Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 94

B İR ÎN C İ PERDE

İki Elizabeth Dönemi SARAYLI’si, görünür hiçbir özelliği olmayan, bir


yerde zaman geçirmektedirler. "
İyi giyimlidirler—şapka, pelerin, asa vesaire...
Her ikisinin de deriden büyük.para keseleri var.
GUILDENSTERN’iri.para kesesi neredeyse boş.
ROSENCRANTZ’ın para kesesi neredeyse dolu.
Nedeni: Yazı tura oynamaktalar. Şu şekilde: GUTLDENSTERN (bun­
dan böyle “GUIL” denecek) kesesinden bir para çıkarır,.havaya atar,
yere düşmesini bekler. ROSENCRANTZ (bundan böyle "ROS*’ denecek)
parayı inceler, "tura", olduğunu söyler (para hep tura gelmektedir) ve
kesesine koyar. Aynı olay tekrarlanmaktadır. Belli ki, uzunca bir süredir
bunu yapmaktadırlar.
Paranın sürekli “tura” gelmesi olanaksızdır ama ROS hiç şaşkınlık
belirtisi göstermemektedir. Ancak, arkadaşıma bu kadar parasmı aldığı
için biraz utanadak kadar düşüncelidir. Bu, onun kişilik özelliğidir.
GUIL olayın, garipliğinin farkındadır. Para kaybetmesi onu kay-
gılandırmamaktadır; •onu kaygılandıran, olayın akla getirdikleridir.
Durumun farkındadır ama paniklemeyecektir— bu da oram kişilik özel­
liğidir. •ı . .
2 6 TOMSTOffAHD

GUIL oturmakla, ROS ayakta durmaktadır (hareket halinde olan,


parolan alan odur).
GUIL parayı atar. ROS parayı inceler. *

ROS: Tura.
(Parayı alır ve kesesine koyar. Olay tekrarlanır.)
Tura.
(Tekrar.)
Tura.
(Tekrar.)
Tura.
(Tekrar.) *
Tura.
GUIL (havaya para atar): Gerilimi artırm anın da bir sanatı var.
ROS: T ura.
GUIL (bir başka para daha atar): A m a bazen tek başına şansla da
becerebilirsin bunu.
RÖS: "Tura.
GUIL Tabii aradığım sözcük buysa.
ROS (Boşun kaldırıp GUIL’e bakar): Yetmiş alü-sıfir.
(GUIL ayağa kalkar ama gideceği bir yer yoktur. Om zunun üstün'
den, bakmadan bir para daha atar; dikkati çevresine daha doğrusu
çevresi diye birşey olmamasına çevrilidir.)
T ura.
GUIL D aha zayıf biri inancını gözden geçirmeye karar verirdi; en
azından -olasılık yasasına:
(Sahne gerisine bakmak için giderken omzunun üstünden yere bir
■para bırakır.)
ROS: T üra.
(GUIL sahnenin kenarlarım incelerken peş peşe iki para daha atar.
ROS paralarm “tura” olduğunu bildirir,)
GUIL (düşünceli): Olasılık yasasını, eğer yanılmıyorsam, garip bir
önermeyle açıklamaya çalışırlar, şöyle bir şeyde galiba: iBğer,
altı maymun (İçende kendini şaşırtmıştır)... eğer altı m aym un...
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 2 7

ROS: D evam mı?


GUIL: Pardon? .
ROS: Devam mı?
GUIL (anlar): Devam. (Bir para daha atar.) Eğer doğru anladıysam,
ortalam a hesaplarına göre, yeterince uzun bir süre için havaya
altı m aym un atılsa, m aym unlar başlarının üstüne düştükleri
kadar kuyruklarının üstüne de—
RÖS: T ura. (Parayı akr.)
GUIL: İlk bakışta bile, h er iki anlam da da, m aym unlar olm adan
bile, çok iyi bir düşünce gibi gelmiyor. D em ek istediğim, onun
üstüne halise girmezsin. Yanı, ben girerim; am a sen girmezsin...
(Bir para daha atar.)
ROS: T ura.
GUIL: G irer misin? (Bir para daha atar.)
ROS: T ura.
. (Tekrar.)
T ura. (GUIL'e bakar— utangaç bir kahkaha.) * V
A rtık sıkmaya başladı, değil mi?
GUIL (soğuk); Sıkmaya'mı?
-ROS: Y an i... -
GUIL: Gerilime n e demeli?
ROS (masum): N e gerilimi?
(Kısa bir sessizlik.) r<
GUIL- A zalan verim yasası o lm ak... Büyünün bozulmak üzere oldu­
ğunu hissediyorum; (Bir canlılık gelir üstüne.)
(Bir parâ daha çıkartr, yükseğe fırlatır, yakalar, öbür elinin üstüne
koyar, parayı inceler— parayı ROŞ’a fırlatır: Enerjisi yok olur ve
oturur.) .
Eh, şanslar eşitti... hesaplarım doğruysa.
ROS: Peş peşe seksen beş kez—-rekor kirildi!
.GUIL: Saçmalama. •
ROS: Çok kolay oldu! |
GUIL (kızgın): Yani, hepsi bu mu? Hepsi bu mu?
2 8 TOMSTOPTARD

GUIL: Yeni bir rekor, ha? Daha ötesini düşünemiyor musun?


ROS: Eeee...
GUIL- Hiç soru yok mu? Bir duraksama? |
ROS: Paralan fırlatan sensin.
GUIL: Bir kuşku lanntısı bile mi yok?
ROS (cam sıkkm, saldırgan): Eh. Ben yendim—değil mi?
GUIL (ona yaklaşır— daha sakin): Peki, ya kaybetseydin? Ya senin
söylediğinin tersi gelseydi, seksen beş kez, birbiri ardına, öylesine.
ROS (aptalca): Peş peşe seksen beş kez mi? Yazı mıl
GUIL: Evet! Ne düşünürdün?
ROS (kuşkulu): Eeee... (Şaka yollu.) Valla, hiç değilse paralarını
bir gözden geçirirdim!
GUIL (geri çekilir): Rahatladım. En azından, kişisel çıkarın akla
gelecek nedenlerden biri olduğunu düşünebiliriz... Kanımca
en sonuncusu olur. Güven duyma kapasiten bana şeyi düşün-
dürttü... acaba... sadece sen ... (Birden ona döner,
elini uzatır.) Tut.
(ROS elini tutar: GUIL onu kendisine çeker.)
(Daha hararetli): Seninle ne zamandır yazı tu ra.. I (Ayru şiddetle
ROS’k brrakir.) İlk kez yazı tura oynamıyoruz!.
ROS: Tabii ki ilk kez değil— kendimi bildim bileli yazı tura oynarız
biz. -
GUIL- Yani ne zamandır?
ROS: U nuttum . Dikkatini çekerim — seksen beş kez!
GUIL- Yani?
ROS: Düşünüyorum da, biraz zor geçersin bunu.
GUIL- Düşündüğün şey bu mu? Sadece bu rnu? Korku yok mu?
ROS: Korku mu?
GUIL (Öfkeyle— yere bir para fırlatır.): Korku! Beynini ışık seline
boğabilecek o çatlak!
ROS: T u ra... (Parayı kesesine koyar.)
(GUIL umutsuzca oturur. Bir para çıkarır, havaya atar, para bacak-
lamım araşma düşer. Paraya bakar, yerden alır, ROS’fl atar. O da
parayı kesesine koyar.)
r

rcoSENCIV\NTZ VE GUILOENSTERN ÖLDÜLER 2 9

; (GUIL bir başka para çıkarır, atar, yakalar, öbür elinin üstüne
koyar, bakar ve ROS'a atar; o da parayı kesesine koyar.)
(GUIL bir üçüncü para çıkanr, havaya atar, sağ eliyle yakalar, sol
bileğinin üstüne koyar, parayı havaya fırlatır, sol eliyle yakalar, sol
bacağım kaldım, parayı bacâğınm alandan atar, yakalar ve başmın
üstüne koyar. ROS gelir, bakar ve parayı kesesine koyar.)
ROS: Korkarım—
. GUIL- B ende. \ / 3
ROS: Korkarım gününde değilsin.
GUIL: Korkanm günümdeyim. •, J L.0
(Kısa bir sessizlik.)
ROS: Seksen dokuz.
GUIL: Servetin yeniden paylaştırdmasının dışında b.ir şeyin göster­
gesi olmalı. (Düşünür) Olası açıklamalar listesi. .
Bir: Bunu isteyen benim. Ben aslında, bilinmeyen bir nedenle,
anımsanamayan geçmişinden öç almak amacıyla, iki tarafı da
tura olan paralarla yazı tura oynayarak kendine karşı bahse
giren bir adamım. (ROS’a bir para atar.)
ROS: Tura.
GUIL: İki: Zaman durdu ve bir kez oynanan yazı tura oyunu doksan
beş kez yinelendi... •.
(Bir para fırlatır, paraya bakar; ROS’a atar.) Pek olası görünmü­
yor... Uç: Tannsal müdahale. Yani; yukarıdan istendi ve şans
onun lehine döndü. İsrailoğuilariyla karşilaşûr. Ya da tanrımn
bana yolladığı bir ceza. Lut’un karısıyla karşılaştır. Dört: Havaya
atılan her bir paranın (havaya bir para atar) tura gelme olasılığı
kadar yazı gelme olasılığının da olduğu ilkesinin görkemli bir
biçimde doğrulanması ve bu yüzden de, her tura gelişinde hiç
şaşkınlık yaratmaması gerektiği. (Tura gelir. Parayı ROS’a atar.)
ROS: Hiç böyle şey görmedim! •\ ,
GUIL: Ve de bir karşılaştırma: Bir: Hiç böyle şey görmedi. İki:
Eve mektupta yazmaya değecek hiçbir şey bilmiyor. Üç: Bu
eve yazılacak bir şey değil... Ev... İlk anımsadığın şey ne?
|ROS: Eeee, bir bakalım... Aklıma ilk gelen şey mi, demek istiyorsun?
3 0 TOMSTOPPARD

GUIL Hayır—ilk anımsadığın şey.


ROS: Ha. (Duraksar.) Hayır. Hiç yaran yok, gitmiş. Uzun zaman
Önceydi. ,•
GUIL (sabırlı ama sinirlenmekte): Söylediğim şeyi anlamıyorsun. Unut­
tuğun tüm o şeylerden sonra anımsadığın ilk şey ne?
ROS: Haaa. Anladım. (Duraksar.) Soruyu unuttum.
(GUIL ayağa fırlar ve yürümeye başlar.)
GUIL Mutlu musun?
ROS: Ne?
GUIL Huzurlu musun? Rahat mısın?
ROS: Sanırım.
GUIL Şimdi ne yapacaksın?
ROS: Bilmiyorum. Sen ne yapmak istiyorsun?
GUIL Hiçbir arzum yok. Hiç. (Birden durur )
Bir haberci vardı... tamam. Çağırtıldık. (ROŞ’fl döner ve konuşma­
yı sürdürür) ikinci karşılaştırma; Bir: Olasılık doğal güçler içinde ,
yer alan bir faktördür, iki: Olasılık bir' faktör olarak işlemez.
Üç: Şu anda bizler doğaüstü, -altı veya -dışı’güçlerin etkisi
altındayız. Tartış. (KÖS ürkmüştür—Acı acı.) Çok ateşli olmasıa
RÖS: Korkanm ben—Neyin var senin?
GUIL Olayları bilimsel bir yaklaşımla ele almak, saf korku düygusu-
na karşı bir savunmadır. Sıkı dur ve hâlâ vakit, varken devam
et. Şimdi—bundan önceki karşılaştırmaya karşıt bir tane: Biraz
karmaşık, beni dikkatle dinle, seni rahatlatabilir. Eğer, doğa-,
üstü, -altı veya -dışı güçler etkisinde olasdık yasasının bir faktör,
olarak işlemeyeceği olasılık olarak var sayılırsa, ki biraz önçe.
• varsaydık, karşılaştırmanın ilk yansının olasılığının da bir faktör
olarak işlemeyeceğini kabul etmemiz gerekir ki, bu durumda
olasılık yasası doğaüstü, -altı veya -dışı güçler etkisinde de bir
. faktör olarak işliyor demektir. Ve böyle olmadığına göre de,
hiç de doğaüstü, -altı veya -dışı güçlerin etkisi altında olmadı­
ğımızı var sayabiliriz. Ki, bu kişisel olarak beni çok rahatlat­
makta. (Kısa bir sessizlik.) Buraya kadar her şey yolunda, hepsi
çok iyi, şu ha— (Duygularını bastırmaya çalışarak devam eder.)
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 31

Ne zamandır^ anımsamıyorum ama şerlinle uzun süredir yazı


tura oynuyoruz; ve tüm bu süre içinde (eğer bu kadar süre
geçmişse) ikimizin de hiç iki altından daha fazla kazandığımızı
anımsamıyorum. Umanm bu şaşırtıcı değildir; çünkü ben de
tam bunun hiç de şaşırtıcı olmamasına dayandırmaya çalışı­
yorum akıl yürütmemi. Yazı tura oynayan sıradan bir kişinin
temkinli yaklaşımı, yasaya, daha doğrusu bir eğilime, ya da bir
olasılığa, ya da diyelim ki matematiksel olarak hesaplanabile­
cek bir şansa bağlıdır; ki bu da, çok kaybederek kişinin ken­
disini, ya da çok kazanarak rakibini öfkelendirmeyeceğini ga­
rantiler. Bir tür uyum ve güven ortamı oluşturur. Rastlantısal
olan ile tanrısal olanı doğa dediğimiz güven verici birliktelik
içinde buluşturur. Uzun vadede güneş kaç kez doğduysa o
kadar battı ve bir para, tura geldiği kadar yazı geldi. Arkasından
bir haberci geldi. Çağırtıldık. Başka bir şey olmadı. Birbiri ar­
dına atılan doksan iki para, doksan iki kez birbiri ardına tura
geldi... ve son üç dakikadır rüzgârsız bir günün rüzgârıyla bana
taşman trampet ve flüt sesleri duymaktayım...
ROS (tırnaklarını kesmektedir): Bir başka ilginç bilimsel olay da el
tırnaklarının, ölümden sonra uzamasıdır. Tıpkı sakal gibi,
GUIL: Ne?
ROS (daha yüksek): Sakal!
GUIL: Ama'sen ölmedin. •
ROS (canı sıkkın) : Ölümden sonra uzamaya başlarlar demedim! (Du­
raksar, daha sakın.) El tırnaklan doğumdan önce de uzar; ama
sakal uzamaz. . * *' ■.
GUIL: Ne?,
ROS (bağırır): Sakal! Neyin var senin? (Düşünceli.) Ö te yandan,,
ayak tırnakları hiç uzamaz.
GUIL (şaşkın) : . Öte yandan ayak tırnaklan hiç büyümez mi?
ROS: Büyür mü? Çok komik— El tırnaklarımı hep keserim; ve ne
zaman, onlan kesmeyi düşünsem kesilmeyi gerektirecek kadar
uzamışlardır. Örneğin, şimdi. Ama, bildiğim kadanyla, ben
hiç kesmem ayak tırnaklanmı. Şimdiye kadar çoktan kıvnhp
3 2 TOM STOPPARD

ayağımın altına dönmüş olmaları gerekirdi ama dönmüyorlar.


Hiç düşünmem ayak tırnaklarımı. Belki de, başka bir şey düşü­
nürken, farkında olmadan kesiyorum onları.
GVlhfbu abuk sabuk konuşmadan gerilmiştir.): Bugün olan ilk şeyi
anımsıyor musun?
ROS (hemen): Uyandım, sanırım. (Birden kavrar) Haaa—şimdi
anımsadım—o adam, bir yabancı, bizi uyandırdı—
GUIL: Bir haberci. (Rahatlar, oturur.)
ROS: Tamam—şafak öncesi soluk gökyüzü, panjurlara vurmak için
eğerin üzerinde doğrulan bir adam—bağırıyor—Nedir bütün
bu gürültü?-.1 Defol!—Ama daha sonra adlarımızı bağırdı.
Anımsıyorsun değil mi—bu adam bizi uyandırdı.
. GUIL; Evet
ROS: Çağırılmıştık.
GUIL- Evet.
ROS: İşte onun için buradayız. (Etrafa bakar, kuşkulu görünmektedir,
arkasından açıklama gelir.) Seyahat ediyoruz.
GUIL- Evet
ROS (dramatik): Acilmiş:—çok acil bir konuymuş, kral çağınyormuş;
onun sözleriymiş: Resmi bir konu ve hiç soru sorulmasın—
ahırda ışıklar, eyerlenen atlar, paldır küldür alelacele yola
çıkış; kılavuzlarımızı bile beklemeden, bir telaş görevimizi yerine
getirmeye çalıştık! Gecikiriz diye korkarak!! (Kısa bir sessizlik.)
GUIL- Neye gecikiriz?
ROS: Nerden bileyim? Daha oraya varmadık ki.
GUIL Öyleyse burada ne yapıyoruz, diye kendime soruyorum.
ROS: Sorsan iyi olur.
GUIL Yola koyulsak iyi olur.
RÖS: Düşünsen iyi olur.
GUIL Yola koyulsak iyi olur.
ROS (canh): Tamam! (Duraksar.) Nereye?
GUIL İleri.
ROS (ileri, sahne ışıklarına doğru yürür): Ha. (Duraksar.) Hangi
yöne— (Etrafında döner.) Hangi yönden— ?•
ROSENCRANT2 VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 3 3

GUIL: Sıfırdan başlayalım..; Bir uyanış, panjurlara vurmak için


eğerinin üzerinde doğrulan bir adam, bir şafak vakti bağırdan
adlarımız, bir haber, bir çağrı... Yazı turada yeni bir rekor.
Bizi... yüzüstü bırakmak için... yolumuzu kendi başımıza bul­
mamız için seçmiş olamazlar... Bize bir yön göstermeleri gere­
kiyor... Diye düşünüyorum.
' ROS (uyaruk, dinlemektedir): Ben— ! Ben—
’ GUIL: Evet?
ROS: Duyabiliyorum—müzik—sesi duyduğümu sanıyorum.
(GUIL doğrulur;) , • *•
GUIL Evet.
ROS (rahatlar): Gerçek olamaz.
GUIL: “Kırmızı, mavi ve yeşil renkler gerçektir. San renk ise, herkes
tarafından paylaşılan mistik bir deneyimdir”—çürüt.
ROS (sahnenin kenarında): Herhalde gök gürültüsüydü. Trampet gibi...
(Sonraki konü§manm sonunda müzik sesi belli belirsiz duyulmaya
ba§lamıştır.) }< ' " - • '*
GUIL Bir nokta ile bir başka nokta arasmdaki yolculuğuna, adsız,
özelliksiz, kimsenin ya da belirgin hiçbir şeyin olmadığı bir
üçüncü noktada arâ veren bir kişi, önünden tek boynuzlu bir
atın geçip kaybolduğunu görür. Bu, başlı başına şaşkınlık Veri­
cidir. Ama, daha önce de, çeşitli türlerde mistik, ya da daha
az aşın olmak gerekirse, hayal ürünü diye adlandırılabilecek
bir dizi karşılaşmalar olmuştur. Ta ki, bir ikinci insan, “Tanrım,
düş görüyor olmalıyım; tek boynuzlu bir at gördüğümü sandım, ”
diyene kadar. Deneyimi mümkün olan en korkutucu hale ge­
tirecek bir boyut eklenir bu noktada. Bir üçüncü tanık, tahmin
edebileceğin gibi, olaya yeni bir boyut kazandırmaz; onu sadece
daha sıradanlaştırır; bir dördüncü daha sıradanlaştırır; ne ka­
dar, çok tanık olursa o kadar sıradanlaşır ve daha mantıklı
olur; ta ki; “gerçek” kadar sıradan olana dek—ki gerçek bizim
ortak deneyime verdiğimiz addır... “Bakın, bakın," diye bağırır
halk. “A lnına ok saplanmış bir at! Galiba geyik şanmışlar!”
ROS (heyecanlı): Başından beri bir bando olduğunu biliyordum.
3 4 TOMSTOPMRD

GUIL (bıkkın): Başından beri bir bando olduğunu biliyordu.


ROS: İşte geliyorlar!
GUIL (bando içeriye girmeden hemen önce— öğlemle): Tek boynuzlu
at plmadtğı için üzgünüm. Tek boynuzlu atların yaşadığı bir
dünya çok daha güzel olurdu.
(Küçük bir çocuk olan ALFRED ile birlikte alo TRAJEDİ OYUN­
CUSU sahneye girer. İkisi, tıka basa sahne donanımı ve malzeme
ile yüklü bir arabayı çekmektedir. Aym zamanda bir TRAMPETÇİ,
KÖRNOCU ve bir de FLÜTÇÜ vardır. SÖZCÜ’nün {OYUNCU)
enstrümanı yoktur. En önden yürümektedir ve onları ilk o görür.)
OYUNCU: Duuuur!
(GRUP döner ve durur.)
. (Sevinçli.) izleyiciler!
(ROS ve GUIL yan döğndurlar.)
Kımıldamayın!
(Yerlerine otururlar. OYUNCU onlara sevgiyle bakar.)
Muhteşem! Size rastlamamız iyi oldu.
ROS: Bizim için mi?
OYUNCU;: Öyle umalım. Yolda iki beyefendiyle karşılaşmak— zaten
yol dışında karşılaşacağımız aklımıza bile gelmezdi.
ROS: Öyle mi?
OYUNCU: İyi ki karşılaştık, tam da zamanında.
ROS: O niye? ' ,
OYUNCU: Çünkü paslanmaya başlamıştık ve siz de bizi tam bir
çöküntü içinde yakaladınız— yarın, bu saatlerde bildiğimiz her
şeyi unutmuş olabiliriz. Bu da bir düşünce, değil mi? (Uzunca
bir kahkaha atar.) Biz de o zaman başladığımız yere; tuluata
dönerdik yeniden.
ROS: Sizler cambaz mısınız?
OYUNCU: Size hitap ediyorsa cambazlık da yaparız;, yaşadığımız
devir de göz önünde bulundurunca.:. Ya da şıngırdatın parayı,
sizlere İtalyanlardan çalıntı, güzel konuşma ve cesetlerle dolu,
kanlı romanslardan seçmeler oynayalım; şıngırdatmak için çok
şey gerekmez—tek bir paranın bile müziği vardır.
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 3 5

IHepsi gelişigüzel ileri çıkar ve eğilirler.)


Trajedi oyuncuları hizmetinizde.
(ROS ve GUIL ayağa kalkmışlardır.)
ROS: Benim adım Guildenstem ve bu da Rosencrantz.
(GUIL, ROS’Ia kısa bir konuşma yapar.)
(Hiç utanmadan.) Pardon— Guildenstem onun adı ve Rosen­
crantz da benimki.
OYUNCU: Memnun oldum. Daha geniş kalabalıklara da oynadık
ama tabii ki, kalite de önemli. İlk görüşte anladım, sizlerin—
ROS: Pekâlâ, kimiz biz?
OYUNCU: Sanatçısınız. l
ROS: Beyefendi olduğumuzu sanıyordum.
OYUNCU: Kimilerimiz için gösteriş, kimilerimiz için ise, hamiliktir.
Aynı paranın iki yüzüdürler, ya' da sayımız o kadar, çok ki, iki
paranın ayni yüzü diyebiliriz. (Yeniden eğilir.) Ç ok şiddetli alkış­
lamayın—bu dünya çok yaşlı.
ROS: N e oynarsınız? •’ v flİH
OYUNCU: Trajedi, bayım. Ö lüm ve ifşaat... Genel ve kişisel; um ul­
m adık ve amansız sonlar; m üstehcen de dahil, h er düzeyde
travesti m elodram lar. Sizleri entrika ve yanılsama dünyasına
götürürüz... soytarılar, isterseniz katiller; sizlere hayaletler, k ü ­
çük çaplı savaşlar, kahram anlar, alçaklar, acı çeken âşıklar,
artık kalıplaşmış, şiirsel parçalar, kılıç kavgası ya da ırza geçme,
sunabiliriz sizlere; ya da h er ikisini birden; tabii ki, aldatan
kan lar ve kirletilen bakireler de; iyi bir paraya, iş üzerindeyken
bile gösteririz am a o gerçekçiliğe girer ve özel k oşullan vardır.
H avaya giriyorum, değil mi? -
ROS (Kuşkulu) : Valla; bilm em ki.
OYUNCU: İzlemesi ucuz; eğer sizler de olayların içine girerseniz
biraz daha pahalıya patlar; eğer bundan-hoşlanıyorsanız ve yaşa­
dığımız devri göz önünde bulundurursanız.
RQS: Ne biçim bir devirde yaşıyoruz?
OYUNCU: Kayıtsız. '<*4
ROS: Kötü mü? • • • ' •
3 6 TOM STOPMBO

OYUNCU: Berbat. Söyleyin bakalım, tam olarak neden hoşlanır­


sınız? (TRAJEDİ pYUNCÜLARI’n a döner) Baylar, hazırlanın.
(TRAJEDİ OYUNCULARI bir çizgi halinde dururlar.)
Şöyle! Hoşunuza giden bir şey gördünüz mü?
ROS: (kuşkulu, masum) N e yapar bunlar?
OYUNCU: Aklınıza ne gelirse. Bilmedikleri şey yoktur.
ROS: Peki, kaça?
OYUNCU: Katılması mı?
ROS: İzlemesi.
OYUNCU: Neyi izlemesi?
ROS: ö zel bir gösteri.
OYUNCU: Ne kadar özel? . ' •
ROS: Sadece biz ikimiz varız. Yeterli mi?
OYUNCU: izleyici olarak işe, .düşkırıcı. Röntgenci olarak ise, vasat.
ROS: Aradaki fark ne?
OYUNCU: O n gulden.
ROS: (dehşetle) On gulden mi?
OYUNCU: Sekiz demek istedim.
ROS: ‘ikimize mi?
OYUNCU: Adam başı. Anladığınızı sanmıyo—
ROS: Sen ne diyorsun?
OYUNCU: Demek istediğim—yedi.
ROS: Nerelerde bulundun?
OYUNCU: Orada burada. Kent modasını bir grup çocuk belirliyor.
G ençlerin kum panyaları, o n la r m oda. A m a o n la r bizim
repertuarımızla başa çıkamazlar... Biz ilgi duyduğunuz her şeyi
yapabilecek durumdayız...
(ROS’a anlamlı anlamlı bakar ama ROS bakışa boş gözlerle karşılık
verir.)
ROS: Onlar da büyüyecek elbet, çocuk kalacak değiller ya...
OYUNCU (Vazgeçer): H er dakika yeni bir tanesi doğuyor. (TRAJEDİ
OYUNCULARI’na) îleriiü! • L
(TRAJEDİ OYUNCULARI yüklerini sırtlayıp yola koyıdmaya hazır-
lamrlar. Sonunda GUIL hareketlenir)
ROSENCRANTZ V S GUILDGNSTERN ÖLDÜLER 3 7

GUIL: Nereye gidiyorsunuz?


OYUNCU: Duuuuur!
• (Durur ve dönerler.) , . . . «JşSH
Eve, bayım.
GUIL: N erden geliyorsunuz?
OYUNCU: Evden. Bitler gezginiz. Şansımızı gittiğimiz yerde de­
neriz. ‘
GUIL: Öyleyse, şanstı? -
OYUNCU: Şans mı? ' J .-
GUIL: Bizi.bulmanız. ^
OYUNCU:, H aa, evet.
GUIL: Arıyor muydunuz? ''
OYUNCU: Yoo, hayır.
GUIL: Ş anstı Öyleyse. . ■
OYUNCU: Ya da kader. . . .. A |l |
GUIL: Sizin mi, bizim mi?
OYUNCU: B irinin o lm a d a n ö b ü rü n ü n olamaz.
GUIL: K ader öyleyse. ...
OYUNCU: E vet. Biz denedeyem eyiz. Bu gece sarayda oynayacağız.
Ya d a y a n n gece, Ya da. m eyhanede. Ya da oynamayacağız.
GUIL: Belki prestijim i kullanabilirim .
OYUNCU: Meyhanede mi?
GUIL: Sarayda. Orada biraz prestijim olduğunu söyleyebilirim.
OYUNCU: Öyle mi dersiniz?
GUIL: Prestijim var, hâlâ.
OYUNCU: Hâlâ, ne? . ' j
(GUIL Şiddetle OYUNCU’nun yakasma yapışır) .
GUIL: -Prestijim var!
(OYUNCÜ karşı koymaz. GUIL eüerini gevşetir.)
(Daha sakin.) Bir şey. dedin— kendini olaya kaptırm akla
ilgili— ' '
OYUNCU: (Neşeyle kendini kurtararak) Dedim!— Dedim!— Siz ar­
kadaşınızdan daha zekisiniz,;. (Sır verircesine) Bir avuç gulden
karşılığında özel ve makaslanmamış Sabine Kadınlarının Ka-
3 8 TOMSTOPPARD

çırılışı gösterisi var. Daha doğrusu kadınının; daha doğrusu


Alfred’in— (Omzunun üstünden.) Eteğini giy Alfired—
(ÇOCUK bir kadm elbisesi giymeye çalışır.)
... Ve sekiz guldene iki rolden birini oynayabilirsin. -■ J
(GUIL geriler; OYUNCU üstüne yürür.)
... on guldene ikisini birden—
(GUIL geri dönmeye çalışır. OYUNCU kolunu tutar.)
■ ... selama da çıkabilirsin— |
(GUIL, OYUNCU’nun suratına tokat atar. OYUNCU genler. GUIL
öfkeyle titremektedir.) .I
(Kabullenmiş ve sessiz) Alfred, eteğini çıkart...
(ALFRED yansım giydiği elbiseyi çıkarmaya başlar.)
GUIL (korku ve öfkeyle titreyerek):. Şey olabilirdi. Müstehcen olması
. gerekmiyordu—şey olabilirdi—mevsim dışı bir kuş—parlak tüy­
lü, omzuma konan... Yol kenarında durmuş, yol gösteren dilsiz
bir cüce de olabilirdi... Ben hazırdım. Ama sadece bu, ha;
öyle mi? Giz yok, onur yok, ne klasik, ne uğursuz; sadece bu—
bir komik pomo yıldızı ve bir fahişeler sürüsü..."
OYUNCU: (tamma şapkayla reverans yaparak katıhr; üzgün.) Bizi . .|
daha iyi zamanlarımızda görmeliydiniz. O zamanlar çök önem
verirdik böyle şeylere. (Doğrulur.) Ueriiii.
(OYUNCULAR gitmeye hazırlanır.)
. ROS: (Sesi değişmiş, kendini kaptırmıştın) Bir dakika! '
OYUNCU: Düuuuur!
(Dururlar.)
Aaaalfreeeed!
(ALFRED elbiseyle boğuşmaya başlar. OYUNCU ileri çıkar.)
ROS: Öyleyse, sizler tam olarak oyuncu değilsiniz.
OYUNCU: Bayım, bizler yarım olarak oyuncuyuz.
• ROS: Yani, sizler gösteri mi yapıyorsunuz?
OYUNCU: Canlandırma, bayım.
ROS: Haaa, tabii. Bu işte daha çok para var, değil mi?
OYUNCU: Daha çok iş var, bayım.
ROS: Yaşadığımız devri göz önünde bulundurunca.

İs
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 3 9

OYUNCU: Evet.
RÛS: Kayıtsız.
OYUNCU: Kesinlikle.
ROS: Yani, hiçbir fikrim—
OYUNCU: Hayır.
RÖS: Demek istediğim, duymuştum—ama hiç—
OYUNCU: Hayır. .
ROS:' Demek istediğim, tam olarak ne yaparsınız?
OYUNCU: Her zamanki gösterilerimizi yaparız, aşağı yukarı, ancak
ters yüz. Sahne dışında,olması gereken şeyleri sahnede canlan-,
dırıriz. Her çıkışın bir başka yere giriş olduğunu düşünürseniz
kendi içinde bir tutarlılığı vardır yaptığımızın.
ROS (sinirli, yüksek sesle): Aslında hen, o tür insanlardan-—hayır,
acele etmeyin-—oturun ve insanların sizden yapmanızı istediği
şeyleri anlatın bize—;
(OYUNCU arkasını döner.) • 1’
OYUNCU: İleeeriii!
ROS: Bir dakika!
(Döner ve anlamsız anlamsız ROS’a bakarlar.)
Pekâlâ, tamam—şöyle bir şeyler görsem fena olmaz—-sadece
bir fikir versin diye— (cesur) Ne yaparsınız buna?
(Onlarla kendi araşma, yere bir para atar.)
(OYUNCU durduğu yerden paraya tükürür.) . . .
(TRAJEDİ OYUNCULARI parayı almaya çalışırlar. OYUNCU
onları tekme tokat geri püskürtür.)
OYUNCU: İleeeriii! '
(ALFRED hâlâ yan giyiniktir. OYUNCU onu tokatlar.)
(ALFRED’e.) Ne yapmaya çalışıyorsun?
(ROS öfkelenir.)
ROS: Pislik! İğrenç-—Sizi yetkililere şikayet edeceğim—sapıklar!
Sizin gibilerini iyi tanırım; sadece pisliksiniz!
(OYUNCULARgitmek üzeredir. GUIL olaylarm dışında kalmıştır.)
GUIL (Normal bir sesle): Bahse var mısın?
(TRAJEDİ OYUNCULARI dönüp bakarlar; ilgilenmişlerdir.
OYUNCU öne çıkar.)
4 0 TOM STOPPARD

OYUNCU: Nasıl bir bahis düşünüyorsunuz?


(GUIL, OYUNCU'ya doğru yürür; ayağım paranın üstüne koyar.)
GUIL: İki misli ya da fit. *
OYUNCU: Eeee... tura.
(GUIL ayağını kaldım. OYUNCU eğilir. TRAJEDİ OYUNCULARI
etrafına toplanırlar. Rahatlama ve kutlama sesleri. OYUNCU parayı
alır. GUIL ona ikinci bir para daha atar.)
GUIL: Bir daha?
(Bazı OYUNCULAR oynama taraftandır; bazıları değıL)
ödeşiriz. ■>
(OYUNCU başım 'olur' anlamında sallar ve parayı fırlatır.)
Tura.
(Turadır. GUIL parayı ahr.)
Bir daha.
(GUIL parayı fırlatır.)
OYUNCU: Tura.
(Turadır. OYUNCU parayı alır. Yine iki parası vardır. Birini fırlatır.)
GUIL Tura.
(GUIL parayı ahr ve hemen fırlatır.)
OYUNCU (Bir anlık sessizlik): Yazı.
■■(Ama turadır. GUIL parayı ahr. QYUNGU ikinci parasım borcunu
ödemek için atar ve döner. GUIL parayı almaz; ayağım paranm
üzerine koyar.)
GUIL- Tura.
OYUNCU: Hayır! ■
(Sessizlik. TRAJEDİ OYUNCULARI buna karşıdırlar.).
. (Özür dilercesine.) Yazı diyerek şanslarını zorlamak istemiyorlar.
GUIL- (ayağım kaldım, çömelir; ö haldeyken parayı alır; başım kaldım.)
Haklıydın— tura. (Parayı yere fırlatır, elini paranın üstüne koyar.)
Ben tura diyorum.
OYUNCU: Hayır.
GUIL (Elini paranın üstünden kaldırır.): Yine bildim. (Tekrarlar.)
Ben tura diyorum.
OYUNCU: Hayır!
ROSENCRANT2 YE GUHJDENSTERN ÖLDÜLER 4 1

(Arkasını döner. TRAJEDİ OYUNCULARI da onunla birliktedir.


OUIL ayağa kalkar, onlara yaklaştı.)
GUIL: İnanması zor değil mi? (Geri çekilir, TohatlanujtiT, gülümser.)
Doğum yılımın ikiyle çarpımının tek sayı olduğu üzerine benim­
le bahse girin.
OYUNCU: Senin doğum— !
GUIL: Bana güvenmiyorsan bahse girmezsin.
OYUNCU: Siz bana güvenir misiniz?
GUIL: Benimle bahse gir öyleyse.
OYUNCU: Benim doğum yılım mı?
GUIL- T ek sayıysa şen kazanırsın. ■
OYUNCU: Tam am —
(TRAJEDİ OYUNCULARI önegelmişlerdir; hepsi tetiktedir.)
GUIL: Güzel. Doğum yılın. İkiyle çarp. Çift sayıysa ben kazanırım;
tek sayıysa kaybederim.
(Sessizlik. TRAJEDİ OYUNCULARI ikiyle çarpılan her saymm çift,
olduğunu anlayınca acıklı bir iç çekiş duyulur. Daha sonra da itiraz
ederken büyük bir şamata. Ardından da korkunç bir sessizlik.)
OYUNCU: H iç paramız .yok. ' "'
... (GUIL ona döner.) "
GUIL Yaa. Peki neyiniz var?
(OYUNCU konuşmadan ALFRED’i getirir. GUIL üzgün üzgün
ALFRED’e bakar.) •
B unun için mi o kadar oynadık?
OYUNCU: Elimizdeki e n iyi şey bu.
GUIL (kafasını kaldırıp etrafa bakar.): Öyleyse yaşadığımız devir ger­
ç e k te n k ö tü .\ ' ’
(OYUNCU konuşmaya, itirazlara başlar; ama GUIL öfkeyle ona
döner.) ^
. Hava bile kokuşm uş.
(OYUNCU geriler. GUIL sahne ışıklarına doğru ilerler ve döner.)
Alffed, buraya gel. ■
(ALFRED sahnede öne doğru ilerlet ve durur; korkmuş, küçücüktür.)
(Yümuşak bir sesle.) Çok sık mı kaybedersin? ,
4 2 TOMSTOPPARD

ALFRED: Evet, bayım.


GUIL Öyleyse kaybedecek neyin kalmış olabilir?
ALFRED: Hiçbir şey, bayım. * »
(GUIL ana bakar.)
GUIL Seviyor musun... aktör olmayı?.
ALFRED: Hayır, bayım. •
(Sessizlik- GUIL etrafma, izleyicilere bakar.)
GUIL Alfred, sen ve ben burada dramatik bir yenilik başlatabiliriz.
(ALFRED neredeyse ağlamaklı, burnunu çekmeye başlar.)
Haydi, Alfred, haydi. Avrupa tiyatrolarını böyle dolduramayız.
(OYUNCU da ALFRED’le birlikte itiraz etmek için öne çıkmıştır.
GUIL onu yine susturur.)
(Öfkeyle.) Hiç iyi oyun bilir misin?
OYUNCU: Oyun mu?
ROS (İleri çıkar; utangaç, kekeler): Gösteri...
GUIL Yanılmıyorsam aktörüz, demiştin.
OYUNCU (Anlar): Haa. Eveeet, öyleyiz. Oyuncuyuz. Ama son za­
manlarda pek—
GUIL Kaybettin. Pekâlâ—Yunan oyunlanndan bir tanesi olabilir
mi? Klasik tragedyaları bilirsiniz, değil mi? Bol cinayedi büyük,
klasikleri? Ana, baba, bacı, kardeş, kan ve hattâ—
ROS: Utanmazca—
GUIL —Dehşetengiz—ha? Tanrı olmaya özenen bakireler—
ROS: Ya da tersi.
GUIL Sizin uzmanlik alanınız, değil mi?
OYUNCU: Hayır, öyledir diyemem. Biz daha çok kan, aşk ve retorik
ekolündeniz.
GUIL Pekâlâ, seçimi size bırakıyorum; eğer arasından seçilecek
bir şeyler varsa tabü.
OYUNCU: Onlan birbirinden ayıramazsınız, bayım—ben size retorik
olmadan, kanlı ve aşklı bir oyun yapabilirim; aşk olmadan,
kanlı ve retorikli de yapabilirim; ya da hepsini birden aynı
anda ya da peş peşe yapabilirim. Ama kansız aşk ve retorik
yapamam. Kan zorunludur—bilirsiniz, hepsinde kan vardır.
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÛLDLtlER 43

GUIL: İnsanlar bunu mu ister?


OYUNCU: Biz bunu yapanz. (Kısa bir sessizlik. Arkasını döner.)
(GUIL, ALFRED’in omzuna dokunur.)
GUIL: (yüzü buruşmuş, nazik) Teşekkür ederim, sana söyleriz.
(OYUNCU sahne gerisine gitmiştir. ALFRED peşinden gider.)
OYUNCU (TRAJEDİ OYUNCULARIM): Otuz sekiz!
ROS (onlara doğru yürür; hayranlık ve umutla): Pozisyon mu?
OYUNCU: Efendim, bayım?
ROS: Sizin sahnelerden biri mi?
OYUNCU: Hayır, bayım.
ROS: Haaaa..
OYUNCU: (arabadan sahne malzemeleri indirmeye boşlayan TRAJEDİ
OYUNCULARIM): Girişler oraya ve buraya. (Üst sahneyi işaret
eder.) • • '
(OYUNCU son dört konuşmasından beri kımıldamamışar. Yine
kımıldamamaktadır. GUIL bekler.) ■
GUIL: Eeee... Kostümünü giymeyecek misin?
OYUNCU: Kostümümü hiç çıkartmam, efendim.
GUIL: Hep hazır.
OYUNCU: Doğru.
(leşsizlik.) ’
GUIL: Hazırlanmayacak misin?
OYUNCU: Ben hazırım.
GUIL: İyi ama, hazırsan hazırlanamazsın. Hazırlanabilir misin?
OYUNCU: Başlarım.
GUIL: Ama daha başlamadı. Haydi, git. Gözlerimiz seni arayacak.
OYUNCU: Size el sallarım.
(Kımıldamaz. Öylece durması artık dikkati çekmekte ve garip
kaçmaktadır. Sessizlik. ROS onunla yüz yüze gelene dek yürür.)
ROS: Pardon.
(Sessizlik. OYUNCU sahne önüne yalan ayağau kaldım. Alanda
GUIL’m parası vardır. ROS ayağcruparanm üstüne koyar. Gülümser.)
Teşekkür ederim.
(OYUNCU döner ve gider. ROS parayı almak için eğilir.)
4 4 TOM STOPPARD

GUIL (İleri çıkar)Haydi.


ROS: Valla— ucuz kurtuldun.
GUIL (döner): Niye?
ROS: Yazıymış.
(Parayı GUIL'e atar. GUIL parayı yakalar. Ayru anda sahne ışıkla­
rında bir değişiklik olur. Dışarı duygusu içeri duygusuna dönüşür;
ama çok vurgulanmış bir değişiklik değildir bu.)
Ve eteğini toplamış panik içinde koşarak OPHELIA girer— peşinde
HAMLET vardır.
(OPHELIA dikmekte olduğu giysiyi elinde tutmaktadır, ikisi de ko­
nuşmazlar. HAMLET, cepkeninin tüm düğmeleri açık, şapkası yok,
çoraptan kirli, bağsız, bileklerine kadar düşmüş, yüzüğömleği kadar
soluk, çarpık bacaklıdır... Çok acildi bir bakışla OPHELIA’yı bile­
ğinden sıkıca tutmaktadır; sonra, bir kol boyu kadar geri çekilir;
diğer elini abıma koyar ve sanki resmini çizecekmiş gibi OPHELIA’run
yüzünü dikkatle incelemeye koyulur... Sonunda, kolunu şöyle: bir
sallar, başmı üç kez aşağı yukarı sallar; arkasından öyle acildi ve
derin bir iç çeker ki, sanki tüm varlığı ve bedeni sarsılır.. Sonra
OPHELIA’yı bırakır ve gözlerini ondan ayırmadan, omzunun
üzerinden ona bakarak geri geri giderek çıkar..'. OPHELIA ise diğer
yönden koşarak çıkar.)
(ROS ve GUIL donakalmışlardır. Önce GUIL hareketlenir. ROS’a
bağırır)
GUIL Haydi!
(Ancak bir tören alayı— içeri, CLAÜDIUS ve GERTRUDE
maiyetleriyle girerler.)
ÇLAUDIUS: Hoş geldiniz, sevgili Roşencrantz*... (Elini kaldırarak
GUIL'i selamlarken ROS eğilmiştir—GUIL geç ve aceleyle eğilir.)... ■
ve Guildenstern. (Elini kaldırarak ROS’u selamlarken GUIL
. eğilir— daha önce eğilmiş olan ROS, o pozisyondan ya n
doğndmuşken yeniden eğilir. Başı öne eğikken dönüp doğrulmakta
olan GUIL’e bakar.)
* Shakespeare'e ait olan dizelerin Türkçe çevirileri Prof. Bülent Bozkurt’un Çevirisin­

den (H acettepe Üniversitesi Yayınları, Ankara 1982) alınmıştır.


ROSENCRANTZ VE GUIIDENSTERN ÖLDÜLER 45

Hem sizi çok özlemiştik,


hem, de bir i§ için ihtiyacımız vardı şizlere;
acele çağırtışımız bundan.
(ROS ve GUIL, CLAUDIUS’tm huzurunda oldukları için elbiselerini
düzeltmektedirler.) •
Kulağınıza bir şeyler gelmiştir herhalde
Hamlet’in ‘dönüşümüyle’ ilgili—böyle demek gerekiyor,
Ne dışı ne içi eski Hamlet’e benzemediğine göre.
Babasının ölümü dışında,
O nu böylesine kendinden geçiren şeyin ne olabileceğini
düşünemiyorum.
ikinizden ricam, küçük yaştan birlikte, yetiştiğinize göre,
O nu tanıyıp, davranışlarını anlayabileceğiniz için,
Sarayımızda bir süre kalıp- dinlenin,
O na yoldaşlık edin, eğlendirin otıu;
Ve eğer fırsat çıkarsa, öğrenmeye çalışın bakalım,
Anlayabilirsek çaresini de bulabileceğimiz,
O nu üzen, bizim bilmediğimiz bit. şey mi var. .
GERTRUDE: Sayın (anlık bir sessizlik) baylar.,.
(Her ikisi de eğilir.) - '
O sizden çok söz. ederdi.
Eminini kendine sizlerden yalan gördüğü
- iki kişi daha yoktur.
Umutlarımızın beslenip gelişmesi için, • • .
Burada bizimle bir süre kalma
I Nezaketini ve iyi niyetini gösterirseniz .
Kralınız bu ziyaretinizi unutmayacak
Ve sizleri gereğince hoşnut edecektir.
ROS: Sayın majesteleri,
Üzerimizdeki krallık otoritenizle
Biz kullarınıza, saygıdeğer dileklerinizi rica değil,
Buyruk olarak da iletebilirdiniz.- H
GUIL: Ama her ikimiz de ‘baş üstüne’ diyoruz.
Kendimizi bu işe adıyoruz
4 6 TOMSTOPPAJ®

Ve hizmetimizi, dilediğinizce kullanmak üzere


Ayaklarınızın dibine seriyoruz.
CLAUDIUS: Teşekkürler, Rosencrantz (hazırlıksız yakalanan ROS’a
döner, bu arada GUIL eğilmektedir.) ve soylu Guildenstem (iki
büklüm eğilmiş GUIL’e döner.)
GERTRUDE (düzeltir): Teşekkürler, Guildenstem (eğilen ROS’a dö­
ner; bu arada doğrulmakta olan GUIL yeniden eğilir— her ikisi de
iki büklüm eğilmiş birbirlerine bakmaktadırlar.)... ve soylu
Rosencrantz. (GUIL’e döner; her ikisi de doğrulmaktadır— GUIL
toparlamr ve yeniden eğilir.)
Sizden rica ediyorum, lütfen hemen,
Gidin görün tanınmaz hale gelmiş oğlumu.
Haydi, birkaç kişi ,
Bu baylan Hamlet’in olduğu yere götürsün.
(İki REFAKATÇİ geri geri çıkarken, GUIL ve RÖS’a kendilerini
takip etmeleri için işaret ederler.)
GUIL Taiın, varlığımızı ve yapacaklanmızı
Ona yardımcı ve yararlı kılsın.
GERTRUDE: Amin!
(ROS ve GUIL sçıhnenin kenarında öne kadar ilerlerler. Onlar oraya
varmadan önce POLONIUS içeri girer. Durur ve onun önünde eği­
lirler. O da onları başıyla selamlar ve sahne gerisine, CLAUDIUS’a
doğru aceleyle gider. Dönüp ona bakarlar.)
POLONIUS: Norveç’e gönderdiğimiz elçiler, sayın Lordum. Sevinçle
döndüler.
CLAUDIUS: Sen her zaman iyi haberler verirsin bana.
POLONIUS: Öyle mi lordum? İnanın ki, sevgili efendim,
Hem Tanrıma, hem de lütufkâr Kralıma karşı ödevimi
Canım kadar değerli bilirim.
Ve sanıyorum—eğer yanılıyorsam
Kafamın içindeki şu beyin, araştırmalarda, iz sürmekte
Eski ustabğını yitirmiş demektir— •. •
Hamlet’in deliliğinin kaynağınrbuldüm...
(ROS ve GUIL hariçhepsi çıkar.)
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 4 7

ROS: Ben eve gitmek istiyorum.


GUIL: Kafam karıştırmalarına izin yerme.
ROS: Burada, elim ayağıma dolaşıyor—
GUIL: Yakında eyde olacağız, tamamen—salimen, evde—ben de—
ROS:' Boynumu şaşıyor— "
GUIL: — Seni eve götürüp—L
ROS:—Başımı şaşıyor— £
GUIL: — Solsalim—
ROS (çökmüş, yüksek sesle):—elimi, canımı çiğnersin!—Bana bak, bu
iş çıkara girmiyor, girmeze çıkıyor, çıkmaza iniyor; inişe çıkıyor—
GUIL (dadı gibi): Geçti! Geçti!., yakında evde olacağız; sol... sali­
m en... (Çabucak.) .Aniden ve hiçbir neden yokken bir .söz­
cüğü— diyelim “eş” ya da “yuva” sözcüğünü nasıl yazacağım
bilemediğin,—çü n k ü yazdığın zaman bu harfleri daha önce
hiç 9 sırayla yan yana görmediğini düşündüğün oldu nuı?
ROS: Anımsıyorum—- -'
GUIL: Neyi?
ROS:, Soruların olmadığı zamanı anımsıyorum. .
GUIL: Sorular hep olmuştur. Bir soruyu bir başka soruyla değiştirmek
o kadar da önemli değil. *
ROS: Yanıtlar, evet. Her şeyin yanıtı vardı. '
GUIL: Unutmuşsun. ■■
ROS (parlar): 'Unutmadım—kendi adımı nasıl anımsadığımı unut­
madım—-Şeninkini de, evet, tabii! Başım nereye çevirsen yanıt
vardı! Hiç kuşku yoktu—insanlar benim kim olduğumu bilirdi;
bilmiyorlarsa ■'da sorarlardı, ben de onlara söylerdim.
GUIL: Söylerdin; asıl sorun, her-biri... inaridıncıydı, içgüdüsel ol-
. maksızıri. Yaşamın boyunca gerçeğe o kadar yakın yaşarsın ki,
gözucunda kalıcı bir bulanıklık haline dönüşür; ve bir şey onu
yerinden oynatırsa sanki grotesk bir şeyin saldırısına uğramış
gibi hissedersin. Eğerinde doğrulmuş bir adam, yarı aydınlık,
yarı canlı şafakta pancürlara vurdu ve iki ad bağırdı. Adam
soluğunun külrengi buğusunda, süzülen bir şapka ve pelerindi
sadece; apıa bize, seslenince, geldik. Bu kadan kesin— geldik.
4 8 TOMSTOPMRD

ROS: Valla, sıkıntıdan ölüyorum, ö y le ya da böyle benim için hiç


fark etmez; onun için sen ver karan.
GUIL Bu kadar keyfi bir şeye kalkışamayız. Bu kadar yolu vaftiz
töreni için tepmedik. Bütün bunlar—bizden önce oldu. Ama
yine de oldukça şanslt sayılınz; tüm insanlık aleminin tasnifini
yapmak zorunda da bırakılabilirdik— kendi resimlerini bulmak
için pazarı'didik didik eden iki kör gibi... En azından bize
seçenek sunuldu.
ROS: Eh, bundan böyle— *•
.GUIL —-Ama seçme şansı sunulmadı.
ROS: A ptal gibi davranmama neden old u n .-
GUIL Ben de senin kadar aptal göründüm.
ROS (acıklı bir haykırış): Tüm istediğim istikrar!
GUIL (alçak ve alaya): N erede bizim bugünkü masklar?
ROS (alçalan bir tempoyla): Eve gitmek istiyorum. (Hareket eder.)
Hangi yönden geldik? Yön duygufmı yitirdim.
GUIL- Tek başlangıç doğum, tek son da ölüm —buna güvenemezsen
neye güvenebilirsin? -
(Yeniden yan yana gelirler.)\
ROS: Hiç kimseye borcumuz yok.
GUIL- Çıkmaza girdik. En ufak bir hareket bir başka yerde, bir
başka harekete neden oluyor ve ondan etkileniyor. Gözlerini
dört aç, kulaklarını dik. Adımlarını dikkatli at, talim atlara
uy. Sorun kalmaz.
ROS: Ne kadar süreyle?
GUIL Olaylar sona erene kadar. Bir mantık söz konusu— birileri
her şeyi senin adına yapıyor, endişe etme. Keyfini çıkart. Ra­
hatla. Elinden tutulup götürülmek, yeniden bir çocuk gibi ol­
mak; masumiyet olmâksızm, bir çpouk—Bir ödül veriliyormuş
gibi; hiç beklemediğin bir anda bir parça çocukluk daha; iyi
bir insan olduğun için ödül; ya da daha önce hiç çocukluk
yaşamadığın için.telafi... Kendimle çelişiyor muyum?
ROS: Anımsamıyorum... Ne gibi ipuçlan var elimizde.şimdi?
GUIL Bize bilgi verildi. Hamlet’in dönüşümü... Ne anımsıyorsun?
ROSENCRANTZ V/E GUILDENSTERN ÖLDÜLER 49

ROS: Değişmiş, değil mi? Adamın dışıyla içi birbirine benzemiyor—


GUIL: O na yoldaşlık edin, eğlendirin onu—iğrenm eye .çalışın
bakalım onu üzen ne.
ROS: Babasının ölümünden daha önemli bir şey-— ■ -■ '•
GUILİ: Hep bizden söz ediyor— bizden daha fazla sevdiği iki kişi
yok şu hayatta. ! :
.ROS: O nu eğlendireceğiz— onıi üzen ne, öğrenmeye çalışacağız—
GUİL: Kesinlikle, doğru sorulan sorup, olabildiğince az-bilgi verdik
mi, iş biter. Bir oyun bu.
R O S:-Sonra da, gidebilir miyiz? -
GUIL: Ve kral bizi gereğince hoşnut edecek.
ROS: Bunu beğendim. H oşnut edeceğini söylerken ne demek is­
tiyor? '
GUIL: D ostlanm unutmadığım .
ROS: Bir tahm inde bulunabilir misin?
GUIL: Zor, gerçekten—bazı krallar u nutkan olurlar; diğerleri, sanı­
rım— tersi, her ne den irse... :
ROS:. .İyi— de—
GUIL: Fil gibi.„ • ■ - ' > I -
ROS: Süre değil—k a ç para? —
GUIL: Unutmaz— hiç unutm az, tam bir kraldır, o ...
ROS: N e .demeye çalışıyorsun?
GUIL: Sözcükler, sözcükler. Elimizdeki te k şey sözcükler. - ■■
(Sessizlik.) . -V 4
ROS: Bir. şeyler— yapıcı bir. şeyler yapmam ız gerekm iyor m u?
GUIL: A kim da n e v a r?... kısa, k ü ç ü k bir insan piram idi m i...?
ROS: Gidebiliriz.
GUIL: Nereye?
ROS: O n iın arkasm dan. ; :
GUIL: Niye? A rtık bizi yerleşti.rdiler----eğef e tra fta dolaşm aya baş-
. larsak, b ü tü n gece birbiiimizi: kovalatız; »*
(Sessizlik.)
ROS (sahne ışıklanhm yaranda): Ne kad ar ilginç! (Döner.) Kendimi
bir izleyici gibi hissediyorum— çok şaşırtıcı bit düşünce. Bunu
5 0 TOMSTOPPARD

katlanabilir kılan tek şey, her an ilginç birinin geleceğine duy­


duğum akıldışı in anç...
GUIL- Kimseyi görüyor musun? ,
ROS: Hayır. Ya sen?
GUIL Hayır. (Sahne gıklarının yarımda.) Amm a da iş h a —doğru
dürüst bir ayd ın lan m a o lm a k sızın , h ep m erak iç in d e
bırakılmak... (Duraksar.)
H iç alışkın değiliz.
ROS: Soru oyununu oynayabiliriz.
GUIL N e işe yarayacak?
ROS: Alıştırma olur!
GUIL Cümle! Bir-sıfır.
ROS: Olmaz!
GUIL Niye?
ROS: Daha başlamamıştım.
GUIL Cümle. İki-sıfir.
ROS: Biınu da sayıyor musun?
GUIL Neyi?
ROS: Bunu da sayıyor musun?
GUIL Faul! Tekrar yok. Üç-sıfir. İlk oyun...
ROS: Böyle yapacaksan oynamam. ;
GUIL Sıra kimde?
ROS: Ha?
GUIL Faul! Anlamsız sesler yok. Sıhr-bir.
ROS: Kim başlıyor?
GUIL Niçin? '
ROS: N için olmasın?
GUIL Niye?
ROS: Faul! Benzer soru olmaz! Bir-bir.
GUIL- T ann aşkına, neler oluyor?
ROS: Faul! Retorik soru olmaz. İki-bir.
GUIL Sonuç ne?
ROS: Tahmin edemiyor m usun?'
GUIL Bana mı dedin?
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER S 1

ROS: Başka biri v a r mı?


GUİL: Kim?
ROS: Nerden bileyim! ' ;
GUIL: Niye soruyorsun? ' ..
ROS: Ciddi misin?
GUIL: Retorik bir soru muydu?
ROS: Hayır.
GUIL: Cümle! İki-iki. Oyun sayısı.
ROS: Biıgün neyin var senin? , .
GUIL- N e zaman?
ROS: Ne?
GUIL: Sağir mısın?
ROS: Sağ mıyım? ‘
GUIL:. Evet mi, hayır mı?
ROS: Seçenek var mı?
GUIL: T anrı var mı?
ROS: Faul!' İlgisiz soru yok—Üç-iki; birebir berabere.
GUIL (cid d i):Adın ne? .
ROS: Seninki ne? ■
GUIL: Ö n ce ben sordum. . . . ' ! •
ROS: Cümle. Bir-sıfir. *‘<jfğ
GUIL: Evdeki adın ne? . V
ROS: Seninki ne? . _ m jm
GUIL: Ben evdeyken mı? •£ ^ 1
ROS: Evde adm farkb mı? {,v
OUİL: Hangi evde?
ROS: Senin evin yok mu?
GUIL: N iye soruyorsun?
ROS: Ne''demek istiyorsun? V •*
GÜIL (üzerine basa basa): A dılı ne?! , .
ROS: Tekrar. İki-sıfir. Bana maç sayısı.
GUIL (şiddetle ROS\a saldım): SEN KENDİNİ NE SANIYORSUN?
ROŞ: Retorik soru! Oyun ve maç! (Sessizlik-) Nerede sona erecek?
GÜIL: İste soru bu.
5 2 TOMSTOPMKD

ROS: Hep soru zaten.


GUIL Sence fark eder mi?
ROS: Sence fark etmiyor mu? «
GUIL Neden fark etsin?
ROS: Niçin neden fark etsin? . :
GUIL (hafiften alaycı): Neden fark ettiği fark etmez mi?
ROS (ona saldırır): Neyin var senin?
(Sessizlik .)
GUIL Fark etmez.
ROS(ormanda bir ses gibi):... Ne biçim bir oyun bu? '
GUIL Kurallar ne?
(Arkadan HAMLET girer, sahnenin öbür tarafına yürür; bir kitap
okumaktadır— tam çıkmak üzereyken GUIL onu görür.)
GUIL (keskin): Rosencrantz!
ROS (zıplar): Ne!
(HAMLET çıkar. Muzaffer bir edayla gülümserler.)
GUIL İşte böyle! Nasıldı? ' * ''
ROS: Zekice.
GUIL Doğal mıydı?
ROS: İçgüdüsel.
GUIL Anladın mı?
ROS: Önünde şapka çıkartıyorum.
GUIL Tokalaşalım.
(Tokalaşırlar.)
ROS: Şimdi sıra bende—Guil— !
GUIL —Daha değil—beni gafil avla.
ROS: Tamam. (Ayrılırlar. Sessizlik. GUlL'e fisıldar.) Hazır mısm? •
GUIL (patlar): Aptallık etme:
ROS: Özür dilerim.
(Sessizlik.)
GUIL (bağırır): Guildenstem!
ROS (zıplar): Ne? (Hemen süngüsü düşer. GUIL çok öfkelidir.)
GUIL Tek istediğim istikrar! > -
ROS (sessiz): Tek istediğim ölümsüzlük...
ROSENCRANT2 VE G UILDENOTRN ÛU5ÛLER 53

GUIL (düşük bir temtoyla): Bugün bize haftalık.. î


(Anlık sessizlik.)
ROS: Kimdio?
GUIL: Tanım adın mı?
ROS: O beni tanımadı.
GUIL: O seni görmedi. ı | '••• u
ROS: Ben onu görmedim. -
GUIL: Göreceğiz. O nu zor tanıdım; değişm iş,t
ROS:' Fark fettiri ha? : -. • : ■>
GU ILf'Değişm iş.'' ' . “ ;,J
ROS: Nasıl bildin? ,f?<
GUIL: H em içi, hem dışı.'
' RÖS: A nlıyorum .. ’ '" -
GUIL: K endinde değil.
ROS: Değişmiş. . ’ ’’ .
GUIL: O kadarını gördüm. (Anlık sessizlik.) C anı neye sikiliyor öğren-
ROS: Benim mi? ’ '.- J.
GUIL: O n u n .
ROS: Nasd?
GUIL: Soru ye yanıt. Eski yöntem ler e n iyi yöntem lerdir.
ROS: Acı çekiyor. , _
GuIL:' Sen sor; ben yanıt vereyim. * !. .* Ng . ■&
ROS: Kendinde değil, büiyorsun. • ' , , - J M İM
GUIL: Bak, ben oyum. ' -
(Anlık sessizlik.) .
ROS: Öyleyse ben kimim? ; .
GUIL: Sen k e n d in s tn ." ,> • ..... ...a :. .C'j8gBB
ROS: O da sen ini? . , | ;
GUIL: Hiç de bile.
ROS: Üzüntülü müsün? | £>j
GUIL: Tamam, işte böyle. Hazır fnısın?
ROS: Biraz geriye gidelim.
GUIL: Üzüntülüyüm.
ROS: Demek- ;
5 4 TOM STOPPARD

GyiL Niye üzüntülü olduğumu anlamaya çalış.


ROS: Tamam. t
GUIL Soru ve yamt.
ROS: Nasd başlayayım?
GUIL Bana seslen.
ROS: Sevgili Guildenstem! '
GUIL (sakin): U nuttun—değil mi?
ROS: Sevgili Rpsencrantz!
GUIL (kendini güçlükle tutmaktadır): Tam olarak anladığını sanmıyo­
rum. Yapmak istediğimiz şey bir varsayım: Ben, senin sorduğun
sorulan oymuşum gibi yanıtlıyorum.
ROS: Haaa! Hazır mısın?
GUIL Ne yapacağım biliyor musun?
ROS: Ne?
GUIL: Aptal mısın sen?
ROS: Pardon?
GUIL Sağır mısın?
ROS: Sen mi konuştun?
GUIL (azarlar): Sırası değil—
ROS: Cümle. •
GUIL (bağırır): Sırası değil! (Duraksar.) Azıcık bir kuşkum vardı,
daha doğrusu umudum, o da uçtu gitti. Durumumuz dışında
, seninle ortak neyimiz olabilir ki? (Ayrılır ve otururlar.)
Belki bu yoldan geri gelir.
ROS: Gitsek mi?
GUIL Niye?
(Duraksar.)
ROS (canlanır. Parmaklarını şaklatır.): Haaa!; Yani—sen oymuşsun
gibi yapacaksın, ben de sana sorular soracağım!
GUIL (but gibi): Çok güzel.
ROS: Aklımı karıştırdın.
GUIL Belli oluyor.
ROS: Nasıl başlayayım?
GUIL Bana seslen.
(Ayağa kalkar ve birbirlerine bakarlar.)
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 55

ROS: Soylu Lordum! . ^..


GUIL: Sevgili Rosencrantz!
( Sessizlik.)

ROS:. Yani, ben şenmişim gibi mi davranıyorum!


GUIL: Tabii ki, hayır. Sakıncası yoksa. Devam edelim mi?
ROS: Soru yanıt.
■GUIL: Tamam.
RÖS;Tamam. Soylu lordum!
GUIL: Sevgili dostum.
ROS: Nasılsınız?
GUIL: Acı içindeyim. ■
ROS: G erçekten mi? Nasıl?
GUIL: Değiştim.
ROS: İçten rni, dıştan mı?
GUIL: Her ikisi de.
ROS: Anlıyorum. (Duraksar.) Buraya kadar yeni bir şey yok.
GUIL:- Ayrıntılar gir. Deş. Sorunun kökenine in; durumu açıklığa
kavuştur,
ROS: Yani—yani, amcanız Danimarka kralı Ha?
GUIL: Ondan önce de babam kraldı.
•ROS: Ondan önce de onun babası mı? . .. -
GUIL: Hayır, ondan önce benim babam.
ROS: ’ Nasıl olur—?
GUIL Kuşkularında haklısın.
ROS: Şunu bir anlayalım. Babanız kraldı. O nun tek oğluydunuz.
Babamz ölür. .Reşitsiniz. Amcanız kral ohır.
GUIL- Evet. '
ROS: Alışılmışın dışı.
GUIL: Beni mahvetti. .
ROS: Kuşkusuz. Siz neredeydiniz?
GUIL Almanya’da.
ROS: Öyleyse, gasp.
GUIL İçeri kaydı.
ROS: Aklıma şeyi getiriyor.
5 6 TOMSTOPMRD

OUIL* Getirmeli de.


ROS: Özel konulara girmek istemem.
GUIL Bunu herkes biliyor.
ROS: Annenizin evliliği. . - ■ '
OUIL: İçeri .kaydı. =;............
(Anlık sessizlik.)
ROS (üzgün): Babanızın bedeni hâlâ sıcaktı.
GUIL Anneminki de öyleydi. ■■■■•'•
ROS: Olağandışı.
OUIL Ahlaksızca.
ROS: Alelacele.
OUIL Kuşku verici.
ROS: İnşam düşündürüyor.
GUIL Aklıma gelmediğini sanma. • '•••-• •.»
ROS: Kocasuun erkek kardeşiyle.
GUIL :>Birbirlerine yakındılar. • • *! nur-
ROS: Anneniz ona gitti-^ .'.i WM
GUIL—çok yakınına— f «fÜteŞ a B
ROS:—avutulmak için. : • - ^
GUIL Hoş bir durum değil. . • • i "i • •■>
ROS: İş anlaşdıyor. ' ı?:/-. :>*
GUIL Ensestten zinaya. -ry.■•:■■■■■ ;
ROS: Siz hiç o kadar ileri gider miydiniz? ■-J - ?■>- i
GUIL Asla. ».■- >: />■;.' J
ROS: özetlemek gerekirse:' Çok sevdiğiniz babanız ölür; onun varisi­
siniz; geri geldiğinizde görürsünüz: ki, daha ceset soğumadan
• küçük kardeş onun tahtına çıkmış, yatağına girmiş Ve hem
insan hem de doğanın koyduğu yasaları .hiçe saymıştır. Peki,
siz niye böyle olağandışı tavırlar içindesiniz? w
GUIL Hiçbir fikrim yok! (Duraksar.) Ama bütün bunları herkes
biliyor. Yine de bizi çağırttı. Biz de geldik. .
ROS (dikkatli, kulak kabartmış): Bir dakika! Galiba müzik sesi duy*
dum— H1
GUIL Biz buradayız. • , , , 't
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 5 7

ROS: — B ando gibi— b a n d o d u y d u m gibi geldi-— .


GUIL: R osencrantz.L . : *l -. :: L*
ROS (dalgın, hâlâ dinlem ektedir): Ne?.
. (K im bİT sessisjifc.) h" •'••{• * i ’
G U lL (h a fifb ira la yla :): G u ild e n s te m ...
ROS (tekrardan rahatsırolmuş): Ne?;. ., • f
GUIL- Senin için-hiç mi fark, yok? ,
ROS (döner, aptalca) 1 ,Ne?,-; E .<< U ı, ‘
(D uraksar.) .- ••?-,
GUIL: Git, bakbakalım orada mı? ■. . • Çv~*, j,
ROS: Kim? . ' r r . ü - . v • ' - ' -v,-
GUIL: Orada. . .'^L : M İ ; ''- 3
■{ROS sahne gerisine yürür, bakar, g eri döner,, raporunu verir.)
ROS;-Evet,.-. '--l j S y .' .l :
- GUIL; Ne-yapıyor? .-t?
• (ROS hareketlerini tekrar eder.) ,;-:h.-...s
ROS; Konuşuyor-. U - , » " . I - -.<v.‘ «Ar-.t *. *>'4
GUIL Kendi kendine mi? -' ^ r
{ROS yine gitm eye davranır/. GUIL sabırsızhkla,durdunır.)
Yatım mil
RO S:'H ayır. -•••.u.-v
■ GUIL: Öyleyse kendi kendine konuşmuyor, değil mi?
ROS; Kendi başına değil... Sanırim bu yöne doğru geliyor. (Kumar-)
Gitsek mİ?
GUIL: Niçin? A rtık bizi görmüşlerdir. .
(HAMLET sahne gerisine gider; geri geri yürümekte, konuşmaktadır.
Peşinden POLONIUS gelmektedir. ROS ve GUIL önde durmuş;
arkaya bakmaktadırlar.)
HAMLET:.., çünkü sizin de bayım, bir yengeç gibi geri geri gitmek
için benim- kadar yaşlanmanız gerek.
POLONIUS (kendi kendine): Delilik olsa bile, bir düzen var içinde.
A çık hayadan- k a ça r mısınız, Lordum?
HAMLET: Mezarıma.
POLONIUS: Doğru ya; orada da hava yok.
5 8 TOMSTOPPARD

(HAMLET sahne gerisindeki çıkışa yönelir. POLONIUS bir süre


kendi kendine anlaşılmaz şeyler mınldanır, ta ki—)
Lordum, izin verirseniz yanınızdan ayrılmak istiyorum.
HAMLET: Benden, seve seve ayrılacağım başka bir şey isteyemezsiniz
bayım—canımın dışmda, canımın dışında, canımın dışında...
POLONIUS (öne gelir): Hoşça kaim, lordum.
(ROS’a) Lord Hamlet’i mi arıyorsun? İşte orada.
ROS (POLONIUS’a): Tanrı sizi korusun efendim.
(POLONIUS gider)
GUIL (sahne gerisine, HAML-ET’e seslenir): Soylu lordum!
ROS: Saygıdeğer lordum!
(HAMLET sahne gerisinde, onlara doğru döner)
HAMLET: Benim çok sevgili dostlarım! Nasılsın Guildenstem? (Bir
kolunu ROS’a doğru kaldırmış aşağ inerken, GUIL selamlanmadığ
halde eğilmektedir. HAMLET hatasmı düzeltir. Ve yine ROS’a) Ah,
Rosencrantz! (Hepsi hataya gülerler. Sahnenin ortasında bir araya
gelirler, HAMLETortada kottarmı ROS ve GUIL’in omuzlarına atmış
sahne gerisine yönelirler.)
HAMLET: Sevgili çocuklar, nasılsınız?

SAHNE KARARIR
ik in c i p e r d e

(HAMLET, ROS ve GUIL konuşmaktadırlar; önceki sahnenin devamı.


Y ü r ü rk e n k o n u ştu k la rı a n la şıla m a m a k ta d ır.'A n la şıla b ilir ilk dize
HÂM LET’in kısa bir konuşm asının sonuna rastlayan dizedir1—Balanız
Shakespeare, 2. perde, 2. sahne.)

HAMLET: Tanrı hakkı için, doğal olmanın ötesinde bir şeyler var
bunda; keşke bilim bize söyleyebilse. ' ■
(TRAJEDİ OYUNCULARI’nm bandosu çalmaya başlarlar.)
GUIL: İşte oyuncular geldi.
HAMLET: Elsinore’a hoş geldiniz baylar. Verin ellerinizi. Haydi
gelin. (Ellerini tutar.) Konuklan karşılamanın bir yolu yordamı
. var. Gelin buna uyalım. Yoksa, sanki oyunculara sizden daha
çok değer veriyormuşum, önlan daha gösterişli karşılıyormüşum
gibi olur. Hoş geldiniz. (Ayrılmak üzeredir.) Ama, amca-babam
ve teyze-annem yanılıyorlar.
GUIL' Nerede, lordum! *;*
HAMLET: Ben yalnızca kuzey-kuzeybatıda kaçığım. Rüzgâr güney­
den estiğinde, atmacayı balıkçıldan iyi ayırmm.
(GUIL arkasını dönerken POLONIUS içeri girer.)
6 0 TOJVA STO PPARD M

' P O L O N IU S : İyi g ü n le r b a y la r. %
•HAMLET (R O S ’a ) : D ik k a t, G u ild e n ste m (GUTUe, lutrarsır) sen d e ; ^
ik i ku lağın ızı da İyi a ç ın . Ş u gördüğünüz k o c a b e b e k b e n ü z «
k u n d a ğ ın d a n çık m ış d e ğ il... (R O S ’la birlikte konuşarak saKne
g e risin e d o ğ ru gider.) ■#
P O L O N IU S : L o rd u m ! S i z e b a b e rle ritti varVî i
H A M L E T ( R O S 'u bırakır ve P O L O N IU S ’u ta k lit e d e r): L jo rd u m , siz e
h a b e r l e r i m v a r . . . R o s c iu s R ö r tta ’d a b i r o y u n c u y k e n . ..
(ROS sa h n e ö n ü n e , GUIL’in y anm a gider.)
PO LO N IU S (HAMLET*in {»eşindengiderken): O yu n cu lar geldi\o td u m . •.%
HA M LET: Vızzz, vızzz.
(H A M LET ve PO LO N IU S çıkarlar.)
(R O S ve GU IL düşünm ektedirler. H e r ikisi de ilk konuşan olm ak 'm
istem em ektedir.)
GU IL: H ım m .
•ROS: :Eve t ?. .•'> . •: s . ■'i.- .
GUIL: Ne? * , - ij gg . •. ,••' -
ROS:. Sandım k i . v
GUIL: Hayır. =. . . . . . ‘.i;
ROS: Ha.
(Sessizlik.) • • • ‘ ■•■■■ ' . -•■ v V'- .... •••
GUIL: Sanırım. Biraz gelişme kaydettiğimizi söyleyebilirim..
ROS:. Öyle nji^düşünüyorsun?. •; '•
GUIL: Sanırım böyle diyebiliriz. -• -•■■■■.. -t •.; ■:.V i I
ROS: Sanırım., kendimizi aptal hissetmemize neden.oldu diyebiliri
GUILr Am a hiç açık vermedi k. -i ;. •>. • w :■/ •*. v
RQS (küçümser): “Som yanıt.. Eski yöntem ler en iyi yöntemleTdi
S ayı üstüne sayı bindirdi. : . • . •. : : .^ :.ı :• “
GUIL: B e lk i hir iki kez bizi gafil avladı*, ama b en yine de i
m esafe k a t ettiğim izi düşünüyorum . • . . : .
ROS (yalm bir ifa d e yle): B izi m ahvetti. ; • '•
GUIL; Üştürdüğü mle geçirm iş olabilir. ! v.,.? Y i-
ROS (ö fk e li): Yirmi yediye üç— v e sen kalkm ış üstünlüğü ele
mi§ olabilir diyorsun. B izi m ahvetti. .•» . . •.»
ROSENCRANTZ VE GUIIDENSTERN ÖLDÜLER 61

GUIL: Peki, bizim kaçam aklarım ıza n e demeli?


ROS: E vet. K açam aklarım ız ço k güzeldi. “Ç âğ ın ld m iz mı?” diyor,
y “L ordum , ça ğ ırıld ık ..:" N e yapacağım ı bilem edim .
.'GUIL: A la reto rik soru sordu—
ROS: D osdo ğ ru so ru -yanıta. O n d ak ik ad a yirm i yedi soru sordu,
- ' ü ç so ru y an ıtla d ı. Ş e n in deşmeni b e k le d im . K e n d i k e n d im e ,
“N e zam an deşmeye başlayacak?” diye so ru p d u rd u m .
GUIL:— iki-so ru y u d a te k ra r e tti.
ROS: B ir ta n e b ile y ö n le n d iric i b ir so ru s o ra m a d ık ..
GUIL: ; Sem ptom larının;ne' o ld u ğ u n ıi öğretıdik,: değil mi?
ROS: ■S ö y le d ik le rin in y arısı b ü ş k a a n la m â geliyordu; diğer yarısı d a
r - f ■ :h iç b ir a n la m & -g e lm iy o rd u :- ••
GUİLI' Önlenmiş tutkular-^derin bir keder, benim koyduğum tam
b u .' > “• - ■v.'f-." ’ ; :
ROS: A ltı retorik soru ve iki tekrar; geriye'ön dokuz-kalır; Biz de
bunun ön beşini yanıtladık.' Peki karşılığında ne aldık? Dep^
. resyondâynuşb;D anim arka bir hapishaneymiş-ve kendisi de
bir .findik kabuğunda'yaşamak istermiş; sorunun-kökenine asla
. inmeyen, ihtirasla ilgili bir gölge oyunu; ve sonunda bizibir yerlere
götürebilecek bir dolaysız soru sorduk; o da bizi; götüre götüre
. ’.atmacayı balıkçıldan' iyi aymdığtgibi aydınlâtıa bir sava götürdü.
(Sessizlik.) •! -• i-- -/ "
GUIL: "Rüzgâr -güneyden'-eserken.' .• :-y.
ROS: Hava da bulutsuzken. i • '■ j=f jİS
GUIL:. Bulutluyken aytramazmiŞi .t
ROS: Doğanın merhametine sığınmış. (Parmağım yalar ve yukarı
tu ta r— izleyicilere bakmaktadır:) Güneybu yön mü?
(İzleyicilere bakinlar.) j ■'>1 i-' ! :
GUIL: Güney -gibi görünmüyor. Nedengüney olduğunu düşündün?
ROS: Düşündüğümü söylemedim. Kuzey de olabilir.- •
GUIL: •Sanmam.
ROS: Dogmatik olacaksan, başka;.
GUIL: Bir dakika—kabataslak bir haritaya göre aşağı yukan güney
den geldik: ■ ■■ - y j
6 2 TOM STOPPARD
m ı -|fS .-™ V ! I f -jis t e ' •’ ■ ■/ . , # î ( > .

ROS: Tam am . Peki, hangi yoldan geldik buraya? (GUIL etrafa belli
belirsiz bakar.) H em en h em en .
GUIL (boğazım temizler): S ab ah ları g ü n ey d o ğ u d a n doğar. S an ırım
b u n u v arsay a b iliri.
RÖS: S a b ah o ld u ğ u n u mu?
GUIL Eğer öyleyse, güne§ de şuradaysa (yüzü izleyicilere dönükken
sağım gösterir) örneğin, burası (önü) kuzey olur. Ö te yandan,
sabah değilse ve güneş d e şuradaysa (solu). .. orası. ... (tereddütlü)
hâlâ kuzey olur (toparlar). Bir başka şekild e isöylemek gerekirse,-
eğ er biz şu yönden geldiysek (ön) ve vakit sabahsa, güneş şurada
. olacaktır (solu); eğer güneş şu ra d a ysa (sağı) ve vakit hâlâ
sabahsa, biz şuradan gelmiş olmalıyız (arkası); ve şurası güneyse
(so lu ) güneş d e ş u r a d a y s a (ö n ü ), o zam an v ak it öğleden
sonradır. Ama eğ er bunların hiçbiri söz konusu değilse—-
ROS: Neden gidip bakmıyorsun?.
GUIL Pragmatizm, ha?!— başka bir fikrin yok mu? Durumumuzun
ne olduğu -hakkında hiçbir fikrin olmadığı görülüyor! Yanıtı
bir pusulanın içinde yazılı bulmayacaksın—-bundan emin olabi­
lirsin. (D uraksar .') Dahası, bu kadar kuzeyden tahm in etmesi
çok zor—orası karanlıktır şimdi.
ROS: Ben sadece, eğer doğmuşsa, güneşin konumunun zaman hak­
kında bir fikir vereceğini söylüyorum. Ya da, çalışıyorsa, saat
güneşin konumu hakkında kabataslak bir fikir verecektir. Neyi
belirlemeye çalıştığını unuttum da.
GUIL- Rüzgârın yönünü belirlemeye çalışıyorum.
ROS: Rüzgâr yok. Cereyan var.
GUIL- Öyleyse, kaynağını. Kaynağına gidersen, nerden geldiğimiz
hakkında bize kabataslak bir fikir verecektir—bu da bize güne­
yin nerede olduğunu kabataslak gösterecektir, ilerisi için.
ROS: Yerden geliyor. (Yeri incelemeye koyulur.) Burası güney olamaz,
değil mi?
GUIL Orası yön değil. Ayak parmağını yalayıp biraz sallasana.
(ROS ayağının ağzına olan uzaklığını kestirmeye çalışır.)
ROS: Yapamam; sanırım benim yerime sen yalamak zorundasın.
ROSENCRANTZ \/E GUILDENSTERN ÖLDÜLER 63

(Sessizlik.)
GUIL: Bu ko n u y u ta m a m e n u n u tm a y a hazırım .
ROS: Y a da, b e n şe n in k in i yalayabilirim .
GUIL: İstem em , te şek k ü rler.
ROS: H a tta s e n in için sallarım d a.
GUİL (ROS’u n boğazına çöker): T a n rı aşk ın a, n e y in v a r senin?
ROS: S a d e c e d o stç a d av ran ıy o rd u m .
GUIL (geriler)': Birisi içeri girebilir. Bizim de beklediğimiz bu zaten.
Eninde sonunda. .
(Uzunca bir sessizlik,)
ROS: Belki d e itiş kakış sırasmda birbirlerini çiğneyip öldürdüler...
Bir seslen şunlara, ilgilerini çekecek bir şeyler söyle. Karidir
: onları. .
GUIL: Çarklar dönmeye başladı; kendi hızlan var ve biz de bu hıza...
mahkûmuz. Her hareket bir önceki tarafından belirlenir—
düzenin anlamı budur. Eğer keyfi davranmaya'başlayacak
. olursak her şey altüst olur. En azından böyle olacağını umalım.
Çünkü eğer doğallığımızın onların düzeninin bir parçası oldu-:
ğunu kazara keşfedecek, hatta kuşkulanacak bile olursak, hapı
yuttuğumuzun resmidir. (Oturur.) T’ang Hanedanından bir
Çinli—ve bu tanıma göre de bir filozof—rüyasında kelebek oldu­
ğunu görür, ve o andan itibaren rüyasında, kendisinin Çinli bir
filozof ölduğuriu gören bir kelebek olmadığımdan bir türlü emin
olamaz. Ona imreniyorum; çifte güvencesi var. . '
(Uzunca bir sessizlik. ROS ayağa fırlar ve izleyicilere bağırmaya
başlar.)
ROS: Yangın! . . ;; .
(GUIL ayağa fırlar) . >
GUIL: ■Nerede? . ,
ROS: Yok bir şey—konuşma özgürlüğünün kötüye kullanılışının
bir örneğini veriyorum. Var olduğunu kanıtlamak için. (İzleyici­
lere iğrenerek bakar. Daha sonra diğer yönlere ve arkasından yine
izleyicilere bakar.)Kimse kıpırdamadı. Oturdukları yerde kül
olacaklar.
6 4 TOMSTOPPARD

(ROS bir para çıkarır. H avaya fırlatır. Yakalar. Bakar, Geri yerine
koyar.) "•< .: ■■Uf ■;* •
GUIL N e gelm iş ti? t -
I ROS: Ne? ■■■ ■■■ • -
GUIL: Yan mı, tura mı?
ROS- H a. Bakm adım . -U ■;
GUIL H ayır, baktın.
ROS: B akam mı? (Bir para çıkarır, inceler.) Ç ok haklısın — bir şeyler
h a tırla r gibiyim.
GUIL H atırlad ığ ın so n şey ne?
ROS: Hanrlatılmasınıisterrüyorum.- ■• *
G U IL K öp rü lere vardığım ızda geçeriz ü stü n d e n , so n ra da yakarız
ardım ız sıra; an ılara y erleşen bir d u m a n k o k u su ve gözlerim izin
b ir k e re sin d e y a şa rm ış-o ld u ğ u d u y g u su n d a n b aşka; ile rle d i-
ğimizi g ö ste rece k h iç b ir şe y y o k tu r elim izde. ••
(ROS ima neşeyle yaklaşır;işaretparmağı ile başparmağı arasında
• bir para tutmaktadır. Diğer etiyh paranin üstünü kapatır, ellerini
yumruk yapıpt GUIL.Je doğru uzatır. !GUIL düşünür. Sol- eli işaret
■ eder, ROS sol elini açar; boştur.) !! ■
ROS: Hayır: • .
{Tekrar: eder.-GUIL.yeniden sol eli işaret 'eder: ROS elini açar;
boştun) ■
'İ k i e ttil ' •; »•••' ;:; . *..• *•
(Tekrar eder. GUIL bir ele dokunur, sonra çabucak diğer ele doku­
nur. ROS boş bulunup her ila elini de açar; boşturlar. GUIL sahne
gerisine giderken ROS kahkaha atar. ROS gülmeyi bırakır, ayak-
larma bakar, elbisesini yoklar; şaşkındır.)
(POLONIUS, TRAJEDİ OYUNCULARI ve HAMLET sahnenin geri­
sinden girer.)
POLONIUS (içeri girer):: Gelin efendiler.
HAMLET: O nunla gidin dostlar. Yarın bir oyun izleyeceğiz sizden.
(En son gelen TRAJEDİOYUNCUSU olan OYUNCU'ya.)
Bana bak ihtiyar dostum. “ Gonzagö’nun Ö ldürülm esi”ni oyna­
yabilir misiniz?
ROSENCRANTZve güildenstern öldüler 65

OYUNCU: O ynarız lordum . . 11 H


HAMLET: Y arm geceye o n u hazırlayın. G erektiğinde o n ik i ya da
o n a ltı dizelik bir k o n u şm ay ı ezberleyip aray a sokabilirsiniz,
değil mi? K onuşm ayı b e n yazacağım- I
OYUNCU: E v et lordum .
HAMLET: Ç o k güzel.-Şu lo rd u n p e şin d e n g it am a alay e tm e gözünü
seveyim . ,.
( Sahne önüne doğru gelen OYUNCU, ROS ve GUIL’i görür. D urur.
Sahne önüne gelmekte olan H A M LET d u ra k sa m a d a n on lara
seslenir.)
HAMLET: Sevgili dostlar, akşama kadar sizden ayrılıyorum. Elsinore’a
hoş geldiniz, f '
ROS: A n la şıld ı lo rd u m .'
-.(HAMLET gider.)
GUIL: Demek bize yetiştiniz.
OYUNCU (soğuk): Size yetişmek ne "mümkün, bayım!
GUIL: Bana bak, sözlerine dikkat et; yoksa kopartırız o dilini-, sen­
den arta-kalanı da kaldırır atarız. Tıpkı Roma şenliklerinde
bülbüllere yaptıkları gibi.-
ROS: Benim söyleyeceklerimi Söyledin.
GUIL: Söyleyecek söz bulamazsın.
ROS: Dilin tutulur!
GUIL: Bir monologdaki dilsiz gibi.
ROS: Roma şenliğindeki bülbül gibi.
GUIL: Diksiyonun berbat olur..
ROS: Repliklerin kesilir. > '
GUIL Sözsüz oyuna dönüşür.. -, ■
ROS: Ve dram atik duraksam alara.
GUIL: Dilini-asla bulamazsın. ,.
ROS: Dudaklarını yalayamazsın.
GUIL: Gözyaşlarını tadamazsın.
ROS: Kahvaltını'da.
GUIL: Aradaki farkı Unlamayacaksın.
ROS: Arada hiç fark olmayacak. .
6 6 TO M S TO P M U D

OUIL Lafı ağzından kapanz senin.


ROS: Demek bize yetiştiniz.
GUIL* Demek bizi yakaladınız.
OYUNCU (anlan bastırır): Size yetişmek ne mümkün bayım! (öfkeli)
Bizi terk ettiniz.
OUIL Ah! U nutmuştum—yolda bir oyun sahnelediniz. Evet—
kaçırdığımıza yanıyorum doğrusu.
OYUNCU (patlar): Birbirimizin suratına bakamıyoruz! (Duraksar.
Arak kendine daha hakimdir.) Ne kadar utanç vferici olduğunu
bilemezsiniz— varoluşumuzu mümkün kılan o tek varsayım­
dan—birisinin bizi izlediği varsayımından yoksun bırakılmak...
Oyun başlayalı iki ceset olmuştu ki, kendimizi orta yerde çırıl­
çıplak dururken gördük; hiçbir yerdeydik ve dipsiz bir kuyuya
döküyorduk kendimizi.
ROS: Otuz sekiz bu mu?
OYUNCU (kendinde değildir): Hiç kimsenin giymediği kostümlerle
rol yapıyor, hiç kimsenin konuşmadığı gibi konuşuyor, başı­
mızda perukalar, uyaklı dizelerle aşk yeminleri ediyor, birbirimi­
zi tahta kılıçlarla öldürüyor, boş intikam andından sonra kof
yeminler ediyorduk—ve her mimik, her bakış havaya karışıp
yok oluyordu. Onurumuzu bulutlara savuruyorduk diyet öder
gibi ve anlamaktan kuşlar dinliyordu bizleri sadece. (Onlara
döner.) Görmüyor musunuz?! Bizler aktörüz—insanların ter­
siyiz! (Şaşkınlıkla geri çekilirler. OYUNCU sakinleşir.) Bir düşünün
bakalım, şimdi, bir düşünün özel olduğunun ve kimsenin bile­
meyeceğinin bilincinde olarak yaptığınız e n ... kişisel... gizli...
mahrem şeyi... (Onlara ve izleyicilere uzun düşünme süresi tanır.
ROS kaçamak bir bakış fırlatır.) Düşünüyor musunuz? (Sesi ve
başıyla vurgular.) Düşündüğünüzü gördüm! (ROS ayağa fırlar.
Çılgmca davranmaktadır.)
ROS: Görmedin! Yalan! (Kendisini kıkırdarken yakalar ve tekrar oturur.)
OYUNCU: Bizler aktörüz... kimliklerimizi mesleğimizin gereklerine,
birilerinin bizleri izleyeceği düşüncesine adadık. Ama daha
sonra, yavaş yavaş kimsenin izlemediğini gördük. Dımdızlak
ROSENCRANT7 VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 6 7

kalmıştık. Katilin uzun tiradına kadar etrafımıza bakamadık;


sahnede donakalmıştık, gözlerimiz sizleri aradı; önceleri emin,
sonra tereddütlü, arkasından da telaş içinde sizleri aradık,
Çimlerin, kütüklerin üzeri, köşe bucak her yer bomboştu; bu
sırada katil Kral suçunu sonu gelmez sıkıcı bir dille ufka anla­
tıyordu... Başlarımız, kertenkelelerinki gibi dikkatli, kımılda­
maya başladı; kirletilememiş Rosalinda’nın cesedi Kral’ın par­
maklarının arasından bakıyordu; Kral teklemeye başladı. O
sırada bile, izleyicilerimizin yakınlardaki bir çalılığın atka-
sından bizi izlemekte olduklarına inatla inanmak istememiz,,
bedenlerimizin hiçbir anlamı kalmamış olduğu için komikleşen
hareketler yaparak sahne üzerinde devinmesine neden oldu.
Ta ki, yokuş aşağı giden süriicüsüz bir araba gibi, bir yere çarpıp
durana dek. Kimse ortaya çıkmadı. Kimse bizi alkışlamadı.
Derin bir sessizlik vardı; bizler de sessizliğe gömüldük; müsteh­
cendi. Taçlarımızı, kılıçlarımızı, altın simli giysilerimizi çıkardık
ve sessizce Elsinore’a doğru yola koyulduk.
(Sessizlik. Arkasından GUIL tek bâşma ölçülü bir ironiyle alkış-
lamaya başlar.) bkJS I
GUIL: Muhteşem oynadın—bir de şu gözler ağlayabilseydi!.. Yalnız
dikkatini çekerim, benzetmeler biraz abartılı. Eleştiri olarak
alma bunu—zevk meselesi. Ve işte buradasınız—şimşek gibi.
Bu da bir benzetme... değil mi? Kendimizi affettirdiğimizi-kabul
edin çünkü sarayda sunacağınız gösteri için kime teşekkür
edeceğinizi biliyorsunuzdur.
ROS: Kendisini ele vermesi için sizlerin yardımlarınızı bekliyoruz.
Sizlerin yardımıyla onu eğlendirip— (belli belirsiz kıkırdar ama
hemen kendini toparlar) ama bununla sizin her zamanki rezil­
liklerinizi kastetmiyorum; asillere sıradan çarpık, arzulan olan
kişiler gibi davranamazsınız. Onlar bu konuda hiçbir şey bil­
mezler; sizler de onlar hakkında bir şey bilmezsiniz; karşılıklı
olarak her iki tarafı da kurtanr bu. Bu yüzden, ona şöyle, eli
yüzü temiz, tüm aileye uygun güzel bir gösteri sunun; yoksa,
bu gece meyhanede oynayacağınızdan emin olabilirsiniz.
6 8 TO M S TO P M M )

OUIL Ya da yarın gece.


ROS: Ya da oynamayacağınızdan.
OYUNCU: Biz buraya kabul edildik ve de» hep kabul edilmiş izdir-.
IGUIL: Daha önce onun huzurunda oynadınız mı?
OYUNCU: Evet, efendim.
ROS: Peki, onun tarzı ne?
OYUNCU: Klasik.
ROS: Ukala!
GUIL N e oynayacaksınız?
OYUNCU: “Gonzago’nun Öldürülmesi".
GUIL- Tumturaklı cümleler ve cesetlerle dolu.
OYUNCU: İtalyanlardan çalıntı...
ROS: Ne hakkında?
OYUNCU: Bir Kral ve Kraliçe hakkında... .
GUIL Kaçamak cevap! Başka ne var?
OYUNCU: Kan—
GUIL — Aşk ve retorik.
OYUNCU: Evet. (Yürümeye başlar.)
GUIL Nereye gidiyorsun?
OYUNCU: Canınım istediği yere giderim.
GUIL Nereye gittiğini bilen biri olduğun belli.
OYUNCU: Buraya daha önce de gelmiştim.
GUIL Biz ise hâlâ yolumuzu bulmaya çalışıyoruz.
OYUNCU: Sizin yerinizde olsam kellemi kaybetmemeye çalışırdım.
GUIL Bildiğin bir şey mi var?
OYUNCU:. Örnekler var.
GUIL Buraya daha önce gelmiştin.
OYUNCU: Rüzgârın hangi yönden estiğini bilirim.
GUIL Kinayeli konuşuyoruz, ha? N e kadar zekice! Sanınm oyun­
culukla iştigal ettiğine göre senin doğal yeteneğin bu.
(OYUNCU’rurn ciddi yüzü değişmez- Bir daha gitmeye kalkışır. GUIL
onu ikinci kez durdurur.)
İşin gerçeği, başka kimse olmadığı için, biz senin arkadaşlığına
değer veriyoruz. O kadar çok kendi başımıza bırakıldık ki—
ROSENCRANTZ VE GU1LDENSTERN ÖLDÜLER 6 9

bir süre sonra, insan başkalarının eline terk edilmenin belirsiz­


liğini sevinçle karşılıyor.
OYUNCU: Belirsizlik normal bir durumdur. Sizler özel insanlar de­
ğilsiniz.
. |Tekrar gitmeye çalışır. GUIL soğukkanlılığını yitirir.)
GUIL: İyi de, Bizim ne yapmamız gerekiyor, tanrı aşkına?
OYUNCU: Rahatlayın. T epki verin. Herkes böyle yapıyor. H er döne­
m eçte konum unuzu sorgularsanız yaşam ın içinden çıkamaz-
• siniz.
GUIL: A m a neler olup bittiğini ya da ne yapmamız gerektiğini bilmi­
yoruz. Nasıl davranmamız gerektiğini bilmiyoruz.
OYUNCU: N orm al davranın. E n azından niye burada olduğunuzu
biliyorsunuz. '
GÜIL: Biz sadece bize anlatıldiğı kadarını biliyoruz; b u da oldukça
az. V e bilebildiğimiz kadanyla doğru bile değil.
OYUNCU: Herkesin bilebildiği kadanyla da hiçbir şey doğru değil.
Her şeye güven duyulmalı; sadece doğru kabul edilen şey doğ­
rudur., Yaşamanın gereğidir: Ardında hiçbir şey olmayabilir
ama bu, baş tacı edildiği sürece ,önemli değildir i.. İnsan varsa­
yımlara göre davranır. Sizin varsayımınız nedir? ..
ROS: Hamlet kehdinde değil; ne içten, ne dıştan. O na ıstırap
veren şeyin ne olduğunu öğrenmemiz gerek.
GUIL: Pek fazla açık vermiyor. •
OYUNCU: Bugünlerde kim veriyor ki? '
GUIL: O—melankolik.
OYUNCÜ: Melankolik mi?
ROS: Deli.
OYUNCU: Nasıl deli?
ROS: Ah. (GUIL’e) Nasıl deli? .
GUIL: Belki de deliden çok içe kapanık.
OYUNCU: Melankolik.
GUIL: Değişken.
ROS: Değişik ruh halleri var. .
OYUNCU: İçe kapanıklık gibi mi?
7 0 TOM STOPP ARD

GUIL Delilik gibi. Ama yine de..*


ROS: Doğru.
GUIL Örneğin.
ROS: Kendi kendine konuşuyor ki bu, delilik sayılabilir.
GUIL- Eğer mantıklı konuşmasaydı, ki konuşuyor.
ROS: Bu da, tersini düşündürüyor.
OYUNCU: Neyin?
(Kısa bir sessizlik.).
GUIL Sanının buldum. Kendi kendine mantıklı konuşan bir insan
başkalanyla mantıksız konuşan bir insandan daha deli değildir.
ROS: Ya da, onunla aynı derecede delidir. .
GUIL Ya da, onunla aynı derecede delidir.
ROS: O, ikisini birden yapıyor.
GUIL Anlaşıldı o zaman..
ROS: Zır akıllı.
(Sessizlik.) .
OYUNCU: Niye?
GUIL Ah. (ROŞ’a) Niye?
ROS: Kesinlikle.
GUIL Kesinlikle ne?
ROS: Kesinlikle bu yüzden. . .. •**
GUIL Kesinlikle ne bu yüzden?
ROS: Ne?
GUIL Hangi yüzden?
ROS: Tam olarak, ne hangi yüzden?
GUIL Niye delirmiş?
ROS: Bilmiyorum.
(Anlık sessizlik.)
OYUNCU: ihtiyar onun kızma âşık olduğunu sanıyor.
ROS (şaşkın): A m an tanrım! İpin ucunu iyice kaçırdık.
OYUNCU: Oh, hayır, hayır— Onun kızı yok— ihtiyar kendi kızma
âşık olduğunu sanıyor.
ROS: İhtiyarım?
OYUNCU: Hamlet, ihtiyarın kızma âşık, diye düşünüyor ihtiyar.
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 71

ROS: Hah. İşte şimdi mantıklı olmaya başladı! Karşılıksız aşk!


;■ . (OYUNCU gitmeye kalkar.)
GUIL {faşistçe): Kimse bu odadan çıkamaz! (Duraksar, kendinden
emin değildir.) Çok iyi bir nedeni yoksa..
OYUNCU: Niyeymiş o? • •
GUIL Tüm bu etrafta dolaşmalar fazla keyfi olmaya başladı— hızla
hakimiyetimi yitiriyorum. Bundan böyle mantık eğenden olacak.
OYUNCU: Ezberlemem gereken dizeler var.
GUIL Geç.
(OYUNCU yan tarafa geçer. ROS ellerini borazan yaparak diğer
yana bağırır.)
I ' ROS: Sıradaki. ;
(Ama kimse gelmez.) .
GUIL N e bekliyordun? - 4
ROS: Bir şey .,. birisi... hiçbir şey. (One dönük, otururlar.) A ç mısın?
GUIL: Hayır,'ya sen?
ROS (düşünür): Hayır. O parayı.anımsıyor musun?
GUIL Hayır. . 1
ROS: Sanırım yitirdim onu.
GUIL N e parası?
ROS: Tam anımsamıyorum.
, (Sessizlik.)
GUIL: Ha, o para... zekice. ■ • . ' r
ROS: N asıl yaptığımı anımsamıyorum.
GUIL: Belki de hiç düşünmeden yapıyorsun.
ROS: Evet. Ben bu işi çok iyi yaparım. I
GUIL: Bir daha yapsana. -j ,
(Kısa bir sessizlik)
ROS: O kadar paramız yok.
GUlL: Haklısın. İnsan geleceğini düşünmeli.
ROS: Normal olan da bu.
GUIL: İnsanın geleceğinin olması. Zaten insanın bir geleceğinin
olması o geleceğe her zaman sahip olm aktır... şim di... ve

~ ~ ' . Jm
72 TOMSTOPPARD

ROS: Sonsuza kadar sürebilir. Hayır, sonsuza kadar değil, sanırım.


(Sessizlik•) Sen hiç kendini ölmüş olarak düşünür müsün,
kapağı kapalı bir tabutun içinde yatarken?
GUIL:. Hayır.
ROS: Aslında ben de düşünmem... Bu yüzden karamsarlığa kapıl'
mak saçma. Yani, insan canlı canlı bir tabuta konmak gibi d ü '
şünür bunu; ölmüş olduğu gerçeğini göz önünde bulundurmayı
hep unutur... ki, bunun bir önemi olmalıdır... değil mi? Demek
istediğim, bir tabutun içinde olduğunu asla bilemezsin, değil
mi? Tıpkı bir tabutta uyuyormuş gibi olursun. Dikkatini çekerim,
havasız bir tabutta uyuma fikri hoşuma gittiğinden değil. Bir
kere uyanır bakarsın ki, ölmüşsün; o zaman da nereye varmış
olursun, içinde bulunduğun tabuttan başka? Doğrusu benim
hoşuma gitmeyen kısmı bu. Bu yüzden de düşünmüyorum...
(GUIL pelerinine sarılıp huzursuz huzursuz kımıldar.)
Çaresiz olursun çünkü, değil mi? Bir tabutun içine öylece tıkıl­
mışsın; yani, sonsuza dek orada kalacaksın. Ölmüş olduğun
gerçeğini göz önünde bulundurarak... sor kendine, şimdi sana
desem ki,— seni şu tabuta tıkacağım, canlı olmayı mı yoksa
ölmüş olmayı mi yeğlersin? Tabii ki, canlı olmayı yeğlersin.^Bir
tabutta yaşamak hiç yaşamamaktan daha iyidir. Sanırım. En
azından bir şansın olur. Orada yatar düşünürsün—eh, hiç ol­
mazsa ölü değilim! Birazdan birisi kapağa vuracak ve bana
dışan çıkmamı söyleyecek. (Yeri yumruklar.) “Hey sen, adın
her neyse! Çık oradan!” .
GUIL (öfkeyle fırlar): Amma uzattın be!
(Sessizlik.)
ROS: Settin yerinde olsam bunu düşünmezdim. Moralini bozmaktan
başka işe yaramaz. (Duraksar.) Sonsuzluk düşüncesi çok korkunç
bir duygudur. Yani, sonu nerede? (Duraksar. Arkasından heyecan-
la.) ilk Hıristiyaıtlârdan iki tanesi cennette karşılaşırlar. “Tarsuslu
Saul!"diye seslenir bir tanesi. “Senin burada rie işin var?!”... “Tar-
suslu-Marsuslu," diye' yanıtlar öteki, “Ben artık Paul oldum.”
(ROS huzursuzca ayakta durur ve kollarını oynatır.)
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 73

• Umurlannda değil. Bizim hiç önemimiz yok. Burada sessizce


kök salıp yeşersek bile gelmezler.
GUIL: Morarsak, kızarsak da gelmezler.
ROS: Bir Hıristiyan, bir Müslüman ve bir Yahudi bir arabada bir
araya gelirler... “Silverstein!" diye seslenir Yahudi, “Arkadaşın
kim?" ... “Abdullah,” diye karşılık verir Müslüman, “Ama dini­
ni değiştirdiğinden beri arkadaşım değil.” (Tekrar ayağa fırlar,
ayağım yere vurur ve yan tarafa seslenir.) Pekâlâ, orada olduğu­
nuzu biliyoruz! Bırakın konuşmayı. (Duraksar.) İşler kontrolu-
muzdan çıktı. Tamamıyla... (Dolaşır.) İnsanın ölümü ilk öğren­
diği o ana ne oldu? İnsanın çocukluğunda, sonsuza değin yaşa­
mayacağım anladığı bir an olmalı. Herhalde sarsıcı bir andı—.
belleklere kazman bir an. Yirie de ben anımsamıyorum. Ben
bunu hiç yaşamadım., Ne demeli buna? Öleceğimiz sezgisiyle
doğmuş olmalıyız. Daha ölüm sözcüğünü öğrenmeden, daha
herhangi bir sözcük öğrenmeden, kan içinde, ağlayarak dün­
yanın tüm pusulalarına karşın tek bir yön olduğu ve de bunun
tek ölçüsünün zaman olduğu bilinciyle dünyaya geliriz. (Düşü­
nür,, daha çaresiz ve çabuktur.) Hindi-Çin sınırında bir Hindu,
bir Budist.ve bir aslan terbiyecisi karşılaşırlar. (Patlar.) Bizi
umursamıyorlar. Ben buna katlanamayacağını! Gelecekte far­
kımıza varacaklar. (Tekrâr sahnenin yanma yönelir.) Öyleyse
dişarıda kalın! İçeri girmeyi yasaklıyorum! (İçeri kimse girmez—
soluk soluğadır.) Böylesi daha iyi... (Birden arkasından, en önde
CLAUDIUS, GERTRUDE, POLONIUS ve OPHELIA olmak üzere
görkemli bir kalabalık içeri girer. CLAUDIUS geçerken ROS’tm
dirseğinden tutar ve hemen derin bir konuşmaya dalarlar. Bağlam,
Shakespeare’m oyununun. 3. Perde I. sahnesidir. CLAUDIUS, ROS
ve diğerleri sahne gerisine doğru yürüyüp geri dönerler; bu arada
GUIL’in yüzü izleyicilere dönüktür.)
GUIL; Ölümün ardından sonsuzluk gelir... her iki dünyanın da en
■ kötüsü. Korkunç bir düşünce.
(CLAUDRJS'un konuşmasına katılmak için sahne gerisine doğru
gider. GERTRUDE ve ROS sahne önüne gelmiştir.)
7 4 TOM STOPPARD

ĞERTRUDE: Sizi iyi karşıladı mı?


ROS: Tam bir beyefendi gibi.
GUIL (konuşmaya katılabilecek kadar çabukfgeri döner) ı Ama kendini
epeyce zorladığı belliydi.
ROS (düpedüz yalan olduğunun farkında .olduğu için huzursuz; GUIL’in
bakışlarının da farkındadır): Soru sormakta cimri, sorularımıza
cevap vermekte çok cömertti.
ĞERTRUDE: Onu biraz eğlenmeye kandırabildiniz mi?
ROS: Buraya gelirken yolda oyunculara rastlamıştık;
Onlardan söz ettik. Bunu duyunca, birden,
Bir sevinç ışığı parladı sanki içinde.
Oyuncular şimdi burada ve sanınm bu gece
Ona bir oyun sunmalan kararlaştırıldı.
POLONIUS: Çok doğru.
Benden, konuyu duymak ve görmek üzere gelmenizi
Siz majestelerinden rica etmemi istedi.
CLAUDIUS: Seve seve gelirim.
Onu böyle görmek beni aynca sevindirdi.
Sayın baylar, biraz daha ilgilenin onunla,
Bu gibi eğlencelere daha sık katılmasını sağlamaya çalışın.
ROS: Çalışırız, Lordum.
CLAUDRJS (refakatçilerle çıkarken): Sevgili-Gertrude, sen de git.
Hamlet’i özel olarak buraya çağırttık,
Sanki tesadüfen olmuş gibi,
Burada Ophelia’yla karşılaşsın diye... .
(CLAUDIUS ve GERTRUDE çıkarlar.)
ROS (huysuz): Bir dakika bile huzur yok! İçeri, dışarı; gir, çık; her
yönden üstümüze geliyorlar.
GUIL Hiç tatmin olmazsın.
ROS: Bizi hep koşturuyorlar.., Niçin biz onlarla beraber olamıyoruz?
GUIL Ne fark eder?
ROS: Ben gidiyorum.
(ROS pelerinine sarılır. GUIL onu görmezden gelir. ROS'güvensiz,
sahne gerisine doğru yürür. Dışarıya bakar ve hemen geri gelir.)
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 7 5

Geliyor. .
GUIL Ne yapıyor? '
ROS: Hiçbir şey.
GUIL Bir şey yapıyor olmalı.
ROS: Yürüyor.
GÜIL Ellerinin üstünde mi?
ROS: Hayır, ayaklannın:
GUIL Çınlçıplak mı?
ROS: Bütünüyle giyinik.
GUIL: Elma şekeri mi satıyor?
ROS: Gördüğüm kadarıyla, hayır..
GUIL Yanılıyor olamaz mısın?
ROS: Sanmıyorum.
(Sessizlik.)
GUIL: İnan ki, konuyu nasıl açacağımızı hiç bilmiyorum.
(Sahne gerisinden HAMLET girer, durur; intihar etmeyi enine
boyuna tasarlamaktadır.) ■ >
(ROS ve GUIL onu izlerler.) ,
ROS: Yine de insan buna bir şans diyebilir, sanıyorum... İnsan
rahatlıkla... ona yaklaşabilir... Evet, bence iyi bir fırsat bu...
Doğrudan, dostça yaklaşım türünden bir şey... erkek erkeğe...
dobra dobra... “Baksana bana, bütün bunlar ne demek olu­
yor”... türünden bir şeyler. Evet. Evet, bu dört elle sarılmamız
gereken bir şey derdim... fikrim sorulsaydı... Dereyi görmeden
paçaları sıvama vesaire, derdim. (HAMLET’e doğru gitmiştir ama
cesaretini yitirir. Geri döner.) Sindirilmişiz, sorunumuz bu. Ki­
şilikleri altında eziliyoruz... (Elinde bir dua kitabı, peşinde dua
edenlerle OPHELIA girer.)
HAMLET: Peri kızı, dualannda benim günahlarımı da unutma.
(HAMLETin sesini duyan OPHELIA durup onu bekler. HAMLET,
OPHELIA'ya yetişir.)
OPHELIA: Lordum nasıllar bügünlerde?
HAMLET: Teşekkür ederim—iyiyim, iyi, iyi, iyi.
(Konuşarak yandan çıkarlar.)
76 TOM STOPPARD

R O S: B u ra sı d a y o l g e ç e n h a n ın a d ö n d ü !
GUIL: Ç o k e t k ile y ic i. E v e t , s e n in d o ğ r u d a n , d o s t ç a y a k la ş ım ın ın
b u o la y a bir n o k t a k o y a c a ğ ın ı s a n ıy o r d u m . B ir ö n e r i d e b u lu n ­
m a m a iz in v e r e c e k o lu r s a n — s e s in i k e s v e o tu r . A n o r m a l d a v ­

r a n m a y ı b ırak .
ROS (neredeyse ağlamaklı): B e n b u n a k a tla n a m a y a c a ğ ın ı!
(K R A L İÇ E’y i andıran bir K A D I N F İ G Ü R Ü girer. R O S ona arka -
dan yaklaşır; elleriyle KRALİÇE Yıin gözlerini kapatır, havai bir sesle.)
ROS: B il b a k a lım , b e n k in iim ? !
OYUNCÜ (sahnenin köşesinde belirir): A lfr e d !
(R O S bırakır; arkasına döner. Kadın giysili, san peruklu A L F R E D ’i .
tutmaktadır. O Y U N C U hâlâ sahnenin köşesinde durmaktadır. ROS
yanma gider. O Y U N C U kımıldamaz. O Y U N C U v e R O S burun bu- J
n tn fl gelirler.)
ROS: P a rd o n .
(OYUNCU bir ayağiru ka ld ın r. ROS eğilir ve elini yere koyar.
OYUNCU ayağım indirir. ROS bir çığlık atar ve geri sıçrar.)
OYUNCU, (ciddi): Ö zü r dilerim .
GUIL (ROS’fl): N e yapü?
O Y UN CU :' Ayağım ı yere bastım . 'J f l
ROS: Elim yerdeydi!
GUIL: Elini onu n ayağının altın a mı koydun?
ROS: B en —
GUIL N eden?
ROS: D üşündüm ki— (GUIL’i yakalar) Beni bırakm a! (Çıkışa doğru
koşmak ister. KRAL kılığına girmiş bir oyuncu içeri girer. ROS geri
döner, diğer tarafa koşar. Pelerinli İki TRAJEDİ OYUNCUSU girer.
ROS yeniden dener ama bir başka TRAJEDİ OYUNCUSU daha
girer; ROS sahnenin ortasında durur. OYUNCU ellerini çırpar.)
OYUNCU: Pekâlâ! .Pek zamanımız kalmadı.
GUIL N e yapıyorsunuz?
OYUNCU: Kostümlü prova. Eveet, şimdi siz ikiniz şöyle bir yana
çekilseniz... şuraya... güzeL.. (TRAJEDİ OYUNCULARI’na)
Herkes hazır mı? Ve tanrı aşkına unutm ayın hangi oyunu oyna-
ROSENCRANTZ VE GU1LDENSTERN ÖLDÜLER 7 7

d ığım ızı. (R O S ve G U IL’e) H e p a y n ı k o s tü m le r i k u lla n ırız ; o n la r


d a h a n g i k a r a k t e r i c a n la n d ır m a la r ı g e r e k tiğ in i u n u t u r l a r . . .
. Alfred, burnunu karıştırmayı, bırak. Kraliçeler burunlarını k a ­
rıştırmak zorunda kaldıklarında o işi asaletlerine uygun şekilde
zihinsel olarak yaparlar... Güzel. Susun! Haydi, başlıyoruzl
OYUNCU-KRAL: Tam otuz kez Apollon’un arabası—-
. (OYUNCU öfkeyle ayağa fırlar.)
OYUNCU: Hayır, hayır, hayır! Önce Sözsüz Oyun, karıştırdınız
her şeyi! (ROS ve GÜIL’e) Biraz paslanmışlar; ama ölüm sahnele­
rine gelene kadar çok iyi toparlanırlar—ölüm, içlerindeki şiir­
selliği ortaya çıkarır.
GUIL: Ne kadar da güzel. V jvSH
OYUNCU: İnandırıcı olmayan bir ölümden daha az-inandırıcı bir
şey olamaz.
GUIL: Eminim. J ja H
(OYUNCU ellerini çırpar.) ■
OYUNCU: Birinci perde—başlıyor. . '
(Sözsüz Oyun. Flütle yumuşak bir müzik çalınır. OYUNCU-KRAL
ve OYUNCU-KRALİÇE kucaklaşırlar. OYUNCU-KRALİÇE diz
çöker ve OYUNCU-KRAL’a yalvarır. OYUNCU-KRAL onu ayağa
kaldırır başını göğsüne yaslar. KRAL yatar. KRALİÇE onun
uyuduğunu görünce oradan uzaklaşır.)
GUIL: Bu Sözsüz Oyunun amacı ne?
OYUNCU: Bu aslında bir araç—meydana gelecek olaylan anlaşılır
kılıyor; anlayacağınız, biçetndeki eksikliği belirsizlikle gider­
meye çalışan bir dile mahkûmuz. >
(Sözsüz Oyun devam'eder— bir başkası girer, Uyuyanm taam alır,
öper. İçinde bir sıvı bulurum küçük bir şişe getirmiştir. Bu sıvıyı,
uyuyanın kulağına boşaltır ve oradan ayrılır. Uyuyan, abartılı bir
biçimde kıvranarak ölür.)
ROS: Kimdi bu? * • \ j p |8 j
OYUNCU: Kralın kardeşi, Prens’in amcası.
GUIL: Pek de kardeşçe davranmadı:
OYUNCU: Zaman ilerledikçe amca gibi de davranmayacak.
78 T O M S T O P P A R D

(KRALİÇEgeri gelir. KRAL’ı ölü bulunca abandı davranışlarda bulu­


nur. ZEHİRCİ tekrar girer; yarımda iki kişi (pelerinliler) daha vardır.
ZEHİRCİ, KRALİÇEMİ teselli etmeye çalışır. Ceset götürülür. ZE-
HİRCİ armağanlarla KRALİÇE’ye kur yapar. KRALİÇE başlangıçta
tersler ama daha sonra ZEHİRCİ’nm ajfcmı kabul eder. Sözsüz Oyun
sona erdiğinde, acı içindeki bir kadmm haykırıp duyulur ve OPHELIA
görünür; onun hemen ardından isterik durumdaki HAMLET içeri
girer; OPHELIA’nın etrafında dönmekte, ona bağırmaktadır. Her
ikisi de sahnenin ortasmdadır.) .
HAMLET: Haydi, haydi, kamım tok artık bunlara. Bu yüzden gitti
aklım başımdan!
(OPHELIA ağlayarak dizlerinin üstüne düşer.)
Evlilik yok bundan sonra! (HAMLET’in sesi donakalmış TRAJEDİ
OYUNCULARI’nı görünce alçalır.) Evli olanlar... (HAMLET,
OYUNCU-KRALİÇE ve ZEHİRCİ’ye doğru eğilir; alçak sesle ama
. keskin bir biçimde konuşmaktadır.) biri dışında yaşayacak, (HAM­
LET onlara şöyle bir sahte gülümseme fırlatır ve sahneden ayrılmak
üzereyken yine bağırmaya başlar.) Diğerleri olduğu gibi kalacak.
(HAMLET dışarı çıkarken üst sahnede arkasında sendeleyerek
duran OPHELIA’nm kulağına) Manastıra kapan, git hadi.
(HAMLET dışarı çıkar; OPHELIA üst sahnede dizlerinin üstüne
düşer, hıçkınklan güçlükle duyulmaktadır. Kısa bir sessizlik )
OYUNCU-KRAL Tam otuz kez Apollon’un arabası—
(CLAUDIUS, POLONIUS ile içeri girer. OPHELIA’ya doğru gider
ve onu ayağa kaldırır. TRAJEDİ OYUNCULARI geriye zıplarlar;
konuşulurdan duymak için başlarım eğmektedirler.)
CLAUDIUS: Hani aşk? Hiç o yönde değil gibi duygulan.
Konuşması da, belki biraz tutarsız ama,
Bir delinin konuşmasına benzemiyor.
Bir şey var ruhunda, her neyse,
Melankolisi bunun üstüne kuluçkaya oturmuş,
Kabuk yarılınca tehlike çıkabilir içinden.
Bunu önlemek için çabuk davranmak gerekiyor.
Karanmı verdim: Derhal İngiltere’ye gidecek...
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 79

(CLAUDIUS, POLONIUS ve OPHELIA gözden kaybolurlar.


OYUNCU dikkatleri çekmek için ellerini çırparak Heri çıkar.)
•OYUNCU: Baylar. (Ona bakarlar.) Olmuyor. Aktaramıyoruz.
(GUIL’e) Siz ne düşündünüz?
GUIL: Ne düşünmem gerekiyordu?
OYUNCU (TRAJEDİ OYUNCULARI’na): İzleyicilere ulaşamıyorsu­
nuz!
(ROS, OPHELIA’ya doğru yürümüştür; geri döner.)
ROS: Bana pek aşkmış gibi gelmedi. .
GUIL: Sil baştan başlamak.
OYUNCU (TRAJEDİ OYUNCULARI’na): Rezaletti.
RÖS (GUIL’e): Oynandığı gece tam bir karmaşa olacak.
GUIL Geri dur—bizler izleyiciyiz.
OYUNCU: İkinci perde. Herkes yerine!
GÜIL Bitmemiş miydi?
• OYUNCU: Siz buna son mu diyorsunuz?—neredeyse herkes ayaktay­
ken? Tanrım tabii ki hayır—ölürsün de olmaz.
GUIL:Nasıl tepki göstermem gerekiyor buna?
OYUNCU: Yere uzanarak. (Bir anlığına güler; arkasından yüzü hiç
gülmemiş gibi ciddileşir.) Sanatın her türünde saat gibi işleyen
bir düzen Vardır—eminim bunu bilirsiniz. Olaylar, estetik, ahla­
ki ve mantıksal sonuçlarına dek ilerlemeli.
GUIL Peki, bu durumda ne oluyor?
OYUNCU: Hiç değişmez—öleceği belirlenmiş herkesin öldüğü nok­
tayı hedefleriz.
GUIL: Belirlenmiş mi?
OYUNCU: “Hak edilen ölüm" ile “trajik ironi” arasında, özel yete­
neklerimizi sergilememize olanak tanıyan oldukça geniş bir
alanda çalışırız biz. Genellemek gerekirse, olaylar olabileceği
kadar kötüleşmişse, olaylar gelebilecekleri en uç noktaya gel­
mişler demektir. (Şöyle bir gülümser.)
GUIL: Karan kim verir?
OYUNCU (Gülümsemeyi keser.)-: Karar mı? Yazılıdır. (Arkasnu döner.
GUIL onu yakalar ve sertçe kendine çevirir.) (Telaşsız ) Eğer açık
8 0 TOMSTOPPARD

olmazsanız karanlıkta birbirimizi yitiririz. Sözlü geleneğe atıfta


bulunuyorum. Sözün gelişi.
(GUIL onu biralar.) * ••
Bakın, bizler trajedi oyuncularıyız. Bize söyleneni yaparız—
seçim söz konusu olmaz. Kötüler mutsuz olur, iyiler şanssız.
Tragedyanın anlamı budur. (Seslenir.)
Yerlerinize!
(TRAJEDİ OYUNCULARI Sözsüz Oyunun geri kalanım oynamak
için pozisyonlarım almışlardır. KRALİÇE ve ZEHİRCİ/KRAL arasında
cinsel ve ihtiraslı bir aşk sahnesi oynanacaktır.)
OYUNCU: Başla!
(Aşıklar başlarlar. OYUNCU, ROS ve GUIL’e bir çırpıda özet verir )
Kardeşini öldürdükten ve dul karısına kur yaptıktan sonra—
zehirci tahta çıkar! Burada, kendisini ve kraliçesini dizginlene-
mez ihtiraslarını dolu dizgin yaşarken görüyoruz! Kraliçenin
haberi yoktur kollarında tuttuğu, adamın— !
ROS: Ah, ben—bak—gerçekten! Bunu yapamazsınız!
OYUNCU: Neden?
ROS: Aslında, gerçekten— demek istediğim,'insanlar eğlenmek ister­
ler—sefil, gereksiz bir rezilliği görmeye gelmezler.
OYUNCU: Yanılıyorsunuz— isterler! Cinayet, baştan çıkarma, en-
şest—siz ne istersiniz—komedi mil
ROS: Başı, ortası ve sonu olan iyi bir öykü istiyorum.
OYUNCU (GUIL’e) : Ya siz? •
GUIL: Eğer senin için fark etmezse, ben, sanatın yaşamın aynası
. olmasını isterim.
OYUNCU: Benim için fark etmez, bayım. (Birbirlerine sanlmış olan
AŞIKLAR’fl) Pekâlâ, tamam; kendinizi kaptırmanıza hiç gerek
yok. (Ayağa kalkarlar—GUIL’e.JBir dakika sonra ben çıkıyorum
sahneye. Kralın yeğeni Lucianus olarak! (Dikkatini TRAJEDİ
OYUNCULARIW çevirir.) Sonraki!
(Takip eden Sözsüz O yunu oynamak için hazırlanırlar.
OYUNCU’nun koreografisi yapılmış, stilize edilmiş bir acıyla oynadığı
sahneyi KRALİÇE ile heyecanlı bir' sahne izler, Bakınız “Oda
ROSENCRANTZ VE GUILOENSTERN ÖLDÜLER 8 J

Sahnesi” Shakespeare III. Perde TV. Sahne); duvar hahsmın arkaî


smdaki POLONIUS figürünün hançerlenmesinm çok stilize olarak
canlandırılması (öldürülen KRAL, POLON IUS’m oynamaktadır.)
yapılırken OYUNCU, ROS ve GUIL’e soluk soluğa açıklama yap­
maya devam eder.)
OYUNCU: Kralın yeğeni Lucianus... tacına amcası el koymuştur
ve annesinin erisest ilişkisi onu mahvetmiştir... akimı yitirir...
melankoli ve dizgirilenemeyen delilik arasında gidip gelir...
sarayı düzensizlik ve kargaşaya sürükler... intiharla (bir poz
verir) cinayet arasında bocalarken (POLONIUS’u öldürür.)... •
sonunda, çok farklı çağrışımları olan bir sahnede annesiyle
karşı karşıya gelir— (oldukça OUipal bir kucaklama) annesinden
pişmanlık duymasını, evlilikten caymasını ister—
(Ayağa fırlar, hâlâ konuşmaktadır.)
' Kral— (ZEHİRCİ/KRAL’ı ileri iter) suçluluk duygusuyla acı çek­
mekte—korkudan perişan—yeğenini İngiltere’ye göndermeye
karar verir—ve bu görevi iki güleç yüzlü işbirlikçiye—dosta—-
saraylıya—iki casusa verir—
(ZEHİRCİ/KRAL ile pelerinli ikiTRAJEDİ OYUNCUSU’nu yan yana
getirmek için dönmüştür; TRAJEDİ OYUNCULARI diz çökerler ve
KRAL’dan bir mektup alırlar.) ■
—Ingiliz Kralına sunmaları için onlara bir mektup veriyor— !
Ve böylece ayrılırlar—bir gemiyle—
(CASUSLAR, OYUNCU’nun her iki yarımda durmaktadırlar ve
üçü birden bir uyum içinde, sanki bir gemideymiş gibi yavaş yavaş
sgllamrlar; arkasından OYUNCU yine anlatmaya başlar.)—ve va­
rırlar—
(Bir CASUS elini gözüne siper yaparak ufka bakar.)
—ve gemiden inerler—ve İngiliz kralının huzuruna çıkarlar—
(Etrafında döner.) İngiliz kralı— (Bir şapka değişimiyle, geri kalan
son oyuncu, yani, öldürülen kralı oynamış olan OYUNCU, İNGİL­
TERE KRALI’nâ dönüşür.) İyi de Prens nerede? Hakikaten, ne­
rede? Olay örgüsü karmaşıklaştı—kader ve zekânın bir oyunu
ellerine ölüm fermanlarını içeren bir mektup koydu!
8 2 TOM STOPPARD

(İfâ CASUS mektuplarım sunarlar; İNGİLTERE KRALI okur ve öldü -


riilmelermi em reder. OYUNCU onları idam a hazırlam ak için pele­
rinlerini açarken ayağa kalkarlar.) B u n ja r k e n d i k a z ıd ık ta n k u y u ­
ya diişen h a in le r mi?—-yoksa T a n n la rın k u r b a n la n m ı?— asla
bilem eyeceğiz!
(Tüm Sözsüz Oyun kesilmeksizin sürmüştür; ama R O S ileri çıkar
ve oyunun durmasına neden olur. R O S’ıın ileri çıkmasına yol açan,
her iki CÂSUS’un da pelerinlerinin alanda giydikleri ceketin, şu anda
ROS ve GÜlL'in pelerinlerinin alanda giydikleri ceketlerinin aynısı
olduğu gerçeğidir. ROS "kendi" CASUS'una kafası karışık bir biçimde
yaklaşıri Ceketlerin neden benzer olduğunu pek anlayamamaktadır.
ROS yaklaşır, cekete düşünceli düşünceli dokunur...)
ROS: Yemin ederim ki—.'Hayır, bir dakika, dur söyleme—uzıin
zaman oldu—neredeydi? Ah, aklıma şeyi getiriyor—ne zaman- •
dı? Ben seni tanıyorum, değil, mi? Yüzleri asla unutmam
(CASVS'un yüzüne bakar)... şeninkini hatırladığımdan değil.
Bir anlığına düşündüm ki—hayır, seni tanımıyorum, değil mi?
Evet, korkarım yanılıyorsun. Beni başkasıyla karıştırmış olmalısın.
(Bu arada GUIL öteki CASUS’a yaklaşmıştır; düşüncelidir, ahu
kırışmıştır.)
OYUNCU (GUIL’e): Bu oyunu biliyor musun?
GUIL Hayır.
OYUNCU: Bir mezbaha— tam sekiz ceset, içimizdeki sanatçıyı
ortaya çıkarıyor.
GUIL (gergin, tüm Sözsüz Oyun ve özet boyunca sarsılmıştır): Sen!—
Sen ölüm hakkında ne biliyorsun?
OYUNCU: Aktörlerin en iyi yaptığı şeydir. Kendilerine verilen yete­
neği sonuna dek kullanmaları gerek; ve de yeteneklerini en
iyi ölerek gösterirler. Kahramanca, komik, ironik, yavaş, çabuk,
iğrenç,, şirin ya da görkemli ölebilirler. Beniıri yeteneğim daha
geneldir. Ben melodramın önemini, aslında içermediği önemi­
ni, ön plaria çıkanrım; ama arada sırada, döğru açıdan bakıldı­
ğında ölümlülüğün kabuğunu kıran ince bir ışık süzülür bu
konudan.
ROSENCRANT7 VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 83

ROS: Bütün yapabildikleri bu mu— ölmek mi?


OYUNCU: Hayır, hayır— çok güzel öldürürler de. Aslında bazılan
ölmekten çok daha iyi öldürürler. Geri kalanı öldürmekten
çok daha iyi ölürler. O nlar bir takımdır.
ROS: Hangileri hangisidir? .
OYUNCU: Hiç bilinmez.
GUIL (korku ve küçümseme): Aktörler! Ucuz melodramların mekanik
parçalan! Buna ölüm denmez! (Daha sakin.) Çığlık atar, nefessiz
kalır ve dizlerinizin üstüne çökersiniz; ama bunlar kimseye
ölümün gerçekten ne olduğunu anlatmaz—kimseyi hazırlıksız
yakalayıp beyinlerinin içine şu cümleyi fisddayamazsınız—”Bir
gün öleceksin.” (Doğrulur.) O kadar çok ölürsünüz ki, insan­
ların ölümlerinize inanmalarım nasd bekleyebilirsiniz?
OYUNCU: Tam tersi, inandıkları tek şey budur. Buna koşullanmış­
lardır. Bir zamanlar bir koyun—ya da kuzu, hangisiydi unut­
tum— çaldığı için idama mahkûm olan bir aktörüm vardı—
ben de onun oyunun tam ortasında asümasi için izin aldım—
olay örgüsünü biraz değiştirmem gerekti ama etkili olacağını
düşünmüştüm— inanmayacaksınız ama kesinlikle inandırıcı
değildi! izleyicilerin kuşkusunu yok etmek mümkün olmadı—
ve yuhalayan, çürük domates atan izleyicilerle, bütün gösteri
tam bir felaketti!— aktör, ağlamaktan başka bir şey yapmadı—
hiç de ilginç bir oyun kişisi değildi— orada öylece durdu ve
ağladı... Bir daha mı asla.
(Neşeli bir biçimde tekrar Sözsüz Oyuna döner: CASUSLAR,
OYUNCU tarafından idam edilmeyi beklemektedirler.) izleyiciler
ne istediklerini bilirler ve bu da inanmaya hazır olduklan tek
şeydir. (CASUSLAR’a) Gösterin!
(CASUSLAR uzun .uzadıya, oldukça güzel ölürler.)
(İşık solgunlaşmaya başlamıştır; onlar ölürken ve GUIL konuşurken
ışıldar tamamen kararır.)
GUIL: Hayır, hayır, hayır... tamamen yanlış anlamışsınız...' ölüm
oynanamaz, ö lü m gerçeği ile onun gerçekleştiğini görmek ara­
sında hiçbir ilişki yoktur— ölüm, soluk kesilmesi, kan ve yere
MIm \ '1
IB M 8 4 TOMSTOPPARD

M düğm e değildir—-ölüm ü ölüm yapan b u n la r değildir. S ad ec e,


y eniden sah n ey e çıkm ayan bir insan, hepsi bu— b ir g ö rü y o rsu n ,
ğfk'-l bir görm üyorsun; g erçe k o la n te k ş jy b u d u r: Bir a n b u ra d a
tjm o lm a k ve b ir so n ra k i a n d a bir d a h a g elm em ek üzere y o k o l­
m ak— belirsiz, ilan edilm em iş b ir çıkış; s ü rd ü k ç e ağırlık kaza-
ğ/jlM n a n ve s o n u n d a ö lü m le ağ ırlaşan b ir yok oluş.
MB (Her iki CASUS da kımıldamadan yatmaktadırlar; karanhktagüç-
n ijj lükle görülmektedirler. OYUNCU ileri çıkar ve CASUSLAR’m üze- .
Um rine pelerinlerini örter. ROS yavaşça alkışlamaya başlar.)
B j SAHNE KARARIR

(Bir saniyelik bir sessizlik, arkasından bir uğultu. Bağırmalar...


“Kral ayağa kalkıyor!".:. "Oyunu durdurun! ’’... ve "Işık, ışık, ışık"
Smj diye bağırmalar!’’)
Î (Birkaç saniye sonra ışıklar geldiğinde, gün ışm ıştır.)
(Ölen iki CÂSUS'un yattığı yerde yatan pelerinli iki F İG Ü R dışında ,
sahne boştur. İşık arttıkça yatanların ROS ve GUIL olduğu ve oldukça
rahat bir biçimde yatakları görülür. ROS dirseklerinin üzerinde doğ- il
Tulur ve ellerini gözüne siper ederek izleyicilere bakar. Sonunda)
11 ROS: Öyleyse, orası doğu olmalı. Sanırım bunu varsayabiliriz.
GUIL- Ben hiçbir şey varsaymıyorum. . *|
ROS:. Hayır, doğru. O, güneş. Orası doğu. --i
GUIL (Baştnı kaldm r): Neresi?
ROS: Doğuşunu izledim.
GUIL: Hayır... hep aydınlıktı, sen de gözlerini çok, çok yavaş açtın.
Eğer arka tarafa bakıyor olsaydın oranın doğu olduğuna yemin
ederdin. |
ROS (ayağa kalkar): Sırf önyargısın.
GUIL: Daha önce de kandırılmıştım.
ROS (izleyicilerden öteye bakar): Bir şeyler anımsatıyor. '
GUIL- Ne yapacağımızı görmek istiyorlar.
ROS: Canım doğu.
GUIL- Parmağımızı bile kıpırdarsak her yönden üşüşecekler başı­
mıza, anlaşılmaz emirler yağdırıp, saçma sapan laflarla kafamızı
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 85

karıştıracaklar, kahvaltıya kadar bize kötü davranacaklar, üs­


tüne üstlük adlarımızı yanlış öğrenecekler.
(ROS itiraz etmeye yeltenir ama daha ağzını açmadan)
CLAUDIUS (sahne dışından— çok aceleci): Hey, Guildenstem!
(GUIL hâlâ uzanmaktadır. Kısa bir sessizlik.)
ROS ve GUIL- Seni istiyorlar...
(CLAUDIUS ve GERTRUDE girerken GUIL öfkeyle ayağa fırlar.
Çok telaşk görünmektedirler.) ,
CLAUDIUS: Dostlar, gidip biraz daha yardım getirin: Hamlet delirdi,
Polonius’u öldürdü ve annesinin odasından sürükleyerek çıkar­
dı onu. Gidin bulun onu; sinirlendirmeden konuşun ve ölüyü
. kiliseye getirin. Rica ediyorum size, çabuk olun. (GERTRUDE’la
dışarıya aceleyle çıkarken) Gel Gertfude, en akıllı dostlarımızı
çağınp, niyetimizin ne olduğunu onlara söyleyelim...
(Çıkarlar.)
(ROS ve GUIL kımıldamadan dururlar.)
GUIL: Eh.,.
ROS: Öyle... ~
GUIL: Vay, vay... •
ROS: Öyle, öyle. (Yapay bir güvenle başını sallar.) Bulun onu.
(Duraksar.) Vesaire.
GUIL: Öyle. - ■
ROS: Eh. (Kısa sessizlik.) Eh, doğru yönde,; atılan bir adım bu.
GÜIL: Ondan hoşlanmamıştın değil mi?
ROS.: Kimden? . tğğ
GUIL: Tannm, umarım bizim için daha fazla gözyaşı dökülür.1...
ROS: Eeee, bu bir gelişme, değil mi?. Olumlu bir şey. Bulun onu.
(Yürümeden etrafına bakınır.) Nerden başlamalı...? (Sahnenin
kenarına doğru bir âdım atar ve durur.)
GUIL: Eh, doğru yönde bir adımdı.
ROS: Öyle mi düşünüyorsun? Hamlet her yerde olabilir.
GUIL: Pekâlâ—sen 0 yöne git, ben bu yöne.
ROS:. Tamam.
(Farklı yönlere doğru ilerlerler. ROS durur.)
86 TOM STOPPARD

Hayır.
(GUIL durur.)
Bu yöne sen git, o yöne ben gideceğim.
GUIL Tamam.
(Birbirlerine doğru derler ve birbirlerini geçerler. ROS durur.)
ROS: Bir dakika bekle.
(GUIL durur).
Bence birbirimi2den ayrılmamalıyız. Saldırgan olabilir.
GUIL iyi fikir. Seninle geleceğim.
(GUIL, ROS’a doğru yürür. Gitmek üzere dönerler. ROS durur.)
ROS: Hayır, ben seninle geleceğim.
GUIL- Tamam.
(Dönerler, sahnenin öbür tarafma doğru ilerlerler. ROS durur. GUIL
durur.) .
ROS: Ben seninle geleceğim, ama benim tarafıma.
GUIL Tamam.
(Tekrar döner ve sahnenin öbür tarafma doğru ilerlerler. ROS durur.
GUIL durur.)
ROS: D üşündüm de. Eğer ikimiz de gidersek, o da buraya gelirse.
A ptalca ohır, değil mi?
GUIL- Tam am —ben kalayım, sen git.
ROS: Tam am .
(GUIL sahnenin ortasına doğru yürür.)
Diyordum ki.
(GUIL döner ve sahnenin önüne doğru yürümeye başlayan ROS’a
doğru gider. Birbirlerini geçerler. ROS durur.)
Düşündüm de.
(GUIL durur.)
Birbirimizden aynlmasak iyi olur. Saldırgan olabilir.
GUIL İyi fikir.
(GUIL, ROS’un yanına yürür. İlk durdukları noktada kımıldamadan
bir an dururlar.)
Eh, en azından bir yerlere varıyoruz.
(Sessizlik.)
ROSENCRANTZ VE GIMLDENSTERN ÖLDÜLER 8 7

GUIL: T ab ii, gelm eyebilir de.


ROS (aldırm az): Yo, gelecek.
GUIL: Biraz açık lam a y ap m am ız g erekecek.
RÖS: G e lece k . (A ldırm azbir biçim de sahne gerisinde dolaşır.) Kaygı­
la n m a — in a n b a n a —-(dışarı bakar — şaşırır.) G eliyor!
GUIL: N e yapıyor?
ROS: Y ürüy o r.
GUIL: Yalnızını?
ROS: Hayır.
GUIL: Kim var yanında?
ROS: İhtiyar. 7 riP
GUIL: Yürüyor mu? .
ROS: .Hayır-
OÜIL: Yürümüyor mu?.
ROS: Hayır.
GUIL: Ah. Eğer bir yol varsa, o da bu. (Ve birden harekete geçer.)-
Bırak, tıpış tıpış girsin tuzağa! ' *’ .
ROS: Ne tuzağı? •[5
GUIL: Sen orada dur! Geçmesine izin verme!
(ROS’un sırtının sahnenin kenarına dönük olacak ve HÂMLET’m
girişini görecek şekilde durmasını sağlar.)
(GUIL, ROS’un yanında, bir iki metre ıızağmda, durur. Böylece
sahnenin bir tarafını kapatmaktadırlar ve yönleri karşı tarafa
dönüktür. GUIL kemerini çözer. ROS da aynısını yapar. H er iki
kemeri birbirine bağlar ve aralarında sılaca tutarlar. ROS’un
pantolonu yavaşça aşağı kayar.)
(Karşı taraftan HAMLET girer. Ağır adımlarla POLONIUS’un
CESEDİ’ni sürüklemektedir. Sahnenin gerisinden girer ve küçük bri
yay çizerek, sahnenin önüne yakm bir yerden çıkar.)
|Kemerleri sıkı sıkı tutan ROS ve GUIL ona şaşkınlık içinde bakarlar.)
(HAMLET cesedi sürükleyerek sahneyi terk eder. Kemerleri sıkı
sıla tutmayı bırakırlar.)
ROS: Kıl payı.
GUIL: İki kişinin yapabileceği şeylerin de bir sının var.
88 TOMSTOPPARD

(Kemerleri gözerler. ROS pantolonunu çeker.)


ROS (kaygılı— HAMLET’in çıktığı yöne doğru birkaç adım atar.):
Ölmüştü.
GUIL Tabii ki, ölmüştü.1.
ROS (GUIL’e döner): Düpedüz.
GUIL (öfkeli): Ölmüşsen ölmüşsündür, değil mi?
(ROS susar. Sessizlik.)
Belki bu taraftan gelir.
(ROS kemerini çıkarmaya çalışır.)
Hayır, hayır, hayır!— yaşayarak öğrenemezsek başka ne
yapabiliriz ki?
(ROS kemerini çıkarmayı bırakır.)
(Sessizlik.)
ROS: Ona bir seslensen.
GUIL Tüm bunları yaşamıştık sanırım.
ROS (bağırır): Hamlet!
GUIL Saçmalama.
RÖS (bağırır): Lord Hamlet!.
(HAMLET girer. ROS şaşkındır.)
Lordum, ölüyü ne yaptınız?
HAMLET: Yakını, olan toprakla karıştırdım.
ROS: Yerini söyleyin de alıp kiliseye götürelim.
HAMLET: Sanmayın.
ROS: Ne sanmayalım?
HAMLET: Sizin öğüdünüzü tutup kendiminkini tutmayacağımı.
ÂynCa bir sünger tarafından sorguya çekilirse, bir kral oğlu
nasıl cevap vermeli?
ROS: Bana sünger mi diyorsunuz, lordum?
HAMLET: Evet bayım. Kralın lütuflannı, ödüllerini; yetkilerini çe­
ken bir sünger. Bu gibi adamlar Krala en iyi hizmeti yaparlar
sonunda. Maymunun fındığa yaptığı gibi, o da bu adamları
önce ağzının bir köşesinde tutar, sonra ortaya alır, sonra da
yutuverir. Senden istediği şeyleri topladığın zaman, seni şöyle
bir sıkıverecek ve ey sünger, kupkuru kalacaksın yine.
ROSENCRANT2 VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 8 9

ROS: Ne demek istediğinizi anlayamadım, Lordum.


HAMLET! Buna sevindim. Keskin sözler aptal kulaklarda uykuya yatar.
ROS: Lordum şu ölü bedenin nerede olduğunu bize söylemeniz ve
bizimle birlikte Kralın yanına'gelmeniz gerekiyor:
HAMLET: Beden Kralda ama Kral bedende değil. Kral bir şeydir—
.GUIL: Şey mi, lordum-—?
HAMLET: Hiçbir şey. Beni ona götürün..
(HAMLET kararlı bir biçimde bir kanada doğru yürür. Onlar da
■ birlikte onutı peşinden yürürler. Çıkışa varmadan hemen önce sanki
CLAUDIUS sahnenin dışından paklaşıyormuş gibi davranan
HAMLET abartılı bir reveransla yerlere kadar eğilir: HAMLET’i
gören ROS ve GUIL de eğilirler—pelerinlerini bedenlerine sararak
çok abartılı bir reverans yaparlar. Ancak, HAMLET döner ve sah-
. nenin karşı tarafından çıkar gider. Başlan eğik olan ROS ve GUIL'
bunu fark etmezler. Kimse içeri gelmez. ROS ye-GUIL yan gözle bir
bakarlar ve boşuna reverans yaptıklarım görürler.
CLAUDIUS arkalarından girer. CLAUDIUS. konuşmaya başlar
başlamaz sıçrarlar ve geç de olsa durumu kavrarlar.)
CLAUDIUS: Ne var? Ne oldu?
ROS: Ölüyü nerede sakladığım söylemiyor, Lordum.
CLAUDIUS: Kendisi nerede?
ROS [bir.anlık bir sessizlik): Dışarıda, lordum, muhafız gözetiminde.
Yüksek izninizi bekliyor.
CLAUDIUS (hareket eder): Getirin huzurumuza.
(Bu isteğin ROS’u iki kaşmm ortasından vurduğu bakışlarından anla­
şılmaktadır. Duraksaması yine anlıktır. Ve daha sonra da büyük
bir kararlılıkla GUIL’e döner)
ROS: Hey! Lordu içeri getir. ...
(ROS kendinden memnundur ama GUIL tuzağa düşürülüp, ihanete
uğradığım hisseder bir anlığına. GUIL ağzını açar ve kapaar.)
(Paçayı kurtarırlar.)
(Tam CLAUDIUS Jışdn çıkarken, HAMLET muhafız eşliğinde girer.
• HAMLET ve MUHAFIZ’ı, CLAUDIUS’un peşinden, sahnenin öbür
tarafından çıkarlar.)
F. I
(İşıklar değişir; ortam, dış mekâna dönüşür.) 9
ROS (gitmeye davranır): Bu i§ de tamam, değil mi?
GUIL (kımıldamaz düşünceli): Yine de yeterli görünmüyor; bu kadar .a
önem kazandıktan sonra. Hepsi bu kadar olabilir mi? Aynca, niye a
biz?—bunu herkes yapardı. Bizim hiçbir katkımız olmadı ki.
ROS: Sürerken çok zorlu bir öyküydü; ama artık bizimle işleri bitti, n
GUIL: Neleri bitti? M
ROS: A nlam ış gibi davranm ayacağım . A çıkçası, pek de :';3
ilgilenmiyorum; Eğer bize söylemeyeceklerse, bu onlann sorunu. |j
(Sa/ıne gerisine, çıkışa doğru ilerler.) Kendi payıma, onu son kez
gördüğümüz için çok mutluyum— (Sahnenin dışına bir göz atar &:
ve döner; yüzünden HAMLET’in orada olduğu anlaşılmaktadır.) . 1| ■
GUIL- Son olmadığını biliyordum...
ROS (yüksekten): Şimdi ne var?!
GUIL: O nu Ingiltere’ye götürüyoruz. Ne yapıyor? J| I
(ROS sahne gerisine gider ve donelr.)
ROS: Konuşuyor. 1
GUIL: Kendi kendine pıi?
(ROS gitmeye davranır. GUIL önünü keser.)
Yalnız mı?
ROS: Hayır, bir askerle.
GUIL: Öyleyse kendi kendine konuşmuyor değil mi? ' $l
ROS: Kendi başına değil... Gitsek mi?
GUIL: Nereye? • . '||
ROS: Neresi olursa.
GUIL: Neden? "J
(ROS kafasını kaldım; dinlemektedir.)
ROS: İşte yine başladı. (Acıyla.) Tek istediğim değişik bir yer!
GUIL (bitirir): Bize günlük rızkımızı ver... .{.iğI
(HAMLET arkalarından içeri girer; silahlı bir askerle konuşmaktadır. ■
ROS ve GUIL etrafa bakmazlar.)
ROS: Öldüğümüzden emin oluncaya kadar, sallandıracaklar bizi.
En azından. Hava da değişecek. (Havaya bakar!) Bahar
sonsuza kadar süremez.
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 9 1

HAMLET: Sayın bayım, kimin askerleri bunlar?


ASKER: Norveç Kralının, efendim.
HAMLET: Rica ediyorum söyleyin, hedefleri neresi?
ASKER: Polonya’da bir bölge.
HAMLET: Komutanları kim, bayım?
ASKER: İhtiyar Norveç Kralının yeğeni, Fortirıbras.
ROS: Soğuklar gelecek. Yaz uzun sürmeyecek.
GUIL: Sonbahar havası.
ROS (yeri inceler): Hiç yaprak yok.
GUIL: Sonbahar havası—yaprakla ilgisi yoktur. Günün, kenarla­
rından yavaş yavaş kahverengileşmesiyle ilgisi vardır.., Kahve­
rengi dört bir yandan sanyor bizi. Sözüme kulak ver. Bildiğimiz
altın sarısı, kurumuş.yaprak rengi ve portakala dönüşerek du­
yularımızın en uç noktalarını basıyor... koyu parlak sanlar,
kızd kahveler, pişmiş toprak renkleri—hem kendine yansıyor
hem de ışığı süzerek yansıtıyor. Bu gibi dönemlerde, belki de,
yapraklann, rastlantısal olarak, sırf öyle gerektiği için, bir yer­
lerde düştükleri görülebilir. Dün maviydi, duman gibi.
ROS (kafasını kaldırmış, dinlemektedir): Yeniden duydum. (Dinlerler—
TRAJEDİ OYUNCULARI’nm bandosunun müziği belii belirsiz
duyulur.)
HAMLET: Çok teşekkürler bayım.
ASKER: Güle güle efendim. (Çıkar.)
(ROS çabucak lcalkar ve HAMLET’e doğru ilerler.)
ROS: Artık gidebilir miyiz, lordum? -
HAMLET: Hemen geliyorum. Siz önden gidin.
(HAMLET sahne gerisine gider. ROS öne gelir. GUIL gelmez ama
yüzü öne dönüktür.) ^ İİa H I
GUIL: Orada mı? . Ji a j İ
ROS: Evet.
GUIL: Ne yapıyor?
(ROS omzunun üstünden bakar.) '■
ROS: Konuşuyor.
GUIL: Kendi kendine mi?
9 2 TOMSTOPfVVÎD

ROS: Evet.
(Sessizlik. ROS gitmeye davranır.)
ROS: Gidebileceğimizi söyledi. Yemin ederim.
GUIL Nerede olduğumu bilmek isterim. Neresi olduğunu bilmesem
bile, bilmek isterim. Gidersek asla öğrenemeyeceğiz.
ROS: Neyi öğrenemeyeceğiz?
GUIL- Bir daha geri gelip gelemeyeceğimizi.
ROS: Geri gelmek istemiyoruz.
GUIL Bu doğru olabilir; ama gitmek istiyor mıiyuz?
ROS: Özgür olacağız.
GUIL Bilemiyorum. Gökyüzü aynı gökyüzü.
ROS: Buraya kadar geldik. -
(Çıkışa doğru yürür. GUIL onu izler.)
Dahası, her an her şey olabilir.
(Giderler■.)

SAH N E KARARIR
ÜÇÜNCÜ PERDE

Zifiri karanlık. . . .
Denizin yumuşak sesi. •'
Birkaç saniye bir şey görünmez; daha sonra karardığın içinden.bir ses

GUIL: O rada mısın? V


ROS: Nerede? '» ı
GUIL (öfkeli): Güzel bir başlangıç... <_
(Sessizlik:)
ROS: Sen misin? '*
GUIL: Evet. . '- ^ m İ
ROS: N erden biliyorsun?. . •
GUIL (patlar): Offf. T an n aşkına!
ROS: Öyleyse işimiz bitmedi, ha?
r GUIL: Buradayız, değil mi?..
ROS: Öyle miyiz? Hiçbir şey göremiyorum.
GUIL: H âlâ düşünebiliyorsun, değil mi?
ROS: SamruıL ı
GUIL: Hâlâ konuşabiliyorsun.
I ROS: N e demem gerekiyor?
9 4 TOM STOPMRD

GUIL Dert etme; hissedebiliyorsun, değil mi?


ROS: Ah! Bende hâlâ can var!.
, GUIL Ne hissediyorsun? t
ROS: Bir bacak. Evet, bacağımı hissediyorum.
GUIL Nasıl hissediyorsun?
ROS: Ölü gibi.
GUIL Ölü mü?
ROS (panikler): Hiçbir şey hissedemiyorum.
GUIL Bir çimdik at! (Anında haykırır.)
ROS: Pardon.
GUIL Neyse; böylece, bu sorun da çözüldü.
(Uzunca bir sessizlik; ses biraz daha yükselir ve belirginleşir—deniz.
Geminin ahşap kısımlarının gıcırdaması, halatlar arasından esen
rüzgâr; arkasından da uzak yakın arılaşılmaz ama denizcilik terimleri
olduğu kesin, emirler yağdıran denizcilerin sesleri.
Kısa bir liste:
İskele alabanda!
İstralya tramola!
Civadra bastonu mayna!
Sen misin, serdümen?
Hee-ey! Sen misin?
İskele alabanda!
Yavaş kır dümeni!
Rüzgâr altında tut!
Vira!
BELKİ BAZI DENİZCİ ŞARKILARI DA DUYULMAKTADIR
Bırak floku!
Gabya çubuğunu kaldırın, tayfalar!)
(Bu nokta iyice vurgulandıktan sonra.)
ROS: Bir gemideyiz. (Duraksar.) Karanlık, değil mi?
GUIL Gece için karanlık değil.
ROS: Doğru; gece için karanlık değil.
GUIL Gün için karanlık.
(Duraksar.)
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 9 5

ROS: Evet. Gün için karanlık.


GUIL: Küzeye doğru yol almış olmalıyız, tabii ki.
ROS: Rotamızdan mı çıkmışız?
GUIL: Gece yansı güneşi ülkesine, yani..
ROS: Tabii.
(Denizci sesleri.)
(Sahnenin gerisinde bir lamba yakılır— yakan HAMLET’tir.)
(Sahne ışıklan yanar; ama sahnenin her yanı aym aydınlıkta değildir.)
(Ancak, ROS ve GUIL’in sahnede otururken görülmelerine yetecek
kadar aydınlıktır.) .
(Arkada belli belirsiz halatlar vs. görünmektedir.)
Sanırım hava aydınlanıyor.
GUIL Gece için değil.
ROS: Bu kadar kuzeyde.
GUIL: Rotadan çıkmamışsak; tabii.
ROS (kısa sessizlik): Tabu.
(Daha parlak bir ışık—Lamba? Ay?... Işık.)
(Güvertede, diğer başka şeylerin yaru sıra, üzerlerinde, kapaklan,
dikine duran insan boyutlannda, üç büyük fıçı görülür. Yan yana
dizilmişlerdir. Arkada ve yukarıda— güverteye sabitlenmiş biz
sopanın ucunda, bir buçuk-iki metre çapında, canlı renklerden
oluşan, çizgili dev bir şemsiye; şemsiye öyle bir eğilmiştir ki, arkasında
ne olduğu görülmemektedir. Sahne gerisi hâlâ yan karanlıktır.)
(ROS ve GUIL hâlâ öne dönüktürler.)
ROS: Evet, biraz önce olduğundan daha aydırdık. Birazdan gece
olacak. Bu kadar; kuzeyde. (Kederli:) Sanırım uyumamız gere­
kecek. (Esner ve gerinir.) -
GUIL: Yorgun musun? '
ROS: Hayır... Buna alışabileceğimi sanmıyorum. Bütün gece uyu,
bütün gün hiçbir şey göreme... Eskimolann sakinbir yaşamı olmak
GUIL: Nerede?
ROS: Ne? ' - ■' | j
GUIL: Sandım ki, sen— (Yeniden.) İnanmama kapasitemin tümü
yitti. Birazcık kuşkucu olabileceğimden bile emin değilim.
96 TO M STOPPARD

(Duraksar.)
ROS: Bacaklarımızı açalım mı?
OUIL‘ Bacaklarımı açmayı canım istemiyor.
ROS: istersen, seninkileri senin için açabilirim.
OUIL Hayır.
ROS: Birbirimizinkileri açabiliriz. Böylece yürümemiz gerekmez.
GUIL (duraksar): Hayır, birisi içeri girebilir.
ROS: Hangi içeri?
GUIL: Dışarı, buraya.
ROS: İçeri, dışarı buraya mı?
GUIL Güverteye.
(ROS yere bakar. Eliyle vurur.)
ROS: İyi keresteden.
GUIL Evet. Ben gemilerden çok hoşlanırım. Onların— şekillerini
severim. İnsanın hangi yöne gitmesi gerektiği ya da gidip gitme­
mesi gerektiği konusunda kaygılanması gerekmez— bu soru
gündeme gelmez; çünkü bir gemidesindir, değil mi? Gemiler
elim sende oynamak için uygundur.;!, oyuncular müzik başla­
yana dek yerlerinden kımıldamazlar... Sanınm, yaşamımın bü­
yük bir bölümünü gemilerde geçireceğim.
ROS: Çok sağlıklı. *
(ROS umuda nefes alır; sıkıntıyla verir. GUIL ayağa kalkar ve izleyi­
cilerden öteye bakar.)
GUIL İnsan gemide özgürdür. Bir süre için. Göreceli olarak.
RQS: Neye benziyor?
GUIL Çalkantılı.
. (ROS da ona katılır. İzleyicilerden öteye bakarlar.)
ROS: Sanırım kusacağım.
(GUIL parmağmı yalar, ‘yukarı kaldırır.)
GUlL Sanırım, öteki taraf.
(ROS üst sahneye çıka: Burası, alt güverteye birkaç basamakla
inilen bir üst güverte gibi olsa çok iyi olur. Şemsiye üst güvertededir.
ROS şemsiyenin yanında durur ve arkasına bakar.)
(Bu arada GUIL, izleyicilerden öteye bakarak, düşüncesini
özetlemektedir.)
ROSENCRANT2 VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 9 7

Hareket etmede, konuşmada, dilediği gibi davranmada özgür


ama, yine de. Başıboş bırakılmadık.- Keyfiliğimizi sabit bir yıldız
belirliyor ve sürüklenmemiz yıldıza oranla küçük bir açı deği­
şimini simgeliyor. Yaşadığımız anda, dilediğimiz gibi davranabi­
liriz. O an geçene kadar, onunla top gibi oynarız; şu yöne küçük
bir atak, bu yönde bir araştırma; ama çember tamamlanır ve
, yine değişmez tek gerçekle, biz, Rosencrantz ve Guilderistem’in
bir kraldan diğerine mektup götürdüğümüz, H am let’i Ingilte­
re’ye götürdüğümüz gerçeğiyle yüz yüze geliriz.
(Bu sırada ROS dönmüş, büyük bir dikkatle parmaklatırım uçuna
basarak, sır saklıyörmuş gibi çenesini sıkı sıkı kapatmış, GUIL’in.
yanına gelir; gizlice arkasını işaret eder— fısıltıyla)
ROS: Bak—işte orada! . ’ 'Ş
GUIL (şaşırmamış): Ne yapıyor?
ROS: Uyuyor.
GUIL: O n u n için dert değil.
ROS: N e-dert değil? •'
GUIL: Uyuyabilir. .
ROS: O nun için dert değil. • •- ■ I'Jj
GUIL: Ne de olsa biz varız. ■
ROS: Uyuyabilir. . . - ||B
GUIL: H er şey onun için halledildi.
ROS': Biz varız.
GUIL: Bizim ise, hiçbir şeyimiz yok. (Bir çığlık.) Tek istediğim hak­
kımızı vermeleri! •
ROS: Denizde tehlike içindekilere... . .
GUIL: Tek istediğim, bugünkü işaretimizi ver bizlere.
(Davul sesi, sessizlik. Oturur. Uzun sessizlik.)
ROS (kımıldayıp, etrafa baktıktan sonra): Şimdi ne olacak?
.GUIL: Ne demek istiyorsun?
ROS: Eeee, hiçbir şey olmuyor.
GUIL: Bir gemideyiz.
ROS: Bunun farkındayım,
GUIL (öfkeli): Öyleyse ne bekliyorsun? (Mutsuz.) Bilgi kırıntılarıyla
9 8 TOM STOPPARD

hareket ediyoruz... İçgüdüden zorlukla aynlabildiğimiz, yan


anımsanan buyruktan ayıklayarak.
(R O S e lin i k esesin e so ka r; h e r ik i e lin i de a tk a sıria g ö tü rü r,
arkasından yu m ru kla rım ileri u za tır.)
(G U IL yu m ru kla rd a n birine d o ku n u r.)
(R O S açar. P ara va rd ır.)
(P arayı G U IL'e verir.)
(E lin i tekra r kesesine sokar. S o n ra h er ik i elin i de a rkasına götürür;
arka sın d a n yu m ru kla rım u za tır.)
(G U IL b ir ta n esin e d o k u n u r.)
(R O S açar; p a r a vardır. P a ra yı G U IL 'e verir.)
(Tekrar.)
(Tekrar.)
(GUIL gerilmektedir. Kaybetmeye can atmaktadır.)
(Tekrar.)
(GUIL bir yumruğa dokunur; fikrini değiştirir; diğerine dokunur;
ROS istemeden her iki yumruğunu da açar. Ikisiride de para vardır.)
GUIL Her iki elinde de para var.
ROS (utanmış); Evet
GUIL- Her seferinde de var mıydı?
ROS: Evet.
GUIL Amacın neydi?
ROS (zavalh): Seni mutlu etmek istedim.
(Anlık sessizlik.)
GUIL Sana ne kadar verdi?
ROS: Kim?
GÜIL Kral. Para verdi ya bize..
ROS: Sana ne kadar verdi?
GUIL Önce ben sordiım.
ROS: Sana verdiği kadar verdi.
GUIL Aramızda ayrım yapmaz.
ROS: Sana ne kadar verdi?
GUIL Sana verdiği kadar.
ROS: N e rd e n biliyorsun?
RÖSENCRANTZ V E GÜILDENSTERN ÖLDÜLER 9 9

GUIL; Biraz önce söyledin ya—sen nerden biliyorsun?


ROS: Aramızda ayrım yapmaz.
GUIL: Yapmak istese bile.
ROS: Ki, asla istemez.
GUIL: Bizi karıştırmadığından bile emin olamaz.
ROS: Bizi hep karıştım.
GUIL (öfkeyle döner): Neden yeni bir şey söylemiyorsun! Tevekkeli
değil, her şey bu kadar durağan! Söylediklerimden başka konu-
. lara geçmiyorsun—tek yaptığın yerlerini değiştirerek sözlerimi
yinelemek.
ROS: Yeni bir şey düşünemiyorum. Ben sadece destek vermede
başarılıyım.
GUIL; Hep başı çekmekten bıktım.;
ROS (alttan alır): Senin baskın kişiliğin yüzünden olmalı. (Neredeyse
ağlamaklı.) Ah, neler gelecek başımıza! (GUIL onu rahatlatmaya
çakşır; tüm öfkesi geçmiştir.)
GUIL: Ağlama... tamam... geçti... geçti. Başımıza bir şey gelmeme­
sini sağlayacağım.
ROS: Ama hakkında konuşacağımız hiçbir şey yok; yapayalnızız.
•GUİL: Ingiltere’ye gidiyoruz.—Hamlet’i götürüyoruz.
ROS: Neden? •
GUIL: Neden mi? Uyuyor muydun?
ROS: Ne zaman? (Sessizlik.) Oraya vardığımızda net yapmamız
gerektiğini bilmiyoruz.
GUIL: Onu krala.götüreceğiz.
ROS: O da mı orada olacak?I
GUIL: Hayır>—İngiltere Kralı. .
ROS: Bizi bekliyor mu? . •> .
GUIL: Hayır.
ROS: Amacımızın tıe olduğunu bilmeyecek. Ne diyeceğiz?
GUIL: Bir mektup getirdiğimizi. Mektubu anımsıyorsun.
ROS: Anımsıyor muyum?
GUIL: Her şey mektupta açıklanıyor. Ona güveniyoruz.
ROS: Y an i b u k a d a r mı?
J O u T O M STOPPA h D

GUIL Ne?
ROS: Hamlet’i İngiltere Kralına götüreceğiz; mektubü ona verece­
ğiz—sonra ne olacak?
GUIL: Mektupta b ü biraz daha meşgul edecek bir şeyler olabilir.
ROS: Ya yoksa?
GUIL Bu durumda hepsi o kadar— işimiz biter.
ROS: Yapacak işimiz kalmaz mı?
GUIL- Kalmaz.
(Sessizlik-)
ROS: Yapacak işimizin kalmama olasılığı yüksek mi? (Sessizlik.) Şu
anda İngiliz Kralı kim?
GUIL Oraya vardığımız zamana bağlı.
ROS: Ne yazıyor dersin?
GUIL: A h... selamlamalar. Sadakat ifadeleri. Ricalar, borçların
ödenmesini istemeler. Üstü örtülü tehditlerle dengelenmiş be­
lirsiz vaatler... Siyaset. Eşlere saygılar.
ROS: Peki, ya Hamlet hakkında?
GUIL Ah, tabii.
ROS: Ya biz—tüm arka plan?
GUIL Sanırım.
(Sessizlik.)
ROS: Yani, elimizde her şeyi açıklayan bir mektup var.
GUIL Üstüne bastın.
(ROS mektubun kendi üstünde olduğunu sanır. Ceplerini yoklamaya
başlar.) ' . .
Nedir sorun? ,
ROS: Mektup.
GUIL Sende mi?
ROS (giderek paniklemektedir): Bendemi? (Çılgınca aramaya koyulur.)
Nereye koymuş olabilirim?
GUIL Kaybetmiş olamazsın.
ROS: Herhalde kaybettim!
GUIL Garip—mektubu bana verdiğini sanıyordum.
(ROS umutla ona bakar.)
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 1 0 1

:ROS: Belki de yermiştir.


. GUIL: Ama mektubun sende olduğundan o. kadar emin görünü­
yordun ki
ROS (heyecanlı): M ektup bende değilmiş!
GUIL: Bir kere m ektubu bana verdiyse, m ektubun sende olması
için Kiçbir neden yok; bu durum da da, m ektup sende değil
diye niye bu kadar şamata koparıyorsun anlamıyorum,
ROS (sessizlik): Kabul ediyorum, karmaşık bir durum.
GUIL: Giderek çığırından çıkıyor... Gemi, gece, yalnızlık ve belir­
sizlik duygusu... tüm bunlar, konsantrasyonun bozulmasına
yol açıyor. Kontrolü yitirmemeliyiz. Toparlan. Şimdi. Ya mektu­
bu kaybettin ya da zaten sende olmadığı için kaybetmen müm­
kün değildi; bu durumda, kral sana mektup vermedi; bu du­
rumda, mektubu bana verdi; bu durumda, mektubu ceketimin
iç cebine koymuşumdur (sakince mektubu çıkarır); bu durum­
da... mektup.. . burada olacaktır. (Birbirlerine gülürnşerler.) Bir
daha böyle uyumamalıyız. . |
(Sessizlik. ROS mektubu diıdan alır; sakindir)
ROS: Şimdi mektubu bulduk, peki, onu niye arıyorduk?
GUIL (düşünür): Kaybolduğunu sanmıştık.
ROS: Başka bir neden? . . . ' - <
GUIL: Yok."
(Rahatlama.)
ROS: Gerilim düştü. •"
GUIL: Ne gerilimi?
ROS: Biz konuyu dağıtmadan önce sori söylediğim şey neydi?
GUIL: N ezam andıo?'
ROS (çaresiz): Anımsamıyorum.
GUIL (fırlar): Amma kanştı ortalık. Hiçbir yere varamıyoruz;
ROS (üzgün): Ingiltere’ye bile. Zaten inanmıyorum*
GUIL: Neye?
B.OS: İngiltere’ye.
GUIL: Yani, haritacıların bir sahtekârlığı mı diyorsun?
RO S: Y a n i, in a n m ıy o ru m ! (Dahasakin.) G ö z ü m d e h iç b ir şey c a n la n
1 0 2 TOM STOPPARD

m ıyor. V arış an ım ız ı z ih n im d e c a n la n d ırm a y a ça lışıy o ru m ; belk i


k ü ç ü k b ir l i m a n ..< y o l l a r ..| y o lu ta r i f e d e n in s a n l a r ... y o ld a
a t l a r . . . b ir g ü n y a d a ik i h a f t a a t s y r d ü k te n s o n r a s a ra y v e
In g iliz K r a lı... m a n tık lı şe y b u o l u r d u ... A m a k a fa m b o m b o ş .
H a y ır. H a r it a d a n s ilin iy o ru z .
GUIL Evet... evet. (Toparlanır.) Ama sen gerçekleşene kadar hiçbir
şeye inanmazsın. Ve hep de oldu. Olmadı mı?
ROS: Zaman içinde sürüklenirken samana sarılıyoruz. Boğulmakta
olan birine tuğlanın yaran ne?
, GUIL: Vazgeçme; çok kalmadı. \
ROS: Ölsek daha iyi. Ölüm ün bir gemi olabileceğini düşünüyor
musun?. .
GUIL- Hayır, hayır, hayır... Ö lüm ... yok. Ölüm yoktur. İnan bana.
Ölüm en son olumsuzluktur. Olmamaktır. Bir gemide olmadan
olamazsın.
ROS: Gemilerde olmadığım çok oldu.
GUIL- Yo, yo, yo—oldun ama, gemilerde değil.
ROS: Keşke ölmüş olsaydım. (Yüksekliği ölçer.)Şuradan atlayabilirim.
Çarklanna çomak şokanm böylece.
GUIL Ya bunu yapmanı bekliyorlarsa?
ROS: O zaman atlamam. Bu onlarm çarkına çomak sokar.
(Düşüncenin anlamsızlığına öfkelenir.). Pekâlâ! Sorgulamayacağiz;
kuşkulanmayacağız. Sadece yapacağız. Ama bir yerde çizgi
çekmek gerekir; ve ben de Ingiltere’ye güvenmediğimin kayıt­
lara geçmesini istiyorum. Teşekkür ederim. (Bunu düşünür.)
. Ve doğru bile olsa bir başka rezalet olacak.
GUIL- Niçin olacak anlamıyorum.
RÖS (öfkeli): Ne hakkında kbnuştuğumuzu bilmeyecek—Ne diye­
ceğiz?
GUIL Diyeceğiz ki—Majesteleri, biz geldik!
ROS (kral gibi davranır): Peki, sız kimsiniz?
GUIL Biz Rosencrantz ve G uildenstem 'üz.
ROS (bağırır): Adınızı hiç duymadım!
GUIL Eee, bizler özel insanlar değiliz—
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 103

R O S (otoriter ve k ö tü ): N e d ir d erd in iz?


GUIL: E m ir a ld ık —-
ROS: Önce d u y d u m k i—
GUIL (öfkeli): Bırak da bitireyim— (alçakgönüllü) Danimarka’dan
geliyoruz.
ROS: Ne istiyorsunuz?
GUIL: Hiçbir şey-—Hamlet'i getirdik—
ROS: O da kim?
GUIL (sinirli) : Onu tanıyorsunuz—
ROS: Ha, tamam; onu tanıyorum-ve bu işe bulaşmak istemiyorum.
GUIL: Ama—
ROS: içeriye babanızın ahırıymış gibi giriyor ve beriden, başınızdan:
atmak istediğiniz bir zır deliyi almamı bekliyorsunuz, karudaya-
mayacağıruz bir sürü— .
GUIL: Bir mektup getirdik—
(ROS mektubu kapar, yırtıp açar ve okur.)
ROS (iş bitirici): Demek... demek... evet, bu sizin anlattıklarınızı
destekliyor—Danimarka kralından'bir emir; değişik nedenler­
den dolayı, Danimarka’nın ve İngiltere’nin sağlığı gereği, bu
mektubu okuduktan sonra, vakit geçirmeden, Hamledin kafa­
sını kestirmem- gerek—!
(GUIL mektubu kapar; RÖS olayı kavrar ve mektubu geri kapar;
GUIL bir ucundan mektubu tu tat Birlikte okur ve ayrılırlar.
(Sessizlik.)
(Sahne ağzına gelmiş, öne bakmaktadırlar.)
ROS: Güneş batıyor. Birazdan hava kararır.
GUIL: Öyle mi sanıyorsun? . • Y tf.
ROS: Havadan sudan konuşmaya çakşıyordum. (Sessizlik.)
Biz onun dostlanyız. * .:
GUIL: Nerden biliyorsun? -. ~~
ROS: Birlikte büyüdük. .
GUIL: Onlar öyle.söylüyor.
-ROS: Ama biz buna bel bağlıyoruz.
GUIL: Eee, evet ama hayır. (Neşeli.) Haydi, her şeyi yerli yerine
10 4 TO M STOPMRD

koyalım. İstersen onu öldüreceklerini varsay. Eh, o da bir insan,


bir ölümlü, hepimiz öleceğiz vesaire; zaten, eninde sonunda
ölecekti. Ya da toplumsal bakış açısjyla bakacak olursak— bir
sürü insan arasında sadece bir kişi; onun ölümü mantık sınırlan
içinde ve uygun olacaktır. Aynca, ölümü bu kadar korkunç
yapan nedir ki? Sokrat’ın filozofça.söylediği gibi, ölümün ne
olduğunu bilmediğimize göre, ondan korkmak mantıksızdır.
Çok iyi... olabilir. Kuşkusuz bu, yaşamın yükünden kurtuluş
demektir ve de dindarlar için bir sığınak ve ödüldür. Ya da
bir başka açıdan bakacak olursak—bizler küçük insanlarız,
meselenin girdisini çıktısını bilmiyoruz; çark içinde çark, ve­
saire var—alın yazısına, hatta kralların emirlerine müdahale
etmek küstahlıktır. Kısacası, bu işe bulaşmazsak, doğru yapmış
oluruz. Kapat mektubu— evet— güzelce— şöyle— M ührün
açılmış olduğu dikkatlerini çekmeyecektir; tabii eğer birazcık
benziyorlarsa sana.
ROS: Ama niçin?
GUIL: Mantık arama.
ROS: Bize hiçbir şey yapmadı ki.
GUIL: Ya da adalet.
ROS: Korkunç.
GUIL: D aha kötüsü de olabilirdi. Öyle olduğunu düşünmeye
başlamıştım.
(Bir kahkaha atarak rahatladığını gösterir.)
(Arkadaki şemsiyenin arkasından HAMLET çıkar. Işık yavaş yavaş
azalmaktadır. HAMLET lambaya doğru yürür.)
ROS: Bana göre durum şu: Biz Rosencrantz ve Guildenstern,
onunla birlikte büyüdük; eğerin üzerinde doğrulan bir adam
tarafından uyandmldık, çağırıldık ve geldik ve ona acı veren
şeyin ne olduğunu öğrenmemiz ve onu eğlendirmemiz istendi:
Örneğin, bir oyun. Ama ne yazık ki, diğer başka nedenlerin
yanı sıra, diğer başka etkilerin yanı şıra, Hamlet’te aşırılık bir
yana, canice heyecanlar uyandıran oyun, anlayamadığımız bazı
nüanslardan kaynaklanan karmaşa yüzünden yanda kaldı. So­
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 105

nuç olarak, onun iyiliği için İngiltere’ye giderken ona eşlik


ediyoruz. Güzel. Şimdi kontrol bizde.
(HAMLET lambayı söndürür. Sahne zifiri karanlığa gömülür.)
(Karardık yerini ay işığma bırakır ve HAMLET uyumakta olan ROS
ve GUIL’e yaklaşır. Mektubu alır ve şemsiyenin arkasına gider; lam­
banın ışığı, şemsiyenin kumaşından süzülmektedir. HAMLET elinde ■
mektupla şemsiyenin arkasından çıkar, mektubu yerine koyar ve
lambasmı söndürerek çıkar.
'• (Sabah olur.)
(ROS güneşin salon tarafından doğuşunu izler. Ardında hoş bir
manzara vardır. Arkaya eğik şemsiyenin altında, .bir şezlonga
uzanmış, bir kilime sarih, kitap okuyan ve belki de sigara içen HAM­
LET oturmaktadır.) *’
(ROS sabahın parlak bir öğlene dönüşünü izler.)
ROS: Hiçbir şey varsaymıyorum. (Ayağa kalkar. GUIL uyanır.) Şimdi
gördüğüm kadanyla durum şöyle. Rotadan çıkmadıysak, şurası
. batı; ki, bu durumda vakit akşam; kral bana, sana verdiği kadar
verdi; kral sana, bana verdiği- kadar verdi; kral bana mektup
vermedi, kral mektubu sana verdi; mektubun içinde ne olduğu­
nu bilmiyoruz; Hâmlet’i İngiltere kralına götürüyoruz; kralın
kim-olduğu, oraya vardığımız zamana göre değişecek; ve mek­
tubu veriyoruz; içinde bizi biraz daha meşgul edecek bir şeyler
olabilir de, olmayabilir de; yoksa işimiz bitti ve yapacak bir
işimiz olmayacak; eğer yapacak bir işleri yoksa. Daha kötü de
olabilirdi. Herhangi bir. fırsat kaçırdığımızı sanmıyorum... Hem
de hiç yardım görmeden. (Tekrar oturur. Yere uzanırlar—yüzüs­
tü.) Nefes almayı bırakırsak, yok oluruz. (Kısık bir flüt sesi duyu­
lur. Durumlarına ters düşen bir ilgiyle doğrulurlar.)
Yine başladık. '
İyi de, he? ■
(Müziği dinlerler.)
GUIL (heyecank): Boşluktan çıktık, sonunda bir ses; gemideyken
(öyle kabul edelim) olayların dışında (öyle kabul edelim), suyun
suya tembel ve ıslak çarpışının mutlak ve kusursuz sessizliği
ve gemi omurgasının gıcırtısı-—parçalanır; birden bir şeylerin
1 0 6 TOM STOPPARD

olmak üzere olduğu düşüncesine ya da varsayımına ya da umu-


duna yol açan bir flüt sesi duyulur. Denizcilerden biri dudak'
lannı bir üflemeli çalgıya dayamış, delikleri parmaklarıylaidare
etmekte ve üflediğinde, diyelim ki ağzıyla, dedikleri gibi, flütü
konuşturmaya başlar ve en atasından müzik çalar sana... Böyle,
bir şey olayların akışını değiştirebilir.
(Duraksar.) Git bak bakalım, neymiş.
ROS: Birisi flüt çalıyor.
GU1L: Git bul onu.
ROS: Peki sonra?
OUIL- Bilmiyorum-—bir parça iste.
ROS: N için ?
G U îL Ç ab u k — hızımızı y itirm ed en .
ROS:. H e y 1— bir şeyler oluyor. D ik k a tim d e n ta m a m e n kaçm ış!
(Dinler. Bit çıkışa doğru fırlar: Daha dikkatli dinler. Yön değiştirir.)
(GUIL umursamaz.)
(ROS müziğin nerdetı geldiğini anlamak için etrafta dolaşır. Sonun­
da— rastlantısal—müziğin ortadaki fıçıdan geldiğini saptar. Bundan
■kurtuluş yoktur. Hiç fark etmeyen GUIL’e döner. Tüm bu sırada
RO S bir kez olsun konuşmaz. Mimikleri ve elleriyle belirtir inanamadı-
ğtm. Durmuş ve ortadaki varile bakmaktadır. Flüt sesi varilin içinden
gelmektedir. Varili tekmeler. Flüt sesi kesilir. GUIL’e doğru sıçrar.
Flüt sesi tekrar duyulur. Varile dikkatle yaklaşır. Kapağı kaldırır.
Müzik daha güçlü duyulur. Kapağı kapatır. Müzik daha az duyulur.
GUIL’e doğru gider. Ama kısık sesle bir trampet çalmmaya başlar.
Donakahr. Döner. Sol taraftaki varile bakar. Trampet, flütle uyumlu
çahnrnaktadır. GUIL’e' doğru yürür. Konuşmak üzere ağam açar.
Ses çıkmaz. Bir lavta sesi duyulur* Üçüncü varile doğru döner. Daha
başka çalgılar da katıhr. Sonunda anlaşılır ki, TRA JED İ O Y U N ­
CULARI varillere girmiş, daha önce üç kez duyulmuş olan tanıdık bir
parça çalmaktadırlar.
(Çalmayı sürdürürler.)
(ROS, GU IL’m yanma oturur. İleri bakarlar.)
(Parça sona erer.)
(Sessizlik.)
RÖSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 1 0 7

ROS: B ir b a n d o d u y d u ğ u m u san d ım . (Acıyla.) T e k iste d iğ im m a k u l


olm ası!
GUIL (bitirir): Bize b u g ü n k ü şark ım ızın ç a lın m a s ı...
(Birden ortadaki varilin kapağı açılır ve OYUNCU’nun kafası
görülür.)
O YU N CU: A h a ! D e m e k h e rk e s a y n ı g em ide! (V arilden çıkar, G idip
diğer varillere vurur) ' . : |İ S H
H e r k e s dışarı!
(Olanaksızbir şey ama TRAJEDİ OYUNCULARIemtTÜmanlarryla
varillerden çıkarlar; Ama arabaları yoktur. Sadece birkaç bohça.
ALFRED yoktur. OYUNCU neşelidir.)
(ROS’a) Neredeyiz bizi
ROS: Seyahat ediyoruz. ‘
OYUNCU: T abu,daha oraya varmadık!.
ROS: Ingiltere için uygun muyuz? .d *
OYUNCU: Bence uygunsunuz. İngilizlerin titiz olduklarını sanmıyo­
rum. Aaalfreed!
(ALFRED, OYUNCU’mm varilinden çıkar.)
GUIL: Burada ne yapıyorsunuz?
OYUNCU: Seyahat ediyoruz. (TRAJEDİ OYUNCULARI’na.) Tamam
— arka plana karışın!
(Sözsüz Oyunda giymiş olduktan kostümler üzerlerindedir:
Kafasında tacıyla bir kral, Kraliçe kılığındaki ALFRED. Zehirci ve
pelerinli iki kişi.) ■ . . 1
(Arka plana karışırlar.) . -
(GUlL’e) Bizi gördüğünüze sevindiniz mi? (Duraksar.) Şu ana
kadar paçkyı iyi kurtardınız.
GUIL: Ya siz? . ••r " . • t
OYUNCU: Gözden düştük. Oyunumuz kralı kızdırdı..
GUIL: Evet. . ‘ ,
OYUNCU: Ee tabii, kendisi de ikinci-koca. Patavatsızlıktı aslında.
RÖS: Yine de çok iyi bir oyundu.
OYUNCU: Daha doğru dürüst başlamamıştık— durdurduklarında
■yeni yeni ilginçleşiyordu.
108 TO M STOPPARD

(HAMLET’c bakar.)
Seyahat dediğin işte böyle olur...
GUIL: Orada ne yapıyordunuz? »
OYUNCU: Saklanıyorduk. (Kostümleri işaret eder.) Olduğumuz gibi
kaçmak zorunda kaldık.
ROS: Kaçak bindiniz.
OYUNCU: Doğal olarak— hiç de kontrolümüzde olmayan koşul­
lardan dolayı paramızı ödemediler ve bütün paramızı da, sağlam
oynadığımız halde, bahiste kaybettik. Hayat korkunç sürpriz­
lerle dolu bir kumardır—bahis olsaydı kimse oynamazdı girmez­
diniz. İkiyle çarpılan her sayının çift olduğunu biliyor muydu­
nuz?
ROS: Öyle midir?
OYUNCU: Her gün yeni bir şey öğreniyoruz; kendi zararımıza. Ama
bizler, gezgin aktörler, işimizi sürdürüyoruz. İhtiyar aktörlere
ne olur, bilir misiniz?
ROS: Ne olur?
OYUNCU: Hiçbir şey. Aktörlüğe devam ederler. Şaşırdınız mı?
GUIL Ne?
OYUNCU: Bizi gördüğünüze şaşırdınız mı?
GUIL Son olmadığım biliyordum. .
OYUNCU: Hemen herkes hayatta henüz. Ne anladınız şu ana
kadar?.
GUIL Son yaklaşmak üzere.
OYUNCU: Onunla konuşacak mısınız?
ROS: Olabilir.
GUIL Ama hiç fark etmez.
ROS: Ama olabilir.
GUIL Anlamsız.
ROS: Konuşmaya izin var.
GUIL Evet, izin var. Bizi kısıtlamadılar. Hiçbir sınır çizilrüedi, hiçbir
engel konulmadı. Bizler, bu süre için, özgürlüğümüzü, bu süre
için sağlama bağladık ya da ona sahip olma gafletine düştük.
Doğal ve aklımıza estiği gibi davranmakta özgürüz. Başka çark­
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 109

lar da dönüyor ama onlar bizi ilgilendirmiyor. Nefes alabiliyoruz.


I Rahatlayabiliyoruz. Canımızın istediğini yapabiliyoruz; istedi­
ğimiz kişiye, hiçbir kısıtlama olmaksızın canımızın istediğini
söyleyebiliyoruz.
ROS: Belli sınırlar içinde, tabii.
GUIL: Tabii, belli sınırlar içinde.
(HAMLET sahnenin ötıündeki ışıklara kadar gelir ve izleyicilere
bakar. Diğerleri ona bakar ama konuşmazlar. HAMLET gürültülü
bir biçimde boğazım temizler ve izleyicilere tükürür. Bir saniye sonra
ise, eliyle gözünü, siler. Sahne gerisine döner.) . •
ROS: Onun en önemli özelliğinin, iç dünyası hakkında felsefe yap­
maktan hoşlanmak olduğunu söyleyebilirim. Bu, onun deli
olduğu anlamına gelmez. Deli olmadığı anlamına gelir. Çoğu
zaman da hiçbir anlamı yoktur. Bu bir çeşit delilik olabilir de,
olmayabilir de.
/ GUIL: Aslında yanit belirtilerde. Çpk anlamlı yanıtlar,'mistik atıflar,
karıştırılan kimlikler, babasının annesi olduğunu söylemesi ve
buna benzer şeyler; intihar düşüncesi, beden hareketlerinin
azalması, neşe kaybı, klostrofobi imaları, hapsedilme korkusutıu
söylemeye gerek bile yok; deve, bukalemun, horoz, balina,
gelincik, şahin, balıkçıl benzetmeleri—bilmeceler, çök anlamlı
laflar, kaçamak sözler, paranoya, miyopluk, hayaller, halüsinas-
yon, ihtiyarları hançerlemek, ana babaya kötü davranmak, sev­
giliye hakaret etmek ve halk arasında şapkasız görünmek—
çarpık bacaklarına, düşük çoraplarına ve yaşı başına bakma­
dan; kara sevdalı bir okul çocuğu gibi iç çekmeler.
ROS: Ve de kendi kendine konuşmalar. '
GUIL:- Ve de kendi kendine konuşmalar.
(ROS ve GUIL birlikte aynhrlar.)
Pekâlâ, bunlar bizi nereye götürüyor?
ROS; O, oyuncu.
GUIL: Oyunu kralı kızdınr—
ROS; —Kralı kızdınr— . .
GUIL: —tutuklanmasını emreder—
1 1 0 T O M S TO PPAR D

ROS: — tutuklanmasını emreder—


GUIL —o da İngiltere’ye k a ç a r a
ROS: — bindiği gemide—
GUIL —Hamlet’i götüren Guildenstem ve Rosencrantz’ia karşı­
laşır.
ROS: — o da kralı kızdırmıştır—
GUIL — ve Polonius’u öldürmüştür—
ROS: —kralı birden fazla nedenden dolayı kızdırmıştır—-
GUIL —İngiltere'ye. (Duraksar.) Galiba hepsi bu kadar.
(ROS ayağa fırlar.)
ROS: Olaylar! Elimizdeki tek şey, olaylar! Ulu tanrım, biraz durul­
masını istemek çok mu?
(Bu sözlerin hemen arkasından KORSANLAR saldırır. Yani:
ypgv;I
Gürültü, bağırmalar ve koşuşturmalar. "Korsanlar”.) 111 pfe;
(Ortadaki herkes çdgmca koşuşturmaya başlar. HAMLET lakemi
çeker ve aşağı koşar. ROS, GUIL ve OYUNCU kılıçlarım çeker ve
yukarı koşarlar. Çarpışma..HAMLET yukarı koşar. Dördü birden
aşağı koşarlar'. Artık yukarda genel bir panik vardır. Dördü birden
yukarı koşarlar. ROS, GUIL ve OYUNCU:
Sonunda!
Silah başına!
Korsanlar!
. Yukarıda!
Aşağıda!
Kılıcımı köküne kadar!
Davranın!
(Dördü birden yukarı çıkarlar; beğenmedikleri bir şey görürler,
tereddüt ederler ve canlarını kurtarmak için aşağı koşarlar.)
(Önde HAMLET vardır;, o, soldaki varilin içine girer. OYUNCU,
sağdaki varilin içine girer. ROS ve GUIL, ortadaki varilin içine girerler.
Hepsi de girdikten sonra kapaklan kapatırlar,)
(Çarpışma sesleri devam ederken\ ışıklar söner. Sesler azalır ve
kesilir. Işıklar tekrar yanar.)
(Ortadaki varil (ROS ve GUIL’inki) kayıptır.)

A -
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 1 1 1

(Sağdaki varilin kapağı dikkatle kaldırılır ve ROS ve GUIL'in kafaları


görülür.)
(Diğer varilin (HAMLET’mki) kapağı kaldırılır. OYUNCU’nun kafası
görülür.) . \
(Hepsi birbirini görür ye kapaklan hızla kapatırlar.)
(Sessizlik.) . ':
(Kapaklar dikkatle kaldırılır.)
ROS (rahatlamıştır): Gitmişler. (Varilden çıkmaya çalışır.) Ucuz
1 kurtulduk. Hiç bu kadar hızlı düşünmemiştim.
(Üçü de varillerden çıkarlar. GUIL dikkatli ve sinirlidir. ROS
' sersemlemiştir. OYUNCU soğukkanlıdır. Bir varilin olmadığım fark
ederler.) H
(ROS etrafa bakınır.) T.
ROS: Nerede— ? , • .
(OYUNCU yas tutuyormuş gibi şapkastm çıkarır.)
ÖYUNCU: Bir kez daha, tek başına—kendi başımızın çaresine baka-
' cağız.
GUIL (kaygılı): Ne demek istiyorsun? Nerede o?
; OYUNCU: Gitmiş.-
GUIL: Nereye gitmiş? •• • ••,;-
OYUNCU:Evet, felaket şanslıydık. Doğru söz mü kullandım?
ROS (anlamaz)'. Felaket mi?
OYUNCU: Şanslı. . \
ROS (ciddi): O öldü mü? . .
OYUNCU: Kim bilir.. ‘
GUIL (kafası.karışmış): Geri gelmeyecek mi? %
OYUNCU: Zor.
ROS: Öyleyse öldü. Bizim açımızdan ölmüş sayılır.
OYUNCU: Ya da kendi açısmdan. (Bir kenara gidip yere oturur.)
Pek de kötü değil, değil mi?
GUIL (kafası karışık): Ama olamaz—Bizim şey yapma-—Elimizde bir
mektup var—krala verilecek bir mektupla İngiltere’ye gidiyoruz—
OYUNCU: Evet, bu kadarı kesin. Belirsiz bir durumda olmadığınız
için sizi kutluyorum.
I I 2 TpM STOPPARO

G U IL Ama a n la m ıy o rs u n — iç eriğ i— bize e m ir v erild i— O n su z , b ü ­


t ü n h e p s i an lam sız .
O Y U N C U : K o rs a n la r h e rk e s e sa ld ıra b ilir. S a d e c e m e k tu b u v erin .
I n g il te r e ’d e n e lç ile r y o lla rla r a ç ık la m a k için. .
G U IL (giderek heyecanlanmaktadır): Anlayamıyorum—korsanlar bizi
d a m d a z la k —dümdümlelk—dümbelek— (çök öfkeli). Korsanlar
b izi d ım d ız la k bıraktı!
OYUNCU (rahatlatmaya çalışır): Üzülme..;
GUIL (ağlamaklı): Onsuz hiçbir şey çözülmez__
OYUNCU: Üzülme...
GUIL: Serbest bırakılmamız için Hamlet gerekiyor.
OYUNCU: Üzülme!
GUIL- Ne yapmamız gerekiyor?
OYUNCU: Bunu.
(Arkasını döner; cam isterse yere yatar.. ROS ve GUIL ayn ayn
durmaktadırlar.)
ROS: Yine paçayı kurtardık.
GUIL Niye kurtardık?
(ROS iç çeker.)
ROS: Güneş batıyor. (Duraksar.) Birazdan gece olacak. (Duraksar.)
Eğer şu taraf batıysa. (Duraksar.) Eğer biz—
GUIL (bağırır): Kes sesini! Bıktım artık! Havadan sudan konuşma­
nın bize ne yararı var?
ROS (hnlnu§, perişan bir şekilde âktan alarak): Ben—-ben, bütün
param üzerine seninle bahse girerim ki, doğum yılımın ikiyle
çarpım ının sonucu tek sayıdır.
G U IL (in ler): A hhh, hayır.
ROS: Peki, senin doğum günün olsun!
(GÜIL, ROS’fl tokat atıp yere devirir.)
GUIL (kırık): Ç ok uzaklara geldik; durmamız olanaksız; geciktirme
olasılığı ya da açıklama um udu olmaksızın, sonsuzluğa doğru,
başıboş yol alıyoruz
R O S: M utlu ol—Mutlu bile değilsen varolmayı sürdürm enin nasıl
birgüzel yanı olabiliri (Toparlanır.) İyi olacak. Sanırım devam
edeceğiz.
ROSENCRANTZ VE GU1LDENSTERN ÖLDÜLER 1 1 3

GUIL: Nereye? ' ' .


ROS: İngiltere’ye devam.
GUIL: İngiltere mi! Çıkmaz sokak orası. Zaten hiç inanmamıştım
oraya.
ROS: Tek yapmamız gereken şey raporumuzu vermek, o kadar.
Gerçekten.
GUIL: İnanmıyorum—Diyelim ki, birkumsal, bir liman—ve iniyoruz
ve birini durduruyoruz ve diyoruz ki—Kral nerede?—o da diyor
ki, ah, şu yolu takip edin ve ilk sola dönün ve—-(öfkeden çıldır­
mış). Hiçbirine inanmıyorum bunların!
ROS: Pek akla yakın gelmiyor.
GUIL:' Yüz yüze gelsek bile, ne diyeceğiz?
ROS: Diyeceğiz ki—Biz geldik!
GUIL (kral gibi): Peki, siz kimsiniz? .
ROS: Bizler Rosencrantz ve Guildenst,em’üz. i
GUIL: Hanginiz hangisi?
ROS: Eee, ben—Sende— ' - ■
GUIL: Nedir bütün bunlar? . » ’y i f H
ROS: Eee, Hamlet’i getiriyorduk—ama korsanlar—
GUIL: Anladığımı sanmıyorum. Bu insanlar kim, benimle ne alakası
var? Damdan düşer gibi ortaya çıkıp bir sürü maval anlatıyorsu-

ROS (elinde mektup vardır): Bir mektup getirdik—


GUIL (mektubu kapar ve açar) : Bir mektup— evet— doğru. Bu da
bir şey... bir m ektup... (okur).. “İngiltere, Danimarka’nın sadık
bir müttefiki olduğuna göre... atalarındaki bağların derinlere
kök salması için vesaire „ ; bu mektubu okur okumaz, biç vakit
kaybetmeden, mektubu getiren Rosencrantz ve Guildenstem
derhal idam edilmelidir—" * "¥11
(Hemen kavrayamaz- ROS mektubu'kapar. GUIL geri kapar. ROS
mektubun bir ucunu yakalar. Mektubu yeniden okurlar.)
(OYUNCU ayağa kalkar ve variline doğru yürür; varili tekmeler ve
içine bağım.)
OYUNCU1: Gittiler—Her şey bitti artık!
J 14 T O M S TO P P A K D

(OYUNCULAR birbiri ardma varilden çıkarlar ve hâlâ şaşkınlıktan


büyülenmiş gibi duran ROS ve GUIL’in çevresinde tehdit edercesine
brr çember oluştururlar.) «
GUIL {sakin): Hatamız gemiye binmekti Tabii, hareket edebiliyor,
yön değiştirebiliyor, oradan oraya koşuşturabiliyorduk; ama,
hareketlerimiz, rüzgâr ve akmtı gibi bizi amansız bir biçimde
sürükleyen daha büyük bir hareketin içindeydi...
ROS: Bizi haklamak istediler, değil mi? Ta başından beri. Bu kadar
önemli olduğumuz kimin aklına gelirdi?
GUIL İyi ama neden? Bütün her şey bunun için miydi? Biz kimiz
ki, önemsiz ölümlerimizde o kadar şey bir araya gelsin? (Çare­
sizlik içinde OYUNCU’ya) Kimiz biz?
OYUNCU: Sizler Rosencrantz ve Guildenstern’sünüz. Bu da yeterli.
GUIL Hayır—değil. Bu kadar az bilgi verilsin—böylesine bir sona va­
rılsın—ve sonunda, hâlâ herhangi bir açıklama bile yapılmasın...
OYUNCU: Bizim deneyimlerimizde, çoğu şey ölümle sona erer.
GUIL {korku, intikam ve küçümseme duygularıyla): Sizin detıeyim-
. leriniz mi?—Aktörler! (OYUNCU’mm kemerindeki hançeri kapar
ve ucunu OYUNCU’nun boğazına dayar. OYUNCU geriler; GUIL
ilerler, giderek daha sakin konuşmaktadır:)
Ben ölümden söz. ediyorum—sizler onu hiç yaşamadınız. Onu
oynayamazsınız da. Binlerce kez rol icabı ölürsünüz—yaşamı
sıkıp çıkartan o yoğunluğun bir damlası bile olmaksızın... kan
akmaz yere. Çünkü, ölürken bile, bir başka kimlikle geri gelece-,
ğinizi bilirsiniz. Ama ölümden sonra kimse ayağa kalkmaz—al­
kış yoktür—sadece sessizlik ve ikinci el giysiler, budur—
ölüm—
(Ve bıçağı sapına kadar sokar. OYUNCU gözleri kocaman ve deh­
şetle açılmış durmaktadır; bıçak geri çekilirken yarasını tutar;
ağhyormuş gibi inleyerek dizlerinin üstüne, arkasından da yere düşer.)
{O ölürken, GUIL sinirli, heyecanlı, neredeyse isterik bir halde TRA­
JEDİ OYUNCULARI’™ döner— )
Eğer bizlerin bir kaderi varsa, onun da vardı—eğer bizimki
buysa, onunki de oydu—eğer bizler için açıklama yoksa, onun
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER t 1 5

için de olmasın— (TRAJEDİ OYUNCULARI, OYUNCU’nun ölü­


şünü ilgiyle izlerler. Sonunda OYUNCU kımıldamadan yatar. Kısa
süren bir sessizlik. Arkasından TRAJEDİ OYUNCULARI gerçek
bir hayranlıkla alkışlamaya başlarlar. OYUNCU ayağa kalkar üstünü
başını silkelemeye başlar.)
OYUNCU (alçakgönüllü): Ah, baylar tamam, tamam— tezahürata
gerek yok— sadece yetenek-
(TRAJEDİ OYUNCULARI, onu hâlâ kutlamaktadırlar. OYUNCU,
elinde hançerle çakılmış duran GUIL’e yaklaşır.)
Ne düşünmüştünüz? (Duraksar.) İnsanların inandığı tür
budur—beklenen budur.
(Elini uzatıp hançeri ister. GUIL yavaşça hançerin ucunu OYUN­
CU’nun eline dayar ve iter... hançerin ucu sapm içme girer. OYUNCU
gülümser ve bıçağı alır.)
Bir anlığına—seni aldattığımı düşündün.
(ROS sinirli bir kahkaha atar; gerilimden kurtulmaya çalışmaktadır.)
ROS: Ah, çok güzel! Çok güzel! Beni kandırdı—Seni de kandırma­
dı mı-r—(alkışlar.) Bis! Bis!
OYUNCU (canlanır, koUanm açar, profesyonel): Her yaşa ye duruma
göre ölüm! Asılarak, kasılarak, katılarak, kesilerek, idam edile­
rek,. boğularak, aç bırakılarak ölüm— ! Zehir ve kılıçla kat­
liam— ! Düelloyla çifte ölüm— ! Gösterin!
(Hâlâ kraliçe kostümünün içindeki ALFRED zehirle ölür. OYUNCU,
“KRAL”ı kılıçla öldürür ve dördüncü TRAJEDİ OYUNCUSU ile
düello eder; hem yaralar hem yaralanır. Diğer iki TRAJEDİ
OYUNCUSU (GUIL ve ROS’un ceketlerini giymiş olan iki “CA­
SUS”), önceden olduğu gibi hançerlenirler.)
(Yukarıda geçekleşen bu ölümler sırasında tşık azalmaktadır.)
(Ölmekte olanların arasında ölmektedir ışık— trajik ve romantik
bir biçimde.) işte bu kadar—ölüm sıradandır: Yaşamla birlikte
ışık da gider ve hayatınızın kışında, karanlık çabuk gelir...
GUIL (yorgun, tükenmiş; ama hâlâ sabırsız■Gösteri hakkında): Hayır...
haiyır... bizim için değil, böyle değil: Ölmek romantik değil;
ölüm de birazdan sona erecek bir oyun değil... Ölüm, şey
116 TOM STOPPARD

değil... Ölüm... V arlığın yokluğudur, başka bir şey değil...


asla gelmemenin sonsuza kadar sürmesidir... göremeyeceğin,
rüzgâr içinden eserken ses çıkarmayan bir aralıktır...
(1}ık arkayı aydınlatmaktadır. ROS’un alkışı sona ererken sadece
ROS ve GUIL görünmektedirler.)
(Kısa bir sessizlik.)
ROS: Demek, bu kadar, öyle mi?
(Yanıt yoktur, öne bakar.)
Güneş batıyor. Ya da moda kurama göre, dünya doğuyor.
. (Kısa sessizlik.) ikisi de aynı şey.
(Sessizlik.)
Neydi bütün bunlar? N e zaman başladı?'
(Sessizlik. Yanıt yoktur,)
Hiç yerimizden .kımıldamasak? Demek istediğim, kimse gelip
bizi sürükleye sürükleye götürmeyecek. . . Beklemeleri gereke­
cek. Biz daha gendz... sağlıklıyız... önümüzde yıllar var... .
(Sessizlik. Yanıt yoktur.) * ' •
(Bir çığlık.) Hiç kötü bir şey yapmadık! Kimseye zarar vermedik.
Verdik mi?
GUIL- Anımsamıyorum.
(ROS kendim toparlar.)
ROS: Pekâlâ, öyleyse. Aldırmıyorum. Bıktım artık. Doğruyu söyle­
mek gerekirse, rahatladım.
(Ve gözden kaybolur.)
(GUIL fark etmez.)
■GUIL: Bir şafak vakti adlarımız bağıhldı... bir mesaj... bir çağrı...
başlangıçta— hayır diyebileceğimiz— bir an olmalıydı. Ama,
■ her nasılsa, kaçırdık. .
(Etrafına bakar've yalnız olduğunu görür.)
Rosen— ?
■. Guil— ?
(Kendini toparlar.)
Neyse, bir dahaki sefere daha dikkatli oluruz. Şimdi beni görü­
yorsunuz, şimdi de—
ROSENCRANTZ VE GUILDENSTERN ÖLDÜLER 1 1 7

(Ve ortadan kaybolur.)


|T ü m sahne birden ışığa boğulur. Yukarda, ölü TRAJEDİ
OYUNCULARI’nm son durdukları yerde nH am Iet”in son
sahnesindeki cesetler durmaktadır.)
(Yani: KRAL, KRALİÇE, LAERTES ve HAMLET hepsi ölmüşlerdir.
HORATIO, HAMLET’e sarılmıştır. FORTINBRAS sahnededir.)
(İngiltere’den gelen iki ELÇİ.de sahnededir.)
ELÇİ: Bir felaket bu! Çok geç kaldık İngiltere’den gelmekte. Bizi
dinleyecek kulaklar duyabilecek durumda değil artık buyruğu­
nun yerine getirildiğini. Rosencrantz ve Guildenstem’ün öldü­
ğünü söylesek de neye yarar, nerden gelebilir teşekkür?
HORATIO: O nun ağzından gelmezdi,- size teşekkür edebilecek ka­
dar yaşıyor olsaydı bile. O nların ölüm emrini vermiş değildi
çünkü. Ama siz Polonya savaşlarından ve siz İngiltere’den tam
bu kanlı çatışmanın üstüne geldiğinize göre, emir verin de şü
bedenler yüksek bir yere konsun ve herkes görsün onları. Bira- •
kın, henüz bilmeyen herkese anlatayım bütün bunlar nasıl ol­
du. Hepiniz duyun, bu çarpık, kanlı, doğa dışı olayları, korkunç
yanılgılan, boşu boşuna, rasgele ölümleri, inceden inceye plan­
lanan cinayetleri, uyduruk gerekçeleri ve bunun sonucu, kan-
şari kuyuların, onlan kazanların başına geçişini. Bütün bunlan
olduğu gibi anlatabilirim.

(Sön konuşma şırasında müzik ve karanlık sahneye egemen olur.)

You might also like