Professional Documents
Culture Documents
Kuran Uzerine-NTA
Kuran Uzerine-NTA
Ayetlerin gördüğüm kadarıyla 400 civarında çevirisi var. Çevirilerin anlamsal farklılıkları yoktur,
yalnızca dil tekniği kapsamında farklılıkları vardır. Zaten ilerleyen sayfalarda, çevirinin farklı
olması mevzusuna birkaç örnek verilmiştir. Okurken ‘’çeviri farklı, çeviri hatalı.’’ düşüncelerine
kapılmadan devam edilmelidir, yoksa anlamı kalmaz.
Konu uzun, alan geniş, materyal bol olduğundan; birbiriyle alakalı ve çelişkili ayetleri topluca
yan yana getirmek güç. Mesela; sayfa 2’deki bir ayetin, atıyorum sayfa 18’deki bir ayetle
çeliştiğini anlamak okuyucuya bağlıdır. Bu sebepten dikkatle okunmalıdır. Bunları tek tek
düzenlemek uzun bir çalışma gerektiğinden yapamadım. Malum, farklı yazınsal uğraşlarım var.
Yalnızca nötr kafayla okunması durumunda, bu dosya anlam kazanabilir. Yoksa hiç
başlanmaması önerilir.
------------------------
Yaradılış;
“insan neden yaratıldığına bir baksın. Atılan bir sudan yaratıldı. (O su) sırt ile göğüs kafesi
arasından çıkar. İste Allah insanı tekrar yaratmaya da kadirdir...” (Tarik Suresi, ayet 5-8)
Hz adem ilk insan, ilk peygamber, insanlığın babası. Allahu teala hz adem’i topraktan yarattı.
Hud 11-61, Taha 20,55 Nuh 71,18
“Andolsun ki, biz insanı çamur sülalesinden yarattık” (Mü’minûn Suresi, ayet 12).
Hicr Suresi’nde, “Andolsun ki, biz insanı, kuru çamurdan, kara ve değişken çamurdan…
O her şeyi güzel yaratan ve insanı başlangıçta çamurdan yaratandır’’ Secde 32
(Hicr Suresi, ayet 26-34; ayrıca Saffat Suresi, ayet 11-12; Tarik Suresi, ayet5-7; Rûm Suresi,
ayet 20)
O, sudan bir beşer(insan) yaratıp onu soy sop yapandır.’’ El Furkan 25-54
İnsanın çamurdan mı, sudan mı, yoksa topraktan mı yaratıldığı net değildir. Net olduğunu
varsaysak bile bilimsel tek bir kanıtı yoktur. Bu düşünce biçimi, zaten antik yunan filozofları
tarafından ortaya atılmış şeylerdir. İnsanın ilki gibi söylemler; dünyada canlılığın doğup geliştiği
evrelere, insanın tarih sahnesine çıkışına aykırıdır. Asırlardır yapılan bilimsel araştırmaları,
kütüphaneler dolusu biyolojik ve tarihsel veriyi çöpe atıp buna inanmak; akılcılık ekseninde
komiktir. Ayrıca sırt ile göğüs kafesi arasından çıkan su mantık çerçevesine hala
oturtulamamıştır. Bu yalnızca küçük bir giriş, daha başlamadık.
--------------------------
İnsana aşağılama
“.. .andolsun ki, insan, pek ve açık bir nankördür.” “Kahrolası insan ne de nankördür...”
(Zuhruf Suresi, ayet 15; Abese Suresi, ayet 17-23; İsra Suresi, ayet 67).
“İnsan, kuşkusuz, tutkusuna düşkün, dayanıksız yaratıldı...” (Mearic Suresi, ayet 19-21)
.İnsan güçsüz yaratılmıştır...” (Nisa Suresi, ayet 28) ya da “..
.İnsan ivecen (aceleci) yaratılmıştır...” (Enbiya Suresi, ayet 37)
“...Zaten insan pek cimridir...” (İsra Suresi, ayet 100)
“...İnsanın en çok yaptığı şey, tartışmadır...” (Kehf Suresi, ayet 54-56)
İnsana yüceltme
“Biz insanoğullarını... yarattıklarımızın çoğundan üstün kıldık...” (İsra Suresi, ayet 70)
“...insanı ... şekillendirip ruhundan üfleyen Allah’tır...” (Secde Suresi, ayet 7-9; Hicr Suresi, ayet
28-29
İçinde tanrısal bir nefes olan canlı, birçok yerde aşağılanmış olmasına rağmen, birçok yerde de
yüceltilmiştir. Uzun açıklamalardan kaçınacağım, akıl yürütmek okuyucuya kalmıştır.
Henüz başlamadık.
---------------------------
Özgür iradenin yıkılışı
-----------------------------
''Ötekilere'' şiddet ve ölüm emirleri
“Müşrikleri (putatapanları) bulduğunuz yerde öldürün!” (Tevbe Suresi, ayet 5; Nisa Suresi, ayet
89)
''Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, Allah'ın ve resulünün
yasakladığını haram saymayan ve hak dini(islamı) din edinmeyenlerle, boyun eğerek kendi
elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın.'' TEVBE-29:
“Ey inananlar! Babalarınızı, kardeşlerinizi, (eğer) küfrü imana tercih ediyorlarsa dost edinmeyin
“ (Tevbe Suresi, ayet23)
“Ey inananlar! Yakınınızda bulunan inkarcılarla savaşın! Sizi kendilerine karşı sert bulsunlar.
Bilin ki Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir...” (Tevbe Suresi, ayet
123-125.)
“.. .Akraba bile olsalar, müşrikler için mağfiret dilemek Peygamber’e ve müminlere yakışmaz”
(Tevbe Suresi, ayet 113)
Fakat aynı zamanda dostluk talepleri de vardır;
Allah’ın sizinle ve onlardan düşman olduğunuz kimseler arasında dostluk yaratması umulur. Ve
Allah; Kaadir’dir (her şeye gücü yetendir). Ve Allah; Gafur’dur (mağfiret edendir), Rahîm’dir
(Rahîm esması ile tecelli edendir). MUMTEHİNE Suresi Âyet – 7
Aynı surenin 9. ayeti; ''Fakat Allah, dîn hususunda sizinle savaşmış ve sizi yurdunuzdan çıkarmış
olan ve sizin çıkarılmanıza arka çıkmış (yardım etmiş) olan kimselere dönmenizden (onlarla
dostluk kurmanızdan) sizi nehyeder (yasaklar). Ve kim onlara dönerse, o taktirde işte onlar, onlar
zalimlerdir.''
“Dinde zorlama olmaz” (Bakara Suresi, ayet 256)
“Müşrikleri bulduğunuz, yerde öldürün...” (Tevbe Suresi, ayet 5)
-------------------
Muhammed’e gelen eleştirilerce inen bir ayet
“... ‘(Kur’an’ı) kendisi uydurdu.” mu diyorlar. Hayır, onlar iman etmezler. Eğer doğru iseler onun
benzeri bir söz getirsinler...” (Tür Suresi, ayet 33-34.
Çalışmanın sonunda ‘’uydurduğum’’ kendi ayetimi bulabilirsiniz.
Evrensellik-Yerellik çelişkisi
“Bu indirdiğimiz, kendinden öncekileri (önce inen kitapları) doğrulayan, Mekkelileri ve
çevresindekileri (bütün insanlığı olarak çevirenler de var) avaran (uyaran, uyarasın diye indirilen)
mübarek kitaptır...” (Enam Suresi, ayet 92).
“Ey Muhammed! Böylece şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarman
için sana Arapça okunan bir kitap vahyettik...” (Şûra Suresi, ayet 7).
“Tin ve zeytine andolsun. Andolsun Sina Dağı’na. Andolsun bu güvenli Mekke şehrine” (Tin
Suresi, ayet 1-3).
( Ayrı yeten; Tanrı'nın birçok yerde kendini kanıtlaması için yemin etmesi ne anlama gelir? Bunu
unutmayın.)
Arapça Yazıldığının Birçok Tekrarı - Araplara Özgü Oluşun Tekrarı
“...Biz,anlayıp düşünmeniz için onu Arapça bir Kur’an kıldık” (Zuhruf Suresi, ayet 2-3)
“Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik” (Yusuf Suresi, ayet 2)
“(Bu), bilen bir kavim için, ayetleri Arapça okunarak açıklanmış bir kitaptır” (Fussilet Suresi,
ayet 3)
“...böylece biz onu Arapça bir hüküm olarak indirdik...” (Rad Suresi, ayet 37)
“...Biz onu böylece Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve onda ikazları tekrarladık. Umulur ki
onlar (bu sayede günahtan) korunurlar; yahut da o (Kur’an) kendileri için bir ibret ortaya koyar”
(Ta-Ha Suresi, ayet 113)
“Korunsunlar diye, pürüzsüz Arapça bir Kur’an indirdik” (Zümer Suresi, ayet 28)
“(Ey Tanrı). Araba yabancı dilden (kitap) olur mu ?..” (Fussilet Suresi, ayet 44)
Peki Türke, İngilize, İsveçliye, Güney Amerikalıya, Çinliye yabancı dilden Kuran olur mu?
----------------------------------------
Arap Kültürel Sorunlarına Çözüm İçin Üretilen Ayetler
Araplar, karılarına kızdıkları zaman onlarla cinsi münasebette bulunmamaya ant içerler ve bunu
yapmakla karılarına eziyet ederlermiş. Bunun ortadan kalkması için;
(Bakara Suresi, ayet 226-227)'de şöyle yazılmıştır;
“Kadınlarına yaklaşmaya yemin edenler, dört ay beklerler. Eğer bu (süre içinde) kadınlarına
dönerlerse, şüphesiz Allah çokça bağışlayan ve esirgeyendir. Eğer süresi içinde dönmeyip
kadınlarını boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar)...”
Bunun evrensellikle ilgisi nedir?
“Allah, bir adamın içinde iki kalp yaratmadığı gibi, zıhar yaptığınız eşlerinizi de analarınız
yerinde tutmadı...” (Ahzab Suresi, ayet 4).
Zıhar yapmak: bir adamın, boşamak istediği karısına, “Sen bana anamın sırtı gibisin” demesi,
bunu demekle o kadının kendi anası olarak sayılması ve bunun sonucunda kadının boş edilmiş
olmasıdır. Zıhar yapmak dönemin Arap geleneğidir, evrensellikle ilgisi nedir?
“Sana, hilal şeklinde yeni doğan ayları sorarlar. De ki, ‘Onlar, insanlar ve özellikle hac için vakit
ölçüleridir’...” (Bakara Suresi, ayet 189)
Dönemin takvimi Arabi takvimdir, bu takvimde yıl, yerkürenin güneş etrafındaki dolaşımına
göre değil, ayın yerküre etrafındaki dolaşımına göre hesaplanır. Arap kültüründe Ay'ın yeri,
güneşe göre daha büyük ve üstündür. Diğer yandan Kuranda birçok yerde, ayın güneşe olan
üstünlüğünü belirten, yani Arap kültürüne uyan ayetler vardır, bazıları;
“Tanrı odur ki güneşi ziya, ayı da nur yapmıştır. Ona (aya ) konaklar belirlemiştir... Yılların
sayısını ve hesabını bilesiniz diye...” (Yunus Suresi, ayet 5)
Burada “güneşi ziya yaptı” derken ve “ayı da nur yaptı ve aya konaklar belirledi” diye eklerken
anlatmak istediği şey ayın güneşe oranla daha geniş, daha yaygın, daha etkili bir yönü olduğudur.
Bildiğimiz gibi Nur Allah'a ait bir addır. Bknz ( “Allah, göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun
temsili, içinde lamba bulunan (ay'a gönderme yapılıyor) bir kandillik gibidir... (Bu) nur üstüne
nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruna eriştirir...” (Nur Suresi, ayet 35) Her durumda Ay övülmüş,
kutsallaştırılmıştır. Bunun bilimsellikle, evrensel kültürle, şimdiyle ve gelecekle ilintisi yoktur.
Cennetle ilgili; “Kullara rızık olması için, birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun
boylu hurma ağaçları yetiştirdik...” (Kaf Suresi, ayet 6-11) ) diye ekler. Hurma arap kültüründe
çok sevilmektedir.
Ayrıca cennette ''dikensiz sedir ağaçları'' olduğunu söyleyen ayetler vardır( vakıa 28 – bir ayet
daha vardı ama şuan notu kaybettiğim için yazamıyorum) bu rastgele yazılmış değildir. Bu
deyim, Araplar arasında “Arabistan sidri” (Arabistan kirazı ağacı) diye bilinen “nabk” ağacından
gelmekte. “Arabistan sidri” denen bu ağaç, dikenli bir ağaçmış ve dikenleri Arapları rahatsız
edermiş.
Bu ağacın ve özellikle dikensiz oluşunun evrensellikle ilgisi nedir? Cennet yalnızca Araplar için
midir?
Arap kültürüne özgü deve' nin her cinsini, Kuranda bulmak mümkündür; bkz. Maide Suresi, ayet
103; Araf Suresi, ayet 40, 73, 77; Yusuf Suresi, ayet 65, 72: Hac Suresi, ayet 36; Enam Suresi,
ayet 142-144: Mürselat Suresi., ayet 32; Tekvir Suresi, ayet 4; Hûd Suresi, ayet 64; İsra Suresi,
ayet 59; Şuara Suresi, ayet 155; Kamer Suresi, ayet 27; Şems Suresi, ayet 13
Evrensellikle ilgisi nedir?
Kıyamet gününün önemini anlatmak üzere, Tekvir Suresi’nde, güneşin katlanıp dürüldüğünden,
yıldızların kararıp döküldüğünden, dağların sallanıp yürütüldüğünden, denizlerin
kaynatıldığından, ruhların bedenlerle birleştirildiğinden söz ederken, gebe develerin başıboş
salıverildiklerini bildirir. (Tekvir Suresi, ayet 1-7).
Sanki yeryüzünde gebe deveden başka sözü edilecek hayvan ya da kıyamet gibi önemli bir şey de
deve dışında bahsedilecek bir şey yokmuş gibi. Fakat bahsettiğimiz gibi, arap geleneğinde
devenin önemi çok büyüktür. Burada, bütün dünyayı ilgilendiren bir kitapta ve günde(kıyamet)
gebe deveden bahsetmek ne anlama gelir?
------
Ayrıca ekleyelim; Muhammed ''vahiydir'' diyerek yerleştirdiği buyrukları toplu kitap haline
getirmemiştir. O öldükten sonra üçüncü halife Osman zamanında oluşturulmuştur. Muhammed,
Kuran isimli toplu bir kitaptan haberi bile olmadan ölmüştür.
Muhammed’e katiplik yapmış olan Zeyd İbn Sabit adında biri ayetlerin derlenmesi işiyle
görevlendirildi. Bu görevi kabul eden Zeyd, bir yandan vahiylerin yazılı bulunduğu çeşitli
nesneleri inceleyerek, diğer yandan da Kur’an’ı ezberlemiş olanları, yani hafızları dinleyerek -ki
bunların sayısının muhtemelen sadece 7 olduğu söylenir-, Kur’an’ı derlemeye başlar. Etrafa
haber salarak, her kimde Muhammed’den ayet olarak elde edilmiş bir şey varsa getirilmesini
ister. Söylendiğine göre herhangi bir buyruğu Kur’an’a geçirmek için iki tanık dinler; bazen bir
tanıkla da Kur’an’a koyduğu parçalar olmuştur (örneğin, Tevbe Suresi’nin son iki ayetini tek
tanık esasına göre koyduğu kabul edilir). Bir yıl süren bir çalışma sonucunda Kur’an ayetlerinin,
surelerinin bulunduğu iki kapaklı bir kitap (Mushaf) meydana getirilip Ömer'e sunulur. Ömer’in
ölümü üzerine üçüncü halife olarak devletin başına gelen Osman, Kur’an’ın ikinci kez
derlenmesini gerekli görür. Çünkü, kendisine, Müslümanların okudukları Kur’an’da birbirini
tutmayan şeylerin olduğu söylenmiştir. Bunun üzerine Osman, adamlarını Hafsa’nın yanına
gönderip, ondaki “Mushaf’ı (Kur’an’ı) getirtir ve Zeyd İbn Sabit’in başkanlığında kurduğu üç
kişilik bir heyeti ikinci kez derleme işiyle görevlendirir. Burada 4 ila 7 arasında kuran
hazırlanmıştır, sayısı tarihte net değildir.
Yani o dönemde bile Kuran’ın değiştirilmiş olduğu çelişkisi varken, birçok insan tarafından
güvenilmez yollarla birleştirilmişken; günümüze kadar korunduğunu ya da gökten indiğini
düşünmek zorlamadır.
----------------------------
“(Ey Muhammed!) Kuşku yok ki Kur’an’ı sana biz indirdik...” (İnsan Suresi, ayet 23;
Tanrı'nın kanıtlamaya, ikna etmeye çalıştığı şey nedir? Bir Tanrı niçin kitabının kendisine ait
olduğuyla uğraşır, onun elçisi tarafından yazılmadığını tekrar edip durur? Bunun böyle olduğu
zaten bilinmekteyken, Tanrı niçin durduk yere ikna peşine girer? İkna insana ait bir özelliktir.
benzeri ayetler için bkz. Şuara Suresi, ayet 192; Secde Suresi, ayet 1-3; Vakıa Suresi, ayet 80;
Hakka Suresi, ayet 43; Fussilet Suresi, ayet 1-2; Mü’min Suresi, ayet 1-2; Zümer Suresi, ayet 1;
Casiye Suresi, ayet 2; Ahkaf Suresi, ayet 2 vd...).
“Bu indirdiğimiz kutsal kitaptır... şüphesiz o size Rabbinden belgedir...” (Enam Suresi, ayet
155-157)
“(Kur’an) kutsal kılınmış, yüceltilmiş, arınmış sayfalar üzerindedir” (Abese Suresi, ayet 13-14).
“...(Kur’an’ı Muhammed) uydurdu diyorlar öyle mi?.. Eğer iddialarında samimiyseler, Kur’an
benzeri bir söz meydana getirsinler” (Tür Suresi, ayet 34-35).
Ayrıca bütün bunların yanında şu ayet Tanrı katında ne anlama gelir;
“...(Kur’an), andolsun ki, kerim (onurlu) olan bir elçinin sözüdür. O, şair sözü değildir...” (Hakka
Suresi, ayet 40).
--------------
Allah ve Muhammed denkliği
“Ey Muhammed! Şüphesiz sana baş eğerek ellerini verenler, Allaha baş eğip el vermiş sayılırlar”
(Fetih Suresi, ayet 10)
“Allah’ı ve peygamber’i incitenlere Allah, dünyada da lanet etmiştir ahirette de ve onlara
horlayıcı, aşağılatıcı bir azap hazırlamıştır” (Ahzab Suresi, ayet 57)
“Şüphe yok ki, Allah ve melekleri, Peygamber’e çok salavat getirirler. Ey müminler! Siz de ona
salavat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin” (Ahzab Suresi, ayet 56).
“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine
göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah’a ve resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş
olur” (Ahzab Suresi, ayet 36).
Tanrı yarattığı bir şeye niye salat getiriyor? Kendi eliyle peygamberi şirk mi koşturtmakta,
kendisine denk mi görmektedir? (Diğer yandan özgür irade yine yıkılmakta)
Sonraları örnek vereceğim, aynı zamanda muhammedi sıradan bir elçi insan olarak da gösterdiği
görülmektedir. Bunu unutmayalım!
----------------------------
İnsanlara yöneltilen; Tanrısallıktan çok, insanlığa yakışan hakaretler;
“yabani eşekler”, “merkepler”, “susamış develer” (Vakıa Suresi, ayet 51-56). , “dilini sarkıtıp
soluyan köpekler”(Araf Suresi, ayet 175-176)., “geberesiciler”, “reziller”, “sapık kişiler”,
“beyinsizler”, “kof kütükler”, “alçak zorbalar”, “soysuzlar”, “kahrolasılar”, “yalancılar” (hepsinin
tek tek geçtiği ayetleri yazmaya üşendim, gerekirse bulurum.)
“...Kalem ve onunla yazılanlara andolsun ki, ey Muhammed! Sen Rabbinin nimetine uğramış bir
kimsesin, deli değilsin.'' (Kalem Suresi, ayet 1-6)
O dönemde Muhammed'in deli olduğunu düşünenler vardı, bu durum üzerine eklenmiştir.
----------------------------------------
Yemin eden tanrı konusuna dönelim.
“Saf saf dizilenlere, toplayıp sürene, zikir okuyanlara yemin ederim ki, ilahınız birdir
(benden başka Tanrı yoktur)” (Saffat Suresi, ayet 1-4).
“Batmakta olan yıldızlara andolsun ki, arkadaşınız Muhammed sapmamış ve azmamıştır” (Necm
Suresi, ayet 1-2).
Rabbine and olsun ki, biz onları ve dünyada onları yönlendiren, her türlü şeytanı ve yandaşlarını
toplayacak ve sonra cehennemin çevresine, diz çökmüş bir halde getireceğiz.(Meryem Suresi,
ayet 68)
“...Allah’a andolsun ki, uydurup durduğunuz şeylerden elbette sorguya çekileceksiniz” (Nahl
Suresi, ayet 56).
Başka çeviri; (Allaha andolsun ki düzmekde olduğunuz (bu iftiralar) dan elbette mes'ul
olacaksınız. )
“Doğuluların ve Batılıların Rabbi’ne yemin ederim ki onların yerine daha iyilerini getirmeye
bizim gücümüz yeter... “ (Mearic Suresi, ayet 40-41). (bu da bir savaş sonrası inmiş, maalesef
kaynağı kaçırdım)
“Canları boğarak çekip alanlara andolsun. Canları kolaylıkla alanlara andolsun. Yüzüp yüzüp
gidenlere andolsun. Yarıştıkça yanşan ve işleri yöneten meleklere andolsun ki, kıyamet
kopacaktır” (Naziat Suresi, ayet 1-5).
“Kuşluk vaktine andolsun. Sükûna erdiği zaman geceye andolsun ki, ey Muhammed, Rabbin seni
ne bıraktı ne de sana darıldı” (Duha Suresi, ayet 1-3).
Uzayıp giden yeminler; çeşitli gereksiz şeylere ve kendi adı üzerine yemin eden bir Tanrı.
---------------------------------------
“...Şüphe yok ki çekinenlere bir kurtuluş ve kutluluk, murada eriş yeri var; bahçeler, üzümler ve
memeleri yeni sertleşmiş yaşıt kızlar. Ve dopdolu kadeh. Ne boş bir söz duyarlar orda, ne
birbirlerini yalanlama...” (Nebe’ Suresi, ayet 31 -34).
Bunu ‘’müthiş uyumlu harika eşler’’ diye çevirenler de vardır.
“...Yiyin için, afiyetler olsun çalıştığınız için. Dayanarak, sıra sıra dizilmiş ala koltuklara, eş
etmişizdir de kendilerine güzel iri gözlü hurileri...” (Tür Suresi, ayet20).
VÂKIA-35: Gerçekten biz hûrileri apayrı biçimde yeni yarattık.
VÂKIA-36: Onları hep bakireler olarak kıldık. (kız oğlan kız olarak kıldık, diye çevirenler de var
ki aynı anlamdadır)
TÛR-24: Kendilerine âit hizmetçiler sedefteki inciler gibi fırıl fırıl etraflarında dönerler. (onlar
sakli inciler gibidirler, diye betimleme ekleyen çevirmenler de olmuş.)
VAKIA-35 Biz, onları yeni baştan (Cennet’e lâyık güzellik ve karakterde) yaratmış olacağız.
bunu; (Gerçekten biz hûrileri apayrı biçimde yeni yarattık, diye çevirenler de vardır.)
VÂKIA-37: (36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven
gösterişli bakireler yaptık.
Cennet ala kerhane midir? Ayrıca, kuranın erkek egemen kafasıyla yazıldığına ve kadının
alçaltıldığına net bir örnektir.
---------------------
Tartışmaya kapalı bir çelişki;
“Biz dileseydik, herkesi doğru yola eriştirirdik. Ne var ki, ‘An-dolsun ki, cehennemi, cinlerle ve
insanlarla dolduracağım’ diye kesin bir söz çıkmıştır benden” (Secde Suresi,ayet 13).
ve;
“Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini Islama açar; kimi de saptırmak isterse...
kalbini iyice daraltır... “ (Enam Suresi, ayet 125.)
“Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı. (Fakat) onlar ihtilafa düşecekler. Ancak,
Tanrı’nın merhamet ettikleri müstesnadır. Zaten Rabbin onları bunun için yarattı. Rabbinin,
‘Andolsun ki cehennemi tümüyle insanlar ve cinlerle dolduracağım’ sözü yerini buldu” (Hûd
Suresi, ayet 118-119).
Ayrıca cehennemde birçok işkence tasviri vardır; zakkum ağaçları, kızgın su içirme, irin içirme
vs. Bu sadizmin sebebi nedir?
-----------------------
Saçma ayetlerden yalnızca bir kaçı;
“O gün ki cehenneme, ‘Doldun mu?’diyeceğiz. O, ‘Daha çok var mı?’diyecek...” (Kaf Suresi,
ayet 30).
“ Allah ki ondan başka ilah yoktur...Göklerde ve yerde ne varsa hepsi onundur...” (Bakara
Suresi, ayet 255)
Kendi kendini başkası gibi aktaran Tanrı, bu surede birçok kez kendisi için farklı biri gibi hitap
ediyor; yoksa kitap yazan birinin, karakterini anlatış tarzı bu olduğu için mi?
-----------------------------
Allah birçok noktada, kullarının kendisine ibadet etmelerini, yakarmalarını istemiş ve bunun
karşılığında mükafatlandıracağını dile getirmiştir. bakınız yalnızca birkaçı;
“Rabbiniz, ‘Bana kulluk edin ki, size karşılığını vereyim. Bana kulluk (ibadet) etmeyi
büyüklüklerine yediremeyenler, alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir’ buyurmuştur”
(Mü’min Suresi, ayet 60).
“Ben, cinleri ve insanları bana kulluk (ibadet) etsinler diye yarattım yalnızca...” (Zariyat Suresi,
ayet 56-58)
Tanrı, yarattığı şeylerin durmadan kendisini yüceltmesini, yakarmasını istemekle kendini mi
tatmin ediyor? Yarattığı şeylerin, bunları yapmasına niçin ihtiyaç duyuyor?
fakat azap, işkence ve özgür iradesizlik vaat etmekten de geri durmuyor;
“Andolsun ki, cin ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. ..” (Araf Suresi, ayet 179).
---------------------
Sınıfsal bakış;
“Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köleyle, kendisine verdiğimiz
güzel nimetlerden gizlice ve açıkça sarf eden kimseyi örnek gösterir. Hiç bunlar eşit olur mu?
Övülmeye layık olan Allah’tır...” (Nahl Suresi, ayet 75).
Muhammedin Veda Hutbesinden; “...efendisinden başkasına intisaba kalkan köle, Allah’ın,
meleklerinin ve bütün insanların lanetine uğrasın. Cenab-ı Hak bu gibi insanların ne tevbesini ne
de adalet ve şahadetini kabul eder... “
-----------------------------
İnsan eliyle yazılmadığını kanıtlama çabaları;
“...Eğer (Kur’an), Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı, onda birçok tutarsızlık bulurlardı”
(Nisa Suresi, ayet 82.)
“Andolsun ki, ‘Muhammed’e elbette bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz.. Kastettikleri
kimsenin dili yabancıdır, Kur’an ise fasih arapçadır” (Nahl Suresi, ayet 103).
Kuranın topluca indirilmemesinin tanrı tarafından açıklaması;
FURKÂN-32: İnkâr edenler, “Kur'ân ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi?” dediler. Biz
onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böylece yaptık ve onu tane tane okuduk.
Mesele kuranın, muhammedin aklına iyice yerleşmesinden ibaret gibi görünüyor; yoksa
Muhammed bir siyasetçi gibi duruma göre yeni şeyler mi getiriyor? Sorgulanmalı.
-------------------
Muhammed; Misapirverlik önemli olduğundan, insanları sık sık ağırlar, yemeğe davet ederdi.
Zamanla insanlar vakitsiz gelmeye, uzun sohbetler etmeye başlamışlar, geç vakitlere kadar
evinde kalmışlardı. Söylendiğine göre Zeyneb’le evlendiğinde büyük bir düğün yapar; düğün
gecesi herkes yer, içer ve sohbet eder. Ancak, bazı kimseler sohbete dalarak gecenin geç
vakitlerine kadar kalırlar. Onlar çekilip gitmedikleri için Muhammed gerdeğe giremez. Bu durum
onu fazlasıyla rahatsız eder. Fakat, bu geleneğe son verecek olursa taraftarlarını
gücendirebileceğini düşünüp, bu işi Tanrı’dan geldiğini söylediği vahiy yoluyla yapar ye Kur’an
‘a şu ayeti koyar:
AHZÂB-53: Ey iman edenler, Peygamberin evlerine, vaktine dikkat etmeksizin ve yemek için
izin verilmedikçe girmeyin; ancak çağrıldığınızda girin, yemeği yediğinizde de hemen dağılın;
sohbet etmek için de izinsiz girmeyin! Çünkü o, peygambere eziyet veriyor, üstelik sizden
utanıyor; ama Allah, gerçeği söylemekten sıkılmaz. Bir de hanımlarına, gerekli birşey
soracağınızda bir perde arkasından sorun! Öyle yapmanız, hem sizin kalpleriniz hem de onların
kalpleri için daha çok temizdir. Sizin, Allah'ın peygamberini incitmeye hakkınız yoktur;
arkasından hanımlarını nikahlayamazsınız da. Çünkü, bunlar, Allah katında çok büyük bir
günahtır.
Yukarıda Buhari ve Timrizi'den aktarılan hikayenin yalan olduğu düşünülecek olunsa bile,
evrensel doğruluk için yazılmış kitapta, yer alması saçmalık olan bir sure olduğu su götürülemez.
-------------------------------------
Çok sayıda evlilik yapmasına karşı da birçok eleştiri alırmış. Bu duruma karşı koyulmuş
ayetlerden yalnızca birkaçı;
“Allah’ın kendisine (Muhammed’e) helal kıldığı şeyde Peygamber’e herhangi bir vebal yoktur.
Önce gelip geçenler arasında da Allah’ın adeti böyleydi. Allah’ın emri mutlaka yerine gelecek,
yazılmış bir kaderdir” (Ahzab Suresi, ayet 38)
daha önce de bu konuyla ilgili Zeydle ilgili ayet yazılmıştı.
Cariyesi Mariya'yla, başka bir eşi Hafsa'nın odasında cinsel münasebette bulunmasını Hafsa
görür ve üzülür. Bu durumu diğer eşlere de anlatır. Üzerine;
“Ey peygamber eşleri! Eğer ikiniz de Allah’a tevbe ederseniz, kaymış olan kalpleriniz düzelmiş
olur. Eğer eşinizin aleyhinde yardımlaşarak bir şey yapmaya kalkışırsanız, biliniz ki Allah onun
dostudur; bundan başka Cebrail, iyi müminler ve melekler de (onun) yardımcısıdır”
---------------------------
Eksiksiz olduğu iddia edilen bir kitap;
“Kitapta biz hiçbir şeyi eksik bırakmadık” (Enam Suresi, ayet 38)
“...Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslami
beğendim...” (Maide Suresi, ayet 3)
(Kitapta eksik olan yalnızca kilit ve olmazsa olmaz şeyleri yazmaya başlasak sonu gelmez.
Kuran'da geçen ''ilim'' kelimesi, gerçek anlamındaki akılcı ve deneysel bilgi anlamında değil;
Allah ile peygamber arasındaki konuşmalardan ibarettir.)
“...buyruğu olmaksızın yere düşmemesi için göğü (Tanrı’nın) tuttuğunu görmez misin?” (Hac
Suresi, ayet 65)
“İnkar edenler, gökler ve yer karışıkken onları ayırdığımızı... bilmezler mi?” (Enbiya Suresi, ayet
30)
(21/ENBİYÂ-16: Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri(yaşayan varlıkları), boş bir eğlence için
yaratmadık. (Hangi ara? Hangi varlık?)
DUHAN-38 Ve gökleri ve yeri ve ikisi arasındakileri, oyun olsun diye yaratmadık.
(Hangi gökten bahsedilmektedir? Göğün düşmesi ne demektir? Uçsuz bucaksız evren içinde bir
toz zerreciği kadar yer kapladığı kanıtlanmış bir gezegen için, gök tanımı nedir? Ve bu gezegenin
yeri nedir ki, toprağı uçsuz bucaksız evrenle karışık olsun?
A'RÂF-54: Şüphesiz Rabbiniz Allah, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş üzerine
hükümran oldu. O, geceyi durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örter; güneş, ay ve
yıldızlar emrine âmâdedir. İyi biliniz ki yaratma ve emir O'nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah
ne yücedir. (kendini durmadan övmesine yalnızca bir örnek.)
YÛNUS-3: Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince
idare ederek arşa istiva eden Allah'dır. (uzun bir ayet, yalnızca 6 günlük iddiaya kanıt olması için
yalnızca başlangıç cümlesini aldım.)
O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’a kurulandır. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten
ineni, oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah, bütün yaptıklarınızı
hakkıyla görendir. HADİD-4
(Altı gün kavramı altı evre diye yorumlanmaya çalışılmıştır bazı ayetlerde. Çoğunda ise gün
kavramı apaçıktır. Nitekim gün yerine evre kelimesi kullanılmış olsaydı da bir şey
değişmeyecekti. Yine anlamsız ve boş iddia olmayı sürdürüyor.)
(Altı gün iddiasının asırlar boyu araştırılıp kanıtlanmış, kütüphaneler dolusu gerçek ilim
kitaplarıyla ilgisi yoktur. Ayrıca gök; güneş ve aydan mı ibarettir? Tanrı yalnızca dünya için icat
edilmişe benziyor.)
FUSSİLET-9 - 10 De ki: “Siz mi yeri iki günde (iki evrede) yaratanı inkâr ediyor ve O’na
ortaklar koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir. O, dört gün içinde (dört evrede), yeryüzünde
yükselen sabit dağlar yarattı, orada bolluk ve bereket meydana getirdi ve orada rızık arayanların
ihtiyaçlarına uygun olarak rızıklar takdir etti.”
LOKMAN-10 Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı. Yeryüzüne de, sizi
sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdi ve orada her türlü canlıyı yaydı. Gökten de yağmur indirip
orada her türden güzel ve faydalı bitki bitirdik.
Göklerin direkleri olmaksızın? Göğün direğe zaten ihtiyacı yoktur. Yerçekiminden bir haber mi
tanrı? Evrenden bir haber mi? Yoksa gök, yalnızca dünyadan görüldüğü kadarı mı?
NEBE Suresi 6 Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da birer kazık(çivi diyenler de var) yapmadık
mı? (saçmalığından dolayı ekledim, konuyla ilgisiz)
“(insanlar) devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine,
yeryüzünün nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı ?” (Gaşiye Suresi, ayet 17-20). (onca önemli şey
arasında yine deve beliriyor)
-----------------------------------
İslamcıların uydurduğu bir şehir efsanesi;
“Modern ilmin 14 asır geriden takip ettiği Kur’an, ben şahadet ederim ki Allah kelamıdır” ,
denizaltı olaylarını inceleyen Kaptan Cousteau'nun bu sözü söylediği iddia edilir fakat hiçbir
dayanağı yoktur, kendisi bütün ilmi gelişmelerini kurandan alakasız yapmış, hristiyan olarak
ölmüştür. 1997 yılında vefat ettiğinde notre dame de paris katedrali'nde yapılan hristiyan töreni
ile defnedilmiştir.( Müslümanlıkla alakası olmadığını kanıtlayan birçok yabancı kaynak var fakat
çevirme kabiliyetim yok. Müslüman olmuş olsaydı bile, bu hiçbir şey ifade etmeyecekti.
İslamcılar bu gibi uydurmalar veya dayanaklarla, dinlerini kurtarma çabasından başka bir şey
yapmamaktadırlar)
“Ben onu sekara (cehenneme) sokacağım. Sen biliyor musun sekar nedir? Hem (bütün bedeni
helak eder, hiçbir şey bırakmaz) hem (eski hale getirip tekrar azap etmekten) vazgeçmez o.
insanın derisini kavurur. Üzerinde on dokuz (muhafız melek) vardır...” (Müddessir Suresi, ayet
26-30).
Şeriatçılar ve onlara inanan kimi insanlar, bu ayetlerde yer alan “19” sayısında “mucizevi” bir
anlam yattığını, çünkü bununla Kur’an’ın, Tanrı sözleri olduğunun kanıtlandığını söylerler;
yüzyıllar boyunca insanların bu “19” sayısı konusunda tartıştıklarını, fakat bir türlü gerçeğe
varamadıklarını, nihayet bugün artık bilgisayar sayesinde bir çözüm sağlandığını iddia ederler.
Çünkü, Kur’an’da. 114 sure bulunduğunu ve bunun “19” sayısının tam katı olduğunu belirtirler;
ya da Kur’an’daki bazı deyimlerin “19” sayısıyla eşdeğer sağladığını söylerler. Söylerken de,
bilerek ya da bilmeyerek, Kur’an’ın içeriğinden habersiz görünmek bir yana, bir de akılcı
düşünceye ters tutumlarını bir kez daha ortaya koymuş olurlar. Bir kere Kur’an’da 114 sure
bulunduğunu ve bunun “19” sayısının tam katından oluştuğunu öne sürerlerken, sureler sayısının
kesinlik arz etmediğini, nitekim bu sayının 112, 113 ya da 116 olduğunun öne sürüldüğünü
düşünmezler. Gerçekten de, Süyuti’nin yapıtlarında belirtildiği gibi, Enfal ve Beraet (Tevbe)
surelerini bir sayarak Kur’an’da 113 sure olduğunu söyleyenler yanında, Felak Suresi ile Nas
Suresi’ni Kur’an’dan saymayıp, sure sayısının 112 olduğunu öne sürenler (İbn Mes’ûd’un
mushafında olduğu gibi) ya da iki “kunut” duasını Kur’an’dan sayıp bunları birer sure olarak
ekleyerek Kur’an’ın 116 sureden oluştuğunu söyleyenler (Übey b. Ka’ab’ın mushafında olduğu
gibi) vardır. Kur’an’daki ayet sayısına gelince, bunun da 6000 olduğunu söyleyenler
yanında 6666 olduğunu söyleyenler de vardır ki, “19” sayısının tam katı olmakla ilgisi yoktur.
-------------------------------
Özgür İradenin yıkılışına birkaç örnek;
“Allah, kimi doğru yola koymak isterse onun kalbini İslamiyete açar; kimi de saptırmak isterse...
kalbini dar ve sıkıntılı kılar. Allah, inanmayanları küfür bataklığında bırakır” (Enam Suresi, ayet
125; ayrıca Zümer Suresi, ayet 22-23; Maide Suresi, ayet 41, 49 vd...)
Fakat tanrı bunun niçin yapmadığını şöyle açıklama gereği duyuyor;
“Biz. dilesek herkese hidayet verirdik. Fakat, cehennemi cin ve insanlarla dolduracağıma dair
benden söz çıkmıştır” (Secde Suresi, ayet 13).
Alemlerin efendisi olan bir güç için uygun bir söz mü? Böyle bir sözü tutmak zorunluluğunu
neye karşı hissediyor? Her şey onun bir kurgusuysa, yarattığı kader karakterleri, melekleri ve
şeytanları ile mi kapışıyor? Kendini onlara kanıtlamaya mı çalışıyor? Onun dışında hiçbir şey var
değilken? Yoksa Muhammed; Ebu Talib’in Müslümanlığı kabul etmemesinin sorumluluğunu
kendi sırtından atıp Tanrı’ya yükleyivermek istemiş olmasın?
“...Allah dileseydi... milletler, kendilerine açık deliller geldikten sonra, birbirleriyle
savaşmazlardı... Allah dileseydi onlar savaşmazlardı (birbirlerini öldürmezlerdi); Allah dilediğini
yapar” (Bakara Suresi, ayet 253).
Tıpkı devletler gibi; kaostan beslenen bir tanrı modeliyle mi karşı karşıyayız?
“Eğer Rabbin dileseydi insanları tek bir ümmet kılardı. Fakat, Rabbinin merhamet ettikleri bir
yana, hala ayrılıktadırlar; esasen onları bunun için yaratmıştır. Rabbinin, ‘Andolsun ki cehennemi
hep insan ye cinle dolduracağım’ sözü yerine gelmiştir” (Hûd Suresi, ayet 118119).
Kullarını cehennemde azabında işkence çekmeleri için yaratmış olmasının anlamı nedir?
“inkar edenler, kendilerine vermiş olduğumuz surenin sakın kendileri için hayırlı olduğunu
sanmasınlar. Biz onlara ancak, günahları çoğalsın diye süre veriyoruz...” (Al-i İmran Suresi, ayet
178).
Kuranın, cehenneme atmak için yarattığı kullar için inmediğini belirtmesi ne anlama geliyor?
------------------------------------------------
Efsanevi şeyler, yaradılışlar;
Hicr Suresi, ayet 26 ''Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan
yarattık..... HİCR-29: "Onu, amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim zaman,
önünde hemen secdeye kapanın."
(İnsanın varoluşundan çok, heykel yapımına benziyor)
Zümer Suresi, ayet 6; O, sizi bir tek nefisten yarattı. Sonra ondan eşini var etti. Sizin için
hayvanlardan sekiz eş yarattı. (sekiz eş ne lan?) Sizi annelerinizin karnında bir yaratılıştan
öbürüne geçirerek üç (kat) karanlık içinde oluşturuyor.
Üç karanlık, 9 aylık sürecin 3'ün katları olduğundan mı eklenmiştir? Bilimsel verilere göre
embriyo'nun büyüme biçimi birçok evreye ayrılır. Bu arada, nefisten yaratılan niçin yalnızca
erkek? Kadın niye erkekten yaratılıyor? Böyle olsa bile, bu nasıl mümkün oluyor?
“Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın. Dilediğiniz yerden yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın.
Yoksa zalimlerden olursunuz.” A'RAF Suresi 19.
İlk yaratılanlar cennette olduklarına göre henüz cehennem yok. Çünkü rivayete göre insan, adem
ve havvanın kovuluşuyla dünyaya geldi. Cehennem olmadığına göre sınav yok. Sınav olmadığına
göre günah olmamalı, peki yasak bir ağacın cennette ne işi var? Adem ve havvaya vesevese veren
şeytani yılanın cennette ne işi var?
BAKARA Suresi Âyet - 34 “Âdem’e secde edin.” dediğimiz zaman İblis hariç, (onlar) hemen
secde ettiler. (İblis) direndi ve kibirlendi. Ve kâfirlerden oldu.''
Ateş gibi önemli bir maddeyle nurlanış şeytan, niçin balçıktan yaratılmış ölümlü canlılara itaat
etsin? Tanrı şeytanın başkaldıracağını bilmiyor muydu?
Ashâb-ı Kehf efsanesini biliyoruz, Yedi Uyurlar diye geçer. Dünyanın değişik birçok kültüründe
izine rastlanır bir efsanedir, Mağarada 309 yıl boyunca uykuya daldıkları rivayet edilir;
Kehf Suresinden;
Yoksa sen Magara ve Kitap ehlini sasilacak ayetlerimizden mi zannettin? 9
Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde
bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır” demişlerdi. 10
Bunun üzerine biz de nice yıllar onların kulaklarını (dış dünyaya) kapattık (Onları uyuttuk).11
Sonra onları uyandırdık ki, iki zümreden hangisinin bekledikleri süreyi daha iyi hesap ettiğini
bilelim. 12
Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz: Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç
genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık. 13
Tartışmaya kapalı saçma bir efsanenin doğru olduğu söylenmektedir. Bunun doğrulandığı bir
kuran, aslında başka hiçbir ayete ve çelişkiye maal bırakmamaktadır. Yine de devam edeyim;
(Ey Muhammed!) Onlara, deniz kıyısında bulunan kent halkının durumunu sor. Hani onlar
Cumartesi (yasağı) konusunda haddi aşıyorlardı. Zira tatil yaptıkları Cumartesi günü balıklar
onlara akın akın geliyor, tatil yapmadıkları (diğer) günlerde ise gelmiyorlardı. İşte onları yoldan
çıkmaları sebebiyle böyle imtihan ediyorduk. Araf 163
Ayın ikiye yarılması, dönemin güvenilir adamları tarafından nakledilmiştir; Enes b. Malik, Hz.
Ali, Huzeyfe b. Yeman, Abdullah b. Mes'ud, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Abdullah b.
Amr b. Âs, Cübeyr b. Mut'im bunlardan bazılarıdır.
Abdullah İbni Mes'ud' un şu sözü yalnızca biridir; "Biz Minada Allah'ın peygamberi ile
birlikteydik ki ay ikiye ayrıldı. Onun bir parçası dağın öbür tarafında iken diğeri bu yanındaydı.
Allah'ın peygamberi bize "şahit olun" dedi
Buna ispat olarak gösterilen Kuran ayeti kamer ayetidir;
Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. Onlar bir mucize görseler yüz çevirirler ve “Süregelen bir
sihirdir” derler. Peygamberi yalanladılar, nefislerinin arzularına uydular. Hâlbuki her iş, (Allah
nasıl takdir ettiyse öylece) gerçekleşecek (değişmeyecek)tir.
Yukarıda olaya tanıklık edenleri onaylayan bir ayettir. Muhammedle çatışma halinde olan, ona
sihirbaz ve yalancı diyen Kureyş ve çevresindeki insanlarda, anlatıldığına göre olaya tanıklık
etmişler ama inanmamışlardır. Hepsinden öte, ayın ikiye yarılması mümkün müdür? Bu ayet ve
hadisler, islamı koruyanlar tarafından her zaman farklı yorumlanmış, rivayet ve uydurmadan
ibaret olduğu söylenegelmiştir.
Kuranda birçok ayette sihir ve büyüden bahsedilmiş, cinler ve şeytalarla işbirliği halinde
gerçekleşebileceği ileri sürülmüştür.
Omuzlarımızda yazıcı melekler olduğu efsanesi;
“Sağında ve solunda, onunla beraber oturan iki alıcı melek, yanında hazır birer gözcü olarak
söylediği her sözü zapt ederler” (Kaf Suresi, ayet 17).
Anlaşılacağı üzere Kuran’da, tıpkı mitolojik efsaneler gibi birçok karakter ve olay vardır. Daha
bahsini etmediğim birçok olağanüstü özelliği olan insanlar da var.
-----------------------------------------
Kurban Mevzusu
Tanrı kan akıtılmasından, kendine kurban verilmesinden hoşlanmaktadır Niçin? İlk çağ avcı
toplayıcı insanlarından süre gelen, tanrıya kurban verme geleneği niçin devam etmektedir? Habil
ve Kabilin hikayesini özetini okuyalım;
Adem’in iki oğlu olmuştur ki, adları “Habil” ve “Kabirdir. Bu iki kardeşten biri olan Habil,
koyun sürüsü güden bir çobandır. Diğer kardeş Kabil ise çiftçidir. Beraberce yaşayıp giderlerken
bir gün Habil, gütmekte olduğu sürünün ilk doğanlarından bir koyunu kesip Tanrı’ya kurban
olarak sunar. Çifçilikle uğraşan Kabil ise, Tanrı’ya kurban olarak toprak ürünlerinden (buğday)
sunar. Tanrı, Habil’in sunmuş olduğu kesilmiş koyunu kurban olarak kabul eder, fakat
Kabil’inkini kabul etmez. Bunun üzerine Kabil, kıskançlığa kapılıp kardeşi Habil’i bir vuruşla
öldürür (Tevrat, Tekvin, Bap 4, 1-9).
Bu ayetin aslı Tevrat'tadır.
----
İbrahim'in mucizesine göz atalım?
İbrahim “Peygamber”in, ibadet yoluyla Tanrı’ya bağlılığını ispat amacıyla kendi öz oğlu İshak’ı
kurban etmek istemesiyle ilgilidir. Güya Tanrı, İbrahim’in imanını denemek için ondan büyük bir
fedakarlığı göze alıp oğlunu kurban etmesini istemiş ve onun bunu yapmaya hazır olduğunu
görünce iman sahibi olduğunu anlamış, bunun üzerine ona bir koyun gönderip, İshak yerine
koyunu kesmesini emretmiştir; İbrahim de öyle yapmıştır; yani kendi oğlunu boğazlayacak yerde,
koyunu boğazlayarak Tanrı’ya karşı ibadetini tamamlamıştır. Koyunu boğazlaması ve kan
akıtması, Tanrı’ya ibadet için kendi öz oğlunu feda etmeye hazır olduğunun sembolik bir
ifadesidir.
İbrahim'in bağlılığı niçin bu şekilde deneniyor? Gökten nasıl koyun inebiliyor? Kurbanın
gerçekten sosyal yardımla ilgisi var mıdır? Tanrı gerçekten kurbanın yoksullarla paylaşılması
gerektiğini istediyse, bunu niçin açıkça belli etmedi?
Bu da Tevrattan aktarılmış bir hikayedir, tek değişiklik; İshak adı yerine İsmail adının kullanılmış
olmasıdır.
“İşte kurbanlık gövdeli hayvanları, deve ve sığırları, Allah’ın size olan nişaneleri kıldık. Onlarda
sizin için hayır vardır. Ön ayakları bağlı halde keserken üzerlerine Allah’ın adını anın. Kesilince
onlardan yiyin, isteyene de istemeyene de verin. Şükredersiniz diye onları böylece sizin
buyruğunuza verdik. Bu hayvanların ne etleri ne de kanlaı Allah’a ulaşacaktır. Allah’a ulaşacak
olan ancak sizin ona yaptığınız ibadettir. Size doğru yolu gösterdiğinden, Allah’ı yüceltmeniz
için onları böylece sizin buyruğunuza vermiştir...” (Hac Suresi, ayet 36-37)
Allah kurbanlık mevzuunda sürekli paylaşımdan mı bahsediyor, yoksa kendisini yüceltmemiz
gerektiğinden mi? Bu suredeki ''isteyene istemeyene verin'' sosyal yardımlaşma için yeterli bi
ibare midir?
"Ey inananlar! ihramlıyken avı öldürmeyin. Sizden bile bile onu öldürene, ehli hayvanlardan
öldürdüğü kadar olduğuna içinizden iki adil kimsenin hükmedeceği, Kabe'ye ulaşacak bir kurbanı
ödeme ya da düşkünlere yemek yedirmek şeklinde keffareti veya yaptığının ağırlığım tatmak
üzere bunlara denk oruç tutmak vardır..." (Maide Suresi, ayet 95).
Burada kurban kesimi yoksulu doyurmak için değil, ihramlıyken avı öldürüp günah işlemesi ve
bunun kefareti karşılığında söylenmiştir.
“Kur’an’ı anlarlar diye kalplerine örtüler ve kulaklarına da ağırlık koyduk” (İsra Suresi, ayet 46;
ayrıca bkz. Kehf Suresi, ayet.57
“...Allah fenalığı emretmez... Rabbim adaleti emretti” (Araf Suresi, ayet 28-29).
“...Şüphe yok ki Allah dilediğini sapıklığa... sevk eder” (Rad Suresi, ayet 27)
“...(Allah) kimi saptırırsa artık ona, doğru yola götürecek bir rehber bulunmaz...” (Kehf Suresi,
ayet 17)
“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar
(birbirinin tarafını tutarlar). içinizde onları dost tutanlar, onlardandır...” (Maide Suresi, ayet 51).
“Hepsi de kitabı (Tevrat ve İncil) okumakta oldukları halde Yahudiler, ‘Hıristiyanlar doğru yolda
değillerdir’ dediler. Hıristiyanlar da, ‘Yahudiler doğru yolda değillerdir’ dediler... Allah
anlaşmazlığa düştükleri konularda kıyamet günü onlar hakkında hükmünü verecektir” (Bakara
Suresi, ayet 113)
“Kalpleri Allah’ı anmak konusunda katılaşmış olanlara yazıklar olsun; işte onlar apaçık
sapıklıktadırlar” (Zümer Suresi, ayet 22).
“Ey Muhammed, Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi inanırdı ... Allah’ın izni
olmadıkça hiç. kimse inanamaz. O akletmeyenlere kötü bir azap verir” (Yunus Suresi, ayet
99-100).
Kamer suresinde ayın ikiye bölünüşü anlatılmıyor muydu? Yahut sayılan diğer mucizeler?
‘’…..ve onu, sizin görmediğiniz ordularla kuvvetlendirmişti ve kâfir olanların sözlerini
alçaltmıştı, Allah'ın sözüyse zâten yüceydi ve Allah, her şeye üstündür, hüküm ve hikmet
sâhibidir.’’ Tevbe 40
Görünmez ordularla desteklenen sıradan bir insan olur mu?
(Kur’an’ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta
bulunuyorken (aslî sûretine girip) doğruldu.’’ Necm Suresi 5 ve birçok yerde
Cebrail ile görüşüp konuşabilen bir elçi? Kendisinden mucize beklenilmemesini ve her insan gibi
olduğunu ve yalnızca elçi olduğunu niye söylüyor?
Mekke’den Medine’ye uçtuğu, kayaları toz haline soktuğu, bin kişiyi bir anda doyuracak gıda
malzemesi ürettiği, yağmurlar yağdırttığı, ağaçlara yer değiştirtip, uyurken kendisine gölge
sağladığı, kurtlan konuşturduğu vd... gibi mucize örneklerini, İbn-i İshak, İbn Hişam, Taberi,
Vakidi, Buhari gibi (ve daha nice) kaynaklarda bulmak mümkündür. Hadislere inanmamak pek
tabi ki seçenektir, zaten kuran çelişkili olduğunu her daim kendi ağzıyla söylüyor, o bize yeter.
“Allah dileseydi ondan başka hiçbir şeye ne biz ne de babalanınız tapardı...” (Nahl Suresi, ayet 35
“Ey Muhammed! Onların doğru yolda olmalarına ne kadar özensen, yine de Allah saptırdığını
doğru yola iletmez” (Nahl Suresi, ayet 37).
İnsanları doğru yola soksun diye gönderdiği Muhammed’e, niçin birçok yerde, ‘’ne kadar
uğraşırsan uğraş başaramazsın’’ anlamında buyruklar veriyor?
“...(Ey Muhammed!) Kendilerine bir iyilik dokununca, ‘Bu Allah’tandır’ derler. Başlarına bir
kötülük gelince de, ‘Bu senden’ derler. (Sen onlara), ‘Hepsi Allah’tandır’ de...” (Nisa Suresi, ayet
78
Özgür İrade yok. Kötülüklerin ve iyiliklerin anası Tanrıdır. Bunu kendi ağzıyla birçok kez
söylemektedir.
Fakat hemen sonrasında şu ayet belirir;
“Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elci
gönderdik...” (Nisa Suresi, ayet 79).
“Ben de sizin taptıklarınıza asla tapacak değilim. Evet, siz de benim taptığıma tapıyor değilsiniz.
Sizin dininiz size, benim dinim banadır” (Kafırûn Suresi, ayet 6)
“Kafirlerle ve münafıklarla savaş, Ve onlara katı davran.’..” (Tahrim 9 )
“(insanların birtakımı) Allah’ı bırakıp şeytanları dost edinmiş ve kendilerini doğru yolda
sanmışlardı” (Araf Suresi, ayet 30
“Allah... istediğini saptırır” (Nahl Suresi, ayet 93
“Allah’ın doğru yola sevk ettiği kimse doğru yolda olur. Saptırdığı kimseler ise, işte onlar mahv
olanlardır” (Araf Suresi, ayet 178
Özgür iradeyi yok eden ve özgür iradenin var olduğunu savunan onlarca ayeti tekrar sıralama
gereği duymuyorum.
Kuran anlamca yanlış çevrilmemiştir. Yalnızca dilin kalıpları bakımından, her çeviri de olduğu
gibi tekniksel değişikler yapılmıştır. Mesela şu iki çeviriyi ele alalım;
“Yaklaştı saat, yarıldı Kamer, hala bir ayet görseler yüz çevirip derler: müstemir bir sihir. Yalan
dediler, hevalarına uydular, halbuki her emir müstekir” (Kamer Suresi, ayet 1-3).
“Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. Onlar bir mucize görürlerse hemen yüz çevirirler ve ‘Eskiden
beri devanı edegelen bir büyüdür’ derler. Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. Halbuki her
işin ulaşacağı yeri vardır” (Kamer Suresi, ayet 1-3).
Bu ayeti daha önce de farklı bir çeviriden verdim, orada da anlam aynı, kalıp farklıdır. Görüldüğü
üzere anlamda bir değişiklik olmamaktadır. Dikkat edilmesi gereken ANLAMDIR.
Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder ve arayı
düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir. Şüphesiz O, zâlimleri sevmez. Şura 40
Ayet kendi içinde çelişiyor; kötülüğün karşılığı kötülüktür değip, ardından barışın ve affetmenin
iyi olduğunu dilemek akıl karı değil.
“Tanrın... ana babaya iyilikte bulunmanızı, kesin bir yargıyla buyurmuştur...” (İsra Suresi, ayet
23; ayrıca bkz. Enam Suresi, ayet 151, Nisa Suresi, ayet 36; Bakara Suresi, ayet 83 vd...).
Fakat aynı zamanda çocuklar ana-babaları Müslüman değilse, münafıksa şöyle yapmaları
emredilmiş;
“...o münafıklardan hiçbirinin asla namazını kılına. Hiçbirinin kabri başında da durma...” (Tevbe
Suresi, ayet 84).
Diğer yandan çocuklar; ana babaları için bir imtihan, bir fitne gibi gösterilmiştir;
“Ey inananlar..., mallarınız ve çocuklarınız, fitneden başka (bir şey) değildir...” (Teğabûn Suresi,
ayet 15) “Bilesiniz ki, mallarınız ve çocuklarınız, birer imtihan sebebidir. Büyük karşılıksa. Tanrı
karındadır” (Enfal Suresi, ayet 28
“Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan
sakının...” (Teğabün Suresi, ayet 14).
“Ey inananlar! Babalarınızı, kardeşlerinizi, ‘eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa dost edinmeyin”
(Tevbe Suresi, ayet 23).
Anlaşılması kolay, hatasız, çelişmeyen olduğu iddia edilirken, başka bir sürede; çeşitli anlamlı
olan ayetler olduğu belirtiliyor. Böylece apaçıklık ve eğrilik tezi çürüyor. Çünkü tanrısal bir dil,
asla çeşitli anlama gelip farklı yorumlanabilecek yapıda olamazdı. Ayrıca; onların yorumunu
yalnızca allah biliyorsa, bizim okumamızın ne anlamı kalıyor? Yine ayrıca, uzun uzadıya her
ayeti açıklayan bir tanrı varken, nasıl hala çeştili anlamlara gelen ayetler olabiliyor?
‘’Allah her şeyi bilen, cezalandırmada acele etmese de ihmal etmeyendir.’’ Nisa 12
Şüphe yok ki, Rabbin çabuk cezalandıran ve yine şüphe yok ki, O tek bağışlayan, tek merhamet
edendir. Enam suresi 165
Erkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler. Çünkü Allah birini (cihad, imamet, miras gibi
işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine)
harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkar olanlar ve Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri
kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Fenalık ve geçimsizliklerinden
korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da
fayda vermezse dövün. Eğer size itaat ederlerse kendilerini incitmeye başka bir bahane aramayın.
Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür. EMALILI HAMDİ YAZIR !
Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün
kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar.
İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar.
(Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları
yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe :D )
dövün. Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok
yücedir, çok büyüktür. DİYANET.
Burada parantez içine çeşitli argümanlar sokulmuş; rencide edecek şekilde dövün diyor mesela
Ahmet Hulusi. Bunun bir kabul edemeyiş, açıklama gereksinimi duyma eylemi olduğunu fark
etmemek çok güç. ‘’Kaba yerlerine bir demet çöple-otla vurun’’ gibi komik ifadeler bile
bulunmaktadır. 400 tane çeviri içinden, bir tane bile sözle dövün ifadesi yoktur. Ayrıca sözle
dövülmez, bunu demek isteyen tanrı onlara bağırıp sövün diyebilirdi. Buradaki dövmek eylemi,
hafif veya ağır, dövmek eyleminden başkası değildir.
‘’Eğer yetimlerden haklarını gözetmeyeceğinizden korkarsanız, size helal olan kadınlardan ikişer,
üçer, dörder nikah edin ve eğer bu surette adalet yapamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir
tane veya milkiniz(sahip olduğunuz) cariyelerle yetinin.’’ Nisa 3. Elmalılı hamdi yazır
“...Ey kadınlar hileleriniz, (düzenleriniz) pek büyüktür sizin...” (Yusuf Suresi, ayet 28)
“Andolsun ki, kadın (Yusuf’a) meyletti. Eğer Rabbinin işaret ve ikazını görmeseydi (Yusuf) da
kadına meyletmişti. İste böylece biz, kötülük ve fuhşu ondan (Yusuf tan) uzaklaştırmak için
(delilimizi) gönderdik...” (Yusuf Suresi, ayet 24).
Tanrı yusufu koruyor ama kendi yarattığı kadını korumuyor, aksine onu günah kaynağı olarak
gösteriyor.
“Rabbim! Bana zindan, bu (kadınların) benden istediklerinden daha iyidir! Eğer onların
hilelerini benden çevirmezsen, onlara meyleder (onlara gönül verir) ve cahillerden olurum”
(Yusuf Suresi, ayet 33). İradesiz bir peygamber, yusuf.
Kurandaki Yusuf masalı, Tevrattaki Yusuf masalından alınmıştır. Fakat Kuranda ufak bir
değişiklikle, kadınları fitne hilekarlıkla suçlama ibareleri eklenmiştir.
Kuranın birçok yerinde erkek kadından üstün tutulmuştur. Cinsiyeti olmayan tanrısal bir gücün
yarattığı canlıyı ezmesi ne anlama gelir? Adaletten söz eden tanrının aslında kendisi mi
adaletsizdir? Herkes eşittir ama erkekler biraz daha eşittir anlayışı, tanrısala mı yakışır, yoksa
erkek egemen sisteminde gerici bir devlet yöneticisine mi? Eşitlik dini, yaratılan kullar
içerisinde bile tutarsızdır. Yasak meyveyi Havva’nın yemiş olması rastlantı değil, kadını kötü ve
düşük göstermenin sembolüdür.
Kabe birçok yerde beytullah yani allahın evi olarak aktarılmaktadır. Bazılarını paylaşıyorum;
Al-i İmran Suresi 97. ayet:
"Orada apaçık nişâneler, (ayrıca) İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. "
/BAKARA-125: Kabeyi, insanlar için toplanma ve güven yeri kılmıştık. İbrahim'in makamını
namaz yeri edinin, dedik. Evimi ziyaret edenler, kendini ibadete verenler, rüku ve secde
edenler için temiz tutun diye İbrahim ve İsmail'e ahd verdik.)
Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet (hiç kimseye) isabet etmez. Kim Allah'a iman ederse,
onun kalbini hidayete yöneltir. Allah, her şeyi bilendir. (Teğabün Suresi, 11)
II. Muaviye'nin yerine, Mervan bin hakem Emevî halifesi oldu ve Abdullah bin Zübeyr'in üzerine
bir ordu gönderdi. Haccac siyasi hayatına, ilk defa bu orduda görev alarak başladı.
Mervan bin Hakem'in ölümü üzerine halife olan Abdülmelik, Haccac'ı Irak ve Hicaz valiliğine
atadı. Ancak Hicaz halkı Abdullah bin Zübeyr'in halifeliğini kabul etmişti. Haccac, bu duruma
son vermek için bir ordu kurdu. Ordusuyla Taif'e girdi ve arkasından Mekke'ye yürüdü. Arafat'ta
Abdullah bin Zübeyr'in ordusunu mağlup ederek Mekke'yi kuşattı. Haccac, 7 ay boyunca
Mekke'yi kuşatma altında tuttu. Bu sürede şehri mancınıklarla vurdu ve Kabe'yi yıktı.
Kuşatmanın sonunda Abdullah bin Zübeyr öldürüldü ve Mekke alındı. Haccac daha
sonra Kâbe'yi yeniden inşa ettirdi.
Kabe tanrısal güç tarafından korunamadı mı? Kabul edilemez ama, diyelim ki korunamadı,
Kabenin içine sığınmış Zübeyr’i de mi koruyamadı? Çünkü Kabe yıkıldığında o da ölmüştür.
Ayrıca 929 yılında Abbasi yönetimine isyan eden Karmati mezhebinin lideri Ebu Tahir Mekke'yi
ele geçirdi. Hac mevsiminde, tavaf eden Hacıları, Kâbe'nin kapısına oturtup kılıçla kesti. Karmati
Lideri, "Ben Allah'ım, Allah'layım, yaratan da, yok eden de benim!" diyordu. Hacılar kaçıp
Kâbe'nin örtüsüne yapışıyor ama o halde öldürülüyorlardı.
Fakat onlar (şükürden yüz çevirdiler) bakmadılar. Biz de üzerlerine Arim selini salıverdik ve o
güzelim iki bahçelerini buruk yemişli, ılgınlık ve içinde biraz da sidir ağacı bulunan iki harap
bahçeye çevirdik. Sebe Suresi 16. Ayet
Şimdide de, Kabe’de yaşanan büyük sel felaketlerini tarihsel sırayla yazalım;
Hz. Ömer’in halifeliği zamanında sel olmuştur. 638 yılında Kabeyi’ de yerinden söküp götüren bir sel
meydana gelmiş, bunun üzerine Hz. Ömer bir daha böyle bir felâketle karşılaşılmaması için şehrin
girişlerine iki adet bent yaptırmıştır.
700 yılında Emevî Halifesi Abdülmelik zamanında korkunc bir sel meydana gelmiş ve bu selde hacılar
sulara kapılarak sürüklenmiş, çok sayıda hacı hayatını kaybetmiştir. Önüne geleni yıkan, alıp götüren ve
büyük bir zayiat veren bu sele Cühâf ve Cürâf adı verilmiştir. Bu selden sonra Halife Abdülmelik, Mekke
sokaklarının başlarına sel sularına mani olacak bentler yaptırmış ve Mescid-i Harâm'ın çevresine duvarlar
ördürmüştür.
Sultan Dördüncü Murad döneminde 1630'da Mekke'de oluşan sel Kâbe'ye çok büyük zarar vermiş ve
Kâbe'nin iki duvarı yıkılmıştır.
Yahut onların durumu, gökten yoğun karanlıklar içinde gök gürültüsü ve şimşekle sağanak
hâlinde boşanan yağmura tutulmuş kimselerin durumu gibidir. Ölüm korkusuyla, yıldırım
seslerinden parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır.
Bakara 19.
Bütün doğal afetleri kontrol eden, toplulukların üzerine salıp yok olmalarını sağlayan Tanrı,
Kabeyi yağmurdan da koruyamıyor, en yakın örneği verip geçiyorum;
Mekke'de, 1941 yılında Nuh tufanına benzeyen bir yağmur yağmıştı… Görenlerin sanki gökyüzü patlamış
da suları üstümüze akıyordu dediği bu yağmurun benzeri daha önce hiç görülmemişti.
Yakın tarihten örnekler, henüz oraya sığınanın güvende olduğunu söylediği kullarını
koruyamıyor, izdiham ve çeşitli sebeplerle ölmelerine göz yumuyor;
1997:Çıkan yangında 343 hacı aday hayatını kaybetti, 1500 kişi yaralandı
1990: Kutsal yerlere giden tünellerde çıkan izdihamda 1426 kişi öldü.
Bunlar yalnızca yakın tarihten verilmiş birkaç örnektir. Yakın zamanda vinç düşmesi gibi
tanrısallık açısından komik bir sebeple bile en az 107 kişi ölmüştür.
Hani benzeri tek cümlesi yazılamaz denilen bir sav var, şimdi bu olaylar üzerine tanrının
ağzından konuşup biz de kendi ayetimizi uydurup yeri gelmişken bu savıda çürütelim;
‘’Onlar ki hala ibret almazlar. Onların akılları taşlaşmıştır. Biliriz ki bunlarda, aklıselimler için
büyük dersler vardır’’ Görüldüğü üzere yazılması pek zor bir dil değil.
BONUS
Ek: İbni Sina, Razi ve Al-Cahiz gibi islam dönemi bilginleri, her kitaplarında Antik Yunan
filozoflarını övmüşlerdir.
Razi, dönemin en büyük tıp ansiklopesini yazan düşünür şöyle demiştir;
“Kutsal sayılan kitaplar (ilim açısından) değersiz kitaplardır. Eflatun, Aristo, Öklit, Hipokrat
gibi eski (bilginlerin) yazıları insanlığa çok daha yararlı olmuştur”
Al-Cahiz, Kitabul Hayavan adlı yapıtında; “Eğer ebedi hikmetlerle dolu Eski Yunan kaynaklarına
sahip olmasaydık, eğer bu yapıtlarlakorunan ve bize aktarılan, geçmişi önümüze koyan ve
başkaca hiçbir şekilde- bilmemizeimkan bulunmayan bilim dünyasından habersiz kalsaydık,
şimdi eriştiğimiz her bilgiden yoksun olurduk. Eğer Eski Yunan bilimleriyle zenginleşmemiş ve
bu kaynaklan temel edinmemiş olsaydık, bilgi hamulemiz son derece zavallı kertede kalır ve
sınırsız güçlüklere uğrardık. Ve eğer sadece kendi kaynaklarımızın ve kendi çabalarımızın
sonuçlarıyla yetinme zorunluluğunda kalsaydık, bilgi dağarcığımız gerçekten kısır kalır ve bu
yüzden bilimsel uygarlık girişimini yitirmiş olurduk....”