Professional Documents
Culture Documents
10 33905-Bseusbed 354307-386580
10 33905-Bseusbed 354307-386580
16.11.2017 Bilecik Şeyh Edebali University Journal of Social Sciences Institute 19.12.2017
İstifhâm Edatları
Halil İbrahim Kocabıyık1
Öz
Bu çalışmada fiilleri isimlere, isimleri isimlere ve cümleleri cümlelere bağlayan istifhâm edatları,
görevleri ve çeşitleri ele alınmıştır. İstifhâm edatları ile ilgili dilcilerin görüşlerinden hareketle
istifham edatlarının zenginliği çeşitli örneklerle ortaya konmaya çalışılmıştır. İstifhâm; daha
önceden bilinmeyen bir şey hakkında onunla ilgili bilgi istemektir. Bu bilgi isteme, soru
edatlarının biriyle olmaktadır. İstifhâm edatları on bir tane olup bunların iki tanesi harftir.
Geriye kalan dokuz tanesi ise isimdir. İsim denmesinin sebebi, nahiv açısından mübteda, haber,
fâil, mef’ûl vb. görevlerde bulunabilmeleridir. Harf olanlar ise bu görevlerde bulunmazlar.
İstihâm edatı esas gayesinin dışında pek çok farklı manalar için de kullanılabilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Edat, İstifhâm Edatları.
Interrogatives
Abstract
Interrogatives which are among the prepositions performing important functions by
connecting verbs to nouns, nouns to nouns or sentences, their functions and views of linguists
about them are handled in this study. Interrogatives are used for asking for information about
something unknown before. This is performed by one of these interrogatives. There are
eleven interrogatives and two of them are letters. Nine of the rest are nouns. The reason why
they are called nouns is that they may have functions such as noun clauses, indicatives,
subjects, passives, etc. in terms of syntax. However, the letter ones do not have these
functions. Interrogatives may be used also for many different meanings apart from their main
purposes.
Keywords: Preposition, ınterrogatıves.
1 Öğr. Gör. Uşak Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi, Arap Dili Belâgatı Anabilim Dalı,
ibrahim.kocabiyik@usak.edu.tr
görüldüğü gibi “َ ”هَلistifhâm edatından önce Âyetten de şu örneği verebiliriz; َ ازي ِ ﴿َوهَلَ َنُ َج
ََ َ
atıf harfi gelmiştir. ﴾َ ور
َ ُ ف َا
ك َال َّ لِ ا “Biz nankörden başkasına ceza mı
veririz?” (Sebe’, 34-17). Burada “َ”هَل, nefiy
5) Olumsuz cümlelerin, şart edatlarının, atıf
edatı“ ”لanlamındadır. (el-Murâdî, 1992:342).
harflerinin ve َ َ إنnin dahil olduğu cümlelerin
başında “َ ”هَلsoru edatı gelmez (el-Murâdî, 8) “َ ”هَلsoru edatından sonra bazen “َ”أَم
1992:342). Aşağıda verdiğimiz örneklerde edatı geldiği görülebilir. Nahiv âlimleri buna
“َ ”هَلsoru edatının kullanımı yanlıştır. Bu “َ ”أمmunkati‘ ismini vermektedirler ve bu
cümlelerde “َ”هَل yerine “hemze” şekilde gelmesi “idrap” için olduğunu yani
kullanılmalıdır. Aşağıdaki örneklerde olduğu “َبَل: bilakis” anlamına geldiğini ifade
gibi… etmektedirler. Bu çeşit kullanımlarda “َ”أم
edatının öncesiyle sonrası arasında benzerlik
a. Olumsuz fiil cümlesinin başında
ve denklik bulunmaz ( Abbâs, 1997:180). Şu
gelmesine örnek; َ )“(هَلَ َلم َت َقرأهOnu
ayeti örnek olarak verebiliriz, َ ﴿ َقُل َهَل َيَست َ ِوي
okumadın mı?” ( el-Ġalâyînî, 1993: III, 267). ُّ
َِورَاَمَ َجعََلُواَل
ُ َُّوَالنَ ُيَالظلُ َمات يرَاَمَهَلَت َست َ ِو
ُ ص َ ٰالَعم
ِ َىَوَالب
َ َش َركَا َءَ َخلَقُواَ َكخَل ِقهَِفَتَشَابَهََالخَل ُق
﴾َعلَي ِهم ُ “De ki: Hiç kör
b. Olumsuz isim cümlesinin başına
ً ile gören bir olur mu yahut karanlıklar ile nûr
gelmesine örnek; َ )َعاقال؟ “ (هَل َأنا َلستBen
bir olur mu? Yoksa Allah’a O’nun yarattığı gibi
akıllı değil miyim?” (İbn Hişâm,
mahlûkat yaratan ortaklar buldular da
1992:IV,328).
yaratana benzer mi oldular?” (Ra’d, 13:16) Bu
ayette “َ ”أمedatı öncesi ile sonrası arasında
c. Şart edatlarının bulunduğu
benzerlik ve denklik kurmak için değil
cümlenin başında gelmesine örnek; َ(هَل َإِن
“idrab” içindir ( el-Ġalâyînî, 1993: III, 247).
َ َ )“ أقمَتقم؟Ben kalkarsam sen kalkar mısın?”
(İbn Mâlik et-Tâî, 1990:IV,88).
b) Sadece Tasavvur Amaçlı Kullanılan
d. َ ”إنedatının başında gelmesine
Soru Edatları
örnek; َ )“ (هل َإنَّه َلشاعر؟O şair midir?” (er- “Hemze”nin dışındaki bütün istifhâm
Râcihî, 1999:302). edatları, sadece tasavvur için gelirler. (İbn
Hişâm, 1992:IV, 325). Aşağıda örnekleriyle
beraber inceleyeceğimiz soru edatlarından
6) İbn Mâlik (ö. 672/1273), el-Kisâî (ö.
“ ”أيmu’rab olup diğerleri mebnîdirler (Yusuf
189/805), el-Ferrâ (ö. 207/822) gibi bir kısım
Hasan, 1978:202). Bunlar isim oldukları için
nahiv bilginleri “َ ”هَلsoru edatının “”قد
cümlede onun bir öğesi olmaktadır (İbn Ya‘îş,
manasına gelebileceğini ifade etmektedirler.
2001:I, 17).Bunu bir misalle açıklayalım: (َََمت َى
(el-Murâdî, 1992:344). Bunu ayetten bir
“ )ذَهَبتََ؟Ne zaman gittin” sorusunun cevabı
örnekle açıklayalım; َ َين َمَِن ٌ ِان َح
ِ سَ ىَالن
ِ َ َ﴿َهَل َا َ ٰتى
َعل
﴾َ “ الدَّه َِرİnsan üzerinden uzun bir süre geçmedi َ َ ُ“ ) ذَهَبتSabahleyin gittim.” şeklinde
(صبَا ًحا
olur. Dikkat edilirse, soru edatı “”متىnın
mi” (İnsan, 76-1). Ayette geçen “َ ”هَلsoru
cevabı, “صبَا ًحا َ ” kelimesidir ve cevap
edatı, “َ ”قَدanlamında kullanılmış yaniَعلى َ َقَدَا َ ٰتى
cümlesinde mef’ûlün fih olmaktadır. Öyleyse
َ)ان
َِ س َ الن
ِ ( şeklindedir. ( İbn Ya‘îş, 2001:I, 17).
bunun sorusu olan “ ”متىedatı da “ََ”ذَهَبت
7) “َ”هَلin özelliklerinden biri de “nefiy” fiilinin mef’ûlün fihi olur (Yusuf Hasan,
anlamına gelmesidir. Bu durumda 1978:204).
kendisinden sonra “َ ” ِإ َّلedatı gelir. İbn Hişâm
Şimdi bu soru edatlarını sırayla ele alalım:
َ َ َأ َقcümledeki istisnayı,
(ö. 761/1360),َ ام َ ِإلَّ َزَ يد؟
“istisna müferrağdır” şeklinde tarif eder. Bu ُّ َ ”أanlamında
1) ما: İsim olan “ ”ماedatı, “ٍَيَشَيء
istisna çeşidi “nefiy” edatından sonra gelir. (Soyupek, 2011:219). olup bu edat ile akıllı
“Hemze” olumsuzluk manasına gelmediğin- olmayan cinslerin fertleri sorulur. İsim
den dolayı burada hemzenin soru edatı olduğundan dolayı diğer isimler gibi i’rabda
olarak gelmesi doğru olmaz. Doğrusu, َ(هَل َقام mahalli vardır. (es-Sekkâkî, 2000:310).
)“ إل َزيدAncak Zeyd ayağa kalkmıştır.” Kullanıldığı yerler şöyledir:
şeklinde olmalıdır (İbn Hişâm, 1992:IV, 334).
a) Bir ismin açıklanmasını veya şerhini ﴾َ ِ“ ﴿ َ َمت َى َنَص ُر َهللاNe zaman Allah’ın yardımı?”
istemek için kullanılır. Bunu bir örnekle (Bakara, 2:214). Şiirden de ‘Amr b. Kulsûm (ö.
açıklayalım, (َار َ ُ“ )ما َالنNüdâr nedir?”
ُ ض 600 [?])’un Muallaka’sından söz konusu olan
şeklinde bir soru yöneltildiğinde; (ٌَ)ذَهَب bu edat için şöyle bir örnek getirebiliriz:
“altın” kelimesini zikretmekle cevap verilir ya )َاَر َويدًاََََ َمت َىَ ُكنَّاَأل ُ ِمكَ َ َمقت َ ِوينَا
ُ َاَوَأَوعِدن
َ (ت َ َهدَّدن
da “Her şeyin özünden elde edilen şeydir.” “Bizi tehdit edip gözdağı verirken biraz yavaş
şeklinde şerhi yapılarak açıklanır. ol bakalım, biz ne zaman senin annenin uşağı
(Habenneke, 1996:202). olduk?” (İbn Kuteybe, 1983:157).
b) Müsemmanın (kendisine isim verilen
IV) ََأَيَّان: ) ( َمت َىmanasında istifhâm edatıdır.
şeyin) hakikatının açıklanmasını istemek:
Dehşetli ve önemi büyük meseleler için
Örnek; َ )سدُ؟
َ “ ( َما َال َحHaset nedir?” Burada kullanılır. İsim olduğundan dolayı diğer
“hased” kelimesinin hakikati sorulmaktadır.
isimler gibi i’rabda mahalli vardır (Yusuf
Bu soruya da, ()ت َ َمني َزوا ِل َالنِع َم ِة َعن َالمحسود
Hasan, 1978:204). Şu ayeti örnek olarak
“Haset edilen kimsenin elinde bulunan
verebiliriz,﴾ََ ع ِة َأَيَّانَ َ ُمرسيها
َ “ َ﴿َيَسئَلُونَكَ َ َع ِن َالسَّاNe
nimetin yok olmasını temenni etmektir.”
zaman demir atacak” diye sana kıyametten
şeklinde cevap verilir (Habenneke, 1996:203).
soruyorlar.” (A’raf, 7:187).
c) Bir şeyin sıfatı, özel ve genel durumunu
öğrenmek için bu edatla sorularak V) فََ كَي: edatı durum ve durumun tayini için
açıklanmak istenir. Bunu ayetten bir örnekle kullanılır ( ez-Zerkeşî, 1958:330). Sîbeveyh bu
gösterelim; ﴾َ سى َ “ َ﴿ َ ََو َما َتِلكَ َبِ َيمِ ينِكَ َيَا َ ُموO sağ edatın daima zarfiyet üzerine mansub
elindeki de ne Ey Musa?” (Tâhâ, 20:17). olduğunu ifade etmektedir. (İbn Hişâm,
sorusuna karşı Musa: َاَو َ علَي َه َ َايَأَت ََو َّك َُؤ
َ ص َ ع َ ﴿َقَالََه
َ َِي 1992:III, 132). Bunu ayetten bir örnek ile
ُ
﴾َِي َفِي َهاَ َمئ َِاربُ َأخ َرى َ َ ُ ف َنُنش ُِزهَاَث ُ َّم َنَك
açıklayacak olursak, ﴾َسوهَاَلَح ًما
َ يَول
َ ِغنَم َ َعلى َ ََش َبِ َها ُّ “ أهO âsam, َ ﴿ َكَي
üzerine dayanırım ve onunla davarlarıma “ Onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et
yaprak çırparım, benim ona daha başka giydiriyoruz.” (Bakara, 2:259).
ihtiyaçlarım da vardır.” (Tâhâ, 20:18). diyerek Şiirden de Lebîd b. Rabî‘a (ö. 41/661)’nın
âsanın özel ve genel durumlarıyla cevap Muallaka’sından “ ”كَيفiçin şöyle bir örnek
vermiştir. (el-Herevî, 2000:II, 852). getirebiliriz:
2)َ َ َمنَ َ َو َ َمن َذَا: Akıllı varlıklar için soru edatı
olmaktadır (el-Hâşimi, t.y.:92). Mesela, (َََمنَفَعَل
)الَ ُم َها ُ ََََس َؤالُنَا
َ ص ًّماَخ ََوا ِلدََ َماَ َي ِبينُ َ َك ُ َف َ (فَ َوقَفتُ َأَسأَلُ َه
َ اَوَكَي
“ ) َهذَاBunu kim yaptı?” (َ“ ) َمن َذَا َ ُمساف ٌِرYolcu
“Durup o (sevgiliyi) sordum. Gerçi
kimdir?” cümlelerinde işi ve yolculuk yapan
konuşamayan ve sürekli (burada durup
kimseyi belirlemek için sorusu sorulmuştur.
bundan sonra da) duracak olan sağıra
Şu âyette, َ ﴾َ ُوب َ ِإلَّ َهللا َ َُو َمن َيَغف ُِر َالذُّن
ََ ﴿ “Günahları
sorumuz nasıl olur?” (İbn Kuteybe, 1983:194).
Allah’tan başka kim mağfiret eder?” (Âl-i
İsim olduğundan dolayı diğer isimler gibi
İmrân, 3:135). Burada “”منle günahları
i’rabda mahalli olup, çeşitli i’rab yerlerinde
bağışlayanın sadece Allah olduğu “”من
bulunmaktadır. “ ”كَيفsoru edatının i’rabını
edatıyla belirlenmiştir. Bu cümledeki “َ” َمن
bulabilmek için soruya verilen cevapta
soru edatının i’rabını şöyle yapabiliriz: (ََمنَيَغف ُِر
“”كَيفnin karşılığı olan kelimenin i’rabını
ََ ُ )الذُّنsorusunun cevabı (َوب
وب َ ُ) اَلُ َيَغف ُِر َالذُّن bilmek yeterlidir. (Yusuf Hasan, 1978:206).
şeklinde olur. Cevap cümlesindeki soru edatı
“ ”كيفedatının i’rabını basit bir cümle ile
“َ” َمنnin cevabı, “ ”هللاlafzı olup mübtedadır.
inceleyelim: (َََجئت ِ ف َ “ )كَيNasıl geldin?”
Öyleyse “َ ” َمنde mübtedadır, sonucuna
şeklinde sorulduğunda ()جئتُ َ َما ِشيًا
ِ diye cevap
varırız. ( İbn Ya‘îş, 2001:I, 423).
verilir. Cevap cümlesinde “ ”كيفnin karşılığı
“ ” َما ِشيًاdir ve “hâl” olur. Öyleyse, “ ”كيفde
3) َمت َى: Geçmiş ve gelecek zamanda soru
“hâl”dir (Antâkî, t.y.:III, 195).
sormak için kullanılır (Yusuf Hasan, 1978:202).
İsim olduğundan dolayı diğer isimler gibi
VI) ََاَين: Mekânın belirlenmesi için kullanılır.
i’rabda mahalli vardır (es-Sekkâkî, 2000:313).
İsim olup fetha üzerine mebnîdir. Diğer
Bu konuya ayetten bir örnek verecek olursak,
isimler gibi i’rabda mahalli vardır (es-Sekkâkî,
2000:315). Bunu ayetten bir örnek ile “”كمi haberiyye için de Züheyr b. Ebî Sulmâ
açıklayacak olursak, َ ش َركَا ُؤ ُكم َالَّذِينَ َ ُكنتُم ُ َ َ﴿ َاَين (ö.608 [?])’nın Muallaka’sından bir örnek
﴾ َع ُمون ُ “ ت َزNerede iddia ettiğiniz ortaklarınız?” getirelim;
(En’âm, 6:22). Ayetinde “ََ ”اَينnerede ََو ِ ََََُو َكَم َبِالقَن
ََ َان َمِ ن َ ُمحِ ٍل َ َو َ َحزنَه
َ ين َ َ ََ( َجعَلنَ َالقَنَان
ٍ ِعن َيَم
anlamına kullanılmıştır. )ُمح ِر ِم
Şiirden de Lebîd b. Rabî‘a (ö. 41/661)’nın “el-Kanânı ve sarp yerlerini sağa aldılar, el-
Muallaka’sından bir örnek getirebiliriz: Kanân’da nice dostumuz da düşmanımız da
)ازَفَأَينَ َمِ نكَ َ َم َرا ُم َها َ َ( ُم ِريَةٌَ َحلَّتَ ِبفَيد
َِ َوَ َج َاو َرتَََََأَهلََالحِ َج var.” (İbn Kuteybe, 1983:76).
“(Sevgilim Nevâr) Murre kabilesindendir.
(Bazen) Feyd’de ikamet eder, (bazen de) Nahiv âlimlerinin büyük bir kısmı, istifhâm
Hicazlılara komşu olur. Peki ya sen nerede, onu edatları “َ ”اَيhariç kendisinden sonra gelen
kendine râm etmek nerede?” (İbn Kuteybe, isimlere muzaf olmayacağına dair görüş
1983:194). birliği yapmıştır. İbn Hişam da bu görüştedir.
O’na göre; “َ ”اَيhariç istifhâm isimleri, şart
VII) اَنَّى: Bu soru edatı üç anlamda olup şöyle isimleri ve ism-i mevsuller hiçbir zaman
özetlenebilir: (ez-Zerkeşî, 1958:249). muzaf olmazlar.” açıklamasında bulunup
a) ََمِ ن َاَين: “Nereden?” anlamına konuyu şu örnekle açıklamaktadır, َ َ( ِبكَم َدِره ٍَم
gelmektedir. Buna ayetten bir örnek verelim, )“اِشت ََريتَ ؟Kaç dirheme satın aldın?” “َ”دِره ٍَم
﴾ََهذَا ٰ ِ(“ ﴿ َقَا َل َيَاَ َمريَ َُم َأَنَّىَلَكZekeriyya) Ey Meryem! (İbn Mâlik, 1982:1705). kelimesi mahzuf olan
Bu sana nereden dedi.” (Âl-i İmrân, 3:37). “َ ”مِ نharf-i cer ile kesre olmuştur. “َ”كَم
Ayette geçen ﴾ََهذَا ٰ ِ ﴿ اَنَّىَلَكifadesi, ََهذَا
ٰ ِ﴿َمِ نَاَينَ َلَك istifhâm edatının muzaf olmasıyla değildir
َ﴾ anlamındadır. (İbn Hişâm, 1992:IV, 27).
b) ََ كَي: “Nasıl?” anlamına gelmektedir
ف
ve bunu ayetten bir örnekle açıklayalım; َ ﴿َقَا َل Nahiv bilginlerine göre, bu edat isim
﴾َ غالَ ٌم ُ َ(“ َر ِبيَاَنّٰىَيَ ُكونُ َلِيZekeriyya): Ey Rabbim! olduğundan dolayı diğer isimler gibi i’rabda
Benim için bir oğul nasıl olur? dedi.” (Âl-i mahalli vardır. Cümledeki konumuna göre
İmrân, 3:40). Ayette geçenَ﴾َغالَ ٌم؟ ُ ََاَنّٰىَيَ ُكونُ َلِي merfu, mansub ve mecrur olur. Mebni
﴿ ifadesindeki “فَ“ ”اَنَّى َ َي
ك ”َ anlamına olup َ ﴿ olmasından dolayı da i’rabını mahallen alır
َ ُ
َ﴾َفَيَك َلِيَغال ٌم ُون ُ َ كَيşeklindedir. (Habenneke, 1996:268). “ ”كمsoru edatının
c) ََ اَين: “Nerede” anlamında olup, bir i’rabını bulabilmek için soruya verilen cevapta
örnekle açıklarsakَََ﴿ ُه ُم َال َعد ُُّو َفَاحذَرهُم َقَاتَلَ ُه ُم َهللاُ َأَنَّى “”كمin karşılığı olan kelimenin i’rabını bilmek
﴾َ “ يُؤفَ ُكونOnlar düşmandırlar, onun için yeterlidir (Akdağ, 2016:348). Bunu birkaç
onlardan sakın! Onları Allah gebertsin, nerede örnekle açıklamaya çalışalım.
çevriliyorlar!” (Münafikûn, 63:4). Ayette Mef’ûlün bih olmasına örnek; ) َ(كَم َ ِكت َابًا َقَ َرأت
geçen َ ﴾َ َ ﴿ َأ ََنّٰى َيُؤفَ ُكونifadesi َ َو َ َ﴿ َأَينَ َيُص َرفُون “Kaç kitap okudun?” sorusunun cevabıَ ُ( َقَ َرأت
﴾َ يَذ َهبُونَ ؟anlamındadır. َ )“ ثَالثِينَ َكتابًاOtuz kitap okudum” dur. Bu
cümledeki “ ”ثَالثينkelimesi soru cümlesindeki
VIII) َ َكَم: Bir şeyin adedini ve cinsini “”كمin cevabı olup mef’ûlün bihtir. Bu
öğrenmek için kullanılan bu edatın aslı ()أ َ َكَم durumda soru cümlesindeki “ ”كمde mef’ûlün
şeklinde iken ifadede kolaylık olsun diye bihtir (Antâkî, t.y.:III, 190). Mübtedâ olmasına
tahfifleştirildi. (es-Sekkâkî, 2000:312). Bu şöyle bir örnek verebiliriz; ) ََليرة ً َعِندَك َ “ َ(كَمKaç
edat, delalet ettiği şeyin hakikatini yani liran vardır?” sorusuna cevap verelim: َ (عِندِي
cinsini ve sayısını tek başına açıkça ortaya
َ “ثَالثُونَ َلOtuz liram vardır.” Bu cümlede
)ًِيرة
koyamadığından dolayı mübhem/kapalı bir “”كمin cevabı “ ”ثالثونkelimesidir ve
kelimedir. Bu kapalılığını gidermek için bir mübtedâdır. Bu durumda soru cümlesindeki
temyize ihtiyaç duyar. (Antâkî, t.y.:III, 189). “ ”كمde mübtedâdır. Haber olmasına örnek; َ
“”كَمi istifhâmiyye ve haberiyye olmak üzere )َر ُجالً َاَنتُم؟َ “(كَمSiz kaç adamsınız?” Burada “”كم
ikiye ayrılmaktadır. “”كَمi istifhâmiyyeye şöyle edatı haberdir (Antâkî, t.y.:III, 190). Soruya
bir örnek verebiliriz, (ََ“ )كَمَقَلَ ًماَاِشت ََريتKaç kalem verilen cevaptan i’rabının ne olduğu
satın aldın?” anlaşılmaktadır. Mastar olmasına örnek; َ َ(كَم
)سافَرتَ ؟ َ َ ً “ َم َّرةKaç defa yolculuk yaptın? Ya da,
)سفَرتُ ؟
َ َ ٍ“ (كَم َ َ َمرةKaç defa yolculuk yaptım?” 3) Hem Tasdik Hem de Tasavvur
şeklinde mastar olmaktadır. Soruya verilen Amaçlı Kullanılan Soru Edatı “hemze”
cevaptan anlaşılmaktadır. Zarf olmasına
“Hemze” hem tasdik hem de tasavvur
örnek; )عةً َاِشتَغَلتَ ؟ َ سا
َ َ “ َ(كَمKaç saat çalıştın? amaçlı (es-Suyûtî, 2009:II, 211). kullanılan soru
Veya şu şekilde gelebilir. )ع ٍَةَاِشتَغَلتُ ؟ َ سا
َ َ“َ(كَمKaç edatı olup “ ”هلsoru harfinin sahip olduğu
saat çalıştım?”gibi… Burada “ ”كمedatı
bütün özellikleri de içine almaktadır (Cârim-
zarftır. Yine cevaptan hareketle
Emîn, t.y.:I, 411).
anlaşılmaktadır. “”كمden sonra gelen
Bu edatın kendine has bazı özellikleri vardır.
ifadeden temyizin ne olduğu anlaşılıyorsa
Bunları maddeler halinde sıralayabiliriz:
temyiz düşürülebilir. Şu örnekte olduğu gibi;
(سافَرتَ ؟َ َ “ )كَمNe kadar yolculuk yaptın?” “”كم I). Cümlelerin Başına Gelir.
Burada mef’ûlü mutlaktır. Çünkü yolculuğun Hemze, isim ve fiil cümlelerinin her ikisinin de
kaç defa yapıldığı zımnen anlaşılmaktadır başına gelmektedir (el-Mâlekî, 1985:44).
(Antâkî, t.y.:III, 190). Takdiri (ََسافَرت َ َ ً )كَم َ َم َّرة
şeklindedir. Şu örneklerde görüldüğü gibi: )ام َزَ يدٌ؟َ ( ََأ َ َق
َ
“Zeyd ayakta mı?” veَ )ٌ“ (أقام َزيدZeyd ayağa
IX) أي: Ortak yönleri bulunan iki şeyden kalktı mı?”
birisini diğerinden ayırmak için kullanılır (el-
Kazvînî, t.y.:232). Manasını, muzafı olduğu II) Sorulan şey, Daima Hemzeden Sonra Gelir
kelimeden (muzafun ileyhden) alır. Başka bir (ez-Zerkeşî, 1958:178).
ifadeyle, muzafı olduğu kelimenin türüne Sorulup öğrenilmek istenen şey daima
göre, akıllı veya akılsız varlıklardan, hemzeden sonra gelmesi gerekir ( Abbâs,
zamandan, halden, mekândan ve sayıdan 1997:171).
soru sorulabilir (Habenneke, 1996:269).
“”أيnün akılsız varlık hakkındaki soru şekline Bu konuyu değişik örneklerle açıklayalım,
ayetten bir örnek verecek olursak,ٍَ ي َشَي َُّ َ َ﴿قُل َا Çaydanlıkta çay mı yoksa kahve mi olduğu
َ ﴾َ ِيَو َ َبي َن ُكم َ َ ُش َهادَة ً َقُ ِل َهللا
َ َ “ اَك َب ُرDe ki: Hangi bilinmediğinde; َ َ(أشاي َفي َاإلبريق َأم
َ ش ِهيدٌَ َبين
şeyin şahitliği en büyüktür? De ki: Allah )“قهوة؟Çaydanlıkta çay mı yoksa kahve mi
benimle sizin aranızda şahittir.” (En’âm, 6:19). vardır?” şeklinde sorulması gerekir.
“ ”أيedatının hal oluşuna ‘Amr b. Kulsûm’un Muhammet’in yolculuktan geldiği biliniyor
Muallakasından bir örnek getirelim, ama uçakla mı yoksa arabayla mı geldiği
ُ عم َرىَبنَ َهِندَََََِتُطِ ي ُعَبِن
)َاَالوشَاة َََوت َزدَ ِرينَا َ ٍَ(بِأَيَِ َمشِيئة bilinmediğinde; َ )(أجاء َمحمد َبالطائرة َأم َبالسيارة؟
“Ey Hind oğlu ‘Amr! Nasıl oluyor da, Soru hemzesinden hemen sonraَ ) (جاءfiilini
ispiyonculara kulak verip bize hakaret getirmek doğru olmaz. Çünkü Muhammet’in
edebiliyorsun?” (Ceviz-Demirayak, 2010:137). geldiği bilinmektedir ama ne ile geldiği
“َ ”أَيİsim olduğundan dolayı diğer isimler gibi bilinmemektedir. Tasavvur için sorulan şey,
i’rabda mahalli vardır ( İbn Ya‘îş, 2001:I, 21). soru hemzesinden hemen sonra gelmesi
İ’rabdaki durumunu şu örnekte inceleyelim: َ gerektiğinden şu şekilde sorulması
)ُ“(أَيُّ ُكم َه َُو َالتِلمِ يذHanginiz öğrencidir?” Bu gerekirdi;َ )( َأبالطائرة َجاء َمحمد َأم َبالسيارة؟
sorunun cevabı da “Ahmet öğrencidir.” “Muhammet uçakla mı yoksa arabayla mı
şeklinde olur. Cevap cümlesindeki “َُ ”اَح َمدsoru geldi?” Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi
cümlesindeki “َ”أَيnün cevabıdır ve sorulan şey, daima hemzeden sonra
mübtedâdır. O halde “َ ”أيde mübtedâdır (el- َ gelmektedir.
Kazvînî, t.y.:232). İmru’u’l-Kays (ö. 25/645)’ın Muallakasından
da konuyla ilgili şu örneği getirebiliriz,
ٍَضهََََََََََُكَلم ِعَاليَدَي ِنَفِيَ َحبِي َ َاحَت ََرىَبَرقًاَأ ُ ِريك
َ َوَمِ ي ِ صَ َ (َأ
َِ َُّم َكل
)ل
“Taç giymiş kat kat bulutların içerisinde
hareket eden iki elin parlayışı gibi çakışını sana
gösterdiğim şimşeği görüyor musun,
arkadaş?” (Ceviz-Demirayak, 2010:49). Bu
misalde de görüldüğü gibi sorulan şey soru harflerinin kendisinden önce gelmesi
edatından sonra gelmektedir. mümkün değildir (Abbâs, 1997:175).
Bunu bir örnekle açıklayalım, ٍَع ٰلىَبَيِنَة َ َ َ﴿ََا َفَ َمنَ َكان
III) Hemze Tasavvur İçin de Gelebilir ُ
﴾َ َُربِ ِه َ َو َيَتلوهُ َشَا ِهدٌ َمِ نه
َ “ مِ نYa o kimse onlara
Hemze tasavvur için olduğunda, “َ ”أَمatıf benzer mi ki, o artık Rabbinden bir delil
harfinden sonra, hakkında soru sorulan ve üzerinde bulunmuş, hem bunu O’ndan bir
hemzeden hemen sonra gelen öğeye denk şahid takip ediyor,…” (Hûd, 11:17). Ayette
veya benzer bir öğe getirilmelidir (el-Mâlekî, soru edatı olan hemze, atıf harfi olan “”ف
1985:45). Anlam karmaşası olmaması için den önce gelmiştir.
hakkında soru sorulan şeyin, hemen soru Diğer istifham edatları ise atıf harflerinden
hemzesinden sonra gelmesine ve ayrıca sonra gelmektedirler. Örnek;
muadilinin de “ ”أمatıf harfinden sonra ٰ ع ٰٰۤلى
َََِه ُؤ ٰۤلَء َ َ ََجئنَا َبِك
ِ َو َ َِجئنَا َمِ ن َ ُك ِل َا ُ َّم ٍة َب
َ ش ِهي ٍد ِ َ ف َاِذاََ ﴿ َفَكَي
gelmesine ve ona uygun olmasına özen ﴾َ ش ِهيدًا َ “Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz,
gösterilmelidir. Örneğin; “yolcunun Zeyd mi seni de onların üzerine şahit getirdiğimiz vakit
yoksa Amr mı olduğu” öğrenilmek bakalım nasıl olacak!” (Nisâ, 4:41). Burada
istendiğinde şöyle sorulur: َ َ(َأ َزيد َمسافر َأم “”كيف, “ ”فatıf harfinden sonra gelmiştir.
)“عمرو؟Zeyd mi yoksa Amr mı yolcudur?” Buraya kadar istifhâm edatlarını örneklerle
Burada عمروkelimesi, زيدkelimesinin dengi ve tanıtmaya çalıştık. Bu edatlar asıl
benzeridir. Çünkü her ikisi de müsnedün anlamlarının dışında başka anlamlara da
ileyhdir. Bu soruyu şöyle sormamız uygun gelebilmektedir. Bunlara da değinmek
değildir: ) (أمسافر َزيد َأم َعمرو؟Bu sorudaki yerinde olacaktır.
denkler (َ مسافرve ) عمروbirinin iş, oluş ve
davranış göstermesi diğerinin de isim olması
C. Soru Edatlarının Asıl Anlamlarının Dışında
bakımından uyumsuzdurlar. Şayet müsnedün
Kullanımları
ileyh değil de müsned sorulacak olursa bu
takdirde hemzeden hemen sonra gelmiş olan İstifhâm’ın, esas manası olan “bilinmeyen bir
müsnedün durumuna benzer veya dengi şey hakkında bilgi istemek” olduğunu
olarak iş, oluş, davranış gösteren bir kelime yukarıda belirtmiştik. Bunun yanında esas
olması gerekir. Örneğin, bu soruyu şöyle gayesinin dışında pek çok farklı manalar için
sormamız mümkündür: )(أمسافر َزيد َأم َمقيم؟ de kullanılabilmektedir (el-Kazvînî, t.y.:234-
“Zeyd yolcu mu yoksa mukim midir?” (Abbâs, 241).
1997:172). Hakkında soru sorulan şeyin el-Murâdî (ö. 749/1348), “İstifhâm’ın hakiki
muadili, muhatab tarafından algılanıyorsa manası asıl olmakla birlikte yerine göre başka
muhatabın anlayışına dayanarak muadilin manalar da murat edilebilir.” (el-Murâdî,
hazf edilmesi mümkündür (el-Mâlekî, 1992:31). şeklinde bir ifadede bulunmaktadır.
1985:45). Örnek; “Muhataptan babasının
evde olup olmadığı” öğrenilmek istendiğinde Bunların en önemlileri şunlardır:
şöyle sorulur: )“ (أفي َالدار َأبوك؟Baban evde 1) Emir ()المر
midir?” Aslında bu soru şöyle sorulmalıydı:
)“ (أفي َالدار َأبوك َأم َ َفي َالعمل؟Baban evde mi İstifhâmın hakiki manasından çıkıp emir
yoksa işte midir?” Burada soruyu soran manasına gelmesidir (es-Sübkî, 2003:I, 461).
muhatabın anlayışına itimat ederek muadili Şu âyeti örnek olarak verebiliriz, َ ض ُكم َ ﴿و َج َعلنَاَ َبع
ََ
hazf etmiş olmaktadır (Abbâs, 1997:172). َ ً
﴾َ ََض َفِتنَة ََات َصبِ ُرون
ٍ “ ِلبَعBir de bazınızı diğerine bir
fitne kılmışızdır ki bakalım sabredecek
IV) Hemze Atıf Harflerinden Önce Gelir misiniz?” (Furkân, 25:20). Bu ayette ki
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi hemze atıf “ََ ”اَت َصبِ ُرونifadesindeki istifhâm edatı
harfleriyle birlikte geldiğinde, asıl olması “”اِصبِ ُروا cümlesi emir manasında olup
sebebiyle, atıf harflerinden önce gelmektedir “sabrediniz” anlamına gelmektedir (Ebû
(ez-Zerkeşî, 1958:173). Abbâs’ın konuyla ilgili Hayyân, 2000:VIII, 95).
görüşü şu şekildedir: Hemze, istifhâm
edatlarının en asılı olması sebebiyle atıf
b) Tevbîhî İnkâr:
7) Taaccüb ()التعجب
Tevbîhi inkâr, kabul edilmeyen bir şeyin
Taaccüb edilen şeyi istifhâm yoluyla ifade
kınama da içermesine denir (el-Mâlekî,
etmektir (Habenneke, 1996:278). Örneğin şu
1985:46). Allah’a imanı ve itaati bırakıp
ayeti kerîmede taaccüb, istifhâm edatıyla
başka şeylere tapan kimseler için ََو َ ً﴿ََا َت َدعُونََ َبعال ifade edilmiştir;﴾ََس ُكم َ ُسونَ َاَنَف َ َ﴿ََا َت َأ ُم ُرونَ َال َّن
َ اسَ ِبال ِب ِرَ ََوت َن
َ “ تَذَ ُرونَ َاَحSiz en güzel yaratıcıyı
﴾َ َسنَ َالخَالِقيِن
“İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur
bırakıp da Ba’le putuna mı çağırıyorsunuz?”
musunuz?” (Bakara, 2:44). Ayetteki َ َََا َت َأ ُم ُرون
(Sâffât, 37:125). َ َو َأنِي َ (َأ َلَم َت ََر َأنِي َك َِرهتُ َال ُح ُر
َ وب ََ َّ ﴿ النkısmındaki istifhâm, İsrail
﴾اس َ ِبال ِب َِر
)ضىَ نَدِمتُ َعلى َ َما َ َم “Savaşlardan
oğullarının âlimlerinin durumunun şaşılacak
hoşlanmadığımı ve geçen şeye de pişman
bir halde olduğunu ifade etmesi bakımından
olduğumu görmedin mi?” denilmesi bu
taaccüb ifade eder. Çükü onlar halka
kabildendir (Bakırcı, 2000:25).
yapmaları gereken görevlerinin üstünde
Ebu’t-Tayyib el-Mütenebbî (ö 354/965)’nin, daha fazla hayırlı ameller yapmalarını
(Kâfûr el-Ihşîdî (ö.375/968) için yaptığı bir emrederek onların yükümlülüklerini
methiyede söylemiş olduğu sözü inkâr genişletiyorlardı. Kendileri ise emrettiklerini
konusuna örnek olarak getirebiliriz, yapmadıkları gibi farz olan görevlerini de terk
ََوضُو َح ُ ام َدَلِي ٍل َأَو
َ ِيَرأَت ََََََََقِ َي
َ س َاألَعدَا ُء َ َبعدَ َالَّذ
ُ ِ(أَت َلتَم etmişlerdi (ez-Zerkeşî, 1958:I, 330). Diğer bir
)ان؟ٍ َ“ بَيDüşmanların (bu kadar delil ve apaçık örnek, ﴾ِي َال ِكبَ ُر َّ علَ ٰۤى َاَن َ َم
َ سن َ َ شرت ُ ُمونِي َّ َ﴿ َقَا َل َأَب
şahit) gördükten sonra, (Allah’ın seni galip “(İbrahim:) Bana ihtiyarlık çökmesine rağmen
kılacağına dair tekrar başka) apaçık bir delil ve beni müjdeliyor musunuz?” (Hicr, 15:54).
bürhan mı isterler?” (Bolelli, 2001:227). Bu Burada da yine istifhâm edatı taaccüb
örnekteki istifhâm “inkâr” (yani hoş manasındadır. Sanki İbrahim (as) şöyle
karşılamama) manasını ifade etmektedir. demek istemiştir: (“ )بِأَي ِ َاُع ُجوبَ ٍة َتُبَش ُِرنِيHangi
hayrete düşürücü şeyle beni müjdeliyorsun?”
6) Takrîr (َ)التقرير (Fahruddîn er-Râzî, 2000:XIX, 151).
biliyor musunuz?” Yûsuf, 12:89). Yusuf (a.s.), şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini
geçmişte kardeşlerinin kendisine ve kardeşi sayıp dökmüş! ” (Kehf, 18:49). Günahkârların
Bünyamin’e karşı nasıl davrandıklarını kıyamet gününde amel defterlerini
istifhâm yoluyla hatırlatmaktadır. Buradaki aldıklarında bir de ne görsünler ki küçük
hatırlatma ifadesi aynı zamanda serzeniş de olsun büyük olsun hepsini bu defterler
içermektedir ( el-Vâhidî, 2009: XII, 232). Diğer içerisine almışlar. Onlar, hiçbir şeyi dışarıda
bir örnek de; ﴾َط ٰۤائ ُِر ُكمَ َمعَ ُكمَأَئِنَذُكِرتُم
َ َ“ ﴿َقَاَلُواElçiler bırakmayan bu defterlerin azâmetini ve
şöyle cevap verdi: Sizin uğursuzluğunuz sizinle fehâmetini istifhâm yoluyla ifade etmişlerdir
beraberdir. Size nasihat ediliyorsa bu (Habenneke, 1996:283).
uğursuzluk mudur?” (Yâsin, 36:19). Elçiler, Konuyla ilgili Ebu’t-Tayyib’in mersiyesinden
belde halkından putlara tapmaktan de bir örnek verelim:
vazgeçmelerini istediklerinde onlar, bu َوَالس َُّرىَفَقَدَتَبِفَقدِكَ َنَيِ ًراَلَيَطلَ َُع
َ َوَال َج َحافِ ِل
َ نَلِل َم َحافِ ِل
َ ( َم
istekleri uğursuz saydılar. Belde halkına ََُو َمِ ثلُكَ َلَ َيَ ََكاد
َ ضاعُوا َ َ ًضيُوفِ َ َخلِيفَة ُّ على َال َ َ ََو َ َم ِن َالتَّخَذت
uğursuz saymalarının sebebi (“ )أhemze” )ضيِ َُعَ ُي
istifhâm edatıyla hatırlatıldı eş-Şevkânî, “Artık toplantılar, ordular ve gece baskınları
1993:VI, 157). için kim var? (Halk), seni kaybetmekle (tekrar)
doğmayacak bir güneşi kaybetti. Misafirlere
bakmak için halef olarak (yerine) kimi
9) Övünmek ()الفتخار bıraktın? Onlar, zayi oldular (yok oldular),
İstifhâm edatlarının kullanıldığı diğer bir Senin gibiler, neredeyse zayi etmezler.”
üslûp çeşidi de övünmek amacıyla (Cârim-Emîn, t.y.:I, 197). Bu örnekte geçen
kullanılmasıdır (ez-Zerkeşî, 1958:I, 331). soru edatı olan (َ“ ) َمنtazim ve yüceltme”
Firavun’un, Musa (a.s.)’a karşı övünmesini manasını ifade etmektedir.
dile getiren şu ayeti bu konuya örnek olarak
verebiliriz َسََِلي َ عونُ َفِيَقَومِ هَِقَالََيَاَقَو ِمَاَلَي َ ﴿َونَا ٰدىَفِر
ََ َ 11) Dehşete Düşürmek ()التهويل
ٰ َو
َه ِذَِه ر
َ َ ص َِم ُكلمُ ﴾َ َون رُ ِص بُ تَ َ الَ فَ ا َ ِي
َ تَح تَ ن ِيَم رِ َج تَ ُ َ ََال
اره ن
“Ve Firavun, kavminin içinde şöyle bağırdı: Ey Korkunç ve dehşet verici bir şeyle
kavmim! Mısır mülkü benim ve hep şu nehirler karşılaşıldığında bu durumu istifhâm ile ifade
benim altımdan akıyor değil mi? Artık etmektir (ez-Zerkeşî, 1958:I, 332). Örneğin şu
gözünüzü açsanız ya!” (Zuhruf, 43:51). ayeti kerimede; ﴾ََُوَ ٰۤ َماَاَد ٰريكَ َ َماَال ٰۤ َحاقَّة
َ ُ﴿َاَل ٰۤ َحاقَّةَُ َماال ٰۤ َحاقَّة
Firavun, Musa (a.s.)’ın davetinden ve “Gerçekleşecek gün. Nedir o gerçekleşecek
mucizelerinden kavminin etkilenip ona tabi gün? Gerçekleşecek gün sana dirayetle ne
olmasından korktu. Kendisinin Musa’dan bildirdi?” (Hâkka, 69:1-3). Yüce Allah,
üstün olduğunu ve Mısır hükümdarının kıyametin korkunç ve dehşet verici
Musa’nın değil kendisinin olduğunu durumunu istifhâm yoluyla yani “ ”ماistifhâm
neredeyse açıklayamayacaktı ki üstünlüğünü edatını iki kere tekrar etmek suretiyle ifade
istifhâm yoluyla ifade etmekte buldu etmektedir (İbn Âşûr, 2000:XXX, 449).
(Habenneke, 1996:282).
12) Tehdit Etmek ()التهديد
10) Yüceltmek ()التعظيم Mütekellimin istifhâm metoduyla muhatabını
tehdit etmesidir (Atik, 2009:83).
Mütekellimin gördüğü bir şeyin yüceliğini ve
Örneğin, Mürselât suresindeki şu ayette
muhteşemliğini istifhâm yoluyla ifade
geçen istifhâm edatı tehdit manası
etmesidir (ez-Zerkeşî, 1958:I, 332). Yüceltmek
içermektedir. ﴾َ“ ﴿َاَلَم َنُهلِكِ َالَ َّولِينHelâk etmedik
anlamına gelen istifhâm edatına şu ayeti
mi evvelkileri?” (Mürselât, 77:16). Allah, ilk
örnek verebiliriz; َ َض َعَال ِكتَابُ َفَت ََرىَال ُمج ِرمِ ين ِ ﴿ ََو ُو asırlarda yaşamış mücrimleri hatalarından
َلَ َيُغَاد ُِر
َ َب َ ََو َيَقُولُونَ َي
ِ اَويلَتَنَا َ َما ِل َ ٰهذَا َال ِكت َا َ َُمش ِفقِينَ َمِ َّما َفِي ِه
﴾َ يرة ً َا ٰۤ َِّل َاَحصٰ ي َها
dolayı helak etti. Daha sonra gelen ümmetler
َ لَ َ َك ِب
َ َ َو َ ً ِيرةَ صغ َ “Kitap ortaya de öncekiler gibi davranırlarsa onları da helâk
konmuştur: Suçluların onda yazılı olanlardan
edeceğine dair tehdidini istifhâm yoluyla
korkmuş olduklarını görürsün. Vay halimize!
anlatmaktadır (Atik, 2009:83). Diğer bir
derler, bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir
örnek ise âyette şu şekildedir. َاَوقَ َعَ ٰا َمنتُمَ ﴿َأَث ُ َّمَاِذَاَ َم
İbn Mâlik et-Tâî, E.A.C. (1990), Şerhu Teshîli’l- es-Suyûtî, C.A. (2009), Kitâbu’l-Eşbâh ve’n-
Fevâid, ( tah. Abdurrahman es-Seyyid- Nezâir fi’n-Nahv, (tah. Gâzî Muhtâr Talîmât),
Muhammed Bedevî el-Mahtûn), y.y. Dimeşk.
İbn Manzûr, C.M.M. (1990), Lisânu’l-‘Arab, es-Suyûtî, C.A. (1988), Mu’terekku’l-Akrân fî
Dâru’l-Fikr, Beyrut. İ’câzi’l-Kur’ân, Beyrut.
İbn Ya‘îş, E.B.A. (2001), Şerhu’l-Mufassal, es-Suyûtî, C.A. (1974), el-İtkân fî Ulumi’l-
(tah. İmîl Bedî‘ Ya‘kûb), Dâru’l-Kütübü’l- Kur’ân, (Thk. Muhammed Ebu’l-Fadl
İlmiyye, Beyrut. İbrâhîm), Mısır.
el-Murâdî, H.K. (1992), el-Cene’d-Dânî fî es-Sübkî, E.H.B. (2003), ‘Arûsu’l-Efrâh fî Şerhi
hurûfi’l-Me‘ânî, (tah. Fahruddîn Kabâ ve Telhîsi’l-Miftâh, (tah. Abdülhamid Handâvî),
Muhammed Nedîm Faâzıl), Beyrut. el-Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut.
İbnu’l-Hâcib, Cemâluddîn Ebû ‘Amr ‘Usmân eş-Şevkânî, E.A.M. (1993), Fethu’l-Kadîr, Nşr.
b. Umer, el-Kâfiye, Salân Bilici Kitabevi, el-Ma ‘rife, Beyrut.
İstanbul, t.y.
et-Taberî, E.C.M. (2001), Câmi‘u’l-Beyân an
İbnu’l-Verâk, E.H.M. (1999), ‘Ilelu’n-Nahv, Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, (tah. Abdullah b.
(tah. Muhammed Câsim Muhammed ed- Abdilmuhsin et-Türkî), y.y.
Dervîş), Mektebetü’r-Rüşd, Riyad.
el-Vâhidî, E.H.A. (2009), et-Tefsîru’l-Besît,
el-Kazvînî, H.M. (t.y.), el-İzâh fi Ulûmi’l-Belâğa, (tah. Muhammed b. Seûd), Suûd.
Dâru’l-Cîl, Beyrut.
ez-Zerkeşî, B.M.A. (1958), el-Burhân fî Ulûmîl-
el-Mâlekî, A.‘A. (1985), Rasfu’l-Mebânî fî Şerhi Kur’ân, (tah. Muhammed Ebû’l-Fadl İbrahim),
Hurûfu’l-Me’ânî, (tah. Ahmed Muhammed el- Dâru’l-İhyâ’l-Kutubi’l-Arabiyye, Kahire.
Harrât), Dımaşk.
Müslim, E.H.H. (1992), el-Camiu‘s-Sahîh, Çağrı
Yayınları, İstanbul.
Ceviz, N.- vd. (2010), Yedi Askı, Ankara.
er-Râcihî, A. (1999), et-Tatbîku’n-Nahvî,
Mektebetü’l-Maarif, y.y.
Râğib el-İsfahânî, E.K. (1992), el-Mufredât fî
Ġarîbi’l-Kur’ân, (tah. Safvân Adnân ed-
Dâvudî), Dâru’l-Kalem, Beyrut.
er-Râzî, E.A.Z. (1999), Muhtâru’s-Sıhâh, (tah.
Yûsuf eş-Şeyhu Muhammed), Beyrut.
es-Sabân, M.A. (1997), Hâşiyetu’s-Sabân ‘alâ
Şerhi’l-Eşmûnî li-Elfiye İbn Mâlik, Şebeketü
Müşkâti’l-İslâmiye, Beyrut.
es-Sekkâkî, E.Y.Y. (2000), Miftâhu’l-Ulûm,
Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut.
es-Semerkandî, E.L.N. (2010), Bahru’l-‘Ulûm,
Dâru’l-Kütübü’l-İlmiyye, y.y.
Soyupek, H. (2011), Arap Dilinde Mâ Edatı ve
İşlevleri, Ankara.
es-Suyûtî, C.A. (t.y.), Hem‘u’l-Hevâmi‘ fî Şerhi
Cem‘ı’l-Cevâmi‘ (tah. Abdülhamîd Handâvî),
Mısır.