Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 9

TÜRK ANAYASA HUKUKU

2022-BAHAR
PRATİK ÇALIŞMA-2

OLAY: 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun 15. maddesine şu fıkra eklenmiştir:
“Kanun, tüzük ve yönetmeliklere veya umumi emirlere aykırı hareketi veya aykırı harekette ısrarı tespit edilen
özel öğretim kurumu, hareketinin ağırlık derecesine göre, geçici veya sürekli olarak Millî Eğitim Bakanlığınca
kapatılabilir.”
SORU 1: Söz konusu bu hüküm Anayasaya aykırı mıdır? Aykırı ise Anayasanın hangi maddesine aykırıdır?
Gerekçeli olarak açıklayınız.

OLAY: İthaline olanak bulunmayan otomobilin ithal edilmesi nedeniyle açılan davada Mahkeme, 1918 sayılı
Yasa'nın Ek 2. maddesinin III numaralı fıkrasının birinci bendinin Anayasa'ya aykırı olduğu yolundaki savı
ciddi bularak iptali istemi ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur.
1918 sayılı "Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun"un ek 2. maddesinin III numaralı fıkrasının birinci
bendi şöyledir:
"Gümrük Kanunu’nun 19 ve 20 nci maddelerine dayanılarak çıkarılan hükümet kararlarına aykırı olarak
herhangi bir madde ve eşyayı memlekete ithal edenler veya memleketten çıkaranlar veya bu fiillere teşebbüs
edenler bir seneden beş seneye kadar hapis ve yüzbin liradan on milyon liraya kadar ağır para cezasıyla
cezalandırılırlar."
SORU 2: Anayasa Mahkemesi ne yönde karar vermelidir?

OLAY: Karayolları Trafik Kanunu’nun 67. Maddesine göre, Herhangi bir zorunluluk olmaksızın,
karayollarında dönüş kuralları dışında bilerek ve isteyerek aracın el freninin çekilmesi suretiyle veya başka
yöntemlerle aracın ani olarak yönünün değiştirilmesi veya kendi etrafında döndürülmesi yasaktır. Bu hükme
uymayan sürücülere 5.010 Türk lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri altmış gün süreyle geri
alınır. Ayrıca, araç altmış gün süre ile trafikten menedilir.
Araç sahibi olmayan sürücünün eylemi nedeniyle aracın altmış gün süreyle trafikten menedilmesi yönündeki
idari yaptırım kararının iptali ve kaldırılması talebiyle araç sahibi tarafından açılan davada itiraz konusu
kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
SORU 3: Anayasa Mahkemesi ne yönde karar vermelidir?

OLAY: Bir kadın milletvekili, kadınların siyasette daha aktif yer alması gerektiği düşüncesiyle Milletvekili
Seçim Kanununda değişiklik öngören bir kanun teklifi hazırlamıştır. Kanun teklifine göre, milletvekili
seçimlerinde siyasi partilerin gösterdikleri adayların en az yarısı kadın olmak zorundadır. Söz konusu kanun
teklifi Anayasa Komisyonunda görüşülürken Komisyon üyelerinden bazıları kanun teklifinin eşitlik ilkesine
dolayısıyla Anayasaya aykırı olduğunu söyleyerek reddedilmesi gerektiğini söylemişlerdir.
SORU4: Söz konusu kanun teklifini, 1982 Anayasasının benimsediği eşitlik ilkesi açısından değerlendiriniz.

OLAY: (A), velayeti altındaki çocuğu (C)’nin nüfus cüzdanının kayıp olması nedeniyle yenisini çıkartmak
için Sinop Nüfus İdaresine başvurduğunda, Nüfus idaresi, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 68/1-b
maddesine dayanarak idari para cezası düzenlemiştir. Bunun üzerine (A), sulh ceza mahkemesinde kendisine
verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle dava açmış, açılan bu davada Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun
68/1-b maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için Anayasa Mahkemesine
başvurmuştur.

SORU 5) Olayda Anayasanın hangi madde ya da maddelerine aykırılık ileri sürülmüş olabilir? Anayasa
Mahkemesi nasıl bir karar vermelidir?
OLAY: Daha önce Üniversite Disiplin Kurulunca yüksek öğretim kurumundan çıkarma cezası verilmesi
nedeniyle 2008 yılı Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı tercihleri geçersiz sayılan (A), işlemin iptali
istemiyle açtığı davada, 4.11.1981 günlü, 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’nun 54. maddesinin (g)
fıkrasının “Yükseköğretim kurumundan çıkarma cezası verilen öğrenciler, bir daha herhangi başka bir
yükseköğretim kurumuna alınamazlar.” biçimindeki ikinci cümlesinin Anayasa’nın 13. ve 42. maddelerine
aykırı olduğu iddiasında bulunmuş ve davaya bakan mahkeme kuralın Anayasaya aykırılığı iddiasının ciddi
olduğu kanısına vararak iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.

SORU 6: Anayasa Mahkemesi ne yönde karar vermelidir?

OLAY 7: Devlet memuru (M), memur arkadaşlarıyla toplu şikâyet dilekçesi vermesi üzerine hakkında
öngörülen aylıktan kesme cezasının iptali için açtığı davada 14.7.1965 günlü, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nun Devlet memurlarına verilecek disiplin cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve halleri
düzenleyen 125. maddesinin (C) bendinin (h) alt bendinin Anayasaya aykırı olduğunu düşünmektedir.
DMK m. 125/C
“C- Aylıktan kesme: Memurun, brüt aylığından 1/30 - 1/8 arasında kesinti yapılmasıdır.
Aylıktan kesme cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
a) Kasıtlı olarak; verilen emir ve görevleri tam ve zamanında yapmamak, görev mahallinde kurumlarca
belirlenen usul ve esasları yerine getirmemek, görevle ilgili resmî belge, araç ve gereçleri korumamak,
bakımını yapmamak, hor kullanmak,
b) Özürsüz olarak bir veya iki gün göreve gelmemek,
c) Devlete ait resmî belge, araç, gereç ve benzerlerini özel menfaat sağlamak için kullanmak,
d) Görevle ilgili konularda yükümlü olduğu kişilere yalan ve yanlış beyanda bulunmak,
e) Görev sırasında amirine sözle saygısızlık etmek,
f) Görev yeri sınırları içerisinde herhangi bir yerin toplantı, tören ve benzeri amaçlarla izinsiz olarak
kullanılmasına yardımcı olmak,
g) İkamet ettiği ilin hudutlarını izinsiz terk etmek,
h) Toplu müracaat veya şikâyet etmek,
ı) Hizmet içinde Devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda
bulunmak,
j) Yasaklanmış her türlü yayını görev mahallinde bulundurmak.”

SORU 7: M’nin avukatı olsaydınız, ne yapardınız? Söz konusu düzenlemenin Anayasanın hangi maddelerine
aykırı olduğunu ileri sürerdiniz. Gerekçeleriniz ne olurdu?

OLAY: 5.5.2009 günlü, 5894 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un
itiraz konusu kuralı da içeren 13. Maddesinin 4. fıkrası şöyledir:

“ (4) Futbol müsabakası yayınlarının, TFF tarafından belirlenen usul ve esaslar dışında haksız ve
yetkisiz olarak radyo, televizyon, internet veya herhangi bir yayın veya iletişim aracıyla canlı veya
banttan yayınlanması, çoğaltılması, dağıtılması, satılması, izlenmesi veya izletilmesi halinde, TFF'nin
veya yayıncı kuruluşun şikâyeti üzerine 5/12/1951 tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri
Kanununun 71 inci maddesindeki cezai hükümler uygulanır.”
Ankara 2. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesinde görülmekte olan bir davada söz konusu kuralın
Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.

SORU 8: Söz konusu düzenlemenin Anayasanın 38. Maddesinde öngörülen suç ve cezalara ilişkin esaslara
aykırı olup olmadığını tartışınız?

OLAY: 31.12.2010 günü öncesinde işlediği eylemi nedeniyle hakkında idari para cezası kesilen davacı, 6111
sayılı Kanun’un idari para cezalarına ilişkin olarak öngördüğü ödeme kolaylığından faydalanmak amacıyla
alacaklı idareye başvurmuş, talep idarece reddedilmiştir. Davalı idarece tesis edilen idari işlemin iptali için
açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için Anayasa
Mahkemesine başvurmuştur.
6111 sayılı Kanun’un itiraz konusu ibareyi de içeren “Dava safhasında bulunan veya dava açma süresi sona
ermemiş idari para cezaları” başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“MADDE 13- 31.12.2010 tarihine kadar (bu tarih dâhil) işlenen fiillere ilişkin olup bu Kanunun
yayımlandığı tarihi izleyen ikinci ayın sonuna kadar tahakkuk ettiği halde dava safhasında veya dava açma
süresi sona ermemiş olan idari para cezası asıllarının % 25’i ile bu tutara ödeme sürelerinin bittiği tarihlerden
bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar geçen süre için TEFE/ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak
hesaplanacak tutarın bu Kanunda belirtilen süre ve şekilde ödenmesi halinde, idari para cezası asıllarının
kalan % 75’i ile idari para cezasına uygulanan gecikme cezası ve gecikme zammı gibi fer’i alacakların
tamamının tahsilinden vazgeçilir.”
Başvuru kararında, idari para cezalarının tahakkukunu takvime bağlayan bir kural olmaması nedeniyle
Kanun’un öngördüğü ödeme kolaylığından kimlerin faydalanacağının idarece belirlendiği, borcun indirimli
ödenmesinden yararlanacakları belirlemede idareye verilen bu geniş takdir yetkisinin yasama yetkisinin devri
anlamına geldiği, idarenin keyfi uygulamalarının aynı durumda olan vatandaşlar arasında eşitsizliğe neden
olduğu, ayrıca kuralın borcun muhatapları yönünden öngörülebilir ve belirli olmadığı belirtilerek Anayasaya
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

SORU 9: Söz konusu bu hüküm Anayasaya aykırı mıdır?

SORU 10: Laik devletin temel özelliklerini belirleyerek aşağıda belirtilen AİHM kararlarını
belirlediğiniz özellikler çerçevesinde tartışınız.

• “Şüphesiz, bir devletin, bazı ibadethanelere özel bir düzenlemeden yararlanma hakkı tanınmasını
kısıtlaması için başka meşru sebeplerinin olması mümkündür. The Church of Jesus Christ of Latter-
Day Saints (daha önce anılan karar, § 34) davasında, Mahkeme, kamuya açık olmayan bir
ibadethanenin, bazı vergilerin ödenmesinden tamamen muaf tutulmamasının ve ödenecek vergilerin
%80 indirime tabi tutulmasından faydalanmakla yetinmek zorunda kalmasının Sözleşme’nin 9.
maddesiyle birlikte 14. maddesine aykırı olmayacağına hükmetmiştir. Bununla birlikte, somut olayda
Mahkeme, Hükümetin, statüsü tanınan ibadethaneler ile cemevleri arasındaki muamele farkı için
herhangi bir gerekçe ileri sürmediğini kaydetmektedir. Hükümetin, başvuran vakfın, Yenibosna
Kültür Merkezi’nin, vakıflara uygulanan indirimli elektrik tarifesinden faydalanma imkânının olduğu
ve bu hakkın hala bulunduğu yönündeki iddiasıyla ilgili olarak, Mahkeme, böyle bir imkânın,
ibadethanelere uygulanan elektrik faturalarının ödenmesinden muaf tutulmamasını telafi edebilecek
bir nitelikte olduğu konusunda ikna olmamıştır. Mahkeme, tüm bu değerlendirmeler ışığında,
başvuran vakfın maruz kaldığı muamele farklılığının, nesnel ve makul bir gerekçesinin bulunmadığı
sonucuna varmaktadır. Mahkeme, ibadethanelere uygulanan elektrik faturalarının ödenmesinden
muaf tutulma konusuna ilişkin düzenlemenin, dine dayalı bir ayrımcılık teşkil ettiğini
gözlemlemektedir. Dolayısıyla Sözleşme’nin … maddesi ihlal edilmiştir.” (CASE OF
CUMHURİYETÇİ EĞİTİM VE KÜLTÜR MERKEZİ VAKFI v. TURKEY - 02/12/2014)
• “Diğer taraftan Mahkeme, Türk [eğitim] sisteminin, T.C. vatandaşı olan öğrencilerin sadece iki
kategorisi için DKAB dersinden muaf tutulma imkânı sunduğunu dikkate almaktadır; söz konusu
öğrencilerin ebeveynleri Hıristiyan ya da Musevilik dinine mensup olmalıdır. Mahkeme’nin, Hasan
ve Eylem Zengin Kararı’nda belirttiği gibi (yukarıda anılan karar, § 74), bu durum, din derslerinin
içeriğinin, bu iki sınıfa mensup öğrencileri, okulun verdiği din eğitimiyle ebeveynlerin dini ve felsefi
inançları arasında çatışmayla karşı karşıya bırakılabileceğini zorunlu olarak akla getirmektedir. Bu
kararda Mahkeme, tıpkı ECRI gibi bu durumun eleştiriye açık olduğu, zira “bu dersin gerçekten farklı
din kültürleriyle ilgili bir ders [olması] halinde, bunu yalnızca Müslüman çocuklara zorunlu kılmak
için ortada bir neden bulunma[dığı] kanısına varmıştır. Buna karşın, belli bir din hakkında verilen bir
ders olarak söz konusu dersin amacı özellikle İslam dinini öğretmek ise, bu ders çocukların ve
ebeveyninin din özgürlüğünü korumak adına zorunlu olmamalı[dır].” (yukarıda anılan Hasan ve
Eylem Zengin kararı, § 74; ayrıca bk., yukarıdaki 33. paragraf, ECRI Raporunun somut olayla ilgili
kısımları). Söz konusu [Hasan ve Eylem Zengin] kararında yapılan bu değerlendirmeler, gerekli
değişiklikler yapılması kaydıyla (mutatis mutandis) işbu dava için de geçerlidir. Nitekim Mahkeme,
yukarıda anılan davada, Avrupa’da dini öğretimle ilgili olarak, öğretim yöntemlerinin çeşitliliğine
rağmen üye devletlerin neredeyse tamamının din dersi yerine farklı bir ders alma olanağı vermek veya
din dersini alıp almama özgürlüğünü tamamen öğrenciye sunmak suretiyle öğrenciler için en azından
bir muafiyet mekanizması öngördükleri ve dini öğretim görmemesine izin veren bir yöntem
sundukları hususunun altını çizdiğini hatırlatmaktadır (aynı davada (ibidem), §§ 34 ve 71). Halbuki
Mahkeme, Türk eğitim sisteminin çok kısıtlı bir muafiyet olanağı sunduğunu tespit etmektedir.
Mahkeme, bu mekanizmanın öğrenci ebeveynlerine ağır bir yük yükleme ihtimalinin bulunduğu ve
çocuklarının din dersinden muaf tutulması için dini ve felsefi inançlarını açığa çıkarma gerekliliği de
getirebileceğini belirttiğini hatırlatmaktadır (aynı davada (ibidem), §§ 75-76). Dolayısıyla 2011-2012
öğretim yılında DKAB dersi müfredatında ve ders kitaplarında meydana gelen önemli değişikliklere
rağmen, davalı Devletin eğitim sisteminin halen ebeveynlerin inançlarına saygı gösterilmesi için
uygun yöntemlerle donatılmadığı görülmektedir. Mahkeme özellikle Türk eğitim sisteminde, Sünni
İslam anlayışından farklı bir dini ya da felsefi inanca sahip ebeveynlerin çocukları için uygun bir seçim
imkânı öngörülmediğini ve çok kısıtlı olan muafiyet mekanizmasının öğrenci ebeveynlerine ağır bir
yük yükleme ihtimalinin bulunduğunu ve çocuklarının din dersinden muaf tutulması için dini ve
felsefi inançlarını açığa çıkarma gerekliliği getirebileceğini tespit etmektedir. Dolayısıyla somut
olayda, Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 2. maddesi ihlal edilmiştir. (CASE OF MANSUR
YALCIN AND OTHERS v. TURKEY - 16/09/2014)

OLAY: Bir devlet kurumunda aday memur olan (M), almış olduğu disiplin cezası nedeniyle devlet
memurluğundan ilişiği kesilmiştir. 657 sayılı Kanun’un 57. maddesine göre, “Adaylık süresi içinde disiplin
cezası almış olanların disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişikleri kesilir…”

Devlet memurluğundan ilişiği kesilen (M), işlemin iptal edilmesi için açtığı davada, söz konusu kuralın
Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasını ileri sürmüştür.

SORU 10: (M)’nin iddiasını tartışınız.


CEVAPLAR

SORU 1: Söz konusu bu hüküm Anayasaya aykırı mıdır? Aykırı ise Anayasanın hangi maddesine
aykırıdır? Gerekçeli olarak açıklayınız.
Anayasa’nın 38. maddesinin ilk fıkrasında, “Kimse, kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı
cezalandırılamaz” denilerek “suçun yasallığı”, üçüncü fıkrasında da “ceza ve ceza yerine geçen güvenlik
tedbirleri ancak kanunla konulur” denilerek “cezanın yasallığı” ilkesi getirilmiştir. Buna göre, Anayasa’nın
kişi hak ve özgürlükleri yönünden getirdiği güvencelere aykırı olmamak koşuluyla suç ve ceza konusundaki
düzenlemelerin yasa ile yapılması zorunludur. Anayasa ile güvence altına alınan suç ve cezada yasallık ilkesi,
ceza hukukunun da temel ilkelerinden birini oluşturmaktadır.
Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin yaşama geçirilebilmesi bağlamında, Yasa’da tüzük, yönetmelik veya
umumi emir gibi idari tasarruflarla yasaklanan eylemlerin suç kabul edilmesi yasa ile düzenleme anlamına
gelmeyeceğinden, bu eylemlerin neler olduğunun da yasada yer alması, cezanın da geçici veya sürekli
tanımlamasıyla sürenin takdirini idareye bırakacak biçimde değil açıkça miktar ya da alt ve üst sınırlar
belirlenerek gösterilmesi gerekir. Bu gerekliliğin, kişinin temel hak ve özgürlüklerinin de güvencesi
olduğunda duraksanamaz.
Bu durumda itiraz konusu kuralla, tüzük, yönetmelik veya umumi emirlere aykırılığın suç sayılması ve bunlara
uygulanacak cezanın da belirli bir süreyle sınırlandırılmaması, suç ve cezanın yasallığı ilkesi ile
bağdaşmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 38. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Esas Sayısı: 2002/40, Karar Sayısı: 2006/20, Karar Günü: 15.2.2006

SORU 2: Anayasa Mahkemesi ne yönde karar vermelidir?


Anayasa'nın 38. maddesinin ilk fıkrasında, "Kimse kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı
cezalandırılamaz" denilerek "suçun yasallığı", üçüncü fıkrasında da, "ceza ve ceza yerine geçen güvenlik
tedbirleri ancak kanunla konulur" denilerek, "Cezanın yasallığı" ilkesi getirilmiştir. Bu ilkeler hukuk
devletinin önde gelen unsurlarındandır.
Anayasa'nın 91. maddesinde TBMM'nce Bakanlar Kurulu'na kanun hükmünde kararname çıkarma
yetkisi verilirken KHK ile düzenlenemeyecek konular da sayılmaktadır. Anayasa'nın "suç ve cezalara ilişkin
esaslar" başlığını taşıyan 38. maddesi de, bu yasak kapsamına girmektedir. Bu durumda suç ve cezaların
KHK'lerle oluşturulmasına izin verilmediği halde, çıkarılmaları KHK'lere göre çok daha kolay olan idarî
düzenlemelerle kimi eylemlerin suç sayılması düşünülemez.
"Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi", hangi eylemlerin yasaklandığının ve bu yasak eylemlere
verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde yasada gösterilmesini, kuralın "açık", "anlaşılır"
ve "sınırlarının belli olması"nı zorunlu kılmaktadır. Bu ilke, kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri
düşüncesine dayanmakta, böylece temel hak ve özgürlükler güvence altına alınmaktadır.
İtiraz konusu kuralla, Bakanlar Kurulu'nca Gümrük Kanunu'nun 19. ve 20. maddelerine dayanılarak
çıkarılan kararlara aykırı olarak bir eşyanın yurda ithali yasaklanmaktadır. Böylece, Bakanlar Kurulu kararıyla
suç oluşturulmaktadır. Bu nedenle kural, Anayasa'nın 38. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
SORU 3: Anayasa Mahkemesi ne yönde karar vermelidir?
Anayasa’nın 38. maddesinin yedinci fıkrasında ceza sorumluluğunun şahsi olduğu belirtilmiştir. Ceza
sorumluluğunun şahsiliği Anayasa’da güvence altına alınan ceza hukukunun temel ilkelerindendir. Cezaların
şahsiliğinden amaç, bir kimsenin işlemediği bir fiilden dolayı cezalandırılmamasıdır. Diğer bir anlatımla bir
kimsenin yalnızca kendi eyleminden sorumlu olmasıdır. Bu ilkeye göre fail ya da şerik olmayan kişilerin bir
suç sebebiyle cezalandırılmaları mümkün değildir. Anayasa’nın 38. maddesinin yedinci fıkrası ile ilgili
gerekçede de “…fıkra, ceza sorumluluğunun şahsi olduğu; yani failden gayri kişilerin bir suç sebebiyle
cezalandırılamayacağı hükmünü getirmektedir. Bu ilke dahi ceza hukukuna yerleşmiş ve ‘kusura dayanan
ceza sorumluluğu’ ilkesine dahil, terki mümkün olmayan bir temel kuralıdır.” denilmektedir. Anayasa’nın 38.
maddesinde idari suç ve cezalar ile adli suç ve cezalar arasında bir ayrım yapılmadığından her ikisi de bu
maddede öngörülen ilkelere tabidir.
İtiraz konusu kural herhangi bir zorunluluk olmaksızın, karayollarında dönüş kuralları dışında bilerek
ve isteyerek aracın el freninin çekilmesi suretiyle veya başka yöntemlerle aracın ani olarak yönünün
değiştirilmesi ya da kendi etrafında döndürülmesi hâlinde trafikten altmış gün süreyle menedilmesini
öngörmektedir. Kural gereği yaptırıma tabi kabahati aracın sahibi olmayan sürücünün gerçekleştirmesi
hâlinde de araç altmış gün süreyle trafikten menedilecektir. Kural bu yönüyle söz konusu manevra hükmünün
ihlalinde araç sahibinin kusurunun veya fiile iştirakinin bulunması koşullarını aramaksızın
cezalandırılabilmesine imkân tanımaktadır.
Kanun koyucunun itiraz konusu kuralı öngörmek suretiyle manevra kurallarına aykırı araç idare ve
sevkinin önüne geçilmesini ve daha güvenli bir trafik akışının sağlanmasını amaçladığı anlaşılmaktadır. Ancak
aracının kullanımını başka bir kimseye bırakanın ya da herhangi bir şekilde oluşturdukları hukuki ilişki
çerçevesinde aracı sürücüye teslim eden araç sahibinin, sürücünün aracı kurallara aykırı şekilde kullanması
nedeniyle idari bir cezaya maruz kalması başkasının fiilinden dolayı cezalandırılması sonucunu
doğurmaktadır. Araç sahibinin bu gibi hâllerde sürücünün manevra kurallarına uymayacağını önceden bilmesi
veya bunu denetleyebilmesi beklenebilecek bir durum değildir. Manevra kurallarını ihlal eden fiil araç
sahibinin eyleminden değil, sürücünün eyleminden kaynaklanan bir fiildir. Dolayısıyla aracı manevra
kurallarına aykırı şekilde kullanan araç sahibi olmayan sürücünün fiili nedeniyle aracın trafikten de
menedilmesi fiili işlemeyen araç sahipleri yönünden cezaların şahsiliği ilkesini ihlal etmektedir.

SORU 5: Anayasanın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” kenar başlıklı 38. maddesinin yedinci fıkrasında, “Ceza
sorumluluğu şahsidir.” hükmü yer almaktadır. Ceza sorumluluğunun şahsiliği ceza hukukunun temel
kurallarındandır. Cezaların şahsiliğinden amaç, bir kimsenin işlemediği bir fiilden dolayı
cezalandırılmamasıdır. Başka bir anlatımla bir kimsenin başkasının fiilinden sorumlu tutulmamasıdır.
Anayasa’nın 38. maddesinde idari ve adli cezalar arasında bir ayrım yapılmadığından idari para cezaları da bu
maddede öngörülen ilkelere tâbidir.

Yasa koyucu itiraz konusu ibarenin bulunduğu kuralı, nüfus işlemlerinin düzenli olarak kaydedilmesini, bu
işlemleri bildirmekle görevli olanların yükümlülüklerini vaktinde yerine getirmelerini, nüfus ve aile
cüzdanlarının korunması açısından gerekli dikkat ve özenin gösterilmesini sağlamak için kamu yararı
amacıyla öngörmüştür. Bunun yanında yasa koyucu, veli veya vasilerin velayet ve vesayet hukuku
çerçevesinde çocuklar üzerindeki sorumluluklarını, çocuğun nüfus cüzdanını korumada gerekli dikkat ve
özeni gösteremeyeceğini ve idari para cezasını ödeme gücünün olmamasını da gözeterek, nüfus ve aile
cüzdanının çocuk tarafından kaybedilmesi eyleminde, veli veya vasiyi sorumlu tutmuştur. Bu düzenlemenin
de anayasal sınırlar içinde yasa koyucunun takdirinde olduğu açıktır.

İtiraz konusu ibarenin yer aldığı kuralda belirtilen; nüfus olaylarını bildirme yükümlülüğünü bu Kanunda
belirtilen süre içinde yerine getirmeme, nüfus cüzdanının geçerlilik süresinin son bulmasından itibaren altmış
gün içinde bu cüzdanlarını değiştirmeme, çocuğa ait nüfus cüzdanının veli veya vasi tarafından kaybedilmesi
eylemlerinde, eylemi işleyen kişiler veli veya vasi olduğundan cezaların şahsiliği ilkesine bir aykırılık
bulunmamaktadır. Kuralda belirtilen nüfus ve aile cüzdanının çocuk tarafından kaybedilmesi eyleminde ise
veli veya vasinin sorumluluğunun hukuki nedeni kendi kusurlarına dayanmaktadır. Bu kusur, çocuğa karşı
dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmeme ya da yasak olan eylemin işlenmesine engel olamamaktan
doğmakta ve böylece sorumlu tutulan veli veya vasinin davranışı ile meydana gelen sonuç arasında illiyet bağı
da kurulmuş olmaktadır.

Bu durumda veli veya vasinin kusurlu davranışlarının sonucu olarak itiraz konusu ibarenin yer aldığı kuralda
belirtilen eylemler nedeniyle idari para cezasının uygulanmasında ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesine
aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu ibare Anayasa’nın 38. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi
gerekir. Karar Sayısı : 2006/20

Soru 6: İtiraz konusu kurala göre, bir yüksek öğretim kurumundan disiplin cezası ile çıkarılanlar daha sonra
tekrar sınava girerek başka bir yüksek öğretim kurumuna kaydolamamakta, sınava girseler dahi yaptıkları
tercihler ÖSYM Başkanlığı tarafından geçersiz sayılmaktadır.

Anayasa’nın 42. maddesinde, kimsenin, eğitim ve öğrenim haklarından yoksun bırakılamayacağı; öğretim
hakkının kapsamının yasayla tespit edileceği ve düzenleneceği; eğitim ve öğretim kurumlarında yürütülen
faaliyetlerin her ne suretle olursa olsun engellenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesinde ise temel hak ve hürriyetlerin,
özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabileceği ve bu sınırlamaların, Anayasa’nın özüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin
ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı hükmüne yer verilmiştir.

Eğitim ve öğrenim hakkı ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile de koruma altına alınmış evrensel
bir haktır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 1. Protokol’ün 2. maddesinde de: “Hiç kimse, eğitim
hakkından yoksun bırakılamaz” denilmiştir.

Anayasa’nın 42. maddesi ile 13. maddesi birlikte değerlendirildiğinde; eğitim ve öğrenim hakkının kapsamı
belirlenirken, Anayasa’nın özüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine uygun olarak yasayla bazı sınırlamalar getirilebilirse de, bunlar eğitim ve öğretim hakkını
tamamen ortadan kaldıracak nitelikte olamaz. Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde
sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz
hale getiren sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz.

Eğitim ve öğretim kurumlarınca öğrenciler için eğitim ve öğretim faaliyetleri süresince uygulanacak disiplin
kuralları içerisinde ağır disiplinsizlik eylemleri için eğitim veya öğretim kurumundan öğrencinin çıkarılmasını
öngören düzenlemeler getirebilirse de hakkın kullanımı tümüyle engellenemez.

Bir yükseköğretim kurumundan disiplin cezası sonucu çıkarılan öğrencilerin daha sonra başka bir
yükseköğretim kurumunda öğrenimlerine devamını engelleyen düzenleme, yükseköğrenim hakkından
yararlanmayı imkânsız hale getirerek hakkın özüne dokunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa’nın 13. ve 42. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.

Karar Sayısı: 2011/69

Soru 7: Anayasa’nın 13. ve 74. maddelerine aykırı olduğunu ileri sürerdim.


Anayasa’nın 74. maddesinde “Vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden
yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikâyetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük
Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir. Kendileriyle ilgili başvurmaların sonucu gecikmeksizin
dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirilir. Bu hakkın kullanılma biçimi kanunla düzenlenir.” denilmektedir.
Yönetime karşı dilekçe ve şikâyetlerin bireysel veya toplu olarak bildirilmesinin, demokratik bir toplumda
bazı sorunların çözümü için etkili bir yol olduğu, bu nedenle dilekçe hakkının, bir siyasal hak olarak tanınıp
Anayasal güvenceye kavuşturulduğu kuşkusuzdur. Anayasa’nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması, Anayasa’nın ilgili maddelerinde özel sınırlandırma nedeni bulunmasına bağlı tutulmuştur.
Anayasa’nın 74. maddesinde ise bu hakkın kullanılması bakımından bir ayırım yapılmayarak yabancılarla
ilgili özel düzenleme saklı kalmak koşuluyla vatandaşlar için farklı kurallara yer verilmemiştir. Buna göre
kamu görevlileri de dahil, herkes bu hakkı kullanabilecektir.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural ile memurların toplu müracaat veya şikâyette bulunmalarının disiplin
cezası yaptırımına bağlanması Anayasa’nın 2., 13. ve 74. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
E. 2008/111
SORU 8: Söz konusu düzenlemenin Anayasanın 38. Maddesinde öngörülen suç ve cezalara ilişkin esaslara
aykırı olup olmadığını tartışınız?

Anayasa'nın 38. maddesinin ilk fıkrasında, 'Kimse, ... kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı
cezalandırılamaz' denilerek 'suçun yasallığı', üçüncü fıkrasında da 'ceza ve ceza yerine geçen güvenlik
tedbirleri ancak kanunla konulur' denilerek, 'cezanın yasallığı' ilkesi getirilmiştir. Anayasa'da öngörülen
suçta ve cezada yasallık ilkesi, insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir anlayışın öne çıktığı günümüzde, ceza
hukukunun da temel ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Anayasa'nın 38. maddesine paralel olarak Türk Ceza
Kanunu'nun 2. maddesinde yer alan 'suçta ve cezada kanunilik' ilkesi uyarınca, hangi eylemlerin yasaklandığı
ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde yasada gösterilmesi,
kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekmektedir. Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri
düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır.

İtiraz konusu kuralda belirtilen suçların işlenmesi halinde TFF veya yayıncı kuruluşun şikâyeti üzerine 5846
sayılı Yasa'nın 71. maddesinin birinci fıkrasında, bir yıldan beş yıla kadar hapis veya adli para cezasının
uygulanacağı öngörülmektedir. Buna göre, suçun ana unsurlarından birini TFF tarafından belirlenen usul
ve esaslar dışında hareket etmek fiili oluşturmaktadır. Kuralda, hangi eylemin gerçekleşmesi halinde
suçun oluşacağı yani suçun unsurlarının neler olduğunun belirlenmesi TFF'nun takdirine
bırakılmakta, böylece ceza yaptırımı uygulanmasını sağlayacak eylemler Yasa'da belirtilmemekte ve
TFF'nun belirlediği usul ve esaslara bağlanmaktadır. Öte yandan, itiraz konusu kuralda suç oluşturan
fiiller belirlenmediğinden buna bağlı olarak 'haksız ve yetkisiz' sözcükleri de belirsiz kalmaktadır. Yasa
kuralı bu anlamda belirli ve öngörülebilir olmadığı gibi, suçun yasallığı ilkesine de uygun değildir.

Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2. ve 38. maddelerine aykırıdır.

SORU 9:

Hukuk devletinin temel ilkelerinden biri “hukuk güvenliği” ilkesidir. Hukuk güvenliği, normların
öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal
düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Hukuk devletinde
kanun metinlerinin ilgili kişilerin mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini
makul bir düzeyde öngörmelerini mümkün kılacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.
“Belirlilik” ilkesine göre ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir
tereddüde ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu
otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de gereklidir.
İtiraz konusu kural, Kanun’un yayımı tarihinden sonra tahakkuk eden idari para cezalarını
kapsamaktadır. Tahakkuk ise zamanı idarece takdir edilen idari bir işlemdir. Kural, tahakkuk işleminin hangi
ölçülere göre yapılacağını belirtmemektedir. Bu nedenle Kanun’un yayımı tarihinden itibaren iki ay içerisinde
kimlerin borçlarının tahakkuk ettirileceği, hangi borçluların borcu uygun şartlarda ödeme imkânından
faydalanacağı öngörülebilir değildir. Dolayısıyla, Kanun’un kimleri kapsayacağı idarenin tek taraflı yapacağı
tasarruf işlemine ve iradesine bağlıdır. Kural bu şekliyle idareye geniş bir takdir yetkisi vermektedir. Kural,
borcu ödeyecek ilgiliye idarenin keyfi yorum ve uygulamalarına karşı yeterince koruma sağlayacak nitelikte
de olmadığından hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerine uygun değildir.

Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır.

SORU 10:
ANAYASA MAHKEMESİNİN KARARI
İtiraz konusu kural, aday olarak görev yapmakta olan devlet memurlarının adaylık süresi içerisinde
disiplin cezası almış olmaları hâlinde disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile
memuriyetten ilişiklerinin kesilmesini öngörmektedir.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına
saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün
kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
Kanun koyucu hukuk devletinde kamu hizmetlerinin uyum ve düzen içinde yürütülmesini sağlamak
amacıyla hizmeti sunan kamu görevlileri için disiplin düzenlemeleri içeren kurallar öngörebilir ve bu kurallara
uyulmasını temin etmek amacıyla çeşitli disiplin yaptırımları benimseyebilir. Ancak disipline konu eylemler
ile yaptırımlar arasında adil bir dengenin gözetilmesi de hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir. Eylem ile
yaptırım arasında bulunması gereken adil denge, “ölçülülük ilkesi” olarak da adlandırılmakta ve bu ilkenin alt
ilkelerini de elverişlilik, zorunluluk ve orantılılık ilkeleri oluşturmaktadır.
“Elverişlilik ilkesi”, öngörülen yaptırımın ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını, “zorunluluk
ilkesi” öngörülen yaptırımın ulaşılmak istenen amaç bakımından zorunlu olmasını ve “orantılılık ilkesi” ise
öngörülen yaptırım ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken orantıyı ifade etmektedir.
İtiraz konusu kuralda disiplin cezası gerektiren farklı fiiller için ayrım yapılmaksızın tek bir yaptırım
benimsenmiştir. Diğer bir ifadeyle uyarma cezasını gerektirecek bir fiil karşılığında uygulanacak yaptırım ile
daha ağır bir disiplin cezasını gerektirecek bir davranış aynı sonuca bağlanmıştır. Buna göre bireyin kamu
hizmetinde kalmasının, disiplin cezası gerektiren eylemlerin ağırlığına uygun herhangi bir kademelendirme
yapılmayarak, adil ve makul bir denge gözetilmeksizin ölçüsüz bir biçimde memuriyetten çıkarılma
yaptırımına tabi tutulmasının hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayacağı açıktır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Anayasa Mahkemesinin K. 2013/131 sayılı kararından sonra 57. Maddenin 1. Fıkrası yeniden
düzenlenmiştir.
Adaylık süresi sonunda başarısızlık:
Madde 57 –
(Değişik birinci fıkra: 10/9/2014- 6552/67 md.) Adaylık süresi içinde aylıktan kesme veya kademe
ilerlemesinin durdurulması cezası almış olanların disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı
ile ilişikleri kesilir. İlişikleri kesilenler ilgili kurumlarca derhâl Devlet Personel Başkanlığına bildirilir.
Esas Sayısı: 2013/15
Karar Sayısı : 2013/131
Karar Günü : 14.11.2013

You might also like