleştirmektir. Büyük Genel Kurulun kararına içtihadı
birleştirme kararı denir. Bu kararlar RG’de yayımlanır ve Yargıtay daireleri ile adliye mahkemelerini
bağlar.
2) Bölge Adliye Mahkemesi (İstinaf Mahkemesi): Bölge adliye mahkemelerinin görevleri adlî
yargı ilk derece mahkemelerince verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılacak
başvuruları inceleyip karara bağlamak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yapmaktır.
III- İdari Yargı

İdari yargıda ilk derece mahkemeleri: Vergi mahkemeleri, idare mahkemeleri ve Danıştay dava
daireleri (Danıştay bazı davalara ilk derece mahkemesi olarak bakar).

22
Üst derece mahkemesi: 1) İdari yargının üst mahkemesi Danıştay’dır. Görevi: Danıştay, idarî
mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idarî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son
inceleme (temyiz) merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak
bakar.

2)Bölge İdare Mahkemeleri: İstinaf başvurularını karara bağlar. İdare ve vergi mahkemeleri
arasında çıkacak görev ve yetki uyuşmazlıklarına bakar.
IV- Uyuşmazlık Yargısı
Uyuşmazlık Mahkemesi: Adlî ve idarî yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını
kesin olarak çözümlemeye yetkilidir.

Sayıştay: Sayıştay, mali denetim organı ve kamu kurumlarının hesaplarını inceleyen ve onları
denetleyen bir kuruluştur. Sayıştay, merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal
güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetlemek (idari görevi) ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak (yargısal
görevi) ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir.
Mahalli idarelerin hesap ve işlemlerinin denetimi ve kesin hükme bağlanması Sayıştay tarafından
yapılır.
Anayasamızda Sayıştay yargı bölümünde düzenlenmiştir. Ancak yüksek mahkemeler arasında
sayılmamıştır. Yani Sayıştay bir yargı organı veya yüksek mahkeme olarak kabul edilmemektedir.
Sayıştayın biri idari biri yargısal olan iki görevi vardır.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Başvuru
İnsan hakları düşüncesi, belli tarihsel koşullarda doğup gelişmiştir. İnsan hakları, yaşama
hakkı, maddi ve manevi varlığın geliştirilmesi hakkı, kişi güvenliği, düşünce, din ve vicdan özgürlüğü
gibi bireysel hakların yanında kamu özgürlüklerini de içermektedir. İnsan haklarının evrensel
niteliğinin kabul edilmesiyle, insan haklarının korunmasının uluslararası düzeyde olması
gerekmektedir. Bu konuda en etkili uluslararası koruma, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ile
sağlanmaktadır.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi, Avrupa Konseyi çerçevesinde 1950’de imzalanmış, 1953’te
yürürlüğe girmiştir. Türkiye sözleşmeyi 1954’te imzalamıştır. I nolu protokolü (mülkiyet hakkının
ihlali) 1954’te, 6 nolu protokolü (ölüm cezası) 2003’de imzalamıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınmış
olan temel haklarının çiğnenmesinden şikayetçi olan bireylerin, birey topluluklarının başvurularını
belirli koşullar altında değerlendiren bir uluslararası mahkemedir.
Bu haklar, Sözleşme’de ve sadece bazı ülkelerce kabul edilmiş olan, Sözleşme’ye Ek 1, 4, 6, 7
ve 13 numaralı Protokollerde gösterilmiştir. Mahkemeye başvuru iki türlüdür. Birisi Devletlerin
başvurusu, diğer ise, bireysel başvurudur. Devlet tarafından yapılacak başvuru, sözleşmeye taraf tüm
Devletlere tanınmıştır. Sözleşmenin tarafı olan bir Devlet sözleşmenin tarafı diğer bir Devletin,
sözleşmeyi ihlal ettiği gerekçesiyle mahkemeye başvurabilir.
Mahkemeye Bireysel Başvuru Koşulları
Sözleşmede ve ona bağlı ek protokollerde belirtilen haklarının, sözleşmeye dahil olan herhangi
bir Devlet tarafından ihlâl edildiğini ileri süren bireyin, hükümet dışı bir örgütün veya birey
topluluğunun başvurusudur. Bireysel başvuru için belirli koşulların gerçekleşmiş olması gerekir.
 İç hukuk yollarının tüketilmiş olması gerekir. Yani dava açılması, kararın temyiz edilmesi gibi tüm
yollara başvurulmalı ve sonuç alınılamamış olmalıdır. Ayrıca karar kesinleştikten sonra Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru yolunun da yapılmış olması gerekir.
 Nihai karar tarihinden (kararın kesinleşmesinden) itibaren altı ay içinde başvurulabilir. (Ocak
2022’den itibaren süre dört ay olacaktır.)
 Sözleşme veya eki protokollerde düzenlenen haklarından birisi Sözleşmeye taraf olan bir Devlet
tarafından ihlal edilmiş olmalıdır.

23
Güvence altına alınan haklar ve yasaklar
Mahkemeye başvurulabilmesi için sözleşmede veya ek protokollerde belirtilen hak ve özgürlüklerin
bir veya birkaçının sözleşmeye dahil ülkelerden birinde ihlâl edilmiş olması gerekir. Bu haklar
dışındaki hakların ihlali nedeniyle başvuru yapılamaz.
• Yaşama hakkı
• İşkence yasağı
• Kölelik ve zorla çalıştırma yasağı
• Özgürlük ve güvenlik hakkı
• Adil yargılanma hakkı
• Cezaların yasallığı
• Özel hayatın ve aile hayatının korunması
• Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü
• İfade özgürlüğü
• Dernek kurma ve toplantı özgürlüğü
• Evlenme hakkı
• Etkili başvuru hakkı
• Ayrımcılık yasağı
• Ölüm cezası (6 ve 13 no’lu Protokol)
• Mülkiyet hakkı, eğitim hakkı, serbest seçim hakkı (1 no’lu Protokol)
• Borçtan ötürü hapis yasağı, Seyahat özgürlüğü, Vatandaşların sınırdışı edilmesi yasağı,
Yabancıların toplu olarak sınırdışı edilmesi yasağı (4 no’lu Protokol)
• Yabancıların sınır dışı edilmesine ilişkin usuli güvenceler, Ceza davalarında temyiz hakkı,
Haksız mahkûmiyetten ötürü tazminat, İkinci kez yargılanmama ya da cezalandırılmama hakkı, Eşler
arasında eşitlik (7 no’lu Protokol)

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları


Mahkeme yapılan başvuruları önce ön koşullar açısından inceler. Başvuru ön koşulları taşıyorsa,
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verir. Esas hakkında karar vermeden önce, taraflara
dostane çözüm önerebilir. Taraflar uzlaşırsa, başvuru sonuçlanmış olur.
Dostane yolla sonuca ulaşılamazsa, mahkeme başvuruyu esas bakımından inceler, savunmayı alır.
Sözleşmede tanınan bir hakkın Devlet tarafından ihlal edildiği kanısına varırsa, başvuranın durumunun
ihlal öncesi haline dönüştürülmesi, bu mümkün olmadığında ise uygun bir tazminat ödenmesi kararı
verir. Mahkemenin kararı bağlayıcıdır, ancak cebri icrası mümkün değildir.
AİHM kararlarının icrası iki ana öğeden oluşur; bunlar bireysel (özel) önlemler ve genel önlemlerdir.
Bireysel önlemler, başvuranın hakkının ihlaline yol açan sebepleri ortadan kaldırmayı sağlayan tüm
tedbirler veya ödenecek tazminattır. Genel önlemler ise başvuruya konu ihlali herkes için ortadan
kaldırmayı ve böylece ihlalin devamını önlemeyi sağlayacak tedbirlerden (mevzuat veya uygulama
değişiklikleri) oluşur.

Bir Türk mahkemesi kararının AİHS’ne aykırı olduğu AİHM tarafından karar verilirse, hakkında karar
verilen kişi AİHM kararının kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde Türk mahkemesinden
yargılamanın yenilenmesini isteyebilir.
Mahkemeye Başvuru Şekli
 Mahkemeye dilekçeyle ve posta yoluyla başvurulur.
 Resmi dili ingilizce ve fransızcadır. Fakat türkçe dilekçeyle de başvurulabilir.
 Mahkeme, ilgili devleti, davacıya tazminat ödemekle ve mahkeme tarafından tespit edilen
ihlalleri ve benzerlerini bir daha işlememekle yükümlü kılabilir.
 İnternet adresi: http://www.echr.coe.int
Avrupa Konseyi: https://www.coe.int/tr/web/ankara/home
Türkçe başvuru usulü ve başvuru formu:
https://www.echr.coe.int/Pages/home.aspx?p=applicants/tur&c
Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkanlığı:
https://inhak.adalet.gov.tr/Home/BilgiDetay/5

24
ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, 7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 12 Eylül 2010 tarihinde
yapılan referandumla kabul edilmesiyle hukuk sistemimize girmiş yeni bir hak arama yoludur. 23
Eylül 2012 tarihinde uygulanmaya başlamıştır.
Bireysel başvuru kurumunun kabul edilmesindeki en önemli amaç, temel hak ihlallerinin iç
hukukta ortadan kaldırılması ve buna bağlı olarak ülkemiz aleyhine Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine (AİHM) yapılan başvuruların sayısının azaltılması olarak açıklanmıştır. Ülkemiz
AİHS’ye 1954 yılında taraf olmuş, AİHM’e bireysel başvuru yolunu 1987’de AİHM’in zorunlu
yargılama yetkisini ise 1990’da kabul etmiştir. AİHM önünde Türkiye aleyhine açılmış başvuruların
büyük bir kısmı yargının işleyişiyle ilgilidir.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerinden
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu Protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlalinden dolayı mağdur olduğunu iddia eden kişiler tarafından
yapılabilir.
Başvuru formu, 12/7/2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü
Ekinde mevcuttur. Bu formun bir örneği ve formun doldurulmasına ilişkin “Bireysel Başvuru Formu
Kılavuzu”, Anayasa Mahkemesinin internet sitesinde de (www.anayasa.gov.tr) bulunmaktadır.
Bireysel başvurunun önemli maddi şartları şunlardır:
a. Başvurucunun güncel ve kişisel bir hakkının doğrudan etkilenmesi.
b. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için kanunlarda öngörülmüş olan idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının başvurucu tarafından tüketilmesi.
c. Başvurunun anayasal açıdan önem taşıması.
Bireysel başvurunun, kanunlarda zorunlu idari ve yargısal başvuru yolları öngörülmüşse, bu
yolların tamamının “tüketildiği tarihten”, “başvuru yolu öngörülmemişse ihlâlin öğrenildiği tarihten
itibaren” 30 gün içinde yapılması gerekir. Bu süreyi aşan başvurular başkaca bir inceleme
yapılmaksızın reddedilir.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu, iç hukukun bir parçası hâline geldiğinden,
AİHM’e başvurmadan önce kullanılması gereken bir yol olarak ortaya çıkmaktadır. Anayasa
Mahkemesi tarafından bireysel başvuru sonucunda verilen kararın, hak ihlalini ortadan kaldırmadığı
ve mağduriyetin devam ettiği düşünülüyorsa, bu karardan sonra ilgililerin AİHM’e başvurmasına bir
engel bulunmamaktadır.
Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruları incelerken kararını Anayasa hükümlerine göre
verecektir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ilk önce bireysel başvuru konusu hakların neler
olduğunun belirlenmesinde kullanılması gereken bir kriterdir.

25

You might also like