Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 32

https://inci.blogspot.

com

hep merak ediyorum amk hiç aklımdan çıkmıyor. leş gibi sigara kokuyor
puşt nasıl yatılır altına..

kız kardeşim var 12 yaşında. hala kız.. daha bozmadılar da onu. onu kim
gibecek acaba? babam gibi leş biri koymasa sevgi bari.

aldım karşıma konuştum ama. ergenliğe girmeden anlatmak lazım böyle


şeyleri.. bak dedim arkaünü gibtirme kimseye, amdan ver vereceksen insan
gibi. bacak kıllarının tıraşını falan ihmal etme. her zaman sexy ol
dedim. sakso olayını şimdiden öğren dedim. şaşırdı biraz şok oldu
açıkçası gitmiş anneme söylemiş. babam geldi gitarı kafama geçirdi.
bayılmışım.. şimdi çıkmıyorum odadan.

geçen kızı tuttum kolundan çektim karşıma konuştum. dedim niye gidip
yetiştiriyorsun konuştuklarımızı? abi ne biçim laflar onlar olur mu öyle
şeyler ne ayıp söylüyorsun diyo. kes dedim, elbet sen de vereceksin..
yaşın geliyor. ben senin mutluluğun için uğraşıyorum dedim. bu ağlamaya
başladı bağırarak. babam duymuş aşağıdan amk ekmek bıçağını almış geliyor
oç nerden anladıysa. kapıyı kitledim giremedi annem yalvar yakar ikna
etti de sakinleşti.

bak dedim senin yüzünden aile düzenimiz bozuldu, nifak tohumları


ekiyorsun huzurumuza. bu hala ağlıyor.. kalk dedim çocuk olma. özür
dilerim abi diyor hüngür hüngür ağlayarak. abi yüreği dayanır mı? gel
dedim neşeni yerine getiriyim senin. açtım xhamsterı al dedim gezin biraz
bu sitede. ben tetris oynuycam.

neyse akşam oldu. baktım aşağıdan garip garip sesler geliyor.. ulaa dedim
akşam saat 9 bu saatte gibişe mi başladılar? sessizce bir iniyim dedim
bir baktım salonun ışığı yanıyor amk, sesler de ordan geliyor. kapıya
yaklaştım sessizce dinleyim derken birden babam açtı kapıyı amk terli de
değildi. napıyorsun burda lan gavat? diyor. benim de boşluğuma denk geldi
gibişiyorsunuz sandım dedim. yumruğu bir geçirdi oç burnum yarım saat
kanadı.

1 saat sonra geldi yanıma. tuttu ensemden oğlum bak adam ol artık, sen ne
biçim insansın? bir etrafına bak bir gariplik yok mu sende? diyor. dedim
baba ne alakası var. bu da hayatın gerçeği değil mi. gavat mısın oğlum
sen? diyor. pgibolojik destek almamı istiyorlarmış yine. en son 5 sene
önce gidip bırakmıştım. oç pgibiyatr çıplak fotoğrafımı mutfağa astığımı
duyunca cinsel sapkınlıkların var demişti. kocan seni iyi gibememiş deyip
vurup kapıyı çıkmıştım. gerçi o olaydan sonra da 1 araba dayak yemiştim
babamdan ama olsun verdiğim ayara değmişti. bir daha gibseler gitmem.
gerçi gibseler giderim..

neyse bu olaylar üzerine 2 gün odadan çıkmadım. eti cin ve topkek


tüketerek yaşadım. soran da olmadı oğlum aç mısın susuz musun? diye.
annem bir kere geldi oğlum karnının durumu nasıl? diye. cappy içiyorum
anne kapat kapıyı dedim. lafı gediğine oturttum oh olsun.. zulam bitince
babama durumu bildirmek için aşağı kata indim. dedim baba eti cinlerim
bitmiş. alırız amk alırız sesin çıkmasın yeter ki diyor.. çok fena
ağlamaklı oldum. üvey evlat muamelesi görmekten bıktım artık dedim. adam
ol o zaman diyor oç.. annemin 2004 kemer tatilindeki bikinili
fotoğraflarını apartmanın girişine yeniden yapıştırıyım da görsün amcık.
gerçi önceki yaptığımda kolumu kırmıştı ama olsun en azından o zaman
ilgilenen oluyordu. hemşireler falan bu kez etekli olur belki.
şimdilik o planı sonraya bıraktım. neyse anlatmaya devam ediyim.. şükran
teyze geldi kızıyla geçen öğlen oturmasına. sesleri duydum aşağıdan. kızı
benim yaşlarımda ben 7 ye giderken 2. sınıftaydı yanlış hatırlamıyorsam.
ben de ortalığı kolaçan ediyim biraz da dolaptan mandalina çalıyım diye
indim aşağıya. babam ayısı da çarşıda.. neyse doldurdum zulayı geçerken
sesimi duymuşlar. annem seslendi girdim odaya. bir merhaba desene şükran
teyzengile diyor. şükran teyze nasılsın? dedi. şükran teyze camları
silerken dikkat edin eteğiniz sıyrılıyor dedim. kadın nedense çok
bozuldu.. kızı da mal mal bakıyor. annem defol diye bağırdı. zaten bu
olaydan sonra tamamen karar verdim fotoğraf planını hayata geçirmeye.

o sırada kız kardeşim de okula hazırlanıyor. 5 e gidiyor kardeşim büyüdü


artık, gelişiyor uzuvları.. ama nedense göğüsleri hala büyümedi. gittim
dedim merve dedim senin göğüslerin çok küçük. abi git benle uğraşma
diyor.. bir etek giymiş nerdeyse ayakkabasına kadar. kızım çek biraz şu
eteği bu ne hal? başıma bela mı olacan? dedim. abi sen nasıl bir insansın
utanıyorum senden diyor. herkes deli diyormuş arkamdan.. bak dedim
verdiğim öğütlerin değerini ilerde anlıycaksın. daracık amını elin
apaçilerine gibtirtmem senin dedim. anneme bağırdım dedim anne bu kızın
eteğinin hali ne? çeksin biraz yukarı sınıfındaki erkekler insan değil
mi? dedim. ay bu çocuk öldürecek beni salim bir gelseydi salim diyor.
babama güveniyor amk. nedense kadınlar kendilerini bozan erkeklere
gereğinden fazla güveniyorlar. ben olsam babamı aldatırdım.

geçtim üst katın dış kapısının önüne beklemeye başladım. merve nin
okuldan çıkış saatine daha 3 saat vardı ama bir umut bekleyim dedim yine
de. o sırada babam geldi köselesinin sesi 1 km den duyuluyor ayının. ben
de dikkat çekmek için öksürme numarası yaptım. böyle zeki taraflarım
vardır. akıllı numaralarla insanları ağıma düşürürüm. neyse oğlum dedi
orda mısın? evet gelsene dedim. iyi niyetli tavrımdan cesaret almış
olacak ki napıyorsun burda üşütme geç içeri dedi. kız kardeşimi
bekliyorum baba dedim. aferin oğlum hep düşün kardeşini böyle, saçma
sapan konuşma bida tamam mı? dedi, alnımı öptü. çok duygulandım lan. niye
itlik yapıyorum pamuk gibi adama? dedim. tamam baba dedim hep koruycam
kolluycam onu. aferin oğlum onun geleceği çok önemli bizim için dedi. ben
de samimiyetten yüz buldum biraz açıkçası ''evet baba. biliyor musun
bence ileride çok sexy bir kız olacak. erkekler peşinden koşar valla hep
* '' dedim. dirseğini ağzıma geçirdi dişim kırılıyordu amk. gibtir git
gözüm görmesin seni dedi.

not: ben babam olsam şükran teyzeyi taciz ederdim.

bu olay üzerine biraz düşündüm ve patates sevdiğime karar verdim. durum


buyken hiçbir şey yapmadan oturmak beni rahatsız ediyordu. bizimkilere
görünmeden evden çıktım ve şükran teyzelerin kapısını çaldım. mehmet amca
açtı kapıyı.. niyetimi belli etmemek için patatesiniz var mı? dedim.
böyle cinliklerim vardır benim. akıllı yanlarımı insanlara hissettirmeden
kullanırım. annen mi istiyor evladım? dedi. sanane benim annemden oç
dedim hamle yapmasına izin vermeden uzaklaştım. kapıyı kapatıp kitledim.
fakat bu olay beni çok sinirlendirmişti. kız kardeşimin profilinden elayı
bulup facebooktan onu dürttüm de neyseki biraz sinirim geçti. umarım
mehmet amcayla bir daha karşılaşmayız.

not: mehmet amcam annemle niye bu kadar ilgili?

ertesi gün kız kardeşimin sınıf arkadaşı yelizin annesi geldi bize.
duydum benim hakkım da konuşuyorlardı. yahu bu kadının benle ne alakası
var? diye düşündüm ve alt kata inip yakından dinlemeye karar verdim.
mesele şuymuş dinleyince siz de güleceksiniz; neymiş efendim neden
yelizin facebook duvarına terbiyesiz videolar atıyomuşum. terbiyesiz
video dediği de redtube dan çözünürlüğü iyi bir gay ferresi. doğum
günüydü kızın düşündük kötülük mü ettik? neyse ezik annem binbir özür
diliyor, dil döküyor falan. bence annem bunları kadının kocasından
hoşlandığı için yapıyor. kadının kocası var mı bilmiyorum ama varsa kesin
hoşlanıyordur annem. en son kadın hakkımda akli dengesi bozuk mu? falan
diyecek oldu daldım içeri. benim evime neden etek giymeden geliyorsunuz?
dedim. cevap hakkı tanımadan koşarak çıktım odama ve bir süre ağladım.

not: kadının kocası olsam şükran mehmet amcayı ellerdim.

olayın akşamında merve odama çıktı. kapı kitliydi tabi giremedi içeri..
böyle hınzırlıklarım vardır insanları tuzağıma düşürürüm. abi aç kapıyı
diye bağırdı. fakat ona sütyen takmayan hiçbir kadının odama
giremeyeceğini uygun bir dille belirttim. abi aç kapıyı diye bağırınca
uyuyan babamı uyandıracağından korkup aldım içeri. abi neden
arkadaşlarımı faceden ekliyosun? duvarlarına neden kötü şeyler atıyosun?
dedi. daha çocuk olduğundan bu tip şeylerin önemini anlamayacağının
farkındaydım. konuyu değiştirmek için biraz mitoz bölünmeden ve üslü
sayılardan bahsetmeye çalıştım. fakat merve ısrarcı oldu ve aynı soruları
birdaha sıraladı. merve bence göründüğünden daha olgun bir çocuk. yine de
konuyu değiştirmek için çakmağın kibritten daha sonra bulunduğundan
bahsettim. of senle uğraşılmaz gibilerinden bir laf edip uzaklaştı. merve
zeki bir kız olsa da unutmamalı ki ben onun abisiyim ve daha çok görmüş
geçirmişliğim var. bu tip laf cambazlıklarına gelmem. merve gidince
kapıyı yeniden kitleyip babam uyanmadan uyuyo taklidi yapmaya başlamaya
karar verdim.

not: merve olgun bir kız olsa da göğüsleri yeterince büyük değil bence.

ertesi sabah zil sesiyle uyandım. saate baktım daha 9 buçuktu. babam
çoktan işe gitmiş, annem de daha uyanmamıştır diye düşündüm. merve de
öğlenci olduğu için o saatlerde uyuyor çünkü göğüslerinin gelişmesi için
uyku çok önemli. kapıyı ben açmaya karar verdim indim aşağıya. karşımda
turuncu mont giymiş 2 adam vardı. günaydın dediler cevap vermedim. biz
acr güvenlik hizmetlerinden geliyoruz binanızın güvenliği için... bir
şeyler dedi tam hatırlamıyorum. bizim siyasetle işimiz olmaz deyip
kapattım kapıyı. uykudan 1 kere uyanınca bir daha uyuyamıyorum. en iyisi
annemin kalkmasını beklemek ve olayı ona anlatmaktı. başımıza bir şey
gelebilirdi.. annem uyanana kadar merve'nin odasına gidip onu uyurken
izlemeye karar verdim. fakat kapısı kilitliydi. sonra hatırladım 2 yıl
önce odasına girip twilight posterini kilodumun içine sakladığımdan beri
o kapıyı açık tutmuyordu. en iyisi apartmanın deposuna inip kirli
kilotlar napıyor ona bakmaktı. depoya indim ve onları bir süre izledim.
hareketsiz öylece duruyorlardı ve bu biraz can sıkıcıydı. olaya heyecan
katmak için deponun anahtarını kapıcı dairesinin paspasından çalıp
kendimi depoya kitledim. şimdi işler değişmişti..

not: hala bilmiyorlar o poster nerede..

eti cinli kahvaltımı yaptıktan sonra apartmanın önüne çıkmaya karar


verdim. hava güzeldi ve komşu çocukları sokakta top oynuyorlardı.
futboldan pek anlamam ama çocuklar mutlu olsun diye arada onlara
katılıyorum. anneme çaktırmadan gizlice evden çıktım ve apartmanın
çocukları ziya, levent, semih ve ercana katıldım. onlar beni herkesten
çok seviyorlar bence.. bir kere bile oyunlarına almadıklarını görmedim.
neyse kaleye geçtim ve yediğim bir golden dolayı ziya bana tepki
gösterdi. ona büyük ablasının neden türbanlı olduğunu sordum. sanırım
sorumu anlamamış olacak dik dik yüzüme baktı. eşeklik bendeydi ki kafama
takılan bir soruyu 8 yaşında çocuğa soruyorum. duyarlı davranıp 2. kata
firuze teyzelerin dairesine çıktım. kapıyı firuze teyze açtı ve sorumu
bir kez de onun için tekrarladım. defol git oğlum sabah sabah arama
belanı dedi. neden bu kadar sert çıktığını anlamadım? sanırım firuze
teyzenin toplumla iletişime geçme, insanlarla bağ kurma konularında
sıkıntıları var. bir kere ne sabahı saat 12 yi geçmişti.

not: bence babam geceleri firuze teyzeyi düşünüyor.

daha sonra akşama kadar odama çekilip inci sözlükte takıldım. akşam babam
geldi ve yanıma çıkmaya, halimi hatrımı sormaya bile tenezzül etmedi.
buna biraz içerlemiştim açıkçası.. onlar salondayken gizlice merve nin
odasına gittim. kapıyı çaldım, aç kapıyı dedim. ne var? dedi annem
portakal suyu yolladı dedim ve kapıyı açtırdım. böyle zekiliklerim
vardır, insanlara aklımla çalımlar atarım sık sık. merve senle çok ciddi
bir şey konuşmam lazım dedim. söyle abi? dedi bıkkın bir ifadeyle.
vajinanın hala doğduğun günki kadar el değmemiş olmasından rahatsız değil
misin? dedim. vajina ne abi? dedi. bacaklarının arasındaki tatmin
bölgesi. orayı parmaklamalı ve artık kendine bir eş bulma vaktinin
geldiğini anlamalısın dedim. içeri seslendi, babamı çağırdı. ne zamandır
dayak yemiyordum. huurnun evladı anahtarlığıyla vurdu gözüme. siz
yobazsınız, kim istemez kardeşinin kestaneyi çizdirmesini? dedim ve
koşarak odama çıktım. gururum incinmişti.

not: kestane şekerinin şerbeti meniden yapılıyor olabilir.

yaklaşık 15 dakika sonra babam odama çıkıp kapımı tıklattı. önder açıkbaş
nasıl ünlü oldu? diye sordum. cevap veremeyince almadım içeri.
sinirlenmiş olacak ki kendi annesine küfretmeye başladı. insan annesine
küfredebilecek samimiyeti kendinde bulabilmeli bence. bu davranışı hoşuma
gittiğinden aldım içeri. kolumdan tutarak yatağa fırlattı beni. neyse ki
kemeri yoktu ve bu bu kez çok da ağır bir dayak yemeyeceğimin
garantisiydi. bak eşek oğlum biz seninle ilgili bir karar aldık dedi. hiç
tepki vermeden suratına baktım, devam etmesini bekliyordum. perşembe günü
için randevu aldık pgibiyatra gönderiyoruz yeniden seni dedi. dayak
yemeyeceğime sevinsem de pgibiyatr olayı hoşuma gitmemişti. baba dedim
benim pgibiyatrla bir işim yok, bacak bacak üstüne atıp dikkatimi
dağıtıyorlar dedim. kes gideceksin avradını gibtirme dedi.. babamın
avradıma küfretmesi çok sinirlerimi bozuyor çünkü michelle rodriguez
değerli bir kadın. iyi amk dedim gideriz. bu yapıcı yaklaşımım onu
şımartmış olacak ki he adam ol gibilerinden atarlı bir laf etti. tam
kapıya yönelmiş çıkıyordu ki, baba bir şeyi unutmuyor musun? dedim. neyi?
diye sordu. önder açıkbaş soruma hala cevap vermedin dedim. avradıma bir
kez daha küfür etti. işte bu biraz fazla olmuştu..

not: gideceğim pgibiyatrla önder açıkbaş'ın bir alakası olabilir.


dikkatli olmam gerekiyor.

peynirli eticin kalanını yarın anlatmam gerektiğini söylüyor. elayla saat


4 için sözleşmiştik fakat balkona çıkmadı. nazlı halleri hoşuma gidiyor.
yarın anlatmaya devam edicem. iyi ki beni anlayan arkadaşlarım var.

pgibiyatrı ziyaret edeceğim gün sabah erkenden uyandım. bir süre yorganı
bacaklarımın arasına alarak ela'yı hayal ettikten sonra aşağı indim.
babam kahvaltı yapıyordu yalnız başına. günaydın dedi cevap vermedim.
baba kahvaltını neden kendin hazırlıyorsun? dedim. anneni yormak
istemiyorum oğlum dedi. gece verdiği yok, sabah kahvaltıya kalkmıyor
nasıl kadın bu baba? dedim. baktım ters ters bakıyor lafı değiştirmek
için biraz friedrich engels'in ailenin, devletin ve özel mülkiyetin
kökeni eserinden bahsettim. oğlum dedi bak sen kendinin farkında
değilsin. normal değil bu hallerin seninle ilgili yıllardır çok
endişeleniyoruz dedi. bugün ve bundan sonra ferhat beye gitmeyi ihmal
etmiyceksin dedi. o kim? dedim pgibiyatrmış amk. oha amcık ağız pgibiyatr
erkek mi bir de? diye bağırdım çatalı kafama fırlattı. fakat hızla
çekilip çatalın buzdolabına çarpmasını sağladım. böyle zekiliklerim
vardır. insanları beklenmeyen reflekslerimle şaşırtırım. ya baba
pgibiyatr erkekse gitmem, erkekler benden hoşlanıyor, çok rahatsız
oluyorum dedim. avradıma küfretti ve odama gitmemi söyledi. 3. kez
avradıma küfretmesi sinirlerimi bozmuş olsa da canımın yanmaması için
odama çıkmam gerekiyordu. odama çıkıp bizimkilerin uyanmasını bekledim.

not: merve nin memeleri en çok sabah 5-7 arasında gelişiyor bence. o
yüzden uyuması lazım.

odadaki saat 9 buçuğu gösterirken babam evden çıktı. kapı sesinden


anladım. böyle zekiliklerim var, insanlar benim farkında olmadığımı
sandığı hareketleriyle kendilerini ele verirler bana karşı. merdivenleri
parmak ucumda inerek merve nin odasına yöneldim. kapının önünde durdum ve
biraz kapıyı seyrettim. her kapının farklı bir karakteri var bence.
biliyorum ki merve nin kapısı bana karşı boş değil. bir kere gece su
içmeye kalktığımda benle konuşmuştu çünkü. biraz bakıştıktan sonra kapıya
vurdum ve uyanmasını söyledim. hiç ses seda gelmiyordu. mastürbasyon
yapıyor olabileceğini düşünüp duyarlı bir abi olarak onu rahat bırakmam
gerektiğini düşündüm. annemin odasına paldır küldür girip onu dürterek
uyandırdım. ne var? dedi. emek ege ve özgür buzbaş'ın sunumuyla ''spor
gecesi'' hafta içi her akşam 23:45'te ntvspor'da dedim. uyandı ve yüzünü
yıkamaya gitti. ben de o sırada beklerken ne yapacağımı bilemediğimden
enrique iglesias'tan hero parçasını mırıldandım. fakat sözlerini ve
ezgisini bilmediğimi farkettim.

not: annem tuvalete sadece yüzünü yıkamaya girmiyor bence.

annem tuvaletten çıkınca merve'nin uyanıp uynamadığını sordu. odasında


kendini tatmin ediyor dedim. annemin gözleri yuvalarından fırlıycaktı
hemen koştu kapıya vurdu kızım dinleme abini diyor. sanki ona
mastürbasyon yapmasını ben söyledim. her şeyi benden bilmeye bayılırlar.
merve açtı kapıyı ne diyorsun anne sen? falan gibi bir şeyler dedi. nasıl
becerdi bilmiyorum ama annemi mastürbasyon yapmadığına inandırmış ve
kabak benim başıma patladı. merve çok zeki bir kız bence. ben ergenlik
çağlarımda mastürbasyon yaparken hep yakalanırdım. babam bunun sebebinin
''kurtarın beni'' diye çığlık atmam olduğunu söylüyor ama bu konuda
merve'nin kapısının parmağı olabilir bence. merve kalktı ve annemle
kahvaltıyı hazırladılar. biraz çay yudumlamak biraz da merve'nin
göğüslerinin gelişimini gözlemlemek için ben de oturdum masaya. abi ne
bakıyorsun? dedi. muz yer misin? dedim. hayır diyor asdhfjıkewfewf
anlamadı espriyi. merve yeterince zeki olmayabilir.

not: annem merve ve göğüslerini rahat bırakmalı artık.

annem ''bugün pgibiyatra gidicez oğlum 2 gibi hazır ol.'' dedi. 2 de


dilara gönder'in programının başlıycağını eğer izlemessem odamdaki boş
cappy kutularının beni yadırgayacağını söyledim. fakat annem oralı
olmadı. onu kırmak istemediğimden 1 seferlik ferhat beye görünmeyi kabul
ettim. ferhat bey bence benden hoşlanıyor ve bu tüm kargaşanın sebebi bu.
beni biraz daha fazla görebilmek için annem ve babamı kullanıyor. onu
daha önce görmesem de ona karşı aynı duyguları paylaşamayacağım açık.
çünkü pokemon'daki ashten sonra kalbime asla bir erkek almadım. bence bir
erkeğin bir erkekten hoşlanması gaylik gibi bir şey.. arada benim de
kendimi edward norton, cristiano ronaldo, ankaralı yasemin gibi isimlerle
hayal ettiğim olur ama asla bir erkeğe karşı derin duygular beslemem.
ferhat beye bunun yanlışlığından bahsetmeye karar verdim ve saat 2'yi
beklemeye başladım. bu süre zarfında biraz incide takılmak mantıklı
olabilirdi.

not: fight clubın sonundan hiçbir şey anlamamıştım.

saat 2 oldu ve üstümü başımı giyip aşağı indim. annemin kendisine ait bir
arabası olmadığından otobüsle pgibiyatrın kliniğinin bulunduğu caddeye
gittik. otobüste 70 yaşlarında bir amca sürekli bana bakıyordu. ayakta
zor duruyorsun yaşına başına bakmadan neyin peşinde koşuyorsun dedim
sessizce. duyan olmadı tabi. kliniğe girdik oç ferhat bizi 15 dakika
bekletti. bir görüşme yapıyormuş.. artık ferhat'ın bana duyduğu hislerin
gerçekliğine kesin inanıyordum ama ben onla ilgili ne düşünüyordum? bu
biraz kafamı karıştırıyordu. sanırım onla ilgili kararımı tipini görünce
karar verecektim.o sırada sekreterle hanımla sohbet ettik biraz. bana
nasıl olduğumu sordu ben de kız kardeşim merve nin göğüslerinin
kendisinin göğüslerinden daha küçük olduğunu belirttim. cevap vermek
istemedi.. ama yapabileceğim bir şey yoktu gerçek bu. neyseki ferhat'ın
işi bitti ve bizi içeriye çağırdı. acaba nasıl biriydi? ondan
hoşlanabilecek miydim? tüm bunlar kafamdan geçerken heyecanla odasının
kapısına doğru yöneldim.

not: sekreterin şükran teyzeyle bir alakası olabilir bence.

içeri girdiğimde ferhatın beklediğim kadar yakışıklı olmadığını gördüm.


nedenini anlayamasam da buna biraz üzüldüm. ferhat gözlerimin dolduğunu
görünce nedenini sordu. lafı değiştirmek için okan bayülgen'in sistem
karşıtı durup da nasıl sistemin göbeğinde yer aldığından bahsettim.
anlamsızca gülümsedi ve annemin odadan çıkmasını istedi. başbaşa kalmamız
için elinden geleni yapmıştı. fakat onla olamayacağımızı uygun bir dille
belirtmem gerekiyordu. bana biraz kendinden bahset deyince bunu fırsat
bildim ve gay olmadığımı belirttim. yine gülümsedi.. bu adamda bir şeyler
vardı. şükran teyze ya da mehmet amcayla bir ilgisi olabileceğini
düşündüm. fakat ciddi olmam gerekiyordu. karşımda bir bilim insanı vardı.
kardeşimin 12 yaşına gelmiş olmasına rağmen göğüslerinin neden
gelişmediğini sordum. bunu neden merak ettiğimi sorunca ömer çelakılın
saçlarından söz ederek lafı karıştırdım. bildiğiniz gibi arada böyle
zekiliklerim vardır. daha sonra doktor çok ileri gitti. annenle ilgili ne
düşünüyorsun? diye sorunca sanane annemden oç dedim ve kapıyı çarpıp
koşarak uzaklaştım. salak annem arkamdan bağırarak koşturmaya başladı.
ilişkilerinin açık vermesinden rahatsız olmuş olmalı. ben de diyorum
babamın tokmakladığı yok yanan amını nasıl serinletiyor bu kadın?

not: babam ömer çelakıl'a boş değil.

o caddede bir park var gittim orda bir banka oturdum. annem peşimden
geldi hemen. noldu evladım? dedim. şefkatli tavrından cesaret bulup anne
madem bir ilişkin var neden bana bahsetmiyorsun? böyle şeyler tabi
olucak, amın var, alımlısın dedim. sokağın ortasında rezillik çıkarttırma
bana yürü eve diyor. merak etme annecim benim için önemli olan senin
yalan söylememen dedim. sevecen tavrım onu rahatlatmış olmalı ki hiç
cevap vermedi. eve gidene kadar konuşmadı. eve gidince sanırım
pgibiyatrdan kaçtığımı babama anlatmış. emektar oklavayla çıktı yukarı
oç. hayır oklava, sopa, levye türü bir şey kullanmasa da dövebiliyor
zaten beni. neden desteğe ihtiyaç duyuyor anlamıyorum. aç kapıyı dedi
prensip gereği kuala lumpur'un nerenin başkenti olduğunu sordum. aç
kapıyı gibtirme kafanı diye bağırdı. fakat taviz veremezdim. hep böyle
yapıyor amk sorumu cevaplamadan odaya girmeye çalışıyor. hala
prensiplerime, ritüellerime saygı duymuyor. senin ecdanını gibiyim deyip
uzaklaştı. insanın kendi ecdadına küfredebilmesi takdir edilesi bir
durum. bu yüzden 1 saniye kapıyı açsam mı diye düşündüm fakat dayak
yemeyi göze alamazdım.

not: babamın arabasındaki levyeden annemin haberi var mı acaba?

yeterli eti cinim ve cappy'm olduğundan odadan çıkmak ve dayak yemek


zorunda değildim. sabaha kadar incide takıldıktan sonra sabah 5 gibi
merve'nin oda kapısının yanına gittim. halini hatrını sordum fakat cevap
vermedi. bu evde herkes bana karşı zaten.. kapıyı sessizce tıklattım.
merve uyuyordu sanırım. sabah 5'te mastürbasyon yapamayacağına emin
olduğumdan ısrarcı oldum ve uyanması için yaklaşık 10 dakika kapıyı
vurmaya devam ettim. neyse ki babam ayısı uyanmadı. merve açtı kapıyı
günaydın demeden defol dedi. bu kıza ben naptım da bana böyle davranıyor
anlamadım. herkesten çok onu düşünüyorum oysa. kırmızı ojelerini alabilir
miyim? dedim napacaksın? diyor amk. oje napılır arkaüme sokucam dedim
içimden. fakat dıştan söylemedim çünkü merve böyle kötü ifadelerden
etkileniyor. neyse bir an önce ojeyi vermesi gerektiğini yoksa
gitmeyeceğimi söyleyince çaresiz ojeyi getirdi. mehmet coşkundenizi hiç
yatağında hayal ediyor musun? diye sordum ve cevabını beklemeden
uzaklaştım. sanırım cevap da vermek istemiyordu. odama çıkıp kırmızı
ojelerle burun deliklerimi boyadıktan sonra biraz uyumaya çalıştım.
başlarda burnumu biraz rahatsız ediyor ama o halde uyuyunca uykumu daha
iyi aldığımı hissediyorum.

not: ela, mehmet coşkundeniz'e vermezdi bence.

sabah erken kalkıp duşa girdim. duşta aklıma ela geldi ve ne zamandır
görüşmediğimizi farkettim. uyanınca her zamanki gibi annemin çiçekli
bornozunu aldım ve elaların kapısını çaldım. kapıyı yine oç mehmet amca
açtı. neden ben gelince kapıyı hep bu herif açıyor anlamıyorum. oğlum bu
ne hal? dedi. ıslak bedenimi annemin çiçekli bornozunun sarmasından keyif
aldığımı söyledim ve ela evde mi? diye sordum. napacaksın ela'yı? dedi.
niyetimi yanlış anlamaması için tiger woods'un bir golften bu kadar
parayı nasıl kırdığını merak ettiğimi ve bunu ela'yla tartışmak
istediğimi belirttim. böyle zekiliklerim vardır. lafı bir anda istediğim
yere çeker, karşı tarafı şaşırtırım. ela yok evde oğlum sen de git üstüne
başına adam akıllı şeyler giy dedi. sanırım mehmet amca beni pek
sevmiyor. hep ters bana karşı davranışları.. neyse ona karşı olgun
davranmaya karar verdim ve eve girdim. annem ve merve kahvaltı
yapıyorlardı. yanlarına gidip merve'ye siyah kilotlu çorabın çok
yakıştığını söyledim. annem allah senin cezanı versin bu ne kılık? diye
bağırdı. amk sanki ilk defa görüyor. her defasında ne bu aşırı tepki..
merve ile bir an göz göze geldik, fakat gözlerini kaçırdı. fakat önce
üstümü değiştirmem gerekiyordu. sıra ona da gelecekti.

not: duşta bazen mehmet amcayı düşünüyorum.

akşama kadar odamda incide takıldım. akşam olunca babam geldi. odamdan
hiç çıkmadım çünkü bu ara bana karşı sinirli pgibiyatra gitmediğimden
dolayı. bu yüzden merve gelene kadar odamdan çıkmadım. kapı sesini
duyunca fırladım hemen karşıladım kardeşimi. her zamanki gibi kezban
eteği ve boğazına kadar ilikli okul gömleği üzerindeydi. hayır
anlamıyorum 12 yaşına gelmişsin artık çocuk da değilsin. insan neden
göğüslerini sergilemez? bacaklarının dolgunluğuyla sınıf erkeklerinin
dikkatini çekmez? güzel de kız. neden böyle davrandığını anlamıyorum.
yemeğini yemeden babamın salonda olmasını fırsat bilip merve'yi yanıma
çağırdım. bacak aranı tıraşlıyor musun? diye sordum. abi bak çağırırım
babamı diyor. beni böyle tehdit edince çok sinirlendim ve babamın da
duyabileceği tonda bir yüksek sesle sen ne biçim insansın? bir kadın
kendini bozacak erkeğe bedenini hazırlamaz mı? hadi beni eziyorsun, amını
ıslatacak adama da mı saygın yok? dedim. genel anlamda tutarlı ve
bilinçli bir insan olsam da arada böyle fevri çıkışlarım oluyor. babam
muallaksi fırladı salondan ''öldürücem bu çocuğu kaçarı yok.'' diye
üzerime gelmeye başladı. yumruğu yeyince kafamı duvara vurdum. sen nasıl
insansın baba? insan bu kadar mı ilgisiz olur evladının sevgi, arkaüne,
göğüslerine? dedim. mutfağa bıçağa sarılmaya koştu. durumun
ciddileştiğini farkedince hemen odama çıktım ve kapıyı kilitledim. yerli
yersiz sinirleniyor iyice yaşlandı artık bu adam amk.

not: merve bazen evin içinde şortla geziyor.

ertesi gün annemin gün arkadaşı hatice teyze bizdeydi. eteği dizinin 2
karış altında olduğundan sadece ayakları ve ayak bileği görünüyor hep. ve
bu onu çok çekici yapıyor bence.. bunu kendisine de söylemek için aşağı
indim. salona girince annem yüzünü astı, hatice teyze nasılsın oğlum?
dedi. konuya hemen giriş yapıp düzeysiz görünmemek için üniversitedeki
kızının nasıl olduğunu sordum. çok iyi sağol dedi. tutamadım kendimi
üniversite ortamı da iyidir haaaa deyip pis pis gülümsedim. annem gitmemi
işaret edince kafamdaki konuya sonra giriş yapmaya karar verdim. hınzır
bir adamım açıkçası.. biraz zeki olduğumdan kafamdan çok fazla düşünce
geçiyor ve söylemeden edemiyorum çoğu zaman. bu tespitlerim gelen
misafirleri/arkadaşları/akrabaları memnun etse de sebebini anlayamadığım
bir şekilde ailem çok rahatsız oluyor.o da onların bana karşı
besledikleri ön yargı ve kin duygusuyla alakalı sanırım. neyse o gün
kafamda daha önemli bir mesele vardı ve bu annemle konuşulacak dert
değildi. o yüzden dolaptan biraz mandalina çalıp odama çekilmeli, babamı
beklemeliydim. mandalinaları zulaladıktan sonra zaman geçirmek için biraz
inci'ye girdim.

not: hatice teyzenin kızı ferhat'ın eski sevgilisi galiba.

inci'de ateistlere dinci gibi görünüp, dincilere ateist gibi görünüp


yaklaşık 38 kavgaya karıştıktan sonra babamın sesini duydum. apar topar
inip baba ciddi bir meselem var konuşmamız lazım dedim. senin ne ciddi
meselen olur lan puşt? gibi seviyesiz bir cevap verdi. şu adam 2 dakika
insan olamıyor. ayaküstü olmaz gel benim odamda konuşalım dedim. odam
kilot koktuğundan gelmek istemedi ve salona yöneldik. bak baba dedim,
aramızda hır da çıksa, kavga da olsa sen benim babamsın. seni severim..
dedim. ee? dedi yine gibik bir ifadeyle. adam tam bir oç. hayır
babaannemi tanımasam haksızlık mı ediyorum lan acaba? diyecem ama eminim
amk tam bir oç. bak baba dedim kulaklarını iyi aç şimdi söyleyeceklerimi
iyi dinle.. dinliyorum oğlum dedi. beni çok rahatsız eden bir mevzu var
dedim. he söyle söyleyeceksen diyor oç. baba dedim dün gazete okuyordum
selena gomez adlı bir kızın fotoğrafı vardı. kız 11 yaşında ünlü olmuş ve
o zaman da gayet sexymiş. benim kardeşim 12 yaşında ne zaman sütyen
giyecek bu çocuk baba? gözüme uyku girmiyor dedim. tam ''girmiyor''
derken elindeki çayı üzerime fırlattı oç. yandı her yerim amk.. gibiyim
senin gibi babayı artık dövemezsin beni dedim ve tokadını savurup odama
çıktım. göğüs bölgem çok acıyordu amk.. zaten bu babamın 2 şeyle derdi
var. biri ben diğeri de kız kardeşimin göğüsleri. hasta oç 2 dakika
mantıklı olamıyor.

not: kız kardeşim inci sözlüğü biliyor mu acaba?

sabah kalktım ve 2. kata, firuze teyzelere indim. mevsimler nasıl oluşur?


diye sordum, cevap veremedi. çabuk pakize suda soruyor mevsimler nasıl
oluşur? dedim. oğlum git sabah sabah diyor.. manyak mıdır nedir amk.
insan gibi bir şey soruyoruz neyin havasındasın? şükran teyze kocanla
yatıyor diye sinirliysen git hıncını ondan al bana niye patlıyorsun?
neyse indim bahçeye baktım ziyalar yok tekrar yukarı çıktım. bahçe dışına
tek başıma çıkmama ailem pek sıcak bakmıyor. beni düşünerek böyle
söylediklerini bildiğimden ben de pek diretmiyorum bu konuda. neyse odama
çıkınca eti cinlerimin bittiğini farkettim ve babamı uyandırmaya karar
verdim. ''salim kalk bak kaç oldu.'' dedim belki annem sanır da hemen
uyanır diye. arada böyle zekiliklerim vardır. insanları aklımın
labirentine sokar, orada kaybolmalarını sağlarım. baktım uyanmıyor
kelinden öptüm ve baba uyan eti cinlerim bitmiş dedim. bu kez açtı
gözlerini ne var oğlum? diyor. 40 kere mi söyleyecez bir şeyi amk. eti
cinlerim bitmiş baba kalk al da gel dedim. hamalın mıyım lan oç? bu saat
ne? 7 buçukta adam mı kaldırılır? diyor. amk bütün derdi benle
muallaknin. mutlu olmayım diye elinden geleni yapıyor.

not: mehmet amca firuze teyzeye neden bu kadar soğuk bir türlü
anlamıyorum.

neyse gittim odama merve'nin sınıf arkadaşlarının facebook profillerine


baktım. ne paylaştılarsa beğenip, duvarlarına sinan erdem spor salonunun
fotoğraflarını attım. biraz da incide hassas konularda provakatif
başlıklar açıp ilgiyi üzerime çektikten sonra merve'yi uyandırmaya
gittim. kapıya hiç yüz vermedim ki tavrımı anlasın. yaklaşık 10 dakika
tıklattım açmadı bu kez. göğüslerinin en çok günün bu saatlerinde
geliştiğini bildiğimden fazla üstelemedim ve ne zamandır üzerinde
çalıştığım bir fikri eyleme geçirme kararı aldım. yerel disk (c:)>
windows > help > mui klasöründe sakladığım annemin 2004 kemer tatili
fotoğraflarını yazıcıdan çıkarttım. normal fotoğrafları cama, bikinili
olanları apartmanın girişine astım. amk 3. kattaki adını hatırlayamadığım
oç geldi tam o sırada. oğlum napıyorsun sen? bunlar ne? annen mi o? falan
gibilerinden birkaç laf etti. sanane annemden ne biçim konuşuyon oç dedim
ve hızla uzaklaştım. o gittikten 5 dakika sonra inip kontrol ettim
resimler yerlerinde duruyordu. konuşacağı lafı seçemeyen bir adam olsa da
emeğe saygısı varmış, takdir ettim. neyse aşağıyı kontrol ettikten sonra
odama çıkıp bir cappy açtım ve olacakları beklemeye başladım. fakat oç
babam eti cinlerimi almadığından karnım çok açtı. aşağı odaya inip bu
sefer annemi uyandırmak mantıklı olabilirdi. ''anne irfan değirmenci ile
günaydın türkiye'ye sormak istediğin bir soru var mı?'' dedim, sesi
çıkmadı. amk bu evde niye kimse adamdan saymıyor beni.

not: irfan değirmenci annemin bir arkadaşının sınıf arkadaşıymış.

neyse ki yarım saat sonra annem kalktı da bir şeyler hazırladı. çok nadir
onlarla aynı sofraya otururum ama bu kez çok açtım yapacak bir şey yoktu.
kahvaltıdan sonra odama çıkıp saba tümer'in bugünki konuklarını merak
etmeye başladım. tadı çıksın diye 15 dakika tv yi açmadım ama en sonunda
dayanamadım. tv sıktıktan sonra youtube'a girip enrique iglesias'ın hero
klibinin url sini ezberledim. ben ezberimi pekiştirmeye çalışırken
kapımız çalındı. koştum ben açtım gelen oç 1. katmış. unuttum adını
muazzez mi ayşe mi ne öyle bir ismi vardı kadının. oğlum annen evde mi?
dedi. normalde bu tip soruları hoş karşılamam ama sabır gösterip noldu?
diye sordum. o resimleri kaldırdım da sen asmışsın belli ki, annenle
konuşmam gerekiyor dedi. ayıp zeliha teyze bu saatte insan rahatsız
edilir mi? deyip kapıyı kapatmaya yeltendim. ama annem sanırım duymuş
konuştuklarımızı ne resimleri, ne oldu? diye yanımıza geldi. ben olayın
nereye varacağını anlamıştım. böyle zekiliklerim vardır. geleceği
insanlardan önce öngörüp ona göre tedbirimi alırım. buna çok şaşırırlar.
odama sıvıştıktan sonra annemin bana bağırdığını duydum ama ne dediği
anlaşılmıyordu. şimdi bir de 1. kattaki kadın çıktı amk. ona ne yaptım? o
niye şimdi kuyumu kazmaya çalışıyor? anlamış değilim. sesten babamın
uyanması an meselesiydi. merve uyanmazdı herhalde çünkü göğüsleri
gelişiyordu.
not: i can be your herooooooo, baabbbbyyyyyyyy

babam uyandı ve olayı duyar duymaz merdivenleri ikişer ikişer çıkarak


odama geldi. adama kilo verdiricem amk.. lan şerefsiz, lan ahlaksız yine
mi yaptın lan? seni bela mı gönderdi allah lan? falan gibi 1-2 laf ederek
yumruğu suratıma yerleştirdi. kapıyı kitlemeyi akıl edemeyen beynimi
gibiyim. yerde 1-2 dakika tekmeledikten sonra kündeye geçip 3 puan da
oradan çıkardı. baba sessiz ol merve'nin göğüsleri büyüyüor dedim ama
dinleyen kim amk. verdi veriştirdi.. annem geldi de ayırdı allahtan.
durum bu kez ağırdı biraz.. sol gözümü açamıyordum bu babam tam bir oç.
ben uyardım amk yaparım dedim anlamadınız. sinyallerini vermiştim bunun.
kalk dedi gibtir olup gidiyorsun bu evden. gibtir falan ne biçim
konuşuyon baba? deyip konuyu dağıtmaya çalıştım. arada böyle zekiliklerim
vardır. beklenmeyen anda beklenmeyen tepkiler vererek karşıdakinin
beynini ikileme düşürür, durumdan faydalanırım. fakat bu kez işe
yaramadı. kalk gidiyorsun falan dedi tutuyor kolumdan oç. eti cin
almassan gitmem deyip dışarıda kalacağım sürenin erzağını garanti almaya
çalıştım fakat eticinini giberim diye karşılık verdi. kolumdan tuttu
apartman bahçesinin dış kapısına kadar sürükledi oç millet bize bakıyor.
o sırada millet beni teorik devrimci sansın da rezil olmayım diye
''baskılar bizi yıldıramaz.'' sloganı attım. dediğim gibi böyle
zekiliklerim vardır. insanlara durumun aslında göründüğü gibi olmadığını
anlatıp onların kafalarını karıştırırım. bu onları şaşırtır. babam bahçe
kapısını da kapattı. bu kez gelmeyeceksin bir daha dedi. çok duyduk amk
haziranın ortasında merve duş alırken banyo kapısını kırdım diye de
atmıştı evden. yer miyiz biz? yemeyiz. geçiririm 1 gün bahçede nolacak
amk dedim. tek sorun eti cin yetersizliğiydi.

not: ela teorik devrimcilerden hoşlanıyorsa bu iş ekmeğime yağ sürdü.

günü bahçede geçireceğim belliydi. babamın siniri kolay kolay geçecek


gibi görünmüyordu. durumu kabullenip merdivenlerin başında beklemeye
başladım. 1-2 saat sonra ela geçti önümden. merhaba ela dedim, noldu
napıyorsun burda? dedi. bu konu onurumu incittiğinden spiritüalizmin ve
ona inanan insanların gereksizliğinden bahsederek konuyu dağıttım.
bilirsiniz vardır böyle zekiliklerim. ben anlamıyorum seni dedi arkasını
döndü ve yürümeye devam etti. arkasından fatih ürek ve sahrap soysal
hafta içi her gün “8 numarada şenlik var!” diyor… tv8 diye bağırdım. ses
etmedi.. yukarı çıkmaya cesaret edemiyordum. bugünlük biraz beklemeli
babamın sinirinin geçmesini beklemeliydim. firuze teyze geldi al oğlum
çorba yaptım sana da getirdim dedi. eti cin var mı? diye sordum yokmuş.
tamam teşekkür ederim firuze teyze dedim. hah oğlum şöyle konuşsan herkes
çok sever seni diyor, yüz buldu oç. yine de kabalık etmeyip konuyu
değiştirmeye çalıştım. mustafa karadeniz yıllardır bıkmadı di mi saçma
sapan kamera şakaları yapmaktan? dedim, cevap vermedi. fakat gitmesi
gerektiğini anlamıştı. ben de çorbaya yumuldum. bitirince de kapısının
önüne bıraktım tepsiyi.

not: mustafa karadeniz'in orta dişi çürük.

öğlene doğru hava biraz ısındı da işim kolaylaştı amk. oç babamdan ses
seda yok.. gelse almaya çalışsa gönlümü affederim ha, kızgınlığım da
geçti. ama cesaret edemiyor olabileceğini düşünüp akşamı beklemeyi tercih
ettim. bir baktım merve geliyor, okul kıyafetleriyle. saat de öğlen
olduğuna göre kesin okula gidiyor bu dedim. böyle zekiliklerim vardır.
ilk bakışta görülemeyecek şeyleri herkesden önce farkeder, ona göre
pozisyon alırım. neyse baktım etek yine bileklere kadar amk.. merve sizin
okulun çıkışında jöleli dik saçlı yakışıklı çocuklar bekliyor mu? dedim.
yok abi dedi.. oha amk nasıl okul ora? bir ara gelip hocalarınla ve
nöbetçi öğrenciyle görüşmem lazım dedim. niye beklesinler abi? ne
diyorsun sen? falan dedi amk gerizekalı bu kız bir gibten çakmıyor. bak
dedim eğer öyle çocuklarla karşılaşırsan onlara taqıl hayatını yaşa xd
dedim. xd ne abi diyor sonra bana mal derler. şunu arkaürsünler doktora
amk. mağarada yaşıyor sanki.. lafın bir yere varmayacağını anladığımdan
konuyu bağlamak için sporda şiddet yasasından rahatsız mısın? dedim. off
abi gidiyorum ben dedi. farkında olmadan tartışmayı istedğim noktaya
getirdim. böyle zekiliklerim vardır.

not: nöbetçi öğrenci ile aziz yıldırım tanışıyorlar... eminim.

1. katın bankacı büyük kızı indi merdivenlerden. baktım fular takmış.


edit: imla dedim bir gib anlamadı amk. ironiden anlamayan nesle aşina
değilim dedim, hala takmadı amk yürümeye devam ediyor. bugün de herkes
garip diye düşünmeye başladım içimden. oturmuş önder açıkbaş'ın nasıl
ünlü olduğunu düşünürken şükran teyze'nin salon camlarını silmekte
olduğunu farkettim. seslenmeden dikkatini çekmeli, cool görünmeliydim.
çocukluğumdan beri üzerinde çalıştığım ankaralı yasemin dans figürlerini
sergilemeye başladım. böyle zekiliklerim vardır bildiğiniz gibi.
dikkatini çekmeyi başarmıştım. oğlum napıyorsun, açlığın var mı? dedi.
anne şefkati göstererek bacaklarını izlememe engel olamassın dedim. girdi
içeri.. hepten sıkılmaya başlamıştım amk. babamdan da ses seda yok. bari
1. kata çıkıyım da eti cin'i var mı soruyum dedim. babamın msn'den
görüştüğünü kadın açtı kapıyı.. eti cininiz var mı dedim? bir şaşırdı,
yok dedi. babama söyleseniz de beni eve alsa keşke, sizi dinler dedim.
oğlum bak git.. annene söylerim söylediklerini, rahatsız etme beni dedi.
annemi karıştırma oç deyip bahçeye kaçtım.

not: 1. kattaki kadın babamı mehmet amcayla aldatıyor olabilir.

neyse amk hava karardı da oç babam daha fazla dayanamayıp indi aşağıya.
utandırmamak için o bir şey söylemeden tamam geliyorum dedim. çıktım
yukarı baktım annem çorba yapmış, yumuldum sofraya. sonra odama çıkıp
inci'ye girdim. birkaç provokatif başlık açıp, biraz illüminatiden
bahsettikten sonra tetrisin başına oturdum. babam geldi o sırada kapıyı
tıklattı. kill bill 3'ün vizyon tarihini sordum, bilemeyince almadım
içeri. ne halin varsa gör amk deyip aşağı indi. onun salona girdiğinden
emin olduktan sonra sessizce aşağı inip merve'nin odasına gittim. kapıya
önder açıkbaş'ın nasıl ünlü olduğunu sordum, cevab veremedi. merve sesimi
duymuş olacak ki açtı kapıyı. buyur abi ne var? dedi. önemli'in facede
paylaştığını gördün mü koptum * dedim. abi önemli de mi ekli sende?
diyerek konuyu değiştirmeye çalıştı. merve hala abisinin kim olduğnu
anlayamamış. yemedim tabiki.. böyle zekiliklerim vardır. benim
silahlarımı bana karşı kullananların cezasını aklımla veririm. önemli'in
babasıyla annem tanışıyor mu? dedim. yok nereden tanışsınlar diyor. bu
annem çok fena kadın. kızı da tembihlemiş amk ağzından laf alınmıyor.

not: illüminati ve önemli'in babası annemin peşinde olabilir.

gittim anneme dedim anne bugün 1. kattaki kadına gittim. ne diller döktü
babamla msnde görüştüklerini sana söylememem için dedim. ne olursa olsun
o benim annem. bilmeye hakkı var.. saçmalama oğlum git başımdan diyor
amk. bu kadın ağır gerizekalı. neyse üstelemeyip yarın alışverişe
gitmemiz lazım anne dedim. niye? dedi. cevap vermemek için bugün ne
giysem'in program müziğini mırıldanmaya başladım. böyle zekiliklerim
vardır. tartışma istemediğim noktalara kayınca aklımla olaya müdahil
olur, işleri yoluna sokarım. neyse yarın gidicem ben gelirsen 1 buçuk
gibi hazır ol dedi. bir şey söylemeden gidiyor görünmemek için ''kim,
kiminle, nerede, ne zaman ve nasıl yakalandı? ünlüler dünyasından çok
özel haberler, flaş gelişmeler, müthiş ayrıntılar! meral kaplan'ın
sunduğu "süper kulüp" pazar 23.30'da fox'ta!'' diye bağırdım ve koşarak
odama çıktım. eti cinim yoktu, inci de sıkıyordu. ben de uykum gelene
kadar oturup rasim ozan kütahyalı'nın ne gibime derman olduğunu düşünmeye
başladım.

not: meral kaplan ve barbaros şansal tanışıyorlar.

eve gittiğimizde merve'nin okuldan geldiğini gördüm. çünkü kapıyı bize o


açtı. nasılsın merve? dedim. iyi abi dedi. bana nasıl olduğumu sormayacak
mısın? dedim. öğrensin böyle şeyleri amk.. kaç yaşına geldi hala adama
hal hatır sormayı bilmiyor. of peki abi nasılsın? dedi neyseki. filistin
gibiyim işte... biraz sürgün, biraz yaralı, hep endişeli. dedim. cevabım
onu etkilemiş olacak ki gözleri doldu, bir yutkundu sanki. arkasını dönüp
gidiyordu ki gergin atmosferi dağıtmak için gel dedim bak sana ne
hediyeler aldım. aman abi istemiyorum diyerek odasına yöneldi. görgüsüz
bu kız.. babamdan korkuyor herhalde. geçen sene doğum gününde merve'ye
sigara tabakası, çakmak ve permatik aldığımdan beri kıza hediye almamı
yasaklamıştı oç. ama duramadım işte.. hemen koşarak kapıyı kapatmasına
izin vermedim ve araya ayağımı koydum. böyle çevikliklerim vardır.
beklenmeyen anda 1-2 adım hızlı atarak insanlardan öne geçerim. dur dedim
hele bir gör hediyeleri.. istemiyorum abi dedi. kızım görgüsüzlük yapma
bakmazsan birkaç sorumu cevaplamak zorundasın deyince aldı içeri. o sıra
kapı bir şey diyecek oldu, daha önemli bir meseleyle meşgul olduğumdan
cevap vermedim. neyse ayşin shoptan aldığım her renkten, her zevkten
hanımlara uygun 8 çeşit sütyeni çıkardım poşetlerinden. abi bunlar ne?
sen nasıl bir manyaksın? diyor amk. benle eddie murphy dublajı gibi
konuşma patlatırım ağzına dedim. abi sanane benim göğsümden, sütyenimden
yeter diye bağırıyor kevaşe. bak dedim her rengi, çeşidi var. seni
düşündük aldık ayıp ediyorsun dedim, bağırmaya başladı. annem ne var
yine? diyerek odaya yönelince kapı çabuk kitlen, kapı hadi, kapı nolur
dedim. oç beni dinlemedi, annem içeri girdi kovdu beni odadan. bu kapı da
ayrı bir alıngan oldu amk. herkes bir garip.. 2 dakika daha önemli
meselemiz vardı cevap veremedik oç neyin tribindesin? herkes bana karşı
zaten. neyse çaresiz odama çıktım.

not: ayşin shoptaki kızla kavga ettiğime de değmedi amk.

akşam incide takılıyordum ki babam bini çıktı yanıma kapıyı tıklattı..


okan mı beyaz mı? diye sordum. ikisinin de amk aç kapıyı dedi. doğru
cevabı verdiğinden açtım kapıyı. lan bu ne hal? diye bağırdı. ne var
halimde? dedim. oğlum delirtme çıkar şunları diyor. taktığım sütyeni
kastediyormuş amk.. bu herifin dar kafalılığı öldürecek beni. baba
merve'ye aldım takmadı, o kadar para verdim. boşa mı gitsin? tasarruf
yapıyorum dedim. tasarrufunu giberim diye bağırınca çıkarmak zorunda
kaldım. tek tek tuvaletleri gezip boşa su akıyor mu? diye kontrol etmeyi
biliyor oç. biz tasarruf yapınca suçlu oluyoruz. takacak ya bana, bahane
arıyor. konuyu değiştirmek için zaman lerzan mutlu'yu ne kadar
değiştirmiş, farkında mısın? diye sordum, giblemedi. böyle zekiliklerim
vardır. aşırı bir tepki aldığımda olayı yumuşatmak için parlak zekamı
devreye sokarım. ters ters bakıyor amk.. sen ne demeye geldin baba?
dedim. demiyorum lan sana bir şey baba da deme bana amk dedi ve çıktı.
oha amk itirafı kest. delirmek üzereydim.. babam kimdi benim amk? bu
konuyu hemen açıklığa kavuşturmalı, incide arkamdan konuşulanları haklı
çıkarmamalıydım.

not: lerzan mutlu annem olabilir.

hemen indim aşağıya sordum anneme. benim babam kim? dedim. mal mal
konuşma git başımdan diyor. babam babam olmadığını iddia ediyor, kim
benim babam cevapla çabuk, yoksa bida odama almam seni dedim. öyle
deyince tırsmış olacak gitti babama sen ne dedin bu çocuğa? diye çıkıştı.
ben biraz uzaklaştım, dayaktan korktuğum için. zaten duydum sonra babam
yakışıksız ifadeler dillendiriyordu hakkımda. bunlardan bir gib
çıkmayacaktı, kendi yöntemlerimle öğrenmeliydim. merve'nin yanına gittim.
kapıyla küs olduğumuzdan ona bir şey söylemedim ve tıklattım. zaten onla
harcayacak zamanım da yoktu. merve açtı kapıyı, ne var? dedi. önce
benimle insan gibi konuşmasını, daha sonra göğüslerinin bir ara
fotoğrafını çekmemiz gerektiğini, bir iş için lazım olduğunu tembihledim.
git abi pff xs gibilerinden bir şey söyleyecek oldu, tuttum saçından.
söyle, geçen saklayıp da söyleyemediğin şey neydi? benim gerçek babam
kim? annem başka kimlere veriyor? dedim. sesi çıkmadı.. söyle çabuk yoksa
nermin'in face profiline yine mesut yar'ın kilo vermeden önceki
hallerinin fotoğraflarını atarım diye tehdit ettim, defol diye karşılık
verdi. bu kız tam bir kevaşe.. artık anlaşılmıştı, aile içinden doğru
cevap gelmeyecekti. bir an önce farklı yollara yönelmeliydim.

not: aradığım sorunun cevabı nermin'de olabilir.

sabaha kadar gözüme uyku girmedi. face'den, twitter'dan ve inci'den


çeşitli duyurular yaptım. babamın kim olduğunu bilenlerin acil bana
ulaşması gerektiğini yazdım. küfürle cevap verenlere gerekli tepkileri
verip evden fırladım. 1. kata indim, yine o kadın çıktı. eşiniz evde mi?
dedim. hayır dedi. oha bu saatte gelmedi mi hala? diye bağırdım. herif
ağır tokmakçı amk evine bile uğramıyor. saçmalama işe gitti dedi. yemedim
tabiki ama onla uğraşamazdım. sizin kocanız benim annemi gibmiş doğru mu?
dedim. ne diyorsun sen defol git falan dedi küfür müfür bir şeyler
saydırdı. dur kapatma kapıyı cevap ver dedim, kapattı huur kapıyı.
annemin tadına varmış biri bu karıya katlanıyor olamaz deyip babamın bu
adam olmadığına karar verdim. karşı komşu firuze teyzenin kapısını
çaldım. eşiniz evde mi? diye sordum.. yok dedi. kocanızı kastediyorum,
evde mi? dedim. yok evladım diye karşılık verdi. firuze teyze belanızı
gibtirmeyin hepinizin eşi mi memur amk saat 8 buçuk deyince, bir
şeylerden korkuyor olmalı ki kapıyı hakaret ederek kapattı. firuze
teyzenin kocası ihtimalini aklımda tutmalıydım. firuze teyze bir şeyler
saklıyor gibiydi. sıra 2. kattaki dairelere gelmişti.

not: 1. kattaki kadının adını hala bilmiyorum.

2. kattakilerden birini tanıyorum da 4 numaraya hiç gitmemiştim. o yüzden


önce tanıdığımdan başlayıp aradaki samimiyeti kullanmaya karar verdim.
kapıyı çaldım, aramızdaki samimiyete olan inancından dolayı açtı kapıyı.
aramızdaki samimiyete güvenerek nassın mehtap teyze görünmüyon? dedim.
beni görmekten şaşırmış olacak ki ters ters baktı. kocanız annemi gibmiş
doğru mu? diye sordum. sorgu tekniğidir bu, annem itiraf etmiş gibi yapıp
lafı alacaktım ağzından. böyle zekiliklerim vardır. insanlara aklımla
küçük oyunlar oynar, keskin zekam karşısında çırpınışlarını izlerim. lafı
değiştirmek için terbiyesizlik yapma oğlum git işine hadi deyip kapıyı
kapattı. bunların hepsi niye böyle davranıyor amk? 1 insan gibi sohbet
edebilen olmaz mı koca apartmanda.. kocasından şüpheleniyor belli ki. bu
ihtimali de cebe koyup 4 numaraya gittim. çaldım kapıyı benim yaşlarımda
bir kız açtı. eşiniz evde mi? dedim. eşim yok benim, neden sordunuz?
dedi. kocanızı kastediyorum hanımefendi, evde mi çabuk diye ısrar ettim.
öğrenciyiz biz söyle ne söyleyeceksen diyor. bir an öğrenci ve kız
olduğunu aklıma getirince çok heyecanlandım ve birkaç saniye aralıksız
bakıştık. fakat benden hoşlanıyor olması, sorgu tekniğimden kaçabileceği
anlsevgi gelmiyordu. babanız annemi bafilemiş doğru mu? dedim, gülüyor
amk. oha bulmuştum galiba.. bu diğerleri gibi kapıyı kapatmamıştı. tabi
bu benden hoşlanıyor olmasından da kaynaklanabilirdi ama gözlerinden
babasını saklamak istediği gerçeğini okudum. bak dedim ayağını denk al,
şahsi meselemizi sonra halledelim dedim ve babasının msn adresini
istedim. uğraşamam senle deyip kapıyı kapattı. nihayet elime gerçekçi
deliller geçmişti. ayrıca behzat ç'deki şule'den sonra ilk kez bir kızın
benden hoşlandığını hissetmiştim. bu da olumlu bir gelişmeydi. neyse
edindiğim bilgileri aklımda tutup 3. kattakileri sorguya çekmek vardı
sırada.

not: mehtap teyze ve erdal beşikçioğlu liseden sınıf arkadaşı olabilir.

3. kattaki sinirli teyze biraz beni korkutsa da kapıyı çalmak


zorundaydım. açtı ne var? dedi. olaya yumuşak girmek için natalie
portman'ın léon'daki halini hatırlıyor musunuz? dedim. anlamadım? evladım
işim var noldu? dedi. acelesi kendini ele veriyordu açıkçası. bu tavrı
şüphelerimi artırmıştı. hanımefendi dalga geçmeyin benle, kocanız nerde?
dedim. napacan kocamı? diyor. aklı sıra lafı değiştirecek oç. kadın biraz
yaşlı olduğundan sorumu dikkatli sordum. muhterem beyefendinin validem
ile vakt-i zamanında izdivaç ettiğini teferrüc ediyorum dedim.
söylediğime cevap vermeyip lafı değiştirmeye çalıştı. annenin haberi var
mı geldiğinden? dedi. sanane annemden oç deyip ondan önce kapıyı ben
kapattım. sonra da açmadı oç. şüpheliler listeme eklenmekten
kurtaramamıştı kocasını... karşı daireye geçtim. kapıyı tıklattım. kapıyı
açan kadına ''oha siz burada mı oturuyordunuz? kapıcı sanıyordum sizi.''
dedim. ne diyorsun sen? falan bir şeyler geveledi. eşiniz evde mi dedim.
yok bana söyle ne söyleyeceksen bebek içeride yalnız dedi. bebek kimden?
diye sorunca biraz sinirlenip kapıyı kapattı. bu millet mal amk. babam
tembihlemiş herhalde hepsine, konuşmayın demiş. bu adam tam bir oç, böyle
bir şeyi benden saklayabileceğini nasıl düşünür? neyse şimdi gitmem
gereken tek bir adres kalmıştı. firuze teyze.. fazla beklemeden bizim
kata çıktım.

not: bebek önder açıkbaş'tan galiba.

bizim kata çıkıp firuze teyzelerin kapısını çaldım. firuze teyze kapıyı
açınca bir şey söylemesine izin vermeden ''haykırmaaaak istiyoruoooğğmmmm
konuşamıyorum'' eserini ilhan irem'in tarzıyla seslendirmeye başladım. bu
daha samimi bir sohbet gerçekleştirmemizi sağlayabilirdi. noldu evladım
yine? dedi. bakın firuze teyze sevişmek doğal bir şey ve insanın bir
ihtiyacı. günümüzde yıldız tilbe bile sevişiyor dedim. oğlum git hiç
sırası değil dedi. ne sırası değil? bu saatte görmeyin siz de şu işi
kardeşim dedim. kapıyı kapatıyordu ki koydum ayağımı araya korkmasını
sağladım. bildiğiniz gibi böyle çevikliklerim ve böyle zekiliklerim
vardır. bu hareketimde iki yeteneğimi bir potada erittim. napıyorsun
oğlum sen? git evine yürü dedi. eşiniz annemi emmiş doğru mu? dedim.
anlamadığım birkaç arapça cümle söyleyerek kapıyı kapattı ve kafamı
karıştırdığını sandı. fakat bu hareketleriyle kendini ele vermiş oldu.
çünkü firuze teyzenin arapça bilme ihtimali çok düşüktü. böyle basit
hamlelerle aklımı karıştırmayacağından şüpheliler listeme kocasını
ekletmekten kaçamadı. yeterli bilgiyi toplamıştım. şimdi eve gidip taylor
swift'in love story şarkısı eşliğinde bir durum değerlendirmesi
yapacaktım. kapıyı çaldım, annem açtı. nereden geliyorsun? diye sordu.
konuyu değiştirmek için defne joy foster öldü 3 gün yas tuttunuz, 30
şehit öldü şimdi neredesiniz? dedim. mal mal baktı, fırsattan istifade
odamın yolunu tuttum.

not: ilhan irem, taylor swift'e kanye west'in yaptığı ayıbı yapmazdı.

harun kolçak posterimi ters çevirip duvara astım. şüphelilerin


isimlerini, yaşlarını, duyabildiğim kadarıyla haftalık sevişme sayılarını
yazdım. o sırada babam geldi, kapıyı tıklattı. gel lan kahvaltı yap dedi.
yeterli eti cinim olduğunu, kapımın önünü derhal terk etmesse
merdivenlerle konuşacağımı, bir daha onu üst kata çıkarmayacağımı
söyledim. öyle deyince korkmuş olacak ki hiçbir şey demeden aşağı indi.
elimdeki delilleri ve düşündüklerimi facebook, twitter, inci'de
paylaştım. msn iletimi ''alem arka olmuş.'' yaptım. insanlardan yardım
istedim. fakat herkes oçlik peşinde olduğu için gerekli küfürleri gerekli
yerlere iletip sosyal ortamdan da umudumu kestim. neden herkes bana karşı
amk bir anlasam... daha sonra kapım çalındı, gelen merveydi. şaşırdım amk
hangi dağda kurt öldü? diye sorup biraz gülümsedim. abi açar mısın
kapıyı? dedi. önce soruma cevap ver dedim. abi aç şu kapıyı diye
bağırınca daha fazla sinirlendirmemek için kapıyı açtım ve hangi dağda
kurt öldü? derken gerçek bir soru sormadığımı, kendisine bir espri
yaptığımı belirttim. yoksa 12 yaşında kız nerden bilsin amk nerde kim
öldü * böyle esprili anlarım vardır. sivri zekamla beklenmedik espriler
yapar, insanları aralıksız güldürürüm. neyse derdin ne merve? sütyensiz
birini odama almadığımı biliyorsun, acele et dedim. bir fotoğraf çıkarıp,
abi bu iğrenç şeyi niye yatağımın altına koydun? dedi. o iğrenç dediği
şeyin david fincher'ın 25 kare tekniği olduğunu ve fight club'ın final
sahnesinde bulunduğunu belirttim. merve iyi kız, hoş kız da cahil biraz
galiba.. bir daha yapma böyle şeyler yeter artık dedi. konuyu değiştirmek
için bu yaşar nuri öztürk saba tümer'e neden bu kadar sinirli? diye
sordum. aklı karışmış olacak ki cevap vermeden çıktı odadan. ben de işime
bakmaya devam ettim.

not: helena bonham carter yaşar nuri öztürk'ten hoşlanıyor. ikisinin de 3


ismi var.

duvardaki yazdıklarıma bakarak bir süre düşündüm. daha sonra benden


hoşlanan öğrenci kızla şükran teyzenin akraba olduklarını farkettim. bu
da firuze teyzenin kocasının benim babam olma ihtimalini
kuvvetlendiriyordu. indim aşağıya annem mutfakta bir şeylerle
uğraşıyordu. anne firuze teyzenin kocasıyla nereden tanışıyorsunuz? dedim
daha mevzuya girmeden. böyle zekiliklerim vardır. konuya farklı bir
yerden girer, karşımdaki insanın aklımın oltasına düşmesini beklerim.
fakat annem git başımdan, uğraşamam gibi basit kelimelerle beni başından
atmaya çalıştı. yemedim tabiki, ama yine de çok üstüne gitmeden lafı
ağzından alıyım diye kim kardashian'ın en küçük kız kardeşinin model
olmak istediğinden bahsettim. yine aynı basitlikte cümlelerle lafı
geçiştirmeye çalışınca kafasını karıştırmak için requim for a dream'in ne
kadar overrated bir film olduğundan bahsettim ona. fakat kadına
işlemiyordu. anlaşılmıştı, çözülmesi için biraz daha zaman vardı. ben de
yukarı çıkıp biraz kafamı dağıtmalı, başka şeylere yoğunlaşmalıydım. bu
kadar düşünmek bana bile fazla gelmişti. inci'ye girip semiha berksoy
ferresi yolla diyene yolluyorum başlığı açtım. pek ilgi görmeyince
twitter'a girip birkaç güldüren şaka yaptım. kimse rtlemeyince face'e
girip liseden arkadaşım pelin'in duvarına halil sezai paracıklıoğlu
senden hoşlanıyor yazdım. 2 dakika sonra kaldırdı gönderimi oç. herkes
bana karşı amk böyle dünyanın necati ateş'ini gibiyim deyip uykuya
dalmaya karar verdim ve yatağa yattım. bir an önce sabah olmasını ve
planlarımı hayata geçirmeyi istiyordum.

not: pelin kim kardashian'ın erkek kardeşine veriyor. eminim...

sabah kalktım erkenden reserved ne demek ola ki amk? diye düşündüm biraz.
daha sonra quentin tarantino'nun adını hatırlayamadığım bir filmine
gönderme olduğuna karar verip işe koyulmayı tercih ettim. merve'nin
odasına inip biraz kapıyla dertleşmek istedim, fakat cevap vermedi oç.
tüm dünya bana karşı birleşmiş amk deyip eticin+cappy i mideye
indirdikten sonra firuze teyzelerin daireye indim. kapıyı tıkladım, açan
olmadı. fakat içerde ayak sesleri vardı amk uyuyor olamazlardı. böyle
zekiliklerim vardır, şeytanı ayrıntıda arar, aklımı kullanarak yerinde
gözlemler yaparım. açmaları için kapıyı daha sert vurmaya başladıktan
sonra firuze teyze açtı kapıyı. bir şey dememe izin vermeden bak çıkacam
söyleyecem artık sizinkilere yeter böyle oğlum, acıyorum ses çıkarmıyorum
dedim. sen kimsin bana acıyorsun firuzan teyze? kocanı çağır dedim. adını
firuzan olarak telaffuz ettim ki onu önemsemiyor gibi bir görüntü verip,
karşımda ezilmesini sağlayım. böyle hınzırlıklarım vardır. kocamı
çağırırsam dayak yersin, git bak dedi. babam değil mi? döver de, sever
de.. karışmayın çağırın dedim. ne diyorsun oğlum sen, çık elimi belada
koyma diyor oç. eğer kocasını çağırmassa zabıta ya da pakize suda'yı
çağıracağımı belirttim. fakat kadın oralı olmadı.. yetmezmiş gibi kapıyı
yüzüme kapattı. oğlunuz büyüyünce önder açıkbaş gibi olacak hepiniz oç
siniz deyip bizim daireye çıktım. konuyu manevi babama açma vakti
gelmişti.

not: reservedla ilgili filmde pakize suda oynuyordu galiba.

kahvaltı masasına oturup bir süre herkesin uyanmasını bekledim. o sırada


abraham lincoln'ün annemle ne ilgisi olabilir? diye düşündüm. neyse ki
ilk uyanan babam oldu. napıyon lan burda? uyumadın mı? dedi. uyuduğumu,
çünkü beynimin en fazla uyurken geliştiğini belirttim. beynini gibiyim
gibilerinden ucuz bir laf etti. bu adamın aklı sıra benle taşak geçmesi
çok sinirlerimi bozuyor. manevi babam olduğunu öğrendikten sonra
bıçaklamayı düşünmüyor değilim. neyse buna daha fazla takılmayıp onu
popülasyon genetiğinin kurucuları ingiliz biyologlar ronald fisher ve
j.b.s. haldane için 1 dakikalık saygı duruşuna davet ettim. giblemedi
oç.. tabi ben hiç bozmadan duygulu bir 1 dakika yaşadıktan sonra konuya
girmeye çalıştım. fakat bu oç döver diye yavaş yavaş bahsetmeliydim
içimdekilerden. ilk insan ademse ya bu kızını gibti, ya da oğulları kız
kardeşlerini? diyerek bir sohbet konusu açmaya çalıştım. sabah sabah
sürünme yine.. diyince olayı mantık boyutundan şiddet boyutuna taşımamak
için lafı uzatmadım. önce sevecen olmalıydım. bak dedim sen de bu yaşıma
kadar büyüttün ettin, aç susuz koymadın eti cinim ekgib olmadı sağol
dedim. ne diyon sen amk? diyor oç hala işin gırgırında. baba, bak hala
baba diyorum sana. sen kim olduğunu söylemedin ama ben gerçek babamı
buldum dedim. ilk başta şaşırdı, sonra zekama şaşırmış olacak ki hafif
gülümsedi. kimmiş? dedi joe biden dedim. oç kahkaha atıyor karşımda. ne
gülüyorsun amk baktım netten ben joe biden türkiye'yi başkan yardımcısı
olmadan önce defalarca ziyaret etmiş dedim. oğlum bak sinirleniyorum,
gibtir git diyor bana muallaknin evladı. hayır dedemi tanımasam manevi
babama böyle söylememem gerektiğini düşünücem. ama biliyorum dedemi,
kesin muallaknin evladı bu. az önce buraya gelip düşünmeye başlayana
kadar firuze teyzenin kocası sanıyordum. o da bafiliyor annemi ama benim
babam o değil, az önce düşününce farkettim dedim. ayağa kalktı bu hiçbir
şey demeden üzerime yürüdü. şiddet çözüm değil, mantıklı ol. joe biden
olmayacak da kim olacak? bunu daha önce düşünmemiş olmam saçma değil mi?
diyecektim saç.. diyebildim. ağzıma burnuma daldı amk. bu kez farklı oldu
biraz. 1 dişim kırıldı, gözüm 10 dakika içinde hafif morlaştı. elmacık
kemiklerim çok acıyordu. vurdukça da kesmedi öncekiler gibi oç. neyse
bıraktı gidiyordu sen benim maddi babam değilsin dövemezsin beni diye
bağırdım. maddi o anlamda kullanılmaz gerizekalı diye yanıt verip odasına
gitti. hmmmm bunu biraz düşünmeliydim.

not: ronald fisher, joe biden'ı duşta seyretmiş.

bir süre burnumdan yere damlayan kanları izleyip kafamda robert downey
jr.'ın sherlock holmes performansını değerlendirdim. annem uyanmış amk o
geldi ne oldu yine? ne bu halin? salim allah belanı versin deyip ağlamaya
başladı. haltları sen yiyorsun, dayağını ben yiyorum anne dedim. ne
yaptın yine gerizekalı? sorusuyla karşılık verdi. joe biden'ın babam
olduğunu manevi babama söylediğimi belirttim. gözlerinden okudum bir
yıllar öncesine gitti.. hiçbir şey demedi, ilk yardım gereçlerini
getirdi. bunların yararı olmayacağını, acil bana merve'nin ojelerinin
lazım olduğunu söyledim, takmadı. benim de kalkıp onları getirecek halim
yoktu açıkçası. her tarafım acıyordu. daha sonra babam oç geldi annemle
sırtladılar beni odama taşıdılar. güya şefkatli görünüp joe biden'ı
aramama, onları terk etmeme engel olacak oç. ama yağma yok.. iyileştikten
sonra ona gününü göstermeye karar verdim. gözlerim dolacak gibi oldu,
kendimi tutmak için youtube'a girip harun kolçak'ın ''gir kanıma''
klibini izledim. biraz daha iyiydim.. biraz kafamı farklı şeylere
odaklamam gerekiyordu yine. zeki insanların da dinlenmeye ihtiyacı
vardır. o yüzden kafamdaki bir diğer önemli soru önder açıkbaş nasıl ünlü
oldu? ya yeniden cevap aramaya çalıştım. kendisinin okan bayülgen ile
eşit iq'da olduğunda bir kez daha karar kıldım ama dediğim gibi bunu
zaten biliyordum. bana daha farklı argümanlar lazımdı.

not: babam oç önder açıkbaş'a kızıyor, sinirini bizden çıkarıyor.

neyse google görsellerden ibrahim erkal fotoğraflarına bakıp


sakinleştikten sonra youtube'a girip mustafa karadeniz kamera şakaları
izledim. artık iyiydim... şimdi joe biden'a ulaşmak lazımdı. twitter'da
kendisini followlayıp birkaç mention attım. facebook duvarıma joe biden
beni bul, konuşmamız gerek yazarak telefon numaramı paylaştım. son olarak
serkan inci'ye pm atıp beni joe biden ile tanıştırmasını rica ettim. bu
ikilinin liseden arkadaş olduğunu düşünürken keşfetmiştim. her tarafım
ağrıdığından aşağı inemezdim. anneme seslenip gelmesini söyledim. gelince
robert plant'in vokalistliğini yaptığı efsane ingiliz rock grubunun
ismini sordum. bilemedi cahil oç... yine de içeri aldım çünkü durum
ciddiydi. annem içeri girince manidar olsun diye youtube'dan metin
ışık'ın lay lay lom eserini açtım. böyle zekiliklerim vardır. yaptığım
eylemlerle insanlara mesajlar verir, onları beynimin labirentlerine davet
ederim. ne diyorsun söyle çabuk? bir ihtiyacın mı var? dedi. anne joe
biden'a acil ulaşmam lazım. telefon numarası vardır sende, versene..
dedim. hiçbir şey demeden çıktı odadan oç. beni peydahlamayı biliyorsun.
o zaman bazı sorulara da cevap vereceksin amk. neyse ben yeteri kadar
zekiydim, kimseye ihtiyacım yoktu. açtım yeniden twitter'ı baktım beni ne
followlamış, ne sorduğuma cevap vermiş. bu beni biraz üzdü. herkesten
sonra onun da bana sırtını dönmesi fazla ağır olmuştu. tavrımı anlasın,
kendine çeki düzen versin diye son kez ''followa follow aqar agaaaaaaa''
yazıp kendisini unfollowladım. baktım facebook'taki çağrıma da cevap
verdiği yok, dikkat çekmek için gönderimin altına ''a tempest of
siblings, business and fame engulf olympic decathlete bruce jenner and
paparazzi fave kim kardashian as their huge hollywood families collide.''
yazdım. hani adam ingilizce biliyor ya.. o açıdan. böyle zekiliklerim
vardır. her bireyi kendi başına, kendi şartlarıyla değerlendirip onları
aklımın kapanına sokarım. inci'deki inboxım da hala boş olduğuna göre
biraz daha beklemem gerektiğine, bu sırada hegel şükran teyze
akrabalığının ne anlama geldiğini düşünebileceğime karar verdim.

not: mustafa karadeniz hegel'i çok komik şakalardı.

sağ dizimdeki, dirseklerimdeki ve elmacık kemiğimin üst kısımlarındaki


morluklara merve'nin daha önce kaçırdığım ojesini sürüp biraz dinlenmeye
çekildim. 2-3 saatlik bir uyku çektikten sonra inci'ye girdim. inboxım
hala boştu. serkan inci'ye sen git hala fakir gibi dilen, bir işimize
yardımcı olma oç yazdıktan sonra balkona çıkıp ela'nın gelmesini
bekledim. bir kere de sözünde dur amk kızı yaralıyız bir de. tam 45
dakika bekletti. ben de daha fazla beklemedim ki tavrımı anlasın. böyle
zekiliklerim vardır. gerekli durumlarda sinirimi beynimin kıvrımlarıyla
harmanlayıp ortaya akıl ürünü, zekice tepkiler çıkartırım. kapım
tıklandı, gelen manevi babammış. steven spielberg mü? david lynch mi?
diye sordum. gibtirme onları bana aç şu kapıyı dedi. bu adamda gelişme
var amk. bu ara hiçbir soruyu kaçırmıyor. doğru yanıtı duyar duymaz açtım
kapıyı. buyur ne vardı? dedim. oğlum bir an aşırı sinirlendim, böyle
olsun istemezdim, kusura bakma dedi. joe biden'a ulaşacağımı anlayınca
arkaü tutuştu oç nin. yine de asıl niyetini anlamamazlıktan gelerek olur
böyle şeyler baba dedim. aferin bak, yarak yarak konuşma adam ol şöyle
diyor. güzel ortamı bozmamak, lafı değiştirmek için dostoyevski'deki st.
petersburg tasvirleri başka kimde var allasen? diye sordum. aval aval
baktı. bak baba dedim, madem yapıcı konuşuyoruz. ben önemli değilim,
artık düşünme beni.. ben bakarım başımın çaresine dedim. aferin oğlum
dedi. ama merve adına endişeleniyorum baba, face'den sınıfındaki erkek
arkadaşlarıyla konuştum kimseyle sevişmemiş dedim. daha lafa devam
edecektim kalktı gidiyor saygısız oç.. dur dedim nereye gidiyorsun amk?
almayım ayağımın altına bak zor tutuyorum kendimi diyor. bu adamın
pgibolojik desteğe ihtiyacı var amk. olur olmaz yerde dayak atmaya
çalışıyor. merdivenlerden inerken annen yemek hazırladı getirsin odana
söyleyim de dedi. annemden sanane oç deyip kapıyı kapattım, üzerine
kitledim.

not: ela'yı david lynch'e yar etmem. niyetlerinin farkındayım ama bu asla
olmayacak.

baktım face'e, twitter'a joe biden'dan hala ses yok. bu annem de 1 kere
olsun adam gibi adama vermiyor amk. babam olma ihtimali olan herkes oç.
neyse çıktı annem yemek getirdim aç kapıyı diyor. önder açıkbaş nasıl
ünlü oldu? dedim. oğlum aç kapıyı uğraşamam senle diye karşlık verdi.
fakat yağma yoktu. şu sorularıma bu evde artık cevap verilecek amk. ciddi
bir şey soruyorum, önder açıkbaş nasıl ünlü oldu? diyerek sorumu
tekrarladım. buraya bırakıyorum yemeği alırsın dedi. açtım kapıyı pilav
nohut var.. üzerine vişneli cappy döküp afiyetle yedim. tam
hatırlayamadığım bir şeye sinirlenip boşların olduğu tepsiyi yatağın
altına sakladım. harun kolçak'ın gir kanıma klibini izleyip
sakinleştikten sonra yeniden joe biden'ı bulmanın yollarını aradım.
birden joe biden'ın bizim apartmandaki öğrenci kızın akrabası olduğu
aklıma geldi. o kızla hemen konuşmalıydım. evden çıkmama izin
vermeyeceklerinden üst kattan sıvışmaya karar verdim. böyle zekiliklerim
vardır. insanların benim üzerimde kurmaya çalıştıkları baskıya, onlara
akıl oyunları yapıp, beklenmedik anda beklenmedik eylemlerde bulunarak
cevap veririm. yürümekte zorlandığım için kızın katına inmem 15 dakikamı
aldı. ama sonunda varmıştım. tıkladım kapıyı, açtı. konuya alakalı bir
yerden girmek için bu model grubunun solisti neden spastik kız çocuğu
taklidi yapıyor? diye sordum, gülümsedi. bu olumlu bir gelişmeydi, balık
oltaya geliyordu. ne vardı? dedi. joe biden'ın telefon numarası lazım
dedim. o kim? diyor amk. yeni nesil ecdadını akrabasını tanımıyor ayıp oç
dedim. şaşırmış görünüyordu.. daha sonra anlamlı bir sosyal mesaj vermek
için ''ecdad tarih yazmış, torun okumaktan aciz.'' diye bağırdım. ehehe
ne kullanıyorsan aynısından istiyorum deyip kapıyı kapattı. oha! oha oha
oha oha wowwww... ekşici lan bu dedim. espriyi kest dedim. telefon
numarasını alamasam da kızın ekşici olduğu bilgisine ulaştım. bu da joe
biden ile ekşiyi direk ilişkili kılıyordu. zaten daha önce şüphelendiğim
bir durum olduğundan bir an önce odama çıkıp bunun üzerine düşünmeye
karar verdim. yaklaşık yarım saat sonra kimseye farkettirmeden
odamdaydım.

not: öğrenci kız geceleri evinde harun kolçak'ı misafir ediyor.

daha sonra odamda enrique iglesias'ın hero klibini izlerken joe biden-
ekşi ilişkisini düşündüm bir süre. tüm bu karışıklığın arkasından roberto
baggio'nun çıkabileceğini tahmin ediyordum. twitter'da ve facebook'ta
durumumumu edit:imla diye güncellendim. birkaç film izledim beğenmedim,
birkaç şarkı dinledim ağır eleştirdim. aralarına sızarsam belki daha
kolay çözülürler diye düşündüm. böyle zekiliklerim vardır. insanlara
yakın davranıp bana güvenmelerini sağladıktan sonra onları beynimin
duvarlarına hapsederek istediklerimi vermelerini sağlarım. fakat 2 saat
boyunca kimseden ses çıkmamıştı. merve'nin odasına inip konuyu kapıya
açmaya karar verdim. indim aşağıya, bak dedim kapı; aramızda çeşitli
gerginlikler, hoş olmayan olaylar yaşandı. gel geçmişe bir sünger
çekelim. dedim. hiç cevap vermedi oç. yine de büyüklük bende kalmalıydı.
eğer barışmak istersen ben odamdayım, harun kolçak dinleyip birbirimize
el şakası yaparız dedim. tamam gibilerinden kolunu oynattı. merve açtı
kapıyı.. napıyorsun abi burda? diyor. hiç dedim bir meseleyi hallettik.
bak merve dedim kaç gündür babamı arıyorum ve kendisine ulaşmama ramak
kaldı. ona ulaştıktan sonra sizi terk edecem. aklım sende kalarak
gitmeyim, şu aldığım sütyenleri kullan artık dedim. bak çağırırım babamı?
diye tehdit ediyor oç. hemen konuyu değiştirdim. bu egemen bağış ne komik
adam değil mi? seviyorum vallahi dedim. o kim abi diyor cahil oç. hem
sütyensizsin, hem cahil daha fazla muhattap olamam deyip odayı terk
ettim. giderken kapıya selamımı çaktım. daha sonra apartmandaki daireleri
gezip behzat ç. izleyip izlemediklerini sordum. verilen cevaplara göre
apartmandaki oçlik oranını hesapladım. sonuçlar beni üzmüştü.

not: roberto baggio ve akbaba aynı kızdan hoşlanıyorlar.

ertesi gün akşsevgi kadar incide takıldım, eti cin yedim, ela'yı bekledim
vs.. akşam olduğunda aşağı indim. herkes salondayken mandalina
aşıracaktım. sesimi duymuş olacaklar ki manevi babam salona çağırdı,
gittim. ne vardı? dedim. gel yanımızda otur, dizi izleyelim dedi. arkaü
tutuştu oç nun.. yine de annemin hatırına oturdum. hiç ağzımı açmadan 20
dakika bekledim. daha sonra fatmagül'ün teyzesine sinirlenip masanın
üstündeki bardağı televizyona fırlatınca babam elinin tersiyle suratıma
bir tane yapıştırıp odadan kovdu. üvey baban mı var derdin var amk..
neyse odama çıkıp bir süre astrofizik üzerine düşündüm, hubble ultra
derin alanını seyrettim. bundan da sıkılınca şükran teyzelerin kapısını
çalmak için üst kattan sıvıştım. kapıyı tıkladım, şükran teyze açtı. oo
nasılsın şükran teyze, mehmet amca yok mu? dedim. var içeride demeye
kalmadı o oç da geldi. kapat kapıyı şükran diyor oç.. mehmet amca babam
karınızı tokmaklıyorsa sorunu onla çözün, zaten kendisi öz babam bile
değil dedim. git elimden kaza çıkacak diyor amk oğlu. neyse alt kata
benden hoşlanan öğrenci kızın dairesine indim, kapıyı tıklatınca hemen
açıyor. bu çok iyi bir özellik. insan ilişkilerinin etik kuralları gereği
naber? dedim. iyi canım sen diyor. bu da hemen atacak kapağı oç.. ağırdan
al kızım. evlenecez demedik. canım manım ne ayaksın? neyse kardeşimin
pedi bitmiş de sizden alabilir miyiz? dedim. tabi dedi. ama mümkünse
kullanılmış olsun diye rica ettim. öyle deyince bir döndü kaç yaşında
senin kardeşin? diyor. ne alakaysa amk bu kızın kafada bir kırıklık var.
12 ne oldu da? dedim. kapıyı yüzüme kapattı. amk sen bana naz yapacan
diye kardeşim zor durumda kalacak bencil oç. ilişkimizle ilgili
meseleleri bire bir halledelim kızı niye mağdur ediyorsun? bunları
söylemek için kapıyı bir kez daha tıkladım, yine açtı sağ olsun. konuya
farklı yerden girip tepkisini azaltmak için plüton'a da çok ayıp ettiler
ha.. dedim. ya arkadaşım ne istiyorsun benden? dedi. 1 ped rica ettik
küfretmediğin kaldı. aramızdaki sorunları baş başa halledelim, şimdi pedi
ver dedim. annenle tanışıyoruz, ona bir bir söyleyecem bunları deyip
kapıyı kapattı. sanana annemden oç deyip kapıya bir tekme attım ve ben de
yukarı çıktım. manevi babam çağırdı yanına, gittim. he dedim, noldu?
haftaya azize halanlar geliyormuş, 1 hafta kalacaklar dedi. burcu
bakireyse almam eve deyip odama çıktım. azize halam ilginç bir kadındır..
daha önce mehmet amca ve 1. kattaki kadının kocasıyla kısa süreli
ilişkiler yaşadı, yürütemedi. gençliğinde mehmet demirkol ile 2 yıllık
bir beraberlik yaşamış. şimdi bizim süleyman enişteyle evli görünüyor.
not: benim manitanın babasıyla süleyman eniştenin sık sık öpüştüğünü
duydum.

halamların geleceği gün erkenden kalktım. vücudumun kıldan muzdarip


yerlerini tıraş ettim. duşumu alıp, kolonyamı sürdükten sonra artık
hazırdım. annemler aşağıda hazırlıkları tamamlamıştı. annem
geleceklerinden dolayı baya sevinçli görünüyor ama eniştemin
gelmediğinden haberi yok herhalde. 2 yıl önce yazlıklarına gittiğimizde
eniştemle mutfakta buluşuyorlardı. gözlerimle gördüm.. neyse kapı çaldı
indim hemen aşağı. halamlar geldiler falan, burcu ve ekrem de gelmişti.
ekrem oç benim hasmım.. benden nefret ediyor biliyorum. yine de burcu'nun
hatrına ona katlanmak zorundayım. neyse halamın elini öptüm burcu'yu
öptüm falan. tokalaşma merasimi vs.. merve malıyla burcu bir garip
hareketler yapıyorlar, ilginç sesler çıkarıyorlar falan. ne yapmak
istediklerini tam anlamadım ama sonunda sarıldılar da olay tatlıya
bağlandı allahtan. neyse salona geçtik biraz sohbet etmek için. annem
açlığınız var mı? diye sordu. ne biçim soru soruyorsun anne, yıllardır
giriş katında kirada oturuyorlar? dedim. sen sus diye yanıt verdi. bu
kadın tam mal ya.. neyse sen nasılsın oğlum? diye sordu halam. iyiyim
hala kız arkadaşım ve yeterli eti cinim var. sen nasılsın? dedim. biz de
iyiyiz çok şükür dedi. nasıl iyisin hala? burcu'nun hala göğüsleri
büyümemiş. ne rahat insanlarsınız? dedim. babam gibtir ol git gelme
buraya diye kolumdan sürükleyerek odadan kovdu. oç 2 dakika hasret
gidermemizi de kıskandı. gerçek babam olmadığını sanırım halam da
bilmiyor. telaşı ondan... neyse merve'lerin odasına gidip burcu ile
merve'yi beklemeye karar verdim. beraber yatacaklardı çünkü.. onlarla
etraflıca bu göğüs meselesini konuşmalıydım. gittiğimde kapı kilitli
değildi, girdim içeri. kapıyla 5 dakika kadar sohbet ettikten sonra merve
ile burcu geldi. kevaşe merve abi ne işin var burda? çık diyor oç. bekle
dedim burcu'ya bir şey sormam lazım. sor abi dedi burcu. ekrem hala
kızgın mı bana? dedim. niye ki? dedi. ben ten kol saatini cinsel uzvuma
taktığımdan beri bana hep ters davranıyordu dedim. yok abi seviyor seni
dedi.. oç ekrem o imajı yaratmış ailesinde bilerek.. böyle şeytanlıkları
vardır. asıl düşündüğünü son ana kadar söylemeyip, olayların istediği
gibi şekillenmesini ister. açıkçası ekrem'den korkuyordum ve bu konuyu
annem benim için çözmeliydi. gittim mutfağa annemi yanıma çağırdım.
korkumu belli etmemek için konuya farklı yerden girerek okul filmi vardı
taylan biraderlerin, sinem kobal oynuyordu. ne korkmuştuk değil mi?
dedim. cevap vermiyor oç.. bak anne dedim bu ekrem beni üzüyor. garip
hareketleri var deli gibi bir çocuk bu. ayrıca biliyorum ki benden
kurtulmanın planlarını yapıyor, benden nefret ediyor dedim. saçmalama
oğlum 8 yaşında çocuğun senle ne derdi olsun? diyor oç. ölsem gitsem
umurlarında değilim.

not: ekrem okul filminden daha korkunç.

çıktım odama kapıyı kilitledim. bu ekrem canavarıyla nasıl


başedebileceğimi düşünmeye başladım. en iyisi 2 medeni insan gibi oturup
konuşmaktı. üvey babam oç salona sokmadığından kapıyı tıklatıp ekrem'i
çağırdım. geldi hemen.. bak dedim ekrem senle açık konuşacam. savaş
istiyorsan, savaş olur. ayağını denk alacaksın bu evde.. bir kol saati
için yaptığın mevzuya bak dedim. hiçbir şey demeden beni izliyor oç tam
cin bu. bak dedim ekrem benden nefret ettiğinin farkındayım. fakat burası
benim çöplüğüm adamım, anladın mı ha? dedim ve kendime harlem zencisi
havası vererek korkmasını sağladım. böyle zekiliklerim vardır. beynimin
kıvrımları kendimi farklı kalıplara sokup insanlara olduğumdan farklı
görünmeme izin verir. ben senden nefret etmiyorum ki abi dedi. oç
tırsmamıştı hiç.. rahatlayıp tedbiri elden bırakmam için elinden geleni
yapıyor. bundan sonra bu evde dolaşırken çok dikkatli olmalıydım. ekrem'e
hiçbir şey demeden odama fırladım. charles dickens'ın iki şehrin hikayesi
eserine sarılarak ağladım. inci'de biraz takılıp durumu anlatıyım dedim,
oçları taşak geçtiler hep. son olarak joe biden'a ve pentagon'a mailler
atıp koruma istedim ama onlar da duymamazlıktan geldi. artık kendi
başımın çaresine bakmalıydım. kurşun kalemlerimin ucunu sivriltip
seksendört'ün son albümünü bilgisayarıma indirerek savaş hazırlıklarımı
bitirdim. geleceği varsa göreceği de vardı. sakinleşmek için enrique
iglesias'ın hero klibini izleyip sarah palin fotoğraflarını gezdim.
bunlardan sıkılınca üst kattan sıvıştım şükran teyzelere gittim. kapıyı
tıkladım mehmet amca açtı. amca birkaç gün sizde kalabilir miyim? evde
beni öldürmek istiyorlar dedim. hayır dedi oç.. sanırım ela'dan dolayı
hayır diyordu. ela ile aramızdaki samimiyetin sandığından fazla olduğunu
belirtmek için ela bana sabahları balkondan göğüslerini gösteriyor dedim.
bir hışımla beni itti oç yere düştüm. kapıyı kapattı sinirli sinirli
girdi içeri. bu galiba bıçak getirecek deyip geldiğim gibi sıvıştım
yukarı. ben geldikten 5 dakika sonra kapı çaldı mehmet amca geldi
seslerden duydum. tam anlamadım ne diyordu da benle ilgili olabilirdi.
hiç çıkmadım odadan. babam çıktı yukarı aç kapıyı gavat aç diye bağırdı.
önder açıkbaş nasıl ünlü oldu? dedim cevap veremeyince açmadım tabiki.
kapıyı yumrukluyor oç. gibtir git yoksa seksendört'ün bir parçasını
dinletirim? dedim. hala gitmedi.. blöf yapıyorum sanıyor herhalde. neyse
açtım rastgele bir seksendört şarkısı, sesi de açtım. benim kulağımda
pamuk vardı, o yanacaktı haline.. şarkı bitince çıkardım pamukları
gitmişti. böyle zekiliklerim vardır. aklımın odalarını kullanarak
insanları müziğin gücüyle hizaya getiririm. artık uyumalıydım. her
ihtimale karşı media playerda seksendört hazırdı. kurşun kalemlerimi de
masanın üstüne dizip uykuya daldım.

not: i can be your herooooo babyyyyyyy

sabah erkenden kalkıp mandalina aşırmak için mutfağa indim. arkamı bir
döndüm ekrem oç.. mandalinaları olduğu gibi düşürdüm. napıyorsun burda?
derdin ne senin? joe biden ile şu an açıklayamayacağım bir kan bağı var
aramda. ayağını denk al olm dedim korkması için. kahkaha atıp odalarına
girdi oç. ben de fırsattan istifade hemen sıvıştım. fakat rahat
edemiyordum.. koskoca evde uyanık olan sadece ikimizdik ve bana
istediğini yapması için uygun ortam vardı. başka birileri uyandı mı diye
günler önceden yatağımın altında sakladığım tepsiyi arkaürme bahanesiyle
mutfağa indim. daha uyanan yoktu. konuyu burcu'ya açmak için merve'nin
odasına gittim. önce kapıya durumdan biraz bahsedip tavsiyelerini sordum.
takmadı hiç oç.. daha sonra 10 kere kapıyı tıklatınca merve açtı. ne var
abi? dedi. işim senle değil sütyenini tak deyip içeri girdim. burcu
uyuyordu. hemen uyandırdım.. bak burcu dedim kardeşin az önce kötü adam
kahkahası atıp beni ölümle tehdit etti dedim. hiçbir şey demeden
gözlerini ovalıyor oç.. bak dedim burcu eğer gerçekten aşıksan bana ona
engel olursun, beni öldürmek istiyor dedim. döndü sırtını uykuya daldı.
merve de mal mal bakıyor yüzüme. gergin atmosferi yumuşatmak için slash
de ortam çocuğu oldu ha, utanmasa kibariye'ye çalacak oç dedim. biraz
gülüştükten sonra ekrem oçna görünmeden odama çıktım. böyle çevikliklerim
vardır. acil durumlarda vücudumun esneme payını kullanır, işleri lehime
çeviririm. odama çıkıp kapıyı kitledikten sonra bir süre önder açıkbaş'ın
nasıl ünlü olduğunu düşündüm. fakat hala ekrem'in nefesini ensemde
hissediyordum.

not: i can kiss away the pain!

sonra aşağı kattan sesler duydum. anlaşılan manevi babam uyanmıştı. indim
aşağıya baba konuşmamız lazım dedim. he söyle dedi rahat bir tavırla.
konuya yumuşak girip kendisini şok etmemek için fabregas: real'den
korkmuyoruz dedim. cevap vermedi suyunu içmeye devam etti. baba dedim
ekrem'e söyle benim peşimi bıraksın, biliyorum beni öldürmek istiyor
dedim. oğlum sen gerizekalı mısın? küçücük çocukla derdin ne senin? dedi.
konuyu değiştirmek için inci'deki panpalarım annemin göğüslerinin capsini
istiyor dedim. tepkisiz kalmayı tercih etti. baba bu çocuk beni öldürürse
sorumlusu sensin haberin olsun dedim. gibtir git almayım ayağımın altına
sabah sabah diye karşılık verdi. senin ben amk, halamı mehmet amcaya
pazarlamayan oç dur diye bağırdım. hata yaptığımın farkındaydım ama bir
anlık sinirle ağzımdan çıkıverdi işte. çatalı kafama fırlattı oç kalktı
ayağa bir sol direk çıkartıp 7 puanı cebine koydu. halanlar burdayken bu
saçmalıklarına bir son vermessen geçenkinden beter ederim seni dedi.
halam girdi birden mutfağa noluyor bu sesler ne? dedi. fakir olan
sizsiniz cefasını biz çekiyoruz o ekrem oç na söyle akıllı olsun deyip
odama fırladım. kalbim çok hızlı atıyordu. youtube'a girip ''canlı
yayında küfür'' videoları izledim, biraz kendime geldim. daha sonra
çıktım balkona ela'yı beklemeye başladım. yine ekti beni amk.. bu kız
kendini bulunmaz hint kumaşı zannediyor. haberi yok ki öğrenci kızla işi
pişiriyoruz. fazla naz aşık usandırır amk. neyse şimdi karının kızın
zamanı değil deyip ekrem'e karşı eylem planı ve gerekli yaptırımları
düşünmeye başladım.

not: i will stand by you forever!

bir süre odamda bekleyip ekrem'i düşündüm, enrique iglesias'ın hero


klibini izledim. herkesin uyandığından emin olduktan sonra aşağı indim.
ekrem'e rahat görünmek için halama önder açıkbaş nasıl ünlü oldu biliyor
musun? dedim. gülümsedi, bilmiyorum oğlum nasıl? dedi. valla ben de
bilmiyorum.. dedim. yeniden güldü. ortamda tam bir barış havası vardı.
böyle sempatikliklerim vardır. ortamda barış rüzgarları estirip
insanların sevecenlikle başımı okşamasını sağlarım. babam oç kıskanmış
olacak ki senin derdin ne lan bu bahsettiğin adamla? diye sordu. konuyu
değiştirmek için neden fritz zwicky 1933'te astrofizikten bahsedince
kimse giblememiş. insanlar oç dedim.. annem malı ağzını topla bak adam
gibi duramıyorsun 2 dakika dedi. joe biden'ın izindeyim ayağını denk al
dedim. ondan başka kimse ne dediğimi anlamamıştı tabi. neyse sonra olan
oldu, birden ekrem oç çıktı odadan üzerime doğru koşmaya başladı. bir an
korkudan gayriihtiyari it's rainig men diye bağırmışım. abi pepee açsana
diyor oç.. hep bilerek yapıyor. güya bana gözdağı veriyor ailemin önünde.
neyse konuyu değiştirmek için bu rasim ozan kütahyalı'nın uzmanlık alanı
ne amk? dedim ve koşarak odama çıktım. yüreğim ağzıma gelmişti..
anlaşılan bu oç ile mücadelede evden destek alamayacaktım. farklı
insanlara ihtiyacım vardı.

not: you can take my breath away.

belki apartmandan birileri bana destek olmayı kabul eder diye tüm
apartmanı gezmeye karar verdim. 1. kattaki sarışın kadından başlamaya
karar verdim ve dairesine gittim. kapıyı tıklatınca hemen açtı kapıyı he
oğlum buyur? dedi. evimizde bir katil var ve kimse gerçek yüzünü
göremiyor. bana yardım eder misin? diye sordum. cevap bile vermeden
kapıyı kapattı. kocan benden hoşlanıyorsa bunun sorumlusu ben miyim amk?
madem öyle tatmin et herifi. neyse zaman kaybetmeden firuze teyzenin
kapısını çaldım. konuya farklı yerden girmek için geliyor, geliyor!
bestelerin efendisi geliyor! selami şahin geliyor. bu sıcak sohbet
perşembe günü saba tümer'le bugün'de diye bağırdım. oğlum deli misin sen?
bağırma ne var? diye karşılık verdi. firuze teyzenin duvarlarını kolay
kaldıramayan bir kadın olduğunu bildiğimden esra erol'un programında
şarkı söyleyen kız sürekli detone farkında mısın? deyip sohbeti farklı
bir boyuta taşıdım. böyle zekiliklerim vardır. çok yönlü bir beyne sahip
olduğumdan herkesin aklına, bilinç dünyasına uygun çıkışlar yapar, onları
kendi aklımın derin dünyasına davet ederim. bu firuze teyze nerede ne
konuşacağını bilmiyor. annen mi bir şey istiyor? kapatıcam bak dedi.
kapat oç annemden sanane deyip yukarı kata fırladım. aramızdaki
samimiyete güvenerek önce mehtap teyzeye gitmeye karar verdim.

not: bestelerin efendisi selami şahin ile firuze teyzenin arasında


duygusal bir bağ olabilir.

mehtap teyzenin kapısını çaldım, her zamanki gibi hemen açtı sağolsun.
hatice hanım 33 yaşında, 1 evlilik yaptı, 1 kızı var. istanbul'da yaşıyor
dedim. o kim oğlum, ne diyorsun yine? dedi. evimde bir katil olduğunu
kendisinin ya da eşinin yardımı olmadan ekrem'i alt edemeyeceğimden
bahsettim. yok oğlum, hadi bak işine dedi. eşiniz derken kocanızı
kastediyorum hanımefendi. bu ciddi bir konu diye karşılık verdim. bir şey
demeden kapıyı suratıma kapattı. insanlar çok kaba ve bencil. söyleyim
babama msn'den silsin mehtap teyzeyi. neyse kaybedecek vaktim yoktu.
karşı dairede düzeyli bir ilişki yürüttüğüm, adını şu an hatırlamadığım
ekşici kız arkadaşım vardı. çaldım kapıyı açar açmaz ooo ben de seni
bekliyordum, ne zamandır nerelerdesin? dedi alaycı bir gülümsemeyle.
ekşici olduğunu bildiğimden suyuna gitmek için ehehe çeşitli şakalar
komiklikler swf dedim. böyle zekiliklerim vardır. insanlara onlardanmış
gibi görünüp aklımın odalarına hapsolmalarını sağlarım. ne var yine, ne
oldu? dedi. beni öldürmeye çalışan pepee fan bir çocuk var, gel tutalım
şunu, kıralım bacaklarını? dedim. yaa neyin kafası bu ne diyorsun yaağğ?
dedi ağzını ayırarak. bozuntuya vermemek için ehehe ironiden anlamayan
nesle aşina değilim asgdhejsufds dedim. neyse işim var deyip kapıyı
yüzüme kapattı oç. hayat arkadaşımın bile bana sırtını çevirmesi
gerçekten koymuştu. fakat duygularımın esiri olmadan işime bakmalıydım.
sıra 3. kattaydı...

not: mehtap'ın kocasıyla ssg geceleri arka bahçede buluşuyorlar.

önce 3. kattaki yaşlı sinirli teyzeden başlayarak zor olanı önce


atlatmayı düşündüm. kapıyı çaldım, yaşlı olduğunu bildiğimden kapıyı
açınca allll weee areee sayiinnnggg isss giveee peaceee aaa channceeee,
give peace a chance baby, give peace a chance diye bağırdım. ne var
oğlum? ne diyorsun? dedi. daha fazla vietnam, ernesto'ya bin selam. değil
mi azizim? diye karşılık verdim. böyle devrimciliklerim vardır. 68'in ve
vietnam karşıtlığının asi duruşunu yüreğimde barındırır, duygularımı
beynimle harmanlayarak insanları avucumun içine almaya çalışırım. oğlum
kapatıyorum bir şey demiyorsan? dedi. dairemde bir çocuk var, kendisi
katil. ondan kurtulmam gerek.. bir kere görünseniz kendisine? suratınızı
görünce korkar? dedim. defol oğlum, hadi diye karşılık verip kapıyı
kapattı oç. e be insaf teyzecim senle beraber olamam, çok yaşlısın. bu
yüzden darılmanın ne anlamı var? darıldıysan duygularını bu meseleyle
niye karıştırıyorsun? çıldıracam yahu, valla çıldıracam. insanlar ne
garip... sakinleşmek için enrique iglesias'ın hero klibinin urlsini
içimden tekrarladım ve karşı daireye geçtim. sıra kapıcı görünümlü kadın
ve bıyıklı kocasındaydı. kocası açtı kapıyı.. buyur? dedi. bıyıklı, kel
ve şişko olduğundan hacı batak çoluk çocuk oyunu yaaa king iyidir di mi?
dedim. nasıl? dedi. adam mal galiba... neyse evimde bir katil var ve beni
öldürmek istiyor dedim. nasıl yani? diye karşılık verdi. adam ağır mal
galiba... 8 yaşında bir çocuk, pepeyi çok seviyor. içeride okey
tahtalarınız vardır sizin. birisini getirseniz de şunun kafasına
geçirsek? dedim. git akşam akşam yaaaa deyip kapıyı kapattı oç. embesil
galiba... buradan da bir çok çıkmamıştı. tek umudum 2 numaralı
sevdiceğimin annesi ve babası olan şükran teyze ve mehmet amcaydı.
merdivenleri çıkarken led zeppelin'den kashmir'i mırıldanıyordum.

not: john lennon kel ve şişko bıyıklı amcayı görse yoko'ya şükrederdi.
şükran teyzelere çıktım, kapıyı çaldım. ela açtı kapıyı.. oha! oha! oha!
şok olmuştum. heyecanla i can be youuurrr herooo babyyy diye bağırıp
ağlamaya başladım. klibin final sahnesini canlandırmaya çalıştım fakat
ela giblemedi. daha sonra toparlanıp neyin tribindesin kızım? 2. kattaki
zaten veriyor dedim. ne diyorsun ya? deyip annesini çağırdı. şükran teyze
ne var oğlum yine, açmayacaz artık kapıyı bak? dedi. gergin atmosferi
yumuşatmak için kaley cuoco kadar sevimli bir varlık var mı dünyada? diye
sordum. böyle hoşluklarım vardır. amerikan dizileri izleyip, oradaki
tatlı hatunları hafızama alır, beynimin odalarında onlarla yeni hayatlara
yelken açarım. şükran teyze anlamıyorum ben seni diye karşılık verdi.
şükran teyze halamın oğlu ekrem, diyecek oldum lafımı kesti oç görgüsüz.
aa evet halanlar gelmiş, gelicem ziyarete dedi. ekrem beni öldürmek
istiyor, bu sorunu çözmeliyiz, kızınız dul mu kalsın? dedim. saçmalama
oğlum yine, git annene söyle uygunsa bu akşam gelmeyi düşünüyoruz dedi.
sanane annemden oç ağzın yok mu git kendin söyle diye bağırdım ve tabiki
koşarak üst kata çıktım. üst kattaki kapıdan eve girdim ki ekrem fark
etmesin. kimse bana yardım etmek istemiyordu ve bu durum biraz garipti..
bir süre düşündükten sonra ekrem'in tüm apartmanı örgütlediğine karar
verdim. savaş baltaları şimdi tamamen çıkmıştı.

not: kaley cuoco geceleri beni görmeye geliyor.

kalça dansımın zirvesinde, hazın doruğundayken kapım çalındı. müziğin


sesini kısıp kimsin? diye sordum. aç lan kapıyı itin dölü diye bağıran
babam olmalıydı. yavuz bingöl'ün keşanlı ali'yi oynuyor oluşu hakkında ne
düşünüyorsun? diye sordum. gibtirme, aç kapıyı diye bağırdı tekrar.
gibtirme derken kerem alışık'ı kastediyor oluşunu düşünüp kapıyı açtım.
açmaz olaydım... kapı açılır açılmaz klagib bir sağ direk ile puan
peşinde koştu. sanırım burnum kanıyordu ve yere düşmüştüm. karın
boşluğuma çıkardığı 2 tekmeyle nefesimi kesmeyi başardı. daha sonra
eğilip elmacık kemiklerime 2 yumruk daha çıkarttı. genital bölgeme
çıkarttığı son tekmeden sonra ayağa kalkacak halim yoktu. kulaklarımı
ısıracağını korktuğumdan onları korumaya çalışıyordum. biraz sakinleşmesi
için angela merkel ve nicolas sarkozy sence euroyu kurtarabilecekler mi?
diye sordum. o sıra sesli bir şekilde küfür ediyor oluşundan duymadı
sanırım. gelişimi takdire şayandı.. dayağına yeni boyutlar katmış,
stratejilerini çeşitlendirmişti. bu da duyduğum acıyı daha fazla
artırıyordu. böyle oçlikleri vardır. kas gücünü her geçen gün daha
fonksiyonel kullanıp bu alandaki gelişimiyle takdir toplamayı başarır.
bir süre beni rahat bırakması için ölü taklidi yapmayı denedim. fakat
ellerimi kulağımda tutuyor oluşumdan yememiş olacak ki tekmelemeye devam
etti. tamamen pestilimin çıktığından emin olunca senin gibi adamın
kalıbını gibeyim. küçücük çocuktan ne istiyorsun avradını gibtiğim? diye
bağırıp odayı terk etti. michelle rodriguez'e hakaret edişi biraz fazla
olmuştu. fakat tepki koyacak gücü o an kendimde bulamıyordum. bayılmadan
önce kulağımda yankılanan son ses yapma salim! anlayışlı ol, biliyorsun
çocuğu.. ne yaptın? diye bağıran oç halamın sesiydi.

not: michelle rodriguez, angela merkel ile nicolas sarkozy'i yatakta


basmış. kendisi söyledi...

uyandığımda yatağımdaydım. annem malı başımdaydı... her tarafım acıyordu.


oğlum nasıl oldun? ağrın var mı? diye sordu. ''because destiny john, is a
fickle bitch.'' diyerek lost'a olan özlemimi vurgulayan bir yanıt verdim.
aç mısın? hazırlayım mı bir şeyler? dedi. eti cinlerimi küvete
sakladığımı, ordan almasını rica ettim. abur cubur olmaz dur bir şeyler
hazırlayım deyip gitti mal ya... doğrulmaya çalıştım fakat her tarafım
acıyordu. aldım bilgisayarı kucağıma inci'ye girdim. serkan inci ve joe
biden'dan ses yoktu.. birkaç ateist, birkaç şakirt başlık açıp gereksiz
tartışmalara girdim. provokatif söylemlerde bulunup ortalığı karıştırmaya
çalıştım. daha sonra enrique iglesias'ın hero klibini izleyip biraz
kendime gelmeye çalıştım. vikipedi'den lüzumsuz bilgiler edindim. babam
oç geldi.. onu görünce hatırladım kulaklarım yerinde mi diye kontrol
ettim. uyandın mı lan? halini hatrını sormaya geldim bak itlik yapma
dedi. konuyu değiştirmek için 2. dünya savaşı sırasında 4.
enternasyonalde gerçekleşen kopmalardan bahsettim. halmla ekrem oç geldi
o sırada... ekrem'in hemen odadan çıkmasını rica ettim. halam oğlum
derdin ne bu çocukla? rahatsızsan eğer söyle gidelim bu evden? dedi.
gitmeyin hala, giderseniz mehmet amca'ya ayıp olur dedim. fakat ekrem'in
kendisine çeki düzen vermesi gerektiğinden bahsettim. manevi babam oç lan
küçücük çocukla derdin ne senin? delirtecen lan sen beni diye çıkıştı.
fikirlerini önemsemediğimi anlaması için cyndi lauper'ın time after time
şarkısını mırıldandım. daha sonra annem elinde tepsiyle geldi ve hadi
biraz atıştır dedi. anne tepsi fobim olduğunu bilmiyor musun? merve'nin
kapısıyla arkamdan konuşuyorlarmış. getirme şunu odama diye bağırdım.
fakat bir kez taviz vermekten zarar çıkmazdı. çünkü çok açtım... böyle
uyumluluklarım vardır. beynimin derinlerinde, aklımın labirentlerinde çok
özel şeyler yaşasam da insanlara ve tepsilere karşı gerektiğinde
anlayışlı olur, durumu sorun etmemeye çalışırım. herkes odamı terk
ettikten sonra karnımı doyurdum ve tepsiyi kapının önüne koydum.

not: benjamin linus ile troçki zamanında çok sevişmiş. eminim...

daha sonra ankaralı yasemin'nden şoför abi'yi dinleyip aşağı kata indim.
ekrem oç ortalarda görünmüyordu. sanırım savaşı kazanmıştım. merve'nin
odasına gittim. beni kapı karşıladı. sen benle ilgili tepsiyle ileri geri
ne konuşuyomuşun birader? deyip sert durdum. böyle zekiliklerim vardır.
beynimin gösterim hücreleri gelişmiş olduğundan istediğim an istediğim
görüntüyü takınıp, insanların ve kapıların ona göre davranmalarını
sağlarım. utanmış olacak ki cevap veremedi oç.. kapıyı tıklatıp merve'nin
dışarı çıkmasını istedim. ne var abi? dedi. bu göğüslerin hali ne? bıktım
senden.. ben sırf senin gelişimin için bu evden ayrılmıyorum. bu kadar
dayağı o yüzden yiyorum. şu göğüslerini artık büyütmenin bir yolunu bul,
yoksa elimle ben sündürecem dedim. burcu atıldı ordan ne diyorsun abi
sen? diye. bu işten kendini sıyıramazsın burcu, seninkilerin de güdümlü
füze olmadığı çok açık dedim. güdümlü ne abi? dedi. ben de bilmiyorum
dedim. gerekli uyarıları yaptığımdan bir şekilde bağlayıp odama
çıkmalıydım. lars ulrich dave lombardo'nun taşağını yisin di mi yaaaa??
dedim. cevap vermediler.. fırsattan istifade odama fırladım.

not: ankaralı yasemin dave lombardo ile dikmen'de buluşuyormuş.

babamı aldım karşıma. sen beni neden sürekli dövüyorsun oç? dedim
patlattım bir tane. sonra bir kafa gömdüm, iyice mayıştı. yere yığılınca
tekmelemeye başladım. acımıyordum... ağzı burnu her yer kan içindeydi.
michelle rodriguez geldi, yapma aşkım değmez dedi. annemin neden çıplak
oturduğuna anlam veremiyordum.. derken uyandım. baktım saat sabah 9
olmuş. gördüğüm rüyanın etkisiyle ter içindeydim. bir duş alıp kendime
geldim. enrique iglesias'ın hero klibini harun kolçak'ın gir kanıma
dansıyla süsledim. aşağı indim baktım halamlar valiz hazırlıyor. ekrem oç
hiç yüzüme bile bakamıyordu, tek çaresi evi terk etmek olmuştu. böyle
kuva-yi milliyeliklerim vardır. aklım ve yüreğim sayesinde girdiğim
savaşlarda ustaca savaşır, kazanmak için elimden geleni yaparım. oo
gidiyor musunuz hala? dedim. evet evladım, sağol her şey için diye
karşılık verdi. gergin atmosferi dağıtmak için gidin tabi ya eniştem evde
düz duvara tırmanıyodur ehehe dedim. hiç cevap vermeyip son
hazırlıklarını tamamladı. babam arkaürecekmiş bunları terminale, bir an
önce çıkalım deyip vedalaşarak gittiler. artık zaferim resmileştiğinden
kutlamalar başlamalıydı. kapı kapanır kapanmaz telefondan quenn'den we
are the champions açtım. ellerimi iki yana açtıktan sonra ortada
kavuşturdum, kafamı yere koyup bir takla attım. daha sonra çoraplarımı
çıkarıp halı üzerinde moonwalk yaparak figürlerimi tamamladım. müziğin
ruhuna uygun olarak ağır çekimde ağlayarak seviniyor gibi yaptım. annem
sanırım hareketlerime anlam verememişti. mal mal bakıyordu amk.. ruhsuz
bu kadın.

not: freddie mercury ile harun kolçak arasında bir ilişki olabilir. çok
meşgul olmasam bu durumu araştırabilirdim.

çıktım odama inci'de yaşadığım mutluluğu paylaştım. kimse giblemeyince


oturup bir süre önder açıkbaş'ın nasıl ünlü olduğunu düşündüm. daha sonra
merve'nin odasına indim. kapı çıktı karşıma.. kapı seni affettim la
keyfim yerinde keranacı dedim. hiç tepki vermeden yüzüme baktı. neyse
takılmayıp tıkladım, merve uyanmıştı zaten açtı hemen kapıyı. ne oldu
abi? dedi. burcu esmersoy'un ayak parmaklarını gördüm, buraya sığınabilir
miyim? dedim. off abi pff xs türevi bir cevap verdi. geçtim hemen içeri
burcu'nun gidişi senin için çok iyi olacak. onun göğüsleri seninkileri
kıskanıyor, bu yüzden geceleri gelişmelerini engelliyordu dedim. ne
diyorsun abi yine? defol dedi. ben gördüm geceleri, bak dediğime
geleceksin dedim. baktım bu sinirleniyor bir şey demesine izin vermeden
yıl 2012 olacak hala müjdat gezen'i usta tiyatrocu sanan var di mi
yaaaaa?? diye sordum. cennet mahallesi güzeldi diyor mal amk. konuyu
uzatmayıp ela'yı bize ne zaman davet edeceksin? diye sordum. bana niye
söylüyorsun abi? söyle anneme şükran teyzeyi davet etsin dedi. annemden
sanane merve sana oç demek istemiyorum deyip fırladım odadan.

not: cennet mahallesi, akasya durağı ve arka sokaklar kızların


göğüslerinin gelişimlerine zararlı.

neyse geçtim yeniden odama serdar ortaç'ın kliplerinden ayıkladığı


manitaların sayısını hesapladım. sonra twitter'a, inci'ye baktım ne joe
biden'dan ses var ne inboxımda bir hareketlilik... face durum
güncellememi ''alem arka olmuş.'' yapıp 2 beğeni aldım. kapım tıklandı.
kimsin? dedim. aç kapıyı diye karşılık verdi. ses renginden anladığım
kadarıyla babamdı. böyle zekiliklerim vardır. bazı durumlarda gözlerimden
yardım almasam da keskin zekam sayesinde yerinde çıkarımlar yaparım.
barcelona mı real madrid mi? dedim. aç kapıyı diye yineledi. sinirlenmeye
başladığını hissettiğimden kapıyı açmak zorunda kaldım. kalk berbere
gidecez dedi. ben gelmem.. dedim. kalk gibtirme belanı papaza döndün
deyince ben de okan bayülgen'in editörleri kadar elit ve uzun saçlı
görünmek istiyorum dedim. fakat ikna olmuş görünmüyordu. ortamı
yumuşatmak için acun ılıcalı'nın sempatik fifa 98 hikayesini anlattım.
düş önüme gidiyoruz avradını gibtirme bana dedi. michelle rodriguez'e laf
dokundurması gittikçe kanıma dokunuyordu. bu adam haddini aşmaya
başlamıştı. fakat dayak yeme riskim olduğundan mecburen üstümü giyindim,
evden çıktık.

not: acun aslında evdeymiş, arkadan arkadaşları da türkçe şarkı


söylemişler afjheswnhıvgknrewslge ne güldük.

neyse gittik berbere girer girmez konuyu değiştirmek için haluk bilginer
de ye ye bıkmadı amk, hala seslendirme yapıyor aç gözlü oç diye bağırdım.
babam ne bağrıyon len? tarzı köylü bir tepkiyle kafama vurdu. berber bana
katılıyor olacak ki gülümsüyordu. buyurun abi dedi oturduk yan yana. oç
beni çırağa tıraş ettirdi. ne olsun abim? dedi çırak samimiyetinden yüz
bularak mehmet amca'ya dikkat etmesini, o adamın kendisinin teyzesiyle
bir alakası olabileceğini belirttim. babam oç atladı ordan takılma sen
ona, amerikan yap dedi. birden fırladım ayağa... yankee go home,
askerinle üslerinle, hamburgerinle defol!! diye bağırdım. fırlayacaktım
dükkandan ama oç kapıyı açamadım. sinirim yatışınca efendi efendi geçtim
yerine. uygun bir dille çırağa bazen teorik devrimci gibi görünmem
gerekebildiğini, amerikan tıraşının uygun düşmeyeceğini anlattım. makina
tıraşıla 9 a vurması konuşunda anlaşıp işe koyulduk. hiçbir koşulda
dayamasına izin vermeyeceğimi, kız arkadaşım ekşici olduğundan o geyiği
çok iyi bildiğimi belirttim. anlamış görünmüyordu, mal mal baktı. tıraşım
bitince babamınkinin bitmesini beklemek için gazetelerin resimlerinde göz
gezdirdim. ''sevgi koydular ülkenin yaa??'', ''ama bunlardan da iyisi yok
be kardeşim kime verelim?'', ''vay amk herifin arabasına bak aga'' türü
çeşitli sohbet açıcı berber cümleler ettim. gerekli reaksiyonu alamadım.
babamın tıraşı da bitince berber sağolasın abi, yengeye de selamlar
diyecek oldu; sanane annemden oç deyip hızla uzaklaştım.

not: haluk bilginer, teorik devrimcilere cinsel arzular besliyor.

apartmana döndüğümüzde merdivenlerde ela'ya rastladım. beremi çıkarıp


kafamı gösterdim, tepki vermedi. nasılsın ela? dedim. iyi ya uğraşıyoruz,
sen nasılsın? dedi. konuyu değiştirmek için yıl 2012 olacak hala nihat
doğan'a, sabri sarıoğlu'na falan gülenler var di mi yaaa? diye sordum.
iyi günler diye karşılık verdi.. ne alaka şimdi amk? bu millet harbi bir
garip. neyse çıktım odama youtube'dan enrique iglesias'ın hero klibini
izledim. finalinde yine ağlamaklı oldum. harun kolçak posterime bakıp
hayatın anlamını sorguladım. daha sonra merve'nin odasına indim. kapıya,
berberin kapısıyla ne ilgin var oç? o nerden biliyor benle mevzun
olduğunu? diye bağırdım. merve sesten irkilmiş olacak açtı kapıyı. vahey
kılıçarslan ev dizaynı programları yapmayı bırakmadan göğüslerini
büyütmesi gerektiğini söyledim. pff defol, uğraşamam xs türevi bir cevap
verdi yine. hem ortamı yumuşatmak, hem de kızın üstüne yavaş yavaş gitmek
için samimi bir tavırla; bu reyting rekorları da nasıl rekorlarsa amk her
hafta kırılıyor di mi yağğ? dedim. tamam abi hadi çık falan dedi yine.
kevaşelik yapma insanların yüzüne bakamıyorum artık, incideki
panpeytalarım benle taşak geçiyor deyip patlattım tokadı. bu ağlamaya,
bağırmaya başladı. babam oç duymuş sesleri geldi ve elmacık kemiğime bir
sağ direk patlatarak günü puansız geçmedi.

not: vahey kılıçarslan bizim kapıya halleniyor.

odama koştum hemen, uyuyana kadar önder açıkbaş'ın nasıl ünlü olduğunu
düşündüm. sabah erkenden kalkıp twitter'a ve inci'ye baktım. joe biden'a
''we are living america, coca cola sometimes war'' diye mention atıp
gözdağı verdim. serkan inci'ye ''bana yardımcı olursan dilenmek zorunda
kalmassın, babam zengin.'' diye pm attım ve cevapları beklemeye başladım.
sonra kız arkadaşımın dairesine inmeye karar verdim. tıkladım kapıyı,
hemen açtı sağolsun. ohio eyaletinde seçim kampanyaları oldukça çekişmeli
geçmektedir ve başkanlık adayları mücadelede son aşamaya gelmişlerdir.
başkan mike morris 'in (george clooney) kampanya basın sözcüsü olan
stephen myers (ryan gosling) morris'e sadık biçimde var gücüyle
çalışırken, birden politik bir skandalın içene doğru çekildiğini fark
eder. şimdi bir karar verme sırası ondadır... ides of march! izler misin
benimle dedim? hayır teşekkür ederim, biraz meşgulüm diye karşılık verdi.
bırak mastürbasyonu, gel bak yarısında çıkarız dedim. ekşici olduğunu
bildiğimden bu şekilde ikna edebileceğimi düşündüm. böyle zekiliklerim
vardır. insanları istemeseler de beynimin odalarına hapseder, orda onlara
küçük oyunlar oynayarak istediğim konuda ikna etmeye çalışırım. fakat kız
arkadaşım meşgul olduğunu, artık kapıyı kapatması gerektiğini söyledi.
konuyu değiştirmek için amerikan sineması neymiş ya, haneke kinq bence
dedim. kapıyı hiçbir şey demeden kapattı. bu insanlar ne kaba amk..
herkes asosyal amk apartmanında.

not: till lindermann pussy klibi için anneme teklif getirmişti.


çıktım odama, eti cinlerimin bittiğini farkettim. inip annemi
uyandırmalıydım. girdim odalarına, baakk esra erol anlatıyor, neler neler
tanıtıyor baak. esra erol anlatıyor, neler neler tanıtıyor? advertorial
advertorial advertorial advertorial diye bağırdım. annem bir kafasını
kaldırdı, yeniden yattı. babam oç hiçbir şey demeden bir hışımla yataktan
fırladı. hemen mutfağa fırladım. böyle çevikliklerim vardır. kas gücüm ve
vücudumun esneme payı sayesinde herkesten önce planlarımı uygulamaya
koyarım. kapıyı kilitlemeye çalışırken oç vurup açtı. lan ne bağırıyorsun
sabah sabah? diye çıkıştı. şiddet uygulamamasından bulduğum samimiyetle
baboş makarna yap da yiyek la deyip behzat ç.'ye gönderme yaptım.
yarramın başını ye diyerek son derece düzeysiz, kalitesiz, kendisine
yakışan bir cevap verdi. hiçbir şey demeden odama çıktım. enrique
iglesias'ın hero klibini izleyerek finalini ağlayarak canlandırdım. babam
girdi birden içeri, aklımı gibiyim kapıyı kilitlemeyi unutmuşum. o kolye
ne lan? ne ağlıyorsun? ne oluyor yine amk? dedi. konuyu değiştirmek için
spinoza'nın külli determinizminden ve bu öğretinin fonksiyonelliğinden
bahsettim. aval aval suratıma bakmaya devam etti. ne vardı baba? çabuk
söyle daha soner sarıkabadayı dansıma çalışmam gerekiyor dedim. annenle
düşündük, senin bir işe başlamana karar verdik dedi. ne işi amk, ben
çalışmaya çoktan yüz çevirdim. boşa mı kosmos izlettik size oçları? diye
bağırdım. lan bağırma, lafını bil patlatırım bir tane diyerek gözdağı
verdi. internet cafe'de çalışacaksın, bizim yılmaz'ınkinde. konuştum ben
onla seni bekliyor dedi. konuyu değiştirmek için gogol'un, ölü canlar'ın
2. bölümünü el yazımlarını yakarak imha etmesinden duyduğum acıdan
bahsettim. fakat bana mısın demedi oç. bugün gidecez, yarım saate hazır
ol dedi. britney spears'ten criminal'ın ezgilerini mırıldanıp
giblemediğim ifadesi vermeye çalıştım. fakat pek takıyor görünmüyordu.
mecbur gidecektik artık.

not: spinoza ve gogol dönemin şartları gereği anal yoldan birlikte


olmuşlar.

neyse çıktım babamla evden gittik net cafeye. yılmaz oç çay içer misiniz?
dedi cevap vermedim tavrımı anlasın diye. bak bu masada oturacaksın masa
açıp kapatacaksın, paraları alacaksın vs.. dedi. konuyu değiştirmek için
burcu esmersoy'un ayak parmaklarından bahsettim. neyse babam oç gitti,
ben de ana makinanın başına geçtim. inci'ye girdim durumu anlattım,
gibleyen olmadı. twitter'a iş hayatının zorluklarıyla ilgili tweetler
attım. face e girip merve'nin sınıf arkadaşı ozan'ın duvarında ismail
türüt fotoğrafları paylaştım. fakat zaman geçmiyordu.. yılmaz oç da
annemden hiç bahsetmeyince kaçmak için bir fırsat bulamadım. üstelik 24
numaralı masada oturan adam beni kesiyordu. rahatsız edici bakışları 15
dakika sürünce rahatsız olup yanına gittim ve birlikte olmamızın mümkün
olmadığını uygun bir dille belirttim. ne diyorsun lan sen? sen kimsin?
vs.. gibi konuyu değiştirmek için bazı anlamsız sorular sordu. yılmaz oç
nin yanına gidip ben burda çalışamam, bu ne gevşeklik? babam beni buraya
apaçilere gibtir diye mi getirdi? deyip koşarak uzaklaştım. böyle
zekiliklerim vardır. işime gelmeyen durumlarda zekamı devreye sokar,
olaydan sıyrılmasını bilirim. eve vardığımda apartmanda kız arkadaşım ile
karşılaştım. naber? dedim. iyidir senden? dedi. konuyu değiştirmek için
khloé kardashian odom takes... new orleans? not so fast! diye bağırdım.
neyse gitmem lazım deyip anneme selam söylemeye kalktı. annemden sanane
oç deyip eve çıktım.

not: net cafede ferre izlenmiyor amk

annem beni görünce şaşırdı. merve evde mi? diye sordum, çıktığını
söyledi. odasına gidip kapıyla artık aramızdaki husumeti sonlandırmamız
gerektiğini, eski dostlara böyle tavırların yakışmadığını söyledim.
anlayışla karşıladı. kapıyla arayı düzeltmem moralimi biraz düzeltse de
işten çıkmamı babama nasıl açıklayacağım konusu kafamı kurcalıyordu.
kafamı dağıtmak için enrique iglesias'ın hero klibinin youtube urlsini
harun kolçak posterinin arkasına yazdım. daha sonra bir süre önder
açıkbaş'ın nasıl ünlü olduğunu düşündüm. çıktım üst kattan şükran
teyzelerin daireye indim. şükran teyze kapıyı açar açmaz konuya farklı
yerden girip kafasını karıştırmaya çalıştım. kenan doğulu'nun ex aşkım
şarkısını söyleyip soner sarıkabadayı dansımı sergiledim. böyle
zekiliklerim vardır. keskin zekam ve önlenemez yeteneğim sayesinde
müziğin ve dansın gücünü kullanarak işlerimi yoluna koyarım. ne var
oğlum? dedi. akşam babamın gelip beni döveceğini, babamın beni burcu
esmersoy'un ayak parmaklarından bile daha fazla korkuttuğunu, gece
evlerinde kalmak istediğimi belirttim. git oğlum işine deyip kapıyı
yüzüme kapattı. oç ayda yılda bir işimiz düşüyor, yardım etsen gibiyorlar
mı? gerçi gibseler yardım eder.

not: harun kolçak, burcu esmersoy'un ayak parmaklarından daha çekici.

bir sol direk dışında sağlam bir darbe almadan akşam dayağını atlattığım
için mutluydum. bu olayı harun kolçak'ın gir kanıma şarkısında çıplak
moonwalk yaparak kutladım. önder açıkbaş'ın nasıl ünlü olduğunu düşünüp
daha sonra merve'nin odasına indim. kapıya how i met your mother'ın
7x12'sini izlemesi gerektiğini, çok duygusal bir bölüm olduğunu söyledim.
kapıdan ses gelmeyince tıklattım, merve açtı. ne var abi? dedi. eğer
gelecek haftaki doğum günüme kadar göğüslerini yeteri kadar büyütmezse
sürpriz partime katılamayacağını söyledim. ne yapıyım senin partini?
kimse gelmez zaten dedi. ağır konuşmuştu... duygusal havayı dağıtmak için
david fincher'ın the girl with the dragon tattoo'su 13 ocakta sinemalarda
dedim. gider misin abi, işim var dedi. mastürbasyon yapmak istediğini
anladığımdan anlayışlı bir abinin yapması gerektiği gibi odayı terk
ettim. fakat doğum günüm ile ilgili söyledikleri kanıma dokunmuştu. büyük
bir parti yapıp onu sözlerinden dolayı utandırmalıydım.

not: joe biden'a david fincher yoluyla ulaşabilirim.

doğum günüme 6 gün vardı. inci'den, twitter'dan ve apartmandan herkes


zaten benim için sürpriz bir şeyler hazırlıyordu, farkındaydım. ama
merve'yi utandırmak için benim de bir şeyler yapmam gerekiyordu.
facebook'a girip merve'nin sınıf arkadaşları ali can, ozan, ismail, tuğçe
ve yeliz'in duvarlarına annem ve benim fotoğraflarımızı koydum. umarım
ima ettiğim şeyi anlayacaklardı. daha sonra doğum günü üzerine 3-4 şarkı
paylaşıp dikkati üzerime çektim. inci'deki panpeytalarımın hazırladığı
sürprizi bozmamak için sadece off doğum günlerini de hiç sevmem vb..
başlıklar açtım. gibleyen olmadı ama beni olaya uyandırmamak için
yaptıklarının farkındaydım. böyle zekiliklerim vardır. aklımın
verimliliği ve zekamın kıvraklığı sayesinde her olayı kavrar, ona göre
davranır ve insanları mutlu etmesini bilirim. twitter'dan joe biden'ı
partime davet ettim. sosyal medyada gerekli çalışmaları yaptıktan sonra
sıra apartmana gelmişti. enrique iglesias'ın hero klibini izledikten
sonra işe koyuldum.

not: serkan inci'nin hediyesini kabul etmem. boşa yollamasın...

1. kata indim, sarışın kadından başladım çalışmalara. tıkladım kapıyı,


hemen açtı sağolsun. fabrikada tütün sarar, sanki kendi içer gibi diye
bağırıp soner sarıkabadayı dansımı sergiledim. oğlum vallahi şimdi olmaz,
çabuk söyle ne söyleyeceksen diye karşılık verdi. gelecek hafta doğum
günüm var. eğer babamla aynı ortamda bulunmaktan rahatsız olmazsa eşiniz
ile birlikte bekliyorum dedim. hiçbir şey demeden kapattı yüzüme kapıyı
oç. zaman kaybetmeden firuze teyzenin kapısını çaldım. kapıyı açar açmaz
konuya farklı yerden girmek için hegel'in evreni ''maddeleş bir fikir''
olarak gördüğünü ve bu yüzden heraklitos'un değil, hegel'in diyalektiğin
babası sayılması gerektiğinden bahsettim. ne diyon oğlum sen? diye
karşılık verdi cahil oç. eşiniz evde mi? dedim. yok dedi. eşiniz derken
kocanızı kastediyorum hanımefendi. evde mi? diyerek sorumu tekrarladım.
söyle ne söyleyeceksen bana dedi. gelecek hafta doğum günüm olduğunu,
kendilerini de aramızda görmekten mutluluk duyacağımızı belirttim.
annenin haberi var mı? diye sordu. sanane annemden oç deyip üst kata
fırladım.

not: firuze teyzenin harun tekin ile olan ilişkisinden eşinin haberi yok.
eşi derken kocasını kastediyorum.

sıra mehtap teyze ile ekşici sevgilime gelmişti. mehtap teyzeden


başladım. açtı kapıyı buyur oğlum? dedi. gelecek hafta doğum günüm var
gelirseniz beni mutlu edersiniz dedim. maalesef evladım, uygun değiliz
dedi. ikna edebilmek için enrique iglesias'ın hero şarkısını söyleyip
rihanna-rude boy dansımı yaptım. ne kadar eğleneceğimizi anlamasını
istiyordum. böyle zekiliklerim vardır. aklım ve dans kabiliyetimin
yardımıyla insanları daha çabuk durumdan haberdar eder, olayları lehime
çevirmeye çalışırım. yok oğlum sağol deyince konuyu değiştirmek için
''ıııığğğağğğğğ'' lı hidayet türkoğlu taklit performansımı
gerçekleştirdim. kapıyı yüzüme kapattı. sıra karşı dairedeki sevdiceğime
gelmişti. açtı kapıyı oo buyur, yine ne var? dedi. sevişmenin zamanı
değil, sana önemli bir şey söylemeliyim dedim. ilgilenmiyorum diye
karşılık verince ortamı yumuşatmak için akasya durağı sinan esprileri
patlattım. daha sinirlenmiş görünüyordu.. haftaya doğum günüm var, gelir
misin? dedim. hayır deyip yüzüme kapıyı kapattı. insanın sevgilisinin
bile ona böyle davranması gerçekten canını sıkıyor. hero'yu mırıldanıp
üst kata çıktım.

not: i can be your heroooooo babyyy

3. kata çıkarken benim hiç bir bilgisayarım olmadığını, facebook'u,


twitter'ı sadece televizyondan duyduğumu farkettim. nasıl olabilirdi ki?
kafam karışıyordu yine. sakallının dayağını yememek için sustum. 3. kata
çıktım, yaşlı teyzeden başladım. açtı kapıyı sağolsun, ne var evladım?
dedi. yaşlı olduğunu bildiğimden frank sinatra - new york, new york'u
seslendirdim. soner sarıkabadayı dansımla da süsledim ki bu çağa da ayak
uydurabilsin. böyle zekiliklerim vardır. insanları kendi koşullarında
değerlendirir, beynimin odaları sayesinde durumu kontrol altına alırım.
işim var oğlum, ayakta zor duruyorum sakallı gelecek yoksa söyle ne
diyorsun? dedi. sakallı artık bana bir şey yapamazdı ama konuya
girmeliydim. gelecek hafta doğum günüm var, gelir misiniz? dedim.
bırakmazlar dedi.. ne diyor bu kadın amk neyin kafasını yaşıyor
anlamıyordum. konuyu değiştirmek için ona biraz önder açıkbaş'tan ve
nasıl ünlü olduğundan bahsettim. kapıyı yüzüme kapattı. ama önder
sorununu çözdüğümden birinin haberi olması olumlu bir gelişmeydi. sıra
kapıcı kılıklı kadındaydı. tıkladım kapıyı ne var? dedi açar açmaz kaba
oç. fakir olmanıza rağmen gelecek hafta gerçekleşecek olan doğum günüme
gelmeniz beni mutlu eder dedim. gelemeyiz, sağol deyip kapıyı yüzüme
kapattı. bu insanlar ne kötü amk... ulan fakir ayda kaç kere pasta
yiyorsun amk bir hayrımız dokunsun dedik. neyse..

not: sakallı adam yine beni bulursa bir daha televizyon izleyemezdim.

şükran teyzeye çıktım, fakat kapısı kapalıydı. açmadı da hiç.. sakallıyı


gördüm alt katta fırladım eve. anne diye bağırdım, bakan olmadı.
bembeyazdı her yer yine, 2 yıl önceki gibi. başım ağrıyordu.. baba
neredesin? sakallı geliyor yine, biliyorum o değilsin sen dedim. yine
kimse giblemedi. merve'nin odasına gittim, ne kapı vardı ne merve. oda da
yoktu. hemen odama fırladım kapıyı kilitlemeye çalıştım, anahtar yoktu.
bembeyazdı her yer, bilmeleri lazım sevmiyorum beyazı. televizyon izlemem
lazımdı artık. televizyon izlemezsem aklımın keskinliği ve beynimin
odaları beslenmiyordu. sakallının ayak sesleri geliyordu, ama ben bu
dünyadan çok rahatsızdım. dönmek istiyordum, ama bu kez olmuyordu.
sakallı gittikçe yaklaşıyordu. ağlamaya başladım. ağlayınca daha bir deli
muamelesi yapıyorlar insana. sakallı girdi, o babam değildi, adı da salim
değildi ilk defa kabullendim. sopasıyla yüzüme vurdu, ellerimi kanattı.
tekmeledi her yerimi. sonra daha rahat edebilmek için odasına çekti beni.
bıktım senden! çıkmayacaksın alanından, rahatsız etmeyeceksin
diğerlerini, televizyon da yok artık diyerek vurmaya devam etti.

not: deli falan değilim ben.

işleri bitti, yazmak için şimdi vakit bulabildim. kağıt yine kan oldu.
sopayla çok dayak yedim, yumruklar, 3 puanlar hepsi güzeldi. ama
bıçaklanmanın acısını ilk defa yaşıyorum sanırım. ilk yazmaya başladığım
günlerde de az daha bıçaklanıyordum ama hademe engellemişti sağolsun.
babamdan dayak yemek güzeldi.. sakallı olunca kötü. şunu farkettim; sizi
seven birinin dayak attığını düşündüğünüzde acıyı fazla hissetmiyorsunuz.
o yüzden deli değildim bence ben, kendimi rahatlatıyordum. dünyamın
içinden çıkmak kötü oldu. enrique iglesias, esra erol, önder açıkbaş
kızgınlardır şimdi bana. ama çok canım acıyor.. bir daha televizyon
izlemeyeceğimi söyledi sakallı. fakat bu kanamayla fazla yaşamayacağımı
biliyorum, böyle zekiliklerim vardır. akşam oldu, kendime ait olan tek
şey el feneriyle yazıyorum şu an. her yer çok sessiz.. kimsenin umurunda
değilim. yalnız ölmek gibisi yok. edebiyat öğretmeni olduğum günlerin
avantajını çok kullandım burada. neyse daha fazla yazmam, 1 saate ölmüş
olurum hero klibinin finalini gerçekleştirmek istiyorum. sonun bu
olduğunu bildiğimden yazdım bunları defterime. bulan okuyan olursa, 1
kişi tarafından da hatırlanmak güzel olur benim için. sanırım son
satırlarım bunlardı..

not: baba, çok özledim çocukluğumu, 1 yaşında ölen kız kardeşimi,


kanserden ölen annemi.. en çok da senin dayaklarını.

14.11.2011

alper

https://inci.blogspot.com

You might also like