Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 36

pe

cya
Kendi Aramızda
A K İ S Sevgili AKİS Okuyucuları,

Haftalık Aktüalite Mecmuası Geçen hafta, bir kaç çerçeveli ya­


zıda Türkiyenin bugünkü duru­
Yıl : 9, Cilt: XXIV, Sayı: 420 muyla Almanyanın Hitlerden ön­
ceki durumu arasında paralel ku­
Yazı İşleri: rulmuş olması geniş alâka çekti.
Rüzgârlı Sokak No.: 18 Aslında bir dikta idaresinin mem­
Tel: 11 89 92 leketi nasıl bir felâkete sürükleye­
P. K. 582 Ankara ceğini mükemmelen müdrik ol
• makla beraber rejimin içinden bir
İdare: türlü çıkamadığı dar çemberin sı
Rüzgarlı Sokak No.: 15 kıntısından ümitsizliğe düşen bü­
Rüzgarlı Matbaa yük gündelik gazeteler ve onların
Tel : 10 61 96 idarecileri kendilerini bir muha­
• sebeye tutmaktan geri kalmadılar,
içe doğru çevrilmiş bir projektör,
Başyazar: Türkiyede Demokrasi son nefesini
Metin Toker verdiği an bir Hitler veya bir Mus-
solini dahi bulamayacağımız, Ba-
tista'ların, Trujillo'ların sefil ida­
AKİS Neşriyat Ltd. Şirketi adına resi altında mahvolacağımız ger­
imtiyaz sahibi ve Müessese Müdürü çeğini ortaya çıkarmaya yetti. Dik­
Mübin TOKER tatörlüğün kolektif olanı bulun­
• Adolf Hitler
mayacağına göre, sıra adamlarının
Yaz İşlerini fiilen İdare eden en açıkgözü ve en yüzsüzü, en mer­
İbret verici macera hametsizi ve en alçağı mutlaka ba­
Mesul Yazı İşleri Müdürü
şa geçecek, Atatürkle başlayıp şu
Kurtul ALTUĞ kırk yılda bugünkü hale getirdiğimiz toplumumuzu bir kalemde or­
• taçağ karanlıklarına gömecektir. Hem de ilericilik, Atatürkçülük,
a
Karikatür : devrimcilik ve ülkücülük paravanası arkasında.. Welmar Cumhuriyeti­
TURHAN nin, bugünkü Türkiyeye bir çok bakımdan -hayret' uyandıracak tarzda
• benzeyen şartlarının şöyle bir hatırlatılması dahi dikkati çekmekten
Fotoğraf : geri kalmadı.
cy
Hüseyin EZER Bu bize, paraleli daha kesin hatlarla çizme fikrini verdi. Bir kaç
Associated Press haftaya kadar AKİS-, Hitlerin 1933 Almanyasında İktidarı nasıl aldığı­
Türk Haberler Ajansı nın en cazip hikâyesini okuyucularına bir seri halinde anlatacaktır.
AKİS, bu seriyi hazırlamaya başyazarı Metin Tokeri memur etti. Batı
• Avrupaya alt intibalarıni bu hafta tamamlayan ve önümüzdeki hafta
Klişe : d işardaki temsilcilerimizin durumuyla o seriye son verecek olan Toker
Doğan Klişe pek kısa bir süre İçinde Hitlerin İktidara gelişini ele alacaktır. Bilindiği
pe

gibi Hitler, .vahim bir iktisadi krizin hüküm sürdüğü ve işsizlerin mil­
Bu mecmua Basın Ahlâk Yasa- yonluk sürüler halinde sokaklarda dolaştığı, halkın bezginlik ve keşme­
sına uymayı taahhüt etmiştir. keş karşısında huzursuzluktan boğulacak halde olduğu, Parlamentoya
karşı kuvvetler Parlamentonun çalışamaması için ellerinden geleni ya­
Abone şartları: parlarken bu müessesenin kendi ölüm fermanını bizzat imzaladığı, bir­
3 aylık (12 nüsha) : 10.00 lira biri peşine koalisyon.hükümetlerine başkanlık edenlerin temel mesele­
6 aylık (25 nüsha) : 20.00 lira ye inemedikleri ve sıhhi bakımdan sorumluluk' duygusundan uzak düş-
1 senelik (52 nüsha) : 40.00 lira müş bir Cumhurbaşkanıyla etrafının siyasi dalavere çevirdiği, memle­
ketin esas kuvvetleri olan Ordunun büyük sanayicilerin ve işçilerin göz­
İlân şartları : lerinin -hem de basiretlerinin- bağlandığı bir Almanyaya inanmaya-
Santimi: 20 lira cak tarzda hakim olmuştur. Hiç kimsenin ciddiye almadığı Avusturya­
1 renkli arka kapak : 1.500 TL. lı onbaşı kudretli Almanyayı bir anda sultası altına almış ve onu fe­
İlân işleri: lâkete sürüklemekte gecikmemiştir.
Telefon : 10 61 96 AKİS'in şu anda söyleyeceği, bir kaç haftaya kadar başlayacak
Dizildiği yer : olan bu son derece alâka çekici yazı serisini Türkiyede her subayın, her
Rüzgarlı Matbaa iş adamının, her sendika liderinin, her üniversite öğrencisinin her poli­
Basıldığı yer : tikacının, her öğretmenin ve umumiyetle her aydının mutlaka okuması
Millî Eğitim Basımevi gerektiğidir. Bilhassa Ordunun her kademesi, bundan otuz yıl önce Al-
FİYATI: 1 LİRA manyada cereyan etmiş bulunan maceranın teferruatını gördüklerinde,
şahsiyetleri tanıdıklarında, plânları öğrendiklerinde bugün nasıl bir ta­
Basıldığı tarih: 15.7.1962
vır takınmaları gerektiğini daha kolay anlayacaklar, kendilerine hareket
hattı çizmekte bir takını- tereddütleri yeneceklerdir.
Kapak Resmimiz Türkiyede hangi oyunun oynanmakta olduğunu daha açık meydana
koymak isteyen herkes, bu yazıların en geniş çevreye yayılması için
Piyasanın Durumu şimdiden seferber olmalıdır.
Derdin bası Saygılarımızla AKİS

3
Cilt; XXIV, Sayı: 420
A KİS
HAFTALIK AKTÜALİTE MECMUASI
16 TEMMUZ 1962

YURTTA OLUP BİTENLER


Millet ticari trafik durmuştur. Bugün Tür­
kiyede, vatandaş hayatının her safha­
Halkın sesi sında bir kırmızı ışık yanmaktadır.
Doktora hasta gitmemektedir. Belki
(Kapaktaki mesele)
bu, kolay inanılacak husus değildir.
Bitirdiğimiz hafta, kendi dar çem­ Ama, bir korkunç gerçektir. Türki­
berleri içindeki kavgaları, dönüş­ yede hayat, donmuş beklemektedir.
meleri vs çekişmeleri iki aylık bir ta­ En basit ihtiyaçların tatmini için e-
tile soktuktan sonra temsilcisi olduk­ linde para ve imkân bulunduranlar da­
­arı milletin arasına dönen profesyo­ hi daha iyi, müsait ortamı beklemekte
nel politikacılar bir tek arzuyla kar­ dirler. İnanılmaz bir atalet, her sek­
şılaştılar: Allah rızası için, şu iş ha­ törü sarmıştır. Kimse borcunu öde­
yatının açılması! Profesyonel politi­ memektedir. Hileli iflâslar, sıkışık
kacılar, buna muvaffak olunamama­ bir ticari durumdan ziyade ümitsiz­
sının doğurduğu hiddetin kendi baş­ liğin delili olarak son haftaların u-
larına düşen şimşekler halinde vatan mur-u âdiyesi haline gelmiştir. Açık­
göklerine serpilmiş olduğunu hisset­ gözlerin ve karamsar avantacıların o
mekte gecikmediler. Bilhassa, iktida­ yola sapması dürüst, ticaret erbabını,
rı teşkil eden siyasi partilerin mesul­ iş adamlarımı piyasanın her kademe­
leri herkesten aynı feryadı duydular sini işlemez hale sokmaktadır.
Türkiyede aç ve çıplak, her za­
a
ve aynı serzenişlerle karşılandılar. Hü­
kümetin güven oyu alıp memleket ka­ man olduğundan ne daha azdır, ne
derine el koyduğu şu sırada bu mec­ daha fazla. Ama açın ve tokun, çıp-
muayı ya da Milliyeti, Cumhuriyeti lağın ve giyimlinin işi beklemekte-
veya Hürriyeti, kudret sahibi umu­ dir. Türkiyede duran hayattır. Tür­
cy
mî efkarın sözcüsü durumundaki ö- kiyede, kaybolan keyiftir. Türkiye­
bür yayın organlarını okuyan Hükü­ de, sönen canlılıktır.
met mensupları da bu sesin sütunlara Bitirdiğimiz hafta, yüz haftadan
aksetmiş şeklini gözlerinin önüne se­ beri olduğu gibi millet Hükümetinden
rili gördüler. Halk, bir şey yapılma- bu derdine deva, şifa bekler haldedir.
masından ve duruma hâkim olunma­ Bekleyiş gene hüsranla neticelendi
masından bıkkın; bezgin halde bari mi, sarılacak yılandan başka şey bu­
bu Hükümetin işe sarılmasını iste­ İnönü Orduda lunmayacağı biline biline denize düş­
pe

mekte, beklemektedir. Derece derece Başbaşa ve elele mek, önlenmez bir tehlike olarak Türk
işsizliğin ve hareketsizliğin, güven­ toplumunun kapısını çalacaktır. Bu­
sizlikten doğan çekingenliğin, gemi­ nun habercileri, şimdiden etrafımız­
sini kurtaranın kaptan sayılacağı i- çiş Plânının icaplarını yerine getir­ da dolaşmaktadırlar.
nancı içinde dar çıkarların piyasa­ meye başladınız mı Türkiyenin gör­ Yeni ufuklar
ya hakim olup bütün ticarete darbe düğü bütün hükümetlerin en kuvvet­
lisi kendiliğinden başkente gelip otu­ Bunu nihayet gördüğü içindir ki
vurduğu bir Türkiyede hükümet et­ Başbakan Erzurumdan başkente
mek hem kolay, hem zordur. Zor o- racakta.
dönüşünde bütün Türkiyede memnun­
lan, koparılan fırtınaların ve her tür­ Derler ki "Tok ağırlamak güç­ luk uyandıran ve herkesi sevindiren
lü hürriyetin düşmanı bir sorumsuz tür". Millet 1960'dan beri öylesine bîr bir karar aldı. İktisadi hayatın üze­
basının yaygaralarının aslında bar­ "işlerin nihayet düzelmesi" açlığı i- rine bizzat eğilecek ve onun geliş­
dak çalkantısından ibaret bulunduğu­ çindedir ki akıtılacak her damla, bir mesini günü gününe, memleketin en
nu kabul etmek, sinirlere hâkini ol­ çöl geçmiş susuzun ağzına düşen rah­ önemli meselesi olarak takip edecek­
mak, işe bakmaktır. Memleketlerin met kadar tesirli olacaktır. Nasıl yağ­ tir. Alınacak kararların dosyalarda
hayatında öyle anlar olur ki politika­ mura susamış çatlak topraklar su­
kalmasını önleyecek, yapılabilecek
nın iyisi, politika yapmamaktır. Tür­ yu emerse, geniş halk kütleleri Hü­
her şeyi hemen yaptıracak, devlet sek-
kiye için an, o andır. Bu, hükümet et­ kümetin göstereceği her gayretin öy-
törünü ve özel sektörü, Hükümet prog
menin kolay tarafını gözler önüne ser­ le müteşekkiri kalacak ve onun et­
ramında belirtildiği gibi elele, sürat­
mektedir. Bir defa, Türkiyede hiç bir rafında kilitlenecektir. Bu hava ya­
ratıldı mı, hiç bir tehdit en ufak a- le seferber edecektir. Bu iş için bil­
şeyin olmayacağı gerçeğini kuru gü­ hassa Yardımcılarına, onların arasın­
rültülerin üzerine çıkarıp vatandaşın kis yaratmayacak, bütün kötü kuv­
vetler isteristemez köşelerine çeki­ da da Ekrem Alicana güvenmektedir
yüreğine ulaştırdınız ve devletin im­ İnönü, hafta biterken Radyodan
kânlarını geniş, sesli göz kamaştırı- lecekler, meydanı boşaltacaklardır.
millete Erzurum intihalarım, Türk
cı yatırımlar halinde ortaya döktü' Bugün, Türkiyede tek mal satıl­ Silâhlı Kuvvetlerinin durumunu, po­
nüz sadece Bütçenin değil, 1962 Ge- mıyor. Bugün Türkiyede, her türlü litikanın üstündeki tutumunu anlata-
4 AKİS, 16 TEMMUZ 1962
Haftanın İçinden

İkinci İhtilâl Meselesi Metin TOKER


Türkiye, iki uzun bekleyiş devresi geçirdi. Her çeşit uzatılan intikal idaresince kolaylaştırılmadı, onun için
dinden, boğazına kadar sıkıntıya gömülen Türkler kaybolmadı. Pek kısa süren bir sevinç, ferahlık ve ra­
önce, Menderesin iktidardan ayrılmasıyla her şeyin dü- hatlık devresinden sonra yeniden bekleyiş başladı. Se­
zeleceği inancı içinde beklediler. Menderesin, iktidarı çim yapılacaktı, askeri rejim son bulacaktı, demokra­
seçimle vermemeyi kararlaştırdığı ve bunu gerçekleş- tik sivil idare dertleri halledecekti. O günlerde, kimin­
tirmek için kati adımları atmaya başladığı ana kadar le konuşulsa şöyle denildiği işitiliyordu: "Hele bir se­
bir ihtilâl, bir isyan, bir darbe sadece platonik hevesler çim olsun da.." Tüccar bekliyordu, işçi bekliyordu, şe­
olarak kaldı. 27 Mayıstan sonra yapılan açıklamalarda, hirli bekliyordu, köylü bekliyordu.. İkinci bekleyiş de
herkesin hayal kuvveti nsibetinde, Ordu içindeki ihtilâl­ netice vermedi. Sıkıntılar son bulmadı. Seçimlerde kü­
ci gruplardan bahsedilmekte ve bunların kökleri yok çük hesaplar büyük hesapların üstüne çıktı, ondan ka­
1659'a, yok 1957'e, yok 1056ya kadar uzatılmaktadır. rışıklık bitmedi. Seçimlerden sonra kurulan Hükümet
Bu iddia sahiplerinden en cakalıları, kendilerinin, 1940'- güçlükleri yenemedi, dertler ortada kaldı. Bugün ge­
larda 27 Mayıs 196ö'm tohumunu, omuzlarında teğmen ne, herkesin kafasındaki sual "Ne yapacağız?" dır.
rütbesini taşırlarken attıklarını ciddi ciddi anlatmış­ Zira memleketin meselesi, vatandaşın kendi hayatında
lar, yazmışlar, yazdırtmışlardır. her gün hissettiği meseledir ve bütün düşünürler bu­
nun kuvvetli, cesaretli, devrimci ve ilerici, aynı zaman­
Bunlar, bir esasa hiç dayanmıyor değildir. Her de­ da da tecrübeli, realist ve ilmin ışığına saygılı bir hükü­
virde, hu çeşit sözler her yerde konuşulmuştur. Şimdi met kolları sıvamayınca halledilemiyeceğinde mütte­
üç arkadaşıyla İktidardan ve Hükümetten vaktiyle şi- fiktir. Şikâyet müşterektir, hedef aynıdır. Sivili böyle
kâyet yollu konuşup bu gidişe bir son verilmesi gerekti- düşünüyor, askeri böyle düşünüyor, aydını böyle dttştt-
ğini söylemiş olduğunu hatırlayanlar başarılı bir ope­ nüyor, cahili böyle düşünüyor.
rasyonun temelinde kendilerini görmektedirler. Eğer as­
kerlere yakında siviller de katılırsa ve ilk ihtilâl fikri­ Bu arzuyla Kir aydın diktası kurma hevesi arasın­
a
nin kendilerinden çıktığını aynı tarz delillere dayanarak daki fark, akla kara arasındaki farktan önemsiz değil­
iddiaya başlarlarsa zincirin Nuha kadar uzamasını, hal- dir. Çoğu arka niyetli ve şahsi çıkar peşinde, ihtirasının
kalarının miktarının da milyonu aşmasını beklemek lâ- ya da komplekslerinin kurbanı, pek azı gerçekten iyi
zımdır. Zira, Menderesin zulüm idaresi baskısını arttır- niyetli ama basiretsiz ve ihtiyatsız bir takım, itiraf
dıkça bundan bir an evvel kurtulma yolları her yerde
cy
etmek lâzımdır ki faaliyet halindedir. Bunlar, umumi­
gittikçe daha fazla konuşmanın konusu olmuştur. Bir yetle umumi efkârı, hususi itinayla Silâhlı Kuvvetleri
arkadaşımın, Menderesi metresinin evinde bir avuç fe­ kendi cephelerine almanın çabası içindedirler. Bu gay­
daiyle bastırıp yakalama, hemen iktidarı ele geçirme ve ret, haklı olmasa da makuldur. Zira Türkiyede, Ordu
sonra, rezil edilmiş diktatör bozuntusunu Yüce Divana tek organize kuvvettir ve ona dayanmayan Ur darbe
sevketme plânını defalarca ve teferruatıyla dinlemişim- daha başlangıçta perişanlığa mahkûmdur. Ama bu Or­
dir. Bir başkası, adamı. Çankaya sırtlarında dolaşırken du, bir milli ordudur. O bakımdan, umumi efkârın dü-
uzaktan, dürbünlü tüfekle vurmayı düşünürdü. Diğer şünce istikametinden ayrı bir istikamette harekete geç­
bir plân ise Menderesi kaçırmak, bir hafta kapalı tut- mesi bahis konusu değildir.
pe

mak, sonra, Meclisin bir celsesine elleri arkasına bağlı, Dikta aşıkları, umumi efkârda o iki defa hüsranla
saçları sıfır numarayla traş edilmiş halde getirmek ve neticelenmiş bekleyişin doğurduğu hayal kırıklığına
ondan Allah gibi korkan D. P. milletvekillerine göstere- güvenmektedirler. Orduya gelince, onun Ur defa politi­
rek "İşte. buna uşaklık ediyorsunuz! Adam değil misi kaya karışmış olması yeniden aynı maceraya taraftar­
niz, siz ?" diye haykırmaktı. Herkesin bıçak kemiğe dar ların çıkacağı ümidini doğurmaktadır. Bunların kuvvet­
yandığında, muhayyele kuvveti ve mizansen merakı ne siz faktörler olduğunu iddia etmek kuma baş gömmek­
kadarına müsaade ediyorsa o nisbette bir fantezist dü­ ten farksızdır.
şünceye kendini cömertçe verdiği günler bu memlekette
yaşanmıştır. Gerçek şudur ki bugün, bir mücadele Türkiyede
Ama bu memlekette ihtilâl, seçim yolu fiilen kapat devam ediyor. Bu mücadeleyi demokratik rejimin le­
tıldıktan ve bu gerçek Büyük Meclisin kürsüsünde mil­ binde neticelendirmenin yolu kısır tartışmaların hepsi­
letin o tarihte mihrakı haline gelmiş bulunan İnönü tara­ ­i bir kenara itenek Hükümetin ve Parlamentonun
fından açılıca ifade edildikten sonra yapıldı. Demokratik memlekette bir hareket ve bereket devrini açmasıdır.
idarenin bir darbeye lüzum kalmaksızın normal iktidar O devrin kapısı bir defa aralandı mı, umumi efkâr da,
rotasyonunu temin edilebileceği hususunda en karamsar­ Ordu da tabii temayüllerinin istikametini kendiliğinden
larda dahi bir nebze iyimserlik mevcut kaldığı müddetçe alacaktır. Menderesten evvel ve Menderesten sonra, bir
Türkiyede hiç kimse kıpırdamadı. Bu bakımdan, asıl dikta idaresini hep reddetmiş olan çevrelerin şimdi gö­
ihtilâl nüvesi Menderesin ta kendisidir. Madanoğlunun nül hoşluğu içinde buna benzer bir idareyi destekleme­
ihtilâlinden sonra, bir hasbıhalde "Menderesi bir tek sebep­ leri bahis konusu bile değildir. Son ümit dağın arka-
ten asarım: Bizi, ihtilâl yapmaya mecbur bıraktı!" di­ sında olsa dahi, dağın aşılıp ümide kavuşulması ta­
ye samimi ve ileri görüşlü tarzda dert yanmasının te­ raftarları Türkiyede ekseriyette olacaktır.
melinde bu vardır. Bugünkü şartlar altında bir İkinci İhtilâl Türki-
Beklenilen olmadı. Menderesin devrilmesiyle, sıkın yeye henüz Merih kadar uzaktır. O halde şartları bizi
tılar bir sihirli değnek dokunmuşcasına kaybolmadı, oraya yaklaştıracak değil, uzaklaştıracak şekilde dü­
Kaybolmasına i m k â n yoktu, kaybolmadı. Kaybolması, zenlemenin tam zamanıdır.

AKİS, 16 TEMMUZ 1962 5


YURTTA OLUP BİTENLER,
cak ve bir darbe, yahut ihtilâl sözle­ derler, sonra gidecekleri yerin Erzu­ başında bulunan bir İranlı subay çek­
rinin mahiyetini açıklayacaktır. Böy­ rum Kandillisi olduğunu öğreniverir­ ti. Subay İran ordusunun stajyer o-
lece, kısır çekişmelere ve sonu gel­ ler-. Başbakan İnönüyü, 6. Zırhlı Tu­ larak gönderdiği bir askerdi. Başba­
mez dedikodulara bir nokta koyduk­ gayın bir bölüğü, tören bölüğü ola­ kan yabancı subayı da sevgiyle se­
tan sonra yüzünü iktisadi meselelere rak karşıladı. Bu arada İnönüye bir lâmlayıp, teftişini bitirince, kümelen-
çevirecektir.' grup daha karşı çıktı. Bunlar, bindi­ miş C H. P. lileri birden bire gördü
Haftanın bittiği gün Başbakan, rilmiş kıtalar halinde tatbikat sahası­ ve sordu:
pazartesi sabahı Devlet Plânlama na sokulmuş C. H. P. li vatandaşlar­ " — Bunlar k i m ? "
Dairesinde yapılacak büyük toplan­ dı. Kamyonlarının önüne büyük bir "— Efendim, halk sizi selâm-
tıya bizzat başkanlık edeceğini bil­ C. H. P. flâması asmışlar, öbek halin­ lamağa gelmiş..."
dirdiği gibi öğleden sonra bazı Ba­ de şeref kıtasının sonunda beklemek­ Başbakan topluluğun üzerine
kanlarla özel sektör temsilcileri ara­ teydiler. doğru yürüdü. Birden C. H. P. liler,
sındaki Uç aylık mutad toplantıya da Başbakan İnönü, evvelâ tören bö­ Başbakanı etrafındakilerden ayırdı­
başkanlık edeceğini haber verdi. İnö­ lüğünü selâmladı. Subayların teker lar. Bir tanesi biraz fazla mübalâğay­
nü bu çalışmaların tamamına katıla­ teker elini sıktı. Göğüslerindeki ko­ la neredeyse ayaklarına kapanırcası-
cak' ve durumu bizzat tesbit edecek­ kartlara bakarak isimlerini okudu ve na Başbakana sarıldı. Vatandaşı di-
tir. Başbakan, muhtemelen hafta so­ kendilerine isimleriyle hitap ederek ğer arkadaşları düşmek üzereyken
nunda İstanbulda bir kaç yeni tet­ hatırlarını sordu. Bu arada Baş­ tuttular. İnönü sordu :
kikten sonra gene radyoda millete ik­ bakanın dikkatini tören bölüğünün " — Nasılsınız?.. Buraya k a d a r
tisadi hayatın yeni ve esaslı şartları
hakkında geniş bilgi verecektir.
Bugünden bilinen İnönünün, har
Bakanlığa ait yatırım ve ihalelerin
süratle piyasaya intikali için ciddi D İ Y E T
kontrol sistemi kurduğudur. Bundan
böyle her Başbakan Yardımcısı kendi Erzurum valisi, Başbakana amerikalılardan dert yanmış bulunuyor.
sahasındaki Bakanlıkların yatırım Bu şikâyetin yurt içinde akis yapmadığı ve yurt dışından gelen
ve ihale durumunu yakından takip tahriklere çanak tutmadığı sanılırsa hata edilir. Milletler arasındaki bü­
edecek, üç ayda bir Başbakana rapor yük ve ciddi dostluklar, gerçekler daima göz önünde tutukluğu takdir­
a
verecektir. Varlık içinde, Bakanla- de canlı hallerini muhafaza ederler.
rın ve Bakanlıkların iyi çalışmaması Son hâdisede kimin haklı, kimin haksız bulunduğu isin teferruat
neticesi çekilen darlık bu suretle orta­ kısmıdır. Muhtemeldir ki iki taraf da kendini mübalağa hissine biraz
dan kaldırılacak, devletin aslında sa­ kaptırmıştır. Ne amerikalıların daima kibar ve nazik olduğu söylene­
hip olduğu imkânlar nihayet kıymet-
cy
bilir, ne de bit türklerin her taahhüdümüzü zamatanda yerine getirdiği
lendirilecektir. miz.. İki taraf ta kusuru sâdece karşı tarafta görmüş olabilir ve tadsız
Haber, tam bir ümit havası ya- sözler teati edilir. Bunun fazla bir önemi yoktur. Zamanla gönüller alı­
rattı. nır ve anlaşmazlığı, bir üst seviye kolaylıkla halleder.
A m a , amerikalılar için bîr büyük dert bu vesileyle bir defa daha
Başbakanlık gözler önüne seriliyor. Zengin dostlar fakir ahbaplarına yardım
uzatırlarken mutlaka "takt" sahibi olmalıdırlar. Yabancıdan bir
elini
şey
Yeni tarz almak, ona avuç açmak türklere kolay gelen davranışlar değildir. Mülli
gurur, bazen en tabii mukabeleden mâna çıkarır ve alınır. Madem ki
pe

Uzun yıllardan beri Türkiyede ilk Amerika bugün, mensubu bulunduğumuz blokun kudretli lideridir, ken­
defa olarak bir Başbakan, hem disini temsil ettirdiği kimseleri daha dikkatle seçmelidir. Bir talihsiz
de bir koca partiye sahip Başbakan Büyük Elçinin Türk - Amerikan minasebetlerini nasıl kritik bir safha­
bir yere gitti ve orada hayat dur­
ya soktuğu ve birden bire bütün Türkiyede, ilk defa olarak kuvvetli bir
madı. Bindirilmiş kıtalar halinde
amerikan düşmanlığının nasıl beliriverdiği hâlâ hatırlardadır. Buna
halk, köyünden kentinden alınıp geti­
mukabil ince, anlayışlı ve dost bir başka Büyük Elçinin eski soğukluğu
rilmedi. Sokaklar donatılıp zafer
ortadan kaldırdığı gibi gerek memleketin idarecilerine, gerekse halkın
t a k l a n kurulmadı. Sonradan mezba­
ta kendisine Amerikayı ne kadar sempatik hale getirdiği gözlerin önün-
haya satılan develer, danalar koyun­
dedir.
lar kurban edilmedi. Hatta. Başbaka­
nın partisinin mahalli büyükleri Amerikanın, Türk halkının şu anda nasıl telkinler altında tutul­
"Böyle şey olur m u ? Niçin bize ha­ maya çalışıldığını, dışta ve içte ajanların hareket halinde olduğunu bil­
ber vermiyorlar? Halk, şimdi bize kı­ memesi imkânı yoktur. Bu telkinler, elbette ki sözden ibarettir ve hiç
zacak.." diye sızlandılar. Ama Er- bir söz fiilin kudretine sahip değildir. Ama fiiller, dış görünüşleri iti­
zuruma, iki gün süren bir "vazife bariyle de olsa o sözleri doğrular vasiyete gelirlerse en kaba yalanları
gezisi" yapan İsmet İnönü aralarına en akıllı kimselere satmak işten bile sayılmaz. Bir koca vali, kendisine
vazife görmek üzere gittiği kütle ta­ karşı takınılan tavır karşısında istifayı düşünecek hale geldiğini İsmet
rafından sadece görülmemiş değil, ay­ İnönü gibi kılı kırk yaran bir devlet adamına naklederse gerçekten ya­
nı zamanda inanılmayacak bir sev­ ralanmış demektir.
giyle karşılandı: Üçüncü Ordunun ko­ Amerika, şüphesiz ki bizim her derdimizi karşılamak, her ihtiyacı­
mutanları ve subayları! mıza koşmak zorunda değildir. Bunu yaptığı için kendisine müteşekkir
olduğumuz muhakkaktır. Ama, türklerin çok iyi bildiği meşhur "Diyet"
Parti büyükleri ancak ziyaretin
hikâyesini, gönül ister ki amerikalılar da şöyle bir okuyup üzerinde dü­
ikinci günü kendilerini gösterdiler.
Kandillideki tatbikata gidilmişti. şünsünler.
-Kandilli, Yedek Subay kuralarında Bu onların, sâdece Türkiye değil, dünya politikalarını tanzimde ve
'yürek hoplatan bir isimdir. Orayı çe­ bilhassa halklarla münasebetlerinde çok işine yarayacaktır.
kenler önce Boğaz sahillerini hayal e-

6 AKİS, 16 TEMMUZ 1962


gelerek zahmet etmişsiniz. Bu yıl çarşamba günü başladı. O sabah se-
mahsulün iyi olduğunu işittim. Mem­
nun oldum."
Sonra eline sarılanlara işaret e-
Kulağa Küpe kiz sıralarında başkenti terkeder
İnönü, Erzurumda Genel Kurmay
Başkanı Cevdet Sunay, K a r a Kuv
derek : vetleri Kumandanı Ali Keskiner ve
"— Haydi bakalım.. Burada çok Deniz Kuvvetleri Kumandanı Nec-
iyi şeyler göreceksiniz. Dikkatle ta­ Verilen talkın det Uran tarafından karşılandı. Ku
kip edin.. Şimdi yerinize.. Marş Devlet Başkanı Gürsel, gaze­ mandanlara Hava Kuvvetleri Kuman
marş..." dedi ve güldü. tecilere anlattı: danı İrfan Tansel daha sonra iltihal
Şehre geldiği gün ise, sokaklar­ "— 14'ler vatan haini değil­ etti. Başbakanın uçağı Erzurum hava
daki halk sevgi tezahüratı yapmak i- lerdi. Ama şahsi ve indi beyan- alanının pistine inerken hafifçe sende-
çin toplandığında "Gözlerinizden, ba­ lar veriyorlardı. O günleri bili­ ledi. Bekleyenler merakla olayı ta
na olan aşkınızı okuyorum" diye baş­ yorsunuz. Bu yüzden iktisadi kip ettiler. Biraz sonra, usta pilot
layıp, uzun edebî nuntuklara girme- düzen sık sık bozuluyor, huzur­ küçük sendelemeyi uçağın içindeki
di. Bilâkis, vatandaşlarını selâmla­ suzluk yaratılmış oluyordu. Biz lere hissettirmeden inişi tamamla
makla yetindi, sonra da onlara, yağ­ de artık ayrılmamızın doğru o- mış, İnönü ve beraberindekiler her-
mur altında kalmayıp işlerine dönme" lacağına düşündük ve bizim bu­ şeyden habersiz, uzatılan merdiven-
lerini tavsiye etti. rada, omların Avrupada vazife den rahatlıkla inmişlerdi.
Bunda şaşılacak bir şey yoktu, görmelerini sağladık." Alanda bulunan subaylar, İnönü
zira radyoda bir kesif propaganda ya­ Ne güzel sözler, ne doğru ye ziyadesiyle tezahürat yaptılar.
yınının yapıldığı ve her seyahatte o- bir teşhis! İnsan, hakkı yokken Öyle ki Başbakan bir a r a şaşırdı ve
na malzeme hazırlandığı günler sim­ şahsi ve indi beyanlar vermeye subayların hareketlerini birkaç da-
di, hatırlanmayacak derecede uzakta başladı mı, iktisadî düzen sık kika durarak izledi. Sanki Türk Si-
kalmıştı. sık bozuluyor, huzursuzluk ya. lâhlı Kuvvetleri İnönüye kendisiyle
ratılmış oluyor. Hele, o bilinen birlik olduğunu hususi itinayla ifa-
Ordunun güneşi çeşit günlerde.. de ediyordu.
Buna mukabil, Ordunun gösterdiği
Söylüyorsun, anlamıyorlar. Başbakan hava alanında fazla kal-
sevgi ve istisnasız bütün subay­
Rica ediyorsun, kulak vermi­ madı. Valinin otomobiliyle 3. Ora
ların heyecanı ürpertici oldu. Bunda
yorlar. "Yapma, bu hareketle­ mensuplarının davetlisi olarak Er-
en ziyade, eski asker İnönünün dirili­
rin memleketin menfaatine de­ zurum Orduevine yöneldi. Burada
ği, canlılığı, kuvvetli şahsiyeti ve ta­
ğil. Oraya gidiyorsun, bunu
a
bii Ordu içindeki taklit edilmez ve e- İnönüye subaylar, alandakinden
söylüyorsun. Buraya gidiyorsun, fazla tezahürat yaptılar. Hele d
rişilmez prestiji baş rolü oynadı. Baş­
onu söylüyorsun. Sâdece, or­ duevinin önünde subaylardan müt-
bakanı, Orduevindeki bir kokteylde,
talığı kamştırmaktasın. Zira, şekkil bir grup İnönüyü etten bir
dopdolu bir günün vermesi tabii yor-
karşı kuvvetler bir kudret sahi­ duvar içine alıverdi.
gunluktan dahi üzerinde bir nebze
cy
bi sandıkları senden cüret ala­
taşımaksızın aralarında gören su- Başbakan Orduevinde de fazla
rak azıyorlar, ortalığı karış­
baylardan biri hem sevincini, hem in- kalmadı. Yorucu uçak yolculuğu
tırıyorlar. İdare imkânsızlaşı-
fialini belirtti: öğleden sonra yapacağı ziyaretler-
yor. Bırak, bu alaturka kurnaz-
den ötürü özür dileyerek Vali Kona-
"— Hani, hastadır diye haberler lık oyunlarını.." diyorsun, "Pe-
ğına hareket etti. İnönü, Vali Kona-
çıkarıyorlardı. Hani, bitkindi ve ye­ ki diyorlar, sonra devam edi­
ğında kısa bir istirahatten sonra öğ-
rinden kalkamıyordu. Hani, kafası yorlar. Bir.. İki..
len yemeğini yedi ve Atatürk Üniver-
eskisi gibi çalışmıyordu?. Alçaklar!.." Ayrılmaktan ve bu derece sitesini ziyaret etmek üzere yola
pe

Bu sevinç ve infial karışımı his, zararlı hareket sahiplerine "Hay çıktı.


içine girdiği her toplulukta gerçek­ di bakalım, söyle bir Avrupa
ten bir yıldız gibi parlayan İnönüyü havası al! Biz de burada, çalışıp Bir dilek..
gören Türk Silâhlı Kuvvetleri men­
suplarının yüreğine doldu. Bu yüz­
bu milleti selâmet kıyısına çıka­ Başbakan Atatürk Üniversitesine
ralım.." demekten başka çare vardığında vakit öğleyi geçmiş-
dendir ki tatbikat günü bir genç ku­ kalır mı?
mandan, güneşin çıkmadığını işaret ti. Rektör ve Vali, Üniversiteyi
Değil mi, efendim? Değil İnönüye gezdirmek üzere öne düştü-
eden Genel Kurmay Başkanına, İnö-
mi ? ler.
nüyü göstererek büyük bir samimi­
yetle ve yürekten : Başbakan, Atatürk Üniversite
öğrencilerinin orada bulunanları
"— İşte, bizim güneşimiz!" de­ yaz ortasında, görev başında gör­ yakından ilgilendi. Bir a r a göz
mekten kendini alamadı. mek istiyordu. Üçüncü Ordunun tat­ sıralara daldı ve yakınında bulunan
Mürailik bilmeyen bir mesleğin bikatı, seyahate vesile oldu. İnönü, bir öğrenciye:
mensubundan gelen bu içli söz, ora­ aşağı yukarı ani bir kararla Erzu- "— Ben de bu Üniversitede ol-
da bulunan çok kimsenin gözünü ya­ ruma gitmeye hazırlandı. Sonradan mak isterdim" dedi. İnönü bu söz-
şarttı. bu seyahat, ciddi ingiliz- gazetesi leri söylerken biraz üzgün görü-
Zaten kısa ziyaret, Ordu ile Hü­ The Times'ta bile "Doğuda durum yordu.
kümet Başkanı arasındaki canlı mü­ karışık" yolunda tefsirlere yol aç­ Bu arada Üniversite rektörü
nasebetlerin ibret verici manzarası­ tı ama, o karışıklıkla bu seyahat ara­ Vali Başbakanın Üniversiteyle ilgi-
nı teşkil etti. sında hiçbir münasebet düşünülme­ lenmesinden faydalanarak bir dertle-
Seyahatin hedefi di. Nitekim Başbakan da tatbikat rini dile getirdiler. Amerikalılarla
İnönü, Başbakan olduktan sonra Bi­ sahasından hemen hiç ayrılmadı ve lan dertteydi. Kimya Fakültesi
rinci Orduyu, İkinci Orduyu ve işini bitirir bitirmez, kendisini dün­ tamamlanamamış olmasından ötürü
Hava Kuvvetlerini ziyaret etmişti. ya kadar işin beklediği başkente Amerikalı uzmanlar, öğretim üyele-
Üçüncü Ordu için henüz bir fırsat döndü. rine ve idarecilere bir hayli tariz
çıkmamıştı. Deniz Kuvvetlerini ise. Doğu gezisi haftama ortasında de bulunuyorlar, kendilerini sıkış
AKİS, 16 TEMMUZ 1962
YURTTA OLUP BİTENLER
yorlardı. Bu konuda aralarında ba­ reketli geçti. O gün İnönü yapılacak katı'ydı.
zen sert tartışmalar dahi oluyordu. tatbikatta hazır bulunacaktı. Tatbikatı kısa bir müddet izleyen
Başbakan şikâyetleri dikkatle dinle- Sabah, neşeyle kalkan Başbakan Başbakan, daha sonra Kandilli yakın­
di, Sonra Rektöre dönerek : doğrudan doğruya Kolordu karargâ­ larında yapılmakta olan büyük tat­
"— Merak etmeyiniz. Bu konuyu hına gitti. Kararagâhta yapılacak bikata doğru yola çıktı. Yanında ge­
Hükümete bildirecek ve çarelerin ar tatbikatla ilgili bir brifing vardı. neraller, albaylar ve yüksek rütbeli
ranması için gerekli direktifi verece­ Başbakan bu toplantıda bulunmayı subaylar bulunuyordu. Kuvvetler Ku­
ğim" dedi. arzulamıştı. mandanları ve Genel Kurmay Başka­
Atatürk Üniversitesinin gezilme­ nı da Başbakanla beraber tatbikat
Kolordu karargâhının geniş bri­
sinden sonra Başbakan için önemli fing salonunda, yüksek rütbeli su­ sahasındaydılar. Hava Kuvvetleri
seri ziyaretler başladı. İnönü artık baylar İnönüyü bekliyorlardı. Kapı­ Kumandanı İrfan Tansel gruba Kan­
vaktini askerî tatbikatlara ve bazı dilliye giderken iltihak etti ve tatbi­
dan birinci salonun sol tarafına Mavi
birliklerin teftişine hasredecekti. Ge­ Kuvvetlere ait bir bant yapıştırılmış kat sırasında Başbakanın yanından
zinin son derece önemli ve ilgi çekici ve Mavi Kuvvetlerin durumunu belir­ ayrılmadı.
olan bu faslı, Dumludaki iki dev a- ten işaretler konulmuştu. Sağ duvar­ Başbakan ve beraberindekiler,
layla başladı, 51 ve 257. Piyade A- daki uzun kırmızı bant ise Kırmızı kendilerine ayrılan yere oturdular. İ-
layları Başbakanı bekliyordu. Vali- Kuvvetlerin durumunu belirtiyordu. nönü bir manevra dürbünüyle tatbi­
nin otomobiliyle Dumluya hareket e- Uzun masanın üstünde, iki; tarafın kat sahasını inceledi ve Tugay Ku­
den İnönü, ilk olarak Tafta Tabyası­ çarpışacakları ve tatbikatın yapıla­ mandanından bu konuda bilgi istedi.
nı ziyaret edeceğini bildirdi. Bu tab­ cağı alanın krokileri serilmişti. Albay Hayrullah Yalçıner, Başbaka­
ya 1. Cihan Harbinde Erzurumun sa­ Başbakan, brifing müddetince, na durumu kısaca izah etti. - İnönü
vunmasıyla ilgili önemli işler gör­
müş, Erzurumlular için kutsal sayıla­
bilecek derecede şeref kazanmıştı.
Gerçi tabya, modern teçhizatla ona­
rılmış eski şeklinden bir hayli deği­
şik duruma sokulmuştu. Sokulmuştu
ama, onarım sırasında, bazı duvarlar­
daki gülle izlerinin kaybolmamasına
dikkat edilmiş ve ihtimam Tarihi ko­
ruyabilmişti.
a
Başbakan Tabyaya çevik adım­
larla girdi. Bir ara gülle izlerine ba­
karak gözleri daldı. Sonra tabya hak­
kında bilgi aldı. Söylenilenleri bü­
cy
yük bir dikaktle dinliyor, arada sıra­
da küçük suallerle bilgi verme işini
daha genişletiyordu.
Başbakan İnönü tabyayı dolaş­
tıktan sonra şeref defterine intibala­
rını yazdı ve imzaladı. Subaylar hak­
kında yazdığı cümleler, kendisine re­
fakat eden tabyadaki ordu mensupla-
pe

rını ziyadesiyle memnun etmiş ola­


cak ki, İnönüyü sevgi dolu bakışlar­ İnönü Erzurumda assubaylarla konuşuyor
la uğurladılar. Bir hedefe doğru
O günkü programın ikinci kıs­
mı Orduevinde verilecek kokteyldi.
• Kokteyl saat 19 davdı. İnönü Tabya­ genç albay ve generallerin fikirleri­ bir iki saniye düşündükten sonra bir­
da ve 257. Piyade alayında o kadar ni, tatbikatla ilgili sözlerini dinledi. den :
kendini kaptırmıştı ki belki de ilk de­ Tatbikat hakkında geniş bilgi aldı. "— Peki.. Tatbikattan sonra as­
fa randevusuna geç kaldı Ve Örduevi- Brifing yarım saat kadar devam et­ kerlerin atıştaki isabet derecesini
ne ancak 19.45 de vasıl olabildi. ti. Günün erken saatinde tatbikat sa­ tatbikat sahasında kendilerine göste­
Başbakanı bu defa subayların hasının bulunduğu mıntıkaya doğru riyor musunuz'' diye sordu.
eşleri çevrelediler. Bilisi bırakıyor, yola çıkan İnönü pek neşeli ve dinç Albay Yalçıner, Başbakanın so­
birisi alıyor, İnönünün etrafına baş­ görünüyordu, Skoç gri elbisenin üst rusu üzerine biraz duraladı. Şöyle bir
ka kimsenin yaklaşması imkânını iki düğmesini iliklemiş, kravatını iti­ etrafına bakındı ve İnönüye müsbet
vermiyorlardı. nayla bağlamış, kunduralarını parlat­ manada bir işaret yaptı. Daha son­
Başbakan, o günkü gezisinden mıştı. Yol boyunca yanındakilerden ra İnönü tatbikatı büyük bir dikkat­
pek memnun olmuş görünüyordu. Ne- tatbikat ve yeni silahlar hakkında le takip etti. Bilhassa güdümlü mer­
şeli bir şekilde subayların eşleriyle bilgi aldı. milerin kullanıldığı sırada sık sık a-
konuştu. Kendisine yapılan ikramla- Tatbikat sahası Aşkale yakınla­ yağa kalkarak manevra dürbünüyle,
rı geri çevirmedi. Subay hanımlarıy- rında Kesikköprü mıntıkasıydı. Erzu­ merminin seyrini izledi. "Tanka ö-
la dertleşti. Suallerini cevaplandırdı. rum ve civarının savunmasında son lüm" adı verilen S. S. 10 güdümlü
Bütün kokteyl müddetince denilebilir derece önemli bir, yer işgal eden 4. mermileri istenildiği irtifadan, istenil­
ki onlarla meşgul oldu. Zırhlı Tugayın bir birliğinin yapaca­ diği yöne tevcih edilebiliyor ve büyük
Bir kumandan gözü ğı o günkü tatbikatta bir çok yeni si- zikzaklar çizdikten sonra hedefini ko­
Başbakan İnönünün Erzurumdaki lahların kullanılacağı biliniyordu laylıkla buluyordu.
ikinci günü birincisinden daha ha­ Tatbikatın adı "Sunay Atışlı Tatbi- İnönü bu mermiler hakkında da
AKİS, 16 TEMMUZ 1962
8
YURTTA OLUP BİTENLER

İnönü Erzurumda erlerin arasında


Komutanı karşısında Mehmetçik
a
uzun uzun bilgi aldı. Sorular sordu ve nönü ve Sunay bindi. Onları herbiri ğında hava alanında kümelenmiş, su-
cevapları dikkatle dinledi. Generaller ayrı ayrı jipe binmek- suretiyle Kuv­ bayların elleri hâlâ havadaydı.
ve yüksek rütbeli subaylar Başbaka­ vet Kumandanları takip etti. Geniş Dile gelen intibalar
cy
nın arada bir sorduğu suallere dikkat­ bir sahaya saf halinde yayılmış bir­ ÇKB 69 askeri uçağı Erzurumdan
le cevap vermeğe çalıştılar, araların- likler jiplerin üzerinde teftiş edildi. ayrılalı 45 dakika olmuştu, İnönü
da sık sık İstişarelerde bulundular ve Başbakan birlikleri "Günaydın" ke­ uçağın ikinci bölümüne yerleştiril-
en doğru cevabı verebilmek için uğ limesiyle selâmladı. Sonra, hazırlanan miş üzeri goblen kaplı divandan bir
raştılar. Bir amatörle karşı kar­ hoparlörler vasıtasıyla bütün sahaya hamlede kalktı. Üzerini örten ince
­ıya olmadıkları aşikârdı. sesin gitmesi temin edilen kürsüye battaniyeyi muntazam bir şekilde
çıktı. Buradan tatbikatı yapan bir­ kenara koyduktan sonra :
İyi bir tatbikat liklere hitap edecekti. "— Bir hayli uyumuşuz" dedi
pe

İnönü tatbikatın seyrinden son dere­ Başbakan İnönü, kürsüden kısa ve kendisine hayretler içinde bakan
ce memnun kalmış, yapılanları bir konuşma yaptı ve birlikleri tebrik Özel Kalem Müdürüyle henüz uyku
beğenmiş ve kumandanlara harekâtı etti. Onlara sevgisinden bahsetti. Da­ sersemliğini üzerinden atamamış ga-
överek onları takdir etmişti. Grup ha sonra, 6. Zırhlı Tugayın misafiri zetecilere gülümsedi. Başbakanın,
geri dönmek üzere hazırlandı. Ancak olarak öğle yemeğine kaldı. bir saat evvelki halini bilen ve ken­
tatbikata iştirâk eden birlikler Başba­ Sessiz ve derin disiyle gezi boyunca dolaşanlar, İnö-
kanı geniş bir sahaya yayılmış bekli­ Başbakan İnönü, başkente dönmek nünün dipdiri, dinç ve neşeli duru-
yorlar ve tatbikat hakkındaki inti­ üzere Erzurum hava alanına vasıl munu görünce hayret etmekten ken­
balarıni öğrenmek istiyorlardı. olduğunda saatler 15'i gösteriyordu. dilerini alamadılar. Başbakan, özel
Konvoy, tatbikat sahasından ay­ Alanda bir tören kıtası bütün şaşaa- askeri uçak Erzurumdan saat 15.10
rıldı ve Kandilli istikametine yola çık­ sıyla Başbakanı uğurlamak üzere sıralarında havalandıktan biraz son
tı. Yollarda, geniş, yüksek otların bekliyordu. İnönü bekleyenlere sevgi ra divana uzanmış azami 40 dakika
kümelendiğini görenler evvelâ bu bit­ dolu nazarlarla baktı ve tören kıta­ sonra da derin bir uykudan uyan-
kilerin durumunu kavrayamadılar. A- sının dağıtılmasını, uğurlama yapıl­ mışçasına dinlenmiş, enerjisini yeni-
ma bir a r a 6. Zırhlı Tugayın bir bö­ masını istemediğini belirtti. den kazanmış olarak ayağa kalkmış
lüğü konvoyun önünü kesince mesele­ İlgililer telâşlandılar. Alelacele tı. Uçağın diğer bölümünde, yere se-
yi kavradılar. Yolda rastlanılanlar, sahayı boşalttılar ve 15 - 20 Jandar­ rilen şiltelere uzanan genç gazeteci
kamufle edilmiş birliğe ait tanklar ma erinden müteşekkil bir takımla a- lerden pek çoğu henüz uykularından
ve toplardı. Birlik bir tören kıtası gü­ landaki emniyet tedbirini alarak, uyanamamışlar, uyananlar da kendi
zelliğiyle yolu kesmiş, geniş bir sa­ Başbakana durumu ilettiler. lerini toplıyamamışlardı.
haya yayılan birliklerle Başbakan İ- İnönü, ÇKB 59 askeri uçağa, su­ ÇKB 59'un birinci kısmında bu
nönünün yapacağı temasın ilk kade­ bayların uğurlayıcı selâmları arasın­ lunan divanın tam karşısına gelen
mesini teşkil etmişti. da bindi. küçük masayla iki koltuğa yönelen İ-
İnönü ve kumandanlar bu mevki­ ÇKB 59 Erzurum semalarında nönü, bir müddet pencereden aşağı
de otomobilden indiler. Öndeki jipe İ- kaybolmağa, noktalaşmaya başladı­ yı seyrettikten sonra, kendisine doğ-
AKİS, 16 TEMMUZ 1962
9
YURTTA OLUP BİTENLER
ru eğilen özel Kalem Müdürüne ku ber, meseleyi bilenler üzerinde çok diği sözü bir saat sadakatiyle yeri­
lak verdi. Özel Kalem Müdürü, di­ müsbet tesir yapmakla kalmadı. Ken­ ne getirmiştir. İlgililere ve yabancı
ğer taraftan kendilerini toparlamış o- di hallerinde, etrafı velveleye ver- uzmanlara verilen - zaman bakımın­
lan basın mensuplarının bir dileğini meden, sessiz sedasız çalışan bir çok dan - sözlerin hepsi vaktinde yerine
Başbakana İletiyordu. Gazeteciler, u genç adamın da neşesini arttırdı. getirilmiş, 5 Yıllık Kalkınma Plânı­
çakta alaminüt bir basın toplantısı Bunlar çalışmalarına biraz daha hız ma merhaleleri söylenildiği günlerde
talep ve Başbakandan Erzurum ge­ verdiler. Aylardır süren kesif faali­ hazır olarak ilgililere sunulmuştur.
zisi hakkında birkaç söz rica ediyor­ yetleri sonucu, bedenlerinde husule Şimdi bir başka ve sonucu elde
lardı. İnönü, yol arkadaşlarının tek­ gelen yorgunluğu birden atıverdiler etmek için nihai merhaleye geçilmek­
lifini reddetmedi. Küçük masanın et" ve yeni bir şevkle çalışmağa koyul­ tedir. Yüksek Plânlama Kurulu, 5
rafına Başbakan ve gazeteciler çep- dular. Yıllık Kalkınma Plânı üzerinde ça­
cevre sıralandılar. Uçağın gürültüsü Odalardan odalara kâğıtlar dolaş­ lışmalarına önümüzdeki hafta içinde
konuşmalara mani oluyordu. Ama Baş tı. Genç kafalar başbaşa verip isti­ başlıyacaktır. Çalışmalara bizzat
bakan ve basın mensupları o derece şarelerde bulundular, binlerce raka­ Başbakan İnönü başkanlık edecektir.
birbirlerine yakın, o derece kafaka~ mın altı üstüne getirildi, varılan so­ Başbakan bu meseleyle yakından il-
yayaydılar ki konuşulanlar biraz güç nuçlar bir kenara not edilip, yeniden gilenmektedir. Bakanlar Kurulundan
te olsa işitilebildi. bir başka incelemeye başlandı. seçilen diğer üç Bakan ise Başbakan
İnönü gezisi hakkındaki intibala Yardımcılarıdır. Alican, Dinçer ve
Devlet Plânlama Dairesindeki bu Feyzioğlu çalışmalara katılacaktır.
rını şöyle özetledi: yeni hız boşuna değildir. Bir kere, 5 Devlet Plânlama Dairesini ise, meş­
"— Kısa gezimde Erzurumda Yıllık Kalkınma Plânının dış finans­ hur kuartet temsil edecektir. Müs­
Erzurumu merkez sayabileceğimiz manım teinin edecek teşekkül, he­ teşar Osman Nuri Torun, Koordinas­
lir bölgenin bugünkü durumunu gör- men hemen kurulmuştur. Faaliyete yon Dairesi Başkanı Ayhan Çilingi-
meğe çalıştım. Genel olarak âsâyiş geçmesi an meselesidir. Türkiyenin roğlu, İktisadi Plânlama Dairesi Baş­
ve, sosyal ve ekonomik meseleler Ü- kalkınmasına yardım edecek olan kanı Atilla Karaosmanoğlu ve Sos­
zerinde öğrendiklerimi Hükümete nak teşekkül ve devletlerden müteşekkil yal Plânlama Dairesi Başkam Ne­
ledeceğim. Atatürk Üniversitesinin Konsorsiyum, 5 Yıllık Kalkınma
alini ve meselelerini yerinde gör- jat Erder teknik elemanlar olarak
Plânının dış tediye açığını kapamağa çalışmaların büyük yükünü çekecek­
düm." matuf bir faaliyete girişecektir. Bu­ lerdir.
Biraz duraklayıp, uçağın motör nun birinci merhalesi, Türkiyenin
5 Yıllık Kalkınma Plânının son ha­
seslerini dinledikten sonra Başbakan kalkınmasıyla ilgili plân olduğuna gö­
zırlıklarının, bu kesif çalışma sonu­
sesini yükseltti ve devam etti. : re elbetteki sessiz sedasız çalışan
cunda Ağustos ayı ortalarında bitme­
"— Bilindiği gibi Atatürk Üni Devlet Plânlama Dairesinin omuz­
a
si beklenmektedir. Ancak Meclisin
versitesi henüz oluş halinde. Ama.şim larına gene büyük bir yük yüklen­ tatile girmiş bulunması meseleyle ya-
diden istifade edilebilecek bir duru- mektedir. Plân uzun zamandan beri kından ilgili bulunanları biraz endi­
ma gelmiş." hazırlanmış, yabancı uzmanların da şeye düşürmüştür. İşin başından be-
Başbakan, bundan sonra gezisi- katıldığı bir toplantıda - 18 - 22 Ma­ ri Başbakan İnönüyle beraber Plân
cy
nin en önemli konusuna temas etti ve yıs - son rötuşları yapılmıştır.' Plân­ üzerinde çalışan ve yabancı uzman­
ileri tatbikatla ilgili olarak: lama dairesi zaman bakımından ver* larla yapılan temaslarda, yabancı
"— Gezim, askeri eğitim ve t a t - devletlerle gerekli görüşmelerde bulu­
bikat mevsimine rastladı. Kıtaları, o- nan Turhan Feyzioğlu bu konuda
tatbikatını ve arazi üzerindeki tat biraz endişeli olanlar arasındadır. Ay-
bikatı ayrı ayrı gördüm. Cidden tak rıca Devlet Plânlama Teşkilâtı tek­
bikatedilecek şeyler. Eğitim, şevki ada nik elemanlarında da bu endişeyi gör­
ve teçhizatın durumundan mem- mek mümkündür.
pe

nun oldum. Kumandanları ve subay Bu endişe, Meclisin Ağustos ayı­


eşlerini tebrik ettim" dedi. nın ikinci yarısında muhtemelen o-
Daha sonra Başbakana başka su- lağanüstü bir toplantıya çağırılarak
al soran basın mensupları, gürültü" plânın müzakerelerini bitirmesi fikri­
sü arttığını farkedip işi sohbete ni ortaya çıkardı. Böylece, Konsorsi­
döktüler. Birkaç dakika sonra da ken yumun çalışmalarına da hız verilecek
dine ayrılan bölmeye geçerek, ge- ve meselenin, ister istemez ortaya çı­
çerek koltuklarında uyuklıyarak ta­ karacağı bazı küçük pürüzlerin gi­
nıladılar. İnönü, bu sırada üze­ derilmesi yolunda kolaylık sağlana­
rinden geçilen yurt topraklarım sey- caktır.
rediyordu.
Konsorsiyum ve ötesi..
Türkiyenin 5 Yıllık Kalkınma
Dış Yardım Plânının dış finansmanını üzeri­
Bekleyen dervişin hikâyesi ne alacak olan teşekkül 15 devletten
müteşekkil bir Konsorsiyumdur. Mil­
Geçirdiğimiz hafta, Türkiyeye Pa­ letlerarası teşekküllerin de katıldığı
risten bir iyi haber geldi. Habe- konsorsiyum 5 yıl müddetle Türkiye­
çiliğin şuradan bellidir ki Tur- ye Dış Yardımları organize etmeğe,
gut Feyzioğlu derhal kalemi eline daha doğrusu sağlamağa çalışacak­
aldı bir demeç, yazdı, bu demeci tır.
kamuoyunun haberler bülteninde ve in- Türkiyeye Yardım Konsorsiyu­
san can sıkıntısından boğacak Olay Turhan Feyzioğlu munun kuruluşunu hazırlayan top-
ve yankıları saatinde okuttu.Ha- İyi haber müjdecisi lantı 10 Temmuzda Pariste OECD
AKİS, 16 TEMMUZ 1962
YURTTA OLUP BİTENLER
Merkezinde yapıldı. OECD Konseyi­ sağlamakta, 5 yıllık plânın büyük bir mevcuttur. Konsorsiyuma dahil dev­
nin yaptığı bu toplantıda Konsorsi­ titizlikle hazırlanmış mükemmel bir letler Başkanın enerjik birisi olma-
yumun kurulması ve faaliyete geçil­ plân olduğunu bildirmekteydi. Sonuç sını arzulamaktadırlar. Zira Kon-
mesi hususu karara bağlandı. Böyle­ olarak da, yardımı zaruri görüyordu. sorsiyumun ileride karşılaşacağı güç-
ce Türkiye yardım konusunda olduk­ 20 devlet temsilcisinin meydana ge­ lükler ciddi ve yorulmaksızın mesai
ça önemli bir adım atmış oluyordu. tirdiği komite raporu süratle müzake­ istiyen meselelerdir. Öyle ki bu baş­
Zira OECD teşkilâtının bir aylık ta­ re etti. Sonra karar icra komitesine kanın, OECD ye üye devletler ara-
tile girmesi gerekmekte, bunun ge­ yollandı. Karar müsbet olarak çıktı. sında mekik dokuması, yardım için
rekli kararları, bir ay geriye atma­ OECD icra komitesi kendisine müracaat edilecek devletlerle devam-
sı ihtimali bulunmaktaydı. Ancak, sunulan rapordan faydalanarak bir lı temaslar sağlaması, yani kelimenin
başkentte Mayıs içinde yapılan top­ karar projesi hazırladı. Proje Konse­ tam manasiyle "çat burada, çat ka-
lantının müsbet havası ve devamlı ye, bilinen "tatil" hikâyesi dolayısıy­ pı ardında" olması gerekmektedir.
kulis, üye devlet temsilcileri arasın­ la süratle sevkedildi. Böyle vasıfları haiz bir başkanın bu-
da öylesine iyi bir niyet yaratmıştı, 10 Temmuz toplantısı son kararı lunması herkesten çok yardım talep
öylesine bu işe sempati kazandırmıştı verip, Konsorsiyumun teşkilini onay­ eden memleketi, yani Türkiyeyi mem-
ki, merhaleler acele denilebilecek bir layınca meselenin ilk güçlüğü atlatıl­ nun edecektir.
hızla katedildi. Evvelâ meşhur Dow- mış oldu. Şimdi Konsorsiyuma bir Meseleler
nie raporu OECDnin "İktisadi durum­ başkan aranmaktadır. Önümüzdeki Konsorsiyumun Türkiyenin kal-
ları ve gelişme meselelerini tetkik" hafta içinde yapılacak toplantıda bu kınmasıyla ilgili planı finanse et-
komisyonuna sevkedildi. Rapor son konu da büyük bir ihtimalle halledile­ mesi işinde karşılaşacağı bazı güçlük-
derece müsbet ve büyük kolaylıklar cektir. Başkanlık için bazı namzetler ler olacaktır. Bunların başında ki-

Üç cephenin üç sloganı
a
p i y a s a y ı doldurmuş "İdealist ge- Bir başka takım aydın, bir baş­ devrimleri artık halka rağmen de-
çinen şerirler"i bir tarafa bıra­ ka havadadır. Onların prensibi, ğil de halkla beraber muhafaza et-
kınız. Bunlar, demokratik rejimin "Halkla beraber, halka karşıdır". menin mahzuru nedir? Elbette ki
aleyhinde olsun da hangi telden ça­ Bunlar, kendileri pek âlâ okumuş böyle yumuşak tutum geri kalan
cy
larsa çalsın herkesi makbul sayıp oldukları halde halktaki en geri, en yüzdeyi de ortaya çıkarmaktadır.
bağırlarına basan ve onlarla birlik­ süfli hisleri, temayülleri istismar Bu yüzde gürültü de yapmakta ve
te cepheler kuranlardır. Sağcısın­ ederek onu iptidai durumda tutma­ nisbetini arttırmaya çalışmaktadır.
dan solcusuna, ırkçısından sözümo- ya çalışanlardır. Bu takım, milli Ama, fiilen artıyor m u ? Bunu söy­
na sosyalistine, darbecisinden ser­ menfaatlerin karşısındadır ve çe­ lemek için pek karamsar olmak lâ-
güzeştcisine fikir alanının ayak ta­ şitli siyasi partilerin içindedir. Ken­ zımdır. Suyun altında yatanın su
kımı şimdi bu cephede birleşmiştir. dilerine "Halkın partisi" adını ver- üzerine çıkmasıyla, suyun üstünde
Bunlar kin saçıyorlar, hırs sayıyor­ mekten çekinmemektedirler. Aslın­ bir yeni tabakanın belirmesini bir-
pe

lar, gayız saçıyorlar ve bilhassa ça­ da halk, ihtirasları ye çıkarları için birine karıştırmamak lâzımdır.
lımlarından olmuş bulunmanın, uğ­ verimli bir yatırım sahasıdır ve onu Devrimleri her şeye rağmen kabul
radıkları hezimetin tarifsiz acısını ruhsuz, cansız muhafaza etmek tek etmemiş zümreler mevcut olmasay-
terennüm ediyorlar. Onları bir ka- gayeleridir. Kültürün düşmanı ve di belki D. P. iktidara dahi gele-
lem geçelim. ağanın dostu, huzurun düşmanı ve mezdi. Ama bir süre, devletin ta-
Asıl, üç ana fikir siyaset haya karaborsacının dostu, gerçeğin düş­ kendisi, adeta bütün imkânlarıyla,
timizi tesir ediyor. Bir takım aydır manı ve yalanın dostu bunlardır. en azından bütün müsamahasıyla
"Halka rağmen, halk için" prensi­ Halk ilerleyemediği müddetçe, hal­ devrimlerin aleyhinde vaziyet al­
binde birleşiyor. Bu temel, bundan ka dayanarak kendileri ilerleyebi- dığı halde "Halkla beraber, halk i-
kırk yıl önceki devrimlerimizin fel leceklerdir. Bunlar, büyük kütlele- çin" prensibinin savunucuları mü-
seferidir. Atatürk reformlarını, bun rin afyon yutturucularıdır. cadeleden başarıyla çıkmışlardır.
dan kırk yıl önce başka bir temel Bir de, şimdi ekseriyette olan Şimdi, üstelik Hükümetin başı dev­
üzerinde yükseltmek imkânı yoktu ve kudreti elinde tutan "Halkla be rimci olacak ta, devrimler prim ve-
Harf inkılâbı, medeni kanunu kıya raber, halk için" prensibinin taraf- recekler! Bu ihtimali varit görebil­
fet kanunu, Hilâfetin ilgası, laik­ 'tarları var. Bunlar, devrimlerin mek için, ya pek saf, ya da aşırı
lik.. Bunlar hep, kırk yıl öncek kendi hayatiyetlerini bizzat göster- karamsar olmak lâzımdır.
Türk halkının iyiliği için Türk hal meleri zamanının geldiğine inanan- Siyasi parti olarak C. H. P. nin
kına rağmen girişilmiş hareketler lardır. Bir devrim, kırk yıl sonra solunu aradığı şu sırada, "Halkla!
dir. Eğer Atatürk o reformların kendi kendine yaşayamayacak hal- beraber, halk için" prensibi Kema-
bu temel üzerine değil de halkayı deyse toplum için bir mâna ifade list partinin ve bilhassa onun, ida-
üzerine kurttaydı oyların yüzde be etmiyor demektir. Bugün harf ın- reyi ele almaya hazırlanan genç,
şini alır mıydı, bilinmez. Ama onu­ kıtabını ve medeni kanunu, laikliği idealist grubunun tezi olmalıdır. Bu
nu, hor halde alamazdı. Bahis konu­ ve kıyafet kanununu referandum gün memleketin sağlam k u v v e t l e -
su takım şimdi, aynı yolda ısrar e- konusu yapınız. Bu devrimlerin yüz­ rine, Orduya ve Gençliğe, Basının
dilmesini istiyor. Bazen öylesine de ellinin üstünde ey toplayacağı geniş ekseriyetine hakim olan bu i-
heyecanlanıyor ki, devrimlerin bü­ hususunda eli ateşe sokmanın en u- nanç bir politika platformu olarak
yük tatbikçisi İsmet Paşanın bile fak tehlikesi yoktur. İçlerinden bir benimsendiği takdirde C. H. P. yep-
Atatürkçülüğünden şüphe ettiğini kısmı, yüzde seksenin üstünde iti­ yeni bir dinamizmle millet hizme-
söylüyor. bar görür. O halde, halk için olan tinin ön safındaki yerini alacaktır.
YURTTA OLUP BİTENLER
leri sırada, sadece parti kuracakları­
nı değil, kuracakları partinin mutla­
ka iktidara geleceğini büyük bir ca-
kayla her önlerine gelene ilân ediyor­
lardı. Fakat, güvendikleri dağlan
karlı bulmakta gecikmediler.

Aslına bakılırsa, netice normaldir.


14'ler ve onların taraftarları uzun bir
zamandan beri bir muayyen istikame­
te itilmekteydiler. Bunun içindir ki
kendilerinde gizli kuvvetler teyeli"
hüm eden Kabibay ve pek hissi arka­
daşı Baykal, hazırlanan mizansene
rağmen Türkiyede havanın lehte es­
mediğini anladılar.
Kabibayın temasları bitirdiğimiz
haftanın içinde İstanbulda devam et­
ti.
Geçen haftanın sonlarında cuma
günü İstanbulda Eminönü Meydanın­
daki emekdar meydan saati tamamı
tamamına 16'yı.gösterirken Mısırçar-
şısının Eminönü cihetine bakan bü­
yük cümle kapısının önünde, kızgın
güneş altında gıcır gıcır parlayan ko­
yu mavi renkli Mercedes bir otomo­
bil durdu. Otomobil Brüksel plâkalıy­
a
Devlet Plânlama Teşkilâtı çalışıyor dı ve üzerinde CD-275 işaretleri oku­
Bütün eller bir baş için nuyordu. Arabadan ince yüzlü, si­
yah güneş gözlükleri takmış, açık
gri pöti kare kostümlü bir adam in­
cy
min, ne kadar, ne şartlarla yardım devlet arasında halledilmeğe çalışıla­ di. Onu, yine güneş gözlükleri takmış
yapacağıdır. Beynelmilel yardım te­ caktır. ikinci bir adam takip etti. İki adam,
şekküllerinden alınacak yardımın Konsorsiyumun temin edeceği Mısırçarşısının kapısı önünde durdu­
prensibi bellidir. Bu teşekküller pro- yardım miktarı yılda ortalama 300 - lar ve o sırada yanlarına gelen bir
jeye göre yardım yapmaktadırlar. İ- 350 milyon dolar olabilecektir. genç adamın elini sıktıktan sonra hep
şin bu tarafını 5 Yıllık Plâna derce- birlikte tekrar otomobile doğru yü­
dilmiş bol proje halledecektir. Ancak rüdüler. Koyu mavi Mercedes bu de­
projeye bağlı bulunmayan yatırımlar Demokrasi fa üçüncü adamı da alarak hareket
için gerekli paranın bulunması ol­ etti. Olup bitenlerin hiç kimse far­
Maceranın sonu
pe

dukça karışık meseleler ortaya koy- kında bile olmamıştı.


maktadır. Türkiyenin, meselâ yedek Bitirdiğimiz haftanın sonunda, bir
parça ithali için gerekli parayı bu- muayyen çevrenin umumi efkârın CD-275 plâkalı otomobilden inen
labilmesi, bu teşekküller bakımından ilgisine sunmak istediği, esrarengiz ince yüzlü ve güneş gözlüklü adamın
imkânsızdır. Ancak, OECD nin belke- polis romanlarım hatırlatır bir ma­ adı Orhan Kabibaydı. Arkadaşının a-
miğini teşkil eden iki devlet -Ameri- cera sona erdi. Ümit dağarcıkları dı ise Ruhi Soyuyüce idi. 22 Şubat o-
ka ve Almanya- bu tip tediye için ko- hınçahınç dolu 14'lerin temsilcileri laylarından sonra emekliye sevkedilen
laylıklar bulma imkânlarına sahiptir. Orhan Kabibay ve Rifat Baykal Anka­ kurmay yarbay Ruhi Soyuyücenin 14'
Dünya Bankası kendisine bağlı ek te­ ra ve İstanbulda yaptıkları temasla­ lerle ayrıca sihri bir rabıtası vardı
şekküller vasıtasıyla böyle tediyeler rın sonunda ümitleri kırılmış olarak ve Şefik Soyuyücenin kardeşi oluyor­
yapabilecektir. Meselâ AIO -Ameri- Brüksele müteveccihen bavullarım du. Kabibay ile Soyuyücenin Mısır-
kan Yardım Kurulu- bu tip tasarruf- yaptılar. çarşısının önünde bekledikleri üçüncü
larda bulunabilecektir. 13 Kasım operasyonu ile yurt dı­ adam ise İstanbuldaki AKİS muha­
Bütün bunların yanında Konsor- şında vazifelere tâyin edilen 14'ler bir birinden başkası değildi. AKİS
siyumun iyi işlemesi için Türk dev- kaç hafta evvel büyük ümitlerle gel­ muhabiri, Kabibay ile görüşmek is­
let adamlarına düşen büyük işler dikleri Türkiyede malûm bir çevrenin tediğini söyleyince, kendisine, Ruhi
mevcuttur. Konsorsiyumun yardım dışından pek sempatik ilgi göremedi­ Soyuyüce ile temas etmesi tavsiye e-
talep ettiği devletlerle, iki münase- ler. Hele, 22 Şubatçılarla fikir birli­ dilmiş, bunun üzerine Soyuyüce ile gö­
betler kurarak finansmanı kolaylaştır- ği halinde olduklarını belirtmeleri ay­ rüşülmüştü. Soyuyüce, Kabibayın son
mak işi Türk devlet adamlarının ba- lardır şişirilmiş 14'ler balonunun kü­ günlerde ziyadesiyle meşgul olduğu­
siretine kalmış meseledir. çük bir iğne darbesiyle sönüvermesi- nu, temaslar yaptığım ifade etmiş ve
Konsorsiyumun, yardım konusun- ni intaç etti. Ordudan da sadece pek randevu temini için cuma sabahı
da kesif faaliyeti 1963 yılından itiba- soğuk muamele gören Kabibay ve telefon edilmesini istemişti. AKİS mu­
ren başlayacaktır. Ocak ayına kadar Baykal misyonlarım fiyaskoyla kapa­ habiri işin ucunu bırakmaya hiç de ni­
geçen zaman içinde teşekkülün iyi dılar. Bu yüzden de, giderayak, par­ yetli olmadığı için istenen saatte So­
işlemesi için gereken küçük pürüzler ti filan kurmaya niyetli olmadıkları­ yuyüce ile tekrar temasa geçti
üye devletler ve yardım talep eden nı iddia ettiler, Halbuki yeni geldik­ ve "Saat 16 da Mısırçarşısının ka-
YURTTA OLUP BİTENLER
bille Adliye binasına geldiler. Bir kaç
dakika sonra da Aydemirin ideal ar­
kadaşları Danış Yurdakul, Emekli Al­
bay Necati Ünsalan, Emekli yarbay
Mustafa Ok, Emekli yarbay Rıfkı Er­
ten ve meşhur 22 Şubatçı Albay E-
min Arat Aydemiri takip ettiler.
Saat 15.45 de Aydemir otomobil­
den indi ve Adliye binasına girdi. İlk
durak Baro odası oldu. Aydemir bura­
da Avukatı Saffet Olgaçla buluştu.
Bu sırada gazetecilerle Aydemir ara­
sında bir konuşma geçti. Bir muhabir
Aydemire :
"— Buraya geliş sebebinizi söy­
ler misiniz?" diye sorunca, Aydemir
pek şaşırdı ve :
"— Bilmem, çağırmışlar gel­
dim" diyerek cevap verdi. 10 dakikalık
bir beklemeden sonra saat 15.55 de
Aydemir C. Savcı Muavini Cumhur
Aymakoğlunun yanına götürüldü. Sa­
at 16.25 de Aydemir son derece neşeli
bir şekilde girdiği Savcılık odasından
Talat Aydemir Merkez Cezaevinin kapısı önünde düşünceli bir halde çıktı.
Kürkçü dükkânı İfadenin alınmasından sonra Ay­
demir, gazeteciler ye meraklılar, hep
birlikte alt k a t a inildi. Aydemir ora­
pısı önünde beklemesi" cevabını aldı. ların 14 lerle birlikte olduğunu söy­ da emniyet odasına alındı ve 10 da­
kikalık bir bekleyişten sonra 2. Sulh
a
Gazeteci bu cevabı gülümsiyerek kar­ lemekten çekinmedi. Esasen Kabibay
şıladı ve telefonu kapadıktan sonra Türkiyeye geldiği günden beri de­ Ceza Mahkemesine çağırıldı.
kendi kendine "Bu ne biçim randevu vamlı olarak 22 Şubatçılarla temas et­ 2. Sulh Ceza Mahkemesinde mua­
vermek" diye düşündü. Anlaşılan ih­ mekteydi. Kabibay ile eski silâh arka­ mele pek uzun sürmedi. Saat 17.10
tilâlcilerin randevu verme usulleri daşları olan 22 Şubatçılar -ki şimdi
cy
da Aydemir, hakkında tevkif müzek­
buydu. artık ideal arkadaşlarıdırlar- arasında keresi kesilmiş olduğu halde Adliye
Kabibay o gün otomobilde kendi­ ki irtibatı Ruhi Soyuyüce temin edi­ merdivenlerinde gözüktü. Rengi so­
si ile görüşen gazeteciye fazla bir şey yordu. Bu sebeple AKİS muhabirinin luk ve neşesizdi. Aydemir, polis refa
söylemedi. İstanbulda çeşitli çevreler­ randevu talebi Soyuyüceye havale e~ katinde, bir taksi ile Ankara Merkez
le temas etme imkânım bulmuştu. Bu dilmişti. Soyuyücenin görevi, Kabiba­ Cezaevine gönderildi. Arkasında ideal
görev kendisine "arkadaşlar "ı ya ait olan bir tabirle "Koordinasyon" arkadaşlarından ve gazete muhabir­
tarafından verilmişti. Kabibayın Tür- u temin etmekti. Kabibay, İstanbul ve lerinden başka kimse yoktu.
kiyeye görevli olarak geldiği zaten Ankaradaki temaslarının müsbet ol­ Cezaevinin kapın önünde emekli
pe

biliniyordu. Genç ihtilâlci -Kabibay ih­ duğunu bir kere daha belirtti ve kim­ Albayın heyecanı daha da arttı. Göz­
tilâlci olduğunu sık sık tekrarlamak­ lerle temas ettiğim söylemekten dik­ leri dolu dolu oldu. Bu arada bir ga­
t a n hoşlanmaktadır-, İstanbulda ve katle kaçındı. Zira Kabibaya göre a- zeteci :
Ankarada yaptığı temas ve görüşme­ ralarında birçok profesörün ve aydı­ "— Bir şeyler söyleyecek misi­
lerin son derece faydalı olduğunu söy­ nın bulunduğu bu zevatı "Deşifre" niz?" diye sordu. Aydemir bu suale:
lemekten çekinmedi. İstanbula "ger­ etmek istemiyordu. "— Ne söyleyeyim kardeşim. Biz
çek hava "yı görmek için gelmişlerdi. Bir başka cephe demir gibiyiz" diye cevap verdi ve
Muhtelif teşekküllerin temsilcileri ile 14'lerin nabız yoklayıcıları Kabibay sonra donuk gözlerle ilâve etti:
muhtelif meslek mensupları ve aydın­ ve Baykal haftanın sonunda inti- *•__ Görüyorsunuz işte! Allah kim
larla uzun boylu görüşmeler yap­ balarının bilânçosunu hazırlarken bir seyi bu duruma düşürmesin". Bunu
mışlardı. Kabibay : başka talihsiz teşebbüsün, kendinde söylerken hali hiç de demire benze­
"— Edindiğim intibaları kıymet­ hayali kuvvetler vehmeden temsilcisi miyordu. Hakikaten Aydemirin söyle­
lendireceğim" dedi. "İntibaları kıy­ Talât Aydemir de bir gün güvendiği yecek bir şeyi yoktu. Kendinde haya­
metlendirmek"ten, Kabibayın, bir ra­ dağlara kar yağdığını hissetti ve ken­ li kuvvetler vehmetmenin tabii ne-
por hazırladığını imâ etmek istediği disini Ankara Merkez Cezaevinin de­ ticesiyle karşı karşıyaydı.
anlaşılıyordu. mir parmaklıkları arkasında buldu. Aydemirin tevkifi, 14'lerin tem­
Şehir içinde yapılan bir otomo­ Hikâye. Aydemirin bir Donkişot silcilerinin başkentte bulundukları
bil gezisi sırasında Kabibay, 14'lerin edasıyla basına verdiği bir yeni beya­ bir sıraya rastladığından bir muayyen
bir "gaye"leri olduğunu ifade etti, fa­ natın gazetelerde intişarıyla başladı. çevre iki grup arasında arzuladığı iliş­
kat bu gayenin ne olduğunu söyleme­ Pazar günü patlatılan beyanatın ak­ kiyi kurmağa çalıştı.
di. Genç ihtilâlciye göre, işbaşında bu­ si, haftanın ilk günü 22 Şubatçı Ay­ 22 Şubatçıları tutan bir. kısım
lundukları sırada bu gayelerini tabak demirin Ankara Savcılığına davet e- basın makaleler döktürmeğe koyul­
kuk ettirmeye çalışmışlar fakat ken­ dilmesi şeklînde oldu. Saat 14.40 sıra­ du.. Hele bir hâdise işleri daha
dilerine "çelme" takılmıştı. Kabibay larında Aydemirin evine gelen iki si­ karıştırdı. Aydemirin bir Hava lisesi
bunları anlatırken, yanında oturan vil polis, emekli albaya refakat etti­ öğrencisi olan oğlunun, babasına tak
Ruhi Soyuyüce, ihtilâlcinin sözlerini ler. Aydemir ve beraberindekiler An­ dim etmek üzere getirdiği buketin ü-
tasdik ettiğini belirtti ve 22 Şubatçı- kara H. 15444 numaralı siyah otomo- zerine maksatlı olarak yerleştirilmiş

AKİS, 16 TEMMUZ 1962 11


bir kâğıtta yazılanlar, hâdiselere se­
yirci kalan Harbokulu öğrencilerine

Devlet ya vardır, ya yoktur...


mal edilmek istendi. Haftanın sonun­
la, bir çok zavallıyı kışkırta kışkır-
ta kanına girmiş, onlara ve ken-
disine- kudret hayalleri göstermiş, Şair ne güzel demiş: "Hûda göstermesin âsâr-ı izmihlal bir yerde"
sonra da, hayalleri yerle bir olunca Otorite kayboldu veya kaybolduğu inancı bir kere belirdi ma, bunun
merkepten düşmüş karpuza dönmüş her tarafta, asayişsizlik ve güvensizlik şeklindeki akisleri birbirini ko­
bazı İstanbul cerideleri, bu açık yalanı valar. Eğer otorite aslında varsa ve kudret muhafaza ediliyorsa, devlete
açık açık yazmaktan dahi geri kalma- meydan okuyacak derecede pervasız davrananlar kafalarını, burunla­
lılar. rının ucundaki kayaya vururlar. Ancak onların akibetlerini görmektir
Ancak evdeki hesap pek çarşıya ki bozgun ruhunu ortadan kaldırır ve milleti gene, asayişe, güven his-
uymadı. Zira haftanın sonunda Milli sine kavuşturur. Bu bir zarurettir ki, başkentteki sergüzeştçi âsiden dağ­
Savunma Bakanlığı Basın İrtibat Bü- daki eşkıyaya, otorite tanımayanlar kendi davranışlarıyla yaratırlar.
rosu bir tebliğle durumu umumi ef- Ne bir adamın hapse atılmasının., ne bir adamın jandarmalar tara­
kâra açıkladı. Tebliğde bazı gazetele­ fından hayvan kovalar gibi kovalanmasının hoşa gidecek yanı vardır.
rin Harbokulunu hedef tutan yayınla- Ama, bundan daha tadsız olanı, bir adamın kendini Napolyon yerine ko­
rından bahsediliyor ve son buket ola- yarak devleti ta temelinden sarsmaya kalkışması, her müsamahayı bir
nına parmak basılıyordu. Talât Ay­ zaaf ifadesi sanması, millet hayatını çorbaya çevirmesi ve kendine ha­
demiri, Harpokulu adına hiç kimse yali kuvvet atfederek aslında memleket düşmanlarının elinde piyon ha­
ziyaret etmemiş ve buket götürmemiş- line gelmesidir. Bunun kadar tadsız olanı, bir adamın bir bölgeyi haraca
ki Milli Savunma Bakanlığı Basın kesebileoaği inancı içinde astığı astık, kestiği kestik hal alması, hiç
irtibat Bürosu tebliğin metnine bir kimseye rahat huzur vermemesi, herkesin yüreğine korku salması, ne
de temenni ekleyerek, bu tip neşriyatı kanun, ne nizam tanımasıdır. O zaman bunların birincisi hapsi boylama­
umumi efkârın kararına terkediyor- yı, ikincisi ise jandarma namlularına hedef olmayı ziyadesiyle hak et­
du. miş demektir. Hiç bir şefkat hissi, nasihat ile uslanmayanın mukadder
Bitirdiğimiz haftanın sonunda akibeti karşısında göz yaşı dökmeyi mubah kılmaz.
böylece bir eski taktik daha iflâs etti. Zira milletler, böyle hallerden masun kalabilmek için devlet halin­
de teşkilâtlanmıştır. İçerde ve dışarda güvenliği korumakla görevli Si­
C.H.P. lâhlı Kuvvetler bu çeşit maceracılar düşünülerek teşkil edilmiştir. Bir
a
toplumda eğer en şirret söz ve hak sahibi olunca, o toplum yaşama im­
Kıpırdama istidatları kânını kaybetmiş demektir. Hizadan çıkanı en kısa zamanda ve en ka­
Saat 20.55 i gösteriyordu. Karanfil ti şekilde hizaya getirmek devlet otoritesinin birinci görevidir.
sokaktaki üç katlı san renkli bi- Bu, devlet otoritesinin bütün görevi bundan ibarettir manasına alın­
cy
nanın önü bir kere daha kaynaştı. mamalıdır. Milletin rahatı ve huzuru, mutluluğu menfi kuvvetlerin
Üst kattaki toplantı salonundan aşa- zapt-ı rapt altına alınmasıyla sağlanmaz. Çok zaman o kuvvetler,
ğı katlara kadar uzanan ayak sesleri mevcut durumun bir neticesidir. Ama netice olarak doğarlar, sebep ola­
kapının önünde sona erdiğinde odacı- rak durumu uzatırlar. Kendilerini bertaraf etmek birinci zaruretse de
lar son gidenleri uğurluyorlardı. ondan sonra derhal temeldeki rahatsızlık tedavi olunmalıdır ki suçlu­
Burhan Feyzloglu, Emin Paksüt lar mağdur, kahraman, " m a r t y r e " haline gelmesin. Bu neviden her ope­
rasyonun mutlaka böyle bir alma yaratacağım sanmak, hatalı teşhis­
tir. Ancak muamelenin haksız olduğu inancı doğar ve hareketi takip
pe

eden davranışlar operasyonu mubah kılmazsa otorite bir zulüm âleti


haline gelmiş sayılır. Bu, gerektiği zaman devletin darbeyi vurmakta
aciz göstermesi kadar tehlikeli, kritik bir durumdur.
Gözler, bundan sonra olacaklara bundan dolayı böylesine merakla
dikilmiştir. Devletin çok hareketinde notu, o hareketin kendisi değil de
bir sonrası verdiği gerçeği gözden uzak tutulmazsa ve bırakınız seva­
bı, günahları dahi bazen başarıların unutturduğu hatırlanırsa ikinci
adımın önemi daha kolay ortaya çıkar.

ve Kemal Satır gülerek, fakat H. P. Meclisinin toplantısından çıkı­


yorgun bir çehre ile C H. P. yordu. 20.55 de biten toplantıdan son­
Genel Merkezinin kapısında gözüktü­ ra üst salondan kendisiyle konuşmak
ler. Az ilerde üç kırmızı plâkalı oto- isteyen Ur Malatyalıyla ayaküstü
mobil göze çarpıyordu. Otomobiller meşgul olmuştu. Gecikmenin sebe­
den birisi şahane bir Mercedes 300'dü bi buydu. C. H. P. Genel Baş­
ve Maliye Bakanını bekliyordu. Diğer kanının üzerinde koyu bej renkli bir
leri minik birer Opeldi ve 0003, 0006 elbise vardı. Kahverengi bir kravat
numaraları taşıyorlardı. Çıkanlar takmıştı. Başında gene kahverengi bir
0006 numaralı Opele bindiler. fötr, üzerinde ise krem rengi bir
gömlek bulunuyordu. Her haliyle dinç
Genel Merkezin kapısı önünde nö­ İnönü minik Opeline neşeli bir şekilde
bet tutan gazeteciler, gözleriyle kapıyı binerken gazetecilere döndü ve:
kolaçan ettiler. Asıl bekledikleri
çıkmamıştı. Bu bekleyiş saat 21.05 e "— Nasılsınız, iyi misiniz?" Son­
kadar devam etti. O saatte C.H.P. Ge­ ra, sual sorulmasına meydan verme­
Orhan Eyüboğlu nel Başkanı İsmet İnönü son derece den Opel hareket etti.
Taze kuvvet neşeli bir şekilde kapıda gözüktü. C. Son çıkan Ferit Melen oldu.
AKİS, 16 TEMMUZ 1962
YURTTA OLUP BİTENLER
Hâdise haftanın sonunda topla- 13 de C. H. P. Meclisi dağıldı. Barlasındı. Barlas ve ondan sonra söz
nan C. H. P. Meclisinin İnönünün ko­ C. H. P. Genel Başkanı öğleden alan hatipler daha ziyade hükümetten
nuşmasıyla kapanan kısmının sonuy­ sonra apayrı bir konu üzerinde dur­ dilek ve temennilerde bulundular. Bil­
du. Genel Başkan haftanın ortasın­ du. Koalisyon hükümetinin başkanı hassa Barlasın İstanbulun elektrik ih-
da başlayan C. H. P. Meclisi toplantı­ olarak lideri bulunduğu partinin Mec­ tiyacı ile ilgili izahatı pek uzun sür­
sına haftanın sonunda cuma günü. lisine iktisadî konular üzerinde bilgi dü. Barlas bu arada bir de pot kırdı.
Erzurum dönüşü katıldı ve C. H. P. verdi. İnönü bir noktada musirdi. İk­ Hükümetin özel sermayeyi ürküttü­
nin en yüksek organına son seyahati tisadî durumumuz öteden beri bozuk­ ğünden bahsetti. Bunun üzerine İnö­
ve intibaları hakkında bilgi verdi. tu. Bunun için meseleleri açık açık or­ nü gevrek bir kahkaha attı ve :
Haftanın sonundaki cuma günü taya koymakta fayda vardı. Ancak "— Cemil Sait sosyalistlikten vaz­
C. H. P. Meclisi saat 10 da çalışma­ iktisadi hayattaki düzensizliğin her geçti. Bu sözlerini bir levha halinde
sına başlıyacaktı. O gün, o saatlerde, geçen gün artmadığım, yerinde tedbir partiye asın" diye takıldı. Gülüşüldü.
Genel Başkan da beklenmekteydi. Bu lerle izale edildiğini müjdeledi. Sonra Daha sonra sözü bir başka konuşkan
sebeple oturum 35 dakika geç açıldı. da programa göre başlamış bulunan üye aldı. Aksoy, eski derdi olan Çe-
İnönü gerçi erken saatte Genel Mer­ işlerin tamamlanacağım ilâve etti. likbaş etrafında dolaştı durdu. Son­
keze gelmişti ama, orta k a t t a Nü- Başbakan İnönü daha sonra yatırım­ ra Demokratik gelişmede İnönünün
vit Yetkin tarafından karşılandı ve lar konusuna da temas etti, sarfettiği gayretleri övdü.. Genel Baş­
kendisine bir Malatyalı heyetin geldi- "— 10 milyarlık yatırım yapmak kan Aksoyu da cevaplandırarak:

a
cy
pe

C. H. P. Meclisi İnönünün başkanlığında toplantı halinde


Al gülüm, ver gülüm!

ğı bildirildi, 2 dakikalık bir konuşma lâzımdır" diyen İnönü bütçenin bu ka­ "— Parti Genel Başkanı olarak,
yapması rica edildi. İnönü neşeli bir dar olduğunu, bu sebeple dış finans­ hareketlerimiz partinin ilgili merci­
şekilde bu arzuyu yerine getirdi. Sa­ mandan temin edilenin yanında iç fi­ lerinin kontrolu dışında cereyan et­
at 10.35 de Genel Başkan İnönü üst nansmanın da gerekli olduğunu ifa­ memektedir. Bütün parti teşkilâtı ve
salanda yerini almış ve toplantıyı aç­ de etti ve : Hükümette demokratik nizamın ko­
mıştı. C. H. P. Genel Başkanı gazete­ "— Mesele bunu bulmakta" dedi. runması için gerekli inanç mevcuttur"
ciler dışarıya çıkarıldıktan sonra ilk Sonra da sanayi kurmanın güçlükle­ dedi. Ali İhsan Göğüş ise partinin ba­
sözü aldı ve konuşmaya : rinden bahsetti : sınla olan münasebetlerine değindi ve
"— Hepiniz biliyorsunuz ki dün Er- "— Ben Rusyayı gezerken Stalin basına objektif bilgiler verilmesinin
zurumdan geldim. Edindiğim intiba­ gezdiğim bir otomobil fabrikası için lüzumunu savundu. Bir evvelki gün
lar Son derece müspettir" diyerek baş­ cehalet yüzünden maliyetine 4-5 mis­ parti içi meseleler karar altına alın­
ladı ve sonra intibalarını nakletti. li para sarfedildiğini söyledi. Yaban dığından haftanın sonundaki cumar­
Türk ordusunu övdü, gördüğü tatbi­ cılar plân olmadan para vermezler tesi günü son toplantıyı müteakip
kattan bahsetti. İsmet Paşanın C. Plân olmadığı zaman da, geçmişteki yayınlanacak tebliğ için bir komite
H. P. Meclisine verdiği izahat saat gibi büyük hatalar olur" diyerek ko­ teşkil edildi. Komitede Turhan Fey­
12.30 da sona erdiğinde C. H. P. Mec­ nuyu plân ve programın zarureti e- zi oğlu. Cihat Baban ve Emin Paksüt
lisi pek çok konuda aydınlanmıştı. Ni­ sasına bağladı. bulunuyordu.
tekim daha sonra başka söz alan ol­ İnönüden sonra hatipler konuş­ İç meseleler
madı ve saat 16'da toplanılmak üzere mağa başladılar. İlk söz Cemil Sait Asıl parti içi meseleler ise haftanın

AKİS. 16 TEMMUZ 1962 15


YURTTA OLUP BİTENLER
İkinci yangındaki perşembe günü ya- pılması istendi. Haziran ayı içinde karşısında, bitirdiğimiz hafta Paşa­
pılan toplantıda görüşüldü. yapılması gereken Kurultay bu su­ larını Karadenize yolcu etmekten baş-
retle Ekimde yapılacaktır. Bu arada ka çâre görmediler. Zira, bilhassa A-
O gün toplantı gündeminin ilk
C. H. P. il ve ilçe kongreleri tamam­ paydınlar süratle mesafe aldılar ve
maddesi Parti Meclisinde ve Merkez
lanmış olacaktır. Parti Meclisi üyele­ dolaştıkları kongrelerde kuvvet gös­
Yönetim Kurulunda mevcut boşlukla­
ri dört aylık tehirin faydalı olaca­ terisine giriştiler.
rın doldurulmasıydı. Meclis çalışma­
ları sırasında en fazla şikâyeti C. H. ğında ittifak ettiler. Apaydınların, Meclisin açılmasın­
P. nin an yüksek organının çalışması Şimdi, eski parti için her şey bu dan bu yana çevirdikleri bu kaçıncı
teşkil ettiğinden, doğrusu istenilirse dört • ayın kullanılış tarzına bağlı­ manevradır, kimse bilmemektedir. Zi­
bu münhallere yapılacak seçimler pek dır. ra, bütün hesaplar şaşırılmıştır. A-
ilgi ile beklendi. C. H. P. Genel Mer­ paydınlar ilk koalisyonun önce düş­
manı olmuşlardır. Sonra, onun şampi­
kezinin seçim sonrası derin bir uyku­
ya yattığı, tek bir ses tek -bir nefes
A. P yonluğunu yapıp Feyzioğlu gibi" C
H. P. lilerle temasa geçmişlerdir. Fa­
Çıkmadığı göz önüne alınırsa mesele­ Bir yarışın üç atı kat bir sandalye kapamayınca t e r s
nin ehemmiyeti ortaya çıkacaktır.
P a r t i içinde 63'lerin ön ayak olduğu Geçenlerde bir gün, artık ziyadesiy­ vaziyet almışlardır. 22 Şubattan son­
ve "Genel Merkezî İslah" sloganı et­ le meşhur Pala Paşa, A. P. nin bir ra A. P. den Burhan Apaydın atıl­
rafında kümelenen huruç hareketi Merkez İdare Heyeti toplantısında ' mış o zaman 27 Mayıscı olmuş, hava
geç de olsa partinin yüksek ve yas­ ağlamaklı bir sesle arkadaşlarına : değişince yeniden A. P. ye girip af
lı baslarını bir harekete sevketti. Haf- taraftarlığı etmiştir. Arkadan Apay-
"— Anlamıyorum! Bunlar mı par­ dınlar, hükümet krizi günlerinde mu-
tanın sonundaki gün Parti Meclisin­
tinin Genel Başkam, ben miyim?' tedillerin safına geçmişler, C. H. P.
de üzerinde durulan konu da bu ol­
diye sızlandı. nin yeniden A. P. lilerle koalisyon
du. Perşembe günü yapılan seçimler
sonunda Parti Meclisine Orhan Eyub- Genel Başkanın "Bunlar"la kimi yapmasını istemişler, bir yüklü grup
oğlu gibi taze bîr kuvvet alındı. Mer­ kasteddiği pek anlaşılmadı. Zira şu ayrılmayınca A. P. de kalmışlardır.
kez Yönetim Kuruluna ise Cihat Ba­ anda A. P. içinde, hukuki Genel Baş­ Bu sırada, hükümet kuruldu ve A*
ban, Ferda Güley, İbrahim Saffet O kan Ragıp Gümüşpalanın yanında i -«aydınlar gene bir şey olamadılar
may ve Orhan Eyuboğlu seçildiler. ki ekip daha Genel Başkanlık ko­
nusunda yarışmaktadır. Bunlardan Apaydınlar, koalisyonun teşkilin*
Ancak meselenin esası değişmedi. C.
biri Irkçı Ekalliyettir ki, adayı Tür 'en hemen sonra pozisyonlarını tek-
H. P. Meclisinin şahsi işleri ve güçle­
a
keşin ideal arkadaşı Dr, Fethi Teve- rar "gözden geçirdiler". Teşkilâttan
riyle pek meşgul elemanları fazla ü-
toğludur. Öteki de, Apaydın kardeş gelen ve kongrelere dâvet eden mek-
mit vermemektedirler. Doğrusu iste-
lerin grubudur ki adayı Menderesin tupları. Apaydınlar boş çevirmediler.
nirse, bu pek meşgul parti Meclisi ü-
avukatı etiketini yakasında taşıyan Paçaları sıvayıp işin peşine koştular.
yeleri arasında C. H. P. nin muhtaç
cy
Burhan Apaydındır. Merkezdeki Pala Hele kongrelerde münhasıran C. H.
olduğu dinamizmle çalışacak pek
Paşacılar iki cenahtan gelen rekabet P. aleyhinde konuşmalar yapıp, eski
kimse yoktur. Hükümette en fazla
D. P. li bağrıyanıkları tahrik edive­
söz sahibi bulunan C. H. P. nin en
­ince, havayı lehlerine çevirdiler. Ga­
yetkili organının kifayetsiz olusu, ça­
zetelerde yayınlanan konuşmaları,
tışmadığı ithamlarında hakikat payı
yeni dâvetler sağladı. Bu telgraflar
büyüktür.
A. P. Genel Merkezinde açıldıkça,
Üyeler de bütün bunları bildikle; Genel Başkan Gümüşpalanın tepesi
de adamakıllı attı. Tepesi atan bir
pe

finden perşembe günü aralarında ye­


niden vazife taksimi yaparken bir başkası, yıldızı sönen Tevetoğlu ol-
noktada ittifak ettiler: Bilhassa Mer­ du.
kez Yönetim Kurulu, bundan böyle
Bağrıyanık Gümüşpala
dinamizm içinde bulunmalıdır! Bu
Büyük Kongreye gidildiği sırada be­
sebeple teşkilât işlerini pek iyi bilen
liren bu kuvvetli rakip, kulağına
ve yaşlı olmasına, rağmen enerjisini
yitinmemiş bulunan Kemâli Beyazıt, fısıldanan Başbakanlık vaadlerine
Orhan Öztraktan boşalan Genel Sek­ kamp koalisyondan partisini çektiği
reter Yardımcılığına getirildi. Mu­ için bizzat A. P. liler tarafından ba­
hasip üyeliği İbrahim Saffet Omay siretsizlikle suçlandırılan Gümüşpa­
aldı. Cihat Baban ve Ratip Tahir Bu- lanın etrafını gittikçe boşaltmakta-
rakın vazifesi Basın ve Propaganda dır. Nitekim, geride bıraktığımız haf­
işleri olacaktır.. Atalay Akana ise ta içinde, kaşlarını çatmış, iri kıyım
teşkilât dilekleri konusu verildi. İki bir zatı konuşurken gören A. P. sem­
iyi teşkilâtçı Lebit Yurtoğlu ve ta­ patizanları evvelâ kulaklarım tıkamak
ze kuvvet Orhan Eyuboğlu teşkilât istediler. Duyduklarına inanamadılar,
meselelerine bakacaklardır. Ferda gözlerini hayretten açıp. iri politika­
Güley Kadın ve Gençlik Kollarını ele cının ne demek istediğini anlamağa
alacaktır. Nüvit Yetkine ise seçim iş­ çalıştılar.
leri kalmaktadır. Konuşan, A. P. nin şiddetli politi­
Öğleden sonraki toplantıda bir kacısı emekli general M. Ali Aytaçtı.
mühim konuda daha karar alındı. Elini masaya vurmasıyla, cümleyi
Konu, Kurultaydı. Bir müşterek tek­ patlatması bir oldu:
lif ile koalisyona çalışma imkânı ve­ "— Değil Gümüşpala, kim olursa
Cihat Baban
rilmesi için, Kurultayın tüzük hüküm­ olsun bize emir veremez..."
lerine uygun bir şekilde Ekimde ya­ Yeni fırsat Aytacı dinleyen Bornova A. P. İl-
16 AKİS, 16 Temmuz 1962
YURTTA OLUP BİTENLER
çe kongresi delegeleri, Aytaçla Gü- dönecektir.
müşpalanın partinin kuruluşu sırasın­ Irkçı Ekalliyet hiç ümit etmediği
daki samimiyetlerini bildiklerinden, bir noktadan yaralanmıştır. Türkeş,
daha sonraki parti içi mücadelelerde 22 Şubatcılar ve Gümüşpalayla bera­
Aytaçın Gümüşpalayla birlikte hare­ ber hareket etmeleri halinde D. P. li
ket ettiğini gazetelerden okudukla­ kitleyi kaybedeceklerdir. Apaydın­
rından, iri politikacının sözlerine bir larla beraber olmaları ise biraz güç­
mâna veremediler. "Üstelik, Aytaçın tür. Ayrıca Apaydınların bir başka
bir bardak suda fırtına kopardığı me­ gücü, ırkçılardan korkan mutedil mil­
sele, mesele olmaktan çok uzaktı. letvekillerinin kendilerine sempati
Gümüşpala teşkilatın isteğine uya­ beslemesinden ileri gelmektedir.
rak bir şahsın A. P. ye alınmasına rı­ Şimdi taraflar, bütün güçleriyle
za göstermiş ve bu hususta bir de D, P. nin devamının kendileri oldu­
telgraf çekmişti. Aytaç, Genel Başka­ ğunu savunmaktadırlar. Her konuş­
nının bu hareketini bir türlü yedire- mada C. H. P. nin kargısına çıkmala­
miyor, İzmir teşkilâtını elinde evirip rının, bol bol C. H. P. ye çatmaları­
çevirdiğini sandığı için mağlûbiyeti nın sebebi budur. Muhalefetteki A.
kabul edemiyordu. P. de şimdilik geçer akça budur.
Ama asıl sebep, artık bir askeri Büyük kongrede, Gümüşpala ve
ihtilâli ihtimal dışı gören, ö yüzden etrafındakilerle Apaydın kardeşlerin
de Gümüşpaladan kurtulma zamanı­ grubu çarpışacaktır. Irkçıların, A-
nın geldiğine inanan, yüzdeki maske­ paydına karşı Pala Paşayı destekle­
yi indirip bütün manasıyla eski D. melerini beklemek lâzımdır. Apaydın-
P. olarak ortaya çıkılmasını isteyen­ lar Güney - Doğu Anadolu bölgesin­
lerin A. P. içinde çoğalması ve Apay­ Burhan Apaydın de ziyadesiyle tutulmaktadırlar. Gü-
dının kuvvetlenmesidir. müşpalanın Karadeniz bölgesindeki
Başa güreşiyor
a
Büyük Kongre yakındır. Çeken seyahati, Genel Merkezin bir kozu o-
kazanacaktır. Burhan Apaydın, ken­ larak kullanılmaktadır. Büyük Kong­
disini bitirdiğimiz hafta içinde A. P, dun ütopyasının içine biraz daha dal­ reye kadar, Meclis içi çekişmelerden
Genel Başkanlığına rahatça namzet dırdı. Bu defa mücadele, D. P. nin uzak olan taraflar, gelecek delegeler
görmeğe başladı. Konuştuğu kongre­ hakiki temsilcilerinin A. P. içinde üzerinde müessir olmağa çalışmakta­
cy
lerde karşılaştığı tezahürat Apay- kimler olduğu meselesi etrafında dırlar.

Delirdik mi, yarabbi ?


Vaktiyle söylendiği zaman, belki kendilerine kılavuz edinenler isteye­ açıklanabilir ve açıklansa bile bu
inanılmadı. Ama şimdi, neticele­ rek, yahut istemeyerek memlekette artık kimi fikrinden caydırır ki ö-
pe

ri ortada bulunduğuna göre itiraz 15 Ekimin havasını elleriyle ve sâ­ lülerin muhakemesine gidiliyor, in­
kaldırır tarafı kalmamıştır. Yassı­ dece gafletleri dolayısıyla yarattı­ sanlık duyguları gerçekten galeya­
ada duruşmalarında bir kaç büyük lar. na getiriliyor? Akıl mıdır b u ? Bun-
meseleyle yetinilecek yerde Komi­ Bugün, onlar iktidarda değil. A- da, kırk paralık halk psikolojisi an­
tenin o ziyadesiyle meşhur "Halk ma ne görüyoruz ? Ölmüş adamla­ layışı var mıdır ? Ölü, asılmış ve
Psikolojisi'' anlayışı yüzünden -bu rın, haksız iktisap dâvaları gene cezasını çekmiş adam dâva edilir
anlayış, sâdece bir koca sıfır almış­ görülüyor! Boş sıralar, reklâm me­ mi? O isimler gene mahkeme huzu­
tır- Köpek Dâvaları, Bebek Dâva­ raklıaı avukatların poz poz resim­ runa getirilir mi?
ları, Değirmen Dâvaları umumi ef­ leri, bedavadan beslenen bir propa­ Şimdi denilecek ki, hukukun ba­
kârın gözü önüne sürüldüğünden ganda ve tahrik edilen merhamet zı zaruretleri vardır ve bunlardan
infial hissinin yerini zamanla acı­ hisleri.. Yassıada macerasından bir kurtulmak imkânsızdır. Eğer hu­
ma hissi almış ve saatlerin ibreleri yıl sonra tekrar bu hatayı işlemek kuk, hayatın dışında bir mefhum
suçluların lehine işlemiştir. Hele içtin Türk milletini hiç tanımamak sayılıyorsa bu parlak mazerete söy­
İhtilâlden bir yıldan fazla zaman kâfi değildir. Hatalardan da hiç lenecek söz bulunmaz. Ama huku­
sonra Radyolarda, haksız iktisap ders almamak lâzımdır. kun böyle bir hususiyeti yoktur.
bahanesiyle bir küfür kampanyası­ Menderes hakkında, haksız ikti- Ölmüş kimselerin dâva edilmeme­
nın açılması hapiste bulundukları saplarıyla ne ispat edilmek istenili­ si, pek âlâ kanun yoluyla mı, usul
için kendilerini savunamayan mari­ yor? Hırsız olduğu mu? İnsaf edi­ yoluyla mı, bir yoldan önlenebi­
fet sahipleri üzerine şefkat kana­ niz, bir Örtülü Ödenek dâvası gö­ lir.
dının gerilmesine sebep olmuş­ rülmemiş midir ve orada her şey Emin olunuz, bundan dolayı şu
tur. ortaya dökülmemiş midir ve ortaya anda ellerini uğuşturanlar ve mem­
dökülenler o sırada gerçekten te­ nunlukla Mintanlar kütlelere dönüp
Bir devrin idarecileri ancak bu sir etmemiş midir ? Ama tesir kimin bu gafı istismar edenler, gürültüsü­
derece basiretsizlik gösterebilirlerdi. üzerinde olduysa, orada kalmıştır. nü yapanlar, hayırhah görünüp din­
Düşünmek lâzımdır ki o sıralarda Bir kör, fanatik zümre buna, rağ­ dar pozlar alanlardır.
bu mecmuanın bütün sayfaları men hislerini değiştirmemiştir. Men­
''yapmayınızlar", "etmeyinizler"le derese dair, Yassıadada açıklanan­ Ama, kabahat onlarda mıdır
doluydu. Fakat bîr kaç kargayı lardan daha feci, daha utandırıcı ne ki?
D I Ş Â L E M

a
cy
İngilterede gece yarısından sonra devam eden kalkınma faaliyeti
"İş bilenin, kılıç kuşananın"

İngiltere buluyorlar. Sonra, günün t meseleleri


tartışılıyor. Bu suretle Hükümet, a*
partilerinden memnunsuzluklarını l i ­
beral aday Mr. George Scott'un ya­
Westminster demokrasisi yağını denk alıyor. Nihayet İktidar, nında yer almak suretiyle gösterin­
akıntının istikametine ve süratine teş­ ce Hugh Gaitskell'in İşçileri zafer ta­
pe

Demokrasinin ne olduğu ve
ne olmadığı, politikadan ve his koyup seçim mekanizmasını erken cını giymekte güçlük çekmediler.
nin anlaşılıp nenini anlaşılma­ harekete geçirmenin fayda ve zarar­ Hâdise, bu yıl içinde sekizinci
yacağı, partilerde doktrinin mi larını ölçüyor.' Kimsenin hatırından defadır ki tekrar olmaktadır. Her
aksiyonun mu önemli sayıldığı, oturup kalmak, ne olursa olsun git­ seferinde liberaller eski oylarım bir
liberalizmin mi sosyalizmin mi memek veya demokratik rötasyon u- misline yakın a r t t ı r m a k t a İşçiler de
milletlere saadet getirdiği Tür- sülünden başka yollar aramak geçme­ hafif üstünlük gösterince Avam Ka­
diği için ufak çaptaki seçim yarışı marasındaki farkı kapatmaktadırlar.
kiyede ciddi ciddi tartışılırken
sık sık tekrarlanıyor. Gerçi bu fark, öyle ara seçimleriyle
okunacak olan aşağıdaki yası
O ara seçimini, İşçiler kazandılar. kapanacak halde değildir. Ama mem­
Başyazarımız Metin Tokerin
Halbuki aynı seçim bölgesinde bir lekette Muhafazakârların oy kaybı
kaleminden çıkmıştır. Metin
önceki mücadeleyi Muhafazakârlar dalgasının hüküm sürdüğü görülmek­
Toker, Batı Avrupada bir ay~
rahat bir ekseriyetle galip bitirmiş­ tedir ve Liberallerle bir nevi işbir­
lık incelemelerini İngiltere in-
lerdi. Muhafazakârların yeni adayı liği halindeki Sosyalistler iktidarı,
tibalarıyla kapatmaktadır. Ü-
Mr. Bernard Conelly Güney Middles- pek ciddi şekilde olmasa da tehdit
midimiz bu yazıların, biz kendi
brough'da bu defa 12.825 oy aldı İş­ etmektedirler.
âlemimizdeyken ve fili el yor­
damıyla tarife çalışırken dün­ çi adayı Mr. Jeremy Bray ise 15.095'i Muhafazakârlar, ancak bu kadar
yanın nereye gittiği hususun- rahatça buluverdi. Muhafazakârların mağlubiyetten sonra bir galibiyet al­
bundan evvelki secimde yaptıkları dılar ve Güney Middlesbrough'daki
da AKİS okuyucularına bir u-
8710 oyluk lehte fark uçtuğu gibi, hezimetlerini takiben yapılan bir a r a
fak fikir vermiş olmasıdır.
İşçiler üstüne, kendi lehlerine 2270 seçiminde itibarlarını korudular. An­
Geçenlerde İngilterede, bir ara se­ oy eklemişlerdi. cak, dalganın istikamet değiştirdiğim
çimi yapıldı. İngilterede âdet, Sırın perdesi, üçüncü adayın oy­ söylemek için vakit henüz erkendir
milletin temsilcilikleri boşaldı mı ları söylenince aralanmaktadır. Gü­ ve Muhafazakârları yenebilmek için
onları hemen doldurmak. İngilizler, ney Middlesbrough'daki yeni seçim­ Sosyalistlerin Liberal oylardan büyük
bunda bir çok fayda bulunduğuna i- de Liberallerin adayı 9829 oy aldı. seçimlerde faydalanacakları muhak­
nanıyorlar. Bir defa, memleketin si­ Bu, bir önceki seçimde Liberallerin kaktır.
yasi havası anlaşılıyor. Böylece par­ sağladığı oyun, bir mislinden fazla­ Muhafazakârlara karşı, Liberal
tiler, tutumlarını ayarlamak fırsatını dır. Muhafazakâr müşteriler kendi -Sosyalist koalisyonu! Geçen a s r ı n
DIŞ ÂLEM
eskiliklerini bize yenilik diye tavsi­ dendir ki ingiliz seçim kampanyala­ riştirip duruyorlar. İngilterenin, im-
ye eden ve okudukları, "Sosyalizmin rında Liberallerle Sosyalistler Muha­ paratorluktan arta- kalan meşhur
el kitabı"nı geçmeyen bizim salon fazakârlara karşı birleşmekten çe­ Commonwealth'i var. Müşterek Pa­
aydınlarının kulakları çınlasın.. kinmiyorlar ve buna hiç kimse şaş­ zara, kuyruğunda onu. sürükleyerek
mıyor. kabul edilmesi imkânsın. Commou-
Hudutlar kalkıyor wealth'i Buckingham'dâki Taça bağ-
Kadı hızındaki kusur
Demokrasinin beşiği ananeperest Hiç kimsenin şaşmadığı başka bir layan tek bağ ise iktisadi. O bağ çö­
İngilterede, Muhafazakârlara kar­ husus, politikacıların melek ol­ züldü mü, hissi rabıtanın Avustralya
gı Liberallerle Sosyalistlerin flörtü maması, Demokrasinin kusurlara sa­ . veya Yeni Zelandayı, hele Hindistan
seçim sandıklarının başına mahsus hip bulunması, politika yapmanın a- veya Pakistanı İngiltereyle bir ara­
kalmıyor. Liberallerin lideri tam bir yıp sayılmaması ve oy dâvasının par­ da tutması artık kabil değil. Buna
açıklıkla. Avam Kamarasında kendi tiler için önem taşıması. Bu dâva ba- mukabil, kurulmakta olan Avrupanın
partisi bir iktidar koalisyonuna gir­ zen o derece önem kazanıyor ki, tıp­ dışında bir İngiltere şimdi düşünüle-
me mevkiine büyük seçimlerde gel­ kı bizde olduğu gibi siyaset adamla­ miyor. Avrupa, şu veya bu şekilde
se bunu Muhafazakârlarla değil, Sos­ rı iktidardayken başka muhalefettey­ mutlaka kurulacak. İngiltere ya o-
yalistlerle yapacağını ilân etti. "Zira" ken başka konuşuyorlar ve bundan nun içinde bulunup söz sahibi olacak,
dedi, "Sosyalistlerin tasavvur ettikle- dolayı hiç bir ingiliz dünyanın sonu ya da dışardan seyredecek ki, o ta­
ri İngiltere bize Muhafazakârların geldiği, bu rejimle işlerin yürümeye­ rafa yanaşmak istemiyor. Amerika
tasavvur ettikleri İngiltereden daha ceği, bir dikta idaresinin kurulup bu da, inandığı ve güvendiği İngilterenin
yakındır." İşte, dünyayı hâlâ katı fi- süfli, müraî, modası geçmiş sistemi Avrupa Birliği içinde De Gaulle
kir ve doktrin bölmelerine ayrılmış temizlemesi gerektiği inancına var­ Fransası veya Adenauer Almanyası­
sayıp memleketlerini bu cendereler- mıyor. na karşı bir fren vazifesi görmesini
den biri içine zorla sokmak isteyen­ Batı Blokunun vazgeçilmez şartı sa­
lerin başlarındaki saçları diken diken Bugün, İngiltere bir hayati me­ yıyor. Böylece, Londra bir ' bakıma
edecek bir beyan daha.. Sosyalistler seleyle karşıkarşıya ve bu mesele iki cami arasında beynamaz.
Liberallerin, Liberaller Sosyalistlerin . bütün siyaset çevrelerini alâkadar
İngilteresini kendilerine yakın ' bu­ ediyor: İngiltere Müşterek Pazara Müşkilât bu kadarla kalmıyor. İk­
luyorlar! girmeli mi, girmemeli mi? Britanya tidar partisi içinde üç grup var. "Sü-
a
adalarında şu anda iki cephe kurul­ veyşçiler" Müşterek Pazarın şiddetle
Aslında, bunda şaşılacak hiç bir muş, halde ve i bunlar birbirlerine ve­ aleyhinde bulunuyorlar. Macmillan
şey yoktur. Bizde liberalizm diye ta­
rif edilen bir mektep dünyada kal­
madığı gibi, bizim sosyalistlerin sos­
cy
yalizmi de Demir Perdenin gerisi­
ne sığınmıştır. Salon sosyalistlerimiz­
den birinin, Türkiyedeyken eski e-
serlerine ve fikirlerine bakıp göklere
çıkardığı bir ingiliz sosyalistini Lond-
rada görüp konuştuğu zaman düştüğü
şaşkınlık sâdece güldürücü değil,
aynı zamanda ibret de vericidir. Bi­
pe

zim sosyalistin, ingilizi gericilikle,


sağcılıkla, avantacılıkla, yahut ağa
taraftan olmakla ithamına ramak
kalmıştır. Bizim liberallerin nazarın­
da da Papa, halis muhlis komünist,
hatta anarşist veya nihilisttir.
Bunun, dünyayı gördükçe daha
kolay anlaşılan pek basit bir sebebi
vardır. XX. Asrın ortasındaki hayat,
sosyalizm - liberalizm tartışmalarının
kitaplarda yapıldığı günlerdeki hayat
olmaktan çıkmıştır. Bugünün Avru­
palı sosyalisti, meselâ istihsal âletle­
rinin şahıs mülkiyetinde olmasının
mahzuru kalmadığını görecek ol­
gunluktadır. "İstihsal âletleri şahıs­
ların mülkiyetinde olamaz" diye tepi-
nenler ya geçen asrın dar ceketi i-
çinde kalmış bulunanlardır, ya da
marksizmin geç gelişmiş şakirtleri..
Bugünün liberalizmi Adam Smith'ten
ne kadar uzaksa, bugünün sosyaliz­
mi de Karl Marx'ın aynı nisbette
yabancısı. XX. Asrın ikinci yarısında
Batı dünyasında siyasî doktrinlerin
birbirinden bir temeli ayrı kalmıştır.
Belirli şartlar karşısında akıl, man­
tık ve basiret devlet adamlarına bir Londranın meşhur saat kulesi
tek yol gösteriyor: Orta yol! O yüz­ Tıkır tıkır
DIŞ ALEM
"— Bir polis, halkın malını koru­
makla görevlidir ve kendisine onun
için emniyet edilir. Bu sayede, o ma­
lı bizzat çalmaya kalkıştı mı, şüp­
heden vareste olarak iş görmesi ka­
bildir. Ama, bir defa şüphe doğdu
mu, o şüphe bütün masum ve namus­
lu meslekdaşlarını da gölgesi altına
alır. Bu yüzdendir ki işlediğiniz suç
son derece ciddidir."
Doğrusu istenilirse İngilterede
böyle bir suç, bundan yarım, bir asır
önce düşünülemezdi. Ama dünya dö­
nüyor ve devrin şartları, tabii muafi­
yet dereceleriyle tersine orantılı hal­
de her toplumda az veya çok tesir
icra ediyor. İsviçrede veya İskandi-
navyada, istasyon percununa bırakılan
bir bavulun yirmidört saat sonra ay­
nı yerde, olduğu gibi bulunduğu yo­
lundaki hikayeler artık tatlı bir ha­
yaldir. Bir isviçreli, bu hikâyeleri ha­
tırladıktan sonra şeytan şeytan güldü
ve şöyle dedi :
"— Yirmidört dakika bavulunuzu
unutursanız, ona ebediyen veda et­
meniz kuvvetle muhtemeldir.;"
İtalyanlara gelince onlar, "çırpı-
a
eılık"ı kendi turizmlerinin bir nevi
"sempatik hususiyeti" haline getir­
dikten, sonra r a h a t etmişlerdir!
Ne rejimlerin, ne âdet ve ananele­
cy
İngilterede ananevi bir geçit töreni rin, ne usullerin kusursuz isleyeni
Yeni dünyada eski Adetler artık dünyada mevcut değil. Ameri­
ka ile Avrupanın saat hesabıyla bir­
leştiği, Japonyada kahvaltı eden a-
grubu, bunun lüzumunu savunuyor. için şoförler arasında bir tercih yap­ damın öğle yemeğini Arabistanda ye­
Bir de, henüz mütereddit kütle mev­ mak iyi. mesinin mümkün olduğu bir dünyada
cut. Lord Beaverbrook, paralı kam bütün manevi hudutlar yavaş yavaş
panyayla hem umumî efkârı, hem de Komşunun tavuğu..
kalkıyor ve üç çeşit sistem, üç yaşa­
K usursuz gibi göründüğü halde,
pe

mütereddit Muhafazakârları kendi ma tarzı beliriyor: Demir Perdenin


tarafına celbetmek istiyor, her yerdeki kusurlara sahip olan bu yanındaki hayat, Demir Perdenin
Bu durumda, İşçiler de fikirlerini sâdece bu ingiliz demokrasisi değil.. o yanındaki hayat ve ortada, kendine
söylememeliler mi? Ama hayır, böy­ Hayal edilen pek çok başka husus bir hayat tarzı arayan yeni toplum­
lesine hayati bir konuda İşçilerin li­ da, pek tabii olarak yaşadığımız za­ lar. Muhakkak olan, Çekoslavak kri­
deri Gaitskeîl tavşana kaç, tazıya t u t manın tesirini kendi üzerinde hisset­ zi patlak verdiği zaman İngiltere
demekle yetiniyor ve muhalefette miş. Kulaktan dolma bilgiler, "mis, Başbakanının Avam Kamarasında çı­
bulunmanın sorumsuzluğundan fay: mış"lı hikayeler, kendi dertlerimizi kıp ciddi ciddi "Uzak bir memlekette
dalanarak siyasi yatırım yapıyor, E- mübalağa edip başkalarının hiç der­ haklarında hiç bir şey - bilmediğimiz
fendim, Müşterek Pazara girmek şüp­ di bulunmadığını sanmak, klişeleş­ kimseler birbirleriyle kavgaya tu­
hesiz düşünülecek bir konuymuş a- miş 'edebiyat parçalarını keramet gi­ tuştuklarından dolayı bizim burada
ma, bunun lüzumu, pek de öyle, Mac- bi almak yanlış teşhisler koymadan siperler kazmakta oluşumuz, feci ve
millan'ın söylediği derecede değilmiş.. başka ise yaramıyor. inanılman bir hadisedir" dediği gün­
Peki, uzun lafın kısası, İngiltere İngiliz hayatından bir küçük mi-' den bu yana köprülerin altından çok
Müşterek Pazara girmeli mi, girme­ sal : İngilteredeki polislere hep hay­ su akıp gitmiştir.
meli m i ? Sosyalist lider bir kati va­ ranladır. Onların dürüstlüğü, neza­
siyet almaktan dikkatle kaçınıyor. keti, vekarı ve halka verdikleri say­ Tuz kurutmanın birinci yolu
Yuvarlak laflar, her tarafa çekilme­ gı dillere destandır. Silâh taşımadan Sistemleri, tabiatının icabı olan ku­
ye müsait demeçler,. Maksat, seçim görev görmeleri, bu saygının neti­ surlara sahip. İnsanları, beşere has
günü geldiğinde, Müşterek Pazar me­ cesidir. İşte, bu polislerden dört ta­ dertlerden ve XX. Asır hastalıkların­
selesinin her iki cephesini birden ve nesi, geçenlerde Warwick mahkeme­ dan masun değil. Buna rağmen, Tür-
o ana kadar kaydedilecek gelişmeler si tarafından beş yıl ile otuz ay ara­ kiyeden batı istikametinde yola çıkı-
gözönünde tutularak İktidar aleyhin­ sında hapis cezasına mahkûm edildi­ lınca her uğranılan yerde biraz daha
de istismar, etmek, oyu alıp kudreti fazla düzen, biraz daha fazla refah, bi­
ler. Bunlar, 32 ile 23 yaş arasında
ele geçirmek ve ondan sonra... raz daha fazla saadet, biraz daha faz­
genç adamlar. Marifetleri şu : Gece
....ondan sonra, Muhafazakârlar­ nöbetlerinde, beklemekle mükellef ol­ la rahatlık, biraz daha göz kamaştırı­
dan pek az. belki kıl kadar ince fark­ dukları bölgelerdeki evleri soymak! cı kalkınma, gelişme, iyi mânada deği­
la memleketi idare etmek. Demokra­ Hakim Thesiger kendilerini malı şiklik göze çarpıyor. O hiç değiş­
si artık her tarafta. aynı otomobil küm ederken şunları söyledi : meyecek, değişemez sanılan Patiste
DIŞ ALEM
binalar yıkanıyor ve bembeyaz olu­ fazla mı vergi lâzım? Çekinmeden oluyor, gazeteler velveleli başlıklar a-
yor. Binaları yıkamak! Buna, başa vergileri arttırmışlar. Bir başka sa­ tıyorlar, bir belirli çevre kaynıyor, a-
fesleğen takmak denilse yeridir. Ya­ hada vergi muafiyeti ve özel sektöre ma bu, daha geniş tabakalara inti-
hut, "Demek sıra, leğen örtüsüne geniş kâr imkânları sağlama zarure­ kal etmiyor.' Onlar, çalışıyorlar.
geldi" demek.. Ama doğrudur. Sıra, ti mi var? Hemen o yola gitmişler. Başka türlü çalışıyorlar. Bir de-
'•efen örtüsüne gelmiş. Londraya ge­ Böylece, devlet sektörü ve özel [teşeb­ fa, çalışma ateşi ile yandıkları filan
lince, iki sene sonra eski Londra aşi­ büs elele, birbirinden çekinmeden ve yok. Mümkün olduğu kadar az ça-
nalarının yeni Londrayı tanımama­ ürkmeden, birbirini kıskanmadan lışıp mümkün olduğu kadar çok ka-
larına hiç şaşmamak gerekecek. Av- memleket hizmetine girmişler. Zengi­ zanmak istiyorlar. Sendikalar, bunu-
rupada otomobile gelince, galiba ar­ nin parasını alıp fakire dağıtacak yer­ temin etme çabasında. Herkes dahi
tık istatistiklerde otomobilsiz aileleri de mevcut bütün imkânları ve gücü rahat hayat şartları istiyor. Bir ay
hesap etmek otomobil sahibi aileleri seferber etmek suretiyle bir umumi yerine iki ay tatil yapılabilse, dahi
hesaplamaktan daha az külfetli sayı­ kalkınma temin edilmiş.- mesut olacaklar. Ancak, kimin ne
lacak. Tuzu kurutmanın birinci şartı, yo­ işi varsa, o işi iş saati dahilinde cid-
Bu gelişme evvelâ bir temel se­ lu seçmek ve artık o istikamette pa­ diyetle, bir dakikasını boş geçirme-
bebe dayanıyor. Batı Avrupa, İkinci çaları sıvamak. Yürürken de, paça­ den, arı gibi didinerek, tam randıman
Dünya Harbini takip eden bir kısa dan çekenlere hiç aldırmayıp onları vererek yapıyor. Diyelim ki, sabah
bocalama devrinden sonra yolunu neticelerle mat etmek. sekizden öğle onikiye kadar bir adam
seçmiş. Yol batılı hayat tarzıdır. Ült- bir yerde çalışacak. İster tezgâhta
ra ilericilik kisvesi altında bu bölge­ İnsan faktörü olsun, ister barmen, ister garson, is-
yi sultası altına almak isteyen ko­ Ama Türkiyeden batıya doğru gi­ ter ustabaşı. Sekize bir kala, ya da
münizm, otoriter rejim hevesi sürat­ dildikçe bir başka husus daha dik­ onikiyi bir geçe bu adamı çalıştırmak
le bertaraf edilmiş. Milletler, zama­ kati çekiyor. Politika; milleti teşkil hiç kimsenin harcı değil. Bazen i ç i -
nın şartlarına uygun demokratik sis­ eden milyonların gündelik hayatının nizden küfretmek geliyor: "Yahu, o-
temde karar kılmışlar. İlk günlerin bir parçası olmaktan çıkıyor ve git­ rada boş duruyorsun. Uzanıp ta şu
buhranlarına, grevlere, sefaletin ve tikçe, adına politikacı denilen bir pro­ nu yapsan veya bana cevap versen
açlığın doğurduğu burukluğa cesaret­ fesyonel sınıfın iş sahası haline ge­ elin, dilin mi aşınır?" Hayır! Ca-
le karşı koymuşlar. Her yerde başa­ liyor. Türkiyede nüfusun yüzde elli­ nını zerrece üzmüyor. F a k a t sekiz i-
rılı ve realist devlet adamları, fırtı­ sini politika meşgul ediyorsa bu nis- le oniki arasında onu işinden bir da
bet Yunanistanda yüzde yirmibeş, İ- kika uzaklaştırmak, "dalga geçirt-
a
nayı sükûnetle atlatmayı bilmişler..
Zira. bir inanç yüreklere daima hakim talyada yüzde onbeş, Fransada yüz­ mek" imkânı yoktur. Oniki oldu mu
olmuş: Demokrasi, belki güç ve geç de on, İngilterede yüzde beş, İsviç- şapkasını giyip çıkıyor. Kahvesine
işleyen bir mekanizmadır. Ama, bir rede yüzde bir. Alâka da, büyük nis- gidiyor, avına gidiyor, tenisine gidi-
kere işlemeye koyuldu mu meyvala- bette plâtonik. Yani. halk siyaset â­ yor, okuyor... Çalışan her adam, bir
cy
rını aritmetik değil geometrik artışla leminde ne olup bittiğinden şöylesine makine. İnanılmaz kalkınmanın bü-
vermeye başlar. Öteki sistemin. . kü­ haberli! O kadar. Yoksa, memurun­ yük sırrı bu.
çük hesap meraklılarının nazarında dan çiftçisine askerinden talebesine,
Sonra, bir ailede herkes çalışıyor
göz kamaştırıcı gibi gelen terakkileri iş adamından rençberine herkesin her
Tek adamın çalışıp geçindirdiği aile
aslında bir kocaman hayal sukutuy- dakika politika yaptığı yer Türkiye-
mefhumu çoktan ortadan kaybolmuş
la neticelenir. nin batısında yok. Hükümet krizleri
Eve para, çeşitli kollardan geliyor
patlak veriyor, seçimler yapılıyor,
İnanç, şimdi doğrulanmış bulu­ ve aileler yüksek hayat standartları
Meclislerde kavgalar, hatta döğüşler
nuyor. Bir yandan asayiş ve otorite, nı öyle sağlıyorlar.
pe

demokrasinin hudutları dışına çıkıl- Tasarruf zihniyeti, toplumdaki


maksızın sağlanırken diğer taraftan refahın bir başka sebebi. Belki pek
plânlı, proğramlı kalkınmaya geçil­ İtalyada değil ama Fransada, İngil-
miş ve orta yolda süratle ilerlenerek terede, İsviçrede -hele İsviçrede- bir
parlak başarılar kaydedilmiştir. Böy­ ev kadını en iyi malı en ucuza almak
lece görülmüştür ki Demokrasi tez- için dolaşmadık yer bırakmıyor. Eline
dir. Onun karşısındaki fikirler, an­ filesini aldı mı, çarşı, pazar dolaşı­
titezdir. Tezin, işlememesi, antitezi yor. Erkekleri de öyle.. Bu, cimrilik
kuvvetlendirmektedir. F a k a t tez kuv­ değil. Zira, böyle biriken parayı, i-
vet kazandı mı, menfi taraftan gelen cabında zevk için, rahatça harcıyor-
telkinler, propaganda bütün kudre­ lar. Mesele, randıman meselesi. Ka­
tini kaybetmektedir. Batı Avrupa kı­ zançlar dahi en verimli şekilde h a r -
sa sabrının uzun vadedeki meyvala- canıyor.
rını bugün iştiha ile yiyor.
Nihayet, toplumun kuruluş şekli
Bu kalkınma, katı doktrinlerin dar değişik. Telakkiler farklı ve açıkgöz­
ceketinden uzak halde gerçekleşmiş­ lük mubah değil. Türkiyeyi iyi bilen
tir. "İngiltere sosyalizmle mi kalkın­ bir ingiliz, gülerek şöyle dedi :
mıştır, kapitalizmle mi" diye bir sual "— Sizin memlekette açıkgöz de­
sorulsa ingilizler kahkahayla gülerler. diğiniz kimseler, bizim memlekette
İdare tarzlarının üzerine illâ bir eti­ hapishanededir.."
ket yapıştırmak hevesi, sâdece salon Sonra alaylı bir şekilde içini çek-
entellektüellerinin inhisarında kal­ ti :
mış. Sosyalist Bakanlar en geniş li­
"— Ne yazık ki, bizde de açık-
beralizmden, en koyu kapitalistler
gözler gittikçe çoğalıyor.."
sosyalizmin prensiplerinden hiç ürk-
memişler. Devrin ve şartların icabı Chamberlain Derdi, gözünde hiç büyültmeden
neyse onu yapmışlar. Bir sahada teşhis ettin mi onu asgari hadde tut-
Bayat sözler
mak mutlaka kabil oluyor.
AKİS, 16 TEMMUZ 1962
S O S Y A L HAYAT yana yakıla anlatılan "piyasa krizi"­
nin içyüzü de bu noktaya dayanmak­
tadır. Son senelerde piyasa, kapasi­
tesine göre, normal bir ciro yapmağa
İşsizlik renin ne yapacağını bilmez halde o-
luşudur.
başlamıştır. Evvelki yılların enflâs-
yonist gidişine ayak uydurarak ser­
Karamanın koyunu Tabii bir de, enfslâsyonist bir dev­ maye ve kredi sınırları içindeki nor­
Bitirdiğimiz haftanın sonundaki pa­ rin tahammül edilmez kirli mirasının mal cirosunun ve kârının 8-10 katı
zar günü, sıcak İstanbulun pahalı omuzlarda bulunuşunun.... ile çalışmağa, böylece normalin çok
serinleme yerlerine gidenler kendile­ Zaten daha 27 Mayıstan birçok üstünde kazançlar sağlamağa alışan­
rini aldatan bir manzarayla karşılaş­ yıllar önce, ticaret şehri İstanbulda lar için bir çeşit "kemer sıkma" çok
tılar. Meselâ, Karadeniz'in köpüklü birtakım âdetler yerleşmiştir, Meselâ ağır gelmiş ve yanıp yakılmalar,
dalgalarına kucak açan Kilyos kum­ akşam saat 6 olunca bütün işyerleri hattâ eski enfslâsyonist gidişe peres-
salında etrafına bakınıp ta "Yahu, ve ticarethaneler kapılarını kapatı­ tiş etmeler hep bundan doğmuştur.
hani kriz vardı? Hani, piyasa kan yor ve çalışanlar evlerine dönüyor­ Ticaret ve Sanayi Odalarının ya­
ağlıyordu?" dememek imkânsızdı. lardı. H a t t â bu saatten sonra saçını yınladığı istatistiklerin konuşturul­
Lüks turistik tesislerin önü, model­ kestirecek berber bulabilmek dahi ması halinde durum hiç de öyle, bah­
leri 60'tan aşağı olmayan sayısız hu­ zordu, Cumartesi, iş günü addedilmi" sedildiği kadar vahim görülmemekte­
susi arabayla doluydu. Halk eğleni­ yor ve çalışılmıyordu. Birçok mağaza dir. Gerek sermaye piyasasında, ge­
yor ve keyf ediyordu. sahiplerinin yazın öğleden sonra rekse fiilî istihsal rakamlarında bir
Manzaranın aldatıcı tarafı, "ka­ "plâja" gitmesi âdet hükmüne gir­ krizi ifade edebilecek bâriz ve önem­
labalık, çok kalabalık" mefhumunun mişti. li düşmeler görülmemektedir. Öyley­
böyle yerlerde bir, iki bin kişilik "me­ se mevcut olduğu ısrarla söylenen
sut azınlık" tarafından teşkil edil­ Lükse alışılınca ve gerçekten hatırı sayılır bir işsiz
mesidir, Sonra, bir pazar günü halkın Bütün bu emareler göstermekte­ kütlesinin ortaya çıkmasını doğuran
denize girmesi işlerin tıkırında gitti­ dir ki İstanbul piyasası uzun yıl- olaylar nelerdir?
ğinin delili değildir. Nihayet, piyasa­ lardanberi iş kapasitesi yönünden , iş­ Bu sorunun cevabı çeşitli sektör­
daki kriz paranın mevcut olmaması ba haline gelmiş ve artık bu piyasa­ ler için birbirinden farklıdır. Meselâ,
değil, paranın sarfedilmeksizin başka nın insanları, ekonomisi ileri ülkeler­ tarım sektörünün şartları endüstri
şartlara intizar edilmesi neticesidir. de görülen "yüksek istihlâk" devre­ sektörününkine, tüccarın içinde bu­
O şartların bir daha geri gelmeyece­ sine girmiştir. Bu yeni yaşama şekli lunduğu şartlar ise madencilerinkine
a
ği, ama yeni şartların da yok darbey- patronundan işçisine, müstahdemin­ hiç benzememektedir. Mamafih, belli-
miş, yok ihtilâlmiş, yok servet ver- den müdürüne kadar herkesin bir başlı birkaç sektörün şartlarım ince­
gisiymiş, yok kasa açmakmış gibi alışkanlığı hâline gelmiştir. Tabiî, lemek, olaya yakınlaşmak ve proble­
zuhuratla bugünden yarına değişme­ böyle bir yüksek istihlâk devresi de mi daha çok boyutlu olarak görebil­
cy
yeceği inancı bütün kafalara ve yü- ancak fertlerin yüksek kazança sa- mek için kâfidir.
reklere -lafla değil- fiiliyatla yerleş- hip olmalarıyla kaimdir. Aksi tak­
tirilebildiği takdirde sıkıntının gide­ Endüstrinin dertleri
dirde bazı itiyatlardan, meraklardan
rilmesi işten bile olmayacaktır. Zira, ve zevklerden fedakârlık etmek ge­ Görünüşe ve kendi anlattıklarına
bugün büyük kütleleri tarifsiz peri­ rektir. bakılırsa, Türkiyede sanayiciden
şanlığa boğan sebep, bir küçük züm­ İşte, İstanbula giden Bakanlara daha dertli kimse yoktur. Bilhassa
pe

İşsizler yaptıkları mitingde ellerinde dövizleriyle


Varlık içinde darlık

22 AKİS, 16 TEMMUZ 1962


SOSYAL HAYAT
rahat ve rekabetsiz bir kazanç yolu lü tesirlerle alman ve aslında istih­ karış boş toprak kalmayıncaya kadar
telâkki edildiği için son yıllarda en sâle faydalı hiçbir fonksiyonu bu­ ekilip biçilmesi, sebze ve meyve bah­
büyük yatırımlara saha teşkil etmiş lunmayan işçilerin tedricen tasfiyesi­ çesi yapılması bir ideal olmakla bera­
olan endüstrimizin bellibaşlı derdi, dir. Bu gibilerin, yemden bir iş sa­ ber, ekonomik her teşebbüste olduğu
maliyet yüksekliğidir. Ancak, bunda hası açılmadan işten çıkarılmaları gibi bunun da bir rantabilite sınırı
işçiliğin tesiri çok cüzidir. Gerçekten, da piyasadaki suni krizi körüklemiş vardır. Herhangi bir arazi ekilip, ran­
son yıllarda memleketimizde makine olmaktadır. Hattâ işsizlik mitingleri­ dımanlı şekilde ziraat yapılamaz.
ile çalışan ve modern makinelerle ni, yürüyüşlerini tertipleyenlerin de Toprağın karakteri, iklim şartları,
donatılmış bir endüstri kurulmuştur. bunlar arasından çıktığı söylenmek­ sulama ihtiyaçları birer sınır teşkil
H a t t â kurulan bu yeni endüstrideki tedir. eder. Çok kere bu şartlar birer handi­
makinaları gören Avrupalı sanayici­ Endüstrideki bu durumun hâl ça­ kaptır.
lerin gıpta ettikleri bile söylenmekte­ resi, aslında endüstriyle uzak yakın Büyük zirai projeler, sulamasıy-
dir. Ancak bütün bu yemliklerin ve ilgisi bulunmayan, fakat fabrikalarda la, gübrelemesiyle, toprağın ıslâhıyla
otomatikleşmenin maliyetleri düşüre­ iyi ücret verildiğini duyarak, çiftini birer kül hâlinde ortaya çıkınca, ya­
ceği yerde yükselttiği, güvenle söy­ çubuğunu satıp savup elindeki zem- pılması gereken yatırımlar devâsâ
lenebilir. Çünkü bu makineler ve biliyle büyük şehirlere koşuşan züm­ rakamlara ulaşmaktadır. Bir kısmı
teçhizat memlekette yapılmamakta, renin bu akınının durdurulmasıdır. da dövizle sağlanabilen bu büyük ya­
çok pahalı olan dövizler karşılığında Zaten işsizliğin esası, iş ve emelle ara­ tırım projeleri yerine, "meselâ, en­
dışarıdan gelmektedir. Halbuki bun­ sındaki arz - talep dengesinin emek düstri yatırımlarına gidilse, acaba
ların amortisman süreleri oldukça yönünde bozulması demek olduğuna hangisi memleketin hayrına o l u r ? "
kısa olduğundan, istihsâl unsurların­ göre, sanayi sektöründeki işsizliği suali daima ziraatın lehine olarak ce-
da tesirleri çok büyük olmaktadır.
Ayrıca bu tesislerin çoğu, aslında
meteliksiz partizanların nüfuz tica­
reti sayesinde sâdece krediye daya­
narak kurdukları tesisler olduğun­
dan, şimdi normal ciroda yüksek fa­
a
izler belleri bükmektedir.
Yukarıda izah edilen hususlar en­
düstrideki işsizliğin en önemli âmil­
lerinden birim teşkil etmektedir. Ger­
cy
çekten, endüstrinin kullandığı işçi
sayısı artık istihsâl kapasitesiyle o-
rantılı olarak artmamakta, istihsâl ar­
tırabilmek için yeni makineler sipa­
riş eden sanayici, bunların daima o-
tomatik ve daha az işçiyle çalışır şe­
kilde olmasını istemektedir. Türkiye-
de işçi ücretlerinin seviyesini bilen­
lerin aklına isteristemez otomatik ve
pe

modern makinelerin kullanılmasının


memleket gerçeklerine uyup uymadı-
ğı sorusu gelmektedir. Yalnız bura­
daki önemli nokta, bu gibi t a m otoma­
tik makineleri kullanacak veya bakı­
mım yapacak işçinin kaliteli ve tec­
rübeli olması gerektiğidir. Buna gö­ Turistik Kilyos plâjı
re böyle bir işçiye "verilecek ücretin, Dıştaki cilâ
alelâde bir işçiye verilecek olandan
çok daha fazla olacağı tabiidir. Ne­ Önlemenin pek o kadar zor olmıya- vaplandırılmamıaktadır. Kaldı ki,
ticede, otomatik tezgâhların kul­ cağı görülmektedir. problem daha çok cephelidir. Ziraa­
lanılmasıyla daha az sayıda, fa­ Ecdat yadigârı ziraat tın gelişmesi ziraî reforma, toprak­
kat daha tecrübeli ve bilgili Türkiyenin bir ziraat memleketi ol­ ların geniş arazi sahibi ağaların elin­
işçiler kullanılması gerekmekte ve
duğu ve bu yüzden ziraat için ne den kurtarılmasına, sulamadan fayda­
bunlara ödenecek ücretler de daha
yapılsa az geleceği iddia edilir. Asır­ lanacak şekilde makineli ziraat ya-,
fazla olmaktadır. Yâni, otomatik ma­
larca süren ihmal yüzünden yakın pılmasına, sermaye ve kredi imkân-
kineler kalitesiz işçilerin işsiz kalma­
zamanlara kadar memleketimiz için larının sağlanmasına bağlıdır. İkinci
sı pahasına yepyeni bir kalifiye işçi
sınıfının dogmasına sebep olmakta bu hüküm doğru olmuştur. Geri kal- Cihan Savaşından sonra yurdumuza
dır. mış bir vatan, gelişememiş bir ekono- giren traktörler sayesinde daha ge-
mi endüstrileşememiş bir bünye için niş sahaların ziraate kalbedilmesi, sü-
Bugün memleketimizde birçok hâl yegâne çıkar yolun- en kolay yol rülüp ekilmedik saha bırakılmaması
lerde işsizlik probleminin esas sebebi toprağa sarılmak ve ondan birtakım kabil oldu.
budur ürünler almağa çalışmak olduğu doğ Ne zaman ki iklim şartlarının de-
Diğer bir- problem, bir zamanlar rudur. Nitekim, bugünkü dünyada ğişmesi, traktörlerin yedek parçasız-
enflâsyonist zihniyetin iktisadî dev­ sadece az gelişmiş ülkelerin değil lıktan durması veya ağanın bazı se­
let teşekküllerinin bütçe açıklarını taptaze bir hızla gelişmekte, kalkın lenlerle tarlayı sürmekten vazgeçme­
Merkez Bankasından kapatmalarına makta olan -İsrael gibi- memleket si yüzünden köyün zirai geliri azaldı,
cevaz verdiği sıralarda, devletin iş­ lerin bile ziraate önem verdikleri gö­ üstelik İstanbul denilen "taşı toprağı
lettiği fabrikalara ve la yerlerine tür­ rülmektedir. Vatan yüzeyinde tek altından" bir diyarda, bacaları tüten
AKİS, 16 TEMMUZ 1962
SOSYAL HAYAT
fabrikalarda "iyi p a r a " verdikleri, ne yakın köylerde rençperlikle geçi­ vamlı karakterde olmayan işçiler ise
bir gecekondu da edinilebildi mi köy- nen ve hasat mevsiminden hasat mev­ daha ziyade büyük devlet inşaatları­
dekinden on kere daha rahat bir ha­ simine çalışan fertler, civarda inşaat nın durdurulmuş olusundan ve iki
yata kavuşmanın mümkün olduğu a- işçisine ihtiyaç olduğu kulaktan ku­ yıldanberi yeni ihâlelerin çıkarılma­
ğızdan ağıza duyulmağa başlandı; iş­ lağa duyulur duyulmaz hemen oraya, masından dolayı işsiz kalmışlardır.
te o zaman İstanbula ve şehirlere sırtlarındaki yorganlarıyla beraber, Diğer sektörlerde olduğu gibi, hattâ
doğru göçler başladı. Şimdi bunları göç etmektedirler. Bunların çalışma onların hepsinden fazla inşaat sek­
durdurmak, ancak sosyal tedbirler süreleri ekseriya Mart ayından Ağus­ töründe Devlet Babanın büyük ölçü­
Almakla kaabildir. tosa kadardır. de nâzım rolü olmaktadır. Büyük yol"
Şehirlerde gecekondu yapımım İnşaat sektöründeki "işçi" deyimi, lar, binalar, köprüler, limanlar, ba­
durdurmak, ziraatta makineleşme işe nezaret eden veya belirli bir sana­ rajlar, hava meydanları hep işçiye
hamlesinden vazgeçmek gibi iğreti tı bulunan "usta" deyimine nazaran geçim imkânı sağlayan şantiyeler­
tedbirler belki daha bu göçlerin baş­ büyük fark göstermektedir. Türkiye- dir. 1932'den itibaren Rooşevelt A-
langıcında müessir olabilirdi, ancak de bugün inşaat sektöründe gerçek merikada, 1933'den itibaren Hitler
simdi artık çok geç kalınmıştır. Ge­ anlamında bir "usta" krizi vardır. Zi­ Almanyada işsizliği böyle yenmiş­
cekonduları sosyal karakterli mes­ ra iyi ve kabiliyetli ustalar, zaten lerdir.
kenler şekline sokmak ve traktörle­ son yıllarda çok gelişen, kooperatif ve Yeni kabinenin azimli görünen
ri lüzûm olmadıkça çoğaltmamak bel­ banka kredisi müesseseleri sayesinde proğramına göre başlayacak olan
ki yerinde bir tedbirdir ama, herhâl­ serbest olarak çalışmakta ve hatta "plânlı kalkınma" hamlesini - şu gün­
de bütün dünyanın yaptığının tersi­ kendi yaptıkları binaları daire daire lerde ilk müsbet ve sevindirici haber-
ne gitmek hayli egzantrik davran­ satıp büyük paralar kazanmakta­ leri gelmeğe başlayan-, dış kredi im­
maktan başka birşey değildir. dırlar. kânlarının iyi kullanıldığı bir "beş
İnşaat sektörü
İlkbaharda Ankarada yürüyüş yıllık kalkınma plânı" tatbikatı ta­
İnşaat sektörünün bambaşka bir ka­ yapan ve Meclis Başkanına kadar çı­ kip ederse, piyasada işsizlik değil,
rakteri vardır. Bunun bâriz vasfı, kan "işsiz" yapı işçilerinin herhalde belki de iyi ve kaliteli işçi bulma
işçilerinin çok kere mesuliyetini müd­ bu ikinci sınıftan olmadığı âşikârdır. sıkıntılarının yeniden başlayacağı ve
rik ve işini benimsemiş yerli işçi ol­ Çünkü bugün büyük şehirlerdeki, in­ herhalde, İnkılâptan" önceki enflâs­
a
maması, aksine, mevsimlik işçi ka­ şaat sahipleri, inşaatlarında çalıştı­ yonlar sathı mailine özenenlerin yüz­
rekteri arzetmesidir. Gerçekten, bü­ racak ehliyetli usta bulmakta güç­ lerini kızartacak bir devreye erişile­
yük şehirlere veya inşaat şantiyeleri­ lükle karşılaşmaktadırlar. Zaten de­ ceği muhakkaktır.
cy
pe
E Ğ İ T İ M Dışa vuran iç!
Bir odamın sözünün bir toplu­
luğu ilzam edebileceğini Ban­
ğırarak hareketi protesto ediyorlar­
Kongreler dı. Bir çok delege kürsüye fırladı ve
mak için, deli olmak lâzım-
dır. Bu bakımdan, kâğıt üze­
Kem söz sahibinin konuşmak istedi. Fakat Başkanlık di­ rinde düşünülecek olursa arada
Antalya delegesi Nuri Kavak söz al­ vanı meseleyi yatıştırmak arzusun­ bir, bir zıpçıktı D. P. vârisinin
dığında Aydının Hisar sineması daydı. Bu arada fazla heyecanlanan yok öğretmenlere, yok askerle-
salonunda hava hayli elektrikliydi. bir öğretmen -Davut Aksu- bayıldı. re, yok gençlere, yok gazeteci­
Genç öğretmen söze: Bunun üzerine Başkan oturumu 10 lere çatmasına, onları komü­
dakika tatil etti. nistlikle suçlamasına sadece
"— Atatürküm, başöğretmenim sa­ Oturum ikinci defa açıldığında gülmek gerekir.
na sesleniyorum! Senin devrimle­ heyecan yatışmıştı. Bunun üzerine
rinin yıllar yılı bekçiliğini yapmış Ama, madalyonun bir de-
öğretmen ve eğitimci olarak saygı
ve yapmakta olan ' öğretmenlerine öteki yüzü vardır. İsterseniz en
toplamış bulunan Rauf İnan söz ala­
bak neler söylüyorlar. Atatürküm, aklı başındasını bulun, bir D, P.
r a k yatıştırıcı, teskin edici bir ko­
başöğretmenim, ışıktan kaçanlar ışı­ varisi, bir Kayseri yakını, bir
nuşma yaptı. Bu arada yeni önerge­
ğa saldırıyorlar." diyerek başladı ve geçmiş devir menfaatçisiyle
lerle orayın ciddi bir şekilde protes­
sonra veciz bir ifade ile Kayseride bir konuştunuz mu bunların öğret­
to edilmesi istendi. Senato ve Millet
siyasi toplantıda bütün Türk öğret­ menlere de, askerlere de, genç­
Meclisi, Devlet ve Hükümet Başkan­
menlerini komünistlikle suçlayan A. lere de, gazetecilere de nefret- •
larına birer telgraf çekilmesi karar
P. İzmir senatörü Ömer Lütfi Bozca- ten başka his beslemediklerini
altına alındı. Bu arada A. P. Genel
lıya cevap verdi. Salon alkıştan inli­ Kolaylıkta görüyorsunuz. Fe­
Başkanlığına da bir protesto telgrafı
yordu. Kürsüdeki hatip Nuri Kavak, lâket sebepleri, memleketin bu
yollandı.
bu heyecan tansiyonu içinde bir ses­ kuvvetleridir. Onları saltanat­
siz yürüyüş yapılmasını teklif etti. larından, mevkilerinden, kol­
Madalyonun öbür yüzü
Heyecan son haddine ulaştığı için tuklarından, caka ve çalımların-
Bu sırada A. P. Genel Merkezinde dan, İnönüyle işbirliği yapan
teklif hemen kabul edildi. Türk öğ­ farklı bir hava esti. Bir senatörün bunlar etmişlerdir. Hepsi komü­
a
retmenini asılsız bir itham altında bı­ bu derece densiz, ileri geri konuş­
rakan zihniyet, sessiz bir yürüyüşle nisttirler. Baş komünist de, İ-
ması ve Öğretmenlerin protestosunun n ö n ü n ü n kendisidir. Millet on­
protesto edilecekti. Bu sırada eski doğrudan doğruya A. P. ye mütevec­
ve tecrübeli bir öğretmen olan Rauf lara pek âlâ, razıyken bu kuv­
cih hale gelmesi A. P. içinde panik vetler ortaya çıkmışlart başla­
İnan söz aldı ve gençleri teskine ça­
cy
yarattı. Genel Merkez meseleyi tet­ rına bütün bu dertleri getirmiş­
lıştı. Saatlerin 17.30 u gösterdiği sıra­ kikten evvel zevahiri kurtarmayı ter­
da sessiz yürüyüş Hisar sineması ö- lerdir. Öyleyse, hepsine ölüm!
cih etti ve hemen bir tebliğ yayınla­
nunden başladı. En önde iki hanım Sadece korku, sadece ihti-
dı. Tebliğde hâdisenin üzüntü ile kar­
öğretmenin taşıdığı bir bayrak ve A- yattır, ki bu bir. avuç vârisin
şılandığı ve A.P. Genel Merkezinin bu
tatürk resmi bulunuyordu. Daha. ge­ ağzını kapalı tutmaktadır. Ama
konuda tahkikata giriştiği bildiriliyor
ride ise hemen hazırlanan dövizler yer zaman zaman bakıyorsunuz iç­
ve en sonra "Tahkikatımla so lerinden biri dayanamıyor ve
alıyordu. Dövizlerde daha ziyade ulu
önder ve en büyük öğretmen Atatür- nunda iddia sabit olduğu takdirde tü- patlıyor. Böylece, çirkin iç dışa
pe

kün sözleri yer almaktaydı. zük hükümleri yerine getirilecektir" vuruyor ve bir 31 Mart zihniye­
deniliyordu. Ancak hava kızışınca par ti ortaya fırlıyor.
tiden atılanların hava yatışınca bağı­
Türkiye Öğretmen Demekleri Hâdisenin üzerinde duru­
ra basıldığı bilindiğinden tebliğ kim­
Milli Federasyonunun 15. Temsilciler lacak ve ibretle tesbit edilecek
seyi kandırmadı.
Kurulunun sonuncu gün toplantısı iş­ tarafı bundan ibaret!
te bu hava içinde nihayettendi. Hedef A. P. Genel Merkezindeki paniğe
Atatürk anıtı idi. Öğretmenler son A. P. nin organları gazeteler de ka­
derece vakûr bir şekilde "Dağ Başını tıldılar. Sonhavadis ve Yeni İstanbul
Duman Almış" marşını söyleyerek peşin bir kararla evvela Bozcalıyı
yürüdüler ve kendilerine sataşan, it­ savunmak istediler, sonra hâdisenin
ham eden ağızlara derslerin en kuv­ tekzibine giriştiler. Fakat bir defa
vetlisini verdiler. En ilgi çekici hâ­ olan olmuş, yangın bacayı çoktan
disesi bu olan kongrede pandomim as­ sarmıştı.
lında haftanın ikinci yarısındaki per­
İç meseleler
şembe günü koptu.
Sessiz yürüyüşle sona eren kongre­
O gün kongre erken saatlerde. nin asıl meselesi, tabii ki Bozcalı-
saat 8.30 da -mutad kongre yeri olan nın hezeyanı olmadı. Öğretmenler
Hisar sinemasında toplanmıştı. Tam kendi meselelerinin pek çoğunu da
o sırada Başkanlık Divanına gelen karara bağladılar. Evvelâ Federasyon
bir önerge ortalığı karıştırdı. Önerge­ Başkanlığına rakipsiz aday olarak
de Kayseride bir A. P. kongresinde genç bir öğretmen, C. H. P. milletve­
bütün Türk öğretmenlerini komünist­ kili Şükrü Koç seçildi. Koç, Feyzioğ-
likle suçlayan A. P. nin densiz sena­ lunu rahatlıkla saf dışı etti. Sonra da
töründen bahsediliyor ve bu çirkin Federasyonun bir sendika hüviyeti
hareketin protesto edilmesi isteniyor­ iktisap etmesi karar altına alındı.
du. Önergenin okunması biter bitmez, 1963 yılı kongresi, 1962 yılının
salon birden karıştı. "Yuh, kahrol­ kongresinde en faal elemanlar olarak Ömer L. Bozcalı
sun, kendisi komünisttir'' sesleri salo­ dikkati çeken Antalya delegelerinin Bir geveze
nu doldurdu. Delegeler ayakta ve ba- şehrinde Antalyada toplanmaktır
DÜNYADA OLUP BİTENLER
Çekoslovakya leyhdarı tutumuna paralel olarak şe­
kil itibarile bazı faaliyetlere girişmiş
ce partiden ihraç edilerek teşrii ma­
suniyeti kaldırılmış ve "cürümleri"
Başı dertte bir patron ve P r â ğ Meydanında bulunan 6000 dolayısıyla mahkemeye sevkedilmiş-
ton ağırlığındaki Stalin heykelini or­ tir. Rudolf Barak hazineyi suiisti­
Komünist memleketler arasında
tadan yok etmiştir. Çekoslovakyanın mal, parti aleyhine faaliyet, sos­
bir müddetten beri yatışmış gibi
en eski komünistlerinden olan Kle- yal eşitliği ihlâl, yabancı ülkelerden
görünen "ideolojik ihtilâflar", bitirdi­
ğimiz' haftanın başında Çekoslovak­ ment Gottwakl'ın muhteşem bir ka­ kendisi için eşya ve sanat eserleri
ya da yeniden meydana çıktı. Stalinci- birde cam tabut içinde bulunan naa­ satın almak ve emperyalistlerle iş­
liğin kalıntılarından temizlenmesi sı­ şını çok daha mütevazı bir yere nak­ birliği yaparak iktidarı ele geçirme­
rasında girişilen faaliyetlerde, hiçbir lettiren de Novotny'dir. Ama eski ye teşebbüs etmek gibi fiillerle it­
saman Stalin aleyhdarlığı kampan­ kurt Novotny'nin sinsi bir kurnaz­ ham edilmiştir. Bu dehşetengiz suç­
yasına katılmamış olan küçük Çe­ lıkla ve Stalin aleyhdarlığı maskesi lamaların sonucunda Barak 20 Ni-
koslovakyanın halihazır idarecilerinin altında, S talini bile imrendirecek si­ sanda 15 yıl hapse mahkûm olmuş­
Stalin devrinde de önemli mevkiler­ yasi icraata giriştiği de göze çarp­ tur. Bununla birlikte bu ithamlar,
de bulunmuş kimseler olduğu Krem- mamış değildir. İşte Barak'ın tevkifi Barak'ın uzun müddet Gizli Polis ser­
lindekiler tarafından çok iyi bilin­ de bu sıralara tesadüf etmektedir. visinin başında bulunmasından bi­
mektedir. Çekoslovakya Komünist Komünist hiyerarşisinde başarı listifade, Novotny'nin liderliğinde iş-
Partisinin Krutçefin Stalincilikten
temizleme kampanyasına pek yanaş­
maması, Moskova için öteden beri cid­
dî endişe kaynağı olmuştur. Tabiatıy­
la Krutçef, ilk fırsatta Çek Komünist
Partisi idarecilerini tasfiye etmek 1'
Çin pusu kurmuş, beklemektedir ve
a
ilk tasfiye edilecek olanın ise, Cum­
hurbaşkanı Antonin Noyotny olaca­
ğında hiç kimse şüphe etmemektedir.
Nitekim geride kalan haftanın
cy
başında, sıkı sansüre rağmen gelen
haberler, Çekoslovakyanın Komünist
patronu Novotny'nin başının ger­
çekten dertte olduğunu ortaya koy­
muştur. Novotny'nin başını derde so­
kan mesele ise, geçen 20 Nisanda 15
yıl hapse mahkûm edilen İçişleri Ba­
kanı Barak'ın yeniden serbest bıra­
kılacağı hakkındaki söylentilerdir.
pe

Mutaassıp ve fanatik Stalincilik gele­


neğine sıkısıkıya bağlı Novotny'nin,
Krutçefe sadakati müsellem Barak'ı
en akla gelmez suçlarla itham ederek
mahkûm ettirmesi, Kremlindekilerin
tepesini attırmıştır.
Bununla beraber komünist Çin
ve Arnavutluka yeni bir çıbanbaşı ek­
lemek istemeyen Krutçef, Çekoslo- Krutçef - Stalin
vakyadaki Stalincilere karşı açık­ Gelen ve giden
ça cephe aldığını- belli etmekten şim­
diye kadar mümkün olduğu kadar çe­
kazanarak oldukça süratli bir şekil­ lenen bütün cürümlerin Barak'a yük-
kinmiştir. Son gelen haberler ise, 15
de yükselmiş olan 47 yaşındaki İçiş­ lenilmesine çalışıldığı intibaını bı­
yıl hapse mahkûm edilmiş bulunan
Krutçef taraftarı Barak'ın yakında leri Bakanı Rudolf Barak, partiye rakmıştır. Filhakika 1952'de Ru-
serbest bırakılarak yeniden muhake­ 1945 yılında girmiştir. Bununla be­ dolf Slansky'nin asılmasından bu ya­
me edileceği merkezindedir. Eğer bu raber, 9 yıl içinde Başbakan Yar­ na Çek komünistleri, kabahatlerini
haber tahakkuk ederse, Cumhurbaş­ dımcılığı, Gizli Polis Şefliği ve Po- yükliyecek kimse bulamamışlardır.
kanı Novotny'nin başına gelecekleri litbüro üyeliğine yükselmiştir. Ba- Ayrıca Barak'ın kovulmasına bir baş­
tahmin etmek güç olmayacaktır. rak'ın siyaset dışındaki sicili de ol­ ka sebep de parti içinde merhamet­
dukça değişiktir. Atletik Barak, sı­ siz ve dostluk nedir bilmeyen No-
Kurtlarla kurtlar rıkla atlama şampiyonalarına katılmış votny'nin aksine olarak, şahsi dost-
küçük tiyatrolarda rol almış ve iki luk bağları kurması olmuştur. Ayrı­
Komünist Çin ve Arnavutluk ha-
oğlunun Fransa ve İtalyadan temin ca Barak, parti içinde Stalinci bir
ricinde, Doğu Almanyadaki kuk­
la Walter Ullbricht'le birlikte Sov­ ettikleri caz müziği plâklarını, Krut- maziye sahip olmayan tek adam ol­
yet İmparatorluğu sınırları içinde çefin aksine, dinlemekten hoşlanmış- duğu için, Stalin aleyhdarı faaliyetle­
Stalin rejimini en şiddetle devam et- tır. F a k a t 1961 Haziran içinde önce İ- re gerçekten samimi olarak katılmış
tiren şahıs. Antonin Novotny'dir. çişleri Bakanlığından uzaklaştırılmış, ve tabiatıyla, bu da onun başını ye-
miştir.
DÜNYADA OLUP BİTENLER
Barak'ın temizlenişi, Komünist Alman Şansölyesi ise, Avrupanın bir Şimdi durumda görünen gerçek,'
ülkeler içindeki ideolojik bölünmele­ konfederasyon olarak teşkilâtlanma­ "Altılar"ın iki ayrı "Üçlü" halinde bö­
ri ortaya koymuştur. Nitekim koyu sı görüşündedir. Bununla birlikte, as­ lünmüş olduklarıdır. Bu çok yönlü
Stalinci Arnavutluk Komünist Par­ ımda hukuki yapı bakımından iki ül­ muadeleyi halletmek ise aradaki pü­
tisi organı "Zeri Populit" gazetesi, o ke başkanları arasında büyük bir gö­ rüzlerin giderilmesine bağlıdır. Bu­
zaman, "Krutçefin sözcüsü Barak'ın rüş farkının mevcut olmadığı söyle­ nun içindir ki Fanfani, Ortak Pazar
maskesini düşürdüğü" için Novotny'- nebilir. Ancak şeklî meselelerin ya- üyesi ülkeler Başbakanlarına birer
yi tebrik etmiş, buna karşılık Yugos­ nısıra, bu defa bazı özel durumla­ mektup göndererek, Romanın kendile­
lav basını Barak hakkındaki suçlama­ rın yarattığı meseleler ortaya çık­ rini kabule hasar olduğunu bildirmiş­
ların "açık" olmadığını ileri sürerek, maktadır ki, bunların başında İngil­ tir, Herşey "Altılar"ın Komadaki Z i r -
Çekoslovak Komünist Partisinin Sta- terenin Avrupa Ortak Pazarına kabu­ ve Toplantısında belli olacaktır.
lini esaslı bir şekilde tenkid etmedi­ lü için yaptığı müracaat gelmektedir.
ğini belirtmiştir. İngiltere, Avrupa Ortak Pazarına
Şimdi Barak'ın yeniden yargıla­ müracaat etmekle, kendisinin gelecek­
nacağı yolundaki haberler tahakkuk te kurulacak olan Avrupa Siyasî Bir­
eder de, bu iddia ve suçlamaların a- liği içinde yer almak istediğini ifade
sılsız olduğu meydana çıkarsa, du­ etmiş olmaktadır. Cumhurbaşkanı De
rum tabiatıyla bu suçlamaları orta­ Gaulle ile Başbakan Adenauer'in İn-
ya atan Novotny ve hempaları için gilterenin Ortak Pazara kabulüne
son derece vahim sonuçlar doğura­ karşı -açıkça olmasa bile- vaziyet al­
caktır. Fakat her halde TİME Der­ dıkları bilinmektedir. Zira Parin-Bonn
gisinin de belirttiği gibi "Çekoslo- mihverince gelecekte kurulacak olan
vakyada hakiki bir Stalin aleyhdar- Avrupa siyasî birliği içinde İngilte-
lığı tatbik edilecek olsa, ilk temizle­ renin bir egemenlik sağlaması ihtima­
necek şahıs Novotny'den başkası ol- linden endişe edilmektedir. Öte yan­
mıyacaktır." dan, Avrupa Ortak Pazarını teşkil
eden küçük devletler, bu arada Belçi­
ka ve Hollanda İngilterenin Ortak
Almanya
a
Pazara girmesini bir "denge" unsu­
Adenauer'in Paris ziyareti ru olarak şiddetle istemektedirler. Zi­
Geçtiğimiz hafta içinde, Alman Şan- ra onlara göre, İngiltere Ortak Paza­
sölyesi Konrad Adenauer, Fran­ ra alındığı takdirde, gelecekteki Av­
rupa siyasî birliği, Fransa ile Al­
cy
sa başkenti Parise önemli bir ziyaret
yapmış ve Cumhurbaşkanı General manya ikilisinin ortak hakimiyet ve
De Gaulle ile görüşmelerde bulunmuş­ nüfuzları altında bulunmaktan kur­
tulmuş olacaktır.
tur. De Gaulle ile Adenauer, şimdiye
kadar müteaddit defalar görüşmüş­
lerdir. Fakat bu defada görüşmelerin Kararlar arefesinde
ayrı bir önemi vardır. Herşeyden ön­ De Gauule - Adenauer, son Paris gö­
ce iki eski siyaset adamı, Fransız rüşmelerinde Avrupanın bu "aykı­
-Alman münasebetlerinin içinde bu­ rılıklar düzeni"ni telif etmeye çalış­
pe

lunduğu sahanın yumuşatılması ve 1- mışlardır. Fakat sonuç sadece Fran­


ki taraf arasındaki düşmanlık, duy­ sa ile Almanya arasındaki karşılıklı
gularının ortadan kaldırılmasının geleneksel düşmanlık duygularını or­
Avrupanın geleceği bakımından ha­ tadan kaldırma yolunda bir ihtiyat
yati olduğunu idrak etmişlerdir. Böy­ gösterisi olarak kalmıştır. -
lece Adenauer'in Parisi ziyareti tek Paris görüşmelerinde, İngiltere-
amaç etrafında, yani Avrupa işleri­ nin Ortak Pazara kabulü, Ortak Pa­
nin gelecekteki gelişmeleri sırasında zar üzerine kurulacak siyasî yapının
beraberce hareket etmek için yakın­ biçimi, konusunda bir anlaşmaya varı­
laşma amacı etrafında toplanmak­ lamamıştır. Müşahitlerin ifade ettik­
tadır. lerine göre, iki eski kurt, İngiltere­
De Gaulle - Adenauer görüşme­ nin Ortak Pazara kabulünün 1963 yı­
lerinin ağırlık merkezini Avrupanın lından önce kararlaştırılmaması için
siyasi birliği meselesi teşkil etmiş­ mutabakata varmışlardır. Bu kararın
tir. Avrupanın siyasi birliği, Avrupa küçük devletler tarafından nasıl kar­
ülkeleri arasında Ortak Pazar vası­ şılanacağını tahmin etmek güç olma­
tasıyla kurulan sıkı iktisadî işbirliği­ yacaktır. Zira Belçika ve Hollanda,
nin tarih bakımından kaçınılmaz bir İngilterenin üye olup olmıyacağını ke­
sonucu olarak kabul edilmektedir. sin olarak öğrenmeden politik birliğe
Avrupanın siyasî bir birleşmeye doğ­ yanaşmayacaklardır. F a k a t Alman
ru gitmesine karşı hiç kimsenin bir Şansölyesinin daha fazla beklemeye
şey dediği yoktur ve bu birliğin biçi­ vakti yoktur. Sandalyesinden ayrıl­
mi hakkında görüş farklılaşması ol­ madan önce memleketinin Batı Avru­
ması da tabiîdir. General De Gaulle pa Demokrasileriyle tam bir işbirliği
Avrupa ülkelerinin millî bağımsızlık­ halinde yaşamasını sağlıyacak olan
larını korumaları şartile gevşek bir kuvvetli bir Avrupa Birliğinin temel­
siyasi entegrasyon şeklinde birleş­ lerinin atıldığını görmek istemekte­
mesi tezini savunmaktadır. Federal dir.

AKİS, 16 TEMMUZ 1962 27


F E N tabakalarında yayılan iyonlaşmış gaz
zerreciklerinden meydana gelen İ y o -
nosfer tabakasının radyo dalgaları­
nı aksettirme tesirini giderebilmesi-
Feza nuda artık yapacakları çok şey kal*
madiğini belirtmelerine rağmen at­
nin mümkün olup olmadığı incelen-
mistir. Gerçekten eğer böyle bir şey
Yeni adımlar mosfer dışında yapılan bu yüksek kabil olsaydı, meselâ Rusların feza­
Geride bıraktığımız haftanın başında, güçlü denemenin amacı neydi? Aslın­ da patlatacakları birkaç güçlü bom­
pazartesi akşamı Pasifikteki A- da bu deneme, atılan hidrojen bom­ ba yardımıyla kısa radyo dalgalarını
merikan adası Honolulu'da gökyüzüne basının tahrip kabiliyetini ölçmekten yansıtan tabakayı -tıpkı güneş lekele­
bakanlar, bir anda sabah güneşinin çok, fezaya ait bir takını bilgileri top­ rinin tesiriyle olduğu gibi- bir süre i-
doğduğunu sandılar. Yalnız, güneş do­ lamak için yapılıyordu. Gerçekten, çin yoketmeleri ve sonra da muhabe­
ğudan değil, aksine batıdan doğuyor­ kâğıt üzerinde yapılan hesaplar, fe­ re sistemleri bu yüzden işlemez hâle
du. Hernekadar olay aslını bilenler i- zada patlatılacak bir nükleer bomba­ gelen Batılıların üzerine güdümlü
çin sadece heyecan verici olmakla kal- dan etrafa yayınlanacak olan X - ı- mermilerini yağdırmaları işten bile
dıysa da, işin içyüzünü, bilmeyenler şınlarının atmosfer içersinde patlatı­ olmayacaktır. Sovyetlerin yeniden
korktular, hattâ paniğe kapılanlar bi­ lacak bombaya nisbetle çok fazla bir nükleer denemelere giriştikleri sıra­
le görüldü. yoğunlukta olacağını ve çok daha u- da Kuzey Kutbuna yakın Novaya Zel-
Aslında bu, Amerikanın son yap* zaklara kadar gideceğini ve temas e- miya Adasında yaptıkları 60 megaton
tığı hidrojen bombası denemesinden
başka birşey değildi. Ancak, son dene­
me öncekilerinden iki bakımdan fark-
lıydı: bir kere, patlatılan hidrojen bom
bası evvelki Amerikan bombalarının
hepsinden daha güçlüydü. Gücü, res­
mî beyanlarda 1 megaton -1 milyon
ton TNT. ye muadil- civarında ilân e-
dilmekle beraber, aslında kuvvetinin
10 megaton civarında bulunduğu sa­
nılmaktadır. İkinci fark, bu defa de­
nemenin yer yuvarlağını çevreleyen
atmosferin içersinde değil, bilâkis ha*
vanın bulunmadığı ve yerçekimi te­
a
sirlerinin de azaldığı fezada yapılmış
oluşudur. 10 megaton gücündeki hid­
rojen bombası bir THOR roketinin u-
cunda, mahallî saatle tam 23'te Pasi­
cy
fik ortasında Johnston adasından
fezaya fırlatıldı, yerden dikine yükse­
len roket 320-350 kilometre yüksek­
liğe gelince ucundaki bomba infilâk
etti. Hanolulu'da olayı izleyenler ön*
ce ufukta deniz mavisi renginde bir
ışık gördüler, sonra bu ışık kırmızıya,
daha sonra grup rengine döndü ve
pe

tam yedi dakika devam etti. O sıra­


larda uçağıyla Tasmanya üzerinden
6 bin metreden uçmakta olan bir pi-
lot. 6500 kilometre uzaktan gördüğü
ışığın tıpkı bir şimal fecrine benze-
diğini ve "sayısız renkler ihtiva e- Telstar roketinin modeli
den harikulâde bir manzara teşkil et- İnsanlığa" hizmet yolunda
tiğini" söylemiştir.
Olay, o dolaylardaki halkı bu ka- deceği herhangi bir cismi -bu arada gücündeki bomba denemelerinde bu
dar heyecanlandırdığı gribi, dünya halk meselâ, düşmanın göndereceği ve fe­ konuyu incelediklerinden kuşkulanan
efkârı üzerinde de derin yankılar ve zadan dolaşarak hedefine ulaşacak Amerikalıların hemen arkasından bu
tepkiler yapmakta gecikmedi. Bilhas­ güdümlü mermileri- bir anda yokede- son denemeyi tezgâha koyduklara an­
sa toplanmakta olan Dünya Silâhsız­ bileceğini veya hiç değilse hedefinden laşılıyor. Yalnız, evdeki pazarlık çar­
lanma Konferansı delegeleriyle Ja­ şaşırtacağını göstermiştir. İşte Ame­ şıya uymadığından, bombanın muha­
pon Dışişleri Bakam denemeyi şiddet­ rikalıların son nükleer bomba dene­ bere sistemlerine yaptığı tesirlerin te­
le takbih ettiler. İşin dikkate değer mesini bu teorik imha metodunun orik hesaplarla bulunan değerden
tarafı, Sovyet astronotları Gagarin pratikte gerçekleştirilip gerçekleşti­ çok az olduğu görülmüş ve bu dene­
ve Titovun da bu propaganda vesile­ rilemeyeceğini kontrol etmek maksa­ meden sonra yapılması düşünülen mü­
sinden faydalanarak "sulh propagan­ dıyla yaptıkları anlaşılmaktadır. An­ teakip üç deneme bire veya ikiye in­
dası" yolunda ağızlarını açmaları ol­ cak, alman kesin sonuçlar bilinme­ dirilmiştir.
du. mektedir, gizli tutulmuştur. İngilizler, Hava! Adalarından,
Bomba denemesinde ikinci mak­ Japonyadan ve h a t t â Yeni Zelanda-
Denemenin amacı sat olarak nükleer bir hücumdan ön­ dan rahatça izlenebilen parıltının,
Amerikalıların Başkan Kennedy'nin ce düşmanın, fezada hidrojen bom­ bombanın patlamasıyla yayınlanan
ağzından atom ve hidrojen dene­ baları patlatmak suretiyle, yeryüzü­ yüksek şiddetteki Gama ışınlarının te­
melerini tamamladıklarını ve bu ko­ nü çevreleyen ve atmosferin yukarı siriyle atmosferin yüksek tabakala-

28 AKİS, 16 TEMMUZ 1962


FEN
Kıtalararası ulaştırma
85 santimetre çapında ve 77 kilog­
ram ağırlığında olan bu küçücük
peykin görevi, yeryüzündeki özel
televizyon verici postasından alaca­
ğı zayıf işaretleri şiddetlendirerek
tekrar yeryüzüne - tabii bu sefer ve­
rici istasyondan çok uzaklardaki a
lıcı istasyona - göndermekten ibaret­
tir. Bu işin yapılabilmesi için 1024
adet transistor ve 1801 adet german­
yum diyodundan meydana gelen 15
bin parçadan ibaret çok karışık bir
elektronik devre kullanılmaktadır.
Ayrıca peykte 30 santimetrelik, çok
yüksek frekanslı bir şiddetlendirici
tüp mevcuttur. Bunlar sayesinde 6390
megasikl - saniyede 6390 milyon tit­
reşim -frekansıyla gelen televizyon,
radyo veya çok kanallı telefon işa-
retleri peykin içinde şiddetlendirildik­
ten sonra frekansı da değiştirilerek
Telstarın anten tertibatının kesiti 4170 megasikl frekansında yeryüzüne
Bilim ve teknik elele geri gönderilmektedir.
Böylece peyk, tek istikametteki
rının fluoresan hâle gelmesinden hâ­ gibi, yeryüzünü çevreleyen iyonlaşmış bir televizyon kanalını veya aynı is-
sıl olduğunu, bildirmişlerdir. Ayrıca. gazlardan ibaret İyonosfer tabakasın­ tikamette aynı anda 600 telefon mü-
bu Gama ışını bombardımanının 15- dan aksetmemektedirler. Bu yüzden, kâlemesini nakledebilmektedir. İki
25 dakika glbi uzunca bir süre devam daha alçak frekanslı elektromanye­ istikamette çalışmak üzere hesap­
etmesinin bombanın patlamasıyla mey tik dalgaların - radyo dalgalarının- lanmamış olmakla beraber, karşılıklı
dana gelen ısının tamamiyle havasız aksine, birbirini gözle göremeyen iki konuşan 60 telefon kanalını da geçi­
a
bir çevrede olması yüzünden çabuk­ nokta arasında televizyonla resim u- rebilir. Yani aynı anda İngiltereden
ça etrafa yayılamıyarak uzun müddet laştırmak imkânsızdır. Bunu sağla­ Amerikayı ve Amerikadan İngiltere-
patlama noktasını kızgın gazlardan mak için, ya yeryüzünde birbirini yi 60 kişi arayabilir.
müteşekkil bir plâsma hâlinde tut­ görecek şekilde yüksek tepelerde ku­ İşin maliyetine gelince, takriben
cy
masından ileri geldiğini belirtmişler­ rulacak röle istasyonlarından fayda­ 1200 mütehassıs teknisyenin çalıştığı
dir. Mamafih, yapılattı' bütün bu tah­ lanılmak veya o iki noktanın her i- bu projenin gerçekleşmesi için 50
minlerin doğru olup olmadığı ve de­ kisini de görebilecek şekilde atmos­ milyon dolar harcanmıştır. Bir tek
nemenin sayıya vurulmuş bilançosu fer içindeki, hattâ fezadaki bir nok­ peykin 1 milyon dolara malolduğu
önümüzdeki iki hafta içinde, fezada taya çıkılmalıdır.. Yeryüzünde birbi­ ve herbirinin yörüngeye yerleştiril-
hâlen dönüp duran Amerikan peyk­ riyle irtibatlandırılacak noktaların mesi için de takriben 3 milyon dolar­
lerinin yeryüzüne gönderecekleri öl­ arası nekadar uzak olursa, her ikisi­ lık "nakliye" ücreti ödendiği hesa­
çüler ve bilgilerin değerlendirilmesin- ni görebilmek için yerden itibaren çı­ ba katılırsa, aslında bu projenin pek
pe

den sonra meydana çıkacaktır. kılması gereken yükseklik de o kadar de kârlı bir "ticaret" olmadığı anla­
büyük olur. şılabilir. Nitekim, tek bir peykin en
Televizyon yıldızı uygun yörüngede bile sâdece 15-30
Bitirdiğimiz hafta fezayla ilgili diğer İşte TELSTAR'ın, bitirdiğimiz dakika faydalı olabildiği düşünülür­
bir gelişme, İngilteredeki tele­ hafta salı sabahı Cape - Canaverai se, kıtalararası ulaştırmayı tam o-
vizyon seyircilerinin Amerikadan, A- deneme üssünden bir Thor - Delta ro­ larak sağlayabilmek için en azından
merikadakilerin de İngiltereden veri­ ketinin ucunda olduğu hâlde fırlatı- 50 hattâ 60 Telstar'a ihtiyaç buluna­
len televizyon programlarını ânında lışındaki amaç buydu; Aslında proje­ cağı anlaşılır.
tâkip edebilmelerini sağlayan TEL- nin müteahhidi Bell Telefon Şirketi­
Aynı ölçüde bir haberleşmenin 50
STAR, peykinin hizmete girişi oldu. nin özel Surette görevlendirilen 400
denizaltı kablosu döşeyerek yapıl­
En azından fezada patlatılan hidrojen işçisiyle, firmanın taşaronu olarak
ması halinde hem işletme emniyetinin
bombası kadar dünya efkârının ilgi­ çalışan 800 kişinin yardımıyla mey­
daha az, hem de bu kabloların tesis
sini çeken bu peyk. bilhassa gelecek i- dana getirilen bu peyk tamamiyle ö-
masraflarının çok daha fazla olacağı
çin büyük ümitler veren başarılı bir zel ve ticarî bir çalışmanın mahsûlü­
hesaplandığından, projenin sahibi fi­
başlangıçtır. Üstelik, projenin bu de­ dür. Telstar, Bell Telefon Şirketinin
fa Amerikan hükümetinin değil, ta- lan Amerikan Telefon ve Telgraf
gayretiyle meydana getirilen bir
mamiyle özel bir teşebbüs olan Ame­ Şirketi bu işi peyklerle yapmanın u-
peyktir. Yalnız fezadaki yörünge­
rikan Telefon ve Telgraf Şirketinin fi­ zun vadede çok daha ekonomik neti­
sine yerleştirilmesi- için NASA'-
nansmanı ile gerçekleştirilmiş oluşu ce vereceğini görmüştür. Fakat bu,
nın - Amerikan Feza ve Havacılık 1-
da özel bir önem taşımaktadır. çabuk zengin olmanın yolu değildir
daresinln- teknik yardımına ihtiyaç
ve mutlaka Amerikan Federal hükü­
Bilindiği gibi, televizyon yayınları hâsıl olmuştur. NASA bu yardıma
metinin bu işte yardımı şarttır, Ko­
teknik gerçekler yüzünden ancak çok karşı, deneme başarıya ulaşsın ulaş­
nunun malî yönleri Amerikan Senato­
yüksek frekanslı - saniyede 80-100 masın, S milyon dolar alacaktır. Bu
sunun önüne serilmiştir, feza prog
hattâ 1000 milyon titreşim yapan-e- peykten sonra ikinci bir peykin de
ramının bu cephesiyle ilgilenen sena­
lektromanyetik dalgalarla yapılmak­ aşağı yukarı iki ay sonra fırlatılması
törler şimdiden tenkitlerini hazırla­
tadır. Bu dalgalar ise,ışık dalgaları planlanmıştır.
makla meşguldürler.
AKİS, 16 TEMMUZ 1962
29
K A D I N
Ankara tadır. Bu aynı zamanda, çocuklarla
meşgul olmak isteyen gençlerin heve­
Üzücü bir ayrılış sini arttırmakta, yetişmelerini sağ­
Kumral, elâ gözlü, yeşil döpiyesli lamakta ve onlara yaz aylan için bir
zarif kadın küçük binadan çıktı, cep harçlığı da temin etmektedir.
toprak setlerden aşağıya doğru iner­ Kurslarda ders veren öğretmenler bu
ken birden durdu ve biraz evvel ayrıl­ işi gönüllü olarak yapmaktadırlar.
dığı binaya doğru dönerek, pencerenin Nermin Streaterin gelecek yıl için-
önünde itişen çocuklara bakmaya baş­ daha pek çok projesi vardır. Kulüpler
ladı. Çocuklar onu görünce hareketsiz Mamak, Balgat gibi uzak çevrelerde
yayılmıştır, fakat Streater ilkin, nü­
kalmışlardı. Bir tanesi, elindeki taşı
mune olarak Aktaşta bir çevre kal­
kimseye göstermeksizin yere bırakı­
kınması projesinin tatbikine geçmek
verdi ve yüksek sesle ötekilere :
istemektedir. Aktaşta bir Çocuk Ku­
"— Ulen, görmüyor musunuz, ca­ lübü, bir de Yetiştirme Yurdu vardır.
mı kıracaksınız" diye çıkıştı. Nermin Streater. derneklerin işbirli­
Yeşil döpiyesli kadın çocuklara ğini temin ederek Aktaşta daha bü­
yaklaştı, çok yumuşak, tatlı bir sesle: yük çocuklar için de bir kulüp kur­ Nermin Streater
mak, anne ve babaları içine alan bir
"— Çocuklar, yakında sizin de, Çocuklar kurtarılmalıdır!
yardım ve faaliyet programının tatbi­
küçük kardeşleriniz gibi böyle bir yaz kine geçerek konferanslar, sohbetle?
kulübünüz olacak. Orada resim yapa­ tertiplemek, çocuklar için futbol ve Birliği Başkam Münevver E r t a n gö­
cak, kitap okuyacaksınız. Şimdi kü­ oyun sahaları, yetiştirme kursları aç­ revi devralmıştır. Birlik, Çocuk Esir­
çüklerin kulüplerini korumak size dü­ mak amacındadır. Daha büyük çocuk­ geme Kurumu ile işbirliği yapacak
şer" dedi. ların, küçüklerin kulüplerine daima ve Aktaş projesi de derneklerin iş­
Çocuklar sessiz, önlerine bakıyor­ ziyan verme arzusunu göstermeleri, birliği sayesinde tahakkuk ettirilecek­
lardı. Sonra oradan uzaklaştılar. Ye­ ona bu çocukların da birşeyler istedi­ tir.
a
şil döpiyesli kadının gözleri yaşar­ ği, toplumdan birşeyler beklediği i- Derneklerin işbirliği
mıştı. Son defa küçük binaya baktı nancını vermiştir. O gün Aktaş Kulü­
Ve uzaklaştı. bünden ayrılırken duyduğu üzüntü İkinci Milli Sosyal Hizmetler Konfe­
büyüklere söz verdiği kulübü açama­ ransında Nermin Streaterin savun­
Olay, bitirdiğimiz hafta içinde
cy
mış olmasından ileri geliyordu. Eşi­ duğu önemli fikir, "derneklerin işbir-
Aktaşta, Çocuk Kulübü binasının ö- liği"dir. Memleket kalkınmasında
nin işi dolayısiyle Türkiyeden ayrıl­
nünde geçiyordu. Yeşil döpiyesli ka­ Devletin her zaman başrolü oynıya-
mak zorundaydı. İngilterede yerleş­
dın ise, bu kulüplerin kurucusu Ner­
mek üzereydiler. Ama, büyüklere ku­ cağı muhakkaktır ama, herşeyi Dev­
min Streater idi. 1955 yılında çocuk­
lüplerinin açılacağım gene de vâdet- letten beklemek yerine, kişisel çaba­
lar için yaz kulüpleri açmak üzere
ti. ları Devletin emrine verebilecek şe­
çalışmalarına başlamış ve maddi im­
kilde birleştirip koordine etmek, Dev­
kânları az olan mahallelerde işe koyul
Türkiye Kadınlar Dayanışma letle işbirliği yoluna gitmek lazım-
muştur. Kulüpler, önceleri Çocuk E"
pe

sirgeme Kurumunun bir kolu olarak


faaliyete geçmişler, sonra Milli Eği­
tim Müdürlüğü ile işbirliği yapılarak,
yaz aylarında ilkokullardan kulüp Muadeleti Tastikli Özel
olarak istifade edilmiştir. Kulüplerin
sayısı bu yıl dokuza yükselmiştir. Yıl'
dan yıla tekâmül etmekte ve özellik-.
İKİZLER ANA ve İLKOKULU
le fakir çevrelerde köklü şekilde yer­
leşmektedir. Çocuklar kulüplerde, ö- 1 — Kaloriferli hertürlü konforu haiz, öğrencilere tam
zel şekilde yetiştirilmiş olan liderler bilgiyi veren,
tarafından idare edilmektedirler. Ner
min Streater uzun bir süre bunun I I — İngilizceyi kolej programına uygun olarak selâhiyet-
mücadelesini yapmış, nihayet öze! li öğretmenler tarafından öğreten,
kuraları açmayı başarmıştır.
Çocuk Kulübü liderlerinin, kışın III — Müsbet çalışmalariyle maarifin ve mezunlarımızın
öğretim yapan öğretmenlerden biraz gittiği okullarda takdirini kazanan İKİZLER ANA VE İLKO-
farklı olmaları şarttır. Lider namzet­ KULU'na kayıtlarınızı yaptırmakta acele ediniz.
leri Öğretmen Okulu öğrencileri ve
Ankara Kız Lisesi son sınıf öğrenci­ IV — Az öğrenci alınacaktır. Aylık 70 lira
leri arasından seçilmektedir. Bunlar,
çocukları sıkmadan ve oyalıyarak V — Yemekler maarifin kontrolü ile kalori esasına uygun
meşgul etmesini öğrenmekte, onlara olarak verilir.
resim, nakış, elişi dersleri vermekte­ VI — Her semtten yeni arabalarımızla öğrenci alınır.
dirler. Aynı zamanda biçimli şekil­
de oyun oynamasını, eğlenmesini de Adres : Bahçelievler III ncü cadde No : 23 Tel : 131310
öğretmektedirler. Liderler arttıkça, Akis — 394
çocuk kulüplerinin miktarım fazla-
laştırmak da bir hayli kolaylaşmak­
30 AKİS, 16 TEMMUZ 1962
Moda
Şehirde yaz
Şu nârin ağır işçi! Bütün yazını sayfiyede geçirebilen­
lerin sayısı gün geçtikçe azal­
makta, buna karşılık kısa yaz tatili
Jale CANDAN yapanların sayısı artmaktadır. F a k a t
Uzmanlar, işi hesaba hitaba vurmuşlar ve ev kadınının 1 numaralı şehirde de ferah, serin, eğlenceli bir
ağır işçi olduğu sonucuna varmışlar. Yardımcısız olarak evinin yaz geçirmek, bunun için bah­
bütün işini yapan, çocuk sahibi bir ev kadınının sarfettiği günlük ener­ çelerden, teraslardan faydalan­
jinin bir demircininkinden veya bir maden işçisininkinden çok daha faz­ mak mümkündür. Şehirde yaz
la olduğu böylece, sürprz yaratarak, meydana çıkmış bulunmaktadır. geçirenlerin köyde yaz geçiren­
Kadının evde o küçük gidip gelmeleri, eğilip kalkmaları, ufak tefek lerden çok daha değişik kıyafetlere
işlerle meşgul olması ise, onu günde tam beş kilometre yol yürümüş- ihtiyaçları vardır. Yaz için şehirde
cesine yormakta imiş... giyilecek ideal kıyafet, artık âdeta
klâsikleşen tam kolsuz, fakat olduk­
Bu havadisleri gazetelerin, ekseri fantezi sütunlarında okur, güler ça kapalı yakalı, saf ipekten, ince
geçeriz. Oysa ki mesele, ailenin ruh sağlığı bakımından gerçekten emprimelerden yapılmış boru elbise­
önemlidir. Kadının bütün gün evde, en aşağı dışarda çalışan erkek ka­ lerdir. Bunlar çok az kumaştan çıkar.
dar yorulması ve erkeğin bunu hiçbir zaman kafi derecede değerlendi­ Beden kısmında pens yoktur. Beden
rememesi, birçok aile geçimsizliklerinin başlıca sebebidir. Ev işlerin­
blûzan olup, bel aynı kumaştan yapıl­
de devamlı yardımcı tutma usûlü artık tarihe karışmak üzeredir. Be­
mış yumuşak bir kuşakla gösterilmiş-
lirli saatlerde eve geleni yardımcılarla da olsa, birçok ev kadınlarının ev­
- tir. Etek vücuda mübalâğasız şekil­
lerinde hem bir ağır işçi, hem da bir fikir işçisi gibi çalıştıkları muhak­
de intibak ettirilmiştir, düz hatlıdır.
kaktır. Ev işleri bugün maddi güç kadar bilgiye, hesaba kitaba, orga­
nizasyon fikrine ve yaratıcı zekâya dayanmaktadır. Ev kadım hem be­ Bu tip elbiselerin çoğu yakasızdır.
denen çalışır, hem düşünür, kafasını yorar. Ev sorumluluğu yanında, Bir kısmı ise, lüzumunda kullanılan
toplumun ona yüklediği bir takım sosyal sorumluluklar da vardır ki, kravatlı bir yakaya sahiptir. Yaka­
ağır işçileri sınıflandıran uzmanlar heyetinin bunu hesaba katıp kat­ sız elbiselerle kolyeler takılmakta­
madıklarını bilmiyoruz. Bütün gün evinde bir ağır işçi gibi çalıştıktan dır. Yalnız iki kenarında dikişi bu­
lunan, bel hattından geçen bir ğizli
a
sonra, meselâ Ur kokteylde, ayakta etrafa tebessüm saçan veya ak­
şam evde güler yüzle misafirlerini ağırlayan, onlara hizmet etlen kadın­ kuşakla sıkılan, dikişi çok basit emp­
ların miktarı sanıldığından çok fazladır. Üstelik, kadınların eşlerine rimeler de bu yıl çok gözdedir.
daima dinlenmiş, neşeli ve taze görünmeleri lüzumu, aile mutluluğu­
nun ilk şartı olarak ortaya atılmaktadır. Yazlık keten elbiseler mayo elbi­
cy
se ismini almaktadır ve ipeklilerin
Ev işlerinin küçümsenmesine öteden beri öylesinle alışılmıştır ki, aksine bunlar, vücudu penslerle iyice
erkek, tarlada kendisiyle beraber çalışan karısından veya sabah­ sarmaktadır. Elde yapılmış desenler­
ları kendisiyle beraber evden çıkıp, akşam kendisiyle beraber eve dönen le süslenmiş düz renkli elbiseler ise
iş kadınından ayni ödevleri, yardım etme lüzumunu duymadan, bek­ yılın buluşu ve lüksüdür.
lemektedir. Erkeğin, bu nârin mahlûka yaptığı tek yardım, birçok top­
lumlarda, şahit önünde mantosunu tutmaktan, sigarasını yakmaktan Yazın şehirde, elbiseye uydurmak
ibaret kalmaktadır. Bir taşıt vasıtasında, terbiye icabı kadına yer veren şartiyle, koyu renkli çanta ve ayakka­
pe

erkek, evde onu hiç oturtmadığının farkında bile değildir. bı kullanmak ta mümkündür. Arka­
ları sandal şeklinde açık, topuklu a-
Tatil ve istirahat aylarında ev kadım, normal zamandan daha çok yakkabılar modadır.
yorulur. Daha az konforlu bir yazlık evde çoluk çocuğun istirahatini
teminle çalışır veya bulunduğu yazlık evde eşi - dostu, akrabayı ağır­
lar durur. Aile, toplumun çekirdeğidir deriz. Sosyal ve ekonomik ba­
kımdan ailenin önemini belirtiriz. F a k a t bu gemiyi yürüten kadının
yaptığı iş, gözümüzde hep hafif içtir. Yapılacak şey bence, ev kadınlığım
mânen yükseltmek ve değerlendirmektir. Kadın dışarda çalışsa da, ev­
de yaptığı çok önemli işin hem toplum, hem de yakınları tarafından
gerçekten değerlendirildiğini bilmelidir. Bu, dünyanın 1 numaralı nârin
işçisinin işini bir hayli kolaylaştıracaktır.

dır. Birbirlerinin çalışmalarını ta­ kesin çalışmalara katılmasını sağ­


mamlayan dernekler büyük bir kuv­ lamış, kollektif çalışma sistemini ilk
vet olurlar. Aktaş projesi işte bu fi­ defa bir konferansta memleketimizde
kirden doğmuştur. Nermin Streaterin tatbik etmiştir. Kendisi üç yıl Ame­
istediği şey, derneklerin elbirliği ede­ rikan Kız Kolejliler Derneğinin baş­
rek bir süre için muayyen bölgelerde kanlığını yapmış ve- bu süre içinde
çalışmalarıdır. tertiplediği Türk Kültür Haftası ile
Birinci ve İkinci Sosyal Hizmet­ Ankarada büyük ilgi toplamıştır.
ler Konferansının hazırlanmasında Nermin Streaterin derneklerin
büyük emeği geçen Nermin Streater, işbirliği projesinin tahakkuku bugün,
konferansın çalışma sistemine de bü­ iyi niyete rağmen derneklerde heba o-
yük bir yenilik getirrniştir. Oda ça­ lup giden pek çok çabanın memle­
lışmalarında işleri gruplaştırarak, her- kete faydalı olmasını sağlıyacaktır.
AKİS, 16 TEMMUZ 1962
C E M İ Y E T
Gördünüz mü, Metin Tokere çalım çıkarabileceklerine göre kendileri bu
satayım derken sevimli Doğan Na- fesat düşünceyi taşımakta mazurdur­
dinin başına gelenleri!.. Metin Toker, lar.
dış âlemin bizi nasıl gördüğünü an­ Son maddesi ise, tam barut:
latırken İngilterenin en çok satan ga­ 8, Kimsenin işine karışmak hatı­
zetesinin sahibinin oğlu -ve gazetenin rımızdan geçmesi. Ancak, Türkiye'­
dış editörü- ile yaptığı bir konuşma­ nin en eski ve en nüfuzlu bir gazetesi
dan bahsetmiş, adamın milletlerara­ olarak ün yapmış "Cumhuriyet" gibi
sı meselelere çok geniş vukufu oldu­ bir müessesede, "Yedi Dakika"nın
ğunu anlatmış, Türkiye hakkında ise yasarı gibi bir kimsenin yeri olmama­
"mesela bizim Doğan Nadinin veya lıdır.
Erol Semavinin Endonezya veya Ar­ Yağmurdan kaçarken doluya tu­
jantin, yahut Sudan hakkında ne ka­ tulmak diye, işte buna derler!
dar bilgisi varsa, o kadar bilgisi ol-
duğu"nu yazmıştı. Bunun mânası ne­ *
dir? Bunun mânası, elbette, bazen bi­
Buğünlerde Basın - Yayın ve Tu­
zim hayal ettiğimiz gibi dünyanın rizm Bakanlığının önünden geçen­
nazarında Türkiyenin "kâinatın en ler, şayet, gösterişli binanın ne oldu­
önemli konusu" olmadığını, herkesin ğunu biliniyorlarsa muhakkak bir
aklının fikrinin sâdece bizde olmadı­ Elçiliğe' ait olduğu kanısına varıyor­
ğını belirtmek.. lar. Zira binanın kapısında Elçilik
Ama, nedense Doğan Nadi pek kavaslarının kıyafetlerine bürünmüş
alındı. Bir burukluk, kinayeli laflar, bir takım müstahdem arzı endam e-
serzeniş,. Kendisinin, küçümsendiğini diyor.
mi sanmış, ne? Geçenlerde bir fık­ Bu, yeni. Basın - Yayın ve Turizm
Bakanı - kendisi eski bir hariciyeci
a
rasına böyle başlıyordu: "Haydi, gelin
de, AKİS'ci Metin Toker dostumuza dir- Celâl Tevfik Karasapanın Ba­
Endonezya hakkında biraz malûmat sili - Yayın ve Turizm Bakanlığında
verelim.." yapacağını söylediği ıslahatın ilk kıs­ Doğan Nadi
mıdır. Karasapan, Bakanlığa adım a- "Al abdestini, ver pabucumu!"
cy
Ancak, verdiği kıymetli malûmat, tar atmaz, derhal hademelerin kıya­
Metin Tokeri değil ama Endonezya fetinin değiştirilmesini emretmiş ve
Elçiliğinin hışmını çekmez mi? Elçi­ mette vazife aldınız. Sonra hükümet
yakası kapalı kavas elbiselerine ben­
liğin hanım basın ataşesi -Miss A. L. zeyen bir kıyafet ihdas etmiştir. çekildi. Siz çekilmenin buruk hatıra-
Kanggldaej- almış kalemi eline, hani sını kasandınız..." Bekâta Tokatlının
doğrusunu isterseniz zarif Endonezya Olan hademelere olmuştur. Zira sözünü kesti ve kendi devam etti:
hanımları için biraz fazla kaçan a- eli sıkı idare müdürü kışın yaklaştı­ "— Evet, sonra tekrar Kabineye
teşle vermiş: veriştirmiş Doğan Na- ğını düşünüp elbiseleri kalın kışlık bir alınmanın sevinçli hatırasına sahip
kumaştan yaptırmıştır. oldum. Sonra güven oyu beklemenin
pe

diye. Uzak Doğulu Miss'in sekiz mad­


delik mektubunun birinci maddesi Şimdi Bakanlıkta en -fazla söyle­ heyecanını geçirdim. Cidden şanslı-
şu : nen söz,. "Aman yeni Bakan yanında yım" dedi ve gene imza toplamağa
çalışanlara ter döktürüyor" sözü­ koyuldu.
1. Yasının muhtevasından yanlış dür.
olarak "beyin cerrahisi" şeklinde
tercüme edilen deyimin, figüratif *
anlamı ile "manevi harekat" Kurucu Meclis üyelerinin Anaya - Bulvar Palasta verilen yemekte
{mental operations) olması gerektiği- sanın halk oyuna sunuluşunu; muhakkak ki en fazla konuşan
ni düşünememesini göz önünde bu- yıl dönümü münasebetiyle 9 Temmuz Muammer Aksoydu. Aksoy bir ara
lundurarak, bizzat yazarın âcil bir günü Bulvar Palasta' verdikleri ye gazetecilere :
"beyin ameliyatına" muhtaç olduğu mekte şişman, sevimli bir adam elin
"— Biliyor musunuz, bu toplan­
kanaatine vardık. de kalınca bir albümle dolaşıyor ve
tının neyi eksik?" diye sordu ve tam
içindeki resimlerin yanına, sahipleri
Maamafih, ancak aklıselim ve id- o sırada yanından geçen Suphi Bay-
ne imza attırıyordu. Şişman sevim1
rak sahibi kimseler hakiki mânayı adam Devlet Baltanı Hıfz, Oğuz Be kamı kolundan yakalayarak devam
kata idi. Bekata bir ara gazetecilerin etti:
yanına geldi ve konulmağa başladı "— Suphi biliyor musun bu top-
antıda neyi unutmuşsun?" Baykam

A T A Ç
"— Çocuklar, ben hatıra sakla tertip heyetinde bulunmanın mahcu­
mağa pek meraklıyımdır. Bakın bu biyeti içinde başını "hayır" makamın-
albümde Kurucu Meclis üyelerinin da sallarken Aksoy tekrar konuştu:
3. Sayısı çıktı! resmi var. Herkese imzalatıyorum.
İyi bir hatıra". "— Konuşma azizim," bu toplantı­
Ataç Kitabevi Ankara Cad. 45 Sözün burasında gazetecilerden nın eksiği bu; konuşmasız bir yemek
İstanbul Milliyet Muhabiri Cihan Tokatlı a- tatlı olmuyor vesselâm!"
tıldı ve : Aksoy açıklamasına devanı eder-
AKİS — 396 "— Beyefendi, siz hatıra bakı­ ken gazeteciler kıs kıs gülüyorlar-
mından pek şanslısınızdır. Bir hükü- dı.
32 AKİS, 16 TEMMUZ 1962
SİNEMA
Festivaller uluslardı. Proğrama göre katılan u-
luslar arasında büyük armağana en
Berlin XII. güçlü aday, Francesco Rosi'nin "Sal
İlkbaharın son ayları ile güzün ilk vatore Guiliano"su ile İtalya, "La
aylarına kadar olan süre içinde Caporal Epingle - Tiringöz Onbaşı"
dünyanın dört bir köşesindeki irili -rejisörü Jean Renoir- ile Fransa,
ufaklı ülkelerde, yine irili ufaklı bir Helmut Kautnerin "Die Rote - Kızıl
takım film festivalleri yapılmakta­ Saçlı Kadın"ı ile Almanya ve İngmar
dır. Bunlar, boy ve sınıf sırasına gir­ Bergman'ın "Sasom i en spegel - Bir
mişlerdir. Cannes, Venedik, Karlovy Aynada Gibi"si ile' İsveç idi. A. B. D.
Vary, Moskova ve Berlin A sınıfı; ise şaşılacak bir alaturkalıkla Henry
San Sebastian, Cork. Mar Del Plata, Koster gibi barem dahili bir rejisö­
San Francisco ve Edinburg gibileri rün "Mr. Hobbs Takes A Vacati-
ise B ve ikinci sınıf festivaller arasın­ on - Mr. Hobbs Tatile' Gitti" ile katı­
da yer almaktadırlar. Festivallerin lıyor ve -yine şaşılacak bir şey - ya­
düzenlenmesinde iki nokta göz önün­ rışmadan iyi sonuç alacağını umuyor-
de tutulmaktadır: propaganda ve a- du. Gerçi bu umudu Jüri tarafından
lışveriş... boşa çıkarılmadı ve James Stewart
"Mr. Hobbs" la sinema hayatının en
Berlin, şehir olarak iki arada bir kötü oyununu çıkarıp festivalin en
derededir. Ortadan ikiye bölünmüş başarılı erkek oyuncu armağanını Fröbe ve Leuwerik
t ü t ve Batı için de, Doğu için de bir kazandı. Sürpriz James Stewart'la Başka hava çalan rejisör
çıbanbaşı durumundadır. Batılılar da bitmiyordu. Jüri, en iyi erkek o
ve Batıdan yana olan Almanya, Ber­ yuncu armağanını James Stewart'a
lin üzerine bütün dünya halkoyunun vermek ve festivalin en iyi yarışma Selznick armağanının da gerçekte bir
ilgisini çekebilmek amacıyla her yıl filmi Ruy Guerra'nın "Os Cafajes- "mavi boncuk armağanı" olduğu bu
oniki gün süreli bir film festivali dü­ tes - Kötüler"iyle -Brezilya- Susumu yıl ve beklenmedik bir şekilde anla
zenlemektedir. Berlin Festivali için Hani'nin "Mitasereta Seikatsu-Yine şılıverdi. Oyuncu olarak Alec Guin-
önemli olan, bir sanat ve panayır de Yaşamak"ına hiç bir armağan ver­ ness, rejisör olarak David Lean ve
gösterisi olmaktan çok, kendisinin memek suretile, işlediği günahlarını, film olarak da Cayette'in "Ren Ge­
a
ve durumunun sözünü ettirebilmektir. bu kez hiç hesapta olmayan birini, çidi" armağanları kazandılar. Ca-
Bunda da az çok bir başarıya ulaş­ armağandan ve jüriden iyiden iyiye yette ve filmi için kimsenin birşey
maktadır ama, durumu ve bu t ü r bir umudu kesik Francesco Rosi'yi, en demeye hakkı yoktur ama, bayram
propagandaya araçlık etmenin yer­ başarılı rejisör seçerek ödemeye ça­ değil seyran değil hesabı, Guinness
cy
sizliğini kavrayan uluslar, yavaş ya­ lıştı, ile David Lean'e niçin, neden ve han­
vaş Berlin Festivalinden ellerini e- gi film ile hangi filmdeki rolünden
teklerini çekmekte ve Berlin, birinci Bir başka şaşırtmaca da, 1962 Da- ötürü veriliş sebebi açıklanmadı. Bun­
sınıf bir film festivalliğinden çıka­ vid O. Selznick armağanı dolayısıyla lar kazandılar dendi. Guinness sah­
rak, daha gerilere doğru gitmekte­ ortaya çıkarıldı. Selznick, bir önce­ neye çıktı, Lean'in de armağanını
dir. Katılan uluslar, yalnızca katıl­ ki yıl içinde çevrilen dünya ulusla­ aldı, alkışlara boyun kırıp indi, git­
mış olmak için baştan savma filmler­ rının filmleri arasında karşılıklı ya­ ti.
le yarışmaya girmektedirler. Usta­ kınlaşmayı ve iyi niyeti hedef tutan,
amaç edinen filmlerin en değerlisine
larla dinamizm dolu yeni sinemacı­ ...ve filmler
pe

lar ise filmlerini Berlin yerine, işin armağan vermekteydi. 1962 Selznick
değer yönüne önem veren festivalle­ armağanı için aday filmleri de Ca- İlgi çekici ve yapısı ile değer yönün­
re sokarak yaptıkları üzerine söz yette'in "Ren Geçidi", Rosselini'nin den gayet sağlam. üç festival fil-
ettirmek istemektedirler. "Sahte General"!, De Sica'nin "Çarık­ minin üçü de genç ellerden çıkmay­
lı Kadın"ı, Andrej Wajda'nın "Küller dı. Brezilyalı Guerra, İtalyan Ro3i
Bu yılın Berlin Festivalinin Jürisi ve Elmaslar"ı, Bernard Wicki'nin ve Japon Hani, sinemanın genç ku­
de bu kanıyı pekiştirecek bir nitelik "Köprü'sü ve iki Rus filmi "Askerin. şak temsilcileriydiler. Jean Renoir
taşıyordu. İçlerinde ilgi çekici ad o- Şarkısı" ile "Unutulmaz Bir Yaz"dı. eski, Kautner ile Bergman da orta
larak yalnızca bir King Vidor, bir
Dolores Del Rio ve bir Emeric Pres-
burger vardı ki, bunların da sinema
anlayışlarının çoktan modası geçmiş­ BEŞİKTAŞLI SAATÇİ
ti. Tek önemsenin şey bu t ü r kişile­
rin kurduğu bir jürinin ne denli bir
sonuca ve yargıya varacağı üzeri­
SÜREYYA DUMAN
neydi. Kuruluşu 1953
Sade suya çorba Tanınmış Markalı Kadın, ürkek Kol ve Masa, Duvar saatleri satışı
Berlin Festivalinin gediklisi iki ulus, ile tamiratı yapılır.
Meksika ile Arjantinden sonraki
uluslar - Birleşik Arap Cumhuriyeti Adres : Şehit Teğmen Kalmaz cad. (eski posta cad) Modern Çarşı
(Mısır), Kore, Danimarka, Hindis­ Asmakat No. 209
tan, İspanya-, meselâ Fransaya, Al-
manyaya, Amerika ve İtalyaya kar­
Tel : 118842 Ankara AKİS — 395
şılık hemen hemen hiç şansı olmayan
AKİS, 16 TEMMUZ 1962 33
SİNEMA
kuşaktandılar. Çatışma da tam bir filmlerinden eksilmiş bir ustalığını soyarak resimlerini çekiyorlar ve bu­
kuşaklar ve o kuşakların sinema an­ taşıyordu. nunla şantaj yapıp para sızdırma yo*
layışları çatışmasıydı. İlk ağızda ye­ Kautner - "Son Köprü"nün ne luna gidiyorlardı. Guerra, dört kişi­
nilen eski kuşaktan Renoir ve filmi dediğini bilir rejisörü- "Die Rote-Kı- lik hikâyesinde neler neler anlatmı­
"Le Caporal Epingle - Tiringöz On­ zıl Saçlı Kadın"da çapraşık, daha yordu k i ! Herşeyden önce, söyleyecek
başı" oldu. Renolr'in adını sinema ta­ doğrusu çıkmaz bir yolun yolcusuy- sözü olan, kişilerini bir tutumu yan­
rihine geçirecek güçte olan ilk film­ du. Yeni "Yılgınlar Kuşağı"ndan bir sıtmak için büyük bir rahatlıkla kul­
lerinden bir "La Grand Ullision-Bü- yazarın romanını sinemaya uygula­ lanan tam ve gerçek bir sinema kişi-
yük Hayal'in İkinci Dünya Savaşının mış ve aynı eşitlikte bir kafa yapısı­ siydi. Büyük jürinin -o modası geç­
tıpatıp kopyası olan - birincisi Birin­ na sahip olmadığından da "Kızıl Saç­ miş sinema anlayışındaki jürinin- Gu-
ci Dünya Savaşı sırasında geçiyor­ lı Kadın" bir yerden sonra âdeta erra'yı değerlendirmesini beklemek
d u . "Tiringöz Onbaşı" hiç bir yanıy­ bir "suspence"- filmi olup çıkmıştı. yersia bir umut olurdu. Nitekim Ja­
la -oyun, mizansen, anlatım ve ana Böylece eskilerle orta kuşak, festi- pon Yeni Dalgasından Susumu Ha-
espri - olağanüstü bir nitelik taşıma­ valda yalnızca boy gösterdiler ve ni'nin "Mitasereta Seikatsu - Yine de
dığından, Renoir'a bağlanan umutları gençlerin şansını arttırmaktan başka Yaşamak"ı da aşağı yukarı Guerra'-
nın sinema esprisini sürdürmekteydi.
Hani, bir kadının dünyasını çizmekte,
derinlere inmekte bu tür çabanın tek
ustası Antonioni'den de büyük bir
başarı gösteriyordu. Daha rahattı, da­
ha usta bir sinema yapısı kuruyor­
du.
Üçüncü ve değişik bir sinemanın
ürünü olan "Salvatore Guiliano",
Francesco Rosi imzasını taşımaktay­
dı. Yeni sinemacı kuşağının içinde en
sivrilmişlerinden biri olan İtalyalı si­
nemacı, Sicilyanın ünlü haydutu Gu-
iliano'nun hayat hikâyesini füme al­
mıştı, onu anlatıyordu. F a k a t bu,
şimdiye kadar hiç bir biyoğrafya fil­
a
minde rastlanmayan bir doğruculuk-
taydı. Doğruculuğu ve hikâyesinin si­
nemaya uydurulmuşluğu - yâni yap-
macıklığı - bir yana, Rosi'niın seyre­
cy
denlere tepeden inme gelen sürprizi,
filme dokümanter bir değer de kat-
masındaydı. Olayı, gerçek olayın geç­
tiği yerlerde çekmiş ve mizansenini
öylesine bir şekilde düzenlemişti ki,
film herşeyden önce bir aktüalite ve
dokümanter film yapısındaydı. San­
ki Rosi, bir belgeci sıfatıyla, olayın
geçtiği günlerde, kamerası elinde, ne
pe

gördü ise onları kaydetmiş, sonra


oturmuş ve sinema biçimine sokmuş­
tu.
Dördüncü genç - yaşça orta kuşak­
tan sayılabilir -İngiliz John Schle-
singer, ve filmi Reisz, Clayton ve
Richardson üçlüsünün sinemasına a-
Gina Lollobrigida, "Dilber İppolita"da çık bir özenti taşıyan "A Kind of
Loving - Aşkın Bir Çeşidi"ydi. Evli­
Kuru-gürültü lik müessesesine ne karşı, ne de on­
dan yana olan garip davranışta, pem­
bir anda yıktı ve gözleri orta kuşak hiç bir işe yaramadılar. be gerçekçiliği savunan "iyice" bir
temsilcileri Bergman ile Kautner'e Gençlerin sineması filmdi.
çevirdi. Brezilyayı temsil eden Ruy Guerra Sonuçta Rosi en başarılı rejisör,
"Bir Aynada Gibi"sinde İsveç si- "Os Cafajestes - Kötüler"de sine­ Sartre'in "Gizli Oturum'unun sinema
nemasının tek başına ve en büyük ma anlatımı olarak John Cassavetes'- uygulaması olan Tad Danielewki'nin
ustası Bergman, değişmeyen sinema de örneklenen "Free Cinema - Özgür "No Exit-Çıkış Yok"undaki oyunlarıy­
anlayışını ve esprisini sürdürüyor, bu Sinema"nm anlatımını seçmişti. Ka­ la Rita Gam ile Viveca Lindfors en
kez de karmaşıklı bir gençkadınla merasını gerçek hayata, o hayatın başarılı kadın oyuncular, "Bir Ay­
erkek kardeşinin yatmasının acılı ve bütün kirli, karanlık ve kötü, yan­ nada Gibi" ile Bergman, Uluslararası
çarpıcı hikâyesini anlatıyordu. Ama larına sokarak, hayatı bir çeşit do- Katolik Ofisi Armağanını kazandılar.
Bergman sıradan bir rejisör, kolay kümanterci gözüyle görmekteydi. Bi­ Renoir, Kautner, "Dilber Hippolita"-
anlaşılır, rahatça görülür geçilir bir ri yoksul, öbürü varlıklı para peşin­ sı ile Gina Lollobrigida, Bergman'la
Sinemanın kişisi değildi. Fakat "Bir de koşan iki genç adam, varlıklının Harriet Anderson hep eli boş döndü­
Aynada Gibi" de, Bergman'ın öbür bir yakınını kaçırıyorlar, çırılçıplak ler.
34 AKİS, 16 TEMMUZ 1962
pe
cy
a
pe
cy
a

You might also like