Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 15

Makale Geliş (Submitted) Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Makale Kabul (Accepted)

16.11.2017 Bilecik Şeyh Edebali University Journal of Social Sciences Institute 19.12.2017

İstifhâm Edatları
Halil İbrahim Kocabıyık1

Öz
Bu çalışmada fiilleri isimlere, isimleri isimlere ve cümleleri cümlelere bağlayan istifhâm edatları,
görevleri ve çeşitleri ele alınmıştır. İstifhâm edatları ile ilgili dilcilerin görüşlerinden hareketle
istifham edatlarının zenginliği çeşitli örneklerle ortaya konmaya çalışılmıştır. İstifhâm; daha
önceden bilinmeyen bir şey hakkında onunla ilgili bilgi istemektir. Bu bilgi isteme, soru
edatlarının biriyle olmaktadır. İstifhâm edatları on bir tane olup bunların iki tanesi harftir.
Geriye kalan dokuz tanesi ise isimdir. İsim denmesinin sebebi, nahiv açısından mübteda, haber,
fâil, mef’ûl vb. görevlerde bulunabilmeleridir. Harf olanlar ise bu görevlerde bulunmazlar.
İstihâm edatı esas gayesinin dışında pek çok farklı manalar için de kullanılabilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Edat, İstifhâm Edatları.
Interrogatives
Abstract
Interrogatives which are among the prepositions performing important functions by
connecting verbs to nouns, nouns to nouns or sentences, their functions and views of linguists
about them are handled in this study. Interrogatives are used for asking for information about
something unknown before. This is performed by one of these interrogatives. There are
eleven interrogatives and two of them are letters. Nine of the rest are nouns. The reason why
they are called nouns is that they may have functions such as noun clauses, indicatives,
subjects, passives, etc. in terms of syntax. However, the letter ones do not have these
functions. Interrogatives may be used also for many different meanings apart from their main
purposes.
Keywords: Preposition, ınterrogatıves.

1 Öğr. Gör. Uşak Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi, Arap Dili Belâgatı Anabilim Dalı,
ibrahim.kocabiyik@usak.edu.tr

Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 2 Aralık/December 2017, ss./pp. 649-663. 649


ISSN: 2548-088X
http://dergipark.gov.tr/bseusbed
İstifhâm Edatları

Giriş B) İstifhâm Edatları ve Vazifeleri


Arap dili belâgatının, bir ilim dalı olarak 1) İstifhâm Edatları
ortaya çıkmasının en önemli sebebi, Arap
İstifhâm edatları on bir tane olup bunların iki
olmayan milletlerin İslam’a girmesiyle,
tanesi harf, dört tanesi isim ve beş tanesi ise
Kur’ân’ı okuyup anlama istekleri sonucunda
zarftır. Harf olan soru edatları: “‫ أ‬ve ‫ ”هل‬olup
bu dilin öğrenimine olan ilginin artmasıdır.
genel olarak “mı-mi” anlamına gelirler. İsim
Yabancıların dil öğrenmeye başlamasıyla da
olanlar: “َ‫ َمن‬: kim”, “ََ‫ما‬: ne”, “َ‫ف‬
َ ‫كَي‬: nasıl”, “َ‫كَم‬:
dil hataları zuhur etmeye başlamıştır. Bu
kaç” dır. Zarf olanlar ise: “ََ‫أَين‬: nerede”, “‫ َمت َى‬:
durum, dönemin ilim çevrelerini konu
ne zaman”, “ََ‫أَيَّان‬: ne zaman”, “‫أَنَّى‬: nerede”,
üzerinde düşünmeye sevk etmiştir.
“َ‫أَي‬: hangi”, soru edatlarıdır (el-Kazvînî,
Arap dili belâgatı çalışmaları, dil bilimcilere t.y.:55). Harf olan “‫ أ‬ve َ‫ ”هَل‬hariç isim olan
göre hicri birinci asırda başlamış ve daha istifhâm edatları cümlede âmil olmaktadır.
sonraki dönemlerde, tefsir, hadis, fıkıh vb. (İbn Cinnî, t.y.:227-228).
ilimlerin yayılmasıyla da gelişmesini sürdüre-
İbn Mâlik et-Tâî (ö. 672/1274)’ye göre;
rek zamanımıza kadar gelmiştir.
istifhâm edatları cümlenin başında gelirler ve
İstifhâm, belâgatın bir bölümü olan meânî cümlenin başında gelmesi zorunludur. (İbn
ilminin üslûplarındandır. Sorunun teşkili ise Hişâm, 1992:I, 83). Bu edatların asıl ve umumi
istifham edatlarıyla mümkündür. Bu maka- olanı hemzedir. Bu harfin asıl olması, “َ‫ َ ثُم‬,‫ف‬ َ
lede, istifhâm edatlarının vazifeleri, asli ََ gibi atıf harflerinden önce gelmesinden
‫”و‬
anlamlarının dışında kullanılması ve alanın dolayıdır (el-Murâdî, 1992:31). Hemzenin atıf
uzmanlarının konu ile ilgili görüşleri örnekler- harflerinden önce gelmesine şu örnekleri
le ele alınıp incelenecektir. ُ َ‫“ َ َ﴿ ََأ َ َولَم َي‬Onlar gezmediler
verebiliriz;َ (‫سيروا‬
mi?” (Rûm, 30:9.). ﴾َ َ‫“ ﴿ ََأ َفَالَ َت َع ِقلُون‬Artık akıl
etmez misiniz?” (Bakara, 2:44). ﴾‫اَوقَ َع‬ َ ‫﴿َأ َث ُ َّم َإِذَاَ َم‬
A)İstifhâm (Soru) “Yoksa azap meydana geldiği zaman mı?” ()
1) Lugat Anlamı (10/Yûnus, 10:51). Bu örneklerde, aslında atıf
harfleri, hemzenin önüne geçmesi
İstifhâm kelimesinin sülâsîsi (َ‫“ )فَ ِه َم‬f-h-m”nin gerekiyordu; çünkü bu cümleler matuf
temel anlamı; kalp ile bilmek, anlamak, cümlelerdir. Ancak hemzenin asaleti
algılamak anlamlarına gelirken, istif‘al korunarak atıf harflerinden önce getirilmesi
babından olan “istefheme” ise başkasından gözetilmek istenmiştir. Diğer soru edatları ise
bir şeyi kendisine anlatmasını istemektir (er- hemzenin aksine, atıf harflerinden sonra
Râzî, 1999:244). gelmektedir. (el-Murâdî, 1992:31).
ez-Zemahşerî (ö. 538/1143)’ye göre; “İstifhâm
2) Terim Anlamı edatı hemzenin ve atıf harflerinin her birinin
kendi yerinde gelmesi için hemzeden sonra
İstifhâm: Daha önceden bilinmeyen bir şey yerine göre uygun bir cümle takdir
hakkında bilgi edinmeyi talep etmektir (es- edilmesi…” gerekmektedir. Bu görüşünü
Sekkâkî, 2000:308). yukarıda vermiş olduğumuz ﴾َ َ‫﴿ ََأ َفَالَ َت َع ِقلُون‬
Râğıb el-İsfahânî (ö. 502/1109), istifhâmın asıl örneği ile bu şekilde ortaya koymaktadır. َ (
manasını, “Birinden bilgi, mal vb. şeyler ) َ‫“ ”َأ َت َج َهلُونَ َفَالَ َت َع ِقلُون‬Cahillik edip akıl etmez
vermesini ya da bunlara ulaştıracak yolu misiniz?” (el-Murâdî, 1992:31).
göstermesini istemektir.” şeklinde tarif
etmektedir (Râğıb el-İsfahânî, 1992:432).
Bilgi istemek ve sormak gibi hususlar soru
edatlarının biriyle olmaktadır.

Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 2 Aralık/December 2017, ss./pp. 649-663. 650


ISSN: 2548-088X
http://dergipark.gov.tr/bseusbed
Halil İbrahim Kocabıyık

2) İstifhâm Edatlarının Vazifeleri meyeceği hususudur. Bu soruya verilecek


cevap da “َ‫ ”نَ َعم‬veya “ََ‫ ”ل‬sözleriyle olacaktır
İstifhâm edatları yaptıkları görevleri
(İbn Hişâm, 1992:I, 72).
bakımından üç bölümde incelenebilir. (es-
Suyûtî, 2009:IV, 5). 2) Muzâri fiilin başına geldiği zaman fiilin
anlamını “‫ َ”س‬ve “‫ َ”سوف‬varmış gibi şimdiki
zamanı gelecek veya geniş zamana
a) Tasdik Amaçlı Kullanılan َ‫“ هَل‬hel” dönüştürür (Antâkî, t.y.:III, 245). Şu ayeti
Edatı ve Özellikleri örnek olarak verebiliriz, َ ٍ‫ارة‬ َ ‫ع ٰلى َت َ َج‬
َ َ ‫﴿ َهَلَ َاَدُلُّ ُكم‬
1) َ‫“ هَل‬hel” edatı, sadece tasdik amaçlı ﴾َ ‫ب َاَل ٍِيم‬ َ َ ‫“ تُن ِجي ُكم َمِ ن‬Sizi can yakıcı bir azabtan
ٍ ‫عذَا‬
kullanılır. Bu soru edatıyla tasavvur amaçlı kurtaracak, kazançlı bir yolu size göstereyim
sorular sorulamaz (es-Sekkâkî, 2000:309). mi?” ( Saff, 61-10). Ayette geçen “َ‫ ”هَل‬soru
edatı, “َ‫ ”اَدُلُّ ُكم‬muzâri fiilinin başına gelip
Konunun daha iyi anlaşılması için tasdik ve anlamını geniş zamana dönüştürmüştür.
tasavvur terimleri üzerinde kısaca duralım.
3) “َ‫ ”هَل‬Soru edatı ile daha önce herhangi bir
Tasavvur, müfredi anlamak için sorulan bilgi sahibi olunmayan şeyler hakkında soru
sorudur (Antâkî, t.y.:III, 245). Yani burada sorulur. Bunu bir örnekle açıklayalım; َ‫(هَلَفنون‬
öğrenilmek istenen “isnadı” içeren cümlenin َ )‫“ البالغةَأحببت‬Belâgat sanatlarını sevdin mi?”
tamamı değil, sadece müsnedün ileyh, şeklinde soru soran kimsenin konu hakkında
müsned, mef’ûl, hâl veya zarf gibi öğelerden ön bilgisinin olmadığı ve bu sebeple “َ‫ ”هَل‬ile
biridir. Bunlar da, isnad halinde olmadıkları sorduğu anlaşılmaktadır. Aynı soru َ ‫َ(أ َفنون‬
zaman; tek başlarına bulunduklarında )‫“ البالغة َأحببت‬hemze” ile sorulacak olsaydı,
müfred adını alırlar. Bunu şu örnekle soruyu soran kimse bu ifadesiyle, senin
açıklayabiliriz:َ)‫“ (َأ َخَا ِلدٌَفَازَ َ ِبال َجائِزَ ةِ َأمَأسامة؟‬Ödülü hakkında belâgat sanatlarını sevdiğin
Halid mi yoksa Üsâme mi kazandı?” Bu düşüncesinde olduğunu ve bu düşüncesini
soruda ödülün kazanılıp kazanılmadığı sana doğrulatmak istediği anlaşılırdı ( Abbâs,
sorulmamaktadır. Çünkü ödülün kazanıldığı 1997:183).
kesindir. Öğrenilmek istenen, “Ödülü
kazanan kişi Halid mi yoksa Üsâme midir?” Şiirden İmru’u’l-Kays (ö. 520/565)’ın
sorusunun cevabıdır. Bu çeşit sorulara cevap Muallaka’sından istifhâm ile ilgili şöyle bir
verirken “َ‫ ”نَعَم‬veya “ََ‫ ”ل‬sözlerinden biriyle örnek getirebiliriz;
değil, hakkında soru sorulan şey belirlenerek َ)‫ل‬ َ َ‫عب َرةٌَ ُم َه َراقَةٌََََََفَ َهلَعِند‬
َِ ‫َرس ٍمَدَ ِار ٍسَمِ نَ ُم َع َّو‬ ََّ ‫( َو ِإ‬
َ َ‫نَ ِشفَائي‬
yapılmalıdır. Diğer bir ifadeyle böyle bir soru
“Benim şifam bol bol gözyaşı dökmektir. Fakat
yönelten kimse, muhataptan kazanan
silinip giden izlerin yanında ağlamak neye
kimsenin belirlenmesini istemektedir.
yarar?” (İbn Kuteybe, 1983:50). Şair burada
Muhatap da “Halid” veya “Üsâme” diyerek
daha önce herhangi bir şekilde bilgi sahibi
kendisine yöneltilen soruya cevap vermiş
olmadığını bu sebeple gelip geçici şeylere
olmaktadır (el-Mâlekî, 1985:45).
ağlamanın faydasızlığını vurgulamaktadır.
Tasdik, hükmün durumunu öğrenmektir
4) Yukarıda ifade ettiğimiz gibi hemze hariç
(Antâkî, t.y.:III, 244). Yani müsned ile müsned
diğer soru edatları atıf harflerinden sonra
ileyh arasındaki ilişkinin hükmü bilinmemekte
gelmektedir. “َ‫ ”هَل‬de bunlardan birisidir.
ve bu hüküm öğrenilmek istenmektedir (el-
Bunu bir örnekle açıklayalım,
Kazvînî, t.y.:133). Kendisine bu tarzda soru
yöneltilen muhatap, müsbet (olumlu) cevap َ‫ِيَوهَل َلَكَ َ َياَاِبنَ َآدَ َم َمِ ن َ َمالِكَ َ ِإ َّل َ َما‬ ََ ‫َ َمالِيَ َمال‬:‫(َ َيقُو ُل َاِبنُ َآدَ َم‬
verecekse “َ‫نَ َعم‬: evet”, menfi (olumsuz) cevap ).... َ‫ضيَت‬ َ ‫م‬َ ‫أ‬َ ‫ف‬ َ َ‫ت‬ ‫َّق‬ ‫د‬‫َص‬ ‫ت‬َ ‫و‬َ ‫أ‬ َ َ‫ت‬ ‫ي‬َ ‫ل‬‫ب‬َ ‫أ‬َ ‫ف‬ َ َ‫أَكَلتَ َفَأَفنَيتَ َأَوَلَ ِبست‬
verecekse “ََ‫ل‬: hayır” şeklinde cevap verir “Âdemoğlu malım, malım der, acaba ey
(İbn Hişâm, 1992:I, 72). Bu konuyla ilgili Âdemoğlu, malından yeyip tükettiğin, giyip
olarak şu örneği verebiliriz; َ ‫(َأ َيَن ِز ُل َالثَّل ُج َ ِشت َا ًء َفِي‬ eskittiğin, sadaka verip ahirette karşılığını
َ )‫صح َراءِ ؟‬
َّ ‫“ ال‬Kışın çöle kar yağar mı?” Burada gördüğünden başka senin bir malın var mı?”
öğrenilmek istenen çöle kışın karın yağıp (Müslim, 1992: Zühd 3-4). Bu hadiste
yağmaması hükmünün gerçekleşip gerçekleş-

Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 2 Aralık/December 2017, ss./pp. 649-663. 651


ISSN: 2548-088X
http://dergipark.gov.tr/bseusbed
İstifhâm Edatları

görüldüğü gibi “َ‫ ”هَل‬istifhâm edatından önce Âyetten de şu örneği verebiliriz; َ ‫ازي‬ ِ ‫﴿َوهَلَ َنُ َج‬
ََ َ
atıf harfi gelmiştir. ﴾َ ‫ور‬
َ ُ ‫ف‬ ‫َا‬
‫ك‬ ‫َال‬ َّ ‫ل‬ِ ‫ا‬ “Biz nankörden başkasına ceza mı
veririz?” (Sebe’, 34-17). Burada “َ‫”هَل‬, nefiy
5) Olumsuz cümlelerin, şart edatlarının, atıf
edatı“‫ ”ل‬anlamındadır. (el-Murâdî, 1992:342).
harflerinin ve َ َ‫ إن‬nin dahil olduğu cümlelerin
başında “َ‫ ”هَل‬soru edatı gelmez (el-Murâdî, 8) “َ‫ ”هَل‬soru edatından sonra bazen “َ‫”أَم‬
1992:342). Aşağıda verdiğimiz örneklerde edatı geldiği görülebilir. Nahiv âlimleri buna
“َ‫ ”هَل‬soru edatının kullanımı yanlıştır. Bu “َ‫ ”أم‬munkati‘ ismini vermektedirler ve bu
cümlelerde “َ‫”هَل‬ yerine “hemze” şekilde gelmesi “idrap” için olduğunu yani
kullanılmalıdır. Aşağıdaki örneklerde olduğu “َ‫بَل‬: bilakis” anlamına geldiğini ifade
gibi… etmektedirler. Bu çeşit kullanımlarda “َ‫”أم‬
edatının öncesiyle sonrası arasında benzerlik
a. Olumsuz fiil cümlesinin başında
ve denklik bulunmaz ( Abbâs, 1997:180). Şu
gelmesine örnek; َ )‫“(هَلَ َلم َت َقرأه‬Onu
ayeti örnek olarak verebiliriz, َ ‫﴿ َقُل َهَل َيَست َ ِوي‬
okumadın mı?” ( el-Ġalâyînî, 1993: III, 267). ُّ
َِ‫ورَاَمَ َجعََلُواَل‬
ُ ُّ‫َوَالن‬َ ُ‫يَالظلُ َمات‬ ‫يرَاَمَهَلَت َست َ ِو‬
ُ ‫ص‬ َ ٰ‫الَعم‬
ِ َ‫ىَوَالب‬
َ َ‫ش َركَا َءَ َخلَقُواَ َكخَل ِقهَِفَتَشَابَهََالخَل ُق‬
﴾َ‫علَي ِهم‬ ُ “De ki: Hiç kör
b. Olumsuz isim cümlesinin başına
ً ile gören bir olur mu yahut karanlıklar ile nûr
gelmesine örnek; َ )‫َعاقال؟‬ ‫“ (هَل َأنا َلست‬Ben
bir olur mu? Yoksa Allah’a O’nun yarattığı gibi
akıllı değil miyim?” (İbn Hişâm,
mahlûkat yaratan ortaklar buldular da
1992:IV,328).
yaratana benzer mi oldular?” (Ra’d, 13:16) Bu
ayette “َ‫ ”أم‬edatı öncesi ile sonrası arasında
c. Şart edatlarının bulunduğu
benzerlik ve denklik kurmak için değil
cümlenin başında gelmesine örnek; َ‫(هَل َإِن‬
“idrab” içindir ( el-Ġalâyînî, 1993: III, 247).
َ َ )‫“ أقمَتقم؟‬Ben kalkarsam sen kalkar mısın?”
(İbn Mâlik et-Tâî, 1990:IV,88).
b) Sadece Tasavvur Amaçlı Kullanılan
d. َ‫ ”إن‬edatının başında gelmesine
Soru Edatları
örnek; َ )‫“ (هل َإنَّه َلشاعر؟‬O şair midir?” (er- “Hemze”nin dışındaki bütün istifhâm
Râcihî, 1999:302). edatları, sadece tasavvur için gelirler. (İbn
Hişâm, 1992:IV, 325). Aşağıda örnekleriyle
beraber inceleyeceğimiz soru edatlarından
6) İbn Mâlik (ö. 672/1273), el-Kisâî (ö.
“‫ ”أي‬mu’rab olup diğerleri mebnîdirler (Yusuf
189/805), el-Ferrâ (ö. 207/822) gibi bir kısım
Hasan, 1978:202). Bunlar isim oldukları için
nahiv bilginleri “َ‫ ”هَل‬soru edatının “‫”قد‬
cümlede onun bir öğesi olmaktadır (İbn Ya‘îş,
manasına gelebileceğini ifade etmektedirler.
2001:I, 17).Bunu bir misalle açıklayalım: (ََ‫َمت َى‬
(el-Murâdî, 1992:344). Bunu ayetten bir
‫“ )ذَهَبتََ؟‬Ne zaman gittin” sorusunun cevabı
örnekle açıklayalım; َ َ‫ين َمَِن‬ ٌ ِ‫ان َح‬
ِ ‫س‬َ ‫ىَالن‬
ِ َ َ‫﴿َهَل َا َ ٰتى‬
َ‫عل‬
﴾َ ‫“ الدَّه َِر‬İnsan üzerinden uzun bir süre geçmedi َ َ ُ‫“ ) ذَهَبت‬Sabahleyin gittim.” şeklinde
(‫صبَا ًحا‬
olur. Dikkat edilirse, soru edatı “‫”متى‬nın
mi” (İnsan, 76-1). Ayette geçen “َ‫ ”هَل‬soru
cevabı, “‫صبَا ًحا‬ َ ” kelimesidir ve cevap
edatı, “َ‫ ”قَد‬anlamında kullanılmış yaniَ‫على‬ َ َ‫قَدَا َ ٰتى‬
cümlesinde mef’ûlün fih olmaktadır. Öyleyse
َ)‫ان‬
َِ ‫س‬ َ ‫الن‬
ِ ( şeklindedir. ( İbn Ya‘îş, 2001:I, 17).
bunun sorusu olan “‫ ”متى‬edatı da “ََ‫”ذَهَبت‬
7) “َ‫”هَل‬in özelliklerinden biri de “nefiy” fiilinin mef’ûlün fihi olur (Yusuf Hasan,
anlamına gelmesidir. Bu durumda 1978:204).
kendisinden sonra “َ‫ ” ِإ َّل‬edatı gelir. İbn Hişâm
Şimdi bu soru edatlarını sırayla ele alalım:
َ َ‫ َأ َق‬cümledeki istisnayı,
(ö. 761/1360),َ ‫ام َ ِإلَّ َزَ يد؟‬
“istisna müferrağdır” şeklinde tarif eder. Bu ُّ َ ‫ ”أ‬anlamında
1) ‫ ما‬: İsim olan “‫ ”ما‬edatı, “ٍَ‫يَشَيء‬
istisna çeşidi “nefiy” edatından sonra gelir. (Soyupek, 2011:219). olup bu edat ile akıllı
“Hemze” olumsuzluk manasına gelmediğin- olmayan cinslerin fertleri sorulur. İsim
den dolayı burada hemzenin soru edatı olduğundan dolayı diğer isimler gibi i’rabda
olarak gelmesi doğru olmaz. Doğrusu, َ‫(هَل َقام‬ mahalli vardır. (es-Sekkâkî, 2000:310).
)‫“ إل َزيد‬Ancak Zeyd ayağa kalkmıştır.” Kullanıldığı yerler şöyledir:
şeklinde olmalıdır (İbn Hişâm, 1992:IV, 334).

Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 2 Aralık/December 2017, ss./pp. 649-663. 652


ISSN: 2548-088X
http://dergipark.gov.tr/bseusbed
Halil İbrahim Kocabıyık

a) Bir ismin açıklanmasını veya şerhini ﴾َ ِ‫“ ﴿ َ َمت َى َنَص ُر َهللا‬Ne zaman Allah’ın yardımı?”
istemek için kullanılır. Bunu bir örnekle (Bakara, 2:214). Şiirden de ‘Amr b. Kulsûm (ö.
açıklayalım, (َ‫ار‬ َ ُ‫“ )ما َالن‬Nüdâr nedir?”
ُ ‫ض‬ 600 [?])’un Muallaka’sından söz konusu olan
şeklinde bir soru yöneltildiğinde; (ٌَ‫)ذَهَب‬ bu edat için şöyle bir örnek getirebiliriz:
“altın” kelimesini zikretmekle cevap verilir ya )‫َاَر َويدًاََََ َمت َىَ ُكنَّاَأل ُ ِمكَ َ َمقت َ ِوينَا‬
ُ ‫َاَوَأَوعِدن‬
َ ‫(ت َ َهدَّدن‬
da “Her şeyin özünden elde edilen şeydir.” “Bizi tehdit edip gözdağı verirken biraz yavaş
şeklinde şerhi yapılarak açıklanır. ol bakalım, biz ne zaman senin annenin uşağı
(Habenneke, 1996:202). olduk?” (İbn Kuteybe, 1983:157).
b) Müsemmanın (kendisine isim verilen
IV) ََ‫أَيَّان‬: )‫ ( َمت َى‬manasında istifhâm edatıdır.
şeyin) hakikatının açıklanmasını istemek:
Dehşetli ve önemi büyük meseleler için
Örnek; َ )‫سدُ؟‬
َ ‫“ ( َما َال َح‬Haset nedir?” Burada kullanılır. İsim olduğundan dolayı diğer
“hased” kelimesinin hakikati sorulmaktadır.
isimler gibi i’rabda mahalli vardır (Yusuf
Bu soruya da, (‫)ت َ َمني َزوا ِل َالنِع َم ِة َعن َالمحسود‬
Hasan, 1978:204). Şu ayeti örnek olarak
“Haset edilen kimsenin elinde bulunan
verebiliriz,﴾ََ ‫ع ِة َأَيَّانَ َ ُمرسيها‬
َ ‫“ َ﴿َيَسئَلُونَكَ َ َع ِن َالسَّا‬Ne
nimetin yok olmasını temenni etmektir.”
zaman demir atacak” diye sana kıyametten
şeklinde cevap verilir (Habenneke, 1996:203).
soruyorlar.” (A’raf, 7:187).
c) Bir şeyin sıfatı, özel ve genel durumunu
öğrenmek için bu edatla sorularak V) ‫ف‬ََ ‫كَي‬: edatı durum ve durumun tayini için
açıklanmak istenir. Bunu ayetten bir örnekle kullanılır ( ez-Zerkeşî, 1958:330). Sîbeveyh bu
gösterelim; ﴾َ ‫سى‬ َ ‫“ َ﴿ َ ََو َما َتِلكَ َبِ َيمِ ينِكَ َيَا َ ُمو‬O sağ edatın daima zarfiyet üzerine mansub
elindeki de ne Ey Musa?” (Tâhâ, 20:17). olduğunu ifade etmektedir. (İbn Hişâm,
sorusuna karşı Musa: َ‫اَو‬ َ ‫علَي َه‬ َ َ‫ايَأَت ََو َّك َُؤ‬
َ ‫ص‬ َ ‫ع‬ َ ‫﴿َقَالََه‬
َ َ‫ِي‬ 1992:III, 132). Bunu ayetten bir örnek ile
ُ
﴾َ‫ِي َفِي َهاَ َمئ َِاربُ َأخ َرى‬ َ َ ُ ‫ف َنُنش ُِزهَاَث ُ َّم َنَك‬
açıklayacak olursak, ﴾َ‫سوهَاَلَح ًما‬
َ ‫يَول‬
َ ِ‫غنَم‬ َ َ‫على‬ َ َ‫َش َبِ َها‬ ُّ ‫“ أه‬O âsam, َ ‫﴿ َكَي‬
üzerine dayanırım ve onunla davarlarıma “ Onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et
yaprak çırparım, benim ona daha başka giydiriyoruz.” (Bakara, 2:259).
ihtiyaçlarım da vardır.” (Tâhâ, 20:18). diyerek Şiirden de Lebîd b. Rabî‘a (ö. 41/661)’nın
âsanın özel ve genel durumlarıyla cevap Muallaka’sından “‫ ”كَيف‬için şöyle bir örnek
vermiştir. (el-Herevî, 2000:II, 852). getirebiliriz:
2)َ ‫ َ َمنَ َ َو َ َمن َذَا‬: Akıllı varlıklar için soru edatı
olmaktadır (el-Hâşimi, t.y.:92). Mesela, (ََ‫َمنَفَعَل‬
)‫الَ ُم َها‬ ُ ََََ‫س َؤالُنَا‬
َ ‫ص ًّماَخ ََوا ِلدََ َماَ َي ِبينُ َ َك‬ ُ َ‫ف‬ َ ‫(فَ َوقَفتُ َأَسأَلُ َه‬
َ ‫اَوَكَي‬
‫“ ) َهذَا‬Bunu kim yaptı?” (َ‫“ ) َمن َذَا َ ُمساف ٌِر‬Yolcu
“Durup o (sevgiliyi) sordum. Gerçi
kimdir?” cümlelerinde işi ve yolculuk yapan
konuşamayan ve sürekli (burada durup
kimseyi belirlemek için sorusu sorulmuştur.
bundan sonra da) duracak olan sağıra
Şu âyette, َ ﴾َ ُ‫وب َ ِإلَّ َهللا‬ َ ُ‫َو َمن َيَغف ُِر َالذُّن‬
ََ ﴿ “Günahları
sorumuz nasıl olur?” (İbn Kuteybe, 1983:194).
Allah’tan başka kim mağfiret eder?” (Âl-i
İsim olduğundan dolayı diğer isimler gibi
İmrân, 3:135). Burada “‫”من‬le günahları
i’rabda mahalli olup, çeşitli i’rab yerlerinde
bağışlayanın sadece Allah olduğu “‫”من‬
bulunmaktadır. “‫ ”كَيف‬soru edatının i’rabını
edatıyla belirlenmiştir. Bu cümledeki “َ‫” َمن‬
bulabilmek için soruya verilen cevapta
soru edatının i’rabını şöyle yapabiliriz: (َ‫َمنَيَغف ُِر‬
“‫”كَيف‬nin karşılığı olan kelimenin i’rabını
ََ ُ‫ )الذُّن‬sorusunun cevabı (َ‫وب‬
‫وب‬ َ ُ‫) اَلُ َيَغف ُِر َالذُّن‬ bilmek yeterlidir. (Yusuf Hasan, 1978:206).
şeklinde olur. Cevap cümlesindeki soru edatı
“‫ ”كيف‬edatının i’rabını basit bir cümle ile
“َ‫” َمن‬nin cevabı, “‫ ”هللا‬lafzı olup mübtedadır.
inceleyelim: (ََ‫َجئت‬ ِ ‫ف‬ َ ‫“ )كَي‬Nasıl geldin?”
Öyleyse “َ‫ ” َمن‬de mübtedadır, sonucuna
şeklinde sorulduğunda (‫)جئتُ َ َما ِشيًا‬
ِ diye cevap
varırız. ( İbn Ya‘îş, 2001:I, 423).
verilir. Cevap cümlesinde “‫ ”كيف‬nin karşılığı
“‫ ” َما ِشيًا‬dir ve “hâl” olur. Öyleyse, “‫ ”كيف‬de
3) ‫ َمت َى‬: Geçmiş ve gelecek zamanda soru
“hâl”dir (Antâkî, t.y.:III, 195).
sormak için kullanılır (Yusuf Hasan, 1978:202).
İsim olduğundan dolayı diğer isimler gibi
VI) ََ‫اَين‬: Mekânın belirlenmesi için kullanılır.
i’rabda mahalli vardır (es-Sekkâkî, 2000:313).
İsim olup fetha üzerine mebnîdir. Diğer
Bu konuya ayetten bir örnek verecek olursak,
isimler gibi i’rabda mahalli vardır (es-Sekkâkî,

Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 2 Aralık/December 2017, ss./pp. 649-663. 653


ISSN: 2548-088X
http://dergipark.gov.tr/bseusbed
İstifhâm Edatları

2000:315). Bunu ayetten bir örnek ile “‫”كم‬i haberiyye için de Züheyr b. Ebî Sulmâ
açıklayacak olursak, َ ‫ش َركَا ُؤ ُكم َالَّذِينَ َ ُكنتُم‬ ُ َ َ‫﴿ َاَين‬ (ö.608 [?])’nın Muallaka’sından bir örnek
﴾ َ‫ع ُمون‬ ُ ‫“ ت َز‬Nerede iddia ettiğiniz ortaklarınız?” getirelim;
(En’âm, 6:22). Ayetinde “ََ‫ ”اَين‬nerede َ‫َو‬ ِ ‫ََََُو َكَم َبِالقَن‬
ََ ‫َان َمِ ن َ ُمحِ ٍل‬ َ ‫َو َ َحزنَه‬
َ ‫ين‬ َ َ َ‫َ( َجعَلنَ َالقَنَان‬
ٍ ِ‫عن َيَم‬
anlamına kullanılmıştır. )‫ُمح ِر ِم‬
Şiirden de Lebîd b. Rabî‘a (ö. 41/661)’nın “el-Kanânı ve sarp yerlerini sağa aldılar, el-
Muallaka’sından bir örnek getirebiliriz: Kanân’da nice dostumuz da düşmanımız da
)‫ازَفَأَينَ َمِ نكَ َ َم َرا ُم َها‬ َ َ‫( ُم ِريَةٌَ َحلَّتَ ِبفَيد‬
َِ ‫َوَ َج َاو َرتَََََأَهلََالحِ َج‬ var.” (İbn Kuteybe, 1983:76).
“(Sevgilim Nevâr) Murre kabilesindendir.
(Bazen) Feyd’de ikamet eder, (bazen de) Nahiv âlimlerinin büyük bir kısmı, istifhâm
Hicazlılara komşu olur. Peki ya sen nerede, onu edatları “َ‫ ”اَي‬hariç kendisinden sonra gelen
kendine râm etmek nerede?” (İbn Kuteybe, isimlere muzaf olmayacağına dair görüş
1983:194). birliği yapmıştır. İbn Hişam da bu görüştedir.
O’na göre; “َ‫ ”اَي‬hariç istifhâm isimleri, şart
VII) ‫اَنَّى‬: Bu soru edatı üç anlamda olup şöyle isimleri ve ism-i mevsuller hiçbir zaman
özetlenebilir: (ez-Zerkeşî, 1958:249). muzaf olmazlar.” açıklamasında bulunup
a) ََ‫مِ ن َاَين‬: “Nereden?” anlamına konuyu şu örnekle açıklamaktadır, َ ‫َ( ِبكَم َدِره ٍَم‬
gelmektedir. Buna ayetten bir örnek verelim, )‫“اِشت ََريتَ ؟‬Kaç dirheme satın aldın?” “َ‫”دِره ٍَم‬
﴾َ‫َهذَا‬ ٰ ِ‫(“ ﴿ َقَا َل َيَاَ َمريَ َُم َأَنَّىَلَك‬Zekeriyya) Ey Meryem! (İbn Mâlik, 1982:1705). kelimesi mahzuf olan
Bu sana nereden dedi.” (Âl-i İmrân, 3:37). “َ‫ ”مِ ن‬harf-i cer ile kesre olmuştur. “َ‫”كَم‬
Ayette geçen ﴾َ‫َهذَا‬ ٰ ِ‫ ﴿ اَنَّىَلَك‬ifadesi, َ‫َهذَا‬
ٰ ِ‫﴿َمِ نَاَينَ َلَك‬ istifhâm edatının muzaf olmasıyla değildir
َ﴾ anlamındadır. (İbn Hişâm, 1992:IV, 27).
b) ََ ‫كَي‬: “Nasıl?” anlamına gelmektedir
‫ف‬
ve bunu ayetten bir örnekle açıklayalım; َ ‫﴿َقَا َل‬ Nahiv bilginlerine göre, bu edat isim
﴾َ ‫غالَ ٌم‬ ُ َ‫(“ َر ِبيَاَنّٰىَيَ ُكونُ َلِي‬Zekeriyya): Ey Rabbim! olduğundan dolayı diğer isimler gibi i’rabda
Benim için bir oğul nasıl olur? dedi.” (Âl-i mahalli vardır. Cümledeki konumuna göre
İmrân, 3:40). Ayette geçenَ﴾َ‫غالَ ٌم؟‬ ُ َ‫َاَنّٰىَيَ ُكونُ َلِي‬ merfu, mansub ve mecrur olur. Mebni
﴿ ifadesindeki “‫فَ“ ”اَنَّى‬ َ ‫َي‬
‫ك‬ ”َ anlamına olup َ ﴿ olmasından dolayı da i’rabını mahallen alır
َ ُ
َ﴾َ‫فَيَك َلِيَغال ٌم‬ ُ‫ون‬ ُ َ ‫ كَي‬şeklindedir. (Habenneke, 1996:268). “‫ ”كم‬soru edatının
c) ََ‫ اَين‬: “Nerede” anlamında olup, bir i’rabını bulabilmek için soruya verilen cevapta
örnekle açıklarsakَ‫ََ﴿ ُه ُم َال َعد ُُّو َفَاحذَرهُم َقَاتَلَ ُه ُم َهللاُ َأَنَّى‬ “‫”كم‬in karşılığı olan kelimenin i’rabını bilmek
﴾َ ‫“ يُؤفَ ُكون‬Onlar düşmandırlar, onun için yeterlidir (Akdağ, 2016:348). Bunu birkaç
onlardan sakın! Onları Allah gebertsin, nerede örnekle açıklamaya çalışalım.
çevriliyorlar!” (Münafikûn, 63:4). Ayette Mef’ûlün bih olmasına örnek; ) َ‫(كَم َ ِكت َابًا َقَ َرأت‬
geçen َ ﴾َ َ‫ ﴿ َأ ََنّٰى َيُؤفَ ُكون‬ifadesi َ ‫َو‬ َ َ‫﴿ َأَينَ َيُص َرفُون‬ “Kaç kitap okudun?” sorusunun cevabıَ ُ‫( َقَ َرأت‬
﴾َ‫ يَذ َهبُونَ ؟‬anlamındadır. َ )‫“ ثَالثِينَ َكتابًا‬Otuz kitap okudum” dur. Bu
cümledeki “‫ ”ثَالثين‬kelimesi soru cümlesindeki
VIII) َ‫ َكَم‬: Bir şeyin adedini ve cinsini “‫”كم‬in cevabı olup mef’ûlün bihtir. Bu
öğrenmek için kullanılan bu edatın aslı (‫)أ َ َكَم‬ durumda soru cümlesindeki “‫ ”كم‬de mef’ûlün
şeklinde iken ifadede kolaylık olsun diye bihtir (Antâkî, t.y.:III, 190). Mübtedâ olmasına
tahfifleştirildi. (es-Sekkâkî, 2000:312). Bu şöyle bir örnek verebiliriz; ) َ‫َليرة ً َعِندَك‬ َ ‫“ َ(كَم‬Kaç
edat, delalet ettiği şeyin hakikatini yani liran vardır?” sorusuna cevap verelim: َ ‫(عِندِي‬
cinsini ve sayısını tek başına açıkça ortaya
َ ‫“ثَالثُونَ َل‬Otuz liram vardır.” Bu cümlede
)ً‫ِيرة‬
koyamadığından dolayı mübhem/kapalı bir “‫”كم‬in cevabı “‫ ”ثالثون‬kelimesidir ve
kelimedir. Bu kapalılığını gidermek için bir mübtedâdır. Bu durumda soru cümlesindeki
temyize ihtiyaç duyar. (Antâkî, t.y.:III, 189). “‫ ”كم‬de mübtedâdır. Haber olmasına örnek; َ
“‫”كَم‬i istifhâmiyye ve haberiyye olmak üzere )‫َر ُجالً َاَنتُم؟‬َ ‫“(كَم‬Siz kaç adamsınız?” Burada “‫”كم‬
ikiye ayrılmaktadır. “‫”كَم‬i istifhâmiyyeye şöyle edatı haberdir (Antâkî, t.y.:III, 190). Soruya
bir örnek verebiliriz, (ََ‫“ )كَمَقَلَ ًماَاِشت ََريت‬Kaç kalem verilen cevaptan i’rabının ne olduğu
satın aldın?” anlaşılmaktadır. Mastar olmasına örnek; َ ‫َ(كَم‬
)‫سافَرتَ ؟‬ َ َ ً ‫“ َم َّرة‬Kaç defa yolculuk yaptın? Ya da,

Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 2 Aralık/December 2017, ss./pp. 649-663. 654


ISSN: 2548-088X
http://dergipark.gov.tr/bseusbed
Halil İbrahim Kocabıyık

)‫سفَرتُ ؟‬
َ َ ٍ‫“ (كَم َ َ َمرة‬Kaç defa yolculuk yaptım?” 3) Hem Tasdik Hem de Tasavvur
şeklinde mastar olmaktadır. Soruya verilen Amaçlı Kullanılan Soru Edatı “hemze”
cevaptan anlaşılmaktadır. Zarf olmasına
“Hemze” hem tasdik hem de tasavvur
örnek; )‫عةً َاِشتَغَلتَ ؟‬ َ ‫سا‬
َ َ ‫“ َ(كَم‬Kaç saat çalıştın? amaçlı (es-Suyûtî, 2009:II, 211). kullanılan soru
Veya şu şekilde gelebilir. )‫ع ٍَةَاِشتَغَلتُ ؟‬ َ ‫سا‬
َ َ‫“َ(كَم‬Kaç edatı olup “‫ ”هل‬soru harfinin sahip olduğu
saat çalıştım?”gibi… Burada “‫ ”كم‬edatı
bütün özellikleri de içine almaktadır (Cârim-
zarftır. Yine cevaptan hareketle
Emîn, t.y.:I, 411).
anlaşılmaktadır. “‫”كم‬den sonra gelen
Bu edatın kendine has bazı özellikleri vardır.
ifadeden temyizin ne olduğu anlaşılıyorsa
Bunları maddeler halinde sıralayabiliriz:
temyiz düşürülebilir. Şu örnekte olduğu gibi;
(‫سافَرتَ ؟‬َ َ ‫“ )كَم‬Ne kadar yolculuk yaptın?” “‫”كم‬ I). Cümlelerin Başına Gelir.
Burada mef’ûlü mutlaktır. Çünkü yolculuğun Hemze, isim ve fiil cümlelerinin her ikisinin de
kaç defa yapıldığı zımnen anlaşılmaktadır başına gelmektedir (el-Mâlekî, 1985:44).
(Antâkî, t.y.:III, 190). Takdiri (ََ‫سافَرت‬ َ َ ً ‫)كَم َ َم َّرة‬
şeklindedir. Şu örneklerde görüldüğü gibi: )‫ام َزَ يدٌ؟‬َ ‫( ََأ َ َق‬
َ
“Zeyd ayakta mı?” veَ )ٌ‫“ (أقام َزيد‬Zeyd ayağa
IX) ‫أي‬: Ortak yönleri bulunan iki şeyden kalktı mı?”
birisini diğerinden ayırmak için kullanılır (el-
Kazvînî, t.y.:232). Manasını, muzafı olduğu II) Sorulan şey, Daima Hemzeden Sonra Gelir
kelimeden (muzafun ileyhden) alır. Başka bir (ez-Zerkeşî, 1958:178).
ifadeyle, muzafı olduğu kelimenin türüne Sorulup öğrenilmek istenen şey daima
göre, akıllı veya akılsız varlıklardan, hemzeden sonra gelmesi gerekir ( Abbâs,
zamandan, halden, mekândan ve sayıdan 1997:171).
soru sorulabilir (Habenneke, 1996:269).
“‫”أي‬nün akılsız varlık hakkındaki soru şekline Bu konuyu değişik örneklerle açıklayalım,
ayetten bir örnek verecek olursak,ٍَ ‫ي َشَي‬ َُّ َ ‫َ﴿قُل َا‬ Çaydanlıkta çay mı yoksa kahve mi olduğu
َ ﴾َ ‫ِيَو َ َبي َن ُكم‬ َ َ ُ‫ش َهادَة ً َقُ ِل َهللا‬
َ َ ‫“ اَك َب ُر‬De ki: Hangi bilinmediğinde; َ ‫َ(أشاي َفي َاإلبريق َأم‬
َ ‫ش ِهيدٌَ َبين‬
şeyin şahitliği en büyüktür? De ki: Allah )‫“قهوة؟‬Çaydanlıkta çay mı yoksa kahve mi
benimle sizin aranızda şahittir.” (En’âm, 6:19). vardır?” şeklinde sorulması gerekir.
“‫ ”أي‬edatının hal oluşuna ‘Amr b. Kulsûm’un Muhammet’in yolculuktan geldiği biliniyor
Muallakasından bir örnek getirelim, ama uçakla mı yoksa arabayla mı geldiği
ُ ‫عم َرىَبنَ َهِندَََََِتُطِ ي ُعَبِن‬
)‫َاَالوشَاة َََوت َزدَ ِرينَا‬ َ ٍَ‫(بِأَيَِ َمشِيئة‬ bilinmediğinde; َ )‫(أجاء َمحمد َبالطائرة َأم َبالسيارة؟‬
“Ey Hind oğlu ‘Amr! Nasıl oluyor da, Soru hemzesinden hemen sonraَ )‫ (جاء‬fiilini
ispiyonculara kulak verip bize hakaret getirmek doğru olmaz. Çünkü Muhammet’in
edebiliyorsun?” (Ceviz-Demirayak, 2010:137). geldiği bilinmektedir ama ne ile geldiği
“َ‫ ”أَي‬İsim olduğundan dolayı diğer isimler gibi bilinmemektedir. Tasavvur için sorulan şey,
i’rabda mahalli vardır ( İbn Ya‘îş, 2001:I, 21). soru hemzesinden hemen sonra gelmesi
İ’rabdaki durumunu şu örnekte inceleyelim: َ gerektiğinden şu şekilde sorulması
)ُ‫“(أَيُّ ُكم َه َُو َالتِلمِ يذ‬Hanginiz öğrencidir?” Bu gerekirdi;َ )‫( َأبالطائرة َجاء َمحمد َأم َبالسيارة؟‬
sorunun cevabı da “Ahmet öğrencidir.” “Muhammet uçakla mı yoksa arabayla mı
şeklinde olur. Cevap cümlesindeki “َُ‫ ”اَح َمد‬soru geldi?” Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi
cümlesindeki “َ‫”أَي‬nün cevabıdır ve sorulan şey, daima hemzeden sonra
mübtedâdır. O halde “َ‫ ”أي‬de mübtedâdır (el- َ gelmektedir.
Kazvînî, t.y.:232). İmru’u’l-Kays (ö. 25/645)’ın Muallakasından
da konuyla ilgili şu örneği getirebiliriz,
ٍَ‫ضهََََََََََُكَلم ِعَاليَدَي ِنَفِيَ َحبِي‬ َ َ‫احَت ََرىَبَرقًاَأ ُ ِريك‬
َ ‫َوَمِ ي‬ ِ ‫ص‬َ َ ‫(َأ‬
َِ َّ‫ُم َكل‬
)‫ل‬
“Taç giymiş kat kat bulutların içerisinde
hareket eden iki elin parlayışı gibi çakışını sana
gösterdiğim şimşeği görüyor musun,
arkadaş?” (Ceviz-Demirayak, 2010:49). Bu

Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 2 Aralık/December 2017, ss./pp. 649-663. 655


ISSN: 2548-088X
http://dergipark.gov.tr/bseusbed
İstifhâm Edatları

misalde de görüldüğü gibi sorulan şey soru harflerinin kendisinden önce gelmesi
edatından sonra gelmektedir. mümkün değildir (Abbâs, 1997:175).
Bunu bir örnekle açıklayalım, ٍَ‫ع ٰلىَبَيِنَة‬ َ َ َ‫﴿ََا َفَ َمنَ َكان‬
III) Hemze Tasavvur İçin de Gelebilir ُ
﴾َ ُ‫َربِ ِه َ َو َيَتلوهُ َشَا ِهدٌ َمِ نه‬
َ ‫“ مِ ن‬Ya o kimse onlara
Hemze tasavvur için olduğunda, “َ‫ ”أَم‬atıf benzer mi ki, o artık Rabbinden bir delil
harfinden sonra, hakkında soru sorulan ve üzerinde bulunmuş, hem bunu O’ndan bir
hemzeden hemen sonra gelen öğeye denk şahid takip ediyor,…” (Hûd, 11:17). Ayette
veya benzer bir öğe getirilmelidir (el-Mâlekî, soru edatı olan hemze, atıf harfi olan “‫”ف‬
1985:45). Anlam karmaşası olmaması için den önce gelmiştir.
hakkında soru sorulan şeyin, hemen soru Diğer istifham edatları ise atıf harflerinden
hemzesinden sonra gelmesine ve ayrıca sonra gelmektedirler. Örnek;
muadilinin de “‫ ”أم‬atıf harfinden sonra ٰ ‫ع ٰٰۤلى‬
ََِ‫َه ُؤ ٰۤلَء‬ َ َ َ‫َجئنَا َبِك‬
ِ ‫َو‬ َ ِ‫َجئنَا َمِ ن َ ُك ِل َا ُ َّم ٍة َب‬
َ ‫ش ِهي ٍد‬ ِ َ ‫ف َاِذا‬ََ ‫﴿ َفَكَي‬
gelmesine ve ona uygun olmasına özen ﴾َ ‫ش ِهيدًا‬ َ “Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz,
gösterilmelidir. Örneğin; “yolcunun Zeyd mi seni de onların üzerine şahit getirdiğimiz vakit
yoksa Amr mı olduğu” öğrenilmek bakalım nasıl olacak!” (Nisâ, 4:41). Burada
istendiğinde şöyle sorulur: َ ‫َ(َأ َزيد َمسافر َأم‬ “‫”كيف‬, “‫ ”ف‬atıf harfinden sonra gelmiştir.
)‫“عمرو؟‬Zeyd mi yoksa Amr mı yolcudur?” Buraya kadar istifhâm edatlarını örneklerle
Burada ‫ عمرو‬kelimesi, ‫ زيد‬kelimesinin dengi ve tanıtmaya çalıştık. Bu edatlar asıl
benzeridir. Çünkü her ikisi de müsnedün anlamlarının dışında başka anlamlara da
ileyhdir. Bu soruyu şöyle sormamız uygun gelebilmektedir. Bunlara da değinmek
değildir: )‫ (أمسافر َزيد َأم َعمرو؟‬Bu sorudaki yerinde olacaktır.
denkler (َ ‫ مسافر‬ve ‫ ) عمرو‬birinin iş, oluş ve
davranış göstermesi diğerinin de isim olması
C. Soru Edatlarının Asıl Anlamlarının Dışında
bakımından uyumsuzdurlar. Şayet müsnedün
Kullanımları
ileyh değil de müsned sorulacak olursa bu
takdirde hemzeden hemen sonra gelmiş olan İstifhâm’ın, esas manası olan “bilinmeyen bir
müsnedün durumuna benzer veya dengi şey hakkında bilgi istemek” olduğunu
olarak iş, oluş, davranış gösteren bir kelime yukarıda belirtmiştik. Bunun yanında esas
olması gerekir. Örneğin, bu soruyu şöyle gayesinin dışında pek çok farklı manalar için
sormamız mümkündür: )‫(أمسافر َزيد َأم َمقيم؟‬ de kullanılabilmektedir (el-Kazvînî, t.y.:234-
“Zeyd yolcu mu yoksa mukim midir?” (Abbâs, 241).
1997:172). Hakkında soru sorulan şeyin el-Murâdî (ö. 749/1348), “İstifhâm’ın hakiki
muadili, muhatab tarafından algılanıyorsa manası asıl olmakla birlikte yerine göre başka
muhatabın anlayışına dayanarak muadilin manalar da murat edilebilir.” (el-Murâdî,
hazf edilmesi mümkündür (el-Mâlekî, 1992:31). şeklinde bir ifadede bulunmaktadır.
1985:45). Örnek; “Muhataptan babasının
evde olup olmadığı” öğrenilmek istendiğinde Bunların en önemlileri şunlardır:
şöyle sorulur: )‫“ (أفي َالدار َأبوك؟‬Baban evde 1) Emir (‫)المر‬
midir?” Aslında bu soru şöyle sorulmalıydı:
)‫“ (أفي َالدار َأبوك َأم َ َفي َالعمل؟‬Baban evde mi İstifhâmın hakiki manasından çıkıp emir
yoksa işte midir?” Burada soruyu soran manasına gelmesidir (es-Sübkî, 2003:I, 461).
muhatabın anlayışına itimat ederek muadili Şu âyeti örnek olarak verebiliriz, َ ‫ض ُكم‬ َ ‫﴿و َج َعلنَاَ َبع‬
ََ
hazf etmiş olmaktadır (Abbâs, 1997:172). َ ً
﴾َ ََ‫ض َفِتنَة ََات َصبِ ُرون‬
ٍ ‫“ ِلبَع‬Bir de bazınızı diğerine bir
fitne kılmışızdır ki bakalım sabredecek
IV) Hemze Atıf Harflerinden Önce Gelir misiniz?” (Furkân, 25:20). Bu ayette ki
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi hemze atıf “ََ‫ ”اَت َصبِ ُرون‬ifadesindeki istifhâm edatı
harfleriyle birlikte geldiğinde, asıl olması “‫”اِصبِ ُروا‬ cümlesi emir manasında olup
sebebiyle, atıf harflerinden önce gelmektedir “sabrediniz” anlamına gelmektedir (Ebû
(ez-Zerkeşî, 1958:173). Abbâs’ın konuyla ilgili Hayyân, 2000:VIII, 95).
görüşü şu şekildedir: Hemze, istifhâm
edatlarının en asılı olması sebebiyle atıf

Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 2 Aralık/December 2017, ss./pp. 649-663. 656


ISSN: 2548-088X
http://dergipark.gov.tr/bseusbed
Halil İbrahim Kocabıyık

2) Nehiy (‫)النهي‬ ateşteki kimseyi sen mi çıkaracaksın?” (Zumer,


39:19).َ )‫“ َ(ولستَتنقذَمنَفيَالنار‬Ateşteki kimseyi
İstifhâm hakiki manasından çıkıp nehiy
sen çıkaramazsın.” anlamına gelmek
anlamına gelebilir. Yani istiğla yoluyla bir fiilin
suretiyle nefy ifade eder (ez-Zerkeşî, 1958:II,
yapılmaması soru edatıyla talep edilebilir
328). Bu örneklerde istifhâm edatları,
(Atîk, 2009:I, 107). Bunu bir örnekle
olumsuzluk manası içermektedirler (Atik,
açıklayacak olursak; َ ُ‫﴿ََأ َت َخشَونَ ُهم َفَاهللا َُا َ َح ُّق َأَن َت َخشوَه‬
2009:I, 75).
﴾ َ‫“ إِن َ ُكنتُم َ ُمؤمِ نِين‬Yoksa onlardan korkuyor
musunuz? Eğer mü’minseniz, daha önce İstifhâmın olumsuzluk manasına geldiğine
Allah’tan korkmalısınız.” (Tevbe,9:13). Bu dair el-Bühturî (ö. 248/897)’den bir örnek
ayette “َ‫ ”َأ َت َخشَونَ ُهم‬ifadesinde geçen istifhâm getirebiliriz,
edatı olan hemze, aslında(‫)لَت َخشَوهُم‬
َ ٌ‫َضيقَة‬
َ‫َو‬ ِ َّ‫اَو َ ِإل‬
َ ‫َاَََََََوشِي ًك‬
َ َ ٌ ‫( َه ِل َالدَّه ُر َ ِإلَّ َغَم َرة‬
‫َو َان ِجالَ ُؤه‬
“Onlardan korkmayınız?” manasına olup, )‫انف َِرا ُج َها‬
nehiy ifade eder (Habenneke, 1996:291).
“Dünya sıkıntı ve o sıkıntının süratle ortadan
kalkmasından başka bir şey midir? Ve o sıkıntı
3) Eşitlik (‫)التسوية‬ olup sıkıntının ortadan kalkmasıyla onun
Bu üslupla, eşitlik manası istifhâm yoluyla ardından rahatlığın meydana gelmesinden
ifade edilir. Bu edat aynı zamanda başka bir şey değildir.” (Cârim-Emîn, t.y.:197).
kendisinden sonra gelen kelimeye mastar Bu örnekte geçen istifhâm “olumsuzluk”
manası verir ve muadili de zikredilir (İbnu’l- manasını ifade etmektedir.
Verâk, 1999:455).
Bu konuya örnek olarak şu ayeti verebiliriz; َ﴿
َ َ‫علَي ِهمَ َأ َاَنذَرت َ ُهم َاَم َلَم َتُنذِرهُم ََل َيُؤمَِنُون‬ َ َ‫ا َِّن َالَّذِينَ َ َكف َُروا‬
َ َ ‫س ٰۤ َوا ٌء‬ 5) İnkâr (hoş karşılamama) (‫)النكار‬
﴾ “O küfre saplananları uyarsan da uyarmasan Sevilmeyen, hoşlanılmayan ve kabul
da birdir. İmana gelmezler.” (Bakara, 2:6). edilmeyen bir durumu istifhâm yoluyla ifade
Küfre düşenler daha önce kendilerinin etmektir (İbn Manzûr, 1990:III, 273). İstisna
uyarıldıklarını biliyorlar ama buna rağmen edatı, nefiy edatlarının biriyle geldiği gibi,
küfürlerinde ve inatlarında ısrar ediyorlardı. inkâr manasında kullanılan istifhâm
Bundan dolayı buradaki)‫ (أَاَنذَرت َ ُهم‬ifadesinin edatlarıyla da gelebilmektedir (es-Suyûtî,
başındaki “‫”أ‬ hemze edatı, eşitlik 1988:328). Olumlu cümlelerin başına
manasındadır (et-Taberî, 2001:I, 264). geldiklerinde manalarını olumsuza çevirirler.
Örnek: ﴾َ َ‫“ ﴿ َفَ َهل َيُهلَكُ َاِلَّ َالقَو ُم َالفَا ِسقُون‬Demek ki,
4) Olumsuzluk (‫)النفي‬ helak edilecek başka değil, ancak taatten
çıkmış fasıklar güruhudur (Ahkâf, 46:35). et-
İstifhâm edatları nefiy manasında Taberî (ö. 310/923)’ye göre, âyette geçen (‫)هل‬
gelebilirler. Bu durumda kendilerinden sonra istifhâm edatı, nefiy (‫ )ما‬anlamında olup
gelen cümlelerin manalarını menfiye takdiri; (ََ‫“ )فَ َما َيُهلَكُ َا َِّل َالقَو ُم َالفَا ِسقُون‬Ancak fasık
çevirirler. Eğer mazi fiil cümlesinin başına kavimler helak olur.” Anlamındadır (et-
gelirlerse (َ‫“ )لَم َ َي ُكن‬olmadı”, muzari fiil Taberî, 2001:XXI, 178). Olumsuz cümlenin
cümlesinin başına gelirlerse (‫“ )لَيكون‬olmaz” başında geldiğinde olumlu mana katar
manasında olurlar ( el-Bedevî, 2005:126). (Habenneke, 1996:263). Olumsuz cümlelerin
Kur’ân-ı Kerim’de istifhâm edatının başına geldiğinde manalarını olumluya
olumsuzluk manasına geldiğine dair pek çok çevirdiğinin örneği şudur: ﴾‫﴿ ََا َلَم َيَ ِجدكََ َيَتِي ًما َفَ َآوى‬
örnek bulunmaktadır. Bunlardan bir kaç “Seni öksüz bulup da barındırmadı mı?”
tanesine göz atalım; ﴾‫ض َّل َهللا‬ َ َ ‫﴿فَ َمن َ َيهدِي َ َمن َا‬ (Duha, 93:6).
“Artık Allah’ın şaşırttığını kim yola
getirebilir?” (Rûm, 30:29). Burada geçen İnkâr, tekzîbî ve tevbîhî olmak üzere ikiye
istifhâm edatı َ )‫“ (ل َهادي َلمن َأضل َهللا‬Allah’ın ayrılır.
şaşırttığını yola getiren hiç kimse olamaz”
anlamındadır (el-Alûsî, 1995:VII, 379). Yine şu
ayeti kerîme ﴾َ ‫ار‬ ِ َّ‫“ ﴿ ََأ َفَاَنتَ َتُن ِقذُ َ َمن َفي ِ َالن‬Artık o

Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 2 Aralık/December 2017, ss./pp. 649-663. 657


ISSN: 2548-088X
http://dergipark.gov.tr/bseusbed
İstifhâm Edatları

a) Tekzîbî İnkâr: olduklarını söyleyerek şöyle dediler: “Hayır,


onlar bizim dualarımızı işitmiyorlar, bize bir
Tekzîbî inkâr, bir şeyin yalanlanmasını soru
menfaat ve zarar da vermiyorlar. Ancak biz
ifadesiyle ifade etmektir (Bulut, 215: 216)
babalarımızın bunlara taptıklarını gördük ve
Örneğin: ﴾... َ‫“ ﴿ َأَفَأَصفَا ُكمَ َ َربُّ ُكم َ ِبال َبنِين‬Rabbiniz
biz de öyle yapıyoruz diyerek bir itirafta
oğulları sizin için ayırıp seçti de,…” (İsra,
bulunmuş oluyorlar (et-Taberî, 2001:XVII,
17:40). Bu ayette geçen istifhâm edatı َ‫َ(لَمَيَف َعل‬
589).
) َ‫“ذَلِك‬Rabbin böyle yapmadı.” manasında olup
inkârcıların uydurdukları şeyleri el-Bühturî, şöyle demiş:
yalanlamaktadır (İbn Ebî Zemenîn, 2002:III, َ‫ضاهُم‬َ ‫ًاَو َأَم‬
َ ‫ًاَو َأَزكَاََََََََََََََ ُه ُم َعُود‬ َ ََ ‫(أَلَستَ َأ‬
َ ‫ع َّم ُهم َ ُجود‬
22). Diğer bir örnek de; َ ‫َو َأَنتُم َلَ َها‬ َ ‫﴿ ََأ َنُل ِز ُم ُك ُموهَا‬ )‫سا ًما؟‬
َ ‫ح‬
ُ
﴾َ َ‫َار ُهون‬
ِ ‫“ ك‬Biz size onu istemediğiniz halde zorla “Sen onların içinde çömertliği en yaygın olan,
mı kabul ettireceğiz?” (Hûd, 11:28). Buradaki vücudu en kuvvetli ve kılıcı en keskin olan
istifhâm edatıَ )‫َهذَا َاإللزَ ام‬ ٰ ُ‫“ (لَ َيَ ُكون‬Zorlama kimse değil misin?” (Cârim-Emîn, t.y.:I, 197).
olmaz.” manasındadır (es-Suyûtî, 1974:328). Bu örnekteki istifham “takrîr” (ikrâr ettirme)
manasını ifade etmektedir.

b) Tevbîhî İnkâr:
7) Taaccüb (‫)التعجب‬
Tevbîhi inkâr, kabul edilmeyen bir şeyin
Taaccüb edilen şeyi istifhâm yoluyla ifade
kınama da içermesine denir (el-Mâlekî,
etmektir (Habenneke, 1996:278). Örneğin şu
1985:46). Allah’a imanı ve itaati bırakıp
ayeti kerîmede taaccüb, istifhâm edatıyla
başka şeylere tapan kimseler için َ‫َو‬ َ ً‫﴿ََا َت َدعُونََ َبعال‬ ifade edilmiştir;﴾ََ‫س ُكم‬ َ ُ‫سونَ َاَنَف‬ َ ‫َ﴿ََا َت َأ ُم ُرونَ َال َّن‬
َ ‫اسَ ِبال ِب ِرَ ََوت َن‬
َ ‫“ تَذَ ُرونَ َاَح‬Siz en güzel yaratıcıyı
﴾َ َ‫سنَ َالخَالِقيِن‬
“İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur
bırakıp da Ba’le putuna mı çağırıyorsunuz?”
musunuz?” (Bakara, 2:44). Ayetteki َ َ‫ََا َت َأ ُم ُرون‬
(Sâffât, 37:125). َ ‫َو َأنِي‬ َ ‫(َأ َلَم َت ََر َأنِي َك َِرهتُ َال ُح ُر‬
َ ‫وب‬ ََ َّ‫ ﴿ الن‬kısmındaki istifhâm, İsrail
﴾‫اس َ ِبال ِب َِر‬
)‫ضى‬َ ‫نَدِمتُ َعلى َ َما َ َم‬ “Savaşlardan
oğullarının âlimlerinin durumunun şaşılacak
hoşlanmadığımı ve geçen şeye de pişman
bir halde olduğunu ifade etmesi bakımından
olduğumu görmedin mi?” denilmesi bu
taaccüb ifade eder. Çükü onlar halka
kabildendir (Bakırcı, 2000:25).
yapmaları gereken görevlerinin üstünde
Ebu’t-Tayyib el-Mütenebbî (ö 354/965)’nin, daha fazla hayırlı ameller yapmalarını
(Kâfûr el-Ihşîdî (ö.375/968) için yaptığı bir emrederek onların yükümlülüklerini
methiyede söylemiş olduğu sözü inkâr genişletiyorlardı. Kendileri ise emrettiklerini
konusuna örnek olarak getirebiliriz, yapmadıkları gibi farz olan görevlerini de terk
َ‫َوضُو َح‬ ُ ‫ام َدَلِي ٍل َأَو‬
َ ‫ِيَرأَت ََََََََقِ َي‬
َ ‫س َاألَعدَا ُء َ َبعدَ َالَّذ‬
ُ ِ‫(أَت َلتَم‬ etmişlerdi (ez-Zerkeşî, 1958:I, 330). Diğer bir
)‫ان؟‬ٍ َ‫“ بَي‬Düşmanların (bu kadar delil ve apaçık örnek, ﴾‫ِي َال ِكبَ ُر‬ َّ ‫علَ ٰۤى َاَن َ َم‬
َ ‫سن‬ َ َ ‫شرت ُ ُمونِي‬ َّ َ‫﴿ َقَا َل َأَب‬
şahit) gördükten sonra, (Allah’ın seni galip “(İbrahim:) Bana ihtiyarlık çökmesine rağmen
kılacağına dair tekrar başka) apaçık bir delil ve beni müjdeliyor musunuz?” (Hicr, 15:54).
bürhan mı isterler?” (Bolelli, 2001:227). Bu Burada da yine istifhâm edatı taaccüb
örnekteki istifhâm “inkâr” (yani hoş manasındadır. Sanki İbrahim (as) şöyle
karşılamama) manasını ifade etmektedir. demek istemiştir: (‫“ )بِأَي ِ َاُع ُجوبَ ٍة َتُبَش ُِرنِي‬Hangi
hayrete düşürücü şeyle beni müjdeliyorsun?”
6) Takrîr (‫َ)التقرير‬ (Fahruddîn er-Râzî, 2000:XIX, 151).

Bir hükmü, istifhâm yoluyla muhataba itiraf


ettirmek ve onaylatmaktır (İbn Hişâm, 1992:I, 8) Hatırlatma (‫)التذكير‬
95). İbrahim (a.s.)’ın “Siz putlarınızı
Bir sözü, bir eylemi veya bir olayı muhataba
çağırsanız onlar size cevap verebilecekler
istifhâm yoluyla hatırlatmaktır (ez-Zerkeşî,
mi?” diye seslendiği müşrik kavmi için َ‫﴿َقَالََهَل‬
1958:I, 178). Bu konuya şu ayeti örnek
﴾َ َ‫“ َيس َمعُونَ ُكم َ ِإذ َت َدعُون‬İbrahim dedi ki: Onlar
verebiliriz;َ‫َوَاَخِ يهَِاِذََا َنتُم‬
َ ‫ف‬ ُ ‫علِمتُمَ َماَفَعَلتُمَبِيُو‬
َ ‫س‬ َ َ‫﴿َقَا َلَهَل‬
çağırdığınız zaman işitirler mi?” İbrahim’in bu
َ ﴾َ َ‫(“ َجا ِهلُون‬Yusuf) dedi ki: Siz, cahilliğiniz
sorusu karşısında putperestler cevap
yüzünden Yusuf ve kardeşine yaptıklarınızı
vermekten aciz kaldılar. Sadece taklitçi

Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 2 Aralık/December 2017, ss./pp. 649-663. 658


ISSN: 2548-088X
http://dergipark.gov.tr/bseusbed
Halil İbrahim Kocabıyık

biliyor musunuz?” Yûsuf, 12:89). Yusuf (a.s.), şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini
geçmişte kardeşlerinin kendisine ve kardeşi sayıp dökmüş! ” (Kehf, 18:49). Günahkârların
Bünyamin’e karşı nasıl davrandıklarını kıyamet gününde amel defterlerini
istifhâm yoluyla hatırlatmaktadır. Buradaki aldıklarında bir de ne görsünler ki küçük
hatırlatma ifadesi aynı zamanda serzeniş de olsun büyük olsun hepsini bu defterler
içermektedir ( el-Vâhidî, 2009: XII, 232). Diğer içerisine almışlar. Onlar, hiçbir şeyi dışarıda
bir örnek de; ﴾َ‫ط ٰۤائ ُِر ُكمَ َمعَ ُكمَأَئِنَذُكِرتُم‬
َ َ‫“ ﴿َقَاَلُوا‬Elçiler bırakmayan bu defterlerin azâmetini ve
şöyle cevap verdi: Sizin uğursuzluğunuz sizinle fehâmetini istifhâm yoluyla ifade etmişlerdir
beraberdir. Size nasihat ediliyorsa bu (Habenneke, 1996:283).
uğursuzluk mudur?” (Yâsin, 36:19). Elçiler, Konuyla ilgili Ebu’t-Tayyib’in mersiyesinden
belde halkından putlara tapmaktan de bir örnek verelim:
vazgeçmelerini istediklerinde onlar, bu ‫َوَالس َُّرىَفَقَدَتَبِفَقدِكَ َنَيِ ًراَلَيَطلَ َُع‬
َ ‫َوَال َج َحافِ ِل‬
َ ‫نَلِل َم َحافِ ِل‬
َ ‫( َم‬
istekleri uğursuz saydılar. Belde halkına َُ‫َو َمِ ثلُكَ َلَ َيَ ََكاد‬
َ ‫ضاعُوا‬ َ َ ً‫ضيُوفِ َ َخلِيفَة‬ ُّ ‫على َال‬ َ َ َ‫َو َ َم ِن َالتَّخَذت‬
uğursuz saymalarının sebebi (‫“ )أ‬hemze” )‫ضيِ َُع‬َ ُ‫ي‬
istifhâm edatıyla hatırlatıldı eş-Şevkânî, “Artık toplantılar, ordular ve gece baskınları
1993:VI, 157). için kim var? (Halk), seni kaybetmekle (tekrar)
doğmayacak bir güneşi kaybetti. Misafirlere
bakmak için halef olarak (yerine) kimi
9) Övünmek (‫)الفتخار‬ bıraktın? Onlar, zayi oldular (yok oldular),
İstifhâm edatlarının kullanıldığı diğer bir Senin gibiler, neredeyse zayi etmezler.”
üslûp çeşidi de övünmek amacıyla (Cârim-Emîn, t.y.:I, 197). Bu örnekte geçen
kullanılmasıdır (ez-Zerkeşî, 1958:I, 331). soru edatı olan (َ‫“ ) َمن‬tazim ve yüceltme”
Firavun’un, Musa (a.s.)’a karşı övünmesini manasını ifade etmektedir.
dile getiren şu ayeti bu konuya örnek olarak
verebiliriz َ‫سََِلي‬ َ ‫عونُ َفِيَقَومِ هَِقَالََيَاَقَو ِمَاَلَي‬ َ ‫﴿َونَا ٰدىَفِر‬
ََ َ 11) Dehşete Düşürmek (‫)التهويل‬
ٰ ‫َو‬
‫َه ِذَِه‬ ‫ر‬
َ َ ‫ص‬ ِ‫َم‬ ُ‫ك‬‫ل‬‫م‬ُ ﴾َ َ‫ون‬ ‫ر‬ُ ِ‫ص‬ ‫ب‬ُ ‫ت‬َ َ ‫ال‬َ ‫ف‬َ ‫ا‬ َ ‫ِي‬
َ ‫ت‬‫َح‬ ‫ت‬َ ‫ن‬ ِ‫يَم‬ ‫ر‬ِ ‫َج‬ ‫ت‬َ ُ َ َ‫َال‬
‫ار‬‫ه‬ ‫ن‬
“Ve Firavun, kavminin içinde şöyle bağırdı: Ey Korkunç ve dehşet verici bir şeyle
kavmim! Mısır mülkü benim ve hep şu nehirler karşılaşıldığında bu durumu istifhâm ile ifade
benim altımdan akıyor değil mi? Artık etmektir (ez-Zerkeşî, 1958:I, 332). Örneğin şu
gözünüzü açsanız ya!” (Zuhruf, 43:51). ayeti kerimede; ﴾َُ‫َوَ ٰۤ َماَاَد ٰريكَ َ َماَال ٰۤ َحاقَّة‬
َ ُ‫﴿َاَل ٰۤ َحاقَّةَُ َماال ٰۤ َحاقَّة‬
Firavun, Musa (a.s.)’ın davetinden ve “Gerçekleşecek gün. Nedir o gerçekleşecek
mucizelerinden kavminin etkilenip ona tabi gün? Gerçekleşecek gün sana dirayetle ne
olmasından korktu. Kendisinin Musa’dan bildirdi?” (Hâkka, 69:1-3). Yüce Allah,
üstün olduğunu ve Mısır hükümdarının kıyametin korkunç ve dehşet verici
Musa’nın değil kendisinin olduğunu durumunu istifhâm yoluyla yani “‫ ”ما‬istifhâm
neredeyse açıklayamayacaktı ki üstünlüğünü edatını iki kere tekrar etmek suretiyle ifade
istifhâm yoluyla ifade etmekte buldu etmektedir (İbn Âşûr, 2000:XXX, 449).
(Habenneke, 1996:282).
12) Tehdit Etmek (‫)التهديد‬
10) Yüceltmek (‫)التعظيم‬ Mütekellimin istifhâm metoduyla muhatabını
tehdit etmesidir (Atik, 2009:83).
Mütekellimin gördüğü bir şeyin yüceliğini ve
Örneğin, Mürselât suresindeki şu ayette
muhteşemliğini istifhâm yoluyla ifade
geçen istifhâm edatı tehdit manası
etmesidir (ez-Zerkeşî, 1958:I, 332). Yüceltmek
içermektedir. ﴾َ‫“ ﴿َاَلَم َنُهلِكِ َالَ َّولِين‬Helâk etmedik
anlamına gelen istifhâm edatına şu ayeti
mi evvelkileri?” (Mürselât, 77:16). Allah, ilk
örnek verebiliriz; َ َ‫ض َعَال ِكتَابُ َفَت ََرىَال ُمج ِرمِ ين‬ ِ ‫﴿ ََو ُو‬ asırlarda yaşamış mücrimleri hatalarından
َ‫لَ َيُغَاد ُِر‬
َ َ‫ب‬ َ َ‫َو َيَقُولُونَ َي‬
ِ ‫اَويلَتَنَا َ َما ِل َ ٰهذَا َال ِكت َا‬ َ ‫َُمش ِفقِينَ َمِ َّما َفِي ِه‬
﴾َ ‫يرة ً َا ٰۤ َِّل َاَحصٰ ي َها‬
dolayı helak etti. Daha sonra gelen ümmetler
َ ‫لَ َ َك ِب‬
َ َ ‫َو‬ َ ً ‫ِيرة‬َ ‫صغ‬ َ “Kitap ortaya de öncekiler gibi davranırlarsa onları da helâk
konmuştur: Suçluların onda yazılı olanlardan
edeceğine dair tehdidini istifhâm yoluyla
korkmuş olduklarını görürsün. Vay halimize!
anlatmaktadır (Atik, 2009:83). Diğer bir
derler, bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir
örnek ise âyette şu şekildedir. َ‫اَوقَ َعَ ٰا َمنتُم‬َ ‫﴿َأَث ُ َّمَاِذَاَ َم‬

Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 2 Aralık/December 2017, ss./pp. 649-663. 659


ISSN: 2548-088X
http://dergipark.gov.tr/bseusbed
İstifhâm Edatları

﴾‫“ بَه‬Başınıza belâ geldikten sonra mı O’na iman ََ‫ل‬


َ َ ‫َو‬َ ‫ف‬ ِ ‫علىَ ُخ‬
َ َ ُ‫سراه‬
ُ َ‫َو َ َما‬ ُّ
َ ‫َفيَالظلَ ِم‬ ‫ساريَالنَّج َم‬ َ َّ ‫( َحت‬
َ ُ‫ام َنَحنُ َن‬
edeceksiniz.” (Yûnus, 10:51). Bu âyette geçen )‫قَدَ ٍم؟‬
istifhâm edatı tehdit manasındadır (es- “Ne zamana kadar gece karanlığında
Semerkandî, 2010:II, 120). Kur’ân’da bu yıldızlarla birlikte yürüyeceğiz? Çünkü o (yıldız)
manaya gelen pek çok örnek vardır. ne deve gibi tabanı (ayağı) üzerinde yürür. Ne
de insan gibi ayak üzerinde yürür.” (Bolelli,
2001:228). Bu örnekte “‫”حتى‬ya bitişik olarak
13) Uyarmak (‫)التنبيه‬ gelen “‫ ”ما‬soru edatı bir işin “yavaş yapıldığı”
Uyarmak, gerçekte emrin kısımlarından olup manasını ifade etmektedir.
emir sığasında kullanılan manaları istifhâm
yoluyla ifade etmektir (Atik, 2009:84). Bu
15) Bilmezden Gelmek (‫)التجاهل‬
konuya şu ayeti örnek verebiliriz, َ ‫﴿ ََا َلَم َت َََر َا ِٰلى‬
﴾َ ‫ل‬ ََّ َِ‫ف َ َمدَّ َالظ‬َ ‫َربِكَ َكَي‬ “Rabbinin gölgeyi nasıl Tecâhül, daha fazla tanımayı istemek, itiraf
uzattığına bakmaz mısın?” (Furkân, 25:45). ettirmek, hakir görmek, bilmiyormuş gibi
Âyetin ﴾َ َ‫ىَربِك‬ َ ‫ ﴿ََا َلَمَت ََرَا ِٰل‬başındaki istifhâm, َ,‫ظر‬ ُ ‫اُن‬ davranıp değerini azaltmak vb. durumlar
َ ‫ َتَنَبَّه‬,‫ تَفَ َّكر‬emir sığalarının yerine gelip Allah’ın sebebiyle bilmezlikten gelme durumunu
ayetlerinden olan bu ayete “bak, düşün, istifhâm yoluyla ifade etmeye denir (ez-
dikkat et” gibi uyarı anlamında kullanılmıştır Zerkeşî, 1958:I, 331).
(ez-Zerkeşî, 1958:I, 178). Konuyla ilgili olarak Bilindiği halde bilinmiyormuş gibi davranılan
bir örnek daha verelim: َ‫﴿َأَلَمَت ََرَاِلَىَالَّذِينَ َخ ََرجُواَمِ ن‬ duruma şu ayeti örnek olarak verebiliriz.َ‫َ﴿َقَالُوا‬
﴾َ ‫ت‬ ِ ‫وف َ َحذَ َر َال َمو‬ ٌ ُ‫َوهُم َاُل‬ َ ‫“ دِيا َ ِرهِم‬Binlerce oldukları
َّ
َ ﴾َ ََ‫َالظا ِلمِين‬ َ‫َهذَا َ ِب ٰا ِل َهتَِن َٰۤا َإنَهُ َلَمِ ن‬
ٰ ‫“ َمن َفَ َع َل‬Bunu bizim
halde, ölüm korkusundan dolayı yurtlarından ilahlarımıza kim yapmış? Muhakkak o
çıkıp gidenleri görmedin mi?” Bu kişilerden zalimlerden biridir, dediler.” (Enbiyâ, 21:59-
maksat “Vasît” ilinin yakınlarında bulunan 62). İbrahim’in kavmi, putlarına yapılan
“De-Verdan” kasabasının halkıdır. Halk, tahkirin İbrahim (as) tarafından yapıldığını
kasabada kolera hastalığı dehşet verici bir bildikleri halde bilmezlikten geldiklerini “‫”من‬
şekilde yayılmaya başlayınca ölüm istifhâm edatıyla ifade ettiler.
korkusundan dolayı yurtlarını bırakıp kaçar.
Kaçış esnasında Allah, onları önce öldürmüş 16) Küçümseme (‫)التحقير‬
sonra diriltmiştir. Âyet, halkın ibret alıp
Allah’ın kaza ve kaderinden kurtuluşun Tahkîr, küçümseme ve alay durumunu
olmadığını istifhâm edatıyla ifade etmektedir istifhâm yoluyla ifade etmektir (Atik, 2009: I,
(es-Semerkandî, 2010:II, 120). 79). Bunu ayetten bir örnekle açıklayalım, َ ‫﴿َو‬ َ
﴾َ ً‫سول‬ ُ ‫َر‬
َ ُ‫ث َهللا‬ َ َ‫َراَوكَ َاِن َيَتَّخِ ذُونَكَ َاِلَّ َه ُُز ًوا َا َ ٰهذَا َالَّذِي َبَع‬َ ‫اِذ‬
“Seni de gördükleri vakit sırf bir eğlence
14) Bir Şeyin Geciktiğini Bildirmek yerine tutuyorlar, Bu mu o Allah’ın peygamber
(‫)الستبطاء‬ diye gönderdiği? diyorlar.” (Furkân, 25:41).
Ayette geçen (‫ )ا َ ٰهذَا‬istifhâm edatı küçümseme
İstibtâ, belirlenen bir zamanın, verilen bir ifade etmektedir. Putların ne fayda verici ne
sözün veya beklenen bir şeyin geciktiğini de zarar verici oldukları apaçık ortaya
istifhâm yoluyla ifade etmektir (Habenneke, çıkmasına rağmen, putları savunarak Allah’ın
1996:294). peygamberini küçümsediler ve onunla alay
Bir şeyin geciktiği manasına gelen istifhâma ettiler. Küçümseme durumlarını da istifhâm
şu ayeti örnek olarak verebiliriz; َ﴾َِ‫هللا‬ َ َ‫﴿َ َمت َىَنَص ُر‬ yoluyla ifade ettiler (Habenneke, 1996:297).
“ Ne zaman Allah’ın yardımı?” (Bakara, 2:214). Ebu’t-Tayyib el-Mütenebbî, Kâfûr el-Ihşîdî’yi
“‫ َ” َمت َى‬İstifhâm edatı: َ ﴾‫“ ﴿ت َأ َّخ َر َالنصر َالموعود َبه‬ (ö. 375/968) hicvederek onu tahkir ettiğinin
Söz verilen yardım gecikti.” manasındadır. gösteren şu ifadeye bakalım:
İnsan işte böyle aceleci bir varlıktır. Allah’ın ُّ ‫(مِ ن َأَيَّ ِة‬
َ‫َو‬
ََ ‫ور‬ ِ ‫ق َ َيأتِي َمِ ثلَكََ َالك ََر ُم؟ َأَينََ َال َم َح‬
ُ ُ‫اج ُم َ َيا َكَاف‬ ِ ‫َالطر‬
hikmeti, aceleci olan insanın talepleriyle َ
)‫ال َجل ُم؟‬
mutabık olmayabilir (İbn Hişâm, 1992:I, 197). “Senin gibi birine cömertlik, hangi yollardan
Ebu’t-Tayyib el-Mütenebbî şöyle demiştir: (nereden) gelir? Ey Kâfûr! (Kan) şişeleri nerede
ve neşter nerededir? (Cârim-Emîn, t.y.:I, 197).

Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 2 Aralık/December 2017, ss./pp. 649-663. 660


ISSN: 2548-088X
http://dergipark.gov.tr/bseusbed
Halil İbrahim Kocabıyık

Bu örnekteki soru edatları olan “‫ َأين‬,‫”أي‬


“küçümseme” manası ifade etmektedirler.
19) Çokluk (‫)التكثير‬
Mütekellimin, çok olan bir şeyi istifhâm
17) Alay Etme (‫)التهكم‬ yoluyla ifade etmesidir. Burada çoğunlukla
Mütekellimin, muhatabıyla dalga geçmesi kullanılan istifhâm edatı “َ‫ ”كَم‬dir. Bu durumda
veya incitici sözler söyleyerek gülünecek “‫ ”كم‬edatı istifhâm edatı olmaktan çıkarak
duruma düşürme isteğini istifhâm yoluyla “‫”كم‬i haberiye adıyla ifade edilir (ez-Zerkeşî,
ifade etmesidir (İbn Hişâm, 1992:I, 96). 1958:I, 331). Bunu bir örnekle açıklayalım, َ ﴿
Örneğin hûd sûresinin 87. ayetindeki istifhâm ِ ‫ا َ ََولَم َيَ َروا َاِلَى َالَر‬
َ ﴾َ ‫ض َكَم َاَنبَتنَا َفِي َها َمِ ن َ ُك ِل َزَ وجٍ َك َِر ٍيم‬
“Yeryüzüne bir bakmadılar da mı biz onda her
edatı, alay etme manası içermektedir: َ ﴿
hoş çiftten ne kadar bitirmişiz? (Şuarâ, 26:7).
َ ﴾َ ٓ ‫ص ٰلوتُكَ َت َأ ُم ُركَ َاَن َنَت ُركَ َ َما َيَعبُد َُٰابَٰۤا َ ُؤنَا‬
َ َ ‫ (“ ا‬Ey Şuayb! Bu ayette Yüce Allah’ın yeryüzünde pek çok
Atalarımızın taptıklarını terk etmemizi
çeşit bitkiler bitirdiğini, istifhâm yoluyla ifade
namazın mı emrediyor?” (Hûd, 11:87).
etmesinden anlamaktayız (Habenneke,
Ebû Hayyân (ö. 745/1345) bu ayette geçen 1996:287).
istifhâm edatının alay manasına geldiğini
ifade ederek şu açıklamalarda bulunmuştur:
20) Teşvik (‫)الترغيب‬
Şuayb (AS), ümmetinden Allah’a ibadet
etmelerini, putlara yaptıkları ibadetleri terk Teşvik, gerçekte emir sığasında kullanılır ama
etmelerini, ölçüyü ve tartıyı tam yapmalarını emir manasına gelen istifhâm yoluyla da
istediğinde, ümmeti bu davete karşı çıktı. kullanılabilir (Atik, 2009:84). Teşvik manasına
Karşı çıkmakla da kalmadılar: َ )ََ‫صالتُك‬ َ َ ‫َ(َأ‬ gelen istifhama örnek olarak şu ayeti
“Namazın mı?” )‫“ (أكَان َكثير َالصالة‬Namazı çok verebiliriz; َُ ‫ضا ِعفَه‬ َ ‫ضَهللاََقَرضًاَ َح‬
ََ ُ‫سنًاَفَي‬ ُ ‫َ﴿َ َمنَذَاَالَّذِيَيُق ِر‬
olan mı” gibi bunlara benzer sözler ُ َ ِ
َ َ ﴾َ َ‫َو َالي ِه َتر َج َعُون‬ ُ
َ ‫صط‬ ُ ‫َو َيَب‬ َ ‫ض‬ ُ ِ‫َو َهللاُ َيَقب‬ َ ‫لَ ٰۤهُ َاَضعَافًا َ َكث‬
َ ً ‫ِيرة‬
söyleyerek alay ettiler, eğlenceye aldılar “Allah’a güzel bir borç verip (malını O’nun
kahkaha atıp gülüştüler (Ebû Hayyân, 1995:V, yolunda harcayıp) da karşılığını kat kat ilave
253). edilmiş olarak geri alamayan kimdir? Allah
darlık da verir, genişlik de. Hepiniz O’na
döndürülüp götüreleceksiniz.” (Bakara,
18) Serzeniş (‫) العتاب‬ 2:245). Burada istifhâm “َ‫ ” َمن‬edatı, )‫غبُوا‬ َ ‫( َاِر‬
sığası yerinde gelmiştir. Haydin Allah’a güzel
Mütekellimin, bir şeyden pek de hoşnut
bir şekilde borç veriniz de bu borç
olmadığını muhataba istifhâm yoluyla ifade
karşılığında büyük bir sevap elde ediniz?
etmesidir (Habenneke, 1996:280).
(Habenneke, 1996:290).
Şu ayette Allah’ın mü’minlere karşı yaptığı
serzenişi örnek olarak verebiliriz;
ََ‫ل َمِن‬ ََ َ‫َو َماَنَز‬ َ ِ‫ش َع َقُلُوبُ ُهم َ ِلذِك ِر َهللا‬ َ ‫ن َ ِللَّذِينَ َٰا َم ٰۤنُواَاَن َت َخ‬ َِ ‫﴿َاَلَم َيَأ‬ Sonuç ve Öneriler
َ‫علََي ِه ُم‬
َ َ ‫ل‬
َ ‫ا‬‫ط‬َ َ ‫ف‬ َ ُ
‫ل‬ ‫ب‬َ ‫ق‬ َ ‫ن‬ ِ‫َم‬ ‫َاب‬
َ ‫ت‬ ‫ك‬
ِ ‫َال‬ ‫وا‬ ُ ‫ت‬‫و‬ ُ ‫ا‬ َ ‫ذ‬
َ‫ِين‬ َّ ‫ل‬ ‫َكا‬ ‫وا‬ُ ‫ن‬‫و‬ ُ
‫ك‬ ‫ي‬ َ
َ َ ‫َو‬
َ ‫ل‬ َ ‫ق‬ ِ ‫ال َح‬
ُ َ ُ ُ َ َ َ Kur’ân-ı Kerim’in Arapça olarak indirilmesinin
﴾َ َ‫ِير َمِ ن ُهم َفا ِسقون‬ َ
ٌ ‫َوكث‬ َ ‫ست َقلوبُ ُهم‬ َ ‫“ ال َمدُ َفق‬İman
ardından Arap dili daha büyük ilgi görmüş ve
edenlerin Allah’ı anma ve O’ndan inen Kur’ân
diğer dillere nazaran daha detaylı
sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha
incelemelere tabi tutulmuştur. Bu çerçevede
gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitab
çalışmamız “Arapçada İstifhâm Edatları”
verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden
konusunun, özellikle hem meânî ilmindeki
uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı.
hem nahiv ilmindeki yeri ve önemi hususunda
Onlardan birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir.”
daha belirgin olarak ortaya çıkmasına vesile
(Hadîd, 57:16). Bu ayette, iman edenlerden
olacaktır. Bu makale istifhâm edatlarının
bir grubun, iman etmelerinin üzerinden
âyetlerde, hadislerde ve Arapça edebi
yeterli derecede vakit geçmesine rağmen
metinlerde ne kadar düzenli, disiplinli ve
kalpleri huşu ile dolması gerekirken tam
çeşitli kullanıldığını ortaya koymaktadır.
aksine imanla bağdaşmayan işlere dalmaları
istifhâm ile ifade edilerek serzenişte İlahiyat fakültelerinde Arapça öğretimi
bulunulmaktadır (Habenneke, 1996:280). meslekî öğretim açısından çok önem

Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 2 Aralık/December 2017, ss./pp. 649-663. 661


ISSN: 2548-088X
http://dergipark.gov.tr/bseusbed
İstifhâm Edatları

kazanmıştır. Ancak Arapça ile ilgili yapılan Bolelli, N. (2001), el-Belâğâtu’l-Arabiyye,


uygulamalarda hâlen bazı eksiklerimiz İstanbul.
bulunmaktadır. İstifhâm edatlarını
Bolelli, N. (2006), Mu‘cemu Mustalahâtı’n-
derslerimizde öğretirken sadece hakiki
Nahvi ve’s-Sarfi, Yasin Yayınevi, İstanbul.
manalarından bahsedip mecâzi anlamlarını
bir kenara bırakmamız büyük bir eksikliktir. Bulut, A. (2015), Belâgat Terimleri Sözlüğü,
Çünkü bu eğitim yuvalarında yetişen İstanbul.
öğrencilerin en önemli özellikleri hatipliktir. Ebû Hayyân, M.Y. (2000), el-Bahru’l-Muhît
Hatip olan bir kimse, hitap ettiği kimselere fi’t-Tefsîr, (tah. Sıtkî Muhammed Cemîl),
sorular yönelttiğinde veya kendisine sorular Dâru’l-Fikr, Beyrut.
yöneltildiğinde bunların mecâzi anlam
içeriklerini de hemen kavraması Ebû Hayyân, M.Y. (1995), en-Nehru’l-Mad
gerekmektedir. Çalışmamız bu manada Mine’l-Bahrı’l-Muhıt (tah. Ömer Esad) Beyrut.
Arapça istifhâm edatlarının mecazi yönden Ege, R. (2010), Kelâmın Muktezây-ı Hâle
zenginliğini de ortaya koymaktadır. Mutâbakatı, İzmir.
İstifhâm edatlarının asıl anlamları dışında Fahruddîn er-Râzî, E.A. (2000), Muhammed
kullanımı bilinmezse cümlelere yanlış veya b. Ömer b. el-Hasan b. el-Hüseyin, Mefâtîhu’l-
farklı anlamlar verilebilir. Bu ise özellikle ayet Ġayb (et-Tefsîru’l-Kebîr, Dâru İhyâu’t-Türâsi’l-
ve hadislerin yanlış anlaşılmasına sebep Arabî, Beyrut.
olacağından geri dönülmez vahim hatalara
sebep olur. Bundan dolayı istifhâm Habenneke, A.H. (1996), el-Belâğatu’l-
edatlarının doğru kullanılması ve anlaşılması ‘Arabiyye, Beyrut.
mühimdir. el-Hâşimi, A. (t.y.), Cevâhiru’l-Belâğa fî’l-Meânî
ve’l-Beyân ve’l-Bedii‘, Dâru İhyâ’t-Türâsi’l-
Arabî, Beyrut.
Kaynakça
el-Herevî, ‘A.M.N. (1981), Kitâbu’l-Uzhiyye fî
Abbâs, F.H (1997), el-Belâġatu Funûnuhâ ve ‘İlmi’l-Hurûf, (tah. ‘Abdulmu‘în el-Mellûhî,
Efnânuhâ ‘Ilmu’l-Meânî, Dâru’l-Furkân, Dımaşk.
Yermûk.
el-Herevî, E.S.M. (2000), İsfâru’l-Fasîh, (tah.
Abbâs, H. (t.y.), en-Nahvu’l-Vâfî, Dâru’l- Ahmed b. Sa‘îd b. Muhammed Kaşşâş),
Meârif, Mısır. Suûdiye.
Akdağ, H. (1987), Arap Dilinde Edatlar, Konya. el-Enbârî, E.B.K. (1995), Esrâru’l-‘Arabiyye,
el-Cârim, A.-Emîn, M. (t.y.), en-Nahvu’l-Vâdıh (tah. Fahr Sâlih Kudâra), Dâru’l-Cîl, Beyrut.
fî Kavâ‘ıdi’l-Luġati’l-‘Arabiyye, ed-Dâru’l- İbn Cinnî, E.F.O. (t.y.), el-Lem‘u fi’l-‘Arabiyye,
Mısriye, y.y. (tah. Fâiz Fâris), Dâru’l-Kütübü’s-Sekâfiye,
el-Alûsî, Ş.M. (1995), Rûhu’l-Meânî fî Tefsîri’l- Kuveyt.
Kurâni’l-‘Azîm ve’s-Seb‘u’l-Mesânî, (tah. Ali İbn Ebî Zemenîn, E.A.M. (2002), Tefsîru’l-
Abdilbârî Atıyye), Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Kur’ân, (tah. Ebû Abdillah Hüseyin b. Ukâşâ-
Beyrut. Muhammed b. Mustafa el-Kenz), Kahire.
Antâkî, M. (t.y.), el-Muhît fî Usûli’l-Arabiyye İbn Hişâm, ‘A.Y. (1997), Şerhu Kadri’n’-Nedâ
ve Nahvihâ ve Sarfihâ, Beyrut. ve Belli’s-Sadâ, Beyrut.
Atîk, A. (2009), Ilmu’l-Meânî, Dâru’n-Nehda, İbn Hişâm, C.A. (1992), Muğni’l-Lebîb ‘an
Beyrut. Kutubi’l-E‘ârîb, (tah. Muhammed Muhyiddîn
Bakırcı, S.-Çöğenli, M. S. (2000), Arapça ‘Abdulhamîd, Beyrut.
Edatlar Sözlüğü, Erzurum. İbn Mâlik, E.‘A.M. (1982), Şerhu’l-Kâfiye’ş-
el-Bedevî, A. B. (2005), Nehdâ Mısır, Kahire. Şâfiye, (tah. ‘Abdulmun‘im Ahmed Hureyrî,
y.y.

Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 2 Aralık/December 2017, ss./pp. 649-663. 662


ISSN: 2548-088X
http://dergipark.gov.tr/bseusbed
Halil İbrahim Kocabıyık

İbn Mâlik et-Tâî, E.A.C. (1990), Şerhu Teshîli’l- es-Suyûtî, C.A. (2009), Kitâbu’l-Eşbâh ve’n-
Fevâid, ( tah. Abdurrahman es-Seyyid- Nezâir fi’n-Nahv, (tah. Gâzî Muhtâr Talîmât),
Muhammed Bedevî el-Mahtûn), y.y. Dimeşk.
İbn Manzûr, C.M.M. (1990), Lisânu’l-‘Arab, es-Suyûtî, C.A. (1988), Mu’terekku’l-Akrân fî
Dâru’l-Fikr, Beyrut. İ’câzi’l-Kur’ân, Beyrut.
İbn Ya‘îş, E.B.A. (2001), Şerhu’l-Mufassal, es-Suyûtî, C.A. (1974), el-İtkân fî Ulumi’l-
(tah. İmîl Bedî‘ Ya‘kûb), Dâru’l-Kütübü’l- Kur’ân, (Thk. Muhammed Ebu’l-Fadl
İlmiyye, Beyrut. İbrâhîm), Mısır.
el-Murâdî, H.K. (1992), el-Cene’d-Dânî fî es-Sübkî, E.H.B. (2003), ‘Arûsu’l-Efrâh fî Şerhi
hurûfi’l-Me‘ânî, (tah. Fahruddîn Kabâ ve Telhîsi’l-Miftâh, (tah. Abdülhamid Handâvî),
Muhammed Nedîm Faâzıl), Beyrut. el-Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut.
İbnu’l-Hâcib, Cemâluddîn Ebû ‘Amr ‘Usmân eş-Şevkânî, E.A.M. (1993), Fethu’l-Kadîr, Nşr.
b. Umer, el-Kâfiye, Salân Bilici Kitabevi, el-Ma ‘rife, Beyrut.
İstanbul, t.y.
et-Taberî, E.C.M. (2001), Câmi‘u’l-Beyân an
İbnu’l-Verâk, E.H.M. (1999), ‘Ilelu’n-Nahv, Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, (tah. Abdullah b.
(tah. Muhammed Câsim Muhammed ed- Abdilmuhsin et-Türkî), y.y.
Dervîş), Mektebetü’r-Rüşd, Riyad.
el-Vâhidî, E.H.A. (2009), et-Tefsîru’l-Besît,
el-Kazvînî, H.M. (t.y.), el-İzâh fi Ulûmi’l-Belâğa, (tah. Muhammed b. Seûd), Suûd.
Dâru’l-Cîl, Beyrut.
ez-Zerkeşî, B.M.A. (1958), el-Burhân fî Ulûmîl-
el-Mâlekî, A.‘A. (1985), Rasfu’l-Mebânî fî Şerhi Kur’ân, (tah. Muhammed Ebû’l-Fadl İbrahim),
Hurûfu’l-Me’ânî, (tah. Ahmed Muhammed el- Dâru’l-İhyâ’l-Kutubi’l-Arabiyye, Kahire.
Harrât), Dımaşk.
Müslim, E.H.H. (1992), el-Camiu‘s-Sahîh, Çağrı
Yayınları, İstanbul.
Ceviz, N.- vd. (2010), Yedi Askı, Ankara.
er-Râcihî, A. (1999), et-Tatbîku’n-Nahvî,
Mektebetü’l-Maarif, y.y.
Râğib el-İsfahânî, E.K. (1992), el-Mufredât fî
Ġarîbi’l-Kur’ân, (tah. Safvân Adnân ed-
Dâvudî), Dâru’l-Kalem, Beyrut.
er-Râzî, E.A.Z. (1999), Muhtâru’s-Sıhâh, (tah.
Yûsuf eş-Şeyhu Muhammed), Beyrut.
es-Sabân, M.A. (1997), Hâşiyetu’s-Sabân ‘alâ
Şerhi’l-Eşmûnî li-Elfiye İbn Mâlik, Şebeketü
Müşkâti’l-İslâmiye, Beyrut.
es-Sekkâkî, E.Y.Y. (2000), Miftâhu’l-Ulûm,
Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut.
es-Semerkandî, E.L.N. (2010), Bahru’l-‘Ulûm,
Dâru’l-Kütübü’l-İlmiyye, y.y.
Soyupek, H. (2011), Arap Dilinde Mâ Edatı ve
İşlevleri, Ankara.
es-Suyûtî, C.A. (t.y.), Hem‘u’l-Hevâmi‘ fî Şerhi
Cem‘ı’l-Cevâmi‘ (tah. Abdülhamîd Handâvî),
Mısır.

Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 2 Aralık/December 2017, ss./pp. 649-663. 663


ISSN: 2548-088X
http://dergipark.gov.tr/bseusbed

You might also like