Professional Documents
Culture Documents
Belgelerle Türkiye İktisat Politikası 2. Cilt (1933-1935)
Belgelerle Türkiye İktisat Politikası 2. Cilt (1933-1935)
TÜRKİYE
İKTİSAT POLİTİKASI
2. CİLT (1933-1935)
Bilsay KURUÇ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ YAYINLARI NO : 580
BELGELERLE
TÜRKİYE
İKTİSAT POLİTİKASI
I *
1. BÖLÜM (1929-1939)
2. CİLT (1933-1935)
>
Bilsay KURUÇ
A N K A R A
19 9 3
I S B N 975 - 482 - 006 - 6
: • • ' -
© Copyright Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi 1993
I . İÇİNDEKİLER III
Reis 69
v
Hüsnü Bey (İzmir) 71
İbrahim Bey (İsparta) 72
Refik Bey (Konya) 72
Raif Bey (Trabzon) 72
Refik Bey (Konya) 73
Raif Bey (Trabzon) 74
İktisat Vekili Mahmut Celâl Bey 74
Ziya Gevher Bey (Çanakkale) . 76
İktisat Vekili Celâl Bey 77
Ruşeni Bey (Samsun) 77
Şükrü Bey (Bolu) 77
Muhtelit Encümen Namına Raif Bey (Trabzon) 78
Şükrü Bey (Bolu) 78
Muhtelit Encümen Namına Raif Bey (Trabzon) 78
Salâhattin Bey (Kocaeli) 78
Raif Bey (Trabzon) : 79
Tahsin Bey (Aydın) 79
Refik Bey (Konya) : 79
Salâhattin Bey (Kocaeli) . 79
İktisat Vekili Mahmut Celâl Bey 80
Reis 80
Salâhattin Bey (Kocaeli) 80
19.3.1934 -
Kitapçı Hüsnü Bey (İzmir) 118
Encümen Mazbata Muharriri Refik Şevket Bey (Manisa) 118
İsmet Bey (Çorum) 120
Muhtelit Encümen M.M. Refik Şevket Bey (Manisa) 120
İsmet Bey (Çorum) 120
Emin Bey (Eskişehir) 120
Rüştü Bey (Bursa) 120
Mollaoğlu Cemal Bey (Afyon Karahisar) 120
Refik Şevket Bey {Manisa) 120
Sadettin Rıza Bey (İstanbul) 120
Ahmet İhsan Bey (Ordu) 120
Süleyman Sırrı Bey (Yozgat) 121
Saadettin Rıza Bey (İstanbul) 121
Refik Şevket Bey (Manisa) 121
Enver Bey (Balıkesir) 112
Kemal Turan Bey (İsparta) 121
Reşit Bey (Gazi Antep) 122
İsmet Bey (Çorum) 122
Ruşeni Bey (Samsun) 122
Süleyman Sırrı Bey (Yozgat) 122
Ahmet İhsan Bey (Ordu) 122
İbrahim Bey (Cebelibereket) 122
Hakkı Tarık Bey (Giresun) 122
Süleyman Sırrı Bey (Yozgat) 123
İsmet Bey (Çorum) 123
Muhtelit Encümen M.M. Refik Şevket Bey 123
İsmet Bey (Çorum) 124
Maliye Vekili Fuat Bey (Elâziz) 124
İsmet Bey (Çorum) 124
Refik Şevket Bey (Manisa) 124
Maliye Vekili Fuat Bey , 124
Hakkı Tarık Bey (Giresun) 124
Muhtelit E.M.M. Refik Şevket Bey 125
Hakkı Tarık Bey (Giresun) 125
Maliye Vekili Fuat Bey 126
Rüştü Bey (Bursa) 126
Muhtelit Encümen M.M. Refik Şevket Bey 126
Kitapçı Hüsnü Bey (İzmir) 126
Muhtelit Encümen M.M. Refik Şevket Bey 128
— XI —
12.6.1935 (TBMM)
Berç Türker (Afyon Karahisar) 339
Emin Sazak (Eskişehir) 340
İktisat Bakanı Celâl Bayar 340
Afyondan İstihsal Olunan Uyuşturucu Maddeler İnhisarı hakkında 1/24 Numaralı kanun
lâyihası 397
Esbabı Mucibe : 23.3.1931
(Bk. Aşağıdaki kanun)
Uyuşturucu Maddeler İnhisarı hakkında 1 /699 Numaralı kanun lâyihası: — 398
Esbabı Mucibe: 16.5.1933
Kabul tarihi: 31.5.1933
Kanun No. 2253
(Uyuşturucu maddeler inhisarı hakkında kanun)
Devlet Demiryolları ve Umumi İdaresinin 1927 Mali Senesi Bilanço ve Hesabı Katisi
hakkında Rapor 400
Mukaddeme: 7.6.1931
Kabul tarihi: 30.3.1933
Kanun no. 2118
(Devlet Demiryolları ve Limanları Umumi İdaresinin 1927 mali senesi hesabı kati
.kanunu)
Devlet Demiryolları ve Limanları İdaresinin 1928 senesi Hesabı Katisi hakkında 1 /360 no.lu
kanun lâyihası: 22.5.1932 : 403
(22 Nisan 1341 tarih ve 661 no.lu Müzayede, Münakaşa ve İhalât Kanununa Müzeyyel
kanun)
Hususi Hastaneler hakkında 1 /400 Numaralı kanun lâyihası 415
Esbabı Mucibe: 12.6.1932
Kabul Tarihi: 24.5.1933
Kanun No. 2219
(Hususi Hastaneler Kanunu)
Yapı ve Yollar hakkında 1 /395 Numaralı kanun lâyihası 415
Esbabı Mucibe: 19.5.1932
Kabul Tarihi: 10.6.1933
Kanun No. 2290
(Belediye Yapı ve Yollar Kanunu)
Gümrük Tarife Kanununa Merbut tarifede gösterilen Gümrük Resimlerinin Tadili hakkın-
da 1 /407, Gümrük Tarifesi Kanununa Bağlı Tarifenin 465 ve 466 ncı Numaralarının Değiş-
tirilmesi hakkında 1 /688 Numaralı Kanun Lâyihası ve Gümrük Tarife Kanunu ve Merbutu
İthalat Umumi Tarifesinin Değiştirilmesi hakkında 1 / 714 Numaralı kanun lâyihası 416
Esbabı Mucibe: 20.6.1932
Kabul Tarihi: 31.5.1933
Kanun No: 2255
(1 Haziran 1929 tarih ve 1499 no.lu Gümrük Tarife Kanununu değiştiren Kanun)
Gümrük Tarife Kanununa bağlı tarifenin 465 ve 466 ncı maddelerinin değiştirilmesi
hakkında 1 /668 Numaralı kanun layihası: 7.5.1933 416
(Yukarıdaki kanun)
Gümrük Tarife Kanununun ve Merbutu İthalât Umumi Tarifesinin Değiştirilmesi hakkında
1 /714 numaralı kanun lâyihası: 23.5.1933 417
Gümrük Kanunu Muhtelit Encümeni Mazbatası: 31.5.1933
Kabul tarihi: 31^.5.1933
Kanun no. 2256
(1 Haziran 1929 tarih ve 1499 no.lu Gümrük Tarife Kanununu değiştiren 31 Mayıs 1933
tarihli kanuna eklenen kanun)
Mevcut Su işleri Taahhüdatının bitirilmesi için bono çıkarılmasına izin verilmesi hakkında
1/452 numaralı kanun lâyihası: 418
Esbabı Mucibe: 21.12.1932
Bütçe Encümeni Mazbatası: 26.10.1932
Kabul tarihi: 12.6.1933
Kanun no: 2317
(Çubuk Barajı ve Bursa Ovası Islahat ve inşaat işleri için bono çıkarılması hakkında
kanun)
Türk Parası Kıymetini Koruma Kanununa Müzeyyel 1 /458 Numaralı kanun layihası 419
Esbabı Mucibe: 21.10.1932
Maliye Encümeni Mazbatası 9.1.1933
Bütçe Encümeni Mazbatası: 12.11.1933
— XXXI —
Askeri fabrikalar Umum Müdürlüğüne mütedavil sermaye verilmesine dair olan kanuna
müzeyyel 1/519 numaralı kanun lâyihası ve/692 numaralı kanun lâyihası ve 1/692
numaralı kanun lâyihası 430
Esbabı Mucibe: 15.1.1933
İktisat Encümeni Mazbatası 25.4.1933
Kabul tarihi: 28.5.1933
A
Kanun no. 2236
(Askeri fabrikalar Umum Müdürlüğüne mütedavil sermaye verilmesine dair 2013
no.lu kanuna müzeyyel kanun)
Askerî fabrikalar umum müdürlüğüne mütedavil sermaye verilmesine dair olan kanuna
müzeyyel 1 /622 no. lu kanun lâyihası 431
(Bk. Yukarıdaki kanun)
Harp gemilerinin tamiri için yaptırılacak liman ve tersane hakkında 1^525 no.lu kanun
lâyihası 432
Esbabı mucibe: 23.2.1933
Kabul Tarihi: 8.5.1933
Kanun No.: 2137
(Harp gemilerinin tamiri için Gölcük'te tamir limanı ve tersane yaptırılması hakkında
kanun)
Fevzipaşa-Ergani hattının Elâzize bağlanması hakkında 1 /546 no.lu kanun lâyihası 433
Esbabı mucibe: 11.3.1933
Kabul Tarihi: 1.5.1933
Kanun no: 2135
(Elâziz şube hattının inşasına dair kanun)
Mevduatı koruma hakkında 1 /552 no.lu kanun lâyihası 434
Esbabı mucibe: 11.3.1933
İktisat Encümeni Mazbatası: 1.5.1933
Maliye Encümeni Mazbatası: 28.5.1933
Kabul tarihi: 30.5.1933
Kanun no: 2243
(Mevduatı Koruma Kanunu)
Madeni ufaklık para basılması hakkında 1 /550 no.lu kanun lâyihası 438
Esbabı mucibe: 11.3.1933
Maliye Encümeni Mazbatası: 29.4.1933
Kabul Tarihi : 3.6.1933
Kanun no: 2357
(Madenî ufaklık para kanunu)
İstanbul Türk Anonim,Su Şirketi imtiyazı ile tesisatının satın alınmasına dair 1 /563 numaralı
kanun lâyihası ...; 442
Esbabı Mucibe: 15 Mart 1933
* -i. .
Nafia Encümeni Mazbatası: 20 Mart 1933
»
— XXXIII —
Deniz ve Hava Ticareti Umum Müdürlüğü ile İç Hatlar, Dış Hatlar ve Fabrikalar ve Havuz-
lar Teşkilatı Hakkında 1 /601 numaralı kanun lâyihası 448
Esbabı Mucibe: 3 Nisan 1933
Kabul tarihi: 31.5.1933
Kanun no: 2248
(Denizyolları ve A . K . A . Y . İşletmeleri ile fabrika ve havuzlar teşkilatı hakkında kanun)
Muntazam Posta Seferleri Hakkında 1 /600 numaralı kanun lâyihası 449
Esbabı Mucibe : 3 Nisan 1933
İktisat Encümeni Mazbatası: 15.5.1933
Kabul tarihi: 29.5.1933
Kanun no: 2239
(Denizyolları İşletme Kanunu)
Belediye Teşkilâtı olan yerlerdeki muhtarlıklarla ihtiyar heyetlerinin kaldırılması hakkında
1 /603 numaralı kanun lâyihası 451
Esbabı Mucibe: 16 Nisan 1933
Kabul tarihi: 10.6.1933
Kanun no: 2295
Dahiliye Encümeni Mazbatası: 10 Mayıs 1933
(Belediye teşkilâtı olan yerlerde muhtar ve ihtiyar heyetlerinin lâğvı hakkında
kanun)
Ticaret Mukavelesi veya Modüs Vivendi Akdetmeyen Devletler ülkesinden Türkiye'ye
yapılacak ithalata memnuiyetler veya tahdit veyahut takyitler tatbikına dair olan kanuna
müzeyyel 1 /642 no.lu kanun lâyihası 452
Esbabı Mucibe: 16.4.1933
İktisat Encümeni Mazbatası: 24.5.1933
Gümrük ve İnhisarlar Encümeni Mazbatası: 29.5.1933
Maliye Encümeni Mazbatası 30.5.1933
Bütçe Encümeni Mazbatası: 5.6.1933
Kabul tarihi: 10.6.1933
Kanun no: 2294
(Ticaret Mukavelesi veya Modüs Vivendi akdetmeyen devletler ülkesinden Türkiye'ye
yapılacak ithalâta memnuiyetler veya tahdit veyahut takyitler tatbikatına dair olan
22 Temmuz 1931 tarih ve 1873 no.lu kanuna müzeyyel kanun)
1 /623 numaralı Sümerbank Kanunu layihası 454
Esbabı Mucibe: 20 Nisan 1933
İktisat Encümeni Mazbatası 20.5.1933
Bütçe Encümeni Mazbatası: 30.5.1933
Kabul Tarihi 3.6.1933
Kanun no: 2262
(Sümer Bank Kanunu)
— XXXV —
Sivas-Erzurum Hattı ile Malatya'dan Başlıyarak Divriki Civarında bu hatla birleşecek iltisak
hattının yaptırılması hakkında 1/641 no.lu kanun lâyihası 467
Esbabı Mucibe: 25.4.1933
Nafıa Encümeni Mazbatası 7.5.1933
Bütçe Encümeni Mazbatası : 14.5.1933
Kabul tarihi; 20.5.1933
Kanun no: 2200
(Sivas-Erzurum hattı ile Malatya'dan başlayarak Divriki civarında bu hatla birleşecek
iltisak hattının inşalarına dair kanun)
— XXXVI —
Kati Ticaret Muahedeleri Akti için müzakereye başlanmış veya başlanacak devletlerle
muvakkat ticari itilâflar akti hakkındaki 1679 numaralı kanunu muaddil kanuna müzeyyel
1 /653 numaralı kanun lâyihası 468
Esbabı Mucibe: 30 Nisan 1933
Kabul tarihi: 3.6.1933
Kanun no: 2258
(Kat'i ticaret muahedeleri akdi için müzakereye başlanmış veya başlanacak devletlerle
muvakkat ticarî itilâflar akdi hakkındaki 1679 no.lu kanunu muaddil 1997 no. lu kanuna
müzeyyel kanun)
Filyos—Ereğli Hattı ile Ereğli Limanının yapılması hakkında 1 /661 no.lu kanun lâyihası 470
Esbabı Mucibe: 3.5.1933
Nafıa Encümeni mazbatası: 11.5.1933
Bütçe Encümeni'mazbatası: 18.5.1933
Kabul tarihi: 23.5.1933
Kanun no: 2214
(Filyos—Ereğli hattı ile Ereğli Limanının inşasına dair kanun)
Belediye Bankası Hakkında 1 /660 numaralı kanun lâyihası 471
Esbabı Mucibe : 3 Mayıs 1933
Bütçe Encümeni Mazbatası : 7.5.1933
Kabul tarihi: 11.6.1933
Kanun no: 2301
(Belediyeler Bankası hakkında kanun)
İstanbul Belediyesine Bağlı Sular İdaresi teşkili hakkında 1 /696 numaralı kanun lâyihası . . . 472
Esbabı Mucibe: 16 Mayıs 1933
Kabul tarihi: 27.5.1933,
Kanun no: 2226
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Osmanlı Umum Borçları Hâmilleri arasındaimza edilen
itilâfname ve ilişiklerinin tasdikine dair 1 /703 numaralı kanun lâyihası: 476
t
Esbabı Mucibe: 18 Mayıs 1933
Bütçe Encümeni Mazbatası: 25.5.1933
Kabul tarihi: 28.5.1933
Kanun no: 2234
(Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Osmanlı Düyunu Umumiyesi hâmillerinin mü-
messilleri arasında 22 Nisan 1933 tarihinde imza edilen itilâfname ve merbutlarının
tasdikına dair kanun)
Ziraat Bankasınca Yapılacak Silo ve Ambarlar Hakkında 1 /710 numaralı kanun lâyihası . . 481
Esbabı Mucibe: 18 Mayıs 1933
Ziraat Encümeni Mazbatası: 29.5.1933
Kabul tarihi: 11.6.1933
Kanun no: 2303
(Silo ve anbarlar hakkında kanun)
Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü Hakkında 1 /715 numaralı kanun lâyihası 482
Esbabı Mucibe: 24 Mayıs 1933
Kabul tarihi: 10.6.1933
Kanun no: 2291
(Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü kanunu)
— XXXVIII —
11 Nisan 1334 tarihli Gümrük Kanununa Müzeyyel 1 /723 numaralı kanun lâyihası 483
Esbabı Mucibe : 25 Mayıs 1933
Gümrük Kanunu Muvakkat Encümeni Mazbatası : 31.5.1933
Bütçe Encümeni Mazbatası: 31.5.1933
Kabul tarihi: 31.5.1933
Kanun no: 2256
(1 Haziran 1929 tarih ve 1499 no.lu gümrük tarife kanununu değiştiren 31 Mayıs 1933
tarihli kanuna eklenen kanun)
İzmir Rıhtım Şirketinin imtiyazı ile tesisatının satın alınması hakkında 1 /733 numaralı
kanun l â y i h a s ı . , . . 483
Esbabı Mucibe: 29 Mayıs 1933
Kabul tarihi: 12.6.1933
Kanun no: 2309
(İzmir Rıhtım Şirketinin imtiyazı ile tesisatının satın alınmasına dair kanun)
Muallim maaşları için vilâyetlere yapılacak ikraz hakkında 1 /735 numaralı kanun lâyihası 484
Esbabı Mucibe : 29 Mayıs 1933
Kabul tarihi: 12.6^1933
Kanun no: 2312
Çubuk Barajı ve Bursa Ovası ıslahat ve inşaat işleri için bono çıkarılması hakkında 1 /737
numaralı kanun layihası 486
Esbabı Mucibe: 30 Mayıs 1933
Kabul tarihi: 12.6.1933
Kanun no: 2317
(Çubuk Barajı ve Bursa Ovası ıslahat ve inşaat işleri için bono çıkarılması hakkında
kanun)
Ödünç Para Verme İşleri, Halk Bankası ve Sandıkları hakkında 1 /738 numaralı kanun
lâyihaları 486
(Ecnebî memleketlerde sigara ve tütün satmak için bir limitet şirket teşkili hakkında
kanun)
(442 sayılı Köy kanununun 20. ve 30. maddelerinin değiştirilmesine dair kanun)
Şark mıntakaları dahilinde muhtaç zürraa tevzi edilecek araziye dair olan kanunun 4
üncü maddesinin tefsiri hakkında Başvekalet tezkeresi 497
— XL —
I. Bazı Eşhasın Şark menatıkından Garp vilayetlerine nakillerine dair kanun 497
Kabul tarihi : 19 Haziran 1927
Kanun no:1097
(Şark mıntakaları dahilinde muhtaç zürraa tevzi edilecek araziye dair olan kanunun 4.
maddesinin tefsiri)
II. Bazı eşhasın Şark menatıkından Garp vilayetlerine nakilleri hakkındaki kanun
hükmünün ref'ine dair 1 /26 numaralı kanun lâyihası 498
t
Esbabı Mucibe : 30 Teşrinisani 1927
III. Şark menatıkı dahilinde muhtaç zürraa tevzi edilecek araziye dair 1 /523 numaralı
kanun lâyihası 499
Esbabı Mucibe : 30 Mayıs 1929
IV. Şark menatıkı dahilinde muhtaç zürraa tevzi edilecek araziye dair kanun 499
Kabul tarihi: 2 Haziran 1929
Kanun no: 1505
Anadolu'da Bir Trotil Fabrikası yapılması hakkında 1 /818 numaralı kanun lâyihası 499
Esbabı Mucibe : 10 Kânunu evvel 1933
Bütçe Encümeni Mazbatası: 25.12.1933
Kabul tarihi : 28.12.1933
Kanun no: 2370
(Memleketimizde bir trotil fabrikası kurulması hakkında kanun)
Muhasebei Umumiye Kanununa müzeyyel 1 /824 numaralı kanun lâyihası 500
Esbabı Mucibe: 16 Kânunuevvel 1933
Maliye Encümeni Mazbatası: 27.12.1933
Kabul tarihi : 18.6.1934
Kanun no: 2518
Bina Vergisi Kanununun 3 üncü Maddesinin 7 inci fıkrasının değiştirilmesi hakkında 1/883
numaralı kanun lâyihası 507
Esbabı Mucibe: 1 Mart 1934
Kabul tarihi: 19.4.1934
Kanun no: 2413
(Bina Vergisi kanununun 3. maddesinin 7 no.lu fıkrasının tadili hakkında kanun)
Elektrik İstihlâk Resmi hakkında 1 /884 numaralı kanun laâyihası 508
(22Temmuz 1931 tarih ve 1871 no'.lu kanunun ikinci maddesinin tadili hakkında kanun)
İktisadi Buhran vergisi kanununa müzeyyel 1 /885 numaralı kanun lâyihası 510
I
— XLIV —
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası hakkındaki kanunun 2315 sayılı kanunla değiştirilen
40. maddesinin tadiline dair kanun lâyihası 536
Madeni Ufaklık Para Basılması hakkındaki kanuna müzeyyel 1 /1014 numaralı kanun
lâyihası 542
1337, 1338 ve 1339 seneleri Hazine hesabı katileri hakkında 1 /73, 74, 75 numaralı kanun
lâyihaları 549
1337 senesi Hazine hesabı umumisi: 31 Kanunuevvel 1340
Bütçe Encümeni mazbatası: 4 Temmuz 1934
Kabul tarihi: 5.7.1934
Kanun no: 25868, 2569, 2570
(1337, 1338 ve 1339 seneleri hesabı kat'i kanunları)
Gizli Nüfusların Yazımı Hakkındaki Kanunun müddetinin uzatılmasına daîr 1/1129 no.lu
kanun lâyihası 551
Mucip Sebepler: 3 İkinci Teşrin 1934
Kabul tarihi: 23.12.1934
Kanun no: 2649
(Gizli nüfusların yazımı hakkındaki 15.7,1934 tarih ve 2576 sayılı kanunun 1 . v e 8 .
maddesindeki müddetlerin uzatılması hakkında kanun)
Sivas-Erzurum Hattını inşa için dahili istikraz akdine dair kanunun 1 nci maddesine bir
fıkra ilâvesi hakkında 1 /1151 nolu kanun lâyihası 552
(Sivas-Erzurum hattını inşa için dahili istikraz akdine dair 28.5.1934 tarih ve 2463
no.lu kanunun 1. maddesine bir fıkra ilâvesi hakkında kanun)
\
Adapazarı Türk Ticaret Bankasının tezyid olunan sermayesine Hazinenin iştiraki hakkında
kanun lâyihası 552
Esbabı Mucibe: 6 İkinci Teşrin 1939
İktisad Encümeni mazbatası
Bütçe Encümeni mazbatası: 15 Birinci Kânun 1934
Kabul tarihi: 20.12.1934
Kanun no: 2628
(Adapazarı Türk Ticaret Bankasının tezyid olunan sermayesine Hazinenin iştiraki
hakkında kanun)
Muamele Vergisi Kanununun 2 nci maddesinin (o) fıkrasının tefsiri hakkında Başvekâlet
tezkeresi: 19 İkinci Teşrin 1934 ..., 553
İktisat Encümeni mazbatası: 1 Birinci Kanun 1934
Kabul tarihi: 15.12.1934
Karar no: 839
(Muamele Vergisi kanununun 2. maddesinin (0) fıkrasının tefsire muhtaç olmadığı
hakkında karar)
Muhtelif maddelerden alınacak istihlak vergisi hakkındaki kanunu muvakkat maddesile
2546 sayılı kanunun 3 üncü maddesinin tefsirine dair Başvekâlet tezkeresi (3/536)
19 İkinci Teşrin 1934 554
İktisat Encümeni mazbatası: 14 Birinci Kanun 1931
Bütçe Encümeni mazbatası: 15 Birinci Kanun 1934
Kabul tarihi: 20.12.1934
Karar no: 209
(Muhtelif maddelerden alınacak istihlâk vergisi hakkındaki 2458 sayılı kanunun
muvakkat maddesile 2546 sayılı kanunun 3. maddesinin tefsiri)
Çekirge İstihbarat Ofisi kurulmasına dair olan 20 Mayıs 1926 tarihli mukaveleye daha üç yıl
müddetle iştirakimiz hakkında kanun lâyihası 555
Esbabı Mucibe: 29 İkinci Teşrin 1934
Kabul tarihi: 23.12.1934
Kanun no: 2652
(Çekirge Haberleşme Ofisini kuran 20 Mayıs 1926 tarihli bağlantının daha üç yıl
muteber elması için kanun)
1 /54 no.lu Kadastro ve Tahrir kanunu lâyihası 555
Esbabı Mucibe: 20 Mayıs 1928
Maliye Encümeni mazbatası: 16 Mayıs 1934
Bütçe Encümeni mazbatası: 4 Birinci Kânun 1934
Kabul tarihi: 26.122.1934
Kanun no: 2613
(Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu)
— XLVIII —
İstanbul Rıhtım, Dok ve Antrepo Türk Anonim Şirketinin malları ile imtiyaz haklarının
satın alınmasına dair 1 /1199 no.lu kanun lâyihası 562
(Vasıtasız vergilere munzam kesirlerin tevhid ve nisbetlerinin tadiline dair olan 1454
sayılı kanunun 6. maddesi hakkında karar)
Türk Parası kıymetini koruma kanununa ek 1 /27 no.lu kanun lâyihası 566
Esbabı Mucibe : 2 Mart 1935
Bütçe Encümeni mazbatası: 30 Mart 1935
v
Kabul tarihi: 11.4.1935
Kanun no: 2686 I
(Türk parasrkıymetini koruma kanununa müzeyyel kanun)
Denizyolları işletmesine 10 senede 10 milyon liralık yeni vapur alma tahsisatı verilmesine
dair 1 /31 no.lu kanun lâyihası 566
(İktisadî Buhran Vergisi kanunununa müzeyyel 2416 sayılı kanunu değiştiren kanun)
Yabancı Devletlerle yapılacak muvakkat ticari itilâflara müteallik 2258 sayılı kanun
hükmünün uzatılmasına dair 1 /78 no.lu kanun lâyihası 570
(Kat'i ticaret muahedeleri akdi için müzakereye başlanmış veya başlanacak devletlerle
muvakkat ticarî itilaflar akdi hakkında 7 Haziran 1933 tarih ve 2258 sayılı kanunla
verilen selâhiyet müddetinin üç sene uzatılmasına dair kanun)
1 •
Kazanç vergisi kanununun bazı hükümlerinin değiştirilmesi hakkında 1 /181 no.lu kanun
lâyihası 571
Mucib sebepler: 30 Mart 1935
İktisad Encümeni mazbatası: 11 Nisan 1935
Maliye Encümeni mazbatası: 24 Nisan 1935
- LI —
(Türkiye ile Almanya arasında mün'akid 26 Mayıs 1930 tarihli ticaret mukavelesine
zeylen 15 Nisan 1935 tarihinde imzalanan ikinci anlaşmanın tasdikine dair kanun)
Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti (1 /104) no. lu vazife ve kurum kanun lâyihası 586
Maliye Vekâleti teşkilât ve vazifeleri hakkında 1 /173 no. lu kanun lâyihası 586
Esbabı Mucibe: 9 Mayıs 1935
Pulluk kanununa ek (1/191) no.lu kanun lâyihası 587
Esbabı Mucibe: 14 Mayıs 1935
Ziraat Encümeni mazbatası: 21 Mayıs 1935
Maliye Encümeni mazbatası: 27 Mayıs 1935
Bütçe Encümeni mazbatası: 15 Mayıs 1935
Kabul tarihi: 12.6.1935
Kanun no: 2786
(Pulluk kanununa ek kanun)
İzmir Rıhtım şirketinin imtiyazı ile tesisatının satın alınmasına dair olan 2309 sayılı kanuna
ek (1 /198) no.lu kanun lâyihası 589
Esbabı Mucibe: 18 Mayıs 1935
Bütçe Encümeni mazbatası: 10 Birinci Teşrin 1935
Kabul tarihi: 21.10.1935
Kanun no: 2830
(İzmir Rıhtım şirketinin imtiyazı ile tesisatının satın alınmasına dair olan 12 Haziran
1933 tarih ve 2309 sayılı kanuna ek kanun)
Aydın demiryollarının satın alınmasına dair olan mukavelenin tasdiki hakkında kanun
lâyihası 590
— LIII —
Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü Hakkında 1 /254 no.lu kanun lâyihası 600
Bu kitap dizisinin ikinci cildinde 1933,1934 ve 1935 yıllarına bakıyoruz. 1930'lu yılların son
bölümünü ise 1936-1939'un iktisat politikası belgelerini kapsayan üçüncü ciltte göreceğiz.
İkinci cilt, iktisat politikasının birkaç önemli kesitini bir arada ve içiçe görebilmeyi sağlayan
belgeleri sunmaktadır. 1933-1935 döneminde yönetim için iki konu öncelikli görünüyor. Bi-
rincisi, sanayii kurabilmektir. Sanayii kurabilmek ekonomiye "devletçi" bir işleyiş disiplini ka-
zandırırken, kitle tüketimini ve refahını yükseltecek, piyasaları oluşturacak, demiryolu po-
litikasının yerli yerine oturmasını sağlayacak ve bütün bunlarla Cumhuriyet rejimini güvenceye
alacak bir hamle gibi düşünülmektedir. İkinci konu vergilerdir. Kaynakların gitgide daraldığı
1930'ların ilk yarısında hem bütçe denkliğinin, hem de yeni rejimin halka hizmet götürmesinin
zorunluluğu vergi konusunu ön plana çıkarmaktadır. Böyle bir ortamda vergi hasılatının artı-
rılması ve kapsamının genişletilmesi gelir dağılımı, koruma ve teşvik ilkelerinin tartışılmasını
da kaçınılmaz kılıyor. Ayrıca, aynı yıllarda Türkiye'nin savunma gücünü artırmaya çalıştığını
ve bunun en önemli kaynağının da vergi hasılatı olduğunu anlıyoruz.
Koruma ve teşvikler, 1930'larda özel kesim için hemen hemen yegâne önemli konudur.
Özel kesim sanayii, 1920'lerin politika çizgisinin esasını oluşturan Teşviki Sanayi Kanunundaki
ilkelerin sürdürülmesini ve pekiştirilmesini istemekte, bunun mücadelesini vermektedir. Mali
aracılık ve bunun o tarihte Türkiye'deki simgesi olan İş Bankası 1932 sonlarında büyük bir
atak yapmakta ve hem özel birikimden, hem de yeni sanayi hareketi sayesinde başlayan devlet-
çi birikimden ciddi paylar alacak bir konuma gelmektedir.
1
1929-1932 yıllarını kapsayan Birinci Ciltte vurgulandığı gibi, sanayileşme hareketinin dö-
nüm yılı 1932'dir. 1920'li yılların Teşviki Sanayi Kanununa (1927) dayanan 'özel kesim çizgisi)-
le sanayi arayışı' Cumhuriyet rejiminin bir an önce sağlam bir zemine yerleşmeyi hedefleyen
isteklerini karşılayamamıştır. Böylece yönetim kendi büyük ölçekli hedeflerine uygun ve kısa
sürede meyvasını verecek bir yeni yot aramaya girişmiş, bunu 1932'de bulmuştur: Sanayileşme
hareketinde kritik nokta, devletin elindeki kaynaklarla sanayi kesimine öncelikli ve büyük bir
gelişme şansı vermektir. Sanayii kredilemek için özüdür. Fakat kredileme ve tesis kurma işleri
birbirinden ayrı tutulmalıdır.
Bu çerçeve içinde 1925'de kurulmuş fakat pek başarı getirememiş olan Sanayi ve Maadin Ban-
kası (SMB) modeline son verilecek ve 1932'nin Temmuz ayında sınai krediler için bir banka (Tür-
kiye Sanayi Kredi Bankası) ve sanayi tesislerini kurmak ve işletilmesine göz kulak olmak üze-
— LVIII —
re bir ayrı kuruluş (Devlet Sanayi Ofisi) yasalaşacaktır. Bu büyük ve radikal bir karardır. Çünkü,
1930'lu yılların kaynak darlığı ortamında, büyük bir kaynak desteğinin yeni sanayi projelerine
yöneltilmesini öngörmektedir. Ayrıca, bu kaynağın "Teşviki Sanayi Kanunu ile verilen ve süresi
1932'de dolan özel kesim muafiyetleri ve ayrıcalıklarının kesilerek sanayie aktarılması ile olu-
şacağı" gibi, özel kesimin hiç de gönüllü olmayacağı bir yoldan sağlanmasını ilke haline getir-
mektedir.
Birinci Ciltte görüldüğü gibi, bu modeli oluşturan ve yasalaştıran İktisat Vekili Mustafa
Şeref Bey (Özkan), özel kesimin tepkileri ve girişimleri sonunda 1932'nin Eylül'ünde görevin-
den ayrılmış, yerine özel kesimin güven ve desteğine tam sahip olan İş Bankası Umum Müdürü
Mahmut Celâl Bey (Bayar) gelmiştir. Celâl Bayar'ın ekonominin ve filizlenen sanayi hareketinin
komuta merkezi olan İktisat Vekâletinin başına gelişiyle birlikte, özel kesim, 1932 Temmuzun-
daki yasalarla (7 Temmuz 1932 tarih ve 2064 no. lu Türkiye Sanayi Kredi Bankası teşkili hakkın-
daki Kanun ve 3 Temmuz 1932 tarih ve 2058 no. lu Devlet Sanayi Ofisi teşkili hakkında kanun)
sona ermiş olan muafiyet ve ayrıcalıklarını geri almaya girişmiş ve buna gitgide daha çok yük-
lenmiştir. Özel kesimin, İktisat Vekâletinin yeni yönetimince de kabul gören bu girişimleri(l)
hem Teşviki Sanayi Kanunu ile verilen teşviklerin sürdürülmesini sağlamış, hem de 1933'de
ortaya çıkacak sanayileşme modelini etkilemiştir.
2
Ekonomide 1933 yılının özelliği: 1932'nin sanayi modelinin uygulanıp uygulanmayacağı
yolundaki çekişmeler ve uzlaşmalarla ortaya çıkmıştır. 1932'nin modeli "özel kesim yeni sa-
nayileşme politikasına (yani. sanayiin devletçe çok iyi yürütülecek kaynak ve donanım gerek-
lerine) ayak uydursun" anlayışına dayanıyordu. Özel kesim bundan hoşlanmamıştı. İstediği
sanayi politikası 1920'lerin teşviklerini sürdüren ve muafiyetlere, istisnalara, bağışıklıklara iliş-
meyen bir politika idi. Bu çizginin, 1933 yılının iktisat politikası belgelerine önemli ölçüde dam-
ga vurduğu görülüyor.
Görüşler 1933 yılının hemen başında Âli İktisat Meclisi'nin (AİM) hazırladığı bir raporda
somutlaşıyor. AİM, hükümetin ve İktisat Vekaletinin danışmanlığını yapan kuruluştur. (Günü-
müzde zaman zaman önerilen "Ekonomik ve Sosyal Konse)" gibidir.) Özel kesimin görüşleri-
ne yatkın olduğu bilinir. AİM'nin Cumhuriyet yönetiminin sanayileşme isteklerini özel kesim
sanayiinin taleplerine göre biçimlendirerek yönlendirme amacıyla 1933 yılı başında hazırladığı
rapor basında yayınlanırken, İktisat Vekili Celâl Bayar da aynı çizgideki görüşlerini (daha üstü
kapalı biçimde) dile getirir. (Bk. "İktisat Vekili Celâl Beyin Bursa Ticaret Odasında yaptığı
Konuşma")
AİM raporunun ağırlık merkezi "milli sanayiin ancak teşviki sanayi kanunu ve 1929 gümrük
tarifesi ile getirilen muafiyet, istisna ve imtiyazlarla" gelişebileceği noktasındadır:
"Bu milli sanayiin rasyonel bir sanayi olarak vücut bulması temennisini izhar eden Meclis himaye
vasıtalarını tetkik ettiği sırada gümrük tarifesinin tadili ve tarife tadil edilinceye kadar da teşviki
I i 3 Eylül, I932 tarihli Milliyet Gazetesi "Fabrikatörler Heyeti Ankara'ya gitti" başlığı altında, İstanbul
sanayicilerinin iki gün önce göreve başlamış olan yeni İktisat Vekilinden şunları talep ettiklerini vurgulamaktadır:
" I . Makine alât, edevat, yedek ve tecdit parçalarının serbestii ithali; 2. Mevadı iptidaiye (ham madde) tarifesinin
tanzimi; 3, Teşviki Sanayi Kanununun alâkadarlarına (ilgili kuruluşlara) bahşettiği istisnaları lâğveden (ortadan
kaldıran) kanunların tadili; 4. Teşviki Sanayi Kanununun müddeti meriyeti (yürürlük süresi) olan on seneye ka-
dar müktesep hakların devamı ve bekası (hep kalması)." 15 Eylül, 1932 tarihli Milliyet Gazetesi ise, sanayicilerin
Celâl Bayar'la görüşmelerinden sonra verdiği habere "Sanayicilerin lehine mühim kararlar verilecek" başlığı koy-
muştur. O tarihlerde İş Bankası İdare Meclisi Reisi ve Siirt Mebusu olan Mahmut (Soydan) Beyin sahibi ve başyazarı
olduğu Milliyet gazetesi özellikle İstanbul'un iş çevrelerine yakın sayılan bir yayın organıdır.
— LIX —
sanayi kanunununun aki muafiyet hükümlerinin muhafazası icap ettiği neticesine varmıştır. Teşviki
sanayi kanunu makine ve yedeklerini ve iptidai maddeleri gümrük resimlerinden, arazi, kazanç
ve müsakkafat vergilerinden muaf tutan bir kanundur. Gümrük tarifesi bu kanunun verdiği muafiyet-
ler gözönünde tutularak tanzim edilmiştir.
İşte, âli iktisat meclisi Sümrük tarifesi ile teşviki sanayi kanunu arasındaki bu sıkı münase-
bete işaret ederek teşviki sanayi kanunu hükümlerinin esas itibarile bu kanunun mer'i olacağı 1942
senesine kadar mahfuz tutulması lâzımgeleceği mütaleasında bulunmuştur.
Bununla beraber Meclirin istikbal için tasavvur ettiği belli başlı himaye va'itası gümrük tarife-
sidir. Teşviki sanayi kanununun bazı hükümleri tarife kanalından temin olunarak bir çok formalite-
lerin kaldırılması Meclisçe mümkün ve hatta lüzumlu görülmektedir.
2 — Kanunun belli başlı imtiyazları mevaddı iptidaiyeyi, makineleri ve yedek makine aksamı-
nı gümrük resminden ve fabrikaları arazi, bina ve kazanç vergilerinden muaf tutmasıdır.
3 — Fabrika kurmak istiyenlere arazi vermek, devlet nakliye vasıtalarında tenzilâtlı tarife
tatbik etmek gibi hükümleri de vardır.
Bu kanun on beş sene müddetle, yani 1942 senesine kadar mer'i olacaktı. Fakat geçen sene
kabul edilen iki kanun bu on beş sene müddeti beklemeden teşviki sanayi kanununun bir çok ahkâmım
ilga etti. Bunlardan biri Sanayi Kredi Bankas< kanunudur ki makine ve yedek aksamın gümrük mua-
fiyetini büsbütün kaldırdı. Mevaddı iptidaiye muafiyetleri, yeni bir liste tanzim olunarak asgari
hadde indirildi, kazanç vergisi muafiyeti de, sanayi erbabı bu vergiye göre muayyen nisbette mecburi
tasarrufa icbar ve bu tasarruf hasılları Sanayi Kredi Bankasına tahsis olunmak suretile takyit edildi.
Ve nihayet 1927 tarihli teşviki sanayi kanununda himaye hamına ortada bina ve arazi vergileri mu-
afiyetinden başka bir şey kalmadı."(2)
AİM'nin sanayileşme hareketine ve 1932'nin sanayi modeline bakış açısı budur. Önerileri
de buna göre ortaya çıkmaktadır.
AİM'ne göre, devletin sanayideki rolü "sermaye ve tekniği sanayiin tesis devresinde bir-
leştirmeye" aracı olmaktır. Bu da, "muvakkat bir zaruret", yani, geçici bir zorunluluktur. Amaç,
"halkın" (yani, özel kesimin) bu işlere "iştirakini kolaylaştırmak ve devletçe başlanılan te-
şebbüs kökleşip kâr bıraktığı zaman... ilk fırsatta bunu hususi müteşebbislere (özel girişimci-
lere) ve halka mal etmek" (yani, devretmek) olmalıdır. AİM'nin bu görüşü "devlet sanayici-
liğini daimi bir devlet vazifesi olarak kabul eden Sanayi Ofisi kanunundan ziyade, eski Sanayi
ve Maadin Bankası kanununun istinat ettiği ana prensibe müstenittir, (dayanmaktadır)."(3)
Böylece, AİM'nin önerdiği yol basittir: 1932'nin Türkiye Sanayi Kredi Bankası ve Devlet
Sanayi Ofisi yasalarını (2064 i!e 2058'i) yürürlükten kaldırarak, 1925'in Sanayi ve Maadin Ban-
kası'nın sanayi politikası anlayışına geri dönmek. Çünkü, özel kesime Teşviki Sanayii Kanunu
ile gümrük muafiyet, istisna ve ayrıcalıklarını sağlayabilecek tek yol budur.
2 24 Kânunusani (Ocak), I933 tarihli Cumhuriyet'te yayınlanan "Sanayi Programı: Âli İktisat Meclisi bir rapor
hazırladı" başlıklı ve Ali Süreyya imzalı yazı ile 5 Şubat, I933 tarihli Cumhuriyet'teki "Teşviki Sanayi Kanunu kal-
dırılmamalıdır: makine ve hammadde faaliyetlerinin ilgası sanayi ve ihracatımıza muzırdır'' başlıklı ve A.D. imzalı
yazılar.
3 24 Kânunusani, I933 tarihli Cumhuriyet'te Ali Süreyya'nın yazısı
— LX —
Celâl Bayar'ın İktisat Vekilliğine gelişinden sonraki altı, yedi aylık süre ikili bir mücadele
dönemidir. 1932 T e m m u z u n d a yasalaşmış olan T ü r k i y e Sanayi K r e d i Bankası ile Devlet Sanayi
Ofisi'ni k u r m a k öncelikle İktisat Vekâletinin görevidir. A m a , aynı zamanda, aynı Vekâletin
yeni yönetimi bu yasaları uygulamamak ve Banka ile Ofis'i kurdurmamak istemektedir!(6)
Yasa gereği, Sanayi ve Maadin Bankası (SMB) 1933 yılı başlarında Sanayi K r e d i Bankası ile
Sanayi Ofisi'ne devredilir:
4 25 Kânunusani, 1933 tarihli Cumhuriyet'te yayınlanan "Sanayi Kredi Bankası çok zayıf doğuyor: Âli İktisat
Meclisi fabrikaların müesseseden ayrılmasını doğru bulmuyor" başlıklı ve Ali Süreyya imzalı yazı.
"Meclise göre eski Sanayi ve Maadin Bankası daha müsait vaziyette olduğu halde milli sanayie kredi verememek-
te idi. Bunun da sebebi Bankanın işletmesi ve ıslahı kendisine tevdi olunan devlet fabrikalarının ihtiyaçlarından fazla
bir sermayeye malik olmaması idi. Halbuki yeni Sanayi Kredi Bankası eski banka için bir kuvvet ve itibar membaı olan
fabrikalardan ve bu fabrikaların birikmiş amortismanlarından ayrılmakla beraber ehemmiyetli bir sermaye verileme-
diğinden zayıf bir teşekkül olarak doğmaktadır. Bankanın zamanla yüksek bir sermayeye malik olması için tahsis edilen
varidat membalarından en mühimmi makinelerden ve yedek parçalardan alınacak gümrük resimleridir. Makinelerden
gümrük alınmasının teessüs devresinde milli sanayi için ağır olacağını evvelce teşviki sanayi kanunu münasebetile söy-
liyen Meclis, bu bahiste ayni mütaleayı hatırlattıktan başka sanayiin büyük bir himayeye mazhar olduğu ilk senelerde
mühimce bir yekûna baliğ olan makine ithalâtının şimdi bu himayelerin mühim bir kısmı geri alındığı ve küçük sermayeli
sanayi artık lüzumu kadar inkişaf ettiği bir sırada büyük bir varidat temin edemiyeceği mülâhazasını serdetmiş, gerçi
devlet sermayesi ile büyük sanayiin tesis yolu açılmışsa da devletin getirteceği makinelerden alınacak gümrük resimleri
Sanayi Kredi Bankasına verilmek isteniyorsa bunun bütçeye tahsisat konmak suretile de yapılabileceğini söylemiştir."
5 6 Şubat, I933 tarihli Cumhuriyet'teki "Milli fabrikaların Sanayi Ofisine devri yanlıştır: Âli İktisat Meclisi
bu tecrübenin bir daha tekrarı zararlı ve hatta faydasızdır, diyor" başlıklı ve A.D. imzalı yazısı.
"Devlet hiç bir nevi sanayii yalnız kendi teşebbüs ve faaliyetine hasır ve tahsis etmiyerek bu mevzuda her sahayı
müteşebbis eşhas ve müessesata serbestçe açık bulundurmalı ve kendi teşebbüsile veya iştirakile vücude gelecek sanayi
hareketlerinde halkın, kuruluş teşebbüslerine iştirakleri mümkün olduğu kadar teshil olunmalı ve teessüs kökleşip te mu-
ayyen ve emin bir kâr temin etmeğe başladığı ve halkın iktisadi refahı müsait olduğu zaman, bu tesisler ilk fırsatta hususi
müteşebbislere ve halka maledilmelidir. Bu suretle istirdat edilecek devlet sermayesi yeni yeni teşebbüslere önayak
olur.
Bu noktadan bakılınca son neşrolunan Devlet Sanayi Ofisi kanununa nisbetle Sanayi ve Maadin Bankası kanunu
çok daha müsait hükümleri ihtiva ediyordu.
Meclisimiz, bu tecrübenin bir daha tekrar edilmesini faydasız ve hatta zararlı bulmakta ve binaenaleyh mevcut
fabrikaların banka idaresinde bırakılmalarını ve devletin alâkadar olacağı yeni sanayi teessüslerinin dahi, ister devlet
sermayesile teessüs, ister bazı teşekküllerin teşebbüslerine iştirak şeklinde olsun gene banka vasıtasile vücude getiril-
melerini ve bu maksatları teminen bilhassa devletin iştirak ettiği müesseselere müdahale hususunda çok şiddetli ve her
yerde cari kaidelere muhalif hükümleri de ihtiva eden Sanayi Ofisi kanununun bir an evvel ilgası cihetine gidilmesini lü-
zumlu görmektedir.
Bu suretle bir merkezde toplanacak ihtisas ve sermayeden büyük istifadeler temini mümkün olur kanaatindeyiz.
Burada bazı pek büyük sanayi müesseselerinin teşekkülü için lüzumlu olan mühim sermayeyi, devletin Sanayi
Bankasına temlik etmiyerek bu bankaya ve bünyesi müsait bulunan diğer milli ve mali müesseselere müsait şartlarla
ikraz eylemesi dahi mümkün bulunduğuna işaret etmek isteriz."
6 Bk. "İktisat Vekâleti yeni tedbirler alıyor. Kredi Bankası Kanununun alacağı son şekil ne olacak?" Milliyet,
21 Teşrinisani (Kasım), I932 ve "Sanayi ve Maadin Birlikleri birleştiler. Sanayi Kredi ve Sanayi Ofisi kanunlarının
ilgası için teşebbüs yapılacak" Milliyet, 5 Kânunuevvel (Aralık), I932.
—lxı —
•'Kanunu mahsusu mucibince Sanayi ve Maadin Bankasını Sanayi Kredi müessesesile Sanayi
Ofisine devredecek olan heyet dünden itibaren, Sanayi ve Maadin Bankası merkezinde mesaisine
başlamıştır.
Sanayi Bankası Umum Müdürü Sadettin Bey dün bu meseleler hakkında bir muharririmize
şu izahatı vermiştir:
"— Sanayi ve Maadin Bankasının Kredi Bankasına ve Sanayi Ofisine devir muamelesi yapıl-
mak üzeredir. Devir işi, kanun mucibince 14 şubata kadar ikmal edilmiş olacaktır. Maamafih devir
muamelesinin bu tarihten evvel bitirilmesi de pek muhtemeldir. Devir biter bitmez tatbik ve icra
faaliyeti başlıyacaktır.
Maamafih, şurasını kaydetmek iktiza eder ki bu iş bir tasfiye mahiyetinde değildir. Sanayi ve
Maadin Bankasının bütün mevcudat ve vesaiti yeniden teşekkül etmekte olan Sanayi Kredi müessese-
sile Sanayi Ofisine devir ve taksim edilecektir." (7)
Ancak, aynı günlerde, İktisat Vekâletinin talimatı doğrultusunda çalıştığı şüphe götürme-
yecek olan AİM özetlediğimiz görüşleri yayınlamakta ve Sanayi ve Maadin Bankası modeline
dönüşü önermektedir.
"Ali İktisat Meclisinin on makalede hulâsa ve tetkik ettiğimiz mukarreratı, Türkiye'nin müstakbel
sanayi programının ana hatlarını tamamen ihtiva etmektedir. Bu mukarreratın tatbiki Türkiye sa-
nayiine yeni bir veçhe verecek ve programlı bir sanayi kurmak imkânı hasıl olacaktır.
İktisat Vekili Celâl Beyefendinin, en salâhiyettar müessese demek olan Ali İktisat Meclisinin
mukarreratını muvaffakiyetle tatbik edeceklerine şüphe yoktur.. Ali İktisat Meclisi ile İktisat Vekili
ayni fikir ve mütalealarda olduktan sonra, sanayiimizin sür'atle ve rasyonel bir şekilde inkişaf et-
memesi için hiç bir sebep yoktur."(8)
1933'ün Şubat ayında, süregelen mücadele ve 1932 Temmuz yasalarının yürürlükten kal-
dırılması yolundaki baskı iyice ortaya çıkar. Çelişkinin keskinliği işe (yani, tasarlanan sanayi
hareketine) başlama noktasında bekleyen Kredi Bankası ile Sanayi Ofisi'nin Müdürlüklerini
yürütmek üzere atanmış olan eski Sanayi ve Maadin Bankası Umum Müdürü Sadettin Beyin
AİM'nin görüşlerine destek olmasıyla görülebilir:
"İçtimada bulunan Sanayi ve Maadin Bankası Müdürü Sadettin Bey İktisat Meclisi Alisinin
memleket sanayii hakkında ahiren tanzim eylediği yakınlarda hazırladığı rapor hakkında izahat ver-
miş ve bu izahat fabrikatörler üzerinde minnettar bir tesir bira km ıştır" (9)
7 22 Kânunusani, i933 tarihli Cumhuriyet'te "Kredi Bankası ve Sanayi Ofisi teşekkül ediyor: Sanayi ve Ma-
adin Bankasının bu yeni teşekküllere devri için faaliyete geçildi. Devir muamelesi 14 Şubatta bitecek" başlıklı
haber.
8 14 Şubat, I933 tarihli Cumhuriyet'te A.D. imzalı yazı. .
9 "Sanayi Birliği Kongresi" Cumhuriyet, 13 Şubat, I933. Ayrıca bk. "Sanayi Ofisi ve Kredi Bankası: Bugün
faaliyete geçmek üzere emir bekliyor", Cumhuriyet, 14 Şubat, I933
"Sanayi ve Maadin Bankasının Kredi Bankasına ve Sanayi Ofisine devrine ait muamelât ile uğraşan heyetin vazife-
sini bitirdiğini ve heyete riyaset eden Ticaret umumi müdürü Naki Beyin hazırlanan raporu Ankara'ya götürdüğünü yaz-
mıştık.
Eski Sanayi ve Maadin Bankasının ve yeni Sanayi Kredi müessesesinin umumi müdürü Sadettin Bey dün bu hususta
bir muharririmize şu beyanatta bulunmuştur:
— "Devir heyeti bütün hazırlıkları yapmış ve raporunu göndermiştir. Kanunen gerek Kredi Bankasının, gerekse
Ofisin yarından itibaren resmen teşekkül etmesi icap eder. Vekâletten bu hususta tebliğata intizar edilmektedir.
Yeni vaziyette büyük bir değişiklik olmamıştır. Eski vazifeler ikiye bölünmüştür. Bunlardan bir kısmı Sanayi Ofisi-
ne verilmiştir. Bu meyanda fabrikalar ait olduğu şube ile birlikte Ofise devredilmiştir.
Kadrolarda değişiklik olmamıştır. Eskidenberi Sanayi Bankası da kredi işieriie uğraşıyordu. Şimdiki halde her iki
müessese ayni bina dahilinde çalışacaklardır.
Yeni teşkilât ve vaziyet hakkında sirgüierier hazırlanmıştır. Bunlar alâkadarlara gönderilmektedir."
— lxıı —
1933'ün "özel kesimin kabul edeceği devletçilik" modeli, sanayileşme politikasında özel
kesimden esirgenecek kaynaklarla iş yapılmayacağı düşüncesine dayanıyor. Cumhuriyet yö-
netimi ile özel kesim arasında 1933'de uzlaşma noktası budur. Devlet özel kesime Teşviki
Sanayi ve gümrük mevzuatı çerçevesinde sağladığı kaynaklara ilişmeyecek, ayrıca, eğer devletin
sanayide yeni girişimleri olursa bunda da özel kesimi kendisine ortak edecek, yani, yeni biri-
kimlerden ona da pay ayıracaktır. Bu bakımdan, 1932 yılı Cumhuriyet yönetiminin devletçi-
lik uygulamasında bir atılım yılı iken, 1933 bir geri çekilme yılı oluyor.
Hem özel kesimin Teşviki Sanayi ve gümrük mevzuatı çerçevesindeki ayrıcalıklarını sür-
dürecek, hem de 1932'de başlatılan yeni sanayi projelerini yürütecek bir yeni çözüm nasıl buluna-
bilir? Bu soru. 1933'ün Şubatında henüz yanıtsızdır. AİM, aranan modelin ön koşulunun özel
sanayiden 1932 yasalarıyla esirgenen kaynakların geri verilmesi olduğunu söylüyor. Ondan son-
ra da, özel kesimden ileride kaynak çekme olasılığı bulunmayan, tercihan özel kesime kaynak
aktaracak bir "devlet sanayii modeli" oluşturulmalıdır. AİM'ne göre, bu model için 1925'in
SMB örneğinden iyisi olamaz. Ancak, aradan geçen yıllar bu örneğin takviye edilmesi gerek-
tiğini göstermiştir:
"Fikri m izce Sanayi Bankasının vaziyetini ıslcrh etmek için, bankaya büyük bir İtibar ve emni-
yet ve senede bir bucuk milyon lira derecesinde bir kâr temin eden fabrikaları bankadan ayırma-
mak ve sermaye ekseriyeti Cumhuriyet Merkez Bankasında olduğu gibi, devlete ve milli müessesatı
maliyeye ait olmak üzere bankanın idare şeklini, halkın da iştirak edeceği bir anonim şirket haline
koymak ve yeni tesis olunacak devlet fabrikalarını da bu bankaya malederek bankanın sermayesini
arttırmak münasip olur.
Bu rayede banka alâkadar mali müesseselerin müzahereti ile dahil ve hariçte büyük itibar ve
sermaye bulur, muhtelif faydalı teşebbüslere yayılmış olması ve her sene emin kârlar tevzi edebilmesi
dolayısile hisse senetleri halkımız için en mühim ve cazibeli birer plasman halini alarak bu sayede
sermaye terakümlerine de hâdim olur."( 10)
AİM'nin, İktisat Vekâletinin izlediği yeni çizgiyi desteklemek üzere oluşturulan önerileri
1933'ün Mart ayı sonlarında yeni kanun lâyiha'arı (yasa tasarıları) biçiminde somutlaşır. Türkiye
Sanayi Kredi Bankası ile Devlet Sanayi Ofisi tam doğamadan ölecek, yani 2064 ile 2058 sayılı
yasalar yürürlükten kaldırılacaktır.
"İktisat Vekâleti teşviki sanayi kanununa müzeyyel bir kanun lâyihası hazırlamıştır. Bu lâyihada
Sanayi Kredi Bankası ile sanayi müesseselerinin vergiye tâbi tutulmaları ve getirecekleri mevaddı
iptidaiyeden gümrük resmi alınması hakkındaki hükümler ilga edilmektedir. Yani bu müesseseler
eskiden olduğu gibi vergi vermiyeceklerdir.
Ayni lâyihada yeniden açılacak sınai müesseselerin muafiyetten istifade edebilmeleri için bazı
kayıt ve şartlara tâbi tutulacakları hakkında hükümler mevcuttur."( 11)
İktisat Vekâletinin hazırladığı tasarı «Teşviki Sanayi Kanununa müzeyyel (Ek)' olarak su-
nulmaktadır. Özel kesimden 1932 Temmuz yasaları ile geri alınan bazı muafiyet, istisna ve ay-
rıcalıklar yeniden verilmektedir. Böylece, aranan sanayi modelinin ön koşulu yerine getirilmek-
10 "Kuvvetli bir Sana/i Kredi Bankası yapmalıdır: Bunun için de milli fabrikaları Banka/a iade etmek ve
Banka kanununu değiştirmek lâzımdır" Cumhuriyet, 8 Şubat , I933 A.D. imzalı yazıda yer alan AİM görüşü.
11 "Yeni bir sanayi kanunu: Sanayi müesseselerinden eskisi gibi gümrük resmi ve vergi alınmayacaktır"
Cumhuriyet, II Nisan, I933
— lxııı —
tedir. Aranan model ise, "Teşviki Sanayi Kanununa müzeyyel" tasarının yapışık kardeşi olarak
doğacaktır. Başlığı "Sümerbank' tasarısıdır. Esasları, yukarıda AİM'nin önerdiği bir sanayi ban-
kası çerçevesindedir. Yani, 1925 'in Sanayi ve Maadin Bankası'nın takviyeli bir modelidir. 1932'
nin yasaları ile birbirinden ayrılan kredi işleri ile sanayi projeleri Sümerbank modeli ile yine ay-
nı çatı altında birleştirilmiştir.
Sümerbank tasarısının özel kesime eski istisna, muafiyet ve ayrıcalıklarını geri veren "Teş-
viki Sanayi Kanununa Müzeyyel' tasarı ile yapışık kardeş olduğu, ikisini de hükümetin birlikte
(20 Nisan, 1933'de) Meclise göndermesi kadar, TBMM'nde aynı gün içinde yapılan müzakerele-
rinden ve yasa gerekçelerinden ('esbabı mucibe'lerinden) izlenebilir. Ancak, asıl gerekçeyi oluş-
turmak için yukarıdaki açıklamaların izinden gitmek gerekir.
4
Sümerbank tasarısı, Cumhuriyet yönetiminin devletçilik uygulamalarında bir geri çekiliş
yılı olan 1933'ün ürünü de olsa, yönetimin, devletçe örgütlenecek bir yeni sanayi hareketini yü-
rütme isteği zayıflamamıştır. Hedef 1932'de saptanmış, bunun dış kaynağı da o zaman bulun-
muş, mühendislik etüdleri önemli ölçüde geliştirilmiştir. Sanayi hareketinin çekirdeğini oluş-
turan dokuma fabrikaları için kaynak ye teknik yardım Sovyetler Birliği'nce sağlanmıştır.(12)
Başlangıçta hızlı davranılmış, 1932'nin yaz aylarında işin esasları ortaya çıkmıştır. 1932'nin son-
baharında Sovyet heyetinin başkanı Prof. Orloff şu açıklamayı yapıyor:
"Hükümetçe üç fabrika yapılacaktır. Biri Kayseri, diğeri Nazilli'de olacaktır. Üçüncüsünün
nerede olacağı henüz belli değildir. Bu hususta bilâhare karar verilecektir. Bu fabrikalar üç cinc pa-
muk kumaş yapacaklardır. Birincisi basit kaputbezi cinsinden, beyaz olmayan kumaşlar. İkincisi,
renkli dokumalar, basmalar. Üçüncüsü de emprimelerdir ki bunların yapılması pamukların İslahına
bağlıdır." (13)
Cumhuriyet yönetiminin, temelini 1932'de attığı sanayi hareketinde o yıllarda birkaç ni-
rengi noktası ortaya çıkıyor. Birincisi, Başvekil İsmet Paşanın 1932 Mayıs ayında bu işin kaynağını
bulmak ve işi bağlamak üzere Sovyetler Birliği'ne gidişidir. İkincisi, bu hareketin örgütlenmesini
sağlamak üzere 1932'nin Temmuz ayında çıkarılan 2058 ve 2064 sayılı yasalardır. Üçüncüsü,
bu örgütlenmenin gerçekleştirilememesinden sonra 1933'ün Haziran ayında çıkarılan Sümer-
bank yasasıdır. Bu yasadan sonra, özel kesimin sanayi hareketini engelleme olasılığı giderilmiş
ve Sümerbank yeni sanayi hareketinin genelkurmay karargâhı gibi örgütlenmiştir. Gelişmelerin
1933 sonuna doğru, artık geri dönülmez biçimde hızlanmasından sonra, iş "fabrikalar k u r m a k -
tan öteye bir sanayi programı oluşturmak gibi düşünülmeye başlamış ve böylece dördüncü bir
nirengi noktasına erişilmiştir. Bu nokta, İktisat Vekili Celâl Beyin 1934 yılının ilk haftası içinde
"sanayi programı"nı açıklaması ve aynı ay içinde Ankara'da Sovyetlerle sekiz milyon dolarlık
kredi protokolünün imzalanmasıdır. Bütün bunları tamamlayan beşinci nirengi noktası da,
yine 1934'ün Mayıs ayında Başvekil İsmet Paşanın sanayi hareketinin simgesi haline gelen
Kayseri dokuma fabrikasının temelini atması ve 1934'ün, arka arkaya yapılan yatırımlarla Cum-
huriyet yönetiminin hamle yılı olmasıdır.
Bu nirengi noktalarını geçerek sanayi hareketini başaran Cumhuriyet yönetimi, Sümerbank
yasasının bir "geri çekilme" yılının özelliklerini taşımasına rağmen, 1934'ü değişik bir atılım yılı
12 "Sovyetlerle yeni bir itilâf (anlaşma) yapıldı: Ruslar sekiz milyon dolarlık fabrika makineleri verecekler.
Bunu yirmi senede mal vererek ödeyeceğiz. Ayrıca, 10 traktör, 5 tank, 2 kamyon hediye ettiler", Milliyet, 8 Mayıs,
1932. Bu kitap dizisinin birinci cildinden de izlenebileceği gibi, bu anlaşma Başvekil İsmet Paşa'nın 1932'nin
Mayıs ayında Sovyetler Birliği'ne ziyaretinde yapılmış, ancak 1932'nin İktisat Vekâleti yönetimindeki değişiklikleri
sonunda ortaya çıkan çekişmeJer ve belirsizlikler sanayi hareketinin başlatılmasını geciktiren önemli etken olmuştu.
13 Bk. Milliyet, 2 Teşrinievvel (Ekim), 1932. Ayrıca bk. "Yeni kurulacak fabrikaların esasları hazırlandı",
Milliyet, 4 Teşrinisani (Kasım), 1932
— lxı —
yapmış, bu sayede ekonominin yönetiminde olduğu kadar siyasal alanda da mesafe alınmış
ve 1935'de ikinci bir sanayi programı yapma gereğ konuşulmaya başlanmıştır.
T e k n i k altyapının önemli parçası sanayi bilgisine sahip ve uzmanlaşan insan gücünü yetiş-
t i r e b i l m e k t i r . Bu konu 1932 T e m m u z yasalarında ve daha sonra Sümerbank tasarısında genişçe
biçimde ele alınmıştı. Hatta, T B M M ' n e gönderilen tasarıda Sümerbank'ın sanayi okulları kur-
ması öngörülmüşse de, İktisat Encümeni bunu tasarıdan çıkarmış ve yetişecek sınai işgücüne
"olanaklar ölçüsünde" destek verilmesini yeterli saymış, bu konu daha sonra gündeme getiril-
memiştir. Ancak, sanayi hareketi içinde projelere bağlı olarak t e k n i k işgücünün yetiştirilmesi
zorunlu görülmüştür. (17).
Sümerbank modelinin önemli bir özelliği "özel kesimden kaynak çekme olasılığı bulunma-
y a n " bir yapı getirmesiydi. Ancak, bundan daha önemli bir yenilik, Sümerbank'ın başını çekeceği
bir sanayi hareketine o tarihte mali aracı kesimin en büyük kuruluşu olan İş Bankası'nın o r t a k
olmasıdır. Bu, Sümerbank tasarısının gerçekçesinde daha önceleri İş Bankası çevresinde ortaya
çıkmış "bütün milli menabii kuvva (milli kuvvet kaynakları)"nın yeni birikime ortaklığı sloganı
ile dile getirilmiştir.
Protokol imza edildikten ve proje taslağı teati olunduktan sonra her iki taraf Sovyet âlet ve cihazlarının teslimine
müteallik hususların müzakeresine girişmişlerdir.
M. Zolotayev, Sovyet gazetecilerine beyanatta bulunarak Kayseri müesseselerinin Türkiye'ye senede 30 milyon
metrodan fazla mensucat temin edeceğini söylemiştir. Mensucat sanayii şubesinin ihdası, Türk pamukçuluğunun cinsi
üzerinde müsait bir tesir husule getirecektir.
M. Zolotayev, mensucat müesseselerinde teknik işleri görecek bir miktar Türk amele ve mütehassıs yetiştirmek
lâzım olduğunu beyan etmiştir. Şimdi muhtelif mensucat müesseseleri için ikinci bir proje hazırlamak icap etmektedir."
Ayrıca, "Kayseri fabrikası altı ay sonra çalışacak: Rusya'dan gelen projelerin tetkiki için bir komisyon teşkil
olunması kararlaştı" Cumhuriyet 16 Temmuz, I933
"Kayseri'de kurulacak pamuklu mensucat fabrikası için Rusya'da hazırlanan projeleri tetkik etmek üzere bir
komisyon teşkil edilmesi kararlaştırılmıştır.
Bu işe ait evrak bir sandık dolusu olduğundan tasnifi on beş gün kadar süreceği anlaşılmıştır.
Projeyi getiren heyetin intibaları çok iyidir. Buradan tecrübe için Rusya ya götürülen Türkiye pamukiarile yapılan
mensucat nümuneleri ihtiyaca kâfi görülmüştür. Fabrika, memleket ihtiyacının mühim bir kısmını teşkil eden kalın pa-
mukluları yapacak, bu suretle pamuklu ithaline mahal kalmıyacaktır.
İleride gene Rusya'dan gelecek projelerle daha iki fabrika tesisi ve bu müesseselerde en ince patiskalara varıncaya
kadar memleketin bütün pamuklu ihtiyacının temini mukarrerdir. Bunun için pamuk mahsulâtının ıslahına çalışılmakta-
dır. İlk fabrika, altı aya kadar faaliyete geçebilecektir. Makineler, komisyonun projeler üzerinde yapacağı tetkikat neti-
cesinde getirtilecektir.
Bu hususta kat'i karar İktisat Vekili Celâl Beyin Londra'dan avdetinden sonra verilecektir.,,
17 Bk. "Rusya'ya gidecek sanayi talebesi: Elli Türk gencinden mürekkep kafile bugün Çiçerin vapurile Ode-
sa'ya hareket ediyor", Cumhuriyet, 29 Ağusytos, I933.
"Giden talebeler Moskova, Harkof, Leningrat'taki muhtelif mensucat fabrikalarına taksim edilecekler ve buralar-
da 9 ay kadar staj göreceklerdir.
Bunlardan bir kısım bez imalâtına mahsus servisleri, bazıları da makinelerin teknik işlerini öğreneceklerdir.
Stajlarını ikmal edecek gençlerimiz Anadolu'da yeniden tesis edilecek olan mensucat fabrikalarında istihdam olu-
nacaklardır.
Sümer Bank tarafından Eylülün yedisinde de Rusya'ya ikinci bir kafile gönderilecektir."
— lxvı —
18 "Hususi teşebbüs erbabı tarafından tesisine imkân görülmeyen sanayi şubelerinin vücude getirilmesi ve
bunların devlet veya milli müesseselerin teşebbüsü olarak kurulması kararlaştırılmıştır". Bk. "Birinci Beş Senelik
plana dahil ana sanayi", Milliyet, 3 Kânunusani (Ocak), I934.
19 Bk. "Programda istikrar: Sanayiin himayesinde hangi prensipler takip edilecektir? Cumhuriyet, 2 Şubat,
1933. AİM'nin raporunu açıklayan A.D. imzalı yazı.
"Sanayiin kuruluş devrine ait himayenin, istikbalde tedricen azaltılacağı ve bir gün tamamen kaldırılacağı göz ö-
nünde bulundurulacak, yaşayabilmeleri büyük himayelere muhtaç sanayi, memleketin müdafaası gibi âli menfaatler ol-
madıkça, himaye edilmiyecektir. Yani kendi kendine yaşıyabilecek, rüştünü isbat edecek sanayi himaye olunacak, ilelebet
yüksek himaye ile yaşıyacak olanları himaye edilmiyecektir. Bu esası koyduktan sonra memleketimizdeki sanayii şu dört
kısma ayırmak mümkündür:
1 — Mamulâtı memlekette çok miktarda kullanılan ve iptidai maddeleri memlekette yetişen sanayi (pamuklu
mensucat sanayii gibi)
2 — Ham ihracat maddelerini mamul ve yarı mamul hale koyan sanayi (yaş deri, yün ve zeytinyağı sanayii gibi)
3 — Mamulâtı memlekette büyük miktasta sarfedilen ve ham maddeleri memlekette yetişmemekle beraber fab-
rikaları kurulunca ham maddeleri de hemen yetişebilen sanayi (şeker sanayii gibi)
4 — Ham maddeleri memlekette hem mevcut olmıyan, hem de yetişmesine imkân olmıyan sanayi. Bu sanayii
ikinci bir tasfiyeye daha tâbi tutmak mümkündür. A — Ham maddeleri memlekette bulıınmıyan, fakat imal safhaları
memlekete ehemmiyetli faydalar temin eden sanayi, (kıymetli yünlü kumaş, ince pamuklu ve trikotaj sanayii gibi). B —
Ham maddeleri memlekette bulunmayan, fakat imal edilirken memlekete pek ehemmiyetsiz faydalar, hatta zâhiren fay-
da, hakikatte zarar veren sanayi (ham petrol tasfiye ve lâstik kundura sanayii gibi).
Şimdi bu dört çeşit sanayi arasında en ziyade himayeye lâyık olanı hangisidir? Elbette birinci maddedeki "ham
maddeleri dahilde yetişen ve sürümü de çok olan sanayi" iktisadi fayda itibarile en başta gelir. Fakat birinci maddedeki
sanayii himaye etmekle diğerlerini etmemek lâzım gelmez. Bunların hangilerinin ve nasıl, ne kadar müddet, ne şekilde
himaye edilmesini tayin edecek olan şey işte o esaslı ve derin tetkiklere müstenit programdır."
Ayrıca, "Ana hammaddeleri memleketimizde bulunan veya tedarik edilecek sanayi birinci beş senelik prog-
ramın başlıca vasfını teşkil etmektedir." Bk. "Birinci Beş Senelik Plana dahil ana sanayi" Milliyet, 3 Kânunusani,
1934. Bu cildin içinde yer alan Nisan 1934 tarihli T. İş Bankası 1933 Onuncu İş Senesi İdare Meclisi BRaporunda bu
projeler kısaca anlatılıyor. Bk. s. 129 vd.
— lxvıı —
1933 yılı sonuna gelirken, sanayi projeleri artık bir bütünlük içinde düşünülür. Bunun adı
Beş Senelik Sanayi Programı'dır. 1933'ün son ayını ve 1934'ün başlarını sanayi programı üze-
rindeki görüşmeler dolduruyor. Sanayi hareketine karar verebilmek ve özellikle bunu süreli
bir sanayi programı halinde açıklayabilmek için herşeyden önce gerekli iç kaynak büyüklüğünü
hesap'amak şart oluyor. Bu bakımdan, 1933 başlarında ve konu hükümette görüşülmeden önce
öngörülen kaynak büyüklüğü ile görüşmelerin sonlarında ortaya çıkan tablo aşağı yukarı bir
birini tutmaktadır:
"İcra vekilleri heyeti yakında Reisicumhur Hazretlerinin reisliği altında toplanarak bu programı
müzakere edecektir. Bu müzakerelerin birkaç gün sürmesi muhtemeldir.
Tanzimi kararlaştırılan beş senelik programla bir nevi sınai seferberlik yapılacaktır.
Program kat'i şeklini aldıktan sonra derhal ilân edilecek ve beş senelik müddet zarfında en evvel
en lüzumlu görülen fabrikaların inşasına başlanmak üzere programın tahakkukuna geçilecektir.
Devlet tarafından kurulacak ve Sümer Banka bağlı olacak fabrikaların adedinin 12 olarak tesbit
edileceği tahmin ediliyor. Hususi teşebbüslerin ayni müddet zarfında kurmaları kararlaşacak olan
fabrikalarla bu adet (14)'ü bulacaktır.
Bunların başlıcaları iplik, mensucat, demir, kok, kâğıt, şişe, selüloz ve kimyevi maddeler fab-
rikaları olacaktır.
Devlet tarafından kurulacak fabrikalar için lâzım olan para beş sene müddetle devlet bütçesine
konarak muayyen tahsisatla temin olunacaktır. Bu paranın yekûnu (25) veya (30) milyonu bulacak-
tır. Yani 934 senesi bütçesinden itibaren 938 bütçesine kadar (dahil) beş sene müddetle masraf büt-
çelerinden beş veya altı milyonluk tahsisat ayrılacaktır.
Sovyetlerin açtıkları kredi yekûnu 16 milyonun da bu yekûna ilâvesi suretile devletin kuracağı
fabrikalar 41 veya 46 milyon liraya yapılabilecektir. Bu fabrikaların beş senelik müddetten evvel
ikmal edilmiş olmaları için milli bankalardan kredi temini de çok muhtemeldir. Bu takdirde beş se-
nelik program belki üç veya dört senede tahakkuk etmiş bulunacaktır."(20)
Sanayi programının dış kaynağı 1932'nin Mayıs ayında Sovyetler'den sağlanmış olan ve
koşulları o tarihtenberi bilinen 8 milyon dolardır. İç ve dış kaynakların toplamı 46 milyon lirayı
geçmektedir. Bu 1933 yılı bütçesinin aşağı yukarı dörtte biri büyüklüğünde bir yatırım progra-
mı demektir.
İşte, İktisat Vekili Celâl Bayar'ın 1934'ün ilk haftasında programı kamu oyuna anlatan açık-
lamaları ile aynı ay içinde Ankara'da Sovyetler'le imzalanan protokolü sanayi hareketinin önem-
li nirengi noktalarından biri saymak gerekecektir.
İktisat Veki'inin sunuşu ile birlikte basında açıklanan bilgiler, bu programın tam bir ithal
ikamesi düşüncesi ile oluşturulduğunu ve Cumhuriyet rejimi yöneticilerinin "ülkedeki kaynak-
20 "Beşsenelik program", Cumhuriyet, 8 Kânunu evvel (Aralık), I933. Bundan iki gün önceki haberde prog-
ramın İktisat Vekâletinden hükümete geçecek duruma geldiği anlaşılıyor: "Beş Senelik Program: İktisat Vekili
sanayi programı tetkikatını bitirdi". Cumhuriyet, 6 Kânunu evvel, I933. Sanayi programı I933 sonlarında hükümetin
ençok önem verdiği ve görüştüğü iştir. Bu nedenle, basında da geniş yer tutuyor. Cumhuriyet, 14 Kânunu evvelde
"Beş Senelik İktisadi Program: Heyeti Vekile programı müzakereye başlıyor: program yalnız iki üç fabrikanın in-
şasına ait değildir, iktisadi faaliyetin istikametini çizmektedir" başlıklı haberinde, hükümetin iki gün sonra (Cu-
martesi) konuyu görüşeceğini bildiriyor. Pazar gününün gazeteleri, programın görüşüldüğünü duyuruyorlar. An-
laşıldığına göre hükümetin programı görüşmesi I934 'ün ilk hafta sonuna kadar sürmüştür. Bk. "iktisadi projeler
üzerinde müzakereler ikmal edildi" Milliyet, 8 Kânunusani, 1934. Konunun mali boyutu ise çok değişmemiş, gö-
rüşmelerin sonunda, sanayi programı yatırımlarına bütçeden her yıl 6 milyon lira ayrılması üzerinde karar kılınmış-
tır. Bk. "Sanayi planının tatbiki için tahsisat veriliyor: Programın sınaî tesisat ve işletme kısmı: Bu seneden itiba-
ren bütçeden senede 6 milyon lira tahsis edilecek", Milliyet, 4 Kânunusani, 1934.
— lxvııı —
ları değerlendirememekten ötürü potansiyel hasılanın büyük parçasının ülke dışına aktarıldığı,
bunun ise yoksulluğun ve geriliğin belli başlı nedeni olduğu" biçiminde özetlenecek bir gözle-
min sıkıntısını yaşaya yaşaya bu noktaya eriştiklerini yansıtıyor:
"Birinci beş senelik plana dahil ana sanayi beş büyük grupta toplanmaktadır: 1. Mensucat
sanayii 2. Maadin sanayii, 3. Selüloz sanayii, 4. Kimya sanayii 5. Seramik sanayii.
Havza (Zonguldak) ve umumi surette maden kömürü işleri için İktisat Vekâleti ayrı bir program
hazırlamaktadır. Büyük mikyasta elektrik enerjisi istihsali ile Orta Anadolu'da ve dahilde teessüs
edecek sanayiin muhtaç olacağı tenviratın ve muharrik kuvvetlerin teminini istihdaf edecek (hedef
tutacak) bir elektrifikasyon projesi de hazırlanmaktadır.
Büyük sanayiin kuruluşunda tesis yerleri intihap olunurken (seçilirken) iktisadi mülâhazalar
kadar kazanç ve refah itibarile geri kalmış muhitlerin ön teşebbü-lerden istifade etmesi nazarı dik-
kate alınacaktır.
Birinci Beş senelik programa ithal edilen sanayi şubeleri mamulâtı 1932 senesi ithalâtımızın
yekûnunda yüzde 44 nisbetinde bir yer işgal etmektedir. Program tatbikile beraber kurulacak sanayii
korumak için gümrük tarifemizde lâzım gelen tadiller yapılacaktır. Bir jeoloji enstitüsü tesisi programa
dahildir. Sanayi tedrisatına da bilhassa ehemmiyet verilecek ve usta yetiştirmek için ilk iş olarak
kuvvetli bir ihtimale göre İstanbul ve İzmir Sanayi Mektepleri İktisat Vekâleti emrine verilecektir.
İsparta vilâyeti dahilindeki Keçiborlu kükürt madenini işletme imtiyazı tesis edilecek milli bir
şirkete verilecektir. Gülyağı istihsalât ve ihracatının kooperatifleştirilmesi ve İsparta'da modern bir
taktirhane tesisi mutasavverdir (tasarlanmaktadır.) Süngerciliğimiz teşkilâtlandırılarak devlet mu-
rakabesi altına alınacaktır. Milli bankalarla beraber İzmir ve İstanbul liman şirketleri tarafından
kurulacak milli bir şirket bu denizaltı servetimizi işletecektir. Porselen sanayii için Kütahya'da bir
fabrika kurulacaktır."^21)
Programın beş yıllık olarak düşünülmesi, büyük olasılıkla Sovyetlerin 1929'da başlamış
ve başarıyla yürütülmekte olan "Beş Yıllık Plan"larından esinlenmiştir. Sanayi yatırımlarının ta-
sarlanması, projelendirilmesi ve tamamlanması için aşağı yukarı beş yıllık bir sürenin gerekli
oluşu, sanayii esaslı biçimde kurmak isteyenlerin ufkunu böyle çizmektedir. Gerçekçi bir iş olan
sanayide sonuç beş yıl içinde alınır. Beş yıldan ötesi istek ve niyetler dönemidir.
1933 sonlarında kesinleştirilen "Beş Senelik Sanayi Programı" bugünkü terimlerle bir "Sek-
törler programı" niteliğindedir. O tarihlerde Türkiye'de bir "makro plan" üzerinde düşünebil-
mek söz konusu olamaz. Ancak, sanayi programından beklenen şey bir güçlü lokomotif etkisiyle
ekonominin birbiriyle bağlantılı, ama durağan ve gelişmemiş sektörlerini canlandırmak, bir
karşılıklı etkileşim yaratarak ekonomiyi geliştirebilmektir. Ana düşünce, ithal ikamesinde ba-
şarılı oldukça ekonominin kaynaklarının daha iyi ve tam kullanılabileceğidir. Gelişmenin yolu
budur.
Sektör programları projelerle ortaya çıkar. "Beş Senelik Sanayi Programı" da bunun min-
yatür bir örneğidir. Ağırlık merkezi pamuklu dokuma sektörüdür. Sanayi hareketinin yatırım
merkezi olarak Sümerbank'ın öncelikli görevi bu sektör için gerekli ithal ikamesi hedefine var-
mak, yani, öngörülen yatırım projelerini zaman yitirmeden gerçekleştirmektir.
"İktisadi program, herşeyden evvel üç beyazdan (un, şeker, pamuklu mensucattan) en geri kal-
mış olan üçüncüsünü istihdaf etmektedir. Filvaki ithalât istatistiklerine bakınca görürüz ki sırf pa-
muklu mensucat için 10 senede 512 milyon liramız su gibi harice akıp gitmiştir.
Bu milyonları memlekette bırakmak lâzımdır. Bu milyonlarla memleketin pamuklarını işlemek
lâzımdır. Bu milyonlarla binlerce kola iş, binlerce aileye ekmek bulmak lâzımdır. Bu itibarla program-
ın evvelâ pamuklu mensucata ehemmiyet vermesi, gayet doğru ve musiptir. Tabir caizse gömleğimi-
zin istiklâlini temin edeceğiz.
Sümer Bank, pamuklu mensucat için dört fabrika yapmaktadır.
1 — Sovyetlerden alınan makinelerle Kayseride bir iplik fabrikası kurulacaktır. Bu fabrikanın
plânları gelmiş ve inşaat münakaşaya konulmuş olduğundan inşaata Nisan İptidasında başlanacaktır.
2 — Bakırköyündeki eski ve küçük bez fabrikasının yerine şimdi yeni ve büyük bir fabrika inşa
edilmektedir, ki fabrika binasının inşatı hayli ilerlemiş olup Haziran veya Temmuzda işe başlıyacaktır.
Bu yeni fabrikaların kayde lâyık iyilik ve faydalarından biri de memlekete modern tekniği ge-
tirmeleri olacaktır. Bu yeni fabrikalar, yeni makineler, yeni teknik usullerle çalışacaklar, adeta bu
cepheden memlekette birer nümune müessesesi olacaklardır. Yeni teknikle rasyonel çalışma bu asrın
sanayiinde muvaffakiyetin ilk şartıdır."(22)
7
Projeler ve sektörler üzerine kurulan sanayi programlarının vazgeçilmez bir mekân boyutu
olacaktır. Hangi bölgeyi veya bölgeleri geliştirmek istiyorsunuz? Bu, kaynakları harekete geçir-
mek isteyen bir programın kaçınılmaz sorusudur. Soru 1932 yılından beri kamu oyunda yer tu-
tuyor. İstanbul ile bazı kıyı bölgelerinin dışında hareketsiz ve kendi içine kapalı olan Türkiye'de,
ekonomi coğrafyasını değiştirmek Cumhuriyet rejiminin çok istediği amaçtır. Sanayi hareketi,
tıpkı demiryolu politikası gibi bu özlemi tazeliyor. 1933'ün başlarında, henüz sanayi programı
resmileşmemişken özlem somut düşüncelerle yineleniyor:
"8u toprak ki azami bire dört veya altı verir. İnadı tutarsa üç veya dört sene, kurak bir hava
içinde kavrulur. Köylüler açlıktan dağılır, diyar diyar ekmeğini aramağa çıkar. Böyle yerlerden ümran
namına bir şey beklemeğe hakkımız olur mu?
22 "İktisadi programın tatbikına başlandı: Sümerbank bu sene dört iplik ve pamuklu mensucat fabrikasile
ilk kağıt fabrikasını kuruyor" Cumhuriyet, 23 Mart, I934.
— lxx —
İsmet Paşa ve hükümeti bu hususatı benden ve herkesten evvel düşünmüş ve programını çizmiştir;
Orta Anadolu sınai mıntıkamız olacaktır; demiştir.
Bir sene sonra Kayseride muazzam bir mensucat fabrikası, Sivas'ta bir şeker fabrikası vücut
bulacaktır. Belki Sivas'ta renkli kumaş fabrikası da yapılacaktır.
Sivas gibi bir büyük şehirde doksan kahvenin mevcudiyeti de sevinecek bir şey değildir'.... Sokak-
larından çirkef akan, çamurdan yürümek kabil olmıyan bu kasabada hayatın manası var mıdır?
Bünyan yolunda kovuklar içinde yaşıyan köylü, taş devrine ait hayatın tarihi temsilini bize gösteriyor.
İstanbul, İzmir, Bursa'da tekâsüf eden mütekaidini jvülkiye ve askeriyenin Anadolu köylerine
dağılmaları, muallim ve mürebbi sıfatile son vatan borçlarını ödemeleri lâzımdır. Doktorlarımızdan
da ayni fedakârlığı istemekte haklıyız. Bakıma muhtaç olan Orta Anadolu'nun bu feryadını Türk gü-
zide ve münevverleri işitmelidir." (23)
Orta Anadolu'nun bir sanayi bölgesi olması, tıpkı Ankara'nın Cumhuriyet rejiminin simgesi
olması gibidir. Sanayi programında Orta Anadolu'nun simgesel bir değeri vardır. Ancak, ekono-
mik yönden de bu yoksul ve durağan bölgenin "manüfaktür' düzeyinde sanayilerle canlandırıl-
ması ve bunun ülkenin çeşitli yörelerindeki hammadde kaynaklarını harekete geçirmesi sanayi
programının erişmek istediği hedefti.
Böylece, 1934'ün Mayısında temeli atılan Kayseri dokuma fabrikası hem sanayi programının
uygulamasını başlatıyor, hem de büyük ölçekli sanayiin tarımı bir büyük hammadde kaynağı
gibi kullanması yolunda ilk adım oluyordu.
"Kayseri fabrikası tasavvuru bile insanı mütehassis eden muazzam bir eser olacaktır. Bu eserin
büyüklüğünü tebarüz ettirebilmek için nevi itibarile benzeri olan Bakırköy Bez fabrikasını mikyas
tutmak kâfidir. Bakırköy fabrikası senede 2 milyon metre bez dokumaktadır. Kayseri fabrikası ise 24
saatte üç posta amele çalıştırmak suretile azami randıman almak çaresine de baş vurarak senede
30 milyon metre bez imal edecektir.
Fakat Kayseri fabrikasının ve onu Nazillide ye Adanada takip edecek diğer fabrikaların ehemmi-
yetleri yalnız bu azametlerinde değildir. Memleket bu fabrikalarla muhtelit bir ziraat ve sanayi dev-
resine girmek üzere kuvvetli bir adım atmış olacak ve halledilmesi lâzım gelen hayati ehemmiyette bir
davanın anahtarını ele almış bulunacaktır.
Türkiyemizin az zamanda muhtelit bir ziraat ve sanayi memleketi halini alabilmesi için en az
25-30 milyonluk bir sanayi programının tahakkuk ettirilmesi lâzımdır. Bu programın esasını teşkil
23 "Orta Anadolu sanayi mıntıkası olacak". Cumhuriyet'te I Mart I933'de izmir mebusu Osmanzade Hamdi
Beyin yazısı.
— lxxı—
edecek olan ve süratle teessüs etmek kabiliyetinde bulunan sanayi şubeleri, başta pamuklu dokuma-
lara mütevakkıf bir program ile kurulabilecektir.
Yeni dokuma fabrikaları bu iki dereceli sanayi programı kadar devletçi sanayi politikamız he-
sabına da çok ümitli ve erken meyva verecek bir başlangıç olacaktır. Çünkü pamuklu dokuma mamu-
lâtı dışarıdan getirmek suretile karşıladığımız ihtiyaçların en büyük maddesini teşkil ettiği gibi ham
maddesi de memlekette mebzul olarak yetişmektedir.
Gene yukarıdaki rakamlara dikkat edilirse görülür ki ihracat mallarımızın kıymetli olduğu ve
dolayısile halkımızın satınalma kudretinin sarsılmadığı senelerde pamuk mamulâtı ithalâtımız çoktur.
Demek ki hayatın nisbeten müreffeh olduğu senelerde memleketin pamuklu ihtiyacı yuvarlak
rakam olarak 75 milyon lira, daha doğrusu onun tekabül ettiği milyon tondur.
Adana ovası, Menderes boyları, Sakarya kenarları baştan başa pamuk ziraatine tahsis edilecek,
yetiştireceğimiz ıslah edilmiş pamukların kendi sanayiimizin ihtiyacından fazlasını dünya piyasası-
na bugünkünden çok daha kıymetlenmiş olarak arzedeceğiz. Bu büyük ziraat hâdisesinin diğer bir
neticesi olarak ziraat mıntıkaları itibarile istihsalde ihtisaslaşma doğacak, yayla kısmındaki ovalar
müstahsilinin pamuk ve pancar ve diğer ham maddeler ziraatile geçinen müstahsillere buğday sat-
tığı ve dolayısile bugün zirai istihsalin en büyük şubesini teşkil eden buğday alığın mıntıkası darlaşarak
rasyonel bir hale geldiği görülecektir." (24)
24 "Kayseri dokuma fabrikası" Cumhuriyet, 4 Nisan, 1934, Ali Süreyya imzalı yazı. Kayseri fabrikasının inşaatı
. Nisan ayın başında Abdurrahman Naci Bey müessesesine ihale edilmiştir. Cumhuriyet gazetesi 4 Nisan, 1934 sayı-
sında Abdurrahman Naci Beyin hemen inşaata başlayarak, fabrikayı sekiz ayda teslim edeceğini, makine montajı-
nın da 1934 Ağustosunda başlayacağını yazıyor. Cumhuriyet'in 4 Mayıs 1934 günlü sayısında "Kayseri fabrikası"
başlıklı haberde ise Sovyet heyeti başkanı M. Zolotayef'in fabrika ile ilgili teknik açıklamasına yer veriliyor:
••Türkiye hükûmetile Sovyet hükümeti arasında, Ankara'da, 21 Kânunusani 1934 tarihinde imza edilen sınai kredi
itilâfnamesi mucibince, Türkiye hükümeti namına hareket eden Sümer Bank ve Sovyet İttihadı hükümeti namına hareket
eden ve Rus Sovyet Sosyalist İttihadı memleketinde sureti mahsusada teşkil edilmiş bir hükümet trüstü olan "Türkstrai",
Kayseri fabrikası inşaatının fenni aksamının vücude getirilmesi için teşriki mesaiye memur edilmişlerdir.
Türkstrai tarafından tanzim edilen proje, fabrikanın iktisadi kısmına ait bilcümle nukatı, kumaşların imaline
ait fenni mesainin cereyan edeceği şubeyi termo elektrik istasyonu, makine tamir fabrikaları, depolar, su tertibatı,
bürolar, kantinler ve idare ve fen memurlarına mahsus ikametgâhlar gibi müştemilâtı ihtiva etmektedir.
İnşa edilmekte olan müttehit fabrika binaları bir iplikhane, bir dokuma fabrikası ve bir de boyahane ile kumaş
terbiye etmeğe mahsus kısım olarak üç fabrikadan mürekkeptir. Bunlar 30.500.000 metre pamuklu kumaş imal edecek
şekilde hesap edilmiştir.
Pamuklu kumaşların cinsi oldukça mütenevvidir. Boyanmamış veya düz renkli shirting, karmandol, muhtelif
cins diagonal ve şerit halinde bez yapılacaktır.
Fabrikanın makineleri, Sovyet fabrikalarında imal edilmiştir ve mensucat sanayiinin en asri teknik ihtiyaçlarını
tatmin edecek şekildedir. Sovyet İttihadı hükümeti, beş senelik ikinci planı mucibince, fazla miktarda muazzam müttehit
fabrikalar tesis etmektedir. Bunlarda kullanılacak makineler Sovyet fabrikalarında yapılmıştır.
Dokuma tezgâhları otomatiktir ve bunların üzerinde, Sovyet mühendisleri tarafından, Türkiye piyasasının ihtiyaç-
larına göre bazı tadilât yapılmıştır.
Müttehit fabrikanın, beheri 1500 kilovattık 3 türbini havi olan termo elektrik santralı, Sovyet fabrikalarında imal
edilmiş keza en modern tesisatı havi bulunmaktadır. Kudret istihsalinde kullanılacak olan kömürün istihsal edeceği
buhar tazyiki, teknolojik kısım ve teshin için kullanılacaktır.
Müttehit fabrika, Türk mevaddı iptidaiyesi ve Türk mahrukatı istimal edecektir.
Projemizde müttehit fabrikanın bir misli tevsii ihtimali derpiş edilmiştir.
— lxxıı
Sanayi yatırımlarının karargâhı sayılan Sümerbank, böylece öncelikle o güne göre büyük
ölçekli dokuma sanayiinin sahibi oluyor. Bu atı'ım, Sümerbank'ı hemen kuruluşundan başlayarak
aynı çapta bir başka "ekonomik ve sosyal görev" ile karşıya bıraktı: Çoğunluğu yoksul olan halkın
günlük giyim gereksinmesini de karşılayacak biçimde örgütlenmek. Böylece, 1929'un "Yerli
Mallar"a dayanan giyim düşüncesi ile bunun uygulamasını devletin örgütlemesi düşüncesi 1934'de
Sümerbank çatısı altında birleşti. O tarihten sonra, Sümerbank ucuz tüketim güvencesinin halk
kitlesine verilmesinin simgesi olarak, bunu yaygınlaştırdı ve bu yönü zaman içinde başlangıçtaki
"yatırım karargâhı" niteliğini bastırdı. Kitle tüketimi için ayrı bir örgüt düşünülmedi. 1933'de
Sümerbank çatısı altına yerleştirilen "Yerli Mallar Pazarları" 1934 Haziranından sonra kitle tüke-
timi için yeniden örgütlendi.
"İsmet Paşa Hazretlerinin geçenlerde Fesane fabrikasını ziyaretlerinde (ucuz elbise isterim)
tarzındaki çok isabetli ihtar ve ikazlarının gerek Sümer Banka ait fabrikalar ve gerekse diğer kumaş
fabrika/arınca ehemmiyetle nazara alındığını, bu arzunun husule getirilmesi için düşünülüp çalışıla-
cağını gazetelerden öğreniyoruz.
"Yüniş" ve "Hereke", "Fesane" fabrikaları ve hususi bazı fabrikalar zengin ve orta kudretli
halkı ve askerlerimizi giyindirmek için yüksek ve orta kalite kumaş yapmakta bihakkin muvaffak ol-
dular. "Yüniş" te, Hereke de İngiliz kumaşlarını arattırmayacak nefasette mamulât var. Fesane as-
kerlerimiz ve kesesi zayıf halkımız için dayanıklı ve mutedil fiatlı kumaşlar yapıyor. Fakat, mali kud-
reti pek az olan köylülerimiz için arzu edildiği gibi ucuz elbiselik kumaş yapıldığı yoktur. Gazete-
lerin, piyasamızda üç liraya, beş liraya satıldığını yazdıkları ucuz elbiseler dayanıksız ısıtmaz şey-
lerdir. Bunlara ucuz değil, pahalı elbise demek daha doğru olur." (25)
1934 yılı, sanayi programının bu birkaç yönlü, değişik, fakat birbirine bağlı etkisini dile ge-
tiren örneklerle doludur. Sanayii kurarken önemli noktanın ülkedeki hammaddeyi değerlen-
dirmek olduğunu en başta vurgulayan sanayi programı tartışmaları, kısa sürede insanları iş ve
gelir sahibi yapmak ve aynı zamanda onlara "temel tüketim" güvencesi vermek gibi hedefler
üzerinde toplanır. Bunların tümü birbirine bağlıdır ve Cumhuriyet rejimi yöneticilerinin tutarlı-
lığa sahip çözümler arayan mantığına uygun bir çerçeve oluştururlar: Buna göre, Türkiye'nin
talep yapısı yerli hammaddelere dayanan sanayileri kurarak biçimlenebildiği ölçüde ithal ika-
mesi tam olacak, böylece herhangibir dış ticaret veya ödemeler dengesi açığı söz konusu olma-
yacaktı. Aynı zamanda, sanayi tarımı adeta planlayacak biçimde canlandırdığı ölçüde arz-talep
bağlantısı işleyecek ve bütün bunlar yeni devlete Osmanlı ekonomisinden farklı bir üretim kül-
türü getirecekti. 1930'ların minyatür sanayi programı, bütün bunlar için o günlerin ölçeğinde
büyük bir başlangıç sayılıyordu.
8
İthal ikamesine tam anlamıyla yönelen her sanayi programı, çerçevesine alacağı sektörleri
sadece tarımla sınırlı tutamaz. Sanayi, tarımın hammaddesi kadar, maden ve enerji kaynaklan
ile ara malları da yiyip yutacaktır. Ulaştırma şebekesi bu sayede işleyecek ve zorlanacaktır.
Sanayi hareketi başarılı olursa, herşeyi gitgide daha çok yapmak gerekecektir.
Riyaset etmekte olduğum Komisyon, mensucat fabrikaları da dahil olduğu halde bir çok fabrika ve imalâthane inşa
etmiş olan ve Rusya'nın en büyük inşaat mühendislerinden olan İsraeloviç Yoldaş; Rusya'nın yeni sanayi merkezi Magni-
togorsk inşaatının sabık başmühendisi olup Kayseri müttehit fabrikasının plânlarına nezaret eden Trunkovski Yoldaş,
Lougansktaki lokomotif fabrikası ve Moskovadaki al ât ve edevat fabrikası inşaatını idare etmiş olan M. Teflakof ve
Magnitogorsk inşaatında çalışan M. Kamzinden mürekkeptir."
25 "Ucuz elbise bahsi: Ucuz ve dayanıklı elbise şehirlerde yapılamaz, köy ve kasabalarda yapılmasını temin
etmek lâzımdır", Cumhuriyet, 6 Kânunuevvel, I933, İstanbul tüccarlarından Alâiyelizade Mahmut Beyin yazısı. Sü-
merbank'ın bu yönde hem üretim, hem de tüketim yönünden örgütlenişi için bk. "Sümerbank İdare Meclisinin
Umumi Heyet toplantısına sunduğu I934 Yılı Faaliyet Raporu"s. 262-67
— lxxiii -
Cumhuriyet yönetimi dokuma ile başlayan bu hareketin kısa sürede öncelikle kömür ve
demir üretimini gündeme getireceğini biliyordu. Kömür ve demir sanayii ile ilgili yasalar daha
1926 yılı başlarında çıkarılmış, ancak, 1930'ların ortalarında erişilen program düşüncesi henüz
doğmadığı için, bunlar temellendirilememişti.(26) 1933 yılının, sanayi programi ile sonuçlanan
gelişmelerinden sonra bu konular olgunlaştırılarak yerine oturmaya başlayacaktır.
"1900 de kömür havzasında 300.000 ton istihsal ediyorduk. 1920 de istihsal 651,000 tona çıktı.
Geçen sene 1.200.699 ton kömür çıkardık.
Eğer bütün cihazları tamamlanırsa, havza senede 5.000.000 ton verebilir. Şimdiki dünya istih-
sali 800.000.000 ton olduğuna göre kömürümüzün beynelmilel davası büyük değildir. Fakat milli
davası bununla kıyas edilemez: Çünkü asırlarca Türkiyenin bütün şehir ve kasabalarını ısıtabilir
ve bütün makinelerini işletebilir. Kardifte azami kalori 8500, çamlı kömüründe 7970 dir. Kardifin
vasatisini 8150 ile 8500 arasında, Türk kömürünün kalori vasatisini 6000 ile 7500 arasında hesap et-
mek lâzım gelir.
Sonra bizim kömürümüzün en büyük kısmını yıkayarak satmak lâzımdır. Lavuvar istihsal olunan
yekûnu yüzde otuz eksiltmektedir. Şimdi biz yüzde otuzu dereye ve dağa atıyoruz. Halbuki bu da
son damla tozuna kadar işe yarıyabilir.
Sonra biz kömürümüzü yalnız yakacak için, bir de havagazı için kullanıyoruz. Başka memleket-
ler yakacak ve gazden başka, kömürün suni'i antrasit, biriket, katran, sun'i gübre ve daha 26'yı bu-
lan müştaklarından istifade etmektedir. Alman boya sanayiinde kömürün ehemmiyeti malûmdur.
Nihayet Türk kömür ocaklarına makine yeni girmiştir. Yükleme pahalıdır.
Dışardan kok bile alıyoruz. Halbuki havzada kok tesisatı dört beş yüz bin liralık bir iştir. Türki-
yede Lehistan koku görmenin Amerikan unu görmekten ne farkı var?
Havzada sermaye bakımından vaziyet şöyledir: (Burada alâkadarların verdiği rakamları olduğu
gibi naklediyorum) 1932 nihayetine kadar Ereğli Fransız şirketinin döktüğü sermaye 25.0000.000,
Kömürişin 3.0000.000, Türkişin 3.000.000, Türkkömürü İtalyan şirketinin 5.000.000 Türk lirasıdır-
Eğer hususi ocaklar da 3 milyon hesap olunursa, Ereğli kömür havzasına 39 milyon Türk lirası yatırıl-
mış demektir.
Maden zenginliğinin beşte üç buçuğu imtiyazlı Ereğli şirketine aittir. Zonguldak limanı gene bu
şirkete ait olduğu gibi, devlet ocaklardaki demir yolunun işletme hakkını da ona vermiştir
Çıkardığımız kömürün 750 ilâ 800 bin tonunu içeride istihlâk ediyoruz. 1932 de 400.000 ton kadar
dışarıya sattık. Yalnız burada fiat meselesini münakaşa etmek lâzım gelir: 1924 te 168,000 ton
ihracattan 2.268,500 lira kazanmıştık. 1932 de 3.784,000 lira aldık. Demek ki dışarıya vasati 4
Türk lirasına kömür veriyoruz. Maliyet fiyatı 7 ile 8 lira arasındadır. İçeri fiyati 1932 de 9 lira 38
kuruştur. Döviz almak için damping yapıyoruz.
Dampingin ehemmiyetini en iyi anlatacak misal Lehistandır. Silezya ocaklarında amelesine
2 Türk lirası gündelik veren, bu kömürü şimendiferle 500 kilometre taşıdıktan sonra Danzig limanında
kaça satsa beğenirsiniz: 2 buçuk Türk lirasına! Veya 2 lira 80 kuruşa! Bizim vasati 50-60 kuruş
amele gündeliğine karşı 2 lira amele gündeliği veren Lehistan kömürcüsü, bizim Karadeniz kıyısın-
daki kömürümüzle, Danzige kadar 500 kilometre demiryolu nakliyesinden sonra Akdenizde rekabet
etmektedir.
İngilizler, Almanlar, Lehliler ocakları kapanan ameleye işsiz gündeliği vereceklerine, kömür'
şirketlerine tahsisat vermektedirler.
İlk iş hattı Ereğliye bağlamak ve Ereğli dalgakıranını yapmaktır. Şimendifer ve liman yapıldıktan
sonra, bütün yükleme cihazları otomatik olacağı [çin, nakil kolaylaşacağı için Havza, hakikaten
Karadeniz'in deposu olacaktır. Bugün Karadenizde işliyen gemilerin çoğu Türk kömürünü Pireden
almaktadırlar.
Ereğli yalnız Havza için değil, bütün Karadeniz Türk kıyılarında en kolay, şu halde en ucuz li-
mandır. Pahalı olan, kıyı dağları de/e de/e Ereğliye götüreceğimiz demiryoludur. Mütehassıslar her
ikisinin masrafını otuz milyon hesap etmektedirler.
Mütehassıs amele: Ereğli havzasında amele yoktur. Ustalardan geri kalanı, arasıra köylerinden
gelip bir müddet çalıştıktan sonra, birçok ocaklarda, zorba çavuşların ellerinden koparabildiklerini
keselerine koyup evlerine dönen köylülerdir.
50 kuruşunu çıkarmak için 12 saat ocak içinde çalışan ameleden bahsedildiğini işitmiyen yoktur.
Fakat bizzat kendisi dışarıya çıkmaktan üşendiği için, ocağın bir köşesine büzülüp gecesini de orada
geçiren ameleler az değildir. Bu vaziyet içinde hiçbir köylü için, üç aydan fazla işlemeğe imkân
yoktur. Güneş görmiyen, asla yıkanmıyan, çamaşır değiştirmiyen, tasarruf etmek için köyden getirdiği
bulgur ve kuru fasulyadan başka gıda almıyan bir işçi, en zor işlerden biri olan kömür ameleliğine ne
kadar tahammül edebilir?
Havzada insan yerleştirmek, bunlara köyler yapmak, her türlü içtimai ve sıhhi teşkilâtı tamam-
lamak lâzımdır. Bu yalnız vatandaşlara karşı vazifemiz değil, bizzat iktisadi bir zarurettir. Unutma-
malıdır ki kömürün maliyet fiatinin üçte ikisi işçi gündeliğidir. Kömür ocağında işçi, kömürden sonra
en büyük kıymettir.
Halkımızın büyük bir kısmı, odununu, ekmeği gibi gündelik veya haftalık olarak satın almakta-
dır. Bir çeyrek ton kömür parası veremez.
Bir maden kanunu ve Havzada sıkı bir kontrol, ilk işlerimizden olmalıdır."(27)
Demir-çelik sektörü ana sanayiin özü ve simgesidir. Cumhuriyet yönetimi bunu bir an önce
kurmak ister. Demir-çelik, kendini savunma zorunda olan yeni Türkiye'de önemlidir.
Bu nedenle, 1926'daki yasa ile hükümete demir-çelik sanayiine (o gün için ciddi bir büyüklük
sayılan) 18 milyon liralık harcama yapma yetkisi verilmiş, ancak bu uygulanamamıştır. 1933'ün
sanayi programı demir-çeliksiz olamazdı. Çünkü, ana düşünce ithal ikamesini tutarlı biçimde
gerçekleştirirken ülkenin sanayi girdilerini çoğaltmak ve sanayi temelini geliştirmekti.
Belgeler demir cevheri ile ilgili araştırmaların daha önceden de yapıldığını, üreîim ma-
liyetlerinin hesaplandığını, üretim ölçeklerinin ve yöntemlerinin azçok bilindiğini gösteriyor.
Sanayi programında demir-çelik için verilecek karar, tesisin kuruluş yeri seçimine ve düşünülen
yatırım harcamasının büyüklüğüne bağlı olacaktır. 1933'de yapılan tahminler, o günkü fiyatlarla
10 milyon lirş dolayında bir harcamanın gerekli olacağını göstermiştir. Böylece,ilke olarak demir
-çeliği bir an önce gerçekleştirmek kabul edilmiş ve iş kaynak sorununun çözümüne bağlı olarak
beş yıllık sürenin ikinci yarısına bırakılmıştır.
27 "Türk kömürünün istikbali" Cumhuriyet, 25 Teşrinisani (Kasım), I933, Falih Rıfkı'nın Başvekil İsmet Paşa
ve İktisat Vekili Celâl Beyin Zonguldak kömür havzasında yaptıkları incelemeye katıldıktan sonra kaleme aldığı
yazı. Cumhuriyet, 21 Teşrinievvel, I933 de "İktisadi hayatımızda yeni'bir inkılâbın başlangıcı: Başvekilimizin se-
yahati kömür havzamızın tarihine yeni bir istikâmet verecek zamanın geldiğini gösteriyor" başlıklı ve diplomalı
mühendis Cemal Zühti imzalı yazıda da , Falih Rıfkı'yı tamamlayıcı bilgiler yer alıyor:
"Bugün birjnilyon altı yüz bin ton çıkaran Zonguldak kömür havzasının halihazır istihsal kabiliyeti mevcut şerait
ve tesisatla üç, üç buçuk milyon tondur. Halen çok yüksek olan masarifi nakliye ve tahmiliyeyi asgari hadde indirmek
emin bir liman ve tesis edilmiş bir nakliyat ve tahmilât sistemi/e hallolunabilir. Kömürümüzün bugünkü maliyet fiatinin
üçte birini nakil ve tahmil masraf ile limansızlığın teşkil ettiğini kabul edersek ecnebi kömürlerile rekabetimizin ne ka-
dar müşkül bir vaziyette bulunduğu tavazzuh eder."
— lxx —
"Demir sanayiinin tesisi ilk nazarda memleket müdafaasile alâkadar görülebilirse de bu sanayiin
vücude getirilmesi fikri hakikatte tamamen iktisadi mülâhazalara müstenit bulunmaktadır. Muhtelit
bir iktisat sistemine geçmek mecburiyetinde olan ve bu itibarla bellibaşlı milli ihtiyaçlarını karşılıya-
cak bir sanayi kurmak vaziyetinde bulunan bir memlekette sanayiin anası telâkki edilen demir sa-
nayii'nin bulunmaması sınai inkişafı, hatta sanayi varlığını tehlikeye düşürebilir.
Torbalı, Çağlayık, Fraşe demir madenlerinin demir sanayiinde kullanılmağa elverişli olduğu anla-
şılmış, Cihanlıkdağı, Zeytin ve Ayazment mevkilerindeki demir cevheri tezahürlerinin de ileride
tetkike değer mahiyette oldukları görülmüştür. Esaslı ve usuli araştırmalara ihtiyaç vardır ki bu mü-
him ilmi işi tesisi tasavvur edilen jeoloji enstitüsü yapacaktır.Şimdilik malûm olan cihet ilk üç madenin
demir sanayiinde kullanılmağa elverişli bulunduklarıdır. Ancak bunlardan evsaf itibarile en iyi olanı-
nın işletilip 50-60 sene gibi bir millet hayatında pek kısa olan bir zaman içinde sarfedilmesi muvafık
görülmediği için her üçü mezcedilerek ve hatta hariçten de beşte iki nisbetinde demir cevheri getirti-
lerek bir demir cevheri mahlûtu yapılacaktır.
Yapılan rantabilite hesapları dahilde imal edilecek font ve çeliğin Almanya, Fransa ve İtalya gibi
demir sanayii memleketlerinin kendi dahili ihtiyaçları için kabul ettikleri fiatlerle satıldığı takdirde-
çünkü demir ihracatı da şeker gibi maliyetinden ucuza yapılmaktadır-mühimce bir kâr bile bıraka-
cağını göstermiştir.
Tesis edilecek yüksek fırınların istihsal kabiliyetleri bugün ithal etmekte olduğumuz demir ve
çelik miktarının dörtte üçüne tekabül edecek, kurulma yerleri ise bir ton demirin iki ton kömürle istih-
sal edilmesi itibarile kömür havzasına yakın olacaktır. Demir fırınlarının yeri hakkındaki tetkikler
henüz daha bitmemiştir.
Demir sanayiinin tesiri ve işletme masarifi 9 ilâ 10 milyon lira tahmin olunmaktadır. Bu paranın
külçe demir ve çelik, levha, potrel, ray, travers, saç ve tel gibi mevat ile demir sanayiinin mevaddı ip-
tidaiyesini verebileceği maddeler için 6 sene zarfında vasati olarak harice verdiğimiz paraya tekabül
edişi yalnız demir sanayiinde ve programda derpiş edilen sanayide değil, ileride tesis edilecek diğer
sanayi şubelerinde de bize cesaret verecek bir keyfiyettir. " (28)
Bunlar, sanayi hareketinin zorunlu kıldığı yeni işlerdir. İncelenmesi, hazırlanması ve karara
bağlanması biraz zaman alır. 1934'de konuşulan bu konuların 1935'de Maden Tetkik Arama Ens-
titüsü ve Eti Bank'ın birbirine bağlı biçimde kurulmalarıyla somut hale geldiğini görüyoruz.
"Beş senelik iktisadi programın bazı madenlerimizin işletilmesini ve diğer bazılarının kıymet
ve servetlerinin zahire çıkarılmasını istihdaf ettiği malûmdur. Programa nazaran üç demir madenile
Keçiborlu kükürt ve Ergani bakır madenleri işletilecektir. Keçiborlu kükürt madenleri evvelce esasen
işletilmekte idi, Ergani bakır madenlerinin programda mevzuu bahsedilmesi ise Ergani bakır şirketin-
deki devlet hissesinin ödenmemiş kısmının ödenmesi icap etmesinden mütevellit bir keyfiyettir.
Programın maden işletmesine müteallik kısmı memleketimizin maden servetine nisbetle pek mü-
tevazı bulunmaktadır. Fakat şimdiye kadar takip edilen maden politikasından büsbütün farklı olan
yeni bir maden siyasetinin prensiplerini ortaya koymaktadır.
Programda mevzuubahis jeoloji enstitüsünün vazifesi bütün memleket madenlerinin ilmi bir su-
rette tetkiki olacaktır.
Programda tebellür eden yeni prensiplerden birisi de mühim madenlerin devlet tarafından araş-
tırılması ve mümkün olan ahvalde bizzat işletilmesidir. Altın ve petrol araştırmaları devletçe yapıl-
maktadır. Bunların işletilmeleri imkânı tahakkuk edince madenlerin mülkiyeti ve işletme hasılatının
bir kısmı mühimmi devlete ait olmak üzere şu veya bu şekillerde fakat herhalde devletin doğrudan
doğruya alâkadar bulunacağı bir surette işletileceği tabiidir." (29)
İkinci sanayi devrimine ve yirminci yüzyıla damgasını vuran kimya sanayii çok sayıda alt
sektörlerden ve çeşitli ürünlerden oluşur. Sadece doğal kaynaklara değil, teknik bilginin iyi bir
karışımına ve isabetli yatırımlara bağlıdır. Başta tarım olmak üzere çeşitli sektörler üzerinde
üretimi artırıcı güçlü etkilere sahiptir. Ama, yarım veya yanlış kararlarla kurulamaz, gelişemez.
Önemli büyüklük'ere erişemeyen bir kimya sanayiinin ekonomik etkileri de zayıf kalır.
Kimya sanayii, sanayi programı görüşmelerinde bir yer tutar. Ancak, ekonominin, sanayiin,
teknik bilgi ve organizasyonun düzeyi kimya sanayiinde büyük bir atılım yapmaya henüz elverişli
değildir. Henüz "manüfaktür' düzeyinde yatırımlarla gelişebilen ekonomide kimya sanayii
ürünlerine talep büyük değildir. Ancak, bir yandan tarımda gübre kullanımının yaratacağı po-
tansiyel artışlar, bir yandan da kurulmakta olan dokuma ve kâğıt sanayileri ile savunma araç
ve gereçlerinden kaynaklanacak talepler kimya sanayiinde bir hareketlenme zorunluluğunu gün-
deme getirmiştir. Fakat, iş dokumada, hatta şekerde, madencilikte, demir-çelikte erişilen bir
örgütlenme düzeyine ve etki gücüne ulaşamayacaktır.
"Kimya sanayiine olan bugünkü ihtiyacımız programda derpiş edilen hacimde bir sanayiin tesisine
kâfi değildir. Bugün memlekette mevcut olan kimya sanayii 6 milyon liralık istihsal kabiliyetinde
olup kullandığı 4 milyon liralık iptidai maddenin yalnız bir milyon küsur lira kıymetinde olanı hariçten
getirilmekte, bunun da ancak bir kısmı tesisi mutasavver kimya sanayii maddelerinden müteşekkil
bulunmaktadır.
Memlekette kimyevi maddeler istihlâki milli sanayiin genişlemesi ile mütenasip bir surette art-
makta ve diğer maddeler istihlâkinin azalmasına mukabil bu artış muntazam bir inkişaf seyri göster-
mektedir. Programda tesisi mevzuubahs mensucat, sellüloz ve sun'i ipek fabrikalarının tesislerinden
sonra kimyevi maddelere olan ihtiyacın bir kat daha artacağına şüphe yoktur.
Filhakika bir harp halinde kimya maddelerinin tedarik edilememesi sanayiimizi müşkül bir va-
ziyete sokabilir. Böyle bir vaziyette meselâ zaçyağı ve müştakkatının bulunmaması halinde mensucat,
sellüloz ve dolayısile kağıt, debagat, cam ve patlayıcı maddeler sanayii, sudkostik ve klor bulunmadığı
takdirde bu saydığımız sanayile beraber yağ, sabun ve muhnik gaz sanayii pek ziyade müteessir
olarak tamamen âtıl kalabilir.
Kimya sanayiinin tesisi sebeplerinden birisi de demir sanayiinin kuruluşudur. Demir cevherini
elde etmek için kömürden çok istihsal edildiği sırada hasıl olan maddeler kimya sanayii mevcut ol-
duğu takdirde istihlâk yeri bularak binnetice demirin maliyeti ucuzlayacaktır. Bu izahattan kimya
sanayiinin demir sanayii ile ayni zamanda ve ayni muhitte tesisi icap ettiği anlaşılır. Binaenaleyh
kimya sanayii de programın beş senelik mesai devresinin ikinci nısfında kurulacak ve tesis yerleri de-
mir fırınlarının yeri ile birlikte belli olacaktır.
Kimya sanayiinin şimdilik tesisi düşünülen şubeleri şunlardır: Asit sülfürik (zaçyağı, klor) ve
sudkostik, süper fosfat (kimyevi gübre fabrikaları.) Azot ve azotlu gübreler sanayii bilâhare yapıla-
caktır.
29 "Maden siyasetimize yeni bir istikamet veriliyor' Curıhuriyst, 23 Kânunusani, 1934, Ali Süreyya imzalı
yazı.
— lxxvıı —
Zaçyağı fabrikası tesis edilince kibritiyeti sodyum, kibritiyeti alüminyom, göztaşı gibi müştakkat
ta istihsal olunacaktır. Bu fabrikanın muhtaç olacağı kuvvetli elektrik cereyanının kömür havzasında
lavuvarların cürufunu kullanmak suretile çok ucuz olarak elde edilebileceği ve bu hatla naklolunabile-
ceği anlaşılmıştır. Asit sülfürik alelûmum bilhassa mensucat ve debagatte ve diğer bazı sanayide,
ezcümle sellüloz ve sun'i ipek sanayiinde kullanılmaktadır.
Klor ve sudkostik fabrikası tesisi mevzuubahs kimyevi mevat fabrikalarının en mühimmidir. Klor
kireçkaymağı, muhnik gaz ve sellüloz istihsalinde, mensucat sanayiinin kasar işlerinde kullanılmak-
tadır. Klordan bir miktarının ihracı mümkün olacağı anlaşılmaktadır.
Süper fosfat fabrikası kimyevi gübre yapacaktır. Memlekete giren sun'i gübre miktarı (1932
ithalâtı 67,000 lira kıymetinde 575 tondur.) Bir fabrika tesisini teşvik eder hacimde değilse de memle-
kette şeker sanayiinin kurulmuş olması, çok yakin bir atide sun'i gübre istihlâkâtını mühim miktarda
artıracaktır. Beher ton pancar topraktan 0.87 kilo hamızı fosfor çektiğinden bunu toprağa tekrar
vermek lâzım gelmektedir. Turhal şeker fabrikası da işlemeğe başladıktan sonra pancar zeriyatı
470,000 dönümü bulacaktır. Dönüm başına sekiz ilâ on kilo süper fosfata ihtiyaç olduğuna göre dört
ilâ beş bin tonluk bir istihlâk sahası açılıyor demektir. Bazı mütehassıslar pancar zer'iyatının talep
edeceği sun'i gübreyi on bin ton tahmin etmişlerdir.^ İnşası tasavvur edilen fabrika senede 3.000
ton istihsal kudretinde olacaktır.
Kimya sanayii şubesine ait üç fabrika için tesisat masrafı ve işletme sermayesi olmak üzere (2)
milyon (360) bin lira raddesinde bir para tahsisine lüzum görülmektedir. Kimyevi gübre fabrikası
için (400) bin lira tahsis olunacaktır."(30)
9
Sanayi hareketi demiryollarına ekonomik değer kazandırır. Cumhuriyet yönetiminin de-
miryolu politikası ulusal devleti kurabilmenin en önemli birkaç politikasından biri olmuştur.
1924'den 1937'ye kadar ısrarla ve sabırla sürdürülen bu politika yeni rejime kısa sürede kimlik
kazandıran birçok şey içinde en etkililerindendir. Fakat, 1930'ların sanayi programı bu poli-
tikayı asıl ekonomik zeminine oturtari araç olmuştur. Demiryolu ile sanayiin buluşması Cum-
huriyet rejimine aradığı esas karakteri vermiştir. Daha sonraki yıllarda demiryolu politikasını
da, sanayi politikasını da eleştirenler olmuştur. Ama bunlar, Cumhuriyet rejimine ve ulusal dev-
lete uygun bir ekonomik tanım için 'demiryolları + sanayi'e eşdeğer bir alternatif bulamamış-
lardır.
Demiryolu politikasının ilk döneminde (1920'lerde) öncelik yeni inşaat ("Bir karış fazla şi-
mendifer") idi. (Bk. Birinci Cilt, s. 95) 1930'larda yeni inşaat eski hatların millileştirilmesi ile
birlikte yürütüldü. Karadeniz'in Akdeniz ile demiryolu bağlantısının kurulması, kömür hattı,
bakır hattı gibi demiryolu parçalarının yapılması, bu politikanın savunma güdümlü olmaktan
ekonomik nedenli olmaya doğru yönlendiğini göstermiştir.
Demiryolu politikasının belirgin bir özelliği ağır buhran koşullarından etkilenmemesidir.
Örneğin, buhranın en ağır yılı olan 1933'de Ulukış'a-Boğazköprü arasındaki 173 km. lik hat
tamamlanarak Akdeniz ile Karadeniz'in bağlantısı gerçekleşmiştir. (Cumhuriyet yönetiminin
en ucuz demiryolu hattı sayılan Ulukışla-Boğazköprü'nün km. si 50 bin liraya mal olmuş!)
Aynı yıl Sivas-Erzurum hattının inşaatı kararlaştırılarak dört şirketten oluşan bir yerli
gruba ihale edilmiş ve Eylül'de inşaat başlamıştır. Öte yandan, Fevzipaşa-Diyarbekir hattının
Ergani'ye doğru inşaatı sürdürülmüştür. Afyon-Antalya hattının dört yılda yapılması için hükü-
mete 25 milyon liralık harcama yetkisi verilmiştir. Adana - Fevzi paşa hattı Fransızlardan, Sam-
sun - Çarşamba hattı da bir yerli kuruluştan satın alınmıştır.
30 "Sanayi programında kimya sanayiinin mevkii: Memlekette kimya sanayii tesisine milli müdafaa, sanayi
ve ziraat için ihtiyacımız vardır", Cumhuriyet, 21 Kânunusani, I934, Ali Süreyya imzalı yazı.
— lxxvııı —
"Bu kömür yolu daha bugünden Anadolu yaylasında yer yer kurulan ve kurulacak olan ağır endüst-
rimizi ve günden güne artmakta olan demiryollarımızı besliyecek enerjinin can damarıdır. Bundan do-
layıdır ki yolun takib ettiği istikamet te ancak bu gayeye varılmak için seçilmiştir. Diğer bazı hatlarla
bu hattın fenni murakabesi 7 şubat 1927 senesinde İsveç ve Danimarka grupuna verilmiş ve inşaat
malzemesinin kolay nakledilebileceği düşüncesile inşasına 13 haziran 1927 tarihinde bu noktadan,
Filyostan başlanmış fakat sonraları Sivas hattının ilerilemesi ve nakliyatın kara tarafından yapıl-
masında kolaylık hâsıl olunca bu taraftan başlanmış olan inşaat Eskipazarda durdurulmuş ve buna
karşı hattın diğer ucu olan Irmak istasyonundan Çankırıya doğru inşaata devam olunmuş ve Çankırıya
kadar 105 kilometroluk kısım 23 nisan 1931 tarihinde işlemeğe açılmıştır. Hattın Irmak ile Filyos
arasındaki uzunluğu 391 kilometrodur. Üzerinde 27 istasyon, 1368 aded menfez ve kuru köprü,
8800 metro uzunluğunda 37 tünel vardır. Büyük ve zarif köprülerin her biri ve hele bütün memleket
demiryollarındaki tünellerin en uzunu olan 3440 metroluk Batıbeli tüneli Türk elile kurulmuş bir fen
ve san'at örneğidir. Bu hattır, inşaasına devleftıazinesinden sarfedilen para 45 milyon liradır. Filyos
son bir menzil değil, kömür hazinesine girmek için bir kapıdır. Hat şimdiden Zonguldağa, Ereğliye
doğru uzanmaktadır. "(31)
1935 yılı sonunda, Cumhuriyet yönetiminin onbir yıldır sürdürdüğü demiryolu politikasının
bilançosu aşağı yukarı hazırdır. Bu bilanço, demiryolunun o tarihte yeni yeni hız kazanan sa-
nayi hareketi için elverişli bir altyapı sayılacağını da ortaya koyuyor.
Yeni yapılan 2630 kilometro demiryolu için bu memleket 282 milyon lira harcamıştır.
On iki yılda, yalnız demiryolları için Avrupa kapitalistlerinden para dilenmeden, 282 milyon lira
gibi hakikaten yüksek bir parayı buluşumuz, Türk milletinin ne feyizli bir kudret kaynağı olduğunu
ispata kifayet eder. Fakat 12 yıl içinde, demiryolu sahasında sarfettiğimiz mucizeli kuvvet, 282 mil-
yon lira mukabilinde 2630 kilometro demiryolu yapmaktan ibaret kalmamıştır. Kumpanyaların
elinden 3000 km.ya yakın (2977 km.) demiryolu da satın alınmış, şirketlerin elinde yalnız
800 kilometroluk hat kalmıştır. Bugün yapılmakta olan demiryollarımızın, Antalya, Malatya ve Sivas-
31 "Irmak-Filyos hattı büyük törenle işletmeye açıldı" Cumhuriyet, 13 İkinciteşrin, 1935 tarihli haber. Ba-
yındırlık Bakanı Ali Çetinkaya'nın Filyos'ta 391 km. lik hattın açılışında yaptığı konuşmadan alıntılar.
— lxxı —
Erzurum hatlarının uzunluğu ise 950 kilometrodur ki bunlar da azami hızla yapılacak ve 1938 yılında
bitirilecektir. "(32)
10
İktisat Vekâleti 1930-31'den, yani, devletçilik döneminin ilk adımlarından başlayarak bir
"Süper Bakanlık" haline gelmiştir. Vekâletin gücü kadro sayısından değil, ekoncmik kararların
artık ülke yönetiminde daha ağırlıklı olmasından kaynaklanıyordu. Bir yandan Cumhuriyet re-
jiminin kuruluş döneminin gereksinmeleri, bir yandan da buhranın yarattığı olağanüstü koşullar
Vekâletin ekonomiye'müdahale'etmesini gerekli kılmıştı. 1932'de sanayi hareketinin kesinlik
kazanması Vekâletin artan rollerine yeni ve farklı bir boyut ekledi.
1920'lerde, Cumhuriyet yönetimi bir sanayileşme anlayışına sahip olduğunu gösterememişti.
Sadece Teşviki Sanayi Kanunu (T.S.K.) çerçevesinde kalan özel sanayii geliştirme politikası var-
dı. T.S.K. nun "gayesi hususi sermaye ve teşebbüslere sınai işlerde engelsiz ilerleme imkânları
vermekten ibaretti". (33) Oysa, 1930'larda iş farklı bir noktaya geldi. T.S.K. aşağı yukarı aynı
çizgide yürütülürken, Cumhuriyet yönetimi "bir sanayi manzumesi kurma" amacına yöneldi.(34)
Böylece, işin ekseni sanayi programı oldu ve yönetimin sanayileşme anlayışı bu program sa-
yesinde ortaya çıktı.
İşlerin sanayi programı ile birlikte büyüyüvermesi ve iş çeşitliliğinin yeni ağırlık merkezle-
rine bağlı olarak artması İktisat Vekâletinin gücünü ve rollerini artırmakla kalmadı; yeni örgüt-
lenmeleri de zorunlu kıldı.
1920'ler dünyada 19. yüzyılın laissez-faire'inin henüz süregelen, fakat daha çekingen bir
uzantısıdır. O yıllarda, Türkiye'de de "ekonomi" denilince "özel kesime ait işler" akla geliyor-
du. Dünya buhranı etkilerini duyurmaya başlayınca, ekonomiyi kontrol (ve özel kesimi koruma)
gerekleri ön plaina çıktı. Bu, ekonomide merkezi kararları gerekli kılan bir ortamdır. 1934 İkti-
sat Vekâleti teşkilat kanunu Vekâletin ekonomi üzerindeki "nâzımlık" (düzenleyici egemenlik)
rolünü artırırken özel kesim buna karşı çıkmamış, tam tersine bunu desteklemiştir. Bu ciltteki
belgelerden görüleceği gibi, "nâzımlık" ekonomiyi Vekâletin kararlarına bağlayacak nitelikte-
dir. Bu tablo , özel kesimin tercih ve tutumu ile ilgili önemli ipuçları veriyor: Özel kesim eko-
nomide merkeziyetçi bir karar düzenine karşı değildir. Sadece bir koşulla: Merkezi karar sis-
teminin başında özel kesim ile özdeşleşmiş kişilerin bulunması koşuluy!a.(35)
32 "Yeni bir Dumlupınar", Cumhuriyet, i3 İkinciteşrin, I935, Abidin Daver imzalı başyazı.
33 Celâl Bayar, 13 Birinci Kânun, I934 tarihli konuşma. Bk. s. 240 vd.
34 Celâl Bayar, 21 Nisan, I93S tarihli konuşma. Bk. s. 268 vd.
35 "Yakın zamanlara kadar İktisat Vekâletleri hükümet mekanizması içinde bir nevi lüks telâkki ediliyordu. Ci-
han buhranı ve devlet bünyelerinde meydana gelen değişiklik, bu vekâletlerin ehemmiyetini tebarüz ettirdi. İktisat Vekâ-
letleri memleket iktisadiyatımın nâzımı olduğu gibi, harici ticaret münasebetlerinin idaresi de bu vekâletlere terkedildi.
Bu kadar büyük ve ağır vazife ve mesuliyetler yüklenen bir vekâletin kuvvetli teşkilâtı olması tabiidir. Mahmut Celâl Bey
İktisat Vekâletine geçtiği gün karşılaştığı meselelerin biri de bu idi...
Mahmut Celâl Beyin Vekâlete geldiği günden beri tahakkuk ettirdiği veya harekete getirdiği fikirler çoktur. Mem-
leketin iktisadi politikası ve ticaret mukaveleleri prensiplerinin tesbiti, Türkiye iktisadiyatının mütehassıs bir heyete
tetkik ettirilmesi, altın ve petrol arama mesaisi, Türkiye maden servetinin kıymetlendirilmesi etrafındaki çalışma, mem-
lekette küçük kredi ve ihtikârına karşı kanun ve disiplin, Türk gemiciliğinin doğum çağında rekabet ve biribirini yemek
vaziyetinden kurtarılması, beş senelik iktisadi ve sınai program bunların en mühimleri olarak hatıra gelebilir... İktisat
Vekili bugün milli iktisadiyatımızın icabatına en uygun ve memleketimizin idare ve tekniği en yüksek milli müessesesi
olan iş Bankasını kurarken ve inkişaf ettirirken yaptığını yapıyor: planlı ve ileri teknikli çalışma.
Türkün iktisadi istiklâl hücceti olan Lausanne muahedesinin altında imzası okunan Başvekil İsmet Paşa, şüphe
yoktur ki memleketin iktisadi ilerlemesinde en mühim vazife ve mesuliyetler alan İktisat Vekâletini yeniden kurdurmak
için kendisine mahsus isabet ve iyi intihapla kendi yüksek direktiflerini en iyi kavrayıp tatbik edecek en değerli arka-
daşı bulmuştur." Milliyet, 30 Mart, I934. Ahmet Şükrü imzalı başyazı.
— lxx —
1934'ün iktisat Vekâleti teşkilât kanunundan başlayarak, 1935 ve 1936'da ekonominin birçok
alanına merkezi kontroller getirme eğilimi güçlenir. 1930'a kadar böy'e bir eğilim yoktur. Kontrol-
ler, Mustafa Şeref Beyin İktisat Vekilliğinden ayrıldığı 1932'nin Eylül ayına kadar dış ticaret den-
gesini koruyabilmek, kıtlaşan temel malları garantili olarak halka sağlayabilmek ve yüksek fiyat
artışlarını dizginleyebilmek için zaman zaman ve perakende clarak uygulanmıştır. O vakit, eko-
nomiyi bir merkezi kontrol ve karar düzeni içine (Celâ! Bayar'ın söylediği "güdümlü ekonomi-
ye) doğru götürecek bir Vekâlet yapısı kurmak söz konusu olmamıştır. Merkezi kontroller (ve
"güdümlü ekonomi" uygulamaları) özellikle 1936'da somutlaşarak yaygınlaşacak, bunlar özel
kesim çevrelerinin ve yayın organlarının övgüsünü de kazanacaktır. Özel kesim, İktisat Vekâleti
teşkilât kanununu kendisi için bir güvence gibi kabul etmiştir. Bu bakımdan, 1934 'ün İktisat
Vekâleti teşkilât kanunu bir dönüm noktası oluyor.
1932, belirttiğimiz gibi, yönetimin sanayi projelerine ağırlık vererek devletçi bir atılım yap-
tığı yıldır. Bu hareket 1932'de yönetim ile özel kesimi karşı karşıya getirmiştir. 1933, yönetim
için bir geri çekilme yılıdır. 1934'de ise, bu kez sanayi yatırımlarının birbiri ardına yürütülme-
siyle ekonomide devletçilik somut içeriğini kazanmıştır. Cumhuriyet yönetimi ekonomide başa-
rılı olabilmekle rejimi sağlamlaştırabileceğine, bu başarının da devletçilik ilkesini geliştirmeye
bağlı olduğuna 1932'den başlayarak inanmış ve bunu yapabildiğini 1934'ün sanayi yatırımlarıyla
görmüştür.
İktisat Vekâletinin teşkilât kanunu bu ortamda geliyor. Devletin yatırımcılığını bir düzene
bağlamak 1934'ün işidir. Bu yatırımlar sonuçlandığı zaman da işletmeciliği bir düzene bağlamak
gerekecektir. O da 1936 ve sonrasının işi olacaktır. 1934 ve sonrasının hızlı gelişmeleri, yöneti-
min karşısına devletçi sermaye birikiminin işlerliğini sağlayacak bir yasal çerçeve oluşturma so-
rununu getiriyor.
Böyle bir çerçevenin temelleri 1933'ün Sümerbank yasasındadır. Aslında, Türkiye'de 1925'
denberi Sanayi ve Maadin Bankası (SMB) çatısı altında toplanmış devlet fabrikaları vardır. Ayrıca,
devlet mülkiyeti, sanayi sektörü dışında ulaştırmadan bankacılığa kadar birtakım kuruluş ve
işletmeleri de kapsar. Bunların hukuki statüleri arasında farklılıklar vardır. 1934'ün sanayi yatı-
rımları sonuçlandıktan sonra devletin üretici bir ekonomi kesimi oluşturduğu ve bunun iş dünya-
sı üzerinde bir lokomotif etkisi yaptığı açıktır. Devletin ekonomik alanı genişledikçe , bu alan
içinde yer bulan farklı kuruluş ve ya şirketlerin bazı ortak karakterlere sahip bir kamu kesimi
halinde toparlanması gerekecektir. Bu yoldaki çalışmalar 1938'in 3460 sayılı İktisadi Devlet Te-
şekkülleri (İDT) yasası ile sonuçlanacaktır. Kitaptaki belgelerden (örneğin, "İnhisar Hesaplarının
Divanı Muhasebatça incelenip incelenemeyeceği") kamu mülkiyeti alanında bulunan hukuki var-
lıkların o dönemde ortak çizgilere sahip bir kamu kesimi çerçevesine yerleştirilmekten henüz
uzak oldukları izlenebiliyor.(36)
36 Ayrıca bk.
'•Halen Sümer Bank nasıl devlet bankası ise ve sanayi işieriie meşgul oluyorsa Ziraat Bankası da devletin ban-
kası olarak zirai işleri ve hükümetin zirai siyasetinin tatbikim temin edecektir.
Malûm olduğu üzere Ziraat Bankası bir anonim şirket olup hissedarları kazalar idi. Yeni lâyihaya göre banka
devletin olacaktır. Lâyihadaki esaslara göre banka, alelümum ziraat ve bankacılık muamele/erile iştigal edecek,
merkezi Ankara'da bulunacaktır.
Banka hükmi şahsiyeti haiz olup bütün muamelelerinde bu kanun ve hususi ticari haklar hükümlerine tâbi ola-
caktır.
Ziraat Bankasının itibari sermayesi 30.000.000 liradır. Ziraat Bankası, Sümer Bank ve Emlâk Bankaları gibi
milli kredi müesseselerine mahsus haklardan istifade edecektir.
Bankanın meclisi idaresi ve sair muamelâtına ait muameleler Sümer Bankın aynıdır.
Bankanın bir meclisi idaresi olacak, buraya İktisat, Ziraat, Maliye Vekâletlerinden ikişer aza seçilecek, müdiri
umumisile iki muavini İktisat Vekâleti tarafından intihap edilecektir."
"Ziraat Bankası yeni bir şekle konuyor", Cumhuriyet, 20 Mayıs, I934.
— l x x ı —
1933-34'ün sanayi programından kaynaklanan bir gereksinme İktisat Vekâleti teşkilât ka-
nununa yansıyor. Sürekliliğe sahip bir sanayi programının tasarlanması ve bir ufka oturtulması
ekonominin "günlük" sayılacak işlerinin dışında ve üstünde kalan bir çalışma ister. Bu, gündeme
alınacak işlerin planlanmasıdır. Teşkilât kanununda yer alan 'Sanayi Fen Heyeti', bir anlamda
Türkiye'de planlama düşüncesinin devlet yapısında ortaya çıkmış ilk çekirdeğidir. Sümerbank,
yatırım projelerinin uygulanmasını izleyecek genelkurmay karargâhı gibi tasarlanmış, İktisat
Vekâleti içinde de "Sanayi manzumesi"nin tümünü ve geleceğini düşünecek ve irdeleyecek böyle
ayrı bir birimin bulunması gerekli görülmüştür.
11
1923-24'den sonra özel kesim sanayii rahat bir gelişme göstermiş, 1927'nin T.S.K. ndan son-
ra rahatlama ve hızlı gelişme daha gözle görülür olmuştur.
"Memlekette sanayii teşvik maksadile ilk kanun 913 tarihinde mevkii tatbika konmuştur. Bilâ-
hara bu kanunun ihtiyaca kâfi gelmediği anlaşılmış olduğundan 927 de 1055 numaralı daha yüksek
ve şümullü himayeleri ihtiva eden ve elyevm kısmen mevkii meriyette bulunan kanun neşir ve tat-
bik edilmiştir. Bu kanunun 932 senesi temmuzu nihayetine kadar sanayiimizin inkişafına pek bü-
yük faydası olmuştur. Neşir tarihine kadar (400) den ibaret bulunan fabrika adedi son sene zarfında
(2200)e baliğ olmuştur..."(37)
Ancak, bu hızlı gelişme 20. yüzyılın ilk yirmi yılında dünyanın İkinci Sanayi Devrimini ö-
zümseyen ülkelerindeki gibi büyük ölçekli, düşük maliyetli, kitle üretimi yapan sanayi kuruluş-
larını Türkiye'de yaratmamıştır. Türk özel kesiminde küçük ölçekli "sanayi kuruluşları" patlar
gibi çoğalmıştır. Niteliksiz işçi; ham madde ve yedek parça sağlama zorlukları, basit ve ilkel
teknoloji ve bu tabloyu tamamlayan sermaye, kredi ve maliyet sorunları 'hızlı gelişen' sanayiin
özellikleri olmuş ve bu böyle sürmüştür. Başvekâlet İstatistik Umum Müdürlüğü'nün 1932
sanayi anketi şunları gösteriyor:
"1932 senesinde hali faaliyette bulunan 1473 müessese Teşviki Sanayi kanunundan istifade
etmekte idi. Buna göre 1923 ten 1932 nihayetine kadar 10 sene zarfında 1088 müessese açılmış,
yani 1932 de mevcut müessesatı sınaiyenin dörtte üçü Cumhuriyet idaresi tarafından kurulmuştur.
932 de mevcut %
müessesat 1473 100
istanbul'da 507 34.4
İzmir'de 181 12.3
Bursa'da 116 7.9
Balıkesir'de 102 6.9
Manisa'da 47 3.2
Adana'da 39 2.6
Ankara'da 30 2.0
Gaziantep'te 28 1.9
Görülüyor ki, Türkiyede mevcut sanayi müessesatının adet itibarile üçte birinden fazlası, İstan-
bul'da toplanmış ve İstanbul memleketimizin bir sanayi şehri sırasına geçmiştir. Mevcudün yarısına
yakın kısmı İstanbul ve İzmir'de toplanmıştır.
37 "Sanayiimizin inkişafı için neler yapmalıyız?" Cumhuriyet, 13 Mart, 1933, Hereke Fabrikası Müdürü Reşat
Beyin Ticaret Odası kongresi için hazırladığı rapordan alıntılar.
— lxxıı —
Bu müesseselerde çalışan 55322 işçi ve memura bir sene içinde 15.444.284 lira tediyat ya-
pılmıştır. Beher müstahdeme senede 219 yani ayda 23 lira kadar bir ücret isabet etmektedir. Bu
müesseselerin 1932 senesi zarfında 75.161.481 liralık mevaddı iptidaiye masrafları olmuş, işlen-
meğe lâzım olan mevat için de ayrıca 8.660.910 lira tediye edilmiştir.
Özel sanayi kesimi, doğası gereği hızlı gelişme arzusunu hep sürdürür, ama bu görünümü
ile hep korunmaya muhtaçtır. Yönetim, ekonominin normal sayılan koşullarında bu korumayı
sağlayabilir. 1930'dan sonraki gibi ağır buhran koşullarında ise koruma isteklerini karşılamak
zorlaşır. Fakat, özel kesim 'buhran koşulları' gibi 'mazeret'ler dinleyemez. 1930'ların tablosu
şunu gösteriyor: Özellikle gelişme düzeyi düşük bir basit kapitalist ekonomi uzun süreli
bir buhranı kendi kendine kontrol edebilecek araçlardan, mekanizmalardan yoksundur.(39)
Buhran koşullarında, yönetimin iki şeyi sağlamak istediği görünüyor: 1933 ve 1934 yılları
yönetimin bir yandan yukarıda özetlenen sanayi programını, yani, ekonomik büyüme arzusunu,
bir yandan da ekonominin açık vermeyip dengelerini kontrolde tutama niyetini yani, istikrar
amacını bir arada gerçekleştirmek istediği ilginç yıllardır. İki amaç da, yönetimi özel kesim ile
karşı karşıya getiriyor. Çünkü, özel kesimin büyümeden beklediği şey sanayi programının
getireceği devletçi sermaye birikimi değildir. Bu büyüme özel kesime destek vermek yerine,
1932'de olduğu gibi özel kesimden destek isteme yolunu açabilir. Özel kesimin istikrardan ön-
12
Vergi her yönetimi sevimsiz gösterir. Ancak, devletin kurulabilmesi kamu gelirlerinin dü-
zenlenebilmesine yakından bağlıdır. Hele ağır ve sürekli buhran koşulları vergi konusunu daha
da ön plana getirir. Herkesi bu konuda duyarlı kılar.
1931'den sonraki yıllar vergiciliğin önem kazandığı dönemdir. 1934 bir vergi yılıdır ve bu-
nun 1935'e de uzandığı görülür. Vergiler konusundaki belgeler yönetimin kaynak gereksinmesi
ile mükelleflerin gelir sınırları arasındaki çekişmeleri olduğu kadar, çeşitli kesimlerin uygula-
ma dışı kalabilmek için zaman zaman birbirileriyle çekişmelerini de yansıtıyor.
1930'ların ilk yarısında ve ortalarında gündemde olan vergiler kamu gelirlerini artırma
dışında değişik ekonomik etkilere de sahip oluyorlar. 1934'ün kazanç vergisi, sonraki yılların gelir
ve kurumlar vergilerinin bir öncülü sayılır. 1926'da, Cumhuriyet rejiminin ilk dolaysız vergi-
si olarak ticaret, sanayi ve hizmetlere yöneltilmiş, 1930'dan sonra buhran derinleştiği zaman
esasında değişiklik yapılmıştı. 1934'ün kazanç vergisi, özellikle serbest mesleklerden gelen tep-
ki ve yakınmalarla 1935'de değişikliğe uğrar.
Muamele vergisi, bir bakıma özel kesim teşviklerinin tarihçesini yansıtan bir belge gibi-
dir. 1927 tarihli muamele vergisi özel kesime yeni istisnalar getirmek üzere düzenlenmişti.
Ancak, özel kesimin "daha az, daha da az vergi" isteği kesilmedi. 1931 'in 1860 sayılı muamele
vergisi bu isteği geniş ölçüde karşılamıştı. Sonraki yıllarda ise, buhranın ağırlaşması ile ver-
gi yükünün ücretli ve maaşlılar, fiyat düşüşlerinden kaynaklanan gelir kayıplarının da çiftçiler
üzerinde kalmasıyla yönetimin bu vergi ile ilgili tercihleri değişti. 1934'ün muamele vergisin-
de kapsam genişledi, muafiyet sınırları kaldırıldı, istisnalar daraltıldı ve yeni bir yasa ortaya
çıktı. Bu kitaptaki belgeler özellikle bu değişikliklere karşı özel kesim çevrelerinin direncini
gösteren örneklerdir. /
1930'ların özelliğini yansıtan vergilerden biri İktisâdi Buhran vergisidir. 1931 tarihli İk-
tisadi Buhran vergisi ücretler ve maaşlar üzerinde kalmış, 1932'nin ilkbaharında bu tek taraflı
ağırlık biraz hafifletilmek istenmiş, ancak sanayi ve ticaret kesimleri yine kapsam dışında bı-
rakılmıştı. 1934'de İktisadi Buhran yergisine ek olarak çıkarılan yasa ile, ticaret ve sanayi ke-
simleri kazanç vergilerine beşte bir oranında 'buhran zammı' eklenerek vergi kapsamına alın-
dılar. Daha sonra, 1935 ortalarında vergi yükü ile ilgili bazı rötuşlar yapılarak kapsam biraz daha
genişletildi. Özetle, buhranın birkaç yıl süreklilik göstermesi, yönetimin kamu gelirlerini ar-
tırma düşüncesini perçinlemiştir.
— l x x v —
1929-30'dan başlayarak düşen tarım fiyatları, köylüyü sürekli olarak buhranın ağır yükü
altında bırakmıştı. Bu ortamda, köy aleyhine bozulan iç ticaret hadlerini olabildiği ölçüde düzelt-
meye çalışmak ilk akla gelen politik oluyordu. 1932'de, Ziraat Bankası eliyle devletin üreticiden
buğday alımına başlama kararı bunun ilk adımı oldu. İç ticaret hadlerinin köy aleyhine bozulma-
sını önlemeye çalışmak, aynı zamanda ekonominin geleneksel çevrelerini de hoşnut kılar. Aslın-
da, buhran ortamında bu çevreleri hoşnut kılacak politikaların da en hafifi, en az ödün vereni
ve (nüfusun satınalma gücünü bir nebze yükselteceği için) en akılcısı sayılır. Bütün bu nedenler-
le, 1932'de başlatılan destekleme politikası sonraki yıllarda küçük ölçekte de kalsa sürdürülüyor.
İç ticaret hadlerinin köy aleyhine bozulmasını önlemek üzere 1934'de ve 1935'de resim ve
vergi niteliğinde önlemler düşünülmüştü. Destekleme alımlarından daha geniş etkiler yarata-
cağı düşünülen bu önlemler buğday üzerinde toplanır. 1934'ün başlarında hazırlanan 'Ekmekler-
den alınacak resim' tasarısı, buğdayın düşük fiyatını ekmeğe 'bir kuruş' resim koyarak yükselt-
me çabasıdır. Böylece, o tarihte Türkiye'de toplam nüfus içinde (yani, 15 milyonda) sadece 3
milyon kişinin fırın ekmeği yediği kabul edilerek, buğdayda yükseltilecek fiyat farkının 'kentli'
tüketiciye ödetilmesi (ve bunun 4 . 5 milyon T L . gibi bir hasılat getireceği) düşünülmüştür.
Bu girişim 1934 İlkbaharından başlayıp birkaç kez gündeme getirilen 'Buğdayı Koruma'
kanununa ve bunda üstüste yapılan değişikliklere bağlanır. Politikanın özü aynıdır: Buğday tü-
ketimine bir vergi getirerek, birkaç kentte ve bazı kasabalarda fırın ekmeği yiyen nüfus sayesin-
de buğday fiyatını olabildiği ölçüde düşüşten kurtarmak. Ancak, o günkü ekonomik koşullarda
ücretlerin değişmediği dikkate alınırsa, bu buğday vergisinin yansıması önemli ölçüde sayıca yeni
yeni büyüyen işçi sınıfı üzerinde kalacaktır.(42).
13
1930'ların ağır ekonomik koşulları köy kesiminin büyük çoğunluğunu oluşturan küçük üre-
ticiyi ezerken, yönetim, elindeki ekonomik araçlarla ancak sınırlı ölçüde destek sağlayabilmiştir.
Köyün kontrolünü ellerinden bırakmak istemeyen büyük çiftçiler ise, yönetimi, elindeki bütün
ekonomik kaynaklarla köy kesimini desteklemek için yönlendirmeye çalışırlar.(43)
1932/3'e gelindiği zaman Cumhuriyetin siyasal kadrosunun köy, toprak ve tarım konusun-
da farklı bir değerlendirmeye yöneldiği anlaşılıyor. Dünya buhranı yönetim için ağır ve beklen-
medik bir sınav olmuş, tarım fiyatları sürekli düşerken yönetim küçük üreticinin yardımına
koşamamış, 1920'li yıllardan başlayarak büyük çiftçiyi desteklemiş olmasının bir yararını da göre-
memiştir. Adeta, 1920'lerde özel sermayeyi kayıtsız şartsız desteklemesinin sanayileşme amacı
için bir yararını görememiş olması gibi.
1933'den sonra köy ve tarım konusunda bir sayfa belli belirsiz kapanırken, Cumhuriyet
yönetimi, köy dünyasına yeni yollar açmayı tasarlamaya başlar. Bunlardan biri, özünde ekono-
miktir: 1933/34'ün sanayi hareketinden beklenen önemli birşey, köyü hammadde ve gıda
kaynağı olarak harekete geçirebilmek, böylece köyün satınalma gücünü yükseltmektir. Bu,
köyün sorunlarına sanayileşme gözlüğü ile bakmaktır. Toplumun geleneksel çevreleri buna pek
karşı çıkmazlar, özellikle büyük çiftçiye bir vergi yükü getirmiyorsa buna destek de olurlar.
»
Köy dünyasına açılacak yeni yollardan bir başkası ise özünde s/yoso/dır: Sayıları hiç de az
olmayan topraksız ve az topraklı köylüye toprak dağıtmak. Yeni bir devlet kurmak, herşeyden
önce herkese gerçek ve kalıcı bir güvence vererek gerçekleşebilecektir. Bu yapılamadığı sü-
rece yeni devlet halkın büyük çoğunluğunu kucaklayamayacaktır.
1920'lerde ve 1930'larda hemen tümünü "toprağa merbut (bağlı) bir halkın" oluşturduğu
Türkiye'de, "Medeni Kanun" bunu gözönünde tutarak, Avrupa'daki gibi "herkesi toprağa bağ-
lamak ve böylece tasarruf emniyetini sağlamak"(44) amacının ilk ve önemli adımı olmuştu. Bir
köylüler ülkesi olan Türkiye'de "Nasıl bir devlet kuruyoruz?" sorusu toprak mülkiyeti nin bi-
çimlerine ve niteliklerine göre bir çözüm bulacaktı. Köye ve tarıma dönük politikaların sınır-
larını da bu belirleyecekti.
42 Bk. 28 ve 29 Mayıs I934'deki T.B.M.M. görüşmeleri. Özellikle Arukoğlu Damar Beyin konuşması.
43 Özellikle Emin Sazak ve Halil Menteşe'nin bu ciltte tarım ve köy kesimi ile ilgili konuşmalarına bakınız.
44 Bk. Raif (Karadeniz) Beyin 7 Haziran 1934'de T.B.M.M.'deki konuşması.
—l x x v ı ı —
1933/4 yıllarına gelindiği zaman, siyasal kadronun köyün kontrolü yönünde bir büyük
adım atmayı kaçınılmaz saydığı yolunda işaretler artıyor. Bunun kendiliğinden gerçekleşmesi
artık olası görülmüyor. Kestirme bir yöntem düşünülüyor. Bu. çok sayıda topraksız ve az top-
raklı köylüye toprak dağıtmaktır. Böylece hem onlar köylülükten çiftçiliğe geçecekler, hem de
Cumhuriyet rejimi köyün siyasal kontrolüne adım atacaktır. Medeni kanun, temel güvence olan
toprak mülkiyetini yaygınlaştırmayı sağlayamıyorsa, bunu toprak dağıtacak kanunlarla gerçek-
leştirmek Cumhuriyet yönetiminin 1930'lardaki yeni düşünce çizgisi ve yöntemi olarak orta-
ya çıkıyor.
Dahiliye Vekili Şükrü Kaya'nın daha 1927'deki sözleri feodal (46) bir düzenin, mülkiyet
sorununu medeni normlara göre çözmüş bir temele oturması gereken Cumhuriyet rejimi içinde
sürdürülemeyeceğini vurguluyor. 1934'de, Dahiliye Vekilliğini sürdürerek yine köy ile toprak
sorunlarının sorumluluğunu üstlenen Şükrü Kaya, konunun siyasal boyutunu şimdi önem ka-
zanan ekonomi boyutuna bağlamaktadır:
Böylece, 1927'nin Haziranında 1097 sayılı yasa ile ilkkez ortaya çıkan toprak dağıtımı konu-
su, daha sonra 1929 Haziranında 1505 sayılı yasa ile genişlemiş ve 1934 Haziranında, yönetimin
bu yönc'eki ısrarlı tutumunu gösterecek biçimde bir daha gündeme gelmiş, bu kez 200 no. lu
Meclis Kararı ile ortaya çıkmış oluyor.
1927'nin 1097 sayılı yasası 'Bazı eşhasın Şark menatıkından Garp vilâyetlerine nakillerine
dair kanun' başlığını taşıyordu. 1097'nin 1. maddesi, "idari, askeri ve içtimai esbaba binaen
(nedenlere dayanarak) şark idarei örfiye mıntakasiyle (Doğu sıkıyönetim bölgesiyle) Bayazıt
vilâyetinden bin dört yüze kadar şahsın ve işbu eşhas aileleriyle seksen âsi ailesinin ve menatıkı
mezkûredeki (belirtilen bölgedeki) ağır ceza mahkûmlarının garp vilâyetlerine nakli için Hü-
kümete mezuniyet (izin ve yetki)" veriyordu. 1097'nin 9. maddesi Doğu'dan Batı'ya gönderilen-
lere ait toprakların Hazine'ye geçeceğini ve bunların değerinin oluşturularak bir kurulca sap-
tanacağını, 11. madde ise Batı'da yerleştirildikleri yerlerde kendilerine verilecek taşınmazların
değeri Doğu'da sahip olduklarından düşükse aradaki farkın yine Hazine'ce kendilerine toprak
45 Dahiliye Vekili Şükrü Kaya'nın 6 Kânunuevvel (Aralık) 1927'de T.B.M.M.nde yaptığı konuşma. Bk. aşa-
ğıda s. 213 vd.
46 Burada "kurunuvusta" sözcüğü feodal toprak mülkiyetine dayalı bir düzeni çağrıştıracak biçimde kulla'
nılıyor.
47 Bk. Aşağıda s. 216
verilerek, tamamlanacağını düzenliyordu. 1097'de de, aynı yılın sonunda bunun hükümlerini
yumuşatmak üzere getirilen tasarıdada bu şekilde Hazine'ye geçen toprakların dağıtımına iliş-
kin hükümler yer almıyordu.(48)
Ancak, 1929 Haziranında çıkarılan 1505 sayılı ve 'Şark Menatıkı dahilinde muhtaç zürraa
tevzi edilecek (Doğu bölgelerinde muhtaç çiftçiye dağıtılacak) araziye dair kanun', böylece Ha-
zineye geçmiş topraklardan bir bölümünün toprağa gereksinmesi olan çiftçilere, aşiret üyelerine,
göçerlere dağıtılmış ve işletilmiş bulunduğunu belgeliyor ve bunların bu haklarını güvenceye
almak üzere düzenleniyor. 1505 sayılı yasa toprağa muhtaç köylüye toprak vermek için Cumhu-
riyet yönetiminin çıkardığı ilk önemli yasa oluyor. Bu yasa, 4. maddesiyle toprak dağıtımını 'Birin-
ci Umumi Müfettişlik mıntakası' (yani, Doğu bölgesi) ile sınırlı olmaktan çıkarıp "Lüzumu İcra
Vekilleri Heyetince tasdik edilen (onaylanan) yerlerde tatbik olunur (uygulanır)" ifadesiyle
bütün ülkeyi kapsamına alacak biçimde genişletiyor. Dört maddelik yasa, ayrıca, toprak dağıtımı-
nın ilkelerini de ilkkez ve kolay kolay değişmeyecek biçimde ortaya koymuştur. Bunlar şöyle
özetlenebilir: (a) Toprak dağıtımı hükümetçe gerekli görülen yerlerde uygulanır; (b) Arazinin
sahibi ençck 2000 dönüm olmak üzere 500-2.000 dönümü mülkiyetinde tutabilir; (c) Kamulaştır-
ma bedeli belirli bir yıl (1505 sayılı yasada 1915 yılı) vergi değerinin belirli bir katı düzeyinde
(1505'de 8-10 katı) sabitleştirilir.
Daha sonraki yıllarda ve özellikle Cumhuriyet yönetiminin toprak sorunu etrafında ciddi
bir siyasal hesaplaşmasına dönüşen 1945'deki Çiftçiye Topraklandırma Kanununda da görüleceği
gibi, bu ilkeler uzun süre korunmuş, bazı rötuşlar ve eklemelerle zaman içinde beslenmiştir.
Eldeki belgeler, 1505'in hem Doğu'daki büyük topraklarda hem de Muğla ve Konya'nın
bazı büyük çiftliklerinde kamulaştırma yapıp köylülere toprak dağıtılarak uygulandığını gös-
teriyor. Ancak, bu uygulama Batı'daki büyük toprak sahiplerinin Devlet Şurası'na (Danıştay'a)
başvurarak 1505'in 4. maddesinin sadece Doğu ile sınırlı olduğu yolunda görüş almaları ile aksa-
mış görünüyor. 1933 sonlarında hazırlanan ve 4. maddeye açıklık, daha doğrusu kesin bir geçerlik
kazandırmak üzere 1934 Haziranında görüşülen Başvekâlet tezkeresinin gerekçesi Cumhuriyet
yönetiminin toprak konusunu herşeyden önce bir rejim sorunu olarak gördüğünü belgeliyor. Cum-
huriyet yönetimi toprak mülkiyetinde feodal kategorilerin varlığını da, eşitsizliğin temel kay-
nağı olarak gördüğü köylünün topraksızlığını da istemediğini ortaya koymuş oluyor:
başka boyutlarını da kapsamak üzere gündeme getirdiği iskân (Nüfus yerleştirme) tasarısında
da vurgulanır. Nüfusun sayıca ve özelliklerine göre nerelerde ve ne kadar toprağa sahip olarak
yerleşeceği, devletin kuruluş döneminde kendi akışına bırakılmayıp, yönetimce kontrolde tu-
tulmak istenen ve ağırlık verilen bir konudur. Yeni bir devletin eşitsizlikler üzerinde kurulamaya-
yacağı, Cumhuriyet yönetiminin herşeyden önce pratik nedenlerle ciddiye aldığı şeylerin başın-
da gelir. Kitlelere sadece ve sadece 'mülkiyet'ten kaynaklanan temel güvenceyi verebilmek,
Cumhuriyetin siyasal kadrosuna göre temel tüketim mallarını vermekten, ürüne yüksek değer
vermekten, alt yapı (demiryolu) ve sanayi kurmaktan daha önce geliyor. Bunların tümü önemli
olmakla birlikte, devletin kuruluşu döneminde temel güvence başka bir ağırlığa sahiptir. Cum-
huriyetin kuruluş yıllarının nüfus değişimlerine, akımlarına ve göçlere sahne olduğu düşünü-
lürse, devletin temel kurumlarının ve politikalarının oluştuğu 1930'larda nüfusu yerleştirme
konusunun, 'medeni' ('sivil') bir düzene geçmenin temel koşulu olarak görülen toprağa (temel
mülke) sahibolma konusu ile birarada gündeme gelmesi doğal karşılanmalıdır.
"Bence, Şark mıntıkası dahilinde muhtaç zürraa tevzi edilecek arazi hak-
kındaki kanunun 4. maddesindeki bu ibareyi esas ittihaz ederek, umumi bir
surette bütün memleketin muhtelif yerlerinde dahi 1097 numaralı kanunun
tatbikinden doğan zaruretler varmış gibi, memleketin vasatında, garbinde.
şimalinde ve cenubunda aynı kanunu tatbik etmeğe kanunun ruhu asla mü-
sait değildir." (51)
"Öyle bir his veriyoruz ki, nihayet toprak sahibi olmak bu memlekette ayıpmış
gibi bir manzara hasıl oluyor. Yavaş yavaş büyük emval sahibi olmak, çok para
sahibi olmak fena telâkki edilmeğe başlanırsa bunun sonu neye varır ?"(52)
1935'den sonra, Cumhuriyetin yönetim kadrosu köy, toprak ve tarım sorunlarının karmaşık
örgüsünü hem ekonomik, hem de siyasal çözümlerle açma düşüncesini sürdürecektir. Bu giri-
şimleri ve sonuçlarını bundan sonraki ciltlerde göreceğiz.
14
Yeni devletin ekonomik yönden en sıkışık günleri 1932, 1933 ve 1934'de yaşanır. Sıkışık-
lık ve kaynak sıkıntısı sadece kamu kesimi için değil, herkes için söz konusudur. Buhran, özel-
likle iki yönüyle herkesçe 'çıplak gözle' görülebilmektedir. Bunlardan biri paranın kıtlaşması
ve pahalılaşmasıdır. Öteki de, borçluluğun artması ve ağırlaşmasıdır.
Buhran ortamında fiyatlar düşmüş (düşük kalmış) ve ekonominin özel kesiminde durgunluk
yaygınlaşmıştır. Çıkış yolunun yeni sanayi hareketi sayesinde talebi ve iç pazarı canlandırmak-
tan geçtiği, ama bunu yaparken bütçe denkliğinden uzaklaşmamak gerektiği Cumhuriyet yöne-
timinin ana düşüncesidir.(53) Bu düşünce çerçevesinde, yönetim, kamu kesiminde kaynak
51 T.B.M.M.'de 14 Haziran I934'de, 1505 sayılı yasanın 4. maddesinin yorumuna ilişkin görüşmelerde Manisa
Mebusu Refik Şevket (İnce) Beyin konuşmasından. Bk. Aşağıda s. 2I6.
52 Aynı görüşmelerde Eskişehir Mebusu Emin (Sazak) Beyin konuşmasından. Bk. Aşağıda s. 2I7.
53 Bk. s. 540-42. 19 Mayıs I934 tarihli 'I934 Yılı Bütçe Encümeni Mazbatası.'
— xc —
kıtlığını aşabilmek için öncelikle yukarıda özetlediğimiz vergi politikalarına yönelmiştir. İkinci
bir çare, önemli altyapı projeleri için iç borçlanmaya başvurmaktır.(54) Üçüncü bir yol ise, yine
kamu borcunu hafifletmeyi amaçlayan bir para operasyonudur. 1933 Haziranında yasalaşmış
olan 'Madeni Ufaklık Para Kanunu' bunun ilginç bir örneği oluyor.(55) Bu üçünden özellikle
birincisi ve üçüncüsü, buhran dönemlerinde hemen her yerde yönetimlerin aklına gelen çare-
lerdir.
Ekonominin kamu kesiminde kaynak kıtlığı iktisat politikasının bu özetleren araçlarıyla
bir ölçüde aşılacaktır. Ancak, ekonominin öteki kesimlerini de etkileyen para darlığı ve ağır-
laşan borçluluk başka şeyleri gündeme getirecektir. Bunlardan özellikle ikisi o günün mali
sektör yapısını aydınlatacak nitelik taşıyor: 1933'ün Mayısında yasalaşan 2243 sayılı Mevduatı
Koruma Kanunu ile 8 Haziranda yasalaşan 2279 sayılı Ödünç Para Verme, 2284 sayılı Halk Bankası
ve Halk Sandıkları Kanunları banka ve kredi dünyasının sorunlarını ve o yıllarda ekonomideki
buhranın parasal yönünü bize tanıtıyor.
'Mevduatı Koruma' tasarısı aslında Cumhuriyet yönetiminin ilk bankalar yasası sayılır.
Bankacılık, Cumhuriyet rejiminin kuruluşundan sonraki yıllarda ekonomideki gelişmeye koşut
olarak yaygınlaşmıştır. 1920'lerin başlarındaki 10 banka, 1930'ların başlarında 44'e çıkmış,
toplam sermaye birkaç kat büyümüş, mevduat ve krediler gitgide artmıştır. Mali sektörün
düzenlenmesi ticaret kanununun hükümleri çerçevesinde kalmış, ama böyle oluşu, ekonominin
hızlı geliştiği yıllarda pek sorun yaratmamıştır. Ancak, 1930'dan başlayan kaynak kıtlığı derin-
leşen, bir buhrana dönüştükçe, bankacılığın düzenlenmesi de buhrana özgü bir biçimde, 1933'de
gündeme gelmiştir.
Mevduatı Koruma (2243) ve Ödünç Para Verme (2279) yasalarına 1930'ların koşulları
dikkate alınarak bakılırsa, bunların birbirini tamamladığı görülecektir.(56) Buhran koşullarında
şu ortaya çıkıyor: Gönüllü tasarruflar küçülmüş, para pahalılaşmış ve özel tasarruflara sahip
olabilmek çok önem kazanmıştır. Bu, amansız bir rekabet ortamıdır. Buhran derinleştikçe,
özellikle küçük bankalar daha yüksek faiz vererek mevduat paylarını büyütmeye çalışırlar.
Bu, büyük bankalar için "zararlı rekabet"tir. Ekonomide mal fiyatları ve üretici gelirleri düşük
kalırken, faiz hadlerinin yükselmesi ise içinden kolay çıkılamayacak makro dengesizliklere yol
açacaktır. Basit tarımın ve tefeci kredisinin egemen olduğu bir köylüler ülkesinde faiz hadleri-
nin yüksekliği ile tarım fiyatlarının düşüklüğü arasında bir uçurumun oluşması, ekonominin
durmasına kadar varabilir. O günün gözlemlerine göre, "köylü yüzde 120, hatta 200 faiz vere-
rek borçlanıyor. Köylüde para yoktur."(57)
Büyükler ile küçükler arasında rekabetin keskinleşmesi buhranın bir özelliğidir. Buhranın
bir başka özelliği de, küçük birimleri korumanın zorlaşması ve olanaksızlaşmasıdır. Bu tarımda
olduğundan da çok, ticaret, taşımacılık ve özellikle bankacılık gibi hizmet sektörlerinde böyledir.
İktisat politikasında, o ortamda ancak 'büyük' birimlere dayanarak bazı şeyler yapılabilir.
54 Projeye bağlı iç borçlanma örnekleri belgeler arasında yer almaktadır. Daha önce 192$, I927 ve 1929'
da demiryolları, su işleri ve limanlar için Hazine bonolarıyla yacılan projeye bağlı iç borçlanmanın 1933 yılında
önemli örneği Ergani bakır madeni için çıkarılan tahvillerdir.B u ilk uzun vadeli borçlanma oluyor. Bk. s. 422.
55 Bk. s. 438-40 ve 542-43. "Madeni Ufaklık Para Basılması hakkında" II Mart I933 tarihli kanun lâyihası
bu para operasyonunun nasıl yapıldığını anlatmaktadır. Aynı konuda 29 Nisan I933 tarihli Maliye Encümeni rapo-
runda belirtildiği gibi, "bu kanun lâyihasile birer liralık evrakı naktiye yerine gümüş para ve eski ufaklıklar ye-
rine de yenilerinin tedavüle çıkarılması istihdaf edilmektedir. Kanun lâyihasının esaslı (faydalarından) en mühim-
mi Devletin Cumhuriyet Merkez Bankasına hususi kanunu ile borçlandığı miktarın 16 küsur milyon lira derece-
sinde azalmış olmasıdır." Böylece, Ekonominin en sıkışık yılı olan I933'de Hazine'nin borç yükü reel olarak dola-
şımdaki paranın yüzde 10'u kadar azaltılırken, piyasadaki satınalma gücü de etkilenmiş oluyor.
56 Bk. s. 434-38 ve s. 486-90.
57 Kitapçı Hüsnü Beyin 28 Haziran 1934'deki konuşması. Bk. s. 219.
— xcı —
Şüphesiz, buhranda niçin 'büyük'lerin daha çok ve 'küçük'lerin daha az yaşama şansına
sahip oldukları salt konjonktürel nedenlerle basite indirgenerek açıklanamaz. 'Büyük'lerin
yaşayabilirliği, her bakımdan daha güçlü olmalarından kaynaklanıyor. 1933'ün bankacılık ve
para alanına çekidüzen getiren 2243 ve 2279 sayılı yasalarında da bu nokta gözlenebiliyor:
'Küçük' bankanın mevduat payını büyütme olanakları yasayla (2243) sınırlanırken, küçük üreti-
cinin parayı yüksek faizle almasının önüne (2279 ile) geçilememiştir.
1930'larda büyük bankacılığın simgesi İş Bankası'dır. İş Bankası, bir bakışa göre Cumhuri-
yet rejiminin de bankasıdır. Bu görüş, 1932 Eylülünde Mustafa Şeref Beyin İktisat Vekilliğinden
çekilerek yerine İş Bankası Umum Müdürü Celâl Beyin gelmesiyle bir biçimde doğrulanmış
oluyor. Celâl Beyin (Bayar) ekonominin komuta merkezine gelişinden sonra sanayi hareketinde
nasıl bir kabuk değiştirme olduğunu özetlemiştik. 1933 Haziranının Sümerbank yasası ile kesin-
leşen ve İş Bankası'na ülkenin yeni sermaye birikiminde iyi bir pay ayıran bu kabuk değişikliği,
Banka'nın sanayi sektöründeki reel kâr artışlarına ortak olması sonucunu da yaratmıştı. Bu pay,
özellikle buhran, koşullarında Banka için önemli ve kalıcı bir güvence idi.
Ancak, sanayi hareketinin yakın gelecekteki kârlarına ortak olsa bile, Banka'nın ası) dünyası
bankacılık alanıdır. Buhran derinleştikçe, bankacılıkta rekabet kızışmakta ve belirsizlikler
artmaktadır. Özellikle 1932'de ve 1933'de, İş Bankası'nın ve büyük bankaların yönetimlerinde
bu ortamın keskinleştirdiği psikolojik etkiler ve kendini güvenceye alma havası okunabilir.
11 Mart 1933'de Maliye Vekijliğince hazırlanan, fakat (ilginç bir biçimde) İktisat Vekilliğinin de
onayından geçen Mevduatı Koruma tasarısında da, yine İktisat Vekilliğince hazırlanmış olan
30 Mayıs 1933 tarihli Ödünç Para Verme İşleri, Halk Bankası ve Halk Sandıkları tasarılarında
da bankacılık ve para işlerinin buhranda içine sürüklendiği belirsizlik ortamına,öncelikle büyük
bankaların payını sağlama alarak bir çekidüzen verme niyeti egemendir. 1920'lerin sonlarında
artık ülkede gönüllü tasarruf sahiplerinin 100 bini aştığı ve kentlerdeki gelişmenin bankacılığı
kârlı bir iş alanı olarak teşvik ettiği, ancak 1930'larla birlikte bütün bu gelişmelerin yavaşbyıp
tersine döndüğü düşünülürse, İş Bankası Umum Müdürü Celâl Beyin İktisat Vekilliğine geli-
şinden kısa süre sonra bankacılığa çekidüzen verilmesi, yani, bu Vekâletin para işlerinde denetime
sahibolmak istemesi pek raslantı sayılamaz.
Mevduatı Koruma yasasını bankacılığa çağdaş düzenlemeler ve kavramlar getiren bir yasa
olarak görmek gerekir. Bankaların Maliye Vekâletinin denetimine alınması, mevduat top-
layabilmek için bu Vekâletin izninin gerekli görülmesi, ticari mevduatla tasarruf mevduatının
ayrılması, mevduat karşılıklarının ayrılarak Merkez Bankası'na yatırılması, 'disponibilite'nin
(adı konulmaksızın) başlatılması ve kasa karşılıklarında nakitle birlikte tahvilin kabulü gibi
yenilikler bu yasayla gerçekleşiyor. Yasanın banka sektörüne getirdiği önemli düzenlemeler-
den biri de, bankaların sermayelerine bulundukları kentlerin nüfusu oranında alt sınır geti-
rilmesi ve böylece "küçük sermayeli bankaların pek yüksek faizler vererek kendine yapılacak
tevdiatı teşvik etmesi"nin önlenmesidir.(58) Benzeri bir düzenleme de, yabancı bankaların
mevduat paylarını büyütmelerini engellemek için yapılır. Yasanın bu gibi özellikleri, sanayi
hareketinin yakın gelecekteki kârlarına 1933 Haziranının Sümerbank yasası ile ortak olan İş Ban-
kası ve büyük bankalara, bunlardan önce, paranın pahalılaştığı ve özel tasarruflara sahibol-
manın önem kazandığı o günkü ortamda bankacılık alanında ciddi bir mevduat ve kâr güvencesi
sağlamıştır. Ekonomideki tablonun bu iki yönü birlikte gözönünde tutulursa, 1933, İş Bankası
için tarihi sayılacak bir-atılım yılı oluyor.
58 Bk. s. 435.
— xcıı —
"1933'de nasıl bir buhran vardır?" sorusunu yanıtlamak için "Mal fiyatları düşük,
faizler oldukça yüksek" demek basit ama yeterlidir. Para darlığı üretici kesimin faiz yü-
künü gitgide artırmaktadır. Mal fiyatları düşük düzeyde kalırken maliyetler kabarmaktadır.
Özel sanayi kesiminin vergi ve resimlerden bağışık tutulmak istemesi, ek teşvikler ve
ayrıcalıklar için sürekli baskı yapması bu ortamda hiç kesilmez, jş yerlerini kapatmak
zorunda kalanlar piyasadan çekilirken, ayakta duranların para ve kredi talebi faiz hadlerini
sürekli olarak yüksek tutar. Yıllık enflasyon oranı yüzde 10'un altında iken, resmi bilgi-
lere göre.
"istanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük birkaç şehir müstesna olmak üzere,
memleketin büyük küçük diğer şehirlerinde bankaların faiz nisbeti yüzde 38'e
çıkmaktadır. Asıl dikkate şayan olan nokta, bu yüzde 38'in fiilen normal addedi-
lerek, bunun fevkindeki (üzerindeki) miktarın ihtikâr (yüksek gayrimeşru kâr)
telâkki edilmesidir."',59)
Bu öyle bir ortamdır ki, bankacılıkla tefecilik birbiriyle içiçedir. Türkiye ekonomisine
damgasını vuran küçük çiftçilik başta olmak üzere, tüm üretim ağır bir faiz yükü altındadır.
Aylık faiz yüzde 5-10 arasındadır.(60) Bu tabloda küçük bankalar (ve benzeri para "kuruluşları")
mevduata yüksek faiz verdikleri gibi, krediyi de yüksek faizden plâse ediyorlar.Bu bakımdan,
yönetimin hem mevduatı, hem de ödünç verme (kredi) işlerini aynı anda düzenlemek istemesi
doğaldır.
Ancak, küçük üreticiyi (yani, Türkiye ekonomisinin en kalabalık kitlesini) yüksek faizden
koruma amacının bu yasalarla gerçekleştiği söylenemez. Bu "maçla kurulan Halk Bankası daha
birkaç yıl kâğıt üzerinde kalacak ve 1933-34'de yüksek faizli buhran borçluluğun artışı ve git-
gide ağırlaşması ile sürecektir. 1930'larda gerek iş sahiplerinin, gerek hâne halkı kesiminin
arazi bina gibi mülkleri üzerinde ipoteklerin artışına ve bu mülkiyetin yok fiyatına alacaklıya
(tefeciye) devrine sık sık rastlanacaktır. Mülkiyetin normal sayılamayacak ölçüde el değiştirmesi
buhranın bir başka özelliğidir ve herhalde bu döneme yönelecek sosyal tarihçilerin ilgisini
çekmelidir.(61)
15
Dış borçlar ve bunların yarattığı mali sistem 1854'den başlayarak Osmanlı Devletine dam-
gasını vurmuştur. Devlet yirmibeş yıl gibi bir süre içinde dış finans merkezlerinin yörüngesine
bir daha çıkmamak üzere girmiş iç kaynaklar ve ekonomik gruplar buna göre yeniden biçim-
lenmiş, kısacası, ekonomi o dünya düzeninin yapısal uyum politikalarına göre yönlenmişti. Bunun
ilginç bir yorumunu 1931 Temmuzunda günün İktisat Vekili Mustafa Şeref Bey yapmıştır:
59 Bk. s. 486.
60 Bk. s. 486.
61 1930'ların ilginç bir raslantısı, Türkiye ile hemen aynı tarihlerde Amerika Birleşik Devletlerinde de
bankacılığın devletçe düzenlenişidir. Roosevelt'in Başkanlık görevine başladığı 1933'ün ilk aylarında halkın mev-
duatını çekmek için bankalara hücumu, önce bankaların 'işi tatil etmeleri', sonra da Başkanın bankalardaki altın
ve dövize el koyarak iş dünyasının günlük gereksinmesini karşılayacak para çıkarması gibi ivedi önlemleri gerek-
tirmişti. Daha sonra, 1933 Haziranında, banka sistemini sağlam bir zemine oturtmak ve işler hâle getirmek için
banka mevduatlarının devletçe sigortalanması ve açık piyasa işlemleri yapma yetkisinin 'kamu' nitelikli Federal
Reserve'e verilmesi gibi esaslar taşıyan yeni bir banka mevzuatı benimsendi. Ancak, o tarihlerde bu banka refor-
mu kamu kontrolünü gereğinden az tuttuğu ve Wali Street'in siyaset alanındaki gücünü kıramadığı için eleştiril-
miştir. iktisat politikası bakımından Roosevelt'in para ve banka reformunun Türkiye'deki para-banka düzenle-
melerine göre önemli bir farkı ucuz para hedefine erişebilmesi ve bunu, yatırımları hızlandıracak 'Yeni Yaklaşım'
('New Deal') inin bir parçası yapabilmesidir. 1930'larda Amerikan iktisat politikasının iyi bir özeti için bk. The
Economic Lessons of the Nineteen-Thirties, Ed. H.VV.jARNDT, Oxford University Press, 1944, Özellikle s. 36-7.
— xcııı —
Kırım muharebesiyle devlet Avrupa ile tam bir temasa geldiği gibi, o vakte
kadar Avrupa'da inkişaf etmeğe başlamış olan büyük istihsal ile de temasa
geldi. Avrupa terakkiyatı neticesinde kurulmuş olan makine iktisadiyatı, ma-
mulâtını memleket dahiline göndermeğe başladı. Bunun karşısında, arzettiğim
sanatlar mukavemet edememeğe (direnememeye) başladı. .. Hiçbir himaye ted-
biri olmaksızın Avrupa'nın büyük istihsal masnuatı (sanayi ürünleri) memle-
kete akın etmeğe başladı ve o andan itibarendir ki, bu memlekette ticareti hari-
ciye (dış ticaret) açığı kendini gösterdi.
Yine aynı tarihten itibaren memleket tarihinde iktisadiyatta yeni unsurlar mües-
sir surette kendini göstermeğe başladı. Bu unsurlar evvelâ ecnebiler (yabancılar)
ve ondan sonra... (ecnebilerle) tesanütle (dayanışarak) birleşebilecek olan
yerli gayri Türklerdir. Türkün sanayii sönmüş, ticareti ise Avrupadan gelen mas-
nuatı memleket pazarlarına tevzi etmek (dağıtmak) üzere bu iki unsurun eline
geçmişti... Binaenaleyh, bugün hududumuz dahilinde bulunan vatandaşlara ikti-
sadiyatın yalnız rençperliği düşmüştü... Her sene daha ziyade açık veren
ticaret muvazenesinin açığını rençper Türk kapatıyordu. Çünkü, zaten bir
memleketin ticaret muvazenesinin açığını o memleket dahilinde yaşayanlardan
daha az kazananlar öder. Çünkü, çok kazanmış olanlar, haddi zatında ferdi,
şahsi istihsal ile istihlâklerini tevazün ettirdiklerinden (aslında kişisel üretim
ile tüketimlerini denkleştirdiklerinden), onların menkul kıymet stoklarından
ayrıca ticaret muvazenesi (dengesi) için hiçbir şey ayrılmaz. Açık için ayrlan
yine zati hayatında (kişisel yaşamında) istihlâki ile istihsalini karşılaştıramıyan,
kazancı ile masrafını denk getiremiyen kimselerin menkul kıymet nokundan
ayrılır. O zamandan beri devam eden açık Türk milletinin menkul kıymet sto-
kunun sarfiyle kapatılagelmiştir... Bir memleket için menkul kıymet stoku asli
sermayeyi temin eder. Menkul kıymet stokları bitmiş olan memleketlerde yalnız
işçilik bulunmuş olur. Hakikaten, harbi umumiye tekaddüm eden (1. Dünya
savaşından önceki) zamana kadar Türklerin vaziyeti yalnız işçilik vaziyeti
idi."(62)
Mustafa Şeref Beyin, ekonominin reel kesimindeki gelişmeleri esas alan yorumunda ağırlık
merkezi dış ticaret açığıdır. Geleneksel ekonominin herhangibir koruma düşünülmeksizin
ileri teknikle üretilmiş daha üstün nitelikli ürünlere açılması dış ticaret açığını sürekli kılıyor.
Bu, ekonomide ("rekabet" güdüsünden kaynaklanabileceği ileri sürülen) yeni bir sanayileşme
yerine, ithal edilen ürünlere pazar açma gücünden kaynaklanan ve yaygınlaşan bir ticaret akımı-
nın beslediği bir sürekliliktir. Osmanlı Devletinde bu sürekliliği, ticareti ellerinde tutan"ecne-
biler ve onlarla dayanışma halindeki yerli gayri Türkler" gerçekleştiriyor.
Mustafa Şeref Beyin yorumundaki özellikler, (a) süreklilik kazanan dış ticaret açığının ancak
ülkenin reel tasarrufları ("menkul kıymet stoku") ile karşılanabileceği; (b) reel tasarruftan ilk
vazgeçenlerin ülkedeki düşük gelirliler (yani, rekabet karşısında eriyen küçük sanayici, esnaf
ve ticaret hadlerinin bozulmasıyla kaybeden çiftçi) olduğu ve bu sürecin, bu gruplara bir daha
tasarruf olanağı vermeyerek onları "işçileşme" zorunda bıraktığı; (c) aynı sürecin, bu ticareti
sürükleyen grupların tasarruf etme olanaklarını etkilemediği, hatta dış ticaret açığı büyüdükçe
bu grupların reel tasarruflarının (açığın kapatılmasına yönelmeyip) arttığı; ve (d) böyle bir
ülkenin "işçileşeceği" ve bu yoldan giderek yeniden reel tasarrufunu artırma olanağı bulunamaya-
cağı oluyor. Bu yorum, Osmanlı borçlarına, onların yarattığı mali sisteme ve bunların Cumhu-
riyet yönetimince niçin sona erdirilmek istendiğine de ışık tutuyor.
1854 Kırım Savaşı, Mustafa Şeref Beyin vurguladığı gibi Osmanlı pazarını dış dünyaya bir
daha kapatılamayacak ve herhangibir rekabet olanağı söz konusu olmayacak biçimde açarken,
bir dış borçlanmalar zincirini de başlatıyordu- Bu ekonomide gelirin ve iç tasarrufun kısa sürede
artırılması, böylece dış ticaret açığı kapatılırken borcun da geri ödenmesi söz konusu olamazdı
ve olmadı. Dış açık süreklilik kazanırken, "kamu gelirleri"nin çeşitli nedenlerle artan "kamu
harcamaları" karşısında yetersiz kalışı iç açığa da süreklilik getirdi. 1854'de başlayan açıklarla
ekonominin ve mali sistemin yapısı değişti ve bu yapı 1930'lara kadar egemen oldu. Yetmiş
yıldan uzun bir süre kendi kurumlaşmalarını, insanlarını ve politikalarını yaratarak ve egemen
kılarak gelişen bu yapı, 1930'larda ulusal devletin kuruluş mantığı içinde tasfiye edildi. Osmanlı
borçları, 1923'de, çözülebilecek bir borç-alacak sorunu gibi değil, yeni devletin kuruluşu önünde
bir fren veya engel gibi ortaya çıkmış, Lozan'da en çetin görüşmeler bu konuda olmuştu.
Cumhuriyet yönetiminin borçlar konusuna bakışını ve buna ilişkin daha sonraki politikalarını
da sadece bir borç ödeme sorunu çerçevesinde değil, işin başka yönlerini, dünyanın 1930'larda
içine girdiği koşulları ve özellikle ulusal devletin kuruluşu bilincini hesaba katarak değerlen-
dirmek doğru olur.
1954'de, Osmanlı ekonomisi Kırım savaşının masraflarını karşılayabilmek için dış borç
dünyasına ilkkez adım attığı zaman o günün ortamında giderek yaygınlaşan ve tüm Latin Amerika
ülkelerinin yanısira Portekiz, Yunanistan (ve daha sonra Mısır) gibi ülkelerin k sa sürede müşteri
alışkanlığı kazandığı bir büyük finans piyasasına girmiş oluyordu. 19. yüzyılın tahvile dayanan
ve merkezi Londra olan bu borç piyasası, birkaç uluslararası noktada ve işlek bir biçimde örgüt-
lenmişti. Günümüzün borç piyasasına göre önemli bir farklılığı, borç-alacak ilişkisinde banka-
ların aktif rol almayışı, sadece 'undervvriting' yapmasıydı.
Piyasanın tasarruf sahipleri (alacaklıları) 'kişiler'di. Vadesi gelen borçların zaman zaman
ödenememesi bu sistemin normal sayılan bir özelliği idi ve adet? kurumlaşmıştı. Böyle durum-
larda, e-kı borcun yeni bir borca dönüştürülerek sürdürülmesi için gerekli düzenlemeler çok zor-
lanmadan yapılabiliyordu. Bunun için, borç senedi sahiplerinden bir kurul ('Hâmiller Komitesi')
oluşturulur, borçlu ülke eski borcunu yeni tahvillere çevirmek için yeterli teminat gösterebi-
lirse, finans piyasası borçluya yeni kaynağı sağlaru. "Yeterli teminat", borçlu ülkenin vergi
ve gümrük gelirleri idi. Borçlanmak veya eski borcunu yenisine çevirmek isteyen (veya bundan
başka çaresi kalmayan) ülkenin "kamu gelirleri"ni doğrudan doğruya alacaklıya ayırmasından
başka yolu yoktu. Ancak, şunu unutmamak gerekir: 19. yüzyılın 'Bırakınız yapsınlar' ideolojisi
çerçevesinde işleyen ekonomi dünyasında vergiler veya gümrük gelirlerine "kamu geliri"
/
_ XCV —
gibi bakma olanağı yoktur. 'Kamu yararı' kavramı iktisat dünyasında henüz oluşmamıştır. İktisat
politikası, amaçları bakımından basittir ve "toplum refahi.ni sağlama ve bunun amaçlarını iktisat
politikası kapsamına alma" gibi bir sorumluluk noktasından oldukça uzaktır.(63)
19. yüzyılın borç piyasası, başta ingiltere olmak üzere sanayileşen Fransa, Almanya gibi
ülkelerdeki hızlı sermaye birikiminden beslenerek hızla genişlemiştir. İngiliz finans sermayesi
piyasanın en önemli arz kaynağıdır. 1. Dünya savaşına kadar geçen sürede, İngiltere nin serve-
tinin en az dörtte birinin, borçlanmak isteyen devletlerin tahvilleri ile çeşitli ülkelerin demir-
yolu inşaatı için çıkardıkları tahvillere yatırıldığı görülüyor. İngiltere'yi 20. yüzyılın başlarında
bir ölçüde 'rantiyeler ekonomisi' yapan bu gelişme içinde, İngiliz servet sahipleri kendi ülke
terinden çok dünyada yatırım yapmaya yönelmişlerdi. Aynı şey, Fransız, Alman ve öteki Avrupa
sanayi ülkelerinin finans sermayesinde de daha küçük ölçülerde gözleniyor.(64)
Borç piyasasının talep yönünde yer alan önemli 'müşteri'lerden biri de Osmanlı Devleti
o'muştur. 1854 de başlayan Osmanlı borçlanması kısa sürede ve biribirini büyüten etkilerle
genişledi. 19. yüzyılın borç piyasasına 'müşteri' olarak giren öteki ülkeler için olduğu gibi,
Osmanlı Devletinin de dış borca yönelişindeki nedenler bir süre sonra borcun çekip çevirdiği
bir mali sistemin özellikleri haline gelmiştir. Bunlar Şöyle özetlenebilir:
(a) Osmanlı borcu savaş masraflarını karşılayabilmek için 1854'de Londra'da Palmer ve
ortakları, Paris te Goldschmid ve ortakları ile sözleşme yapıp 15 yılda itfa edilecek kağıtlar
ihraç ederek başlamıştı.(65) 1855'de, aynı nedenle yeni bir borçlanma daha yapmak gerekli oldu.
Savaşa yönelik işleri finanse etmek veya savaş ?raç gereçleri satın almak için borçlanmalar bundan
sonra da sürdü: 1860, 1869, 1871, 1888, 1903, 1905, 1914 borçlanmaları bunlardandır. Savaş
borçlanmalarından ayrı olarak, savaş sonrasında gerekli olan para operasyonları da, 'sağlam
karşılık' bulundurma ('istikrar') nedeniyle ek dış borçlanmaya yol açmıştır.
(b) Demiryolu yapımı başta olmak üzere, su, liman işleri gibi üretime dönük altyapı pro-
jeleri borçlanmaya süreklilik veren bir başka kaynaktır. 1870, 1894, 1903, (1907\ 1908, 1910,
1911, 1913 borçlanmaları böyle yapılmıştır. Belirtmek gerekir ki, yatırımcılık ve altyapı inşaatı
Osmanlılığın bu son döneminde devletin işi değil, yabancı şirketlere çoğunlukla işletme imtiyazı
ile birlikte verilen işlerdir. Böylece, imtiyaz mutlaka bir borçlanma'ile birlikte gerçekleştirilmiştir.
Osmanlı borçları büyüdükçe yeni yeni imtiyazlar vermek de zorunlu hâle gelmiştir. Kısacası,
1800'lerin ikinci yarısından sonra, dış borç İle imtiyaz içiçe oluşmuştur. Bu nokta, Cumhuriyet
yönetiminin Osmanlı borçlarını kâh diplomatik ustalıkla küçülterek, kâh ödeyerek sona er-
dirmeyi amaçlarken, niçin imtiyazları da birlikte tasfiye etmeyi zorunlu saydığını gösteriyor.
(c) Devlet işlerinin ("kamu harcamaları"nın) 19. yüzyılda çeşitlenmeye ve çoğalmaya
başlaması, fakat ekonominin dışa açılmasından sonra geleneksel üretim yapısının gitgide zayıf-
laması bütçe açıklarını büyütmüş ve sürekli kılmıştı. Vergi ve gümrük gelirlerinin, harcamaları
karşılamakta gitgide yetersiz kalışı dış borçlanmayı kısa sürede en önemli kaynak haline getirdi.
Ancak, bu öyle bir "kaynak"tı ki, "istikrazların itibari kıymetlerine nazaran ihraç kıymetleri
yüzde 46'ya satılmış olanlar mevcuttur... (1881'e) kadar yapılmış istikrazların üstüste vasati
hesapla Hazineye gelen para borçların nısfı derecesini tecavüz edemez (yarısını geçemez)."(66)
63 İktisatçı Arthur L.evvis, i9. yüzyılda İngiltere'nin iktisat politikasının sadece iki amaç çerçevesinde yü-
rütülebildiğini söylüyor: Altın Fiyatını düzenlemek ve ödemeler dengesi denkliğini sürdürmek. Bk. Robert Gil-
pin, The Politicai Economy of International Reiations, Princeton University Press, I987, s. 125 vd.
64 Bk. Robert Gilpin, s. 300 vd.
65 Bk. İsmail Hakkı Yeniay, Yeni Osmanlı Borçları Tarihi, İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi Yayını, Ekin
Basımevi, İstanbul, 1964, s. 19 vd.
66 Bk. Bütçe Fııcümeni Reisi Hasan Fehmi (Ataç) Beyin 28 Mayıs 1933'de Osmanlı borçlarının tarihçesini
anlatan konuşması. Aşağıda, s. 44-5.
— xcvı —
Kısacası, Osmanlı yönetimi iki borçlanıyorsa eline bir geçiyordu. Böylece hızlanarak artan
borçluluk gerçekte bütçe açıklarından birkaç kat fazla oluyordu.
(d) Devletin ve ekonominin yeni kaynak yaratamaması, çoğunluğu kısa vadeli olan iç
borçların yıllık taksitlerinin ödenememesine, bu da ödeme yapabilmek için dış borçlanmaya yol
açıyordu. Henüz 1860'da açılan bu yola sık sık başvurulmuştur.
(e) Dış borçların vadesinde ödenememesi zaman zaman bunların yeni borç tahvillerine
çevrilmesini gerekli kılıyordu.(67)
( f ) 1854'de başlayan dış borçlanma hızla artmış, çeşitli devlet gelirlerinin borçlara karşılık
tutulması yeterli olmamış, 1865'de ödeme zorlukları iyice su yüzüne çıkmış ve iş 1875'de Hazine'-
nin iflasıyla sonuçlanmıştı. Bu Osmanlı ekonomisinin yönlendirilmesinde bir dönüm noktası
oldu. Bu noktaya geldikten sonra dış borcun sona erdirilmesi düşünülemiyor, devletin mali
sistemi dış borçlanmanın mantığına göre yeniden biçimlendiriliyordu. Buna göre yapılan yeni kurum-
laşma (bir kararname halinde 20.12.1881, yani, 28 Muharrem 1299'da yayınlandığı için) 'Muhar-
rem Kararnamesi' olarak bilinir. Yeni kurumlaşmanın püf noktası, borç faiz ve an? para taksit-
lerinin ödenebilmesi için sağlam gelir kaynaklarının bulunmasının ötesinde, bu gelirlere el koyarak
"senedat hâmillerine vekâlet ve menafilerini muhafaza (çıkarlarını korumak) için"(68) İstanbul'-
da, yabancıların yönetiminde bir borç yönetimi örgütünün kurulmasıydı. Bunun adı 'Düyunu
Umumiyei Osmaniye Meclisi İdaresi' veya kısacası Düyunu Umumiye (DU) oluyordu.{69) Muhar-
rem Kararnamesi, devletin en sağlam gelirlerini herhangi bir belirsizlik söz konusu olmayacak
biçimde alacaklılarının emrine bırakıyordu ve bu gelirlere el koyma konusunda DU'nin yetkisi
tartışmasızdı. "Muharrem Kararnamesi... memlekette dev ağızlı bir ejder yaratmıştır ki, bu
da ahalinin Devlete vereceği vergi ve resimleri doğrudan doğruya hâmiller hesabına cibayet,
yani, tarh, tahakkuk, tahsil, kambiyoya tahsil, alacaklılara irsal ve tevzide tamamen serbest
olduğu gibi, bu işler için istediği teşkilâtı arzu eylediği maaş miktarlarıyla yapmakta müstakil
bir Düyunu Umumiye meclis ve müessesesi doğurmuştur."(70)
Yeni kurumlaşma, gerçekte Osmanlı Hazine'sinin yerine DU'nin geçmesi demek oluyordu.
Devlet, böylece, dış borca adım attıktan 25 yıl sonra mali sistemini kaybetmiş oldu. 1881'den
sonra, Osmanlı Maliye'si kaynak bulabilmek için DU'yeye aşağı yukarı teslim olurken, devletin
elinde kalan öteki gelir kaynaklarını da rehin alarak devlete borç vermek uluslararası finans
sermayesi için kârlı ve güvenceli bir iş oldu. Bu "mali sistem", satınalmalardan yatırım ve işletme
projelerine uzanan geniş bir alanda yabancılar için imtiyazlar kurmayı ve bunları genişletmeyi
kolaylaştırırken, vergi oranlarının ve çeşitli iş ve hizmet tarifelerinin saptanması gibi iktisat
politikası kararlarını da Osmanlı yönetiminden devraldı. Böylece, özellikle 1881'den sonraki
dönemde borç yönetimi ile imtiyazlar etle tırnak halinde gelişti.
Osmanlı borçlarından Türkiye'ye düşen tutarın ne olacağı ve bunların nasıl (hangi para
birimi ile) ödeneceği Lozan'ın en çekişmeli konularındendır. Türkiye'nin çizgisi (a) borç ana
parasının Osmanlı İmparatorluğu'nun "varisi" olan devletler arasında bölünmesi, böylece,
Türkiye'nin ödeyeceği borç tutarının kesinleşmesi (bir belirsizliğe ve daha sonraki politika manev-
ralarına bırakılmaması) ve (b) ödemelerin yapılacağı para birimi konusunda (altın veya sterlin
gibi) bir yükümlülüğün konulmamasıydı. Türkiye'nin bu iki ilkesini karşı tarafa kabul ettirmesi
67 Bu, borçlara bir tür çekidüzen verme operasyonu sayıldığı için, devletin gelirlerinin tümü karşılık gös-
teriliyor, bu yapılırken bir yasayla 'Düyunu Umumiye Defteri Kebiri' düzenleniyor ve bu borçlara Umumi borçlar
adı veriliyordu. Bk. İ. Hakkı Yeniay, s. 40 vd.
68 Bk. İ. Hakkı Yeniay, s. 73.
69 Düyunu Umumiye meclisinin yedi üyesinin altısı yabancı idi.
70 Hasan Fehmi Beyin konuşmasından, s. 45-6.
— XCVII —
zor olmuş, daha sonraki yıllarda (dünyadafinans sermayesinin bol ve hareketli olmasına rağmen)
< karşı tarafın finans kaynakları Cumhuriyet yönetimine ilân edilmemiş bir 'sermaye ambar-
gosu' koyup ufak kredileri bile esirgeyerek, Lozan'daki Türk tezinin nasıl bir maliyeti olduğunu
göstermişlerdir. Ancak, Cumhuriyet yönetiminin Osmanlı borçlarının ve imtiyazlarının tasfiyesi
için saptadığı ve daha sonra adım adım izlediği pol'tikanın temeli Lozan'daki iki ilke ile atılmıştır.
Bu politikanın ikinci nirengi noktası Türkiye'ye düşen borç anaparasının saptanmasıydı. Bu,
1925'in Temmuzundan başlayarak Paris'te dört ay süren görüşmeler sonunda saptandı.
Üçüncü nokta ödeme koşulları ve bunun nasıl bir kurumlaşma ile yapılacağı idi. Alacaklıların
temsilcileri ile birkaç kez başlatılan, sonuçsuz kalan, sonunda 1927'nin Nisanından 1928'in
Haziranına kadar süren görüşmeler yine Paris'te bir sözleşme ile bağlandı.(71)
1928 sözleşmesi Cumhuriyet yönetimine gerçekten ağır bir borç ödeme yükü getiriyordu.
Bundan kaçınılamamıştı. Ağırlık, (a) ilk altı yıllık süre için yılda 2 milyon altın TL. olarak sap-
tanan ve sonraki yıllarda artırılması öngörülen ödeme taksitlerinden ve (b) ödeme akçasının,
yabancı paralar içinden seçilecek en değerli döviz cinsinden (gerçekte İngiliz Sterlini ile) yapılacak
olmasından kaynaklanıyordu.
Yine bu sözleşme ile iki borç meclisi kuruluyordu: Düyunu Umumiye Meclisi ve Hâmiller
Meclisi. İlki, eski Osmanlı DU Meclisinin bir benzeri gibiydi. Ancak, iki Meclisin de Paris'te
yerleşmesi bunu Türkiye sınırları dışına çıkarıyor, ayrıca, sözleşme "vergi resim ve membala-
rının (kaynaklarının) Hazineye intikalini hukukan da tesbit ederek DU müessesesini ebediyen
defnedi(yordu)."(73) Kısacası, sözleşmenin'getirdiği kurumlaşma Türkiye'yi borç ödeyen bağım-
sız bir ülke statüsüne yerleştiriyor, ama getirdiği ekonomik yük bu siyasal bağımsızlığı kısa
sürede kâğıt üzerinde bırakacak ağırlıkta oluyordu.
Osmanlı borçlarını ve imtiyazlarını tasfiye yönündeki politika her adımında sadece yeni
kolaylıklar getiren bir çizgide değil, inişli çıkışlı bir zeminde yürütülebilmiştir. Bu politikada
ilginç ve çelişkili bir nirengi noktası oluşturan 1928 sözleşmesinden sonra, Cumhuriyet reji-
minin kaderini etkileyen gelişmelere dünya konjonktürü de yardımcı olmuştur. Cumhuriyet
71 Bk. Belgelerle Türkiye İktisat Politikası, I. Cilt (1929-1932) s. I-IO ve. s. 315.
72 İsmet Paşanın 30 Ağustos I930'da Sivas'ta yaptığı konuşma. Bk. Belgelerle Türkiye İktisat Politikası, I.
Cilt, s. 99-100.
• 73 Bk. Hasan Fehmi Beyin konuşması, s. 55.
— xcyııı
yönetimi dünya konjonktürünün Türkiye için yaratacağı avantajları iyi sezmiş, politikasını
buna göre yürütmeyi becermiş, Osmanlı borçlarının ağır yükünü buhran yıllarının ekonomik
çözümlerini etkilemeyecek hafiflikte tutabilmiştir.
1928 yılı sonundan başlayarak, Türkiye borç taksitlerini zamanında ödemeye özen gös-
terdi. O arada ödemeleri askıya alacak uygun ortam gecikmeden geldi. 1929 yılı ortalarında
(yeni gümrük rejiminin kesinleştirilmesinden sonra) başlayan ve hızla derinleşen kambiyo
krizi, dövizi pek önemli bir kıt kaynak haline getirmişti. Döviz ve paranın kontrolü ve merkez-
den yönetimi yönündeki hızlı gelişmeler 1930 Şubatında Türk Parasını Koruma Kanunu ve Hazi-
ran ayında T C Merkez Bankası'nın kuruluşu ile sonuçlanmıştır.(74) O tarihten hemen sonra
Türkiye DU Meclisine karşılaştığı dövjz sıkıntısını, ödeme güçlüklerini anlatmış ve yeni bir
'karşılıklı mektuplaşmalar ve görüşmeler' donemi açarak yeni bir borç ödeme planı istemiştir.
Burada şunu unutmamak gerekir: 1929 Ekimi'nde Wall Street'deki panikten sonra dünyada
dalga dalga yayılan etkilerle, önce Orta Avrupa ülkelerinin ve Almanya'nın finans sektörleri
derinden sarsılmıştı. Sonra, ingiltere'nin 1931 Eylülünde altın sisteminden ayrılarak sterlini
devalüe etmesi ile dünya iktisat tarihinde büyük bir sayfa kapanmıştı. Dünyada ödeme işlem-
lerini ve finans sektörlerini belirsizliğe ve kopukluğa götüren bu hızlı gelişme, tarımda ve
sanayide 1920'lerdenberi gelen ü-retim dengesizlikleriyle içiçe geçince her ülkeyi etkisine
alacak buhran ortamı oluşuvermişti. Birçok ülke bu ortamda "borçlarını ödeyememe ('default')
durumunda kaldı. Cumhuriyet yönetiminin becerisi, ortamın gereklerini iyi sezerek, güçlük-
lerini hafifletecek politikaları hızla uygulamaya koymasındadır. 1930'un hemen başlarında
Türkiye'nin Osmanlı borcu için açtığı yeni 'mektuplaşmalar ve görüşmeler' döneminde amacı,
1928'in borç koşullarının hafifletilmesiydi. Amaca 22 Nisan 1933'de Paris'te yeni bir sözleşmenin
imzası ile önemli ölçüde erişiliyor. Böylece, 1933 sözleşmesi, Osmanlı borçlarını ve imtiyazlarını
tasfiye politikasının dördünrü ve önemli bir nirengi noktası oluyor.
1933 Sözleşmesinin önemli özelliği ödeme akçası ile borç anaparası arasında kurulan bağ-
lantı sayesinde borç yükünün hafifletilmesidir: Osmanlı borç tahvilleri üzerindeki değerler ço-
ğunlukla T.L., İngiliz Sterlini veya Fransız Frangı (FF) ile yazılıydı. 1928 sözleşmesi borç tutar-
larını 'hesap akçası' adı altında T.L. ile göstermişti; ancak, yıllık ödemeler tahvillerin üzerinde
yazılı para cinsi ile yapılacağı için döviz kurları (T.L. aleyhine) değiştikçe Türkiye'nin kendi pa-
rası cinsinden fiilen ödeyeceği tutar da artabilirdi. Kısacası, zaman içinde Türkiye'nin borç ana-
parası büyüyebilirdi. 1933 sözleşmesinde borç mirası FF cinsinden saptandı ve borcun da bu para
ile (veya bir tek başka dövizle) ödenmesi kesinleştirildi.
Osmanlı borçlarının her fırsat kullanılarak, hafifletilerek kısa sürede tasfiyesi, o borçlarla
içiçe ortaya çıkmış yabancı imtiyazlara son verme hedefi ile birlikte yürütüldü. Dış borç ile
imtiyazın birlikte ortaya çıkışı nasıl Osmanlı ekonomisinin son dönemine güçlü bir damga
vurmuşsa, bu politika çizgisinin tersine çevrilmesi de Cumhuriyetin (ulusal devletin) kuruluş döne-'
minin özelliği oluyor ve ekonomiye damgasını vuruyor. Cumhuriyetin yöneticilerinde, ekono-
mide yabancı sermayenin ayrıcalıklarını sürdüren ve çoğaltan bir politikanın ulusal devletin kuruluş
mantığı ile bağdaşmayacağı düşüncesi var. 1933-35 yılları arasında İzmir ve İstanbul Rıhtım
Şirketlerinin, İstanbul Türk Anonim Su Şirketinin imtiyazlarının (ve tesisatının), Batı Anadolu
şebekesinin en önemli bölümü olan 702 km. lik İzmir-Kasaba ve temdidi (uzantısı) demiryolları
ile Aydın demiryolları ve şubelerinin satın alınması, Cumhuriyet yönetiminin özellikle 1930'-
larda altyapı ve temel hizmetlerdeki çizgisinin ve ulusal devleti kurma girişiminin örnekleridir.
Bu politika, Cumhuriyet yönetiminin başlangıçtan beri işlere teknik düzeyden önce bir tarih
bilinci ile bakışının ürünü sayılır.
Osmanlı ekonomisinin son döneminde yabancı sermayenin işi olan yatırımcılık ve işlet-
mecilik, ulusal devletin kuruluşu aşamasında devletin sorumluluğu sayılıyor. Bu bakış, 1932—
33 den sonra yatırımcılığı ilkkez büyük çapta tasarlanan ve bir eylem gibi uygulanan bir iş halinde
gündeme getirdi. Bu politika, devletin yatırımcılığı tasa edinmesinin ürünüydü. Yatırımcılığı
ve işletmeciliği, uluslararası sermaye hareketleri ile dış borçlanmanın bir türevi ve doğal sonucu
yapan eski politikadan çok farklıydı. 1930'lu yıllarda iktisat politikalarının ulusal devletin oluşu-
muna katkısı bakımından bütün bu noktalar birlikte önemli oluyor.
16
1930'larda toplum yapısının ve üretim ölçeklerinin özelliklerini hatırlamak iktisat politikasını
yorumlamaya yardımcı olacaktır. 1933-35 yıllarının Türkiye tablosuna ışık tutacak şöyle bazı
örnekler verelim:
1931 Mart ayında yasalaşan yeni ölçüler kanunu ancak 1934'ün birinci günü yürürlüğe giri-
yor. Cumhuriyet rejimi o tarihe kadar işleri okka, arşın gibi eski ölçülerle yürütüyor.(77)
Dünyada esir ticareti 1920'li yılların ortalarına kadar açıkça hüküm sürmüş ve ülkeler
arasında bunu engelleyecak herhangibir ortak anlaşma yapılmamıştır. Türkiye esir ticaretini
yasaklayan uluslararası anlaşmaya 1932'de imza koymuştur.
1920'ler ve 1930'ların Türkiye'sinde halkın sağlık tablosu oldukça kötüdür. Sıtma ülkenin
her yöresinde yaygındır; frengi birçok bölgede yoğundur. Bu, yönetimin karşısındaki en önemli
ve sürekli sorunlardandır. Cumhuriyet yönetiminin sağlık politikası aktiftir ve başarılıdır.
Ülkenin üretim yapısında basit tarım yapan küçük üreticilik ağırlıkla egemendir. 1932'
de başlatılan destekleme politikası sınırlı olanaklarla yürütülebilir: 1934'de Ziraat Bankasr
100 bin ton buğday alabiliyor. Yıllık buğday üretimi 2-3 milyon ton kadardır. Fırından ekmek
alan nüfus ise 1.5-2 milyon kişiyi geçmiyor. 1934'deki kuraklık, yıllardır hem ağır faiz yükü
ile hem de düşük buğday fiyatı ile ezilen üreticiye yeni bir darbe oluyor ve yönetim çiftçiye
40 bin ton kadar tohumluk ve )emeklik buğday dağıtıyor. Cumhuriyet yönetimi, ayrıca, eski-
denberi çekirge akımlarının yaygın zarar verdiği Güneydoğu Anadolu topraklarını zarardan
korumaya ve bunu kurumlaştırmaya çalışıyor. Tarımın bu görüntülerine eklenebilecek bir
nokta da, hayvan hırsızlığının köylük bölgelerde özel yasal düzenlemeyi gerekli kılacak ölçüde
yaygın oluşudur. Tarımda üretimi modern ölçülere eriştirmek için tasarlanan girişimler ise
sürdürülemiyor. 1931 'de yerli pulluk üretimini teşvik için çıkarılan pulluk kanunu çok sınırlı
bir uygulama içmde kalıyor: 1935'de Türkiye'de pulluk yapabilen sadece üç imalâthane vardır.
Bunlar da, yurt dışından gelen pullukların düşük fiyatlarıyla rekabet edemezler.
Türkiye'nin çimento üretimi 1935'de 200 bin tona ancak erişmiştir ve bunun dörtte üçünü
devlet kullanmaktadır. Demek ki, dönemin sürekli altyapı çalışması olan demiryolları ile sanayi
programı ve dönemin devlet yapıları bu çimento kapasitesi ile inşa edilmektedir.
Akaryakıt ve madeni yağlar tümüyle ithal ediliyor. Ülkede sadece küçük kapasiteli iki
rafineri vardır ve bunlarda otuz işçi çalışıyor. O günün önemli sanayi girdisi kömürün yatağı
olan Zonguldak'ta yıllık üretim 1.6 milyon tondur ve 1935'den sonra Ereğli kömür şirketinin
Etibank'ça satın alınması ile 3-3.5 milyon tona kısa sürede erişilebileceği konuşuluyor.(78)
(Bugünkü üretimin 2-2.5 milyon ton dolayında kaldığını hatırlamak yararlıdır.) Cumhuriyet
yönetimi elindeki olanaklarla petrolün peşindedir. Bunu imtiyaz vererek değil, kendi kontrolün-
de tutarak gerçekleştirmek istiyor. Ancak, o yıllarda bu girişimler sonuçsuz kalacaktır~(79)
Özel Sanayi kesimi, Teşviki Sanayi Kanunundan yararlanan kuruluşlardan ibaret sayılır. 1932
Sanayi Sayımına göre bu kapsamdaki 1473 kuruluştan 1295'i makina kullanıyor. Özel sanayi
kesiminde 'sanayi malı' sayılabilecek ürünler çoğunlukla katma değeri sınırlı olan basit manü-
faktür düzeyindeki tüketim mallarıdır. Bir istisna, yabancı sermayenin İstanbul'da Tophane'-
de kendi .serbest bölge'si içindeki Ford otomobilleridir. Ancak, ''Ford kumpanyasının otomobil-
leri hazır olarak gelmekte, burada yalnız tekerlekleri takılmak gibi sathi bir montaj yapılmaktadır.
Bunun için fabrikada gbyet cüzi bir miktarda işçi bırakılmıştır."(80)
1920'lerde başlayan sanayi teşvikleri işçilere ol?n talebi kısa sürede büyütmüştü. 1932'-
nin, Türkiye'nin uluslararası alanda yüzünü ağartan İş Kanunu tasarısı aynı yıl İktisat Vekâleti
yönetimindeki değişiklikten sonra gündem dışı kaldı. 1934'de,İktisat Vekâletinin yine Âli
İktisat Meclisi (AİM) ne hazırlattığı bir ij kanunu taslağı ortaya çıkacak, bunun yasalaşması
1936'yı bulacaktır. Öte yandan, sanayi programının gerçekleştirilmesi için binlerce yeni işçi
gereklidir. Ülkenin sanayi ve iş bilgisi bakımından en gelişmiş çevresi olan İstanbul'da, 1934
başlarında "2500 kadar Türk ve Türk tebaası sıvacı, boyacı ve kalemkâr" bulunuyor ve bu
küçümsenecek bir sayı değildir. Ama, İstanbul'da "aynı sayıda, Macar, İtalyan, Bulgar ve Yunanlı
sıvacı ve boyacı da vardır. Bunlar Türklere tercih edilirler ve bizimkilerin yüzde 5'i bile iş bu-
lamaz."(81)
Türk Hava Yolları İdaresi 1933 başlarında Milli Müdafaa Vekâletine bağlı ayrı bir kuruluş
olarak çalışmaya girişir. İstanbul-Ankara hava seferleri 1934'ün Şubatında başlar. Cumartesi,
pazartesi ve çarşamba günleri Ankara'dan, pazar, salı ve perşembe günleri İstanbul Yeşilköy'-
den kalkarak ikibuçuk saatlik bir yolculuk yapılmaktadır. O günün tarifesiyle 40 TL. olan bilet-
ler ortalama gelir düzeyine göre pahalıdır.(82) Haberleşme sektöründe de tablo ilginçtir:
Ankara-İstanbul arasında sadece iki telefon devresi vardır. Ankara, Avrupa ile de bu iki devreden
bağlantı kuruyor. Ankara'nın İstanbul ve Avrupa ile yaptığı günlük konuşma sayısı 400-500
kadardır.(83)
Türkiye'de 1920'lerin ikinci yarısında 60 bin ton dolayında şeker tüketiliyor ve bu ithalâtla
karşılanıyor. 1927'de başlayan şeker üretimi tam bir ithal ikamesini amaçlıyor. 1933'den (Eski-
şehir şeker fabrikasının yapılışından) sonra ithalât çok azalır. Yerli üretim 1934'de 60 bin tona
erişir. Şeker üretimi kayıtsız şartsız destekleniyor; fakat maliyetler hep yüksektir: Şekerin
fiyatı kiloda Danimarka'da 12 kuruş iken Türkiye'de 36 kuruştur. Buna karşılık Türkiye'de
yılda kişi başına 4 Kg., Danimarka'da ise 54 kg. şeker tüketiliyor. Kısacası, Türkiye önemli
besinlerin başında gelen şekeri pahalıya maletmekte, fakat dünya ölçülerine göre çok az tüket-
mektedir. Beslenme yetersizliği kendini iyi savunmak zorunda olan ulusal devletin kuruluş
aşamasında ayrıca önemli sayıdan bir konudur. Askerin yemek ölçüleri Cumhuriyet rejiminin
ilk on yılında hâlâ 1914 tarihli 'tayinat ve yem kanunu' ile düzenlenir. Burada "bir neferin gün-
delik yemek irtihkakı 900 gram ekmek, 250 gram et, 150 gram bulgur ve 20 gram yağ olarak gös-
I927 senesinde Türk Ticaret ve Sanayi Bankası tarafından Hora deresinde eski kuyuya yakın bir yerde bir,
Müreftede İsteme köyü ve eski petrol sızıntısı olan yerde diğer bir olmak üzere beş altı metre derinliğinde el
kuyuları kazdırılmış ve dereleri takiben yol tesviyeleri yapılmıştır.
Tabiî tezahürat, mıntakada petrol mevcudiyetini göstermektedir."
Bk. Cumhuriyet, 27 Kânunuevvel, I933. Ayrıca bk. "Mürefte'de yapılacak petrol taharriyatı: Mütehassıs he-
yet geldi ve Mürefte'ye hareket etti. Mardin'de yapılan tetkikat iyi neticeler verdi, Mürefte'de de petrol buluna-
cağı ümit ediliyor." Cumhuriyet, 4 Kânunusani, I934.
80 Bk. "Ford fabrikası", Cumhuriyet, 9 Kânunusani, 1934.
81 Cumhuriyet, 29 Kânunusani, 1934.
82 Cumhuriyet, 18 Şubat ,1934.
83 Bk. Aşağıda s. 594.
— cıı —
ter i İm iştir (Ancak) bu gıda hali istirahatteki bir şahsa bile kâfi ge/mez." (84) 1933'de,
bu 'günlük besin dczu'na 300 gram yaş veya 100 gram kuru sebze ile bir gram çay ve on gram
şekerin eklenmesi zorunlu görülerek bir yasa düzenlenecektir.
Özellikle 1933'den sonraki yıllarda Cumhuriyet yönetimi dünyanın bir savaş ortamına
sürüklendiğine ve Türkiye'nin savunmasına ağırlık verilmesi gerektiğine karar vermiş, bu
kararı iktisat politikasının önceliklerine yansıtmıştır. Türkiye, bir yandan çeşitli kaynaklardan
silâh, askeri araç ve malzeme satın alırken,(85) (86) bir yandan da tasarruf olanaklarını bir
savunma ekonomisi hazırlığı içinde yönlendirir.(87) 1933 Mayısında "Askeri fabrikalar'ın (daha
sonraki Makina Kimya Endüstrisi) sermaye yapısının yeniden düzenlenerek bağımsız bir şirket
gibi çalışmasına olanak sağlanması, Teşviki Sanayi Kanunundan ve gümrük bağışıklığından özel
sanayi kuruluşları gibi yararlanması ve devlet kuruluşlarına bu fabrikada imal edilen malzemeyi
satınalma zorunluluğu getirilmesi"(88) ulusal devletin savunma ekonomisi içinde önemli bir
yapı taşıdır.
Ulusal devletin kuruluş aşamasında benimsenen çeşitli amaçlar için iktisat politikasının
hemen yegâne aracı bütçedir. Buna daha önce değinmiştik. 1933-35 yıllarında bütçenin yüzde
45-50'si memur maaşlarına ayrılıyor. Ancak bu, kamu görevlilerinin refah düzeyinin yüksek
olduğu anlamına gelmemelidir. 1932-33 yıllarında bazı illerde öğre'menlere aylarca maaş ödene-
mez. Bunun için bütçeye ek ödenek koymak gerekecektir.(89)
Bu olanaksızlıklar yapı değişikliğini getirecek yeni politikaları ve onların temeli olarak
düşünülen yeni kurumlaşmaları engellemez. Devletçilik döneminin, daha doğrusu ulusal dev-
letin kuruluş döneminin belirgin bir özelliği büyük üretim ve hizmet kuruluşlarının ve bakan-
lıkların örgüt yapılarının oluşturulmasıdır. Bu daha etkin ve geniş çaplı örgütlenme arayışıdır;
çarpıcı örneklerinden biri 1934'de Nafıa Vekâletinin (Bayındırlık Bakanlığının) merkez ve taşra
örgütünün yasalaşmasıdır. Osmanlı döneminde demiryolu, liman gibi büyük çaplı altyapı inşaatı-
nın imtiyaz karşılığında yaptırıldığı yukarıda vurgulanmıştı. O dönemde, Nafıa'nın işi imtiyazlı
yabancı şirketlerin sözleşme ve şartnamelerini inceleyip onaylamak, işletmeleri de olabildiği
ölçüde denetlemekti. Cumhuriyet yönetimi bayındırlık işlerini uzun süre 1330 (1914) tarihli
nizamname ile yürüttü. Osmanlı döneminin imtiyaza dayanan inşaat çizgisini tersine çevir-
mek ve işleri Türk unsurlara verip, yabancı şirket ve teknik güçleri destek ve yardımcı unsun
yapmak 1930'larda belirginleşen yeni politikaydı. Karayollarının ('şoseler'in) ve Sular Umum
Müdürlüğünün (daha sonraki, Devlet Su işleri'nin) 1930'lardaki gelişmemiş hali, geniş ölçüde
bunların Osmanlı döneminde imtiyaz konusu olmayışından ileri geliyordu. Nafıa'nın 1934'deki
örgütlenişi yeni inşaat alanlarının yeni politikalara temel olduğunu yansıtıyor. Yine, 1933 yılının
müzayede ve münakaşa ('artırma ve eksiltme') yasası da, devletin inşaat ve alışveriş alanını 1925
tarihli 661 no. lu yasadan sonra kısa sürede genişletmiş oluşundan ve yerli müteahhitleri aktif
biçimde teşvik etmesinden kaynaklanıyor.(90) (91)
Cumhuriyet yönetimi mali denetim konusunda çarpıcı titizlik gösterir. 1930'lu yılların
ulusal devleti kurma girişimi içinde Divanı Muhasebatın (Sayıştay'ın) teşkilât ve vazifeleri yeni
bir yasayla düzenleniyor. Bu örgüt 1866'da kurulmuştur ve 1880 tarihli bir kararname ve 1925'-
de bunun ekleri gibi görünen birkaç yasal düzenleme ile görev yapmaktadır. 1934 tarihli Divanı
Muhasebat tasarısı ise Fransa, İtalya ve Belçika'nın mevzuatı ve sistemleri incelenerek hazır-
lanmıştır.^)
ismet Paşa Hazretlerinin dedikleri gibi, beynelmilel vaziyet, devletleri silâhlarını artırmağa sevketmektedir.
Amerika Bahriye Nazırı I milyar, 322 milyon dolarlık tahsisat istemiştir. Bu para ile 26 harp gemisinin derhal
inşasına başlanacaktır.
Fransa hükümeti yeniden hudut müdafaası için I milyar I IS milyon frank, hava ordusu silâh ve levazımı için
980 milyon frank tahsisat istemiştir,
Bu, yalnız dünkü gelen telgrafların getirdiği silâhlanma haberleridir. Gazeteler, hergün muhtelif devletlere
ait yeni silâhlanma haberlerile doludur.
Netice dönüp dolaşıp şu eski söze dayanmaktadır: Sulh ve salâh istersen cenge hazırlan."
88 Bk. Aşağıda s. 430.
89 Bk. Aşağıda s. 484.
90 Bk. Aşağıda s. 523.
91 Demiryolu yapımında "Yabancı sermaye ve yabancı el ile demiryolu yapma ve işletme" döneminden
"Türk parası, Türk dimağı ve Türk emeğiyle hem yapmak, hem işletmek" aşamasına gelişin bir özeti için bk. aşa-
ğıda Nafıa Vekili Ali Çetinkaya'nın konuşması, s. 225-26.
92 Bk. Aşağıda s. 52I.
— cı —
1930'ların ilginç yönlerinden biri, daha sonraları ve hatta günümüzde "yeni" gibi sunulan
düşünce, tasarı veya politika girişimlerine o zaman yer yer rastlamamizdır. Turizm konusu
bunların başında geliyor. O günlerin kaynakları konunun önem vererek ele alındığını gösterir.
(93) 1935 yılında, bu ilginin sonucu olarak bir yasa tasarısı hazırlanmıştır:
"Turizm işlerini devlet bakımından tetkik ve formüle eden 60 maddelik
bir kanun projesi hazırlanmıştır.
Bu proje hazırlanırken garb memleketlerinin turist teşekkülerine aid esas
nizamnamelerle bu teşekküllerin kuruluş şekilleri, çalışma sistemleri ve
alınan neticeleri gösteren raporlar getirilmiş ve uzun boylu tetkiklerden
sonra yurdumuzun ekonomik, küitürler ve sosyal vaziyetine uygun bir
proje meydana getirilmiştir.
Proje şimdi Ekonomi Bakanlığı tarafından tetkik edilmektedir.
Öğrendiğimize göre bu proje turizm teşkilâtına devlet makinesi içinde
çok geniş bir yer vermektedir, yurdun içinde ve dışında ranseyman,
malûmat büroları kurmak, esaslı prograganda, turistlerle alâkadar yerleri
yakından kontrol gibi hakların turizm işinin bu teşekkülünün eline geç-
mesi dolaysiyle devlet siyasetine girmesini temin etmektedir.
Vekâletler murahhaslarından mürekkeb olan turizm komisyonu yakında
umumî bir heyet haline toplanacak ve komisyonlar tarafından verilmiş
olan muhtelif kararları tetkik ederek bir rapor hazırlıyacaktır."(94)
Türkiye'nin gündemine zaman zaman gelen bir başka "yeni" görüş Orta Avrupa ile Tuna
nehri üzerinden pratik bir su yolu bağlantısı kurmaktır. Bu, çoğunlukla sıkışık dönemlerde
"yeni ve parlak projeler yaratma" belirtisi olarak karşımıza çıkan şeylerdendir. 1930'ların sıkışık
anlarında da gündeme gelmiştir:
"Türkiye-Merkezi Avrupa muvasalasında (ulaşımında) Tuna meselesinin ilkdefa
mevzuu bahsolan bir mesele olmadığını kaydedelim. Merkezi devletlerle daha
kolay ve daha ucuz mübadele ihtiyacı hissolunduğu günden itibaren Tuna yolu
ortaya çıkmıştır."(95)
93 "Fransa son senelere gelinciye kadar turizm hasılâtından senede 80 milyon İngiliz lirası para kazanıyordu.
Merkezi Avrupada birçok memleketler turizm hasılâtile yasıyorlar diyebiliriz. I929 yazında Viyanada bizzat şahidi
olduğumuz Amerikalı seyyah akınının bıraktığı milyonlardır ki İtalya ve Yunanistan ecnebi seyyahların ziyaret-
lerinden pek büyük istifadeler temin etmektedirler.
929 senesinde sureti mahsusada getirtip memleketimizin iktisadî ahvalini tetkik ettirdiğimiz Alman Devlet
Bankası müdiri umumisi doktor Kari Müller şöyle diyor:
Türkiye, tabiî letafetlerile ve abidatı tarihiyesi itibarile Yunanistandan ve İtalyadan hiçbir veçhile geri ka-
lamaz. Bunun için lâzım olan tedbir ise bilgili bir propaganda ile şayanı ziyaret bütün hususiyetlerin ecnebilere
küşadıdır. Seyyahin vapurlarının tâbi olacağı rüsumun tahfifi, ikamet şartlarının ve tenezzüh imkânlarının, oto-
mobil şoselerinin ıslahı da bu meyanda teemmül edilmelidir.
Bugünkü vaziyetile bizde turizm yoktur. Türkler Avrupada, memleketimize gelen seyyahlardan daha fazla
para harcıyoruz. Seyyahların memleketimizde bıraktıkları paralar senede 4,5 milyon olduğu halde Türkler ha-
riçte senede 6.5 milyon lira sarfediyorlar.
Bir iki sene içinde turizm hasılatımızın 10 misli artması işten bile değildir. Senevî 45 milyon lira Türkiyemiz
için bugünkü umum ihracat ticaretimizin yarısından fazla bir kıymet ifade eden bir gelirdir."
Bk. 18 Eylül I933 tarihli Cumhuriyet'te "Turizm en mühim varidat membaımız olabilir" başlıklı ve Hayret-
tin Şükrü imzalı yazı.
94 Bk. "Devlet turizm işini eline alıyor: 60 maddelik bir kanun projesi hazırlandı. Dünyanın en modern tu-
rist teşkilâtı bizde kurulacak" başlıklı haber. Cumhuriyet, 15 Birinci Kânun, I935.
95 Bk. "İktisat Vekilimiz Celâl Beyin mühim bir tasavvuru: Merkezi Avrupa ile ticari münasebetlerimiz için
Tuna yolunun ihtiyarı (seçilmesi) hakkında tetkikat yapılıyor." Cumhuriyet, I Eylül 1933.
— CV —
B — Köy sandıkları mektebin inşaat bedelini on veya on beş senede muayyen taksitlerle ödeyecektir.
C — İ nşaatın plânlarına göre her sene lüzumu olan kısmını yapmakta şayani teemmüldür.
D — Mektebin demirhane ve marangozhanesi ilk iş olarak ve neticede bütün köylere nümune olacak ve
iş görecek bir vaziyette tesis edilecektir.
Bu işlerde köylüye ayni zamanda sıhhî ve oldukça medenî mesken inşası yolları ve nümuneleri gösterip öğ-
retmek te gayedir.
2 — Mektebimizde neler okutacağız:
Mektebimiz köy mektebidir. Programı da köy ve köylü içindir. Amelî ve nazarî olacaktır. Talebe mevsi-
me ve ihtiyaca göre zamanının yarısını okumakla ve öğrenmekle, yarısını da tarlada ziraat, hayvan bakımı ve hal-
lerine göre mektebin binnihaye teşkil edeceği köy şehrinin bütün tesis ve inşa işlerinde çalışmakla geçirecektir.
Esas mıntakanın ziraat, hayvan, san'at ve sair noktalardan kabiliyet ve vaziyetidir. Mektep yerine göre arıcılık
bağcılık, ipekböcekçiliği, tavukçuluk, konservecilik, sütçülük, çiçekçilik, meyvacılık, tütüncülük, hububat, pamuk-
çuluk, pancar ziraati, ağaç ve orman dikimi ve bakımı noktalarından adeta muhitindeki köy ve köylüler için bir
enstitü vazifesini görecektir. Mektebin istihsal noktasından vaziyeti kendi bütçesine ve ihtiyaçlarına yardım ede-
cek ve etrafına nümune olacaktır. Vekâletler damızlık aygırlarını, merkep|erini, boğalarını, koyun, keçi, tavşan,
tavuklarını bu müesseselere verecekler ve nümune tarlalarını, fide ve fidanlılarını bu yerlerde tesis edeceklerdir.
Ders kitapları beş senelik tahsile göre köy ve köylüyü alâkadar etmiyecek tafsilât ve nazariyata kat'iyyen
sapılmıyarak köylünün tamamen hayatî ve medenî ihtiyaçlarına uygun ve açık bir surette yazılacaktır. Dersler
çocuklara şuurlu bir surette öğretilecektir.
Ders programının ana hatları şunlar olmalıdır:
Dünya tarihi, Türk ve Türklük tarihi, Türkün menkıbeleri ve Cumhuriyet, vatan coğrafyası dünya coğraf-
yası, devlet teşkilâtı, hesap ve hendese, ve ölçü mikyasları masaha usulleri.
Sıhhat dersleri, evde sıhhat, köyde sıhhat, idman, basit tedaviler.
Hayvan bakımı, basit tedaviler.
iktisat işleri, köy kooperatifçiliği.
Ziraat dersleri, fennî, medenî bilgiler.
Kanunî bilgiler "ceza, hukuk, nüfus, tapu, köy ve askerlik ve sari hastalıklarla vergi ve inhisar kanunların-
dan" köylülerin bilmesi ve lüzumlu ve faydalı olan esaslı malûmat.
Bundan başka köy kadını olarak yetiştireceğimiz kız talebe için çocuk bakımı, yemek, örgü, elbise, giyim ve
dikim derslerinin de programa ilâve edilmesi icap eder.
Mektebe ilk talebe köylerin en kabiliyetli, en gürbüz yavrularından alınacaktır. Alınacak talebenin dörtte biri
kız olursa başlıbaşına bir sınıf teşkil etmiş olur.
3 — Bu yatı mektebinden çıkacak telebenin en zeki, en çalışkan ve en muvaffakiyetlilerinden sekizde biri
ni seçerek iki senelik bir ihtisas tahsiline göndermemiz lâzımdır. Bu ihtisa- kısmından çıkacak evlâtlarımıza mes-
lekleri noktasından köylerimizde en lüzumlu ve en faydalı hizmetleri yaptırabiliriz.
A — Köylerin sıhhat işleri için çalıştırılacaklar küçük sıhhiye memurları mektebinde ve hastanelerde iki
sene müddetle tahsilde ve stajda bulanacaklardır.
B — Köylerde kabilelik yapacak kızlarımız kabile mekteplerinde iki sene tahsil ve staj göreceklerdir.
C — Köylerin ziraat işlerine bakacaklar, ziraat tatbikat mekteplerinde ve müesseselerinde iki sene tahsil
ve tecrübe göreceklerdir,
D — Köy hayvan bakımı ve tedavisi ve ıslahı hizmetinde çalıştırılacaklar baytarî müesseslerde ve mek-
teplerde amelî ve nazarî iki senelik tahsil göreceklerdir.
E — Köylerin iktisadî ve idarî hizmetinde çalışacak ve köylerin hususî mekteplerinde muallimlik yapacak-
ların .nuallim yatı mekteplerinde iki sene tedris ve talim edilmesi münasip olur."
Bk. "Köylü çocuklarını nasıl okutabiliriz?" Cumhuriyet, 26 Mayıs 1934. İmzasız yazı.
ÖLÇÜLER KANUNUNUN 28. MADDESİNİN
DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA KANUN LÂYİHASI GÖRÜŞMELERİ
Ölçüler Kanunu, Cumhuriyet rejiminin ekonomide attığı önemli adımlardan biri sa-
yılabilir. Ülke çapında piyasaların oluşabilmesinin temelinde ölçü ve standardların bir-
liği vardır. Ölçüler Kanunu 26 Mart 1931 'de yasalaşmış, fakat hemen yürürlüğe gireme-
miştir. (Ölçüler Kanunu ile ilgili bilgi için bk. Belgelerle Türkiye İktisat Politikası, I.
Cilt, s. 385-86). Buradaki görüşmeler, Kanunun 1933 başında da yürürlüğe konamaya-
cağını ve yeni ölçülerin uygulamaya konulmasının 1934 yılına kadar uzayacağını gösteri-
yor.
31.12.1932
İKTİSAT V.M AHMUT CELÂL BEY ma İngiltere kabul etmezmiş, biz bunu dü-
(İZMİR) — Ölçüler kanununun müstace- şünemeyiz. Biz, en ileri olanları takip et-
liyetine binaen bu gün müstaceliyet karar; meğe mecburuz.
ile ruznameye alınarak müzakeresini rica EMİN ASLAN B. (DENİZLİ) —
ediyorum. Bendeniz bu ölçüler kanunu çıktığı sıra-
ZIYA GEVHER B. (ÇANAKKA- da iktisat encümeni azasından idim. Bu
LE) — Efendim, bendeniz kanun hakkın- lâyiha müzakere edilirken hayatımda en
da bir şey söylemeyeceğim. Yalnız kanu- büyük zevki tattım. Fakat bu gün teahhu-
nun tehir edilmemesi icap ettiğine dair runu işitmekle elem duyuyorum. Bina-
bir kaç söz söyleyeceğim. Bu vezin kanunu enaleyh tehirine şiddetle aleyhtarım. Bir
inkilâbın neticelerinden biridir. Bu inki- an evvel tatbiki için İktisat Vekâletinin
lâbm zeyillerinden biridir. Bu kanunu te- tedbir almasını rica ederim.
hir etmek demek inkilâbatm icap ettirdiği AHMET İHSAN B. (ORDU) —
ameli vezaifi tehir etmek demektir. Eğer Şu metre ve arşın kanunu ortaya gelince
İktisat Vekâleti şimdiye kadar bunu tehir gözüm yine geriye doğru gitti. Bu kanun
etmişse, ki bir takım esbaba istinat edi- tam elli bir sene evvel çıkmıştır. O zaman
yor, her ne olursa olsun bunların istinat Mülkiyede talebe idim. Metrenin arşına
ettiği esbap Hükümetin çalışmamasından- tahvili kanunu 51 yıldan beri tatbik edile-
dır. Bu kanun teklif edildiği vakit tatbiki memiştir.
için lâzımgelen para yoksa almalı idi. Bu
kanunun iki sene, üç sene tehir edilmesi BÜTÇE ENCÜMENİ MAZBATA
doğru değildir. MUHARRİRİ KEMAL ZAİM B.
(KONYA) — Kanun filvaki bir buçuk
Benim çocuğum daha evvelki gün sene evvel Meclisi âlinizden çıkmıştır.
bana geldi, okkanın arşının, endazenin Bir buçuk seneden beri yapılması lâzım-
bir takım kesirlerini zavallı küçük kafası- gelen istihzarat ikmal edilememiştir.
na sığdıramadığmı söyledi. Benim çocu- Bu kanunda ayni zamanda bütün fen-
ğum ki üç sene bunu kafasına sığdırama- nî ölçüler de derpiş edilmiştir. Bunların
mıştır, şüphesiz her Türk çocuğu aşağı yu- gerek vahitleri ve gerek tarifleri esaslı bir
karı ayni vaziyettedir. surette tesbit edilmiştir. Hazırlıkların tam
Bütün dünya, ölçülerini kesri aşari ve kâmil olarak itmam edilmesi, ayni
ile yaparken biz niçin yapmayalım. Am- zamanda bu fennî ölçüler için de ve bun-
lar üzerinde vaki olacak ihtilâfları tet- de en mükemmel şekillerde tatbik edile-
kik ve tesbit ve bir neticeye raptetmek ceğini iddia etmiyorum. Belliki bu müddet
için lâzımgelen lâboratuarlann hazırlan- zarfında ufak tefek hatalar olabilir. Fakat
mış olması lâzımdır. Kanunda bu cihet- 3-5 gün zarfında, bir kaç ay zarfında bü-
ler derpiş edilmeyerek mutlak bir müddet tün bu hatalar en mükemmel şekilde ıs-
bırakıldığı içindir ki hazırlıkların hepsi lah edilmiş olur. Bundan daha mühim
ikmal edilmedikçe tatbikata geçmek müş- inkılâplar yapıldı. Biz bu ölçü meselesin-
kül olacaktır ve bu hazırlıklar da bu müd- de geri kaldığımızı bilmekliğimiz lâzım-
det zarfında ikmal edilmemiştir. dır.
Yeni lâyiha, Bütçe encümeninizce İKTİSAT VEKİLİ MAHMUT CE-
esaslı bir surette tadil olunmuştur. Bize LÂL B. (İZMİR) — Arkadaşların gös-
gelen metinde, kanunun tatbikinin bir terdiği asabiyete karşı söz söylemekten
sene müddetle tehiri isteniyordu. Biz bu âcizim. Kanun fevkalâde mükemmel ya-
teahhuru alelıtlak kabul etmedik, iki sene pılmıştır ve en medenî usul ve sistemi
müddet derpiş ettik. Fakat bu iki sene ihtiva etmektedir.
müddet zarfında işin merhale merhale Tatbik etmek meselesine gelince ben
tatbik sahasına getirilerek iki sene sonun- ifade ediyorum ki şu dakikada bu kanunu
da tamamen bütün ölçülerin istilzam et- ehemmiyeti ile mütenasip surette tatbik
tikleri bütün teşkilâtla mevkii file konul- edecek vesaite malik değiliz. Bu vesaitin
muş olmasını şart olarak kabul ettik ve ihzarını istiyoruz. Bunu ihzar ettikten
İcra Vekilleri Heyetine dahi böyle her sonra tatbikatına geçeceğiz. Kanunun son
merhale hakkında hazırlık itmam edildik- tadil şekli Bütçe encümeninden Heyeti
ten sonra mecburi olarak tatbikat sahası- umumiyeye arz ve izah edilmiştir!. Bir se-
na geçilmesi için salâhiyet verdik. Bu şeraa- ne müddetle veyahut şu kadar zamanla
it altında lâyihada görülen tehir hakiki bir tehir edilmiyor, vesaiti ihzar edildikçe şek-
tehir manasını tazammun etmemektedir. line göre tatbika devam edilmesi istenili-
yor. Ben korkarım ki efendiler, noksan
RÜŞTÜ B. (BURSA) — Bu ölçü-
vesaitle bu mühim kanunu tatbika başla-
ler kanunu çıkmazdan evvel Bursa'da ve
dığımız zamanda tatbik edenleri ve bunu
Bursa'nın bazı kazalarında kilo ve met-
istimal etmeğe mecbur olanları lâübaliye
re usulü kabul edilmişti. Belediye encüme-
sevkederiz ve bu kanun tatbiki kıymetini
ninin kararile bunun bir zaman tatbika-
kaybeder.
tına devam edildi, hüsnü neticesi görüldü.
Fakat bazı eski zihniyetli, eski fikirli REFİK ŞEVKET B. (MANİSA)
adamlar bunun tatbikatını çekemediler. — Bütçe encümeninin teklifi kabul olun-
Kanunsuzdur, böyle bir mecburiyetimiz duğu zaman halli imkânı olmayan karı-
yoktur dediler ve belediye de bu kararı şıklıklar karşısında kalacağız ve bir vah-
lâğvetti. Yapılan tatbikat neticesinde hüs- det teşkil eden kanun Türkiye dâhilinde,
nü netice alındığına ve bu kanun da 22 Heyeti Vekilinin tensip ettiği mıntakalar
ay evvel çıktığına göre ve belediyelerin dahilinde, muhtelif şekillerde, muhtelif
ihbarı üzerine dökmeciler, demirciler, suretlerde ve muhtelif mahallerde tatbik
kantarcılar hazırlıklarını ikmal ettikleri edilecektir. Bu ise tatbikatta müşkülât
halde, aynı zamanda lâboratuar yapmak ihdas edecektir.
lâzımdır dediler. Bilmem ki kantar, kilo
İşte; Bütçe encümeni yazıyor: (bu
yapmak için nasıl lâboratuar lâzımdır?
kanunda yazılı bulunan ölçülerden hangi-
Ziya Gevher Bey kardeşimizin dedi- lerinin hangi tarihten itibaren ve nereler-
ği gibi biz inkılâp yani inkılâp devresi de mecburî olarak tatbik edileceği İcra
geçiriyoruz. Ölçü işlerinin birinci günün- Vekilleri Heyetinin kararile tayin olunur.)
— 3—
Demek ki şimdi İzmir, Manisa, Ay- birçok dökmecilik yapan ve sair işlerle
dın havalisinde bu sene için tatbik oluna- uğraşan esnaf ifade ediyorlar ki bu işi
cak, bilmem hangilerini ne kadar müddet onlar yapmaktadırlar. Diyorlar ki; bize
içinde olacağına dair.. . dediğine göre kolaylık gösterilsin, sermayemiz çok az-
şu mıntaka, şu mıntakada teraziler, dir- dır. Bunların bir çokları okkayı kiloya
hemler düzelecek fakat yanı başında Af- ve arşını metreye tahvil etmiştir. Bu mesai
yon, Kütahya'da eskisi gibi kalacaktır. ziyanına karşı bunların beklemesi doğru
Onun için filân tarihten filân tarihe kadar değildir. İktisat vekili beyefendi himmet
Erzurum'da şu mikyas tatbik olunacak, buyursunlar, bu küçük sermayedarların
fakat vasati Anadolu'da olunmayacak, daha fazla beklememelerine zemin hazır-
böyle kanun olamaz arkadaşlar. Memle- lasınlar.
ketin, vahdetini ve kanunların her yerde Bu iki senelik tehirin bir seneye indi-
ayni suretle murakabesine medar olmak rilmesini rica edeceğim. 33 senesi niha-
üzere yapılacak takibatı iptal eden bu ka- yetine kadar bu iş biter kanaatindeyim.
nun hakkında encümen mütaleasının ben- Bu işten en çok istifade edecekler, asır-
deniz dehşetli aleyhindeyim. larca gene istifade edenler bir takım mad-
BÜTÇE E. M. M. KEMAL ZAÎM rabazlardır. Köylünün ilk önüne çıkan
B. (KONYA) — Ölçülerin her birinin yahudi dükkânlarıdır. Kasabanın içine
tatbik sahasına getirilmesinin arzettiği gelenlerin vay haline; temiz ve hile bilme-
müşkülât başka başkadır. Meselâ met- yen benim küçük esnafım bu madrabaz-
reyi mecburî kılmak gayet kolaydır. Ev- ların yanında daima kaybetmeğe mah-
velâ metre bütün memlekette mecburî kûmdur. Bir arşın basma kırk kuruştur.
olarak istimal edilebilir. Sonra hacim mik- Tabiî metre ile şu kadar para yapar. Bu
yasları bunlara nazaran daha müşküldür. işe bir de hile katarak arşın yerine endaze
Nihayet vezin vahitleri en ziyade müşkü- kullanır ve hile ile bu endazeden epice kâr
lât arz eder. eder. Diğer taraf, yani zavallı köylü daima
aldanır.
Maksat bu tedrice riayet ederek bu işi
mümkün olduğu kadar tacil etmektir. Biz, bu inkılâbı yapanlar, vatandaş-
larımıza iktisat sahasında bu kazancı da
REFİK ŞEVKET B. (MANİSA) temin etmeliyiz. Bunu da nazarı dikkate
— Eğer bendeniz yanlış anlamadım sa ara- alacak olurlarsa, bundan köylü de mem-
mızda esaslı bir ihtilâfın baş gösterdiğini nun kalır biz de. Bu işin her halde 34 se-
görüyorum. Demek istiyorlarsa, evzan nesi nihayetinde değil, 33 senesi nihaye-
ve ekyalden en evvel tatbiki kolay olan tinde ikmal edileceği kanaatindeyim.
metredir. Binaenaleyh Heyeti Vekile ka-
rar verecektir. Meselâ 1933 senesi Mar- BÜTÇE ENCÜMENİ REİSİ HASAN
tından itibaren herkes bütün Türkiye'de FEHMİ BEY (GÜMÜŞHANE) — Öl-
metre kullanacaktır. Arşın endaze mül- çülerin değiştirilmesi hakkındaki kanunun
gadır. Bu hangilerinin hangi yerde demek tatbik müddetini temdit için arzu ile, te-
değildir. halükle hahişle karar almış Heyeti celi-
lenize bu kararı sevketmiş değiliz. Hükü-
Nerede tabirine lüzum yoktur. İnkı- met bir kanun teklif ediyor. Bu müddeti
sama yol açmış oluruz. bir sene temdit edin, diyor. Sorduk. Hazır-
ZİYA GEVHER B. (ÇANAK- lığınız nedir, tahsisatınız var mı? Yok.
KALE) — Celâl Beyefendi, kanunun mü- Teşkilâtınız var mı? Yok. Yeni ölçüleri
kemmeliyetinde bizimle hemfikirdirler. sipariş ettiniz mi? Hayır. Bu işin dahilde
Yalnız vesait yoktur, diyorlar. İki sene- yapılacak olanları var, hariçten gelecek
denberi Ankara'da, İstanbul'da, İzmir'de olanları var. Kontrol heyetleri teşkili
4—
kattir. Türk milletinin mukadderatı üze- istikrazın ne kadar kuvvetli olacağını dü-
rinde senelerdenberi ve daima milletin şünmekte müşkülât çekilmez. Bu suretle
hayatına, terakkisine taallûk eden en cezri Hükümete böyle bir kanun getiren şimen-
ve en makul ve en ilmî tedbirleri tatbik difer siyasetimizi behemehal kuvveden
eden Devlet, hem siyasetinin ana hatların- fiile çıkarmak azminden dolayı kendisi-
dan birisi olmak üzere geniş Türkiye- ne teşekkürü vazife addediyorum.
mizin garbını şarkına, şimalini cenubuna SIRRI B. (KOCAELİ) — Hükümet,
raptetmek hususundaki fedakârlığını her milletten ödünç para istiyor ve parayı
zaman göstermiş ve buna ait olan tahsi- nereye sarfedeceğini, bu sarfiyattan ne
satı vermekten ve her sene bunu teyit et- menfaatler husule geleceğini izah ediyor
mekten de hâli kalmamıştır. İşte ayni si- ve millet vekillerinden böyle bir paranın
yaset ve maksadın, mutat yolların hari- toplanmasına müsaade verilmesini isti-
cinde kanunların icbar ve ilzam eden ah- yor.
kâmına değil, milletin doğrudan doğruya
Devlet hakkındaki itimat ve kanaatine Hükümetin şimen difer siyasetine kar-
müracaat suretile yapılan bu kanun bence şı haricen ferdî ve kütlevî şekilde bazan
hakikaten çok yerinde ve çok zamanında itirazlar dermeyan edildiği malûmdur.
vaki olmuş ve bu cihetten Hükümetin halk Bunlar, bütçe muvazenesine dahil para ile
nazarındaki itimadının ne dereceye kadar şimendifer yapılırsa menfaati ensale şamil,
köklü olduğunu göstermeğe vesile olmak bu tedbirin verdiği külfetler yalnız bizim
noktasından da çok şayanı şükran bulun- neslimize inhisar eder ve bu da bizim için
muştur. tâkat fersa olur diyorlar. Diyorlar ki şi-
mendifer evvelâ hariçten alınacak para ile
Pek kısa zamanda Hükümetimizin yapılmalı, olmazsa azar azar yapmalı
vâsıl olduğu siyasî, içtimaî, ve iktisadî veyahut gelecek senelere tehir edilmeli.
terakkiyatın bu kısımdaki tecelliyatı bu Şimendiferler, iktizası tesbit edilen yerlere
gün nihayet Devletin millete karşı yeni kadar mutlaka uzatılacaktır. Biz bunu
bir istikraz teşebbüsüne medar oluyor. değişmez bir düstur olarak kabul ettik-
Hiç şüphesiz ki bu davet, hüsnü telâkki ten sonra ve şimendiferlerin o yerlere ka-
görecektir. dar nasıl uzatılabileceğini düşünmek ikin-
Teklif edilen kanunun başından ni- ci derecede bir mevzudur. Şimendiferleri,
hayetine kadar mebnası, esası para vere- iktizası tesbit edilen yerlere kadar mutlaka
cek olan vatandaşa emniyet teminine me- uzatacağız demek kurtarılan Türk vatanı-
dar olacak ahkâmı ihtiva etmektedir. Va- nı yaşatacak tedbirlerden birisini daha ala-
tandaşın sakladığı para yerine, alacağı is- cağız demektir.
tikrazı dahili tahvilâtının faizi verilmekte,
Yaşatıcı tedbir alınmadıkça, kurtu-
ikramiyesi verilmekte, bundan maada
luş addolunan Türk vatanının siyasî ha-
hemen hemen para gibi tedavül esbabı
yatı çok kısa olacağı bilinmek lâzımdır.
temin olunmaktadır. İstikrazı dahilî de-
Milletler hayatında bir kaç gün değil hat-
nilen nesne benim kendi hesabımca mem-
ta bir kaç lahza addolunacak kadar kısa
leketimizde ikinci defa yapılıyor.
bir müddet için o da ihtizarî vaziyette
Bir salâhiyettar arkadaşımın dediği nefes alıyor gibi o vaziyette kurtuluş ma-
gibi, birincinin yüzü sekize indiği zaman nası vermek asla doğru değildir. Biz
bunu, yüzü yüze çıkarmak suretile halk kurtuluşu böyle anlamıyoruz. İşte bunun
nazarında kuvvetleştiren Cumhuriyet Hü- içindir ki kurtulmuş vatanı yaşatacak ted-
kümetinin kendi istikrazı dahilisinin de, birlerle kuvvetlendirmek ihmal olunmaz,
kendi tarihini, şeref ve itibarı malisini vazifelerdir. Halbuki hâdisat kuvvetle ve
ortaya atarak meydana koymuş olduğu insafsızca yürümektedir. Kendi yurdunda
sağlam bünyesile yaşıyorum deyemeyen millete anlatacak tedbirlere tevessül et-
milletlerin istiklâle istihkakları yoktur ve mek lâzımdır. Hükümet kendisine karşı
medeniyet yolunda engel teşkil ediyorlar di- gösterilecek bu itimadı takviye için bazı
ye kuvvetli ve zalim milletler tarafından tedbirlere teşebbüs mecburiyetindedir. Ev-
hemen belli edilmektedir. Şüphesiz Osmanlı velâ bir kere bu para mutlaka şimendifer
vatanı böyle gaflete kurban olmuş bir zaval- için sarfedilmiş olmalı. Sonra bu inşaatın
lıdır. Bir milletin muasır milletlerle bera- menafiinden hissement olarak maden
ber yürüyebilmesi, evvel emirde müstakil imtiyazı şirketi dahi bu külfete bu hiz-
ve ilelebet yaşamak kabiliyetini haiz bir metlere iştiraki sebepleri aranmalıdır. Hat-
kudrette bulunduğunu meydana koymasile inşa edildikten sonra ona hamule yetiştire-
kabil olur. Ölüm vazifesi yapıldı. Malî cek kadar maden çalışmasında ıslahat vü-
fedakârlık vazifesi de bizlere terettüp et- cude getirmiş olmalıdır ve bu inşaat me-
mektedir. Bizden sonra gelecek adamların selesi için lüzumsuz teşkilât yaparak me-
külfetini üzerimize alamayız demek ka- muriyetler ihdas etmemeli. Bunlar yapıl-
tiyen doğru değildir ve vatanperverlik dığı takdirde milletin itimadı hiç şüphesiz
şıarile kabili telif olamaz. yerinde sarfedilmiş olacaktır.
İlk defa şimendifer siyaseti hakkında Hükümet memleketin ümran eser-
bu kürsüde gene huzurunuzda söz söyle- lerini vücuda getirmek için programına
diğim zaman - Şimendiferlerin her halde böylece bir de milletten ödünç para al-
hariçten yapılacak bir istikraz ile meydana mak hususunu ithal ettikten sonra artık
getirilmesini söylemiştim. Fakat şimdi bu bu eserden başka daha nerelerde böyle
mevzu benim münakaşamın haricinde ka- memlekete para verici tedbirler varsa bun-
lacaktır. Buna temas etmeyerek şimendi- ları da düşünmek iktizia eder. Şüphe yok-
ferlerin bu tedbirden başka daha nasıl dü- tur ki Anadolu'nun cenup ve şark taraf-
şüncelerle yapılabileceğini söyleyeceğim. larını Orta Anadolu'ya raptetmek dahi
O da ya istikrazı dahilî ile yapılır, ve ya- bundan aşağı kalır bir mesele değildir.
hut bütçeden masrafı temin edilir. EMİN B. (ESKİŞEHİR) — Bu
istikrazı dahilî harbi umumide yapılan
Hükümet, şimdiye kadar bütçeden
istikrazı dahilî gibi değildir. Harbi umu-
yapılması mümkün olan masrafı yaptı.
mideki istikrazı dahilî hakikaten ödünç
Zannederim, 180 milyon lira kadar para
para almak şeklinde idi. Halbuki şimdiki
sarfetti.
istikrazı dahili Hükümetin yerinde bir
Bu para sarfiyatına mukabil netice- hareketi ve velâyet hakkını istimal etmesi
lerini bihakkın iktitaf etti. tarzında kabul olunmalıdır. Hükümeti-
Fakat artık bugün bütçenin esbabı miz üç, beş sene evvelinden başlayarak
adide dolayısile bir miktarını ayırıp da tasarrufu teşvik ve tahrik etti. Hakikaten
şimendifer inşasına tahsis imkânı kalma- bilmediğimiz bu tasarrufa alıştık. Ta-
dığından zarureten Hükümet diğer üçün- sarruf yüzünden milli bankalarımız hakikî
cü tedbire tevessüle mecbur kaldı ki o bir mevduatla karşılaştılar. Hükümetimi-
da istikrazı dahilî meselesidir zin maksadı ödünç para fikrini tamamen
değiştirerek bir taraftan tasarrufu temin
Bunu bir kayit olarak söyleyeyim. etmek ve diğer taraftan muhtelif şekillerle
Şayet hilafı intizar olarak Hükümetin milleti tasarrufa alıştırdıktan sonra bu
ödünç istediği bu parayı milletten alamaz, para ile memleketin menfaatine çalışmak
alınamaz olursa ben bunun kusurunu mil- ve bankalarımızın işlemesi şeklinde bir
letin imsakinden, ademi itibarından de- faide temin etmektir. Bunda doğrudan
ğil, ona bu hakayıkın anlatılamamasında doğruya memleketimizin istifadesi ve ik-
bulurum. Bunun için bunları tamamile tisadî tekâmülü mevzubahistir.
Hariçten para almak ve para almağı mesi kabilinden, tereddütlü bir hale ge-
düşünmek, pek iptidaî ve hakikaten âciz tirmiş olan Osmanlı İmparatorluğu mut-
bir hükümetin ve beceriksiz bir içtimaî tasılan bu milletin parasını alıp aldatmış-
teşekkülün işidir. tır. Cümhuriyet Hükümeti eski idareden
aldığı yüzde dokuz kuruşa inmiş olan is-
Türkiyenin tasarruf ettiği para 50-
tikrazı dahiliyi yüz kuruşa çıkardı. Yüz
60 milyon kadardır. Bu para ile yapılan
kuruşu yüz kuruş yaptı. Bu en büyük bir
her işte muvaffak olunur. Bu toplanan para
muvaffakiyettir. Bundan evvelki istikrazı
ile yapılacak işleri yapıp, memleketin bü-
dahilî - ki şimdi de tedavüldedir - yüzde
tün menabii iktisadiyatını o tasarruf sa-
beş faiz getirir. Şimdi çıkardığımız ise
hiplerinin eline tevdi etmek, bir evlâda
primle beraber yüzde yedi faiz getirir.
altın bırakmanın yüz misline bedeldir.
Altın da günün birinde belki yakında te- Şimdi 12 milyonun yapacağı demir-
davül vasıtalığından çıkacaktır. Bu hakikî yoluna geçiyorum. 1868 de ilk defa Avru-
bir kıymet değildir. Halbuki, Hüküme- pa'ya giden Abdülâziz geldiği zaman şi-
tin bulduğu bu yol, altından çok esaslı ve mendifer yapmağı kurmuş ve 10 milyon
mühim bir yoldur. Evlâda bırakılabilecek altın istikraz yapılmıştır. İlk istikraz bura-
en emin bir mesnettir. Bu, dosdoğru ödünç dan başlar. Mudanya - Bursa şimendiferi
para almak değildir. Hükümetin hakkı yapılmağa başlanmış. 43 kilometre yol dö-
velâyetini şuur ve idrak ile kullarak mem- şenmiş, fakat vagonlar ve lokomotifler
leketi bu yola sevketmesidir. Memleke- geldiği vakit döşenen hattan geniş olduğu
tin tasarrufu ile, Adana'nın pamuğunu da görülmüştür. Bu vagon ve lokomotifler
düşünmek lâzımdır. Adana'mızm, pamuğu- 30 sene Mudanya'da damlar altında yat-
nun elyafı kısa olduğundan bundan hak- tılar ve sonra 1894 veyahut 95 te bir ec-
kile istifade edip istediğimiz ince bezleri nebi şirkete devredildi. Geçen sene bir
yapamıyoruz. Halbuki Adana ovasını İs- kanunla biz bunu mübayaa ettik.
ka edersek, pamuğun elyafını düzeltirsek
İkincisi; 20 milyon altın alınmıştır.
elde edilecek servet gene tasarruf sahiple-
Bununla Bağdat şimendiferi yapılacaktı.
rinin eline verilecektir. Onun için borç
Hatta kendisi Haydarpaşa'da ilk kazmayı
para tabirini kullanmayalım.
vurmuştur. Şimendifer İzmit'e ve tesviyei
turabiyesi de Sapanca'ya geçinceye kadar
AHMET ÎHSAN B. (ORDU) —
bu para erimiştir.
İstikrazı dahilî meselesine; yalnız 12 mil-
yonluk kanunu kabul ediyoruz veyahut Osmanlı borçlarının bir kısmı da bu-
Ergani şimendiferine başlıyoruz noktai dur. O zaman gene Rumeli şimendiferleri
nazarından yürekte bağlı değilim; istik- imtiyazı verilmiştir. Hayır imtiyaz değil
razı dahilî meselesini, memlekette birik- Devlet yaptırmıştır. Bunu biz en cahilâne
miş, iddihar edilmiş paranın, halka itimat usulle bilmeden vermişizdir. Müteahhit
ettirerek, bunun kârlı ve sağlam bir iş ol- hattı İstanbul'dan Filibe'ye kadar - O za-
duğu kanaatini herkesin beynine sokan man buraları bizde idi - dolaştıra dolaştı-
mübarek milleti inandıran bir tedbir ve ra getirmiş, iki kat masraf yapmış. On-
davet olduğu için bunu kemali takdirle dan sonra Abdülhamit zamanında Ana-
ve yürekten alkışlıyorum. Bu dediğim gibi dolu şimendiferlerini Alman gruplarına
ufak bir şimendifer işi değil eski istikraz- verdik. O zaman garanti kilometrik usu-
ların acılarını tatmış ve canlan yanmış lünü kabul etmiş olduğumuzdan Eskişe-
olan mübarek milletimizi derece derece hir'den buraya gelen hattın uzunluğu,
sütten ağzı yanmış olanın yoğurdu üfle- dolaşıklığı da malûmunuzdur.
İKTİSAT VEKİLİ CELÂL BEYİN
BURSA TİCARET ÖDASİ'NDA YAPTIĞI KONUŞMA
Celâl Beyin Konuşması 1933 yılının İktisat Politikası gündemini aydınlatıcı özellikler
taşıyor. Herşeyden önce, Celâl Bey \91Tnitı Temmuz ayında kesinleşen ve özel kesimde
tepki yaratan sanayileşme modelinin değiştirileceğini dile getiriyor. Değiştirme işi, özel
kesimin sesine kulak veren ve bu kesimin görüşlerine yatkın olan Ali iktisat MeclisVne
verilmiştir.
Celâl Beyin konuşması o günün para ve kredi koşulları hakkında küçük bir bilgi
taşımaktadır: Celâl Bey kredi faizinin yüzde 12'de tutıılabilmesini başarı sayıyor. Ana-
dolu'da (tefeciliğin yaygın olduğu ortamda) faiz oldukça yüksektir. İstanbul'daki faiz
ise, Anadolu'dan düşük, fakat gelişmiş Avrupa ülkelerininkindenyüksektir. Kısacası, 1930'
larda Türkiye'de para pahalıdır.
22.1.1933
Ben de bugünkü iktisadî vaziyet ve vardır. Meseleyi millî bir tez olarak Âli
şerait içinde yüzde 12 faizi mutedil bulu- İktisat Meclisinin tetkikine arzettik.
rum. Bu hadden her iki tarafın da memnun Sanayi ve ticaret odalarının iktisadî
olması icap eder. Şurası muhakkak ki bir varlık ifade eden bütün millî teşek-
Avrupa'daki faiz nisbetleri İstanbul'a na- küllerin mütaleasına müracaat ettik. Sa-
zaran ve İstanbul'daki faiz hadleri Ana- nayi hayatımıza kat'î hesaplı bir istika-
dolu içindeki piyasalara kıyasen daha met vermiş bulunacağız. Karar taahhür
ucuzdur. Kredi mes'elesine yalnız ma- ettikçe istikrarsızlığın devamından sanayi
hallî noktai nazardan değil, umumî kre- erbabının endişe ettiklerine şahit oluyo-
di politikası cephesinden temas etmek si- ruz. Kararların alınması zamanı yaklaş-
terim. Normal krediyi korkutmamak şar- mıştır. Bazı esaslı noktaları şimdiden tas-
tile kredi ihtikârile mücadele etmek zama- rih edebilirim.
nının geldiğini görüyorum.
Mevaddı iptidaiye muafiyetlerinde ve
Sanayide umumî prensipler hakkında mevaddı iptidaiyeye müteallik sair husu-
memleketimizde muhtelif fikirler cereyan satta istikrar olacaktır. Her nevi sanayiin
etmiştir. Sanayi kanunu tadil edilmiştir. ne şekilde himaye edileceği herkesçe ma-
Sanayicilere evvelce verilmiş olan muafi- lûm olacaktır. Bu esaslar kanun halinde
yetler kısmen kaldırılmıştır. Mevzu bu- değişmez prensiplere bağlanacaktır. An-
gün artık olgun bir hale gelmiştir. Hükü- cak mevaddı iptidaiyesi memleketimizde
metimizin tebellür etmiş kat'î kanaatleri yetişen sanayiin kuvvetle himaye edeceğiz.
— 10 —
lira hesabile istikrazı dahilî tahvilleri be- viller 18 kuruşa kadar inmişti. O zaman
delinden ödeneceğine dair bir kayit var- Hükümet bunlardan bir çok almıştır.
dır. Bu istikrazı dahilî tahvilleri her halde Şimdilik vasati bir fiat arzedemeyeceğim
İmparatorluk devrinde çıkarılmış tahvil- hesap edilebilir. Sait Azmi Beyefendi so-
ler olmak lâzımgelir. Çünkü sonradan is- ruyorlar: Bunları alındıkları fiattan daha
tikrazı dahilî tahvili çıkarılmamıştır, yeni ucuz bir fiatla Hükümet piyasaya kor
çıkacak olan tahviller henüz çıkmadığı gi- mu?
bi, çıkacak olanları da ve kalanları da ' Menkul kıymettir, ihtiyaç olursa bu-
Devlet demiryollarına tahsis edilmişti. Es- nu yapabilir. Fakat Hükümet şimdiye ka-
ki istikrazı dahilî tahvillerinin Maliye dar böyle bir şey yapmamıştır, yalnız her
Vekâletinin eline geçmesi muayyen kanun- Mayıs ve Teşrinisanide muayyen bir mik-
larla muayyen borçlulara karşı borçlular tarı itfa etmeğe mecburdur ve itfa etmiş-
tarafından yüzde 100 tediye suretile vukua tir. Piyasada istikrazı dahilî bulunmadığı
gelir. Şimdi şu suretle yüzde 100 kıymet takdirde başabaş bizim istikrazı dahiliden
üzerinden Hükümete tediye edilmiş olan veriyoruz. Hazinenin vereceği istikrazı da-
istikrazı dahilî tahvillerini Maliye Vekâleti hililerden doğrudan doğruya Bankaya sev-
daha noksan bir fiatla arzetmek ve satmak kedilmektedir. Kendi hesabımızdan Ban-
hakkına malik midir? Bu tahvilleri sattığı kaya satacağımız istikrazı dahilidir veya-
zaman faiz vermek lâzımgelir, bu faizi hut Mayısta ve Teşrinisanide piyasada bu-
verebilir mi? lunup da kendi depomuzdan vereceğimiz
MALÎYE VEKİLİ MUSTAFA AB- istikrazı dahilî mukabili alacağımız para-
DÜLHALİK BEY (ÇANKIRI) — Bu- dır. Vakıa istikrazı dahiliden faiz kaybedi-
radaki istikrazı dahilî eski istikrazı dahi- yoruz amma diğer taraftan yine faiz ala-
lidir. Hükümetin elindeki istikrazı dahi- cağız. Yarın Cumhuriyet Merkez Bankası
liler de külliyetli olmak üzere bunlardır. bir faiz verecektir, bu faizin her halde
Arkadaşımın söylediği gibi bu yalnız bir yüzde 5 den fazla olacağını tahmin edi-
tarikle Hükümete gelmiş değildir. Cüm- yorum. Zira vereceği resmî faiz yüzde 6
lenizin malûmudur ki bir vakitler bu tah- dır, bundan fazla dahi olabilir.
1.4.1933
Demiryolu politikasının bir yönü yeni demiryolu hatlarının yapılmasıdır. Bu, işin
esasıdır. Bunun sloganı da "Bir karış fazla şimendiferedir. Yeni hatların yapımını tamam-
layan boyut yabancı şirketlerin işlettiği hatların millileştirilmesidir. \9Wlarda bu iki çizgi
belirgindir. Ancak, buhran yılları olan 1930'larda demiryolu politikasının başka boyutla-
miştik. Fakat . . . bütün arzu nihayet ben- kamyon ve otobüsü işletenler istifade etme-
zin üzerine biraz fazla vergi tarhı ile te- yorlar. Diğer taraftan Devlet büyük zarar
celli etti görüyor.
Bu mesele yalnız Türkiye'de ve Tür- İzmir, Manisa otobüs ve otomobilleri
kiye'de Devlet demiryollarını alâkadar ve 150, 80, 70 kuruşa adam taşıyor, şimendi-
müteessir eden bir mesele değildir. Onun fer böyle işleyebilir mi? İstanbul'daki ban-
için bütün dünya, demiryollarına karşı ge- liyö hattı da zararına işliyor beyefendiler.
len bir düşman karşısında, yine memleke- O hatta otobüs işletenlerin kârı var mı?
tin yüksek menafii ile kabili telif tedbirler Hayır, onlar da zararına işliyor. Binabe-
aramaktadır. nin buna katî bir şekli hal bulmak lâ-
REFİK ŞEVKET B. — Her hangi zımdır. İki tarafın menafiini temin edecek
tesir altında olursa olsun mahsul ve hayat olan otobüs, otomobil, memlekete refah,
pahalı iki, üç sene evvelkine nazaran sı- saadet getiriyor kanaatinde iseniz Dev-
nıf dereceye kadar tenezzül etmiş iken, let, bu şimendiferi işletme dolayısile açı-
şimendifer ücretlerinin bu şekilde deva- ğa tahammül eder. Fakat bunlar zarar
mına, bu kadar esbabı mücbire bulundu- ediyor; beri tarafta biz zarar ediyoruz.
ğu halde zannederim, imkân kalmayacak- Gerek otomobil gerek otobüs için Avru-
tır. pa'ya verdikleri para; memleketin dövizi,
parası üzerindeki tesiratı da ayrı bir bela.
HASAN FEHMİ B. (KASTAMO-
Binaenaleyh gün ve saat geçirmeden buna
NU) — Arkadaşımız Refik Şevket Beye-
Hükümetin bir katî şekil vermesi lâzım-
fendi; Devletin umumî menafide efradın
dır kanaatindeyim.
hususî menfaatlerini teklif etmek lâzım-
dır, diye buyurdular. Bu lüzuma hepimiz TAHSİN B. (AYDIN) — Bendeniz
kaniiz. Bilmem, iki sene evvelisi idi. 45 Devlet demiryolları bütçesinde yüzde 10
kilometrelik bir demiryolu, üzerinde bu- dan daha fazla bir açık beklemekte oldu-
lunan müteharrik ve gayrimüteharrik bü- ğumu itiraf ederim. Dikkat buyurulur-
tün tesisatile, beher kilometresi 90 bin sa işletme masrafmdan fazla külliyetli
liraya vücuda gelen bir hattı bir kamyon miktarda varidat temin eden hatlar daima
yahut kıymetli bir otomobil pahasına 50 iktisadî hesaplar üzerine yapılmış olan
bin liraya satın aldık. Bu şirketin; böyle eski hatlardır. Fakat biz bu şimendiferleri
milyonlara baliğ olan bu hattı bize 50 bin yaparken iktisadî zihniyetten ziyade mem-
liraya satışındaki hikmeti maslahat ne idi leketin müdafaasmı istilzam edecek bir
beyefendiler? Kamyon otomobil ve otobüs gaye ile yapıyoruz, onun için bu gün bu-
rekabeti idi. Yalnız eğer halk kamyon, rada yüzde 10, 20 noksan bir varidat mu-
otobüs işletenler bunları işletmek yüzün- ahaze çdilemez. Biz bu müdafaaya taallûk
den bir refaha ve saadete erseler ve dola- eden hatları ikmal ettikten sonra iktisadî
yısile Devleti müstefit edecek bir şekil hatları yaparsak o zaman bunlar nazarı
görsek belki Devletin bu yoldaki zararına mütaleaya alınır.
tahammül edebiliriz. Benim görüşüm ve Bu hatlar - ki yeni hatlardır - az va-
anlayışım; bu kamyon ve otomobil nak- ridat getirmektedir. Çünkü bunların hiç
liyatını yapanlar da kâr etmeyor. Berga- birisi tamam olmuş değildir. Bu gün Ulu-
ma gibi bir kazada 75 otomobil vardır, kışla'dan Kayseri'ye giden hattan matlup
Bunlar kazanıyor mu ? Hayır, onlar'da za- olan randıman alınamadığı gibi Ereğli'ye
rar ediyorlar. Bunlar anasının boynun- giden hattan da yarım olduğu için matlup
daki pantantifini, gerdanlığını, küpesini, olan randıman alınamamaktadır. Bu gün
yüzüğünü, eve saadet ve refah getirece- meselâ 100 bin lira sarfederek bir apartı-
ğim diye sarıp; satıp parasını Avrupa'ya man yapmağa başlarsınız. Fakat bu pa-
veriyor beyefendiler. Benim görüşüm, bu rayı sarfettiğiniz halde henüz iskân edile-
— 15 —
rıyla da tartışılmasını gerektiren bir ortam oluşur. Tarım fiyatlarından başlayan fiyat
düşüşleri bir yandan üreticilerin gelirlerini, bir yandan da devlet gelirlerini azaltmakta-
dır. Demiryolu tarifelerinin göreli olarak yüksek kalışı ise, yeni gelişmekte olan karayolu
taşımacılığına rekabet etme şansı yaratarak demiryolu işletmeciliğinin gelirlerini azaltır
ve açıklarını büyütür. Fiyatlardaki düşüşün büyük ve sürekli olduğu ve buhranın derinleş-
tiği 1931 ve 1932 yıllarında bu etki belirgindir. Ekonomik olan ve olmayan birçok nedenle
demiryolu şebekesini büyütmeye ve demiryolu işletmeciliğini geliştirmeye özel bir önem
veren Cumhuriyet yönetimi, bu koşullarda politika çizgisinden vazgeçmemekte ve demir-
yollarına kaynak aktarmayı sürdürmektedir.
22.4.1933
cek vaziyette bulunmadığı için varidat ala- dir. Meselâ, harp zamanında şoför çok
mazsınız. Bu hatlar da tamamen ikmal lâzımdır. İstikbalde belki 50 000 şoför
edilmedikçe matlup olan istifade beklene- arayacağız. Çünkü git gide ordular maki-
meyeceği için bu açığı da daha evvelden nalaşmaktadır. Binaenaleyh memlekete
göze almak lâzımdır. Bendeniz Hasan şoför yetiştirmek noktasından otomobil
Fehmi Beyefendiye cevap vermek için söz işinin faydasını da unutmamak lâzımdır.
almıştım. Kendileri; otobüs işletenler bu Kamyonun ve otobüsün vücudundan do-
işten zarar ettiği gibi Hükümet te zarar layı devenin bir liraya gördüğü iş 30 ku-
görüyor diyorlar. Halbuki mutazarrır olan ruşa görülebilecektir. Bu rekabet seyrini
bir şey mutlaka kaybolur ve ortadan kal- icra edecek ve önüne geçilemeyecektir.
kar. Bunlar masraflarını temin edebiliyor-
KİTAPÇI HÜSNÜ B. (İZMİR)
lar ki her sene daha fazlalaşıyorlar. Bun-
— Devlet demiryolları bütçesinin vaziye-
da yalnız nazarı dikkate alacağımız cihet
ti maliyesinin en nazik safhası emanet
Avrupa'ya verdiğimiz paradır. Bu oto-
borçlarıdır. Bu emanet borçları iki sene-
mobil ve otobüs işlerinde masrafın en
denberi ödenmiyor. Bittabi ashabı bundan
çoğu benzin masrafıdır. Halbuki son za-
müteessir oluyor. Halktan, emanet olarak
manlarda anlaşıldığına göre otomobiller-
alman bir paranın esasen sarfedilmemesi
de kullanılan benzine yüzde 40 nisbetinde
lâzımdır. Bu evvel beevvel muhtelif es-
ispirto konulabiliyor. Madem ki ispirto
ham ve tahvilât almadan evvel bu emanet
da katılabiliyor. Binaenaleyh bunun te-
borçlarına karşılık tutulmalı ve ödenme-
darikine çalışılmalıdır. Zaten bu bizim
lidir. Bu istikrazdan evvel beevvel ema-
hatamızdır. Müskiratı inhisar altına al-
net borçlan verilmelidir. Devlet demir-
dık. bundan bir kazanç teminine kalktık.
yolları idaresi, vaziyeti maliyesini tam
Bu gün Adapazarı'nda patatesin ok- manasile düzeltmek isterse emanet olarak
kası 40 ve mısırın okkası yüz paraya satı- aldığı paraları doğrudan doğruya bir ban-
kaya tevdi etmelidir. Yoksa onun kasasın-
lıyor. Aydın inciri satılamıyor, Bunlar en
da tutup muhtelif işlerde sarfetmemeli-
çok istihsal edilebilen maddelerdir. Eğer
dir.
ispirto istihsali halka bırakılmış olsaydı bu
günkü ihtiyacı fazlasile temin ederlerdi. BÜTÇE ENCÜMENİ REİSİ HA-
Otomobil istimali yüzünden memle- SAN FEHMİ B. (GÜMÜŞANE) —
ketin şimendifer VE ridatmda tenakus olu- Malûmu âlileri geçen seneki bütçe de uç
yorsa da memleket iktisadiyatına yüz bin- uca geliyordu. Neticede varidat ta tam
lerce liralık fayda temin ediyor. Şimendi- tahakkuk etmediği için oldukça mühim
fer varidatında tenakus varsa bu kabahat miktarda borç bıraktı. Hakikatte 32 se-
yine Hükümetindir. Çünkü Hükümet şi- nesinde bütçede fazlai varidat değil; tah-
mendifer yollarına amut olan yollar yap- min edilen varidat bile alınmadı ki tediyat
tıracağı y e r d e o hatlara muvazi y o l l a r yap- yapabilsinler. Bütçe emanetindeki beş yüz
mağa ehemmiyet veriyor. Meselâ Kadı- küsur bin lira yalnız emaneten verilmiş
köy'le Pendik arasına asfalt yol yaptırmış- paralardan terekküp etmiş değildir. O da
tı İstanbul'dan Edirne'ye kadar da asfalt vardır, mühim bir kısmı da senenin son
yol yaptırılmağa ça->Şxlıyor. Elbette şi- aylarında ücret ve maaş bordroları evrakı
mendifer varidatı azalacaktır. Bu kabahat sarfiyesi alınıp ashabına, nakit olmadığı
ise Hükümetindir. Otomobil meselesi Av- için kısmen para kısmen sandık makbuzu
rupa'ya paramızın gitmesi itibarile iyi bir verilmiş, her ikisinin yekunudur.
şey değildir. Fakat bir de şoför yetiştir- Nakit ihtiyacı dolayısile evvelki se-
mek ve süratli nakil vasıtaları temin et- neler bütçelerindeki açık miinasebetile na-
mek ise daha başka faydalar getirmekte- kit ihtiyacı ve darlığı bunları senesinde
— 17 —
tediye ettirememiştir. Artık bu borçların mış. Geçen sene varidat fazlalarından bu-
münasebeti kalmamış, kasanın borcu ol- nu verin, dedik. Geçen sene varidat faz-
muş. Hasılat onu tutmadığı için açık yığıl- lası olmadı verilemedi.
zürraın bu sukutları devam ediyor. Bu ziyade içilen, giyilen eşyadır. Hakiki kıy-
sene böyledir, gelecek senenin ne olacağı meti bu kadar hiçe inip, vasıtai mübadelesi
malûm değildir.. . . Borç taksitlerini üç bu kadar yükselen memleketin şu vaziyeti-
sene sonraya atmalıdır. Gelecek sene ve nin hali nereye varacaktır. . . Bu akıbetin
öbür sene taksit vermemelidir. memleketin menafii umumiyesine uygun
MAZHAR MÜFİT B. (DENİZLİ) gitmediği kanaatindeyim
— Üç sene zarfında bütçe (240) mil- HASAN VASIF B. (İSTANBUL)
yondan 165 milyona kadar inmiştir. (Bu) — Deniliyor ki, ziraat mahsullerimizin
tenezzül vaki olduğu halde mütemadiyen kıymeti düştüğü halde masnuatın kıymeti
prensiplerimiz, kararlarımız dairesinde eski vaziyetinde duruyor. Mübadelede
imanımıza halel getirmeden şimendifer- muvazene bulunmadığı için köylü alım
fere, mekteplere, sıhhi müessesatımıza de- vaziyetinde değildir. İktısaden perişandır
vam ediyoruz. Eğer düşünülürse bu çok deniliyor. Bu görüş kanaatimce hatalı bir
büyük iştir... . Borç dört senedir temdit görüştür... Köylü az kazanıyor, sanayici
ediyor. Ben . . . bu borçların bir santimi- çok kazanıyor demek doğru değildir. Bir
nin, on parasının verilmesine taraftar de- sanayici kazanabilmek için bütün gün
ğilim. Esbabı mucibem de budur. Birçok patronu ile, amelesi ile çalıştığı gibi, hatta
devletler kendi varlıklarını kurtarmak için fazla yevmiye alabilmek için gece yarısına
aldıkları borçlarını bile vermek istemiyor- kadar çalışırlar. Halbuki bir köylü yalnız
lar. Biz ise eski padişahların sefahet için yaz günü çalışır. İşi de yalnız çapa çapa-
aldıkları, yedikleri paraları bugün ödeme- lamaktan ibarettir. Halbuki bir sanayici
ğe kalkıyoruz. Katiyen buna taraftar ola- bir sanatı, bir melekeyi öğrenmek mecbu-
mam . . . riyetindedir ve onların fikri mesaileri var-
dır... . Köylümüz eğer fazla kazanmı-
EMİN B. (ESKİŞEHİR) — Halk- yorsa, fazla çalışmak imkânlarını bula-
ta bir sevgi vardır. Malını evlâdı, toprağını mıyorsa onun yolu mahsulâtın miktarını
canı gibi sever. Hakikaten de öyle i d i . . . . artırmakta değil, ona istihsal edecek başka
Halbuki şimdi malını evlâdı gibi değil, düş- sahalar bulmakla elde edilebilir. İkinci
manı gibi görüyor. Toprak da aynı şekle nokta... Anadolu dahilinde seyahat yap-
girmiştir. Halk o haldedir ki, samimi ola- mış olan İktisat Vekiü Beyefendinin encü-
rak görelim, toprağı da sevemez hale gel- mende verilmiş bir izahatı vardır ki şu
miştir, malı d a . . . Hükümetin muhtelif mealdedir: "Anadolunun şark tarafındaki
faaliyetlerile bu yolda da bizim kadar has- ıztırap garp tarafındakinden daha fazla-
sas olduğunu, âşarm lağvı gibi eserlerile dır, biz oralarını sanayi ile bu ıztıraptan
daima milletin nefinde bulunduğunu bili- kurtaracağız". Demek ki bütün bu işlerde
yoruz. Fakat, köylüden alınanları bir yere- kurtarıcı yol sanayi yoludur.
topladığımız zaman gene bir ağırlık görü
yoruz.
HALİL B. (İZMİR) — Sanayie
Arazi vergisi nihayet dört beş mil- mensup olan arkadaşımın son söylediği
yon birşeydir. Köylünün eski bir vaziyeti şey taze vaki olmuştur, evvelâ cevap ve-
vardır.... 40 paraya buğdayını sattığı reyim. Memlekette sınıf kavgasını icat
zaman 60 paraya şekerini, 60 paraya da edecek şeylerden son derece tevekki et-
basmasını alırdı. Şimdi aksine olarak buğ- meliyiz. Fırkamızın bu hususta kabul et-
day üç beş kuruşta kalmıştır, basma 30, miş olduğu pıensip şudur: Memle-
40, şeker 50 kuruştur Türkiye Cüm- kette sınıf yoktur, camianın muhtelif iş-
huriyeti idaresi, idarei milliyeyi teslim al- lerini görür, kanun nazarında bir vatandaş-
dıktan sonra hakiki serveti iki, iki buçuk lar vardır. Binaenaleyh buna sıkı bağlan-
misli artmıştır. Bu hakiki kıymetler daha malıyız ve sınıf kavgalarını memlekette
ı
— 20 —
nesi bütçesinde de tezahür etmiş bir haki- gayrıkabil bir ziyadır. Devletçilik siyaseti-
kattir. Bu kadar perişan bir vaziyette bu- miz en ziyade bu noktada tecelli etmelidir
lunan mükellefi, Hükümetin mütemadi- kanaatindeyim. Bunlar yapılırsa hiç bir za-
yen, takati kalmayacak derecede sıkıştır- rar yoktur. Bunlar borçlarını vereceklerdir,
ması doğru mudur? yalnız biraz müddet geçecektir. Sonra bu
hal servetin sureti taksimini de değiştiri-
Geçen sene 28 arkadaşımızın vermiş
yor. Evvelce meselâ yüz elde bulunan mal-
oldukları bir teklifi kanunî Meclise sev-
lar bir şahsın elinde toplanıyor ve bu su-
kedilmiş ve Muhtelit encümende müza-
retle memleketin istihsal kabiliyeti azalı-
kere edilmiş ve bilâhare Hükümete tevdi
yor, bu da gerek sınaî ve gerek ziraî vazi-
edilmişti. Bu güne kadar bu gelmedi. Bu
yetimizi bir kat daha daraltıyor ve müte-
teklif, hususî borçlara dairdi. Bunu mec-
essir ediyor.
lise getirmeğe lüzum görmediler mi? Ba-
zıları bunun için diyorlar ki bu kredinin Bu servetin şekli tevezzüüiıün değiş-
büsbütün kapanması neticesine varır ve tiğini gösteren en büyük delil bankalar-
memleketimiz için büyük bir tehlike teş- daki mevduattır. Bu mevduat şayanı şük-
kil eder. Bu tamamile yanlış bir zihniyet- randır. Amma diğer bir nokta da delâlet
tir. Kredinin kapanmayacağını Hüküme- ediyor ki, bir kere hesap ediniz bütün bu
timiz, maliyemiz göstermiştir. Eski borç- yekûn 14 milyon içinde kaç bin kişinin-
ları vermedi ve zannedildi ki bu, bütün dir. Bu nazarı dikkate alınırsa memleke-
kredimizi katedecek. Halbuki sor hâdi- tin bir çok orta hallilerinin bu gün fakru
seler gösterdi ki Hükümetimizin eski borç- zarurete duçar olduklarını görürüz. Ev-
lar hakkında gösterdigi sadakat kendi kre- velce işitmiştim ki, yüzde 10 dan fazla faiz
disini bir kat daha takviye etmiştir. Bu, bir. alınmamak için bir lâyihai kanuniye tek-
İkincisi: Kredi zaten yoktur. Bankalar bu lif edecekmiş. Bu lâyiha bir an evvel gel-
gün krediyi yalnız mahdut kimselere has- melidir. Bu gelirse kredi işleri açılacak-
rediyor. Diğerleri ise verecek vaziyette tır.
değildir. Sonra bütçe kanununda geçen sene
Geçen sene gittiğimiz dairei intiha- kabul edilen bir şey vardı. Sanayi muafi-
biyelerimizde gördük ki vatandaşlarımızın yetleri için bir buçuk milyon liralık bir had
senelerin mahsulü olan kazançları bir saat konmuştu. Ben erbabı sanayi ile ara sıra
içinde heder olup gitmiştir. Birçok vatan- temas ederim. Bunlar diyorlar ki: me-
daşların bahçeleri, bağlan ellerinden alın- vaddı iptidaiyeye muafiyet koymaktansa
mıştır. Bu, ağlanacak bir vaziyettir, göre- gümrük tarifelerde bu işi halletmek daha
nin kalbi ağlar. Bu zavallının geniş bir doğru olur. Çünkü bir kere bu iş için er-
zamanda ödeyebileceği bir meblâğa karşı babı sanayi vakit kaybediyor, bazıları faz-
mülkünün bu suretle elinden alınım sı la, bazıları noksan alıyorlar ve bazıları da
kendisini mahvediyor ve çok kıymetli bir aldıklarını suiistimal edebilirler. Mevad-
mülk bin liraya satılıyor. Malın yeni sa- dı iptidaiye için tenzilâtlı bir gümrük ta-
hibi eski sahibi kadar benimseyerek o rifesi tatbik edilirse hem bu bir buçuk mil-
malı kullanamaz. Çünkü zengindir, başka yon liralık muafiyete hacet kalmaz. Hem
mülkleri de vardır. Bizzat gidip te çoluk de işler daha ziyade intizama girer.
çocuğu ile beraber imar kabiliyetini gös- Sonra esaslı bir sanayi programına
teremez, bunu gösteremediği için serveti derkâr olan ihtiyacımızı meyzubahs et-
milliye tenakus eder. Bir taraftan serveti mek lâzımdır. Memlekette teşvik ve tesisi
milliyenin böylece tenakusuna mı yanalım, muvafık görülen sanatlar hangileridir, hi-
yoksa o zavallının mahvolduğuna mı ya- maye dereceleri nedir? Bunu tesbit ede-
nalım?. Bunlara yapılan muamele telâfisi lim. Bunlar teayyün etmedikten sonra
— 22 —
memlekette sanayi inkişaf etmez. Sonra onu maalmemnuniye kabul ederim. Fa-
bazı sanayi vardır ki inkişafı doğru değil- kat vergi tenzil edilsin de masraf ayni
dir. Meselâ mevaddı iptidaiyesi Avrupa- masraf olsun derlerse bunu yapacak bir
dan gelir ve hiç bir ameliye yapılmaksızın Hükümet bulunmaz. Büyük Meclisin ve
çok az bir emek sarfile meydana getirilir. büyük fırkanın direktifi, daima müteva-
Meselâ oluklu çinko yapan fabrikalar gibi.- zin ve samimî bir bütçe yapmaktır.
Bunlar çinkoyu Avrupa'dan getiriyorlar.
Haricî borçlar için yapılmış olan iti-
Küçük bir ameliye ile oluklu çinko yapa-
lâfnameyi tasvip buyurmakla beraber bun-
rak iki misli kazanıyorlarmış. Efendim
ların taksitlerinin üç dört sene için tecil
50 000 liralık bir sermaye ile senede 50 000
edilmesini ifade buyurdular. Biz itilâf-
lira kazanmak fırsatını kimseye verme-
nameyi yaparken kendi milletimizin bu
yelim. Malûmu âliniz ekseriyetle bunları
günkü siai maliyesine ve şeraiti hazırasına
tesis edenler ecnebilerdir, Binaenaleyh bu
uygun tesviye usulleri istedik ve öyle oldu.
parayı memlekette tesbit imkânı da yok-
Binaenaleyh borçların tecili için hiç bir
tur. Bunun memlekete olan kârı azdır.
arzumuz yoktur. Bilâkis borçlarımızı ver-
Fakat zararı çoktur. Bizde böyle sanatlar
mek istiyoruz.
ileri gidemez. Bunun için bunları durdur-
malıdır. Mazhar Müfit Bey arkadaşımızın
Deri vaziyeti de karışıktır. Memleket- borçların hiç tediye edilmemesi hakkında-
le lâstik ayakkabıcılığı başlamıştır. Bu ki beyanatlarına iştirak edemem. Borç-
yüzden dericiliğimiz inhitata maruzdur. larımızı tanıdık ve her halde tediye ede-
ceğiz.
MALÎYE YEKÎLİ ABDÜLHALİK
B. — Zürraa karşı müstesna muamele ya- Daha millî hükümet teşekkül etme-
pılması. Bundan tamamile maksatlarını den evvel İstanbul'da ve büyük şehirleri-
anlayamadım. Fakat Hükümetin zürraa mizde yediğimiz ekmeklerin unları tama-
karşı geçen sene aldığı tedbirleri pekâlâ men ecnebi unu idi. Bugün acaba ecnebi
biliyorsunuz. Doğrudan doğruya buğdayın unu ile Türkiye dahilinde ekmek yapılan
fiatını sabit tutmak için Hükümet Büyük yer var mıdır? Biz bunu yapmakla kilo
heyetten bir kanunla almış olduğu müsa- başına 6 kuruş gibi bir vergi koyduk. O
ade üzerine bir fiat tesbit etti ve o suretle zaman İstanbul'da, şurada burada ecnebi
buğdayı tuttu ve buğday piyasasının in- unların sarfedilmesi şunu gösteriyordu ki
mesine mâni oldu. o zamanki hasılatımız kâfi değildi. Bu gün
toprak sevgisizse bu hâsılat nereden çıkı-
Ziraat Bankası tekmil sermayesini
yor. Her halde çiftçi ve toprakla meşgul
zürraa ikraz ettiği gibi uzun vadeli mev-
olanlar ekmekte ve o suretle mahsul vü-
duatından bir kısmını da bu işe tahsis
cude gelmektedir.
etmiştir, sermayesinden fazla zürraa ik-
razatta bulunmuştur. Zürradan hiç bir Emin Beyefendi ara sıra vergilerin
para alınmazsa gelecek sene muhtaç zür- tenzilinden bahsederlerken bir noktayı
raa ne verilecek. söylemekten daima çekinmemektedirler.
Biz dünyada mühim bir mevkideyiz, O da ağnam vergisinin indirilmesidir, bilâ
nüfusumuz resmî kayde nazaran 14,5 ya- vasıta vergilerin zürraa çok gelmesidir.
zılmayanlarla beraber 16 milyondur. Me- Keşke âşarı kaldırmasaydık derler. Âşar
sahai sathiyemiz pek çoktur. Bu nüfus vergisi malî bir sebepten dolayı kalkma-
ve bu mesahai sathiyede bulunan bir mil- mıştır. Doğrudan doğruva idarî, içtimaî
letin yaşamak için çok büyük masraflara bir sebepten dolayı kalkmıştır. Biz bu
ihtiyacı vardır. Tenzil edilecek vergilerin vergiyi milyonlar kaybetmek için kaldır-
yerine diğer bir vergi ikame et derlerse madık.
— 23 —
Biz âşar vergisini tahakkümü, te- 2,5 lira artıran bir kimse bir tahvil aldığı
cebbürü yok etmek için kaldırdık. Yok- zaman yarın, bir sene, on sene sonra o
sa malî sebepler olsaydı 20 sene daha ya- parasını geri alması demektir. Emin Bey
şardı. para çıkarsa aynı fiatı tezayüt edecektir
1340 hesabı katisi, o zaman âşardan diyorlar. Yani bir bina vardır, bu gün
yaptığımız tahsilât 39 621 945 liradır. 100.000 lira ediyor. Para çıkarsa 300 000
Ağnam varidatı, o zaman yalnız küçük lira etsin. Fakat küçük tasarruflar - ki
hayvanlardan alıyorduk. Hayvanların ade- bizim tasarrufumuzun en çoğu bunlar-
di 10 938 082 koyun, 2 253 673 tiftik, dır. - Onlar 40-50 milyon liradır. Bu var-
6 687 359 kıl keçi idi. Ağnam tahsilâtı ise sın on milyon liraya insin, bu itimat ve
4 314 945 lira idi. kanaatle bir defa daha acaba biz halktan
para alıpta nafıa ve imarda kullanabilir
Gümrük varidatı 28 960 207 lira, is- miyiz? Halkın her sahaüa Hükümete
tihlâk resmi 17 482 637 lira, bilhassa bu itimadı olması lâzımgelir. Bu sahalardan
gün ikisi de birleşmiştir. Arazi vergisi birisi de halkın doğrudan doğruya kendi-
4 956 007 lira, tuz resmi 5 486 753 lira. sinin mutasarrıf olduğu ve bizden aldığı
O zaman şeker ve petrol ihtisarı yoktu. tahvillere itimat etmesi lâzımgelir. Bu
Onun için bu rakamları aldım. İstihlâk gün dört lira verdiği halde dört sene
resmi olmak üzere şeker ve petrolden sonra eline bir lira geçerse tabiî bu, iti-
8 milyon lira alıyorduk. 1926 hesabı ka- madı kaldırır, o zaman herkes elindeki pa-
tisinde tuz resmi 9 215 146 lira, şeker rayı toprağa verir, banka kasalarında
resmi 3 778 328 lira, petrol resmi ise 4 666 menkul olarak bırakmaz.
501 lira, arazi vergisi 6 629 825 lira idi.
Bir de 1931 hesabı katisine gelelim. Arazi Emin Aslan Bey İsmet Paşa Hükü-
vergisi 5 051 568 lira, tuz resmi 7 217 616 - metinin artık imardaki hızını ve elânını
lira, gümrük varidatı 44 045 213 lira, kaybettiğini söylediler. Bunda zannediyo-
ağnam 13 164 060 lira. Burada ağnamdan rum k' muhterem arkadaşım haksızlık
hâsıl olan fazlalığın bir kısmı küçük hay- ediyorlar. Bu günkü şerait içinde çok
vanların tezayüdündendir. 1931 de koyun mütevazin ve bilhassa üç sene evvelisine
11 762 343, kıl keçi 8 777 071, tiftik 3 454 nazaran 70 milyon liralık bir tenzilâttan
639 dur. Bunların varidatı büyük hayvan- sonra yapılan bir bütçe ile yine imar siya-
ların resmile beraber 13 164 060 lira olu- setimize halel gelmeyerek bir çok şeyler
yor ve büyük hayvanlar resmi de buna yapmaktayız.
dahildir. EMİN B. (ESKİŞEHİR) — Bu
1340 ta büyük hayvanlardan resim âşâr meselesinin mukayesesinde yalnız
alınmıyordu. Âşar resminin ilgasından beyefendinin hatırlarına bir şey arzetmek
isterim. O vakit, aşarın 39 milyon lira
sonra alındı.
tuttuğu vakit buğdayın okkası kaç ku-
Arazi vergisi, 2,5 milyon lira tezauf ruştu ?
etmiştir. Tamamile zürraa aittir. Ağnam
Buğdayın okkası 17 kuruştu. Bu gün
vergisi yedi milyon artmıştır. Tamamile
4 kuruş olduğuna nazaran âşarın tutarı 13
zürraa aittir. Tuz resmi iki milyon artmış-
milyon olması lâzımgelir. Âşar kalktıktan
tır. Hepsi zürraa aittir. Şeker, benzin,
sonra bilvasıta, bilâvasıta vergiler çoğaldı.
petrol ne kadar arzu buyururlarsa o ka-
Bendeniz âşarm kalkması kötü olmuştur
darını zürraa versinler. Mütebakisini şe-
demedim. Yalnız ben dedimki âşarm kalk-
hirlilere versinler. Yekûn 20 milyon liradır.
masından çok memnunum, şahsan da
Emniyetle bütün nafıa işlerimizi ya- bundan bir kaç bin lira kazanıyorum. Fa-
pacağımız istikrazla yapabiliriz. Bu gün, kat bunun yerine gelecek mükellefiyet buna
— 24 —
rahmet okutturacaktır dedim, ondan kor- ortada hakikî bir vaziyet var. Günbegün
kuyorum. Bütün milletin dediği de budur. sarsılıyoruz. Müstahsil sınıfı sarsılıyor.
O vakit te yalnız bendeniz itiraz etmiştim. Bu gün Hükümete verdiğimiz para kendi
Tegallübü kaldırmak meselesi kalıyordu. kendine esasından, mesnedinden sarsıldığı
O vakit bunun usulü vardı. Artık geçmiş- için zâfa uğrayacak hale gelmiştir. Orta-
tir. İstemiyoruz âşar geri gelsin. Fakat da bir tezat vardır. Hakikî kıymetle vası-
tahakküm de, tegallüp te kalkabilirdi. tai mübadele arasındaki tezat nedir? Eğer
Bir görevi meselesi vardı, bütün tegallüp, ben paramı saklasaydım, sonra Viya,na'ya,
tehakküm onda idi. Aşar ölçülerek kolay- Paris'e gidip bol bol yeseydim, o zaman
ca alınabilirdi. Görevi sebze ve sair bağ, makbul bir adam mı olurdum? Ben 10
bahçe, meyvadan alınan öşre denirdi. bin liramı, yüz bin liramı bir işe kopma-
Bunda mültezimler kesene yapar ve birin yıp ta çiftliğimi, tarlamı ihmal etseydim
yerine beş alırdı. o zaman makbul bir adam mı sayılır-
Hükümet paraya cebren 930 kuruş dım? Sıkıştığım için çiftliklerimden 200,
kıymet koyduğu zaman koyunun tanesi 300 bin lira çekebilirdim. Geçen gün he-
sap ettim (20) bin lira tutmuyor. Ben bu
on lira idi. Bu gün koyunun tanesi iki
memleketin istikbalini göz önüne alarak
liraya inmiş, para yine eski kıymetindedir.
ileride bir sarsıntıya uğramaması husu-
Her ne şekilde olursa olsun para, bi- sunda tedbirler alınmasını rica etmiştim.
zatihi kıymet olan eşyanın mübadele va- Yoksa para çıkaralım, enflasyon yapalım
sıtasıdır. Benim düşündüğüme göre şah- diye mütaleada bulunmadım. Acaba İk-
san işime geliyor. O başka. Fakat acaba tisat Vekili beyefendi bu işteki tezadı nasıl
Türkiye'de kaç kişinin işine geliyor, kaçı- telif ediyorlar? Bu tezat, parasını işe ko-
nın işine gelmiyor. Her halde Türkiye'de yanların aleyhine 10, 15 misli açık gös-
15 milyon nüfus varsa 14 milyon 600 bi- teriyor. Bu; memleketin umumî menfaati
nin işine gelmiyor. Hükümetin tuttuğu namına doğru mudur?
istikrazı dahilî işini çok yerinde görüyo-
rum. Türkiye iktisadî aleminde bunu yep Hükümetin davetile hepimizin göğ-
yeni bir hayat olarak gördüğüm için ifti- sünü kabartan, dahilî istikrazın beş, bu-
har duyuyorum. Maliye Vekilinden sor- çuk altı milyonunu vatandaşlarımız seve
madım. İktisat Vekilinden sordum. Va- seve ve emniyetle kapıştı. Bu seyrühareket
sıtai mübadelesi olan para ile, bizatihi inşallah böyle devam edecektir. Fakat
kıymet olan eşya arasında hususî bir zıd- yarın ne olacaktır, öbür gün ne olacaktır?
diyet vardır. Bendeniz Türkiye kâğıdına Bu, para tutanların lehine, işte kullanan-
altından çok kıymet veririm. Çünkü Tür- ların aleyhine daha ne kadar devam ede-
kiye, Cümhuriyet Hükümetinin eline ge- cektir? Menfaati umumiye burada mı
çeli serveti eskisine nisbeten bir kaç misli görülüyor ?
artmıştır. Hayvanat çoğalmış; madenleri-
HALİL B. (İZMİR) — Hükümetin
nin bir kısmı işletilmeye başlamış, demir-
başında, en büyük zevki memlekete
yolları yapılmış ve saire. Çahşkan Hükü-
hizmette bulan hulfıs dolu, azim dolu, ve
met, muti halk, kanaatkâr halk bunları
bunların üstünde işleyen gören ve bulan
yapmıştır. Ecdadımızın israfı yüzünden bi-
bir zekâ dolu İsmet Paşa vardır. Bütün
riken borçlarımızı da veriyoruz.
dünyanın içinde bulunduğu buhran karşı-
Vergi membalarını sarsmıyacaksak sında memleketimizin vaziyetini diğer mil-
bütçeyi 120 milyona indirmeliyiz. 170 letlerin vaziyeti le mukayese ettiğimiz za-
milyon çoktur. Bendeniz bu suretle ver- man insanın refah duymaması kabil de-
giyi, masrafı azaltarak bu işin böyle to- ğildir. Bir kere mütevazin bir bütçe görü-
pal edilmesine taraftar değilsem de fakat yoruz. Devlete hizmet görmekte olanlar
— 25 —
her gün mukabilini almakta ve Devletin ister, budanmasını ister, çapasını ister,
imzasına inanarak Devletle mukavele ya- sürülmesini ister, bağ gibi şeyler kükür-
panlar da paralarını almaktadır. Bu, bu dünü, ister, potasını ister, göztaşı ve sair
gün hiç bir Devlete müyesser olmayan bir bir sürü masrafını ister. Binaenaleyh bu
imtiyazdır. Sonra dünyanın bütün bütçe- seneki buhranın vurduğu kısım budur ve
leri açıktır. Hatta Fransa gibi tevazünü bu kısımdır ki memleketin ihracat madde-
iktisadisi sağlam, kriz önünde vaziyeti lerinde en büyük yekûnu teşkil eder.
kuvvetli bir milletin bile bütçesi 10 mil-
Arzetmiştim ki memleket müstesna
yar frank açıktır ve bin müşkülâtla bu
bir elem devri geçirmiştir. Bir çok yerler
açığı kapamak için tedbirler alıyor. Bü-
harp geçirmiş yanmış, yıkılmış, bir ta-
tün dünya milletlerinin açığını hesap eden
raftan d^ kuraklıktan müteessir olmuştur.
mütehassıslar, 110 milyar frank diyorlar.
Bütün bu vaziyetler zürraın sırtına bir
Memleket mahsulünü satıyor. Di- çok borç yüklemiştir. Buna inzimamen
ğer vesilelerle de söyledim. Memleketin buhran da tazyik etmektedir.
derdi, dünyada devam etmekte olan fiat Bu sene fiyatların bu derece düştü-
sukutuna karşı dahildeki maliyet fiatını ğünü, hariçten beynelmilel iştiraki mesai
hariçteki ucuz fiata uydurabilmek mese- ile buhranın çaresini bulmakta ümit ol-
lesidir. madığına göre vaziyeti daha iyi kavrayarak
bir taraftan maliyet fiatlarını hafifletecek
Bunu hallettiğimiz gün memleket bir
tedbirleri alırken borcun da mümkün ol-
sene, iki sene, beş sene buhran içinde yaşa-
duğu kadar hafifletmek için umumî bir
sa dahi şimdi arzettiğim gibi gerek malî,
tedbir alınmasından bahsettim. Bazı mem-
gerek iktisadî mümtaz vaziyetini muha-
leketlerde olduğu gibi, meselâ Amerika-
faza ederek bu badirenin içinden çıkabile-
da: Son defa yapılmış olan bir şey var-
cektir. Kriz bu sene geçen seneden daha
dır ki, Amerika Hükümeti bankaların
şiddetli bir surette memleketimizin üzerine
faizlerini yüzde 4 de indirterek buna mu-
çullanmış bulunuyor. Tütün, pamuk ve
kabil bankaya tazminat olarak ta 15
daha bir kaç artiklimiz 932 senesinden
milyon dolar para vermiştir.
daha fazla müteessir olmuştur. Bu mah-
sullerimizle meyva kısmı içinde bağ, bah İKTİSAT VEKİLİ MAHMUT CE-
çe, fındıklık gibi yetiştirilmesi beş, altı LÂL B. — Böyle bir memba gösterir-
seneye mütevakkıf olan şeyleri yetiştire- seniz beş milyona sulh olurum.
bilmek için sahipleri sermayelerini beş altı
sene buraya bağlamak mecburiyetinde ka- HALİL B. — Umumî tedbirlerden
lıyorlar. Zaten bizde bağ ve bahçecilik maksadım ne olduğuna dair bir misal ar-
biraz sermaye ile kredisi olanların elindedir. zettim. Bizim memlekette de aynini ya-
Yani tek çiftçinin omuzları üzerinde çalışan, palım demek istemiyorum.
tarlasını sürdüğü gibi bahçe işini de ken-
di kendine yapacak olanlar memleketimiz- Yoksa Ziraat Bankasının alacağını
de yüzde 5 veya yüzde 10 u geçmez. Bi- tahsil edemiyecek vaziyete sokulmasını
naenaleyh yüzde 90 hariçten çiftini bulmak, istemem.
çapasını tedarik etmek, hariçten her şey- DAHİLİYE VEKİLİ ŞÜKRÜ KA-
sini tedarik etmek suretile işini gören halk- YA B. (MUĞLA) — Bizde köylünün
tır ve yetiştirme ve bakım masrafı da diğer vasfı mümeyyizi olan namus ve âlicenap-
mahsulâtta olduğu gibi yalnız sürmek ve lık gibi büyük hissiyattan başka, toprak-
ekmekten ibaret değildir. Bunun üzerine larına olan merbutiyetidir. . .. Köylü ken-
gübresi vardır, çünkü ağaçtır. Kuvvetini di toprağını çok sever. Bu köylünün asıl
meyvesine verdikçe her sene gübresini vasfı mümeyyizidir.. . . Sevmediği, seve-
— 26 —
meyeceği bir toprak varsa, o da kendisinin şaf eder ? Suali vardı. Âli iktisat meclisi-
esir gibi kullanıldığı ve kullandığı başkası- nin bu kararı esas itibarile İk tisat Vekâle-
nın toprağıdır. Bunu hakikaten sevemez tinin de düşüncelerine tevafuk ettiğinden
ve sevmemekte haklıdır. Onun içindir ki, dolayıdır ki bu esaslar dahilinde tanzim
bizim arzumuz her şeyden evvel çiftçiye olunan kanun lâyihaları encümenlerimiz-
toprak vermektir ve bunun da kanunu de hazır bulunuyor ve geldiği zaman Mec-
gelmiştir. Bütçemiz müsait olursa onu da liste muhterem arkadaşlarımızla beraber
vereceğiz. Dünya kuruldu kurulalı hür ve müzakere eder ve bir neticeye varırız.
serbest olarak yaşamış ve memleket için Bundan sonra takip edeceğimiz sınaî ha-
her türlü fedakârlığı yapmaktan çekinme- rekette öyle bir siyaset takip etmeliyiz ki
miş olan Türk çocuğunun başkasının top- hiç olmazsa 15 sene harfine dokunmama-
rağında esir gibi çalıştırılmasına artık göz lıyız. Memlekette tam manasile bir is-
yummayacağız... tikrar temin etsin. Müteşebbisler, serma-
yedarlar bu istikrara emniyet ederekten
EMİN B. (ESKİŞEHİR) — Büyük
iş yapmağa imkân ve cesareti kendi nefis-
arazilerin taksimi meselesini bendeniz
lerinde bulsunlar. Bundan dolayıdır ki sık
anlayamadım. Büyük arazinin taksimi için
sık prensiplerin değişmesi, memleket için
yeni bir karar mı veriliyor, yeni bir kanun
büyük tehlike veriyor.
mu yapılıyor? Fırkanın prensibinde ve
BMM prensiplerinde böyle bir esas yok-
Efendiler, kontenjanı ve takası eli-
tur. . . .
mize bir müdafaa silâhı olarak alıyoruz
DAHİLİYE V. Ş. KAYA B. — ve eğer bu gün birisi çıkıp ta memleketin
Büyük arazi ve küçük arazi meselesi ikti- ticarî muvazenesini, tediye muvazenesini
sadiyata ait, büsbütün başka birşeydir.... ve döviz muvazenesini ben koruyabilece-
Köy ve çiftlik diye arazi ve ev sahibi olup ğim ve ayni zamanda memlekette satıl-
da arazisini ve tarlasını kendisi işletmeye- ması müşkül olan mahsulâtı normal bir
rek oralarda kurunu vüstada olduğu gibi, şekilde himaye ve teşvika muhtaç olmı-
yani esir gibi çalışan Türk köylülerini ev yacak bir tarzda ben satacağım der ve bizi
ve arazi sahibi yapmak maksadımızdır. temin ederse takas ve kontanjanı telâffuz
Böyle bir kanun da zaten vardır. Yoksa etmek bile bir cinayet olur. Fakat maa-
traktörlerde, amelesile çalışan zürraa yar- lesef gözümüzün önünde bulunan cihan
dım vazifemizdir. Yani maksadımız biri- iktisadî cerayanlarmın neticesine göre ta-
sini esaretten kurtarmak, diğerine yardım kas, kontanjana sarılmışızdır, ve onu gün
etmektir.. geçtikçe millî ihtiyaçlarımıza göre tadil
ederek düşe kalka yürüyoruz, ve şunu da
İKTİSAT V. MAHMUT CELÂL
emniyetle ifade edebiliriz ki kontenjanın,
B. (İZMİR) — Âli iktisat meclisi, ma-
takasın nihayet iktisadî hayatımızda bir
lûmu âlinizdir ki istişarî bir heyettir. Ruz-
zaruret olduğunu teslim ederek, bidayetin-
namesini Hükümet verir, Meclis, müta-
den beri bir tekâmül eseri takip etmekte-
leasını dermeyan eder ve Hükümet ban-
yiz. Hatırlarsınız çay, şeker ve kahvenin
ların içerisinde yapabileceğini, kendi pren-
bir elden idaresi hakkında Meclisi Âlinin
sibine uygun bulunduğunu ele alarak icra
kabul ettiği bir kanun vardır. Bu kanu-
eder. Âli iktisat meclisinin kanunu bu-
nun muvakkat olan bir maddesine isti-
dur. Âli iktisat meclisinin şimdiye kadar
naden memlekete ihtiyaçtan fazla ithalât
neşrettiği bir çok risaleler, broşürler var-
vaki olduğunu tesbit ettik. İhtiyaçtan
dır. Nitekim bu sene dahi Hükümet na-
fazla memlekete giren bu mahsulâta, açık-
mına İktisat Vekâleti tarafından Âli ikti-
ça itiraf edeyim ki elimizde döviz yoktu.
sat meclisine ruznamesi verilmişti. Ruz-
Diğer taraftan feyiz ve bereket gösteren
namede sanayiimiz nasıl teessüs ve inki-
— 27 —
nasıl tjeessüs eder ve kredi istikran nasıl rikasında, çiftçi ise tarlasında iflâsını ken-
vücut bulabilir? Halbuki biz biliyoruz, disine tebliğ edecek mahkeme mübaşirini
kredi bütün ticarî, sınaî, ziraî hayatımız- beklemek . . . . Bizim iktisadî hayatımız-
da en mühim rolü olan bir meseledir ve da çok faizli kredinin o kadar mühim rolü
hatta bu mevzubahs edilen malların mali- vardır. Bunu indirmek ve kırmak lâzımdır.
yet fiatları üzerinde de kredinin en mühim
Esas tefecilere gelince; Bizim mem-
rolü vardır. Bu itibarla yalnız bir cepheli
leketimizde en küçük hizmetleri yapanların
düşünerekten borçlar verilemeyecektir ve-
ve hatta bizim içtimaî hayatımızla kabili
yahut borçlar şu kadar sene sonra verile-
telif olmayacak derecede hasis görülen ve
cektir diye bir karara vardığımız zaman
lekesi belirmeyen başka sanat erbabı dahi
bunun cezasını bu millet lâakal 50 sene
Hükümetin müsaadesini istihsal eder. Te-
çeker Hükümet aldığı tedbirlerle, idarî
fecilerde böyle bir şey yoktur. Keyfema-
tedbirlerle, daha doğrusu hususî nüfuzunu
yeşa hareket ederler, Ne Hükümetten me-
kullandıktan büyük bankalara da tesir ya-
zuniyet almak, ne de yapacakları işlerden
parak kredinin ucuzlattınlmasına çalış-
dolayı bir tarafa kazançlarından vergi
mış ve bunda kısmen muvaffak olmuştur
vermekten âzadedirler. İstedikleri gibi key-
ve eminim ki muvaffak olacaktır. Fakat
femayeşa hareket edebilirler. Ayni zaman-
mesele bununla bitmiş olmaz. Öyle bir
da aldıkları faizin miktarı da yüzde 60 dan
tedbir bulunmalıdır ki hem normal kredi
aşağı değildir. Ayda beşten başlayarak on
ürkmemelidir, hem de kredi pahalılığın-
ikiye kadar çıkarlar. Azamisi budur. Te-
dan veyahut kredi ihtikârından, bilhassa
feci mücadelesi beşeriyetin hayatında çok
kredi ihtikârından dolayı müteessir ve
zamanlar, devam etmiştir ve hâlâ da bi-
mutazarrır olan vs.tand aşlarımızı kurtar-
zim memleketimizde devam etmektedir.
malıyız. Bunun mutedil şeklini bulmak
Şu halde tefeciler için alacağımız tedbir-
lâzımdır'. İktisat Vekâleti bu eşkâlin üze-
ler elbette mevcuttur ve ben hiç bir zaman
rindedir ve buna ait bir kanun lâyihası
iddia etmem ve demem ki alacağımız ted-
hazırlamıştır. Yakında Meclisi Âliye tak-
birler, yüzde yüz bunun önüne geçecek,
dim edilecektir. Kredi memleketimizde
bunu kökünden kesip atacaktır. Fakat bu
pahalıdır. Şehirlerde olan krediler piyasa
âfetin önünde hiç olmazsa yüzde otuz
rekabetinin tesiri altında kabili tahammül
mukavemet etmek, derecesini yüzde kırka
bir haldedir. Fakat rekabetten ve piyasa
indirmek suretile bir tedbir alabilirsek,
merkezlerinden uzaklaştığımız zaman, bü-
milletimize büyük bir nefes, bir istirahat
yük bankaların kredileri İç Anadoluda
imkânı vermiş oluruz. Bunun için takdim
ağırdır ve hiç bir tüccar kazanıp ta o kredi-
edeceğimiz kanun lâyihasında yer vardır.
yi ödeyecek vaziyette değildir. Fakat asıl
on sekizden başlayarak otuz sekize kadar
Diyemem ki bu, mevcut derdin yüzde
devam eden küçük müesseselerin kredileri
yüz çaresi olacaktır; fakat hepimiz beraber
vardır. Tefecilere ait olan kısma henüz in-
konuşacağız. Zannediyorum ki tefeci be-
tikal etmeden diyebilirim ki on sekiz ilâ
lâsına. karşı hiç olmazsa yüzde-30 bir ça-
otuz sekiz faizle kredi alıp iş yapıldığı tak-
redir; yüzde 40, yüzde 50 içtimaî adaleti
dirde o iş hiç bir suretle buna mukabele
temin edecek bir raddededir.
edemez ve böyle bir cereyana yakasını
kaptıran her hangi bir vatandaşımız, mu- Bizde paranın kıymetinden bahsolu-
hakkak ve muhakkak surette iflâs edecek- nurken iki ayrı mevzu daima birbirine
tir. Bir defa on sekiz ilâ otuz sekiz faizli karıştırılmaktadır. Frenkçe tâbiri enfü-
bir senede imzasını koyduğu zaman o lâsyon, dövalörizasyondur. Efendiler, he-
arkadaşımızın yapacağı tekbir şey vardır; pimiz biliriz ki enfülâsyon, ihtiyaç olma-
dükkâncı ise dükkânında, sanatkârsa fab- dığı halde sırf Hükümetin malî açığım
kapatmak için açıktan basılan paralara
— 29 —
derler. Benim kendi cephemden ve şahsî etmiştir. Bu para bizim mallarımızın satı-
kanaatimden enfülâsyon kelimesini ar- şında bize müşkülât göstermekte midir?
zettiğim manasında ağıza almak dahi Bu para bizim beynelmilel marşemizde
cinayettir ve böyle bir şeyi, aklı başında kıymetinin yüksekliğinden dolayı ağır gel-
olan 14 milyon ferdin hiç birisinin hatıru mekte midir, yoksa kıymet ucuz da hayat
hayalinden geçmez. Meclisi Âlideki ar- üzerinde tesir yapmakta mıdır?
kadaşlarımı tenzih ederim. Bendeniz İktisat Vekili olarak söyleye-
Dövalörizasyon keyfiyetine gelince: bilirim ki hafifliğini veya ağırlığını hisset-
Bazı Devletler altın esasından ayrılarak miyorum. Mallarımızın satışında müşkü-
paralarının kıymetlerini düşürmekte men- lât vaki oluyor diye tek bir müracaat vaki
faat mülâhaza etmişler, bazıları da haki- olmamıştır. Evet şahsî mütaleamı arze-
katen menfaat gördüklerini zannetmekte- diyorum; İsterlin düşmüştür, dolar düş-
dirler. Parasını düşürenlerde hâkim olan müştür. Yarın bilmiyorum, beynelmilel
zihniyet, malûm olduğu üzere, şudur: İh- hayatta kuvvet ifade eden para düşecek,
racat mallarını kolaylıkla satabilmek im- yeni bir şeraiti iktisadiye vücuda gelecek;
kânını elde edebilmek için paranın kıymeti biz mutlaka 12,06 frank üzerinde duraca-
ne raddede olmalıdır? Paranın kıymeti, ğız... Bunun dr manası olmayacaktır.
ucuzlamış malları üzerinde ne tesir yapı- Fakat bizi de böyle bir harekete sevkede-
yor? Bunun şiddetli taraftan olduğu cek hâdise olmamıştır. Paranın üzerinde
gibi, bittabi aleyhtarları da vardır. Aleyh- sık sık beyanatta bulunmak, bilhassa sık
tarları derler ki; bu tedbir, esas derdi te- sık neşriyat yapmak suretile memlekette
davi etmeksizin bünyeye ıstırap veren asıl umumî efkâr üzerinde ademi emniyet
dert mevcut iken uyuşturucu maddelerle uyandırırsak, emniyet faktörünü teşevvü-
onun acısını, tesirini izaleye benzer. Bu- şe uğratacak olursak nihayet bir felâkete
nun aleyhtarları böyle söylerler. Fakat şu sürükleriz ve önünde kimse duramaz.
da muhakkak ki eğer bir memleketin Çünkü her para doğrudan doğruya em-
parası umumun menfaatine uygun olma- niyet faktörüne istinat eder. Paramızı
yacak surette kıymetlendirilmişse, yani tutmak için bütçemizi, ticaret ve tediye
kıymet yüksek tutulmuşsa hakikaten o muvazenemizi mütevazin tutmak lâzım-
paranın memleketin sanayi ve ihracat malı dır. Hükümet ve alâkadarlar millî para-
üzerinde zararı vardır. Bunu binnefis tec- mız üzerinde tedbir alabilirler, fakat bir
rübe eden milletlerin hiç biri gurura ka- sürpriz karşısında kalabilirler. Bu takdirde
pılmadan paralarını istedikleri raddeye ticarî muvazenemizin ve paramızın hiç
indirmeğe başlamışlardır. Bizim için böyle bir kıymeti kalmaksızın felâkete sürükle-
bir şey varit midir, değil midir? Bizim pa- niriz. Binaenaleyh paramızın kıymeti üze-
ramızın hali hazırdaki kıymeti malûmdur. rinde durmak doğru değildir. Bunu oldu-
Bir Türk lirası: 12,06 frank kıymetinde ğu noktada bırakmak lâzımdır.
döfet bulunmaktadır, yani istikrar peyda
zon - Karaköse yoludur. Bu yol üç mil- bunlara sarfedeceğiz. Filyos - Ereğli hattı
yon liraya yakın bir tahsisatımızı almış- üzerinde sahilden itibaren 164 kilometrelik
tır. Fakat alâminüt yol yapmak imkânı bir yer işletmeğe açılacak vaziyete gelmiş-
yoktur. îki sene evvel ihale edildiği halde tir. Arada kalan 92 kilometrelik yerin in-
elân taahhüdat devam etmekte ve yol ya- şası için de İsveç'lilerle uzun zamandan-
pılmaktadır. beri devam eden müzakere neticesinde
Trabzon yoluna verdiğimiz ehemmi- mutabık kaldık ve programımızda bunun
yet İran ticaretini ber sabık kendi memle- 1935 senesi nihayetine kadar bitirilmesi
ketimize, Trabzon yoluna çekmek gayesi- esasını temin ettik. Cenup hattı: Fırat'la
ledir. Fakat Sırrı Beyefendi transit mese- Şefkatli arasında çalışılmaktadır. Bun-
lesini ele alarak Orta Asyayı da ticaret dan başka Şefkatli ile Ergani arasındaki 87
noktai nazarından bize bağlamak gibi kilometrelik üç büyük kısmın ihalesini
yüksek bir emel gösterdiler. Bu, nihayet icra ettik, geriye kalan iki büyük kısım-
bir emel olabilir. Lâkin huzurunuzda Tür- dan birisi 23 mayısta, diğeri 4 haziranda
kiye Cümhuriyetinin yol siyasetini izah ihale edilecek ve bu suretle Şefkatli ile
etmekliğim icap ederse derim ki; yol siya- Ergani arası ihale edilmiş bulunarak 1935
setinden daha evvel memleket birliğini senesinde bitmesi tahtı temine alınmış
temin etmek, ondan sonra Orta Asya'ya olacaktır. Dahilî istikraza zamimeten iha-
kadar yol yapmak sırası gelecektir. lelerin emsaline nazaran çok daha ucuz ya-
pılması bizi İsveç'lilerle bağlı bulunduğu-
Yaş meyve meselesi de ehemmiyet muz 55 milyon dolarla Diyarbekir'e kadar
veregeldiğimiz hususattandır. Geçen se- götürmek fırsatını vermiştir. Binaenaleyh
ne Şark şimendiferlerile Avrupa'ya bir iki programımıza göre 1935 senesinde Diyar-
vagon taze üzüm gönderdik, Fakat mu- bekir,e varmak fırsatını elde etmiş bulunu-
vaffak olunamadı. Sebebi, yaş meyveyi yoruz İsveç'lilerin deruhde ettiği hatların
sevkedecek hususî vagonların bizde bu- haricinde hali inşada bulunan hat Ulu-
lunmamasıdır. Biz Devlet demiryollarile kışla kısmıdır. Vakıa Boğazköprü ile
Şark şimendifer idaresini anlaştırarak fe- Ulukışla arasında bütün kış hemen hemen
ribot tesisatını vücude getirmek ve Hay- çalışılmış ve ferşiyata devam edilmiştir.
darpaşa ile Sirkeci'yi birbirine bağlamak Bugün aradaki açıklık 9 kilometreye inhi-
istiyoruz. Ferigorifik vagonlarla Adana- sar etmiştir. Fakat bunun üzerinde bir
dan, Dörtyoldan, Mersinden başlayarak kaç ay durmak lâzımdır. Çünkü arada 9
memleketimizde çıkan meyvelerimizi Av- tane beton arme köprü vardır. Ayakları
rupa'nın ortalarına ve hatta Londra'ya yapılmıştır. Fakat montajları devam ede-
göndermeğe imkân olacaktır. cektir. Bir iki aya kadar muvakkat köprü-
lerle hattı bağlamak kabil olacaktır.
Nafıa Vekâletinizin üçüncü faaliyet
sahasını demiryolu inşaatı teşkil eder.
Demiryollar üzerinde Hükümetinizin
Senelerdenberi nafıa bütçesinin en büyük
son yaptığı işlerden biri de Fransız'larla
vasfı mütemayizi demiryoluna büyük mik-
cenup hattı üzerinde yapılan itilâftır. Bu
yasta tahsisat ayırmış olması keyfiyeti-
suretle 142 kilometreden ibaret Adana -
dir. Bütçemize mevzu ve son kabul buyur-
Fevzipaşa hattı kısmı da Devlet demiryol-
duğunuz dahilî istikraz salâhiyetile temin
ları şebekesine ilâve edilmiş ve 27 Nisan-
edilen meblâğın da ilâvesile meydana ge-
dan itibaren idare tarafından işletilmiş bu-
len parayı, yapacağımız işlerle, elimizde
lunacaktır.
bulunan işlere bunlardan müteaddit de-
falar huzurunuzda bahsettiğim şimal ve Hükümetinizle Fransa Hükümeti ara-
cenup hatları dediğimiz Filyos - İrmak sında münakit protokol mucibince geriye
hattı ile Fevzipaşa - Diyarbekir kısmıdır, kalan, bir kısım arazimiz üzerinde Top-
/
— 31 —
rakkale ile Payaz ve Fevzi paşa ile Mey- sındaki kısımlarında da bir Türk anonim
danîekbez ve Nuseybin ile Çobanbey ara- şirketi teşekkül edecektir.
geçmiştir. Sanayi devrine girmiştir. Mem- adedi on bini geçen bu adamların hali ne
leket her hangi zaruret karşısında kendi olur?...
yağı ile kavrulacak vaziyete girmelidir.
4- Kurulacak bu büyük ve yeni fab-
Kendi ihtiyaçlarını memleket dahilinde
rikaların yerli tezgâhlarında büyümeleri-
temin etmelidir, diyorlar. Bendenizce bu
ne ve ilerlemelerine yardım etmeleri ve
iki mevzu beraber yürümek mecburiyetin-
yalnız dokumacılık yüzünden ekmek yiyen
dedir. Mezcedilerek yürütülmelidir. Yal-
çulhalarımızın bu fabrikalarda çalışmaları
nız sanayiin hangi şubeleri daha çok hi-
yüzünden bu fabrikaların yerli tezgâhları-
maye edilmelidir, mevzuu vekâletlerce
mızın ortasında ve onlara yakın ve uygun
esaslı bir tarzda etüt edilmeli, tesbit edil-
yerlerde kurulması daha kullanışlı ve Dev-
melidir. Meselâ memlekette mevaddı ip-
let işinde daha faydalı olmaz mı?
tidaiyesi yetişen sanayii daha çok himaye
etmek zarureti vardır. Nafıa, Ziraat, İk- Hulâsa; ileride gelebilecek faydalar ve
tisat vekâletleri Devletin sanayi ve ziraat zararlar İktisat Vekâletince mukayeseli
sahasındaki mühim teşebbüslerini evvel- hesaplar yapılarak iş iyice tartıldı mı?
den muayyen bir programa bağlamalıdır. KİTAPÇI HÜSNÜ B. (İZMİR) —
Meselâ bir tarafta bir iska işi oluyor, Zi- Vekil Beyefendi dediler ki, biz takas ve
raat Vekâletinin haberi yok, Nafıa Ve- kontenjanın zararlarını bildiğimiz halde
kâleti yapıyor. Neticede tabiî beklenilen onları zaruri olarak kabul ettik. Burası
randıman alınamıyor, yahut az alınıyor. doğrudur. Bizde kontenjanın zararları çok
Binaenaleyh bu üç vekâlet her üçünü alâ- büyük olmuştur. Bu zararların en büyüğü-
kadar eden mevzular üzerinde evvelden nü Halil Beyefendi izah buyurdular. Ev-
muntazam bir faaliyet programı tesbit velce memlekette para kredisi kesilmiş bir
etmelidirler. halde idi. Şimdi kontenjanı koymakla
memlekette mal kredisi de kalmadı. Hal-
Üçüncü mesele, memlekette pamuklu buki mal kredisi, istihsale yardım eder.
mensucat sanayii işleri düşünülüyor zan- Memleketimizin kazalarında, köylerinde
nederim. Memleketin muhtelif yerlerinde bakkallar ve diğer esnaf daima hem çiftçi-
fabrikalar tesis edilecekmiş. dir, hem bakkaldır. Eğer mal kredisi olur-
sa mal olarak onun parasıyla tarlasını,
1- Yurdumuzun elverişli yerlerinde bahçesini eker ve aldığı mahsulle borcunu
kurulması düşünülen pamuklu dokuma öder. Memleket bir taraftan şiddetli bir
fabrikalarının yerleri belli edildi mi? para buhranına uğramışken bu buhran bir
I
de ma! kredisi ile şiddetli bir sıkıntı daha
2- Kurulacak bu fabrikaların yerleri
doğurmuştur.
belli edilirken hangi bilgiler ve hangi te-
meller göz önüne alındı?... Bu yüzden Birinci ve en büyük zararı budur.
işin daha iyi yapılması için yurt içinde İkincisi hayat pahalılığı üzerinde ika ettiği
fabrika yerlerinde aylarla gezip dolaşan ve tesirdin Müstahsilleri kuvvetlendirmek için
bilgi toplayan Türk ve Sovyet teknisiyen- yani istihsal ettikleri emtianın piyasalarda
lerinin raporlarile bu işten anlar diğer yerli tutunabilmesi için ehemmiyetli tedabir
ustaların öğütleri dinlendi mi ve fabrika almak lâzımdır. Bir kere mal gelmesini
yerleri belli edilirken bu raporlar ve öğüt- tahlil edersek; emtianın piyasaya noksan
ler göz önüne alındı mı? gelmesi, piyasada bulunsa bile gelmemek
3- Kurulması düşünülen bu fabri- ihtimali, fiatlerin yükselmesine sebebiyet
kalar Buldan ve Kadıköy ve diğer yer- vermektedir. Şeker ve kahve ihtikârı çok
lerdeki binlerle yerli dokumacıların işlerini bariz bir şekilde gözükmektedir.
bozmaz mı ? . . . Eğer çulhalarımızın işleri İkincisi: Memleketin ithalât tüccar-
ve düzenleri bu yüzden ileride bozulursa ları gittikçe azalmıştır. Çünkü malûmu
— 33 —
âliniz, her tüccar kredisi ile iş görür. Ya- başka türlü halline imkân yoktur ve
kasını bankaya vermemiş ithalât tüccarı bunların fiatınm tenezzülünü istersek bun-
az bulunur. Kredisiz tüccar piyasada iş ya- ları takastan kurtarmamız lâzımgelir.
pamaz, yapanlar yalnız bir kaç kodaman- Vekil Beyefendinin vekâleti teşrif-
dır. Netice itibarile pahalılık bu suretle lerinden sonra beyanatları veçhile dövize
kendisini gösteriyor. olan fazla ihtiyaçlar ve saire düşünülerek
Üçüncü sebep: Kontenjan listeleri, bu malların çıkarılması menedildi. Edildi
gümrük iskeleleri itibarile iyi taksime tâbi amma ithalât tüccarımız çok sıkıntılar
tutulmaması yüzünden meselâ İstanbul'a geçirdi. Bu, gayet gariptir. Bir taraftan
gelecek bir mal Ankara'ya, Zonguldağa, herifler şekerin mukabilini bankada Türk
Mersin'e gidiyor, dolaşıyor, ondan sonra parası olarak depozito etmişler, diğer ta-
İstanbul'a geliyor. Bunun neticesi ne olu- raftan döviz almışlar. Kendi paraları faiz-
yor?. . . Yüzde 25 ten fazlaya satılma- siz olarak bankada bekliyor, borçlandık-
sına sebep oluyor. ları dövizlerin faizlerini veriyorlar, mal-
ların depo kiralarını veriyorlar ve saire.
Her kararı iktisadide, memlekete şa- Bu, takatin fevkindedir. Bu kadar masraf-
mil tesirler bulunur. Çünkü bir kararı bir lara tahammül edecek tüccar tasavvur edi-
hedefe göre verirsiniz, fakat iktisat.kaide- lemez. Ticaret, nâgehanî kararlarla sarsı-
leri değiştirilemez. Ondan sonra bakarsı- lacak olursa biz bir daha böyle müteşeb-
nız ki sizin pek halisane olarak koyduğu- bis kimseler bulamayız. Herkes, bir kısmı-
nuz bu kaide memlekette aksi tesirler ya- nın şimdi yaptığı gibi, parasını bankaya
par. İşte buna mâni olmak için istişarî yatırır, apartman yaptırır ve bundan da
olsun, daimî olsun böyle İktisat Vekâleti- memleket çok büyük zararlar görür.
nin erkânı harbiyesi vaziyetinde bir he-
yetin bulunması lâzımdır. Vekil beyefendi Vekil Beyin de bunu kabul edecek-
işe başladıktan sonra en ziyade dikkat et- lerini zannediyorum. Çünkü sanayi hu-
tikleri şey erbabı ihtiyacı yakından tetkik susunda 15 sene bir harfine müdahale et-
etmek, alâkadarları yakından dinlemek ol- memek şartile bir teşviki sanayi kanunu
muştur. Sonra şeker, çay, kahvenin takas yapılması lüzumundan bahsettiler. Bu,
meselesi. Bu, çok mühim bir iştir. Geçen istikrarın lâzım olduğuna Vekil Beyin de
sene bu kanun kabul edildiği zaman hatır- kani bulunduğunu gösterir. Sanayide te-
larsınız ki Meclis bu kanunların aksi te- min edilecek böyle bir istikrarın ticarette
sirlerinden ihtiraz etmişti ve bilhassa Büt- de temin edilmesi lâzımdır. Eğer ticare-
çe encümenimiz bu noktalara ciddî surette timizin serbest bir şekilde cereyanını ister-
temas etmişti ve encümen reisi muhteremi sek, sonra bunlarda Vekil Beyle aşağı
Hasan Fehmi Beyefendi, şekerin bir elden yukarı mutabıkız. Vekil Bey buyurdular ki;
idaresinin memleket için hiç bir zarar şeker, kahve ticaretini ben bir takım ka-
vermeyeceğini ve hatta fiatlarına asgarî yitler tahtında idare usulünü koydum.
bir derecede dahi olsun zam yapılmaya- Bizde içtimaî hayata doğru yürümeyi te-
cağını bu kürsüden beyan buyurmuşlardı. min etmek için onların müştereken gelme-
Halbuki şeker, kahve gibi en büyük piya- lerini istedim.
salarda fiatı takarrür eden bir şeyin fiatı- Muhterem arkadaşlar, ithalât ticare-
na hiç zam yapılmaksızın bir elden idare- tinin birleştirilmesinde memleket, namına
sine imkân var mıdır? Bunu takasa tâbi kâr yoktur kanaatindeyim, Memleket tüc-
tutmak kabil midir? Şeker, kahve gibi car, ithalât tüccarı ne kadar aykırı yürür-
fiatı piyasalarda takarrür eden emtianın, lerse müstehlikler o kadar kazanır. Eğer
takasa tabi tutulması halinde kabul etmek bunu birlik vaziyetine sokarsanız arala-
lâzımgelir ki fiatler tezayüt eder. Bunun rındaki ittifak dolayısile müstehlikler, on-
— 34 —
laıın sattıkları eşyayi yüksek fiatla almağa azdır, bütün bu mevcudumuzu verdiğimiz
mecbur kalacaktır. Bunlar kabil olduğu halde yine borcumuzu ödeyemeyiz. . . .
kadar ayrı ayrı çalışmalı ve memlekete Memlekette iş kudretine malik kollan
ucuz mal getirmek için kudretleri yettiği harekete sevketmek istiyorsak bu kadar
kadar gayret etmelidirler. Çünkü dediğim mümsikâne hareket etmemeliyiz, onlaa
gibi ithalât ticaretinin ittihadında mutlaka yürüyecek vaziyete sokmalıyız. Geçen sene
zarar vardır. Bu zararı kahve şirketinin memleketimizde maliye vergileri için 44
teşekkülünde gördük. Biliyorsunuz ki şir- bin icra işi yapılmıştır. Binaenaleyh va-
ket İstanbul'da teessüs eder etmez getiril- tandaşlarımızın borçlarını vermek kabili-
miş olan çay veya kahveyi, pek iyi hatı- yeti yoktur.
rımda kalmadı, daha fazla fiatla piyasa-
dan aldılar. Piyasa 103 kuruş iken 115 Dediler ki, biz bu işi yaparsak 50 sene
kuruşa fırladı. Bu işler bir şirkete verilmek belimizi doğrultamayiz.. Bence bunda da
suretle gidilirse memleket için zarar var- isabet yoktur. Çünkü Hükümetimizi mi-
dır. sal gösterdim. Hükümetimiz borcunu ver-
medi hem dahilî, hem haricî borcunu.
İhracat tüccarlarını çoğaltmak lâzım-
dır. İhracat tüccarları azaldığı için fiatler Tahvil verdik, yedi senede ödeyece-
noksanlaşmıştır. Meselâ İzmir'de Türk tü- ğiz dedik. Bunlar tam tecildir. Bunu zaru-
tün tüccarı ortadan kalkmıştır. Bulunan- ret sebebile yaparsak bu başka bir mesele-
ları da Amerikan sermayesi yanında hiç dir. Hükümet bunu yaptı ve kredisi sar-
mevkiindedir. Fakat sermayesi az da olsa sılmadı. Çünkü müteakip borçlan için
onların yanında görünüşleri beş on kuruş göstermiş olduğu salabet dolayısile bu-
fiat farkına sebep olurdu. Biz müstahsilleri nun yapılması ayni isabet oldu işini inti-
birleştirmeliyiz. Birleştirilirse şimdi oldu- zama soktu. İşini intizama sokan bir ada-
ğu gibi tüccarların ellerinde baziçe olmaz- mın istediği kadar borçu olsun, istediği
lar. kadar kredi hazırdır. Tuttuğum tez budur
İthalât tüccarlarını birleşti relim denir- ve Hükümeti misal gösteriyorum.
se bundan memleket zarar eder. Memle- Sonra, Maliye Vekili Beyefendiye Ha- '
kette bilhassa şeker tüccarları vardır. Bu lil Beyefendinin işaret buyurdukları bir
adamlar mallarını çıkaramamışlardır. Mer- şeyi söyleyeceğim. Avrupa bütçelerinin mil-
kezde olan teşekküle giderek yüzde 15 yarlara baliğ olan açıklarından bahsettiler.
vermek mecburiyetinde kalıyorlar ve ay- Hakikaten bizim Hükümetimiz için tak-
lardanberi malları duruyor. dire ve tevkire lâyik bir iştir ki bizim büt-
Vekil beyden ricamız, merkez teşki- çemiz mütevazindir ve bunu, böyle görü-
lâtını hakikaten kuvvetlendirmek lâzım- yorum ki, bir taraftan halkın vatan sever-
dır. liğine, bir taraftan da halkın fevkalâde
Bunun için doğrudan doğruya ehil mütehammil olduğuna medyunuz. Avru-
kimselerden mürekkep bir heyet veya ikti- pa Devletleri ki zirai krediler için 15 mil-
sat meclisi âlisi veya bu işleri takviye ve yon dolar vermişlerdir. Her halde istedik-
takip edecek bir heyet bulundurmalıdır. leri zaman bütçelerini tevzin edebilirler.
Yalnız onların nazara aldıkları bir nokta
Memleketteki eşya fiatlarında görü-
var ki benim kanaatimce evvelâ iktisadi-
len düşkünlüğü Emin Bey çok güzel izah
yatı düzeltmek, sonra maliyeyi düzeltmek
buyurdular. Dediler ki biz eskisinden daha
gayesindeairler. İktisadiyat düzelmedikçe
zenginiz, aldığımız paralar heder olma-
maliyenin düzelmesine imkân yoktur.
mıştır, vaktile 1000 koyunu olanın bu gün
5000 koyunu vardır, fakat para fikdanı Hakikaten paramızın 150 milyon ol-
dolayısile bu gün hepsinin kıymeti çok ması için bir nassı katı yoktur. Bir sui
— 35 —
tesadüf olarak öyle gelmiştir. Bir banka Bizim vergilerimizden vasıtalı vergi-
müdürde görüştüm. Onun ifadesine göre ler inhisar resimleri, rüsumu saireden hiç
Fransızların beherine 800, İtalyanların bakayamız yoktur. Vergilerimizin büyük
beherine 300 lira isabet ediyormuş. Bizim bir kısmını bunlar teşkil eder. Vasıtasız
paramızın nüfusa olan nisbeti buna nazaran vergilerde bakayamız vardır. Bir de lâğve-
hiç mertebesindedir. Binaenaleyh işlere dilen vergilerden ufak tefek bakaya mev-
küşayiş vermek için biraz çoğaltmak lâ- cuttur. Maliye Vekili arkadaşımızın bu
zımdır. hususa temas buyurdukları seksen milyon
lira vergi; kaydi resminin ifade ettiği ra-
Memlekette şeker ithali menedildiği
kamdır. Bizim vasıtasız vergilerden, büt-
zaman fabrikalarımızın, şekerin fiatını
çede manzuru âlileri olduğu gibi, 40 mil-
lüzumsuz yere 2 kuruş tezyit ettikleri gö-
yon küsur liradır. Bizim vasıtasız vergi-
rüldü. Geçen sene 34,5 kuruşa satılan şe-
lerdeki tahsilâtımız hiç bir zaman içinde
ker bu sene 36 kuruşa çıkarıldı. Memle-
bulunduğumuz senelerde dahi yüzde sek-
kete hariçten şeker gelseydi bu tezayüt
senden geri değildir. Hatırı âlilerinizde-
olmayacaktı. Geçen sene şeker üzerine bir
dir, vaktile Maliye Nezareti (ihsaiyatı ma-
resim zammedilmesi demek değildi ki,
liye) mecmuaları neşrederdi. Orada vası-
ey fabrikalar, siz de fiatlarınıza iki kuruş
tasız vergilerden yüzde seksen beşini tah-
zam yapın. Bu, böyle olsaydı Avrupa'dan
sil eden mal memurlarına vait ederdi. Biz
ve saireden şeker gelecek buna lüzum kal-
böyle bir mükâfat vadetmediğimiz halde
mayacaktı. Halbuki yalnız emtiaya zam
vatandaşlarımız vasıtasız vergilerden vasatî
yapıldı, gümrükler zam görmedi, ihracat
olarak yüzde doksanını tediye etmektedir.
mallarımız zam gördü. Fabrikalarımız çok
millî olduğu, hatta birisi Devlete ait ol-
SÜLEYMAN SIRRI B. (YOZ-
duğu halde nedendir bilmem, böyle mil-
GAT) — Şayanı şükrandır ki memleketi-
letin sırtına yüklenerek yürüyen bu fab-
mizde sanayi günden güne inkişaf ediyor.
rikalar milletin aleyhine fiata zammediyor-
Fabrikalar çoğalıyor. Ezcümle şeker fab-
lar. Ben Uşak şeker fabrikasının bir me-
rikaları yapılıyor ve yapılmaktadır. Fakat
murile görüştüğüm zaman; biz şeker pi-
yapılacak fabrikaların en başında tiftik,
yasasına hâkim değiliz, fiatları Alpullu
iplik fabrikaları gelir.
fabrikası tesbit eder dedi. Mesele bu de-
ğildir. Yalnız şunu arzediyorum ki hi- Maddei iptidaiyesi her zaman mev-
maye derecesini tesbit edelim diyorum. cuttur. Tiftik para etmiyor. Şükranla
Halkın sırtına fazla bir yük yüklemiye- arzederim ki Hükümetin bu husustaki
lim diyorum. tedbirleri eksik değildir. Meselâ takasa
tâbi tutuyor, kontenjan haricinde bırakı-
BÜTÇE ENCÜMENİ REİSİ HA-
yor. Fakat bu bence kâfi değildir. Elimize
SAN FEHMİ B. (GÜMÜŞANE) —
geçen bazı raporlara göre, bizden evvelce
Şüphe yoktur ki şeker ve kahvenin bir
Almanlar tiftik alarak, İngiltere'ye gön-
elden idaresi hakkındaki kanun Bütçe
derip orada iplik yaptırıyorlarmış. Fakat
encümeninden geçti, İktisat encümenin-
tiftik alıp İngiltere'ye götürmek ve orada
den sonra Bütçe encümeni de ayni fikre
iplik yaptırmak uzun ve masraflı olduğu
iştirak etti ve esası kabul etti. Biz bilhassa
için doğrudan doğruya İngiltere'den al-
kahve ithalatında on paralık mal ihraç
mağa başlamışlar ve bu suretle bizim tif-
edemezken milyonlarca liralık kahve ithal
tikleniniz ve elimizde kalmış oluyor.
ediyorduk. Şeker ithalinde, döviz noktai
nazarından, az bir dövizle daha fazla şe- Şimdi eğer bu memlekette bir iplik
ker ithal etmek ve malî cihetten bütçe fabrikası olsa da iplik yapılsa, Avrupa'dan
esaslarını gözetmek mütaleasında idik. gelen ipliğin kilosu beş liraya mal oluyor
— 36 —
ki beş kilo tiftik bir. kilo iplik yapıyor. kalmaması takasın feyizli tesirlerinin mah-
O halde beş kilo tiftik burada 150 kuruş sulüdür.
olduğuna nazaran demek ki ipliğin kilo- Kilimcilik ise doğrudan doğruya ev
sunu 150 kuruşa istihsal etmiş oluyoruz. sanayiidir Yazın tarlada çalışan kadın-
Bu suretle tiftik yerine harice iplik ihraç lar, kışın boş günlerinde kendi hayvanı-
edersek büyük bir istifade etmiş oluyoruz. nın verdiği yünü ve tiftiği ellerile bükerler
Son zamanlarda tiftik sanatı inkişaf etmeğe ve tabiattan istihsal ettikleri boya ile bo-
yüz tutmuştur. Yine Şükranla arzederim yarlar. Kilimcilik te takas usulünden fev-
ki askerî mensucata yüzde 30 nisbetin- kalâde istifade etmiştir.
de tiftik karıştırılma.ğa başlanmıştır. Ka-
dın birliklerinde, el işlerinde tiftik kullanı- İKTİSAT V. MAHMUT CELÂL
lıyor. Gerçi tiftik ipliği fabrikasının bü- B. (İZMİR) — Efendiler, pamuklu sa-
yük bir para sarfile meydana gelebilece- nayii memlekette vücude getirmek istiyo-
ğini - ki bu para-bir milyon lira kadar tu- ruz ve bunun için çalışıyoruz. Ötedenberi
tuyor - bu parayı vermek Türk milletinin siyasetimizin çok dostane bir surette yü-
kudreti maliyesi dahilindedir. Fakat isti- rüdüğü Ruslarla beraber bu sanayii vü-
yoruz ki 12 sene evvel Feshane fabrikasına cude getirmek karar ve azmindeyiz. Rus-
gelmiş bazı metruk makineler varmış, Bu larla beraber Moskova'da çalışmak üzere
makineler ufak bir masrafla faaliyete ge- gönderdiğimiz heyeti fenniye, meseleyi
çirilebilirse yevmiye 40 kilo kadar bir ip- takip etmektedir. Yakın zamanda sanayiin
lik yapabilecektir. İktisat Vekili beyden ne zaman ve ne şekilde kurulabileceğine
rica edeceğim Sanayi Maadin Bankasını dair sahih ve tam malûmat alacağız, o za-
bu hususta faaliyete sevketsinler. Mem- man daha hakikî bir surette size malû-
leket dahilinde dokunabilecek kumaşla- mat arzına imkân hâsıl olacaktır.
rın tiftik ipliği hiç olmazsa bu suretle Bana soruyorlar, bu sanayii nereler-
temin edi'miş olsun. de kuracaksınız? Bu sualin cevabını ver-
mekte bendeniz şahsen Celâl olarak de-
SAİT AZMİ B. (KAYSERİ) — rim ki, İktisat Vekâletinin heyeti fenniyesi
Müşterisi azalan Avrupa'da piyasası ka- her kuracağı her hangi bir fabrikayı nere-
panan ihracat mallarımızı takasa tâbi tut- de kuracağını da bilir.
mak memleket için faydalı mı olmuştur,
zararlı mı? Bendenize; takip ettiğimiz siyaseti
iktisadiye hakkında bir programınız var
Kayseri'de bir halıcılık, bir de kilim- mıdır, diyorlar, Memlekette ziraate mi,
cilik vardır. Bunlar tamamile ev sanayii- sanayie mi kıymet vereceğiz? Mesele böy-
dir. Sonra kadınlar, kimsesiz kızlar, asker le değildir. Mevcut olan siyaseti iktisadi-
aileleri, şehit çocukları halı yaparlar. yemizi yürütmek için teferruata ait ka-
Bir halı tezgâhı bir ailenin geçimi de- rarlarınız var mı, diye sual tevcih etmek
mektir. Harbi umumiden evvel 15 bin daha doğru bir ha.reket olur. Çünkü hü-
tezgâh varken harbi umumiden sonra kümetiniz, yapmak istediğini bilen bir
azalmıştır. İktisadî buhran ise bunları 2 hükümettir ve ayni zamanda siyaseti
bine indirmiştir. Halılar Kayseri ve İs- iktısadiyemizin umumî ve ana hatları si-
tanbul piyasalarında, müşteri bulamıyor zin tarafınızdan çizilmiştir. Büyük Millet
lardı. Fakat İktisat Vekâleti takasa tâbi tarafından çizilmiştir. Cümhuriyet Halk
tuttuğu için stok mallar derhal satıldı ve Fırkası'nın programıdır. Ziraatin memle-
halı tezgâhları çoğalmağa başladı. Buhran ketimizde büyük bir kemmiyet olduğuna
geçen senelere nisbeten şiddetini gittikçe hiç şüphe yoktur. Ziraat, memleketimiz-
artırıyor. Buna rağmen halı tezgâhlarının de esasen mevcuttur, bunu tekâmül et-
artması diğer taraftan elde stok malın tirmek lâzımdır. Bunun etrafında daha
— 37 —
kâfi derecede halkın ihtiyacına tekabül tinde değiliz, muamelenizi yürütmek için
edecek, stok vardır, kontenjana bittabi birleşiniz ve birleştiğiniz takdirde ihraç
şekeri ve diğerlerini ithal etme'dik, kov- edeceğiniz mallar için kuvvet kesbetmiş
madık ve esasen kontenjanın tatbikından olursunuz, dedim. 15 Kânunuevvel tari-
da tek maksat budur, memleketin döviz hine kadar gelmiş bulunan ve yolda olan
vaziyetini kurtarmaktır. Koymadığımız şekerler de tasfiye edilmiş bulunuyor. Bir
halde vatandaşların bir kısmı her hangi iki partinin bunun haricinde kaldığını
bir mülâhaza ile mütemadiyen sipariş söylüyorlar. Bir gaflet ve oyun neticesi
vermişlerdir ve daha ilâve edeyim ki elim- değilse bittabi onlara da yardım etmek
de kuvvetli vesika olsaydı bu yanlış hare- mecburiyetindeyiz.
ket edenleri mahkemeye tevdi ederdim.
Benim tatbik ettiğim takas usulünde
Biliyorsunuz ki ilk zamanlarda mem-
hariçte uzun muamelelere tâbi olup ta sa-
lekete mevaddı ibtidaiye de dahil olduğu
tılamayacak artikler yoktur. Ben hangi
halde mal sokabilmek için mutlak Avru-
artiklleri takasa tâbi tuttuğumu ifade ede-
pa'ya ihraç olunan malın yüzde 50 muka-
bilirim. Esas itibarile satışı kolay olan ve
bilinde takas vesikası temin etmek lâzım
Avrupa'ya gidip dövize tâbi olanları taka-
geliyordu. Bunun hayat üzerindeki tesirini
sa tâbi tutmuyoruz. Ben satılması müşkül
bilmiyorum, fakat her halde çok gayri
olan zeytin yağını, halıyı, tiftiği, ve bir
müsait olacaktır. Bunu tereddüt etmeden
kısım kereste gibi malûm olan artiklleri-
kaldırdık attık. Böyle kuvvetli bir karara
mizi takasa tâbi tuttum ve görüyoruz ki
varmanın tek bir sebebi vardı. Mahsu-
fiatları yükselmiştir. Zeytin yağı yüksel-
lâtımızı bu sene stok vermeden tamamen
miştir.
satmağa muvaffak olmak, mahsulâtın sa-
tış akibeti hakkındaki endişemizi bertaraf Şekeri, kahveyi ve çayı mevcut olan
etmek için böyle kuvvetli bir karar verdik. kanuna tebaan müsaadenizle serbest bı-
Hamdolsun böyle bir tehlike ile karşı- rakmak bizim ticareti hariciyemiz üzerin-
laşmadık. Bu karar üzerine bir tüccar de muzır ve hatta tehlikeli bir felâket olur-
bana "Canım, dedi yüzde 50 ile takas du. Niçin senelerdenberi Brezilya'dan kah-
esasını kaldırdınız bunu yüzde 30 kabul ve almışız ve döviz vermişiz? Bize Bre-
edelim, biz bunu sıfıra veya yüzde 12 ye zilya'dan ithal olunan kahve yekûnu üç
indirmenin kolayını buluruz," dedi. milyon liraya baliğ olmaktadır. Bizden
Şeker pahalılaşmış mı, pahalılaşma- üç paralık mal almıyor. Mütemadiyen ha-
mış mı? Bilhassa kahvenin son alınan sis bir keyif için bu milletin serveti, dövizi
tedbirler dolayısile pahalılaştığını ifade Brezilya'ya akıp gidiyor. Çayı Hindistan-
ettiler. Yanılmışlardır. Kahve hiç bir za- dan alıyoruz. Her sene yarım milyonu
man pahalılaşmamıştır, bilâkis fiyatı düş- mütecaviz bir para veriyoruz. Halbuki
müştür. Hepsiyle ayrı ayrı temas ettim. Hindistan bizden bir şey almıyor. Şekeri
Teminat aldım. Ne kadar tüccar varsa muayyen memleketlerden alıyoruz. Şe-
ayrı ayrı mukavele yapmak için İktisat keri takasa tâbi tutalı bir çok Devlet
Vekâletinin kadrosuna daha ne kadar adamları bana müracaat ederek; şekeri
memur ilâvesi lâzımdır, takdir buyurur- bizden alın, buna mukabil ben de sizin
sunuz. Binaenaleyh tüccarlara bir araya memleketinizin şu ve şu malını alayım
gelmek suretiyle muamelenizi daha süratle ve ayni zamanda takasın bir elden idaresi
görebilirsiniz, sizin için bu bir tasfiye neticesi olarak aleyhimizde tatbik ettik-
devresidir; kahve, şeker ve çay için döviz leri sistemleri bizi gücendirmemek için
vermiyeceğim, bir şahıs için döviz ver- kaldırmışlardır. Bu hususu gazetelerle va-
mekliğimizin imkânı yoktur ve vermeye- tandaşlara arzettim. Memleketimizin sa-
ceğiz ve bundan sonra da vermek niye- tılması müşkül olan mahsulâtını bu sis-
V
— 39 —
temle - esefle arzediyorum - sattık. Beş, kidedirler. Tabiî kazancın hududu vardır.
on tüccar vatandaşın zarar edeceği mülâ- Hatta ilâve edebilirim ki bir tüccar kadar
hazası bana çok defa istirap vermiştir. değil, ondan daha fazla kazanmaktadır,
Bunun manası budur. Senelerce işin için- Öyle olduğu halde muayyen bazı zevatın
de bulundum; hâdiseleri, dolayısile bu her hangi bir sebeple işlerini gaybetmeleri
borç meselelerini birer birer tetkik ettim. dolayısiyle borçlarından dolayı bu mem-
leketi umum bir moratoryoma sevkeder-
Hangi sınıf para kazanabiliyor, han- sek, bu memlekette bir daha kredi esasını
gi sınıf kazanamıyor ve hangi sınıfın ne nasıl bulabilirsiniz?
kısmı mağdurdur veya değildir? Seneler-
ce bu iş içinde bulunduğum için bütün bu KİTAPÇI HÜSNÜ B. — Arka-
hâdiseleri yakından görmüşümdür. daşlar, mühim bir tarihî dönüm nokta-
sındayız. Böyle bir iktisadî buhranı ta-
Bizde arkadaşlar, eğer yanlış anlamı-
rih kaydetmemiştir. Ben borcumu öde-
yorsam ifade ettiğim gibi moratuvar bir
yemiyeceğim, malım denize düştü ben de
vaziyet yoktur. Hususî veya banka borç-
fakre düştüm denemez. Fakat şimdi he-
larını moratoryoma tâbi tutacağız, kati-
men herkes fakrü sefalete düşmüştür.
yen böyle bir vaziyet yoktur ve memleke-
Çünkü çiftçilerin kazandığını görmedim,
tin iktisad vaziyeti ve halkımızın seviyesi
Çiftçilerin fakriçinde kaldıklarını görü-
hamdolsun bu kadar düşkün değildir. His-
yorum. Kazanamadıkları için borçlarını
siyata kapılıp ta Meclisi Âli anî bir karar
ödeyemeyecek vaziyettedirler. Çiftçilerin
verecek olursa moratuvar vaziyetinden
memlekette nüfusu umuminin yüzde sek-
dolayı lâakal 50 sene zararını çekeriz. Za-
sen beşini teşkil ettiğini beyan buyurdu-
rar görenler kimdir? Zarar görenleri ayır-
lar. O halde çiftçilerin vaziyeti iyi olsaydı
mak lâzımdır. Ne büyük çiftçinin vazi-
bu günkü sıkıntı olur mu idi? Çiftçilerin
yetinden bahsediliyor. Bu necip ve aslî
müreffeh olması demek, memleketin ik-
kütleye evvel emirde hürmetlerimi bu
tisadiyatının inkişafı demektir.
büyük kürsüden ifade etmek isterim. Çift-
çilerin içerisinde İstırap mevkiinde bulu-
nanlar vardır arkadaşlar. Fakat kimdir? Memleketin kabiliyeti istihsaliyesi faz-
Kazancını kendisinin tamamile seviyesile la olsaydı, böyle 100 milyon ithal etmez;
mütenasip yürütebilmek iktidarına malik 200 milyon liralık ithal ederdi. Çiftçinin
olamayan mahdut zevattır. Bizzat çalışa- vaziyeti iyi olunca ne yapar? Tabiî sar-
mayan kimselerdir ve çiftliğine yahut feder. Bn husustaki kanaatleri doğru de-
köyüne şehirden otomobille gidip gelmek ğildir zannındayım. İnşallah Vekil beyefen-
itiyadında bulunan eski zenginler ve asil- dinin dediği gibi endişelerimizin hiç birisi
zadelerdir. Bizzat tarlasında çoluğu ile, ço- varit olmaz, o vakit biz de vergiler için
cuğu ile çalışan zürraımız ki bunlar yüzde münakaşa etmez, bu suretle şakkı şefeye
95 i teşkil eder; en ferah hesapla yüzde 80 de mahal kalmaz.
ni bulur. Bunlarda borçlarına karşı böyle
.bir hareket yoktur ve tasvir olunduğu ka- EMİN ASLAN B. — İtiraf ede-
dar ağır bir vaziyette değillerdir. Neye rim ki, İktisat Vekili beyefendinin ce-
rağmen? Bu gün mevcut fiat sukutlarına vapları bendenizi tatmin etmemiştir.
rağmen. Piyasa düşmüştür, fakat maliyet
Yerli dokuma fabrikaları hakkında-
fiatleri de ayni raddede düşmüş müdür?
ki cevaplan da hiç tatminkâr değildir.
Maliyet fiatlarine tesir eden şeyler de düş-
Çünkü bendeniz de Cümhuriyet Halk
müştür. Tarlasında, bağında; bahçesinde
Fırkası'nın naçiz bir ferdi ve mebusuyum.
bizzat çalışan rençberimiz de dahil olduğu
Kâfi derecede Fırkamızın nizamnameleri-
halde ispat ederim ki bu gün kazançlı mev-
ni okudum. Burada İktisat Vekâleti büt-
A
— 40 —
çesi mevzubahs ve münakaşa olurken fır- setmeyeceksiniz diye bir kayit koymamış-
ka nizamnameleri, böyle şeylerden bah- tır.
Türkiye'de hava ulaşımı ve bugünkü Türk Hava Yolları'nın kuruluşu yolunda önemli
adım bu yasa ile atılmaktadır. Yasanın gerekçesinde de anlatıldığı gibi, 1920'lerden son-
raki gelişmeler sivil havacılığı henüz bağımsız bir örgütlenmeye götürmemiş, bu alan
'askeri uzmanlık' içinde örgütlenmeyi sürdürmüştür. Türkiye'nin sınırlı kaynakları da as-
keri havacılık çerçevesindekilerdir. Böylece, Türk Hava Yolları İdaresi milli savunma
çerçevesinde ortaya çıkmaktadır.
20!5.1933
REFİK ŞEVKET BEY (MANİSA) yolları işletme işi için bir inhisar tesisi
Kanunun başlığı Türkiye Hava Yollan maksadı yoktur. Fakat şüphesiz ki ha-
idaresi teşkilâtıdır. Bn kanunun bu ser- valarımızda ecnebi tebaasına mensup şir-
levhası ve muhtevası bana Türkiye dahi- ketler idaresindeki sefaini havaiye işle-
linde hava yollarında seyahat yaptırmak tilemez. Bu, Devlete ait bir işletme idare-
salâhiyetinin bu idareye münhasır oldu- sidir. Fakat Türkiye'de bütün Türklerin her
ğunu gösteriyordu. Bu sefer İktisat en- nevi vesaiti nakliyeyi işletme salâhiyeti ol-
cümeni, "Hava Yolları Devlet İşletme İda- duğu gibi sefaini havaiye, sivil tayyareler iş-
resi Teşkilâtı" yapmış. Binaenaleyh iki letebilirler, münakale yapmağa salâhiyet-
türlü teşkilât olabilmesi ihtimali var gibi tardırlar. Ecanibe gelince, onlar Devlet-
çıkıyor. ler arasındaki müzakere ve beynelmilel
kavaide tâbidir.
İKTİSAT En. M. M. İSMAİL BEY (ŞE-
BİN KARAHİSAR) Efendim, bunda Bu, çok masraflı bir idaredir. Her
inhisar mahiyeti yoktur. halde masrafının hâsılatından fazla ola-
cağı tahmin edilmektedir. Muhtelif mem-
REFİK ŞEVKET B. — O hal- leketlerde bu gibi teşekküllerin tesisi za-
de bir sual.. İktisat encümeni noktai manında bunlardan meccanen istifade et-
nazarına göre Türkiye Hava Yolları mek gayesine revaç verilmiş olması, bir
idaresinden maada bir başka teşekkülün çok teessüslerin netice itibariyle masraf-
Türkiye'de seyahat etmek salâhiyeti ola- larını kapatmayarak inkiraz bulmağa sev-
cak mıdır? keylemiştir.
İSMAİL B. (ŞEBİN KARAHİSAR) EMİN B. (ESKİŞEHİR) — Her
Eşkâli vardır, eşkâline riayet etmek üzere hangi bir kimse hava hatları tesis etmek
yapabilir. istediği zaman bu teşekkül vasıtasiyle Hü-
kümete mi müracaat edecek, yoksa mercii
REFİK ŞEVKET B. — O halde Hü- ayrı mıdır? Bunu müphem görüyorum.
kümetten, Millî Müdafaa Vekilinden bir Tebarüz ettirilmesi lâzımdır.
sual; aynı noktai nazarai iştirak ediyorlar
MİLLİ MÜDAFAA V. ZEKÂİ BEY
mı?
Bu kanunla bizim kastettiğimiz, bir
MİLLİ MÜDAFAA VEKİLİ ZE- Devlet işletme idaresi şeklidir. Nasıl Dev-
KÂİ B. (DİYARBEKİR) Hükümet let demiryolları olduğu gibi bazı şirket-
te İktisat encümeninin noktai nazarına lere mensup demiryolları mevcut ise, Dev-
iştirak etmiştir. Esasen Hükümetin, haVa let hava yolları işletme idaresi olduğu gibi
Hükümetten müsaade almış Türklere ait rafı istilzam ettiren hususat vardır. Hal-
şirketlerin de memlekette hava nakliya- buki Millî Müdafaa Vekâletinin elinde bu
tında bulunmaları tabiî ve çok şayanı ar- gibi tesisat mevcuttur. Rasat istasyonları,
zudur. telsiz tesisatı gibi Vekâletin elinde mevcut
vesaitten istifade etmeleri lâzımdır. Bi-
Tayyare Cemiyeti vasıtasiyle veya şir- dayette hâsılatları masraflarına tekabül
ket vasıtasiyle yapmak mümkündür. Fa- etmeyeceği için ve hiç bir yerde yeni tesis
kat bu idareyi, her hangi bir şekilde nak- edilen bu gibi müesseselerin ilk zamanla-
liyatı idare edebilmek için ehliyeti kanu- rında varidatları masraflarını kurtarma-
niyeyi haiz bir şahsiyet vücude getirmek dığı görüldüğünden Hükümet tarafından
maksadile teşkil ettik. Bu murakabenin lüzumundan asgarî bir yardımla yapıla-
Devlet teşkilâtı vasıtasiyle yapılması husu- bileceği için ve teşkilâtı mevcut olduğun-
sundaki fikir de, tasarruf maksadına müp- dan bu yardımları en çok yapması müm-
tenidir. Çok masraflı olan bu teşekkülü kün olan Millî Müdafaa Vekâletine mer-
lüzumundan fazla masrafa sokmamak but şekilde tesis edilerek tasarruf gayesi
içindir. Hangar ve saire gibi bir çok mas- takip edilmiştir.
Demiryolu politikasının önemli bir parçası Doğu Anadolu'nun ulaşım ağına katılarak
liman bağlantılarına kavuşmasıdır. 19307/a Sivas'a ulaşmış olan demiryolunun Erzurum'a
kadar uzatılması ve bunun Divriği üzerinden Malatya hattı ile birleştirilmesi 700 km.ye
yakın uzunlukta bir demiryolu inşaatını gerektirmektedir. O günün fiyatlarıyla 80 milyon
TL. dolayında bir maliyet tahmini yapılan bu büyük yatırımın Ziraat Bankası kefaletine
dayanan bir borçlanma ile finanse edilmesi öngörülmektedir.
20.5.1933
AZİZ SAMÎH BEY (ERZİNCAN) Sivas'a vardı. Fakat Sivas vatamn şarkiyle
Şark vilâyetimiz sultanlık devirlerinde garbini birbirine bağlayacak olan demir-
Hükümet merkezinden uzak olduğu için yolunun nihayeti değil, ortası idi.
her türlü bakımdan mahrumdu. Bu vilâ-
yetler yolların uzaklığı ve her tarafla itti- Hükümetimizin ikinci hamlesi olarak
salinin azlığı dolayısile bir nevi sürgün Sivas hattının bir taraftan Erzurum'a var-
yeri de olmuştu. Meşrutiyet devri de bu ması ve diğer taraftan da Malatya'da ce-
vilâyetlerde bir yenilik bir kolaylık ya- nup hatlariyle birleşmesi hakkındaki ka-
pamadı. nun lâyihası Meclisi Âliye arzolunuyor.
Bunların yapılması masrafı da 87 milyon
Anadolu'da ilk şimendifer 1873 te
lira tahmin olunuyor.
İstanbul'la İzmit arasında 91 kilometre
üzerinde olarak işledi. 1888 de bu hat Sivas'tan Erzurum'a bağlanacak olan
Ankara'ya ulaştı. Fakat orada kaldı. Ana- yol Divriki, Kemah, Erzincan'dan geçiyor
dolu yüksek yaylaları demiryoluna kavuş- ki bunun uzunluğu 537 kilometredir.
mak için Büyük Gazinin kurduğu Cüm-
huriyet idaresini yarım asra yakın bek- Divrik'ten ayrılıp Malatya'ya gidecek
ledi. Türk mühendisi, Türk amelesi, Türk yolun uzunluğu da 140 kilometredir ki;
parasile yapılan şimendifer hattı, 1930 da ikisi 677 kilometre oluyor.
— 42 —
, Şark vilâyetlerimizde emniyet ve asa- bir kefaletin alınması için Heyeti Celile-
yişin zamanıdır. Bu Erzurum hattı mem- den karar almak lâzımdır. Bütçe encümeni
leketin bel kemiği ve daha doğrusu büyük reisi beyefendinin buyurduğu gibi bu bo-
kan damarıdır. Bu hat mehıleketin her ta- nolara Ziraat Bankası kefil olabilir. Bunu
rafını birbirine bağlayacak ve bir şekle istiyorlarsa olur.
koyacaktır. Şark ve garp vilâyetleri adı RÜŞTÜ B. (BURSA) — Vekil Bey-
ve farkı kalkacaktır. Şark vilâyetlerimiz- efendi ati senelere sari olmak üzere ya-
deki köylülerimizin hasılatı başka taraf- pılacak işler, dediler. Böyle büyük taah-
lara taşınacak ve şimdiye kadar nakliye hüdata girilirken senelerin ucuzluğa doğru
ücretlerinin yüksekliği dolayısiyle olduğu gittiğini nazarı itibare alarak uzun seneli
yerlerde kalan mahsulât satılarak halkın mukavelelerle uzun müddetli taahhüdata
refahına hizmet edecektir. Bu hattan doğ- girmenin mahzurlu olduğunu zannedi-
rudan doğruya faide görecek Erzincan, yorum.
Erzurum, Kars, Artvin, Bayazıt vilâyet-
leri ve civar vilâyetlerin bazı kazaları ile NAFIA V. HİLMİ BEY — (ADANA)
Malatya iltisak hattı üzerindeki Kemaliye Senelere sari taahhüdata bağlanmak za-
ve Arapkir kazalarının nüfusu bir milyon rureti vardır. Çünkü kül halinde tasar-
kadardır. lanacak büyük bir şebekedir. Heyeti umu-
miyesini taahhüde bağlamak lâzımdır, fay-
Divrik - Malatya iltisak hattı şark dalıdır.
vilâyetlerimizi Akdeniz'e bağlayacak ve
buraların mahsulâtına yakın ve ucuz bir Mukaveleleri biz iki kısım üzerine
mahreç teşkil edecektir. yapıyoruz. Birisi, serbest münakaşa esası
BÜTÇE E. REİSİ HASAN FEHMİ üzerinedir. Bunda Rüştü Bey arkadaşımı-
B. (GÜMÜŞANE) — Hükümetten ge- zın endişeleri varit değildir. Çünkü her an
len teklifte Ziraat Bankasının kefaleti var- için o günün rayicine göre bedeli verilir.
dır. Ziraat Bankası bu gün mevcut kanuna İkincisi: (Seri dö pri) dediğimiz usuldür.
göre müstakil bir müessese halindedir. Bi- Bu da tesbit edilen fiatler üzerine yapılan
naenaleyh kefil olup olmamak hakkı hi- ihalelerdir. Bununla beraber (Seri dö pri)
yarı kendine aittir. Maliye Vekâletinin esası üzerine ihale edilecek işler de endişe
müsaadesi olmadan çıkardığı bonolar ettikleri mahzura bağlanmamak için işleri
doğrudan doğruya kefaletsiz olur. Ziraat kısım kısım ayırdık. Bilfarz 70 kilometre
Bankası'nın muhtariyetine dokunmamak için bir (Seri dö pri) tesbit ettik.
için de hakkı hiyarına dokunulmamıştır. Bu yetmiş kilometre tahminidir, Bu-
KİTAPÇI HÜSNÜ B. (İZMİR) nu sekiz senede müsavi kısımlara ayıra-
Maksadı aslî, Maliye Vekâletine kefil rak yaptıracağız. Çünkü yapılan muka-
olmak salâhiyetini vermek olduğuna na- veleler bazan Hazine aleyhine tecelli et-
zaran, Maliye Vekâleti bonolar için Zi- tiği gibi, müteahhit, aleyhine de tecelli
raat Bankasının kefaletini isteyebilir de- edebilir. Meselâ; Malatya kısımlarını iha-
yelim, bunu demezsek bu mana çıkmaz. le ettikten sonra diğer vereceğimiz Sivas -
Erzurum gibi kısımları almak için müte-
B. E. R. HASAN FEHMİ BEY — Bu, ahhitler endişe gösteriyorlardı. Çünkü iş
ifade meselesi; Ziraat Bankası bonolara- çoğalınca oralarda amele ücretleri arta-
kefil olabilir, Maliye Vekâleti Ziraat cağı için bu hatları vereceğimizden endişe
Bankasının kefaletini istiyebilir. ediyorlardı. Binaenaleyh bütün bunları
MALİYE VEKİLİ MUSTAFA AB- nazarı itibara alarak kısımlara ayırdık.
DÜLHALİK BEY (ÇANKIRI) — Ma- Her ânın malî vaziyetini müteahhitle bir-
liye Vekâleti bu kayit olmadıkça Ziraat likte mütalea etmek vaziyetini muhafaza
Bankasının kefaletini isteyemez. Her hangi ettik.
— 43 —
Türkiye yönetimi 1930'un Mayıs ayı sonuna kadar ödemelerini sürdürmüş, fakat
1929'un yaz aylarından başlayarak 1930'da süren kambiyo buhranından etkilenerek öde-
meyi aksatmış ve daha sonra durdurmuştu. Dünya fiyatlarının düşüşü ile birlikte, ülkenin
hem ihraç gelirlerinin, hem de gümrük gelirlerinin kısılması borç ödemeyi olanaksız kılar-
ken, 1930'dan başlayarak döviz işlemleri de denetime alınmıştı. (Bu konu için bk. Cilt I,
s. 35-47, 92-3, 106-12, 127-29 ve 363-64).
Böylece, 1930'z/n Mart ayından başlayarak, Türkiye yönetimi ile Borçlar Meclisi
arasında zaman zaman anlaşmazlıklarla yüklü bir görüşme ortamı oluşur ve birçok oturum
yapılır. Türkiye adına Saraçoğlu Şükrü Beyin başkanlığında yürütülen görüşmelerde,
Türk tarçıfı ödeme zorluğunun geçici olduğunu, fakat borçlarda bir indirim yapılmasının
da zorunluluğunu savunur ve yeni bir borç anlaşması yapılmasını ister. Tarafların indirim
ve öteki koşullar üzerinde görüş birliğine varmalarından sonra, yeni anlaşma 22 Nisan
)933V/<? Paris'te imzalanır.
Burada özetlenen Meclis görüşmelerinde Hasan Fehmi Bey Osmanlı borçlarının bir
tarihçesini vermekte, Saraçoğlu Şükrü Bey de 1933 anlaşmasının özelliklerini belirtmekte-
dir. 1933 anlaşmasının 1928'e göre önemli farklarından biri, borç anaparasının biraz daha
küçülmüş olmasının yaıvsıra, ödemelerin Frans\z frankı ile yapılacak olması, yani, çeşitli
dövizlerle ödemenin getirebileceği kur risklerinin asgariye indirilmesidir. Ayrıca, frankın
değerce yükselmesi Türkiye'ye ek ödeme külfeti de getirmeyecektir. Bunun yanısıra, 1928
anlaşması ile kuruları iki borç meclisi, 1933Ve yine teke indirilmiştir.
Daha sonra görüleceği gibi, Türkiye 1933 anlaşmasının gereği olan ödemeleri yap-
maya başlamış, fakat sonraki yıllarda da süren döviz darlığı yine ödeme güçlüklerine yol
açmış, sonunda, 1936 Nisanında Fransa ile yapılan yeni bir anlaşma Türkiye'nin borç
yükünü biraz daha hafifletmiştir.
28.5.1933
BÜTÇE ENCÜMENİ REİSİ HA- İkinci devre:
SAN FEHMİ BEY (GÜMÜŞANE) —
Muharrem Kararnamesi'nin neşrinden
Cumhuriyetimize maziden kalan kötü ve
1324 senesinde Meşrutiyet inkilâbına kadar
fena işlerden, karışık ve en ağır muame-
olan kısım.
lelerden biri de bu harici borçlar işi idi.
Bunun ölçüsünü tayin edebilmek için Dü- Üçüncü devre:
yunu Umumiye ne idi, bugün ne oldu?
Meşrutiyetten umumî harbin zuhu-
Türkiye'yi takriben seksen sene müd- runa kadar olan kısım.
detle tazyik altında tutarak mevcudiyeti
Dördüncü devre:
maliyesini, iktisadiyatını tahrip eden bu
istismar müessesesinin ana hatlarını an- Harbi umumiden Mondros mütare-
lamak ve Türk maliyesini çemberi içine kesine ve Cümhuriyetin İstanbul'a hâkim
nasıl aldığını tayin edebilmek için ayrıldığı olduğu güne kadar olan zaman, tabiri di-
dört devre üzerinde ayrı ayrı tevakkuf et- ğerle saltanatın ilgasına kadardır.
mek icabeder. BİRİNCİ DEVRE: Abdülmecit devrinde
hariçten ve Galata bankerlerinden başla-
Birinci devre:
yan istikrazlar Abdülaziz'in zamanında vü-
Abdtilmecid'in devrinde başlayıp 299 sat ve şumulünü artıımış, 93 muharebesine
haricî senesinde neşredilen Muharrem Ka- kadar takriben 35 sene zarfında yapılmış
rarııamesi'ne kadar olan kısım. istikrazların yekûnu 300 milyon altını
— 45 —
idaresini para için bir melce telâkki ede- dahildeki müessesattan avans şeklinde ola-
rek onun vesayeti altında para tedarik rak ceman 68 625 425 Türk altınına baliğ
edebilmek için kayitsiz ve şartsız teslim olmuştur. Bu devre müddet itibariyle ken-
olduğundan (Meşrutiyet maliyesi de da- disinden evvelki devre ve sonraki Meşru-
hil) kırk küsur sene Düyunu Umumiyede tiyet zamanına nisbeten miktar itibariyle
aza, ekseriya reis olan bir ecnebi İstanbul daha az istikraz yaptığı anlaşılırsa da bu
tahtı malisinin hakikî bir kiralı olmuştu. istikrazların şeraiti Meşrutiyet istikrazları
şartlarından daha ağırdır. Teminatları da-
Bu şerait hâsıl olduktan sonra henüz
ha kuvvetli olmasına rağmen ihraç kıy-
Türklerin elinde kalmış olan sair varidat
metleri daha eksiktir.
membalarını rehin alarak saltanat ida-
resine para vermek ecnebiler için çok Müfredatı şunlardır:
kârlı ve emin bir iş olmuştu. Saltanatın 1- 1890 senesi Tahvilâtı Osmaniye
da doymak bilmeyen ihtiyacı karşısında 4 999 507 Türk altını itibarî kıymet. Karşı-
tarafeyn istikraz işlerine devam ettiler. lığı Düyunu Umumiyeye tahsis suretile
İkinci istikraz devresine geçmeden devredilen varidat, Bursa, Karahisar, Kır-
evvel imparatorluğun dahilde iki büyük şehir, Yozgat, Kayseri sancakları âşârı.
malî teşebbüsüne kısaca işaret edeyim: Bunlardan başka gümrüklerden senede 80
bin altın.
Bunlardan biri Kırım muharebesinde
çıkarılan kaimeler ile muharebeden sonra 2- 1896 istikrazı 3 272 720 Türk al-
dahilî borçlar için ittihaz olunan kararda tını itibarî kıymet. Karşılıkları: Aydın,
yüzde ellisi Hazine hesabına kayitleri ter- Hüdavendigâr, Selânik vilâyetleri ağnami-
kin edilecek, diğer yüzde 50 için de alacak- yle Bursa, Karahisar, Karesi sancakları
lıların vergi borçlarına mahsup olunmak- hububatının öşrü, müteferrika âşarı, İz-
tan ibarettir. Bu formüle "Darülfünun mir, Saruhan, Menteşe, Denizli, Biga san-
kaidesi" denilmekte idi. cakları palamut, afyon ve zeytin yağı
âşarı.
Diğeri, 1293 muharebesinde çıkarılan
kaime ile nakliyattan, iaşeden ahaliye 3- 1891 istikrazı 6 948 612 itibarî
olan borçlardır. Bu borçlara bir şey veril- kıymet. Karşılığı: Mısır vergisinin bakiye-
memiş, kaimeler de bir tertibe tâbi tutul- sinden.
madığından kıymetleri sıfıra inmiş. Ahali
ellerindeki kâğıtları yaktılar, iki sene son- 4 - 1897 istikrazı - 9 033 574 itibarî
ra yalnız yüzde 25 inin vergi borçlarına kıymet. Karşılığı: Mısır Zeylâ vergisi ba-
mahsubu için bir kararname çıkmışsa da kiyesinden,
bu yüzde 25 lerden elde kalan kısım için 5- 1903 saydi mahî istikrazı 2 640 000
de İstanbul'daki sarraflar ile ortakları isti- itibarî kıymet. Karşılığı:
fade etmiştir.
Muharrem kararnamesiyle Düyunu
Dikkate şayandır ki haricî borçlarına Umumiyeye terkolunan yerlerden maada
karşı en mühim vergilerini ecnebilere ter- mahallerin balık rüsumu ve posteki re-
keden o idare kendi halkının alacakları simleri, tömbeki beyiyeleri, ipek âşarın-
için hiç bir sureti tesviye düşünmeyerek dan Düyunu Umumiyeye terkedilmemiş
haklarını iptal etmiştir. olan mahallerin koza âşarı ve İzmir san-
İKİNCİ DEVRE: 1299 D A N MEŞRUTİYETE cağı hububat âşarından senede 30 bin
KADAR OLAN ABDÜLHAMİT ZAMANI İSTİK- altın damga resmine tâbi evrakın tevsi
RAZLARI edilmesinden hâsıl olacak tezayüdü rü-
Bunların 62 173 090 lirası hariçten sumdan Hükümet hissesi Düyunu Umu-
uzun vadeli istikraz ve 6 452 335 lirası da miyeye tahsis edilmiştir.
— 48 —
6- 1904 istikrazı 2 950 000 itibarî lometre teminatiyle istikrazlar için tahsis
kıymet. Karşılığı: Konya ve Halep vilâ- edilmiş olan âşarlardan mürettebat faz-
yetlerinden ve Urfa sancağı- âşarından kıs- laları ve son beş sene âşar hasılatı vasa-
men mürettep mahaller, tisinden irva ve İska dolayısile bu sahada
hâsıl olacak âşar fazlası ve bu civarda sa-
7- Bağdat demiryolları 3 tertipte is-
tılacak arazi esmanı.
tikrazları 13 064 000 itibarî kıymet. Karşı-
lıkları: Bu son dört kp-lem istikraz ecnebi
müessesatı maliyesile yapılmıştır.
1908 senesine kadar yapılmış istikraz
için cibayeti Düyunu Umumiyeye terk veya Bu devre ait bellibaşlı avanslar:
tahsisen tevdi edilmiş olan karşılıkların 1- Fenerler idaresinden iki defada
ait oldukları borçların senelik mürette- 350 000 Türk altını, karşılığı fenerler hası-
batında fazla kalacak Hükümet hisseleri, latından Hazine hissesi,
8 - 1905 teçhizatı askerîye istikrazı 2- Buratlı maden şirketinden 80 bin
2 640 000 itibarî kıymet. Karşıhğı: vasıtasız altın,
vergiler üzerine ilâve edilen teçhizatı as- 3- Köstence kablo şirketinden 17 335
keriye kesri munzamları ile gümrüklerden altın, karşılığı posta telgraf hasılatından,
mürettep bir kısım,
4- Eytam sandıklariyle mülkiye tekaüt
9 - 1901 - 1905 istikrazı 5 306 664 sandığından muhtelif tarihlerde 2 000 000
Türk lirası itibarî kıymet. Karşılığı: Mente- u mütecavizdir, karşılığı yoktur,
şe, Antep sancakları ile Cuma, Serfice,
Ünye, Terme kazaları âşarı ve Düyunu 5- Ziraat Bankasından muhtelif ta-
Umumiyece cibayet edilen âşar üzerine rihlerde beş milyonu mütecaviz iken 1340
mevzu yüzde yarım zamandan hâsıl ola- senesine kadar muhtelif hesaplardan mah-
cak farklar. suptan sonra kalan bakiyeyi Bütçe encü-
meni 1340 senesinde dört milyon lira ola-
Yukarıda söylenen istikrazların ida- rak tespit etmiştir. Cümhuriyet Hazinesi
resi ve karşılıkları Düyunu Umumiyeye ve- de tamamen ödemiştir.
rilmiştir.
Gene Abdülhamit devrine ait demir-
10- 1893 tömbeki istikrazı 1 000 000 yolları işletme kilometre teminatı:
itibarî kıymet. Karşılığı: Bağdat, Yemen,
vilâyetlerine ithal olunacak tömbekilerin İşletme kilometre teminatlarının se-
resimleri, nelik mürettebatı azamî 890 000 Türk al-
tınıdır. Düyunu Umumiyeye cibayeti dev-
11- 1894 Şark demiryolları istikrazı
redilen karşılıklar şunlardır:
1 760 000 itibarî kıymet. Karşılığı: Şark
demiryolları işletme hâsılatından hükü- 1- Haydarpaşa - Ankara hattı; kar-
met hissesi, şılığı İzmit, Ertuğrul, Kütahya, Ankara
sancakları âşarı,
12- 1902 gümrük istikrazı 3 600 020
itibarî kıymet. Karşılığı Aydın, Hüdaven- . 2 - Selânik - Manastır hattı; karşılığı
digâr, Beyrut, Selânik, Edirne gümrük Selânik, Manastır sancakları âşarı,
başmüdüriyetleri hasılatiyle gümrük ema- 3- Dedeağacı - Selânik hattı; bu hat-
neti varidatı umumiyesinde ayrıca senede tın geçtiği yerlerdeki sancakların âşarı.
390 bin altın, Bunlar da Dedeağacı, Gömülcene, Dıra-
ma Serez sancakları âşarıdır,
13- Konya ovası irva ve İska istikrazı
858 000 aslı, ikinci defa bir miktar daha 4 - Eskişehir - Konya hattı; karşılığı
zammedilmiştir. Karşılığı demiryolları ki- Trabzon, Gümüşane sancaklarının her
— 49 —
nevi varidatı öşriyesi ve hattın geçeceği (B) tertibinden kalan bakiye ile (C.D.)
yerlerin âşar fazlalarından mürettep hisse, tertipleri aşağıda söyleyeceğim şekilde
5- îzmir - Kasaba hattı; karşılığı, birleştirilerek Düyunu Muvahhide namı
Saruhan, Denizli, Aydın sancakları âşarı, altında yeni çıkarılan yüzde dört faiz ve
yüzde 0,45 amortismanlı tahvil ile mübade-
6 - Alaşehir - Afyon Karahisar hat- le edilmiştir.
tı; karşılığı işletme hasılatından Hükü-
Tevhidi düyundan evvel bu tertip-
met hissesiyle o tarihe kadar imtiyaz veril-
lerin sırasiyle borsalardaki kıymetleri daha
miş olan hatlara teminat olarak tahsis
çok aşağı olduğundan kolayca itfa edili-
edilen âşar mürettebat fazlalarından,
yordu.
7- Konya - Ereğli hattı; karşılığı hat- Bu tevhit muamelesi için 1 460 000
tın hasılatından Hükümet hissesiyle yüzde Türk altını masrafı Hazine deruhte etmiş
dört faizli bir istikraz aktedilerek bu istik- ve başkaca Düyunu Umumiyenin ihtiyat
raz hâsılı karşılık olacaktır, akçesine 300 bin ilâveten vermiştir
8 - Hama - Reyak hattı; karşılığı Şam, ' Ü Ç Ü N C Ü DEVRE: MEŞRUTİYETİN İLÂ-
Akâ, Hama sancakları âşarı, NINDAN HARBİ UMUMİYE GİRDİĞİMİZ TA-
RİHE KADAR:
9 - Bağdat ikinci ve üçüncü kısımlar ;
karşılığı Konya ve Adana vilâyetleri ağ- 1908 senesi Meşrutiyet, arz ve izah
nam rüsumu ile Halep vilâyeti ağnam rü- olunan ağır şerait altında devir aldığı
sumundan tazminatı karşılığından bakiye maliyeyi Düyunu Umumiye cephesinden
kalacak miktar, en ufak bir değişikliği dahi düşünmeksi-
zin, düşünse de hiç bir seye muvaffak ola-
10- Alpullu - Kırkkilise hattı ile Hay- maksızın zaten Hazinenin elinden çıkarak
darpaşa - Ankara - Eskişehir - Konya Düyunu Umumiyeye intikal eden belli başlı
hatlarında seyrüsefer katarları tahkimatı varidat membalarından mahrum kaldığın-
için Düyunu Umumiye varidatı üzerine dan gene istikraz siyasetine daha ziyade
açılan avanslardan temin olunmuştur. vüsat ve revaç vermiştir:
Kilometre teminatı karşılıkları da se- Meşrutiyetin ilânından Harbi Umumi-
nede azamî 890 bin altın olmasına göre bu ye girdiğimiz tarihe kadar yedi sene zar-
hatların işletmeğe açıldığı tarihten itiba- fında (48 633 442) liralık uzun vadeli haricî
ren otuz seneden evvel istimlâk veya işlet- istikraz ve (8,5) sekiz buçuk milyon hazine
meğe vazıyet hakkı da mevcut olmadığına tahvilâtı ihracı ve dahil ve hariçteki mües-
göre bu teminatın asgarî otuz sene devam seselerden (19 737 286) liralık uzun ve kısa
mecburiyeti nazarı dikkate alınırsa o za- vadeli avans muamelesi yapmıştır. Yekûn
manın cari faizine göre yüzde beş faizli ve (76 864 728) liraya baliğdir.
otuz senede itfa edilecek 13 700 000 altı-
nın senelik mürettebatı olur. Bu sermayeyi Bunların miktarlariyle karşılıklarını
de Abdülhamit devrinin istikrazlarına ilâ- arzediyorum:
ve etmek icap eder.
1- 1908 istikrazı 4 411 212 Türk altını
Gene bu devrin mühim muamelâtı itibarî kıymet. Karşılığı, rüsumat emaneti
maliyesinden biri de tevhidi düyun mese- hasılatı umumiyesinden ve idaresi Düyunu
lesidir. Umumiyeye muhavvel kilometre teminatı,
âşar hasılat fazlaları,
1903 tarihinde Muharrem Kararna-
mesine tâbi borçlardan (A) tertibi hitam 2- 1909 istikrazı (7 000 004) itibarî
bulmuş, (B) tertibinden de bir miktar öden- kıymet Türk altını. Karşılığı kısmen Si-
mişti. vas, Konya, Kastamonu, Adana vilâyet-
— 50 —
zine hissesi ile İzmir âşarından bu tarihe layarak yüzde seksen beşe kadar muhtelif
kadar Düyunu Umumiyeye gösterilmiş kıymetlerle ihraç edildiği, komusyon, tabı
karşılıklardan bakiye kalacak kısım, ücreti, acyo ve sair masraflar da nazarı
dikkate alınırsa bn iki devrin yaptığı istik-
8- 'Anadolu demiryolu şirketinden
razların hâsılı yüzde 30 noksaniyle hesap
1914 te (200 000) altın. Karşılığı gümrük-
edilebilir.
ler hasılatı umumiyesinden,
Bazı mukavelelerde istikraz hâsılın-
9- Düyunu Umumiye Meclisinden dan eşya mübayaa etmek, ve o memleke-
1913 ve 1914 senelerinde on beş defa da tin fabrikalarına siparişler vermek, ve is-
(2 951 167) lira. Karşılığı gümrük resmi tikraz dahilde yapılacak bir iş için ise o
zammı, Düyunu Umumiyeye mevdu mü- işi behemehal toptan ve götürü bir bedel
teferrika âşarının hissei ianeleri, Aydın, mukabilinde parayı ikraz eden memleketin
Hüdavendigâr ağnam bakiyesi, Sivas âşar müteahhitlerine vermek, şartları vardır.
bakiyesi, kısmen de evvelki istikrazlardan
satılamayıp Hazinede kalan tahvillerin Gene bir kısım istikrazlarda imtiyazlı
terhini ve sair karşılıkların fazlaları, şirketlerin haksız taleplerini lehlerine ola-
rak kabul ederek hemen hal etmek, veya
10- Doyçe Banktan 1911 - 1912 se- yeniden imtiyaz vermek, ve yahut mevcut
nelerinde iki defada (3 003 000) lira. Kar- imtiyazları lehlerine olarak genişlettir-
şılığı, kısmen gümrükler varidatından ev- mek, tarifelerini artırmak kayit ve şartla-
velki karşılıklar temin edildikten sonra rına ve teati edilen mektuplara ve karara
bakiyesi de bir sene sonra tadat edilecek istikraz mukavelelerinde çokça tesadüf
olan ağnam hasılatından Hazine tavhili edilir.
rehin mukabilinde,
D Ö R D Ü N C Ü DEVRE: HARBİ UMUMİYE
11- Fenerler idaresinden 1913 sene- DAHİL OLDUKTAN MONDROS MÜTAREKE-
SİNE KADAR YAPILAN MUAMELELER İLE
sinde (500 000) altın. Karşılığı, Fenerler
CUMHURİYET İDARESİNİN İSTANBUL'A HÂ-
idaresi hasılatından Hükümet hissesi. Bu KİM OLDUĞU GÜNE KADAR İSTANBUL İDA-
hisse 16 da yedisi Hükümete ait olduğun- RESİNİN MARİFETLERİ:
dan bu hisse Fenerler avanslarının yalnız
faizlerine kiyafet etmediği ve resülmali 1915 senesinde Avusturya - Ma-
imha için karşılık kalmadığı hesaben an- caristan bankalarının verdiği avans (5)
laşıldığı halde Fenerler iş etme imtiyazının milyon altın,
bu avanslar Hükümet hisseleriyle itfa edi- 1- 1914- 1917 senelerinde muhtelif ter-
linceye kadar - ki ebediyet ifade eder - tiplerle çıkarılmış evrakı naktiye (158,000,
temdit edildiği bu mukavelede münderiç- 000). Bu evrakı naktiye, harp masrafı için
tir. Mukaveleyi meclis encümenleri sene- müttefiklerden bir yardım taahhüdü al-
lerce tetkik etmediğinden tasdiksiz kal- maksızın harbe girildiği için, kâğıt çıkar-
mıştır. mak zarureti dolayısiyle Alman'larla akte-
dilen malî mukavelelere göre birinci ter-
Bu suretle Meşrutiyetin yedi senelik
tibin karşılığı olan (5) milyon altını sul-
istikraz işleri 76 milyon 864 bin küsur lira-
hun aktinden altı ay sonra bu evrakı nak-
ya baliğ olmuştur.
tiye hâmilleriyle mübadele etmek üzere
Avansların bir kısmı uzun vadeli is- İstanbul'da Düyunu Umumiye idaresine
tikrazlarla kapatılmışsa da bir kısmı ken- teslim edilmiş, diğer tertiplerin karşılığı
di karşılıklariyle devam ederek Cümhuri- da sulhun aktinden sonra muhtelif tarih-
yet idaresine devredilmiştir. lerde bedeli ödenmek üzere Alman hazine
Gerek Abdülhamit ve gerek Meşru- tahvilâtı gene Düyunu Umumiye emrine
tiyet istikrazları yüzde yetmişten baş- verilmiştir.
— 52 —
emrine bu idareye terk veya tahsisen tevdi Bu tabiî talebin gayesini sezen Düyunu
edilmiş vergi ve resim membaları. Umumiye müessesesi kürei arz yerinden
3- Üçüncüsü de senelik müretteba- kopmuş gibi vaveylâ kopardı. Hariçte ve
tın hangi cins para ile hesap olunacağı dahilde dedikodular başladı. Bu nevi
sermaye fennen kabili taksim değildir, de-
meselesi, diğer bir ifade ile kuponlar me-
yenler oldu.
selesi idi.
Uzun muharebelerde gençliğini şehit Bin bir müşkülât içerisinde kabili tak-
vermiş bir millet, istilâlar altında mamu- sim olsa bile Türkiye'ye mahsus yeni tah-
releri harap olmuş bir vatan için bundan viller ile mübadele masrafı sekiz on mil-
daha fena bir miras tasavvur olunur mu? yon lira olacağını ve buna ne lüzum ol-
duğunu iddia edenler de bulundu. Bunlara
îşte Cümhuriyet bu berbat mirası is- rağmen salâhiyetli makamat sermayenin
ter istemez eline alarak halletmek çare- taksiminde ısrar etti.
lerini aradı.
Düyunu Umumiye imtiyazatına do- Sarsılmaz kaya gibi metin olan baş
kunmak Türkiye için harabiyi mucip ola- murahhasımız İsmet Paşa Hazretleri bu
cağını söyleyenler de eksik değildi. talebini ısrarla tekrarladı. Muvaffak ol-
du. Resülmal şu suretle taksim edildi:
Fakat o büyük Gazi'nin saçtığı istik-
lâl nurundan istidatları derecesinde hisse Mısır - Zeylâ vergisi karşılığı ile ak-
alanlar gene en başta o büyük mürşit tedilmiş istikrazlar. tamamen Mısır hisse-
olduğu halde bu muğlak ve çetin mesele- sine tefrik edildikten sonra bakiye kalan
nin dahi diğer işler gibi hallini mukaddes baş para ve faiz (161,5) milyon lira muha-
emel addettiler. Senelerce çalıştılar, uğ- rebelerin başladığı bir evvelki sene varida-
raştılar, bu günkü hale getirdiler. tına göre hisseler tefrik edildi. Taksim ta-
rihine kadar teraküm etmiş faizler de na-
Nasıl hallettiler? zarı dikkate alındı. Bu suretle - faizler de
1- Birinci mesele Düyunu Umumiye- dahil (107) milyon lira Türkiye Cümhu-
nin taksimi: riyetine ve (54,5) milyon lira da Balkan
Bu taksim işi Berlin muahedesiyle Bal- devletleriyle Suriye, Irak, Arabistan dev-
kan harbi üzerine Londra muahedelerinde letlerine ayrıldı.
Türkiye'den ayrılmış yerler için impara-
torluk borçlarına isabet eden senelik mü- Türkiye hissesi diğerlerine nisbeten
rettebattan hisse tefriki şeklinde olma- çok görülürse de bunun sebebi gene idarei
dı. Çünkü bu taksim şeklinde borçlu olan sabıkadır. Çünkü vergilerin sakin ve muti
Türk devletinin resülmale ait tahvili hâ- olan Anadolu halkının üzerine yüklen-
milin yedinde kalacağından senelik mü- mesinden dolayı, ayrılmış olan memleket-
rettebattan hisse ayrılan diğer devlet his- ler az vergi verdikleri için borçtan da az
sesini vermediği takdirde Türk Hazinesi hisse isabet etmiş oldu.
hatta Hazineye sormaksızın Düyunu Umu- Gene tekrar ediyorum; Berlin muahe-
miye müessesesi kendisine mevdu Türk desinde ve Balkan harbinden sonra olduğu
vergi membalarından bunları da ödemek- gibi Lozan'da da yalnız senelik mürette-
te devam ediyordu. batın tefrikiyle iktifa edilmiş olsaydı bu gün
Genç Türkiye idaresi mazinin düştüğü Türk vergi mükellefleri aleyhine Mısır
hatalara düşmedi. Borcun aslının, yani re- vergisi istikrazları da dahil olmak üzere
sülmalin taksimiyle hisse ayrılan diğer dev- (161,5) küsur milyon borç senedi ecnebi-
letlere isabet edecek miktar için Türkiye- lerin elinde mahfuz bulunacağından şimdi-
nin sureti katiyede ve mutlaka da ibrasını ki mesut neticeler daha çok müşkül ve bel-
istedi. ki de daha ağır olacaktı.
— 54 —
Acaba bu azîm meblâğ senenin bir günün- bin altın hesabiyle ve azamî 50 senede' he-
de ve fiatlerin en yüksek bulduğu günlere- saben en çok (35 000 000) altındır ve bun-
mi tesadüf etmiştir? dan evvelce verilip te henüz tevzi edilme-
Harbi Umumî senelerinde Düyunu yen takriyben yarım milyon altın çıkarıldı-
Umumiye kasalarında toplanmış olan pa- ğı halde memleket (34,5) milyon verecek-
raları Versailles muahedesi aktolunduk- tir. Bu dahi katî değildir. Kambiyo fark-
tan, Almanya'nın talihi ve markın mukad- ları, baş para amortismanlara tahsis edi-
deratı anlaşıldıktan sonra (150) milyon- leceğinden 50 seneden daha çok evvel
luk mark satın alarak Alman bankaların- borç hitam bulacağı ve bu suretle bir sü-
da depo etmek suretiyle az bir zaman sonra lüsün kazanılmak ihtimali mevcut bulun-
mark kıymeti sıfıra düşmesinden Düyunu duğundan kaydederim.
Umumiye müessesesi hem müvekkilleri 1928 mukavelesi iki mühim netice
olan hâmillere ve hem de Türklere hizmet ifade eder.
mi etti, yoksa vazife mi yaptı?...
Biri emrivaki haline gelen Düyunu U-
Bizim vergi ve resimlerimizden top- mumiye müessesesiyle vergi ve resim mem-
ladığı paralardan ve henüz hâmillere, tev- balarının Hazineye intikalini hukukan da
zi edilmeden evvel İstanbul işgal kuvvet- tesbit ederek Düyunu Umumiye müessese-
leri kumandanlığı emrine yüzde iki faizle sinin ebediyen defnedilmiş olman.
bir defada (7) milyon, ikinci defada (3)
milyon Türk lirasını ikraz ettirmek salâ- Diğeri de borç miktarını vasatî he-
hiyetini nereden almıştı? Türk Hüküme- sapla yarıya indirmesidir.
tinden mi yahut adedi (250 000) i tecavüz Yukarıda işaret eylediğim umumî har-
eden ve bütün Avrupa'ya yayılmış olan bin dahilî borçlarına gelince. 18 milyon
hâmillerden mi müsaade almıştı? Bu olan dahilî istikrazı vaktinden evvel tam
misaller sayılmayacak kadar çoktur. Esa- faiziyle başabaş ödedik, Hazine alacak-
sa avdet ediyorum. larını da nakit gibi kabul etmekle bu-
1928 mukavelesi yapılmazdan evvel gün piyasada takriben iki milyon ka-
bize ayrılmış olan borç müterakim faizle- darı kalmıştır. Ziraat Bankası'na ve diğer
riyle beraber (107) milyonu tecavüz ediyor- müessesata olan muhtelif borçları tama-
du. men vermiş bulunuyoruz.
Esas istikraz mukavelelerine ve Mu- Halk ile olan intizamsız borçlardan
harrem Kararnamesine göre senelik mü- tekâlifi harbiye, vesaiti nakliye, iaşe, maaş,
rettebat Düyunu Umumiye maaş ve mas- masraftan takriben (45) milyon liralık eski
rafları hariç olarak (5 300 000) lirayı geçi- idare borçlarını tasfiye ederek tediye,
yordu ve bu esasa göre 86 sene müddetle mehsup ve nihayet (1,5) milyonluk tasfi-
ve 210 220 000 lira ödemek üzere tedricen yeyi düyun tahvili vermekle bitirdik. Kar-
azalmak suretiyle borç kapanmış olacaktı. şılıksız aldığımız evrakı naktiyeyi de ted-
1928 mukavelesi ilk senelerde (2) mil- ricî dahi olsa sağlam esaslara bağlayacak
yon mürettebattan başlıyarak tedricen yük- tedbirleri ve teşkilâtı yaptık.
selmek suretiyle en çok 3,5 milyona baliğ Büyük reisimiz ve Gazimizin kurdu-
oluyor ve itfa edilen miktarlarına göre ğu Cümhuriyet Halk Fırkası ve Meclisi
azalmağa başlıyordu. Bu mukaveleye göre ve Hükümeti açık alnımızla ve iftiharımız
de takriben (120) milyon altın ödenmiş ola- la millete ve tarihe diyebiliriz ki çok fena
caktır. mirasları dahilde ve hariçte tamamen hal-
Müzakere edilmekte olan yeni mu- lettik ve azamî menfaatinizi de temine
kaveleye göre senelik mürettebat (700) muvaffak olduk. Bütün varidat memba-
!
— 56 —
larınız hiç bir kayit ve şarta bağlı olmaya- mukavelenin iki nevi tediye akçesi yok-
rak elinize ve emrinize hazırdır. tur. Her tediye için bir nevi, bir tek tediye
Borç işlerinde hiç bir imtiyaz kalma- akçesi vardır.
mıştır. Mukaveledeki iki tediye nevi, tedi>e
Alacaklılar yalnız (8) milyon altını akçesi şu şekilde tatbik olunacaktır.
sizin mert sözünüze ve dürüst harekâtını- Bu tediye akçesi altı aylık taksitlerin
za bıraktılar. hulûlünden mukaddem Maliye Vekâleti-
Vatan sağ olsun, bunu da ödemeğe jıe tebliğ edilmek suretiyle sureti katiye ve
çalışacağız. nihaiyede o sömestir, yani altı ay için tes-
SARAÇOĞLU ŞÜKRÜ BEY (İZ- bit edilmiş bulunacaktır. Eğer ikinci bir
MİR) — Hasan Beyefendi tarafından söy- para intihabı onlar tarafından - bir tek
lenmiş olan kelimelere ilâve edecek sözüm paradır, yani diğer üçüncü bir para yok-
yoktur. Yalnız o sözlerin bir kere daha siz- tur - tek olan ikinci para intihap edilecek
ler tarafından hatırlanmasını rica edece- olursa, bu da vaktinden evvel haber verile-
ğim. O sözler hatırlanınca görülüyor ki bu cek, provizyon bununla yapılacak; tediyat
memlekette yarım asrı tecavüz eden bir bununla olacaktır. Yani, her taksit için bir
müddet zarfında yan yana iki Devlet ya- tek para vardır ve bu zaman zarfında baş-
şamış, Türk milletinin içinde ve Türk top- ka cins para istemeyecektir.
raklarının üstünde yan yana yaşamakta Son 4 ^ 5 ay zarfında mukavelede en
devam eden bu iki Devlet her sene geçtikçe çok nazarı dikkati celbedecek ilâve, me-
birisi ihtiyacına binaen, diğeri parasına suliyet maddesidir. Muhtelif vesilelerle
istinaden aralarındaki varlığı, hukuku, neticenin ve hesapların tahmin edildiği
mevcudiyeti, serveti birbirine nakletmeğe veya görüldüğü gibi çıkmaması ihtimaline
başlamışlar ve her geçen sene bunlardan karşı derpiş edilmesi icap eden mesuliyet-
birisi mütemadiyen kuvvetini artırmış, di- ler bulunuyordu.
ğeri de mütemadiyen zâfa giriftar olmuş-
tur. Öyle ki bu iki kuvvetten, bu iki salta- Birincisi şu idi. Şayet eski tahviller
nattan, bu iki Devletten hangisinin haya- yeni tahvillerle tebdil edilirken defterlerde
tının daha kuvvetli olduğunu son zaman- yazılmış olan yekûndan fazla bir yekûn
larda bulmak için çok düşünmeğe ihtiyaç fiilen çıkarsa veyahut üzerlerinden 30, 40,
kalmamıştı. Türk milleti nasıl Osmanlı 50, 60 sene gibi mühim zamanlar geçmiş
saltanatını yıkmışsa Osmanlı borçları sal- bulunan ve hatta bir kısmı makbuz halin-
tanatını da o günden bu güne kadar öbürü- de bulunan - 1914 istikrazı bu cümleden-
nün gittiği yere göndermiştir. Bundan dir - tahvillerin doğrusundan eğrisini tef-
dört, beş ay evvel sizlere malûmat arzet- rik etmek mümkün olmazsa ne olacak?
tiğim zaman borcumuzun yekûnunun 962 Bu vaziyetlerde dahi istedik ki Devletin
milyon franka indiğini ve bunun 8,5 mil- üzerine bir mesuliyet terettüp etmesin.
yon altın lira ettiğini ilâve etmiştim. Bu Yeni mukaveleye göre eski tahvilleri ye-
meblâğ takriben 107 milyon altın liralık nileriyle tebdil edilirken her hangi bir şekil-
eski bir borcun 8,5 milyon liralık bir borca de hatalar vaki olacak olursa bunların
istihalesi demek idi. Bu borcun tediye mesuliyeti katiyen Türkiye Hükümetine
akçesi Fransız frangı veyahut intihap edi- ve Türkiye milletine ait değildir.
lecek diğer bir paradır ve bundan evvelki
Bu münasebetle şurasını da arbede-
istikrazlarda olduğu gibi hâmillerin hi-
yim ki eski tahviller yenileriyle değişirse
yarma hâmillerin intihabına bırakılmış, ar-
çok ümit ettiğimiz gibi eski tahvillerin
zu ettikleri zaman her iki akçeden biriyle yanması, yakılması, mahvolması gibi ih-
tediye ettirecekleri bir para değildir. Yani timallerin verdiği nisbet ve yekûn ne
— 57 —
olursa olsun bunların kâffesi sağ tahvil ola- ediyor ki eğer Fransız frankı sukut eder-
rak mukabili Hazineye verilecektir. se veya resmen kıymeti kaybettirilirse hâ-
Müruru zaman müddeti tahviller için sıl olacak menfaatin yekûnu umumisi ta-
on sene tayin edilmiş bulunduğu için on mamen borcun imhasına, borcun anasını
senenin hitamında tebdil davetine icabet ödemeğe tahsis edilecektir. Bilâkis yukarı
etmemiş olanların yekûnu mukabili üze- çıkar veya çıkartılırsa bundan bize hiç bir
rinden berhayat kuponlarla beraber Ma- mesuliyet isabet etmeyecektir, verilecek
liye Vekâleti'ne tevdi edilecektir. Binaena- olan frank miktarı tenzil edilecektir. Bi-
leyh burada yazılmış olan 962 milyon naenaleyh iki çeşit tediye akçesinin yu-
franklık borcun kâffesi behemehal hâmil- karıya doğrn çıkmasından bu memleket
lere gidecek değildir. Üzerlerinden bir için hiç bir mahzur yoktur, aşağı doğru
çok seneler, bir çok harp seneleri ve bir inmesi ise bu memleket için borcun süratle
çok vekayi seneleri geçmiş olan bu tahvil- ödenmesi yolunun tutulması demektir.
lerin tahmin edilebilir ki yüzde oldukça Bütün bu rakamlar arasında Heyeti
nazarı dikkati celbedecek kadar bir mik- Celilenin büyük bir fark üzerine nazarı
tarı noksan çıksın. dikkatlerini celbetmek istiyorum. Hasan
Bir kere yeni tahviller verildikten son- Beyefendi vaktiyle yapılmış olan tevhidi
ra diğer iki çeşit mesuliyet mevzubahs ol- düyun muamelesi, bu devlet hazinesine,
mak icap ediyordu. Bnnlardan birisi, biz 1,460,000 altına mal olduğunu ifade bu-
parayı bankalara, hâmillere tevzi edilmek yurdular. Bu rakam doğrudur. Bu defa
üzere tevdi ettikten sonra her hangi bir bizim borcumuzun eski Osmanlı borçla-
halü kâr, her hangi bir vaka, her hangi bir rından ayrılarak yeni bir Türk borcu ola-
hâdise neticesi hâmilin bu parayı alma- rak tevhidi ve tahvili için bütün masraf
ması ve alamaması ihtimali var. Bu ihti- yekûnu, o zaman kabul edilmiş olan mas-
mal. hem kupon için hem de imha edile- raf yekûnunun onbeştebir idir, bizimki tak-
cek amortisman miktarına tekabül eden riben bir milyon Türk lirası, onlarınki 15
tahvil miktarı için mevzubahstir. Bu gibi milyondur.
ihtimaller karşısında da memleketi - çün- 1928 mukavelesi borçlar için iki mec-
kü bir kaç misali vardı; bu misaller para- lis derpiş ediyordu. Biri borçlar meclisi,
sını verdiğimiz halde borcumuzun öden- diğeri hâmiller meclisi. Borçlar meclisi
memiş olmasiyle bizi karşı karşıya bırakı- beş kişiden mürekkep bulunuyordu. Bun-
yordu - bu acı tecrübelerden ciddî ola- lar arasında bir tane de Türk aza vardı.
rak sıyanet etmek icap ediyordu. Onun Hâmiller meclisi altı kişiden terekküp edi-
için isabet eden müddet zarfında Türk yordu, aralarında Türk yoktu. Bu defa,
Devleti tamamen borçtan ibra ?dilmiş te- Muharrem Kararnamesi dahilî ve haricî
lâkki edilecekti ki bunu da kabul ettiler. diye istikraz kalmamıştı. Bu iki meclisin
Eski mukavelenamede bir de ajan bir tek meclise tahvili kabul edilmişti.
maddesi' vardı. Bu ajan mevzu üzerinde Fakat aza yekûnunun 11 mi, 5 mi olması
uzun münakaşaya lüzum hâsıl olmaksızın lâzımdı? Nihayet sekiz sandalye ve dokuz
Türk milletinin haysiyetine hürmet gös- azalı bir mevcutla geldiler.
termek zarureti teslim edildiği için ajanın Bu meclise bir yarım azalık hakkımız
artık mukaveleden tayyedilmesi esası ka- olduğuna inanarak müdafaa ettik. Bu
bul edildi. müdafaanın verdiği netice, bize her sene
Tediye akçesi denilen para, elyevm bin altın liralık bir meblağın orada okuya-
mevcut olan Fransız frangıdır, veya onun cak Türk gençlerine tahsisi suretiyle ban-
yerine ikame edilecek olan her hangi bir kaya tevdi edilmesini bize tanıyan bir
tek paradır. Mukavele sarahaten derpiş mektupla neticelendirdik.
— 58 —
sonuçlarından biri olan kabotaj hakkı, 19207/ yıllarda deniz taşımacılığında Türk özel
sermayesinin hızlı gelişmesine ortam hazırlamıştı. 1929-30 yıllarından başlayan ekonomik
buhran ise, bu gelişmeyi durdurmuş, deniz ulaşımından sorumlu Seyrisefain ile özel şirket-
lerin rekabetini gitgide keskinleştirmişti. Buhranın derinleştiği 1932 yılı Temmuzunda
çıkarılan 'Türkiye iskele ve limanları arasında posta seferleri hizmetinin Devlet idaresine
alınmasına dair 2068 sayılı kanun' deniz taşımacılığını Seyrisefain1 e vererek, armatörle-
rin gemileıini değer takdiıi ile satın almayı, böylece taşımacılığın büyük ölçekli tek
firma (dev1 et firması) eliyle yürütülmesini öngörüyordu. (Bu konuda görüşmeler ve bel-
geler için bk. Cilt I, s. 304-07 ve 415-17).
2068 sayılı yasa armatörlerin tepkilerine ve Mustafa Şeref Beyin İktisat Vekilliğin-
den ayrılmasına yol açan gelişmelerin bir parçası olmuştur. Özel Kesimin tepkileri Celâl
Beyin 1932 Eylülünde Vekilliğe gelişinden sonra bir sonuca yönelmiş, deniz taşımacılığını
ve ticaretini devletin ve özel kesimin paylarını ve işletmecilik kurallarını düzenleyen yeni
yasalarla 1933 Mayısında sonuca varmıştı.
Bu görüşmelerdeki yasa tasarısı, artık Seyrisefain adını taşımayan devlet kuruluşunun
kâr-zarar ilkeleri ile ve İktisat Vekâletinin gözetiminde çalışmasını öngörmektedir. ''Mun-
tazam posta seferleri hakkında' hazırlanmış ve yine aynı tarihlerde yasalaşmış olan öteki
tasarı ise deniz taşımacılığını armatörlere yeniden açmakta, fakat bunu küçük çaplı özel
firmalara kapalı tutmaktadır. Bu kapalılığı sağlayacak araç, yüksek saptanacak olan ta-
şıma tarifeleridir. Küçük girişimlerin birleşerek bir anonim şirket kurmaları, yüksek ta-
şıma tarifelerini göğüsleyebilmelerini sağlayacağı için, yasa tasarısı özel kesimin örgüt-
lenişinde anonim şirket koşulunu getirmektedir. Böylece, deniz taşımacılığında 1920'
lerin rekabetinin yerini, 1930'larda (kamu ve özel) büyük firmaların yüksek fiyatlarla
çalıştığı rekabetsiz bir ortam almaktadır.
31.5.1933
mesafeler tetkik edilirse gerek Seyrisefain rından üç ve altı ay sonra kendilerini bir
idaresi ve gerekse müteşebbisler tarafın- anonim şirket halinde bu işin yapılmasına
dan çok güzel hatveler atıldığı görülür. bu kanunlarla davet ediyoruz.
Her gün deniz ticareti'filomuza yeni yeni
gemiler ilâve edildiği görülmektedir. An- Bundan sonra gerek tahlisiye, gerek
cak 1928 ve 1929 dan sonra başlayan cihan kılavuzluk işinin müstakil birer müdüri-
buhranı nakliyat üzerinde esaslı bir tesir yet tarafından idare edilmesi daha mun-
yaptığı gibi yolcu seyahatini de yarı yarıya tazam olmasını intaç edecektir. Kezalik
indirmiştir. Bu yüzden büyümekte olan gerek hususî şirketlerin, gerek Seyrisefa-
gemicilik ticareti de oldukça buhranın in'in bu tarzı faaliyeti hatta limanlarımız-
müthiş ve kuvvetli darbelerine maruz kal- da ecnebi gemilerinin muhtaç bulunduk-
mağa başlamıştır. Bu buhran ve tazyikler ları işleri görebilmek imkânını bahşede-
sebebiyle gerek hususî müteşebbisler ara- ceğinden dolayı, bu suretle teşkil edilen üç
sında ve gerekse hususî müteşebbislerle müdüriyetin müstakbel ticareti bahriye
Seyrisefain arasında amansız bir rekabet işlerinde çok muntazam ve çok esaslı iş-
mücadelesi başladı. Bu rekabet o derece- ler göreceğine kaniim.
dedir ki müteşebbisler tarifelerini indir-
dikçe, nakliyattan tamamiyle ziyan edecek İKTİSAT VEKİLİ CELÂL B.
ve hatta maliyet fiatını elde edemiyecek (İZMİR) — Seyrisefain'i muhtelif kısım-
derecede tenzilat yaptıkça Seyrisefain ida- lara ayırıyoruz. Asıl Seyrisefain'in aslını
resi de ayni suretle rekabete başlamıştır. ifade eden teşekkülün adına da Deniz
Bu vaziyet karşısında her halde hem hu- Yolları İşletmesi diyoruz. Bu kelimenin
susî teşebbüsler koruyabilecek, hem de uzamaması için aynen kabul edilmesini
Seyrisefain idaresini bir inhitattan kur- rica ederim. Bir de Seyrisefain'den ayrılan
taracak bir şekil bulmak lâzımdı. Bundan imtiyazlı bir hat vardır. Haydarpaşa, Ada-
dolayıdır ki sahillerimizde muntazam pos- lar, Kadıköy, Yalova ve bazan da Yeşil-
ta seferleri bir Devlet inhisarı şeklinde olu- köy'e işletilmektedir. O hatta da bir isim
yor. Ondan sonra da bu inhisarın tamamiy- koyuyoruz. İsim ne konursa konsun is-
le Devlete bırakılması hakkında bir çok te- mi hastır, teşekkülü ifade edecektir.
şebbüsler oldu. Fakat bu iş gerek Fırka-
mızın programına ve gerek Heyeti Celile- İstisnaî hükümler şimendifer idare-
nin iktisadî siyasetine muvafık olmadığın- sinde ve Hükümetin diğer malî müessese-
dan hususî teşebbüs sahiplerine karşı ve lerinde de vardır, usul ve teamül hükmü-
mükemmel bir tarzda ve bu işi daha esaslı ne girmiştir. Binaenaleyh sırf ticarî zihni-
surette kavrayabilecek hususî teşebbüs yetle teşekkül edecek olan bu müessese-
sahiplerine bırakmak daha muvafık gö- lerin yürüyebilmesi için bu teşekküllerin
rüldü. Bu teşebbüse iştirak etmeği sağ- de bu kayitlerden azade olması sureti kati-
lamlaştırmak için bu kanunların intişa- yede lâzımdır.
dikkate alarak kanunlar üzerinde istediği kolata sanayiini daha ilmî ve teknik bir
gibi tadilât yapmak hakkını, hakkı hıya- surette himaye etmek şıkkını bir prensip
rını muhafaza ediyor. olarak kabul edecek olursak ona, her
RÜŞTÜ B. (BURSA) — Eski ta- memlekette tatbik edilen usulü, yeni, ka-
rifede kakao için kilosundan 45 kuruş bulü muvakkat usulünü tatbik etmekliği-
alınmakta idi. Şimdiki tarifede kilosundan miz lâzımgelir.
15 kuruş almıyor. Yani 45 ten 15 e iniyor. Bendeniz Heyeti Celileniz den rica ede-
Kakao yağı için eski tarifede kilosundan rim - çikolata fabrikalarını gezdim, gör-
36 kuruş alınmakta idi. Bu da 70 kuruşa düm, bilerek arzediyorum - eski tarifede
çıkarılmaktadır. Yani yağ kısmı himaye olduğu gibi kakao miktarı dursun, yalnız
ediliyor, kakao ithali kısmı da himaye edil- eski tarifedeki 36 kuruşu 70 kuruşa çı-
miyor, maddei iptidaiye diye memlekete karmış bunu 100 kuruşa iblâğ edecek
ithal ediliyor. Hakikaten şimdiye kadar olursak kakao yağı sanayii memlekette tees-
memleketimizde kakao yağı yapılmıyor- süs etmiş olur. Fakat kakaoyu 15 kuruşa
du. Bir veya bir buçuk seneden beri kakao değil, eski tarifede olduğu gibi 45 kuruşa
yağı memleketimizde yapılmakta olduğun- çıkarmalıdır.
dan hariçten gelen yağlara rekabeti temin
edebilmek için bu yüksek resim düşünül- HASAN FEHMİ B. (GÜMÜŞANE)
müştür. — Efendim deriler hakkında arzettiğim
Yalnız kakao memleketimizde çıkma- ahkâmı kakao için de aynen vazettik.
yan bir maddedir. İstatistiklerde yaptı- Mevcut fabrikalar vardır, çikolata imal
ğım tetkikata göre bu madde için mem- ediyorlar. Bunlar dahilde sarfediliyor, bir
leketimizde çok miktarda para dışarı git- kısmı da şark komşularımıza gönderili-
mektedir. Bir millet kendi memleketinin yor. Bunları takyit edemeyiz. Fakat bü-
iktisadiyatını köklü ve mükemmel bir su- tün Türkiye'ye ithal edilecek kakaodan
rette muhafaza edebilmek için bazı ikti- 15 kuruşu tecviz edersek bundan hem kah-
sadî zaruretlere riayet etmek lâzımgelir. ve üzerinden aldığımız gümrük resmi, hem
Bunlardan bir tanesi ikame USu lüdür. de Devlet varidatı müteessir olacaktır.
Memleketimizde çikolata yerine çocukla- Onun için deriler hakkındaki arzettiğim
rımızı gıdalandıracak memleket yemişleri, usulü kakao için de aynen tatbik ettik
meyveleri mebzulen bulunmaktadır. Çi- Fabrikalar için lâzım olacak miktarı İk-
kolata sanayii memleketimizde, memleket tisat Vekâleti tayin edecektir. O miktar 15
ihtiyacına tekabül edecek kadar teessüs kuruş üzerinden girecektir. Onun haricin-
ettiği gibi ihracat ta yapabilecek bir kud- de kahvehanelerde, pastahanelerde ve sair
rete gelmiştir. Bilhassa memleketimizin yerlerde kullanılan kakoalardan şimdiye
şarkında bulunan ülkelere çikolata ihracı kadar alınmakta olan 45 kuruş resim yine
yapmaktayız. Eğer memleketimizde çi- alınacaktır, şekil budur.
Gümrük girişlerinde bir tür 'hava parası' gibi alınan ve giriş yeri belediyesine vergi
geliri olan tutarlar, bu tasarı ile bir anlamda gümrük gelirlerine katılmaktadır. Gümrüklü
— 63 —
eşyaya yapılan yüzde \Qt'luk bir zam ile Dahiliye Vekâleti emrinde bir fon oluşturulması
ve buradan belediyelere bir dağıtım yapılması öngörülüyor.
31.5.1933
REFİK B. (KONYA) — Bu ka- RAİF B. (TRABZON) — Bütçe
nun bu gün kabul olunuyor. Heyeti umu- encümeni yalnız nüfus meselesini nazarı
miyesinden anlaşıldığına göre oktruva res- itibare almıştır. Halbuki kaza merkezlerin-
minin yerine kaim olacaktır. Oktruva de nüfus ne olursa olsun belediye teşkilât
resmi esasen, muasır vergi sistemiyle müte- vardır. Yalnız nüfus adedine göre bu teş-
nasip olmayan bir sistemdir. Kurunu vus- kilât yapılacak olursa şimdiye kadar oktı
taidir. Ama bu kanun kabul edildikten ruvadan 3 000, 4 000 lira alan kaza bele-
sonra yarın yaşamakta olan oktruva ka- diyeleri 50 lira kadar para alacaklardır.
nununa göre resim alınırsa her ikisi bir- Bu ise belediyeleri mahvedecektir.
den nasıl olacaktır?
BÜTÇE ENCÜMENİ REİSİ HA-
SÜLEYMAN SIRRI B. (YOZ-
SAN FEHMİ B. — Dahilî vilâyetleri iske-
GAT) — Oktruva kanunu diye bir kanun
lelerin haraçgüzarı olmaktan kurtarıyoruz.
yoktur. Bu kanun belediye vergisi ve re-
Bir mal her hangi bir şehirde hangi bele-
simleri kanununa dahildir. O halde ilâve
diye hududu dahilinde istihlâk edilirse o-
edilecek fıkra şöyle olmalıdır: Belediye
nun duhuliye resmi o belediyeye aittir.
vergi ve resimleri kanununa merbut cet-
velle alınan duhuliye resmi ilga edilmiş- Bu kaideye binaen iskeleden gelip
tir. Böyle demek lâzımdır, yoksa oktruva geçen malların resimlerini o belediyelere
kanunu diye bir kanun yoktur. iade etmek lâzımgelirdi. Sorarım arkadaş-
BÜTÇE ENCÜMENİ REİSİ HA- lar; iskeleler dahildeki vilâyetlerin istih-
SAN FEHMİ B. — Bu resim oktruva res- lâk ettikleri maddelerden hangisinin res-
mine mukabil olmak üzere vazedilen bir mini iade etmişlerdir. Bu kanun hakkı ve
resimdir. Meclisi Âli arzu ederse buraya adaleti yerine getiriyor. Yalnız iskeleler-
bir madde ilâve eder, arzu ederse yarın den geçti, diye hava parası diye alınan da-
bir madde yapar. Esas prensip bunun, hilin hakkı olan paralar, bu güne kadar
oktruvanın yerine kaim olmasıdır. Yok- muayyen iskelelerde kalmıştır. Haksızlığı
sa hem bu hem de oktruva, encümen kanunla ifade etmeği Bütçe encümeni
böyle bir şey düşünmemiştir ve Dahiliye doğru bulmadı, bu haksızlığı yaşatmağı
Vekâletinden de böyle bir şey gelmemiştir. muvafık görmedi.
1932 Temmuzunun Türkiye Sanayi Kredi Bankası, büyük çaplı sanayi (makina ve
malzeme) kredisi vermek üzere kuruluyordu. Hem kurulacak devlet sanayi tesislerine,
hem de özel sanayi tesislerine yönlendirilecek kredi için 'ilk sermaye' gereksinmesinin,
hem devletin kaynaklarından, hem de bundan yararlanacak olan özel sanayi kesiminden
karşılanması düşünülmüştü. Özel kesimin katkısının, makina, malzeme ve hammadde it-
halinde Teşviki Sanayi Kanunu ile sağlanan gümrük muafiyetlerini kaldırarak böylece
bir fon oluşturmak ve bunu yeni banka aracılığı ile yeni makina ve malzeme kredisine
dönüştürmek biçiminde düzenlenmesi öngörülüyordu.
3 6.1933
KİTAPÇI HÜSNÜ BEY (İZMİR) Sonra bu kanunun mevzularına dik-
— Evvelâ, bu kanunu getirdiklerinden kat ettim. Evvelâ Teşviki sanayi kanuniyle
dolayı Vekil Bf.ye teşekkür etmek lâzım- bahşedilmiş olan bazı muafiyetleri bir ta-
dır. Çünkü bu, yalnız iktisadî bir lâzime kım kısımlara daha teşmil ediyor. Teş-
değildi, ayni zamanda daha ziyade bir lâ- viki sanayi kanununun mühim surette
zımei adaletti. Teşviki sanayi kanununun fabrikaların, sanathanelerin memleketimiz-
vatandaşlara bahşettiği muafiyetlerin - de teessüs etmesine âmil olduğuna esbabı
ki 15 sene içindi - vakitsiz bir şekilde mucibedeki ilk fıkra en mühim delildir.
istirdadı doğru bir hareket değildi. Hakkı 400 şu kadar müessese 2 bin şu kadara çıkı
müktesepleri ihlâl eden mahiyette idi. Bit- yor. Şimdi buna nazaran daha bir takım
tabi müteşebbisler için korkunç bir vazi- kısımlara teşmili lâzım mı, değil mi?
yet hâsıl olmuştu. Herkes Hükümetin hat- Sonra mevaddı iptidaiye muafiyetinin yine
ta kanunlarla teyit ettiği her hangi bir hük- bir liste ile tanzim edilmesi ciheti tercih
mü sırası gelince kaldırması ihtimalini ediliyor. Halbuki bu liste meselesinin va-
derpiş ederek teşebbüslerinden adetâ fe- tandaşlar için çok müziç olduğunu evvel-
ragat etmeğe başlamışlardı. ce de arzetmiştim. Çünkü tertip edilmiş
Binaenaleyh hem bu mahzuru refet- olan listeden azamî derecede istifade et-
tiği, hem de bir lazimei adaleti yerine mek, her vatandaş için bir emel oluyor ve
getirdiği için teşekkür ederim. bunun için gidip gelmeler, bir çok formali-
— 65 —
teler o vatandaş için müziç olduğu gibi car, çiftçi gibi sanayi erbabımız daha faz-
bundan fazla istifade edenler, etmeyenlere la çalışmalarla maliyet fiatlarını azaltmı-
nisbetle daha rakipsiz, daha müşkülâtsız ya çalışsınlar. Her halde bunu yapmaya-
işlerini görürler ve hakikî ve namuslu va- lım. Cenup kazalarımıza yavaş yavaş mal
tandaşların vaziyetlerini bir dereceye ka- versinler, bunu yapalım. Çünkü bunu ya-
dar işkâl ederler. Hükümet, esbabı mu- parsak-ipek sanayii biliyoruz ki bir iki
cibesinde diyor ki, iktisadî kıymetlerin seneden beri ipek sanayii mefluç bir vazi-
seyyaliyeti dolayısiyle bu mevaddı yalnız yete girmişti - o vakit böyle bir kayit ko-
gümrük tarifesiyle himaye etmek zor olu- yacak olsaydık, memleket için hayırlı bir
yor. Hulâsa bu işte idarei maslahat zarurî müessese olan İpekiş vücude gelemiye-
görülmüştür deniyor. Halbuki bizim ev- cekti. Başka kimse bu işi yapmasın desey-
velki gün kabul ettiğimiz bir gümrük dik, İpekiş gibi bir müessese meydana ge-
kanununda azamî derece ve hatta bunda lemiyecekti. Binaenaleyh serbest bıraka-
sınaî ihtiyaçlara göre yavaş yavaş yük- lım. Memlekette işler tevessü etsin. Amma
seltilmesi kabul edilmişti. Daha fazla sa- bu yüzden bazı kimseler rekabete daya-
lâhiyetti bir gümrük tarifesiyle Hüküme- na mıyaca.klardır. Fakat yerlerini daha ehli-
ti icraiyeye salâhiyet versek ve yalnız güm- yetli kimselere bırakmış olurlar.
rük tarifesiyle bu işi temin etsek olmaz mı?
Eğer bunu yaparsak sanatkârlarımız için İKTİSAT V. CELÂL B. — Hüs-
büyük bir engel ortadan kalkacaktır ve nü Bey iki esasa dokundular. Birin-
kendi sahalarında serbest serbest çalış- cisi liste. İkincisi tahdit kelimesile ifa-
mağa imkân temin edilecektir. de ettikleri prensip. Liste meselesini kal-
dırıp onun yerine daha esaslı bir surette,
Üçüncü maddede tahdit meselesi var- daha çok müsavat temin edecek şekilde
dır. Yani bu muafiyetlerin memlekette prensip koyabilsek kendilerine ben de
istihsalâtı ihtiyaçtan fazla olan fabrikalara iştirak ederim. Fakat şimdilik daha iyi
verilmemesi meselesi vardır. Ben zanne- bir formül bulamadık. Liste meselesi
diyorum ki bu vakitsiz bir tedbirdir. Biz Teşviki sanayi kanununda esastır. Fakat
henüz sanat inkişafının ilk merhalesin- mevaddı iptidaiyesi tenzile tâbi tutulan-
deyiz ve anormal bir vaziyette olan mem- lara nazaran alınacağı parada prensip
leketimizde bizim fabrikalarımızın çıkar- koyduk. Bu liste meselesini ayni zamanda
dığı, mamulâtın, mensucatın, her ne ise, münhasıran gümrük tarifesine istinat et-
fazla miktarda çıktığını şimdiden kestir- tirdiğimiz takdirde bazı iptidaî maddeler
mek doğru değildir. Memlekette istihlâk vardır ki bunda yalnız sanayi erbabı de-
kabiliyeti azalmıştır, bu sebepten bazı fab- ğil, memleketin ticareti de alâkadardır.
rikalar sarfiyatlarını temin edemezler. Mesele şümullendirilmiş olur. Şikayeti
Çünkü terakkinin en büyük kamçısı reka- mucip olan mesele, listenin tanziminde
bettir. Rekabetten kurtulacak olan bu vukua getirilen bazı hatalardır ve ayni za-
müesseseler aralarında kolayca anlaşa- manda bazı sanayi erbabının kendilerine
caklar, hali hazırda zaten ağır olan hayat verilen muafiyeti esas işlerinde kullana-
pahalılığını bir kat daha teşdit edecekler- cakları yerde harice satmak suretile fuzulî
dir. ve gayrimeşru istifadeleridir. Dünyada
her prensibin tatbikında esaslı surette de-
Bence şimdiki halde bu tahdit işine vam edilmezse mahzurları vardır.
yanaşmayalım. Kabiliyetlerin inkişafı için
rekabet şarttır. Eğer rekabet olmazsa ma- Tahdit kelimesile ifade ettikleri cihete
liyet fiatını ucuzlatmak için vatandaşların gelince, tahdit yoktur. Hakikatte Teşviki
çalışmasına mahal yoktur. Binaenaleyh ka- sanayide gözettiğimiz gaye, memlekette
bil olduğu kadar her sınıf halkımız, tüc- mevcut olmayan sanayiin vücude getiril-
— 66 —
mesi için vatandaşlara yardım; daha doğ- lemeyen veyahut edildiği halde kâfi mik-
rusu himayedir. Himayenin muhtelif şe- tarda yetişemeyen mevaddı gümrükten
killeri vardır. Memlekette ihtiyaçtan fazla istisna ediyoruz. Memlekette tiftik ipliği
yani (sürprodüksiyon) emtia vücude ge- yapan fabrikalarımız yoktur. Halbuki bu
tiren müesseseleri himayede bir menfaat sanayiimiz inkişaf etmektedir. Halk buna
görmüyoruz. Burada sürprodüksiyon vü- açıktan açığa ihtiyacını görmektedir. Mem-
cude getiriyorsunuz diye muaheze ediyor lekette tiftik ipliği yapılmadığına göre İk-
değiliz. Yalnız Hükümet namına yapıla- tisat Vekâleti yapacağı beş senelik listeye
cak himayeden kendilerini mahrum edi- bunu da ithal ediyor mu, etmiyor mu?
yoruz. Bu, gayet doğrudur. Bir taraftan İKTISAT VEKİLI MAHMUT CE-
millî istihsali vücude getirecek sanayii LÂL B. — Memleketimizde bol tiftik
teşvik ederken, yani millî istihsal memle- mevcuttur. Fakat tiftikten istenildiği
ket istihlâkine kâfi gelmezken diğer taraf- veçhile iplik yapmak için henüz sanayi
tan ihtiyaçtan fazla istihsal eden sanayie vasıtalarına malik değiliz. Bu itibarla
para vermekte bir faide görmedik. Demek memleketimizde iplik yapacak sanayi vü-
ki tahdit yoktur, ihtiyaca kâfi istihsal yap- cude gelinciye kadar Türk tiftiğinden ma-
tıktan sonra himayeyi zait görüyoruz. mûl olmak kaydü şartile hariçten gelecek
SÜLEYMAN SIRRI B. (YOZ- ipliklerin müsaadeye mazhar olmasına ve
GAT) — Memleket dahilinde istihsal edi- istifade etmesine taraftarım.
laşılıyor. Sanayi programının yürürlüğe girişinin de, işin merkezi olan iktisat Vekâleti
ndeki bu 'modeV değiştirme nedeniyle geciktiği söylenebilir. İş Bankası'nın kurulacak
büyük sanayie ve bunun yaratacağı kaynaklara ortak olma isteği ile özel sanayi kesimi-
nin gümrük ve vergi muafiyetlerinden ve yeni kredi olanaklarından yararlanma istekleri
Sümerbank tasarısı oluşturulurken birleştirilmiş, böylece 'özel kesimin benimseyeceği bir
devletçilik modeli'nin temel koşulu yerine getirilmiş oluyor.
Yine, 1925'in Sanayi ve Maadin Bankası modelinde devletin özel sanayie sınırsız
kaynak ve destek sağlayabilmesi için tasarlandığı izlenimi uyandıran iki nokta iştirakler
ve devlet tesisleıinin özel mülkiyete geçirilmesi (bugünün terimiyle, 'özelleştirme') dir.
1932'nin Banka ve Ofis yasalarında yer almayan bu iki nokta, Sümerbank tasarısı ile
yeniden gündeme gelmiştir. İştirakler, daha sonraki yıllarda da görüleceği gibi, bir politika
çizgisi halinde gelişerek bugune kadar gelmiştir. 'Özelleştirme' ise, 1933'mh özel ko-
şullarındaki iktisat politikası içinde İktisat Vekâleti ve özel kesimin girişimiyle 1925'
deki çizgiye çekilerek canlı tutulmak istenmiş, fakat siyasal kadronun tercihleri bu
istekle bağdaşmamıştır. Daha sonraki yılların gelişmeleı i ise, 'özelleştirme' düşüncesini
gerçek clışı kılmıştır.
letirı ekonomideki girişim alanını, bunun kurallarını ve mevzuatını ortaya koyan İktisadî
Devlet Teşekküllerini yaratacak biçimde büyüyecektir.
3.6.1933
HALİL BEY (İZMİR) — İktisat Ve- duktan sonra işte görüyorsunuz: İstinat
kili Celâl Beyefendiye memleket namına ettiğim Fırkamın prensiplerinin iktizası işte
bir teşekkürüm vardı. Bu kanun lâyihasi budur. Ferdî teşebbüsleri yavaş yavaş
vesilesile onu ifa etmek üzere söz aldım. iktisadî sahadan kovarak bütün memleke-
Celâl Bey vazifesine hakikaten çok eyi tin faaliyeti iktısadiyesini de devletçiliğe
bir surette başladılar Geçen meclis içti- giden asrî devletçilikle bizim devletçiliği-
mamda şeker, kahve ve çayın bir elden ida- miz arasında münasebet yoktur, buyurdu-
resi vesilesile Heyeti celilenizin müsaade lar. Ondan sonra iş âlemine, İstanbul'a
ve müsamahası üzerine geniş bir müzakere koştular. Sanayi ve ticaret erbabı ile temas
açmıştım. Orada demiştim ki, Devletin ettiler. Daha sonra İzmir'e gittiler. Nazilli-
iktisadî gidişi hakkında iş âleminde ves- de buyurmuşlardı ki; Burada büyük bir
vese vardır ve bu vesvese sermayeyi iş mensucat fabrikası kuracağız, sizin ser-
âleminden kaçırmaktadır ve bunun hak- mayeleriniz bunu yapacak kabiliyette ol-
madığı için bunu Devlet yapacak. Sizin
kında tedbir almak lâzımdır, ilh.. Hatır-
sermayeniz Devletin muzaheretiyle büyü-
larsınız diskuriyi.
dükten ve ferdî kabiliyetleriniz inkişaf et-
Ondan biraz müddet sonra Celâl tikten sonra Devletin bu sahadaki işle-
Beyefendi İktisat Vekâletine geldiler. Ken- rini yavaş, yavaş size bırakacağız. Böyle
dileri iş âleminde âmil ve nâzım olan bü- devletçiliği istemez misiniz demişler. Ora-
yük bir müessesenin direksiyonunda bu- da ben de olsaydım, isterim derdim. Mem-
lundukları için zannediyorum ki bu ves- lekette ferdî teşebbüslerin yapamayacağı
vese hakkında daha ziyade vukufu olduk- büyük işler üzerinde ferdî teşebbüslere ze-
ları için ilk hedefte onu bertaraf etmek ve min hazırlamak ve bilâhare yavaş yavaş
memlekette emniyet ve istikrarı iktisadiyi onlara terketmek suretiyle Devletin yapa-
tesis etmeğe çalıştılar. Biliyorsunuz ki cağı müzaheretlere bu memleketin elbette
Fırkanın programını ortaya attılar ve de- her sahada ihtiyacı vardır.
diler ki işte benim prensiplerim, gidece-
ğim yol. Hakikaten bendeniz de o güne Bu kanun lâyihasında da, zannederim
kadar Fırkanın programını dikkatle oku- 11 inci olacak, bir madde vardır. Onda Dev-
mamıştım. Orada, ne gibi iktisadî esasler let sanayii Devletin bu gün elinde bulunan
vardır. Evvelâ iktisatta ferdî teşebbüsü ve Sümer bankın idaresine verilecek olan
esas olarak kabul ediyor. Yani istihsalde sanayiin de yavaş yavaş anonim şirket hali-
ve mübadele kıymetlerinin husulünde en ne kalbedilerek hisse senetlerini satmak su-
müessir âmil olarak ferdî teşebbüsü kabul retiyle memlekette kabiliyet hâsıl oldukça
ediyor, sonra dağınık sermayeleri toplaya- gerek Türk şahıslarına ve gerek Türk mües-
rak onları hareketli bir sermaye haline seselerine yavaş yavaş terkedileceğine dair
koymak için tasarrufu tertip ve teşvik edi- hüküm vardır. Binaenaleyh şu madde ile de
yor. Daha sonra benim gördüğüm, sây Devletin iktisadî sahadaki rolü tamamiyle
ile sermaye arasında âhenk ve nizamı Fır- tesbit ediliyor ve kanuniyet kesbediyor.
kasının prensibi olarak kabul ediyor. Hu- Bu hakikatin bu suretle tebarüz etti-
lâsa ticaret, sanayi, küçük, büyük ziraatte rilmesinin ve tesbit edilmesinin tesiri pek
bütün erbabı mesaiyi tergip ve teşvik ede- büyüktür. Devletin iktisadî rolü - ki Fırka-
cek ferdî teşebbüsü memlekette muza- nızın programında evvelce bilvesile ar-
heretle canlandıracak, kuvvetlendirecek zetmiştim, müphemdi. Bundan scnra te-
esaslar vazediyor. Bu esasları ortaya koy- barüz etmiş olacak ve ilerde memlekette
— 69 —
İktisat politikasında 1933'w önemli bir yıl yapan gelişmelerin bir bölümü para ve
bankacılık alanındadır. Bu gelişmelerin bir bütün oluşturan niteliğim bize yansıtan belge-
ler 'Mevduatı Koruma', 1 Ödünç para verme işleri ile Halk Bankası ve Halk Sandıkları
ve 'Borç için gayrimenkul satışına ve muvazaaya dair' kanun lâyihalarıdır.
19207/ yıllardan 1930'/ara girerken ekonomide özel tasarrufların arttığı ve bunun
mali aracı sektörü, başta bankalar olmak üzere geliştirdiği görülüyordu. 19307ara ba-
şında banka sayısında, tasarruf mevduatı ve kredi hacmında önemli artış vardı. Bu tablo
üzerinde ekonomik buhranın etkileri ilginç sonuçlar yaratmıştır.
Buhranın etkilerinden biri gönüllü tasarrufların kısılması sonunda, mevduat çekmek
için bankalar arasında rekabetin kızışmasıdır. Buhran derinleştikçe, özellikle küçük ban-
kalar yüksek faiz vererek mevduat toplamaya yönelirler. Bu, başta İş Bankası olmak üzere,
büyük bankalar için 'zararlı rekabet'tir. Makro etkileri düşünülürse, düşük fiyat düzeyi ve
yüksek faiz hadleri ile çalışan bir ekonomi altından kolay kalkılamayacak dengesizliklere
gebedir. İş Bankasindan İktisat Vekilliğine gelen Celâl Beyin girişimi ile 1933Ve hazır-
lanan ve Meclislin 30.5.1933 tarihindeki oturumunda görüşülen 'Mevduatı Koruma''
tasarısı, hem büyük bankacılığın, hem de ekonomideki dengelerin korunmasını amaçla-
maktadır. Yasanın en önemli hedefi küçük bankaların yüksek faiz ile mevduat toplama-
sını önlemektir. Bunu gerçekleştirebilmek üzere, tasarruf hacminin göreli olarak yüksek
olduğu büyük kentlerde (nüfusla orantılı olarak) bankaların sermayelerine belirli yüksek-
likte 'alt sınırlar getiriliyor ve bu, mevduat toplayabilmenin koşulu oluyordu. Encümen-
lerde üzerinde kolayca görüş birliği sağlanamadığı anlaşılan bu koşul, İş Bankası'nm
mali aracı sektör içindeki büyük payını sağlamlaştırırken, sektöre de çekidüzen getirili-
yordu.
Buhranın bir başka etkisi paranın kıtlaşmasıdır. Bu da, gönüllü tasarrufların kısıl-
ması gibi, mali aracı sektör içinde rekabeti kızıştırır ve her çeşit kredi faizlerini yükseltir.
Bu, tefeciliğin yaygınlaştığı, bankaların da çeşitli yöntemlerle örtülü bir tefeciliğe yönel-
dikleri bir ortamdır. Burada büyük-küçük aracılar arası rekabet, faiz hadlerinin yükselme-
— 70 —
sine koşut olarak kızışır-, fakat büyük mali aracılar bu rekabete olumsuz bakarlar. Böyle
bir para darlığı özel imalât kesiminin faiz yükünü artırır ve mal fiyatları (talep azlığı ne-
deniyle) düşiik düzeylerde kalırken maliyetler kabar ir. Özel. imalât kesiminin muafiyetler
elde etmek üzere, yönetim üzerindeki baskıları da gitgide artar. Böyle bir gelişme de mak-
ro etkileri bakımından çeşitli dengesizlikler yaratır.
Celâl Beyin yönetimindeki İktisat Vekâleti bu 'olumsuzlukları ve dengesizlikleri'
gidermek amacıyla 'Ödünç opara verme işleri ile Halk Bankası ve Halk Sandıkları ta-
sarılarım hazırlar. 'Ödünç para verme işleri' tasarısının en önemli hedefi, kredi faizlerini
yükselten' küçük aracılardı olabildiğince engellemek, 'küçük aracılık' işini yasaklar ve
İktisat Vekâletinin vereceği izinlerle sınırlar içine almaktır.
Burada ince nokta kredi faiz haddine büyük bankalarca bir tavan çekilip çekilmeye-
ceğidir. Büyük bankalar (başta İş Bankası olmak üzere) kredi faizinin yüksekliğinden
çok, bunun yükselişinin küçük aracıları (tefeciler ve küçük bankaları) gitgide daha çok
kazandırmasından şikâyetçidirler. Gerçekten, İktisat Vekâletinin hazırladığı 'Ödünç
para verme işleri' tasarısının Meclis görüşmeleri, Celâl Beyin faiz haddine bir tavan çekil-
mesinden yana olmadığını, küçük aracılığın ve tefeciliğin yasaklar ve izinlerle sınırlanışın-
dan sonra, kredi arz ve talebinin faiz haddini daha alt düzeylere çekeceğini ve belli bir
düzeyde (yüzde 15'de) tutabileceğini öne sürdürdüğünü gösteriyor. Ancak, buhranın ve
para darlığının sürmesi ve kredi talebinin azalmaması halinde, kredi piyasasının hakimi
haline gelen büyük bankaların bu duruma olumsuz bakmayı sürdürüp sürdürmeyecekleri
yanıtsız kalmaktadır.
Halk Bankası ve Halk Sandıkları küçük üreticinin kredi taleplerini karşılarken, onu
yüksek faizli tefeciden esirgemek için kurulmaktadır. Halk Bankası 1933'de yasalaşır.
Fakat, gerçekten kurulması 1938'in ortalarına kadar ertelenir. Yani, küçük üretici buh-
ran içinde kredi gereksinmesini yine bilinen yollardan kaışdamayı sürdürür.
Buhranın yukarıda özetlenenlerden ayrılamayan bir etkisi de artan borçluluktur.
19307w yıllarda hem irili ufaklı iş sahipleri, hem de hâne halkı kesimi içinde borçluluk
artmaktadır. Bunun sonuçlarından biri, gayrimenkul ipoteklerinin artışı ve gayrımenkulle-
rin değerlerinin çok altında değerlerle alacaklılara (çoğunlukla tefeci kesimine) devridir.
Yönetim buna geçici bir çare olarak, borçların beş yıl ertelenebilmesini öngören bir tasarı
getirmekte, 'özel sözleşme alanı' saydığı bu borç-alacak ilişkisine daha fazla girmek is-
tememektedir.
1932 ve 1933'ü/î gelişmelerine İş Bankası yönünden bakılırsa şöyle bir tablo görüle-
bilir: Banka, 1932'de iş alanının paylaşılması, hatta küçülmesi olasılığı ile kar şikarşıy a
kalmış, bu çemberi Banka genel müdürü Celâl Beyin ekonominin komuta noktası olan
İktisat Vekilliğine getirilmesiyle kırmıştır. Bu atılımın 1933Ve hasadı yapılan iki
sonucu olmuştur: Birincisi, bankaların (yani, İş Bankasının) yeniden sanayie ortak ol-
masını sağlayan Sümerbank yasadır. Bu yasa üzerine kurulan 'Birinci Sanayi Programı',
İş Bankası'nin reel üretim sektörlerindeki gelişmeyle büyüyen sermaye birikiminden bü-
yüyen bir pay almasını sağlamıştır. Celâl Beyin Vekilliği ile yapılan atılımın ikinci sonucu
da, vakit geçirmeksizin mali aracı sektöre Banka'nın uygun gördüğü bir düzen verilmesi,
mevduat ve kredi işlemlerinde rekabet kapılarının kapanması ve büyük bankaların pay-
larındaki gelişmenin güvenceye alınmasıdır. Bu iki yönü ile, 1933, özellikle İş Bankası
için önemli bir atılım yılı olmuştur. Bunu ileride, Banka'nın 1933 Faaliyet Rraporu'ndan
da izleyeceğiz.
8.6.1933
— 71 —
yüzde 20 ye kadar faiz almasına müsaade hi, zaten kanunun haricinde, zaten yolsuz
ettiğimiz takdirde o adam yüzde 17.25 san- ve gayri meşru olduğundan dolayı be-
tim faizle para alacaktır. Böyle bir faize hemehal bunu, bu kanunun hükmü da-
giriftar olan adam için kazanmak imkânı hiline ithal etmek zarureti vardır. Onun
var mıdır? için Murabaha Nizamnamesinin yaşadığı
İBRAHİM B. (İSPARTA) — Yalnız kabul olunduğuna göre, bu madde hük-
yüzde 12 yi tecavüz etmemesi lâzımgelen müne göre, alınması lâzımgelen faizin ve
faizin bazı muameleler dolayısiyle de yük- sairenin haddi azamisi yüzde 12 yi geç-
seldiğini söylemek isterim. memelidir Eğer bu haddi geçirirlerse, bu
da müstakriz tarafından ihbar edilirse, bu
Bankaların bazı usulleri vardır. Üç ay- madde hükmüne göre kanunî yollara
da bir bonoları yenilerler. Meselâ ver- gitmek lâzımdır.
dikleri paraya mukabil her üç ayda bir
senet yenilemek suretile, 500 lira alınmışsa RAİF B. (TRABZON) — Mem-
meselâ 50 lira faizi de buna ilâve ederek leketimizde kredi ihtiyacı çoktur. Yani
550 liradan bir senet daha alırlar. Faiz ödünç para almaya ve vaktinde bu parayı
verebilmek için daha evvelden böyle borç
böylece yüzde 18-20 ye varır. Binaenaleyh
para alarak işini görmeye muhtaç olan-
bendeniz senede ancak bir veya iki defa
lar pek çoktur. Memurunda, zürraında,
bankaların hesap rüyet etmelerini muva-
küçük esnafında bu kredi ihtiyacı vardır. v
fık buluyorum. Bu faiz yüzde 19 la kalsa
Şimdiye kadar memleketin bu kredi ihti-
yine iyidir. Bonusu, komisyonu, muamele
yacını bankalar ve diğer taraftan da böyle
vergisi, şusu, busu, faizi, yüzde 24 ten aşağı
ödünç para vermekle iştigal eden hususî
düştüğü yok . . .
tacirler görmekte idi. Fakat bü ihtiyaç o
İktisat Vekili Beyefendiye İş Banka- kadar şiddetli idi ki Mürabaha Nizamna-
sının müdürü olmak sıfatile değil, İktisat mesi yüzde 9 faizden fazlasını menetmiş ol-
Vekili olmak sıfatile rica ederim, Bu me- masına rağmen faizle para verenler gibi ve
seleyi hal buyursunlar. faiz miktarını saklamak suretiyle yüzde 100
faiz almakta ve bu şekilde ihtiyacı çok
REFİK B. (KONYA) — Bu madde
olanların bu ihtiyacı istismar ederek on-
umumî hükmü itibarile Anadolu halkı-
ları mahvetmekte idiler. Hükümet bunun
nın, Türk köylüsünün yıllardan beri çek-
için lüzum gördü ve bu sınıfı inzibat al-
mekte olduğu elîm bir ıstırabı ve içinde
tına almak istedi; fakat bunu ne şekilde
mütemadiyen sızmakta ve kanamakta olan
yapmalı idi ki bunların faaliyetleri de sek-
yarasının tedavisini tazammun ettiğinden
teye düçar olmasın. Çünkü bunların faali-
çok esaslı bir maddedir. Hükümetimizin
yeti sekteye uğradığı gün memleketin kre-
çok esaslı işlerinden birisi de işte bu Ana-
di ihtiyacı baltalanacak ve bu günkü buh-
dolu Türk halkını sinsi şakiler şeklinde
ran daha ziyade şiddetlenecektir.
senelerden beri soyan tefeciler elinden kur-
tarmak için aldığı tedbirdir. İtiraf etmek lâzımdır ki bu adamların
Madem ki Adliye encümeni, Hükü- içinde heyeti umumiyesini düşünecek olur-
metin teklifini kabul etmeyerek Murabaha sak yüzde 9 faiz alanlar ve bu suretle bir
Nizamnamesinin yaşadığını hükmen ifa- takım şerait altında parasını üretenler bile
de etmiş bulunuyor. O halde Murabaha Ni- mevcuttur. Hepsine birden hücum etmek
zamnamesine tevfikan alınması lâzımgelen doğru değildir. Binaenaleyh hem bunları
yüzde 9. komisyon ve sair masraf ta dahil fahiş faiz almaktan menetmek ve hem de
olduğu halde yüzde 12 yi geçmemelidir. O- faaliyetlerini sekteye düçar etmemek gay-
nun yukarısına çıkarak yüzde 12 den yüzde retilen bir tedbir almak iktiza ediyordu.
yüze kadar mukaveleye bağlanmış olsa da- Bu lâyihai kanuniye bü iki noktai nazar-
— 73 —
dan teşkil edilmiş ve teklif olunmuştur. için ikinci bir adım atılmıştır. O sahada
Yüzde 9 olarak had tayin etmek kâfi görül- Halk Bankaları ve Halk Sandıkları teşkilâtı
medi. Çünkü şimdiye kadar mevcut olan yapılacaktır. Onların varidatı da bu şe-
Mürabaha Nizamnamesinde yüzde 9 dan kilde temin edilecektir.
fazla faiz alınması menedildiği halde kaçak- Bundan evvel borç olarak verilmiş
çılık ve hile suretiyle yüzde 9 dan çok fazla paraların veyahut bundan evvel - bu ka-
faiz alınmaktadır. Demek ki memleketimi- nun mevduatın faiz miktarını da tesbit
zin bu kredi ihtiyacı karşısında faiz miktarı- ettiğine nazaran - bankalara bu şekilde
nı ne kadar aşağı indirirseniz o kadar sui mevduat verilmiş ve faizi daha yüksek
istimal ve hile oluyor.. Onun için bu ih- tayin edilmişse onlara da bu kanunun
tiyaçla mütenasip bir had aramak lâzım- şümulü olacak mıdır, olmayacak mıdır?
geldi ve yüzde 12 olarak tesbit edildi. Faiz
haddi, katî surette tesbit edildikten sonra Bu kanunun onlara şümulü yoktur.
bir sınıf şu kadar, diğer sınıf bu kadar Eğer bu mukavelelere sarahaten böyle yüz-
versin diye tefrik edersek karışıklığı mu- de 60, 70 faiz miktarı konmuşsa zaten mev-
cip olacaktı. Yalnız yeknasak olarak bir cut ahkâmımız bunu dinlemez. Murabaha
had tayin etmek lâzımgeldiğini düşündük Nizamnamesi faiz miktarını yüzde 9 olarak
ve o suretle kabul ettik. kabul ediyor. Ancak münferit muamelâtı
ticariyede faiz miktarı serbesttir. Bizim
Buradaki yüzde 12 yerine memleketin daha ziyade endişe ettiğimiz ve siyanet
tamamiyle bu krediyi bulabilmesi için yüz- etmek istediğimiz köylüler ve rençberler-
de 15 i kabul etmedik. Çünkü yüzde 15 i bu dir ki onları da kanunlarımız himaye et-
memlekette faizin mübah olan kısmı ola- miştir. O halde bu kanunun neşrinden
rak tesbit etmek fazla faize cevaz verir şekil- evvel yapılmış olan bilûmum mukavele-
de bir muamele olurdu. Fakat yüzde 12 yi lelere, bu kanun hükmünü teşmil etmek,
tesbit ederken biliyorduk ki yine yüzde 12 tarafeynin yapmış oldukları mukavele-
tesbit etmediğimiz halde bu miktarda da leri evvelden hatırlarda olmayan bir şey-
kimse parasını ödünç vermeyecektir. Yine den dolayı iptal etmek demek oluyor ki
kaçak suretiyle, bu suretle, şu suretle fazla hakkı tasarruf ve adalete mugayirdir.
faiz alınmakta devam edilecektir. Onun
için biz bundan yukarıya da serbestsiniz Murabaha Nizamnamesinin, Hükü-
dedik. Ancak yüzde 75 size ait olacak yüzde met teklifinde mülga olduğunu işaret et-
25 ini idarei hususiyelere vereceksiniz. mişti. Kanunun sureti şevkinden ve hutu-
tu umumiyesinden anlaşılıyor ki yalnız
İdarei hususiyelerin buna iştirak et-
ödünç para vermeği sanat ittihaz etmiş
meleri doğrudan doğruya açılacak olan
olan adamlara mahsustur. Murabaha Ni-
Halk Sandıklarına ve Halk Bankalarına
zamnamesinin hükmü her hangi bir adi
sermaye temin etmek ve bu bankalar mari
muamelede cereyan edecektir. Bu kanun-
fetiyle doğrudan doğruya halkın kredi ih-
la o kanunun hükümleri ihmal olunabile-
tiyacını tatmin ve temin etmek ve iktisat
ceği derpiş olunarak bu hüküm kaldırıl-
sahasında rekabet vücude getirerek onlar-
mıştır.
la bu sahada mücadele etmektir. Takdir
buyurursunuz ki iktisadî kavaidin böyle REFİK B. (KONYA) — Ticaret
zecri kanunlarla, cezalarla önüne geçile- kanununun ahkâmı umumiyesine göre faiz
mez. Hepimiz biliyoruz. Kredi ihtiyacı çok mukavelesi serbesttir. Tarafeyn birrıza
olduğu için böyle fazla faiz alanlar vardır. istedikleri şekilde istedikleri faizi tesbit
Bunlarla rekabet edebilmek halkın kredi edebilirler. Keza borçlar kanununda eğer
ihtiyacını bizzat temin etmekle kabildir. faiz mukavelesi yoksa faiz miktarının yüzde
-Fakat o sahada yürümek imkânı olmadığı 5 den yukarı olmayacağı yazılıdır. Mu-
— 74 —
ayrı ayrı mebuslar da bilirler ki Türkiye- nız asgarisi 18, azamisi 38 dir. Buna sureti
de yüzde 9 faiz yoktur. Bunun fevkindedir. katiyede eminim ki gerek buhran zama-
Hâkimler ve zabıta da bunu bilir. O halde nında ve gerek tabiî zamanlarda bu ka-
niçin yüzde 9 da tutulmuyor? Çünkü hadi- dar faiz veren her hangi bir adamın ha-
satı iktisadiye bunu icap ettiriyor. İktisadî yattan bekleyeceği tek bir şey vardır. İflâ-
hâdiselerde zecrî tedbirler alınamaz. Arzu sını tebliğ edecek mahkeme mübaşirini
talep bunun üzerinde mühim rol oyna- beklemek. Hiç bir iş yoktur ki bu kadar
maktadır. Biz ileride tatbik olunamıyacak faiz vererek kazanç temin edip te bu ka-
ve madun mevkie düşecek her hangi bir dar ağır faizin altından kalkmak imkâ-
nisbeti almadık. Bundan dolayıdır ki Hü- nını bulabilsin. Bizim buradaki tedbirleri-
kümetin teklifini iyice tetkik buyurunuz, miz normal krediyi daraltmamak için iti-
göreceksiniz ki nisbet üzerinde durmadık. dal dahilinde tutuyor ve diğer krediye de
Nisbeti, hakikî hayattan aldık. Böyle işaret veriyoruz, diyoruz ki, sen de norma-
yapmasak alacağımız her hangi bir nisbet la doğru geleceksin, sureti katiyede me-
Mürabaha Nizamnamesinde olduğu gibi, netmiyoruz. Kurşantaj yapıyoruz. Ken-
yaşamayacaktır. Oniki rakamının faiz itiba- dilerinden bilâhara tesis edeceğimiz Halk
riyle yüksek bir rakam olduğunu ifade bu- Sandıklarına hissedar olmak şartile ida-
yurdular. Tamamen kendileriyle hem efkâ- rei hususiyelere bırakmış olduğumuz bu
rım. Oniki rakamı dünyanın her yerinde ol- parayı almış bulunuyoruz. Bu böyle ol-
duğu gibi bizim memleketimizde de pahalı makla beraber, arkadaşlar, itiraf etmek
bir rakamdır. Yüzde 12 yi normal kredinin lâzımdır ki bizim hayatımızda bu krediye
haddi azamisi olarak meydana atmış olu- muhtaç insanlar da vardır. Halen-o ban-
yoruz. kaların kapısını çalacak ve onlardan kredi
isteyecek insanlar mevcuttur ve sonra o
Bizim memleketimizde krediyi muh- bankalar bu gün için masarifi umumiye-
telif safhalara ayırmak mümkündür. Me- lerini, gidiş tarzlarını daima bu yüksek
selâ büyük şehirlerde daha doğrusu ban- faizlere göre tanzim etmişlerdir. Biz doğ-
kaların birbirleriyle rekabet ettikleri yer- rudan doğruya - gayrikabili tatbiktir -
lerde faizlerin miktarı 7,5 tan başlar, 12 de antr parantez ifade edeyim ki - yüzde 9, 12
nihayet bulur. Bunun vasatisi 8,5 veya 9 dediğimizde hiç bir zaman faizin haddi
deyebiliriz. Fakat ayni bankaların İç Ana- orada durmamakla beraber, böyle dersek
dolu'da yaptıkları muameleler başkadır. bu bankalar birer birer yıkılacaktır. Sonra
Orada 15 ten başlar, hatta ekseriyetle 18 i ne olacaktır? Vazifemiz bunları yıkmak
teşkil eder, 22 ye kadar yükselir. Şu halde değildir.
biz normal krediyi rencide etmemek için
12 rakamını gösterdik. Oniki rakamını gös- Vazifemiz onları makul hadde indir-
terdiğimiz zaman da sureti katiyede eminim mektir. Makul hadde nasıl gelebilirler?
ki haysiyetli müesseseler bunun fevkine Küçüklerin birleşmesi gibi, masarifi umu-
hiç bir sebep ve suretle çıkmayacaklardır. miyelerini indirmeleri gibi, hissedarlarına
Demek oluyor ki bu 12 rakamı, 22 ye ka- yüzde 18, 20 gibi yüksek temettüler tevzi
dar yükselen faiz rakamını derhal 12 ye ettik diye iftihar zihniyetinden uzaklaş-
indirecektir. Bunda bir kazanç görmekte- maları gibi. Fakat bunları yapmalarına fır-
yim. sat vermeden esaslı ve zecrî tedbirler alır-
İkinci kısım kredi: Memleketimizde kü- sak netice ne olacaktır? O müesseseler
çük bankaların yaptıkları kredilerdir. Bun- yıkılacaktır. Memlekette kredi hacmi aza-
ların faizleri asgari 18 den başlayarak yüz- lacaktır. Erbabı ihtiyaç daha ziyade taz-
de 38 e kadar yükselir. Bunların vasatisini yika uğrayacaktır. Bu kredi mesailini mun-
tayin etmeğe ben de muktedir değilim. Yal- tazam bir programla halle çalışırken ilk
— 76 —
adımda böyle bir akibete asla taraftar de- bir sebep vardır ki bunu; faizi yüzde yüze
ğilim. Bu günkü ıstırabı tehvin etmek vazi- kadar çıkarmağı meşru gösterir gibi gö-
femizdir. Fakat bu kanun size büyük ban- rüyoruz. Bu Halk Fırkasının mensupları,
kalar için yüzde yüz menfaat temin edecek- demokrasi mebusları, böyle bir esareti
tir, küçük bankalar için yüzde 80 menfaat iktısadiyeyi, yani yüzde 100 faizi asla kabul
temin edecektir. Şimdi geleceğim bir bahis edemeyiz. Arkadaşlar; insan esareti ne
daha vardır ki tefecilerdir. Onlar için yüzde kadar merdut ise insanın iktisadî esareti
30 menfaat temin edebilirsek kendimi size de o kadar merduttur. Beyaz insan alım,
en bahtiyar bir adam olarak takdim ede- satımı siyah insanlara nasıl teşmil edil-
rim. Yüzde 30 menfaat temin edebilmek ilk mişse ve zavallı insaniyeti esaretten kur-
adımda büyük bir muvaffakiyettir. Kuv- tarmak ne kadar müşkül olmuşsa bu ağır
vetli bir adım atıyoruz, buna hiç şüphe faizle, iktisadî esaretten kurtarmak o ka-
yoktur. Fakat bunu ifade ederken bu ka- dar müşkül olacaktır. Şu kısmı bıraktık,
nunun bir sayıfası, bir maddesi değişmez bu kısmı bıraktık demiyelim. Biz; tefeci-
diye - Kuranıkerim gibi - bir iddiamız da likle mücadele için bu kanunun geldiğini
yoktur. İşin içerisine girdikten sonra haki- zannediyorduk. Hayır görüyoruz ki bu
kî hayatı ifade ederek kanunu tekâmülle kanun tefecilere çalış diye izin veriyor.
yürüteceğiz. Kanuna o tekâmül seyrini Yüzde şu kadar alırsan bana bu kadar ver
vereceğiz. Heyeti muhteremenize itidal tav- demek katiyyen doğru olmaz. Bu hal de-
siye ettiğimin tek sırrı budur. mokrasi esaslariyle kabili telif değildir. Biz
halkı kemiren her hangi bir işten asla hisse
Diyorlar ki tefeciler dünyanın her aramamalıyız. Bizim hissemiz öyle bir
yerinde çok zeki adamlarmış, kendilerinin teklifi reddetmek ve kırmaktır.
menfaatleri aleyhinde alınan tedbirin mu-
kabil tedbirini bularak içtimaî zaruret ve Tefecilik, ancak alman paraya verilen
sefaleti istismar etmekte çok mahirlermiş faizden ibaret değildir. Arkadaşlarım da-
ve ben de itiraf ederim ki öyledirler, Fa- irei intihabiyelerinde daha bir çok şeylere
kat onlara ihtar ederim ki şimdiye kadar şahit olmuşlardır, bilirler. Bilhassa bizim
başı boştular ve Hükümet üzerine hiç bir dairei intihabiye gibi yerlerde Edirne, Ça-
kayit koymamıştı. nakkale, Gelibolu, Ayvalık taraflarından
Bizim tedbirlerimiz yalnız menfi de- inip gelen yabancı unsurlardan tefecilerin
ğildir, ayni zamanda müsbet olanları da kahrını görmüş arkadaşlar burada mev-
vardır. Diğer kanunda göreceksiniz. Bi- cuttur.
zim memleketimizde büyük krediye de-
ğil, küçük krediye muhtaç olanlar muzta- Onlar yalnız para almazlar arkadaş-
riptir. Çünkü küçük krediyi arayanlar lar; yüzde 100 faiz aldıktan sonra halkın
büyük bankalara yanaşmazlar. Bir kik,ük getirdiği zâhireyi, eşyayi iki misli eksiğine
arazi sahibi kendisine tahsis olunan miktar alarak faizi yüzde 500 e çıkarırlar.
üzerinden para almak için daha büyük Raif Beyefendi arkadaşımız biraz ev-
ihtimam ve vakit ziyama muhtaçtır. Bü- vel yüzde 100 ün ayıp olduğunu söylediler.
yük krediye muhtaç olanlar kendilerini Encümen namına dediler ki; böyle bir faiz
tanıtmakta daha çok suhulete sahip olan almak ayıptır. Yüzde 100 faiz almak ayıp
insanlardır. Bizim alacağımız tedbirler olursa bunun, yüzde 50 sine iştirak ayıp de-
küçük kredileri temin edecek ve bunların ğil midir? Daha ileri gittiler dediler ki, hissî
işine yarayacak müesseseler vücude ge- hareket etmeyiniz, siz tefecilerin memle-
tirmektir. keti soyduğuna kani misiniz. Vallahi so-
ZİYA GEVHER B. (ÇANAKKA- yuyorlar, billahi de soyuyorlar, Bunun
LE) — Asıl kanunun ruhunu teşkil eden daha ilerisi yoktur.
— —
ruştur. Paraya muhtaç olan bir adam gelir Bunun için hiç bir endişe yoktur, kâfi ah-
12 kuruşluk tuzu 18 kuruşa alır, üç ay kâmı müeyyide vazolunmuştur.
vade ile sattığından 100 okka tuza beher
okkada 6 kuruş zammederek üç ay sonra SALÂHATTİN B. (KOCAELİ) —
18 lira alır. Bu adamın paraya ihtiyacı ol- Bu güne kadar tefecilerden muztarip olan
duğundan 18 kuruşa aldığı tuzu dükkân- halkın bazı zaruretlerinden istifade ede-
dan ayrılır ayrılmaz 12 kuruşa satar. Onu rek ağır şartlarla kendilerine imza ettiril-
yine tefecilerin adamları alır dükkâna ge- miş senetler ve sairelerle bir takım alacak-
tirir. Bu doğrudan doğruya bir mubayaa ları vardır. Borçlu bunu ödemekten âciz-
ve alış veriş akti olduğu için bu kanunda dir. Bu hal için her yerde feryat edilmekte
hiç yerini görmedim. Bu o kadar çok olur ve bunu tetkik edenler, bununla mücadele
ki bu suretle yapılan muamelelerdeki faiz edilmek lâzımgeleceğine kail olmuşlar ve
yekûnu senede yüzde 100 ü bulur. İşte Hükümet bunun için bir kanun teklif et-
yüzde 100 faiz dedikleri budur. miştir. Şimdiye kadar yapılmış bu gibi
işlerin meşruiyetinden, makbuliyetinden
MUHTELİT ENCÜMEN NAMİNA şüphe için şuna, buna bilmem iktisat
RAİF B. (TRABZON) — Bu kanun te- nazariyelerine, uzun boylu ilmî esaslara
feciliği tarif etmektedir. Tefeci, beyanna- istinada lüzum yoktur. Bunlar her aklı se-
me vermeden, izin almadan bu şekilde limin, ciddî bir şekilde düşünen bir kimse-
ödünç para işlerile iştigal edendir. Yer- nin teslim edeceği fena hareketlerdir. Bun-
diği beyannamede ne faiz miktarı gösteril lara, muamelei iktisadiye denemez.
mişse onu ihlâl etmek suretile faiz alanlar
da tefecidirler. Aldıkları faizleri gizleyen- Bendenizin' Refik Beyefendinin de işti-
ler de her hangi şekil ve surette tefecidir- rakiyle takdim ettiğimiz bu teklifte, muvak
ler. Şimdi adam faiz almamış ta köylünün kat bir madde yapılsın, borçluya bir hak
ihtiyacı varmış mal vermiş. Malın hakikî bahşedilsin. Bu kanunun neşrinden evvel
değeri 50 kuruşken 100 kuruş üzerinden yapılan muameleler de bu kanunun 9
borç yazmış. Biz adamı teşvik ediyoruz. uncu maddesiyle amme menfaatine uygun
Eğer senden gizlice böyle faiz almışsa bize olduğunu kabul ettiğimiz yüzde 12 den faz-
haber ver sana para da vereceğiz diyoruz. la olan miktarları bir nisbet dahilinde bir
kısmını borçluya, bir kısmını da idarei hu-
ŞÜKRÜ B. (BOLU) — Neyi ispat susiyelere veriyoruz. Bu verilen kısımlar
etsin efendim? borçlu lehine tenzil edilsin, mukrizler bu
tenzilâtı kabul etmezse borçlular bu ten-
Tuz satıyor. Yüz okka 12 kuruştan
zilâtın yapılmasını mahkemeden istesin-
1200 kuruş edecekken okkasına 6 kuruş
ler. Yeni bir muhakeme usulü koymuyo-
zammediyor, 1800 kuruş diye yazıyor. Bir
ruz. Ancak evvelce yapılan muameleler-
senede raptediyor. Oluyor bir mubayaa,
den muztarip olanların ıstırabının teslim
3 ay vade veriyor, üç ay sonra parasını alı-
edildiğini ve Meclisi Âlinin bu kanunu
yor. Bunun tefecilikle ne alâkası vardır.
neşretmesiyle bunu gören halk, evvelce
Esası tefeciliktir, fakat zâhirde görünen
bunu yaptık di/e, asıl maddeten ödemek
tuz satışıdır. Bu çok cari bir usuldür. Faiz
vaziyetine ve onun fiilî fena neticelerine
yok, tuz satıyor, üç ay sonra bedelini is-
maruz kalmasın. Zannederim bunda ada-
tiyor.
let hissi mündemiçtir. Burada iktisat âle-
MUHTELİT ENCÜMEN NAMINA mini hercümerce uğratacak bir şey yok-
RAİF B. (TRABZON) — Şükrü Bey, tur. Yalnız borçluya bir hak veriyor ve
sizin izah ettiğiniz muvazaadır, fazla faiz istenilen şey de hakikaten yerinde olarak
almaktadır.^ Bu muvazaayı mahkemeler- indirilmesi lâzım ve alan için de haklı ol-
de ispat etmek kolaydır, ispat edilebilir. mayan bir şeydir.
— 79 —
göre dahilî bir konsolidasy ondan*ibaret- demektir. Buna meydan vermemek lâzım-
dır.
tir, yani borçlunun tediye kabiliyetine göre
taksitlere raptederek gerek alacaklının ve İkincisi; Hükümetin teklifinde ipo-
gerek borçlunun hukukunu muntazam tekli borçlar lâalettayin beş sene müd-
bir surette tediye ettirmektir. Yok yere detle tecil ediliyor. Yani o mal satışa gi-
bir çok adamları mağdur etmektense, hem dip te yüzde 75 ini bulmazsa o takdirde beş
alacaklının hem de borçlunun hukuku sene sonraya kadar tecil ve temdit edile-
muhafaza edilerek, memleketin buhran cektir. Mademki ipoteklidir. Yani teminat-
karşısındaki vaziyeti nazarı itibare alına-lıdır. Şu halde hiç icraya gitmeden,yüzde 75
rak taksitlendirmek tabiri kullanılmıştır. ini tutmasını beklemeden, yani yüzde 75 i
Bu aşağı yukarı bir konsolidasyondur. veren bir adamın malını elinden almak
Bu ciheti tebarüz ettirdikten sonra şimdi yine günahtır. Hükümetin bu noktadaki
mevzubahs olan kanuna geliyorum. Ka- teklifi çok doğrudur. Encümenlerde nasılsa
nunun esbabı mucibe mazbatasında izah bu nokta haczedilen kısımla birleştirilmiş,
edildiği veçhile buhran karşısında emsali hepsi yüzde 75 kıymetini tutmadığı tak-
gayrimenkulenin kıymetleri çok düşmüş- dirde bu müecceliyetten istifade edecek-
tür. Bunlar yok pahasına halkın elinden tir, denmiştir ki bu doğru değildir. İpo-
çıkıyor ve alacaklıların elinde toplanıyor,tekli kısımlarda tecdit edilmek gerektir.
bu kanun buna mâni olmak ve bunun Sonra öyle zannederim ki bu kanun,
hakkında tedbir almak içindir. Fakat lâzım olan faydayı vermeyecektir. Yani
kanunun birinci maddesinde; kanunun beş senede ödenmesi kabil olmayacaktır.
neşri tarihinde vacibüttediye olan borçlaraBorçluların vaziyeti böyle beş senede borç-
hasrediliyor. Bu, buhrana ait olduğiı için larını itfaya ve tediyeye müsait değildir.
zannediyorum ki kriz devam ettiği müd- Yine bazı kanunlarla bunu tekrar, tekrar
detçe muhammen kıymetin yüzde 75 ini elimizden geçirmek mecburiyetini hisse-
bulamayan emvali gayrimejıkule sahip- deceğiz. Ayni şekilde Maliyenin satmış ol-
lerinin borçları tecil edilmek lâzımdır. duğu mallarda da bu usulü tatbik ettik
ki doğru değildir. Biz istiyoruz ki munta-
Diğer taraftan halkın elinde emvali
zam bir vaziyet ihdas edelim. Borçlular
menkulenin ucuz fiatla alacaklıların eline
alacaklılarına karşı namuslarını ve itibar-
geçmesini menetmek için şimdilik bu
larını muhafaza edecek vaziyete girsin-
tedbirleri kâfi görüyorum ve inşallah kriz
ler. Yüzde 20 koyduk amma bu adamlar
artık durmuştur ve umumî surette kon-
borçlarını vaktü zamaniyle ödemek imkâ-
solidasyon tatbikına lüzum hâsıl olmaz.
nını bulamayacaklardır. Beş senede borç-
HÜSNÜ B. (İZMİR) — Halil Be- larını ödeyeceklerine kani olsaydı Em-
yefendinin temas ettiği nokta mühimdir. lâk Bankası hiç şüphesiz 15 sene gibi uzun
Hakikaten bir kimse bundan bir sene ev- bir müddet teklif etmezdi. Bendeniz on
vel borçlanırsa, vadesi bir buçuk sene ol- beş sene kabul edelim demiyorum, hiç
duğu için 6 ay sonra gelecektir. Şimdi olmazsa on seneyi kabul edersek en doğ-
bu adam bu kanundan istifade etmeyecek ru bir yolu tutmuş oluruz. Aksi halde
midir? Bu kanunun vazını icap ettiren gelecek sene bu kanun yine elimizdedir.
sebep, borçlu hakkında buhran dolayısiyle Bilhassa Vekil Beyefendi, bir taraflı iş
malın kıymetinin tenezzülüdür. Binaena- yapmak doğru değildir, buyurdular. Hal-
leyh bir tesadüf eseri olarak vadesi bu buki biz burada bir taraflı iş yapıyoruz.
kanundan bir gün sonra elmi olari bir Filan adam, filân gün para alacaktır.
borçlu bundan istifade etmezse yaptığı- Onun da başka yere borcu vardır. Bittabi
mız kanun kısır kamış olur ve birçok va- parası vaktü zamanile verilemeyecektir.
tandaşlara onun hükmü tatbik edilemez Diyeceğiz ki sen yalnız yüzde 20 sini alacak-
— 82 —
sın. Peki bu adam ne yapsın onun da taah- da zaten yazılıdır. Geçen sene İcra İflâs
hüditı vardır. Onu da düşünmemiz lâ- kanununun tadili sırasında biz bu müddeti
zımgelir. Onların da alacaklılarına karşı kısalttık. Fakat hakikatla karşı karşıya
vaziyetleri ayni şekilde ise ipoteği onlara geldiğimiz zaman kısaltmanın fayda ver-
devir suretile kendilerini kurtarmak lâ- mediğini gördüm. Gayrimenkuller ashabı
zımgelir. için kaça kaç olursa olsun satılmayarak
Bu kanunu bu gün elimize aldık. ellerinde tutmalarını temin ve himaye
Halbuki çok mühim bir hâdisei iktisadi- için yapılan bir kanundur. Bu kanunun
yedir. Zannederim ki hepimizi düşündü- neşri için yapılan bir kanundur. Bu ka-
recek noktalardır. nunun neşri tarihinde vadeleri hulûl et-
miş veyahut icra dairelerinde takip edi-
İKTİSAT VEKİLİ MAHMUT CE- len şeylere hasredilip te ertesi günkü ala-
LÂL B. — Bütçe münakaşa ve müza- caklara hasredilmemesinde ne mahzur
keresi esnasında ben demiştim ki (mem- olabilir?
leketimizde moratoryom yaptıracak bir
vaziyet yoktur), Moratoruvar bir vazi- REFİK B. (KONYA) — Gayri-
yet memleket için çok felâketi mucip menkulün satış bedeli muhammen yüzde
olabilir. Yani bu gün için tediye edilmesi 75 ini bulmazsa beş sene tecil olunacaktır.
lâzımgelen borçları, konsolide esası bu Tecilden sonra birinci fıkranın hükmü
kanunda vardır. Bununla hem alacaklıyı, şudur. Satışın geri bırakıldığı tarihteki ba-
hem de borçluyu muayyen bir şekle sok- kiyei zimmet ana faiz ve masraf yekûnu
mak suretiyle kendilerine bir istirahat ver- üzerinden yüzde 7,5 faiz yürütülür.
miş oluyoruz. Bunun esbabı mucibesi de
malûm ve basittir. Şimdiye kadar tediye Şimdi bu hüküm tabiatiyle millî ban-
edilmesi lâzımgelen borçlar içerisinde buh- kaları müteessir edecektir. Çiftçi ve böyle
ran zamanında başlayan borçlar vardır, gayrimenkulünü ipotek etmek suretile
buhranın içerisinde yaşayan borçlar var- borçlanmış olan borçluyu düşünerek mem-
dır. Yalnız şu noktaya işaret etmek iste- lekette başlı başına bir kudret olan ve
rim ki; şimdiye kadarki borçlar için bir binnetice çiftçinin hayatı üzerinde müessir
vaziyet alıyoruz da, niçin bundan sonraki bulunan millî banka ve müesseselerin
borçlar için bir tedbir almıyoruz? Bunu vaziyetini düşünmekte ayni veçhile ve ayni
düşünmemek bir taraflı düşünce olabilir. esbabı mucibe ile lâzımdır. Meselâ Em-
Bence hakikaten böyledir. lâk ve Eytam Bankasının vaziyetini hepiniz
biliyorsunuz. Bu banka komisyon, faiz
SALÂHATTİN B. (KOCAELİ) — hepsi dahil olduğu halde kâr miktarını
Görülüyor ki bu kanun gayrimenkulâ- yüzde 9,5 a indirmiştir.
tın ucuzca elden çıkarılmasına mâni ola-
cak bir tedbirdir. Bundan başka hiç bir Malûmdur ki Emlâk Bankası serma-
tesiri yoktur. Böyle yüzde 75 muhammen yesinin 6 milyondan fazlası yetimlere ait
kıymeti tutmayan artırmalarda satış geri bir paradır ve bunun için yüzde 7 faiz verir.
bırakılacaktır ve beş senelik tecil esası Tecil halinde yüzde 7,5 faiz alacaktır .Yüzde
kabul ediliyor. Fakat yine bir fıkrasında 20 para ile hakikaten son zamanlarda bü-
görülüyor ki, borçlunun menkul veya zim- yük faidelerini gördüğümüz bu millî mü-
metinde alacağı ve sair haklarına müraca- essesenin yaşamasına imkân olur mu?
ate mâni değildir. İkincisi: İstanbuldaki Emniyet San-
Arzettiğim gibi bir gayrimenkulün dığı. Bu müessese para aldığı zaman, eğer
yüzde 75 muhammen kıymetini tutmaması yanlış ifade etmiyeceksem, yüzde 7 buçuk
halinde satılmayacağı bizim İcra ve iflâs bir zamanlar yüzde 8,yüzde 9 hatta iki sene-
kanunumuzun esası olan İsviçre kanunun- lik mevduata yüzde 9 dan fazla faiz veriyor-
— 83 —
du. Son zamanlarda bu miktar yüzde yedi sıdır. 250 milyon liralık bir muamele üze-
buçuğa kadar indi. Emniyet Sandığı, en zi- rinde böyle anî bir karara varmak bu mem-
yade küçük para sahipleriyle muamele yap- leketin umum hayatında çok rahatsızlık
maktadır ve İstanbul halkının her veçhile vücude getirir. Bendeniz şahsan çok arzu
itimadını kazanmıştır. Cebinde on lirası ederim. Fakat bunun mesuliyetini üzerime
olan bir adam, bu parayı bu müesseseye alacak vaziyette değilim. Eğer işin lâtifeye
yatırmaktan çekinmez. Bu müessesenin tahammülü olsa bütün borçları affettim
parayı aldığı zaman mevduata vereceği derdim ve milyonlarca insan bize aferin
faiz dahi tecil halinde olmazsa arzettiğim derlerdi. Fakat bunun reaksiyonunu on-
ve Heyeti muhteremenizce faideleri bili- dan sonra yaşayacak insanlar çeker ve bize
nen böyle bir müessesenin yaşamasına
iki katlı beddüa ederler.
imkân yoktur.
RAİF B. (TRABZON) — Ekseri-
HALİL B. (İZMİR) — Vekil Be-
yet bu esasın genişletilmemesi lehinde bu-
yefendi buyurdular ki vadesi gelmiş olan
lundu. Borçlu ile alacaklıyı düşünürken,
borçlar için böyle bir konsolidasyon ka-
yalnız bir insan borçludur. Diğer bir kı-
bul edelim. Fakat yeni yapılacak muame-
sım da alacaklıdır şeklinde düşünülürse
leler için böyle bir şey kabul edersek mem-
yapılacak kanun çok isabetli olur. Halbu-
lekette kredi durur.
ki vaziyet böyle- değildir. Borçlu olan
Zannediyorum ki vaziyeti ayırmak adam ayni zamanda alacaklıdır. Mesele
lâzımdır. Bu kanunun neşrinden evvel karışıktır. Bu itibarla ipotekli borçlular ve-
mukavelesi yapılan borçlar vardır. Fakat yahut alelâde borçlular diye bir sınıfa
neşrinden sonra tediye zamanı gelecektir. ayırmağa maddeten imkân yoktur. Onun
Bunların da bu kanunun şümulüne gir- için encümen Hükümetin teklifini kabul
mesi kredi meselesine tesir etmez. Fakat etmedi ve dedi ki, borçluları zümrelere
kanundan sonra aktedilecek mukaveleler ayırmağa mademki imkân yoktur. Şa-
için buyurduğunuz mahzur varittir. hısları nazarı itibare almayalım. Yalnız
gayrimenkulü nazarı itibare alalım. Buh-
İKTİSAT VEKİLİ CELÂL B. — ranın netayici doğrudan doğruya insan-
Tekrar Heyeti umumiyeden itidal rica ların refahına tesir etmektedir. Refahtan
edeceğim. çok düşmek veya mallarını ellerinden kay-
Arkadaşlar, meselenin şümulunu ra- betmek buhranın elim neticeleridir. Re-
kamla gördüğümüz zaman karar vermek fah elden gitmiş, menkul mallar elden
için daha çok suhulete mazhar olabiliriz. gitmiş paralar elden gitmiş. Bunlar elden
Bu kanunu Hükümet teklif ettiği zaman gidebilir, fakat bunlar için en ziyade ıstı-
vadesi hulûl eden borçlar dendi ve ayni za- rap veren kısım gayrimenkulün elden gidi-
manda yüzde 15 ten fazla faizle yapılan şidir. Nüfusu umumiyemizin dörtte üçü-
işlere aittir dendi, yani bir adaletsizliği nü teşkil eden köylünün en kıymetli ve
tamir etmek ve buhrandan müteessir olan en aziz malı gayrimenkuldür. Gayrimen-
vatandaşları korumak arzu etti. Encümen kul elden gitti mi artık o zaman her şey
vadesi hulûl eden borçları kaldırarak, isti- bitmiştir. Beş dönüm, 10 dönüm arazi üze-
fası lâzımgelen borçlar demekle bunun rinde yaşayan 10 nüfus vardır. Örtüne-
şumulünü genişletti. Bir defa bu teklif cek 1-2 yorganı, 1-2 de hayvanı varsa
kabul edilecek olursa neticesi şudur. Ka- menkulü o kadardır. Fakat bütün merbu-
nunla yapacağımız, üzerinde durulacak tiyeti, vatana merbutiyeti en aziz tanıdığı
meblâğ 25 milyon liradır. Eğer bütün gayrimenkulü yüzündendir. Gayrimenku-
mevcut borçlara bunu teşmil ettiğimiz za- lün elden gidişi onu mahveder. Bu mülâ-
man asgarî portesi 250 milyon Türk lira- hazadır. Bu itibarla gayrimenkulü kurtar-
— 84 —
mak lâzımdır. Ne yapalım, satışı işkâl Adalet şurada, buhran 1929 da veya
edelim dedik. 1930 senesinde başlamıştır. 1930 senesinde
başladığına nazaran başlamadan evvel pa-
Çünkü tahmin edilen kıymetler müza- ra ikraz etmiş olanlar ve borçlu olan in-
yedeye çıktı mı, mevcut mevzuatımıza göre sanlar tahmin edilmeyen bir âfetle karşı-
müzayede neticesinde kaç kuruşa çıkarsa laştıkları için onlar, onlar, namuslu insan-
o fiatla ihale edilir. Biz buna bir hudut lar, paralarını verememekle himayeye muç-
koyalım dedik. Muhammen kıymetin taçtırlar ve fakat buhran girdikten sonra
muayyen bir nisbetini bulmadıkça bu mal- bu şekilde yapılmış olan borçlar buhranın
lar satılmasın fakat bunu yaparken hayatı devam ettiği müddet içinde cereyan etmiş
umumiyede gayrimenkul satılamaz veya olduğu, o buhran şeraitine tevfikan ya-
satışı müşkülleşmiştir, şeklinde bir karar pılmış olduğu için birinciler kadar himaye
almanın memleket iktisadiyatına bir hare- edilecek tarafları yoktur. Asıl himayeye
ketsizlik vereceğinden korktuk. Çünkü muhtaç olanlar gayrimamul zamanların
krediye ihtiyacı olanlar, bu gün şahsî iti- gayrimenkul âfetlerin ve günlerin tevlit
bardan ziyade, menkul mallardan ziyade, ettiği ıstıraptan kurtarılmağa muhtaç olan-
şahsî kefaletten ziyade gayrimenkul üze- lardır ve fakat buhran girdikten sonra
rine para bulabilmektedirler. Onun da para ikraz edilmişse bu ahval ve şerait
böyle tutup kıymetini zâfa düşürürsek bu düşünülmüş ve ona göre borç alınmıştır.
satılamaz diyecek olursak bu sefer iktisadî Birinciler kadar bu ikincileri himaye et-
hareketlere kuvvetli bir engel koymuş meğe ortada kuvvetli sebep ve âmil yok-
olabiliriz. Ekalliyette olan arkadaşlar bu- tur. Buna bu şekilde bir hudut koyarak
rada madem ki öyledir bu kanunu umu- katî şekilde tesbit edilmesi encümenin mü-
mileştirelim, dediler. Fakat umumileştir- zakeresi esnasında kabul edilmedi. Çünkü
menin şimdi arzeylediğim esbap dolayı- - deniliyor ki o borç temdit veya tecdit edil-
siyle memleket iktisadiyatına ve hareketi miştir, ekseri yerlerde olduğu gibi arala-
ticarisine yapacağı tesir büyük olurdu, rında uyuşarak senetleri değiştirilmiştir.
Onu yapamadık. Hükümetin teklifinde O halde hakikaten borçların mebdei o
vadesi hulûl etmiş borçlar deniliyordu. zamandadır. Bunların ne zamandan baş-
Bu sefer teşmil etmek isteyen arkadaşlar ladığına dair hudut koymak, bunları ayır-
hiç olmazsa, zimmetine terettüp etmiş mak kabil olmaz.
olan borçlar için olsun, dediler.
O halde biz ne yapalım. Hiç olmazsa
Fakat bu teklifin manası şu idi: Bü- bu kanun çıktığı zaman vadeleri gelmiş
tün ikraz edilen paraların hemen ekse- olan veyahut encümenin biraz daha teş-
riyeti azimesi gayrimenkule istinat etti- mili suretiyle, tediyesi lâzımgelen borçlara
rilmiş, yani gayrimenkul göz önüne alı- ait olsun, diye bir teşmil yaptık. Bundan
narak para verilmiştir. Gayrimenkulün sa- daha fazla teşmil etmek, arzettiğim gibi
tışı bu şekilde işkâl edilince, bu gün ki- bu iktisadî hareketleri tevkif etmek, dur-
min, kimde parası varsa bu alacak tevak- durmak tehlikesini gösterir.
kuf edecektir. Demek ki beş takside tâbi Encümen mazbatasında muhammen
tutulacaktır. Birinci senede yüzde 20 si- kıymetin yüzde yetmiş beşini bulmazsa
ni, ikinci sene de yüzde 20 sini verecektir. dedik. Muhammen kıymet şudur: İcra
Bütün insanlara birinin diğerinde olan pa- memuru tek başına gider. Haczettiği gayri-
ralarını bu şekilde vermeyeceksiniz, dura- menkule kıymet kor. Eğer bir ehli vukuf
cak, demek memlekette umumî bir mora- bulursa, onun da mütaleasını sorar. Mev-
toryom tesiri yapabilecek bir kabiliyette- cut hükümlere göre yapılan tahminler
dir. Onun için biz bu şekli kabul etmedik. böyle idi. Noksan da tahmin edilse müza-
— 85 —
yede neticesinde muhammen kıymet bu- yatsızlık olur. Bunu düşünerek çare ara-
lunmazsa müzayede müddeti 15 gün daha dık. Muhtelif şekiller düşünüldü. Hiç ol-
temdit edilir. Tahmin haizi kıymet değil- mazsa yeminli üç ehli vukuf tarafından
dir. Fakat biz burada kıymet tahminine yapılsın, denildi. Çünkü bu bir kuvvei
esaslı bir netice verdik. Muhammen kıy- müeyyidedir. Yemin etmiştir. Kanaati ne
met bulunmazsa satış beş sene tecil edile- ise onu söyleyecektir. Bununla yalnız ala-
cektir. Fakat tahmin işini yalnız icra me- caklı himaye edilmez. Dun tahmin edil-
murunun takdirine bırakmak veyahut bu- mişse borçlu, fazla tahmin edilmişse ala-
lacağı her hangi bir şahısla yapmak ihti- caklı zarar görür.
Osmanlı İmparatorluğu1 nun dış borçlanması 1854 Kırım Savaşı ile başlamış ve hızla
gelişmişti. Bu borçlanmanın ürünü olarak 1856'da İstanbul'da kurulan Osmanlı Bankası,
1863'de bir fermanla 'devlet bankası' haline getirilmiş ve hem dış borçlanmaları sağlaya-
— 86 —
cak mali aracı kuruluş, hem de Hazine sarrafı statüsü kazanmıştı. Banka:ya, başka mali
aracı kuruluşlaıa göre oldukça farklı ayrıcalıklar verilmiş ve imtiyaz süresi belirli aralık-
larla uzatılmıştı.
1933'ün Meclis görüşmeleri, Banka''ya yeni bir imtiyaz süresi veren anlaşmayı yan-
sıtıyor. Banka, imtiyazlarının daralmasıyla artık 'bir yabancı banka' statüsüne yerleşmeye
başlamaktadır.
10.6.1933
SIRRI BEY (KOCAELİ) — Bu me- cut olan salâhiyetler ve vazifeler ve faali-
selede iki nokta calibi nazardır. Birisi, yetler bırakılmıştır.
Bankanın imtiyaz müddeti hitam bulacağı Osmanlı Bankasının tedavüle koymuş
zaman, altın lira mukabilinde tedavülde olduğu kavaimi naktiyelerden, yeni ev-
bulunan, evvelce Banka tarafından çıka- rakı naktiyelerden bakiye kalmış olan
rılmış olan banknotların tediye tarihinin takriben 200 000 liralık bir miktarın 1941.
daha bir müddet tehir edilmesi. senesine kadar tedavülde bulunabilmesi
İkincisi de, bu Bankanın ancak bir imkânını Bankaya veren bir madde vardır.
kaç sene evveline gelinceye kadar unva-
Bankanın imtiyazı 1952 senesine kadar
nında taşıdığı "şahane" kelimesi ıskat edil-
temdit edildiği halde Bankanın evrakı nak-
miştir. Bu gün imtiyazı temdit edildiği sı-
tiyesinin son günü tesbit edilmiş, yani evra-
rada acaba çocuklarımıza daha 20 sene
kı nakdiyesinin haiz olduğu hukukî suhu-
"Osmanlı" kelimesini telâffuz etmek kül-
letler mahdut bir yere kadar gidiyor ve ora-
fetini veren bu unvanı da tadil ederek şim-
da tevakkuf ediyor. 941 senesinden itibaren
diki mevzuatımıza muvafık bir isim bul-
her dakikada aıtık ortada kalmaması esa-
mak mümkün değil miydi?
sı temin edilmiş bulunmaktadır. Burada
SARAÇOĞLU ŞÜKRÜ B. (İZ- imtiyaz temdit edildiği halde evrakı nak-
MİR) — Beş altı aydanberi Banka ile de- diyesinin Merkez Bankasına geçmiş olan
vam edegelmekte olan müzakerelerin ver- evrakı nakdiyemizle yan yana tedavülü
miş olduğu netice, mukavele şeklinde ter- imkân dahilinde görülemezdi. 1941 tari-
tip ve tanzim edilmiş, nazarı tasvibinize hinden itibaren bir sene içinde müracaat
arzedilmiş bulunuyor. edilmeyecek olan yanmasından, kaybol-
Bankanın imtiyaz müddeti, mukave- masından naşi, müracaat edilmesi ihtimali
lenin ilk maddesinde yazılı olduğu veçhile, bulunmayan evrakı nakdiyenin mukabilin-
1952 senesine kadar tecdit edilmiştir. de olan altınlar da Hazine emrine ter-
kedilecektir. Esasen pek küçük bir meblâğı
Bankanın istatüsü eski devirlerde ya-
ihtiva ediyor. 230-240 bin lira içindedir.
zılmış olan istatü kanun mahiyetinde bu-
lunduğu için ve bu Banka ilk teşekkül Bunu takip eden maddede Bankanın
ettiği zaman bir Merkez Bankası olabil- Türkiyede lâakal 30 şubesi bulunacağı
mek gayesini istihdaf ederek yazılmış ol- musarrahtır. Binaenaleyh Bankanın vazi-
duğu için bilhassa müzakeratımızm en yeti umumiyesi ne olursa olsun imtiyaz
büyük kısmını beleden madde, bu madde müddetince, Türkiyedeki şube adedini 30
olmuştur. Banka azamî hüsni niyet ve dan aşağı indiremeyecektir.
samimiyet göstererek bu istatüde mevcut Osmanlı Bankası Türkiye'de kazanç
olan ve Merkez Bankamıza ait olması ka- vergisi verecektir, Osmanlı Bankası Tür-
nun ve memleketin efkârı umumiyesi ica- kiye'de bilûmum posta, telgraf ücretlerini
bından bulunan bütün kuyudatı birer birer verecektir, Osmanh Bankası mahallî ida-
kaldırmış, sadece nizamname, ticarî ban- relere ait vergileri verecektir. Bunun hari-
kaların alelûmun nizamnamelerinde mev- cinde her hangi bankacılık şubesi haricin-
— 87 —
de telâkki edilecek bir sanat icra ederse açmağı Banka kabul etmiştir. Bunu kabul
o erbabı sanayiin vermekle mükellef oldu- etmiş olduğumuzu bildirdik. Bunun ne-
ğu vergileri vererektir. Diğer millî banka- ticesi olarak tadilâtı, kanun lâyihasında
lar gibi bunlar haricinde kalan vergilerden yapmak lâzımdır. Bu 1 250 000 isterlin
de Osmanlı Bankası muaf addedilmiştir. istatü kredisi haricinde, daimî hesabı cari
Diğer bir madde vardır ki bu madde haricinde, diğer 1 250 000 liralık döviz
Osmanlı Bankasının millî bankalar gibi kredisi vardır ki; bu da son senelerdeki
müsavi muamele göreceğini yazan yazıları döviz sıkıntılarına bir dereceye kadar
ihtiva ediyor. Eğer o millî bankalar, ken- karşı koyabilmek için Banka tarafından
di icra ettikleri hususî sanatın icabı, ka- sekiz sene müddetle açılmış bir kredidir.
nunen kendisine verilmiş veya istikbalde Ancak bu krediden istifade edebilmek için
verilecek olan muafiyet, imtiyaz varsa mukabili olan Türk parasının Merkez
Banka bunlardan aynen istifade edeceğini Bankasına konması lâzımgeliyor.
iddia edemeyecektir. Fakat bunların hari- Ad meselesine gelince: Osmanlı Ban-
cinde alelûmum Türk bankaları için cari kası emin olabilirsiniz ki bu ismin âşıkı
olacak her hangi bir kuyudat konmuşsa, değildir. Onun sadece âşık olduğu bir şey
menafi temin edilmişse o da istifade ede- vardır. Memlekette çalışmak ve para ka-
cektir. Bittabi Ziraat Bankasının hususi- zanmak.
yeti vardır, Emlâk ve Sanayi Bankasının KÂMİL B. (İZMİR) — Osmanlı
hususiyetleri vardır. Bu hususiyetlerin is- Bankası memlekette mevcut olan millî
tilzam ettiği, kanunen kendilerine verilmiş bankalara kanunlarla verilmiş olan imti-
veya verilecek olan muafiyetlerden Os- yazlardan, menafiden, müstefit olacaktır...
manlı Bankası müstefit olmayacaktır. Mer- Fakat millî bankaların tüccara gösterdiği
kez Bankası gibi bir kanunla teşkil edilmiş kredi teshilâtını yapacak mıdır, ayni za-
olan bankalarımızın kendi işlemekte olduk- manda dünyanın her tarafında mevcut
ları işlerin istilzam ettiği hususiyetlerle olan buhran dolâyisiyle millî bankaların
kanunen verilmiş veya istikbalde kanunen kendilerile muamele yapanlara gösterdik-
verilecek muafiyetlerden istifade etmek leri teshilâtı da yapacak mıdır?
iddiasını Osmanlı Bankası yapamayacak-
tır. Ancak bunu millî bankalarımızla mü- SARAÇOĞLU ŞÜKRÜ B. — Kâ-
savi tutmak vadinde bulunmuş oluyoruz. mil Bey arkadaşımın sorduğu suale maale-
sef bendeniz cevap verecek vaziyette de-
Onu takip eden maddede, Bankanın ğilim. Bu, Bankamn bileceği bir iştir. Fa-
Türkiye'de cari olan bilcümle kanunlara, kat zannediyorum ki müşterilerinin men-
bilcümle nizamata tamamen tâbi olduğu- faati hilâfma hareket etmeyecek kadar
nu ve bunların kendi hakkında tatbik edi- Osmanlı Bankası akıllıdır.
leceğini göstermektedir. Ancak bu ahkâ-
BAŞVEKİL İSMET PAŞA — Mü-
mı kanuniye, bu mukavele ile kendisine
zakere ettiğiniz mukavele uzun müzakere-
tanınmış olan haklara muarız olmamak
lerin mahsulüdür. Ciddî bir samimiyetle
şartiyle.. .
çalışmak arzusu, bu mukavelenin imzasına
Burada, diyoruz ki Banka ile Hükü- saik olmuştur. Biz memlekette dürüst ve
met arasındaki mukavelename bundan iyi niyetle çalışacak Bankamn kazanmasını
ibarettir ve bundan evvel yapılmış olan ve inkişaf etmesini arzu ve himaye ederiz.
bilcümle mukavelenamelerin hükümleri Böyle çalışan Osmanlı Bankası memleke-
mülgadır. te çok faydalı olabilir. Son zamanlardaki
Yine buraya zeylolarak konması lâ- temaslarımızdan ve tanışmalarımızdan
zımgelen bir parça vardır ki; O da, yeni memnun olduğumuzu huzurunuzda beyan
açılmış Sümerbanka bir milyonluk kredi edebilirim.
— 88 —
1933'ün yaz aylarında dünya ekonomisinin içinde bulunduğu karışık sorunlara çare-
ler aramak ve bazı ortak politikalar oluşturabilmek için toplanan Londra İktisat Konfe-
ransı'na Türkiye, İktisat Vekili Celâl Beyin başkanlığında bir heyetle katılmıştır. Aşağıda
yer alan Münir Beyin konuşması, Ticaret Komitesi'nde Atman murahhası Posse'nin öne
sürdüğü görüşlere karşı yapılmıştır. Posse, Türkiye gibi bir ülkenin kendi hammaddeleri
ve tarım ürünlerini işleyecek bir sanayi atılımına girişmesini "dünya buhranını şiddetlen-
direcek bir felâket" olarak nitelemiş ve Türkiye gibi ülkelere bazı yaptırımlar uygulan-
masını önermişti.
1.7.1933
Tâli komitenin geçenki toplantısında cepheler teşkil etmeleri için toplanmamış-
Türk heyeti murahhasası namına kendi tır. Bilâkis büyük toplanışın gayesi kon-
ziraî istihsalâtmı kullanmak için bazı feransa iştirak etmekte olan bütün millet-
sanayi ihdas etmek suretile en iptidaî ih- ler arasında ahenktar bir anlaşma vücuda
tiyaçlarına mukabele etmekle iktifa eden getirmektir.
bir memleketin hattı hareketi müfrit bir
milliyetçilik suretinde telâkki edilemez, Alman meslektaşımıza şurasını ha-
denilmişti. Türk murahhası ayni zamanda tırlatmak isteriz:
iktisadî karışıklıklara mâni olmak için
Milletlerin iktisadî istiklâlleri siyasî
bilhassa ihracat sanayiinin tanzim edilme-
istiklâlleri derecesinde asıldır ve beynel-
si lâzım geldiğini ilâve etmişti.
milel iktisadî münasebetler ançak müte-
Alman murahhası bu beyanata at- kabil menfaat ve hürmet esası dahilinde
fen mezkûr tâli komitede yaptığı beya- inkişaf edebilir. Hiç kimse hâdiselerin sey-
natta Türkiye halkına iş bulmak ve ikti- rini durduramaz. Eğer biz söz aldıksa
sadî muvazenesini tahakkuk ettirmek için Türk heyeti murahhasasının beyanatına
yeni sanay i ihdasının bir felâket olacağını cevaben M. Posse'nin yaptığı telkini pro-
iddia etmiştir. Alman murahhası M. Pos- testo etmek ve bu vesile ile şunu bir defa
se'ye göre sanayi devletleri tarafından ih- daha kat'iyetle beyan etmek içindir. Her
racat hususunda rekabeti tanzim eden iti- memleketin menfaatleri milletlerin heyeti
lâflar elde edilmedikçe memnuniyeti mu- umumiye halindeki menfaatleri içinde ara-
cip hiçbir sureti tesviye bulunamaz. nılmalıdır ve ancak bu ikisini hemahenk
kılmak suretiyledir ki refah yoluna girile-
Eğer bu son telkin sanayi devletlerince
bilir. Bu fikirledir ki biz, sınaî olmaktan
müttehit bir cephe teşkilini istihdaf edi-
ziyade ziraî olan devletleri Alman telkini-
yorsa, Türk heyeti murahhasası şurasını
nin neticeleri hakkında beraberce düşün-
ihtar etmeyi faydalı görür ki İktisat Kon-
meğe davetten istinkâf ediyoruz.
feransı bazı devletler diğerlerine karşı
Devletçilik çizgisinin henüz kesinlik kazanmadığı 1933 yılının ilginç bir tartışması,
Ziraat Bankası'nın kimin mülkiyetinde sayılacağıdır. Refik Şevket (İnce) ve Emin (Sa-
zak ) Beyler, Banka'nin devlet mülkiyetinde bir kuruluş olmayacağı, kişilerin (esas olarak
çif tçilerin) pay sahibi olduğu ve Ticaret hukukuna göre işleyecek bir anonim şirket olması
— 89 —
gerektiği görüşünün sözcülüğünü yapıyorlar. Bütçe Encümeni ise, reisi Hasan Fehmi
(Ataç) Beyin dile getirdiği gibi, Banka'nin devlet mülkiyetinde farklı bir kuruluş olduğu
görüşündedir. Konu, daha sonraki belgelerden izleneceği gibi, ileride karara bağlanacak-
tır.
16 10.1933
REFİK ŞEVKET BEY (MANİSA) rın hükmî şahıslara hisse tayini cihetini
— Ehemmiyetli gördüğüm mesele: Zi- imal ettiği halde ikinci fıkrası eşhas na-
raat Bankası meselesidir. Ziraat Bankası- mına iştirak hissesi tahakkuk ettirmek ve
nın resmî sıfatı, kanunî sıfatı, örfî sıfatı hisse senedi vermek cihetini âmirdir ki;
acaba nedir? bu 10 seneden beri hiç tatbik edilmemiştir
ve ebediyen de tatbik edilmesine imkânı
Ziraat Bankası, bu memlekette tees-
maddî ve hesabî yoktur diyor.
süsü eski bulunan ve bizim için mucibi if-
tihar olan bir müessesedir. Kanunî vazi- Bendeniz Ziraat Bankasının hissele-
yetini biz bir kaç kanunla göstermiş ve rinin B.M. Meclisinden çıkan kanun mu-
ifade etmişiz ve şöyle tarif etmişizdir: cibince fertlere ait olduğunu esas itibarile
Ziraat Bankası zürrâın ihtiyacını tehvin kabul etmiş iken bunun aksi olarak Dev-
ve ziraatin ve iktisadî ziraatin inkişaf ve lete raci olduğu yolundaki mütaleaya mev-
terakkisini temin maksadiyle müesses ve zuatı kanuniye itibariyle imkân göremiyo-
sermayesi eshama münkasem bir anonim rum.
şirkettir. Bundan sonra 340 senesi büt- Bizim Maliye encümenimizin eski is-
çesinde bu anonim şirketin nasıl iş göre- mi malûmu âlinizdir ki Kavanini Maliye
ceğini ve sermayesinin ne olduğunu, ser- encümeni idi. Yani her hangi bir mali
mayesinin nasıl inkısam edeceğini, ser- kanunun tefsiri mevzubahs olursa o encü-
mayesinin intifa şekillerini tasrih ederek mene gitmesi icap ederdi. Bu mesele de
şöyle bir kayit koymuşuzdur: hakikaten çok nazik bir meseledir. Muva-
zenei Umumiye kanununun yalnız 21 inci
"Aşar hissesi ianesinden mütehassıl
maddesini değil, Ziraat Bankasının hüvi-
sermaye her mahallin hissei menafil nis-
yetini tebdil ve tağyir edecek bir vaziyet
betinde ora zürramın gayrikabili beyü mevcut olduğuna göre ve bir kanunun il-
ferağ mali müştereki olmak, merkez veya gası mevzubahs olduğuna göre eğer tensip
mahalleri sandıklarında hıfzedilmek üzere buyurursanız bu mesele bir defa da Maliye
eshama taksim edilir" Yine buna temas encümenine gitsin.
eden diğer satırları okuyorum:
EMİN B. (ESKİŞEHİR) — Büt-
"1340 senesinden itibaren ikinci fık- çe encümeni âlisi bir tekaüt meselesini
rada zikrolunan hissei ianeden başka şe- halledeyim derken Ziraat Bankası hakkın-
hir, kasaba köy zürramdan alınacak iane daki kanunun esasma ilişmiştir. Bu doğru-
hissesinden mütehassıl sermaye efradın dan doğruya zürram malıdır. Kanun da
ve eşhası hükmiyenin teslimatı nisbetinde bunu âmirdir. Mahiyeti itibariyle de Ziraat
nama muharrer ve kendilerine mevdu Bankasıdır. Sanayi Bankası denince o ban-
eshama ayrılır. İşbu eshamın usulü tertip ka nasıl sanatkârlara yardım ediyorsa,
ve tevzü Ziraat Bankası meclisi idaresin- Ziraat Bankası deyince de doğrudan doğ-
ce tanzim ve Hükümetçe tasdik edilecek ruya zürra akla gelmelidir. Bu banka bu-
bir nizamname ile tayin olunur". gün zürraa inhisar ettirilememişse yarın
Bütçe encümeni diyor ki: Kanunun bu mahiyetini tamamen iktisap edecektir. Bu-
sarahati vardır. Ancak, kanunun doku- rada encümen biraz bedbinane düşünmüş-
zuncu maddesinin birinci fıkrası kazala- tür.
— 90 —
Köy kanununda yapılan değişiklik, kadına, köyün yönetimine katılma hakkı veriyor.
Kadınların milletvekili seçilme olanağının düzenlenişinden (1934'den) önce atılan bu adım,
Cumhuriyet rejiminin köye hem idari, hem de ekonomik birim olarak bakmaya ve yeni bir
yaklaşım aramaya başladığının bir işareti oluyor.
26.10.1933
— 92 —
DAHİLİYE VEKİLİ ŞÜKRÜ KAYA diyordu. Rejim ne olursa olsun Türk ka-
BEY — Türk kadının mazisini saymak, dını köyün iktisadî hayatında yaşayışının
malûmu ilâm kabilinden bir şey olur. fiilî tesirini gösteren bir unsurdu.
Kendisi evimizin müdürüdür. Köyde de Hiç bir devrin geri telâkkileri Türk
köy iktisadiyatının müdürü odur. Her köylü kadınının bulunduğu mmtakadan
hangi bir köye giderseniz en evvel karşımza kendi dimağının, ahlâkının cemiyet üze-
köyün iktisadiyatını idare edenin kadın rindeki kabiliyet ve tesirinin nüfuzunu
olduğunu görürsünüz. Kadına evinde ol- göstermekten onu fiilen menetmemiş, ede-
duğu gibi, belediyelerde olduğu gibi köy- memiştir. İşte bu kanun, köy kadınları-
lerde de idare hakkını vermek bir vazife- nın, yeni kanunda zikredilmiş olan esas-
dir. Ona köyde muhtar olmak ve muhtar ları yazılı şartlar altında idaresini tanzim
intihap etmek hakkını vermekle kendisi- edecektir. Bu kanun onu yalnız içtimaî
ne karşı bir şükran eseri göstermiyoruz, sahada ve şahsî kabiliyet sahasında bı-
kendisinin zaten ve tabiaten haiz olduğu rakmaktan çıkarıyor. Onu dimağiyle köyü-
hakkını kanunen ifade etmiş oluyoruz. nün umumî hareketleriyle alâkadar ede-
Bu köy kanunu hakkında göstereceğimiz cek, fiilen nâfiz olacak bir mevkie getirmiş
alâka, Türk kadını için şurada diktiğimiz bulunuyor.
âbideden daha güzel, daha insanî bir âbide
olacaktır. Kanunun heyeti umumiyesi, Biz belediye intihabında Türk kadı-
Türk kadınına köylerde de haklarını ve- nına, şehir ve kasabalarda reye iştirak
ren bir kanundur. haklarını kendilerine vermek sur etile iki,
iki buçuk milyon kadar vatandaşın şe-
RECEP B. (KÜTAHYA) — Bu hirlerin siyasî ve idarî hayatında tesirle-
gün köylerde oturan Türk kadınlarına da rini tanımıştık. Bu kanunu kabul ettiği-
kanunda yazılı hakları fiilî surette vermiş miz takdirde, küsûratı nazarı itibare al-
bulunuyoruz. Teklif edilen kanun Türki- mamak şartiyle yuvarlak olarak beş milyon
ye'de köy kadınlarına dahi, bir iki sene Türk vatandaşı kadının idarî ve siyasî
evvel şehir kadınlarına verilmiş olan hak- nüfuzunu bulunduğu sahada kullanabil-
kın verilmesinden ibarettir. Türk kadını- mesini temin etmiş oluyoruz. Bu itibarla
nın, bilhassa köylerde oturan Türk ka çını- onuncu Cümhuriyet bayramına girdiğimiz
nın meziyetleri üzerinde saatlerce, günler- gün Hükümetin yerinde yaptığı bu teklif,
ce söylense de bitmeyecek, ciltlerle nutuk- Heyeti Celilenizin de tasvibiyle kanuniyet
lara sığmıyacak surette yüksek evsaf ve kesbedecek olursa Türkiye'de Türk kadın-
kabiliyetlerinin fiilî hayatta da tesirini te- lığı için büyük bir iş yapılmış ve inkılâp
min etmek noktasından köylü Türk kadın- namına bu yolda büyük bir safha atlanıl-
larımızın vaziyetleri bariz bir fark arze- mış olacaktır.
I
— 93 —
mamış olan sanayi yatırımlarına girişmenin arifesinde, Cumhuriyet yönetimi henüz eko-
nomide güvenceye kavuşmuş görünmemektedir.
1.11.1933
Bu sene Cümhuriyetin onuncu yılını Cihanın iktisadi vaziyeti henüz eyi-
kutlamakla bahtiyar olduk... Geçen on liğe doğru fazla ümit vermemektedir. Mali
sene, gelecek devirler için bir başlangıçtan vaziyet, bu sebeple de büyük alâkanızı
başka birşey değildir. Bununla beraber, davet edecektir. Geçen seneki bütçe tah-
eski devirlerin tarihi karşısında, Cümhu- minlerinin varidat noktai nazarından ta-
riyetin bu on senesi eşi görülmeyen bir mamen tahakkuk etmiş olduğu anlaşılmış-
diriliş ve göz kamaştırıcı bir ileri atılış tır. Fakat, içinde bulunduğumuz sene va-
abidesidir... ridatının nasıl tahakkuk edeceği hakkın-
da, henüz hüküm verilecek zaman geçmedi.
İktisadi cihazımızı kurmak lüzumu, Herhalde bütçe muvazenesini muhafaza ve
hergün daha mübrem ve müstacel bir temin etmek için Yüksek heyetinizin her
vaziyet alıyor. Gerçi, zirai mahsullerimi- tedbiri almağa bilhassa ehemmiyet vere-
zin cins ve miktarı üzerindeki terakkileri- ceğine eminim. Açık bir bütçenin hesap-
miz milletimizi oldukça geniş ve herhalde sız mahzurlarını iyi bilen Büyük Millet
emin bir vaziyete koymuştur.... Sanayi- Meclisinin muvazene yolunda kati karar
deki teşebbüsler dahi, teşvik edecek ve sahibi bulunması, Devletin mali ve hatta
cesaret verecek mahiyettedir. Fakat mem- umumi siyaseti için büyük teminattır....
leketin mübrem sanayiinin kurulması bit-
Beynelmilel iktisat ve silâhlan bırak-
medikçe, her noktai nazardan yürek isti-
ma konferanslarından da şimdiye kadar
rahatı duymamıza imkân yoktur. Bu se-
müsbet netice alınmamıştır. Milletimizin,
beple, memleketin sınai teçhizatını tamam-
müdafaa vasıta ve kuvvetlerine hususi
lamak için bütün gayret ve dikkatinizi cel-
ehemmiyet atfetmesi lüzumunu söylemek
betmeği yerinde buluyorum.
vazifemizdir.
üzerinde bir hayli tetkikat yapdmış, ayrı rinde tetkik edildikten sonra Bütçe encü-
ayrı encümenlere gitmiş ve nihayet Maliye menine havale edilmiştir. Bütçe encümeni
encümeninde, Divanı Muhasebat tezkere- bu murakabeye lüzum görmeyerek, tesis
sinde gösterilen tefsire ihtiyaç olmadığı lüzumuna dahi kani olduğunu gösterme-
ve bunun doğrudan doğruya bir tesis yerek bunların hesaplarının tetkikine ma-
mevzuu olduğu mütaleasiyle Bütçe encü- hal olmadığı mütaleasında bulunmuştur,
menine verilmiş, Bütçe encümeni de tefsir dediler. Halbuki Divanı Muhasebatın Mec-
ve murakabeyi varit görmeyerek esasen lisi Âlinizden istediği bir tefsir talebidir.
iki kısmı ihtiva eden bu keyfiyetin, yani Yani inhisarlar hesaplarının diğer müesse-
1660 numaralı kanun çıkıncaya kadar Di- sat hesapları gibi, Divanı Muhasebatın
vanı Muhasebatın murakabesine ihtiyaç badessarf tetkik ile mükellef olup olma-
olmadığı ve bu idarelerin hesabatının bir dığının, .mevcut mevzuatımıza göre halli
kanunu mahsus ile murakabesi emredil- icap eder. Encümenimiz bu hususta mev-
miş ve 1660 numaralı kanun çıktıktan cut olan üç kanunu tetkik etti. Bu kanun-
sonra sarih olarak o kanunla murakabe lar şunlardır:
olunacağı yazıldığı bildirilmiştir. 1660 nu- Birincisi tütün, ikincisi petrol, üçün-
maralı kanunun neşrine kadar olan mu- cüsü de şeker inhisar kanunudur. Bu ka-
amelâtın, kanunu mahsuslarına göre mu- nunlarda bu idarelerin muhasebei umu-
rakabe edilmesi icap eder. Neden Divanı miye kanununa tâbi olmadığı sarahaten
Muhasebat tarafından murakabe edilmesi- zikredilmiştir. Sonra bütçeleri Meclisi ida-
ne lüzum olmadığı kanaatine varmıştır? relerince tanzim ve Maliye Vekâletince
Bu cihetlerin izahını istiyorum. tasdik edilerek Reisicümhurun tasdikma
BÜTÇE E.M.M. MÜKERREM BEY da arzedildikten sonra tatbiki için inhisar
(İSPARTA) — Divanı Muhasebat her idarelerine tevdi edilecek ve hesabı katileri
sene Maliye Vekâletinden muhasibi me- de sene nihayetinden altı ay sonra Büyük
sullerin esamisini mübeyyin bir cetvel Meclise takdim edilecektir. Biz mevcut
istiyor. Maliye Vekâleti tanzim edip gön- kanunlardan bunu anlıyoruz. Bu gün de
derdiği işbu cetvelde bu İnhisar idareleri- Meclisi Âliniz inhisar idareleri hesapları-
nin isimlerini kaydetmemiş bulunduğu nın, Divanı Muhasebatça, diğer müesse-
için Divanı Muhasebat kaydedilmesinde seler gibi tetkik edileceğine dair bir hüküm
ısrar etmiş ve bunların da cetvele ithalini kaydetmemiştir. Eğer Refik Beyefendinin
talep etmiş. Maliye Vekâleti diye arzediyo- teklifleri veçhile Meclisi Âliniz bu inhisar
rum, çünkü o zaman İnhisarlar Vekâleti idarelerinin 1660 numaralı kanuna kadar
yoktu, bu idareler Maliye Vekâletine mer- olan zaman için, yani 1927, 1928, 1929 se-
buttu. Bilâhare çıkan kanunla bu mües- neleri hesaplarının dahi Divanı Muhase-
seseler İnhisarlar Vekâletine intikal et- batça tetkikini tensip buyururlarsa bu hu-
miştir. Maliye Vekâleti bu arzettiğim, ge- susta bir maddei kanuniye tanzimini ya
rek tütün idarei muvakkatesi hakkmdaki Hükümete veyahut encümenlere emreder.
kanuna, gerek petrol, benzin ve şeker inhi- Bizim vâsd olduğumuz netice, mevcut
sarı hakkındaki kanuna istinaden bunların kanunların hükümlerine göre 1660 nu-
hesaplarının ne kablessarf ne de badessarf maralı kanunun neşrine kadar olan za-
tetkik için Divanı Muhasebatın mükellef man için bu hesapların Divanı Muhasebat-
olamayacağı neticesine vâsıl olduğunu ça tetkik ve mukarabeye tâbi tutulmaması
iddia etmiştir. Divanı Muhasebat noktai merkezindedir. 1660 numaralı kanunun
nazarında ısrar ederek meselenin tefsiren neşrinden sonraki vaziyet o kanunda sara-
halli için Meclisi Âliye müracaat etmiştir. haten gösterilmiştir. İnhisar idarelerinin
Bu müracaat 5-6 sene evveldir. Bu suretle Divana karşı vaziyetleri, hesaplarının ne
Divanı Muhasebat ve Maliye encümenle- şekilde tanzim edileceğini, hangi miatta
— 95 —
hesaplarını tevdi edecekleri sarahaten gös- meselenin ruhu budur. Bu husustaki şahsî
terilmiştir. kanaatim şudur: kanun, bu hesaba Divanı
Asıl mesele İnhisar idarelerinin tesi- Muhasebatın tetkikine arzedilmesin de-
sinden 1660 numaralı kanunun neşrine ka- miş. Bu dendikten sonra tabiî hesaplarını
dar geçen zamanın hesaplarıdır. 927, 28, Divanı Muhasebatın tetkikine arzedilme-
29 seneleri hesaplandır. yecek bir şekilde yapmışlar. Divanı Mu-
hasebatın tetkikine arzedilecek olsaydı
RASİH B. (ANTALYA) — Bu
muhasebei umumiye kanununun göster-
kabîl idareler için çıkardığımız kanunlar,
diği yolda hesaplar tanzim edilirdi. Bun-
işlerini daha kolay yapmaları için Muha-
ların hesabı ise ticarî vaziyet nazarı iti-
sebatı Umumiye kanununun bir de müza-
bare alınarak tanzim edilmiştir.
yede ve ihalât kanunlarının tesiri altında
bidayeten kalamamaları için çıkarılmış ka- ZİYA GEVHER B. (ÇANAK-
nunlardır. Bu kanunlar dolayısile Divanı KALE) — Zatı âlinizin burada iki imza-
Muhasebatta hesap görülmesi bendenize nızı görüyoruz. Birisi Bütçe encümeni maz-
zarurî gibi geliyor. batasında, diğeri Maliye encümeninde,
hem de mazbata muharriri sıfatile. Hal-
Bizim teşkilâtımızın kabul ettiği esas buki her iki encümenin mazbatasında
üzerinden muhtariyeti olan vilâyetler hu- mütezat fikirler vardır. Bunu nasıl telif
susî idarelerinin Divanı Muhasebat kont- edeceğiz ?
roluna tâbi olmaması yüzünden Divanı
HASAN FEHMİ B. (GÜMÜŞA-
Muhasebatın bunların hesaplarını tama-
NE) — İnhisar idarelerinin hesap vazi-
men tetkik etmemesinden dolayı hesap-
yeti hakkında bidayetten bu güne kadar
larının tanzim edilmediğinden bir çok
üç vaziyet hâsıl olmuştur:
defalar Fırkamızda ve Meclisi Âlide mev-
zubahs olmuştur. Bizim idarei umumiye- Birisi, tütün inhisarım şirketten dev-
ye ait olan müesseselerin hesapları neti- raldığımız zaman ki muvakkat idare şir-
cesini Divanı Muhasebata vermemeleri ket yerine kaim olunmuştu. Hatırımda
bendenize çok aykırı gibi geliyor. kaldığına göre 1343 senesinde alınmış olu-
yor. Bu 3 senelik bir devirdir ki bu devirde
İHSAN B. (BAYAZIT) — Mesele ne Divanı Muhasebat ne de Muhasebei
şudur arkadaşlar: 928 tarihinden evvel, Umumiye kanunu mevzubahs olmamak lâ-
teşekkül eden tütün, petrol, benzin ve zımgelir. Verilen imtiyazın müddeti dol-
şeker inhisarlarının 927, 928, 929 hesap madan sermaye vererek Hükümet şirkete,
muamelâtı Divanı Muhasebatta tetkik senin yerine ben kaim oldum demiştir.
edilsin mi, edilmesin mi meselesidir. Bu Bu devre muvakkat devir deniyor. Hükü-
inhisarlar teşekkül edeceği zaman her biri mete bu muvakkat idareye, sen bunu eski
hakkında ayrı ayrı kanun yapılmıştır. O İnhisarı Dühan kanununa göre işlet den-
kanunlarda bunların hesaplarının Divanı miş. O müddet zarfında da vize mevzu-
Muhasebat tetkikatına arzedilmeyeceğine bahs olmamak lâzımgelir.
dair sarahat yardır. Divanı Muhasebatın
tetkiki demek; gerek badessarf ve gerek Yani o zamanda da ne hesap var, ne
kablessarf Divanı Muhasebatın vizesine, Divanı Muhasebatça tetkik var. Onun usu-
Divanı Muhasebatın tetkikine arzedil- lü malûmdur, kendisi hesap murakıpleri
meyecek demektir. Maliye encümeni cti- tayin eder, tetkik ettirir, neticede Maliye
yor ki: bunun için encümenlerde bir ka- Vekâleti ve Divanı Muhasebatla mutaba-
nun yapmağa lüzum yoktur. Yalnız şayet kat aranır. Bu husus ayrıca mevzubahs ola-
arzu ederse Hükümet bunun hakkında bir bilir.
kanun teklif edebilir, encümende kanun Üçüncü devre; Meclisi Âlinin en son
yapıp göndermeye lüzum yoktur. Şimdi kabul ettiği 1660 numaralı kanunla teay-
— 96 —
yün etmiştir. Onda da mülhak bütçe usu- larının ölçüsü ile, Divanı Muhasebatın
lüne ait olan idare kısmı, Divanı Muhase- bakmasında fayda vardır.
batın tetkik ve murakabesi, vizesi için ah- BÜTÇE E. M. M. MÜKERREM
kâmı mahsusa dercedilmiştir. Ticarî kısmı B. (İSPARTA) — Bir müessese, muha-
için blânço sistemini ayırmıştır. Blânçonun sebei umumiye kanununa tâbi değildir
şekli katisini de o kanunda tayin etmiş ve diye bir hüküm konduktan sonra onun
murakabesini yine Hazineye bırakmıştır. bazı hükümlerine tâbidir, bazılarından
Blânçodan kalacak kâr Hazineye ayrıla- müstesnadır demeğe maddeten ve mantı-
caktır. kan imkân göremedik ve inhisar kanun-
Ondan sonraki idare kısmı; gerek larında da muhasebei umumiye kanuna
Divanı Muhasebatın murakabesine, gerek tâbi olmayacağı zikredilmekle beraber
hesabı katisi noktai nazarından Büyük hesabı katilerinin malî senenin mürurun-
Millet Meclisinin tasdikma arzedilen kıs- dan itibaren 6 ay zarfmda Meclisi Âliye
mıdır ki bu 1660 numaralı kanunla halle- takdim edileceğine dair bir hüküm vaıdır.
dilmiştir. Bu iki vaziyet arasında bir devre Eğer bu hesapların Divanı Muhasebatça
vardır. îdarei muvakkate bittikten sonra murakabesi maksut olmasaydı, inhisar
Devlet hesabına geçiriliyor. Orada inhi- kanunlarına bu yolda hüküm vazına ma-
sarlar tevsi edildi. Şeker, petrol ve sair hal yoktu. Çünkü muhasebei umumiye
müesseseler vücude getirildi. Bunların ka- kanunu, hesabı katiler için dahi bir çok
nunlarında ahkâmı mahsusa zikredildi. hükümleri havidir. Maamafih, şunu ar-
Bunlar Divanı Muhasebatın vizesine ve zedeyim ki; Bütçe encümeni bu hesapların
muhasebei umumiye kanununa tâbi de- tetkikine muarız değildir. Fakat biz, gerek
ğildir. Divanı Muhasebatın vizesine tâbi tefsir yoliyle, gerek mevcut mevzuat daire-
değildir, demek hesabı katiyi tetkik etme- sinde bunun Divanı Muhasebatın mura-
mek manasını tazammun eder mi? Mu- kabesine tâbi farzedilmesini anlayama-
hasebei umumiye kanununa tâbi değildir dık.
demek, Devlet hesaplarının eşkâl ve şeraiti
HASAN FEHMİ B. (GÜMÜŞA-
muhasebei umumiye kanununun kayit ve
NE) — Muhasebei umumiye kanunu ölçü
şartları dahiline girmeyecek demektir.
olarak kullanılamaz. Fakat kanun sarihan
Bunların kendisine mahsus bir hesabı var-
Meclisi Âliye hesaplar takdim olunacak-
dır. Bu, usulü hesap kısmında ifade edil-
tır diyor. Meclisi Âli bittabi bu hesaplara
miştir. Kendi vaziyeti mahsusasma göre
kendisi bakacak değildir. Divanı Muha-
tanzim edilen hesabat neticeyi muhasebei
sebat, bu idarelerin hususî kanunlarına
umumiye kanununa göre değil, hususî
göre bu hesapları tetkik edecektir. Bina-
kanunlardaki ahkâm ve şeraite göre tet-
enaleyh aramızda bir görüş farkı yoktur.
kik etmektedir. Hesap neticesini tetkik
ettirmeyecektir kaydinden muhasebei umu- REFİK B. KONYA) — Devletin
miye kanununa tâbi değildir, Divanı Mu- bilûmum varidatını Meclisi Âli namına
hasebatın vizesine uğramayacaktır, kayit- murakabe eden Divanı Mtfıasebat, Dev-
lerinden başka mana çıkmaz. Fakat kendi let varidatının çok mühim bir faslını,
hususî kanunları ahkâmına göre bu iki yekûnunu teşkil eden İnhisar idarelerinin
devrenin arasındaki ikinci devreye ait hesabına bakmaması, zannederim doğru
hesapların tetkikinde bir zaruret vardır. olamaz. Hasan Fehmi Beyefendinin izah
Bu zarureti imal etmek için tefsir mi, ya- ettikleri gibi 1660 numaralı kanun çık-
palım, yoksa bir kanun mu vazedelim? madan evvel İnhisar idareleri hesabatının
Bendenizce her ikisi de caizdir. İki devre ne suretle tetkik ve kontrol edileceği ve
arasındaki hesaplara, muhasebei umumiye binnetice Meclisi Âliye/geleceği yazılır.
kanununun ölçüsü ile değil, kendi kanun- Bunlar olsa olsa inhisarların şekillerine
— 97 —
göre varidatının cibayetine taallûk eden Gerçi bunun murakabesi şöyle veya
bir takım formalitelerdir. Her hangi bir böyle olursa da hususî bazı kanunlardan
kanun teklifi ve lâyiha encümenlere veril- dolayı bu murakabe mevcut değildir. Eğer
diği zaman, dahilî nizamnamenin 37 nci hususî bazı kanunlar - işte muhasebei umu-
maddesi sarihtir. Verilen lâyiha veya teklif miye kanunu, hatta inhisarlar kanunu -
evvel emirde; müzakeresine geçilmeden mevcut olsa ve bunu murakabeden menet-
evvel o kanunun teşkilâtı esasiye kanunu- se bile ana kanun olan Teşkilâtı Esasiye
nun metin veya ruhuna mutabik olup ol- kanununun 100 üncü maddesi on paranın
madığı tetkik edilecektir. Eğer bu usulü bile murakabesini emreder. Buna mugayir
dahilî nizamnamenin 57 nci maddesinin kanunlar muta mıdır? Buna münafi ka-
emrettiği gibi tatbik edecek olursak, hiç nunları biz tatbik edebilir miyiz? Böyle
şüphesiz bu gibi müşkülât karşısında kal- şey yok. Ona münafi kanunları geçirebilir
mayız. Çünkü Teşkilâtı Esasiye kanunu- miyiz? Asla. Teşkilâtı Esasiye kanunu
nun yüzüncü maddesi aynen şöyle demek- diğer kanunların hatasını ortaya çıkarır.
tedir: "Büyük Millet Meclisine merbut Biz Teşkilâtı Esasiye kanununa göre hare-
ve Devletin varidat ve masarifatını kanu- ket eder ve bu hatayı tashih ederiz. Di-
nu mahsusuna tevfikan murakabe ile mü- .vanı Muhasebatın böyle Teşkilâtı Esasiye
kellef bir Divanı Muhasebat müesses- kanununun 100 üncü maddesini bize yaz-
tir." masında çok mana vardır.
Devletin varidat ve masarifatını mu- Bütçe encümeni, Teşkilâtı Esasiyeye
rakabe eder diye katî, sarih bir hüküm mugayir tefsir veya tadil geldiği zaman,
koyduktan sonra Teşkilâtı Esasiye kanunu- bütün esasları nazarı itibare alarak tanzim
nun ruhuna, metnine mugayir olarak, her- edilmiş bir kanun halinde getirmelidir.
hangi bir hesabın Meclisi Âlinin namına Çünkü Bütçe encümeni; murakabenin
murakabe mevkiinde bulunan Divanı Mu- büyük bir kısmı kendisine ait bir encü-
hasebat elbette bu idarelerin hesaplarım mendir.
da tetkik ve murakabe edecektir.
BÜTÇE ENCÜMENİ REİSİ MUS-
BÜTÇE ENCÜMENİ MAZBATA TAFA ŞEREF B, (BURDUR) — Re-
MUHARRİRİ MÜKERREM B. (İS- fik Şevket, Ziya Gevher Beyefendiler mü-
PARTA) — Refik Beyefendi, Teşkilâtı talea beyan ederken, Bütçe encümeniniz,
Esasiyeye münafattan bahsettiler. Bilmi- Teşkilâtı Esasiye kanununa münafi bir ka-
yorum, kendilerini bu fikre sevkeden mü- nun varmış; o kanunun Teşkilâtı Esasiye
talea nedir? Teşkilâtı Esasiye kanunu öyle kanunununa münafi olduğunu bildiği hal-
demiş olabilir. Fakat Meclisi Âli, hususî de o münafatı tebarüz ettirmeksizin He-
kanunlarla hususî hükümler de vazetmiş- yeti umumiyeye sevketmiştir gibi bir mü-
tir. Sanayi ve Maadin Bankasının serma- taleada bulundular.
yesi tamamen Devlete ait değil midir?
Onun hesabının rüyetini, murakabesini Bütçe encümeniniz çok hassastır, öyle
Bütçe ve İktisat encümenlerinden mürek- bir mesele mevzubahs olduğu zaman, ÇOK
kep heyete havale etmemiş midir? dikkatle tetkik eder.
ZİYA GEVHER B. (ÇANAKKA- Bu gün Bütçe encümeninden gelen
LE) — Divanı Muhasebat reisliğinden bize meselenin mahiyeti şundan ibarettir: İn-
gelen mazbatanın ikinci sayıfasının son hisarlar ki 1660 numaralı kanun mucibin-
fıkrasında, Teşkilâtı Esasiye kanununun ce bugün Divanı Muhasebatın ne suretle
100 üncü maddesi bana murakabe hak- murakabesine arzedileceği keyfiyeti hal-
kını veriyor, ben murakabe etmeksizin ledilmiştir. Bu mesele ise ondan evvelki
on para geçirmem diyor. hesabatın Divanı Muhasebat tarafından
—98 —
tetkik edilmeli midir, edilmemeli midir? yoksa bu meseleyi mevzubahs eden ka-
bahsinde Divanı Muhasebatla Maliye Ve- nunlarda ne için böyle denilmiştir? Böy-
kâleti arasında bir ihtilâf zühur etmiştir. le bir mesele mevcut ise bu noktalar ayrı-
Divanı Muhasebat demiştir ki, Teşkilâtı ca tetkik olunsun. Şayet arkadaşlarımız-
Esasiye kanununun 100 üncü maddesi dan birisinin bir tereddüdü varsa ayrıca
mucibince Devletin her türlü varidat ve bir takrirle bildirir, ait olduğu encümene
sarfiyatını murakabe etmek esas itibarile havale edilir. Bu encümen meseleyi halle-
bana ait bir vazifedir. 1927, 1928, 1929 der ve o suretle huzuru âlinize gelir.
senelerine ait inhisar idarelerinin tetkiki
Dr. MAZHAR B. (AYDIN) —
de bu maddeye tevfikan benim salâhiye-
Sanayi Bankasını misal gösterdiler. Ben-
tim dahilindedir, demiştir. Maliye Vekâ-
deniz bunu onunla ayni şekilde görmü-
leti ise bu vaziyet üzerine mevcut inhisar
yorum. Devletin varidat ve masarif ke-
kanunlarının sarahatlerine istina. etmiş
felerinde hiç bir sıkleti olmayan Sanayi
ve Hasan Fehmi Beyin beyan ettiği gibi
Bankasının hesaplariyle Devlet varidatın-
Divanı Muhasebat murakabesine tâbi ok
da doğrudan doğruya alâkadar olan inhi-
mamak şeklinde meseleyi mütalea etmiş-
sarlar hesaplarının görülmesi meselesi,
tir. Bütçe encümeni de bunları tetkik eder-
bir değildir. Sermayei mütedavileleri ile
ken bu kanunların hepsini gözden geçir-
şahsiyeti hükmiye halindeki müesseselerin
miştir. 1927, 1928, 1929 seneleri inhisar
hesaplarına bakıp bakmamak lâzımgelip
hesaplarının Divanı Muhasebatın mura-
gelmediğini düşünürsek daha bir çok böy-
kabesine tâbi olmayacağını sarahaten
le müesseseler var ki - meselâ şimendifer-
görmüş ve söylemiştir. Bu sarahat karşı-
ler işletme idaresi gibi - bunların hesabı
sında tefsire imkân bulamadı. Malûmu
katilerine Divanı Muhasebat bakar. Mi-
âliniz, tefsirler sarahat karşısında yapıla-
sal almak lâzımgelirse bu gibi misallerle
maz. Sarahaten deniliyor ki kablessarf
bir müessesenin hesaplarının dahi gelip
ve badessarf Divanı Muhasebatın mura-
Meclisi Âli namına Divanı Muhasebatın
kabesine tâbi değildir. 1927, 1928, 1929
gözünden geçmesi daha salim ve musip
seneleri inhisarlar hesabatmı, Divanı Mu-
olacağı neticesine varılır.
hasebat tarafmdan murakabeye tâbi tut-
mak isteniliyorsa bu mevzu bir tesis mev-
ZİYA GEVHER B. (ÇANAK-
zuu olur. Binaenaleyh bu nokta Teşkilâtı
KALE) — Biz diyoruz ki bu hesaplar
Esasiyeye münafi olmadığı gibi encümen
murakabeye tâbi olmalıdır, mecburiyeti
de münafi hareket etmemiştir. 1927, 1928,
vardır. Bütçe encümeniyle bizim aramızda
1929 seneleri hesaplarını Divanı Muhase-
bu noktada ihtilâf vardır. Biz Divanı Mu-
batın murakabesinden hariç tutmak me-
hasebatın fikrindeyiz. Katî olarak 100
selesi Teşkilâtı Esasiye kanununa münafi
üncü maddeye istinaden her türlü mura-
midir, değil midir meselesine gelince:
kabeyi yapmak hakkını haiziz. Eğer ka-
Beyefendiler, bu meseleyi, burada bir nunu mahsusuna tevfikan murakabe olu-
arkadaşımızın söylemesiyle halledemeyiz. nur sözünden bizim neşrettiğimiz muha-
Daha buna mümasil bir çok kanunlar var- sebei umumiye kanununca murakabeye
dır. Devlet tarafından idare edilen her tâbi olmaması lâzımdır denilirse asıl hata
hangi bir iktisadî müessesenin hukuk usul- buradadır. Bunu bilhassa Mustafa Şeref
leri kanununa tevfikan idaresine imkân Beyefendinin noktai nazarına arzederim.
yok mudur? Ayrıca Divanı Muhasebatın Muhasebei umumiye kanunu değilse el-
murakabesine mi tâbi tutmak lâzımdır? bette mevcut olan bir kanun bunu mura-
İşletme işleri varidat işleri midir? Teşki- kabe eder. Çünkü biz efradın alâkası olan
lâtı Esasiyenin 100 üncü maddesi karşısın- müesseseleri bile murakabe ediyoruz. Na-
da böyle bir hak mevzubahs midir? Eğer sıl olur da biz İnhisar idareleri hesabatını
99 —
hiç bir murakabeye tâbi tutmadan geçi- sabi katileri, Büyük Meclis arasından ya
relim? bir encümen ayırıp tetkik ettirir, yahut
arkadaşlar bizzat tetkik ederler ve sual ve
BÜTÇE E. Rs. MUSTAFA ŞEREF istizah tariklerile icradan mesul Vekilleri
B. — Bütçe encümeni murakabe ol- çağırırlar ve hesap isterler ve bu suretle
unmaması fikrinde değildir. Bu mura- Büyük Meclis bu müesseseleri de mura-
kabe kanunlar mucibince mevcuttur. kabe etmiş olur. Biz bunu bu suretle anlı-
Hesabı katiler Büyük Meclise takdim yoruz. Ayrıca bunu Divanı Muhasebata
olunur kaydi vardır. Bu nedir? He- götürmek için bir hüküm yoktur dedim.
adamın hayvanını Hükümet bulup hay- lunurlar. Müşteri çıktığı zaman oraya gi-
van sahibine teslim etmelidir. Bulunma- dilir, orada ok veya iplerle tutulur. Bun-
dığı takdirde bedelini vazifesini ihmal ve ların başında ne bekçi, ne de sığırtmaç var-
terahi eden müdür, jandarma kumandanı, dır. Bu hayvanların çalındığı o zaman öğ-
kaymakam ve başta vali dahil olduğu hal- renilir ve kimin tarafından çalındığı belli
de ödeyecektir. Biz 17 milyon ahalinin olmaz. Oranın zabıtasına haber verilir.
içinden en münevver tabakayı seçerek bizi Oralarda ne ağıl vardır, ne de mandıra.
idare edin diye bu adamlara vazife veri- Cenupta da vaziyet böyledir. Hayvanlar
yoruz. Bunlar başımıza geçerek bizi idare ağıllara girmezler, bir çok yerlerde dağ
ediyorlar. îdare mevkiine geçmeden ev- başında ve bir çoban elinde kalır.
vel, bu memuriyetleri almak için yalvarıp
dururlar, fakat işin başına geçtikleri za- Antalya'da hayvanlar, sığırlar dağlar-
man da halk mutazarrır oluyor. da çobansız yaşarlar. Mevsim icabı, yazın
gidilemez. Mısır ve Kıbrıs'tan müşteri çık-
SÜLEYMAN SIRRI B. (YOZ- tığı zaman gidilir, bakılır ki, hayvanların
GAT) — Efendim, inzibatî kanunlar içe- bir kısmı çalınmıştır. O zaman kimin çal-
risinde en büyük faidesi görülen, bu hay- dığı da belli olmaz. Yani memleketimizde
van sirkati kanunudur. Vakit vakit tat- hayvan hırsızlığını teşvik eden şerait var-
bikatında büyük faideler görülmüştür. dır. Bu şeraiti kaldırmak lâzımdır.
Yalnız daha iyi istifade edebilmek için,
Memet Bey biraderimizin dedikleri
bütün köylerde hayvan tezkeresi bulun-
gibi, memleketimiz halkının çoğu hırsız
ması lâzımdır. Bendeniz Sivas vilâyetinin
değildir hırsızlık gayet azdır ve gittikçe
bir kazasında bulunduğum zaman, kanu-
de azalmaktadır.
nu tatbik ettim ve istifade ettim. Sivas
vilâyeti matbaasında kazanın bütün köy- Zaten idarelere tamim ettim, çoban-
leri .için defter tabettirdim. Köylülerin ların ve sığırtmaçların behemehal kefilli
bütün imamlarını toplattım, tezkerelerin olmasını istedim. Çünkü, elimizde vakalar
doldurulması usulünü öğrettim ve hatta vardır. Doğrudan doğruya çobanın ve
zannederim imamlara tezkere başına beş sığırtmacın sattığı vakidir. Çoban, kendi-
para gibi bir şey verildi. Köyden köye sini bağlatıyor ve hayvanları kestirerek
İcaza dahilinde satılan hayvanların tezke- derilerini tabakhaneye gönderiyor. Bu va-
resini imza ederlerdi. Bu suretle hırsızlık kalar olmuştur.
kesilmişti. Fakat diğer bir kazadan pa- Saniyen, tabakhanelere gelen derile-
zara gelen hayvan tezkeresizdi. Binaena- rin behemehal kimlerden alındığının tah-
leyh bu kanundan hakkiyle istifade etmek kikini şart koştuk. Kanunen bir salâhiye-
için Türkiye dahilindeki bütün köyler timiz yoktur. Fakat, kendilerine tavsiye
adedi kadar defter bastırılıp dağıtılması lâ- ettik ve dedik ki, gelen derilerin kimin ol-
zımdır. Nerede tezkeresiz bir hayvan satılı- duğunu biliniz. İleride hırsız yatağı adde-
yorsa, muhakkak hırsızlıktır. dilirsiniz. Bartın'da ve Bafra'da en çok böy-
le vakalar oluyor. Hayvanı alıp kesiyorlar,
DAHİLİYE VEKİLİ ŞÜKRÜ KA-
etini götürüp satıyorlar.
YA BEY — Muhterem efendiler, filha-
kika hayvan hırsızlığı, bu memlekette öte- Buyurdukları tedbir, müessir bir ted-
denberi büyük bir dert olmuştur. Meşru- bir olmaz ve adilâne de değildir. Hükü-
tiyetten evvel, Meşrutiyet zamanında ve metin vazifesi, evvelâ mâni olmağa ça-
bilâhare de böyle idi. Çiftçiyi en çok za- lışmak buna rağmen vaka olursa cezaya
rardide eden bu keyfiyettir. Mehmet Bey çarpmaktır. Bu kanun ve diğer kanunlar
biraderimizin bahsettiği Çarşamba'da hay- sayesinde halkın, malının kıymetini bil-
vanlar ormanda, bataklıkta ve ırmakta bu- mesi, öğrenmesi, mala rağbeti, yavaş
— 101 —
Bundan altı yedi sene evvel şeker fab- ların aileleriyle beş altı bin kişiyi besliye-
rikası tesisine teşebbüs edildiği zaman bilir. Verim itibariyle nekadar hayırlı ol-
sanayi üzerine sureti mahsusada himaye duğunu görüyorum. Makine ve fen iti-
tedbirleri alınmıştır. bariyle de işletmek, yaşatmak, muhafaza
etmek için çok himmet ister. Bu fabrika 6
Arkadaşlar, sanayii geri kalmış mem- ayda kuruldu. Böyle büyük bir müesseseyi
leketler sanayi tesisine teşebbüs ettikleri temelden başlayarak kurmakla teşkilât
zaman sanayii ileri memleketler onlara gü- kuvvetimiz itibariyle iyi bir imtihan ver-
lerler. Bir memlekette sanayi tesisi heves miş olduk.
edildiği kadar kolay değildir. Bunun için
Arkadaşlar, şeker memleketleri her
teşkilât ister, sermaye ister. En hevesliler
yerde içerde pahalı şeker yiyorlar, diğer
iki senelik müşkülât karşısında teşebbüs-
memleketlere ucuz şeker gönderiyorlar.
lerinden vazgeçerler. Sanayide geri kalmış
Bu hareket yalnız sanayi hayatında değil,
milletler bu güçlükler yüzünden büyük
o memleketlerin ziraî hayatında büyük
sanayi kuramamışlardır.
fayda ve inkişaf temin eder. Yeni bir ziraat
Bu fabrikanın 3 milyon sermayesi ol- memleketi kurulmuş oluyor. Köylere teş-
duğunu ve 6 milyona çıkacak yeni işler mil ediliyor. Diğer fabrikaları kurarken
bulunduğunu şimdi işittim. Bu fabrika çektiğimiz sıkıntıyı tasavvur edemezsiniz.
küçük bir kasabayı kâmilen besliyecek Fakat sebatla o fabrikaların her biri mah-
kadar kalabalıktır. 1200 işçisi vardır. Bun- sulünü tamamen verecek hale gelmişler-
— 102
dir ve bu nevi müesseseyi teşvik etmişler- dikkat ve sebatlarını icap ettirir. Yoksa
dir. Şeker fabrikası büyük sanayidendir, davadan vazgeçmek lâzımdır. Yüksek ha-
Onu muvaffakiyetle başarmak âti için yat yaşamak istiyen milletler bu davadan
ümitbahş bir misaldir. Sanayi ilk kurul- vazgeçemezler ve geçemiyeceklerdir. Mil-
duğu zaman Hazineye vereceği müşkülât letler ailesi içinde lâyık olduğu yüksek
yüzünden vatandaşların sureti mahsusada mevkii tutmak için sanayii behemehal
kurmak lâzımdır.
İsmet Paşanın konuşması geçmiş yılların Tasarruf ve Yerli Malı haftalarında yaptığı
konuşmalarla hem benzerlikler hem de farklılıklar taşıyor. Konuşmanın çerçevesi geniş
tutulmuş ve herşeyden önce izlenen iktisat politikasının 'doğru ve başarıli olduğunu satır-
başları halinde belirtmeye yönelmiştir. Bu bakımdan, 1933'ün bu konuşması, İsmet Paşa-
nın 1932'deki konuşmasına göre oldukça iyimser, umutlu ve başlamakta olan 'Sanayi
Programı'nin işlerine ağırlık veren bir belge olmaktadır. (\932 yılının konuşması için
bk. Cilt 1, s. 312-14). İsmet Paşa, kendisinin 1920'lerdenbeıi savunduğu ve sürdürdüğü
'denk bütçe + sağlam para' formülünü, başlamakta olan sanayi yatırımlarını sağlayan,
bunları gerçekleştiren ana koşul olarak yeniden vurgulamakta, bir başka politika çizgisi-
nin ülkeyi sınai yatırımlara başlama noktasına getiremeyeceğini ima etmektedir.
Siyasal kadronun sanayii, bir yandan tarımı ve hammadde kaynaklarını seferber
eden, bir yandan da iç piyasayı kuran ve canlandıran ana sektör olarak ele alışı, İsmet
Paşanın konuşmasının da özii oluyor. Sanayiin (ve devletin) kuruluş döneminde ençok
vurgulanan noktalardan biri bu olacaktır.
12 12.1933
Herşeyden evvel fennî olarak millî icap edecektir. Bu hususta henüz hiç bir
paramızın kıymetindeki sağlamlığı gös- karar vermemiş olmak ve teşhis koymamış
teren âmilleri ayrı ayrı mutalea etmek is- bulunmakla beraber hakikati olduğu gibi
terim. Millî paranın kıymetini muhafaza Millete söylemek için, Maliye varidat
etmek için başlıca âmil olan millî müba- cetvellerini olduğu gibi neşretmeye başla-
dele bu sene geçen seneden daha namü- mıştır.
sait değil, daha müsaittir. Yani haricî
ticaretimizde ve beynelmilel mübadelede Bu sene bütçe muvazenesini idare et-
bu sene geçen sene gibi hattâ diyebilirim mek için kendimizi iktiham olunmıyacak
ki, geçen seneden biraz daha müsait vazi- müşkülât karşısında görmüyorum. İcap
yetteyiz. ederse tedbir alacağız ve bu senenin gös-
terdiği zaruretlere göre gelecek sene büt-
Millî paranın kıymeti üzerinde bütçe
çesini hakikî ve ciddî bir muvazeneye
müvazenesi bilhassa nazarı dikkate alı-
istinat ederek vücude getirmek için lâzım
nacak âmillerden biridir. Bu sene tahmin
gelen her tedbiri kat'î kararla behemehal
ettiğimiz varidatı temamen istihsal edip
alacağız.
etmiyeceğimizi bilmiyoruz. Hattâ belki
de gelecek sene için bazı tedbirler almaya Cümhuriyet Merkez Bankasının, al-
lüzûm görülecektir ve gelecek sene bütçe tın stoku mütemadiyen artmaktadır. Tees-
müvazenesini temin etmek için Büyük süsündenberi geçen iki sene zarfında Cüm-
Meclisin bazı tedbirler mütalaa etmesi huriyet Merkez Bankası ayrıca bir milyon-
103 —
dan fazla altın iddihar etmiştir. Bir milyon hüratı benimsenerek mal edinilerek ve
altın dediğim zaman, dokuz on milyon sevilerek işlemektedir.
Türk lirasına muadil halis altını murat
Millî paranın istinat ettiği bütün bu
ediyorum. Bütün bu buhran senelerinde,
malî ve iktisadî tedbirlerle beraber onla-
umumî bir millî iktisat, millî ve beynelmi-
rın başında esasen cevietin siyasetinde
lel ticaret devam etmekte iken Ciimhuri-
ve hükümetin icraatında esas olan bir ka-
yet Merkez Bankasının altında stokunu
rar, birinci derecede bir âmildir: Bu karar
artırmakta devam etmesi millî iktisat de-
millî paranın kıymetini her ne bahasına
nilen bünyenin sağlam olduğuna ve umu-
olursa olsun, ne şartla olursa olsun behe-
miyetle mübadelenin ilerilemekte devam
mehal muhafaza etmektir. Dört sene ev-
ettiğine mukni ve maddî bir misaldir.
vel bu kararla başlıyarak hareket ettik.
Arkadaşlar, birçok memleketlerde bir- Bugün şüphesiz dört sene evvelkinden
çok vesilelerle altın biriktirildiği görül- sağlam olarak millî kıymetini muhafaza
mektedir. Amma, biriken altınla müte- etmektedir. Türlü dedikodular, türlü söz-
nasip ve hattâ daha fazla olarak borç bi- ler, fazla para çıkaracağız, kâğıt para çıka-
riktirmek suretile, memlekette gerek hu- racağız, paranın kıymetini azaltacağız gibi
susî ticaret hayatından ve gerek devlet sözler.. . bunlar hep vâhî sözlerden, asılsız
bütçesinden borçlanma mukabili altm bi- şayialardan ve dedikodulardan ibaretti.
riktirmek zihniyeti ile hareket edenler de Kıymetini muhafazada tamamiyle muvaf-
vardır. Ben size Cümhuriyet Merkez Ban- fak olduğumuz ve esaslı bir tarzda bu ka-
kasının altın biriktirdiğini söylediğim za- dar ısrar ve inatla tuttuğumuz millî pa-
man, buna cesaretle ve memnuniyetle ilâ- rayı boyalı ve yaldızlı mülâhazalarla asla
ve edebilirim ki, gerek memleketin hususî sarsıntıya maruz bırakmıyacağız.
ticaret hayatında ve gerek umumî bütçe-
de, harice döviz borçları biriktirmek ve Cümhuriyet hükümetinin millî me-
sırtına ayrıca bir borç yüklenmek vazi- selelerde ve millî iktisat meselelerinde baş-
yeti hemen hiç yok denecek kadar ehem- lıca kudretlerinden birisi; kendi karar ve
miyetsizdir. Yani döviz borcu biriktirmi- mülâhazası haricinde, millî paranın kıy-
yerek, Cümhuriyet Merkez Bankasının meti gibi nâzik bir mevzu üzerinde, tesa-
altın stokunun arttığını görüyoruz. düfi bir hal olmasına imkân bırakmama-
sıdır ve imkân bırakmıyacak kadar kud-
Millî paranın istikran için en mühim retli ve uzağı görür bir halde bulunması-
âmillerden birisi emniyet, insanlarda, ce- dır. Şeraite hâkimiz, bu kararı muhafaza
miyette, siyasette, ruhî ve siyasî emniyet- etmekteyiz ve iki cümle ile hulâsa ede-
tir.. yim : Milli para şimdiye kadar olduğu gibi
kuvvetini muhafaza edecektir, kıymetini
Bütün dünyanın gözü önünde sevi- arttıracağız ve kıymetini duşürmiyeceği?.
nerek, övünerek kutluladığımız Cümhuri-
yetin .onuncu yılında, Cümhuriyetin kud- Bu sene zarfında büyük beynelmilel
retini bütün dünyaya teslim ettirecek sağ- konferanslar oldu. Londra konferansı, bü-
lamlık, kudreti, yüksek ve ileri bir zihniyet tün dünyanın umutlarla bağlandığı bu
gösterdik. büyük konferans bu sebepten dolayı da-
ğıldı. Devletler, bir tarafta istikrar taraf-
İnkılâbın, Cümhuriyetin kanunlen ve
tarları ve bir tarafta paralarını müstakar
esasları memleketin her köşesinde bütün
kılmak isteyenler olarak ayrıldılar.
kudretiyle işlemektedir. Yalnız bu kadar
değil, memleketin her köşesinde bütün O devletlerin kendi hususî şartlarına
vatandaşlar tarafından Cümhuriyetin esas- göre ittihaz ettikleri hareketlerin hangisi-
ları, kanunları ve inkılâbın her türlü teza- nin doğru olduğunu münakaşa edecek
— 104 —
değiliz. Biz kendi noktai nazarımızdan gibi dar bir manada kullanmak ve göster-
istikrarı muhafaza etmek kararını vermi- mek doğru değildir.
şizdir ve bu karar üzerindeyiz ve bunu ta-
Millî tasarruf, vatandaşın kuvvetin-
kip edeceğiz. Bunu muhafaza etmeğe ve
den, sıhhatinden, aklından, her türlü mev-
takip etmeğe kudretimiz vardır.
cudiyetinden tasarruf etmesidir, yani her-
Görüyorsunuz ki, dünyanın en büyük hangi bir kuvvetini sakınarak tamamen
paraları bütün bu sarsıntılar karşısında is- yerinde ve eyi bir tarzda kullanmak için
tiyerek veya istemiyerek bu sarsıntılara arzulu olmasıdır. Tembel olmak zihni-
maruz kaldığı zamanlar Türk parası ta- yeti, terbiyesi millî tasarrufun aleyhinde-
sarruf edenler ve cebinde Türk paraları dir. Çalışkan olmak lâzımdır. Millî ta-
taşıyanlar bahtiyar bir vaziyette devam sarruf, biriktirilen paranın herhangi bir
ettiler. Bu, Cümhuriyetin kudreti olduğu yerde hapsolunmasınm tamamen zıddıdır.
kadar, millî iktisadın bünyesindeki sağ- Daha büyük bir iş için daha büyük vası-
lamlığının da ifadesidir. talar, daha büyük kuvvetler lâzımdır.
Beynelmilel ticarette bizim siyasetimiz En büyük iş asıl tesis olunacak bu'
mümkün olduğu kadar geniş mikyasta terbiyedir ki, cemiyetin yükselmesine ve
mübadeleyi temin etmeğe çalışmaktır. ilerlemesine medar olur.
Amma mübadeleyi temin edemiyecek su-
rette açık hesap ve müsrif bir vaziyeti Millî tasarruf, kuvvetli bir Türk ce-
devam ettirmemize imkân yoktur. Sene- miyeti ve Türk vatanı içinde bir Türk ferdi
lerdeki bu siyaseti takip ediyoruz. Son olarak bütün dünyada göğüs kabartarak
zamanlarda Klering denilen ayniyle mü- yaşamak hedefi: İşte çocuklarımıza vere-
badele usulü ile "karşılıklı ticarî muvaze- ceğimiz terbiyenin istikameti bu olacak-
neyi temin etmeğe çalıştık. Ticarî müna- tır.
sebeti devam ettirecek ve kolaylaştıracak Millî tasarruf ve iktisat zihniyetini,
esas, ticaret münasebetlerinin mümkün bir millî terbiye, bir millî siyaset saymalı-
olduğu kadar karşılıklı ve geniş mikyasta dır. Millî iktisat fikrini, ilk vasıta, hepimi-
tutulmasıdır. zin ilk vazifesi ve herkesin anlıyabileceği
Bu noktadan millî iktisat için esas, ilk tatbik şekli olmak üzere, yerli malları-
millî tasarruf ve iktisatta kanaatkârlık, nın istihlâki suretinde anlıyoruz. Millî
masrafı mütemadiyen ve mümkün olduğu iktisat fikri hakikatte millî kudretin ço-
kadar azaltacak bir faaliyet suretinde de- ğalması fikrini uyandırmıştır. Millî kud-
ğil, bilâkis mümkün olduğu kadar çok retin çoğalması işini, çalışmakta, bilgide
kudretle, fakat muvazene dahilinde mü- ve her türlü istihsal yollarında en yeni
badele müna|j£betini temin edebilmek su- vesaiti kullanmakta aramalıyız. Memle-
retiyle telakki olunmalıdır. ket dahilinde daha çok istihsal etmek, ziraî
veya sınaî sahada şimdiye kadar yapılma-
Bir defa, gerek millî para ve gerek mış olan birçok istihsal mevzularını yeni-
iktisat bakımından kendimizi müdafaa den yapmak suretiyle, millî kudret artar.
edemiyecek vaziyette bulunmaktan çık- Dahilî kudret arttıkça memleketin dahilde
tıktan başka, alacağımız bütün tedbirleri- istihlâki genişlediği kadar, hariçten satın
mizin her gün, her türlü kudret ve istih- almak kudreti de genişler. Görüyorsunuz
salâtımızı arttırdığı bir istikamette bulun- ki, biz millî tasarruf ve millî iktisat fikrini
maktayız. takip ederken vatandaşlarımızı daha zen-
Millî tasarruf dediğimiz zaman bu- gin, daha müreffeh etmek istiyorsak, bu-
nu, mümkün olduğu kadar az yiyerek, nunla beynelmilel ticareti ve beynelmilel
mümkün olduğu kadar para biriktirmek mübadeleyi en geniş vesaitle temin etmeyi
— 105 —
sine sahip olması, kısaca, Cumhuriyet rejiminin bir üretim kültürü üzerinde ayakta dura-
bileceği, tasarrufun ve sermaye birikiminin böyle bir ortamda canlanabileceği vurgulanı-
yor.
12.12.1933
göziyle gören, münevver unsurlar yetiştir- en yakın ve en taze bir misali derhal söy-
mek esastır. lemeliyim: Ergani istikraz tahvilleri...
Cemiyet kurulduğu zaman memleket, Yurttaşlar bu tahvilleri almakla tasarruf
paramızın henüz istikrar bulmamış olma- ettikleri paralarını bir defa, kendileri için
sı yüzünden, çok ıstırap içinde idi; ma- çok kârlı, ve emin bir işe yatırmış oluyor-
lûmdur ki, parada istikrar olmayınca ik- lar. Bu sayede memleketin büyük bir
tisadî hayat daima anarşi içinde kalır. servet kaynağı işlenecek, bundan bütün
Paranın istikrarı için Başvekil Paşa Haz- memleket, millet, devlet, iktisadî kalkın-
retlerinin izah buyurdukları gibi bütçe- mada çok kuvvetlenecektir. Ve bunun,
nin ciddî olarak mütevazin olması lâzım- neticesinde fertler de gene kazanacaklar-
dır; aynı zamanda ticaret ve tediyelerimiz dır. Yurttaşların tasarruf ettikleri paralar,
de muvazeneli olmalıdır. küçük, büyük, sermaye halinde millî ik-
tisadın ilerlemesine bu yolda yardım eder-
Fakat, millî iktisat hayatında çok se, ancak o zaman tasarruftan maksut
kuvvetli ve kıymetli bir âmil vardır ki, olan gaye milletçe anlaşılmış sayılabilir.
o da, halkın devlet tedbirlerine karşı em- Burada, tasarrufun en ey i vasıtalarından
niyeti olmasdır. Bütçe tevazünü esastır, biri olan kooperatifleşmeği de ehemmi-
bunu devlet yapar; fakat ticaret muvaze- yetle hatırlatmalıyım. İktisadî faaliyetle-
nesini temin etmek münhasıran devletin rin her birinde, tek tek çalışan yurttaşla-
elinde değildir, bu hususta devlete millî rımız, teşebbüslerini, bütün masraflarını,
faaliyetlerin de yardımı lâzımdır. yalnız başlarına yapmaya, ve bir çok zor-
Bunda millet, vazifesini yapabilmek luğu yalnız başlarına ayrı ayrı önlemeğe
için fertlerin, iktisadî terbiye ile müceh- ve yenmeğe mecburdurlar. Halbuki koo-
hez olması lâzımdır. Bu terbiye icabıdır ki, peratifleşmede bu ayrı masraflar, işlerin
fertler yerli mallara rağbet eder ve kalite birleştirilmesi itibariyle, elbette azalır, zor-
itibariyle dûn olsa bile, mutlak yerli malı luklar daha kolay önlenir ve ezilir.
kullanmak karar ve azmında bulunur Millî kültürümüzü yükseltmek az-
Hariç maldan müstağni kalmak için, o mindeyiz. Kültür bir bütündür, iktisadiyat
s malın aynını ve daha eyisini, memlekette bu bütünün mühim ve geniş bir parçası-
yapmağa çalışır. dır.
Halkımızın umumiyetle seferber ola- İktisadiyat dediğimiz zaman, onun
rak üzerinde yürüdüğü bu iktisadî yol, türlü faaliyetleri gözümüzün önünde, der-
Cümhuriyet hükümetimizin isabetle çiz- hal sıralanır: Ziraatte, sanayide, ticarette,
diği izdir. nafıa işlerinde. Bu faaliyetlerin hedefi
Memlekette pamuk, yün, şeker, un "Yurdumuzu dünyanın en mamur mem-
sanayiini vücude getirmek suretiyle, ti- leketleri seviyesine çıkarmak; milletimizi
caret muvazenemiz temin edilmiştir; te- en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip
diye muvazenemiz için de kuvvetli ted- kılmaktır."
birler alındığını memnuniyetle öğreniyo- Bu sözler, bilirsiniz ki, Büyük Şefi-
ruz. mizindir.
Tasarruftan maksat, her vakit ka- Gösterilen bu hedefe varmak siçin is-
zandığından fazla sarfetmemek ve fakat, tatik bir iktisat değil, dinamik bir iktisat
fazla sarfetmek için mutlaka çok istihsal yapmak lâzımdır. Demek istiyorum ki,
yoluna gitmektir ve bir de küçük miktar- milletimiz istihsal, tasarruf kuvvetini is-
da olsa da, toplanan sermayeler millî ik- tihlâk ve mübadele kabiliyetleriyle birlikte
tisadiyatın tekâmülüne hizmet etmelidirler. arttırmalıdır ve bunları mütemadiyen in-
Millî tasarrufun mahiyetini anlamak için, kişaf ettirmelidir.
— 109 —
İktisat hayatında yepyeni şartlar is- Türk milleti bütün bu devirlerde ikti-
teyen ve yepyeni bir faaliyeti mecburi kı- sat sahasında verim alan, müreffeh yaşı-
lan, yeni bir devreye girmiş buluyoruz; yan bir vaziyette olduğu halde Avrupa'da
bu devrede yürüyecek yolu da Büyükle- inkişaf eden sanayi tarzını zamanında al-
rimiz göstermektedir. Türkiye'de yeni is- mamış olması yüzünden, felâketlerin en
tihsal ufkunun sanayi olduğuna artık büyüğüne uğradı.
şüphemiz kalmamıştır.
Cihanın bugünkü iktisat ve terakki
Sanayi, muvaffakiyeti için istihlâk ve şartları içinde, artık ev sanayii rejimine
tasarrufa istinat edebilmelidir. dönmeye imkân yoktur.
Devletin malî kudreti için, yani büt- Memleketin âtisi bizim himmetimize,
çenin düzgün ve denk olarak yüksek ve bizim paramıza bağlıdır. Biz evvelâ bu
yetişir olması için memleketin yeni vergi hakikati bileceğiz. Bu hakikati anlayaca-
vermek mevzularına fazla güvenilmez. Asıl ğız. Kabul edeceğiz ve kendimize mal ede-
çare memleketin fazla kazanması ve bunun ceğiz.
için de kendisine daha evvel fazla para
Bu mesele ancak bir millî ülkü gibi
sarfedilmesidir. Bu fasit daireyi doğru
bütün vatandaşların kafalarında olgun hale
döner bir daire haline getirmek, Türk mil-
geldikten sonra halledilebilir. Onun için
letinin en mühim vazifesidir. Memleketi
meseleyi evvelâ milletçe anlamağa çalış-
imar edelim ve iktisadî vaziyetimizi yük-
malıyız. Memleketin imarı ve iktisadî in-
seltelim de daha rahat ve bahusus daha
kişafı için dahilî istikrazların mahiyetini
kuvvetli olalım diye hariçten bize bol para
göstermiş oluyorum. Dahilî istikraz sis-
vermeyi kimse düşünmiyecektir. Vatan-
temi millî kalkınmanın en emin vasıta-
daşlarıma bu sözleri cesaretle söylüyo-
sıdır. Bu siyaset vatandaşın devletine iti-
rum.
madına, millî paranın kıymetine güven-
Büyük meseleleri halletmek için ya- mesine, memleket imarını ve inkişafını bir
ratılmış olan Türk milleti hakikatleri ol- borç bilmesine ve bütün bu yollarda kendi
duğu gibi bilmelidir. Millî mücadeleyi şahsının ve ailesinin menfaatini emniyette
Türk milleti kendi parasiyle kazandı. On bilmesine bağlıdır. Ergani bakır hattı gibi
senedir Cümhuriyetin kurulmasını mem- 50 milyon lira sarfolunan bir büyük işin
leket imarını, teçhizini ve müdafaasını 10 milyonunu tedarik etmek için dahilî
kendi parası ile hazırladı. Hariçte Türkiye- istikrazdan başka çareler bulunabilirdi.
nin ümranı ve saadeti için bir takım in-
sanların para biriktirdiğini söyliyenler Dahilî istikraz yolu tutuldu. Bir yeni
Türk milletinin aldatılabileceğini zanne- anlayışın, bir yeni sistemin başlangıcı ol-
denlerdir. mak için kimse zorlanmıyor. Sistemin ve
Türkiye'de para işletilmesinden hakikî siyasetin muvaffak sayılması vatandaşın
ve maddî menfaatler temini hevesi müte- anlıyarak ve istiyerek dahilî istikraza iş-
şebbisler için kuvvetli bir saiktir. Buna tirâk etmesindedir. Meselenin düğüm nok-
şüphe yoktur. Fakat dünya şartları gittik- tası buradadır. Vatandaşlarımıza bunu an-
çe kararsız ve karışık olmakta, hele bu latmağa borçluyuz. Bunun için mütemadî
senelerde şartlar daha ağırlaşmaktadır. konferans vermeliyiz. Vatandaşların her
Bizim kabul edebileceğimiz şartlarla müte- muhitine bu ihtiyacı izah etmeliyiz.
şebbislerin menfaatlerini ve beynelmilel Yeni vatanı dahilî istikrazla yapabili-
iktisadî şartların kararsızlığı icaplarını bir riz. Vatandaşların anlayışına, gönül rıza-
araya getirebilmek epice güçtür ve çok te- sına istinat eden dahilî istikraz siyaseti, ser-
sadüfidir. maye noktai nazarından içinde bulundu-
Memleketimizin istikbalini tesadüfi ğumuz dar ve sakat daireyi geniş, doğru
şartların tahakkuk etmesine bırakamayız, ve müsbet işler bir düzen haline getirecek
bırakmamalıyız. tek vasıta ve çaredir.
1934, sanayi yatırımlarında bir toptan atılım yılıdır. Bu niteliğiyle, hem önceki yıl-
lardan farklıdır, hem de iktisat politikasının devletin kuruluşunda oynadığı r,ol bakımın-
dan bir dönüm noktası olur. Celâl Beyin açıklamaları, iktisat politikasından beklenen
rolü aydınlatmaktadır.
Vurgulanan noktalardan biri hammadde üreticiliği ile sanayicilik arasındaki çelişki-
dir. Siyasal kadro, ülkenin gelişmesini "hammadde yetiştiriciliğinden sanayi üretimine
geçiş'''' olarak tanımlamaktadır. Bu geçiş katma değeri artırdığı gibi, ülkenin kendine
yeterli ve kendini savunabilir hâle gelmesini de sağlayacaktır. Devletin kuruluşunun ta-
mamlanabilmesi, o noktaya erişmesine bağlıdır.
Sanayii kurarken önemli bir nokta ülkedeki hammaddeyi değerlendirmektir. Birinci
Sanayi Programında vurgulanan ilkelerden biri de "hammaddesi içeride olan" sanayii
öncelikle kurmaktır. Eğer ülkenin talep yapısı, yerli hammaddeye dayanan sanayii ku-
rarak karşılanabiliyorsa dış ticaret açığı söz konusu olmayacaktır. Celâl Beyin özellikle
belirttiği bu ilke, sanayi programının tam bir 'ithal ikamesi'ni amaçladığını gösteriyor.
1934'ün sanayi yatırımları öncelikle tüketim mallarında ithal ikamesine yöneliktir.
Ancak, açıklanan program 1937 yılına kadar uzanacak tüketim malları ile bazı ara mal-
ları yatırımlarını kapsayacaktır. Ara mallar arasında en önemlisi, sanayileşmenin üretim
zinciri içinde yatırım malları aşamasına yönelmeyi sağlayacak kritik halkalardan biri
olan demir çeliktir. Celâl Bey demir çelik sanayii üzerindeki etiıdlerin uzun siiredenberi
yapıldığını da açıklamaktadır. Daha sonra görüleceği gibi, Türkiye bu sanayie adamını
1937Ve atacaktır.
Celâl Bey sanayi programını açıklarken, Sümerbank tasarısında kesinleştirilmiş bir
başka ilkeyi de vurguluyor. Bu, programda özel kesime de pay verilmesidir. Söz konusu
pay, esas olarak İş Bankası'nın üstleneceği yatırımlarla karşılanacak, çoğunlukla küçük
işyerlerinden oluşan özel sanayi kesimi bu yatırımcılığa katılmayacaktır.
Celâl Beyin açıklamaları, İsmet Paşanın daha önce (1933'ün Tasarruf haftasında)
yaptığı konuşmada belirtilenlerin daha ayrıntılı bir benzeridir. Bu bakımdan, sanayi prog-
ramının 1933 sonlarında kesinleştirildiği söylenebilir. Programın gerçekleştirilmesinde
en önemli kaynak olarak görülen Sovyet desteğiyle ilgili protokol de, 1934'ün başlarında
Ankara'da imzalanacaktır.
8.1.1934
Memleketimizin, sadece ham madde- mek gibi bir maksatla olduğu kadar hariç-
ler yetiştiren bir memleket halinden çıka- te müşteri bulamıyan ham maddelerimizi
rak sanayileşmesindeki lüzum ve zaruretin dahilde mamul bir hale getirerek kıymet-
hazer ve sefer zamanında muhtaç olaca- lendirmek gibi bir gayeyi de gözetiyoruz.
ğımız maddeleri ihtiyacımızla mütenasip Bu millî bir ihtiyaç olduğu kadar ik-
olarak yapabilmek imkânını elde edebil- tisadî bir zarurettir. Bu sanayileşme prog-
— 116 —
yete geçecektir. Cam fabrikasına gelince, kezlerden istihsal edilecek elektrik kudreti
büyük bir dikkat ve itina istiyen bu işte memleketimizde kurulmuş ve kurulmak
liyakatli usta ve amelelerimiz yetişinciye üzere olan sanayi için lüzumlu olan ener-
kadar bu iş tehir edilecektir. jinin ucuza maledilmesini temin edecektir.
Kimya sanayii bizim için istihlâki ve Meslekî tedrisat: Bu tedrisatı dört
geliri az bir san'at şubesi olmasına rağ- kısma ayırmak istiyoruz: Yüksek mühen-
men diğer sanayiin yardımcı bir kısmı ol- dis, teknisyen, ustalar ve yetişmiş ame-
ması itibarile kurulmasına zaruret bulun- leler. Bunlardan birinci ve ikincisini Av-
maktadır. rupa'da yetiştirmek istiyoruz. Ve bunun
Memleketimizin elektrikleştirilmesi için 50 talebe göndereceğiz. Ameleler için
için yapılan etütler vardır. Muayyen mer- de fabrikalarda gece kursları yapacağız.
Cumhuriyet rejimi vergi alanında ilk adımlarım 1920'lerin ortalarında atmıştı. 755
sayılı ve 1926 tarihli Kazanç Vergisi yasası dolaysız verginin ilk önemli uygulaması sayı-
labilir. 1930'/w yıllar ise, kamu maliyesinde 1920lerden farklı bir gündem hazırlamıştır.
Fiyatların düştüğü, gelirlerin daraldığı ortamda kamu gelirlerini sürekli bütçe açıkları
yaratmayacak bir düzeyde tutmak öncelikli bir hedef oluvermiştir. Böylece, 1930'ların
ortalarına kadar süren yılların bir özelliği, gündeme yeni yeni vergilerin gelmesi ve bun-
ların bölüşüm üzerinde kaçınılmaz (olumsuz) etkiler yapmasıdır.
Kazanç Vergisinin tarihçesi (tasarının gerekçesinde anlatıldığı gibi) 1825'e kadar
uzanır. Zaman içindeki değişikliklerin en önemlileri Meşrutiyet'ten sonra yapılmış ve
verginin esası'kazanç için saptanan bazı karinelere' (veya göstergelere) dayandırılmıştır.
1926 tarihli yasa ise 'karine' esasını sürdürmekle birlikte, 'beyanname' usulüne yönel-
miştir.
Buradaki kazanç vergisi tasarısı, buhranın derinleşmeye ve kamu gelirlerinin düşmeye
başladığı 1931 yılı içinde hazırlanmıştır.
Tasarı, belki 1926 tarihli yasada görülen, fakat yapılan değişikliklerle de giderileme-
yen aksaklıkların sürmesi nedeniyle, belki de kamu gelirlerindeki düşüşün etkisi altında
'beyanname' usulünden biraz geri dönerek 'karine' esasını sürdürmeye yönelmiştir. Ay-
rıca, 19207/ yılların ortamında hoşgörülen istisna ve muafiyetler de burada daraltılmış-
tır. Cumhuriyet rejiminin çağdaş bir gelir ve kurumlar vergisine yönelmesi ise 1940'ların
sonunda gerçekleşecektir.
17.3.1934
19.3.1934
8) Makina ile işlemeyen köy değir- 16) Aylık istihkakları veya kazançla-
menleri, rı yirmi lirayı veya gündelik kazançları
veya istihkakları 75 kuruşu tecavüz etme-
9) Çiftçilerin, kendi mahsullerini ve yen memur, müstahdem ve işçilerle ayda
hayvanlarını ve bunlardan çıkardıkları 75 lirayı tecavüz etmeyen maaş ve ücret-
maddeleri dükkân açmaksızın satmaları lerin yirmi lirası (İstisnanın tatbikmda
ve bunların istihsal ve nakil vasıtaları, maaş ve ücret miktarı ne olursa olsun heı
ambar ve depoları (Avcılar, balıkçılar bu türlü vergi ayrıldıktan sonra istihkak sa-
hükümdedir.) hibinin eline geçecek paranın yirmi lira-
10) Bağcılar, bahçıvanlar, ziraat iş- dan aşağı düşmemesi şarttır),
lerinde ve bahçelerde çalışan işçilerle ma- Tahsisatiyle beraber elli lira ve ondan
kinistleri ve balıkçı tayfaları, çobanlar ve aşağı olan tekaüt, malûliyet yetim ve dul
ev hizmetçileri, maaşları,
11) Nüfusu beş binden aşağı olan 17) Harcırahlar, zarurî masraflar ile
yerlerde sanat icra eden ebeler, hasta ba- ikamet ve seyahat yevmiyeleri, tedavi ve
— 120 —
ölüm yardımları, umumî ve mülhak ve var. Sonra tasdik harcı var, bir de ceza
hususî bütçelerden verilen mesken bedel- var. Azasından naktî ceza alıyor. Onlar
leri. da odanın iradıdır. Buraya girmiyor ve
18) Ölüm veya bedenî arızalar ve madde harici kalıyor. Hariç kalmaması
malûliyetler üzerine verilen tazminat, ik- taraftarıyım.
ramiye ve para mükâfatları ve askerî EMİN B. (ESKİŞEHİR) — Ticaret
malûllere verilen terfih zamları, yangın, odalarına taallûk eden hususatta İktisat
hayat ve malûliyet sigorta tazminatları ile Vekâletinin mütaleası alınmış mıdır, o
yemek ve hayvan yem bedelleri ve bu ma- da muvafakat ediyor mu?
hiyetteki tediyeler,
RÜŞTÜ B. (BURSA) — Bu seki-
Her nevi atış, uçuş, dalış, yarış, güreş, zinci fıkradaki hükmü bendeniz işaret
koşu, ve spor, müsabaka ve teşvik, ikra- altına almıştım.
miyeleri ve mükâfatları,
Köylerde kalbur makinaları vardır.
19) Devletler arasında cari teamülle- Su değirmenlerinde mazotla motörle işle-
re ve hukuku düvel kaidelerine göre sefir- yen köy değirmenlerinde buğdayların ara-
ler, mümessiller ve konsoloslarla maiyet- sındaki kaba kepekleri ayıklamak için
lerinde çalışan memurlar ve müstahdem- mevcut olan bu elek, makina diye kazanç
ler (Mütekabiliyet şartiyle ve bu sıfatla- vergisine tâbi tutulmuştur. Makinadan
rından dolayı), maksat türbinler, büyük motörler ve saire-
20) Her türlü tahvilât ve Hazine bo- dir. Makine tabirinin iyice tasrih edilme-
noları ve bankalardaki adi mevduat ve sini rica ederim.
tasarruf ve kumbara faiz ve ikramiyeleri,
MOLLAOĞLU CEMAL B. (AF-
21) Hususî kanunlara veya Devletle YON KARAHİSAR) — Su türbinlerinin
aktolunan mukavelelere istinaden temet- tasrihi lâzımdır. Malûmu âliniz bizim köy-
tü ve kazanç vergilerinden istisnaiyeti ka- lerdeki değirmenleri su ve hava ile müte-
bul edilmiş olanlar.) harriktir. Biz bunlara yel değirmeni di-
İSMET B. (ÇORUM) — Müesse- yoruz. Ekseriya mevsim itibariyle sular
satı umumiye arasına ticaret odaları azalır ve çoğalır. Bu vaziyette bu değir-
dahildir. Burada yalnız duhuliyeden bah- menlere küçük birer türbin takılır. Şimdi
sedilmiştir. Duhuliye, aidat, teberruat. köylerdeki değirmenlere türbin mi, yoksa
Ticaret odalarının tasdik harçları ve ce- makina mı diyeceğiz? Burası muhtacı
zaları da vardır. Onlar madde haricinde izahtır.
kalıyor. Halbuki ticaret odalarının vari- REFİK ŞEVKET B. (MANİSA)
datında dahildir. Onlara şamil midir? — Hayır efendim. Makina, buhar ve
Bendeniz ceza mefhumunu ifade edecek elektrikle işleyen kısma aittir. Bu değirmen
kelime görmedim. türbinleri bundan müstesnadır.
MUHTELİT ENCÜMEN M.M. SADETTİN RIZA B. (İSTAN-
REFİK ŞEVKET B. (MANİSA) — BUL) — 200 beygir kuvvetinde su değir-
Ticaret odaları, tabiî müessesatı umumi- menleri vardır. Bunu nasıl istisna ediyor-
yedendir. Böyle olunca diğerlerinin haiz lar? Bunlar da müteharriktir. Sonra di-
olduğu istisnadan onun da istifade etmesi ğer sanayiyle rekabet doğar.
tabiidir. Yani ticaret odalarınm harç ve
AHMET İHSAN B. (ORDU) —
saireleri de muaftır.
Mesele köy değirmenlerine aittir. Bunun
İSMET B. (ÇORUM) — Ticaret manası, bir büyük boru. Buradan inen su,
odaları kanununda aidat var, duhuliye değirmenin çarkını çevirir. Türbin dedi-
— 121 —
gibi bir mana kastolunmuştur. Halbuki; yoktur. Bunun kazanç ölçüsü ile alâka
bazan suyu bulunmadığından veya kasa- ve münasebeti yoktur. Onun için Hükü-
banın değirmeni işlemediğinden dolayı metin, İktisat ve Maliye encümenlerinin
müşteri köydeki değirmene gelmiş ve tekliflerinde böyle bir şey konmamıştır.
buğdayını orada öğütmüştür. Bütün bun- Sonra bu maddedeki bu takyit eğer ikinci
lar tatbikatta çok müşkülâtı mucip ola- fıkraya da şamil olursa Ankara'da mer-
bilir. Makine ile işlemeyen tabiri kifayet kepleriyle, sırtlariyle odun getiren köylüler
etmiyor. Köylerdeki ihtiyaçları bir dere- de kazanç vereceklerdir. Bu istisnaiyetin
ceye kadar medenileştirerek, onları ileri- esası yenilecek içilecek veya yakılacak
letmek istiyoruz. Fakat yeni bir mükelle- maddeleri elde, sırtta veya başta taşıya-
fiyetin altında ezmemek şartile. Diğer cak cüziyülmiktar eşyanın arkasında ta-
taraftan bu bir ticarettir. Bu itibarla mu- kip memurları bunu nasıl tahmin ede-
afiyetleri, vergi kaçakçılığına mâni ola- ceklerdir? Bu asgarî maişetten başka bir
caktır. Bu şekil her iki iyiliği de temin ede-
şey temin etmeyen ve Devletten muave-
bilir. Filân köyde su vardır, ondan isti- neti içtimaiye istemeyen bu adamlardan
fade ediyorlar. Geri tarafta su yoktur, vergi almak ihtimali var mıdır? Böyle
behemehal filân değirmenin öğütüp de ka- nüfus takyidinin bu istisna ile alâkası
sabaya getirdiği undan istifade etmek mec- yoktur. Eğer denilse ki bu takyit birinci
buriyetindedirler. Böyle muztar kalan bir fıkraya aittir, ikinci fıkraya ait değildir.
köy ahalisi kendine bir motör tedarik Bu da olmaz. Çünkü ikinci fıkra ile alâ-
edip bir değirmen yapabilirse, bundan su kası vardır ve istisna maksadını da tama-
ve hava değirmeni olan bir köy de isti- men muhafaza etmiştir. Burada "5 000 den
fade ettiği için vergi vermeyecektir. Böyle aşağı nüfusu olan" yerine "köy, kasaba,
bir müsavatsızlık karşısında kalmamak şehirlerde" ibaresi konulmuştur. Mutlak
için, müsaade buyurulursa, bu fıkrayı bir surette köyde, kasabada, şehirde elde,
tekrar encümene iade edelim. Başka su- sırtta, başta satılacak şeyleri satan seyyar
rette ve daha vazih bir şekilde bize getir- satıcılar ve köylülerin kendi vesaitiyle,
sinler. araba, ve hayvanı ile getirdikleri cüzî
miktar müstesnadır. Bunlar hiç bir za-
SÜLEYMAN SIRRI B. (YOZGAT) man haddi asgariyi geçemezler. Bundan
— O halde fazla vergi alınmayacak de- dolayıdır ki buradaki Bütçe encümeninin
mektir, o da suya düştü. ilâve etmiş olduğu bu takyit kaldırılarak
Maliye encümeninin daha güzel tesbit
İSMET B. (ÇORUM) — Bu fıkra-
edilmiş olan teklifinin reye vazını ve ka-
da (13 üncü fıkra) nufus takyidi, Hükü-
bulünü teklif ediyorum.
metin, İktisat encümeninin ve Maliye
encümeninin tekliflerinde yoktu. Bunu MUHTELİT ENCÜMEN M. M.
Bütçe encümeni koymuştur. Bundan ev- REFİK ŞEVKET B. — Maksatta anla-
velki fıkralarda nüfus takyidi, ihtiyaç ile şırsak ibareyi düzeltmek kolay olur.
münasebeti mevcuttur. Fakat burada nü-
fus, irat ölçüsü olmuştur. Bu, gayriilmi- Bir defa bu, iki fıkradan ibarettir.
dir. Beş bin nüfustan aşağı şehirde, kasaba- Birinci fıkra, nüfusu 5 000 den aşağı olan
da; elinde, sırtında, başında cüziyülmik- yerlerde yenilecek içilecek veya yakılacak
tar bir şey satan seyyar satıcılar, 5 bin şeyleri elde, sırtta veya başta satan seyyar
nüfustan aşağı kasabada olursa, muaftır, satıcılar müstesnadır.
olmazsa muaf değildir. Halbuki muvasalâ- İkinci fıkra olarak deniliyor ki asla
tı olan bir yerde meselâ: Arifiye'de yüz- nufus kaydiyle mukayyet olmaksızın köy-
lerce seyyar satıcı olduğu halde İskilip'te lüler tarafından yenilecek, içilecek, yakı-
seyyar satıcının vücudunu görmek imkânı lacak eşya şehir ve kasabalar veya köyler-
— 124 —
de satılacak olursa yine bunlardan vergi gisi alınmaması teklif ediliyorsa zanne-
alınmayacaktır. Bizim gerek belediye ka- derim ki doğru bir harekette bulunmuş ol-
nunlarımızda, gerek köy kanunlarımızda mayız.
köy, kasaba, şehir tarif edilmiştir ve her
İSMET B. (ÇORUM) — Meri
birinin tarifinde nufus esas olarak kabul
olan kazanç kanununda seyyar satıcılar
edilmiştir. 2000 nüfuslu olan köy, 20000
müstesnadır. Şimdi İstanbul'daki seyyar
nüfuslu olursa kasaba, daha fazla nüfus-
satıcılar da mükellef değildirler. Meri olan
lu olursa şehirdir. Binaenaleyh tensip bu-
kanunda bu müstesna iken bunun istisna
yurursanız, böyle şehir gibi yerlerde çok
edilip edilmemesinin mevzubahs olmasını
satıcılara, gezicilere müsaade etmemek gibi
ben anlamıyorum.
bir kaydin içtimaî olduğunu nazarı itibare
alalım. Binaenaleyh satmak keyfiyeti köy- REFİK ŞEVKET B. (MANİSA)
lerde yenecek, içecek şeyler için müstes- — Orta yerde mevzubahs olan şey, bu gibi
nadır. şeyleri satıcıların satmasını menetmek de-
Maddede şehir ve kasaba denmesi ğildir. Nüfusu fazla olan yerlerde de satı-
dahi, gösteriyor ki, bu işle köyler alâka- labilir, fakat vergi alınır. Gezdiriciliği
dar değildir. men yoktur, şu nisbette nüfus kaydi var-
dır.
İSMET B. , (ÇORUM) — İkinci
fıkra nufus takyidine dahil olmayacak. MALİYE VEKİLİ FUAT B. — Bu
Taksimatı mülkiyede mikyas olarak nüfus günkü kanun mucibince muaf olan sey-
kesafeti mülâhaza olunabilir. Fakat şe- yar satıcılar ancak malûl olanlardır.
raiti içtimaiyede nüfus başka bir şeydir. Seyyar satıcıları alelitlak müstesna kıl-
Şehir, nüfusu değişen bir memlekettir. mak meselesi. Bunların kimler olduğunu
Köy ve kasabaların nüfusu, bir mikyası tavzih ve tavsif pek müşkül olmasa gerek.
sarih yapılabilir. Fakat bir şehir için buna Çünkü onlar gösterilen bir çok vasıflarla
imkân yoktur. tefrik ediliyorlar. Ötedenberi satıcı ola-
MALİYE VEKİLİ FUAT B. rak tanınmışlardır. Nüfus kaydini kaldıra-
(ELÂZİZ) — Şehirlerdeki ve kasabalar- cak olursak, saha pek geniş olur. Onun
daki seyyar satıcıların umumiyetle istis- için bendeniz bu kaydin lâzım olduğu ka-
nası kanunun hedefiyle de, düşündüğü- naatindeyim.
müz prensiple de kabili telif değildir.
HAKKI TARIK B. (GİRESUN)
Buyurdukları nüfus kaydini kaldıra- — Vaziyet zaten bu fıkrada (15 inci fıkra)
cak olursak seyyar satıcıların muafiyet yazılan istisna şeklinde cereyan etmekte-
sahasını genişletmiş oluyoruz. dir. Yalnız daha açık yazılmış olmasın-
Hükümetin teklifi 48 şekle girmiştir. dan dolayı memnun olmak icap ediyor.
Proje geri alınmıştır, tekrar yapılmıştır. Kanunun adilâne tesbit edildiğini kabul
ediyoruz. Binaenaleyh, vazıı kanunun ka-
Bu gün orta yerde, mevzuu müzakere fa işinde de müsaadekâr olmasını rica
kanunda hedefimiz, mümkün olduğu ka- ederiz. Meselâ, bir müellif veya müter-
dar, adilâne olarak haddi asgarî müstesna cim, Türk kütüphanesinde olmayan bir
olmak şartiyle kazanç temin edenleri kendi eseri, zihnî mesaisi ile ortaya koyup bize
kazançlariyle mütenasip miktarda vergi ile kazandıracaktır.
mükellef tutmaktır. Bilfarz İstanbul'da
seyyar satıcılar kiyamet kadar vardır ve Kanun vazımın maksadı; bu zihin
pek güzel de kâr temin etmektedirler. Nü- mesaisini vergiden muaf tutmak suretiyle
fus kaydi kaldırılarak bunların sırtında teşvik etmektir. Bu zihin mesaisinin vücu-
sattıklarından hiç bir suretle kazanç ver- de getirdiği eseri sahibi her hangi bir mal
— 125 —
gibi, sattığı zaman alacağı paranın sureti mevkiine gelince; kazanç kanunundan
tediyesinin formalitesini buraya koymakla hariç olmak yolunu tutmuştur ve bu hattı
ne kastolunmuştur ? Bunu anlamıyorum. hareketi takip etmiştir. Onun içindir ki
vergiye tâbi olması noktasında encümen
Diyorum ki, vazıı kanunun maksadı, arkadaşlarımız heyeti muhteremenize arz-
fikir ve zihin mesaisi erbabını teşvik ve edilen şekli muvafık görmüştür ve bunda
himaye etmektir, gaye budur. O halde; İsrar ediyor.
fikir ve zihin mesaisi erbabı; eserlerini
böyle neşriyat vasıtalarına verdikleri za- HAKKI TARIK B. — Şimdi haya-
man; kendilerinin tayin ettikleri şekil, tını tamamen kalemiyle kazanan bir ar-
formalite ne olursa olsun, ondan alacak- kadaş vaziyetinde ise bana geliyor, diyor
ları para hiç bir zaman vergiye tâbi tutul- ki; ben senede iki roman yazarım, bu iki
maması lâzımdır. Maksat fikir ve zihin romanı Uyanış mecmuasına vereceğim.
adamlarının vücude getirdikleri telif hak- İki roman için pazarlık ediyorum, senede
kına esas olarak tutulan bu eserlerin neş- 300, 500 lira vereceğim. Bundan dolayı
rine karşılık olarak veı ilecek bedelin er- kazanç vergisi vermem lâzım. Halbuki o
giden istisnasıdır. Bu maksatla bendeni- zate ben diyorum ki sen iki roman ya-
zin, gördüğüm göre, bu fıkranın içinde zacaksın, ben bunu gazeteye veya mecmu-
mutarize cümlesinde "yalnız bu işlerden aya koysam da koymasam da sana ayda
dolayı" ibaresini ipka etmek, öbürlerini yüzer liradan senede 1 200 lira vereceğim.
tayyetmekle maksat hâsıl olur. Hayır, olmaz diyor.
MALİYE VEKİLİ FUAT B. — Ka- dan eşyasını kaldıran adam, oraya gidi-
zanç kanununda hizmet erbabına verilmesi yor. Gidemeyen başka dükkân sahipleri
lâzımgelen maaş ve ücretlerin vergi nisbeti ise dükkânlarından kazandıkları için ver-
şimdiye kadarki nisbetlerden başka olarak gi vermektedirler. Sergi açılınca o mem-
tesbit edilmişti. Ahiren kanun encümene lekette bu nevi tüccarlar kollarını açar
alındı. Burada Heyeti Celilenize arzu izah beklerler. Müşteriler o sergiye akın akın
olunan bu günkü bütçe vaziyetinden gelecektir ve malını satanlar kazanacak-
dolayı yine eski hükümlerin iadesiyle lardır. Çünkü vergi de vermiyorlar. Bi-
vergi nisbetlerinin olduğu gibi kalması naenaleyh, bunu olduğu gibi kabul edecek
esası kabul buyurulmuştu, ona göre tadil olursak yanlışlık yapmış oluruz. Anka-
edildi. Heyeti Celileniz bu günkü vergi ra'da açılan sergiye iştirak edenler malla-
nisbeti her ne ise o nisbetin değiştiril- rını satarlarken bendeniz çarşıda, pazar-
meyerek olduğu gibi kalması esasını kabul da dolaştım, tüccarlarla temas ettim. On-
buyurmuşlardı. Madde buna göre tadil lar daha fazla satış yaptıkları halde neden
edilmekle beraber şimdi bu kanunun on vergi vermesinler de biz verelim diye şikâ-
altıncı fıkrasında o tadille alâkadar olan yet ettiklerini dinledim.
şu kısımda bir ufak şey kalmıştır. Yani,
bu gün kazanç kanununda muaf olan MUHTELİT ENCÜMEN M. M.
hadler ne ise o hadler değiştirilmiştir. REFİK ŞEVKET B. — Diyorlar ki,
Binaenaleyh mademki ücretler maaşlar ben sergide 280 kuruşa mal sattım ve
hakkındaki eski nisbetlerin bu- günde kazandım. Dışarıda 300 küsur kuruştu.
idamesi esasını kabul ettik, müstesna Fakat hesap etmek lâzımdir ki Bursa
hadlerdeki istisnanın dahi ayni tarzda tüccarı kazanmıştır. Sergilerden, pana-
kalmasını arzediyorum. yırlardan maksat umumî veya beynelmi-
Binaenaleyh, bu günkü istisnalarda lel muamelâtı iktısadiyeye revaç vermek-
hadler ne ise - meselâ yirmi liradan aşağı tir. Hattâ bu fikrin husuliyle beraber
müstesnadır - gene o şekilde yazılmıştır. propaganda olsun diye Hükümetin yardı-
Meselâ maaşlarda 100 liranın yirmisi miyle sermayesinden aşağı mal satılabilir.
muaftır. Fakat buradaki tadille eski ka- Umumî menafii, menafii hususiye ile kı-
nunla elimizde bulunan daha geniş bir yas etmek doğru değildir. İzmir'deki tüc-
saha - hususî bütçeden umumî bütçeden carı değil; o serginin İzmir'e bahşettiği
mülhak bütçeden kaydi vardı - burada menafii umumiye noktasından düşünmek
kaldırılmıştır. Binaenaleyh, eski hüküm- lâzımdır ve hatta propaganda olsun diye
lerin muafiyet hadlerini de ona göre arz- Hükümetin yardımiyle sermayesinin aşa-
ediyorum. ğısına vermektir. Binaenaleyh, bir serginin
faidei umumiyesini o serginin kurulduğu
RÜŞTÜ B. (BURSA) — Ben İzmir
yerdeki tüccarların menfaatleriyle muka-
sergisine gitmiştim. Orada teşhir etti-
yese etmek kabil değildir. Sergi daimî bir
ğim mallardan İzmir tüccarlarının 350
vaziyet alırsa o vakit değişir.
kuruşa sattıkları kumaşları ben 260 ku-
ruşa sattım. Dükkâncılar toplanıp tica- KİTAPÇI HÜSNÜ B. (İZMİR)
ret odasına şikâyette bulundular. Çünkü — Kanunun müteakip maddelerinde bir
ben fabrikacıyım. Orada sattığım mallara madde vardır ki; gerek orada gerek ser-
vergi vermediğim için kazandım. Tüccar- best meslek erbabı ve gerek erbabı sanayi
lar şikâyetlerinde haklı idiler. Bu arzetti- ve ticaret dilerlerse beyanname verirler,
ğim yedi sekiz sene evveline ait bir vaka- diyor. Bu suretle mükellefler iki türlü ver-
dır. giye, yani vergi hususunda iki türlü mu-
Ondan sonra İstanbul'da sergiler Mah- ameleye tâbi tutulmuş olacaklardır. Şim-
mutpaşa çarşısına dönüyor. Mağazasın- diye kadar gördüğümüz tecrübeler şunu
— 127 —
ahlâkları üzerinde müessir olacağını na- mamen namuskârane ve dos doğru ka-
zarı itibare alarak bu mevzu üzerinde bü- zancı veçhile beyanname verdiğini kabul
yük bir ehemmiyetle durmak lâzım geli- edelim.
yor. Bilhassa sanayi proğramı diye mem-
lekette esaslı bir varlık diye ortaya geti- B"'r memlekette bu şekilde vergiye
receğimiz millî sanayiimizin hayatiyetini - tâbi 10 tane müessese olduğunu kabul ede-
ki bu fabrikalar, imalâthanelerle tevsi lim. Bu on taneden üç tanesi 2 000 lira-
edilebilir - tesbit edeceğimiz sırada onun dan fazla irat verici, yani beyannameye
vergiden müteessir olup olmaması üzeıin- tâbi tutulucu zümreye dahil olduğunu far-
de de ehemmiyetle, ciddiyetle durmaklı- zedelim.
ğımız lâzımgelir. Şimdi yüzde 40 vergiye Şimdi birisi, Devlete vergi verdiğini
tâbi olması lâzımgelen bir fabrikanın ve diğerinin de vermediğini farzedersek,
2 000 liradan fazlasının beyannameye tâbi o takdirde vergi vermeyen, vergi vereni
tutulduğunu farzedelim ve beyannameye yıkar.
tâbi tutulacak müessese sahibinin de ta-
İş Bankası' nın, 1933 yılında Türkiye ekonomisini değerlendiren raporu iyimser bir
tablo çizmektedir. Raporun en dikkate değer yanı, başlamakta olan sanayi programına,
özel kesimin (özel sanayi kesimi de dahil) öteki çevrelerinin göstermediği ölçüde önem
vermesidir. Sanayi programında İş Bankası'na özellikle hammadde ve ara mallara dönük
yatırım payı verilmiştir. Bu bakımdan, "hammaddesi yurt içinde bulunan" sanayileri
kurmak, "müstemleke iktisadı demek olan hammaddecilikten kurtulmak" ve bu program
için "memleketin bütün iktisadi kuvvetlerini bir iktisadi seferberlik" halinde harekete
geçirmek İş Bankası'nın ve bu çevreye yakın olanların ençok vurguladığı noktalardır.
Hammadde ve aramallar ithalâtını geniş ölçüde azaltacak olan bu yatırımlar, dış
t icat et dengesinin sağlanmasına doğruca katkı yapacaktır. Ancak, dünya ticaretinde çok
yönlü ilişkilerin çöktüğü 1930'lu yıllarda sadece ithal ikamesine yönelmek yeterli görül-
memektedir. Kliringle yürütülen ikili dış ticaret anlaşmaları ihracatın tek güvencesidir.
İş Bankası bu çizgiyi desteklemekte, ihracatı artırma amacıyla paranın dış değerini düşür-
meye yönelmenin ithal ikamesi programını aksatacağının bilincinde olduğunu göster
inektedir.
Nisan 1934
istikrarsızlığı bir derece daha çoğaltmıştır. 1933 yılında bir taraftan ihracat ile
Filhakika, milletler arasındaki mübadele- ithalâtımız arasındaki farkın lehte olarak
ye vasıta olan- İngiliz Lirası ve Dolar gibi- 21.400.000 lirayı bulması diğer taraftan
mühim bir kısım para kıymetlerinin düş- tediye muvazenesi unsurlarını ihtiva eden
mesi ve hâlâ oynak seyir takip etmesi mil- kliring anlaşmalarının şumullenmesi sa-
letler arasındaki ticarî münasebetlerde is- yesinde Tiirk parasını korumak vazifesi
tikrarsızlık ve emniyetsizliğin en mühim de kolaylaşmış oluyor. 1932 ve 1933 bi-
amillerindendir. lânçolarmın tetkikinden memnuniyetle gö-
Ağır gümrük resimleri, kontenjan rüyoruz ki, Cumhuriyet- Merkez Banka-
tahditleri, munzam kambiyo resimleri, mız altın stokunu muhafazaya muvaffak
lisans usulleri ve bunlara benzer birçok olmuştur.
engeller, memleketler arasındaki reciprc- Devaluation ve monnaie diriğe gibi
cite mütekabiliyet esasından mülhem di- mevzuların muhtelif memleketlerde bü-
rekt müzakerelerle asgarî hadlere indiril- yük tatbikat tecrübeleri geçirdiği bir yıl-
mekte ve bu suretle karşılıklı, millî men- da hükümetimiz en salâhiyettar bir dil ile,
faatlerin korunması sayesinde hem ihra.: Başvekilimizin beyanatiyle, noktai nazarını
cat hem de ithalâtın arttırılması kabil ol- kat'î bir şekilde ifade etmiştir. Esasen
maktadır. Beynelmilel ticaret ve mübade- millî tasarrufu teşvik eden bu millî ve
ledeki engelleri, tediye muvazenesi unsur- malî kudreti memleketin kalkınma ve kur-
larını da içine alan kliring a.nlaşmalariyle tuluş savaşında en esaslı bir âmil telâkki
ortadan kaldırmak mümkün olduğunu, eden ve halkımızı bir düziye teşvik suretiyle
daha Londra konferansından evvel or- millî tasarrufun birikmesine çalışan hü-
taya koymuş hükümetimizin bu noktai kümetimizin böyle bir hattı hareket takip
nazarının artık münakaşa götürmez bir etmesi pek yerindedir. Her halde biz de,
prensip haline geldiğini görmekteyiz. Hü- bazı telâkki ve iddialara rağmen, haricî
kümetimizin, kliring mukaveleleriyle an- ticaretimizin inkişafı için Türk parasının
laştığı memleketlerle aramızdaki ticarî mü- düşürülmesini zarurî saymıyoruz. Bu in-
nasebetleri inkişaf ettirmek ve mevcut kişafın husulünü, birinci derecede istih-
engelleri asgarî hadlere indirmek müm- sallerimizin maliyet fiatlarını düşürmekte
kün olmuştur. ve hükümetin girdiği ticaret politikası yo-
Buhranın memleketimize sirayet et- lunda devamda bulmaktayız.
tiği tarihten 1933 yılına kadar haricî ti- Her sahada alınacak tedbirler, ancak
caretimiz, bilhassa kıymet itibariyle, en- her milletin ve memleketin iktisadî bün-
dişe veren bir gidişle düşüyordu. yesine ve hususiyetlerine göre tayin olu-
1930 senesine nazaran 1931 de yüzde nabilir. Geçen 1933 yılının dikkatle tah-
16, 1931 senesine nazaran 1932 de yüzde lile değer bir hususiyeti de, millî pazarları-
20.40 sukut göstermiş olan haricî ticareti- nın, iç pazarlarının kalkınmasına, millî
miz, 1932'ye nazaran 1933 senesinde ancak enerjilerinin hudutları içinde azamî faali-
yüzde 5 nisbetinde küçük bir gerileme gös- yet gösterilmesine her milletin verdiği
teriyor. Bu itibarla hükümetimizin ticaret ehemmiyettir. Bu bakımdan hükümeti-
politikası tehlikeli sukutu durmuş sayı- miz de, bir taraftan ihracatımızın artma-
labilir. Önümüzdeki yıllar için ümit verici sını temin edecek mallarımızın rekabet
olan bu müsbet neticenin; ihracat malları- kabiliyetlerini arttıracak imkânları hazır-
mızın mühim bir kısmının satışında esas larken diğer taraftan da iç pazarlarımızı
olan İngiliz Lirası ve Dolar kıymetinin canlandıracak yeni iş ve faaliyet mevzuları
düşmesine rağmen elde edilişi de, ayrıca yaratmağa çalışmıştır. Millî pazarları tees-
dikkate şayandır. süs etmemiş milletlerin muvazeneli, ahenk-
— 131 —
li iktisadî bir âmil olarak, beynelmilel Bu suretle kurulmuş olan millî şe-
mübadelede yer almaları, müfit olmaları ker fabrikalarımız, memleketin şeker ih-
mümkün değildir. Bu gibi geri memleket- tiyacını karşılamağa kâfi gelecek ve bun-
ler ile ileri teknikli memleketler arasın- ian böyle hariçten şeker getirtmek zaru-
daki ticarî ve iktisadî münasebet, ancak reti kalmıyacaktır.
müstemleke ile müstemleke sahibi devlet-
Ergani istikrazı sayesinde, önümüz-
ler arasındaki münasebetler mahiyetinde
deki sene demir yolu Ergani'ye varmış ola-
bir şey olur. Siyasî, iktisadî ve umumî ola-
caktır. İmtiyazı vaktiyle hükümet tarafın-
rak medenî âlemde lâyık olduğu yere çık-
dan İtibari Millî Bankası'na verilen ve bu
mak kararında olan Cümhuriyet Türkiye-
müessesenin Bankamızla birleşmesi ne-
si, beynelmilel teşriki mesaiye böyle dar
ticesinde iştirak hissesi bize intikal eden
bir zaviyeden bakamaz.
Ergani şirketinin faaliyete geçmesiyle, mem
Bugünkü Türkiye devleti, bütün ira- leketin büyük servet kaynaklarından biri
de ve enerjisini, yürüyen müspet bir prog- daha işlemeye başlıyacaktır. Bu itibarla
ram dizerinde toplamış bulunuyor. Mem- Ergani bakır madeninin bir an evvel işletil-
leketin bütün iktisadî kuvvetleri, iktisadî mesine yalnız müessesemiz menfaati nok-
unsurları bu yapıcı programın etrafında tasından değil, millî iktisat ve memleket
iktisadî seferberliğe davet edilmiştir. Milli alâkası bakımından da ehemmiyet ver-
iktisadın finansman işlerinde, millî ban- mekteyiz.
kalara pek mühim bir vazife düştüğü için-
İmtiyazı Sumerbankla beraber Ban-
dir ki, bankanız; devletin çizdiği çerçeve
kamıza verilmiş olan "Keçi Borlu" kü-
içinde ve devletin nezaret ve murakabesi
kürt menbaının tesisat ve işletilmesine
altında, memleketin iktisadî kalkınma sa-
önümüzdeki sene başlanacaktır. Dahilde
vaşında - diğer millî bankalarımız gibi -
oldukça geniş bir istihlâk sahası bulacak
mühim vazifeler almış bulunmakla ifti-
olan bu madenin vereceği neticelerin de
har eder.
memnuniyetli olacağını umuyoruz.
Pek kuvvetli siyasî ve iktisadî zaru-
Hükümetçe tatbik ve tahakkukuna
retler, memlekette millî sanayiimizi kur-
karar verilen memleketin Beş Senelik Sa-
mayı emretmektedir. Memleketimizi ham
maddecilikten, müstemleke iktisadından nayileşme Programında, Bankanızın da
kurtararak ahenkli bir iktisat sistemi kur- vazifeler aldığını iftiharla arzediyoruz.
mak mecburiyetindeyiz. Memleketin pek mühim bir istihlâk
Bankanız bu itibarla memleketin sa- maddesi olan şişe ve cam ihtiyacını dahi-
nayileşme hareketinde mühim vazifeler len tedarik için, Bankamıza imtiyazı veril-
almış, mühim teşebbüslere girişmiş bulu- miş olan fabrikanın 1934 senesi nihayetin-
nuyor. de bitebileceğini ummaktayız.
Müessesemizin eskidenberi alâkadar Bankanızın aldığı vazifeler arasında
olduğu ve giriştiği sınaî faaliyet; normal memlekette bir sömikok fabrikasının te-
seyrini takip etmektedir. Eskişehir'de şe- sisi de. vardır. Mevcut büyük kömür ma-
ker fabrikası, Ziraat Bankası ve Sümer denlerimize ve ehemmiyetli kömür istih-
bankın iştirakiyle tesis edilmiş ve sene için- salâtımıza rağmen senelerdenberi hariç-
de, tam zamanında işletilmeye muvaffaki- ten de mühim miktarda kok kömür itha-
yet elvermiştir. Bundan başka ayni cesa- lâtına devam ediyoruz. Millî paramızı ve
met ve kabiliyette yeni bir fabrikanın da ticaret muvazenemizi bu kadar hassasiyet-
Turhal'da kurulmasına başlanmıştır. Tur- le göz önünde bulundurduğumuz bir sı-
hal fabrikasının 1934 senesi sonlarına doğ- rada, memleket dahilinde istihsali müm-
ru işlemeğe başlayacağını hesap ediyoruz. kün olan bir maddeyi bundan böyle de
— 132 —
hariçten getirtmekte devam etmek tabii rikasmm tesis kararını pek musip bulmak-
doğru olmazdı. Bu itibarla sömikok fab- tayız.
— 133 —
12.4.1934
dir. Kazanç vergisine tâbi olan ve bu ver- encümenleri aynen kabul etmişler, biz de
ginin sureti tayinini gösteren hükümler bu suretle kabul ettik. Nisbet üzerinde
kemakân yaşamaktadır. Burada her ne fazla tevakkuf edilmiş değildir.
suretle olursa olsun tahakkuk eden ka-
MALİYE VEKİLİ FUAT B. (ELÂ-
zanç vergisine buhran zammı namiyle 1 / 5
ZİZ) — Her hangi bir vergi tarho-
nisbetinde bir zam ilâvesinden ibarettir.
lunurken ne kadar tahammülü olduğu,
Fıkralar hakkındaki noktai nazarı, mu-
ne kadar kabiliyeti cibaiyesi olduğu uzun
vafıktır.
uzadıya tetkik edilir, ona göre bir nisbet
Nisbet üzerinde encümenimiz, esaslı tayin edilir. Bu da tetkik edilmiştir ve
bir tetkik yapmış değildir. Hükümetten tahammül derecesi olarak bu nisbet bu-
yüzde 20 teklif edilmiş, İktisat ve Maliye lunmuş ve . muvafık görülmüştür.
saba dahil etmedikleri, bilâhare hadis ol- zirai bir memleket haline düşmüş. Esa-
muş sebeplerle kazançlarında büyük te- sen Avrupa'nın kapitülâsyon siyaseti ile
zayüt hasıl olmuştur. Halbuki fabrikalar takip ettiği gaye de budur. Lozan'da ikti-
satış bedellerinden bir kuruş bile eksiltme- sadi istiklâlimiz istihsal edildikten sonra,
mişlerdir.... Fabrika yüzde 35-40 dere- tarihan böyle sürüp gelen ve gözümüzün
cesinde temettü temin etmektedir... Te- önünde duran feci şeylerini önlemek için
mettüiin taksiminde gözüküyor ki, 1 de- elbette memleketin iktisadi muvazenesini
ğil 2-3 aslan payı fabrikanın kendisine her şeyden evvel korumağa çalışmak ve
kalmaktadır.... memleketin şeraiti iktısadiyesinin istilzam
ettiği sanayiyle memleketi teçhiz etmek za-
Yeryüzünde en az şeker yiyen bir mil-
ruri idi. Binaenaleyh sanayii korumak
let varsa o da biziz. Fert başına 4 kilo
meselesi memleketin mevcudiyeti mese-
şeker yiyoruz. Halbuki bizden sonra ge-
lesi, memleketin istiklâli meselesidir....
len millet 9 kilo şeker yiyor. Derece de-
Az zaman zarfında şeker sanayii gibi ha-
rece 55 kilo şeker yiyen milletler de var-
rice 15 milyon lira para ödemek zarure-
dır. Bu o demektir ki tıbbın tayin ettiği
tinden memleketi kurtaran bir sanayi
tam gıdayı bizler alamıyoruz. Biz bu ka-
memleketin ihtiyacına kifayet edecek su-
dar şeker yemekten mahrum olursak, za-
rette kurulmuş bulunuyor ve diğer şuaba-
vallı köylüyü düşünmek lâzımdır. O köy-
tı sanayi de ipek sanayii, kaput bezi sa-
lü ki, bir okka buğdaya bir kibrit bile ala-
nayii gibi bazı sanayi de gene memleketin
mamaktadır. Bugünkü köylü çocukları
harice olan ihtiyacını karşılayacak şekilde
adeta şekerin siyah mı beyaz mı olduğunu
inkişaf etmiş bulunuyor. Yalnız şu var.
farkedemiyecek derecede büyümekte ol-
Buhran bizi bu vaziyette gelip yakaladı.
duğunu kabul etmeliyiz.
Himaye tedbirleriyle sanayiimizi kurarken
Yakında Hükümet bir iş kanunu ge- buhran geldi üzerimize çöktü. Hem müs-
tirecektir. (Bunun) esaslarım evvelden dü- tahsil ve hem müstehlik olan çiftçinin kıy-
şünmek için bazı tetkikat yapıyorum. Bu metleri düşerken muhtaç olduğu mas-
sırada bir istatistik gözüme ilişti: Maden nııatı yüksek kıymetle almak zaruretini
kuyularında çalışan Türk amelesi için, düşündük... Bence şimdi yapılacak me-
Avrupalı maden amelesinin verim kuv- sele, mademki sanayii yükü memleket
vetleri noktai nazarından ancak yarıda biri için bir fedakârlıktır.... himaye ölçüsü
kadar verim kuvveti gösterebildiğini an- meselesinde çok dikkatli bulunmak ve
ladım. Çünkü, Türk amelesi kâfi miktar- himaye ölçüsünü hariçten gelen masnuata
da şeker ve et yiyemiyor. Şimdi mil- karşı yerli fabrikalarımızın rekabet ede-
letin kısmı azaminin verim kuvvetinin ne bileceği yeni maliyet fiyatlarını nazara
kadar az olduğunu korkarak tahattur alarak rekabet edebilecek bir şekli ma-
edebiliriz Binaenaleyh, şimdiki ted- kulde tutabilmek için himaye, resim mua-
bir katiyen doğru değildir. Hesap edilme- fiyetlerini ona göre tahdit etmelidir....
li, Hükümet fabrikalara normal bir şekil- Çiftçinin tahammül kudreti azalmıştır, bu
de, makul bir miktarda temettü bıraktık- ölçüyü ona göre halletmek zarureti kar-
tan sonra bakiyesini kendisi bütçesine al- şısındayız. . . Hem müstahsili hem de fab-
sın ve aynı zamanda fiyatları tenzil ederek rikaları korumak mecburiyetindeyiz. Çift-
halka da kâfi miktarda ucuz şeker yedir- çi, fabrika meselesi mütekabil bir kuv-
mek imkânı temin olunsun . . . . , vettir, bunların her ikisini de himaye et-
mek lâzımdır
HALİL B. (İZMİR) — Memleke-
tin (vaktiyle) iktisadi muvazenesi bütün Şeker fabrikaları müterakki ve mü-
bütün bozulmuş ve memleket sırf Avru- tekâmil makinelerle kurulmuştur. Biz gibi
paya gıda ve mevaddı iptidaiye yetiştiren himaye resmiyle sanayilerini inkişaf ettir-
— 137 —
mekle mükellef olan milletler ilk evvel de yazıyor. 1927 senesinde bu şirket
şunu nazarda tutmalıdırlar ki, sanayide 237 000 lira temettü vermişti. Bu suretle
madem ki geridirler, binaenaleyh en mü- şekere bırakılmış olan himayeyi üç kuruş
terakki ve mütekâmil makinelerle fabri- kabul edip bunu 5 kuruşa zammedersek
kalaıını kurmak vaziyetindedirler. Çün- Hükümetin dört kuruş olarak teklif et-
kü, himaye işi devam ettikçe o memleket- tiği zammı 8 kuruşa iblâğ etmenin pek
te iktisadi muvazene teessüs etmiş olmaz. adilâne olacağını kabul etmek lâzımge-
Hariçten geleceği dahildeki pazarda yerli lir. İkinci mesnedin fabrikalarımızın kendi
masnuatı himayesiz mağlup edecek vazi- blânçolarıdır. Gazetelerde mütalea ettik.
yete gelirse, o zaman iktisadi tevazün Alpullu şeker fabrikasının bu seneki blân-
tamamlanmış olur. Şu halde müterakki çosunda 1 217 000 lira kâr var. Kezalik
ve mütekâmil makinelerle sanayiimizi bu fabrika müessesatı, binaları için yüzde
kurmak mecburiyetindeyiz. Bunu yalnız 10, alât ve edevat için yüzde 20 amortis-
Hükümet fabrikaları değil, hususi fabri- man ayırmış.
kalar da ehemmiyetli bir millet meselesi Bir kaç gün evvel kabul ettiğimiz
olarak takip etmelidirler. kazanç vergisi kanunu normal bir vazi-
KİTAPÇI HÜSNÜ B. (İZMİR) yette, makul bir şekilde kazanç haddini
-— Halkın ve Hazinenin fedakârlığile ya- tayin etmişti ve orada blânçoya girebile-
şayan şeker sanayiimizin hem inkişafını cek akçesini ve amortismanları kaydet-
temin etmek, hem de Hazinenin menfaa- mişti. Bunu tabiî bir şekilde ve çalışanları
ini telif etmek için daha fazla vergi al- zedelemeyecek bir had olarak kabul etmek
emri tabiidir. Bunun fevkine gittik mi
mağa imkân vardır. Bu imkânı ispat için
bilhassa böyle buhranlı zamanlarda hiç
istinat ettiğim noktalar üçtür.
de doğru olamayacağını elbette herkes
Birincisi: Hükümetin esbabı mucibe teslim eder.
lâyihasıdır. Hükümet pancarların daha
Bu kaideyi esas tutarak yürüdüğümüz
ucuz fiatle alınmasından dolayı 4 kuruş
takdirde sermayenin yüzde 5 i nisbetinde ih-
47 santim bir fark hâsıl olduğunu ve iş-
tiyat akçesi ve fabrika binaları için yüzde 4,
çilikte iıcuzluk temin edildiği için de 50
alât ve edevat için yüzde 8 amortisman ayır-
para bir fark husule geldiğini ve binaena-
mak icap ederdi. Bu esastan mülhem ola-
leyh 1927 senesindeki maliyet fiatine naza-
rak 1 217 000 lira kâr eden fabrikamn ser-
ran 5 kuruş fark hâsıl olduğunu tasrih
mayesi 3 milyon olduğuna nazaran 150 000
ediyor. Bunu kabul ettikten sonra bir ku-
lira ayrılması icap ederdi. Halbuki şirket
ruşu yine fabrikalara bırakmasının ma-
874 bin lirayı ihtiva tefrik ediyor, su halde
nası nedir, soruyorum?
burada Hazineye alınmasına imkâ,ı bulu-
Sonra 27 senesinde şeker sanayii he- nan para 734 bin liradır. Bu şirketin inkişaf
nüz teessüs etmiş bir sanayi idi. Teknik ci- etmesi, terakki etmesi için çalışılması lâzım-
hetleri noksandı. İstihsali azaldığından, geldiği düşüncesiyle yüzde 10 da kendileri-
masarifi idareden şekerin fiatine isabet ne bırakalım. Sonra tesisat için, fabrika
eden miktarın nisbeti daha fazla tutardı. binaları için ayrılmış amortismanı hesap
Bütün bunlara göre ve bir de yeni teessüs ettiğimiz zaman, (tabiî bunları yuvarlak
etmiş olan şeker sanayiini azamî derecede hesap olarak arzediyorum) ayırdıkları
vikaye etmek için büyük bir himaye gös- amorti tesisatın ve alât ve edevatın kıymet-
termişti. Artık o himayeye lüzum kalma- lerine nazaran 900 000 lira olmak lâzım
dığım hepimiz kabul edebiliriz. Yani o gelir. Halbuki kanunun hükmü dairesinde
zamanki himayeyi üç kuruş kabul ede- yüzde 4 ve yüzde 8 le iktifa edildiği halde
mez mi idik? Elbette üç kuruş asgarî bir burada 550 000 lira kadar fark kalıyor.
haddir. Nasıl ki Hükümet esbabı mucibesi Evvelki 750 000 lira ile mezcedersek 1 296
138 —
000 lira bir para kalıyor ki 17 400 000 gibi büyük bir kısmında fark yoktur. Ol-
kilo şekerden 8 kııruş resim alınmasına sa olsa yerli işletme masrafında fark ola-
imkân var demektir. bilir. Çünkü istihlâk edilen kısımlardan
meselâ kömürde tabiatiyle fark bizim aley-
3 üncü mesnedim: Avrupa ve bilhassa
himizdedir. Bizde kömür madenleri meb-
komşu memleketlerin şeker piyasası ile
zul bulunmasına rağmen, Avrupa'ya ver-
ve onların maliyet fiatleri ile bizi ölçmek
diğimizden çok pahalıya fabrikalarımız ta-
olmuştur. Avrupa'da vasatı olarak şeker
rafından alınmıyor. Fakat bu nihayet yüzde
10, 11 kuruşa maloluyor. Cava'da 4.5
10 gibi ufak bir nisbet üzerindedir. Bina-
kuruştur. Fakat onlar şeker kamışı kulla-
enaleyh çok pahalıya malediyorsak bu
nıyorlarmış, o bizi alâkadar etmez. Diğer
rasyonel çalışma tarzını bilmediği mizden-
yerlerde arzettiğim gibi 10, 11 kuruşa
dir. Rasyonel çalışmağa fabrika ihtiyaç
maloluyor. Başka memleketlerde ucuza
hissetmez. Nasıl olsa bunun kârı vardır.
maledilirken bizde neden çok fazlaya,
Binaenaleyh her sanat şubemizi rasyonel
maledilsin diye düşündüm.
bir tarzda çalıştırmak istersek himaye de-
Şekerde unsuru aslî pancardır. Çün- recesini asgarî hadde indirmeliyiz. Mese-
kü masrafın yüzde 67,23 ü pancarın bede- lâ Avrupa'da eskiden maliyet fiatları böy-
line gidiyor. le ucuz değilmiş. Şeker fiatı tenezzül et-
tikçe maliyet fiyatını indirmişler. Acaba
Çekoslovakya şeker sanayiinin ileri- komşu Hükümetler itibariyle de fark ne-
de olduğu bir memlekettir. Orada şeker dir diye tetkik ettim, Romanya'da şekeri,
pancarının tonu 145-155 Çek koronudur. fabrikalar, 20-30 leye, yani bizim para-
Yani bizim paramızla 955 kuruş eder ki mızla 25 kuruşa kadar satıyorlar. Bunun
kilo başına kırk para demektir. Fransa'da 13 kuruş 30 parası Hükümete aittir, 11
ve İtalya'da bu 1350-1400 arasında sey- kuruş 10 parası da fabrikalara kalıyor.
rediyormuş. Buna nazaran bizim fiatleri
tetkik ettim, Alpullu fabrikası 45 paraya, Sonra, Bulgaristan'da, sordum, şe-,
Eskişehir fabrikası ise beher kilo pancarı ker 23 levaya satılmaktadır. Bunun 11,20
kırk paraya alıyormuş. Demek ki ya hiç levası Hükümete, 2 levası belediyeyedir.
bir fark yoktur veya varsa bile 4-5 para Yani, fabrikalara ancak 9,80 leva kalıyor
demektir. Bu 4-5 parayı da randıman farkı Türk parasiyle 34,50 kuruşa satılan şekerin
bertaraf ediyor. Çünkü bizim toprakları- 19,75 i Hükümete ve belediyeye, 14,75 i
mız daha yabis olduğu için pancarın şeker de fabrikalara kalıyor. Şimdi insaf ile
cevheri daha fazla imiş. Avrupa'dan azamî düşünelim. Komşularımız böyle bize nis-
yüzde 15-16 şeker alındığı halde bizde bu betle daha ucuz şeker yesinler ve Hazine-
yüzde 19 a kadar çıkıyormuş. Ben Alpullu'- lerine daha çok para girsin, bizim ise aksi
nun bu seneki mahsullerini nazarı dikkate şekilde şekerimiz, halk ile Hazineye zarar
alarak tetkikat yaptım. 220 bin ton pancar versin. Doğru değildir. Fabrikaların mın-
işlenmiş; buna karşı 30 bin ton şeker is- takaları itibariyle ve memleketin iktisadi-
tihsal olunmuş. Buna nazaran 7 kilo 300 yatı itibarile çok büyük kârları vardır. Biz
gramdan bir kilo şeker çıktığı anlaşılı- yine bu kârlarını temin etmek şartiyle Hü-
yor. kümete, Hazineye verilen parayı çoğalt-
mak imkânı vardır diyoruz. Fabrikaların
Şu halde şekerin maliyet fiatını tes- muhitlerine bahşedecekleri faideler de yine
bit eden nisbetlerden yüzde 67,23 kısmında kalacaktır.
Avrupa ile beraberiz. Bu nisbetlerden yüzde
8 i yerli ücreti imiş. Bunda fark elbette Bizim bütün gayemiz, alınacak vergi-
lehimizdedir. Avrupa'da bizdeki kadar ucuz nin halkın aldığı fiatın yükseltilmemesi
işçi zor bulunur. Demek ki fiatın yüzde 75 şartiyledir. Yoksa bundan iki sene evvel
— 139 —
yaptığımız gibi istihlâk resmine iki kuruş bir şeker sanayii teessüs etti. Bizim bu-
zammeder de buna mukabil fabrikalar rada şimdi konuştuğumuz bu meseleleri,
halktan iki buçuk, üç kuruş al'ilarsa bu- bundan yüz sene evvel konuşan memleket-
nun hiç manası kalmaz. ler yardır. Yalnız şeker sanayiinde değil,
umumî sanayi siyasetimizde normal kârı
Hükümetin esbabı mucibe lâyihasın-
alâkadarlara bıraktıktan sonra, müsteh-
da fiat farketmeyecektir deniliyor. Hal-
likin hakkını, Hazinenin hakkını almağı
buki Celâl Beyefendinin Bütçe encüme-
esas prensip olarak kabul etmiş bulunu-
nindeki beyanatı insanı az çok şüpheye
yoruz.
düşürecek mahiyettedir. Halbuki bu fab-
rikaların bir kısmı hususî sermaye ile Şeker çok risk ve üzerinde çok tehli-
teşekkül ettiği için, bunlar serbesttir, daha ke taşıyan sanayidendir. Uşak fabikas»
fazlaya satmaları melhuzdur. Şeker fiati- hepimize senelerce ıstırap verdi, Alpullu
nin yükselmemesi, dışarıya para vermemiz- fabrikası kuraklık hasebiyle senelerce zarar
den daha mühimdir. Onun için bunu te- etti.
min etmeden halka bir vergi daha zam- Şimdi kâr devresindedirler. Bu senekı
medersek günah olur. Zaten nüfus başına kâr ise anormal bir kârdır.
üç buçuk, dört kilo şeker isabet etmek-
tedir. Fakat köylerimizdeki halkın birçok Şeker sanayii tesisi için Devletçe hi-
kısmı pekâlâ biliyoruz ki şeker yiyemi- maye tedbirleri alınmıştır, bu suretle şe-
yecek vaziyettedir. Binaenaleyh şeker yi- ker sanayii teessüs etmiştir ve etmektedir.
yenleri de bir kat daha azaltmamak üze- Şeker de gümrük resmini kaybediyoruz
rimize düşen en büyük bir vazifedir. deniliyor, niçin? Gümrük resminden muaz-
İKTİSAT V. MAHMUT CELÂL zam bir para kaybediyoruz, fakat memle-
B. — Dahilî siyasetimizde mühim bir ketimizde millî bir sanayi vücude getir-
mesele halini alan şeker sanayiinden ve meğe karar verdikten sonra, sorarım, bun-
şeker sanayii siyasetinden bahsoluna- dan başka bir tedbir var mıdır ? Ya gümrük
cağını biliyordum. Şeker sanayii mem- resminden istifade için, fabrikaları kapa-
leketimizde yapılmazdan evvel hepimiz tacağız, şekeri herkese ucuza maledece-
büyük bir heyecan içerisinde idik. Her ğiz, fakat bunun neticesinde memleketi
hangi bir şeker fabrikasının resmiküşa- fakrii sefalete yuvarlayacağız veya güm-
dından dönen arkadaşlarımızda, dindar rükleri kapatacağız; neticede memlekette
bir insanın Hicaz'dan geldiği zaman, zem- millî bir sanayi yaratacağız, belki biraz
zemle sakalını yıkadığı vakit duyduğu sıkıntı çekeceğiz, fakat sonunda refaha,
heyecanı görmüştüm. Elhamdülillâh bi saadete kavuşacağız. Bu budur, memle-
zim de memleketimizde, şeker yapılabili- kette tuttuğumuz yol refah yoludur. Ne
yormuş, deniliyordu. Bu kıymet sabit oldu israf, ne de ihtikâr yoludur. Eğer ihtikâr
ve ayni zamanda memleketimizde modern varsa her zaman kırmağa hazırız.
muamelâtı ticariyesini ifa etmek üzere, Fakat küçük mevduat ashabının ver-
İstanbul Şehremaneti, Ekmekçiler Cemi- dikleri paraların bir anda heba olmasından
yeti, Mavnacılar Cemiyeti, Hammallar Ce- ve esnafa verilen borçların birdenbire
miyeti, Kehribarcılar Cemiyeti ve ondan tahsile kalkışılması küçük esnafı fevkalâde
sonra bir takım zevat tarafından teşkil mutazarrır edeceğinden, banka muamelâ-
edilmiştir. Bu bir anonim şirkettir. Şirketin tının devamına karar veriliyor ve müdü-
sermayesi her biri beş Türk lirası olmak riyette tahavvül oluyor.
üzere 20000 hisseye münkasemdir ve ser-
mayesi 100 000 liradır. Nizamname muh- Geçen sene İstanbul meclisi umumi-
telif tarihlerde tadil edilmiş. Tadilin birisi sinde Banka meselesi müzakere olunuyor
928 tarihinde İstanbul Şehremanetinden ve meclisi umumî azalarından bir heyet
heyeti idareye bir azanın tayini suretinde teşkiline karar veriliyor, heyet teşekkül
vaki olmuştur. Diğeri de, nizamname! ediyor. Heyet ancak bu sene teşekkül
esaside sermayenin ancak yüzde 10 u ka- ediyor ye Bankanın muamelâtını uzun
dar ikraz yapılabileceği muharrer iken o . uzadıya tetkik ediyor.
zaman bu tahdidat kaldırılmış. Diğer bir Meclisi umumî tarafından teşkil edi-
tadil de 929 senesinde olmuştur. Banka len komisyonun verdiği raporun hulâsası-
muamelesine ilâveten, sair muamelâtı ma- nı arzedeceğim.
liye ve ticariyede bulunmak fıkrası ilâve
olunmuştur. Bu suretle daha vâsi bir salâ- Evvelemirde şurasım büyük bir esefle
hiyet verilmiştir. beyana mecburuz ki; Esnaf Bankasının
kuruluşu gününden sermaye bitinceye ka-
927 de içtima edilmiş ve Bankanın
dar geçen beş altı senelik zamanda Ban-
hedefe doğru emniyetle ilerlemekte olduğu
kanın muamelelerinde zerre kadar maz-
söylenmiş ve 11 bin lira kâr edilmiş, zan-
butiyet, ciddiyet görülmediği gibi, serma-
nederim yüzde 6 da tevziat yapılmış. İkinci
yenin ve mevduatın hiç olmazsa bir az
senesi bu minval üzere, Bankanın vaziyeti
olsun sıyanet ve himayesine matuf ufak
parlak görülür.
bir ihtimam eserine tesadüf olunmamıştır.
Ondan sonra 929-930 senesi içerisin-
de ilk defa zarar kaydedilmeğe başlıyor. Bankamn alacakları ne kadar kuv-
O da Süt şirketine iştirakinden ileri geli- vetli ise, Bankaya borçlu olanlar borçları-
yor. İstanbul'da ihtiyacatı umumiyeden nı ödemek hususunda o kadar kayitsiz ve
olan süt meselesini bayilerin elinden kur- zayif adamlardır. Bunların bazısı borçlan-
tararak halka temiz süt satmak için Şeh- dıkları on binlerce liradan on lirasını ver-
remanetinin teşvikiyle teşekkül eden Süt meyecek haldedirler.
şirketine iştirak ediliyor. Bu şirket de iyi
devam edemiyor, açık veriyor. Banka da Banka bidayetinden beri, mevzuunun
bu yüzden ilk zararı kaydediyor. 931 mec- haricinde iş görmüştür. Banka, esnafın
lisi idare raporunda vaziyet daha kötüle- takviyesi gibi gayet iyi bir maksat için ku-
şiyor. İktisadî buhrandan, ticaret ve sanayi rulmuştur. Fakat bu gayeye pek az riayet
bankasının tatili tediyat etmesi, mevduat- edilmiş ve akibeti meçhul işlere girişilmiş
ların geri alınması, borçluların borçlarını ve Banka müdürü, şayanı hayret bir surette
verememesinden bahsederek vaziyeti ma- kontrolsuz bırakıldığından, kasten deni-
liyenin iyi olmadığını beyan ediyor ve na- lecek derecede ihmal ve teseyyüp ve ser-
zarı dikkati celbediyorlar. Ayni zamanda mayenin israfı gibi müessif yolsuzluklar
İktisat Vekâletinin ve Maliyenin de na- başgöstermiştir. Bankanın yaptığı ve ser-
zarı dikkati celbediliyor. Hatta bu sırada mayenin mahvolmasını intaç eden işler-
Bankanın feshi ve tasfiyesi de mevzubahs den mühim bir kaçı tarih sırasiyle şunlar-
oluyor. dır:
— 141 —
yet ve itimadiyle oynanıyor. Çünkü ma- ması, yeni kararlar ittihaz etmesi icap
lûmu ihsanınız İsmet Paşa Hükümetinin ediyor.
en büyük şiarı memleketteki ticaret, sa- Efendiler, bir de benim eh ziyade
nayiin ve serveti milliyenin ve bankacılı- nazarı dikkatimi celbeden mesele, gaze-
ğın inkişafına çalışmaktır. teler, raporda vardır dediler. Fakat bu-
rada bahsolunmadı. Mevkii yüksek bir
Kabinenin bu çalışmasına mukabil
zatin 16 000 lira istikraz ettiği, fakat bu
ve bu inkişafı husule getirmesine rağmen
zatin isminin anlaşılamadığı.
4, 5 kişi bu siyasete bu çalışmaya karşı bin
türlü dolaplarla ve tezviratla bu çalışmayı Efendim, Bankadan istikraz iki türlü
akim bırakmaya çalışıyorlar. İşte benim olur, birisi banka nizamatına, banka tea-
teessüf ettiğim noktalardan biri de budur. mülüne, usulüne ve kavaninine muvafık
şekilde istikraz olunur. Bu istikrazı yapa-
Üçüncü mesele: mesul olması lâzım- nın isminin saklanmasını bendeniz anla-
gelen bazı zevat af kanunundan müstefit mam. Fakat eğer banka teamül ve niza-
olacaklarmış. Olabilirler, ticaret kanunu matına ve kavaninine ve usulüne riayet
mucibince cürümden 5 sene geçtikten son- edilmeyerek, ne diyeyim, niifuz tesiriyle
ra şu ve şu cürümler hakkında takibat ya- veya her hangi bir suretle tesir yaparak
pılmaz. velhasıl gayrimeşru bir surette istikraz ya-
pan bir adamın ismi saklanamaz efendim.
Binaenaleyh zuhur eden bu hâdisat-
tan anlaşılıyor ki, Hükümetimizin bu ano- Bu mesele şimdiye kadar Hüküme-
nim şirketler hakkında yeni tedbirler al- timizin halletmiş olduğu meseleler arasın-
da hiç mesabesindedir.
r
— 143 —
Divanı Muhasebatın, idarî vazifesini Bunları kontrol etmek için Divanı Muha-
yaparken icra vazifesini tenkit etmek hak sebatın kayit ve takip etmesi lâzımdır.
ve salâhiyetini haiz olmak meselesi ve Uzun vadeli istikrazların, istikraz muka-
kendisine böyle bir vazife vermek mese- velelerindeki şeraite göre, faiz ve amortis-
lesi. .. Bunu, tefriki vazaif ile kabili telif manların esas mukaveleye göre mi, yoksa
görmüyorum. hesabın her hangi bir tarafından ucu ka-
çırılmak suretiyle daha fazla bir tediyeyi
MALİYE En. R. HASAN FEHMİ
tazammun edecek bir vaziyet var mıdır,
B. (GÜMÜŞANE) — Efendim, eğer
yok mudur? Bunları da, kaydetmesi lâzım-
iyi anlayabildimse, arkadaşımın mütale-
dır. Çünkü, Devletin masrafıdır. Her
aları üç- noktada toplanıyor: İkraz, istik-
hangi bir meselenin kanuna mutabakatini
raz ve avans işlerini Divanı Muhasebat
tetkik etmek vazifesi ise alınan paraları da
takip ve kontrol etmesin buyuruyorlar.
yine Meclisin verdiği kayit ve şekillere mu-
REFİK ŞEVKET B. (MANİSA) tabakatini kontrol etmek yine, Divanın
— Hayır, nasıl olsa kontrol edecektir, vazifesidir. Bu işleri de bu gün filen yap-
kaydetmesin diyorum. maktadır. Taahhüt işleri mukavelelerinin
bir suretinin de, Divanı Muhasebata gitmesi
HASAN FEHMİ B. — Bir kere, lâzımdır. Para tediye edileceği zaman, yine
istikraz suretiyle para tedarik etmek, Dev- bu mukavelelere mutabakati var mıdır,
letin varidatına bir şey ilâve etmektir. Bu- yok mudur; bunları tetkik ve tescil etmek
nun mukavelesini görmek ve ona göre zaruretindedir. Bu gün dahi bunları filen
parayı, varidat meyanında bulundurmak yapmaktadır.
ve o mukavelenin mesnedi olan B. M.
Meclisi kanunundaki kayit- ve şartlara, o Türkiye Cümhuriyetinin bütün malî
mukavelenin muvafakat ve ademi muva- işleriyle, hesap işleriyle yakından alâkadar
fakatini tayin etmek, tabiatiyle Divanı Mu- olan Divanı Muhasebat, muhasebe usul-
hasebata ait işlerdendir. Avans hesapla- lerinde bir değişiklik yapılmasını müna-
rında, her hangi bir müessese ile açtığı sip veyahut filân verginin tahsil nisbetini
avans hesaplarında, bunlar dahi keza bir şu kadar ağır gördüm, nazarı dikkatinizi
kanunun vereceği müsaadeye istinat eder. celbediyorum diye bize biz rapor vermesin-
Bu kanun ya bütçe kanunudur veya hu- de ne mahzur vardır? Bilâkis işle yakından
susî bir kanundur. Avans, bu kanun se- bütün teferruatiyle meşgul olan bir daire,
nesine mahsup mudur, müddetli midir, senede bir defa Millet Meclisine bu mev-
müddetsiz midir, şeraiti tediyesi o kanu- zular için bir rapor verirse bu ilmî ve mes-
nun müsaadelerine muvafık mıdır, yoksa leki teknik bir rapor olur. Bundan isti-
bunları tecavüz ediyor mu? Bunları dahi fade edilir. Bununla icra vazifesi arasında
tetkik ve murakabe etmek. Divanı Mu- hiç bir tedahül olmaz.
hasebatın vezaifindendır.
Bununla kastımız, Teşkilâtı Esasiye-
Kefalet işlerini niçin kontrol etsin nin o geniş emrini, imkân dahilinde yeri-
buyuruyorlar. B. M. Meclisi kanununda ne getirmeğe çalışmaktır. Bunda bir teda-
bir sene, iki sene müddetle şu şerait ile, hül endişesi yoktur. Ahvali maliye hak-
şu teminat alınmak suretiyle, filân müesse- kında bir rapor verir deniyor. 95 karar-
seye Maliye Vekâleti kefil olsun demişsek, namesinden de geriye gidemeyiz. Malî
bu kefalet kanununa göre, Devlete teret- ve hesabî işler hakkında bir rapor verir,
tüp edecek kefalet dolayısiyle, acaba ke- bu rapor bir hüküm değildir. İlmî bir mü-
falet, o kanunun derpiş ettiği kayit ve şart taleadır.
lara göre mi yapılmıştır, yoksa ondan daha MALİYE E. R. HASAN FEHMİ
taşkın veyahut daha eksik mi yapıldı?.. B. (GÜMÜŞANE) — Efendim, bu
— 146 —
müessesat vardır. Bunların hesaplarının vazifesi olan bir işi, yardımcısı mesabesin-
bir kısmının Meclise gelmesi ve Divanı de Divanı Muhasebata tevdi etmiştir. Ge-
Muhasebata verilmesini âmir olan kanun- çen sene kabul ettiğimiz bir takım kanun-
larımız da vardır. Meselâ inhisar hesaplan larda bu esastan yavaş yavaş rücu etmeğe
mülhak bütçedir, idare kısmı, fabrikalar başladık. Bilhassa Sümerbank kanunun-
kısmı,/ayrı bir usulü hesabiyeye ayrılmış da bu esastan tamamiyle uzaklaştık. O
ve murakabeye tâbi tutulmuş, fakat blân- kanunda Divanı Muhasebatın zerre ka-
çosu alındıktan sonra Divanı Muhasebat- dar alâkası yoktur. Biz Divanı Muhasebat
ça, hususî kanunlardaki müsaadeleri nis- encümeninde o kanunlarda bu esasa riayet
betinde yine bakılacak noktalar vardır. edilmediğini nazarı itibare alarak, Deniz-
Bu kanunla hususî kanunları hiç bir za- yolları işletme idaresinde biraz Divanı
man ihlâl etmiyoruz; bilâkis muhtelif hü- Muhasebatın nüfuz etmesini ve hesapların
kümleri bir çerçeve içine alıyoruz. onun elinden geçirilmesini muvafak bul-
duk. O vakit kanunun müzakeresi esnasın-
REFİK ŞEVKET B. — Bendenizce da buna bir itilâf şekli bulundu. Hesaba-
bu madde çok yerindedir. tın heyeti umumiyesi itibarile iş encümene
Meselâ Uşak şeker fabrikası hesap- gelmeden evvel, Divanı Muhasebattan iki
larına zannederim biz bakıyoruz. Bilmem zatin o hesabı tetkik etmesi esası kabul
şu veya bu fabrikaların hesaplarına biz edildi, Divanı Muhasebat encümeninde
bakıyoruz. Bu madde bundan sonra bu geçen müzakere safahatından anlıyoruz ki,
kanundaki direktifler dairesinde bu he- eğer Divanı Muhasebat, hesabatı tetkik
sapların Divanı Muhasebatça bakılacağını etmez, sureti sarfı görmezse birçok yan-
gösteriyor kı, çok doğru bir mevzudur. lışlar olur. Halbuki Divanı Muhasebat-
Hususî kanunlarla, o gibi müesseselerin tan bütün emvali Devletin hesaplarının
hususi vaziyetleri, nazarı dikkate alınarak geçmesi lâzımdır. Bu, bir şartı esasidir. Bi-
konulan bu madde ile, Meclisin işlerini zim milli hâkimiyetimizin en büyük alâ-
Divanı Muhasebatın vazifesi meyanına meti budur. Bu esastan uzaklaşmamak
koymak çok yerinde bir şey olmuş olur. için şimdiden bir karar ittihaz edersek çok
muvafık olacaktır.
Divanı Muhasebat, muhasebe işlerini Meclisi Âli, gerek Teşkilâtı Esasiye ve
bizim namımıza murakabe ediyor. Zaten gerek mantık icabatına riayetle muhak-
bu hususta muhasebei umumiye kanunun- kak surette Divanı Muhasebatın, her ne
da kayitler vardır. O kanundaki kayitlere şekilde olursa olsun görmesi lüzumunu
göre hareketi pek doğrudur. Bundan son- kabul ederse, çok isabetli bir karar itti-
raki noktai nazarda ise bir sarahat lâzım- haz etmiş olur. Çünkü görüyoruz ki ce-
dır, burada maksatla kabili telif bir şey reyan Devletçiliğe doğrudur. Devlet vari-
görmüyorum. datımızın kısmı azamisini, malî müesse-
KİTAPÇI HÜSNÜ B. (İZMİR) selerimiz, sınaî müesseselerimiz vücude
— Refik Şevket Bey arkadaşımız çok esas- getirmektedir. Yani Devlet varidatı ver-
lı bir noktaya temas buyurdular. Haki- giden ziyade bu sınaî müesseselere istinat
katen emvali Devletin - gerek masraf, edecektir. Eğer biz, bunlar ticarî zihniyet-
gerek varidat ve gerekse eşya olsun - le hareket ediyorlar, Divanı Muhasebat
Büyük Millet Meclisince murakabesi esası tarafından vize ve murakabe olunmasın
kabul edildikten sonra ikinci bir meseleye dersek, yanlış bir yol takip etmiş ve kendi
geçiyor. Büyük Millet Meclisi hesap iş- murakabemizi kendimiz baltalamış olu-
lerine. teknik işlerine yegân, yegân baka- ruz. Binaenaleyh bendenizce bu madde
mayacağı için, bu çok mühim olan ve hâ- encümene gitmeli ve diğer maddelerle bun-
kimiyetin tecellisi itibariyle en mühim bir lar mütenazır bir şekilde tanzim edilmelidir.
— 148 —
ı
— 149 —
tetkikte her halde fayda vardır. Bu esasın alınması mevzubahs olmasından müte-
Divanı Muhasebatın vazifelerini gösteren vellit bir haleti ruhiyedir.
şu kanunun bir maddesine konulması lâ- Şimdi noktai nazarım aşağı yukarı
zımdır. bazı arkadaşlar tarafından garip görüle-
MALİYE En. M. M. KEMAL TU- bilir, amma nihayet bu kanun münaka-
RAN B. (İSPARTA) — Evvelâ Refik şasından doğan ruhî sebep üzerinde be-
Beyefendinin tasvir ettikleri vaziyet, He- yanı fikir etmekte serbestim.
yeti umumiye, adeta hususî teşekküller Mazbata muharriri Kemal Turan Bey,
için Divanı Muhasebat vazifesini görüyor- bu şekilde toplanan heyetin, müşterek
muş mahiyetindedir. Halbuki iki encümen- encümenin vazifesi, direktif vermektir,
den terekküp eden heyeti umumiyelerde geçen senenin hesaplarını görür ve gelecek
blânçolar üzerinde tetkikat yapılır. Bu He- seneye ait direktifler verir dediler. Kanun-
yeti umumiyeler, idarelerin umumî iş ha- da böyle midir? Böyle ise buna dokunan
yatını tanzim eder, ilerdeki çalışmaları için yoktur. Yine direktiflerini versin.
direktif verir.
Sumerbankın, Tütün idaresinin he-
MÜKERREM B. (İSPARTA) — Büt- saplarını görsün, muameleleri anlasın, tet-
çelerini tasdik eder. kikat yapsın. Yine direktif versin. Fakat
hesaplarını görmek lâzımgeldiği zaman bu
KEMAL TURAN B. — Evet büt-
tetkiki hesap keyfiyetini Divanı Muhase-
çelerini tasdik eder. Yoksa sarfiyat ev-
bat yapsın. Yani orta yerde mevcut hu-
rakını birer, birer tetkik edip bu sarfi-
susî kanunların faaliyet hükümlerini iş-
yatın kendi kanunlarına göre olup ol-
kâl eden, tadil eden hiç bir şey yoktur.
madığını aramaz.
Ancak rüyeti hesap meselesi vardır. Tü-
Şirketlerin umumî heyetleri ne ise tüne ait ahkâm duracak. Sümerbanka
bu teşekküllerin muhtelit encümenlerde- ait ahkâm duracak, Deniz işlerine ait
ki vazifesi de odur. Kalıyor ki bu şirket- ahkâm duracak. Fakat bütün bu müesse-
lerin böyle hesaplarını, sarf evrakını, seler Devlete hiç hesap vermeyecek mi?
yahut varidat evrakı ve kayitleri şusu, Bu hesaplara bir dokunmayacak mıyız?
busu, Devlet hesaplarına bakıldığı gibi, Biz bu hesapların rüyet salâhiyeti
Divanı Muhasebatta tetkik edilsin mi Divanı Muhasebata ait olsun diyoruz.
edilmesin mi? Hususî kanun buna mü- Deniliyor ki kanunun tadili demektir.
saade ediyorsa bıı umumî hüküm cari Demek istiyorum ki bu maddeyi kabul
olur. Eğer hususî kanun müsait değilse ettiğimiz dakikadan itibaren diğer mües-
tabiî olarak bu maddenin şümulüne gir- seselerin murakaba haklarına ait olmak
mez. Fakat şu müessese tâbi olsun, bu üzere haiz oldukları salâhiyetler merfudur
müessese tâbi olmasın diye bir hüküm diye yazabiliriz.
verilmemiştir. Fakat madde, umumî bir
GÜMRÜK VE İNHİSARLAR
esastır, bunda hiç bir tadile ihtiyaç yok-
VEKİLİ ALİ RANA B. — İnhisar
tur.
idaresi bu mevzu ile alâkadar değildir.
REFİK ŞEVKET B. — Bilhassa Çünkü İnhisarlar idaresinin hesabının
hayatta mücadele ve münakaşa, bir bir kısmı bütçeye taallûk eder. Müte-
defa tanınmış olan hak veya sa- davil sermayeye taallûk eden kısmı da
lâhiyetin yerini terketmesinden mütevel- Divanı Muhasebat ve Maliye encümen-
lit nizalar teşkil eder. İşin nezaketi budur. lerinden müteşekkil bir heyet tarafından
Divanı Muhasebat rolünü ifa eden bir tetkik edilir. Tadili mevzubahs olan mad-
heyetin elinden bir madde ile salâhiyetinin de, istedikleri şekilde tadil edilse İnhisar-
— 152 —
lar idaresinin bu günkü çalışmasında Di- Heyeti Celile de nazarı dikkate alır. O
vanı Muhasebat noktai nazarından da vakit Hükümetle beraber tetkika* yapı-
yapacağı bir değişiklik yoktur. Bendeniz lır, ayrıca bir madde olarak ilâve edilir.
diyorum ki, buradaki maddeyi tadil edi-
vermekle bu mesele halloluverecek kadar İKTİSAT VEKİLİ M. CELÂL BEY
basit bir iş değildir. Hususî kanunları bi- — Söz söyleyen hatip arkadaşlarımız-
rer birer tetkik etmek lâzımdır. Bu husu- dan birisi, Sümerbanka işaret ederek,
sa ait bir çok muhtelif kanunlar veya buna Meclis kontrolünden uzaklaştı, cümle-
yakın bir şekilde olanları da vardır. Bun- sini kullanmışlardır. Bıı büyük malî ve
ların her hangi birini ayrı ayrı alıp vaktiyle ve sınai müessesemiz hakkında, gerek He-
nazara alarak bu hususta dermeyan edi- yeti umumiyece ve gerek efkârı umumi-
len tadiller doğru mudur, lüzumu var yece bir ilişiği, bir suizannı mucip olma-
mıdır, tadil edilecek midir, hepsi mi tadil mak üzere ifade etmek mecburiyetinde-
edilecek, yoksa bir kısmı mı tadil edile- yim ki, Sümerbank kendisinden evvel ka-
cek?. .. Bunları anlamadan bu maddeleri nunların ahkâmından, yani Sanayi Maadin
arzu ettikleri şekle sokmanın imkânı yok- Bankasının ve bilâhare Sanayi Kredi Ban-
tur. Encümene iadesi icap ettiği takdirde, kasının tâbi olduğu kontrol ahkâmından
Divanı Muhasebat encümeni kanunu bir ne fazla ne de eksik bir ahkâma tâbi tu-
müddet için bir tarafa bırakarak hususî tulmamıştır.
kanunları birer birer alacak, günlerce, Eski ve yeni bankanın kanunları yan-
haftalarca tetkik edecek ve nihayet bazı
yana getirildiği zaman, bu hakikat ken-
neticeye varacak, ondan sonra bu kanun
diliğinden anlaşılır. Sümerbank kanunu-
avdet edecektir. '
na bazı teknik maddeler ilâve edilmek su-
HASAN FEHMİ B. (GÜMÜŞANE) retil inzibat cihazları fennî surette tekâ-
— Salâhiyeti almak, vermek mücadelesi... mül ettirilmiştir.
Dediler. Hangi salâhiyeti? Bendeniz Ma- Meclisi âlinizin, Devlet varidatını ve
liye encümeni namına söyledim. Şu veya masarifini kontrol etmesi mutlak bir hak-
bu müessesenin, Meclis namına hesabı kıdır ve otoritesi cümlesindendir. Divanı
katisini tasdik edecek yeri yoktur. En Muhasebat Meclisi Âlinize izafetle, Dev
son bir tane çıktı. O da bir limitet şirke- let varidatını kontrol eder, fakat Meclisi-
tine aittir. niz lüzum gördüğü zamanda, bu kontrol
Vaktiyle kanunlarla bu hükümler ve- hakkını, icıaı kuvveti karıştırmamak şar-
rilmiştir. Bu hükümler tabii midir denirse, tiyle, kendi içinden ayıracağı encümenlere
bendeniz gayritabiidir demekte hiç tered- veyahut diğer mütahassıs tanıdığı teşkilâ-
düt etmem. Meclis, bu kanunları bir an ta, yahut bazı kimselere havale edebilir.
evvel ıslah et derse, bunları esaslı bir şekle Bendeniz şahsan şuna kaniim ki, Dev-
bağlamak sözü şimdiye kadar 50-60 defa letin yalnız resmî daireleri değil, husus;
aramızda geçmiştir. Eğer bu işler muha- sermaye ile teşekkül eden müesseseler
sebei umumiye ve bütçe kanunlarına göre dahi normal bir şekilde ve normal bir
hususî kanunlara ait işlerdense hususî kontrole tâbi olmadıkları takdirde muhak-
kanunlardaki hükümlere göre tetkik eder, kak onların neticesi anarşi olur. Bittabi
diyoruz. Bir takım iş var ki kendisine hiç bu neticeye karşı, gerek resmî ve hatta
verilmiyor. Eğer Meclisi Âli, bu arzetti- hususî şekilde olsun lâkayit veya uzak kal-
ğim meseleyi, hesabı katileri Divanı Mu- mamaklığımız lâzım ve zaruridir
hasebata tetkik ettirmek istiyorsa arzu Fakat kontrol ne kadar zaruri bir
eden arkadaşlardan biri bir takrir verir. şeyse, bunun normal bir şekilde yapılması
— 153 —
vaktiyle verilmiş olan istisna ve muafiyetleri gözden geçirerek daraltmak gerekir. Yeni
muamele vergisi, işte 1931 'in istisna ve muafiyet sınırlarını daraltacak ve yer yer bunları
kaldıracaktır.
İkinci nokta, hemen hemen on yıldır (buhran koşullarına rağmen) teşvik gören özel
sınai işletmelerin artık vergi verebilecek bir kapasiteye erişmiş sayılmalarıdır. Burada ilgi
çekici bir şey şudur: 1931-32'w'« ağır buhran koşullarında, özel sanayi çevrelerinin şikâ-
yet ve tepkilerine ortak olan İş Bankası'nın önderliğindeki bankacılık kesimi, 1934'ün
yine ağır olan buhran koşullarında, örneğin, muamele vergisinin kapsamının genişlemesi
ve ayrıcalıkların kaldırılması ile dile getirilen benzeri şikâyetlere ortak değildir. Buhran
koşulları, özel kesimin iktisat politikası ile ilgisinin, başta vetgi muafiyetleri ve istisnaların-
dan beklenen teşvikler ile çeşitli koruma tedbirleri üzerinde toplandığını, makro düzey-
deki stratejik kararların bu kesimde çok heyecan uyandırmadığını göstermek bakımından
öğreticidir. İş Bankası önderliğindeki bankacılık kesimi ise, 1934'de stratejik kararlara
ve ekonominin yönetim merkezi olan İktisat Vekâleti'ne ortak olmanın sağlayacağı avan-
tajlardan hareket eden farklı bir çizgide görünmektedir.
Buradaki görüşmeler, büyük ve küçük sanayiin 1931 'deki bağışıklık düzeylerini
koruma çabaları ile yönetimin (büyük sanayie geçme arifesindeki) politika anlayışını ve
bütçe zorunluluklarını yansıtan belgeler oluyor.
5.5.1934
7-5.1934
lık olabilir, bunlar bertaraf edilmek için Bu kanunun bazı fıkra ve maddele-
yeni kanunda itiraz maddeleri üzerinde riyle, Devlete, vergi tezyit etmek salâhiyeti
bir takım heyetler konmuştur. Fakat verilmektedir. Teşkilâtı Esasiye kanunu-
bunlar bizim işittiğimiz itirazlardır ki esa- muzun (85) inci maddesinde (Vergiler an-
sen bunlarda suiistimaller olmıyor, asıl cak bir kanunla tarh ve cibayet olunabi-
yolsuzluklar itiraz edilmeyen yerlerde ya- lir) diyor. Ancak kanunla tarhedilir de-
pılıyor. Meselâ mükellef bir beyanname yince, ancak kelimesinin bir kıymeti mah-
veriyor, şu kadar sattım diyor, fakat bu susası olmak lâzımgelir. Vergiler kanunla
beyanname memur ile mükellef arasında tarhedilir deyince, kanun yaparsınız, Hü-
kalıyor ve bilâhare tetkik edilmiyor. kümete devredersiniz, Hükümet o kanun-
la vergileri tarheder. Ancak kanunla de-
Halbuki gümrüklerde böyle değildir. yince, Hükümete vergi üzerinde oynamak
Bir tüccar malı çıkardığı zaman verdiği salâhiyeti verilemez, manasını çıkarırım.
beyanname ayrıca da merkeze gelir ve Bu vergide, vergi nisbeti yüzde 10 dur. Ma-
burada da tekrar tetkik edilir. Halbuki lûmu âlilerinizdir ki muamele vergisi ev-
şubelere verilen beyannameler şubede ka- velce yüzde 6 olarak alınmakta idi. Sonra
lır, meselâ orada yüz kuruş gösterilen ver- görülen lüzum üzerine bu nisbet bir ka-
gi ötede iki yüz kuruş gösteriliyor. Hal- nunla yüzde ona çıkarıldı. Fakat bu ka-
buki bu beyannameler sonradan tetkik nunda da yüzde 10 denilmektedir.
edilecek olsa bu fazlalar göze çarpar.
Bunlar büyük bir yekûn tutmaktadır. Pi- Fakat yeni bir madde ile Hükümete ve-
yasada da birçok tesirler göstererek, en rilmekte olan salâhiyete binaen, bu nisbet,
doğru fabrikaları bile kerhen yolsuzluğa bazan yüzde İ l e , bazan yüzde 12 ye, 15 e,
sevkediyor. Mükellef ve tacirler bu kanun- hatta 17 ye çıkarılmak suretile çok oynak
dan memnundurlar, şikâyetleri herkes bir şekle ifrağ edilmiş olacaktır. Teşkilâtı
için bir olarak tatbik edilmemesindedir. Esasiyemizdeki kaydin sarahatine göre bu
Yüksekliğinden kimsenin şikâyeti yok- nisbetler, ancak kanunla tayin edilir. Bi-
tur. Her mükellef Devletin tekâlifine işti- naenaleyh bu sarahat karşısında bunu
rak etmek istiyor. Yalnız elverir ki adilâ- Hükümete bırakmamalıyız.
ne tatbik edilsin. MALİYE VEKİLİ FUAT B.
Şikâyetlerin önünü alabilecek tam bir (ELÂZİZ) — Harbi umumî içinde 've
şekilde bir kanun çıkarabilmek için diğer harbi umumiyi takip eden senelerde, bütçe
maddelerini Hükümete iade edelim, gele- zarureti üzerine, şifr daffer vergisini ka-
cek devrede getirsinler. Kanun mühimdir, bul ve tatbik etmiş olan milletlerden bu
bunun getireceği varidat diğer varidatlar- vergi sistemi alınmış ve muhtelif istiha-
dan fazladır. 20 milyona kadar varidat lelerden sonra son şeklini aldı. Aşarın il-
alacağız; binaenaleyh Hükümete iadesini gası üzerine, mahsulâtı arziye vergisi kon-
teklif ediyorum. du. Bir sene yaşadı. Sonra 926 senesinde
vazolunan diğer vergilerle beraber umu-
RÜŞTÜ B. (BURSA) — Ben hem mî istihlâk vergisi de kabul edildi. O vergi
eski, hem bu yeni kanunu iyice tetkik et- yapılan her satış üzerinden ve satış nis-
miş bir arkadaşınızım. Bu, eskisinden betinde, pul yapıştırmak suretile alınıyor-
daha iyidir. Eskisi bir saat evvel kaldırıl- du. Bu da bir sene yaşadı. Umumî şikâyet-
malıdır. Bu kanun her halde daha iyidir. ler üzerine 927 senesinde tadil gördü. Yapı-
Bununla beraber bu kanunun noksanları lan bu tadile göre muamele vergisi oldu.
da vardır. İktisat Vekili Beyefendi sanayi Sebebi de her muamelede bu pul külfeti-
noktasından işi tanzim etmek için birçok nin yapılmaması idi. Her şeyin asgarisi
tedbirler almaktadır. hesap edilsin, ona göre tahsil olunsun den-
— 158 —
di. İthalât ve ihracat eşyaları hini ithal ve Artık gümrükten ve teşviki .sanayi kanu-
ihraçlarında ve dahilî imalâtta hini imalde niyle yapılan himayelerden başka bir de
bu vergi alınıyordu. Bu suretle ihdas edi- muamele vergisi ile bir himayeden vareste
len vergi 930 senesine kadar yaşadı. 930 kalmış olduğundan zannederim ki hepi-
senesinde ihracatı teşvik maksadiyle bazı miz müttefik bulunuyoruz. Bittabi tekmil
ziraî mahsulâtın hini ihracında muamele sanayi için değil. Binaenaleyh bu günkü
vergisi alınması kaldırıldı. Umumî ola- muamele vergisinden başlayarak bütçe
rak, memleketin iktisadî hayatımn vergi noktasından birçok tadiller yaptık. Me-
faaliyetleriyle telifi nazarı dikkate alındı selâ 10 bin liraya kadar muafiyetleri ve
ve sanayi üzerinde müessir olan vergi istisnaları gözden geçirerek hangilerinin
tazyikleri varsa onların da tahfifi nazarı çıkarılması lâzımgeldiğini düşündük ve
dikkate alındı. Umumî olarak veıgiler mevaddı iptidaiyeler hakkında bazı işler
üzerinde bir revision yapıldı. O meyanda, yaptık, yine tekrar ediyorum ki, yapılan-
931 senesinde, iktisadî hayatımızın inki- ların hepsinde İktisat Vekâletinin sanayi
şafı maksadiyle, muamele vergisi üzerinde şubesi ile itilâf edilmiştir ve bunun sanayii
de tahfif tedbirleri alındı. Meselâ müesse- zedelemeyeceğine kaniiz.
satı sınaiyenin ilk cirolarında 10 000 lira-
ya kadar olan muafiyet, keza mamul mad- MUVAKKAT E. NAMINA SAİT
delerin mevaddı iptidaiyeleri üzerinden AZMİ B. (KAYSERİ) — Memlekette
alman yüzde 20-40 nisbetindeki verginin imal edilen mamulâttan muamele vergisi
tenzili gibi ahkâm kondu. Bazı ihracat alınacaktır. Bu vergi bazan tam mamul,
eşyası üzerindeki muamele vergileri büs- bazan nim mamul mevattan alınıyor veya-
bütün kaldırıldı. Muamele vergisi yüzde 6 hut iptidaî madde olarak memlekete geli-
idi. 932 senesindeki bütçe zarureti dola- yor, gümrüğe gelirken bu mevaddı iptida-
yısile yüzde 10 a çıkarıldı. 32 de olan ta- iye bir defa muamele vergisine tâbi tutu-
dil de budur. lacaktır. Sonra memleketteki her hangi bir
sanayi müessesesinde nim mamul bir hale
32 ve 33 seneleri bu suretle geçti. 34 konulduğu zaman satılığa çıkarılırken bir
e girilirken bütçe vaziyetimiz tıpkı 32 se- muamele vergisi daha veriyor. Üçüncü bir
nesi gibi yeniden bazı menabi aramağa fabrikada bu mevaddı iptidaiye diğer bir
bizi icbar etti. şekle konulduğu zaman tam kıymeti üze-
Şurasını evvel beevvel arzetmeliyim rinden muamele vergisi alındığı takdirde
ki, bütün vergi tarhiyatında, yalnız malî mükerrer muamele vergisi almak icap
cepheden düşünmekte değiliz. Daim' ola- ediyor. Bu halin önüne geçmek için ma-
rak, her hangi bir vergi tadili yaparken mulâtın kıymetinden, mevaddı iptidaiye
iktisadı hayat üzerindeki tesirini ve ikti- olarak bir miktarın tenzili icap ediyor. Hü-
sadî hayatı sakatlamayacak bir mahiyette kümet bu defa lâyihanın sonuna bir cetvel
olmasını derpiş ettik. ilâve etmiştir. Bu cetvelde hangi sanayi
mamulâtı kıymetinden ne miktarda tenzi-
31 de teşekkül halinde bulunan sa-
lât yapılacağını matbu bir liste halinde
nayiimiz bugün taazzuv etmiş, semerelerini
göstermiştir. Halbuki memlekette mev-
vermeğe başlamış bir vaziyettedir. Evvelce
cut olan sanayi bu listede yazılı olan sa-
mevaddı iptidaiye ihraç edip mevaddı ma-
nayiden ibaret değildir. Bu gün her halde
mule ithal etmek gibi iptidaî vaziyette
memlekette bu listede gösterilenden daha
bulunan Türkiye bu gün, muhtaç olduğu
çok sanayi zümresi vardır. Sonra sanayi-
eşyanın büyük bir kısmını kendi mevaddı
leşmek ve mili' sanayii daha ziyade tevsi
iptidaiyesiyle dahilde imal suretiyle, ziraî ve
etmek istediğimiz bir devirde bunu tahdit
sınaî bir mevkie çıkarmış olmasına tered-
etmek imkânı da yoktur. Bunu nazarı iti-
düt edecek hiç bir arkadaşımız yoktur.
— 159 —
bare alan heyet, bir mevaddı iptidaiye cet- tan zarf ve kap için hiç bir şey indirilmez
velinin Heyeti Vekile karariyle ilân edilme- diyor, ikinci derecede de, mükerrer mua-
si esasını kabul etmiştir. Bunun Teşkilâtı mele vergisi alınmasına mahal kalmaması
Esasiye ile bir alâkasını görmüyorum. için maddei iptidaiye payı ayırıyor. Bu
payı ayırmak ve indirmek vergi ihdas et-
RÜŞTÜ B. (BURSA) — Bence Teşki- mek demek midir? Mükellefe yeni bir borç
lâtı Esasiyeye temas etmesi noktası varittir. terettüp ettirecek hüküm koymak demek
Kanunda nisbet yüzde 10 olarak gösteril- midir? Hayır, bilâkis konan kıymet üze-
miştir. Daha fazla alınmaması lâzımdır. rinden yüzde 10 un tenzili demektir. Yani
Sanayicilerin memleket bütçesine daha mükellefin vergisinin esasına nazaran yüz-
fazla vergi vermesi lâzımgelirse yüzde 15 e, de 10 unun tenzili demektir.
yüzde 20 ye, yüzde 100 e çıkarmak müm-
kündür. Memleket için bu millet, her feda- Tenzil edilecek miktar ne nîsbette ola-
kârlığı yapmağa amadedir. Fakat Teşkilâtı caktır? İşte bunun tayini Hükümete bıra-
Esasiye kanunundaki sarahate nazaran, kılmıştır. Hükümet bir cetvel yapacaktır.
vergi miktarı ancak kanunla tayin edildi- Satış kıymetinden 100 kuruş alınmas' lâ-
ğine göre, Hükümetin vergi tarhetmek zımgelirken bunun 25 i iptidaî madde
salâhiyeti yoktur. Hükümeti vergi tarhet- olarak evvelce alınmıştır, 75 alınacaktır
meğe bırakmak doğru değildir. Hükümet deyecektir. Bu suretle 85 inci maddenin
isterse bazısına yüzde 10, bazısına yüzde esas ihdas ve vaza ait olan emri, elbette
15 tarhedecektir. Biz, vergi nisbetini Hü- vaz ve ihdas, elbette o vaz ve ihdas vücude
kümetin tayin etmesi noktasına mâni ol- geldikten sonra tenzile şamil değildir.
malıyız. O cetveli yaparak tenzil etmek salâ-.
hiyetini biz veriyoruz, kanuna koyarak
BÜTÇE ENCÜMENİ REİSİ MUS-
veriyoruz. İşi bir idarî bir mesele ola-
TAFA ŞEREF B. — 85 inci maddenin
rak, asıl mükellefiyet miktarından indi-
bahsettiği mükellefiyetin tesisi meselesi,
recek hususî bir cetvel tertip etmek salâ-
verginin ihdası usulüdür. Henüz vatan-
hiyetini biz verdiğimiz için 85 inci madde
daş, kendi yaptığı şeylerden Devlet Ha-
ile tearuz yoktur. Çünkü vergi ihdas ve
zinesine hiç bir suretle vergi vermekle
teklifi değildir.
mükellef değilken bunu ihdas etmek
ancak vazıı kanuna aittir. 85 inci madde HASAN VASIF B. (İSTANBUL)
bunu tayin ederken (Tarh) kelimesini — Maliye Vekâleti, öyle bir usul koyma-
kullanmıştır. Verginin tarhı demek, tah- lıdır ki hiç bir- memur, suiistimal yapa-
min edilmiş bir verginin tahsil edilmesi masın, hemen yakalansın. Bankalarda ol-
demek değildir. Devlete karşı bir borcu duğu gibi. Bendenizin asıl iddiam budur.
bulunmayan vatandaşa, Devlet işlerinin Asıl mükellef olan fabrikalar muamelâ-
yürümesi noktasından, her hangi bir ka- tını bir beyanname ile Hükümete bildire-
nunla borç terettüp ettirecek bir vaziyet ceklerdir. Bu fabrikalar muameleyi nok-
ihdası demektir. Elimizde bulunan kanun san gösterirlerse bunu nereden bileceğiz,
bunun için verginin nisbeti sınaî madde- bütün teminat, fabrikanın kendi sözüdür.
lerde satış kıymetinin yüzde 10 udur, diyor. Noksan gösterilirse, muhtelif branşları
olduğu için, memur atlayabilir. Fakat bu
Sınaî müesseselerin mamulâtından alı- atlamak, bilerek değildir. İşte bu gibi şey-
nacak muamele vergisi, satış kıymeti üze- lere mâni olacak usuller bulunmalıdır. Bu
rinden alınacaktır diyoruz. Satış kıymeti vergi membalarmı mümkün mertebe tek-
nedir? Vazıı kanun (tensip buyurduğu- sif etmelidir. Geniş bir sahaya teşmil edi-
nuz takdirde vazıı kanunun hükmü ola- leceği yerde tahdit edilmelidir. Meselâ en
caktır) bunu da tesbit ediyor. Bir taraf- çok kıymeti yüksek olan ipekli mensucat
— 160 —
fabrikaları vardır. Bunlar ipeklerini koza almak, yanlış bir iştir. Bunda Hazinenin
fabrikalarından alırlar. Bu koza fabrika- büyük bir kârı da - yoktur. Binaenaleyh,
larının adedi 8-10 tanedir. Halbuki ipek- eski hali ne ise öyle kalsın. Bu makineli
li mensucat fabrikalarının adedi 100 ta- fabrikalar maddei iptidaiyeye yüzde 30 a
nedir. Bu vergiyi su başından alsak, yani kadar kıymet verebilir. Onlardan dahi
membaından tahsil etsek daha doğru yüzde 75 maddei iptidaiye kıymeti alın-
olur. Meselâ hariçten gelenlerin gümrük- maktadır. Hiç olmazsa yüzde 30 a kadar
ten, dahilde olanların da maddei iptidaiye- kıymetlendiriyor diye müsamaha edelim.
lerindeki membalarından almak suretiyle- Fakat yüzde 10 kıymetlendiren bir değir-
bu yoldaki yolsuzlukların önü alınabilir. menden yüzde 100 vergi alınabilir mi ?
Bu suretle muamele vergisi, Hükümetin
tahmin ettiği miktardan çok daha fazla HASAN FEHMİ B. (GÜMÜŞANE)
olarak elde edilmiş olur. Bunun bir ifadesi — Vaziyet zannedildiği kadar basit değildir.
de şudur ki, vergi membaından alınırsa Bir değirmenin belediye hududu dahilinde
piyasadaki yolsuzluklar da bertaraf edil- olması... veyahut köy hududu dahilinde
miş olacaktır. olması, onun vergi cephesinden ağır bir
vergiye tahammül etmesi veya etmemesini
(MADDE 1 — Bu kanuna göre; istilzam etmez. Anadolu'nun bilhassa ka-
A) Sınaî müesseselerin her nevi ma- za merkezlerinde halkın ekserisi çiftçidir.
mulâtı, Eğer su varsa değirmen de kasabanın
(Teşviki sanayi kanununun birinci . belediye hududu dahilindedir. Suyu yok-
maddesine dahil sınaî müesseseler kaste- sa en yakın su olan yerde değirmenler ku-
dilmiştir). ruluyor. Burası belediye hududu haricin-
de olabilir. Belediye hududu dahilinde
B) Her türlü sigorta şirketlerinin,
olan değirmende, yalnız kasaba halkı de-
banka ve bankerlerin yapmış oldukları ğil, civar köylerin halkı da buğdaylarını
bütün muameleler dolayısile prim, komis- üğütürler. Belediye hududu haricinde olan
yon, faiz, iskonto ve acyo gibi her ne nam yerlerdeki değirmenlerde de yalnız köy
ile olursa olsun aldıkları paralar, halkı buğdaylarını üğütmezler, kasaba
C) Ecnebi memleketlerde imal edilip halkı da üğütürler. Demek ki bu, suyun
Türkiye'ye ithal olunan maddeler, vaziyetine tâbi bir iştir.
Muamele vergisine tâbidir.)
Vergiye tâbi olan ve fabrika denilen
İSMET B. (ÇORUM) — Evvelce değirmenlerdir ki bu değirmenler çok mah-
mükellef olan makineli fabrikaların ade- dut olmakla beraber, büyük sular ve büyük
di 120 idi. Maliye Vekâleti bu 120 fab- kuvvetle işleyen ve toz kırması tabir edi-
rikanın inzibatını temin edemedi de şimdi len unu çıkaran büyük fabrikalara rakip
100 bin değirmeni nasıl inzibat altına ala- olduğu vakidir. Fakat onların istihsal kud-
caktır? Mevaddı iptidaiyelerde imal kıy- retleri, nihayet 24 saatte 100, 124 kile
meti yüzde 20 den yüzde 90 a çıkarsa artık buğday ezecek mahiyettedir. Bunun ade-
muamelâtta teşevvüşten kurtulmak imkânı di de memlekette 3-5 i geçmez. Bütün
nasıl hâsıl olur ? Fabrikalarda yüzde 10 üze- memleketteki kara değirmenlerinden mu-
rinden vergi alırsak hakikatten ne kadar amele vergisi almak veya bunları ayıra-
uzaklaşırız ? Bunlar doğru bir şey değil- rak belediye hududu haricinde olanları
dir. Bu, müstahsil elinde bulunan, maddei bu veı giden hariçte bırakmak, tatbikat
iptidaiyenin heyeti umumiyesinden vergi itibariyle de bir çok tedahülleri mucip olur
almak demektir ki doğru değildir. ve vergi adaletine uymaz. Kuvvei muhar-
Elde bulunan maddei iptidaiye kıy- rike ile işleyen fabrikalara ıakip olacak de-
metini, mamul kıymet addederek vergi recede kuvvetli olan değirmenlerden vergi
— 161 —
alınması murat ediliyorsa, onun da istih- rim her ikisi de birdir. Hakikatte prensibe
sal miktarım ölçü ile tayin etmek lâzım- nüfuz edecek olursak görürüz ki maddei
gelir. Memlekette bunlardan ancak beş iptidaiyeyi kıymetlendiren, imaldir. Ben-
tane çıkar. Belediye hududu dahilinde ce ikisi de birdir, bir mesele yoktur.
vergi alalım, belediye hududu haricindç
HAMDİ B. (MERSİN) — Kobra
almayalım. Bu arkadaşlar, gayritabiî bir
dedikleri hindistancevizi, bu, memlekete,
vaziyettir ve esasen bir değirmen vardır
teşviki sanayi kanunundan istifade ede-
ki kasabamn hududu dahilindedir. Fakat
rek gümrüksüz olarak giriyor, ayni za-
onun suyu gayet az, kudreti gayet hafif-
manda muamele vergisinden de muaf tu-
tir. Nihayet en âcil ihtiyaçlara ait götürü-
tuluyor. Bu kanunla da yine muaf tutul-
len cüzî miktarda hububatı işler. Bunu
maktadır. Bunun neticesi, memlekette bir
vergiye tâbi tutacağız. Fakat öbür tarafta
çok zeytinyağı, sisamyağı ve sair birçok
kasabanın hududu haricinde bütün kasa-
nebatî ve hayvani yağlar para etmiyor. Biz
banın mahsulâtını kırar. Bunu da hariçte
bunları satacak yer ararken gümrüksüz
bırakacağız. Bu, adalete uymaz. Bende-
kobra ithal ederek Türkiye aleyhine Hin-
niz, bütün kara değirmenlerine muafiyet
distan'ı himaye ediyoruz. Kobra muamele
verilmesini doğru buluyorum. Eğer bun-
vergisine tâbi olacak mı ,olmayacak mı,
lar bir fabrika mahiyetinde ise, bunların
gümrüksüz mü girecek, yoksa gümrük alı-
adedi nihayet 3-5 tir. Bunlar için bir is-
nacak mı?
tihsal kudreti göstermek te kabildir. 24
saatte şu kadar buğday ezen değirmenler MALİYE VEKİLİ FUAT B. — Şim-
denilebilir. di Sanayi müdürü umumisinden aldığım
malûmata göre bu kobra ve ondan çıkan
SADETTİN RIZA B. (İSTANBUL) yağ gümrük vergisinden muaf olarak gir-
— Bir defa muamele vergisindeki esas, miyor. Gümrük vermek suretiyle giriyor.
yalnız imal kıymetidir. Esas olan ma- Binaenaleyh muamele vergisine tâbi ola-
mulâtın satışıdır. Binaenaleyh mamu- caktır.
lâtın satışı olduğuna göre, birçok köy RÜŞTÜ B. (BURSA) — Eski
değirmenleri vardır ki hakikaten kendi muamele vergisi kanununda, kuvvei mu-
hesabına buğday üğütüp piyasaya satmak- harrike beş beygirden fazla olan ekser
tadırlar. Bazı köy değirmenleri de doğru- sanayide, muamele vergisine matrah ola-
dan doğruya köylünün malidir. Bunlar rak esas ittihaz edilmişti. Bunda on ame-
köylünün ununu tahnetmektedir. O şe- leden fazla amele kullanan müesseseler
kilde bırakırsak, kasabalarda bulunan kü- dahi muamele vergisine tâbi olacaktır.
çük değirmenlerden muamele vergisi ala- Ondan sonra trikotaj vardır. Bunun ma-
cağız ki, köylünün kendisi için öğüttüğü nası nedir? Bir kişi, iki kişi, üç, beş kişi
undan da vergi almak icap edecektir ve çalışsm, yine muamele vergisine tâbidir.
bu doğru bir hareket olmayacaktır. Bu- Mücevherat... Bu gibi imalâthanelerde
nun aksi olarak istihsal kudreti esası ka- de bir kişi, üç kişi, on kişi çalışsın, mua-
bul edilmeyip te böyle kalacak olursa gün- mele vergisine tâbi olacaktır. Muamele
de 50-60 çuval çıkaran kasaba civarındaki vergisi kanununda böyle bir kayit yoktur.
büyük değirmenlerle küçük köy değir- Bu, yepyeni bir mevzudur. Itriyat fabri-
menleri arasında ticarî bir rekabet çıka- kaları, keza büyük küçük olsa dahi, mu-
cak ve bu da diğer değirmenlerin zararını amele vergisine tâbi olacaktır. Plâstik eş-
mucip olacaktır. yası da var. Bunun da ne olduğunu anla-
İSMET B. (ÇORUM) — Sadettin yamadım. Sonra karyola ve nikelâj fab-
Rıza Beyefendi arkadaşım muameleye esas rikası. Onlar da muamele vergisine tâbi
olan imal kiymetidir, dediler. Zannede- olacaktır. Eskiden tâbi değildi.
— 162 —
Türbin, suyu fazla olan bir yerde kara tamirhane gibi müstakillen kendi nam ve
çarkından fazla su istimal eder. Bu türbin hesabına imalâtta bulunmayarak mülki-
kelimesi fazladır. Eleksiz valsız değirmen- yeti başkasına ait olan maddeleri işleyen
ler, dedikten sonra tamamen maksat hâsıl ve bu hizmetlerine mukabil yalnız muay-
olmuş demektir. Türbin kelimesinin kulla- yen bir işçilik alan müesseselerde matrah,
nılmasıyle müsbet değil, belki menfi bir yalmz alman ücrettir).
mâna çıkar fikrindeyim.
MUVAKKAT En. M. M. SAİT AZ-
HASAN VASIF B. (İSTANBUL) Mİ B. — Vasıf Beyefendinin teklifleri
— Bu maddede (Madde 5) bir tenzilâttan ki, gümrüklerden geçerken veya bir fab-
bahsediliyor. Fakat, bu tenzilât doğrudan rikanın mamul maddesi iken diğer bir
doğruya verginin miktarından değildir. fabrika mevaddı iptidaiye olan kısımlar
Bir mal yapılırken onda kullanılan maddei için mükerrerliğe mâni olmak üzere ten-
iptidaiye, gümrükte veyahut da diğer bir zil edilecek miktarın tam olarak tenzil
fabrikada, muamele vergisi vermiş bulu- edilmesi ve herhalde mamulünden alı-
nursa, ikinci defa olarak tekrar muamele nan yüzde 10 u geçmemesi hakkındadır.
vergisi vermemesini temin içindir ki bu Bunu istiyorlar. Bu encümende de mev-
tenzilât yapılıyor. Fakat listede görülüyor zubahs olmuştu. Bilhassa şu denilmişti:
ki, tenzilât miktarı gayet küçük bir nısbette Mevaddı iptidaiye payını tenzil etmek,
konulmuştur. Halbuki bir madde, meselâ mutlaka verginin mükerrerliğine mani ol-
yüzde 60 nisbetinde mamulünde dahil bulu- mak için değildir. Bunun tenzilini arzu
nuyorsa ve yüzde 10 dan 6 sını zaten ver- etmekle beraber diğer bir kısım sanayi
mişken tekrar muamele vergisi tamam vere- mevaddı iptidaiyesi için muamele vergisi
cekse vergi nisbeti yüzde 14, yüzde 15 i bu- vermiş olsa dahi onlar çok kazandıkları
luı. Halbuki mümasili eşya gümrüklerde için daha az tenzilât yapmak icap eder,
yüzde 10 vergiye tâbi tutulunca, Avrupa'- demişlerdi. Biz de bu esasa göre tenzilât
dan gelen benzerleriyle rekabet yapmasına yapmıştık.
imkân kalmaz. Verginin bu nisbeti tutabil- İkinci kısım olarak mevzubahs et-
mesi için kullanılan maddei iptidaiyenin tikleri mesele, ücretle çalışan fabrikalarda
nisbeti kadar bir tenzilât yapılması pek muamele vergisinin, aldıkları ücrete göre
tabiidir. Muhtelit encümende bu tenzilâtın olmasını ve matrahın ücret teşkil etmesini
doğrudan doğruya Hükümete bırakılması teklif ediyorlar. (Boyahanelerde olduğu
karargir olmuştur. Çünkü kanunda tesbit gibi) Bu takdirde, bütün fabrikaların,
edilirse ihtimal ki tamamen hesap edile- kendi mamulâtmı dahi, ücretle yapılmış
mez. Onun için bunların takdiri İktisat mamulât gibi göstererek, daha az vergi
ve Maliye Vekâletlerinin müzakeresine bı- vermek isteyeceklerini düşünerek bunun
rakılmıştır. Bu tenzilât yüksek gösterilirse, kabulüne imkân görmedik.
yüzde 14, yüzde 15 olursa rekabet imkânı
olmaz. Bu tenzilât o suretle hesap oluna- HASAN FEHMİ B. (GÜMÜŞA-
caktır ki mevaddi iptidaiye için verilen NE) — İthalât eşyasından alınacak mua-
resimle, mamulünden alınan resim satış mele vergisine matrah olan kıymetin ta-
kıymetinin yüzde 10 u tecavüz etmesin. yininde vesika olarak kullanılan orijinal
Lâalettayin bir nisbet konacak olursa re- faturalarm sıhhatine encümen kail mi-
kabet olamaz. dir?
Sonra bir de boyahane ve tamirha- MUVAKKAT En. M. M. SAİT
nelerde yalnız ücretten bahsediliyor. Bun- AZMİ B. — Onda da şu düşünüldü:
ların da ayni hükme tâbi tutulması için Orijinal faturadaki kıymet üzerinden bir
şöyle bir teklif yapıyorum. (Boyahane ve vergi kaçakçılığı mevzubahs değildir. Çün-
— 165 —
vergide müruru zaman haddini, matrahı hem Devlet zarar görecek, hem de vergi
sabit olan vergiler gibi 10 sene ile değil, ödeyen mükelleflerin üzerinde fena tesir
kazanç vergisi gibi, sayım vergisi gibi beş yapacaktır. Vergi vermeyen adam, vergi
sene ile iktifa etmek en doğru bir hareket veren adamın yanında rakabet imkânını
olur. Zaten verginin büyük kısmı güm- bulacaktır.
rüklerde cibayet edilmektedir. Geride da-
Mustafa Şeref Beyefendinin buyur-
hilî sanayie ait olan kısımdır ki bu da
dukları gibi ahkâmı umumiyemize tev-
nihayet üçte biri hiç bir zaman geçmez.
fikan en uzun müruru zamana tâbi tut-
Onu da kazanç vergisinin ahkâmına tâbi
mak, muvafık olur.
tutmak en doğru bir hareket olur.
En uzun müruru zamana bırakmak
RÜŞTÜ B. — Muhterem Mustafa
lâzımdır. Bütçe encümeninin kararları
Şeref Beyefendinin verdikleri izahat veçhi-
çok yerindedir.
le bu vergiyi Devlet namına bir murah-
has sıfatiyle her müessese sahibi alıyor. MUVAKKAT En. M. M. SAİT
AZMİ B. -r- Rüştü Beyefendi de mü-
Hasan Fehmi Beyefendinin dedik-
ruru zamanın esasına muhalif değildir.
leri gibi gümrüklerle sanayi müesseselerini
Yalnız müddetin uzun olmasını arzu
bir tutmak doğru değildir. Orada bakaya
ediyorlar demektir. Biraz evvel arzet-
meselesi başkadır. Fakat bir müessese sa-
tiğim gibi, sına" müesseseleri, Devlet
hibi, Devlet namına vergi alıyor, her ay
vergisini bedava tahsille mükellef tutu-
sonunda, Devlete vereceği vergiyi ay ba-
lan bir vatandaş tasavvur edelim. Bu va-
şından ay sonuna kadar malım sattıkça,
tandaşın şu hizmetinden dolayı kendi-
halktan alıyor. Üç sene parayı verme-
sini takdir etmek iktiza ederken bir de
miş . . . Bunu kısa bir müruru zamana
senelerce defter tutmak, senelerce defter
tâbi tutmak doğru değildir. Çünkü sonra,
saklamak ve bunu memura ibraz etmek
müruru zamana uğratırım da affettiririm
gibi bir külfeti kendisine tahmil ettikten
zihniyeti hâsıl olur. Bundan bir buçuk sene
maada sonra da kendisini ceza ile tehdit
evvel, Heyeti Celilenize, muamele vergisi-
altına mı alalım? Bu, olamaz.
nin affi hakkında bir kanun gelmişti.
Bütçe encümeninde ve Heyeti Celileniz İkinci mesele: Muamele vergisi zan-
huzurunda müzakere edilen bu kanun ka- nedildiği gibi doğrudan doğruya sanayi
bul edilmedi ve kanun reddedildi. Çünkü müesseselerinin müstehliklerden Devlet
muamele vergisi, arazi vergisi, kazanç namına tahsil ettiği ve yedlerinde emanet
vergisi gibi doğrudan doğruya ferdin bulunan bir para mahiyetinde değildir.
Devlete karşı olan borcu gibi değildir. Sanayi müessesesi, bir malı yapar ve
Devlet namu hesabına emanetçi mahiye- Devlete de onun kıymeti üzerinden yüzde
tinde olan müessese sahibi, kendisi sağ 10 muamele vergisi verir. Sonra maliyet
kaldığı müddetçe bu vergiyi Devlete öde- fiatından yüzde 10 açığına satarak zarar
mek mecburiyetindedir. Bu şekilde vergisi edebilir. Bir senelik muamelâtı içersinde
uhdesinde kalan bir adam, Devlet namu 50 bin lira zarar ettiği halde 80 bin lira
hesabına diğer mükelleflerden aldığı ve muamele vergisi veren müesseseler de
yeddi emanetinde bulundurduğu parayı varmış. Bu takdirde ancak maliyet fiati
-Teahhur şekli ne suretle olursa olsun- üzerinden bir vergi verir ve verdiği vergiyi
kısa bir müruru zamana tâbi tutacak olur- muamelâtı üzerine zammederek satışa ar-
sak mükelleflerin uhdesinde kalan vergi- zeder, fakat noksanına satabilir. Bina-
lerin müruru zamana uğraması yüzünden, enaleyh bu, adilâne bir hükümdür.
/
— 169 —
Birinci Sanayi Programı büyük ölçüde Sovyetlerin nıakina, araç, gereç ve teknik
yardım desteği ile tasarlanmış ve yürütülmüştür. Başvekil İsmet Paşa 1932 Mayısında
Sovyetler Birliği"ne bu amaçla gitmiş ve sanayi programının kı edişini sağlamıştı. Sovyet
teknik uzmanları 1932'«m yaz aylarında Türkiye'ye gelmişler, öngörülen yatırımlar için
çeşitli bölgelerde incelemeler yapmışlar ve aynı yıl sonunda raporlarını tamamlamışlardı.
(Bk. Cilt I, s. 264-7 ve 287-8).
Yapılacak yatırımların kesin projelerinin 1932 sonlarında hazırlanmaya başlandığı
ve ayrıntılı projelerin 1933 ortalarında teslim edilerek, aynı tarihlerde yatırım ma'zemeleri-
nin hazırlandığı biliniyor. Ancak, kredi anlaşmasını noktalayacak olan protokolün im-
zalanması, bir ölçüde İktisat Vekâleti'ndeki değişiklikten de etkilenerek gecikmiş ve bu
iş 1934 başlarına kadaı uzamıştı.
1934 Martında sanayi programının ilkelerini vurgulayan bir gerekçe ile Meclis'e
sunulan protokol, sanayi programı için gerekli makina ve araç gerecin dört yı' içinde si-
pariş edilip bedelinin yirmi yılda ödenmesi ve bu programla ilgili projelerin yapılması,
makinaların kurulması ve bunlarla ilgili Sovyet teknik yardımını da kapsamak üzere Tür-
kiye'ye sekiz milyon dolarlık faizsiz bir kredi verilmesini öngörüyor. Sanayi programının
uygulanma kararı ise, Meclis'te görüşülen protokolden bağımsız olarak 1934'iin Nisan
ayı içinde bir hükümet tezkeresi ile Sümerbank'a (yani, sanayi programının genelkurmay
karargâhına) bildirilecektir.
12.5.1934
HALİL BEY (İZMİR) — Türk ve olmasını esas prensip olarak kabul et-
Rus milletleri uzun zaman havayi hu- mişizdir. Her hangi bir işi memleketimiz-
sumet içerisinde yaşarlardı. Bu defa ise de sadece vücude gelsin diye yaptırmak
bunun aksine olarak büyük bir dosduk- niyetinde değiliz. Açtığımız işin rasyonel
la el ele vermiş- bulunuyorlar ve bu da olması esas prensibimizdir ve bu Fırka-
hiç şüphesizdir ki iki milletin menfaat- mızın programında da mevcuttur. Ran-
lerine en uygun olan bir siyasettir. tabilite hesapları tutmayan her hangi bir
Bu protokol da bu siyasetin güzel bir şubei sanati memleketimizde kuracak
eseridir. olursak ilânihaye müstehlikleri buna bağ-
lamış ve haraç güzar yapmış oluruz,
Sovyetlerin son kongresinde verilmiş böyle bir niyetimiz yoktur. Ruslarla yap-
olan raporun sanayie ait olan kısmında tığımız bu mukavelede 8 milyon dolarlık
yüzde 75 rekonstrüksiyon, yüzde 25 de is- bize mal kredisi açılmaktadır. İlk müna-
tihlâkât sanayii olarak tefrik edilmiştir den- sebetimiz kendileriyle vücude getirdiğimiz
dikten sonra şunları söylenmektedir. İs- tekstil fabrikalarımn makineleri üzerinde-
tihlâk fabrikalarımızın çıkardığı eşya key- dir. Yaptığımız mukavelenamede de gö-
fiyeten düşüktür. Bu fabrikalar fazla za- rülüyor ki biz mutlaka mal almak mecbu-
yiat verdiği için maliyet fiatleri yüksektir. riyetinde değiliz. İş ve hesap elverdiği
İKTİSAT VEKİLİ CELÂL B. — takdirde alacağız. Bu mukavelenin esas
Yapacağımız her işin faydalı ve kârlı mahiyeti bir dostluk nişanesi olduğuna
— 170 —
Yatırını politikası iyi işleyen bir ihale sistemi ister. Cumhuriyetin kuruluş yılları bu
bakımdan bir boşluk içindedir. Demiryollarından başlamak üzere çeşitli yapını işlerinin
artışı, altyapı yatırımlarında iş hacminin büyümesi ve işlerin çeşitlenmesi ihale sisteminin
düzenlenmesini zorunlu kılmıştır.
Özellikle 19307« yıllarda devletin alını satımlarında ve devletin ekonomideki göreli
payında bir artış olmaktadır. Bu bakımdan, 'artırma-eksiltme' yasası, Cumhuriyetin
kuruluş döneminde işlere ve devletle ilgili işlerden doğan rantların paylaşılmasına çekidüzen
verme çabalarından biri oluyor.
14-5.1934
17.5.1934
19.5-1934
Ecnebilerin hangi ihalelere ve ne had- güne ileri iyen sanayiin vaziyetini göz
de kadar girebilecekleri İcra Vekilleri He- önüne getirerek, icabına göre karar ver-
yeti karariyle tayin olunur.) mek salâhiyetini Heyeti Vekileye bırak-
REFİK ŞEVKET BEY (MANİSA) tı. ..
— Maliye encümeni, vatandaş hukukunu Heyeti Vekile karariyle tayin olunur
fazla siyanet etmek ve ecnebilerin yapa- dediğimiz zaman, İcra Vekilleri Heyeti
bilecekleri işi yüksek sermayeye hasret- zaruri hususlarda yapmaktadır. Bunların
mek emeliyle bir kayıt koymuştur. Demiş- hukuki mahiyeti ne ise, bunun da hukuki
tir ki, 15 bin lira kıymetten aşağı alım, vaziyeti odur. İcabında umumi, icabında
inşaat ve tamirat için Türkiye'de lâakal ferdi mahiyette karar alacaktır.
10 sene ikamet etmiş ecnebi olması şart-
tır. Binaenaleyh bunun, zımnında küçük MALİYE ENCÜMENİ REİSİ HA-
işleri vatandaşlara hasretmek zihniyeli SAN FEHMİ B. — Maliye encümeni-
ifade edilmiş olur. Fakat Bütçe encümeni nin burada düşündüğü şudur: Bu ka-
bu sefer, gayet çetin bir mütalea ile Hü- nun Türkiye'nin her tarafında tatbik
kümetin istemediği, Maliye encümeninin edilecektir. İdarei hususiyeler, belediyeler
hiç düşünmediği bir fikri ortaya koymuş, ve vilâyetler hesabına umumi bütçeden
doğrudan doğruya ecnebilerin hangi iha- tediye yapılmak üzere birçok müzayede
lelere ne hadde kadar girebilecekleri İcra ve münakaşalar olacaktır.
Vekilleri karariyle tayin olunur, diyor. Ken- Türk vatandaşlarım iş ve işçilik cep-
di hesabıma evvelemirde, bu kaydın ka- hesinden koruyan bir kanun mevcut de-
nunun ruhuna muhalif olduğunu ifade ğildi. Dahili mamulât ve masnuatı koru-
etmek isterim. Artırma, eksiltme meselesi yan bir kanun mevcut ve yüzde 10'a ka-
nihayet Devletin menfaatini temin etmek dar fazlasiyle onların mübayaasına müsaa-
meselesidir. Müzayedeye giren adamın şart- de veriyordu. Fakat vatandaşları iş ve iş-
ları, bizim gösterdiğimiz kanun şartlarma çilik cephesinden koruyan bir kanun yok-
ve keyfiyetlerine uygun ise, ecnebinin sıfatı tu. Encümende Hariciye Vekili Bey . . .
mevzubahs değil, parası, Devlete temin bu miktarı koymamız lâzım ve icap eder-
edeceği menfaat mevzubahstır. se, zamanla bu miktarı da büyültürüz,
fakat şimdi vatandaşa işler ve işçilikler
BÜTÇE ENCÜMENİ REİSİ MUS- noktai nazarından bir hakkı rüçhan ver-
TAFA ŞEREF B. — Bütçe encümeni mek için hiç bir mahzur görmem dedi...
(bu) meseleyi tetkik ederken, diğer mem- İcra Vekilleri Heyeti karar verecek, Van-
leketlerde bu hususta cari olan teamül ve da yapılacak bir münakaşanın Türk va-
tatbikatı göz önüne getirdi. O memle- tandaşına mı, mücavir komşu Devletler-
ketlerde filhakika sanayi vesaire itiba- den birinin tebaasından talip olanlara mı
rile daha yetişmiş olmaları dolayısiyle verileceğini tayin edecektir. Hulâsa, bü-
Devlet eksiltme ve artırmalarına ecne- tün şuabattan gelecek bu gibi işler üzeı in-
bilerin girdiği pek nadirdir. Hatta bu de ve hatta bundan yukarısı için karar
hususta ecnebilerin girmelerini bertaraf verecektir.
etmek için nazırlarına salâhiyeti mahsusa
verilmiştir. O suretle ki, eğer memleket REFİK ŞEVKET B. — Yeni ida-
dahilinde emsali yetişiyorsa, bir münaka- remizin esaslı işlerinden biri de bilhassa
şa amnda ecnebi bir şirket de bulunur ve Devlet tahvilâtı ve bonoları üzerinde
şirket daha ucuzunu teklif etse bile, yapılan muamelelerin gittikçe artmış
nazır dahilde yetişeni tercih etmek salâ- olduğuna istinat eder. Ben gerek Bütçe
hiyetini haizdir. Bu vaziyeti Bütçe encü- encümeninin gerek Maliye encümeni-
meni düşünerek, memleketimizde günden nin noktai nazarlarını karşdıklı olduk-
— 172 —
Ati senelere sari taahhiidat, kanunla- miktar deniyor. Müstacel işlerde, hare-
rında verilmiş bazı müsaadeler mevcut- kâtı askeriyede şu miktarda, şu şekilde diye
tur. Bunlar da bir firmaya yaptırılması bazı esas ve rakamlar tesbit ediliyor. Bura-
icap eden, gerek teknik cepheden, gerek da ise bir firmaya gerek fennin icabı, gerek
esas mülâhaza ile bir firmaya yaptırıl- sair mülâhazalarla yaptırılması icap eden
ması icap eden işler olabilir. Bu işler bu işlerin Hükümetçe, pazarlıkla verilebil-
kanunda esaslı ve devamlı hüküm olmak nıesini temin için konmuş bir hükümdür.
üzere tertip edilen usuller haricinde kalır. REFİK ŞEVKET B. — Hasan Fehmi
Bunlar için Hükümete bir mezuniyet ver- Beyefendinin izahatından sonra daha iyi
mek lâzımdır. Meselâ, bir fabrika kurul- anlaşıldı ki bu maddeye lüzum yoktur.
ması icap eder ki o fabrika ne umumî, ne Hükmü, çıkmış olanlara sari olduğu
mahdut ve ne de pazarlık hakkındaki usul- maksadını ifade edecek şekilde dahi yaz-
lere sığmıyor. Hükümet bu sefer mecbur mağa lüzum yoktur. Çünkü mahiyeten
olacaktır yeni bir kanun istemeğe. Bunu böyle bir ihtiyacın ancak ve ancak şu
İcra Vekilleri Heyeti kararına bağlayabi- veya bu, Devlet demiryolları gibi Millî
liriz, bir Vekâlete bırakmayız, fakat o nevi Müdafaa gibi, Nafıa gibi milyonlar sarf-
işlerde Hükümet sizden hususî kanun iste- eden müesselere şamil olması lâzımge-
mek zaruretinde kalacaktır. İşte bu suretle leceğine göre içerisinde gayet sarih hü-
yapılması icap eden işler, bu muvakkat küm vardır. Bunun için verilen izahatı
madde ile temin edilmiş olur. Vaziyet bu- gayrikâfi gördüm ve tay hususundaki
dur. Çünkü pazarlıkla veriliyor diyor. noktai nazarımı tekrar eder ve kabulünü
Bir milyondan yukarı bir firmaya ihalesi rica ederim. Bu hususta Hükümetin tek-
icap eden işler; vakıa kanunun içinde lifinde bir şey yoktur. Maliye, Nafıa ve
pazarlıkla yapılacak işler diye bir fasıl Millî Müdafaa gibi müesseselerin bu ihti-
var amma vilâyetlerde şu kadar lira, ka- yacın neden doğduğunu ve varsa neye mad-
zalarda şu kadar lira, merkezde şu kadar deye konmadıklarını sormak hakkımızdır.
Cumhuriyet yönetimi 1926'dan sonra elektrik tüketimini bir 'resim ile vergilemiş,
fakat sanayi kesiminde elektrik kullananları bunun dışında bırakmıştır. 1931 'de 1871
sayılı yasa ile (Bk. Cilt I, s. 393) bu tüketim resminin kapsamı genişletilmiş, fakat sanayi
kesiminin bağışıklığı sürmüştür.
1934'de getirilen bu tasarı, sekiz yıldır bu yönden de teşvik görmekte olan sanayi
kesiminin elektrik enerjisini hiçbir vergi veya resim ödemeksizin kullanmasına son veri-
yor. Meclis'teki görüşmeler, özel sanayi kesiminin teşvikler karşısındaki duyarlılığının
hiçbir zaman ve koşulda değişmediğini gösteren ilginç örnekler oluşturuyor.
24.5.1934
ARUKOĞLU DAMAR BEY (ADA- kuruş 30 para olarak muhtelif namlar al-
NA) — Elektrikle işleyen fabrikalardan tında resimler alınmaktadır.
bu kanuna göre kilovat başına bir miktar Su ve sair kuvvetlerden istihsal edi-
resim alacağız. Halbuki memlekette daha lenlere de teşmilini istiyorlar. Petrolden
başka kuvvei muharrike ile, gazla, mazotla, alınan ağır resmi karşılayarak elektrikten
buharla çalışan fabrikalar da vardır. Bun- de mütenazır bir vergi alınması düşünü-
ların ikisi yanyana bulunduğu zaman, bi- lürken, tabiî kuvvetlere de vergi tarhet-
risinin sarfettiği kuvvei muharrikeden bir mek bilmem ne dereceye kadar doğru
vergi alır diğerinden almazsak, zannedi- Olur. Bizim kanunlarımızda, meselâ güm-
yorum ki, her ikisine müsavi muamele rük kanununda, kuvvet istihsal eden mad-
yapılmış olmaz. Birisi daha fazla resme deler ya gümrük resminden muaf tutul-
tâbi tutulacak, diğeri bu vergiden istisna muş, yahut hafif bir resme tâbi tutulmuş-
edilmiş olacak. Bence bu vergiyi, başka tur. Teşviki sanayi kanununda da hafif-
kuvvei muharrike ile işleyen fabrikalara lik prensip olarak nazarı dikkate alınmış-
da koymalı ki aralarındaki fark kalksın. tır. Sunî kuvvetleri muaf tutarken, tabiatin
Meselâ bir tarafta üç beygir kuvvetindeki memlekete bahşetmiş olduğu kuvvetler-
bir elektrik muharrikinden vergi alınması den istifadeyi temin için teshilât göster-
diğer taraftan 30, 40 beygir kuvvetindeki mek icap ederken, resme tâbi tutmak, bu
sair kuvvei muharrikenin vergiye tâbi tu- istifadeyi güçleştirmek demek olur. Müm-
tulmaması doğru değildir. kün olduğu kadar az resim alınmalıdır.
Binaenaleyh bu esası hiç bir zaman bırak-
MALİYE En. Rs. HASAN FEHMİ mamalıyız. Elektrikten kuvvet istihsali,
B. — Tenvirat resmi namı altında pet- diğer maddelerden kuvvet istihsalinden
rolden alınan yüksek miktardaki gümrük daha çok ucuzdur. Zaten büyük bir sant-
ve istihlâk resimlerinin mukabili olmak ral mevcut olan bir memlekette, umumî
üzere elektrik tenviratından da bir resim santraldan elektrik almak, doğrudan doğ-
alınıyor. Şimdiye kadar alınan bu resim ruya tesisat yapıp mazotla, buharla kuv-
sanayie teşmil edilmiyordu. Bu kanunla vet istihsal etmekten çok ucuza malolur.
teşmil edilecek. Fakat tenvirattan alınan
resmin yüzde 50 si nisbetindedir. Arkada- Tabiî kuvvetlerden istifade eden yer-
şım bunun petrol ve mazotla istihsal edi- ler, elektriği zaif olan yerlerdir. Elektriği
len kuvvetlere de teşmilini arzu ediyorlar. zaif olan yerlerde vergi adaletini temin et
Petrol ve mazottan esasen bu resim almı- mek için alman resmi, bütün kuvvet resmi
yor. Biliyorsunuz ki petrolden kilosu 14 şekline ifrağ etmek, elektrik tesisatı olma-
— 178 —
MALİYE En. Rs. HASAN FEHMİ denizce bu, bir temenniden ibarettir. Ni-
B. — Arkadaşlar, biraz hakikat üzerin- hayet tetkik mevzuudur. Belki evet, belki
de duralım. Bugün sanayi, elektrikten hayır. Fakat hüküm olarak katiyetle bu
buhara mı inkılâp ediyor, buhardan elek- gün madamki sanayide tatbik edilen elekt-
trike mi inkılâp ediyor? rik kilovatından kırk para resim ahyoruz.
SADETTİN RİZA B. — Bazıların- Buna kıyasen, alelûmum kuvvet istihsal
eden buhar ve su kuvvetlerinden de ayni
da öyle, bazılarında da öyle.
nisbette müsavi bir vergi almak demek.
HASAN FEHMİ B. — Elektrik Hükümetin istemediği bir vergiyi mahal
santralı olmayan yerlerdeki fabrika, her line masruf olmak üzere, teşmil etmek
hangi bir vasıta ile kuvvet istihsali men- demektir.
faatine ne şekilde uygun geliyorsa o tarz-
da kuvvet istihsal ediyor. Fakat elektrik Fakat kuvvet vergisini, arkadaşları-
santralı olan yerlerde, hatta İstanbul'da ve mın istediği gibi, teşmil ederseniz geniş
diğer Türkiye'nin elektrik tesisatı olan şe- mikyasta memlekete bir kuvvet vergisi
hirlerinde, elektrik santralı teessüs ettik- tarhetmiş olacaksınız. Böyle bir verginin
ten sonra buharı bırakıp umumî santral- filân yerde işleyen bilmem hangi elektrik
dan kuvvet almak daha faydalı mı, değil fabrikasına ne zararı olur ? Bunu vergi al-
mi? Hâdiseye bakalım. Hatta buhardan tına almak, umumî ve esaslı prensipleri-
elektriğe geçmek ve umumî santraldan mizden vaz geçmek demektir.
kuvvet almak o kadar faydalıdır ki, bu- Yani, memlekette para alınabilecek
harla mücehhez yeni tesisler yapılmadığı her ne aklımıza gelirse hepsini vergi çer-
gibi eskileri bile bırakılıp elektriğe geçil- çevesi içine almak... bendenizce bu doğ-
mektedir. Ankara'da mevcut un fabrika- ru değildir. Bütçe encümeni tetkik etmiş,
ları, kereste fabrikaları ve saire buharla yahut oradaki memurlardan izahat almış-
değil elektrikle işliyor. Hâdise meydanda- lar, onlar demişler ki; hakikaten muvaze-
dır. Şunu tebarüz ettirmek istiyorum ki; nesizlik vardır. Bu itibarla elektrik veya
elektrikle kuvvet istihsal etmek daima he- buharla kuvvet istihsali her ikisi de ayni
saplı olur. Binaenaleyh burada muvazene- masrafla olur. Fennin en son kabul ettiği
sizlik yoktur. Elektrik fabrikaları kömür kuvvet, elektrik olduğuna göre, sanayi
veyahut sudan elektrik istihsal ediyorlar tedricî bir surette ve bazan da anî olarak
diyorsunuz. Bu, gayet tabiidir. Buharla buhardan elektriğe geçiyor. Hiç bir za-
elektrik arasında çok fark vardır. man elektrikten buhara geçimyorlar.
Hükümet kanunda kuvvet vergisi diye
bir vergi teklif etmedi. Şimdi bunun neti- RÜŞTÜ B. (BURSA) — Efendim,
cesi, elektrik resminin, yüzde 50 nisbetinde, evvelâ muhterem Hasan Fehmi Beyefen-
sanayide sarfedilen elektriklere de teşmi- dinin, elektriğe doğru gidiyoruz, buhar ve
linden dolayı, diğer vasıtalarla kuvvet saireden çıkarılan kuvvetlerin yavaş yavaş
istihsal eden alelûmum vesait kuvvetle- yerlerini elektriğe terkettikleri, hakkındaki
rini de, bir vergi altına alalım meselesi- sözlerini hakikate uygun bulmuyorum.
dir. Hükümet böyle bir vergi istemedi. Bu "Bazı yerler vardır ki buhar kuvveti
verginin tatbik ve teşmili prensipi, umumî orada tercih edilir, elektriğe gidilmek için
prensipimize uymaz diye. arzettim ve hâlâ hiç bir sebep yoktur. Bizim Bursa'da bir
o kanaatteyim. Bütçe encümeni, Hükü- elektrik fabrikası var. Fakat bu fabrika
met tetkikat yapsın da, eğer bir muvaze- elektriğin kilovatım 10 buçuk kuruştan
nesizlik varsa bu müvazenesizliği izale veriyor. Halbuki orada buhar kuvvetiyle
etmek için gelecek sene bir teklifle gelsin istihsal edilen elektriğin kilovatı 4 buçuk
demiş. Henüz o maddeye gelmedik. Ben- kuruşa malediliyor. Buharla çıkarılan kuv-
— 180 —
\l
vetler daha pahalıya mal olur buyurdular. şirketlerine müracaat etsin? Ortaya böyle
Ben bunun aksini rakam göstererek isbat kat? bir nazariye konulamaz. Sonra elekt-
ettim. Sanayiin bütün kuvvetleri yekûnu- rikten alman vergi, tabiî kuvvet vergisi
nun yüzde 47,5 u elektrikle ve yüzde 52,5 değil midir? Bu vergiyi umuma teşmilde
u da diğer muharrik kuvvetlerle işlemekte mahzur görmüyorlar da bir kısma teşmi-
olduğunu, bundan evvel bize dağıtılan lini istiyorlar. Bir kasabada bulunan ayni
istatistik yıllığında gördüm. Yani, evvel- mahiyetteki kimselerin nısfını vergiye tâbi
ce yüzde nisbeti istihlâke tâbi olan elekt- tutup da nısfını tâbi tutmamak adalete •
rikten o zamanki kanuna göre sanayii- muvafık olur mu?
miz vergiye tâbi değildi. Şimdiki kanunla
sanayiimiz bu elektrikten alınacak olan is- Burada iktisadî bir hedef yoktur.
tihlâk resmine tâbi olacağına göre, sana- Bunda doğrudan doğruya vatandaşlar-
yiimizin bir kısmı vergiye tâbi'olacak, bir dan müsavat ve adalet dairesinde vergi
kısmı tâbi olmayacaktır. Bu şekilde ver- almak gayesi vardır.
giye tâbi olmayanların, vergiye tâbi olanla- MALİYE VEKİLİ FUAT B. — Hü-
ra nisbeti, yüzde 52,5 olacaktır. Damar ve kümet teklifini serdettiği zaman esbabı
Sadettin Bey arkadaşlarımın bu verginin mucibesinde mülâhazasını açık olarak ser-
bütün sanayie teşmil edilmesine dair mü- detmiştir. Bu gün memleketimizde elekt-
talealarının kabulüne bendenizce mem- rikten başka mazotla, kömürle kuvveti
leketin iktisadı ve sınaî icapları lüzum gös- muharrike elde eden sanayiimiz vardır.
termektedir. Su ile olanlar gayet mahdut olduğu için
DAMAR B. (ADANA) — Alaca- ondan bahsetmedim.
ğımız bir verginin evvelâ mahiyetini tet-
kik ederiz. Memleketin bünyesine ve vazi- Petrol ağır istihsal resmine tâbi ol-
yetine zarar veriyorsa o zaman geri bıra- duğu gibi kömürle işleyenlerden, kömür
kırız. Değil de adilâne bir vergi ise ve elde ihracatını teshil için fiatlerde yaptığımız
edilmesi de sehil ile koruz. Vergileri ihti- tenzilâtı, dahilde istihlâk olunan kömür
yacımızdan dolayı koyuyoruz. Bu işte fiatlarine zammettiğimizden her ikisi de
mademki bir sanayi işidir ve memleketin ağır resme tâbidir. Elektrikle kuvayı mu-
şurasında, burasında sanayi teşekkül edi- harrike istihsal edenlere nazaran daha
yor. Bunlardan birini vergiye tâbi tutar- ağır mükellef bulunmaktadırlar. Binaena-
ken diğerini tutmamak, adaleti ve vaziyeti leyh, bunlar aıasında gayrimütevazin bir
ihlâl eder. O zaman memleketin kesesine vaziyet vardır. Hem bütçe mülâhazasını
bir varidat gelecekse ve kolaylıkla alına- ihmal etmiş olmamak, hem de bu gayri-
caksa, paraya ihtiyaç ve zaruret varken mütevazin vaziyete nihayet vermiş olmak
niçin alınmasın? üzere elektrikle işleyen müessesatı sınaiye,
bu elektrik kuvvei muharrikesi üzerin-
SADETTİN RİZA B. — Her taraf- den bir resim koymağı düşündük ve tek-
ta elektriğe doğru geçiliyor, petrol ve lif ettik. Diğerlerinin resme mütehammil
mazot kuvvetinden istiğna gösteriliyor olmadığını kabul ettik. Bu kanaatimiz bu
mu, gösterilmiyor mu diyorlar ve ar- projeyi hazırlarken teknisyenlerle yaptığı-
kasından elektriğe doğru geçiliyor, di- mız iştişarenin neticesi idi. Lâyiha, İkti-
yorlar. Meselâ Zonguldak'ta, Ereğli'de sat encümeninin huzuruna geldi. Orada
kömür havzası bulunan mahalde biri- da tıpkı Hükümetin yaptığı gibi Nafıa
si bir fabrika açacak olsa elektrik mi ve İktisat Vekâletlerinden teknisyenler da-
kullanacak, kömür mü? Su olan yerde vet edildi. Encümenin vardığı netice, orta
sudan istifade etmek kabilken niçin birçok yerde muayyen, sabit, mütebellir bir fikre
masraflarla teessüs etmiş . olan elektrik varamadığı merkezindedir.
(
— 181 —
1930 Türkiye sinin petrol kullanım oranı oldukça düşüktür. Bu tasarının gerekçesin-
de belirtilen ham petrol, benzin ve mazot ithalâtına ilişkin büyüklükler bunu aydınlatıyor.
1930'larda Türkiye petrol gereksinmesini yurt dışından sağlıyor. Ülkede henüz anlamlı
ölçekte petrol bulunmamıştır. Önemli büyüklükte arıtma tesisleri de kurulmamıştır. Arıt-
ma alanında sadece iki küçük özel kuruluş vardır.
— 182 —
Yönetim, bu ortamda petrol ithalâtını elde tutmakta ve buradan sınırlı bir vergi
(resim) geliri sağlamaktadır. Petrolün üretimi veya arıtılması üzerinde bir kamu tekeli
kurmak ise, yönetime gerçekçi ve pratik bir hedef olarak görünmez. Özetle , 1920ların
politikalarında petrol, üzerinden vergi alınması gereken bir ithal malı olmanın ötesinde
bir role sahip değildir.
26.5.1934
REFİK ŞEVKET BEY (MANİSA) üzere ham petrol ithalâtım Devlet inhisarı-
— Türkiye'de yeni bir inhisar teşkil etmek na alacağız. Bu güzel. Devlet bunu bir daire
şeklinde gelen bu kanun . . . Maliye encü- teşkil ederek herhangi bir mülhak bütçe
meninde istikametini tebdil ederek, istih- ile veya kendine merbut bir idare ile fii-
lâk vergisi kanununa inkılâp ediyor. Ge- len idare edecekse bu yola girelim. Hayır
rek inhisar mahiyetini muhafaza etsin, bu yapılmayacaktır, inhisar resmi altında
gerek istihlâk vergisi kanunu halinde te- bir vergi alınacaktır, o halde almak iste-
celli etsin, bu kanunun maddi neticesi, diğimiz vergiyi zaten mevcut olan istih-
memleket dahilinde işleyen iki fabrikanın lâk vergilerine ilâve etmek suretiyle ciba-
kapatılması şeklinde tecelli ediyor yet etmekliğimizi daha doğru buluyo-
Teşviki sanayi kanunundan istifade ede- ruz
rek çahşmakta bulunan iki müessesenin,
Zaten petrol ithalâtının yüzde 95 i
bizim ihdas edeceğimiz vergiler dolâyisiyle
bir müessesenin elindedir... Burada mak-
faaliyetten çekilmesi karşısında zannede-
sut olan ithalât resmi diye bir resim al-
rim ki alınması lâzım gelen bir tedbir var-
mak olduğuna göre, bunu inhisar resmi
d ı r . . . . Devletin menafii âliyesi icabı ola-
namı altında almak daha müreccah gö-
rak, işlemlerini menettiğimiz bu müesse-
rüldü. . . Maddeten bir faydası bulunmam
selerin böyle çırılçıplak kalmış olmalarına
yan ve istihlâk resminden başka birşey ol-
karşı Hükümetin düşüncesi nedir?
mayan bir işe, inhisar demekte ve bilhas-
REŞİT B. (GAZİ ANTEP) — sa efkârı umumiyeyi teşvik etmekte bir
Efendim, bu fabrikalar petrolü zaten fayda mülahaza etmedik... Lâyihayı is-
hariçten satın alıyorlar. 30 seneden beri tihlâk resmi şekline kalbettik.
işleyen bu fabrikada Türk amele miktarı
Diğer bir cihet daha mütalea olun-
otuzu geçmez. Bu verginin vazı doğrudur.
du: Dahildeki tasfiyeyi Devletin inhisarı-
Bu fabrikalar isterse kapansm. Bu verginin
na almak.... Dahildeki tasfiyeyi inhisar
alınması çok muvafıktır. Bunda bir zarar
altına almağa da Hükümet muvafakat bu-
melhuz değildir.
yurmadı. Biz yalnız ithalâtı düşünüyor-
MALİYE ENCÜMENİ REİSİ HA- duk. Dahilde henüz petrol membaları
SAN FEHMİ B. — bulmuş değiliz. Bu itibarla dahildeki tas-
Hükümet petrol ve müştakkatımn in- fiyeyi inhisar altına almağı o zaman düşü-
hisar şeklinde idaresine ait bir kanun nelim, şimdiden Devletin inhisarına al-
teklif ediyor. Bu kanun dikkatle okunur- makta bir fayda mülâhaza etmeyiz, ceva-
sa . . . görülür ki burada fiilen inhisar tat- biyle karşılaştık. Bunun neticesi olmak
biki ve işletmek kastı yoktur. Yalmz inhi- üzere, lâfzi olan inhisar sistemini istihlâk
sar namı altında bir vergi almak maksadı- resmine tebdile mecbur olduk....
s na müptenidir. Hakikaten petrolün ve müştekkatı-
Tetkikat sırasında alâkadar Vekâlet- nın ithalinde bir hususiyet vardır. Büyük
lerle uzun uzadıya görüştük, beraber mü- bir sermaye ve fenni tesisata muhtaç olan
talea ettik. Tasfiye edilmiş veya edilmek bir madde olduğu için, mahdut ellerde ya-
— 183 —
iktisat Vekâleti 1930 yılından sonra gitgide önemi artan ve özellikle sanayi programı-
nın ülkenin gündemine geldiği 1932 yılından başlayarak bir 'süper Bakanlık'' haline gelen
bir gelişme göstermiştir. (Bk. Cilt I, s. 264-7) 1933 ve özellikle 1934'de Vekâletin ekono-
mide oynayacağı merkezi rol kesinleşmektedir. 1934 tarihli bu teşkilât kanunu, Vekâ-
letin, ülkenin ekonomik yaşamını 'düzenleyici bir egemen roV ("nazımhk" ) üstleneceğini
vurgulamaktadır. 1934'w« aynı aylarında başlatılan sanayi programının genelkurmay
karargâhı olacak Sümerbank''ın kuruluşu ve çalışma ölçeğinin büyüklüğü bu egemen
rolün önemli gerekçesidir.
Fakat, bunun yanısıra, Vekâletin özel kesime yönelik kapsamlı bir teşvik politikasını
da yönlendireceği, hatta belediyeler düzeyinde günlük uygulamalara kadar inecek bir 'fi-
yat saptama' politikası ("tarife siyaseti") oluşturmayı amaçladığı anlaşılmaktadır. Mec-
— 184 —
ten ibaret kalıyor ki sureti ifaları hakkın- 30 binden fazladır. Buna göre her hangi
da bize izahat verilmediği için asıl leh ve bir şubei idareyi ele aldığımız vakit, iş-
aleyhinde mütalea yürüteceğimi takdir leri üzerinde ciddî bir tetkike tâbi tutar-
edemiyorum. sanız görürsünüz ki bu az maaşın Devlet
faaliyeti noktasından, verim itibariyle ne
Keşif suretiyle anlamak istediğim bazı
kadar müessir olduğunu, ne kadar teh-
noktalar vardır. Meselâ, haricî teşkilât
likeli olduğunu bizzat görmüş ve inanmış
meselesi... Bildiğime göre, hariçte de olursunuz.
birçok teşkilât yapdmıştır yapılacaktır.
Meselâ hariçte yapılacak teşkilâtta ticaret Çok temenni ederim, memurlar ade-
mümesesillikleri var mı yok mu, bilmiyo- dini küçültelim. 60 000 memur yerine
rum, kabul ettiler mi etmediler mi, bil- 40 000, hatta 30 000 olsun. Fakat bu gün
miyorum. 60 000 memura verilen parayı yine 30 000
memura verelim. O zaman göreceksiniz
Bu teşkilât yapılırken bir sebebi mu- ki Devlet faaliyetinden beklediğimiz ha-
cip gösterildi. Bu teşkilâtın şubeleri başı- kikî inkılâp vücude gelmiş ve her şikâye-
na getireceğimiz zevatın erbabı ihtisastan tin önüne geçilmiş olur.
olmaları hasebiyle onlara alelâde verilmiş
maaşlar nisbetinde tahsisat vermek müm- KİTAPÇI HÜSNÜ B. (İZMİR)
kün olamadı. Çünkü adam bulamayaca- — Bu gün bir daktiloya 100 lira, kayma-
ğız denildi. Kullanılan mikyas doğru de- kama da 90 lira verirsek o kaymakamdan
ğildir, zannederim. Kendi memleketimi- hizmet beklenemez. Bu, haddi zatinde
zin mikyası meseleye tatbik edilirse zan- doğru bir şey değildir. Bizim gibi zayıf bir
nederim ki daha az maaşla, daha kanaat- bütçeye sahip olan memleket, fazla para
kâr adamlar bulunabilir. veremez. Biz halktan nasıl fedakârlık bek-
lersek memurlardan da ayni fedakârlığı
Böyle yeni müesseselerde memurla-
beklemeliyiz. Hükümete istinat eden bü-
ra fazla tahsisat vermek suretiyle asıl Dev-
tün teşekküllerde bir tenazur olması lâ-
let müstahdemleriyle aralarında büyük bir
zımdır.
fark uyandırılması, memleketin hissiyatı
üzerinde aksi tesir uyandırmaktadır. Bu- Maaşların tevhidi kanununu çıkarmı-
nu iş başında bulunan zevat, hassaten şız. Elbette çok düşünceler ve uzun tet-
düşünmek iktiza eder. kiklerle elde edilmiş bir neticedir. Bu
Bir mümeyyiz efendi Maliye Vekâ- esas nedir? Orada maaşları toplamışlar,
letinde, Dahiliye Vekâletinde şu miktar mütenazır olarak tayin ve tesbit etmişler
para alırken, yeni teşkil edilen falan yerde ve her memurun yükselmesi için lâzım-
ondan daha fazla maaş alması aklü man- gelen vazifeleri, şartları aramışlar, bulmuş-
tığın haricindedir. lardır. Fakat istisnaî bazı mütehassıs-
lara ihtiyaç olacağını da nazarı itibare
İKTİSAT VEKİLİ MAHMUT CE- almışlar, istisnaiyet koymuşlar. Şimdi biz
LÂL B. — Öyle bir şey yoktur. bu istisnayı, şamil bir kaide şekline ko-
SIRRI B. — Meselâ, yüz lira aylıklı yarsak netice ne olur? Barem kanununun
10 tane daktilo vardır. Başka Vekâletler- hiç bir kıymeti kalmaz.
deki daktilolar bu miktar maaş almazlar.
Bilhassa İktisat Vekâletini söylüyo-
REFİK B. (KONYA) — Devlet rum, çünkü ticaret ve sanayie taallûk
teşkilâtında bulunanların miktarı geçen eden işlerin sürati lâzımdır. Görüyorum ki
sene 60 000 i geçmişti. Geçen sene merak birçok arkadaşlar, işlerini gördürebilmek
ederek bir etüt yapmıştım. Bunun içinde için aylarca burada bekliyorlar. Ondan
yüz liraya kadar maaş alanların miktarı sonra neticeyi alıyorlar. Bu, memleketin
— 186 —
iktisadiyatına engel teşkil edecek bir şey- lardan farkı yoktur. Eğer varsa, farkı ten-
dir. Her hangi bir sahibi teşebbüs yaptığı zil etmeğe hazırız.
bir iş için günlerce burada bekleyecek olur-
Bizim burada bahsettiğimiz isteno-
sa en sonunda bu işten vazgeçecektir.
lardır. Bunlar ayni zamanda mütercim-
SIRRT B. — Memurlara fazla para dirler ve kendileri bir kaç lisan bilen in-
vermek, onları terfih etmek, hepimizin sanlardır.
emelidir. Fakat arzettiğim gibi memlek-
etin bir mikyası vardır. Muamelâtımızı, Biz yalnız memleket dahilinde çalı-
paralarımızı o mikyasla ölçmekliğimiz şan bir teşekkülü temsil etmiyoruz. İkti-
icap eder. Mukayeseyi filân Vekâlette sat Vekâletinin mesaisi beynelmileldir, ci-
metre ile, filân Vekâlette yarda, filân Ve- hanşümuldür ve ayni zamanda vatanşü-
kâlette endaze ile yapmak doğru değildir. muldür. Her Devlet kendine göre, hususî
tedbirler alıyor ve maalesef bunlar çok
Sonra Almanyada memur maaşları âni oluyor. Bütün bu hâdiseleri, seyrü ha-
tenzil edilmiştir, vergiler tenzil edilmiştir. reketleri takip ederek memleketimizde ve-
Bu tenzilât ile istihdaf edilen gaye rebilmesi melhuz zararlardan korunmak
nedir? Paranın kıymeti iştiraiyesini artır- için lisan bilen memurları istihdam etme-
mak ve memleketteki pahalılığı indir- ğe ve bütün bu hâdisatı onlar vasıtasile ya-
mek, aylığı indirmekle vergiyi indirmekle kından takip etmeğe mecburum.
nasıl pahalılık, hali itidalini bulur?.. Bu- Hüsnü Beyefendi, İktisat Vekaletine
nu düşünmek, kaidei iktisadiyedir ve asıl iş için gelenlerin beklediklerinden bahset-
hüner buradadır, ki bunu görmek ve yap- tiler. Takas ve kontenjan işleri bu günkü
mak lâzımdır. Alman muktesitleri bunu şekline girmezden evvel, hakikaten bekle-
uzun uzun hesap ederek böyle neticeyi el yenler olmuştur. İktisat Vekâleti memle-
ile tuttuktan sonra bu tedbire müracaat ketin hayatı iktisadiye ve umumiyesinde
etmişlerdir. Onun için memura fazla para ifaya mecbur olduğu vezaifi yapacak ka-
vermekle onlar, ikdar edilmiş olmaz. On- dar teşkilâtının ileride olmadığım söyle-
lar elbiseyi yine seksen liraya yaptırırsa mekteyim ve zannediyorum ki bana ta-
beyhude o parayı taşımış olur. Bir memura kaddüm eden Vekil arkadaşlar da ayni
500 lira verileceğine 200 lira verilse daha mevzuu resmen ifade etmişlerdir. Niçin
iktisadî olur. Binaenaleyh ikdar meselesin- böyledir? İşte, bunu diyorum ki bütçe
de yürütülen nazariye, iktisadî değildir. zaruretleri veya her hangi bir sebep do-
layısile İktisat Vekâletini mühim vazife-
İKTİSAT V. MAHMUT CELÂL
sini ifa edecek derecede kuvvetle teçhiz
B. — Sırrı Bey arkadaşınız evvelâ zih-
etmediğimiz için böyle olmuştur.
ninde kurduğu proplemi ortaya attı ve
ona yine kendi cevap verdi. İktisat Ve- Efendiler, yakında sanayileşme prog-
kâleti, diğer Vekâletlere nazaran maaş ramımıza ait olan kanun gelecektir. Bu-
üzerinde bir fark vücude getirmek gayre- rada Heyeti Celilenizden salâhiyet iste-
tinde de değildir. Fakat her Vekâletin ken- yeceğiz ve bu gün elimizdeki mevcut ve-
dine göre hususiyetleri olduğu gibi İkti- saitimizle işe başlamış bulunuyoruz. Mem-
sat Vekâletinin de ihtisas şubeleri vardır. lekette beş sene zarfında 40 milyonluk
İhtisası ödemek lâzımdır. İhtisas öden- iş yapacağız. Bunun muntazam hesapla-
mediği, liyakat maddeten de takdir edil- rım yapmak lâzımgelir. Muntazam hesap
mediği takdirde işler yürümez. Bizim pren- yaptıktan sonra, yapılan inşaatı kontrol
sipimiz budur,. mevzuu bahistir. Bunlar ehliyet sahibi
İktisat Vekâletinde çalışan alelâde insanlarla olur. Bu insanlar, dünyanın
daktiloların diğer Vekâletlerdeki daktilo- heryerinde taziz ve taltif edilen insanları-
I
— 187 —
dır. Bunların ehliyetine emin olmazsam 10- Deniz ve havaya müteallik fen-
nasıl mesuliyete tahammül edeceğim?. nî tetkikat işleri,
(İktisat Vekâleti teşkilât ve vazifeleri 11- Deniz mahsulleri ve avcılığı iş-
hakkında kanun leri.
MADDE 1 — İktisat Vekâleti aşağı- C) Sanayi ve maadin:
da yazılı iş ve vazifeleri yapar: 1- Sanayii teşvik işleri,
A) Kara ticareti: 2- Sınaî mülkiyet işleri,
1- Şirketler ve sigortalar işleri, 3- El sanatları ve küçük sanatlara
2- Dahili ticaret odaları ve borsa- müteallik işler,
lar işleri, 4- Sümerbank ve Devlet sermayesiy-
3- Standardizasyon işleri, le tesis olunacak fabrikalar işleri,
4- Uyuşturucu maddeler inhisarı iş- 5- İş ve işçilere müteallik işler,
leri, 6- Elektrifikasyon işleri,
5- Kredi işleri, 7- Sanayi tetkikat işleri,
6- Tarife işleri, 8 - Ölçülere müteallik işler,
7- Ticaret mümessilleri işleri, 9 - Madenler taharri ruhsatnameleri
8- Haricî ticaret ve hariçteki Türk ve imtiyaz işleri,
ticaret odaları işleri, 10- Madenler taharri ve işletme iş-
9- Türk ihracat mallarına ve ihraç leri;
memleketlerine ait işler, 11- Maden kömürleri ve müştekka-
10- Ticaret mukavelelerine ticarî mü- tma ait işler,
nasabetlere dair işler, 12- Maden tetkikatı işleri,
11- Millî iktisadî koruma işleri, D) Kara ve deniz nakliyatı ile li-
12- Ecnebi devletlerin iktisadî ted- man, gümrük, belediyeler iskeleler ve
bir ve mevzuatına dair işler, rıhtımlar ve sigorta tarifeleri ve imtiyazlı
13- Neşriyat ve propaganda ve tu- şirketlerin mukavelelerine merbut tari-
rizm işleri, feler gibi memleket iktisadiyatına müessir
14- İhracat ve teşkilâtlandırma işleri. olan işlerin alâkadar Vekâletlerce ihzar
edildikten sonra İcra Vekilleri Heyeti
B) Deniz ticareti: kararma arzedilmek üzere son tetkik ve
1- Liman hizmetleri ve teçhizatı mütalealarına ait işler,
işleri, E) A, B, C, D fıkralarında yazılı olan
2- Liman şirketleri işleri, işlere müteferri olup ta bu kanunda tasrih
3- Millî ve beynelmilel deniz ve su edilmemiş bulunan diğer işleri ile kanun ve
mevzuatı ve ecnebi vapur işleri, nizamnameler ve İcra Vekilleri Heyeti ka-
4- Devlete ait vapur teşekkülleri rariyle ifası kendisine tevdi olunan işler.)
işleri,
REFİK- ŞEVKET B. (MANİSA)
5- Hususî teşekküllere ait vapur
— Ticaret kanunu mucibince teşekkül
işleri, eden bazı şirketlerin Devlet murakabesi-
6- Havuz ve fabrikalar işleri, ne tâbi olmasındaki hikmet malûmunuz-
7- Kılavuzluk ve yatlar işleri, dur ve şimdiye kadar bu murakabe, her
8 - Hava ticaretine ait işler, şirketin içtimalarında İktisat Vekâleti ta-
9- Tahlisiye ve gemi kurtarmaya ve rafından gönderilen birer memur marife-
fenerlere ait işler, tiyle ifa edilirdi. Ancak benim Celâl Beye-
— 188
lan iş hacmini tevsi etmek maksadiyle iki miz, Devlet muhasebesinde gizli kapaklı
taraflı anlaşmalara doğru geçildiği ma- hiç bir nokta bulunmadığım, Devlet mas-
lûmdur. .. Geçen sene Fransa, Almanya, raflarının senelerdenberi fevkalâde hiçbir
İsviçre ile aktedilmiş olan (Kliring) mu- tedbire müracaat etmeksizin normal vari-
kaveleleriyle başlayan faaliyet diğer dev- datımızla kapanmakta olduğunu herkese
letlerle muadelet esası dairesinde muka- ilân etmektedir....
veleler akdine yol açmıştır. Harici müba- Mevduatı koruma: Milli paranın kıy-
delemiz bu mukavelelerden ehemmiyetli metini muhafaza etmek hususunda ne ka-
surette istifade etmiştir. dar itina lâzımsa, vatandaşların mevduatı-
Dahildeki zirai mahsulâtımızdan buğ- nün hüsnü muhafazasını temin etmek dahi
day kıymetini korumak için tatbik edil- aynı derece üzerinde ehemmiyetle tevak-
mekte olan kanunla hayırlı neticeler alın- kuf edilmesi lâzımgelen bir mevzudur.
maktadır. Bu meyanda Ziraat Bankasınca Mevduatı kotuma kanunu bunun büyük
zirai ikrazat matlûbatının taksitlendiril- teminatı ve zımanıdır.
mesi, ziraat kooperatiflerinin kendi or- Ahiren bu kanun üzerinde bir tadil
taklarına ve Ziraat Bankasımn zirai koo- teklifinde bulunduk. Tadilin ruhu, mevdu-
peratiflerine yaptığı ikrazatın faizlerinin atı koruma kanunu mucibince bankaların
tahdidi, bazı mıntıkalarda teciller yapıl kasalarında bulundurmaya mecbur olduk-
ması gibi kolaylıklar, dahilde zirai mah ları karşılık nakit paralara seyyaliyet ver-
sulâtımızın fiyatını korumağa çok yardım mek, aynı zamanda para tedavülünde dar-
etmiştir. lığa düşmemek maksadiyle bu karşılıklar-
dan ... bankalara nakit yerine faiz getiren
Kezalik hariç pazarlarda değerinden menkul kıymetler mubayaa etmek salâ-
çok dun bir fiyatle satılmakta olan bir hiyetini vermekten ibarettir. Biz bunu
kısım mallarımızın, dahilde imal suretiyle böyle yapmış olmakla hem bankaların
kıymetlendirilmesi suretiyle sanayileştir haklı arzularım yerine getirmiş bulun-
mek yolunda alınan tedbirler iktisadi kal- makta, hem de mevduat sahiplerinin ban-
kınmayı temin etmek itibariyle binnetice kalardan daha fazla menfaat temin etme-
Devlet maliyesi üzerine hayırlı tesir yap- lerine imkân vermekteyiz... Bu arzuyu,
mıştır. milli bankalardan başka 7,8 ecnebi bü-
Döviz vaziyeti: Ticari muvazenemi- yük banka dahi izhar etmiştir.... Banko
zin lehimize inkişaf etmesine ve . . . lehi- di Roma, Doyçe Bank, Kommerçiyala,
mize bir fark göstermesine rağmen, geç- Doyçe Oryent Bank gibi bankaların bu
miş senelerde yapılmış olan işlerin ve hari- paraları kasalarımızda muattal saklama-
ci borçların tahmil ettiği döviz külfeti bu yalım, müsaade ediniz de esham ve tahvi-
hususta büyük bir dikkat ve teyakkuzla lat alalım, yolunda vaki resmi teklifleri
hareket etmekliğimizi icap ettirmektedir... üzerine düşünülmüştür....
Ticari ihtiyacatımız tamamen ve munta- Devlet kredisi: Türk parasının kıy-
zaman karşılanmaktadır... meti ne kadar sağlam ve bunun muhafa-
Türk parası kıymeti: Milli para şa- zası nasıl sabit bir esas ise . . . devlet kre-
yanı emniyet ve itimat olmak ve bugünkü disi mazi ile kıyas kabul etmeyecek suret-
laymetini muhafaza etmek için haiz ol- te metanet arzetmektedir. Bugün Türk
ması lâzım gelen anasırı tamamen ihtiva Hazine bonosu ve tahvilâtını tedarik ve
etmektedir.... Devlet bütçesi fiilen müte- mubayaa etmek piyasada en kârlı ve en
vazindir. Tediyatımız muntazamdır. Ha- emin işlerden birisi sayılmaktadır. Bu se-
zine ve bütçe muamelâtına aic muntaza- bebe binaendir ki daima uzun vade ile
man yapılan neşriyatımız, hesabı katileri- ödenecek şekilde Devlet mubayaatma ve
— 190 —
Sonra ... çiftçinin kıymetleri düştü- istifade edecektir.... Buğdaydan hasıl ola-
ğünden, çiftçinin gerek borç için, gerek cak parayı nakliyeden, hayvan vergisinden,
mükellefiyet için, gerek ihtiyaç için eski- arazi vergisinden indirilen tenzilâta kar-
den sarfettiğinin bir kaç misli bazı kıymet- şılık tutalım. Şu hayat ucuzluğuna göre,
leri, hatta yüzde 80, 90, bazıları yüzde 70, esasen buğdayda beynelmilel fiyatı tuta-
60 düştüğüne göre o nisbette fazla mah- cağımıza göre, ekmek fiyatı artmaya-
sul vermek mecburiyetine düşüyorlar. Bu cak. Bu suretle çiftçinin mükellefiyet nis-
muvâzenesizl'ği de izale edelim... (Çiftçi) betsizliğini de izale etmiş oluyoruz. Umumi
arpa kırk paraya indiğine göre .. evvelce hayatta büyük bir sülâjman yaparız....
vasatisi 7 kuruşa iken 256 okka ile ödediği Sonra, tüccarlara fazla yük yükledik.
borcunu bugün ancak 2 bin okka ile öde- Onlar için de biraz karşılık verelim. İkti-
yebiliyoı. Şimdi bu fiyatlar durmuş mu- sat Vekâletinin yaptığı klering mukavele-
dur, yoksa sukut yine devam ediyor mu?.. leri, kontenjantmanın nisbeti aşağı yu-
Bir iki artikl istisna edilecek olursa hep- karı yüzde 35 düşmüş, yani memleketin
sinde sukut görülüyor... 55 ithalâtı bugün klering mukaveleleri
(Şimdi) buğday vergisi kanunu yapı- mucibince serbeste giriyor.... Bazı itha-
yoruz.... Bir taraftan müstehlikten para lât eşyası üzerinden kontenjantman kalkın-
alacağız, diğer taraftan da buğday fiyatını ca, tacirlerimiz hariçten kredi temin et-
4 kuruşta tutacağız. Elbette bu çiftçinin mişlerdir. Bu klering mukaveleleriyle hu-
vaziyeti itibarile iyi bir şeydir. Zannedi- susi döviz vaziyeti temin edildikten sonra,
yorum ki bu kanunu daha umumileştir- acaba bu kontenjantmanı tamamiyle kal-
mek ve buğday zürramm vaziyetini na- dırarak memlekette büyük kredi muame-
zarda tutmakla berabeı, bu kanundan bü- lesi yapmak ve ticari^ işlerde bir (solej-
tün çiftçiyi istifade ettirecek bir halde bu man) vermek kabil olmaz mı?... Konten-
tahsisatı tutmak imkânı vardır.... Bu pri- janı tamamiyle kaldırsak, memlekete ka-
mi ilâ nihaye devam ettirmek imkânı palı olan krediler açarak, ticarete bir vü-
var ise güzel, fakat diğer memleketler- sat veremez miyiz?
deki tecrübeler gösteriyor ki, buna imkân KİTAPÇI HÜSNÜ B. (İZMİR)
yoktur.... — Bu sene kabul ettiğimiz birçok mali
Memlekette kira ve mesken bedelleri kanunlar var, bunlar vatandaşlar üzeıine
belki büyük şehirlerde düşmemiştir, fa- birçok mükellefiyetler tahmil edecektir.
kat umumiyet itibariyle yüzde 40 hatta Bunların iktisadi hayatımız üzerinde akis-
yüzde 50 düşmüş bulunuyor. Bunları ar- leri görülecektir. Bu akisler şayanı arzu
zederken maksadım şudur ki, buğday olmıyacaktır. Memlekette az çok mevcut
kanuniyle çuvaldan bir lira alınmakta iken bir hayat pahalılığı vardır. Bu hayat pa-
bilâhare bir buçuk liraya çıkmış. Ben di- halılığı o kanunlarla bir kat daha yük-
yorum ki bu fiyatı daha da artıralım, hatta seltilecek ve ağırlaştırılacaktır.
bir buçuğu üç yapalım, fakat buğdaya kar- Buhran ümitlerin hilâfına devam et-
şılık tutmayalım. Buğdayı da beynelmilel mektedir. Ve artık hali tabii hükmüne
fiyatta tutalım. Ziraat Bankası böyle bü- girmiş bir vaziyettedir. Buna intibak et-
tün memleket içinde değil, satış mahalle- mek mecburiyetindeyiz. Buna intibak et-
rinde yalnız nazımlık vaziyetinde dursun, mek ucuz mal yetiştirmekle kabildir....
buğdayın kıymetini beynelmilel fiyattan Hayat pahalılığım icap ettiren öyle girift
aşağı düşürmesin. Buradan hasıl olacak ve ivicaçlı meseleler vardır ki ... Hükü-
15 milyona mukabil de çiftçinin hayvan met bunları tetkik ederek o gibi sebepleri
vergisini indirelim. Münakale vergisini de izale etmelidir... Bunlardan biri sanayiin
indirirsek bundan en çok orta Anadolu himayesidir... Sanayi memleketimize lâ-
— 192 —
zımdır. Çünkü, bu millet ilelebet hariç bunların ancak makul bir nisbette kazan-
sanatkârlarına fark ödemekle mükellef malarına imkân verecek derecede hima-
olamaz ve bu böyle giderse hiç bir zaman yeyi vazetmelidir....
kendimize gelemeyiz. İktisadi bütünleşme Hükümetimiz büyük bir sanayi ham-
ancak sanayie geçmekle kabildir. Bizim lesi yapmaktadır. Bu itibarla Hükümeti-
mütemadiyen ham madde vererek mamul mizden bir temennide bulunmak isterim.
madde geri almamız elbette doğru değil- Yapacağı bu fabrikalarda halkın istitaatı
dir... Yalnız sanayiin teessüsü için lâ- ile mütenasip ve ucuz bir maliyeti temine
zımgelen muayyen haddi tesbit ederek çalış(sın).. Aksi takdirde, halk almaktan
çok ileri gitmeyelim diyorum. Çünkü, çok aciz olacağı gibi, gümrükten geçerken
ileri gidersek, bu takdirde sanayiciler malı Hükümet alacağı vergiyi kaybedecek ve
ucuz yapmak için lâzımgelen tedbirlerden bu verginin boşluğunu doldurmak için,
müstağni kalırlar. Ve malı yüksek fiyatla yeni bir vergi koymak suretiyle onu telâfi
satarlar. Bugün müstahsil mahsulâtını ha- etmek lâzım gelecektir. Bu vergi ise bir kat
riç piyasasına göre satmak mecburiyetin- daha halkı daraltacaktır....
dedir. O piyasalarda müstahsil malını,
eskisine nisbetle beşte bir ve belki de ar- Nisbetler daima köylünün zararına-
pada olduğu gibi yedide bir fiyatına sa- dır. Birçok köylüler biliyoruz ki, buğday-
tarken, mamulâtı ucuz almak vaziyetinde larını satmak için piyasa merkezlerine ge-
değildir. Çünkü mamulatı yapanlar Av- tiriyorlar. Bunu getirmek için 3 kuruş
rupa'dan gelecek malın nakliye masraf- masraf etmişler, eline 4 kuruş veriliyor.
larını, gümrük resimlerini müstahsilden Bir kuruş kazanmıştır. Binaenaleyh vak-
ahrlar. Yani erbabı sanayi, Hükümetin tiyle bunun piyasası 8 kuruştu, 16 kuruştu
gümrük vergisinin âdeta tahsildarıdır. Şim- demek doğru değildir. 16 kuruş olan buğ-
di halk bu vergiyi ödemekle sanayiciliği daydan köylünün eline 13 kuruş geçiyor-
yaşatacaktır. Fakat bu vergi haddinden du. Şimdi bir kuruş geçiyor. Bunlar kö-
aşırı olursa hem erbabı sanayi, hem de mür fiyatlarının pahahhğmdandır, arada
müstahsiller zarar ederler. Nasıl ki, mem- büyük fark vardır. Herhangi bir şirketin
leketimizde bu vaziyet dolayısiyle iç pa- istediği gibi hareket etmesine imkân bırak-
zarlar artık köylülerimizi görmeyecek bir mak elbette doğru değildir.
vaziyete getirmiştir. Böyle adamlar elbet- Sonra döviz getirmek için, bunun ih-
te sanayi mamulâtmı alamazlar. Bu da, racına çalışarak aradaki farkı halkın öde-
sanayi için büyük bir zarardır. Fakat kapi- mesine müsaade ediyoruz ve çalışıyo-
talizmin verdiği bir itiyat neticesi olarak ruz.... Bu öyle bir şeydir ki, 2.5 milyon
herkes teşebbüsünde kabil olduğu kadar kadar döviz getireceğiz diye 2 milyon sar-
azamî istifade etmek ister. Bu suretle sa- fediyoruz. Yani evvelâ ödüyoruz. Halkın
nayiin de erbabı kendi kârlarını düşünerek elindeki buğdayı ahyoruz, maliyet fiya-
mümkün olan istifadeyi temin etmeğe tından ucuza veriyoruz....
yeltenirler. Mademki bunların ayakta dur-
Köylünün borçlu vaziyeti. Köylü ma-
ması, halkın vermiş olduğu paralarla ka-
lının para ettiği bir zamanda yaptığı borç-
bildir, o halde Hükümetin maliyet fiyat-
ları, mallarının para etmediği bir zamanda
larını kontrol etmeğe salâhiyeti var mı-
ödemeğe mecbur tutuluyor. Tabiatiyle bu
dır, yok mudur? Bendenizce vardır. Çün-
vaziyet karşısında köylünün malı, mülkü
kü, Hükümet kendisine ait bir vergi ile
elinden gidiyor; köylünün yegâne maişet
bunları yaşatıyor.... Eğer Hükümet bu
vasıtası olan hayvanı da gidiyor, bundan
fikre iştirak etmez ve bunun tatbikatında
başka emvali gayrımenkulesi de satılmak
müşkülât görürse, o takdirde, gümrük
suretiyle elinden çıkıyor.... Geçen sene İz-
himayelerini gayet iyi hesap etmeli ve
mirde icra dairesine uğramıştım. Orada
— 193 —
(
halkın ve Hükümetin köylülerden alacak- sanayie kâfi gelmiyen bir bütçede dahi
larını tahsil için çok şiddetle harekete geç- muvazene ve intizam bulunabilir... Fakat
miş olduklarını gördüm.... bu muvazene mektep açtırmamaklığın,
tarlaları sulamanın, yolları ve fabrikaları
SIRRI B. (KOCAELİ) — Birkaç inşa ettirmemenin, hulâsa hastalıkları te-
gün evvel muhterem Başvekil Hazretleri davisiz bıraktırmamanın ve bahusus mem-
irat buyurdukları bir tek cümleleriyle ... leket silâhlarını kâfi bulundurmamanın
diyorlar ki: Hakikati açıkça söylüyor. zararlarını ve tehlikelerini izale edemez.
Bütçemiz caiz olan haddin daha azına Başvekilimizin bu hakikaten çok yüksek-
indirilmiştir. Büyük ve pek mühim olan ten görüşü ve hakikati hiç çekinmeden
devletimizin vaziyetine ve ihtiyaçlarına izah edişi bize o büyük devletimizin mali
kifayet etmemektedir. Mektebe, ziraate, ve iktisadi vaziyetini tamamen anlatmıştır.
HALİL BEY (İZMİR) — Vergi ve- sek bon şansıdır. Çiftçi, düşen kıymetleri-
ren mükellef hakiki mükellef değildir. ni, bana kâr getirmiyor, neye devam ede-
Asıl mükellef, verginin geriye doğru sira- yim demeyerek, bunların miktarını artır-
yetinde, varıp dayandığı adamdır. Bina- mak suretiyle alacağı mahsulün yekûnunu
enaleyh istihlâk resmi deyip vazedersek, arttırarak kısmen ziyamı tazmin yoluna
memleketin yüzde 70 müstehlik sınıfını gitmiştir. Bunun içindir ki, kıymetler düş-
çiftçi teşkil ettiği için, o vergiden gene bu tüğü halde ihracat tonajları artmaktadır.
sınıf müteessir olacaktır.... Memleketin Fakat, bu şiddetli bir mücadeledir. Bu
bütün faaliyet mesnedinin çiftçi olduğu- mücadele esnasında çiftçiyi düşünmek...
nu söylemiştim. Biz buhranı nisbeten ha- mecburiyetindeyiz... Ben, şu müstehlik-
fif geçirdik. Bunun sebebi de çiftçinin yük- ten aldığımız paralan umum çiftçinin bir
— 194 —
kısmına prim vermek suretiyle değil, bu- ta 7 dir. Bu, aynı zamanda hem müstah-
günkü prim alanları da istifade ettirmek silin hem müstehlikin zararını mucip bir
üzere, umum çiftçinin bu muvazenesizlik- düşüş ve çıkıştır.... Bu kanunun gayesi,
teki vaziyetini ıslah edecek surette kulla- mademki müstahsil doğrudan doğruya pi-
nalım diyorum... Müstehlike biraz daha yasaya malını arzetmiş olduğu zamanlar-
fazla yük yükletmek .. çiftçinin yükünü da bir mutavassıtla karşı karşıya geliyor,
hafifleterek onda mesai zevkini arttır- piyasa düşüyor. Yalnız kalmış olan bu
mak, aynı zamanda iştira kabiliyetini tez- müstahsilin karşısına kuvvetli ve emin bir
yit etmek, dolâyisiyle yine şehirli, yani alıcı çıkaralım dedik. Bu da Ziraat Ban-
müstehlik halkın diğer kısmını netice iti- kası olabilirdi. Eğer silolarımız tamamen
bariyle müstefit kılmaktır... Bu mevzu re- yapılmış olsaydı, varant muamelesi ya-
simden alınacak para .. 6 milyon lira pılabilmiş olsaydı, köylü o zaman ihtiya-
kadar bir paradır. Bu 6 milyona bir 6 mil- cını karşılamak için malını hemen satmak
yon daha koyalım diyorum... Bu 6 mil- mecburiyetinde bulunmaz ve fiyat da bu
yonu bir misli daha artırdığımız halde ha- suretle korunmuş olurdu...
sıl olacak yekûn ile çiftçinin yükünü ha-
fifletelim. Hayvan resmini indirelim, arazi Kurak senelerin sıkıntısını daha unut-
vergisinden indirelim, bilhassa münakalat madık. 928, 29 seneleri gibi busene Mart,
tarifelerinden indirelim.... Nisan ayları çok kurak gitmiştir... Elimiz-
de buğday bulundurma ehemmiyetinin çok
RÎFAT B. (ZONGULDAK) — büyük bir kıymeti vardır... Buğday koru-
Un üzerinden alınacak bu verginin çift- ma kanunu ... bir kıymetlendirme kanu-
çiye rücu etmesi ihtimaline kanaatim yok- nu değildir. Eğer silolarımız yapılmış, is-
tur. Çünkü, esasen memleketimiz çiftçi tihsal kooperatifleri yapılmış ve binaena-
memleketidir. Kısmı kendi gıdasını kendi leyh mevsim düşüklükleri üzerinde fiyat
tedarik ediyor... Çiftçiyi mutazarrır ede- tanzimleri kendi kendilerine hasıl olmuş
cek bir cihet yoktur. Yalnız lüks un yi- olursa, o zaman bu kanunun tatbiki kendi-
yenler ve şehirlerde lüks hayat sürenler liğinden kalkar. Buğday koruma kanunu-
bu un vergisini vereceklerdir ki, bunlar da nu ilk sene 11 yerde tatbik ettik ve 22 mil-
oturdukları memleketin müdafaasını te- yon kilo aldık, bu sene 22 yerde tatbik et-
min eden bir cihete tahsis edilen bu ver- tik ve 137 milyon kilo aldık... Mesele buğ-
giyi vermekle tamamen o hakka müsta- day fiyatını tanzimden ibarettir ve müstah-
hak olmuşlardır. sile verdiğimiz bir fiyatla onu hakiki ma-
nasında kıymetlendirmekten çok uzak-
ZİRAAT VEKİLİ MUHLİS B. tır....
(KÜTAHYA) — Buğday koruma kanunu-
nun başlıca maksadı, müstahsilin de müs- Niçin buğday ele alınmış da diğerleri
tehlikin de zararına olan fiyat düşüş ve alınmamış meselesi belki bir suali mukad-
çıkışlarını önlemektir. Gaye budur. Ha- derdir. Çünkü, buğday en mühim bir
kikaten çiftçi mahsulünü idrak ettiği za- mahsulümüzdür. Gerek kemiyet ve gerek
man da vergi borçlarını ödemek ve ihti- keyfiyet itibariyle bütün dünyada en mü-
yaçlarını karşılamak için elinde bulunan him bir mahsuldür. Hemen hemen hiç bir
buğdayını bir an evvel paraya kalbetmek Devlet yoktur ki, buğdayda tercihan ve
mecburiyeti karşısındadır. Piyasanın is- müstacelen bir tedbir almış olmasın.
teyeceğinden fazla bir mal sürümüne kar-
ARUKOĞLU DAMAR B. (ADA-
şı Hükümet bu fiyat inişini tanzim edi-
yor... Bazı zamanlar buğdayın fiyatı 7 NA) —
kuruşa kadar çıkmış, hatta onu geçmiştir. Bu kanundan maksadımız ikidir. Bi-
Bir tarafta asgari fiyat 1.66, öbür taraf- risi, buğdayı korumak, diğeri de milli
— 195 —
müdafaayı takviye etmektir. Bunun her memek için köylünün kendi yemesi için
ikisinin de ne kadar lüzumlu olduğunda, öğütmekte olduğu buğdayı resimden muaf
gerek buğdayı korumanın gerek milli tutmak istiyoruz. Hedefimiz budur. Ka-
müdafaayı takviye etmenin memleket için nunun tebarüz ettirdiği nokta budur. Bir
hayati bir mesele olduğunda hepimiz müt- iltibasa mahal bırakmayacak surette me-
tefikiz ve bunun aleyhinde en ufak bir fik- seleyi ne yolda halletmeliyiz diye görüş-
rimiz yoktur... mekteyiz. Yoksa bunun haricine çıkıp,
kasabalının dahi, şu ve bu sebeple, unla-
Kanun cephesinden bu işi mütalea rını istisna cihetine gidilecek olursa ver-
edecek olursak, aradaki tezatlar açık bir ginin esasını kaybetmiş oluruz. Müte-
surette meydana çıkar. Bendeniz bunda üç hassıs komisyonun yapmış olduğu tet-
türlü mahzur görüyorum. Birisi, kanunun kikat neticesinde şehir ve kasabalardaki
tatbikında uğrayacağı müşkülât. İkincisi ekmek yiyen nüfusun miktarı 3.5 mil-
halkın göreceği tazyik. Üçüncüsü, ikti- yondur. Bundan 1.5-2 milyon kadarı fı-
sadi bünyemizde yapacağı değişiklik.... rında ekmek almıyor. Kendi buğdayını
Şehirlerde, kasabalarda yavaş yavaş fab- değirmende öğütüyor, hamur yapıyor, on-
rikalar teessüs ediyor, ameleler çalışıyor. dan sonra fırına getiriyor. Eğer, Damar
Buraları, oldukça, fakirlerin geçineceği Beyefendinin dedikleri gibi, bunları istisna
bir yer oluyor. Bu fiyatları zammettiği- etmek lâzımgelirse, burada söylüyorum
miz takdirde, fakirler aldıkları ücretle ge- ki kanunun esası ve hedefi kaybolur. 3.5
çinemeyecek vaziyete düşeceklerdir. Çün- milyondan 2.5 milyonu istisna edeceğiz
kü bir amelenin bugün aldığı ücretle, ya- demektir. Geriye 1.5 milyon kalacaktır.
rın alacağı ücret arasında hiç bir fark ol- Zaten ağır masraflara ihtiyaç gösteren bu
madığı halde, meselâ 72 kiloluk bir çuval resim, 1.5 milyona tahmil edilince ve
una - ki bunun esasen bedeli 3 liradır- buna lâzımgelen vasi masarif de çıkınca
1.5 lira bir vergi koyduğunuz zaman, bu elde bir şey kalmaz. Esas itibariyle istisnası
fakir sınıfın geçimi, benim kanaatıma göre lâzımgelen birşey vardır: köylünün ihti-
çok zor olacaktır. yacı. Köylü ister eleksiz, valssiz değirmen-
MALİYE VEKİLİ FUAT B. de ununu öğütsün, ister kasaba veya şehir
(ELÂZİZ) — Yaptığımız buğdayı koru- kenarındaki değirmenlerde öğütsün, ken-
ma kanunu ile biz, köylüyü himaye için, di ihtiyacı için öğüttüğü bu unlar vergi
kendisinden fazla fiatla buğday alıyoruz. mevzuundan hariçtir. Bundan maadasım,
Bunun üzerine bir mükellefiyet tahmin et- tamamiyle mükellef tutmak fikrindeyiz.
ğımızın iki buçuk mislidir. Yani beher lâstik kunduracılığının ileri gidişinden do-
çift lâstiğe 6.5 kuruş düşüyor. Köseleden layı bendenize müteessiren şikâyette bu-
mamul olana ise 15 kuruş düşüyor. Bu lunmuşlardır.
da memleketimizde deri ve kundura sana-
yiini büsbütün öldürecektir.. RECEP B. (KÜTAHYA) — Biz
memleketin genişliği içinde topraklarımız-
RÜŞTÜ B. (BURSA) — Memle- da temin edemediğimiz bir maddeyi sa-
kette iktisadi buhranın sebeplerinden bir nayileştirmek hususunda müsamahalı ola-
tanesi de, köylümüzün memleketimizde mayız. Fakat memlekette karşılığı temin
çıkan malı kullanacağı yerde ecnebi ma- edilemiyen fakat hayat için de tatbiki el-
lını kullanmasından ileri gelmektedir... zem bulunan şeylerin iptidai maddesini
Bursa kunduracılık ve debagat hususun- dışarıdan getirerek memleket içinde sana-
da .. daha ileri gitmiş bir vilâyet merkezi- yileştirebiliriz.
dir. Orada tabak ve kunduracı esnafı,
REFİK ŞEVKET BEY - Köy ka- köylülerin haiz oldukları hakka tecavüz
nununun tatbikatında idarî müdahaleleri noktasından doğru değildir. Köylüyü ken-
de eksik değildir. Devletin temelini teş- disine ait olarak yapacağı hizmetlerde,
kil eden ve idareye taallûk eden husus- akamete uğratır. Bu noktai nazardan,
lardan ancak kendi yağlariyle kavrulmağa köy bütçelerine dokunulmaması lüzumu-
mecbur tutulan ve köy kanunu mücibince nu da ayrıca rica ederim.
kendilerine tahmil edilen içtimaî, sıhhî Belediye kanunu, hakikaten mükem-
şu ve bu noktalardan, vazifeleri zaten mel denilecek bu kanunu, bütün şümu-
ağır bulunan köylülere, bir de vilâyet ve liyle en demokratik bir idare ile belediye-
kazaların, köylüye taallûk etmeyen umu- leri yaşatabilmek için tasavvur edilebile-
mî yükler yükletmelerinin önüne geçme- cek kadar salâhiyet ve vazifeyi göster-
lerini bilhassa rica ederim. mekle beraber, ayrıca bunları yaşatabile-
Ez cümle köy kanununda her köyün cek menbalar aramaktan B. M. Meclisi
kendisine taallûk eden meselelerde, hârâ hâli değildir. Fakat belediyelerin dahi
teşkil etmek dahil olduğu halde, buna rağ- murakabe edilmek lâzımgeldiğini bir da-
men kendilerinden münasip görülecek yer- kika unutmayalım. Geçen gün buıaya,
de yapılacak fennî ahır için, tahsisat is- Dahiliye ile Maliye Vekâleti arasında ta-
tendiği gibi, bir de sifat istasyonu yapı- haddüs eden ve Belediye kanununu iki
lacaktır. türlü anlamaktan doğan ihtilâfı hal için,
tefsiri mutazammın olmak üzere bir tez-
Bu istasyon için bütçelerine tahsisat
kere gelmişti.
konulması emredilmiştir. Binaenaleyh köy-
lüler bu emir dairesinde bütçelerini tan- Bu tezkerenin mevzuu, Belediye ka-
zim etmek mecburiyetinde bulundukla- nununun 159 uncu maddesidir. Belediye
rından, ayrıca bu hizmetler de âmme kanununun 159 uncu maddesindeki ka-
hizmetleri olmak itibariyle şayanı şük- yit, belediye sınırı içinde bulunan, sahip-
randır. Fakat bu yolda bir çığır açmak, siz arazi mahiyetindeki seyrangâh, çayır,
— 197 —
yol ihale ediliyor ve tabiî gayet fena şe- lerimize isal etmek, limanlar yapmak, sa-
rait tahtında yapılan bu yollar, kamyon- hilleri demiryollarına bağlamak; medenî
ların, ağır arabaların ve bilhassa kağnı- bir siyaset takip etmek isteyen bir Devlet
ların ağırlığı ile balansını kaybediyor, ça- için zarureti katiye hükmündedir. Şimdi
kıl taşı sökülüyor, yol az zamanda tanın- şimendifer1 siyasetimizi takip ediyoruz. Bi-
mayacak bir hale geliyor. Halbuki, bu liyorsunuz ki elimizde mühim hatlar var-
gün bütün dünyada yol denince bunlar ka- dır. İnşa edilmektedir. Bir taraftan da
bulü katisi beş sene sonra yapılan yollar- yeni hatlar için tahsisat verdiniz, onların
dır. Meselâ İngilizlerin takip ettikleri bir da bu sene inşasına başlayacağız. Ancak
usul vardır. Yol asfalt yapılacaktır. Gayet yollar meselesinde maalesef müşkül va-
sağlam bir temel üzerine, gayet sağlam bir ziyette olduğumuzu, huzurunuzda itiraf
balans ve en üste de ince çakıl ve asfalt etmek mecburiyetindeyim. Bu sene, 1934
dökülecektir. Bunların üzerinden gayet senesi için idarei hususiye bütçelerini tet-
ağır silindirler geçirilecektir. Böyle yapılan kik ettirdim. Bu 25 milyon lira kadar bir
yollar bozulmaz. Eğer bozulursa verilen para tutuyor. Nakit olarak toplanacak.
teminat akçesi iade olunmaz. Tabiî böyle Vilâyetlerin yapacağı yollar ve köprüler,
yollar gayet pahalıdır, o başka... Bu sene ayni zamanda kanunu mahsusla Nafıa
olmazsa önümüzdeki seneler için bir prog- Vekâletine verecekleri yüzde 15 miktarının
ram, bir siyaset olarak kabul edilmelidir. yekûnu 8 milyon lira tutuyor. Fakat bu
Biraz tetkik ettim. Bu yolların bozukluğu 8 milyon liranın nısfından fazlasını, diğer
yüzünden istihsalâtımız, mahsulâtımız, ih- hizmetlere ayırmış olduklarını görüyo-
racat iskelelerine ağır bir maliyet fiatiyle ruz. Binnetice Nafıa Vekâletine bu para-
geliyor. dan zannederim, 600-700 bin lira kadar
bir para gelecektir. Bu para ile istenilen
Tabiatiyle vilâyetlerin hususî idare-
yolları yapmak değil, tamiratın bile ida-
lerinin noksanı ve kuvvetsizliği yüzünden
me edilmesinin imkânı yoktur. Şimdi gö-
yolları iyi yapılamıyor, yapılabilenler bo-
receksiniz, bütçemize, muvazenei umumi-
zuluyor. Bundan dolayı esaslı uzun hatlar
yeden 278 bin lira kadar bir para alıyor-
ve kuvvetli şoseler meydana gelemiyor.
uz. Bu yüzde 15 lerden de 650-700 bin lira
Ayni zamanda köprüler meselesi de var-
kadar alacağız ki ceman yekûn 850 bin
dır. Bunu Nafıa Vekâleti yapmazsa yapıl-
lira bir para elimize geçecektir. Bu para ile
ması, imkâm yoktur. Temenni ederim ki
yollarımızı, köprülerimizi yapmak mec-
bundan sonra yol siyaseti büyük siyaset-
buriyetindeyiz. Halbuki bir kilometre yo-
lerimizden biri olsun esaslı surette başla-
lun tamiri için vasatî olarak 4 bin lira, yeni
sın ve devamlı surette devam etsin, tâ ki,
bir yol için de kilometre başına 10-15
memleketin yol şebekesi kuvvetli bir şe-
bin lira hesap edilmektedir. Memleketin
kilde muasır ve komşu memleketlerde ol-
müdafaası noktai nazarından garpte ve
duğu gibi kuvvetli ve sağlam olmak üzere
cenupta bir takım yolları da yapmak
meydana gelsin.
mecburiyeti altındayız. Şimdilik Nafıa
NAFIA VEKİLİ ALİ B. (AF- Vekâletinin bu hususta yedi iktidarında
YON KARAHİSAR) — Memleketimiz- olan bir şey yoktur. Maamafih demiryol-
de şimendifer siyaseti takip ederken bu- ları ihtiyacını mühim surette temin ettik-
nun için yüz milyonlarca lira sarfeder- ten sonra, Hükümetin mühim bir yol tah-
ken yollan ihmal etmek doğru bir siyaset sisatı ile bu ihtiyacımızı da bertaraf ede-
olamaz. Yollar, şimendiferleri besleyici ve ceğini ümit ediyorum ve böyle olması da
zarurî yardımcılarıdır. Onun için bir ta- tasavvur edilmiş gibidir. Hali hazırda eli-
raftan şimendiferleri yaparken yolları da mizde bu para ile yapılması lâzımgelen
yapmak mecburiyetindeyiz. Yolları sahil-
— 200 —
bir takım köprü işleri de vardır. Bundan oluruz. Bu, iki türlü faydalı olur. Hem
başka derdesti tamir olan işlerimiz de var- köylü, birçok susuz kalmış olan yerleri
dır. sulamış olur; hem de bir takım bataklık
İstanbul Rıhtım şirketinin geçirdiği ve sai reler kurutulmak suretiyle sıhhi nok-
uzun bir devrin tarihi ve imtiyazını ne tai nazardan faide temin eder. Bunu bir
suretle ve nasıl aldığı ve ne olduğu tetkik misalle arzedeyim: Antalya'da 3 köyün
edildiği vakit görülebilir ki İstanbul Rıh- halkı birleşerek bir kanal açtılar. Bura-
tım meselesi bir faciadan ibarettir. Rıhtım dan bizim kat" hesabımıza göre altmış bin
şirketi deruhde ettiği işi mukavelelerde metre mikâbı toprak kazılmıştır ve 12 000
bize karşı borçlu olduğu vecibeleri yap- liraya mal olması lâzımgelirdi. Halbuki
mayarak, kendisine ait olan menfaatleri köylü bunu 40 lira gibi bir masrafla mey-
elde etmekte devam etmiştir. Abdülhamit dana getirmiştir. Köylü kendi ihtiyacım
zamanından Meşrutiyet devrine kadar şir- gidermek yolunda canla başla çalışmştır.
ket her fırsattan istifade ederek ağır, si- Onların ihtiyacı ancak kendilerine yol gös-
yasî tazyiklerle bu vaziyeti idame etmiş- termektir. Vekâletin bunu yaptığı mıntıka
tir. Cümhuriyet Hükümeti vaziyeti yeni- kalarda köylü bunu seve seve başarıyor.
mden tetkik etmektedir. Kendisinin yap- Binaenaleyh bu hizmet geııişletilirse daha
mamış olduğu işleri istemiştir ve onun fazla fayda temin etmiş olacaktır.
üzerine vazifelerini yapabilirlerse belki
NAFIA VEKİLİ ALİ B. (AF-
şirketin ömrü biraz daha devam edebilir.
YON KARAHİSAR) — Sular meselesi
Fakat yapmamakta temerrüt etmekte ol-
memleketimizde maalesef uzun zaman
duklarını görüyoruz. Şirketin, yeniden
ihmal edilmiş bir meseledir. Sulardan
mukavelelerinin müzakeresine davet edi-
modern bir surette istifade etmek işi, yeııı
yoruz. Bu müzakereye arkadaşlarımızdan
meydana gelmeğe başlamıştır ve maale-
Saraçoğlu Şükrü Bey memur olmuştur.
sef Nafıa Vekâletinin teşkilâtı bu hususta
Henüz müzakeratın safhaları inkişaf et-
çok zayıftır, elemanlarımız yoktur. Şur-
memiştir.
dan, burdan toplama bazı mühendisler
KEMAL TURAN B. (İSPARTA) var. Yüksek mühendis mektebinden se-
— Kısa bir seyahatimde su işlerinin vi- nede 2-3 efendi ancak yetişebiliyor. On-
lâyetlerde yaptığı çok hayırlı tesiri görmek ların da kâfi tahsilleri olmadığını tetkik
müyesser oldu. Ötedenberi zannedilirdi ettim, anladım. Bu sene bunu nazarı dik-
ki, su işleri, memlekette adeta şimendifer kate alarak. Yüksek mühendis mektebin-
işi kadar çok büyük Devlet ve para işidir. de bu cihetin iyi tahsil edilebilmesi için,
Ben, bu meselenin çok amelî bir şekilde bir şube ayrılmasını temin ettik, biraz da
halledilmiş olduğunu gördüm. Mesele şu- para verdik. Muallimlerin adedi arttırıla-
dur: bir ırmağın kenarında olan bir kaç cak ve mümkün olursa bir de ecnebi mü-
köy halkı birleşerek sular idaresine müra- tehasıs getirilecektir.
caat ediyorlar, bir proje çizdirerek kasa-
balarına ait suyu getiriyorlar. Bu, gayet Avrupa'ya da bir iki talebe göndere-
az masrafla ve fennî bir şekilde mümkün ceğiz.
olamamaktadır. Nafıa Vekâletinden bir Kemal Bey sular için bütçeye 1 mil-
temennim vardır. O da şudur: Bu şekilde yon küsur lira konulduğunu söylediler.
proje yaptıran köylerimiz pek çoktur, bu Bu para, maalesef büyük su işleri için ko-
proje yapmak meselesini yalnız su teşek- nulmuş değildir. 945 000 lirası baraj ve
külleri bulunan yerlerde değil; bütün mem- tatlı su işlerinin bono karşılığı olmak üze-
lekete mümkün olduğu kadar teşmil eder- re konulmuştur. Bir miktar kalan para
sek geniş bir sahada su işini halletmiş da, Çarşamba'da, Malatya'da suların tah-
— 201 —
kimi işi vardır, ayni zamanda Adana'da. leketimizde ufak suları faideli bir hale ge-
Tarsus'ta rast ve Berden nehri üzerinde is- tirebilmek imkânı olduğunu, biraz tetkik
tikşaf hareketi vardır ve diğer bazı ufak ederek anladım. Bir taraftan halkın, bir
tefek su işleri vardır, 945 000 liradan faz- taraftan da Vekâletin iştiraki mesaisiyle bu
lası bu işlere sarfedilecektir. Daha fazla işin faideli bir surette tatbik edilebilece-
paramız yoktur. ğini gördüm.
Yalnız Kemal Beyefendinin fikirle-
rinden mülhem olarak arzedeyim ki; mem-
31.5.1934
sata göre mubayaa ve işletme esnasında lirayı tecavüz eder bulunuyordu. Readap-
Devletin üzerine aldığı teminat yekûnu tasyon mukavelesi iktisadî noktasından
99 sene devam edecektir. Bu da hattın bu yapılmıştır. Diğer kısım yani fenni rea-
kısmı için 2 milyon 310 bin frank verilme- daptasyonu yapılmamış ve hattın yeni
sidir. Bu tesbit edilmiş olan miktar aşağı, fennî şartlara uygun olmaması ciheti açık
yukarı diğer hatların vasatı kilometre he- kalmış bulunuyordu. Onun için, yalnız
sabı denilebilir. Çünkü diğer hatlar için mukavelenin maddeleri nazarı itibare
kilometre başına 8.5, 10, 11, 11.5 bindir. alınacak olursa buradaki mubayaa şart-
Mevcut hat 260 kilometre olduğuna göre ları eski mukavele ve şartnamelere göre
diğer hatların kilometrelik hesabatmın olduğundan, halbuki hattın beş senelik
ortasında bulunan rakam demektir. Ka- vasatı hasılatı tarifenin verdiği bir netice
saba ile Afyon arasındaki hattı şirket bi- olduğundan uzun münakaşa ve müzake-
lâhare inşa etmiştir ve bu inşa ettiği kısım ı elerden sonra bu yollardan salim bir ne-
hukukan şu veçhile ayrılıyor ki, Devlet ticeye varamayacağımız anlaşıldı. Mevaddı
işletme esnasında kilometre başına 11 bin müteharrike ve muharrike mevcut bulu-
500 frank taahhüt etmiştir. nan malzemeyi peşinen satın almak cihe-
tinin de müşkül olduğu rafeynce anla-
Üçüncü kısım hat da Soma ile Bandır-
şıldı. Readaptasyon cihetinden çıkmak
ma arasında inşa edilmiş olan hattır ki bu
maddeten mümkün olmadığı için ; gerek
da 180 küsur kilometredir.
mevaddı müteharrike ve muharrike be-
Filvaki bunları kendisi inşa etmiş- delleri ve son senelerin işletmelerinden hâ-
tir, fakat karşılığı bir istikrazla Devletçe sıl olan açıkların ve nihayet hukuk ve im-
temin edilmiştir ve arzettiğim gibi bunlar tiyazın mukabili olan senelik taksitlerine
tarafından inşa edilmiştir. Bu hattın mu- ödenmesi için bunların hepsinin hamur
bayaası için de kilometre başına 500 yapılmasından başka çare olmadığı tes-
frank verileceği yazılıdır. Bu arzettiğim lim olundu.
franklar haddi asgari olarak tesbit edil-
miştir. Haddi azamiyi tesbit eden son beş Onun için, bu mukavelede yazıldığı
senelik işletme hasılatı umumiyesinin yüzde veçhile şirketin Türkiye'de bulunan bil-
50 sidir, imtiyaz mukavelesinin hitamına cümle hukuk, menafi ve mevcudunun Dev-
kadar - ki 60 sene kalmış bulunuyor - lete teslim edilmesine mukabil şirkete 162
Devlet tarafmdan tesviye edilecektir. Bu milyon nominal franklık bir istikraz tah-
da azamî rakamı tesbit eden hukukî mad- vilâtı verilmesi takarrür etti. Her iki taraf
de oluyor. Filvaki birer buçuk kilomet- bunun salim bir yol olduğunu ve bundan
relik Afyon'la Anadolu hatlarımn iltisakı başka çıkar bir yol görmediğini anladığı
ve Bandırma'da şehir hatları da dahildir. için bütün mutabakat yekûnunu 162 mil-
Şirket bunları kendi parasiyle yapmıştır. yon nominal franklık ve yüzde 7,5 faizli bir
Bunlar da ilâve edildiği zaman hat 710 istikraza tahvil ettik. Kendilerine muka-
küsur kilometre oluyor. Arada bir readap- vele mucibince vermeği taahhüt ettiğimiz
dasiyon muamelesi yapılmış, bu mukave- 162 milyon franklık, yüzde 7,5 faizli Türk
lename kilometre teminatını başka bir şek- tahvilâtının dünya borsalarındaki fiati
le inkılâp ettirmiş ve altı sene hitamında yüzde 60 tır. Onun için şayet bu hat bize
tecrübenin vereceği neticeye göre yeni bir peşin para ile ne kadara mal olduğu hesap
esasat dahilinde mukavele yapılması derpiş edilmek iktiza ederse 162 milyon frankın
edilmiş bulunuyordu. Ali Beyefendinin borsa fiati olan bu günkü fiatiyle hesap et-
işaret ettiği veçhile son senelerde readap- mek icap eder. Bu da yedi buçuk milyon
tasyon mukavelesi mucibince Devletten Türk parası kadar bir yekûna baliğ olur.
istediği paranın senelik yekûnu 500 000 Bu yekûnun içinde bazı ilişikli hesaplar
— 203
•da vardır. Bunlar da nazarı dikkate alı- Garbe kadar millileştirilmesi, Devletin em-
nırsa mukavelenamenin memleketin ik- niyeti noktasından fevkalâde mucibi tak-
tisadî şartlarına uygun ve tarafeynin men- dir ve şükran olduğu gibi, iktisadî nok-
faatlerini kâfi derecede temin etieıı bir tadan da mucibi teşekkürdür. Bu hatlar,
mukavelename olduğu anlaşılır. memleketimizin her köşesini ihracat is-
kelelerine ilsak ve ilhak edecektir. Bu il-
Hat hiç bir veçhile istikraz mukave- hak sebebiyle dahilde sarfedemediğimiz bir
lesiyle alâkadar değildir. Yalnız Düyunu çok emtiamızı, ucuz tarifelerle yerlerinden
Umumiye yekûnu içine 162,5 milyon nomi- sahillere dökebileceğimiz gibi sahilden
nal franklık tahvilat ilâve olunacaktır. dahi o civarda bulunan yerli mahsulâtı
Faiz aynidir ancak ehemmiyetli bir fark merkezi Hükümete getirerek buradaki
Yardır ki, o da hamiller ikinci bir para ile pahalılığa da az çok tesir 'yapabilmek im-
bir defaya mahsus olmak üzere tediye ta- kânına mazhar olacağız.
lebinde bulunabilecekleri halde bu muka-
velede Fransız frankından başka bir para HASAN FEHMİ B. (GÜMÜŞA-
derpiş edilmemiş bulunmakta olmasıdır. NE) — Bu evsaf ve bu mahiyette memle-
Mukavele bu cihetten de bizim için bir kete muzur olan imtiyazlı şirketlerin faali-
numara daha hayırlı addedilebilir. yetine nihayet veren lâyihaları Meclise
getiren her Hükümeti, Meclisi Âli, tak-
KÂMİL B. (İZMİR) — Bu me- dir eder ve tebrikle karşılar. Binaenaleyh
sele, yani şimendifer hatlarının Şarktan Hükümetimizden emsallerini bekleriz.
Memleketi sanayileştirecek olan beş mik'abı olduğuna göre bu miktara elli bin
senelik sanayi programında hedef ittihaz metre ilâve edilmiş olması orman sanayii-
edilen esas gaye, iptidaî maddeleri mem- mizde ve orman sanayiimize müteallik iş
leket dahilinde yetişen sanayii korumak hacmi üzerinde nekadar büyük tesirler
ve ayni zamanda bu iptidaî maddelerin yapacağı derhal göze çarpar. Pamuklu
kurulacak fabrikalarda istihlâkini temin kombinalarımız bittiği zaman pamuk is-
etmektedir. Bazı misaller arzedeyim: tihsalâtımıza 65 bin balya daha pamuk
Sellüloz ve kâğıt sanayiini memle- ilâve etmek lâzım geliyor. Pamuk rekolte-
ketimizde vücude getirdiğimiz zaman miz bütün Türkiye'de 80 bin balya ile 120
bin metre mik'abı kereste kullanmış ola- bin balya arasında tehalüf ettiğine göre
cağız. Bütün memleketin bir sene zarfın- yeni fabrikalarla pamuk istihsali hacminin
daki kereste sarfiyatı seksen bin metre nekadar genişliyeceği kendiliğinden anla-
ı
— 204 —
şılır. Milli sanayii vücuda getirdiğimiz teşkilâtın içerisinde bir sanayi heyeti ve
zaman fabrikalarda yakılacak kömürün bir de muavin fen heyeti vardır. Bunlar
miktarı da 250 bin tonu aşacaktır. Diğer günlük ve perakende işlerle iştigal etme-
sanayi de iptidaî maddelerini ayni şekil- yüp ilmî bir iş plânı üzerinde yürüyecek-
de memleket dahilinde bulanlardır. lerdir. Memleketin işlerini bir program
dahilinde mütalea ederek yapılması lâ-
Hedefimiz, memleketin iptidaî mad-
zımgeleni tespit edeceklerdir.
delerini kıymetlendirmek ve onları mem-
leket dahilinde sarfederek mamul bir hale Demir sanayii en mühim işlerimiz-
getirmektir. den biridir. Memleket dahilinde 3 ilâ 4
senelik vasatî demir sarfiyatı 6 ilâ 7 mil-
Fabrikalarımızın tesis mahallerini in-
yon liraya baliğ olmaktadır. Bunlardan
tihapta imkân olduğu nisbette iktisadî
maada memlekette demir sanayii tesisi
şartları, yani fabrikaların maddei iptida-
işi diğer sanayie nazaran daha masraf-
iyeye, istihlâk piyasalarına yakın olması
lıdır. Bunun için takriben 10 milyon lira
ilâh. gibi iktisadî unsurları mümkün ol-
kadar bir para sarfetmek mecburiyetinde-
duğu kadar gözönünde bulundurmağa
yiz. Bu sanayi için en az elemana da malik
çalışıyoruz. Fakat bu iktisadî şartlarla be-
olduğumuzu söylemeliyiz. Memleketimiz-
raber ehemmiyetle nazarı itibara aldığımız
de mevcut yerli madenler üzerindeki tet-
bir cihet de vardır ki, o da memleket müda-
kiklerimiz devam etmektedir. Bunlardan
faası meselesidir.
üçünün müsbet neticeler verdiği mütehas-
Tiftik Anadolu'nun yarısını alâka sısların raporlarına atfen söylenebilir. Bu-
dar eden mühim bir iptidaî maddedir. nunla beraber fevkalâde bir hal zuhur et-
Bu maddenin sanayi programında yer mediği takdirde mesaimizin neticesinde
bulması şayanı arzudur. Fakat bu madde kurulacak demir sanayiinin ham madde-
mamujünün memleket dahilinde istihlâki sini şimdilik kısmen hariçten getireceğiz.
daha hemen yok gibidir. Memleket dahi- Önümüzdeki ilkbaharda demir sanayii-
linde henüz istihlâk olunmıyan bir madde- nin temeli atılmış olacaktır.
nin diğerine tercih edilmesinde halen bir
fayda görmedik. İpek sanayiinde bugün Korumak istediğimiz mensucat fab
bir istihsal fazlası vardır. Bu sanayide ça- rikaları üç nevi mal çıkaracaktır. Birincisi
lışan bazı ciddi müesseseleri istisna eder- kaba mal ki, halkın kullanacağı ve ayni
sek, cins itibariyle, ipeklide bir tereddi gö- zamanda ordunun sulh ve harp zamanla-
rürüz. Bunun önüne geçmek lâzımdır. rında istimal edeceği kısımdır. Bunu Kay-
Memleketimizde ipek fiatları beynelmilel seri fabrikası yapacaktır. Bir de orta,
piyasa fiatlarmdan yüzde yüz nisbetinde renkli mal çıkarılacaktır. Bu daha ince
pahalıdır. Bugün bu pahalılık nisbetinin olacaktır. Üçüncü olarak da doğrudan
yüzde on olması lâzım gelirken dahildeki doğruya basma yapacağız.
fabrikaların birbirine rekabet etmesi yü- Demek oluyor ki, sadece memleke-
zünden memleketimizde fiatlar yükselmiş- tin sarfettiği cinsler üzerinde imalât yapı-
tir. Biliyorsunuz ki, Amerika'lı mütehas- lacaktır. Yeni kurulacak dokuma fabri-
sıslar bir seneye yakın bir zamandanberi kaları, karşısında el dokumacılarının iş-
memleketimizin umumî iktisadi bünye- siz kalacağı hakkında izhar edilen endişe-
sini tetkik ederek hastalıkların mahiyetini leri yersiz buluyorum. Hep hatırlarsınız
ve tedavi yollarını tespit etmişlerdir. Biz- ki, dedelerimiz memleketlerinden şimen-
ce de mühim olan budur. İktisat Vekâleti difer geçmesini arzu etmezlerdi. Sebep
Meclisi Âlinizden aldığı selâhiyetle yeni olarak da nalbantlar, saraçlar, arabacı-
ve büyük bir teşkilât yapmaktadır. Bu lar zarar görecekler demişlerdi. Fabrika-
— 205
Rapor, büyük olasılıkla 1934'«« Mart ayı içinde tamamlanmıştır. Raporda Sümer-
bank'ın görevinin "beş senelik sanayi programının tatbiki (uygulaması)" olduğu açıkça
belirtilmektedir. Î934 yılında yapılacak yatırımların da, raporun yazılışı sırasında kesin-
leştiği bellidir.
3.6.1934
sanayii teşkil etmektedir. Bu husustaki dan evvel Türkiye'nin ilk Kâğıt fabrikası
tetkiklerimiz zamanında ikmal olunmuş faaliyete geçmiş olacaktır.
ve halen kâğıt fabrikası tesisatı ihale edil- Memlekette, rasyonel çalışacak bir
miş bulunmaktadır. Carî senenin sonun- kamgam fabrikasının tesisi imkânlarını
da aramakla meşgulüz.
NAŞİT HAKKI BEY (KÜTAHYA) kısmen kiracı, kısmen yarıcı, ikili birli,
— 1925 yılının bütçe kanunu ile halkı top- üçlü birli, dörtlü birli, mahsullere ortak
rak sahibi etmek tedbirleri alındı. Milli olarak başkalarının topraklarında çalışı-
araziden bedeli on yılda ödenmek üzere yorlar. Mazinin vergi ve idare sistemlerin-
toprağı olmayanlara veya az olanlara 200 den doğup zamanımıza kadar uzayan bu
dönüme kadar toprak verilmeye başlan- vaziyet kökünden düzeltilmelidir.
dı. Sonra bu müddet 20 yıla çıkarıldı. Ve
en nihayet bu borçlar bir kanunla silin- Arazisi dar veya ekseriyetle verimsiz
di. Fakat ancak 96 bin nüfusa 73.450 veya nüfusu çok olan yerlerde ortakçılık
dönüm toprak verildi. Bugün topraksız almış yürümüştür. Arazisi geniş ve nüfusu
veya toprağı kıt hayli çiftçi vardır. Bunlar az olan yerlerde ortakçıhk şartları biraz
— 207
yerleşenler, imar edenler, yurtlarından atıl- saklar. Bu kadar toprağa merbut olan bir
masınlar, hakkı tasarrufu isbat edenleı halkı, yeniden memlekette iskân yapaca-
paralarını alsınlar. Müddet meselesinde ğım diye, harekete getirmeğe ve umumî
eğer müddet azsa uzatılabilir. Fakat on kanunlardaki haklarını sakatlamağa neden
sene sonra bir adamı tarlasından, evin- mecbur oluyoruz?
den çıkartmak haksızlık olur. İlân edeceğiz dediler, bunun çok mi-
Gök Abat körfezinde yerli halk ba- salini gördük. Bu çok mühim bir şeydir,
taklığı kuruttu. Burada sıtma vardı. Bun- bunu bilhassa nazarı ıttılaınıza arzede-
lar her türlü tehlikeyi göze alarak batak- rim. Siz mebussunuz, buraya geldiniz.
lığı kuruttular ve yerleştiler. Ektiler, biçti- Araziniz Hükümetin arazisine yakın oldu-
ler, çalıştılar, kanallar açtılar. Bir zat gel- ğu için muhacire teffiz olunmuştur. İlân-
di, bu toprakların kendine ait olduğunu dan haberdar olmadığınız için malınızı
söyleyerek bunları ortadan çıkarttı. Halk artık alamıyacaksınız. Biz gayrimenkul se-
yine topraksız kaldı, dağlara sığındı. Ça- netlerini bu kadar zait bir şey zannetmi-
lı, çırpı toplayarak geçinmeğe başladılar. yorduk. Beş altı sene toprağınızdan ayrıl-
Bu doğru mudur? mışsanız, o toprağın bu gün size ait ol-
duğundan emin değilsiniz. Altı ay içinde
Biz kimseyi hakkından mahrum et- ilân yapılacakmış, bunu nerede ilan ede-
mek istemiyoruz. Malının haiz olduğu cek, sizin nereden haberiniz olacak?
kıymeti vererek almak ve işleyenlere bı-
rakmak istiyoruz. Zaten muhacir, köylü- Filan yerde malın vardı, Hükümet
nün topraklarına değil, boş yerlere otur- bunu muhacire vermiş, binaenaleyh be-
dular. delini Hükümet bana ödesin. Arkadaşlar,
bilirsiniz, şimdiye kadar Hükümet aley-
RAİF B. (TRABZON) — Bu memle-
hine istihsal edilmiş olan ilamların, ne ka-
kette her şeyden evvel anlaşılması lâzım-
dar uzun merasimle bedelleri ödenir. Büt-
gelen bir şey varsa o da, tasarruf emniye-
çelere her sene bunlar için konan tahsisa-
tidir. Bu emniyet tesis edilmediği gün, hiç
tın miktarı çok olmadığı için ne kadar
kimse malına böyle kuvvetle sarılamaz. On-
müşkülat çekildiği malumdur.
dan lâzımgelen faydaları temin etmek ve
onu işletmek için, tasarruf emniyeti lâzım- DAHİLİYE V. ŞÜKRÜ KAYA
dır. İleri gitmiş memleketlerden aldığımız B. — Efendim, madde dikkatle okunacak
kanunu medenî, bunu düşünerek, herkesi olursa bizi böyle ileri geri mütaleaya sev-
toprağa bağlamak istemiş ve tasarruf em- kedecek hiç bir sebebin mevcut olmadığı
niyetini, lâzım olan maddelerde temin et- anlaşlır. Maddeyi bir defa daha okuyalım:
miştir. Bu maddeler kaldırılırsa ne olur?
"Muhacirlere, mültecilere, göçebelere
Bu maddeler kaldırıldığı takdirde ve naklolunanlara ve Hükümetçe iskan
zannolunmasın ki, Devletçe muhacirlere suretiyle verilmiş veya verilecek olan yapı
verilmiş olan mal geri alınır. Geri alınmaz ve topraklar hiç bir suretle geri alınamaz;
arkadaşlar. haklarında istirdat, mülkiyet ve refiyet
Memleketimizde nüfusun dörtte üçü davası dinlenemez.
çiftçidir. Çiftçilerin mamelek namına or- Bu yapı ve toprakların mülkiyetine
tada beş, on dönüm toprağı vardır. Bu top- veya tevziinden evvelki her hangi bir hu-
rağa çiftçi o kadar merbuttur ki hayatın- kukî vaziyetine karşı çıkan davalarda hu-
dan, canından daha çok sever ve vatan sumet, yalnız Hazineye tevcih olunabilir.
müdafaasına da, her şeyden evvel, biraz Bu talep ve davalar bedele ve zarara taal-
da onun hatırı için koşar. Tapu senetle- lûk eyler, basit muhakeme usulüne bağlı
rini, bir altmmış gibi, yastığının altında tutulur.
— 210
kendi siyasal kadroları ile içiçe olan büyiik toprak sahiplerinin oluşturduğu engelleri aşa-
mamaktadır.
Toprak dağıtımında kestirme ve kolay gibi görünen bir yol, 19277/m Haziran ayında
kabul edilmiş 'Bazı eşhasın şark menatıkından garp vilâyetlerine nakillerine dair (Bazı
kişilerin doğu bölgelerinden batı illerine gönderilmelerine ilişkin) 1097 sayılı yasadan
türetilmiştir. Bu yasanın 1. maddesi "İdari, askeri ve içtimai esbaba binaen şark idarei
örfiye mıntıkasiyle Bayazıt vilâyetinden bin dört yüze kadar şahsın ve işbu eşhas aileleriyle
seksen âsi ailesinin ve menatıkı mezküredeki ağır ceza mahkumlarının garp vilâyetlerine
nakli"ni öngörmektedir. Yasanın 8. ve 9. maddelerinde ise, sırasıyla "nakledilen kimseler
araziden ve araziye tabi olan müsakkafattan maada mutasarrıfı oldukları bilûmum em-
vali gayrımenkıılelerini iki sene zarfında tasfiye etmek üzere tasarrufa devam ederler.
Ancak, bu müddetin hitamına kadar tasfiye yapmadıkları surette Hükümetçe emvali
mezküreleri bilmüzayede satılıp bedelleri kendilerine verilir" ve "Nakledilenlerin terket-
tikleri arazi ve araziye tabi olan müsakkafatları Hazineye intikal eder" denilmektedir.
Daha sonra, yönetim, 1097 sayılı yasanın 9. maddesine dayanarak, Doğu'da Hazine''
ye geçen toprakların bir bölümünü köylülere, göçerlere ve bazı aşiretlere dağıtmaya baş-
lamış, 1929 yılında ise, bu topraklara eski sahiplerince el konulmasını önlemek için 'Şark
menatıkı dahilinde muhtaç zürraa tevzi edilecek araziye dair' (Doğu bölgelerinde topraksız
çiftçiye dağıtılacak toprağa ilişkin) 1505 sayılı yasayı hazırlamıştır. Yasanın 1. maddesi
"köylü, aşiret efradı, göçebe ve muhacirlere" dağıtılmış olan toprağın artık kendilerine
ait olduğunu saptamaktadır. 1505 sayılı yasanın ilginç olan yönü 4. maddesidir. Madde,
"işbu kanun Birinci Umumi Müfettişlik mıntıkası dahilinde" (yani, Doğu ve Güney
Doğu Anadolu'da) "ve lüzumu İcra Vekilleri Heyetince tasdik edilen yerlerde tatbik olu-
nur" demektedir. Burada, toprak dağıtımının kapsamı birden genişlemekte ve 'Hüküme-
tin gerekli göreceği tüm bölgelerde uygulanabilecek'' bir nitelik kazanmaktadır.
1505 sayılı yasa, \ 929'un Haziranından sonra hem Doğu'da, hem de Muğla ve Konya''
da bazı büyük çiftliklerin kamulaştırılıp köylülere dağıtılmasıyla Orta Anadolu'da uygu-
lanmıştır. Böylece, 1505 sayılı yasa, ülke çapında topraksız ve az topraklı köylüye dağıtım
yapma amacıyla bir fiili durum' yaratmıştır. Bu, siyasal kadroların içindeki büyük top-
rak sahiplerinin başlangıçta "Hayır" diyemedikleri kestirme ve kolay bir yol olarak gö-
rünüyor.
Ancak, sonraki yıllarda, bu uygulama engellerle karşılaşmış, hatta Devlet Şurası
(Danıştay) 15057/7 4. maddesinin sadece Doğu bölgeleriyle sınırlı olacağı yolunda bir
karar oluşturmuştur. Yönetim, bu engellemeyi aşmak için yeni bir yasa tasarısı hazırla-
mak yerine, Meclis'ten 4. maddenin 'ülkede hükümetin gerekli göreceği her yerde' uygu-
lanmasını sağlayacak bir yorum almaya yönelir.
Görüşmelerden izlenebileceği gibi, ülkede yaygın bir toprak dağıtımının ortaya çıkma
olasılığı karşısında büyük toprak sahipleri çok duyarlıdır. Yönetimin görüşünü dile geti-
ren Şükrü Kaya ise hem topraksız ve az topraklı köylüyü ön plana alan radikal bir tavır
sergilemekte, hem de bunu çiftçilik yapan büyük toprak sahiplerinin çıkarlarıyla bağdaş-
tıracak bir politika çizgisi arandığını göstermektedir.
Burada, sadece 1934 Haziranındaki görüşmeleri belgelemek yerine, yukarıda belirt-
tiğimiz gelişmeleri sergileyebilmek için, (i) önce 19 Haziran 1927 tarih ve 1097 sayılı
yasa uygulamasına yumuşaklık getirmek üzere aynı yılın sonlarında hazırlanan tasarının
görüşmelerini, (ii) sonra 2 Haziran 1929 tarih ve 1505 sayılı yasanın görüşmelerini, (ii)
daha sonra da 15057w 4. maddesinin yorumu ile ilgili 14 Haziran 1934 tarihli görüşmeleri
sunuyoruz.
— 213
DAHİLİYE VEKİLİ ŞÜKRÜ KA- besti inkişafını temin etmektir. Türk Cum-
YA BEY (MUĞLA) — Bu kanun bir müd- huriyeti de ilk günden beri bilâtereddüt
dettenberi Şark vilâyetlerinin bazıların- bu yolu tuttu ve pek tabii idi ki ihmal ve
da tatbik edilmekte ve edilecek olaıı silsi- sui idare yüzünden kanuna karşı hürmet-
le! tedabirin seyrü tekâmülünde muayyen sizliğe alışanların mukavemetine uğradı.
ve mukarrer bir safhanın ifadesidir. Ma- En büyük mukavemeti en çok ihmal edi-
lumu ilâm zaafına düşmeden tekrar edi- len Şark vilâyetlerinin bazılarında gördü.
lebilir ki her ağaç kendi meyvesini ver- Her biri kendi muhitinde metin bir sultan
diği gibi her rejimin de her tarz idarenin hükmü süren şeyhler, seyyitler, kabile reis-
de kendine mahsus semereleri ve eserleri leri bu mukavemeti ihzar etti. Yani, kuru-
vardır. nuvusta zihniyet ve idaresiyle medeniyet
zihniyet ve idaresi karşılaştı ve her za-
İstibdat ve onun zaruri neticesi olan man ve her yerde olduğu gibi mede-
sui idare kanunsuzluğu, haksızlığı, tagal- niyet galip geldi. Milletin istiklâlini ve
lübü, tahakkümü, emniyetsizliği, asayiş- mülkün vahdetini ve her yerde kanunun
sizliği, milletin fer'leri arasında müsa- hâkimiyetini temin zaruretinde bulunan
vatsızlığı ve binnetice, vatanın inhilâli Cumhuriyet, derhal aklın ve ilmin ve tec-
tevlit eder. Son asırların Türk tarihi bu rübenin gösterdiği tedbirleri tatbik etti.
feci neticelerin hazin bir destanıdır. Ba- Bu tedbirler beklenildiği tarzda müsmir
kımsız bir vatan, tutumsuz bir idare oldu. Şeyh Sait vakasıyla tebarüz eden o
vatandaşların hakkını, haysiyetini, şeref taarruzkâr kuvvetin mukavemeti kırıldı.
ve insaniyetini her gün, her vesile ile ayak- Mahiyeti, derecei kuvveti malum olan es-
lar altında çiğneyen ve payümal eden bir bap ve avamilin tesiri ile isyana saha olan
tarzı idare. Faziletiyle, sevdayı istiklâliyle, o yerlerde diğer vilâyetlerimiz gibi normal
kudretiyle, kuvvetiyle bütün milletlerin bir idarenin tesisi anı geldi. Geçen sene
tarihlerinde sahifeler dolduran bu Türk ağır harekâtı askeriyeye saha olan o yer-
milletinin az kalsın tarihten silinebilme- lerdeki usatın kısmı azamı imha edildi ve
sine bais olacak bir idare. bir kısmı da firara icbar olundu. Bu gün
Malum da olsa tekrar etmek iktiza o yerlerdeki isyan keçi ve koyun hırsızlığı-
eder ki, her rejim kendi mantığı ile ve na inkilâp etti.
kendi kanunlarıyla idare olunur. Cumhu-
Bir safhai mutavassıta ve muvakkate
riyetin mantığı da kanunu hâkim kıl-
olarak geçen sene Meclisi Âlinizin kabul
maktadır. Cehli, taassubu, tahakkümü,
ettiği umumi müfettişlik kanununun tat-
tagallübü, haksızlığı, sui idare ve istima-
bikine geçmiştir. 23 Teşrinievvelde müd-
li, millet içinde fertlerin ve cemaatlerin
deti hitam bulan idarei örfı'yenin temdi-
imtiyazlarını izale etmektir.
dine de lüzum görmemiştir. Bu gün reyi
Devletin ve hükümetin vazifesi de âlilerine arz ettiği kanunlarda, geçen sene
bu istidat ve kabiliyetin tamamı ve ser- Büyük Millet Meclisinin verdiği salâhiyete
— 214
binaen hükümetin gördüğü lüzum üzerine pısı olmuştur. İş takdiri zatiye kalınca bu
Garbe naklettiği vatandaşlardan bazılarının kelimenin atfedilemeyeceği adam tasav-
memleketine iadesi imkânını hazırlamak- vur edemem. Böyle iktidarına, servetine,
tadır. faaliyetine, mevrusatına istinaden çalışan
adamlar içerisinde çok defa bu damgayı
Çünkü o zaman ittihazı zaruri ve lü-
yüklenmiş olanlar vardır. Herkes, "tegallüp
zumlu olan bu tedbirden bu gün bekleni-
nedir ve mütegallip kime derler?" bunu
len fayda hâsıl olmuştur. Bütün bu ted-
bilmelidir ki, bundan herkes için ihtiraz
birler orada tesis edeceğimiz normal ve
imkanı hâsıl olsun. Bir şeyden ihtiraz et-
sivil idarenin başlangıcıdır.
mek için onun ne olduğunu bilmek la-
Bu gaye ancak muntazam bir kuvvet zımdır. Belki bilmeyerek bendeniz de te-
sayesinde elde edilebilir. Kanunu hâkim gallüp yapabilirim.
kılmak için icabında cebir ve şiddet isti-
DAHİLİYE VEKİLİ ŞÜKRÜ KA-
mal etmek ve kanunu hâkim kıldıktan
YA B. — Buradaki tegallüp, sırf Şark-
sonra tekrar hali tabiiyi iade etmek ancak
taki bazı hususi vaziyetleri ifade eden ve
medeni ve kuvvetli devletlerin şiarıdır. Lü-
isyan, şakavetie müterafık olarak itiyat
zumsuz cebir ve şiddet istimali veyahut
edilmiş tegallüptür ki, Şarkta bunun ma-
lüzumsuz cebir ve şiddetin idamesi kahır
nası vazih ve sarihtir. Bu gün hükmü ta-
ve tazyik politikası alameti zaaftır ve ida-
dil edilen kanunda da aynı hüküm mev-
ri kabiliyetsizliktir.
cuttu. O kanunda hükümete verilen salâ-
(1097 numaralı kanun hükmünün re- hiyet daha vasi ve kayıtsızdı. Hükümet
fine İcra Vekilleri Heyetinin mezun oldu- bu gün bunları iade ederken alacağı salâ-
ğuna dair kanun hiyeti bazı kuyut ve şurutla kendi kendine
takyit etmiştir. Bu kuyut ve şuruttan birisi
Madde 1. — 1097 numaralı kanun
de tegallüptür. Şarkta bunun manası ve
mucibince Garp vilâyetlerine naklolunan
Şark idaresinde ifadesi sarihtir. Şarkta
eşhastan Şeyh Sait vakası ve müteakip
bazı cemiyet vardır ki, onun sistemi hâlâ
şakavet hadiseleri ile bilfiil alâkadar ol-
kurunuvustaidir. Ötedenberi isyanı ve şa-
mayan ve naklolundukları mıntıkalarda
kaveti ihtiyar etmiş, kanun tanımamış
sui ahvali görülmeyenler hakkında mez-
kimseler varsa memleketlerine iade olun-
kûr kanun hükmünün refine İcra Vekil-
mayacaklardır. Bunun manası budur.
leri Heyeti mezundur.
Madde 2. — Mahallerinde öteden- REŞİT B. — Tegallüp bendenizin
beri şakavet, isyan ve tegallübü itiyat kanaatına göre, bir amiri mücbirdir ki
edenlerle aileleri ve Garptaki mahalli mü- hükümetin kanunlarına itaat etmez. Hü-
retteplerinden firarla eşkiyaya iltihak edip kümeti Cumhuriyemizin bugün onları
bu kanunun tarihi neşrinden itibaren üç itaat ettirmeye kafi kuvveti vardır. Beş
ay zarfında dehalet etmeyen şekillerin aile- bin, elli bin kuvveti derhal tenkil etmek
leri hakkında 1097 numaralı kanun hük- kudreti mevcuttur. Cumhuriyet sayesin-
mü meridir.) de tegallüp yoktur. Ne Şarkta ve ne de
Garpte tegallüp yoktur. Eğer bir varsa o
HASAN B. (TRABZON) — Bende- da geçmiştir. (Var, var sesleri.) Eğer ev-
niz bu ikinci maddede bir noktanın tav- velce bir aşiret reisi varsa da, şimdi kalma-
zihine lüzum olduğunu zannediyorum. mıştır. Bu tegallüp de kallmamıştır. Zan-
Şakavet ile isyanın ne olduğunu bi- nedersem, bu toprakta bir tegallüp ve aşi-
liyoruz. Fakat tegallüp nedir? Böyle ma- ret reisi kalmamıştır. Bu Şarktan Garba
nası anlaşılmayan kelimelerin kanun met- nakil vaktinde bu tegallüp kelimesiyle çok
ninde bulunuşu çok defa sui istimalin ka- suistimaller vukubulmuştur. Çünkü bir
— 215
vaziyet olunur. Bu suretle tayin edilen lâk bedeli oradan Ziraat Bankası'na dev-
bedel Hükümetçe eshabına tesviye veya redilir, deniliyor.
Ziraat Bankası'na teslim olunarak tapuca
Hükümet namına tescil olunur.) AHMET REMZİ B. — Bunlar
namına değil mi efendim?
AHMET REMZİ B. — Efendim,
"tesviye veya Ziraat Bankası'na teslim ABDÜLMUTTALİP B. — "Arazi"
olunarak" kaydı vardır. Ziraat Bankası'na kaydının ilâvesini de encümen kabul edi-
onlar namına kayit olunacaktır ve bu ka- , yor.
yit tapuca hükümet namına tescil olunur, (Madde 4 — İşbu kanun birinci umu-
denilmiştir. "Arazi" tabiri ilâve olunacak- mî müfettişlik mıntakası dahilinde ve
tır zannederim. "Arazi" tabirini koymaz- lüzumu Heyeti Vekile'ce tasdik edilen
sak manası çıkmamaktadır. yerlerde tatbik olunur.)
ABDÜLMUTTALİP B. (MALAT- AHMET REMZİ B. — Hayır
YA) — Diğer istimlâk kanunlarında ol- efendim, Heyeti Vekile'ce yerine İcra Ve-
duğu gibi Banka'ya tevdi edilen istim- killeri Heyeti'nce demek lâzımdır.
memlekette büyük bir ıstırap duyuldu- çiftçimizin bunda katiyen endişe etmesin-
ğunu hissetmekteyim. Köylüye, çiftçiye de mahal yoktur. Biz büyük çiftçi taraftarı-
ihtiyacı nisbetinde toprak vermek icap yız da. Çiftlikleri işletenler sonuna kadar
eden kanunu bu Meclis behemehal ve işletsinler ve müsterih olsunlar. Biz onla-
kendiliğinden yapacaktır. Türk köylüsü ın en büyük yardımcısı olacağız. Maksa-
memleketin efendisi olarak yaşayacak- dımız işlemeyen toprakları, işleyen kol-
tır.... lara vermek ve bu suretle işlemeyen top-
Bu kanun köylüyü izrar eden bir ka- rakları mamur bir hale koymaktır.
nun değildir. Maksadımız işlenmeyen bü- EMİN B. (ESKİŞEHİR) — Öyle
yük araziyi alıp köylüyü oralara yerleş- bir his veriyoruz ki, nihayet toprak sahibi
tirmek ve onu mal sahibi yapmaktır... olmak bu memlekette ayıpmış gibi bir
Yoksa herhangi bir dar mıntıkada köy- manzara hasıl oluyor. Yavaş yavaş büyük
lünün işlemekte olduğu toprakları elin- emval sahibi olmak, çok para sahibi ol-
den almak değil, hiç bir kimsenin yan mak fena telâkki edilmeğe başlanırsa bu-
gözle dahi bu yerlere bakmasını menede- nun sonu neye varır?
cek kanunlar getireceğiz. Sonra köylünün
tarlasına haciz koydurarak sattırmayaca- Lâzımsa bu Devlet bütün icabatı yine
ğız, köylünün oturduğu araziyi çiftlik görebilir. Şu kadar toprağı bir adam
yaptırmayacağız. Bunların hepsini cami idare edecektir, diyerek tayin ettikten
kanun getireceğiz. Bu kanunlar pek ya- sonra! o adam muhitine uyarak, işini yo-
kında bu Meclisten geçecektir. Muhacir luna kor gider. Dünyanın karıştığı bir
kanununun yerlilere de ait olduğunun zamanda, şu buhranlı devrede yeni yeni
sarahaten anlaşılması lâzımdır. Binaena- tedbirlerle, âlemi rahatsız etmemek lâ-
leyh hiçbir köylümüzün, hiçbir küçük zımdır.
Cumhuriyet yönetiminin vergi alanında karşı karşıya olduğu tablo ilginçtir. Yeni bir
devlet kurmak, vergide verimlilik artışları gerçekleşirse oldukça kolaylaşacaktır. Tablo
1920'lerde bundan uzaktır. 1930'larda da vergi hasılatını artırmak, ekonomik buhranın
olağanüstü ters etkilerinin yanısıra, sanayi, ticaret ve toprak kesiminin vergiye direnci
(vergi bağışıklığı ve affı için istekleri) ile zorlaşır.
Devletin kuruluş dönemi vergi yapısının kısa sürede rasyonelleştirilmesini, özellikle
bazı temel ilkelerin etrafında yeni bir vergi sisteminin geliştirilmesini gerektirir. Bu kolay
değildir. Eski devletten (Osmanlı Devletinden) kalan vergi yükümlülüklerinin yanısıra,
çeşitli çevrelerin bağışıklık ve teşvik elde etmek için yarışmaları uyumlu ve verimliliği yük-
sek bir vergi sisteminin önündeki engeller oldu. Yönetimin 120 milyon TL. lık vergi baki-
yesinin tasfiyesi ve yeni sisteme uyumlulaştırılması için hazırladığı tasarı üzerindeki gö-
rüşmeler bu gelişmelerin küçük bir örneği oluyor.
28.6.1934
MALİYE VEKİLİ FUAT B. (ELÂ- tir. Eğer vergiler, halkın kabiliyet ve kud-
ZİZ) — Vergiyi af yoktur. Bu af kanunu reti tediyesiyle mütenasip olsaydı vatandaş-
değil, ismi üzerinde tasfiye kanunudur. lar vergiyi vermekte ne terahi, ne de mü-
EMİN B. — Hükümetin ilk teklifi matale gösterirler, bunları verirlerdi. Yal-
ile Maliye encümeninin noktai nazarı nız arazi vergisinin bakayası 20 milyon
arasında hemen fark yok gibi iken, Bütçe 600 000 liradır. Bu da hiç şüphesiz çiftçi-
encümenine gelince, Bütçe encümeni mi, mizin aczinden mütevellittir ve nihayet
yoksa Maliye Vekili Beyin sözünden bir- bazı yerlerde halâ tevzii bir şekilde tar-
az rücu etmesi mi, işi hakikaten faideli hedilmiş olmasından ileri gelmiştir. İşte
olmayacak bir hale getirmiştir. bunun için malî kanunların hayatı umu-
miye üzerindeki inikâslarını çok derin-
Vergilerde ve her şeyde mutlaka ka- den tetkik mecburiyetindeyiz.
biliyeti tediye ve verginin mesnedi, vergiyi
verecek olan <mükellefin de istitaati mali- Maalesef kanun Bütçe encümenine git-
yesi ve verim kabiliyeti daima nazarı dik- tikten sonra rengini değiştirmiş. İki türlü
kate alınmak lâzımdır. Bir taraftan vergi- rengini değiştirmiş. Maliye encümeninin
yi tasfiye edelim derken, falan taksitte tefrikine karşı yine tevhit ediyor. Fakat asıl
borcunu vermeyenlerden yüzde 10 ceza ala- mesele Hükümetin dahi lüzum gördüğü
lım demek, maksadı büsbütün değiştir- bir takım kolaylıkları geri alıyor. Bu,
miştir. Sanki herkesin parası bol, cüzdanı halkın vaziyetini iyice idrak etmemekten
dolu da borcunu taammüden vermiyor. mütevellittir denemez. Çünkü bütün mali
Bütçe encümeni böyle mi görüyor? kanunların mercii ve bütçenin de nâzımı
olduğuna göre elbette halkın ihtiyacını
Biz bu gün yapacağımız vergileri tah- bilirdi. Nasıl oldu da Hükümetin dahi
sil edelim. Az geliyorsa tahsil kabiliyeti- göstermiş olduğu kolaylıklarda birçok ri-
miz olduğu vakit her hangi bir işaretle, catlar yaptı diye merak ettim. Esbabı mu-
her hangi bir kanunla millet verir. Parayı cibe lâyihasını dikkatle okudum. Orada
yerinde sarfeden Hükümete, makineyi ya- Bütçe encümeni iki sebebe istinat ediyor.
şatmak için millet her zaman verir. Birisinde diyor ki, böyle tasfiye suretiyle
Fakat usulsüz ve memleketin verim bazı va+andaşlaıı bir kısım vergilerinden
kabiliyetini, mükellefin vaziyetini sarsa- halâs etmek, diğeı vatandaşlar üzerinde,
cak, affederken ceza yükletecek kanunlar yani vaktü zamaniyle mükellefiyetini ifa
yaparsak fena neticeler alırız. etmiş vatandaşlar üzerinde yapacağı aksi
tesiri düşündük. Binaenaleyh bu işte ka- *
KİTAPÇI HÜSNÜ B. (İZMİR) bil olduğu kadar sıkı davranmak mecbu-
— Hükümetin esbabı mucibe lâyihasın- riyetini hissettik.
dan anladığımıza göre vergilerden Hazi-
ne'nin epeyce alacağı vardır. 120 500 000 Mücerret olarak bu düşünce nazarı
lira kadar. Bu para, bizim bütçenin ye- itibare alınırsa doğrudur. Fakat mukad-
kûnuna nazaran mühimce bir para oldu- demede dahi arzettiğim gibi, bu gün mem-
ğu teslim edilmek lâzımdır. Fakat hiç şüp- leketimizin maruz kaldığı müşkülâtı na-
he yok ki, Hükümet tahsil için sarfı gay- zarı itibare alırsak vatandaşların bir çok-
ret etmiştir, fakat memleket buhrandan larının vergi mükellefiyetlerinin azameti
müteessirdir. Bu bakayanın kısmı azamı karşısında işlerini bile terkettiklerini göz
vatandaşların buhran ilcasiyle maruz kal- önüne getirirsek ellerinden tutmak mecbu-
dıkları sıkıntıdan ileri gelmiştir. Sonra bu riyetinde olduğumuz neticesine varırız. Biz
bakayamn bir kısmı mühimmi de üzerle- diyoruz ki: Hükümetin vazifesi olmadığı
rinde halen dahi işlenmesi lâzımgelen bir halde sırf vatandaşları vikaye için bir
takım vergi matrahlarından mütevellit- çok hususî emirler, kanunlar ve meselâ
— 219
en son Buğdayı koruma kanunu ile hal- yüzde 30, yüzde 60, yüzde 70 verenlerin
kın bir kısmından para aldık, çiftçiye ver- mütebaki borçlarının terkini hakkındaki
dik. Çünkü çiftçinin kalkınması memle- hükümlerden vatandaşlar istifade etmeğe
ketin hayatî icabındandır. Demek ki, za- teşebbüs ederlerse bittabi çok mühim bir
ruretler bazı kere halka doğrudan doğruya para elde etmiş oluruz. Fakat ben bunu
yardımı emrediyor ve Hükümetimiz ma- kabul etmiyorum. Ben diyorum ki, vatan-
dem ki devletçilik siyasetine girmiştir. Hal- daşlar hatta her sene bu borçlarının yüzde
kın iktisadî vaziyeti üzerinde nâzım ol- 10 unu verseler 5 600 000 lira eder. Bu işi
mak vazifesini deruhde etmiştir. Şu halde taksitlendirmek icap eder. Taksitlendiril-
halkın bir kısmını borcunu vermedi diye mediği takdirde tasfiye işinden istifade
onları ilelebet iş yapmaktan mahrum bir edemeyeceğiz.
vaziyete sokarsak ne olacaktır?
Çünkü, hepimiz biliriz ki, köylüde pa-
Türk heyeti içtimaiyesini hodendiş ra yoktur, yüzde 120 hatta 200 faiz vererek
olmaktan tenzih ederim. Böyle mücbir para alıyor. Bu kanunun yekûn borçlarını
sebep dolayısiyle vergi borcunu vermemiş bir senede ödeyenlere karşı gösterilen ten-
bir adama ille sen bu borcu vereceksin de- zillerin, hatta hayvan sahibi köylüye pek
mek, bence, çok boştur. faydası yoktur ve bina sahipleri de böyle-
dir. Akar sahipleri belki bundan müstesna-
Bütçe encümenini düşündüren ikin- dır. Halkın ekseriyeti azimesi bu büyük
ci sebep de senei haliye bütçesinde bakaya tenzilât karşısında daha istifade etmek
oldukça mühim bir yekûn teşkil ediyor. emeline düşmeyecektir.
Binaenaleyh biz bu borçların bir kısmını al-
mazsak bunun bu seneki bütçede yapacağı Çünkü parası yoktur. Gerçi mükel-
tesir nedir? Binaenaleyh, bu vaziyeti na- leflerden bir kısmı vardır ki, iktisadî ha-
zarı itibare alarak tasfiyeyi dar bir çer- yattan, ziraatten, hulâsa istihsal hayatın-
çeve içinde tutmak mecburiyetindeyiz. Bu dan çekilmişlerdir. Bunlar bu yüzde 10'u
fikir dahi büsbütün gayrivarittir. Çünkü veremeyeceklerdir.
yekûnu bakayaya nazaran tahsil edilen
Malûmu âliniz birçok halkımız ka-
para yüzde 6. 92 santimdir. 120 milyon
zanç vergisinden borçludur. Erbabı ti-
lira alacak olduğuna nazaran bunu aşa-
caret bundan dolayı işten çekilmiştir. Şu-
ğı yukarı 8 milyon kabul etmek lâzım-
geliyor. Bunun tahsil edilen yüzde 42. 16 sı nu katiyetle ve müftehiren söyleyebiliriz
yani, 3 700 000 lirası geçen seneki vergi- ki, Türk, namuslu ve borcuna sadıktır.
lerin tutarıdır ki zaten geçen seneki ver- Benim görüştüğüm komisyoncular m Türk
giler hiç bir miktarda ne Hükümetin tek- tüccarı hakkındaki kanaatleri hakikaten
lifinde, ne de Maliye encümeninin teklifin- sitayişkârdır.
de tasfiyeye tâbi tutulmamıştır. 3 700 000 Hiç bir Türk tüccarını namus ve isti-
lira için lâkırdı söylemek fazladır. Geriye kametten ayrılmış göremedik, diyorlar.
kalıyor 4 300 000 lira. Bunu nasıl temin Fakat ne çare ki, çaresiz kalmış, muhtelif
edeceğiz? Muhterem arkadaşlar, yalnız sebepler dolayısiyle vergisini veremeyecek
arazi, bina ve hayvanlar ve kazanç ile vaziyete düşmüşse bunlara yardım et-
muamele vergileri yekûnunu topladım, 56 mek Hükümetin ve B. M. Meclisi'nin en
milyon lira ediyor. Hükümetin teklifi gibi büyük bir borcudur.
— 220
ı
— 221
Yeni bir vergi teklif edilirken müm- larının üç ayda veıgiJerinin tediyesi de
kün mertebe bunun ağırlığım hissettir- mecburî addedildi. Halbuki bir ticaret-
memek için kolaylıklar gösterilmesi lâ- hane, bir fabrika bütün mevcudunu üç ay-
zım olduğu halde, bu verginin ilk defasın- da satamayacağı için satmadan vergisini
da bütün stoklar üzerinden alınması, ağır tedarik mecburiyetinde kaldı.
bir şey teşkil etti. Sonra, bütün mevcut-
Başvekilin, Meclis'in her toplantı yılı sonunda bir değerlendirme konuşması yapması
alışılmış, bir uygulama değildir. Burada İsmet Paşa bir genel durum değerlendirmesi
yapıyor. Cumhuriyet rejiminin artık önemli ve kritik dönemeçleri arkada bırakarak me-
safe aldığı teması değerlendirmede egemendir. İsmet Paşa, Cumhuriyet yönetiminin kendi
kurumlarını ve politikalarını yerleştirmekte başarılı olduğunu ve geri dönülmez noktalara
eriştiğini söylüyor.
İsmet Paşa bu 'durum tesbit i'ni, başarı duygusunun siyasal kadrolarca paylaşılaca-
ğına inandığı bir anda yapmaktadır. Başarı duygusunda önemli etkenlerden biri, uzun
bir bekleme döneminden sonra yürütülmeye başlanan sanayi programıdır. Başvekile göre,
bu program, özel sanayii destekleme politikasının sürmesine engel değildir. Bu politikanın
dışında ve üstünde, bir "büyük tesisat" kurma sorunudur.
Başarı duygusunu güçlendirecek bir başka etken de, ekonomide yıllardır süren buh-
ranın artık sona ermekte olduğu yolunda işaretlerin görünmesidir. İsmet Paşanın değer-
lendirmesi, bu yönüyle de 19337/7/ ve 1934'ün ilk yarısının gelişmelerini kapsıyor.
Geleceğe dönük politikalar için konuşmada geniş bir panorama çizilmiyor. Sadece,
yönetimin köylü ve tarım sorunları üzerinde artık eski yıllara göre daha çok düşündüğü
ve yeni şeyler tasarladığı anlaşılmaktadır. İsmet Paşa, sanayi programına benzer bir ta-
rım programı oluşturmanın gerekliliğinden ve köylünün satınalma gücünün yükseltilmesi-
nin zorunluluğundan söz ediyor. Buğdayı koruma veya un resmi yasaları köylünün gelirini
yükselten, fakat geçici nitelikli önlemlerdir. Tarıma, sanayi gibi, yeni tekniklerle yönel-
mek gerekiyor.
İsmet Paşanın konuşması, ilginç bir rastlantı ile, ekonomide buhrandan kaynaklanan
sorunların da hafiflemeye başladığı ve oldukça uzun süreli bir gelişme ve iyimserlik döne-
minin başlangıcında yapılmaktadır.
5.7.1934
Biten devrede başardığınız değerli iş- İktisadî ve siyasî buhranların kuvvet-
lerin bir hulâsasını gözden geçirmek ve li tesirlerini hafifletmeğe ve yenmeğe uğ-
Türkiye'nin yürüdüğü istikameti bir daha raşırken, iktisat ve kültür sahasında, iler-
mütalea etmek faydalı olacaktır. lemeği sağlayacak tesirleri ve tedbirleri,
Türkiye'nin istikameti milletin ve mütemadiyen kurmağa ve artırmağa çalı-
memleketin yükselme ve ilerleme siyasetin- şıyoruz. Bu seneki faaliyetler arasında
de durmadan çalışmak ve Devletin millet- iktisat teşkilâtına esaslı olarak giriştiği-
ler arası vaziyetinde emniyetini korumak- miz ince dikkatinizden kaçmamıştır. Muk-
tır. tedir ve vazifedar Vekâlet teşkilâtı kıy-
— 223
metli hedefimizdir. Millet hayatının muh- dern olarak kurmak, ilk merhaledir. Bü-
telif iktisat istikametlerinde, kifayetli bir yük Millet Meclisi'nin kesilmeyen teşviki
yardımcısı olmak, hem lüzumlu, hem çok ve yardımı ile büyük ziraat müesseseleri
verimli olduğunu düşünüyoruz. Hususî kurulmuş bulunuyor. Genç talebemiz fen-
sanayi faaliyetini korumak ve teşvik et- nî ziraat yoluna girmek için çok ümit ve-
mek gözümüzdedir. Hususî kuvvetlerin rici bir şevk göstermektedir.
ve hususî menfaatlerin üstünde olan büyük
Bir taraftan yeni müesseseler yüksek
tesisatın ilk merhalesini şimdiden tesbit
kıymette ziraat kılavuzları yetiştirirken
etmiş ve tatbik sahasına koymuş bulunu-
diğer taraftan ve süratle, köylünün amelî
yoruz. Müteakiben ve mütemadiyen te-
hayatına onun kazancını arttıracak suret-
mel atılması, açılması ve işletilmesi şek-
te girmeğe çalışmak ciddî emelimizdir.
linde sanayi programının muhtelif safha-
larını takip etmek hepimiz içm zevkli ola- Memleketin her sahada süratle iler-
caktır. lemesi ve Devletin kudretinin açılması ve
Ticaret bizde serbest ve normal va- artması, köylünün kazanç ve geçim sevi-
ziyetini muhafaza edecektir. Bunun mem- yesinin yükselmesine esaslı olarak bağlı-
leket için tam semeresini ve doğruluğu ve dır. Bizim bu hususta kanaatimiz katidir,
nefasetiyle itibarını muhafaza eder bir va- ümitlerimiz ise çok kuvvetlidir. Bu keyfi-
ziyete yükselmesi için standardını temin et- yeti büyük millî mesele sayıyoruz. Koru-
meğe ve satış kooperatifleriyle cereyanını yucu, israftan ve ziyandan kurtarıcı ve
kolaylaştırmağa çalışmak yolundayız. fennî usulleri öğretici ve tatbik edici bir
sürü tedbirler lâzımdır.
Memleketler arasındaki bu günkü
mübadele vaziyeti alış ve satış arasında ve Görüyorsunuz ki ziraî siyasete yeni
tediyede muvazene aramağı zarurî kıldı- ve geniş bir programın hazırlanmasiyle
ğından, dışardan fazla satın alabilmemizi meşgulüz.
temin edecek ihracat imkânını arttırmak, Sınaî ve iktisadî programımızla böyle
büyük meselelerimizdendir. bir ziraî programı hemahenk olarak yü-
İktisat Vekâleti, deniz ve maden ser- rütmek yolu, büyük iktisadî istikamette
vetlerimizden istifade suretiyle de millete ilerlemek için yalnız lüzumlu ve faydalı
yeni kazanç yolları bulmak için ciddî faa- değil, hatta tek çaredir.
'liyete girişmiştir. Büyük Millet Meclisi'nin bir kaç se-
Teferruatını bildiğiniz bu faaliyetle- nedenberi millî maarife verdiği ehemmiyet
rin el ile tutulur semere vermesi için za- ana istikametlerini tesbit etmiş bir halde-
man geçmek ve çok çalışmak lâzımgeldi- dir. İlk tahsil başlıca hususî idarelerin
ğini takdir duyurursunuz. Bütün bu işler, faaliyet sahasıdır. Hususî idarelerin malî
her safhada bilgili ve ülkücü unsurların vaziyetlerini tanzim ve ıslah etmek, diğer
yetiştirilmesini, muntazam ve metodik Devlet faaliyetleri yanında, bilhassa ilk
çalışma ve işletme kabiliyetinin beraber tahsilin halini ve atisini tanzim etmek de-
artmasını icap ettirmektedir. Bu da bizim mektir. Geçen bütçe senesi verilmeyerek
için mühim çalışma istikametlerinden biri- birikmiş olan hususî idare maaşlarını Ha-
dir. zine'den yardım suretiyle toptan ve birden
Hükümetin ziraat sahasındaki düşün- tesviye etmek imkânım bulmak büyük bir
celeri, tebellür etmiş bir haldedir. Bütün memnuniyettir. Hususî idarelerin muva-
ziraat hayatına fennin son terakkilerini ve zeneli ve muntazam bir bütçe ile idaresini
usullerini amelî olarak kılavuz olmak bu temin etmek için aldığımız ve takip ede-
düşüncelerin özüdür. Bunun için bilgi ve ceğimiz tedbirlerle gelecekte maaş birik-
araştırma müesseselerini temelli ve mo- mesine katiyen mâni olacağız.
— 224
Diğer taraftan ilk tahsilin hakikaten dalgalarına sebep olması vakidir. Fakat bu
umumileşmesi ve keyfiyetinin yükselmesi dikkatle takip ettiğimiz bir şeydir ki, az
istikametinde tedbirlerimizi mütemadiyen zamanda tabiî cereyanını bulacaktır.
ikmal etmek katî kararımızdır. Yeni vergilerden bahsederken, un
üzerinden alınan vergiye temas etmek is-
Üniversite ıslahatı, lise ve orta tah-
terim. Undan alınan resim, esas itibariyle
silin mücehhez ve değerli olması programı-
Devlet Hazinesini ve bütçesini alâkadar
nı takip ediyoruz. İlk gündenberi, büyük
etmez. Bu resim, buğdayı korumak için
ehemmiyet verdiğimiz meslekî tedrisat
Ziraat Bankası'nın bir iki senedenberi çok
için yeni ve ıslahatçı bir hamleye ihtiyacı-
hayırlı olarak devam eden faaliyetine kar-
mız olduğunu görmekteyiz.
şılık ve imkân vermek içindir. Un resmi
Geçen yılın ilk aylarında bütçenin se- suretiyle bir taraftan alman para diğer ta-
ne sonunda nasıl kapanacağını tahmin et- raftan buğdaya makul bir fiat temin edil-
mek mümkün değildi. 1933 bütçesinin mek suretiyle çiftçiye iade ve devrolunmak-
hemen tamamen mütevazin bir halde ta- tadır. Buğday fiatinin makul bir had dahi-
hakkuk elmiş olduğunu bugün söyleyebil- linde istikrarı çiftçi hayatı için pek mühim
mek, derin memnuniyetinizi mucip ola- bir meseledir. Çiftçinin gelirinin korun-
cak zevkli bir vesiledir, sanıyorum. ması ise şehirlerin ve bütün memleketin
Memleketler arasındaki alışverişlerin iktisadî hayatı için esaslı bir alışveriş un-
bizim olmayan kayitlere tâbi olması yü surudur.
zünden gümrük varidatının azalmasına
Nafıa Vekâletiniz şimendifer progra-
rağmen bütçenin tahakkuk etmesi, mem-
mını muvaffakiyetle takip etmektedir. Bir
leketin iktisadî bünyesindeki kuvvetin,
taraftan yeni inşaat tatbik mevkiine ko-
memleketin idaresindeki ve siyasetindeki
nulurken, diğer taraftan her gün yeni bir
istikrarın inandırıcı bir delili olmak iti-
istasyonun açıldığını görerek bahtiyar olu-
bariyle ayrıca memnuniyeti muciptir.
yoruz. Büyük ve mühim bir vilâyetimizin
1934 senesi için yeni mali tedbirler merkezi olan Elâziz'e varışımızın bütün
alınmakta, hem memleketin inkişaf ha- memlekette hâsıl ettiği sevinç bu günlerin
yatının takip edilmesi, hem beynelmilel tatlı bir hâdisesidir. Türk Vatanının de-
vaziyetinin emniyet tedbirlerinin kuvvet- mirağlarla örülmesi, iktisadî ve siyasî sa-
lenmesini istemesi yüzünden zarurî ol- hada bütün milletin bir tek kaya parçası
du. Yeni Türkiye'nin kurulmasında bu gibi perçinlenmesi ve kenetlenmesi de-
günkü neslin ilk günden itibaren hesapsız mektir.
fedakârlıklara mecbur olması, sakınılması
kabil olmayan ve ayni zamanda şerefli Nafıa Vekâleti hususî ve resmî bütün
bir talihtir. Asrî bir devletin, çok ihtiyaç- münakale vasıtalarının yakından mura-
larını temin etmeğe çalışmak, geri bırakıl- kabesine faaliyetle girişmesi suretiyle de
mış ve harap edilmiş bir memleketin üm- ayrıca faydalı bir istikamettedir. Müna-
ranını vücude getirmek mecburiyeti, iki kale vasıtalarının büyük masraflarla ku-
büyük harpten sonra harbi umumiye gir- rulduğu ilk devirlerde nakliye ücretlerinin
miş ve harbi umumî âfetlerini dört sene pahalılığından sakınmak mümkün ola-
fazlasiyle omuzlarına yüklemiş bu günkü mazdı.
nesillere teveccüh etti. Ancak, memleketteki bütün nakliye
Malî tebeddüllerin dahilî hayatta ilk tarifeleri üzerinde gidişgelişi arttıracak
günler yolsuz ticaret arzularına meydan ve geçimi kolaylaştıracak bir ucuzluğu
verdiği görülmektedir. Her hangi bir şayia temin etmek için mücadele zamanı gelmiş-
veya tedbirin lüzumsuz pahalılığa ve fiat tir. Katışık ve fennî bir çok unsurlara te-
— 225
mas eden nakliye tarifeleri sahasında ted- ve faal rolüne temas etmek isterim. Halk
ricen fakat mütemadiyen çalışmak kara- Fırkası'nm son inkişaf devri, hususî, siyasî
rındayız. bir fırkanın dar çerçevesinden çıkarak
Yol şebekelerinin ıslahı için daha çok bütün vatandaşlara kucağını açan, içti-
gayretler sârfetmek ihtiyacında olduğu- maî ve millî büyük bir müessese halini
muzu takdir ediyorum. Hususî ve merkezî almıştır. Halkevlerinin garazsız ve men-
idarenin eline geçecek paraya irtibatı olan faatsiz bir irfan ve medeniyet yuvası ola-
bu sahada amelî ve verimli bir usul ile rak ifa ettiği hayırlı hizmetler, • milletten
çalışmak mühim bir rol oynamaktadır. umumî bir teveccüh ile teşvik edilmekte ve
mükâfatlandırılmaktadır. Milletin arzusu,
Trakya'da bazı Yahudi vatandaşların, hatta bitaraf ve yabancı mütehassıslarının
kendi şikâyetlerine göre, mahallî tertipler tetkiki Halkevi faaliyetlerinin genişletil-
yüzünden hicrete mecbur olduklarım ve mesini istemektedir. Geniş yürekle bütün
bazılarının da İstanbul'a hicret ettiklerini milletin ve her sınıf halkın yükselmesine
haber almıştım. Türkiye'de her fert Cüm- çalışan Halkevlerine mümkün olan kolay-
huriyet kanunlarının emniyet ve muhafa- lıkları ve teşvikleri yapmayı vazifemizden
zası altındadır. Antisemitizm Türkiye me- sayıyoruz.
tal ve zihniyeti değildir. Vakit vakit ha-
riçten bizim memleketimize girer ve der- Millî servetimiz ve takatimiz nisbetin-
hal önüne geçilir. Böyle cereyanlara ka- de orduya verdiğimiz paranın, yerinde ve
tiyen müsaade etmeyeceğiz. iyi kullanıldığına, icap ederse ölçülemeye-
Müsaade buyurursanız bütün millî cek geniş ve müsbet neticeler alacağına
ve siyasi hayatımızda C. H. F. nin büyük emin olabilirsiniz.
Hükümet, memlekette ana sanayii memleketimizde yep yeni bir iştir. Asıl
vücude getiriyor. Bu ana sanayide millî benim haizi ehemmiyet bulduğum nokta
sermayeye ve hususî teşebbüslere ayrıca bilhassa memleketin umumî hayvancılık
bir kıymet ve pay bırakmıştır. Ana hat- politikasına nafi oluşudur. Hayvancılığın
ların haricinde müteşebbislerin sanayi vü- ilerlemesine hükümet büyük ehemmiyet
cude getirmelerini büyük bir memnuniyetle vermektedir. Çünkü hayvancılık ilerlediği
karşılamaktadır. Gördüğüm bu müessese takdirde müteşebbisler artacak ve halk
modern ve teknik esaslara istinat ediyor, refaha kavuşacaktır.
Büyük ve muhterem Başvekil İsmet İşte eser, işte zafer. Bugün açtığımız
Paşa Hazıetleri daha dün denecek kadar Elâziz şubesi bu zaferin ilk müjdesi ol-
kısa bir zaman evvel "yurdu demirle ör- mak itibariyle nafıa âleminde pek kıymet-
mek azmimizdir" buyurdular. Bu arada tardır. Sıvas-Erzurum hattı ve Malatya-
Sivas'a vardık. Bugün Elâziz'deyiz. Yarın ya iltisakiyle Diyarbekir'e varan bu hattın
Diyarbekir'de, öbür gün Erzurum, Antal- son kısımları Filyos-Ereğli hattında da bu
ya'dayız. Belki de çok yakında kardeş el- zaferin feyizli semereleri görülmekte ve
lere kadar uzanmış olacağız. Türkiye'de birkaç saate kadar ihalesi haberini alaca-
ilk demiryolu, Kırım muharebesinin fer- ğımız Afyon-Antalya kısmında da tema-
dasında görülmiye başlamıştır. Bunlar- miyle hakim bulunmaktayız.
dan öz vatanda kalan Aydın demiryolunun
Efendiler, bu meşkûr neticeyi hasıl
kuruluşu bu tarihe kadar çıkar. Bundan
eden kuvvet nedir? Bunu tetkik, tahlil
sonra, İzmir-Kasaba hatları, Bursa-Mu-
edersek görülür ki, her işte olduğu gibi bu
danya, Îstanbul-İzmit demiryolu inşası
işte de muvaffakiyetin sırrı memleket
tecrübeleri ve nihayet Anadolu şebekesi
kuvvet ve kaynaklarını, yani, fikir ve mad-
gelir. Demiryolu inşa ve işletmesinde bu
de ve emek kudretlerini bir araya topla-
devirlerde hâkim olan sermaye ve bilgi
yıp muayyen hedefe tevcihtedir. Bu işte
kâmilen yabancıya atittir. Memleket me-
pek muhterem Başvekil Paşa Hazretleri-
nabii ve nüfusu bu uğurda istismar edil-
nin fatihai kelâm addettiğimiz bu büyük
miştir. Bu devirler şu suretle safahat ar-
veçhesinde mündemiçtir. Her büyük, va-
zeder:
tanşümul işin temeli olan para Türk ser-
1- Yabancı sermaye ve yabancı el mayesi olarak ortaya konmuş ve kona-
ile demiryolu yapmak, işletmek, caktır. Bu işlerin düzenini kuracak olan
Türk bilgisini meslekten yetişmiş ve yetiş-
2- Yabancı sermaye ve yabancı bilgi mekte olan Türk mühendisleri, fen adam-
ile yapılan işlere karışmak. ları temin etti ve nihayet bu işleri Türk
Bu iki usul İmparatorluk devrinin müteahhitlerinin, işçilerinin emek ve kuv-
bütün demiryol siyasetini hulâsa eder. vetleri başarmıştır. Bu kudret ve kuvvet
manzumesi, ancak Cümhuriyet devrinin
3- Yabancı sermaye ve kredi esas- son beş altı senesine sıkıştırılmış malî ve
lariyle yapılan işlere Türk dimağ ve kolu- coşkun bir gayretin pek semereli, fennî
nun daha geniş iştirakiyle demiryolu yap- bir mahsulüdür.
mak ve işletmek. Bu hal istiklâl muhare-
beleri ve müteakip senelere mahsus olup Cümhuriyet devrinde devletçe inşa
bugün dahi son asarı görülür. ettirilmiş ve edilmekte olan bugünkü de-
miryollarının uzunluğu 3195 kilometre,
4- Nihayet Türk parası Türk dima- muharrik ve müteharrik edevat ile bera-
ğı, Türk emeğiyle hem yapmak, hem işlet- ber sarfolunmuş ve olunacak olan meblâğ
mek. 355 milyon lira, demiryollar üzerinde ak-
tarılan toprağın hacmi 42 buçuk milyon
Bu netice ise ancak Cümhuriyetin
metre mikâp, sarfedilen çimento 50 bu-
bariz feyzidir ki:
çuk milyon kilodur.
• taclır. Bunlardan bazıları (Bakırköy Bez Fabrikasının tevsiatı gibi) küçük çaplıdır. Fa-
kat, yönetimin vurgulamak istediği nokta, •irili ufaklı halkalarla yeni ve nitelikçe o güne
kadar olandan farklı bir sanayi zincirinin kurulmakta oluşudur.
13.8.1934
— 228
Kâğıt fabrikası önemli bir ithal ikamesi yatırımıdır. Mustafa Şeref Beyin İktisat
Vekilliğinden ayrıldığı 1932 Eylülüne kadar, kâğıt fabrikasını İş Bankası yapmaya
isteklidir. M. Şeref Beyin Vekillikten ayrılmasında, bu yatırım projesinin niteliği ve
kim (hangi kesim) tarafından gerçekleştirileceği üzerindeki tartışma da etkili olmuştur.
Ancak, Celâl Beyin İktisat Vekilliğine gelişi bu projenin İş Bankası'na verilmesini kolay-
laştıracağına ters etki yapmış ve kâğıt fabrikası sonunda Sümerbank yatırımlarının ara-
sına alınmıştır.
14.8.1934
Bugün mühim bir fabrikanın temel cak, muhtelif çeşit ham maddelerimizi
taşını koyacağız. Bu münasebetle İktisat kıymetlendirmeğe de yarayacaktır.
Vekili Mahmut Celâl Beyle beraber bize Şu halde İzmit kâğıt fabrikası ikti-
gösterilen iyi ve muhabbetli kabule teşek- sadî açılışında iyi esaslardan biri olarak
kür ederiz. Temeli atılacak olan fabrika, sayılacaktır. Fabrika bir seneye varmadan
iktisadı hayatımızın mühim bir müesse- açılmış olacaktır. Bir fabrika iyi şartlarla
sesi olan bu fabrika Büyük Millet Meclisi kurulduktan sonra da asıl dirayetini işlet-
sanayi programının bir uzvudur. Takriben mesinde gösterir. Birçok ahvalde fabrikanın
iki milyon liralık bir sermayeyi alacak olan işletilmesi kurulmasından daha zordur.
müessese 13,000 metre mik'abı kereste, İzmit'te kâğıt fabrikasımn kurulması,
15,000 ton kömür sarfedecek ve senede ileri bir irfanı, Cümhuriyet inkılâplarına
memleketin ihtiyacı olan muhtelif cins hususî bir bağlılığı olan İzmit için iyi bir
kâğıt ve kartonun mühim bir kısmım vere- tesadüftür. Fabrikanın bir samimiyet mu-
cektir. Görülüyor ki fabrika, yalnız mem- hitinde bulunması, müesseseye alâka ve
leketin ihtiyacını temin etmekle kalmıya- yardım gösterileceğine delildi.
14.8.1934
Taayyün etmiş hakikattir ki, iktisadî vücut bulan Türkiye Cümhuriyetinin her
esaret, siyasî esaret kadar bir milleti ben- şeyden evvel yaşamak, yaşayabilmek hak-
liğinden mahrum eder. İktisadî esaretten kının menşeini teşkil eden istiklâli temin
kurtulmakta ecnebiye muhtaç olmamak, etmeğe çalışması kadar tabii bir hareket
kendi ihtiyacım kendisi temin etmek, pa- olamazdı.
rasını mümkün olduğu kadar memleket-
te bırakmakla olur. Siyasî esaretten kurtuluşun müjde-
sini İnönü zaferiyle almış idik. Lozan'daki
Osmanlı İmparatorluğu'nun iktisadî muvaffakiyetle de iktisadî esaretten kur-
esaretten kurtulmamasına sebep bunları tuluş beşaretini aldık.
yapmaması idi. Ve bunun içindir ki yur-
dunun ve benliğinin tam manasiyle sahibi, Bizim bir fabrika yapmaklığımız baş-
hakimi olmak azmiyle ve bin fedakârlıkla ka milletlerin fabrika yapmalarındaki mu-
— 229
Cam da sanayi programı içindeki ithal ikamesi yatırımlarından biridir. Sanayi prog-
ramının İış Bankası'na verilen projelerindendir. Temeli, İzmit Kâğıt fabrikası ile aynı
günde atılmaktadır.
14.8.1934
ismet Paşanın konuşması ağır sanayiin ana halkalarından kömürün demir çelikle
birlikte değerlendirildiğini ve yönetimin sanayi programı içinde bu noktaya önem verdiğini
belgeliyor. "Kömür sanayiine girmek", sanayiin çeşitli sektörlerinde kömür talebini
artıracak yatırımlarla birarada konuşulmaktadır.
15.8.1934
— 230
İş Bankası ile Sümerbank'ın müşterek buçuk milyona yakın geçirilen kısma nak-
teşebbüsii olarak tesis edilen sun'î antra- letmiş bulunacağız. Dün ve bugün temel
sit fabrikasının temelini atmış bulunuyo- attığımız ve yaptığımız müesseseler yüz
ruz. Bununla hakikî kömür sanayiine gir- binden fazla ton sarfetmek için kömür
miş bulunacağız. Sanayide ve evlerde kul- havzasına yeniden müşteri olmuştur,
lanmağa elverişli kömür tedarik etmek bu
fabrikanm mahsulü olacak, fabrika ayni Büyük Millet Meclisinin kanunlarını
zamanda kimyevî mahsuller vermeğe baş- v e programlarını tahakkuk ettirmek ve
lıyacaktır. Tasavvur edildiği gibi memle- milletin umumî inkişafına bütün kuvvet-
kette yakılacak madde ve bu sebeple kuv- l e r i i l e çalışmak için millî bankaların gös-
vet menbaı olarak kömür müştekatını terdikleri gayreti sizin huzurunuzda ve
sarfetmeği arttırmak ile memleket yalnız s i z i n l e beraber bütün memleketin karşısın-
sanayide değil, her sahada mütemadiyen da takdir etmeği vazife sayarım. Her hâ-
inkişaf etmiş bulunacaktır. Elde bulunan d i s e b i z e memlekette sanayi programının
sanayi programı demir mevzuunu ele al- herkesin sevdiği ve takip ettiği umumî
dığı gibi, faal bir surette kömür mevzuu- v e m i l l î ü l k ü olduğunu göstermektedir,
nu da ele almıştır. Ve bir iki sene zarfında H İ Ç b i r program bu kadar umumî alâka
demir ve kömürde sanayi noktai nazarın- v e heyecanla kabul edilmemiştir. Bu hal
dan vücuda getireceğimiz eserler memle- pıogramın tahakkuk ettirilmesi için en
kette sanayi hayatının bel kemiğini vücu- kuvvetli unsurdur. İki senedenberi yeni
da getirmiş olacaktır. Kömür meselesini s a n a y > İÇ'" tasavvur ettiğimiz zamanlar
bütün memleket için büyük bir dava te- s a a t g ' b i işlemiştir. İş Bankası, Sümer-
lâkki ediyoruz. Memlekette kömür sar- b a n k v e b ü t ü n b u hareketleri kudretli ve
fiyatının artması memleketin medeniyette uğurlu eli ile idare eden İktisat Vekili Ce-
yükselmesi için elle tutulur en kıymetli l a l B e Y progamın tatbiki için bize hangi
bir delildir. Kömür havzasının meseleleri müddetlerden bahsettilerse, hepsini za-
çoktur. Bu meselelere cesaretle, kuvvetle manında tahakkuk ettirmiştir. Şimdi te-
girmek memleketin inkişafı için geri bira- celini attığımız fabrikayı bir sene sonra
kılması caiz olmıyan bir lüzumdur. Biz a ? m ı Ş olacağız. Bilhassa yeni tesisatta za-
bu kararı-kat'î bir azimle vermiş bulunu- m a n cetvelini tahakkuk ettirebilmek bü-
yoruz. Şimdiye kadar aldığımız neticeler ' yük bir kuvvettir, meselelerin iyi tetkik
cesaret verici ve teşvik edici mahiyettedir, edildiğine, tedbirlerin gayet iyi hazırlandı-
Cümhuriyet kömür havzasını istihsalâtın ğma kanaat verici bir delildir. Bizim mem-
geçirilen miktar olan 600,000 ton ile ele lekette geri ve uzak zamanlarda zaman
almıştır. Aldığım malûmata göre, bu sene mikyasını iyi tayin ve tahakkuk ettirebil-
iki milyonu geçen bir ton miktarını yer- mek Cümhuriyetin hususiyetlerindendir.
den çıkarmış olacağız. Ve bunu tamam bir
19307örw ortalarında, Türkiye dış ticaretini gitgide artan biçimde kliring esasına
kaydırmakta, böylece döviz gereksinmesini önemli ölçüde azaltmaktadır. Bu çerçevede dış
ticaret bir yönüyle daha karmaşık ve ustalıklı yönetim isteyen bir iş, bir yönüyle de stok
idaresi olmaktadır.
20.8.1934
Kontenjan, buhranın doğurduğu za- memleketimizi alıştırmakta ve bilhassa
ruretlerin ifadesidir ve fevkalâde zaman- makinalar ve sınaî tesisatın icap ettireceği
lara mahsustur. yedek ve değişik parçalar noktasından
Bu sebeple Cümhuriyet Hükümeti, kendilerini memleketin daimi furnisörü
kontenjan miktarım memleketin hakiki haline getirmektedir. Bu nevi anlaşmaların
ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde çoğalt- haricinde kalan veya kendilerine karşı
mağa ve sistemini islâh ve basitleştirmeğe pasif olduğumuz memleketlerle olan mü-
hususî bir ehemmiyet veriyordu. nasebetimiz ise ihracat ticaretimizde an-
cak yüzde 5 i ve ithalâtımızda yüzde 21 i
Bu defa ilân ettiğimiz kontenjan lis- bulmaktadır. Bunlarla da her iki tarafın
teleri memleketin "satın alma" kabiliye- hakkını müsavi şartlar dahilinde koruya-
tine göre normal haddini bulmuştur, de- cak bir anlaşma esasına varacağımızdan
nilebilir. Bize bu imkânı veren, geçen se- ümitvarız.
nedenberi sıkı bir surette çalışarak dev-
letlerle anlaştığımız kliring sistemidir. Bu Görülüyor ki, Londra cihan iktisat ve
sistem ile ödeme muvazenesi esasına bağlı para konferansında alenen müdafaa etti-
hakikî teadülü elde etmiş bulunuyoruz. miz hedef ve istikamette fasılasız ilerle-
miş bulunuyoruz.
Kliring listelerinde yazılı eşya kayıt-
sız ve kolaylıkla memlekete girmektedir. Yaptığımız anlaşmaların hepsinin esa-
İthaline müsaade ettiğimiz malların mü- sı birdir, denilebilirse de, her memleketle
kabilinin mutlaka Türk malı mübayaası yapılmış anlaşmaların hususiyetleri var-
suretiyle çıkarılması mecburîdir. Bu tarzı dır. Alıcı ve satıcı tacirlerimizin bu an-
hareket, harice fazla döviz tediyesinden laşmaları birer birer gözden geçirerek iş-
bizi koruduğu gibi alıcı cephesinden de hiç lerini ona göre yürütmeleri menfaatları
olmazsa istihlâk ettiği malın lüzumsuz iktizasındandır. Bu münasebetle de tek-
pahalılaşmasına mani olmuştur. rar edeyim ki, Türk Ofis alâkadarların em-
rindedir. Her istenilen malûmatı en kısa
Bu suretle, bugün, haricî ticaret mü-
zamanda vermekle mükelleftir.
nasebetlerimizin en büyük kısmı ödeme
muvazenesi esasına 'müstenit anlaşmalar İhracat mevsiminin başlangıcında bu-
dahilinde tevzin edilmiş ve kontenjan sis- lunurken umumî kliring hesaplarının ne-
temi de bu anlaşmaları kolaylaştıracak ticesini herkesin bilmesinde faide vardır:
hale getirilmiştir. Bu anlaşmalara dahil Cümhuriyet Merkez Bankasının kayıtları
olan memleketler son sene rakkamlarına uzun ve kısa vadeli olmak şartiyle
göre ihracatımızın yüzde 63 ünü almakta yirmiyedi milyon Türk lirasının mem-
ve ithalâtımızın yüzde 76 sı da bu memle- leketimiz lehine bloke olarak kasaların-
ketlerden gelmektedir. Bu nisbetler ha- da mahfuz bulunduğunu göstermektedir.
len müzakere halinde bulunduğumuz mem- Demek oluyor ki, ticarî münasebette bu-
leketlerin inzimamiyle yükselecektir. lunduğumuz muhtelif memleketler, he-
Yeni anlaşmalar yaptığımız memle- saplarını kapatmak için piyasamızdan bu
ketlerin vasi ithalât kolaylığı bu memleket- miktarda Türk malı satın almak mecburi-
ler emteası ve ithalâtının hususiyetlerine yetindedirler.
— 232 —
Türkiye, millî ve hayatî ihtiyaçlarını hange", yani, ödeme vasıtamız ancak ihraç
memleket dahilinden temin etmek gaye- mallarımızdır. Hakikat böyle olunca, ha-
siyle bir kısım ham maddelerini mamul ricî ticarette düsturumuz ancak "malımı-
hale koyarak sanayi hareketi vücuda ge- zı alanın malını satınalmak"tır.
tirir ve her memleketle münasebetlerinde Hızını henüz almamış olan bugünkü
ödeme muvazenesi esasına göre hakikî buhran devresinde haricî ticaret bölümü-
teadül elde etmek isterken bazı endişelere nü olduğu noktada tutabilmek büyük bir
cevap vermek ihtiyacını duyuyorum: muvaffakiyettir.
Türkiye otarşik, yani, bütün ihtiyaç- Memleketimizde geçen senelerden
larını kendi hudutları içinden temin etme- stok denilebilecek miktarda mal kalma-
ği ister bir siyasetin zebunu değildir. Tüı- mıştıı. Bu seneki istihsalâtımızın da stok
kiye'nin bugünkü bünyesi ve coğrafî vazi- vermeden satılması ümidi kuvvetlidir. İh-
yeti milletler arası ticarette kendisinin de racat maddelerimizin fiyatlarının beynel-
yer almasını, iktisat ve ticaret sahasında milel fiyatlardan daha dun bir bedel ile
da medenî milletler ailesinin mütemmim satılmasına (binnazariye) sebep yoktur.
bir ferdi olmasını icap ettirir.
Yalnız, umumiyet itibariyle, istihsa-
Ticarî münasebette bulunduğumuz lâtımızı aıttırmak ve beynelmilel piya-
memleketlerden bize karşı pasif olanlara salardaki revaçlarını kuvvetlendirmek için
satış kabiliyetlerinin son haddine varabil- rasyonel hareketlerle standardizasyona bi-
meleri için lâzım olan imkânı vermekte r^n evvel geçmek gibi büyük meseleler
yiz ve bunda samimiyiz. karşısında bulunuyoruz.
Bizim pasif olduğumuz memleket- Büyük Başvekilim ve muhterem Şe-
lere karşı ise ayni samimiyetle hakkımızı fim İsmet Paşa Hazretlerinin "daima iki
aramaktayız. Buna ait noktai nazarımız misli fazla mahsul" istemekteki haklan
da gayet açıktır. Bizim "monnaie d'ec- gün geçtikçe kuvvetini arttırmaktadır.
Sanayi programında ithal ikamesi için madencilik sektöründe üzerinde ilk durulan
ara mallar kömür, demir, bakır ve kükürttür. Bu alamarda gereken ölçekte ve güvenilir
bir üretim örgütlenmesinin bulunmayışı, kurutacak sanayiin ara mal talebini düzenlemek
için sanayi programı içinde yeni yatırımlar yapılmasını ve yeni örgütlenmeleri gerekli
kılıyor.
1.10.1934
Dün buraya pek yakın olan İspar- iktisat bakımından harice mütemadiyen
ta'da gülyağı fabrikasının temelini attık. para verilmesine müsaade edemezdik. Bu
Bugün de yine bu muhitte ikinci bir sa- itibarla kükürt madenimizi işletmek mev-
nayi müessesesini kuruyoruz. Bu iki te- zuunu ehemmiyetle ele aldık. Kükürt yal-
şebbüs bildiğimiz gibi sanayi programı- nız bağcılık dolayısiyle değil ayni zaman-
mızı teşkil eden zencirin halkalarıdır. Şim- da sanayi programımızda mühim yeri
diye kadar memleketin kükürt ihtiyacı olan kimya sanayiinde de pek lüzumlu bir
dışarıdan geçirilerek karşılanıyordu. Zen- maddedir. Bu maden yalnız tonajının
gin tütün madenlerimiz dururken, millî çokluğu ile değil, cevherinin saflığı iti-
— 235
bariyle de kıymetlidir. Dünyada işletil- Yer altı servetimiz şimdiye kadar büyük
mekte olan kükürt madenlerinin vasatı bir kısmı itibariyle sergüzeşt arkasında
cevher zenginlikleri yüzde 25 raddesinde koşan kimselerin elinde bir spekülasyon
olduğu halde, bizim cevherlerimizin zen- mevzuu idi. Sahada bir iki gün birkaç
ginliği yüzde 40 ı geçmektedir. amele çalıştırıp kanun karşısında zeva-
Bugün burada kurmakta olduğumuz hiri kurtaranlar madenleri kârlı bir suret-
maden tesisatı memleketin şimdilik istihlâk te devretmek için fırsat kollamışlar ve, iş
kabiliyetinden bir misü fazla bir istihsal kud- görmek kabiliyeti olanları da sahadan
retine malik olacaktır. Rantabilite hesap- uzaklaştırmalardır. Bu suretle madenleri-
ları da beynelmilel piyasada satış yapmak mizin kıymeti spekülatörlerin arzu ve
imkânını vermektedir, tik kükürtlerimiz menfaatlerine göre bazan çok yüksek,
önümüzdeki ilk baharda piyasaya çıkarı- bazan da çok aşağı gösterilmiş, ya bun-
lacaktır. Yakın zamana kadar bu maddenin lara inanan Sermayedarların büyük zarar-
idare ve mukadderatı muhtelif şirketlerin larını mucip olmuş, yahut da hiç işletilme-
elinde bulunmuştur. Bu müesseseler taah- den fena şöhret kazanmıştır.
hütlerini ifa etmedikleri için imtiyazları Saltanat devrinde madenlerin devlet ba-
feshedilmişti. Şimdi onların yerine bildi kımından vergi resmi toplamak için ancak
ğiniz bu esaslı ve kıymetli teşekkül kaim malî kıymeti vardı. Bizim telâkkimize göre
olmuş bulunuyor. madenler birer millî gelir kaynağıdır. Ma-
Maden istihsalâtımız 928 den 932 ye denleri işletmek için müracaat edenlerde
kadar geçen beş senelik devre zarfında malî, fennî ehliyet arayacağız. Bizimle ça-
kıymet itibariyle 4.5 milyon lira ile 15.5 lışanların meşru ve müktesep haklarına
milyon lira arasında temevvüç etmiş ve ve bu hudut dairesindeki kazanç arzula-
müstakar kalmıştır. Halbuki, ayni devre- rına dokunmak asla hatırımızdan geç-
de cihan maden istihsalâtı 14 milyardan 7 mez. Fakat bunun yanında maden ser-
milyar dolara düşmüştür. Cihan maden vetlerimizi sadece spekülatif mahiyetin-
Hatlarının mütemadiyen düşmesine rağ- de ele alarak umumî menfaatleri ihlâl et-
men, istihsalâtımızın kıymet itibariyle sabit mek istiyenlere karşı şiddetli bulunacağız.
kalabilmesi maden kömürü istihsalâtımı- Madenlerimizi işletenlerin de devlete kar-
zın muntazam bir surette artmış olmasın- şı olan teahhütlerini yerine getirip getir-
dadır. 933 senesinde vaziyet daha çok mediklerini dikkatle takip edeceğiz. B.M.
lehimize olmuştur. Kömür istihsalâtımız Meclisine takdim etmek üzere hazırla-
yükselme seyrini takip ettiği gibi kömür- makta olduğumuz yeni maden kanunun-
lerimiz de yüzde 100 nispetinde artmıştır. da bu prensipler hâkim olacaktır.
Şeker, sanayi programının dışındadır. Cumhuriyetin iık yıllarında bir ithal malı olan
şekerde, bu sektördeki dördüncü yatırım olan Turhal'dan sonra ülke 'kendine yeterlilik'
noktasına gelecektir. Ancak, şeker üretiminin gitgide kronikleşen maliyet, kârlılık ve
yönetim sorunları daha sonraki yıllarda çözüme bağlanacaktır.
19.10.1934
Anadolu'nun ortasında kurulan bu sına halkımızı ve köylümüzü refaha ulaş-
fabrika civar 7-8 vilâyet halkına ziraî ve tiran çığırı açmıştır. Az zaman zarfında
iktisadî sahada daha şimdiden feyiz saha- ve büyük bir emek ve gayret sarfiyle ortaya
— 236
Bu sene Sümer Bank'ın Bakırköy'deki ya istiyen yeni bir müşteri olacaktır. Pa-
yeni dokuma tesisatını işletmeğe çalış- muklu dokuma işini pamuk yetiştirmek
tık. Kayseri'deki büyük bez fabrikasının işi ile birlikte takip ediyoruz. Pamukla-
temelini attık. Şimdi Ereğli'de üçüncü do- rımızın hem cins hem miktarı için aldığı-
kuma fabrikasını kurmağa başlıyoruz. mız tedbirler müsbet neticeler vermekte-
Bu saydıklarım dokumaya ait olan sanayi dir. Görüyoruz ki, fabrika kurarken çift-
programının eserleridir, Sümer Bank'ın çilerimiz aynı zamanda faydalanmış olu-
diğer mevzuları bugünkü sözlerimin hari- yorlar. Ereğli bez fabrikasına (elektrik
cindedir. santralı ve işletme sermayesi birlikte ola-
rak) üç buçuk milyon lira harcanacaktır.
Cümhuriyet kurucu ve yapıcı bir var-
Takriben 1250 amele çalışacak, 4 milyon
lıktır. Türkler yeni bir fabrika kuruldu-
metre kumaş çıkacak ve ayrıca 500 bin
ğunu işitmekten memnun oluyorlar.
kilo ince iplik elde edilecektir. Sümeı
Ereğli bez fabrikası ince bez için ku- Bank 1935 yılı bitmeden Ereğli bez fabri-
ruluyor. Şimdiye kadar memleketimizde kasını işletmeğe başlıyacaktır. Diyebiliriz
yapılmayan saten, ince astarlık, mermer- ki Ereğli bez fabrikası ile memleketin
şahi, beyaz ve renkli patiska dokunacak- ökonomik varlığı his olunacak surette
tır. 15 bin iğ ve 250 tezgâh olacaktır. Yal- kuvvetlenecek ve zenginleşecektir.
nız bu fabrika pamuk ekicilere 7 bin bal-
Bilindiği gibi, Başbakan her yılın son ayındaki Tasarruf Haftasının açılışlarında,
o yılın ekonomisi ve genel durumu üzerinde bir değerlendirme yapmakta ve yönetimin
gelişmelere nasıl baktığını yansıtmaktadır. 1934'de, Başbakan İnönü bu nitelikte bir de-
ğerlendirmeyi daha önce (Temmuz ayında) ve yılın son ayım beklemeksizin yapmış, bir
anlamda Cumhuriyet yönetiminin kalıcı bir rejimi kurmakta başarılı ve işlere egemen
olduğu yolunda bir mesaj verme gereğini duymuştur. Başbakanın buradaki konuşması da,
Temmuz konuşmasının daha ayrıntılı bir biçimidir.
Sanayi programından beklenen sonuçlardan biri iç pazarın genişlemesi ve bunun,
buhran yıllarında düşmüş bulunan tarım ürünleri ve hammaddelerin fiyatlarını yükselte-
rek büyük bir üretici kitlenin gelirlerini artırması, kısacası, ekonominin kendi kendine
işleyebilmesi ve kurumlarını oluşturmasıdır. 1934'ün bir sanayi yatırımları yılı oluşu,
yönetimin bu yöndeki iyimserliğini büyük ölçüde artırıyor.
İyimser havada etkili olan şeylerden biri de dış ticarette ikili ülke anlaşmalarının
yapılabilmesi ve ticaretin kliringle yürütülmesi sonunda mal hacminin genişlemesidir.
Bunun da fiyatları artırıcı ve üretici gelirlerini yükseltici bir etki yapması beklenmekte-
dir. Kliringli ticaret genişlediği ölçüde yönetime altın rezervlerini artırma olanağını da
veriyor. Bu, rejimin kalıcılığına olan güveni pekiştiriyor. Bu bakımdan, yönetim dünyada
barışı bozabilecek gerginlikleri de dikkatle izlemektedir. Henüz gereğince kurulmamış
bir ekonomik yapının Cumhuriyet rejimine güvenlik sağlayamayacağı, gerginliklerin
dünyada yeniden büyük çaplı bir savaşa dönmesi durumunda ekonomik yönden daha güçlü
olmanın zorunlu olduğu, yönetimin iktisat politikasıyla ilgili değerlendirmelerine (ve Baş-
bakanın bu konuşmasına) yansıyan noktalardır.
Savunma sorunu ile de bağlantılı olan bir yatırım demir çelik sanayündedir. Yönetim
bunu bir an önce gerçekleştirmeye istekli olduğunu sık sık yansıtmaktadır.
12.12.1934
kliring ticaretini takip ediyoruz. Genel yon liralık bir miktarını satmak için müş-
kontenjan miktarını çok azaltmışızdır. terimiz kapımızda bekler vaziyetteyiz. Ya-
Yurt içinde takip ettiğimiz ökonomi ni, biz ilerde yetişecek mallarımızı sat-
siyasasında iç pazarı genişletmeğe çalışı- mak için şimdiden mühim bir miktarda
yoruz. îç pazarın genişlemesi, sınaî prog- bağlanmış bulunuyoruz. Bu, mahsul yetiş-
ram tesiriyle vatandaşlar için istifadeli bir tiriciler için çok teşvik edici ve çok ehem-
amil olacaktır. Sınaî program hakkında miyet verilmesi lâzım gelen bir vaziyet-
geçen sene yüksek katınızda yapılacaktır, tir. Cümhuriyet hükümeti fabrikalaıında
düşünülüyor, diye söylediğim sözler bu ve tarlalarında çok mahsul yetiştirme ih-
sene temel atma ve tahakkuk alanına ge- tiya çındadır.
tirme suretiyle ileri bir safhadadır. Devletin bütçesi, bu sene gerek
Hulasa 934, 935 seneleri içinde beş memleket müdafaası için ve gerek diğer
senelik sanayi programının büyük bir kıs- ihtiyaçlar için göze alınan masraflarla
mı tahakkuk edecektir. Demir sanayiinin 185 milyon liraya kadar yükselmişti. Şim-
esasları şimdiden geniş mikyasta tetkik diye kadar Hazinenin geliri ve tahsilatı
edilmekte, planları yapılmaktadır. Önü- bu bütçenin tahakkuk edebileceğini em-
müzdeki yaz mevsiminde temelleri atıla- niyetle vadetmektedir. Zaten ökonomik
caktır. Kâğıt fabrikası yazın işlemeğe baş- vaziyet, alış veriş ve iç pazarının genişliği,
lıyacaktır. Seramik, kendir sanayiinin mahsullerin para etmesi rakamlara müs-
önümüzdeki yaz etütleri bitirilecek ve işe tenit olarak meydanda olduktan sonra
başlanmış olacaktır. En sona kimya sa- vatandaşların borçlarını Hazineye ödeme
nayii kalıyor. kabiliyeti kendiliğinden artar. Altı aylık
tahsilâtımızın yekûnu 90 milyonu geçmek-
İlk maddelerimizin kendi fabrika- tedir ki, 185 milyon tahmin ettiğimiz vari -
larımızda ve kurumlarımızda işlenecek datı emniyetle alabileceğimizi tahmin et-
bir vaziyet alması, tabiî çok faydalı ve ha- tiğimiz varidatı emniyetle alabileceğimizi
yırlı olarak fiyatlar üzerinde yükseltici te- tahmin etmek hakikate uygun bir söyleme
sirini göstermektedir. Kendi mahsulleri- olacaktır.
mizin dahilde alıcısı ve onu değerleştirici
Cümhuriyet Merkez Bankası'nın orta-
müşterisi olmak ilk maddelerimizin hariç
da altın miktarı bu sene zarfında da art-
satış fiyatlarını da kıymetlendirmektedir.
mıştır. Geçen sene bu vakitlar mevcut al-
Bütün dünyanın darlık içinde bunal- tın ortada dönen, tedavül eden kâğıt pa-
dığı ve hastalıktan kurtulmak, iyiliğe dön- raya nisbetle yüzde 15 tutuyordu. Bugün
mek alametleri dünyanın her tarafında iyi- aldığım malûmata göre bu miktar yüzde
ce belirmediği zamanlarda Cümhuriyet 16.5 e çıkmıştır. Biz kanunen kâğıt para-
Türkiye'sinde ökonomik sağlığın gözle gö- lara henüz daha karşılık ilân etmediğimiz
rünür bir şekilde fark göstermesi Cüm- halde Cümhuriyet Merkez Bankası'na bi-
huriyet ökonomik politikasının esaslı bir rikmekte olan altınlarımız aıtmaktadır. E-
muvaffakiyetidir. Bir çok memleketler ğer biz münhasıran altın biriktirmek, yani,
mahsullerini gerek fabrika, gerek toprak milletler arasındaki alış verişte mümkün
mahsullerini istok halinde görmekten, olduğu kadar az satın alarak çok satmak
mallan satılmıyarak ellerinde birikmiş ol- gibi dar bir düşünce ile hareket etseydik
maktan çok sıkıntı içindedirler. Amma daha çok altın biriktirebilirdik. Amma
size ben rakkam üzerinde söyliyebilirim biz iş hacmini, gerek uluslar arası ticaret-
ki, bugün yetiştirdiğimiz mahsullerden eli- te gerekse iç pazarda daraltarak para bi-
mizde birikmiş hiç bir şey olmadıktan baş- riktirmeyi ökonomik bir kâr sayıyoruz.
ka, ilerde yetiştireceklerimizden de 24 mil- Bizim politikamız bütün dünyada alış
— 240
verişin geniş olması ve bunun için kolay- lardan birisidir. Sulhun, inkılâbın ve
lık göstermektir. Bununla beraber, altın ökonomik genişlemenin en iyi bir yardım
karşılığını arttırmanın bütün ökonomik cısı olan millî müdafaa masarifini onun
muhitlerde ve vatandaşlar arasında, iyi sahibi olan Türk milleti daima hoş göre-
bir ahenk, iyi bir muvazene işareti olarak cek ve sağlam tutmağa çalışacaktır.
kabul edileceğine şüphe yoktur.
İnsanın hayatında olduğu gibi mil-
Görüyorsunuz ki, millî paranın değe- letler yaşayışında da muhtelif meseleler
rini mutlak olarak muhafaza edeceğiz. hallolunmak için birbirinin sırasını bek-
Asla düşmesine mahal vermiyeceğiz. Bu lemezler. Onun için, Türkiye'nin yükselme
şerait içinde düşmesi için, bizim düşmesine hayatını ökonomik sahada, millî müda-
karar vermemiz lâzımdır. Biz geçen sene- faa sahasında, malî sahada, haricî siyaset
ler söylediğimiz gibi asla bu zihniyette sahasında ve dahilî siyaset sahasında hep
değiliz. Millî paramızın değerini düşürmeğe beraber başarılmak, hedefe, muvaffakiyet
ihtiyaç da yoktur. Tasarruf erbabı için, hedefine varmak için tek çaredir. Ulus
tasarruf yerlerine yatıracakları en emin hayatının hiçbir istikameti ihmal kabul et-
para bugün Türk parasıdır, Bizim sulh mez. Görüyorsunuz ki Türk davası, Türk
havası için gösterdiğimiz kaygu, daha zi- kurtuluş, ilerleyiş davası her yıl yurtdaş-
yade uluslar arasında. Türkiye'den oldukça lardan yeni bir hamle, yeni bir gayret ve
uzak bulunan meselelerden dolayı dünya- sarsılmaz yeni bir inanma istemektedir.
nın barış içinde yaşayışı bozulmasın en- Türkiye on, on iki seneden beri gösterdiği
dişesindendir. Ökonomik ve malî alanda gayretler, gördüğümüz tecrübelerle önü-
olan inkişafımız, uluslar arasında sulh müzdeki seneler daha çok azim, ğayret
fikrinin sağlam bir temelde olmasına müte- göstermek iktidarındadır. Azim, gayret
vakkıftır ki bu hususta Türkiye'nin kendi göstermek mecburiyetindedir.
kuvveti en emin ve en müessir yardımcı-
Ticaret ve fiyatlarda istikrar için lü- devletin yüksek himayesi altında, hususî
zumlu olan normal piyasa istoklannın teşebbüsler temsil ediyordu. Kanunun
teessüsünü, fiyatlarda da, dolayısiyle ha- gayesi, hususî sermaye ve teşebbüslere
yatta ucuzluğu, haricî ticaret kredisinin sınaî işlerde engelsiz ilerleme imkânlar1
yeniden dirilmesini temin etmiştir. vermekten ibarettir.
1934 ilk onbir ayı içinde, 1933 ilk onbir Teşviki Sanayi kanunu, yararlı olma-
ayma nazaran memlekete fazla giren em- mış bir iş değildir. Kanundan istifade eden
teanın değeri 11 milyon liradan üstündür. müesseselerin adedi 1923 senesinde 340
Büyük bir kısmının verimli veya mil- iken 1932 de 1470 e çıkmıştır. Artma
lî istihsale hizmet edecek neviden sanayi nisbeti yüzde 74 dür.
malzemesi ve tesisatı olduğunu hatır- Lozan'ı takip eden devre zarfında,
latmakta da ayrı bir fayda vardır. millî sanayiin bu çabuk inkişafına rağ-
Kurmak istediğimiz ve kurduğumuz men, Türkiye'nin sanayi cihazı elbette
millî sanayi, kendi kendine ayakta dura- kâfi derecede kurulmamıştır. Bunun ana
bilecek, tediyat muvazenemiz normal ola- sebebi, millî sermayelerin çabuk ve maksat-
rak mütevazin kalabilecek kuvvete erin- larımıza uygun bir bünye alabilmemize
ciye kadar politikamız esaslarını muhafa- kifayet edecek kadar çok kuvvetli olma-
za edeceğiz. mas- idi. Bir taraftan bu sebep, diğer ta-
raftan dünya ökonomik şartlarının ge-
Türkiye sınaî kalkınma hareketi ile, çirdiği istihaleler, devleti, sanayi işleriyle
kendisinin teşkilâtçılık ve yapılacak kuv- daha yakından ve radikal olarak uğraş-
vetin yüksek bir örneğini daha vermek maya şevketti. Devlet, bu yeni telâkki
üzeredir. Bilirsiniz ki, Türkiye, bundan bir ile ve kendi kuvvetine' dayanarak, mem-
asır evvel, dünya piyasalarma sınaî ma- leketin birinci derecede ehemmiyetli smaî
mulat ihraç eden bir memleketti. El işine mevzularını tahakkuk ettirmek vazifesini
dayanan değerli sanat şubelerimiz, garbin üzerine aldı. Devletin bu müdahalesinin
büyük teknik inkılâbı neticesinde evvela tecellisi, kısmen hususî teşebbüslerle iş
dış pazarlardan, sonra da iç pazarlardan birliği yapmak, fakat mühim bir kısmı
silindi. itibariyle de, kendi vasıtalariyle memleketi
Eski imparatorluğun tanımak zilletin- cihazlandırmak kararı olmuştur. Devletin
de bulunduğu ahdî müeyyideler bu yeni bugün tatbiki ile uğraştığı beş senelik
gidişe uyulmasına engel oldu. Türkiye sanayileşme programı böyle doğdu.
sadece bir ham madde memleketi haline
girdi. Lâkin yine o devrin gafleti yüzün- Sanayi programının, doğuşundaki ge-
dendir ki, Türkiye, dünyanın, ziraî tekâ- rekliği, sanayi programında şöyle izah et-
mülüne de ayak uydurmadı. Mahsulü alın- miş bulunuyoruz:
maz, ham maddesi aranmaz bir memleket "Türkiye'yi müstakil millet yapmak
oldu. Membasız ve vasıtasız kalan böyle şiarının, bu günkü manası Türkiye'yi, ik-
bir memleketin baş vurabileceği çare tısaden müstakil ve tam teşekküllü bir
borçlanmak idi. Sürekli istikrazlar dev- vahdet haline getirmek demektir.
rinin sebepleri bunlardır. Bİzde bugün, geniş mikyasta bir ikti-
Ökonomik kurtuluş kımıldanmalarını sat inkılâbını tahakkuk ettirecek vasıta-
Teşviki Sanayi kanunu ile başlamış görü- ların ihtiyaca kâfi olmaması, devleti va-
yoruz. Kanunu bu maksatla ele aldığımız kit kaybetmeksizin memleketin iktisadî
zaman, Türkiye'nin sanayileşme hareke- ilerlemesinin bağlı olduğu tedbir ve çare-
tini, iki ana safhaya ayırmak gerektir. lerle fiilen alakadar olmaya mecbur et-
Birinci safhada sanayileşme hareketini mektedir. Bu sebepledir ki, Devletin böyle
— 243
karizmasına ilâve edilmiştir. Yerli malı ayrıdır. Bizdeki sebep ve büyük ulusal
propagandası yapılmıyan memleket bugün amaç ise yukarıdanberi verdiğim izahat-
dünyada ihtimal yalnız Afrika'nın orta- tan kolaylıkla çıkar.
sıdır. Her memlekette sebep ve saikler Bu bir ulusal ülküdür.
1930'larda ülkede tek parti yönetimi vardır. Parti, ülkede izlenen politikalar üzerinde
zaman zaman görüşünü bildirmektedir. Hükümet ile partinin çizgileri arasında bir fark
olduğu düşünülemez. Parti görüşü, hükümetin uygulamalarını halka mal etmeyi amaçlar.
Ancak, siyasal kadrolar içinde (aynı politikayı destekleseler de) düşünce ve gerekçe
farklılaşmaları gözlenebilir.
Recep Peker, Cumhuriyet rejiminin ülkede kendine yeterli ve yeterince güçlü bir
ulus-devlet kurmayı amaçladığı görüşündedir. Partinin çizgisi de bunu sağlayacak politi-
kalar etrafında toplumun (farklılaşmadan) birlik olmasına yönelmelidir. İktisat politi-
kalarında 1934"de sanayi programı ile erişilen noktayı bu açıdan değerlendirdiği görülü-
yor. Daha sonraki bazı belgelerde Peker ile örneğin Bayar'ın aynı uygulama içindeki
yorum ve çizgi farklılıkları daha belirgin olarak görülecektir.
13.12.1934
Ulusal ekonomi ve artırma hareketi tanberi her başarılan iş, her atılan adım
yeni Türkiye'nin kurtuluş ve dirilişi çalış- yeni devletin önce tutunması, sonra güç-
masının ana kollarından biridir. lenmesi, ilerlemesi, geniş yaşaması amaç-
larına ulaştıracak büyük şuurun sıraladığı
Ulusal ökonomi işleri yalnız devlet
bir ana plâmmn bir parçasıdır. İlk günle-
tedbirleriyle iyi ve çabuk başarılmaz. Bu
rin çeşitli güçlükleri, darlıkları içinde en
çalışmada bütün ulus bir anlamalı, bir
önde gelen ulusal korunma - millî mü-
inanmalı ve birlikte hareket etmelidir.
dafaa - duvarlarının örülmesini geciktire-
Ana topraklarımız üstünde biz bize mezdik.
kaldığımız ilk günlerde var kuvveti eko-
Millî Müdafaa duvarları...
nomik çalışmalara veremezdik. Bin zor-
luktan ders almış kafalarımızın kazandığı Ondan sonra gümrük duvarlarını ör-
tecrübe olgunluğu içinde ilk işi yurdun mek.
korunması tedbirlerinde bulduk. Yan Birinci duvar sınırı, yurdun toprak-
duvarları çevrilmemiş bir tarlada değerli larını, ikinci duvar zinciri yurdun pazar-
ürün yetiştirilemez. Bunu ordu için mas- larını koruyacaktır. Yeryüzünün yeni ileri
rafı karşılıksız, gelirsiz sayan yanlış gö- anlayışına göre ulusal bir pazarın denle-
rüşlerin aşılamak istediği zararlı insan- memiş bir genişlikle yaban manifaktürüne
lara yol vermemek için söylüyorum. Eko- açık kalması ulusal bir toprağa yabancı
nomik plan, ekonomik program. bir ordunun ayak basmasından az tehli-
Yıllardanberi en sıcak dileklerle is- keli değildir.
tenen bu devreye de çoktan girmiş bulu- İşte bu yukardan görüşün kurduğu
nuyoruz. Benim içten görüşüm ve inanı- düzen içinde yurtta ulusal sanayi doğuyor.
şımla yeni Türkiye idaresi hiçbir zaman Büyük fabrikalar açıyoruz. Bir yandan
plânsız ve programsız çalışmadı. Ta baş- da çeşitli çiftçilik ilerleyor, ihracat malla-
— 245
rımız kiymetleniyor. Bu yeni gidîş Türki- maya götürüyor. İleri ulus yalnız siyasal,
ye'de toprak üstü ürünlerinde değeri artı- yalnız kültürel bütünlük -cüzitam- değil
racak, toprak altı varlıklarımızı değerlen- onunla beraber bir ökonomik bütünlük-
direcek, iş sahiplerini, çift sahiplerini, alıcı tür de..
Türk'ü, satıcı Türk'ü, yapanları, kullanan-
Türkiye bu bütünlüğün ideal teza-
ları birden güldürecektir.
hürü olan 'otarşik' ulus olmanın bütün
Türkiye kendi yaşayışının istediği şey- tabii şartlarına sahibdir. . Sade tekniğin
leri kendi ilk maddeleri ile kendi fabrika- metodlu, rasyonel çalışmanın verimi bu
larında kendi iş adamları ve işçileri ile ya- bakımdan bir yurdun yüzünü güldürmez.
pacak bir çizgi içinde sanayi memleketi Müteharrik kuvvet -fors motris- ile gerekli
olma yolundadır. sanayie yetecek cins miktarda ilk madde-
nin ve bunların yanında bütün yenip bes-
Bu gidiş yurdun ziraat memleketi ol-
leyen maddelerin de bir toprakta bulun-
ması halini değiştirecek, toprakların işle-
ması gerektir. Bu yönden Türkiye birçok
me gücünü küçültecek değildir. Bunun
milletler için kıskançlıkla görülecek dar-
tam aksine olarak yurdun yeni sanayi açı-
lıklar içindedir. Girdiğimiz yeni yol ile
lışı toprağın işlenmesini genişletecek ve
geçmiş zamanların eksik bıraktığı sanayi
toprak emeğinin karşılığını değerlendire-
tekniğinde yetiştikten sonra başlarımızı
cektir.
daha dik taşıyacağız. Yeni Türkiye'nin si-
Yeni gidişin hızı bizi, kendi tamam- yasal rejimi, sanayileşme devrinin klasik
layan kendi kendine yeten bir ulus ol- sınıf kavgalarına yol açtırmıyacaktır.
Yeni bir devlet kurmak, mülkiyeti ve üretim ilişkilerini yeniden düzenlemeyi ister
istemez zorunlu kılıyor. Mülkiyete ve üretim ilişkilerine ait sorunlar Osmanlı Devletinde
en yaygın ve girift biçimde toprakta görünür. Ayrıca, arazi, verginin en önemli kaynağı-
dır.
Bu tablo, Cumhuriyet rejimine geçişle birlikte değişmez. Aşarın kaldırılması arazi
vergisinin yeniden düzenlenmesini gündeme getirir.• Osmanlı Devletin'deki üretim iliş-
kilerinin hukuk zemininin değiştirilmesi ve medeni kanunun benimsenmesi ise, arazinin
hem ölçümü, hem de hukuksal durumunun ve değerlerinin yeniden saptanmasını gerektir-
mektedir. Bütün bunların savaşlar ve büyük göçlerin yanısıra enflasyon, mülkiyetin el
değiştirmesi ve kaybolmasıyla dolu bir dönemden sonra kısa sürede yapılması siyasal ve
pratik birçok zorlukla karşı karşıyadır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında ve 1929, 1930 ve 1931 'de, yönetimin bu amaca dönük bazı
adımlar attığı görülüyor (Bk. Cilt I, s. 66-7, 160-3, 339-44, 361-2 ve 382-3).
Buradaki görüşmeler, yönetimin gözettiği amacın arazi mülkiyetim güvenceye almak
ve bunu koruyacak bir hukuk çerçevesi getirmekle sınırlı olmadığını yansıtıyor. Amaç,
arazinin 'alınıp satılabilirliğini' objektif esaslara bağlayabilen bir sisteme erişebilmektir.
Ancak, arazi mülkiyetine ilişkin düzenlemeler oldukça yavaş gelişir, zaman alır, hatta
tıkanıp kalır.
13.12.1934
— 246
hukukî ve hendesî vaziyeti tesbit eder de- hibine, arazisi elinden alındığı için, tarla
mektir. Yoksa tam bir kadastro anlaşıl- halindeki kıymeti ne ise takdir olunarak
mak îâzımgelse idi, onun kıymeti dahi tes- onun yüzde 25 i tazminat olarak verilir.
bit etmesi lâzım gelirdi. Bu itibarla, iste- Maliye encümeni bu tazminatı yüz-
nirse burada bu hükmü koymak lâzım- de 50 olarak kabul etmiştir. Halbuki, bir
dır. bataklık kurutulduktan sonra bunun ya-
KİTAPÇI HÜSNÜ (İZMİR) — Bir rısının mal sahibine yüzde elli olarak ve-
defa bir yerde bataklığın olması ekseriyet- rilmesini fazla bulduk. Çünkü, mal sahibi-
le, daha doğrusu her zaman, sahibinin ne kâfi mühlet veriyoruz; bunu kurut di-
taksiri neticesi değildir. Belki nehirlerin yoruz. Bu masrafı Hükümet yapsın, da
mecralarının iyi tanzim edilmemesi yü- halkın lehine olarak feragat etsin denirse
zünden ileri gelir. Bu gibi vatandaşın ara- bunu da Yüksek Heyetiniz takdir buyu-
zisinin bir kısmı sular altında kalır. Bu rur. Yüzde 50 olur, yüzde 25 olur. Bu bir
yüzden de bataklık olur. Menfaati umu- takdir işidir.
miye namına Devlet bunu kurutacaktır.
Fakat Devlet bunu yaptıktan sonra va- Kurutulduktan sonra tarla halindeki
tandaşın malına tasahüb edecek. Yalnız kıymetinin yüzde yirmi beşi kendisine
vergi kıymetinin yüzde 25 ini verecektir. verilir. Vergi kiymetidir. Yani, tarlanın
Maliye encümeni ise yüzde 50 yi kabul vergi kıymeti takdir olunmuş, yazılmış-
etmiştir. Bu daha doğrudur. Küçük Men- tır. Ancak arazi vergisi kanunu mucibince
deres için böyle bir kanun vardır. eskiden yazılmış olan vergiler altı misline
iblâğ edilmiştir. Yoksa eski kıymet değil-
Meydana çıkacak bu gibi yerlerin dir. Aşağıda bir madde gelecektir. Orada
sahihleri arazi terkine razı olmadıkları deniliyor ki, bu kanunda vergi kıymeti
takdirde, Meclisi idare heyetlerince tak- diye yazılı kıymetler bina ve arazi vergi-
dir edilecek bedelin nısfını vererek tama- lerine matrah olan kıymetdir. Binaen-
mına tasarruf eder. aleyh, bu matrah olan kıymetin yüzde yir-
Su altında kalmış veya vakit vakit mi beşini tazmiat olarak tarla sahibine
sellere maruz kalmak gibi ahval yüzünden vereceğiz.
kısmen mutazarrır olan arazinin yine İslâ-
HALİL (İZMİR) — Yeniden tahrir
hat neticesinde kurutulan aksamının dörd
edilen arazi mıntakaları vardır. Orada
de biri Hazine'ye intikal eder, diyor.
vergiler yazıldığı zamanki kıymet üzerin-
RAİF (TRABZON) — Sıhhî sebep- den tesbit edilmiştir. Halbuki, eskiden
lerden dolayi bir adamın tarlasındaki ara- yazılmış henüz tahrire tâbi olmamış olan
zisi içerisindeki bataklığı kurutması ken- arazinin vergi kıymetleri ise lâşeydir.
disine tenbih olunur. Kendisine mühlet Kendimden bir misal arzedeyim; benim
verilir. Mühleti içerisinde kurutmadığı arazimin bilmem ne vakit yazılmış kıy-
takdirde o bataklık Devlet tarafından veya meti 3 bin altın. Halbuki, Ziraat Bankası
aid olduğu idareler tarafından kurutu- buhrandan evvel araziye kredi kıymeti
lur. Bataklık kurutulunca ne yapmak lâ- olarak mıntaka mıntaka kıymet takdir
zımdır? etmiştir. Kıymetin yekûnu yüz yetmiş bin
lira takdir edilmişti.
Bidayeten Hükümet tarafından ya-
pılmış olan masrafı arazi sahibi verirse Henüz arazi tahrir görmeyen yerler-
mal kendisinin olur. Bu masrafı vermiye- de bu böyledir. Yeniden tahrir gören yer-
cek olursa artık kurutulmuş olan yer ta- lerde bağlar 200 - 150 liradır. Tarlalar da
mamiyle Hükümetin olur. Ancak Hükü- daha kıymetli yazılmıştır. Kendimden mi-
mete kaldığı takdirde bu sefer arazi sa- sal verişim, Heyetinizin nazarı dikkatini
248 —
celbetmek içindir. Hiç olmazsa arazisi kısmın da haricinde kalan diğer bir kısım
kurutulan yerlerin masrafı mukabili bir daha vardır ki, o da Devletin sadece hük-
şey olsun. Devlet bunu alsın. Amma vergi mü tasarrufu altında bulunan ve kimsenin
kıymeti denerek olursa arazinin bu günkü hususî mülkiyetinde olmayan yerlerdir.
kıymetine göre hiç bir şey verilmemiş olur. Bunlara eskiden 'arazii metrûke' denilir-
di. Yani, bu yerleri ihya edenler bu yerlere
Ad. En. Kâ. RAİF (TRABZON) — sahib olurlardı. Bu kanunda biz bu nevi
24 ncü maddeden (Madde 24 — 1580 sa- arazinin mevcudiyetini kabul ediyoruz.
yılı Belediye kanununun 159 ncu maddesi Bu gibi yerleri kim ihya ve tarla haline
ile 2510 sayılı İskân kanununun 21 nci koyarsa ona malik olur. Bunların hari-
maddesi dışında kalan mera, baltalık gibi cinde iki parça daha vardır ki bunlardan
köy orta malı sayılan yerlerin tescili ve birisi ormanlardır. Bunların hududları bu
alım satım şekilleri hakkında hususî hü- gün malûm değildir. Bu kısım tapusuz ola-
kümler konulacaktır.) Maksad şudur: Be- rak halk tarafından tasarruf edilmekte-
lediye kanununun 159 ncu maddesi mu- dir ki, bu köylünün baltalık malıdır. Bun-
cibince belediye hududu içinde bulunan ların tapuları yoktur. Diğer kısım Dev-
meralar ve baltalıklar, otlak yerleri buna letin tanınmaktadır. Fakat, onda da iddia-
mümasil olan aksam, arazi parçaları... yı hak edilmektedir. Bundan başka bir
kısım daha vardır ki, onlar da meralardır.
Bu gibi yerler belediyenin hüküm ve
Yayla, kışlak denilen yerlerdir. Denile-
tasarrufu altındadır. Bilâhare bu hükmü
bilir ki, bu toprağın, bu memleketin içe-
tasarruftan maksad nedir, diye tereddüd risinde meraların miktarı çoktur. Umu-
edilmiş. Meclisi Âli bu hükmü tasarrufun ma aid toprakların doğruya yakın bir tah-
mutlak bir tasarruf olduğu, binaenaleyh bu min ile dörtte biri meradır. Bu meralar
meraların da, bu baltalıkların da belediye- eskiden bir köyün otlak ihtiyacını temin
ler tarafından istenildiği gibi satılabile- etmek için tahsis edilmiştir ve öylece de-
ceği, devredilebileceği neticesine vardı ve vam etmiştir. Tapu senedleri yoktur. Ba-
bu şekilde bir tefsir de çıktı. zan dava zuhur etmiştir. Efradla Hazine
Diğer bir hüküm, İskân kanununun, arasında, Hazine'nin mülküdür denilmiş,
bir maddesinde meralardan lüzum görü- meradır denilmiş, muhtelif vesikalara bağ- -
lecek olanların aid olduğu köy halkı taz- lanmıştır. Bu meralar bütün tahsis edil-
yik edilmemek şartiyle muhacirlere Hü- dikleri köylere aid olacak idi ise, mülki-
yetin olacak idi ise bu calibi dikkattir.
kümet tarafından iskân suretiyle verilebi-
Böyle memleketin arazisi içerisinde iyi bir
lir. Alınmış olan meralardan bu suretle
tevzin yapılmak bir rejim ağrer yapılmak
iskân kanuniyle, bir de belediye kanuniyle
için şimdiden bu meraların hukukî vazi-
sahiblendirilmiş olan meraların haricinde
yetlerini tesbit etmeyi biz tehlikeli bulduk.
kalan meralar için bu maddede ayrıca
Bu meralar çok eskiden tahsis edilmiştir.
hükümler vazedilecektir. Bunun için de
Bir köyün nüfusuna göre mera tahsis
hususî bir kanun yapılacaktır. Bunu niçin
edilmiştir. Fakat o köyün nüfusu yavaş
böyle dedik? Biz bu tetkikatı yapamadık.
yavaş azaldığı halde, yine o mera kendisi-
Biliyorsunuz ki Türk topraklarında ne aiddir. Bilâkis nüfusu az olan bir köye
bu günkü arazinin umumî vaziyeti dört az verilmiş, fakat şimdi nüfusu beş yüze
kısma ayrılır. Bunun birisi, muayyen bir çıkmıştır. Bu maziden kalma karışık bir
arazi parçasının bir şahsiyetin mülkiye- vaziyettir. Hakikaten köylünün ihtiyacını
tinde olmasıdır. Arsa, tarla veyahut Hü- temin edecek surette tanzim edilmesi ay-
kümetin mülkiyetinde olan kısımdır. Bu rıca tetkika değer bir şeydir.
— 249
1934'ün Mayıs'ında (yani, altı ay önce) kabul edilmiş olan Buğdayı Koruma Karşı-
lığı kanunu, buğday üretimine getirilecek bir vergiyi daha yüksek bir buğday fiyatı oluş-
turabilmek için araç olarak kullanmayı hedef alıyordu. (Bk. 28-9.5.1934'deki Meclis
görüşmeleri ve Buğdayı Koruma Hakkında 1 / 1019 no.lu kanun lâyihası)
Ancak, aradan geçen sürede bu vergiye karşı üreticiler ve çeşitli çevreler tepki gös-
terirler. Yeni bir yasa değişikliği yapılarak, vergi uygulamasının kapsamı daraltılmakta
ve vergi 'pazara çıkarılan un' ile sınırlandırılmaktadır.
22.12.1934
BÜTÇE ENCÜMENİ REİSİ MUS- dar mühim ve faydalı olmasına rağmen,
TAFA ŞEREF ÖZKAN (BURDUR) — şimdiye kadar tatbikatında müstahsilden
dahi vergi alınması, köylülerimizi haki-
Esas şundan ibarettir: Umumiyetle
katen çok sıkıntılı bir vaziyete sokmuştu.
fabrikalardan çıkan unlar, buğdayı ko-
Hükûmet(in) tadil teklifi ... halkımızın
ruma vergisine tabidir. Kara değirmenle-
sıkıntılı kısmını vergiye tabi tutmamasını
rinde öğütülmüş olan unlar, prensip ola-
istihdaf etmesinden dolayı çok yerinde ve
rak buğdayı koruma vergisine tabi değil-
âdilâne bir şeydir.
dir. Ancak bu değirmenlerde öğütülüp de
çarşı ve pazarlarda satışa çıkarılanlar HALİL (İZMİR) — Demokraside
vergiye tabi tutulacaktır. Tabii, bu esas müsavatın en büyük tatbik yeri, vatan-
konmuş olmakla beraber, vergide çok derin daşların vergi nazarındaki müsavatıdır.
bir tadil yapılmış oluyor. O tadil de, müs- Binaenaleyh, 10 bin nüfuslu olan kasaba-
tahsillere, hatta müstahsil olmayıp da da bulunanlar istisna edilecek, ondan
buğday satın alarak sırf kendi ihtiyacı yukarı nüfuslu olan kasabalarda bulu-
için kara değirmenlerinde unlarını öğüten- nanlar vergi verecek, bu, demokrasi ile
ler, bu unvanlarını doğrudan doğruya kabili telif değildir....
hiçbir vergiye tabi olmaksızın ve hiçbir
Değirmenciliğin memlekette böyle
takibe maruz kalmaksızın evlerine götü-
mütekâmil bir inkişafı, buğdayı koruma
rebilirler. Yalnız bunları satışa çıkaracak
için en mühim birşeydir. Çünkü, dışarı-
olurlarsa o vakit satışa çıkarılmış olan-
dan gelecek olan birinci nevi unlarla fab-
dan vergi alınacaktır.
rikalarımız dahili piyasada rekabet ede-
KİTAPÇI HÜSNÜ (İZMİR) — İk- bilecekler ve bu suretle hariçten ithalât
tisadi devletçilik siyasetimizin en bariz bir kesilecektir... Fabrikalar bu suretle hem
nümunesi bu buğdayı koruma kanunu- daha mükemmel un çıkarmak, hem de u-
nudur. Memleketin amudu f' karisini teş- nun maliyet fiyatında şey yapmak suretin-
kil eden müstahsilleri kalkındırmak için de netice itibariyle büyük mikyasta refahı
diğer vatandaşlara bir vergi tahmil edi- umumiyeye hizmet ediyorlar demektir....
yoruz. Öyle bir vergi ki, binnetice bu ver- Onun için, madem ki fabrikalara inhisar
giyi veren vatandaşlar da tabiatiyle bun- ettirmek yolu tutulmuştur - istikbal için
dan müstefid olacaklardır. Çünkü müs- arzediyorum - maksat daha ziyade müsteh-
tahsil kalkımnca, memleketin hayatı umu- liklere hasretmek olduğuna göre... vergiyi
miyesinde büyük bir inkişaf olacak ve ekmek üzerinden almak suretiyle fabrika-
bunu vermiş olan kimseler de bundan is- ların ununu çıkarmak zannederim daha
tifade edeceklerdir. Bu kanunun bu ka- doğru olur.
— 250
MALİYE VEKİLİ FUAD (ELÂ- mek yaptıran esnaf olsun, ne olursa ol-
ZİZ) — Dört aylık hasılat yekûnu, ikimil- sun, fakirler bu vergiyi vermeyeceklerdir.
yon üç yüz yetmiş bin dokuz yüz seksen Şimdi Bay Hüsnü arkadaşımızın söyle-
üç lira. Bunun içerisinde 17 000 küsur li- diği fakiı tabaka, kara değirmeninde unu-
rası makarna, bisküvi ve saireden alın- nu üğüterek ve evinde makarnasını kes-
mıştır. d irerek bu vergiden kendi kendine kur-
KİTAPÇI HÜSNÜ — Aldığım tulmuş bulunuyorlar.
rakamlar gösteriyor ki, bizim makarna Memleketimizde son buhran sene-
ve bisküvi üzerinde yürümemiz mana- lerinde, böyle istihsalâtımızm para etme-
sızdır. İki milyon lira içinde 17 000 lira- diği her zamanda bu kanun ortaya çık-
nın kıymeti yoktur. Bizim maksadımızı, saydı, bu gün herkes 5, nihayet 15 dönüm-
diğer vergiler temin ediyor. Makarnadan den fazla ekin ekmeyecek hale gelmişti.
niçin istiyorlar? Makarna bir gıda madde- Buna muhitimizde iyice şahid olduk. Bil-
sidir, ihtiyacı zarurî vardır. hassa şu noktayı tebarüz ettirmek isti-
Makarnayı lüks telâkki etmek doğru yorum. Bu kanun dosdoğru müstahsili
değildir. Makarnanın lüks kısımları var- korumuyor, ekmek yiyenleri koruyor. Bu
dır. İsterseniz bu kısmı vergiye tâbi tu- gün beş kuruşa ekmek yiyen adam, yarın
talım. Halkın aşağı tabakası bilhassa ma- kuraklık olduğu zaman yirmi kuruşa ye-
karna yer. Makarnanın un kısmından iki miyecek.
kuruş, iki kuruş da makarna kısmından Bu kanunla bugün 40 paraya, fakat
zammedersek bu 16 kuruş oluyor. Bu yarm 15 kuruşa sana ekmeği yedirmiye-
vergi fazladır. Makarna halkın bir çök ceğiz. Kadınlarımız da artık tenbellikten
kısmı için gıda teşkil eder. büsbütün kurtularak evinde ekmeğini,
İkinci kısım: Türkofis'den aldığım ma- makarnasını yapar. Bir adam nihayet
lûmata göre, bisküvilerimiz memleket ha- evine üç ekmek alır seneliği 9 lira eder. Bir
ricine çıkıyor. Arabistan'da bisküvilerimiz senede vereceği 9 lira için ekmek yapmak
mahreç bulmuştur. Bizim mamul unları- üzere evinde teşkilât yapmaz. O da ver-
mızın dışarı gitmesini takviye edelim. giyi versin. Bu sene 7 veya 8 kuruşa yedi-
Binaenaleyh, bu kanunu tadil ederken di- receğiz, gelecek sene de öyle. Binaenaleyh
ğer müstahsillerimizi sevindirdiğiğiz gibi kanun enfes olmuştur.
fakir tabakanın ihtiyacını kolaylaştıra- REŞİT (GAZİANTEP) — Makarna
lım; makarnayı bundan istisna edelim. ile şehriyeden bahsettiler. Makarnayı bi-
»( rinci, ikinci tabaka yer. 2, 3 kuruş fazla
Oniki kuruşa mal olan bir şeyden versin, ne beis var ? Bunun fukaraya, ham-
dört kuruş vergi almak doğru değil. mala tesiıi yoktur. Yalnız bazı memleket-
MALİYE VEKİLİ FUAD — Bu lerde uncular vardır. Bunlardan fukara-
17 bin lira dört aylıkdır. lar un satın alırlar. Bu memlekette 2, 3
KİTAPÇI HÜSNÜ — Öyleyse, sene- uncu vardır. Buna bir değirmenci mi, yok-
liği olsa olsa 61 bin lira etsin. Milyonla- sa bir muhafaza memurumu tutacaksınız?
rın içinde bunun bir kıymeti olmaz. Mak- Bazı memleketlerde herkes ununu
sadımız, kalkınmayı temin etmek, Ziraat kendisi üğütür, ekmeğini kendi yapar.
Bankası'nm zararını karşılamaktır. Bunu Buralarda ancak ya iki, ya üç uncu var-
başka şekilde de yapabiliriz. dır. Bu uncuların verebileceği vergi ayda
EMİN (ESKİŞEHİR) — Şimdi bu 10-15 liradır. Bunlardan vergi ne suretle
kanun diyor ki, buğdayı alıp kara değir- toplanacaktır, 30 lira aylıkla tutulacak bir
meninde üğüten ve evinde kadımna ek- memurla bu iş nasıl idare edilecektir?
— 251
Meselâ bizim memleketimizin dokuz bin Diğer noktaya gelince, anladığıma gö-
nüfusu ve üç uncusu vardır Burada nasıl re, dükkâna getirip de satanlardır ki, esa-
idare edeceksiniz?. sen bu dükkâncılar unu dükkâna getirip
satıyorlarsa, bu unun zaten evvelce ver-
Mal. V. FUAD (ELÂZİZ) — Ma- gisi alınmıştır. Böyle değilse, pazar yerine
karna, bisküvi hakkındaki vergiden istis- gelerek un alacak adamların unlarından
naya aid olan cevabı Bay Reşid verdi. da önceden vergi alınmış bulunacaktır.
BAYINDIRLIK BAKANI ALİ ÇE- mek suretiyle bir şey yapmak imkânı yoktu
TİN KAYA (AFYON KARAHİSAR) — ve bu, bir hayli zaman devam ettikten
İstanbul Rıhtım şirketinin satm alınması sonra Cümhuriyet Hükümeti 1928 de şir-
meselesi nihayet buldu. Onun mukave- ketin ve rıhtımın vaziyetini yeniden tetkik
lesini bir kanunla Meclisinize sunuyoruz. etti ve satın alabilmek imkâmnı araştırdı.
Bunun mazisi ve hali hakkında ufak bir Şirketin birçok vecaibini yapmadığı tes-
hulâsa yapmak istiyorum. bit edildi.
Bu Rıhtım şirketi imtiyazı 1306-1890 Nihayet, eski devirden kalma bir
senesinde 80-85 sene müddetle verilmiş- mesele şirketle Hükümet arasında bir
tir. İmtiyazın mahiyet ve vecaibi de, İs- ihtilâfa sebep oldu. Liman dahiline giren
tanbul ve Galata tarafında rıhtımlar yap- vapurlardan da yine - rıhtıma çıkama-
mak, iki köprü arasında yine rıhtımlar yanlardan - vergi almak meselesi. Bundan
yapmak, antrepolar yapmak, rıhtım işle- dolayı, nihayet vaziyeti Hükümet bir daha
rine aid icab eden teshilâtı da temin et- tetkik etti ve bu rıhtım imtiyazını şirket-
mekti. ten almağa karar verdi. Bu bir hayli za-
man karşılıklı münakaşayı mucib olur.
Halbuki bu şirketin deruhde ettiği Bir iki sene içerisinde ve nihayet şirketin
işler yapılamamıştır. Yalnız İstanbul Ga- tarifesine yüzde 3 zamma mukabil şirketin
lata tarafında bir kısım rıhtım yapılmış, de altı antrepo yapmasmı karşılıklı kabul
antrepoları yapılamamıştu. Bilhassa iki etti. Halbuki, şirket dört tane yapar iki-
köprü aıasında bir şey yapılmamıştır ve sini yapmaz. Beşinciyi yapmakta iken ye-
bunu siyasî tesirlerle, o zamanın siyase- niden tarifeye zam ister. Hâsılı bu suretle
tine göre tehir ettirmişlerdir. Zamanımıza Cümhuriyet devrinde Hükümetle şirket
yani, Lozan muahedesinin akti tarihlerine arasında safha safha ihtilâflar devam et-
kadar bu suretle devam etmiş olan imti- miştir. Nihayet şirkete imtiyazını satması
yazlı rıhtım şirketi Cümhuriyet devrinde teklif edilir ve şirket de satmayı kabul eder.
bir readaptasyon muamelesi görmüştür.
Tarifelerine yüzde 3 zammedebilmek im- Bu suretle müzakereye başlamr. Satın
kânı verilmiştir. Şirket ise, diğer bir takım almakta en mühimmi, nazarı dikkatinize
şiı ketlere güya verilmiş tarife olan zam nis- arzedebileceğimiz mesele şudur: İmtiyazı
betlerinin yüzde 6 yapılmasını istemişti. satın almak için son beş senenin hasılatı
Halbuki, memleketin şeraiti umumiye ve gayrisafiyenin yüzde 80 ini diğer imtiyaz
iktısadiyesi değişmiş olduğuna göre şirketin senelerine vermekte, yani, 85 senenin (45
artık o tarihten sonra tarifesine zammet- senesi geçmiştir) diğer 40 senesi için yüzde
— 252 —
80 vermek suretiyle 270-280 bin lira kadar olduğundan, yeniden tayin olunacak za-
verilmesi lâzımgelen para tutuyor. Böyle mana kadar bunlardan vazgeçildiği bildi-
bir vaziyette pazarlığa oturtulmuş ve ne- rilmiş ve şirket cevaben kendisine ba ira-
ticelenmiştir. Yani buna, yüzde 80 faizi ve dei seniye tebliğ edildiği veçhile bu mec-
emlâki hususiye parası da zammedilirse buriyetleri ifa etmeyeceğini ve bundan do-
senede 600 bin lira ödemek mecburiye- layı Hükümetten tazminat aramayacağını
tinde kalacaktır. Mukavelenin mühim nok- bildirmiştir.
tası budur ve memleket için bu meselenin
İki sene sonra Nafıza Nezareti tarafın-
halledilmiş olmasıdır.
dan şirkete yazılan bir tahriratta, rıhtım
Müzakere oldukça mühim safhalar tarifesinin tadilâtı için ba iradei seniyei
geçirdi ve neticede satın almak meselesi cenabı hilâfetpenahî teşekkül eden komis-
tamamen halledildi. Mukaveleye Sara- yon mukarreratı sefaratı ecnebiye tara-
çoğlu Şükrü arkadaşımız Kabinece memur fından kabul edilmiş olduğu bildirilerek
edilmiştir. kapütüler bir vaziyetin içine düşülmüş-
tür.
ADLİYE BAKANI ŞÜKRÜ SARA-
ÇOĞLU (İZMİR) — Bu gün satm aldı- 1914 te Cavid Bey tarafından verilen
ğımız imtiyazlar 1890-1306 tarihinde ve bir mektub ile de limanda ve gümrükler-
85 sene müddetle verilmiştir. Antrepo imti- de vücude getirilecek tadilât ve saire mü-
yazı sahası Tekirdağı'na kadar imtidad nasebetiyle şirketin rüsum ve menafiinin
eder. muhafaza olunacağı temin olunmuştur.
O tarihte şirkete sermaye olarak kon- İmtiyaz mukavelenamesinin yirmi al-
muş olan 23 milyon frankın tam yarısını tıncı maddesinde şirketin denizden kaza-
İngiliz Devlet Bankası vermiş, diğer yarı- nacağı arazi ile istimlâk kanununa tevfi-
sını da Osmanlı Bankası temin etmiştir. kan iştira edeceği araziden ve mukavele
Şirketin bu günkü sermaye ve mevcudun mucibince Devletin kendisine terkede-
sahihleri çok az farkla aşağı yukarı yine ceği yerlerden artan mahaller kendisine
aynidir. emvali hususiye olarak bırakılmış olduğu
İmtiyazın onuncu senesinde şirketle için bu kayitten istifade eden şirket istik-
Hükümet arasında çıkmış olan ihtilâflar raz ettiği paralarla mesud senelerin vari-
had bir devreye girdikten sonra imtiyazın datını bir araya getirmiş ve koskocaman
41 milyon franga istirdad edilmesi tesbit bir emlâki hususiye meydana getirmiştir
edilmiş ve şayet mubayaa meselesi bir sene ki, imtiyaz haricinde hususî malları olan
zarfında ikmal olunamazsa Hükümetin bu emlâkin kiymeti onlara göre 70-80
25 bin lira tazminat vermesi kararlaştırıl- milyon franktır. Şurası muhakkaktır ki,
mış. Bu uzlaşmanın tatbikından çıkan ih- şirket bu emlâkten senede 150 000 lira
tilâflar siyasî ihtilâtat tevlid ederek Mi- kira almaktadır.
dilli adasının Fransa donanması tarafın- 80 senelik imtiyaz mukavelenamesi-
dan işgal edilmesi gibi elîm ve acı bir ha- nin 40 nci senesinden sonra Devlet muba-
tıra yaratmıştır ki, fikrimce bu şirketin yaa hakkını haizdir. Mubayaa bedeli, ev-
bu tarihten sonraki zamanlardaki muvaf- velâ son beş senelik gayrisafi varidat ve-
fakıyetsizliğinin en büyük sebebi bu hatıra satisinin yüzde 80 ini imtiyaz müddeti hita-
olmuştur. mına kadar, saniyen alâtı edevat ve leva-
1313 tarihinde Nafıza Nezareti şir- zımın muhamminler tarafından takdir
kete bir mektub yazarak, iki köprü ara- olunacak bedelini peşin vermek suretiyle
sında yapılacak rıhtım ile sefainin kışla- yapılacaktır ve bu miktar sermayenin faiz
ması için hazırlanacak yer sadet haricinde ve itfası için lâzımgelen miktardan dun
— 253
frank tediye edilecek. Fakat ileride frangin manlı borçlarının hak ve vazifelerine aid
yükselmesi ihtimaline karşı bir tedbir dü- bonolardır ve orada ise franga karşı en
şünülmüş müdür? ciddi en katî tedbirleı alınmıştır.
ŞÜKRÜ SARAÇOĞLU — Muka- EMİN SAZAK (ESKİŞEHİR) —
velenameye, eğer bize ahval ve şerait im- Şirket Haliç dahilinde rıhtım yapmadığı
kân verseydi, Düyunu Umumiye muka- halde haksız olarak rıhtım parası alırdı.
velenamesi içine girecek kısımlardan birisi Bay Şükrü Saraç, izahatları meyanında
olmak üzere bunu koyacaktık. Yalnız Ka- bir mektupla bu rıhtımdan vazgeçilmiş
saba hattını satın aldığımız zaman dedik demişler. Fakat resimden vazgeçmemişler.
ki, ikinci derece ipotekli, yani, Düyunu Haliç dahilinde rıhtım olmadığı halde
Umumiyenin meselesi hallolunduktan son- oraya giden hamuleden rıhtım resmi alı-
kendilerine verdiğimiz ünitıik tahvilâtını nıyordu. Devlet, böyle bir vaziyet yapma-
ra birinci derecede rehinli bir tahvilât ola- malıdır. Bu şirketin yaptığını yapmama-
rak çıkarmıştık. Kasaba hattını aldığımız lıdır. Fakat esasında ne sermayesinin, ne
zaman, başka bir karşılık vermemek için esasının büyük bir tesiri var. Sırf aldat-
ayni hukuk ve şeraiti haiz olduğu için manın tesiriyle meydana gelen büyük bir
ikinci verdik. Bu ikinci verdiğimiz derece varlık. Netice ve hakikat budur.
içine umduk ki bunu da alalım, fakat razı
NAFIA VEKİLİ ALİ ÇETİNKA-
olmadı. Yani, Kasaba razi olmadı. Bunu
YA — Bu kanun ile Maliye Vekâletinin,
tasıih etmek isterim. Bu meblâğ da 31
işi üzerine alması, bir intikal devresi ge-
milyon frank gibi gayet küçük olduğun-
çirmek vaziyetindedir. Meseleyi esaslı bir
dan, bununla bir tahvilât da çıkarmak ka-
surette Hükümetiniz mütalea edecek ve
bil olmadığı için, bu meblâğ namına bono
her halde halk için, memleket için en iyi
verildi. Mukavelenamenin içindeki yazı-
şekli tatbik edecektir.
lar tamamen gösterir ki, her hususta Os-
CUMHURREİSÎ KEMAL ATATÜRK'ÜN
SAYLAV (MİLLETVEKİLİ) SEÇİMİ DOLAYISIYLA YAYINLADIĞI BİLDİRİ
4.2.1935
1930 ve 1931 yıllarından beri acun, ması, nisbetle bir çok ülkelerden önce
hiç ayırt tan 1 m-yan genel bir sıkıntı için- durdurulmuştur. Yurt için yeni kazanç
dedir. Her yerde ürünlerin fiyatları düş- yolları bulmağa verilen ehemmiyet, fazla
müş olduğu halde alıcılar azalmış, ticaret iyi ve hayırlı tesirini hissettirmeğe başla-
müvazeneleri bozulmuş, iş hacimleri da- dı. Geniş ölçüde sanayileşme hareketi, dev-
ralmış, en sağlam paralar sarsılarak düş- letçe ve ulusça alınan yeni durumun en
müş veya düşürülmeğe mecbur kılınmıştır. belli vasfıdır.
Bizim yurdumuz bu sarsıntılara bilhassa Buğün ziraat ve sanayi ürünlerimizin
maruz bulunuyordu. Çünkü, ticaret ve fiyatlarında düşkünlük durmuş, hatta ge-
tediye müvazenesi ötedenberi açık bulun- nel olarak yükselme başlamıştır. Ziraî ve
duğu halde ziraat maddelerinin fiyat düş- sınaî ürünlerimizin miktarları dahi, çok
künlüğü ve yurdun geniş ölçüde sınaî ülkelerde azalmağa ve azaltılmağa mah-
mamulata olan ihtiyacı, alış veriş açığını kûm olduğu halde, bizde bir artma gös-
daha ziyade artıracaktı. Bu zorluklar ve termektedir. Yetiştiriciyi meyus etmiye-
ihtimaller yüzünden ülkede genel sıkıntı, cek kanaatli bir fiyat ile ürün artımı yeni
malî olarak da ağır tesir yapacağından, ökonomi düzenimizin sağlam temellerin-
devletin Hazinesi gittikçe daha fazla dar- den ve mutlu ayrıdımlarından biri olmak
lığa maruz bulunuyordu. yolundadır.
Bu çetin şartlar her alanda, yeni ku- Ökonomik tedbirlerin doğruluğu ve
rumlar yapmağa mecbur olan yurdumuz- sağlamlığı ulusun genel yaşayışında ve
da açılmayı ve ilerilemeği durduracak her şeyden önce devletin maliyesinde
mahiyette idi. Bütün bu çetin şartlara şu müsbet tesirini derhal gösterdi. Şiddetli
gayet mühim noktayı da katmak gerektir: ve sert tasarruf tedbirleriyle muvazenesi
Geçen dört yıl içinde, uluslar arası durumu temin olunan devlet bütçesi 1931 den
yeni ve derin bir buhrana girmiş ve ulus- sonra her yıl muvazene içinde artmaya
lar arasında kuşku ve güvensizlik şiddetle başlamıştır.
kendisini hissettirmiştir. Bir çok vergiler İslah edilmiş, hatta
Geçen dört yıl içinde, ben ve Fırkam, indirilmiş olduğu halde, tahsilâtta ve
ulusun başlıca bu meselelerini halletmek bütçe yekûnunda artma kabiliyyeti görül-
vazifesinde idik. Bütün yüksek kat'niza mesi, sağlam bir malî bünyenin ve ökono-
açık alınla çıkıyoruz. En nazik ulus dava- mik ahvalin her yıl daha ziyade iyileşme-
larını, en isabetli tedbirlerle en doğru yol- sinin en müsbet belgesidir.
larda takibettiğimiz ve her alanda müsbet Uluslar arası güvensizlik ve kuşku
neticeleı aldığımız kaıııgındayız. devrinde, biz, Büyük Türk Ulusunun yüce
Ökonomide, ticaret muvazenesini te- menfaatlerine en uygun tedbirleri büyük
min edecek ve ulusun satın alma kabiliye- hassasiyetle takibettik. Bir yönden de ulu-
tini koruyacak tedbirler bulundu. Bu gü- sal koruma vasıtalarına özel bir değer
zeyde iş ve değişme hacımlarının daral- verdik.
— 256
Ökonomide, maliyede, nafıada, kül- çok kudretli bir hale getirmek esaslı bir
türde ve millî müdafaa ile iç ve dış siya- umdemizdir.
sada doğruluğu denenmiş gidiş yollarnda Nafıa programınızı durmadan takip
azimle yürüyeceğiz. Ökonomide sanayi- edeceğiz. Asırlardan beri ihmal edilmiş
leşme programımızı tahakkuk ettirmek, olan vatan bayındırlığını şimdiye kadar
ürünlerimizin nefasetlerini ve standart- büyük zorluklan yenerek nasıl takip ede-
larını tanzim ve muhafaza etmek, her tür- bildikse, bundan sonra, daha ziyade dik-
lü deniz ökonomisini genişletmek, her kat ve sebat ile takip edeceğiz. 1935 se-
türlü maden ökonomisini büyültmek, kü- nesi nihayetine kadar demiryolları Diyarı-
çük kredi müesseselerini vücuda getir- bekir'e varmış, kömür havzasına ve An-
mek kararındayız. talya'ya doğru uzanmış olacaktır. Erzurum
Sanayileşme devrinde ihtikâr sure- hatları faaliyetle ilerliyor ve ilerliyecektir.
tinde bir fiyat pahalılığına mahal verme-
Yüksek ve inkılâpçı bir kültür sevi-
mek için ciddî kontrol tedbirleri genişletti
yesine varmak için, önümüzdeki yıllarda
rilecek ve pekleştirilecektir.
daha çok emek vereceğiz. Müsbet bilim-
Maliyede vergi ıslahatına devam olu- lerin temellerine dayanan, güzel san'atleri
nacaktır. Bu ıslahat, yurddaşın malî yü- seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar
kümlerini yersiz sıkıntılara ön vermiye- beden terbiyesinde kabiliyeti artmış ve
cek surette düzeninde ödemesini temine yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil
matuftur. Tedricî ve iktisadî gelişmeğe yetiştirmek, ana siyasamızın açık dileği-
uygun bir terakki ile devletin hazinesini dir.
YAYINLADIĞI BİLDİRİ
EKONOMİ BAKANI CELÂL BAYAR'IN
YENİ KONTENJAN KARARNAMESİYLE İLGİLİ DEMECİ
Bayar"ın açıklamaları, dış ticaret politikasının birkaç yıldır kesinleşmiş olan çizgile-
rini yinelemektedir. Politikanın ana ilkesi "malımızı alanın malını almak, almayanın
almamaktır." Ekonomide üretilen mal hacmim genişletmek, üretici gelirlerini artırmak
ve bunu üreticiye içte ve dışta yeni pazarlar ("mahreçler") sağlayarak yapmak ve poli-
tikanın ana hedefi oluyor. 1934-3 5"in koşullarında bu hedefi sağlayabilen sistem kliring-
dir. 1931-32'koşullarında ise "malımızı alanın malını almak" ilkesi kontenjan siste-
miyle işliyor ve hedef ithalâtı kontrol ederek ödemeler dengesi açığından sakınmak olu-
yordu. Bayar"m açıklamaları, kontenjan sisteminin kısa bir tarihçesini de veriyor.
19.2.1935
İnönü kısa bir program sunuyor. Ekonomide ağırlık noktaları yine sanayileşme ve
dengeli bir iç pazar geliştirme ile ödeme sorunu yaratmayan, işlek bir dış ticaret sistemi
kurma üzerinde toplanmıştır. İç pazarda güncel sorun sınai mal fiyatlarının göreli yük-
sekliğidir. İnönü, taşıma tarifelerinde sağlanan indirimlerle şeker, kömür, çimento gibi
malların fiyatlarının göreli olarak düşürüleceğini ve tüketimlerinin artırılacağını, amacın
üretim-tiiketim arasındaki 'genel denge'yi korumak olduğunu belirtiyor.
Konuşmacılardan Halil Menteşe ve Hüsnü Kitapçı ise iç ticaret hadlerinin sanayi
lehine (tarım aleyhine) çok açılmış olduğunu, asıl sorunun burada yattığını vurguluyor-
lar. İkisi de, köylünün tükettiği malları ucuzlatmanın ötesinde köylüye daha büyük ko-
laylıklar (ve muafiyetler) sağlanmasından yanadır.
Menteşe'nin, sanayileşmenin getireceği yeni sınıfsal yapıya ve yeni sorunlara da dik-
kat çektiği görülüyor. Menteşe, yeni sosyal akımların, 'disiplinli demokrasi' dediği tek
parti yönetimince olabildiğince erken kontrole alınmasını ve iş kanununun buna göre dü-
zenlenmesini önermektedir.
7.3.1935
BAŞVEKİL İSMET İNÖNÜ (MA- Şeker, kömür, çimento gibi mahsulle-
LATYA) — Hükümet şimdiye kadar ol- rin fiyatları üzerinde esaslı indirmeler ya-
duğu gibi, sade bir program sahibidir. pılarak bunların içerde sürümleri artırı-
Ancak programı tatbik için sağlam bir lacağını sanıyoruz.
azim ve katî bir karar ile çalışmak yolun- Hükümet, hem genel hizmet veya şir-
dadır. Biz, inkılâblarm vücuda getirdiği ket masraflarını indirerek hem yerli ürün
yeni Türk cemiyetinin içeriden ve dışarı- ve mamullerin bedellerini ucuzlatarak
dan sulh ve emniyet içinde çalışıb ilerle- yurdda yeni ve esaslı bir genlik açılacağı-
mesini ve açılmasını amaç tutuyoruz. Sul- na inanıyoruz.
hun ve huzurun bulanmadan kalacağına
ve icabında ehliyetle ve fedakârlıkla ko- Deniz nakliyemizi ıslah etmek ve ye-
runacağına, güven havası, yurdun imarı nilemek ve umumiyetle tarifeler üzerinde
ve yurtdaşın refahı için birinci şart oldu- ucuzluğa ve kolaylığa gitmek yolumuzdur.
ğuna inanıyoruz. Demiryollarının, rıhtımların ve li-
Ökonomi alamnda zamanın şartları manların Devlet elinde bulunmasının fay-
ve istekleri gittikçe zorlaşmakta olduğu- daları her gün daha ziyade anlaşılmakta-
nu görüyoruz. Biz, ülkenin ödeme kabili- dır. Nakliyede ucuz ve ökonomik işlet-
yetini kolaylaştıracak bir ticaret sistemini meyi iltizam ediyoruz.
takib etmeğe mecburuz. Diğer taraftan
Sovyet İttihadı ile münasebetlerimiz
memleket dahilinde istihsali ve istihlâki
her zamandan ziyade sıcak bir dostluk
artıracak yeni ve geniş faaliyetleri teşvik
içindedir. Sovyet sanayiinin güzel eserleri
etmeği lüzumlu görüyoruz. Sanayileşme-
sanayileşme hayatımızda ebedî dostluk
ğe verdiğimiz ehemmiyet, her zamandan
hatıraları olarak yükselmektedir.
ziyade artmıştır. Yeni bir ökonomik ka-
rar olarak Yüksek heyetinize arzederiz ki HALİL MENTEŞE (İZMİR) — Ben-
Hükümet sınaî mamulâtımızın dahilde ce General İsmet İnönü'nün memlekete
istihlâkini artırmak için özel tedbirler al- yapmış olduğu en büyük hizmet, Teşkilâtı
mağa karar vermiştir. Esasiyenin tesbit ettiği demokrasi esasla-
— 259
rında sebat ederek, ütopik doktirinler bette faal bir rolü olacaktır. Fakat, İsmet
üzerinde beşeriyete yeni nizamlar bulmak Paşa Hazretlerinin bir nutkunda söyledik-
üzere şurada burada vukubulan tecrübe- leri gibi, bizde Devletçilik diğer memleket-
lere Devletin siyasetini kaptırmamış ol- lerde olduğu gibi hususî teşebbüsleri ik-
masındadır. Şu muhakkaktır ki, beşeriyeti tisadî sahadan birer birer ihraç etmek de-
bu günkü medeniyet ve terakki seviyesine ğil, yalnız onların yapamayacağı ve mem-
eriştiren, demokrasi esasları dairesinde ku- leketin muhtaç olduğu büyük işleri önle-
rulmuş olan nizam içinde azamî inkişafı mektir ve kendi tabirince, bir müdafaa va-
bulan ferdî teşebbüslerdir. Ferdî teşebbüsler sıtası olarak kullanmaktır.
derken Devletin iktisadiyattaki rolünü unut-
mamak lâzımdır. Devlet eski göreneklere Binaenaleyh ileride de bu hudud
göre bir emniyet jandarması, bir emniyet dahilinde kalınacağına ve bu yolda yürü-
muhafızı olmaktan çıkmıştır. Devletin, neceğine hiç şüphem yoktur.
amme menafiinin muhafazasında hakem Şu muhakkaktır ki, demokrasi esas-
rolü tamamiyle elindedir. Demokraside ları dairesinde kurulmuş olan şerait ve
böyledir ve böyle olmalıdır. Bilhassa bi- nizam içinde ferdî teşebbüsün azamî in-
zim memleketimiz iktisadî kapitülâsyon- kişafını bulmasıdır ki, beşeriyeti bu günkü
ların tazyiki altında vaktiyle münkeşif olan medeniyete yükseltmişti!. Buna varıncaya
sanayii sönmüş ve sırf ziraî bir memleket kadar bizim katedecek etaplarımız vardır.
haline gelmiş ve iktisadî kıymetleri, muh-
taç olduğu eşyayı hariçten almağa kâfi Her gün şükranla görüyoruz ki mem-
gelmediği için tediye muvazenesi daima leketin ufuklarında bacalar yükselmekte-
açık olarak devam etmiştir. İktisadî kapi- dir. Gelecek senelerde alınan büyük te-
tülâsyonların mevcud olduğu devirlerde şebbüslerle daha birçok fabrikalarımız
bu açık hariçten mütemadiyen yapılan kurulmuş olacaktır. Bu suretle, bu gün elli
istikrazlarla kapatılıyordu. Fakat bu istik- bin tahmin edilen amele miktarı da arta-
razlar yapıldıkça Devletin hidematı umu- caktır. Binaenaleyh sınıflar arasında mu-
miyesini sevk ve idare için, orduyu, do- vazeneyi kurmak, mücadeleye mâni ol-
nanmayı ihzar için elinde bulunan malî mak, vahdeti tesis için Devletin bu günden
kudret yavaş yavaş bu borçların amortis- hakem rolünü alarak sosyal kanunları ih-
manına karşılık olmak üzere günden güne zar etmesi ve neticelendirmesi lâzımdır,
azalıyordu ve bu gidiş bir iflâs gidişi idi. kanaatindeyim. Çünkü devanse edilmez-
Binaenaleyh, bu vaziyette bulunan bir se, hariçten vuku bulacak tazyikle bu ka-
memlekette iktisadî kapitülâsyonlar kalk- nunlar yapılacaktır. O vakit memlekette
tıktan sonra elbetteki birinci vazife, mem- 'disiplinli demokrasi' olarak güttüğümüz
leketin tediye muvazenesini karşılaştırmak fikri bozacak hatalı bir takım cereyanlar
ve memleketin iktisadî muvazenesini kur- tevellüd edebilecektir.
maktır. İktisadî muvazeneyi kurmak için Başvekil Paşa Hazretleri buyurdular
maatteessüf ziraat hayatı memlekette ge- ki "memlekette sanayiin istihlakâtını ge-
niş ve büyük sermaye kurmağa mâni ol- nişletmek için ucuzlatma tedbirlerine mü-
duğu için hususî teşebbüslerin yapama- racaat edeceğiz ve bu ucuzlatma şu ve bu
yacağı büyük işleri Devletin üzerine al- sanatlere teşmil edildiği gibi yavaş yavaş
ması ve bu ihtiyacı önlemesi zaruridir. bunun üzerinde yürüyeceğiz". Bu mesele,
Binaenaleyh, şeraiti iktısadiyenin müsaid yalnız sanayiin istihlâkâtını genişletme
olduğu sahalarda biran evvel fabrikalar meselesi değildir. Bu mesele, daha büyük
kurarak memleketin kendine mümkün ol- ve daha geniş bir meseledir ve ondan
duğu kadar kâfi gelecek surette iktısaden dolayıdır ki, bu meseleyi daha geniş
müstakil bir vaziyette bulunmasında el- sahada almak lâzımgeliyor kanaatinde-
— 260
Program kısadır, özdür, fakat muhakkak Bir de muamele vergisi üzerinde dur-
surette yapılır. İsmet İnönü'nün 15 seneyi mak lâzımdır. Bu gün muamele vergisi
dolduran askerî, siyasî, bilhassa millî gayri mantıkî bir tarzda alınmaktadır. Bir
hayatında vadedip de yapmadığı birşey taraftan sanayi mamulâtımızı ucuzlatmak
görülmemiştir. istiyoruz, bir taraftan da muamele vergi-
Bilirsiniz ki, 1931 senesinde buraya siyle onları karşılaştırıyoruz. Binaenaleyh
geldiğimiz zaman buhranla karşılaşmış- bu muhalif cebheden gidişe nihayet ver-
tık. Genel sıkıntı, gelirimizi azaltmıştı. mek lâzımgelir.
İsmet İnönü o zamanki beyannamesin-
de bize demişti ki, bu buhranı önleyece- Sanayi meselesini görüşürken, ma-
ğiz, bunu ciddî tasarruflarla karşılayaca- liyet fiatini ucuzlatmak suretiyle köylüye
ğız, fakat memleketin hayatiyeti ve iler- doğru inmek var, bir de köylüyü kuvvet-
lemesi için katiyen durmayacağız demişti. lendirmek suretiyle sanayi mamulâtmı al-
Nitekim durmamıştır, mütemadiyen ileri mağa yetiştirmek var. Yalnız bu arada bi-
gitmiştir. Bütçe tevazününü, ticareti ha- zim ârizî ve halledilmesi lâzımgelen bir
riciye ile temin için verdiği ehemmiyeti vaziyetimiz vardır: Bu vaziyet de köylü-
şükranla yadetmek lâzımdır. Hazinenin nün borçlarıdır. Her halde köylüyü bu
itibarı malisi bu suretle çok yükselmiştir. yükten bir an evvel kurtarmak lâzımdır.
Kırım muharebesindenberi istok bedeller- Bu mesele çok mühimdir. Eğer köylü bu
le haricî ticaret açığı milletin istok bedel- yükten kurtarılmazsa piyasaya çıkamaz.
leriyle kapatılmıştır. Bunları söylerken be- Bu sene memleket mahsulâtında gö-
yannamelerinde işaret ettikleri sanayi prog- rülmüş olan yüksekliğe rağmen hayatı
ramına da dokunmak isterim. ticariye neden inkişaf etmemiştir, denirse,
yegâne sebep budur. Şimendifercilikte ha-
Sanayiin memlekette inkişafı, mut-
kikaten çok ileri gittik. Yalnız inşa iti-
laka masnuat sürümünün çoğalmasiyle
bariyle değil, tarifeler itibariyle yaptığımız
mümkündür. Halbuki ihtikâra mahal bı-
tenzilat memlekette büyük bir hareketi
rakıldıkça, maliyet fiatları ucuzlatılma-
ticariye uyandırmıştır. Zaten halkın sev-
dıkça bu masnuattan halk yığınlarının is-
gisini ve ümidini bir kat daha çoğaltan
tifadesine imkân yoktur. Köylünün, nüfu-
sebeblerden biri de bu şimendifer siyaseti-
sun yüzde 60 ını teşkil eden müstehlik ta-
mizdeki muvaffakiyettir. Böyle amme hiz-
bakasının alamayacağı bir sanayi maddesi
metlerini halka kârlı olabilecek bir surette
memlekette hiç bir zaman müfid olamaz.
kullandıktan sonra Devletçilik siyasetine
Maliyet fiatlarını ucuzlatmak için alınan
karşı koyacak hiç kimse yoktur.
tedbirleri ele alırken evvelemirde kömürü
(ki sanayiin enerjisidir) onu ucuzlatmadık- Sanayileşme işinde de şimendiferci-
ça sanayiimize hayat vermek kabil değil- lik kadar muvaffak olursak büyük bir
dir. Ondan sonra kredi meselesi de çok muvaffakiyettir. Şimdi mamulât yapılıyor.
mühimdir. Bunu da tanzim etmek lâzım- Fakat yüksek himaye sayesinde çıkıyor.
dır. Sonra, bunlardan daha mühimmi faiz Yerli sanayiin memlekette teessüsü, ancak
meselesidir. Faiz bu gün memleketimizde ve ancak ucuz fiatlarla köylünün dahi ala-
büyük bir pahalılık tevlid ediyor. Bir ra- bileceği bir şekilde yetiştirmekle kabil
por münasebetiyle görmüştük. Bu rapor, olacaktır. Görülüyor ki, iktısad alanında
sahibi salâhiyet bir zat tarafından tanzim mühim kararlar almıyor. Bu sene mahsu-
edilmişti. Bizdeki faiz miktarının çokluğu lât kıymet'erini yükselten tedbirler almak
yüzünden istihsal edilen eşya fiatinin yüz- suretinde Türkofis teşkilâtından azamî
de dört buçuk nisbetinde yalnız faizden istifade etmek yoliyle İktısad Bakanlığı
yükseldiği anlaşılmıştı t. hakikaten mühim işler başarmış demektir.
— 262 —
I
BAŞBAKAN İSMET İNÖNÜ — bu hususta bir kaç senedenberi sebatla
Sanayileşmenin icabı olan soysal kanun- ve çetin bir mücadele takib ettiğimizi
ları dikkatle hazırlıyoruz. Bu çalışma zikretmem için vesile vermiş oldular.
ilerlemiştir. Yakın bir zamanda Büyük Fena faizciliğin bu memlekette nasıl
Meclis'e takdim edebileceğimizi sanıyoruz. bir felâket olduğu takdir edilmiştir. Biz
Ucuzluk için uğraşmalarımızı zikre- bunun için bir taraftan millî müesseseler-
derken ancak bir kaç örnek söyledim. Bu de faiz haddini memleketin ahvali ökono-
bir siyasettir ki, diğer mevzularda da geniş misiyle mütenasib olarak indirmeğe çalı-
olarak bunu tatbik etmek istiyoruz. An- şırken, diğer taraftan vatandaşlar arasın-
cak, her mevzuun kendi özelliğine göre da bu sanatin kabul edilebilecek bir isti-
ayrıca bir tedbir istediğini takdir buyuıur- kamette yürüyebilmesi için ciddî tedbir-
sunuz. Faiz için söz alan arkadaşım bizim ler âldık.
olarak gösterebiliriz. Bir taraftan beş yıl- satışlarına nazaran yüzde 46 nisbetinde
lık sanayi proğramı tatbik edilirken, diğer bir artma olmuştur.
taraftan millî sanayi hem tevsiler, hem
Yünlü fabrikalarımız imâlatının bu
imalât tezyitleriyle umumî buhran için bir
seri artışına rağmen satışların aynı artış
strüktür gelişmesi yaşamıştır.
temposunu takip etmiyerek nisbeten daha
Bankamız fabrikalarının, diğer bir yavaş hareket etmesinin sebeplerini 1934
ifade ile, Devlet sanayi sektörünün millî senesinde millî piyasada talebin darlığın-
ekonomideki rehberlik vasfına gittikçe da- dan dolayı rakip müesseselerin fiatları
ha çok uymakta olduğunu görürüz. Beş kırmaları, fazla imalâtla fiat zararlarını
yıllık programın tatbikatının ilerlemesiyle telâfi etmek istemeleri, alım kabiliyeti
bu mevkiin daima daha ziyade dikkate darlığının halkı ucuz mala meyıllettir-
şayan bir seviyeye yükseleceğini şimdiden mesi ve ilh... şeklinde ifadesini bulan yün-
kabul etmekte hata yoktur. lü kumaş piyasası konjunkturunun gev-
şekliğine irca etmek lâzımdır.
Fabrikalarınızın umumî satışlarında
geçen seneki gibi bu sene de istisnasız bir Bu şartlar karşısında millî fabrikalar,
canlılık ve inkişaf görülmüştür. Fabri- imâlatını 1935 de de arttırmada devam
kalarımız mamulâtının sürümündeki bu ettikleri takdirde, esasen 1934 senesi zar-
artma, bir taraftan fabrikalarımızın rasyo- fında ithaline müsaade edilmiş olan müma-
nel bir satış siyaseti takip etmiş olmaları, sil mamûlâtın yünlü piyasasındaki tazyiki
diğer taraftan da millî piyasalarda fabri- de inzimam ve devam edince 1935 senesi
kalarımız mamulâtının gittikçe rağbet ka- yünlü kumaş sanayii için bir istihsal faz-
zanmış olmasında izah ve ifadesini bulur. lası, bir fiat düşkünlüğü ve binnetice bir
Ancak, satışlar 1933 de 1932 senesine iş darlığı şeklinde tecelli eden sıkıntılı bir
göre olan sür'ate nazaran daha yavaş sene olmak istidadındadır.
artmıştır. Bunu bilhassa yünlü fabrika-
Diğer fabrikalarımızın satışlarına ge-
larımızın satışlarında müşahade etmekte-
lince: Beykoz fabrikasımn satışları, 1932
yiz. Üç yünlü fabrikasının (Feshane -
senesine kıyasen 1933 de yüzde 2 artmış-
Hereke - Kayseri - Bünyan) satışları 1933
ken, 1934 de 1933 senesine nazaran yüzde
de 1932 ye nazaran yüzde 136,3 arttığı
81, Bakırköy fabrikasının piyasaya yap-
halde 1934 de 1933 senesine nisbetle yüz-
tığı satışların, bütün satış yekûnundaki
de 132 tezayüt etmiştir. Yünlü fabrikaları-
hissesi ancak yüzde 0,92 iken 1934 de
mızın piyasaya ve devlete olan satışlarının
yüzde 14 e çıkmıştır. Bakırköy fabrikası-
hareketine gelince: Feshane fabrikasının
nın piyasaya yaptığı satışların bütün satış-
devlete satışları 1932 de bütün satışların
lardaki hissesi yüzde 70, hükümete olan
yüzde 47 sini, piyasa satışları da yüzde
satışların hissesi de yüzde 30 dur. Halbuki
53 ünü teşkil ediyordu. 1933 de devlet
1933 senesinde fabrikanın piyasaya satış-
satışlarının hissesi yüzde 33,7 ye inmiş,
ları ancak yüzde 52 nisbetinde idi.
piyasa satışlarının hissesi de yüzde 563,3
e çıkmıştı. 1934 de umum satışların yüz- 1934 senesinde yünlü mensucat pi-
de 35,5 ini devlet satışları, yüzde 64,5 ini yasasında görülen gevşekliğe mukabil,
de piyasa satışları teşkil etmiştir. Hereke ham madde piyasalarında müşahede edi-
fabrikasının 1933 senesi piyasa satışları lip fabrikalarımızın ham madde mübayaa-
bütün satışlarının yüzde 73,27 sini, devlet larına müessir olan tereffü hareketini zik-
satışları da yüzde 26,73 ünü teşkil ediyor- retmeden geçmeğe imkân yoktur. Ecnebî
du. 1934 de umum satışların yüzde 23 ü memleketlerin 1934 senesinde klering mu-
devlete, yüzde 77 si de piyasaya aittir. kaveleleri mucibince millî piyasamızda
1934 de devlete olan satışlaıda 1933 senesi yaptıkları mübayaat, ham madde bilhas-
— 264
ye ile (başka) Devletler arasında münakit ki, Bankamıza merbut Yerli Mallar Pazar-
ticarî anlaşmaların memnuniyeti mucip bir ları'nı 1934 Haziran'ında reorganize et-
neticesi olarak artan ham madde ihracatı- mek gibi bir karara varmış bulunuyoruz.
mız, diğer taraftan gittikçe genişleyen da- Bu yeni teşkilâtın kurulmasını müteakip,
hili ham madde ihtiyacı, millî fabrikalaıı memleketin muhtelif noktalarında Yerli
yalnız umulmayan bam maddeleri tedarik Mallar Pazarları tesisi suretiyle gerek kendi
etmekte de müşkülâta uğratmıştır. Ban- fabrikalarımız mamulâtınm, gerek bunlar-
kamız tarafından kurulan ve 1935 senesi dan istifade etmek isteyen diğer millî fab-
içinde işlemeğe başlayacak olan büyük rikalar mamulâtınm bu teşkilâtımız vası-
pamuk kombinalar ımn bir taraftan kemi- tasile tanıtılmasını mümkün kılacak ted-
yet, diğer taraftan keyfiyet itibariyle muay- birler aldık. Bu kabilden olmak üzere, İz-
yen evsafı haiz ham madde talebinde bu- mir'de ve İstanbul'da mevcut teşkilâtımı-
lunmaları, gelecek sene zarfında bunlara za ilâveten yeni şubeler açtık. Pazarların
yine büyük mikyasta bir üçüncüsünün ilti- satışları, yeni teşkilâttan sonra ehemmi-
hakı, millî pamuklu piyasasının kendi me- yetli mikyasta artmıştır.
nabimizden tediyesini tahtı emniyete al- Devlet tarafından tatbiki Bankamıza
mak gayesiyle tasarlanmış olan tedbiılerin tevdi edilmiş olan beş senelik sanayi
tatbikatını, işlerin hususiyetlerine göre programının başarılması işinde, progra-
olan imkânlar dairesinde, tacil ve teksif mın ilk senesi olan 1934 senesinde muvaf-
etmek lüzumunu aktüel bir mevzu olarak fakiyetli neticeler alınmıştır. Programa
ortaya koymuştur. Plânlı ham njadde dahil işlerden 1934 senesinde başlanmış
istihsalinin sanayileşme temposiyle hem olanları şöyle sıralayabiliriz.
ahenk olmamasımn dahilî piyasa tekniği
zaviyesinden intaç edeceği vaziyet (te- 1934 senesinde programın tatbikine
essüs devresindeki fabrikaların, içtinabı önce pamuklu sanayiinden başlanmıştır.
mümkün olmayan bazı müessirler altında Mayıs sonunda temeli atılan Kayseri
esasen pahalı maliyetle ve bu yüzden ba- Bez Fabrikasının, fabrika binası, kuvvei
zen mütevazi randmanla çalışmalarından muharrike dairesi, ham, mamûl maddeler
başka) abnorm ham madde fiatı ödemek ve malzeme depoları tulumba dairesi, ta-
gibi maliyet aleyhine menfi bir unsur daha mirhane, su tasfiye binası, kaptaj tesisatı,
ilâve etmek olacaktır. iltisak hattı, idare binaları, kantini tama-
men bitmiştir. Hesaplarımıza göre Nisan
Ökonomik kalkımında Devletin ken- 1935 başlarında fabrikanın bütün inşaat
disine verdiği nazik ve tarihî vazifeyi iyice işleri kâmilen bitmiş olacaktır. 1935 de
müdrik olan Bankamız, sanayi müessese- fabrikanın memurin, müstahdemin ve
lerini kurmak ve işletmek kadar ehemmi- amele evlerinin inşaatına başlanacaktır.
yetli bir hedef olmak üzere, bunlarm ma- Fabrikanm makineleri Rusya'dan tama-
nasını ve kıymetini geniş halk kütlelerine men gelmiştir. Mensucat makinelerinin
tanıtmak hususundaki rolünü de ihmal yüzde 30 u mahalline konulmuştur. Sant-
etmiş değildir. Millî sanayi mamulâtınm ral tesisatının yüzde 35 i monte edilmiş
sürümünde yalnız mevcut ihtiyaç ve talep- bulunmaktadır. Fabrikanm kuvvei mu-
lere cevap vermekle iktifa etmiyerek bir harrike kudreti azamî 4500 kilowat ens-
taraftan yukarıda da işaret ettiğimiz gibi taledir. Beheri 1400 kilo vatlık üç türbin-
müstehlikin alım kudretine uygun mal ar- den ibarettir. Fabrika 33000 iğ ve 1080 tez-
zetmek, fakat diğer taraftan da müsteh- gâhla 1 Temmuz'da faaliyete geçmiş ola-
lik kütlesinde talep ve iştiha uyandıracak caktır.
şartlar ihdas etmek lüzumuna kani bulun- 1934 Eylül'ünde inşasına başlanan İz-
maktayız. Bu mülâhazaya dayanaraktır mit Kâğıt Fabrikasının inşaatının mühim
— 266
— 267 —
nesi sünger mevsiminde fiilen işe başlan- sadiyle müteakib senelerde de ecnebi mem-
mış bulunacaktır. leketlere talebe göndermeğe devam ede-
cektir.
Beş senelik plâna dahil mühim mev-
zulardan olup Türkiye İş Bankası tarafın- Bankamız 11 Temmuz 1933 tarihinde
dan deruhte edilen ve esas itibariyle işti- teşekkül etmiş ise de bu gibi fabrikaların
rakimiz tasarlanmış bulunan Şişe ve Cam devir muamelesi, yani, devir ve teslim ra-
fabrikası ile Sömikok fabrikasının 1935 porunun tanzimi tarihi 11 Eylül 1933 dür.
senesi içinde faaliyete geçmesini görmek- Tesis olunacak şirketler mahdut mesuli-
ten memnuniyet duyacağımızı ifade ede- yetti olacak ve hisselerinin yüzde yüzü
riz. Banka adma yazılı bulunacaktır. Mahdut
mesuliyetli şirketlerden maksat ise anonim
Eski Taşhan binasının arsası satın
ve limited şirketlerdir. Halbuki ticaret
alınmış Sümer Bank merkezinin burada
kanununun 77 inci maddesine nazaran
inşasına karar verilmiştir. Binanın 1936
anonim şirket teşkili için asgarî beş mües-
senesi ortalarında biteceğini ümid edi-
sisin vücudu şart olduğu gibi, 506 ıncı mad-
yoruz.
de mucibince de limitetlerde asgarî iki
Kayseri Fabrikası için 1933 Eylülün- şerikin vücudu şarttır. Banka kanununun
de Sovyetler'e tahsile gönderdiğimiz 70 11 inci maddesi ile Ticaret kanunumuzun
talebe (usta ve teknisyen) stajlarını muvaf- bu ahkâmının telifi sureti Hükümetten
fakiyetle bitirerek Kayseri'ye dönmüş- sorulmuştur.
lerdir. Bunlar işler başlayınca fennî işlerin
Beş senelik sanayi programının tat-
idaresinde vazife almak üzere şimdilik
biki için Bankamızın malî menabiini tak-
fabrikanın montajında çalışmaktadırlar.
viye etmek maksadiyle sermayemiz 5.7.
Nazilli kombinası içinde Rusya'ya yeni-
1934 tarih ve 2580 numarah kanunla
den 600 ve ayrıca 10 stajyer mühendis ta-
yirmi milyon liradan altmış iki milyon
lebe gönderilecektir.
liraya çıkarılmıştır.
Kayseri Fabrikasına bağlı olan Do- Bankamızın, 1934 senesi faaliyeti me-
kuma ihtisası mektebi de kurulmuştur. yanmda hususî teşebbüslere açtığı sınaî
Bu mektep, fabrikamn ve diğer kurulacak krediler miktarı 722.639.16 liraya ve ti-
mensucat fabrikalarımızın kalifiye işçisini carî kredilerimi miktarı ise 383.933.19
yetiştirmeğe ve bu suretle yüzlerce Türk liraya baliğ olmuştur. Bu suretle Bankamız
çocuğuna ihtisas tahsili vererek, millî plâsmanlarının yüzde 60.30 nu sınaî ve
mensucat sanayiimizin teknisyen kadro- yüzde 34.70 ni ticarî krediler teşkil et-
sunu hazırlamağa başlamıştır. 1934 sene- mektedir.
sinde son üç sene zarfında Türk liselerin-
den iyi derecede mezun 90 talebe arasında Sanayi programı mucibince Banka-
açılan müsabaka imtihanında muvaffak nızın tesis etmekte bulunduğu fabrika-
olan 16 Türk gencinin 14 ü Almanya'ya, lara bu sene zarfında sarfolunan miktar
ikisi Belçika'ya gönderilmiştir. Bunlar men- ise 3.317.360.70 liradır. Mevcut fabrika-
sucat kimyagerliği, porselen, mensucat, larımızın da tevsii dolayısiyle bunlara ve
elektro-mekanik, demir izabe, fabrika iş- Yerli Mallar Pazarlarına tahsis olunan
letme mühendisliği tahsil edeceklerdir. sabit ve mütedavil sermayenin miktarı
Banka, yeni kurulan fabrikalar için lâzım 6.021.055.35 liradan 11.539.650.58 li-
olan teknik unsurları hazırlamak mak- raya çıkmıştır.
— 268 —
Bayar'ın konuşmasında dikkat çekecek birkaç nokta vardır. Bunlardan biri, Sümer-
bank' ın yıllık raporunda da belirtilmiş olan hammadde (pamuk) fiyatları konusudur.
Buhranda tarım (hammadde) fiyatlarını yükselterek üreticinin gelirini artırmak gerek-
mekte, fakat bu da yüksek maliyetlere neden olarak, sanayileşmenin iç pazarı genişletme
amacıyla çelişen bir etki yapmaktadır. Bayar, çözümün üretimde etkinliğe (lrasyonel ça-
lışma1 ya) erişilmesiyle sağlanacağı düşüncesindedir.
Bu düşünce, Bayar'ı, "eğer ithal hammadde daha ucuz ise, onu tercih etmek gerek"
gibi bir çizgiyi benimseyen özel sanayi kesiminin görüşünden ayırıyor. (Özel sanayi ke-
siminin, sadece 'yurt içindeki hammaddeyi kullanarak üretmeli' gibi bir hedefi benimse-
mediği, sanayi programının uygulanışından önce ve sonraki düşüncelerinden rahatlıkla iz-
lenebilir,) Bayar'ın, "hammaddeci olacağız ve mamul maddeyi en ucuz nerede bulursak
oradan alacağız demek, memleketin müstemleke (sömürge) olmasını kabul etmek de-
mektir" biçimindeki görüşü de, İş Bankası'nın raporlarında ve Banka sözcülerinin düşün-
celerinde paylaşılmaktır.
Bayar'ın değindiği noktalardan bir başkası, Sümerbank'ın tüketiciye ucuz mal sun-
mak için oluşturmaya başladığı mağaza zinciriyle ilgilidir. Bu girişimi, Sümerbank'ın bu
toplantısında, bir büyük toprak sahibi olan Emin Sazak'ın eleştirdiği ve 'ticaret rantları-
nın küçüleceğine' ("memlekette bir kısım halkın işsiz kalacağına") dikkat çektiği, bu-
nun frenlenmesini istediği anlaşılıyor. Bayar, burada bu görüşe aykırı bir tutum göster-
miyor.
21.4.1935
çatı meselesini henüz nazarı dikkate almış Her sene maliyet fiyatları dikkate
değiliz. Tiftik sanayii meselesini, bir ihra- değer bir mikyasta düşmektedir. Buna
cat sanayii meselesi nazara alınabildiği an- rağmen bugün için yerli maliyet pahalı-
da düşüneceğiz. dır... Evet.. Buna bir kaç sene tahammül
edeceğiz. Bu millî bir borç, millî bir ihti-
Arkadaşlar pamukludan bahsettiler
yaçtır.
ve Japonya bütün dünyayı maliyet fiyatı
itibariyle korkuttuğu için diğer ecnebi sa- Nasıl ki beş yaşındaki bir çocuktan,
nayii hiç olmazsa müsavi raddede bulun- yirmi yaşındaki bir atletle koşarak şam-
maklığımızı temenni ettiler. Sümer Ban- piyon olmasını istiyemezsek, henüz tees-
kın elinde bunun için çalışan tek bir bez süs devresinde bulunan sanayiimizden de
fabrikası vardır: Bakırköy fabrikası. Bu ayni şeyi hemen bekliyemeyiz. Fakat bü-
fabrika, eski şeylere alem olduğu için söy- tün esasları, diğer milletlerin yürüdüğü
lüyorum, Sultan Mahmut devrinden kal- yollan tamamen biliyoruz ve o yolların
ma, Tanzimat devrinden sonra ilk heves en kestirmesi üzerinde koşuyoruz. Kı-
olarak vücuda getirilmiş bir şeydir. Ahşap saca diyebileceğim şey, kurulan millî sa-
çatılar altında, çeşit çeşit makina koleksi- nayiin, en teknik ve en modern esaslarla
yonundan mürekkebti. Bunu modern ve çalışmakta olduğudur. Göz kamaştırıcı
muntazam bir şekle soktuk. Geçen yılın neticelere erecektir, fakat bunun zamanını
Ağustosundan beri bu yeni şekilde çalışı- ben söylemiyeyim. Siz tahmin ediniz.
yor. Pamuk sanayimizin Sümer Banka bağlı Memlekette, hiç olmazsa millî istih-
sanayi manzumesi içinde rantabilite bakı- lâki karşılayacak millî bir istihsal lâzım-
mından mevkii şudur, budur diyebilmek dır. Meselâ pamuklu dendiği zaman, fabri-
imkânına henüz malik değiliz. Fakat şunu kalar kurulmuş, hariçten ithalâta lüzum
rahat ve katiyetle söyleyebiliriz ki, teknik kalmamış, millî zaruretler tamamen tat-
mürakabaya ve olgunluğa, rasyonel çalış- min edilmiş olmalı. Maliyet meselesini
maya ve çalıştırmaya her şeyden çok ehem- de en az zamanda hal için nasıl çalışmakta
miyet veriyoruz. Bu bakımdan fabrika- olduğumuzu söyledim. Zamanı gelince ve
lara yalnız yeni makine değil yeni manta- lüzumu duyulursa müstehliklerin huku-
liteyi de beraber sokuyoruz: Rasyonel ça- ku da gözetileceği tabiîdir.
lışma ve teknik kontrol.
Memleketin iktisadî manzarasını sa-
Muasır medeniyetin bize gösterdiği nayi noktasından şöyle görüyoruz:
yegâne yol budur. Eskiden devlet müesse- Ham maddecilik demek, sadece müs-
selerinde yalnız malî kontrol düşünülürdü. temleke hayatı yaşamak demektir. Bina-
Bütün zihinler bunun üzerinde işlemiştir. enaleyh, ham maddeci olacağız ve mamûl
Biz fabrikaları aldığımız zaman yalnız maddeyi en ucuz nerede bulursak oradan
eskimiş ve natamam makineler değil, bu alacağız demek, memleketin müstemleke
eskimiş ve nakâfi zihniyetle de karşılaştık. olmasını kabul etmek demektir. Fakat
Cesaretle söyliyebilirim ki, selefleri- biz bir sanayi manzumesi kurabilir miyiz?
mizden kalan fabrikalarla bizim fabrika- İtiraf etmek lâzımdır ki, bunun için tered-
larımız, kıyas kabul etmiyecek derecede düt ettiğimiz zamanlar olmuştur.
farklıdır. Halbuki bunu bugün bize Sümer
En yüksek teknikle en rasyonel şe- Bank yapıyor. Halâ da arzu ettiğimiz de-
kilde çalışacağız. Bu suretle maliyet fi- recede mühendisimiz, amelemiz yoktur,
yatlarına müessir bütün unsurlarda ta- bunu da Sümer Bank yetiştiriyor.
sarruf temini ve maliyeti asgariye düşür- Bir memlekette esaslı bir sanayi mev-
mek hedefimizi teşkil ediyor. zuubahs olurken, karşılaşılması lâzım ge-
— 270 —
len bir kaç mesele vardır: İptidaî madde. rüklerde kalması, yatırılmış millî serma-
Bunun memleketimizde her çeşidi ya mev- yenin ziyamı mucip olacaktı. Bir defaya
cut veya yetiştirilmesi kabildir. İstihlâkini mahsus olmak üzere müsaade bu suretle
temin ettiğimiz anda kalite ve kantite iti- verildi ve memlekette ihtiyaçtan fazla şe-
bariyle arzumuzdan üstün bir hale sür'at- ker terakümü de bu suretle doğdu.
le gelebilir. Memleketimizdeki şeker sanayii te-
Dahilî marşe, o da vardır. Şu halde sisat', 20-25 milyon arasında bir serma-
kabiliyet meselesi kalıyor: Türkün kabi- yeyi temsil eder. Bunun mütedavil ser-
liyetinden şüphe eden kimse olmamıştır. mayesi 10-15 milyon arasmda değişiyor.
Milletimin zekâsına da güvendiğime gö- Demek ki, şeker sanayii dediğimiz
re, bu memleketin en parlak bir sanayi zaman buraya bağlanmış olan 30-35 mil-
memleketi de olacağına inanmam lâzım- yon lira arasmda bir millî servet mevzuu-
dır. bahs demektir. Bu rakam hepimizin ifti-
Şeker saayiinde üç esası nazara alı- harını mucip olabilir.
yoruz : Evvelâ şekerin fabrikalara maliyeti Size vadettiğimiz, Türk milletinin be-
ve fabrikaların kazançları, ikincisi şeker nimsediği ve diyebilirim ki dünya efkârı
maliyetinde esas unsurlardan olan pancar umumiyesinin dikkat ve alâka ile gözet-
fiyatları, üçüncü olarak da vergiler. lediği sanayi programımızın dörtte üçü
Memleketimizde şeker sarfiyatının 85 bin hazırlanmış ve büyük bir kısmının inşaatı
tona kadar çıktığım istatistikler göste- da 14 ay içinde ikmal edilmiştir. Gelecek
riyor. Mevcut dört fabrikanın istihsal ka- sene içinde temelleri atılacak olanları da
biliyeti ise 76 bin tondur. Fiilî istihlâk ise vardır. İktisat Vekâleti Sümer Bank ve
iki senedir 55 bin ton raddelerindedir. De- millî bankalara sanayi programı tatbika-
mek ki, bugünkü sarfiyata nazaran fab- tını tevdi etmekle kendi cephesinden iyi
rikalarımızın istihsal kabiliyeti yüksektir, bir iş yaptığına kanidir.
fakat yarma nazaran eksiktir. Şu halde
şekeri ucuzlatmak suretiyle halkın şeker Sümer Bank ve millî bankalarımız için
istihlâkâtını çoğaltmak ve halkın bu mad- bundan sonra düşündüğümüz ikinci beş
deden gıdalanmasını kolaylaştırmak taraf- senelik bir programdır. Bunun üzerinde
tarıyız. çalışmakta olduğumuzu söyliyebilirim.
Sümer Bank münevver bir teşekkül
İktisat Vekâleti 1933 senesi sonuna haline gelmiştir ve gelmektedir. Malî mü-
kadar gümrüğe gelmiş olan şekerlerin it- rakabayı orada tesis ettik, teknik muraka-
haline müsaade etmiştir. Bunda iki esası bayı da mutlak olarak sağlamlandıraca-
düşünüyordu: Her ne sebeble olursa ol- ğız ve bu neticeyi de elde ettiğimiz anda,
sun vatandaşların haklı haksız hariçten Sümer Bank da kendisinden beklediğimiz
getirdikleri şekerlerin uzun müddet güm- semereleri bize verecektir.
konusudur. Hüsnü Kitapçının önerisi, gemi alımına ayrılacak ödeneğin tersane yapımına
yöneltilmesi ve alım işinin özel şirketlere bırakılmasıdır.
Bayar'ın uygulamaya yöneldiği iktisat politikasında böyle büyük çaplı ulaşım araç-
larını inşa edecek bir ithal ikamesi tasarlanmamıştır. Hedef, özel girişimi engellememek,
fakat o günün gereksikmelerini yurtdışı alımla karşılamaktır.
27.4.1935
HÜSNÜ KİTAPÇI (MUĞLA) — miş olmaz mı? Biz bu parayı taksim eder,
kanunu da ona göre yoluna koyarız. Bu
İbtida.. tersane meselesi vardır. Çok
suretle erbabı sanayie sahayı açık bırakı-
uzak olmayan bir mazide tersanemizde
rız. Zannederim ki, bu yol en müfid ve
vapurlar yapıldığını gazetelerde gördük, en iyi bir yoldur. Hem biz bu işlerle müte-
bilenler de vardır. Hatta Harbi Umumi madiyen uğraşmamış oluruz, hem de va-
önüne geçmemiş olsaydı gayet mükemmel, tandaşlara çalışacak, para çıkaracak bir
Avrupa tersanelerine şebih bir tersane yol açmış oluruz.
yapılacakmış. Harbi Umumi buna mani
A. İHSAN TOKGÖZ (ORDU) —
olmuş..
Denizlerimizde yeni yapılmış bir geminin
Zaten sanayi için lâzımgelen ehemmi- bayrağımızı taşıyarak gezmesi, hepimi-
yeti veriyoruz. Bunların biri birini itmam zin yüreğinde taşıdığı bir emeldir. Hatta
etmesi dolayısiyle, eğer bu yapılırsa demir derlerdi ki, vaktiyle Mithat Paşa, Babil
sanayii de daha fazla inkişaf edecek ve isminde bir vapur yaptırmış. Basra ile
buna yardım edecektir. Hulâsa bu karşılıklı İstanbul arasında postaya başlamış. Bir
biri birini tutar işlerdir.... sefirimiz vardı, Londra'da idi, amma Türk
değildi. Londra'dan Babıâli'ye yazarak de-
Bizim Hazine mevcudunu sarfede- miş ki, gayet okazyon üç vapuı var, he-
cek işlerimiz pek çoktur. Gerek sanayi ve men bunları alalım. Bu vapurlar da o za-
gerek istediğimiz bir çok bayındırlık iş- man İngiltere'den Amerika'ya işliyormuş.
leri mütemadiyen para istemektedir. Bi- Fakat çok kömür sarfettikleri için bu va-
naenaleyh, hususi ve ferdi teşebbüslerle purlar bir kenara bağlanmış duruyormuş.
yapılması mümkün olan işleri erbabı te- Nihayet bu vapurları almışlar. Hatta isim-
şebbüse terketmek zaten Cümhuriyet Hü- leri de o zamanın sadrazamının, Bahriye
kümetinin şiarıdır. Şimdi .. bu vazifenin Nazırının ve Harbiye Nazırının isimleri
bir kısmının olsun, halkın sermayesiyle olan Kâmil Paşa, Hasan Paşa diye konul-
yapılması imkâm var mı, yok mu? Benim muş. Bu eski bir hastalıktır. Bu hastalık
kanaatimce var.... Muvaffakiyetle iş yap- yürümüş, yürümüş gelmiş, en sonu Seyri-
tıkları herkesçe müsellem olan vapurcu- sefain idaresine dayanmış. Bu idare de 40
lukla meluf vatandaşlara bu işi terk ve sene evvel Taymis'te işleyen bir vapuru al-
tevdi etsek acaba muvafık olmaz mı? Bu mış, adına da Büyükada diyerek sefere
vaziyetler karşısında hiç şüphesiz ki mü- çıkarmıştır. Fakat şimdi makinenin eskisi
fid olur. Hele vapurculuğa biraz muafiyet- kullanılmaz. Makinenin eskisi sahibini
ler verilirse. mahveder. Ortada bir arzu da vardır.
Biz bu muafiyetleri kemali memnuni- Yeni gemi istiyoruz. Bunların masrafı
yetle verelim. Yalnız bu 10 milyon lira- azdır. 10 milyon lira kredi veriyoruz,
mızı bu işe sarfedecek yerde, başka daha ortada para yoktur. Diyeceğiz ki, sen bi-
mühim bir işe, meselâ tersaneye sarfet- zim vapurlarımızı yap, 10 milyon liıalık
sek de ikinci bir şirket çıksa, piyasada bono vereceğiz. Düşünüyorum, bu gün
ahzi mevki etse ihtiyacımız temin edil- en asgarî faiz yüzde 6 dır. Senede 600 bin
— 272 —
lira ve 10 senede 6 milyon lira yalnız faiz vapurculuk işi burada pek çok defalar
tutar. Bunu sermayeden inersek, hakikî mütalea ve müzakere edilmiş, bazıları
para 6 milyon eder. Hulâsa bu borcu is- mutlak inhisar yapalım dedileı, bazı ar-
tikbale yükledikten sonra alınacak olan kadaşlanmızın fikirlerine göre de umumî
vapurların kıymeti ne miktarda olabile- bir şirket yapalım denilmişti. Şimdi Bay
ceğini sayın Vekilden soruyorum. Hüsnü arkadaşımızın sözünden de iki şir-
ket yapılması istenildiği anlaşılıyor. Yani
MAZHAR MÜFİD KANSU (DE- deniz hatlarının alelûmum alacağı vazi-
NİZLİ) — Elimizde elyevm mevcud olan yeti düşünmek meselesidir ki bence ayrı
vapurlar, vazifelerini ikmal etmiş, aynı bir meseledir.
eski zamandan kalma köhne evlere ben-
zerler. O evleri şatafatlı göstermek için HÜSNÜ KİTAPÇI (MUĞLA) —
dışardan boyarlarsa içerisi yine nasıl ha- Denizyolları işletmesi inhisar altında ol-
rap ise, bu günkü vapurlar da öyledir. Yani duğu için halkın ihtiyaçlarım tatmin ede-
behemehal bu günkü vapurlar tecdide miyor. Bizde sebze ve meyve kooperatifi
muhtaçtır. Yenilenmesi lâzımdır. Bu gün- vardır. Bunlar mal yüklerken lâyikiyle
kü vapurların en ufak tamiri için 40-50- vapur işçileri tarafından istif edilmediği
70 bin lira raddesinde para lâzım olduğu, için üzümler, sebzeler eziliyor ve mahal-
yani, bu kadar bir para ile tamiri icabetti- line varıncaya kadar bozuluyor. Çünkü
ren rahneler görüyoruz. şirket idare anlaşmışlardır. Bu zaruret
1 karşısında alâkadarları işe hiç ehemmiyet
Alâkadarların ve mütehassısların ba- vermiyorlar.
na verdiği fikir, tersane meselesi başlı
Bu böyle olduğu gibi İzmir emanet-
başına bir meseledir; bunun vapur al-
çileri de bundan müştekidirler. Bundan
mak işi ile alâkası yoktur. tüccarlar ve emanetçiler bir çok zararlara
Elimizde mevcut bir şirket var. Bizim giriftar oluyorlarmış. Millî ticaretin, millî
burada kabul ettiğimiz bir kanun mucibin- servetin heder olmamasını istediler. Ben
ce, gerek bu şirket, gerek (Devlet dış hat- de bunu müreccah gördüm. Fakat bir
ları idaresi) tonaj nisbetinde hisse alırlar. milyon liralık sermayeli bir şirket tesisi
Bu, kanunidir. Mevcud şirket sermayesi- muvafık görülmüş. Benim dediğim, niçin
ni bankalardan almış, öyle yapmış, böyle bu şirket bir an evvel tesis edilmesin?
yapmış, teşekkülü vücude getirmiş. Bu
teşekkül çalışmaktadır. Encümenler de İKTİSAT BAKANI CELÂL BA-
tasdik ediyor ki, ferd de, teşebbüs sahibi YAR (İZMİR) — Niçin on milyon liralık
de iş görmüştür. Hükümet yarın isterse tahsisat isteyerek deniz yolları ticaret
5 milyon, 10 milyon daha verir, vapurlar filosunu birden ve yeniden inşa ettirmek
alır. Hususî bir şirket bunun karşısında ne istiyoruz? Sadece şunu söyleyeyim ki,
yapabilir ? Binaenaleyh tonaj meselesi var- buna millî iktisat namına ihtiyaç olduğu
ken, ikinci bir şirketin teşekkülüne ben- kadar, memleketin nakliyatının emniyeti
deniz imkân göremem. Hatta bırakınız namma, daha doğrusu, can selâmeti nok-
ikinci bir şirketi bugünkü şirket bile Öko- tai nazarından da ihtiyaç vardır.
nomi Bakanından soruyorum, kanun ica- Kredi işlerinde, yalnız büyük işlerde
batı olan bu hal karşısmda bu hal devam değil, küçük işlerde de, peşin para ile alış
edebilir mi? Bu on milyon verildikten verişle, kredi ile alış veriş arasında büyük
soma Hükümetin puvanı yükselecek yani fark vardır. Pek tabiidir ki elinde parası
tonajı artacak, bunun neticesinde şirketin olan bir insanın duyduğu kuvvet daha baş-
hissesi yüzde 20 ye inecektir ki netice iflâs kadır. Eğer bugünkü bütçemizden, daha
demektir. Pekâlâ hatırı âlinizdedir ki bu mühim işlere bir pay ayrılmamış olsaydı
— 273 —
Ziraî ürünlerimizin bir kısmı evvelki siri ile 1934 yılında kalkınma izleri gös-
seneye bakınca noksan gösterdi ise de di- terdi: yün, tiftik, zeytinyağı, pamuk, fın-
ğer kısım fazla veımek suretiyle fazla ve dık, incir, arpa geçen 1933 yılına kiyasen
noksan biribirini önledi. Eldeki muvak- daha iyi fiatlarla satıldı.
kat rakamlara nazaran: mısır, çavdar, Memlekette sanayicilik hareketi ve
yulaf, susam, afyon, yaprak, tütün, bak- bunun tatbikatına ait devlet adımları ve
la, üzüm, incir, palamut miktar itibariyle devletin bu yolda etraf ve müessesata yar-
bir az noksan ve fakat buğday, arpa, pi- dımları 1934 de de devam eyliyordu. Kay-
rinç, burçak, fasulye, nohut, pancar, pa- seri'de, Ereğli'de dokılma, İzmit'te kâğıt,
tates, pamuk, tiftik, zeytin yağı, fazla ola- Paşabahçe'de şişe ve cam, Keçiborlu'da
rak elde edildi. kükürt, Zonguldak'ta Sömiantrasit fabri-
1932 ve 1933 yıllarında bu ürünle- kalarının temelleri aıtldı. Turhal şeker
rin pek çok düşmüş olan satış değer- fabrikası çalışmağa başladı. İsparta gül-
leri devletçe alınan tedbirlerin de te- yağı fabrikasının açılma resmi yapıldı
274 —
Karsta bir süt tozu fabrikası kuruldu. Ba- Erzurum demiryolunun da 30 milyonluk
kırköy bez fabrikası genişletildi ve baştan dahilî bir istikraz ile inşası karaılaştı.
aşağı yenileştirildi. Dahilî ticaret nisbeten İstanbul borsasının 1934 te kaydey-
iyi ve hareketli geçti. Senenin altıncı ayın- lediği döviz muamelâtı miktarı evvelki
dan itibaren tekmil devlet şimendiferle- yıllara bakılırsa biıaz daha düşüklük gös-
rinde ve bunu takiben hususî şimendifer- teriyor. Şu kadar ki, bu düşüklükte klering
lerde yapılan tarife tenzilâtının bu hare- muamelâtının daha büyük bir ölçüde ara-
ket ve faaliyette değerli tesisleri vardır. ya girmesi esaslı bir surette müessir-
Haricî ticaret hacmi kıymet itibariyle dir.
1934 te, bir sene evveline nisbetle arttı: Esası 1932 de atılmış olmakla bera-
Ton itibariyle ticaret hacmi seneden ber klering muamelâtı hakikatta 1933 yı-
seneye kabarıyor, bu artış hemen münha- lının ikinci yarısında harekete gelmeğe
sıran ihracat cihetinde tebarüz etmekte ve başladı. Tam çalışma devrine de 1934 te
ancak daha ziyade ağır eşyada kendini gös- girdi. Onüç devletle yaptığımız klering
termektedir. anlaşmalarının tatbiki neticesi olarak bu
devletlere ihracatımız 30 milyon liradan
1933-1934 malî yılında devlet maliyesi 57 milyon liraya ve bu devletlerden itha-
bütçe muvazenesi bakımından iyi kapan- lâtımız 47 milyon liradan 60 milyon lira-
dı; bütçe gerek hazine muamelâtı gerek ya yükseldi. Kleringli memleketlere ihra-
hesap yılı itibariyle biraz da fazlalıklar catımız umum ihracatın yüzde 55,1 inden
gösterdi. 1934 ün ilk yedi ayı zarfında tah- 62 sine ve ithalâtımız da umum ithalâtın
silât, tahminatı tutarak hatta aşarak yürü- yüzde 54 ünden 69 una çıktı.
dü. Birincikânuri sonları, yani bütçenin ilk
1933 sonunda 24,9 milyon liralık
yedi ayları itibariyle 1931 de 101, 1932
17.695 kilo altınımız vardı. 1934 te alı-
de 115, 1933 t e 96, 1934 te 120 milyon lira
nan altınlarla sene sonundaki mevcut
devlet kasalarına girdi. Buhran ve muva-
27,56 milyon liralık 19.522 kiloya vardı.
zene vergileri gibi 25 milyon liraya kadar
gelir yapan fevkalâde vergilerin ve yıl Ancak ötedenberi bu altınların bir kısmı
içinde yeniden vergi tarhına veyahut mev- vakit vakit döviz tedarikine karşılık tu-
cut vergileri tadile matuf olarak çıkan ka- tuldu; altın terhini suretile yapılan istik-
nunların ve bir de Ergani istikrazına ait razların en aşağı seviyesi İkinci Kâ-
son 4 milyonluk meblâğın bu farklı vazi- nunda 23.637 lira ve en yüksek seviyesi
yete faideli yardımları oldu. 13 Eylülde 2.919.245 lira göstererek sene
sonunda borcumuz 790.533 lirada kaldı.
Bu borcun 1933 de 4,8 milyon liraya ka-
Bütçenin denk olarak yürütülmesi
dar yükseldiği görülmüştü.
yolundaki hükümet prensibi, devlet mali-
yesinin ilerisi hakkında da güven veren Sene zarfında tedavül miktarının en
bir destektir. 1934 yılında İzmir Rıhtım aşağı haddi 23 Ağustosta (138,08) milyon
Şirketinin ve İstanbul'la İzmir Liman İn- ve en yukarı haddi sene sonunda (158,2)
hisarlarının bilfiil idaresi devlete geçti. milyon idi.
Yine bu yıl içinde Devlet İzmir - Kasaba
demiryolunu ve İstanbul rıhtımları ile 1933 e bakınca 1934 te 11 milyonu
teferrüatını satın aldı. Gümüş paranın aşkın olarak "edavülde banknot bulun-
tedavüle çıkarılmasına başlandı. Sivas - muştur.
— 275 —
1932 Temmuzunda, Türkiye Sanayi Kredi Bankası'nın kuruluş yasası özel kesimin
ithalâtta 1927 tarihli Teşviki Sanayi Kanunu ile sağladığı bazı gümrük resmi ve muamele
vergisi muafiyetlerini kaldırıyordu. Bu muafiyetler, 1933 Haziranında 2261 sayılı yasa ile
yine sağlandı ve özel kesimden tahsil edilmiş olan tutarların üç ay içinde geri verilmesi
öngörüldü. Burada görüşülen Başbakanlık yazısı geri verme işlemine açıklık kazandır-
mayı amaçlıyor.
29.4.1935
Bütçe Encümeni Mazbatası
(Meselenin esası: bir mana çıkması ihtimali mevcut olma-
1955 sayılı Teşviki Sanayi kanununun dığı neticesine varan encümenimiz ismi
9 uncu maddesinin A, C ve D fıkralarında geçen maddenin tefsirine mahal görme-
yazılı eşya ve malzemenin gümrük resmi mektedir.)
ile muamele veıgisinden muafiyetine dair HÜSNÜ KİTAPÇI (MUĞLA) —
olan hükümler Sanayi Kredi Bankası teşkili Bütçe encümenimizin mazbatası çok ye-
hakkındaki 2064 sayılı kanunla kaldırıl- rindedir ve gayet musib bir karardır. Bir
dığı halde, bu muafiyetler bilâhare 2261 kanun neşretmişiz ve demişiz ki; "vatan-
sayılı kanunla tekrar kabul edilmekle be- daşlar veyahut her kim olursa olsun, güm-
raber evvelce tahsil edilmiş olan gümrük rükten mal ithal ederse alınmış olan para-
resimleriyle muamele vergilerinin üç ay ları, gerek muamele ve gerek gümrük res-
zarfında sahihlerine red ve iade edileceği mi kendilerine üç ay zarfında iade edile-
bu kanunun muvakkat maddesinde tasrih cektir." Üç ay zarfında paraları iade edile-
edilmiş ise de, tatbikatta zuhur eden bazı cek denildiğ i halde Hükümet, bu üç ay
tereddüdlerin izalesi için mezkûr madde- zarfında vazifesini yapmamış. Bunun se-
de bahsolunan üç ay kaydinin tefsiri is- bebi nedir, memurlar mı kâfi gelmemiş-
tenilmesinden ibarettir. tir, yoksa bütçede para mı yokmuş ? Bilir-
Üç ay içinde her hangi bir sebeble siniz ki bir istihlâk vergisi koymuştuk. Bu
geri verilmeyen gümrük resmi ve muame- kanun mucibince 48 saat zarfında stok
le vergisinin Hazineye kalacağına dair mevcudunu bildirmeyenlerin iki kat vergi
ismi geçen maddede bir kayid bulunma- vereceklerini tasrih etmiştik. Vermeyenler
dığına ve bu gibi reddiyatın ne kadar hakkında da tabiî kanunî takibat yapıla-
zamanda yapılacağı ve müruru zaman caktı ve yapıldı. Şimdi, bu meselede kendi
müddetinin ne kadar olacağı umumî hü- düşündükleri varid olsaydı, bu üç ay
kümler dairesinde halledilmesi icab ede- zarfında para verilmediği için demek ki
ceğine göre ister üç ay içinde, isterse bu iptali hakka gidilecekti. Hükümet neden
müddetin hitamından sonra müracaat vazifesini yapmamış ? Böyle, vatandaşların
edilmiş olsun yapılacak muamele mevzu- hukuku hakkında çok hassas olması lâ-
bahs vergi ve resimlerin umumî hükümler zımgelen Halk Hükümetimizin bu işlere
dairesinde sahiplerine red ve iadesinden daha ziyade riayet etmesi ve vatandaşlar-
ibaret olacağı ve metinden bundan başka dan vazifelerini ifa emrinde vergilerini
— 276 —
vermek için beklediğimiz vazifeye riayet onun talebi o zaman tetkik olunabilir.
hususuna kendisi tarafından da aynile ria- Bu zamana kadar böyle yapılmıştır. Fa-
yet edilerek onlara niimune teşkil edecek kat bu üç ay zarfında müracaat emmeyen-
vaziyette vatandaş hukukuna riayet edil- ler veyahut üçüncü ayın sonuncu günü
mesini tekrar etmek fırsatını buldum. müracaat edenler var. Kanun, sarahaten
üç ay zarfında verilir diyince üç aydan son-
GÜMRÜK VE İNHİSARLAR VE-
ra da vermek mesuliyetini üzerimize ala-
KİLİ ALİ RANA TARHAN (İSTAN-
madık. Bu hükümden, üç ay sonra veril-
BUL) — Kanun, üç ay zarfında iade edi-
mez manası da çıkabilir. Bunun için Mec-
lir, diyor. Bir resmi iade edebilmek için
lise danıştık. Meclis umumî heyeti, bu
evvelâ o resmin iadesini alâkadarın isteme-
mazbatayı kabul ederse, üç ay sonunda
si lâzımdır. Demek ki, alâkadarın Hükü-
müracaat edenlere de vermek imkânım
mete müracaat etmesi ancak kendi elinde
bulmuş olacağız.
olan bir şeydir. O bu muracaati yaparsa
itemiyorlar, çünkü kanunu anlamak nok- o kadar basit bulmasınlar. İnsafla söyle-
tasından daha kuvvetlidirler. sinler.
MALÎYE VEKİLİ FUAT AĞRA- İKTİSAT VEKİLİ CELÂL BAYAR
LI — Maliye Bakanlığının fevkalâde an- — Arkadaşlar, bu günkü gelen evrak
layış kudreti kusursuz derecede mükem- meyanmda iş kanun lâyihası vardır. Ha-
meldir iddiasında değilim. Fakat Bay Re- tırlarsınız ki iş kanunu lâyihası bir kaç
fik Şevket arkadaşımızın dedikleri gibi defadır Kamutayı işgal etmiş, uzun ve
Bakanlığın, kanunları anlayışta gafil ol- mühim bir kanunumuzdur. Dışarıda bu
duğu iddiasını da tamamen reddederim, lâyihanın kesbi katiyet ederek biıan evvel
kabul edemem. çıkmasını bekleyen bir çok vatandaşları-
Ben burada beş seııedenberi halledile- mız vardır. Bunu biran evvel çıkarabil-
meyen mesuliyet meselesini biliyorum. mek için eğer nizamnamei dahilinin mev-
Birinci derecedeki âmiri itaların tayini cud ahkâmına tevfikan hareket edip ayrı
mesuliyeti, Büyük Millet Meclisine aid ayrı alâkadar encümenlerden geçmesini
midir, mesuliyeti siyasiye midir, mesuli- beklersek, bu sene çıkmaması ihtimali
yeti malî midir diye halledilememiştir. mevcuttur. Bundan dolayı muhtelit bir
Muhasebei umumiye kanununun, âmiri encümen tarafından tetkik ve intacına
itaların mesuliyeti hakkındaki hükmünü müsaadelerinizi rica ederim.
REFİK ŞEVKET İNCE (MANİSA) beri me, i olan bir kanun değildir. Haki-
— Hakikaten tefsirin mevzuu olan mad- katte âşarın ilgası üzerine çalılık ve çayır-
de 4-5 kanunun muhtelif zamanlarda ge- lık gibi bataklık mahallerdeki arazi kıy-
çirdiği istihalelerle alâkadardır. Fakat, tef- metinin nasd takdir olunacağına dair olan
siri istenen kanunların bir kısmı 1929 se- 552 ve 779 numaralı kanunlar (ki bun-
nesinde, bir kısmı da 1931 senesinde ilga ların birisinin tarihi 339 dur, diğeri de onu
edilmiştir. Yani, bu gün tefsiri taleb edilen muaddildir ve zannederim 341 olacaktır)
1454 numaralı kanunun 6 nci maddesinde 1454 numaralı kanunun 6 nci maddesiyle
yazılı şu veya bu ibare 1931 senesinden- tevhid edilerek yeni bir hüküm konmuş-
— 278 —
tur. 929 senesinde, 931 senesinde biz arazi etmiş oluyor. Ondan evvel hâdis olmuş
kanunu çıkarmışız. Çok iyi hatırlarım ki, bilûmum arazinin 9 emsali üzerine kıy-
bilhassa bizim Gümüşane mebusu Hasan meti yazılmış yüzde 10 nisbetinde bilûmum
Fehmi arkadaşımızdan ricam üzerine ara- arazide tahakkuk ettirilen vergilerdir ki
zi kanununun muhtelif hükümlerini, muh- 31 kanuniyle feshedilmiştir. Yani, 31 den
telif nizamnameler, kararlar ve kanunlarla evvelki zamana aid olan bu vergilerin bir
darma dağınık bir halde bulunduğundan kısmı, o zaman merî olan kanuna göre
bahsederek bu muğlâk işlerden bizi kur- tecile tâbi tutuldu, sebebleri mazbatada
tarması için yaptığım ricayı kabul ederek yazıldı. Sonra İstanbul civarında ne ka-
üç beş sahifelik bir kâğıdı doldurarak ilga dar korular varsa sökülmeğe başlandı.
edilen hükümleri göstermişti ve o meyanda Bu kanun bilûmum arazi deyince tabiatiyle
bu gün tefsiri istenilen madde de mev- Maliye bu vergileri tahakkuk ettirdi. Me-
cuddu. sele tahsile gelince, memleketin harabisine
sebeb olacak bir hal ihdas edilmiş oldu.
Yaşamayan, mevcudiyeti bulunma- Meselâ, bir yerde teşkil edilen bir korunun
yan bir kanunun tefsirinin manası nedir? sahibi, onun bu kadar ağır vergisini ver-
Acaba Maliye Vekâleti kendi elinde bu- mektense koruyu sökmeği tercih etti.
lundurduğu, münferit olarak tatbikiyle Bilâhare arsa vergilerinde de Maliye Ve-
mükellef olduğu kanunlarm hangisinin kâleti kendi salâhiyeti hududu dahilinde
meri ve hangilerinin gayrimeri olduğunu bir tecil yapmıştır. Şimdi sorduğu sual,
bilmeyecek kadar malûmatı hukukiyeden bu gün için mefsuh olan o kanunun meri
mahrum mudurlar? O Vekâlet ki, bütün olduğu zaman tahakkuk ettirilen vergi-
Vekâletlerde bir iki hukuk müşaviri bu- lere dairdir. O kanun bilûmum arazinin,
lunurken onda, 10 a yakın müşavir bu- kaydine göre, tahakkuk ettirilen kıymetine
lunmaktadır. göre vergisini tezyid etmekte idi. Fakat
asıl maksad, ekilip biçilen arazinin vergi-
MALİYE En. BAŞKANI HASAN sini tezyid idi. Acaba bu yolda bir tefsir
FEHMİ ATAÇ (GÜMÜŞANE) — Arazi kanaliyle meseleyi halletmek mümkün mü-
vergisi kanununun müzakeresi sırasında dür? Bir kere mefsuh bir kanunun tef-
o kanundan evvel arazi vergisine ait ka- sirine girmek istemedik. Amma ortada
nun ve nizamların hangilerinin feshedil- tahakkuk etmiş bir vergi bakayası vardır.
diğine dair bir cetvelin kanuna bağlan- Bunun hakkında ne yapalım?
ması, hatırımda kaldığına göre müzakere
esnasında Yüksek Heyetçe istenilmişti. Şimdi arkadaşım diyor ki, mefsuh
Bu arzuya göre encümen de bunu yaptı. bir kanunun tefsir edilmesinin mânasını
Şimdi arkadaşım benim ismimi zikretti- anlamıyorum. Bu kanun sayılabilir mi?
ler. Ben yapmadım, encümen yaptı. Bendenizce bazan mefsuh bir kanunu da
tefsir etmek zarureti hâsıl olur. Çünkü, bu
Arazi vergisi kanunu 931 senesinde kanunun feshinden evvel, o kanunun tat-
yeni baştan yazılmakla bu kanun mevkii biki esnasında ortaya gelen hâdiselerde bir
meriyete girdiği tarihten sonra şimdi mü- yanlışhk varsa bu yanlışlığı düzeltmek için
zakere edilen mevzulara ait her hangi bir "Meclisi Âli bir karar alamaz" demesini
ihtilâf tahaddüs etmeyecektir. Yani, o doğru bulmam. Amma bu meselede böyle
kanun 31 senesinden sonraki vaziyeti ıs- bir şey mevzubahs değildir, zaten mazbata
lah etmiştir, encümen bu noktaya iştirak isbatlidir.
— 279 —
mak üzere, Beyşehir gölünde su bu suretle Konya iska sahasından istifade etmek
inmiş bulunuyordu. yalnız suya münhasır değildir. Su başta
gelir. Ondan sonra nüfus ziraatin tekem-
Bu suretle doğrudan doğruya Ziraat mülü meselesiyle hemahenktir. Gübreli zi-
Vekâletine devri icab ettiren maksatları raat ve ziraatin çeşitlendirilmesi mesele-
tahakkuk ettirmek için lâzım gelen un- leri de vardır, bunun üzerindeyiz.
suru esası azalmış ve hatta istifade edile-
meyecek bir vaziyete düşmüş bulunuyor- Hakikaten 1926 senesinden itibaren
du. Ziraat Vekâletine devredildikten sonra bakılacak olursa her sene bu idare için
derhal azamî istifade için lâzımgelen tet- muvazenei umumiyeye 50, 60 hatta 80 bin
kikata girişilmişti. lira konurken, bu üç sene içinde yalnız
geçen sene ancak 17 bin liralık bir tahsisat
Beyşehir gölü beşyüz bin dönüm arazi verdik. İdare tamamiyle muvaffak olmuş
sulanması için tesis edilmiştir. Esasen bu, değildir. Fakat derlenmiştir. İşin asıl mü-
ihtiyat depo vazifesini görecekti. Hubu- him noktası bir milyon lira masrafla ya-
bat zeriyatında serbest sular kullanıla- pilan bu idareden pek az istifade edilebil-
caktı. Fakat, uzun seneler bu ihtiyata mesidir. Sebebi, bundan azamî istifade
riayet edilmiyordu. Beyşehir gölünün su- etmek su işinin esasından halli, nüfus, zi-
yu da israf edilmiş ve o seneler devamlı raat işlerini bir arada düşünmek lâzımdır.
kuraklığın da inzimamiyle radye seviyesi Bu da para ve zaman işidir. O zaman randı-
aşağı doğru inmeğe başlamıştır. Geçen se- man da artacaktır. Lâzım olan bu parayı
ne elli b ; n dönüm sulanmıştı. Bu sene verebilmek şartiyle söylediğim gayeler te-
yetmişbeş bin dönüm sulanmıştır, daha da min olunabilecektir kanaatindeyim. Aynı
sulanacaktır. zamanda nüfus siyasetiyle de memzucen
hareket edilmesi lâzımdır.
Dördüncü kurultay iktisat politikasında olduğu kadar, daha geniş çerçevede de önem-
li bir dönüm noktasıdır. 1931 'de yapılan Üçüncü kurultay, iktisat politikalarında devlet-
çiliğe geçişi belgelemiş, parti simgesi olarak o kurultayda benimsenen altı ok arasında
devletçilik de yer almıştı. Ancak, 1931 'de, devletçiliğin tanımını yapabilme olanağı he-
nüz yoktu. Bunun ekonomik özü, sermaye birikimi düzeni ve kurumları ortaya çıkmamıştı.
Ekonomide devletçilik, buhran ortamında, teşvik politikaları çerçevesinde veya toplumsal
amaçlarla öngörülen bir devlet müdahaleciliği (veya korumacılığı) gibi algılanıyordu.
(Bk. Cilt /, s. 141-59).
Bilindiği gibi, iktisat politikasında devletçiliğin dönüm noktası, 1932 Temmuzunda
sanayileşme ile devlet girişimciliğini geri dönülmesi zor bir biçimde birleştiren yasalar
olmuştur. Daha sonra, bu modelden vazgeçilmiş ve 1933'ün Sümerbank modeli benimsen-
miştir. Sümerbank modelinin uygulaması 1934'w« sanayi yatırımları ile ortaya konmuş-
tur. Böylece, iktisat politikasında devletçiliğin bir başka önemli dönüm noktası, 1934'de
yönetimin, gerçekleştirilmesi zor görülen sanayileşme girişimini başaracağım kanıtlaması
olmuştur. Bu atılım, (bir 'büyük itiş' gibi) inandırıcı ve yönetimin siyasal gücünü artırıcı
bir etki yaratmıştır.
İşte, CHP'nin Dördüncü kurultayına bu ortamda gelinmiş ve partinin yeni programı
bu gelişmelerden doğmuştur. Partinin ideologluğunu da yürüten Genel Sekreter Recep
— 283 —
sınıf tahakkümü fikirlerine yer vermediği- lirten yeni ve ileri düşünüş ve iş yolları-
miz kadar kontrolsuz geniş istihsalciliğin mızdır.
müstehlikleri istismar etmesi fikrini de be- Kültür işlerimizi de ekonomik işle-
ğenmiyoruz. rimiz gibi kavrayıcı bir plâna bağlamak
Türkiye'de her ekonomik teşebbüs u- parti prensipi olacaktır. Bu arada normal
lusal bütünlüğün ahengine uygun olacak- ilk okullardan başka ilk tahsil çağındaki
tır. geniş köylü çocuklar kütlesini daha ça-
buk ve daha pratik yöntemlerle okutacak
Yeni programımızın müstehlik halk bir köy okulası tipi kurmak partiye yol
yığınlarına karşı fiyat empozisyonu yapa- olacaktır.
cak tröstleri ve kartelleri tanımayan ve
devlete fiyat kontrolü vazifesini veren En yüksek tahsile kadar bütün okula-
ruhu partinin bu yoldaki ana düşüncesini larda kuvvetli Cümhuriyetci, ulusçu, halk-
pek iyi belirtiyor. çı, devletçi, lâik ve inkılâpçı bir inan telkin
edilecektir.
Öte taraftan, devletin ekonomide ya-
pıcılık vazifesini ve kurulması, işlenmesi Parti, kurtulmuş ve modern bir ülke
korunan serbest sanayii tanzim ve mura- olarak düzenlenmiş olan Yeni Türkiye'nin
kabe edicilik vazifesini genişletiyoruz: başka şartları olarak tanıdığı bu altı vasfı
Ulusal sanayileşme gibi yüce bir amaçla yeni programla devlete mal ediyor ve ge-
ön verilen işler arasında serbest sanayie lecek nesillerin bu terbiye ile yetiştirilme-
ve serbest ticarete bırakılan yer, normal sini ileri ödev sayıyor. Bu terbiye yolundan
kazanç dışında istismara varamaz. Dış giderek, devletle ulusu beraber anlayışın,
ticaret en önemli ulusal işler arasında yer beraber inanışın yaptığı birlikle bağlıya-
alacaktır. Ürünümüzü alanın ürününü cağımıza inanıyoruz.
alacağız.
Biz liberal devlet tipinin tanıttığı,
Yeni programda her çeşit çalışma- hergün bir karşılıkla devletin durumunu,
lar için kredi işlerine önemli yer verişimiz ileri gidişin hızını bozan, yurtdaşları biri-
yurddaşm ekonomik alandaki teşebbüs- birine düşüren, bütün geri ve fena tohum-
lerini kolaylaştırıcı bir tesir yapacaktır. ların yeşermesine yol açan nizam ve birlik
Emlâk kredisinin şimdiki dar vasıtalarını düşmanı klâsik demokrasi yerine, yuıddaş
oturacak ev yaptıracaklara hasrettirici ye- zekâsının beslenip açılmasına da yol ve-
ni noktai nazar, gelir getiren yapılara ren sevgiye ve inana dayanan disiplinli
sahip -rantiye- bir sınıfın türemesi yerine, bir beraberliği üstün sayıyoruz.
yerleşmiş ve yuvarlanmış yuıtdaşların ço-
ğalmasını üstün bulmamızı anlatır. Öte Geçen yılların görgüsü, yurddaşlara
taraftan, köylüyü toprak sahibi yapmayı müşterek bir halk terbiyesi vermenin
bir parti prensipi olarak almakla bütün faydasını göstermiştir. Okulada ve mes-
yurddaşları kendilerinin olan ülke üstün- lekte tek tek yetişmenin ulus taliinin doğ-
de, kendi malı olan topraklarda yurt için uracağı çeşitli güçlükleri güvenle karşıla-
ve kendileri için çalışır, yaşar, onurlu, var- mak ve yenmek için yeter bir güç yapa-
lıklı bir kütle haline getirmek istiyo- cağına kani değiliz. Bir ulusun her zorlu-
ruz. ğa göğüs gerecek bir olgunluğa erişmesi
için klasik terbiyeden başka yığma, de-
Bunlar yurtdaşların genliği amacının vamlı ve yeni Türkiye'nin ileri gidişine
yamnda partinin vatancı, ulusçu, aileci, uyar bir halk terbiyesi vermeyi çok gerek-
mülkiyetei vasıflarını daha açıklıkla be- 'i buluyoruz.
— 285 —
Bu anda, bundan önceki kurultayları bütün yolları satın aldık. İstanbul ve İz-
ve partimizi doğuran ilk Sivas kurultayı- mir'de liman ve rıhtım işleri devlet eline
nı (ki dış ve iç düşmanların süngüleri al- geçdi. Diyarbekir kapısındayız. Aııtalya-
tında kurulmuştur) hatırlamak, geçen 16 ya, Erzurum'a, kömür yurduna durmadan
yılın bütün hadiselerini göz önüne getir- gidiyoruz. Devlet Demiryolları kurumu,
meyi kolaylaştırır. bugün kendi malımız olan 500 milyon li-
ralık bir işi çevirmektedir.
Uçurum kenarında yıkık bir ülke...
Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar... Yıl- Geçen dört yılın başlıca işleri eko-
larca süren savaş... Ondan sonra, içerde nomi alanında olmuştur. Birçok ülkeler
ve dışarda saygı ile tanılan yeni vatan, acunsal buhran karşısında sarsılmış ve
yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başar- umutsuzluğa düşmüşken biz, bu kapsal
mak için arasız devrimler... İşte Türk felâket önünde cuda irkilmedik. Yurdun
genel devriminin'bir kısa diyemi... ekonomisini yeni bir düzene yönetlemiş
Partimizin her kurultayı, denebilir ki, bulunuyoruz. Arsı ulusal tecimi denkleş-
bir dönüm başında toplanmıştır. 1927 tirerek iç pazarı harekete getirerek ken-
kurultayı, doğuda kopan azıyı yenerek dimizi korumayı başardık. Asıl önde tut-
Cumhuriyetin sars'lmaz temelde olduğu- tuğumuz iş, geniş bir endüstri programını
nun anlaşılmasına, 1931 kurultayı güven- gerçekleştirmeye başlamak olmuştur. Bu
lik ve sükünun kesin olarak kurulmasına program tamamiyle gerçekleşdiği gün, şüp-
rastgelir. Bu kurultayımız ise, geniş ölçü- hesiz yurtdaşm geçimi hissolunacak dere-
de gelişim devri içinde bulunduğumuz gün- cede genişliyecektir.
lerde toplanmış oluyor. Tanın ve endüstri hareketlerimiz biri-
Türk ulusuna doğunsal rengini veren birini kollayan tedbirlerle yapılmaktadır.
bu devrimlerden her biri, çok geniş tarih- - Maden ürünlerimiz, son zamanlarda
sel devirlerin öğünebileceği büyük işler- özel bir gelişim gösterdi. Umudumuz odur
den sayılsa yeridir. Bütün bu işler, parti- ki, gelecek kurultay maden işleri ile bera-
mizin programını, özenle gözönünde tu- ber deniz ekonomisinde bugün almakta
tarak başarılabilmiştir. olduğumuz tedbirlerin verimli sonuçlarını
Tüzel, sağlık, sosyal, finans, ekono- vermiş olarak toplanacaktır.
mi ve bayındırlık işlerimizde, hiç durma- Görüyorsunuz ki, arkadaşlar, yep-
dan aldığımız yeni tedbirlerin iyi ve ye- yeni bir güdümlü ekonomi düzeni kur-
rinde olduğuna kani bulunuyoruz. makla uğraşıyoruz. Partimizin ekonomik
Akdeniz'i Karadeniz'e demirle bağla- anlayışı, bu yöndeki programımızın, yur-
dık. Anadolu'da özel şirketler elindeki dun ihtiyaçlarını karşılayacak ve onu az
— 286 —
Recep Peker'in kurultay konuşması, daha önce açıkladığımız bir ekonomik ve siyasal
gelişme çizgisinin gelecekte nasıl bir devlet düzeninin kalıbı haline dönüşeceğini anlatmaya
yöneliyor. Bu bakımdan, iktisat politikası ile devlet teorisi arasında doğruca bağ kuran
bir örnek oluyor.
Peker'in yeni programı sunarken özellikle yeni bir devlet tipini tanımlamayı amaç-
ladığı görülüyor. Yeni kurulmakta olan Türk devletim 'ulusal devlet' olarak tanımlamak-
ta, bunun eski devirlerin feodal devlet ve liberal devleti ile olduğu kadar, yaşanan günlerin
sınıf devletiyle de farklı olduğunu vurgulamaktadır. Recep Peker'un sunuşu içinde, devlet-
çilik çizgisindeki iktisat politikası 'ulusal devlet'in oluşumuna katkı yapacak, buna uygun
bir kurumsal yapısı olacaktır. Peker, yaşanan günlerde liberal devletin çökmekte oldu-
ğunu, bunun çöküşüne yol açan sınıf çatışmalarından bir sınıf devletinin doğmasının değil,
bir 'ulusal devlet'in doğmasının daha sağlıklı olacağını, Cumhuriyet yönetiminin bunu
amaçladığını söylüyor. Parti programında sınıflar ve toplumun çeşitli katmanları arasında
uyumun ve uzlaşmanın öngörülmesi ve iktisat politikasının buna uygun bir kurumlaşma
zeminine oturması, 'ulusal devlet'in kurulması amacına dönüktür.
Peker'e göre, her kesimin kendi isteklerine göre yürütülecek politikalar, bir büyük
çerçeve ("Büyük ana plan") demek olan ve toplum çapında uyumu sağlayacak olan yeni
parti programında yerli yerine oturacaktır. Özel kesim baştan beri kendisine sağlanmış
teşvik ve koruma önlemlerinden yararlanmayı sürdürebilecek, fakat sömürücü olmayacak-
tır. Topraksız köylüler topraklandırılacaklar, bunun için özel kamulaştırmalara gidile-
cek, fakat bu da yasal duruma aykırı olmayacaktır. Yapılacak iş kanunu işçiye haklar
verecek, fakat içinde grev olmayacak, lokavt da olmayacaktır. Kısacası, "Türkiyede
teklerin menfaati umumun menfaati sınırı içinde bulunacaktır."
13.5.1935
tünlüğü, kapasite ve çalışma ile yükselebi- lunduğumuz devrin bir hayat meselesi
lir. Bir taraftan işçilerin çokluğu ve parti olarak kaydetmeliyiz. Lâiklik ve devrim-
kuvvetine dayanan kuvvetle ulusal çalışma- cilik hakkında söz söylemeyi artık bulu-
nın ahengini bozacak zorlu hareketlerine ve rum. Çünkü, bu iki mefhum olmayınca
öte taraftan sermaye sahiplerinin, büyük iş yeni devlet varlığının dayandığı iki daya-
sahiplerinin para ve varlık gücüne dayana- nak direği kökünden yıkılmış olur.
rak işçilerinin haklarını çiğnemesine yol
bırakmıyoruz. Binaenaleyh sınıf kavgası, Şu halde, partimiz yıllardanberi ken-
tahakküm, imtiyaz zihniyetlerini kökün- disine çizdiği ana vasfı devlete mal etmek-
den silen bir zihniyet, memleketin zihni- le ulusun yaşama kudretini koruma yo-
yetini tamamlıyacaktır. Ancak bizim is- lunda en eyi ve en ileri bir kuvvet adımı
tediğimiz ve anladığımız manada halkçı daha atmış olacaktır. Biliyorsunuz ki in-
olmakdır ki, milliyetçiliği en temiz ve saf sanlık ilkin feodal bir idare devri geçirdi.
bir değere çıkarır. Yer yer şahsî arzuları tek adamln tahak-
kümlerini, tek ailenin kaprislerini tat-
Biz devletçiyiz. Fiili olarak hükü- min edici yollardan devlet sistemleri uzun
metçe de, partice de devletçiyiz. Buna karşı asırlar dünyada hüküm sürdü. İnsanlar
olanlar (liberallik da serbest olsun) di- bu esirlik devrinden çıkmak için ihtilâller
yorlar. yaptı: Ve feodal devlet tipi yıkıldı.
Bunun ne demek olduğunu, davanın Onun yerine liberal devlet kuruldu.
ehemmiyet ve değerini hepiniz anlarsınız. Liberal devlet acıklı esirlik devirlerinden
Liberal sistem demek, bugün bu ulusun çıkmış insanlığı bu hür yaşayış sarhoşlu-
varlığında gözlerimizi kamaştıran, en bü- ğunun tesiri altında bulundurduğu zaman-
yük muvaffakiyet yollaımı kapamak de- lar liberalizm aldı yürüdü. Onun ana çiz-
mektir. gileri olan haklarda hürriyetin ve çalışma-
Biz devletçi olmasaydık, paramızın da hürriyetin tatbik edilişleri zamanla
bugünkü kıymeti temin edilebilir mi idi? derin suî istimallere uğradı. Haklarda
Dış ticaret ve ödeme denkliğimiz sanayiin hürriyeti suîstimal insanları yıkıp çürü-
koruma altında doğması ve yaşaması ten bir anarşi devrine götürdü. Beşeriyet
mümkün olur mu idi? Biz devletçi olma- medenî kabiliyetlerin bol meyvalaıını al-
saydık, memleket evlatlarının akıtılmış maya imkân bulunca beraberlik yerine
olan yüce kanları pahasına elde edilen anarşinin tesiri altında uzun müddetler
Türk vatanında memleket malı yerine ec- bocaladı durdu. Ekonomi alanında libe-
nebi malının serbestçe satışına yurt kapı- ralizmin tatbikleri de daha az fecî olma-
ları açık kalır, ecnebî malları Türk pazar- dı. Büyük sermayeli insanlar kullandıkları
larını istilâ ederdi. Bir devletin düşman işçileri ve fabrika ürünlerini vücude getir-
silâhından ve ordusundan mahfuz olması mek için muhtaç oldukları ilk maddeyi
kâfi değildir; ayni zamanda millî pazarları yetiştiren ve nihayet büyük istihsali te-
ecnebî manüfaktürün istilâsından da mah- min eden koskoca müstahsil kitlesini baş-
fuz kılmak lâzımdır. Bu gün "rahat yaşı- tanbaşa istismar ettiler. Bunun neticesin-
yoruz, yurt kurtulmuştur" derken, iç pazar de bütün hakları çiğnenenler, liberaliz-
ecnebî ürününün istilâsı altmda mahvol- min yaptığı çatışmalardan doğan bu bü-
maya mahkûm bulundukça, yarınımız için yük nefret duyguları içinde karşı karşıya
en derin yoksulluk ve felâketlerin varlı- cepheler kurdular, boğuştular, insan yı-
ğımızı saracağına şüphe etmemelidir. Şu ğınları ardı arası gelmiyen bir kavga için-
halde, devletçilik de bir parti vasfı olarak de yaşadılar. Liberal devlet sinesinde
kalmamalı, devletin vasıfları arasında yeri- her türlü zarar ve karışıklık ve kavga un-
ni almalıdır. Bunu bir söz değil, içinde bu- surları yaşamıya müsait bir zemin buldu.
— 289 —
teşebbüs alanını daha geniş bir hale getiri- rini okutacak çare ve vasıtamız bulu-
yoruz. Ekonomi gibi bayındırlık, kültür nuyor. Şimdiki vasıtaları tabiî artırma
işlerimiz, teşkilâtımız, halk terbiyesi teşek- yollariyle hedefe gittiğimiz takdirde nor-
küllerimiz hep plânlaştırılacaktır. mal yoldan bu işin tam görülmesi için
Ulusça teşkilâtlanma, halk terbiyesi uzun yıllara ihtiyaç vardır ki, buna hiç bir
işlerimiz de plânlanacaktır. Bu plânlanış yurtdaşın tahammülü olmadığı görülüyor.
içinde ekonomi alanında hususî teşebbüs, Pratik bir çare olabilir düşüncesiyle Türk
umumî teşebbüs hep ana çizginin içinde çocuklarını az zamanda mümkün olduğu
yer alacaktır. kadar daha çok okutmak için bir formül
teklif etmiş bulunuyor. Köy çocuklarını
Türkiye, politik bakımdan olduğu gibi kısa zamanda okutacak bu tipten başka,
ekonomik bakımdan da bir iş bütünlüğü normal ilk tahsil beş sene olacaktır.
arzedecek hale gelecektir. Yeni program
bu birliği ve bu manayı hassatan tespit Bütün bunlar düşünülüp ve konuşu-
etmiştir. lurken, hatta şimdiden akislerini görüyo-
rum. "Ya demokrasi ne oldu?" diyenler
Klâsik mektep terbiyesinden başka var. "Pekâla devletçilik vasfı kabul olu-
halk yığınlarını geniş bir halk terbiyesine nacak, ulusal birlik, disiplin vesaite. Fa-
kavuşturmak için, halkevlerini halk terbi- kat demokrasi diye bir şey de vardı, bu
yesinde esas olacak bir şekilde genişletece- nereye gidiyor?" diyenler var. •
ğiz. Ayrıca, gençliğin terbiye edilip yetiş-
tirilmesine önem vereceğiz. Gençlik ter- Bilirsiniz, demokrasinin kısaca ta-
biyesine, yığın terbiyesine dokunurken, rifi "halk tarafından halk için" dir. Halk-
halkı ve gençliği kafasını kullanmadan, tan gelen seçim ile iş başına geçenlerin
yat dediğimiz zaman yatar, kalk dediği- çalışmaları halk için olmalıdır. Bu tarifi
miz zaman kalkar sürüleşmiş bir yığın böylece aldıktan sonra şekilleri, usulleri,
haline getirmek istemiyoruz. Türk genç- yolları tatbik edileceği yurdun ve ulusun
liğini zekâsını kullanmadan itaat eder hale karakterine, tabiatına, iklimine göre çe-
getirmek, bizim maksadımız dışındadır. şitlenir. Bu usuller zaman zaman, yer yer,
çeşit çeşit kullanılmış, bırakılmış, değiş-
Biz partice inanıyoruz ki millî ser- miştir. Bizim siyasal yaşamamızda idare-
mayelerin en büyüğü, en değerlisi millî nin halk tarafından ve halk için oluşunu
zekâdır. Ve o beslenmelidir. tebarüz ettirecek noktaları şöyle sıralaya-
Türk işçisini ve esnafını da teşkilât- bilirim: bir defa bizde, devlet varlığında
landırmak programımızda yer almıştır. "kuvvet birdir" yani "tevhidi kuva" de-
Bu teşkilâtlandınş bildiğimiz klasik işçi diğimiz ana prensip hüküm sürer. O da
teşkilâtlanmasından başka üstün ve ulusal ulustur, her şey ulustadır. Ulus kendi
fikirlerle olacaktır. Biz onları devrini ya- adına bir kurultay seçer. Bu kurultay da
şamış, hükümleri geçmiş ve ihtiyarlamış içinden bir cumur başkanı seçer. Cumur
olan sosyalist cereyanların verdiği yurt başkam iktidar mevkiine seçtiği hükü-
içinde yurtdaşa karşı mücadele yollariyle meti Kurultaya arzeder. Hükümet ulu-
değil, kendi ulusal adlayış ve zihniyetleri- sun karşısına, kendi adına çalışan Kurul-
mizle kuruma bağlıyacağız. Türk işçileri tayın huzuruna çıkarak kendini beğenil-
bir kavga, bir ayrılık unsuru olmıyacak- meğe arzeder. Beğenilmezse bırakır gider,
lar, onlar ulusal Türk devletinin bekasına, bir başkası gelir. Parti hayatımızda da
varlığına içten inanarak yardımcı bir her iş seçimledir.
destek olacaklardır. Kurultayda bakanlarm parti ile bir
İki milyona yakın çocuk okumak lik çalışması ve dileklere verilen ehemmi-
ihtiyacmdadır. Bunun ancak dörtte bi- yeti görüyorsunuz. Bundan daha demok-
292 —
ratik manzaralar bulup göstermek kolay işler akıl denilen bir süzgeçten geçirildik-
değildir. Dahası var. Hangi devlet, bil- ten sonra, muhit denilen bir icaba uydurul-
hassa bizim gibi çok yeni inkılâp yapmış duktan sonra tatbik edilirse fayda verir,
olan bir devlet her hangi bir genel sevinç kök tutar. Zıgana dağının üzerine portakal
gününde yurdun her kasaba ve şehrinde, ağacı dikilmez. Biz, filan millet veyahut
yüzlerce halk kürsüsü kurup da "cam isti- filan yerde böyle yapmışlar, biz de aynını
yen buraya gelsin, düşüncelerini söylesin" tatbik edelim, diyenlerden değiliz. Biz
demeğe cesaret eder? Bütün bunlar haki- memleketimize uygun olan ulus işine el-
katen derinden demokrasi tezahürleridir. vereni tatbik ederiz ve ulus işlerinde taklit
ve dış görüşle beğendirme yerine hayata
Demokrasi bir nas, bir âyet değildir. uygun yolları doğıu buluyoruz.
Bir ruh, bir espri ve bir manadır. Yapılan
İktisadi buhran vergisi, bütçe denkliğinin sağlanabilmesi amacıyla 1931'in son ayla-
rında 1890 no.lu yasa ile getirilmiş bir olağanüstü vergidir. Ücretli ve maaşlılara yönelti-
len verginin kapsamı, \93Tnin ilkbaharında 1996 no.lu yasa ile bina, muamele ve şeker
istihlâk vergilerini artıracak biçimde genişletildi. (Bk. Cilt I, s. 202-3, 235, '380 ve 402).
Daha sonra, 1934 yılı başlarında ticaret ve sanayi kesimlerini de bu verginin kapsamına
almak zorunlu oldu ve kazanç vergisi mükelleflerinden 2614 sayılı yasa ile bu verginin
beşte biri oranında iktisadi. buhran vergisi alınmaya başlandı. (Bk. Yukarıda 21.4.1934
tarihli görüşmeler.)
İktisadi buhran vergisinin böylece kazanç vergisi üzerinden alınabilir biçime getiril-
mesi, 1935Ve yönetime vergi kapsamını biraz daha genişletme olanağını veriyor. Koope-
ratifler, tasarruf sandıkları, madenciler ve teşviki sanayi kanunundan yararlanarak kâr
eden sanayi kuruluşları bir yıl önceki kazançları üzerinden bu olağanüstü vergiyle yüküm-
lü oluyorlar.
Genel ekonomik durumun 1934 sonlarında düzelme işaretleri vermesine rağmen,
yönetim bütçe denkliğini vazgeçilmez bir ilke saymaya devam etmekte, ekonomik buhranı
görmezlikten gelmek yerine, bunun yükünü zaman içinde çeşitli toplum katlarına yaygın-
laştırmaktadır.
18.5.1935
sinde muafiyet temin eden zümrelerin zansın kazanmasın vergi verecek değil-
buhran vergisi muafiyetinden istifade edip lerdir. Ancak kazandıkları sabit olduğu
etmeyecekleri hususunu tetkik etmekle isa- takdirde ... tahakkuk edecek kârlardan
betli bir iş işlemiştir... bunun kazanç vergisini değil, buhran ver-
gisini vermiş olacaklar.
Muafiyetler meyanından yalnız dört
kısmının kazanç vergisine değil, yalnız o- BÜTÇE ENCÜMENİ BAŞKANI
nun mütemmimi olan buhran vergisine tabi MUSTAFA ŞEREF ÖZKAN (BUR-
tutulması muvafık görülmüştür. Bu dört DUR) — İktisadi buhran vergisi müstakil,
sınıf şunlardır: Kooperatif, tasarruf san- başlıbaşına 931 senesinde doğmuş bir
dıkları, madenciler, teşviki sanayi kanu- ihtiyaç için konmuş bir vergidir. Kazanç
nundan istifade eden fabrikalardır.... Koo- vergisinin herhangibir suretle kesri mun-
peratifler memlekette henüz inkişaf ha- zamını değildir. İktisadi buhran vergisi-
linde bulunduklarından vergiye tabi tu- nin tahsilinde suhulet olmak üzere kazanç
tulmamışlardır. Geriye tasarruf sandıkları miktarı tutarının bu verginin tahsili için,
kalıyor... Müesseselerde efradın kendile- miktarının tesbiti için.. İktisadi buhran
rinden topladıkları ve kendi azalarına ik- vergisi hiçbir vakit kazanç vergisi mahi-
raz etmekte bulundukları paralarla müte- yetinde bir vergi değildir. Onun içindir ki,
şekkil sandıklardır ki, lâyihanın şümulüne 934 senesi kazancı mikyas tutulmak üzere
giren bunlardır. Bunların esasen varidatı tahsil olunacaktır, demektedir. Makabline
az mıdır, çok mudur?. Bu vesile ile (bun- teşmil edildiğini göstermiyor. 935 sene-
ların) ne kadar kazandıklarını tetkik et- sinde vergi alınacaktır. Bu 935 yılında va-
miş olacağız. tandaşın mükellef tutulacağı verginin mik-
Teşviki Sanayi kanunundan istifade tarının tesbiti için, 934 senesinde vermiş
eden müesseselere gelince: Bunlar da ka- olduğu kazanç vergisi esas tutulacaktır.
Tarihin en büyük inkılâbı olan Ata- Kum, delice, çeşitli mahsul karıştırıl-
türk devrimi ulusumuza, imkân ve refah mış hattâ kükürtlenmiş arpa. Tabakha-
ufuklarının en genişini açmış bulunmakta- ne, ve ölü davar yünü karıştırılmış ya-
dır. Rasyonel çalışma tez başarının, er- pağlar.
ginliğin ilk şartıdır. Dış tecimimizin, eko-
Teylorizasyondan bahsettim:
nomik kalkınmamızın temel taşıdır. Ras-
yonelleşme olmadan ciddî ve plânlı bir Fransızların "organisation scientifi-
dış tecim mevzuubahs olamaz. En kısa que du travail" dedikleri bu yoldan gide-
bir zamanda en mühim ve en kolayların- rek, teknik, ekonomik icablara uygun za-
dan başlıyarak birer birer ihracat malla- rarlı göreneklerden ayıklanmış en rand-
rımızı standardize etmeliyiz. Bu yönde marilı çalışma usullerine önem vermeli-
çalışmanın esaslı adımı tarladan başlamak yiz. En ufak görülen vakit, nakit, emek,
gerektir. Bu kısmı ihmal etmiş değiliz. malzeme israflaıı bile, zerre zerre topla-
Fakat, müstacelen yapmak istediğimiz şey narak ulusal ekonomi için büyük bir ziya
ihracat tecimi noktasından, mallarımızın halini alır. Günde sekiz saat çalışan 500
zarf-mazruf itibariyle sabit şekillerde ihra- ameleli bir fabrikada veya madende, her
cını temindir. amelenin saatte bir tek dakika lüzumsuz ve
randımansız vakit kaybetmiş olmasından
Bazı mallarımız vardır, tam eşi dün- doğacak ulusal kayıp ne olur?
ya yüzünde bulunmaz. Bunları tipize ede-
ceğiz. Bazı mallarımız vardır ki, arsıulu- Hesabediniz, bunun 300 günde, yani
sal piyasa malıdır. Bunların her nevinin bir yılda kaybettirdiği imkânın 2500
vasıflarını, teferrüatiyle tesbit ederek am- çalışma gününe müsavi olduğunu hayretle
balajını tayin ederek standardize edeceğiz. görürsünüz. Tecimi teşkilâtlandırmayı ve
marketingi rasyonel tecim ve standardi-
Bir malın menşeinin Türkiye olması, zasyonun bir zarureti olarak kabul edi-
bir itimat ve emniyet ifadesi haline gelmeli- yoruz. İstirdaden söyliyeyim ki, ihracatı
dir. Buna, behemehal vâsıl olmalıyız. Dış devlet inhisarına almak yolunu takip et-
tecimimizin geçmişe ait hatıralarının tesiri tiğimiz hakkında yayılmak istenen bazı
altında bulunuyorum. Tamamen maziye haberler asılsız ve en hafif tabirle cahilâ-
gömmek azminde olduğumuz bu hatıraları, nedir. Bir tecimen, bilhassa ihracatcı teci-
bir standardizasyon savaşı mevzuubahs men, nazarımızda ulusal ödev almış üstün
olurken hep beraber bir kere daha gözö- adamlardan biridir.
nüne getirmemizde fayda vardır. Taş, pa- I
çavra, un, tuz ... karıştırılmış tiftik bal- Nazarımda ihracatcı tecimen, yur-
yaları. dun bir yeddi eminidir. Bizim istediğimiz,
istiyeceğimiz şey, bu emniyete liyakat gös-
Ortaları ıslatılmış veya ecnebî mad- termesi, maddî ve manevî şekline liyakat
deler sokulmuş pamuk balyaları. göstermiyenlerin, bu sıfatı alamamasıdır.
Bütçe görüşmelerinde yönetim işin bir yanım, milletvekilleri ise öbür yanını vurgula-
maktadır. Yönetim, 19357/e ekonominin iyi durumda olduğunu ve iktisat politikasının
hem istikrar, hem de yapı değişmesi amaçlarını gerçekleştirmekteki başarısını belirtiyor.
Bütçe üzerinde konuşanlar ise, iktisat politikasının buhran ortamında gelip dayan-
dığı açmazlar üzerinde duruyorlar. Bunlardan biri, Berç T ürker" in 'para arzının sıkılığı'
ve bunun gereksizliği üzerindeki görüşüdür: Gereksiz sıkılık, liranın dış değerini de ge-
— 295 —
reksiz derecede yüksek tutmakta, bunun sonucunda ise ekonomide satmalma gücü yerine
altın stoku gereksiz ölçüde artmaktadır.
Hüsnü Kitapçı, R. Şevket İnce ve Mazhar Müfit Kansu ise özellikle iç pazarın daral-
ması, gelirlerin küçülmesi ve satınalma gücünün düşüşünden doğan olumsuz sonuçları tar-
tışıyorlar. Bu eleştirilerde ortak nokta vergilerin ağırlığıdır. Devletin buhranda kendi ge-
lirlerini artırma ve bütçeyi denk tutma çizgisi kişilerin gelirlerini küçülterek yürütül-
mektedir. (Gelirler fiyat artışlarından değil, yeni vergilerin getirilmesinden, matrahın
yaygınlaştırılmasından ve oranların yükseltilmesinden ötürü küçülmektedir.)
Böyle bir ortamda, örneğin, buğdayı koruma vergisi gibi olağanüstü bir kaynak
yaratarak köylüye satınalma gücü şırınga etmek sonuçsuz kalmakta, çünkü ağır derecede
borçlu olan köylü kendisine şırınga edilen kaynağı alacaklısına devretmektedir. Bu du-
rumda, yaratılan ek kaynak piyasaya çıkmaz. Köylünün bu durumunu yansıtan bir başka
gösterge de, buhranda düşük tarım fiyatlarına rağmen köylünün ayakta kalabilmek için
üretimini kısmayıp artırması, fakat hayvan sayısının gitgide azalmasıdır.
Memur maaşları buhranda en kolay vergilendirilebilen gelir türüdür. Tüccar ise, özel-
likle Avrupa'daki buhranın Türkiye'ye kredili mal ithalâtını kesmiş olması nedeniyle sıkın-
tıdadır. Hüsnü Kitapçı'nin gözlemine göre, tüccar vergi verecek durumda değildir. Ayrıca,
Hazine'nin durumu sağlamlaştırmak üzere üs-Mste çıkarılan ve biribirilerinin etkisini güç-
lendiren vergi ve olağanüstü gelir yasaları, ekonomide belirsizlik yaratmaktadır. Yine
bu gözlemlere göre, buhranda iş hacminin daralmış ve satınalma gücünün düşmüş olması,
serbest meslek sahiplerini de bağımsız çalışma yerine devlette memur olmaya yöneltmek-
tedir.
Başka bir nokta, dış ticarette kliringli işlemlerin artmasına rağmen, bunun ticari
krediye dayanmaması nedeniyle kliringin ekonomide yaratacağı olumlu etkinin sınırlı
kalması olmaktadır.
22.5.1935
MALİYE VEKİLİ FUAD AĞRA- 3.9 milyon lirası iskân, maarif, iktisat,
LI — (ELÂZİZ) — Mütevazin olarak ziraat işleri için tahsis olunmuştur. Bu
teklif olunan bu bütçemiz, 195 011 053 rakamlar dahi birleştirilmek suretiyle 1935
lira olarak tesbit olunmuş ve 1934 senesi senesi Devlet hizmetleri için tahsisi teklif
bütçesine nazaran 10 935 417 liralık bir olunan para 214 milyona baliğ olmakta
fazlalığı göstermekte bulunmuştur. ve bu para hizmetlere göre şu tevzi nisbe-
tini göstermektedir:
Cümhuriyetin büyük eseri olan de-
miryolları inşası işinde yüksek heyetinizin Nafıa, maarif, iktisat, sıhhat, ziraat
muhtelif kanunlarla çizdiği programın işleri % 28.4
aynen tatbikini temin için bütçede yazılı
rakamdan başka fevkalâde varidat ile Düyunu umumiye % 17.1
karşılanmak üzere 8,5 milyon liralık bir Müdafaa % 30.5
tahsisatın Nafıaya ve yine memleket mü-
dafaasının icab ettirdiği fevkalâde bazı Jandarma % 4.7
masrafların ayni suretle karşılanmak üzere Devletin diğer bütün teşkilâtı
6.2 milyon liralık tahsisatın Millî Müda-
faaya verilmesi derpiş olunmuş; nâzım % 19.3
varidat hesablarmda kayidli varidattan %100.-
— 296 —
Şu tevzi nisbeti çok açık olarak ifa- tır. Adapazarı Türk Ticaret Bankasının
de eder ki, Cümhuriyet, halktan topladığı sıkıntılı vaziyeti Hazinenin ve millî ban-
paraları yine halkın ve vatamn yüksek kaların yardımiyle ıslah olunmuştur.
menfaatleri ve hizmetleri için tahsis ve
1933 malî senesinden itibaren meriyet
sarfetmekte, bütün hıziyle bu amaca doğ-
mevkiine giren mevduatı koruma kanu-
ru yürümektedir.
nu halkımızın tasarrufatmı vikaye hu-
1935 senesi bütçesinde normal vari- susunda bütün teminatı haiz bulunmakta
dat kaynaklarımızdan 195 küsur milyon ve tasarrufatm seneden seneye artmasını
lira alınacağı tahmin edilmektedir. Bu teşvik tertibatını ihtiva etmektedir. Birik-
gün elimizde mevcud olan 1934 senesinin tirilen millî servetler gerek biriktirenler
11 aylık tahsilât miktarına göre tahsil için ve gerek iktisadî hayatın inkişafların-
ettiğimiz para 173.5 milyon lirayı bulmak- da istimalleri itibariyle amme için faydalı
tadır. 1934 senesinin 12 nci ayma aid olmaktadır. Bu kanunun karşılıklar için
tahsilât miktarı, evvelki senelerin ayni ayı- koyduğu esasları üzerine bunların fayda-
na aid tahsilât vasatisine göre, ilâve kı- larından mahrum kalmamaları yolunda
lınırsa, 1934 senesindeki tahsilâtımızm, bankaların vaki müracaatleri neticesinde
muhammenata nazaran beş altı milyon bankalar ve dolayısiyle tasarruf sahihlerine
lira fazla tutacağı neticesine varılır. faydalar temin olunmuştur.
çok mağlûbiyetlere sebep olmuş ve kapi- yeri açıktı. Amerika kapıları açıktı. Oraya
tülâsyonlar, ihsan ve âtıfat suretiyle veril- milyonlarca nüfus gönderirdi. Sonra
miş olan kapitülâsyonlar siyasî muahe- Avusturalya'ya da gönderirdi. İntişar eden
delerle katiyet kesbetmiştir. Dinin amme istatistiklere göre bir asır zarfında 25-30
müessesatma hâkimiyeti dolayısiyle üniver- milyon Avrupa'lı Amerika'da yerleşmiş o-
siteler skolastik mahiyet almış ve Türk'ün luyor. Bilhassa 1900-1910 arasında muha-
çocukları döıt asır kale yakülünün üze- ceret çok olmuş. Beş buçuk milyon kadar
rinde çöreklenip kalmışlardır. Avrupa'lı gitmiştir. Şimdi Avusturalya ve
Türk'ün dehasının, tam ve sağlam Amerika ve diğer adalar muhacerete karşı
kalan cevherinin azamî inkişafını temin kapılarını kapamışlar, kendilerini muha-
edecek şeraiti yurdumuzda ihzar etmek. faza etmekle meşguldürler.
Bu şerait ilmî ve iktisadî cihazlardır. Fa- Elektrik kuvvetinin çıkmasından son-
kat, her şeyden mahrum bir yurt elimiz- ra makine kuvveti büyük bir kudret al-
de kalmıştır. Bin bir ihtiyaç içindedir. Bu mış, bunun neticesi olarak amele için iş
şeraiti tamamen kapatmak için Türk, sahası gittikçe daıalmıştır. Eskiden bin
garb muharrirlerinin de dediği gibi ordu ekibin yaptığı işi şimdi bir kişi yapmakta-
kök halinde bir kalabalıktan ibaret değil, dır. İleride makine kuvvetinin daha ne
kudreti medeniyeyi haiz bir mevcud ol- kadar artacağı belli değildir.
duğunu isbat etmek Büyük Gazi'nin dediği Şimdi Avrupa tarafından istismar edi-
gibi medeniyet sahasında muasır medeni- len memleketler, biz de dahil olduğumuz
yet seviyesinin üstüne çıkarmaktır. Bu bü- halde, gittikçe sanayileşiyor. Bu suretle
yük vazifeyi ifa etmek için zamana, vak- hem insan mahreci, hem de eşya mahreci
ta, nakte ihtiyaç vardır. tıkanmış oluyor. Şimdi bu sıkışık vaziyet-
Baldvin, İngiltere Muhafazakârlar te olan Avrupa nereye dökülecektir? Ya
Partisi Başkanı ve denilebilir ki, bugün birbirinin üzerine, yahut bizim gibi karşı-
bilfiil İngiltere Başvekili, Streza konfe- smda bulunan memleketler üzerine...
ransının arifesinde söylediği bir nutukta Memleketimiz üç k'tanın mültekasında
diyor ki: "Avrupa'nın bugünkü vaziyeti bulunuyor. Biz, ufalmakla beraber büyük
bir timarhane hissi veriyor. Avrupa'yı bir yolların üzerinde bulunuyoruz. Binaena-
yandan öbür yana insan gezecek olursa leyh, şunu da nazara almamız lâzımgelir
adeta timarhane koridorlarında cevelân ki, burada kudretli bir Devletin teşekkülü
etmiş bir doktor vaziyetini alıyor. Vazi- bir çok Devletlerin de menfaatine muarız-
yet böyle olduğu halde kimse bu derdi dır. Binaenaleyh, her şeyden evvel emniyet
umumiyi halletmek için çare düşünmüyor, şebekemizi kurmak lâzımdır. Onun için
herkes kendi kabuğunun içine çekiliyor orduya tahsisat, şimendifere tahsisat, yola
ve beynelmilel mübadele günden güne da- tahsisat lâzımdır. Diğer ihtiyaçlar bu umu-
ralıyor. Silahları tahdid etmek diyorsun, mî cephe karşısında, mübrem ihtiyaçlar
kimse yanaşmıyor. Vaziyet böyle olduğu karşısında biraz durmalıdır ve durabilir.
halde herkes yeniden silâhlanmağa koşu-
Londra'da ökonomik ve malî konfe-
yor. Serbest milletler bir takım diktatör-
rans dağıldıktan sonra umumî bir surette
lerin idaresine kendi boyunlarını teslim
umumî derde çare bulmak imkânı orta-
etmiş bulunuyor".
dan kalktıktan sonra, milletler kendi evi-
Önümüzde bulunan Avrupa'yı iyi an- nin düzenini kendileri korumağa koyul-
lamak için daha esaslı surette girmemiz dular. İngiltere hakikaten bu yolda kendi
lâzımgelir. Avrupa, biliyorsunuz ki nüfusu ticaretini genişletti ve kendi refahı, geçen-
milyonlarca artan bir memlekettir. Av- lerde Maliye Vekillerinin söylediği gibi,
rupa'nın bu yığıntısını vaktiyle dökecek eskiye nisbetle yüzde 80 i bulmuştur. Fa-
— 299 —
kat, İngiltere böyle kendi başına tedbir sıdır. Harpten yanmış, yıkılmış bir mem-
alınca ve tarifelerini yükseltince onun lekettir. Fakat harpten sonra stoklar çok
alış veriş yaptığı Devletlerin iktisadiyatı olduğundan mallar çok para ettiğinden
çok sarsılmıştır. Meselâ, Almanya 1933 ve krizin gelip çatacağını kimse hesab
de ayda 165 milyon fazla ihracat yapmış- etmediğinden fazla borçlar altına girildi.
ken, 933 den itibaren bu aktif vaziyeti Kriz gelip çatınca herkes şaşırdı.
kaybetmiş, pasif vaziyete geçmiştir. Ziraat Bankası Adana'da geniş mik-
Mübadelenin daralışı, herkesi ted- yasta pamuk ziraatine kredi vermişti.
bir almağa sevkettiği için herkes iç paza- Adana'lılar bundan istifade ettiler. Fakat
rını canlandırmaktadır. İç pazarını can- buhran gelip çatınca onlar da borçlarını
landırmak için Hükümetimizin çok şayanı vermekte müşkülât çektiler ve borç altın-
şükran bazı tedbirleri vardır. Birincisi, da kaldılar. Vergi yönünden çiftçiyi hafif-
münakalât tarifelerinin indirilmesi suretiy- letmek meselesi katiyet kesbetmeli ve bir
le bu pazarın genişlemesine ve vatandaş- az da çiftçinin yükünü hafifletmelidir.
lara gerek eşya ve gerek emval ve gerek
Sonra çiftçinin muhtaç olduğu eşya
eşhas mübadelesi dolâyisiyle hareketlere
ile kendi giymeleri arasındaki muvazene-
yol açmasıdır. Bilhassa istihsal mallarımı-
sizlik meselesi. Ucuzlatma işinde anlaşıl-
zın maliyet fiati üzerinde epey hafiflik
dığına göre Başbakan bizzat vaziyet et-
olmuştur. Diğer taraftan, klering muka-
miş bulunuyor. Bütün çiftçinin, yani kü-
veleleri bir taraftan mahsulâtımızın sürü-
çük halkın mühtaç olduğu eşya meselesi
münü temin etmekle beraber kontenjantu-
üzerinde başlamak ve süratle yürümek,
man tahdidatını yüzde 78 indirmek suretiy-
bir de arzettiğim gibi, çiftçinin iştira ka-
le ithalât ticaretimize büyük mikyasta ge-
biliyetini artırmak ve ihtiyacını karşıla-
nişlik vermiştir. Bazı mahsulâtımız üzerin-
mak için çiftçiyi teşkilâtlandırmak mese-
de yükselmeler yapmıştır. Fakat, Başveki-
lesi vardır. Kanunu da Meclise gelmiştir.
lin Meclis açıldığı zamanki beyannamesin-
Çiftçiyi teşkilâtlandırmak meselesinde iki
de söylediği gibi, kliring mukaveleleri o
müşkülle karşılaşacağız:
kadar esaslı bir istinatgâh olamıyor. Çünkü
muvakkat müddet için yapılıyor. Fakat Birincisi, çiftçinin esasen ferdiyetçi
iç pazarını canlandırmak için bence daha olan ruhudur. Çiftçi kendi sürer, mahsu-
esaslı tedbirlere tevessül etmek mecburi- lünü kaldırır, ambarına götürür, hayvanı-
yeti vardır. na yükletir, satar. O ötedenberi ferdiyet-
çidir. Çiftçinin bu ferdiyetçi ruhu topla-
İç pazarı genişletmek için müstahsi-
nışın içtimaî ve ahlâkî vaziyetini kavra-
lin, bilhassa çiftçinin dun olan maliyet fi-
maktan biraz uzaktır.
atlerini dışardaki ucuz fiyata intibak et-
tirmek vaziyeti karşısında bulunuyoruz. İkincisi, çiftçiyi teşkilâtlandırmaktan
Çiftçinin maliyet fiati üzerindeki yükleri- maksat, müstahsil ile müstehlik arasında
ni hafifletecek olursak iştiıa kabiliyeti bir sıra dizilen vasıtaları bertaraf etmek.
artacak, fabrikaların sürümü artacak, iş- Onun için, çiftçinin ferdiyetçi ruhuna
tira kabiliyeti artınca hem istihlâk artar, göre basit işlerden ve elle tutulabilecek
hem de verginin sıkleti tahaffüf eder. kadaı çiftçiye fayda verecek ihtiyaçlar-
Şimdi çiftçinin bu bütçede vaziyetini na- dan başlamak zarureti vardır. Ta ki bun-
zarı itibare almak lâzımgelir. Bir kere borç ların faydalarım göre göre ferdiyetçi ruh-
karşısında, bir kere vergi karşısında, bir ları camia ruhuna doğru inkişaf edecek-
kere muhtaç olduğu eşya karşısında. tir. Avrupa'da 19 ncu asrın msfı ahirinden
Memleketimizin en zengin mıntakası sonra, biliyorsunuz, büyük endüstri hayatı
her türlü mahsul yetiştiren Ege mıntaka- başlamış ve sermaye topluluğu olmuştur.
— 300 —
meselâ bir ecnebi tüccar elinde İngiliz li- Benim teklifim sırf bir etüd teklifi-
rası olarak tütün almak için buraya geli- dir ve her memlekette olduğu gibi bizim
yor. Biz bu İngiliz lirasını dun fiatla alı- Devlet bankası vazifesini gören Merkez
yoruz. Çünkü, bizim fiatımız altın esası Bankası bu işi Maliye Bakanlığı ile tetkik
üzerinden tesbit edilmiş olduğundan İngi- etmelidir. Acaba bu gibi nazik maddî işle-
liz lirasını düşük olarak mubayaa ediyo- rimizi Maliye Bakanlığında bulunan muh-
ruz. Tüccar bu para ile az tütün alabili- terem ecnebi mütehassıslar da tetkik edi-
yor. Ayni tüccar ayni İngiliz lirasını Yuna- yorlar mı ?
nistan'da satarsa eline daha çok drahmi Benim hatırıma gelen bir mali kom-
geçiyor. Çünkü, Yunanistan altın esasını binezon vardır. Millî paramızın kıymeti
bırakmış, İngiliz lirasının kıymetini koru- yüksektir. Çünkü, Cümhuriyet Hüküme-
muştur. Binaenaleyh, mezkûr tüccar çok tinin kredisi yüksektir. Çünkü, mevkii
drahmi ile daha çok miktarda tütün alı- tedavülde bulunan para memleketimizin
yor. İhracat yapan tüccarlarımız ise iste- ihtiyacına nisbeten azdır ve çünkü Hükü-
dikleri malın bedeli olan kambiyoyu bu- metimiz asla enflasyon taraftarı olmamış-
rada Türk lirasına tahvil ettikleri zaman tır. Bunlar hep sağlamlık ve istikrar delil-
ellerine az Türk lirası geçiyor. Acaba leridir. Binaenaleyh, şimdi mevkii tedavül-
Maliye Bakanlığı bu meseleyi tetkik etmiş de bulunan evrakı nakdiyeye karşılık ola-
midir ? Hiç şüphe yok ki, İsmet İnönü Hü- rak altın istoku faydasız surette elde tu-
kümetinin en büyük eserlerinden biri tulmasına lüzum görmüyorum. Kısaca
de paramızın istikrarını temin etmektir. teklifim şudur.
Fakat, yukarıda zikrettiğim sebeblerden
dolayı bu mesele etüd edilmelidir ve para- Cümhuriyet Hükümetinin teessüsün-
mızın istikrarına katiyen halel getirmek- denberi altın stokumuz mühim derecede
sizin memleketimizin ticarî ve iktisadî artmış ve bu gün elimizde takriben 22
ihtiyaçlarına göre kambiyo muamelâtını milyon lira kıymetinde altınımız vardır.
tesbit etmeliyiz. İşte bu altın mevcudu hacmi tedavül ile
İkinci göze çarpan bir mesele de hacmi bütçe yekûnu arasındaki muvazenesiz-
tedavül meselesidir. lik farkım izale etmek için yapılacak bir
Memleketimizde tedavül eden pa- malî kombinezona kuvvetli bir esas teş-
ranın yekûnu takriben 160 milyon Türk kil eder.
liıası iken bütçemizin yekûnu 195 milyona
Görüyoruz ki, kanunlarımız seneler-
baliğ olmuştur. Bu ise malî noktai nazar-
den beri neşredilmiş ve bilhassa vergilere
dan bir "muvezenesizlik" vaziyetinin mev-
müteallik kanunlarımız mükerrer tadilâta
cud olduğunu gösteriyor. Daha doğrusu
uğramışlardır ve bugün filân meseleye ait
'Yorganımıza kadar ayağımıza uzatma-
kanunu mütalea etmek için bir çok kanun
mış' olduğumuzu gösteriyor. Acaba bu
kitaplarına müracaat etmek lâzımgeliyoı
meseleyi de sayın Maliye Bakanlığı tetkik
etmiş midir? ve bunu da tadilâtı hatırlayanlar yapa-
bilirler. Meri olan bilûmum kanunları
Bana öyle geliyor ki, ya bütçenin ye- biı döküm (fonte) halinde tabettirmek
kûnunu tedavül eden paranın miktarına üzere acaba Maliye Bakanlığı buna bir
kadar tesbit etmeli (ki bu şimdilik kabil çare bulamaz mı?
değildir) veyahut Maliye ve Merkez Ban-
kası bu meseleyi etüd ederek malî bir Ben bu memleketin atisini çok par-
kombinezonla işi düzeltmelidir. lak görüyorum. Elli senede yapılabilecek
Sakın sözlerim yanhş anlaşılmasın. işler on senede yapılmıştır ve bunu eski-
Ben "İnflation" yapılsın demiyorum. Ben den olduğu gibi memleketin zararına imti-
"İnflation" yapanlarm düşmanıyım. yazlar vererek para bulmak suretiyle değil,
— 302 —
sırf kendi yağımızla kavrulmak siyasetini leflerin lehine tenzil etmek idi. Siz iradı gay-
takib ederek Türk ulusuna has olan azim, risafiyi icar yerine koymak suretiyle mükel-
metanet ve çalışkanlıkla harikalar yapıl- leflerin aleyhine yürüdünüz. Binaenaleyh,
mış ve yapılmaktadır. Sonra, hep bunlar nisbetleri indirmiş olmakla vergiyi azaltmış
etrafımızı saran buhrana rağmen yapılmış- olmadınız. Faraza yüzde 45 den yüzde 35
tır. e indirmiş gibi görünen nisbet, haddi za-
HÜSNÜ KİTAPÇI (MUĞLA) — tinde icarla iradı gayrisafi arasındaki fark
Her sene bütçesi memleketin o seneki bazan yüzde yüz olduğu için bu yüzde 35
hareket ve faaliyetinin miyarı telâkki edi- vergi nisbeti yüzde 70 e çıkmış demektir.
lirse (ki az çok böyledir) 1935 senesi Hükümet diyor ki: Verim fazlalaşmış.
bütçesini şükran ve kıvançla karşılamak Çünkü beyannameyi tahdid ettik. İradı
lâzımgelir. Çünkü 1931 senesinden be- gayrisafi üzerine koyduk. Binaenaleyh ve-
ri yürütülen bir mülâhaza vardır. O da rim fazlalaştı. Çünkü işçiden, ameleden,
buhran dolayısiyle dar bir bütçe çevresi memurdan alınan yekûn fazlalaşmıştır.
içerisinde yürümek zaruretidir. Bu mülâ- İkisini birden top yekûn hesab ettiği için
hazanın bu bütçede yer tutmadığını görü- yekûnde fazlalık vardır. Maliye teşkilâ-
yorum. tının vergi kaynaklarını ayırdetmemesi
böyle hatalar irtikâb etmesine sebep ol-
Bütçe encümeni çok iyi bir liste tan-
muştur.
zim etmiş, burada 1933 senesinde varidat
ne miktar tahmin edilmiş ve bunun ne Netice şudur. İradı gayrisafi üze-
kadarı tahsil edilmiştir? 1934 senesinin ise rine konan vergi nisbeti mükelleflere ağır
on bir ayı zarfındaki tahsilâtm muham- gelmiştir. Bir çok mükellefler dükkânla-
menata karşı nisbeti gösterilmiştir. Bir rını kapamışlardır. İzmir'in yalnız mühim
rakam vardır ki çok şayanı dikkattir. Bu ticari bir mıntakasında 1200 dükkândan
da kazanç vergisidir. Kazanç vergisi yüz- 230 u kapanmıştır. Bu neticeler karşısında
de 51 tahsil edilebilmiştir. Bu netice feci elbetteki muhammenat tahsil edilemez.
diye tavsif edilebilir. Demek ki, kazanç Maliye Vekâleti diyemez ki "erbabı ticare-
erbab' o kadar zayıflamıştır ki kendilerinin tin kazanç vergilerini alacağız, fakat ih-
verebilecekleri zannedilen paramn ancak mal ettik". Kazanç vergisi en ziyade kolay-
yarısını ödeyebilmişlerdir. Bu müessif ne- lıkla kabili tahsil olan bir vergidir. Ver-
ticenin sebeblerini aramak gerektir. Se- gisini ödemeyenlerin mallarım memurlar
nelerdenberi devam eden buhran, müba- alır ve piyasada kaça kaça satar.
dele darlığı tüccarın takatini kırdı. Avru-
Varidat faslında temas edeceğim ikinci
pa'nın kontenjan dolayısiyle kesilmiş olan
nokta hayvanlar vergisidir. Hayvanlar ver-
mal kredisi iş hacmini çok azaltmıştır. Bi-
gisi, davar, deve kısmında büyük bir fark
zim tüccarımız zaten kâfi derece sermaye
yoktur. Yüzde 97 tahsilât var. Fakat diğer
sahibi değildir. Bir de bu mal kredisi kal-
hayvanlarda yüzde 11 noksan. Bu yüzde
kınca birinci el tüccar azaldı. İkinci ellere
11 belki azdır denecektir. Fakat şunu hesap
de peşin para ile mal satmağa başladı.
edelim ki iki üç senedenberi bundaki mu-
Bir de ticaret büyük emniyet ve istik- hammenat gittikçe azaltılmaktadır. İki üç
rar isteyen bir şeydir. Gerçi güvenlik dediği- sene zarfında hemen iki milyona yakın bir
miz asayişin bizim memleket kadar teessüs tenezzül vardır. Bu tenezzülün taallûk et-
etmiş bir yer yoktur. Fakat ticarî istikrar tiği hayvanların cinsi de şayam dikkattir.
ve emniyet memlekette gittikçe azalmış- Bunlar bizim çiftçinin nakliyat işini gö-
tır. Arasıra çıkan karışık kanunlar para ren, her işinde kendine yardım eden at,
sahiplerini korkutuyor. Bu kanundaki he- eşek, öküz gibi, inek gibi ve nihayet gıda-
deflerden birisi de kazanç vergisini mükel- sını teşkil eden bu hayvanlarda vukubu-
— 303 —
lan bir tenezzüldür ki memleketimizin buna bir çare bulsa ve memlekete daha
vaziyeti iktısadiyesinde çok müessir ola- kolay bir kredi ile mal getirmek imkânını
cak bir hâdisedir. bahşetse çok faydalı olur. Çünkü görülü-
yor ki, verilen müsaadeden halk tamamiyle
Türk ayni zamanda çok hamuldür. istifade edemiyor, kabiliyeti iştiraiyesinin
Kendisinin çok yıprandığı göz önüne alı- noksanlığı dolâyisiyle. Şu halde bu husus-
nırsa zannedilir ki, istihsalât azalmıştır. ta biraz serbesti vermekte bana mahzur
Halbuki, köylü bilâkis serveti milliyeyi yok gibi geliyor.
korumak için var kuvvetiyle çalışmış ol-
duğunu ispat etmiştir. 929 senesinde Dördüncü rakam madenler vergisidir.
1 milyon 600 bin tona baliğ olan istihsa- Geçen sene üçyüz şu kadar bin hâsıl olmuş.
lât 934 de iki milyona çıkmıştır. Eğer Altıyüz bin lira düşünülüyormuş. Bir ka-
para farkı olmasa idi, yani eşya fiati sukut nuna temas edilerek Heyeti Vekilenin ka-
etmeseydi, bu gün memleket bu himmetle rarnamesiyle nisbî vergi azaltılmıştı. Bu
azamî refaha kavuşmuş olacaktı demektir. defa Maliye Vekâleti o kolaylığı nihayete
Böyle alm teri sarfederek serveti milliyeyi erdiriyor. Parti kongresinde hatırımda iyi
çoğaltmakta olan köylümüz acaba neden kalmışsa, Muhterem İktisat Vekili dedi ki,
hayvanlarını noksanlaştırmıştır. Bu ver- "madenlerimiz hasılatından 12 milyon lira
ginin ağırlığı bu işten kendisini soğutmuş- ihracatımız yerine 18 milyon lira ihracat
tur ve bundan dolayı hayvan miktarı azal- yapılmıştır". Şimdi 280 000 lira için ihraca-
mıştır. Hayvan vergisinin tenzil edilme- tı engellemek ve daraltmak doğru mudur?
yeceği yolunda Hükümetin bir mütaleası Varidat fasıllarından arazi vergisi ge-
vardı, fakat sonra bundan sarfı nazar et- çen seneye nazaran lehe bir fark gösterdiği
mişlerdir zannediyorum. Kongrede, Mali- kemali memnuniyetle görülmüştür. Arazi
ye Vekili bu seneye teşmil edilmemek üze- vergisinde memnuniyeti mucib olan bu
re bu vergiyi indireceğiz demişlerdi. O vaziyet iki sebebe istinat edebilir: Birisi,
varidat rakamları üzerinde tevakkuf edile- buğdayın korunması dolâyisiyle çiftçinin
cek noktalardan üçüncüsü gümrük yekû- az çok iyileşmiş olması, ikincisi de geçen
nudur. 934 bütçesinde gümrük 36 milyon, sene bazı vergilerin af ve tenziline dair
liıa tahmin edilmiş 29,5 milyon lira tahsil çıkardığımız kanuna atfedilebiliyor. Bu
edilmiş, yani yüzde 81 i tahsil olunmuş de- verginin tarhı tahrire istinad etmesi ica-
mektir. Geçen sene bütçesinde kontenjan bederken memleketin bir çok yerlerinde
tahdidatına nihayet verileceği öne sürül- bu usul tatbik edilmiyor. Tevzii bir şekil
müş, daha fazla malın içeri gireceği dü- alan bu vergi halkımızı çok izrar ettiği
şünülmüş ve gümrük hasılatı da ona göre gibi mesaiyi de işkâl etmektedir.
36 milyon lira olarak kabul edilmişti. Bu
neticenin çıkmaması, şüphesiz ki, halkı- Hükümet tahrir için halâ Meclise
mızda kabiliyeti iştiraiyenin çok azalmış müracaat etmemiştir. Evvelce yapılan tec-
olduğunun en bariz alâmetidir. Eğer mem- rübe tahriri kanunu da geri alınmıştır.
lekette alım kabiliyeti olsaydı tabiatiyle Maliye Vekâleti bu hususta bir karar itti-
daha fazla mal gelir, gümrük varidatı haz etmiş midir, etmemiş midir ? Çünkü,
tahmin edilen miktarı bulurdu. köylüyü toprak sahibi etmek suretiyle
terfihini düşünen Hükümetimiz böyle ver-
Kliring mukavelelerine rağmen he- gi sistemlerinde tahriri lâyikiyle görmediği
nüz kredi üzerine iş cereyan etmiyor. Ek- halde, tahrirden büsbütün başka bir tarzda
seriyetle paralar merkez bankalarında blo- bir nizamname ile bu işin halledilmesi
ke edildiği için, para işleri bir türlü çabuk doğru değildir.
gidip gelemiyor ve bundan dolayı da kre- Buğdayı koruma vergisi dolâyisiyle
di fazlalaşmıyor. İktisat Vekili muhteremi iki bidat icad edilmiştir. Bu bidatlar-
— 304 —
dan birisi şudur: Malûmu âliniz, biz bu fazla bir para vardır. İktisat Vekâletine
vergiyi kabul ederken sırf çiftçiyi koruma- bakmadım. Sebebi de son sene fazla teş-
ğı gaye ve hedef tutmuştuk. Zaten tabir kilât yapmıştır. Adliyeye de itirazım yok-
de buğdayı korumadır. Bundan istifadeyi tur. Maaşlar bihakkin çoğaltılmıştır. Mil-
de doğrudan doğruya çiftçiye hasretmiştik. lî Müdafaa da keza. Bir milyon lirayı
Şimdi burada bir şey yapılıyor. Deniliyor geçiyoruz. Bu, fazla bir paradır. Benim
ki, "bu paradan üç milyon 500 bin lira görüşüme göre buhran, muvazene, kazanç
almak imkânı vardır". vergilerinin memurlar üzerinde yaptığı
tesiri telâfi için bilhassa merkez teşkilâtı
Nafıaya yol yapmak üzere para ver- üzerinde yürütülen, yürünmekte olan bir
diğimiz zaman elbette bundan köylü müs- yoldur. Bundan ancak yüksek tabaka is-
tefid olacaktır. Halk bundan istifade ede- tifade eder. Küçük tabaka yine zararlı bir
cektir. Fakat bizim bu kanundan istihdaf şekilde kalır. Bu bir milyon küsur lirayı
ettiğimiz gaye, bu paranın ayrı bir şekil- Hükümet bütçeye koymasaydı yahut Büt-
de tahsil edilerek ayrı bir yerde depozito çe encümeni tenkis etseydi, bence daha
edilmesiyle de sabittir. Takib ettiğimiz muvafık olurdu.
gaye bu paranın doğrudan doğruya çift-
çinin yükselmesi için sarfedilmesidir. Bilhassa nakliyat işinde gösterilen
Sonra, tuz vergisi vardır. Bunun da azamî ucuzluğu, ben hem bir Türk va-
çok ağır olduğunu hepimiz kabul ettik. tandaşı, hem de İzmir'li olmak itibariyle te-
Hükümet senelerdenberi tetkikat yapı- şekküre lâyik bulurum. Çünkü İzmir
yor. Bu paradan çiftçiyi müstefid etmek sergisi için yapılan hususî tarife üzerine
imkânları var demektir. Bu parayı neden İzmir'e binlerce vatandaş geldi ve bu su-
başka bir yere sarfedelim? retle hiç olmazsa İzmir'lilere iki üç milyon
lira bıraktı.
İkinci bidat şudur: Maliye Vekâleti
bu parayı başka yerlere sarfetmek için Son İstanbul ve memleketin diğer
bütçeye bir madde ilâve etmiş. Bizim en yerleri için (bilhassa İstanbul'u tasriha
mühim vazifemiz halktan alman paraların değer görüyorum) nakliyatta yapılan
sarfı hususatını tetkik etmektir. ucuzluktan dolayı halk istifade etmiştir.
Otelcilerden olsun, diğer bazı esnaftan
Buğday Ziraat Bankası vasıtasiyle alı- olsun edindiğimiz malûmat oralardaki
nıyor. Bu muamelenin hacmi ne kadardır, alışverişin ve işlerin biraz canlandığı yo-
ne miktar para sarfedilmiştir, ne kadar lundadır.
masraf yapılmıştır ? İstanbul'da bir suiisti-
Memlekette mahsulâtın para etme-
mal meselesi vardı? Bunun neticesi ne sini temin eden İktisat Vekâletine ve Tür-
oldu? kofis'in yaptığı hizmetlere de teşekkür
Masraf için de haizi ehemmiyet gör- ederim. Hatta bu sene ihracatımızın 933
düğüm iki nokta vardır: Bunların birincisi senesininkini dahi aşarak 932 senesinin-
açık maaşlarının çokluğudur. Geçen sene kine vardığını gazetelerde gördük.
bütçede bu açık maaşları için 350 bin
Gezdiğim yerlerde temas ettiğim kim-
lira sarfedilmiştir. Bu çok bir paradır.
seler diyorlar ki "iş yok". Bu acaba bir
Mukabilsiz verilen bir para demektir.
yanlış görüş müdür? Fakat kazanç ver-
Masarifat yekûnunun ikincisi me- gisi de tamamiyle bunu gösteriyor. Şu hal-
murlar maaşıdır. İktisat, Müdafaa ve de memlekette bu işsizliği giderecek te-
Adliye Vekâletlerini ve Jandarmayı nazarı şebbüsleri almak Hükümet için en mühim
itibare almıyorum. Diğer Vekâletlerin maaş vazife olmak lâzımgelir. Hükümet için
tahsisatı için bu sene bir milyon liradan dedim. Çünkü her şey Hükümetin elin-
— 305 —
mütehassıslar, açık maaşı, tekaüd ikrami- eden bir adama bilmem hangi kâtibin key-
yesi, yüzde 1. 86. Bunları da maaş telakki fi için vergi tarhetmek, gene hiç evi yok-
edersek mecmuu yüzde 44.69 eder. Tediyesi ken bir adama müsakkafat vergisi tarhet-
mecburî olan yüzde 2.47 ile kurulmuş olan mek hâdiseleri olmuştur.
müessesatm masarifi umumiyeleri yüzde Bütçenin maaşat kısmından bahse
3.55. Teferrüattan sarfı nazar dahilî ve lüzum görmüyorum. Vakıa 926 dan itiba-
haricî borçların senelik taksiti yüzde 14.78. ren yavaş yavaş bu gün seksen altı milyon
Ordu iaşesi teçhizat ve melbusatı, vesaiti liraya çıkması, nazarı dikkate alınacak bir
sıhhiyesi şu veya bu yüzde 20.94. Umuru şeydir. Fakat, bu demek değildir ki memur
nafıa yüzde 5.15. maaşı tezyid edilmiştir. Adet çoğalmıştır.
Devlet varidatının yüzde 44.69 nisbe- Memurlara maaş kâfi değildir. Müm-
tinin maaşata verilmiş olmasını ben kendi kün olsa bunlara zammetmek lâzımdır.
hesabıma yapıcılık noktai nazarından pek Barem kanunu yapıldığı zaman pek iyi
muvafık bulmuyorum. Diğer Devletlerdeki hatırlıyorum, eski Maliye Bakanı esbabı
nisbet nedir, diye bir kaç arkadaşa sordum: mucibe olarak demiştir ki: Memur, eline
Bazıları, yüzde 20, bazıları yüzde 20, ba- geçen parayı bilmelidir, biz öyle bir kanun
zıları yüzde 30 dediler. yapıyoruz ki memura alacağı paranın mik-
tarını gösterecektir... Halbuki şimdi ne gö-
1926 senesinde memur maaşları 62 rüyoruz ? Yüzde şu kadar buhran, yüzde şu
milyon 902 bin küsur liradır. 1927 sene- kadar kazanç, yüzde bilmem ne kadar şu.
sinde 61 729 000, 928 senesinde 75 660 000 Görülüyor ki, o esbabı mucibe büsbütün
küsur, 929 senesinde 80 705 000 küsur, başka şekle girdi. Bugün her hangi bir
935 senesinde de bu gün için 87 111 000 memura "ne alırsın?" dediğiniz zaman
küsur liradır. Bu tezayüdü memurların "bilmem" der. Soruyorum, maaşın kaç?
adedinde bulmak lâzımdır. Dörtyüz, amma elime geçen üçyüz.
MAZHAR MÜFİD KANSU (DE- İKTİSAT VEKİLİ CELÂL BAYAR
NİZLİ) — Varidatı temin eden Vergiler — Bizim esas' kanaatimiz güttüğümüz
ağır mıdır, değil midir? ve takib ettiğimiz yolda, iktisadî yolda
Malî ilimde bir verginin ağır veya köy ökonomisine vâsıl olmaktır. Yani,
hafif olduğuna hükmetmek için bazı kai- müstahsil için mutlak surette refah te-
deler vardır. Meselâ denilir ki, eğer veıgi min etmektir ve şimdiye kadar bilvasıta
serveti milliyenin yüzde 10 unu geçerse ve bilâvasıta aldığımız tedbirler köylünün
o vergi ağırdır. Denilir ki, millî variatın intifamı temin etmek maksadına matuf-
yüzde 25 ini tecavüz ederse o vergi a- dur. Köylümüz çok çalışkandır. Fakat bu
ğırdır. Bu tarifata göre bu vergilere pek çalışkanlığına nisbetle maişet seviyesi düş-
ağır dememek lâzımgelir. Ağır olması ta- kündür.
biidir, olması lâzımgelir. Zira, pekâlâ
Memleketin alış kabiliyeti 1934 sene-
biliriz ki yangın yerinde bulduğumuz bu
sinden itibaren azalmamıştır. Hatta geçen
memlekette ne yol vardı, ne tren vardı,
senelere nisbetle çoğalmak istidadını gös-
ne halkın namusunu, şerefini muhafaza
termiştir.
edecek bir teşkilât vardı. Cümhuriyetimi-
zin, şayanı dikkattir ki, hariçten on pa- Bizde ihracat faaliyeti Ağustos niha-
ra almadan yaptığı işlerin haddi, hesa- yetinde, Eylül iptidalarında başlar. İçin-
bı yoktur. Bu gün vatandaşın bu ağır de bulunduğumuz mevsim işsizlik mev-
dediğimiz vergilerden bir tek şikâyeti var- simidir. Bu işsizliğe ait de elimizde bir lis-
dır : O da vergilerin tarzı tevzii ve cibaye- te vardır. Geçen seneye nazaran bu ay-
tidir. Yani, mükellef tutulmaması icab larda durgunluk yoktur.
— 307 —
Dolaylı vergileri ve fiyatları etkileyen değişiklikler ticarette yeni yeni rantlar yara-
tacağı için, yönetim toptan ve perakende ticaret alanını da belirli bir denetim altında tut-
mak istemektedir. 1935'ı« ve daha sonraki yılların gündeminde fiyat denetimiyle birlikte,
tüccarın bu denetime ayak uydurmasına ilişkin konular olacaktır.
23.5.1935
REFİK ŞEVKET İNCE — Bir
lar, beş lira üzerinde durdular. Şimdi gö-
sene evvel burada gene istihlâk ver-
gisi kanunu müzakere olunurken çimen- rüyorum ki, bu sene çimentodan bir para
to meselesi üzerinde münakaşa etmiş- almıyacağız. Bu çok isabetli olmuştur.
tik. Hükümet bir lira olarak fiati tesbit Bütçe encümenine teşekkür ederim. Yal-
ettiği halde Bütçe encümeni bunu bir bu- nız, bütçe encümeninin çimento f iatini bu
çuk lira yapmıştı. O zaman bazı arkadaş- kadar azaltmasma mukabil Hükümet yün
— 309 —
mamulâtı için 45 kuruş yazmışken bunu ince kumaşların, diğer harcı âlem olan
Bütçe encümeni 100 kuruşa çıkarmıştır. kumaşlarla ayni vergiye tâbi tutulması
Bunun hikmeti nedir? doğru değildir. Onun için, onları fazla
mükellef tutalım ki adalet husule gelsin.
HÜSNÜ KİTAPÇI — Refik Şev- Bu nisbeti mütehassıslar koymuştur. Hü-
ket İnce'nin işaret ettiği nokta hak- kümet de buna muvafakat etmiştir, esası
kında ben de hazırlanmıştım. Çünkü, it- budur.
hal edilen yünden 35 kuruş alınıyor. Bu-
nun için iplik mensucattan tabiî daha fazla İSMAİL SABUNCU (GİRESUN)
alınacaktır. Bir kısmı işleme payı olarak — Bir kere şahsî düşüncem, Hükümetin
çıkacaktır. İktisat encümeni bu şekli sok- teklifi üzerine ilâve yapılmasına aleyhta-
muştur ve ince yün mensucattan yeni met- rım.
re murabbaı iki yüz grama kadar olan
mensucat için yüz kuruş alınmasını kabul İkincisi, bunların üzerinde bulunan
etmiştir. Bunu bilelim ki, memleketimizde resimler hakikaten hayatı ağırlatacak ka-
fabrikatörlerin çıkarmış oldukları mala, dar çoktur. Gümrük resimleri yüksektir,
Avrupa'dan gelen malın masraflarını ve yüzde 10 muamele vergisi vardır. Yüzde 10
gümrük resimlerini ilâve etmek suretiyle oktruva resmi vardır. Bir de bunun üzerine
piyasada satarlar. Yoksa, maliyet fiatini istihlâk vergisi koyuyoruz. Zannederim
nazarı dikkate alaıak fiat tesbit etmezler. ki, ince bir hesap yapılırsa bazı mallarda
Bilhassa rakib bir fabrika yoksa, buradaki maddei asliyesine hemen tekabül edecek
insafsızlık haddi nihaiye varır. Memleke- kadar fiatı yükselten bir şey oluyor. Bu-
timizde bir fabrika vardır ki ince, yünlü nu, memleketin malî vaziyetini bilerek,
mamulâtı çıkarır. Bu fabrika eğer hariç- severek kabul ediyoruz.
ten getirtmiş olduğu yünü imal ederse 35 BÜTÇE En. REİSİ MUSTAFA
kuruş verdiği halde, müstehlikten 100 ku- ŞEREF ÖZKAN — Hükümet çimento
ruş alırsa doğru mudur? Ve yine doğru vergisini kaldırmak için bir kanun tek-
mudur ki memleketimizde ince yün ipliği lif etmiştir. O kanun bu kanundan son-
yapmak işine başlamış olan imalâthane- ra gelmiştir. Bu kanunda çimento üzerine
ler ince yün çıkarır ve dokursa bundan 100 konan istihlâk resmi muhafaza edilmekte
kuruş vergi alınır, fakat bir fabrika dışar- idi. Biz bu iki kanunu birleştirdik, burada
dan ithal ederse 35, iş payı olarak 10 çimentolar üzerine mevzu olan istihlâk
kuruş ki ceman 45 kuruş verecektir? Şu resmini kaldırdık. Şu halde çimento üze-
halde, kiloda 55 kuruş bir farkı yalnız bir rinden iki buçuk lira resim kaldırılmış
fabrikamn lehine kabul etmek gibi bir oluyor, fakat tenzil edilmiş olmuyor. Bun-
neticeye varmış oluruz. Onun için böyle dan sonra çimentodan istihlâk resmi diye
her hangi bir kimsenin kârına yanyabile- bir vergi alınmayacaktır. Hükümet bu
ce bir netice memleketimizde sanayi işini miktarı çimentonun satış fiatı üzerinden
engelleyecek olan bir şeydir. Bunun için tenzil ettirecektir.
bu fıkranın kaldırılması daha muvafık
olur Yani, Bütçe encümeni çimento üzerin-
den istihlâk resmini indirmiş değildir. İki
MALİYE VEKİLİ FUAT AĞRALI
kanunu birleştirmek suretiyle buradaki is-
— Bunun, İktisat encümeninde müza-
tihlâk resmini kaldırmıştır.
keresi esnasmda İktisat Vekâletinden ge-
len mütehassıs arkadaşların huzuriyle ve Sonra, Hüsnü arkadaşımızın takriri
onların vukubulan teklifleriyle bu ortaya mevzuuna gelince: Filhakika İktisat en-
konmuştur. Dendi ki, hariçten getirilen cümeninden resim miktarı 100 kuruşa
ve metre murabbaı 22 grama kadar olan çıkarılmıştır. Bütçe encümeni de aynen
— 310 —
kabul etmiştir. Zahiren bu fiati yükselte- mal memuru onu anlıyamaz. Gümrük
cek gibi görülür. Bütçe encümeninde bu tarife kanunu, başlıbaşına hususî bir ihti-
mesele müzakere edilirken fiatin yüksel- sasa taallûk eder.
mesi keyfiyeti uzak bir ihtimal olarak gö-
rüldü. Çünkü, bir kere hariçte imalâtta Bunun doğrudan doğruya ithalât ya-
bulunanlar bizim memleketimizde yeni pan tüccaıa hasredilmesini teklif ediyorum.
teessüs eden fabrikalara nazaran daha zi- Çünkü, bunlar esasen gümrük işleriyle meş-
yade randumanhdır. Onların maliyet fiati gul olur ve bunun için verecekleri beyan-
daha çok dundur. Bu itibarla bizde mali- name de doğru olur. Bu, tatbikatta da
yet fiati üzerinde bir himaye tesis etmeğe daha kolay olur. Dahilde bunu tatbik et-
lüzum vardır. Bundan başka, Hükümet menin imkânı yoktur.
himayelerde bulunduğu gibi, bir kaç gün REFİK İNCE — Her hangi bir
evvel Kurultayda kabul ettiğiniz veçhile, hayatî ameliyeyi, iktisadî ameliyeyi ka-
fiat mürakabesi esasım da kabul etmiştir. nun şeklinde tarif etmek doğru değil
Şüphesiz, bu kadar himayeler ve diğer alı- dir. Tarifler hayatın cereyanlariyle be-
nan tedbirlerden sonra fiati mürakabeye raber kendi dairesi içinde muhtelif sima-
zarurî ihtiyaç vardır. Hükümet fiati müra- lar alabilir. Onun içindir ki, toptancı neye
kabe makanizmasmı tatbik edeceği için derler; perakendeci neye derler, gibi vazi-
müstehliklerin fazla miktarda tediyatta yetleri nasıl ki şimdiye kadar toptancılık
bulunmalarına, eşyayı maliyet fiatinden ve perakendecilik gibi işleri tarif etmemiş--
çok yüksek almalarına meydan vermeye- sek, bu gün de kanun mevzuu addetme-
cek bir mülâhaza varid olmuştur. Onun mekte fayda vardır. Bu gün eczacıyı, ko-
için, Bütçe encümeni İktisat encümeninin musyoncuyu tarif etmiyoruz. Binaena-
mütaleasını aynen kabul etmiştir. leyh, bunlar gibi toptancılık neye derler,
perakendecilik neye derler, bir de yeni
AHMED İHSAN TOKGÖZ (OR-
işittiğim yarı toptancılık neye derler gibi
DU) — İktisat encümeninin teklifi, güm-
işleri tarif etmemeği hayatî, iktisadî ve
rük parasını artırmaktır. Bundaki gaye
içtimaî zaruretler noktai nazarından fay-
gümrüğü artırmakla dahilde o sanayiin dalı görüyorum.
teessüsüdür. Fakat, yavaş yavaş arttıra
arttıra dahilde himaye edeceğiz diye, dahil- BÜTÇE E. BAŞKANI MUSTAFA
de yapanların pahalı satmasına giderek ŞEREF ÖZKAN — Şimdi "toptancı,
halkı izaç ediyoruz. yarı toptancı ve perakendecileri kanunen
tarif etmek doğru değildir", diyorlar. Bu
İKTİSAT En. M. M. İSMAİL SA-
yoldaki tarifler pek çoktur. Bu kanunda
BUNCU (GİRESUN) — Toptancı ve
da bunu böyle tarif etmek lâzımdır. Çün-
yarı toptancıların beyanname vermesini
kü, bunlar teklife esas oimaktadır.
kanun mecbur tutuyor. Bundan sonra da
toptancı, yarı toptancı ve perakendeciyi Bunları memurların şahsî takdirleri-
tarif ediyor. Toptancı doğrudan doğruya ne bırakmak caiz değildir. Refik İnce
tüccâra mal satan, yarı toptancı hem tüc- arkadaşımız, tüccarı tarif etmemiş, avu-
cara, hem de müstehlike mal satandır. Bir katı tarif etmemişiz, dediler. Zannederim,
kazada bulunan tüccar nahiyedeki müş- avukatlık kanununda avukat, ticaret ka-
terisine karşı toptancı oluyor. Yukarıda nununda tacir tarif edilmiştir. Böyle olun-
geçen maddelere dikkat edilirse, kanunun ca, memurların takdirine bırakmamak için
tatbikatında atfettiği bütün maddeler güm- kanunen ne alınması lâzımgeldiğini gös-
rük tarife kanunudur. Halbuki kazalarda termek zarureti vardır. Yalmz bu hakika-
50 lira versen bir tane gümrük tarife ka- ten çok nazik bir noktadır. İsmail arka-
nunu bulunamaz. Bulunsa da oradaki daşımızuı söylediği gibi, bir kazadaki tüc-
— 311 —
car nahiyedeki tüccara toptan satar, müs- bu da iki türlü fiat yapmak demektir. Bu
tehlike de perakende satar. Bu vaziyette dahi doğru değildir.
tarifeyi tatbik etmek çok müşküldür.
İSMAİL SABUNCU — | Mevcut
Amma bundan tamamen vaz geçmek de
tarife kanunu beş-altı yüz maddedir; her
adalete son derece münafidir. Bir kerre,
birinde beş-on rakam vardır. Yarı top-
geçen sene çıkardığımız istihlâk vergisi
tancı dersek Hınıs kazasındaki Memet
kanunlarında "istokları beyanname ile şu
de böyledir. En nihayet o da oraya göre
kadar müddet zarfında bildirmek lâzım-
bir yarı toptancıdır. Kendisine diyoruz
dır", dedik. Bunu dediğimizin sebebi, Dev-
ki, "gel bakalım, kilidin, menteşenin, ke-
letin çıkarmış olduğu bu kanunda kazara
serin, çekicin, şunun, bunun beyanname--
istok yapmış kimseleri mukabilsiz zen-
sini ver". Bu nasıl tarife kanununun nu-
ginleştirmemek, onu, Devletin menfaat-
maralarını bilecek? Ben ihtisasıma bina-
ları iç ; n çıkardığı bir kanun dolâyisiyle
en affınıza mağruren söylüyorum. Bu ka-
mukabili olmaksızın hiç birşey mukabili
bili tatbik değildir.
olmaksızın zenginleştirmemek içindir. Ay-
nı adalet noktası bugün de mevcud olduğu HÜSNÜ KİTAPÇI — Kanunda
için, istokları beyanname ile bildirmek vergi vermekle mükellef tutulan toptan-
zarureti vardır. Amma burada toptancıyı, cı, perakendeci ve yarım toptancı kim-
ithalat merkezlerinde bulunan ve elle- lerdir? Bunlar üzerinde Maliye Vekâle-
rinde istok bulunan kimseler diye tarif tinin uğradığı müşkülât meydandadır. Bu-
edip de yarı toptancıyı tarif etmemek, ka- nun için komisyonlar teşekkül etmiştir.
nunun tatbiki noktai nazarından mahzurlu Bu hususta 31 mayıs 926 tarihinde 93
dahî olmasa bile, tarif etmek daha muva- numaralı bir tefsir çıkmıştı. Burada bun-
fıktır. lar şu şekilde ayrılıyordu:
MALİYE VEKİLİ FUAT AĞRALI 1- Toptan alıp toptan satanlar, top-
— Esasen geçen sene istihlâk vergisini tancı,
kabul ettiğimiz zaman da bir çok muh-
2- Perakende alıp toptan satanlar,
telif maddeler üzerinde bu resmi kabul
perakendeci,
ettik. Bunlarm hepsinin istoklarından be-
yanname vermek suretiyle resim aldık. Bu 3- Perakende ve toptancılığı esas
kanunda mevzuubahs olan bir demir, bir muamele olarak birlikte yapmak şartiyle
de bakırdır. Eskisine nazaran onda bir toptan aldıkları halde kısmen perakende
derecesinde bile değildir. Eskiler hakkında ve kısmen toptan satanlar perakendeci
istokları istihlâk resmine tâbi tutmuşken addolunur. O vakit perakendeci addetti-
burada iki maddenin istihlâk resminden ğimiz kısım, burada toptancı kısmına gi-
istisnası, ikinci bir kısım yaratmaktır ki riyor.
\
— 312
1934'ün başlarında yasalaşan 2395 sayılı kazanç vergisi, matrahın saptanmasında 'be-
yanname' ve 'karine' usulleri arasında bir karma yol izliyordu (Bk. yukarıda 19.3.1934
tarihli görüşmeler). Aradan geçen sürede serbest meslekler üzerindeki uygulamalar, az
ve çok kazananlar arasında ayırım yapma olanağı vermemiş ve az kazananları daha ağır
vergi yükü altında bırakmış görünüyor. Serbest mesleklerle ilgili yeni bir düzenleme ve
vergi kapsamında bazı rötuşlar yapabilmek için, 1935'c/e yönetim daha ayrıntılı 'karine-
lere yönelme yolunu izlemektedir.
23.5.1935
<
— 315 —
cmdan olsun, vergiler her halde kazanç- alınsın. Binaenaleyh, on binden az olan
tan alınacaktır. Asgarî mükellefiyet ka- yerler bu kısmın içerisine dahil olmasın.
nununu esas itibariyle kabul ettik. Ziraat Bankasının sandıklarına ge-
Bu vergiyi hakikaten hakikî kazancın- lince : esasen bunlar kazanç vergisiyle mü-
dan daha dun vergi vermek vaziyetinde kelleftir. Yine asgarî mükellefiyet haddi-
bulunanlara hasretmek doğru olur. ne konulurken bunu da ayrıca derpiş et-
memişizdir.
Ziraat Bankasının münhasııan ikra-
İSMET EKER (ÇORUM) — Benim
zatı ziraiye ile iştigal eden sandıkları:
işittiğime göre, Bankanın kazanç vergisi
Türkiye taksimatı mülkiyesi itibariyle bu-
verip vermemesi hali ihtilâftadır. Ziraat
gün, Türkiye'de vilâyet ve kazalarda şube
Bankası bankacılık muamelâtından dolayı
ve sandık olarak bulunması lâzımgelen
mı mükelleftir, yoksa ziraî ikrazattan do-
450 küsur şube ve sandığa mukabil 260
layı mı mükelleftir? Bu ihtilâfın vaziyeti
şube ve sandık mevcuttur. Bunların bir
nedir ?
kısmı yalnız ikrazatı ziıaiye ile meşguldür.
Bir kısmı da hem ikrazatı ziraiye ile, hem BÜTÇE E. R. MUSTAFA ŞEREF
de senedatı ticariye üzerine iskonto ve- ÖZKAN — Esas itibariyle kazanç ka-
saire gibi muamele ile uğraşırlar. Vazife- nununun mahiyetinde bu kanunla ufak
leri yalnız ikrazatı ziraiye yapmaktan iba- bir değişiklik vakidir. Kanunda bir kere
ret olan sandıkların bütün kazalarda teş- maktuiyet esası kabul edilmiştir. Ka-
kil edilmemesinin sebebi, oralardaki ban- zanç erbabından mutlaka maktu bir
ka muamelâtından hâsıl olan temettüün vergi alınacak. Bunu prensip olarak ko-
masrafa tekabül etmemesidir. İmkân mev- yuyoruz. Beyannamesindeki kazancı mü-
cut olsa, istenir ki her kazada bir banka said olduğu takdirde maktu miktarı in-
sandığı bulunsun, ikrazatı ziraiye ile meş- direceğiz. Beyanname vermeyenler maktu
gul olsun. Böyle bir şube vaziyetinde olan miktarı vermiş olacaklardır. Buna istis-
sandıkla her hangi bir nam altında ufak na teşkil etmek istemedik. Filvaki esbabı
dahi olsa vergi istemeği IVlaliye encüme- mucibede maktu vergi esasına tâbi olan-
nimiz doğru bulmadı. Çünkü, belki bu larla beyanname esas-na tâbi olup da be-
vergi ilerde daha beş on sandığın kapan- yannameleri hakikate istinad etmeyenler
masına sebep olabilir. Çünkü, bu verginin için bir fark görülüyor.' Öbürleri bunlar
matrahına hem sandıkların ve hem de me- karşısında adaletsiz bir muameleye uğru-
murların adedi dahil olmuş bulunuyor. yorlar. Bunu bertaraf etmek için bu kanun
Bunun için yalnız ziraî ikrazatla meşgul teklif olunuyor. Yalnız her halde bir ka-
olan sandıkları mükellefiyetin haricine çı- çakçılık kanunu yapmıyoruz.
kardık. Diğerlerini vergi dahilinde bırak-
tık. Kaçakçılıkla mücadele kanunu yap-
madığımız için her halde kendilerinin ka-
BÜTÇE En. M. M. SIRRI DAY zançları Hükümetçe muhakkak olarak
— Hakikî şahıslar daha ziyade ikamet- bilinenleri istisna etmek fikrine düşmedik.
gâhlarının hasılatı gayrisafisi üzerinden Prensip olarak maktu vergi kabul ettiği-
vergiye tâbi tutuldu. miz için, sandıkları Ziraat Bankasının ik-
razatı ziraiye ile meşgul olan kısmını ve
Nüfusu on binden ziyade olan şehir-
noterleri istisnaya lüzum görmedik. On-
lere gelince, kalabalık şehirlerde kazanç
lar da maktu vergi olarak bir vergi versin-
daha ziyadedir. Nüfusu az olan yerlerde
ler, dedik.
kazanç az olur. Bunun için, bunu on bin-
den ziyade şehirlere hasrettik. Tâ ki asgarî İsmet arkadaşımızın sualine gelince:
mükellefiyet dairesinde mahdud bir vergi Kanunlarda kazanç vergisinden katî su-
— 316 —
İnönü'nün konuşması, ülkenin savunma gücünün yeterli olmadığı ve yakın bir gele-
cekte tehdit veya saldırı karşısında kalabileceğini açıkça dile getiriyor. Savunma harca-
malarını artırmanın zorunlu olduğu ve bunun bütçeden değil, halkın gönüllü tasarrufların-
dan sağlanabileceği, konuşmanın ana vurgusu oluyor. 1930'larda savunma, ülkenin sadece
"kendine yeterliliği" çerçevesinde düşünülen ve kabul edilen bir çabadır.
24.5.1935
kın bir zamanda dünyanın her hangi bir tayyare bütçelerini bu sene en az iki mis-
memleketinden, hiç olmazsa bizim yaki- line yakın artırmışlardır.
nimizde bulunan kıtaların herhangi bir
Meydana getirilmiş ve getirilmek is-
tarafından kalkacak tayyarelerin ulaşmı-
tenilen tayyarelerin sayısı binleri aşmak-
yacakları yurt kalmıyacak ve bunu baştan
tadır. Bundan iki sene evvel bin tayyaresi
başa yıkmak için gereken vakti bulabile-
olmak yer yüzünde en büyük hava kuvve-
ceklerdir. Mesele şöyle olacaktır: Avrupa'-
tine malik olmak gibi idi. Amma içinde bu-
nın en şimalinden Avusturalya'ya üç-dört
lunduğumuz zamanda bu bin hiç olmazsa
günde giden tayyareler bir, iki sene içinde
iki veya üç bin ile ifade olunur.
Türkiye gibi 760,000 kilometre murabbaı
olan bir memleketin bir ucundan girip Gelecek siyasal hadiseleri eğer bir
herhangi bir şehrini bombalayacak kadar kaç sene evvel görmek taliinde isek, gele-
üzerinde durduktan sonra, burnu kanama- cek hadiseler karşısında Türkiye'nin var-
dan tekrar memleketine dönebilecek fen- lığının hava bakımından yine kendi kud-
ni kapasiteyi kazanacaklardır. retine dayanmaktan başka çaresi olmadı-
ğına sizin inanmanız ve sizin ile bütün ulu-
Görüyorsunuz ki, dağlık ve uzak mem- sun bunu iyice anlaması ve ona göre ha-
leketler hava hucumlanna karşı vadettik- zırlanması gerçektir. Açık olarak söyle-
leri masuniyetleri gittikçe kaybetmektedir- meliyim, hava hareketleriyle hava tekniği-
ler ve yakın bir zamanda bu masuniyetler- nin ve hava siyasetinin milletlerin hayat-
den eser kalmıyacaktır. Çok sık nüfuslu larına yapabileceği etki ile meşgul değiliz.
çok mamur ve bir çok sınaî müesseselere
malik olan büyük Avrupa memleketlerinin Binlerce tayyarenin sözü geçtiği bir
nihayet bir hava hücumuna maruz kalır- çevrede; Akdeniz çevresinde, Avrupa'nın
larsa, vahim bir tehlikeye maruz oldukları şarkında dünyanın en büyük siyasî cere-
endişesinin, niçin hergün münakaşa edil- yanlarının binlerce senelerdenberi en çok
diğini ve niçin bu endişeye cevap vermek kaynaştığı bir çevrede bizim en az kaç
için bu milletlerin çok yorulduğunu bu tayyaremiz olmasını istersiniz? Hiç ol-
kısa bilgiler anlatacaktır. mazsa 500 tayyaremiz olmalıdır ki, Türki-
ye'nin varlığını müdafaa etmek için az çok
Türkiye'nin müdafaa kuvveti arsı- yeter bir kuvvetimiz olduğunu sanabile-
ulusal barış için çok yaıdımcı ve faydalı siniz. Türkiye'nin, bulunduğu alanda siya-
olabilir. Ancak arsıulusal barış şayet bir sal akışlara karşı barış insanlık ve medeni-
gün bozulacak olursa, bu bozulmayı her yet bakımından faydalı bir etki gösterebil-
ne bahasına olursa olsun önlemek ve mesi için de 500 tayyarelik kuvvete ihti-
savmak bizim kudretimiz içinde değildir. yacımız vardır. Bugünkü şartlara göre en
Bir memleketin tayyaresi ne kadar- az rakam olaıak söylediğimiz 500 tayya-
dır? Memleket tayyare bütçesi olarak reyi elde edebilmek için her sene 30 mil-
resmi devlet belgeleriyle ne kadar para yon lira tahsis edebilmelisiniz.
vermiştir? Bu 6 milyon liradır. Bu memle-
Ancak siz Türk kurtuluşunun çetin
ketin vazifeye hazır daima 100 tayyaresi
safhalarım geçirmiş olan neslin evlâtları
vardır. Diğer bir memleket 500 tayyarelik
bilmelisiniz ki, Türk kurtuluşunu temin
bir hava kuvvetini daima hazır bulundur-
eden şartlar nekadar sert idiyse, henüz
mak isterse, bütçesinde her sene 30 milyon
yüksek bir Türk cemiyetini emniyet için-
lira bulundurması lâzımdır.
de yaşatacak şartlar bulununcaya kadar
Gelecek ihtimaller her şeyden evvel geçireceğimiz günler daha hafif değil, o ka-
büyük devletlerin siyasaları ile belli olur. dar sert olacaktır. Harap olmuş bir mem-
Büyük devletlerden her biri geçen seneki leketi imar etmek için ve bakılmamış, hele
— 319 —
kültür hayatında birçok eksiklikleri (olan), likesi altındadır. "Hava tehlikesini bütün
ihmal edilmiş bir milleti az zamanda yük- dağlarımız, çok mamur olmıyan geniş sa-
seltmek, yetiştirmek için bir çok emeklerin halarımız kolaylıkla önleyebilir" zannı
sarfedilmesi lâzımgeldiği bir devirde ha- ham ve yanlış bir zandan ibarettir. Bugün
yatın asıl çetin ve sert olan tarafı şudur ki, tayyarenin üstünden geçmiyeceği bir dağ,
memleketin müdafaası için, araçları ko- yer yüzünde görmiyeceği bir köşe kalma-
laylık ve bollukla temin edebilecek günleri mıştır. Memleketin şu ve bu köşesinde
bekliyecek bir teminat da yoktur. Eğer yaptığımız fabrikalar, mektepler, müesse-
20-30 sene temin olunmuş bir sulh havası seler ve yetiştirmeye çalışdığımız çocuk-
içinde memleketin zenginliğini yeter de- larımız havadan vuku bulacak taarruz-
rece artırdıktan sonra millî müdafaa me- lara karşı açıktırlar.
selesini düşünmek mümkün olsaydı, bu Devlet bütçesinden hava müdafaası
meselelerin halli tarafı çok daha basit için böyle yirmi otuz milyon liralık parayı
olurdu. Hem memleket bir taraftan yetiş- bugün ve yarın ayırıp karşılaması imkânı
tirilecek, eksiği tamamlanmağa çalışılacak yoktur. Biz, bilâkis bütçemizin artırılması
ve hem de bir tehlikeye karşı memleket için önümüzdeki senelerde iki esaslı ted-
müdafaası düşünülecektir. Onun için, mil- biri takip etmek yolundayız. Bunlardan
lî müdafaa meselesi diğer her memlekette birisi: iyi ekonomik tedbirlerle memleke-
olduğundan çok daha fazla bir mahiyette tin zenginlenmesi; ikincisi, vergiler üzerin-
bizim için mevcuttur. de hatta icap ederse indirmek suretiyle İs-
Türkiye'ye ait olarak her Türkün her lâhat yaparak memlekean tedricî fakat
Türk vatandaşının benim ağzımdan işite- emin bir surette bütçesini artırmak yoluna
rek ve acı olarak bilmesi lâzımdır ki, gitmekteyiz. Şimdi biz bu yol üzerindeyiz.
Türkiye için hava tehlikesi vardır. Tür- Senelerce bunu takip etmek mecburiyetin-
kiye havadan bir taarruza maruz kalır ve deyiz. Görüyorsunuz, devlet bütçesinden
bu taarruz memleketi harab edebilir. Tatlı hava için 30 milyon lira verebilmek için
şeyler söylemiyorum. Amma hakikat bun- bir çok seneler beklemek lâzımdır.
dan ibarettir. Millî karakterimizdeki esaslı bir zaif-
liği bilmeliyiz. Bizim herhangi bir memle-
Türkiye'nin milletin fedakârlığı ile
ket meselesi için yapamayacağımız feda-
ikmal olunan müdafaa imkânları karadan
kârlık yoktur. Bütün malımız ve canımız,
bir taarruza uğramak halinde, kendi müda-
en zenginimiz, en fakirimiz biz bunların
faasını temin etmeğe muktedirdir. Kuv-
hepsini veririz. Amma arkadaşlar, onbeş
vetli misallerle söyliyebiliriz, silâhsız bir
gün en hayırlı bir maksat için bir kuyu-
memleket her köşesinden hiç olmazsa se-
dan günde bir kova su çekemeyiz. Mesele
kiz devlet tarafından istilâ olundu. Eli-
buradadır. Tehlikeyi görüp memlekette
mizde hemen hiç vasıta yokken, kendi
böyle böyle bir usul koymaktadır. Herke-
memleketimizin korumasım ve yabancıları
sin hava tehlikesinden korunması için bü-
topraklarımızdan sürüp çıkarmasını pek
tün malını vermesine lüzum yoktur. Hatta
alâ bildik.
böyle bir şey zararlıdır. Amma her gün
Aşağı yukarı denizden de uğrayaca- kuyudan bir kova su çeker gibi, munta-
ğımız hücumlara karşı kâfi deniz mü- zam olarak Tayyare Cemiyeti veznesine
dafaa araçlarımız olmamakla beraber, mü- bir borç ödemesi lâzımdır.
cadelemizi devamlandıracak kuvvetlere Türkiye bugün arsı ulusal münase-
malikiz. betler itibariyle hemen en az tehlikeye
Havaya kâfi derecede önem verdiği- maruz bulunduğu bir zamandadır. Şu
mizi söyleyemeyiz. Türkiye bir hava teh- söylevi verdiğim bir anda Türkiye arsıu-
/
— 320 —
lusal bakımdan enaz tehlikeye maruz oldu- lanmaya vakit bulabilirsiniz. Mesele ha-
ğu bir zamandır. Fakat bir sene, iki sene, vada çalışacak kâfi derecede pilotu, en-
beş sene sonra ne olacağını bilmem. Ve düstrisini vücuda getirmektir. Amma bun-
siz eğer bugün başlarsanız ancak hazır- ların hepsi para meselesidir.
İstihlâk rüsumu, doğrudan doğruya yaçlarını kend' içinden, kendi el birliği ile
köylüden alınmaz. Amma vasıtalı ver- yapması için umumî bir teşkilât içine kon-
gilere sarfeden mükelleftir. Bunun sanayi- ması meselesidir. Bu suretledir ki, mem-
leşmek noktasından ehemmiyeti Sümer lekette bir sulhü içtimaî istihkâmı kura-
Bankın raporundan aldığım bir iki fıkra bileceğiz. Avrupa'da bu suretledir, yani
ile daha iyi anlaşılır: "Yünlü fabrikalarımız köylünün iktisadî, içtimaî ve ahlâkî ihti-
imalâtının bu seri artışına rağmen satış- yaçlarını çerçeveleyen ve kendisinde mü-
ların ayni artış temposunu takib etmiyerek tekabil yardım ve solidarite fikirlerini ge-
nisbeten daha yavaş hareket etmesinin se- nişlete genişlete umumî bir çerçeve içine
beblerini 1934 senesinde millî piyasada almak meselesi, bir sulhü içtimaî meselesi
talebin darlığından dolayı rakib müesse- olarak telâkki edilmiştir. Biz de bunu bu
selerin fiatları kırmaları, fazla imalâtla günden itibaren nazarı dikkate almağa
f
iat zaraılarını telâfi etmek istemeleri, mecburuz. Çünkü, memleket sanayileşi-
alım kabiliyeti darlığının halkı ucuz mala yor. Çünkü, fabrikalar çoğalıyor. İnşaal-
meylettirmesi ve ilh...." lah bir kaç sene sonra yüz binlerce ame-
leyi birleştirecek fabrikalar göreceğiz.
Raporun diğer kısmında "Millî sa-
Onun için, hakikati anlayıp evvelden ted-
nayiin gelişmesi ve içinde bulunduğumuz
bir alırsak, memleketi beynelmilel cereyan-
ittisa hareketinin devam etmesi karşısında
ların tesirlerinden kurtarmak için tedbir-
geniş köylü kütlesinin alım kabiliyeti
lerimizi evvelden almış bulunuruz. Bina-
meselesini daima göz önünde bulundur- enaleyh hakikati olduğu gibi görmek lâ-
mak zarureti şimdiden kendisini ehemmi- zımdır.
yetle hissettirmeğe başlamıştır" denilmek-
tedir. işte bu raporun bana ilham ettiği Mühim bir Devlet meselesi üzerin-
şeyler Maliye Vekâletiyle İktisat Vekâleti deyiz. Bu gün dahi memleket amelesi
gidişi arasındaki tezadı tebarüz ettirir komonislikle malûl olmağa başlamıştır.
surette söylememe vesile teşkil etti. Hatta deyebilirim ki, mekteb talebesi ve
Bilhassa bizim gibi revolüsyoner Ve- hocaları da. Geçen gün kütüphanede idim.
killer tarafından idare edilen Hükümet- Bir kaç genç oraya geldiler. Hepsi ko-
lerde Vekillerin hizmet hırslarını doyur- monistlik eserleri arıyorlardı. Sordum,
mak çok güçtür. Onun için Maliye Vekili- "mekteb muallimleri" dediler. Bunun için
nin esasen normal zamanlarda bu şerait "Devlet arbitr rolünü daima sıkı tutarak
altında vazifesi müşküldür, fakat buhran sosyal kanunları takdim etmelidir" demiş-
esnasında bu vazifeler daha müşküldür. tim. Nitekim iş kanunu gelmiştir. Bu,
Fakat Maliye Vekâleti memleketin ikti- amele kısmına ait olan tedbirleri almakla
sadî bünyesini daima onun nabzını elinde bilhassa beynelmilel cereyanlara karşı
tutarak, bu hırsını memleketin umumî memleketin en kuvvetli istihkâmını çift-
muvazenesini ihlâl edecek dereceye getir- çide bulacağız ve onun için çiftçinin fer-
memek için mukavemet etmek cesaretini diyetçi ruhu üzerinde tedricî surette işle-
göstermesini dilerim. ye işleye bunu kafasında toplamağa ça-
lışılmalıdır. Nitekim Avrupa'da böyle ya-
Mesele, bir an evvel sulhü içtimaî is- pılmıştır.
tihkâmını köylerde ve köy yuvalarında
kurmak meselesidir. Binaenaleyh, köylü- Biz madem ki milliyetçiyiz, ma-
nün ihtiyaçlarını derece derece takib ede- dem ki mülkiyetçiyiz ve bunda fayda
rek köylünün sendigalize olarak kendi görüyoruz ve bunlarda musırrız, o halde
meslekî menfaatlerini birlikte görüşmek beynelmilel cereyanlara karşı memlekette
üzere kendilerini birlikte müdafaa etmeyi, bir su}hü içtimaî müessesesi yaı atmalıyız.
velhasıl içtimaî ve iktisadî ve ahlâkî ihti- Yani, halkın kendi kafasından doğan bir
— 322 —
lel iktisadî vaziyette bütün cihanla bera- iptidaî maddeler burada vardır. Selilozu,
ber bulunmayı ve alacağımızı alırken ve yani, ayni zamanda bir harb maddesi olan
satacağımızı satarken kullandığımız düs- selilozu burada ikmale çalışacağız.
turu tatbik etmeği icab ettirmektedir. SIRRI İÇÖZ (YOZGAT) — Ge-
Fırkaca kararlaştırılan prensibimiz mey- çenlerde Sümer Bankın heyeti umumiye-
dandadır. Tamamen muvazene esası üze- sinde muhterem Bakan Celâl Bayar, beş
rinde yürümek, malımızı alanın malını senelik sanayi programının 14 ay içerisin-
almaktır. de beşte üçünün hemen vücude geldiğini
Millî iktisat üzerinde hareket etmek, maaliftihar söyledileı. Tabiî göğsümüz ka-
otarşiye gitmemek, millî ihtiyaçları göz bardı. Geri kalan kısmını da inşallah
önünde bulundurarak memleketteki me- 25 ayda ikmal ederler. İkinci parti sana-
vaddı iptidaiyeyi kıymetlendirmek... Kur- yileşme proğıamında şimdiye kadar mem-
duğumuz fabrikaları ekonomik şartlar lekette maddei iptidaiyesi mevcut olup
içinde verimli olarak idare etmek... da dahilde sarfedilenleri nazarı dikkate
alıyorlar. Meselâ pamuk gibi. Bundan
Fikirlerimiz daima, millî kontrol üze- sonra maddei iptidaiyesi memlekette mev-
linde işlemektedir. Fakat millî kontrolden cut olup da ihraç edilecek olanları nazarı
daha mühim olan bir kontıol vardır: Tek- dikkate alacaklarını söylediler, tiftik gibi.
nik kontrol... Bazı memleketlerde inkişaf
kabiliyetini kıracak derecede sıkı bir millî Tiftik, biliyorsunuz, merkezî Ana-
kontrol vardır. Bizde de böyledir. Fab- dolu'da 30 vilâyeti ve beherinin nüfusu 18,
rika kurmak bize daha kolay geliyor. Fa- 20, 25 binden aşağı olmamak şartiyle 18
kat, o fabrikayı teknik kabiliyet dahilinde şehri alâkadar eder. Başta Ankara olmak
yetiştirmek daha zordur. üzere. Ankara senede bir milyondan faz-
la tiftik veriyor. Bu mahsul bu gün hemen
Deri fabrikalarının Şarkta açılmasın- hemen para etmiyor. Bu sanayi memlekette
da fayda görmekteyim. Fakat bunun bil- henüz teessüs etmediği için dahilde lâyikıy-
hassa Diyarbekir'de olup olmayacağını, le sarfedilemiyor. Bu kadar ricalarımıza ve
bu sene mi, gelecek sene mi ve daha ne takiplerimize rağmen evvelce bazı fabri-
kadar zaman sonra açılacağını şu dakika kalar bu maddeyi yüzde 30 karıştırmağa
da bilmemekteyim. Bu, bir hesap mesele- başladıkları halde haber alıyoruz ki, son za-
sidir. Keban madeni üzerinde hesap yap- manlarda bundan sarfınazar etmeğe başla-
tırıyoruz. Yakında neticeyi alabileceğiz ve mışlardır. Almanlar, diyorlar ki, "biz tiftik
zannediyorum o netice de müsbet olacak- ipliğini İngiltere'den getirtiyoruz; hem yük-
tır. sek fiatla getirtiyoruz. İsteriz ki Türkiye'de
Kâğıt fabrikasında ehemmiyetli olan tiftik ipliği fabrikası olsun, bütün ihtiya-
madde, selilozdur. Selilozu yapmak için cımızı buradan temin edelim".
dokuz bine varır. Onsekiz-ondokuz bin edilmiş olduğu için ona göre de program-
kişi içinden yedi kişi çıkıp da her hangi lar tanzim edilecektir.
bir cereyana kendilerini kaptırmışsa, a- Biz de mektep sonu teşkilâtının ehem-
ded itibariyle pek fazla ve memleketin miyetli bir şey olduğunu kabul ediyoruz.
okumuş ve okumağa hevesli bir züm- Mektep sonu teşkilâtını idame ettirmek
resinin hepsini birden bununla şaibedar için köylerde okuma odaları tesis ediyo-
kılmak, ne dereceye kadar doğrudur?.. ruz ve onlara meccanen kitab göndermeğe
Esasen mekteplere ve muallimlere daima çalışıyoruz. 'A ve B kursları' diyerek mek-
yaptığımız tamimlerde, bu nazik mesele tep muallimleri tarafından tekrar kurslar
üzerinde çok duımalarını tenbih etmişiz- açılıyor ve onlar mektepten çıkmış olan-
dir. Sonra bir fikiıden bahsedebilmek, ları A kursuna alıyorlar ve okumalarını
onu boğabilmek,, ancak onu bilmek ve ilerletiyorlar, hiç okuma bilmeyenleri de
fena noktalarını görerek onun aleyhinde okutuyorlar. Bu yönde halkevlerinin bize
propaganda yapmakla kabildir. Filhakika gösterdiği muzaheret ve memlekete yap-
bir muallimin komünizme ait bir meseleyi tığı hizmetler büyüktür.
veya bu hususta yazılmış bir kitabı oku-
Tahsil günlerini biz 192 gün olarak
duğu görülebilir. Bunu okumasiyle, onun
hesap ediyoruz. Bu günleri çoğaltmak
mutlaka fena bir fikri olduğuna hükmet-
kabil değildir. Zaten bu gün çocuklara
memelidir. Belki, aleyhteki sebebleri, cere-
ancak bir ay tatil kalıyor, Temmuz ayı
yanları aramak için okuduğunu da kabul
dahi kalmıyor. Yalnız Ağustosta serbest
etmelidir.
kalıyorlar. Çünkü, Temmuzun beşinde
Memlekette mevcut olan ilk mektep kampa gidecek, 20 gün orada kamp haya-
adedi ve okuyan çocuğun azlığı filvaki tı sürecek, ondan sonra ancak istirahate
bir Devlet işi idi. Gıupa verildi. Grup çekilebilecektir.
toplandı ve bunun için kararlar aldı. Bu
kararların en ziyade istihdaf ettiği şey, Köy muallimlerine ve köy hocaları-
ilk mektep işini ve bilhassa idarei hususi- na biz esasen mektep muallimi demiyoruz.
yenin tesviye kabiliyetini halletmek idi. Onun adı köy muallimidir. Filvaki kom-
şu Devletlerde köy muallimlerinden ne
Beden terbiyesi işinde Maarif Bakan- derece istifade edildiği malûmdur. Bir
lığınız lâzımı kadar çalışmıştır. Filvaki köye muallim tayininden maksadımız,
îktısat Vekâletinin olduğu gibi pek müsbet onun köylüye ziraat, içtimaî hayat ve ev,
işler üzerinde olmadığından, öyle gösterici bark hayatında intizam öğretmesi için-
değildir ve nafıa işlerinde olduğu gibi beş dir. Zaten muallimler, bulundukları kö-
senelik diye bir program yapılmamıştır. yün muhtar heyetinde tabiî azadırlar. Köy
Fakat, bu sene kabul buyurulan Parti ihtiyar heyetlerinin kâtipliğini yaparlar.
programında, maarif plânına işaret edil-
miştir. Maarif plânının esası, ilk tahsil ile -Yabancı muallimlerden çok memnu-
başlayacaktır. İlk tahsil işini tesbr ettik- nuz. Esasen bu kimseler, ilim noktasın-
ten sonra üzerinde diğer binaları kuracak- dan dünyanın her tarafında tanınmış pro-
tır. Bu meseleye bu gün tekrar başladık. fesörlerdir. Kendi muhitlerine ışık saç-
Hususî komisyon, Parti komisyonu bu- mamaları imkânsızdır. Profesörler Tiirkce
nun üzerinde uğraşmaktadır ve plân te- bilecekler ve öğrenmektedirler. Fakat bu
mellerini kurmak için tedbirler almakta- derece ilim adamlarını, "gel bakalım Türk-
dır. Tabiî plân yapılırken de mekteplerin çe öğrendin mi ?" diye imtihana çekmek,
maddî ve manevî cihetlerine temas edile- tabiî doğru değildir. Fakat çalışıyorlar.
cek; bina, vesaiti dersiye, muallim adedi Çat pat Türkçe söyledikleri görülüyor.
nasıl olacak? Bunlar tesbit edildikten son- İsmail Kemal arkadaşımın dedikleri
ra, amaç esasen parti programında tayin Fırka grubundaki mekteb işidir.
— 326 —
25.5.1935
RUŞENİ BARKIN (SAMSUN) — yol derdini halletmek için esaslı bir prog-
Bugün memleket, kısa bir zamanda demir ram yapmak zamanı geldiğini, önümüz-
ağlarla örülmeğe başladı, yakın bir za- deki senelerde bu hususta ne gibi adımlar
mandan sonra tamamiyle demir ağlarla atmak niyetinde olduklarını müjdelerler-
örülmüş olacaktır. "Fakat parayı nereden se çok memnun olurum.
bulabiliriz, kimse bize para verebilir mi?"
denildi. Fakat kıymetli Başbakan, bu sual- NAFIA VEKİLİ ALİ ÇETİNKA-
leri "ecnebilerin para vermesine ihtiyaç YA (AFYON KARAHİSAR) — Yedi-
yoktur, biz parayı kendimiz bulacağız yüz bin kilometre murabbaı sahada bu-
ve işimizi kendimiz yürüteceğiz," diyerek lunan bir memleketin yollarını yapmak
karşıladı. Ulusumuz, memleketin müda- ve muhtelif cephelerini az çok yollar-
faası mevzubahs olunca yoktan varlıklar la bağlamak bizim için mühimdir. Fakat
yaratan bir ulustur. bunu yapmak zamanı gelmiş olmakla
beraber, şimendifer ile bir defa hudud-
Memleketin müdafaasında demiryol- larımıza varmayı esas ittihaz ettiğimizi
ları ne kadar kıymetli, ne kadar mühim Fırka kurultayında söylediğimi hatırlar-
bir rolü oynarsa şose şebekesi de o kadar sınız. Şoseler için hakikaten çahşmak
büyük rol oynaı.... Yirminci asırda, hatta zamanı gelmiştir, kanaatindeyim. Çün-
19. asrın sonlarındanberi memlekette şose kü, ayni zamanda şoselerle memleke-
tesisi usulleri değişmiştir. Şose deyince, tin müdafaasını bu günkü hava vesa-
bizde idarei- hususiyeler palas üzerine biraz itine karşı az çok temin etmek imkâ-
silindir geçirirler, biraz kum gibi şeyler nını da elde etmiş olacağız. Fakat şose,
dökerek bir düzlük tesis ederler. Buna köprü yapmak meselesi idarei hususiye-
bir iki viyadük bir iki köprü eklemek su- lerin vaziyeti ile alâkadardır. Hazineden
retiyle yolu ikmal etmiş olurlar. Fakat bu ayrıca şose ve köprüler için para sarfet-
yollar, yapılırken bitmeden bozulmaya mek imkânı bulunmuyor. Çünkü, bir
başlar. Bugün dünyanın her tarafında taraftan birinci derecede gördüğümüz de-
olduğu gibi, şimdi memleketimizde as- miryolları için para korken, ayrıca şose
falt yollar tatbik edilebilir mi, edilemez ve köprüler için fazla para koyamıyo-
mi?.. Müstakbel harplerde demiryolları, ruz... Şoselerin yapılabilmesi için bir şeki1
tayyare hücumuna karşı müdafaasız bir- bulmağa çalışacağız..,
şeydir. Harbi umumide Fransızlar Ver-
dün cephesini ancak şoseler sayesinde Ankara'da, gözümüzün önündeki bi-
müdafaa edebildiler... Binaenaleyh., bu nalara bakarsak milli olarak kabul edil-
— 327 —
miş, uslûbu tesbit edilmiş bir model ve bir Yani, onların harslarının esasının binalar
esas takib edemediğimizi görürsünüz. Bir olduğunu ve eserlerinin kendi mevcudiyet-
tarafta evler, resmi binalar başka tarzda, lerinin eseri bulunduğunu istidlâl ediyo-
diğer taraftan bankalar daha başka mo- ruz...
delde. Kimi kübik, kimi sair tarzda bina- Bütün Devletin, resmi müesseselerin
lar yapıldığını göımekteyiz. Halbuki bir binalarının bir siyakta, bir üslûpta yapı-
milletin harsında en mühim olan şey bi- labilmesi temelini kurmağı istihdaf et-
nalar olduğunu görüyoruz. Herhangibir tik... Bir senelik tecrübeye göre iyi bir ne-
yerde bir eser, bir enkaz meydana çıktığı tice elde ettik. Dolâyisiyle eksiklerimizi
vakit, onların uslûbunu tarihle bildiğimiz gördük... Memleketi yeniden kurarken
gibi tesbit edebiliriz. "Bunlar Romalıların- bunun bir esas teşkil ettiğini nazarı dik-
dır, bunlar Hititlere aittir.." diyebiliriz. kate aldık, ehemmiyet verdik.
evinde bir torba kaçak un vardır". Memur- ederek mukabilini öder kanaatiyle iltihak
lar gidip orada taharriyatta mı buluna- ettik. Pek iyi hatırlanır ki, bundan 7-8
caklar? Veyahut ikinci bir muhbir geliyor, sene evvel ekmeğin, en ucuz denen yerde
diyor ki, "filân evde on beş çuval un var- bile, kilosu 7-8 kuruştan aşağı değildi.
dır." Ortaya gidiyorlar, bir şey bulamıyor- Bu gün hakikaten köylünün emeğini öde-
lar. Bunların doğurduğu müşkülâtı tasav- yemeyecek kadar buğday çok düşmüş ve
vur buyurun. Bendeniz bu noktadan ka- ekmek ucuzlamıştır. Neticesi yine köylü-
nunu sakat görüyorum. yü himayeye matuf olan bir vergiyi, bu
halk vermekte tereddüt etmez. Encümenin
Üçüncü kısım: Arzettiğim gibi, ik- vâsıl olduğu netice budur. Öbür şekilde
tisadi bünyemizde yapacağı değişiklik çok olursa, acaba Damar Beyin saydıkları
büyük olacaktır. İyi bilirsiniz ki, şehirler- müşkülât olmayacak mıdır? Ayni müşkü-
de, kasabalarda yavaş, yavaş fabrikalar lât yine olacaktır.
teessüs ediyor, ameleler çalışıyor; bura-
ları, oldukça, fakirlerin geçineceği bir MALİYE VEKİLİ FUAT AĞ-
yer oluyor. Bu fiatları zammettiğimiz RALI — Zannediyorum ki esasta hiç
takdirde, fakirler aldıkları ücretle geçine- bir ayrılığımız, gayriliğimiz yoktur. Mü-
meyecek vaziyete düşeceklerdir. Çünkü kellef kılınmak istenilen, şu değirmen,
bir amelenin bugün aldığı bir ücretle, bu değirmen değildir. O değirmenlerde
yarın alacağı ücret arasında hiç bir fark öğütülen unun kime ait olduğu mesele-
olmadığı halde, meselâ 72 kiloluk bir sidir. Yaptığımız buğdayı koruma ka-
çuval una (ki bunun esasen bedeli 3 lira- nunu ile biz, köylüyü himaye için, kendi-
dır) bir buçuk lira bir vergi koyduğumuz sinden fazla fiatla buğday alıyoruz. Bu-
zaman, bu fakir sınıfın geçimi, benim nun üzerine bir mükellefiyet tahmil etme-
kanaatime göre çok zor olacaktır. mek için köylünün kendi yemesi için öğüt-
mekte olduğu buğdayı resimden muaf
tutmak istiyoruz. Hedefimiz budur. Ka-
Eleksiz ve valssiz değirmenlerde çe-
nunun tebarüz ettirdiği nokta budur.
kilen buğdaylar bu vergiden müstesna
Yoksa bunun haricine çıkıp, kasabalının
tutulsun. O vakit vergiden müstesna edil-
dahi, şu ve bu sebeple, unlarını istisna
diği takdirde, her hangi bir fakir gider, üç
cihetine gidilecek olursa, Mazbata Mu-
beş kilo buğdayını öğütür. Bundan hiç bir
harri Beyefendinin söyledikleri gibi ben-
zarar gelmez. Bunun varidat noktai na-
denizin kanaatimce de verginin esasını kay-
zarından noksan olacağını Maliye Vekili
betmiş oluruz. Mütehassıs komisyonun
Bey tahmin ediyor. Bu belki varit olabi-
yapmış olduğu tetkikat neticesinde şehir
lir. Fakat bu noksanlığı temin etmek için
ve kasabalardaki ekmek yiyen nüfusun
başka membalar da bulabiliriz. "Bu gün
miktarı 3,5 milyondur. Bundan 1.5-2 mil-
vergiyi kaldıracak olursak üç milyon li-
yon kadarı fırından ekmek almıyor. Ken-
rayı ya bulur, ya bulmaz, biz daha fazla-
di buğdayını değirmende öğütüyor, ha-
sını tahmin ediyoruz", diyor. Eğer bir kaç
mur yapıyor, ondan sonra fırına getiri-
milyon daha bulmak lâzımsa başka mem-
yor. Eğer Damar Beyefendinin dedikleri
balar ararız. Meselâ: Kibrite biraz zam
gibi, bunları istisna etmek lâzımgelirse,
yapalım, bu şekil kimseyi tazyik etmez.
burada söylüyorum ki kanunun esası ve
MUHTELİT En. M. M. İSMAİL hedefi kaybolur. 3.5 milyondan 2,5 mil-
BEY (ŞEBİN KARAHİSAR) — Bu hu- yonu istisna edeceğiz demektir. Geriye 1,5
suslar encümende uzun uzadıya müza- milyon kalacaktır. Zaten ağır masraflara
kere edildi. Hakikaten Damar Beyin de- ihtiyaç gösteren bu resim, 1,5 milyona
diği gibi, bir pahalılık yapacaktır. Bu pa- tahmil edilince ve buna lâzımgelen vasi
halılığı halk da bilerek ve vaziyeti takdir masarif de çıkınca elde bir şey kalmaz.
— 329 —
Esas itibariyle istisnası lâzımgelen birşey değirmenlerde öğütsün, kendi ihtiyacı için
vardır: köylünün ihtiyacı. Köylü ister öğüttüğü bu unlar vergi mevzuundan ha-
eleksiz, valssiz değirmende ununu öğüt- riçtir. Bilâkis bundan maadasını, tama-
sün, ister kasaba veya şehir kenarındaki miyle mükellef tutmak fikrindeyiz.
dır. Yalnız yapılan mukavelelerin içinde nuyor. Hattın imtiyazı 1856 tarihinde ve-
en iyisi İzmir - Kasaba hattıdır. Binaena- rilmiş olmakla beraber 1861 de işletmeye
leyh Nafıa Vekilliğinden istediğim şudur: açılmıştır.
Bu idarenin bütün varidat ve sarfiyatım
Hattın ilk önce Aydın'a kadar yapıl-
diğer hatlarla karıştırmayarak ayrı, ayrı
ması esası kabul edilmiştir. İmtiyaz müd-
göstersin.
deti 50 sene idi. Evvelâ yüzde 6 faizle,
Üçüncü mesele: Döviz meselesidir. 1 200 000 İngiliz lirası sermaye olarak
Ben öyle zannediyorum ki, yapılan mu- konulmuştu. İşbu yüzde 6 faiz Hükü-
kavele ile bu paranın taksitlerini verdiği- met tarafmdan garanti edilmiş bulunu-
miz zaman doğrudan doğruya döviz ola- yordu. Hattın muhtelif tarihlerde, 1871
rak çıkaracağız. Bu şekil belki ilerde müş- de Aydın'a, 1882 de Saray köyüne, 1888
kilât doğuracaktır. de de Dinar - Işıklı'ya kadar inşalarına
NAFIA VEKİLİ ALİ ÇETİNKA- devam olunduğu gibi, 1906 tarihinde de
YA (AFYON KARAHİSAR) — Hattın Eğridir'e kadar uzanması devam etmişti
imtiyazı 1856 senesinde Aydın Ottoman ve bu tarihe kadar daha bir kaç mukavele
Railvvay adında bir İngiliz şirketine ve- yapılmıştı. 1888 mukavelesiyle Dinar -
rilmiştir. Işıklı'ya kadar hattın temdidine ve 1935
senesine kadar imtiyaz müddetinin artı-
Bilirsiniz ki, bu 1856 senesi Kırım rılmasına mukabil faiz garantisinden, yani
muharebesini müteakip Paris konferan- tazminat esasından vazgeçilmesi temin
sının aktolunduğu tarihtir ve bu konfe- olunmuştu.
ransa Osmanlı Devletinden dahi heyeti
düveliye azası arasında bir aza da kabul 1888 tarihine kadar faiz teminatı
edilmiştir. İzmir - Aydın hattı imtiyazın- borcumuz 650 000 İngiliz lirasına baliğ
dan maada Tuna boyunda ufak bir hat oluyordu. İlk seneden itibaren az miktar-
ve bunlardan başka Rusçuk - Varna hat- da irad getirmekle başlayan hat 1888 tari-
tının imtiyazı da verilmiş bulunuyordu. hinden itibaren 1914 senesine kadar (şu
İşte İzmir - Aydın hattının imtiyazının bu miktarlarda irat getirmiştir):
tarihe tesadüf etmesi, o zamanki bir siya-
setin bir zarureti olarak Rus Çarlığına 1888 91 000 Osmanlı altını
karşı İngilizlere yapılan bir taviz olduğu- 1889 159 000 55 55
ları adı altında bu gün dahi neslimiz tara- 1900 126 500 55 55
rasının 25 milyon Türk lirası olduğu tah- ŞEREF AYKUT (EDİRNE) — İn-
min edilmekte idi. İşte bu esaslar üzerinde giliz demiş ki, "biz Aydın demiıyoluna
haftalarca müzakereler cereyan etti ve ni- koyduğumuz sermayeyi burada işleterek
hayet senevi mürettebat üzerinden kaç se- para kazanmaktansa, anladık ki artık
nede ne kadar faiz ve ne kadar sermaye Türk ulusu bu gibi işlerde o kadar ileri
istedikleri esasına avdet edildi. Senevi is- gitmiştir ki, biz onun yanında pek geri
tenecek para gerek şirketi ve gerekse bizim kalıyoruz. O halde buradan alacağımız
için en doğru rakam olmak üzere son 13 para ile cenubî Amerika'da, henüz şimen-
senenin safi hasılatının vasatisi olan 145— diferciliğin ne olduğunu bilmeyen kavim-
150 bin aralarında bir meblâğ olabilirdi ler arasında bu işi yaparsak isabet etmiş
ve nihayet evvelâ 168 000, daha sonra olacağız".
150 000 ve daha sonra 147 000 İngiliz li-
rasına inmek suretiyle bir anlaşma esasına Ali Çetinkaya'nın burada söylediği
varılmış oldu. Bu miktar içinde şüphesiz sözleri dinlediğim zaman gönlümde kopan
her senenin amortismanı da dahil bulun- bir temenniyi söylemekten kendimi ala-
maktadır. madım. Bu da Türkiye batı sınırını ana-
yurda bağlıyan Şark demiryoludur. Bi-
Faizin yüzde 5 olması lehimize bir
zim o demiryolundan ne elemler, ne sı-
keyfiyet değildir. Bilâkis bu kırk sene
kıntılar çektiğimizi size söylesem bir sey-
müddeti azaltabilme imkânını verecek olan
yah destanı kadar büyük bir eser yazmak
, yüzde 7,5 faiz esası menfaatimize dahi
lâzımgelir. Halâ bu gün bile muannidane
uygun olmakla şirkete kabul ettirildi.
bir surette Trakya'nın bütün ticaretine,
Hulâsa: Bu taksit 40 senede öden-
bütün ahş verişine ve gidişine adeta suini-
mek üzere yüzde 7,5 faize, 1 825 840 lira-
yet derecesinde saldıran bu demiryolunun,
lık itibarî bir sermaye demektir.
Aydın demiryolu gibi, yaban ellerden kur-
Bilirsiniz ki, Osmanlı borçları geçen tularak Türk ulusunun malı olmak üzere
sene aldığımız İzmir - Kasaba hattı, İs- ele geçmesini temenni etmekten kendimi
tanbul rıhtım borçlarına gümrük varida- alamıyorum.
tımız karşılık gösterilmiştir ve bu borçlara
karşı çıkarılan tahvillerde Osmanlı borç- Altmış yıllık şahidi olduğum öyle va-
ları meclisi idaresinin imzası da bulun- kalar vardır ki, bunların hepsi, karşımıza
maktadır. Halbuki bizim yaptığımız bu dikilen bütün engeller, hep bu demiryolu-
mukavelede böyle bir teminat ortaya ko- nundur. Ali Çetinkaya'dan artık sıranın
nulmadığına göre, çıkarılacak tahvillerde Şark demiryollarını almağa geldiğini ve
yalnız Maliye Vekilimizin imzası bulu- onun da Türk ulusunun malı olmasını
nacaktır ve ilk defa olarak cihan piyasasın- rica etmek için buraya geldim.
da tedavül edecektir.
1934'w« başlarında yasalaşmış olan 2395 sayılı Kazanç Vergisinin serbest mesleklerle
ilgili uygulamaları yakınmalara yol açmıştır. Buradaki görüşmelerde (yukarıda 23.5.
1935'de yapılanlar gibi) yeni düzenlemenin 'beyanname' esasını koruyup koruyamayacağı,
'karine' esasının '•gayrisafi kazanç' gibi tekli mi, yoksa birkaç göstergenin birleştirilmesiy-
le çoklu mu olması gerektiği tartışılmaktadır.
30.5.1935
— 333 —
lâne değildir. Binaenaleyh, muhtelif kari- bep, varidatı artırmak değildir. Maliye
neler almak veyahut Hükümetin geçen Vekili kazanç vergisi kanununda serbest
sene tek'if ettiği maktu cetveli dahi ilâve meslek erbabından alınacak vergiler biraz
etmek lâzımdır. daha fazlalaşsın diye bu kanunu teklif et-
Şimdi Hükümet, almış olduğu şu il- mediklerini encümende söylediler. Bura-
hama binaen, kanunu bu sene bu şekilde da da ayni ifadede bulundular. İradı gay-
getirmiştir. Fakat onu muhtelif karinelere risafi üzerinden alınmakta olan kazanç ver-
istinad ettirmek suretiyle teklif etmiş ve gileri, adilâne değildir, diyorlar. Filvaki
teklifini daha ziyade adalete varabilmek böyle serbest meslek erbabından bir kısmı
için yapmıştır. Bu teklif İktisat encüme- işgüzarlıklariyle, zekâlariyle, marifetleriyle
ninde müzakere edildiği zamanda, esbabı çok para kazanmaktadırlar. Diğer bir
mucibesinde de izah ettiği veçhile, tadile kısmı ise o derecede para kazanamıyorlar.
lüzum yoktur, olduğu gibi kalsın dediler. Ya yerlerini intihab edememişlerdir, yahut
da işgüzar ve becerikli değillerdir. Halbuki
Yalnız iştirak, yani müşterek olarak düşünülürse, serbest meslek erbabımn o-
bir yazıhanede çalışan, yani aralarında turdukları yerle çalışmalarının pek alâkası
icar hususunda iştirak olsun olmasın ça- yoktur.
lışanlardan her biri ayrı ayrı mükellef ol- 4 "
sun, aralarında işde iştirak olduğu sabit Bu itibarla, bir odada oturan her
olursa bunlardan yüzde otuz tenzilât ya- hangi bir serbest meslek erbabı onun mü-
pılsın, dediler. Yani, İktisat encümeninin masili serbest meslek erbabı ile ayni kari-
tesbit etmiş olduğu bu hüküm, yeni hü- ne üzerinden vergi vermeğe tâbi tutulduğu
kümdür. Yoksa İktisat encümeni demişti halde, birinin kazancı diğerinin kazancı ile
ki, böyle muhtelif karineler almağa lüzum nisbet kabul etmeyecek derecede yüksek-
yoktur. Kazanç kanununun bir senelik tir. Bundan zaıar gören, kazanmayan, iş
tatbikatı neticesinde görüldü ki, bir çok- görmeyen ve nihayet kazancı yerinde ol-
ları vergi yükünden kurtulmak için bir kaç mayanlarla çok büyük kazançların ayni
arkadaş birleşerek bir yazıhanede çalış- karine esasına istinad ettirilmesi, doğru
mağa başladılar. Buna mani olabilmek olmaz. Böyle zarar görenler, diğerlerine
için İktisat encümeni dedi ki: Aradığın nisbetle yüzde 90 miktarındadır. İradı gay-
adalet değil mi? İşte bu esas onu temin risafi üzerinden vergi alınmasına, serbest
ediyor. Bunlardan vergi alalım, fakat eğer meslek erbabının yüzde 10 u memnun ise
şerik oldukları sabit olursa tenzilâtını yüzde 90 ı memnun değildir, müşkülât
yapalım. Bu, arzetmek istediğim tek hü- içindedir, ıztırab içindedir. Bunun çaresi
kümdür. Bendeniz, mutlaka Hükümetin ne olabilir?.. Beyanname vermek, denildi.
teklifini kabul edin, demiyorum. Demin
de arzettiğim gibi Hükümetin getirmiş ol- Beyanname vermek de o kadar müş-
duğu teklifte ve esbabı mucibede sarih kül oluyor ki bu suretle ekseriyeti (cüm-
surette dediğimiz gibi katiyen vergiyi lesi de diyebilirim) memleketin münevver
tezyid etmek fikrimiz yoktur. Bizim tekli- bir sınıfını teşkil eden bu zümreye bir
fimiz tezyid değil, yüzde 30-50 nisbetinde maliye memuru gelerek muhtelif hesaplar
tenzilât yapmaktır. Bu mesele İktisad en- soruyor. Verdiği beyannameye itimad et-
cümeninde de uzun uzadıya görüşüldü: miyor. Şöyle bir misal tasavvur edelim:
"Bunu kaldıralım, bu adaletsizlik", derse- Bir adam iş için yataklı vagonla Ankara'ya
niz, bu, kanunu reddetmektir. Çünkü, ka- gelmiş Ankara Palas'ta yatmış. Maliye me-
nunda tek hüküm bundan ibarettir. muru bunlaıı dinlemiyor. İkinci mevkide,
üçüncü mevkide de gelebilirdin, ucuz
RAİF KARADENİZ (TRABZON) otelde yatabilirdin, diyor. Onlar da ni-
— Bu kanunun Hükümetçe teklifine se- hayet izzeti nefislerini kurtaımak ve bu
— 335 —
hesablara maruz kalmamak için iradı gay- Yine geçen sene bu zamanlarda idi.
risafi üzerinden vergi vermeyi kabul edi- Kazanç kanunu müzakere olunuyordu.
yorlar. Bunun için Hükümet düşünmüş, Müzakere edilirken Muhtelit encümenin
başka karineler alalım demiş. îstihdam mazbata muharrirliğini huzurunuzda ben
edilenler adedi, otomobili varsa veyahut yaptım ve o müzakere esnasında Muh-
oturdukları evin iradı gayrisafisi gibi ka- terem heyetinize, Hükümetin teklifi ile
rinelere tevessül etmek suretiyle adalete Müşterek encümenin noktai nazarı ara-
yakın bir teklif yapmış. İktisat encümeni sındaki farkı izah ettim ve Hükümetle
yalnız bu teklifi nazarı itibare almış, bunu mutabık kalarak tertib ettiğimiz formülü
değiştirmenin değeri olmadığını ve bu ka- arzetmiştim. Hükümet üç sene, Meclis dahi
rine ile, sizin anladığınız adaletin temin iki sene uğraşarak husule gelen kazanç
olunacağını söylemiş. İktisat, Maliye ve kanununda bir cetvel göstermişti. Bu cet-
Bütçe encümenlerindeki arkadaşlarla be- velde memleketi nüfusa göre ayırıyor ve
raber bu esas müttefikan kabul olunmuş serbest meslek erbabını derecelere ayırı-
bulunmaktadır. yor ve bu dereceler üzerinden maktu ver-
giye tâbi tutuyordu. Bir de yazıhan ilerden
KAMÂL TURAN ÜNAL (İSPAR- yüzde 50 vergi alınıyordu. Muhtelit encü-
TA) — Yüksek Başbakanın söylediği gibi mende müzakeresi esnasında, maksadınız
herkesten yermesi lâzımgelen vergiyi ta- vergi almak mıdır, yüzde 50 alınsın. Mes-
mamiyle ölçerek, tartarak almak imkânı lek erbabından bir de bunu alırsanız yüzde
hiç şüphesiz elimizde yoktur. Mucize de şu nisbeti buluyor. Fakat bunun husule
yoktur. Geçenlerde çıkan bir vergi kanunu getireceği o kadar teşevvüşat vardır ki, ser-
münasebetiyle de mevzubahs edildiği gibi best meslek erbabım derecelere ayırmak
şüphesiz vergilerin en iyi şekli beyanname ve ayırdıktan sonra her birinin kazancını
usulüdür. Herkesin kazancını bildirip ver- takdir etmek müşkülâtı düşünülerek ve
gisini vermesi konuşuldu. Beyanname ver- nihayet bunların husule getireceği mem-
mek müşkülâtı vardır, muhatab olmak nuniyetsizliğe, manevî dargınlıklara mey-
müşkülâtı vardır. Tek karine ile, işgal dan vermemek için maddî olarak telâfi
ettiği gayrimenkulün iradı üzerinden ver- edelim dedik. Nihayet Muhterem Heyetini-
gi vermekteki sakatlığın, Heyeti umumi- zin tasvibi ve Hükümetin de muvafakatiyle
yemizde tebellür etmesi üzerinden yakın yüzde 50 gayrisafi irad nisbeti yüzde 100
denecek kadar zaman geçmiştir. Binaena- e iblâğ edildi, henüz daha senesi olmadı.
leyh, o kâfi değildir. Onun için biz muhtelif Bu kanun kabul olunduğu sıralarda Ma-
karineleri esas tutarak, meslek erbabımn liye Bakam arkadaşımız dahi ifade etti.
kendi aralarındaki hususiyetlerine göre Bir kaç arkadaş ayni cetvellerin tekrar
karar verdik. Binaenaleyh, Bütçe encüme- ithali lehinde mütaleada bulundular. Bu
ninin ittihaz ettiği esası kabul etmenizi mütaleaları biz encümene aldık. Encü-
rica eder ve Maliye encümeninin mazba- mende ikinci defa olarak müzakere et-
tasının müzakere edilmesini de bir takrir- tik. Esbabı mucibeleri okuduk. Nihayet
le dilerim. Muhtelit encümenin kararı kabul olundu.
Yani "serbest meslek erbabından herkes
BÜTÇE E. R. V. MÜKERREM iradı gayrisafisi üzerinden vergiye tâbi
ÜNSAL (İSPARTA) — Biz, Maliye en- olacaktır. Bundan memnun olmayanlar
cümeninin noktai nazarına iltihak edi- beyanname vereceklerdir" denildi ve bu
yoruz. şekilde kanun çıktı.
REFİK İNCE — İltihak ediyoruz, Bu sefer Hükümet, "iradı gayrisafi
demekle mesele hallolunmaz. Bir de Ad- karinesi tam bir karine değildir, her-
liye encümeni noktai nazarı vardır. kesin kazanciyle mütenasip daha zahiri
— 336 —
karinelere bakmak lâzımdır. Binaena- fına 200, ikinci sınıfına 80 lira gibi. Buna
leyh, serbest meslek erbabından olan- mukabil bu gün yazıhanelerde verilmekte
ların maiyetinde kullandıkları adamlar olan yüzde 100, yüzde 50 ye indiriliyor.
adedi, oturdukları ev ve yazıhaneleri ve bir Şimdi arkadaşlar, salâhiyettar encü-
de bindikleri otomobiller gibi zâhiri kari- menlerin salâhiyettar zatlariyle dahi bil-
nelere istinad ederek vergi almakta adalet hesap tahakkuk eden bir keyfiyet vardır ki
vardır" (dedi). Bu teklif İktisat encüme- bu cetvelle beraber yüzde 50 nisbet kabul
nine isal edilerek, İktisat encümeninin edilirse, bu, maddeten mükellefin lehine
çok güzel ve hakikaten hayatın tatbikin- olur.
den alınmış derslere istinad ederek bir
takım mütalealarla, rakamlara istinad eden MALİYE E. NAMINA KAM ÂL
mütalealarla bu tekliflerin yerinde olma- ÜNAL (İSPARTA) — Pekâlâ.
dığını, maksat Hazineye irad getirmek REFİK İNCE — Maliye encümeni-
olmadığına ve mücerret vatandaşlar ara- nin mazbata muharriıi "pekâlâ" dediğine
sında vergi adaletini temin etmek oldu- göre dava nerde kalıyor, adalet nerde ka-
ğuna göre otomobil, hizmetçi ve saire gibi lıyor? Eğer sizler bunun adalet olduğuna
şeylerden yüzde 5 er gibi külfetlere katlan- kani olursanız biz de şüphesiz iltihak ede-
maktansa mahiyet itibariyle kanun şöyle riz.
olabilir: Şimdi arkadaşlar, Maliye encümeni
diyor ki, serbest meslek erbabının iktidar
Henüz bir sene vakit geçmeden bir
ve derecelerini tayin etmek, eğer bu ser-
kanunu değiştirmek ve vatandaşların vergi
best meslek erbabının bir teşekkülü varsa
mükellefiyetinde alışılmış vaziyeti bozarak
o teşekküle aittir. Binaenaleyh, İstanbul-
yeni bir kanun çıkarmak doğru değildir.
da Etibba odası vardır. İstanbul'da bulu-
Maliye encümeni geçen sene mevzubahs
nan bu etibba odasına mukayyet 1178
olup Hükümetin teklif ettiği ve Heyeti
doktor vardır. Etibba odasının gönder-
muhteremenin kabul buyurmadığı cet-
miş olduğu bir cetvele göre bu 1178 dok-
veli aynen getiriyorlar. Bunu aynen koy-
tordan 686 sı memur hekimdir, 492 si de
duğu zamanda dahi şu mütaleayı yürütü-
memur olmayan hekimdir. Binaenaleyh
yor ve diyor ki:
1178 tane doktorun İstanbul şehri için bu
Serbest meslek erbabının kazançları- cetvel mucibince beş kısma ayrılarak mak-
nın arasındaki farktan dolayı bazılarının tuan 10, 30, 80, 200, 1 000 lira gibi bir ver-
leh ve bazılarının aleyhine vaziyet ihdas gi ile mükellefiyeti keyfiyeti, doktorlar
eden kanunun eksikliğini doldurmak için odasını teşkil eden 7, 9 ilâ 11 zatın tak-
bir çare bulduk ve o çareyi de cetvelde dirine kalıyor. Kabul etmemiz lâzımge-
aynen gösteriyorlar. Eski cetvelde bu gün- lir ki, bu odanın sahası Edirne de dahil
kü kanuna nazaran doktorlar, diş hekim- olduğuna göre, pek iyi bilmiyorum, zan-
leri, dava vekilleri, avukatlar, mühendis- nediyorum ki, 8-10 vilâyeti ihtiva eder.
ler, mimarlar hepsi bir sınıfa dahil ol- Bütün Türkiye'de Etibba odası kaç mın-
duğu halde bu sefer cetvelde doktorlar, takaya ayrılmıştır? Doktor arkadaşlarımız
diş tabibleri ayrılıyor. Bir de nüfusa göre daha iyi bilirler. On-onbir kişiden mürek-
memleket dört derece ve bir fevkalâdeye keb olan bir heyet bu 1178 doktorun ka-
ayrılıyor. Nüfusu 200 000 den yukarı zancı, vaziyeti içtimaiyesi hakkında nasıl
olan şehirler, 50 000 den 200 000 e kadar ve ne şekilde malûmat alabilir? Yalnız İs-
olan şehirler, 30 000 den 50 000 e kadar tanbul değil, yalnız İstanbul olsa belki akıl
olan şehirler, 10 000 den 30 000 e kadar alır. Bunlar hakkında malûmat olarak de-
olan yerler. Bunların her birine göre vergi recelerini takdir etmelerine nasıl imkân
geliyor. Meselâ, avukatların birinci sını- bulunur?
— 337
Medeni Kanunun kabulünden önce bir tür 'Kamu Mülkü' olan vakıflar, önemli öl-
çüde âşâr gelirine dayanan ve Cumhuriyet'ten önceki ekonomi düzeni içinde 'kamusa!
mal ve hizmet' işlevine sahip kuruluşlardı. Aşarın kaldırılması, medeni kanunun kişiler,
borçlar ve eşya ile ilgili ilişkilerde yeni hukuk kalıpları ve kuralları getirmesi, eski 'ka-
musal mal'ların da yeni bir düzene yerleştirilmesini zorunlu kılıyordu. Görüşmeler yeni
vakıflar kanunu üzerinde yapılmaktadır.
10.6.1935
ADLİYE ENCÜMENİ ADINA RA- tek bir müdürü umumiyeye verilecek olur-
İF KARADENİZ (TRABZON) — Bu sa, bundan evkafın şahsiyeti hükmiyesi
kanun, yeniden yapılacak vakıflar için ne ve dolayısiyle bu hukuki müessese mütees-
yolda bir hüküm tatbik edileceğine ait sir olabilir. Burada idare meclisini vücude
değildir. Kanunu medeninin neşrinden getirecek heyet laâlettayin bir heyet değil-
evvel vücude gelmiş vakıflar hakkında na- dir... Başka kanunların, başka lâyihaların
sıl muamele yapılacağından bahsetmekte- tetkikiyle meşgul olan ne Şura ne de başka
dir... Eskiden vakıflar birçok kısımlara ay- bir heyet, bu heyetin yapacağı vazifeyi
rılıyordu, şimdi iki kısma ayrılıyor. Biri- yapabilir. Memleketimizde mevcut olan
sini Evkafa, diğerini mütevellilere veriyor. bu vakıflar aşağı yukarı dünyanın hiçbir,
Bu kanuna göre, fiili hayrı olmayan mües- memleketinde yoktur. Bu vakıflaıla Türk
seseler Evkaf taıafından mazbut vakıflar milleti iftihar etmelidir. Asırlardanberi
meyamna ayrılarak idare oluna caktir. Türk mallarını kendileri için değil, başka-
Mülhak vakıflar da olur. Kanuni ve fiili ları için, başkalarının istifadesi için terket-
ayrı ve hizmeti kalmamış vakıfları mazbut miştir. Bizde bugün amme hizmetleri de-
vakıflar arasına alacaktır, Vakıflar Umum nilen belediye, idarei hususiye ve köy teş-
Müdürlüğü.... kilâtından evvel, Türkler vakıf müessese-
lerile ve şahısların insiyaki feragatlarile
Bu kanunun ruhu şudur: Bir insan
memlekette büyük eserler ve müesseseler
hayatmda nasıl kendi malında tasarruf
vücude getiımişlerdir. Vakıf müesseseleri-
edebilirse mabadelmevte muzaf olmak üze-
mizi tetkik etmek üzere İsviçre'den memle-
re tasarruf hakkı tanınmıştır. Bunların
ketimize gelen profesör Leman bile bu var-
yapmış olduğu vakıflar ve vasiyetlerle
lıkları hayretle yadetmiştir. "Aman bun-
vücude gelmiş vakıflar çok mühim bir iş
ları yıkmayın, bunlara has olan hususi bir
sayıldığı içindir ki, bunun için bizde mev-
kanun yapmak lâzımdır" demiştir. Kanu-
cut vakıflar hakkında ayrı bir kanun vü-
nu medeni, teftiş makamı diye belediye ve
cude getirilmiştir. İdare meclisi, vakıfların
köy gibi amme müesseselerine bunları il-
gayeleri ve tahsis edildikleri maksatları
hak etmek istememiştir... Bu müesseseleri
değiştirmeye salâhiyettardıı. Bu salâhiyet
— 339
yaşatmak için ne yapmak lâzımgelirse ya- bir şekilde buldu. Bu bütçeyi güç hal ile
palım dedik, tek bir müdürü umuminin tevazün ettirebildik... Bu vaziyette bulunan
reyine, keyfine bırakmak' istemedik. bir umum müdürlüğün bütçesini müm-
kün olduğu kadar çok tasarruflu yapması
MUSTAFA ŞEREF ÖZKAN (BUR-
lüzumu hasıl olmuştur. Eğer bu lüzumlu
DUR) — Vakıfların lüzumu ve vakıfların
idare meclisinin faidesini karşılaştıracak
daha iyi idare edilmesi herkesçe kabul ve
olursak, bir kısım müesseselerde olduğu
arzu edilen bir şeydir. Bizim vakıflar hak-
gibi, bu idare meclisinin hiç bir faidesinin
kında böyle bir kanun yapmaklığımız..
mevcut olmadığını görürüz. Çünkü, Dev-
kanunu medeninin emri icabmdandır. Ka-
let demiryolları idaresi(nde)... akay ida-
nunu medeni yeniden yapılacak vakıfları
resinde, inhisarlarda da bunları kaldır-
tesis namiyle yeni ahkâma tabi tutuyor.
dık... Acaba Devletin mali işleri, nafıa
Kanunu medeninin neşrine kadar mevcut
olan evkaf için de, idare tarzlarını gösterir işleri, maarif işleri, evkaf işlerinden daha
bir kanun yapılacaktır, diyor. Bu hükmü az mı müstaceldir ki, onları Şurayı dev-
yerine getirmek için böyle bir kanuna lü- letle istişareye mecbur ederken, burada
zum, vardı. Şimdi yapılan bu kanundur. Evkafın işleri çabuk görülecektir diye her-
Yalnız Bütçe encümeni Evkaf umum mü- halde onun yanında ikinci bir Şurayı dev-
dürlüğünün bütçesini çok teessüre lâyık let teşkil edelim?... Bu bakımdan idare
meclisinin lüzumuna şahsen kail değilim.
— 342 —
tısat Vekili sıfatiyle bu ve bu kabîl sanayi nun için de mazbut bir şekil bulmak çok
eğer serbest ve eşhası hususiyenin elinde müşküldür. Bir istihale devri geçiriliyor.
bulunmuş olsaydı, buna asla muvafakat
Adaleti mutlak manasında temin et-
etmezdim. Devletin himayesi altındaki
mek imkân yoktur.
millî müesseselerimiz elinde bulunduğu
içindir ki sanayide az görülen bir miktara BERÇ TÜRKER (AFYON KARA-
muvafakat etmiş bulunuyoruz. Sanayide HİSAR) — Devri sabıkta milyonlarca
olan temettü asgari 12 den başlayarak 18 lira şeker için dışarıya veriliyordu. Bu
e kadar çıkabilir ve zaman zaman bu de- memlekette şeker yoktu. Bugün Cümhu-
ğişebilir. riyet Hükümeti memleketimiz içinde fabri-
kalar yaptı, şekerin dahilde istihsalini te-
Şeker sanayii sürprizlerle doludur. Bir min etti... Yalnız spekülâsyon için şekeri
sene işi iyi gider, fakat ertesi sene beklen- angro alıp da mağazalarında depo etmiş
meyen bir hadise yüzünden kârı elden gi- şeker tüccarları vardır ki, bunların yaptığı
der. Biz hesaplarımızda risk payı ayır- hiç de doğru değildir. Bu kanunu çıkar-
madık. Sebebi de kendilerinin Hükümet madan önce bir vade verelim de angro sa-
şefkati altında bulunmalarıdır. Zarar et- tan tüccarlar ellerindeki şekerlerin vazi-
tikleri takdirde elbette nazara alınacaktır. yetini tanzim etsinler, herşey muvazeneli
Sanayide maddei iptidaiye ucuz olunca olsun, deniliyor. Biz angro satan tüccar-
mamulü de ucuz olur. ların kârını temin için bunu halka mı yük-
leteceğiz? Bu böyle olmamalıdır. Bina-
DAHİLİYE VEKİLİ ŞÜKRÜ KA-
enaleyh, terazinin iki gözüne iki zümreyi
YA (MUĞLA) — Şeker fiatından yapılan
koymak lâzımdır. Birisi, angro satan tüc-
bu tenzilât son senelerde bütün dünyada
cardır, onu mu himaye edelim, yoksa bu
görülmemiş bir hâdisei iktisadiyedir. Bizi
zavallı halkı mı koruyalım? Şüphesiz ev-
bu fedakârlığa sevkeden zaruret bilhassa
velâ bu milletin heyeti umumiyesini düşü-
halkımızın şeker yemesini temin etmek
neceğiz.
içindir. Çünkü şeker, belli başlı havayici
zaruriyeden olduğu gibi kuvvetli bir gıda- RAİF KARADENİZ (TRABZON)
dır. Yapılan fedakârlık iktisadî olmaktan — Çare şudur: Bazı tüccar, toptancı ve
ziyade doğrudan doğruya içtimaî ve mil- yarı toptancıların elinde bulunan stoklar
lidir. En uzak yerlerdeki vatandaşların maliye memurları tarafından tesbit edi-
dahi şekeri ucuz yemelerini temin etmek- lir, fiyatın tenzili dolayısiyle görülecek fark
tir. Kanun çıktığı gün vali ve belediyeler fabrikalarca tesbit olunur. Hükümet bilâ-
emir almış bulunacaklar, şurada burada hare fabrikalarla anlaşarak bu zararın
ihtikârı menedecek tedbirleri alacaklar- telâfisi şeklini bulur, tayin edeı... Farkı
dır. fiyat sebebiyle hasıl olan zarar miktarınca
kendilerine fabrikalarca şeker verilecektir.
İKTİSAT VEKİLİ CELÂL BA- Bilâhare bu fabrikanın ödediği bu zararla-
YAR — Bizim tahminimize nazaran rın karşılığı Hükümetçe alınacak bir ted-
halkın elinde mühim bir stok yoktur. bir ile halledilecek, telâfi olunacaktır.
Mevcut stokun miktarı ancak 3-4 bin
ton raddesindedir. Bu da memleketin İKTİSAT VEKİLİ CELÂL BAYAR
muhtelif yerlerine dağılmıştır. Eğer bu- — Bizim gördüğümüz manzara şudur:
nun için mazbut bir usul bulabilseydik Bugün Ankara'da dahi istihlâk için şeker
bunlar hakkında da bir tedbir düşünecek- aranmaktadır... Diğer bazı memleketler-
tik. Maalesef bir şey bulunamadı. Mahalle den de, bize şeker yetiştiriniz diye yapıl-
bakkalından tüccarın elindeki mala kadar mış müracaatlar vardır. Şekeı fabrikaları
gitmek mecburiyeti hâsıl olacaktır. Bu- da vaziyete normal şekli vermek için terti-
— 343 —
bat almağa lüzum görmüşler ve lâzım» nulan bazı maddelerden çok fena neticeler
gelen tertibat da alınmıştır. Binnazariye çıkmıştır ve çok suistimal olmuştur. Onun
bundan hiçbir vatandaşın ne şekilde olur- için, korkuyorum bugün dahi mutlak bir
sa olsun zarar görmesini kimse arzu et- adalet temin edeceğiz arzu ve endişesiyle
mez.... Fakat adaleti temin edeceğiz şek- koyacağımız kayıtlar daha fena neticeler
linde koyduğumuz bazı kayıtlar vardır. verecektir ve doğrudan doğruya halkın
Bilhassa gümrük mesailinde, bilhassa kon- ucuz şeker yemesine mani olacak kadar sui
tenjan tatbikatı meselesinde sırf adaleti tesir yapacaktır.
temin etmek için ve iyilik maksadiyle ko-
üncü madde ile takyididir. İstenirse üç- Yani, bu şirketin üç sene daha muafiyeti
üncü maddeyi bilinci maddeye tezyil et- teklif ediliyor. Encümen, Hükümetten ge-
mek mümkündür. len murahhasın huzuriyle bunu uzun uza-
Balya - Karaaydm istihsal madde- dıya görüştü. Şayet bu müddet zarfında
lerimizi ikmal etmekle meşgul bir müesse- müessesenin cihan piyasasında maliyet
sedir. Bu müessesenin müracaatı ve Hü- fiyatı ile satış fiyatı arasında büyük bir
kümetin tetkikiyle bunun işletme muame- fark hâsıl olursa, şirket zarar devrinden
lâtının kâr temin etmediği ve binaenaleyh kurtulur da temettü devresine girerse,
fabrikamn kapanma vaziyeti hasıl ol- artık bu muafiyeti ilga etmek için başka
duğu anlaşılması üzerine ilk muafiyet bir kanunla Meclisi Âlinize müracaata
tesis edilmiştir. hacet kalmaksızın Hükümet bu madde ile
muafiyeti ilga edebilir. Çünkü, Hükü-
Hakikaten burada mahallî bir çok met blânçoları tetkik ettiriyor. Arzettiğim
ameleye de iş çıkmaktadır. Binaenaleyh gibi, şirketin böyle bir salâh devresine gir-
müessesenin çalışması memleket için fay- diği sabit olursa, Meclisi Âli bu kanunun
dalıdır, bunda tereddüd edecek bir nokta maddesiyle bu muafiyetin refine dair Hü-
yoktur. Yalnız birinci madde ile verilmiş kümete bir salâhiyet vermiş oluyor. Hü-
olan muafiyet bitmiş oluyor. kümet şirkete bu muafiyeti sırf zararı do-
Hükümetin teklifinde ilk verilmiş olan layısiyle vermiştir.
muafiyet müddeti bu defa tekrar ediliyor.
kası bu işle de meşgul olur, demek gayet silen arzettiğimiz veçhile, Devletin kredi-
tabiidir. Onun için, bir taraftan amortis- sini alâkadar edecek olan tahvilâtın alım
man işiyle meşgul olan bu azaların esas satım meselesi mevzubahstir. Bunların
vazifeleri ne olacaktır? Bunu Merkez menfaati ve zararı Devlete aittir. Bina-
Bankasının bir vazifesi olarak kabul et- enaleyh, Maliye Vekâletinin vazifesi dahi-
sek ve yalnız Maliye Vekâletinin mura- lindedir. Merkez Bankasının munzam bir
kabesi altında bulundursak da hususî bir vazifesi ve vazifei asliyesini sektedar ede-
kanun yapmasak acaba daha iyi olmaz cek bir iş değildir. Binaenaleyh, piyasadaki
mı? alım satımları sureti mütemadiyede kont-
rol altında bulundurmak demek, bunlarla
MALÎYE VEKİLİ FUAT AĞRA- sabahtan akşama kadar uğraşmak demek
LT (ELÂZİZ) — Esbabı mucibesinde taf- değildir.
Tarım ürünlerinde 1929'dan sonra süreklilik kazanan fiyat düşüşü, Ziraat Bankası'
ndan borçlanmış olan çiftçiyi borcunu ödeyemez durumda bırakmıştır. Yönetim, bu tasarı
ile, 1931 yılı sonundaki ödenememiş borçların yüzde 3 faizle 15 yıllık taksitlerle ödenebil-
mesini ve bu amaçla Banka''nin kaynakça desteklenebilmesi için de 1936 yılı bütçesinden
başlayarak Hazine'nin Banka'ya 1 milyon TL.lık ödenek aktarmasını öngörüyor. Ziraat
Bankası'na borçlanmış olan çiftçinin, köylünün görece varlıklı veya orta halli kesimi oldu-
ğunu kabul etmek doğru olur.
14.6.1935
HASAN HAYRİ TAN (KOCAELİ) cu müteselsil borçtur. Müteselsil olma-
— Gayrimenkulün ipotek hükmünde tu- sına göre borçlarının bu şekilde devam
tulması sicilde mukayyed olmasından, eş- etmesi lâzım ve zaruridir kanaatindeyim.
hası saliseye tesir edecektir. Malûmdur Yapacağımız iş, 15 sene gibi çok uzun
ki, kanunu medenide gayrimenkullerdeki bir müddete şamildir. Bankanın matlu-
bu sicil meselesi bir intizamı amme um- batının emin bir surette gözükmesi, Ban-
desinden ve gayrimenkule ehemmiyet ve- kanın, bu büyük millî müessesenin itibarı
rildiğinden dolayı olmuştur. Böyle borçları noktai nazarından da haizi ehemmiyet-
tecil etmek suretiyle yapılacak bir kanunda tir. Bazı borçlular, velevki miktarları az
bu ahkâmı altüst edecek hüküm koymak bile olsa, tediye imkânsızlığı karşısında
hiç doğru bir şey değildir. borçlularını kaçırmak gibi gayritabiî yol-
Kefilin emvali gayrimenkulesini de lara saptıkları maalesef bir emri vakidir.
bu kanunla rehin hükmünde addediyoruz. HASAN HAYRİ TAN — Müteselsil
Kefalet de bir akiddir. Kefil, kefil olduğu olan borçlular yalnız borçlu, yalnız ke-
zaman hiç bir vakit böyle bir şey hatırına fildirler. O emvali gayrimenkulesini ter-
getirmemiştir. Asilin borcunu tecil ediyo- hin etmemiştir. Bir kefalet akdi yapı-
ruz diye kefilin emvali gayrimenkulesini lırken düşünmediği bir şeyi 15 sene gibi
rehin hükmünde tutmaya, kanun yapmağa uzun bir müddet için o adamı nasıl mecbur
hakkımız yoktur, zannederim. ederiz? Yani, kendi hiç düşünmemiş, em-
İKTİSAT VEKİLİ CELÂL BAYAR vali gayrimenkulesini rehin etmemiş ve
— Esasen borçlulara karşı kefillerin bor- ipotek göstermemiştir. Bu gün bir kanun
— 346 —
Bayar'ın vurguladığı noktalar ülke ekonomisinin hem 1935 yılma özgü sorunları,
hem de yeni yapısal özellikleri üzerinde toplanıyor. İlk nokta, ekonominin buhrandan
sıyrılmasını, yönetimin, yurtiçi üretimin artması ile birlikte dış ticaretin dengeli biçimde
genişlemesinde gördüğüdür. Yurtiçi üretimin artması, sanayi ile tarımın biribirini tamam-
layacak biçimde dengeli gelişmeleri ile gerçekleşecektir. Dış ticaretin dengeli biçimde ge-
nişlemesi ise kliringli anlaşmalarla yürütülecektir. Ancak, Bayar, ihracatçının yüksek
fiyat istemesinin kliring çerçevesinde ithalâtı daraltmaya neden olacağını, bunun da ülke
ekonomisini daraltıcı olumsuz etkiler yaratacağını vurgulayarak, Türkiye'nin dış ticaret
noktası olan İzmir'de ihracatçıyı uyarıyor.
Bayar'ın belirttiği bir nokta da şudur: Yurtiçi üretimin artabilmesi sanayi ile tarı-
mın bir bütünlük içinde dengeli gelişmelerine bağlıdır. Bu ise sadece devletçilikle gerçek-
leştirilebilir. Kısacası, bütün çevrelerin çıkarı bu ilkenin uygulanabilmesine bağlıdır. Ba-
yar bunu devletçilik ilkesini tanımlayarak söylüyor. Ancak, tanım kendisinin değil Ata-
türk'ündür. Atatürk, devletçilik ilkesinin tanımını İzmir'de kelime kelime okuması için
Bayar'a emir vermiştir.
Gerçekte, Atatürk, devletçilik konusundaki görüşlerini hiçbir yerde açıklamamıştır.
Bunun istisnası, 1931 yılı başlarında İzmir'de yaptığı konuşmadır. (Bk. Cilt I, s. 131-3).
Bu bakımdan, Atatürk'ün Bayar'ın ağzından duyurduğu görüş birkaç yönden ilgi çekici
oluyor. Birincisi, devletçiliğin Türkiye'ye özgü bir sisıem gibi sunulmasıdır. Bununla,
1933'ün Sümerbank modeliyle saptanan 'uzlaşma'da bir değişikliğin söz konusu olmadığı
vurgulanıyor. 'Uzlaşma'nin esası, özel kesimin de devletçi sanayi hareketinden ve bunun
sermaye birikiminden pay almasıdır. Bu, devletçiliğin kuralı olmuştur.
347 —
24.8.1935
Bu fabrikaya beş milyon lira sarfedeceğiz. kurarlar mı?" dedim. Bittabi, bu büsbütün
Günde iki bin beş yüz amele çalışacakta. imkânsızdır. Bu büyük işi, ancak devlet
Her sene on beş bin balya pamuk alına- eline alıp bir gün Nazilli'ye gelir, fabrika-
caktır. Senelik istihsalâtı 20 milyon metre yı kurar, pamuklarımızı alır. Bunun adına
olacaktır. Zannederim ki, buna küçük bir Devletçilik derler. Böyle bir Devletçiliğin
eser denilemez. taraftarı mısınız? (Kurbanıyız sesleri). O
vakit de bana ayni şeyi söylemiştiniz.
Fabrikanın teknik itibariyle mükem- Bu fabrikanın bu kadar yakın bir za-
meliyetini söylerken şunu da ilâve edeyim manda kurulacağını tahmin etmemiştim.
ki, Türk - Sovyet dostluğu Sovyet tekniği Türk ulusu dünyamn herhangi bir ulusu
ile elele kuvvetlenmiş birbirlerini tekâmül ile her sahada boy ölçüşmeye muktedir-
ettirmiştir. Kayseri'de, yine bu cümleden dir. Türk neslinin bir şans eseri olarak o
olarak bütün cihan itibariyle tetkike şa- kadar büyük bir reisi vardır ki, onun reh-
yan mükemmel bir eser vücuda gelmiştir. berliği altında yapılamıyacak hiç biı şey
Buradaki belki ondan daha iyi olacaktır. yoktur. Türk milleti için Atatürk'ü sev-
Tarih seyrini asla değiştiremez. Tarih, mek daima bir ibadettir. Bir Hükümet
Türk ve Sovyet dostluğunu, kara günleri- reisimiz vardır. Biliyorsunuz ki, adı İnö-
nin bir hâdisesi, bir şah eseri olarak kay- nü kahramanı, Lozan kahramanı, İsmet
detmiştir. Biz, bunu unutmuyoruz ve unut- İnönü. Bu iki yerin ismini bir arada söy-
mıyacağız. Bunu huzurunuzda hulûs ile lemekteki maksadım şudur ki, İsmet
tekrar ediyorurfı. Gördüm ki, Sovyet mem- İnönü harp cephelerinde olduğu kadar
leketinin her tarafında Türk dostluğu her- bütün cihan diplomatları muvacehesinde
kesin kulağına erişmiş halka mal olmuş- de zekâ, irfan ve kabiliyetle muvaffak ol-
tur. Sizin aranızda ayni dostluğun canlı- muş, bize Lozan muahedesi gibi bir
lıklarını görerek cidden bahtiyar oluyo- şaheser hediye etmiştir. Saltanat idaresi
rum. sizi düşünmedi. Cumhuriyet rejimi sizin
rejiminizdir. Bütün düşünceleri ancak si-
Biz endüstriyi büyük ziraatm yar- zin içindir. Milletin ikbal ve saadeti için-
dımcısı olarak kuruyoruz. Ben Serbest dir.
Fırka vakalarından sonra Nazilü'ye gelmiş
idim. O vakit, bana mahsulün para et- Sümer Bankın yaptığı iş herkesin men-
mediğinden bahsettiniz. O vakit, liberalizm faatınadır. Burada kurulacak olan fabri-
denilen iktisadî sistem bilinerek bilinmi- ka kimsenin ekmeğini elinden almıyacak-
yerek münakaşa ediliyordu. O zaman size tır. Civarda el sanayii ile çalışanlar vardır.
"mahsulü dışarıya satmak müşkildir" de- Onlara yardım edeceğiz, kendilerine mü-
dim. Fabrika yapmak lüzumuna işaret et- kemmel boyanmış iplik vereceğiz ve sa-
tim. "Bu fabrikayı kendi vesaitinizle kura- tışlarına yardım edeceğiz. Arzu ettikleri
bilir misiniz?" dedim. Bunun cevabı men- kadar bu müesseseye amele de verebilir-
fi oldu. "Memleketin başka yerlerindekiler ler. Çok geçmiyecek burada bir mamure
gelip de sizin ihtiyacımz için bu fabrikayı yükselecektir.
Bayar iş kanununun yakında Meclisken çıkacağını o günün bir 'işçi temsilcileri ör-
gütü' önünde açıklıyor. 1932'de Mustafa Şeref Beyin (Özkan) İktisat Vekilliği döneminde
hazırlanarak Meclisle sunulan iş kanunu tasarısı özel kesimin muhalefeti üzerine sonuç-
suz kalmış, daha sonra bu konu gündemin arka sıralarına çekilmişti. (Bk. Cilt I, s.
— 350 —
203-6, 244-5, 420-4). Yeni bir tasarının hazırlanması ve Meclis'e sunuluşu (ilginç bir za-
manlama ile) CHP'nin çalışma düzeni alanında yeni bir politika çizgisiyle ortaya çıktığı
Mayıs 1935 tarihli yeni parti programı ile eşleşmiştir. Emek-sermaye karşıtlığı yerine
'denge'sini hareket noktası olarak alan parti programı, özel kesim organlarının da aktif
biçimde katıldığı çalışmaların ürünü olan yeni iş kanunu tasarısı ile ortak çizgide buluşmak-
tadır. Böyle bir buluşma, özel kesimin karşı çıktığı 1932 tasarısında gerçekleşememişti.
Bayar'ın, bu konuşmasından birkaç gün önce İzmir'de özel kesim temsilcilerine yö-
nelik sayılabilecek olan Panayır (Fuar) konuşmasında devletçi sermaye birikiminin
kurallarını ve bu birikimde özel kesimin payını açık seçik biçimde ve Atatürk'ün ağzından
ortaya koymuş olduğunu düşünürsek, burada da işçi temsilcilerine yeni iş ilişkilerinin
kurallarını ve bu ilişkilerde emek ile sermayenin yerini CHP programına dayanarak an-
latışında, bir politikanın biribirini tamamlayan iki büyük parçasını bulabiliriz.
Bayar'ın konuşmasında küçük girişimci ve esnaf da işçi kitlesi ile aynı büyük grubun
içinde ve özel sermaye kesiminin dışında yer alıyor. Bu çerçevede kimin ne alacağı
belli olmuştur: "Say" (emek), gereksinmesini haklar ve yükümlülükler halinde yeni iş
kanununda, küçük girişimci ve esnaf ise gereksinmelerini 'düşük faizli kredi' biçiminde
yeni Halk Sandıkları kanununda bulacaklardır.
25.8.1935
Hepimizin bilâistisna müttefik oldu- de Kamutayın formalitesi haricinde tetkik
ğu bir nokta vardır. Bu, memlekette iş ediliyor. İlgileri olduğu için projenin Ka-
hayatının bir an evvel tanzimidir. Şüphe- mutayın bütün encümenlerinden geçmesi
siz bu hayat asırlardanberi ihmale uğra- mecburiyeti bulunmakta idi. Bunun için
mıştır. Bunun millî iktisadiyatımıza ta- de uzun zaman ihtiyaç hâsıl olabileceğin-
mamen uygun bir şekilde tanzimi için den muhtelit bir encümen ayrıldı ve faali-
vakitten kaybedildiği muhakkaktır. Bi- yete geçti.
lirsiniz ki, esas prensiplerimizden birisi
Lâyihayı bu devrede muhakkak ve
say ile sermayede tevazün husule getir-
mutlak çıkaracağız. Ve işçiye mal edece-
mektir. Ne sermayenin saye, ne de sayin
ğiz. Bundan başka, memlekette işçi dedi-
sermayeye karşı gayri âdilâne bir faaliyet
ğimiz sınıfla beraber çalışan ve az çok fark-
ve hâkimiyetini istemiyoruz. Mütevazin
lı görünen bir sınıf vardır. El emeği ile
bir usul ve prensip kurduktan sonradır ki
çalışan küçük sermayeli esnaf ve sanatkâr-
iş hayatını bütün ehemmiyetiyle ele almış
lar. Bunlar üzerinde ayrıca tetkikat yap-
olacağız. Bu arzu ve ahdimizi yerine geti-
maktayım.
rebilmek için en mühim müeyyide, tabii-
dir ki, iş kanunu olacaktır. Matbuatta Bakanlıkta sureti mahsusada teşek-
zaman zaman okuduğunuz iş kanununun kül etmiş bir büro vardır ki, adı iş ve işçi-
Kamutaydan çıkması geçikmiştir. Birkaç ler bürosudur. Cenevre'de Cemiyeti Ak-
defa Kamutayın heyeti umumiyesine de vam mesai bürosundaki bir Avrupa'h mü-
gelmiş fakat, şimdi arzedeceğim mecbu- tehassısı getirerek büro ile hizmetini bir-
riyetler dolayısiyle gecikmek zarureti hasıl leştirdim. Kanunu eline alınca bu büro
olmuştur. İş kanunu projesinde mütead- çok yakından işçilerle alâkadar olacaktır.
dit defalar tetkikat yaptınld?. Evvela yük- İşçi hayatındaki sistemimiz parti pro-
sek iktisat meclisi çalıştı. Mütalaalar aldı. gramlarımızda sarahaten yazılıdır. O da ne
Şurayı Devlet projeler üzerinde kararlar sayin hakkını sermayeye ne de sermayenin
verdi. Ye şimdi de Kamutayda bulunmak- hakkını saye geçirmiyerek mütevazin ve
tadır. Projenin biran evvel çıkması için adil bir politika takip etmektir. Bunu da
— 351
ııı ut laka temin edeceğiz. Küçük sanatlar manını tayinden acizim. Şu halde, esnaf
için ayni zamanda iddia ediyorum ki, işçi- müesseseleriyle beraber bizim halk hizmet
ler için kooperasyon - ki tesanüt mana- müesseseleri ve Halk Bankasının mesai
sına alıyorum - çok faydalıdır. Bu tesanüt iştiraki imkânları mevcuttur. Kredi işle-
de kredi ihtiyaçlarımn temin edilmesi key- rine ne kadar ehemmiyet verilirse yeridir.
fiyetidir. Hariçte halkın faiz yüksekliğin- Nazariyatın, hayalin maddî iş kadar
den ve bilhassa küçük sanatkârların bu netice vermiyeceğini hepimiz biliriz. Ve her
faiz bunaltısından duyduğu ıstııabı ve işimiz gibi de reel, müsbet iş noktasında,
hatta faiz bulamadığım da biliyorum. İh- yani hakikat ve fiil noktai nazarından dü-
tikârla mücadele için tedbir aldık. Fakat şünmeliyiz. Birkaç insanın bir araya gelme-
bu mücadelenin sadece menfi olarak yürü- si için sevgi esas olabilir. Fakat bunun ya-
mesinin bir fayda vermiyeceğini de ev- nında şahsi menfaatleri ve bunun zımnın-
velce anlamıştık. Hakikî krediyi bilhassa da da memleketin menfaatlerini şamil bir
küçük krediyi tanzim için, ona müsbet bir teşekküle vücut verilirse o teşekkül yaşar.
istikamet vermek için teşkilât lâzımdır. Ve sarsılmaz. Biz işçi ve esnaf teşekkülle-
Bunun için de halk sandıkları yapacağız. rimizin kuvvetli olmasım istiyoruz. Par-
Kanunun tatbiki için maddî bir kuvvet timiz ve hükümet iş ve işçi hayatına küçük
ve efkâr arıyoruz. Yalnız ihtiyatkâr ola- esnafa lâzım olan önemi vermek kararın-
rak söyliyebilirim ki, şimdiden bunun za- dadır.
acun ekonomi ahengine uymak zarureti maz. Nazilli'de söylemiş olduğum bir fık-
bizi hükümetin bu hükümetlerle takip ra aklıma geldi. Hoşuma gittiği için bu-
ettiği ekonomi politikasına göre yürüme- rada tekrar edeceğim. Atatürk'ü sevmek
ğe mecbur eder. Hayat sürprizlerle dolu- daimi bir ibadettir. Bunun herkes tarafın-
dur. Hadisatm beklenmedik tebeddülüne dan kabul edilmesini isterim. Bu ibadeti
karşı size teminat verecek vaziyette deği- her zaman yapalım.
lim. Bu dakikada haricî ticaretimizi ele
İsmet İnönü, öyle bir şahsiyettir ki,
aldığımız takdirde tüccar ve müstahsille-
zekâsiyle, irfaniyle, yaptıklarım bir tarafa
rimizin kuvvei maneviyelerini asla boz-
bırakacak olsa bile milyonlarca eser ken-
mayarak çalışmaları lâzımdır. Şu halde
dilerinin büyüklüğü hakkında başlı ba-
tabiî şerait içinde mahsullerimizi elden
şına bir fikir vermeğe kâfidir. Şu daki-
çıkarmak gibi şeyler düşünmemelerini te-
kada arkasında şerefli, muazzam bir tarih
menni ederim. Bunu da bana bu içtimai
vardır. Bu gibi yetişen muazzam evlâtlar-
temin eden tüccarlardan beklerim. Tek-
la iftihar etmeliyiz. Her yerde gördüğüm
rar ediyorum. Şahsî kazanç ile umumî
sevgiyi ve düşüncelerinizi Atatürk'e ve
menfaati telif etmeleri lâzımdır.
İsmet İnönü'ne söylemeğe çalışacağım.
Atatürk ve İsmet İnönü. Atatürk Yine yakın bir zamanda sevgili Eğe mın-
bütün cihanca sevilen bir şahsiyettir. takasına ve size kavuşmak temennisiyle
Türk olsun, Atatürk'ü sevmesin bu ola- size veda ediyorum.
Temeli 1934'ün Mayıs ayında atılan ve o günlerde büyük ölçekli bir kuruluş sayılan
Kayseri fabrikası bir buçuk yılda tamamlanmıştır. Aksama ve gecikme olmaksızın bitiri-
len yatırımlar, yönetime büyük bir güven ve başarı duygusu vermektedir. Bayar bu
noktayı vurguluyor.
Bayar'ın konuşmasında iktisat politikasının sanayileşme çerçevesindeki özellikleri
yeniden belirtiliyor: Çiftçinin, dünya buhranının etkisi altında fiyatı düşmüş olan hammad-
desinin sanayi sayesinde değer kazanması ve bunun çiftçiyi üretimi artırmaya yöneltmesi.
Böylece, sanayi programının tarım ile sanayii birlikte geliştirecek tek yol olması. Sümer-
bank'ın sanayileşmenin karargâhı olması, fakat özel kesimin (Bayar'ın deyişiyle, "ulusaI
kurumların") bu birikimden pay alması, gibi.
Bayar, dış ticarette ikili anlaşmalar arttıkça, çiftçinin ürününün düşük olmayan
("normal") fiyattan pazar bulacağını, çiftçinin üretimi artırmaktan çekinmemesi gerek-
tiğini burada da belirtiyor.
16.9.1935
Endüstrileşme programımız ulusal maddelerimizin kıymetlenmesinde mü-
ekonomimizi kül halinde kavramış ve be- him rolü olacaktır.
nimsemiştir. Endüstrileşme programımız Sadece tarım sahasında çalışan mem-
memleketin umumî varlığını kül halinde leketlerin akıbetlerini görüyoruz. Şu ve-
ifade eden ve ulusumuza refah vermek için ya bu nazariyeye bağlanarak "ham madde-
atılan esash bir adımdır. Endüstrileşme ci kalmak lâzım mıdır, değil midir?" mü-
programımız memlekette iş hacmini ar- nakaşasına girmek benim nazarımda ah-
tıracağı gibi tarım sahasmda da iptidaî maklığın ta kendisidir. Bizden öncekiler
— 353 —
bu yolda hayli çene çaldılar, Fakat, düşün- kendi memleketlerinde yapılan bir işten da-
mediler ki yalnız ham maddeci olmakla ha ziyade dikkatli ve temiz olduklarını gör-
iktifa eden memleketlerin akıbetleri çok mek bizi cidden memnun ve mütehassis et-
fecidiı ve çok feci olmuştur. mektedir." Burada, Kayseri'de bir sene son-
ra hepimizin memnuniyetini bir kat daha
Biz endüstrimizi tarımdaki terakki-
arttıracak ve hariçten gelip bunu seyreden-
mizle beraber ahenkli olarak yürütmek
lerin gözlerini kamaştıracak büyük eser,
suretiyle medenî sahada büyük bir tekâ-
hem Türk - Sovyet dostluğunun bir abi-
mül göstereceğiz. Endüstri programımız
desi, hem de yeni kurulan ve bütün dün-
bizi bu kemal haline götürecek tek yoldur.
yanın gayretini celbeden büyük Sovyet
Ve memleketimizde ahenkli bir ekonomi-
sanayiinin en parlak bir misali oiacaktır.
nin tek ifadesidir. Endüstrileşme progra-
mımızda pamuklu kısmı önemli bir yer Reisimin dediği tahakkuk etti, abide
almaktadır. Memleketimizin ulusal geliri vücude geldi. Bugün canlı bir eser olarak
1.200.000.000 hesap edilmektedir. Bu ra- yaşıyor. Fakat aynı zamanda çoktan beri
kamda dokuma 50.000.000 liralık yer al- kalbinizde yaşayan Sovyet dostluğunu da
maktadır. İstatistiklerimiz tetkik edilirse temsil ediyor. Her iki memleket ulusal
görülür ki Türkiye'ye ithal olunan yabancı mukadderatlarına hakim olmak için da-
maddelerin başında en kabarık rakam valarını, gayelerini tahakkuk ettirmek için
olarak dokuma gelir. Bunun manası şu- yüksek mücadeleye atıldıkları zaman bir-
dur ki arkadaşlar, memleketin ham mad- birlerini iş başında bulmuşlar ve birbir-
delerini yok pahasına satar ve mamulleri- lerine ellerini uzatmışlardır. Bir dost eli
ni de o nispette pahalıya satın alır. Ame- daima sıktık ve sıkmakta devam edeceğiz.
lesi işsiz, çiftçisi de meyus kalırdı. Bugün Sovyet dostluğu gün geçtikçe kıymetini
görüyoruz ki işçimizin adedi artıyor. İh- artırıyor. Bu dostluğun menbaı asildir,
tiyaca kâfi gelmiyor. Çiftçimiz iptidaî temizdir, saftır. Bunun menbaı her iki
maddeleri satmaktan adeta müstağni bir milletin büyük gayesi olan cihan sulhuna
vaziyet alıyor. Bugün iptidaî maddelerimi- hizmet etmektiı.
zin fiyatlarının arsıulusal piyasa fiyatları Programımızı Sümerbank'a bir ve-
üstünde olduğunu bilmek arzettiğim ma- dia olarak bıraktık. Bunun yanı başında
nayı anlamak için kâfidir. diğer ulusal kurumlarımız da vardır. İş
Bankası, Ziraat Bankası gibi. Sümerbank
Programımıza dahil olan Bakırköy bez
hükümet organı olmak itibariyle bittabi
fabrikasını geçen yıl açtık. İkinci olarak
endüstrileşme programımızda daha fazla
Kayseri kombinasını açıyoruz. Bir kaç ay
pay almak mecburiyetinde idi. Ve bittabi
sonra Ereğli kombinası işlemeğe hazır bir
bu pay kendisine emanet edildi. Görü-
halde bulunacaktır. 1937 yılı iptidasında
yorsunuz ki, size hitabederken katî ve
Nazilli basma kombinası bitecektir. Fakat
kuvvetli konuşuyoruz. Meselâ, diyoruz ki
arzularımız bununla bitmiş olmuyor.
falanca gün falan yerdeki fabrikanın te-
Memleketin istihlâk ettiği miktarı mutlaka
melini atacağız. Aradan 483 gün geçtik-
memlekette istihsal etmek azmindeyiz.
ten sonra da küşat resmini yapacağız.
Bunun içindir ki Malatya'da da büyük
Randevulu hareket ediyoruz.
bi r kombina kuracağız.
Fabrikamızı üç ekip çalışmak şar-
Bu fabrikanın temeli atıldığı günden tiyle 4500 amele işletecektir. Yılda otuz
dört yüz seksen üç gün geçmiştir. Tam 483 milyon metre pamuklu bez verecektir.
gün önce şefim ve Hükümet reisim büyük Bugünkü kıymeti, hesapların tam arkası
İsmet İnönü burada temel atma nutkunu alınmamakla beraber 4.500.000 liradır
söylerken, iyi hatırlıyorum, demiştir ki: denilebilir. Yılda kullanacağı pamuk bal-
"Sovyetlerin bu fabrikaları kurmak için yasının adedi 127.000 dir.
— 354 —
Yakın zamanda, çok uzakta değil. devam ediniz. Size vereceğimiz parola şu-
Üç dört yıl önce Türkiye'nin bütün re- dur: istihsalden çekinmeyiniz. İyi ve çok
koltesi 80 / 90 bin arasında görülüyordu- mal çıkarmağa çalışınız. En ucuza malet-
Bunu mikyas olarak ele alırsak 127 bin meğe bakınız. Bu teminat da gösterir ki
balyanın pamuk istihsalindeki ehemmi- endüstrileşme programımız amaca doğru
yeti hemen tebarüz eder. Fabrikalarımız yürümektedir.
kurulalı pamuk piyasasına girdikten son-
ra vaziyeti tamamen değişmiştir. Adana- Bizi bu kadar emniyetle hedefe gö-
da 80 bin balya istihsal eden rencberlerimiz türen kuvvetler nelerdir? Bu işlere ö-
bu sene bize 140 bin balya veriyorlar. nem veren bir zat vardır. Bu zat İnö-
İzmir yakın zamana kadar, daha doğrusu nü'nde ve Sakarya'da cephe kumandanı
bir iki yıl önceye kadar onbeş yirmi bin olarak büyük bir asker ve kahraman bir
balya arasında pamuk istihsal ediyordu. Türk evladı olduğunu ispat etmiştir. Bu zat,
Bana bu defa dediler ki, bu yılkı rekolte- Lozan'da bir büyük diplomat olduğunu
miz 50 bine çıkacaktır. Bu büyük harpten cihana tasdik ettirmiştir. Bu zat, başında
önceki rekoltenin üstündedir. O zaman bulunduğu hükümeti idari tedbirlerle ve
rekolte 43 bin balya idi. Yani, şimdi nor- yüksek alâka ile muvaffakiyetten muvaf-
mal devirde alınan istihsalin üstüne çık- fakiyete götürmektedir. Kimden bahse-
mıştır. Bu cesaret nereden geliyor ? Bu ce- diyorum, tabii anladınız. Hükümet reisi,
saret istihsalimizin memleket içinde pi- benim şefim İsmet İnönü. Bütün varlığı-
yasa bulmasından ileri geliyor. Satama- mızın üstünde duran nurlu bir mevcudi-
mak endişesi kalmamıştır. Dış ticaretimiz- yet vardır. Biz onun ismine Atatürk di-
de aldığımız tedvirler dolayısiyle köylü- yoruz. Yine böyle bir içtimada Atatürk'ü
nün malının normal fiyatlarla satılması sevmek bizim için ibadettir demiştim.
imkânı hasıl olmasının da bunda tesiri O başımızda oldukça halledemiyece-
vardır. Moralin bu yükselişidir ki, istih- ğimiz hiç bir dava yoktur. O'nun büyük
salimizi mütemadiyen arttırıyor. Şu hal- rehberliği altında birinci, ikinci ekonomik
de, müstahsillerimize hitabederek diyebi- plânlarımız ulusumuzun gözü önünde ha-
lirim ki, mallarınızı kuvvetli tutmakta kikatlaşacaktır.
bulunurlar. Çünkü, bu suretle Devlet bir Binaenaleyh, bence zaten kredi koo-
taraftan verdiğini yavaş yavaş aldığı gibi peratifleri azasına, şu veya bu şekilde
yardımı da genişletebilir. borçlarını kasden vermeyenlere ceza var,
vaktinden evvel kaçarlarsa hisse senet-
İKTİSAT VEKİLİ CELÂL BA- lerini alıp irad kaydetmek var, namuslu
YAR — Mesele haddi zatinde bu kadar olarak çalıştıkları zamanlarda kazançla-
büyük değildir. Farktan mütevellit bir iştir. rından yüzde 20 si alınarak ihtiyat akçesi
Yani, safi kâr mefhumu yoktur. Bundan kaydetmek var, borcunu 3 ayda vermezse
evvelki kredi kooperatiflerinde ihtiyat hapis var, şu var bu var. Bu kadar ağır
akçesine yüzde 100 geçiyordu. Biz yüzde şerait varken, toplamış olduğu paralarını,
50 pay bırakmış oluyoruz. Her teşekkü- kendisinde hiç bir kusuru olmayan, mü-
lün ihtiyat akçesi ne kadar kuvvetli olur- cerred şirketin, şahsiyeti maneviyenin ku-
sa bu kuvvet bizatihi o teşekkülün kuv- suru yüzünden hisse senedini almak bence
vetidir. Bunun bu şekilde bırakılması, adalete muvafık değildir.
kooperatiflerin lehine bir harekettir.
NAZMİ TOPÇUOĞLU — Refik
REFİK İNCE — Demin kürsüye İnce arkadaşımızın endişesi, bir taraf-
çıkarken arzettiğim endişe şimdi kalmadı. tan kredi ihtiyacını tatmin ederken diğer
taraftan tasarruf yaptırmak istediğimiz
Kooperatifler hissedarlarına para ik-
paramn, yani halkın kendisine ait olan
raz ederlerken, istikraz ettikleri paraya
bu paranın kendisine iade edilemeye-
mukabil tabiatiyle bir faiz vermeğe mec-
ceğini göstermekle, tezad yaptığımız,
burdurlar. Çünkü, kooperatif para istikraz
tasarruftan kaçırdığımız endişesidir. Yal-
ettiği Ziraat Bankasına faiz verir. Bina-
nız nazarı itibare alınmak lâzımgelen
enaleyh, kooperatörlerden alınacak olan
şey, kooperatifin duru kazancının ne
paramn içerisinde evvelâ kooperatifin Zi-
olacağıdır. Bir kooperatifin elinde üç,
raat Bankasına aid olan payı çıkacak,
beş bin lira bir parası vardır. Yapacağı
masarifi umumiye çıkacak, ondan sonra
muameleleri demek ki, hariçten alacağı
yüzde 1, 2 gibi az bir şey kalacak. Duru
kredi ile yapıyor, çalışıyor. Esasen bundan
kazanç bu olduğuna göre, bunun lâakal
alacağı faiz cüzidir. Bunlar tefeci değildir
yüzde 50 si ihtiyat akçesi olarak ayrıla-
ki yüzde 16 faiz alsın. Bunlar yüzde 9 la
cağına nazaran mesele yoktur.
verecek, nihayet kendilerine yüzde 1 ilâ 2
Her hangi şekilde olursa olsun tas- bir şey alacaktır. Üç beş bin lira gibi bir
fiyeye uğramış olan bir kooperatifin, fe- sermayenin bırakacağı nema masarifi umu-
sih veya tasfiye suretiyle (ki her biri mal miyeyi kapattıktan sonra pek az bir para
sahibine verilmiş bir haktıı) dağılmış kalacaktır. Refik İnce arkadaşımızın söy-
olması uzun zamanlar para vermek sure- lediği gibi mevzubahs etmeye bile değ-
tiyle kazançlarından ihtiyat akçe ayırmak mez. Fesih zamanında, Refik İnce arka-
suretiyle veya şu veya bu şekilde hisse se- daşımızın dediği gibi, bunun kendilerine
nedi almak suretiyle o şirketin teessüsüne verilmesi doğru olabilir. Çünkü, ortaklar
hizmetleri mucibi teşekkür iken, bunun kooperatifte kalan sermayelerini yedek
aksi olarak tasarruf edilen parayı kredi akçası yapmışlardır.
kooperatifinin ihtiyat akçesine ilâve et- HAMDİ ONGUN — Eskiden his-
mek bence bir teselsül, ihtiyat akçesini sedarların verdikleri sermayeye faiz ko-
naklettiğimiz o kredi kooperatifi dahi nulurdu. Bu şimdi yok mudur?
feshe veya tasfiyeye uğrarsa diğerine ver- İkincisi, kooperatiflere banka yüzde 7
mekle nihayet o varlık dahi şu veya bu şe- ile verir. Çiftçilerden de yüzde 9 alınır ki,
kilde o akibete uğrarsa netice ne olacak- arada yüzde 2 fark vardır. Bunun hakkın-
tır? da da izahat yoktur.
— 360
İKTİSAT VEKİLİ CELÂL BAYAR lehinde olan bir harekettir. Ziraat Banka-
— Ziraat Bankası hakikaten kendileri- sının esas himayesini ifade eder. Yatırı-
ne yüzde 7 faizle para ikraz ediyor. On- lan sermayeye faiz yürütülüp yürütülme-
lar da kendi aralarında yüzde 9 la tevzi mesi meselesi, bizim noktai nazarımızdan
ediyorlar. Aradaki fark kooperatiflerin tamamiyle itibarî addedilmiştir.
kendilerine kalıyor. Bu, koopet atiflerin
(devam)
ZİRAİ SATIŞ KOOPERATİFİ VE BİRLİKLERİ HAKKINDA
KANUN LÂYİHASI GÖRÜŞMELERİ
9.10.1935
siyonun bünyesiyle kabili telif değildir. ait olan şeyleri değil, ayni zamanda yiye-
Kooperasiyonlar serbest şerait içinde in- cek ve giyecek gibi şahsî ihtiyaçlara ait
kişaf eder. Bunların korporasiyondan olan eşyayı da istihlâk kooperatifleri vası-
başlıca farkı da bundadır. Korporasyon- tasiyle temin etmeği faydalı buluyor ve
larda bir çok menafiin tesadümü mevzu- bunu teklif eyliyorum. Bu teklif kabul
bahs olduğu için o müsademeleri önle- edildiği zaman bu satış kooperatifinin
mek üzere direksiyonun Hükümetin elin- adı 'Tarım satış ve istihlâk kooperatif-
de bulunması zarureti vardır. Satış koo- leri' olmak lâzımgelir.
peratifleri kooperasiyonlar içinde muvaf-
REMZÎ GÜREZ (GAZİ ANTEP)
fakiyeti en müşkül olan kooperatiflerdir.
— Bu kooperatifler işlerini iyice öğrendik-
Satış kooperatifleri hemen yüzde 90, 95
ten, muvaffakiyetli sonuçlar aldıktan son-
mahallî evsafı mahsusayı haiz ve iç ve dış
ra, belki ikinci derecede veyahut başka
pazarda da rakipleri ya hiç olmayan ve-
işlerle iştigale sevkedilebilir. Bir mahsulün
yahut az olan mahsuller üzerinde tatbik
bir yerde satışı demek, bir iktisadî satış
edilmektedir. Esas maksadımız iktisadı
merkezinde satışı demektir. Kasabalarda
köylere götürmek ve köylerde kurmak.
olduğu gibi, vilâyet merkezlerinde de ola-
Köylerde verimli ve bilgili iktisadî bilir. Bu itibarla, şayet kasaba satış koo-
korumanın birinci şartı köylere ziraat tek- peratifi bir tane varsa, yanında onun uğraş-
niğini götürmektir. Köylere ziraat tekni- tığı mahsul üzerinde ikinci bir koopera-
ğini yalnız bizde değil, hiç bir memlekette tif açılması tabii doğru değildir.
yalnız resmî teşkilât getirememiştir. Ziraat
NAZMİ TOPÇUOĞLU (AYDIN) —
tekniğini köylere getiren zürraın, çiftçi-
Bu kanun tarım kredi kooperatifleri ka-
nin kendi teşekkülleri, umumî tabirle
nuniyle bir kül halindedir, yekdiğerini it-
kendi sendikasıdır. Köylünün şeraiti ik-
mam eden kanundur. Tarım kredi koope-
tisadiyesini yükseltmek ve iyileştirmek ve
ratifleri kanununda der ki, 'kooperatifle-
onun yaşamasını yüksek bir huzura ulaş-
rin teşkil edildiği yerde İktisat Vekâleti
tırmak için bence esaslı ve yegâne şey
tensib ettiği takdirde bir satış kooperatifi
ziraî sendikaları kurmak için başlamak ve
kurulur'. Demek ki, satış kooperatifi hu-
onun üzerinde yürümektir.
dudu, kredi kooperatifinin hududu için-
Filhakika bu kolay bir iş değildir. dedir. Ayni hududun içinde ayni mahi-
Bütün dünyaya Fransa'dan başlamış ve yette iki kooperatif kurduğumuz takdirde
yayılmış yarım asırlık bir tarihe maliktir. bir defa bir mahsulü toplayıp piyasa ma-
Bu teşekkül daima muvaffakiyetle yürü- halline sevketmek için lâzım gelen idare
müş, çiftçinin ihtiyacma daha yakinen masraflarını çiftleştirmiş ve bunların arasın-
iştirak ettiği için bütün memleketleri ken- da içtinabı gayrikabil bir rekabete meydan
di şebekesi içine almıştır. vermiş oluruz. Bu itibarla, satış koopera-
Bu kooperatifler istihlâk işiyle de tav- tifleri kurulduğu yerde mutlaka tek olmak
zif ediliyor. Bendeniz bunun doğrudan lâzımdır. Ayni mahsulün üzerinde ikinci
doğruya çiftçinin ş,ahsî ihtiyaçlarına ait bir kooperatif kurulamaz. Amma o yerde
olan mevada da teşmil ettirilmesini isti- başka bir mahsul üzerinde bir satış koo-
yorum. Bu çok faydalı olacaktır. Çünkü peratifi daha kurulabilir. Meselâ incir
satış kooperatifleri ayni zamanda kendi satış kooperatifinin bulunduğu yerde bir
teşekküllerinin içinde kendi azalarına tütün veya pamuk satış kooperatifi kuru-
mahsus olmak üzere istihlâk kooperatif- labilir. Fakat, ikinci bir incir satış koope-
leri işini de görmektedirler. Satış koopera- ratifi kurulamaz. Hududu, ziraî kredi koo-
tiflerini kurarken ve ona bu kadar muafi- peratifinin kredi dağıttığı köyler dahilin-
yetler verirken yalnız meslekî ihtiyaçlara dedir. Onun hududu ancak o köyün ve
— 362 — t
mmtakanm iktisadî ehemmiyetiyle tayin temin eden ziraî kredi kooperatifi ayni
olunabilir. Belki bir köyde bir ziraî kredi zamanda köylünün müşterek ihtiyacını
kooperatifi kurulabilir. toptan temin edip onlara kredi suretinde
verebilir. Kanun buna esasen mâni de-
HALİL MENTEŞE — Kooperatif- ğildir.
lerin kuruluşunun başlıca maksadı, ara-
daki vasıtaları bertaraf edip müstahsil- İstihlâk kooperatifleri bahsine gelin-
le müstehliki doğrudan doğruya karşı- ce; istihlâk kooperatiflerinde en mühim
laştırmak, maksat çiftçinin maliyet fiati mesele 'şifrdaffer'dir. Çünkü, istihlâk koo-
üzerindeki vasıtaların yüklediği ağır şart- peratifleri alelâde bir bakkal dükkânın-
lardan çiftçiyi kurtarmaktır. Binaenaleyh dan daha ağır masrafla işleyen müesse-
gaye, çiftçinin maliyet fiatleri üzerindeki selerdir. Bir defa ortağın aldığı malı def-
âmilleri mümkün olduğu kadar hafiflet- teri mahsusunda hesaplamak lâzımdır
mek olduğuna göre, çiftçinin meslekine ki sene nihayetinde neticeyi anlayabilsin.
göre lâzımgelen alât, edevat ve mevaddı Ortaklara bonolar verilecektir. Binaena-
toptan alıp suhuletle satmak vazifesiyle leyh, bunun başında bir muhasebeci, bir
mükellef olduğuna göre, çiftçiye lâzım olan müdür ve memurlar gerektir. Bu kadar
şeyleri toptan alıp kendisine vermesinde- ağır masrafı icab ettiren teşkilâtın şifr
ki fayda zannederim ki zahir ve bahirdir. dafferi daha çok olmalıdır. Kooperatifleri
Satış kooperatifleri teşekkül edip de doğ- faydalı değil, zararlı teşekküller olacaktır.
rudan doğruya satış işlerine, bilâhare de Bunları ayrı bir teşkilât yapmayıp da
diğer salâhiyet verilecek işlere bakabilir. satış kooperatifleri içine alacak olursak
Çünkü bu işlere ilk defa geçmek kolay bir ona birbirinden ayrı iki vazife tahmil et-
iş değildir. Çiftçi gibi büyük bir kütlenin miş oluruz ki, bu iki işi bir teşkilâtın yap-
gübresini, potasını ve sairesini toplu ola- masına imkân yoktur. Mahsulü tesellüm
rak alıp doğrudan doğruya tevzi edemez. ettiği zamanlarda satış koopeıatifleri işle
Depolar ister, muhafaza etmek ister, ay- o kadar mahmuldur ki yüzlerce koopera-
rıca alış ve satış ofisi ister. Bu, kolay bir törün mallarını tesellüm ettiği sırada is-
iş değildir. Binaenaleyh, istihlâk işinin tihlâk kooperatiflerinin işlerini görmeğe
satış kooperatiflerinin salâhiyeti dahilin- imkân yoktur. Mahsulün tesellüm zamanı
de olmasında hiç bir mahzur görmüyo- geçtiği vakit belki bu işleri görebilirler. Fa-
rum. kat, bu kooperatifleri muayyen aylarda
çalıştırıp muayyen aylarda tatil etmek
NAZMİ TOPÇUOĞLU—Çiftçinin imkâm olmadığı için satış kooperatifi is-
iki türlü ihtiyacı vardır. Birisi mesleki- tihlâk kooperatifi haline gelemez.
nin icab ettirdiği alât, edevat, mua-
lece ve saire. Diğeri gıdaî ihtiyaçları, İKTİSAT VEKİLİ CELÂL BA-
melbusat ve saire. Bay Halil arkadaşımı- YAR — İktisat encümeni mazbata mu-
zın ifade ettikleri ziraî sendikalar daha harririnin ve diğer söz alan hatib arka-
ziyade çiftçinin meslekî ihtiyacım temin daşlarımızın fikirlerine iştirak ediyorum.
eder. Bundan iki fayda tasavvur olunabilir. Satış kooperatiflerine çok ağır vazifeler
Birisi köyün münferiden alacağını toptan veriyoruz. Dahilde iyi alıp iyi satacaklar
alarak ucuza temin etmek, ikincisi ihti- ve bilhassa hariçte mahsullerimize pi-
yaçlarım peşinen alamayanlara kredi su- yasa bulacaklardır. Bu, çok ağır bir vazi-
huleti vermek. Binaenaleyh, bizde kredi fedir. Bu vazifenin yanı başında bir de
satış kooperatifleri kurulduktan sonra ay- meslekî ihtiyaçları temin etmek işi de
rıca bir de istihlâk kooperatifi yapmağa, vardır. Şimdi buna bir de zatî ihtiyaçları
lüzum yoktur. Çünkü, ziraî kredi koope- tevdi edersek, zannediyorum ki bunun al-
ratiflerinin bünyesi içindedir. Bu krediyi tından güç kalkarlar ve belki de kalkamaz-
— 363 —
hilinde inkişaf eder. Amme müessesa- celerden biri de idarenin muntazam yü-
tından olduğu için Hükümetin muraka- rümesi ve teşkilâtının ahenkli ve müteva-
besi zaruridir. Diğer taraftan, teşekkü- zin bir salâhiyetle teessüs etmesidir. Bu
lün kendi içinden de birçok murakıbler hususu bünyesinde toplayamayan koope-
tayin edilecektir. Binaenaleyh, Hüküme- ratiflerin birbirlerini yemek ve didinmek
te murakabe salâhiyetini bırakmakla be- suretiyle ortadan kalktıklarına şahit ol-
raber, direksiyonu doğrudan doğruya bir- maktayız. Bir defa kooperatifin salâhiyet
liklerin kendisine bırakmak doğru olur ve vazifelerini iyi bir surette taksim et-
fikrindeyim. Burada, birliğin umum di- mek lâz.mgeldiği gibi, bilhassa müzakere
rektörünün İktisat Vekâletince tayin olu- ettiğimiz satış kooperatiflerinin de diğer
nacağı ve birlik namına imza sahibi olan- kooperatiflere nazaran büyük ehemmiyeti
ların da tayininde İktisat Vekilinin hakkı vardır.
tasvibi olacağı söyleniyor.
Biz haricî ticaretimizi teşkilâtlandır-
Ekonomi Bakanhğı, bu işlerde aşağı mak arzusundayız. Teşkilâtlandıımak için
yukarı birliklerin direksiyonunu tama- de kooperatifleri vasıta olarak kullana-
miyle Hükümetin elinde tutuyor. Bence cağız. Demek oluyor ki, kooperatiflerin
murakabeyi sıkı bir surette tatbik etmek görecekleri iş küçük olmayacaktır. Misal
için bunu Hükümetin elinde bırakmak olarak şunu arzedeyim ki, buraya çıkar-
zaruridir. Fakat direksiyon birliklerin elin- ken yanımda bulunan Ziıaat Bankası Ge-
de bırakılmazsa muamele çok uzar. Mu- nel Müdürü dediler ki "Hükümetin tayin
amele itibariyle satış kooperatifleri aşağı etmeyeceği ve Hükümete karşı mesul ol-
yukarı ticarî bir iş yapıyor demektir ve mayacak bir müdüre karşı benim yüksek
ticaretin bütün icabet ve muktazasma göre kredi açmağa cesaretim yoktur", dedi.
hareket edilmek ve hesapları da ona göre En basit, en mukni cevap budur. Biz mü-
tutulmak lâzımdır. Bilirsiniz ki, ticarette dürleri tayin ederken sadece hissedarla-
iki mühim şart vardır. Birisi sürat, diğeri rın haleti ruhiyesini idare edecek, onların
de elastikiyettir. Binaenaleyh, birliklerin küçük modes verecekleri malları alıp ma-
kararlarım Ekonomi Bakanlığına kadar halli piyasada satmak gibi bir vazife tah-
getirmekte ve direksiyonu Hükümetin eli- mil etmeyeceğiz. Dahildeki piyasalarda
ne vermekte hiç bir fayda görmüyorum. zürram lehinde nâzımlık rolünü yapacak,
Çünkü kooperasyonlar müşkül işlerdir. fakat ayni zamanda vazifesinin icabı ola-
Bilhassa satış kooperatiflerinde muvaf- rak hariçte de mahsullerimize en iyi bir
fakiyet çok müşküldür. Bu işlerde muvaf- mahreç bulacaktır. •
fakiyet olduğu gibi kayıp da olabilir. Bu
işlerde muvaffakiyetsizliğe uğrayarak hal- Bu ancak liyakatle olur. Haleti ru-
ka karşı Hükümeti mesul bir vaziyette hiye budur. İtimatla çalışmak isteyen bir
bırakmakta bir mana yoktur. Bu işte Hü- adamın elinde bu iş ancak muvaffak olur
kümet için de bir menfaat tasavvur etmi- ve teşekküllerin istihdam ve tayin ettiği
yorum. Çünkü, Ekonomi Bakanlığı bir- müdürlerde biz bu salâbeti göremedik.
liklerin murakabe hakkım tamamiyle haiz Bundan dolayıdır ki, müdürün tayinini
olduktan sonra direksiyonu birliklerin eli- Hükümete bıraktık. Fakat bununla me-
ne vermekte hiç bir mahzur yoktur. sele bitmiş olmuyor. Ayni zamanda, de-
diğim gibi ahenkli bir teşkilâtta ve mesuli-
İKTİSAT VEKİLİ CELÂL BAYAR yetti bir ahenkte bulunması lâzımgelen
— Bu defa arkadaşımız esaslı bir pren- ve bu hususta müdürü kontrol edecek
sibe dokundular. Bu prensip üzerin- olan murakıplerin tayinini, meclisi idare-
de de durmağa mecburuz. Bizim koo- nin tayinini; eksperlerin tayinini mutlak
peratif tetkikinde vâsıl olduğumuz neti- bir hürriyet ve samimiyetle hissedarlara
— 366 —
dır. Biz menfaatlerinizin ayrı ayrı olma- miş tüccarla mücadeledeyiz ve mücadele
dığı ve ulusal ekonomi bakımından bilâ- edeceğiz. Bu zatler, müstahsilin teşkilâtsız
kis müşterek bulunduğu kanaatindeyiz. olmasından kredi ihtiyacından istifade
Bir taraflı hiçbir mülâhazanın esiri ol- etmekte ve diledikleri fiyata mal alabile-
madığımızı hükümet namına katiyetle ceklerinden emin, bir birinden daha düş-
söyleyebilirim. Tüccar dediğim zaman, ec- kün fiyatlarla memleket ekonomisini yık-
nebi veya Türk diye bir tefrik de kabul maktadırlar. Meşru bir ispekülâsyon te-
etmiyorum. Bu memlekette yerleşmiş lekkisine imkân verebilecek ve 'a la baisse'
olan bu memleketin ulusal ekonomi icap- ve 'en baisse' vaziyetlerini meşru göstere-
larına uyan ve bu memlekete sermayesiyle cek hiç bir sebep yoktur.
ve bilgisiyle hizmet eden ve memleket
Memleketimiz evlâtlarının ve hakikî
mahsullerini kıymetlendiren her ecnebi
tüccar sınıfının bu vaziyeti nekadar elem-
de ayni derecede önemli bir vazife yap-
le karşılamakta olduklarını hepimiz bili-
maktadır.
yoruz. Bu kötü ananede devam etmek isti-
Bazıları nasılsa zannediyor ki, biz yenler artık bu memlekette yaşamak im-
alivre satışları tenkit etmek istiyoruz. Bu kânım bulamıyacaklardır.
tamamen yanlıştır. Biran evvel umumileş- Müstahsilin teşkilâtlanması demek,
tirmek istediğimiz rasyonelleştirme sava- ihracatçı tüccar sayısının azalması demek
şının en büyük netice ve hedeflerinden değildir. Bilâkis memleketimizde millî şu-
birisi de bu nevi satışların inkişafı ola- ura sadık bir ihracatçı sınıfının artması
caktır. Biz alivre satışlarla değil, 'a la hedeflerimizden ve en büyük ihtiyaçları-
baisse' alivre satışı bir an'ane haline getir- mızdan biridir.
14.10.1935
İKTİSAT VEKİLİ CELÂL BAYAR mişim. Meğerse o ayrı bir sendika imiş.
— Sual soran sayın arkadaşımız Tür- O sendika ki bizim işimize, ticaretimize
ker, Afyon kartelini Uluslar Cemiyetine engel oluyor, elimizi kolumuzu bağlıyor-
bağlı bir müessese olarak telâkki edi- muş veya bir protokol varmış ki elleri-
yor ve sualini ona göre tanzim ediyor. mizi kollarımızı bağlıyarak afyon tecimi-
Halbuki bu kartel, Avrupa'da alış ve satış mizi sekteye uğratıyormuş. İşte benim
için hususi mahiyette teşekkül etmiş bir sual sormaktan maksadım da buradadır.
sendikadır. Bunun hatasmdan ve sevabın- Acaba bize zarar verici olan bu kartele
dan Cemiyeti Akvam'a bir mesuliyet tev- karşı ne gibi teşebbüsler yapılmıştır? Bu
cih etmeğe ve bunun Cemiyeti Akvam'a kartel nedir? Kimlerin elindedir? Eğer
bağlı olduğumuz hükümlere tesir etmesine Uluslar Kurumuna merbut değilse buna
maddeten imkân görmüyoruz. Cevabım söz anlatacak kuvvet hangisidir? Bende-
bundan ibarettir. niz bunları anlamak istiyorum. Görüyo-
BERÇ K. TÜRKER (AFYON KA- rum ki, bir nüanstan dolayı bu mesele hal-
RAHİSAR) \— Muhterem İktisat Vekili- ledilemiyor. Afyon tecimimiz mütezar-
nin verdiği cevabı pek kâfi görmüyorum. rır oluyor, para kazanmak ihtiyacında
Söyledikleri, beni tatmin etmiyor. Ben, olduğumuz halde kazanamıyoruz, bizim
Cemiyeti Akvam'a merbut olan kartel, de- yerimize kazananlar başkaları oluyor, de-
— 369 —
miştim. Görüyoruz ki, bizi sıkıcı, boğucu kında, müsaadenizle, söz söylemiyeceğim.
bir atmosfer içinde afyon işi yuvarlanıp Çünkü, bu kabîl müesseseler hakkında bu-
gidiyor. Bendeniz (geçen defa da söyle- rada müzakere cereyan ederken, her sö-
dim) bu sefer de borcumu yapmış bulu- zün mutlaka elimizde bir vesikası olması
nuyorum, Artık bundan sonra bu işi uzat- lâzımdır.
mak niyetinde değilim.
Bendeniz diyorum ki kartel iyi hare-
İKTİSAT VEKİLİ CELÂL BA- ket edebilir, fena hareket edebilir ve kar-
YAR — Bu kartel İsviçre, Almanya, telin fenalığından dolayı bizim Cemiyeti
Fransa ve İngiltere memleketleri fabri- Akvam'a karşı bağlılığımızı çözmeğe mad-
katörlerinden ibaret olmak üzere teşek- deten imkân yoktur.
kül etmiştir. Sendikanın mahiyeti hak-
yeni demiryolu şebekesi için Devlet hazi- Bu yekûna Sivas - Erzurum ve Ma-
nesinden 282,300,000 lira sarfedilmiştir. latya - Sivas istikametlerinde inşa edilmiş
olup henüz açılmamış olan hatlar dahil
Ortalama bir hesap ile her sene
değildir.
23,525,000 lira ması af ve 219 kilometre
yol düşmektedir. Demiryollarımız bugün Cumuriyet
Hükümetinin millî birlik ve varlığının ve
Bununla beraber işbu birinci devre
içtimaî ve iktisadî siyasetinin temeli ol-
içinde cenupta Antalya, şarkta Erzurum
muştur.
hatlarının inşalarına başlanmış ve devam
edilmekte bulunmuştur. Memleket müdafaası bakımından İs-
tiklâl Savaşında karşılaştığımız güçlük-
Gerek bu hatların ve gerekse Van'a lere bir daha maruz kalmıyacağız. Husu-
veyahut da doğru yapılması musammem siyle yolsuzluk yüzünden Harbi umumî
hattın inşasına ayni hız ve hamlelerle de- facialarını tekrarlayıp da iztıraplarınızı ya-
vam edilecektir. Bir taraftan bu yeni hat- şatmak istemem. Bugün vatan müdafaa-
ların inşalarına devam etmekle beraber, sına bir işaretle hemen ülkemizin her kö-
diğer taraftan 1934 senesinde ecnebi im- şesinden derhal koşmak ve yetişmek im-
tiyazı altında olan 706 kilometrelik İz- kânları temin edilmiş ve edilmektedir.
mir - Kasaba temdidi hattı satınalındığı
gibi bu sene de 610 kilometrelik Aydın Millî ekonomi bakımından da biri-
hattı satmalınarak Devlet Demiryollarına birinden farklı olan muhtelif istihsal mın-
iltihak edilmiştir. Bugün Devlet Demir- takalarımızı iktisat şartlarma ve halkımı-
yolları İdaresinde işlemekte olan hatların zın hayat ve maişetine uygun olarak yap-
yekûnu, evvelce satınalınan Anadolu - makta olduğumuz tarifelerle biribirine
Bağdat hattı ile diğer bazı şube hatları da bağlamakta ve millî ekonomimizin tam ve
dahil olduğu halde ve yeniden inşa edilen- mütevazin bir surette inkişafına hâdim
lerle beraber 5,700 küsur kilometredir. olmaktadır.
Sanayi programındaki yatırımların bir bölümü 1935'/w ikinci yarısında yer almıştır.
İnönü burada programın aksamadan yürüdüğünü vurgulayarak, "Cumhuriyetin taahhüt-
lerini daima yerine getirdiğini" söylüyor. Merinos tesisi, dokuma ve iplik sanayiinde yerli
hammaddeye dayanan ithal ikamesi programının basamaklarından biri oluyor.
28.11.1935
>
— 37a —
ve bükme tarzmda iplik yapılıyor ve bun- İzmit'teki kâğıt fabrikası iki aya ka-
dan kumaş dokunuyordu. Bu fabrikada dar işliyecektir. Üç buçuk milyon liraya
yıkanmamış yapağıdan iplik çıkarıp ku- mal oluyor. Bir saat sonra başka bir yerde
maş yakacağız. Bu ameliyelerin hepsini bir milyon lirayı geçen bir fabrikanın da
memlekette bu fabrika ile kurmuş oluyo- temelini atacağız. Yarın ve öbür gün sa-
ruz. nayi programımıza dahil Zonguldak'ta
iki fabrikanın törenini, Ankara'ya döner-
Bu fabrikayı da Ekonomi Bakanının ken kurulacak demir fabrikalarımn yer-
uğurlu ve verimli eliyle, Sümer Bankın lerini göıeceğiz. Şimdiye kadar yapılan-
saat gibi işliyen eliyle vücude getireceğiz. lardan hariç bir hafta içinde temeli atılan,
Cumuriyet teahhütlerini daima yerine getir- işlemiye başlıyan ve başlıyacak olanlar
miştir. Bunu da yerine getireceğiz. Şimdi için 25 milyon lira sarfedilecektir. Bu eser-
temelini atıyoruz. 1937 de küçük bir şehir lerle yurtta yapıcılığa daha canlı ve daha
gibi etrafına nurlar saçarak işliyecektir. kuvvetli misaller aranabilir mi ?
Dokuma sanayiindeki ithal ikamesi yatırımlarından bir başkası olan sun'i ipek tesi-
sinin temeli, Bursa Merinos ile aynı gün atılmaktadır.
28.11.1935
Atatürk bu fabrikaya sun'î ipek adı- Bu fabrikayı bir buçuk milyon lira
nı verdi. Bu ad eski Türkçe bir kelime- sarfile yapacağız. Senede 300 bin kilo
dir. sun'î ipek kumaş çıkaracak olan bu fabri-
ka, şimdiki dahilî istihlâk ihtiyacını kar-
Yeni kurulan fabrika memleketin
şılamış olacaktır. Fakat sarfiyatın yakın-
esaslı ihtiyaçlarından birine cevap vere-
da artması, ihtiyacı çoğaltacak, iki misline
cektir. Eskisine nazaran azalan ipek istih-
çıkacaktır. O zaman biz de hemen bir fab-
salâtımız Cumuriyet devrindenberi yeni-
rika daha kuracağız. Bu borcumuzdur.
den artmaktadır. Türkiye yakın bir ileride,
belli başh ipek memleketlerinden biri ola- Sun'î ipeğin trikotaj ve çorapçılıkta
caktır. Dünyamn her tarafından yapılan da faydası büyük olacaktır. Biraz evvel üç
tecrübeler bu sonucu vermiştir. Ucuz para buçuk milyonluk bir fabrikamn temelini
ile tedarik edilebilen sun'î ipek kumaşlar, attık. Şimdi de mamur bir yurt parçasında
halka ipek giymek zevkini tattırır. yeni bir eserin temelini atıyoruz.
!
ı ' f
\
— 374 —
Bankası deruhte etmiş olduğu bir vazifeyi, lün zayıf ve inkişaftan mahrum kalmasını
bir sene içinde başarmış bulunuyor. Her intaç eder.
şeyden evvel millî bankaların millî endüst-
tri işinde vazife almalan ve yapacakları İş Bankası bu fabrikaya bir milyon lira-
işte gösterdikleri ciddiyet ve intizam hepi- dan fazla para sarfetti. Şimdi, memleke-
miz için şayam memnuniyettir. Çok te- tin bu sahada muhtaç olduğu herşeyi bu-
menni ederim ki, millî bankalar ve bu radan temin edebileceğiz. Tahminimiz
meyanda îş Bankası, bundan sonra de- odur ki, istihlâk artacak ve biz de daha
ruhte edecekleri bütün işlerde de, ayni başka fabrikalar açacağız.
intizam ve ciddiyeti göstersinler. Cumuriyetin elinde bereket ve hazi-
Bu memlekette cam fabrikası kur- nesinde kudret vardır. İhtiyacı hisseder
mak için bir iki defa teşebbüs yapıldı. etmez vatandaşlarm imdadına koşacak,
Fakat her teşebbüs akamete uğradı. İyi mümkün olan herşeyi yapıp çaresine ba-
kurulamıyan ve idare edilemiyen her işte kacağız.
mukadder olan akamet bu sahada da ken-
dini göstermişti. Fakat, asıl kusuru o dev- Fabrika daha şimdiden üç ekiple bir-
rin siyasetinde aramak lâzımdır. İmpara- den çalışmıya başlamıştır. Fabrikanm ku-
torluk idaresi endüstri, bayındırlık ve rulmasından pek az bir zaman sonra aza-
ekonomi işlerinde alâkasızlığı ve anlayış- mî randımanla çalışması, ekonomik vazi-
sızlığı ile kendini mahkûm etmiştir. yetin sağlam temeller üzerine kurulduğuna
delâlet eder.
Dünya rekabeti karşısmda ihtisassız-
lık ve anlayışsızlık, her kurulan teşekkü-
Buna memleketin ihtiyacı bakımından ne- saymıyoruz. Asıl şimdi çizdiğimiz, gözet-
kadar lüzum varsa, uzun kömür politika- tiğimiz hedef kömür sanayii üzerindedir.
mız bakımından da o kadar ihtiyaç vardır. Bizim sanayi kurmaktaki kuvvetimi-
Bu fabrikayı, bize İş Bankası yapmıştır ve zi teşkil eden anasırdan biri de milliyet-
hükümet İş Bankasına bu işi bir vazife perver amelemizdir. Amelenin zekâsı,
olarak vermiştir. İş Bankası Büyük Ata- amelenin dikkati, amelenin iş üzerindeki
türk'ün yüksek kudretinden ilham alarak ihtisası muvaffakiyet için en birinci âmil-
daima dinamik hareketlerde bulunmak su- dir. Amelemizin zekâsına güveniyoruz,
retiyle kendi sahasında millete rehber ol- dikkatine inanmak istiyoruz. Türk mille-
muştur. Bu onun yüksek şiarıdır. İş Ban- tinin umumî menfaatine hâdim olmaktan
kasının bu şiarı Türk milletine karşı hiz- başka gayesi olmıyacağını kabul ediyoruz.
met etmek mükellefiyetini tam yapmak
suretinde tarif olunabilir. İş Bankası hav- Cumhuriyet Halk Partisinin dördüncü
zaya ayakattığı zaman önündeki müesse- kongresinde ikinci beş senelik sanayi plâ-
selerin istihsalâtı 100 bin tondu. Bu mik- nı için Büyük Önderden ve İsmet İnönü'n-
tar bugün 400 bin tona varmıştır. Havza- den emir aldığımı söylerken arkadaşları-
nın 80 senelik hayatı maziyesi üzerinde mın yüzlerinde gördüğüm sevinç milletin
bize en mükemmel örneği veren şüphe sevinci idi. Benim nazarımda endüstri
yoktur ki, millî bakımdan İş Bankası ol- müsavi medeniyet, medeniyet müsavi en-
duğu gibi istikbal için en çok ümit veren düstri demektir. İçtimaî hayat seviyesini
de yine onun faaliyetidir. Bugün rasyonel yükseltmek için mutlaka endüstri saha-
kömür istihsalâtmı büyük muvaffakiyet sında çok ileri adımlar atmak mecburiyeti
vardır.
10.12.1935
Havzanın bir ele alınması zarurî- teminat vardır. İleride yapacağımız demir
dir. Bu takdirde, fiatlarm 1934 senesi ma- sanayii için bunun ehemmiyeti büyük-
liyetine nazaran iki buçuk lira ucuzlıya- tür.
cağı anlaşılmaktadır.
Yerilen teminat fiilen teeyyüt ettiği
Memleketin umumî hayatında bü- takdirde havza kömürleri için yeni bir
yük tesiri olacak olan kömürün ucuzlatı- mazhariyet elde etmiş bulunuyoruz de-
labilmesi için bunu tek çare ve çıkar bir mektir.
yol göstermekteyiz.
Demir çelik fabrikaları Karabük'de
Bu defaki Zonguldağı ziyaretimizde kurulacaktır. Pilânları hazırlanıyor. İn-
Zonguldak kömürlerinden kok metalür- şaat mühendisleri ile müzakereye başlı-
jik yapılmasının mümkün olduğu hak- yacağız. İlkbaharda temelini atmak için
kında selâhiyettar zevatın bana verdikleri gayret gösteriyoruz.
— 376 —
Temeli atıldıktan sonra bitmek için mesi imkânı olmadığı zamanlarda da da-
iki buçuk sene gibi bir zamana ihtiyaç hildekilerle işleteceğiz.
vardır. Havzada, şimendiferin elektrikle iş-
letilmesi ve ayni zamanda maden ocak-
Elde mevcut demiri temamen işlet- larına muktazi olan enerjiyi vermek için
mek istemiyoruz. Fabrikaları kısmen ha- büyük bir santral yaptırılması kararlaş-
riçten ve kısmen dahilden alınacak maden tırılmıştır. Bunun için malî ve teknik esas-
cevheri ile işleteceğiz. Hariçten getirtil- ların hazırlanması ile meşgulüz.
Kültür, idare, sanayi, ziraat ve her politika takip etmektir. Dahildeki politika
türlü imar bakımından birçok işlere giriş- birçok yıllardan beri bellidir ki, her şeyden
miş bulunuyoruz. Evet, ikmal etmekte ol- evvel ideale müstenit açık politikamn he-
duğumuz birçok işler vardır. Fakat vazi- defi Türkiye'yi az zamanda ileri bir mem-
femiz yalnız bunları bitirmek değildir. lekete ve vatandaşlarmı yüksek refah ve
Bunlarla beraber yeni programlara, yeni kültüre erişmiş vatanperverler (olarak) gör-
işlere girişmek kararındayız. Yeni Türkiye mektir. Hariç siyaset anlayışımız memle-
için en yüksek seviyeye az zamanda var- ketlerin biribirine emniyet vererek ve biri-
mak, yüksek heyetiniz gibi herkesin ideolo- birinin refahım bozmıyacak bir sulh siya-
jide, kültürde bütün kuvvetlerini her gün setidir. Milletler arasında sulhu tesis için
sarfetmelerine bağlıdır. bulunabilen kıymetli vasıta Cemiyeti Ak-
Yeni Türkiye'yi kurmak için vatan vam'dır. Bir çok eksiklerine rağmen mev-
sever gayretlerin esası, dahil ve hariçte cut vasıtalarm en iyisi budur. Biz işte
esaslı ve sağlam bir politikadır. Bu ol- teahhütlerimize riayete ve bunları Cemi-
mazsa imar gibi çok masum ve vatana yeti Akvam'a olan teahhütlerimizle telife
münhasır sayılan işler dahi yapılamaz. mecburuz.
Her işin başı dahilde ve hariçte esaslı bir
vazenesini de esaslı olarak göz önünde tu- yetler, yeni yollar, yeni limanlardan bah-
tuyoruz. Dünyanın bugünkü durumunda settiğim zaman, yapılması daha iyi ola-
bilhassa bizim gibi inkişaf halinde bulu- cak mevzulardan değil, yapılması gayri
nup da dışardan bir çok mal satın almağa kabili tehir olan esaslı vazifelerden bahse-
mecbur olanlar için ödeme kabiliyeti diyoruz.
esaslı bir noktadır. Bir memleketin millî parası, sağlam
bir bütçeye istinat ederse ve o memleket-
Bu sene yeni demiryolları açtık. Ye-
te sarf olunacak para hiç olmazsa yüzde
ni açılan demiryollanmızı yalnız devletin
50 ye yakın miktarda bütçeye yeni gelir
emniyeti, memleketin imarı noktai naza-
temin edebilecek şeylere sarf olunursa
rından değil, bilhassa ekonomik genişle-
o memleketin parası en sağlam bir para
mesi bakımından da ileri bir hamle say-
olur. Millî para için tehlike sayılacak bir
mak lâzımdır.
tek mevzu, haricî ticaret mevzuudur ki
İstanbul piyasasına demiryollarımız o da bugünkü usuller dahilinde devletin
sayesinde Diyarbekir'den hububat gön- doğrudan doğruya kudretli ve tecrübeli
derilmiştir Ziraat Bankası, şurada bura- elindedir. Kudretli elinde diyorum. Çün-
da yaptığı istoklar arasında Diyarbekir'de kü B. M. Meclisi millî parayı muhafaza
ve Urfa'da da ayrıca istoklar yapmağa baş- etmek için lâzım olan tedbirlerin kâffesine
lamıştır. Görüyoruz ki, memlekette piyasa zamanında tevessül etmiştir ve bu mü-
birliği, bütünlüğü ve her hususta olan bağ- sellemdir.
lılığı gün geçtikçe kökleşiyor.
Millî parayı sağlam tutmak için lâ-
Bütün bu verdiğim malûmatı, hep zım olan anasırın kâffesi mevcuttur ve bir
hoşunuza gitmekle beraber, bizim yap- tedbir mahiyetinde olarak hükümetin dai-
mağa mecbur olduğumuz şeyler için tat- ma elindedir. Millî para üzerinde bu kadar
min edici bir ölçü olarak kabul etmemeli- açık söylemekten maksadım paranın kıy-
yiz. Yaptıklarımızdan daha fazla şey yap- metini muhafaza etmek için katî bir azim
mak bizim için her gün daha kuvvetli sahibi olduğumuzu anlatmak içindir. Ge-
bir ihtiyaç haline gelmiştir. Memleketin çen tecrübeler göstermiştir ki bu memle-
ihtiyacı çoktur. Yapacak işlerimiz o nis- kette saklanacak ve kıymetine güvenilecek
bette vardır. İlk sanayi programı daha yarı para, yalnız Türk parasıdır. Kezalik tecrü-
yarıya tahakkuk etmişken verdiği müsbet beler göstermiştir ki, B. M. Meclisi ve
neticeler o kadar teşvik edici oldu ve o onun Hükümeti parayı tutmak kararım
kadar gözümüzü açtı ki, bir taraftan onun muhafaza ettikçe paramızın her hangi bir
muayyen zamanda bitirilmesi için çalışır- sarsıntıya maruz kalmasına imkân yok-
ken, bir taraftan da diğer programın tatbi- tur.
kine geçmek için hazırlanıyoruz. Memleketin içinde, ev içinde rahat
ve geniş çalışmanın esası emniyettir, em-
Kezalık bundan 3, 4 sene evvel mah-
niyet. Emniyet vasıtalarının ve şartlarının
sullerimizin ne para edeceği ve nereye
en başında bulunan nokta, milletin kendi
satılabileceği endişesi içinde iken, bugün
içindeki beraberliği, kudretli inamşı ve
aradığımız ve istediğimiz ve dört elle ta-
icabederse azmi ve cesaretidir. Herhangi
kip ettiğimiz hedef, hiç olmazsa mah-
bir hadise karşısında Türkiye'nin kendi
sullerimizi iki misline yükseltmek için ted-
varlığını muhafaza etmek için kâfi dere-
birler aramaktır.
cede kuvvetli ve kudretli olduğuna herke-
Bütün memleketin sözlerimi duyması sin inanması, memleketin iktisadî bakı-
lâzımdır. Bu memleketin ihtiyaçlarım te- mından da büyük bir kuvvettir, büyük
min etmek için yeni programlar, yeni faali- emniyettir.
— 380 —
— 382 —
amaçlıyor. 'Ençok kayrılan ülke'' ilkesi, 1930'larda silinmekte olan çok yönlü dünya
ticaretinin, öteki ilke ise yine aynı dönemde yaygınlaşan ikili anlaşmalara (ve kliringe)
bağlı dış ticaretin temel ilkeleridir. Bayar, ülkenin iktisat politikasında başarının sürekli
ve garantili (ve karşılıklı çıkarlara dayanan) ikili ticarette yattığını, iç pazarın ancak
böyle genişleyebileceğim ve üretimin artabileceğini vurguluyor. Kısacası, ülkenin tüketim
ve yatırım olanaklarının artabilmesi ithal kapasitesinin genişlemesine, bu ise ihracatın
artırılabilmesine bağlıdır.
Bayar'ın ayrıntılı biçimde üzerinde durduğu ikinci konu uygulanmakta olan sanayi
programıdır. Sanayi programı, 1934 ve 1935 yıllarının bu gibi belgelerinde hep ağırlıklı
bir yer tutar.
Üçüncü konu ise, ''beş yıllık'' bir süre tanınarak başlatılmasına rağmen Birinci sanayi
programının iki yılda geniş ölçüde tamamlanma yoluna girmesi üzerine, İkinci ''beş yıllık'
sanayi programının hemen gündeme gelmesidir. İkinci programda ağırlıklı sektörler ma-
dencilik, enerji ve ağır sanayiin temeli sayılan demirçelik olacaktır. Bayar bu sektörlerde
söz konusu olabilecek projeler üzerine bilgi vererek, 1935'de kurulan Etibank'm bu hedef-
lere dönük bir ''ağır sanayi bankası' olduğunu vurgulamaktadır.
18.12.1935
lerinden başlıyarak her sene azalan tica- faa ettik. Zaman, meseleyi halletmiş bulu-
retimizin gerileme seyrini terkederek, ileri nuyor» Karşılıklı fedakârlıklarla elde edi-
hareketinin başladığını gösterecektir. len bir anlaşmanın bütün hükümlerinin
İthalâtımızda geçen senenin 10 ayına karşılıklı hiç bir menfaat göstermiyen
nazaran ilk on ayı zarfında 3.297.000 lira- üçüncü bir devlete, otomatik bir şekilde
lık bir artış görülmüştür. teşmilinin doğru olmıyacağı kanaati ar-
tık tamamen şumullü ve umumî bir mahi-
İhracatımızda da 3.001.000 liralık bir
yet almıştır.
artış görülmektedir.
Ulusal ekonomimizin kuruluşunda
Dış ticaret politikamız icabı olarak
sarsıntı olmamasını kısmen de bu tezin
her ticaret anlaşması bir tediye muvaze-
yürümesine borçluyuz.
nesi anlaşmasıyla birlikte mevkii meriyete
girer. Ve bu iki vesika yekdiğerinin ayrıl- Endüstri programımız bizzat milletin
maz cüzüleridir. "Tediye muvazenesi" kendi programıdır.
memleketimiz bakımından hayatî bir Endüstri programına dahil fabrika-
ehemmiyeti haizdir. Bu itibarla, ticarî ala- lardan tesis edilmiş ve işlemekte olanlar:
cakların yanı sıra malî taahhütlerimizi
1- Paşabahçe cam fabrikası.
karşılayabilecek bir fazlalık payı daima bu
anlaşmalarda "prensip halinde" yer bul- 2- Sömikok fabrikası.
maktadır. 3- Kayseri bez fabrikası,
Elimizdeki yegâne tediye vasıtası 4- Bakırköy bez fabrikası,
Türk mahsulü olduğuna nazaran tediye 5- Gülyağı fabrikası,
anlaşmalarımızın, tediye muvazenesinin 6- Kükürt fabrikası,
bütün unsurlarım ihtiva etmesi zarurîdir. 7- Sünger fabrikası.
Dış ticaret politikamızın muhtelif an- Mecmuunun:
laşmalarla hazırladığı müsait plâsman im-
kânlarını, Türk çiftçisinin istihsalinde gös- a) Sermayesi 9.500.000 lira
tereceği gayreti arsıulusal mübadeleye ta- b) İstihsal kıymeti 9.000.000 lira
vassut eden elemanlardan bazılarının mü- c) Ham madde kıymeti 3.500.000
teessir etmesine, "Türk ihracat mallarının" lira.
itibarına halel getirilmesine müsaade et-
miyeceğiz. Sanayi programına dahil fabrikalar-
dan teessüs halinde olanlar:
Bu maksat ile yalanda Kamutaya ı
#
ihracat maddelerini kontrol kanunu su-
1- İzmit kâğıt fabrikası
nulacaktır. Bu lâyiha "men'i tağşiş ka-
nunu" hükümlerini tamamlamakta ve mü- 2- Ereğli mensucat fabrikası
eyyidelerle müessir bir hale getirmektedir. 3- Nazilli mensucat fabrikası
4- Bursa merinos fabrikası
Ana hatlarını kısaca çizdiğim bu po-
litikanın tatbikine en büyük engel "en 5- Gemlik sun'î ipek' fabrikası.
ziyade mazharı müsaade millet" kaidesi- Mecmuunun:
nin mutlak ve şartsız bir manada tefsir a) Sabit sermayesi 15.500.000 lira
edilmiş olması idi.
b) İstihsal kıymeti 15.000.000 lira
Bu telâkki tarzını kabul etmedik.
c) Ham madde kıymeti 6.500.000 lira.
Ticaret müzakerelerimizde, arsıulusal top-
lantılarda bu kaidenin "karşılıklı menfaat- Sanayi programına dahil fabrikalar-
ler" mefhumunu tanıyan tefsirini müda- dan tesis edilecekler:
— 385 —
vazifesiyle mükellefiz, aksi kanaat zihinler- edecek olursa bu vaziyet karşısmda Hü-
de yer ederse hayvanlar, kazanç ve diğer kümet ne düşünüyor?
vergilerde dahi bu mahzur aynen vaıid ol-
maz mı? Üçüncü sebeb olarak Hükümet di-
yor ki: "Müstakil varidat membalarına
Mucip sebeblerin ikincisi; "Hisseler- sahib olacak hususî idarelerin bu vergileri
le yüklü Devlet vergileri elastikiyeti kay- yakmdan takib ederek ıslahları hususları
bederek bunlar üzerine yapılan tadilât ve tetkik ve fazla varidat getirmelerini te-
ıslahat hareketlerinden mahallî idareler min edecekleri" deniyor. Bu ifade ise çok
bütçeleri de sarsıldı". Bu sebebler de çok acıklıdır. Bu şunu tazammun eder ki,
gariptir. şimdiye kadar Maliye memurlarının elin-
de bulunan bu vergiler üzerinde lüzumu
Eğer bu vergiler, faraza beş, altı sene kadar takibatta bulunulmamış ve ıslahı
evvel idarei hususiyelere verilmiş olsaydı düşünülmemiş ve nihayet fazla gelir temi-
hiç sarsıntı vücude gelmeyecek miydi ? nine çalışılmamış. Bu her halde acıklı bir
Hep biliriz ki, bu sarsıntı buhran yüzün- ifadedir. Eğer bu söz sırf mucib sebebler
den vatandaşların kabiliyeti tediyelerinin bulamamak yüzünden nasılsa bir sebeb
azalmasından doğmuştur. Bu vergileri kim yazmak için sarfedilmemiş ise ve bu ha-
tevzi ve tahsil edeı se etsin, netice ayni ola-kikate tam mutabık ise bunun üzerine
caktı. Binaenaleyh, bunun Devlet Hazi- ağlamaktan başka yapacak bir şey yok-
nesi elinde bulunduğundan dolayı sarsıl- tur ve çünkü diğer vergiler Maliyenin
dığını söylemek hakikati görmemektir. elindedir. Yazılanı mahzı hakikat diye
Sonra, vergi kanunları ki, Devletin ve kabul etmek, bu kadar Hükümet teşkilâ-
memleketin hayatı iktısadiyesine doğru- tının ve hassatan Maliye memurlarının
dan doğruya bağlı olan kanunlardır. Bun- vazifelerini ve Cümhuriyetin bizden is-
ların zamanın icablarma göre ıslah ve tediği yaratıcı faaliyeti henüz kavrama-
tadili bir emri zaruridir. Bu zaruret göz dıklarını kabul etmek; demektir.
önünde tutulmazsa memleket ekonomisi
felce uğrar. Onun için, bu vergiler daha Sözüme başlarken dahi söylemiştim.
evvel hususî idarelere verilmiş olsaydı Memlekette bütün vergilerin bir elden
yine bu ıslahat ve tadilât yapılacaktı, ya- idaresi ve bu sayede vatandaşların gelirle-
pılması zarurî idi. rinin ve fakatlarının iyice tesbit edilerek
ona göre daha verimli ve daha kolay ka-
Bundan sonra da idarei hususiyelere bili tahsil usuller ihdası ve kanunlar tan-
intikal etmekle bu ıslah lüzumu bertaraf zimi temenni olunurken bu emeli bütün
edilmiş olmaz. Sonra elastikiyeti kaybet- bütün ortadan silip süpürdüğü için de
mek meselesi, öyle zannederim ki, bu ver- doğru değildir. Onun için, bu kanun üze-
giler idarei hususiyeye kaldıktan sonra rinde tevakkuf edilmesini ve ileride hatalı
daha feci bir şekil alabilecektir. Meselâ yollara bizi sürüklemesi melhuz olan bir
bu sene olduğu gibi bazı vilâyetlerimizde vaziyet karşısında olduğumuzun takdir
kuraklık oldu mu, tabiî arazi vergisi doğ- edilmesini dilerim.
rudan doğruya müteessir olur. Halkın bü-
yük bir kısmı çiftçi olduğundan bu tak- MALİYE VEKİLİ FUAT AĞRALI
dirde bina vergisi de tahsil edilemeyecek — Mahalli idareler dediğimiz müessese-
bir hal alır. Bu gibi vaziyetler karşısında ler bugün bütün Avrupa Devletlerinde
alınacak tedbir düşünülmüş müdür? Ku- hemen umumiyetle olduğu gibi bizde de
raklık pek nadiren vaki olur bir şey olsay- vilâyetlerle belediyelerden teşekkül eder.
dı mesele yoktu. Fakat bazı mıntakalarda Her medenî memlekette çok eski zaman-
senelerdenberi devam ediyor. İlerde de danberi Devlet idaresi yamnda ve onun
i
— 390 —
velâyet ve himayesi altında bir de bele- halli idarelere bırakılır. Hisse tefriki me-
diyeler teşkilâtı vardır. Devlet ve belediye selesinde de iki şık vardır. Tahsil oluna-
içtimai hayatın en esaslı iki teşekkülüdür. cak Devlet vergisinin tahsil olunduğu za-
Bunlara Devlet tarafından bazı hizmetler man mahallî idareye terkolunur. Yahut
terkedilmiştir. Onlar bu hizmetleri ifa et- Hükümeti merkeziyece ihtiyacı olan vilâ-
mek ile mükelleftir. Bu hizmetlerin ölçüsü yetlere tevzi olunur. Bu şekiller ve prensip-
de sabit değildir. Yani, şu, şu hizmetler lerin mahzur ve faydalan vardır.
mahallî idareler tarafından şu, şu hizmet- Faydaların en başlıcalaıı; kesri mun-
ler de Devlet tarafından görülecektir diye
zam, hisse tefriki şeklinde vilâyetlere Hü-
ayrılmamıştır. Her Devlet kendi teşkilâ-
kümet eliyle yapılacak cibayetler sayesin-
tına göre bunu daraltır veya genişletir.
de masrafsız, kolayca varidat temin et-
Binaenaleyh, bu hizmetler içerisinde ma-
mektir. Onları Devlet eliyle tahsili müem-
hiyeti itibariyle arzettiğim, umumiyet iti-
men bir gelir sahibi kılmaktır. Buna karşı
bariyle ve Devlet hizmeti addedilmesi lâ-
mahzurları da Hüsnü Kitapçı arkadaşımı-
zımgelenler olduğu gibi, sırf mahallî ol-
zın esbabı mucibemizde bizim dermeyan
ması lâzım gelenler de vardır. Meselâ,
edip de kendisinin mantıksız bulduğu hu-
bizdeki ilk tedrisat, meccani ve mecburi
olması kabul edildikten sonra bunu Maa- sustur ki, o da mükellefin yaptığı tediyat-
riften aldık mahallî idarelere verdik. Bu tan ne kadarının kendi vilâyetine ve ne
vazife mahallî idarelere terkedilmekle be- kadarının başka yerlere sarfedildiği, yani
raber bunlar bir Devlet vazifesidir. Büt- Devlet Hazinesinde kaldığı keyfiyetidir.
çesi dar .olan mahallî idarelere Devlet de Buradan vergilerin hüsnü tevzi edilip edil-
yardım etmektedir. mediği neticesi de çıkar. Bunu yalnız ken-
dimizden değil, diğer devletleri de göste-
Bu idarelerin üzerinde bir takım hiz- rerek arzediyorum.
metler vardır, bunların ifası için kendile- İkinci mahzurları, hakikaten Devlet
rine bir takım varidat verilmesi lâzımge- vergileri hüsnü tevzi edilmemişse buna bir
lir. de kesri munzam yüklemek haksızlık ve
Bu Varidat muhtelif surette, vergi, adaletsizliğin tecellisi hususudur. Niha-
resim, teberrü, emlâk hasılatı, bazı mües- yet, vergiler üzerinde her hangi bir suretle
sesatı sınaiyeye iştirak, yardımlar, istik- bir tahfif ve tehvin hareketi yapıldığı za-
raz gibi şeylerdir. man behemehal mahallî idarelerin vergi-
Mahallî idarelerde tatbik olunan ver- leri üzerinde de tenzilât mecburiyetidir.
gi sistemi iki prensip arzeder. Birincisi, Bu, vergiler üzerinde kolaylıkla ıslahat
Devlet vergilerine az veya çok bağlı bu- yapılamaması neticesini verir.
lunmak. İkincisi de Devlet vergilerinden Hisse tefriki:
az çok ayrı bulunmak sistemidir. Hisse tefrikinin da başlıca mahzuru
Devlet vergilerine bağlı olmak sistemi mahalli idarelerin malî istiklâlini tahdid
iki şekilde gösterir. etmesi ve hatta biraz geniş tutulacak olur-
Birincisi; Devlet vergileri üzerine bir sa adeta bu istiklâli malileri sıfıra indir-
kesri munzam şeklinde bir şey vermek, mesidir.
yahut Devlet vergilerinden muayyen hisse Hisse tefriki noktasından mahallî ida-
tefrik etmek. Kesri munzam usulünü kabul re kendi ihtiyacı neden ibaretse, ona göıe
eden memleketlerde iki tarz vardır. Ya varidat tedarik edememek iztırarı karşı-
kanunla tahdid edilir, yahut azamî ve sında kalacaktır. Bu hisse tefrikmda ma-
asgarî hadler tesbit edilerek bu hadler hallî idareler, tamamen arzettiğim gibi;
arasında icab eden miktarın intihabı ma- (Fonds Commun) haline getirilecek olur-
— 391 —
sa, bunun tevziinde indî tatbikatta bulu- komisyon teşkil edildi. Bu da üç talî ko-
nulmak tehlikesi vardır ve nihayet ma- misyona ayrıldı. Biri fonkomünü, ikin-
hallî idareler ve mahallin hayatiyle alâkası cisi kesri munzamın yerine ne ikame edil-
ve mahallî idarenin o mahaldeki temin mesi lâzımgeldiğini araştırmakla, üçün-
ettiği hizmetle hiç bir münasebeti olmayan cüsü yeni varidat membaları araştırmakla
diğer mahallerin bütçeleriyle takviye edil- mükellef idi.
mesi gibi mahzuru dahi olur. Büyük Dev- Bu komisyonların ikincisi, yani kesri
letlerde bu gibi vergiler esasından inhiraf munzamın yerine konulacak vergiyi araş-
edilmiş ve müstakil vergi esasına doğru tıran komisyon tıpkı Devlet vergileri gibi
gitmekte temayül umumidir. Müstakil dört tane vergi ihdas etti.
vergide bu mahzurlar mündefi olur. Fa-
kat bunun da mahzuru yok değildir. Me- 1925 senesinde bir de proje Meclise
selâ, varidat iyi harab edilmeyecek ve bir verildi, fakat çıkmadı.
takım hayalî tahminlere kapılacak olursa 1926 senesinde yeniden bir lâyiha
varidat masrafı karşılamaz. Onun için verildi. Orada da mahallî idarelerin müs-
buralarda Devletin umumî bir murakabesi takil vergi sahibi olmaları hakkında salâ-
bulunması zarureti katidir. hiyet kabul edildi.
Şimdi bir kaç misal arzedeyim: Nihayet, 1927 senesinde de bir kanun
lâyihasiyle üç vergi teklif edildi. Birisi
İngiltere Devleti 1925 ve 1929 da ma- arazi ve bina vergilerinin iradı safileri
hallî idarelerde vergiler üzerinde esaslı bir üzerinden bir emlâk vergisi,
ıslahat yaptı. Belli başlı bu idarelerin ver-
İkincisi; erbabı ziraatin işgal ettik-
gisini teşkil eden fakirler vergisini ilga etti.
leri mahallî arazinin iradı gayrisafileri üze-
Yerine, umumî mahiyette beyanname usu-
rinden bir hisse,
lüne müstenid şahsî bir vergi yaptı. Bu
vergide ehemmiyetli tahfifler yarattı. Me- Üçüncüsü; ashabı emlâkin binalarının
selâ ziraî binalarda, müessesatı smaiye- iradı safileri üzerinden muayyen bir hisse.
lerde tahfifler yaptı ve bunlara karşı umu- Bunlardan alınacak nisbetler her sene
mî bütçede mahallî idarelere yardım un- muvazenei umumiye kanuniyle tayin olu-
vanı ile umumî bütçeye tahsisat koydu. Bu nacaktı. Bundan bir netice alınamadı. Şu
yardım 45 milyon İngiliz lirasına yakın bir maruzatımdan da görülüyor ki müstakil
parayı buluyor. Bunu da 'fonkomün' şek- vergi verilsin, fakat verilecek vergi hakikî
linde idare etmiştir. O mahallin vergisini vergi mi olsun, yoksa emlâki şahsiyi na-
nüfus ekseriyetine yüzde nisbetinde ve iş- zarı dikkate alarak beyanname üzerinden
sizlerin adedine ve ihtiyaca göre tevziatta mi verilsin ? Dava buradadır. Bu da henüz
bulunmaktadır. Buna nazaran, İngiltere'de halledilmemiştir. Binaenaleyh, mahallî ida-
böylece müstakil fonkomünü vergi esası reler için bir hisse tefrikma devam edildi.
kabul edilmiştir. Fransa kesri munzam Bu, anormal bir vaziyetti. Fakat gün me-
usulünü ötedenberi bir anane halinde ya- selesi idi, yakında hallolunacaktır.
şatmakta iken bu defa 1914 ve 17 senele-
rinde diğer vergilerde ıslahata teşebbüs etti. Şimdi Hüsnü Kitapçı'nm, Hüküme-
Dört ihtiyar namiyle maruf olan "Les tin esbabı mucibesindeki mantıksız bul-
quatres vieilles" yerine beyanname usulüne dukları noktalara ait olmak üzere izahat
müstenit şahsî olmak üzere bir vergi arzedeyim. Orta yerde yapılan kanun eğer
ihdas etti. iyi okunmuşsa görülecektir ki, eskiden
tahakkuk ettirilenlerle, tahsilât yapanlarm
1920 senesinde mahallî idarelerin ver- murakabesi yine Maliyeye aittir. Bina-
gilerini dahi ıslah etmek için bir Muhtelit enaleyh, Maliyenin elinde murakabesi ol-
— 392 —
katlarını nazarı itibare alarak bu vergiyi tiyle, her sene için yüzde 25 kadar eksiltme
iki lira daha arttırabilecektir. Vergiler veya çoğaltma yapabilmelidir. Bu, her
kanunlarla tesbit edildiğinden dolayı va- birisi bin bir çeşit esbab ve avamilin tesiri
ridat hiç bir zaman ne arttırılabilir ve ne de altında bütçe yapmakta olan idarei hu-
eksiltilebilir. O halde tasavvur buyurun, susiyelerin elinde, daima bütçelerini tev-
vilâyetlerin mektebleri vardır, hastanesi zin edecek kuvvetli bir silâh olarak bulu-
vardır. Fakat, o senede o vilâyetin bu nacaktır ve hiç bir zaman memurların ve
açmış oldukları mektebleri idare ve idame muallimlerin maaşları verilmiyor diye şi-
etmek için yeni varidata ihtiyacı vardır. kâyetlerin işitilmemesine sebeb olacaktır.
Öyle bir vilâyet ki mahsulü bereketlidir,
iyi para etmiştir. Fakat salâhiyeti yoktur. M. M. ŞÜKRÜ YAŞIN (ÇANAK-
Yol parası için bu salâhiyete malik olan KALE) — Raif Karadeniz arkadaşın ileri
bir vilâyet, bu vergiler üzerinde hiç oy- sürmüş olduğu fikir encümende mevzu-
nayamayacaktır. Bir vilâyet de tasavvur bahs olmadı ve Hükümet tarafından da
ediniz ki, mükellefleri fena vaziyettedir. buna ait en ufak bir arzu veya proje ileri
Kıtlık olmuştur. Bu vilâyet halkı da o se- sürülmedi.
ne için bu vergileri vermekten âciz kalmış- Bendenizce bu yola gitmek pek doğru
tır. Bu sefer vergilerden tenzilât yapmak olmaz, zannederim. Bilhassa tenzilât ci-
lâzımgelirken vilâyetlerin elinde salâhiyet heti için meclisi umumilere salâhiyet ver-
yoktur. Biz bu vergileri idarei hususiye- mek, belki hususî muhasebeler için dahi
lere verdiğimiz zaman bir esbabı mucibe tehlikeli vaziyetler açabilir. Çünkü, istik-
zikredilmesi lâzımdır. Bu esbabı mucibe- bali çok hoş görerek umumi Meclislerin
nin en kuvvetlisi bir vilâyet hududu için- vaktinden evvel bir takım hayalî düşünce-
de yaşayan mükelleflerin hali malilerini lerle bir vergi tenzili cihetine gitmeleri ve
idarei hususiyeler iyice takdir edebilir. Hükümet merkezinin de o mütaleaya işti-
Fakat biz burada, Ankara'da daha iyi rak ederek bu tenzilâtı yapması ve bilâ-
takdir edemeyiz. Vilâyetler daha emin
hare, yapılan hesabm doğru çıkmaması yü-
tedbirler alabilir. Çare şudur: Meclisi
zünden hususî muhasebe bütçelerinin çok
umumiler bina ve arazi vergilerinin asıl-
müşkül vaziyete düşmeleri her vakit va-
larında İcra Vekilleri Heyetinin tasdiki şar-
riddir.
>
ı
İNHİSARLAR İDARELERİ HESABATININ DİVANI MUHASEBATÇA TETKİK EDİLİP
EDİLMEYECEĞİNİN TEFSİRİNE DAİR 3 / 39 NUMARALI
DİVANI MUHASEBAT RİYASETİ TEZKERESİ
16 Mayıs 1928
Muhasibi mesullerin esamisini mübeyyin olarak Maliye Vekâleti celilesinden irsal olunan cetvelde Tütün
İnhisar idaresiyle Şeker, Petrol ve Benzin İnhisar idarelerinin ithal edilmemiş olduğu anlaşılması hasebiyle işbu
idarelerin hesabalmda da diğer muhasibi mesullükler hesabatı gibi "Divanca tetkik ve muhakemeleri icra edi-
lip edilmeyeceğinin tayinine lüzum görülerek Tütün idarei muvakkate muamelât ve sarfiyatı usulü muhasebei
umumiye kanunu ahkâmından müstesna olarak idare ve ifa olunur" suretinde muharrer dördüncü ve Şeker in-
hisarı hakkındaki 724 numaralı kanunun "Şeker inhisarı müdüriyeti bütçesi meclisi idaresi tarafından tanzim
ve Maliye Vekâletince tasdik edildikten sonra tasdiki Âliye arzolunur. Her senenin hesabı katisi senenin hita-
mından altı ay zarfında B. M. M. ine takdim olunur" şeklinde muharrer bulunan 10 uncu ve Petrol ve Ben-
zin inhisarı hakkındaki 725 numaralı kanunda "Petrol inhisarı müdüriyetinin bütçesi meclisi idaresince tanzim
ve Maliye Vekâletince tasdik edildikten sonra tasdiki Âliye arz ve her senenin hesabı katisi sene hitamından
itibaren altı ay zarfında B. M. Meclisine takdim olunur" ibaresini havi yedinci maddeleri ahkâmının Maliye
Vekâleti celilesince mezkûr idarelerin Divanı Muhasebata hesap itasından istisnasına matuf surette telâkki
edildiği istidlâl edilmiş ise de, mebhus inhisar idarelerinin şeker, petrol ve benzin inhisarına mütedair bulunan
kavaninden muktebes ve balâda mezkûr kuyudu kanuniye her bütçe için Meclisi Âliye takdimi muhasebei umu-
miye kanunu ahkâmından bulunan hesabı katisinin miadı takdimini kasır ve tahditten ibaret olup sair ahkâ-
mı kanuniyeden istisnayı tazammun eder başkaca bir kayit ve sarahati muhtevi olmamasına binaen şeker, pet-
rol ve benzin inhisarlarına ait hesabatın Divanca tetkiki lâzimeden bulunmuş olmakla beraber tütün inhisar
idaresi kanunundan alınıp anifen zikredilmiş bulunan maddei kanuniye, gerçi mezkûr idare muamelâtı muhase-
bei umumiye kanunundan tamamile istisna eylemekte ise de Divanı Muhasebat kararnamesinin yirminci mad-
desi emvali Devleti kabız ve sarfa memur ve idarei maliyeden mesul olan bilcümle memurini rüyeti muhase-
be ve icrayi muhakeme ile Divanı Muhasebatı mükellef tutmakta olması hasebiyle varidatı Devletin mühim bir
kısmını cibayet eden mezkûr idarenin muhasebei umumiye kanunundan istisnası kaydi Divanı Muhasebata he-
sap itasından vareste olmasını icap ettirmeyeceğinden başka esasen Teşkilâtı Esasiye kanununun yüzüncü madde-
sinde - Devletin varidat ve masarifatını kanunu mahsusuna tevfikan murakabe ile mükellef bir Divam Muha-
sebat müessestir - denilmiş-ve Teşkilâtı Esasiye kanununa muhalif ahkâm vaz, gayri caiz bulunmuş olmasına
nazaran Tütün İnhisar idaresinin muhasebei umumiye kanunundan istisnasını tazammun eden mebhus kaydi
kanunî ile idarei mezkûrenin Divanı Muhasebata hesap ita etmemesi istihdal edilmiş olması da müstabat bu-
lunmakla idarei mumaileyhaya ait hesabında Divanca alelûsul tetkik ve muhakemeye tâbi tutulması muktazi
görülerek Maliye Vekâleti celilesinin bu baptaki mütaleası istifsar kılınmıştı. Vekâleti müşarüileyhadan ceva-
ben varit olan tezkerede Petrol ve Benzin inhisariyle Şeker inhisarı hakkında 25 Kânunusani 1926 tarihli kanu-
nun yedinci ve onuncu maddelerinde - Petrol ve Benzin ve Şeker İnhisar müdüriyeti bütçelerinin meclisi idare-
lerince tanzim ve Maliye Vekâletince tasdik edildikten sonra tasdiki Âliye arz ve her senenin hesabı katisinin
sene hitamından itibaren altı ay zarfında Büyük Millet Meclisine takdim olunacağı Tütün idarei muvakkatesi
ve sigara kâğıdı inhisarına dair olan 16 şubat 1927 tarihli ve 558 numaralı kanunun dördüncü maddesinde ise
idarei muvakkate muamelât ve sarfiyatının usulü muhasebei umumiye kanunu ahkâmından müstesna olarak
idare ve ifa olunacağı sarahaten mezkûr bulunmasına binaen inhisar idareleri hesabatmm diğer muhasiplik-
ler hesabatı gibi Divanı Muhasebatça tetkik ve muhakemeleri vazu kanunca maksut olmadığı nazarı dikkate
alınarak 20 Haziran 1927 tarihli tezkereye leffen gönderilen cetvele mevzubahs inhisar idarelerinin ithal edilme-
miş olduğu beyan edildikten sonra şeker ve petrol inhisar lâyihalarının Meclisi Âlide esnayi müzakeresinde
Gümüşane mebusu Hasan Fehmi Beyin 10 uncu maddenin tadiline dair olan teklif ve Maliye Vekili Hasan
Beyefendinin mukabil izahatlarında "vazıı kanunca istihdaf olunan gaye sarahaten ifade edilmektedir. Hü-
kümetin teklifinde gerek idarei resmiye olsun ve gerek hususî bir mahiyette bulunsun alelûmum inhisar idare-
leri bütçelerinin ticarî bir mahiyeti haiz olduğu cihetle umumiyetle Meclisten geçmemek icap edeceği, geçecek
olursa usulü muhasebei umumiye kanununa tâbi tutulmak ve behemehal Meclisten geçsin denilirse o vakit
— 396 —
mülhak bütçe haline koymak lâzımgeleceği ve o zaman icabatı ticariyenin muallâk kalacağı" ve Müvazenei Ma-
liye encümeni mazbata muhariri Şakir Beyin beyanatında da "başkaca murakabe mevzubahs olmayacağı"
dermeyan edilmiş ve neticede Hasan Fehmi Beyin 10 uncu maddenin tadili hakkındaki tekliflere reye vazedil-
mek suretiyle kabul ve iktisabı kanuniyet eylemiştir ki müzakeratm bütün safahatının inhisar idareleri muame-
lâtının ticarî bir müessese mahiyetinde görülerek muhasebei umumiye kanunundan istisna edildiğini ve ancak
mezkûr idarelerin Hazinei Maliyeye tevdi eyleyecekleri mebaliğin varidat bütçesine mal edilmek itibariyle Ha-
zine hesabı meyanında Divanı Muhasebatça murakabe edileceğini şümulijle ifade eylemekte ve hesabatı mez-
kûrenin Divanı Muhasebatın hakkı kazasına dahil olması için istinat olunan Divanı Muhasebat kararnamesi-
nin 20 nci maddesi Divanı Muhasebatın vazife ve salâhiyetinden bahis olmakla beraber muhasebei umumiye
kanunu da muhasiplerin Divanı Muhasebat ile olan münasebet ve vazaifini ve idare hesabının miat ve şekli
ihzar ve tevdiini tesbit etmiş olup ticarî müessese mahiyetinde bulunan inhisar idareleri ticarî müessesatın tâbi
olduğu kavait ve esasata tevfikan meclisi idarelerinin nezaret ve murakabesine tevdi olunarak muhasiplikle-
rin mezkûr kanun hükmünden müestesna tutulmasına göre esası mezkûrun da bu idareler hesabatmın Divan-
ca tetkikat ve muhakemata tâbi tutulması için bu mümsiki kanunu mahiyetinde görülememekte olduğu ve Teş-
kilâtı Esasiye kanununun yüzüncü maddesi ile Devletin variat ve masarifini kavanini mahsusasına tevfikan
murakabesini âmir olup anifen arzedildiği veçhile muamelei ticariye ifasına memur olan bu idarelerin ifa et-
tikleri muamelâtı ticariyenin saliffüzzikir maddei kanuniye mazmununa dahil olmayacağının Hazinece müta-
lea edilmekte olduğu bildirilmiştir,
Teşkilâtı Esasiye kanununun "Büyük Millet Meclisine merbut ve Devletin varidat ve masarifatını kanunu
mahsusuna tevfikan murakabe ile mükellef bir Divanı Muhasebat müessesesidir' suretinde bulunan yüzüncü
maddesi hükmü Divanı Muhasebatın musaddak tesis ve vazifei asliyesini sarih bir surette ifade ederek alelûmum
varidat ve masarifatı Devletin Divanı Muhasebatça tetkik ve murakabe edeceğini mutazammm bulunması iti-
bariyle vazı aslileri Devletin bir kısım varidatını kanunen muayyen şekilde cibayetten ibaret olan mevzubahs in-
hisar idarelerinin Teşkilâtı Esasiye kanununun salifüzzikir hükmü esasisi dahilinde bulunacağı tabiî görülmekte
olduğu gibi mezkûr idarelerin muamelâtının muhasebei umumiye kanunundan istisna edilmesi de ticarî bir
mahiyette bulunacak olan muamelâtının matlup olan sürati temin ve tedvinine ljalel gelmemek üzere kanunu
mezkürde sarfiyatın vizesi ve saire gibi Devletin muamelâtı sairei maliyesi hakkında mevzubahs ahkâmdan
müstesna tutulmasına matuf olduğu ve esasen mezkûr idarelerin muamelâtının ticarî bir mahiyette bulunması
Devletin muamelâtı sairei maliyesinden farklı olarak tedvirini istilzam ettirmekle beraber hasılatı umumiyelerin
ona göre tetkikat ve muhakemata tâbi tutulmak üzere Divanı Muhasebata tevdiine bir mâni teşkil edemeyeceği
bedihi bulunmakta ve bahusus salifülarz kavanini hususiyelerinde de bunun aksine bir kayde tesadüf edilmek-
te olduğundan Vekâleti müşarileyhaca dermeyan olunan nikatı nazaran iştirak edilmemiş ve bu itibarla mesele-
nin tefsiren halli kesbi zaruret eylemiş olduğundan keyfiyetin tafsilen arzedilen esbap ve esasatı kanuniyeye
göre bittetkik bir kararı tefsiriye raptı hususuna müsaadei celilei riyasetpenahilerini heyeti umumiye karariyle
ve istirham eylerim efendim hazretleri.
Divanı Muhasebat R. V.
Faik
4 Nisan 1932
Gerçi Maliye Vekâleti bu müesseselerde birer meclisi idare bulunduğu ve binaenaleyh emri murakabenin
bunlar tarafından icra edilmekte olduğunu beyan etmekte ise de meclisi idarelerin keyfiyeti teşekkülleri mu-
amelâtın hüsnü cereyanını temine matuf olup murakabenin icradan başka bir heyet tarafından ifası ötedenbe-
ri kabul edilmiş esaslar cümlesinden olduğundan ve Teşkilâtı Esasiye kanunu da Divanı'Muhasebatın Devlete
ait bulunan varidat ve sarfiyatın murakabesiyle mükellef olduğunu âmir bulunduğundan bahisle Devlet tara-
fından teşkil ve idare edilen bilûmum inhisar idareleri hesabatınm Meclisi Âliye niyabeten ifayi vazife eden Di-
vanı Muhasebatça tetkiki zarurî ve ruhu kanuna muvafık görüldüğü Divanı Muhasebat encümeninin bu bap-
taki mazbatasında beyan ve bir de tefsir fıkrası ihzar bulunmuştur.
Teşkilâtı Esasiye kanununun yüzüncü maddesindeki saıahata nazaran Devlet tarafından teşkil ve idare
edilen inhisar idareleri hesabatınm Divanı Muhasebatça murakabe edilmesi muktazi olup ahiren neşrolunan
1660 numaralı kanunla bu idarelerin tarzı murakabesi tayin edilmiş olmasına mebni bu kanunun meriyeti tari-
hinden sonraki hesabat hakkında ona göre muamele ifası tabiidir.
— 397 —
Şu kadar ki, mesele mezkûr kanunun neşrinden evvelki zamana ait hesabatın sureti tatbikına da taallûk
etmekte olmasına ve inhisar idarelerinin bu zamana ait muamelâtı ise hususî hükümlere ve muhtelif vaziyetle-
re göre tedvir edilmiş bulunmasına binaen Maliye Vekâletince her inhisar idaresinin tâbi olduğu hususî hüküm-
lerle kabili telif murakabe mevzularının tetkiki ile bir kanun lâyihası teklif olunması encümenimizce zarurî ve
elzem görülmüş ve binaenaleyh meselenin tefsir tarikiyle halline imkîân bulunamamıştır.
Hükümet tarafından idare edilen inhisar idareleri Bütçe ve hesap noktai nazarından iki safha arzeder.
Biri bu idarelerin tesisinden 1660 numaralı kanunun neşrine kadar olan zamana ait safha, diğeri de bu kanunun
neşrinden sonraki safhadır. 1660 numaralı kanunda bu idarelerin mülhak bütçe ile idare ve bütün muameleleri-
nin ifasını müteakip Maliye Vekâleti tarafından tayin edilmiş olan murakıplar tarafından murakabe edileceği
ve mü tedavil sermaye ile tedvir edilen işlerinin müzayede ve münakaşa ve ihalât kanuniyle muhasebei umumiye
kanunu hükümlerine tâbi olmayıp, bu işlerden mütevellit irat ve masraflarına ait blânçolarının her malî sene hi-
tamından itibaren altı ay zarfında Maliye Vekâletiyle Divanı Muhasebat taraflarından muvakkaten tayin oluna-
cak birer mütehassıs murakıp tarafından kayitlerine ve evrakı müsbitelerine istinaden tetkik edileceği ve mül-
hak bütçeye müteallik olan idare hesabiyle hesabı katilerinin malî senenin hitamından itibaren 9 ay zarfında
Divanı Muhasebata tevdi kılınacağı gösterilerek inhisar idarelerinin bu tarihten sonra Divanı Muhasebata karşı
olan vaziyet ve münasebetleri tasrih ve tayin edilmiş olduğundan bu safhada mucibi ihtilâf bir nokta yoktur.
Bu kanunun neşrinden mukaddem zamana ait olan ve Divanı Muhasebat ile Maliye arasında ihtilâf ihdas
eyleyen diğer safhaya gelince; Tütün idarei muvakkatesi ve Sigara kâğıdı inhisarına dair olan 26 Şubat 1341
tarih ve 558 numaralı kanunun 4 üncü maddesinde idarei muvakkate muamelât ve sarfiyatının usulü muha-
sebei umumiye kanunu ahkâmından müstesna olarak idare ve ifa olunacağı ve 724 ve 725 numaralı kanun-
larda Petrol ve Benzin inhisarlariyle Şeker inhisarı bütçeleıinin meclisi idarelerince tanzim ve Maliye Vekâle-
tince tasdik edildikten sonra Reisicümhurun tasdikma arz ve her senenin hesabı katilerinin sene hitamından
itibaren altı ay zarfında Büyük Millet Meclisine takdim olunacağı yazılıdır.
Bu hükümlere göre vazıi kanun bu idarelerin bütçelerinin tanzim ve tasdikini Hükümete bırakarak vari-
dat ve sarfiyatın Divan: Muhasebatça murakabesini nazarı itibare almamış ve yalnız hesabı katilerinin kendisi-
ne takdim olunacağını işaretle iktifa eylemiştir. Kaldı ki muhasebei umumiye kanunu Devlet hizmetlerinin
ifası için vuku bulan taahhüdata ait tediyatın sarftan evvel Divanı Muhasebatça vizesi hakkında ahkâmı muh-
tevi olduğu gibi muhasiplerin sarftan sonra ne şekil ve şareit altında ve ne kadar müddet zarfında Divanı Mu-
hasebata idare hesabı vermekle mükellef olduklarına dair de birçok hükümleri ihtiva eylemekte olmasına ve
bir kanun ile vücut verilmiş olan her hangi bir müessesenin muhasebei umumiye kanununa tâbi olmayacağı
yolunda umumî ve mutlak bir hüküm vazedildikten sonra o müessesenin bu kanunun bazı hükümlerinden müs-
tesna ve bazı hükümleriyle de mukayyet tutulması doğru bir telâkki olamayacağı tabiidir.
Bu esbaba mebni encümenimizce inhisar idarelerinin 1660 numaralı kanunun neşrine tekaddüm eden
zamana ait hesaplarının Divanı Muhasebatın tetkik ve murakabesine tevdi edilmesinin mevzubahs olamaya-
cağına ve bu noktai nazarın Divanı Muhasebat kararnamesinin 20 nci maddesi hükmü ile de bir tearuz teşkil
etmeyeceğine karar verilmiştir.
23 Mart 1931
ESBABI MUCİBE
Tıbbî ihtiyacat ve umumî sıhhat itibarile uyuşturucu maddelerin ilâç olarak istimali ne derece elzem ise
bunların keyf için kullanılması halinde maddî, fikrî ve ahlâkî hayat üzerinde sebep oldukları korkunç tahribatın
önüne geçmek meselesi de o derece ehemmiyetle takibe şayandır.
Bu maksatla bütün Devletler, tıbbî ihtiyaçların fevkindeki istihsalât ve imalâtı durdurmak ve esaslı bir
murakabe teminiyle alım satımı bir çok şartlar ve kayitlere bağlamak üzere muhtelif tarihlerde konferanslar
akteylemişler ve beynelmilel mukavelelerle mütekabil taahhüdat altına girmişlerdir.
— 398 —
Cemiyeti Akvamın, bu işle uğraşan komitesi mütemadiyen tetkikatını tevsi ile yeniden yeniye bir çok ka-
rarlar alınmak için teşebbüsatta bulunmuş ve 1931 senesi Mayıs ayı zarfında Cenevre'de bir konferans aktini
temin eylemiştir. Bu konferansın mevzu ve hedefi uyuşturucu maddelerin imal ve istihsalini ancak ihtiyacatı
tıbbiyeye kifayet edecek bir miktara indirmek ve kaçakçılığın meni için beynelmilel şiddetli tedbirler alınma-
sını temin ve bütün dünyadaki imalâtı müstahsil ve âmil memleketlerin imalâthaneleri miktar ve nisbetine göre
taksim ve tevzi eylemekten ibarettir.
Son zamanlarda bizde de bu gibi maddelerin istihsaline başlandığı cihetle memleketimizin bu beynelmilel
harekât ve teşebbüsata bigâne kalması ve bu maddeler üzerinde sıkı bir kontrol temin edilmemesi efkârı amme-
de gayrimeşru yollarla bu maddelerin ticaretine ve kaçakçılığa müsaade olunduğu şeklinde haksız bir fikir ve
kanaatin tahassülüne sebep olmaktadır. Hem bu zehabı izale etmek ve hem de en mühim bir ihraç maddemiz
müştekkatının daha emniyetli ve meşru şekiller altında ticaret ve sürümünü temin eylemek ve beynelmilel mu-
karrerat ile hem ahenk olmak üzere bazı tedabir alınmasına lüzum hâsıl olmuştur.
Her ne kadar 1928 senesinde uyuşturucu maddeler hakkında bir kanun neşrolunmuş ise de, bu kanun
ile memleket dahilindeki imalât ve satışlara ve memleket ahalisinin hayat ve sıhhatini muhafazaya matuf tedabir
temin olunamadığı gibi haricî satışlarda da kaçakçılık vaziyeti haricinde diğer Devletlerce müttehaz usullere
muvafık bir satış imkânı ihzar edilememiştir.
Bu vaziyetin devamı, gerek dahilî satışlarda tam bir murakabenin temin edilememesi itibariyle sıhhati
umumiyeyi tahdit noktasından ve gerek hariçte de vergi almak maksadivle Hükümetin kaçakçılığa müsaade
ettiği yolundaki aleyhdarlarımızın propagandalarının temadisine meydan vermesi cihetinden şayanı tecviz görü-
lemediği cihetle uyuşturucu maddeler imalât ve satışının Devlet inhisarı altına alınması zarurî ve faideli adde-
dilmiştir-
16 Mayıs 1933
ESBABI MUCİBE
Afyon memlekete temin ettiği para itibariyle, tütün, üzüm, pamuk ve fındıktan sonra gelen en ehemmiyet-
li maddedir. Afyon "haşhaş" ziraati memleketin muhtelif nııntakalarmda yapılmaktadır. Başlıca ekim mmta-
kaları ehemmiyet sırasiyle aşağıdaki tasnifte görülebilir:
Afyon, Kütahya, Eskişehir, Malatya, İsparta, Burdur, Amasya, Şebin Karahisar, Tokat, Balıkesir, İz-
mir, Bilecik, Bursa, Denizli, Eşme, Aydın, Demirci.
Bu mıntakalarda afyon zeriyatile meşgul Türk çiftçisinin adedi 150-200 bin arasındadır. Müstahsillerin
adedi itibariyle afyon ekenler, tütün ekenlerden elli bin kişi fazladır.
Çiftçi başına istihsal miktarı 50 dirhemle altı okka arasında değişir. Bu miktar vasatî olarak çiftçi başı-
na iki buçuk okkadır. Küçük müstahsiller tarafından bu suretle elde edilen afyonlar dahilî piyasa ve pazarlar-
da küçük Türk tacirleri tarafından toplanır. Bu tacirlerin adedi bine yakındır. Küçük Türk tacirleri tarafından
perakende suretiyle toplanan afyonlar büyük merkezlerde, bilhassa Afyon Karahisar, İstanbul, İzmir'de büyük
toptancı tacirlere satılır. Bunlar da iptidaî tasnife tâbi tutarak ihracatçılara satarlar. Türk afyonlarını ihraç eden-
ler 8-10 büyük ticaret müessesesinden ibarettir.
Türkiye'nin afyon ihracatı harbi umumiden evvel Makidonya dahil olduğu halde 8-10 bin sandıktı. Fa-
kat harbi umumiden sonra bir miktar düşmüştür. Afyon yalnız ihraç olunur bir metadır.
Türkiye afyon istihsali bir seneden diğer seneye değişmektedir. İstanbul Ticaret Borsası yıllığına nazaran
afyon rekoltesi 1927 senesinde 112 bin kilo, 1928 senesinde 330, 1929 da 190, 1930 da 660, 1931 de 430 bin ki-
lodur. Ayni senelerin vasatî afyon fiatlariyle hesap edildiği takdirde Türkiye afyon rekoltesinin kıymeti beş sene
zarfında asgarî üç, azamî dokuz milyon lira, vasatî olarak da 5,5 milyon liradır.
Afyon, mahsulâtı ziraiyemiz arasında ilk idrak edilen bir maddedir. Bu sebepten köylü afyonu derhal
paraya tahvil ederek bundan sonra gelecek mahsulâtın idrak masraflarını karşılar ve bu surette kendisine ayni
sene mahsulünden bir işletme sermayesi temin eyler.
— 399 —
Ancak işbu kanunun neşrinden sonra afyon müstahsil ve tacirleri tarafından yapılan müteaddit müraca-
atler üzerine mevzuun yeniden esaslı bir tetkika tâbi tutulması zarureti hâsıl olmuş ve işbu tetkikat neticesinde
aşağıda arzolunan vaziyet tesbit edilmiştir.
Afyonun haricî ticaretini ve 200 bine yakın afyon müstahsilinin menafiini korumak maksadiyle tedvin
olunan (2061) numaralı kanuna göre Türkiye'de afyon eken bütün çiftçiler birliğin tabiî azasıdır. Memleketi-
mizde gerek ziraî ve gerek ticarî işlerde iştirak ve teşriki mesai fikri henüz iptidaî halde bulunduğundan ve koo-
peratifçiliğin teşkilâtı ancak bir kaç senelik tecrübeye sahip olduğuna göre Türkiye'nin pek geniş ve dağınık
mıntıkalarına serpilmiş olan afyon müstahsillerini bir istihale devrinden geçmeksizin muazzam birlik teşkilâ-
tına bağlamak fevkalbeşer mesai sarfını istilzam edecektir.
Bu teşekkül faaliyete geçtiği takdirde azaların mal teslimatım, beher azaya müteallik satış bedellerini ta-
hakkuk ettirmek ve bu hususlara müteallik hesapları haksızlık ve şikâyete mahal bırakmaksızın muntazaman
tutmak pek geniş bir memur kadrosiyle kabildir. Bundan maada afyonun beynelmilel ticareti ihtiva ettiği mor-
fin derecesiyle yapıldığından memleketin mühim mıntakalarında müteaddit tahlil lâboratuarları tesis etmek
lâzımdır. Aksi halde köylü hakkının ziyaa uğraması mümkündür. Halbuki memleketimizde bu nevi tesisat he-
nüz vücude getirilmemiştir. Mevcut vesait ancak İstanbul ve İzmir gibi iki büyük merkezde bu gibi tahlilâtın
yapılmasına müsaittir. Birlik, kanunu mucibince, köylünün mahsulünü mubayaa etmek mecburiyetindedir.
Türkiye'nin afyon istihsali kıymeti vasat bir hesapla 5,5 milyon lira tahmin edildiğine ve köylü tarafından yapı-
lan teslimat biri ki okka gibi küçük miktarlar üzerinden vukubulacağına göre, birlik her sene köylüye küçük
küçük miktarda fakat mecmu itibariyle mühim bir yekûn tutan avanslar vermeğe mecbur olacaktır.
Halbuki yine kanun mucibince birliğin kredi ihtiyacını temin ile mükellef bulunan Ziraat Bankası bunun
pek dunundaki bir parayı bile temin edemeyecek vaziyette olduğu sabit olmuştur. Binaenaleyh kooperatif teş-
kilâtı ve kredi meseleleri sağlam esaslara istinat ettirilmeden afyon yetiştiricileri kanununun şekli hazırı ile lat
bikında müşkülât mütalea olunduğundan işbu kanunun ilgasiyle tatbikatta daha amelî esasları ihtiva eden mer
but lâyihai kanuniyenin tanzimine zaruret hâsıl olmuştur.
MUKADDEME
7 Haziran 1931
Devlet Demiryolları ve Limanları Umumî İdaresi, evvelce şirket namına işletilmekte olan Anadolu - Bağ-
dat hattı ve Haydarpaşa liman ve rıhtım işletme müdüriyeti umumiyesi ile Devlet tarafından inşa edilmekte olan
yeni hatları idare eden İnşaat ve İşletme müdüriyeti umumiyesi ve Erzurum - Sarıkamış - Kars ve şuabatı de-
miryolları işletme idaresinin birleşmesi suretiyle Devlet hatlarının bir elden idaresi için teşkil edilmiş ve 1927
malî senesi iptidasından vazifeye başlanmıştır.
Anadolu hattı da umumî idarenin emri altına verilmekle beraber 1927 senesinde henüz şirketle mubayaa
hususunda anlaşılamamış olduğundan, bütçesi ayrıca Meclisi Âliden tasdik edilmiş ve Haydarpaşa liman ve
rıhtımı ile Bağdat hattının da bu hat ile beraber olbaptaki kanunu mucibince idaresine devam olunmuştur.
Binaenaleyh, Devlet Demiryolları Umumî İdaresi bütçesinden yapılan işler ancak yeni hatların inşası ile bunlar-
dan biten kısımların ve Erzurum - Sarıkamış hattının işletmesine inhisar ediyordu.
İŞLETME
A) İşleyen hatlar:
Ankara - Sivas hattının en mühim merhalesi olan Kayseri istasyonu 29 Mayıs 1927 tarihinde, yani 1926
malî senesinin kapanmasından iki gün evvel işletmeye açılmıştı. 380 kilometre tulünde olan bu hattın ilk işlet-
me senesini 1927 malî senesi teşkil eylemiştir. Filhakika, Ankara - Kayseri hattı muhtelif üç safhada işletmeye
açılmıştır. 17 Nisan 1925'te, 86 nci kilometredeki Yahşihan ve 20 Teşrinisani 1925 te de 201 inci kilometredeki
Yerköy istasyonları umumî münakalâta küşat edilmişti. Fakat kısa mesafeler üzerindeki nakliyat, bilhassa ye-
ni yapılmış olan hatlar üzerinde müsbet neticeler veremez. Bunun muhtelif sebepleri arasında, evvelâ işletme
merkez ve müşterek masrafının kilometreye daha pahalı isabet etmesi; saniyen ticari nakliyatın aktarmadan
— 401
miite ssir olarak eski yollan ve eski vasıtaları tercih eylemesi ve otomobil ve kamyon rekabetinin daha müessir
olmasıdır. Hat uzadıkça bu mahzurlar kuvvet ve tesirlerini azaltmaktadır. Gerçi Kayseri istasyonu inşaat prog-
ramımızda asıl varılmak istenilen gaye değil, bir uğrak olmakla beraber yine 1927 malî senesinde hattın en bü-
yük safhası atlatılmış demekti.
1927 malî senesi başlarken Samsun - Sivas istikametinde işlemekte olan hat 48 inci kilometredeki Kavak
istasyonunda idi. Bu hat üzerinde hümnıalı bir faaliyetle ilerleyen inşaat bu malî sene zarfında iki mühim adım
attı. 9 Eylül 1927 de 86 nci kilometredeki Havza ve 21 Teşrinisani 1927 de 133 üncü kilometredeki Amasya is-
tasyonları işletmeye açıldı.
Erzurum - Sarıkamış hattına gelince: bu hat dar ve geniş olmak üzere iki kısımdır. Dar hat 0.75 metre
arzındadır ve Erzurum'un garbindeki maden Yeniköy'den başlıyarak Erzurum'dan geçtikten sonra Sarıkamış'a
kadar imtidat eder. Tulü 232 kilometredir. Geniş hat 1.525 metre genişliğinde olup Sarıkamış'tan Rus hududu-
na uzanır ve 124 kilometredir.
İşletme şebekesinin 1927 deki vaziyeti şu satırlarla hulâsa edilebilir:
İNŞAAT
1927 malî senesi hatlarımızm inşa safhasında esaslı adımların atıldığı ilk senedir.
Bu sene zarfında altı istikamette inşaata başlandı.
A) Gruplar:
Büyük şimendifer inşaatımız için idarei umumiyenin teşekkülünden evvel, daha 1926 senesinde, Hükü-
metçe bazı malî gruplarla müzakerelerde bulunulmuş ve yapılan işin bedelini kısmen bir kaç sene sonraya tecil
etmek suretiyle üç, dört senelik bir atide vücut bulacak hatların borcunu yedi sekiz senede ödemek esası üzerin-
de bazı şirketlerle anlaşılmıştı. Yapılan işin kısmen bono ile tesviyesi şeklinde temin edilen bu anlaşmalar Mec-
lisi Âliden (944 ve 1091 )numaralı kanunlarla alman 220 milyon liralık bono ihracı mezuniyetine müstenit idi.
1927 malî senesi bidayetinde tatbiki idareye tevdi edilmek üzere Hükümetçe yapılmış mukaveleler üç adet idi.
Kendileriyle mukavele aktedilen şirketler şunlardır:
1 - Sit:
18 Kânunuevvel 1926 da (Societe industrielle des travaux) veya kısaca Sit denilen Belçika grubu ile Turhal -
Sivas ve Kayseri - Sivas hatlarının inşası için mukavele aktolunmuştu. Verilen iş faiz hariç olmak üzere 30 mil-
yon Türk lirası tahmin edilmiş ve Turhal - Sivas için iki buçuk, Kayseri - Sivas için üç sene müddet konulmuş-
tu. İnşaat bedelinin nısfı peşinen ve nakden ve mütebakisi de 1934 Haziranına kadar ödenecek bonolarla tes-
viye edilecekti. Bu mukavele 1927 senesinde tamamen hali meriyette kalmıştır.
2 - İsveç grubu:
(Nydqvist ve Holm) Anonim Şirketi unvanını taşıyan ve kısaca (Nohab) denilen İsveç grubu ile ilk mu-
kavele 7 Şubat 1927 de aktedilmiştir. Bu mukavele bidayeten Irmak - Filyos - Ereğli hattı ile Safranbolu - Sö-
ğüt Özü şubesini ve Ereğli limanını ve Fevzipaşa - Diyarbekir demiryolunun inşası ile 100 lokomotif ve 1500
vagon ita'sını istihdaf ediyordu. İş miktarı 55 milyon dolar tahmin edilmişti. Şirkete bu miktar bono veriliyor
ve bu bonolar 1927 senesi iptidasından itibaren üçer aylık vadelerle ödeniyordu.
— 402 —
Bu şekilde azamî beş senede bitecek işin bedeli on senede tesviye edilmiş olacaktı. 55 milyondan fazla işin
bedeli de inşaat müddetinin bakiyesi esnasında müsavi nisb'st dahilinde üçer aylık bonolarla ödenecekti.
Bu grupla mukavele 15 Haziran 1927 tarihinde akdetilmiştir. Kütahya - Balıkesir ve Ulukışla - Boğazköp-
rü hatlarının inşasına ait olan bu mukavele iki kısımdır. Biri mali mukavele olup bankalar sindikası ile aktedıl-
miş ve inşaata muktazi 65 milyon Raysmarklık kredi temin edilmiştir. Diğeri inşaat için Yulyus Berger şirketi
ile aktedilmiştir. Şirket inşaat bedelini bankalar sindikası tarafından açılan krediden sarfederek hatlar, üç sene-
de bitirecek, Hükümetçe bu kredi bankalar sindikasma 1 Temmuz 1935 tarihine kadar ödenecektir.
1927 malî senesi zarfında da yukariki şirketlere ilâveten Fox - Brothers şirketi ile mukavele akdolunmuş-
tur. 20 Kânunuevvel 1927 tarihini taşıyan bu mukavele mucibince Kayseri'de yapılacak büyük atelye ve istas-
yon tesisat ve mebanisi bu şirkete ihale edilmiştir. Mukavelenin umumî şeraitine nazaran bedeli inşa 4,5 mil-
yon lira tahmin edilmiş ve ameliyat müddeti üç sene olarak kabul olunmuştu. Şirkete avans olarak verilecek
yüzde 2,5 un mütebakisini teşkil eden mebaliğe mukabil bono verilecek ve bu bonolar 1 Temmuz 1928 tari-
hinden başlayarak 1 Kânunusani 1934 tarihine kadar tamamen ödenmiş olacaktır. Bu mukavele ile de inşaat
bedelinin, müddetin bir misli fazlasında ödenmesi esası nazarı dikkate alınmıştır.
Bu suretle memleket ihtiyacının ilk safında olan hatlar tamamen mukavelelere bağlanmış ve taahhüt al-
tına alınmış oluyordu.
I
B) İnşaat faaliyeti:
Kayseri - Sivas: (Kanun No. 449) Sil taraf'ndan inşa edilecek olan 223 kilometre tul'indeki bu hattın
Kayseri'den itibaren 427 inci kilometreye kadar ^7 kilometrelik kısmı üzerinde inşaat devam etti.
Samsun - Sivas ( Kani'n No. 449) Bu hattın inşaatı 7 kısım dır. Birincisi Kavak'tan Turhal'a kadar (Km.:
48-197) 1926 malî senesindenberi inşaata başlanılmış olan "kısıtlıdır ki umumî idare tarafından doğrudan doğ-
ruya inşasına devam olundu. İkincisi Turhal - Sivas kısmıdır ki yukarıda arzedildiği gibi Sit grubuna ihale edil-
mişti. Doğrudan doğruya umumî idare tarafından yapıfen kısımda raporun birinci kısmında da işletme müna-
sebetiyle arzedildiği veçhile malî sene zarfında Amasya'ya kadar 85 kilometrelik kısım ikmal edilerek işletmeğe
devredildi ve Turhal'a kadar olan kısımda da hümmalı bir faaliyetle çalışıldı. 1927 mali senesi biterken Turhal'a
kadar olan kısım hemen hemen bitmiş vaziyette idi. Sit grupu da Turhal - Zile (216 km.) arasında faaliyete baş-
ladı.
Kütahya - Balıkesir: (Kanun No. 625). Bu hattın Kütahya'dan itibaren 13,5 kilometrelik birinci kısmı mü-
him bazı sınaî imalâtı müstesna, hemen tamamen inşa edilmiş ve diğer kısımlarına başlanılamamıştı. Yulyus
Berger şirketi bu hat üzerinde Kütahya'dan itibaren iki, üç, dört ve beşinci kısımlar (13,5 - 80) ve Balıkesir'den
itibaren de (25) kilometre üzerinde inşaata başladı.
Ulukışla - Boğazköprü: (Kanun No. 787). Bu hat üzerinde etütlere devam edildi ve 1927 malî senesinde
filî inşaata başlanmadı.
Fevzipaşa - Diyarbekir: (Kanun No. 793). İsveç grubuna verilmiş olan bu hat üzerinde etütlere devam
edilmekle beraber aplikasyonları icra edilen kısımlar üzerinde inşaata başlandı ve 17 Temmuz 1927 tarihinde
ihale edilen ilk kısımdan itibaren 115 inci kilometreye kadar 6 kısım üzerinde faaliyet devam etti. Gerek bu
hattın ve gerek Ulukışla - Boğazköprü hattının inşaat malzemesinin tahmil ve tahliyesinde istenilen kolaylık
ve çabukluğu temin etmek üzere Mersin'de güzel bir iskele vücude getirildi.
Irmak - Filyos: (Kanun No. 804, 943, 1158). Bu hattın inşasına biri Ankara - Kayseri üzerindeki Irmak
ve diğeri Karadeniz sahilindeki Filyos olmak üzere iki istikametten başlanıldı. Irmak'tan itibaren 25 km. tu-
lünde 2 kısım müteahhitlere ihale edilerek inşaata girişildi. Filyos'tan itibaren ancak 25 inci kilometreye kadar
olan birinci kısım üzerinde inşaata başlandı.
— 403 —
22 Mayıs 1932
Malî seneye bu şebeke ile başlayan Devlet Demiryolları 2 Ağustos 1928 tarihinde Amasya - Zile 81 kilo-
metrelik bir kısmın iltihakiyle 951 kilometreye baliğ olmuş ve 1 Aralık 1928 de işletmeye açılan Kütahya - Tav-
şanlı 51 kilometre hatla sene içerisinde işletilmekte olan hatların uzunluğu 1002 kilometreye çıkmıştır.
1927 malî senesi hesabı katî kanunu münasebetiyle takdim olunan raporda da bertafsil arzedildiği veçhile
yeni hatların memleket iktisadî hayatında esaslı bir inkişaf ve faaliyet vücude getirebilmesi için evvel emirde
normal işletme şeraitinin mevcut olması muktazidir. Sene içinde kısmen işletmeğe açılan hatlarımız ise bu ga-
yeyi temine matuf ilk adımları teşkil etmektedir. 1927 senesinde Ankara - Sivas hattının Kayseri'ye varması na-
sıl işletme üzerinde mahsûs bir inkişaf vücude getirmiş ise, diğer kısımların da esaslı merhalelere vardıkça ayni
netayici temin edeceği şüphesizdir.
1928 malî senesi içinde işletmeğe iltihak eden hatların umumî bütçe vaziyeti üzerinde müessir olamaması-
nın en başlıca sebebini bu nokta teşkil etmektedir.
Bu senenin işletme vasatî emsali 126 dır. İşletme varidatının masrafa nazaran bu kadar aleyhte çıkmasını
intaç eden sebepler bilhassa Erzurum işletme emsalinin 166 olmasından neşet etmektedir.
Erzurum hattının emniyetle işleyebilmesi için hattın tamir ve takviyesi zarureti vardı. Senelerdenberi işlet-
me açığı veren bu hattın bu seneki varidatı da masrafına nazaran noksan zuhur etmiş ve bu Suretle işletme emsa-
linin tezayüdünde başlıca âmil olmuştur.
Bütçe faaliyetinin yüzde 91 i ne tekabül eden inşaat masraflarına gelince: Bu sene içinde Devlet demir-
yolları inşaat işleri şu istikametlerde hali faaliyette idi.
YOL SERVİSİ
Şebekemizin en işlek kısmını teşkil eden Anadolu hattı nisbeten az işleyen Bağdat ve Devlet hatlarına na-
zaran yol malzemesi itibariyle çok zaiftir.
— 404 —
Bağdat hattının ağır lokomotiflerin seyrü seferine salih olarak ağır yol malzemesiyle inşasına başlandığı
sırada Anadolu hattının da ağır lokomotiflere mütehammil bir hale konması düşünülmüş ve traversleri çoğalt-
mak suretiyle 30 kiloluk hafif rayların mukavemeti artırılmıştı ve bu tarzda Haydarpaşa'dan Eskişehir'e kadar
olan hat tahkim edilmişti. '
Hattı tahkim ederken köprüleri eski halinde bırakmak mümkün olamadığından bu arada olan büyük
köprüler de tahkim edilmişti. Bu tahkimat devam ederken harbi umumî araya girmiş ve tahkimat işi ilerleme-
miştir. Anadolu hattı idarei milliyeye geçtikten sonra yokuşları dolayısiyle bu hattın pek işlek bir kısmı olan
Vezirhan ve Karaköy arası Bağdat tipi malzeme ile yeniden tahkim edilmiş ve tahribe uğradığı için Eskişehir ile
Beylikköprü arası kamilen Bağdat malzemesiyle yeniden yapılmış ve takip edilen proğram dahilinde bu tahki-
mat Ankara'ya doğru devam etmekte bulunmuştur. Anadolu hattının yol malzemesi ve köprüleri itibariyle
zayif kalan kısmı yalnız Eskişehir-Konya arasıdır.
Dil iskelesiyle Vezirhan ve Karaköy - Eskişehir arası esasen hafif olan raylar pek ziyade aşınmış ve aşınma
tesiriyle mukavemetini de kaybetmeğe başlanmıştır. Yol malzemesinin bu haline burada işaret etmekten mak-
sadımız 225 kilometre tulünde olan bu hat kısmının njuntazam bir proğram dahilinde yeni malzeme ile tebdili
lâzımgeleceğini arzetmektir. Bu iş Avrupa'dan alınacak yeni malzeme ile 4 milyon liralık, mevcut malzemeyi
kısmen iptidaî madde olarak kullanmak suretiyle ve İmalâtı Harbiyenin ray imali için ihzar ettiği haddehane-
sinde imal edilmek suretiyle 2 buçuk milyon liralık iştir. Her sene bütçesine 350 000 liralık tahsisat koyarak pek
lüzumlu olan bu işi 7 senede başarmak mümkündür. Eskişehir - Konya arasının tahkimi bu işin ikinci safha-
sını teşkil edecektir:
Cer işleri masrafının en başında kömür gelir. Geçen sene Ereğli şirketi nezdinde yapılan müessir teşebbüs-
ler neticesinde nakliye ücreti de dahil olmak üzere ton başına bir lira kadar bir tasarruf temini mümkün olmuş-
tur. İhraç edilen kömürlerin hariçte İngiliz kömürü fiatının yukarısında kalmaması için maliyet fiatmdan daha
aşağı bir fiatla satılmakta olduklarını ileri sürerek şirket kömür fiatında daha fazla bir tenzilât yapmamıştır.
Fakat kömür masrafımızı azaltmak için ayni zamanda idarenin işletmekte olduğu Çeltik kömür ocağı istihsa-
lâtını tezyit ederek senelik istihsalini 5 000 tondan 10 000 tona çıkardık. Gelecek seneye Değirmisaz linyit o-
caklarmdan da istifade ederek 10 000 ton kadar da bu ocaklardan almağı kararlaştırdık.
Kömürlerimizi ucuza maletmeğe çalışıldığı kadar kömür istihlâkinde tasarrufa da riayet edilmiştir. 1931
malî senesi zarfında bitişik hatlarda beher tonkilometre için vasatî olarak 18.53 ve beher lokomotif kilometre
için 15.39 kilo kömür sarfedildiği halde 1932 senesi zarfında beher ton kilometre için 16.95 ve lokomotif kilo-
metre için de 14.06 kilo kömür sarfedilmiştir. Bu tasarruf yalnız lokomotiflerde değil alimantasyon kazanları
sarfiyatında da yapılmış ve yüzde 20 nisbetinde bir tasarruf da bu cihetten temin edilmiştir. Bu tasarrufun
mühim bir miktar göstermesi yalnız istihlâkâtm sıkı bir kontrola tâbi tutulmasından değil, ayni zamanda buhar
kuvveti yerine büyük depolarımızda motörlü tulumbalar işletmek suretiyle elektrik kuvvetinin istimalinden ileri
gelmiştir.
Lokomotiflerden azamî randman almak ve ayni zamanda kömürden de tasarruf temin etmek için bu se-
ne istimal edilen lokomotiflerin adedini azaltmak yolunda da bir tedbir aldık. Bir lokomotiften azamî randman
alınması o lokomotife bir defa ateş konulunca tekrar lâvaj veya tamire ihtiyacı oluncaya kadar sefer yaptırıl-
ması ile kabildir. Bu itibarla her lokomotififl-yalnız b'r makinisti olduğu zaman her seferden avdetinden son-
ra makinistin istirahat müddetince lokomotifin de depoda alıkonması hatta ateşinin atılıp ertesi günü tekrar
ateş konması hem lokomotif adedinden, hem de mahrukattan israf edilmesine sebep olur. Bu israfata mâni ol-
mak için Avrupa'da tatbik olunan usûl bir lokomotifi iki makiniste teslim etmek ve birinin istirahatı esnasında
lokomotifin ikinci makinist ile seferini temin eylemektir. Bizde ise şimdiye kadar makinelerin sahipsiz kalma-
larına ve harap olmalarına meydan vermemek için bir makineyi birden fazla makiniste teslim etmemek tarzı
tatbik ediliyordu. Fakat personelde meslekî ve içtimaî seviyenin yükseldiği ve tasarruf hususunda idarenin ta-
kip ettiği gayretlerle zahîr olmak hissinin günden güne ziyadeleştiğini gördüğümüz için çift personel usulünün
artık tatbiki zamanı geldiğine hükmederek ve eski teamülü terkederek bir kaç büyük depomuzda iki üç aydan
beri bu sahada tecrübeler yapmağa başladık.
Eskişehir fabrikasının tevsii ve asri bir hale konulması ve götürü işlerin büyük mikyasta tatbik edilmesi
sayesinde tamirat kabiliyeti artmış ve ayni zamanda tamirat masrafları da azalmıştır. 1931 senesinde fabrika-
da 960 işçi varken bu gün işçi miktarı 826 kişiye inmiş ve ayni zamanda mesai saati de 9 dan 8 e inmiş ve fa-
kat buna rağmen fabrikanın çıkardığı iş 1931 senesinde yaptığı işe pek ziyade yaklaşmıştır.
— 405 —
Eskişehir fabrikasının tamir kabiliyetinin artması sayesinde depolarda pahalıya mal olan büyük tamir-
lerin buralarda yapılmasından sarfınazar edilmiş ve bütün büyük lokomotif tamiratı ile orta tamiratın hemen-
kâffesini Eskişehir'de yaptırmak suretile depolardaki işçi adedi de indirilmiştir. Bu suretle 1931 senesinde
bitişik- hatlardaki depolarımızda bir lokomotife isabet eden işçi adedi 1,15 iken 1931 de 1,05 e inmiştir.
Buhran dolayısiyle yolcu ve eşya nakliyati bir hayli azalmıştır. Eşya nakliyatının azalmasından kaybedi-
len varidatın bir kısmı marşandiz trenlerini nakliyat miktarına göre teşkil etmekle telâfi edebiliyorsa da yolcu
trenlerini nakliyatın tam ihtiyacına göre tanzim ve teşkil etmek mümkün değildir. Maahaza yolcu trenleri mas-
raflarını da nakil ihtiyaçlarım temin etmek şartiyle azaltmak kabil olmuştur. Bu yolda ilk tedbir olarak geçen
sene Ankara - Haydarpaşa ekspresi kaldırılmıştır.
Bu sene de ancak haftada 3 gün işleyen Toros ekspresi katarını haftada iki güne indirmek ve bu ekspresin
işlediği günlerde Haydarpaşa - A.dana yolcu trenini kaldırmak gibi tedbirler alınmış ve bu tedbirlerle mühimce
tasarruf temin edilmiştir.
Yevmî trenler geçen seneye kadar yalnız Haydarpaşa - Ankara, Haydarpaşa - Adana arasına münhasır
idi. Diğer hatlarımızda yolcu trenleri muhtelit şekilde olmak üzere ancak haftada 3 gün seyrü sefer ederdi. Bu
kısımlardan evvelâ Ankara - Kayseri hattında günlük trenler işlemeğe başlamış, iki aydan beride Fevzi paşa -
Malatya hattında yevmî trenler işlemeğe başlamış ve trenlerin her gün işlemesi bu kısımda nakliyatı inkişaf et-
tirmiş, otomobil, kamyon yolcu ve eşyasının büyük bir kısmını almış ve Ayintap nakliyatının Fevzipaşa istas-
yonundan Narlı istasyonuna geçmesine yardım etmiştir.
Adana - Mersin kısmında işlemeğe başlayan otomotris servisi yüzde 50 nisbetinde yapılan tenzilât ve'
seferlerin çoğalması ve bazı köylerin önünde durup yolcu alıp vermesi sayesinde yolcu adedini arttırmış, oto-
mobil rekabetini asgarî bir raddeye indirmiştir.
Şebekemizin diğer kısımları üzerinde haftada iki veya üç muhtelit katar sefer etmekte ve bu trenlerle hem
yolcu ve hem de eşya nakliyatı ihtiyacı temin edilmektedir.
Bir seneden beri Almanya sanayi konsorsiyomu ile aktedilen mukavele mucibince mezkûr konsorsiyonı
tarafından verilmekte olan malzeme ile frenli vagonlarımıza hava freni ve frensiz vagonlarımıza da fren borusu
takılmak suretile marşandiz ve muhtelit katarlarımızın da otomatik frenle teçhizine devam edilmektedir. Şim-
diye kadar elimizde bulunan 4200 vagondan 1400 üne fren ve boru takılmış ve bu suretle trenlerimizin hemen
kâffesinin fen teçhizatı emniyet altına alınmış ve bu sayede peyderpey gardifren adetlerini de azaltmak kabil
olmuştur. Geçen seneki kadromuzdan 50 gardifren indirilmiş ve bu seneki kadromuzdan da-78 gardifren indi-
rilmiştir.
Hareket ve katar memurlarının meslekî malûmatlarını arttırmağa yarayan ve geçen sene kapanan şimen-
difer mektebimiz şimdiye kadar istasyon ve ambar sınıfından 767, katar sınıfından da 172 memur yetiştirmiştir.
Bu mektep derslerini takip etmemiş olan 43 memurumuzun malûmatını tezyit için bütçeye bar olmadan Kânu-
nuevvel 1932 iptidasından beri Haydarpaşa'da kurslar tertip edilmiştir.
ESBABI MUCİBE
Bir kaç senedenberi mahsus olan buhran bu sene vehamet peyda etti. Sekiz ay zarfında ihracatımız 24
milyon lira, ithalâtımız 7 milyon lira sukut etti. Vaziyet bu dereceyi bulunca cezri tedbir almak zarurî idi. Bu
noktai nazardan Hükümetimizin ithalâtı tahdit için aldığı tedbiri tasvip ederim: Ancak bunun dahilî ve haricî
tesirlerini nazara almak ayni maksadı daha basil ve daha müfit surette temin etmek kabil olup olmadığını der-
piş etmek ve vatandaş için bir vazife, her mebus için bir borçtur.
Kararnamenin dahilî tesirleri derhal tebarüz etti- Eşya fiatleri hemen yükseldi. Kanunî tedbirlerle bu-
nun mazarratım menetmek kabil olacağını zannetmem. Zira tecrübeten sabit olmuştur ki, kuvvetini tabiatı eş-
yadan alan iktisadî kanunlar daima parlâmento kanunlarına hâkim olmuştur. Beni en ziyade endişeye sevke-
den kararnamenin ihracat maddelerimize karşı tahrik etmesi melhuz olan mukabele bilmisildir. Zira tütenle-
rimiz de bu sene buhrandan müteessir oldu-
— 406 —
Bir kısmı maliyet fiatinin ancak nısfını verebilen fiatlarla satıldı. Bir kısmı mühimini henüz alıcı bekli-
yor. Tütün, 150 milyon ihracatımızın 50 milyonunu hâsıl eden bir mahsulümüzdür. Bunun için İktisat Vekili
Beyefendinin Meclis kürsüsünden söylediği gibi gelecek sene kontenjan nisbetini tezyit etmek zarureti karşısın-
da kalacağımız çok muhtemeldir. Bu vaziyet karşısında hariçteki müşterilerimiz de ihracat maddelerimiz hak-
kında mukabele bilmisil tarikına tevessül ederlerse buhran bir felâket mahiyetini alacaktır. Zira o zaman işsiz-
lik ovalara sirayet edecektir. O halde ne yapmalı? İthalât mevaddına taallûk eden gümrük istatistikleri üzerin-
de dikkatlice vakfı zihin edersek zannediyorum ki çare kendiliğinden tebarüz eder. Bu mevaddın bazıları mü-
keyyefattandır. Bir kısmının emsali memleketimizde mevcuttur. Diğer bir kısmının da yerine ikame edilecek
maddelerimiz vardır. Bunların Türk lirası itibariyle tutarlarını arzediyorum:
Bence basit ve müfit çare bu mevaddın ithalini menetmektir. Bu tedbirde mukabele bilmisil tehlikesi
yoktur. Bu meniden müteessir olacak olan Devletler Rusya, Çekoslovakya, Romanya, Macaristan ve Holânda-
dır.
Eşyayi mezkûrenin meni ithalinde mezkûr memleketlerin hisselerine isabet eden miktar tenzil edildikten
sonra gene bize karşı blânçoları (Aktif) vaziyetlerini büyük mikyasta muhafaza edeceklerdit. Binaenaleyh mu-
kabele bilmişile tevessül edemezler, ederlerse kendilerinin zararı bizimkinden bir kaç misli fazla olur. Bizim asıl
büyük müşterilerimiz Almanya, Fransa, İngiltere İtalya ve Amerika'dır. Onlarla ticari muvazenemizi gösteren
maddeleri görelim:
Almanya'nın bize ithalâtı 39 172 000 bizden aldığı 20 581 000
Fransa'nın " " 26 690 225 " " 19 618 000
İtalya'nın " " 32 000 000 " " 33 000 000
(İtalya'ya vukubulan ihracatta Triyeste tarikiyle Avrupa'nın iç memleketlerine gidenlerin de dahil olması
muhtemeldir). Maahaza on milyon lira bile bu suretle tenzil edilse gene İtalya mühim müşterilerimiz meyanın-
dadır.
Amerika'nın memleketimize ithalâtı 17 150 000, bizden aldığı 15 387 000, İngiltere'nin bize ithalâtı
31 355 000 bizden aldığı 14 949 000, aramızdaki muamelenin genişliğine nazaran mezkûr memleketlerin men
tedbirimizden hisselerine düşecek miktar lâşey mesabesindedir.
Bu mevaddan, mükeyyefattan olan kahve ve çay için harice yedi buçuk milyondan fazla para veriyoruz.
Sabah ve akşam birer bardak kahve ve çay içmek için bu buhran zamanında memleketten yedi buçuk milyon
lira para çıkmasına razi olacak bir vatandaş tasavvur edemem, Hususiyle bu paraların yüzde doksanını bizden
hiç mesabesinde mal satın alan memleketlere vermekte olduğumuzu bildirirsek bundan memnun olmayacak bir
Türk tahayyül bile edemem. Bu memleketler Brezilya, Hindistan ve Çin'dir. İşte onlarla ticarî muvazenemizi
gösteren rakamlar:
Brezilya'nın bize ithalâtı 4 663 334 bizden aldığı 16 863
Hindistan'ın " 6 099 525 " " 18 125
Çin'in " 4 401 563 " " 8 098
— 407 —
Çay ihtiyacını, ada çayı ile defedebileceğimiz gibi kahve yerine süt ve ayran ikame ederiz.
Şeker meselesi Hazinei Devlete temin ettiği varidat ve dahilî istihlâkâttaki genişliği ve sıhhat noktasından
ehemmiyetiyle sureti mahsusada nazarı dikkate alınmağa değer. Salâhiyettar zevattan icra ettiğim tahkikata
nazaran Alpullu şeker fabrikası gelecek sene 18 bin ton mal yapabilmek üzere tertibatını almış bulunuyor,. Fab-
rikanın kabiliyeti istihsali yirmi bir bin ton olduğu da teyit olunur. Bu sene Uşak şeker fabrikası yedi bin ton şe-
ker istihsal etmiş, on bin tona kadar arttırmağa müsait imiş. İki fabrikamız otuz bin ton yapacak demektir ki
ithal edilen şekerin nısfı demektir.
Buhran şekerin istihlâkâtını tenkis ediyor ve daha edecektir. Nitekim 1929 da harice şeker parası olarak 12
milyon lira verdiğimiz halde 1930 da bu miktar 9 milyona düşmüştür. Buhran zamanlarında bu günkü istihlâ-
kât miktarının dörtte üçü temin edilebilse şeker ihtiyacı tazyik edilmeksizin ithalâtı menetmek mümkündür
demektir. Eğer fabrikalarımızın istihsalâtiyle eldeki istok bir senelik ihtiyacı tahtı temine alıyor ise, bunu mevad-
dı memnua meyanına ithalde tereddüt etmemelidir. Zira icra ettiğim tahkikata göre mevcut fabrikaların bir
üçüncüsünü kurmak iki sene müddete ve 3 milyon liraya mütevakkıf imiş. Bence böyle muazzam fabrikalar
yapmaktansa muhtelif mıntıkalarda daha ufak mikyasta muhtelif fabrikalar yapmalıdır. Bunda hem sermaye
toplamakta sühulet vardır, hem de biran evvel ihtiyaca göre şeker elde etmek mümkün olur. Daha mühim fai-
desi, pancar ziraatini memleketin müsait olan diğer mıntakalarında da teşmil etmiş oluruz. Bana verilen malu-
mata göre pancar ziraati rençperlere safi varidat olarak dönüm başına vasati 30 lira veriyormuş. Ben bunu beş
liraya indiriyorum ve gene nisbeten pancar ziraatini en' mesut buluyorum.
Hazineye temin ettiği varidata gelince; artık bu buhran zamanında şekerin okkasını 50 kuruşa bu halka
yedirmekte devam etmemeliyiz ve edemeyiz.
Kararnamenin tatbikiyle esasen bu varidat bu sene yüzde yirmi belki gelecek sene yüzde kırk olmazsa otu-
za inecektir. Bu varidatı başka bir yo'da tahtı temine almak imkânı düşünülmelidir. Zira şekerin meni ithali
bir kere harice bu yüzden akıp gitmekte olan 9 milyon lirayı memlekette bırakacaktır. İkincisi ihraç malları-
mıza karşı mukabele bilmisil tehlikesinden koruyacaktır. 3 üncüsü de pancar ziraatinin memlekette taammü-
müne hizmet edecektir. Maahaza meni listesinde ipka ettirilirse şeker satışını Hükümet sıkı kontrol altına alma-
lıdır. Diğer mevaddın meri de pirinç ve susam ziraatimizin tevsiine hizmet edeceği gibi nebatî yağların yerine
kullanılacak susam, zeytin ve pamuk yağlarımızın fiatleri üzerinde hüsnü tesir edecek ve kereste tüccarlarımızı,
orman sahiplerini hayli müstefit edecektir. Hulâsatan arzettiğim tedbir hem mukabele bilmisil tehlikesinden
koruyacak, hem de mahsulâtı mütenevviamız için dahilde yirmi kusur milyonluk istihlâk pazarları küşat ede-
cektir. Diğer taraftan kontenjan listelerinin tatbikından tevellüt edecek müşkülât ve mahzurlardan hem Hükü-
meti hem ticaret âlemimizi sıyanet eyleyecektir.
İzmir mebusu
Halil
19 Teşrinievvel 1931
Teklifin müzakeresi esnasında Halil Beyin mütaleası alındı. Memleketimizin geçirdiği buhranı iktisadî
münasebetiyle teklifte bazı mevaddın gümrüklerden ithalinin meni istenmektedir. Halbuki geçen sene çıkan
(1873) numaralı kanunla memleket iktisadiyatım korumak için icabında bazı eşyanın ithalini tahdit veya
büsbütün menetmek salâhiyeti esasen Hükümete verilmiş ve bu hükme tevfikan bir aydan beri Hükümet tara-
fından kontenjan listeleri tanzimi suretiyle gümrüklerden memleketimize vukubulan ithalât dahilî istihsal ve
ihtiyaçlar ve millî sanayiin inkişafı nazarı dikkate alınarak ithalâtın bir kısmı tahdit edildiği gibi bazıları da
menedilmek derecesinde şiddetli kayitlere tâbi tutulmuştur. Encümenimiz bu sistemi muhtelif noktai nazar-
dan tamamiyle memnuiyet vazından daha faideli ve muvafık görmüştür. Şöyle ki:
Kontenjan listelerinin kısa müddetlere münhasır olması dolâyisiyle dahili ticarette spekülasyon ve ihtikâ-
rı daima men ve murakabe edecek bir elestikiyet olduğu gibi memleketimizle iktisadi münasebatı olan Devlet-
lerin memleketimizden çıkan mahsulât üzerinde doğrudan doğruya bizi hedef ittihaz edecek bir mukabele bil-
misline meydan vermeyeceği noktai nazarından da mahzurdan salim bulunmaktadır.
Hulâsa bu gün ithalâtta tatbik edilen kontenjantman usulü teklifi kanuni de istenilen maksadı memleke-
timizin iktisadî menfaatlerine daha uygun olarak temin etmekte bulunduğundan encümenimiz teklifin kabulü-
nü muvafık bulmamıştır.
— 408 —
Teklifin esası bazı eşyanın gümrüklerden ithalinin menedilmesidir, İktisat encümeni mazbatasında dahi
dermeyan edildiği üzere memleket iktisadiyatını korumak için Büyük Meclis tarafından kabul buyurulan 22
Temmuz 1931 tarih ve 1873 numaralı kanun ile ithalât eşyasından lüzum görülenlerinin ithallerini tahdit veya
tamamen menetmek veyahut ruhsat usulüne tâbi tutmak hususlarında Hükümete salâhiyet verilmiş olduğundan
başkaca kanun tedvinine lüzum ve ihtiyaç görülmemiştir.
\
21 Teşrinisani 1931
ESBABI MUCİBE
Türkiye'de, tüccar ve sanat erbabının kazançları üzerinden vergi alınması 1241 tarihinde ihdas olunan (ih-
tisap resmi) ile başlamıştır. Bu resim (şehriyei dekâkin) ve (yevmiyei dekâkin) namile tüccar ve esnaftan ve muh-
telif namlarla bilûmum mekûlât ve müstehlikât ve medeniyat ve mücevherat, mensucat ve mamulâttan alınırdı.
Tanzimatın ilânından sonra 1254 senesinde bir ferman ile ihtisap resmi kaldırılmış ve 1255 senesinden
itibaren mevcut örfî tekâlifin, herkesin emlâk ve arazi ve hayvanatına ve esnaf ve tüccarın senevî temettülerine
birer kıymet takdir olunmak suretile ve binde hesabile tarhı kabul ve temin edilmişti. O tarihte, her "şahsın em-
lâk ve arazisi, hayvanları, malları ve bir senelik kazancı için talimatnamesi mucibince teşekkül eden heyetler
tarafından bir kıymet takdir edilmesi usul ittihaz edildiğinden, vergi bir şahsın umumî serveti üzerine mevzu
adeta (umumî irat vergisi) manzarasını haiz bulunuyordu.
1255 senesinden 1275 senesine kadar 20 sene zarfında, kazanç vergisi, bu suretle mükellefin servet ve ira-
dı üzerine tarhedilen ve o zamanki tabirile (ancemaatin tevzi olunan) vergi meyanına dahil olarak devam et-
miştir.
1275 tarihli tahrir talimatı ve 1277 tarihli umumî tahrir nizamnamesi mucibince, ticaret ve sanat erbabının
senevî kazancı miktarı ayrıca tahrir ve tahmin edilerek 1277 tarihinden itibaren müstakil bir temettü vergisi
ihdas edildi. 1277 tarihli nizamname ile, nüfus, arazi, bina tahrirleri yapıldığı gibi; ticaret ve sanatla iştigal eden-
lerin senevî temettüleri miktarı da tahmin edilerek vergi alınmağa başlanıldı. Verginin nisbeti, tahmin olunan
senevî kazanç miktarının binde otuzu idi.
4 Şubat 1295 tarihli emlâk vergisile ağnam ve âşar kararnamesinin 3 üncü maddesinde, temettü vergisinin,
ticaret ve sanat ve hirfet ile meşgul olan eşhasın senevî temettüünden muayyen bir nisbet üzerinden alınacağı
nisbetin icabına göre muvazenei maliye kanunu ve irade ile azaltılıp çoğaltılabileceği^ üncü maddesinde de bir
tacir veya sanatkârın senelik temettüünün, her mahalde belediye ve nahiye meclislerinden intihap olunmuş
yeminli muhamminler vasıtasile tahmin ve takdir olunacağı yazılıdır. Mezkûr seneden itibaren, temettü vergisi
bu esas dairesinde tarholunmuş, nisbeti de binde 30 dan yüzde 4 e çıkarılmıştır.
24 Temmuz 1302 tarihli emlâk nizamnamesi, 4 Şubat 1295 tarihli kararnamenin temettü vergisine taallûk
eden hükümlerini esas itibarile almakla beraber, tahmin hususundaki şikâyetleri bertaraf etmek için tahmin salâ-
hiyetini münhasıran belediye ve nahiye meclislerinde bırakmamış "tacir ve sanatkâr ve esnaf temettüünün tak-
diri için her sınıfın kendi içinden iki muhammin tayin ve ilâve olunur" hükmünü vazeylemiştir.
1304 senesinde, bütçe açığını kapatmak üzere, vergi nisbetleri arttırıldığı sırada temettü vergisine de zam-
medilerek nisbet yüzde 4 ten yüzde 5 e çıkarılmıştır.
Temettü vergisinin tarhına ait ahkâm daima vergi kararname ve nizamnameleri içinde bir iki madde mün-
dericatına münhasır olarak o ahkâmın tatbikatını temin için başkaca nizamname ve talimat yapılmadığından
bu verginin tatbikatı ziraat erbabına, hayvan yetiştirenlere de teşmil edilmeğe başlanması üzerine şikâyetler baş-
lamış, bu vaziyet senelerce devam etmiş ve nihayet 1313 senesinde bilûmum zürra temettü vergisinden muaf tu-
tulduğu gibi; hayvan besleyenlerle bağcılar ve bahçıvanlar dahi bilâhare temettü vergisinden istisna edilmiştir.
Maahaza hüküm noksanları ve tatbikat hataları devam edegeldiğinden bu hale nihayet vermek için 1323 malî
senesi iptidalarında bir nizamname hazırlanmış ve 8 Kânunuevvel 1323 tarihinde tatbikat sahasına konulmuş-
tur. Bu nizamnamede; vilâyet liva ve kaza merkezleri bulunan ve nüfusu iki binden ziyade olan mahallerde
sakin ticaret ve sanat ve hirfet erbabı temettü vergisile mükellef tutulmuş, vergiden muaf tutulacaklar tasrih ve
tadat olunmuş, tarh ve cibayet şekilleri nisbî bir intizam altına alınmıştır.
— 409 —
Maktu kısmı, sınıfı mahsus ile dört sınıf üzerine taksim edilmiş, bir tacir veya sanatkârın hangi sınıfa it-
hal edileceği ve bir mükelleften ne kadar temettü vergisi alınacağının takdiri, belediye ve nahiye meclislerinden
ikişer ve erbabı ticaret ve sanattan iki muhammin ilâvesile teşekkül eden heyetler yerine, mal ve vergi ve tahsil
memurlarından mürekkep heyetler verilmiştir.
Nisbî kısım da üç nevi itibar edilmiş, bu kısma birinci kısma dahil olmayan ve kazançları işgal ettikleri
binaların kıymetleri üzerinden tayın ve takdir edilebilecek serbest meslekler erbabı büyük ticarethaneler, fabri-
ka ve imalâthaneler eshabı gibi mükellefler, müstahdemler buraya alınmıştır. Nisbî kısımda üçüncü nevi ola-
rak gösterilen müteahhitlerle mültezimlere ait vergilerin, taahhüt ve iltizam bedeli üzerinden hesap ve istifası
kabul olunmuştur.
Meşrutiyetin ilânından sonra 1330 senesinde Fransız patent vergisi esaslarından mülhem olarak yeni
bir temettü vergisi kanunu hazırlanmıştır. Bu sene içinde neşıolunan 30 Teşrinisani 1330 tarihli kanunu muvak-
kat ile zeyilleri olan 25 Şubat 1330 ve 3 Nisan 1333 tarihli muvakkat kanunlarla hâkim olan ruh, mükelleflerin
kazançlarına hakkile nüfus imkânsızlığına binaen bir takım zahirî karinelere istinat ederek kazanç miktarını ta-
yin ve vergiyi ona istinaden tarheylemek olmuştur. Bu devreye ait mükellefiyet şek'ller ;
D) Maktuiyet,
Temettü vergisi kanununun ana hattı, zâhiıî karinelere istinat ediyordu. Başlıca müracaat edilen kari-
neler, mükelleflerin bulundukları şehir ve kasabaların nüfus adedi, şimendifer ve sahil olması, istihdam edilen
müstahdemler ve işçi adedi ve mükelleflerin mesken icarları; deniz nakliye vesaitinde bunların tonilâtoları kara
nakliye vesaitinde nevileri ve cer vasıtaları olup bu karineler icabına göre memzucen dikkate alınarak verginin
tayini cihetine gidilmekte idi.
Vergi nisbetleri ise; nisbî, mütehavvil ve maktu olmak üzere üç kısma ayrılmıştır. Vergi nisbetleri nok-
tasından mükellefler:
olmak üzere dört sınıfa ayrılmış bulunuyordu. Mükellefler, tarz ve mevzuu iştigallerine, kazançlarının dere-
cesine göre yukarda yazılı nisbetler dairesinde vergiye tabi bulundurulmakta idi.
30 Teşrinisani 1330 tarihli temettü kanunu muvakkati hükümleri 1926 senesine kadar meriyette kalmış-
tır. Bugün cari olan kanun 1926 malî senesi bidayetinden itibaren tatbik edilmekte bulunan 755 No. ve 27 Şu-
bat 1928 tarihli kazanç vergisi kanunudur. Bu kanun ile, kazancın tayininde vasi mikyasta beyanname usulüne
.gidilmiş ve maamafih küçük erbabı ticaret ve sanat için zahirî karineye müracaat şekli de bırakılmıştır.
Kazanç vergisi kanunu, ilk şeklinde, birinci ve ikinci grupa dahil mükelleflerden, kanunun 3 üncü mad-
desinde tadat olunanlarla 14 Haziran 1326 tarihli müsakkafat kanunu mucibince 1331 senesinden evvel cari
kiralara göre işgal ettikleri ticarethanelerin muhammen gayri safî iratları senevi 40 ve 1341 senesinde cari ki-
ralara göre muhammen gayri safî iratları senevî 300 lira olan sair bilcümle erbabı ticaret, sanat ve hirfet beyan-
name vermekle mükellef tutulmuş ve üçüncü grupa dahil mükellefler ile işgal etmekte^oldukları ticarethane-
lerin gayri safî iradı yukarda gösterilen şekilde 40 veya 300 liradan aşağı olan küçük erbabı ticaret ve sanat ve
— 410 —
hirfetin vergileri ise, dükkânları veya imalâthaneleri için ödedikleri senelik hakikî icareye nazaran tahakkuk
ettirilmesi kabul olunmuştur. Beyannameye tabi tutulanlar birinci kısım ve icarelerine göre vergi verecekler de
ikinci kısım mükellef itibar edilmiştir.
Kazanç vergisi kanununun birinci kısım mükellefler için tesis ettiği beyanname usulü, muntazam bir mu-
hasebeyi ve beyannamelere bilânço ve kârüzarar hesabının müfredatlı bir cetvelinin rapten, istilzam eylemekte
bulunduğundan bu nevi mükelleflerin şikâyetlerini mucip olduğundan kanunda bazı tadilâta lüzum görülmüş-
tür. Bu itibarla bir taraftan kanunun hututu umumiyesine mümkün mertebe riayet etmek ve diğer taraftan vet-
gi tatbikatını teshil ve erbabı sana,ti arzularını yerine getirmek üzerine 21 Mayıs 1927 tarihinde kazanç vergisi-
nin başlıca maddelerini tadil eyliyen kanun kabul edilmiştir.
755 numaralı ve 27 Şubat 192b tarihli kazanç vergisi kanunu, 1038 numaralı ve 21 Mayıs 19_7 tarihli tadi-
lâta rağmen mevcut şikâyetleri bertaraf edememiş, tatbikatın salim bir şekil almasını temin için sarfedilen bü-
tün gayretler, maksadı matlup veçhile temin edememiştir.
Mevcut kazanç Vergisinin ıslah ve taciili icap eden başlıca ahkâmı şunlardır:
1) Baz, teşebbüsatın vergi mevzuu dahilind.; olup olmadığı, vergi mevzuunu tayin eden maddenin ipha-
mı dolayısile tereddüdü mucip olmaktadır.
2) Kantında mükellefin kiın olduğu, her hadiseye göre tayin edilmediğinden tatbikatta bazı müşkülâta'
tesadüf olunmaktadır.
3) Beyannamelerin sureti tanzimine, tetkikine ait hükümlerde mühim noksanlar vardır.
4) Matrahın tayininde, şifri daffere kazanç emsali tatbiki usulü, tatbikatta matlup neticeyi vetmediğin-
den kaldırılması icap eylemiştir.
5) Beyanname tetkikatının, tahakkuk memurunun elinde bırakılmasının mahzurları sabit olmuştur.
6) Resen tarhiyat muamelesinin icrası her halde bir komisyona verilmelidir.
7) İşe başlama, devir, terk hallerinde tatbik olunacak hükümlerin ihtiyaca göre tadili' lâzımdır.
8) Küçük erbabı ticaret ve sanatın vergi nisbetlerinin tahfifi iktiza eder.
9) Müstahdemin vergilerinin tahakkuk ve tahsili sakat ve zayiatı icap ettirecek mahiyettedir.
10) Tahsilâta ait hükümler bilhassa resen takdir hallerinde, tadile miihtaçtır.
Takdim olunan projenin ihzari sırasında bu cihetler kamilen nazarı dikkate alınmış, şimdiye kadar cere-
yan eden tatbikatın verdiği tecrübeler, ticaret odalarının temenniyatı, geçen devrede yüksek Meclisin İktisat
Encümeninde tebellür eden fikirler ve kanaatler, daima göz önünde tutulmuş olduğu gibi; son senelerde muh-
telif memleketlerde kabul ve tatbik edilen kanun metinleri biıer birer tetkik edilmiş projeye gerek mükellefin,
gerek Hazinenin hukukunu temin edecek en muvafık bir şekil verilmek istenilmiştir.
A) Kazanç vergisi kanununun birinci maddesile verginin hem mevzuu hem mükellef tayin edilmek is-
tenilmiştir. Verginin mevzuunu tayin eden maddede mükellefin de tasrih edilmesi muvafık olmadığı gibi her iki
maksadı bir maddenin çerçevesi içerisine almak da esasen kabil bulunmadığından projede verginin mevzuu ile
'mükellef ve teklif mahalleri ayrı ayrı maddelerde zikredilmiş ve icap eden izahat dercolunmuştur.
Verginin mevzuunu tayin ederken, kazanç vergisinin (hakikî) bir vergi olduğu ve matrahında mükellef-
lerin kazancı bulunması nazarı itibare alınarak, vergi mevzuu maddesinde vergiye tabi kazançlar vergi ile
sureti mükellefiyetleri noktasından zümrelere taksim edilerek tadat olunmuştur.
Kazanç vergisi (hakiki) bir vergi olduğu için mevzuun tayininde (kazancın menşei) esas takip edilmiş ol-
makla beraber, Türkiye'de mütemmim ve şahsî bir (iradı umumî) vergisi bulunmadığından iradı umumî vergisi
mevzuuna dahil olan mükellefiyetler de açıkta bırakılmamıştır. P,u itibarla Türkiye'de satışı olmayıp da ihracatla
iştigal eden şahısların ve müesseselerin Türkiye'de (mukim) olmaları halinde ecnebi memleketlerdeki satışların-
dan mütevellit kazançları dolayısile vergiye tâbi tutulmaları iltizam edilmiştir. Yani prcje hem (menşe)
hem de (ikamet) esasına istinat ettirilmiştir.
B) Beyanname usulü, matrahın tayini bahsinde, başka türlü harekete imkân görülemediği vaziyetlere ve
hadiselere hasredilmiş ve maahaza arzu eden mükelleflerin beyanname usulünü tercih edebilecekleri tasrih kı-
1
lınmıştır.
— 411 —
C) Beyannamelerin sureti tanzimi, bunların tetkikatı yeni hükümlere bağlanmış, tahakkuk memurlarının
salâhiyeti tamamen alınmış, resen tarhiyat komisyonlara verilmiş, büyük şehirlerde defatiri hesabiyenin, istih-
dam edilecek hesap mütehassısları marifetile tetkik edilmesi temin olunmuştur.
D) Mükelleflerin şifri daffelerine kazanç emsali tatbiki suretile vergi tarhı usulü ilga edilmiştir.
E) İşe başlama, devir terk hadiseleri, itiraz halleri mükellefin hukukunu temin edecek en mütekâmil ka-
nunlara göre yeni hükümlere raptedilmiştir.
F) Vergi nisbetlerinden, mevcut kanunda birinci kısım diye tefrik edilenlerden, projede beyanname usu-
lünde bırakılanlara ait nisbetler aynen muhafaza edilmiş; işgal ettikleri binaların gayri safi iratları vergiye mat-
rah ittihaz edilenlerin vergileri ehemmiyetli miktarda tenzile tâbi tutulmuştur.
G) Hizmet erbabına ait vergi nisbetleri, bunlar nerede çalışırlarsa çalışsınlar yeknesak bir hale getiril-
miş ve müterakki şekil yerine verginin nisbî olması tercih olunmuştur.
H) Hizmet erbabına ait vergilerin tayin ve tahsili işinde vergi, şahıslarına ait olmaması itibarile bitaraf
vaziyette olan patronların tanzim edecekleri aylık bordrolara istinat ettirilmiş ve bu suretle verginin (menbadan
tahsili) kaidesi bütün şümulile temin olunmuştur. Bu kaidenin netayici cümlesinden olmak üzere, devlet deva-
iline ve imtiyazlı şirketlere teahhüdatta bulunanlara ait vergilerin tediye sırasında tevkifi cihetine gidilmiş-
tir.
İ) 1629 numaralı ve 19 Mayıs 1930 tarihli eğlence ve hususî istihlâk vergisi, kazanç vergisile tevhit ve bu
vergiye tabi ticarethane ve müesseselerin vergi nisbetleri tevhide göre ve bir miktarda tenzilâtlı tesbit olunmuş-
tur. - •
J) Projeye vergi kanunlarında aranılması icap eden tertip ve nizam verilmiş, tetkikatı teshil ve hükümleri
tasnif için kanun projesi metni, hükümlerin icabatına göre, kısımlara kısımlar da fasıllara tefrik edilmiştir.
15 Kânunusani 1933
Hükümet tarafından teklif edilen lâyihanın esbabı mucibesinde kazanç vergisi mefhumuna ithal edilebile-
cek vergilerin memleketimizdeki iptidai tesisindenberi geçirdikleri safahat hakkında tarihî ve güzel bir hulâsa
yapıldıktan sonra halen meri olan ve kazanç vergisine mesnet teşkil eden kanunların belli başlı prensipleri ol-
dukça mufassal bir surette teşrih ve izah edilmiştir.
Bu meşruhatın mütaleasmdan dahi anlaşılacağı veçhile 30 Teşrinievvel 1330 tarihli temettü kanunu muvak-
katinin yerine kaim olan 27 Şubat 1926 tarih ve 755 numaralı kazanç vergisi kanunu ile, 14 Haziran 1326 tarih-
li müsakkafat kanunu mucibince 1331 senesinden evvel cari olan kiralara göre muhammen gayrisafî senelik ira-
dı 40 liradan ve 1341 senesinde câri kiralara göre muhammen gayrisafi senelik iradı 300 liradan yukarı olan bi-
nalarda icrayi faaliyet eden ticaret ve sanat erbabı ile serbest meslekler erbabı beyannameye ve muhammen gay-
risafî iradı da bu hadlerden dun olanlar işgal eyledikleri binaların kiralarına göre vergiye tâbi tutulmuşlardır.
Kanunun birinci sınıftaki mükellefler için mecburî kıldığı beyanname, blânço ve kâr ve zarar hesabının
raptını ve binaenaleyh muntazam bir muhasebenin vücudunu istilzam etmek dolayısile kanunun bu çerçeve
içine aldığı mükelleflerin kısmı küllisi üzerinde tatbiki mümteni bir vaziyetle karşılaşılmış ve bittabi mükellefler
tarafından da şikâyetleri davet etmiştir. Bunun üzerine 755 numaralı kazanç vergisi kanunu, ruh ve esası müm-
kün mertebe muhafaza edilmek şartile 21 Mayıs 1927 tarihinde tadil edilmiş ve blânço ile kâr ve zarar hesabına
müstenit beyanname mecburiyeti senelik muhammen gayrisafi iradı 500 liradan yukarı olan mükelleflere hasır
-ve kasredilerek gayrisafi iratları bu hadden aşağı olan mükellefler işlerinde mütedavil sermayeye ihtiyaç bulu-
nup bulunmadığına nazaran ikiye ayrılmıştır: Mütedavil sermaye kullanmayanlar beyannamelerinde yalnız
gayrisafi kazançları ile kanunun tarifatı dairesindeki masarifi umumiyelerini gösterecekler ve gayrisafi kazanç
ile masarifi umumiyeleri arasındaki fark üzerinden vergiye tâbi tutulacaklardı.
İşlerinde mütedavil sermaye kullananlar ise tutacakları musaddak muamele ve satış defterine istinaden sa-
tış ve muamelelerini, iş rakamını (Chiffre d'affaires) ifade ederek verecekleri beyannamelere göre mahallin en bü-
yük malmemurunun riyaseti altında ticaret odasından veya belediyeden müntahap iki zatın içtimaile teşekkül
«den üç kişilik bir komisyon marifetile işin nevine göre yüzde hesabile tayin edilecek miktar üzerinden vergiye
tâbi tutulacaklardı.
Bu esaslara göre hazırlanmış bulunan kanunlar gerek esaslar itibarile ve gerek ihtiva eyledikleri diğer hü-
kümlerdeki noksanlar ve iphamlar dolayısile tatbikatta iyi neticeler vermemiştir, mahiyetinde mudiliyet ve bir
— 412 —
çok müşkülât bulunan bu vergi, kanunların tesbit eylediği şekil ve şerait altında memleketimizdeki ticaret ve sa-
natın bünyesi ile gayri kabili telif bir vaziyete düşmüştür.
Defter tutmak hususundaki kuyudatı ile bir kısım mükellefleri fazla tazyik etmiş ve beyannamelerin tetki-
kini tahakkuk memurlarına vermekle henüz muayyen menşelerden ve işleri için sureti hususiyede hazırlanarak
yetişmiş olmayan bu küçük memurlara ihatalarının fevkine çıkan bir takdir hakkı bırakmıştır. Bunun neticesi
olarak hem Hazine ve hem de bir kısım mükeilefler zarara uğramış ve pisikolojik bir icap olarak zâfı ahlâkiye
revaç yolları açılmıştır. Velhasıl hakikî kazanca mümkün mertebe yaklaşmak ve vergiyi bunun üzerinden tahak-
kuk ettirmek gibi bir idealin mümkün mertebe tahakkuku arzu edildiği halde tatbikat bu hedefe götüren istika-
mete ve fakat makûs cihete yürümüştür.
İşte verginin tatbikat şekillerini memleketimizin hususî icaplarına uydurmak, mahzurları mevzuun mü-
saadesi nisbetinde bertaraf eylemek ve tevali eden şikâyetlerin sahilplerini tatmin etmek maksadiledir ki bu lâ-
yiha Maliye Vekâletince hazırlanarak Yüksek Meclise arzedilmiştir.
Encümenimize geçen içtimain sonlarında ve bütçe müzakereleri esnasında gelen bu lâyihanın geçen içtima-
da müzakeresine imkân bulunamamış, ehemmiyeti nisbetinde geniş bir tetkika tâbi tutulmak üzere müzakeresi
bu içtimaa talik edilmiştir.
Geçen Teşrinisaniden itibaren lâyiha, encümenimizden ayrılan tâli komisyonlar ve encümenimiz tarafın-
dan filhal cari olan kanunun tatbikatını işgal eyledikleri muhtelif makamlarda yakından tetkik ve müşahede et-
mek fırsatını bulmuş olan zevatın mütalealarını dahi alarak ve yüksek makamınıza muhtelif teşkilât ve müesse-
seler tarafından yapılmış bulunan müracaatleri tetkik ederek ve en mühim maddeleri üzerinde tekrar tekrar mü-
zakere açılarak, dört defa okunmuştur.
Prensipler tekrar tekrar tahlil edilmiş ve neticede mevcut mahzurlarına rağmen bu gün için bundan daha
az mahzurlu şekillerin bulunması mümkün olamayacağına kanaat hâsıl edilerek lâyiha hututu umumiyesi iti-
barile kabul olunmuştur. Hemen arzedelim ki ternas eylediğimiz mahzurlar beyanname esasından mühimce
bir mikyasta rücu edilmesi ve kabul olunan karine usulünde kazancın takdirine mesnet teşkil eden karinenin,
teşebbüsün icra edildiği binanın iradı gayrisafisinden ibaret bulunmasıdır. Bıı vcıgi tatbikatının ideal şekli yu-
karıda dahi temas olunduğu veçhile blânço ve kâr ve zarar hesabı üzerine müstenit beyannamedir. Fakat bu ide-
ale yaklaşmak için 75S numaralı kanunla yapılan ilk tecrübe maksada vusulden ziyade hakikatten uzaklaşmak
ve fazla olarak da ahlâkî zâfların günden güne artan bir revaç bulmasına müncer olmuştur.
Zamanın, tatbikat sahasında gösterebileceği bütün ihtimalâtı derpiş eylemiş ve bunlardan hiç birini ka-
çırmamış bulunduğumuza kail değiliz; bu hususlardaki noksanları Yüksek Meclisin isabetli görüş ve kararlan
itmam eyleyecektir.
Türkiye Cümhuriyetimizde şahsî bir umumî irat vergisi bulunmadığına nazaran iradı umumî vergisi mev-
zuuna dahil bulunan mükellefiyetleri bu kanunun şümulii içine almakta zaruret vardır. Bu itibarla Hükümetçe
tesis maddelerinin şümulü dahiline alınması teklif edilen ihracat tacir ve müesseselerinin bu lâyihanın umumî
hükümlerine göre vergiye tâbi tutulması esası encümenimizce de muvafık ve lüzumlu addedilmiştir. Ancak
teklif olunan metinde, umumî irat mevzuuna dahil bulunan mükellefiyetler bu suretle kısmen kanunun şümulü
dahiline girmiş ve kısmen de hariçte kalmış bulunmaktadır.
Ezcümle Türkiye'de tediye olunan ecnebi esham ve tahvilât kuponlarile kanunu mahsuslarla vergiden is-
tisna edilmemiş ve edilmeyecek dahilî tahvilâtın gelirleri ve bankalardaki mevduat faizleri vergi mevzuu haricin-
de bırakılmıştır. Bu nevi menkul kıymetlerin gelirleri üzerinden vergi alınması halen İktisat encümeninin ruzna-
mesinde bulunan ayrı bir lâyiha ile yine Hükümete teklif edilmiş ve daha evvel hazırlanmış bulunan bu lâyiha-
da bu cihet derpiş edilmemiştir.
Lâyihanın son şekline nazaran kazanç vergisinin istisnaları meyanında yalnız ticarî mahiyeti haiz olma-
yan teşebbüsler ile memleketin çok hayatî ihtiyaçlarına tekabül eden bazı kazançlar ve ayda on beş liralık bir
kazanç ile ifade olunan asgarî maişet haddi ile alil vatandaşlar hakkında biraz daha geniş tutulan muafiyet
hadleri görülmektedir.
İstisna hadlerini bu derece dar tutmak mecburiyet ve zaruretini duyan encümenimiz umumî irat mevzuu
dahilinde bulunan her hangi bir mükellefiyetin tamamile mühmel ve vergi mevzuu haricinde kalmasını bir pren-
sip tezadı şeklinde telâkki eylemiştir. Vakıa memleketimizde tasarrufun her vesile ile teşvik edilmesi ve millî
tasarrufun ayni zamanda hareketli sermaye halini alması lüzumuna tereddütsüz olarak kani bulunmaktayız;
ancak bu lüzumun adalet prensiplerini haleldar etmemesi dahi daha mübrem bir zarurettir. Kaldı ki prensibi
— 413 —
kabul ve tatbik etmekle beraber tatbikatta gayet mülayim davranarak ve bilhassa küçük tasarruf erbabının ge-
lirlerini tamamen istisna ederek tasarruf heves ve meylini hiç bir suretle kırmamak da mümkündür.
İşte bu mülâhazalardan mülhem olarak menkul kıymetlerin gelirlerini az çok bir vergiye tâbi tutmak mak-
sadile Hükümet tarafından teklif edilip halen İktisat encümeninin ruznamesinde bulunan lâyihadaki şekillere
müşabih ve fakat daha ziyade tahfif edilmiş olarak menkul kıymetlerin gelirleri dahi, kazanç vergisi mevzuunun
içine alınmıştır. Millî tasarrufun hareketli sermaye haline gelmesi matlup ve her vesile ile teşvika lâyık olduğu-
na nazaran temettü hisseleri üzerinden vergi alıp mevduat faizleri üzerinde vergi almamak bu maksat ile dahi
kabili telif bulunmayacaktı.
"Ticarî ve sınaî teşebbüsler erbabı" mefhumunu encümenimiz tam ve mutlak olarak kabul etmektedir.
Bu itibarla mahiyeti ticarî ve sınaî olan her teşebbüsün, kimin elile işletilirse işletilsin, serbest ticaret ve sanat
sahasındaki mümasilleri gibi vergiye tâbi tutulmasını bu mutlakıyetin zarurî bir neticesi gibi telâkki eylemekte-
dir. Bu suretle Devlet inhisarlarının inhisar mevzuuna girmeyen yaprak tütün ve hariçteki mamul tütün ve ha-
riçteki şarap ve i l â . . . . satışları gibi muameleleri dolayısile ve belediyelerin hakikî vergi ve resim mahiyetinde
olmayıp irat temini maksadile giriştikleri mezbaha ve elektrik tenviratı gibi işleri dolayısile vergiye tâbi bulun-
maları zaruret halini almıştır. Bu nevi teşebbüslerin vergiye tâbi tutulmasında ayrıca iktısaden dahi lüzum ve
fayda mevcuttur. Filhakika gerek memleketimizin bu günkü sermaye vaziyeti ve gerek bu günün iktisadî hâdi-
selerinin seyri dolayısile Devletin, idarei hususiyelerin,ve belediyelerin bir takım sınaî ve belki de ticarî teşebbüs-
lere girişmeleri lüzumu gittikçe tebarüz etmektedir. Ancak bu teşebbüslerin devamı ve yeniden diğer teşebbüs-
lere girişilmesi vatandaşların ve aralarındaki teşekküllerin bu nevi teşebbüsleri doğrudan doğruya deruhde ede-
bileceği zamanın hulûlüne intizar kaydile mukayyettir. Bu şerait altında Devlet ve teşkilâtı altında bulunan mü-
esseselerin amortisman, sermaye faizi, temettü ve tekâlifi umumiye gibi külfetlerden âzads bulunması, teshil
edilmesi matlup olan bu zamanın hululünü imkânsız bir hale bile getirebilecektir. Bu itibarla gerek bu teşebbüs-
lerin ve gerek serbest sahadaki teşebbüslerin teşviki sanayi kanunu gibi hususî kanunların muafiyetlerinden hep
birlikte istifade etmeleri ve külfetlere dahî seyyanen tahammül etmeleri bir düstur gibi kabul edilmek lâzım-
gelmektedir.
İşte bu prensiplere taallûk eden bu mülâhazalardan mülhem olarak encümenimiz ötedenberi istisnalar
meyanmda bulunan bu mahiyetteki teşebbüsleri dahi vergi mevzuu dahilinde bırakmıştır.
Kâr ve zarar hesabı ve blânçoya müstenit beyannameye tâbi tutulan mükelleflerin vergi nisbetleri tah-
fif edildiği gibi işgal ettikleri binaların gayrisafi iradı üzerinden vergiye tâbi olacak mükelleflerin bazı sınıfların-
da dahi vergi nispetleri üzerinde tenzilât yapılmıştır.
Hizmet e-babma ait vergi nisbetleri, bunlar nerede çalışırlarsa çalışsınlar, yeknesak bir halde bırakıl-
mıştır. Ancak müterakki vergi şeklinden feragat edilmesi için bir sebep görülememiştir. Yalnız müterakki vergi
şeklinde bu gün meri olan kanunda mevcut beş derece üçe indirilmiş ve terakki nisbeti tahfif edilmiştir. Bundan
başka Ankara şehrinin hususî vaziyeti nazarı itibara alınarak bu şehirdeki mesken ve mağaza icarlarının müs-
takır ve normal bir hale gelmesine intizaren beş sene müddetle ayda 400 liraya kadar maaş ve ücret alan müs-
tahdemlerin kazanç vergilerinin nısıf olarak alınması ve iradı gayrisafi üzerinden vergi verecek mükelleflerin ira-
dı gayrisafilerinden de yüzde 30 tenzilât yapılarak mütebakisinin vergiye matrah ittihaz edilmesi esası kabul
edilerek muvakkat hükümler meyanına ithal olunmuştur.
1- Memleketimizin iktisadî inkişafını temin etmek ve memleketimizi ecnebilere tanıtmakla beraber mem-
lekete fazla ecnebi parasının girmesine de yardım eylemek üzere her memlekette pek büyük bir ehemmiyetle te-
lâkki edilen seyyah celbi meselesi bizde de Hükümetçe nazarı dikkate alınmış ve seyyahlara bir kolaylık olmak
üzere Türkiye'de tesis edilen Türkiye Turing ve Otomobil kulübünün triptikini hâmil yolculara ait olarak gelen
nakil vasıtaları için tarife kanununun beşinci maddesinin 14 üncü fıkrası mucibince teminat olarak alınması
lâzımgelen senet ve para yerine mezkûr klübün triptikinin kabulü için 1605 numaralı ve 5 Mayıs 1930 tarihli
kanun neşredilmiştir.
2 - Ecnebi memleketlerin muhtelif merkezlerinde açılan Turing kulüplerinin faaliyeti artarak memleket-
lerine fazla seyyah celbine çalışmak suretile mühim maddî menfaatler teinin etmesine binaen bu neticenin bir kat
daha tevsii için seyyahlara karşı azamî kolaylık gösterilmesi çarelerini tetkik etmek üzere 1930 senesi Haziranın-
da İstanbul Beynelmilel Turing kulüpleri kongresi aktedildiği gibi 1930 senesi Teşrinievvelinde Atina'da ve 1931
senesi Teşrinievvelinde İstanbul ve Ankara'da İçtima eden Balkan konferanslarında mezkûr hususat hakkında
— 414 —
müzakerat icra edilmiş ve her mümessilin kendi hükümetini bu bapta müsaadekâr bulunmağa sevkedici bir ce-
reyan ve temayül mevcut olunmuş olduğu görülmüştür.
3- Turizm siyasetinin bütün medenî cihanda ihraz ettiği bu ehemmiyete binaen bedayii tabiiyesi ve âbi-
datı tarihiyesile meşhuru âlem olan memleketimize daha fazla seyyah celbini temin ederek paramızın müdafaa-
sına yardım etmek için İsviçre ve sair seyyah memleketlerinde yapıldığı gibi vatanımızın şayanı temaşa güzel
yerlerinin resimlerini havi propagandaya mahsus ve ticarî reklâm mahiyetini bile haiz olmayan meccani ilân ve
risaleler yaptırılması ve memleket dahilindeki esas yollardan nakil vasıtalarının arızasız ve müşkülâtsız geçebil-
meleri için eşkâli Cemiyeti Akvamca tesbit edilen yol işaretlerinin celbettirilmesi mukarrer olduğundan gerek
bunların ve gerek otomobil plâkları ve Türkiye Turing kulübü azasına mahsus rozet ve saire gibi Turizm mal-
zemesinin - esasen senevî rüsum yekûnu iki yüz lirayı bulmayan - gümrük resminden muafen memlekete girme-
sine müsaade verilmesi mütekabiliyetin temin edeceği azîm menfaat nazarı dikkate alınması lâzimeden bulun-
muş ve Belçika, İtalya, Macaristan gibi memleketlerde esasen kiyas tarikile bu kabîl malzemeden resim alınma-
dığı da anlaşılmış olduğundan bu bapta bir kanun lâyihası tanzim ve takdim kılınmıştır.
7 Kânunuevvel 1933
Bir çok millî âsar ve âbidatı ve tabiî bedayii ihtiva eden yurdumuza hariçten fazla seyyah celbine hizmet
edecek esbap ve vesaitin kolaylıkla tedarik ve temininde memleketimiz için siyasî ve malî büyük menfaatler mü-
lâhaza eden encümenimiz teklifi esas itibarile muvafık görmüştür.
Teklife imza koymuş olan arkadaşlar yalnız Türkiye dahilinde kullanılmak üzere celbedilecek eşyanın güm-
rük resminden muafiyetini istihdaf etmişlerdir. Halbuki birçok memleketlerin turizm teşekkülleri, diğer mem-
leketlerin mümasil teşekkülleri tarafindan gönderilen ve kendi memleketlerini alâkadar etmeyen ilânlar ve re-
sim ve risalelerle sair mümasil vesaitin neşir ve tevzi ve tamimine delâlet etmekte oldukları gibi bu teşekküllerin
mensup oldukları Hükümetlerce bu kabil eşyaya mütekabiliyet şartile gümrük resminden muafiyet bahşedilmiş
olması itibarile Türkiye Turing kulübü ile mümasili ecnebi teşekkülleri arasında bu yolda daha esaslı ve daha
umumî münasebetler tesisini temin etmek üzere encümenimizce ikinci fıkranın ilâvesine lüzum hissedilmiştir
ESBABI MUCtBE
661 numaralı Müzayede, Münakaşa ve İhalât kanunu mucibince ihaleler en müsait fiat teklif eden talip-
ler üzerinde icra kılınır.
En müsait bedeli en dun ve hatta meccani teahhütler teşkil edeceğine göre tatbikatta en ucuz teklifatta
bulunanlar veya teahhüdü meccanen deruhte edeceğini beyan edenler Münakaşa kanununa göre en müsait fiat
teklif edenlerdir. Binaenaleyh bu kabîl teklifatta ihalât bunlar üzerine yapılmakta ve çok ucuz bedel veya mec-
cani taahhüt hemen hemen posta sürücülükleri münakaşalarında vukua gelmektedir. Bu suretle ve bilhassa şev-
ki rekabetle bedelleri sıfıra veya hizmete nazaran gayri muhik addedilecek bir dereceye indirilmiş ve bu suretle
ihaleleri bilicra usulen mukaveleye de raptedilmiş olan posta nakliyatını deruhde eden müteahhitler bir müddet
bu nakliyatı ifa eyeledikten sonra hizmetlerine mukabil ücret verilmezse terki nakliyat edeceklerini bildirmekte-
dirler.
Posta nakliyatı hizmet aktinden ziyade bir nakliye mukavelesidir. Gerek hizmet akti ve gerek nakliye
mukavelesi filasıl muvazaa akitlerindendir. Eğer bilâbedel bir nakliye teahhüdünde bulunulacak olursa o tak-
dirde muvazaa akti olmaktan çıkar ve mahiyeti itibarile vekâlet aktine benzer. Gerçi vekâlette dahi vekil, de-
ruhte ettiği hizmeti ifa etmeği taahhüt ederse de vekâlet akti mahiyeti itibarile bedelsizdir. Binaenaleyh bilâ
ücret vukubulan hizmet veya nakliye taahhüdü mahiyeten vekâlet aktine girer ve böyle olan nakliye ve hizmet
taahhütlerinde vekâlet hükümleri cari olur ki borçlar kanununun 386 ncı maddesinin (diğer akitler hakkındaki
kanunî hükümlere tâbi olmıyan işlerde dahi vekâlet teahhütleri cari olur), diye muharrer olan fıkrası da bu nok-
tai nazarı teyit eyler.
— 415 —
Vekâletten azil ve ondan istifa ise her zaman caizdir. Bu itibarla bilâ ücret taahhüt edilen nakliye işinden
de bu hükümlere istinaden her zaman çekilmek imkânı hukukan mevcut ve bu esbaba binaen meccanen nakli-
yatı deruhde edip bilâhara ivazı olmamasından dolayı nakliyatı ifa edemeyeceklerini beyan edenler taahhütle-
rini ifaya icbar edilememekte ve hakların münakaşa kanunu hükümleri tetbik olunamamaktadır. Bir amme
himmeti olan posta nakliyatının intizamını bozmamak ve münakaşaya iştirak eden taliplerin bilâhara nükül
veya bedel tezyidi tekliflerine karşı haklarında tatbik edilecek ahkâmı göz önünde tutarak ona göre teklifatta
bulunmalarını temin ve her şeye rağmen kasten gayrimuhik bedel teklif edenlerin veya meccani taahhüde giri-
şenlerin taahhütlerini icraya mecbur tutulmaları için merbut lâyihanın birinci maddesi tanzim kılınmıştır.
12 Haziran 1932
ESBABI MUCİBESİ
Devlet, vilâyet ve belediyelere ait resmî hastaneler hariç olarak diğer hakikî ve hükmi şahıslar tarafından
tesis ve idare olunan (hususî hastaneler) in adedi elyevm 60 a, ihtiva ettikleri yatak adedi dahi 3106 ya baliğ
olduğu gibi bunlardan ecnebilere ait olanlardan maadasının günden güne gerek adet ve gerek yatakları art-
makta olup bunların açılma, idare tarzları ve murakabeleri 1313 tarihli ve elyevm meri bulunan hususî hasta-
neler nizamnamesine göre icra edilmektedir. Bu nizamname ise çok muhtasar ve o zaman mevcut olan hasta-
nelerin vaziyetine göre tanzim edilmiş olduğundan otuz beş senedenberi terakki ederek tamamen değişmiş olan
tababet ve cerrahinin bu günkü icabatına göre tesis edilmesi lâzımgelen hususî hastanelerin fennî ve idarî kayit
ve şartlarını tesbit eden ahkâmı ihtiva etmemektedir,
Hususî hastaneler ait oldukları hakikî ve hükmi şahıslara göre açılma, idare ve kapama tarzlarında hu-
susiyetler göstermesi tabiî olduğu gibi, hastaların yatırılmasına tahsis olunan bu müesseselerin bina ve teçhizatı
itibarile de hıfzıssıhha kaidelerine muvafık olması ve tedavide bulunan hastalara karşı alâkadarların mecburiyet-
lerinin tayin edilmesi zarurî olduğundan bu hususlara taallûk eden noksanlıklara karşı da kanunî müeyyideler
bulunması icap etmektedir.
19 Mayıs 1932
Şûrayi devlet heyeti umumiyesinin yapı ve yollar kanunu lâyihasına ait esbabı mucibesi
Cümhuriyet hudutları dahilinde halen mevcut 502 belediyedeki şehir ve kasaba binîflarile yolları için
tatbik edilmekte bulunan 24 Teşrinievvel 1298 tarihli ebniye kanununun bugünkü ihtiyaçlara tekabül etmemesi
ve yeni belediye kanunile belediyelere verilmiş olan mühim vazifeler ve vasi salâhiyetlerle şehir ve kasabaların
imarına ait faaliyetleri mütevazin ve hemahenk bir halde bulundurmak zaruri görülmesi hasebile ahiren Dahi-
liye Vekâleti Celilesince tanzim ve Şûrayi Devlete havale olunan (yapı ve yollar kanunu) lâyihasının Tanzimat
dairesinin nazarı tetkikinden geçerek aldığı muaddel şekli heyeti umumiyede tetkik edildi.
Lâyiha, beledî teşkilâta malik olan şehir ve kasabalardaki binalarla yollaıa ait bulunduğu cihetle şehir ve
kasaba kelimelerinin kâmilen belde kelimesine tahvil ve yazılış tarzında lisanî icaplara göre bazı cihetlerin tak-
dim, tehir ve tebdil edildiği hakkında dairei müşarileyhaca dermeyan olunan mütalea ve noktai nazar esas iti-
barile muvafık ve indettetkik serlâvhanın (yapı ve yollar kanunu) olmak üzere tesbiti musip görülerek madde-
lerin müzakeresine geçilmiştir.
— 416 —
20 Haziran 1932
ESBABI MUCİBE
1927 senesi Haziranından itibaren meriyet iktisap eden Teşviki Sanayi kanununun 41 inci maddesi mu
cibince İktisat ve Maliye Vekâletlerince müştereken ihzar ve beş sene müddetle mevkii tatbika vazedilmiş olan
gümrük resminden mevaddı iptidaiye listesinin müddeti 1932 Temmuzunda hitam bulmaktadır.
Bu müddet zarfında, gerek mamul maddeler üzerine mevzu gümrük himayeleri ve gerek 329 Teşviki Sa-
nayi kanunile teyit ve temdit edilen muhtelif gümrük ve vergi muafiyetleri sayesinde sanayi sahasında umumî
surette müşahede edilen inkişaf bilhassa bazı sanayi şubelerinde bariz ve seri bir cereyan almıştır. Debagat,
trikotaj, mobilyecilik, kereste, nebatî yağ ve çikolata sanayii bu arada zikredilir.
Bu sanayi şubelerinin istihsalâtı esasen umumî gümrük tarifesile haricî rekabete karşı mühim surette hi-
maye edilmekte olduğu gibi bunların geçen himaye devresi zarfında dahil oldukları inkişaf derecesi bu reka-
beti emniyetle karşılayacak bir vaziyet temin etmiş bulunmaktadır. Bu itibarla müddeti bitmek üzere olan muaf
mevaddı iptidaiye listesinin yeniden tetkik ve tanzimi esnasında yukarıda arzedilen sanayi şubelerine ait iptidaî
maddeler üzerindeki muafiyetin kaldırılması takdirinde bu sanayiin mevaddı iptidaiyesi için mutedil bir gümrük
resmi vermek suretile ihtiyar edecekleri fedakârlığın, esasen içinde bulunduğumuz buhran devresi dolayısı ile
Hazinenin ve diğer müstahsil ve müstehlikin umumiyetle tahammül etmekte olduğu fedakârlıklara tevafuk ede-
cek bir zaruret teşkil etmekle beraber bunların sınaî mevcudiyet ve faaliyetlerini esaslı bir surette mutazarrır
edecek bir mahiyette bulunmadığı kanaati hâsıl olmuştur. Ancak bu suretle muaf mevaddı iptidaiye listesinden
çıkarılacak maddelerden bazıları bu gün meri olan gümrük umumî tarifesinde yüksek resimlere tâbi tutulmuş
bulunduğundan bu gibi maddeler üzerinde yapılması lâzımgelen gümrük resmi tenzilâtının da ayrıca esaslı bir
tetkik ile tesbiti zarurî görülmüştür.
Yukarıdaki izahata nazaran teklif olunan gümrük tarife tadilâtının esası, 927 senesinden itibaren beş sene
müddetle millî sanayiin süratle inkişafını temin ve teşvik maksadile geniş bir hudut ve mikyasta vazedilmiş olan
mevaddı iptidaiye gümrük muafiyetlerinin bu maksadın hâsıl olduğu sahalarda makul ve mutedil gümrük resim-
lerine raptedilmek suretile sanayi müessese sahiplerini mühim bir zarara maruz bırakmayacak ve ayni zaman-
da Hazineye tahammülün fevkinde bir fedakârlık tahmil etmeyecek bir şekilde tadil ve ıslahındaki lüzum ve za-
ruretidir.
Bu itibarla 8 Haziran 1929 tarihli ve 1499 numaralı gümrük tarife kanununun birinci maddesi mucibince
mezkur kanuna merbut tarifede yukarıda mevzubahs mevat hakkında vazedilen gümrük resimleri üzerine yapıl-
masına lüzum görülüp 13.3.932 tarih ve 12405 numaralı kararname mucibince müteşekkil komusyon tarafın-
dan tesbit edilmiş olan tadilât birlikte takdim olunmuştur.
Yeniden tanzim edilen teşviki sanayi muaf mevaddı iptidaiye listesinden bu mevat tamamen çıkarılmış
bulunacağına göre, mezkûr listenin mevkii tatbika vazı ile beraber maruz gümrük tarife tadilâtının da meriyet
kesbetmiş bulunması millî sanayii fazla müteessir ve mutazarrır etmeyecek makul ve mütevazin bir vaziyetin
husulünü temin etmiş olacaktır.
MUCİP SEBEPLER
Bu günkü ithalât umumî tarifemiz meriyet mevkiine girdikten sonra tatbikatta bazı tereddütler ve güç-
lükler vukua geldiğinden bu bapta yapılan tetkikler neticesinde gerek tarife kanununun ve gerek umumî tari-
fenin bazı madde, numara ve pozisyonlarının tadil ve ıslahı lâzımgelmiştir. Bunun için ayrıca bir kanun lâyi-
hası takdim edilecektir.
— 417 —
Tadile mühtaç bu maddeler arasında tarifenin 466 numarasında yazılı (Manyezitler) e ait tadil kısmının
şimdiden kanun haline gelmesine lüzum görüldüğü cihetle bu numaranın tadil edilmesinin sebepleri yazılmıştır.
Gayrisaf mükelles manyeziti başlıca askeri fabrikalarımız kullandığı için ihtiyaç miktarında celp ve te-
darikinde bu sebeptrn pek ziyade güçlük görüldüğünden bunun gümrük resminden muaf kılınmasına lüzom
gösterilmiştir.
Ancak manyeziti askeri fabrikalarımızla beraber diğer eşhas ve müesseseler de kullanmakta olduğu için
•sırf askerî fabrikaların ihtiyacını göz önüne alarak büsbütün resimden muaf kılmak Hazine hesabına uygun
görülmemekle beraber memlekette bu maddeleri işleyen veya kullanan sanatkârlarımızın ihtiyaçlarını da temin
eylemek noktasından bunların daha hafif resme tâbi tutulması tercihe şayan olduğundan işbu bakımdan tetkik
ve mütalea edilerek neticeye varıldı •
Su hale göre "manyezitler" başlığın' yalnız 466 numaraya hasretmeyerek lületaşını da bu tâbirin şümulü-
ne sokmak icap etmiş ve gerek lületaşı, gerek "tabiî karboniyeti mağneziyom - ciyobertit" lületaşına ait olan
465 numaranın iki pozisyonu halinde bir araya getirilerek 466 numara büsbütün boş bırakılmıştır.
I
GÜMRÜK TARİFE K A N U N U N U N VE MERBUTU İTHALÂT UMUMİ TARİFESİNİN
DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA 1 / 7 1 4 NUMARALI KANUN I ÂYİHAS1
23 Mayıs 1933
MUCİP SEBEPLER
1499 numaralı gümrük tarifemiz büyük harbi takip eden seneler için normal addedilebilecek bir devrede
iktisadî hayatımızın esaslı ihtiyaç ve icapları göz önünde tutularak ihzar ve 1929 Birinci Teşrininde meriyete va-
zedilmişti. Ancak yeni tarifenin meriyete girmesini takip eden aylarda umumî buhranın sademeleri hissedilme-
ğe başlanmış ve o tarihten itibaren buhran bütün kuvvetile seyrini takipte devam etmekte bulunmuştur. Gün
geçtikçe şiddetini arttıran ve istihsal ve mübadele şartlarını devamlı bir surette ağırlaştıran bu vaziyet karşısında
yeni tarifenin istihsal şubelerimizden bir kısmının ihtiyaçlarını kâfi derecede temin etmediği görüldüğünden o
zamandanberi tarifenin hakikî ihtiyaçlarımıza intibakı çare ve tedbirleri taharri ve tetkika başlanılmıştı.
Bir kanunî teklifin esaslarını teşkil etmek üzere yapılmış olan bu hazırlıklar bu kere alâkadar istihsal şu-
belerinin salâhiyettar mümessilleri dinlendikten sonra Maliye, Gümrük ve İnhisarlar ve Ziraat Vekâletleri ile
Vekâleti âcizi tarafından tayin edilen mütehassıslardan mürekkep bir heyet tarafından yeniden tetkik edile-
rek merbut lâyihai kanuniye tanzim kılınmıştır. İşbu lâyiha ile gümrük tarifemizde yapılması derpiş olunan
tadilât aşağıda arzedilen başlıca üç noktada toplanmıştır:
1- Esasen mevzu resim hadlerinin yüksekliği ve teşviki sanayi kanunu ile bahşedilmiş olan muafiyetlerin
ilgası hasebile bir derece müşkülleşmiş olan sınaî istihsalâtın bu günkü piyasa şartlarına uygun getirilmesini te-
minen sanayide müstamel bazı iptidaî maddelerin gümrük resimleri üzerinden zarurî görülen tenzilât,
2 - İktisadî ve ticarî zaruretlerden mülhem olarak bazı fasıllarda yapılmış olan yeni tasnifler neticesinde
tahakkuk eden zarurî zamlar,
3- Tarife tatbikatını teshil için tarife bünyesinde gümrük tekniği noktasında icra edilen bazı tashihat ve
tadilât,
iktisadi vaziyetimizin arzettiği hususiyet ve mübrem ihtiyaçlar dolayısile esasları yukarıda telhisen arze-
dilen tadilâtın gümrük tarife kanununun 15 inci maddesinde musarrah mühlet kayitlerile mukayyet olmaksızın
derhal tatbikini icap ettirmektedir.
•Diğer taraftan 1499 numara ve l-VI-1929 tarihli gümrük tarifesi kanununa bağlı (ithalât umumî tarifesi)
nin, tatbikatta tereddüt ve ihtilâfları mucip olageldiği görülen numara ve fıkralarının eksiklikleri tamamlan-
mak suretile tavzih ve tashihine lüzum görülmüştür.
Bir de eşyamn muayenesinde, tartmak için sargılarının çözülmesi ve saire gibi hem bazan eşyanın nefase-
tine ve intizamına halel getiren ve hem de zorluklar gösteren şekillere nihayet vermek ve bu suretle her malın
ne gibi bir siklet üzerinden resme tâbi olacağını hiç bir tereddüde meydan kalmayacak surette gerek gümrük
memurlarının ve gerek ticaret âleminin bilmesini temin eylemek için, eşyanın (daralı), (kanunî saf) veya (saf)
sikletlerden hangisine tâbi tutulması lâzımgeldiği tesbit edilmiştir.
Bu suretle, tarifede şimdi mevcut olanlardan daha çok (daralı) ve (kanunî saf) seasları konulmuştur. Bu
esasların ithalât eşyasından alınmakta olan gümrük resmi üzerinde aksi tesir yapamayacağı emniyetle kabul edi-
— 418 —
JebiJîr. Bu değişikliklerin, idarede basitlik ve uygunluk noktasından yapılmış ve alelûmum muayene işinde ve
gümrük memurları tarafından resme esas olacak sikletin tayininde kolaylık temin edeceği şüphesiz bulunmuş-
tur.
31 Mayıs 1933
Bu kanun lâyihası dört seneden beri meriyette bulunan gümrük tarife kanunu ile ona merbut tarifede tat-
bikat sahasında görülen bazı güçlükleri kaldırmak ve maddei iptidaiye muafiyetlerinin kısmen ilgası mukabilinde
sanayiimizin muhtaç bulunduğu iptidaî maddelerle umumî sıhhat bakımından ucuzlatılması muvafık görülen
bazı tıbbî maddelere ait gümrük resimlerini indirmek ve bazı eşya resimlerini de malî düşüncelerle bir derece
arttırmak gibi maksatları istihdaf etmektedir. Gümrük \ e İnhisarlar Vekâletinin ötedenberi yapmak üzere hazır-
ladığı ve Amerikalı gümrük mütehassısı tarafından gümrük ıslahatı meyanında yapılmasını lüzumlu bulduğu
bu değişiklikler sureti umumiyede encümenimizce de kabule şayan görülmüş ve birinci maddeye bağlı cetvelde
esaslı tetkikat yapılarak değişikliklerin maksada uygun olmasını temin edecek muhtelif tadilât yapıldığı gibi mad-
de metninde de bazı cümle tashihatı ile şekle ait değişiklikler yapılmıştır.
MEVCUT SU İŞLERİ TAAHHÜD ATININ BİTİRİLMESİ İÇİN BONO ÇİK ARI LM ASIN A İZİN
VERİLMESİ HAKKINDA 1 /452 NUMARALI K A N U N LÂYİHASI
21 Kânunuevvel 1932
ESBABI MUCİBE
1482 numaralı kanun mucibince ihale edilerek mukaveleye raptedilmiş Çubuk Barajı inşaatı ve Bursa
ovası ıslahati ameliyatı mevcut olup işbu iki kısım inşaat da azamî faaliyetle devam etmektedir. Çubuk Barajı
mukavele müddeti bir sene sonra Bursa ovası ıslahat mukavele müddeti de bundan sonra hitam bulacaktır.
Ameliyatın bugünkü faaliyet şekline nazaran her iki inşaat mukavele müddetleri zarfında ikmal edilebile-
cektir. Bu sene bütçeye vazedilmiş olan tahsisat ancak Teşrinievvel gayesine kadar devam eden işleri karşılaya-
bilmiş, sene nihayetine kadar ameliyatın tatil edilmesi zarureti hâsıl olunmuştur.
Mevzubahis inşaat ve ameliyatın mahiyetine ve dere üzerlerinde ve su içerisinde tuğyana maruz vadilerde
bulunmasına nazaran uzun müddet tatilleri halinde büyük hasarlara, binnetice mühim zarara sebebiyet vere-
ceğinden buna meydan vermemek için yeniden tahsisat istenilmesi ve inşaatın devam ettirilmesi zarureti var-
dır. Âti senelerde de ayni halin vukua gelfnesi muhakkaktır. Ameliyatın bütçeye konulacak paraya göre yap-
tırılması halinde ise, senede en az bir kaç ay çalışılıp müteakip aylarda faaliyetin tatil edilmesini ve bu yüzden
işin uzun sürmesi dolayısile de beklenilen faideden daha uzun bir müddet mahrumiyeti intaç edeceği gibi
yapılmış olan kısımlardan bir çoklarının bozularak yeniden masraf ihtiyar edilmesini ve masarifi umumiyenin
mühim miktarda artmasını mucip olacaktır. Binaenaleyh hem mevzubahs olan mazarrın izalesini ve hem de
inşaatın müddeti zarfında ikmal edilerek bu işlerden beklenilen faidelerin bir an evvel tahakkukunu teminen
müteakip senelere vazedilecek tahsisatla itfa edilmek üzere müteahhitlerin tahakkuk edecek matluplarına mu-
kabil bono verilmesi salâhiyetinin itasını ve bütçedeki tahsisatın tamamen işe hasru tahsisi ile müteahhit istih-
kaklarından tevkif edilecek mebaliğin muamelei mahsubiyesi için tahsisatın çürütülmesine mahal kalma-
mak üzere bunların iade edilecekleri sene bütçesine tahsisat konulması hususuna ve tetkik ve murakabenin
yapılmasını teminen ita edilecek bonoların müstenit olduğu evrakın divance evvelbeevvel muvafık görülmüştür-
— 419 —
1482 numaralı kanunun verdiği mezuniyete istinaden ve 2027 numaralı kanunun neşri tarihine kadar
ihalesi icra edilerek mukaveleye bağlanmış ve bu gün inşaat ve ameliyatı devam etmekte bulunan Bursa ovası
ıslahatı ile Çubuk barajı vardır. Bu işlerin tabiat ve mahiyeti itibarile sel ve tuğyanların tahribatına maruz bu-
lunmaları dolayısile inşaatın bu mevsimlerde tatili yapılmış bulunan işler üzerinde büyük haşarata sebebiyet
verebileceği Nafıa Vekili Beyin verdiği izahattan anlaşılmıştır. Bu mahzuru bertaraf etmek için faizli bono ihraç
ederek haşarattan tevellüt edebilecek daha büyük zararlar ihtimalini bertaraf etmeği encümenimiz daha muva-
fık bularak esas itibarile kabul etmiştir. Ancak önümüzdeki seneler bütçelerinin arzedebileceği imkânlar üzerin-
de şimdiden katî bir fikir hâsıl etmenin kabil olamayacağını nazarı itibare alan encümenimiz bono ihracı husu-
sunda mutlak ve taahhütlerin bakiyesine kadar varabilen bir mezuniyetin verilmesini muvafık bulmamış ve bono
miktarını beş yüz bin liralık miktar ile tahdit eylemeği muvafık bulmuştur.
ESBABI MUCİBE
Millî paramız kıymetinde muhtelif sebep ve saiklerle görülen mühim temevvüçlerin izalesi ve paramıza filî
bir istikrar temini maksadile hususî ceza müeyyedeleri altında Hükümetçe kararlar ittihaz edilebilmek maksadi-
le Büyük Millet Meclisince 1567 numaralı ve 20-11-1930 tarihli kanun kabul ve neşredilmişti. Verilen bu salâ-
hiyet maksat ve maslahatın icap ve zaruretlerine hasren istimal edilegelmiş ve tatbikatta halk ve müessesatımızı
tazyik etmeyecek ve devletçe en az masraf tahmil edecek şekiller kabul edilmiş ve alemşümul buhranlara rağ-
men paramıza filî bir istikrar temin edilmiştir. Altın esasına bağlı paralardan mühim bir kısmı umumî buhran
tesirlerile az çok temevvüçlere uğramış ve bu sebeple bir çok memleketlerde aldığımız tedbirlere mümasil ve
hatta daha ağır tedbirler ahnagelmiştir.
Paramıza kanunî bir istikrar teminine kadar Hükümetin ayni kanunun verdiği salâhiyeti muhafaza etmesi
ve lüzumlu gördüğü tedbirleri alabilmesi için mezkûr kanunla tayin edilen üç senelik salâhiyetin bir misline ib-
lâğı zarurî görülmüş ve merbut kanun lâyihası bu maksatla tanzim ve takdim kılınmıştır.
Türk parasının kıymetini korumak; 193Q senesi iptidalarında millî bir zaruret hükmünü almıştı. Ancak
hudut ve şümulü çok geniş olan ve süratli kararlar ittihazını mecburî kılan bu mevzuun bir kanun çerçevesi içi-
ne alınması imkânı olmadığından Büyük Millet Meclisine, Hükümete, Türk parasını korumak için cezaî müey-
yideleri havi kararlar ittihazı selâhiyeti 22 Şubat 1930 tarih ve 1567 numaralı Türk parasının kıymetini korumak
kanunu ile verilmiştir. Bu kanunun verdiği salâhiyetle Hükümetçe 22 Mart 1930 tarihinde yarı sermayesi Hü-
kümete ait olmak üzere bir bankalar konsorsiyomu teşkil edilmiştir.
Konsorsiyom; Cümhuriyet Merkez Bankasının işe başladığı 1 Kânunuevvel 1931 tarihine kadar memle-
kette para kıymetinin korunması tedbirlerinin nakit işlerini 1, 2, 3, 4 numaralı kararnameler dahilinde tatbik
etmiştir.
Bu kararnamelerle memlekette dövizin spekülâsyonlara müsait olacak şekilde serbestçe alınıp satılması
durdurulmuş, ancak ithalât yapıldığını gösterir vesikalar mukabilinde veya halkın Devletçe kabul edilmiş izti-
rarları muvacehesinde döviz alabilmeleri esası konulmuştur.
1 Kânunusani 1932 tarihinden itibaren Cümhuriyet Merkez Bankası bu vazifeyi üzerine almış bulunmak-
tır.
Ahiren neşredilen 8 numaralı kararname ile ihracat mukabilinde elde edilecek dövizlerin memlekete ge-
tirilmesi mecburiyeti ve 9 numaralı kararname ile de bütün dövizlerin Cümhuriyet Merkez Bankasına tevdii
mükellefiyeti vazedilmiştir.
— 420 —
Türk parasının kıymetini koruma kanununun verdiği salâhiyetle ittihaz olunan tedbirler senelerden berr
şükranla kaydedilecek filî bir istikrarı mümkün kılmıştır. Ancak dünya iktisadiyatının geçirmekte olduğu buhran
devam etmekte ve her tarafta yeni yeni tedbirler alınmakta olmasına nazaran Hükümetin ayni salâhiyeti yine
Hükümetçe derpiş edilen üç sene müddet için muhafaza etmesi encümenimizce de muvafık görülmüştür.
Neşri tarihinden itibaren üç sene müddetle tatbikına mezuniyet verilen ve 25 Şubat 1933 tarihinde müddeti
nihayet bulacak olan 1567 numaralı kanun hükümlerinin üç sene daha meriyette kalması için teklif olunan bu
lâyihanın esbabı mucibesinde ve diğer encümenlerin mazbatalarında dermeyan olunan mütelaaları yerinde
bulan encümenimizce kabulü muvafık görülmüştür.
Bursa Edirne Erzurum İsparta Kayseri
Dr. Galip Faik Âsim Mükerrem A. Hilmi
Millî paranın kıymetini korumak maksadile temdidi teklif olunan bu salâhiyetlerin yerine kaim olmak
üzere hali hazırda her hangi bir şekilde diğer bir tedbir ittihaz edilememiş bulunmasına nazaran temdidi esas
itibarile muvafık buluyoruz. Ancak bu nevi fevkalâde salâhiyetlerin içinde bulunduğumuz fevkalâde iktisadî
vaziyetler dolayısile sık sık tetkika tâbi tutulmasında dahi fayda mülâhaza ediyoruz. Bu itibarla temdit müdde-
tinin üç sene değil iki olmasını mufavık buluyoruz.
Reis M. M.
Gümüşhane Konya Çorum Niğde
H. Fehmi K. Zaim Mustafa Faik
26 Kânunuevvel 1932
ESBABI MUCİBE
25 Eylül 1926 tarihli Cenevre'de 36 Hükümet (Arnavutluk, Almanya, Avusturya, Belçika, Britanya, Kana-
da, Avustralya, Cenubî Afrika İttihadı, Yeni Zelânda, Hindistan, Bulgaristan, Çin, Kolombiya, Küba, Dani-
marka, İspanya, Estonya, Habeşistan, Fenlândiya, Fransa, Yunanistan, İtalya, Letonya, Liberya, Lituvanya,
Norveç, Panama, Felemenk, İran, Lehistan, Portekiz, Romanya, Yoğuslavya, İsveç, Çekoslovakya, Uruğvay)
murahhaslarının iştirakile yapılan toplantıda esaretin meni ve karada ve denizde esir.ticaretinin ilgası hakkında
bir mukavelename tanzim edilmiştir. Bir sureti ve Türkçeye tercümesi melful bu mukavelename insanî bir mak-
sadı istihdaf etmekte ve Devletin menfaatlerine münafi bulunmamaktadır. Efradın şahsî hürriyetlerine ve saa-
detlerini serbestçe aramaları hakkında müstenit bir rejim kurmuş olan Türkiye Cümhuriyetinde esaret mesele-
sinin mevzubahs olamayacağı derkâr bulunmakla beraber memleketlerinde bizim gibi esir muamelesi cereyan
etmeyen ve binaenaleyh mukavelename ile alâkadar olmayan milletler de sırf taavün gayesile bu mukaveleye iş-
tirak ettikleri cihetle Avrupa Devletleri ve medenî milletler zümresine dahil bulunan Cümhuriyet Hükümetimi-
zin de mezkûr mukaveleye iltihakında, esasen insanî bir gayeye matuf olan bu mesaiye manevî müzaheret noktai
nazarından faide ve lüzum vardır.
İşbu sebeplere binaen mukaveleye iltihak lehinde bir karar ittihazına tevessül buyurulmasını istirham ey-
lerim efendim.
Devlete ait olan müesseseler mefhumuna Ziraat Bankasının da dahil olup olmadığının tefsiri hakkında-
Maliye Vekilliğinin 27 Aralık 1932 tarih ve 177 numaralı tezkeresi suretidir.
— 421 —
Ziraat Bankası, tediye edilmiş sermayesinin en az nısfı devlete ait olan müesseselerden midir? Ziraat Ban-
kası Kanununun 10 uncu maddesinde "bankanın sermayesi evvelâ menafi sandıklarından müdevver nukut ve
matlubattan, saniyen ikrazatta mütedavil ve hakikî sermayesi on beş milyon liraya baliğ oluncaya kadar alına-
cak menafi hissesinden, salisen bankanın temettüatından mürekkeptir. Bu sermaye şubelere bulundukları ma-
hallin hissei menafii nisbetinde tevzi olunur" ve:
Banka nizamnamesinin birinci maddesinde bankanın maksat ve mahiyeti teşekkülü izah edildikten sonra
"işbu şirketin hissedaranı Bankanın 1924 senei hesabiyesi gayesindeki sermayesine gayri kabili bey ve ferağ
mali müşterek olmak üzere sahip olan şehir, kasaba ve köy zürraını temsil eyleyen kaza şahsiyeti maneviyeleri
ile . . . ilâh" ve 9 uncu maddesinde de " . . . her kazanın malik olacağı hisse adedi 1924 senesi plânçosuna göre
tanzim edilecek listeler mucibince tesbit edilerek işbu kazalar namına tayin edilen miktarda hisse senedi ilmü-
haberine raptolunacaktır... ilâh" ve:
Beşinci maddesinde de "şirketin sermayesi yüzer Türk liralık üçyüz bin hisse senedine münkasem otuz
milyon Türk lirasından ibarettir" deniliyor. Bu hükümlere göre otuz milyon sermayenin en az nısfı kazaların
şahsiyeti maneviyesine ait olması lâzımdır.
Kazaların şahsiyeti maneviyesi ise Devlet hükmî şahsiyeti içerisinde mütalea olunabilir. Onun bir cüzü-
dür. Bu itibarla sermayesinin en az nısfı Devlete ait müesseseler meyanmda Ziraat Bankası da sayılabilir.
Hazine kanunun ruhundan vazıın bu fıkra ile istihdaf ettiği müesseseler arasında Ziraat Bankasının mev-
cudiyetini de teemmül etmiş olduğu manasını çıkarmaktadır.
Diğer taraftan hükmî şahsiyetlerin tefrikinde gözetilen gaye ile bu mütaleaların telifi mümkün olamaya-
cağı ve binaenaleyh Ziraat Bankası sermayesinin en az nısfı Devlete ait olan müesseselerden madut olamayacağı
ileri sürülmekte olduğundan bu cihetin;
Tefsiren halli zarurî görülmüş olduğundan bu üç meselenin Yüksek Meclise yazılmasına müsaade buyu-
rulması arzolunur efendim.
9 Teşrinievvel 1933
Banka nizamnamesinin bazı maddelerindeki kelimeleri şu veya bu şekilde telâkki ederek sermayenin Dev-
lete ait olmadığı manası çıkarılmak istenildiği - varit itiraz üzerine - Maliye Vekâletinin tezkeresinden anlaşıl-
maktadır. Bu nizamname 1340 senesi bütçe kanununda yer bulmuş bazı maddelerin bir kısmına göre Bankanın
usulü idaresine bir şekli mahsus vermekten ibarettir. Kanunun dokuzuncu maddesinin birinci fıkrası kazaların
hükmî şahsiyetlerine hisse tayini cihetini imal ettiği halde ikinci fıkrası eşhas namına iştirâk hissesi tahakkuk
ettirmek ve hisse senedi vermek cihetlerini âmirdir ki on seneden beri hiç tatbik edilmemiştir ve ebediyen de
edilmesine imkânı maddî ve hesabî yoktur.
O halde "bu sermaye kimindir?" suali karşısındayız. Tekâlifi umumiye usulile ve tahsili emval kanununa
tevfikan tarh, tahakkuk, tahsil edilen muayyen vergilerden hisse tefriki suretile teraküm eden bu sermayenin
mülkiyet hakkı evvelâ Devletin olması lâzımdır. Saniyen istinat edilmek istenilen nizamnameye göre sermaye-
nin Türkiye taksimatı mülkiyesinde mevcut umum kazaların şahsiyeti maneviyesi namına kaydedildiğine göre
bu kazaların heyeti mecmuasına ait addedilen bir malın mülkiyeti yine Devletin değil midir?
Bazı zevatın zannettiği gibi Bankayı ticaret kanununun tarif ettiği mahiyette sermaye sahipleri muayyen
tam bir anonim şirket telâkki etmek lâzımgelse öyle bir şirket hesabına tekâlifi umumiye ile sermaye toplamak
işi müşkülleşir, hususile Ziraat Bankası şimdiki şekli idaresini aldıktan ve nizamnamesi de daha evvel tatbik edil-
dikten sonra 8 Haziran 1930 tarih ve 1697 numaralı kanun hükmü ile sermayesinin yüz milyona iblâğına kadar
menafi hissesinin istifasına devam edileceği ve bu suretle anonim bir şirket sermayesinin Devletçe vergilerle üç
mislinden fazla tezyidi mümkün olur mu idi?
Ziraat Bankası sermayesi vechi tahsisi itibarile nasıl bir hususiyet ifade ederse etsin mülkiyeti her zaman
Devlete aittir.
. Bu itibarla 21 inci maddenin (sermayesinin en az nısfı Devlete ait) tabirine Ziraat Bankası dahildir.
Hulâsa: Arz ve izah edilen kanunî sarahatler ve sebepler karşısında tefsire lüzum görülmemiştir. Yüksek
Heyetin tasvibine arzolunur.
— 422 —
5 Kânunusani 1933
ESBABI MUCİBE
Malûm olduğu veçhile memleketin imarına matuf ve mühim masraflar ihtiyarını istilzam eden şimendifer
inşası gibi teşebbüslerin bütçenin adi varidatile başarılması çok müşküldür. Bu uğurda tediyesi zarurî olan pa-
raları muhtelif sene bütçelerinden ödeyebilmek için ya müteahhitlerle uzun senelere sari taahhütlere girişmek
ve ifa edilen hizmetler için kısmen Hazine bonoları vermek veyahut uzun vadeli istikrazlar aktetmek icap eder.
1926, 1927 ve 1929 tarihli kanunlarla demiryolları, sular ve limanlar için muhtelif senelere sari mukavelât
aktine ve Hazine bonoları ihracına Meclisi Âlice Hükümete salâhiyet verilmişti. Bu salâhiyet çok ihtiyatla isti-
mal edilmiş ve pek mühim bir kısım inşaat da bu esasa göre yapılmıştır.
Ancak imkân müsait oldukça uzun vadeli istikrazlarla bu işlerin başarılması her halde Devlet için daha
faideli olacağı aşikârdır.
İktisadî vaziyetimiz ve halkımızda görülen meşkûr tasarruf alâmetleri bize bu yolda da yürümek ümit ve
cesaretini vermiştir. Bir taraftan tasarrufları teşvik etmek ve diğer cihetten memlekette iş yaratmak gibi içti-
maî ve iktisaçjî faideler teminden başka Hazineye üçte bir nisbette hissedar sıfatile temin edeceği menfaatle
beraber safî hasılatının yüzde 62,5 dahi Hazineye ait olan ve bu buhranlı devrelerde bile ihracı daima mümkün
ve emin bulunan Ergani bakır madenimizin bir an evvel işletilmesini temin etmek düşünülmüştür.
Cümhuriyetimizin ilk dahilî istikrazı olması sebebile bunu cazip kılmak ve halkımızı medenî milletlerde
mutat olan bu nevi tasarrufa da alıştırmak için muktazi kanun müeyyedeleri lâyihada nazarı dikkate alınmış
ve kabulü halinde buna müteallik teferrüat ve diğer teknik hususatın Cümhuriyet Merkez Bankası ile aktedilecek
mukavelede tesbiti zarurî görülmüştür.
Ezcümle; çıkarılacak tahvillerin yirmi lira gibi herkesin kolayca tedarik edebileceği kıymetlerde olması
ve tahvilât için azamî yüzde 7 ye kadar tesbit edilecek bir temettüden yüzde 5 gibi münasip miktarının faiz
şeklinde tevziinden sonra mütebakisinin kura ile tevzi olunacak ikramiyelere hasrı suretile tasarruf erbabına
sağlam bir plâsman temini ve ayni zamanda ikramiyenin psikolojik tesir ve faideleri nazarı itibare alınmıştır.
Filhakika diğer devletlerde de ikramiye ve faizin ayni tahvilde birleştirilmesi şeklindeki istikrazlar daima
rağbet ve muvaffakiyet kazanmıştır. Bundan başka tahvillerin on sene gibi bir müddet için tahvili deyin veya
diğer suretle tedavülden kaldınlmayacağı şeklinde bir kayit konmak suretile uzun bir müddet için plâsmanın
değişmeyeceği hakkında tahvilât ashabına teminat vermek, müruru zaman müddetlerini kanunda tasrih eyle-
mek, tahvillerin Devlet ve Devlet müesseseleri için teminat makamında ve emlâki milliye satışlarında başa baş
kabulünü tahtı temine almak gibi şekillerle itibar ve tedavülünün muhafazası düşünülmüştür.
Tahvillerin kura keşidesi ile başa baş itfası ve fii ihracın itibarî kıymetten bir miktar noksanile tesbiti fazla
rağbeti mucip olacağından lâyiha bunu da imkân verecek şekilde tanzim edilmiştir. Tahvillerin ihraç muame-
lesile faiz ve ikramiyelerinin her türlü rüsum ve mükellefiyetten muaf tutulması bir istikraz için cazip bir esas
olmak itibarile ihmal edilmemiştir.
11 Kânunusani 1933
ESBABI MUCİBE
•
1909 da Şanghay'da Beynelmilel komisyon tarafından açılan yolda bir adım daha atmağı arzu eden bir
çok devletler Amerika hükümetinin teklifi ve Holânda hükümetinin de daveti üzerine Lahey'de içtima ederek
— 423 —
afyon, morfin, kokain suiistimalini ve kezalik bu maddelerin mümasili olan suiistimallere mahal veren veya
verebilecek olan müstahzar ve müşterek droğlar "ecza" ın tedricen menini takibe karar vermişler ve bu nokta
hakkında beynelmilel bir itilâfın lüzumunu ve mütekabil faydasını nazarı dikkate alarak bir mukavele aktey-
lemişlerdi. tşbu mukavelename 1914 munzam protokolü ile ikmal edilmişti. Munzam mukavelename ve proto-
kol o zaman memleketimizin başlıca ihracat eşyasından addedilen afyon ekim ve ticaretini tahdit edeceği mü-
lâhazasile sakıt Osmanlı hükümeti murahhasları tarafından her ne kadar kabul edilmemişse de Lozan muahe-
denamesinin 101 inci maddesi ile bunlara iltihakı kabul etmiş bulunuyoruz.
Salifülârz mukaveleler ahkâmının tatbiki neticesi olarak afyon kaçakçılığı hayli azalmış ve insaniyeti
tahrip eden büyük bir âfetin mehmaemken önüne geçilmesi kabil olabilmişse de bunun dahi gayrikâfi olduğunu
idrak eden devletler afyon ve müştakkatının imal ve ihracını tahdit ve daha sıkı bir kontrola tâbi tutmağı karar-
laştırmak üzere 1925 senesinde Cenevre'de toplanarak 1925 mukavelename ve protokolünü tanzim ve imza et-
mişlerdir.
Bilâhare devletler beynelmilel bir uzlaşma ile uyuşturucu mevaddın fen ve tıpta istimallerini temin ederek
cihanın meşru ihtiyacatına hasrı ile evvelce Lahey ve Cenevre'de aktedilmiş olan salifülârz mukavelâtın ahkâ-
mını itmam arzusile Cenevre'de toplamışlar ve 1931 afyon mukavelenamesini tanzim ve imza etmişlerdir. İşbu
mukavelaneme dahi ayni iktisadî ve ticarî mülâhazalardan maada bazı noktai nazar ihtilâfından dolayı tarafı-
mızdan reddedilmişti.
Halbuki bütün ahkâmına ittiba etmeyi insanî büyük bir vazife adderek kanunlarımızı ona göre tanzim ile
kaçakçılığa karşı şiddetli tedabir ittihazından bir an hali kalmadık. Buna rağmen son seneler zarfında memle-
ketimizin afyon kaçakçılığına bir merkez teşkil ettiği hakkında umumî bir zehap hâsıl olmuş ve aleyhimizde bil-
hassa Amerika'da bir çok propagandalar yapılagelmekte bulunmuş olduğu cihetle bu suizanlara katiyen nihayet
vermek ve medenî Devletler zümresinden hariç kalmamak üzere salifülarz mukavelâtı Hükümetimiz Yüksek
Meclisin tasvip nazarlarına arza karar vermiştir.
12 Kânunusani 1933
ESBABI MUCİBE
1715 numaralı Cümhuriyet Merkez Bankası kanununun 26ncı maddesi mucibince Hükümet, Banka ser-
mayesini teşkil eden 15 milyon liranın yüzde 15 i nisbetinde olan 2 250 000 liralık hisse senedi ile Bankaya iştirak
eylemiş ve mezkûr maddenin son fıkrası mucibince işbu hisse senetleri mukabilinin halis altın olarak Bankaya
tediyesi muktazi bulunmuştur. Hükümetin işbu yüzde 15 iştirak hissesi olan 2 2500 00 liranın mukaddema
yüzde 70 i olan 1 575 000 lirası altın olarak Bankaya tediye edilmişti.
Ancak Merkez Bankası kanununun bazı maddelerin tadil ve bu kanuna bazı hükümler ilâvesine dair
olan 2062 numaralı kanun mucibince altın olarak tediye şartı olmaksızın Hükümet hissesinin yüzde 15 ten
yüzde 25 e iblâğ olunması neticesi olarak Hazinenin daha 1 500 000 liralık hisse senedi almasına salâhiyet veril-
miş olduğundan bunun da yüzde 70 i olan 1 050 000 liranın daha Bankaya tediyesi lâzımgelmektedir.
Tediyesi icap eden işbu 1 050 000 liradan 673 328 lirası Hazinece Merkez Bankası kanununa tevfikan Ban-
kaya devri lâzımgelen mevcut altın bedellerile temini kabil bulunmakta ise de bunun kanunî hadde iblâğı için
daha 376 672 liralık tahsisata ihtiyaç vardır. Binaenaleyh 673 328 lirası Bankaya satılan altın bedellerile ve 376 672
lirası da bu sene satılan istikrazı dahilî tahvil bedellerile karşılanmak üzere ceman 1 050 000 liralık tahsisat
istihsaline lüzum görülmüş ve merbut kanun lâyihası bu maksatla tanzim ve takdim kılınmıştır.
— 424 —
12 Kânunusani 1933
ESBABI MUCtBE
Dünyanın hiç bir memleketi yoktur ki hava hatlarına Türkiye kadar mübrem ve acil bir surette mühtaç
olsun. Başka hiç bir memleket yoktur ki; millî hava hatlarına bu kadar mütenevvi ve esaslı vazifeler tevcih et-
sin ve hava hatları umumî hizmetler noktai nazarından bu kadar büyük bir boşluk doldurmağa namzet olsun.
Her millet siyasî, idarî, askerî, içtimaî, iktisadî, noktai nazardan birlik hissini tamamile duyabilmek için
toplu bir manzara arzetmesi yani efradının birbirile haftalar zarfında değil, saatler zarfında temas ve muvasala
temin etmesi lâzımdır.
Memleketimizde bu gayenin tahakkuku için kâfi miktarda demiryoluna, yollara, telgraf ve telefon hat-
larına malik olmamız lâzımgelir. Yalnız memleketimizin her köşesinin bunlarla tamamen teçhizi zaman ve para
meselesidir.
Devlet demiryolları ve seyrisefain idarelerinin teşekkülüne saik olan amiller hava hatları için de aynen
vârittir.
Bundan başka hattın tesisile inkişaf edebilmesi ancak bütün fennî icapların yapılması, emin ve munta-
zam bir işletmeye mazhariyeti ile kabildir.
Çok fennî olan bu teşkilâtta muvaffak olabilmek için de bu işle alâkadar kadrosu dahilinde bulunacak
eşhasın bilhassa tayyarecilikte ve fenninde olduğu kadar iktisadi sahada da teşkilâtçılıkta da tam bir vukufu
olması şarttır. Bu ise mütehassıs insanlara ihtiyaç gösterir. Bir fikir edinmek için bu hususta ileri gitmiş mem-
leketlere ve bütün medeni memleketlerin hayatına dahil olan seyrüsefer müesseselerine bakarak hemen her dev-
letin hava seyrüseferinin askeri esaslar üzerine kurulduğunu görürüz. İngiltere'de, Fransa'da, İtalya'da, Lehistan-
da ve Rusya'da hava seyrüseferine müteallik teşkilâtın tesisinde ve bu memleketlerin hava siyasetinde tercihan
askeri sebepler mühim bir rol oynamaktadır. Yalnız Almanya gibi silâhtan tecrit edilmiş memlekettir ki iktisadî
maksat takip eder görünmektedir. Askerî ve sivil tayyareciliğin fen sahasında, arazi teşekkülâtında, eşhas, mal-
zeme hususlarında birbirile çok sıkı alâkadar oldukları müşterek mühim noktalan vardır. Bu cihetle muvaffa-
kiyetli hava siyaseti için en yüksek kanun tayyarecilikte faal olan bütün bu kuvvetlerin hâsılasıdır.
Tayyareciliğin, askerî, sınaî, siyasî ve fennî tekemmülü için ana hatlar, bundan dolayı mümkün olduğu
kadar bir merkezden, bir elden çıkmalı ve idare edilmelidir. Buna binaen büyük ve ileri memleketlerde en yük-
sek hava makamları dahi ekseriyetle askerî olarak kurulmuş ve sivil hava seyrüseferi de lâyık olduğu bir ehem-
miyetle askerî teşkilâta ilhak edilmiştir. Çünkü teşkilâtta kullanılacak tayyarelerin, motörlerin fennî şartname-
lerini tanzim ve bu şartnameye göre alınırken, muayene, tecrübe ve tesellümleri, zaman zaman kontrolleri, keza
yedek malzemenin alınması muayenesi yine hususî ihtisas sahibi bir komisyona ve lâboratuara ihtiyaç gösterir.
Keza hattın muntazam, arızasız işlemesi için daima ikmale ihtiyacı vardır. Bu ikmal işleri için de başlan-
gıç ve nihayet merkezlerinde, bazı orta merkezlerde bu malzemenin fennî bir surette muhafaza ve bakımı için
depolara ve mütehassıs eşhasa ihtiyaç gösterir.
Bundan maada tayyarelerin uçabilmesi için meydanlara, tamirleri için fabrikaya, emniyetleri için hava ve
yer telsizlerine, rasat postalarına ihtiyaç vardır.
Binaenaleyh bu maksatla yeniden meydanlar istimlâk, tesis ve ıslah etmek, tamirhane ve fabrikalar yap-
mak, telsizler almak, rasat postaları tesis etmek milyonlara mütevakkıf bir iştir. Bu gibi işleri yapabilmek için
oldukça mühim bir para sarfetmek, esasen bilhassa ilk senelerde daima açığı olacak olan bu teşkilâtın açığını
mühim miktarda arttıracak belki hattın inkişafına mühim bir mani olacaktır. Bundan başka M. M. Vekâleti teş-
kilâtı haricinde bu mütehassıs eşhası bulmağa da imkân yoktur.
M.M. Vekâleti teşkilâtından istifade etmek suretinde bu idarenin başka bir makama merbut olması işlerin
uzamasına sebep ve arzu edilen şekilde tedvirine mâni olacaktır.
Binaenaleyh:
Gerek hattın emniyet ve intizamla fennî bir surette işlettirilmesi gerekse emniyeti ihlâl etmeden bu işin en
az bir masrafla tedviri "Türkiye havayolları idaresi"nin M. M. Vekâletine bağlı, Devlet demiryolları ve seyri-
— 425 —
sefain gibi hükmî şahsiyeti haiz bir idare olarak teşekkülünü icap ettirmekte olduğundan merbut kanun lâyi-
hası bu maksada göre tanzim ve takdim olunmuştur.
ESBABI MUCİBE
Menafii umumiyeye müteallik imtiyazat hakkındaki 10 Haziran 326 tarihli kanun hükümlerine istinaden
Hükümet tarafından verilmiş olan imtiyazlara müteallik mukavelenamelerle imtiyaz sahiplerine bazı vergi ve
resim muafiyetleri verilmekte idi. Ancak zikrolunan bazı maddeler tezyiline ve bu kanunun bazı maddelerinin
ilgasına dair Hükümetçe tertip edilen lâyihai kanuniye B. M. Meclisince kabul edilerek iktisabı kanuniyet et-
miş bulunmaktadır. 28-6-1932 tarih ve 2025 numaralı olan bu kanun mucibince bundan böyle Hükümetçe
aktedilecek imtiyaz mukavelelerinde imtiyaz sahiplerine verilecek her nevi resim ve vergi muafiyetlerinin daha
evvel B. M. Meclisinin tasvibine iktiran etmiş bulunması esastır.
2025 sayılı kanun 10 Haziran 326 tarih ve 108 numaralı menafii umumiyeye müteallik imtiyazat hakkın-
daki kanunun 3 üncü ve 6 nci maddelerini ilga etmiştir. Fakat Teşkilâtı Esasiye kanununun meriyete girdiği ta-
rihle 2025 sayılı kanunun neşri arasındaki müddet zarfında Hükümet tarafından menafii umumiyeye müteallik
imtiyazat hakkındaki kanuna istinaden muhtelif şirketlere imtiyazlar verilmiştir. (2025) sayılı kanun, imtiyazat
kanununun yalnız iki maddesini ilga ettiğine göre mezkûr kanunun mevaddı sairesi ahkâmı caridir ve Hükü-
metin Meclisçe de tanınmış olan mezkûr kanuna tevfikan imtiyazat vermiş olması da doğrudur. Ancak mezkûr
imtiyazların da 2025 numaralı kanuna uydurularak bütün imtiyazların muamelâtı tasfiye edilmiş olmak üzere
bu kanunun tanzim edildiği anlaşıldı. Binaenaleyh 2025 numaralı kanunu esas kanun olarak tutmak için buna
bir zeyl ilâvesinden ise başlı başına bir kanun yapılması daha muvafık görülmüştür.
(Bazı şirketlerin muhtelif vergi ve resimlerden muafiyeti hakkında kanun) adını verdiğimiz lâyihai kanu-
niye aşağıdaki şekle konulmuştur:
Madde 1 — Teşkilâtı Esasiye kanunu meriyet mevkiine girdiği 20 Nisan 1340 tarihinden itibaren 28-6-1932
tarih ve 2025 numaralı kanunun neşri tarihine kadar geçen devre zarfında Hükümetçe verilen aşağıdaki cetvel-
de yazılı imtiyaz mukavelelerindeki vergi ve resim muafiyetleri gerek yukarıda zikrolunan devre zarfında ve ge-
rek bundan sonra mukavelelerin devam müddetince meri ve muteberdir.
NOT
Samsun şehri su ve elektrik imtiyazı Teşkilâtı Esasiye kanununun meriyete vazındatı mukad
tarihli mukavelename ile belediyeye verilmiş olması dolayısile mezkûr mukavelename hükümle
yet meselesi işbu cetvelde gösterilmemiştir.
Muafiyeti
Şirketin ismi Mukavele icap ettiren Maddenin ayni
tarihi madde No.
İstanbul Anadolu cihe- 20 Nisan 1931 7 18 Eylül 1340 tarihli şartname mucibince elektrik
ti elektrik tesisatının ve havagazı şirketine elektrik tevziine müteallik
İstanbul elektrik şir- olarak hariçten celbedeceği malzeme için bah-
ketine devri mukave- şedilmiş olan gümrük muafiyeti, Anadolu cihe-
lenamesi. tile Adalar'a yapılacak şebeke tevsiatı için (elektrik
muadditler hariç olmak üzere) hariçten celbedile-
cek malzemenin faturalara müstenit bedel ve kıy-
meti maktuan tayin edilmiş bulunan (750 000) ye-
kûnunu dolduruncaya kadar, meri ve muteber ola-
caktır.
— 426 —
Muafiyeti
Şirketin ismi Mukavele icap ettiren Maddenin ayni
tarihi madde No.
İzmir elektrik ve tram- 17 Mart 1341 13 Şirketin mukavelesi mucibince inşasına mecbur
vay. olduğu tesisatı iptidaiyesi için lâzım olup Türkiye
dahil ve haricinden celp ve mubayaa edeceği bil-
cümle eşya ve malzeme bir defaya mahsus olmak
üzere gümrük resmile rüsumu dahiliyeden muaf-
tır. Şirketin sermayesi üzerine hiç bir vergi tarho-
lunmayacaktır. •
Ödemiş su ve elektrik. 22 Mayıs 1926 17 Tesisat ve inşaatı iptidaiye ve tevsian ilâve oluna-
cak aksam işin bir defalık olmak üzere gerek dahil
ve gerek hariçten mubayaa ve celp edilecek taş, kum,
kireç, ahşap, çimento, demir, çelik, elektrik, esas
tevziat nâkilleri, demir ve çelik font boruları, elekt-
rik türbin, motor ve dinamoları, mübeddileler gibi
bir çok malzeme, alât ve edevat, makineler rüsumu
dahiliyeden ve gümrük resminden muaftır.
Adana elektrik. 3 Kâ. Sa. 1929 22 Mezkûr şirketle münakit 22 Teşrinisani 1331 tarihli
şartnamei esasiyenin 69 uncu maddesinde verilen
muafiyete 3 Kânunusani 1929 tarihli mukavelena-
menin 22 inci maddesile ilâve yapılmıştır:
Beynelmilel tayyare şir- 17 Ağustos 1341 Şirketin 5 inci madde mucibince iddihar etmek
keti Ruhsatname mecburiyetinde bulunduğu yedek aletlerle tayya-
releri gümrük resminden muaftır.
Aeroesperesso tayyare 18 Eylül 1341 5 inci madde ile vaki olan taahhüdatı ita emrinde
şirketi Ruhsatname hakikî imkânı fili ve iktisadî temin etmek için Tür-
kiye Hükümeti şirkete muafiyeti âtiyeyi bahşeyler:
Şirketin tayyareleri ve 5 inci madde mucibince id-
dihar etmeğe mecbur olduğu yedek aksamı güm-
rükten muaftır.
Konya elektrik şirketi 7 Ağustos 1340 41 Tesisatı iptidaiye için muktazi olup sahibi imtiyazın
memaliki ecnebiyeden celbedeceği taş, ahşah, ma-
adin ve mahrukat ilâahiri gibi malzeme ile alât ve
edevat gümrük resminden istisna edilecektir. Müd-
deti imtiyaz zarfında gerek imalât ile bunların mües-
ses bulunduğu arazi ve varidatı üzerine hiç bir ver-
gi tarholunmayacaktır. Sahibi imtiyaz tarafından
inşa edilip işletme muamelâtına ait bulunan bil-
— 427 —
Muafiyeti
Şirketin ismi Mukavele icap ettiren Maddenin ayni
tarihi madde No.
Trabzon elektrik şirketi 8 Kâ. S. 1341 49 Tesisatı iptidaiye için muktazi olup müteahhidin
Şartname hariçten veya dahilden celp ve tedarik eyleyeceği
taş, ahşap, maadin ve mahrukat ve ilâahiri gibi
malzeme ile alât ve edevat halen ve âtiyen güm-
rük resmile sair her nevi tekâliften ve her gûna rü-
sumu mahalliyeden istisna edilecektir. Müddeti
imtiyaz zarfında gerek imalât ile bunların müesses
bulunduğu arazi ve gerek bizzat imtiyaz varidatı
üzerine hiç bir vergi ve resim tarholunmayacak-
Malatya elektrik şirketi 10 Haziran 1926 44 Tesisatı iptidaye için muktazi olup sahibi imti-
Mukavele yazın memaliki ecnebiyeden veya dahilden celbe-
deceği taş, ahşap, maadin ve mahrukat ve ilâahiri
gibi malzeme ile alât ve edevat ve halen ve âtiyen
gümrük resmi ile sair her nevi tekâliften ve her gû-
na rüsumu mahalliyeden istisna edilecektir.
Müddeti imtiyaz zarfında gerek imalât ile bunla-
rın müesses bulunduğu arazi ve gerek bizzat im-
tiyaz varidatı üzerine hiç bir vergi ve resim tar-
holunmayacaktır. Sahibi imtiyaz tarafından inşa
edilip işletme muamelâtına ait bulunmayan bil-
cümle mebani ve müessesat ve şirketin umum me-
murin ve müstahdemini halen mevkii tatbikte bulu-
nan ve âtiyen mevkii icraya vazedilecek olan bil-
cümle rüsuma tâbi olacaktır.
Antalya elektrik şir- 6 Teşrin E. 1341 33 Tesisatı iptidaiye için muktazi olup kabulü kati
geti Şartname tarihine kadar şirketin memaliki ecnebiyeden cel-
bine mecbur olacağı makine alât ve edevat ve maa-
din ve sair malzeme ile dahilden tedarik edeceği
taş ve saire gibi malzeme her gûna rüsumdan ve
gümrük resminden istisna edilecektir. Müddeti
imtiyaz zarfından gerek imalât ile bunların mües-
ses bulunduğu arazi ve gerek sermaye ve varidatı
üzerine bir gûna vergi tarholunmayacaktır. Şirket
tesisatı iptidaiye için muktazi keresteyi liva dahi-
linde bulunan ormanlardan orman memurlarının
müsaadesi ve malûmatı tahtında bilâ resim katet-
tirecektir. Şirket tarafından inşa edilen işletme mu-
amelâtına ait bulunmayan bilcümle mebani ve mü-
— 428 —
Muafiyeti
Şirketin ismi Mukavele icap ettiren Maddenin ayni
tarihi madde No.
Kayseri elektrik şir- 11 Teşrini E. 1926 17 Tesisat ve inşaatı iptidaiye ve tevsian ilâve olunacak
geti Mukavele olan aksam için bir defalık olmak üzere gerek dahil
ve gerek hariçten mubayaa ve celbedilecek taş,
kum, ahşap, kireç, çimento, demir, çelik, elektrik
esas tevziat nâkilleri ile ilâve ve sair bilûmum ede-
vatı sabite ve müteharrike ve aksamı madeniye ve
malzeme gümrük resminden muaf olacaktır. İm-
tiyaz müddetince imalâtın müesses bulunduğu arazi
ile imalât ve bizzat imtiyaz varidatından bir gûna
resim alınmayacaktır. Şu kadar ki, işbu maddede
mezkûr eşya ve malzemenin müfredatı üçer nüsha
olarak berayi tasdik Nafıa Vekâletine gönderile-
cektir.
Denizli elektrik şir- 14 Mart 1932 47 Hitamı müddeti imtiyaza kadar şirketin varidatı
keti Mukavele ve ihtiyat akçesi ve imalâtın tesisi için muktazi
arazi müsakkafat olmayıp münhasıran arazidir.
Vergiden muaf olacağı gibi hisse senedatı ve tah-
vilâtı dahi damğa resminden maada diğer rüsum
ve tekâliften muaf olacaktır.
Ankara otobüs şirketi 13 Kâ. S. 1932 11 İmtiyaz müddetinin nihayetine kadar şirketin ec-
Mukavele nebi memleketlerden getireceği arabalar ve bunla-
ra ait yedek edevatı tesisata müteallik âletler ve ma-
kineler ve bunların yedek parçalarile şirketin vari-
dat ve ihtiyat paraları ve şirketin idarehanesile ta-
mirhanesine garaj, depo ve bekleme mahallerine
muktazi arazi vergilerden ve gümrük ve belediye
rüsumundan ve keza şirketin hisse senedatı ve tah-
vilâtı dahi damga resminden maada rüsum ve te-
kâliften muaf olacaktır. Şu kadar ki gümrük res-
minden muafiyet için getirilecek eşyanın fatura-
ları Nafıa Vekaletince masraf edilmiş bulunacak
ve ihtiyat lâstiklerle yedek parçalar şirketin tesis
edeceği bir depoya konulacak ve belediyenin kont-
rolü altında depodan çıkarılacaktır.
Ankara elektrik şirketi 24 Mart 1927 18 İmtiyazın devamı müddetince gerek tesisat ve ima-
Ankara havagazı şirketi lâttan ve gerek bunların mebni bulunduğu araziden
ve işbu imtiyazın temin ettiği varidattan bir gûna
resim ve vergi alınmayacaktır.
Bilcümle tesisat ve tefrişatın ve imalâtın vücude
getirilmesi için umumi kabulü muvakkat tarihine
kadar tesisat, inşaat ve istihsalâta müteallik olup
Nafıa Vekâletince musaddak faturaları mucibince
memaliki ecnebiyeden tedarik ve celbolunacak kâf-
fei alât ve edevatı madeniye ve mihanikiye ve leva-
zımı saire gümrük resminden muaf olacaktır. İşbu
muafiyet ileride gaz fabrikası (Müvellidi elektriki
fabrikası) ve şebekei tevziiyenin tevsii için celbe-
dilecek levazım ve alât ve edevata da şamil olacak-
tır. Şirketi tarafından inşa edilip işletme umurun-
da istimal edilmeyecek mebani ve müessesat ile şir-
ketin memurin ve müstahdemini elyevm meriyülic-
ra bulunan ve ileride vaz ve ihdas edilecek olan
kâffei rüsum ve tekâlife tâbi bulunacaktır.
Sivas elektrik şirketi 23 Eylül 1341 17 Tesisat ve inşaatı iptidaiye ve tevsian ilâve oluna-
Mukavele cak akşam için bir defalık olmak üzere gerek da-
hil ve gerekse hariçten celp ve mubayaa edilecek
taş ve kum, ahşap, kireç, çimento, demir, elektrik
esas tevziat nâkilleri, elektrik motor ve dinamoları
ve mübeddileler gibi malzeme, âlet, edevat ve maki-
neler rüsumu dahiliye ve gümrük resminden muaftır.
Atiyen elektrik cereyanına bir resim tarholunursa
bu resim müstehlikler tarafından tediye olunacaktır.
Maraş elektrik şirketi 12 Mayıs 1341 48 Tesisatı iptidaiye için muktazi olup müteahhidin
Mukavele Türkiye dahilinde mubayaa eyleyeceği taş, ahşap,
maadin ve mahrukat ve ilâahiri gibi malzemesile
alât ve edevat her gûna rüsumu dahiliyeden istisna
edilecektir.
Müddeti imtiyaz zarfında gerek imalât ile bunların
müesses bulunduğu arazi ve gerek bizzat imtiyaz
varidatı üzerine hiç bir vergi tarholunamayacaktır.
Bilûmum memurin ve müstahdemin halen mev-
kii tatbikte bulunan ve atiyen mevkii icraya vaze-
dilecek olan bilcümle rüsuma tâbi olacaktır. Ati-
yen bir kanunu cedit ile kudreti elektrikiyeye doğ-
rudan doğruya dolayısile bir resim vazolunursa
resmi mezkûr müstehlikler tarafından ita oluna-
caktır.
15 Kânunusani 1933
ESBABI MUCİBE
Askeri fabrikaların ticarî şekilde iş yapmaları hakkında 2013 numaralı kanunun bahşeylediği salâhiyet
dahilinde altı aydan beri yapılan tecrübe ve tatbikat esnasında bazı müşkülâta tesadüf edilmiş ve muamelâtın
daha seri ve piyasada ecnebi memleketler sanayiine karşı rekabeti temin edecek bazı tedabir ile salâhiyetler alın-
ması mecburiyetinde kalınmıştır. Bu sebepten 2013 numaralı kanuna zeylolmak üzere tanzim olunan sekiz mad-
delik kanun lâyihası ilişik olarak arz ve takdim kılınmıştır; bu lâyiha berveçhi ati izah olunur:
1 - Askerî fabrikalar ticarî muamelâta başladıktan sonra bazı mühim sipariş ve teklifler karşısında kal-
mış ve hatta sermayeden yapılacak tesisat ve alınacak makine ve tezgâhların ayni sipariş bedelile itfasından son-
ra mühimce bir kâr da bırakacak işler tesbit edildiği halde sermayenin 50 bin lira gibi cüzî olmasından dolayı
bu fırsatlar kaçırılmıştır; binaenaleyh kanunun birinci maddesile mütedavil sermaye işlerinin tedviri için millî
bankalar ve müesseseler nezdinde Askerî Fabrikalar umum müdürlüğü namına Hazineden 500 bin liraya kredi
açtırılması mezuniyeti istenilmiştir.
2 - Askerî fabrikalar bir taraftan kendine verilen bütçeye göre orduya ait ihtiyacatı yaparken diğer taraf-
tan da ayni fabrikalar ve müesseseler mütedavil sermaye siparişlerini de yapmağa mecburdur. Bu sebepten
bütçe ile sermaye arasında bazı girift vaziyetler çıkmıştır. Bütün teşkilât ve tahsisat her iki vazifeyi de birlikte
yapmak mecburiyetinde olduğundan her zabit, memur ve müstahdemin resmî siparişlerle mütedavil sermaye
siparişlerinde ne kadar çalıştıklarının tesbiti ve çalışma istihkaklarının bir kısmının bütçeden ve bir kısmının
da mütedavil sermayeden itasına maddeten imkân yoktur. Bunun için teşkilât maaşat ve ücuratının kemakân
bütçeden verilerek bu paraların masarifi umumiye meyanında bir nisbet dahilinde hem resmî ve hem de müte-
davil sermaye siparişlerine ilâve edilmek suretile imhasında mecburiyet vardır. Mütedavil sermaye siparişleri-
nin işletme masarifi olarak almış olduğu mebaliğ sene nihayetinde mütedavil sermayeden Hazineye iade etmek
suretile muamele ifası lâzımdır. Mütedavil sermaye siparişlerinde bilfiil çalışanların işçilik ücuratının sermayeden
verilmesi şarttır. Ancak bazı esbabı mücbire dolayısile bütçeden verilmesi de lâzımgelmektedir. Ezcümle orduya
ait büyük mikyasta çelik, pirinç dökümlerinden mütedavil sermayeye ait ve ocak için bir döküm teşkil etmeye-
cek küçük aksam için bu büyük dökmelerden istifade etmek lâzımgeldiği gibi bu yolda çalışan işçilerin resmî ve
mütedavil sermaye siparişlerinde çalıştıkları müddetin tefrikine de imkân olamaz.
Fabrikalar bütçeden işletilmekte olduğundan işletme masrafı olarak kömür, elektrik, tathirat, teshinat,
kırtasiye, telefon, su, kuvvei muharrike gibi masrafların da ancak masarifatı umumiye meyanında imhası kabil
olup mütedavil sermayede kendi payı kadar bu masraflardan bir kısmının üzerine sene nihayetinde toplanan bu
paraların da Hazineye ret ve iadesi icap etmektedir.
3- Âlemi ticaret zaman ve müddete büyük ehemmiyet vermektedir. Müşteri siparişini muayyen bir zaman
zarfında yapılıp teslim edilmesini arzu ediyor. Çok mütenevvi olan ticarî siparişlerin malzemesinin piyasadan
hemen mübayaası müşkül olduğu gibi bunları vaktile alıp depo etmek imkânı da yoktur. Bilhassa madeniyatın
lâzım olduğu kadar kestirilip satın alınmasına da hiç bir zaman imkân mevcut değildir. Esasen ekser malzeme-
nin piyasada mevcudu olmadığından ecnebi memleketlerden getirtmek uzun zamana mütevakkıftır. Halbuki
askerî fabrikalar ambarlarında sabık Osmanlı Hükümetinden, umumî harp ve istiklâl muharebeleri metrukâ-
tından kalma ve bilâhare satın alınmış muhtelifülcins malzeme mevcuttur. Bunların bir kısmı da bu günkü
ihtiyacatı askeriyeden fazladır ve uzun zaman elde tutulmaları ile evsafından bittabi zayiat yapmaktadır. Bu
kabil malzemeyi ticarî siparişlere sarfetmek suretile istifade etmek iyi bir fırsat zuhur etmiştir.
4 - Mütedavil sermayenin ayrıca fabrikaları ve teşkilâtı olmadığından ve bu sermaye yeniden fabrika ya-
pılması da istihdaf edilmemiş olduğundan ticarî siparişlerin mevcut fabrika ve müesseselerin tesisat, âlât ve ede-
vatile yapılacağı tabiidir. Bu sebeple bunun mütedavil sermayeyi tezyit mahiyetinde telâkki edilmemesi lâzım-
gelir.
5 - Askerî fabrikalar ambarlarında ordu ihtiyacına lüzumu olmayan bir çok malzeme ve eşya olmakla be-
raber ordu siparişlerinin imalinde zuhura gelen talî hasılat da bulunmaktadır. Bunlar bir yersizlik veya kapsız-
lık dolayısile bilmecburiye satılmakta ise de mütevassıtlar bunları ucuz olarak piyasada perakende olmak üzere
pahalıya satmaktadırlar. Buna mâni olmak ve piyasa fiati üzerinden ihtiyaç hâsıl oldukça, talip ve fırsat zuhur
— 431 —
ettikçe hakikî kıymeti üzerinden perakende veya toptan satılabilmesi için bu kabîl malzeme ve eşyanın maliyet
fiatleri üzerinden mütedavil sermayeye mal edilerek ticarî şekilde satılması ve maliyet fiatlerinin de sene sonun-
da Hazineye ret veya bedel mukabilinde ihtiyacatı harbiyeye vefa edecek malzeme mubayaası suretile Hazine
menfaati siyanet edilmiş olacaktır.
6 - Askerî fabrikaların, askerî teşkilâta dahil bulunması hasebile her türlü malzeme ve eşya ve mamulâtı
demiryollarında sülüs ücretle nakledilmektedir.
Mütedavil sermayenin siparişlerini piyasa fiatine yapabilmek için sermaye namına alınacak malzeme ile
üçüncü maddesile ambarlara iade edilecek malzemenin nakli ücretlerinin yüzde 30 tenzilâtlı olmasında da za-
ruret vardır.
7 - 2013 numaralı kanunun tatbikından sonra salifülârz hâdiselerin zuhuru dolayısile işbu kanunun sene
iptidasından itibaren tatbiki büyük sühuleti mucip olacaktır.
B) Askerî fabrikalar umum müdürlüğü mütedavil sermaye işlerine gelince; bu hususta askerî fabrikalar
lâakal diğer millî fabrikalar derecesinde himayeye mazhar olmalıdır. Aksi takdirde çalışmaları ve rekabet etme-
leri imkânı olmaz. Bu ise maksadı tesise mugayirdir. Maliye Vekâletinin yukarıda arzolunan mülâhazası bu kı-
sım zaten münakaşaya bile mahal bırakmamaktadır. Buna binaen hususî fabrikaların istifade ettiği hukuktan
fabrikalarımızın istifade etmesi bir hakkı tabiidir. Bu kanunla fabrikalarımızın istifade edeceği gümrük muafi-
yeti yekûnu 50 000 lirayı geçmeyeceği için şayanı istiksar da değildir.
ESBABI MUCİBE
Eski ve az adetteki gemilerimizin tamirat ihtiyacını oldukça tatmin etmekte olan eski Haliç tersanesi, iki
sene evveline kadar bilmecburiye istimal edilmekte idi.
Bu gün donanmamıza iltihak etmiş bulunan yeni harp birliklerimiz ile ahiren tamiratı hitam bulan Ya-
vuz harp gemimizin İstanbul'da bırakılması tecviz olunmamış ve bizzarur İstanbul tersanesi de bu sebeple serbest
istimal kabiliyetini kaybetmiş ve bilûmum deniz harp vahitlerimiz ile sefaini muavinemizin barınmaları ve ta-
mirat işleri, Marmara müstahdem mevki mıntakası dahilinde bulunan Gölcüğe nakledilmiştir.
Bu günkü vaziyette burada gemilerimizin emniyetle yatmaları ve barınmalarına vesaitsizlik hasebile im-
kân olmadığı gibi gemi tamirat işleri için de Yavuzun tamiri esnasında Fransızlar tarafından yapılmış olan ba-
sit ve iptidaî bir kaç atelye ile biri kömür ve diğeri ağır yağ ile müteharrik iki adet kuvvet santıralından ve mayın
ve akümülâtör fabrikalarından maada büyük tesisat aa mevcut değildir.
Bu tesisatın hali hazırda mevcut olan eski ve yeni gemilerimizi vaktinde ve teker teker bile tamire kâfi
gelmediği anlaşılmıştır. Bu gün için harp kuvvemize Hükümeti Cümhuriyemizin ilâve ettiği Yavuz gemisi ile
4 muhrip ve 3 adet avcı botu ve 4 denizaltı gemilerinin kıymeti harbiyeleri yüksek ve kendileri ayni zamanda
çok nazik birer silâhtırlar.
Devlete 100 milyonlara mal olan ve her an kullanılabilmesi lüzumu aşikâr bulunan filomuzun bakımı
için bir limana ve emin bir tersaneye ihtiyaç varestei arzdır.
Bu vaziyet karşısında yeni gemilerin ve nazik cihazlarının hüsnü muhafaza ve tamirleri için ihtiyaca kâfi
bir liman ve tersane mevcut olmaması, esasen yüksek süratlerin temini gayesile pek nazik olarak imal edilen, bu
silâhların denizli havalarda birer şamandıra üzerinde bırakılmalarına sebebiyet vermekte olmakla binnetice bu
gemilerin narin tekneleri daha çabuk haraba yüz tutacak ve dolayısile bu gemiler daha kısa bir zamanda kuvve-
mizden çıkarılacaklardır.
— 433 —
Milyonlar sarfile temin edilen bu harp gemilerinin hem memleketin müdafaası uğrunda istenildiği bir anda
sefere hazır bir halde bulundurulması ve hem de bu maksat etrafında gemilerin tamiratının zamanında ve fennin
icap ettireceği şekilde ve iktisadî bir tarzda yapılması ve mahrukatı ile diğer teçhizatı harbiyelerinin en kısa bir
zamanda gemilere verilebilmesi için İzmit müstahkem mevki mıntıkası dahilinde tersane için elverişli bulunmuş
olan mezkûr mahalde son sistem bir tersane ve mahfuz liman inşası zarurî bir hâl almıştır.
11 Mart 1933
ESBABI MUCİBE
Fevzipaşa - Ergani demiryolunun Safular istasyonundan başlayarak Elâziz'de nihayet bulmak üzere takri-
ben 22 kilometre tulünde ve normal genişlikte bir şube hattı inşası hakkında ihzar olunan kanun lâyihası leffen
arz ve takdim kılınmıştır.
Mecmu masarifi (600 000) lira tahmin olunan şube hattının inşası Fevzipaşa-Eıgani demiryolu güzergâhı-
nın lizaruretin Elâziz merkezinden uzak bir noktadan geçmesi dolayısile Murat çayı vadisi gibi mühim ve müm-
bit bir mıntaka mahsulâtının nakline lâyiki veçhile hizmet edememesi noktasından lüzumlu görülmekte olduğu
gibi Elâziz mıntakasının sair nakliye vasıtalarile esas hat istasyonlarına getirilecek mamulât ve mahsulâtının
bilüzum tahmil ve tahliyelerle masarifi nakliyesi artacağı ve bundan başka bir defa başka nakil vasıtalarına
tahmil edilmiş mahsulâtın Elâziz mıntakasına en yakın istasyona değil, fakat mevkiin vaziyeti coğrafisi itibarile
bu istasyonları atlayarak Malatya'ya kadar götürüleceği ve binnetice Malatya'dan Safular'a kadar esas hat kısmı-
nın bu münakalâttan istifade edemeyeceği ve halbuki şube hattının inşası halinde Elâziz mıntakası mahsulâtının
şube hattı nihayetinde doğruca demiryol vagonlarına tahmil ve sevkedilebileceği cihetle gerek esas hattm ve ge-
rek şube hattının münakalâtının tezayüdüne bâdi olacağı şüphesiz ve bu hal Elâziz cihetinden gelecek yolcular
için de aynen varittir.
Diğer taraftan esas hattın Safular - Ergani madeni kısmının inşaatının halen müteahhitlerine ihaleleri
derdest olup bilhassa Ergani madeni civarına tesadüf eden kısımların inşaat malzemesinin nakliyatı, nakliye
yollarının vaziyeti itibarile Safular - Elâziz - Maden şosesi üzerinden icra edileceği ve bu şube hattının müstace-
len inşası halinde ise Safular ile Elâziz arasında yapılacak malzeme nakliyatının demiryolu ile temin edilmesi
neticesi ola.ak esas hattın inşaat masrafından kara yolu ile demiryolu nakliye ücreti farkı olarak Hükümet le-
hine takriben 250 000 lira gibi azim bir menfaat temin edileceği ve binaenaleyh şube hattının inşası için sarfedi-
lecek paranın mühim bir kısmının bu suretle iki buçuk sene gibi kısa bir müddet zarfında istirdadı mümkün ola-
cağı bilhassa kayde şayan bulunmaktadır.
11 Mart 1933
ESBABI MUCİBE
Akdenizin mühim limanlarından birini teşkil eden Antalya'nın iç Anadolu demiryollarına iltisakını temin
ederek gerek bu limanın ve hinterlandinin inkişafına hizmet ve gerekse Anadolu mamulât ve mahsulâtının
mümkün mertebe yakın yollarla mahreçlere isalini temin ve diğer taraftan bu arada Aydın demiryolu da Devlet
demiryollarına reptedilmiş olmak itibarile bu hattın da vaziyeti hazırasını ıslâh ve memlekete temin edeceği is-
tifadeyi tezyit maksadile Afyon Karahisarı'ndan veyahut bunun civarında ve Eskişehir - Afyon - Konya hattı
üzerinde münasip görülecek bir noktadan başlamak ve yapılacak etütlere göre Aydın demiryolunu Karakuyu
civarlarında katetmek veya bu demiryolunun bir kısmından istifade edilmek suretile Antalya'ya müntehi olmak
üzere normal genişlikte bir demiryolu inşası hakkında ihzar olunan lâyihai kanuniye leffen arz ve takdim kılın-
mıştır.
İnşa edilecek hattın tulü takriben 325 kilometre tahmin edilmiş olup geçeceği arazinin arızası derecesine
göre ray, travers ve saire malzemei ferşiyesi dahil olmak üzere bedeli inşası (25 000 000) Türk lirası olarak tahmin
olunarak kanunun birinci maddesinde bu miktar tahsisatın sarfına mezuniyet verilmesi ve inşaat baliğine göre
(4) sene zarfında ikmal edilmesi imkânı verilmek ve inşaatın inkıtaa uğramayarak muntazam bir seyirle devamı-
nı temin eylemek üzere de müteaddit senelere sari taahhiidat icrasına mezuniyet verilmesini mutazammın ahkâm
dercedilmiştir.
— 434 —
Kanunun ikinci maddesinde işbu inşaatın icrasına muktazi tahsisatın her sene Nafıa bütçesine vazı kay-
dedilmiş olup bu da bütçe kanunu icabatından bulunmuştur.
Bu inşaata müteallik paranın ancak istikrazla karşılanmasının muvafık olabileceği Maliye Vekilliğince mü-
talea olunmuştur.
19 Mart 1933
Memleketin çok kıymetli ve feyizli bir mıntakasının başka taraflarına karadan bağlanmasını temin ede-
cek olan mezkûr hattın mahsulâtı ve nüfusu çok noktalardan geçmesi hem halkımızın istifadesi ve hem şimen-
diferin masrafını kdruması noktai nazarından çok lâzımdır. Antalya havalisi yolcularile mahsulâtının memle-
ketin her tarafına kolayca gidebilmesi ve hattan ticareten istifade olunması noktai nazarından iltisak noktasının
mühim bir vilâyet merkezi olan Afyon Karahisar'da bulunmasını lâzım kılmıştır.
11 Mart 1933
ESBABI MUCİBE
Nakdî ve seyyal tasarrufların bu gün haiz olduğu kuvvet ve ehemmiyet ve bunların teşvik edilmesindeki
iktisadî ,içtimaî ve malî faideler arz ve izahtan müstağnidir.
Bunu emin kılmak ve her türlü tehlikeden mümkün olduğu kadar uzak bulundurmak ise Devletin mühim
vazifeleri sırasına geçmiştir. Halk tasarrufatını teshil için tasarruf sandıkları; ziraî kooperatifler, posta tasarruf
sandıkları gibi müesseseler vücude getirmek ve bunları emin bir vaziyette tutmak ne kadar lâzımsa bankaların
tâbi tutulması icap eden murakabe de tasarıufatı teşvik ve himaye noktasından o kadar zaruridir.
Bu sebeple milyonlarca halkın milyonlarca parasına vaziülyet olan bankalar muasır devletlerde birer
âmme müessesesi telâkki edilmiş ve bu teşekküller ticaret kanunlarının şirketler için lüzumlu gördüğü muraka-
be usulleri haricinde sıkı ve devamlı murakabe altına alınmıştır.
Filhakika bizde de bankacılık ve millî tasarrufu teşvik hususu ihmal edilmemiş ise de bu hususta da en
yüksek muvaffakiyetler Cümhuriyet devrinde temin edilebilmiştir.
Bir taraftan millî bankalarımız mühim inkişaflara mazhar olmuş ve 1920 senesinde millî para ve millî
sermaye ile müteşekkil banka adedi 10 ve sermaye miktarı (17 793 959) liradan ibaret iken bu gün faaliyette
bulunan bankamız adedi (44) ve sermayeleri yekûnu (76 195 580) liraya baliğ olmuştur.
Diğer cihetten ziraî kredi kooperatifleri, tasarruf sandıkları tesisi hususî kanunlarla teşvik edilmiş ve ayni
zamanda millî bankalarımız kumbaralar, aile ve tasarruf cüzdanları tesis ve mütemadiyen halkı teşvik ettiği ka-
dar Millî tasarruf cemiyeti de bu vadide devamlı ve muvaffakiyetli gayretler göstermiştir.
Millî paramızı koruma için alman tedbirler ve paramızın filî istikrarı da naktî tasarrufat ve mevduatın ter-
ğip ve teşvikinde pek mühim bir rol ifa ettiği hassaten kayde şayandır. Bu şümullü gayretlerin ve halkımızdaki
hayat ve tasarruf kabiliyetinin neticelerini tebarüz ettirmek için şu rakamların burada da arzı faideli telâkki edil-
di.
Bankalardaki aile, tasarruf sandıkları ve kumbaralar mevduatı yekûnu 1920 senesinde (10 000 000) liradan
ibaret iken bu miktar peyderpey yükselerek 1931 gayesinde (38 000 000) liraya ve vadeli tevdiat (9 000 000) dan
(21 000 000) liraya baliğ olmuştur.
Aile ve kumbara tasarrufatı sahipleri 1920 senesinde 1838 kişi iken 1931 gayesinde bu miktar 106 223 ki-
şiye varmıştır. Başlayan bu hayırlı ve feyizli hareketin kuvvetle inkişaf edeceği tabiidir. Buna mukabil Türk ka-
nunlarına tevfikan müteşekkil bankalar için yalnız ticaret kanununun şirketlerin sureti murakabesine dair olan
hükümlerinden ve ecnebi memleketlerde müesses olup ta Türkiye'de şube açan bankalar için de 1330 tarihinde
ecnebi şirketlerin Türkiye'de tâbi olacağı ahkâmı natık olan kanundaki hükümlerden başka murakabe usulleri
tesis edilmiş değildir.
Bu gün memleketimizde vücut bulan millî ve ecnebi bankaların Devlet ve halkımızın itimadına hak kaza-
nacak şekilde dürüst çalıştığına memnuniyetle şahit olmakla beraber bunları ve bundan sonra küşat edilebilecek
— 435 —
bankaları hususî bir murakabeye tâbi tutmamak dişten, tırnaktan arttırdığı parasını bankalarda saklayan halkın
hukukunu ihmal sayılabilir.
Bu murakabe vazifesini ifa ayni zamanda memleketteki nakit harekâtını yakından tetkik ve buna emin bir
cereyan vermek imkânını da temin edecektir.
Bu itibarla muasır Devletlerce tedvin ve tatbik edilmiş kanunları ve memleketimizin ihtiyaçlarını göz önü-
ne alarak hazırlanan lâyihada ticaret serbestisine karışılmamış ve Hükümet müdahalesi en zarurî ve mübrem
ihtiyaçlara hasredilmiş ve murakabe vazifesi de Hükümetin bankalarla en çok alâka ve teması bulunan bir şubesi
olmak itibarile Maliye Vekâletine bırakılmıştır. Bu mülâhaza ve mütalealarla hazırlanan merbut lâyihanın:
Birinci ve ikinci maddelerinde bankaların tevdiat kabul edilmesi için Maliye Vekâletinden izin alması ve
izin alma şekli tesbit edilmiştir. Bazı devletlerde bankaların faaliyete başlayabilmesi bile Maliyeden izin istih-
saline tâbi tutulmuş ise de lâyiha; mevduatı koruma maksadile tanzim edildiğine göre ticaret kanunlarına tevfi-
kan teşekkül eden bankaların yalnız mevduat kabulü hususunda izin istemeleri hakkında bir hüküm vazı temini
maksada kâfi görülmüştür.
Üçüncü maddesinde tevdiat kabul edilecek bankaların sermaye hadleri faaliyette bulunacakları şehirlerin
nüfusuna göre tesbit edilmiş ve en az (100 000) lira sermayeye malik olmaları şart kılınmıştır ki bu günkü millî
bankalarımız arasında sermayesi bu nisbete baliğ olmayan mühim bir banka yoktur. Büyük şehirlerde büyük
bankalar mevcut olduğuna ve mahiyeti halkça kolaylıkla bilinemeyecek olan küçük sermayeli bankaların her-
hangi bir maksatla pek yüksek faizler vererek kendine yapılacak tevdiatı teşvik etmesi ve bunu hüsnü istimal
etmemesi mümkün olabileceğine göre sermaye hadlerinin şehir nüfuslarına nisbet edilmesi lüzumlu görülmüştür.
Dördüncü maddesine kanunun neşrinden sonra sermayelerini muayyen hadlere iblâğ etmeyen bankaların
mevduatı hakkında yapılacak muamele de derpiş edilmiştir.
Filhakika üçüncü madde ile ecnebi memleketlerde müesses olup Türkiye'de şube açan bankaların da muay-
yen nisbetlerden dun olmamak kaydile memleketimize sermaye tefrik etmesi şart kılınmış olduğuna göre ya mev-
duat kabulünden feragat veya buna devam halinde memlekete sermaye ayırmak hususunda bu bankaları muhtar
bulundurabilmek için bu hükmün vazı zarurî görülmüştür. Ecnebi bankaların memleketimizde muhtelif ve müs-
bet iktisadî rolleri olduğu tabiî ise de sermayesinden memlekete hiç bir şey tefrik etmeksizin halkımızın tevdiatını
kabule devam etmeleri muvafık görülmemiştir.
Beşinci maddesinde ticarî mevduatla tasarruf mevduatı tarif ve tefrik edilmiştir. Bütün mevduatın emniyet
altında bulunması müstelzem ise de tüccar parası seyyal ve seyyar olduğu kadar sahibinin de daimî murakabesi
altında bulunduğuna göre bu paralar tüccar olmayan ve ekserisi, memur, asker ve müstahdemlerden ve parasını
bizzat işletmeyen kadın ve çocuklardan ibaret olan ve piyasayı tetkik ve takip imkânını bulamayan eşhasın ta-
sarrufatı derecesinde murakabe ve himayeye muhtaç olmadığı tabiidir. Bu'sebeple bunlar için aşağıdaki madde-
lerde ayrı hükümler vazı bu zaruri tefriki kılmıştır.
Altıncı maddesinde tasarruf mevduatına mukabil bankaların kasalarında bulundurmaları icap eden kar-
şılıkların asgarî hadleri gösterilmiş ve tasarruf mevduatı karşılıklarından pek küçük bir kısmının da Merkez
Bankasına yatırılması iltizam edilmiştir.
Tesbit edilen nisbetler bankalarda teknik icabı olarak bulundurulması müteamil olan hadlerin asgarisini
teşkil eder.
Yedinci maddesinde tasarruf mevduatı eshabına bankalardaki karşılıklardan bir imtiyaz temin edilmek
istenilmiştir ki lâyihanın tasarruf mevduatı için iltizam ettiği kuvvetli müeyyedelerden birini teşkil eder ve bu ta-
sarrufatı emniyet altına alabilir.
Sekizinci maddesinde sermayelerile nisbetle kabul edilecek tasarruf mevduatının azamî hadleri gösteril-
miş ve yalnız esasen Ziraat Bankası kefalet altında bulunması sebebile Ziraat Bankasile İstanbul Emniyet San-
dığı hadleri tevhit edilmiştir.
Dokuzuncu maddesinde banka sermayeleri tevdiatın şekli istimali hakkında bazı kayitler derpiş edilmiştir.
Bu meyanda İş Bankası gibi memleket haricinde şube açan bankalarımızın döviz ihtiyaçları ve yine Türk kanun-
larına tevfikan teşkil edilmiş olmasına rağmen sermayeleri ecnebi parası olan ve ayni zamanda memleket hari-
cinde mühim şube ve teşkilâtlan bulunan Osmanlı ve Selânik bankalarının hususiyetleri nazarı itibara alınmıştır.
Ecnebi bankalarının tefrik edilecek sermayelerinin memlekette kalması ve millî tevdiatımızın hariçte plase edile-
memesi ise memleketimizin muhtaç olduğu sermaye ve mevduatın mazhar edilmesi icap eden emniyet noktasın-
dan zarurî görülmüştür.
— 436 —
Onuncu maddesinde ecnebi bankalarının hariçteki merkez ve şubelerinin duçar olacakları zararın mem-
letimizdeki şubelerine sari olmıyacağı hakkında bir hüküm bazı istenilmektedir. Hariçten gelecek her hangi bir
tehlikeden tasarrufatımızı korumak için bu hüküm pek lüzumlu görülmüştür.
On birinci maddesinde ihtiyaç akçelerinin baliğ olacağı asgarî miktar diğer anonim şirketler için kabul olu-
nan asgarî haddin iki misline iblâğ edilmiştir.
On ikinci maddesinde bankaların sermayelerile mevduatı istimal hususunda bazı takyidat vazedilmiş ve
riskin dağıtılması maksadilc her şahsa yapılacak ikraz hadlerinin azamisi tesbit edilmiştir ki bankalardaki teamül
ve teknik esasları bu ahkâmı müeyyet bulmuştur. Ancak sermayesi üç milyonu tecavüz eden bankalar için bu tak-
yide zaruret görülmemiştir.
On üçüncü maddesinde bankaların üçer aylık ve yıllık hesaplarını Maliye Vekâletine vermeleri ve bunların
muayyen bir formül ve model altında tanzim edilmesi lüzumunu natıktır. Ecnebi bankalar için de tatbikatı tes-
hil edecek kolaylıklar düşünülmüştür.
On dördüncü maddesinde tasarruf erbabının azamî bin lirası hacizden istisna edileceği tasrih edilmiştir.
Filhakika tasarruf sandıkları hakkındaki kanunda bu hüküm aynen mevcut bulunmuş ve medenî hayatın ve
taksimi amalin icaplarına göre zarurî ve tasarrufatı teşvik noktasından faideli olacağı mülâhaza edilmiştir.
On beşinci maddesinde bankaların hisse senetli şirketler halinde bulunması yazılıdır. Bunun da murakabeyi
teshil noktasından faideleri olduğu kadar filiyata da mutabakatı vardır.
\ -
On altı ve on yedinci maddelerde kimlerin tevdiat kabul edebileceği ve bunlardan hangilerinin bu kanun
hükümleri haricinde kalacağı tesbit edilmiştir.
On sekizinci maddesinde bankalardaki alelûmum mevduatın sahibi tarafından son muamele veya talep
tarihinden itibaren on sene aranılmadığı takdirde Hazineye verilmesine dair bir hüküm vazedilmiştir. Vakıa
ahkâmı umumiyeye göre müruru zamandan medyunun istifade etmesi icap edeceği şeklinde bir mütalea varit
olabilirse de on sene gibi kanunlarımızın dava için müruru zaman müddeti olarak kabul ettiği bir müddet için-
de mevduat sahiplerinin ya ölmüş veya gaip olmuş veyahut mevduatı her hangi bir sebeple unutmuş olması gibi
sebeplerle bankalardaki mevduatını aramaması neticesi olarak bunları bankalara terketmek muvafık görüleme-
mektedir. Binaenaleyh bunların mezkûr müddet hitamında Hazineye devredilmesi ve ancak sahiplerinin, varis-
lerinin Hazinece aranılması ve ancak ilk ilân tarihinden itibaren dört sene hitamında Devlet hesabına geçiril-
mesi düşünülmüştür. Bu suretle fert ve Devlet hakkı telif edilmiş olacaktır. Fransa'da Haziran 1920 tarihinde
yeni varidat membaları ihdas eden kanunda da bu esas kabul edilmiştir.
On dokuzuncu maddesinde bundan evvelki maddeye müteallik ceza hükümleri tasrih edilmiştir.
Yirminci maddesinde de bu kanun hükümlerinin sureti tatbikini murakabe hususundaki ahkâm tasrih
edilmiştir. Bazı Devletlerde bu murakabeye ticaret kanunu mucibince şirketlerce tayin edilen murakipler de teş-
rik edilmiş ve ancak bunların şirket umumi heyetlerince sureti intihabı takyit edilmiş ise de şirket ve müessesatın
dahilî işlerine ve ticaret kanunlarile mahfuz haklarına müdahaleden içtinap edilerek emri murakabenin temini
için masrafları Devletçe temin edilmek üzere lüzumu kadar yeminli muhasibin Maliye ve İktisat Vekâletlerınce
müştereken tayini şekli tercih edilmiş ve bu madde ona göre tedvin edilmiştir.
Yirmi birinci maddesinde meslekî sırların müfettiş ve murakipler tarafından muhafazası hakkında cezaî
müeyyedeler vazedilmiştir.
Yirmi ikinci ve yirmi üçüncü maddelerde bu kanunun tatbikini müeyyet cezalarla tesbit edilmiş ve son 24
ve 25 inci maddeleri de eşkâli kanuniyeyi natık bulunmuştur.
1 Mayıs 1933
Lâyihanın tanzim ve Meclise şevkine saik olan esbap Hükümetin esbabı mucibesinde de mufassalan zik-
redildiği veçhile şimdiye kadar memleketimizde mevduat kabul eden müesseselerin ticaret kanununun umumî
hükümleri haricinde bir murakabeye tâbi olmamasından, halbuki memlekette teşvik neticesi bankalara yatırılan
tasarruf mevduatının on sene içinde üç misline baliğ olduğu anlaşılmakta ve bu tasarruf eshabının ise ekseriyeti
tüccar olmayan halk sınıfını teşkil ettiği cihetle bunların muamelede bulundukları müesseselerin bir tüccar gibi
tetkik ve murakabe kudretinden uzak olmaları hasebile Hükümetin adeta birer âmme müessesesi haline gelen
bu gibi kredi müesseselerini diğer muasır memleketlerde olduğu gibi bir takım teknik kuyut ve şerait altında mu-
— 437 —
rakabe ve teftişe tâbi tutması fikirinden doğmuş olup encümenimiz de bu esası haklı ve muvafık bulmuştur. Ev-
vel emirde encümenimiz lâyiha hakkında memleketimizde mevcut bankaların mütalealarını almayı faydalı bul-
muştur. Bankalardan gelen cevabın tetkikinde serdedilen mütalea ile lâyiha arasında teferrüata ait bir iki nokta
istisna edilmek şartile maddelerin ihtiva ettiği umumî hükümler noktasından mühim bir fark görmemiş, bunun-
la beraber encümenimiz bu mütaleadan kabule şayan olanları taallûku olan maddelerde Maliye Vekili Beyin
de muvafakatile nazarı dikkate almıştır.
28 Mayıs 1933
Hükümet esbabı mucibe mazbatasile encümenlerin mazbatalarında da izah edildiği veçhile tasarruf mev-
duatını korumak ve halkın mahrumiyetler mukabilinde ayırdığı tasarruflarını emniyet altına alarak millî refah
ve millî terbiyenin mühim bir uzvu olan tasarruf hissini artırmak lüzumunu encümenimiz de tamamen tasvip
etmiştir.
Neşir vasıtaları fazla ve halkının iktisat bilgisi ileri olan bir kısım memleketlerde mevduatın korunması,
bankaların her hafta çıkardıkları hali malî cetvellerile bizzat halka bırakılmıştır. Halk bu cetvelleri tetkik ederek
mevduatının vaziyetini tesbit edebilir. Ancak t>u kısım memleketlerde de mevduata mukabil muayyen bir para-
nın mutlaka banka kasalarında bulundurulması şeklinde usuller konulduğu gibi hususî kanunlarla da tasarruf
mevduatının sıkı bir Devlet murakabesine tâbi tutulmuş ve bilhassa halkın tasarrufunu alacak müesseselerin bir
çok kanunî ehliyetleri haiz olması esası kabul edilmiştir. Memleketimizde de son cihetin tatbik edilerek kanun
yolile mevduatın korunması yolundaki karar encümenimizce de tasvip edilerek maddelerin müzakeresine geçil-
miştir.
Tasarruf mevduatı kabul edecek bankaların sermayelerinin, bulundukları şehrin nüfus miktarile mütena-
sip olması esası encümenimizce de kabul edilmiştir. Ancak encümen ekseriyeti, hatların tayininde, bilhassa şu-
beleri çok iş sahaları geniş olan bir kısım bankaların faaliyetini mümkün mertebe korumak istemiş ve bunu te-
minen 250 000 den fazla nüfuslu şehirlerde tasarruf mevduatı kabulü için bir milyon lira sermaye ve ihtiyat ak-
çesi bulunmasına ve ondan aşağı hadlerin ise muhtelif nüfus miktarlarından her birine isabet eden lira miktar-
larının yüzde 50 noksanile hesap edilmesine karar vermiştir. Adliye encümeninde de münakaşa edilen bu
cihetin ekseriyete iktiran edemediği mazbatasında görülmektedir.
Encümen ekseriyeti hadlerin lâyihadaki şeklinde kabulü halinde, birçok bankalarımızın birden uğraya-
cakları müşkül vaziyeti göz önüne almış ve bunun mevduat sahiplerini zararlandırarak memlekette tasarrufa
karşı bir fikir uyandırması ihtimalini de düşünmüştür. Binaenaleyh kanunla konulan sermaye takyidatının ufak
millî bankalarımızda tedricî bir toplanma ve birleşme ihtiyacı uyandıracağı tabiidir.
Sekizinci madde iki hükmü ihtiva etmektedir.
Birinci hüküm bankaların aldıkları mevduatın cinslerine göre kasalarında ne miktar para bulunduracak-
larına dairdir.
İkinci hüküm ise kasalarında bulunduracakları mecburî miktarın yüzde 20 si nisbetinde bir para veya
eshamın Merkez Bankasına mevduat sahiplerine karşılık olarak verdiğine dairdir. Birinci hüküm encümenimizce
ayni hadler dahilinde kabul edilmiştir. Ancak ikinci hükümle konulan esas; encümenimizce mevduat sahip-
lerini tatmin eder mahiyette görülmemiştir. Bu miktarlar mevduatın ancak yüzde 6 sını, dördünü ve hatta
ikisini teşkil etmektedir. Bu kadar cüzî bir miktarın Merkez Bankasına yatırılması mevduat sahiplerinde temi-
natın azlığına rağmen teyakkuz hissini azaltacaktır.
Bankalarda mevduatın miktarı daima değişir. Bunun nevilerine göre hadlerinin muhtelif yüzdelerini her
üç ayda bir hesaplamak ve Merkez Bankasına yatırmak da ayrıca bir külfettir.
Bu miktarın yatırılmasında tasarruf mevduatı sahiplerinin rehin hükmünde mümtaz bir karşılığa malik
olmaları mülâhaza olunabilirdi. Halbuki 9 uncu madde sekizinci maddede nevilere göre tayin edilen hadler da-
hilinde bankaların mevduata karşılık olarak kasalarında bulunduracakları nakti; tasarruf tevdiatına mümtaz bir
karşılık tutmaktadır.
Binaenaleyh bu hüküm sekizinci maddenin son fıkrasile kastedilen mümtaziyeti yüzde 80 fazlasile temin
ettiğine göre mezkûr fıkranın encümenimizce tayyine karar verilmiştir.
Dokuzuncu madde tasarruf mevduatı sahiplerinin yüzde 30 a kadar alacaklarını, bankanın diğer alacak-
lılarına karşı imtiyazlı alacak hükmüne koymaktadır. Bir bankaya kazanç kastile yatırılmış paralar arasında bir
— 438 —
ayrılık yapmak hüsnü niyet sahibi alacaklılar arasında fark gözetmek varit görülemez. Ancak tasarruf mev-
duatı sahipleri ticari mevduat sahipleri gibi banka ile yakından alâkadar olamazlar ve onu murakabe edemez-
ler. Bu kabil tasarruf sahiplerinin çoğu bu murakabe kudretinden mahrum kimselerdir. Maişetlerini darlaş-
tırmak suretile ileride muhtaç olacakları cüzî miktarı azar azar biriktiren geniş bir halk tabakasının huku-
kunu sıyanet noktasından maddenin bir kelime ilâvesile aynen ipkası ekseriyetle kabul olundu.
11 Mart 1933
ESBABI MUCİBE
Bu kanun lâyihası ile birer liralık evrakı naktiye yerine gümüş para ve eski ufaklıklar yerine de yenilerinin
tedavüle çıkarılması istihdaf edilmektedir.
Teşrinisani 1932 gayesi itibarile piyasada bulunan 163 868 000 lira kıymetindeki 33 106 968 parçadan iba-
ret evrakı nakiyenin 23 448 310 parçası birer liralıktır. Mezkûr bir liralıklardan çok kullanılması yüzünden kir-
lenmesi, yıpranması ve yırtılması sebebile halkımıza verdiği maddî ve sıhhî zararlar ve yeni evrakı naktiye tabı
ve ihracı işinde mucip olacağı güçlük ve masraflar nazarı itibare alınarak bu evrakı naktiye yerine lüzumu kadar
gümüş para ikamesi ve en ufak evrakı naktiyenin beşer liralık olarak tedavülde bırakılması lüzumlu ve faideli
görülmektedir.
Diğer memleketlerin bir kısmında da en ufak evrakı naktiye takriben beş lira kıymetinde olup bundan aşa-
ğı kâğıt paralar yerine kısmen gümüş ve kısmen diğer madenî ufaklıklar ikame edilmiştir.
Bandan başka Şark ve Cenup vilâyetlerimizde de gümüş paraya olan fazla temayül sebebile gayrikanunî
bir şekilde tedavülden kaldırılmasına ve yerlerine kanunî rayiçlerile gümüş paralarımızın ikamesine imkân
temin edilmiş olacaktır.
Bu itibarla azamî haddi 1715 numaralı kanunun 5 inci maddesindeki müfredata göre 24 milyon küsur
liralık birer liralık evrakı naktiye miktarını tecavüz etmemek ve ihtiyaca göre basılmak şartile gümüş para çıka-
rılacak ve peyderpey birer liralık evrakı naktiyenin piyasadan kaldırılarak yerine kısmen ihtiyaç nisbetinde
gümüş para ve kısmen de daha büyük kopürlerdeki evrakı naktiye ikame edilmiş olacaktır.
Her ne kadar Merkez Bankası teşkiline müteallik 1715 numaralı kanunun 10 uncu maddesinde birer lira-
lık evrakı naktiye yerine gümüş para ihracı istikrar kanununun neşrine talik edilmiş ise de aradan geçen zamana
ve bu günkü cihan vaziyetine göre istikrar kanununun tanzimi daha bir müddet gecikebileceğine ve şimdiden
gümüş para darbı hususunun bu maksadı da teshil eyleyeceğine binaen mezkûr istikrar kanununa intizara ma-
hal görülmemekte ve yine mezkûr kanunun 11 inci maddesinde bunun haricinde para ihraç edilmeyeceği yazılı
olup bundan maksat o zaman mevcut ufaklıklarla Bankaya devrolunan 158 milyon küsur liralık evrakı naktiye
hacmini mütecaviz Hazinece para darp ve ihraç edilmeyeceğini beyan ve teahhüt olup bu lâyihada derpiş edilen
esaslar bu hükme de münafi bulunmamaktadır.
Basılacak gümüş paralar nakit esası mahiyetinde olmayıp ufaklık mahiyetinde olacaktır.
Halbuki malûm olduğu veçhile eski meskûkâtımızda bidayeten iki mikyas usulü cari olduğundan eski gü-
müş paraların madenî kıymeti itibarî kıymetinden çok az farklı idi. Gümüş fiatinin ehemmiyetli bir surette suku-
tu altın ve gümüş fiatleri arasındaki muvazeneyi ihlâl etmiş olduğuna göre eski esasat baki kaldığı zamanda dahi
kendiliğinden bu tevazün haleldar olmuştur.
Filhakika peyderpey kıymeti tenezzül eden gümüşün kilosu 1921 senesinde 50 liraya kadar satılabilmekte
iken bu gün kilosu takriben 20 liradan ibaret bulunmuştur.
Gümüş paranın mikyası naktolarak değil ufaklık şeklinde istimali icap ettiğine binaen diğer devletlerde
de cari olduğu veçhile her parça gümüş paraya takriben kıymeti hakikiyesinin beş misli nisbetinde itibarî bir
kıymet tesbiti derpiş olunmuş ve tedavülde müşkülâttan içtinap ve itibarını muhafaza için bir taraftan kabul
hadleri tahdit ve diğer cihetten Hazine ve Merkez Bankasınca gerek tahsil de ve gerek mübadelede bilâkaydüşart
kabulleri düşünülmüştür.
Taklidi kolay olan gümüş paramn nisbeten taklidi daha güç olacak şekilde basılması ve bu meyanda etra-
fına hak veya kabartma suretile yazı yazılması ve ayni zamanda nikel paraların tırtıllı olması düşünülmektedir.
— 439 —
Bundan başka ötedenberi gümüş paramızın 0,830 ayarında olduğu ve bu ayar az siklette çok kıymet ifade etme
lüzumu ile kabili telif bulunduğu cihetle bu ayarın muhafazası düşünülmüş ise de yuvarlak rakamla ifadesi mak-
sadile yeni gümüş para ayarının 0,900 e iblâğı muvafık görülmüştür.
Eski gümüş paraların beynelmilel gümüş maden fiati üzerinden mubayaası esası kabul edildiği takdirde
bu hususta muktazi madenin mühim bir kısmının memleket dahilinden temini kabil olabilecektir.
Mevcut kanunlar mücibince 11,5 milyon liralık ufaklık madenî para basmak salâhiyeti mevcut bulunmasına
rağmen merbut cetvelde müfredatı arzedildiği veçhile (8 572 436) lira (44) kuruş para basılmış ve bu da ihtiyaca
kifayet etmiş ve hatta bunun takriben bir milyonu Merkez Bankası ile Darphanede ve diğer bankalarda kalmakta
bulunmuştur.
Bunların bir kısmı saltanat devrinin damgalarını havi bulunduğu gibi hepsi de eski yazı ve rakamlarla
basılmıştır.
Bundan başka 40 paralığa kadar olan nikellerin maden fiati (1 gram halis nikelin 7 paradan fazla kıymette
olduğuna göre) itibarî kıymetlerinin fevkinde bulunmaktadır. Bu hal bu paraların kısmen ve zaman zaman te-
davülden kaçmasını icap ettirmektedir.
Bu mülâhazalarla diğer ufaklıkların da tebdili düşünülmüş ve küsuratın tediyesini temin ve halk ihtiya-
cını teshil için ipkası münasip görülen 10 paralıkların madenî kıymeti az olmak itibarile bronz olarak basılması
muvafık görülmüştür.
Mübadele için basılacak nikel ve bronz paraların haddi azamisi mevcut 8.5 milyon yerine 7 milyon olarak
tesbit edilmiş ve bu miktarın ihtiyaca kifayet edebileceği anlaşılmakta bulunmuş olduğunu ve yeni paraların
da kıtaca küçüklüğü faideli olacağı nazarı itibare alındığına binaen mübadele neticesinde ele geçirilecek maden-
lerin bir kısmının artacağı ve bu farkın satılabileceği anlaşılmakta bulunmuştur.
Bu işlerin tedvirinde icap eden süratin temini ve tatbikatta müşkülât ve teahhurata meydan kalmaması
mülâhazasile bu işlerin muhasebei umumiye ve münakaşa kanunları ahkâmından istisnası için lâyihaya hususî
hükümler vazedilmiş ve Darphane ile alelûmum Devlet ve posta pullarını ve diğer kıymetli evrakı basmakta
bulunan ve Darphanenin mütemmim bir kısmını teşkil eden Damga matbaasının merkezi Hükümete naklindeki
lüzum ve zaruret göz önüne alınarak bu işin icap ettireceği masraflar da dahil olduğu halde yapılacak tediyatın
tediyatın mübadele hasılatından temini ve bakiyesinin de takip edilen gaye paranın ıslahından ibaret bulunması
sebebile kâmilen Merkez Bankasındaki evrakı naktiye karşılığı olan Hazine bonolarının itfasına hasrı zarurî
görülmüştür.
Hulâsa: Gerek gümüş ve gerek nikel ve bronz paraların darp ve mübadelesi için vukubulacak masraflarla
mezkûr tesis ve nakil masraflarının ve bu meyanda 8,5 milyon liralık ufaklık yerine 7 milyon liralık ufaklık ika-
mesi suretile arada husule gelecek 1,5 milyon lira farkın tedavüle çıkarılacak gümüş paraların itibarî kıymetinin
azamî yüzde 40 ı ile ve nikel ve bronz fazlasının satış bedelile kabili temin olabileceği tahmin edilmekte ve bu se-
beple tedavüle çıkarılacak gümüş paraların yüzde 60 inin 1715 numaralı kanunun 5 inci maddesinde yazılı Hazine
bonolarının itfasına tahsisi lâyihada derpiş olunmaktadır. Yalnız muameleye başlarken gerek maden mubayaası
ve gerek tesisat için müşkülâta mahal kalmamasını teminen Hazinece bilâhare istirdat edilmek üzere 500.000
liraya kadar bu iş için avans mahiyetinde sarfiyatta bulunulabilmesi için salâhiyet talebi zarurî görülmüştür.
Halis nikel
Lira K. Kilo Beheri gr. Parça adedi Cinsi
620 372 75 144 814 910 10 14 481 491 Yirmi beş kuruşluk
199 568 43 119 741 658 6 19 956 943 Bir kuruşluk
343 966 67 275 173 336 4 68 793 334 Yirmi paralık
295 466 313 193 960 2,65 118 186 400 On paralık
118 000 165 200 1,75 94 400 000 Beş paralık
Parça
Lira K. Kilo adedi Cinsi
Umumî sıklet
Kilo
Çünkü gümüş paraların Merkez Bankasile bir alâkası olmayıp Hazinenin kabul etmesile kıymetini muha-
faza edecektir.
II. Devlet, Cumhuriyet Merkez Bankasına tedavüldeki evrakı naktiyeye karşılık olarak verdiği Hazine
bonoları için her sene yüzde bir faiz vermektedir. Gümüş para ihracı sayesinde ödenecek olan 16 küsur milyon
liralık Hazine bonosunun faizinden tasarruf edilmiş olacaktır.
III. Merkez Bankası istikrar yapacağı zaman tedavüldeki banknotlara mukabil muayyen bir nisbette altın
tedarik etmek zaruretindedir. Halbuki 24 milyon birer liralık gümüşle tebdil edildiğinde bu tebdil ufaklık mahiye-
tinde olduğundan altın karşılığa muhtaç olmayacaktır Şu halde istikrar, 158 milyon lira yerine 24 milyon nok-
sanile 134 milyon liraya altın karşılık tedariki suretile mümkün olacaktır ki bu suretle istikrar hem kolaylaştırıl-
mış hem de yakınlaştırılmış olacaktır.
Birer liralık evrakı naktiyenin gümüşle tebdilindeki sıhhî zaruret ve fayda ise aşikârdır.
Diğer ufaklıklar hakkında esbabı mucibe lâyihasında izah edilen noktalar encümenimizce tasvip edilmiş
ve bu meyanda Darphane ile Damga matbaasının Devlet merkezine nakli ve bu işler için beş yüz bin lira dere-
cesinde avans mahiyetinde sarfiyatta bulunulması muvafık görülmüştür.
— 441 —
İSTANBUL TÜRK ANONİM SU ŞİRKETİ İMTİYAZI İLE TESİSATININ SATIN ALINMASINA DAİR
1 / 563 NUMARALI K A N U N LÂYİHASI
15 Mart 1933
ESBABI MUCİBE
Nafıa Vekilliğinin 22-11-1933 tarih ve 2 6 7 / 4 6 sayılı tezkeresi suretidir.
İstanbul şehrinin ihtiyacı nisbetinde suyunu tedarik edememesi yüzünden senelerdenberi bir çok haklı
şirketleri mucip olan ve mukavelenamesi hükümlerine-göre satın alınma müddeti geçen sene hulûl eden Terkos
Su Şirketinin satın alınması İcra Vekilleri Heyetinin 21-IX-1931 tarih ve 11772 numaralı kararnamesile takarrür
etmiş olduğundan Vekâletimiz 7 Teşrinievvel 1931 tarihinde noterlik vasıtasile şirkete tebligat yapmıştı.
4 Cemaziyülâhir 1290 senesinde kırk sene müddetle ba ferman hariciye teşrifatçısı Kâmil ve mühendis
Tarno Beylere verilmiş olan Beyoğlu cihetine ait su imtiyazı 1299 Cemaziyelâhirinin 11 inci gününden muteber
olmak üzere 75 seneye iblâğ edilerek 22 Muharrem 1305 tarihli mukavelename ile İstanbul Su Şirketine devredil-
miştir. Bu mukavelename mucibince ferman tarihinden itibaren 45 sene sonra son beş senelik hasılâtı safiyesinin
en az hasılat veren senesile en çok hasılat temin eden seneleri varidatı tenzil edilerek kalan diğer üç senelik
vasatî hasılatı tazminat olmak üzere imtiyaz nihayetine kadar şirkete verilmek ve şirketin mevcut kömürlerile
cemedilmiş olan su boruları ve yedek olarak ihzar eylediği alat ve eşya ve edevatı saire şirketçe talep olunduğu
halde muhamminler marifetile takdir edilecek kıymet üzerinden mubayaa edilmek şartile imtiyaz Hükümetçe
satın alınabilir.
Şirket tarafından iddia ve teklif olunan müddeiyat arasında reddedilebilecek olanları mevcut ol-
duğu gibi mukavele ve şartname metinlerinin vuzuhsuzluğu ve karışıklığı dolayısile müzakere ve münakaşa ile
hal ve faslı imkânı olamayacak kısımları da vardı. Bilhassa ehemmiyeti haiz olan senelik taksitlerin mevcut
blânçolara göre tesbit edilmesinden ise şirketin defterleri üzerinde hasılatı safiyenin tarz ve sureti hesap ve tef-
rikini tetkik ve müzakeretı daha yakından icra etmek üzere Vekâleti aciziyi temsilen İstanbul Valisi Muhittin Be-
yin riyaseti altında bir komisyon teşkil olunmuştur. Komisyon dahi şirketin yukarıdaki ayni taleplerile karşılaş-
mış ve bunlar üzerinde uzun uzadıya. müzakere ve tetkikat ile meşgul bulunduğu esnada şirkei meclisi idaresi
azasından İstanbul'da bulunan bu zat komisyona davet edilmiş ve mubayaa esasları hakkında iki tarafın müta-
leatını dinleyerek bu işi daha salim bir tarzda ve bir an evvel intaç etmek için Paris'teki sermayedarlarını komis-
yon noktai nazarlarına göre iknaa çalışacağını bildirerek Paris'e gitmiş ve ondan sonra bütün müzakerat Paris-
teki merkezlerile muhabere etmek suretile yürütülmüştür. Paris'in ilk teklifinde Hükümetle şirket arasında hiç
bir pürüzlü mesele kalmayacak veçhile müzakerenin intacı arzusu izhar edilmiş ve bunun için gerek umumî
harp evvel ve gerek sonra tahaddüs etmiş olan bütün ihtilâfların halli için teklifler yapılmıştır:
Şirketin teklifleri bazı tadilât ile kabul edilerek müessese belediye için çok nafi bir şekilde satın alınmış ve
şirketin de bilûmum nükudunun çıkarılması ve sermayesinin imtiyaz nihayetine kadar faideli bir surette itfası
temin edilmiş oluyor-
İlişik mukavelenamenin diğer maddeleri Türkiye'deki esham sahiplerinin hukukunu muhafaza ve diğer
esaslı maddelerdeki ahkâma müteferri hususatı takviye ve ihtilâfatı hal ve fasletmek tarzlarını ihtiva etmek üzere
ilâve edilmiştir.
ESBABI MUCİBE
Kanun lâyihasile mukavelenamenin İcra Vekilleri Heyetince tetkiki sırasında; Terkos gölü civarında İti-
lâf kuvvetleri tarafından şirkete bırakılan ve ciheti aidiyeti Millî Müdafaa Vekilliği ile hali ihtilâfta bulunan de-
kovilin ihtilâfına nihayet verilmesi ve belediyeye devredilmesi maksadile ikinci ve on, on beş seneden beri Evkaf
idaresile su şirketi arasındaki zarar ve ziyan davasının daha uzun zamanlar devamına mâni olmak ve şirket yeri-
ne geçen belediyeyi tazminat vermekten kurtarmak için de üçüncü ve bu iş hakkındaki mukavele mucibince
Hükümetin kayitsiz ve şartsız belediyenin borcuna Maliye Vekilliğince kefalet edilmesine muvafakat edilemedi-
ğinden dördüncü maddelerin ilâvesi kararlaştırılmış ve kanun lâyihası bu suretle değiştirilmiştir.
mevcut ve muattal bilcümle makinalarını ve depo ve atelyelerini işletmeye ait mebani ve arsalarını, alât ve edevatı
sairesini mevcut defatir ve evrak ve demirbaş eşyasile işletme hakkını istanbul belediyesine devir ve teslim etti-
ğine ve harp zararı ve Kânunusani 1932 tarihine kadar resmî dairelerden matlubu olan mebaliğden bir şey talep
etmeyeceğine ve her sene ayırmakta olduğu büyük tamirat ve tecdit akçesi için 1932 senesine mahsus miktarları-
nın mezkûr sene bilânçosuna ithalile İstanbul belediyesine nakten tesviyesine ve mukabeleten şirket tarafından
gösterilecek İstanbuldaki bankalardan birine müddeti mütebakiye için şirket namına mubayaa tazminatı ve
şirket opligasyonlarımn faizi ve amortismanlarının karşılığı olmak üzere her sene 1 300 183 Fransız frangının
belediyece tesviyesine ve mukavelenamede musarrah husus ve sair teferrüat hakkında Hükümetle şirket murah-
hasları arasında takarrür ve kabul edilen itilâfnameye göre tanzim kılman altı maddelik lâyiha muvafık görül-
mekle olbaptaki evrakın Yüksek Reisliğe takdimi karargir oldu.
Encümenimiz İktisat Vekili beyefendinin izahatına nazaran yeni afyon inhisarı kanununun yakın günler-
de Büyük Meclise takdimi mukarrer bulunduğu anlaşıldığından meşru afyon ticaretimizi o zamana kadar her
hangi bir karışıklıktan korumak maksadile teklifi kanuninin 1 Nisan 1933 tarihi yerine konmasını derpiş ettiği
1 Eylül 1933 tarihi şimdilik ihtiyaçtan çok geniş bir zaman olarak görülmüş ve 1 Nisan 1933 tarihinin 1 Haziran
1933 olmak üzere tadili ihtiyaca kâfi olacağı kanaatine varmıştır.
ESBABI MUCİBESİ
Meclisi Âli 1930 tarihinde kabul eylediği 1554 numaralı kanunla istatistik teşkilâtının merkezileştirilmesı
prensibini vazeylemiştir. Bu prensip, muhtelif devlet teşkilâtına ait istatistiklerin münhasıran bu işle meşgul mer-
kezi bir dairede mütehassıs kimseler tarafından yapılması gayesini istihdaf eder. Esasen mütemeddin memleket-
lerin ekseriyeti azimesi de son asırda istatistik teşkilâtlarını merkezileştirmişler ve hükümetimiz de istatistik umum
müdürlüğünü ayni gaye ile tesis eylemiştir.
Ancak 1554 numaralı kanun merkezileştirme işinin tatbikini tedrice tâbi tutarak muhtelif teşkilâtta tatbik
edilen istatistik usullerinin murakabe ve ıslahını İstatistik Umum Müdürlüğüne tevdi eylemişti. Bu güne kadar
yalnız Maliye istatistik şubesi umum müdürlüğü ilhak edilmiş ve murakabe, ıslah vazifesi de ehemmiyetle takip
olunmuş ise de bu kontrol; işleri bilfiil idare etmenin temin edeceği müsbet neticeleri veremiyerek muhtelif teş-
kilâttaki istatistik mesaisi cüzî istisnalarla semeresiz olmakta devam etmiştir.
— 443 —
Muhtelif dairelerde on seneyi mütecaviz bir zamandanberi müteşekkil bulunan istatistik şubelerinin bir
kısmında kendi faaliyet sahalarına ait en mühim ve en basit rakamlar bile bulunamaması bu dağınık teşkilâtın
maksadı temin edemediğini göstermeğe kâfidir. Halbuki Maliye istatistik şubesi ilhak edildikten sonra mahdut
bir kadroya rağmen maliye istatistiği vücude getirilmiştir.
Mevcut dağınık istatistik teşkilâtından, bir çok para ve emek sarfedilmesine rağmen faydalı neticeler alın-
mamasının sebepleri şu suretle hulâsa edilebilir:
1 - Dağınık teşkilâtta her dairedeki istatistik işi o dairenin umumî faaliyeti arasında ancak beşinci veya
onuncu derecede bir ehemmiyetle takip olunur. Halbuki merkezî teşkilâtta istatistik işi birinci ve sonuncu iştir.
2 - Dağınık teşkilâtta çalışan memurlar istatistik şubesinde devamlı terakki merhaleleri göremedikleri
için istatistik mesaisini benimseyerek çalışamaz ve daima terfi için başka kısımlara geçmeyi düşünürler. Halbuki
merkezî teşkilâtta memurlar ayni teşkilât içerisinde terakki ümidini taşıyacakları için istatistik işini benimserler
ve terakkilerinin ancak bu işteki bilgilerini tekemmül ettirmeğe mütevakkıf olduğuna kani bulunurlar.
3 - Zikredilen bu iki sebep neticesi olarak dağınık teşkilâtta tatbik edilen çalışma usulleri mütemadiyen
değişmek suretile çok defa netice alınamadığı gibi alınacak neticeler de istatistiğin esası olan mukayese vasfın-
dan mahrum bulunur.
4 - Dağınık teşkilâttaki mesai Devlet ve memleketin umumi ihtiyacından mülhem umumi bir esasa bağlı
olamıyacağı için bu suretle yapılan istatistikler arasında mutabakat ve faydalı istintaçlar temin edecek mukayese
kabiliyeti bulunamaz.
Bu sebepten maada merkeziyet sistemi tasarruf itibarile de dağınık sisteme tercih edilmek icap eder. Çünkü,
asrı hazırda Devlet ve memleketin vaziyetini iyi kavrayabilmek için umumî hayatın hemen her safhası hakkında
mufassal istatistikler yapmak zarureti hissedilmektedir. Bu suretle sahası genişleyen çok mütenevvi istatistikleri
iptidaî bir şekilde elle tanzim ve tasnif etmek imkânsız gibidir. Bu şekildeki mesaî istatistiklerin neşrini, tan-
zimlerinden maksat faydalı hiçe indirecek derecede tehir ettirir. Bunun içindir ki istatistiklerini ıslah eden bütün
memleketler tasnif işlerini makinalaştırmışlardır. Nitekim İstatistik Umum Müdürlüğü de 1927 tahrirlerini
makine ile tasnif ettiği gibi yine makine mesaisi sayesinde kadronun küçüklüğüne rağmen epice mufassal ve
mühim istatistikler vücude getirebilmiştir.
Bu istatistik makinelerinin tam bir takımı yüz bin liralık bir masrafı icap ettirdiğine nazaran bunları
dağınık teşkilâtın her biri için temin etmek müşkül ve hatta faydasızdır. Halbuki İstatistik Umum Müdürlüğün-
de mevcut makinelerin noksanlarının itmamı suretile bütün Devlet istatistiklerini ayni makinelerle yapmak ka-
bil olacaktır.
Beş tasnif makinası otuz memurun bir ayda yapabileceği bir işi dört saatte yapar. Ayni zamanda bu ma-
kinalar muzaaf ve mütekabil her nevi tasnifleri temine muktedirdir. Meselâ: halen el ile yapılan haricî ticaret
istatistikleri ancak maddeler ve memleketler itibarile tasnif edilebilmektedir. Memur adedini bir misli arttırma-
dan bu tasnifi limanlar veya sair bir noktai nazara göre yapmak kabil olamıyor. Son zamanlarda liman itibarile
ithalât ve ihracat istatistiği mevcut olmaması kontenjan işlerinde bu işlerle meşgul teşkilâtın mesaisini hayli
işkâl eylemiştir. Halbuki; makinalarla bu tasnifi istenildiği kadar mufassal yapmak mümkün olacaktır.
Lâyihada bir madde ile her sene istatistik tahsil etmek üzere âli tahsil-görmüş iki kişinin Avrupa'ya izamına dair
bir hüküm vardır. Gerçi halen umum müdürlükte bu tarzda tahsil görmüş şefler varsa da istatistik istikbalini
sıyanet ve muhtelif şubelerin başında hususi istatistik tahsili görmüş kimseler bulundurulması zarurî görülmek-
tedir. İstatistik fenninin Devlet idaresinde arzettiği ehemmiyet neticesi olarak harbi umumiden sonra Avrupa'nın
mühim merkezlerinde darülfünunlara mülhak ayrıca istatistik mektepleri ihdas edilmiş bulunmakta ve istatistik
idarei merkeziyeleri şeflerini bu mektuplardan temin eylemektedirler.
Bu da Devlet istatistik işinin arzettiği hususi ve yüksek ehemmiyeti ve Devlet istatistik mesaisinin müte-
hassıs eller tarafından bir tek merkezde yapılması zaruretini gösterir.
Bu gün tarla, orman, yapılar, sayım, kazanç gibi doğrudan doğruya köylü, şehirlimizden almakta oldu •
ğumuz vergilerin tutarı 31 600 000 liradır. Bu vergileri kasamıza koymak için vilâyet kazalarımızda süvari, pi-
yade, 3252 tahsildara bir ayda 150 781 lira aylık verdiğimize göre bir yılda 1 808 172 lira gibi büyük bir para
— 444 —
Devlet kasasından çıkıyor. Tutarını bilmiyorum. Göz karan olarak yazıyorum. Belki yarım milyon lirayı da
hususî idarelerin tahsildarlarına veriyoruz dersek kasamızdan 2 308 172 lira veriyoruz demektir. Tahsildarlarımı-
zın ikide bir köylüyü toplamalarını, işten güçten alıkoymalarını gözden kaçırmak doğru olmadığı gibi tahsildar-
ların kendilerini, atlarını köylüye besletmeleri de ayrı bir derttir. Ne söylesek, ne yazsak tahsildarların ekmeğini,
atlarınının yemini köylü veriyor.
Bu vergileri kolaylıkla toplamak için düşündüklerim:
(1) Yeni yazı köylünün de elinden tutmuş önlerini aydınlatmıştır. Çobanlarımız bile bir eline kavalı, bir
eline kalemi almış, akı karayı seçmiştir. Bu gün köylümüz verginin bir dert belâ değil, yıirt borcu, yarma, öbür
güne bırakılmayan bir borç, boyun borcu olduğunu gereği gibi öğrenmiştir.
(2) Devlet vergisile hususî idarelerin vergilerini birleştireceğiz, hazineye akacak olan paralardan hususî
idarelerin payını ayırıp hususî idarelerin kasalarına yatıracağız.
(3) Devlet hazinesine borçlanan herkesin eline kabı sağlam üç beş yapraklı birer defter vereceğiz.
(4) Deftere kimsenin ağız açmasına yer bırakmayacaklayım sayım, yol, yapı, tarla, kazanç, mektep vergi-
lerinden borçlandırdığımız ne varsa parasına varıncaya kadar bir bir yazacağız, rakamla tutarını göstereceğiz.
(5) Borçlu hangi ayın kaçında kaç kuruş verecektir dersek defterine yazacağız.
(6) Hazine borcu savsaklanır, yarına, öbür güne atılır bir borç olmadığını yazacağız.
(7) Vergi derlemesini düzenine koymak için içimizin ağlamasına, yüreklerimizin dağlanmasına bakmaya-
cağız, hiç çekinmeyeceğiz, paranın nasıl alınacağını, ne yapılacağını söyleyeceğiz ve yapacağız. Köylü şehirlinin
uslusunu, ileri gelenlerini, kulağı delik olanlarını yer yer toplayacağız, bundan böyle kendilerinden vergilerinin
nasıl alınacağını Devlet kasasına ne yolda yatırılacağını yaşı yedi, oğlumuza, kızımıza anlatır gibi anlatacağız
ve anlatmanın yolunu bulacağız, kimsenin anlamadık, işitmedik demesine açık kapı bırakmayacağız, anlataca-
ğız..
(8) Gününde o günün borcunu sandığa yatırmayanın bir sözü dinlenmeyeceğini, sızlamasına bakılmaya-
cağını, elinde, evinde nesi varsa tellâl elile satılacağını deftere geçireceğiz.
(9) Borçlu vergisini yatırmada güçlük çekmemek, işinden gücünden geri kalmamak için her nahiyede bir
sandık, başına da bir memur dikeceğiz.
(10) Sandık emini vergiyi getirenin eline makbuz yerine defterine kaç kuruş yatırdığını günü, saatile yaza-
cak, mühürlendikten sonra imzasını atacaktır.
(11) Gününde vergisini yatırmayan kimsenin kapısı önüne başlarında yüreği katı bir memur, iki jandarma,
elinde dümbelek bir tellâl dikilecektir, aman dilemesine, gün istemesine bakılmayacak, hemen dümbeleğe tok-
mak vurulacak, varı yoğu satılacaktır, borçlunun kapısına kadar gidenlerin ayak kiraları dahi satılan dünyalığın
parasından alınacaktır.
(12) Benim görüşüme göre adım adım arkasını bırakmaz, üç beş köy, mahallede verginin bu. yolda alın-
dığı görülür, görülmez, duyulur, duyulmaz verginin derlenmesi düzenine girecek saat gibi işleyecektir. Bir yılın
borcu öbür yıla kalmayacaktır. Bu işi düzenli bir saat gibi işletmeyen malmüdürü, defterdar kendiliğinden masası
başından çekilmiş sayılacak, yerine başka biri gönderilecektir.
Beyefendiler; kendim de bir köylüyüm, köylü ile çok düşmüş, kalkmış bir arkadaşınız olduğumdan köy-
lümüzün düşünüşünü, anlayışını, görüşünü ve şu yapalım dediğim kanunun nasıl karşılayacağını ben sizden daha
iyi bilirim dersem kabalık etmiş olur muyum?
Devlet bütçesine dahil vasıtalı ve vasıtasız vergilerden senelik olarak tahakkuk ettirilen vergilerin tedi-
yatı mukabilinde makbuz verilmesi usulü yine devam etmek üzere, ayrıca, mükelleflerin tediyelerini tevsik kabili-
yetini haiz vergi karnesi unvanile yeni bir vesika ihdas ve tesis edilmektedir.
Varidat teşkilâtımıza ve vergi defterleri ve kayitlerine göre tahakkuk şube teşkilâtı olan yerlerde tahakkuk
şubeleri ve bu teşkilât olmayan yerlerde de kaza varidat idareleri birer cüziitam olup ancak buralarda mükellef-
lerin vergilerine ait tahakkukat ve tahsilât tevhit edilebileceğinden, lâyihanın tanziminde ne mahalle veya köy
— 445 —
sahalarına kadar inmek ye ne de bir tahakkuk şubesinin veya kaza varidat idaresinin hududu haricine çıkabilmek
imkânı görülememiştir. Bu itibarla vergi karnelerine geçirilecek tahakkukat ve tahsilât hesaplan amelî ve kabili
tatbik bir sahaya ait vergilerle takyit edilmiştir.
Vergi karneleri beş senelik olacak ve arzu eden mükelleflere malsandıklarından elli kuruş bedel ile satıla-
caktır. Beş sene kaydi, ekser vergilerimizde bu müddetin müruru zaman haddine uygun telâkki edilmesinden ve
karnelerin daha fazla bir müddetle muhafazasındaki ve içerisine yazılacak tahakkukat ve tahsilât rakamlarının
çoğalmasındaki müşkülâttan dolayı teklif olunmaktadır.
Lâyihanın kanuniyet iktisap eyledikten dört ay sonra meriyet mevkiine geçmesi teklifi, vergi karnelerinin
hazırlanması ve her mahalle şevki için en kısa bir zaman olarak hesap ve tahmin olunmasından ileri gelmiş-
tir.
22 Nisan 1933
Bir çok mükelleflerin tahakkuk idarelerince, her sene tahakkuk ettirilen vergilerinin tahakkuk nisbeti mik-
tarım ve tediye zamanlarını bilmedikleri ancak tahsildarın istediği miktarı ödemek ıstırarında kaldıkları bir ha-
kikattir. Vergilerini ödeyenlerin ise makbuzlarını muhafaza edemedikleri ve esasen şahsî bir kayit tutmadıkları
cihetle ileride bunların kaybolması ve hesaplarda da bir yanlışlık yapılması halinde tediyelerini tevsikten mahrum
kaldıkları çok vakidir.
Karnelere senelik olarak hatakkuk eden vasıtalı vasıtasız vergilerin kaydolunması esas ittihaz edilmiştir.
Vasıtalı senelik vergiler, muamele vergisi, hususî istihlâk vergisi gibi muayyen müddetlerde bir sene içinde tahsil
edilen vergilerdir.
Karnelerin Devlet bütçelerine ait vergilere hasredilmesi zarurî görülmüştür. İdarei hususiyelerin doğrudan
mükelleflerden aldıkları yalnız yol vergisi olduğuna nazaran ayrıca bir karne yapmağı icap ettirmezse de bele-
diyelerce isteyen mükelleflere verilmek üzere ayrıca karneler yapılması encümenimizce temenniye lâyık görül-
müştür.
Karnelere kayitlerin tahakkuk şubesi ve kaza varidat idaresi itibarile yapılması encümenimizce de zaruri
görülmüştür. Ancak mükellefin istediği takdirde alâkadar olduğu diğer bir tahakkuk şubesine veya kaza vari-
dat idaresine müracaatla ayni karne üzerinde ortaya ait tahakkukları yazdırması ve her tediyede oranın tahsil-
darına da karnesini imzalatması muvafık görülmüş ve birinci madde buna göre tadil edilmiştir.
Encümenimiz karnelerin en çok 25 kuruş fiatla Satılmasını, daha aşağıya mal edilirse mükellef lehine daha
ucuz olarak verilebilmesini temin için Maliye Vekâletine salâhiyet verilmesini muvafık görmüştür. Filhakika
karnelerin dayanıklı ve bir çok vergileri içine alacak derecede hacimli olması icap ederse de bunları hesaplarını
tutmaktan âciz ve ekseriya tahsilden mahrum mükellefler alacağından ve bunlar ise 50 kuruşu çok göreceğinden
hem rağbetin artması ve hem de binlerce karnenin maliye depolarında kalmaması için ehven bir fiatın azamî
had olarak tayini ve icabında daha ucuz fiatlarla satılabilmesi salâhiyetin Vekâlete tevdii zarurî görülmüştür.
ESBABI MUCİBE
Gayrimenkul mallar, irat ve hasılatının daha geniş olduğu eski senelerde maliye hazinesinden taksitle mal
satın almış olanların taksit borcu olarak vermeğe mecbur oldukları miktarı son sene zarfında tediyede müşkülâta
uğradıkları, kanun hükümlerinin tatbiki için, bazan ihalelerin feshine ve gayrimenkulün yeniden satışına mec-
buriyet hâsıl olduğu, bu takdirde de birinci müşterinin kısmen bedelini ödemiş bulunduğu malı terk etmek ıstı-
rarında kaldığı, hususile bu sene zarfındaki mütevali müracaatlardan anlaşılmaktadır,.
Her nekadar 1773 numaralı kanunla, her türlü arazi, mesken, imalâthane, fabrika gibi gayrimenkul taksit
müddetleri bir misli tezyit edilmek suretile borçların tediyesinde kolaylık husule gelmiş ise de tediye kabili-
— 446 —
yetinin çok daralması, bu suhuletin kifayet etmediği fikrini vermiş ve bu gayrimenkuller taksit borçlarının
memlekette iskânları yapılmış muhacir mülteci ve aşiretlerin borçlan hakkındaki borçlanma kanunundaki
müddet ve şeraite tevfiki, esasen irat getiren dükkan, mağaza, apartıman gibi mallara ait taksit borçlarının
esasında başkaca suhulet gösterilmesi zaruret halini aldığı, Büyük Meclisin ilhamile teeyyüt etmiştir.
Bu mülahaza ile hazırlanan kanun lâyihasına göre iktisadî refah ve rağbetin fazla olduğu 340-930 seneleri
zarfında az çok yüksek bedellerle alındığı mahsus olan gayrimenkuller taksitlerinin, alındıkları tarihten itibaren
yirmi sene zarfında ödemesi ve her seneye isabet edecek miktarın, hemen de o malın senevi hasılatından az bir
hadde indirilmesi iltizam olunmuştur.
Mevcut konulara ve akitlere müsteniden tediyesi lâzımgelen borçların tehiri istifası, affi tazammun edemi-
yeceği ve zaten Devletçe yapılan istikrazlarda daha münasip bir faiz verilmekte olduğu cihetle tecil olunan taksit
bakiyelerinin yüzde 5 gibi az bir faize tâbi tutulması zaruri görülmüştü.
Devletçe yapılmış olan mukaveleler hükümlerinin infaz ve ikmali için, mübadil ve gayri mübadil gibi isimlerle
tavsif edilen bir kısım Türk vatandaşlara, ahit ve kanuna tevfikan tahsis edilmiş ve yahut zarar ve ziyan görmüş,
vatandaşların haklarının tazminine karşılık tutulmuş malların satışlarının ikmaline ve işlerinin tasfiyesine azami
gayret olunduğu şu sırada bu malların evvelki satışlarının bedelleri ancak hususî hükümleri ve 1773 numaralı
kanunun kabul ettiği müddetler dahilinde alınabilmek için bu kanun çerçevesine ithal edilmemiştir.
23 Mayıs 1933
Gerek Hükümetin ve gerek Maliye encümeninin esbabı mucibe mazbatalarında tafsilen izah olunduğu üze-
re gayrimenkul malların gelirlerinin fazla olduğu senelerde Hazinei maliyeden mal satın almış olanların taksit
borcu olarak ödemeğe mecbur bulundukları paraların son senelerde mahsulât fiatlarının fevkalâde düşmesi ve
umumî buhrandan hâsıl plan malî müzayakadan dolayı tediyede müşkülâta uğradıkları ve hatta mevcut muka-
vele ve ihalelerin feshine ve bir kısım taksitleri ödenmiş bulunan gayrimenkullerin verilmiş olan taksitlerini dahi
terketmek suretile ihalelerin feshini talep etmeleri bu malları satın almış olanların büyük bir ıstırar ve sıkıntı
içinde bulunduğunu göstermektedir. Hazine matlubunun temini için takip ve icraya konulan malların yeni satış
bedelleri evvelki ihale miktarlarının dört ve beşte biri derecesinde kalmakta olduğundan üst tarafı için borçlunun
varsa sair emvaline müracaat zarureti dolayısile pek çok vatandaşların harabilerini mucip olduğu görüldüğün-
den Maliye Vekâleti salâhiyeti dahilinde kalabilecek idarî teciller yapmak suretile ağırlığını mehmaemken tahfi-
fine çalışmış olmasına ve 15 Mart 1931 tarih ve 1773 numaralı kanun ile bir misil tezyit edilmiş olan taksit müd-
detlerinin beklenen ve ümit olunan neticeyi hâsıl edemediğine ve tediye kabiliyetinin gittikçe daha ziyade dar-
laştığına ve binaenaleyh bu suhuletin de kifayet etmediğine ve tediyeye daha geniş imkânlar verilmesi husu-
suna encümenimiz de kani bulunmuştur.
Tecil olunan taksit bakiyelerinin yüzde 5 faize tâbi tutulmalarını tazammun eden (B) fıkrası hükmü yukarıda
arz ve izah olunan esbabı mucibe ile tezat teşkil eylediğinden faizin uzatılan taksitlere zammedilmeyerek bu ka-
nun ile temdit ve bir misil tezyit edilmiş olan taksitleri miadında vermeyenlerin geçirecekleri müddete ait olmak
ve tahsilât için de bir kuvvei müeyyede bulunmak üzere yüzde 9 hesabile faiz alınması münasip görülerek fıkra
hükmü buna göre yeniden tedvin edilmiştir. Encümenimiz bu faizi, taksitlerin vaktinde ve zamanında öden-
mesini ihtar ve borçluyu borcunu ödemeğe teşvik eder bir müeyyede telakkisile vazetmiş ve bu mülâhaza ile
fıkrayı yazmıştır.
t
ESBABI MUCİBE
Afyon mürekkebatı ticaretinin beynelmilel sahada azamî takyidata tâbi tutulması hakkında gerek Avru-
pa ve gerek Amerika'da tecelli eden cereyan ve temayüller ve aktedilmiş ve edilecek'mukaveleler dolayısile afyon
ticaret ve hatta ziraatinin mazbut kaideler altına alınması zarurî görülmektedir.
— 447 —
Müstahzaratı tıbbiye ve kimyeviye imalinde afyon maddei iptidaiye olarak kullanan memleketlerin fabri-
kaları sıkı bir anlaşma halinde çalışmakta olmalarından afyon ticaretinin kuvvetli ve muntazam teşkilâtla idare
edilmesine lüzum vardır. İstihsal şartlarının ağırlaşması ve fazla istihsal edilmemesine rağmen afyon Hatlarının
nisbetsiz olarak sukutu, mahreç piyasalarının mahdut bir kaç elde temerküz etmiş olmasından ve fiatları piyasa
ihtiyaçlarının icap ettirdiği seviyede tutacak esaslı teşkilâtın mefkudiyetinden ileri gelmektedir.
Afyon arz ve talebinde makul ve her iki memleketin afyon iktisadiyatına uygun bir muvazenenin tesisi için
müstahzaratı tıbbiye imaline en elverişli afyon istihsal eden Türkiye Yugoslavya'nın mahdut alıcılara karşı müş-
tereken hareket ederek müttehit bir cephe almaları faydalı görülmesine binaen Yugoslavya ile bilmüzakere mer-
but esaslar dairesinde bir mukavele tesbit ve parafe edilmiştir.
2 Nisan 1933
ESBABI MUCİBE
Memleketimizde mevcut altın ve petrol madenlerinin ve bunların verim kabiliyetlerinin tetkiki ve bunlara
müteallik bilumum işlerin ifası için teşkili teklif olunan hükmî şahsiyeti haiz idarenin sermayesini teşkil etmek
üzere 500 000 liranın itası memleketimizin iktisadî vaziyetlerinin inkişafı noktasından çok faydalı görülerek
işbu sermayenin Karadeniz boğazı tahlisiye idaresinin varidat fazlasından karşılık gösterilmek suretile Hazine-
den itası zarurî bulunmuş ve merbut kanun lâyihası bu esasa göre tanzim ve takdim kılınmıştır.
17 Nisan 1933
Memleketimizde petrol taharriyatı hakkında şimdiye kadar muhtelif zamanlarda teşebbüsata girişilmiş
fakat bütün bu teşebbüsler hususî araştırmaları teşvik ve teshil mahiyetini ileri geçmemiştir. Bu maksat ile 14
Mart 1926 tarihinde neşredilen bir kanun ile petrol taharriyatına Cümhuriyet Hükümeti zamanında hususî bir
ehemmiyet atfedilmiş ve bu taharriyatı fili sahaya çıkarmak için bütçeye üç yüz bin lira kadar bir para konmuş
ise de bu işi tam bir salâhiyetle idare edecek hususî bir teşkilâtın meydana getirilememesinden yalnız tetkikatla
kalınmış ve bu güne kadar müsbet bir netice elde edilememiştir.
Hususî teşebbüslerin ademi muvaffakiyet sebepleri ise esasen memlekette petrol bulunmamasına katî
kanaat hâsıl olduğundan mütevellit olmayıp ancak müteşebbislerin bu işin ehemmiyetile mütenasip şahsî feda-
kârlıklara katlanamamasından ve bazılarının bu fedakârlığa inzimam eden teknik kabiliyetlerinin zâfmdan ileri
geldiği anlaşılmıştır.
Asırlarca elimizde tutup istifade edemeden terkettiğimiz Musul petrolları bunun en açık bir delilidir. Sal-
tanat devrinde bu gibi madenlerin imtiyazlarını ya bizzat sultanlar veya devrin nüfuzlu ricali ellerinde tutmuş-
lar ve Avrupa'da kapı kapı dolaşarak satacak sermayedar aramakla vakit geçirmişlerdir. Salâhiyettar zevata
yaptırılan tetkikat neticesinde elde edilen raporlara istinaeden gerek petrol gerek altın madenlerinin meydana
çıkarılan izlerine ve eserlerine nazaran bu madenlerin işletmelerine tekaddüm edecek bir taharri masrafını ihti-
yar etmek fennin icaplarındandır. Bilhassa petrol hakkında başka memleketlerde de ayni yolda hareket edildiği
ve bu uğurda bidayeten büyük fedakârlıklar yapılarak feyizli neticeler elde edildiği her keşçe malûm olan bir.
hakikattir. Lâyiha bir taraftan altın ve petrol arama ve işletme idareleri teşkiline ait daimî hükmü havi olduğu
gibi bir taraftan da teşkil edilecek bu idarelere 1932 senesinde verilecek tahsisata müteallik bütçe hükmünü
ihtiva ettiğinden encümenimiz bu iki hükmün ayrı birer lâyihaya mevzu olmasını şayanı tercih görmüş ve bu
maksatla bütçe kısmı esas lâyihadan tefrik edilerek ayrı bir lâyiha halinde hazırlanmıştır. Esas lâyihada bu te-
şekkül edecek arama ve işletme idamelerinin şahsiyeti hükmiyeyi haiz yekdiğerinden ayrı idareler olması düşünül-
müş olup encümenimiz de işin ehemmiyetini takdir ederek ticarî mahiyette çalışması elzem olan bu idarelerin
resmî bir takım formalitelerden uzak tutulması esasını kabul etmiş ve madde de ibareye ait bazı değişikliklerden
maada teşekkül edecek idarelerin maksadı teşkiline muvafık işleri yapması ve bu uğurdaki sarfiyatı icra etmesi
tabiî vazife ve hizmeti cümlesinden olacağından buna müteallik fıkranın tayyi muvafık görülmüştür.
— 448 —
3 Nisan 1933
ESBABI MUCİBE
Deniz ticaretimizin en mühim unsurlarından biri olan Seyrisefain idaresi deniz kapitülâsyonlarından kur-
tulduktan sonra bir kısım gemilerini yenileyerek daha ziyade ticari gayelerle çalışmağa başlamış ise de, dahilî
nakliyatımızda icrayi faaliyet eden millî gemiler tonajının tezayüdü hasebile her hatta hususî efrada ait olan pos-
ta gemilerile icrayi rekabet etmek, zaruretine düşmüştür. Bu zaruret neticesi olarak her hat nakliyatında navullar
tenzil edilmiş zarar veren hatlar terkedilmiş ve rekabetin şiddeti hasebile bir taraftan millî gemilerden bir kısmı
çalışamaz bir hale gelerek bağlanırken, diğer taraftan da Seyrisefain idaresi malî vaziyet itibarile müşkül bir hale
girmiştir. Seyrisefainin bu müşkül vaziyete girmesinin sebeplerinden biri, efrada ait gemilerle yaptığı rekabet ise
de diğer bir sebebi de Cümhuriyet idaresine eski ve gayrikabilî istimal vesaiti müteharrike ile giren idarenin ye-
niden almak mecburiyetinde veya yeni baştan esaslı bir surette tamir etmek zaruretinde kaldığı gemilerin idareye
yüklettiği külfetlerden ve bundan başka bilhassa mülhak bütçe ile idare edilir bir Devlet teşkilâtı olması dolayı-
sile Devlet usul ve kavaidi maliyesine raiyet mecburiyetinde kalmasından mütevellittir. Bilhassa bu son sebep
bu idareye gerek alacağı malzemede ve gerekse serbestçe yapacağı seyrisefer işinde bir çok mevani ika etmiş ve
bundan dolayı masrafları ölçüsüz bir surette artan "Seyrisefain idaresi" en lüzumlu tamirleri için muhtaç oldu-
ğu parayı bulamaz bir hale gelmiştir.
Seyrisefain idaresinin bu halile devamı bütçeye ağır bir yük tahmil etmekte ve daima zararla çalışması ha-
sebile binnetice bu ibarenin her gün biraz daha inkişaf edeceği yerde vehnü indirasa mahkûm bir hale gelmesini
mucip olmaktadır. Bu ise; gerek müdafaai memleket noktai nazarından katî ihtiyacımız olan Devlet ticaret
filomuzun bakımsız ve âciz bir hale düşmesini ve hem de her türlü halelden vikaye etmek istediğimiz sahillerimiz
nakliyatı gibi bir amme hizmetinin gün geçtikçe iyi ifa edilemez bir hale gelmesini intaç edecektir.
Teklif ettiğimiz bu kanunla istihdaf ettiğimiz en mühim gaye, milli servetimiz olan bir idarenin ticaret
prensiplerile ve ticarî hesaplarla her türlü zararlardan kurtulabilecek bir şekilde devamı faaliyetini temin etmek-
tir. Bunun içinde, bulunan çare bu idareyi Devlet maliyesinin sıkı usul ve kay itlerinden kurtararak onu blânçosu
ile baş başa bırakmaktır.
Bundan sonra kendine mümasil bazı Devlet müesseseleri gibi idare olunacak olan Seyrisefain idaresinin
muhtelif teşkilâtı kâr ve zararını daima göz önünde tutarak ticarî maksatlarla çalışmağa mecbur olacak ve bu
yüzden Devlet bütçesine zaman zaman vaki olacak olan müracaatlerin önüne geçebileceği gibi işbu teşkilâtın
gerek Millî Müdafaaya ve gerekse amme menfaatine daha muvafık bir şekilde inkişafı temin edebilecektir. Seyri-
sefain müessesesini bu şekilde idare etmek isterken onun bir birinden farklı olan vazifelerini de ayırmak zarureti
hâsıl olmuştur.
Her birinin muntazam ve kârlı olarak işlemesi ayrı ayrı dikkat ve itina sarfını icap ettiren işlerin Seyrise-
fain namı altında bir idarede tevhidi bu işlerin getirdiği hasılâtın birbirine karışarak ziyamı mucip olmaktadır.
Bu ziyam en elîm neticesi, kârlı işlere tahsis olunan sermayenin bakımsızlığını intaç etmiş ve bu yüzden meselâ
iç hat nakliyatı hâlâ geçen asırdan kalma padil gemilerle temin edilegelmekte bulunmuştur. Binaenaleyh her işin
getirdiği kâr o işe tahsis olunan vesaitin yenilenmesine ve inkişafına hasretmek zarurî görülmüştür.
Seyrisefainin bir müdüriyeti umumiye halinden çıkarılarak hükmî şahsiyeti haiz üç müdüriyete inkılâbı ve
kılavuz ve romerkörcülük ile Devlet reisine ait yatlar işinin doğrudan doğruya İktisat Vekâleti idaresine alınması
ve diğer bazı kanunlarile postacılık inhisarı ihdas edilmesi merkezde bu işlerin bağlanacağı kuvvetli bir deniz
ticareti umum müdürlüğü ihdasına da sebep olmuştur.
Filhakika 2 000 mil uzunluğunda sahillere malik olan memleketimizde deniz ticareti işlerinin her gün biraz
daha inkişaf etmesi bu umurun ticaret umum müdürlüğüne merbut bir ticareti bahriye şubesi tarafından idaresi
imkânlarını selbetmekte idi. Eski devirlerde yalnız limanlar umuru bahriye nezaretinin müdüriyeti umumiye ma-
hiyetinde olan bir dairesi tarafından idare edilmekte iken ve muasır memleketlerin deniz ticaret işleri büyük
meclisler, nezaretler ve müdüriyeti umumiyeler tarafında» ifa edilirken memleketimizde iç hatlar, dış hatlar, fab-
rika, havuzlar, kılavuzluk işleri Tahlisiye umum müdürlüğü, Balıkçılık enstitüsü, Yüksek deniz ticareti mektebi
gibi her birinin icap ettirdiği mesai merkezde başlı başına bir şubeyi işgal edecek derecede kesif olan devair işleri-
— 449 —
rıin ve bunlardan maada şilepçilik umuru, Türk bayrağı altına girecek vapurların tetkiki evsafı, limanlar umuru,
hava nakliyatı işleri, tarifeler, navul işleri, imtihan muamelâtı, fennî tedrisat işleri, Devlet inhisarına alınan tah-
lisiye umuru gibi birçok muamelâtın bir şube marifetile idaresine imkân mevcut değildir. Binaenaleyh, mem-
leketimizde de ticareti bahriyeye verilen kıymet ve ehemmiyet ile mütenasip olarak her gün tevessü ve şümul pey-
da eden bu işlerin bir umum müdürlük tarafından idaresine lüzumu kati hissedilmiş ve îâyihai kanuniyeye bu
bapta ahkâm vazedilmiştir.
3 Nisan 1933
ESBABI MUCİBE
Türk ticareti bahriye filosunun mevcudiyeti hiç şüphesiz ki kabotaj seferlerinin bayrağımıza hasrolunduğu
tarihten başlar. O tarihe kadar elde bulunan gemiler kemmiyet ve keyfiyet itibarile sırf askerî maksatlarla alın-
mış olan ve Seyrisefain idaresile bir kaç müteşebbise ait mahdut gemilerden ibarettir. Lozan muahedesinin akti
akabinde ise Hükümet bütün sahil nakliyatımızı ecnebilere ihtiyaç messettirmeden başarabilecek kudrette bir
ticareti bahriye filosuna malik olmak mecburiyeti muvacehesinde kalmıştır. Memleket hayatı umumiyesinin bu
cepheden sarsıntıya maruz kalmaması endişesiledir ki, bir taraftan Seyrisefain idaresi yeni bir teşkilâta tabi
tutularak büyütülmüş ve diğer taraftan da armatörlerimize gemi almalarını teshil edecek bazı muafiyetler bah-
şolunmuştur. O günden bu güne kadar güzeran eden zaman ise bir tekâmül ve taazzuv devresi olmuş ve halen
Seyrisefain idaresile armatörlerimize ait vapurların miktarı ihtiyacımızı bile aşmıştır. Son dünya buhranı dola-
yısile memleketimizde de hissedilen iş azlığı ve eşya fiatlerindeki sukut yüzünden nakliye ücretlerinin tenakusu
da bu fazlalığa inzimam edince bu defa da millî teşekküllerimiz arasında şedit ve yıkıcı bir rekabet baş göster-
miştir.
Bu netice karşısında evvelâ rekabetin belli başlı armatörlerle Seyrisefain arasında hususî itilâflarla veya bir
kanunu mahsusla meni derpiş kılınmış ise de bu misillû itilâfların pek kısa yaşadığı bittecrübe anlaşılmış ve diğer
taraftan kanunî hükümler vazı suretile de bu halin esaslı ve daimî bir şekilde önüne geçilemeyeceği diğer mem-
leketlerdeki mümasil vaziyetler tetkik edilerek anlaşılmıştır.
> • i
Gerek Seyrisefain ile millî armatörlerimiz arasında ve gerekse armatörlerimizin kendi aralarında yukarıki
esbap dolayısile devam edegelen şiddetli rekabet pek kıskançlıkla sıyanete mecbur olduğumuz memleketimizin
âli menfaatlerine tamamen zıt neticelere doğru gitmeğe başlamıştır. Bir taraftan rekabet yüzünden millî serma-
yenin tehlikeye uğraması, diğer taraftan iktisadî tealimizle pek alâkadar olan deniz nakliyatımızın zâfa düçar
olması ve bilhassa cenup limanlarımızda görüldüğü veçhile kâr gidermediği için terkedilen bir takım iskeleleri-
mizdeki nakliyat işlerinin erbabı ticaret için zarurî bir istikamet alması ve bundan başka şedit rekabetin icap
ettirdiği zararlı tasarruflar yüzünden iyice tamir edilemeyen gemilerimizin günün birinde millî müdafaaya
yaramaz bir hal iktisap etmesi ihtimalleri bu meselede devamlı ve esaslı bir hal çaresi bulunması lüzumuna
Hükümeti mecbur etmiş ve 2068 numaralı kanunun sebebi mevlûdu, bu olmuştur.
Bütün nakliye işlerini Seyrisefaine devreden ve şimdiye kadar bu işlerde çalışmış olan armatörlerin ellerin-
den gemilerini takdiri kıymet ile almağı âmir olan 2068 numaralı kanuna karşı vaki olan şikâyetler bilhassa de-
nizcilikle meluf olan memleketimizde deniz ticareti erbabının bu işlerden uzaklaştırılmaması temenniyatını ih-
tiva ettiği cihetle yukarıdan beri sayılan sebeplerin icbar ettiği esâs ve ruh değişmemek üzere denizcilerimize
daha geniş bir çalışma sahası açılmasına lüzum görülmüştür.
Sahillerimiz nakliyatının her hangi bir sekteden vikayesini nazarı dikkatte tutarak hem memleket için zarar
olan rekabetin önüne geçmek ve hem de nakliyat işlerinle uğraşan halkımıza daha geniş bir ufku mesai açmak
çaresi, ancak muayyen bir navul tarifesinin tatbikında görülmüş ve teklif edilen kanunun ruh ve esası navulları
tanzim edecek olan böyle bir tarifenin tatbikatına istinat ettirilmiştir. Böyle bir tarife tatbik edildiği takdirde bu
günkü anormal rekabetin tamamen önüne geçilecek ve bunun yerine vapurların büyüklüğü ve temizliği, servisin
intizamı, teçhizatın tekemmülü gibi memleket için hayırlı neticeler verecek normal bir rekabet ihdas edilmiş
olacaktır.
Yalnız tatbik edilecek tarifeyi fert müesseselerinin hakkile tatbik edîp etmediklerini ve alınan navullardan
bir kısmının risturn olarak iade edilip edilmediğini kontrol etmek Hükümetçe pek müşkül ve hatta imkânsız ola-
cağı için bu gün bu işlerle uğraşan erbabı ticaretin birleşerek bir anonim şirket halinde çalışmaları esası kabul
edilmiştir. Bu suretle, serbestçe icrayi ticarete imkân bulacak olan bu sarfiyatı muayyen formüller dahilinde ce-
— 450 —
reyan edeceği için tarife tatbikatından kaçınmasına da imkân olmayan bir armatörler şirketile, dış hatlar idaresi
vasıtasile, sahil posta nakliyatımızı inhisar altına almanın; her limana muntazam servis ikame ederek hem âmme
hizmetini ve iktisadi inkişafımızı temin etmiş ve hem de icabında Millî Müdafaa için elde kemmiyeten ve key-
fiyeten kuvvetli bir ticareti bahriye filosu bulundurmak imkânlarını hazırlaması itibarile şayanı tercih olduğu
neticesine varılmıştır.
Bu esasat dahilinde teklif edilen kanun lâyihasının birinci maddesinde Türkiye sahillerinde muntazam
posta seferler yapmak işinin Devlet inhisarına alındığı hükmü vazedilmiş ve ikinci maddesinde de bu inhisarın
hangi işlere şamil olmayacağı gösterilmiştir. Kanunu hazırlarken daima göz önünde bulundurulan esaslardan
biri de sahillerimizin bütün nakliyatının haleldar olmamasına matuf olduğu cihetle muntazam vapur işlemeyen
sahillerimiz beynindeki ara nakliyatı ile limanlar içindeki nakliyat ve şilepçilikten madut olan nakliyat inhisar
hududundan hariç bırakılmıştır.
Üçüncü madde ve dördüncü madde bu inhisarı işletecek olan müesseseleri tarif etmekte ve maddenin son
fıkrası sahillerimiz posta nakliyat işinin yalnız bu günkü mahdut armatörlere bırakılmayıp talip olan bütün
Türklere tahsis edileceğini âmir bulunmaktadır.
Lâyihanın beşinci maddesi armatörlerden mürekkep anonim şirketine konacak ayni sermayenin takdiri
kıymetini ifa edecek teşekkül hakkında hükümler vazetmektedir. Bundan gaye teşkil edilecek şirkete konacak
ayni kıymetlerin hakikî kıymetlerden fazla olmamasını temindir.
15 Mayıs 1933
Lâyihanın esbabı mucibesinde de mufassalan izah edildiği veçhile iki üç senedenberi bir taraftan sahilleri-
mizde bu gün seyrisefer eden gemilerin miktarı ihtiyaçtan fazla bir hadde yükselmiş diğer taraftan umumî buhra-
nın doğurduğu işsizlik neticesi olarak bu gemileri işleten müesseseler arasında yekdiğerini yıkıcı bir rekabet mey-
dana gelmeğe başlamıştır.
Memleketimizde terakki ve inkişafını arzu ettiğimiz deniz ticaret işlerinin ilerleyecek yerde günden güne
sukuta doğru gitmesini intaç edecek olan bu halin devamına Cümhuriyet idaremiz seyirci kalamayacağı gibi bu
gün hidematı umumiye sırasına geçen deniz münakalâtını bu şerait altında bir gün tamamen felce uğramak teh-
likesi karşısında, esaslı tedbirler almak lüzumunu hissetmiş ve bu maksatla geçen sene Yüksek Meclisin tasvi-
bine arzettiği (Türkiye iskele ve limanları arasında posta seferleri hizmetinin Devlet idaresine alınmasına) dair
bir kanunla bu işi intizam ve inzibat altına almak istemiştir. Ancak Meclisin kabul ettiği bu kanunun neşri ile
tatbiki arasında geçmesi icap eden devre arasında yaptığı tetkikat neticesinde muntazam posta seferlerinin
yalnız Seyrisefaine hasredilmesini ve binaenaleyh bu gün mezkûr işler ile meşgul bulunan millî teşekküllerin bu
sahadan tamamen ellerini çekmelerini muvafık bulmamış ve bu esasa göre hazırladığı yeni lâyihayı Yüksek
Meclise arzetmiştir.
Yeni lâyiha ile ana hatları itibarile geçen sene kabul edilen kanunun istihdaf ettiği muntazam deniz yolları
seferlerinin temini, deniz ticareti işlerinin sukuttan vikayesi gibi esas hükümleri muhafaza etmekte olup ancak
yukarıda arzedildiği veçhile bu işin münferit bir idareye münhasır kalmayarak bazı şartlar altında Türk armatör-
leri tarafından tesis, edilecek diğer bir teşekkül ile birlikte yapılmasının memleket menfaatlerine daha uygun ola-
cağı esasına göre tanzim edilmiştir.
Türk armatörlerini şimdiye kadar çalıştırdıkları ve alıştıkları muntazam posta seferleri işlerinden ayır-
mayarak kendilerine bundan sonra ayni işte devam imkânını vermekle beraber faaliyetlerini tanzim etmek ve
gerek kendi aralarında, gerek bu sahada çalışmakta olan Devlet müessesesile yıkıcı ve muzur rekabetlere mey-
dan vermemek yolundaki esas noktai nazardan yeni lâyiha heyeti umumiyesi itibarile encümenimizce şayanı
kabul görülmüş ve Türkiye sahillerinde muntazam posta seferleri unvanı daha umumî ve vazıh bir maddede ol-
mak üzere "deniz yolları işletmesi" şeklinde tadil edildiği gibi maddelerde aşağıda arzolunan bazı değişiklikler
yapılmıştır.
\
Lâyihanın birinci maddesi Türkiye sahillerinde muntazam posta seferlerinin Devlet inhisarına alındığına
dair bir hükmü ihtiva etmekte olup encümenimiz maddenin vazettiği esas prensipi kabul etmekle beraber işbu
inhisarı işletecek olan müesseselerin de burada sayılmasını ve bu vazifeyi görecek olan (dış deniz yollan işletme-
si) ile beraber millî vapurcular arasından bu kanunun kabul ettiği formül dahilinde meydana gelecek anonim
şirketin bilâhare teşekkülü muhtemel mümasil anonim şirketlerin muayyen şerait ve inzibat altında bu işte çalı-
şabilmek hakları olduğunun birlikte tesbitini muvafık bulmuş ve maddeyi bu esasa göre tanzim etmiştir.
— 451 —
Ticareti bahriyemizin zamanla inkişaf ve terakki etmek ihtimallerini düşünerek istikbalde bu işe sermaye
koymak ve daha asri vesaitle çalışmak isteyen vatandaşlar çıkarsa onların da bu kanunun koyduğu esaslar dahi-
linde Hükümetin müsaadesile bu haktan istifade edebilmelerini encümenimiz kabul etmiştir. Ancak bu kanunun
mevkii tatbika vazile teşekkül edecek iki müessesenin bu günkü ihtiyacı bir kaç sene için ifa edebilecek gemi ve
vesaite malik olduklarını düşünerek atiyen teşekkülü derpiş edilen şirketin ancak üç sene sonra teşekkülüne mü-
saade edilmesinin muvafık olacağı neticesine varılmış ve sekizinci madde encümenimiz tarafından bu maksatla
tanzim edilmiştir.
16 Nisan 1933
ESBABI MUCİBE
281 tarihli vilâyet nizamnamesi hükümleri dairesinde seçilip vazife görmekte olan mahalle muhtarlıkları
ve ihtiyar heyetleri 293 tarihli belediye kanununun neşrinden sonra da vazifelerine devam etmişler ve nihayet
13 Mart 1329 tarihli idarei umumiyei vilâyet kanununun 148 inci maddesi ile mezkûr nizamname hükmü feshe-
dildiği halde, muhtelif kanunlarımızda kendilerine ayrı ayrı vazifeler verilmiş olmasından dolayı işlerine devam
etmekte bulunmuşlardır.
İdarî ve mahallî teşekkülleri ilmî esaslara tevfik edilmiş bir çok memleketlerde dahi, mahalle muhtarlık-
larına benzer hiç bir teşkilât olmayıp bütün bu vazifeler belediyelerce ifa edilmektedir.
En son ilmî esaslara göre hazırlanmış olan yeni belediye kanunile şehirlerimiz ve kasabalarımız, çalışan ve
halkın ihtiyaçlarını düşünen belediyelerimizin elinde inkişafa doğru yürürken dünyanın hiç bir yerinde bulunma-
yan mahalle muhtarlığının kaldırılmasına katî bir lüzum ve zaruret vardır.
İdarî ve hukukî bir hüviyeti olmayan muhtarlıkların lâğvi ile vazifelerinin, halka ait bütün işleri gören be-
lediyelere verilmesi düşünülmüş ve işbu kanun lâyıhasi bu noktai nazardan hazırlanmıştır.
10 Mayıs 1933
Şehir ve kasabalarımızda oturanların mahallî mahiyette müşterek ve medenî ihtiyaçlarını tanzim ve tes-
viye vazifesi 1580 numaralı kanunla belediyelere verildiği, muhtar ve ihtiyar heyetlerinin yaptığı işlerin de mahi-
yet itibarile belediye vazifelerinden başka bir şey olmadığı dermeyan edilerek işbu vazifelerin daha salim ve maz-
but bir surette ifasını temin için hiç bir memlekette mevcudiyetleri kalmamış olan muhtar ve ihtiyar heyetlerinin
belediye teşkilâtı olan yerlerde kaldırılması zarurî olduğu ifade olunmuş ve diğer kanunlar, nizamnameler ve tali-
matnamelerle zabıtaya ve aidiyetine göre diğer devaire ait salâhiyetlerin de yapılacak bir nizamname ile mezkûr
dairelere devri muvafık görülmüştür.
Belediye teşkilâtı olan yerlerde zait bir teşekkül halinde kalan muhtarlıkların ve ihtiyar heyetlerinin kaldı-
rılması hususunda Dahiliye Vekâletinin serdettiği mütalea muvafık bulunmuştur.
Esasen komün teşkilâtını yapmış olan bütün memleketlerde bu teşekküller kaldırılmıştır. Bir çok kanun-
larla muhtar ve ihtiyar heyetlerine muhtelif vazifeler verilmiş olduğundan ve bunların aksamaksızın devamı
zaruri bulunduğundan ve bu hususta tertibat alınmak üzere kanunun meriyet tarihi 1 İkinci Kânun 1934 olarak
kabul edilmiştir.
16 Nisan 1933
ESBABI MUCİBE
Ticaret mukavelesi veya modüs vivendi akdetmeyen devletler ülkesinden Türkiye'ye yapılacak ithalâta
memnuiyetler veya takyit ve tahditler tatbikına dair 1873 numaralı kanun memleket iktisadiyatını korumak
gibi şumullü bir gayeyi istihdaf etmektedir. Bu kanunun mevkii tatbika vazmdan bugüne kadar cereyan eden
hâdiseler Türkiye iktisadiyatının münhasıran emtia tahdit ve takyitleri ile temin edilemeyeceğini göstermiştir.
Türkiye Cümlıuriyeti ile ticaret mukavelesi akdetmemiş olan, böyle bir mukavele âkdi için müzakerelere
başlanması için Hükümetimiz tarafından vaki teklif ve teşebbüsleri neticesiz bırakan yahut ticaret mukavelesi
akdine intizaren modüs vivendi yapmaktan imtina eden, Türkiye ile aralarında münakit ticaret mukavelelerini
feshedip Türk ihracat mallarına munzam gümrük resmi vazetmeğe teşebbüs eyleyen ve Türkiye ile aralarındaki
ticaret muahedelerini feshetmeden mezkûr muahedeler ahkâmı dahilinde kalarak Türk ihracat mallarından alı-
nan gümrük resimlerini arttıran devletlerle aramızdaki ticarî münasebetleri münhasıran emtia tahditlerile mem-
leket menfaatlerine uygun bir şekilde tanzim etmenin kabil olamayacağı anlaşılmıştır.
Gümrük tarifesinin kararname ile tadili salâhiyetinin Hükümete verilmesi 1873 numaralı kanunla mem-
leket iktisadiyatını korumak hususunda alman tedbirleri ikmal eden bir müessese olacaktır.
Bu salâhiyet Hükümeti hem muhtelif memleketlerle aramızdaki ticari münasebetleri tarafeynin menfaat-
larına uygun bir şekilde tanzim edebilmek, hem de icabında Türk ihracat mallarına karşı alınan tedbirlere bir
mukabele bilmisil yapabilmek imkânı ile teçhiz edecektir. Aksi takdirde vaziyet ve fırsatların icap ettirdiği âni
ve müstacel kararlan alabilmek, her hangi bir müzakere esnasında memleket lehine lâzım gelen teklifleri yapa-
bilmek ve bu karar ve tedbirlerin - bu gibi işlerde muvaffakiyetin başlıca âmili olan - mahremiyetini temin
etmek kabil olamıyacaktır.
Kanun lâyihasının ikinci maddesile de devletlerle aramızda halen cereyan eden ve ileride iktisadî vaziyet ve
şartların istilzam edeceği görüşmelerde tarafeynin menfaatlerine uygun neticelere ulaşabilmek için lâzımgelen
alestiki bir müzakere vasıta ve salâhiyeti derpiş edilmiştir.
Bu lâyiha ile gümrük tarifesinde umumî bir yükseltme düşünülmemiştir. Buhranın doğurduğu yeni iktisadî
şartların istilzam ettiği şekil ve nisbetlerde gümrük tarifesinin umumî tetkikma ayrıca çalışılmaktadır. Ancak
yeni gümrük tarifesinin hazırlanması uzun zamana ve esaslı tetkiklere bağlı bulunduğundan işbu kanun lâyihası-
nın mevzubahis olan salâhiyetten icabında ve zarurî ahvalde istifade edilerek millî mahsulâtın korunmasına
gayret olunacaktır.
Bu günki umumî ve beynelmilel iktisadî şartların tevlit ettiği istikrarsızlık bir çok devletleri bu lâyihada
teklif olunan hükümlere benzeyen karar almağa ve icra kuvvetine gümrük tarifelerini tadil salâhiyetini vermeğe
sevketmiştir.
24 Mayıs 1933
Bu kanun lâyihasile haricî ticare't münasebetlerimizi zarardan korumak ve icabında her hangi bir mem :
lekete karşı süratle mukabil tedbirler alabilmek suretile iktisadiyatımızı müdafaa etmek için Hükümete fev-
kalâde bazı salâhiyetler verilmesi istenmektedir. Son zamanların dünya iktisadî şartlan her memleketi bu kabîl
tedbirlere müracaata mecbur bıraktığını nazarı itibare alarak millî menfaatimizi daha iyi koruyabilmek ve mü-
dafaa etmek için Hükümetimize Türk parasını ve millî iktisadiyatı koruma kanunlarında olduğu gibi ticaret ve
gümrük münasebetlerinde dahi görülecek ihtiyaçları derhal karşılayabilmesi için diğer Hükümetlerin haiz ol-
dukları salâhiyetlerin aynini vermek bir zaruret sayılmış ve bu itibarla teklif edilen lâyiha esas itibarile kabule
şayan görülmüştür.
— 453 —
Lâyihanın birinci maddesi memleket iktisadî ihtiyaçlarının göstereceği müstacel lüzum üzerine Hükümetin
tarifelerde tadilât yapması ve bu tadilâtın gümrük tarife kanununun 15 inci maddesi hükmüne göre mevkii
tatbika konabilmek için 3 aylık intizar devresine tâbi olmak kaydından müstesna tutulması hükümlerini havi
bulunuyordu.
Encümenimiz tarife kanununa merbut olan umumî cetvelden maada hususî kanunlar ile tarifede deği-
şiklikler yapılmış olduğunu ve bu günlerde tarifede esaslı bazı tadilât icrası maksadile yeni bir lâyihanın hazır-
lanmış bulunduğu nazarı itibare alınarak maddede meri tarifeler üzerinde Hükümetin arttırma ve eksiltme salâ-
hiyetini haiz olacağını ifade gibi daha vazih bir şekil iltizam etmiş ve tarife kanununun 15 inci maddesi hük-
münü eksiltme hallerinde piyasa sarsıntılarına meydan vermemek maksadile muhafaza ederek mezkûr madde
hükmünün ancak yapılacak arttırmalarda tatbik olunamayacağını tasrih eylemiştir. Lâyihanın ikinci maddesi
mânayi daha açık ve kolay anlaşılabilir hale koymak için yazıda yapılan bazı değişiklikler ile hüküm noktasın-
dan aynen kabul edilmiştir.
Üçüncü madde bu kanuna göre Hükümetçe alınacak tedbirlerin üç ay zarfında Büyük Millet Meclisine
arzı hükmünü havi iken encümenimiz bu maddede Hükümetin aldığı tedbirleri bir ay zarfında Büyük Millet
Meclisinin tasdikine arzetmesi şeklinde tadilât yapmağı muvafık bulmuş ve 4 üncü maddede de yazılı üç senelik
meriyet müddetini fevkalâde salâhiyetler veren kanunların meriyeti müddetini birleştirmek, daha doğru olacağı
düşüncesile Türk parası kıymetinin korunması hakkındaki kanunun meriyet müddetile ayni zamanda bitmek
üzere 22 şubat 1936 tarihi olarak tesbit eylemiştir.
29 Mayıs 1933
İktisat encümeninin esbabı mucibe mazbatasında teklif olunan kanun lâyihası esas itibarile kabul edil-
miş olmakla beraber gümrük tarife kanununun on beşinci maddesi hükmünü, eksiltme hallerinde piyasa sarsın-
tılarına meydan,vermemek maksadile muhafaza ederek arttırma hallerinde tatbik olunmamak kaydile birinci
maddesini tadilen kabul etmiştir.
Gümrük tarife kanununun on beşinci maddesinin birinci fıkrasında, arttırılacak veya eksiltilecek resimler
için konulan müddet hükmü ile mukayyet olmaksızın tarifelerde lüzumuna göre tadilât yapabilmesini birinci
madde hükmile isteyen Hükümete, İktisat encümeninin piyasada sarsıntı husule getirir mülâhazasile yalnız bir
taraflı olarak koyduğu takyitten âzade olarak salâhiyet verilmesi halinde memleketin iktisadî icaplarına göre
gözetilen maksadı daha kolay temin edeceği mülâhaza ve mütalea edilerek encümenimiz birinci maddeyi Hükü-
metin teklifi veçhile aynen kabul etmiştir.
. 30 Mayıs 1933
Beynelmilel iktisadî vukuatın süratle teakup etmesi, normal zamanlar için tanzim kılman kanunların tat-
bikine müsait olmamaktadır. Binaenaleyh hariçteki iktisadî vaziyetlerle müterafik ve süratli tedbirler alabilmesi
ve icaplara göre ha'reket edebilmesi için Hükümete bu salâhiyetin verilmesi esas itibarile tasvip edilmiştir.
5 Haziran 1933
Gerek Hükümetin esbabı mucibesinde ve gerek İktisat ve Maliye encümenleri mazbatalarında izah olun-
duğu veçhile bir taraftan ticaret muahedeleri aktini teshil, diğer taraftan Türkiye'nin ihracat malları üzerine filî
memnuiyet ihdası veya azamî tahdidat icrası veya rüsumu mania vazedecek olan memleketlerin muvaridatına
mukabelei bilmisil yapabilmek için Hükümete salâhiyet vermek zarurî görülmüştür.
Birinci maddenin son fıkrası 8 Haziran 1929 tarih ve 1499 numaralı gümrük tarife kanununun 15 inci mad-
desi, ticarette istikrarı temin maksadile hali tabiide vazedilmiş bir hüküm olduğuna göre içinde bulunduğumuz
senelerin iktisadî şartlan bu kaideye sığmayacak kadar büyüklük ve şümulünü artırmış olduğundan her hangi
bir tarife tadilâtının meriyetinden üç ay sonra tatbikına geçilmesi bile bile Türkiye ticaretinin zararını kabul et-
miş olacağımızdan tarife tadilâtına ait kanunların vazındaki icaplara göre meriyet müddetini tayin etmek vazıı
kanunun her zaman takdir edebileceği hususattan olmakla mezkûr 15 inci madde tamamen tayyedilmiş ve bu
maksatla dördüncü madde yazılmıştır.
— 454 —
20 Nisan 1933
ESBABI MUCİBE
Sanayi ve Maadin Bankası Sanayi Kredi Bankasile Devlet Sanayi Ofisine ayrılması dolayısile bun-
lardan Sanayi Kredi Bankası ismini alan kısmı elde mevcut sermayelerin tamamen Ofise merbut fabrikalara
bırakılması yüzünden kendisine verilen vazifeleri yapamayacak kadar zaif düşmüştür.
Banka kanununda bu sermaye noktasını telâfi için 1055 numaralı Teşviki Sanayi kanununun temin eylediği
bazı muafiyetlerin ilgası ile bunlardan tevellüt eden hâsılatın sermaye ve mecburî tasarruf şeklinde Bankaya tah-
sisi derpiş edilmiş ise de bunlardan makine muafiyetlerinin kaldırılması gümrük resimlerine muamele vergisinin
de inzimamile makine fiatlarını yükselterek ve bu yüzden yeni sanayi teessüslerine mani olarak umulan hâsılatı
vermediği gibi mecburî tasarruf şeklinde düşünülen varidat membaı da kanunla derpiş edilen istimal tarzına
göre Bankaya sermaye olmaktan ziyade tarafeyn için faydasız ve külfetli bir muamele mahiyetini almıştır.
(Bu sebeple bu muafiyetlerin iadesi lüzumlu görülerek bu hususta icap eden kanun lâyihası ayrıca takdim
kılınmıştır.)
Bu sermaye membaları ortadan kalktıktan sonra ise bu günkü şekline ve teessüs bilançosu vaziyetine göre
Sanayi Kredi Bankasının uzun zamanlar sanayi âlemimize müfit bir kredi müessesesi olmak halini alamıya-
cağı tezahür etmektedir.
Diğer taraftan Sanayi ve Maadin Bankasının elindeki fabrikaları devralmak suretile teşekkül eden Devlet
Sanayi Ofisi dahi teşkil kanununun ihtiva ettiği hükümlere millî sanayiin inkişafına âmil olmaktan ziyade sa-
nayi erbabımızı endişeye düşüren bir müessese tesiri yapmıştır.
Bu itibarla her iki müessesenin şekli hazırlarile arzettikleri mahzurlar ve millî sanayiin bu vadideki ihti-
yaçları göz önünde tutularak bazı değişiklikler yapılması lüzumlu ve faydalı görülmüş ve bu maksadı temin için
merbut kanun lâyihası hazırlanmıştır.
Millî ihtiyaç ve menfaatlerimizin mübrem kaldığı sanayi şubelerinin bir an önce tahakkuk ettirilmesi
iktisadî istihsalâtı ve emniyetimizi, memleketimizin umumî muvazenesini koruyacak olan bu sanayileşme hare-
ketine hız verebilmesi için bütün millî kuvvet memba ve unsurlarından en çok istifade etmek lâzımgeldiğini ilk
teşebbüs devresinin tecrübeleri göstermiştir.
Bu itibarla Ofis ve Sanayi Kredi Bankası kanunları yerine geçmek üzere bu kanunlarla irişmek istediğimiz
millî hedeflere daha müessir ve daha seri bir surette ulaştıracak esasları ihtiva eden bu kanun lâyihası hazır-
lanmıştır.
Millî iktisat bakımından ve Türk iptidaî ham madde müstahsillerinin menfaatlerine de uygun bir cephe-
den hareket ederek kuruluş esasları ihzar edilen Sümer bank'ın Ofisden beklenilen hizmetleri daha verimli
ve ahenkli bir tarzda başarabilmesi için kuvvetli bir heyet ile teçhizine ehemmiyet verilmiştir.
Ofisin teşkili esbabı mucibesinde nazarı itibare alınan ve fabrikanın istihsal faaliyetleri üzerinde menfi
tesirler yapabilecek bütün âmiller ortadan kaldırılmış ve benzerleri hususî müesseselerin rasyonal çalışma usul-
leri kabul edilerek ticarî bir serbesti ile inkişaf edebilmesi için müesseseye anonim şirket karakteri verilmiştir.
Bir an evvel sanayileşmek gayesini güderken Sümer bank'ın memleket iktisadiyatına uygun ve Devlet
programında ilk önce kurulması istenilen sanayi şubelerinin tesisinde millî ve hususî teşebbüslerle beraber çalış-
ması esasına lâyihada yer verilmiştir. Bununla beraber Bankanın bu salâhiyeti Hükümetin müsaade ve tasvibine
bağlanmıştır.
Millî tasarruf hamlesine inkişaf ve kuvvet vermeğe çalışıldığı bu devirde biriken sermayelerin memleket
iktisadiyatına faydalı olacak tarzda emniyetli işlerde kullanılmasının bu husustaki mesaiyi daha fazla müsmir
kılacağı düşünülerek Sümer bank'ın sahibi bulunacağı fabrikalar hisselerinden bir kısmının Türklerin ve Türk
teşekküllerinin eline geçmesi muvafık görülmüştür. Banka bu suretle nakte çevireceği kıymetlerle yeni yeni
sanayi şubelerinde faaliyete girişmek imkânlarını elde etmiş olacakttr.
455 —
Hususî sanayi müesseselerine şimdiye kadar müessir bir kredi yardımı yapılmaması esbabı tahlil edilince
hakikî ve en mühim engel olarak bu vazife kendisine verilmiş olan müessesenin hareketli bir sermaye ile mücehhez
olmamış bulunmasında görülür. Sümer bank kanun lâyihasında bu noksanı peyderpey izale edecek tedbirler
alındığı gibi hareketli sermayenin en az yarısını bankanın iştirak ve alâkası bulunmayan hususî sanayi mües-
seselerine kredi olarak tevzi etmesi kanunî bir mecburiyet olarak ifade edilmiştir.
Bankanın kredi işlerine tahsis olunan likit sermayesinin bu mevzua tahsis edilen kısmını başka işlerde
kullanmaması İktisat Vekâleti tarafından büyük bir hassasiyetle yakından miirakabe edilecektir.
Lâyihada Sümer bank'ın memlekette sanayii devamlı ve tabiî inkişafına hizmet edecek yüksek mütehassıs
mühendislerin, sanayi mühendislerinin, ustabaşılarının yetiştirilmesine çalışacağı tasrih edilmiş, Bankanın ka-
zancından bir kısmını bu maksada sarfederek müterakki sanayi memleketlerine kıymetli unsurlar göndermesi
lüzumuna hususi bir ehemmiyet atfolunmuştur.
Bu lâyihalardan biri geçen sene kaldırılan teşviki sanayi muafiyetlerini iadeye ait olduğu gibi, diğeri de
Devlet Sanayi Ofisinin ilgasile mezkûr Ofise bağlanmış olan fabrikaların bu kanunla teşkili teklif edilen Sumer-
banka devrini teklif etmektedir. Bunlardan teşviki sanayie ait kanun lâyihası encümenimizce müzakere ve Umumî
heyetin tasvibine arzedilmiştir. Bu lâyiha da Sümerbank teşkiline ait olup umumî hükümleri itibarile encüme-
nimizce kabule şayan görülmüş, ancak aşağıda yazılı eşkâl dahilinde maddelerin tertip ve tanziminde bazı ta-
diller yapılmıştır.
Lâyihanın birinci maddesi usulen Bankanın maksadı teşekkülünü göstermek icap ederken bundan, hiç
bahsedilmemekte ve bu maksat iştigal mevzuu olan ikinci maddeye atfile ifade edilmektedir. Encümenimiz bu
tarzı muvafık bulmamış ve yukarıda arz ve izah edilen maksada tevafuk edecek şekilde birinci maddeyi tanzim
etmiştir. İkinci madde Bankanın işgal mevzuuna dair olup bunlardan (A), (B), (C) fıkraları hüküm itibarile aynen
kabul edilmiştir. (D) fıkrasına gelince: bununla Bankanın mütehassıs, usta, amele ve sanayi mühendisi yetiştir-
mek için mektepler açması ve icabında Avrupa'ya stajyer talebe göndermesi yolunda salâhiyet istenmekte idi.
Encümenimiz Bankanın kendi elinde mevcut mütehassısların yardımile usta ve amele yetiştirebileceğini müm-
kün görmüşse de Bankanın yüksek tahsil için geniş miktarda teknik teşekkülâta ihtiyaç gösteren Sanayi mühen-
dis mektebi açmasını doğru bulmamış, ancak bu maksatla açılacak bir mektebe talebe göndermek mukabilinde
yardımda bulunabileceğini kabul ederek fıkrayı bu esasa göre tadil etmiştir.
Dördüncü madde Bankanın sermayesine ait hükmü ihtiva etmekte olup lâyihasının birinci maddesinde
yazılı itibarî sermaye ile onuncu maddede yazılı sermayenin tarzı terekküp ve sureti tezyidine ait hükümler bir-
leştirilmek suretiyle tanzim edilmiştir.
Beşinci madde lâyihanın altıncı maddesi olup aynen kabul edilmiştir.
Altıncı madde Ziraat ve Emlâk bankaları gibi millî kredi müesseselerine verilen haklardan Sumerbank'm
da istifade edebilmesine ait olarak lâyihanın birinci maddesindeki bir fıkra ile vazedilen hüküm olup encüme-
nimiz hükmün müstakil bir madde halinde tanzimini muvafık bulmuş ve maddeyi o maksatla altıncı madde
olarak yazmıştır.
Yedinci madde lâyihanın 12 inci maddesi olup aynen kabul edilmiştir.
Sekizinci madde lâyihada Bankanın heyeti umumiyesinin tarzı teşekkülü ait olan 14 üncü madde olup
encümenimiz Heyeti umumiyeye Bütçe ve İktisat encümenlerinin yalnız reis ve mazbata muharrirlerinin iştira-
kini kâfi görmemiş ve Heyeti umumiyenin her iki encümen azasından teşekkülünü tercih ederek madde hükmü-
nü bu esasa göre tadil etmiştir.
— 456 —
30 Mayıs 1933
Hükümetin esbabı mucibe mazbatasında okunduğu gibi Sanayi ve Maadin Bankasını geçen sene (Sanayi
Kredi Bankası) ve (Sanayi Ofisi) diye iki kısma ayıran kanun, Sanayi ve Maadin Bankası tarafından idare edilen
fabrikaları, mevcut sermayelerile hemen tamamile Ofise devrettiğinden tesis edilen Sanayi Kredi Bankasının
sermayesizlik yüzünden filen devamına adeta imkân bırakılmamıştı. Filvaki ayni kanunla kendine yeniden
sermaye edinmesini temin maksadile 1055 numaralı Teşviki Sanayi kanununun sanayi erbabına temin eylediği
makina ve teferruatı muafiyetlerini ilga ile bunlardan hâsıl olacak gümrük hasılatının Sanayi Kredi Bankasınca
sermaye itihaz edilmesi ve buna mukabil Bankaca sanayi erbabına itibar açılması derpiş edilmişse de bu tedbir,
Bankaya umulan sermayeyi veremedikten maada henüz inkişaf ve terakkiye çok muhtaç olan sanayiimizi de
darbelemiştir.
Diğer taraftan Sanayi Ofisi de memlekete nafî olmaktan ziyade sanayi yürüyüşünü endişeye düşürmesi
gibi tereddütler hâsıl ettiğinden bu kanunla hem Ofis kaldırılmış ve hem de sanayi erbâbına eskisi gibi muafiyet-
leri iade edilmiştir.
Bu vaziyet karşısında (Sanayi Kredi Bankasının) (Sümerbank) namile tesmiyesi ve ona göre yeni bir şekil
alması için Hükümetçe hazırlanan bu kanun lâyihası encümenimizce de İktisat encümeninin hazırladığı şekle
göre esas itibarile ve heyeti umumiyesile münasip görülmüştür.
İktisat encümeni lâyihasında yapılan tadiller şunlardır:
İkinci maddenin ilk fıkrasında ifade itibarile bir değişiklik yapılmıştır.
Dördüncü maddenin fıkralarında da bazı tadiller yapılmakla beraber bu maddenin (C) fıkrasında mezkûr,
(ve Bankanın her sene blânçosu mucibince safi kârından faiz ve kâr bakiyesi olarak ayrılacak mebaliğ, itibarî
sermaye haddine baliğ oluncaya kadar ilk sermayeye ilâve olunur) kısmı alâkası hasebile 14 üncü madde nihaye
tine ilâve edilmiştir.
On birinci madde, lâyihamızdaki şekline göre tadil edilmiştir.
— 457 —
HÜKÜMETİN TEKLİFİ
MADDE 1 - İkinci maddede yazılı işleri yapmak üzere 20.000.000 milyon Türk lirası itibarî sermayeli
bir Sümer bank teşkil edilmiştir. Bu sermaye Hükümetin teklifi ve umumî heyetin kararile bir misline kadar
arttırılabilir. Bu banka hükmî şahsiyeti haiz olup Ziraat ve Emlâk bankaları gibi millî kredi müesseselerine mah-
sus haklardan ve imtiyazlardan istifade eder ve bütün muamelelerinde bu kanun ve hususî ve ticarî haklar hü-
kümlerine tâbi olur.
MADDE 2 - Sümer bank aşağıda yazılı:
a) Devlet Sanayi Ofisinden devralacağı fabrikaları işletmek ve hususî sanayi müesseselerindeki Devlet
iştirak hisselerini ticaret kanunu hükümlerime göre idare etmek,
b) Hususî kanunlar ile verilmiş salâhiyetlere dayanarak yapılacak fabrikalar hariç olmak üzere Devlet
sermayesile yapılacak bütün sınaî teşebbüslerin etüt ve projelerini hazırlamak ve bunları tesis ve idare etmek.
c) Teessüsleri veya tevsileri memleket için iktısaden verimli olan ve ehemmiyet derecesi itibarile aşağıda
sıralanan sanayi teşekküllerine sermayesinin müsaadesi nisbetinde iştirak veya yardım etmek.
1. Ana mevaddı iptidaiyesi memlekette yetişip henüz istihsal miktarı istihlâki karşılamayan millî sanayi,
2. Ham Türk ihracat mallarını mamul veya kısmen mamul hale koyarak kıymetlendiren ve sürümünü
kolaylaştıran millî sanayi,
3. Mamulâtı memleket dahilinde büyük mikyasta istihlâk olunan ve ham maddeleri henüz memlekette
yetiştirilmemekle beraber teessüs edince yetiştirilmesi mümkün olan sanayi,
4. Ham maddeleri memlekette bulunmayan ve yetiştirilmesi de kabil olmayan sanayiden imal safha-
larının memlekete temin edeceği faydalar ehemmiyetli miktara baliğ olan millî sanayi,
d) Memlekete ve kendisine lüzumu olan usta, amele ve sanayi mühendisi ve mütehassısı yetiştirmek için
mektep açmak ve bu maksatla diğer memleketlere stajyer ve talebe göndermek (bu mektep tedrisat ve diğer hu-
susat itibarile İktisat Vekâletinin emir ve direktifi altında bulunur).
e) Madde mucibince sanayi müesseselerine açılacak kredi muamelelerini ve alelûmum bankacılık işlerini '
yapmak,
f ) Millî Sanayiin inkişaf tedbirlerini aramak ve bunlar hakkında ve İktisat Vekâletince tetkik için ban-
kaya verilecek mevzular hakkında mütalea beyan etmek işlerile iştigal eder.
Banka iştigal edeceği fennî işleri başarabilmek için lüzumu kadar muhtelif ihtisas erbabından mürekkep
bir fen heyeti teşkil eder. Fen heyetinin reisliğini umum müdür muavinlerinden biri yapar.
MADDE 3 - Devlet Sanayi Ofisi ve Türkiye Sanayi Kredi Bankası teşkili hakkındaki 2058 ve 2064 numa-
ralı kanunlar bu kanunun meriyeti tarihinden itibaren mülga olup mezkûr müesseselerin bütün mevcut ve mat-
lupları ve hukuk ve vecibeleri Sümer bank'a intikal eder.
MADDE 4 - Sümer bank'ın merkezi Ankara'dır. İktisat Vekâletinin miisaadesile memleket dahilinde
şubeler açıp kapayabilir.
MADDE 5 - Sümer bank'ın muamelât ve sarfiyatı muhasebei umumiye, müzayede ve münakaşa ve ihale
kanunları hükümlerine ve Divanı Muhasebat murakabesine tâbi değildir.
MADDE 6 - Banka İcra Vekilleri Heyetinin kararı ile faizli veya faizsiz, ikramiyeli veya ikramiyesiz,
temettü hisselerine iştirakli veya iştiraksiz tahvilât çıkarabileceği gibi onbeş seneye kadar vadeli istikrazlar dahi
yapabilir. Bunların mecmuu 20 milyon lirayı geçemez. Maliye Vekâleti Bankanın çıkaracağı bu tahvillere ve
aktedeceği istikrazlara kefalete mezundur.
MADDE 7 - Sümer bank'ın devraldığı veya tesis ettiği fabrikaları devir veya tesis tarihinden itibaren
bir sene zarfında mütehassıs heyetler tarafından takdir edilecek halihazır hakikî kıymetlerile anonim şirketler
haline koymağa ve bunları ticaret kanunu hükümlerine göre idareye mecburdur. Anonim şirket olarak teşek-
külünü istilzam ettiği damga ve tapu resimleri ve harçları istifa olunmaz.
Bu şirketlerin hisse senetlerinin en az yüzde yetmiş beşi banka adına yazılı ve mütebaki yüzde yirmi beşi
nama muharrer ve Türklere ait olacaktır. Banka adına yazılı hisselerin satışa çıkarılacakları zaman ve nisbetleri
— 458 —
ancak Hükümetin teklifi üzerine banka heyeti umumiyesince kararlaştırılır. Hisseleri miktarı itibarile bankanın
akalliyette kaldığı iştirakler bu madde kayitlerinden hariç olup banka bu hisseleri meclisi idare kararı ve İktisat
Vekâletinin tasvibi ile satabilir.
Ayni cinsten imalâtta bulunan fabrikaların bir şirket idaresinde toplanmaları caizdir.
MADDE 8 - Sümer bankın kendi idare ve iştirak ettiği müesseselerden gayrisi için sanayi kredisine tahsis
edeceği sermaye elinde bulunan likit sermayesinin yarısından aşağı olmamak üzere İktisat Vekâleti tarafından
tesbit olunur.
MADDE 9 - Banka 8 inci maddede yazılı krediyi tevzi ederken aşağıda yazılı esaslara riayete mecburdur:
1. Sanayi tesis kredisi tevziinde:
a) Ana mevaddı iptidaiyesi memlekette yetişip henüz istihsal miktarı istihlâki karşılayamayan millî sanayi;
b) Ham Türk ihracat mallarını mamul veya kısmen mamul hale koyarak kıymetlendiren ve sürümünü
kolaylaştıran millî sanayi;
c) Mamulâtı memleket dahilinde büyük mikyasta istihlâk olunan ve ham maddeleri henüz memlekette
yetiştirilememekle beraber teessüs edince yetiştirilmesi mümkün olan sanayi;
d) Ham maddeleri memlekette bulunmayan ve yetiştirilmesi de kabil olmayan sanayiden imal safhalarının
memlekette temin edeceği faydalar ehemmiyetli miktara baliğ olan millî sanayi,
\
MADDE 14 - Bankanın umumî heyeti Türkiye Büyük Millet Meclisinin Bütçe ve İktisat encümenleri
reis ve mazbata muharrirlerile Başvekâletten intihap olunacak üç murahhastan müteşekkildir.
MADDE 15 - Sümer bank'ın umumî blânçosu ve kâru zarar hesabı ve murakıp raporları her sene mec-
lisi idare tarafından tanzim ve İktisat Vekâletine tevdi olunur ve İktisat Vekâletince tetkik olunduktan sonra
İcra Vekilleri Heyeti kararile 14 üncü maddedeki umumî heyete verilir. Blânçonun katileşmesi umumî heyetin
tasdikına bağlıdır.
MADDE 16 - Bankanın senelik safi kârından ilk önce yüzde 10 u ihtiyat akçesine ayrılır ve sermayeye
yüzde 6 faiz hesap olunur. Geriye kalandan İktisat Vekilliğinin tensibi ile en çok yüzde 2 ye kadarı idare
meclisine ve yüzde 3 e kadarı da maaşları nisbetinde ikramiye olarak memurlara verilir. Tediye edilmiş sermaye
20 000 000 a baliğ olduktan sonra sermaye faizi ve kârın bakiyesi Hazineye verilir.
MADDE 17 - Bu kanunun hükmü neşri tarihinden bir ay sonra başlar.
MADDE 18 - Bu kanunun hükümlerini icraya İcra Vekilleri Heyeti memurdur.
Muvakkat hükümler
MADDE 1 - Bu kanunun neşrini takip eden üç ay zarfında İktisat ve Maliye Vekâletlerinden intihap olu-
nacak birer murahhastan ve Sümer bankın umum müdüründen mürekkep bir heyet marifetile Devlet Sanayi
Ofisinin ve Sanayi Kredi Bankasının mevcutlarının ve alacak ve borçlarının Sümer banka devri muameleleri
icra olunur.
MADDE 2 - Sümer bankın ilk teşkilât kadroları ve idarî masraflar bütçesi İktisat^Vekâletinin teklifi ve
İcra Vekilleri Heyeti kararile tatbik olunur.
MADDE 1- Alelûmum sanayi işlerile ve bankacılık muamelelerile iştigal etmek ve merkezi Ankara'da
olmak üzere "Sümerbank" namile bir banka teşkil edilmiştir. Bu banka hükmî şahsiyeti haiz olup bütün mua-
melelerinde bu kanun ve hususî ve ticarî haklar hükümlerine tâbidir.
MADDE 2 - Sümer bankın iştigal mevzuunun esasları aşağıda gösterilenlerden ibarettir:
a) Devlet Sanayi Ofisinden devralacağı fabrikaları işletmek ve hususî sanayi müesseselerindeki Devlet
iştirak hisselerini ticaret kanunu hükümlerine göre idare etmek,
b) Hususî kanunlarla verilmiş salâhiyetlere istinaden yapılacak fabrikalar hariç olmak üzere Devlet ser-
mayesile vücude getirilecek bütün sınaî müesseselerin etüt ve projelerini hazırlamak ve bunları tesis ve idare
eylemek,
c) Teessüsleri veya tevsileri memleket için iktısaden verimli olan sanayi işlerine sermayesinin müsaadesi
nisbetinde iştirak veya yardım etmek.
MADDE 3 - Devlet Sanayi Ofisi ve Türkiye Sanayi Kredi Bankası teşkili hakkındaki 2058 ve 2064 nu-
maralı kanunlar mülgadır. Bu müesseselerin bütün mevcut ve matlupları ve hukuk ve vecibeleri Sümer bank'a
intikal eder.
MADDE 4 - Sümer bank'ın itibarî sermayesi yirmi milyon liradır. Bu sermaye Hükümetin teklifi ve ban-
ka umumî heyetinin kararile bir misle kadar arttırılabilir.
Bankanın ilk sermayesi aşağıda yazılı emval ve mebaliğden teşekkül eder:
a) Devlet Sanayi Ofisinden devralacağı fabrikaların sabit ve mütedavil sermayeleri ve müterakim amor-
tismanları,
b) Devlet Sanayi Ofisinden devralacağı iştirak hisseleri,
c) Türkiye Sanayi Kredi Bankasından devralacağı sabit ve mütedavil sermaye.
Devletçe verilecek tahsisat ve bankanın her sene blânçosu mucibince safî kârından faiz ve kâr bakiyesi
olarak ayrılacak mebaliğ itibarî sermaye haddine baliğ oluncaya kadar ilk sermayeye ilâve olunur.
MADDE 5 - Sümer bank icra Vekilleri Heyetinin kararile faizli veya faizsiz, ikramiyeli veya ikramiyesiz,
temettü hisselerine iştirakli veya iştiraksiz, tahvilât çıkarabileceği gibi on beş seneye kadar vadeli istikrazlar
dahi yapabilir. Bunların mecmuu yirmi milyon lirayı geçemez.
Maliye Vekili bankanın çıkaracağı tahvillere ve aktedeceği istikrazlara kefalete mezundur. -
MADDE 6 - Sümer bank, Ziraat ve Emlâk bankaları gibi millî kredi müesseselerine mahsus haklardan
ve imtiyazlardan istifade eder.
MADDE 7 - Sümer bank umum müdürü de dahil olduğu halde bir reis ve dört azadan mürekkep beş
kişilik bir idare meclisile idare olunur. Umum müdürün iki muavini bulunur.
Meclisi idare reisile azadan biri ve umum müdür ile muavinleri İktisat Vekâletinin ve bir aza Maliye Vekâ-
letinin inhası ve İcra Vekilleri Heyetinin kararı ve Reisicümhuruiı tasdikile tayin olunurlar. Bir aza da banka
umumî heyeti tarafından intihap olunur. Tayin ve intihap olunacak azaların bankacılık, iktisat ve sanayi işlerin-
de ihtisas sahibi zevat arasından seçilmesi lâzımdır.
Müdürü umumî ile muavinlerinden maada Meclisi idare azasının ve reisinin hizmet müddetleri üç senedir.
Müddeti bitenlerin tekrar tayin ve intihapları caizdir. Umum müdür muavinleri meclisi idareye iştirak eder-
ler fakat rey veremezler.
MADDE 8 - Bankanın umumî heyeti Büyük Millet Meclisinin Bütçe ve İktisat encümenlerile Başvekâ-
letten her sene intihap olunacak üç murahhastan teşekkül eder.
MADDE 9 - Banka, biri İktisat diğeri Maliye Vekâletlerince ve üçüncüsü umumî heyet tarafından inti-
hap olunacak üç murakıpten mürekkep bir heyet marifetile murakabe olunur. Murakıplerin hizmet müddetleri
bir senedir. Yeniden intihapları caizdir.
MADDE 10 - Sümer bankın tanzim edilecek senelik blânço ve kâr ve zarar hesapları müteakip senenin
ilk üç ayı zarfında meclisi idare ve murakabe heyeti raporlarile birlikte İktisat Vekâletine tevdi olunur. İktisat
Vekâletince de bu raporlar ve blânço ve kâr ve zarar hesabı tevdi tarihinden iitbaren bir ay zarfında tetkik edile-
rek İcra Vekilleri Heyeti kararile umumî heyete verilir. Blânço ve kâr ve zarar hesaplarının katileşmesi umumî
heyetin tasdikına bağlı olup bu tasdik meclisi idarenin ibrasını da tazammun eder.
MADDE 11 - Sümerbank devralacağı veya tesis edeceği fabrikaları devir veya tesisleri tarihinden iti-
baren bir sene zarfında mütehassıs heyetleri marifetile takdir ettirilecek hakikî kıymetlerile anonim şirketler
haline koymaya ve bunları ticaret kanunu hükümlerine göre idare etmeğe mecburdur. Ayni cinsten imalâtta bu-
lunan fabrikaların bir şirket idaresinde toplanmaları caizdir. Anonim şirket olarak teşekkülün istilzam edeceği
damga ve tapu resimleri ve harçları istifa olunmaz.
Bu şirketlerin hisse senetlerinin en az yüzde yetmiş beşi banka adına yazılı olmak ve mütebaki yüzde yirmi
beşi de nama muharrer ve Türklere muhassas bulunmak şarttır. AnCak Hükümetin teklifi üzerine umumî heyet-
çe verilecek karara göre banka namına yazılı hisselerin de tamamen veya kısmen Türklere satılması caizdir.
Hisselerinin miktarı itibarile bankanın akalliyette kaldığı iştirakler bu madde kayitlerinden hariç olup
banka bu hisseleri meclisi idare kararile ve İktisat Vekâletinin tasvibile satabilir.
MADDE 12 - Sumerbankın kendi idare ve iştirak ettiği müesseselerden gayrisi için sanayi kredisine
tahsis edeceği mebaliğ elinde bulunan krediye tahsisi kabil mebaliğin yarısından az olmamak üzere İktisat Vekâ-
letince tesbit olunur.
— 461
MADDE 13 - Sümerbank 12 net madde mucibince sanayi kredisine tahsis edeceği mebaliğin kullanılma-
sında aşağıdaki esaslara riayete mecburdur:
. a) Sanayi tesis kredisi tevziinde ikinci maddenin (e) fıkrasındaki tertibe göre muhtelif sanayi yekdiğerine
tercih olunur. '
b) Muhtelif kredilerin tevziinde:
Ham ve mamul maddeler mukabilinde teminatlı kredi ile,
Mamul maddelerin satışından ve ham maddelerin alışından doğan ticarî senetlere ait iskonto kredisi ve
makine kefalet kredisi muameleleri sanayiin inkişafına hizmet etmek ve banka sermayesini hareketli bulundur-
mak noktasından diğer kredi muamelelerine tercih edilir.
MADDE 14- Bankanın senelik safi kârından ilk önce yüzde onu ihtiyat akçesine ayrılır ve sermayeye
yüzde altı faiz hesap edilir. Geriye kalandan İktisat Vekâletinin tensibile en çok yüzde ikiye kadarı idare mecli-
sine ve yüzde üçe kadarı da maaşları nisbetinde ikramiye olarak memurlara verilir ve artanı sermayeye hesap
olunan faizle beraber dördüncü madde mucibince ilk sermayeye ilâve olunur.
Bankanın tediye edilmiş sermayesi itibarî sermaye haddine baliğ olduktan sonra sermaye faizile kâr ba-
kiyesi Hazineye verilir.
MADDE 15 - Sümer bank'ın muamelât ve-sarfiyatı muhasebei umumiye, müzayede, münakaşa ve iha-
le kanunları hükümlerine ve Divanı Muhasebat vize ve murakabesine tâbi değildir.
MADDE 16 - Sümer bank İktisat Vekâletinin müsaadesile dahilde lüzumu kadar şubeler açabilir.
MADDE 17 - Sümer bank'ın iştigal mevzuuna dahil olan sanayi teknikine ait işleri yapabilmesi için lü-
zumu kadar muhtelif ihtisas erbabından mürekkep bir fen heyeti bulunur. Müdür muavinlerinden biri bu heyetin
de reisliğini ifa eder.
MADDE 18 - Bankanın devralacağı ve yeniden tesis edeceği sanayi müesseselerinin idare ve murakabe
şekilleri ve yeni tesis ve iştiraklerde ve sanayi kredileri ve bankacılık işlerinde takip edeceği usuller ve idare mec-
lisinin ve umum müdür ile murakiplerin vazife ve salâhiyetleri ve bankanın dahilî teşkilâtı ile sureti idaresi bu
kanunun meriyeti tarihinden itibaren en çok bir ay zarfında İktisat Vekâletince tanzim ve İcra Vekilleri Heyetin-
ce tasdik edilecek bir dahilî nizamname ile tesbit olunur.
MADDE 19 - Bu kanun neşri tarihinden bir ay sonra meridir.
MADDE 20 - Bu kanunun hükümleri icraya İcra Vekilleri Heyeti memurdur.
Muvakkat Madde 1 - Bu kanunun neşrini takip eden üç ay zarfında İktisat ve Maliye Vekâletlerinden
intihap olunacak birer murahhastan ve Sümer bank'ın umum müdüründen mürekkep bir heyet marifetile Dev-
let Sanayi Ofisinin ve Sanayi Kredi Bankasının mevcutlarının ve alacak ve borçlarının Sümer bank'a devri
muameleleri icra olunur.
Muvakkat Madde 2 - Sümer bank'ın ilk teşkilât kadroları ve idarî masraflar bütçesi İktisat Vekâletinin
teklifi ve İcra Vekilleri Heyeti kararile tatbik olunur.
A) Devlet Sanayi Ofisinden ve Sanayi Kredi Bankasından devralacağı bütün hak ve menfaatler ve ihtiyat
akçeleri,
B) Devlet Sanayi Ofisinden devralacağı fabrikaların sabit ve mütedavil sermayeleri ve müterakim amortis-
manları,
C) Devlet Sanayi Ofisinden devralacağı iştirak hisseleri,
D) Türkiye Sanayi Kredi Bankasından devralacağı sabit ve mütedavil sermaye,
E) Devletçe verilecek tahsisat.
MADDE 5 - Aynen kabul edilmiştir.
MADDE 6 - Aynen kabul edilmiştir.
MADDE 7 - Aynen kabul edilmiştir. ,
MADDE 8 - Aynen kabul edilmiştir.
MADDE 9 - Aynen kabul edilmiştir.
MADDE 10 - Aynen kabul edilmiştir. «
MADDE 11 - Sümerbank devralacağı ve sermayesi tamamen Devlete ait fabrikaları devir tarihinden iti-
baren bir sene zarfında mütehassıs heyetler marifetile takdir ettirilecek son haldeki hakiki kıymetlerile mahdut
ve mesuliyetli ve kendisine bağlı şirketler haline koymağa mecburdur. Ayni cinsten imalâtta bulunan fabrika-
ların bir şirket idaresinde toplanmaları caizdir. Şirket olarak teşekkülün istilzam edeceği damga ve tapu resim-
leri ve harçları istifa olunmaz. Bu şirketlerin hisse senetlerinin yüzde yüzü banka adına yazılı olacaktır. Hükü-
metin teklifi üzerine umumî heyetçe verilecek karara göre bu hisse senetlerinin kısmen veya tamamen Türk eş-
has ve müesseselerine satılması caizdir. Bankanın devralacağı iştiraklerde mevzu hisselerini meclisi idare kararı
ve İktisat Vekâletinin müsaadesi üzerine satabilir. Bankanın yeniden tesis veya iştirak edeceği teşebbüsler bu
hükümlere tâbi tutulmaz.
20 Nisan 1933
ESBABI MUCİBE
28 Mayıs 1927 tarih ve 1055 sayılı teşviki sanayi kanununun bilhassa temin ettiği makine ve mevaddı
iptidaiye gümrük resmi muafiyetlerinin memleket sanayiinin inkişafına ne kadar hizmet etmiş olduğunu gö-
rebilmek için bu tarihe kadar mevcut müesseselerle bundan sonra teessüs etmiş müesseseler arasında ufak bir
mukayese yapmak kâfidir.
1055 numaralı kanunun meriyete vazı tarihine kadar muafiyetlerden istifade etmek üzere tescil edilmiş
olan müesseselerin yekûnu ancak 476 ya varabilmiş olduğu halde bu günkü mukayyet müesseselerin yekûnu
— 463 —
2262 dir. Bu meyanda yeni teessüs eden bir çok sanayi memleket ihtiyacını karşılayacak derecede imalâtta bulun-
dukları gibi kısmen de ihracat yapmak imkânını elde etmişlerdir. Ancak bu müesseselerin faaliyet ve inkişafla-
rına devam edebilmeleri için muktazi tecdit ve yedek parçalarının getirilebilmesi ve mamul maddelerinin mü-
masil ecnebi mamulâtile rekabet edebilmesi için maliyet fiatlerine göre ham maddelerinin nisbî bir muafiyete
tâbi tutulması ve makinelerinin gümrüksüz olarak getirilebilmesi, bundan maada henüz şiddetle muhtaç bulun-
duğumuz selloloz, kâğıt, cam, persolen, ince pamuklu ve yünlü mensucat, bunların iplikleri ve soda asitler ve
kömür müştakkatı gibi bazı kimya sanayii şubeleri henüz teessüs etmemiş olması ve şeker, ipek ve pamuklu ve
yünlü mensücat, kereste, sanayii madeniye şubelerinin inkişafı ve tevessüe muhtaç bulunmaları itibarile de ma-
kine ve mevaddı iptidaiye muafiyetlerine ait hükümlerin iadesi lâzımgelmektedir.
Memleket dahilindeki sınaî müesseseler- mamulâtının mümasil ecnebi müesseseler mamulâtile rekabet ed-
ebilmesini temin için tam veyahut nisbî mevaddı iptidaiye muafiyetinden sarfınazar edilerek bu müesseseler
mamulâtının yalnız gümrük tarifesinde yapılacak tadilât ile himayeleri dahi düşünülebilirse de, gümrük tarife-
lerinin müstakar ve devamlı bulunması lüzumuna rağmen iktisadî kıymetlerin seyyaliyeti ve maliyet fiatlerinin
uzun bir müddet için ayni rakam üzerinden tesbiti imkânsızlığı dolayısile memlekette yetişen ham ve mamul mad-
deler bu günkü iktisadî temevvüçler karşısında yalnız gümrük tarifeleri ile himayeleri mümkün görülmemek-
tedir. Bu itibarla her sanat şubesindeki maliyet fiatlarına ve beynelmilel piyasa vaziyetlerine göre her beş sene-
de tesbit edilecek bir cetvelle bu maddelere tamamen veya kısmen muafiyet temin etmek suretile piyasadaki te-
mevvüce mukabil himaye nisbetlerinin dahi seyyaliyetini temin etmek lâzımdır.
1 - Arzedilen bu ihtiyaçlara binaen merbut kanun lâyihasının birinci maddesi ile teşviki sanayi kanununun
2064 numaralı Sanayi Kredi Bankası kanunile takyit edilmiş ve meriyetten kaldırılmış olan yedinci ve dokuzuncu
maddeleri ahkâmının iadeten meriyete vazı temin edilmek istenilmiş ve dokuzuncu maddenin (D) fıkrasına da
(ve bunların yedek ve tecdit parçaları) kaydinin ilâvesine lüzum görülmüştür. Memleketimizde müteşebbisler
ekseriyetle küçük bir sermaye ile işe başlayarak gayelerini ancak kredi ile temin etmekte ve bunu da ancak uzun
vadeli makine kredilerile yapabilmektedir. Bu vaziyette uzun vadeli taksitlerle tedarik edebildikleri makineler
için defaten gümrük resmi ve muamele vergisi tediyesine mecbur kalmaları bir çok müesseseleri müşkül vaziyet-
te bırakmıştır. Bu müşkülât karşısında birçok müesseselerin makinelerini tecdit veya müesseselerini tevsiden
sarfınazar ettikleri görülmektedir. Bir kısım müesseseler ise 2064 numaralı kanunun neşrinden evvel mühim si-
parişlerde bulundukları halde muayyen müddet zarfında getiremedikleri için gümrük ve muamele vergisi ver-
mek mecburiyetinde kaldıkları gibi bir kısım makinelerini de elân gümrükten geçirememişlerdir. Bu itibarla em-
sali müesseseler arasında himaye farkına mahal kalmamak için makinelerin gümrük resmi muafiyetinin bilâfa-
sıla devamı zarurî görülerek lâyiha bu şekilde tesbit edilmiştir.
D fıkrasına ilâve edilen kayde gelince: Bilhassa maden ocakları, şeker ve çimento fabrikaları gibi büyük
sanayi teessüslerde vücude getirilmekte olan bu fıkrada yazılı nakliye, tahmil ve tahliye, kuvayi muharrike istih-
sali ve nakil tesisatı ve memleket dahilinde bulunmayan inşaat malzemesi ve vesaiti muharrike ve müteharrike-
nin daima tamir ve aksamının tecdidi lâzımgelmekte ve işletme tesisatının yekdiğerine bağlı bulunması itibarile
bütün müesseseyi durdurmuş olmamak için yedek parçaları bulundurmak icap etmekte olduğundan bu kaydin
ilâvesine lüzum görülmüştür.
2 - Teşviki sanayi kanununun 9 uncu maddesinde yazılı mevaddı iptidaiye muafiyetleri için beş sene müd-
detle muteber olmak üzere Maliye ve İktisat Vekâletlerince kanunun 41 inci maddesine tevfikan tanzim edilen
cetvele göre yapılan beş senelik tatbikat neticesinde mevaddı iptidaiye muafiyetinin mutlak olarak tatbiki ha-
linde bazı müesseselerin lüzumundan fazla himaye edildiği görülmüştür.
Müesseseleri ancak lüzumu derecesinde himaye edebilmek ve bu meyanda memlekette mevcut ham veya
yan mamul maddelerin ihtiyaca tekabül nisbetlerini nazarı itibara alabilmek için mevaddı iptidaiye muafiyetinin
tahsis edilecekleri sanat şubelerine ve istifade ettirilmesi lâzımgelen temevvücün muafiyetine nazaran takyidi
lüzumlu görülümştür.
Bazı sanayi şubelerinin bidayeten fazla kâr temin eder görünmeleri itibarile yeni yeni nisbetler vukubul-
duğu veyahut bu kabîl müessesatın lüzumsuz olarak tevsi edildiği görülmektedir.
Teşviki sanayi kanunu ile derpiş edilen himaye teessüs veya tevsii memleket için faideli olan sanayie tahsis
edilmek tabiî olup teessüsleri iktısaden verimli olmayan sanayiin bu himayeden müstefit olmasına lüzum görül-
memektediir. Bu sebeple muafiyetlerden istifade için 1055 numaralı kanunla aranan şartlara ilâveten yeni tesis
veya esaslı surette tevsi edilecek müesseselerin iktisadî cepheden bazı teknik ve takyitlere tâbi tutulması icap et-
mektedir.
— 464 —
20 Mayıs 1933
Kanun mündericatı bir taraftan 7 Temmuz 1932 tarih ve 2064 numaralı Sanayi Kredi Bankası kanunile
işbu bankaya sermaye toplamağa medar olmak üzere vücude getirilecek sanayi müesseselerinin makine ve buna
müteferri parçaların ilga edilen gümrük muafiyetinin iadesi ve diğer taraftan memlekette dahilî istihlâkini karşı-
layabilecek derecede istihsal verecek kadar genişlemiş sanayi şubelerinin muzır denecek rekabete düşmemeleri
için bunlara temin olunacak muafiyetlerin bu noktai nazardan takdir edilerek tamamen veya kısmen verilme-
mesi gibi esaslı surette sanayi siyasetimizi alâkalandıran hükümler olduğu anlaşılmıştır.
Sanayi Kredi Bankası kanunu yeni bir şekle ifrağ edilmekte ve bu şekilde makina gümrük muafiyetini kal-
dırarak tutarının bankaya sermaye ittihazına lüzum kalmamakta olmasına binaen o hususun iadesi tabiî görül-
müştür.
I
Tesis edilecek sanayiin bunlara yatırılacak millî sermayeyi en iyi kullanmağa yarayacak bir surette yatırıl-
mış olduğunu ve binaenaleyh millî sermayenin zararlı rekabet ile hasılasının azaltılmamış bulunduğunu millî
iktisat yüksek bir nazarla murakabe sanayiimizin hazır vaziyeti itibarile faydalı olduğu gibi sanayiimizin ati
inkişafı itibarile de millî iktisadımızın düşünülmüş ve evvelden bilinmiş plân ve teşkilâta mazhar kılacağından
bu murakabenin faidesi aşikârdır.
Bu mülâhazalara binaen kanunun umumî heyeti kabul olunmuştur.
9 uncu madde encümenden çıkan şeklile kabul olunmuştur.
41 inci maddenin tadil şekli müzakere olunduğunda (A) fıkrasının bir şubei sanayide vücude getirilen mü-
esseselerin istihsalleri memleketin o istihsale tekabül eden ihtiyacını karşılayıp hatta geçecek bir vaziyet göster-
diği takdirde o şubede yeniden vücude getirilecek fabrikalara teşviki sanayi kanununun temin ettiği muafiyetleri
vermemek için Hükümete salâhiyet vermekte olduğu görülmüştür.
Yukarıda arzolunduğu veçhile bu salâhiyetin Hükümetçe tanınmasında fayda mülâhaza olunarak kabul
edilmiş olmakla beraber mevzubahs olan şubei sanayide yeniden tesis olunacak sanayi müesseselerine muafiyet
ruhsatnamesinin verilmemesi işbu muafiyeti haiz olan evvelki müesseselere bir nevi imtiyazlı mevki teminine ve
bu suretle bunların istihsal ettikleri eşya fiatinin müstehlikleı zararma olarak normal kârı geçen yüksek bir had-
de tutunabilmesine meydana açabileceğinden, şu mahzuru bertaraf etmek üzere Hükümete maliyet f iatına nor-
mal kâr zammederek fiat tayin etmek ve diğer münasip tedbirler alabilmek hususunda salâhiyet verilmesi mu-
vafık görülmüş ve encümende hazır bulunan İktisat Vekilinin muvafakatile bu yolda bir fıkra ilâve edilmiştir.
Ve yine bu fıkra mucibince bir sanat şubesinde fazla istihsal bulunup bulunmadığının takdirini muttarit
ve müstakar bir kaideye bağlamak için bunun bir nizamname ile tesbiti muvafık görülmüş ve öylece bir fıkra ilâ-
ve edilmiştir.
İkinci maddedeki (B) fıkrasının daha ziyade tavzihi ve fabrikalara lâzım ham veya yarı mamul maddelerin
bu nevi yerli maddeıerle olan münasebetlerinin açıkça gösterilmesi için fıkraya (keyfiyetçe hariçten getirilecekler-
le ayni evsafta bulunan) ibaresinin ilâvesine lüzum görülmüş ve İktisat Vekilinin muvafakatile bu fıkra o
suretle tadil olunmuştur.
20 Nisan 1933
ESBABI MUCİBE
Malûm olduğu üzere posta işleri nakliye işlerinin intizamı ve vesaiti nakliyenin mebzuliyet ve mükemme-
liyeti nisbetinde mazharı intizam olur.
Nafıa Vekâleti ise memleketin yollarını, limanlarını, şimendiferlerini yedi idaresinde bulundurmak mü-
nasebetile postanın bu yoldaki ihtiyaçlarına daha kolay ve daha seri bir surette cevap verebilecek mevkide de-
mektir. Hususile gerek Nafıa Vekâletinin gerek Posta Telgraf müdüriyeti umumiyesinin vezaifinden bir kısmı
mühimmini teknik işler teşkil etmek itibarile Posta ve elgrafın Nafıa Vekâletinden bu noktada da kıymetli isti-
fadeler temin etmesi tabiidir.
— 465 —
Posta ve Telgrafın şahsiyeti hükmiyeyi haiz bir idare olmasına gelince: Posta ve Telgraf resmi bir Devlet
müessesesi halinde kalıp hareket ve faaliyetini muayyen usullerle muayyen bir sahaya hasretmek mecburiyetinde
bulundukça kendisinden beklenilen terakki ve inkişafı temine kadir olamıyacağı izahtan müstağnidir. Halbuki
onun için velev nisbi olsun bazı serbest ve ticari teşebbüs hakları tanındığı ve mukarrerat ve muamelâtında da
o haklarla münasip kolaylıklara mazhar kılındığı takdirde bir taraftan sahai faaliyetini diğer taraftan menabii
varidatım arttırarak kendine yep yeni ve feyizli bir hayat temin etmiş olacağına şüphe yoktur.
Şahsiyeti hükmiyeyi haiz olması da bu mülâhazalardan dolayı istenilmektedir.
Teşebbüslerine vüsat ve ticarî bir hususiyet verecek olan idarenin vaziyeti hesabiyeşini daima göz önünde
tutarak yapacağı her hangi bir işten kâr mı veya zarar mı ettiğini bilmesi hareketi atı'yesini de ona göre tanzim
etmesi noktai nazarından elzem bir keyfiyet olduğu ve binaenaleyh muhasebesinin de kendisine bu netayici her
vakit toplu bir surette gösterebilecek bir şekilde tutulması lüzumu görülmüştür.
ESBABI MUCİBE
Hükmü elyevm meri bulunan altın ihracının menine dair 18 Kânunusani 1331 tarihli kanunun cezai müey-
yideleri çok zaif olduğu gibi muhair ve musadirlere ikramiye verilmesine dair bir kaydi de ihtiva etmemesi nazarı
itibara alınarak 1918 numaralı kanuna zeylen hazırlanan kanun lâyihası 22-111-933 tarih ve 1306 numaralı tez-
keremizle takdim kılınmıştır.
ESBABI MUCİBE
Samsun sahil demiryolunun, son zamanlarda iktisadî buhran ve diğer taraftan motörlü vesaitin rekabeti
yüzünden istihsal kudretinin fevkinde borçlanmış ve bunları varidatile ödemeğe de imkân kalmamış ve bu
günkü vaziyetine göre hasılâtın masrafları koruyamıyacak bir halde olması anlaşılması üzerine mali ve hali-
hazır vaziyeti hususî bir heyete tetkik ettirilmiş ve neticede bu hattın hükümetçe satın alınmasına lüzum ve
zaruret görülmüştük
Şöyle ki:
Şirketin ihraç eylemiş olduğu bir milyon liralık yüz bin adet hisse senedinden 975 130 lira ve hattın ikmali
inşaatı için Hazine kefaletile İş Bankasından istikraz edilen mebaliğden Hazinece bankaya tediye olunan
376 626,50 lira ile 15 865,62 lira faiz borcu olduğu tebeyyün etmektedir.
Şirketçe çıkarılmış olan hisse senetlerinden 58500 adedi Hazinece ve 25 626 adedi de Devlet demiryolları
idaresince satın alınmış ve 14 180 adedi de ahali elinde bulunmuştur. Bunlardan tahsil edilemeyen 7 920 lira
olup ahali elindeki hisse senedatı bedelleri de 133 880 liradan ibaret bulunmuştur.
Şirket 1932 senesi işletme vaziyetine ve yapılan blançosuna nazaran Hazineye olan borcu ve faizi ödeyecek
vaziyette görülmediği gibi müstakil bir teşekkül halinde bu günkü vaziyetin de idamesi halinde temin edeceği
hasılat ile masrafım koruyamıyacağı anlaşılmaktadır.
Halbuki Devlet demiryolları tarafından hattın işletilmesi halinde yalnız merkezi idare ve meclisin ihtiyar
ettiği masrafların tasarrufu ile hattın hasılatı işletme masrafını koruyacağı ve işletmede de bir kısım tasarruflar
icrası mümkün ve tabiî bulunduğundan Devlet demiryollarına devri halinde devlet için bir faide temin edeceği
görülmektedir. Bilhassa hattın gözergâhı mühim bir istihsal mıntıkasında iktisadî büyük faideleri temin etmekte
olduğundan hattın yaşatılması çok lüzumlu olacağından hariçte kalan hissedarlara hisselerinin tesviyesi suretile
hattın Devlete mal edilmesi, şimdiye kadar hiç bir faide temin etmeyen hissedarların memlekette hayırlı bir
teşebbüse iştirakin ağır bir cezaya maruz kalması gibi bir manzarayı bertaraf etmek ve hem iktisadî mülâhazat
— 466 —
ve prensiplerimize uygun olmak noktasından zarurî ve muvafık görülmüş ve bu maksatla tanzim kılman kanun
lâyihası takdim kılınmıştır.
Samsun sahil demiryolu Samsun'la Çarşamba'yı 26.200 kilometrelik yolla birbirine bağlar. Çarşamba'
nin ve Terme'nin çok feyizli arazisinin mahsullerini Samsun limanına nakleder. Demiryolunu yapan Samsun
sahil demiryolları şirketi her biri onar liralık yüz bin hisse senedi çıkarmıştı.
Memleketimizde yerli sermaye ile demiryolu yapmağa kalkışan ilk teşebbüs olduğu için Hükümetimiz
bu işi teşvik zımnında (585) bin liralık hisse senedi almıştı. Yol yapılıp, 1 Eylül 1926 da işletmeğe açıldı. Fakat
hisse senetlerinden bütün masraf yükü Nemlizade mahdumları şirketine kalmıştı. Bunlar bütün sermayelerini
bu uğurda vermekle beraber (300) bin lira borca girmişlerdi. Müracaatleri üzerine bu şirketin (300) bin liralık
istikı azına kefalet için Büyük Meclis 28.V. 1928 tarih ve 1336 numaralı kanunla Maliye Vekiline mezuniyet verdi.
Fakat bu çare kâfi gelmediğinden şirketin (250 000) liralık hisse senetlerinin Devlet demiryolları tarafından satın
alınması hakkında 10.VI. 1929 tarih ve 1524 numaralı kanun çıktı.
Ahali elindeki hisse senetlerini de bu idarenin bütçe tasarruflarından alınacaktı. Bu suretle bütün hisseleri
Hükümete geçmiş olacaktı.
Şirketin 1932 bilânçosuna nazaran şirket Hazinenin kefaleti ile aldığı ve Hükümetin bankaya tediye ettiği
üç yüz yetmiş altı bin altı yüz yirmi altı buçuk lira ile 15 865,62 lira faizi ödeyemiyecek hale düşmüştür. Bina-
enaleyh şirketin halk elinde bulunan hisselerinin de Hazinece satın alınarak hattm Hükümete geçmesi zaruret
haline girmiştir.
Hattın evvelce varidatı masrafını koruyacak halde iken Samsun - Çarşamba şosesinin ikmalile kamyon
ve otomobillerin rekabete girmesi ve buhran dolayısile ticarî hareketlerin azalması hattın gelirini azaltmıştır.
Bu hattın Devlet demiryollarına verilerek işletilmemesinde merkez ve meclisi idare masrafları kalmıyacağı gibi
işletmede dahi bir kısım tasarruflar yapılarak zararsız olarak işletilmesi mümkün görülmektedir. Bu hattın
Terme'ye kadar uzatılması halinde varidatla masrafın tevazünü muhakkak addedilebilir. Kâmilen düz yerlerden
geçen 25 kilometreden ibaret bulunan Terme kısmı da yapılsa şimendiferle nakledilecek külliyetli hâsılat verecek
mıntıkadan geçmiş olacaktır.
ESBABI MUCİBE
Samsun sahil demiryolları şirketinin aciz halinde olduğu anlaşılması üzerine hissedarlar toplantısında
tasfiyesine karar verilmiş ve teşekkül eden tasfiye heyetine Nafıa Vekâletine verilen istidada işletmenin 15.IV.
1933 tarihinden itibaren tatil edileceği ihbar edilmiştir. Hattın amme menfaati mülâhazasile işletilmesindeki
zaruret ve ihmali mümkün olmayan iktisadî sebeplerle; hissedarlarının menfaati düşünülerek hattın muvakkaten
Devlet demiryolları idaresince işletilmesi münasip görülmüş ve hat tesellüm edilmekle beraber 1 Haziran 1933
tarihinden itibaren Devlet hatları meyanma katılmıştır.
Samsun sahil demiryolları idaresinin şirket zamanındaki en son bütçesi 1932 takvim senesine ait olanıdır.
Bu bütçenin masraf kısmı 10 693 lirası meıkez ve 127 790 lirası işletme olmak üzere 138 483 liradan ibaret idi.
İşletmenin 1933 senesi varidatı 98 000 lira tahmin edilmiştir. Bu miktar şirketin 1932 takvim senesi hesa-
bından alımış ve 1933 senesi içinde de ayni miktar varidat temin edileceği mülâhazasına istinat edilmiştir.
Şirketin bidayeti teşekkülünden beri varidat vaziyeti şöyledir;
Senesi Miktarı
927 144 357
28 159 525
29 147 774
30 114 821
31 120 770
31 120 770
32 97 882
— 467 —
Son sene varidatının birden bire azalmış olmasında en mühim saik iktisadi buhran dolayısile iş hacminin
küçülmesi, eski senelere nazaran az nakliyat yapılması ve ikinci derecede olmak üzere de otobüs rekabetidir.
Mahallî bazı tedbirlerle trenle eşya nakliyatını ıslah eden şirket ayni zamanda üç otobüs mubayaa ederek
eşya nakliyatında diğer otobüsler gibi iş yapmağa başlamış ve bu şeklin ehemmiyetli faidelerini görmüştür.
Ayni usul Devlete intikalden sonra da devam ve tatbik edilecektir.
25 Nisan 1933
ESBABI MUCİBE
Memleketimizin en kıymetli ve verimli ve her türlü inkişaf ve terakkiye çok elverişli mıntakalarından
birisini teşkil ettiği halde Cümhuriyet devrine kadar büsbütün bakımsız kalarak lâyık ve müsait olduğu ümran
ve terakkiye mazhar olamayan şark vilâyetlerimizi mevcut hatlarla Hükümet merkezine, garp vilâyetlerimize
ve Samsun, Mersin gibi mühim mahreçlere bağlacarak mezkûr şark vilâyetlerile mülhakatının ve civarının her
suretle yükselmesine ve binnetice günden güne artacak ve mahreç bulacak hububat ve sair mahsulâtile oradaki
aziz halkımızın refahına hadim olacak ve her ktş kar fırtınalarile geçilmez "bir hale gelen yüksek dağları ve sair
mevanii aşarak yurdumuzun diğer kısmı ile o havalinin irtibat ve münakalâtını emin ve seri.bir surette tanzim
edecek, velhasıl oralara daimi hayat ve saadet verecek olan Sivas - Erzurum hattı ile Malatyadan başlayıp istikşaf
ve tetkikatın vereceği neticelere göre mezkûr Sivas - Erzurum hattına münasip bir noktada kavuşacak ve bu
suretle demiryol şebekemizi bir kat daha ıslah ve cenup vilâyetlerimizi de şark ve şimal vilâyetlerine ve yurdumuzun
her noktasına bağlayacak olan Malatya iltisak hattının inşası hakkında ihzar edilen kanun lâyihası leffen arz ve
takdim kılınmıştır.
Bunlardan Sivas - Erzurum hattı Divriki - Fırat vadisi Kemah - Erzincan tarikile Erzurum'a gidecek ve
iltisak hattı da Malatya'dan başlıyarak Divriki'nin civarında münasip bir noktada Sivas - Erzurum hattına mü-
lâki olacaktır. Yekdigerinden ayrılmaz bir kül halinde bulunan bu hatlardan birincisinin tulü takriben 530 ve
iltisak hattınınki de takriben 140 kilometre olmak üzere yekûnu altı yüz yetmiş kilometre kadar tahmin edil-
mekte olup geçecekleri arazinin arızası derecesine göre ray, travers ve sair yol malzemei ferşiyesi dahil olmak
üzere her ikisinin birden bedeli inşası 80 000 000 Türk lirası tahmin olunarak her iki hattın sekiz sene zarfında
ikmal edilmesi imkânı verilmek ve inşaatın inkıtaa uğramayarak muntazam bir seyirle devamını temin eylemek
üzere bu miktara kadar müteaddit senelere seri taahhüdat icrasına mezuniyet verilmesi ve işbu inşaatın icrasına
muktazi tahsisatın her sene Nafıa bütçesine konulması ve resülmali 80 000 000 lirayı geçmemek üzere emsali
işlerde olduğu gibi bu inşaat için de Ziraat Bankası kefaletile bono ihracı icap etmekte olduğundan ilişik kanun
lâyihası bu maksadın temini için tanzil ve takdim kılınmıştır.
7 Mayıs 1933 •
Memleketimizin en kıymetli ve verimli yerleri olduğu halde şimdiye kadar her türlü muvasale yollarından
ve bakımından mahrum kalan şark vilâyetlerinin demiryollarile merkeze ve yurdun başka taraflarına bağlan-
ması Cümhuriyet Hükümetimizin şükranla karşılanacak teşebbüslerindendir. Şarkın en mühim merkezlerin-
den olan Erzurumu - Sivas - Divrik - Kemah - Erzincan - Erzurum istikametile merkeze bağlayacağı gibi Malatya
- Divrik iltisak hattı da cenup vilâyetlerimizi şark ve şimale bağlayacaktır. Bunlardan Sivas - Erzurum hattı
tahminen 537 ve Divrik - Malatya kısmı 140 kilometre ki ceman 677 kilometre olacaktır.
Bu hatların her türlü inşaatile rayların bedeli 62 milyon ve ahşap travers bedeli üç buçuk milyon lira tah-
min edilmiş olup bu miktara ihtiyaten yüzde beş 3 275 000 lira ilâve olunarak yekûnu 68 775 000 liraya
varacaktır. Hattı yapacak müteşebbislere de yüzde 15 kâr olarak 10 316 000 lira zammolursa muhammen mik-
tar 79 910 000 liraya çıkar. Hattın istikameti ve güzergâhı memleketin gerek iktisadî ve gerek emniyeti noktai
nazarından lâzım gelen şartları havidir.
Binaenaleyh Büyük Gazimizin yüksek işaretlerile şimendifer siyasetini sağlam adımlarla daima ilerlet-
mekte olan İsmet Paşa Hazretlerinin bu yeni ümran ve yükseliş yolunu encümenimiz tebcil ile karşılar.
— 468 —
Mayıs 1933
Türkiyenin bel kemiği hükmünde olup Anadolu kıtasında garpten şarka uzanacak ana hattın Sivas'a
kadar olan mühim bir kısmı yapıldığı halde Sivas'tan şark hududumuz arasmda kalan kısmı yapılamadığı ci-
hetle bu büyük teşebbüsten beklenilen büyük menfaatler henüz tamamlanamamıştır.
Anadolunun şarkını garbine bağlayarak Türkiye'nin vahdeti milliye ve siyasiyesini takviye edecek olan
bu mesele bütçe zaruretleri ve her hangi bir mütalea ve mülâhazaların fevkinde telâkki edilecek hayatî işlerdendir.
Eski idareler senelerce düşündükleri ve bol bol istikrazlar da yaptıkları halde bu işe bir hisse tefrik ederek
teşebbüse geçmek cesaretini bulamamışlardır.
Cumhuriyet idaresi ilk gününden itibaren bu mühim meselenin kararını verdi ve ise başlayarak Sıvasa
kadar olan büyük kısmını yaptı. Şimdi de ikmaline çalışıyor.
Mahallî veya mevziî bir nafıa işinden ziyade millî ve umumî bir dava olan bu işte en büyük kâr inşaatın
bir an evvel bitirilmesidir. Geçirilecek günler zarardır.
Her masrafı yaparken ve her vergiyi verirken bu büyük işe de para lâzım olduğunu hatırlamak millete
ve Devlet dairelerine teveccüh eden vatanî bir vazifedir. Dahilden tasarruf zihniyetile ve icabında hariçten her
hangi bir muamelei maliyeye teşebbüs suretile bu hattın daha kısa bir zamanda yapılması muvafık olacağım
da ilâveten arzederiz. 1933 senesinde az çok işe filen başlamak için fennî ve malî imkânların hazırlanması müm-
kün görüldüğünden birinci maddenin birinci fıkrası (1933 senesinden itibaren en çok sekiz sene) şeklinde tadil
edilmiş ve Ziraat Bankasının bu günkü kanuni muhtariyetine karşı mecburiyet tahmil etmemek maksadile bono-
lara kefalet işi, müessesenin hakkı hiyarına bırakılmıştır. Bununla beraber bonoların karşılığı olan İnhisarlar
varidatı tediye devrelerine göre kefil olacak bankaya tevdi edileceği gibi icabında iskonto muamelelerinde de
bu bankanın geniş müşterilere malik olmak suretile menfaati olacağına da kani bulunduğumuzdan bankanın
kefil olacağını ümit ederiz.
ESBABI MUCİBE
Yabancı ülkelerle ticari muahedelerimiz bundan bir kaç yıl evvel milletler arasındaki örneklerin men-
faatlerimize en uygun olanları üzerinden tabiî şartlar ve ihtiyaçlar çerçevesinde derlenmişti. O zamandanberi
baş gösterip bu güne kadar ucu bucağı gözükmeyecek tarzda yayılan ve daha eyiliğe doğru hiç bir yol almayan
dünya sarsıntısı bu mukaveleleri aynı çeşit diğer ecnebi mukavelelerle beraber yıpratmaktadır. Netekim Devletler
arasında iktisadî düzen son günlere kadar en ziyade kolaylık gören millet temeline dayanırdı. Bir tarafın diğer
tarafa verdiği müsaadeyi derhal umumileştirip mutlak şekİile bir açılma hareketine desteklik eden bu kaide,
milletler bir sürü yeni yeni engeller ve tehlike uyandıran buhranın zoru ile kapıların da kapanmağa mecbur
olunca her yerden zedelenmeğe başladı. Bu yayılma formülile bu günkü korunma ihtiyaç ve meslekini bir arada
kaynaştırmak filvaki pek çetindir. Andığımız kaideye dayanan serbest ticaret, ithalâtı sıkmak, dövizleri murakabe
altına almak, takas usulleri koymak, yalnız birbirine karşılıklı kolaylıklar göstermek, yahut gümrük tarifelerini
indirmek kabilinden tedbirlerle bozgun verilmektedir. Başka ruhta uzuvlanmış olan iktisadî taahhütlerle aykırı
düşen bu tedbirler türlü türlü tefsirler, teşebbüsler ve tevillerle uzlaştırılmakta veya maruz gösterilmekte ise de
aradaki zıtlık gittikçe telif kaldırmayacak bir hale geliyor. Bu yüzdendir ki her memlekete karşı ahdî tarifelerden
vaz geçmek isteyen Fransa geçenlerde aramızdaki muahedenin feshini ihbar etmiştir. Şu veya bu düşüncelerle bu
çeşit . müracaatlerin daha sökün etmesi umulur. Yine kendimizden bir misal getirmek üzere memleketimize mal
sokup karşılık hemen hiç mal almayan Japonlarla böyle olunca yalnız kendi çıkarlarına elverişli bir özde kalıp
tarafımızdan son karşılık zaruretlerine göre düşünülmesi lâzım gelen çareleri zorlaştıran ticaret muahedesinin
bu günkü şeklinde teatisinde mahzur görülmüştür.
Muhtelif tarzlarda bu gibi güçlükler şu sırada bütün dünyada vardır. Onun için Devletlerin alışveriş iş-
lerinde zincirleme ıttıradile müsavat kaidesi dahilinde bir nevi istikrar ve zaman teşkil etmek ve bir yandan da
meri muahedelere girmiş olmak itibarile en ziyade kolaylık gören millet formülü ortadan kaldırılmasa bile iktisadî
— 469 —
kuvvetlerin beynelmilel sahada kendi kendilerine muvazenelerini bulmak kudretinden âciz kaldığı yeni vaziyet
karşısında bu formülü mümkün mertebe kısıp gittikçe darlaşan beynelmilel mübadeleler zemininde her memle-
ketin diğer memleketle ticaretinde bir teadül şartına bağlanmak zaruret halini almıştır. Gerçi muhalif bir sarahat
bulunmadıkça böyle bir şart muahedelelerimizin ruhunda münderiç olmak lâzımgelir. Şu kadar ki hiç bir iltibasa
meydan vermemek üzere bu ciheti hiç olmazsa daha meriyete girmeyen mukavelelerde daha ziyade açmak ve
bizle bu yolda işi düşen devletlerle konuşmak lâzımdır. Meselenin zorluğu bilhassa şundadır ki ecnebilerden yu-
karıda anlatılan koruma meslekini kendileri de güdenlerle son güçlüklerden fazla sarsılmamış olmak dolayısile
eski çığırda yürümek istiyenleri bugünki mecburi gayelerimizde daha kolaylıkla yanaştırıp yanaştırmamak
noktasından ayırt etmek ıstırarındayiz. Hele henüz ticaret muahedeleri ile bağlamadığımız hükümetlere karşı
yarının ne olacağı da belli olmamak düşüncesile daha yavaş davranmak ister. Onun içindir ki henüz bir çıkar
yolu belirmeksizin türlü türlü kayguların, görüşlerin, ihtiyaçların çarpıştıkları şu iktisat bozumunda etrafile
hesap edilmiş bir mütekabiliyet temellerinde anlaşmadıkça buhrandan önce alışılan ve yayılan örnekler üzerin-
den uzun boylu muahedelerle bağlanmaktan ise hiç olmazsa dilediğimiz üzere muahedelere varıncaya kadar işi
modüslerle idare etmekte faide vardır. Kaldı ki aramızda ticaret muahedeleri mevcut olan devletlerle bu ahdî
hükümler çerçevesi içinde yine başkaca teadül temelini gösterir tarzda itilâflar yapmak bugün ihtiyaç halini
almıştır. »
Bütün bu düşünceler üzerinedir ki kanunun iki yıl daha uzatılması yolu tutulmuş ve bu mealde olarak
Yüksek Meclise ilişik lâyiha teklif ve takdim edilmiştir.
27 Nisan 1933
ESBABI MUCİBE
14 Eylül 330 tarihli tayinat ve yem kanunundaki bir neferin gündelik yemek istihkakı 900 gram ekmek
250 gram et, 150 gram bulğur, 20 gram yağ olarak gösterilmiştir.
Askerin beslenmesinde esas olan bu gıdaların yağlı maddeleri, şekerli maddeleri, azotlu maddeleri ve kalori
miktarları da malûmdur. Bunlardan başka hekimliğin şimdilik terakkisinde büyük bir ehemmiyet kazanan
hayat ve beslenme vazifelerine intizamı ve muvazene veren vitamin keyfiyeti de gayri kabili ihmaldir.
Askerlerimiz yirmi bir yaşlarında, yani vücudun neşvü nemasında devam ettiği hararetli bir çağda orduya
girmektedir.
Askerlik hizmeti esasen daima faaliyet, uykusuzluk, hareket, mezahim ve kuvvet sarf etmek ve az çok
mahrumiyetler içinde yaşamak ve kısaca bir cümle ile hazarda bile daima kudret kuvvet sarfını icap ettiren bir
meslektir.
Bu fennî tafsilâta göre verilmekte olan gıda hali istirahatteki bir şahsa bile kâfi gelmez. Bununla beraber
tayinat kanununun tanzimi zamanında etin sebze ve sair gıdaya nisbetle yüksek fiatta bulunması hesabile müba-
dele keyfiyeti dairei imkânda bulunmuşsa da şimdi bir çok yerlerde sebze fiatının pahalı olması yüzünden gıda
mübadelesini temin etmek mümkün olamamaktadır.
Efrada biraz vitamin verebilmek için vücudun en çok muhtaç olduğu et ve yağ gibi esasen istihkak miktarı
da az olan mühim gıdalardan külli miktarda terketmek icap ediyor.
Yevmî istihkakta şeker bulunmaması ise bu günkü fennî bilgilere nazaran ayrıca düşünülmesi lâzımgelen
bir meseledir. Çünkü şeker vücutta kolayca yana bilen ve yakabilen bir gıda olup yorgunluğu gidericidir.
Yukarıdaki malûmata göre orduda bulunan askerin neşvü nema kudretine zarar gelmemek ve sıhhatlerini
muhafaza etmek vazifenin icabı mezahim ve meşaka karşı koyacak matlup kuvvette bulundurmağa medar
olmak üzere titarı az ve bütçeye fazla yük vermeyeceği şekilde efrabın yevmi istihkaklarına 300 gram yaş veya
100 gram kuru sebze ile bir gram çay ve 10 gram şekerin ilâvesine mecburiyeti katiye olduğundan bu bapta bir
kanun lâyihası projesi tertip ve leffen takdim kılınmıştır.
— 470 —
M.M. Vekâletinin esbabı mucibesinde tafsilen arz ve izah olunduğu veçhile tayinat ve yeni kanununun
mahsus maddeleri hükmüne tevfikan yapılagelen gıda mübadelesi son seneler zarfında mevaddi gıdaiye fiatinin
düşüklüğü hasebile matlup derecede mümkün olamamakta ve kalori itibarile büyük ehemmiyeti olan vitaminin
de temin edilmemekte olmasına binaen askerin erzak istihkakına kuru ve yaş sebze ile çay ve şeker ilâvesi hak-
kındaki teklif encümenimizce de muvafık görülmüştür.
3 Mayıs 1933
1932 malî senesine sağlam bir nakit vaziyetile girilemeyeceğini geçen seneki mazbatamızda kayit ve işaret
eylemiştik. Filhakika 1931 malî senesinin hitamında evvelki seneler bütçe tatbikatının teraküm ettirdiği nakit
açığı, 1932 malî senesinin birinci günü banka hesabı carilerindeki zimmetlerle bütçe emanetlerindeki borçların-
dan o gün bilûmum kasalarda mevcut nakit tenzil edildikten sonra zimmet bakiyesi mühim bir rakam ifade et-
miştir. 1932 bütçesi bir taraftan kendi tatbikatına ait masrafları tediye ederken, diğer taraftan da bu borçların
hemen nısfını ödeyerek 1933 malî senesine bu mazbatamn yazıldığı gündeki memnuniyetbahş hale göre (banka
hesabı carileri de dahil) takriben 10 milyon lira borçla girilmiş olacağını ümit ediyoruz. Binaenaleyh, 1933
senesine 1932 senesinden daha iyi ve sağlam nakit vaziyetile gireceğimizi tereddütsüz söyleyebiliriz.
Nakit açığının tamamen izalesi, 1932 malî senesinde bu yolda sarfedilmiş olan emek ve gayrete 1933 malî
senesinde dahi devam ile mümkün olabileceğinden nakit vaziyetinin bütçedeki tam bir tevazün halinde bulun-
durulmasını temenni ederiz.
Taahhüdattan doğan demiryolları bonoları ile yeniden yapılması kararlaştırılmış olan pek hayırlı ve nafi
işlere gelecek senelerde karşılık bulabilmek ancak nakit açığına bu sene biç nihayet vermek suretile iş program-
larımızın tahakkukunu da kolaylaştırmış olacağız. Binaenaleyh, 1932 senesinde devairce riayet edilmiş olan
tasarruf fikrinin bundan sonra da ayni şekilde devam eylemesi temenniye lâyiktir.
İktisadî buhranın 1932 senesinde olduğu gibi 1933 senesinde de devam etmeyeceğine dair bir emare görü-
lemediğinden varidatın tahminlerinde katî isabet olacağını söylemek çok müşkül olmaktadır.
Eski senelerde tahmin edilen varidat elde edilemediğinden bilhassa 1930 senesi muhammenatının verdiği
açık onu takip eden bütçeler ve nakit işleri üzerinde hâlâ tesirini göstermektedir.
Ticaret muamelelerinin seneden seneye darlaşması 1933 senesi için bu verginin cibayetini daha sıkıntılı
bir hale koyacağı zannolunmaktadır.
3 Mayıs 1933
ESBABI MUCİBE
Memleketimizin en mübrem ihtiyaçlaıından ve en verimli servetlerinden birini teşkil eden maden
kömürünün mebzulen bulunduğu Zonguldak - Ereğli Kömür havzasının nakliyatını teshil ve tesri edecek
olan Filyos Filyos - Zonguldak - Ereğli sahil hattının inşasına bazı sebep dolayısiyle henüz başlanamamıştır.
Ankara - Filyos hattının dörtte üçü bitmiş ve bakiyesinin de 1935 senesine kadar inşası mukarrer bulun-
muş olduğu halde hattın müntehasının Filyos'ta kalması hem esas maksadın elde edilememesine sebep, hemde
kömür havzasının inkişaf edememesine bais olacaktır. Halen senevi bir buçuk milyon ton kadar kömür veren
havzanın istihsalâtı günden güne artmakta ve daha mükemmel vesait istimalile bunun beş milyon tona kadar
çıkarılabileceği memul bulunmakta olmasına nazaran havzanın nakliyat ihtiyacatı lâyikile temin edilebilmek
üzere Filyos - Ereğli sahil hattının inşasına vaktile başlamak iktiza eylemektedir. Bir de fennî surette istihsal
edilecek kömürün cihan piyasasında kendisine bir pazar bulabilmesi her şeyden evvel maliyet fiatinin tenkisi ile
kabil olabileceğinden elyevm pek iptidaî ve pahalı bir şekilde yapıla gelmekte olan vapurlara tahmil, tahliye işi-
nin Avrupa'daki emsaline olduğu gibi uciızlattırılması da lâzım gelmektedir. Bu noktai nazardan hattın münte-
hasında bulunan Ereğli'de bir liman tesisi elzem ve gayrikabili içtinap bir keyfiyet bulunmaktadır. Bu limanın
— 471 —
inşasını icap ettiren bir ikinci sebep te Karadeniz sahilinde Sinop'tan başka melce bulunmayışıdır. Her sene fırtı-
nalara tutularak Sinoba da iltica edemeyen bir çok vapurların kazaya maruz kalarak bir çok halkımızın ölüme
sürüklendiği ileridenberi cereyan etmekte olan hâdiselerdendir. Ereğli önü bu kabil bir çok vapur enkazı ile
halen doludur. Binaenaleyh bu noktai nazardan dahi limanın inşası zarurî bulunmaktadır.
Filyos - Ereğli sahil hattının takriben 70 kilometre olup geçeceği arazinin arızası derecesine göre ray, tra-
vers ve sair malzemei ferşiyesi de dahil olmak üzere bedeli inşası yirmi milyon Türk lirası ve tesisatı sabitesi de
dahil olduğu halde Ereğli limanının bedeli inşası 10 milyon Türk lirası tahmin olunup kanunun birinci maddesin-
de bu miktar tahsisatın sarfına mezuniyet verilmesi ve inşaat baliğine göre hattın üç sene ve limanın altı sene zar-
fında ikmal edilmesi imkânı verilmek ve inşaatın inkıtaa uğramayacak muntazam bir seyirle devamını temin
eylemek üzere de müteaddit senelere sari taahhüdat icrasına mezuniyet verilmesini mutazammın ahkâmı der-
cedilmiştir.
Kanunun ikinci maddesine mezkûr demiryolu ve limanın inşası ve ihraç edilecek bonoların ödenmesi için
her sene icap eden tahsisatın bütçeye konulacağı dercedilmiş olup bu da bütçe kanununun icabatındandır.
ESBABI MUCİBE
1580 numaralı Belediye kanununun 131 inci maddesine göre belediyelerimiz için bir banka kurulması
icap etmektedir. Aynı madde hükmüne nazaran belediyelerimiz yirmi sene müddetle bütçelerinin yüzde beşi nis-
betinde ayıracakları tahsisatları Hükümetçe gösterilecek bir bankaya yatırmağa mecburdurlar. İki buçuk sene-
denberi tatbik edilmekte olan bu madde ile halen bir buçuk milyon lira kadar bir para toplanmış bulunmaktadır.
Belediyelerimizin muhtelif imar işleri için yapmak mecburiyetinde kaldıkları istikrazlarını karşılamak
veya istikrazlara tavassut etmek üzere bir Belediyeler Bankası kurulması düşünülmüş ve hükmî şahsiyeti haiz
olmak ve Ziraat ve Emlâk Bankalan gibi millî müesseselerimizin istifade ettiği haklardan ve imtiyazlardan bu
bankanın da istifadesini temin için bu kanun lâyihası hazırlanmıştır.
— 472 —
Mayıs 1933
Belediye kanununun 131 inci maddesine göre belediyelerin her sene tahsil edecekleri varidatlarının yüzde
beşinin mecburî olarak Belediyeler Bankası sermayesine tefrik eyledikleri mebaliğden bir buçuk sene zarfında hâ-
sıl olan bir buçuk milyon liraya yakın sermaye muaattal bırakılmayarak faaliyete geçmesi encümenimizce de
muvafık görüldüğünden lâyiha esas itibarile kabul edilmiştir.
Hükümetin teklifi, Dahiliye ve Maliye encümenlerinin muvafık gördükleri bir madde ile bu evsafta bir
banka teşkili mümkün olamayacağından encümenimizce lâyiha tevsi edilerek işin icaplarına ve kanunu mahsus-
la ammeye ait olan paralardan bir kısmının mecburî olarak tedariki ile hâsıl olan sermayeden teşkil edilen bu
bankanın evsaf ve mahiyetindeki diğer millî müesseselerin az çok haiz oldukları hukuk ve imtiyazatı bu müesse-
seye de vermek muvafık görülmüştür.
Bankanın gerek idare meclisini ve gerek heyeti umumiyesini en az masrafla temin edebilecek çareler ve
şekiller aranarak adedi az gösterilen meclisi idare reisi ve azalarının kanunî vasıfları haiz ehliyetli zatlardan İcra
Vekilleri Heyetince tayin edilmesi ve senede bir defa toplanacak heyeti umumîye vazifesini ifa etmek için Divanı
Muhasebat reislerile Devlet Şûrası daire reislerinin kısmen Dahiliye Vekâleti erkânından ve doğrudan doğruya
sermayeye sahip olan vilâyet belediyelerinden de her sene münavebe ile on belediyenin gönderecekleri murah-
haslardan teşkil etmek şekli tercih edilmiştir.
6 Mayıs 1933
ESBABI MUCİBE
Cümhuriyet Merkez Bankası heyeti umumiyesinin 16 Nisan 1933 tarihinde fevkalâde olarak toplanışında
nizamnamei esaside bazı tadilât icrası kararlaştırılmış olup bu mukarrerattan iki maddesi meri olabilmesi için
Türkiye Cümhuriyet Merkez Bankası hakkındaki 1715 numaralı kanunun 14 ve40ıncı maddelerinin tadilini is-
tilzam eylemektedir. Şöyleki:
1 - Kırkıncı madde Devlet, vilâyet ve belediyelerin borsada kote edilmiş tahvillerine mukabil azami yüzde
80 ve diğer kote edilmiş sağlam tahvilâta mukabil de yüzde 70 nisbetinde avans verebileceği ve ancak bu muame-
lelerin istikrar kanununun meriyetinden sonra ifa edilebileceği muharrer olup bu defa fevkalâde olarak toplanan
heyeti umumiyede ayni şerait ve nisbetlerdeki avansın bankalara üç ay vade ile yapılması ve bu muamelelerin
kanunun beşinci maddesinin son fıkrasında yazılı evrakı naktiye karşılığını teşkil eden Hazine borcundan beş
milyon liranın ödenmesinden sonra ifa edilmesi ve bu avanslar mukabilinde yapılabilecek emisyon miktarının
Hazine borcuna mahsup edilen mebaliğin yüzde ellisini tecavüz etmemesi tekarrür ettirilmiş olduğundan mev-
zuubahs kırkıncı maddenin bu salâhiyeti temin edecek surette;
2 - On dördüncü maddede istikrar kanununun meriyete vazına kadar Bankanın beşinci madde mucibince
uhdesine almış olduğu evrakı naktiye miktarını artırmıyacağı ve ancak 35, 36, 37 ve 38 inci 39 uncu maddeler
mucibince yapılabilecek emisyonların bu hükümden müstesna bulunduğu mukayyet olup yukarıda arzedildiği
veçhile 49 ıncı maddede yapılmasına lüzum hâsıl olan tadilât kabul buyurulduğu takdirde işbu avans ve krediler
mukabilinde yapılacak emisyonun da istisnası tabii olduğundan mezkûr on dördüncü maddenin bunu ihtiva
edecek surette:
Tadili muktazi görülmüş ve merbut lâyihai kanuniye tanzim ve takdim edilmiştir.
16 Mayıs 1933
ESBABI MUCİBE
İstanbul halkının mühim bir ekseriyeti için haizi ehemmiyet olan ve İstanbul belediyesi tarafından devren
satın alınan Terkos suyu imtiyazını işletmek üzere tesisi mukarrer sular idaresine en muvafık olacak şekli bul-
mak için bilhassa garp belediyelerinin iktisadî teşekkülleri uzun uzadıya mütalea edilmiştir.
— 473 —
Garp şehirlerinde bu gibi amme hizmetlerini ifa eden teşekküllere belediyecilik noktasından ne kadar ehem-
miyet atfolunduğu, bir çok şehirlerde bu gibi hizmetlerin kazanç temini esasını takip eden hususî şiıketlere veril-
meyip muhtelif şekillerde vücude getirilen (Regie) lere verildiği görülmüştür.
Terkos suyunun yeni idare şekli tesbit edilirken, 1929 senesinde (Barselon) şehrinde toplanmış olan (Bele-
diyeler ve mahallî idareler beynelmilel kongre) müzakeratı ehemmiyetle mütalea edilmiştir. Bu kongre, beledi-
yeler tarafından yapılacak iktisadî nisbetlerin en muvafık şekillerde idare tarzlarını ve mütehassısların bu husus-
taki noktai nazarlarını tetkik eylemiştir.
Tetkikat neticesinde muhtelif memleketlerde bu nevi müesseselerin bilhassa dört şekilde kurulduğu görül-
müştür :
1 - Muhtar idareler,
Kongrenin neticei müzakeratında muhtelif memleketlerde en ziyade tesadüf edilen ve maksada en uygun
olan idare şeklinin (muhtar idareler) olduğu anlaşılmıştır.
Ezcümle Fransa'da Paris müstesna hemen bütün şehirlerde su, elektrik, havagazı gibi umuma ait hiz-
metler komünlere merbut muhtar idareler tarafından görülmektedir.
Kooperatifin tarzı: Nüfusu 5 000 - 25 000 arasında değişen küçük komünlerin birleşerek vücude getir-
dikleri teşekküllerde bu nevi teşekküllere bugün için hemen Belçika'da tesadüf edilir.
Almanya'da mevcut (2071) teşekkülden 1968, yani yüzde 95,02 si muhtar idare şeklindedir.
Bütün sermayeleri şehir idarelerinin elinde bulunan anonim şirketler bu sahada kendilerinden beklenilen
faydayı temin edememektedir. Anonim şirketler için bütün memleketlerde ticaret kanununun vazettiği murakabe
tarzı münhasıran kâr temini gayesini takip eden müesseseleri istihdaf ettiğinden umumî hizmetlerle alâkadar bu
gibi işlerin idare ve murakabe şekli anonim şirket şekli ile kabili telif görülememektedir.
Müşterek menfaatli şirketler: Kısa müddetlerle kurulmaktadır. Belediyeler yeniden tesisat icrası mevzubahs
olduğu zaman, tesisat vücude getiren şirketler ve kısa müddetle ortak olmakta ve bilâhare bütün tesisatı satın
alındığından bu gibi idareler dahi bir müddet sonra muhtar idare tarzına çevrilmektedir.
Muhtar idareler hemen bütün memleketlerde umumî hizmetlerin ifası için en ziyade tercih olunan idare
şeklidir. Bu nevi idarelerde mesuliyet netice itibarile belediyeye tevcih edilmekle beraber, mevzuun hususî ve kıs-
men de ticarî mahiyete ve bu itibarla istilzam ettiği alestikiyete binaen idareye muhtariyet verilmekte ve doğru-
dan doğruya resmî bir idarenin tâbi olduğu kayit ve hükümlerden serbest'bırakılmaktadır.
Esassn bu idare tarzı memleketimiz için de yabancı addedilmez. Filhakika inhisar idareleri mütedavil ser-
maye ile tedvir ettikleri muameleleri de muhasebei umumiye kanunile müzayede ve münakaşa kanunları hüküm-
lerine tâbi olmayarak tamamen muhtar bir şekilde idare edildikleri gibi seyrisefain idaresi ve hususî bir kanunla
teşkil edilmiş olan (Ankara İmar müdüriyeti) de ayni suretle müzayede ve münakaşa kanunu hükümleri haricin-
de bırakılmıştır.
Yapılan tetkikat neticesinde (muhtar idare) şekli esas ittihaz edilmiş ve Terkos suyunun idare şeklinin de
bu esas dahilinde teşekkül ettiği takdirde, mevzuatın ehemmiyetile münasip bir idare tarzına varılmış olacağı
kanaati hâsıl olmuş ve bu kanun lâyihası ihzar ve teklif edilmiştir.
— 474 —
16 Mayıs 1933
ESBABI MUCİBE
Türkiye'de Türk vatandaşlarına tahsis edilen sanat ve hizmetler hakkındaki 2007 numaralı kanun ile takip
edilen maksadın, Türkiye'de iş sahasını mümkün olduğu ve faydalı görüldüğü kadar vatandaşlara hasretmek
olduğu malûmdur. Neşrinden beri kanunun saydığı işlere yeniden hiç bir ecnebi girişememiş ve işlerini tasfiye
edenlerin yerlerini de vatandaşlarımız tutmuştur. Millî emeği kabil olduğu kadar korumak ve millî kabiliyeti
derece derece arttırmak gibi bir maksatla Büyük Millet Meclisince kabul edilmiş olan bu kanunun vatandaş-
larımıza açtığı ve açacağı iş sahalarının ehemmiyetini lâyık olduğu veçhile takdir eden Cümhuriyet Hükümeti
bir taraftan vatandaşlarımızın görgü ve mümareselerini arttırmağa çalışırken, bir taraftan da bu günkü filî vazi-
yetin kendi insanî telâkkilerine ve umumî iktisadi zaruretlere uygun bir şekilde tasfiyesini düşünmekten hali
kalmamıştır. Filhakika memleketimizde tutunan ecnebi iş sahiplerine birden yol vermenin memleketin iş kuvve-
tinde bir sarsıntı bırakmaması kabil olmayacağı gibi, bunun, işlerini terkederek kimseleri pek müşkül bir vaziyete
maruz bırakacağı da şüphesizi bulunmaktadır. Bütün cihanı saran iktisadi darlık içinde hepsi ile eyi münasebetler
idame ettiğimiz memleketlerin esasen hayli kabarık bir yekûn tutan işsizlerine bir hamlede bir kütlenin daha
iltihakına yol açmamağı ve bu hususta tedrici bir surette hareket etmeği insanî mülâhazalar itibarile muvafık
görmekteyiz. Kaldı ki, memleketlerinde yeniden bir vaziyet tesis etmeleri bu günkü umumi iktisadi vaziyete göre
müşkil olan bu şahısların mühim bir kısmının işsiz güçsüz memleketimizde kalmaları da muhtemeldir. Bundan
tevellüt edecek mahzurları da hesaba katmak icap etmektedir. Buna binaendir ki, Cümhuriyet Hükümeti 2007
numaralı kanunun esasını mahfuz tutarak intikal devresini mutedil bir had dahilinde genişletmeği muvafık
görmüş ve kanunun 16. VI.933 tarihinden itibaren tatbiki icap edecek hükümleri için iki senelik bir müddetin
kabulü esasına müstenit olan merbut tek maddeden ibaret kanun lâyihasını Büyük Millet Meclisine takdim
etmiştir.
Cumhuriyet Hükümeti bu iki senelik müddet zarfında 2007 numaralı kanunun daha eyi ve salim bir tatbik
göreceğine emin bulunmaktadır. Halkın ihtiyacını tazyik etmemek yeni sahalara daha tekemmül etmiş bir görgü
ile girmek ve memleketimizde bir işe tutunmuş kimselerin işlerini daha kolay ve daha normal bir şekilde tasfi-
yelerine imkân vermek maksadile "teklifi muvafık görülen bu kanunun Yüksek Meclisçe tasvibe şayan görüle-
ceğinde şüphe edilmemektedir.
16 Mayıs 1933
ESBABI MUCİBE
Millî Hükümet bütçelerine ait hizmetler için yapılmış tediyatın tasfiye ve mahsubuna dair olan 2120 numa-
ralı kanun Yüksek Meclisçe tetkiki sırasında; Devlet namına ifa edildiği tevsik edilecek hizmet bedellerinden
olup muhasipler için ilişik sayılan paralardan kendilerinin tebri elerinin adilane bir hareket olacağından bahsile
eshas zimemi ve sair hesaplarda daha umumî bir tasfiye yapılması noktasına temas edilmişti. Filhakika eshas
zimemi ve sarfiyatı muvakkate hesaplarında Hazine alacağı olarak mukayyet bulunan ve ehemmiyetli bir mik-
tara baliğ olan paralardan kısmı küllisini; Devlet namına ifa edilen bir hizmet karşılığı olarak sarfedildiği halde
evrakı müsbiteşinin, fevkalâde ahval ve muhik esbap dolayısile mevzuatımıza tamamen uygun bir şekilde tazim
edilememesinden veya bu gibi sebep ve zaruretler karşısında Divanı Muhasebat veya salâhiyeti heyetlere ibraz
olunamamasından dolayı muhasip veya sarifleri namına zimmet kaydedilen paralar teşkil etmektedir. Evvelki
senelerde Divanı Muhasebat murakabe teşkilâtının noksanlığı ve 1340 senesinden evvelki zamana ait hesapların
tetkikine memur edilen heyetlerin 1340 senesinden sonra teşkil edilebilmesi ve bu sebeple dolayısile bir seneye
ait hesabın aradan bir çok seneler geçtikten ve pek çok muhasipler değiştikten ve hatta bir kısım muhasebeci-
likler lağ vedildikten sonra tetkik edilebilmiş olması, fasıl ve madde hatasından ve havale harici sarfiyattan mü-
tevellit paraların tahsisat dahiline alınmasının ve noksan tahakkuk ve tediye evrakının ikmal ve bazı evrakın
ibrazını imkânsız bırakmış ve bunlar binnetice muhasiplere borç sayılmıştır. Buna umumî ve istiklâl harplerindeki
fevkalâde vaziyetler ve muhasiplerin bu ahval karşısında mevzuatımıza tamamen uygun bir hale getirilmeyen
evrak üzerinde tediyat yapmak mecburiyetinde kalmaları ve haleflerin seleflere ait evrakı müsbiteyi muhafaza
ve salahiyetli heyetlere ibrazındaki kayıtsızlıkları de müessir olmuştur. Haddi zatinde hakikî bir Hazine alacağı
— 475 —
mahiyetinde olmayan bu kabîl borçların borçlulardan tahsili hususunda yapılan muhabere ve geçen muamele-
lerde sarfedilen mesai nisbetinde tahsil edilebilen kısım az miktarda olmakla beraber Devlet namına yapılan hiz-
met karşılığı olarak istihkak kazanılmış paralar sahiplerine tamamen verilmiş ve Devlet borcu şu suretle ödenmiş
ve ortada halkın ve Devletin zaı arını mucip bir hal mevcut bulunmamış olduğu halde münhasıran yukarıda
arzolunan esbap dolayısile zimmet addedilen paraların bundan mütevellit tediyeyi yapanlardan tahsiline teşebbüs
edilmesi ve bilhassa, harp, işgal, isyan, tuğyan ve yangın ve emsali sebeplerle ziyaa uğrayan evrakı müsbitenin
Divanı Muhasebata veya salâhiyettar makam ve heyetlere ibraz edilememesi zarureti karşısında muhteviyatının
muhasiplere borç sayılması neticesinde bunların veya yetimlerinin maaşlarına müracaatla tevkifat icrası gibi
vaziyetler ihdas etmektedir. Aslan zimmetlerine para geçirmeyen bu memurların ve ailelerinin mazharı adalet
olmaları Cümhuriyet prensiplerine uygun görülmektedir. Bu itibarla gerek Divanı Muhasebatın ve gerek salâhi-
yetli makam ve heyetlerin muhasip veya sarifleri namına çıkardığı borçların, Devlet namına yapılan işler mukabili
verilmiş bir para olduğu tahakkuk ettiği ve Devlet borcunun ödenmiş olduğuna kanaat verici evrak ibraz edil-
diği takdirde, keyfiyet malî müşavere encümenince de tetkik edilerek verilecek karara müsteniden Vekâletçe
kayitlerinin terkini cihetine gitmek ve şu suretle sunu taksiri olmayan muhasip veya sarifleri borçtan kurtarmak
maksadile rapten takdim kılman kanun lâyihası hazırlanmış ve bundan başka sakıt hükümet zamanında her
hangi bir suretle tesviye edilip de 459 numaralı mahsubu umumî kanunu ve müzeyyelâtile tayin olutîan müddet
zarfında mahsubu yapılamamış olan ve eldeki mevzuata göre halen mahsubuna imkân bulunmayan muhtelif
hesaplarda kayitli paraların da aradan uzun bir zaman geçmiş olması hesabile indelhace hizmetin ifa edildiğine
kanaat verici evrakı müsbite kâfi addedilmek suretile mahsuplarının icrası ve seneden seneye devredegelmekte
olan bakayanın tasfiyesi zarurî olacağı düşünülmüş ve bu cihet de lâyihada ayrı bir madde halinde gösterilmiştir.
28 Mayıs 1933
Akitlerden gelen Hazine alacakları umumî hükümlere tâbi olacağından şimdilik bu maddeden hariç bıra-
kılmıştır. Bu tarihten sonraki bakayalar ile mülga vergiler bakayası ve bilhassa aşar faizleri için de bir karara
gitmek lüzumlu addolunmakta ise de bunlar hakkında Maliye Vekâletince tetkikat yapılarak icabına göre önü-
müzdeki içtimada teklif olunmak üzere bir lâyiha hazırlanması daha muvafık görülmüştür.
Lozan ahitnamesinin 49 uncu maddesine tevfikan 1 Temmuz 1925 tarihinde Fransa Hariciye nezaretinde
toplanan bir komisyon, yukarıdaki yüzdeler esası dairesinde, Osmanlı borçlarının itibarî resülmalini borçlu dev-
letler arasında taksim etmiştir.
Osmanlı İmparatorluğunun, bazı avanslardan mütevellit teahhüdatı haricinde, borçlarının, Lozan ahit-
namesinin meriyete girdiği tarih olan 6 Ağustos 1924 teki miktar ve mikyası, Mısır vergisi ile temin edilmiş olan
istikrazlar hariç bırakıldıktan ve mütedahil senevî taksitlere mukabil verilmesi mukarrer bonoların şartlarında
bazı tadilât icra edildikten ve nihayet düyunu muvahhide faizleri ile ikramiyeli demiryolları tahvilatının amor-
tismanlarından takriben altı milyon liralık bir tenzilât yapıldıktan sonra 161 303 383 nominal lira olarak tesbit
edilmiş ve bunda Türkiye hissesine:
Uzun vadeli istikrazlardan 82 456 337
Hazine bonolarından 3 521 936
Mütedahillerden de 21 550 188 lira ki
Ceman 107 528 461
— 477
Bu yeni anlaşmada gözden kaçırmayacağımız esaslı bir nokta, filhakika, Devletin itibarını sıyanet etmek
endişesi idi. Devlet itibarının masuniyet ve kuvveti de evvelemirde taahhüt edeceğimiz tedjyatın muntazam
yapılabilmesine bağlı idi. Buna nazaran evvelâ daimi rejim için tesbit ve kabul edilecek yıl taksitinin, Türkiye-
nin tediye siasile mütenasip olmasını, diğer taraftan da gerek dünya iktisadi vaziyetinin, gerek Türkiye'ye has
iktisadi şartların emrettiği bir zaruret olarak, yeni itilâfın ilk senelere münhasır olmak üzere bir tenzilâtlı tediye
devresini de ihtiva etmesini istedik. Hükümet, hâmillerin mümessillerine bu teklifleri yaparken yine Devletin
itibarını korumak mülâhazasile, Türkiye'nin, mütedavil Osmanlı tahvillerindeki hissesine mukabil müstakil
Türk tahvilleri ihraç etmek tasavvurunda olduğunu da ileri sürmüştür.
1 - Daimî rejim için sabit ve değişmez bir yıl taksiti olarak takriben 620 000 altın Türk lirasının tediyesi,
2 - Beş senelik bir intikal devresi zarfında bu yıl taksitinin nısfının transferi, »
3- Mütedavil Osmanlı tahvillerindeki Türk hissesinin derhal yüzde sekiz faizli ve 50 senede itfalı yeni
tahvillere raptı.
Elli senelik bir ifta devresinin istilzam edeceği itfa payının ve servis masraflarının Devletçe ayrıca kabul
edilebileceği, yani 620 000 altın liralık yıl taksitine zamimeten tediyesinin derpiş olunabileceği de ihsas olun-
muştu. Hükümetin yıl taksitine müteallik olan bu teklifine karşı hâmillerin mümessilleri daima bir milyon altın
lirayı ehemmiyetli mikyasta tecavüz eden bir talepte İsrar etmişler ve nihayet istikrazların muhtelif tediye ak-
çelerinden sarfı nazar ederek kâğıt Fransız frangı ile tediyesi esası dahilinde elde edilen 937 000 altın liralık bir
yıl taksiti etrafında uzlaşmağa temayül edebileceklerini ihsas eylemişlerdir. Hükümet murahhasının bu yıl tak-
sitini terkip eden anasırda teknik olarak yapılabilmesi mümkün olan tadilâtı istemekteki ısrarı üzerine, hâmiller
eski istikrazların vasatî faizinin baliğ olduğu yüzde 4,28 nisbetinin yüzde dört tenziline ve nihayet Lozan ahit-
namesile (20) ve 1928 mukavelesile de (30) sene zarfında itfası derpiş olunan mütedahillerin (50) senede tes-
viyesine muvafakat etmişlerdir. Yıl taksiti, bu tadilâta rağmen, 830 000 lira etrafında bir rakamdan aşağıya
düşmemiş, bu miktar ise memleketin tediye ve transfer siasına göre Hükümetçe şayanı kabul addolunmamıştır.
Bütün teknik anasırın nazarı itibare alınmasına ve teknik esaslar dairesinde mümkün olabilen bütün ta-
dilâtın yapılmasına rağmen Hükümetin kabule temayül edebileceği bir yıl taksiti elde edilememiş olması neti-
cesindedir ki, murahhası m ı/ca yıl taksitinin ancak imkânlarımızla mütenasip addedebileceğimiz bir miktarda
tesbitinde ısrar edilmiş ve yıl taksitinin borç resülmaline göre değil, bilâkis borç resülmalinin berveçhi peşin
malûm bulunacak olan yıl taksitine göre hesap olunması esası ileri sürülmüştür.
Hükümetin, faiz nisbetinin yüzde sekiz olarak tesbitinden beklediği faideye gelince; bu, mahdut bir borç
nominali elde etmek mülâhazasile ifade edilmek lâzımgelir. Faiz meselesi Hükümet murahhasile hâmiller mü-
messilleri arasında uzun ve mükerrer müzakerelere mevzu teşkil etmiştir. Hâmiller mümessilleri daima yüzde
altı faiz üzerinde ısrar etmişlerdir. Karşı tarafın bu ısrarının aşikâr sebebi ise, ayni mülâhazayı kendi zaviyele-
rinden ölçerek, borç nominalimi yükseltmek emeli idi. Filhakika faiz seviyesinde her yüzde yarım tenzil borç
nominalinde takriben yarım milyon altın liralık bir tezayüt tevlit etmekte idi. Hâmiller, Türkiye'nin müstakbelde
iktisadî ve malî siasının artması ve itibarının yükselmesi ve binnetice yeni Türk tahvilâtının borsa Hatlarının
başabaşı bulması ile Hükümetin "başabaş erken tediye" teklif etmesini derpiş ederek böyle bir ihtimalden, yani
Hükümetçe yüksek bir borç nominalinin ödenmesinden istifade etmek istemişlerdir.
_ Yıl taksitinin 620 000 altın Türk lirası olarak tesbiti ve yeni tahvilâtın yüzde sekiz tipinden olması hak-
kındaki tekliflerimize hâmiller temayül etmemişlerdir. Hâmiller ayni zamanda ve her halükârda muayyen bir
müddet zarfında yeni tahvilâtın "erken tediye" ye veya "konversiyon"a tâbi tutulmaması hakkında Hükümetçe
bir teahhüdün kabulünü ve yeni tahvilâtın da altını natık olmasına istemişlerdir.
Hükümetin bu son talep muvacehesindeki kararı yeni tahvilâtta altın kaydının reddedilmesi olmuştur.
Maamafih Hükümet altın kaydini reddetmekle beraber hamillere yıl taksitinin altın Türk lirası olarak ifade edil-
mesini ve borç servisinin de Fransız franğile yapılmasını kabul edebileceğini bildirmiş ve Fransız frangı tediye
akçesi olarak kabul edildikten sonra bu paranın altına nazaran kıymetinde hadis olabilecek temevvüçlerden do-
ğacak muhtemel farkın Devlet lehine fevkalâde itfalara tahsis olunmasını istemiştir. Hâmiller mümessillerinin
tediye akçesi mevzuundaki İsrarları karşısında Hükümet Fransız frangından başka Borçlar Meclisinde, lüzum gö-
rüldüğü zaman, intihap olunabilecek tek ikinci bir tediye akçesini de kabule temayül edebileceğini ihsas etmiştir.
Tediye akçesi mevzuu bu son esas dairesinde halledildikten sonra Hükümet daimî rejimin yıl taksiti olarak,
bilûmum masarif dahil olduğu halde, nihayet 700 000 altın Türk lirasını kabul ve faizin de yüzde yedi buçuk ol-
masına muvafakat edebileceğini bildirmiştir.
— 479 —
Hükümetin bu noktai nazarına karşı hâmillerin mümessilleri, kabul edilmiş olan altı senelik muvakkat
devrenin ilgası ve derhal tam tediyeye başlaması kaydile 800 000 altın liralık bir yıl taksitine muvafakat edebile-
ceklerini ihsas etmişlerdir.
Borç servisinde bir muvakkat devrenin müdahalesi mukarrer bulunmuş olduğuna nazaran, murahhasımız
bunun basit bir iskonto ameliyesinin mevzuu olmak suretile ilga edebilebileceğini ve Hükümetin, esas itibarile
bu tesviye suretine de muarız olmadığım söylemiştir. Borç servisine, tenzilâtlı tediye yerine, tam tediye ile başla-
mak, filhakika, ihraç edilecek yeni tahvilâtın talii üzerinde iyi tesirler yapmak istidadında olan bir keyfiyet ola-
rak mülâhaza edilmiştir. Derhal tam tediyeye başlamak hususundaki muvafakatimize binaen yapılan iskonto
neticesinde yıl taksiti takriben 100 000 liralık bir tenezzüle uğramış ve tarafeyn bu suretle 700 000 altın liralık
taksitinde ittifak etmiştir.
Müzakeratın bu safhasında hâmiller mümessilleri, "Fenerler avansları" denilen avanslardan Türkiyeye
isabet eden ve Hükümetle bu avansların alacaklıları arasında müzmin bir ihtilâf mevzuu olarak kalmış olan borç
hissesinin de, Osmanlı borçlarındaki Türk hissesinin kati bir tesviyeye raptı münasebetile halledilmesi teklifini
ileri sürmüşlerdir. Hükümet murahhası, üzerinde ittifak edilmiş olan 700 000 liralık yıl taksiti haricinde yeni hiç
bir külfet kabul etmemek kaydi ile Hükümetin böyle bir anlaşmaya muarız olmayacağını bildirmiş ve alâkadar-
larla cereyan eden müzakereler neticesinde 200 000 nominal lira olarak tesbit olunan "Fenerler avansları" bor-
cunun da Osmanlı borçlarındaki Tüık hissesini temsilen ihraç edilecek tahvilâtla kati olarak tesviyesi şekli ta-
karrür etmiştir. Bu anlaşmaya nazaran Hükümet bu tesviye şeklini kabul etmekle, bidayeten Osmanlı borçların-
daki hissesine mukabil ihracını deruhde eylediği tahvilât nominalinden fazla bir nominal kabul etmemiş olduğu
gibi borç servisi için takarrür etmiş olan yıl taksiti haricinde de üzerine her hangi yeni bir yük almış değildir.
Bu mutabakatin husulünden sonra murahhasımız Borçlar Meclisinde tanzim ve neşredilmiş olan senelik
raporlardaki blânçolara nazaran Meclis elinde bulunan ve esas itibarile Türkiye Hükümetine rücu etmesi icap
eden bazı menabiin de ilk altı sene zarfında Türkiye Hükümetince tediyesi kabul edilen noksan yıllık baliğlerine
ilâve olunarak tam yıl taksitinin Hükümete yeni bir külfet tahmil etmeksizin tediye olunabilmesi için Hükümet
emrine amade tutulmasını istemiştir.
Mümessiller uzun ve çetin mukavemetlerden sonra Türkiye'ye avdet etmesini beklediğimizden dolayı şim-
diden iadesini istediğimiz "Trablusgarp" ve "İhtiyat akçeleri"ni, bunların faiz hasılâtını, Hükümetçe yeni itilâ-
fın husulüne intizaren icra edilmiş olan 1 / 3 nisbetindeki tediyatından hâmillere tevzi edilmeyerek kalmış olan
mebaliği ve 1932 - 1933 malî senesi bütçesindeki tahsisatı ve diğer müteferrik menabiden gelen paraları tevhit
ederek Türkiye Hükümeti emrine amade bulundurmağı kabul etmişlerdir.
Bu suretle elde edilen meblâğdan (Merbut müzeyyel mukavelenin birinci maddesine müracaat) evvelâ
yeni tahvilâtın ihracı ve eksikleri ile tebdili ameliyelerinin istilzam edeceği masraflar ile Meclisin carî sene aidatı
ifraz olunduktan sonra yeni itilâfın hâmillerce kabulünü kayit ve tesbit etmek maksadile hâmillere vâki olacak
tediyat tefrik olunacak ve bakiyesi de Türkiye'nin tenzilâtlı tediye devresi zarfında ödemeği kabul etmiş olduğu
tutarlar ile bu devrenin berveçhi maruz ilgası neticesinde tediyesi iktiza eden 700 000 altın liralık yıl taksiti ara-
sındaki farkın itmamına tahsis olunacaktır (Merbut müzeyyel mukavelenin on birinci maddesine müracaat).
Müzakeratın bu safhasında meydana gelen "Prensip itilâfı" 14 Kânunuevvel 1932 tarihinde imza edilmiştir.
"Prensip itilâfı" ile tesbit edilmiş olan esaslara göre Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, ikramiyeli Rumeli
demiryolları tahvilleri haricindeki, bilûmum Osmanlı istikrazlarının berhayat olan tahvilleri üzerindeki Türkiye
hissesini temsilen 7 979 500 altın liralık yeni bir resülmal ile "Fenerler avansları" ndaki Türkiye hissesinin katî
tesviyesi için kullanılmak üzere 200 000 altın liralık bir itibari resülmal kabul etmiş bulunuyordu.
Müzakerat esnasında, hâmiller mümessillerinin müteaddit taleplerimize rağmen noktai nazarlarından
feragat etmemiş olmaları hasebile, ikramiyeli Rumeli demiryolları tahvilleri umumî anlaşmaya ithal edilememiş
ve bu tahvilât Osmanlı borçlarından mesul olan bilûmum Devletler arasında müşterek ve 1926 mukavelesinde
derpiş olunan rejime tâbi bir borç mahiyetinde ipla edilmiştir.
Bu esas dairesinde tesbit edilmiş olan "prensip itilâfı" hükümlerine nazaran 700 000 altın liralık ilk yıl
taksiti berveçhi zir inkisam etmekte idi.
Altın Türk lirası
1- Borçlar Meclisinin senelik aidatı 29 450
2 - Yeni borcun faizi • 613 464
3 - İkramiyeli Rumeli demiryolları tahsilâtının servisi 30 686
4 - Borcun servis masrafları ve banka komisyonları 10 550
5 - Borcun itfa servisi 15 850
Yekûn 700 000
— 480 —
İmparatorluk borçlarından mesul devletler arasında müşterek mesuliyet mevcut olmaması ve bilhassa di-
ğer borçlu devletlerin ademi tediyelerinden Türkiye'nin malî itibarının da haleldar olması ihtimallerini bertaraf
etmek mülâhazasile Hükümet, "prensip itilâfı" na rağmen ikramiyeli Rumeli demiryolları tahvilâtının da umumî
anlaşmaya ithal olunmasında ısrar etmiştir.
Bu hususta yeniden cereyan eden müzakereler talebimizin Hâmiller mümessillerince kabulü ile neticelen-
miş ve 1928 mukavelesinde 6 302 000 nominal liralık resülmal ile münderiç bulunan bu borçta, (30 686) altın li-
ralık bir yıl taksiti esasından (398 843) altın liralık yeni bir borç nominali ile umumî anlaşmağa ithal olunmuş-
tur ki bu suretle Osmanlı Düyunu Umumiyesinden Türkiye'ye isabet eden borcun kâffesi ile "Fenerler avans-
ları" ndan kezalik Türkiye hissesine mürettep borcun tamamına karşılık olmak üzere kabul ettiğimiz borç ce-
man 8 578 343 altın Türk lirasına baliğ olmuştur.
İzah olunan esaslar ve umumî hatlar dairesinde tesbit olunan itilâfname Türkiye Cümhuriyeti Hükümeti
namına murahhas Saraçoğlu Şükrü Beyefendi ile Hâmilleri temsil eden zevat aramda 22 Nisan 1933 tarihinde
Paris'te teati ve imza olunmuştur.
25 Mayıs 1933
Hükümetin esbabaı mucibesinde dahi geniş surette izah olunduğu veçhile Osmanlı İmparatorluğunun
bıraktığı umumî borçlardan harici alâkalandıranlar için mülga imparatorluğun evvelce idare eylediği arazi
üzerinde teşekkül eden yeni devletlerle o araziden parça alan devletler arasında tayin olunan formül dahilinde
taksimini ve Türkiye Cümhuriyetine isabet edecek hissenin senelik mürettebatının hangi cins para ile ödeneceği,
ilerde hâmiller ile Türkiye arasında kararlaştırılması Lozan muahedesile tesbit edilmişti.
Baş para üzerine bu taksim işi icra edildi. Gerek baş paradan ve gerek teraküm eden faizlerden mülga İm-
paratorluğun yaptığı istikraz ve avans mukaveleleri hükümlerine göre Türkiye'ye yüz yedi milyon altın kıymet
baş para ile beş milyonu mütecaviz senelik mürettebat ayrılmıştı.
Demiryolları yapılmış, gelir membaları açılmış, nisbeten daha mamur kıtalar verim kabiliyeti çok yüksek
topraklarile zengin maden membalarını içinde taşıyan diğer yerler ticareti bol her tarafa deniz yolları açık parça-
lar ile istilâlar ile baştan başa harap olmuş Anadolu ve işgal dolayısile serveti eritilmiş İstanbul'dan terekküp
eden yeni Türkiye'ye ayni nisbet dahilinde borç ayrılması formüldeki haksızlığı göstermekle beraber bu günkü
Türkiye'de yaşayan ahalinin itaat ve kanunlara hüımetinden dolayı İmparatorluk zamanında diğer mahallere
göre daha çok vergi vermekte olduklarından bu haksızlık ehemmiyeti artırmakta idi.
Bir milletin yaşamak hakkı ve imkânları her mülâhazanın fevkinde hiç bir mukavele ve hatta kaide ve usul
ile tebdil ve taygir edilemeyecek kadar kutsî bir hakkı tabiî ve hatta bütün medenî âlemin icra kanunları dahil
borçlunun yaşayabilmesi için bir kısım levazım ve gıdasını fertlere terketmek lüzumunu takdir eylemişken haricî
borçların eski ve ölçüsüz mukavelelerindeki şartlara göre borçların verilmesi bu harap vatanda yaşayan insan-
ların ve onları idare eden hükümetin ifasına azmeylediği medenî inkilâbat ve teşebbüsatı yapmak şöyle dursun
en basit bir idare için de icap eden parayı da faiz namile harice vermek demek idi. Yirminci asrın son tecrübele-
ri bir defa daha göstermiştir ki bütün milletlerin refahı, münasebette bulunmak zaruretinde olduğu diğer millet-
lerin medenî aleme ahenktar olabilmesi ile kabildir.
Yeni doğan ve hayatı umumiyesini medenî âleme uydurmak aşk ve ünsiyetile kıvranan genç Cümhuriye-
tin ifasına mecbur olduğu vazifeleri bırakarak vergi namile bu fakir memleketten toplayacağı parayı mücerret
fena bir mirası eline almak zaruretinde kaldığından altmış küsur sene harice vermesi bilerek intihar eylemesin-
den başka bir şey değil idi.
Ahdine sadakat ve sözünde durmak faziletini en medenî milletler kadar her zaman yerine getiren genç
Türkiye Cümhuriyeti topraktan gelen bu borç ve faizlerinin yine o toprağın verimi ile mütenasip olacak bir mik-
tarda olması için alacaklılarla anlaşmak yolun aradı.
Ayni borçtan hisse alan bazı Devletlerle iktisadî buhran dolayısile her hangi borçların tediyesi imkânsız-
lığından bahseden bazı memleketler gibi alacaklılarına Türkler omuz çevirmedi. Alacaklıların yanına gitti, gö-
rüştü, yaşamak hakkını tazyik etmeyecek bir miktar tayininde samimî olarak senelerce çalıştı.
1928 senesi itilâfı bu arzu ve samimiyetin eseri olarak yapıldığı halde Türk bütçesinin ödeyebileceği ra-
kamların çok fevkinde idi. Vergi membaları son haddini bulduğundan artırma imkânları mevcut değildi. Hatta
kırk küsur bin köyünün mühim kısmında henüz ilk mektep açmak imkânını bulamayan vilâyetlerin hususî ida-
— 481 —
Telerine ait vergi hisseleri üzerinde dahi (her yerde dokunulmayan muhtariyetlerine) tenzilât ve takyidat yapmak
zaruretinde kalan memleketimiz bu itilâfnameyi bir taraftan borçlulara emniyet telkini için samimiyetini göster-
miş olmak, diğer taraftan hemen umumiyetle istihsal eylediğimiz toprak mahsulâtı ve ham maddelerinin mik-
tarlarını tezyit ve mutedil fiatlarla evvelce olduğu gibi harice satarak seneden seneye tediye kudretimizi artırmak
ümidini besliyorduk. Dünyayı kıvrandıran iktisadî buhran amansız tesir ve tahribini bizde de icra etmekte de-
vam ediyor. Çok çalışarak istihsal eylediğimiz malları bin müşkülâtla satarak elimize istihsal masraflarına teka-
bül edemiyecek kadar gayet az para geçmektedir. 1928 senesinde 14 kuruşa buğdayı, 75 kuruşa fındığı, 250 ku-
ruşa tiftiği, 35 liraya kadar afyonu ve sair mallarımızı da bu nisbetlere göre satmakta iken seneden seneye fiat-
ları düşerek şimdi pazar yerlerinde 4 kuruşa buğdayı, 15 kuruşa fındığı, 30 kuruşa tiftiği, altı ilâ yedi liraya da af-
yonu satmaktayız. Diğer mahsullerimizin fiatları da bu derecelerde inmiş olduğundan bu şerait karşısında 1928
senesi mukavelesini yerine getirmenin maddeten imkânsızlığı sabit olduğundan alacaklılarla yeniden görüşmek
lüzumu kaçınılması mümkün olmayan bir zaruret olmuştur.
Bu hüsnü niyet ve samimiyetimizin açık delilini takdir eden alacaklılarımızın da gösterdikleri mütekabil
hüsnü niyet karşısında uzun ve çetin görüşme ve çalışmalardan sonra olmakla beraber anlaşmak imkânları bu-
lunmuştur.
Bu suretle genç Türkiye Cumhuriyetine maziden kalmış olan fena 'mirasların en kötülerinden birini daha
bitirmiş oluyoruz.
İşin gayet büyük ve muğlâk olması bu hususta Lozan müzakerelerinden itibaren Hükümetimizin yorul-
mak bilmez senelerce devamlı çalışmaları nihayet makul ve mutedil bir şeklini meydana getirmiştir.
Bu büyük mesele etrafında sarfedilen emek ve himmetlerin tam ölçüsünü tayin edebilmek için, İmpara-
torluğun yaptığı umum mukaveleleri bilhassa Muharrem kararnamesini, karşılığı olan varidat membaları, vergi
mükellefi olan vatandaşlara doğrudan doğruya ecnebilerin hesabına rüsum, tekâlif, tarh ve tahsil eden ve istedi-
ği gibi masraf ve teşkilât yapmak salâhiyetini taşıyan bir ecnebi müessesesinin (yalnız bir senelik idare, maaş ve
masrafı 700 000 Türk altını idi) mevcudiyeti hakkında ciltler dolusu eski mukarreratın yakından bilinmesile
mümkün olur.
Bunların tafsilinden sarfınazar ederek meselenin halledilmiş olmasından naşi murahhasımız Saraçoğlu
Şükrü Beyi ve mesai arkadaşlarını takdir ve Hükümetimizi tebrik ile beraber genç Cümhuriyet idaresine büyük
işleri yapmak hususunda her zaman istikamet tayin buyurarak enerjisini artıran Büyük Liderimize şükranları-
mızı arzeyleriz.
18 Mayıs 1933
ESBABI MUCİBE
En mühim zirai mahsulümüz olan hububatın muhafaza, temizleme, ilâçlanma ve istandaıizasyonu temin
olunmak ve bunlar üzerinde varant muamelesi yapılmasına imkân verilmek için silo ve ambarlar inşasına olan
katî ihtiyaç izahat ve teşrihattan tamamen müstağnidir. Milli iktisadiyatımızın belli başlı dayanaklarından
birini teşkil eden hububat istihsal ve tevziinin ıslah ve inkişafı noktasından bütün ehemmiyetile tebarüz eden
bu ihtiyacı karşılamak için Ziraat Bankası sermayesile bu çok faydalı müesseseleri vücude getirmek en muvafık
bir hal şekli olarak mütalea olunmaktadır.
Bu silo ve ambarların memleket iktisadiyatını koruyucu ve hububat ziraatini teşvik edici mahiyette bir
tarife ile çalışması ve bu tarifenin İcra Vekilleri Heyetince yapılması ve bu esas dahilinde işleyecek olan silo ve
ambarların varidatı; işletme, amorti, faiz masraflarını karşılamadığı takdirde arada husule gelecek farkın Dev-
let bütçesinden ödenmesi tabii görülmüştür. Bu şerait dairesinde yapılacak ve işletilecek olan silo ve ambarlar
amorti müddetinin hitamında hükümete devredilecektir.
Nerelerde kaç tane silo ve ambar yapılacağının ve bunların büyüklüklerinin, tiplerinin tayini ihale ve in-
şaları ve işletmelerinin kadrolarının tanzimi ve varan muamelesi esaslarının tesbiti mühim birer iktisadî mevzu
olmaları dolayısile bu işlerle uğraşmak üzere Ziraat Vekâletinin teklifi ile mütehassıs bir heyetin teşkilinde de
işin selâmetle ve isabetle idaresi noktasından büyük fayda mülâhaza olunmakla işbu kanun lâyihası tanzim ve
takdim kılınmıştır.
— 482 —
Memleket çiftçiliğinin temeli olan ekinlerimizin ambarlarda iyice saklanamayıp küflenme, kızışması ve
bitlenip güvelenmesi yüzünden ne kadar ziyana uğradığı malûmdur. Her sene büyük bir yekûn tutan bu zararın
memleket zenginliğine yaptığı fenalıktan başka çiftçinin ekeceği tohumluğu da bozmaktadır. Hububat yetiş-
tirenleri korumak üzere geçen sene Yüksek Meclisçe kabul buyurulan ve güzel neticeler veren buğday kanunun-
dan çiftçilerimizin daha çok faydalanabilmesinde bu silo ambarların büyük yardımları olacaktır. Bu sayede Ziraat
Bankasınca köylüden satın alınacak hububatın emin yerlerde depo edilebilmesi ve masrafın da azlığı karşısında
lüzumunda ise daha büyük bir ölçü ile girişilmesi de kolaylaşacaktır. Buğday kanununun tatbik olunduğu yerler
azaldıkça bu silo ve ambarlar doğrudan hububat yetiştirenlerin faydalanmasına bırakılacaktır ki bununla çiftçi
varant işi yapabilecek ve silolara bırakacağı ekine karşı bankalardan kolaylıkla para alabilecektir. Silolara
konacak ekinler, havalandırma tertipleri sayesinde uzun zaman evsafına hiç bir zarar gelmeden oralarda sakla-
nabileceği gibi temizleme, ilaçlama ve çeşitlere ayırma tertibatından da gerek satışta ve gerek tohumluk cihetin-
den de faydalar görülecektir.
Hububatımızda,' her mahsullerimiz için beklenen, bir istandarizasyon işi de yapılmış olacaktır. Bunun
iç ve dış pazarlarda fiat üzerine yapacağı iyi ve kazançlı tesirler aşikârdır.
Memleketin hububat ambarı olan orta Anadolunun iklim vaziyeti itibarile bazı seneler kuraklık yüzünden
müşküller karşısnda kaldığı malûmdur. Bolluk senelerinin stoklarını taşıyacak olan bu silo ve ambarların kurak-
lık senelerinde memleket halkına göreceği hizmetler sayısızdır. Buna bir de memleket müdafaası sebepleri katı-
lırsa millî iktisadiyatımızın desteği olan hububat hakkında bu teşebbüsün kıymet ve ehemmiyeti bir kat daha
göze çarpar. Memleket ziraatine dolayısile köylü ve çiftçinin kazancına yarayacak bu silo işinin Ziraat Bankasın-
ca şahıslara yapılmakta olan ikrazlardan çok üstün tutulacak bir çehresi vardır.
24 Mayıs 1933
(ZİRAAT VEKÂLETİNCE HAZIRLANMIŞTIR)
ESBABI MUCİBESİ
Cümhuriyetimizin büyük eserlerinden biri olan (Yüksek Ziraat Enstitüsü) 29 Teşrinievvel 1933 ten itibaren
(tabiî ilimler, ziraat baytar ve ziraat sanatleri)) fakültelerinden mürekkep olarak taazzuv etmiş ve her şubesinde
faaliyete geçmiş bulunacaktır.
Türkiye iktisadiyatının temel taşını teşkil eden ziraatimizin ve harice gönderilen muhtelif ziraat mahsul-
lerimizin, hayvancılığımızın düzeltilmesi, iyileştirilmesi, çoğaltılması, hastalıklardan kurtarılması ve dünya
pazarlarında iyiliğile, güzelliğile aranıp tanınması ve binnetice memlekete yüksek bir servetin girmesile Türk
köylüsünde ve Türk çiftçisinde ziraî ve iktisadî refahın belirebilmesi için (Ziraat Enstitüsü) nün kurulmasına
ihtiyaç görülmüştür.
Müessese bu büyük gayesine süratle yürüyüp erişebilmek için Türkiye topraklarında memleketin tabiî
şartlarına uyguıı hakikî (bir memleket ziraat ve baytar ilmi)nin teessüsüne bütün kuvvetile çalışacaktır.
Bir taraftan ilmî tetkik ve araştırmalar, diğer taraftan tedrisat ve tecrübeler yaparak çalışacak olan bu
yüksek ilim yuvasının bu hedefine vâsıl olabilmesi her şeyden evvel yüksek ilim adamlarına sahip olmasile ve
onların yetiştirilmesile mümkün olabileceği tabiidir.
Bunun için müessese kurulurken bütnn bu esaslar göz önünde tutularak ve ilim sahasında salâhiyet sahibi
yüksek şahsiyetlerin bu husustaki isabetli fikir ve mütaleaları alınarak müessesenin teşkilâtı organize edilmiş
ve teşkilât kanunu ona göre yapılmıştır.
Memleket ziraat ve iktisadiyatında esaslı ve ilmî bir inkılâp yapmak ve Cümhuriyetimize lâyık bir ilim
müessesesi olmak isteyen bu enstitünün memleket ilmile mücehhez kuvvetli ve değerli ilim adamlarını yetiştire
bilmesi ve yaptığı ilmî araştırma ve etütlerinde memlekete büyük ve filî semere verebilmesi için muayyen kanun-
lar ve prensiplere dayanarak yürümesi lâzımdır.
İşte bu gayeyi elde edebilmek maksadile (Yüksek Ziraat Enstitüsü) teşkilât kanunu yapılarak leffen tak-
dim kılınmıştır.
— 48a —
25 Mayıs 1933
- - ESBABI MUCİBE
Belediyelerce istifa edilen duhuliye resminin tahakkuk ve cibayet şekilleri hem belediye ve hem de halk
için bir çok müşkülâtı mucip olmakta ve şikâyetlere sebebiyet vermekte olduğundan mezkûr resmin lağvi ile
buna mukabil gümrüğe tabi eşyanın gümrük resmine yüzde on zammı ve bu munzam miktarın; tahsilini takip
eden ayın nihayet on beşine kadar, Dahiliye Vekâleti taıafından gösterilecek bir bankaya tevdi edilmesi ve bu
suretle toplanacak mebaliğin Dahiliye Vekâletince yarısının son tahrirle teayyün eden nüfusları ve yarısının da
son üç senelik duhuliye varidatının vasatisi nisbetinde belediyelere taksimi muvafık olacağı düşünülmüştür.
1932 senesi umumi muvazene varidat bütçesindeki gümrük geliri muhammen (38,500,000) liradır. Bele-
diyelerin tahsil ve cibayet ettikleri duhuliye resmi de muhtelif senelerde (3,600,000) ile (4,500,000) lira arasında
temevvüç etmektedir. Muhammen olan gümrük varidatının temevvücatı nazarı dikkate alınarak gümrük res-
mine resmi aslinin onda biri kadar zammolunmak suretile mezkûr verginin esas resimde mahsûs bir tesir, hâsıl
etmeden ve zaten bu gibi eşyadan belediyelerce duhuliye resmi alındığından varidatın ziyama meydan vermeden
duhuliye resminin ilgasile gümrüklere yüzde on zammı muvafık görülmüş ve merbut kanun lâyihası ihzar ve
teklif olunmuştur.
31 Mayıs 1933
Lâyihanın esası ötedenberi tatbikatından şikâyet edilmekte olan duhuliye resminin kaldırılarak bu resmin
belediyelere temin ettiği varidatı gümrük resimlerine yüzde 10 zammı suretile karşılamak ve bu yüzde 10 ları be-
lediyelere nüfusları ve üç senelik duhuliye resmi varidatları vasatisi baremlerine göre tevzi etmekten ibarettir.
Encümenimiz bu esası kara gümrüklerini andıran ve memleketin iktisadî birliğini müteessir edecek derece-
de fena tatbikata uğrayan duhuliye resminin kaldırılması teşebbüsünü ciddi bir memnuniyetle telâkki etmiş, bu
resme mukabil tarife kanunu veya teşviki sanayi gibi sair hususî kanunlarla esasen gümrük resminden muaf olan-
lar müstesna tutulmak üzere alelûmum gümrük resmine tâbi eşyadan alınan gümrük resminin yüzde 10 fazlasi-
le tahsil edilerek tutarının belediyelere kanunda gösterilen esaslar dahilinde tevziini kabule şayan görmüştür.
Lâyihanın unvanı bu kanunun gümrük tarife kanununu değiştiren bu günkü tarihli kanuna zeyledilmesi
daha doğru olaağı düşünülerek değiştirilmiş ve birinci maddede yazıya ait tebeddüllerden başka gümrük res-
minden muaf olan maddelerden bu zammın alınmıyacağına dair bir fıkra ilâve edilmiştir.
Kaldırılacak olan oktruva resminin boşluğunu doldurmak üzere gümrüğe tâbi eşyanın gümrük resmine
yüzde on zam icrası suretile toplanacak paraların belediyelere sureti taksim ve tevziini gösteren üçüncü madde
üzerinde tevakkuf edilerek Başvekil paşa hazretlerile Dahiliye Vekili Beyefendinin muvâfakatleri alınarak bu
resmi adalet ve müsavat esaslarına tevfikan belediyelerin nüfusları nisbetinde taksimi daha muvafık görülmüş
ve bu sebeple İktisat encümeninin üçüncü maddesi tadil edilmiştir.
29 Mayıs 1933
ESBABI MUCİBE
İzmir rıhtım, tramvay ve müştemilâtlarının Hükümetçe satın alınması tekarrür etmesi üzerine şirket mü-
messilile cereyan eden müzakere neticesinde rıhtım ve müştemilâtının Hükümetçe satın alınması şartlarını havi
mukavele ve bu mukavelenin imzası için Hükümete salâhiyet verilmesi hakkındaki kanun lâyihası rapten tak-
dim kılınmıştır.
Mukaveleye göre şirket, 1 Haziran 1931 tarihinden itibaren imtiyaz mukavelenamesile zeyilleri mucibince
haiz bulunduğu bütün imtiyaz haklarile İzmir rıhtım, liman ve tramvayına ait menkul ve gayrimenkul bütün
tesisat, binalar, arazi, malzeme, mobilye, demirbaş, eşya ve alâtı ve edavattan ve ezcümle İzmir rıhtımı ile bütün
— 484 —
müştemilâtı, kömür depo ve mağazaları, (garmaritim) namile maruf hangar, balıkhane, deniz üzerindeki banyo
tesisatı, Alsancak iskelesindeki muhafaza binası, tramvay hattı ile bütün arabaları ve atları ve bekleme mahalleri
ve mevcut mobilye ve bütün eşya ve malzemesinden, velhasıl mukavelenin 4 üncü maddesinde tasrih olunan
arsalar müstesfıa olmak üzere İzmir'de kâin olup şirkete ait bulunan bütün emval ve eşyadan Hükümet lehine
feragat ve bu emval ve eşya üzerinde Hükümetin müstakillen mülkiyet ve tasarruf hakkını kabul etmektir.
Şirketin bu feragat ve muvafakatine mukabil Hükümetçe 1 Haziran 1932 den Kânunuevvel 1952 ye kadar
senelik taksitler halinde tesbit edilen mebaliğ yekûnu da (7 827 480) fıangın mukabili olarak takriben (652 290)
liradır.
Tediye tarih ve miktarları, mukavelenin 5 inci maddesinde tesbit edilen bu meblâğ, imtiyaz mukavele-
namesi mucibince Hükümetin imtiyazı satın alması halinde henüz itfa edilmemiş olan sermayenin itfasına kadar
verilmesi kabul edilen faiz ve amortismanlarla imtiyazın nihayeti olan 21 Kânunuevvel 1952 tarihine kadar her
sene tediyesi lâzımgelen son beş senelik safi hasılatı vasatisinden şirket hissesi olan miktarın yekûnu olarak hesap
edilmiş bulunmaktadır.
Binaenaleyh, bu şekli muameleye göre Hükümet imtiyazı, mukavelenamenin tesbit eylediği şartlar dahi-
linde satın almış bulunuyor.
Şirket de buna mukabil maziye ve hale ait hiç bir altın frank iddiası seıdetmeksizin tediyatın kâğıt frank
esası üzerinden yapılmasına ve şirketle Hükümeti sakıta zamanında aktedilen 12 Mayıs 1336 tarihli zeyli muka-
veleye ve Lozan muahedenamesinin 12 inci protokolünün 7 inci maddesine istinaden imtiyazın 1999 senesine
kadar devam edeceği ve binaenaleyh, mubayaa taksitlerinin bu tarihe kadar tediyesi lâzımgeleceği hakkındaki
iddiasından sarfınazar ederek imtiyazın ve binnetice mubayaa taksitlerinin 1952 senesi Kânunu evvelinde hitam
bulmasına muvafakat etmiş bulunuyor.
Mukavelenin müzakeresi esnasında şirketin en ziyade hassasiyet gösterdiği madde, ibra maddesidir. Şirket,
daima ve her vesile ile kendisine verilecek ibranın umumî ve her türlü iddia ve mutalebelere şamil olacak mahi-
yette olmasını en esaslı bir şart olarak ileriye sürmüş ise de Hiikûmetde de sui istimal yapanlara karşı devam et-
tirilmekte bulunan adli takibata halel getirilmemesi ayni hassasiyetle karşılanmış ve mukavelenin 9 uncu mad-
desindeki ibare de bu esası tatmin edecek şekilde yazılmıştır.
Lâyihanın dördüncü maddesi; şirketten intikal edecek hukuk ve emvalin sureti idaresine mütealliktir.
Liman ve rıhtım muamelâtının mahiyet ve mevzu itibarile olan sıkı münasebetlerine ve bu iki işin bir elden idare-
sinin mucip olacağı sühulete ve betahsis İzmir liman şirketi hisselerinin tamamen Hazineye intikal etmiş bulun-
masına mebni ayrıca bir rıhtım idaresi tesis edilecek yerde bu muamelâtın liman şirketine devri muvafık olacağı
mütalea edilmektedir. Bunun masrafça da ne kadar tasarruflu olacağı arzdan müstağnidir.
Ancak liman şirketi yerine mülhak bütçe ile idare olunur bir liman idaresi tesisi zarureti nazarı itibara
alınarak, bu bapta ayrıca bir lâyihai kanuniye takdim edilmekte olduğu cihetle lâyihada bu cihet de derpiş edil-
miştir. Şirketten Devlete intikal edecek hukuk ve emval meyamnda mevcut bulunan tramvay işlerinin belediye
veya bir şirkete devri ve asrî bir hale konması ve mezkûr işin mahallî işlerden olduğu nazarı dikkate alınarak
madde ona göre tanzim edilmiştir.
29 Mayıs 1933
ESBABI MUCİBE
Bütün dünyada hüküm süren malî sıkıntıdan memleketimizin de müteessir olduğuna şüphe yoktur. Bunun
neticesi olarak vilâyetlerin bir çoğunda tahsilât yapılamamakta ve zarurî masraflardan sarfı nazar muallim
maaşları bile uzun müddet verilememektedir. Bugün malî sene sonu olmasına rağmen daha İkinci kânun maaş-
larını bile veremiyen vilâyetlerimiz vardır. Ayrıca maaş alamıyan muallimler nihayetsiz bir teessür ve ıstırap
içinde kıvranmaktadırlar. Bu vaziyet karşısında ve malî sıkıntının daha bir zaman devam edeceği anlaşılmakta
olmasına göre muallim maaşlarını bir an evvel intizam altına almak üzere 843 ve 2098 numaralı kanunlarla açıl-
mış olan fasıladan 200 000 liranın bu işe tahsisi muvafık görülmüştür. Bu intizamın iadesi de ancak paranın müd-
detsiz ve müdevver bir şekilde istimalile mümkündür. Bu suretle Vekâlet emrine verilecek 200 000 lira mu-
allim maaşlarındaki intizamın tesisinde kuvvetli bir âmil olacaktır. Kanun lâyihası bu maksatla teklif edilmiştir.
— 485 —
0 Mayıs 1933
ESBABI MUCİBE
Cenup Demiryolu Türk Anonim Şirketi ile bu kere akti göze alınan itilâfnamenin sebeplerini anlatabilmek
için, Bağdat demiryolunun bu günkü halini vücude getiren, bir başlangıca lüzum vardır. Şöyle ki; 5 Mart 1903
senesinde Anadolu Demiryolu Şirketine verilen Bağdat demiryolu imtiyazı, mecburi ve ihtiyari 2 000 kilometreye
yakın bir şebekeyi ihtiva etmekte idi ve malûm esbap yüzünden bunun ancak 1319 kilometresi yapılabilmiş ve
bu gün bu hattın memleketimizde kalan kısımlarının uzunluğu da 992 kilometreden ibaret bulunmuştur.
Umumi harp mütarekesi ile beraber Fransızlar (Kilikya ve Şimali Siiriye demiryolları) adile askerî bir
işletme idaresi kurarak, Konya'dan itibaren Bağdat hattının işletmeğe teşebbüs ettiler, Fakat 20 Teşrinievvel 1921
de imza edilen Ankara itilâfnamesile Pozantı'dan ileriye doğru olan kısımların Fransızlar tarafından teşkil edile-
cek bir şirket tarafından işletilmesi esası Hükümetimizce kabul edilmiş olmasına rağmen bu şirket teşekkül
edememiş, buna mukabil Fransızlar tarafından teşkil edilen muvakkat bir idare ancak Yenice'den itibaren olan
kısımları işletebilmiştir.
Ankara itilâfnamesi ahkâmı dairesinde teşkil edilmeyen bu işletme idaresinin hukukî vaziyeti gayrimuay-
yen kaldığı için muamelâtta gayritabiî bir hal ve ittıratsızlık husule gelmiş ve bu hal şimdiye kadar devam etmiştir.
Bu defa 27 Teşrinievvel 1932 tarihinde Hükümetimizle Fransız Hükümeti arasında imza edilen müşterek
beyanname ve protokol hükümleri dairesinde, muayyen tarihlerde tatbikına geçilen işlerden ilki olarak Bağdat
hattının Adana - Fevzipaşa kısmı da 27 Nisan 1933 tarihinde Devlet demiryollarına devredilmiş ve geri kalan
kısmın yine mezkûr protokolün ahkâmı dairesinde teşekkül edecek Fransız sermayeli bir Türk anonim şirketine
tevdii suretile, bu işletmenin normal şekilde devamını temin etmek üzere melfuf itilâfname projesi ihzar edilmiştir.
Muhtelif şube ve kısımlardan terekküp etmek ve bir kaç defa hududu katetmek gibi mahallî hususiyetleri
olan bu hattın işletilmesinin suhulet ve emniyeti bu itilâfnamede bazı hususi şerait konmasını icap ettirmiştir.
Bilhassa bu şartlar, hasılat ve sarfiyatın nakil ve tevzii atelyelerin Halep'te olması yüzünden orada yapı-
lacak sarfiyata mukabil senevî muayyen miktar döviz verilmesi ve hudutlardan geçerken trenlerdeki kömür
ve yağ için gümrük noktai nazarından teshilât temini gibi işlere taallûk etmektedir.
Gerek şirket ve gerek Hükümet lehine olan muafiyet ve müsaadat ve teshilât hemen Bağdat demiryolu
formülleri hududu içindedir.
Tarifelerde, kezalik Bağdat hattı şartnamesinden alınmış, yalnız harpten evvelki esasların beş misli olarak
tahsil edilegelmekte olan bu günkü ücretler, Devlet demiryollarında olduğu gibi, altı misline iblâğ edilmiş ve fakat
misil esası kaldırılarak bu hesapların baliği olan miktarlar kuruş ve azamî had olarak kayit ve kabul edilmiştir.
Bundan başka şirket normal işletmeye muktazi her türlü masrafı ihtiyar, hat ve müteferriatını, alât ve
edevatı hüsnü halde muhafaza ve her türlü tamiratı icra etmeğe müteahhit olmakla beraber, fevkalâde ahval
neticesi zuhura gelebilecek büyük ve mühim tamirat ve masarifatı kabulden imtina etmiştir ve buna mukabil
de bu gibi fevkalâde tamirat zuhur eder ve işletme, ne kadar müddet olursa olsun bu sebeplerden birile, durursa
Hükümetten hiç bir zarar ve ziyan istememeği de kabul etmiştir.
Bu suretle vücude getirilen itilâfname bu günkü gayri muayyen vaziyetten, yine 27 Teşrinievvel 1932 tarihli
protokol hükümleri dairesinde derpiş edilen, Bağdat hattının kati rejimi teessüs edinceye kadar normal bir geçit
vazifesini ifa etmek üzere kâfi evsafı haiz bulunmaktadır.
— 486 —
ÇUBUK BARAJİ VE BURSA OVASI ISLAHAT VE İNŞAAT İŞLERİ İÇİN BONO ÇIKARILMASI
HAKKINDA 1 / 737 NUMARALI K A N U N LÂYİHASI
30 Mayıs 1933
ESBABI MUCİBE
Çubuk barajı inşaatı mukavelename müddeti 1933 senei maliyesi zarfında ve Bursa ovası ıslahatı müddeti
de 1934 senesinde hitam bulacaktır.
Müteahhitler tarafından vücude getirilen tesisat ve alınan tertibatla inşaatın bu müddetler zarfında ik-
mali pek kolay olmakla beraber her iki inşaat için bütçeye konulan ve konulmakta olan tahsisatla muvazi yürün-
düğü takdirde işlerin ancak dört sene zarfında vücude getirilebilmesi kabil olacaktır.
Müteahhitler mukavelenamelerinde musarrah kısa bir müddet zarfında inşaatı ikmal edebilmek için
işletme ve tesisat masrafları çok yüksek ve en modern teçhizatı cami olan vesait kullanmak zaruretini hissettik-
leri cihetle yalnız tamir masrafları ayda bir kaç bin liraya baliğ olan bu vesait sayesinde bütçede mevzu ve lüzumu
derecesinden dun olan tahsisatla senenin ancak iki ayında çalışıp bilâhare inşaatı tatil etmek mecburiyeti ile
karşılaşılmıştır.
Bu tarzı hareket müteakip senelerde yine inşaata devam zaruretinde olan müteahhitleri şantiye teşkilâtını
dağıtmamak ve vücuda getirilen natamam inşaatı muhafaza etmek gibi mukavelenamenin hudut ve tatbikatı
haricine çıkan ağır masraflar ve kabili itiraz şerait altında bıraktığı cihetle bunların haklı olarak zarar ve ziyan
taleplerine yol açacaktır.
1933-1934 senei maliyesi zarfında bütçeye büyük meblâğlar vazı suretile bu tehlikenin önü alınamayacağına
göre bu işlerin ikmaline muktazi mebaliğin müteakip senelere vazedilecek tahsisatla itfa edilmek üzere müteah-
hitlerin tahakkuk edecek matluplarına mukabil bono verilmesi salahiyetinin itası ve kezalik bütçedeki tahsisatın
tamamen işe hasrı tahsisi ile müteahhit istihkaklarından tevkif edilecek mebaliğin muamelei mahsubiyesi için
tahsisatın çürütülmesine mahal kalmamak üzere bunlar için iade edilecekleri sene bütçesine tahsisat konulması
ve tetkik ve murakabenin vaktinde yapılmasını teminen ita edilecek bonoların müstenit bulunduğu evrakın evve-
lemirde Divanca tetkikini arz ve teklif eylerim.
30 Mayıs 1933
ESBABI MUCİBE
Bir memlekette mevcut kredi şartlarının o memleket iktisadiyatının ileri veya geri gitmesinde ne kadar
büyük bir rol oynadığı aşikârdır. Bunun içindir ki kredi işlerinin ıslahı tekemmül ettirilmesi Cümhuriyet idare-
sinin, bidayeti teessüsiindenberi takip ettiği yol olmuştur. Son senelerin doğurduğu bir çok malî kredi müesse-
seleri Türk iktisadiyatının kuvvetli damarları haline gelmeğe çalışıyorlar. Fakat kredi teşkilâtımızda ziraat,
sanayi ve ticaretin geniş hamlelerle ilerlemesinde mâni olan daha bir çok boşluklar vardır.
Gerek müşahedelerde ve gerek Vekâletimizin zaman zaman haber aldığı hâdiselerden İstanbul, Ankara
ve İzmir gibi büyük bir kaç şehir müstesna olmak üzere memleketin büyük küçük diğer şehirlerde bankaların
faiz nisbeti yüzde otuz sekize çıkmaktadır. Asıl dikkate şayan olan nokta bu yüzde otuz sekizin filen normal
addedilerek bunun fevkindeki miktarın ihtikâr telâkki edilmesidir. Memleketin iktisadî faaliyetini felce uğratan,
içtimaî bünyesini sarsan bu vaziyet karşısında tedabir ittihazı zarureti tahakkuk etmiştir.
Millî istihsalimizin henüz ağır bir faiz altında olduğu görülüyor. Fakat denebilir ki en ağır kredi şartlar
içinde ezilenler küçük krediye ihtiyacı olanlardır. Muhtelif sebepler tahtı tesirinde mühim bir ekseriyeti banka-
ların faaliyet sahaları dışında kalan tacir, küçük sanatkâr, küçük zürra, memur ve sair halk tabakaları için muh-
dut miktarlardaki küçük kredi müesseseleri istisna edilecek olursa; hemen hemen tefecilerden başka müracaat
edilecek kapı yoktur. Bunların aldıkları faiz ayda olmak şartile en aşağı yüzde beşten başlayarak yine ayda
yüzde on raddesindedir. En ağır fşizi ödeyebilecek tabiî kazanç vasıtası bulunmayacağından böyle bir akibete
— 487 —
yakasını kaptıran vatandaşların iflâs ile karşılaşacakları muhakkaktır. Şimdiye kadar yapılan tecrübeler de ne
malûm murabaha nizamnamesi, ne de mevcut küçük mevzuatımız bu afetin hızını hafifletebilmiştir. Tefeci-
lerle mücadele edebilmek için bir taraftan tefeciliği ve tefecileri çerçevelemek, diğer taraftan yeni kredi müesse-
leri tesisi suretile filen ihtiyacı karşılamak lâzımdır.
İktisadî meselelerin ancak iktisadî tedbirlerle hallolunabileceğine kani olduğumuzdan memlekette cari
olan faize murabaha nizamnamesinde olduğu gibi doğrudan doğruya bir had tesbiti cihetine gidilmiştir.
Ödünç verme işlerinin gösterdiği ehemmiyet ve nezakete binaen bu işleri meslek edinen kimselerin tesbit
edilmesi lüzumlu addedilmiştir. Anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin teşkili esasen mezuniyete bağlı ol-
duğundan birinci madde bunların haricinde kalan bilûmum hakikî ve hükmî şahısların ödünç verme işi yapa-
bilmesini İktisat Vekâletinin vereceği mezuniyete tâbi tutmuştur.
Bu suretle alınacak izinlerin tescil ve ilân mecburiyeti de ikinci madde mevzuunu teşkil etmektedir.
Hükümet ödünç verme işlerini yakından takip edebilmek için üçüncü maddede borçludan alınacak en
yüksek faiz haddinin ve borçluya tahmil edilecek şartlarla ödünç vermeğe tahsis olunacak sermayenin İktisat
Vekâletine verilecek beyannamede tasrih edilmesi esası vazolunmuştur. Ancak bankalar için ödünç işlerine tahsis
olunacak sermayenin bildirilmesi lüzumsuzluğuna binaen bankalar bu noktada istisna edilmiştir.
Her ne kadar faiz için azamî had konulmuş ise de beyannamelerin tescil ve ilânı suretile kanuna teşhiri
bir mahiyet verilmiştir ki bunun halk üzerindeki tesiri kuvvetli olacaktır.
Ödünç verme işlerile uğraşanların çalışma şartlarını verdikleri beyannamede tesbit ettikten sonra tekrar
halka daha ağır şartlar yüklemeleri takdirinde tefeci addedilerek para ve hapis cezasına mahkûm edilmeleri (4-6)
maddeler hükümleri cümlesindendir. Telhisen denebilir ki dördüncü maddede mevzubahis olan tefecilik iktisadî
olmaktan ziyade cezaî bir görüşe müstenittir. Tefecilik içtimaî tesirleri itibarile sert hareketi istilzam ettirdiğinden
cezaların tecil edilmeyeceği tasrih olunmuştur. Ödünç verme işlerinde alınan faizlerin çok yüksek olduğu âşikâr
olduğundan Hükümet yedinci maddeye konan hükümle ve yüzde on ikiden fazla alınacak faizlerde müterakki
hususî bir vergi almak suretile bir taraftan kanunda teşkil olunan banka sermayesini çoğaltarak yarının mücadele
silâhını kuvvetlendirmek diğer taraftan da murabahacının fazla faiz alarak temin etmek isteyeceği menfaati
git gide azaltmak suretile yüksek faizin önüne geçmeğe çalışmaktır.
Ödünç verme işleri ile uğraşanların fazla faiz vermek suretile mevduat celbine çalışarak faiz piyasasını teşvik
ettikleri görüldüğünden vadesiz mevduata yüzde beşten, vadeli mevduata yüzde altıdan fazla faiz verenlerin fazla
faiz üzerinden hususî bir vergiye tâbi tutulması sekizinci ve dokuzuncu maddeler hükmünü teşkil etmektedir.
Ödünç verme işlerinin filen ne şekilde cereyan ettiğini takip etmeğe imkân bulmak için 11 inci madde ile
bu işlerle uğraşanlara hususî defter tutmak ve İktisat Vekâletine bir suretini vermek mecburiyetileri tahmil
olunmuştur.
Kanun lâyihasının 13 üncü maddesinden 29 uncu maddesine kadar olan ikinci ve üçüncü fasılları" mem-
leketin küçük kredi sahasındaki boşluğunu doldurmak gayesile teşkil olunacak olan kredi müesseselerine tahsis
olunmuştur.
Küçük kredi ihtiyacı hayatın muhtelif faaliyet sahalarında kendini göstermekte ise de henüz memleket
vaziyeti umumiyesi spesiyalizasiyonu icap edecek derecede bir tekâsüf ve inkişaf göstermemekte olduğundan
ise bilûmum küçük kredi ihtiyaçlarını karşılayacak bir banka sisteminin tesisi suretile başlamak muvafık gö-
rülmüştür.
Düşünülen sistem iki mühim esasa dayanmaktadır ki bunlardan birisi Ankara'da teşkili düşünülen "Halk
Bankası" diğeri de yavaş yavaş memleketin her bucağını saracak olan "Halk Sandıklaradır.
İkinci faslı teşkil eden 13 üncü maddeden 19 uncu maddeye kadar olan kısmında İktisat Vekâletinin bir
milyon lira ile iştirak ederek teşkil edeceği üç milyon lira sermayeli Halk Bankasının ana hatları çizilmiştir.
Halk Bankası küçük kredi işini merkezinden idare edecek kuvvetli millî bir müessesedir. Her ne kadar
doğrudan doğruya halka kredi açmayacak ise de teessüs edecek olan Halk Sandıklarını finanse ederek mem-
leketteki küçük kredi üzerinde nâzım rolünü görebecektir. Halk Bankası Halk Sandıklarının senetlerini reeskont
eder ve bunları cüzdanında tutarak kredi bulur. Halk Bankası Halk Sandıklarının muamelâtını teftiş ve murakabe
etmek ve terakki ve inkişafları için lâzımgelen tedbirleri almak suretile küçük kredinin rasyonel prensiplerine
müstenit olması esasını temine çalışacaktır.
Üçüncü faslı teşkil eden 20 inci maddeden 29 uncu maddeye kadar olan kısım Halk Sandıklarına tahsis
edilmiştir. Küçük kredinin teessüs ve tevziinde esas elemanları teşkil edecek olan Halk Sandıklarının mahallî
tesislerinden uzak kalmasını temin için müdürleri Halk Bankası tarafından tayin olunacaktır. Halk Sandıklarını,
— 488 —
esas faaliyet sahalarım teşkil eden para piyasası dâhilinde çalışmağa sevk etmek için bunların malî piyasaya
taallûk eden borsa muamelâtile iştigal etmeleri menedilmiştir.
Halk Sandıklarının kolaylıkla teessüs ve inkişafları imkânını hazırlayabilmek için vilâyetler hususî idareleri
ile belediyeler bütçelerinin her sene en az yüzde birini ayırarak Halk Bankasına yatıracaklardır.
Bilûmum hakikî ve hükmî şahısların da Halk Sandıklarına hissedar olmaları kabul edilmiştir.
Halk Bankası lüzum gördüğü yerlerde Halk Sandıkları tesis ederek bunların hisse senetlerini yukarıda sayı-
lan hukuku âmme eşhasına yatırdıkları meblâğlar mukabilinde verecektir. Bu suretle memleketin küçük kredi
işleri üzerinde bir "holdin trüst" rolünü oynayacaktır. Demek oluyor ki Halk Bankası vazifesini Halk Sandık-
larının muamelâtını malî, idarî, teknik cihetlerden kontrol altında bulundurmak suretile ifa edecektir.
Tefecilere karşı açılan mücadele silâhını teşkil edecek olan Halk Sandıkları ile olan alâkalarına bir daimiyet
verebilmek kaygusile hukuku âmme eşhasından olan hissedarların kendilerine ait olan hisse senetlerini devir ve
ferağ edememeleri esas konmuştur.
Küçük esnafın ve muhtelif küçük sanatkârların krediye ihtiyaçları büyüktür. Ucuz faizle çalışabilen kredi
müesseseleri olmadığından sıkıntı içindedirler. Bunları da diğer krediye muhtaç halk kütleleri gibi Halk Banka-
sının idaresine bırakmış oluyoruz. Muhtelif sanat şubelerine mensup kimselerin bir araya gelerek yapacakları
kredi teşekküllerini de Halk Bankası himaye edecektir ki bunun faidesi büyüktür.
Umumî buhran hasebile ödeme imkânlarının azalması teminat olarak gösterilen gayrimenkullerin paraya
çevrilmesini iktiza ettirmekte ve bu hal gayrimenkullerin pek ucuz satılmasını intaç eylemektedir. Bilhassa yüzde
on beşten fazla faizle istikraz edenlerin esasen ağır olan istikraz şartlan önünde ödeme kabiliyetlerinin azalmış
bulunması dolayısile ellerinde bulunan mülklerini yok pahasına kaybetmek tehlikesine maruz kaldıkları görül-
müş ve bu keyfiyet de memleketin içtimaî hayatı üzerine derin tesirler yapmak istidadını göstermiştir.
Ödenemeyecek bir mahiyet arzetmesi hasebiledir ki ipotekli borçların beş sene müddetle muvakkat mad-
dede gösterilen şartlar dairesinde tecili muvafık görülmüştür.
İkrazat işlerinde görülen vaziyetlerden biri de tefecilerin ipotek gibi gayet sağlam teminat ile iktifa etmeyeıek
ikraz mukabilinde gayrimenkul teferruğ etmeleridir. Sureti zahirede bir mülk alım satımı şeklinde tecelli eden bu
muamele tetkik edildiği zaman ferağ muamelesinin haddi zatinde kastı temellüke makrun olmadığı, fakat ala-
caklının ipoteğe parayı çevirmek külfetini azaltmak için gayrimenkulü teferrüğ ettiği görülür. İşte bu nevi hâdi-
selere mahiyeti hakikiyelerini izafe ederek bu ferağları ipoteğe tahvil etmek ve ipotekli borçlar hakkında tatbik
edilen tecil hükümünü bunlara da teşmil eylemek lüzumu hâsıl olmuştur.
4 Haziıan 1933
Umumî harpten sonra dünya piyasasında stok mal kalmaması ve talebin artması yüzünden fiatların yük-
selmesi ve binaenaleyh istihlâk karşısında istihsalin artması ve müteakiben piyasamn durgunluk göstermesi 1929
senesinde baş gösterip gittikçe artan ve bu sıralarda çok vahim bir şekil alan iktisadî buhrana sebep olmuştur.
Bu vaziyet her memlekette olduğu gibi memleketimizde de kredi pahalılığını ve binnetice kredi ihtikârını tevlit
etmiştir. Buna binaen büyük şehirlerde millî ve ecnebi büyük bankaların arz ve talebe göre piyasa fiatını tesbit
ederek vasatı yüzde 9 faizle çalışmalarına mukabil para ikraz eden hakikî ve hükmî şahısların ve küçük banka-
ların normal telâkki edilebilecek hadden fazla faizlerle çalışmaları ve iş yapılırken koruyucu olan yüksek faizlerin
istihsalin azalması ve iştira kabiliyetinin noksanlanarak fiatların her sene sukutuna rağmen faiz haddinin ayni
mevkii muhafaza etmesi her hangi bir teşebbüste zararsız çıkılmak ihtimalini bile refetmekte olmasına binaen
istihsal ile istihlâk arasında faizi normal bir hale getirmeği ve normal krediyi koruyarak kredi pahalılığını in-
dirmeği istihdaf eden işbu kanun lâyihası Muhtelit encümenimizce esas itibarile muvafık görülerek madde-
leri müzakere ve bazı maddeleri aşağıda yazılı şekilde tadil ve bazıları da takdim ve tehir edilmek suretile lâyiha
kabul olunmuştur.
MADDE 1- "Ödünç para verme işlerile meşgul olan hakikî ve hükmî şahıslar bu kanun hükümlerine
göre Hükümetten izin alırlar.
Anonim, limitet, kooperatif şirketi şeklindeki bankalar bu izin usulüne tâbi değildir.
Bu maddede izin almağa icbar edilenler ödünç para vermeği sanat ittihaz eden şahıslar kastedilmektedir.
Hükümetten izin almaklık ihsaî malûmat elde etmek noktasından faideli görülmüş ve İktisat Vekâleti yerine Hü-
kümet kelimesi ikame edilmek suretile madde kabul olunmuştur.
— 489 —
MADDE 5 - Senesi içinde beyannamelerindeki şartlarını değiştirmek isteyenler iktisat Vekâletine müra-
caat ederler. Vekâletin muvafakati halinde kendilerine yeni bir izin vesikası verilir ve usulü dairesinde ilân edilir
şeklinde kabul edilmiştir.
5 Haziran 1933
Umumî harbi takip eden ilk senelerde cihan piyasasının muhtaç olduğu malları imal için istihsal saha-
sındaki faaliyeti karşılamak yolunda sermayeye yapılan talep her yerde olduğu gibi memleketimizde de faiz
miktarım arttırmıştır. 1929 senesinden beri kendini gösteren umumî buhran istihsal ile istihlâk arasındaki muva-
zenesizliği ve binnetice fiatların tenezzülünü mucip olmasına rağmen memleketimizde de kredi pahalılığtnı ve
kredi ihtikârını doğurmuş bulunmaktadır. Bilhassa tefecilerden yapılan şikâyetler malûmdur. İstihsale sarfe-
dilecek sermaye faizini memleketin iktisadî vaziyetine uygun ve normal bir şekilde tesbit edebilmek ve kredi
hacminin çoğaltılmasına ve tefeciliğe karşı müsbet bir mücadele yapmağa medar olmak üzere Halk Bankası te-
sisini ve bu bankanın şubesi makamına kaim olmak icap eden yerlerde bu Halk Bankasının müşteri ile temasını
temin etmek için Halk Sandıkla.! tesisini istihdaf eden bu kanun lâyihası memleketin bu günkü ihtiyacına çok
uygun ve lâzımlı görülmüştür. Bu suretle Halk Sandıklarına hissedar bulmak, ihtiyacı olanlara kredi vermek ve
Halk Sandıklarının senetlerini mükerrer iskonto yapmak keyfiyetleri temin edilmiş olacağı gibi muhitlerinde
mahallin nüfuzuna tâbi olarak tekniksiz bir şekilde çalışan diğer küçük bankaların mevkiini alabilmek istidadı
ve mevkiinde millî müesseseler ihdası keyfiyeti de temin edilmiş bulunmaktadır. Bu esbaba ve Hükümet maz-
batasında zikredilen esbabı mucibeye istinaden teşekkülü düşünülen bu müessesenin teklifindeki düşünceyi
tebrik ve takdire şayan göre encümenimiz kanun lâyihasını esas itibarile kabul eyleyerek maddelerin müzake-
resine geçmiş ve bazı maddeleri tadil, bazılarını tay ve bazılarını takdim ve tehir eylemek suretile kabul eylemiştir.
6 Haziran 1933
İktisat Vekili Beyefendi, buhranın en hâd devresinde bulunan memleketimizin iktisadî ve ticarî şeraiti ve
umumî vaziyet bu güne kadar moratoryom tedbiri almağı icap ettirmediği gibi buhranın bundan hâd bir devreye
girmesi ihtimali de mevcut olmadığından atide dahi umumî ve kısmi bir moratoryom ilân etmeğe lüzum görüle-
meyeceğini, ancak yüzde on beşten fazla faiz vermeğe, ticaret âleminin tahammülü olmadığı halde muhtelif mü-
zayakalara binaen yüzde 15 ten fazla faiz mukavelesile borç para alan ve mukabilinde gayrimenkullerini ipotek
bu nevi gayrimenkulleri yok pahasına ellerinden çıkmakta olduğundan buna mâni tedbir almak içtimaî adalet
ve iktisadî bir zaruret olduğunu ve Hükümetin teklifinin esası, hakikatte ipotek iken katî ferağ tarikile tefecilerin
ellerine geçen gayrimenkullerle ipotekli gayrimenkullerin hakikî değerlerinden çok az bedeller ile başkalarına
intikaline mâni tedbir almaktan ibaret bulunduğunu beyan ve izah buyurdular, buhranın şiddet ve ehemmiye-
tine rağmen memleketimizde moratoryom gibi fevkalâde ve istisnaî tedbirler almağa lüzum olmadığı ve âtiyen
de zaruret hâsıl olmayacağı hakkında Hükümetle encümenimizin kanaatinin müşterek olduğu memnuniyetle
müşahede edilmiş ve komşu memleketlerin bazılarında alınan bu nevi tedbirlerin alacaklılar kadar borçluları
da tehlikeye sürüklediği anlaşılmış olmakla alınacak tedbirlerin memleketimizde cari normal krediye halel ver-
meyecek ve kredi emniyetine menfi tesir yapmayacak ve borçlarla alacaklıları ayni derecede himaye etmekle
beraber gayrimenkullerin yok pahasına intikaline mâni olaak mahiyette olması lüzumunda Hükümet ile encü-
meni birleştirmiştir.
Bu esaslara göre tanzim edilecek maddelerin ayrı bir kanun halinde ve (Borç için gayrimenkul satışına ve
muvazaaya dair kanun) unvanile neşri muvafık görülmüştür. İpotekle temin edilmiş yüzde 15 ten fazla faizli borç-
ların beş sene müddetle derhal tecili esasına müstenit olan lâyihanın tebarüz ettirilen maksadı tamamen temin
edemeyeceği gibi tatbik sahası ne kadar dar olursa olsun mahiyeti itibarile itimada ve kredi emniyetine müessir
olabilmesi de mümkün görülmüştür. Filhakika cebrî icra yolile gayrimenkul satışı yalnız ipoteklerin paraya
çevrilmesi tarikine münhasır değildir. Gayrimenkul intikalleri daha çok haciz yolile yapılmaktadır. Yalnız malını
ipotek etmiş olanları düşünüp de diğer borçluları düşünmemek müsavatsızlık ve adaletsizlik olur. Alacaklıları her
nevi takip hakkından mahrum etmek, mücerret faiz yüzde 15 den fazladır ve mukabilinde de ipotek vardır diye
tecile tâbi tutmak borçlulara mümtaz bir mevki temin etmek olur. Alacaklılara, takibe müsaade etmek ve borç-
lunun menkul mallarından, alacak ve haklarından istifayi matlup imkânı bulamaz ve icra marifetile satışa çıkar-
dığı gayrimenkul de değer pahasını bulamazsa o zaman teminatı baki kalmak ve parası için faiz almak şartile
borçluya borcunu vermek imkânları elde etmesi için mühlet vermek normal zamanlar için dahi adilâne bir şekli
hal demektir. Tediye kabiliyeti olmayan borçlularla alacaklıların aradığı şekli halli kolaylaştırmaktır.
— 490 —
İşte bu sebeplere binaen encümen her türlü borç için cebri icra yolile satışa arzolunan gayrimenkuller icra
kanunu hükümlerine göre takdir edilecek hali hazır kıymetin yüzde 75 ini bulmazsa satışın tehir edilmesi ve
tehir tarihindeki bakıyei zimmete yüzde 75 faiz yürütülmek üzere borcun beş sene müddetle tecil edilmesi ve
senelik faiz ile borç yekûnunun beşte birinin her sene nihayetinde tesviye olunması ve bu tarzı tesviyeyi borçlu
tecilin hükümsüz sayılması ve ihalesi tehir olunan gayrimenkulün icra kanunu hükümlerine göre satılabilmesi
ihlâl ederse hükümleri konulmuş ve alacaklıları borçlular kadar himaye etmiş olmak için tecil müddeti zarfın-
da borçlunun kanunen haczi caiz menkul ve gayrimenkul mallarına ve alacak ve haklarına müracaat hakkını
mahfuz tutmuş ve bu hak ipotekli alacaklılara da verilmiştir.
Alıcı bulunmaması hasebile takarrür eden bedel değil, günün icapları da nazara alınmak suretile o gayri-
menkulün değer pahası olacağına nazaran tahmini kimin yapması daha muvafık olacağı münakaşayı mucip
olmuş ve azadan bir zat bu tahmini tetkik mercii vazifesini gören hâkimin veya intihap eyleyeceği ehli vukufun
tahmin etmesi teklifinde bulunmuş ise de bunun bazı ahvalde imkânsız olacağı ve bir çok hallerde de müşkülâtı
istilzam edeceği ve icra kanunu hükümlerine göre tahmin edilecek kıymeti tarafların şikâyet yolile hâkime tahmin
ettirebilmesi mümkün ve bu suretle maksat hâsıl bulunmuş olduğu esbabı mucibesile kabul edilmemiştir.
Hakikatte ödünç alınan para mukabilinde teminat iken kati ferağ tarikile tefeciler eline geçen gayrimen-
kulleriıı ipotek olduğuna dair açılacak dava usulen sabit olursa mahkemece o gayrimenkulün ferağ tarihinden
itibaren ipotek sayılmasına karar verilmesi esası ekseriyetle kabul edilmiş ve birinci madde hükümlerinin bunlar
hakkında da cerayan etmesi hakkında hükümler konmuştur.
Kanun hükmünü bu kanunun neşri tarihinde ödenmesi lâzımgelen borçlara değil, zimmete terettüp eden
borçlara teşmili encümence münakaşa edilmiş ve kredi emniyetine fena tesir yapabileceği mülâhazasile ve ek-
seriyetle kabul olunmamıştır.
31 Mayıs 1933
ESBABI MUCİBE
Evvelâ afyon müştekkatının ve sonra kokain ve mürekkebatının ve bunlara benzer toksikomani tevlit
eden maddelerin tıbbi ve ilmî maksatlar haricinde kullanılmasını menetmeğe matuf beynelmilel teşebbüsler aşağı,
yukarı bir rubu asırdan beri başlamıştır. Bu teşebbüsler ilk önce 1909 da Şanghay'da toplanan ve uzak şarkı
alâkadar eden bir komisyon mesaisine müncer olmuştur. Bu komisyonun gayesi yalnız Çin'de afyon kullanıl-
masını tahdit etmekten ibaret idi.
Bunu müteakip yapılan ikinci teşebbüs Lahey konferansıdır. Bu konferans neticesinde 23 Kânunusani
1912 tarihli mukavelename aktedilmiştir ki; Lahey afyon mukavelenamesi namile yadolunur.
Lahey mukavelenamesi ham afyon, müstahzar afyon, morfin ve esrar ve o sırada yeni imal edilmeğe baş-
lanan heroin ile koka ve kokain hakkında hükümler vazetmiştir. Mukavelename, imzalayan Devletlerin İran da
dahil olduğu halde kâffesi tarafından tasdikini müteakip meriyete girmesi lâzımgelirken badehu bir protokol
ile bu maddesi tadil olundu. Buna rağmen mukavelenamenin mani olması; umumî harbin başlaması sebebile
gecikerek ancak bir Kânunusani 1921 tarihinde tatbikatına nezaretle mükellef olan Hollanda Hükümeti tarafın-
dan meriyeti ilân olundu.
Lahey mukavelenamesine iltihak etmeği Türkiye hükümeti Lozan muahedenamesinin 100 üncü mad-
desile taahhüt etmiş ve bu taahhüdünü 14.1.1933 tarihli kanunun kabul ve tasdiki ile ifa etmiştir.
*
Umumi sulhun aktinden sonra teşekkül eden Cemiyeti Akvam (Pacte)'nın (23) üncü maddesi, Cemiyeti
Akvama bazı diğer içtimaî işler arasında uyuşturucu maddeler işlerine nezaret vazifesini tahmil etmekte olduğun-
dan 25 Kânunuevvel 1920 tarihinde Cemiyeti Akvam umumî heyeti bir afyon istişarî komisyonu teşkiline karar
verdi. Komisyonun ilk işi Lahey mukavelenamesine henüz iltihak etmemiş olan hükümetlerin iltihakını temin
için teşebbüsatta bulunmak oldu. Komisyon uyuşturucu maddeler beynelmilel ticaretini murakabe altında
bulundurmağa memur olup badehu aktedilen 1925 tarihli Cenevre mukavelenamesi bu vazifelerini daha ziyade
çoğaltmıştır. Komisyon 12 Devlet murahhasından ve Şimalî Amerika Müttehit Hükümetleri müşahidinden
mürekkeptir.
— 491 —
23 Eylül 1923 tarihinde toplanan Cemiyeti Akvam heyeti umumiyesi mevcut Lahey mukavelenamesini
maksadı temine kâfi görmediği cihetle yeni bir afyon konferansını içtimaa davet etmeğe karar verdi.
Ve konferans 1924 senesi Teşrinisanisi zarfında içtimalarına başladı. İçtima 11 Şubat ve 19 Şubat 1925
tarihlerinde imza edilen iki mukavelename vücude getirdi. Bunlardan birincisi yalnız uzak şarktaki afyon mese-
lesine ait olup alâkadar 7 devlet-İngiltere, Hindistan, Siyam, Fransa, Japonya, Holanda ve Portekiz Hükü-
metleri-tarafından imza ve kabul edilmiştir. 2 nci mukavelename ki; umumiyetle Cenevre afyon mukavelenamesi
namile yededilen budur. Bütün dünyayı alâkadar eden morfin, heroin, kokain ve saire gibi maddelerin mura-
kabesine ait hükümleri havidir.
26 Eylül 1928 tarihinde mevkii meriyete giren Cenevre mukavelenamesini vücude getiren konferansa
Hükümetimizce iştirak edilmiş ise de; bunun tasdiki muamelesi bu yakınlara kadar teahhur etmiş ve yukarıda
zikredilen 14.1.1933 tarihli kanunla nihayet bu muamele de yapılmıştır. Cenevre mukavelenamesi (afyon daimî
merkez komitesi) namile yeni bir teşekkül vücude getirmiştir ki; bu teşekkül daha ziyade mütehassts teknik adam-
larından mürekkep olup mukavelenamenin teknik noktai nazardan tatbikatına nezaret ve uyuşturucu maddeler
ticaretinin murakabesile mükelleftir.
1925 senesinde daha Cenevre konferansı içtimalarında mevzubahs edilen ve itirazı mucip olan ve bir çok
kimseler tarafından uyuşturucu maddeler meselesinin radikal hal çaresi olduğu ileri sürülen afyon müştekkatı
imalâtının tahdidi meselesi müteakip senelerde yine münakaşa olunmağa başladı ve ortaya müteaddit projeler
çıktı. Bu münakaşalar neticesinde Cemiyeti Akvam istişarî afyon komisyonunun bir teklifi üzerine 1929 senesinde
heyeti umumiye uyuşturucu maddeler imalâtının tahdidi meselesini mevzubahs etmek üzere Cenevre'de bir kon-
feransın içtimaa deavet edilmesine karar verdi ve içtimain ilk evvelâ 1930 Kânunuevveli bidayetinde vaki olması
kabul edildi. (Bu içtimain davetinde veya hiç olmazsa içtimain tacilinde o sıralarda İstanbul'da açılarak uyuş-
turucu maddeler kaçak ticaretile iştigal eden fabrikaların müessir olduğunu kabul etmek yanlış olmaz.) Fakat
bu tahdidin uyuşturucu maddeler imal eden bazı memleketlerin menfaatile telif edilmesi endişesi içtimai tehire
saik oldu ve evvelâ Londra'da bir iptidaî içtima aktedilerek âmil memleketler arasında meselenin tezekkürü ve
onlar arasında bir itilâfın tesbiti takarrür etti. Bu içtima 27 Teşrinievvel 1930 da yapıldı. Bu içtimaa da Hükü-
metimizce bir heyet izamı suretile iştirak edilmiş olup burada Cemiyeti Akvam istişarî afyon komisyonu tara-
fından tanzim edilmiş bir proje münakaşa edildi. Bu proje, tahdidin kabulünü ve dünya ihtiyacının muayyen
usullerle tesbitinden sonra bu ihtiyacın âmil memleketler tarafından her birisinin beş sene zarfında meşru ve
tıbbî ihtiyaç için yaptıkları ihracat nazarı dikkate alınmak suretile bir nisbet dairesinde teminini esas itihaz
etmekte idi. Bizim ihracatımız o sırada akıllara durgunluk verecek miktara baliğ olmuştu. Bu ihracat memle-
ketimizin en büyük afyon müstahsili olması ileri sürülerek murahhas heyeti tarafından dünya ihtiyacının üçte
birinin Türkiye tarafından yapılması teklif olundu. Fakat Türkiye'nin yaptığı ihracat meşru olmadığı ve tıbbî
maksatlara hâdim olmayıp kaçak yollara gittiği ileri sürülerek bu talep reddolundu.
Asıl tahdit işile meşgul olan büyük dünya konferansı 57 devletin iştirakile 27 Mayıs 1931 tarihinde
Cenevre'de içtima etmiştir. Bu içtimaa da bir murahhas heyeti göndermek suretile Hükümetimiz tarafından işti-
rak olundu.
Konferans uzun süren mesaiden sonra nihayet 13 Temmuz 1931 tarihinde bir mukavelename imza etmeğe
muvaffak oldu. O zaman imza edilmeyen bu mukavele dahi Hükümetimizce 14.1.1933 tarihli kanun ile tasdik
ve kabul edilmiştir.
Bu mukavelename henüz meri olmamıştır. Mukavelename, içinde 10 âmil devletten, dördü dahil olmak
üzere 25 devletin tasdikile meri olmak lâzımgelemektedir ve bu âmil devletler arasında Türkiye de bulunmak-
tadır. Henüz tasdik muameleleri bu adedi bulmamış olup Cemiyeti Akvam tarafından buna muvaffakiyet
husulü için çalışmaktadır. Aksi takdirde ve 1933 senesi Temmuzunun 13 üne kadar mukavelename meriyete
geçmezse Cemiyeti Akvam yeni bir afyon konferansı davetine mecbur bulunmaktadır.
Bu zikredilen mukavelenamelerden ilk beynelmilel mukavele addedilmesi lâzımgelen 1912 tarihli Lahey
mukavelesi ham ve müstahzar afyon, tıbbî afyon, morfin ve kokain ve heroini tarif ve tavsif ederek bu maddele-
lerin tıbbî maksatlar harici de kullanılmasını menedecek mürakabe tedbirleri ve ceza hükümleri kabulüne ve
aralarında mesai iştirakine âkitleri mecbur kılmaktadır. Bunun için tedbirler vazı tasavvur edilmiştir. Bu muka-
velename tedbirler tatbikini âkitlerin her birine terketmekte ve her hangi bir beynelmilel mürakabe hükümlerini
ihtiva etmemektedir.
19 Şubat 1925 tarihli Cenevre mukavelenamesi beynelmilel ticaretin murakabesi daha sıkı hükümlerle
bağlanmış ve bunun için ithalât ve ihracat münhasıran hükümetler tarafından verilecek vesikalara istinaden ya-
pılması taahhüdü vazolunmuştur. Merkezî komite namile yukarıda bahsolunan murakabe heyetinin teşkili de
bu mukavelenin hususiyetlerinden biridir.
— 492 —
13 Temmuz 1931 tarihli Cenevre mukavelenamesi büsbütün başka bir zihniyet ile tanzim olunmuştur.
Mukavelename uyuşturucu maddeler imalinin, dünyanın yalnız tıbbî ve ilmi ihtiyaçlarına yetişecek miktara
indirilmesi esasını kabul etmektedir. Bunun için merkezî komite tarafından dünyanın bütün ihtiyacının muka-
velenamede tesbit edilen kaidelere göre tayininden sonra umumî imalâtın ve ihracatın bu miktarı geçmemesi
şart ittihaz edilmiştir ve bilhassa Amerika heyeti murahhasının ısrarı üzerine kodeinin de Cenevre mukavelena-
mesi" kayitleri ile bağlanması ve tahdide tâbi tutulması takarrür etmiştir.
Beynelmilel Lâhey ve Cenevre mukavelenamelerinin Hükümetimizce pek yakın zamanlara kadar tasdik
edilmemiş olması aleyhimize bir çok cereyanlar doğurmuş ve bilhassa Cenevre mukavelenamesinin meriyete
girmesi hasebile bu mukaveleyi tatbik taahhüdünü alan memleketlerde barınamayarak memleketimizde birle-
şen bazı şahısların kaçak uyuşturucu maddeler ticaretine germi vermeleri bu cereyanları büsbütün arttırmıştı.
Memleketimizde esrar müstesna olmak üzere uyuşturucu maddeler iptilâsı pek yenidir ve hemen denile-
bilir ki: Umumî harbin bitmesinden sonra meydana çıkmıştır. Afyon istimali, memleketin en büyük afyon müs-
tahsili olmasına rağmen pek azdır. Morfin ve heroin ve kokain iptilâsı büyük şehirlerimizde görülmektedir
ve ekseriyetle münevver sınıf arasında bu derde müptelâ olanlara tesadüf edilmektedir. Bilhassa heroin iptilâsı
son zamanlarda sahasını genişletmekte ve yavaş ve fakat emin surette ilerleyen bir salgın gibi bu gün dünden
fazla olarak ortalığı sarmaktadır. 1923 senesine doğru memlekette bu inhimakin çoğaldığına dair deliller ve
emarelerin belirmesi ve o sırada artık dünyaca meriyet mevkiine geçen Cenevre mukavelenamesinin diğer mem-
leketlerde tatbikından naşi oralarda kalmıyarak bizde henüz bu yolda bir taahhüdün mevcut olmamasından
istifade suretile bazı şahısların bizde uyuşturucu maddeler yapmak için fabrikalar açmağa teşebbüs ettiklerine dair
bazı alâmetlerin görülmesi üzerine uyuşturucu maddeler hakkındaki murakabe hükümlerini kuvvetlendirmek
ve bilhassa bu gibi müesseselerin açılmasını Devletin müsaadesine talik etmek için bir kanun lâyihası tanzim
ve Büyük Millet Meclisine takdim olundu.
1369 numara altında ve 15.12.1928 tarihinde kabul edilen bu kanun bu yolda atılmış muhteriz bir adımdır.
Esas itibarile Lâhey ve Cenevre mukavelenamelerinin yalnız morfin ve kokain gibi mamul maddelere ait mura-
kabe sistemini kabul eden bu kanun bu maddelerin ithalâtile memleket dahilinde imalât ve satışını murakabe
etmekte olup ham afyonla beraber diğerlerinin hepsinin ihracatını serbest bırakmıştır. Bununla beraber bu
kanun uyuşturucu maddeler ithalatını sıkı bir murakabe altında bulundurmak ve memleket dahilindeki satışını
tanzim etmiş olmak itibarile kısmen gayesini temin etmiş oluyordu. Filhakika 1926 tarihli eczaneler ve ecza de-
poları kanunlarile ve bunlara müteferri talimatnamelerle zaten memleket dahilinde uyuşturucu maddelerin salâ-
hiyetsiz ellere geçmemesi için kâfi tedbirler alınmış idi. Bu itibarla mevcut çerçeve dahilinde murakabe sisteminin
kuvvetlendirilmesine lüzum görüldü. Bunun içi uyuşturucu maddeler kanunun fabrikaların ihracatı hakkındaki
hükmü değiştirilerek ihracatın her ay nihayetinde değil ayni gün haber verilmesi esas kabul edildi ve bu suretle
ihracat hakkında vaktinde ve. sarih malûmat alınarak alâkadar Hükümetlere haber verilmesi imkânı hâsıl oldu
ki bunun neticesinde yapılan ihracatın hiç bir zaman bildirilen mahallere gitmediği ve verilen adreslerin kâmilen
yalan olduğu anlaşılmıştır. Diğer taraftan ithal vesikası sisteminin kabulü ile ithalâtın kontrolü ve bu suretle
eczaneler ve depolar satışının murakabesi imkânları kuvvetlendirilerek uyuşturucu maddelerin dahilde tıbbî
ihtiyaçlar haricinde kullanılmasına mümkün mertebe mâni tedbirler ittihaz kılınmıştır. Fakat ihracat ticareti
intizama koymağa mevcut mevzuat kâfi gelmediği ve meselâ 1929 senesinin son yarısile 1930 senesinin ilk yarı-
sında İstanbul'dan muhtelif yerlere çıkarılan ve bittabi kaçak piyasaya intikal ed ;n uyuşturucu maddelerin ye-
kûnu 5-6 bin kilo gibi akıllara hayret verecek miktarlara baliğ olduğu cihetle şikâyetler artmağa başladı ve
Devletin şerefini kıran bu yolsuzluğa nihayet vermek üzer.; 15 Şubat 1931 tarihinde İcra Vekilleri Heyetince
ittihaz edilen bir kararla ihracatın da alâkadar Hükümetler tarafından verilen ithal vesikaları üzerine verilecek
müsaade ile yapılması tekarrür etti. İhracatın müsaade ile yapılması usulünün vazı, yegâne kazançları kaçak
ticaret olan fabrikaların bittabi kazançlarına mâni olmaya başlayarak ihracat azaldı ve son zamanlarda bu
fabrikaların kapanmış olması sebebile gizli olarak morfin ve heroin imalâtı türemeğe başlamış ve bu mesele de
şiddetle takip edilmek lâzımken bir belâ halini almıştır.
Şu halde nazaran mevzu kanunların tamamile değiştirilerek inkişaf eden bu vaziyete göre yeni kanunlar
tanzimi zaruret halini alarak ona göre hazırlıklar yapılmış ve bunun neticesinde ilk lâyiha husule gelmiştir ki
bunlardan biri memlekette yalnız kâr teminine çalışan hususî eller tarafından afyon müştekkatı yapılıp devletin
tasdik ve kabul etmiş olduğu beynelmilel mukaveleler hilâfına ihracat yapmasına mâni olmak üzere inhisar
tesisi hakkındaki kanun lâyihasıdır. Bu lâyiha münhasıran ticarî ve iktisadî hükümleri ihtiva etmek üzere tanzim
edilmiştir. İkincisi de bu lâyihadır ki uyuşturucu maddelerin murakabesine aittir. Çünkü, Devlet inhisarı tesis
ile bu işin yalnız ticarî ve iktisadî cihetleri intizama konulmuş ise de bununla uyuşturucu maddeler ithalât ve
ihracatı ve memleket dahilindeki satışı murakabesini temin etmek mümkün olamaz ve inhisar tesis etmiş olmakla
da Devlet beynelmilel mukavelenamelerin kabulü ile taahhüt etmiş olduğu mecburiyetlerden kendisini kur-
tarmış değildir.
— 493 —
Bu lâyihanın esası ve ruhu yukarıda arzedildiği gibi beynelmilel afyon mukavelenamelerinin hükümleridir
ve burada teşekkül eden inhisar idaresi bir hükmî şahsiyet addedilerek bu idarenin ithalât ve ihracat ve satışı
murakabe altına alınmıştır. Bu murakabe kanun lâyihasile Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletine verilmiştir.
Esasen bizde şimdiye kadar bu murakabeyi Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti ifa ettiği gibi beynelmilel mu-
kavelenamelere iştirak eden Devletlerden yüzde 80 ine yakın bir miktarf bu muahedeler tatbikatına nezaret etmek
üzere sıhhat makamlarını memur etmişlerdir. Teşekkül edecek inhisar idaresi hem beynelmilel usullere göre
vesikayı kendi vermesi ve hem de ticaret yapması hariçte bir nevi şüphe ve itimatsızlığı calip olabileceğinden
bu idarenin tamamile ticarî bir müessese halinde kalarak uyuşturucu maddelere ait olup Devlet tarafından taah-
hüt edilen diğer ahdî mecburiyetlerin yani memleketin tıbbî ve ilmî maksatlara hadim uyuşturucu maddeler
ihtiyacatını tesbit etmek ve bu ihtiyaçlara göre ithal ve ihraç vesikaları vermek ve memleket dahilinde satışı mu-
rakabe eylemek, Cenevre mukavelenamesinin doğurduğu daimî komite veya Cemiyeti Akvam teşkilâtile ve diğer
hükümetlerin uyuşturucu maddeler murakabesine memur makamlarile münasebette bulunmak işleri Sıhhat
Vekâleti uhdesine bırakılmış ve her iki lâyiha bu esaslara göre tertip olunmuştur.
5 Haziran 1933
ESBABI MUCİBE
Memleketimizde yer yer tehaddüs etme; te bulunan hayvan sirkatinin tamamen önüne geçilmesi çiftçinin
en mühim istihsal vasıtalarından biri olan hayvanlarının tam bir e.nniyet altında bulunması noktasından da
ehemmiyetli bir meseledir. Hayvan sirkatinin meni hakkındaki kanuna tevfikan hayvan hırsızlıkları takipedil-
mekte ve günden güne sirkat vakalarının azalmakta olduğu görülmekktedir.
Ancak mezkûr kanunda çalınan hayvanın izi çalındığı köy veya mahalleden harice çıkmadığı takdirde ne
suretle muamele yapılacağı meskût bulunduğundan ve bir yerde çalınan hayvan bedelinin izinin kaybolduğu köy
veya mahalle ahalisi tarafından tazmini takdirinde tevzi vazifesile mükellef bulunan ihtiyar meclislerinin tevzi
vazifesinden imtinaları halinde bu işin ne suretle yapılacağının meskût bulunması hesabile bu noktada umumî
ahkâma tevfikan muamele yapılması yüzünden kanunu seri ve kati takip sisteminden beklenilen faideler temin
edilememektedir. Bunun için kanunun 6 ve 9 uncu maddelerini muaddil ve çalınan bir hayvan izinin çalındığı
karye veya mahalleden çıkmadığı takdirde de çalındığı köy veya mahalle ahalisi tarafından tazmin edilmesi ve
tevzi vazifesile mükellef olan ihtiyar meclislerinin vazifelerinden imtinaları takdirinde bu işin vali, kaymakam
ve nahiye müdürleri tarafından yapılması ve ayrıca kanunî vazifesini ifa etmeyen ihtiyar meclisleri hakkında
takibatı kanuniye icrası muvafık görülmekle merbut kanun lâyihası tanzim kılınmıştır.
6 Haziran 1933
ESBABI MUCİBE
Halen meri olan 10 Mart 1340 tarihli mukavele ve 22 Mart 1341 tarihli mukavele zeyli mucibince Osmanlı
Bankasının imtiyazı 1 Mart 1935 tarihinde biteceğinden Türkiye'de, atiyen de faaliyetini idame etmek arzusuile
müteharrik olarak Hükümete müracaat etmiş olan mezkûr müessese ile memleketin yeni şartlarına uygun bir
mukavele akdi muvafık görülmüş ve bu maksatla Hükümet namına müzakeretta bulunmağa İzmir mebusu ve
Adliye Vekili Saraçoğlu Şükrü Beyefendi murahhas tayin edilmişti.
İmtiyazın yenilenmesi talebi karşısında Hükümetin noktai nazarı, Bankanın (imtiyaz) ında, Cumhuriyet
Merkez Bankasının vücudü ile telif edilemeyecek hükümlere yer vermemek ve bununla beraber de Hazineye mü-
sait bir döviz kredisi temin etmekti.
Filhakika bu yeni mukavele münasebetile banka imtiyazının ve Devletle Banka arasında şimdiye kadar
akit ve teati edilmiş olan mukavelelerin bilcümle hükümleri ve bu meyanda bilhassa banknot ihracı imtiyazı
ilga edilerek bunların yerine yeni mukavelenin hükümleri ikame olunmuş ve Bankanın faaliyetini tanzim eden
— 494 —
dahili nizamnamesindeki hususi rejim de lâzımgelen tadilât icra edilerek Bankanın imtiyaz müddeti 1 Mart
1952 tarihine kadar uzatılmıştır.
Yeni mukavelenin Bankaya bahşettiği yegâne imtiyaz, esas itibarile, bankanın devlet vergi ve resimlerinden
muafiyetinden ibarettir. Ancak Türkiye'de tahakkuk edecek kârlarından kazanç vergisi vermek, alelûmum posta
ücretlerini ödemek, vergi muafiyetinin mülkiyeti ipotek yolile Bankaya geçecek olan gayri menkullere şamil olmak
ve bankacılık muameleleri haricinde kendi unvanı altında sınai veya ticarî mahiyette bir faaliyet icra ettiği tak-
dirde bu yeni faaliyet şubesine dahil olan muamelelerin vergi muafiyetinden müstefit olmayacağını tanımak
gibi kayitlerin bankaca kabul edilmiş olmasile bu muafiyet de mutlak mahiyetini kaybetmiştir. Banka mahallî
idarelerce istifa edilen vergiler ile rusumu kemafıssabık tediyede devam edecektir.
Müzakerat neticesinde tanzim ve merbuten takdim kılınmış olan 5 Haziran 1933 tarihli mukavele mucibince
Banka Hazine emrine 1 250 000 tngiliz liralık bir "Karşılıksız nizami hesabı cari kredisi" ile merbut ayni tarihli
müzeyyel mukavele mucibince yine Hazine lehine 1 250 000 İngiliz liralık muvakkat bir döviz kredisi açmağı
ve bu iki nevi kredi haricinde de Türkiye muamelâtına 1 000 000 İngiliz liralık bir sermaye tahsisini taahhüt
eylemektedir.
7 Haziran 1933
1935 senesinde hitam bulacak olan imtiyaz mukavelenamesinin 1 Mart 1952 tarihine kadar temdidini
gösteren bu lâyihaya bağlı mukavelename ve butıa tekaddüm eden mukavelelerden geri ka'an müddeti de içeri-
sine almak suretile 19 sene temdit edildiği görülmekte ise de eski mukavele bakiyesi hesap olunmadığı takdirde
17 sene temdit edilmiş oluyor. Yeni mukavele gerek Hazine için ve gerek Bankanın umumî vaziyet ve münase-
betleri itibarile daha muvafık bir şekilde olduğu görülmüştür.
Cumhuriyet tarihimizde yeniden tesis ve eskiden ismen kalanların tensik ve ıslah suretile muhtelif namlar
altında vücude getirilen millî bankalarımızın kemiyet ve keyfiyetleri başka tesis ihtiyacını hissettirmeyecek kemal
haddini göstermekte olduğu halde memleketimizde mücerret mali ve t1 :ari usul ve kavaidi kendisine rehber
yaparak dürüstçe çalışacak sermaye haricin dahi olsa ona müsait bir çalışma yen vermek emelinde olan Cum-
huriyet idaremiz 80 küşür sene evvel Türkiye'de ilk kredi müessesesi olarak işe başlayan Osmanlı Bankasının bu
uzun çalışma devresinde memleketimizi iyi tanımış ve icabına göre kendi kazancı ile memleketin menfaatlerini
telife muvaffak olmuş çok tecrübeli ve iş yapanlara emniyet telkin eden bu müessesenin her iki tarafın menfaat-
lerine uygun şartlar altında haricin sermayesile işleyen sair bankalardan müstesna bir vaziyette nıillî bankaları-
mızın bulundukları mevkie uygun bir halde çalışmasını temin eden bu lâyiha Heyeti umumiyesile muvafık görül-
müştür.
Eski mukavele ve onu takip eden anlaşmalarla Maliye hazinesi ile millî müesseselere Türk lirası ile açılmış
olan hesabıcariler bu mukavele ile vasati olarak takriben yüzde 50 derecesinde arttırılmış ve bunun ticareti hari-
ciyemizde işimize elverişli bir dövize kalbedilmiş olması da pek muvafık görülmüştür. Bundan başka 8 sene
müddetle Cumhuriyet Merkez Bankasına Hazinece tevdi edilecek Türk parası mukabilinde Osmanlı Bankası
tarafından Maliye emrine 1 250 000 İngiliz liralık ayrıca bir döviz kredisi açılması ve dört sene sonra tedricen
itfasına başlanarak sekizinci sene kapatılması hakkındaki muamele bu buhranlı senede döviz ihtiyacı noktai
nazarından isabetli bir tedbir görülmüştür.
Üçüncü malî muamele olmak üzere de mukavelede yazılı olmamakla beraber Banka yüzde 6 faizle İktisat
Vekâleti emrinde bulunan Sümer bank'a bir milyon Türk liralık bir hesabı carî açmış olduğunu bir mektupla
bildirdiğini encümenimize verilen izahattan anlaşılmıştır.
Diğer taraftan Bankaya yapılan belli başlı müsaadat vergi muafiyetini tazammun eden maddenin son fık-
ralarında da anlaşıldığına göre kazanç ve muamele vergilerini vereceği tasrih olunmuş ve bu suretle yalnız bina
vergisi muafiyeti kalmış oluyor.
Altın teminatlı banknotlardan tedavülde kalan miktar ilk ihraç derecesine göre pek cüzi ve bunun da
nerede ve kimin yedinde olduğu en uzak bir ihtimal ile dahi tahmin edilemeyecek kadar hâmilinin şahsı ve hüviyeti
müphem telâkki edilebileceğinden bunların altınla mübadele mecburiyetlerinin tedricen yapılarak yedi senede
nihayet buldurulmasından maddeten mutazarrır olacak Türk vatandaşı tasavvur etmek pek az ihtimal dahilin-
dedir.
Bankanın ilk teşekkülü tarihinden şimdiye kadar muhtelif tarihlerde mukavele, irade ve mektup teatisi
suretlerile iki tarafın bu uzun senelerde tedahül ettirdikleri geçmiş hükümlerin muğlâk ve müşevveş mahiyetin-
den bu mukaveleyi tecdit ederek bundan sonra yaşayan hükümler her neden ibaret ise bu mukavele dahilinde
toplanması şekle ait olsa da her halde tercih edilecek usuldendir.
— 495 —
ECNEBİ MEMLEKETLERDE TÜTÜN SATMAK İÇİN BİR LİMİTET ŞİRKET TEŞKİLİ HAKKINDA
1 / 783 NUMARALI K A N U N LÂYİHASI
22 Teşrinievvel 1933
MUCİP SEBEPLER
Tütün inhisarlar idaresince sırf bir inhisar maddesi ve varidat membaı telâkki edilemeyerek memleketin
mühim bir ihraç metal olmak üzere iktisadî noktadan da mütalea edilmek icap eder. Zira memleket içinde istih-
lâk edilen tütünün miktarı ancak on milyon kilodan ibarettir. Bu miktar azamî haddine yani nüfus başına bir
kiloya iblağ edilse dahi sarfiyat miktarı 14 milyon kiloyu tecavüz edemez. Bu miktar normal seneler istihsalâ-
tının ancak bir rubunu teşkil ettiğine göre mütebaki 25 ilâ 30 milyon kiloluk tütün harice satılmak ve cihan
piyasasına arzedilmek mecburiyetindedir.
Mesele bu noktadan mütalea edilince İnhisarlar idaresine terettüp eden vazife, Türk tütüncülüğünün hariç
pazarlarda yerini kuvvetlendirmek için mamulât ihracatım bir kazanç vasıtası olarak değil bilâkis ham tütünün
reklâm ve propaganda vasıtası olarak istimal etmektir. Bu ise filiyatta mamulâtımızın ecnebi memleketlere ma-
liyet bedeline satılmasını, haricî mukavelâtın en müsait şartlarla yapılmasını reklâm ve propagandalara bilfiil
iştirak edilmesini, satış formülerinin rekabeti mümkün kılacak bir tarzda tesbit edilmesini ve ihracat sahasının
tevsii için muhtelif ticarî teşebbüslerde bulunmasını istizam etmektedir. Halbuki Devletin bir varidat müessesesi
olmak itibarile mesai ve muamelâtı muhtelif kanunlarla tayin ve tahdit edilmiş olan İnhisarlar idaresinden mut-
lak bir serbesti ile yürünebilecek olan bu sahada matlûp faaliyeti beklemek bittabi mümkün değildir. Binaen-
aleyh tamamen ticarî bir zihniyetle ve mutlak bir serbesti ile idare edilmesi lâzımgelen bu iş sahasını hususî bir
teşekkülün faaliyetine terketmek en muvafık çare olarak teemmül edilmiştir. Ancak mühim teşkilâtı ve az çok
ihtisası istilzam eden bu işin içinde İnhisarlar idaresinin bulunması bu teşekkülün faaliyetini teshil etmekle
beraber hariç piyasalarına bir kat daha emniyet bahş olacağı tabii olduğundan bu işin millî müessesatı maliye-
nin ve tütün tacirlerinin iştirakile teşkil olunacak bir limitet şirkete tevdii münasip görülerek merbut lâyihai
kanuniyenin birinci maddesi ona göre tedvin edilmiştir.
İnhisar idaresinin son senelerde mahdut ve mukayyet vesaitile yaprak ve mamul halinde harice ihraç ettiği
tütünlerin maliyet bedeli takriben yarım milyon lirayı mütecaviz olduğu cihetle daha vasi faaliyete girişecek
olan şirket sermayesinin şimdilik bir milyon lira olarak tesbiti münasip görülmüş ve İnhisarlar idaresinin mura-
kabe salâhiyetini teyit, ve takviye maksadile bu sermayenin nısfından fazlasının mezkûr idarenin mütedavil ser-
mayesinden tefriki teemmül olunarak kanunun 2 inci maddesi o yolda yazılmıştır.
- Fabrikasyon işleri mühim teşkilât ve tesisatı istilzam edeceği ve buna henüz faaliyet sahasına geçecek olan
şirket sermayesinin yatırılması doğru olmayacağı cihetle şirketin fabrikasyon işlerinin de şimdilik İnhisarlar ida-
resinin vesaitile ve yaprak tütün ticaretile iştigal edildiği takdirde bunun mubayaat ve manipülâsyon işlerinin
de kezalik ayni suretle temini zarurî görülerek bu muamelâtı teşhil etmek için şirketle idare arasında kararlaş-
tırılacak muayyen bir faizle şirkete 500 000 liraya kadar kredi küşadı lüzumlu görülmüş ve 3 üncü madde bu
maksatla tedvin edilmiştir.
Şirketin maksadı teşekkülü bu gün İnhisarlar idaresi tarafından tam ve kâmil bir şekilde yapılamayan ma-
mulât satışının inkişafını temine matuf bulunduğuna göre, bu maksatla İnhisarlar idaresinin hariç memleket-
lerde mamulâtını satmak için muhtelif memleketlerde mukim müteahhitlerle aktettiği mukavelâtın bu şirkete
devri tabiî görülerek 4 üncü madde kaleme alınmıştır.
Şirketin sermayesinin nısfından fazlasına iştirak edecek olan ve ayrıca şirket nam ve hesabına yarım mil-
yon lira kredi açacak olan İnhisar idaresinin şirket üzerindeki hakkı murakabesi Devlet menafii noktai nazarın-
dan lâzımeden görülerek bu maksadın temini için 5 inci madde ilâve edilmiştir.
28 Teşrinisani 1933
Hükümetin esbabı mucibesinden ve verilen izahattan memleket dahilinde her sene istihsal edilen tütün
mahsulünün takriben dörtte birinin dahilde istihlâk edilmek üzere İnhisar idaresince işlendiği ve bakiyesi için
haricî pazarlar aramak mecburiyetinde kalındığı ve ancak bir taraftan yaprak tütün ihracına çalışıırken bir taraf-
tan da ötedenberi tanınmış markalarımız altında mamul tütün ve sigara ihracındaki faideyi düşünen İnhisar ida-
— 496 —
resi şimdiye kadar bu maksatla bazı teşebbüslere girişmişse de esas vazifesi arasında bu ihraç muamelekrile uğ-
raşmakta müşkülât görüldüğünde bu defa ayni maksadı hariçte ticarî bir zihniyetle takip edecek ve faaliyeti
inhisar idaresi gibi muhtelif kanunlarla tayin ve tahdit edilmiş olmayacağı için mutlak bir serbesti ile yürüyebile-
cek ticarî ve iktisadî ayrı bir teşekkül vücude getirilmesi tercih edildiği anlaşılmış ve İnhisarlar idaresinin mura-
kabesi altında böyle bir teşekkülün çalışmasından mamul tütün ve sigaralarımızın da sürümünü temin etmek
gibi haddi zatinde menfaati memlekete uygun neticeler elde edileceği ümniyesile encümenimiz kanun lâyihasını
esas itibarile kabule şayan bulmuştur.
Memleketimizin en mühim mahsulâtından olan ve ancak küçük bir kısmı dahilde sarfolunabilen tütünleri-
mizin dış pazarlarda satış ve sürümünün arttırılması ziraî, ticarî ve mali noktalardan memleket iktisadiyatına
büyük faydalar temin edeceği izaha muhtaç edeğildir.
Esbabı mucibeden ve alınan izahattan anlaşıldığına göre mevcut mevzuatı ve müesses teşkilâtı itibarile esas
vazifesi imalâtını dahilde satmaktan ibaret olan İnhisarlar idaresince filhakika şimdiye kadar kendi mamulâtı
olan tütün ve sigaraların hariçte satışını temin maksadile bazı teşebbüslere girişilmiş ve bazı mukaveleler akto-
lunmuş ise de bunlardan memleketin ümit ve intizar eylediği veçhile semereler alınamamış ve dış pazarlarda
büyük faaliyetler ve inkişaflar vücude getirilememiştir. Bu netice kısmen İnhisarlar idaresinin mevcut mevzuatı-
nın tahdidat ve takyidatından ve kısmen de ticaretin ve bilhassa haricî ticaretin istilzam eylediği şart ve icapların
ve mütehassıs anasırın idarece lâzım olduğu veçhile temiıı edilememesinden ileri gelmektedir.
Bu itibarla başlıca ihraç maddemiz olan tütünlerimizin harice satışını artırmağa matuf her tedbiri memle-
ketin yüksek menfaatine muvafık gören encümenimiz lâyihayi esas noktasından kabule şayan bulmuştur.
Şirketin iptidaen vazolunacak bir milyon lira sermayesinin İcra Vekilleri kararile ancak bir misline kadar
arttırılması ve daha fazla sermayeye ihtiyaç görülürse bunun için Büyük Meclisin müsaadesine müracar.t olun-
ması encümenimizce daha muvafık ve daha ihtiyatlı görülmüş ve ikinci r, addede buna göre değişiklik yapılmış
olduğu gibi İnhisarlar idaresince limited şirkete kredi ile vaki olacak satışların mevzu sermayesinin dörtte birini
tecavüz etmemesi yolunda encümenimiz tarafından dermeyan edilen noktai nazara Hükümetçe de iştirak edile-
rek üçüncü madde bu esasa göre değiştirilmiştir.
Evvelce İnhisarlar idaresile eşhas arasında aktedilmiş olan mukavelâttan dolayı karşı tarafı mukavele hari-
cinde her hangi bir tarz ve şekilde muvafakati alınmaksızın bu kanun ile takyit etmeğe hukukan imkân
olmadığından dördüncü madde İnhisarlar idaresine devir muamelesini yapabilmek üzere lâzım olan salâhiyetin
temini şeklinde yazılmıştır.
Şirket sermayesinin ekseriyetinin İnhisarlar idaresine ait olması itibarile bu idarece şirket muamelâtının
sureti daimede ve bir vazife telâkkisile murakabesini teminen beşinci maddenin ifadesi kuvvetlendirilmiştir.
25 Teşrinievvel 1933
* ESBABI MUCİBE
Türk tarihinin her sahasında ve her safhasında erkeğile yanyana her fedakârlığı yapan, millet ve vatan iş-
lerinde büyük feıağatle her mahrumiyete, her cefaya ve her acıya katlanan, milletin, vatanın felâket ve saadetle-
rine aynı hisle iştirak eden büyük kalpli ve yüksek faziletli Türk kadını müşterek eseri olan bu Cümhuriyette ken-
di evinin işlerinde olduğu gibi belediye işlerinde de temiz ve ciddî mevkiini almıştır. Köy içtimaî ve iktisadî bün-
yesinde gördüğü mühim vazife dolayısile de köy işlerinde kendisine lâyık olan mevkii alması icap edeceği nazarı
itibare alınarak belediyede olduğu gibi köy işlerinde de kadınların bulunması hem haklarıdır, hem de köy işleri
için çok faidelidir.
Bundan başka ve daha mühim bir sebep de Cümhuriyet ve inkilâbın Türk kadınına verdiği yüksek mevkii,
köyde de filen köy idaresine de intihap etmek Ve intihap olunmak hakkım vermek suretile inkilâbın yürüyüşünü
ilerletmektir. Halbuki 442 sayılı köy kanunu, köylü kadınlarımızın muhtar ve ihtiyar meclisi azalıklarına seçilme-
sine ve bunları seçmede rey sahibi olmasına müsait olmadığından mezkûr kanunun 20 inci ve 30 uncu madde-
lerinin değiştirilmesi düşünülmüş ve bu kanun lâyihası bu esasa göre hazırlanmıştır.
— 497 —
ESBABI MUCİBE
Şarkta geniş çiftlikler ve bu çiftliklerde serf gibi yaşayan topraksız ve fakat toprağa bağlı birçok insanlar
vardır. Ancak ayni vaziyette çiftliklere ve insanlara Anadolunun diğer bir çok yerlerinde de tesadüf olunmak-
tadır. Şarkta bu topraksız ve fakat toprağa bağlı insanları bu bağdan kurtarıp toprağa sahip kılmak ne kadar
lazımsa garpta da ayni vasıftaki bu insanları ayni surette kurtarmak ayni derecede ve belki daha şiddetle lâzım
ve zaruridir.
Yine Şarkta da Garpta da bir çok geniş arazi boş durmakta iken bunların yanı başında yüz binlerce halk
topraksız bulunmaktadır. İşte bir taraftan bu topraksız ve topıağa bağlı insanları topraklandırmak ve diğer ta-
raftan boş durmakta bulunan geniş araziyi topraksız çiftçilere ve muhacirlere dağıtmak gayesini temin etmek
üzere işbu kanun çıkarılmıştır.
Ancak Devlet Şûrasınca bu kanunun serlavhasına bakılarak bundan istidlâl suretile kanunun tatbik yeri
Birinci Umumi Müfettişlik mıntıkası gösterilmiş ve dördüncü maddesinin ikinci "ve lüzumu İcra Vekilleri He-
yetince tasdik edilen yerlerde" fıkrasının "Birinci Umumî Müfettişlik İcra Vekilleri Heyetince lüzumu tasdik
edilecek yerlerde bu kanun hükümlerini tatbik etmek" maksadına müstenit bulunduğu fikri tahassül eylemiş bu-
lunduğundan bu kanunun Birinci Umumî Müfettişlik mıntakası haricindeki tatbikatı bu müesseseye aksettik-
çe bozulmaktadır.
Devlet Şûrasının bu içtihadı bu kanunun tatbik sahasında aslî maksadından uzaklaştırmağa başlamış ve
bu ihtiyacı yeniden belirtmiş olduğundan halli için işin Yüksek Meclise atzı rica olunur.
Madde 1 — İdari, askeri ve içtimai esbaba binaen şark idarei örfiye mıntakasiyle Bayazit Vilâyetinden
bin dört yüze kadar şahsın ve işbu eşhas aileleriyle seksen âsi ailesinin ve menatıkı mezkûredeki ağır ceza mah-
kûmlarının garp vilâyetlerine nakli için Hükümete mezuniyet verilmiştir.
Madde 2 — Nakil muamelesi 1927 senesi Ağustos nihayetine kadar ikmal edilir. Nakledilen eşhastan
zeriyatı bulunanların aileleri Teşrinisani nihayetine kadar mahallerinde kalabilirler. Sekizinci maddede mezkûr
tasfiye muamelesinin hitamına kadar bu ailelerden bazılarının memleketlerinde kalmaları için müsaade itasına
İcra Vekilleri Heyeti salâhiyettardır.
Madde 3 — Nakledilenlerden muhtaç vaziyette bulunanlar mahalli müretteplerine kadar Hükümet ta-
rafından nakil ve yolda ve iskân muamelelerinin hitamına kadar naklolundukları mahallerde iaşe olunurlar.
Madde 4 — Mütemevvil olsun, muhtaç olsun umum nakledilenler iskân edildikleri mahallerde borçlan-
ma kanununa tevfikan derhal âdiyen iskân olunurlar. Ancak tasfiye neticesine intizar istidasında bulunanların
âdiyen iskânlarından sarfınazar olunur.
Madde 5 — Nakil ve iskân edilenler Hükümetin garp vilâyetlerinde irae ettiği mıntakalarda ikametgâh
tesisine mecbur olup iskân mahallerini terk mahiyetinde olmamak üzere seyahatte tamamiyle serbesttirler.
Ancak birinci maddede zikredilen menatıka avdet ve oralarda seyahat edemezler.
Madde 6 — Mahkûmlardan İcra Vekilleri Heyetince nakil ve iskânlarına karar verilenler ceza müddet-
lerini bitirdikten soma gayrimahkûmlar gibi aileleriyle birlikte iskân olunurlar ve bu gibi mahkûmların aileleri
müddeti mahkûmiyetlerinin hitamında naklolunurlar.
Madde 7 — Nakledilen kimseler emvali menkuleierini istedikleri gibi tasarruf ederler.
Madde 8 — Nakledilen kimseler araziden ve araziye tabi olan müsakkafattan maada mutasarrıfı olduk-
ları bilûmum emvali gayrimenkulelerini iki sene zarfında tasfiye etmek üzere tasarrufa devam ederler. Ancak
— 498 —
bu müddetin hitamına kadar tasfiye yapmadıkları surette Hükümetçe emvali mezkûreleri bilmüzayede satılıp
bedelleri kendilerine verilir.
Madde 9 — Nakledilenlerin terkettikleri arazi ve araziye tabi olan müsakkafatları Hazineye intikal eder.
Bu arazi ve araziye tabi müsakkafatın kıymetlerini takdir için her kazada mahalli en büyük malmemurlarının
veya tevkil edeceği zatın riyasetinde tapu memurlariyle ziraat odasınca ve bulunmıyan yerlerde belediyece âzası
meyanından müntahap bir zattan mürekkep üç kişilik bir heyet teşkil olunur. Ancak bulunan yerlerde ziraat
memuru heyete dâhil olacağı gibi bu takdirde belediyece kendi âzası meyanından müntahap bir zat heyete ilâve
edilir.
Bu heyetler arazi ile araziye tabi müsakkafat için takdir ettikleri kıymetleri mübeyyin bir cetveli ashabına
veya musaddak vekillerine tahriren tebliğ ve suretini İskân Müdiriyeti Umumiyesine irsal ederler.
Madde 10 — Takdiri kıymet heyetlerinin mukarreratına tamamen veya kısmen kanaat etmiyen alaka-
darlar bizzat veya bilvekâle vilâyet merkezlerindeki mahakimi asliyeye müracaat ve esbabı mucibe dermeya-
niyle keyfiyetin yeni baştan tetkikini talep hakkını haizdirler. Mezkûr mahakimce verilecek kararlar katidir.
Madde 11 — Takdiri kıymet cetvellerine nazaran naklolunan eşhasın memleketlerinde terkettikleri arazi
ve araziye tabi müsakkafat kıymetleri matlupları ad ve bu kıymetlerden evvelemirde âdiyen iskân suretiyle ken-
dilerine verilen emvali gayrimenkule kıymeti mahsup olunur ve matlupları kalırsa iskân olundukları mahalde
başkaca emvali gayrimenkule verilir. Verilecek emvali gayrimenkule kıymeti matluplarından yüzde ona kadar
fazla olmak caizdir. Bu fazla için Borçlanma Kanunu ahkâmı tatbik olunur. Naklolunan eşhasa verilecek em-
vali gayrimenkule kıymetlerinin takdiri dahi dokuzuncu madde mucibince iskân edildikleri mahallerde teşkil
edilecek mümasili heyetlere mevdudur. Naklolunanların memleketlerinde terkettikleri emvali gayrimenkulenin
takdiri kıymeti muamelesi de dâhil olduğu halde nakil ve iskân ve teffiz muamelâtı azami sekiz ay zarfında ik-
mal edilir.
Madde 12 — Naklolunan eşhas ve ailelerin ukut ve muamelâttan mütevelit bilumum alacakları talepleri
vukuunda mahallî en büyük malmemurları tarafından bilvekâle takip olunur.
Madde 13 — Bu kanunun icabettirdiği bilûmum masarif ve hakkı huzur vesaire Dahiliye Vekâletince
tanzim edilecek talimatnameye tevfikan İskân Müdiriyeti Umumiyesi bütçesinden tesviye olunur.
30 Teşrinisani 1927
ESBABI MUCİBE
İdari, askeri ve içtimai esbaba binaen Şark idarei örfiye mıntıkasiyle Beyazit vilayetinden 1097 numaralı
Kanunun verdiği salahiyetle bazı eşhas ve aileler Garp vilayetlerine nakledilmişti.
Bunlar arasında Şeyh Sait isyanı ile ve bu isyanı takibeden şakavet hadiseleriyle bilfiil alâkaları olmadık-
ları halde orada ittihaz olunacak tenkil ve teskin tedbirleri arasında bazı ailelerin de garbe nakilleri muvafık
müessir inzibati hareketler hasebiyle artık bu gibilerin mahallerine iadelerinde idari ve siyasi ve içtimai mani kal-
madığından memleketlerine iadesi tensip eilmiştir.
Ancak müstemir şakavet ve tegallübü ve her fırsat zuhurunda isyanı itiyat edinmiş ve ileride de mahalleri-
nin nizamı içtimaisini ihlâl edecekleri ve medeni şeraite intibakına hail olacakları muhakkak olan ailelerin Garp
vilayetlerinde iskân ve terfihleri Türk Cumhuriyetinin takibettiği, temdin gayesi itibariyle zaruri görülmüştür.
Kanun mucibince Garbe nakledildikleri halde kanuna riayet etmeyerek ve firar ederek şakavete sülük edenlerin
aileleri hakkında nakil hükmünün ref'i ve bu firarilerin kanunun neşri tarihinden itibaren üç ay zarfında bila-
kaydüşart dehaletlerine talik edilmiştir.
İade muamelelerinde muhtaç olanların masrafları hakkında ayrıca talimat yapılacak ve bu talimat dairesin-
de İskân Müdiriyeti Umumiyesi bütçesinden tesviye edilecektir.
1097 Numaralı Kanun Hükmünün Ref'inea ter Vekilleri Heyetinin Mezun Olduğuna Dair
»
Madde 1 — 1097 numaralı Kanun mucibince Garp vilâyetlerine naklolunan eşhastan Şeyh Sait vakasj
ve müteakip şakavçt hadiseleriyle bilfiil alâkadar olmayan ve naklolundukları mıntıkalarda sui ahvali görülme-
yenler hakkında mezkûr kanun hükmünün ref'ine İcra Vekilleri Heyeti mezundur.
— 499 —
Madde 2 — Mahallerinde öteden beri şakavet, isyan ve tegailübü itiyat edenlerle aileleri ve Garptaki
mahalli müretteplerinden firarla eşkiyaya iltihak edip bu kanunun tarihi neşrinden itibaren üç ay zarfında
dehalet etmeyen şakilerin aileleri hakkında 1097 numaralı Kanun hükmü meridir.
Madde 3 — Bu kanunun icabettirdiği bilumum masarif Dahiliye Vekâletince tanzim edilecek talimat-
nameye tevfikan İskân Müdiriyeti Umumiyesi bütçesinden tesviye olunacaktır.
III. ŞARK MENATIKI DAHİLİNDE MUHTAÇ ZÜRRAA TEVZİ EDİLECEK ARAZİYE DAİR
1 / 523 NUMARALI K A N U N LÂYİHASI
30 Mayıs 929
ESBABI MUCİBE
19 Haziran 1929 tarih ve 1097 numaralı kanunun dokuzuncu maddesile Hazineye intikal etmesi lazım ge-
len bazı arazi toprağa ihtiyacı olan çiftçilere ve aşiret efradile göçebelere tevzi edilmiş ve onlar tarafından bu gü-
ne kadar işletilmiştir. Bunların yeniden ellerinden alınması ve topraksız bırakılarak arazi sahiplerine haraç-
güzar edilmesi memleketin iktisadiyati noktai nazarından muvafık görülmediği cihetle bu kanun tanzim kılın-
mıştır.
Kanunun ikinci maddesinde bedelin ne suretle tesbit edileceği tayin edilmektedir. Burada hem mahallî
rayiç gözetilmiş ve hem de mühim fiat farklarının önünü almak üzere mukayyet kıymet de nazarı dikkate alın-
mıştır.
Madde 1 — 19 Haziran 1927 tarih ve 1097 numaralı kanunun 9 uncu maddesi mucibince Hazineye inti-
kal etmesi lâzım gelen araziden köylü, aşiret efradı, göçebe ve muhacirlere tevzi edilmiş olanları tevzi olunan-
ların yetlerinde ipka olunur.
Madde 2 — 1097 numaralı kanunun birinci maddesinde tayin edilen mmtaka dahilinde bulunan arazi-
den hükümetçe lüzum görülen miktarı birinci maddede yazılan eşhasa tevzi etmeğe hükümet salâhiyettardır.
Arazinin sahibi arazisinin vüsatine göre beş yüzden iki bin dönüme kadar olan miktarını isterse kendisine ala-
koyabilir.
Madde 3 — Tevzi edilmiş ve edilecek olan arazinin değer pahası mahallî rayicine nazaran kaza idare
heyetince tayin ve vilâyet idare heyetince tesbit olunur. Bu iş için toplanan mezkûr heyetlerde müddeiumumiler
de bulunur. Bu kıymet üç yüz otuz bir senesinde mukayyet vergi kıymetinin sekiz mislinden aşağı ve on mislin-
den yukarı olmaz. Vergi kıymeti olmıyan yerlerde ayni nisbet dairesinde tapu kıymeti esas ittihaz olunarak ara-
ziye vaz'iyet olunur. Bu suretle tayin edilen bedel hükümetçe ashabına tesviye veya Ziraat Bankasına teslim olu-
narak arazi tapuca hükümet namına tescil olunur.
Madde 4 — İşbu kanun Birinci Umumî Müfettişlik mıntakası dahilinde ve lüzumu İcra Vekilleri Heye-
tince tasdik edilen yerlerde tatbik olunur.
10 Kânunuevvel 1933
Memleket dahilinde noksan olan bir trotil fabrikası vücude getirmek peyderpey tahakkuk ettirilmesine
çalışılan program iktizasındandır.
— 500 —
Askeri fabrikaların ordu ihtiyacına her sene hariçten mubayaaya mecbur olduğu trotillerin memleket
dahilinde temini ehem ve elzemdir. Bu maksatla bir fabrika tesisine ve trotil imalâtı için adam yetiştirmeğe ih-
tiyaç vardır.
Bu işi deruhte edecek firma ilk sene ihtiyacı olan 100 ton trotili kendi fabrikasında ve bizim adamlarımızı
da iş başında bulundurmak suretile imal edecek ve ayni zamanda Anadoluda sekiz saatte beşyüz kilo trotil
imal edecek bir fabrika tesis eyleyecektir.
Firma Anadoluda tesis ettiği bu ayni fabrikada hem fabrikanın kudreti imaliyesini isbat etmek ve hem de
adamlarımızı tamamen yetiştirmek üzere müteakip seneler ihtiyacı olan 200 ton trotili imal edecektir.
Bu suretle hem ordunun 300 ton trotili temin edilmiş olacak ve hem de Anadoluda bir fabrika vücude ge-
lecek ve adamlarımız da yetişmiş olacaktır. Bu sebeple 938 senei maliyesi nihayetine kadar ati senelere sari mu-
kavele akti icap eylemekte olduğundan bu bapta salâhiyet itasına, gerek fabrikanın tesisi ve gerek ordunun ih-
tiyacı olan 300 ton trotilin imal bedelleri olan ceman 600 000 lirayı tecavüz etmemek şartile askeri fabrikalar büt-
çesinden her sene tefrik edilecek tahsisat ile ödenmesi hakkında tanzim olunan dört maddelik kanun lâyihası
merbuten arz ve takdim kılındı.
, 25 Kânunuevvel 1933
Yurdumuzun müdafaasına ait her türlü levazım ve vesaitin memleket dahilinde tedariki maksadile icap
eden tesisatın vücude getirilmesi için vaktile Milli Müdafaa Vekâletine geniş mikyasta ve âti senelere sari taahhüt
salâhiyeti verilmiş iken malî vaziyetin gayri müsait olmasından dolayı Meclisi Âlice bilâhare bu salâhiyet refe-
dilmiş ve bu suretle esas programa konulmuş olan tirotil fabrikasının kurulması da geri kalmıştır.
Dünya piyasasında husule gelen umumî fiat düşgünlüğü sebebile şimdiye kadar kilosu 120 kuruşa alınmak-
ta olan tirotil hali hazırda 70 kuruşa kadar düşmüştür. Vakıa memleketimizde fabrika tesisi halinde maliyet fiatı
bu haddin fevkinde olarak takriben 100 - 110 kuruş raddesini bulacağı ve bunun da tirotil imaline muktazi asit
sülfirik ve asit nitrik ve tolool gibi mevaddı iptidaiyenin bir müddet hariçten celbine mecburiyet hâsıl olmasından
mümbais olup memleket dahilinde kömür taktirhaneleri ve fennî kükürt ve küherçile fabrikaları vücude getiri-
lerek bu iptidaî maddelerin dahi dahilden tedariki mümkün bulunduğu alınan izahattan anlaşılmıştır.
Buna intizaren bir kaç senelik fiat farkı karşılık tutularak muhtaç olduğumuz bu mühim tesisatın mem-
leketimizde de kurulmasına ve bu münasebetle Türk mütehassıs işçilerinin yetiştirilmesine ve ayni zamanda pa-
ramızın kısmen dahilde kalmasına matuf olan bu teklif encümenimizce de esas itibarile kabule şayan görülmüş
ve daha ziyade vuzuh vermek maksadıyle lâyihanın başlığı ile metninde bazı değişiklikler yapılmış ve bi-
rinci ve ikinci maddeler birleştirilmiştir.
ESBABI MUCİBE
Bütçe esaslarından başlıcaSı ve en mühimmi hiç şüphesiz ki tevazündür. Bütçelerde tevazünü temin et-
mek tahsisat fevkinde taahhüdata girişilmesini menetmekle mümkündür. Malî intizamın salim bir tarzda cere-
yanını behemehal görmek arzusunda bulunan Yüksek Meclis, muhasebei umumiye kanunumuzla bilhassa 50
inci maddenin ilk fıkrasile (Vekillerin bütçe ile verilen tahsisattan fazla taahhüdat ve sarfiyatta bulunamayacak-
larına) dair hüküm vazedilmek suretile bu arzularını izhar buyurmuşlardır.
Bununla beraber taahhütle alâkadar olan zevatın mesuliyetlerinin şekil ve derecesi hakkında kanunda
bir kayıt bulunmamış ve bu itibarla sarfiyat yapılmadıkça taahhüdata ait evrak ve muamelât Divanı Muhase-
batın tetkik ve murakabesinden geçmemekte bulunmuş olmasına binaendir ki gösterilen bütün itina ve yapılan
takyitlere rağmen zaman zaman bu emri kanunî hilâfına taahhüde girişildiğine ve bu suretle Hazineye karşı emri
vaki şeklinde bir çok borç tahmil ve husumet tevcih edilmiş olduğuna şahit oluyoruz. Beklenilmeyen bu gayri ta-
bii hadisata nihayet veımek ve Devlet namına yapılacak taahhüdatın salim bir tarzda cereyanını temin edebil-
mek için âmiri italarla alâkadar tahakkuk memurlarının ayrı ayrı ve şahsan mesuliyetlerini tayin eden bir müey-
yideye lüzum bulunduğu için bağlı kanun lâyihası kaleme alınmıştır.
— 501 —
Malî tarihimizde bütün alım, satımlar için ilk tesis 1293 ve 1296 tarihlerinde (emlâki mülkiye ve vakfiyenin
tamir ve inşası) nizamnamesile yapılmıştır. İstibdat ve Meşrutiyet devrelerinde, aşar satışlarına ait müteferrik
tesisler istisna edilirse, Devlet alım satımlarının tanzim ve ıslahı yolunda hiç bir şey yapılmamıştır. Ancak Cüm-
huriyet devri 1340 senesinde Bütçe kanununa koyduğu bir iki madde ile bu mühim mevzua girmiş ve 1341
tarihinde de bu gün meri olan ve 26 maddeden ibaret bulunan 661 numaralı müzayede, münakaşa ve ihalât ka-
nununu tedvin eylemiştir.
Bundan sonraki senelerde akitler ve muamelelere ait adlî kanunlarda mühim değişiklikler yapıldığı gibi
Devlet bünyesinde ve hizmetinde esaslı yenilikler olmuştur ve bu sebeple 1341 tarihinde yapılan kanunun kifayet-
sizliği üzerinde zaman zaman tevakkuf edilmiş ve parça parça hükümler konulmuştur. Bunların adlî kanunlarla
mehmaemkân ahenktar olarak yeni bir kanunla toplu bir hale getirilmesindeki ve bütün Devlet daire ve müesse-
seleri için yeknesak bir şekilde tatbik edilmesindeki zarurete encümenimiz de iştirak etmiştir. Bu ıslah kademesi-
nin, bilhassa Devlet alımlarının tevhidi ve müşterek ihtiyaçların bir elden ayni vasıfta temini şeklinde tecelli et-
mesi beklenirse de bunun yakin bir âtide tahakkukuna intizaren mevcut teklif üzerinde tetkik ve müzakere mu-
vafık görüldü.
Encümenimiz lâyihanın tatbik sahasını Hükümetin teklifine göre biraz daha genişletmiş, teminat şekille-
rini kolaylaştırmış, cezaî müeyyedeleri de artırmıştır. Bilhassa karşılıklı bir akit olan Devlet alım satımlarında,
ferdin haklarını, Devlet hakları kadar mahfuz tutmak ve akte riayetsizliklerde mesuliyetleri her iki tarafa karşı-
lıklı ve mütevazin olarak tahmil etmek, lâyihanın esasları arasında konulmuştur. Bu suretle müşterilerin fazla
rağbeti celbedilerek Devletin daha ziyade müstefit olacağı mütealea olunmuştur. Lâyihada Devlet alım satımla-
rına ciddî ve namuslu teşebbüs sahiplerinin iştiraki teşvik edilmiş ve buna uymayan hareket sahiplerile onlara
müsamaha edenler hakkında ağır hükümler konulmuştur.
EKMEKLERDEN ALINACAK RESİM HAKKINDA
1 / 880 NUMARALI K A N U N LÂYİHASI
1 Mart 1934
ESBABI MUCİBE
Buğday kanunu geçen sene nisbeten küçük bir külfet ve masrafla tesirini yapmış ve senelik fiat vasatisini
bir kararda tutmuş, buğday fiatımn doğrudan doğruya müstahsilin de müstehlikin de aleyh ve zararına olan mev-
sim düşüş ve yükselişlerini önlemiştir. 1931-1932 senesinde - meselâ Ankara'da müstahsilin malını piyasaya sür-
düğü Ağustos - Kânun aylarında buğday vasatisi okkası (3,72) yi geçmediği, hatta bu zaman içinde bir çok
günler (1,66) ya düştüğü halde Kânunuevvel ilâ Temmuz aylarının vasatisi 5 kuruşa yaklaşmış ve bu müddet
zarfında 7 kuruşu geçtiği de kaydolunmuştur. Halbuki buğday kanunu tatbika başlandığı 1932-1933 de bütün
senenin fiat vasatisi Banka alım fiatımn üst ve altında pek küçük dalgalarla hemen ayni seviyede kalmıştır.
Geçen sene Ziraat Bankasının on bir alım yerinde (Ankara, Polatlı, Eskişeljir, Akşehir, Konya, Kütahya,
Balıkesir, Yerköy, Sivas, penizli ve Tekirdağ) almış olduğu buğday miktarı fiatın bu senekine nisbetle daha
müsait tesbit edilmiş ve çavdar ecnebi maddeler hususunda daha müsamahalı davranılmış. olmasına rağmen
(22 000 000) kiloyu ve bunun için sarfolunan para (1 166 323) lirayı geçmemiştir. Halbuki bu sene memleketi-
mizin bazı yerlerinde mahsulün bolluğu umumî olarak bütün ziraat mahsulleri fiatımn düşğünlüğü köylünün
daha artan para ihtiyacı ve bunun tabii neticesi olarak malını bir an evvel elinden çıkarmak mecburiyeti buğday
kanununun tatbikini ehemmiyetleştirmiş ve genişletmiştir. Bankanın yalnız dört beş ay içinde aldığı buğday
(102 000 000) kiloyu geçmiş ve buna bağladığı (para (4,198 350) lirayı aşmıştır. Vakia köylünün buğday sürümü
ilk hızını almış ve günden güne azalmağa başlamıştır.
Bununla beraber daha halâ bazı alım yerlerinde Banka gece gündüz çalışmağa mecbur olmakta ve köylü-
yü bekletmemeğe çalışmaktadır.
Alım yerlerinden uzak mahallerden Bankanın kendi muhitlerinden de mubayaatta bulunması müracaat
ve talepleri devam etmektedir. Bu sene alım yerlerinin adedi on birden yirmiye çıkarıldığı halde çok uzak yerler-
den de buğday getirilmesi neticesi olarak Ziraat Bankası teşkilâtını imkân nisbetinde arttırmış olmasına ve cid-
den büyük bir alâka ve gayretle çalışmasına rağmen kendisine arzolunan buğdayları almağa yetişmekte güçlük
çekmiştir.
Vaziyet Vekiller Heyetinin 19 Haziran 1933 ve 14 614 numaralı kararnamesi mucibince riyasetimde Maliye
müsteşarı, İktisat müsteşarı, Ziraat müsteşarı, Ziraat Bankası meclisi idare reisi ve müdürü umumisi ve Devlet
Demiryolları umum müdüründen teşekkül eden buğday komisyonu kanunun müsbet tesirine ve tatbikına devam
zaruretine kani bulunmakta ve hatta bunun mümkün olduğu kadar umumileştirilmesinde kanundan beklenen
verimin tam alınabilmesi ve bazı mahzurların ortadan kaldırılması noktasından büyük faide görmektedir. Fil-
hakika alım yerleri mahdut ve birbirinden uzak olunca geniş bir sahanın buğdayları bir yerde toplanmakta,
Banka alım ve muhafaza hususunda bir çok müşküller karşısında kalmakta, müstahsiller uzak yerlerden buğday
taşıma külfet ve masrafına katlanmakta, arada farklı fiatlar meydana çıkmaktadır.
Bu suretle buğday kanununun tatbiki, yalnız Ziraat Bankasının ayıracağı sermaye ve muhtemel açığı ka-
pamak için Hazinenin tahsis edeceği para ile başarılmayacak derecede ehemmiyet ve vüsat almaktadır. Memle-
ket iktisadiyatı için çok faideli olan bu kanunu yürütebilmek için esaslı ve kuvvetli bir memba bulmak zamanı
gelmiş bulunmaktadır. Filhakika Ziraat Bankasının bu işe bağladığı para yukarıda işaret ettiğimiz gibi mühim
bir yekûn tutmaktadır. Bu işe daha ne kadar para bağlamak mecburiyeti hâsıl olacağım şimdiden kestirmek
güçtür.
Eldeki malûmata, yapılan tetkik ve tahminlere göre mühim bir fazlalık olması varit görülmemektedir.
Hatta memleketimizin bazı yerlerinde meselâ Şark ve Cenupta, Konya'nın bazı yerlerinde buğday hususunda
darlık bile hissedilmektedir. O taraflarda fiatlar yüksektir. Kışın erken başlamış olması, ekin için mevsimin dar
geçmiş olmasının buğday fiatları üzerine tesiri şimdiden görülmeğe başlamıştır. Havaların gelecek sene mahsu-
lü için pek müsait gitmemesi buğday fiatmı işi zarar ettirmiyecek, hatta kârlandırabilecek derecede yükseltebi-
bilir. Ve bütün buğdayların dahilde satılmasına imkân verebilir.
— 504
Memleketimizde ilerlemekte olan şimendiferler her vardığı yer için istihsali arttırıcı feyizli bir âmil olmak-
ta ve bu suretle seneden seneye diğer mahsullerde olduğu gibi buğday ekim sahası da artmaktadır. Buna diğer
ziraî mahsul fiatlarının çok düşkün olması, buğday fiatının bir az tutulmuş olmasının ziraatini teşvik edici te-
sirini de ilâve etmek doğru olur. Bu suretle genişlemekte olan ekim, havaların müsaadesile fazla da verimli olur-
sa Banka stoklarını azaltmakta, bağladığı parayı geri almakta müşkül bir mevkile girebilir. Vakia bugün Ban-
kanın elindeki stok ve hatta bunun bir kaç misli umumî ihtiyaca göre çok ehemmiyetsizdir.
Memleketimizde ekiliş ve yetişiş noktasından havanın gidişi bir seneden diğer seneye çok değişiklikler
göstermektedir. Ziraat usullerimizde bu değişikliklerden müteessir olmayacak tarzda henüz ıslah ve tekemmül
ettirilmemiştir. Onun içindir ki senelik buğday mahsulünün (13 000 000) kentala kadar düştüğü (30 000 000)
kentali çok geçtiği seneler olmuştur. Onun için her hangi istisnaî ve fevkalâde bir hale karşılık olmak üzere de-
ğil, normal olarak bereketli seneler mahsulünü kurak senelere karşı artırmak, muhafaza etmek mecburiyeti var-
dır. Müstahsilin vaziyeti stoku kendisi yapmasına müsait değildir. Köylü ihtiyacını karşılayabilmek borcunu öde-
yebilmek için elindeki malını para yapmak zaruretindedir. Siloların ikmal edilmemiş olması münasebetile varant
yolile malından istifade imkânını vermemektedir. Bu suretle Buğday kanununun bir neticesi olarak Bankanın
buğday stokları bazı zaman ve seneler için çok kıymetli olabilir. Onun için Buğday kanununun bol senelerde ol-
duğu kadar, darlık senelerinde de ve müstahsile olduğu kadar müstehlike de faidelerinden şüphe olunmamak-
tadır. Memleketimizde tahmini ve basit bir hesapla üç milyon kişinin fırından ekmek yediği ve her nüfusun va-
sati olarak senede yüzelli kilo ekmek yediği kabul edilirse beher ekmekten alınacak bir kuruş resim dörtbuçuk
milyon lira gibi mühim bir yekûn tutar.
Ekmek başına bir kuruşun müstehliklere yüklettiği bu külfet onların Buğday kanununun tatbikında
gerek dolayısile ve gerek bir çok hal ve zamanda doğrudan doğruya göreceği faideye nisbetle kıyas kabul etmez
derecede dir. Köylünün en mühim mahsulü olan buğdaydan eline geçeceği paranın şehirlerde uyandıracağı ik-
tisadî hareket, şehirlinin bu suretle verdiğini çok daha fazlasile ödeyecek derecede mühimdir. Bu münasebetle
muhtelif şehirlerde ekmek fiatleri arasındaki büyük farklar dikkatle nazara alınmağa değer mahiyettedir. Ekmek
fiatının tesbiti memleketimizde muayyen bit esas ve siyak üzerinde yapılmamaktadır. Bunun biraz daha dikkat
ve hesapla tesbiti Buğday kanununun tatbiki için konulacak resmin bir kısmını kolaylıkla telâfi edebilir. "Buğ-
day koruma" ismi verilecek olan bu resmin tahsili güç görülmemektedir. Bir çok fırınlarda, fırın sahiplerinin eti-
keti her ekmeğe yapıştırılmaktadır. Bunun yanında bir pul yapıştırılması hiç bir masraf ve külfeti mucip olmaz.
Kontrolü de ekmek işile meşgul olan belediye memurlarının teşriki ile mümkün ve basittir.
Ziraat Vekili
Muhlis
t
DAHİLİ İSTİHLÂK VERGİSİ HAKKINDAKİ K A N U N U N 2 NCİ MADDESİNİN
DEĞİŞTİRİLMESİNE DAİR 1/881 NUMARALI KANUN LÂYİHASI ,
1 Mart 1934
(MALİYE VEKİLLİĞİNCE HAZIRLANMIŞTIR)
ESBABI MUCİBE
Gerek memleket dahilinde bulunan ve atiyen bulunacak olan membalardan çıkarılacak ve gerek hariçten
ham, tasfiye edilmemiş halde getirilecek mayii madenî mahrukat ve madenî yağların, taktir ve tasfiyesi ile saf
benzin, petrol istihracı 1718 numaralı kanunla kiloda sekiz kuruş vergiye tâbi tutulmuştu.
Hariçten getirilen mayii madenîlerin muhtelif şekilleri mevcuttur. Bunlar çıkarıldıkları yerlere göre az çok
farklı bir kesafet arzetmekle beraber tabiî halinde; kesafeti fazla ve ham olduğundan benzin, petrol gibi hafif
yağlara kalbi; bir takım ameliyelere mütevakkıf bulunuyor. Mayii madenii mahrukat, petrol ve benzin gibi tas-
fiye edilerek memlekete getirildikleri takdirde 12,6 ve 13,20 kuruş gümrük resmine tâbi oldukları halde mazot,
motöıin gibi ham ve gayrimusaffa olduğu takdirde ancak bir kuruş gümrük resmine tâbi tutulmakta ve dahilen
yapılan tasfiye ve taktir ameliyesile petrol, benzin haline inkılâp etmesinden dolayı da mezkûr resmi itmam için
sekiz kuruş istihlâk vergisi alınıyordu ve 1718 numaralı kanun, o zamanki gümrük .tarife kanununa mütenazır
olarak, bu kabîl mayii madenii mahrukatın cins ve resmini kesafet derecesile ölçerek resmi 0,860 dan fazla ke-
safeti olanların bu suretle tasfiyesini derpiş etmişti. Gümrük tarife kanununun bu kısma ait 695 numarası ahiren
2255 numaralı kanunla tadil edilerek bu mayilerin cinsleri ve tabi olacakları resim, muayyen hararetteki
taktir derecelerine göre tertip edilmiş olduğundan tatbikatta iki kanun arasında mütebayin cihetler husule gel-
mesi pek muhtemel bulunuyor. Buna mahal kalmamak üzere dahildeki petrol istihlâk resmine ait mezkûr ka-
nun, gümrük tarife kanununun icap ettirdiği şekilde tadil edilmiş ve hazırlanan lâyihada, ham petrolden mem-
leket dahilinde tasfiye ve taktir ve sair suretlerle elde edilecek mayiî madenii mahrukatın eskisi gibi 8 kuruş res-
me tabiiyetleri tesbit olunmuştur.'
— 505 —
1718 sayılı kanun memleket dahilinde bulunan veya atiyen bulunacak membalardan çıkan veya hariçten
gelen madenî mahrukat ve madenî yağların tasfiye neticesi saf benzin ve petrole inkilâbı halinde beher kilosun-
dan 8 kuruş vergi alınmasını âmirdir.
Gümrük kanunlarına göre hariçten tasfiye edilmiş bir halde gelen petrol ve benzin 12,6 ve 13, 20 kuruş
gümrük resmine tâbi tutulduğu halde mazot, motorin gibi ham aksamdan ancak bir kuruş resim alınmakta idi.
Bunların dahilde tasfiyesi esnasında 8 kuruş resim alınması muvafık görülmüş ve gümrük kanununa mütenazır
olarak tedvin olunan kanunda kesafet derecesi 0,860 dan fazla olanların tasfiyesi derpiş edilmiştir. Bilâhare güm-
rük tarife kanunun1 bu eşyaya ait 695 inci maddesi tadil edilerek cinsleri ve muayyen hararetteki taktir dere-
celerine göre resimleri tayin olunmuş olduğundan her iki kanunda hâsıl olan mübayenetlerin yeni bir kanunla
mütenazır vaziyete ifrağı teemmül olunarak lâyiha teklif edilmiştir.
MUCİP SEBEPLER
Türkiye'de istihlâk olunan mayi madenî mahrukat ve madenî yağlar, petrol araştırma işleri henüz katî bir
neticeye vâsıl olmadığından, bu gün tamamen ecnebi memleketlerden ithal olunmaktadır. İleride, memleket
dahilinde petrol istihsalâtına başlanıldığı zaman, daha geniş tertibat olmak üzere, şimdiden gümrük ithalât
tarife kanununun 695 inci maddesinde sayılan mayi madenî mahrukat ve madenî yağların ithalâtının Hükü-
metin inhisarı altına alınmasına lüzum görülmüştür. Bütçe ihtiyacatını karşılayacak tedabir meyanında; bu inhi-
sarın tesisi istihdaf olunurken, bu maddelere olan umumî ihtiyacın daha salim bir surette temin edilmesi ciheti
de ehemmiyetle nazarı dikkate alınmış bulunmaktadır.
Mayi madenî mahrukat ve madenî yağlar unvanı altında, bilhassa petrol, ham petrol, benzin ve mazot
ithalâtı nazarı dikkati celbeder. Bu maddelerden vaki olan ithalât miktarları ve Devlete ait alınan rüsum şöyle-
dir:
Seneler Kilo miktarları Alman rüsum
I) Petrol:
1930 32 263 923 4 402 424
1931 35 523 546 4 831 191
1932 32 715 245 4 550 466
1933 28 82b 147 4 087 605
II) Ham petrol:
1930 137 561 1 545
193ı 421 143 3 133
1932 5 687 257 44 354
1933 8 061 111 62 350
III) Benzin:
1930 23 793 562 3 470 731
1931 24 662 106 3 541 258
1932 22 060 277 3 243 288
1933 19 422 6*8 3 252 231
IV) Mazot:
1930 32 087 204 245 089
1931 22 191 928 271 240
1932 24 143 444 305 500
1933 29 922 557 425 390
Yukarıdaki maddelerden, petrol bilhassa tenviratta kullanılmakta; ham petrol, petrol ve benzin istihsal
edilmek üzere mevaddı iptidaiye olmak üzere ithal edilmekte; benzin vesaiti nakliyede, mazot da makinelerde
mahrukat olarak kullanılmaktadır. Petrolden gümrük resmi olarak kilo başma 12,60 kuruş; benzinden 13,20
— 506 —
kuruş, ham petrolden de l kuruş alınmaktadır. Bu vaziyet dahilinde, ham petrol ithalâtının çoğalması, gayet
tabiidir ki, petrol ve benzin ithalâtını azaltmakta ve bunlardan alınan varidat da, ham petrol ithalâtının tezayü-
dile makûsen mütenasip olarak eksilmektedir.
Memlekette, henüz maddei iptidaiyesi olmıyan ve sanayide de kullanılmayan ve Devlet varidatı üzerinde
şayanı dikkat bir tenakusa sebebiyet veren bir mevzuu himaye etmekte, ne iktisadi ve ne de malî bir menfaati
bulunmadığı aşikâr olduğu kadar piyasada hakikî ve temiz petrol bulmak müşkülâtını tevlit eylemesi itibarile
de, hampetrol ithalâtının pek sıkı bir murakabeye tâbi bulundurulması zarurî görülmektedir.
Mayi madenî mahrukat ve madenî yağlar üzerine inhisar tesis olunurken, bu maddelerden gümrük resmin-
den maada, istihlâk ve muamele vergisi olarak alman miktarlar tevhit edilmiş ve bu miktarlara inhisar hakkı da
ilâve edilmek suretile, inhisar resmi unvanile kilo başına alınacak mebaliğ tayin kılınmıştır.
Petrol:
Petrol üzerine bir zam yoktur. Petroldan bu gün muamele vergisi olarak kilo başına alınan 1, 10 kuruş,
badema inhisar resmi unvanile tahsil olunacaktır.
Ham petrol:
Ham petroldan bu gün kilo başına 0, 26 kuruş muamele vergisi alınıyor. Bu miktar 6 kuruşa iblâğ edil-
mek üzere, ham petrol ithalâtı devam ettiği takdirde 483 660 lira alınacağı; devam etmediği takdirde de bu mik-
tarın, tezayüt edecek olan petrol ve benzin ithalâtile telâfi edileceği ve hatta ceman daha fazla varidat alınacağı
tahmin olunmuştur.
Benzin:
Benzinden bu gün, kilo başına 1,79 kuruş istihlâk resmi, 1,87 kuruş muamele vergisi olarak 3.66 kuruş
alınmaktadır. Buna inhisar hakkı olarak 2,34 ilâvesile kilo başına alınacak 6 kuruş inhisar resmile 871 000 lira
alınması derpiş kılınmıştır.
Mazot:
Mazottan bu gün 0,43 kuruş muamele vergisi alınmaktadır. Bunun 0,57 kuruş ilâvesile 1 kuruşa iblâğile
ceman 257 329 lira alınması hesap olunmuştur.
Projede, bu inhisarın ithalât inhisarı mahiyetinde kalması münasip görülmüştür. İnhisarın memleket da-
hilinde satışa veya imale taallûku yoktur. Bu cihetler serbesttir.
İnhisarların idaresi, şimdilik, yalnız ithalâta taallûk eylediğinden bu inhisar resminin tahakkuk ve cibayeti
ithal sırasında gümrüklerce yapılacağından," bu muamelelerin gümrüklerde sureti teminine ait tatbikî hüküm-
lerin kanun metnine girmesinde faide mülâhaza edilmemiştir.
28 Nisan 1934
Hükümetin esbabı mucibesinde izah edildiği veçhile lâyiha; daha ziyade bütçe ihtiyacını karşılamak mak-
sadına matuf olup bu arada memlekete giren ham petrolden istihsal edilen mevaddın rüsumunda husulü iddia
edilen suiistimallerin önüne geçmek ve bu günkü mevcut iptidai vesaitle fena istihsal edilen pertol müştakkatı
üzerinde bilâhare yapılacak tetkikata göre icap ederse sağlam esaslar dahilinde ve mütekâmil fennî teçhizatı havi
imalâthanelerde bu işi meydana getirmek üzere şimdilik ham petrol girmesini teşvik etmeyecek derecede bu mad-
de üzerine ağırca bir resim vazını ve bu meyanda benzin ve mazot resimlerinin de birer miktar artırılarak bütçeye
senede takriben sekiz yüz bin lira kadar bir varidatın teminini istihdaf etmektedir.
Memlekette petrol menabii bulununcaya kadar hariçten benzin, petrol ve saire gibi işlenmiş yağlar yerine
ham petrol getirerek bunu memlekette tasfiye etmek ve benzin, petrol ve sair madenî yağlar istihsal etmek haddi
zatinde harice daha az döviz verilmesi ve işçiliğin memlekette kalması ve bu maddeler ticaretteki hususî vasfına
nazaran rekabet sahasının genişletilmesi gibi menfaatleri temin edeceği ve mevcut tasfiye müesseselerinin çalışa-
bilmeleri imkânını vereceği yolundaki mütalealar encümenimizce tetkik ve İnhisarlar Vekili Beyefendinin bu
hususa müteallik noktai nazarları da istima olundu.
Memlekette petrol menabii bulunduktan sonra bunların işletilmesi ve tasfiyesi meselesi tabiatile mevzu-
bahs olacağı ve o zamana kadar hariçten benzin, petrol ve sair madenî yağlar yerine ham petrol celbile bunların
tasfiyesi işinin de ayrıca tetkik olunacağı ve mevcut tasfiye müesseselerinden halen ciddî surette istifade edile-
— 507 —
mediğinden ham petrol inhisar resminin bu sanatin şimdilik devamını teşvike sebep olmıyacak bir derecede ar-
tırılmasında mahzur görülemediği anlaşılmış ve esasen benzin, petrol vesair madeni yağlar inhisara alındıktan
sonra bunların ithali bazı murakabe tedbirleri ittihazını daha mümkün kılacağı cihetle bu maddeler üzerinde
ihtikârın da önüne geçilmiş bulunacağı ve fazla olarak bu inhisarın iktisadi bazı anlaşmaları da kolaylaştıracağı
düşünülerek lâyihanın teklif esası dairesinde kabulü encümenimizce muvafık görülmüştür.
16 Mayıs 1934
Encümenimiz; hariçten memleketimize ithal edilmekte olan ham petrolün mevcut ve tarife kanununa ğöre
tâbi olacağı cüzî bir resim ile gümrüklerden geçirilirken Devlet variatı noktai nazarından yapacağı malî ve ik-
tisadî tesirlerin neden ibaret bulunacağının tamikan tetkik ve mukayesesini zarurî görmüştür.
Halen memleket dahilinde mevcut olup adedi ikiyi geçmeyen tasfiyehanelerle millî sanayiimizin ne dere-
ceye kadar inkişaf ve terakkiye mazhar olabileceğini göz önünde tutarak bu müesseselerden beklenilen fayda ile
bu yüzden memlekette açılacak iş hacmi mukayese edilirse bu fabrikalarda çalışan Türk amelesinin adedi otuzu
geçmektedir. Diğer taraftan buna mukabil beher kilosundan bir kuruş gümrük resmi alınmak suretile memlekete
giren ham petrolden bu fabrikaların hali hazır vaziyetlerde yüzde 30 dan yüzde 70 nisbetine kadar saf benzin ve
petrol ile buna benzer hafif derecedeki ince yağları istihsal eyledikleri ve halen mevcut teçhizatlarının bir dere-
ce daha ıslahı ve bazı tertibatın ilâvesi takdirinde istihsal nisbetinin yüzde yüze iblâğı mümkün olabileceği an-
laşıldığından ham petrol ithali keyfiyeti bu müesseseler lehine ve fakat Hazine aleyhine olan bir vaziyetin ida-
mesine sebep olmaktadır. Çünkü bu müesseselerin istihsal miktarları derecesinde olmak üzere saf benzin ile pet-
rolün doğrudan doğruya ithali takdirinde halen meriyette bulunan son tarifeye göre tâbi olacakları yüksek re-
sim de Hazinede kalmış bulunacaktır.
Diğer taraftan ham petrol yerine hariçten ithal edilecek saf benzin ve petrol için ise, sif kıymet üzerinden
harice tediyesi iktiza eden döviz farkının da istiksar edilecek bir raddede olmamasına mebni memleketimizde
ham petrol taharriyatı hakkındaki tetkikattan müsbet bir netice istihsaline kadar ham petrol üzerine resim ko-
nulması daha muvafık görülmüştür.
1 Mart 1934
ESBABI MUCİBE
14 Haziran 1326 tarihli mülga müsakkafat vergisi kanununun 14 üncü maddesi, gayrisafi varidatı 250
kuruş ve andan aşağı olup mutasarrıflarının ikametgâhı olan haneleri verginin tamamından ve 250 kuruştan
yukarı ve (1000) kuruştan aşağı olan bu kabîl ikametgâhların gayrisafi varidatından da (250) kuruşunu vergiden
muaf tutmakta idi.
Bu maddei kanuniyenin, köylerdeki ikametgâhlara ait hükmü devam etmekle beraber şehir ve kasabalar
dahilinde mutasarrıflarının oturduğu evlerin altı misline iblâğ edilecek gayrisafi varidatı 15 liradan aşağı olanlar,
munzam kesirlerin tevhit ve nisbetlerinin tadiline mütedair 24 Mayıs 1929 tarihli ve 1454 numaralı kanunun 4
üncü maddesi mucibince verginin tamamından ve 60 liraya kadar olanlar da 25 lirası için vergiden muaf tutul-
muştur.
1931 malî senesi iptidasından itibaren meriyet mevkiine konulan 1837 numaralı bina vergisi kanununun
'3 üncü maddesinin 7 nci fıkrasile, şehir ve kasabalarla köylerdeki binalara ait muafiyet hükümleri tevhit edilerek
nerede olursa olsun sahiplerinin ikametine mahsus olup senelik iradı 25 liradan (25 lira dahil) aşağı olan binalar
verginin tamamından ve 60 liraya kadar olanların da 25 lirası vergiden muaf tutulmuştur.
Senelik gayrisafi iratları 25-60 lira arasında tahavvül eden ikametgâhlar, daha ziyade şehir ve kasabalar-
da temerküz ve tekasüf etmekte ve bu had dahilindeki muafiyet hükmü de şehir ve kasaba halkına inhisar eyle-
mektedir.
İktisadî ahval ve şeraitin bu günkü inkişaf ve devam tarzına nazaran şehir ve kasabalardaki hayat ve mai-
şet şartları köylere nisbetle daha müsait bulunmaktadır. Bütçe zarureti de buna inzimam edince bu kışıma ait
muafiyet haddinin indirilmesine lüzum görülmüş ve bu maksatla merbut kanun lâyihası tanzim olunmuştur.
— 508 —
1 Mart 1934
ESBABI MUCİBE
725 numaralı kanun ile memlekette petrol ve benzin inhisarı tesis edilirken umumî elektrik ve havagazı
tesisatı olan yellerde sanayide kullanılanlar müstesna olmak üzere tenviratta müstamel elektrik ve havagazı sar-
fiyatı yüzde 10 nisbetinde resme tâbi tutulmuş, bilâhare 1871 numaralı kanunla yine umumî elektrik ve hava-
gazı olan mahallerdeki istihlâkât için tenviratta istimal edilenlere ilâveten teshin, ütü, vantilatör, banyo ve sair
fiyatı da nisbeti yüzde beşe tenzil suretile teşmil olunmuştur. Bu kanunun hükmüne göre, elektrik ve havagazı
sarfiyatı efrat ve müessesat için fatura bedelinin yüzde beşi miktarında bir resim ödemekte ve sınaî müesseseler
de tam bir muafiyete mazhar bulunmaktadır.
Resmin fatura bedeli üzerinden ödenmesi, her yerde elektrik ve havagazı kilovat bedellerinin mütehalif
olmasından dolayı çok farklı ve gayri adil bulunur. Ezcümle İstanbul'da elektrik sarfiyatı bedeli hususî tenvirat-
ta kilovat başına 13-17, sınaî müesseseler için azamî 8 kuruş, asgarisi de 3,83, Ankara şehri için tenviratta 26,25
ve sınaî müesseselerde 7,75, İzmir'de 6-20 kuruş arasında tehalüf ediyor. Havagazı da 7-16 kuruş arasındadır.
Diğer şehirlerde de sarfiyat bedeli çok farklı bulunuyor. Bu itibarla ayni miktar sarfiyat, ayıı miktar ve nisbetler-
de vergi ödüyor ve kilovat fiati yüksek olan şehirler halkından alınan vergi fazla bulunuyor. Bunun tanzimi ve
bir dereceye kadar teklif adaletinin temini için resmin elektrikte kilovat, havagazmda metre mikâbı üzerinden
alınması zarurî bulunmuştur. Diğer cihetten elektrik istihlâk resminin sınaî müesseselere de teşmili icap eder.
İmtiyazlı şirketler tarafından memlekette istihsal olunan elektrik kuvveti 105 000 000 ve belediye ve sair müesse-
seler istihsalâtı da on milyon kilovatı geçer. Bu miktardan 20-25 milyonu hususî tenviratta, 45 milyonu sınaî
müesseselerde, üst tarafı da tramvaylarda ye resmî dairelerde istihlâk olunur. Bu günkü vaziyette elektrikten maa-
ada mahrukat olarak petrol, kömür kullanan muhtelif müesseseler de vardır. Elektrik masrafının ve resmin az-
lığı bu müesseseler arasında işletme masrafı noktasından mühim farklar husule getiriyor. Petrol veya sair mayii
madenii mahrukat kullanan müesseseler ağır gümrük veya istihlâk resmi verdikleri gibi kömür yakın müessese-
lerle de ihracat kömürlerinin ucuza satılmasını teminen dahilî satış fiatlarına yapılan zammı da ödedikleri halde
elektrikle işleyen sınaî müesseseler bu derece külfet ve masraf altında değildir. Binaenaleyh bu üç nevi mahru-
kat mevaddı kullanan müesseseler arasında gayri müsavi şeraite nihayet vermek ve bütçe mülâhazası da ihmal
edilmiş olmamak üzere hususî tenviratta kullanılanların yarısı nisbetinde, sınaî müesseselere de vergi koymak
mecburiyeti hâsıl olmuş ve sokak ve caddelerde ve nüfusu 10 000 e kadar olan kasabalar tenviratı için istihlâk
edilen elektrik sarfiyatının resimden istisnası münasip görülmüştür. Ancak, kontör ve saat olmayan yerlerde
sarfiyatın kilovat başına hesap imkânsızlığı karşısında, verginin istihlâk bedeli üzerinden ve yüzde 10 nisbetinde
istifası zarurî bulunmuştur. İstihlâk resminin hususî tenviratta kilovat başına iki, sınaî müesseselerde 1 kuruş ve
havagazınm da metre mikâbı seyyanen bir kuruş resme tâbi bulunması münasip görülmüş ve sokak tenviratı
istisna edilerek kanun lâyihası bu suretle tanzim kılınmıştır.
4 Haziran 1934
Lâyihanın esbabı mucibesinde verilen izahata nazaran 1871 numaralı kanunla bu güne kadar tenviratta
fatura üzerinden alınan yüzde beş istihlâk resmi elektrik fiatleri yüksek olan mahaller halkının diğerlerinden
daha fazla resim ödemelerini icap etmekte, buna mukabil elektriği ucuz tedarik edenlerin lehine bir netice mey-
dana getirmektedir.
Lâyihada bir taraftan bu adaletsizliği kaldırmak düşünüldüğü gibi diğer taraftan da umumî buhrandan
müteessir olan bilûmum vergi matrahlarının husule getirdiği açığı bir dereceye kadar karşılamak üzere tenvirat-
ta her taraftan seyyanen kilovatta iki kuruş alınması ve sanayide kuvvei muharrike olarak kullanılacak elektriğe
de bu resmin teşmili mülâhaza edilmiştir.
Encümenimiz bu verginin bilhassa sanayi cephesinden yapacağı tesir üzerinde tevakkuf etmiş ve keyfiyeti
uzun uzadıya tetkik ettikten sonra aşağıda arzedilen neticeye vâsıl olmuştur:
Bu gün sanayide istihlâk edilen elektrik sarfiyat bedeli muhtelif memleketlerin tesisat şeraitine göre değiş-
mekte olup vasatî bir fiat üzerinden yapılan hesaba göre mevcut sanayide bu resim en ziyade çimento ve keres-
te üzerinde müessir olmaktadır. Çimentodaki bu tesir ise dosyada mevcut ve alâkadarları tarafından verilen is-
— 509 —
tidaya nazaran ton başına ancak 90 kuruş derecesinde bir fark tevlit etmekte olup bu da . bir torba çimentoda
beş kuruş gibi ehemmiyetsiz bir fark yapacaktır.
Misal olarak encümenimize verilen bir kereste fabrikası hesabında da fiatın tayininde kuvvei muharrike-
den ziyade el emeği sanat incelikleri gibi diğer âmiller müessir olduğu görülmüştür.
Lâyihadan kuvvei muharrikesini bizzat istihsal eden müesseselere bu resmin teşmil edilmediği anlaşıl-
maktadır. Bu vaziyetin bu gün ortada mevcut bir muvazeneti ihlâl edip etmeyeceği noktası üzerinde encümenimiz
müzakeratmı tamik etmiş ve bu verginin kuvvei muharrikesini bizzat istihsal edenlere de teşmilini isteyen değir-
menciler ile-çimento fabrikalarının tahrirî müracaat ve mütalealarını tetkik etmiştir.
Maliye Vekili Beyin verdiği izahata nazaran Hükümetçe lâyihanın tanzimi sırasında hususî kuvvei muhar-
rikede kullanılan kömür ve mazot fiatleri esasen ucuz olmadığından bunların elde edecekleri kuvvetlerin umumî
cereyan merkezlerinden alanlara nazaran daha ucuz olamayacağı noktai nazarından hareket edildiği anlaşıl-
maktadır. Ancak hususî kuvvei muharrikede su cereyanlarından da istifade edilmekte olup bunların masrafları
diğerlerinden çok aşağıya düşeceği, binaenaleyh muhtelif mevkilerde yekdiğerinden farklı vasaiti muharrike ile
çalışan iki rakip müessese arasında vergi yolile muvazenesizlik hâsıl olacağı encümende mevzubahs olmuş ve
Maliye Vekili Bey de halen mevcut istikrar ve muvazeneyi bozmamak için hususî kuvvei muharrike ile çalışan
sınaî müesseseler vaziyetinin ayrıca tetkik edileceğim vadetmiştir.
Bundan başka maden istihsalâtmda sarfedilen elektrik, madenlerin istihsal masrafları üzerinde büyük
tesir yapmakta olmasına ve bunların azami derecede ucuza maledilerek rakip piyasalarda tutunabilmelerine şid-
detle ihtiyaç bulunmasına binaen bunların alelitlak istisna edilmesi encümence muvafık görülmüş ve maddenin
(F) fıkrasına bu hükmü ifade edecek bir kaydin ilâvesinde faide mülâhaza edilmiştir.
Bazı belediye ve müesseseler kullandıkları elektrik cereyanlarını bizzat kendileri istihsal etmeyip başka
merkezlerden toptan alarak tevzi ettiklerinden, bu cereyan hem alırken hem tevzi ederken resim tahakkuk etti-
rilmesi gibi bir mükerrerlik vaziyeti hâsıl olacağından buna mani olmak üzere de maddeye (G) fıkrası ilâve edil-
miştir.
Bu gün medenî vesaitin en ilerisinde gelen elektriğin memleketimizin her tarafında temin ve teşmili fai-
deli olduğundan yeniden tesisat yapacak kasabalarda bu resmin fiati arttırmasından çekinerek vukubulacak te-
şebbüsleri geri bırakmaması için bu kabîl yeni tesisatın iki sene elektrik resminden istisnası encümence muvafık
görülmüş ve bu maksatla maddeye (H) fıkrası ilâve edilmiştir. ,
21 Nisan 1934
Lâyihada 1931 senesinden beri istihlâk resmine tâbi olan elektriğin bütçeye gelir temini için matrahının
genişletilmesi, nisbetin arttırılması ve bu arada matrah ölçüsü olan bedel yerine kıymetin konulması düşünül-
müştür.
Encümenimize lâyiha ile birlikte bir çok istidalar da havale edilmiştir. Bunlarda şimdiye kadar muaf olan
sanayiin bu resimden müteessir olarak eşya fiatlerinin yükseleceği ve elektrik terkedilerek resme tâbi olmayan
diğer kuvvei muharrikelere geçileceği ve geçmeyen ve mutlaka elektrikle çalışmağa mecbur olan bir kısım mües-
seselerin ise diğer kuvvei muharreike kullanabilen müesseseler karşısında geniş bir maliyet farkına maruz kala-
cağı ileri sürülmüştür.
İktisat Vekâletince hazırlanan dosyada bir nüshası mevcut olan cetvelde 1932 senesinde elektrik sarfeden
muhtelif sınaî müesseselerin bu masraflarının maliyete nisbeti tesbit olunmuştur- Ekseriyetle elektrik masrafı,
maliyetin yüzde biri değil yarımı nisbetindedir. İstisnaen kereste ve çimento sanayiinde elektrik masrafı yüzde
4, 46 ya kadar bir nisbette maliyete müessir olmaktadır. Halbuki çimento sanayii bu nisbetin nihayet yüzde altıya
çıkmasından müteessir olacak vaziyette değildir. Esasen kıymeti az sıkleti çok bir madde olduğu için, nakliye
ve sigorta masraflarının farkı yerli çimentolaı için kâfi bir teminat olabilir. Halbuki bu sanayi gümrük ve teşvi-
ki sanayi kanunlarile de yüksek bir himayeye mazhardır. Fabrikalar arasında mevcut fiat birliği bütün bu ted-
birlerden sonra istihsal kıymetile nisbet kabul etmeyecek derecede yüksek bir fiatle ve filî inhisar mahiyetinde
çimento satışlarına müncer olmuştur.
Çimento fiatinin bu gayritabiî yükselişi, Devlet işlerinde hem çimentonun pahalı, hem de bu bedel üzerin-
den yüzde ile verilen bazı hesapların yüksek olmasını intaç etmiştir ki, Devlet bütçesinin ölçüsüz kabaran çimen-
to fiatlerinden fazla tediye ettiği miktar hayli mühim olarak tahmin olunabilir.
— 510 —
Elektrik istihlâkinin azalması ve diğer kuvvei muharrikelere geçiş:
Encümenimiz bu mevzuu da alâka ile tetkik etmiştir. Elektrik kuvvei muharrikesinden resim alındığında
müesseselerin diğer nevi muharrik kuvvetlere geçmeleri ve bu suretle mevcut tesisatı iptal ederek millî sermaye-
nin mühim bir kısmını diğer kuvvei muharike tesisatına yatırmaları ihtimali ehemmiyetle derpiş edildi. Bu su-
retle vergi matrahının da hayli eksileceği, binaenaleyh vergiden beklenilen miktarın alınamayacağı düşünüldü.
Ancak encümende imtiyazlı şirketler müdürü tarafından verilen izahata göre ayni sermaye ile çalışan sı-
naî müesseselerde su ile istihsal edilen beher kilovat saatin maliyeti 2,25 - 2,5; buhar ile istihsal edilen beher
kilovat saatin maliyeti 5,5 - 6 kuruş, mazotla istihsal edilen beher kilovat saatin maliyeti 4 - 4,5 kuruştur. Hal-
buki bu yerlerde elektriğin beher kilovat saati üç kuruşa kadar satılmaktadır. Buna ilâve edilecek bir kuruş res-
min müesseseler üzerinde büyük fark yapmayacağı, binaenaleyh ucuz elektrik istihlâk edilen muhitlerde kuvvei
muharrikeleri değiştirmenin varit olamayacağı anlaşıldı. Ancak elektriği pahalı istihlâk eden muhitlerde bilhas-
sa su ve millî mahrukattan kuvvei muharrike istihsal edilebilen yerlerde resmin farklı bir vaziyet ihdas edeceği
anlaşılmış ve bunu önlemek üzere sınaî müesseseler için elektrik istihlâk fiatına nazaran mütevafit bir resim ta-
yin edilmiştir.
Esasen encümenimiz su ile veya pamuk çekirdeği, zeytin küsbesi, fındık kabuğu gibi millî mahrukatla is-
tihsal edilen kuvvei muharrikelerin teşvik edilerek memlekette inkişaf ettirilmesi kanaatinde bulunmuştur. Ma-
zot ile istihsal edilen kuvvei muharrikelerin ise son inhisar tedbirlerile bir az yüksek resme tâbi olacağı da mülâ-
haza olunmuştur.
Maamafih mutlaka elektrikle çalışmak ıstırarında olan büyük sanayi arasında resim yüzünden maliyet
fiatlerinin ayrılması doğru görülmemiştir. Binaenaleyh umumî şebekeden atlayarak kendisi istihsal ederek
elektrik istihlâk eden müesseseler de resme tâbi tutulmuş ve bu müsavat prensipi tenvirat kısmına da teşmil edil-
miştir.
3 Mayıs 1934
Maliye encümenince tesbit edilen şekil encümenimizce de muvafık görülerek ufak tefek bazı değişiklikler-
le kabul edilmiştir. Ancak İktisat encümenince de mevzubahs edildiği üzere bu resmin elektrik ve havagazile
işleyen sınaî müesseselerden alınarak kömür, mazot ve emsali vesait ile işleyen mümasil müesseselerin müstesna
tutulması sınaî hayatta bir muvazenesizlik ve sarsıntı vücude getirmesi melhuz görülerek encümence uzun uza-
dıya icra edilen müzakere neticesinde resmin bunlara dahi teşmili yolunda kanuna hüküm konulması muvafık
görülmüş ise de meselenin hayli tetkika muhtaç bulunmasından ve müzakerede hazır bulunan İktisat ve Nafıa
Vekâletlerinin teknik mümessilleri tarafından da şayanı kabul bir formül teklif edilememesinden dolayı bu mev-
zuun Hükümetçe esaslı surette tetkik edilerek önümüzdeki malî sene zarfında bu maksadı teminen bir lâyiha
hazırlanarak Büyük Meclise takdim olunması muvafık görülerek lâyihaya muvakkat bir madde ilâve olunmuştur.
ESBABI MUCİBE
Epeyce zamandan beri devam eden dünya buhranının tesirlerinden memleketimizin de uzak kalamadığı
malûmdur. Buhran tesirile her memlekette olduğu gibi memleketimizde de alınmasına mecburiyet hissedilen kon-
tenjan ve gümrük himaye sistemi ve kambiyo tahdidatı gibi tedbirlerin hassaten gümrük varidatı ve muame-
le vergisi üzerinde vukua getirdiği tenezzüllere, sair varidat membalarında husule gelen tenakusların da inzima-
mı, amme hizmetlerinin hüsnü suretle ifa ve bütçe tevazününün idame edilebilmesi zaruret ve mülâhazalarile
1931 senesinde 1890 numaralı kanunla umumî ve hususî müessesat memur ve müstahdemlerinin maaş ve ücret-
leri üzerine mevzu ve iktisadî buhran vergisi namile muvakkat bir vergi ihdası Meclisi Âlice kabul ve tasvip bu-
yurulmuştu.
Ancak memleketin umumî hayatı iktısadiyesi üzerinde tesirleri görünen buhranın millete tahmil ettiği fe-
dakârlıkların, yalnız bir kısım vatandaşlara yükletilmiş olması, bu kısım vatandaşlar buhranın tesirlerinden en
ı
— 511 —
az zarar görenler olmakla beraber, hem istihdaf olunan gayeyi temine kifayet edememiş ve hem de içtimaî tesa-
nüt mülâhazalarile pek de kabili telif bulunmamıştı.
Bu noktaları nazarı dikkate alan Hükümet, bu mükellefiyeti buhranın tesirinden binnisbe biraz daha fazla
müteessir olan bir kısım vatandaşlara da tahmil etmeği muvafık bulmuş ve Meclisi Âlice tasvip buyurulan bu mü-
lâhazaya müsteniden 1996 numaralı kanunla 932 senesinden itibaren buhran vergisi, bina vergilerine de teşmil
edilmişti.
Halen dünya iktisadiyatını sarsan buhranın tesirleri, bütün müşterek ve beynelmilel gayretlere rağmen,
izale edilememiştir. Menabii serveti, millî paraları ve halkının tediye kabiliyetleri daha yüksek olan bir çok mem-
leketlerin bütçeleri büyük açıklar verdiği günlerde memleketimiz, vatandaşların ibraz ettiği büyük ve anlayışlı
fedakârlıklarla bütçesini daima mütevazin tutmağa muvaffak olmuş memleketler arasında bulunmaktadır. An-
cak buhranlı günlerin devamı, milletimizin son senelerde büyük gayretlerle elde ettiği vaziyeti haleldar olmak-
tan korumak için vatandaşları biraz daha fedakârlığa daveti icap ettirmektedir. İçtimaî tesanüdün icabatına da
uygun ve bütçe tevazününü koruyacak olan bu fedakârlık vatandaşların buhrandan müteessir oldukları nisbet-
te küçük olacaktır.
Bu gün yüksek tasvibinize arzolunan kanun lâyihası işte bu mülâhazalarla vücude getirilmiş ve 1890 nu-
maralı kanun hükümleri haricinde kalan ticaret ve sanayi erbabının kazanç vergilerine beşte bir nisbetinde buh-
ran zammı tatbik edilmiştir.
Kanun lâyihası tanzim olunurken, Meclisi Âlinin yüksek düşüncelerle esasen kazanç vergisinden istisna
etmiş olduğu ticaret ve sanat erbabı, bu zamdan da müstesna tutulmuştu. Bu verginin aslı olan kazanç ver-
gisinin tahakkuk tarzlarına tebean tahakkuk ettirilerek, kazanç vergisile beraber tahsil edilmesi münasip görül-
müş ve maddei kanuniye o suretle tertip olunmuştur.
Hükümetin esbabı mucibesinde de izah edildiği veçhile kazanç vergisine munzam bir kesir mahiyetinde
teklif edilen bu vergi dünya buhranının bütün şiddetile devam ettiği bir zamanda memleketimizin bu buhrandan
azade kalmadığı ve bunun neticesi olarak hidematı umumiyenin sarsıntısız ifasında büyük müşkülâta maruz kal-
mak gibi milletimizin menafii ammesini haleldar edecek vaziyetlere meydan vermemek için halkımızın şimdiye
kadar göstermekten geri kalmadığı yüksek fedakârlıklar cümlesinden olarak bu verginin teklifine zaruret hâsıl
olduğu anlaşılmış, bundan başka iki seneden beri bu vergi müstahdemlerden alındığı halde bunları istihdam eden
müesseselere teşmil edilmemesi arada müessese sahipleri lehine bir adaletsizlik doğurmuş olduğundan encüme-
nimiz bu noktai nazardan lâyihanın heyeti umumiyesini kabule şayan görmüştür.
ESBABI MUCİBE
Hesap kayitlerinde, Devletin, bilûmum vergi ve resimlerle sair varidat bakayası olarak, 1933 malî senesin-
de 120 500 000 lira raddesinde mühim bir miktarda alacağı görülmektedir. Bu bakayadan 20 600 000 lirası arazi,
15 149 000 lirası bina, 5 000 000 lirası hayvanlar, 14 750 000 lirası kazanç, 2 917 000 lirası muamele vergileri-
ne ve 37 265 000 lirası da mülga vergilere aittir. Umumî yekûn içinde, 6 646 000 lirasını kazanç, muamele ve
eğlence ve hususî istihlâk gibi bazı vergi ve resimlerin misil ve teahhur zam cezaları ve mütebakisini de sair em-
vali umumiye bakayası teşkil etmektedir.
Bakayadan, Cümhuriyetin ilânı tarihine kadar geçen senelere ait olanlardan mühim bir kısmı, muhtelif
hâdiseler ve sebepler dolayısile, hakikî mükelleflerinin veya mahalli istifalarının bulunmalarında son derece
güçlük çekilen mebaliğ olduğu gibi bir kısmı da, Millî savaşlar sırasında acil ihtiyaçları karşılamak üzere o dev-
reye ve bir defaya mahsus olarak konulan mükellefiyeti nakliyeyi askeriye, muafiyet ve müecceliyeti askeriye ve
harp vergisi gibi muvakkat mahiyetteki fevkalâde vergilerden ve diğer bir kısmı ise aşar, mahsulâtı arziye, umu-
mî istihlâk ve temettü vergileri gibi mülga vergilerden terekküp etmektedir.
Misil ve teahhur zamları gibi cezaî mahiyetteki bakayaya gelince; bunların ekserisi, kazanç, muamele, ve-
raset ve intikal ve eğlence ve hususî istihlâk vergileri gibi 1926 senesinden sonra tesis edilen vergilere taallûk
— 512 —
eylemekte ve bu zamlardan bir miktarı da, yeni ihdas edilen vergiler kanunlarının hükümlerine mükelleflerin lâ-
yikile nüfuz edememelerinden tahaddüs eylemiş bulunmaktadır.
Seneden seneye devrolunan bakayadan her sene bir miktar tahsilât yapıldığı görülür. Ancak 1929-1932
malî seneleri içinde Devletin, devredilen bakayadan olan alacağı ile bu bakayadan mezkûr senelerde yapılan
tahsilât miktarlarının mukayesesinde, umum bakayadan vasatî bir hesapla senede yüzde 6,97 nisbetinde tahsilât
vaki olduğu ve bir sene evvelki haliye vergilerinden tahsil edilemeyerek ertesi seneye devredilen bakaya ile
umum bakayadan yapılan tahsilatın mukayesesi halinde umum bakaya tahsilâtına göre bu kısım bakayanın
yüzde 46, 12 derecesinde bulunduğu anlaşılır.
Bu dört senelik tahsilât yekûnunun mütahakkak bakaya ile mukayesesinde dört senede yapılan tahsilât
mecmuunun nisbeti tahakkukata nazaran yüzde 3,6 derecesinde kaldığı ve senelik tahsilatın vasatisi, tahak-
kukatm yüzde birine bile çıkamadığı anlaşılmaktadır.
Bakaya da olsa, vergi terkin etmenin manevî mahzurları aşikârdır. Şu kadar ki, alacakların, yukarıda zik-
redilen, menşe ve mahiyetleri ve memleketin bu günkü sıkıntılı vaziyeti ve bilhassa bu müsaadekârlıkların Cüm-
huriyetin 10 uncu yıl dönümü münasebetile alman umumî tedbirler meyanında yer bulacağı nazarı dikkate alı-
nırsa, düşünülen manevî mahzurlara rağmen böyle bir tarzı tesviyenin kabulü şayanı terviç bulunmaktadır.
21 Nisan 1934
Hükümet tarafından teklif edilen lâyihanın esbabı mucibesine nazaran, hesap kayitlerinde Devletin bilû-
mum vergi ve resimlerle sair varidattan 120 500 000 lira gibi mühim miktarda bakaya mevcut olduğu ve bu ba-
kayadan Cümhuriyetin ilânı tarihine kadar geçen senelere ait olanlardan mühim bir kısmım muhtelif hâdise-
ler ve sebepler dolayısile hakîki mükelleflerinin veya mahalli istifalarının bulunmalarında son derece güçlük
çekilen mebaliği teşkil ettiği ve bir kısmı da millî savaşlar sırasında acil ihtiyaçları karşılamak üzere ve o devreye
ve bir defaya mahsus olarak konulan mükellefiyeti nakliyei askeriye muafiyet ve müecceliyeti askeriye, harp
vergileri gibi muvakkat mahiyetteki fevkalâde vergilerden ve bir kısmı ise âşar, mahsulâtı arziyç, umumî istih-
lâk ve temettü vergileri gibi mülga vergilerden teşekkül ettiği zikredildikten sonra mevcut bakayanın menşe ve
mahiyetlerine ve her sene yapılan tahsilât miktarlarına göre bir kısmının terkini ve bir kısmı için de tahsillerini
temin ve mükelleflerin tediye kabiliyetlerini tahrik edecek bir tertip dairesinde bazı tahfifler yapılmasına lüzum
görüldüğü anlaşılmaktadır.
Hükümetçe lâyihanın tanziminden beklenilen faydalar:
A - Vergi kayitlerinde bir tasfiye ve ıslah yapılması,
B - Bazı tahfifler yapılmak suretile borçlarını vermek isteyen mükelleflerin tediye kabiliyetlerile mütenasip
bir borç karşısında bulundurulması,
C - Yapılacak tasfiye ve tahfifler ile tahsilât işleri için yeni bir tatbik vasıtası vücude getirmek ve bu teşki-
lâtı pürüzlü ve çok eski senelere ait alacaklar peşinde koşmaktan kurtararak memurların mesailerini hal seneleri
vergileri tahsilâtına hasretmeğe imkân vererek daha iyi neticeler almak,
D) Tahsil işlerini kolaylaştıracak ve bakayanın terakümüne mâni olacak bazı tedbirler ve müeyyedeler
vücude getirmek,
Suretinde telhis olunabilir.
Maliye encümeninin esbabı mucibesine nazaran lâyihanın:
— 513 —
1- Vergi bakaya ve iltizam bedellerinden müterakim bakayanın kısmen veya tamamen kayitlerinin ter-
kini;
2 - Yeni arazi tahriri yapılan yerlerde vergilere matrah olan kısımların tenzilâta tâbi tutulması;
3- Vergi tahsilât işlerinde yeni müeyyedeler vücude getirilmesi;
Olmak üzere üç unsuru ihtiva ettiği nazarı dikkate alınarak bu unsurların mahiyetlerine göre ayrılarak
ayrıca üç lâyiha tanzim olunmuş ve Hükümetçe teklif edilen terkin ve tahfif hükümlerinde de bu hükümlerin
hudut ve şümulünü tevsi edecek şekilde bazı tadiller yapıldığı görülmüştür.
Hükümetin esbabı mucibesinde de işaret olunduğu veçhile vergi tahfif ve terkin keyfiyetinin tevlit edeceği
mahzurların ehemmiyeti ve 1339 senesi nihayetine kadar da olsa tamamen terkin hükmünün bilûmum varidat
bakayasına ve tahfif hükümlerinin de bilhassa son senelerde ihdas edilen vergi bakayasına ve pek yakın senelere
kadar teşmilinin, borçlarını ve hatta bir misil ceza mahiyetinde olan misil zamlarını ödemiş olan diğer mükellef-
ler üzerinde bırakacağı menfi tesirler de bu tesirlerin vücude getireceği aksülâmeller karşısında, encümenimiz
pek büyük bir nezaket arzeden terkin ve tahfif üzerinde çok fazla tevakkuf etmeği, büyük bir teenni ve basiret ile
hareket etmeği muvafık bulmuştur. Diğer taraftan bütçelerde varidatın tahminlerine eski ve yeni seneler vergi-
lerinden yapılan tahsilât mecmuları nazarı dikkate alınmakta bulunduğu cihetle bakayadan mühim bir kısmının
terkini cihetine gidildiği takdirde tahsilatın bütçeye konulan muhammenatı tutmaması neticesini vermesinden de
encümenimizce endişeye düşülmektedir. Binaenaleyh yapılacak terkin ve tahfiflerin hudut ve şümulünü tetkik
ederken filiyat sahasında tevellüdü muhtemel olan her türlü sui tesirleri ve mahzurları izale ve hiç değilse tahfif
edecek bir tarzı hareket ihtiyar edilmesi lüzumuna kani olmuştur.
6 Mart 1934
Sovyetlerle 21 Kânunusani 1934 tarihinde Ankara'da imza edilip Yüksek Meclisin tasvibine arzolunan
protokol, yirmi senede kabili itfa olmak, hiçbir faiz tediyesine mahal vermemek üzere Hükümetimiz namına
açılacak sekiz milyon altın dolarlık bir kredi mukabilinde memleketin sanayileştirilmesine yarayan makine
ile alât ve levazımı tedarike imkân veren bir akittir.
*
Bir taraftan ecnebi memleketlerden külliyetli miktarda ithal olunan belli başlı mamul maddelerin ithalâ-
tını azaltmak ve diğer taraftan müstahsil çiftçinin yetiştirdiği mevaddı iptidaiyenin dahilde istihlâkini temin ve
bir kısım halka iş bularak müstehlik vaziyetine sokmak suretile dahili pazara küşayiş vererek millî paramızın
istikrarını temin yolunda mühim ve kati hatveler atmış olmak için. ham maddeleri memleketimizde mebzul olan
ve ithalâtta büyük yekûn tutan mamulâta mahsus sanayii memleketimizde kurmak Cümhuriyet Hükümeti prog-
ramının belli başlı esaslarından biri olduğu ve bu programın millî, bütçe dahilinde ifasına çalışıldığı Yüksek
Meclisçe malûmdur.
Ancak memleketi sanayileştirmek programının mümkün mertebe süratle başarılması, sanayi memleket-
lerinin bu hususta geri kalmış memleketlerin bu yoldaki hareketlerini iyi bir gözle görmemeleri bakımından, bil-
hassa esaslı bir mesele halini almıştır. İşte bu protokol bu vadide millî sermayeye yardım etmek ve bunu döviz
ihracına mecbur kalmaksızın mal tediyesi suretile yapmak itibarile çok faydalı ve mühimdir.
Krediye mahsuben alacağımız teçhizatın bedelleri yirmi senelik vade zarfında Hükümetimizce senede iki-
şer defa ve müsavi kısımlar halinde Türk lirasile yapılacak tediyelerle ödenecektir.
Ancak Sovyetler bu tediyelerden hâsıl olan paraları memleketimizden ihraca mezun olmayıp Türk malları
mubayaasına tahsis edecekler ve bu suretle satın aldıkları Türk emtiasını da Rusyaya ihraca mecbur olacaklar-
— 514 —
dır. Masrafı bize düşen hususat krediye mukabil Sovyetlerin verecekleri teçhizatın Karadeniz limanlarından
memleketimize kadar şevki ile makinelerin kurulması mütehassıs masrafı ve saire gibi memleketimizde yapıla-
cak işlerdir.
Basit bir şekle irca edildiği takdirde makanizması, bizim tarafımızdan zirai müstahsalât verilmesine muka-
bil Sovyetlerce memleketimize muhtaç olduğumuz sınai mamulâtın itasından ibaret bir ayniyat mübadelesi
şeklini arzeden bu kredi protokolü memleketimize temin edeceği yukarıda arzedilen menfaatler itibarile olduğu
kadar iki Hükümet arasında siyasî sahada mevcut olan ve gittikçe kuvvet ve resanet kazanan dostluk münase-
betlerinin iktisadî ve sınaî mesâi iştiraki sahasında da inkişafına hizmet etmeye müstait bulunması itibarile de
bir ehemmiyeti mahsusa arzetmektedir.
Sosyalist Sovyet Cümhuriyetleri İttihadı Hükümeti, Türkiye Cümhuriyeti Hükümetine sanayiinin cihaz-
landırılması için sekiz milyon Amerikan doları kıymetinde bir kredi açmağa muvafakat etmesi üzerine Türkiye
Cümhuriyeti Hükümeti ve Sosyalist Sovyet Cümhuriyetleri İttihadı Hükümeti yukarıda gösterilen kredinin
tahakkuku tarzını ve şartlarını tesbit maksadile işbu pıotokolü tanzime karar vermişler ve bu hususta murah-
hasları olarak:
Türkiye Cümhuriyeti Hükümeti:
Hariciye Vekili ve İzmir, mebusu Dr. Tevfik Rüştü Beyefendiyi,
Sosyalist Sovyet Cümhuriyetleri İttihadı Hükümeti:
Sosyalist Sovyet Cümhuriyetleri İttihadının Türkiye'de fevkalâde elçi ve murahhası M. Jacques
Souritz Cenaplarını tayin etmişlerdir.
Teçhizatın fiatleri ve birinci maddede mezkûr olup her hususî mukavelenin icap ettirdiği ihtiyaçlara göre
yapılacak işlerin ücreti iki tarafça uyuşularak tesbit olunacaktır. Bu teçhizatın fiatleri tayin edilirken iki Taraf,
mümasil teknik evsafı haiz ayni cinsten teçhizatın başlıca müstahsilleri olan diğer memleketlerde satıldığı fiat-
leri esas olarak alacaklardır. İşbu tayin keyfiyeti için, yukarıda mezkûr işlerin, fiat tesbitine esas teşkil eden si-
pariş bedeline dahil olup olmadığı tesbit edilecek fiatler de nazarı itibare alınacaktır.
Madde 5 — Sosyalist Sovyet Cümhuriyetleri İttihadı Hükümeti tarafından bu maksatla sureti mahsusa-
da. mezun kılınan teşekkül senede iki defa 30 Haziran ve 31 Kânunuevvel tarihlerinde geçmiş altı aylık müddet
zarfında teslim edilen eşyanın ihbarnamesini Türkiye Cümhuriyeti Hükümeti tarafından bu maksatla sureti mah-
susada mezun kılınan teşekküle gönderecektir. Bu ihbarnamenin tarihinden itibaren, bu siparişlere müteallik
20 senelik kredi işlemeğe başlayacaktır.
Türkiye Hükümeti, bu protokole tevfikan yapılan muhtelif mukavelelerdeki taahhütlerini, 20 sene zarfın-
da Türk lirasile tediye yapmak suretile ifa edecektir. Bu tediyeler senede iki defa ve müsavi kısımlar halinde ya-
pılacak ve işbu protokolün 6 nci maddesinin ikinci fıkrasında mezkûr şartlar dahilinde hesap edilecektir.
Bu maddenin ikinci fıkrasında zikredilen tediyeler Türkiye Hükümeti tarafından senede iki defa yani bir
evvelki senenin 31 Kânunuevveli tarihli ihbarnamede gösterilen tediyeler için en geç 30 Haziran tarihinde ve işle-
yen senenin 30 Haziran tarihli ihbarnamede gösterilen tediyeler için en geç 31 Kânunuevvel tarihinde icra edile-
cektir.
Bu suretle tediye edilen Türk liralarına mukabil Sosyalist Sovyet Cümhuriyetleri İttihadı Hükümeti, her
tediyeden itibaren 14 ay zarfında, Sosyalist Sovyet Cümhuriyetleri İttihadı arazisine ihraç edilecek Türk malları
satın almağı taahhüt eder.
Madde 6 — Teslim edilen teçhizatın faturaları dolar üzerinden yapılacak ve her fştura her defasında
şu kaydi ihtiva edecektir: "Dolar, sterlin lirasının şu kadar eczasına muadil olup (Londra borsasının o günkü
kursu) buna nazaran faturanın tanzimi günü Londra piyasasındaki fiatine göre şu kadar altına muadildir."
İşbu protokolün 7 nci maddesinin ikinci fıkrasında zikredilen taahhütlere tevfikan kredilerin ödenmesi
için Türk lirasile yapılacak tediyeler Londra, Nevyork ve İstanbul borsalarında tediye gününde Türk lirasının
dolara nisbetle vasatî kursuna göre hesap edilecektir. Dolar ile tesbit edilecek meblâğlar Londra borsasında do-
ların sterlin lirasına nazaran kursuna ve yukarıda mezkûr faturada gösterilen doların altın muadili esas tutula-
larak Londra'da ayni günkü altın fiatine göre hesap edilecektir.
Madde 7 — Türkiye Cümhuriyeti Hükümetince sureti mahsusada irae edilen teşekkül tarafından, bu pro-
tokolün beşinci maddesinin birinci fıkrasında mezkûr ihbarnamenin alınmasından itibaren on beş günlük bir
müddet zarfında Türkiye Hükümeti veya anın tarafından bu maksatla mezun kılman Vekâlet, Sosyalist Sovyet
Cümhuriyetleri İttihadı Hükümetine veya amn tarafından bu maksatla sureti mahsusada mezun kılınan teşek-
küle ihbarnamede gösterilen teslimata ait tediyeleri icra taahhütnamesini tevdi edecektir.
Bu taahhütnamenin metni Türkiye Cümhuriyeti Hükümeti veya anın tarafından bu maksatla sureti mah-
susada mezun kılınan bir şahısla Sosyalist Sovyet Cümhuriyetleri İttihadı Hükümeti veya anın mezuniyeti üzeri-
ne Sosyalist Sovyet Cümhuriyetleri İttihadının Türkiye'deki ticaret mümessili tarafından işbu protokolün meri-
yete girdiği günden itibaren iki aylık bir müddet zarfında aktedilecek anlaşmada tesbit olunacaktır.
Madde 8 — Sosyalist Sovyet Cümhuriyetleri İttihadı Hükümeti tarafından verilen teçhizat Türkiye Cüm-
huriyeti Hükümetine veya Türkiye Hükümeti tarafından bu maksatla sureti mahsusada mezun kılınmış olan te-
şekküle Karadeniz Sovyet limanlarında (Fob) teslim edilecektir. Karadeniz Sovyet limanından Türkiye'de gide-
ceği yere kadar sevk masrafı Türkiye Cümhuriyeti Hükümetine ait olup Sosyalist Sovyet Cümhuriyetleri İttihadı
Hükümetince açılan krediye dahil değildir.
Madde 9 — Bu protokol hükümleri mucibince Sovyet eşyasının teslimatı, kezalik bu protokolün beşinci
maddesinin 3 üncü fıkrası mucibince Türk mallarının ihracatı safi" muvazene haricinde icra edilip Türkiye Cüm-
huriyeti ile Sosyalist Sovyet Cümhuriyetleri İttihadı arasında ki ticarî muvazenenin hesabında nazarı itibare
alınmaz.
Madde 10 — Sosyalist Sovyet Cümhuriyetleri İttihadı Hükümeti kredi hesabına yalnız Sosyalist Sov-
yet Cümhuriyetleri İttihadında imal edilen teçhizatı verir. Türk Hükümeti, şu veya bu sanayiin kurulması ihti-
yaçları için Sovyetler tarafından verilen listeye göre Sosyalist Sovyet Cümhuriyetleri İttihadında imal edilmeyen
teçhizat parçaları satın- almak ihtiyacında bulunduğu takdirde bu mubayaalar bizzat Türk Hükümetince diğer
memleketlerden ve Sosyalist Sovyet Cümhuriyetleri İttihadı tarafından açılan kredi harici olarak icra edilecek-
tir.
— 516 —
Madde 11 — İki Hükümet tarafından bu maksatla sureti mahsusada mezun kılınan teşekküller arasında
teknik iş müşareketi (Taharriyat işleri, makinelerin kurulması, Türkiye'ye Sovyet mütehassısları gönderilmesi
il..) hususunda aktedilen mukavelelerin icrası için Sovyetler tarafından Türk arazisinde yapılan masraflar
derhal nakten ödenecek ve Sosyalist Sovyet Cümhuriyetleri İttihadı Hükümeti tarafından açılan kredi hesa-
bına geçirilmeyecektir.
Madde 12 — Üçüncü maddede gösterilen hükmî şahıslar arasında aktedilen mukavelelerin icrası sırasın-
da hadis olabilecek ihtilâflar Türkiye Cümhuriyeti İktisat Vekâletile Sosyalist Sovyet Cümhuriyetleri ittihadı
Haricî Ticaret Halk Komiserliği veya işbu protokol hükümlerine tevfikan iki Tarafça bu maksatla mezun kılı-
nan şahıslar arasında uyuşularak tesviye edilecektir.
Bu protokol tasdik edilecek ve her iki Tarafça tasdikından itibaren meriyete girecektir.
Yukarıki hükümleri tasdik etmek üzere aşağıdaki imza sahipleri bu protokolü imza ettiler ve mühürlerini
koydular.
Ankara'da 21 Kânunusani 1934 tarihinde iki nüsha olarak tanzim edilmiştir.
MUNZAM ZABITNAME
8 milyon Amerikan dolarlık kredinin tahakkukuna dair Türkiye Cümhuriyeti ve Sosyalist Sovyet İttihadı
Hükümetleri aıasındaki protokolü imza ederken iki Hükümetin aşağıya imzalarını koyan salâhiyettar murah-
hasları âtideki hususları kararlaştırmışlardır:
1- Sosyalist Sovyet Cümhuriyetleri İttihadı Hükümeti tarafından verilen kredinin, Türkiye Hükümeti
tarafından altı aylık taksitlerle Türk lirası olarak protokolün altıncı maddesinin ikinci fıkrasına tevfikan hesap
edilerek yapılacak tediyesi için protokolde derpiş edilen tarz, Türk lirasının hali hazırdaki serbest piyasa rejimi
devam ettiği müddetçe meriyette kalacaktır.
2 - Hali hazır vaziyeti değiştiği takdirde Türk Hükümeti aşağıdaki şartlar dairesinde Türk malları teslimi
suretile taahhütlerini ifaya ve krediyi itfaya muvafakat edecektir.
Türk mallarının teslimi, protokolün beşinci maddesinin ikinci fıkrasına tevfikan ve fıkradaki nisbetler
dahilinde senede iki defa icra edilecektir. Bir evvelki senenin 31 Kânunuevveli tarihli ihbarnamede gösterilen
teslimat için en geç 30 Haziran ve cari senenin 30 Haziranı tarihli ihbarnamede gösterilen teslimat için en geç
31 Kânununuevvel.
Siparişlere müteallik kredinin itfası için Türk Hükümetince teslim edilen malların listesi ve miktarı her
tediye senesi için Sosyalist Sovyet Cümhuriyetleri İttihadının Türkiye'deki Ticaret mümessilliğinin işareti üzeri-
ne senenin başında ve Sosyalist Sovyet Cümhuriyetleri İttihadı tarafından tediyeye tekaddüm eden sene zarfın-
da Türkiye'de satın alınan malların listesine göre tanzim edilir.
Siparişlere müteallik kredinin itfası için Türk Hükümetince teslim edilen malların fiatleri Türkiye Cüm-
huriyeti İktisat Vekâletile Sosyalist Sovyet Cümhuriyetleri İttihadının Türkiyedeki Ticaret Mümessili arasında
uyuşularak tesbit olunur. Bu protokole mülhak bir numaralı listede gösterilen malların fiatleri dünya fiatlerin-
den ve bu protokole mülhak iki numaralı listede gösterilen malların fiatleri de bu malların Türkiye tarafından
diğer her hangi üçüncü bir memlekete satıldığı fiatlerden daha yüksek olmayacaktır.
Kredinin ödenmesi için alınan malların kiymetleri bunların teslimi gününde doların Londra borsasın-
da Sterlin lirasına nazaran kursuna ve protokolün altıncı maddesinde zikredilen faturada mezkûr doların altın
muadili esas tutularak Londra'da ayni günkü altın fiatine göre yeniden dolar olarak takdir edilecektir.
İşbu zabıtname 8 milyon Amerikan dolarlık kredinin tahakkukuna dair protokolün mütemmim cüzünü
teşkil eder ve ayni şekilde meri olacaktır.
Ankara 21 Kânunusani 1934 tarihinde iki nüsha olarak tanzim edilmiştir.
ESBABı MUCIBE
1934 senesi bütçesinin tevazününü temin etmek üzere Hükümetçe araştırılan varidat membaları arasın-
da en mühimlerinden birisini şekerden alınan dahilî istihlâk vergisine yapılacak zam teşkil etmektedir. Hükü-
meti bu zammın icrasına sevkeden mülâhazat ve esbap aşağıda arzolunmuştur:
— 517 —
Maltım olduğu üzere 1926 senesinden itibaren memleketimizde tesis olunan ziraî sanayi şubesinden en mü-
him bir tanesini şeker sanayii teşkil etmektedir. Gümrük resimlerinin azamî derecede tezyidi ve 601 numaralı
kanunda her nevi rüsum ve tekâliften istisnası suretile Hükümetçe bu sanayie en yüksek bir himaye bahşedilmiş
ve şeker fabrikalarının inkişafını temin için hiç bit fedakârlıktan çekinilmemiştir. Bu himaye, feyizli neticelerini
vermekte gecikmemiş ve takriben sekiz sene zarfında, dahilî fabrikalardan istihsal olunan şeker miktarı tedricen
yükselmek suretile elyevm ithalât miktarına çıkmış ve hemen de dahilî piyasanın ihtiyacını tatmin edecek mik-
tarı bulmuştur. Aşağıdaki erkam bunu vazıhan gösterir:
Geçen sene Eskişehir'de yapılan yeni fabrika dahi faaliyete başladığı gibi, Turhal fabrikasının da önümüz-
deki sene içinde faaliyete geçeceği tabiidir. Sanayi umum müdürlüğünden alman malûmata nazaran, fabrikala-
rın normal faaliyetleri ve normal pancar istihsalâtile randımanları şöyle olması lâzımgelmektedir.
Uşak fabrikası da tesisatını tevsi ettiği cihetle onun da 1934 senesinde (15 000) ton olarak istihsalâtta bu-
lunabileceği anlaşılmıştır.
Bu şerait altında 1934 senesi istihsalâtı 60 000 tona baliğ olacak demektir. Memleket istihlâkâtı takriben
(50 000 - 55 000) ton olduğuna göre, fabrikalar aralarında istihsalât tahdidi yapmadıkları takdirde fazlai istih-
sale girilmesi çok tabiî bir netice olacaktır.
Dahili istihsalâtın bu suretle tezayüdü ve hemen memleket ihtiyacını tatmin edecek miktara yükselmesi,
Hazinece şekerden alınmakta olan gümrük varidatının seneden seneye azalmasını intaç etmiş ve bu miktar
1930 senesinde (17) milyon lirayı mütecaviz iken 1931 senesinde (12) milyon liraya, 1932 senesinde (8) milyon
liraya tenezzül etmiş olup 1933 senesinde de tahminî ithalât miktarının on bin ton olarak hesabı mümkün oldu-
ğuna göre bu sene alınacak varidatın 2 750 000 liradan fazla olmaması lâzımgelir. Aynı seneler zarfında dahilde
alınan istihlâk resmi miktarları da sırasile (1 050 000), (1 808,000) (2 204 000) liradan ibaret olup 1933 senesinde
takribî istihsal miktarı 55 000 ton farzolunur ise bu sene de 4 400 000 liraya baliğ olacaktır. Görülüyor ki güm-
rük varidatının tenakusu karşısında dahilî istihlâk vergisinden elde edilen varidat pek cüzî kalmaktadır. Mem-
leketin bütün şeker ihtiyacı hariçten tedarik olunsaydı gümrük varidatı her sene 15 - 16,5 milyon liradan eksik
olmayacaktı. Gerçi dahilî fabrikaların teessüsünden memleket ziraati ve ticaret sahasında mühim istifadeler te-
min etmiş olmakla bu işi münhasıran malî cepheden mütalea etmek muvafık değilse de Hazinenin bu sıkışık
günlerinde şeker sanayiinin himayesi emrinde yapılan fedakârlıklara mukabil, bu membadan Hazinenin de kay-
bettiği varidatı az da olsa telâfi etmesi çok muhik ve meşru telâkki edilmek icap eder.
Elyevm alınmakta olan kiloda 8 kuruş dahilî istihlâk vergisine bu mülâhazalara müsteniden yapılan kanun
lâyihasile dört kuruş daha zammedilmektedir. Ancak dahilde tesis olunan fabrikaların kâffesi ayni derecede in-
kişaf etmiş olmadıkları ve bazılarının henüz teessüs devresinde bulundukları da nazarı dikkate alınarak, bu ka-
bîl yeni fabrikaların da istihsaiâtı önümüzdeki senelerde göstereceği inkişaf ve faaliyete intizaren daha az resme
tâbi tutulmuştur.
Kilo başına yapılan bu zamlar, şeker sanayiini hiç bir suretle haleldar etmeyecek ve satış fiatlarına zam yap-
malarına mahal kalmadan tahammül edilebilecek bir haddedir. Filhakika dahilde oktruvanın ilgasile gümrük
resmine zammı yüzünden şeker sanayii kiloda 2,5 kuruş munzam bir himayeye mazhar olduktan başka şeker
gümrük resminin maa dara alınmasından dolayı bu resim kilo başına 27,5 değil belki 30 kuruşa gelmektedir.
— 518 —
Filhakika 50 kiloluk bir sandık şekerin resmi 13,75 liradır. Bu miktar içinde takriben 7,5 kilosu sandık darasıdır
Binaenaleyh hakikatte 13,75 lira resmi 42,5 kilo şeker ödemekte ve bu suretle kilo başına, küsürattan sarfınazar
edilir ise 32 kuruş isabet etmekte ve bu suretle dahili şekerler bu yüzden de kilo başına 2 kuruş miktarında ikinci
bir munzam himayeye mazhar bulunmaktadır. Yapılan dört ve iki kuruşluk zam, esasen gümrükteki karşılığa
tekabül edebilecek bir miktardadır. Şu hesapların delâlet ettiği mana, şekerin dahilî istihsal fiatile satış fiatları
arasındaki farkın gittikçe fabrikalar lehine inkişaf ettiğidir.
Son senede istihsalâtı memleket ihtiyacatını tatmin edecek miktara yükselten bu sanayiin, istihsalât yük-
seldikçe maliyet fiatlarında temin edeceği tenezzüller de düşünülür ve artık memlekete hariçten şeker ithalâtının
hemen hemen durmuş olacağı da nazarı- itibare alınırsa bu zammın istiksar edilecek bir halde bulunmadığı
ve atiyen dahi Hazinenin bu membadan istifade etmesini mümkün kılacak mutedil derecede olduğu kolaylıkla
anlaşılır. Bu hususta daha sarih bir fikir vermiş olmak için bir şeker fabrikasının bir kaç senelik blânçoları üze-
rinden yapılan tetkikatta muhtelif kıyemi sabitenin 1926 senesine nazaran 1932 senesinde 3, 4 misline yüksel-
diği,
görülmüştür. Bunlardan fabrika ve tesisat bedelinden 1 227 -416 lirasının da itfa edilmiş olduğu nazarı dikkate,
alınır ise sekiz sene zarfında kıyemi sabite miktarında 6 178 446 lira yeni umum yekûna nazaran üç misli bir
tezayüt vaki olduğu anlaşılır.
Müessesenin borçlarile alacaklarını karşılaştırmak suretile tevzi ettiği kâr miktarı 1927 senesinde 272 449
lira, 1929 senesinde 291 696 lira, 1931 senesinde'320 549 lira, 1932 senesinde 379 954 liradır. Müessesenin bu se-
neler zarfında ayırdığı ihtiyat akçeleri de 1929 senesinde 27 444, 1931 senesinde 69 353, 1932 senesinde 358 709
liraya baliğ olmuştur.
Görülüyor ki, müessese tesisatını sekiz sene zarfında iki misline iblâğ ettiği her sene vasati 300 000 lira
raddesinde kâr tevzi etmiş ve buna yakın miktarda ihtiyat sermayesi teşkil eylemiştir.
Zammın muhik ve mutedil olduğunu göstermek için en faideli bir nokta da şekerin maliyet ve satış fiatleri-
ni tetkik etmek olacağı aşikârdır. Şekerin maliyeti şu anasırdan terekküu etmektedir:
100,00
Bu anasırı tahlil edelim:
1927 senesinde pancarın fabrikaya maliyet fiati, kilo başına (2,45) kuruş iken 1932 senesinde kilo başına
(1,85) kuruşa düşmüştür. Vasatî sekiz kilo pancardan bir kilo şeker alındığına göre 927 senesinde bir kilo şeker
için, müessese (19,27) kuruş pancar bedeli verirken 1932 senesinde ayni miktar için (14,80) kuruş vermektedir
ki aradaki fark müessese lehine (4,47) kuruşa baliğdir.
Mamûl şeker maliyeti içinde yerli işletme malzemesi ile amele ücretlerinde de 1927 senesine nazaran bu
gün şayanı dikkat bir derecede tenakus olduğundan (4,47) nisbetindeki farkın en müsait bir hesapla kilo başına
(5) kuruş tutabileceği neticesine varmak olur. Bu itibarla şekerin kilo başına maliyet fiati 1927 senesine nazaran
5 kuruş azalmış bulunduğundan mevcut 8 kuruş resmin 4 kuruş zam ile 12 kuruşa çıkarılması lüzumlu ve adilâ-
ne olur.
— 519 —
7 Nisan 1934
Lâyihanın esbabı mucibesinde de izah edildiği veçhile şeker sanayii dahilde imale başlandığı 1927 sene-
sinden bu güne kadar yüksek terakki ve inkişaf eseri göstermiştir. Şeker sanayiinin dahilde memleket ihtiyacını
tamamen temine matuf olan bu terakki ve inkişafı her ne kadar gümrük resmi cephesinden her sene bütçe mu-
vazenesinde büyük bir açığa meydan vermiş ise de iktisadi cepheden memleket dahilinde - bilhassa fabrikaların
bulunduğu muhitlerde - köylü halk üzerinde büyük bir refah ve terakki âmili olmuştur.
İlk tesis senelerine nazaran bu gün ekim sahalarında pancar ziraatinin her sene geçirdiği tekâmül istihalesi
ve bununla miitenasiben fabrika imalâtında gösterilen yüksek dikkat ve ihtimam neticesi bir taraftan pancarın
evsafı ıslah ve randımanı arttırıldığı gibi diğer taraftan imal masarifi de indirilmeğe başlamıştır.
Bu lâyiha ile arttırılmak istenen dahilî istihlâk resminin memleketin iktisadî vaziyeti itibarile satış fiatları
üzerinde tesir yapıp yapmayacağı noktasına gelince: Fabrikaların senelerden beri geçirdiği terakki ve inkişaf do-
layısile bu farkın fabrikaların satış fiatlarını hemen bu nisbete yakın bir derecede indirilmek suretile halk üze-
rinde müessir olmayacağı neticesine vâsıl olunmuştur.
»
BÜTÇE ENCÜMENI MAZBATASı
Şeker fabrikalarının kâfi istihsal kabiliyetile dahilde teessüs etmesi bu maddenin hariçten ithali zarure-
tini bertaraf etmiştir. Ancak hariçten ithal olunduğu müddetçe bilhassa dahilde teessüs etmiş ve edecek olan
fabrikaların Himayesi maksadile alınmakta olan gümrük resminin de bundan böyle artık gümrük varidatı ara-
sında yer tutamayacağı tabiidir. Varidatın bu suretle eksilmesi fabrikaların teessüs itibarile iktisadî bakımdan
memlekete gerek ziraî sahada, gerek ticarî sahada temin ettikleri faydalarla bihakkın karşılaştırılmış olur. Diğer
taraftan da şekerin dahilî istihsali üzerinden alınmakta olan istihlâk resminin arttırılması da zarurî görünür.
Ancak bu arttırmanın nisbeti bîr taraftan teessüs eden fabrikanın yaşama ve inkişaflarına mâni olmamak ve
diğer taraftan da fiatın arttırılması suretile müstehlik üzerine rücu etmemek icap eder. Bu hususların katî suıet-
te halli memleketimizde yetişen şekerin maliyet fiatımn en gerçek ve doğru bir surette bilinmesine bağlıdır. Hal-
buki İktisat Vekâleti elindeki anasır ile bu hususu temin edemeyeceğini kestirerek ecnebi bir mütehassıs getirt-
miş ve meseleyi onun yapacağı tetkiklerin mevzuu arasına koymuştur. Ancak Hükümetin esbabı mucibesinde
beyan edildiği veçhile şekerin kilo başına maliyet fiati 1927 senesine nazaran beş kuruş azalmış bulunduğundan
mevcut sekiz kuruş resmin dört kuruş zammile on iki kuruşa çıkarılması istiksar edilecek bir hadde bulunmayıp
atiyen dahi Hazinenin bu membadan istifade etmesini mümkün kılacak mutedil, lüzumlu ve âdilânedir. İktisat
Vekili Beyefendi de mütehassısının raporunu almadan katî maliyet fiati üzerine vaktinden evvel bir hüküm ver-
meği iltizam etmemekle beraber çok galip ihtimale göre yapılan yeni zammın Hazineye fabrikatörlerin kârla-
rından ayrılarak verilip müstehlik üzerine tesir ettirilmeyeceğim beyan etmiştir.
•
22 Mart 1934
ESBABı MUCIBESI
Dört beş sene evvelki vaziyet ve şartlara göre tedvin olunan muamele vergisi kanununun bazı hükümleri-
nin tadili ve o zaman için kabulü münasip görülen ve maksadını hâsıl etmekle artık devamında zaruret bulun-
mayan bazı muafiyetlerin refi icap eylemiş olmakla bu mevzu üzerinde yeni bir lâyiha hazırlanmıştır.
Lâyihada başlıca değişik cihetler:
1 - Cari hükme göre sınai müesseselerden yalnız kuvveti muharrike kullananlar vergi mükellefiyetine dahil
olduğu halde tadilde kuvvei muharrike istimal olunmayan smaî müesseseler de vergi mevzuuna alınmıştır. Esa-
sen muharrik kuvvet istimal etmeyen sınai müesseselerin, diğerleri aleyhine bir vaziyet ihdas etmekte oldukları
şikâyet sebeplerinden biri oluyordu.
1932 sınai tahririne göre memleketimizde teşviki sanayi kanunundan istifade eden müesseseler adedi 1473
olup bunlardan 1295 i kuvvei muharrike istimal eder ve mütebakisi de diğer şekilleıde işler. Bunların istihsal kıy-
meti senevî 137,000,000 lirayı mütecavizdir. Bundan şeker sanayiine ait olanların istihsalâtı tenzil edilirse takri-
— 520 —
ben 130,000,000 lira istihsal kıymetinde olduğu anlaşılır. Bu miktardan 16,000,000 - 17, 000,000 luğu kuvvei
muharrike istimal etmeyen müesseseleıe aittir. Teşviki sanayi kanunundan müstefit olmayan müessesatın da
kuvvei muharrike istimal edip etmediğine göre tefriki mümkündür. Bunların istihsal kıymeti de 15,000,000 li-
rayı mütecavizdir. Kanunda kabul edilmiş olan muafiyet hadlerinden maada bilûmum müesseselerin vergiye
tabi olmaları bu itibarla da bir adalet lâzimesi addolunmalıdır.
2 - Kanunda evvelki ihtiyaçlara göre derpiş edilmiş olan ve her sınai müessesenin 10,000 liraya kadar olan
cirosunu muaf tutan hüküm, netice itibarile haksız ve nisbetsiz bir mükellefiyet farkı ihdas ettiği anlaşıldığı,
meselâ senelik muamelesi 20,000 liradan ibaret olan müessesenin tatbikatta ve hakikatte vergi nisbeti yüzde 5
olduğu halde cirosu 200,0000 liraya baliğ bir müessesenin vergi nisbeti yüzde 9 u geçtiği cihetle, bu muafiyet
haddinin kaldırılması muvafık görülmüş ve buna mukabil, muharrik kuvvet istimal etsin etmesin ufak
hirfet müesseseleri için muafiyet kabul olunmuştur.
3- Verginin tatbikatında, istisna hükümleri arasına giren maddeler üzerinde sanayi idaresile müştereken
yapılan tetkik neticesinde, iplik, tuğla, kiremit fabrikaları imalâtı ve gümrük tarife kanunu veya diğer kanunlarla
gümrük resminden muaf olarak ithal olunan maddelerle, bunların dahilde imal ve istihsal edilen muadil ve mü-
masilleri hakkında şimdiye kadar tatbik olunan muamele vergisi muafiyetin kaldırılması mümkün ve lâzım
olduğu kanaati hâsıl olmakla istisna maddesi bu esas "dahilinde tanzim ve demir sanayiine ait imal ve tamir
müesseselerinin vaziyeti de tahdit edilmiştir.
4 - Mevcut kanunun 5 inci maddesinde, sınai müesseselerce yapılan .mamul eşya içindeki mevaddı iptida-
iyenin tayini ve bu miktardan tenzilât yapılması suretile matrahın tesbiti derpiş edilmişti. Her sene Maliye ve
İktisat Vekâletleri marifetile müştereken tanzim ve İcra Vekilleri Heyetince tasdiki lâzımgelen ve mevaddı ipti-
daiye tenzilât miktarını gösteren cetvel üzerinde sanayi idaresile müştereken yapılan tetkikte, bugünkü vaziyetleri
itibarile satış kıymetlerinin tenzilâta tâbi tutulmasında zaruret olmayan bazı maddelerin tefriki ile, diğerlerinde
bir kere mamul eşyadaki iptidai maddelerin tayini, sonra da bundefn tenzilât icrası suretile matrahın iki hesap
ameliyesile tayini yerine, yapılmakta olan tenzilât haddlerinin baliği bulunarak ve yapılacak muamele daha basit-
leştirilerek yeni bir cetvel tertip olunmuştur.
5 - Kanun, satış kıymetini matrah ittihaz ettiğinden tamirhane, boyahane gibi müesseselerin muamele
vergisinde matrahın tayininde ihtilâf çıkmakta ve mükellefin zarar etmesi ihtimali melhuz bulunmakta olduğun-
dan muayyen hususlarda ücretin vergiye matrah olması şekli derpiş ve kabul edilmiştir.
6 - İthalât eşyasında, yahut mamul maddelerde kıymetin tayininde zuhur edebilecek ihtilâflar, mevcut
hükümlere göre bir çok merasim takip etmekte ve halli uzun zamana tevakkuf etmekte idi. Bu gibi ihtilâfların,
daha salâhiyetli heyetler marifetile ve daha az müddet zarfında halli çaresi aranmış ve lâyihaya bunu temin ede-
cek surette hükümler konulmuştur.
7 - Banka ve bankerlerin yaptıkları muamelât dolayısile muhtelif namlarla aldıkları mebaliğ meyanında,
nisbetinin tayini müşkil olan aciyonun binde bir olarak kabul ve hesaba esas ittihazı münasip görülmüş ve ban-
kalardan bir kısmının hariçle yaptıkları muameleler dolayısile aldıkları mebaliğin de vergi mevzuu dahilinde ol-
duğuna işaret edilmiş olmak üzere maddei kanuniyedeki fıkra " bilûmum muameleler " şeklinde
tavzih olunmuştur.
8 - Ve nihayet lâyihaya, verginin tahakkuR ve tahsilinde gerek fertler ve gerek Hazine hukukunu sıyanet
edebilecek surette muhtelif vaziyetlere uygun gelecek sarih hükümler konulmuştur.
Tadilât kanunun bir çok yerlerine sirayet ettiği cihetle bir kül halinde yeni bir kanun mevzuu addolunarak
lâyiha ona göre tanzim olunmuştur.
24 Nisan 1934
Encümenimiz tuğla ve kiremit fabrikalarının kâfi derecede himaye gördüğü ve adi tuğla harmanlarına
rekabet yaptığı ve muafiyetin devamı için hiç bir sebep olmadığı hakkında Hükümetin verdiği izahatı kâfi gör-
müş ve muafiyet listesine ithal etmemiştir.
Meri kanunla mutlak surette muaf olan demir sanayiinin iptidaî maddelere ufak bir şekil vermekten iba-
ret bulunduğu hakikaten sanat sayılabilecek bir şey olmadığı ve mükellefiyetin müsavat kaidesini ihlâl ettiği ve
esasen tarife kanunlarile bu sanayiin kâfi derecede himaye gördüğü ve maddei iptidaiye payı olarak satış kiy-
metlerinde tenzilât icrasına Maliye ve İktisat Vekâletlerinin salâhiyetli olmasına göre de demir sanayiinden hi-
mayeye mühtaç olanlar için ayrılacak iptidaî maddeler payını ayırırken lüzumlu himayelerin esirgenmeyeceğ
— 521
Hükümetçe izah edilmiş ve encümenimiz buna binaen demir sanayiinin mutlak surette vergiden muaf tutulması-
na taraftar olmamıştır.
Meri kanunda maddei iptidaiyesi ne olursa olsun biljtmum ip ve iplik fabrikaları muafiyet mevzuuna da-
hil bulunmuş iken lâyihada muafiyet ilmelik hali ipliği ile ip, sicim ve halat imalâthanelerine hasredilmiş veri-
len izahata göre bütün ip ve iplik imalât hanelerinin istisnalar meyanına alınmasına lüzum olmadığı ve
maksadın ev sanayii cümlesinden olan halıcılık ile kenevir sanayiinin himaye ve inkişafı olduğu anlaşılmış ve
(D) fıkrasına kenevir kelimesi ilâvesile Hükümetin teklifi aynen kabul olunmuştur.
Hükümetin teklifinde istisnalar meyanından çıkarılan matbaalar mamulâtının ne tahdidine ve ne de büs-
bütün kaldırılmasına memleket irfan ve ihtiyacını nazara alan encümenimiz taraftar olmamış, istisnalar meya-
nına (J) fıkrası olarak bütün matbaalar mamulâtı fıkrası ilâve edilmiştir.
Altıncı maddenin (A) fıkrası sınaî müesseselerde vergi matrahı mamulâtın satış kıymeti olduğunu zikret-
tikten sonra mükerrer vergiye mâni olmak için ya ithal veya diğer bir fabrikada imal dolayısile muamele vergi-
sine tâbi tutulmuş mevaddı iptidaiye payı olarak mamulâtın satış kıymetinden tenzili lâzımgelen miktarı bir Cet-
vel ile tesbit etmiş ve kanuna bağlamıştır.
Memleketin muhtaç olduğu sanayii bir an evvel tesis etmek için elzem olan iptidaî maddeler muafiyeti ka-
nuna bağlı bir cetvel ile tesbit edildiği takdirde vakit vakit değişecek vaziyetlere göre yeni tedbirler almak im-
kânının önüne geçilmiş olduğu gibi atiyen teessüs edecek muhtelif sanatlar için mevaddı iptidaiye payı tenzil et-
mek imkânı da kalmayacağı ve mevaddı iptidaiye payı tenzilinde sadece mükerrerlik esası olmayıp gümrük
himayesi de nazara alınmak lâzım geleceği ve mevaddı iptidaiye muafiyetinin mutlak bırakılması değil, kazanan
ve kazanmayan sanayi şubelerine göre değişmesi zarurî olduğu mütalea olunarak meri kanunda olduğu gibi
Maliye ve İktisat Vekâletlerinin her sanat şubesinde iptidai maddeler payı olarak tenzili lâzımgelen miktarları
gösterir bir cetvel tertip ve ilân etmesi kararlaştırılmış ve her sene cetvelin, tertibini kabul etmek elzem olan is-
tikrara mâni olduğu yolundaki itirazlara her sene cetvel yapmak demek mutlaka her şeyi değiştirmek demek
olmayıp bir an gözden geçirmek demek olduğu mütaleasile iştirak edilmemiş ve fıkra bu sebeplere binaen yeni
baştan kaleme alınmıştır.
ESBABI MUCİBESt
Malûmu samileri olduğu üzere asrımızda bütün kuvayi hayatiye ve mesaliki siyasiyeye hâkim olan iktisat
cereyanlarının nâzımı ve heyeti içtimaiye halinde yaşayan bir millet efradının hidematı umumiyelerini tanzim
ve idare ile mükellef Devlet teşkilâtının en ehemmiyetlisi teşkilâtı maliyedir. Asayişin temini, hukukun ihkakı,
adaletin neştü temini, servetin tezayüdüne ve esbabı rafahın tevesşüüne hâdim olacak umuru nafıanın meydana
gelmesi, memlekete ahalisinin nuru irfanla tezyini için müessesatı ilmiye küşadı, sıhhati umumiyenin vikayesi,
hatta icabı halinde vatanın müdafaa ve muhafazası dahi Devlet hazinesinin vüsatine bağlıdır. En faydalı bir işin
ifa edebilmesi, en mübrem bir ihtiyacın elde edilmesi vesaiti maliyenin tedarikine, teşkilâtı maliye ve usulü he-
sabiyenin intizam ve mazbutiyetine mütevakkıftır. Bir memleketin teşkilâtı maliyesi ne kadar itina ile tesbit ve
temin olunursa o heyeti içtimaiyeyi terkip eden ahalinin saadet hali de o derece müemmen olur. Medeniyetin
terakkisile Hükümet vezaif ve masarifi de tezayüt etmekte olduğundan her Devlet varidatını arttırmak fakat
ayni zamanda en müsmir ve mübrem hususatına sarfetmek mecburiyetini şiddetle hissetmektedir. Varidatı Dev-
leti arttırmak için memleketin derecei tahammül ve kabiliyeti tetkik edilerek menabii varidat ona göre intihap
olunduğu, vergilerin nisbet ve şekli cibayeti halkı ve memleketin inkişafı iktısadiyesini tazyik etmiyecek bir şekle
konulduğu ve buna mümasil tedbirlere tevessül edildiği gibi varidatı en müsmir ve mübrem hususata hasretmek
için de muamelâtı maliyenin murakabe altında bulunması varidat ve masarifi Devletin bütçelerle kabul edilen
ı esaset dairesinde icrası usul ittihaz edilmiştir.
Bütçe tanziminden maksat, varidat ve masarifi Devletin daima göz önünde bulundurulması, murakabe
edilmesidir. Binaenaleyh murakabe, bütçenin millet meclisleri tarafından tasdikile başlar ve hesabı katî kanunu-
nun kabulile hitam bulur. Kısmı azamı milletten vergi suretile alınan varidatı Devletin hidematı umumiyeye tah-
sisini irae eden bütçeyi kontrol etmek ve alınacak vergilerin nisbetini, miktar ve eşkâlini ve tahsil edilecek vari-
datın ne gibi hidemata, ne suretle sarfedildiğini tasdik ve murakabe eylemek milletin hakkıdır. Hakimiyeti milli-
yenin en esaslı bir safhai tecellisidir. Zamanımızda en tabiî ve masunuttaarruz telâkki edilen bu hakkın istihsali
için milletler asırlarca mücaüdele etmişlerdir.
— 522 —
Hemen bütün siyasî ihtilâllerin amillerini para meselesi, bari tekâlif altında ezilen milletlerin mukavemeti
teşkil eder. Milletler hukuku tabiiye ve siyasilerinden bütçeyi tasdik, vergiye muvafakat:hakkına en ziyade ehem-
miyet vermişler ve en evvel bunun istihsali için uğramışlardır. Hakimiyeti milliyeyi temsil etmekte bulunan par-
lâmentoların nüvesi de bu hakkın istihsali için yapılan mücadelât sırasında tekevvün ve tekemmül etmiştir.
Vergiye muvafakatlarınm istihsali için davet edilen millet murahhaslarından, ahali mümessillerinden mü-
rekkep heyetler, parlâmentoların başlangıcını teşkil eder. Mükellefinin muvafakatim istihsal etmeksizin vergi
tarhetmek cüreti her zaman halkın mukavemet ve ihtilâlini müeddi olmuş hatta Amerika'nın ilânı isyan ile İn-
giltere himayesinden kurtulmasına vesile vermiştir.
Millet Meclisleri, alınacak vergileri, varidatın muhammenatmı masarifi Devletin envamı tayin ve tesbit
eder. Malî kanunları kabul, bütçeyi ve hesabı katî kanunlarını tasdik eylerler. Millet Meclisinin fasıl, fasıl kabul
ve tasdik eylediği bütçe hudut ve fusuliinün tecavüz edilip edilmediği murakabe olunmazsa, Millet Meclisinin
bütçeyi tasdik etmesinin, binaenaleyh hakimiyeti milliyenin rüknü olan bütçe kontrolünün manası kalmaz.
Bütçeye müteallik teferruat ve tatbikatı Millet Meclisinin bizzat ve bilfiil takip etmesine imkânı maddî görülme-
diğinden bu vezaifi mühimmeye muavenet etmek üzere hemen her memlekette Divanı Muhasebat unvanlı mües-
seseler teşkil olunmuş, bütçenin hudut ve fusulü için bekçi olarak ikame edilmiştir.
Divanı Muhasebat,, bütçenin tatbik ve icrası esnasında vazifei murakabesini ifa eyler ve neticede hesabı
katîi umuminin muamelâtı vakıa ile mutabakatını tasdik ve teyit ve bu suretle Meclisi milliye karşı bütçe tahsi-
satının tarzı istimalinden dolayı mesul bulunan Vekillerin tayini mesuliyetleri hususunda beyanı mütelaa eder.
Bundan maada ekseri memleketlerde Divanı Muhasebata salâhiyeti hâkimanenin en mühimlerinden olan hakkı
kaza da verilmiştir.
Hulâsa Divanı Muhasebat, varidat ve masarifi Devlet için murakıp, muamelâtı hesabiye için hâkim ve
âmiri itaların bütçe icraatına karşı müstantık vaz ve mevkiindedir. Hukuku esasiyei Devlete müteallik bu dere-
ce mühim vezaifi ifa etmekte olan Divanı Muhasebat bir çok salâhiyetlerle teçhiz edilmiş, hemen her memlekette
Heyeti icraiyeden müstakil addolunmuştur.
Bazı memleketlerde doğrudan doğruya heyeti teşriiyeden ahzi kuvvet ederek, bir kısım hükümlerde de
azanın lâyenazilliği veya azil ve nasplarınm heyeti teşriiyeye ait olduğu kabul edilerek vaziyeti mahsusası takviye
ve tarsin kılınmıştır. Teşkilâtı ve vezaifinin sureti icrası her memleketin ananat ve ihtiyacatına göre tesbit edilmiş
ise de müşterek esasları mevcuttur.
Türkiye'de Divanı Muhasebat 1281 tarihinde tesis edilmiş, teşkilât ve vezaifi ekserî ahkâmı halen meri 1295
tarihli kararname ile tayin olunmuştur. Bu kararname Divanı Muhasebata, yalnız mal memurlarının hesabatını
rüyet ve muhakeme ve nazır hesaplariie hesabı umumii katiyî tetkik ve tatbik ederek mutabakat beyannamesi
ita salâhiyetini vermekte idi.
1326 senesinde tanzim ve 1328 senesinde tadil edilen ve elyevm ahkâmı meri bulunan usulü muhasebei
umumiye kanunu muvakkatinin 29 ve 30 uncu maddelerile de masarifi Devletin kablettediye Divanı Muhase-
batça Vize'si usulü vazedilmiştir.
İstanbul Divanınca vize muamelesi yalnız merkez masarifine tatbik edilebilmiş iken Meclisi Âlinin izhar
buyurduğu vecih ve arzu dairesinden 340,341 seneleri bütçelerile kabul buyurulan kadrolara müsteniden kolor-
du ve fırka merkezleri veya muamelâtının vüsat ve ehemmiyeti nazarı dikkate alınmak şartile yirmi beş vilâyet-
te kablessarf vize muamelesinin ifası için murakıplar ikame edilmiş ve bu suretle bütçe yekûnunun yüzde sekseni
kablessarf murakabeye tâbi tutulmuştur.
Meclisi Âlinin 31 mart 1341 tarihli içtimaında kabul ve Riyaseti celileden tebliğ buyurulan takrirde Diva-
nı Muhasebat teşkilât ve vezaifine dair yeni bir lâyihai kanuniyenin ihzar ve tanzimi emir buyurulmuş olmasına
binaen usulü muhasebei umumiye ve Divanı Muhasebat kanunlarımızın mehazi olmak itibarile Fransa, kables-
sarf mürakabeyi ve teşkilât ve kavaidi maliyenin en yenilerini kabul etmiş olan İtalya, keza kablessarf vize usu-
lünü tatbik etmekle beraber doğrudan doğruya Meclisi Âlinin müntehap ve parlâmentoya merbut bir Divanı
Muhasebata müteallik olan Belçikanm mevzuatı kanuniyesi ve usulü murakabesi yakından tetkik edildi.
Düveli mütemeddinede tesis edilen ve şayanı takdir bir intizam ile cereyan etmekte olan murakabe usulle-
rinin aynen nakil ve tatbikinden ise memleketimizin taksimatı mülkiyesi, vüsati, vesaiti nakliye ve muhaberesi
pek farklı olduğu için senelerden beri takip edilmekte olan usulü hesabiye ve murakabemizin verdiği tecrübeler
de göz önünde bulundurularak Avrupa sistemlerinin iht'iyacatımıza göre tadilen kabulü tercih olunmuştur.
Cumhuriyet rejimile Teşkilâtı Esasiye kanununun 100 üncü maddesinin sarahati mutlakası dahilinde Dev-
let hesaplarının Büyük Millet Meclisi namına murakabe ve tetkiki için umumi, mülhak, mahallî bütçelerin bir
kanun maddesi hükmünde olan her faslında mevzu tahsisat miktarlarile sarfiyatın tâbi olacağı usul ve kavaidi
gösteren ve 1927 senesinde tanzim kılınan muhasebei umumiye kanunu ve bu mevzua taallûk eden sair kanun-
ların hüküm ve şartlarına göre murakabe ve hesaplarına bakmak üzere 1295 kararnamesinin ölçü olarak kulla-
nılmasından pek çok yanlışlıklar tahaddüs eylediği müşahede edilmektedir.
Divanı Muhasebat Cümhuriyet kanunlarından âzamî surette istifade ederek içtihat ve kıyas suretile müşkül-
leri halle çalışmakta ve bunun için de büyük emek ve gayretler sarfeylemektedir. Maamafih, esastaki noksanlık
sebebile bir gün milyonlara baliğ olan ilişik kararına karşı bir müddet sonra vesikaların veya Hazine kayitleri-
nin ibrazile beraet kazanan muhasiplerin adedi az değildir. Bunun Devlet hesabına manevî zararı ise âşikârdır.
Zaten icrasına da Büyük Millet Meclisinin memur bulunduğu bu kanunun miistacelen bu sebeplere binaen
müzakeresile 1295 kararnamesinin meriyetine nihayet verilmesi lüzumu ehemmiyetle arzolunur.
2 - Bu kanun lâyihası bundan evvelki intihap devresinde alâkadar encümenlerin tamamen tetkikinden ge-
çerek umumî heyete arzedilmişse de müzakere edilemeden intihabın yenilenmesile bu lâyiha da yeni baştan ikin-
ci defa olarak tetkika alınmıştır.
Mazbataya bağlı cetvelden anlaşılacağı veçhile 1930 senesinde Divanı Muhasebat (623) muhasibin hesap-
larile meşgul bulunduğu halde 1931 senesinde tütün, müskirat inhisarlarının mülhak bütçe ile idare olunmasın-
dan 58 muhasip hesabı daha ilâve olunarak bu miktar 668 hesaba çıkmış ve ! 932 senesinde muhasip adedi bir
miktar daha artarak 677 hesaba baliğ olmuş ve 1933 senesinde inhisar idarelerinin birleştirilmesi yüzünden 17
hesap tasarruf edilerek 660 hesaba inmiştir.
ESBABı MUCIBE
Hükümet namına vukubulacak müzayede ve münakaşaların tarzı icrası hakkında muhtelif tarihlerde ko-
nulan hükümler müteferrik ve mütenakız olduktan başka hakikî ihtiyaca göre de noksan olduğundan 1340
tarihinde muvazenei umumiye kanunun 16 ıncı maddesine istinaden Hükümetçe tanzim edilen bir talimatname
ile ve 1341 tarihinde de müstacelen müzakere ye kabul edilen 661 numaralı münakaşa ve ihalât kanunile Hükü-
met alış ve satışlarının mümkün mertebe salim bir şekle ifrağı düşünülmüş ve temine çalışılmış ise de işbu ka-
nun dahi bu günkü ihtiyacı karşılayabilmekten çok uzak bulunmaktadır.
1341 tarihinden sonra memleketimizde ukudata ve muamelâta ait adlî kanunlarda mühim değişiklikler
yapılmış ve bundan başka gerek teşkilât ve gerek muamelâtı Devlet daha modern esaslara istinat ettirilmiş ol-
duğu halde bu devlet mubayaa ve satışlarının idaresi büyük bir eksiklik olarak kendisini gösteriyordu.
Mevcut kanun ihtiyacı hakikiye göre çok noksan görüldüğünden memleketin bu günkü ve âti ihtiyaçları
düşünülerek ve 1340 tarihinden beri tatbikatta rastlanan güçlükler göz önünde tutularak yeni bir kanun lâyihası
tanzimine zaruret hissedilmiştir.
Bunun için bazı memleketlerde tatbik edilen hükümler tetkik ve memleketimize faydalı görülenleri kabul
ve hükümleri meyanına ithal edilmek suretile münakaşa ve ihale kanunu lâyihası tanzim ve takdim edilmiştir.
Bu lâyihada Devlet alış ve satışları için tatbik edilecek usul ve kaideler ve ilân hususlarile tabi olduğu şart-
lar tatbikatta tereddüdü mucip olmamak üzere çok vazih ve tafsilâtlı hükme raptolunmuş ve bilhassa büyük
işlere yüksek kapitallerden başka ufak sermayeli ciddî teşebbüs erbabının da iştirak edebilmesini temin etmek
ve Devlet alış ve satışlarile taahhütlerini memleket çocuklarına yaptırmak ve binnetice paramızı memleket
içinde alıkoymak için teminat hakkında taliplere eski kanuna nisbetle daha müsait davranmak suretile derç ve
teklif edilen esaslar, bu lâyihanın ruhlu hükümlerini teşkil etmektedir.
10 Nisan 1934
ESBABı MUCIBE
Bir Devletin en mühim unsurunun nüfus olduğu muhakkaktır.
Her nevi iktisadî, içtimai ve siyasî inkişaflar da bu unsurun adet ve vasıfça tekâmülüne bağlıdır.
— .524 —
Nüfus işlerinin bu itibarla arzeylediği ehemmiyete binaendir ki 1927 senesinde yapılan umumi tahrirle
memleketin pek çok senelerdenberi meçhul bulunan nüfus miktarı tesbit olunmuştur. O zamandanberi sekiz
seneye yakın bir zaman geçmiş bulunuyor.
Tahrirden sonra nüfüsumuzun miktarında vukubulan artmanın derecesini tayine imkân görülememiştir,
çünkü tahrirden sonra her sene ölen ve doğanların miktarını bilmeğe bugünkü idarî teşkilâtın elinde bulunan
kayitler ve umumî şerait müsait değildir. Bu sebeple, hakkında yekdiğerinden çok farklı tahminler yapılan hali
hazır nüfus miktarımızı bilmek için umumi bir sayım ameliyesine ihtiyaç vardır.
Doğum ve ölüm vakayiinin hesap suretile nüfus tezayüdünü anlamak kabil olmuş olsaydı bile nüfusun
evsaf itibarile olan tahavvülât ve tekâmulâtını öğrenmek için yine tahrir icrasına ihtiyaç vardır. Zira nüfusun
sıhhî ve hayati bünyesini ifade eden cins ve yaş terekkübatı, iktisadî bünyesini gösteren meslek itibarile inkısam-
lar, içtimaî vaziyetini gösteren tahsil derecesi hali medenî terekkübatı gibi malûmat ancak umumi bir tahrir ile
kabili temindir.
Bu zaruret dolayısiledir ki hali medenî ve nüfus sicillâtı pek muntazam olan ve bu sayede nüfus tahriri
yapmaksızın nüfus tezayüdünü takip eden memleketler bile beş veya on senede bir nüfusun bünyesini ve umumi
vaziyetini anlamak için büyük masraflar ihtiyarile tahrirler yapmaktadırlar. Bu husus memleketimizin girdiği
büyük inkilâp ve inkişaf yolunda nüfus kütlemizin evsafça pek seri ve mühim tahavvülâta ma-uız bulunacağı tabiî
olduğundan bu tahavvülâtı vazıhan müşahede ve tesbit etmek Devletin ve milletin faaliyetini tanzimde çok fay-
dalı olacaktır.
Bundan maada, Devlet vazifesi ile fert mükellefiyetlerinin isabetle takibi için bilinmesi lâzımgelen "milli
gelir"in hesabı hususunda Âli İktisat Meclisi tetkikat icra ederek millî gelir şemasını tanzim etmişti. Bu şemanın
doldurulabilmesi için lâzımgelen bir çok rakamların hesabı nüfus tahriri neticelerine istinat ettirilmek icap
ediyor. Tahrir yapılmadıkça Devletçe ehemmiyetli addedilen millî gelirin hesabı da mümkün olamayacaktır.
17 Nisan 1934
ESBABI MUCİBE
Ankara şehri Cumhuriyet Hükümetinin merkezi olarak intihap edildiği sıralarda şehir ve civarı ovaları-
nın sulamaya olan ihtiyacının temini teemmül edilerek iptidaî istikşaflar yapılmış ve bu meyanda Ankara'nın
şimali şarkisinden geçen Çubuk çayının üzerine bir bent inşası ile havzaya düşecek yağmurlarla çayın feyezan-
larından toplanacak sulardan istifade edilmesi şeklinde icap eden tetkikata geçilmiş ve Ankarâ'ya 12 kilometre
mesafede Abacılar hanı civarında mezkûr çay üzerinde maruz şekilde bir bent inşası kararlaştırılarak Birinci
Kânun 1929 tarihli mukavele ile inşaat işi müteahhidine ihale edilmiştir.
Mezkûr barajın evvelce tahmin edilemeyen bir çok sebeplerle temelin, ancak zemin seviyesine nisbetle
34 metre aşağıda atılabilmesi ve bu yüzden inşaat kütlesinin pek ziyade artması neticesi olarak baraj; itibarî
irtifatı olan (104) rakamına nazaran 11,5 metre daha aşağıda kalmış ve buna mukabil mukavelesi ile muayyen
ihale bedeline kanun ile müsaade edilen yüzde 20 si ilâve edilerek ceman (2 789 000) küsur lira sarfedilmiş ve
eldeki tahsisat da tükenmiş olduğundan inşaat dahi durdurulmuştur.
Ankara şehri içme su ihtiyacı için şimdiye kadar istifade edilen membaların şehrin hal ve istikbaldeki inki-
şafına göre ihtiyacı temin edemediği cihetle kurak mevsimlerde duyulan su kıtlığının önü alınmak üzere Kızıl-
ırmak ve Sakarya'dan veya Çubuk barajından su celbi de düşünülmüş; yapılan tetkiklerden Kızılırmak ve Sakar-
ya'dan su getirilmesi pek külfetli ve masraflı olacağı anlaşılarak barajın ikmali halinde şehir suyunun da bura-
dan temini daha iktisadî ve emin olacağı neticesine varılmıştır.
İçme suyu için şimdiye kadar mahsus kanunlarla verilmiş olan tahsisat ile yapılmış ve yapılacak inşaata
müteallik olarak yapılan hesabat neticesinde gerek başlanılan inşaat için ve gerek barajdan su getirileceğine göre
ferşedilecek borular ve suyun tasfiyesi için yapılacak filtre havuzları masarifine verilmek üzere (863 000) liraya
ihtiyaç görülmektedir.
Bu ihtiyacata ait paranın mecmuu birleştirilince. (2 363 000) liraya baliğ olur. Merbut kanun lâyihası bu
maksatla tertip ve takdim kılınmıştır.
— 525 —
ESBABı MUCIBESI
Madde 1 — 65 seneden beri Aydın şirketinin kendi usul ve teamüllerine göre işletilmekte olan bu hatta
mubayaa tarihinden itibaren Devlet demiryollarında tatbik edilen nizam ve tarifelerin tatbiki halinde bu hattın
ifa edegelmekte olduğu nakil hizmetlerini bir müddet için felce uğratacağı düşünülerek bu hattı Devlet Demir-
yolları şekline koymak için bir intikal devresi ihdası muvaffık görülmüştür.
Madde 2 — Şimdiye kadar anonim bir şirket halinde idare edilen Aydm hattının bu nevi şirketlerin teş-
kilâtına göre kurulmuş olan idaresinde bundan sonra bazı değişiklikler yapılması zarurî olduğu ve artık Devlet
Demiryolları idaresine bağlandıktan sonra bir kısım memurların ve bilhassa yüksek ücret alan ecnebi memurların
yerlerine Türk memurlar ikame edildikten sonra bu gibi memurların hizmetine nihayet verilmesi lüzumu göz önü-
ne alınarak bu madde konulmuştur.
Madde 3 — Devlet Demiryolları İşletme idaresinin 935 senesi bütçe kanununun Aydın hattı mukavelesi-
nin Büyük Millet Meclisince tasdikinden evvel meriyete gireceği düşünülerek bu madde yazılmıştır.
Madde 4 — 934 takvim senesinde 2 300 000 lira varidat veren bu hattın 935 senesinde Afyon-Antalya
hattına aid inşaat malzemesi ile hattın bazı mıntıkalarında yeni kurulan sanayi müesseselerinin vereceği fazla nak-
liyat nazarı itibare alınarak 935 senesi varidatı (2 500 000) iki milyon beş yüz bin lira olarak tahmin edilmiştir.
Madde 5 — Bu madde hükmü geçen sene mubayaa edilen İzmir-Kasaba ve şubeleri hattının tesellüm ve
tasfiyesi hakkındaki kanunun hükümlerine uygundur. Fazla olarak Devlet Demiryolları hizmetine geçen memur-
lara sıhhî yardım bakımından bir hükmü ihtiva etmektedir.
Madde 6 — Hükümetçe inşa edilmekte olan Afyon-Antalya hattının içine aldığı Aydın hattı parçasını
Devlet Demiryolları tipine irca etmek için yapılması zaruri olan bazı masrafların Devlet Demiryolları bütçesi ile
bir alâkası olmaması lazımgeleceğine gore bu hususun bir madde ile tesbit edilmesi lüzumlu görülmüştür.
21 Nisan 1934
ESBABı MUCIBE
1932 senesi bidayetinde, bütçede tevazün temin edebilmek üzere alman tedbirler arasında bir sene müd-
detle ihdas edilen muvazene vergisinin müddeti, görülen lüzum ve zaruret üzerine bir sene daha uzatılmıştır.
Ayni lüzum ve zaruretin devamı dolayısile müddetin yeniden bir sene daha uzatılması için işbu lâyiha
hazırlanmıştır.
Muvazene vergisi kanunu zarurî masrafları vergiye tâbi tutmayı istihdaf etmemiş ve ancak bankalar,
imtiyazlı anonim şirketler gibi büyük malî müesseselerin memur ve müdürlerine hakikî ve zarurî ihtiyacın fev-
kinde verdikleri günde 15, 20, 30 lira gibi yüksek yevmiyelerinde mukannen aylık istihkaka munzam bir
istihkak teşkil ettiği düşünülerek bu kabil yevmiyelerin vergi mevzuu haricinde kalmamasını teminen maddeye
kayit konulmuştur.
Diğer cihetten Devlet memurlarına verilen harcırah yevmiyeleri de bu vergiden istisna edildiğine göre, hu-
susî müesseseler tarafından müstahdemlerine verilen seyahat yevmiyelerinin vergiye tâbi tutulmasından müte-
vellit adaletsizliğin de bu tadilâtla izalesi istihdaf olunmuştur.
ESBABI MUCİBE
Cihan tarihinde büyük muhaceret sellerini ve akıntılarını yapan ırkların başında Türkler ve Turanı ka-
vimler olduğu malûmdur.
Çiftçiliğin ve demirciliğin babası olan ve kapladığı her kıtaya medeniyet götüren Türkün eski zamanda
ve Orta Çağda tezahürleri görülen temsil kudreti asarı bakiye ile medeniyet tarihile sabittir.
Osmanlıların istilâ devirlerinde Türkün temsil ve inkişaf kudreti, Orhan Gazinin koyduğu esaslara ve Fa-
tihin kanunlarına göre kurulan idare teşkilâtından devşirme usulünden zeamet nehcinden (Regime Feodal) ara-
zinin usulü zapt ve tasarrufuna dair mevzuattan da siyasî nüfuz ve hukukî müeyyede alarak imparatorluğun te-
vessü ettiği ülkelerde unsuru aslî olan Türkü hâkim kılmağa ve muhitini Türkleştirmeğe ve en geniş hudutlarda
uç beylerinin, dirlik sahibi sipahilerin yurtluk ve ocaklık sahibi Türk aile zümrelerinin, tımar ve zeamet erbabı-
nın etrafında Türk kolonilerinin vücut bulmasına hizmet etmişti.
Hilâfetin Osmanlılara intikali din ve mezhep gayretleri ve muharebeleri, Müslümanlığın ciheti camia ye-
rine geçmesi, islâmlaşan nüfus kütlelerini ve ahalisi Müslüman olan memaliki meftuhayı Türklüğe temsile mâni
teşkil ediyordu. Kanunî Süleymanın kanunlaıile İslâm dinine mensup bulunan fakat Türk harsına temessül et-
miyen bazı taife ve zümrelere ve aşiretlere eski zeamet teşkilâtında bazı tadiller ve muvazaalı şekiller vücude ge-
tirilerek hususiyetler ve imtiyazlar tanınıyor, hatta bu imtiyazlar aşiret reislerine, beylerine verilmekle kalmıyarak
voyvodalara da teşmil olunuyordu ki bunların tasfiyesi Osmanlı saltanatının devre devre eriye eriye tamamen
dağılışına kadar neticelenememişti. On yedinci asır bidayetlerinden itibaren askerî ve siyasî mağlûbiyetler neti-
cesi Osmanlı ülkelerinin hududu gerileyip daraldıkça yabancı hakimiyet altında yaşayamıyan ve müstevli hükü-
metlerin takip ettikleri siyaset yüzünden memleketlerini terkederek ana vatana iltica eden muhacir kafileleri üç
asırdan beri tevali etmiş durmuştur.
Tanzimat Türk ve İslâm camiaları yerine din, lisan, ırk ve hissiyatı mütehalif unsurların halita halinde teş-
kil ettiği içtimaî heyeti (suni bir Osmanlılık camiası) altında tutmağı iltizam etti.
Dinî ve emperyalist saltanatın memlekette idame ettiği idarei mutlakanm bünyesi esasen millî temsil siya-
seti tatbikma gayrimüsaittir. Mutlakiyet kendi varlığını birbirleriyle anlaşamıyan unsurların yan yana bulundurul-
malarına ve birbirleriie bağdaşmamalarına ve kaynaşmamalarına istinat ettiriyordu Onun için muhtelif kıtalardan
gelen muhacir unsurlar hane hane Türk kasaba ve köyleri içine dağıtılarak eritilip temsil edilmeleri maksadı hiç
bir zaman istihdaf edilemezdi. Muhtelif vilâyetlere gelen bu halk blok halinde müstakil köy ve mahalle teşkil et-
mek üzere yerli Türklerin arasına bir ihtilâf unsuru olarak katılırdı. Bunlar yıllarca kendi dillerile mütekellim
kaldılar. Bütün Osmanlı devrinde Türkçeyi ana dili olarak beniseyemediler. Türk ırkına ve harsına mensup
muhacirler bile blok halinde ayrı yerleştirilmek yüzünden ırkdaşlarına bütün bir Osmanlı devrinde ısınamadılar,
gittiler. '
Osmanlı hükümetinin muhacirin meselesile resmî surette iştigali Kırım muharebesinin ferdasına tesadüf
eder. O tarihten Meşrutiyete kadar kâh müstakil, kâh muhtelif makamlara (Şehremaneti, Zaptiye Nezareti, Da-
hiliye Nezareti) merbut olarak teşkil kılınan muhacirin komisyonları ve idareleri umumiyetle harp gailelerini ta-
kip eden zamanlarda İstanbula ve vilâyetlere akın eden muhacir ve mülteci kafilelerinin sevk, iaşe, ibateleri ile
meşgul oldu. Bunların Türk harsına ve milliyetine temessülü hiç bir zaman nazara alınmadı.
Aşiretleri kendi hallerine bırakmak, hatta reis ve ağalarının aşiret üzerindeki nüfuzlarını takviye etmek ve
onları ağalar ve beyler vasıtasile Hükümete bağlamak gerek birbirleriie ve gerek meskûn halk ile aralarındaki ih-
tilâf ve münaferetleri beslemek ve idame etmek idarei mutlakanın başlıca siyaseti idi. Eski ve yeni Osmanlı ida-
resinin bütün kanunları, fermanları ve fetvaları aşireti, ağalığı, beyliği, tıpkı asrımızda bir komün idaresi muh-
tarlığı ve belediye reisliği şeklinde görmüş ve tanımıştır. Meşrutiyetin ilânından ve Balkan harbinden soma
Dahiliye Nezaretine merbut muhacirin idaresinin faaliyeti arttı.
Balkan harbinde ve Umumî harpte istilâya uğrıyan memleketler halkından hicret ve iltica edenlerin barın-
dırılması için günü gününe acil tedbirler almak mecburiyeti Devletçe esaslı bir iskân siyaseti takibine imkân bı-
rakmadı :
— 527 —
Lozan sulhunun aktini ve Cumhuriyetin teessüsünü müteakip muhacir, mübadil, mülteci ve harikzede yüz
binlerce halkın sevk, iaşe, iyva ve iskânları zarureti karşısında ihdas olunan Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti
ve bilâhare İskân Müdüriyeti Umumiyesi geçirmiş oldukları felâketler itibarile muhtelif sıfat ve isimleri taşıyan
bu vatandaşlara evvelâ ailelerile birlikte hayatlarını sıyanet edecek tedbirlerle yardım etmek, saniyen zarar ve
ziyanlarını bir dereceye kadar telâfiye medar olacak kanunî tertipleri tatbik eylemek yolunda yıllarca uğraştı
ve sekiz sene süren mübadele, teffiz, temlik işlerinin intacı hakkında geçen sene Büyük Millet Meclisinin kabul
ve tasdikına iktiran eden 1771 numaralı kanunun tatbikatile bu işlerin de katî tasfiyesi tam bir senede ikmal edil-
di.
Bu dokuz yıl zarfında Cümhuriyet Hükümetince hal ve tesviyesine muvaffakiyet elveren dahilî, haricî bir
çok meselelerden sonra normal bir sistem tahtında millî bünyemizi korumağa, sağlamlaştırmağa mütecanisleş-
tirmeğe ve millî harsımıza ve muasır medeniyete daha ziyade intibakları matlup olan nüfus kütleleri üzerinde
müsmir bir surette Devlet eli ile işlemeğe Türk nüfusunu kemiyet ve keyfiyetçe inkişaflandırmağa müteveccih
bir nüfus siyaseti takip ve tatbikına sıra gelmiştir.
1927 umumî nüfus tahriri, takibi muktazi nüfus ve iskân siyasetinin esaslarını tesbit için kıymetli adedî
malûmatı vermektedir. Vatanın nerelerinde ne nisbet ve keyfiyette nüfusa ihtiyacı olduğunu göstermektedir.
Memleketimizde nüfus asgarî 2, azamî 147 arasında tehalüf etmekte ve kesafeti kilometre başına muhtelif vilâ-
yetlerde vasatî kilometre murabbaına 18 adam isabet eylemektedir. Millî istihsali artırmak ve kıymetlendirmek
için mevcut nüfusumuzu hem hariçten gelecek ırkdaşlarımızla artırmağa, hem de dahilde üreyip türemek imkâ-
nının münselip olduğu dar maişetli muhitlerden kurtarılarak arazisi geniş mıntıkalarda ırkı kuvvetlendirecek
ve iktisadî refahı artıracak sahalara nakledilecek vatandaşlar arasındaki fazla tevellüdatla ve sıhhî uygunsuz
olan yerlerden kurtarılarak müsait mahallere kaldırılacak nüfus kütleleri arasında vefiyatın azalmasile ve top-
raksız halkın toprak sahibi edilmesile inkişaflandırmağa ihtiyaç vardır.
Bu suretle iskân işi haricî ve dahilî iki safha arzeyler ve dahili iskân safhası temdin ve temsil, memleketin
muhtelif coğrafî, iklimî, iktisadî şartlan haiz mmtakalarda nüfus kesafetlerini tanzim ve tevzin hususlarını da
tazammun eder.
Bu maksatları temin için merbut iskân kanunu projesile millî nüfus siyasetimizin esaslı, ilmî ve uzunca bir
devre zarfında muttariden tatbiki mümkün olacak veçhile amelî bir programa istinat etmesini istihdaf ediyoruz.
Millî hars ve medeniyetimize temessülü matlup olan nüfus kütlelerile temsil kudretini haiz olan nüfus
anasırının konuş vaziyetleri ve iskân ve ikameti gerek maddi şerait, gerek millî bünyemizin korunması nokta-
sından mahzurlu olan olan mahallerin ayrılması lüzumu nazara alınarak memleket dahilinde 1, 2, 3, 4 numaralı
iskân mıntıkalarının İcra Vekilleri Heyeti kararile tesbiti ve numaralı mıntıkalara Türk nüfusunun teksifi,
2 numaralı mıntıkalara temsili matlup nüfusun nakil ve iskânı, 3 numaralı mıntıkalann hariçten gelecek ve kud-
reti maliyeleri muayyen haddin fevkinde olan Türk muhaciri için serbestçe iskânlarına tahsisi, 4 numaralı mıntı-
kalar da iskân ve ikametin meni için Meclisten salâhiyet istihsali teemmül olunmuştur.
Haricî iskân safahatı cümlesinden olarak hariçten gelecek muhacirlerin sıhhî, içtimaî, medenî ve harsî
evsafa müsteniden kabul şartları ve tescil muameleleri tesbit ve kabul edilmiyecek olanlar hakkında hükümler
tasrih edilmiştir.
Dahilî iskân safahatı cümlesinden olarak çingene, göçebe, yürük ve aşiretlerin iskân şeraiti derpiş olunmuş,
aşiretlerin hükmî şahsiyetleri ve şimdiye kadar muhtelif şekil ve namlar altında müktesep hak halini almış olan
aşirî teşkilâta ait her türlü müddeiyatı selp ve ilga edecek hükümler lâyihaya derç ve cemedilmiş ve bunların filen
ve maddeten inhilâlini temin edecek tedbirlerin tatbiki için Hükümete salâhiyet alınması istenmiştir.
Yine dahilî iskân safahatı cümlesinden olarak ana dili Türkçe olmıyan nüfus terakümlerinin menine ve
mevcutlarının dağıtılması şekillerine ve bu suretle hars vahdetinin korunmasına ait tedbirlerin ittihaz ve tatbiki
için Hükümete kanunî salâhiyet alınması düşünülmüştür. Bu meyanda ecnebilerin köylerde tesisi ikamet edeme-
mesini ve şehir ve kasaba hudutları dahilinde ecnebi nüfusu addedinin umumî nüfus yekûnunun yüzde 10 unu
tecavüz eyliyememesini mutazammın hükümler tedvini ile millî bünyemizi korunması derpiş edilmiştir.
İskân işleri şimdiye kadar geçirdiğimiz tecrübelerde olduğu gibi fevrî olmayıp program dairesinde işlemesi
derpiş olunduğuna göre Devlet bütçesinden bu husus için ihtiyar olunacak fedakârlığın mukannen asgarî bir
miktara bağlanması ve bu miktarın bütçe temevvüçlerinden biıınisbe masun tutulması zarurî görülmüş ve verile-
cek tahsisatın işin hususiyetinin istilzam ettiği şekilde Ziraat Bankası eli ile devri sarfı ve Hükümetçe imkân
bulunduğu surette iskâna ait uzun vadeli taahhütlere girişebilmek iizere kanunî salâhiyet istihsali muvafıkı müta-
lea Olunmuştur.
— 528 —
Bu göç 8 günden başlayarak ardı arası kesilmemek üzere binlerce yıl sürmüş ve her akın karanlıklara
bürünmüş olan batı toprakları üzerinde yaşayan soylara ışık ve uyanıklık getirmiştir.
Orta Asyada iç denizlerin, ırmakların, çayların çekilip kuruması ve kum dalgalarının ucu bucağı olmayan
yerleri doldurması ile ortaya çıkan bu akın, bütün göçleri batıya iki yoldan yürütmüş idi. Bu göçler Avrupa, Ön
Asya ve Afrika'yı kaplayarak bugünkü medeniyetin temellerini kurmuşlardı. İşte ilk göçenler bu Türklerdir.
Bu yürüyüş, İsa doğumundan altı bin yıl önce başlayarak bu güne kadar böyle gelmiştir. Sonra Türkün
bir başka ve özlü gücü daha vardır ki yerleştiği yerde parlak bir medeniyet kurar, çabuk ürer ve üreyince de
ateşli ülkü eri olduğu için ileri atılır, ülkeler açarak dört çevreye yayılır ve her yayıldığı yere medeniyet ışığı
götürür. İşte (Milletler kapusundan) girerek on biri yıldanberi, tarih, bu büyük milleti hep bu serpiştirmek işile
uğraşırken buluyor. Bu yürüyüş, önüne kattıklarını ite kaka ileri sürerek, çok yerlerde onlarla karışarak, çok yer-
de onları eline alarak böyle sürüp gitmiştir. İşte Türk soyundaki öz benlik sevgisi, bu göçebe yaşayışının çok yer-
de bu güne kadar bu yönden yürüyüp gitmesini ortaya çıkarmış ve bu gün gördüğümüz Türkmen, Yürük gibi
oba ve oymakiar böylece kalmıştır.
En son Anadolu içinde kurularak Trakyadan Tuna, Vistül kıyılarına yayılan Osmanlı imparatorluğu ir-
kilmeğe başlamıştı. Bu gerileyiş oralara yayılanların adım adım ana yurda dönmelerile yeni bir göç işi çıkmıştı.
Aşağı yukarı üç yüz yıla yaklaşan bu ana yurda dönüş ve toplanış daha önce bir düzen içinde, bilimli bir yolda
olamamıştır. Oralardan Türklerin bu geri dönüş işine ise, artık ileri atılış gücünü yitirerek irkilen Osmanlı im-
paratorluğu, hiç kulak asmamıştır. Hele Moskof ve Avusturya savaşlarından sonra geçenler, Anadolu ve Trak-
yaya doğru gelirken üst üste ve kendi isteklerile şurada burada yurt tutmak üzere rast gele bırakılmış, onların şu
dönüş ve yer tutuşuna bağlantılık gösterilmemişti. Ancak Kırım savaşından sonradır ki (Muhacirin İdaresi)
kurularak bu işe Hükümet el koymuştur. Ancak bu muhacir işi çok çetin olmakla beraber yurdundan ayrılmış
olan bir kalabalığı kendisine yabancı gelen bir yere yerleştirmenin neler istediğini azıcık düşünmekle anlamak ko-
laydır. 1877 den beri Bulgaristan'dan, Romanya'dan, Sırbistan'dan, Yunanistan'dan, Rusya'dan ve daha başka
ülkelerden akıp gelenlerin Türkiye ülkesinde hiç bir düşünceye bağlı olmayarak gelişi güzel yerleştirilmelerinin
Türk kültürü için ne kadar acıklı bir iş olduğunu son kurtuluş ve kalkınış savaşlarında içinden anlamadık
kimse kalmamıştır. Hele büyük akından sonra yurtlandırılmayarak Yürük, Türkmen denilen katıksız Türklerin
başı boş kışlak ve yaylaklarda gezenti kılığında bırakılmaları bu yiğit ve güçlü Türklerin öz soy kardeşlerine
ve bunların onlara verebilecekleri sağlamlık, duygu ve düşüncede uyanıklık yönünden çok, pek çok ek-
siklikler olmuştur. Gelenleri hemen geçinecek ve yaşayacak düzlüğe getirerek onları Türklüğün büyük varlığı
içinde eritip benliklerini Türk Benliğine katmak gerekliği, yok olan Osmanlı imparatorluğunu bir gün için
düşündürmüş bir iş değildi.
Doğu sınırlarında dönüp dolaşan gezici oymakları ise, (İskân Aşair) idaresi hiç düşünmedi. Muhacir yer-
leştirme işi sade insan çoğaltmak işi değil iken o idarenin düşündüğü bundan bir adım bile öte geçmemiştir. En
son (Ümmetçilik) düşüncesi Türk varlığında toplanacak kültürlü ve ülkülü yurttaşları değil, bir inanda bulunma-
sı istenilen değişik dilli ve değişik ülkülü ve'düşünceli insanları istediği içindir ki bu yurtta yer tutmuş olanlar
Türke hep aykırı gözle bakmışlardı. Hele dinde bir, dilde ayrı yapmacık Osmanlıların Balkan've cihan savaşların-
da, ona her şeyini vermiş ve onu bir kardeş, bir yurtdaş gibi görerek kendisinden hiç ayrı tutmamış ve Devlet ya-
nında en yüksek kata kadar çıkarmış olan Türke ne kötülükler yaptıklarını görmekle ne kadar yerindiğimizi unut-
madık, yurdumuza gelen dinde bir ve dilde ayrı olanlar, uçmakları imrendiren en güzel yerlere yerleştirilmiş ol-
makla beraber bir çok eşi buluömaz verimli topraklan bunlara dağıtmakta bir kötülük sezilmemişti. Bu yerleş-
tirme ve dağıtmada yerli Türkler gelenlere bin bir türlü yardım ederek onlara göçmenin güçlüklerini unutturmağa
çalıştıkları gibi ellerinden gelen her türlü iyiliği yapmaktan da bir gün için vaz geçmiş değil idiler.
(İslâm camiasında) olan bu göçenlerin bir çoğu Türk soyu ile inanda birleşik idiler. Ancak bir gün için Türk
kültürüne girmemişler idi. Hep kendi türe ve göreneklerine bağlı kalmakla beraber işin en kötüsü de artık yirmin-
ci asrın yüksek sesle istediğini anlatmasına yol olmayan dil lehçelerini de bırakmamışlardı. Bunların dilleri, oba
dilini bir adım öteye geçmemiş ve işlenmemiş dil olduğu gibi bunu bırakmamakta kendileri ayak direyip durmuş-
lardır.
Muhacir yerleştirmede gözetilmesi gereken işlere böylece yer vermeyen yok olan Osmanlı İmparatorluğunun
kötü gidişlerinden birisi de yalnız bu yığılıp gelenleri şuraya buraya oturtmak veya kendi kendilerine yer bularak
i
— 529 —
oturmak yüzünden ortaya çıkan yakışıksız işlerdir. Bu gelenler üzerinde Devlet buyuruğunun gevşek olması bu
karışıklığı ortaya çıkarmıştır. Bu güne kadar muhacir işleri için konulan kanunlar, emirler, nizamlar, talimatlar
muhacirlerin yollu ve yordamlı yerleştirilerek bunları eksiksiz Türk varlığına katamadığı gibi Devletin de bu yüz-
den çektiği güçlüğü ortadan kaldırmamıştır.
En son Lozan andı ile Türk Cumhuriyeti ülkesine getirilenlerin böyle bir kalabalıkla içeri alınmaması işi
Hükümeti bu muhacir işine sıkıca bağladığı gibi büyük yararlı kanunlar ve talimatlar yapılmasına da yol açmıştır.
Bununla beraber bütün bunlar göz önüne alınarak şimdi ana yurt dışında kalmış soydaşlarımızı artık içeri
almak ve şu geniş topraklarımız üzerinde onlara yurt tutturmak tavı gelince işin kılığı çok değişmiş ve eldeki
kanunlar bu büyük' işi eksiksiz başaracak bir yolda olmadığı için dört yanını düzeltip toparlayacak bir kanun
yapılması gerekli görülmüştür.
Bu gün yurdumuzda (762 736) kilometre murabbı toprak ve on yedi milyon nüfus bulunmaktadır. Kilo-
metre murabbaına (22,3) nüfus düşüyor.
Yurdumuzun şöyle böyle üçte biri dağlık ve çorak olup üçte ikisi çiftçiliğe elverişli bulunmaktadır. Verim
kabiliyeti bu üçte ikide her yerde bir değildir. Her yerde bir olmamakla beraber nüfus kesafeti de verim kabili-
yetlerine göre meydana gelmemiştir.
Doğu Karadeniz boylarında nüfus kesafeti dağlık da olmasına rağmen (68) ve Batı Karadeniz boylarında
(32) dir. Kesafet Marmara havzasında (35), Trakya'da ve Çanakkale vilâyetinde (25), Gediz ve Menderesler hav-
zasında (38), Orta Anadoluda (22), Akdeniz havzasında (18) ve Gavur dağlarile Fırat arasında (Malatya, Maraş,
Gazi Antep vilâyetlerinde), (22), Birinci umumî müfettişlikte (11) ve doğuda (Erzincan, Gümüşhane, Erzurum
ve Kars vilâyetlerinde) (15) tir.
Görülüyor ki, memleketin en kesif kısmı doğu Karadeniz mıntıkası Ordu, Giresun, Trabzon, Çoruh vilâ-
yetleridir. Düz yerleri çok az olan ve hemen dik sırtları işlenen bu vilâyetlerde halkın istifade edebildiği topraklar
yerin yansım dahi tutmamaktadır. Öteki yarısı ya Devlet ormanı veya yalçın taşlık ve sarp dağlıktır.
İstifade edilen toprağa göre burada kesafet kilometre murabbama 136 dan fazladır. Sulaklı vadisi gibi bazı
kısımlarında ise kesafet kilometre murabbaına (254) adedini de geçer Ayni zamanda buralarda topraktan istifa-
de sırf insan koluna inhisar etmiştir. Hayvan ve makina kuvvetinden istifade asgarî derecededir.
Memleketin Doğu Karadeniz mıntıkası gibi iç Anadolu mıntıkalarında da yer yer çok kesif sahalara tesa-
düf olunur. Muhtelif sebepler ve hele kuraklık dolayısile sulak vadilerde insanların fazla kesafet yaptıkları göze
çarpar.
Birinci umumi müfettişlik mıntıkası mevcut nüfusun en az iki katını ister. Bilhassa Murat havzası ve Van
gölü etrafı bom boştur.
Kars vilâyeti, Erzurum ve Erzincan vilâyetleri 4e nüfusa muhtaçtır.
Akdeniz havzası verim kudretine göre daha hayli nüfus çekebilecektir. Bilhassa zeytincilik ve fıstıkçılık ve
meyvacılık ihyasile dağların etekleri ve üzerleri de birer mamure haline girebilir.
Verimdeki tenevvüü ve kudreti çok olan Menderesler ve Gediz havzaları henüz dolmuş sayılamaz.
Trakyada bu gün kesafet (25) tir. Halbuki Balkan harbi önünde bu kesafet (48) bulunuyordu. Bu gün nü-
fusunun yarıya yakın miktarını kaybetmiş bulunan bu mıntaka, daha Balkan harbi önünde o eski kesafeti zama-
nında bile, yarım milyon muhacir yerleştirilmeğe elverişli görülmüştü. Buradan daha dağlık olan ve Türklerle
meskûn bulunan Garbi Trakyada nüfus kesafeti bu gün (103) bulunmaktadır.
Orta Anadoluda boş yerler haylidir. Ancak kuraklık tehlikesi içinde bulunan bu kısımda sulama tertibatı
yapmadıkça isabetli yerleştirmeler yapılmış sayılamaz. Bunun için buralarda yapılabilecek yerleştirmelerde yer-
leştirilenlere en az geçim verecek miktarda sulak toprak vermeyi düşünmek mecburiyeti vardır.
Memleketimizde Karadeniz, doğu mıntıkasından hiç başka bir yerde toprak darlığı yoktur. Bilâkis çok yer-
lerde daha hariçten kol gelmesine ihtiyaç vardır.
Yapmacık Osmanlı topluluğunun bir gün için Türke vermediği bu geniş soluk almayı, Türkiye Cumhu-
riyeti kendisi için en yüksek, en değerli ve en büyük bir amaç yapmıştır. Osmanlı İmparatorluğu Türkü, baş-
ka soylar kazancına çalıştırarak onu yükseltmeyi kendisine ve yaşatmak istediği gemsiz buyrukçuluğuna nasıl
bir çürük temel edinmiş idise, Türkiye Cumhuriyeti de bütün olgunluğunu Türk varlığından alarak onun dışın-
da hiç bir şey görmemek üzere öz benliğini milletine dayamakla yükselmektedir. Bunun içindir ki Osmanlı İm-
paratorluğu, değişik ve çetrefil dil söyleyenlerin içinde çalışkan içi dışı ayrı kalmış kümeler kılığmdaki insan
kalabalıklarının birbirini anlamamaları ve anlaşamamalarında nasıl kendi eğri yaşayışım korumak istiyor idise,
Türkiye Cumhuriyeti de ancak gönül ve kafa birliği ile dil birliğini göz önüne alarak bir soyun tek çocuğu
— 530 —
saydığı Türklüğün iç ve dış güçlerini biletip yükselterek her şeyi ancak bu büyük Türke bağlamayı kendisine
ülkü ve amaç yapmıştır.
Bu kanunu yapmaktaki temel de bu düşüncedir. Yalnız muhacir getirerek yerleştirmek düşüncesi bu ka-
nunda yer tutmuş değildir. Burada en canlı ve köklü düşünce yapılacak iş, yerleştirmenin bilgi yolunda yapılmış
olması ile beraber binlercp yıldan beri dönüp dolaşan dağınık Türkleri topraklayarak artık bu göçebe yaşayışına
bir son vermek ve kültür işini kökiirtden kesmek için buraya açık ve kestirme kurallar konmuştur. Ötedenberi
Türk kültürüne uzak kalmış olanların ülkede yerleşerek onlara Türk kültürünü benimsetmek için Devletin yapa-
cağı işler bu kanunda açıkça gösterilmiştir. Türk bayrağına gönül bağlamamış iken Türk yurttaşlığını, kanunun
ona verdiği her türlü haklan kullanmakta onları, Türkiye Cumhuriyeti uygun göremezdi. Bunun içindir ki, bu
gibileri Türk kültüründe eritmek ve onları Türk oldukları için daha sağlam yurda bağlamak yollarını bu kanun
göstermiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinde, Türküm diyen herkesin bu Türklüğü Devlet için belli ve açık ol-
malıdır. Burada Devlet, hiç bir Türkün Türklüğünden bir soluk işkillenmek istemez. Bunları Türk Büyük ben-
liğinde yerleştirip eriterek bir kardeş ve yurttaş varlığı yaratmak istemiştir.Burada en sarsılmaz temel kökünü
yaşamak bilgisinden alarak kurulmuş olan yurt bilgisidir ve kanun yalnız bunun üzerinekurulmak istenilmiştir.
Bunun içindir ki: Devletin düşüncesi yalnız muhacir getirip yerleştirmek olmadığını başlangıçta anlatmıştır.
7 Mayıs 1934
ESBABI MUCİBE
İktisat Vekâletinin ilk teşkilâtı saltanat devrinde Nafıa Nezaretine tali bir hizmet olarak raptedilmiş, daha
sonra ticaret ve ziraat işleri tevhit edilerek uzun müddet müstakil bir nezaret olarak çalışmıştır. O zamanlar
Osmanlı Hükümeti millî şuurdan ve şuurlu bir .iktisat siyaseti takibi için lüzumlu olan istiklâlden mahrum idi.
Kapitülâsyonlar ise serbest mübadeleci bir iktisat politikası esaslarını millî unsur aleyhine kuvvetli bir şekilde
tesis ve memleketin bütün iktisadî menfaatlerinin istismarını ecnebi unsurlara tahsis eylemiş bulunuyordu. Bu
devirlerde ne ticaret, ne ziraat ve ne de sanayi hayatımızda memleketin iktisadî kalkınması imkânlarını ihzar
edebilecek müsbet bir iktisadî siyaset takip ve tatbikine imkân görülememiş ve ne de hayatını ancak haricî
istikrazlarla temin etmek gayesini güden saltanat hükümetlerinin faaliyetlerinde böyle bir düşünce yer bulabil-
mişti. Meşrutiyetin son devrelerinde ve bilhassa umumî harbin son senelerinde bazı iktisadî teşebbüslerde millî
iktisat mefkuresi tesisine uğraşılmış ise de umumî harbin bir felâketle nihayet bulması üzerine ani tarzda meydana
getirilen bu teşkilât da kısa bir zaman zarfında yıkılmıştır.
Millî iktisat mefkûresi Türkiye'de millî Hükümetle doğmuştur. Lozan muahedesile memleketin her sahada
istiklâl bütünlüğünü temin etmiş olan millî Hükümet milletin iktisadî hayat ve faaliyetile yakından alâkadar
olmuş ve daha ilk kuruluş devresinde memleketin iktisadî hayatının tezahüratında nâzımlık rolünü ifa etmek
üzere İktisat Vekâleti iinvanı altında müstakil bir Vekâlet tesis eylemiştir. Unvan ve iştiğal sahaları itibarile
muhtelif istihale safhaları geçirmiş olan bu teşekkül halen bazı tadilât ve ilâvelerle o zamanki teşkilâtını muha-
faza eylemekte bulunmuştur.
Cihan ve millet iktisadiyatının normal addedilebilecek bir devresin.n mahdut ihtiyaçlarını karşılamak
maksadile kurulmuş olan bu teşkilâtın son beş sene zarfında cihan iktisadiyatında müşahede edilen büyük ikti-
sadî inkılâp ve buhranlar muvacehesinde bu günkü ihtiyaç ve icaplara uygun ve bilhassa memleketin iktisadî
inkişafına şamil bit surette yardım edebilecek bir şekilde tevsi ve takviyesindeki zaruret âşikârdır. Bu zaruretten
mülhem olaıaktır ki, iktisadi varlığımızı genişletecek ve millî refah seviyesinin tedricen yükselmesine yardım
edecek olan bu teşekkülün iktisadî ilim ve tekniğinin ana prensiplerine uygun bir plân dahilinde vücude getiril-
mesi yüksek bir ülkü olarak göz önünde bulundurulmuştur. İktisat Vekâletinin bu gün her zamandan ziyade
teşebbüs ve sây erbabına faideli bir surette rehber olmağa çalışması, belli başlı ihraç mallarımızın ihracını teş-
kilâtlandırması, ecnebi memleketler bilhassa Türk mallarına mahreç olan memleketler tarafından sık sık değiş-
tirilmekte ve yeniden alınmakta olan her nevi tedbir ve mevzuatı çok yakından takip ederek ona göre icap eden
mukabil tedbirleri ittihaz etmesi, iç ve dış pazarlarda Türk mallarının sürümüne azamî menfaat ve muvaffakiyet
teminine gayret etmesi ve ona göre yeniden teşkilâtlanması icap etmektedir.
Kısaca denebilir ki bu teşekkül Türk milletinin iktisadî mesaisinde memleketin kudretli ve bilgili bir
erkânı harbiyesi vazifesini üzerine alacaktır ve beynelmilel iktisadî varlık mücadelesinde memleket ve milletin
hayati menfaatlerinin korunmasını temin edecek ve memleketin bilûmum müstahsilleri, işçileri, sanayicileri, tüc-
carları, madencileri, bankacıları, velhasıl memleket servetinin teşkil, inkişaf ve muhafazası işlerinde vazife almış
olan vatandaşlarla sıkı bir teşriki mesai imkânlarını meydana getirecek ve bu sahada vatandaşların kanunen
— 531 —
kendilerine bahşolunan hak ve menfaatlerini rencide etmeksizin kendilerine faideli bir surette rehberlik etmeğe
çalışacaktır. Vekâlet diğer taraftan da memleketin sanayileşme programını mazbut, muttarif ve rasyonel ka-
ideler altında takip ve icra zaruretinden mülhem olarak arzettiği yüksek millî menfaatler ve icap ettirdiği geniş
sermaye ihtiyacı ve tazammun eylediği yüksek fen ve bilgi kabiliyeti itibarile Devletin bizzat tesisini üzerine aldığı
iktisadî teşekkülleri Sümer bank vasıtasile idare ve kredi, sanayi ve ticaret teşebbüstleri sahiplerine ve binnetice
memleket lehine azami randımanı temin suretile. iktisadi sahada takibi icap eden katî istikamet ve veçheyi tayin
ve bunları teknik esasların icaplarına en uygun surette ihzar ve sevk ve idare siyasetini bulup tatbik etmekle
mükellef bulunacaktır. Bu gayeye erişmek için İktisat Vekâleti icap eden bilcümle tedbirleri vaktinde almağa ve
bunları tam bir şuur ve istikametle tatbik etmeğe muktedir bulunmalıdır. İktisat Vekâleti bu işleri ancak madde
ve ihtisas esaslarına dayanan, bilgili ve görgülü unsurlarla mücehhez ve faaliyetinin genişlik ve ehemmiyetile
mütenasip bir teşkilâta malik olduğu takdirde başarabilecek ve bu suretle Türkiye Cumhuriyetinin millî, iktisadî
varlığını tarsin hususunda kendisine terettüp eden büyük ve yüksek vazifeyi tamamile ifaya muktedir olabilecektir.
Vekâlet teşkilâtına dahil idare ve memur ve müstahdemlerin görecekleri iş ve vazifeleri ayrı ayrı ve bütün
teferruatile gösterir bir nizamnamenin tanzimi lüzumlu görüldüğünden kanunun neşri tarihinden itibaren nihayet
bir sene zarfında Vekâletçe bir nizamnamenin tanzimi mecburiyeti ayrı bir madde olarak kanunda zikredilmiştir.
Teşekkül ve tatbikatı itibarile henüz olgun bir tecrübe devresi geçirmemiş bulunan Türkofis ve ölçüler teşkilâtı
ayrıca bir kanun ile tesbit edilinceye kadar İcra Vekilleri Heyetinden musaddak muvakkat kadrolar ile idaresi
münasip görülmüş ve bu maksatla muvakkat madde ilâve edilmiştir.
İlk hamlede Nafıa Vekâletine merbut olarak vücude getirilen demiryol inşaat daireleri, bilâhare Hükümet
elindeki demiryollarımızı işletmek üzere teşekkül eden umumî idareye bağlanmış ve bu suretle inşaat ve işletme
işleri 1931 Haziranına kadar müştereken tedvir edilmişti.
Bir taraftan inşaları devam eden hatlara ilâveten yeniden demiryol ve limanlar' inşasına girişilmesi ve diğer
taraftan inşaat ve işletmenin yekdiğerinden ayrı bir iş ve her birinin mühim birer bütçeye sahip olması bunların
müstakil birer teşekkül halinde bulundurulmasını icap ettirmiş ve bu suretle demiryol inşaat dairesi ayrılarak Ve-
kâlete bağlanmış ise de teşkilâtı bu güne kadar (E) cetvellerile tertip olunan muvakkat kadrolarla idare edilmek-
te idi. Demiryol inşaat işlerinin halen-aldığı vüsat ve bu işte çalışan unsurların ihraz eylediği kudret ve kabiliyet
ile gerek Devlet ve gerek şirketler elinde bulunan demiryollarının alt yapılarının ayni şekil ve kabiliyette olma-
larını temin için bakımlarının bir elden idare ve murakabelerindeki lüzum ve ehemmiyet, bu dairenin daimî bir
teşkilâta ithal edilmesini icap ettirmiş.
Son zamanlarda münakalât işleri, yabancı memleketlerin ekserisinde müstakil teşekküller ve hatta Vekâlet-
ler vasıtasile tedvir edilmektedir. Memleketimizde inkişaf devresinde bulunan nakliyat işleri henüz bir Vekâleti
işgal edecek derecede olmamakla beraber, hiç olmazsa ayrıca bir daire tarafından tanzim ve idare edilmesi zaruri
görülmüş ve bu daireye demiryollar ile beraber karada, havada, iç sularda işleyen makineli nakliyat vasıtalarının
birbirini tamamlayacak surette çalışmalarını temin edecek vazifeler tevdi edilmiştir. Bu vazifelerin başında demir-
yolların işletme işleri bulunduğundan Umum müdürlük imtiyazlı demiryollarından başka Devletin en mühim
müesseselerinden biri olan Devlet demiryolları işletme idaresi muamelâtının murakabesi ve bilhassa memleketin
iktisadiyatında mühim âmillerden olan umumî tarife ve seyrü hareket işlerinin tanzimi ile alâkadar tutulmuştur.
Şoseler, köprüler, binalar reisliği Vekâlet bünyesini teşkil eden aksamın en mühimlerinden biri olup bina
işlerinin de ilâvesile vazifesi tevsi edilmiştir. Memleketimizde mevcut bulunan ve yapılmakta ve yapılacak olan
bu yüksek ve mühim köprüler Umum Müdürlüğün işleri arasında en ileride bulunmaktadır. Cumhuriyetin en
feyizli eserlerinden olmak üzere memlekete muhtelif cihetlerinde genişlikleri, şiddetli akıntıları ile geçit vermeyen
ve binlerce vatandaş hayatının mahvolmasına sebebiyet veren sular üzerinde bir hayli köprü kurulmuş ve böylece
programları dairesinde daha mühimlerinin kurulmasına devam edilmekte bulunmuştur.
Şoselere gelince: Bunlar memleketi örmekte olan demiryollarını besleyecek kan damarları mesabesindedir.
Yol şebekesinin mükemmeliyetledir ki, bir memlekette nakliyat kolaylaşır ve halk daha ziyade kaynaşır. Halbuki
memleketimiz yol şebekesinin arzettiği perişani manzara şimdiden en kuvvetli tedbirler almak lüzumunu gös-
termektedir. Buna binaen her şeyden evvel mühim mevkileri, sahilleri, istasyonları birbirine ve demiryollarına
bağlayacak mürettep devamlı ve şaşmaz bir programa ihtiyaç dergârdır. İşte bu sebeplerledir ki, şose ve köprüler
işi de mahsus bir baş müdürlüğe verilmek üzere kanuna geçirilmiştir.
İşbu reislik vazifelerine bina işlerinin de ilhakı bu günkü hâlin icabatı neticesidir. Çünkü bina işleri için
henüz resmî bir merci yoktur. Her Vekâlet ve resmî müesseseler ihtiyacı olan binaları her hangi mühendis veya
heyete hatırlatır ve usulen teşkil ettikleri komisyonlar vasıtasile inşaları cihetine gider.
Hususî idareler ve belediyeler cephesinden bu mesele daha acıklıdır. Bir idarelerde fen kabiliyetinin mevcut
olmaması ve iş başında bulunanların bir iş yapmış olmak hevesi bu fecaate büyük mikyasta âmil olmaktadır.
Devlet hazinesinin korunması, yurtta binaların üslûp ve fen noktasından haiz olması muktazi şartların temini
gayesile bu işlerin de şimdilik bir başmüdürlükle idaresi düşünülmüştür.
Sular umum müdürlüğü de Vekâletin esaslı bir kısmı olup tevdi olunan vazife itibarile anayurt ziraatinin
ilerlemesine delâlet edecek teşekküllerdendir. Memleket su işleri üzerinde geriye doğru bırakılırsa Cumhuriyet
devrine kadar Bağdat demiryolunu beslemek emelile vücude getirilmiş olan Konya ovası sulamasından ve sadece
kazanç vesilesi olarak takip edilen bir iki teşebbüsten başka gayri bir faaliyete tesadüf olunmaz. Cumhuriyet
devri ile beliren şu işleri ise bunları başaracak anasır ve vesaitin mahdudiyeti neticesinde ağır ağır inkişaf etmiş
ve Nafıa umum müdürlüğü hizmetleri sırasında görülen su işleri 930 tarihinde müstakil bir umum müdürlük şek-
line konulmuştur.
— 533
Nafıa Vekâleti mevcut teşkilâtını bu kanunla muntazam işleyecek bir hale koymuş olduğu gibi vazifelerinin
ehemmiyeti bakımından da yüksek fen heyeti, münakalât dairesi, tarife ve ticaret ve muhabere ve mürasele
müşavirliklerini ve seferberlik ve neşriyat müdürlüklerini teşkilâtına ilâve ederek verim miktarını yükseltecek
tedbirler almıştır.
Lâyihanın maddelerinde yapılan tadilât bağlı kâğıtlarda gösterilmiştir. Devlet demiryolları inşaat ve işletme
idareleri evvelce müdüriyete merbut iken ahiren ayrılarak inşaat idaresi Nafıa Vekâletine bağlanmış olup bu
idarenin memurları da ücretle müstahdem iken bareme ithal olunmaları münasip görülerek kanuna o veçhile
maddeler konulmuştur. Ancak bunları (1452) numaralı kanunun yedinci maddesi hükümlerine göre yeniden
Hükümet memurluğuna alınmış saymak ve olveçhile muameleye tâbi tutmak muvafık görülmemiş ve Cüm-
huriyet Hükümetinin şimendifer siyasetine başladığından beri bedenen fikren ve ruhan çalışarak muhtelif me-
muriyet mertebeleri alan bu kıymetli fen unsurlarının hukuku müktesebelerinin zayi olmaması için muvakkat
maddelerde ahkâm konulmuştur. Büyük bir inşaat dairesinin bütün memurlarile bareme ithal edilmesi gibi bir
değişiklikte bu tedbir mecburi ve zaruridir.
13 Mayıs 1934
ESBABı MUCIBE
A- Lâyihanın Esası
Harpsonları vaziyetinden doğan anormal iskonto ve iskarta muamelesi, ekici tüccara sattığı tütünü teslim
ederken tüccar tarafından sikletten veya fiatten tenzilât talebi veya ayni kalitede bir partinin, bazan bir kısım
balyelerinin bilâbedel de terki şartile, muhtelif fiat dereceli gruplara tefrik ettirilmesi suretile vaki olmaktadır.
Bu muamelenin çiftçi bakımından ehemmiyet ve vehametini defaten takdir edebilmek için çiftçinin heman
daima, satış ve teslim zamanlan arasında bazan iki ayı da geçen bir müddet bulunduğunu ve değer fiatle bağ-
landım zannederken, şu veya bu şekilde iskonto ve iskarta talebinden dolayı, vasatı fiatın büyük nisbette düş-
tüğünü hatırlamak kâfidir. Bazı mıntakalarda bu tarzda yapılan iskonto ve iskarta nisbetinin, partinin yüzde
yetmişini bulduğu da ilâveten düşünülürse, müstahsilin bu meselenin halline verdiği ehemmiyet ve bu istikametteki
mesaiyi takipte gösterdiği alâka ve heyecanın derecesi kendiliğinden anlaşılır. İskonto ve iskarta meselesi
Türkiye tütüncülüğünün, halen en mühim ve en müstacel meselelerinden biri halini almıştır.
Bu itibarla, iskonto ve iskarta tatbikatının önüne geçecek kararların müstacelen ittihazı zarurî görülmüş
ve bunların temamen vaziyete ve ihtiyaca mutabık ve çiftçi alıcı ve memleket menfaatlerine ayni derecede uygun
ve tütün istihsal ve ticaretinin iktisadî bünye ve muvazenemizde işgal etmekte olduğu mühim mevkie nazaran
tütün alım, satımını iğlâk veya herhangi müşkilâta düşürecek bir vaziyete meydan vermemesini temin için 15
Nisan 1934 te Ankara'da başlıca istihsal ve ihraç sahalarımız ekici ve alıcı mümessilleri, büyük alıcı kumpanyalar
murahhasları ve İnhisarlar v.e Gümrükler Vekâletile Ziraat Vekâleti mümessillerinden mürekkep olarak bir kong-
re de içtima ettirilmiştir.
Lâyiha» tamamen serbest şekilde cereyanına itina edilmiş olan bu kongre münakaşaları neticesinde itti-
fakla alınmış kararları ihtiva ediyor.
Tütün tüccar eline geçtikten sonra, ihracat için işlenme tarzı ve balyalanması mevzu haricidir. Binnetice,
milyonlarca ekiciyi müstefit edecek mahiyette bulunmasına mukabil tütün işlemeyi iş edinmiş olanları mutazar-
r(r eder mahiyeti yoktur. ,
Büyük Millet Meclisinde halen tetkik edilmekte olan tütün kanunu lâyihasile münasebatma gelince, gerek
Vekâlet gerek kongrece bu kanun lâyihası da, bir kere daha gözden geçirilmiş ve ekiciden tütün alma kanunu
lâyihası esaslarını, bu lâyihayı ancak takviye ve ikmal edecek mahiyette olduğu kanaatine varılmıştır. Bu lâyi-
hanın Büyük Millet Meclisindeki lâyiha ile mezci teklif edilmemiş olmasının sebebi, mevzudaki hususiyet ve
müstaceliyyettir.
— 534 —
B - İskonto ve ıskarta tatbikatına yol veren harpsonrası vaziyeti
I- Türkiye'nin, tütünün ilk bittiği yer olduğu iddiasına itiraz edenler bulunabilir. Çünkü tütün, her mtn-
taka ve her iklim yetişebilen bir mahsuldur. Türk tütünü umumî unvanı Yunan, Bulgar, Sohum ve bu günki Yu-
goslavya tütünlerinin bir kısmını da havi olan yüksek tütünlerin umumi adıdır. Türkler, üç kıta üzerine yayıl-
mış, vâsi imparatorluklarının her tarafında, tabiatte kaba ve iri yapraklı olan tütünleri yer yer tecrübe ederek bu
günkü küçük yapraklı, kokulu ve ihtirak kabiliyetli asıl nevileri veren yerleri adım adım tesbit etmişler ve bu yer-
lere müebbet bir şöhret temin eylemişlerdir.
II- Yunan, Bulgar tütünlerini de şamil bu geniş manasile, Türk tütünleri piyasasında baş göstermiş olan
buhran, bugünkü cihan buhranına pek çok takaddüm eder.
Balkan harbinden sonra Türkiye, tütün ziraatile dünyada şühret almış vilâyetlerinden bir kısmını, Yunan-
lılar, Bulgarlar lehine terke mecbur olmuştu. O tarihe kadar, Yunan tütünü namı, eski Yunanistan'ın adi kalite
aşağı tütünlerine alem olmuştur.
Bulgar tütünü namı milletler arası piyasada henüz yoktu.
Cenubi Afrika'da, Amerika'da ve diğer muhtelif yerlerde bu tütünleri yetiştirebilmek için Harp deyamınca
yeniden sarf edilmiş mesai bir kerre daha muvaffakiyetsizlikle hitam buldu.
III- Umumî harbin hitamı, her memlekette, harp senelerinin sürekli mahrumiyetini telâfiye koşan halkın,
anormal nisbetlerde ziraî, sınaî maddeler taleplerini doğurmuştu. Bu meyanda Türk tütünleri hususî ve şiddetli
bir taleple karşılaşmıştı. Halbuki, Türklerle Yunanlılar arasında devam eden muhasemat. bu mahsulün istihsal
piyasasında normal faaliyete imkan vermemekte idi.
Bulgarlarsa buğday istihsal sahalarından bir kısmını, Romanya lehine kaybetmişler ve iktisadî muvazene-
lerini tesis için yeni bir ziraî faaliyet branşi arıyorlardı. Büyük alıcı şirketler, Bulgaristan'a müracaat ve köylü-
lerine meccanen Türk tütün tohumu tevzi ederek, vâsi nisbette zeriyat yaptırdılar.
Fakat, aralarındaki muhasematın hitamına mebni, Türk ve Yunanlıların da milletler arasındaki piyasada
yeniden görünmeleri, kalite düşkünlüğü haricinde eyi işlenmemiş ve tam vaktinde toplanmamış, eyi kurutulma-
mış olmalarından dolayı dayanmak kabiliyeti olmayan Bulgar tütünlerinin son derece aşağı fiatlerle satışa dökül-
meleri zaruretini intaç etti ve bu suretle 1926 senesi Eylülünde, Türk tütünleri piyasasında fazla istihsalden müte-
vellit buhran başladı ve bugünki cihan buhranının infilâkı tarihi olan 1929 Eylülüne kadar depresyon seyrinde
devam etti.
IV- Cihan buhranının, bilhassa zirai ve iptidai maddeler fiatlerinde büyük sukutlar vücude getirerek bü-
yümesi ve yayılması, iştira kudretlerinin her memlekette mütemadiyen azaltmakta olması, her memlekette alınmış
millî iktisadı koruma tedbirleri neticeleri 1925 den müdevver vaziyete intimam etti.
Ucuzluk kaliteden önce isteniyor ve her memleket bu müşkül mücadelede hem en ucuz hem en yüksek mal
vermek için, maliyet fiatlerini düşürecek, fakat kaliteyi yükseltmese de bozmayacak en vâsi rasyonalizasyon
mesaisine kendilerini vermiş bulunuyorlardı.
Sigara sanayiinde tütünler sureti umumiyede şu üç grupa ayrılmakta idi:
a) Nefis tütünler: Bu kısım tütünlerin yüzde 87 ye yakın kısmı bugünki Türkiye topraklarında yetişmekte
idi. Mütebakisini, Yunanistan ve Sovyet Rusya'nın Sohum havalisi veriyordu.
b) Kaliteli tütünler: Bu nevi tütünlerin yüzde 50 si topraklarımızda çıkmakta idi. Mütebakisini Bulgaris-.
tan, Yunanistan, Sovyet Rusya ve Yugoslavya yetiştiriyordu.
Eyi Türk Sigareti imalinin, Türk tütünlerinin itinalı ve bilgili şekilde harman yapılmasile kabil olmasına
mukabil, adî tütünler için mevzubahs olmayan bu zaruret, fiatlerinin ucuzluğu her memlekette sigaret sanayiinin
ya kartelleşmiş bir halde veya inhisar altında bulunması ve müşterilerin zevkine bunların hâkim bulunması bil-
hassa Amerikalıların teşkilâtlı ve vadeli satışları ve muhtelif Avrupa kartellerini ellerine almış bulunmaları, eyi
tütün yetiştiren memleketlerin vaziyetini müşkilieştirdi. Çiftçiyi alıcı karşısında daha münkat vaziyete soktu.
V- Müstahsilin teşkilâtsızlığı, finansman teşkilâtının zafı, hariçte tütün satış ve işleyiş ve imalile meşgul
Türklerin yokluğu tütün satışlarında birinci derecede rol oynayan ekisper ve harmancıların Türklerden gayrı
milletlere mensup bulunmaları ve nihayet alıcüar tarafından yapılan kontratoların, bir cepheli olarak müstahsile
tahmil ettiği mükellefiyetlere mukabil, çiftçinin hukukunu da temin edecek mevzuat kifayetsizliği, bu umumi va-
ziyet ve şerait haricinde, Türkiye itibarile ayrıca müessir oluyordu.
— 535 —
Iskonto ve ıskarta tatbikatı bu şerait dahilinde büyüdü ve yalnız çiftçi değil, alıcı ve Türkiye tütüncülüğü-
nün de esas menfeatlerini tahdit eder bir mahiyet aldı.
16 Teşrinisani 1933
Köy işlerinin görülmesine medar olacak paraları sayan kanunun 17 inci maddesinin birinci fıkrasında
"İhtiyar meclisi tarafından köylüye salınacak para" gösterilmiştir.
Hududu ve tevzi şekli gösterilmeyen bu salgın yüzünden köylerde maalesef bir çok haksızlıklara meydan
verildiği görülmektedir. İçinde bulunduğumuz terakki devrinin hararetile iş yapmak isteyen vali, kaymakam,
nahiye müdürleri bazan köye ait mektep, yol inşası, damızlık hayvan ve sair zirai makineler satın alınması gibi
faideli işlerin bütün külfetini köylülere tahmil etmektedirler. Basit bir hesapla nufus başına tevzi edilecek parayı
vahidi kıyasi ittihaz ederek istenen bu paralar köylünün senelik kazancına göre tahammül olunmaz bir dereceye
gelmektedir. Bir köyde yapılan beş dersaneli bir mektep için nufus başına yetmiş beş lira kadar tevziat yapıldığı-
na şahit oldum. Bundan maada, tevziatın şekli ve nisbeti de malûm olmadığından hareket tarzı tamamen takdirî
olmaktadır.
Köylüyü, köy işlerine ancak takatleri nisbetinde alâkadar kılmak esasını güden kanuna göre hareketi te-
min etmek ve köylüyü verdiği umumî ve hususi vergiler haricinde tahammülünün üstünde yüklerle bezdirmemek
için, salgın nisbetinin ,köy halkını teşkil eden kadın ve erkek ve çocuk umum nüfusâ senede yarım liradan fazla
olmamasını muvafık görmekteyim. Şu hale göre meselâ (750) nüfuslu bir köyün salgın olarak vereceği para (375)
lirayı geçmemesi lâzımdır. Bu para nüfusa değil, köyde tediye kabiliyeti olanlara iktidarları nisbetinde tevzi
edilmek asıldır. Şu hesaba göre fakir bir adamdan hiç bir şey istenmemesi varit olduğu gibi, hal ve vakti müsait
olana (10), (20) lira salınması kabil olur.
Tevzi için de arazi, ağnam, kazanç vergileri ile maaş yekûnunun mikyas ittihazı, büyük ekseriyeti cahil ve
binaenaleyh o nisbette hakka riayet kabiliyeti noksan olan köylü arasında birçok dedikodunun kaldırılmasına
hizmet eder. Vergi nisbetinde tevzi ameliyesini köyleri mütemadiyen ziyaret eden tahsildarlara vermek maslahata
muvafık görülmüştür.
Bu maksatları temin için 17 nci maddenin nihayetine ayrı bir fıkra ilâvesini muvafık görmekteyim.
Köy kanunu neşri tarihinden beri Türk içtimaî "hayatında en demokratik eser halinde her gün feyiz veren
bir müessesedir. Köylüyü köyüne, köy işine, köy hayatına, köyün her türlü terakkilerine ve nihayet Devlet işle-
— 536 —
rine alâkadar kılan bu kanunun gün geçtikçe temin ettiği faideler çok öğünmeye değer derecededir. Evvelce muh-
tarlık ya derebeylik ruhunu tatmin için kabul edilir, yahut Hükümet tarafından cebren verilen bir iş telâkki olu-
nurdu. Bu gün ise muhtarlığın efendilik, memurluk olduğuna ve binaenaleyh ona lâyık olmak için çalışmak-
lâzım geldiğine halk kani bulunmaktadır.
Amme hizmetini üzerine alan bir muhtarın, köy kanununu bütün manasi le anlayıp tatbik etmesi, her nevi
Hükümet makinesile münasebat temin etmesi ve bu münasebatın icap ettirdiği muameleleri öğrenmesi, kanunun
kendisine yapılmasını eğrettiği vazifelerin zamana tevakkuf edenlerin başlayıp başarması her halde iki sene içinde
kabil olmamaktadır.
Hem bu mahzuru kaldırmak ve binaenaleyh iş bilir adamları Devletçe kollamak, hem de mebus, meclis
umumî azalığı, belediye azalığı gibi halk intihaplarında esas tutulan dört seneyi muhtarla ihtiyar meclisi azaları-
na da teşmil etmek suretile umumî intihapta muvaziliği ve muvazeneyi muhafaza etmek gibi bir faide de ihmal
edilemez. Bu maksadı temin zımnında 21 inci maddenin tadilini teklif ederim.
13 Mayıs 1934
Teklifin esası köy kanununa göre ihtiyar meclisince köylüye salınacak para miktarının ne olabileceği hak-
kında kanunî bir takyit olmadığından bazı köylerde bu salgınların köylerin tahammül edemeyeceği derecede
yapıldığı görülmekle buna bir hudut vazı ve köy muhtar ve ihtiyar meclisi iki senede bir değişmekte olup bu hal
iş başında bulunanların sık sık değişmesini mucip olduğu ve bu yüzden devamlı mesaiye muhtaç işler görüleme-
diği cihetle bu müddetin de iki seneden dört seneye çıkarılması talebinden ibarettir.
İhtiyar meclisinde mevcut bu salâhiyete bir hudut tayini ve iş başına geçen muhtar ve ihtiyar meclislerinin
iş yapabilecek bir müddetle o mevkide kalmalarını temin, makul ve mantıkî olacağı düşünülerek teklifin esası
encümenimizce de kabul olunmuştur.
Refik Şevket Bey tahdidin her köydeki nüfus miktarına göre yapılmasını teklif eylemiş ise de her köy hal-
kının ayni hal ve iktidarda olamayacağı mülâhazasile bu mikyas kabul olunmayarak köy adamlarının yıllıkları
tutarını mikyas ittihaz eden Dahiliye encümeninin noktai nazarına iştirak olunmuştur.
Ancak Dahiliye encümeni bu kaydi köy kanununun 19 uncu maddesine ilâve eylemeği münasip görmüş
ise'de bu. madde köylünün isteğine bağlı olmayarak harcanacak paraları göstermekte, kanunun 16 ıncı maddesi
ise salınacak paralardan bahseylemekte olmasma göre tahdit hükmünün 16 ıncı maddeye ilâvesi ve salınan pa-
rayı vermeyip de yapılacak işe yarar malzeme vermek veya bilfiil çalışmak isteyenlerin bu arzularım kabul ede-
bilmeleri için ihtiyar meclisine bir salâhiyet tanınması ve köy adamlarına yıllık vermeyen köylerin yapacakları
salgında neyi mikyas ittihaz edecekleri dahi düşünülerek bu takdirde bu gibi adamlara verilecek miktarı evvele-
mirde takdir ve tahmin ederek yapılacak salgın miktarının tayininde bunu nazarı itibare almaları münasip görü-
lerek birinci madde gerek 16 ncı maddenin muhtevi olduğu asıl hükmü ve gerekse ilân edilecek olan bu hü-
kümlerle bu tahdidin hangi nevi salgınlara ait olduğunu ifade eder şekilde yeniden yazılmıştır.
13 Mayıs 1935
ESBABı MUCIBE
Cümhuriyet Merkez Bankası Heyeti Umumiyesinin 28 Nisan 1935 tarihinde fevkalâde olarak toplantısın-
da nizamnamei esasisinin 13 ve 32 nci maddelerinde bazı tadilât icrası kararlaştırılmış olduğundan bunların hü-
küm ifade edebilmesi-için mezkûr bankaya aid 1715 numaralı kanunun muaddel kırkıncı maddesinin yeniden
tadili lâzımgelmektedir.
Mevzubahs kırkıncı maddede bankanın Devlet, vilâyet ve belediyelerin borsada kote edilmiş tahvillerine
mukabil azami yüzde seksen nisbetinde ve diğer kote edilmiş olan sağlam tahviller mukabilinde yüzde 70 nis-
betinde ve üç ay vade ile bankalara avans verilebileceği ve bu muamelelere Hazinenin evrakı naktiyeden müte-
vellid borcuna mahsub edilecek mebaliğin beş milyon liraya baliğ olduğu tarihten itibaren başlayabileceği ve
— 537 —
bu avanslar mukabilinde yapabileceği emisyon miktarının Hazine borcuna mahsub edilmiş mebaliğin yüzde
ellisini tecavüz edemiyeceği muharrer olup bu defa fevkalâde olarak toplanan Heyeti umumiyede bankanın
Hazine ile olan munasebatını bir az daha genişletmesi şayanı arzu görülerek bankalara verilmekte olan a-
vansın, vade ve faiz nisbeti Hazine ile Banka meclisi idaresi arasında kararlaştırılmak suretile doğrudan doğ-
ruya Hazineye de verilmesi ve bu muameleler münasebetile yapabileceği emisyonun Hazine borcuna mahsub
edilmiş mebaliğin mecmuunu tecavüz etmemek kaydile tesbiti takarrür ettirilmiştir.
Bankanın Hazine ile olan münasebatını inkişaf ettirmek yolunda Heyeti umumiyece ittihaz edilmiş olan bu
kararın meri olabilmesi için mevzubahs kırkıncı maddenin bu salâhiyeti temin edecek surette tadili muktazi görül-
müş ve merbut kanun lâyihası bu sebeble tanzim edilmiştir.
Lâyihanın esbabı mucibesinde yazıldığı üzerine Cümhuriyet Merkez Bankasının son Heyeti Umumiye top-
lantısında nizamnamelerinin 13 üncü ve 32 nci maddelerinde yapılan değişikliğin hüküm ifade etmesi için Hü-
kümetçe Banka kanununun 2315 sayılı kanunla değiştirilen 40 ncı maddesinin tadiline lüzum görülmüş ve bu
layiha Yüksek Meclise sunulmuştur.
Değiştirilmesi istenen maddenin birinci fıkrası eski maddede aynen bulunmakta idi. İkinci fıkra Maliye ile
Banka arasında kararlaştırılarak şartlar dahilinde ve 1934 senesi nihayetine kadar itfa edilen yüzde bir faizli Ha-
zine bonolarının yüzde sekseni nisbetinde doğrudan doğruya Hazineye avans verebilmek salâhiyetine dair hük-
mü ihtiva etmektedir. Meselenin Banka Umumî Heyetince tetkik ve kabul edildiğine ve muayyen bir had ile tah-
did olunduğuna göre Bankanın Hazine ile olan münasebeti diğer müessesatm tavassutuna hacet kalmadan ya-
pabilmek hususunda almak istediği bu salâhiyet memleketteki umumî tedavül vaziyetinde husule getireceği eles-
tikiyet ve genişlik noktasından encümenimizce de kabule şayan görülmüştür.
Son fıkra bu muameleler mukabilinde Bankanın yapabileceği emisyon miktarına dair olup bundan evvelki
maddede bu emisyonun Hazine borcuna mahsub edilmiş mebaliğin yüzde ellisini geçmeyeceği yazılı iken bu defa
tamını geçmeyeceği kaydi konmaktadır. Meseleyi mutalea eden encümenimiz yukarıda da izah ettiğimiz veçhile
memleketin umumî tedavül vaziyetini tanzim noktasından Bankanın piyasa ihtiyaçlarına göre bu emisyon salâ-
hiyetini Hazine borcuna mahsub edilmiş mebaliğin tamamı derecesinde kullanmasında bir mahzur görmemiştir.
16 Mayıs 1928
Muhasibi mesullerin esamisini mübeyyin olarak Maliye Vekâleti celilesinden irsal olunan cetvelde "Tütün
inhisar idaresile şeker, petrol ve benzin inhisar idarelerinin ithal edilmemiş olduğu anlaşılması hasebile işbu
idarelerin hesabatında da diğer muhasibi mesullükler hesabatı gibi Divanca tetkik ve muhakemeleri icra edilip
edilmeyeceğininin tayinine lüzum görülerek tütün idarei muvakkate muamelât ve sarfiyatı usulü muhasebei
umumiye kanunu ahkâmından müstesna olarak idare ve ifa olunur" suretinde muharrer dördüncü ve şeker in-
hisarı hakkındaki 724 numaralı kanunun "Şeker inhisarı müdüriyeti bütçesi meclisi idaresi tarafından tanzim
ve Maliye Vekâletince tasdik edildikten^sonra tasdiki âliye arzolunur. Her senenin hesabı katisi senenin hitamın-
dan altı ay zarfında B. M. M. ine takdim olunur" şeklinde muharrer bulunan onuncu ve petrol, benzin inhisarı
hakkındaki 725 numaralı kanunda "Petrol inhisarı müdüriyetinin bütçesi meclisi idaresince tanzim ve Maliye
Vekâletince tasdik edildikten sonra tasdiki âliye arz ve her senenin hesabı katisi sene hitamından itibaren altı ay
zarfında B. M. Meclisine takdim olunur" ibaresini havi yedinci maddeleri ahkâmının Maliye Vekâleti celilesin-
ce mezkûr idarelerin Divanı Muhasebata hesap itasından istisnasına matuf surette telâkki edildiği istidlâl edilmiş
ise de mebhus inhisaı idarelerinin şeker, petrol ve benzin inhisarına mütedair bulunan kavaninden muktebes
ve balâda mezkûr kuyudu kanuniye her bütçe için Meclisi Âliye takdimi muhasebei umumiye kanunu ahkâmın-
dan bulunan hesabı katisinin miadı takdimini kasır ve tahditten ibaret olup sair ahkâmı kanuniyeden istisnayı
tazammum eder başkaca bir kayit ve sarahati muhtevi olmamasına binaen şeker, petrol ve benzin inhisarlarına
ait hesabatm Divanca tetkiki lâzimeden bulunmuş olmakla beraber Tütün inhisar idaresi kanunundan alınıp
anifen zikredilmiş bulunan maddei kanuniye gerçi mezkûr idare muamelâtını muhasebei umumiye kanunundan
tamamile istisna eylemekte ise de Divanı Muhasebat kararnamesinin yirminci maddesi emvali Devleti kabız
ve sarfa memur ve idari maliyeden mesul olan bilcümle memurinin rüyeti muhasebe ve icrayi muhakeme ile
— 538 —
Divanı Muhasebatı mükellef tutmakta olması hasabile varidatı Devletin mühim bir kısmını cibayet eden mezkûr
idarenin muhasebei umumiye kanunundan istisnası kaydi Divanı Muhasebata hesap itasından vareste olmasını
icap ettirmeyeceğinden başka esasen Teşkilâtı Esasiye kanununun yüzüncü maddesinde-Devletin varidat ve ma-
sarifatını kanunu mahsusuna tevfikan murakabe ile mükellef bir Divani Muhasebat müessestir-denilmiş ve
Teşkilâtı Esasiye kanununa muhalif ahkâm vazı gayricaiz bulunmuş olmasına nazaran tütün inhisar idaresinin
muhasebei umumiye kanunundan istisnasını tazammun eden mebhus kaydi kanuni ile idarei mezkûrenin Di-
vanı Muhasebata hesap ita etmemesi istihdaf edilmiş olması da müstebat bulunmakla idarei mualiylehaya ait
hesabın da Divanca alelusul tetkik ve muhakemeye tâbi tutulması muktazi görülerek Maliye Vekâleti celilesioin
bu baptaki mütaleası istifasar kılınmıştı. Vekâleti müşarileyhadan cevaben varit olan tezkerede petrol ve benzin
inhisarlarile şeker inhisarı hakkındaki 25 Kânunusani 1926 tarihli kanunun yedinci ve onuncu maddelerinde-
petrol ve benzin ve şeker inhisar müdüriyeti bütçelerinin meclisi idarelerince tanzim ve Maliye Vekâletince tasdik
edildikten sonra tasdiki âliye arz ve her senenin hesabı katisinin sene hitamından itibaren altı ay zarifında Büyük
Millet Meclisine takdim olunacağı tülün idarei muvakkatesi ve sigara kâğıdı inhisarına dair olan 16 şubat 1927
tarihli ve 538 numaralı kanunun dördüncü maddesinde ise idarei muvakkate muamelât ve sarfiyatının usulü
muhasebei umumiye kanunu ahkâmından müstesna olarak idare ve ifa olunacağı sarahaten mezkûr bulunmasına
binaen inhisar idareleri hesabatının diğer muhasiplikler hesabatı gibi Divanı Muhasebatça tetkik ve muhake-
meleri vazu kanununca maksut olmadığı nazarı dikkate alınarak 20 Haziran 1927 tarihli tezkereye leffen gön-
derilen cetvele mevzubahs inhisar idarelerinin ithal edilmemiş olduğu beyan edildikten sonra şeker ve petrol
inhisar lâyihalarının Meclisi Âlide esnayi müzakeresinde Gümüşane mebusu Hasan Fehmi Beyin 10 uncu mad-
desinin tadiline dair olan teklif ve Maliye Vekili Hasan Beyefendinin mukabil izahatlarında "Vazıı kanunca is-
tihdaf olunan gaye sarahaten ifade edilmektedir. Hükümetin teklifinde gerek idarei resmiye olsun ve gerek hu-
susî bir mahiyette bulunsun alelûmum inhisar idareleri bütçelerinin ticarî bir mahiyeti haiz olduğu cihetle umu-
miyetle Meclisten geçmemek icap edeceği, geçecek olursa usulü muhasebei umumiye kanununa tâbi tutulmak
ve behemehal Meclisten geçsin denilirse o vakit mülhak bütçe haline koymak lâzımgeleceği ve o zaman icabatı
ticariyenin muallâk kalacağı" ve Muvazenei maliye encümeni mazbata muharriri Şakir Beyin beyanatında da
"Başkaca murakabe mevzubahs olmayacağı" dermeyan edilmiş ve neticede Hasan Fehmi Beyin 10 uncu mad-
denin tadili hakkındaki teklifleri reye vazedilmek suretile kabul ve iktisabı kanuniyet eylemiştir ki, müzakera-
tın bütün safahatının İnhisar idareleri muamelâtının ticarî bir müessese mahiyetinde görülerek muhasebei umu-
miye kanunundan istisna edildiğini ve ancak mezkûr idarelerin Hazinei maliyeye tevdi eyleyecekleri mebaliğin
varidat bütçesine mal edilmek itibarile Hazine hesabı meyanında Divanı Muhasebatça murakabe edileceğini şü-
mulile ifade eylemekte ve hesabatı mezkûrenin Divanı Muhasebatın hakkı azasına dahil olması için istinat
olunan Divanı Muhasebat kararnamesinin 20 inci maddesi Divanı Muhasebatın vazife ve salâhiyetinden bâhis
olmakla beraber muhasebei umumiye kanunu da muhasiplerin Divanı Muhasebat ile olan münasebet ve veza-
ifini ve idare hesabımn miat ve şekli ihzar ve tevdiini tesbit etmiş olup ticarî müessese mahiyetinde bulunan
İnhisar idareleri ticarî müessesatın tâbi olduğu kavait ve esasata tevfikan meclisi idarelerinin nezaret ve mura-
kabesine tevdi olunarak muhasipliklerin mezkûr kanun hükmünden müstesna tutulmasına göre esası mezkûrün
de bu idareler hesabatının Divanca tetkikat ve muhakemata tâbi tutulması için bu mümsiki kanunî mahiyetinde
görülememekte olduğu ve Teşkilâtı Esasiye kanununun yüzüncü maddesi ile Devletin varidat ve masarifini kava-
nini mahsusasına tevfikan murakabesini âmir olup anifen arzedildiği veçhile muamelei ticariye ifasına memur
olan bu idarelerin ifa ettikleri muamelâtı ticariyenin salifüzzikir maddei kanuniye mazmununa dahil olmayaca-
ğının Hazinece mütalea edilmekte olduğu bildirilmiştir.
Teşkilâtı Esasiye kanununun "B. M. Meclisine merbut ve Devletin varidat ve masarifatını kanunu mahsu-
suna tevfikan murakabe ile mükellef bir Divanı Muhasebat müessestir" suretinde bulunan yüzüncü maddesi
hükmü Divanı Muhasebatın musaddak tesis ve vazifei asliyesini sarih bir surette ifade ederek alelûmum varidat
ve masarifatı Devletin Divanı Muhasebatça tetkik ve murakabe edeceğini mutazammın bulunması itibarile vazı
aslileri Devletin bir kısım varidatını kanunen muayyen şekilde cibayetten ibaret olan mevzubahs inhisar idare-
lerinin Teşkilâtı Esasiye kanununun salifüzzikir hükmü esasisi dahilinde bulunacağı tabiî görülmekte olduğu gibi
mezkûr idarelerin muamelâtının muhasebei umumiye kanunundan istisna edilmesi de ticarî bir mahiyette bulu-
nacak olan muamelâtının matlup olan sürati temin ve tedvirine halel gelmemek üzere kanunu mezkûrde sarfi-
yatın vizesi ve saire gibi Devletin muamelâtı sairei maliyesi hakkında mevzubahs ahkâmdan müstesna tutul-
masına matuf olduğu ve esasen mezkûr idarelerin muamelâtının ticarî bir mahiyette bulunması Devletin mua-
melâtı sairei maliyesinden farklı olarak tedvirini istilzam ettirmekle beraber hasılatı umumiyelerin ona göre
tetkikat ve muhakemata tâbi tutulmak üzere Divanı Muhasebata tevdiine bir mâni teşkil edemeyeceği bedihi
bulunmakta ve bahusus salifülârz kavanini hususiyelerinde de bunun aksine bir kayde tesadüf edilmekte oldu-
ğundan Vekâleti müşarileyhaca dermeyan olunan nikatı nazara iştirak edilmemiş ve bu itibarla meselenin tef-
siren halli kesbi zaruret eylemiş olduğundan keyfiyetin tafsilen arzedilen esbab ve esasatı kanuniyeye göre bit-
— 539 —
tetkik bir kararı tefsiriye raptı hususuna müsaadei celilei riyasetpenahilerini Heyeti umumiye kararile arz ve is-
tirham eylerim efendim hazretleri.
Divanı Mu. Rs. V.
Faik
Gerçi Maliye Vekâleti bu müesseselerde birer meclisi idare bulunduğu ve binaenaleyh emri murakabenin
bunlar tarafından icra edilmekte olduğunu b e y a n e t m e k t e ise de meclisi idarelerin keyfiyeti teşekkülleri muame-
lâtın hüsnü cereyanını temine matuf olup murakabenin icradan başka bir heyet tarafından ifası ötedenberi kabul
edilmiş esaslar cümlesinden olduğundan ve Teşkilâtı Esasiye kanunu da Divanı Muhasebatın Devlete ait bulu-
nan varidat ve sarfiyatın murakabesile mükellef olduğunu âmir bulunduğundan bahsile Devlet tarafından teşkil
ve idare edilen bilûmum inhisar idareleri hesabatmın Meclisi Âliye niyabeten ifayi vazife eden Divanı Muhase-
batça tetkiki zarurî ve ruhu kanuna muvafık görüldüğü Divanı Muhasebat encümeninin bu baptaki mazbatasın-
da beyan ve bir de tefsir fıkrası ihzar olunmuştur.
Teşkilâtı Esasiye kanunun yüzüncü maddesindeki sarahate nazaran Devlet tarafından teşkil ve idare edilen
inhisar idareleri hesabatmın Divanı Muhasebatça murakabe edilmesi muktazi olup ahiıen neşrolunan 1660 nu-
maralı kanunla bu idarelerin tarzı murakabesi tayin edilmiş olmasına mebni bu kanunun meriyeti tarihinden son-
raki hesabat hakkında ona göre muamele ifası tabiidir.
Şu kadarki mesele mezkûr kanunun neşrinden evvelki zamana ait hesabatııı sureti tatbikine de taallûk et-
mekte olmasına ve inhisar idarelerinin bu zamana ait muamelâtı ise hususi hükümlere ve muhtelif vaziyetlere göre
tedvir edilmiş bulunmasına binaen Maliye Vekâletince her inhisar idaresinin tâbi olduğu hususî hükümlerle kabili
telif murakabe mevzularının tetkiki ile bir kanun lâyihası teklif olunması encümenimizce zarurî ve elzem görül-
müş ve binaenaleyh meselenin tefsir tarikile halline imkân bulunamamıştır.
25 Teşrinisani 1933
Hükümet tarafından idare edilen İnhisar idareleri bütçe ve hesap noktai nazarından iki safha arzeder. Bi-
risi bu idarelerin tesisinden 1660 numaralı kanunun neşrine kadar olan zamana ait safha, diğeri de bu kanunun
neşrinden sonraki safhadır. 1660 numaralı kanunda bu idarelerin mülhak bütçe ile idare ve bütün muamelelerinin
ifasını müteakip Maliye Vekâleti tarafından tayin edilmiş olan murakipler tarafından murakabe edileceği ve müte-
davil sermaye ile tedvir edilen işlerinin müzayede ve münakaşa ve ihalât kanunile muhasebei umumiye kanunu
hükümlerine tâbi olmayıp bu işlerden mütevellit irat ve masraflaı ma ait blânçolarının her malî sene hitamından
itibaren altı ay zarfında Maliye Vekâletile Divanı Muhasebat taraflarından muvakkaten tayin olunacak birer mü-
tehassıs murakıp tarafından kayitlerine ve evrakı müsbitelerine istinaden tetkik edileceği ve mülhak bütçeye müte-
allik olan idare hesabile hesabı katilerinin malî senenin hitamından itibaren 9 ay zarfında Divanı Muhasebata
tevdi kılınacağı gösterilerek İnhisar idaıelerinin bu tarihten sonra Divanı Muhasebata karşı olan vaziyet ve mü-
nasebetleri tasrih ve tayin edilmiş olduğundan bu safhada mucibi ihtilâf bir nokta yoktur.
Bu kanunun neşrinden mukaddem zamana ait olan ve Divanı Muhasebat ile Maliye arasında ihtilâf ihdas
eyleyen diğer safhaya gelince; Tütün idarei muvakkatesi ve sigara kâğıdı inhisarına dair olan 26 Şubat 1341 tarih
ve 558 numaralı kanunun 4 üncü maddesinde idarei muvakkate muamelât ve sarfiyatının usulü muhasebei umu-
miye kanunu ahkâmından müstesna olarak idare Ve ifa olunacağı ve 724 ve 725 numaralı kanunlarda petrol ve
benzin inhisarile şeker inhisarı bütçelerinin Meclisi idarelerince tanzim ve Maliye Vekâletince tasdik edildikten
sonra Reisicümhurun tasdikına arz ve her senenin hesabı katilerinin sene hitamından itibaren altı ay zarfında Bü-
yük Millet Meclisine takdim olunacağı yazılıdır.
Bu hükümlere göre vazıı kanun bu idarelerin bütçelerinin tanzim ve tasdikini Hükümete bırakarak varidat
ve sarfiyatın Divam Muhasebatça murakabesini nazarı itibare almamış ve yalnız hesabı katilerinin kendisine tak-
dim olunacağını işaretle iktifa eylemiştir. Kaldı ki muhasebei umumiye kanunu Devlet hizmetlerinin ifası için
vukubulan taahhüdata ait tediyatın sarftan evvel Divanı Muhasebatça vizesi hakkında ahkâmı muhtevi olduğu
gibi muhasiplerin sarftan sonra ne şekil ve şerait altında ve ne kadar müddet zarfında Divanı Muhasebata ida-
re hesabı vermekle mükellef olduklarına dair de bir çok hükümleri ihtiva eylemekte olmasına ve bir kanun ile
vücut verilmiş olan her hangi bir müessesenin muhasebei umumiye kanununa tâbi olmayacağı yolunda umumî
ve mutlak bir hüküm vazedildikten sonra o müessesenin bu kanunun bazı hükümlerinden müstesna ve bazı
hükümlerile de mukayyet tutulması doğru bir telâkki olamayacağı tâbiidir.
— 540 —
Bu esbaba mebni Encümenimizce inhisar idarelerinin 1660 numaralı kanunun neşrine tekaddüm eden za-
mana ait hesaplarının Divanı Muhasebatın tetkik ve murakabesine tevdi edilmesinin mevzubahs olamayacağına
ve bu noktai nazarın Divanı Muhasebat kararnamesinin 20 inci maddesi hükmü ile de bir tearuz teşkil etmeyece-
ğine karar verilmiştir.
27 Mayıs 1934
Mevzubahs senelerde gerek şeker ve gerek petrol ve benzin inhisar idareleri bütçelerinin hususî kanunları
mucibince meclisi idareleri tarafından tanzim ve Hükümetçe tasdik edilmekte olduğu ve Tütün inhisarında büt-
çenin tanzim ve tasdiki keyfiyetinin şirket zamanında olduğu gibi idare ve meclisi idare tarafından ifa edildiği;
müskirat inhisar bütçesinin idarece tanzim ve Hükümetçe tasdik edildiği ve murakabe işlerinin de yine meclisi
idareler veya Maliye Vekâleti murakıpleri tarafından ifa kılındığı ve bunlardan şekerle petrol ve benzin inhisar-
ları hesabı katilerinin Meclisi Âliye takdimi kanunları icabından olup diğerlerinin bilânçolarını da Maliye Ve-
kâletine tevdi edegeldikleri anlaşılmış ve tütün ve müskirat inhisarları gibi evvelce ticarî bir şirket halinde idare
olunurken Hükümete intikal ederek ayni esaslar dairesinde idame veya bu mahiyette olmak üzere doğrudan doğ-
ruya Hükümetçe teşkil edilen ve bütçeleri Meclisi Âlinin nazarı tetkik ve tasdikına arzedilmeyen müessesat mu-
amelât ve hesabatınm sureti tetkik ve murakabesi ötedenberi idarî şekillerine ve ticarî mahiyetlerine göre ve hu-
susî kanunlarında yazılı hükümler veya ahkâmı umumiye dairesinde cereyan edegelmiş olmakla beraber Dev-
let sermayesile teşekkül ve ifayı muamele eden ve hasılatı, variatı umumiyenin mühim bir kısmını teşkil eden
İnhisar idareleri muamelâtının vüsat ve ehemmiyeti derkâr ve bunlara ait bir kaç senelik muamelâtın Meclisi
Âli ve o nama murakabe ile mükellef olan Divanı Muhasebat murakabesinden hariç kalmaması Heyeti Celi-
lenin izhar ettiği arzu cümlesinden olmasına ve o seneler muamelâtından bu şekli murakabenin tatbiki için bu ci-
hetin sarahaten tedvinine ihtiyaç görülmesine binaen alâkadarların da inzimamı mütaleasile merbut kanun lâ-
yihası ihzar edilmiş ve şu kadar ki, esasen hususî hükümlere ve ticarî esaslara göre tedbir ve yine bu hükümler
ve esaslar icabı olarak muhasebei umumiye kanununa tâbi bulunmayan mezkûr idareler muamelâtının tetkik
ve murakabesinde her idarenin o senelerde tâbi olduğu kanun ve nizamların ve usul ve kaidelerin nazarı dikka-
te alınması lâzimeden olduğundan lâyiha metninde bu cihetler tebarüz ettirilmiştir.
Hükümetimiz gerek 1933 malî senesi bütçesinin tahmin olunan varidatta vukua gelecek eksiği karşılamak,
gerek Nafıa, İktisat, Ziraat, Sıhhat ve Maarif işleri gibi verimli ve vaz geçilemez hizmetler için artırmağa lüzum
gördüğü masrafları kapatmak üzere yeni varidat kaynakları temin edecek varidat kanun lâyihaları yapmış bu-
lunuyordu. Bunların encümenlerve de Umumî Heyette müzakeresi intaç edilerek son şekillerini almasına intiza-
ren bütçenin encümenimizde müzakeresini talik etmek icap ettiği gibi bazı Vekâletlerin bu seneki bütçelerini ye-
niden yapacakları teşkilât kanunlarına istinat ettirmek arzu etmeleri ve bu teşkilât kanunlarının son zamanlar-
da encümene tevdi edilebilmiş olması da bütçe lâyihasının Yüksek Heyete takdimini daha ziyade geciktirmiş-
tir.
Hükümetimizin Büyük Meclise takdim ettiği 1934 malî senesi bütçe masrafl yekûnu 173 780 727 lira ola-
rak gösterilmiş olup halbuki 1933 senesi masraf yekûnu 170 474 794 liradan ibaret idi. İkisi arasında 3 305 933
lira kadar bir fark bulunmaktadır. Bu fark memleketin gerek millî terbiye, gerek içtimaî ve umumî sıhhat, ge-
rekse iktisadî inkişaf ve ilerleme bakımından Devletin ifasından vazgeçemediği hizmetleri takviye etmekten ileri
gelmektedir. Haddi zatında bütçelerin masraf kısımları Devletlerin ilerleme ve inkişaflarını gösteren sadık bi-
rer tablodur. Cümhuriyet idaremizle memleketin ümrana ve milletin manevî ve maddî yükselme ve refaha er-
mesi için takip ettiğimiz umdeler Devleti bundan on beş yirmi sene evvel düşünülemeyen yeni yeni vazife ve me-
suliyetler ile karşılamıştır.
Devlet; asayişinin temini, adaletin tevzii, haricî münasebetlerin idaresi gibi ana işlerden başka millî ter-
biye ve kültür ve iktisadî faaliyetler bakımından daha bir çok hizmetleri üzerine almıştır. Devlete ait ana hiz-
metlerimiz de zaten ihtiyaca kâfi surette kurulmamış olduğundan yeni masraflar ile onlara ait teşkilât vücude
getirmek icap ettikten maada memleketin millî birlik ve tesanüdünü temin edecek her türlü münakale vasıtalarını
kendi haline bırakmaksızın Devletçe başarmak zarureti karşısında kalınmış ve yakın zamanlara kadar Devlete
karşı memnu mıntaka addolunan iktisadî sahaya Devletin bizzat girerek bir taraftan fert faaliyetini birbirine
uygun ve ahenkli kılmak üzere murakabeye tâbi tutması ve diğer taraftan bazı esaslı istihsalleri bilhassa sanayi
sahasında doğrudan doğruya üzerine alması lüzumu hâsıl olmuştur.
— 541 —
Şu mülâhazalarla Devletin bu günkü amme hizmetlerine karşı açmış olduğu masraflarda esaslı bir tenkih
yapmağa pek de imkân görülemedikten başka Cümhuriyet idaresinin memleketimizde tesisile beraber Hükü-
metimizin kendisine hedef tuttuğu yüksek umde ve ülküleri tahakkuk ettirmek üzere hizmetleri ve tabiî bunlara
mütenazır olarak da masrafları tevsi etmek zarureti olduğu aşikârdır.
Bunlardan başka son zamanlarda beynelmilel münasebatın arzettiği teşettüt ve ahenksizlik haricî emniyet
bakımından Devlet masraflarını artırmak, katî emniyetin icap ettirdiği Millî Müdafaa teşkilât ve hizmetlerini
tevsi ve takviye etmek lüzumunu bir kat daha tebarüz ettirmiştir. Bu hususta gösterilecek ufak bir ihmal millî
emniyete karşı irtikâp edilmiş en büyük hata olur. Buna binaen masrafları artırmağa ihtiyaç vaı dır. Hükümet
bu zarureti ayrı varidat kanunları getirmek suretile karşılayacaktır. »
•
Şu arzettiğimiz mülâhazalara binaen masraf kısmında bazı cüzî tenkihattan başka bir şey yapılmamıştır.
Buna mukabil Millî Müdafaa bütçesine bir milyon liraya yakın bir zaman yapılmıştır ve bunun da varidatta
karşılığı bulunmuştur.
Hükümetçe 1934 malî senesi varidatı 1933 senesine nazaran 3 323 000 lira fazlasile teklif olunmuştur.
1934 bütçesi varidatının bu suretle teklif edilmesi bir taraftan vergilerin 1933 senesinin 8 ayı zarfındaki tah-
dilâtına nazaran 1933 senesi varidatının tahminden sekiz milyon lira kadar noksan çıkacağı ve diğer taraftan
Maarif, Sıhhat, İktisat, Ziraat ve Nafıa bütçelerine yeniden yapılan ilâveler ile masrafın dört milyon daha artacağı
esasına müstenit olup bunları karşılamak üzere kazanç, muamele, istihlâk, bina ve buhran vergilerinde yeni tâ-
dilât yapılmış ve bu suretle varidatın masrafla tevazünü düşünülmüştür.
1932 senesi on bir aylık tahsilâtile 1933 senesinin ayni aylar zarfındaki tahsilatı mukayese edildikte 1933 se-
nesi lehine bir buçuk milyon liraya yakın bir fark bulunduğu görülmektedir.
Halbuki iki sene arasındaki ticaret muvazenesi tetkik olunduğunda 1933 senesinin 1932 senesinden daha
az olduğu görülür. 1933 senesi ticaret muvazenesi 96 milyon lira ihracat ve 76 milyon lira ithalât ile kapanmıştır.
Elimizde stok mal kalmamış denecek derecede azalmış olduğuna göre ticaret muvazenesinde hâsıl olan bu nok-
san, fiatlerdeki düşkünlükten ileri gelmektedir. Fiatlerin bu günden yarına artacağını gösteren bir alâmet de
tesbit edilememektedir.
Filhakika dünya umumî buhranından 1932 senesine nazaran cüzî de olsa nisb; bir salâh müşahade edilmek-
te ise de önümüzdeki seneler için ihracat mallarımızın fjatı üzerinde bir yükselme vukua geleceği tahmin oluna-
maz.
Ticaret muvazenemiz de ihracatımızın lehine olarak yirmi milyon gibi ehemmiyetli bir fazlalık bulunmakta
ise de bu miktarı epice geçen Düyunu Umumiye ile geçen senelerin taahhüdatından mütevellit borçlar ve hariçte
bulunan talebe ve memurlarımız için yaptığımız masraf ve memleketimiz dahilinde yerleştirilmiş ecnebi sermayesi
faizlerinin tutarı ve alelûmum sigorta primleri, hastalık ve seyahat ve sair sebeplerle harice giden vatandaşların
sarfettikleri paralar gibi bilûmum tediye muvazenesinin gayri merî unsurları ticaret muvazenesindeki bu fazla-
lığı ziyadesile beletmektedir.
Bu vaziyet karşısında Hükümetimizin, iktisat muvazenemizde esas tuttuğu tediye muadeleti prensibinin
her memleketle mukaveleye bağlanarak tam şumülile tatbik edilmesi esaslı ve müessir bir çare olur ve bu suretle
paramızın vaziyeti de korunabilir. Ancak ihraç mallarımızın fiati artarak müstahsıllarımızın eline fazla kıymet-
ler geçmedikçe bunların vergi tediye kabiliyetlerinin artmasına imkân olamaz. Bu itibarla müstahsıllarımızın ver-
gi tediye kabiliyetlerinin artırılması için iç pazarda sarfolunan mallarının kıymetlendirilmesi icabeder. Bunun ne-
ticesi olarak memleketin umum nüfusunun yüzde yetmiş beşinden fazlasını teşkil eden büyük kütlenin alım ve
tediye kabiliyeti genişletilmiş olur. Bu uğurda çalışıldıkça büyük kütle dediğimiz köylü halkının hayat standardı
da tabiî olarak yükseleceğinden bunların iç pazardaki hareket ve faaliyetleri artarak gidecektir.
Gerek bugünkü istihsallerinin iç pazardaki kıymetinin artırılması ve gerek hayat standartlarının yüksel-
mesi suretile büyük kütlenin iktisadî hayatımızdaki iş hacim ve faaliyetine genişleyen iştirakleri nisbetinde kredi-
nin de artacağı tabiidir.
İktisadî hizmetlere lâyık olduğu büyük ehemmiyeti atfetmekle temeyyüz eden İsmet Paşa Hükümetinin
buğdayı koruma ve emsali tedbirlere nazaran tuttuğu yolun da bu olduğuna göre önümüzde daha bir kaç sene
sıkıntılı geçse de müteakip senelerde Devlet varidatının iç pazardaki faaliyetin genişliği nisbetinde tezayüt edece-
ğine hükmolunabilir.
Bu itibarla bu gün geçirmekte olduğumuz dar varidatlı seneler mahdut olup bir kaç sene sonra Devlet
varidatında bir genişlik devri gireceğine inanılabilir. Bununla beraber önümüzde sıkıntılı geçecek dediğimiz se-
neler için yeniden vergi ihdası yahut mevcut vergileri artırmak suretile varidatı çoğaltmak pek az mümkündür.
— 542 —
Onun için bu günkü menabiden ele geçen paralarla en büyük verimi almağa çalışmak ve yeni yeni vergiler
ihdasından çekinmek lâzımgeldiğine kani bulunuyoruz. Çünkü malî tecrübeler ile sabit olmuştur ki ifrata vardı-
rılan vergi kendi kendini kemirir.
1933 senesi 11 ayı zarfında vukubulan tahsilâtta en çok açık veren gümrük ve inhisarlar varidatı olup bun-
lardaki eksik ise; muamele, kazanç ve istihlâk gibi vergi ve resimlerde vukua gelen fazlalık ile kısmen kapatılmış
bulunmaktadır.
Şu halde 1933 senesi açığı dört-beş milyon raddesinde kalacak demektir. Binaenaleyh 166 000 000 üzerin-
den realize olacak olan 1933 senesi tahsilâtına Büyük Meclisçe kabul edilen yeni kanunların vereceği varidat da
ilâve edilerek 1934 varidatı 173 514 000 lira olarak tesbit edilmiş ve yekûnu 173 505 930 liradan ibaret bulunan
masraf ile tevazünü temin olunmuştur.
İktisadî ve malî müesseseler hususunda bizden çok evvel işe başlamış ve teşkilâtlanmış olan Avrupa Devlet-
leri bütçelerini tevazün ettirmek için bin biı çareye baş vurdukları ve hatta bazan da muvaffak olamadıkları bir
zamanda izah ettiğimiz veçhile hakikî bir bütçe muvazenesi vücude getirebilmemizi Büyük Meclisin direktiflerine
uygun surette en lâzım tedbirleri zamanında tam olarak almağa şiar edinmiş ve bu hususta ecnebi memleketle-
rin gıptasını celbedecek surette muvaffakiyet göstermiş olan İsmet Paşa Hükümetinin tebrik ve takdire lâyık uya-
nıklık ve faaliyetine borçlu olduğumuzu bu vesile ile de tekrar eder ve 1934 bütçe lâyihasının tasdik buyurulmak
ricasile Büyük Meclisin Yüksek huzuruna arz ve takdim eyleriz.
ESBABı MUCIBESI
Madde 1 — 65 seneden beri Aydın şirketinin kendi usul ve teamüllerine göre işletilmekte olan bu hatta
mubayaa tarihinden itibaren Devlet demiryollarında tatbik edilen nizam ve tarifelerin tatbiki halinde bu hattın
ifa edegelmekte olduğu nakil hizmetlerini bir müddet için felce uğratacağı düşünülerek bu hattı Devlet Demir-
yolları şekline koymak için bir intikal devresi ihdası muvafık görülmüştür.
Madde 2 — Şimdiye kadar anonim bir şirket halinde idare edilen Aydın hattının bu nevi şirketlerin teş-
kilâtına göre kurulmuş olan idaresinde bundan sonra bazı değişiklikler yapılması zarurî olduğu ve artık Devlet
Demiryolları idaresine bağlandıktan sonra bir kısım memurların ve bilhassa yüksek ücret alan ecnebi memurla-
rın yerlerine Türk memurlar ikame edildikten sonra bu gibi memurların hizmetine nihayet verilmesi lüzumu
göz önüne alınarak bu madde konulmuştur.
Madde 3 — Devlet Demiryolları İşletme idaresinin 935 senesi bütçe kanununun Aydın hattı mukavele-
sinin Büyük Millet Meclisine tasdikından evvel meriyete gireceği düşünülerek bu madde yazılmıştır.
Madde 4 — 934 takvim senesinde 2 300 000 lira varidat veren bu hattın 935 senesinde Afyon-Antalya
hattına aid inşaat malzemesi ile hattın bazı mıntıkalarında yeni kurulan sanayi müesseselerinin vereceği fazla
nakliyat nazarı itibare ah narak 935 senesi varidatı (2 500 000) iki milyon beş yüz bin lira olarak tahmin edilmiştir.
Madde 5 — Bu madde hükmü geçen sene mubayaa edilen İzmir-Kasaba ve şubeleri hattının tesellüm ve
tasfiyesi hakkındaki kanunun hükümlerine uygundur. Fazla olarak Devlet Demiryolları hizmetine geçen memur-
lara sıhhî yardım bakımından bir hükmü ihtiva etmektedir.
Madde 6 — Hükümetçe inşa edilmekte olan Afyon-Antalya hattının içine aldığı Aydın hattı parçasını
Devlet Demiryolları tipine irca etmek için yapılması zarurî olan bazı masrafların Devlet Demiryolları bütçesi ile
bir alâkası olmaması lâzımgeleceğine göre bu hususun bir madde ile tesbit edilmesi lüzumlu görülmüştür.
ESBABı MUCIBE
Madeni ufaklık para basılması hakkındaki 2257 numaralı kanunun bazı hükümlerinin tatbikatta noksan-
lar husule getireceği ve çok lüzumlu bazı hükümlerin ilâvesi lâzımgeleceği anlaşılarak bu kanuna zeylen merbut
kanun lâyihası hazırlanmıştır.
— 543
1 — Madenî ufaklık para kanununun birinci maddesi 12 milyon liralık gümüş para çıkarılıp bununla mev-
kii tedavülde bulunan bir liralık evrakı naktiye kuporlarmın tedavülden kaldırılmasına dairdir. Lâyihanın birin-
ci maddesi bu hükmün esasından değiştirilmesini tazammun etmekte ve basılacak gümüş paraların da miktarını
on altı milyona iblâğ eylemektedir. Cümhuriyet Merkez Bankası itfa karşılığı olarak umumî, mülhak ve hususî
bütçelerden tahsis edilmekte olan yüzde birlerle şimdiye kadar deruhte ettiği evrakı nakdiyeden dokuz milyon
kadar bir para mevkii tedavülden kaldırmış bulunuyor.
Binaenaleyh şimdiye kadar mevkii tedavülden kaldırılmış olan evrakı nakdiye nişbetinde gümüş paranın
tedavüle çıkarılmasında malî ve iktisadî noktadan hiç bir mahzur olmadıktan başka faide de vardır.
Çıkarılacak olan ceman 16 milyon gümüş paradan şimdilik ancak sekiz milyonunun basılması derpiş edil-
diğinden bu miktar da Cümhuriyet Merkez Bankası tarafından şimdiye kadar itfa edilmiş evrakı nakdiyenin du-
nunda bulunduğundan öteden beri mevcut tedavül hacmine nazaran bir (İnflâtion) katiyen mevzubahs olamaz.
Lâyihada mevzubahs olan tadilin, bir taraftan da yeni varidata ihtiyacı bulunan Devletin bu ihtiyacını karşılaya-
cak mahiyette olması itibarile de ehemmiyeti aşikârdır.
2 — 2257 numaralı kanunda gümüş paraların ayarı binde 900, siklet ve ayar toleransı da binde 3 tür. Lâ-
yihada ayar binde 830 a indirilmiş toleransı da binde altıya çıkarılmıştır.
İsviçre müstesna olmak üzere hali hazırda hiç bir memlekette binde 900 ayarlı gümüş para mevcut değildir.
Bir çok memleketlerde bu ayar binde beş yüzdür. Bir kaç ay evvel darphanemizde tetkikat yapmak üzere mem-
leketimize gelmiş olan bir ecnebi mütehassısın darphanemiz ve madenî paralar hakkında mütaleasmdan da is-
tifade edilmiştir. Mumaileyh binde dokuz yüz ayarını çok yüksek bulmuş ve İngiliz gümüş paralarının ayarının
binde beş yüz olduğunu söylemiş ve hiç olmazsa ayarın eski gümüş paralarımızın ayarına, yani binde 830 a ircaını
tavsiye etmiştir. Basılacak gümüş paralaıın ayarı binde 830 a indirildiği takdirde ayarın düşüklüğü dolâyisiyle
eski gümüş paraların tedavülde devam etmesi gibi bir mahzur mevzubahs olmayacağı gibi elde mevcut gümüşle-
rin ayarını binde 900 e çıkarmak için mühim miktarda hâlis gümüş tedarik etmek mecburiyetinden de müstağni
kalınacaktır.
Sıklet ve ayar toleransına gelince: Gümüş paralarda binde 3 toleransın çok az ve bu kadar cüzi bir tolerans-
la gümüş paralar üzerinde çalışılabilmenin çok müşkül olduğu anlaşılmıştır. Yukarıda bahsi geçen mütehassıs
bu bapta ayni mütaleaları sert ve toleransın binde altıya çıkarılması lâzımgeldiğinı tecrübe ve ihtisasına binaen
dermeyan eylemiştir.
3— 2257 numaralı kanunda on paralık bronz meskukât için tesbit edilen halitanın terkibi şöyledir. Binde
yüz alüminyum, binde 850 bakır, binde 50 mevaddı ecnebiye.
Alüminyomun ecnebi memleketleıden mubayaası zarureti vardır. Bu uğurda bilhassa şu sırada harice
para verilmesi mahzurludur. Bunun yerine çinkonun ikame edilmesi de mümkündür. Çinko hurda halde olsa
dahi, memleket dahilinden ucuz fiatla ve kâfi miktarda tedarik edilebilir. Bu mülâhazalara binaen ve azamî
tasarruf temin edilmek maksadile Maliye Vekâletinin memleket dahilinde kolayca tedarik edilebilecek ve elinde
mevcut olan maden külçelerine göre bronz meskükâtın halitasını tesbit hususunda serbest bırakılmasının müna-
sip olacağı düşünülmüş ve lâyihanın 3 üncü maddesi ona göre yazılmıştır.
20 Mayıs 1934
ESBABI MUCİBE
Buğday mahsulünü kıymetlendirmeğe matuf ve buğday kanunu hükümlerine tevfikan alman ilk tedbir-
ler müsait tesirini yaparak, 1932 - 1933 senesi mahsulü fiati bir çok yerlerde yükselmiş ve bir sene evvelki mah-
sul fiatımn 3,72 kuruşa ve hatta daha aşağı bir hadde (1,66 kuruş), düşmesine mukabil Ziraat Bankasının mu-
bayaaya başlamasından sonra tedricen vasatî fiat beş kuruşa yaklaşmış ve hususile Kânunuevvel - Temmuz ay-
ları zarfında buğday piyasası Ziraat Bankasının alım fiatından çok farklı olmayacak bir şekilde seyretmiştir.
Ziraat Bankasının geçen sene on bir alım yerinde mübayaa ettiği buğday 22 milyon kiloyu ve bedeli de
(1 160 000) lirayı mütecavizdi. 1933 - 1934 senesi zarfında bir çok yerlerde istihsalin artması neticesinde mahsu-
lün bolluğu umumî olarak fiat düşkünlüğünü istilzam etmiş, beş ay zarfında Bankanın mubayaatı 100 milyon
kiloyu, ödenmesi lâzım para da dört milyon lirayı geçmiştir.
— 544 —
Bankanın bu işe tahsis ettiği para gittikçe mühim bir yekûna baliğ olduğu ve daha da tezyidi lâzımgeldiği,
teşkilâtın da bununla mütenazır olarak genişlemesi icap ettiği cihetle, buğday kanunile istihdaf olunan maksa-
dın daha etraflı bir surette takip ve temini hayatî bir zaruret halini almıştır.
Bu itibarla Ziraat Bankasınca yapılmış ve yapılacak masraf ve külfeti karşılamak için daha geniş bir mem-
baa ihtiyaç hâsıl olmuş, teklif olunan kanun ile bu maksat gözetilmiştir.
Kanunun gayesi, buğday mahsulünün istihlâkini muayyen bir vergiye tâbi tutmak, müstahsillerin fiat düş-
günlüğünden mütevellit zararını kısmen müstehliklere tevzi suretile mütevazin bir vaziyet ihdasına yol açmak-
tır.
Bu sebeple buğday unu ile fiat ve istimal ciheti noktasından buğdaya yaklaşan çavdar unu ve bunların
mamulleri vergi mevzuna ithal edilmiştir. Verginin mümkün olduğu kadar adil ve şamil olması için, mahsulün
öğüdüldüğü veya imal edildiği ve binnetice istihlâke arzı icabettiği ve yahut memlekete ithal olunduğu zaman
alınması düşünülerek değirmen, fabrikalardan çıkarken ve gümrüklerden girerken cibayeti esas kabul edilmiş-
tir. Köy değirmenleri tahniyatı, hemen kâmilen köylünün ev ihtiyacını teminle iktifa ettiği ve zaten takip ve tah-
kiki de çok müşkül olduğu cihetle, kanunun tatbikatı, büyük değirmen ve fabrikalara hasredilmiştir.
Alınan malûmata göre Ankara şehrinde yevmî 500-550, İstanbul'da 3200-3500 çuval un sarfedilmekte
olup beher nüfus itibarile vasatî ve yevmî 0,3 ilâ 0,35 kilo un istihlâk edildiği ve memlekette üç milyon nüfusun
değirmen ve fabrikalardan çıkan un ekmeği yedikleri farzolunursa (0,3 x 3,000,000 = 900,000 x 360 = 324,
000,000 kilo senevî un istihlâk edilmiş olur ki vergisi çuval başına 150 kuruştan takriben (6 400 000) liraya baliğ
bulunur.
Vergi, yeni ve halkın alışmadığı bir mevzua taallûk ettiği için, muhtemel yolsuzluklara meydan verilmemiş
olmak üzere, kuvvetli murakabeye ve takibe ihtiyaç görülmüş olmakla esasen kâfi olmayan varidat idareleri teş-
kilâtının takviyesi için zarurî tahsisat tefriki icabetmekte bulunmuştur. Bu suretle vergiden tahassül edecek me-
baliğ, buğday mubayaatı zararı, üniversite borçları, Millî Müdafaa ihtiyacı ve cibayet ve murakabe masraflarına
karşı tutularak lâyiha bu esaslara göre tanzim edilmiştir.
25 Mayıs 1934
Umumî harbin uzun müddet devamı, beynelmilel teessüs etmiş bulunan mübadele ahengini bozmuş ve o
zamana kadar hüviyeti iktısadiyesi sanayici diye tanılan bit çok memleketleri ayni zamanda ziraatçi yapmağa
doğru bir istikamet almıştır ki, bu hal muhtelif memleketler arasındaki mübadelât üzerinde büyük sademe ve arı-
zalar meydana getirmiş ve arazi mahsulünün mühim bir kısmını ihraç ile iktisadî muvazanesini temin eden mem-
leketleri telâfisi müşkül zararlara uğratmıştır. Bu meyanda ekseriyeti halkı toprağa bağlı olan ve fazlai istihsalâ-
tını hariç pazarlarda satmak vaziyetinde bulunan köylümüz de büyük sıkıntı ve ıstırap duymağa başlamıştır. Nü-
fusumuzun hemen dörtte üçünü teşkil eden köylümüzün bu ıstırabı karşısında lâyakit kalamayan Hükümetimiz
bu mevzu üzerinde ciddî ve seri tedbirler almayı düşünmüş ve iki sene evvel Büyük Meclisin tasvibinden geçen
(Buğdayı koruma kanunu) ile bu sıkıntının mümkün olduğu kadar tehvini çarelerine baş vurmuştur.
İki senedenberi tatbik mevkiinde bulunan mezkûr (Buğdayı koruma kanunu) nun ne dereceye kadar bir
fayda temin edebildiği üzerinde encümende uzun müzakere ve münakaşa olmuştur. Encümen azasından bazıları
bu cümleden olarak mubayaa sahasının dar olması ve müstahsile kadar gidememek dolayısile köylüye temin
edilen faydanın pek mahdut bir sahaya inhisar ettiği ve gelecek sene mahsulü müsait ve bereketli bir netice ver-
diği takdirde mevcut stokların satılamaması veya bozulması ihtimalinden ve binnetice büyük zararlara uğramak
endişesinin ne dereceye kadar varit olduğunu sormuştur.
Ziraat Vekili Bey tarafından verilen izahata nazaran iki senedenberi tatbik edilen bu kanunla bilhassa mah-
dut sayılan bir sahaya dahi inhisar etse buğday fiatını fazla tenezzülden kurtarmak gibi şumüllü bir faydanın
husule geldiği ve yeni lâyiha ile elde edilecek neticeye göre bir taraftan faaliyet sahasının tedricen genişletileceği
diğer taraftan da mubayaa edilen buğdayların yapılmakta olan silo ve ambarlar sayesinde muhafaza ve fennî
bir şekilde muayyen cinslere ayrılarak standardize edileceği bu suretle dahilde satılamayan kısmının ihraca salih
bir hale konacağı ve bütün ihtimalâta karşı Hükümetin çok hassas ve müteyakkız hareket etmek azminde olduğu
anlaşılmıştır.
— 545 —
21 Mayıs 1934
ESBABI MUCİBE
Milli Müdafaa ihtiyacını karşılamak üzere müracaat edilen membaların tetkiki sırasında, tütün ve müskirat
fiatlarına mamulâtın envaına ve tahammül kabiliyetlerine göre münasip miktarlarda zam yapılmak suretile tak-
riben iki milyon lira derecesinde varidat temin edileceği hesap ve tahmin edilmiş ve bu zammın, tütün paket kâ-
ğıtlarına tabedilmek veya piket ve şişelerin üzerine konulacak etiketlerde ayrıca gösterilmek suretile tahsili mu-
vafık olacağı neticesine varılmıştır. Mahalli sarfındaki yüksek gayeyi nazarı dikkate alarak halkımızın, keyf
ve eğlence maddeleri üzerine konulan bu munzam resmi memnuniyetle vereceği kanaatında bulunmaktayız.
25 Mayıs 1934
Hükümetin esbabı mucibesinden ve encümende hazır bmunan Maliye, Gümrük ve İnhisarlar Vekilleri Bey-
ler ile İnhisarlar umum müdürünün verdiği izahattan Millî Müdafaa ihtiyacını karşılamak üzere araştırılan yeni *
varidat membaları arasında tütün ve müskirat fiatlerine bu matrahın kabiliyet ve tahammülü göz önünde tutula-
rak yapılacak zamlarla iki milyon lira derecesinde varidat temin edilebileceği ve tahsis edildiği yüksek maksadı
takdir eden halkımızın keyif ve eğlence maddeleri üzefine konulması düşünülen bu ilâve vergiyi memnuniyetle
vereceği tahmin olunduğu görüldü.
22 Mayıs 1934
ESBABI MUCİBE
Kanunun sekizinci maddesinin 1 ve 2 inci fıkralarında Devletin Bankaya olan borçlarının (bütçeleri elli
bin liradan dun Belediye ve hususî idareler müstesna) 1931 malî senesinden itibaren her sene umumî, mülhak ve
hususî bütçeleıe mevzu tahsisat yekûnunun yüzde birine muadil bir meblağın ve varidat fazlalarından tefrik edi-
lecek herhangi bir meblağın tediyesi suretile ödeneceği yazılı bulunmakla beraber bu hükme istinaden verilecek
paraların hini tesviyesinde Hazinenin borcuna mahsubu esas nizamnamenin 1 linçi maddesi iktizasındandır.
Nizamnameye ilâve olunan fıkra; bu meblağın 2062 numaralı kanunda tesbit edilen evsafı haiz yüzde 5 ve
daha fazla gelirii olmak şartile Hazinenin talebi üzerine tahvilât satın alınmasına hasrı ve bu tahvillerin de kar-
şılıklarımız meyanına ithal edilmekle beraber yine muvaffakiyetimizle satılışında bedellerinin tahvil mübayaasına
veya Hazine borcuna mahsubu hususunu istihdaf etmektedir.
Hazine borcunun itfası için tefrik ve tahsis olunan bu mebaliğin kanunen tesbit ettiği tahvillerin mübaya-
sında istimali en emniyetli ve kârlı bir tenmiye şeklidir ki istihsal olunacak faide arzdan müstağnadır.
Bundan başka bu tiıeyanda Borsaya kote edilmiş Devlet tahvilâtının mubayaası meselesi Hazine tahvilleri-
nin müstakar ve eyi bir kıymet almalarını da mucip olacaktır.
2 j Mayıs 1934
ç
Hükümetin esbabı mucibesinde dermeyan olunan mütalealara iştirak eden encümenimiz lâyihanın heyeti
umumiyesini kabul ettikten sonra maddelerin tetkikine geçmiş ve birinci maddeye yeniden satın alınacak tahviller
faizlerinin de itfaya tahsisini tazammun eden bir hüküm ilâvesini ve metinde şekle ait bazı tadilât icrasını müna-
sip görmüş ve maddeyi bu şekilde kabul etmiştir.
— 546 —
23 Mayıs 1934
ESBABI MUCİBE
2243 numaralı mevduatı koruma kanununun 8 inci maddesi bankaları kendilerine yapılan mevduat için
kasalarında muayyen nisbetler dairesinde karşılık ihtiyat bulundurmağa mecbur tutmaktadır.
Kanunun neşir ve tatbikından sonra yerli, ecnebi altı yedi büyük banka Vekâlete müşterek bir müracaatta
bulunmuş ve kasalarında bulundurmağa mecbur oldukları karşılıkları nemalandırmak suretile hem bankanın
menfaati ve hem de tedavüldeki paraların darlığa düşmemesi noktai nazarından bunlarla tahvil satın almalarına
müsaade edilmesini istemişlerdir.
Filhakika bu vaziyetin mevduat eshabına daha müsait ve faideli şerait husulüne müsaade etmesi itibarile
mevduat sahiplerinin tamamen lehinde netice vereceği nazarı dikkate alınarak merbut lâyihai kanuniye tanzim
edilmiştir.
Mevduatın kati bir emniyet içinde bulunduğunu tebarüz ettirmek için bankaların kendi arzularile yapacak-
ları muamelede Maliye Vekâletinin muvafakati alınması ve karşılığın yüzde ellisini tecavüz edememesi esas ola-
rak tesbit edilmiş ve mevduat sahiplerinin diledikleri zaman mevduatlarım geri almak hakkına malik olduklarına
dait bir kayit ilâvesi lüzumlu görülmüştür.
25 Mayıs 1934
Bu kanun lâyihası mevduatı koruma kanunu mucibince karşılık ihtiyat bulundurmaya mecbur tutulan ban-
kaların bu karşılıkları nemalandırmak ve ayni zamanda tedavülde bulunan paraların azalması yüzünden tevellüt
edebilecek sıkıntıyı karşılamak maksadile vukubulan müracaatleri üzerine vaziyetin tetkiki neticesinde ve mevdu-
at sahiplerine daha müsait ve faideli şerait husulünü temin etmek ve ayni zamanda mevduatın katı bir emniyet
içinde bulundurulmasını teminen bu müsaadeyi Maliye Vekâletinin muvafakatine tâbi bulundurmak kaydile tan-
zim edilmiştir.
Bir çok Avrupa memleketlerinde mevduatı korumak için bankaların kasalarında karşılık bulundurmaları
mecburiyeti mevcut olmakla beraber ayni zamanda iktisadî buhrana sebebiyet vermemek için bankaların bu kar-
şılığı emin tahvilâta kalbetmeleri müsaadesi bir zaruret neticesi olarak mevcut bulunduğundan ve Maliye Vekil-
liğince hazırlanmış olan kanun lâyihasında bankalar bu yolda bir mübayaa yapmak için tamamen serbest bırakıl-
mış ve mevduat sahiplerinin bütün haklan sarih bir surette temin edilmiş olduğundan encümenimiz kanunun esas-
larını tasvip etmiştir.
24 Mayıs 1934
ESBABI MUCİBE
Takip olunan şimendifer siyasetinin bir an evvel husulünü temin için inşası lâzım gelen hatların bütçeye
mühim tesir yapmayacak bir surette bedelinin uzun senelere taksim edilmek suretile ödenmesi için istikraz akti
en muvafık şekil olarak tesbit edilmiş ve bu hususta ilk istikraz 2094 numaralı kanuna istinaden aktedilmişti.
Bu defa da Sivas-Erzurum hattı inşaatı karşılığını temin için her sene on milyon lirayı tecavüz etmemek ve
azamî otuz milyon lira itibarî kıymette hamiline muharrer tahvil ihraç etmek suretile yeni bir istikraz akti zaıürî
görülmüş ve bu sebeple merbut kanun lâyihası ihzar edilmiştir.
Bu lâyihada istikraz faiz ve ikramiyesi ve tahvillerin ihracına müteallik şartlar ikramiyeli ve yüzde 5 faizli
1933 istikrazında olduğu gibi tesbit edilmiştir.
— 547 —
Bu istikrazı sürebilmek imkânları Merkez Bankası nizamnamei esasisinin 11 inci maddesinin heyeti umumi-
ye kararile tadil edilmiş olması ile ve keza 2243 numaralı mevduatı koruma kanunun 8 inci maddesine bir fıkra
ilâvesi suretile temin edilmiş bulunmaktadır.
Filhakika Cumhuriyet Merkez Bankası nizamnamesinde yapılması heyeti umumiyece kabul olunan tadi-
lâta göre mezkûr Bankaya ait 1715 numaralı kanunun 8 inci maddesinde de mütenazıran tadilât icrası derdest
bulunmuş olduğundan badema bu maddenin 1 ve 2 numaralı ibarelerinde mezkûr tediyat-ki her sene iki buçuk
milyon liraya karip bir miktardadır -Maliye Vekâletinin talebi üzerine yüzde 5 ve daha fazla geliri olan tahvilât
mubayaasına tahsis edilebileceğinden Sivas-Erzurum hattını inşa için aktedilecek istikrazın bu miktarı bu su-
retle temin edilmiş olacaktır.
Diğer taraftan 2243 numaralı mevduatı koruma kanununun 8 inci maddesi ile bankaların mevduat karşı-
lığı olarak kasalarında nakten bulundurmak mecburiyetinde oldukları mebaliğin yüzde 50 sile tahvil mubayaa et-
melerini temin edecek bir kanun lâyihası da bu defa hazırlanmış ve ayrıca takdim edilmiş olduğundan bankala-
rın bu günkü mevduat miktarına göre karşılık olarak bulundurmak mecburiyetinde oldukları mebaliğin - ki
8-10 milyon lira kadardır- yüzde 50 sile tahvil alabileceklerinden bu suretle de asgari 3-4 milyon liralık sürümü
temin edilebilecektir.
İstikrazın yine faiz ve ikramiyeli olması halk ve müessesesatın da iştirakini teshil edeceği cihetle vaziyete
göre her sene münasip miktarda tahvil ihracı suretile mevzubahs hattın inşa ve ikmaline muvaffakiyet elvereceği
tabiidir.
15 Mayıs 1934
Lâyihada, takip olunan şimendifer siyasetinin muvaffak olabilmesi için yapılması lâzım hatların masrafı
bütçeye mühim bir tesir yapmaksızın uzun senelere taksim edilmek suretile ödenmesi düşünülerek, evvelce ak-
tedilmiş olan 1933 istikrazında olduğu gibi, Sivas - Erzurum hattı için her sene on milyon lirayı geçmemek üzere
azamî otuz milyon itibarî kıymette hamiline muharrer ikramiyeli ve yüzde 5 faizli tahvil ihracı teklif edilmektedir.
Encümenimizce yapılan tetkik neticesinde Hükümetin esbabı mucibe lâyihasında bildirildiği veçhile Cüm-
huriyet Merkez Bankası nizamnamesinde yapılan tadilât ile Bankaca Maliye Vekâletinin talebi üzerine yüzde 5 ve
daha fazla geliri olan tahvilât mubayaası mümkin olabileceği cihetle çıkarılacak istikraz tahvillerinden her sene
iki buçuk milyon liraya yakın bir kısmı Merkez Bankasınca alınabileceği anlaşılmış ve Ergani istikrazının C ter-
tibinin ihracından sonra bu istikrazla, halkın ve müessesatın gösterdiği rağbet ve arzulan tatmin hususu nazarı
dikkate alınmağa lâyık görülmüş olduğundan Hükümetin teklifi kabul ve lâyiha metni aynen tasvip edilmiştir.
29 Mayıs 1934
ESBABI MUCİBE
"Türkiye Cümhuriyeti Ziraat Bankası" kanununun esbabı mucibe lâyihasında arzedildiği veçhile: çiftçile-
rimize, ziraî kredi tevziınin esas unsuru olarak:
"Gayri mahdut ve müteselsil mesuliyetli" ziraî kredi kooperatifleri şekli teklif ve müdafaaa edilmiştir.
Ayri ayrı tetkik edildikte, vaziyetleri, varlıkları müsait bir istihsal kredisinin verilmesine imkân bahşet-
meyen çiftçileri bir araya toplayarak gayri mahdut ve müteselsil bir mesuliyet ve tesanüdün kuvvetine ve temina-
tına dayanarak bunlara ziraî istihsalleri için ihtiyaçları bulunan ikrazatta bulunabilmek bu lâyihanın temin et-
mek istediği gayedir. Bu itibarla, Türkiye Cümhuriyeti Ziraat Bankası kanununun taşıdığı ruha ve güttüğü pren-
siplere uygun yeni bir hususî kanunla imtiyaz ve muafiyetlerden, Türkiye Cümhuriyeti Ziraat Bankasının istisnaî
kredi kolaylıklarından istifade edecek zarurî kredi kooperatiflerinin kanunî ve hukukî bünyelerini tesbit etmek
zarureti hâsıl olmuştur.
Şurasını da tavzih etmek lâzımdır ki, ticaret kanunumuzun kooperatifler hakkındaki hükümleri lâyihanın
teklif ettiği şekil ve esaslar haricinde kalan ve yeniden teşekkül edecek olan her nevi mahdut mesuliyetli ortaklık
kooperatiflerine mâni olmayıp bilâkis teşvik edici mahiyettedir.
— 548 —
ı
Yerine getirilecek en mühim şart, gayrimahdut ve müteselsil bir mesuliyet ve tesanüttür.
1470 numaralı ve 1929 tarihli kanunun mütebariz vasıflarından en mühimmi kısa bir zamanda kendi
kendilerine, ziraî kredi bakımından yetebilecek ziraî teşekküller vücude getirmektir.
29 Mayıs 1934
ESBABı MUCIBE
Dışarıdan gelen kauçuk, burada işlenirken katılan üstübeç, katran, kum, tebeşir ve balmumu ile bir kilo-
sundan dört kilo lâstik imal olunur. Bir kilo mamul kauçuk ise dört çift ayakkabı yapmağa yetişmektedir.
Yüksek Meclisin 28 Mayıs 1934 tarihinde kabul ettiği 2458 numaralı kanun lâyihasında Millî Müdafaa ihtiya-
cına karşılık konan vergiye göre bir kilo kauçuktan yüz kuruş resim alınınca şu halde yüz kuruş resim vererek
16 çift ayakkabı yapılabilecektir.
Buna karşı köselenin kilosuna konulan resim ile mukayese edildiği takdirde, bir çift ayakkabına giden kö-
sele ile deriyi hesaplıyarak bir çifte yirmi kuruş vergi verilecektir. Bunun karşısında da bir çift lâstik ayakkabın-
dan altı kuruş alınacaktır. Şu hale göre bir çift lâstik ayakkabı bir çift kösele ve derili ayakkabıdan eksiksiz 14
kuruş noksan vergi vererek yüksek bir korumaya sahip oluyor.
Halbuki İstanbul'da dışarıdan kaoçuk getirerek içeride kilosunu dört mamul kilo kılığına koyduktan son-
ra satan bu fabrikalarla Türk sermaye ve emek sahiplerinin, bu vergi konulmazdan önce bile başa çıkmaları
çok güç idi. Bu vergi onların lehine ve Türk sermaye ve işçilerinin zararına böyle konulunca iş bütün bütün kö-
tü bir yola girmiş oluyor.
Bütün mevaddı iptidaiyesi hatta tahta kalıpları bile hariçten getirilen bu lâstik ayakkabıları türediği gün-
den beri memleketimizde iki yerli malını öldürmektedir. Ziraatte palamut, sanayide dericilik ve kunduracılık
adım adım kalkıyor. Dericiliğin Türk kaba ve ince sanatlaı ındaki tarihî yerinin nekadar yüksek olduğunu geç-
mişteki örneklerile biliyoruz.
Bu lâstik ayakkabılarının içerde yapılan lâstik çizmelerle çamurdan muhafaza için fotin veya mest üzeri-
ne geyilen lâstik kaloş ve şosonlar müstesna olmak üzere üstü bez altı kauçuk veyahut tamamen kauçuk iskar-
pin, fotin, terlik ve çarıklar gibi mamul lâstikten yapılanlara yüz kuruş istihlâk vergisi konulursa matrahtaki
vergi nisbetinde adalet olacağı gibi öteden beri himaye edilen dericiliğimiz ve kunduracılığımız ile bunlara bağ-
lantısı olan palamutlarımız yeniden dirilmiş olur.
18 Haziran 1934
Encümenimiz 2458 sayılı kanunla ham kauçuğa konulan yüz kuruş resmin lâstik ayakkabılarında tesiri-
nin pek cüzî olduğu, halbuki bunların istihlâk vergisi için iyi bil matrah olduğunu görmüştür. Ancak kablo,
elektrik levazımı, otomobil lâstiği gibi sanayiin memleketimize yerleşmesi ve ilerlemesi için ham kauçuğun az
resimle ithali icabetmektedir. Binaenaleyh ham kauçuktan gümrüklerde fazla istihlâk resmi almak suretile lâs-
tik ayakkabılarını daha fazla resme tâbi tutmak mümkün olamamış ve hatta sanayi için ham kauçuğa ait istihlâk
resminin o sanatlerin memleketin ihtiyaçlarına ve dahilde imal ve istimal tarzlarına göre İcra Vekilleri Heyeti
kararile yüzde yirmi beşe kadar indirilmesine Hükümete salâhiyet verilmesinde zaruret görülmüştür. Bu sebeple
encümenimiz lâstik ayakkabılarının ithalinde ve imalinde resme tâbi tutulmasına karar verilmiştir. Teklifte res-
min beher çift üzerinden alınması dermeyan edilmiş ise de encümenimiz ayrı ayrı kiymet ve sikletteki eşyanın
tek resme tâbi olmasını mahzurlu bularak gümrük tarife kanununun ana prensibine tevfikan bunun kilo üzerin-
den alınmasına karar vermiştir.
Teklifte resimden istisnası istenilen bir kısım lâstik ayakkabıları encümenimizce de aynen kabul edilmiş-
tir. 2458 sayılı kanunun üçüncü maddesinde halı iplikleri istihlâk resminden istisna edilmiştir. Bununla ihraç ma-
lımız olan halıların himayesi kastedildi. Halbuki kanunun birinci maddesinin dördüncü bendinin B fıkrasının
3 üncü numarasında istihlâk resmine tâbi tutulan tarife fasıllarında halılar da dahildir. Üçüncü maddede halı
ipliklerinin de istisnası halıların da istisnasını icap edeceğinden encümenimiz istihlâk vergisine ait olan bu lâ-
yihada keyfiyetin tashihini faydalı bulmuş ve lâyihaya bir madde ilâve etmiştir.
— 549 —
29 Mayıs 1934
(NAFIA VEKİLLİĞİNCE HAZIRLANMIŞTIR)
İngiliz kumpanyasından devredilmiş olaıl (266) kilometrelik (İzmir - Kasaba - Alaşehir) (Manisa - Soma)
(İzmir - Bornova) hatlarile (253) kilometrelik (Alaşehir - Afyon Karahisar) temdit hattı ve Hükümetin istikra-
zile yapılmış olan (188) kilometrelik (Soma - Bandırma) hattı ki ceman (702) kilometrelik demiryolları, İzmir -
Kasaba ve temdidi Türk anonim şirketinin elinde bulunmakta idi.
İstiklâl harbinden sonra hükümetle şirket arasında cereyan eden müzakereler neticesinde 927 senesinden
itibaren meri olmak üzere altı sene müddetle muvakkat bir readaptasyon mukavelesi yapılmış ve bu mukavelede
bilhassa Devletin mubayaa hakkına hiç bir veçhile halel gelmeyeceği tasrih edilmekle beraber altı sene hitamında
yeni bir readaptasyon mukavelesi yapılacağı dercedilmiş ve altı sene hitamından bir sene zarfında bu son mu-
kavelenin teatisine muvaffak olunmadığı takdirde hatların yeni iktisadî şartlara tevfikı hususunun hakemler
marifetile halledileceği de ayrica tasrih edilmiştir.
Bu ikinci readaptasyon mukavelesinin yapılması için vaki olan temaslar ve şirket tarafından dermeyan
edilen teklifler Vekâletimizce inceden inceye tetkik edilmiş ve şirketin bu ikinci readaptasyon mukavelesile bil-
hassa raşa hakkı şartlarını değiştirmek hususunda musir bulunduğu görülmüştür.
Muvakkat readaptasyon mukavelesinin tesbit ettiği müddetten sonraki bir senelik mühletin son gönüne
kadar cereyan eden müzakerelerde ikinci bir readaptasyon mukavelesi yapmak kabil olamamış ve şirketin me-
talibi birinci readaptasyon mukavelesine nazaran daha mübalâğalı görülmüş olduğu için tayin edilen müddetin
son günü dahi hulul ettiği halde mukavele projesi bile tanzim edilememiş ve şirket ise mukavelenin derpiş ey-
lediği hakeme müracaata tevessül etmiş bulunuyordu.
Cümhuriyetimizin tesis ettiği kuvvetli ve memleket için çok hayırlı ve sarsılmaz bir prensibimiz olmak üze-
re: (Memleketimizdeki demiryollarını tamamen devletleştirmek) düsturu her vakit göz önünde tuttuğumuz esas-
lı bir umdemiz bulunduğu için ikinci readaptasyon mukavelesini yapamamış olmanın verdiği vesileden bilistifa-
de bu hususta yapılmış olan tetkikat ve mütaleata istinaden Vekâletimiz 30 Kânunusani 1934 tarih ve 298 / 988
numaralı bir mütaleaname ile mukavelelerin derpiş ettiği mubayaa hakkımızı kullanmanın en hayırlı bir yol ola-
cağı İcra Vekilleri Heyetine arz ve teklif edilmişti. İcra Vekilleri Heyetinin kararı, Vekâletimizin teklifini terviç
ettiği için yine Vekâletimizin teklifi ile Hükümet, Adliye Vekili Saraçoğlu Şükrü Beyefendiyi hatların mu-
bayaası müzakeresine memur etmişti.
Takriben iki aydanberi şirket murahhaslarile cereyan eden müzakere neticesinde şirketin mukavelelerde
derpiş edilen imtiyaz müddetinin nihayetine kadar yani 60 sene müddetle verilecek olan taksitler ve peşinen ve-
rilmesi icabeden edevatı muharrike ve malzeme bedellerile 1931, 1932, 1933 senelerine ait olmak üzere şirket
tarafından istenilen mebaliğ ve şirketin Bandırma belediyesine ikraz ettiği para ile imtiyaz mukavelesi haricinde
kalan gayrimenkullerin hepsi bir hamur yapılarak bütün bu kiymetlerin yekûnuna mukabil (162 486 000) no-
minal franklık (yüüde 7,5) faizli obligasyonlar tevdi etmek ve mevzubahis hat ve hakları bu yolda Devlete mal et-
mek keyfiyeti takarı ür ettirilerek buna göre bir mukavele projesi yapılmış ve bu proje Hariciye, Maliye ve Nafıa
hukuk müşavirleri tarafından dahi tetkik edildikten sonra neticede merbut mukavele tesbit ve imza edilmiştir.
Bütçe hesabı katisini de muhtevi olduğu halde bin üç yüz otuz yedi senei maliyesi Hazine hesabı umumisini
takdim ediyorum. Usulü muhasebei umumiye kanununun mevaddı mahsusası iktızasınca; Türkiye Büyük Mil-
let Meclisi Hükümetinin bidayeti teşekkülü itibarile evvelen 1336 senesi bütçe hesabı katisile varidat ve masa-
rifi umumiyesini havi Hazine hesabı umumisinin bunlara müteallik kanun lâyihasile birlikte tanzim ve takdimi
— 550 —
icap etmekte ise de senei mezkure iptidasından Büyük Millet Meclisi Hükümetinin tarihî tesisi olan 23 Nisan
1336 tarihine kadar umur ve muamelâtı maliyenin İstanbul Hükümeti zailesi tarafından mülhakata verilen emir
ve mezuniyetle ve bütçesinden verilen tahsisat havalenamelerine istinaden cereyan etmiş olması ve mülhakatça
mezkûr havalâtın Büyük Millet Meclisi Hükümetinin teşekkülü üzerine tasdik edilen bütçesinden verilen tahsi-
satla mezç ve tevhit edilmek suretile devrei hesabiye gayesinde hesabatın kapatılarak sarfiyatı katiye cetvellerinin
tanzim ve Hazineye gönderilmiş bulunması ve bilâhare İstanbul havalâtının hükümsüz addile iptal ve kuyut
ve defatiri hesabiyeden tenzili hakkında memurini maliyeye tebligat icra edilmiş olmasına nazaran yine matlu-
ba muvafık sahih bir hesap almak kabil olamaması.
4 Temmuz 1934
Başvekâletin 31 Kânunuevvel 1340, 27 Teşrinievvel 1341,31 Mart 1926 tarihli üç kıta tezkeresile Yüksek
Meclise gönderilen 1337, 1338, ve 1339 seneleri Hazine hesabı katileri hakkındaki kanun lâyihaları hakkında
Divanı Muhasebat encümeninden yazılan 10 Nisan 1928 tarihli mazbata üzerine Umumî heyetin 26 Nisan 1928
tarihli inikadının birinci celsesinde yapılan müzekkere neticesinde azadan bir zat tarafından verilip kabul
edilen bir takrir üzerine bu lâyihalar encümenimize tevdi buyurulmuştur.
Mevzubahs olan hesabı katilerin taallûk ettiği ve memleketin geçirdiği fevkalâde zamana tesadüf eden
1337, 1338 ve 1339 seneleri muvazenei umumiye kanununun 22 inci maddesi mucibince 1339 senesi nihayetine
kadar hesapları rüyet edilmemiş olan mal sandıklarile bilûmum muhasibi mesuller hesabatını ve bilhassa eşhas
zimemi ile avansları tetkik ve intaç etmemek vazifesile mükellef olarak Maliye Vekâletince tetkiki hesap heyetleri
teşkil edilmişti. Bu heyetlerle istihdaf edilen gayenin istihsali mümkün olamayacağı cihetle işbu heyetlerin lâğ-
vile vazifelerinin Divanı Muhasebata devri hakkında Hükümetten gelen teklif üzerine 747 numara ve 17 Şubat
1926 tarihli kanunun birinci maddesile yalnız bu heyetlerin lâğvi kabul edilmiş ve vazifeleri Divanı Muhasebata
devredilmemiştir.
Bu itibarla 20 Nisan 1340 tarihli Teşkilâtı Esasiye kanunu ile müesses ve 1340 senesinden itibaren olan he-
sapların tetkik ve rüyeti ile mükellef bulunan Divanı Muhasebatça 1337, 1338 ve 1339 seneleri hesaplarının da
tetkikile bu senelere ait umumî mutabakat beyannameleri itasına imkân yoktu. Bu mutabakat beyannameleri
itasına imkân yoktu. Bu mutabakat beyannameleri olmayınca da Divanı Muhasebat encümenince o senelere ait
hesabı katî kanun lâyihaları hakkında maksada muvafik olarak tetkikat icra edilmesi maddeten kabil değildi.
Zarurî olan bu hal Meclisin yukarıda zikrolunan celsesinde azadan diğer bir zat tarafından ileri sürüldüğü
gibi Teşkilâtı Esasiye kanununa mugayir değildir. Çünkü o seneler bu gün meri olan Teşkilâtı Esasiye kanunu
zamanına ait değil, 20 Kânunusani 1337 tarihli Teşkilâtı Esasiye kanununun meriyeti zamanına aittir ve bu
Teşkilâtı Esasiye kanununda ise mevzubahs olan tetkikata ait hüküm yoktur.
Diğer taraftan Meclisin ayni celsesinde Divanı Muhasebat encümeni namına verilen izahat arasında de-
nildiği gibi vesaikin bir çoğunun yanmış, zayi olmuş olmasına göre o seneler hesaplarının tetkiki vazifesinin dahi
Divanı Muhasebata tevdiini tekrar düşünmekte amelî bir fayda olamıyacağı ve bu beyhude teşkilât masrafını
icap ettireceği cihetle kabil olamamaktadır.
26 Teşrinievvel 1934
Devlet memurları maaşatının tevhid ve teadülüne dair olan 1452 sayılı kanunun tayin ve terfia dair hü-
kümleri hakkında Büyük Millet Meclisince vazıı kanunun noktai nazarını gösterir muhtelif tefsirler sadır olmuş
ve bu arada 163 numaralı ve 10 Haziran 1930 tarihli kararla bu kanunun neşrinden önce muayyen bir derecede
hizmet etmiş memurların müktesep derece hakları kabul buyurulmuş ise de, kanunun mütebaki hükümlerine
ve bu tefsirin esbabı mucibesine nazaran henüz açıkça tavzihinde fayda olacak bazı noktalarının da bulunduğu
anlaşılmıştır.
Vekâleti acizi her ne kadar, muayyen ahval ve hizmetlerde ücretle istihdam salâhiyetine de malik bulun-
makla beraber, bazı memuriyetlerin, kanunun ancak memur sıfatını haiz olanlara tahmil ettiği mesuliyetlere mü-
tehammil ve hiç değilse bu vasıfta tayinlerin müreccah bulunması itibarile olduğu kadar, nisbeten daha yüksek
— 551 —
olan ücret miktarlarından tasarruf, ve evvelce uzun müddet mesbuk hizmetleri dolayısile bazı memurların mük-
teseb hak'arı vikaye ve maaş nisbetleri bütçe meselesi olup asıl olan vazife bulunması noktasından da bu cihetin
sarahaten anlaşılmasına lüzum olduğundan, keyfiyet hakkında Büyük Millet Meclisinden bir kararı tefsiri tale-
bine müsaade buyurulması maruzdur efendim.
Memurların maaşlarının tevhid ve teadülü hakkındaki kanunun neşrinden evvel memurların tayin ve ter-
fileri hususunda tayin eden makamlar serbest bulunmakta idiler. Bu makamlar ehliyetini kâfi gördükleri memur-
ları istedikleri mevkilere tayin ve istedikleri derecelere terfi edebiliyorlardı. Bu usulün mahzurları açık ve çok
olmakla beraber memur yetiştirmek ve memurların ihtisasından istifade etmek hususunda bazı faideleri de var-
dı. '
Yeni ihdas edilen ve ihtisas isteyen vazifelere memur bulmak güç olduğu bir sırada üst derecedeki bir me-
murun yeni vazifeye tayini için rızasını almak kabildir. Çünkü âmirinin kendisini daha yüksek bir mevkie terfi
ettirmek imkânını gören bir memur âmirin böyle bir arzusunu yerine getirmekte kendisi için bir mahzur görmü-
yordu.
Halbuki, 1452 numaralı kanun terfi işinde âmirleri iki surette bağlamıştır:
1- Memurluk derecelerini üç seriye ayırarak bunlardan ikinci seriyi teşkil eden (B) den birinci seriyi teş-
kil eden (A) ya geçmek için on beş sene müddetle Devlet memurluğunda vazife görmek;
2 - Bir dereceden üstün dereceye terfi için iki sene o memurlukta bulunmak.
Yalnız 1452 numaralı kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrası ile bu ikinci kayda bir istisna yapılmıştır.
Bir Vekâlette 1452 numaralı kanunun neşrinden evvel umum müdürlük yapmış ve yine bu kanunun neşrin-
den evvel Devlet memurluğundan ayrılmış olan bir kimsenin 1452 numaralı kanun bakımından umum müdür-
lük derecesine olan hakkının mahfuz olduğu Yüksek Meclisin 163 numaralı tefsiri ile kabul edilmiş bulunmak-
tadır.
Devlet memurluğundan çıkmış olan bir kimsenin 1452 numaralı kanunun neşrinden evvel bulunduğu
(A) serisine dahil memuriyet derecesi kendisi için kazanılmış bir hak olarak tanındıktan sonra Devlet memur-
luğundan çıkmamış ve hatta bulunduğu Vekâlet ve daireyi bile değiştirmemiş bir memurun 1452 numaralı ka-
nunun neşrinden önce tA) serisinde yapmış olduğu memurluk derecesine kazanılmış hakkının mahfuziyeti ve
bu hakkının terfiinde esas tutulması ve terfi bakımından memurun (A) serisinde yapmış olduğu derecede bu-
lunmakta olduğu meselesini görmesi hak ve adaletin tabiî icabı olarak alınmak zaruridir.
MUCIP SEBEPLER
2576 sayılı gizli nüfusların yazımı hakkındaki kanun 1 Eylül 1934 tarihinde bütün belediyelere ve muhtar-
lara tebliğ edilmiş olduğundan 15 Birinci Teşrin 1934 tarihine kadar gizli doğum, ölüm ve evlenme vakalarını
bildirmemiş olanların kanunun 4 üncü maddesine göre ceza vermeleri ve 5 nci maddesine göre de muhtarların,
azaların ve belediye memurlarının cezalandırılmaları lâzımgelmektedir.
Birinci Teşrinin 15 ine kadar gizli doğum ve ölüm ve evlenme yazımı işini gerek halk ve gerek Hükümet
teşkilâtı lâzım olan ehemmiyeti vererek 2 865 216 gizli doğum, 1 726 701 gizli ölüm ve 890 593 gizli evlenme
yazılmış ise de memlekette daha hayli miktarda gizli doğum ve ölüm ve evlenme kaldığı gelen cetvellerin mu-
kayeseli tetkikmdan ve halkın arkası kesilmeyen müracaatlerinden anlaşılmaktadır.
Halkın bu alâkası kesilmeden bu işin sonunu almak memlekete çok hayırlı bir iş olacağından cezasız ya-
zım müddetinin 1 Şubat 1935 tarihine ve belediye reis ve memurları ile muhtar ve ihtiyar heyeti azalarının ceza-
landırılması işinin de 1 Şubat 1935 tarihine kadar uzatılması muvafık görülmektedir.
— 552 —
ESBABı MUCIBE
Sivas - Erzurum hattını inşa için dahilî istikraz akdine dair 25 Mayıs 1934 tarihli ve 2463 numaralı kanunun
birinci maddesi; Hazineye senelik faiz ve ikramiye yekûnu yüzde 7 olmak üzere ve yirmişer senede itfa edilmek
şartile azamı otuz milyon liralık hâmiline muharrer tahvil ihracı selâhiyetini veımiştir.
İhraç edilecek tahviller için verilecek senelik faizden maada bir miktar ikramiyenin de tahsis ve tahvillerin
rağbet bulması için bu miktarın üç tranşta çıkarılmış olan Ergani istikrazımn tahvillerine ayrılan ikramiye mik-
tarından dûn olması icab etmektedir ki bu da ihraç tertiblerinin asgarî dört milyon lira olmasını istilzam eder.
Halbuki Ergani istikrazımn son tertibine aid tahvillerin ihraç muamelesinin henüz ikmal edilmiş olması
ve son tertiplerin bankalara ve bilhassa Cümhuriyet Merkez Bankasına satılmak suretile plase edilmiş bulunması
halkımızın sermaye vaziyetinin yeniden bu nisbette yapılacak bir istikrazı karşılayabilecek kudrette olmadığını
göstermiştir.
Filhakika bu gibi vaziyetler evvelce düşünülerek Cümhuriyet Merkez Bankası kanununun sekizinci mad-
desi mucibince evrakı nakdiye itfa karşılığı olarak umumî ve mülhak bütçelerle yekûnu elli bin liradan fazla olan
belediye ve^idarei hususiye bütçelerinden verilmekte olan yüzde l'lerin badema mahsub edilmeyerek yüzde 5 veya
daha fazla geliri olan Hazine tahvilleri mübayaasına tahsis için icabeden kanun ve Heyeti Umumiye kararı is-
tihsal edilmiş ise de mevcud karşılık dört milyon liralık tahvil ihracına kifayet etmemekte ve yukarıda izah edil-
diği veçhile halkımızın vaziyeti de maksadı temin edecek bir nisbette iştirake miisaid görülmemektedir. Bu iti-
barla Sivas - Erzurum hattının inşası için lüzum olan paranın işbu yüzde l'lere nazarı itibare alınarak şimdilik iki
milyon liralık istikraz akdi suretile temini muvafık görülmüştür.
İkramiyeli olarak aktedilen istikrazlarda ise bazı formalitelerin icrası için ihraç işi uzun bir zamana ihti-
yaç göstermekte ve ihraç ve itfa muamelesi birçok kayıtları ve binnetice mühim masrafları istilzam eylemekte-
dir. Diğer taraftan, ellerindeki paraları tenmiye ettiren müessesat bu gibi istikrazlarda ikramiyeyi nazarı itibara
almayıb yalnız faiz haddine ehemmiyet vermekte olduğundan itfa yüzde l'leri hesab edilerek çıkarılacak iki
milyon liralık tahvilleri için ikramiye tahsisinden sarfınazar edilerek kanunda faiz ve ikramiye için verilmesi
derpiş edilen yüzde 7 miktarındaki nemanın yalnız faize hasrı halinde tahvillerin mevzubahs müessesat nez-
dinde eyi bir rağbet göreceği kuvvetle tahmin edilmektedir.
Yukarıdaki mülâhazalara binaen; müteaddid tertiplere taksim suretile akttdilecek işbu istikraza aid ah-
villerin dört milyondan noksan olacak tranşlarına aid ikramiyelerin Ergani istikrazı tahvilleri için tesbit olunan
ikramiyeden az olacağı ve bu sebeple rağbet bulmayacağı ve bu takdirde de yalnız yüzde 1 'lere tahsis edileceğine
göre ayni nemayı temin ve fakat ikramiyeli olması itibarile bir çok kayıtların tesis ve bazı formalitenin icrası
dolayısıle fuzulî külfeti ve masrafı mucib olacağı cihetle memleket sermaye piyasasının vaziyetine göre ihraç
işini tanzim ve idare edilmek üzere tahvillerin icabı hale göre ikramiyeli veya ikramiyesiz olarak çıkarılması fai-
deli ve lüzumlu görülmüştür.
Bu düşünce ile mevzubahs 2463 numaralı kanunun birinci maddesine bir fıkra ilâvesi için merbut kanun
lâyihası hazırlanmıştır.
ESBABı MUCIBE
Mevduat sahihlerinin birdenbire ve toplu bir surette paralarını çekmeleri üzerine sıkıntıya düçar olan
Adapazarı Türk Ticaret Bankasının vaziyeti ve bu suretle memleket iktisadiyatında yer tutmuş olan bir kredi
müessesesinin yıkılması neticesinde Millî tasarruf hareketinin düçar olacağı sarsıntı ve aynı zamanda diğer
— 553 —
Milli bankalarımıza yapacağı fena tesir nazarı itibare alınarak mezkûr bankanın kuvvetli bir yardımla bu sı-
kışık vaziyetten kurtarılması lüzumlu görülmüş ve bu sebeble ittihaz edilen tedbirler meyanında Millî banka-
ların ve Hazinenin iştirakile bu banka sermayesinin (bir milyon lira) tezyidi takarrür eylemiştir.
Böylece halkımızın Millî bankalara karşı inkişaf etmekte olan itimadı ve tasarruf fikri takviye ve Millî
sermayenin emniyet ve muhafazası temin edilmiş olacağından bu maksatla Hazinenin hissei iştiraki olan (iki
yüz elli bin) lira hakkında merbut kanun lâyihası hazırlanmıştır.
Verilen izahata nazaran bu müessese ilk teşekkülünden itibaren son senelere kadar az çok iyi denilecek
bir şekilde çalışmış ve millî müesseseler arasında yine en çok tutunan bir teşekkül mahiyetini muhafaza etmiş
ise de son buhranlı senelerin hususiyetlerini nazarı dikkate alarak bankacılığın icab ettirdiği teknik çalışma
tarzına intibak kabiliyetinde bulunmadığından vaziyeti sarsılmağa başlamıştır. Bu vaziyeti vaktinde gören
Hükümetimiz bankanın umumî vaziyetini tetkik etmiş ve bu müessesenin sermayesini bir milyon lira tezyid
etmek ve bu tezyid edilecek sermayeye millî müesseselerle beraber iştirak etmek suretile kurtarılabilmek imkânı
olduğunu görmüştür.
Bu bankanın sermayesini arttırmak maksadile Milli bankaların ve Hazinenin iştirakile verilecek olan
bir milyon lira için hiç bir tehlike mevcud olmadığı, çünkü nizamnamenin değiştirilen beşinci maddesile ser-
mayenin bu kısmı için bazı fark ve imtiyazlar kabul edilmiş olduğu ve bankanın bundan sonra daha iyi çalışa-
bilmesi için icap eden bütün tedbirlerin alındığı İktısad Vekillinin izahatından anlaşılmış olmakla ismi geçen
bankanın arttırılan bir milyon liralık sermayesine 250 bin lira ile Hazinenin iştiraki encümenimizce de muvafık
bulunmuş ve bu husustaki kanun lâyihasını olduğu gibi kabul etmiştir.
2430 numaralı muamele vergisi kanununun vergiden müstesna mevad ve müesseseleri gösteren 2 nci mad-
desinin (O) fıkrası mucibince kuvvei muharrikesi beş beygire kadar (Beş beygir dahil) olanlarla kuvvei muhar-
rike kullanmayıp da en fazla on amele istihdam eden küçük hirfet müesseselerinde trikotaj, ıtriyat ve saire gibi
muayyen bazı sanatlerle iştigal edenler hariç olmak üzere vergiden müstesna tutulmuştur. Bu fıkrada kanun
küçük hirfet müesseselerini diğerlerinden ayırmak için iki kıstas kabul etmiştir.
1) Kuvvei muharrike kullananlarda beygir kuvveti, 2) Kuvvei muharrike kullanmayanlarda amele mik-
tarı. Muamele vergisi kanununun kabul ettiği bu iki ölçü sınaî müesseselerin muamele vergisi kanununun birinci
maddesinin matufunileyhi bulunan 1055 numaralı teşviki sanayi kanununun birinci maddesindeki tarifine mü-
tenazırdır. Bu maddede (Daimî veya muayyen zamanlarda makine veya aletler veya tezgâhlar ianesile her hangi
bir madde ve kudretin evsaf ve eşkâli kısmen veya tamamen değiştirilib kıymetlendirilmek suretile toplu imalât
vücude getirilen ve bu maksada tahsis edilen yerler sınaî müessese addolunur) denilmiştir.
Bu tarifte sınaî müesseseler iki kısım olarak kabul edilmiştir. I) makine ile 2) tezgâhla işleyen ve toplu ima-
lât vücude getiren mahaller. Muamele vergisi kanununda sınaî müesseseler için konulan salifülârz istisnaiyet
hadleri de, bu iki kısım nazarı itibare alınarak vazedilmiş bulunmaktadır. Binaenaleyh (O) fıkrasile kabul edi-
len istisnaiyet hadlerinin tatbikında da her kısmın ayrıca nazarı itibare alınması ve münhasıran makine ile işle-
yen bir müessesenin kuvvei muharrikesi beş beygir kuvvetinden ve münhasıran tezgâhla işleyen bit müessesenin
kullandığı amele adedi ondan az olduğu takdirde istisnadan istifade ettirilmesi icab eder. Kuvvei muharrike kul-
lanan bir müessese amele de kullanırsa, teşviki sanayi kanununun kabul ettiği kısımların ikisine aid evsafı cami
bir vaziyete gireceğinden bu takdirde O fıkrasında münderic istisnaiyet hadlerinin ikisinin ayni zamanda nazarı
itibare alınması kesbi zaruret eder. Binaenaleyh hem kuvvei muharrike hem de amele kullanan müessesenin mu-
afiyetten istifade edebilmesi için hem kuvvei muharrikesinin beş beygirden aşağı olması, hem de amelesinin on-
dan az bulunması lâzımdır. Teşviki sanayi kanununun tasnifinden doğan bu zarurî neticenin aksini mütalea et-
— 554 —
mek (O) fıkrasının maksadı tedvinine uygun düşmeyeceği gibi haksız, gayrimantıki ve suiistimale müsaid tatbi-
kata da mahal verir. Filhakika bu takdirde hiç kuvvei muharrike kullanmayan bir müessese on bir amele istih-
dam etse vergiye tabi olurken 4,7j beygir kuvvetinde kuvvei muharrikeyi ihtiva eden bir müessesenin yüz amele
istihdam etmesi, halinde de vergiden azade kalması icab eder.
Mesele; muhtelif maddelerden alınan istihlâk vergisi hakkındaki 2458 sayılı kanunun neşri tarihinde mev-
cud mallar için verilecek beyannameler üzerine yapılacak tarh muamelelerinin hangi usule tâbi olacağı gösteril-
memiş ve yalnız 2458 sayılı kanuna ek olarak 2546 sayılı kanunda yukarıda ismi geçen muvakkat madde muci-
bince beyannamesi verilmeyen veya eksik verilen eşyanın vergisi varidat lidarelerince yapılacağı söylenmekle
iktifa edilmiş olduğundan bu suretle tahakkuk ettirilecek verginin muamele vergisinde olduğu gibi itiraz ve tem-
yiz safhalarına tâbi olup olmıyacağının tefsir yolu ile halledilmesi talebinden ibarettir.
2458 sayılı kanunun beşinci maddesinde dahildeki istihsalât ve imalâtta verginin tarh ve tahakkuk ve tah-
sil muamelelerinin 2430 sayılı muamele vergisi kanunu mucibince cereyan edeceği zikredilmiş olduğuna göre bu
— 555 —
kanunun neşri tarihinde fabrika ve imalâthanelerle bu mallan hariçten getirtip de toptan satan müesseseler nez-
dinde bulunan stok mallar hakkında da ayni esasların kabulü ve binaenaleyh bu kabil mükellefler için itiraz ve
temyiz haklarının tanınması vazıı kanunun maksadına tamamen uygun olduğunda şüphe olmamakla berabeı
gerek beşinci maddede ve gerekse 2546 sayılı kanunun 3 ncü maddesinde sarih bir hüküm mevcud olmadığından
meselenin tefsirden müstağni sayılması da varid görülememiştir.
Tatbikatta vaki olabilecek tereddütleri önlemek ve kanunun yanlış tatbikına mahal kalmamak üzere
meselenin bir tefsir fıkrasile aydınlatılmasını üstün bir düşünce bilen encümenimiz bağlı tefsir fıkrasını hazırla-
mıştır. "Muhtelif maddelerden alınacak vergilerin tarh ve tahakkuk muameleleri 2458 sayılı kanunun 5. madde-
sine tabidir."
ESBABI MUCİBE
Gazi Antep, Urfa, Maıdin, Diyarbekir ve Siird vilâyetlerimiz Suriye ve Irak'tan her sene gelen çekirge akın-
ları yüzünden bu havali ekinleri büyük zararlar görmekte idi. Bu zararları yalnız bizim yönden alınacak ted-
birlerle ortadan kaldırmak mümkün olamıyacağını düşünen Vekilliğimizce komşu Arab Hükümetlerde bu işte
bir çalışma birliği yapılmasına mecburiyet hâsıl olmuş ve bu gaye ile Cümhuriyet Hükümetimizle Irak, Filistin,
Şarkî Erden ve Suriye Hükümetleri arasında 926 senesinde aktolunan örneği bağlı mukavelename hükümlerine
göre, masrafı Âkit Devletler arasında paylaştırılmak üzere Şam'da bir (Beynelmilel Çekirge Mücadele İstihba-
rat Ofisi) kurulmuştur.
Bu müessese, Âkit Devletler arazisindeki çekirgelerin faaliyet ve hareketleri ve bunlarla yapılmakta olan
mücadelenin şekil sınır ve neticeleri hakkında topladığı malûmatı yine Âkit Devletler teşkilâtına vermek sureti-
le bunların birbirlerinin ülkelerindeki çekirge vaziyetlerinden karşılıklı olarak haberli olmalarını ve ona göre
tedbir almalarını temin eylemiştir.
Bu mukavele tatbik mevkiine girdikten sonra önceden çekirde mücadelesi bakımından belli başlı bir ku-
rum ve düzenleri olmayan Suriye ve hatta Irak Hükümetleri bu kurum ve düzenleri yapmağa ve tamamlamağa
başlamışlar ve bizde olduğu gibi kuvvetli vasıtalarla savaşa girmişlerdir. Bizim bundan elde ettiğimiz faide çok
mühim olmuştur. Şöyle ki: Bu savaş sonunda bir iki yıl önce birbiri ardı sıra Gazi Anteb, Urfa, Diyarbekir ve
Siird vilâyetleri bu yıl da Mardin vilâyeti çekirge belâsından kurtulmuş ve bu uğurda her yıl bütçemizde bu iş
için ayırdığımız 50 - 60 bin liralık bir masraf onda bir nisbetine inmiştir.
Önceden üç yıl için imzalanan bu mukavele. İkinci üç yılda da tatbik mevkiinde kalmıştır. Ancak Filistin
ve Şarkî Erden Hükümetleri, daha ziyade Sudan çekirgesile alâkalı olduklarından ve bu çeşit çekirge ile Lond-
ra'daki haşarat enstitüsü meşgul bulunduğundan bu iki Hükümet ve enstitüye bağlanarak evvelki yıl arzı geçen
çekirge mücadele mukavelesinden çekilmişlerdir.
Âkit Devletlerin murahhaslarından mürekkeb olarak geçen yıl Beyrut'ta yapılmış olan mutad toplantıda
Suriye murahhası bu anlaşmamn şekli üzerinde hasıl olan bir görüş ve düşünüş ayrılığı yüzünden, Suriye Hü-
kümetinin bu teşekkülden çekildiğini bildirmiştir.
Sonradan Irak Hükümeti Hariciye Vekâletimiz kanalile bize yapmış olduğu bir tebliğde bu mukaveleye
iştirake âmade olduğunu bildirmiş ve "Lübnan Hükümeti de bu mukaveleye bağlanmağı kabul eylediği takdir-
de Cümhuriyet Hükümetimizle Irak ve Lübnan Hükümetleri arasında daha üç yıl müddetle bunun meriyet mev-
kiine girmesi mümkün olabileceğinden bahsile Lübnan Hükümetinin bu husustaki noktai nazarı" tarafımızdan
sorulmuş ve alman cevabda Lübnan'ın da bu karan kabul eylediği bildirilmiştir. Şu halde Cümhuriyet Hükü-
metimizin de bu mukaveleye daha üç yıl müddetle iştiraki çok lüzumlu ve zaruri bulmuştur.
ESBABI MUCİBE
Türkiye Cümhuriyeti ileri bir millet vasfını kanunlarında yaptığı geniş inkilâpla temin etmek istemiştir.
Kanunu medeni ve borçlar kanunu bu yüksek hamlenin birer ifadesidir. Ancak medeni kanunun gayri menkul-
lere düşen hükümleri Tapu sicili üzerine, yani kadastroya müessestir. Binaenaleyh, hukuktaki inkilâp hükümleri-
ni tamamlamak ve yaşar bir hale getirmek için bütün vatandaşların gayri menkullerini hududu, planı, miktarı
ile tayin eder, sarih tapu kayitleri bulunmak lâzımdır.
Türkiye'de kadastro 1328 senesinde bir muvakkat kanunla başlamıştır, ancak bu teşebbüs hem noksan ve
hem de pek zayif kalmıştır.
Cümhuriyet devrinde 1341 tarihli kadastro kanunile bazı mıntakalarda kadastro yapılmasına başlanmış
ve halen devam etmekte bulunmuştur. Ancak bu kanunun tatbikinde tecrübelerden istifade edilerek daha geniş
hükümleri ihtiva etmek üzere hazırlanan kanun lâyihasını encümenimiz tasviple karşılamıştır.
Encümenimiz lâyihada bazı esaslı tadiller yapmıştır.
Türk kanunu medenisinin gayrimenkullere ilişen hükümleri tapu sicilli esası üzerine kurulduğu halde
memleketimizde kanunu medeninin istihdaf ettiği şekilde bir tapu sicillinin mevcud olmaması her milletden zi-
yade toprağa bağlı olan ulusumuzun bu yüzden bir çok engellere maruz kalmalarına ve mevcud vesikaların mül-
kiyet işini kestirip atacak mahiyette bulunmamasından dolayı da birçok zararlara düçar olmalarına sebebiyet
vermektedir. Gayrimenkullere müteallik ayni hakların tapu sicilline kaydedilmekle hukukî bir mevcudiyet ka-
zanacağına göre vatandaşların kanunu medeninin bu hükümlerinden tam bir surette istifadelerini temin için
ilmî ve fennî ve hukukî esaslara dayanan bir tapu sicilli kurulmasına zaruret vardır. Bu ihtiyacı karşılamak
maksadile Fransa ve bilhassa İsviçre kadastro esasları göz önünde bulundurularak gayrimenkul emvalin tahdid
ve tahriri hakkındaki muvakkat kanunun tatbikatında görülen müşkülâtı kaldırmak ve tecrübelerden alınan
neticelerden istifade edilmek suretile hazırlanan ve encümenlerde yapılan değişikliklerle memleketimizin icaba-
tına mümkün olduğu kadar uydurulmuş olan bu kanun lâyihasını encümenimiz esas itibarile tasviple karşıla-
mıştır.
ESBABı MUCIBE
' t
Merkez ve mülhakatındaki nüfus kesafeti ve mahsulât ve mamulâtının cins ve miktarları itibarile en mü-
him kasabalarımızdan biri olan İsparta'nın Antalya ve İzmir gibi mahreç limanlarına ve iç Anadoluya demir-
yolu ile bağlanması mezkûr mahsulât ve mamulâtın her mevsimde daha seri ve emin bir surette ve daha az mas-
— 557
lafla naklini temin ederek o mıntaka iktisadiyatının bir kat daha inkişafına yardım edeceği cihetle İsparta'dan
başlayarak yapılacak etüdün neticesine göre Aydın hattının ya Kuleönü istasyonunda veyahut Kuleönü ile Ba-
ladız istasyonları arasında münasip görülecek bir mevkide mezkûr Aydın hattına müntehi olmak üzere normal
genişlikte bir şube hattı inşasına mezuniyet verilmesi hakkında ihzar olunan kanun lâyihası leffen arz ve takdim
kılınmıştır.
İnşa edilecek bu şube hattının tulü takriben 13 kilometre ve ray ve travers ve sair ferş malzemesi dahil ola-
cak bedeli inşası 360 000 lira tahmin edilmiş ve bu masrafın 2134 numaralı kanun mucibince Afyon Karahisar -
Antalya hattı için her sene Vekâletimiz bütçesine konan tahsisattan münakaşa tenzilâtlarile elde edilen tasarruf-
larla temini mümkün görülecek kanuna o yolda bir hüküm dercedilmiş ve inşaatın inkıtaa uğramayarak mun-
tazam bir seyirde devamını temin için de müteaddid senelere sari taahhi'ıdat icrasına mezuniyet verilmiştir.
ESBABI MUCİBE
2466 numaralı ve 29 Mayıs 1934 tarihli buğdayı koruma karşılığı vergisi kanunu, buğday müstahsilini
himayeye matuf tertibatı kurabilmek maksadile ihdas edilmiş ve bu maksadın icabatı dairesinde, eleksiz ve vals-
siz köy değirmenlerinde, şehir ve kasaba civarında da olsa, öğütülen unlardan köylülerin kendi ihtiyaçlarına
mahsus olanları vergiden müstesna tutulmuştu. Tatbikatta görüldü ki, köylerde, köylü ihtiyacatını tatmin ede-
cek miktarda kâfi değirmen bulunmadığından köylü halk civarlarındaki kasabalara gelerek unlarını öğütmek
mecburiyetinde kaldıkları gibi köylerden farkı olmayan küçük kasabalarda ikamet eden ziraat adamlarının da
köylüler gibi vergiden muaf tutulmaması kendilerini tazyik etmekte ve haklı şikâyetlerine mahal bırakmaktadır.
Gerek köylü, gerek köylüden farkı olmayan küçük kasabalar halkının, kendi toprakları mahsulâtını, zati ihti-
yaçları için öğütmeleri halinde de, bunlardan ticaret unları gibi ve ayni miktarda vergi alınması, müstahsili
himaye mahsadile telif edilemiyeceğinden, cezri bir karar alınarak nüfusu on binden aşağı olan ve fabrikası bu-
lunmayan yerlerin tamamından verginin kaldırılması suretile toprak adamları lehine geniş bir müsaade ve tah-
fif yapılması iltizam olunmuştur.
Bu maksatla, 28 Teşrini evvel 1927 tarihinde; yapılmış olan umumi nüfus tahriri neticelerine göre nüfusu
onbinden aşağı olan yerlerde fabrikası olan mahdud bir Kaç kaza hariç olarak, bu verginin tamamen kaldırıl-
ması cihetine gidilmiştir. Türkiye'de bu gün, 365 mülhak kaza ve 57 vilâyet merkezi kaza mevcut olup kaza ye-
kûnu bu suretle 413 adedine baliğ bulunmaktadır. Nüfusu onbinden aşağı olan kasabalar vergi sahası dışında
bırakılırsa, vergi, İstanbul şehrile 64 kazaya münhasır kalmakta, merkez ve mülhak kazalardan 3478 kaza ver-
giye tâbi tutulmamaktadır.
Bu tadilât sırasında, kanunun ikinci maddesi ilga edilmiş, 4 ve 9 uncu maddeleri de şimdiye kadar cere-
yan eden tatbikata ve yeni vaziyete göre lâzımı veçhile şekillendirilmiştir.
Keza, Hükümetçe Ziraat Bankasına mubayaa ettirilecek buğdayların muhafaza, nakil, memleket içinde
ve dışında satışı ile buna müteferri işler ticari mahiyette olduğundan bu muamelelerin Muhasebei Umumiye
kanunile, artırma eksiltme ve ihale kanunu hükümlerine ve Divanı Muhasebat vize ve murakabesine tâbi bulun-
madığı hakkında kanunun 13 üncü maddesine bir fıkra eklenmiştir.
Nufusu on binden aşağı olan yerlerdeki adi değirmenler kâmilen vergi mevzuu harici bırakılmış olduğun-
dan bunlarda yeniden vücude getirilecek değirmenlerin, vergiye tâbi mahallerdeki fabrika ve değirmenlere rakib
4
bir vaziyete girmemelerini ve ancak lüzum ve zaruret olan yerlerde değirmen tesis edilmesini teminen, bu husus-
ta evvelemirde İcra Vekilleri Heyetinden müsaade alınmasını temin edici bir madde ilâve olunmuştur.
Maliye Bakanının verdiği izahata nazaran kanunun altı aylık tatbikatından alınan neticelere göre mükel-
lefiyetten yalnız köy değirmelerini istisna edip şehir ve kasaba hududu içinde çiftçilikle uğraşanlaıı bu vergi ile
mükellef tutmak çoğunun geçimi bir köylü gibi çiftçilikten ibaret olan bu kısım halkın geçimleri üzerinde sı-
kıcı bir tesir yapmıştır.
— 558 —
Bu hali gören Hükümet iş hacmi küçük olan bu gibi kasabaların da köyler gibi istisna edilmesini düşünmüş
ve bu maksadla mükellefiyetin nüfusu 10 000 den yukarı kasaba ve şehirlerden başlamasını teklif etmiştir. An-
cak encümen tarafından kanunun tatbikatı ve alınan neticeler ve bu hususta dermeyan edilen şikâyetler üzerinde
uzun uzadıya icra kılınan tetkikatta memleketimizin ziraî bünyesi ve toprak adamlarının nüfusu 10 000 den a-
şağı kasabalarda olduğu kadar nüfusu 10 000 den yukarı kasaba ve şehirlerde de ayni vaziyeti göstermesi ve bil-
hassa vergi tatbikatında nüfus adedi esas tutularak mükellefiyet ve muafiyet sahaları tayin edilmesi haiz olduğu
manevî tesir noktasından iltizam edilmemiş ve verginin umuma şamil bir vaziyette mütaleası ile şikâyetleri ber-
taraf edecek bir tertibe konulması tercih olunmuştur. Bu maksadla 10 000 nüfus kaydi kaldırılarak onun yerine
verginin ticaret unları hazırlayan fabrika ve değirmenlerle unlarını satışa çıkaran müstahsillerden alınarak zatî
ihtiyaçları için adi değirmenlerde un öğüten müstahsiller kamilen vergi mevzuu haricinde bırakılmıştır. Bu su-
retle gerek köyde, gerek kasaba içerisinde olup da kendi mahsulünü adi değirmenlerde öğüten müstahsiller bilâ-
kaydü şart ve hiç bir tazyika ve merasime tâbi tutulmaksızın verginin dışında kalmıştır. Adi değirmenlerde buğ-
daylarını öğüten müstahsillerin vergiden hariç tutulması istihdaf edilmekle beraber bu nevi değirmenlerin ver-
giye tâbi fabrika ve değirmenlere rakib bir vaziyete girmesine ve onların faaliyetlerini sektedar etmesine mahal
verilmemekte pek ehemmiyetli bir mevzu teşkil eylediğinden bu hususta Hükümetin icab eden emniyet tertiba-
tını alması lüzumlu görülmektedir.
Bu verginin tatbikatında Hükümetin vergiye gayritâbi değirmenlerde öğütülüp de satışa çıkarılan unlardan
satılık ekmek yapan çarşı fırınlarının imalât miktarları esas tutularak vergilerinin maktuiyete bağlanması im-
kânlarını tetkik etmesi ve bu maksadla bazı tecrübelerde bulunması muvafık olacaktır.
KANUNUN NIÇINLERI
Yurdumuza geniş mikyasta muhacir akını başlamıştır. Gelen muhacirlerin büyük bir bölüğü hemen he-
men hepsi yemekliğe ve tohumluğa muhtaç bir halde bulunmaktadırlar.
Yurdumuzun tabiî teşkilâtı icabı muhtelif kısımları sık sık kuraklığa maruz kaldığı gibi muhtelif yerlerde
de dolu, kar, seylâb ve emsali afetlere maruz kalmaktadır.
Gerek gelen bu yeni yurddaşlara ve gerek kuraklık ve afet gören yerli çiftçilere yardım yapmak bir zaruret
halini almıştır.
Bunun için (2056) numaralı buğdayı koruma kanunu hükümlerine göre elde edilmekte olan paradan bir
milyon liralık bir kısmı ayrılarak bu yardımı temin etmek gerekmektedir.
Bu yardımın yapma şekli daha ziyade bir ticaret ve banka muamelesi şekli olduğundan mevcud maliye
usullerile icrasında büyük zorluklar ve hatta imkânsızlıklar görülmüş ve bunun için bu işin Ziraat Bankası vası-
tasile ve usul ve teamüle göre yapılması lüzumlu sayılmıştır.
Geçen yıllarda kuraklıktan ve mevsimin ekime müsaade vermemesi yüzünden çok sıkıntıda kalan Anka-
ra, Konya ve Kars ve Bayazıd vilâyetlerine (4 659 000) kilo tohumluk dağıtılmıştı. Bu işin de bu kanunla açılan
hesaba konulması lüzumlu görülmektedir.
Bu esaslara göre hazırlanan altı maddelik kanun projesi ilişiktir. Hazirandanberi yurdumuza yirmi bini
artık muhacir gelmiş olub kamusu yemeklik ve tohumluk beklemekte olduklarından ve ekim mevsimi de geç-
mek üzere bulunduğundan bu kanunun müstaceliyetle çıkarılması bir zaruret halindedir.
ESBABı MUCIBE
Vekâletimize bağlı ve fidan, tohum ve diğer üretme vasıtaları yetiştiren müesseseler bunları 2 Kânunuevvel
1341 ve 682 numaralı kanunun 1 inci maddesi mucibince meccanen dağıtmaktadırlar.
— 559 —
Vekâletimizin başlıca vazifelerinden biri olan bu işlerin halkımıza temin ettiği faideler bir çok yerlerde iyi-
ce anlaşılmıştır. Bu suretle şimdiye kadar halka meccanen yapılan bu yardımın bundan sonra, maliyet fiatına
tekabül edecek bir bedel mukabilinde yapılması lüzumlu görülmektedir. Bu sayede, Vekâletçe meccanen fidan
tevzi edilmekte olması dolayısile bu gün kurulması kabil olmayan, hususî fidanlıkların da memleketimizde ted-
ricen teessüs ve inkişafına imkân verilmiş olacaktır.
Kurulacak millî pamuk dokuma sanayiimizin ihtiyaç göstereceği iyi cins pamukların memleketimizde ye-
tiştirilmesi gibi mühim bir maksatla tesis edilmiş ve edilmekte olan pamuk tohumu üretme çiftliklerimizin mü-
tedavil sermayeye ihtiyaçları temamen tahakkuk etmiş bulunmaktadır.
Fidan tohum ve diğer üretme vasıtaları yetişdiren müesseselerimizden bu tarzda çalışabilecek derecede
işlerini ilerletmiş ve muhitlerine kendilerini tanıttırabilmiş olanlarına, umumi muvazeneden karşılanan işletme
masraflarının mütedavil sermaye olarak verilmesi ileri senelerde bu suretle bütçede tasarruf edilecek olan tah-
sisat ile Vekâletimizin diğer sahalarda da halkımıza müfit olacak işlere girişmesine imkân verecektir.
Bu gibi müesseselerde çalışan mütehassıs fen memurlarımızın maaş ve ücretlerini de tevziattan istifade
eden halka yükletmek, bu kanundan beklenilen faidelerin elde edilmesine mani olacağı düşünülmüş ve maliyet
fiatı hesabına bu müesseselerin memur masrafı konulmamıştır. Bu itibarla maliyet fiatlarına yalınız işletme mas-
raflarının esas tutulması muvafık görülmüştür.
Mütedavil sermaye ile işleyebilecek derecede teşkilat, tesisat ve işlerini henüz ileriletememiş ve muhitine
o derece kendini tanıtamamış olan müesseselerimizin de yavaş yavaş bu, çok ümid bağladığımız yeni şekilde
çalışma tarzına hazırlanabilmeleri için yetiştirdikleri fidan, tohum ve diğer üretme vasıtalarını evvelâ gayet
ucuz ve seneden seneye yükseltilerek yukarıda izah olunan maliyet derecesine kadaı çıkarılacak bir bedel mu-
kabilinde dağıtmaları muvafık mütalea edilmektedir. Bu gibi müesseseler bu suretle tahsil ettikleri parayı mal
sandıklarına yatıracaklardır.
İşlerinin hususiyeti dolayısile mütedavil sermaye ile çalışmaları mahzurlu görülen veya istihsalâtının be-
del mukabilinde dağılması mümkün olmayan müesseselerimizin yetiştirdikleri fidan, tohum ve diğer üretme ve-
sıtaları da yine (632) numaralı kanun mucibince meccanen dağıtılacaktır.
1 Temmuz 1934
Ziraat fidan, tohum ve bunun gibi bir takım üretme vasıtaları yetiştiren hususî müesseselerin bir taraftan
memlekette çoğalmasını kolaylaştırmak ve Ziraat Vekilliğine bağlı bu gibi müesseselerin bir kat daha eksikleri-
ni tamamlamak ve memleket ihtiyaçlarına cevab verecek bir şekilde fidanlıkları çoğaltmak için tohum ve fidan-
ların maloldukları fiata yakın bir para ile satılması ve bu müesseselerin işler sermayeden faidelenmeleri ve pa-
muk sanayiimizin aradığı iyi cins pamukların pamuk mıntakalarında çoğalması için bu tohumlan yetiştirmekte
olan üretme çiftliklerinin de işler sermayeye ihtiyaçları düşünülerek lâyiha muvafık görülmüş ve bu kanunun
tatbiki ile kuvvet bulacak olan bu gibi müesseseler memleket ihtiyacına yarayacak vasıflarda iyi tohum yetişti-
recekleri gibi meyvacılığımızı iç ve dış piyasaların aradığı şartlara uygun ve sabit, düzgün evsaflı hasılat verecek
bir vaziyete getireceği düşünülerek lâyihadaki maddeler ufak değişikliklerle kabul edilmiştir.
Fidan, tohum ve bunun gibi üretme vasıtaları yetiştiren ve Ziraat Vekilliğine bağlı bulunan müesseselerin
aded'ni çoğaltmak ve mevcud olanların da noksanlarını tamamlamak maksadile tohum ve fidanların maliyet-
fiatma yakın bir bedel ile satılması yolundaki teklifi muvafık bulan encümenimiz pamuk tohumu üretme çiftlik-
lerinin işler sermaye ile idare edilmesi hakkındaki düşünceyi de yeıinde bulmuş ve bu sebeblerle Ziraat encümeni
tarafından anıklanan kanun lâyihasını esas itibarile ihtiyaca uygun görmüştür. Şn kadar ki işler sermaye ile ida-
re olunan muesseselerce elde edilebilecek safi hasılâtın bu müesseselerin sermayesine eklenmesi muvafık ol-
makla beraber bunun için bir had tayinine zaruret hisseden encümenimiz sermayenin üç misline baliğ oluncaya
kadar safi hasılâtın sermayeye eklenmesi ve bundan fazlasının Hazineye teslimi yolundaki Hükümetin teklifii
işin icabına daha elverişli bulunduğundan Ziraat encümeninin teklif ettiği 7 inci maddenin yerine bu kayidler
ihtiva eden Hükümetin lâyihasındaki 7 nci maddeyi almağı muvafık bulmuştur.
— 560 —
ESBABI MUCİBE
Umumî savaşın bitiminde sakıt Osmanlı İmparatorluğunun tasfiyesinden çıkan işleri halletmek ve Hü-
kümetimizle diğer Hükümetler arasında asıntıda kalan pürüzlü davaları dostça bir düzene bağlamak ve böylece
bütün Devletler ile münasebetlerini iyi niyetle ve samimiyetle idare etmek Türkiye Cümhuriyeti Hükümeti siya-
setinin ana çizgilerinden birini teşkil etmektedir.
24 Birinci kânun 1923 tarihinde İstanbul murahhası Adnan Bey ile Amiral Bristol arasında teati edilen no-
talarda ,Amerika ile Lozan'da yaptığımız muahedenin iki tarafça tasdikından altı ay sonra, Amerika vatandaş-
larının Türkiye Hükümetinden ve Türk vatandaşlarının Amerika Hükümetinden vaki olacak ve umumî harb-
den doğan zarar ve ziyan taleblerinin tesviyesi için bir komisyon teşkili kararlaştırılmış ve daha sonra 17 Şubat
1927 tarihinde yine Amiral Bristol ile teati edilen notalarda şayed Lozan muahedesi tasdik edilmezse, 24 Birinci
kânun 1923 tarihli notalar hükümlerinin akti düşünülmekte bulunan Türkiye - Amerika ticaret ve ikamet mu-
kaveleleri tasdiknamelerin in teati edilmesinden altı ay sonra meriyet mevkiine girmesi kabul edilmişti. İşbu
mukavele tasdiknameleri teati edildiğinden bu gibi taleblerin tetkiki ile uğraşacak olan komisyon 15 Ağustos
1933 tarihinde kurulmuş ve müzakerelere Muhtelit mübadele komisyonundaki Türk murahhas heyeti memur
edilmişti.
İlk toplantısını 15 Ağustos 1933 te yapan komisyon, Amerika murahhas heyetince verilen Amerika vatan-
daşlarının taleblerine aid 898 dosyayı tetkik etmiş, bunlardan 573 talebin hukukî esaslara müstenid olmadığına
ve 325 talebin de tetkika değer bulunduğuna karar vermiştir.
İlk gözden geçirme neticesinde, tetkika değeri olduklarına karar verilen bu taleblerin yekûnunun 16 buçuk
milyon dolara vardığı anlaşılmıştır. Fakat 24 Birinci kânun 1923 tarihinde teati edilen mektubların, taleblerin
en geç 15 Ağustos 1934 tarihine değin komisyona tevdiini icab ettiren hükmüne rağmen, o güne kadar hiç bir
vatandaşımızın bu yolda bir talebi olmamıştır.
Müzakere ve tetkikler neticesinde, bu yekûn yerine toptan bir para verilmesinin dostça, çabuk ve tasar-
ruflu bir düzen olacağı; böylece iki Hükümet arasında asıntıda kalan tek pürüzlü işin tamamile düzeltilmiş
bulunacağı; dosyaların birer birer tetkiki aylarca ve hatta yıllarca uzayabileceği ve neticede yine uzlaşılamayan
talebler için hakeme gitmenin de ayrıca para ve vakit kaybedilmesini mucib olacağı, bundan başka bu kadar uzun
münakaşaların iki memleket münasebatı üzerinde fena tesirler yapmaktan hali kalmayacağı düşünülerek Ame-
rika murahhası ile bu yolda bir anlaşmanın imza edilmesi muvafık görülmüştür.
Ayni düşünceler ile hareket eden Amerika Hükümeti de bu hal tarzını tercih edeceğini anlatmış ve yekû-
nu elli milyon dolara baliğ olduğu önceden iddia edilen bütün talebler mukabilinde beş milyon dolar kabul ede-
ceğini bildirmişti. Bu yekûnu çok mübalâğalı gören Hükümetimiz beş, altı yüz bin dolar karşılık teklifinde
bulunmuştu- Yukarıda izah edildiği veçhile, tetkika değer taleblerin elli milyon dolar değil, altı buçuk milyon do-
lar olduğunu kabul eden Amerika Hükümeti, önceden iki buçuk milyon dolara muvafakat edeceğini bildirmiş
ve müzakereler neticesinde 1 300 000 dolarlık bir toptan para tesviyesine, bunun taksitle tediyesine ve faizsiz ol-
masına muvafakat eylemiştir. Tarafımızdan beş, altı yüz bin dolar teklif edildiği 15 Kasım 1933 tarihinden son-
ra doların uğradığı düşüklük ve itibar nazarına alınırsa neticede ilk teklifimize yapmış olduğumuz zammın pek
mühim olmadığı görülür.
Bu gün tasviblerine arzedilen ve 25 Teşrinievvel 1934 tarihinde Amerika murahhası ile imza olunan anlaş-
maya göre, 1 Haziran 1936 dan başlıyarak yılda 100 000 dolar olmak üzere, faizsiz, on üç senede Cümhuriyet
Hükümeti tarafından Amerika Birleşik Devletleri Hükümetine 1 300 000 dolar ödenerek 24 Birinci kanun 1923
tarihli anlaşmaya dahil bütün borçlardan Hükümetimiz ibra edilmiş olacaktır.
— 561 —
MUCİB SEBEBLERİ
Kurşun ve çinko Hatlarında, 1930 senesinden beri cihan piyasasında baş gösteren düşüklük, Balya - Ka-
raaydın madenlerinin işletilmesi hususunu çok güçleştirmiş ve bu sıkıntılı vaziyetin devamı nihayet madeni
Hükümet yardımı olmaksızın işlemeğe devam edemeyecek bir hale sokmuştur. Bu madenin faaliyetinin durma-
sının civar halkın geçinmesi üzerine ve dış ticaretimize fena tesir yapacağını düşünen Hükümetimiz istihsalât
ve patlayıcı maddeler primi vermek ve nisbî resmi asgarî hadde indirmek gibi tedbirler ile bu vaziyete mâni
olmuş ve bu meyanda Balya - Karaaydm madenlerinde kullanılmak üzere hariçten getirilecek gazoil maddesinin
gümrükten ve muamele vergisinden muaf tutulması hakkında Meclise bir kanun lâyihası sunmuş ve bu lâyiha
Büyük Millet Meclisince tasvib buyurularak 14 Birinci Kanun 1934 tarihinde 1895 numara ile üç sene müddetle
meri olmak üzere kanunlaştırılmıştı.
İşbu kanunun tatbikına başlanıldığı zamandan beri kurşun ve gümüş piyasalarında lehte bir tebeddül ol-
mamış, bilâkis fiatlar günden güne düşmekte devam etmiştir.
Meriyet müddeti 21 Birinci Kanun 1934 tarihinde hitam bulacak olan bu kanun hükmünün bir müddet daha
temdidi suretile muafiyetin ilgasından ise memlekete sokacağı gazoillerin gümrük ve muamele vergilerinin kendisi-
ne prim olarak iadesi ve bunun için alınacak resim ve vergilerin bir taraftan varidat bütçesinde açılacak hususî bir
fasla irad kaydi ve bu paralarla karşılanmak üzere İktisat Bakanlığı bütçesinin 689 ncu fasllna 155 000 liranın
munzam tahsisat olarak ilâvesi münasib görülmüş ve bu maksatla ilişik kanun lâyihası tanzim kılınmıştır.
Bu madenlere prim verilmesi muvafık olub olmayacağı ve o zamanki zaruretlerin devam edib etmediği
tetkika muhtaç bir keyfiyet olduğu cihetle şimdilik prim ve munzam tahsisat verilmesi şeklinden vaz geçilerek
3 senedenberi devam etmekte olan 21 Kânunuevvel 1931 tarihli ve 1895 sayılı kanun hükmünün 1937 mali senesi
nidayetine kadar uzatılması encümenimizce muvafık görülmüş ve kanun lâyihası bu esasa göre düzeltilmiştir.
Bu lâyihanın esasını; Türkiye Cümhuriyeti ile Sovyet Cümhuriyetleri İttihadı arasında imza ve kabul olu-
nan 21 İkinci Kânun 1934 tarihli protokol mucibince açılan 8 milyon dolarlık krediyi mamul eşya mübayaa-
sında da kullanabilmek için salâhiyet verilmesi talebi teşkil etmektedir. Gerçi bu kıedinin sanayi işlerinde kul-
lanılacağına dair mukavelenin birinci maddesinde sarahat varsa da lüzumu halinde bu kredinin mamul eşya
mubayaasında^ dahi kullanılabilmesi için Sovyet Sosyalist Cümhuriyetinin muvafakati istihsal edilmiş olduğu
alman izahattan anlaşıldığına göre bu kredinin bazı daire ve belediyeler için lüzumu İcra Vekilleri Heyetince
kararlaştırılacak bir kısmı mamul eşyanın mubayaasında dahi istimalinde mâni kalmadığı gibi memleketin
diğer mühim ihtiyaçlarını karşılayacağı şüphesiz olan bu iş için Hükümete mezuniyet vermekte bir mahzur
tasavvur etmek de varid olamaz. Bu suretle alınacak eşyanın bedellerine aid taahhütnamelerin Maliye Vekili
tarafından imza edilmesine dair olan hüküm ile mubayaa edilecek eşya hangi belediye için mubayaa edilmiş ise
bedelinin o belediye tarafından ödenmesini temin için alâkadar olan belediyenin bütçesine tahsisat konması
hususunun lâyihada tebarüz ettirilmesi lüzumlu görülmüş ve teklif olunan kanun lâyihası bu esaslara göre
düzeltilmiştir.
— 562 —
HÜKÜMETIN TEKLIFI
Madde I — İstanbul rıhtım, dok ve antrepo Türk anonim şirketinin mallan ile imtiyaz haklarının sa-
tın alınmasına dair Hükümetle şirket arasında İ8 Birinci Kânun 1934 tarihinde imza edilmiş olan bağlı mukave-
lename ile dörd ilişiği tasdik edilmiştir.
Madde 2 — Şirketin satın alma mukavelenamesinde yazılı ve ödenmemiş kısmı, (570 338) Türk lirasın-
dan ibaret olan obligasyonlardan doğan borçlarını hâmillerine karşı Devlet üstüne alır.
Madde 3 — Rıhtımlarla birlikte şirketin imtiyaz mukavele ve şartnameleri ve bütün eklerile haiz olduğu
haklar ve satın alma mukavelesi ile Hükümete devrettiği bütün işler hak ve menfaat ve mallar İstanbul Liman
işleri için kurulan Maliye Bakanlığına bağlı idareye geçer.
Maliye bakanlığı, işin gelimine göre bu işlerin bir kısmını veya hepsini başlı başına bir manevi varlık ya-
parak veya Devlet dairelerine devrederek idare edebilir.
Madde 4 — Yukarıki madde mucibince rıhtım dok ve antrepoları işletecek olan idare şirketin öteden-
beri almakta olduğu resim ve ücret ve masrafları yine öylece alacak ve işlerini bu günkü usullerle yürütecek-
tir.
Ancak duyulacak ihtiyaclaıa göre bu tesisatın işletmesine aid usuller ve şartlarla alınacak resim ve ücret
tarifelerini değiştirmeye Hükümet salâhiyetlidir.
İstanbul Rıhtım, Dok ve Antrepo şirketinin satın alınmasile memleketin ökonomik hayatında kıvanca de-
ğer bir adım daha atılmış ve mühim bir müessesenin Devletleştirilmesi işi de başarılmış bulunmaktadır. Umumi
heyetin yüksek tasvibine sunulan bu mukavele ile kabul olunan esaslara göre bütün tesisat ve haklarile menkul
ve gayrimenkul bütün malları ve imtiyaz mevzuuna dahil olmayan hususî bütün emlâki, mevcud alât, edevat ve
malzemesi tamamen Devlete intikal etmiş bulunmaktadır.
Buna mukabil Devlete tahmil olunan borç 570 338 lira obligasyon bedeli ve imtiyazlı hisse senedatına ve-
rilmeyen dividant mukabili olub 3 senede ödenmesi icab eden 1 400 000 frank ile yüzde 7,5 faizli bonolarla 40
senede resülmal olarak ödenecek 31 580 138 frank 75 santimden ibarettir.
Emlâki hususiye arasında yıllık geliri 150 00 liraya varan Çinili rıhtım ve Merkez hanları dahil bulunmak-
ta ve mobilye ve menkul alât ve vesaitin bedeli yüz binlerce lira tahmin olunmaktadır. Gerek bunların ifade et-
tiği kıymet ve gerek İstanbul limanını süsleyen büyük antrepo ve rıhtımlarla vasatî olarak senede iki, üç yüz-
bin lira hasılât veren imtiyaz haklarının Devlete geçmesile hâsıl olacak menfaat göz önüne alınacak olursa satın
alma mukavelesinin çok müsaid şartlar dahilinde aktedilmiş olduğu meydana çıkar. Bu itibarladır ki encümeni-
miz mukaveleyi tasvible karşılamıştır. Mukavelenin tasdikına dair olan kanunun metnine gelince; Hükümete
geçmiş olan hakların ve malların nasıl işletileceği hakkındaki hükümlerin satın alma işlerile alâkası bulunma-
dığı cihetle bu iki mevzuun biribirinden ayrılması muvafık bulunmuş ve Hükümetin teklif ettiği lâyihadaki üçün-
cü madde ayrı bir kanun halinde Yüksek heyete sunulmuştur.
25 Haziran 1934 tarih ve 2521 sayılı limanlar kanununa göre Hükümete geçecek rıhtımların liman işleri
için kurulacak idarelere devri esası kabul edilmiş olduğundan rıhtım işlerinin bu idareye devri kanunun maksa-
dına uygun bulunmuş ve işin icabına göre ayrı bir şahsiyeti hükmiye halinde idaresi veya başka bir Devlet daire-
sine bağlanması için Maliye Vekilliğine salaâhiyet verilmesi muvafık görülerek ayrı bir kanun halinde sunulan
maddede bu hüküm ifade edilmiştir.
— 563 —
İktisadî buhran vergisile muvazene vergisi kanunu tedvin edilirken hususî idarelerle belediyelerin ve mül-
hak bütçeli idarelerin cibayet ettikleri Devlet vergilerini muayyen mühletlerde Hazineye vermeleri lüzumu dü-
şünülmüştür. Seyri sefain idaresile Devlet Demiryolları idaresinin nakliyat vergisini, kanunda bir kayid olmadı-
ğından istifade ederek uzun yıllar Hazineye ödemedikleri görülmüş ve bunlardan Seyrisefain için ayrıca bir
mahsub kanunu da çıkarılmıştı.
Buhran ve muvazene vergilerinde buna mahal kalmaması için sarih ve etraflı hükümler konmuş, gerek mu-
hasibler ve gerek âmiri italar bu vergilerin gerek cibayetinden ve gerek Hazineye tediyesinden müştereken mesul
tutulmuştur. Bunlardan hususî idarelerle belediyelerde nakid vaziyetine âmiri italar müessir olduğundan yalnız
muhasiblerin mesuliyeti maksadı temin edemez. Bu müesseselerde muhasiblerin tayin ve azil salâhiyeti âmiri
italara aid olduğu da düşünülmüştü. Âmiri itaların mesuliyetini kısmen bertaraf edecek şekilde istenilen tefsire
encümenimiz bu hükümlerin tedvini sebebleri noktasından imkân görmediği gibi maddelerin ifadelerindeki
ıtlak sebebile de mesuliyetin bir taraftan kaldırılmasını mümkün bulmamıştır.
Binaenaleyh maddelerin sarahatine göre âmiri italar vergilerin gerek tahakkuk ve cibayetinde ve gerek Ha-
zineye tesliminde muhasible birlikte mesuldürler. Bu mütaleamıza İktısad encümenince de iştirak edildiği görül-
müştür.
24 Nisan 1935
1055 sayılı teşviki sanayi kanununun 9 ncu maddesinin A, C ve D fıkralarında yazılı eşya ve malzemenin
gümrük resmi ile muamele vergisinden muafiyetine dair olan hükümler Sanayi Kredi Bankası teşkili
hakkındaki 2064 sayılı kanunla kaldırıldığı halde bu muafiyetler bilâhare 2261 sayılı kanunla tekrar kabul edil-
mekle beraber evvelce tahsil edilmiş olan gümrük resimlerile muamele vergilerinin üç ay zarfında sahihlerine
red ve iade edileceği bu kanunun muvakkat maddesinde tasrih edilmiş ise de tatbikatta zuhur eden bazı
tereddüdlerin izalesi için mezkûr maddede bahsolunan üç ay kaydinin tefsiri istenilmesinden ibarettir.
Bahsi geçen muvakkat maddede yazılı üç ay kaydinin bu kanunun meriyetinden evvel tahsil edilmiş olan
gümrük resimlerile muamele vergilerinin en kısa bir zamanda içinde ashabına verilmesini temin maksadile kon-
duğu maddenin metninden sarahaten anlaşılmakta ve bu kaydin takyid manasını tazammun etmediğine ve üç
ay içinde her hangi bir sebeble geri verilmeyen gümrük resmi ve muamele vergisinin Hazineye kalacağına dair
ismi geçen maddede bir kayid bulunmadığına göre bu gibi reddiyatın ne kadar zamanda yapılacağı ve müruru
zamanda müddetinin umumî hükümler dairesinde halledilmesi icab edeceğinden ister üç ay içinde, isterse bu
müddetin hitamından sonra müracaat edilmiş olsun yapılacak muamele mevzubahs vergi ve resimlerin umumi
hükümler dairesinde sahihlerine red ve iadesinden ibaret olacağı ve metinden bundan başka bir mana çıkması
ihtimali mevcud olmadığı neticesine varan encümenimiz ismi geçen maddenin tefsirine mahal görmemektedir.
Vasıtasız vergilere munzam kesirlerin tevhidine ve nisbetlerinin tadiline dair olan 18 Mayıs 1929 tarihli
ve 1454 numaralı kanunun 6 ncı maddesinde "1331 senesinde kayidli kıymetleri üzerinden vergi alınmakta olan \
— 564 —
yerlerde bilûmum arazi ve arsalardan bu kıymetlerinin binde altmış beşi ve 1331 senesinden sonra tadil görüp
de 17 Şubat 1341 tarihli ve 552 numaralı kanunun 6 nci maddesinin (A ve B) fıkralarına dahil bulunan arazi ve
arsalar ile bu tarihten sonra tahrir gören yerlerdeki araziden tahrir kıymetlerinin binde onu nisbetinde vergi
alınır" denilmektedir.
Bu maddei kanuniyede, 553 numaralı kanunun 6 nci maddesinin (A ve B) fıkralarına dahil arazi ve arsa-
lar vergi nisbetlerinin tezyid edildiğinden bahsedilmekte ise de 552 numaralı kanunun 6 nci maddesinin (A ve
B) fıkraları, münhasıran öşre tâbi olan arazi vergilerine müteallik ahkâmı ihtiva etmekte olup 1302 tarihli emlâk
nizamnamesi ve ona müteferri ahkâma tâbi bulunan arsalarla 553 numaralı kanunun 7 nci maddesinde yazılı
çalılık ve bataklık arazi ve yine ayni kanunun 8 nci maddesinde yazılı avlu ve bahçe fazlaları 6 nci maddenin
anifülarz (A ve B) fıkraları hükümlerine dahil değildir.
Bu itibarla 18 Mayıs 1929 tarihli ve 1454 numaralı kanunun 6 nci maddesinde yazılı arazi ve arsalara
aid hükmün arsalar ile 552 numaralı kanunun 7 ve 8 nci maddelerinde yazılı çalılık ve bataklık arazi ve avlu ve
bahçe fazlaları hakkında da cayı tatbik bulub bulmayacağı hususlarında tereddüd edildiği için evvelce 9 Ağus-
tos 1930 tarihli ve 2024 j 7 numaralı tezkere ile de arzedildiği veçhile keyfiyetin tefsiren halli hususuna müsaade
buyurulmasını arzederim.
t
TÜRK PARASI KIYMETİNİ KORUMA K A N U N U N A EK 1/27 NO. LU KANUN LÂYİHASI
2 Mart 1935
ESBABı MUCIBE
Millî paramız kıymetinde muhtelif sebep ve saiklerle görülen mühim temevvüçlerin izalesi ve paramıza filî
bir istikı ar temini maksadile Büyük Millet Meclisine 1567 numaralı ve 27 Şubat 1930 tarihli kanun kabul ve
neşredilmiş ve meriyeti üç sene olarak tesbit olunmuştu.
Müddeti mezkûre zarfında alınan tedbirler neticesi paramızın filî istikrarı temin edilmiş ise de kanunî is-
tikrar yer buluncaya kadar bu kanunun meriyeti muvafık görüldüğünden 2100 numaralı kanunla iki sene müd-
detle temdid edilmişti.
Filhakika tatbikatta halk ve müessesatı tazyik etmeyecek ve Devlete en az masrafla faide temin edecek şe-
killer bulunarak umumî buhrana rağmen paramıza filî bir istikrar temin edilmiştir.
Altın esasına bağlı paraların bir kısmı bu umumî buhranın tesirlerile az çok temevvüçlere uğramış ve bu
sebeble bu memleketlerde mümasil tedbirler almış ve buhranın geçirmekte olduğu safahata göre bu tedbirler çok
daha ağırlaştırılmıştır.
Bu mevzuda tatbik etmekte olduğumuz ahkâm ve eşkâlin memleket iktisadiyatında bariz olan nafi tesir-
leri göz önünde tutularak paramızın kanunî bir istikrar teminine kadar mezkûr kanunun verdiği salâhiyetin
muhafaza edilmesi lüzumlu görülmektedir.
Bu itibarla mevcud ahkâmın tatbik ve lüzum görülecek yeni tedbirlerin ittihaz edilebilmesi için mezkûr
kanun ile verilen salâhiyetin daha üç sene müddetle temdidi katiyen muktazi telâkki edilerek merbut kanun lâ-
yihası hazırlanmıştır.
Türk parasını koruma kanunundaki bazı hükümler daimî mahiyeti haiz olub bunların borsa kanununda
yer alması ihtimali düşünülmüştür.
Filhakika Türk parasının ve menkul kıymetlerin ticareti umumiyede tedavülü ile kıymetlerinin muhafa-
zasını temin edecek olan mevcud borsa kanunu pek geniş serbesti esasına göre tertib edilmiş olduğundan hali
tabiide daha memleket ihtiyacına uygun telâkki edilemeyecek bir mahiyettedir. Uluslararası ticarette ve iktisadî
hayatta dar ve müşkül seneler uzayıb gittiği cihetle borsa kanununun liberal mesleke göre tedvin edilmiş hüküm-
lerinin tadili ile iktisadî prensiblerimize uygun bir şekle getirilmesi temenni edilmekle iktifa olunmuştur.
30 Mart 1935
Yerinde ve vaktinde alınan isabetli tedbirlerle paranın filî istikrarının devamlı surette temin edildiği ve bu
suretle geçen beş sene zarfında kanunun iyi bir tarzda tatbik edildiği memnuniyetle görülmüştür.
Mevcud borsa kanunu; tedvini zamanındaki ihtiyaçlara göre liberal esaslara istinad etmesi sebebile bu
günkü maksadı teminden uzak olduğu cihetle bunun bazı mühim hükümlerini dahi değiştiren Hükümet karar-
namelerindeki tedbirler yerine borsa kanununun değiştirilmesi düşünülebilirse de kanunî istikrarları ve altın
karşılıklı kıymetleri temin edilmiş bir çok yabancı Devlet paralarının muhtelif sebeblerle bu istikrarlarını gaybet-
tiği ve her yerde günün ihtiyaçlarına göre, değişen tedbirler alındığı sırada bu tedbirleri devamlı bir kanun çerçe-
vesi içine almak bulunduğumuz vaziyete göre mümkün değildir. Bu sebeble bu kanun müeyyedesi altında Hü-
kümetin zaman zaman icab eden tedbirleri almak salâhiyetinin üç sene müddetle uzatılması encümenimizee
de muvafık ve zarurî görülmüştür.
— 566 —
ESBABı MUCIBE
Pasaportlu veyahut pasaportsuz olarak bazı kimselerin hudud karakollarımıza gözükmeksizin sınırları-
mızdan geçtikleri vakidir.
Memleketin emniyetine taallûk eden bu hâdisenin önüne geçebilmek ve bunların arasında bulunması müm-
kün olan zararlı ve şübheli kimseleri yakalamak maksadile hudud vilâyetlerimizce ve hudud kıtalarımızca alı-
nan tedbirler, sınırlarımızın genişliği hasebile her noktada kapama imkânsızlığı yüzünden ehemmiyetli bir neti-
ce vermemektedir.
Bundan istifade eden bazı kimselerin sınırlarımıza civar olan köylerimize girmeğe fırsat buldukları ve kısa
bir müddet buralarda sığındıktan sonra münasib görecekleri yollardan jandarma ve polis devriyelerinin gözün-
den sıyrılarak şehirlerimize kadar sokuldukları ve izlerini kaybetmeğe muvaffak oldukları gibi ayrıca ve mühim
bir meselede kaçakçı, hırsız, soygunculuk yüzünden takib edilen şahısların köylerde yatak ve koruyucu bulma-
larıdır. Gerçi şehirlerimizde 1704 numaralı kanunun kasdettikleri yerlerde oturan ve çalışan kimselerden alınacak
hüviyet varakaları üzerine tesbitü hüviyet imkânı mevcud ise de bunlardan kanunun şümulü haricinde kalan yer-
lere gidenleri bulmak için pek çok müşkülât çekmekte ve bazan yapılan tetkikler ve tasnifler de tamamen neti-
cesiz kalmaktadır.
Bundan başka köylerimize gelib gidenlerin niçin gelib gitmekte olduklarını anlamak ve bunların içinde şüb-
heli olanların veyahut ecnebilerin görülmesi halinde hemen en yakın karakola haber verilmesi maksadile 442
numaralı köy kanunile köy muhtarları mecbur tutulmuş ise de köylülere bu mecburiyet tahmil edilmediği için
muhtarlar bir çok ahvalde zabıtayı vaktinde haberdar edememektedirler.
Bu sebeble köy kanununun (13) ncü maddesinde yazılı mecburiyetlerden maada köylerimizin her ne mak-
sadla olursa olsun köyde oturan veya arazi sahib veya müsteciri olan köy halkından başka köye gelib gidenleri
veyahut yanlarında çalışmak veyahut misafir kalmak için gelenleri ve gidenleri köy muhtarına hemen haber ver-
meğe mecbur tutulmaları lâzımdır.
Denizyolları işletmesinin vapur kadrosu hem ihtiyaçları karşılamak ve iktisadi bir surette çalışmak yönün-
den, hem emniyetle ve intizamla seyrüsefer bakımından acele yenilenmek zarureti göstermektedir. Ekseriyeti
kırk yaşına yaklaşmış veya bu yaşı geçmiş bulunan ve tamir ihtiyaçları günden güne artan ve artık karşılana-
maz hale yaklaşan bu vapurlar için mülga Seyrisefain idaresinin malî vaziyeti icabı amortisman da ayrılmamış
olduğu cihetle yenileme projesinin para külfeti tamamen Hazinece deruhde olunmak lâzımgeliyor.
İcra olunan tetkikat ile tesbit edilmiştir ki, Devletçe kısa bir zaman zarfında yenileme esası kabul ve tatbik
edilmiyecek olursa sahillerimiz arasında inhisara alınan muntazam postacılık nakliyatının intizam ve emniyeti
bozulmakla kaimıyarak işletme ve tamir masraflarının günden güne artması yüzünden idare bütçesinden yine
Devletçe karşılanması zarurî açıklar yeniden baş gösterecek ve bu uğurda her sene mühim paraların beyhude
israfından içtinab mümkün olamayacaktır.
Mevcud vapu-ların yenileme mahiyetinde esaslı tamirata tâbi tutulmaları ise bu vapurların tabiî ömür-
lerini çoktan ikmal etmiş bulunmaları dolayısile mütehassıslar tarafından tavsiyeye lâyık görülmemekte ve alı-
nacak neticenin ihtiyar olunacak masrafla mütenasib olamayacağı ifade edilmektedir.
Bu izah olunan vaziyete göre işletme idaresine birinci derecede muhtaç olduğu gemileri tedarik edebilmesi
için on sene zarfında senelik taksitlerle ödenmek ve taksit miktarları aktedeceği mukavelelere göre tesbit edil-
mek üzere on milyon liralık bir sermaye verilmesi esasının kabulü Hükümetçe muvafık ve zarurî görülmüştür.
Hükümetin uzunca bir devrede kısım kısım ödeyeceği bu tahsisata mukabil işletme idaresi büyük inşaat
müesseselerile hemen temasa geçerek muhtaç olduğu vapurları en kısa bir zamanda teslim almak esası üzerinden
— 567 —
mukavele akdine tevessül edecektir. Yeni vapurların işletmeğe girmesile tamir ve işletme masrafları bakımından
yapılacak tasarrufun senede dörd, beş yüz bin liradan eksik olmayacağı hesap edilmekte olduğundan ve 2248
sayılı teşkil kanununa göre idarenin kârları esasen Hazineye aid bulunduğundan deruhde olunan yenileme tahsi-
satından bir kısmının ödeme müddeti içinde bu kârlarla ve kadrodan çıkarılacak eski vapurların satış bedellerile
karşılanacağı da tabiidir.
İşletme idaresinin yenileme plânına göre ilk hamlede yaptırılacak vapurlar Karadeniz seferleri için dörd
veya beş büyük ve Mersin hattı için beş orta büyüklükte vapurla Bandırma ve Mudanya hatlarına kendi hu-
susiyetlerine göre yaptıracağı birer vapur olmak üzere on bir Veya on iki vapurdur.
Halen Karadeniz seferlerine çalıştırılan vapurlar masraflı olmalarına rağmen ,hiç olmazsa ihtiyacı karşı-
layabilmekte ve fakat Mersin, Bandırma ve Mudanya hatları üzerinde işletilen vapurların ne yük ve yolcu alma
kabiliyetleri, ne süratleri ve konforları ihtiyacı tatmin edemediği cihetle bu yüzden hoşnutsuzluklar ve bilhassa
Mersin hattı üzerinde pek çok müşkülâtlar meydana geldiği tesbit edilmiş bulunmaktadır.
Bu yenileme projesile ilk hamlede varılmak istenilen neticelerden biri de büyük seferlerimizi imkâna göre
yabancı memleketlere uzatarak uluslararası deniz nakliyatından maddî ve manevî istifademizi aramak ve arttır-
maktır. Alınan tedbirlerle şimdi açıksız halde çalışan Pire - İskenderiye postalarımızın dikkatli ve intizamlı hiz-
metlerile memleketimizi iyi tanımayanlar üzerinde yaptığı güzel tesirler dairesini genişletmekte ve az masraflı
yeni vapurlarla bir az da bu yüzden memlekete kâr getirmekte mühim faideler umulmaktadır.
İşletme tasarruflarına göre navul tarifelerinde yapılabilecek tenzilâtın memlekete temin edeceği iktisadî
faydaları da varmak istenilen hedefler arasında zikretmek münasib olur.
Encümenin toplantısında Ökonomi Bakanı da bulunaıak lâyiha hakkında encümeni aydınlattı. Lâyiha-
nın mucib sebeblerinden ve ökonomi Bakanının sözlerinden anlaşıldığına göre istenen bu on milyon lira ile bu
gün işe yaramaz bir hale gelmekte olan ve gelirlerile işletme ve amorti karşılığını çıkaramayan Denizyolları ida-
resi elindeki vapurların yenilenmesi arzu edilmektedir. Encümen uzun görüşmelerden sonra lâyihanın esasını
memnuniyetle kabul etmiş, ancak yenilenmesi istenen bu vapurların memleketimizde yaptırılmasının bizde de
bulunması çok önemli olan bir tersanenin kurulmasına yardım edeceğinden bu cihetin esaslı bir tetkikten geçi-
rilmesini istemiştir.
Bu arzuya Ökonomi Bakanı; encümenin gösterdiği bu yüksek isteğe karşı verdiği cevapta, bu noktayı dü-
şündüklerini ve bu vesile ile memleketimizde hiç değilse bir, iki sene içinde iki üç bin tonluk vapurlar yapabile-
cek kabiliyette bir tersanenin kurulmasına candan taraftar olduklarını, ancak yapılması düşünülen bu fabrika
meydana gelinceye kadar karşılanması hemen gerekli olan ihtiyaçlar için vapurların bu müddet içinde Avrupa
destegâhlarından alınmak zarureti karşısında kaldıklarını söyledi.
MUCİB SEBEBLER
1890 numaralı kanunla buhran vergisine tâbi tutulan hizmet erbabile diğer kazanç mükellefleri arasında
vergi noktasından müsavat tesisi için buhran zammının 2416 numaralı kanunla diğer kazanç mükelleflerine de
teşmi"' sırasında kazanç vergisinden müstesna olanlar, bu zamdan da istisna edilmişti. Geçinmesi sâyinin iradına
inhisar eden işçi ve ameleye varıncaya kadar her sınıf iş ve sermaye sahihlerinden alınmakta olan bu zammın
ihdasını icab ettiren sebebler, vergiden müstesna müesseselerin de bu teklife iştirak ettirilmesini istilzam edecek
mahiyette olduğu gibi, kazanç vergisi muafiyeti ile diğer himaye tedbirlerinin kaldırılması mevzubahs olmadı-
ğına göre verginin bu müesseselere teşmili, iktisadî maksadlara da halel vermeyeceğinden, 193. bütçesile kabul
edilen yeni masraflara karşılık teşkil edecek membalar arasında bu müesseselerin buhran vergisi muafiyetinin
de kaldırılması düşünülmüş ve lâyiha bu maksadla tanzim olunmuştur. Bina vergisinden muaf olanlar 1996 nu-
maralı kanunla bu vergiye munzam buhran vergisine tâbi tutulmuş olmasına göre, kazanç vergisinden müstesna
olanlardan buhran zammının alınması, evvelce kabul edilmiş olan bir esasa da muvafık düşmektedir.
— 568 —
Lâyihada, kazanç vergisinden müstesna müesseselerden 2395 numaralı kanunun 3 ncü maddesinin 21 nci
fıkrasında mevzubahs ve teşviki sanayi muafiyetine mazhar sınaî müesseselerle mezkur maddenin 2 nci 4 ncü
ve 5 nci fıkralarında yazılı olan ve sermayesi üzerine kazanç dağıtmayan kooperatif şirketlerle yalnız azasına
ikrazatta bulunan tasarruf sandıkları ve bizzat işlettikleri madenlerden istihsalâtta bulunan hakikî ve hükmî
şahıslar buhran vergisine tâbi tutulmakta ve mukavele mucibince hiç bir resim ve vergi almamağı taahhüd etti-
ğimiz imtiyazlı şirketlerle vergiden müstesna diğer iş ve ticaretlerin muafiyeti idame olunmaktadır.
Verilen izahata ve lâyihanın mucib sebeblerine göre şimdiye kadar buhran vergisinden istisna edilen kazanç
sahib ve müesseselerinden kazanç vergisi kanununun üçüncü maddesinin 2, 4. 5 ve 21 nci fıkraları şümulüne
giren kooperatif şirketler ile tasarruf sandıkları ve bizzat işlettikleri madenlerden istihsalâtta bulunan hakikî
ve hükmî şahıslar ve hususî kanunlar ile temettü ve kazanç vergilerinden istisnaiyetleri kabul edilen sınaî mües-
sese veya Devletle akdolunan mukavelelere nazaran kendilerinden buhran vergisi almak imkânı hukukisi olan
imtiyazlı şirketlerin de bu vergi ile mükellef tutulması maksadile mezkûr tadil lâyihasının Yüksek Meclise su-
nulduğu anlaşılmaktadır. Lâyihanın mucib sebeblerinde bu defa buhran vergisine tâbi tutulmak istenen bu mü-
esseselerin kazanç vergisi kanununda yazılı esas muafiyetlerine dokunulmadığı, ancak bina iratları kanununda
muayyen müddet için bina vergisinden muaf tutulan mükellefler ile geçinmesi sâyinin iradına inhisar eden işçi
ve ameleye bu vergi teşmil edildiği halde bunların hariç kalması doğru görülmediği ilâve edilmektedir.
Keyfiyeti uzun uzadıya görüşen encümenimiz mükellefiyeti teklif edilen bu dörd fıkra şümülüne dahil
müesseselerin hepsini bir vaziyette görmemiş ve her biri hakkında sebebleri aşağıda yazılı ayrı hükümleri ver-
miştir.
Bunlardan kazanç kanununun üçüncü maddesinin ikinci fıkrasında yazılı (Esas mukavelenamelerine
göre sermayesi üzerinden kazanç dağıtmayan kooperatif) şirketlerinin teşekkül sebeblerini ve muamele netice-
lerini göz önünde tutarak buhran vergisine tâbi tutmak imkânını görememiştir. Şöyle ki, bu nevi yani hakikî
kooperatif şirketlerin senelik blânço neticeleri hâsıl olan rakam esasen bir kâr olmayıb (Risturn) denilen farkı
fiattan başka bir şey olmadığından teknikman bunlarda esasen kazanç tahakkuk ettirmeğe imkân yoktur. Ka-
zanç kanununun vergiden istisna ettiği bu şirketlerin istisna sebebleri arasında arzettiğimiz bu ilmî imkânsızlık
olduğu gibi bu şirketlerin iktisadî faydaları da düşünülerek memlekette çoğalmalarını temin için teşvik edil-
meleri de faydalı telâkki edilmişti. Encümenimiz mevcud kooperatiflerin blânço neticeleri üzerinde de tetkikat
yapmış ve bunların İktısad Vekâletine verdikleri son hesab hulâsalarına nazaran alınabilmek imkânı olan ver-
ginin de bin lirayı geçmeyeceği neticesine varmıştır ki her iki cihetten de üzerinde durulmağa değmeyen bu fık-
ranın lâyihadan kaldırılmasını encümenimiz Maliye Bakanının da muvafakatile gerekli görmüştür.
Yalnız azasına ikrazatta bulunan tasarruf sandıklarına gelince bunların adedi memleketimizde pek az
olub çoğalmaları çok arzu edilen bu müesseselerden alınacak vergi de üzerinde durmaya değmeyecek kadar az
olduğundan sarfinazar imalâtı harbiye amelesinin tasarruf sandığı gibi bir taraftan umumî bütçe yardımlarile
yaşayan bu sandıkları velevki az da olsa vergi ile sarsmanın doğru olmadığı kanaatine varan encümenimiz buna
aid döıdüncü fıkrayı da maddeden çıkarmaya karar vermiştir.
Kazanç kanununun 3 ncü istisna maddesinin (Bizzat işlettikleri madenlerden istihsalâtta bulunan hakikî
ve hükmî şahıslar....) diye başlayan beşinci fıkrasında yazılı madenciler vaziyetini görüşen encümenimiz bu
fıkrada şu neticeye varmıştn:
Sahibi bulunduğu madeni bizzat işleten bit madencinin vaziyeti; mahsulünü çtkarıb gerek içeride, gerek
dışarıdaki müşteriye doğrudan doğruya satan bir çiftçiden farksızdır ki bu hal kazanç kanununun tanziminde
buna benzer istisnaî hükümleri korken vazu kanunun kabul ettiği ana prensiplere de uygun olduğundan sarfı-
nazar, bu vaziyette olan madencilerden alınacak buhran vergisi bu prensibi bozmağa değecek kadar malî bir
fayda da temin etmeyeceğinden encümenimiz bu fıkranın da kabulünde zaruret görmemiş ve maddeden çıkar-
yı gerekli bulmuştur.
Maddenin (B) fıkrasile diğer hükümleri aynen kabul edilmiş ve bu esasa göre madde yeniden yazılmıştır.
Lâyihanın ikinci maddesi, kanunun hangi tarihten itibaren başlayacağını gösteıen madde olub, burada
1934 kazancının esas olarak alınacağı yazılmaktadır. Hususî müesseseler için kazanç kanununun ana hüküm-
lerine kıyasen bu vergide de geçmiş takvim senesinin neticesini almak doğru gibi görünmekte ise de umumî
heyetlerini toplayan ve aksiyonlarına kazançlarını dağıtan anonim şirketler için bir daha hissedara rücu imkânı
ortadan kalkmış bulunacağından yine verginin tarhında geçmiş takvim senesinin kazancı esasının alınması ka-
bul edilmekle beraber bir defaya mahsus olmak üzere bu sene hesablarında bu verginin masarifi umumiye ara-
— 569 —
sında kabulü encümenimizce hak ve adalete uygun sayılmış ve maddenin içindeki bu hüküm çıkarılarak muvak-
kat bir madde halinde lâyihaya eklenmiştir.
Karşı oy görüşü
(Teşviki sanayiden istifade eden müesseselerin himayeye muhtaç olanları olduğu gibi Devlet himayesinden,
kontenjandan lüzumundan çok fazla istifade edenler de vardır. Pek cüzî olan bu istifade temini adalet edememek-
tedir. Tetkiksizdir. İyi tetkik edilib kendini kurtarmış müesseseletden kazanç vergisi de almak lâzımdır. Bu
kanun lüzumsuz bir izaçtır, faydası da azdır.
Eskişehir
Emin Sazak)
Hükümet, bu lâyiha ile kazanç vergilerinden muaf olduklarından dolayı buhran vergisinden de istisna
edilen dörd matrahın buhran vergisine tâbi tutulmasını istemiştir. Encümenimizin bu matrahlar üzerindeki
mütaleası kazanç kanunundaki sıralarına göre hulâsa edilmiştir:
I - (Esas mukavelenamelerine göre sermayesi üzerinden kazanç dağıtmayan kooperatif) şirketlerinin
buhran vergisine tâbi olması encümenimizce verginin verimi ve bu kabîl müesseselerin korunması prensibi nok-
tasından muvafık bulunmamış ve Maliye Bakanlığınca da İktısad encümenindeki müzakerelerde bundan sarfı-
nazar edildiği görülmüştür.
II- (Yalnız azasına ikrazatta bulunan tasarruf sandıkları) nm buhran vergisine tâbi olması; içtimaî mak-
sadla kurulan bu müesseselerin korunması yolunda ötedenberi alınan tedbirlere uygun olmayacağı gibi gelir
itibarile de değer bir rakamı bulmayacağından encümenimiz İktısad encümeninin mütalealarına iştirak ile bu
matrahı da verginin dışında bırakmıştır.
III- (Bizzat işledikleri madenlerden istihsalâtta bulunan hakikî ve hükmî şahıslar) a gelince bunların ka-
zanç vergisinden istisnası, ihraç malı olan madenlerimizin yurd dışına satılabilmesi maksadiledir. Bunlardan
kömür için Devletçe esaslı tedbirlere girişilmek üzere olduğuna ve diğer madenlerimizin satışının bu günlerdeki
güçlüğüne binaen encümenimiz bu matrahın da buhran vergisine tâbi olmaması lüzumuna kani olmuştur.
IV- Teşviki sanayi kanununun kazanç vergisinden muaf tuttuğu müesseselere gelince, encümenimiz sınaî
müesseselerimizin memleket ihtiyacı yerine kuvvei muharrike esası üzerine korunmasındaki noksanlığa ve da-
hilde istihsal olunan iptidaî ve yarı mamul maddelerin sürümünü teşhil edecek surette himayenin dereceli olması
lüzumuna temas ederek Hükümetçe yeniden bir teşviki sanayi lâyihası hazırlanması arzusunu izhar etmiştir.
Bir çok sınaî müesseselerin gördükleri geniş himaye nisbetinde Devlete olan vergi borçlarını ödemeleri ne
kadar zarurî ve tabiî ise, himayenin, memlekette yerleşmesinde hakikaten fayda görülen sanayie hasredilmesi de
o kadar yerinde olur. Bu maksad yeni esaslara göre hazırlanacak bir lâyiha ile mümkündür ve bunun hazırlan-
ması da zamana mütevakkıftır. Encümenimiz eldeki lâyihayı bütçeye olan tesirini geciktirmemek ve kazanç yap-
mış müesseseleri buhran vergisi şeklinde Devlet mükellefiyetine tâbi kılmak prensibi ile İktısad encümenince
hazırlanan metni tatbikata' aid cüzî tadillerle kabul etmiştir.
Yapılan tadil; teşviki sanayie tâbi müesseseler esasen kazanç vergisi beyannamesi vermekle mükellef ol-
duklarına göre ibarenin değiştirilmesinden ibarettir. 2510 numaralı İskân kanunile muhacirlere verilen vergi
muafiyetinin bu lâyiha ile kaldırılmadığı ve mahfuz kaldığı bir fıkra ile tasrih edilmiştir.
4 Mayıs 1935
Teklif olunan bu lâyiha ile şimdiye kadar kazanç vergisinen muaf olduklarından dolayı buhran vergisin-
den de istisna edilmiş olan bazı matrahların buhran vergisine tâbi tutulması istenilmektedir.
2395 sayılı kazanç vergisini kanununun 3 ncü maddesinin 2, 4, 5 ve 21 nci fıkralarının şümulüne giren bu
matrahların her biri hakkındaki encümen mütaleası aşağıda hulâsa edilmiştir.
I- 2 nci fıkrada yazılı esas mukavelenamelerine göre sermayesi üzerine kazanç dağıtmayan kooperatif
şirketlerle 21 nci fıkrada yazılı hususî kanunlarla kazanç vergisinden muaf tutulan müesseseler hakkında İk-
tisat ve Maliye encümenleri tarafından serdolunan mütaleaya encümenimiz de iştirak etmiştir.
— 570 —
2 - 4 ncü fıkrada yazılı yalnız azasına ikrazatta bulunan tasarruf sandıklarından bir kısmı bu sandığa da-
hil olan azayi korumak maksadile tesis edilmiş olmayıb memur veya müstahdemleri tasarrufa alıştırmak ve
ayni zamanda bu sandık mevcudundan faizle ikrazatta bulunarak sandık sermayesini tenmiye ve bu suretle
kazanç temin etmek maksadile kurulmuş bulunduğunu nazarı dikkate alan encümenimiz mahiyetleri itibarile
evvelkilerden büsbütün başka bir vaziyette olan bu müesseselerin buhran vergisine tâbi tutulmasında mahzur
görmemiş ve Hükümetin teklifini kabul etmiştir.
3- Beşinci fıkra mucibince bizzat işlettikleri madenlerden istihsalâtta bulunan hakikî ve hükmî şahısla-
dan alınması düşünülen buhran vergisine gelince: burada maden üzerine bir vergi tarhı mevzubahs olmayıb fık-
rada bahsi geçen hakikî ve hükmî şahısların elde ettikleri kazançlar üzerinden bir nisbet dahilinde cüzî miktar-
da istihlâk vergisi alınması düşünülmektedir. Bu madenlerin nisbî resimleri üzerinde bir tebeddül hâsıl olma-
dığına ve kazanç vergisinden muafiyetleri devam etmekte bulunduğuna göre bu verginin madenlerin hususî
vaziyeti üzerinde bir tesir husule getirmesi varid görülmemiş ve bu cihet Maden umum müdürünün encümeni-
mizde verdiği izahatla da teyid ediljniş olduğundan bu fıkrada yazılı matrahın da buhran vergisine tâbi tutul-
ması encümenimizce muvafık görülmüştür.
Birinci maddede bu esaslara göre tadilât yapılmış ve diğer maddeler olduğu gibi kabul edilmiştir.
30 Mart 1935
ESBABı MUCIBE
Ecnebî Devletlerle katî ticaret mukaveleleri aktine değin ticarî ve münasebetlerimizin tanzimi için muvak-
kat itilâfnameler akti hususunda İcra Vekilleri Heyetine salâhiyet veren 1679 numaralı kanunu muaddil 2258
numaralı kanunun müddeti 1 Temmuz 1935 tarihinde bitecektir. Dünyanın geçirmekte olduğu iktisadi güçlük-
ler ve ticaret alemindeki kararsızlıklar, diğer devletlerde olduğu gib, Cumhuriyet Hükümetimizi de millî servet-
lerimizi korumak üzere haricî ticaretimizi kısa vadeli muvakkat itilâflar aktile tanzime sevketmiş bulunuyor.
Ancak müddetleri biten muvakkat itilâfların yerine yenilerinin akti bu hususta İcra Vekilleri Heyetine verilen
selâhiyetin 1 Temmuz 1935 tarihile tahdid edilmesinden dolayı halen kabil olamamaktadır. Evvelce olduğu gibi
bundan böyle de ticarî münasebetlerimizin millî menfaatlarımıza uyğun bir surette tanzimini mümkün kılmak
üzere yukarıda sayılı yazılı kanun müddetinin inkizası tarihi olan 1 Temmuz 1935 den muteber olmak üzere üç
sene daha uzatılmasına zaruret hissedilmektedir.
19 Mayıs 1935
Umumî cihan harbinden sonra milletler arasındaki iktisadî münasebatın şekli değişmiş, evvelce bir de-
receye kadar teessüs etmiş bulunan istikrar ortadan kalkmış, paralar arasındaki nisbet temevvücleri sık sık de-
ğişmeye başlamış olduğundan her Devlet millî menfaatini korumak için süratle tedbir almak zaruretinde kal-
mıştır. İşte bu zaruretin icabile bizde de Hükümet 5 Haziran 1930 tarihli ve 1679 sayılı kanunla Yüksek Meclis-
ten aldığı salâhiyete istinaden vaziyetin icablarına göıe Devletler ile müddetleri kısa ticaret mukaveleleri aktet-
meğe başlamıştır ki o zamandan beri tatbik edilen bu kanunî salâhiyet sayesinde memleketimizin iktisadî men-
faatleri koıunabilmek imkânı elde edilmiştir. Ancak 1679 sayılı kanun ile verilen salâhiyete göre yapılacak mu-
vakkat ticarî itilâfların müddeti 1932 senesi Mayıs gayesini tecavüz edemiyeceği tasrih edilmişti. İhtiyacın de-
vamı nazarı dikkate alınarak bilâhare 31 Mayıs 1932 tarihli ve 1997 sayı ı kanunla bu müddet 1 Temmuz 1933
tarihine ve 5 Haziran 1933 tarihli ve 2258 sayılı kanunla da 1935 senesi Temmuzu ihtidasına kadar uzatıldı. Bu
defa da Hükümet Kamutaya sunduğu biı kanun lâyihasile mevzubahs müddetin daha üç sene uzatılmasını iste-
mektedir.
— 571 —
MUCIB SEBEBLER
2395 numaralı kazanç kanununun 19 ncu maddesi mucibince doktor, avukat, mühendis gibi serbest mes-
lekler erbabı, münhasıran muayenehane, idarehane ve yazıhanelerinin gayrisafi iratlau üzerinden vergiye tâbi
tutulmuştur. Gayrisafi irad, mükellefin ticaretgâhı için ödediği icarı ifade etmektedir. Binaenaleyh, vergi mükelle-
fin kazancını gösterecek bir tek zahirî karineye, icar karinesine istinad ettirilmiş bulunmaktadır. Mükelleflerin-
hakikî kazancı yerine, bazı haricî tezahürlere göre kazancının tayini cihetine gidildiği zaman, hakikate müm-
kün mertebe yaklaşabilmek için; bir değil bir kaç karineye müracaat etmek vergi esaslarındandır. Teklif tarzını
muğlak bir hale getirmeksizin kazanca delâlet karineler ne kadar çoğaltılırsa, hakikata o kadar yaklaşılmış ve
mükellefler arasındaki müsavat o derece iyi temin edilmiş olur. Bir doktorun kazancını; yalnız muayenehanesi
için verebildiği icarla ölçmek isabetli olamaz.
Bundan başka karine tek okursa, bütün mükelleflere bir tek vergi nisbeti tatbik edileceği için bu nisbeti
hafif tutmak kabil olamaz. Karine teaddüd edecek olursa, karinelerden her birine isabet eden nisbeti indirmek
mümkün olur. Bilfarz, icar yerine müstahdem adedi, nakil vasıtası gibi muhtelif unsurlar vergiye esas teşkil eder-
se bedeli icar üzerinden alınan vergi nisbeti indirilebilir. Bu imkân, kazancı az olan mükelleflerin lehine bir vazi-
yet ihdas eder. Çünkü bu takdirde, bilfarz müstahdemi bulunmayan bir doktor, yalnız bedeli icar üzerinden ver-
gi vereceği için en mutedil bir nisbet üzerinden vergi ödemiş olur. Yeni kanun projesinde kabul edilen nisbetler,
vaziyeti açıkça göstermektedir. 2395 numaralı kanun mucibince gayrisafi irad üzerinden vergi nisbeti diş tabib-
leri, dişçiler ve dava vekilleri için 80, doktorlar, avukatlar, mühendisler için yüzde 100 idi. Lâyihada, gayrisafi
irad üzerinden alman vergi nisbetini her iki zümre için de yüzde 50 ye indirmek kabil olmuştur.
Bu esas ve mülâhazalara binaen serbest meslekler sahibi için ticaretgâh ve ikametgâhın gayrisafi iradı,
müstahdem adedi, zatî otomobil olmak üzere dörd karine kabul edilmek suretile kanunun tadiline lüzum hisse-
dilmiş ve icar karinesi üzerinden nisbî, müstahdemlerle nakil vasıtası üzerinden de adede göre değişen mütehav-
vil vergi nisbetleri konmuştur.
Bazı serbest meslek erbabının bir yazıhaneye şerik sıfatile girmek suretile vergiden azade kaldıkları an-
laşıldığından, kabul edilen esaslar üzerinden her ortak için ayrı vergi tarhı hakkında lâyihaya hüküm ilâvesine
lüzum görülmüştür.
Bilâkis buna mukabil muhtelif karineler üzerinde hesab yapmak mecburiyeti icabı olarak hem mükellefle-
ri alıştıkları bir sistemden ayırmak hem de iki tarafa bir çok külfetler yüklemek ve netice itibarile bir az daha
kırtasiyeyi artırarak işi karışık bir hale sokmaktan başka bir şey temin etmeyecektir.
(Yazıhane için aylığı yirmişer liradan iki oda, ikametgâh için aylığı seksen liralık bir ev veya apartman
ve bir hizmetçi hesaba esas tutulmuştur). Bu hesaba göre:
Dişçi ve S. de 480 x 80/ 100 = 380 1- 960 x 70/ 100 = 672 % 30 33o
9 6 0 / 2 = 480 2 - Bir hizmetçi 5
341
(Otmobil nazara alınmamıştır).
Doktor ve saire 1- 960 x 70/ 100 = 672 % 50 336
9 6 0 / 2 = 480 480 % 100 2 - Bir hizmetçi 10
346
(Otomobil nazara alınmamıştır).
24 Nisan 1935
Teklif edilen lâyiha mündericatından serbest meslek erbabının kazanç vergileri yalnız idarehane, yazıhane
ve muayenehanelerinin gayrisafi iradları nisbetinde olub bu verginin yalnız icar karinesine istinad ettirilmiş ve
bunun serbest meslek erbabının hakikî kazançlarını tayin için kâfi bit karine görülmemiş olması hasebile bu
hususta serbest meslek erbabının ikametgâhlarile kullandıkları otomobil ve müstahdem adedi karinelerinin dahi
alınarak iradı gayrisafi üzerinden alınmakta olan nisbî vergiye ayrıca maktu bir vergi zammedildiği ve fakat
nisbî vergi miktarından bazı tenzilât yapıldığı anlaşılmıştır. İktısad encümeni, Maliye Vekâletinin gösterdiği ka-
rineleri vergi için ölçü olamayacağı miitaleasile bunları reddetmiş ve yerine başka bir şey de koymamşt r.
Encümenimizce serbest meslek erbabının kazanç vergileri için teklif edilen karineler ve diğer hükümler
konuşuldu ve düşünüldü.
Filhakika serbest meslek erbabının tek zahirî bir karine ile kazançlarının tayini hakikaten pek uzak bir ölçü
olduğu ve iki senelik tatbikatta dahi görüldüğü üzere adedi ekseriyetini teşkil eden ve kazanç itibarile daha az
kazananların mağduriyetini ve çok kazananlardan da Devletin vergi hakkını lâyikile istifa edemeyerek devamlı
sızıntılara yol açmış ve vergi adaleti de ortadan kalkmış bulunduğu için vergi matrahının tayininde iradı gayri-
safiden başka karinelerin de alınması lâzımgeldiği tebarüz etmiştir. Ancak Hükümetin teklifinde gösterilen ika-
metgâh ve otomobil ve müstahdem adedi karinelerinin serbest meslek erbabının iş vaziyetlerine uygun karineler
olmadığı anlaşılmasına mebni şehirler, nüfusu miktarı üzerinden sınıflara, her sınıf şehirlerde bunların iş vaziyet-
lerine göre derecelere ayrılarak iradı gayrisafi üzerinden alınmakta olan nisbî vergilerine kazanç derecelerine
göre her birine maktu bir vergi zammı ve fakat iradı gayrisafi üzerinden alınmakta olan nisbî verginin yarıya
— 573 —
tenzil ve halen kullanılmakta olan bir ölçü yerine avukat ve dava vekili ve mühendis ve mimarlar da 13 dereceli
ve doktor, diş tabibleri ve dişçiler de 11 dereceli vergi ölçüsü konulması, adalete daha yakın bir mikyas olacağı
düşünülmüş ve mümkün olduğu kadar basitlendirilmesi de göz önünde tutularak bu düşünceler ile bir cetvel
tanzim olunup kanun lâyihasına bağlanmıştır.
Serbest meslek erbabından her birinin derecesinin tayini de meslekî teşekkül olan yerlerde bunlara ve ol-
mayan yerlerde belediyelere terkolunmuştur. Şu ciheti de söyleyelim ki mesleki teşekküller olmayan mahallerdeki
serbest meslek erbabının maktu vergileri, küçük kasabalarda kısmen mevzu olmadığı gibi, olan yerlerde de pek
cüzî olduğundan hiç bir şikâyete mahal bırakmayacağı şüphesizdir.
30 Nisan 1935
Doktor, avukat, mühendis gibi serbest meslek erbabı 2395 sayılı kazanç vergisi kanununun 19 ncu mad-
desi mucibince yalnız işgal eyledikleri idarehane, yazıhane ve muayenehanelerinin gayrisafi iradları üzerinden
kazanç vergisine tâbi tutulmuştur. Bu sınıf mükelleflerden alınan kazanç vergisi tahakkukatının yalnız bi< zâhirî
karineye istinad etmiş yüzünden vergi matlub olan adaletin tesis edilmediğini göz önüne alan Hükümetin tesis
edilmediğini göz önüne alan Hükümetin hakikate biraz daha yaklaşabilmek düşüncesile karine adedini artırmak
istediği anlaşılmaktadır. Encümenimiz bu mülâhazaları varid bulmakla beraber Maliye encümeni tarafından
tadilen hazırlanan kanun lâyihasında bahsolunan karineyi bu maksadın husulüne daha elverişli görmektedir.
Ancak bu lâyiha üzerinde aşağıda gösterilen tadilâtın icraı lüzumlu görülmüştür:
A) Birinci maddeye bağlı (1) sayılı cetvelde yazılı serbest meslek erbabından nüfusu 200 000 ve daha yu-
karı olan şehirler için kabul edilen fevkalâde sınıfa girecek serbest meslek erbabının hepsi ayni derecede olmadığı
cihetle bu sınıfın biri 1 000 diğeri 2 000 lira olmak üzere iki dereceye ayırmayı daha uygun görmüştür. Bundan
başka nüfusu 30 000 : 50 000 olan şehirlerdeki mükelleflerin de ikinci sınıftan başlıyarak üç dereceye ayrılması
ve bunlardan sıra ile 40, 25 ve 10 lira alınması ve 10 000 : 30 000 nüfuslu şehirlerdeki üçüncü sınıf mükelleflerden
de diğerlerine kıyasen 25 lira alınması ve (2) sayılı cetvelde gösterilen serbest meslek erbabı için kabul edilen
fevkalâde sınıfın da yukarıda bahsolunan sebep dolayısile ikiye ayrılarak birincilerden 1 000, ikincilerden 500
lira alınması muvafık görülmüş ve cetveller bu esaslara göre değiştiriliştir.
B) Diştabibleri ile dişçilerin bir kısmından maktu veıginin yarı olarak alınması maksadı ile iki sayılı cet-
velin altına konmuş olan fıkranın tatbikatta müşkülâtı mucib olacağı düşünülerek bu fıkranın çıkarılmasına ka-
rar verilmiştir.
C) Maliye encümeninin lâyihasında serbest meslek erbabının sınıflâra taksim işi, bulundukları şehir baro-
ları ve etibba odaları gibi meslekî teşekküllere ve bu teşekkül olmayan yerlerde belediyelere bırakılmış bulun-
makta ise de kazanç vergisi kanununun 43 ncü maddesinde bahsolunan heyetlerin ihtisasları itibarile bu işi vu-
kuflu ve daha isabetli bir surette ifa edebilecekleri nazarı dikkate alınmış, lâyihanın bu kısmı da bu esasa göre
tadil edilmiştir.
1 Nisan 1935
MUCİB SEBEBLER
Makarna şehriye ve bisküvi fabrikalarının aded ve imaâtının mahdud olması hasebile bunların senelik
imal miktarına göre toptan vergiye tâbi tutulmaları kabil görüldüğünden fabrika ve satıcıları paketle satış kül-
fetinden kurtarmak için, vergilerinin götürü olarak alınması muvafık görülmüş ve merbut lâyiha bu maksadla
tanzim kılınmıştır.
Buğdayı koruma karşılığı kanununa göre makarna, şehriye ve bisküvi muayyen ağırlıkta kapalı paketler
içinde satılacak ve bunlar üzerine pul yapıştırmak suretile buğdayı koruma vergisi alınacaktır.
— 574 —
Bu şeklin iktisadî mahzurlarile verginin tahakkuk ve muıakabesindeki güçlükler Hükümetçe göz önürte
alınarak makarna, şehriye, ve bisküviden alınacak buğdayı koruma vergisinin maktu olarak alınabilmesi için
Hükümete salâhiyet veren bu lâyihayı tanzim ettiği anlaşılmıştır.
Encümenimiz, verilen izahata göre bir senelik miktarı sekiz, on bin liradan ibaret olan bu vergi için kanun
değiştirmek külfete değmeye ceğini anlamakla beraber zaten mevcud olduğu için tahakkuk ve tahsili kolaylaştı-
racak maktuiyet tarzına girilebilmesini esas itibarile kabul etmiştir.
Ancak bu tarzın indî takdirlere yol açacağından endişe duyan encümenimiz maddeye bir fıkra ilâve et-
miştir. Bu ilâve ile müesseselere yıllık olarak tahakkuk ettirilerek verginin ölçüsünde müesseselerin geçen bir yıl
içinde işlediği ve sattığı malların miktarını gösteren kayidlerin esas tutulması ve emsali müesseselere ve kendi
kuruluş tarzlarına göre iş kabiliyetlerinin göz önüne alınması şart kılınmıştır.
MUCİB SEBEBLER
1926 senesinde vergi mevzuatımıza giren ve mükellefin safi kazancından vergi almak esasına istinad eden
beyanname usulünün birçok faydaları yanında kontrol müşkülâtı gibi bazı mahzurları da bulunduğu arz ve izaha
muhtaç değildir. Bu mahzurları azaltmak maksadile yeni kazanç kanunu beyanname usulünü daha ziyade kont-
rol imkânları arzeden müessese ve mükelleflere hasretmekle beraber gayrisafi irad üzerinden vergiye tâbi tuttu-
ğu müesseselere beyanname veya gayrisafi irad esaslarından birini tercih hususunda hiyar hakkı da tanımıştı.
Yeni kanunun meriyete girdiği tarihden beri cereyan eden tatbikata göre beyanname usulünün büyük ve mühim
müesseselere hasrı çok iyi neticeler vermiş ise de gayrisafi iradının miktarına tâbi olmaksızın alelıtlak beyanna-
meye tâbi tutulan bazı büyük ve mühim müesseseler kontrol müşkülâtından istifade ederek kendilerinden çok
ehemmiyetsiz olan ve gayrisafi irad üzerinden vergi veren ticarethanelerden daha az vergi vermek yolunu bul-
dukları gibi beyanname usulüne tâbi olmak hususunda mükelleflere verilen hiyar hakkında da bazı mükellefler
sui istifadeye kalkışmışlardır. Bu vaziyet temin edilmek istenilen vergi adaletine uymayacak] ve doğruluktan
ayrılanlar için mükâfat teşkil edecek bir şekil aldığından bu mahzuru mümkün mertebe azaltmak üzere beyanna-
meli mükellefleri asgari bir mükellefiyete tâbi tutmak mecburiyeti hissedilmiştir
Asgarî vergi beyannamelilerin verecekleri vergiye zamimeten alınacak değildir. Beyannamede bildirilen
kazanca göre alınacak asgarî vergiden fazla ile asgarî miktar indirilerek mütebakisi alınacaktır. Ancak vaziyeti
beyannamede ne şekilde gösterilmiş olursa olsun bu asgarî miktar alınacaktır. Kazancı olduğu halde hiç vergi
vermek istemeyen mükelleflerin doğruluktan inhiraflarına bir had koyacak olan bu usûl münhasıran karine üze-
rinden vergi veren mükelleflerin vaziyeti nazarı dikkate alınırsa adalete münafi değil bilâkis müsavatı temin eden
bir mahiyet arzeder. Filhakika gayrisafi iradı iki bin liraya kadar olan mükellefler arasında da mühim ticaret-
haneler vardır. Bunlarda kazanç vaziyetleri ne olursa olsun vergi vermektedirler. Binaenaleyh beyannameye tâbi
mükelleflerden asgarî bir veıgi alınması iki ayrı usule tâbi mükellefler arasında bir muvazene ve müsavat unsuru
teşkil edecektir.
Asgarî vergiye tâbiiyet hakkında beyannameli mükellefler dört zümreye ayrılmış, bunların her birinde as-
garî vergi hadlerinin anasırı ayrı ayrı tebit edilmiştir. Birinci zümrede bankalar sigorta şirketleri, komusyoncu-
lar ve matbaalar gibi müesseseler bulunmaktadır. Bunların asgarî vergisi üç kısımdan terekküb etmektedir:
4 - Nüfusu 20 001 den 50 000 e kadar olub sahil veya demiryol istasyonu olmayan yerler, 5 001 den 20 000
e kadar sahil veya demiryolu istasyonu olan yerler.
5 - Nüfusu 5 001 den 20 000 e kadar sahil veya demiryolu istasyonu olmayan yerler.
6 - Nüfusu 5 000 ve daha aşağı olan yerler.
Mahalline göre alınacak maktu vergi mütehaliftir. Muhtelif işler için bilfarz bankalarda 500 liradan 10 li-
raya, noterlerde 50 liradan 5 liraya kadar tahavvül göstermektedir. Müstahdem başına ayni müesseselerde 2 lira-
dan 10 kuruşa, 1 liradan 5 kuruşa kadar vergi alınacaktır. İrad üzeıinden alınaack veıgi yüzde 10 ile yüzde 3
arasındadır.
İkinci zümrede fabrikalar vardır. Fabrikalar dörd gruba ayrılmıştır. Bunlardan birinci gruptakilerden 1)
1) 100 lira maktu vergi, 2) Amele başına 3 lira mütehavvil vergi, 3) fabrikanın gayrisafi iradının yüzde 5 i üzerin-
den nisbî vergi alınacaktır. Bu nisbetler dördüncü grub için sırasile 50 lira 75 kuruş, yüzde 2 nisbetlerine kadar
inmektedir.
Üçüncü zümre 300 tondan fazla vapur işletenlerle bazı müesseseleri ihtiva etmektedir. Bunlar yalnız gayri-
safi irad üzerinden yüzde 10 dan yüzde 1 kadarinın nisbî vergiye tâbi üzerinden yüzde 10 dan yüzde 1 e kadar
inen nisbî vergiye tâbi tutulacaklardır.
Dördüncü zümrede gayrisafi iradı 2000 lira ve ondan fazla olanlar vardır. Bunlar da 2 000 liradan aşağı
iradlı yerlerde ticaret yapan mümasili mükelleflerin tâbi olduğu vergi nisbetinin yarısı tatbik edilmek suretile
ticaretgâhlarının gayrisafi iradı üzerinden bir vergi vereceklerdir.
Asgarî vergi nisbetleri şu izahattan anlaşılacağı üzere çok mutedil olarak tesbit edilmiştir.
Bu vergilerin tarh ve ve tahakkukunda 2395 numaralı kanun hükümleri cereyan edecektir. Vergi 1935 sene-
sinden itibaren alınacaktır.
Mükelleflerin safi iradlaıı üzerinden vergiye tâbi tutulmaları ana prensiblerimizdendir. Bu esasa göre ev-
velce hazırlanan ve bugün tatbik edilmekte bulunan kazanç kanununun tatbikatta meydana getirdiği söylenilen
bu mahzurları azaltmak ve iş alanında kazancı olan her vatandaşın bu yüzden elde ettiği kazancından Hazineye
karşı küçük bir vergi ile de olsa mükellefiyetini ifa etmesini temin etmek fikrini encümenimiz de yerinde bul-
muştur. Ancak asgarî mükellefiyette bu esası kabul ederken tatbikatta her beyanname veren müessesenin yanlış
beyanda bulunmasını kabul etmenin doğru olamıyacağını, hesablarını Hükümetin kontrolüne arzetmiş büyük
müesseseler olduğu gibi bunların yanında dürüst çalışan diğer vatandaşların da bulunacağı göz önünde tut-
manın icab ettiği hesaba katmak lâzımdır. Bu noktai nazardandır ki encümenimiz teknikin icab ettiği ince bir
tetkik ve kontrol neticesi zararı sabit olacak beyannamelilerin bu zararlarının ertesi sene hâsıl olacak kârdan
mahsub edilebilmesi esasına göre lâyihanın ana hükümlerinde Maliye Bakanının da muvafakatile değişik yap-
mayı mükellefiyet prensibinin icablarından olarak lüzumlu görmüştür.
Lâyihanın birinci maddesi; mükellefiyeti tesis maddesi olub aynen kabul edilmiş yalnız esasen kazanç
vergisinden müstesna tutulan iş ve teşebbüslerin asgarî mükellefiyetten de müstesna tutulmaları icab edeceği
düşünülerek bu maksadla maddeye bir fıkra eklenmiştir.
İkinci madde; mükelleflerin iktisadî vaziyetlerinin tayinine esas olmak üzere bunların bulundukları şehir-
lerin nüfusuna ve bu şehirlerin sahil veya demiryolu üzerinde olmasına göre veıecekleri vergi miktarını derece-
lere ayırmak maksadile tanzim edilmiş olub encümenimiz henüz demiryolu inşaatı üzerinde olduğumuzu düşü-
nerek maddeden demiryolu kaydinin çıkarılmasını muvafık bulmuştur.
Encümenimiz tetkikatı neticesinde cetvelde yazılı fabrikaların tasnifini bugünkü mevcud müessesata ka-
bili tatbik görmemiştir. Matbaalarda da olduğu gibi fabrikalarda dahi muayyen bir sanatı yapanlar aıasında
ekonomi kuvvet yönünden birbirinden çok farklı müesseselerin bulunacağını kabul etmek zaruıidir. Bunda
sermayenin büyük tesiri olacağı gibi müessesenin bulunduğu mevkiin ve bizatihi işin mahiyeti itibarile her hangi
bir sanatın diğerinden daha verimli olabileceğinin hesaba katılması icab eder. Bu mütaleata binaen encümenimiz
bu müesseselerin tâbi olacağı maktu, mütehavvil ve nisbî vergilerin azamî mükellefiyet hadlerini tayin ederek
cetveli lâyihadan kaldırmıştır. Tatbikatta haksızlıklara meydan vermeyecek ve konan vergi derecelerine uygun
sayılabilecek bir cetvelin ise kısa bir zamanlda yapılabilmesini encümen imkâsız gördüğünden bunun iyi düşü-
nülerek İktisad ve Maliye Vekâletlerince hazırlanmasını ve Heyeti Vekile kararile ilânını işin icablarına daha uy-
gun bulmuş ve maddeyi bu esaslara göre yeniden yazmıştır.
— 576 —
Sekizinci madde; dördüncü ve beşinci maddeler mucibince mütehavvil vergiye tâbi tutulan mükelleflerin
bir sene zarfında kullandıkları müstahdem ve amelenin hesabı nasıl yapılacağını gösteren madde olub bu
vergi kazanç vergisine tâbi mükelleflerden beyanname verenlere tatbik edileceğine göre bunlardan beyanna-
melerinde kazançları görünenlerin esasen ana kanunun hükümleri dairesinde vergilerini ödeyecekleri tabii-
dir. Ancak bunlardan tamamile dışarı piyasalara sattığımız toprak mahsulünü işleyen müesseselerin kâr
çıkarmadıkları senelerde çalıştırdıkları amele ve müstahdem üzerinden mütehavvil vergiye tâbi tutulmaları ih-
racatımıza menfi tesir yapacağını düşünen encümenimiz bu müesseselerin bu kısım mütehavvil vergiden istisna-
larını memleketimizin yüksek ekonomi menfaatlerine uygun görmüş ve bu mütaleata binaen bir fıkra ilâve-
sini faydalı bulmuştur.
Karşı Oy Görüşleri:
(Türkiye'de sigortacılık yarım asrı mütecaviz bir zamandanberi mütemadiyen kazanmakta, büyük şehirler-
de şehremaneti ve küçüklerde belediye hududunu bir karış aşmamaktadır. Bu müddet zarfında bu hududlar
dahilinde olsun mahsulâtı arziye ve hayvanat sigortacılığına en ufak bir mikyasta bile bir teşebbüs gösterilme-
miştir. Bu kanunda yazılı mükelleflere ki, meselâ, bankalara, ecza depolarına, ithalât tüccarlarına ilâh nazaran
prensib itibarile sigorta primlerini daima almakta oldukları halde nadiren haıik veya kaza vukuunda tazminat
verdiklerine göre sigortacılardan alınacak verginin Hükümetin teklifindeki miktar üzerinden kabulüne tarafta-
rım. Tenzilât icrasına muhalifim.
Edirne
Mecdi Boysan
Beynelmilel siyasî vaziyetin karışık olmasına ve memleketimizin imar ve bayındırlık işlerini bir an evvel
başa çıkarmak mecburiyetine binaen, bu güne kadar vazolunan vergilerin şimdilik tamamile muhafaza edilmesi
memleketimizin yüksek menfaati icabındandır.
Fakat, bu vergilern mükellefler üzerine ne kadar ağır bir yük olduğunu göz önünde tutarak her hangi bir
sebeb ve şekilde olursa olsun, yeni vergiler ihdası, bilhassa küçük mikyasta iş gören ve ahalinin kısmı azamini
teşkil eden mükelleflerin zayıf vaziyetlerini bir kat daha sarsacaktır. Ayni zamanda bu gibi yeni vergiler, me-
selâ Hazineye mühim varidat temin eden ve memleketimizde yerleşmiş ecnebi tütün ticarethaneleri gibi büyük
müesseseleri izac edici mahiyette olduğundan, bunların, belki memleketimizi terketmek mecburiyetine sebebiyet '
verecektir.
Binaenaleyh, kazanç vergisi hakkındaki 2395 sayılı kanunun bazı maddelerinin değiştirilmesi suretile ko-
nulacak yeni maktu vergile , velevki Devletin Hazinesine bir miktar para girmesini temin etsin, Hükümetin is-
tinatgâhı olan mükelleften, tahammülünün fevkinde alınacak maktu verginin vazı, iktisadi noktai nazarından
dahi iyi neticeler veremez kanaatindeyim.
Kanaatimce, Maliye Bakanlığının becerikli müfettişleri tarafından şüpheli mükelleflerin vaziyeti sık sık
tetkik edilirse hilekâr mükelleflerin kaçakçılığı meydana çıkar ve namuslu mükelleflerden gayri adilâne maktu
vergi alınmaz, yani (kurunun yanında yaş da yanmaz).
Bundan maada, teklif olunan kanunun maddelerindeki hükümler ve cetvellerde gösterilen vergiler o kadar
teferruatı havi ve müsbet bir adalet ölçüsü haricinde vazedilmişlerdir ki, vergi memurları tarafından bunların
tatbiki hem müşkülâta uğrayacak hem de bilûmum mükelleflerin hoşnutsuzluğunu intaç edecektir.
Maliye Bakanlığı şimdiye kadar, bütçenin varidat kısmını arttırmak veyahud masarif kısmına karşılık bul-
mak maksadile, yeni vergiler yaratmak yoluna gitmiştir.
Yukarıda zikrettiğim mülâhazata binaen; kazanç vergisi hakkındaki 2395 sayılı kanunun bazı maddeleri-
nin bir maktu vergi ihdası suretile değiştirilmesi esasının tarafından kabul edilmediğini arzeylerim.
Afyon Saylavı
İktısad encümeni azası
Bere Keresteci Tiirker
Encümenimiz muhtelif sebeblerle hakikî kazanç ölçüsünden tamamen uzaklaşmış cHan ve diğer taraftan
da beyanname usulünü olduğu gibi ibka etmiş bulunan kazanç vergisi kanununda daha esaslı ıslahat yapılın-
caya kadar bu lâyihanın tedvinine muvafakat etmiştir.
— 577 —
Lâyiha, başlı başına yeni bir vergi ihdasını tazammun etmeyib kazanç vergisi kanununun çerçevesi içinde-
ki hükümleri tevsi veya tesisten ibaret olduğu ve tatbik şekilleri de ayni kanuna bağlandığı için lâyihaya yazılan
serlevha, muvafık görülmediğinden tebdil edilerek bunun yerine (2395 numaralı ve ?2 Mart 1934 tarihli kazanç
vergisi kanununa eklenen kanun) denilmiştir.
İkinci madde; kanunun tatbikında şehirler, sınıflara ayrılmış ve fakat bu tasnif meyanında Ankara'nın
ikinci sınıf şehirler meyanına alındığı görülmüştür. Bu kanunla asgari mükellefiyete tâbi olacak beyannameli
ticarethaneler Ankara ihracat ve idhalât iskelesi olmadığı cihetle şehrin beyannameli yüksek toptancı ticaret
evleri yoktur. Bu itibarla ticaret bakımından İzmir şehrile hiç bir zaman hem ayar değildir. İzmir şehri ihracat
itibarile Türkiye'nin birinci smıf bir ticaret merkezi olduğu halde Ankara şehrinin ticarî vazıyeti müfredatlı ve
perakende satışlardan ibarettir. Bunlar da esasen beyannameye tâbi olmayıb yüksek iradı gayrisafi karinesi üze-
rinden yüksek vergi vermektedirler. Gerçi Ankara'da müteahhitlik ve komüsyonculuk itibarile diğer şehirlere
nisbetle fazlaca faaliyet görülmekte ise de bu kabîl erbabı ticaretin muameleleri ekseriya Devlet devairi ile oldu-
ğu ve kazanç vergileri de devair veznelerince tediye sırasında istihkaklarından kesilmek suretile alındığı cihetle
bunlar esasen beyanname vermekle mükellef değildirler. Bu itibarla Ankara şehrinin ikinci sınıf şehirler meya-
nmdan çıkarılarak üçüncü smıf şehirler arasında kalması tensib edilmiştir.
Beyanname usulile kazanç vergisine tâbi olan mükellefler asgarî mükellefiyet kanununun tatbiki nokta i
nazarından dört kısma ayrılarak üçüncü maddede bankalar, bankacılık işi ile iştigal eden şirketler tasarruf ve
teavün sandıkları, bankerler ve bankerlik muamelelerile uğraşan saraflar, borsa acentaları ve mubayaacıları ve
simsarları, ikrazatcılar, her nevi sigorta şirketleri, sigortacılar ve sigorta komusyoncuları, ithalât, ihracat ve
beynelmilel nakliyat komusyoncuları, konsinyasiyon üzerine iş yapan komusyoncular, ticaret ve fabrika mü-
messilleri, toptan ceza tacirleri, matbaalar, noterler, noter muavinleri ve noterlik vazifesini ifa eden adliye men-
subları birinci kısım olarak gösterilmiştir.
Anonim olan müesseselerin ticaret kanununa göre muamele ve hesabları kendi umumî heyetlerinin ve şek-
len de bu umumî heyetlerde bulunan İktısad Vekâleti murakabelerinin tetkikinden geçmekte olması şahsa aid
muamelelerden daha farklı bulunduğu varid görülmekte ise de asgarî mükellefiyet tüccar ve esnaf ve küçük sa-
nat eı babının hemen yüzde doksanının tâbi bulunduğu karine usulile kârü zarara bakılmaksızın maktu vergi
ile mükellefiyetleri göz önüne getirilince vergi adaleti cihetinden beyannameye tâbi olanlardan da maktuan bir
miktar vergi alınması zarurî görülmektedir. Şu ciheti ayrıca kaydedelim ki anonim şirketlerden ve bilhassa millî
bankalardan bu maktu verginin alınması bunların blânçolarına itimatsızlıktan olmayıb diğer ticarethanelere
teşmil edilmiş olan bu vergiden istisna yaratmamak emelinden doğmuştur. Münhasıran zürraa ikrazat yapmak-
la uğraşan kredi müesseselerinin vergi muafiyeti muhtelif kanunlarla teyid edilmiş olmasına göre bu esası boz-
mamak maksadile de Ziraat Bankasının ticarî muamele yapmayıb, çalışma işleri yalnız mahdud usulüne göre
zürraa para ikraz eden sandıklarile bu sandıkları memurları vergi karinesinden çıkarılarak ticarî muamele yapan
şubelerile şube memurları kerinelerde bırakılmıştır. Bu kısımda görülen sigorta kotnüsyoncuları mutlak olarak
yazılmış olub halbuki bunlardan bir kısmının işleri müşteri arıyarak sigorta merkez veya şubelerine gönder-
mek ve muamele üzerinden ufak miktarda bir ücret almaktan ibaret olduğu için bunların da asgari mükellefiyete
tâbi tutulmaları muvafık görülemediğinden bu kabilden olanların tefriki için kanunda bunları "Sigorta mukave-
lesi akid ve imzasına mezun sigorta komusyoncuları" suretinde göstermek icab etmiş ve bu kayid ilâve olunmuş-
tur.
Bu kısımda gösterilen noterler ve muavinleri ve noterlik vazifesini yapan adliye mensublarmın muamele-
lerinin sureti cereyanı ve hare tarifeleri esasen kanunla tayin edilmiş ve defterleri Adliye, Maliye Vekâletlerince
de tasdikli olduktan başka muameleleri de adliye müfettişlerinin teftiş ve kontrolü altında mahiyeten resmî me-
murlar sırasında bulunmuş oldukları cihetle asgarî mükellefiyete tâbi tutulmaları muvafık görülmeyerek üçün-
cü maddeden kaldırılmıştır.
Üçüncü kısımda gösterilmiş olan beheri üç yüz ton ve daha fazla vapur işletenlere gelince: Bu kabîl nakil
vasıtalarını kullananlardan bir kısmı ile beyannameye tâbi fabrika vekilleri ve mümessilleri ve bazı taahhüd iş-
lerile uğraşanlardan münhasıran Devlet devairince taahhütte bulunarak nakil vasıtalarını tamamen bu taahhüt-
lerini ifaya hasır ve tahsis etmekte veya fabrikası mamulâtını yalnız Devlete satmakta olanların kazanç vergileri
taahhüd bedellerini aldıkları zaman devair veznelerince kazanç kanunu hükmüne göre peşinen kesilmekte ol-
duğu cihetle bu kabîl mükellefler esasen beyanname vermekle mükellef olmadıklarından bunların da asgarî
mükellefiyete tâbi tutulmaları caiz görülememiş ve üçüncü maddeye bu kabilden olanlar için bir kayid konula-
rak bunlar asgarî mükellefiyetten istisna edilmiştir.
Sahib oldukları dalyanları ve voli mahallerini kiraya verenlerin memleketimizde pek mahdud bulunması
ve kazanç vergisi beyannameleri noterden musaddak icar ve isticar mukavelenamesine müstenid bulunduğu
için bunların ve balık saydiyesi ile bazı evkaf zeytinliklerini iltizam edenlerin pek az olması ve balıkçılık son se-
nelerde tedricen kıymet ve ehemmiyetini kaybetmekte bulunması itibarile mültezimlerin asgarî mükellefiyete
tâbi tutulmaları muvafık görülmiyecek üçüncü maddeden çıkarılmıştır.
Hanları ve apartmanları toptan isticar edib parça parça kiraya vermek suretile kazanç temin etmekte olan-
ların hemen hemen İstanbul şehrinde olmasına ve bu binaların çok zaman tamamı kiralanamayarak bir kısım
odaların boş kalmakta bulunmasına mebni ekseriya han odabaşıları tarafından idare edilmekte olan ve kazancı
pek mahdud bulunan bunların nisbeti yüksek görülerek kiraya vermiş oldukların kısmının iradı gayrisafisinin
teklif edilen yüzde iki miktarı yüzde bire tenzil edilmiştir.
Kazanç vergisi kanununa eklenmekte olan bu lâyiha ile yeni bir mükellefiyet ihdas edilmeyib kazanç
vergisi kanunu mücibince beyannameye tâbi tutulan veya beyanname vermeği tercih eyleyen mükelleflerin be-
yanname esası mahfuz kalmak şartile asgarî bir mükellefiyet eda etmeleri maksadı istihdaf edilmektedir.
Bu lâyiha ile yeni bir vergi ihdas edilmeyib kazanç vergisi kanununun çevresi içinde asgarî bir mükellefi-
yet tesisi mevzubahs olduğuna göre kanunun ünvanının, kazanç vergisi kanununa eklenen kanun denilmesi
muvafık görülmüştür.
Birinci madde: Maliye encümeninin tesbit ettiği birinci madde aynen kabul edilmiştir.
İkinci madde: Bu madde kanunun tatbikatında şehir ve kasabaların sınıflara ayrılmasını istihdaf etmek-
tedir. Tasnifte İstanbul, Ankara, İzmir şehirleri isim zikri suretile gösterilmekte diğer şehirlerde sahilde demir-
yolu istasyonunda olub olmadıklarına göre sınıflara ayrılmakta ve beş binden daha az nüfuslu şehirlerde yalnız
nüfus esası ele alınmaktadır.
İstanbul'un bir ithalât merkezi, İzmir'in hinterlandı geniş bir ticaret iskelesi ve Ankara'nın da seneden se-
neye inkişaf eyleyen ve beyannameye tâbi mükellefleri çoğalan bir şehir olması nazarı dikkate alınarak bu şehir-
lerin diğerlerinden ayrılmaları muvafık görülmüş, demiryolu istasyonunun bu günkü vaziyette diğer dahilî şehir-
lerle mukayese neticesinde kazanç vergisi tatbikatı noktasından farklı bir vaziyet ihdas etmediği mülâhazasile
bu karine kaldırılmış ve madde İktısad encümeninin kabul ettiği şekilde aynen kabul olunmuştur.
3 Nisan 1935
MUCİB SEBEBLER
2458 numaralı kanunla bazı ithalât maddelerile dahilî imalât, istihlâk vergisine tâbi tutulmuştu. Bu mad-
delerin bir kısmından alınan »esimlerin cüzî miktarda arttırılmasının ve demir, bakır gibi bazı maddelerin de
vergi mevzuuna alınmasının iktisadî programın tatbikına halel getirmeyeceği anlaşıldığından, 1935 bütçesin-
deki yeni masrafları karşılayacak membalar arasında bu verginin de tadili düşünülmüş ve sunulan lâyiha bu
maksatla tanzim edilmiştir.
Lâyihada, kahve, çay, kakao, kağıd, pamuk ipliği ve mensucatı, yün ipliği ve mensucatı resimleri arttırıl-
mış ve demir, bakır yeniden resme tâbi tutulmuştur. 2458 numaralı kanuna, 2546 ve 2583 numaralı kanunla
bazı hükümler eklenmiş olduğundan aynı vergiye aid bu üç kanun, tadil dolayısile birleştirilmiş ve tatbikatta
tereddüdü mucib olduğu görülen bazı noktalar tavzih edilmiştir. Bu cümleden olarak karışık maddelerin vergi-
sinin ne suretle alınacağına dair hüküm ilâve edilmiş ve 2458 numaralı kanunun tatbiki sırasında bir çok ihtilâfı
davet eden toptancı ve perakendeci tabirleri tarif olunmuştur.
Muhtelif maddelerden alınan istihlâk vergisi hakkındaki 2458 numaralı kanunla 2546 ve 2583 numaralı
eklerinin birleştirilmesine ve bazı hükümlerinin değiştirilmesine dair Maliye Bakanlığınca hazırlanarak İcra
Vekilleri Heyetince 28 Mart 1935 te Kamutaya sunulması kararlaştırılan kanun lâyihası ve Gümrük ve İnhisar-
lar encümeninin tadilâtı, Maliye ve iktısad Vekilleri de hazır olduğu halde encümenimizce tetkik ve müzakere
edildi:
— 579 —
Lâyihada, yukaıida numa.aları yazılı üç kanun mucibince istihlâk vergisine tâbi tutulan kahve, çay, kakao,
pamuk ve yiinipliği ve mensucatı, deri ve kauçuk muamelâtından alınmakta olan istihlâk resminin bir miktar
arttırılması ve demirle bakırın yeniden vergi mevzuuna alınması teklif edilmektedir. Zaten vergiye tâbi bazı mad-
delerden alman resmin arttırılmasının ve demirle bakırın da yeniden vergiye tâbi tutulmasının, takib edilen ikti-
sadi maksadlara halel getirmeyeceği İktisad Vekilinin izahatile de taayyün ettiğinden encümenimiz teklifi esas
itibarile muvafık bulmuş ve yalnız verginin iktisadî inikâslarını nazarı dikkate alarak muhtelif iş sahihlerinin tek-
lif vaziyeti arasında muvazenenin temini maksadile resim nisbetlerinde bazı tadiller yaptığı gibi Hükümetin en-
cümenimize vaki teklifi üzerine bir kaç maddeyi de vergi mevzuuna ithal etmiştir.
B - Kanunun bu şekilde tecellisi umumî iktisad prensiblerine olduğu kadar millî iktisad zümrelerimize de
aykırı olacaktır. Çünkü:
İktisad Vekâleti namına encümende beyanı mütalea eden Sanayi müdürü Nafiz Bey; (Memlekette hem
kauçuktan otomobil lâstiği imal edilebilecek mevkide bir fabrikanın mevcud bulunduğu bir müessesenin de
kurulmak üzere olduğunu ve fakat daha evvelden ham madde üzerine mevzu verginin yüksekliği hasebile hariç-
ten gelene rekabet edebilecek vaziyette bulunmadığı ve ancak hariçten gelenin kilosu başına 46 kuruş bir vergi
vazı halinde piyasaya malı çıkarabileceğini) söylemiş ve lâhik bir sual üzerine bu fabrikanın ecnebi sermayesile
kurulduğunu ilâve eylemiştir. Memlekete ecnebi sermayesinin girmesi ve yerleşmesi ve nihayet bu sermayenin
memleketin sanayileşme prensibine yardım edici bir vaziyet alması elbetteki memnuniyete şayan bir noktadır ve
bu cepheden diğer yerli sermaye ile kurulmuş müesseseler üzerinde tatbik olunan himaye sisteminin bu kabîl
müesseselere de işmalini prensib itibarile kabul şüphesiz yerindedir. Ancak bu sistemin tatbikini acaba alelitlak
kabul mevkiinde miyiz? Yani memlekete yerleşmiş her ecnebi sermayesine (Sana mutlaka kazanç temin etmek-
ten çekinmeyeceğiz ve bu nun için ne pahasına oluısa olsun sermayen nemalandırılacaktır) diyecek kadar bu
prensibi şümullendirecek miyiz? Ben hariçten gelen otomobil lâstiğine (46) kuruş bir resim konularak dahi de
yapılandan bunu istememekliğimizi aşağı yukarı bu manada görüyorum. Memlekette sanayiin yeni kurulmağa
başlanması itibarile bizde kurulan fabrikaların maliyet fiatlerinin muasır müesseselere göre biraz daha yüksek
olması ve bu yükün müstehlike yükletilmesi zaruretini kabul ediyor ve bunu nazara almıyor değilim. Fakat bu,
nihayet bir ölçüye ve dediğim noktaya maksur olmalıdır. Bundan gayri olarak ham maddesi memlekette yetiş-
meyen ve hariçten geldiği takdirde işleyen, gelmediği takdirde istop edecek olan fabrikalar üzerinde de bir an
tevakkuf etmek mevkiindeyiz, kanaatindeyim. Müdafaai memleket gayeleri gibi alî menfaatler esaslarına bizi
sevkedecek mevzularda elbetteki bütün bu mütelealar sakıt kalmalıdır. Fakat kauçuğun, hususiyeti noktasından,
memlekette muayyen bir müddetten fazla stok halinde muhafaza edilemeyerek bozulması nazara alınırsa bu
mevzuda bu yolda bir teemmülün de yeri kalmıyor demektir. Bu takdirde himaye tarikile yapılan fedakârlık,
beş on vatandaşın istihdam edilmesi suretile iş sahasının genişlemesi gibi dar bir sahaya maksur kalacak de-
mektir.
C - Bir an için bu faydayı da istisgar eylemeyerek himayeye kalkınsak dahi yine sakat bir yola dönmüş
oluruz. Çünkü elimizdeki kanun bir (İstihlâk vergisi) kanunudur. Ne teşviki sanayi kanunudur, - ki bu kabil
müesseseler şahsen bundan da istifade etmiştir - ne de bir himaye kanunu. Şu halde kanunun maksadı tedvini
alelıtlak her madde üzerine seyyanen bir vergi vazı olduğundan vazıı kanunun bu gayesini göz önünde tutarak
üzerinde bu yolda imal eylemek mevkiindeyiz.
Gazi Anteb
B. Kaleli
— 580 —
27 Nisan 1935
MUCIB SEBEPLER
Çimento satış fiatının mutedil hadde indirilmesine imkân verecek tedbirleri tesbit etmek üzere Hükü-
metçe yaptırılan tetkikat neticesinde tonu vasati olarak 26 lira 50 kuruşa satılmakda olan çimentonun fiatının
22 lira 50 kuruşa kadar indirilebilmesi imkânı görülmüş ve çimento istihlâk resminin kaldırılması halinde bu nis-
bette bir tenzilât yapılması memleketin bu günkü imar siyaseti noktasından faideli olacağı kararlaştırılmıştır.
1930 senesinde 165 000 tona baliğ olan senelik çimento istihsalâtı 1934 senesinde 193 600 tona kadar yükselmiş
olmasına göre, ton başına 250 kuruş olarak alınmakta olan istihlâk resmi vasatı hesapla bütçede 450 000 lira ka-
dar bir eksiklik yapacakdır. Çimento istihlâkinin yüzde 70 ine yakın miktarı Devlet inşaatına taalluk ettiğinden
mubayaa fiatlarında, yapılan tenzilât nisbetinde bir tasarruf temin edeceğinden vergi noksanının inşaat tahsi-
satlarından tenzilât yapılması suretile telâfisi kabil olacakdır.
Memleketin imarına hizmet maksadile lâyiha arzedilmiştir.
4 Mayıs 1935
Memleketimizin iman yönünden çok ehemmiyetli bir mevkii olan çimentonun fiatını makul bir dereceye
indirmek yolunda Hükümetin uzun zamandanberi mütehassıslara yaptırdığı teknik araştırmalar iyi netice ver-
miş ve yakın zamana kadar vasatı 26,5 liraya satılan çimentonun tonundan 4 liıası fabrikatörlerin de istek bir-
liği ile indirilerek tonu 22,5 liraya satılması temin edilmiş idi. Yapılan araştırmalardan anlaşıldığına göre bu
gün çimento üzerinden muhtelif adlar ile alınan vergi miktarı tonda 7,5 lirayı bulmaktadır. Avrupada çimento
yapan memleketlerin bu maddeden aldıkları ve:gi ile bizimkilerin verdikleri vergi karşılaştınlmış ve arada olduk-
ça mühim fark görülmüştür. Alınan bu vergiler ile bütçede mühim bir çok masrafların karşılandığı göz önünden
uzak tutulmamakla beraber bu gün mevcud fabrikaların istihsal ettikleri 200 bin tona yakın çimentonun hemen
140 bin tonu Hükümetin kendi inşaatında sarfetmesi neticesi veıgiye mevzu olan kısım istihsalin üçde birinden
daha aşağı düşüyor demektir. Teklif edilen lâyiha ile indirilmesi istenen tonda 2,5 lira istihlâk resminin bu nok-
tai nazardan bütçeye yapacağı tesir 100 küsur bir lira derecesinde olacaktır. Halbuki buna mukabil yukanda
da söylediğimiz gibi imara çok büyük ihtiyacı olan memleketimizin medenî ilerleyiş yönünden yapacağı yol ve
bina işlerindeki çok büyük fayda karşısında bütçenin kaybedeceği 100 küsur bin lira kıyas edilmiyecek kadar
azdır. Başka memleketlerde çimento üzerinden alınan vergiler encümene verilen izahata nazaran tonda 1,5 lira
kadar olup memleketimizde ise bu son tenzil ile alınan resimler tonda 5 liraya düşmüş oluyor. Encümenimiz
ona göre bu miktardan da tedricen tenzilâta gidilmesini ve o nisbette çimento satış fiatının indirilmesini temen-
niye şayan görmüş ve bu mütaleata binaendir ki lâyihayı memnuniyetle karşılayarak maddeleri aynen kabul
etmiştir.
Bazı maddelerden istihlâk vergisi alınmasına dair olub Başvekâletin 3 Nisan 1935 tarih ve 6 / 9 4 1 sayılı
tezkeresile Yüksek Meclise sunulan kanun lâyihası okundu ve konuşuldu.
Bundan sonra çimento istihlâk resminin kaldırılması hakkında Başvekâletin 27 Nisan 1935 tarih ve 6 /1181
numaralı tezkeresile kezalik Yüksek Meclise sunulan kanun lâyihası birinci lâyiha ile olan alâkası itibarile bir-
leştirilmesi encümenimizce muvafık görülerek tetkik olundu.
Birinci lâyiha ile 2458 sayılı istihlâk vergisi kanunu ve bu kanuna eklenen 2546 ve 2583 sayılı kanunlar
mucibince istihlâk vergisine tâbi tutulan kahve, çay, kakao, pamuk ve yün ipliği ve mensucatı, deri ve kauçuk
mamulâtmdan alınmakta olan istihlâk resminin bir miktar artırılması ve demirle bakırın yeniden vergi mev-
zuuna alınması teklif edilmektedir.
Hükümet; memleketin imar işlerinin inkişafı için alınacak tedbirler sırasında çimento fiatlerinin mümkün
olduğu kadar indirilebilmesini temin için buna ait istihlâk vergisinin kaldırılması maksadile buna dair olan ikin-
ci kanun lâyihasını hazırlamış Olduğuna göre bu hükümlerin istihlâk vergisi tadillerine dair olan birinci lâyiha-
da nazarı dikkate alınması muvafık olacağı düşünülmüştür.
— 581 —
Hükümetle İktısad ve Maliye encümenleri tarafından izah edilen sebebleri yerinde bulan encümenimiz
dahi çimentodan istihlâk vergisi alınmamasını muvafık bulmaktadır. Bu sebeble istihlâk vergisi hakkındaki
lâyihanın birinci maddesinin 8 nci bendinde çimentoya ait mükellefiyet kaldırılmış ve bendlerin sırası ona göre
değiştirilmiştir. '
Ancak bu verginin vazı sırasında çimento fiatlerinin arttırılmamasını temin için konan ve Hükümetçe tan-
zim edilen lâyihanın 9 ncu maddesine naklolunan cezaî müeyyidenin muhafazası lâzım gelib gelmeyeceği nokta-
sında encümenimiz durmuş ise de çimentonun memleket ihtiyaçlarına uygun ve daha ucuz fiatlerle satılması-
nın temin edileceğine kani olan encümenimiz umumî kanunlarla temin edilen müeyyideler haricinde kanuna
çimento için cezaî hükümler konmasını lüzumlu saymamış ve bu sebeble lâyihanın 9 ncu maddesinin tayymı
muvafık görmüştür.
Memleketteki küçük sanatlerin inkişaf ve himayesi için bunların muamele vergisinden istisna edilmiş ol-
duğu nazarı dikkate alınarak muamele vergisinden müstesna olan bu gibi sınaî müesseselerin istihlâk vergisin-
den de istisnası muvafık görülerek 3 ncü maddeye bu esasa göre bir fıkra eklenmiştir.
(Şerh)
Devlet her alanda önemli ödevlerinin gerektirdiği masrafların vazgeçilemez en azını olsun karşılayabil-
mek için kabil olan ve mahzursuz bulunan gelirlere muhtaç olduğundan bu kere önergelenen istihlâk vergilerini
aşağıda yazılı eşyaya dokunmamak şartile lâzım görmekteyim:
1- Pamuk ipliklerin ve pamuk dokumaların fakir tabakanın bez ihtiyacına yarayan ve fiatları daha ziya-
de yükselmemesi lâzımgelen kalın kaba kısımları;
Bunlara da yapılacak vergi zammının müstehliklere dokunmayacağı ve fabrikaların bu zammı, fiatlara
bindirmelerinin önüne geçileceği yolundaki düşüncede beraber olamıyorum. Çünki önerge hem yabancı ülke-
leıden gelenler ve hem de ülkemizde yapılanlar için olduğundan verginin fiatlara yükseltilmemesi için ve yalnız
fabrikalarımızın kârından alınması için ne yapılsa faydası olamaz. Henüz bu günkü pamuklu istihsal vaziyetimiz-
de piyasalarımızdaki pamuk dokuma arz ve talebleri ve bu arz ve taleblerin müstakil olarak tesbit ettiği ve ede-
ceği fiatlar o arzuya engel olacaktır.
Bu fiatlara ise henüz muhtaç olduğumuz miktaılarda yabancı dokumalar hâkim olduğundan fabrikaları-
mız satış Hatlarına vergiyi bindirmeseler bile aradaki miitevassıtlar bindireceklerdir ve bunun önüne geçilemiye-
cektir. Çünkü bu mütevassıtlar da yabancı dokumaların vergilerine göre yerli dokumalarımızı vergi nisbetinde
yükseltecekleri fiatlarla satmak için daima müşteri bulacaklardır ve bu, arz ve taleblerin önüne geçilemez bir
gereğidir.
Kastedildiği gibi verginin yalnız pamuk dokuma fabrikalarımızın kârından alınması ve müstehliklere do-
kunmaması olsa olsa ülkemize gelecek yabancı pamuk dokumaların bu vergi zammından istisnası suretile bun-
ların fiatlarının zam nisbetinde yükselmesine meydan bırakmamakla mümkün olur.
2 - Demir eşyanın yapılarda kullanılanları;
(Çimento hakkındaki düşünceyi yapıların demir malzemesi için dahi kabul etmemeğe imkân göremiyo-
rum.)
5- Bakırlardan levha halindekiler ve bunlardan ülkemizde yapılan kapılar.
(Bunlardan ülkemizde gemilerin tamir masraflarının çoğalmaması ve bakırcılık sanatımızın yabancı ülke-
leıden gelen emaye ve alüminyom kablann rekabetinden korunabilmesi için vergiden istisnasını lâzım görüyo-
rum).
Sivas
Remzi Çiner
ESBABı MUCIBE
Devlet kredisinin başlıca miyarı telâkki edilen Devlet tahvilleri piyasası hemen hiç bir memlekette kendi
haline bırakılmış değildir.
— 582 —
Bu piyasanın kontrolsüz kalması ispekülâtif muamelelerin ve bazı arazi ve istisnaî ahval ve şeraitin tesirile
tahvilât kıymetlerinde zaman zaman temevvüçler vukua gelmesine sebebiyet verebilir. Bir çok memleketlerde
zamanında piyasaya müdahale edebilmek ve bu gibi ahvalin önüne geçebilmek için Maliye Vekâleti emrine hu-
susî (fond) 1er verilmektedir.
Bazı memleketlerde ise Devlet borçlarının sureti muntazamada ve en müsaid şekillerde ifasını temin edebil-
mek maksadile idaresi müstakil (autonome) amortisman sandıkları vücude getirilmiş ve bir kısım Devlet vari-
datı bu sandıklara sureti daimede tahsis edilmiştir.
İşte bu amortisman sandığı vücude getirilmesi hakkında merbut kanun lâyihası projesi bizde mevcud olan
bir boşluğu doldurmak maksadile tanzim edilmiştir. Bu projenin iki hedefi vardır. Birisi Devlet tahvilleri piya-
sasının tanzimi için icabında müdahalelerde bulunmak ve diğeri de Devlet bütçesine her sene vazedilen taksit-
lerle yapılan normal itfa haricinde olarak müsaid ahval ve şeraitten istifade ederek fevkalâde itfalarla Devlet
borçlarını hafifletmek ve mümkün mertebe süratle ödemek.
Bu muamelelerin çok salim ve muntazam bir şekilde cereyanını temin maksadile sandık umurunun tedvi-
ri, Maliye Vekâletinin murakabesi altında oımak üzere bir idare heyetine bırakılmış ve bu idare heyetinin de
Cümhuriyet Merkez Bankası müdürü umumisile, Banka Meclisi idare azası meyanından Maliye Vekâletince seçi-
lecek iki azadan müteşekkil olması derpiş edilmiştir. Bu suretle Merkez Bankası ile Hazinenin alâka ve menfaat
itibarile mütesanid bulundukları Devlet kredisi sahasında tabiî ve lüzumlu rollerini müşterek bir siyaset ve hat-
tu hareket takib ederek ifa etmeleri teshil edilmiş olacaktır.
ESBABı MUCIBE
Ziraat Bankası ve ziraî kredi kooperatifleri kanun lâyihalarını tamamlayan Ziraî kredi kooperatifleri ile beş
sene evvel girilen çahşma yolunu, tabiî ve son merhalesine ulaştıracak olan "Ziraî.satış kooperatifleri ye birlik-
leri" hakkındaki kanun lâyihası yüksek huzurunuza sunulmuştur. •>,-• . .
— 583 —
Ziraî faaliyet ve istihsal şubelerinin hangisinde olursa olsun, en ehemmiyetli safha, ticarî safhadır. Bir
kelime ile satıştır. Ziraî istihsal hayatının, acı tecrübelerin verdiği inanla bu gün bağlandığı esas şudur: Yalnız
istihsalde bulunmak başlı başına gaye değildir. Yapılan istihsali beynelmilel piyasaların verdiği imkân dahilinde
verimli şartlarla satabilmek lâzımdır. Satılamayacak, sürülemiyecek bir istihsale para ve emek sarfetmek, şahsî
ve millî bir israftır. Muvaffakiyet; teşkilât, kuvvet ve tesanütten mahrum münferid bir müstahsilden ziyade
tesanütle hareket eden topluluğun, birliğindir.
Bu günkü şartlar içinde Türk müstahsili, spekülâsyon veya alacakları vasıtasile piyasaya istediği gibi
hükmeden ve "fiatların muzır temevvüçlerine" âmil olan aracılar dolayısile yetiştirdiği mahsullerin hakikî değe-
rine sahib olamamaktadır.
Lâyihanın kolladığı gaye: "Hakikî beynelmilel fiatların" elde edilmesini kolaylaştıracak bir "teşkilâtlan-
dırma" dır.
Bu hususî kanunla teşekkül edecek ziraî satış kooperatifleri birlikleri, ticaret kanunu hükümlerine göre
teşekkül etmiş ve edecek olan Ziraî satış kooperatifleri, yerli ve yabancı ihracat firmaları ve şirketlerinin: Türk
müstahsilinin bütün senelik zorlu emeğinin maddî ifadesi olan mahsullerini "En müsaid fiatlarla" satabilmek
için meşru ve ahenkli bir rekabetle tartışmaları istenmektedir.
Kanun lâyihası, her hangi şekilde olursa olsun bir "Haricî ticaret monopolü" veya "Ziraî mahsulleı satış
inhisarı" gibi bir temayül ve zihniyetin ifadesi olmaktan çok uzaktır.
Maksad ve gayesi: Türk müstahsilinin, yetiştirdiği mahsulleri hakikî değerinden daha düşkün bir fiatla ve
vaktinden evvel satmasına ve muhtelif sebebler dolayısile alivre satışları müstahsil ve memleket aleyhine suiis-
timal edilmesine mâni olmağa çalışmaktır.
Bu müsbet netice müstahsilin gelirini ve dolayısile alım kabiliyetini arttıracağı gibi Ziraî kredi koopera-
tiflerin de kredi kaynaklarının seyyaliyetini temin etmiş bulunacaktır.
Kanaatimizce (Ziraî satış kooperatifleri ve birlikleri) geniş ve kuvvetli para membalarına ve hiç olmazsa
muvaffak olmuş her hangi biı husuî ve mühim ticaret evi kadar muntazam ve teknik teşkilâta dayanır.
Satış kooperatifleri ve birliklerinin muvaffakiyeti için ortakların:
B - Her seneki fiat temevvüçlerini nazarı itibare almayarak müstekar ve devamlı mahreçlerin ihtiyaçlarını
karşılayacak miktarda mahsul elde edib satışa arzetmeleri,
C - Birliğin de bu mahsulleri alıcıların arzularına göre satıştan evvel zarurî bazı ameliyata tâbi tutarak
satış için müsaid şartlarla hazırlanması icabedtr.
Ancak şu şartlar yerine getirilirse dahi ve hariçte fuzulî mutavassıtlardan vareste kalınabilir ve bilhassa
istihlâk kooperatifleri ile, ziraî mahsullerimizi işleyen fabrikalarla devamlı münasebet tesis olunabilir.
Kanun lâyihası: Ziraî satış kooperatifleri ve birliklerinin, ancak muvaffakiyet unsurları temin olunduktan
sonra işe başlamalarını ve muvaffak oldukça faaliyet mevzu ve sahalarını genişletmeleri prensibini müdafaa
etmektedir.
"Ziraî satış kooperatifleri ve birliklerinin" teşekkül edecekleri mıntaka ve merkezler, mahallî teşebbüslerin
tesadüfi arzularından ziyade memleket iktisadiyatının umumî menfaatleri bakımından, İktisat Vekâletince tayin
olunacaktır.
Lâyiha; her hangi bir şeklin icabatına-bağlanamamıştır. Satışın, ticarî ve teknik zaruretleri ve
teşkilâtın yekdiğerile olan idarî münasebetlerine hâkim olmuştur. Ziraî satış kooperatifleri ve birliklerinin idare
bünyesindenin kuruluşunda şu prensiplere bağlanılmıştır:
a) Satış kooperatifleri ve birlikleri mevzuu her şeyden evvel "bir teşkilât" meselesidir.
b) Bu teşkilâtın esası da madde üzerine ihtisastır.
e) Bazı memleketlerde kooperatifçiliğin yavaş ilerlemesine sebep mütehassıs müdür ve şeflerin yokluğu-
dur. Bununda sebebi: Kooperatifçilik hakkında yanlış bir telâkkiye kapılınarak kooperatifi idare eden muvaz-
zaf elemanlara yaptıkları hizmetle mütenasib ücret verilmemesidir.
d) Bilhassa satış kooperatiflerinde zeki, faal, kavrayışlı, çalıştığı mahsuller üzerinde ihtisas sahibi satış
mevsimini sezecek, ticarî ufkun bulutlarla kaplı kısımlarını görebilecek kıratta bir müdürün (para) faktöründen
daha müessir olduğu,
— 584 —
e) Bu şartlan haiz müdüriyete, satış sahasında umumî direktifler verilerek bu direktifler çerçevesi içinde
bir (teşebbüsü şahsî) sahası bırakılması,
f) Bu idare başlarının tayininin doğrudan doğruya İktisat Vekâletince yapılması,
g) Bu mansub mütehassıs ve mesul idarecilerin yanında kooperatif heyeti umumiyelerince müntehab he-
yetlere yer verilmesi.
h) Bu heyetler arasında nâzım rolünü İktisat Vekâletinin üzerine alması.
i) Murakabe sahasında "Müntehab murakiblere" büyük ve müessir kontrol salâhiyeti verilmesi.
j) Teşekküllerin heyeti umumiyesinin yekdiğerine bağlı insicamlı, ahenkli, disiplinli ve kontrollü bir idare
makinası haline sokulması.
k) İdarî mesuliyet "mefhumunun" kanunî müeyyedelerle bu teşekküllerin idarî bünyesinde hâkim olma-
sının temini.
Kanun lâyihasının tanziminde bağlandığımız diğer mühim esasları da aşağıda arzediyoruz:
1 - Ziraî satış kooperatifleri ve birliklerinin memleketimizde yapılması ve rağbet görmesi için ortaklara
işin mahiyeti icabı olarak ağır riskler yükleyebilmesi mümkün olan şümullü mesuliyet prensibinden burada uzak-
laşılmış ve her memlekette olduğu gibi bu nevi kooperatif ve birliklerinin ökonomik bünyelerine daha uygun
"mahdud mesuliyet" esası müdafaa edilmiştir.
2 - Ziraî satış kooperatifleri ve birliklerinin faaliyete başlayabilmeleri "mahsulü satış için hazırlama" ve
"satış imkânlarını ve şartlarını hazırlama" gibi iki mühim safha arzeden bu işte muvaffakiyetlerini temin edecek
ihtisas; teşkilât ve tesisat ve malî kudretle mücehhez olmalarına bağlıdır. Bu imkân tahakkuk etmeden, hazırlık-
sız tecrübelere girişilmeyecektir.
3 - Bu teşekküllerin teslim aldıkları mahsulleri en müsaid fiatlarla satmalarnı ve spekülâsyonla katiyen
uğraşmamalannı temin edecek ve yapacakları alivreleri ortakların teslim edecekleri mallarla tesbit ve tahdid
edecek esasları ihtiva etmek;
4 - Ortaklann kendilerinin ve ailelerinin geçiminden fazla olan mahsullerini, muntazaman bu teşekküllere
teslim etmeleri mecburiyeti diğer memleketlerdeki satış kooperatiflerinde olduğu gibi en ehemmiyetli bir madde
olarak lâyihada yer bulmuştur.
Şu kadar ki: bu mecburiyet tabiatile ziraî satış kooperatiflerde birliklerine de mütekabil bir mecburiyet
ve taahhüd yüklemektedir.
Bu mütekabil mecburiyet olmazsa: Müstahsil çok tehlikeli istikrarsızlığa mahkûm edilmiş olur ve
satış kooperatiflerinin teşkilindeki gayeye erişilemez.
Eğer müstahsillere de teslim mecburiyeti tahmil olunmazsa, o takdirde de satış kooperatifinin çalışabilme-
sine, taahhütlerini karşılayabilmesine maddî imkân kalmaz.
5 - Yurdun muhtelif ökonomik şartlar arzeden mıntakalarında tedricî surette kurulacak olan bu teşekkül-
lerin umumî sermaye vaziyetleri, ortaklarının taahhüd edecekleri sermaye miktarının azamî ve asgarisi ile tediye
şekilleri vc bir kooperatifin işe başlayabilmesi için ödenmesi zarurî olan sermaye miktarı ticaret kanununun
kooperatiflere aid hükümlerine bağlı olmayarak esas mukavelename ile tesbit edilecektir. Ziraat Bankasınca
hazırlanacak olan bu esas mukavelenameler İktisat Vekâletince tasdik olunacağı cihetle bu kooperatiflerin ku-
rulacağı yerlerin ve meşgul olacakları ihraç maddelerinin ökonomik hususiyetlerini daima gözönünde tutmak
mümkün olacaktır. Onun için lâyihada bilhassa bu hususa fazla ehemmiyet verilmiştir.
Faaliyet senesi sonunda hasıl olacak kâr alelûmum kooperatifçilikte kabul edilmiş olan esas prensibe göre,
yaptıkları muamele nisbetinde ortaklara dağıtılacaktır.
6 - Ortak olmayan müstahsillerin de mahsullerini alarak bunların satışına tavassut etmek salâhiyetleri
tanınmıştır. Bu mezuniyet satışı idare edecek olan Ziraî satış kooperatifleri birliklerinin giriştikleri taahhüdlerini
bazen karşılayabilmek ve yine bazı sevkiyat partilerini tamamlayabilmek için satışın idaresine büyük bir alâsti-
kiyet bahşedecektir.
7 - Zirai satış kooperatifleri ve birliklerinin müstahsilin istihsalâtına yarayacak her nevi mevad ve mal-
zemeyi toptan ve en müsaid şartlarla mubayaa ederek ortaklar arasında tevzi edebilmeleri esası lâyihada yer bul-
muştur. Bu mubayaatta ticaret yapmak kastı hâkim olmayacaktır. Esas ortaklann istihsal ihtiyaçlarını en mü-
said şartlarla tatmin etmektir.
Ortakların istihsalleri ile alâkası olmayan mevad ve malzeme mubayaası velevki kastı ticaretle yapılmış ol-
ması memnudur.
— 585 —
8 - Bu teşekküllerde ihtiyat sermaye ve ihtiyat akçelerinin miktarı onların istikbalini temin edecek en esas-
lı bir emniyet vasıtası olduğundan lâyihada bilhassa bu sermayelerin teşkiline çok fazla ehemmiyet verilmiştir.
Bunun için, bu sermayeler yalnız sene sonunda tahakkuk eden kârdan değil, belki doğrudan doğruya kooperati-
fin yaptığı muameleler üzerinden kesilen paralardan toplanacaktır. Bunun sebebi, bu gibi teşekküllerde ihtiyat
akçelerinin malî mesned olmak itibarile büyük bir ehemmiyeti haiz olması ve buna mukabil kârın her zaman ta-
hakkuku mümkün olmakla beraber mutlak olmamasıdır.
9 - Gayrimenkullerin kooperatiflerin ve birliklerinin faaliyet mevzularına yaraması prensibi nazarı iti-
bare alınarak; gayrimenkul mubayaa ve inşası salâhiyeti İktisat Vekâletinin tasdikına bağlı tutulmuştur.
10- Satış kooperatiflerine ve birliklerine tanılan imtiyaz ve muafiyet umumî hatları itibarile kredi koope-
ratiflerininkine benzer ise de bu teşekküllerin iştigal mevzuları ve kuruluş maksadları cephesinden kredi koope-
ratifleri haricinde bazı noktalardan daha takviyeleri hakkında mezkûr maddeye hükümler dercedilmiştir ki bu
fıkralarda alacakları mahsullerin daha müsaid şekilde satışını temin edecek tesisatı ve şirketin yine bu maksada
matuf olması tabiî olan gayrimenkulleri de imtiyaz ve muafiyetlerin çerçevesi içine alınmıştır.
11- Ayrıca her kooperatif teşekkülünün bünyesini koruyacak ve gayrımeşru menfaatleri bozulanların
bu teşekkülleri içinden yıkmağa matuf teşebbüslerini önliyerek himaye tedbirlerine ve hükümlerine de ziıaî
kredi kooperatiflerine aid hususî kanun metninde olduğu gibi bu lâyihada mevki verilmiştir.
Netice
Bu kanun lâyihasının güttüğü ülkü büyük, küçük Türk müstahsilinin elde ettiği mahsullerini en müsaid
fiatlerle satabilmesidir.
Spekülâsyon kârı değil fakat meşru bir hak mevzubahstiı.
"Ziraî satış kooperatifleri ve birlikleri": Her memlekette maatteessüf revaç bulan bazı yanlış ve gayri ilmî
telâkkilerin tasavvur ettiği gibi "her iktisadî derde deva bir ilâç" değildir.
Bu teşekküllerden tabiî hizmetler bekleyebiliriz. Gayritabiî ve gayrimümkün neticeler istenilirse hem su-
kutu hayale uğranılır, hem de kooperatifçilik cereyanına mühlik bir darbe vurulmuş olur.
Bu kanun lâyihasının teşkilini teklif ettiği ziraî satış kooperatifleri ve birlikleri beynelmilel ticaretin bütün
engellerini, zorluklarım, ve "surproduction" buhranının ziraî mahsuller için tevlid ettiği gayrimüsaid şartları
bir anda ortadan kaldırabilecek bir kudrete maatteessüf malik değildir.
Bu teşekküllerin gayeleri basittir, müstahsillerin malım, gayritabiî tesirlerden kurtararak en müsaid fiat-
larla satabilmektir.
ESBABI MUCİBE
Almanya ile ticari münasebatımızı tanzim etmek üzere akdedilmiş olan 27 Mayıs 1930 tarihli anlaşma ile
bunu tadil eden müteakib ve müzeyyel itilâfların tarafeynce ticarî mübadelât ve döviz tediyatına karşı konmuş
olan tahdidi tedbirler yüzünden bugünkü iktisadî vaziyete tamamen uygun olmadığı anlaşılmış olduğundan
iki memleket arasında mütekabil emtia mübadelâtına daha salim bir cereyan vermek ve bu suretle mübadelât
yekûnunu çoğaltmak ve ticaretimizi inkişaf ettirmek üzere yeni anlaşmalar akti maksadı ile Berlin'e izam edil-
miş olan heyeti murahhasamız ile Almanlar arasında geçen müzakerat neticesinde akdedilmiş olan 15 Nisan
1935 tarihli müzeyyel itilâf yukarıda zikrolunan ve bugünkü ticarî münasebatımızı artırmağa müsaid bulunan
esasatı cami ve eski mukavele tatbikatında tesadüf edilmiş olan noksanları bertaraf eden ahkâmı muhtevi bu-
lunduğundan işbu anlaşmanın kabul ve tasvibini hükümet Yüksek Kamutayın reyine arzeder.
ünde küçük bazı tenzilât kabul edilmiş ise de bunlar da memleketimizdeki sanayii müteessir edecek şeyler ol-
mayıb daha ziyade sıhhati umumiye ile alâkadar olan tıbbî mevad üzerindedir. Almanya ile olan ekonomi mü-
nasebatımız dış ticaretimizde en ileri bir yer almakta olub şimdiye kadar yapılan işler her iki tarafın da menfaa-
tine uygun bir düzende yürüdüğünden iktisadî bakımından lâyihanın kabulünü encümenimiz de onay bulmuş
yalnız kanunun neşri tarihinden muteber olacağı hakkında yeniden ikinci madde yazılmıştır.
1 - 1909 sayılı 29 Kânunuevvel 1932 tarihli kanun ile kurulmuş bulunan Bakanlığımızın, hükmî şahsiyete
sahib mülhak bütçe ile idare edilen İnhisarlar umum müdürlüğü ve Muhafaza umum kumandanlığı hariç olmak
üzere, diğer merkez ve taşra kurumlan ve vazifeleri hakkında ekli kanunun projesi hazırlanmıştır.
2 - Bakanlığın bu gün bu kurumları 2006 numaralı kanuna ekli kadro cetveline dayanmaktadır.
Memurların vazifelerine müteallik hükümleri de ihtiva eden ve 1325 tarihinde yapılmış olan "Rüsumat
müdüriyeti umumiyesi nizamnamesi" ile buna aid talimat hükümleri çok eskimiş ve yeni ahkâm ile değişmiş-
tir.
Memurların üzerlerine aldıkları vazife ve mesuliyetleri ana hatları ile bir kanun halinde toplamanın lüzu-
mu açıktır. y
3 - Son yıllar içinde millî iktisadın korunması yolunda Hükümetçe alınan tedbirler arasına kontenjan ka-
rarları ile kliring itilâflannm ve takas anlaşmalarının tatbiki dolayısile gümrüklerde bunlann doğurduğu vazi-
yetleri ve işleri karşılayıcı servisler vücuda getirilmesi gerekli olmuştur.
4 - Gümrüklerin gerek bu suretle ortaya çıkan ve ileride çıkabilecek olan vazifelerini ve gerek pek mühim
bulunan öz hizmetlerini en çok verimli ve iş sahihlerine azamî kolaylıklar gösterilmek suretile başarabilecek yük-
sek bir kabiliyet kazanması için düşünülen ve bakanlık memurları kanunu projesinde teklif edilen meslekî bilgiyi
arttıncı, gümrüklerde umumî tahsil seviyesini az zamanda yükseltici tedbirlerle ahenkli olarak kadrolarda ve
maaş derecelerinde de bazı değişiklikler yapılması, bilhassa merkezde yeni bazı kurumlar vücude getirilmesi
zarurî sayılmıştır.
5 - Katî zaruret olmadıkça hiç bir serviste memur sayısını çoğaltmak cihetine gidilmemiş, iş göreceklerin
sayısına değil keyfiyetçe yüksekliğine ehemmiyet verilmiştir.
ESBABı MUCIBE
Maliye Vekâletinin bu günkü teşkilâtı ve vazife taksimatı, 1929 senesinde teadül kanunile tesbit edilmiş
olan vaziyeti esas itibarile muhafaza eylemektedir. Halbuki Vekâletin meşgul olduğu işler, 1929 senesindenberi,
seneden seneye artmış, daha teknik ve ilmî mesaiye katî lüzum gösterecek bir ehemmiyet iktisab eylemiş bulun-
maktadır. Malî işlerin, sarfolunan bütün gayretlere rağmen mevcud teşkilât ile, günün icab ve ihtiyaçlarına uy-
gun ve muvaffakiyetli bir surette idaresinde büyük müşkülâta uğranıldığı kabili inkâr değildir. İşler çok genişle-
miştir. Filhakika,
Bütçenin gerek masraf, gerek varidat kısımlarına aid muameleler, evveki devrelerle kabili kıyas olmaya-
cak derecede ehemmiyetli ve nazik bir vaziyete girmiştir. Bilhassa sergi işlerini, memleketin yeni iktisadî şeraitine
ve vaziyetlerine uydurmak, vergi sistemimiz üzerinde daha basit ve amelî ve daha randımanlı usuller bulmak,
yeni vaziyetlere intibak edebilmek en mühim işlerimizden olmuştur.
Diğer taraftan Hazine muameleleri, millî paıanın ve kredinin korunması işleri gittikçe, daha fazla itinayı
icab ettiren bir manzara ve mahiyet almaktadır. Malî olduğu kadar, memleketin iktisadî hayatile de pek yakın-
dan alâkadar olan Hazine muameleleri, Maliye Vekâletinin en canlı olması lâzım gelen bir işi olmuştur. Para ve
kredi işlerinin bir memleketin bütün maliyesinin ve iktisadiyatının hemen yegâne meşgalesi haline geldiği bir
devrede, Maliye Vekâletinin dahilî ve haricî malî piyasalar ile dikkatle ve çok yakından alâkadar bulunması lâ-
zımgelmektediı.
— 587 —
Böyle bir hal şeklinin dört yüz bin çiftçi ailesi gibi çok kalabalık bir kütleye tatbikındaki imkânsızlık bu
taksitlendirme muamelesinin umumî esaslaıa bağlanması zaruretini doğurmuştur.
Bu muameleye tâbi tutulacak yiımi milyon liraya yakın Banka alacaklarının yüzde üç faizle on beş yıllık
taksitleıe bağlanması Bankamn işleme kudretinde ve kâr, zarar vaziyetinde Devletin yardımını zarurî kılacağı
şüphesizdir. Buna ve işin ulusal ökonomi bakımından taşıdığı ehemmiyete binaen bu muamelenin Devlet
yardımile yürütülmesi zaruri görülmüş, Bankanın ihtiyat sermayesine ka f ılmak üzere her yıl bütçeye bir
milyon liralık tahsisat konulması kabul edilmiştir.
\
ESBABı MUCIBE
Memlekette pulluk yapılmasını teşvik etmek ve hariçten pulluk getirilmesinin önüne geçmek için 1797
numaıalı kanun yerli pulluklara prim verilmesi ve pulluk imalâthaneleri genişletmek ve isteyenlere onar bin
liraya kadar ödünç para verilmesi kabul edilmişti. Bu kanunun 3 üncü maddesi mucibince memleketimizde iki
müesseseye kanunun tarifatı dairesinde onar bin lira ve bir müesseseye de 9972 lira ödünç verilmişdi. Bunlar-
dan 9972 liıa alan müessese aldığı parayı imalâthanesine sarfetmediğinden dolayı hakkında takibat yapılmakta-
dır. Diğer iki müesseseye gelince bunlar imalâthanelerini tevsi ederek pulluk yapmağa başlamışlarsa da muhte-
lif sebeblerle ve bilhassa bazı memleketlerden maliyet fiatından aşağıya fiatlarla memleketimize pulluk ithali
neticesinde matlub olan faaliyete devam edememişlerdir. Bu sebeble borçlarının kanunun tayin ettiği on sene ve
taksitte tahsili bu müesseselerin kapanmasını mucib olacağı ve ileride beklenen faaliyetlerine de mâni olacağı
göz önüne alınarak borçlarının bu kanunun neşrinden itibaren 20 senelik taksite bağlanması riıemleketin iktisa-
diyatını ve bu meyanda bu müesseseleri koruma bakımından faydalı ve lüzumlu görülerek bu kanun hazırlanmış-
tır.
Memleketimizde pulluk yapılmasına ön vermek ve dışardan pulluk girmesine yer bırakmamak için 1797
sayılı kanunla bunların memlekette yapılması kolaylaştırılmış ve yapanlara 10 000 liraya kadar ödünç para ve-
rilmesi kabul edilmişti. Bunlardan aldıkları ödünç parayı yerinde kullanarak atelyelerini ona göre genişletmişler-
se de dışardan gelen pullukların mal oldukları pahadan çok aşağı bir para ile satılması ve pulluk satışlarının azal-
ması bu kurumların işlerini de azaltmıştır.
Bu durum karşısında bunların işçenliğini zedelememek için aldıkları ödünç paraların yirmi senelik tak-
site bağlanmasını komisyonumuz da yerinde görerek lâyihayı kabul etmiştir.
— 588 —
27 Mayıs 1935
Pulluk ve sair alâtı ziraiye gümrük resmile muamele vergisinden muaf olduğundan dahilde yapılan pulluk-
ların haricin rakabetinden muhafazası için 30 Mart 1931 tarih ve 1797 numaralı kanunla bunlara prim verilmesi
kabul edilmişse de bu kanunun tatbikini temin için lâzımgelen prim tahsisatı bütçeye konulmadığından ve diğer
bir kanunla da hükmü tecil edilmediğinden, hükmü meri olan kanunun imali para cihetinden kabil olamamakta-
dır. Diğer cihetten dahilde yapılan pullukların iptidaî maddesi olan demir, gümrük resmile muamele vergisine
tâbi olduktan başka bu sene kabul edilen kanunla demir üzerine ayrıca istihlâk resmi de konulduğundan dahil-
de pulluk imali hariçten muafen ithal edilenlerin rekabeti karşısında ezilmektedir. Buna mâni olmak için encü-
menimiz prim kanununun behemehal tatbiki lüzumunu görmüştür.
15 Mayıs 1935
Hükümetçe 1935 malî yılı için masraf tahsisatı 194 923 727 lira olarak teklif ve varidat miktarı da 194 923
000 lira olarak tahmin edilmiştir.
1934 malî yılı varidatı 184 081 000 lira olarak tahmin edilmişti. 1935 malî yılı için Hükümetçe 1934 malî
yılı varidatına nazaran fazla varidat tahmin edilmesi bir taraftan 1934 varidat tahminlerine nisbetle tahsilâtm
fazla olacağının geçmiş aylardaki hasılata göre anlaşılmasından ve ayni fazlanın önümüzdeki malî yıl içinde de
umulmakta olmasından ve Yüksek Meclise sunulmuş yeni kanun lâyihaları mucibince demir ve bakırın istihlâk
resmine tâbi tutulmasından ve diğer istihlâk resmine tâbi maddelerdeki vergi nisbetlerinde bazı değişiklikler ya-
pılmasından ve beyannameye tâbi olan mükelleflerin kazanç vergilerinin asgarî vergi esasına müstenid bir mü-
kellefiyet şekline tâbi kılınmasından ileri geldiği anlaşıldı.
Masraf hacmini irada uydurmak ve her halde bütçe denkliğini her işten üstün tutmak hususunda çok hassas
olan encü menimiz masrafın tahmininde tahsisatı lâzım ve en çok randıman verecek işler için koymağa ve bunun
için de evvelâ varidatın tahmininde en büyük bir samimiyet ve ihtiyatî ölçü olarak kullanmağa bilhassa dikkat
ve itina etmiştir.
Hükümet; varidat tahminlerini 1934 malî yılının sekiz aylık tahsilâtı yekûnlarına göre yapmıştır. Encü-
menimiz ise ayni senenin 10 aylık tahsilât yekûnlarını tahmine esas tutmuş ve bu suretle bu tahminleri yaparken
elde daha geniş ve sağlam donneler mevcud bulunmuştur.
Buna göre 1935 malî yılı varidatının Hükümetin tahminine nisbetle 90 000 lira fazlasile 195 013 000 liraya
varabileceği anlaşılmıştır.
Masraf kısmına gelince: Malûm olduğu veçhile bu günkü Devlet ihtiyaçları pek çok artmıştır.
Asırlarca ihmal gören ve uzun harplerle sarsılan memleketimizde bu ihtiyaç ve vazifelerin genişliğini kav-
ramak güç değildir.
Bundan başka Cümhuriyetimiz için uluslararası münasebetlerin nezaketini; milletlerin bir birine karşı
olan emniyetsizliklerle silâh kuvvetlerini artırdıklarını göz önünde tutarak müdafaa vasıtalarımızı tamamlamak
en esaslı bir vazifedir.
Fakat bu ihtiyaçları bütün şumuiile takdir etmesine ve memleketin ilerlemesi için en kuvvetli adımlar at-
makta katî kararlar almış olduğu eserlerile meydanda olmasına rağmen Hükümet senelik faaliyet sahasını irada
uygun olan 194 882 727 liralık tahsisat ile tahdit etmiştir.
Encümenimizce yapılan tetkikler neticesinde tahsisatın ihtiyaçlara göre iyi bir tarzda tevzi edildiği ve Dev-
letin 1935 malî yılı içinde ödenecek taahhüdlerinin derpiş edildiği ve yalnız bazı dairelerin maaş ve ücret fasılla-
rına kadroların dununda tahsisat konulduğu anlaşılmıştır.
Bir taraftan bütçe esaslarının samimiyetini bozan ve diğer taraftan varidat yekûnunda tahmine nisbetle
her hangi bir sebep ve suretle hâsıl olabilecek eksikliği karşılaması lâzımgelen umumî tasarrufları ortadan kal-
dıran bu vaziyetin mahzuru zâhirdir. Bunu göz önüne alan Hükümet Millî Müdafaa bütçesindeki rakamlarda
yeniden tadilât yapmış ve encümenimiz daire bütçelerini tetkik ederken maaş ve ücret fasıllarına konan rakam-
ların tam kadro ve ihtiyaçları karşılayacak miktara çıkarılmasına itina etmiştir.
İktisat Vekâleti teşkilâtının bu günkü ihtiyaçları karşılayacak derecede genişletilmiş olması ve bu teşkilâ-
tın Ali İktısad Meclisine aid vazifeleri de ifa edebilecek bir vaziyette bulunması sebebile bu teşekkülün lâğvi mu-
— 589 —
vafık olacağından Hükümetle encümenimiz arasında mutabakat hâsıl olduğundan Başvekâlet bütçesinden bu
teşekküle aid tahsisat kaldırılmış olmakla beraber kanun lâyihasına da bu yolda bir hüküm konulmuş ve bazı
daire bütçelerinde bir kısım ücretlerin arttırılması şeklinde görülen zam teklifleri ve bunlara aid tahsisat bu sene
için encümenimizce kabul edilmemiştir.
Gelecek sene için aşağıdaki noktaların Hükümetçe tetkikim faydalı görmekteyiz:
1 - Devlet daireleri ile Hükümet müesseselerinin, Devlet mallarının sigorta sisteminde bir birine benzeme-
yen usul ve esaslar takib ettikleri görülmekte olduğundan bu hususta işlerin mahiyetine göre muttarit ve umumî
bir usul takib edilebilmesi için Hükümetçe lüzumlu olan tetkiklerin yapılması ve buna dair hazırlanacak kanun
lâyihasının önümüzdeki yıl içinde Büyük Meclise sunulmasını encümenimiz muvafık görmektedir.
2 - Düyunu Umumiye bütçesinin mazbut emlâkle yurtluk ve ocaklık mukabili olarak konan maaş tertibi-
nin kaldırılmasını temin için bu maaş sahihlerine on senelik istihkaklarına mukabil 1331 senesinde kayidli kıy-
metleri üzerinden aıazi verilmesine 1943 sayılı kanun mucibince devam edilmiş ise de şimdiye kadar bu işin arka-
sı alınamamıştır. Bu istihkakların tamamen tediye ve tasfiyesi için mezkûr 1943 sayılı kanuna ek biı lâyihanın
hazırlanması Hükümetten temenni edilmiştir.
Sözümüzü bitirirken Başbakan İsmet İnönünün bütçe denkliğinin ve malî selâmetin; Millî Müdafaa kuv-
vetine nasıl bir dayanak olduğunu, memleketin ökonomik yapısına ne kadar büyük yer yaptığını her iktisatçı
ve maliyeciden daha derin ve daha geniş bir surette kavramış olduğunu ve malî yürüvüşümüzdeki selâmetin en
büyük teminatı da ta kendileri bulunduğunu şurada yeniden söylemekle en büyük bir vicdan huzuru duymak-
tayız.
18 Mayıs 1935
ESBABı MUCIBE
Nafıa Vekâletile İzmir rıhtım şirketi sahibi salâhiyet vekili Müsyü Metr Margeri arasında 3 Teşrini evvel
1932 tarihinde parafe edilen mukavelenamenin 7 nci maddesine tevfikan 11 Kânunusani 1932 tarihinden itibaren
İzmir rıhtım şirketinin imtiyaz ve tesisatına Hükümetçe vazıyed edilerek bu mukavelenin imza ve teatisine me-
zuniyeti veren 2309 sayılı kanunun meriyete girdiği 25 Haziran 1933 tarihine kadar muvakkat bir idare elinde
bulundurulmuştur.
2309 sayılı kanunun dördüncü maddesile, mukavelenamenin imza ve teatisinden itibaren şirket emval ve
hukukunun Hükümetçe tesbit edilecek şerait altında İzmir liman ve körfez şirketine veya onun yerine Hükü-
metçe tesis edilecek idareye devri tecviz edilmiş olduğundan İcra Vekilleri Heyetinin 15 Şubat 1934 tarih ve
2-128 sayılı kararnamesile meriyete konulan talimatnamenin 10 ncu maddesine istinaden bu imtiyaz ve tesisat
17 Mart 1934 tarihinde İzmir liman ve körfez işleri şirketine devrolunarak bu şirkette cari usuller tahtında ve
müstakil bir şube halinde idare cihetine gidilmekte olduğu gibi 2309 sayılı kanunun mevkii meriyete girdiği
25 Haziran 1933 tarihinden tesisatın liman ve körfez işleri inhisarına devredildiği 16 Mart 1934 tarihine kadar
geçen müddete aid muamelâtımn da bu kanunun 4 üncü maddesile verilen salâhiyete binaen tanzim olunan tali-
matnamenin 11 inci maddesindeki esaslar dairesinde, yani ticarî usul ve kaidelere göre tetkiki iktiza etmekte
ise de, bu kanunun meriyetinden evvel, yani tesisatın idarei muvakkate elinde bulunduğu 11 Kânunusani 1932
tarihinden 25 Haziran 1933 tarihine kadar olan zamana aid muamelâtın sureti tedkikını tayine medar olabi-
lecek kanunî bir memsek bulunamamıştır.
Halbuki: Devletin idaresi ve onun murakabe ve nezareti altında olan idarei muvakkate zamanına aid mua-
melâtın ve neticelerinin tetkik şeklinin mümasil Devlet idarelerinin tâbi olduğu usul ve kaideler dahilinde icrası
zarurî bulunmuştur.
Bu veçhile muamele ifasını temin maksadile tanzim edilen kanun lâyihası bağlı olarak sunulmuştur.
Bu lâyiha ile, İzmir rıhtım şirketinin muamelâtına Hükümetçe vaziyet edildiği tarihten rıhtımın Hükü-
metçe mubayaası hakkında mukavele aktine ve bu işlerin İzmir liman şirketine devrine salâhiyet veren 2309 nu-
— 59ö —
maralı kanunun neşri tarihine kadar ki muamelât ve hesabatın 1660 sayılı kanun ve ekleri hükümlerine göre
tetkiki teklif edilmektedir. Halbuki bu idarenin muamelâtı 2309 sayılı kanunun neşri tarihinde sona ermeyerek
daha bir müddet devamdan sonra Liman şirketine devredildiği anlaşıılmıştır. Her ne kadar bu son müddet mu-
amelâtının Liman şirketine izafe edilerek ticarî mahiyette telâkkisi ile ayrıca ticaret kanunu hükümlerine göre
tetkik ettirilmesi derpiş olunmuş ve lâyiha bu esasa göre hazırlanmış ise de bu iki devre için ayrı ayrı tetkik he-
yetleri teşkili yerine bu muamelelerin baştan sonra kadar toptan ve bir elden ve 1660 sayılı kanun ve ekleri hü-
kümlerine göre tayin edilecek bir heyet marifetile tetkik edilmesi daha muvafık olacağı düşünüldüğünden lâyiha
buna göre değiştirilmiştir.
20 Mayıs 1975
ESBABı MUCIBE
Aydm demiryollarının satın alınması, Afyon-Antalya hattının inşası hakkındaki 2134 numaralı kanun,
Aydın demiryolları şirketince protesto edilmesinden doğmuştur.
Şirket, Afyon-Antalya hattının yapılması, 6 Teşrini evvel 1906 tarihli munzam mukavelenin ikinci maddesi
hükmüne aykırı olduğundan bahsile Hükümeti protesto etmiştir. Hükümet hattı her hangi bir şahsa veya şir-
kete imtiyaz vermek suretile değil, bizzat kendisi yaptırmakta olduğuna göre Hükümetin hareketinde taahhü-
düne aykırı hiç bir vaziyet bulunmadığını şirkete bildirmiştir.
Şirket, Aydın demiryolunun Sütlaç - Eğridir mıntakası nakliyatının, Hükümetçe yapılacak yeni hatla An-
talya'ya geçeceğini düşünerek teşebbüsünden vaz geçmiş, önce tazminat istemiş, Hükümetin buna da yanaşmadı-
ğını görünce bu ihtilâfın hakeme verilmesini istemiştir.
Hükümet işin tahkim usulü ile halline imtiyaz mukavele ve şartnamesi hükümlerinin müsaid olmadığını
şirkete bildirmekle beraber bu ihtilâf mevzuunu görüşmek üzere bir murahhas gönderilmesini şirketten istemiş-
tir. Şirketin gönderdiği salâhiyetli murahhas ile 8 Birinci kânun 1934 tarihinde yukarıda arzolunan esas üzerinden
başlayan müzakere, hattın satın alınması esasına intikal etmiş ve 1 Mayıs 1935 tarihinde intaç edilerek kanun
projesine bağlı mukavele parafe edilmiştir.
Şirketi, imtiyazını elinden bırakmağa sevk eden sebepleri de mütalea etmek faideli olacaktır.
Şirketin koyduğu sermayeye en az yüzde (6) bir gelir temini esasını taşıyan ve İzmir ile Aydın arasında bir
hat yapılmasını göz önünde tutan 1856 tarihli ilk imtiyaz mukavelesini bir çok munzam mukaveleler takib et-
miştir. Bunlardan 1888 tarihli mukavele hattın Hükümetin teminatı ile işlemesi esasını kaldırmış ve yalnız o za-
mana kadar tediye edilmemiş olan 650 000 İngiliz liralık bir teminat borcunu faizsiz olarak Hükümete tahmil
etmiştir.
Ayni mukavele hattın satın alma müddetini 1935 senesine ve hattın Eğirdir'e kadar uzatılmasını tazammun
eden 1906 tarihli mukavele dahi bu müddeti 1950 senesine kadar uzatmıştır.
Hattın satın alma bedelini 1888 tarihli mukavelenin (4-5-6) nci ve 1906 tarihli mukavelenin 5 nci madde-
leri göstermektedir. Bu maddelere göre Hükümetin şirkete borçlu bulunduğu 650 000 İngiliz lirası ile 16 Hazi-
ran 1927 tarihli itilâfname ile Hükümetçe kabul edilmiş olan tahvilât faizlerinden toplanmış olan borçlan da da-
hil olmak üzere 1935 senesi başında satın alma bedeli:
5 216 200 İngiliz lirası olmak lâzımgelecektir.
Mukavelelerin satın alma bedeli olarak tesbit ettikleri yukarıki miktarın şirketin sermayesine çok yakın
bulunduğu göze çarpmaktadır.
1934 senesi ilk altı aylık blânçosuna göre şirketin:
Tedavüle çıkanb tahsil ve sarfettiği aksiyonlar bedeli. 1 294 340
Tedavüle çıkarıb tahsil ve sarfettiği obligasyonlar bedeli. 3 898 862
5 193 202
İngiliz liralık sermayesi olduğu görülür.
— 591 —
Umumî harb başlangıcına kadar şirketin, hattın işletmesinden elde ettiği safî hasılat, aksiyon ve obligasyon-
larına muntazaman yüzde 5 ile 7 arasında bir gelir temin etmiş, fakat umumî harp ve anı takib eden harb sonrası
devrelerinin ihdas ettiği siyasî, iktisadî hâdise ve sebebler, bu hattın umumî harb başına kadar süren parlak dev-
rini kapamış ve bundan sonra elde ettiği safî hasılat bir müddet obligasyonlann faizini temin etmiş ve aksiyonla-
ra pek az varidat verebilmiştir. 1929 senesinden sonraki senelerin safî hasılatı, obligasyonlann faizine bile yetiş-
memeğe başlamış ve şirket bu faizleri ihtiyat sermayesi ile karşılamağa mecbur olmuştur.
İngiliz lirası altın esasını bırakan kıymetinden yüzde 40 derecesinde kaybetmesine rağmen bu fena vaziyet
devam etmiş ve etmekte bulunmuştur.
İşte şirket, bu vaziyetini göz önünde tutarak mukaveleye göre Hükümetin satın alma hakkının gelmesine
daha on beş sene varken hattı satmağa muvafakat etmiştir.
Bu hattın satın alma taksitinin, işletmesinden elde edilecek safî hasılatı çok aşmaması lâzımgeleceği pren-
sibi üzerinde ısrar edilmiş ve nihayet satın alma mukavelesinde de görüldüğü üzere yüzde 7,5 faize göre 1 825
840 ingiliz lirasına tekabül eden ve senelik taksiti 146 440 İngiliz lirasından ibaret olan bir rakam üzerinde
mutabık kalınmıştır.
Şirket, obligasyonlarına yüzde 5 ve 6 raddesinde bir faiz tediye etmekte bulunmasına göre kabul edilen
senelik taksit, nihayet iki buçuk milyon İngiliz liralık bir sermayenin karşılığı demektir.
Hükümetin şirkete ödeyeceği satın alma bedeli, hiç bir teminat ile mukayyet değildir. Bu itibarla bu muka-
velenin Hükümete yüklettiği borç, münhasıran şeref ve itibarına dayanmaktadır.
Bu hattın safi hasılatı 1934 senesi için (135) bin İngiliz lirası olarak mülâhaza etmek mümkündür. Bu iti-
barla şimdiki halde bile safi hasılatı mubayaa taksitine yaklaşmış bulunan bu hattın, memleket iktisadiyatının,
sanayi faaliyetlerinin yarattığı hareketlerle günden güne inkişaf etmekte olduğu da göz önünde tutularak bu
hareketlerin varidat üzerinde yapacağı faideli tesirler de hesaba katılırsa kısa bir zamanda bu hattın safi'hasılatı
ile mubayaa taksitlerini Devlet demiryolları bütçesine bir yük olmadan ödemek mümkün olacaktır.
Aydın demiryollarının satın alınması ile bu hat da Devlet demiryolları şebekesine bağlanmış ve bu suretle
demiryol şebeke vahdeti de meyvana getirilmiş oluyor.
23 Mayıs 1935
ESBABı MUCIBESI
2443 sayılı Nafıa teşkilât ve vazifelerine dair kanunun mevkii tatbika konmasından evvel Devlet binalarının
inşa veya tamir işlerinin arzeylediği manzara şu idi:
Vilâyetlerde Hükümet daireleri, hapishaneler gibi bazı binalar Maliye fen heyeti, orta ve yüksek mekteb
binaları Maarif Bakanlığı inşaat fen heyeti, Evkaf binaları kendi fen heyeti tarafından, Ziraat Bakanlığı ile İnhi-
sarlar umum müdürlüğünün yapt'rdığı binaların bazıları kendi fen heyetleri tarafından ve bir çokları da keşif
yekûnlarına ilâve edilen yüzde üç veya beş nisbetindeki ücretlerle temin edilen mesuliyetsiz eller tarafından ida-
re ve mürakabe edilmekte idi. t x
Vilâyetlerde ilk mekteb binaları bazı yerlerde maarif mimarı adını alan tek bir memur ve bir çok vilâyet-
lerde de esas vazifesi olmamak ve binaenaleyh tam bir mesuliyeti taşımamak şartile Nafia fen adamları tarafın-
dan ; idarei hususiye binalarının tamir ve inşaları da bazı vilâyetlerde ücretli tek bir mimar tarafından idare edil-
diği gibi bjrçok vilâyetlerde de kendisine mühendis veya mimar süsü veren adamlar veyahud da kalfalar tarafın-
dan idare ve mürakabe edilmekte idiler.
Maliye fen heyetinin merkezi sikleti hemen hemen Ankara'ya münhasır gibi idi. Pek az vilâyetlerde millî
emlâk mimarları ünvanile bazı fen heyetleri çalıştırılmış ise de bunların adedi yok denecek kadar az idi. Maliye
fen heyeti elinin yetişemediği yerlerde yapılacak inşa ve tamir işlerine aid keşifleri oralardaki Nafıa fen heyetine
veyahud diğer serbest mühendis ve mimarlara yaptırır. Maliye fen heyetinin tasdikini müteakib mevkii tatbika
konur.
İnşaat veya tamirat kontrolları da fennî hiç bir mesuliyet yükletilemeyecek komisyonlar tarafından idare
edilir.
— 592 —
Bu şekilde yapılmış inşaatın fennî kaidelere riayet edilmemesinden dayanıklı ve kullanışlı olması ekseriyet-
le mümkün değil idi. Mesuliyetsiz eller tarafından yapılmış ve idare edilmiş inşaata bir misal olarak 1929 sene-
sinde 29 000 lira sarfile yapılan Ulukışla Hükümet konağı zikredilebilir. Bu gün yıkılmak üzere bulunduğundan
tahliye edilmiş bulunuyor.
İki sene evvel Sivas'ın Kangal kazası Hükümet konağı da yıkılmak tehlikesi gösterdiğinden ayni suretle
bu gün tahliye edilmiş vaziyettedir.
Hususî idareler ve belediyeler cephesinden bu mesele daha acıklıdır. Bu idarelerde fen kabiliyetinin mev-
cud olmaması ve iş başında bulunanların bir iş yapmış olmak hevesi bu fecaate büyük mikyasta sebep olmak-
tadır.
Oldukça kıymetli mühendis ve mimarlarımızın yaptıkları proje, keşif ve şartnamelerde dahi kararlaşmış
sabit bir usul yok idi. Ayrı ayrı iki elden çıkan keşiflerin neticesi biri birini tutmaz idi. Resmen kabul edilmiş
esaslı bir nizamname yok idi. Her fen adamı kendi kabul ve münasib gördüğü şekilde proje yapıyor, keşif tanzim
ediyor, şartnameler dolduruyor idi. Tabiatile her şahsın kendi kendine kabul ettiği usul ve sistemlerle yapılmış
işlerden iyi neticeler çıkması hemen hemen tesadüfe bağlı bir keyfiyettir.
Müterakkî memleketlerde Devlet bütçesinden temin edilen paralar ile yapılan işler şöyle dursun hususî
inşaatın bile bir çok kayid ve şartlara tâbi olduğu proje ve hesablarının salahiyetli ellerle tetkik, tasdik ve mura-
kabesi mecburiyeti derkârdır.
Bu amaçlara karşı gidebilmek maksadile ve 2443 sayılı kanun hükümlerine göre Nafıa Bakanlığmca teşkil
edilen (Binalar Fen Heyeti) gayet dar bir kadro ile çalıştığı halde bir sene içinde pek çok müsbet neticeler elde
edilmiştir.
Şöyıe ki:
1 - Merkez ve vilâyetlerdeki bütün millî binaların bir sicilini hazırlamıştır. Bu suretle milyonlar değerinde
olan millî binaların o güne kadar mevcud olmayan ve bilinemeyen aded, kıymet, mesaha ve inşaatın cinsi tes-
bit edilmiş ve bu gün elde edilen malûmat işlenerek az bir zaman zarfında tam ve katî dosyalar, defterleri ikmal
edilmiş bulunacaktır.
2 - Hükümet merkezinde Nafıa Bakanlığı İktısad ve Ziraat Bakanlıkları, Temyiz mahkemesi, Polis ve jan-
darma mektebi inşaatını idare ve murakabe etmiştir.
Bunlardan Nafıa Bakanlığı binasının inşaatı bitmiş, İktısad ve Ziraat Bakanlıklarile Temyiz mahkemesi
binaları da bu günlerde bitmek üzeredir.
Ankara'da inşasına başlanacak olan (İnhisarlar umum müdürlüğü) binasının da bütün dosyalarını ihzar
ettirmiş ve icab eden tetkikatını da bitirerek eksiltmeğe çıkarmak üzere bulunmuştur.
/
3 - Vilâyetlerdeki bina inşaat ve tamiratına aid ve merkez binalar fen heyetince tasdiki icab eden ve o su-
retle tetkik ve tasdik edilen işlerin keşif bedellerinin yekûnu (bir buçuk) milyon lirayı tecavüz etmiştir.
Bunlardan başka keşif bedelleri bin liradan aşağı olup doğrudan doğruya vilâyetler Nafıa başmühendis-
liklerince yapılmakta olan küçük inşaat ve tamiratın yekûnu da mühim bir miktara baliğ olmuştur.
4 - Vilâyetlerde yapılacak Hükümet konakları, ceza evleri, postane tipleri de hazırlanmakta ve bir taraf-
tan dahi Bursa, Ordu, Balıkesir, Gazi Anteb gibi vaziyetleri müsaid vilâyetler merkezinde tatbik edilmektedir.
5 - Ziraat Bakanlığının Karacabey, Çifteler ve Uzunyaylâ haralarındaki inşaatlarının idare ve murakabesi
temin edilmiştir.
Bu suretle yapı işleri bir dereceye kadar yoluna konulmuş ise de memleketin imarında pek büyük bir temel
ve vasıta olan şehir harita işleri henüz açık bir sorgu halindedir. Belediyelerin kasaba ve şehirlerin hali hazır ha-
ritalarının tanzimi uğrunda bu güne kadar sarfettikleri paralar beş, onu müstesna olmak üzere hemen hemen
tamamen kaybedilmiş addolunabilir.
Belediyelerin ekserisinin yaptırmış oldukları haritaların bir kıymeti fenniyesi yoktur. Hali hazır haritaların
sıhhatine güvenilerek yapılacak müstakbel imar haritaları da tabiatile doğru ve iyi neticeler veremez.
Her ne kadar belediye yapı ve yollar kanunu Ankara imar müdürlüğüne müstakbel imar haritalarının
tasdiki vazifesini yükletmiş ise de vilâyetlerde hiç bir teşkilâtı olmayan bu idarenin bu işi başarmasına maddî
bir imkân olmadığı aşikârdır.
Nafıa Bakanlığı bütün vilâyetlerdeki mevcud fen heyetleri vasıtasile vilâyet ve kaza belediyelerinin yaptır-
mak istediği hali hazır şehir haritaları alınırken kontrolü ve müstakbel şeklin tesbiti veyahud tesbit edilmiş bir
— 593 —
haritanın tasdiki için lâzımgelen malûmatı mezkûr fen heyetleri vasıtasile kolayca temin edebileceğinden bu gibi
müstakbel şehir projelerinin tasdiki ve kesbi katiyet etmiş müstakbel şehir plânlarının tetkikinde ne dereceye
kadar muvaffak olunub olunmadığının mürakabe vazifesini de üzerine alması büyük bir müşkülât arzetmeyeceği
gibi bu işler için vilâyetlerdeki teşkilâtını da tevsie lüzum görmeyecektir.
İşte bu mülâhaza ve mütalealara binaen 2443 sayılı kanunun 9 ncu maddesi hükmüne tevfikan tesis edil-
miş olan Binalar Fen Heyetinin bütün bu istekleri karşılayacak derecede genişletilmesini icabettirmiş ve gerek
yapı ve gerek şehir harita işlerinin iyi bir şekilde tedviri için de (Yapı İşleri Umum Müdürlüğü) namı ile bir mü-
düriyet teşkili münasib ve muvafık görülmüş ve bu maksadı temin gayesile Nafıa Bakanlığının vazife ve teşkilâ-
tına aid kanunun bazı maddelerini değiştirecek surette ilişik 9 maddelik kanun lâyihası tanzim edilmiştir.
30 Mayıs 1 935
Nafıa Vekâletinin 26 Mayıs 1934 tarih ve 2443 numaralı teşkilât ve vazifelerine aid kanunun 9 ncu madde-
sile Vekâlet Memleketin takib edeceği imar sistemi salâhiyetli yüksek fen heyetinin mütaleası alındıktan sonra
tayin, sıklet ve mukavemet esaslarını ve hesablarını memlekette düştür olacak mahiyette talimatnamelerle tan-
zim ve mimarî birliği gaye ittihaz ederek Devlet daire ve müesseselerine aid her türlü bina ve inşa işlerinin tip
itibarile birliğini temin ve fen ve tasarruf esaslarına göre proje ve keşifnamelerini tanzim ve inşalarını idare ve
murakabe ile iştigal işlerini üzerine almıştır. Vekâlette bu işleri yapacak olan dairede şoseler ve köprüler ve bi-
nalar reisliğine bağlı dokuz kişiden ibaret bir (Binalar Fen Heyeti) idi.
2443 numaralı kanun meriyete gireli bir sene oldu. Bu yıl içinde binalar fen heyeti çok değerli işler gör-
müştür. Evvelâ Hükümetin merkezde ve etrafta ne kadar binası olduğu toplu bir halde bilinmezken fen heyeti
vilâyetlerle muhabere ederek bunları toplamıştır.
Hükümet merkezinde, Nafıa, İktısad, Ziraat Vekâletleri, Temyiz mahkemesi, Polis, Jandarma mektebleri
inşaatını idare ve murakabe etmiştir. Ankara'da yakında yapılmağa başlanacak olan İnhisarlar umum müdür-
lüğü binasının bütün dosyalarını hazırlamış münakaşaya koyacak hale getirmiştir.
Vilâyetlerden gelen bir buçuk milyon lirayı mütecaviz kıymette binanın keşif evrakını tasdik etmiştir. Bun-
lardan başka keşif bedelleri bin liradan aşağı olan ve vilâyet Nafıa başmüdürlüklerince yapılmakta olan küçük
inşaat ve tamirat da büyük önemli bir yekûn tutuyor.
Vilâyetlerde yapılacak Hükümet konakları, ceza evleri, postahane tipleri hazırlanmış ve bazılarında da tat-
bika başlanmıştır.
Ayni zamanda da tatbikat bu teşekkülün ihtiyaçlara yetişmeyecek kadar az olduğunu bize anlatıyor. İşte
bu teşkili ihtiyacımıza göre biraz genişletmek için Yapı İşleri Umum Müdürlüğü kurulmasına ve 2443 numaralı
kanunun 9 ncu maddesinin değişmesine lüzum görülmüştür.
Burada yapı işleri umum müdürlüğünün vazifeleri daha geniş ve tafsilâtlı olarak gösterildiği gibi şehir ve
kasabaların yaptıracakları imar haritalarının tetkik ve tasdiki ve bu haritaların tanzim ve tatbikında takib oluna-
cak usulleri gösteren nizamnameler ve talimatnameler yapılması da Yapı İşleri Umum Müdürlüğüne yüklenmiş-
tir ki bu da şehir ve kasabalarımızın haritalarını yaptırılmasında vakit ve para israf edilmeden maksada muvafık
çalışmağa rehberlik edecektir.
Memleketimizin bir çok yerlerinde fen adamları yoktur. Binlerce liralık yapıların keşifleri ustalar, kalfa-
lar tarafmdan yapılmakta ve memlekete çok zararları dokunmaktadır. Bunun için belediyelerin binalarının da
Yapı umum müdüriyeti teşkilâtı tarafından murakabe olunması çok şayanı arzu görülmüş ise de kadronun dar-
lığı buna imkân vermemiştir.
25 Mayıs 1935
Hükümetçe bu maddenin amacı varidatı artırmak olmayıb karineleri taaddüd ettirmek suretile teklifte
adalete daha ziyade yanaşabilmek olduğunu söylediler.
— 594
Hu sebeb üzerine tavakkuf edilerek İktısad encümeninin düşüncelerine iştirakle bu noktadan tadile lüzum
görülmedi. Serbest meslek erbabından gayrisafi iradların matrah ittihazile alınacak vergi nisbetleri indirilerek
ve mükellefler bulundukları şehirlerin nüfusuna göre sınıflara ayrılarak bunların ayrıca maktu bir vergiye de tâbi
tutulmalarını tazammun eden Maliye ve Bütçe encümenlerinin teklifleri de tetkik edildi ve konuşuldu.
Nüfusu çok şehirlerde çalışan serbest meslek erbabının adedi de çok ve işler de ona göre aralarında ayrılmış
olacağı gibi kazançta nüfustan ziyade iktisadi hareketler, ümran faaliyetleri müessir bulunduğundan nüfus kari-
nesinin kazanç için salim bir ölçü olamayacağı neticesine varıldı. Ayni zamanda şöhret ve vaziyeti müsaid gibi
görülen bir mükellefin tahmin olunduğu kadar kazanamaması ve vaziyetin müsaid görülmeyen bir mükellefin
de umulduğundan fazla kazanması varid olmasına karşı tasnifin bir takım tezadlar ve isabetsizlikler doğurması
şüphesiz görüldü.
İşte şu mülâhazalara binaen her yıl yapılması icab eden bir çok muameleleri ve itirazları istilzam ve davet
edecek ve neticede de varidat nisbet ve miktarını azaltabilecek olan ve geçen sene kazanç kanununun müzake-
resi sırasında görüşülerek Hükümetin muvaffakatile ve gayrisafi iıad üzerinden alınacak vergi nisbeti yüzde yüze
kadar çıkarılmak suretile o zaman dahi kabul edilmemiş olan bu şekli tadil azadan Raif Karadeniz, Fuad Sirmen
ve Atıf Akgüç muhalif kalmak üzere çokluk teşkil eden diğer azaların reylerile ve ekseriyetle kabul edilmemiştir.
Bir yerde ve bir arada çalışan mükelleflerin aralarında iştirak olub olmadığına göre tâbi olacakları vergi mü-
kellefiyetleri hakkında sarih bir hüküm olmadığından İktısad encümeninin de kabul etmiş olduğu hüküm encü-
meninizce de muvafık görülmüş ancak bu hükmün 34 ncü maddeye eklenmesinden ise 19 ncu maddede yer bul-
ması doğru olacağından mezkûr maddeye ilâve olunmuştur.
26 Mayıs 1935
ESBABI MUÇİBE
Ankara - İstanbul arasında şimdi iki telefon devresi vardır. Ankara'nın Avrupa komşuları da bu devreler-
den geçmektedir. Ancak ile İstanbul ve Avrupa arasındaki konuşma miktarı günde 400 - 500 raddesindedir.
Bu iki devre bu kadar konuşmayı süratle geçirmeğe kâfi gelmediği için Ankara ve İstanbul'da birbirile ve Avru-
pa ile konuşmak isteyen aboneler bazen saatlerce sıra beklemek mecburiyetinde kalmaktadırlar.
Telefon telgrafa nisbetle büyük kolaylık ve çabukluk temin edebildiği takdirde halkın rağbetini celb ve
ticaret ve iktısad âlemlerine hizmet edebilir.
Ankara - İstanbul telefonunun halkın konuşmalarını seri ve mükemmel bir surette geçirebilecek evsaf ve
şeraiti haiz bir vasıta haline getirilmesi bu arada devrelerin çoğalmasile mümkündür.
Havaî telefon yollarının en iyi ve kolay olarak ihtiyaç mikdarında çoğaltılması da Ankara - İstanbul ara-
sında mevcud telefon devrelerinin ıslahıle hat başlarında ve miitevassıt merkezlerde fennin son terekkiyatmdan
olan kuranportör tesisatı yapmakla kabildir.
Binaenaleyh, kuranportör tesisatına müteallik cihazların satın alma muamelesine vakit geçirilmeksizin der-
hal teşebbüs edilebilmek üzere Nafıa Vekiline 200 000 liraya kadar gelecek senelere geçici teahhüde girişmeğe
mezuniyet verilmesine dair olan ilişik kanun lâyihası tanzim olunmuştur.
Sıtma ve frengide kullanılan ilâçların ehemmiyetini izaha lüzum yoktur. Bu ilâçlardan meselâ kinin sıt-
manın hemen tek başına katî ve hususî bir ilâcı olduğu gibi neosalvarsan ve benzerleri de frengi tedavisinde yeni
bir devre açan tesirleri katî ve hususî bir takım maddelerdir. Bunlardan başka (Euquinine) ve emsali gibi kinin
müştakları da bilhassa çocukların sıtmadan kurtulmasında çok iyi tesirler yaparlar. Son zamanlarda kınakına
ekmesinde kinin istihsalini kınakına ekmesine ve dolayısile sıcak memleketler teşebbüslerine bağlı olmaktan kur-
— 595 —
tarmak ve sıtma ilâçlarını daha ucuz elde edebilmek için kinini terkib usulile yapmak için de büyük gayretler
sarfedilmektedir.
Bu ilâçların memleketimiz için büyük bir kıymeti vardır. Bir kere memleketin hemen her cihetinde sıtma
hastalığı mevcuttur ve Hükümetimiz 10 senedenberi bu hastalıkla büyük mikyasta mücadele yaptığı için kinin ih-
tiyacı pek fazladır. Keza memleketimizin bazı mıntakalarında diğer yerlere nisbetle daha kesifçe olan frengi has-
talıklarına tesadüf edilmekte ve bunun için buralarda sistematik bir mücadele yapılmasına lüzum görülmektedir.
Bu itibarla da Neosalvarsan veya benzerleri ile civa ve bizmutun frengide kullanılan nevilerine Hükümetçe ih-
tiyaç görülmektedir. Bu cihetle her sene Hükümet büyük miktarda sıtma ve frengi ilâçlarını dışardan getirttiği
gibi halkın kendi hesabına sarfettiği ve bu çeşid ilaçlardan hususî ticaret erbabı tarafından da bir çok miktarı
memlekete sokulmaktadır ve bunlar tabiatile ihtiyaç görüldükçe parça parça celbedilmekte olduğundan Avru-
pa'daki fabrikalar tarafından pek müsaid olmayan fiatler istenilmekte ve bu ilâçları henüz memleketimizde ya-
pacak fabrikalar türemediği ve bu fabrikaları hususî sermayelerle yapmak da şimdilik mümkün görülmediği için
ister istemez bu fiatler kabul edilmektedir. Bunların çok miktarda ve bir elden tedariki halinde ise fiatlerinde bu
yolda ucuzluk hâsıl olduğuna şüphe yoktur. Meselâ son zamanlarda Hilâliahmer vasıtasile getirilen kininlerin
miktarları yüksekçe olduğu için büyük tenzilât temin edilmesine muvaffakiyet hâsıl olmuş ve hususile Sıhhat
Vekâleti tarafından Neosalvarsan ve benzerleri yapan fabrikalar arasında uyandırılan rekabet sevkile ve çokça
miktar alınması sebebile Vekâlet ve Hilâliahmer için Neosalvarsan fiatinin yüzde yüz indirilmesi temin edilmiş
tir. Halâ bu gün piyasada Neosalvarsan 810 liraya toptan satıldığı halde Hilâliahmer cemiyeti çok miktarda ge-
tirtmekte olduğu için bunu yarı fiatine almağa muvaffak olmuştur. Şu hale nazaran memlekette gerek Hükü-
met ve gerekse hususî kimseler elile giren sıtma ve frengi ilâçları toptan ve büyük miktarlarda getirtildiği tak-
dirde kinin ve Nosalvarsan gibi çok ehemmiyetli olan bu ilâçların bu günkü piyasa fiatlerinden çok daha aşağı
getirtilmesi mümkün olacaktır. Bu noktadan vasî mikyasta mücadele yapan Hükümet için ve kendi hesabına bu
ilâçları satın almağa mecbur olan halk için ne kadar ehemmiyetli olduğunu uzun uzadıya izaha lüzum yoktur.
Hükümet, muhtelif dairelerin bütçelerinden tedarik edilen bu ilâçları bir elden getirmek güç olacağı için bu va-
zifeyi ve hakkı Türkiye Hilâliahmer cemiyeti Umumî merkezine vermek daha doğru ve muvafık olacaktır.
İşte bu düşüncelerle bağlı olarak sunulan kanun lâyihası tanzim edilmiştir ki bu lâyihanın birinci maddesin-
de yurd dahiline sokmak hakkı münhasıran Hilâliahmere verilen ilâçların isimleri ve nevileri sayılmaktadır. Bun-
dan başka cemiyet tarafından ileride sermaye olarak ve meselâ hariçten ham kinin getirerek burada bunu tasfiye
etmek için bir fabrika açılması imkânı da kolaylaştırılmak ve bu suretle kinin ve diğer ilâçları çok ucuza malet-
mek sureti göz önünde bulundurulmuştur ve bunun için madde metnine yurd dahilinde yapmak kaydi ilâve edil-
miştir.
Lâyihanın ikinci maddesi, Hilâliahmer cemiyetinden başkası namına gelen ilâçların sokulması yasaklığını
gösterir. Üçüncü maddede ise her ihtimale karşı memleketi ilâçsız bırakmamak endişesile bunların daima Sıhhat
ve İçtimaî Muavenet Vekâleti tarafından tayin edilecek miktarda bulundurulması mecburiyetini koyduğu gibi
her hangi bir fiat karşılığına meydan vermemek iizere fiatların Vekâletle Cemiyet arasından müşterek olarak
tesbitini şart koşmaktadır.
26 Mayıs 1935
ESBABI MUCİBE
1930 senesinden beri çinko ve kuışun Hatlarının mütemadiyen düşmesi Balya - Karaaydın simli kurşun,
çinko madenlerini iktisaden göğüs gerilmesi müşkül vaziyete sokmuş, 1932 senesinde çalışamaz bir hale gelen
maden, 3 Kânunusani 1932 tarihinde tescil edilen bir kiralama akdile Balya-Karaaydın madenlerini kiralama ve
işletme şirketinin idaresine geçmiştir. Madenin, Hükümet yardımı olmadan işleyemeyeceği, daha evvelden belirmiş
bir hakikat olduğundan, 14 Kanunuevvel 1931 tarihli ve 1895 numaralı kanunla, Hükümet Balya-Karaaydın
madenlerinde kullanılmak üzere hariçten getirilen gazoillerin gümrük ve muamele vergisinden muaf tutulmasınt
temin etmiştir. Bu kanunun tatbikine başlandığı, mezkûr tarihden itibaren de kurşun ve çinko Hatlarında lehde
bir değişiklik olmadığından, meriyet müddeti 21 Kânunuevvel 1934 tarihinde bitmiş olan kanunun hükmü, 23
Kânunuevvel 1934 tarihli kanun ile 1934 malî senesi nihayetine, yani 31 Mayıs 1935 tarihine kadar uzatılmıştır.
— 596 —
Kurşun ve çinko fiatlarınııı mütemadiyen düşmesi, hükümetin gösterdiği himayeyi idame etmesini icab
ettirecek derecededir. Esasen Balya - Karaaydın madenlerinin, iktisadî zaruretlerle kapatı'ması halinde muame-
le ve gümrük resimlerinden muafen ithali istenen mayi mahrukat, 90 ı itibarile ithal edilemiyeceğinden Hazine-
nin kayda şayan müsbet bir varidatı olmayacakdır.
Ancak, ithal edilen mayi mahrukatın münhasıran Balya-Kaıaaydın kiralama şirketinin diesel ve semi die-
sel motörlerinde yakılmasını murakabe için, kanun lâyihasının ikinci maddesindeki tedbirler derpiş edilmişdir.
İlişik lâyihanın kanunlaşdırılması ile Balya - Karaaydın madenlerinin, muayyen bir hacimde faaliyetine
imkân bahş edileceği ve bu suretle memleket iktisadiyatına, değerli bir hizmet yapılmış olacağı düşünülmektedir.
7 Haziran 1935
Hükümetin esbabı mucibesinde seıdolunan mütaleayı varid gören encümenimiz kanun lâyihasını esas iti-
barile kabul etmekle beraber muafiyet için tesbit edilen müddeti 3 sene olarak mutlak surette zikretmekten ise
bu müddetin azamî had olarak gösterilmesini ve bu müddet zarfında hariçten getireceği mayi madenî mahruka-
tın gümrük resminden ve muamele vergisinden muaf tutulabileceği yolunda tadilini ve bu gün zarara işlemesi
hasebile bu muafiyete mazhar kılman bu madenlerin dünya fiatleri düzeldiği ve madenler kârla işlemeğe başla-
dığı zaman da muafiyetten istifade etmeleri caiz olmayacağından bu zaman hulûl edince muafiyetin kaldırılması
maksada uygun görüldüğünden lâyihaya bunu temin edecek şekilde bir madde ilâvesini muvafık görmüş ve lâ-
yihada bazı değişiklikler yapmıştır.
25 Mayıs 1935
ESBABI MUCİBE
Halkın zarurî ihtiyaçları arasında bulunan ve davar ve hayvanların gıdası için de ayni derecede zarurî bir
ihtiyaç teşkil etmesi hasebile köylüyü yakından alâkadar eden tuzun fiatımn indirilmesi köylünün maişetini teh-
Vin ve davar ve hayvanların beslenmesini teshil edecek mahiyette görüldüğünden tuzun kanunî fiatımn altı ku-
ruştan üç kuruşa indirilmesi muvafık görülmüştür.
1518 numaralı kanunun 4 üncü maddesi mucibince encebi memleketlere ihraç olunan balık, peynir, zeytin
için sarfedildiği tahakkuk edecek tuzun beher kilosu için kanuni fiat üzerinden 5 kuruş prim verilmekte olması
hasebile kanuni fiat üç kuruşa indirildikten sonra primin de 5 kuruş olarak ipkası mümkün olamıyacağından
bu primin de iki kuruşa indirilmesi zarurî bulunmuş ve lâyiha bu maksatla tanzim edilmiştir.
29 Mayıs 1935
Tuz fiatımn 6 kuruştan 3 kuruşa indirilmesi hakkında Hükümetin mazbatasındaki mucib sebebler encü-
menimizce de muvafık görülmüştür.
Birinci madde, encümenimizce ilâve edilen muvakkat madde hükmünün icabına göre tashih edilmiştir.
15 Haziran 1935 tarihinden önce ihraç edilen tuzlu maddelerin tuz fiatları 6 kuruş olacağına göre bu tarih-
ten önce ihraç edilenlerin primleri eskisi gibi 5 kuruş üzerinden verilmesi ve bu tarihten sonra ihraç edileceklerin
primlerini 2 kuruşa indirilmesi muvafık görülmüş ve ikinci madde ona göre tadil edilmiştir.
Ticarî icablara göre dış piyasalarında satılacak tuzlarla, kaçakçılığın önüne geçmek için hududlardaki tuz-
la ve ambarlarda satılacak tuzların fiatlarını indirmek salâhiyetinin Gümrük ve İnhisarlar Vekâletine verilmesi
encümenimizce muvafık görülerek üçüncü madde ilâve olunmuştur.
İnhisarlar idaresinde cari hesab tutan tuz satıcılarının kanunun neşri tarihinde ellerinde bulunan 6 kuruş
fiatlı tuzun da 3 kuruşa indirilmesini temin ederek zarardan kurtarılmaları maksadile muvakkat maddenin ilâ-
vesi miinasib görülmüştür.
— 597 —
30 Mayıs 1935
Hükümet teklifinin istinat ettiği eshabı mucibe bilhassa halkın zarurî ihtiyaçlarının ucuzlatılması ve da-
varların beslenmesinin kolaylaştırılması gibi mühim gayelere müstenit olmak itibarile Encümenimizce memnu-
niyetle karşılanmış ve kanunun heyeti umumiyesi esas itibarile isabetli görülmüştür.
3 Haziran 1935
ESBABI MUCİBE
Milletlerin refah derecesinin bir miyarı telakki edilen ve umumî sıhhat bakımından çok büyük bir ehem-
miyeti olan şekerin memleketimizde sarfiyatı çok dun bir mertebededir. Türkiye'de senede nüfus başına 4 kiloyu
bile bulmıyan bu maddenin sair memleketlerdeki sarfiyat miktarı:
Danimarka'da 54,2
İsveç'de 42,1
Hollanda'da 41
Belçika'da 27,18
Almanya'da 23,1
Fransa'da 25
İstihlâkin umumî refah derecesile artması tabii olmakla beraber fiatın da ne kadar mühim bir rol oynıya-
cağı aşikârdır. Nitekim Avrupa'da en çok şeker yiyen memleketlerden Danimarka ve İsveç'te şeker fiatları 12,1
ve 12,02 kuruştur.
Memleketimizde bugün kristal şeker fabrikalarında ve İstanbul'da 36, 75 - 37 kesme şeker de 40 kuruşa sa-
tılmaktadır. Dörd beş senedenberi sabit denilebilecek raddede kalmış olan fiatlara mukabil istihlâkimiz 75 000
tondan 50 - 55.000 tona düşmüş bulunmaktadır. Fabrikalarımızın 75 000 ton raddesinde bulunan istihsal ka-
biliyetinden bugün yalnız yüzde 70 nisbetinde istifade kabil olabilmektedir.
Fabrikalarımızın maliyet fiatları üzerinde yapılmış olan uzun tetkikat, fabrikalar satış fiatının, istihsal
ziyadeleştikçe ehemmiyetli bir nisbet dahiline düşebileceğini göstermiştir. Şu halde şekeri pahalaştıran istihlâkin
azlığı ve istihlâki azaltan şekerin pahalılığıdır. Memleketimizde şeker meselesi bu bakımdan fasid bir daire için-
de bulunmaktadır.
Bu daire içerisinden çıkarak halka nisbeten ucuz fiatla çok şeker yedirebilmek hedefile aşağıdaki tedbirlere
tevessül edilmiş bulunmaktadır.
1 - Memleketimizde tesis edilmiş bulunan 4 şeker fabrikasını bir idare altında toplıyarak idare birliği saye-
sinde. işletmede azamî tasarrufu tenor, etmek ka4iı olacaktır. Bu fabriVaları işletmek üzere yeniden tesis edile-
cek olan şirkete Ziraat ve İş Bınkalariyle Sumsr'oank beheri 1 / 3 aisbetr.de iştirak eyliyecekler ve bu teşekkül-
de bu suretle ayrıca hususî sermaye bulunmıyacsktır.
2 - 3 a .ırkîte k onul m isi icabeden sermayeye bugün memleketimizdeki sanayi teşebbüslerinin temin ey-
lemekte oldukları kâra nisbetle çok mutedil bir temettü olan yüzde 9 haddi bırakılmıştır. Hatta bu temettü mik-
tarı mevcud şsker stoklarından mütevellid zarar ile pancarı farkı fiatı ve saireden dolayi ilk 3 senelik yüzde
7 ye kadar tenezzül eyliyecektir.
— 598 —
3- Fabrikalar tesisatının amortisman nisbetleri maliyet fiyatlarını yükseltmemek için çok mutedil
clarak intihab edilmiştir. Öyle ki makineler ve vesaiti mihanikiye 1 5 - 2 0 sene, mebani ise 40 sene zar-
fında amorti edilmiş olacaktır.
4 - Pancar fiati vasati olarak 30 paraya indirilmiş bulunmaktadır. Bu bedel çiftçiye ödenecek olan fiat olub
nakliye tohum ve sair masraflar dahil bulunmamaktadır. Bu vasatı fiatın, bu gün Türkiye'de vasatı olarak hektar
başına 15 ton pancar alınmakta olduğu nazarı itibare alınacak olursa çiftçiye iyi bir kâr temin eyleyecek mahi-
yette olduğunu yapılan tetkikat göstermiştir. Ancak pancar ziraati memleketimizde henüz yeni denebilecek bir
ziraat olduğundan bu fiatın dununda kalındığı takdirde çiftçinin bilhassa iyi kalitede mahsul veren kıraç toprak-
lara pancar ekmekten sarfınazar eylemesi varid görülmektedir.
Zikrolunan tedbirlere ilâveten bilhassa fabrikaların tevhidinden ve daha rasyontl işletme tedbirlerinin
tatbiki sayesinde şeker satış maliyetinin indirilmesi mümkün olabilmiştir. Elde edilen satış maliyetleri aşağıdaki
tabloda gösterilmiştir.
55 000 20.90
60 000 19.80
65 000 18.95
70 000 18.15
75 000 17.95
Yukarıda da işaret edildiği veçhile fabrikalar istihsalâtının tezayüdü satış maliyetini ehemiyetli bir mik-
yasta düşürmektedir. Bu maliyet içerisinde fabrikaların bilûmum masarifi ile amortisman ve temettüleri dahi!
bulunmakta olub kristal şekerin fabrikalarda ve İstanbul'da toptan satış fiatini göstermektedir. Kesme şeker
fabrikalar için yukarıki fiatlerden 3 kuruş fark ile satılacaktır.
İstihlâki arttırmak ancak ucuz fiat ile mümkün olacağı yukarıda arzedilmiştir. Bugün cari olan fiatlerde
yapılabilecek 3-5 kuruş gibi bir farkın mâtlub olan tesiri yapamayacağı aşikârdır. Bundan dolayı kristal şeker
toptan satış fiatinin 25, kesme şekerin de 28 kuruşa indirilmesi kararlaştırılmıştır. Bu sayede istihlâkin süratle
artarak bir iki sene zarfında 75 000 tona vâsıl olacağı kuvvetle ümid olunmaktadır. Yukarıda arzedilen fiatler
sabit tutulunca maliyet fiatinin düşmesile mütenasiben alınacak istihlâk resminin artacağı tabiidir. Yukarıki ma-
liyetlere nazaran:
55.000 ton istihsalde istihlâk resmi 4.1
60.000 " 5.2
65.000 " 6.05
70.000 " 6.85
75.000 " 7.05
olabilecektir.
Demek ki fabrikalarda temin edilen mühim tasarrufların yanında Hükümetçe alınmakta olan şeker istih-
lâk resminde de ehemmiyetli bir tenzile karar verilirse artacak istihlâk ve bununla mütenasiben alınabilecek re-
sim sayesinde başlangıçtaki Hazine varidatı zayiatının süratle telâfisi mümkün olabilecektir.
İlk senelerin varidat tenakusuna gelince; bunun da bir dereceye kadar kapatılabilmesi için fabrikaların bir
iki sene 55 000 ton istihsal üzerinden ayarlanması ve bu müddet zarfında fabrikalarda bulunan stoklara doku-
nulmayarak istihlâk fazlasının hariçten getirilmesi düşünülmektedir. Bu suretle Hazinenin varidat noksanı tak-
riben 3 000 000 liraya düşmüş olacaktır.
Şeker fiatlerinin derhal 25 ve 28 kuruşa düşürülmesi bugün fabrikalarımızda bulunan 37 000 ton raddesin-
deki stokun devalorizasyonuna sebeb olacağı gibi elyevm 1935 kampanyası için 30 paradan yüksek fiat ile mu-
bayaası taahhüd edilmiş olan pancarlar dolayısile de ehemmiyetli bir zarar tevellüt edecektir. Bunlar ve düşünü-
len diğer tedbirlerin henüz tatbik edilmemiş bulunması yüzünden mütevellit zararın derhal telâfisi müşkül bu-
lunduğundan, bunun üç seneye taksimi ve bu müddet zarfında satılacak olan 200 000 ton şekerin istihlâk resmin-
den tenzilât yapılması teemmül olunmuştur. Bu zararın 200 000 ton şekerin beher kilosundaki hissesi 2,1 kuruş
ise de bunun yalnız 1,4 kuruşu vergiden indirilecek ve mütebakisi fabrikaların kârından mahsub edilecektir.
— 599 —
7 Haziran 1935
Hükümet çsbabı mucibesine ve İktisad Vekilinin verdiği izahata göre 1929 senesine tekaddüm eden
senelerdeki ökonomik vaziyete istinaden ziraî ihtiyaçları karşılamak üzere Ziraat Bankasından gerek ipotekli
ve gerekse müteselsil kefaletli yapılmış istikrazlar 1929 senesinden itibaren başlayan buhranın neticesinde fiat
sukutile tediye edilemiyecek bir hale gelerek zürra, hasilâtile bu borcu ödeyemiyecek bir vaziyete düştüğünden
1931 senesi nihayetinde Bankanın alacaklı hesablarında tediye edilememiş borçların kanunun neşri tarihine ka-
dar geçmiş günler faizlerinin yüzde 5 üzerinden hesab ve asıl borca ilâvesile bulunacak tutarın bu kanun hükümlt-
rine göre yüzde 3 faizle ve en çok 15 müsavi yıllık taksitile ödenmesi ve faizin yüzde 3 indirilmesinden ve Banka
alacaklarının uzun bir zamanda tasfiyesinden naşi Bankanın maruz kalacağı güçlükleri önlemek üzere 1936
bütçesinden itibaren Hazineden Bankanın ihtiyat sermayesine bir milyon liralık tahsisat konulması gayelerini
istihdaf eden bu kanun lâyihası bir taraftan Bankaya borçlu çiftçilere kolaylık göstermek ve diğer taraftan Ziraat
Bankası sermayesini korumak için gerekli teminatı göz önünde bulundurduğundan çiftçinin kalkınması bakı-
mından ve bu günkü ökonomik şartlara göre yerinde bir tedbir olarak esas itibarile onaylanmıştır.
12 Haziran 1935
Hükümet ve İktisad encümeninin gerektirici sebeblerinde de anlatıldığı gibi 1929 yılından önceki ürün
pahalarile ondan sonra gelen yılların ürün pahaları acun ekonomik buhranı karşısında düşmeğe başlayarak üre-
tim masraflarını koruyamayacak dereceye kadar inmişti. Bu şartlar içinde çiftçi, bankaya olan borcunu ödeye-
meyecek bir hale gelerek derin bir sıkıntıya düşmüştü. Çiftçinin bu durumunu göz önüne alarak 1931 yılı sonuna
kadar Ziraat Bankasına olan tarımsal borçların yüzde 3 üremle on beş yıl için taksitlendirilmesi ve bu kanun
hükümleri yürümeğe başladığı zamana kadar olan faizlerin yüzde 5 olarak hesablanması ergesile hazırlanan bu
kanun lâyihası çiftçilik hayatında bir genişlik sağlamak, çiftçiyi toprağına bağlamak bakımından encümenimiz-
ce şükran ve takdir ile karşılanmıştır.
7 Haziran 1935
Memleketimizde varlığı görünen veya söylenen maden servetlerimizin işletme noktai nazarından kıymet-
lerini tetkik ettirmek ve bunları aramak için İktisad Vekâletine bağlı bir Maden Tetkik ve Arama Enstitüsünün
kurulması hususunu temin edecek kanun sayesinde, maden varlıklarımızın tetkik edilmesi ve aranması, malî im-
kânlarını umumî bütçeden alan ,ve madencilik tekniğinin en son vasıtalarile kurulacak olan bu Enstitü tarafın-
dan bir amme hizmeti gibi temin olunacaktır.
Faaliyetinden gereği gibi istifade edebilmek için, Enstitüyü, arayacağı maden servetlerimizden işletme te-
sisine elverişli görünenleri işletecek olan ticarî teşekkülleri kuracak ve bunları "financer" edecek yüksek malî
bir müessese ile teşriki mesai ettirmek ihtiyacı karşısında bulunuyoruz.
Mevcud malî müesseselerimiz, bilhassa aran na devresinde çok riskli "risque" olan ve büyük sermayele r
isteyen maden işlerine ehemmiyetli surette alâkalarını hasredemsmişlerdir. Maden Tetkik ve Arama Enstitüsünün
kurulmasile, bu arama risklerinin Hükümet tarafından deruhde edilmiş olmasına rağmen, zaten kendi yollarında
pek mühim sanayi işlerine girişmiş olan mevcud millî müesseselerimizi, bunların bünyelerinde esaslı tadilât yap-
madıkça maden işlerile de uğraşmaya sevketmek, memleketin bu faaliyet sahasından beklenilen istifadeyi hiç bir
veçhile tahakkuk ettirmez.
— 600 —
Tutulacak olan en doğru yol, memleketin maden sahasındaki faaliyetinin kazanabileceği büyük ehemmi
yetle mütenasib ve madenliğin hususiyetlerine ve şartlarına uygun yeni bir müessese kurub, kendisini bilhassa
ve müstekir bir surette bu işlerle alâkalandırmak olacaktır. Kurulacak olan bu malî müessese, Enstitünün mey-
dana çıkarıb hazırladığı madenlerle iştigal eylemek ve onları işleyecek olan müesseseleri (financer) etmek, yardım
ve himayesi altında bulundurmak, bunların muhtaç olduğu büyük sermayeleri memleket menfaatine en uygun
şekilde tedarik imkânlarını araştırmak vazifelerile mükellef olacaktır.
Büyük elektrik santrallerinin kuvvet membalarını, umumî surette, linyitlerimiz ve maden kömürlerimiz
teşkil edecektir ve bu madenlerin maliyet fiatlerine yakın ucuz fiatlerle elektrik santrallerine verilmesinde, elekt-
rik kuvvetinin ucuza maledilmesi noktasından, büyük ehemmiyeti vardır. Bundan başka elektrik santrallerinin
mühim müşterileri bulunacak olan madenlerimizin de muhtaç oldukları bu kuvveti mümkün mertebe ucuz sa-
tın almaları lâzımdır.
Bundan dolayı, bir taraftan bu karşılıklı ticarî alâka, diğer taraftan elektrik istihsal, nakil ve tevzi sanayii
ile madencilik arasındaki sıkı teknik yakınlık, halen mevcud diğer malî müesseselere verilemeyecek olan elektrik
işlerini de maden faaliyeti için kurulacak olan yeni malî bir müesseseye gördürmeği lüzumlu ve faideli addettir-
mektedir.
Bu mülâhazalara müsteniden, esas iştigal mevzuu, memleketin maden ve elektrik işleri olmak üzere teşki-
lini düşündüğümüz Etibank yüksek malî müessesesinin kurulmasına müteallik hazırladığımız kanun lâyihasını
ilişik olarak sunuyoruz.
7 Haziran 1935
Maden zuhuratının gereği gibi işletilmesinin ancak geniş vasıtalara malik olan kuvvetli sermayelerin işi
olduğu tecrübelerle sabit olmuştur.
Ciddî olan büyük sermayelerin çok defa maden işlerinde çekingen davrandıkları ve buna da başlıca sebep,
maden servislerinin ekseriya gayrikâfi tetkik ve araştırma yüzünden, maddi muayyen bir kıymet arzetmediği
noktası olduğu ve neticeden boş kalan faaliyet sahalarının bir takım spekülâtörler elinde kaldığı muhakkaktır.
Memleketimizde, değerleri hakkında iptidaî bir fikrimiz olmakla beraber, kıymet ve mahiyetini iyice bil-
mediğimiz bir takım madenlerimiz olduğu gibi, haklarında hiçbir malûmata sahib bulunmadığımız diğer bir kı-
sım madenlerimiz de vardır. Ciddi tetkik ve arama neticelerinin, bunların bir kısmının işletmeye müsaid oldu-
ğunu göstermesi beklenebilir.
Zonguldak maden kömürü havzamız, memleketin bu günkü ihtiyacını temin ile beraber memleket dışarı-
sına da mühimce ihracatta bulunmaktadır.
Zonguldak kömürleri, Karadeniz ve Akdeniz havzalarının maden kömürü ihtiyacının en büyük kısmını
temin eylemeli, bundan başka sanayileşmekte olan memleketin, gittikçe artan kömür ihtiyacını da karşılayabil-
melidir.
Memleketimizin bir çok yerlerinde linyit kömürü zuhuratı vardır. Bunların bir kısmı hususi teşebbüslerle
ehemmiyetsiz mikyaslarda işletilmeğe başlanmıştır. Memleketin sanayileştirilmesi, bilhassa muayyen sanayi
mıntakalarında büyük elektrik santrallarının kurulması programı ele alınırken ilk hatıra gelen cihet, bu linyit
zuhuratından istifade edebilmek keyfiyetidir. Petrol zuhuratı üzerinde yapmakta olduğumuz araştırmalar neti-
cesinde, memlekette iktisadî bir tarzda işlenebilecek petrol menbaları meydana çıkarılıb işletilinceye kadar mayî
mahrukatın dahilden tedariki noktasından memleketimizde tesadüf edilmekte olan bütimlü şistlerin miktar ve
keyfiyetlerinin de tetkiki zarurî görülür.
Kromun büyük sanayide kullanılmağa başlanılmasından beri, memleketimizin bu kıymetli maden serve-
tinin istihsal ve ihracı, iktisadî bir ehemmiyet kesbetmiştir. Bilhassa son senelerde, memleketimiz, krom istihsali
noktasından diğer memleketlere nazaran en başta gelmektedir. Fakat şiddetli bir istihsal neticesi olarak, mem-
letimizin krom serveti, tabiatiyle gittikçe azalıyor.
— 601 —
Memleketimizdeki altın zuhuratını arattırırken, bu zuhuratın yüzlerce senelerden beri işletilmiş olan çin-
kolu simli kurşun madenlerimizle sıkı bir alâkası olduğunu gördük. Bu cihetten halen aratmakta' olduğumuz
Keban madeni gibi diğer simli kurşun madenlerimizin de tetkik ettirilmesi ve arattırılması lüzumuna kani
olduk.
Mağnezit zuhuratımız, bu madenin son senelerde muhtelif inşaatta ve sanayide büyük mikyasta kullanıl-
ması dolayısile istihlâkinin bütün dünyada artması yüzünden, ehemmiyet kazanmıştır.
Her nekadar masraflı da olsa, uzun zamanlara mütevakkıf da bulunsa, yukarıda ehemmiyetlerine işa-
ret ettiğimiz maden varlıklarımızın üzerindeki tetkiklerin ve araştırmaların yapılması için teşebbüse girişme-
miz ve başka türlü imkânı görülmediğinden ehemmiyetli bir âmme hizmeti olan bu işleri umumî bütçeden lüzum
görüldükçe verilecek tahsisatla bunun için vücuda getireceğimiz bir teşekküle yaptırmamız zarureti ile karşılaş-
tığımızı görürüz. Nitekim, bizden evvel bu ihtiyacı duymuş olan bir çok madenci memleketler, bu husus için,
hatta sırf ilmî mahiyette tetkikat yapan jeoloji enstitüleri, maden tetkik ofisleri gibi, muhtelif isim ve bünyelerde,
büyük masraf ve külfetli tekeller kurmaktan geri durmamışlardır.
Bu sahada bilhassa Rusların, Belçikalıların ve Fas'ta Fransızların, kendi şartlarına uygun, mükemmel hal
suretleri bulmuş oldukları sayılmağa değer.
Moskova'nın (İnstitüt de mineralogie appliquee) adlı muazzam bütçeli ve her türlü vesika, tecrübe, tetkik
unsurlarını ve teçhizatını muhtevi ve bütün Sovyet ülkesini baştan aşağı tarayıp etüdlerini yapan ve son seneler-
de Sovyet Rusya'yı, maden noktasından, meydana çıkardığı servetlerle ehemmiyetli bir mevkie geçiren teşekkü-
lü, son derece dikkate ve örnek alınmağa şayandır.
Belçika Hükümetinin ana yurda mahsus olmak üzere, (İnstitüt national des mines) namile, hükmî şahsiyeti
haiz olarak vücuda getirdiği müessese, Hükümetin istişarî ve fennî bir müessesesi halinde çalışmaktadır.
Fransa Hükümetinin Fas ülkesi için bir kaç sene evvel tesis ettirdiği (Bureau cherifien de recherches e de
participations minieres) Fas'ın maden servetlerini aramakta, değerlendirmekte ve icabında hususî sermayedar
grubları bunları alâkalandırmaktadır. Fas'da, bulunan petrolün ve keşfolunan (Cerada) antrasit havzasının
işletmeye konması bu teşekkülün müsbet eserlerindendir.
Memleketimizde de diğer memleketlerdekine benzeyen böyle bir teşekkülün kurulması zaruretini kavramış
ve bu işe Petrol ve Altın Arama ve İşletme idarelerini faaliyete getirmek suretile başlamış bulunuyoruz.
Teklif edilen bu Enstitünün tarzı faaliyeti sınaî mahiyette olacağından bu işin ticarî usullere tevfikan hu-
susî bir müessese gibi çalışacak hükmi şahsiyetli bir teşekkül tarafından görülmesi, işin verimi, sürati, rasyonel
çalışması ve müsbet neticeye isali noktalarından yegâne muvafık şekli haldir.
Bu teşekküle Petrol ve Altın Arama ve İşletme idarelerinin ilhakım, bu günkü ihtiyaçlar göz önüne getire-
rek lüzumlu ve faydalı buluyoruz. Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü, İktisat Vekâletine bağlı, fakat ticari
usullerle işleyen ve hükmi şahsiyeti haiz bulunan bir müessese olacaktır.
Memlekette adetlerinin azlığı dolayısile her maden müessesesinin ecnebiden getirerek çalışdırmakta oldu-
ğu mühendis ve sair mütehassısların yerine geçmek ve memleketin bu ihtiyacını karşılamak üzere madenlerde ve
taş ocaklarında çalışacak Türk unsurlarının yetişdirilmesi hususunu bu müesseseye bırakmağı faideli görmekteyiz.
Her mali senenin bilâncosu ve hesab hulâsaları ve bunlara aid murakabe heyeti raporu, Genel direktörlü-
ğün o sene zarfmdaki işlere ve hesaplara aid raporu ile birlikte, mezkûr senenin bitmesinden nihayet üç ay içe-
risinde İktısad Vekâletine verilmiş bulunacaktır. İşbu bilanço ve hesab hulâsaları ve raporlar, İktısad Vekâletinin
tedkikınden, Vekiller Heyetinin tasvibinden geçtikten sonra Enstitünün Umumi Heyetinin tasdikine iktiran etti-
rilmek üzere Büyük Millet Meclisi Reisliğine arzedilecektir. Blânço ve hesab hulâsalarının Umumî Heyetçe tas-
diki, alâkadar memurları ibrayı tazammun edecektir.
Enstitüye muktazi tahsisat Hükümetin Umumî Bütçesinden yardım olarak ayrılıb verilecek ve her verilişin-
de defaten tesviye olunub mezkûr Enstitünün emrine Milli bir Bankaya yatırılacaktır.
Enstitünün 1935 malî senesinin sonuna kadarki faaliyeti için ilişik kanunun muvakkat birinci maddesinde
yazıldığı veçhile Umumî Bütçeye konulmasını teklif eylediğimiz tahsisat miktarı 433 000 lira olub buna, Altın
ve Petrol Arama İdarelerinin iltihakı dolayısile, mezkûr idarelerin bakiyei mevcudu olarak ilâve edilecek o an tah-
minî 135 00 lira ve Maadin Tetkik Heyetinin lağvi dolayısile 1935 Bütçesinden naklolunacak 42 00 lira ile bir-
likte Enstitünün nakid varlığı 850000 liraya baliğ olacaktır. Bu meblâğ ile 31 Mayıs 1936 tarihine kadar başlıca
aşağıda arzolunan işleri görmeyi derpiş etmekteyiz.
— 602 —
1- Mardin mmtakasında petrol aramak maksadile yapmakta olduğumuz sondaj ameliyesine, katî netice
alınıncaya kadar devam etmekle beraber, cenubî Anadolu vilâyetinde ve Mürefte civarında petrol bakımından
jeolojik tetkikatı ve icabeden aramaları yapmak (bu işler için bu sene 300 000 lira kadar bir meblağın sarfoluna-
cağını tahmin ediyoruz)
2 - Memleketimizde münhasıran altını ihtiva eden cevherlerin, istifadeli bir surette işletme tesisine şimdilik
müsaid olmadıkları anlaşıldığından epeyce miktarlarda altın ve gümüşü ihtiva eden ve en eski zamanlardan beri
yakın vakitlere kadar bu maksatlarla işledilmiş bulunan kurşun, çinko, bakır cevherleri sınıfına dahil maden-
lerden halen metrûk bulundukları yerler üzerinde tetkik ve aramalar yapmak (bu grub için, 150 000 liranın
sarfolunacağını tahmin ediyoruz)
3- Krom, manganez, molibden, antimon gibi ikinci sınıf maden cevherleriyle mağnezit ve sair taş ocağı
madenleri hakkında tetkik ve aramalar yapmak. (Bu grup için de 50 000 liranın sarfolunacağını tahmin ediyo-
ruz.)
4 - Söğütözü havzasile civarını, taş kömürü bakımından tetkik ederek burada icabeden jeolojik etüdleri
ve haritaları yapmak ve arama ameliyatına ve lüzumundan sondajlara başlamak (bu işler için şimdilik 75 000
ı liranın harcolunacağını tadmin ediyoruz.)
5- Gerek elektrik santralı tesis gerekse mayi mahrukat istihsali ve memlekete ucuz mahrukat temini nok-
talarından müteaddid liğnit madenlerimizi mukayeseli etütlere ve aramalara tâbi tutmak ve yalnız esaslarının
takdiri noktasından bitümlü şist yataklarımız üzerinde tetkik ve aramalar yapmak, (Bu grub için de şimdilik
75 000 liranın iktiza edeceğini tahmin ediyoruz.)
6 - Yukarıda sayılan muhtelif tetkik ve arama gruplarının faaliyetini takib ederek bunların işlerini fennî ve
idari cihetten tanzim eyleyecek olan merkez kadrosunun ücretlerini ve buradaki teşkilâtın sair umumî masraf-
larını karşılamak ve bu teşkilâtın çalışmasına esas olacak kimya, jeoloji, petaografi, mineroloji ve tecrübe
laboratuarlariyle Kütüphane ve Harita dairelerini kurma. (Bu husus için de şimdilik 200 000 liranın lâzım gel-
diğini tahmin ediyoruz.
Maden işlerinde ecnebi teknik unsuru çalıştıran kimselerden, yetişdirecekleri Türk gençlerinin yetiştirme
masraf ve ücretlerine tekabül etmek üzere, İcra Vekilleri Heyetince her bir sınıf ecnebi mütehassıs için takdir
edilecek bir meblâğı her altı ayda bir ve peşinen Hazineye yatırmakla bizzat Türk genci yetişdirmek mecburiye-
tini kaldırmış olacağız. Bu suretle Hazinede toplanacak olan meblağ, Maden Tetkik ve Arama Enstitüsüne
verilecek ve bu meblâğlar ile, madenlerde çalışacak Türk teknik unsuru yetişdirilmek işi temin olunarak, bu hu-
sus Enstitü tarafından deruhte edilecektir.
Madenlerimizin memleket iktisadiyatına nâfi ve maden tekniğine uygun şekilde işletilmelerini temin ede-
cek ciddî tedbirlerin alınması zamanı gelmiştir.
Maden imtiyazları yalnız sahiplerine bir taraflı hak bahşetmez. Bunların memlekete karşı vazife ve mec-
buriyetleri de vardır.
12 Haziran 1935
Madenler hakkında tatbik edilen nizamname 26 Mart 322 tarihli olup bu günün ihtiyaçlarına uymamakta
olduğundan Hükümet yeni ihtiyaç ve esaslara göre yeni bir maden kanunu hazırlamış ve Yüksek Meclise sev-
ketmiş ise de tetkiki uzun zamana ihtiyaç gösteren bu lâyiha bu güne kadar çıkarılamadığından günün ihtiyaç-
larını karşılayabilmek için Hükümet maden nizamnatnesile 608 sayılı kanunun bazı maddelerinde tadilât yap-
mağı işin icablarına daha uygun bulmuş ve bu lâyihayı sevketmiştir.
Karşı oy yazısı
1 - Memlekette bilhassa bu şubede henüz kâfi derecede yetişmiş mütehassısların olmaması, icab eden la-
buratuarların teessüs etmemiş bulunması;
2 - Coğrafî vaziyet ve iklim şartlarının memlekette müsaid ve müsavi şartlar altında bulunmaması;
4 - Maden fiatlarının dünya piyasasındaki düşüklüğü; bu gibi sebebler ve idarî takib külfetleri maden
ruhsatnamesi ve imtiyazının istihsal müddetlerini bilhakkın gecikdirebilir. Keza maden sahihlerini faaliyete
geçmekden ve devamdan da muvakkaten olsun men edebilir. Sahihlerinin hiç bir sunu ve taksiri olmaksızın vu-
kua gelecek olan bu gibi gayrımuntazır hâdiseler hiç bir zaman madencileri sarih ve mükteseb haklardan - eli
boş diyecek bir derecede - mahrum edemez ve etmemelidir. Vergisini veren, memleketi için kanını akıtmakda bir
dakika tereddüd göstermeyen bir vatandaş hakkında bu kadar ağır bir cezanın yapılmasını katiyen muvafık bula-
mamaktayım.
Teklif edilen maden kanunu lâyihası badema memlekette maden taharrisini cidden işkâl edecek ve hatta
arzulu vatandaşları bile temamen men edecek mahiyettedir. İktisad Vekili muhtereminin Encümende şifahen
verdikleri izahata göre bu kanunun bir tecrübe kanunu mahiyetinde görülmesi ve bu suretle teklif edilmiş bulun-
ması vatandaşm mükteseb hakkına şimdiden atılacak her hangi bir menfi adımı bir daha nasıl ve ne suretle müs-
bet şekle getirebilecektir. Bir çok emek ve para ve zamanla vatandaşın kazandığı, istikbalde kazanacağı bu men-
faatlerin telafisi nasıl olacaktır? Bunlar tamamen, meçhuldür.
Kanun maden işlerini (Müfrit enanizm) Devletçilik mefhumu çerçevesi içine alınarak mevcud ve elde edile-
cekleri bilâkaydü şart Devlete mal etmeği istihdaf eylemektedir. Tetkik edilirse görülecekdir ki mevcud maden-
lerin kısmı mühimmi de halk tarafından bulunmuş ve meydana çıkarılmıştır.
(Müfrit enanizm) düsturları takib edilirse Devletçilik mefhumunu geride bırakacak olan sosyalizm, kollek-
tivizm, komonizm prensiplerine kadar varılmış olur ki, bu da sınıf tanımayan umdeleri altında esaslı noktada
temerküz eden prensiplerimize ne derece aykırı düşeceğini de izahdan vareste görmekdeyim.
Mecdi Boysan)
— 604 —
Tuz ve çimento fiatlerini hayli eksilttikten sonra şeker fiatmı da kiloda on iki kuruş gibi önemli derecede
azaltmak suretile memlekette hayatı ucuzlatmak için Hükümetin almakta olduğu esaslı ve azimli kararlan encü-
menimiz büyük bir kıvanç ile karşılamıştır.
12 Haziran 1932
ESBABI MUCİBESİ
Memleketimizde mevcud vakıflarla sabittir ki Türkün fıtratındaki feragati nefis ve gayrendişlik hisleri bu
dar çerçeve içinde mahsur kalmamış ve ayni zamanda içtimaî tesanüdünü temin eden ve irfan ve fazilet duygu-
larını tenmiye eyliyen mekteb, medrese, hastane, yol, köprü, kervansaray, misafirhane, imaret, çeşme ve daha
nelerle seyli hasenatı, yataklarından taşan nehirler gibi memleketin her tarafını kaplamıştır.
Memleketimiz vakıflarını tetkik için bilhassa celbedilen garbin namdar hukuku medeniye üstadlarmdan
Müsyü Leman dahi bu parlak hakikate ve bu basiretli harekete karşı duyduğu takdir heyecanım samimiyetle
itiraf ve raporuna da dercetmek suretile ispatı insab fetmiştir.
Türkün bu bergüzar hasenatı da Osmanlı saltanatından kurtulmadı ve tâbi tutulduğu usullerin toplu ve
müdevven olmaması tezvirci kafalara hileler icadına meydan vererek o tükenmez servetin epice bir kısmı heder
oldu.
İşte şu lâyihanın ruhunu havi olduğu ahkâmdan başlıcası vakıfları fena kullanıştan korumak için kuvvetli
bir murakabe tesis ile faydalı şartlarının temini icrası, gayeleri bu günün ihtiyaçlarını temin etmeyen vakıfların
o ihtiyacı temin edecek şekle ifrağını, içtimaî faydaları mevcud olduğu halde inkıraza yüz tutmuş vakıfların va-
ridatı müsaid vakıflardan yardım suretile yaşatılmaları imkânının temini, kanunu medenimizin kabul ettiği mül-
kiyet esası ile kabili telif görülemeyerek senelerdenberi bir çok münakaşaları mucib olan mukataa ve icareteye
tahvil usulünün ilgası ve mevcud olanların da tasfiyesi gibi hususlardır ki bunlar ayni zamanda asrî bir vakıf
kanunununda da mevcud olması lâzımgelen hükümlerdir.
Bizdeki vakıflar memleketin bir yerine ve bir köşesine sıkışmış olmayıp bir vakfın hayrat ve menabii vari-
datı müteaddid şehirlerde hatta vilâyetlerde bulunmaktadır. Bu itibarla gayelerine göre her yerin idare ve meca-
lisine taksimleri halinde bir vakfın mameleki oradaki idarenin eline geçecek ve o vakfın diğer şehirlerdeki hayatı
mahiv ve indirasa mahkûm kalacaktır. Sonra en belli başlılarının mevkufatı âşar bedelâtından ibaret olub aşann
ilgası üzçrine diğer vakıfların bir yerde toplanan fazlai varidatile idare edilmekte olduğundan diğer vakıflar bu
akibete uğradığı takdirde bittabi masrafları temin olunamıyacak ve tamamen bakımsız kalacaktır.
Profesör Müsyü Leman'ın da kemali hayret ve takdir ile söylediği veçhile vakıf müessesesi, bizde, yani Türk-
lerde olduğu kadar cihanın hiç bir yerinde bu kadar şümullü değildir. Ulu ecdadımız cami ve mescidlerden
başlayarak mektebler, medreseler, kütüphaneler, hastaneler, imaretler, dağ başlarında hanlar, kervansaraylar,
köylerde ve kasabalarda misafirhaneler, köprüler, yollar, sular ve kaleler yapmışlar, en büyük şehirlere varınca-
ya kadar bütün köy ve kasabanın sularını getirmişler, esirlerin azadını, borçlu mahbusların tahlisini, mücahid-
lerin teçhizini, tahsilde bulunan fakir çocukların ilbasım ve mekteb ihtiyaçlarının teminini düşünmüşler, bunlar
için büyük büyük vakıflar vücude getirmişlerdir.
Fakat çok teessüfe şayandır ki, o kadar büyük düşüncelerle bu kadar vâsi ve şamil bir surette teessüs eden
vakıflar başlıca; idaresizlik ve düşüncesizlik neticesi olarak mahvüheba olmuş gibidir. Bundan büyük ve çok
büyük bir âmil de vakıfların tesciline o kadar ehemmiyet verilmemesi ve yirmi sene evveline gelinceye kadar
Vakıflar için bir hükmî şahsiyet bile kabul edilmemesidir. Böyle bir esas kabul edilmemesidir ki, vakıfları müte-
vellilerin malı haline getirmiş ve çoğu saray bendegânı olan mütevelliler bunları doğrudan doğruya ve hangi bir
sebeble buna muvaffak olamazlarsa bir yolunu bularak mahkemeden müsaade istihsalile yemişler, vakıfları bu
günkü acıklı hale getirmişlerdir.
— 605 —
Evvelce vakıf mallar alelıtlak bir çok istisnaî ahkâma tâbi idi- Bu ahkâm vakıfların mahfuziyeti ve mü-
him bir servet halinde zamanımıza kadar gelebilmesi hususunda çok âmil olmakla beraber bilhassa ümran ve
iktısad noktalarından makûs neticeler de vermiş, hatta vakıf aleyhindeki cereyanlar da bu makûs neticelerin te-
sirini çok ehemmiyetli bir surette hissettirmekte bulunmuştur. Eski tabiri veçhile müstağnaanha hayrat ve bir faide
temin etmeyen irad nevinden emlâk ve arazi: Evvelce bu gibi mahallerin bilhassa satılması veya başka bir mahal
ile değişilmesi o kadar kuyud ve şuruta bağlı idi ki en ciddî zaruretler bile bu kuyud ve şurut karşısında ihmal
edilir ve vakıflar da harab olur giderdi. Öyle ki, vakıf denince hatıra gelen şey bu gibi yerlerden mürekkeb bir yı-
ğın harabe oluyordu. Cümhuriyet devri bunu derhal nazarı dikkate aldı ve Evkaf bütçe kanunlarına yeniden
hükümler vazederek tatbikata da başladı.
Gerek hayrat, gerek âkar olsun vakıf malların mühim bir kısmı ahşaptır ve bu itibarla bilhassa yangın
tehlikesine maruzdur.
1926 senesi Evkaf bütçe kanununun neşrinden evvel bazı vakıfların idareleri mülga Nezaret veya Vekalet
tarafından mütevelli kaymakamı namile bazı zevata tevdi edilmiş ve bu zevat o vakıfları elân idare etmekte bu-
lunmuşlardır. Bu kanunun neşri ile beraber bunların da hizmetlerine nihayet verilmesi pek tabiî olub şu kadar ki
kendilerinin hizmetleri mesbuk olmasına mebni vakfı devirlerinden sonra olmak üzere kendilerine altışar aylık
nisbetinde bir ikramiye verilmesi muvafık olacağı mülâhaza olunmuştur.
Memleketimizde ötedenberi emvali gayrimenkule üzerinde menfi bir tesir yaptığından şikâyet edilen hu-
susattan biri de emvali gayrimenkulenin milk, icareteynli, mukataalı ve gedik gibi muhtelif nevilere ayrılması
ve bunların tasarruf noktasından ayrı ayrı hükümlere tâbi bulunmasıdır. Bunlardan bu gün belli başlı mevcud
olan icareteynli ve mukataalı emlâktir. Bu icareteynli ve mukataalı gayrimenkullerin zilyetlerinden senelik olarak
alınan müeccele ve mukataa kanunu medeninin kabul ettiği bir nevi aynî hak demek olmasına rağmen kanunu
medenide aynen mevcut olmamasına mebni emvali gayrimenkulenin nevinden bir vahdet temini için bu usulün
ilgası ve mevcut olanlarının da tasfiyesi zamanı hulûl etmiş olduğuna şüphe yoktur. Ancak müeccele ve muka-
taada netice Evkaf için senede yarım milyonu mütecaviz bir varidat mevzubahs olduğuna göre, tasfiyede bunu
da nazarı dikkate almak icab eder. Bunun için bulunabilen çare bunların resülmale kalbidir.
Bu kanunun meriyete vazı ile beraber şimdiye kadar Devlet teşekkülleri ile hiç de alâkadar olmamış birçok
vakıflar ve bu meyanda akalliyet vakıflarında da Devlet murakabesi teessüs edecek demektir. Murakabe edebil-
mek için murakabe edilecek şeyin mahiyetinin bilinmesi zaruridir. Halbuki bu vakıflar hakkında umum mü-
dürlükçe hiç bir kayid ve malûmat yoktur. Bir de cami ve mescitlerin tasnifi çok mühim bir meseledir
ve bir senede neticelenmesine imkân yoktur.
2 Temmuz 1934
Lâyiha kanunu medeninin neşrinden evvel mevcud olan vakıfların ne suretle idare edileceğini, idare eden-
lerin vazife ve mesuliyetleri ne olacağını, vakıf şartlarının ve indelicab gayelerinin ne suretle değiştirilebileceğini
tanzim ve buna müteferri ahkâmı tesbit eylemektedir.
Kanunu medenimiz vakıf tabiri yerine tesis kelimesini kullanmış olub, lâyiha kabul olunduğu takdirde mem-
leketimizde bir kısmı kanunu medeninin neşrinden evvel vücude gelen bu kanun hükümlerine tâbi vakıflar
ve diğeri de kanunu medeninin neşrinden sonra vücude gelmiş veya getirilecek hükümlerine tâbi tutulacak tesis-
ler olmak üzere iki nevi vakıf bulunacaktır.
Mahiyetleri bir olduğu halde ayrı idareye ve ayrı hükümlere tâbi iki nevi müessesenin yaşatılması esas iti-
barile arzu edilir şeylerden olmadığı mülâhazasile, eski vakıfları kanunu medenideki tesis hükümlerine ve onların
idare tarzlarına tâbi kılmak ve bu ayrılığa meydan vermemek düşünülebilirdi. Fakat Hükümetin esbabı mucibe
lâyihasında dahi izah olunduğu üzere bizde kanunu medeninin neşrinden mukaddem vücude getirilen vakıflar
bir hususiyet arzetmektedir.
Bunları kanunu medeninin tesis hükümlerine tâbi kılmak, vakıfları, gayeleri itibarile tasnife tâbi tutarak
bu gayeleri Devlet, vilâyet, belediye ve köyden hangisine taallûk ediyorsa onların teftiş ve murakabesine tâbi
bırakmak ve Evkaf müdüriyeti umumiyesini ortadan kaldırmak neticesini hâsıl ederdi.
Ekserisi bizde vilâyet, belediye ve köy teşkilâtı yapılmadan evvel vücude getirilmiş olan bu vakıflar mem-
leket içine yayılmış olub bu teşkilât yapıldıktan sonra vakıf muayyen bir köy veya belde dahilinde olduğu halde
onu idameye muhtar akarat başka bir belde veya beldeler ve bazan başka vilâyetler dahilinde kalmıştır.
— 606 —
Bu vakıfların bir kısmı dinî olmakla beraber bir kısmı da içtimaî hizmetlere tahsis edilmiş olub Türk mille-
tinin mallarından bir kısmını veya tamamını asırlardanberi umumun istifadesine terketmek suretile gösterdiği
asalet ve uluvvicenab eserlerini yaşatmak ve muhafaza etmek onların evlâtlarına düşen en mühim bir kadirşinas-
lık vazifesidir.
Lâyiha sureti umumiyede: Bütün vakıfları fena kullanıştan muhafaza için kuvvetli bir murakabe tesis et-
mek;
Gayeleri bu günkü ihtiyaçları tatmin etmeyen vakıfları o ihtiyacı tatmin edecek şekle koymak;
İçtimaî faydaları mevcud olduğu halde inkıraza yüz tutmuş vakıfları bu akibetten kurtarmak;
Mütevelliler elinde olub iyi idare edilenlerin o vasıtalarla idaresine devam olunmak, idare edilemeyenleri
Evkaf umum müdürlüğüne bağlamak;
Kanunu medeni hükümlerile kabili telif olmayan mukataalı ve icareteynli Evkaf usulünü ilga ve mevcut
olanları tasfiye etmek ve vakıflar için bir sicil kütüğü tutulmasını ve bütün vakıfların bu kütüğe kaydini temin
eylemek gibi esasları ihtiva etmekte olub bunların sureti temin ve tatbikim gösteren ve Hükümetçe teklif olunan
maddeler birer birer okunarak bunlarda lüzum görülen tadiller yapılmak ve yeniden bazı hükümler ilâve edilmek
suretile lâyiha kırk beş madde olarak tesbit edilmiş ve muvakkat hükümler de ayrıca altı maddede toplanmış ve
kısaltılarak (Vakıflar kanunu) denilmiştir.
13 Haziran 1935
İngiltere ile iktisadî münasebetlerimizi tanzim eden 1 Mart 1930 tarihli muahedename, bu mahiyette olan
diğer bütün muahedeler gibi iktisadî buhrandan evvelki devreye aid serbest ticaret esasları dairesinde aktedil-
miş olmakla ondan sonra zuhur eden ihtiyaçlara uygun bir şekilde ticaret blânçomuzda muvazene esasını te-
mine müsaid ahkâmı ihtiva etmediğinden iki memleket arasındaki tediye ve döviz harekâtını teshil ve ayni za-
manda ticarî mübadeleler yekûnunu tezyid ederek yeni bir ticarî rejim temini maksadile bir hayli mütekaddem
mükâlemattan sonra 4 Haziran 1935 te ticaret ve tediyata dair yeni bir anlaşma aktedilmiştir.
Bu anlaşmada başlıca takib ettiğimiz hedef ticarî mübadelelerde bir muvazene tesisi olmakla beraber ayni
zamanda İngiltere'ye bu cari mübadeleler dolayısile tesviye etmekte olduğumuz paralar haricinde bir takım
malî taahhüdlerden mümbais borçlarımız da bulunduğuna göre bu gibi alacaklarına karşılık olmak üzere bizim
mecmuu bedel itibarile yüzde 30 nisbetinde fazla ihracatta bulunmamız takarrür ettirilmiştir.
13 Haziran 1935
ESBABı MUCIBE
Ayrı ayrı idareler tarafından tedvir edilmek üzere ilk Türk postacılığı 1840, telgrafçılığı 1845 senelerinde
başlamış ve 1870 senesinde de iki idare birleştirilmek suretile vücude getirilen vahdet ve ahenkten de büyük ifa-
deler elde edilmiştir.
1293 senesinde birer sene ara ile beynelmilel telgraf ve posta ittihadına dahil olmaktık yüzünden bu iki ser-
visteki tedrici inkişafat da umumi bir mahiyet almıştır.
Osmanlı devrinin posta ve telgrafçılığı tarafından kurulan bu günkü teşekkül yeni Türk Cümhuriyet camia
ve ihtiyacım halen kavrayamaz bir hale gelmiştir. O devrin münakalât ve muhaberatı, ne bu günkü kadar hassas
ve seri ve ne de bu kadar müteharrik ve mihaniki idi.
Yeni ihtiyacın temellerini verim ve bakımla mütenasib kurmak ve günün ihtiyacını bu teşekküle sığdır-
mak lâzımgelir.
— 607 —
Hususile yalnız dahilî teatiyat ve muhaberatı idareden başka beynelmilel kongrelerle ittihad mukaveleleri-
ne bağlanmış olmak itibarile de işlerimizi ve işçilerimizi tensik ve tanzim zaruretile evleviyetle karşılaşmış bulu-
nuyoruz.
Daima ittisa istidadını gösteren bu müessesenin bünyesi üzerinde işlemek ve hat yapım ve bakımlarını
kolaylaştırmak ve köylere kadar sokmak istediğimiz postalarımızı ve güzergâhlarını daimi mürakabe altında
bulundurmak için taksimatı mülkiyeye uymak hususunda yepyeni bir tedbirle servisi teçhiz ve takviye etmek
istiyoruz. Bu gayeye vâsıl olabilmek işçileri daha müreffeh bir hayata kavuşturmak ve onların tam bir kabili-
yetle işlerine sarılmalarını temin eyleyebilmek için, hiç olmazsa Hükümetin diğer memurları derecesinde olsun
maaşlarını yükseltmek zaruretile karşılaşıyoruz. İşçiden ve bu husus gece hayatlarını makine başlarında, sefer-
lerde amelî servislerde geçiren elemanlardan hayat endişeleri ve giyim ve yiyim dertleri içinde selâmet ve mu-
vaffakiyetle iş görebilmelerini beklemek doğru görülmemektedir. Maaşları, hayatı temin edecek dereceye vâsıl
olmadıkça ve bunlara da muntazam bir yükseliş kademeleri konulmadıkça, yüksek tahsil ashabının bu müesse-
seye rağbetlerini temin mümkün olamamaktadır. Nitekim çok kıymetli elemanlar, buraya intisab ettikten sonra
nimetin ihtiyar edilen külfet ile mütenasip olmadığını görerek burasını merdiven yapmak suretile sair dairelere
intikal eylemişlerdir. \
Ötedenberi bu mevzu etrafında yerli ve ecnebi mütehassısların yaptıkları araştırma neticesinde koyduk-
ları teşhise göre ilk işimiz memurların terfihi suretile idareyi kudretli anasır ile takviye, badehu hizmetlerin in-
tişar ve idare hudutlarını tesbitten ibarettir. Bizim de bu kanun ile yapmak istediğimiz işte hep bu gaye ve maksad
etrafmdadır.
ESBABI MUCİBE
Vilâyet hususî idareleri tarafından alınan vergiler, 1454 numaralı ve 18 Mayıs 1929 tarihli kanunun meri-
yetinden evvel arazi, bina ve sayım vergilerinden hisse tefriki veya bu vergilere munzam kesir ilâvesi suretile
temin olunmakta idi. 1454 numaralı kanun, hisse tefriki ve munzam kesir usulünü tevhid ederek vilâyet hususî
idareleri hisselerini tamamen bu vergilerin tahsilatından hisse tefriki usulüne gidilirken istihdaf olunan gaye,
vilâyet hususî idarelerine hazır varidat temini, Devlet vergilerile birlikte tahsil olunan hisseler için bu idarelerin
tarh ve tahsil masarifine iştirak ettirilmesi, Devlet vergileri derecesinde bu hisselerin tahsilinin temin olunması
ve mikdarının da kolayca tayini mümkün varidat temini idi. Bu gayeler, tahakkuk etmekle beraber başka bir
cihetten Devlet vergileri tahsilatından hisse tefriki usulünün vilâyet hususî idareleri lehine olmadığı kadar Devlet
lehine de bir netice vermediği tahakkuk eyledi. Ezcümle, mükellefler için, çok defa tediye edilen mebaliğin ne
kadarının Devlete ve ne kadarının vilâyetlere aid olduğunun tefrik ve tayini kabil olmaması yüzünden bundan
Devlet vergilerinin, hüsnü tevzi ve taksim edilmediği gibi bir zehab hâsıl oldu. Hisselerle yüklü Devlet vergileri
elastikiyeti kaybederek bunlar üzerine yapılan tadilât ve ıslahat hareketlerinden mahallî idareler bütçeleri de
sarsıldı. Bü usulün tatbikatı bir taraftan vilâyet hususî idarelerinin malî serbestisinin ortadan kalkmasına sebeb
olduğu gibi, Devlet vergileri üzerinde son senelerde yapılan tahfifler de, tabiatile bu hisseleri nisbetinde bu ida-
relerin varidatını ehemmiyetli mikdarda müteessir etti.
Vilâyet hususî idarelerinin hikmeti mecudiyetlerinin anlaşılabilmesi, bunların malî noktadan kuvvetli
bulunmalarile ve bunun icab ve istilzam ettiği tedbirlerin alınması ile kabil olacağı ve halbuki Devlet vergileri
tahsilatından hisse tefriki usulünde ısrar etmenin bu idareleri son derece müşkül mevkie koymakta bulunduğu
nazarı dikkate alınarak hem mahallî idarelerin vergilerine sahib olmalarını temin etmek ve hem Devlet vergileri-
nin elastikiyetini iade eylemek üzere, hisse tefriki usulü yerine müstakil vergi usulünün ikamesi muvafık olacağı
neticesine varıldı. Hususî idarelere, verilecek vergileri tefrik ederken bunların, üzerinde en çok hisse taşıyan ve
mahiyetleri icabı Hükümeti mahalliyece daha iyi idare edilmeleri mümkün ve tabiî görülen vergilerden bulun-
ması mülâhazasile, arazi ve bina vergileri üzerinde tevakkuf edildi ve lâyihası o suretle hazırlandı.
Lâyihaya göre, arazi ve bina vergilerinin Devlete aid olan asılları tamamen vilâyet hususî idarelerine veril-
mektedir. Şu kadar ki, 1454 numaralı kanun mucibince arazi vergisi tahsilatından Ziraat Bankasına yüzde 6
nisbetinde ayrılacak iane hissesi ve yine ayni kanuna göre belediye hududu içindeki binalara aid vergilerin tah-
— 608 —
silâtından yüzde 15 nisbetinde ayrılacak belediye hissesi, vilâyet hususî idarelerince tefrik olunarak Ziraat
Bankasına ve mahallî belediyelere verilecektir.
Hayvanlar vergisile kazanç vergilerinden yapılacak tahsilât tamamen Devlete aid olacak ve kazanç vergisi
tahsilatından 1454 numaralı kanun mucibince yüzde 3 nisbetinde ayrılan belediye hissesi, Maliye teşkilâtı tara-
fından bersabık mahallî belediyelere tevdi olunacaktır.
Vilâyet hususî idarelerinin kazanç ve hayvanlar vergilerinden almakta oldukları hisselerin bu idarelere
devredilecek bina ve arazi vergilerinden fazla olduğu anlaşıldığından aradaki fark, 934 senesi hesabı katî neti-
cesine göre tayin edilerek hususî idareler everilecektir.
Arazi ve bina vergilerine aid kuyudatın ve bakaya hesablarının ve arazi ve bina vergileri kanunlarile bun-
ların eklerinde yazılı bazı hak vesalâhiyetlerin sureti devri ve idareleri nizamname ile tayin kılınacaktır.
ESBABı MUCIBE
Memleketimizin teknik unsurlara olan ihtiyacı gün geçtikçe artmakta ve tenevvü de göstermekte olduğun-
dan senelerdenberi mütevazi bir teşkilât ile çalışmakta olan Yüksek Mühendis Mektebine seri bir tekemmül ve
inkişaf temin ederek Mektebi bu günün ve yarının ihtiyaçlarını tatmin etmeğe kabiliyetli bir vaziyete getirmenin
zaruret haline gelmiş olduğu malûmdur.
Bu icab dolayisile İsveç grubu tarafından Devlete derdesti tediye bulunan meblâğın bu uğurda istimali
imkânı ile karşı karşıya kalınmış ve bu suretle mühendis mektebi, ihtiyaçlarından mühim bir kısmının bertaraf
edilebilmesi yolu bulunmuş ve merbut lâyihai kanuniyeye ele geçecek paranın Mühendis Mektebine tediyesi
ve Mühendis Mektebi varidat, masraf bütçelerinde kaydı için lâzımgelen hükümler konmuştur.
Düşünülen karşılık:
Fevzipaşa - Diyarbekir ve Irmak - Filyos hatları ile Mersin limanı İsveç grupu ile münakid 27 Şubat 1927
tarihli mukavelede derpiş edilen hatlar aksamının ve limanın istikşafat ve tetkikatı ve zemine tatbiki ve hattın
güzergâha aid mütemmim etüdleri ve muahharen yapılan tadilâtın, varyantların mucib olduğu masarif için mez-
kûr şirkete 18 Ağustos 1928 tarihli mukavelenamenin 25 nci maddesine tevfikan avans olarak 500 000 dolar
tesviye edilmiştir.
Şirket verdiği vesaik ile işbu 500 000 doların tamamına müstahak olduğunu iddia etmiş ise de, bunda haksız
görüldüğünden meselenin tetkiki hakemlere tevdi olunmuş ve hakemler verdikleri kararda şirketin istihkakını
297 000 dolar olmak üzere tesbit ve tahkim etmişlerdir. Ancak bu hesabat Fevzipaşa - Diyarbekir hattının Er-
gani'ye kadar olan kısmına aid olub hattın müteakib kısımlarından dolayı şirketin' daha bir miktar istihkakı
tebeyyün edeceği tabiidir.
Hükümete verilecek meblâğın 170 ilâ 180 bin dolara baliğ olması muhtemel bulunmaktadır.
Geri verilecek olan bu meblâğ mukaveleler muktaziyatına göre yine Fevzipaşa - Diyarbekir ve Irmak -
Filyos hatları inşaatı için Ziraat Bankasında açılmış olan bir numaralı hesaba yatırılmak lâzımgelmekte ise de
bu hatların inşaatı için 1935 malî yılında sarfı lâzımgelen paralar muhtelif tedbirlerle temin edilmiş ve şirkete
yaptırılması icab eden 55 milyon dolarlık işte takriben bir milyon dolarlığı müstesna olmak üzere şirket marife-
tile yaptırılmış ve bitirilmek üzere bulunmuş ve mezkûr hatlar üzerinde şirket marifetile yaptırılacak bir iş de
kalmamış olduğundan şirketin mevzubahs 500 000 dolardan geri vermek üzere olduğu miktarın bir numaralı
hesaba yatırılmasına lüzum bulunmamakta ve yalnız buna müteallik avans hesabının bu vesile ile kapatılması
icab etmektedir. Bu suretle ele geçecek olan paranın bir varidat artığından ibaret olduğu, binnetice 1935 bütçesi
varidat ve tahsisatları içerisinde derpiş edilmemiş bir meblâğ mahiyetinde olması itibarile bu paranın munzam
ve fevkalâde bir tahsisat ihtiyacına karşılık ittihazı kabil olabileceği derkârdır.
Bu meblâğa aid hesabın Demiryollar işletme umum müdürlüğünden Hazineye nakledilmesi ve bu meb-
lâğdan Nohap şirketinin müstahak olacağı kısmın Hazinece mahsubu icab edecektir.
— 609 —
MUHACİRLERE VE MUHTAÇ ÇİFTÇİLERE Ö D Ü N Ç TOHUMLUK VE YEMEKLİK
DAĞITILMASI HAKKINDAKİ K A N U N U N 1 NCİ MADDESİNİN
DEĞİŞTİRİLMESİNE DAİR 1 / 301 NO.LU K A N U N LÂYİHASI
ESBABI MUCİBE
Ülkemizde 934 yılı buğday rekoltesi kuraklık yüzünden zaif olmuştur. Birçok ülkelerin 935 ekimi için
tohumluğa bazı alanların da yemekliğe muhtaç bir durumda oldukları yapılan dileklerden ve yapdığımız ince-
lemelerden anlaşılmaktadır. Diğer tarafdan bu sene yurdumuza hicret eden ve edecek olan göçmenlerin de âcil
yemeklik ve tohumluk ihtiyaçlarının derhal karşılanması lüzumu ehemmiyetle varid bulunmaktadır. Halbuki
bu imkânları verecek olan "Muhacirlere ve muhtaç çiftçilere ödünç tohumluk ve yemeklik dağıtılması" hakkın-
daki 29 Birinci Kânun 1934 ve 2661 sayılı kanunun 1 nci maddesile bu maksad için Hükümetçe kabul edilmiş olan
bir milyon liralık müsaade sınırına üç senedir Ziraat Bankasının 2056 numaralı kanunla mubayaa etmiş olduğu
Devlet buğdaylarından yapılan ödünç tohumluk ve yemeklik dağıtışı ve bu borçların karşılaşan tecil zaruretleri
dolayısile hemen erişilmiş bulunmaktadır.
Binaenaleyh, bu bir milyon liralık müsaade sınırını iki milyon liraya eriştirmek üzere Vekâletimizce hazır-
lanmış olan kanun lâyihası saygılarımızla sunulmuştur.
FAZıL AHMET AYKAÇ (ELÂZIZ MEBUSU), HILMI BEY (URAN) (NAFıA VEKILI), (ADANA
324 MEBUSU), 11, 14, 15, 29, 30, 42
FORD KUMPANYASı, Cı HÜSNÜ KITAPÇı, (BK. KITAPÇı HÜSNÜ BEY)
FUAT BEY (AGRALI) (MALIYE VEKILI), (ELÂ-
ZIZ MEBUSU), 124, 126, 157, 158, IĞI, 180, İ
181, 188-190, 195, 218, 250, 251, 276, 277, 279,
280, 295-297, 307, 308, 309, 311, «312, 328, 329, IBRAHIM BEY (CEBELIBEREKET MEBUSU)»
333-335, 345, 389-392 122
IBRAHIM BEY (ISPARTA MEBUSU), 72
G IHSAN BEY (BÜTÇE ENCÜMENI MAZBATA
MUHARRIRI), (BAYAZıT MEBUSU), 95,
DR. GALIP BEY (BURSA MEBUSU), 420 163
GAZI MUSTAFA KEMAL PAŞA (ATATÜRK) IKTISADÎ BUHRAN VERGISI, 134, 135, 276, 277,
(REISICUMHUR), (ANKARA MEBUSU), 92, 292, 293, 570, 511, 563, 567--570
93, 106, 236, 255, 256, 285, 286, 346, 347, 369, ISKÂN KANUNU, 206-211, 526-530
370, 373 ISMAIL HAKKı YENIAY, XCV-Vı, XCVııı
R. GıLPıN, XCV ISMAIL KEMAL ALPSAR (ÇORUM MEBUSU),
324
GOLDSCHMıD VE ORTAKLARı, XCV
ISMAIL BEY (SABUNCU) (IKTISAT ENCÜME-
NI MAZBATA MUHARRIRI), (ŞEBIN KA-
H
RAHISAR MEBUSU), (GIRESUN MEBUSU),
HACIM KEZER (BALıKESIR MEBUSU), 322 40, 221, 309, 310, 311, 328
HALIL BEY (MENTEŞE) (IZMIR MEBUSU),ISMET BEY (EKER) (ÇORUM MEBUSU), 120,
LXXXıV, LXXXV, 18, 19, 20, 24, 25, 68, 69, 122, 123, 124, 160, 161, 163, 164, 315
80, 81, 83, 91, 136, 137, 169, 190, 191, 193, 194, ISMET PAŞA (İNÖNÜ) (BAŞVEKIL) (MALAT-
247, 248, 249, 258-260, 297-300, 320-322, 358, YA MEBUSU) LXııı, LXıV, LXX, LXXıı,
359, 360, 361, 362, 364, 365, 366, 405, 407 LXXIV, XCVII, e n , c m , 87, 101-106,109-
HALIL RIFAT PAŞA, C
110, 115, 169, 175, 176, 222-230, 235, 236, 237-
HAKKı TARıK BEY (US) (GIRESUN MEBUSU), 240, 258, 262, 317-320, 372-374, 376-380
122, 123, 124, 125, 150, 333 ISRAELOVIÇ YOLDAŞ, LXXıı
HALK BANKASı VE HALK SANDıKLARı, XC, ISTANBUL RıHTıM, DOK VE ANTREPO TÜRK
XCı, XCıı, 70, 486-488 ANONIM ŞIRKETI, XCıX, 251-254, 562
HAMDI BEY (ONGUN) (MERSIN MEBUSU), ISTANBUL TÜRK ANONIM SU ŞIRKETI, XCıX
(IÇEL MEBUSU), 161, 355, 356, 359 441, 442
HAMDI MUSTAFA BEY (ISTANBUL MEBUSU), IŞ BANKASı, LVııı, LXV, LXVı, XCı, 66, 67, 69,
195, 196, 220, 548 70, 115, 129-132, 229, 222, 233, 266, 268, 353,
HASAN BEY (SAKA) (TRABZON MEBUSU), 373-375
214 IZMIR ELEKTRIK VE TRAMVAY ŞIRKETI,
HASAN FEHMI BEY (ATAÇ) (BÜTÇE ENCÜ- 426
MENI REISI MALIYE ENCÜMENI REISI), IZMIR RıHTıM ŞIRKETI, XCıX, 483, 484, 589,
(GÜMÜŞANE MEBUSU), XCV, XCVı, XCVıı 590
3, 4, 15, 16, 17, 35, 42^ 44-56, 61, 62, 63,
67, 90, 95, 9R>, 143, 144, 145, 146, 147, 148, K
149, 152, 154, 170, 161, 164, 165, 167, 168, 171,
173, 174, 175, 177, 178, 179, 181, 182, 183, 203, KADASTRO VE TAHRIR KANUNU, 245-248
246, 253, 278, 314, 315, 420 KÂMIL BEY (DURSUN) (IZMIR MEBUSU), 87
HASAN FEHMI BEY (KASTAMONU MEBUSU), L'4, 155, 203, 363
443, 444 M. KAMZIN, LXXıı
HASAN HAYRI TAN (KOCAELI MEBUSU), KAYSERI ELEKTRIK ŞIRKETI, 428
345, 346 KAZANÇ VERGISI, 117-129, 314-319, 332-338,
HASAN MUSTAFA BEY, C 408-413, 571-573, 574-578, 593-594
HASAN VASıF BEY (ISTANBUL MEBUSU), KEMAL TURAN BEY (ÜNAL), (MALIYE EN-
19, 156, 157, 159, 160, 164, 165, 166, 220, 221, CÜMENI MAZBATA MUHARRIRI), (IS-
222 PARTA MEBUSU), 121, 122, 151, 200, 317,
HAYRETTIN ŞÜKRÜ, CıV 335, 336, 337, 338, 442
HAYRULLAH BEY (ISTANBUL MEBUSU), 220, KEMAL ZAIM BEY (BÜTÇE ENCÜMENI MAZ-
548 BATA MUHARRIRI), (KONYA MEBUSU),
A. HILMI BEY (KAYSERI MEBUSU), 420 1, 3, 420
— 613 —
KITAPÇı HÜSNÜ BEY (KİTAPÇI) (IZMIR MOLLAOĞLU CEMAL BEY (AFYON KARAHI-
ME-
BUSU), (MUĞLA MEBUSU), LXXXıV, XC SAR MEBUSU), 120
16, 20-22, 32-35, 39, 42, 64, 65, 71, 72, 81, 82, MUHLIS BEY (ERKMEN) (ZIRAAT VEKILI),
118, 126,127, 133, 137-139, 147, 153, 166, 185, (KÜTAHYA MEBUSU), 194, 281, 282
186, 191-193, 218, 219, 247, 249, 250, 260, 261, MUSTAFA BEY (ÇORUM MEBUSU), 420
271, 272, 275, 276, 279, 280, 281, 295, 302-305, MUSTAFA ABDÜLHALIK BEY (RENDA) (MA-
309, 311, 316, 340, 341, 388, 389 LIYE VEKILI) (ÇANKıRı MEBUSU), 11,
KONYA ELEKTRIK ŞIRKETI, 426 17, 18, 22, 23, 42
MUSTAFA ŞEREF BEY (ÖZKAN) (ESKI IKTI-
L SAT VEKILI), (MALIYE ENCÜMENI REI-
SI), (BÜTÇE ENCÜMENI REISI), LVııı,
A. LEWıS, XCV LXXX, XCı, XCıı, XCııı, XCıV, XCıX,
LONDRA IKTISAT KONFERANSı, 88 31, 5 9 , 6 3 4 , 9 1 , 9 7 , 98, 99, 155,159, 167, 171,
LOZAN ANDLAŞMASı, XCıV, XCVı-Vıı, 43, 203, 220, 221, 228, 246, 247, 249, 293, 307 309,
53-55, 59, 342, 480 310, 311, 312-314, 315, 316, 217, 339, 349
LÜSYEN SERONIK TOMAS, C MÜKERREM BEY (ÜNSAL) (BÜTÇE ENCÜME-
NI MAZBATA MUHARRIRI VE REIS VE-
M KILI) (ISPARTA, MEBUSU), 4, 94, 95, 96,
97, 134, 135, 146, 151, 172, 174, 335, 343, 344, *
MADEN TEKNIK VE ARAMA ENSTITÜSÜ, 420
LXXV, 600-602
M. MÜLLER, CıV
MAHMUT CELÂL BEY (BAYAR), (IŞ BANKASı
MÜNIR BEY (LONDRA KONFERANSıNDA MU-
ESKI U M U M MÜDÜRÜ) (IKTISAT VEKI-
RAHHAS), 88
LI) (IZMIR MEBUSU) LVHı, LX, LXı,
MÜZAYEDE VE MÜNAKAŞA (ARTIRMA VE
LXııı, LXV, LXVı, LXVıı, LXXıV, LXXıX
EKSİLTME) K A N U N U , 170-175.
LXXX, LXXXıV, XCı, CıV, 1, 2, 4, 5, 9-10,
25, 26-29, 36-39, 60, 65, 66, 69, 70, 74-76, 77, N
80, 82, 83, 88, 115-117, 132, 133, 134, 139,
NAKI BEY, LXı
152, 153, 169, 170, 184, 185, 186, 188, 203-205,
NAŞIT HAKKı BEY (ULUĞ) (KÜTAHYA ME-
225, 228, 230-232, 234, 235, 240-244, 256, 257,
BUSU), 206, 207
268, 270-272, 273, 277, 293, 294, 300, 306, 307,
322, 323, 340, 341, 342, 343, 346-354, 355, 356, NAZMI TOPÇU OĞLU (AYDıN MEBUSU), 358,
357, 359, 360 362, 363, 364, 365, 367, 374, 375, 359, 361, 362, 363
376, 381-388 NURULLAH ESAT SÜMER (SÜMERBANK GE-
MAHMUT BEY (SOYDAN) (SIIRT MEBUSU), NEL DIREKTÖRÜ), LXıV, 380, 381
(IŞ BANKASı IDARE MECLISI REISI), P, O, Ö
LVııı, 232, 233 PALMER VE ORTAKLARı, XCV
MALATYA ELEKTRIK ŞIRKETI, 427 PROFESÖR OFLOFF, LXııı
MARAŞ ELEKTRIK ŞIRKETI, 429 - OSMANLı BANKASı, 85-87, 493, 494
DR. MAZHAR BEY (AYDıN MEBUSU), 12, 13, OSMANLı BORÇLARı, XCıı-XCıX 43-58, 476-481
98 OSMANZADE HAMDI BEY, LXX
MAKINA KIMYA ENSÜSTRISI (ASKERÎ FAB- ÖDEMIŞ SU VE ELEKTRIK ŞIRKETI, 426
RIKALAR), cil-cm, 430 ÖLÇÜLER KANUNU, XCıX, 1-4
MAZHAR MÜFIT BEY (KANSU) (DENIZLI ME-
BUSU), 12, 19, 139, 141-142, 272, 295, 306 R
MEMET BEY (ISKÂN ENCÜMENI MAZBATA RAIF BEY (KARADENİZ) (ADLIYE ENCÜME-
MUHARRIRI), (KÜTAHYA MEBUSU), 211 NI KÂTIBI), LXXXV, 63, 72, 73, 78, 79, 83,
MECDI BOYSAN, 603 84, 85, 209, 210, 211, 247, 248, 338, 339, 342,
MEHMET HACıYUNUS BEY (SAMSUN ME- 392
BUSU)), 99, 100 RASIH BEX (KAPLAN) (ANTALYA MEBUSU),
MERKEZ BANKASı, XC, XCı, XCVı1ı, 273, 274, 95, 101
344, 345, 419, 438, 440, 472, 536, 537, 543, 545 RECEP BEY (PEKER) (ESKI N A F ı A VEKILI)
MUAMELE VERGISI, 155-168, 519, -521, 553, (CUMHURIYET HALK PARTISI UMUMI
554 KÂTIBI) (KÜTAHYA MEBUSU), 92, 196,
MUHARREM KARARNAMESI, XCVı, 43, 45, 244, 245, 282-284, 286-292
54, 57 REFIK ŞEVKET BEY (İNCE) (MANISA MEBU-
MITHAT A Y D ı N (TRABZON MEBUSU), 329, SU), LXXXVııı, KXXXıX, 1, 2, 4, 5, 6, 14, 15,
330 40, 88, 89, 118, 120, 121, 123, 124, 125, 126,
— 614 —
128, 134, 143, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 151, SÜLEYMAN FIKRI BEY (MERSIN MEBUSU),
153, 154, 171, 172, 174, 175, 182,' 183, 184, 187 43
188, 196, 197, 216, 260, 276, 277, 278, 292, 295, SÜLEYMAN SıRRı BEY (İÇÖZ) (YOZGAT ME-
305, 306, . 308,, 308, 310, 311, 123, 314, 317, BUSU), 35, 36, 63, 66, 100, 121, 122, 123, 323
333, 335, 336, 337, 343 344, 357, 358, 359, SÜMERBANK, LXııı-LXXıı, LXXX, XCı, 63,
360, 366, 367, 368, 369, 535, 536 536 66-69, 115, 169, 183 , 203-206, 226-229 262-
REFIK BEY (KORALTAN) (KONYA MEBUSU), 270 282, 283, 346, 348, 349, 352, 372, 373,
63, 72, 73, 74, 79, 82, 83, 93 , 94, 97, 112, 150, 380, 454-462 531
151, 153, 185
S
REMZI ÇINER (SIVAS MEBUSU), 581
REŞAT BEY, LXıV, LXXXı ŞAKIR BEY (KES E BİR) (TEKIRDAĞ MEBUSU)
REŞIT BEY (GAZIANTEP MEBUSU), 122, 133, (IKTISAT ENCÜMENI REISI), 67
182, 214, 250, 251 ŞEREF AYKUT (EDIRNE MEBUSU), 332
RIFAT BEY (ZONGULDAK MEBUSU), 194 ŞÜKRÜ BEY (BOLU MEBUSU), V , 78
F.D. ROOSEVELT (ABD BAŞKANı), XCıı ŞÜKRÜ KAYA BEY (KAYA) (DAHILIYE VE-
KILI) (MUĞLA MEBUSU), LXXXVı-Vıı,
RUŞENI BEY (BARKIN) (SAMSUN MEBUSU),
25, 26, 85, 92, 101-101, 139-141, 197, 198, 207-
77, 122, 198, 199, 326
209, 210, 211, 212, 213, 214, 215, 216, 217, 237,
RÜŞTÜ BEY (BURSA MEBUSU), 1, 42, 62, 120,
342
126, 128, 129, 157, 159, 161, 162, 163, 165, 168,
179, 180, 196 ŞÜKRÜ YAŞıN (ÇANAKKALE MEBUSU), 393
T
S
TAHSIN BEY (SAN) (AYDıN MEBUSU), 4, 15,
SADETTIN BEY (SANAYI VE MAADIN BANKA- 16, 79, 346
Sı U M U M MÜDÜRÜ), LXı M. TEFLAKOF, LXXıı
SADETTIN RıZA BEY (ISTANBUL MEBUSU), TEŞVIKI SANAYI K A N U N U , LVııı-LXııı, LXVı,
120, 121, 128, 161, 178, 179, 180 LXXıX, LXXXı, LXXXVııı, Cı, CıJ-ııı, 9,
SAIT AZMI BEY (KAYSERI MEBUSU), 10, 11, 63-66, 275, 276, 454, 455, 456, 462-464, 563
" 36, 91, 158, 159, 162, 163, 164, LÖ5, 166, 167, TRABZON ELEKTRIK ŞIRKETI, 427
168, 172, 246 TRUNKOVSKI YOLDAŞ, LXXıı
SALÂHATTIN BEY (KOCAELI MEBUSU), 78, TURGUT BEY (MANISA MEBUSU), 59, 60
79, 80, 82 TÜRK HAVA YOLLARı, Cı 40, 41, 424
SAMSUN SAHIL DEMIRYOLLARı ŞIRKETI, TÜRK TICARET VE SANAYI BANKASı, C, Cı
465, 466 TÜRKIYE CUMHURIYET MERKEZ BANKASı
SANAYI PROGRAMı, LXııı, LXVı-LXXVıı, 67, (BK. MERKEZ BANKASı)
70, 101, 115-117, 131, 169, 175, 205, 206, 232 TÜRKIYE SANAYI KREDI BANKASı (1932),
240, 243, 262-267, 377-380, 382, 384-387 LVıı - LXıV, 63, 64, 275, 454-58
SANAYI VE MAADIN BANKASı (1925), LVH- Ü
LXV, LXXX, 66, 67, 97, 454-456
ÜLKÜ DERGISI, 109, 110
SARAÇOĞLU ŞÜKRÜ BEY (SARAÇOĞLU)
ÜSKÜDAR VE HAVALISI HALK TRAMVAY-
(ESKI MALIYE VEKILI) (ADALET VEKI-
LARı ŞIRKETI, 426
LI) (IZMIR MEBUSU), 44, 56, 57, 58, 86,
87, 201-203, 252, 253, 254, 477, 480, 481 Y
SEYRISEFAIN IDARESI, 59, 449, 450, 566 YAHYA GALIP BEY (ANKARA MEBUSU),
SıRRı BEY (KOCAELI MEBUSU), 6, 7, 12, 86, 178
111, 135, 136, 162, 170, 184, 185, 186, 193, 197, /YUSUF ZIYA BEY (ESKIŞEHIR MEBUSU), 253,
228,229 254
SıRRı D A Y (BÜTÇE ENCÜMENI MAZBATA
Z
MUHARRIRI) (TRABZON MEBUSU), 292,
293, 314, 315 ZEKÂ1 BEY (APAYDIN) (MILLI MÜDAFAA
SIVAS ELEKTRIK ŞIRKETI, 429 VEKILI) (DIYARBEKIR MEBUSU), 40, 41
SOVYETLER BIRLIĞI (RUSYA), LXııı-LXVııı, ZIRAAT BANKASı, LXVı, LXXX, LXXXıV, C,
66, 115, 169, 170, 176, 205, 266, 267, 349, 353, CV, 41, 88-91, 266, 299, 345, 346, 353, 354-
513,-516561 367, 420, 421, 481, 482, 503, 504, 343, 544, 599
STANISLAS MIHALIKI, C ZIYA GEVHER BEY (ETİLİ) (ÇANAKKALE
SÜLEYMAN DEMIREZEN (KAYSERI MEBUSU), MEBUSU), 1, 3, 76, 95, 97, 98, 99
322 M. ZOLOTAYEF, LXıV, LXV, LXXı
FİYATI: 150.000 TL.
ISBN - 975 - 482 - 093 - 7
© A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi - 1993