Professional Documents
Culture Documents
Kadın Avcıları
Kadın Avcıları
Kara Komedi
1
PERDE I
İri yarı bir polis memuru, MEMUR MACDONALD, düdüğünü çalarak eve
kadar sokağı dolaşır.
Kapının önündeki süt şişesini almak için kapıda durur.
Kapıyı çalar. Küçük, tatlı, yaşlı bir kadın, BAYAN WILBERFORCE, kapıyı açar.
Memur içeri girer. Kadın kapıyı kapatırken, kapının vuruşuyla...
Çiçekli duvar kağıdı, kalın pamuklu kumaştan sıradan mobilyalar. Ama her şey
biraz çürük. Bu evde her an her şey çökebilir.
Çay içmektedirler.
3
B. WILBERFORCE: Ah, savaştan hemen önce, Times Gazetesine, Al- man
liderlerinin saldırgan hallerini eleştiren birkaç mektup yazmıştım. Hiç hoş
değillerdi. Belki ondandır.
M. MACDONALD: Mektuplar mı?
B. WILBERFORCE: Naziler. Düşündüm de, belki de intikam ruhu, Bay
Evans'ı, bana kötülük etmeye teşvik ediyordur. Evimin yerini bulmak için
bu kadar çaba harcaması... Memur Bey, en önemlisi... Oldukça ıs- rarcıydı.
M. MACDONALD: Evet...
B. WILBERFORCE: ...Ve bence, o gün gereksiz bir kargaşaya neden
oldu. Onu şemsiyemle hizaya getirmek zorunda kaldım.
M. MACDONALD: Evet, telefonda sesi hizaya gelmiş gibi çıkıyordu. Ba-
yan Wilberforce, yine de... Tüm saygımla soruyorum... Siz, odanızı ki- raya
vermek için, ondan dükkânına bir ilân asmasını istememiş miydi- niz? Belki
de bu yüzden adresinizi istedi. İlâna yazabilmek için...
4
M. MACDONALD: Eee, kendinizi mahçup hissetmeyin, Bayan
Wilberforce. Tetikte olmanızdan çok memnunuz, gerçekten. Sadece...
Hitler veya uzaylılar gibi seçenekleri, bize gelmeden elemeye çalışır-
sanız...
B. WILBERFORCE: Benim hatam değildi! Bayan Tromleyton'ın bir rad-yo
oyunu canlandırdığını ben nereden bilebilirdim ki?
M. MACDONALD: Yalnız, bütün birim bu olayla uğraştı. Üstelik o gece, kupa
finali gecesiydi.
B. WILBERFORCE: Ah, Memur Bey.
M. MACDONALD: A yok, yok, hiç önemli değil Bayan Wilberforce. Sa-
dece, az önce söylediğimi aklınızda tutun.
B. WILBERFORCE: Teşekkür ederim, Memur Bey. Acaba, meslektaşla- rınız
da bana aynı sabrı gösterir miydi?
M. MACDONALD: Şey... Onların bölgesinde değilsiniz.
MEMUR çıkar.
Üstü örtülü kuş kafesinden ani bir CİYAKLAMA...
Bir an durur.
B. WILBERFORCE: Neyse!
5
Yerinden kalkar ve çay tepsisini alır. Mutfağa yürür. Lavabonun üzerinden bir
dizi gizemli boru geçmektedir. Musluğu açar, su akmaz, bir çekiç alır ve suyun
akması için boruları gümbür gümbür çalmaya başlar.
Boru EFEKTİ...
Aniden kara bir GÖLGE evin arkasında belirir. Biri kadını izlemektedir.
GÖLGE duvarda kayar, gittikçe büyür , büyür, ta ki...
Zil EFEKTİ
B. WILBERFORCE: Ah!
İçeri sinsice sokulur ve eve bir göz atar, hemencecik ciddileşen bir ifade ile evi
değerlendirir.
Bayan Wilberforce telaşlı...
MARCUS: Böyle şahane bir evin sadece size ait olması ne müthiş!
B. WILBERFORCE: Ah, yalnız sayılmam ki!
6
MARCUS: Sahiden mi?
B. WILBERFORCE: Bay Marcus, çay içer miydiniz?
MARCUS: Profesör.
B.WILBERFORCE: Ah! Affedersiniz, tahmin etmeliydim! Profesör
Marcus!
MARCUS: Size zahmet vermek istemem, Bayan Wilberforce.
B. WILBERFORCE: Hiç zahmet olmaz! Şeker alır mısınız?
MARCUS: Azıcık. Teşekkür ederim. Evde yalnız olmadığınızı söyler-
ken…
Adam kadını takip eder, oturma odasına geçerler. Kadın mutfağa kaybolur.
MARCUS: Ahhhhhh!
B. WILBERFORCE: (mutfaktan) Gördünüz mü? General Gordon, şşşt!
G. GORDON: Gak! Lütfen çaya kal!
B. WILBERFORCE: Ona aldırmayın, Profesör. Korkutucu, yaşlı, sızla- nan
bir geveze. General Gordon, sessiz ol!
Marcus sakindir artık, yavaşça kafese doğru yürür, papağan ciyaklarken kafesin
örtüsünü çeker alır. Biz papağanı görmeyiz ama Marcus görür, manzara onu
şok eder.
Sessizlik
MARCUS: Odayı görebilir miyim acaba?
8
B. WILBERFORCE: Tabii ki! Ah, beni bağışlayın.
MARCUS: Bağışlanacak birşey yok, Bayan Wilberforce. Aklınız hasta
papağanınızda kaldı tabii.
B. WILBERFORCE: Ah, şey, evin geri kalanını görmek istemiyor musu- nuz?
MERDİVENLER...
Adam duvarda, eğri büğrü duran bir çerçeveyi düzeltir. Çerçeve hemen sallanıp
ilk haline geri döner.
MARCUS: (devam eder) Ha, ha! Yine de, biraz rahatsız edici, değil mi?
B. WILBERFORCE: Çökme var.
MARCUS: Sizde? Ah, evde, anlıyorum. Bomba hasarı?
B. WILBERFORCE: Evet, evimin kasten hedeflendiğine inanıyorum.
Savaştan önce, bir dizi sert mektup...
MARCUS: Daha, çok zamanımız olacak, Bayan Wilberforce! Her şey- den
önce, ev arkadaşı oluyoruz!
B. WILBERFORCE: Ah, evet!
9
Marcus, konuşurken bir yandan da resmi düzeltmeye çalışır.
MARCUS: Yalnız, birşey var. Benim küçük bir müzik grubum var...
B. WILBERFORCE: Ah, yani müzik profesörüsünüz!
Resim tekrar...
MARCUS: Harika! Kuzey Londra'da böyle sezgileri kuvvetli birini bul- mak
alışılmadık birşey.
B. WILBERFORCE: Çok mutlu olurum, eğer biri gerekirse, siz çalar
ken... Bir bakıma size kulak olacak biri...
MARCUS: Kulak mı? Ah, hayır, teşekkür ederim, gerek yok. Bizim ku-
laklarımız gayet iyi. Bayan Wilberforce, aslında, bizim asıl ihtiyacımız
mahremiyet! Prova 'durumu'ndayken asla rahatsız edilmemeliyiz.
B. WILBERFORCE: Tabii ki! Size kulak olma önerim çok yersizdi zaten.
MARCUS: (uzaklaşır) İşte, Bayan Wilberforce, benim de çekincem...
...Bir tren eve yakın geçmektedir. Bütün ev sallanır... Çanak çömlek takırdar;
abajurun püskülleri titreşir, dans eder; IŞIKLAR TİTREYEREK GİDER,
GELİR; SAHNE TAMAMEN KARANLIĞA GÖMÜLÜR.
Geçen süre boyunca olan şey, GÜRÜLTÜ PATIRTIDIR.
Düdük EFEKTİ
*******************
Karanlık
Işık yavaşça evin içine düşer. Boş oda, yaşayan bir görünümdedir. Yatak
toplanmamıştır, palto bir sandalyenin üstüne atılmıştır vb. Ayrıca yerde küçük
bir radyo vardır.
Sifon sesi. İçeriden Marcus'un, Boccherini'nin Minuet'inin ezgisini söylediğini
duyarız. Tuvaletin kapısını açar ve bir aynaya bakar.
Bayan Wilberforce alt katta, meşguldür. Marcus kendi kendine şarkı
söylemektedir.
MARCUS: …dididlididadada…
11
Odanın bir köşesinde nota kağıtlarıyla bir nota sehpası durmaktadır.
Marcus odaya girer, bir havluyla yüzünü kurulamakta ve kendi kendine neşeli
bir şekilde mırıldanmaktadır.
Havluyu yatağa fırlatır, bir bavulu açar ve bir şey çıkarır - kurmalı bir
gramofon.
MARCUS: Daddal-li-di-dam-dam-dam.
Gramofonu bir masaya koyar ve bir plak çıkarır. Plağı kabından çıkarıp
gramofona yerleştirir..
MARCUS: …Dam-di-dam-di-dam.
MARCUS: Öff.
MARCUS: Son, plânın sonu yok, Marcus. Boş ver, boş ver. Bulacaksın. Her
zaman bulursun.
Zil EFEKTİ
Basamakları kuş gibi iner, hemen kadının önüne geçer ve keman kutusu taşıyan
bir adama kapıyı açar.
13
B. WILBERFORCE: Binbaşı Courtney, savaş sırasında nerede görevli
olduğunuzu sorabilir miyim?
BİNBAŞI: Ahh!
MARCUS: Affedersiniz.
Kapıya koşar.
Dışarıda iri kıyım bir adam vardır. Boksör eskisi, yumruk-sarhoşu gibidir, sesi
de öyle duyulur. Bir çello kutusu taşımaktadır.
14
B. WILBERFORCE: (döner) Ne? Ah, hayır, hayır, kocam… Hayatta iken,
kocam bu özel ahşap boyama resmi severdi.
Örtüyü kaldırır.
Harry bir saniyeliğine ona bakar.
15
Kadın yine Marcus'un atkısına basmaktadır, yine habersizdir. Marcus, atkıyı
kadının ayağının altından çeker, hafifçe geriye doğru sendeler.
Karanlık bir gölge antreye girer. Gelen, Louis'dir. Elindeki keman kutusunu
Bayan Wilberforce'a doğru bir silah gibi tutmak dışında hiçbir şey söylemez.
MARCUS: (alçak sesle) Arabaya dön! Sana içine koy, de… (Bayan
Wilberforce'un şansına) Ahh, herkesin aynı anda gelmesi ne tesadüf! Bay
Harvey, bu Bayan Wilberforce, hani size bahsetmiştim.
Marcus, yolundan çekilmesi için Harry'yi iter. Harry kıçının üstüne düşer.
Marcus koşarak merdivenlerden iner. Yine Bayan Wilberforce'un önüne geçer
ve kapıyı açar.
ÜST KATTA…
16
HARRY: Ne kadar tatlı bir ihtiyar!
MARCUS: Şşşt!
Boccherini EFEKT
ALT KATTA…
ÜST KATTA…
Harry omuz silker ve kutusunu açar, bir keman çıkarır. Tek-Raunt kutusunu
açar ve ÇELLOYA bakar.
HARRY: İşte. Mavi olanı al. (omuz silker) Kırmızdan sonra, sakinleş- mek
için bunu alıyorum.
BİNBAŞI: Sağol, Harry.
HARRY: (başka bir şişe çıkarır) Beş dakika içinde bu sarılardan birini
yutman gerekecek.
LOUIS: (plana bakar) Arabayla tuzak kurmak. Evet, evet, akıllıca. Önce yolu
kapatmalıyım... Bana bir kalem verin.
MARCUS: Bırak şunu! Uzaklaş plandan, uzak dur!
Louis'i kışkışlar.
MARCUS: (devam eder) (kendini yatıştırır) Neyse, daha çalışılması ge- rek.
LOUIS: Ne çalışması?
MARCUS: Sondaki detayları… Bilmiyorum. İncelikler.
TEK-RAUNT: Ne inceliği?
MARCUS: Cilâ, Tek-Raunt, cilâ.
TEK-RAUNT: Bana yer uygun gibi geldi.
MARCUS: …Detay, incelik, zarafet…
LOUIS: Sadece bir soygun, Sistine Şapeli'ni süslemeyeceğiz!
HARRY: Adamı bırak da işini yapsın, olur mu, Louis? Daha önce de hep
bizimle çalıştı.
BİNBAŞI: Marcus'un çok yetenekli olduğunu göreceksiniz.
HARRY: En iyisidir.
LOUIS: Anladık, sabahtan beri söylüyorsun.
BİNBAŞI: Profesörün plânlarında şimdiye kadar hiçbir aksaklık olmadı.
18
LOUIS: Öyleyse niye gerginsin?
MARCUS: Gerginim. Sinirlerim bozuk, Louis.
LOUIS: Her neyse! Kafası karışmış!
BİNBAŞI: Kafesteki şey yüzünden. Beni de çok korkuttu.
HARRY: Papağan, o.
BİNBAŞI: O mu papağan? Hiç öyle bir şey görmemiştim. Bir çorabın
içinde açlıktan ölen bir bebek gibiydi.
MARCUS: İnan bana, Louis, Binbaşı Courtney kendi özgüven sorununa
rağmen, bizim en güvenilir adamlarımızdan. Şimdi, beyler, ben ve Rumen
arkadaşım bir konuda kesinlikle anlaşıyoruz. Ele alınan konuya açıklık
getirmeliyiz. Paraları taşıyan araç kendi kendini soyamaz. Ha- yır! Ona bizim
yardım etmemiz lazım!
Marcus duvardaki ayrıntılı plânı çevirir, plân Harry'nin çenesinin altına pat
diye çarpar.
MARCUS: Ah, pek sayılmaz! Ama tabii Bay Harvey'nin tınısıyla gurur
duyuyoruz.
B.WILBERFORCE: (Tek-Raunt'a) ...Bay Lawson, hele o pitzikato bö-
lümü. Ne kadar zarif! Bu kadar büyük ellerle nasıl öyle çalabiliyorsu- nuz?
Kadını geçirir.
20
LOUIS: Ay, yollamasaydın keşke! Belki bize şahane bir hikâye daha an-
latırdı!
MARCUS: Onu sessiz bir ortak gibi düşün. Çok konuşkan, sessiz bir
ortak.
Adamlar güler.
Plânı açmak için karatahtaya doğru dönüverir ve plân, yine Harry'nin başına
çarpar.
ÜST KATTA…
Louis, onu susturan bir bakış fırlatır ve kimseyi görmemek için şapkasını
gözlerinin üstüne yerleştirir. Ayakkabılarını çıkarır ve rahatlamaya çalışır.
LOUIS: Harry?
HARRY: Evet?
LOUIS: Ne yapıyorsun?
HARRY: Bir leke. Sadece çıkarmaya çalışıyorum… Çıkacak gibi de gö-
rünmüyor ya.
BİNBAŞI: Sabah çalışması. Dünden daha iyi. Dün de önceki günden daha
iyiydi. Müthiş!
LOUIS: Püff! Hepsi boşuna. Sonu olmadan hepsi anlamsız.
BİNBAŞI: Ama adam en iyisi, Louis. Göreceksin. Adam bir dâhi. Mutla- ka
olağanüstü bir fikirle gelecek… Tarzı böyle. İnsanı son ana kadar merak
ettiriyor ama sonunda hep başarıyor.
Boşuna uyumaya çalışmış ama uyuyamamaktan sinirli olan Louis, başka bir
oturma pozisyonuna geçerken kazara plâk çalara tekme atar.
İğne plağın üstüne sıçrar, plâğın üstünde yavaşça gıcırdar ve müzik çalmaya
başlar.
Louis plâk çalara atılır ve iğneyi kaldırır.
ALT KATTA…
Üst kattaki odasına doğru sahanlıkta yürür, sonra bir şey hatırlar ve not
defterini almak için tekrar tuvalete doğru atılır.
Marcus, bu sefer, eline not defteri, aceleyle üst kattaki odasına yürür.
MARCUS: Buldum!
LOUIS: Neyi buldun!
MARCUS: Plânın sonunu, Louis!
BİNBAŞI: Gördün mü? Deha!
LOUIS: Daha söylemedi. Haydi, dökül bakalım. Kulağımız sende.
23
MARCUS: Hepiniz yerlerinizi alabilir misiniz, acaba?
24
Louis ve Marcus parayı kamyonete taşır. Gerçekten ağırmış da taşımakta
zorlanıyorlarmış gibi davranırlar.
Louis, yastığı bir sandalyeye koyar. Harry, sandalye yük arabasıymış gibi yapar
ve onu 'istasyon'a getirir.
LOUIS: Oldu.
MARCUS: Oldu.
LOUIS: Ancak buraya kadar geldik! Anlamıyorum! Diyelim, parayı istas- yona
getirdik, her tarafta polis olacak. Polisleri geçmeyi nasıl başara- cağız?
Şöyle yapsak daha?..
MARCUS: Beyler, yerlerinize geçer misiniz, lütfen?
Sessizlik
26
LOUIS: Hoşuma gitmiyor. Ama ben de varım.
Kapı çalınır.
Marcus bunu beklememiştir.
HARRY: Offfff!!.
B. WILBERFORCE: Ah, Profesör, korkunç bir şey yaptım! Korkunç bir şey!
MARCUS: Bayan Wilberforce! Ne oldu?
B. WILBERFORCE: Ah, kötü, çok kötü!
Onu dinlemek üzere kadının etrafında toplanırlar.
Kadın çıkar.
28
MARCUS: (diğerlerine) Çoktan gitmiş oluruz.
BİNBAŞI: (Louis'e) Gördün mü? Akıllı!
TEK-RAUNT: Ne, gerçekten konser vermiyor muyuz?
MARCUS: Tabii ki vermiyoruz!
TEK-RAUNT: Ah.
Tek-Raunt mutlu olmamıştır. Marcus bir tepsiyle döner. Tepside bir şişe şarap
ve birkaç kadeh vardır. Marcus, her biri birer kadeh alan adamlara şarap ikram
eder.
Kadeh kaldırırlar.
MARCUS: (devam eder) Mozart, Van Gogh, Cezanne, Rembrandt. Ba- na,
ortak noktalarının ne olduğunu söyleyebilir misiniz? (bekler) Hepsi fakir öldü.
Ya, ne yazık ki.
Duraklama
LOUIS: Hımm.
MARCUS: (kızmıştır) Ah! Yine ne oldu?
LOUIS: Ee… Yastığı almadığını fark ettim.
Adamlar dönüp yastığa bakar, ki yastık gerçekten de odanın orta yerinde
durmaktadır.
G. GORDON: Gak!!
Harry, hapı arar, bu arayış onu Louis'in saklandığı (!) yere götürür.
HARRY: Tanrım!
LOUIS: Gelmen zaman aldı!
HARRY: Ne diyorsun sen ?
LOUIS: Benden önce dönmüş olman gerekiyordu!
HARRY: Elime yüzüme mi bulaştırsaydım! Vardiyamı bitirmem gereki-
yordu, değil mi? Hemen çıksam nasıl görünürdü, acaba?
LOUIS: İşe yaradı mı?
HARRY: Ne?
LOUIS: B. Wilberforce istasyonda mıydı?
HARRY: Evet. Hayır. Bilmiyorum! Ben sadece bagajı bana söylenen yere
bıraktım.
30
LOUIS: Saklan!
ALT KATTA…
Elbiseyi geçer.
BİNBAŞI: (Boccherini, minüeti söyler) Yada liddle lam, dam, dam, dam…
BİNBAŞI: Neler oluyor? Plân işliyor, değil mi? Yanlış giden birşey yok,
değil mi?!
LOUIS: Marcus nerede?! Hepimizden önce burada olmalıydı! Yaşlı ka- dın
nerede? Size ne olduğunu söyleyeyim, o da işin içinde!
HARRY: Ne? Ah, kafayı sıyırmışsın sen!
BİNBAŞI: Tam bir saçmalık! Bayan Wilberforce nezaket timsalidir!
LOUIS: Size söylüyorum, birşeyler dönüyor!
HARRY: (saatini kontrol eder) Ee… Tek-Raunt biraz gecikti…
LOUIS: (parmaklarını şaklatır) İşte bu! Bize kazık atıyor, Tek-Raunt'u da
koruma olarak kullanıyor! İkiye bölme yöntemi!
Saklanmaya başlarlar.
Harry kapıya koşar. Kapıyı açar, Tek-Raunt olağan giysileri içinde görünür.
Çevresine bakınır.
Sahne kenarında bir kapı açılır - alt katta daha önce görülmemiş bir tuvalet - ve
Marcus ortaya çıkar.
Tek-Raunt pencerededir.
Binbaşının beti benzi atar. Hatta Marcus bile rüzgâr yemiş gibi yalpalar.
Birkaç saniye için, onlar bir çıkış yolu bulana kadar bir kaos yaşanır.
Bayan Wilberforce, küçük dolabın kapağını açar ve içinde oturan adamları ifşa
eder.
MARCUS: Merhaba!
Duraklama.
Duraklama.
MARCUS: (dolabın içinden) Bay Lawson, lütfen! Bu kadar saçmalık ye- ter,
şimdiye kadar çalıştığım en iyi çellistsiniz ve bölüm yavaş olsaydı, ben size
söylerdim zaten. Yoksa benim şefliğimi mi sorguluyorsunuz?
Duraklama.
MARCUS: Evet?
Duraklama.
Duraklama.
HARRY: Evet?
MARCUS: (Bayan Wilberforce'a) Vay canına, haklıymışsınız! (dolaba) Bay
Robinson, dolabın içindesiniz!
HARRY: Evet, bu… Buradayım, elbette!
37
MARCUS: Yani, halloldu o halde. Haklıymışsınız, hâlâ dolabın için-
deymiş.
B. WILBERFORCE: Peki ama neden hâlâ orada?
MARCUS: Güzel soru. Bay Robinson, neden hâlâ oradasınız?
HARRY: Havasızlık… Kafamı karıştırdı… Kendimi kaybetmişim.
MARCUS: O kadar küçük bir yerde! Gerçekten de kafanız karışmış ol-
malı!
…Harry görünür, üzerinde gömlek ve kravat üzerine, desenli V yaka bir kazak
ve kahverengi kadifeden bol bir pantolon vardır. Kıyafetlerin ona biraz büyük
geldiği gerçeği olmasa, 1940'lardan mükemmel bir aile babası gibi
görünecektir.
Duraklama.
Marcus ona kapıya kadar eşlik eder ve kapıyı ayağıyla çarparak kapatır.
38
MARCUS: Belki, çay içebiliriz, Bayan Wilberforce!
B. WILBERFORCE: (daha mantosunu bile çıkartmamıştır) Ah! Ne ka- dar
kabayım! Evet, ben… Evet…
Tek-Raunt tam paraları çıkarmak için sandığı açtığı sırada, Marcus üst kattaki
odaya girmiştir. Etkileyici bir manzara.
Duraklama.
Marcus bir sandalyeye oturur ve 'artistik' bakar. Aslında bu onun işten kaçma
tarzıdır.
Uyumsuz olsa da, ilk birkaç notaya vurmayı başarır ama dördüncüsü tam bir
hayal kırıklığıdır.
39
Binbaşı temizliği bitirir.
Duraklama.
MARCUS: Konser.
MARCUS: Hayır, hayır, gelecek Cuma, demek haftaya Cuma demektir. Eğer
bugünden bahsetseydim sadece "Cuma" derdim. "Gelecek Cu- ma" , bu Cuma'yı
takip eden Cuma demektir.
B. WILBERFORCE: Hayır, gelecek Cuma'nın anlamı, gelen Cuma, de-
mektir!
40
HARRY: Ben de öyle dediğinizi düşünmüştüm.
MARCUS: Hayır, siz… Siz bu yüzden mi giyindiniz! (adamlara) Çabuk!
Buradan çıkmamız lâzım! (Bayan Wilberforce'a) Bayan Wilberforce, çok
özür dilerim ama biz bu konseri veremeyeceğiz.
B. WILBERFORCE: N… Ne?
MARCUS: Maalesef yapabileceğimiz bir şey yok. Prag Filarmoni'nin
bütün yaylı çalgılar bölümü İrlanda kabakulağına yakalanmış. İç dir-
sekteki, nadir görülen bir hastalıktır. Onlara acilen yedek müzisyen lâ- zım
ve bu da arkadaşlarım için bir fırsat. Onları gerçekten reddede- mem.
B. WILBERFORCE: İyi… Peki… Anlıyorum, galiba… Tüh…
Tek-Raunt geri gelip koca bagajı kaldırır. Bayan Wilberforce Profesörün yanına
çıkar ve yine atkısına basar.
Bu söz Binbaşı'yı şaşırtır. Cevaplamak için ağzını açar ama sonunda sadece
eğilip selam verir ve çıkar.
41
Harry yaklaşır.
Louis çıkar.
Marcus yaklaşır.
Hareket eder, atkısı bir kez daha Bayan Wilberforce'un ayağına yakalanmıştır.
Para oturma odasına saçılır, taş kesilen adamların üstüne konfeti gibi yağar.
BİNBAŞI: AHHHHHH!!!
Duraklama.
MARCUS: Binbaşı, lütfen, siz açıklar mısınız, biz ortalığı toparlarken? Tek-
Raunt, sen de Bayan Wilberforce'a mutfağa kadar eşlik eder mi- sin?
TEK-RAUNT, kadını bir eşya gibi kaldırıp mutfağa taşır. Hâlâ titreyen Binbaşı
da arkalarındadır.
LOUIS: Ne yapacağız?
MARCUS: Gideceğiz!
LOUIS: Parayı gördü! Söyleyecek! Harry ile benim polis dosyasında fo-
toğraflarımız var! (Tek-Raunt'a) Senin de! Onu teşhis için götürürlerse bizi
ele verir! Resmen ellerindeyiz! Ne yapacağız?
Tek-Raunt, girer.
44
BİNBAŞI: Ngyahhahhh!!!
LOUIS: (oturma odasından bağırır) Kim geldi?
BİNBAŞI: İnsanlar! Yaşlı kadınlar! Bir sürü yaşlı kadın!
B. WILBERFORCE: Arkadaşlarım. Konser için geldiler.
TEK-RAUNT: Ne yapayım?
MARCUS: Saat daha üç! Çay saati değil!
B. WILBERFORCE: Bizim çay saatimiz üç.
MARCUS: Çay saati beştir!
B. WILBERFORCE: Bizim çay saatimiz üç. Biz yaşlıyız. Dört buçukta
kalkarız biz!
MARCUS: Çay içmek için ne saçma bir saat! Canınızın istediği zamana çay
saati diyemezsiniz! Çay saati beştir! Harry, çay saati kaçtır?
HARRY: Dört, değil mi?
TEK-RAUNT: Ne yapayım?
MARCUS: Çay saati beştir!
BİNBAŞI: İkiniz de yanılıyorsunuz. Çay saati altıdır! İkindi kahvaltısı sa- at
altıdadır. (Bayan Wilberforce'a çıkışır) Çay saatini hafife alıyorsu- nuz!
TEK-RAUNT: Ne yapayım?
B. WILBERFORCE: Korkunç, sadece korkunç! Ne diyecekler? Tam bir
rezalet olacak!
MARCUS: Bayan Wilberforce, hiçbirinin bilmesine gerek yok.
B. WILBERFORCE: Ama söylemek zorundayım. Söylemek zorunda- yım!
45
MARCUS: Dediğimi yapın, Louis. Bir oda dolusu yaşlı kadının üzerinde
mantar tabancası kullanmak istemiyorsan tabii. Ak Saçlılar Katliamı,
derler, sonra.
Yaşlı kadınların her biri çabucak girer. Yaklaşan müzik programı hakkında
heyecanla konuşurlarken, 'müzisyenleri' çevrelemeye başlarlar.
LOUIS: Ahhhh!
MARCUS: Hanımlar! Hanımlar, LÜTFEN müzisyenlerle konuşmayın!
Konser yüksek derecede konsantrasyon gerektirir! Lütfen artık yerle
rinize oturun!
Hepsi oturur.
MARCUS: Louis! Rumen dehâsı! Vahşi! Fırtına gibi! Tehlikeli biri! Ke-
manıyla, sizi baştan çıkarmak için cehennemden gönderilen kötü bir ruh!
47
MARCUS: Ve ben… Profesör Marcus, şef… Ve az sonra duyacağınız
müziğin bestecisiyim. Şimdi. Başlamadan önce sizi uyarmalıyım. Ben
modern müzikte tartışmalı bir figürüm.
MARCUS: Bana, deli, diyecek kadar ileri gidenler oldu. Doğru, Dinleye-
ceğiniz beste, zor bir parça. Hattâ, genelde müzisyenler bile parçanın nasıl
çalınacağını bilmiyormuş gibi görünür! "Bütün sesler uyumsuz ve gelişi
güzel!", yarım sayfadan az süren eleştirilerden birindeki görüş buydu; "nefret
dolu bir kakafoni", diğeriydi. Evet, Basın Sokağı'ndaki
barbarlar benimle istedikleri kadar eğlenebilirler! Ama bu gece, hanım
lar… Bu gece, beni siz değerlendireceksiniz!
…PERDE İNER.
48
PERDE II
PERDE KALKAR…
Bir kez daha, dördüncü notayı çalar ve ahenksiz, pes bir tonda konser biter.
49
B. WILBERFORCE: (afallamış) Ah… Ben teşekkür ederim, Jane. Hepi- nize
teşekkür ederim!
50
HARRY: Şey, bir süre, bir tür 'ücretli eş' olarak çalışan bir kadınla bir-
likteydim.
MARCUS: O HİKÂYE DEĞİL!
HARRY: Ah! Ah, evet! Benim… Anne? Ah, evet! "Benim, anne", doğru,
son derece hastaydı. Sadece, küçük oğlunun onunla ilgilenebileceğini
bilmesini istiyordum. Parayı bu yüzden aldım, bayan.
B. WILBERFORCE: Annenizin nesi var?
HARRY: Kör.
Duraklama.
MARCUS: İnanması güç, biliyorum ama her biri, size benzer bir hikâye
anlatabilir. Binbaşı, meselâ. Bir savaş kahramanı. İşgal altındaki Fran-
sa'dan, karısının elbiseleri içinde, cesurca kaçtı.
BİNBAŞI: Elbiseleri, bir Kızıl Haç paketinde, biraz cips ve bir pasaport ile
göndermişti. Kısa fırfırlı üst eteği olan siyah uzun kollu bir elbiseydi. Çok
güzel. Saten astarlı. Saten kol ağzı. Yan fermuarı da…
MARCUS: TEŞEKKÜR EDERİZ, Binbaşı. (Bayan Wilberforce'a) Peki, bu
olağanüstü cesaret öyküsünün karşılında ne aldı? Az bir memur maaşı. Bu
ülke için yaptığı kahramanlığa değer mi?
BİNBAŞI: Bunu itiraf etmekten utanıyorum ama bir keresinde çöpten
yemek yedim.
51
MARCUS: Ya Bay Lawson?! En yürek parçalayıcı hikâye onunki, değil mi,
Bay Lawson?
TEK-RAUNT: Ne? Ah, evet, Bunu… Bunu… Bunu paylaşmamalıyım
bence. Yanlış anlaşılırım.
B. WILBERFORCE: Peki, siz, Bay Harvey?
LOUIS: (tiksintiyle) Bir Rumen yetimhanesinden kaçtım, bu nasıl?
MARCUS: Soygunu ben plânladım, Bayan Wilberforce. Onlara yardım
etmek istedim. Çünkü bunun yapılacak en doğru şey olduğunu düşün-
düm. Hâlâ öyle düşünüyorum. Elbette siz de böyle, 'hayırlı suç' gibi bir
eylem olduğunu… Görüyorsunuz?
Duraklama.
B. WILBERFORCE: N-Ne?
MARCUS: Evet. Siz olmadan plan yürümezdi. Siz tamamlayıcı unsur-
dunuz.
52
HARRY: Doğru! Mangırları o taşıdı!
MARCUS: (diğerlerine) Plândan habersizdi, tabii.
BİNBAŞI: Bilmemesi, yasalar önünde mazeret değil. İnanın bana, ben her
zaman bilmediğimi iddia ederim.
MARCUS: Ah! Bence Binbaşı haklı! Bayan Wilberforce, görüyorsu-
nuz… Hepimiz aynı gemideyiz.
HARRY: Hapishanede yaşlı hanımlara ne yaparlar biliyor musunuz?
Onları yerler!
MARCUS: Sizin gibi ileri yaşta biri için hapishanenin piknik yeri olma-
yacağı kesin.
Papağan GAKlar!
B. WILBERFORCE: Hayır.
Duraklama.
Duraklama.
Diğerlerine döner.
54
Birbirlerine bakarlar.
ÜST KATTA…
Bayan Wilberforce, çello kutusundaki parayı kontrol ederken, Tek-Raunt izler.
Kapıyı açar.
ALT KATTA…
Tek-Raunt sahanlıktadır.
İleri çıkar.
ÜST KATTA…
B. WILBERFORCE: Profesör?
BİNBAŞI: Hayır, benim, Bayan Wilberforce. Onlar kağıt oynuyor, ben de
bir fırsatını bulup sıvıştım.
B. WILBERFORCE: Para istemeyin de, Binbaşı.
BİNBAŞI: Yo, yo, yo, bana para vermenize gerek yok. Bayan
Wilberforce, anlarsınız ya, ben polisim…
B. WILBERFORCE: Ne?
BİNBAŞI: Şşşt! Evet, çetenin içine sızmak için gönderildim. Ben, Scotland
Yard'ın "Hayalet Bölüğü"nün bir üyesiyim.
B. WILBERFORCE: Hiç duymamıştım.
BİNBAŞI: Tabii ki.
B. WILBERFORCE: Peki, niye onları tutuklamıyorsunuz?
BİNBAŞI: Tek başıma mı? Bayan Wilberforce, bu adamlar tehlikeli, ben
de silâhsızım!
B. WILBERFORCE: Ama kaçıp destek çağırabilirdiniz!
BİNBAŞI: Kaçmak mı? Nasıl?
B. WILBERFORCE: Pencereden!
BİNBAŞI: Tabii ya! Parayı da burada sizinle bırakırım!
B. WILBERFORCE: Hayır, parayı da almalısınız!
BİNBAŞI: Ne, parayı ben mi alayım?
B. WILBERFORCE: Evet! Emin ellerde olur!
Duraklama.
BİNBAŞI: Haklısınız!
Kutuyu göğsüne bastırır, sonra bir şövalyenin bir kraliçenin önünde eğilmesi
gibi, başını kadının dizlerine doğru eğer.
57
BİNBAŞI: Elveda, Bayan Wilberforce! Bir saat içinde dönerim! (Pence-
reden dışarı bakar) Tanrının sopası yok işte, gerçekten düşeceğim,
değil mi? Hiç bu kadar ee… Şey olduğunu hatırlamıyorum…
ALT KATTA…
ÜST KATTA…
Yatağa doğru yürür, yataktan bir battaniye alır ve Binbaşı'nın omuzlarına atar.
Duraklama.
B. WILBERFORCE: İçeride. O…
Yardım almak için Binbaşı'ya bakar. Binbaşı devam etmesi için teşvik eder.
BİNBAŞI: Çok güzel elbiseleriniz var, Bayan Wilberforce. Başka bir ha-
yatta… Arkadaş olmuş bile olabiliriz.
SET DÖNER…
ÇATIDA…
59
Marcus kafasını pencereden çıkarır.
MARCUS: Ah, Binbaşı. Seni kaçan bir papağan gibi kovalamak zorun da
kalmayacağız, değil mi?
Ritm. Louis iç çeker, omuz silker ve sigara çıkarır. Binbaşıya sigara teklif eder.
Binbaşı uzanır ve sigarayı dikkatlice alır.
Duraklama.
Duraklama.
Binbaşı bir karar vermiş gibidir. Ayağa kalkar ve anlamsız bir boksör tavrı
takınır.
Louis iç çeker ve ona doğru ilerler. Binbaşı hemen döner ve bacaya tırmanmaya
başlar.
SET DÖNER…
ÜST KATTA…
61
Marcus, Louis'in pencereden baktığını görür. Louis başını sallar ve eliyle
Binbaşı'nın düşüşünü işaret eder.
MARCUS: Aramıza sızdı ve açığa çıkardı. Ne berbat bir gün geçiriyo- rum.
B. WILBERFORCE: Polise telefon etmediğinizi söyledi. Ama önemli
değil çünkü takviye getirtiyor.
MARCUS: Öyle mi? Kahretsin! Şey,galiba en iyisi bu.
B. WILBERFORCE: Bu durumda, bu parayı aşağı indirip onları bekle-
yeceğim.
MARCUS: Öyleyse, güzel bir fincan çaya ne dersiniz?
B. WILBERFORCE: Ah! Tabii!
MARCUS: Nerede o?
LOUIS: Newcastle… Yolunda, en azından.
MARCUS: Yük treni miydi? Senin bundaki payın ne kadar?
LOUIS: Benimle alâkası yok. Trenin üstüne düştü!
MARCUS: Tabii ki öyledir.
LOUIS: Öyle! Trenin tam üstüne! Ben dokunmadım bile!
ALT KATTA…
Uykuya dalar.
ÜST KATTA…
MARCUS: Onunla senin ilgilenmen için çok mantıklı bir sebep var. An
lamıyor musun, Harry, anlamıyor musun?
HARRY: Anlamıyorum, boyumun bununla ne ilgisi var.
MARCUS: Onu öldürmek için mükemmel boydasın!
Tek-Raunt odaya girer, derin düşüncelere dalmıştır, bir ceket giyer. Louis'in
ceketidir ve ona birkaç beden küçüktür.
Odadan çıkarken.
Diğerleri odada oturur, Harry aşağı iner. Merdivenlerde durur. Uyuyan Bayan
Wilberforce'a bakar. Kravatını gevşetir ve çıkarır.
ÜST KATTA…
ALT KATTA…
ÜST KATTA…
64
Tek-Raunt hâlâ Marcus'un tepesindedir.
Ritm/Vuruş.
Elleri, bir boksör duruşuyla, adeta istemsiz, havada hareket etmeye başlar.
ALT KATTA…
65
HARRY: Ah!
HARRY: Neden biraz para almadın sanki? Hepsi bir oyun değil mi?
Rüşvet yemeyen kimseyi tanımadım. Polisler, ev hanımları, sosyetik- ler.
Bizim işlediğimize, sen suç diyebilirsin ama... Biz sadece kırıntıları alıyoruz.
Artık, kadının tam arkasındadır fakat bir şey görür ve durur. Sandalyede bir iz
mi? Parmağını yalar ve ovmaya başlar.
HARRY: Üff.
Parmağını sonuna kadar yalar ve daha sert ovar. İnatçı, küçük bir leke.
ÜST KATTA…
ALT KATTA…
ALT KATTA…
Bayan Wilberforce boğuşma seslerine uyanır. Sallanarak kalkar, üst kata doğru
yolunu bulmaya çalışır.
ÜST KATTA…
67
Tek-Raunt Harry'yi karatahtayla ölümüne döver.
SAHANLIKTA…
Marcus, düşünür.
68
MARCUS: (kontrolünü kaybetmektedir) Bu sadece bir öneri, Louis! Her
söylenen eleştiri değildir! Nerede bıçaklamayı seçersen seç, bana uyar!
ALT KATTA…
TEK-RAUNT: Evet.
TEK-RAUNT: Göründüğüm kadar salak değilmişim, değil mi? Koca ap- tal
yanlış ceketi giymeye çalışıyor.
69
Marcus abartısız Tek-Raunt ile dans eder ve Louis ile yüz yüze gelir.
Sert, yorumsuz ama yine de, ilk ve son kez, Tek-Raunt bütün hafta geçiştirdiği
notaya vurmayı becerir.
Gülümser ve ölür.
BİR TREN UĞULDAYARAK GEÇER… Çok korkutucu bir ses. Işıklar titreyerek
YANAR, SÖNER, bir an için seyircilerin GÖZLERİNİ KAMAŞTIRIR.
Ev gıcırdar…
ÜST KATTA…
Odasına giderler.
LOUIS: (şarkı mırıldanır) Bu artık parayla ilgili değil. İşi gücü övgü al-
mak!
MARCUS: Ne demişler, ava giden… (kıkırdar) …avlanır.
72
Mahsus ışığı kapatır.
EV KARANLIĞA GÖMÜLÜR.
ÜST KATTA…
Louis yere vurur ve ağlamaya başlar. Bir köşeye doğru yavaşça sürünür.
Marcus kıkırdar.
Louis bir kibrit çakmaya çalışır. Ani kıvılcımlar Louis'in yüzünü yakar.
Marcus, Louis'in boynun oralara bir yere vurup onu yere indirir.
B. WILBERFORCE: Hu-hu?Profesör?
MARCUS: Ah, ölüm meleği!
74
Çayını yudumlar.
Marcus sızlanır. Odanın içine kaçar, pencereden çıkar, kutuyu almak için
uzanır.
Çello kutusunu dışarı çekerken (TAK sesi) kutu pencerenin çerçevesine çarpar.
75
TAK. TAK. TAK.
İşe yaramaz.
Marcus, daha önce raylara takılmış olan atkısını çeker. Atkıyı çeker ve beyhude,
kıkırdar…
Atkıyı bırakır.
SET DÖNER…
ALT KATTA…
Kadına bakar.
76
M. MACDONALD: Hayalet Bölüğü.
B. WILBERFORCE: Evet!
M. MACDONALD: Ben duymadım.
B. WILBERFORCE: Aynen öyle.
Duraklama.
Kadın oturur.
77
M. MACDONALD: (kalkar) Hiçbir şey düşünmeyin, Bayan
Wilberforce. Sadece… Size kalsın. İnsanları bilirsiniz. Sonra, sizin yap-
tığınızı, ha ha, düşünürler! Ha ha!
B. WILBERFORCE: Evet… Galiba… Galiba inanılmaz görünüyor. Ama
her kelimesi doğru!
M. MACDONALD: Ah, hiç şüphem yok, Bayan Wilberforce. Hem de hiç.
B. WILBERFORCE: Bundan sonra sözünü etmeyeceğim. Teşekkür
ederim, Memur Bey. ne diyeceğimi gerçekten bilmiyorum.
M. MACDONALD: Hoşça kalın Bayan Wilberforce! Benim için daima
zevktir!
Adam çıkar.
Sonra aniden…
B. WILBERFORCE: Ah!
Daha önce adamların saklandığı dolaba gider, dolabı açar, çello kutusunu
dışarı çeker. Kutuyu açar ve paralara bakar.
SON
78