Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 177

SERDAR FERHAD PAġA’NIN HAYATI; ASKERĠ VE SĠYASĠ

FAALĠYETLERĠ (1566-1595)
D. BOZKURT

Doğukan BOZKURT
BAU 2022

ġUBAT 2022
SERDAR FERHAD PAġA’NIN HAYATI; ASKERĠ VE SĠYASĠ FAALĠYETLERĠ
(1566-1595)

BAHÇEġEHĠR ÜNĠVERSĠTESĠ

LĠSANSÜSTÜ EĞĠTĠM ENSTĠTÜSÜ

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DOĞUKAN BOZKURT

TARĠH BĠLĠM DALINDA

YÜKSEK LĠSANS DERECESĠ ĠÇĠN GEREKLĠ ÇALIġMALAR YERĠNE

GETĠRĠLMĠġTĠR

ġUBAT 2022
BAHÇEġEHĠR ÜNĠVERSĠTESĠ
LĠSANSÜSTÜ EĞĠTĠM ENSTĠTÜSÜ

...../....../.....

YÜKSEK LĠSANS TEZ ONAY FORMU

Program Adı:
Öğrencinin Adı
Soyadı:

Tezin Adı:

Tez Savunma Tarihi:

Bu tezin Yüksek Lisans tezi olarak gerekli şartları yerine getirmiş


olduğu Lisansüstü Eğitim Enstitüsü tarafından onaylanmıştır.

Prof. Dr. Ahmet ÖNCÜ


Enstitü Müdürü

Bu Tez tarafımızca okunmuş, nitelik ve içerik açısından bir Yüksek


Lisans tezi olarak yeterli görülmüş ve kabul edilmiştir.

Ünvanı, Adı Soyadı Ġmza

Tez DanıĢmanı:

2. Üye :

3. Üye :

i
Bu tezdeki tüm bilgilerin akademik kurallara ve etik ilkelere uygun
olarak elde edildiğini ve sunulduğunu; ayrıca bu kuralların ve ilkelerin
gerektirdiği Ģekilde, bu çalıĢmadan kaynaklanmayan bütün atıfları
yaptığımı beyan ederim.

Ad, Soyad: Doğukan BOZKURT

İmza :

ii
ÖZET

SERDAR FERHAD PAŞA‟NIN HAYATI; ASKERİ VE SİYASİ FAALİYETLERİ


(1566-1595)

BOZKURT, Doğukan
Tarih Yüksek Lisans Programı
Tez Danışmanı: Dr. Levent Kaya OCAKAÇAN

Şubat 2022, 174 sayfa

Bu çalışmada on altıncı yüzyılın ikinci yarısında sırasıyla çaşnigir, kapıcıbaşı,


mirahur, yeniçeri ağalığı, rumeli beylerbeyliği, serdarlık ve sadrazamlık gibi önemli
görevlerde bulunmuş Serdar Ferhad Paşa‟nın hayatı; askeri ve siyasi faaliyetleri
bağlamında incelenecektir. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu‟nun askeri, siyasi ve
ekonomik yapısında ciddi dönüşümleri içeren bu dönemin sonucunda ortaya çıkan
yeni güç odakları analiz edilecektir. Özellikle sarayın ve hanedanın devlet işlerinin
merkezinde konumlandığı bu periyotta Ferhad Paşa‟nın ve sistemin diğer aktörlerinin
birbirleri ile mücadeleleri göz önüne alınacaktır. Böylece Serdar Ferhad Paşa‟nın
hayatı, siyasi ve askeri bir aktör olarak dönemsel bağlamında incelenecektir. Sonuçta
Osmanlı İmparatorluğu açısından dönemin bütüncül bir panoraması da
oluşturulmaya çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: III. Murad, Sadrazam, Ferhad Paşa, Safevi seferleri, Sinan Paşa

iii
ABSTRACT

THE LIFE OF SERDAR FERHAD PASHA; MILITARY AND POLITICAL


ACTIVITIES (1566-1595)

BOZKURT, Doğukan
Master‟s Program in History
Supervisor: Dr. Levent Kaya OCAKAÇAN

February 2022, 174 page

On the second half of sixteen century, the life of Ferhad Pasha who held important
positions like taster of the palace kitchen, gate chef, chef supervisor of the sultan‟s
stables, janissary agha, governor of rumeli, commandar in chief and grand vizier
respectively will be examined in the context of military and political activities in this
study. Especially, the new power elites which emerged in this period will be
analyzed by resulted serious transformations in the military, political and economic
structure of the Ottoman Empire. Notedly, palace and dynasty are located where
center of the state affairs in this period, the struggles of Ferhad Pasha and other
political actors will be taken into account. Thus, Ferhad Pasha‟s life will be
examined in the context of the period as a political and military actor. As a result, a
holistic panorama of the period in terms of Ottoman Empire will be tried to be
created.

Key Words: III. Murad, Grand Vizier, Ferhad Pasha, Safavids Wars, Sinan Pasha

iv
Anneme ve babama…

v
TEġEKKÜR

Bu tezin hazırlanması sırasında adını burada tek tek anayamayacağım kadar çok
kişinin desteği olmuştur. Öncelikle daha küçük bir çocukken başlayan ve zamanla
büyük bir tutkuya dönüşen Osmanlı Tarihi ile buluşma umutlarımın başka bahara
kaldığı sırada tavsiyeleri ve tüm manevi desteği ile beni yeniden ilim yoluna sevk
eden kıymetli hocam Prof. Dr. Necdet Öztürk olmasaydı, belki de böyle bir tez hiçbir
zaman yazılmayacaktı. Kendisine büyük şükran duyuyorum. Bir yıl boyunca aldığım
derslerde ve sonrasındaki tez sürecinde Osmanlı tarihine dair fikirlerimin
olgunlaşmasına büyük katkıları bulunan değerli hocalarım Prof. Dr. Heath W. Lowry
ve Doç. Dr. Fikret Yılmaz‟a ayrı ayrı müteşekkirim. Eşsiz bakış açıları ve bilgi
birikimleri ile hadiselere olan yaklaşımlarım üzerinde yarattıkları derin tesir benim
için aynı zamanda oldukça kıymetli bir öğrenim sürecine de işaret etmiştir. Bu açıdan
kendimi şanslı sayıyorum. Öte yandan münferit sebeplerle sıkıntılı bir sürece
dönüşmüş olan tez yazımım sırasında destek ve yardımlarını hiçbir zaman
esirgemeyen danışman hocam Dr. Levent Kaya Ocakaçan‟a ayrıca teşekkür etmek
isterim. Tez yazım sürecim sırasında zaman zaman aşırıya kaçtığım noktalarda bilgi
birikimiyle metnin özünü ve şeklini tarih ilmi açısından daha anlaşılır kılan kıymetli
müdahaleleri olmasaydı, tezim makul bir noktadan oldukça uzakta bulunabilirdi.
Kıymetli kardeşim Halime Gizem Aksun‟un yardımlarını da anmadan geçemem.
Onun yol göstericiliği ve bitmek bilmeyen pozitif desteğinin yanı sıra sunduğu somut
katkıların çalışmaya ciddi manada katkısı olmuştur. Son olarak öğrencilik hayatımın
başından itibaren büyük fedakarlık göstererek bana inanan, güvenen ve her daim
destekleyen aileme sonsuz teşekkürlerimi burada belirteceğim birkaç sözle izah
etmem asla mümkün olmayacaktır. Ezcümle bu çalışma onlara ithaf edilmiştir.

Doğukan BOZKURT
Büyükada, 2022

vi
ĠÇĠNDEKĠLER

İNTİHAL...................................................................................................................... ii
ÖZET........................................................................................................................... iii
ABSTRACT ................................................................................................................ iv
İTHAF .......................................................................................................................... v
TEŞEKKÜR ................................................................................................................ vi
İÇİNDEKİLER ........................................................................................................ viiii
KISALTMALAR LİSTESİ......................................................................................... ix

Birinci Bölüm:Giriş ...................................................................................................... 1

İkinci Bölüm:Ferhad Ağa‟dan Serdar Paşa‟ya ............................................................. 9


2.1 Erken Kariyeri ve Menşei .......................................................................... 9
2.2 Ferhad Ağa‟nın Mirahorluğu ................................................................... 13
2.3 Ferhad Ağa‟nın Erdel Yolculuğu ............................................................. 16
2.4 Budin Beylerbeyi Sokulluzade Mustafa Paşa‟nın İdamı ......................... 17
2.5 Ferhad Ağa‟nın Boğdan ve Kırım Yolculuğu.......................................... 22
2.6 Ağa Kapısı: Yeniçeri Ağası Ferhad Ağa ................................................. 24
2.7 1582 Sünnet Düğünü: Ferhad Ağa‟nın Yeniçeri Ağalığından Azli ......... 26

Üçüncü Bölüm:Safevi Savaşları (1578-1590) ........................................................... 32


3.1 Doğudaki Azılı Düşman: Safeviler .......................................................... 32
3.2 Osmanlı İmparatorluğu İle İlişkiler ......................................................... 34
3.3 Şah Tahmasb‟ın Ölümü: Barışın Bozulması ........................................... 37
3.4 Lala Mustafa Paşa‟nın Serdarlığı: 1578-1580 ......................................... 40
3.5 Sinan Paşa‟nın Serdarlığı: Sulh Seferi ..................................................... 44
3.6 Merkezin Serdar Arayışı .......................................................................... 45
3.7 Ferhad Paşa‟nın Birinci Serdarlığı: Revan‟ın Fethi ................................. 49
3.8 Şirvan Ahvali: Özdemiroğlu Osman Paşa‟nın Meşale Savaşı ve Şirvan‟ı
Zaptı .................................................................................................................52
3.9 1584 Sefer Yılı: Ferhad Paşa‟nın I. Gürcistan Seferi .............................. 53
3.10 Ferhad Paşa‟nın Serdarlıktan Azli ........................................................... 60
3.11 Özdemiroğlu Osman Paşa‟nın Acem Serdarlığı: Tebriz‟in Fethi ............ 62

vii
3.12 Ferhad Paşa‟nın İkinci Serdarlığı: Tebriz‟e Yardım Götürülmesi........... 64
3.13 Safevilerin Osmanlılarla Sulh Teşebbüsleri ............................................ 71
3.14 1587 Yılı: Ferhad Paşa‟nın II. Gürcistan Seferi ...................................... 74
3.15 1588 Seferi: Gence‟nin Fethi ................................................................... 75
3.16 Safevi Savaşlarının Sonu: Ferhad Paşa Antlaşması ................................. 80

Dördüncü Bölüm:Merkezdeki Güç Aktörleri ve Siyasi Rekabet ............................... 86


4.1 Ferhad Paşa Merkezde ............................................................................. 86
4.2 Sadrazam Ferhad Paşa ............................................................................. 95
4.3 Siyavuş Paşa‟nın Azli ve Ferhad Paşa‟nın Divan‟a Dönüşü ................. 106
4.4 Osmanlı-Habsburg Savaşı: Sadaret Kaymakamı Ferhad Paşa .............. 113
4.5 Vassalların İsyanı ................................................................................... 119
4.6 Sultan III. Murad‟ın Ölümü: Ferhad Paşa‟nın İkinci Sadrazamlığı....... 124
4.7 Ferhad Paşa‟nın Eflak Serdarlığı ve Kapıkullarının İsyanı ................... 127
4.8 Eflak Seferi: Ferhad Paşa‟nın Azli ve İdamı ......................................... 132

Beşinci Bölüm:Sonuç ............................................................................................... 145

KAYNAKÇA ....................................................................................................... 148


EKLER ................................................................................................................. 159

viii
KISALTMALAR LĠSTESĠ

a.g.e. Adı geçen eser


a.g.m. Adı geçen makale
bkz. Bakınız.
C. Cilt
çev. Çeviren
ed. Editör
haz. Hazırlayan
OTAM Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi
s. Sayfa
p. Page
TDVİA Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
vol. Volume

ix
Birinci Bölüm

GiriĢ

Osmanlı İmparatorluğu, kurulup geliştiği coğrafyanın siyasi, dini, ekonomik


ve toplumsal yapısının karmaşasından yararlanarak çağdaşlarının aksine geliştirdiği
ve pragmatik bir şekilde uyguladığı kendine özgü politikalarla1 kısa zamanda adım
adım genişleyip önemli toprakların kontrolünü ele geçirdi. On altıncı yüzyılın
ortasında Sultan I. Süleyman‟ın (Kanuni) saltanatına denk gelen devir kontrolü
altındaki toprakların ve bürokrasisinin büyüklüğü ile orantılı bir şekilde
imparatorluğun en güçlü dönemi olarak yaygın bir şekilde kabul edildi. 2 Başarıyla
sonuçlanan askeri ve siyasi faaliyetler ile Osmanlı İmparatorluğu, on altıncı yüzyılın
ortalarına gelindiğinde Habsburg İmparatorluğu ile özgüvenli bir dünya egemenliği
rekabetine dahi girmiştir. Fakat söz konusu rekabetin aksine Osmanlı İmparatorluğu,
aynı yüzyılın ikinci yarısında temelinde ekonomi bulunan ciddi sarsılmalar da
yaşamaktadır.

On altıncı yüzyılın ikinci yarısında çeşitli dinamiklere bağlı olarak


gerçekleşen fiyat artışıyla birlikte Osmanlı akçesinin değeri de düşürülmüştü. Bu
durum da çeşitli askeri ve siyasi krizlerin ortaya çıkmasına zemin hazırladı. Sultan
III. Murad‟ın saltanatı sırasında girişilen uzun askeri seferleri sürdürmek için ihtiyaç
duyulan asker kaynağı ise kapıkulu ordusunun sayısının artmasına sebep oldu.
Böylece merkezi hazine de ciddi bir yük altına girdi. Merkezin savaş sahasını
beslemek için ihtiyaç duyduğu nakti kaynak ise iltizam sisteminin daha yaygın olarak
kullanılmasına yol açtı. Öte yandan Osmanlı akçesinde yaşanan değer kaybı ve fiyat
artışına bağlı olarak gerçekleşen yüksek enflasyon klasik tımar sistemini de

1
Osmanlı İmparatorluğu‟nun erken dönem yapısındaki çeşitli dinamikleri inceleyen önemli bir çalışma
için bkz. Heath W. Lowry, The Nature of the Early Ottoman State (New York: State University of
New York Press, 2003); Osmanlı İmparatorluğu‟nun klasik dönem anlayışını siyasi, askeri ve
ekonomik kurumların yapısını inceleyerek ortaya koyan önemli bir çalışma için bkz. Halil İnalcık,
Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600) (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2018) çev. Ruşen
Sezer.
2
Sultan I. Süleyman (Kanuni) dönemini açıklamak için yaygın olarak kullanılan ve günümüzde artık
sorgulanan bir mit haline gelen “Altın Çağ” nitelemesine dair farklı bir bakış açısı için bkz. Cemal
Kafadar, “The Myth of the Golden Age: Ottoman Historical Consciousness in the Post-Süleymanic
Era”, Süleyman The Second and His Time (İstanbul: Isıs, 1993) ed. Halil İnalcık - Cemal Kafadar, p.
37-48.

1
dezavantajlı bir konuma doğru sürükledi. Bu bağlamda tımar gelirlerinin sabit
kalmasına rağmen artan hayat pahalılığı ve parada yaşanan değer kaybı sistemin
mevcut cazibesinin ortadan kaybolması sebep oldu. Diğer bir yandan özellikle on
altıncı yüzyılın ikinci yarısından itibaren gerçekleşen tımar tevcihlerinin merkezde
gelişen yeni patronaj ağlarını ve ilişkilerini destekleyici bir şekilde paylaşımı da
taşrada bulunan sipahiyi olumsuz yönde etkiledi. Öyle ki Sultan III. Murad‟ın
saltanatı sırasında kaleme alındığı anlaşılan Hırzü‟l Müluk isimli eserin anonim
müellifi de bu dönemde sadrazamlara verilen ölçüsüz hasları eleştirerek, sıradan
sipahiye dağıtılacak tımar arazisinin kalmadığına dikkat çekmektedir. Sonuçta tüm
bu değişkenlere bağlı olarak Osmanlı İmparatorluğu‟nun klasik askeri kanadının
dayandığı önemli güçlerden birisi olan tımar sipahisinin özellikle yaşanan ekonomik
darboğazdan etkilenmesiyle birlikte sistemin ana karakterlerinden birisi de önemli
ölçüde sarsılmış oldu.3

On altıncı yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte etkileri oldukça fazla hissedilmeye


başlanan söz konusu ekonomik sarsılmalar beraberinde asayiş bozukluğunu da
getirdi. Buna bağlı olarak Osmanlı İmparatorluğu‟nun en önemli bölgelerinden birisi
olan Anadolu‟da kargaşa çıktı. Öyle ki yaşanan çatışmalar İstanbul‟a dek sıçradı.
Celali İsyanları olarak bilinen söz konusu ayaklanmalar, 1519 senesinde Bozok‟da
(Yozgat) ilk isyan bayrağını açan Şeyh Celal‟den bu yana Anadolu ayaklanmalarının
ekseriyyetine verilen “Celali” sıfatını kapsayan birçok farklı isyan hareketine karşı
toptancı bir bakış açısına sahip merkezin adlandırması ile ortaya çıktı. Fakat temelde
yaşanan ekonomik dar boğaza dayanan ve merkez temsilcilerinin taşrada uyguladığı
adaletsiz politikalara da bir tepki olduğu anlaşılan bu isyanlar neredeyse bir asır

3
Ömer Lütfi Barkan, “XVI. Asrın İkinci Yarısında Türkiye‟de Fiyat Hareketleri” Belleten, c. 34
(1970) s. 571-573; Cemal Kafadar, When Coins Turned into Drops of Dew and Bankers Became
Robbers of Shadows: The Boundaries of Ottoman Economic Imagination at the End of the Sixteenth
Century (Yayımlanmamış Doktora Tezi, McGill University, 1986), p. 61-109; Şevket Pamuk, “The
Price Revolution in the Ottoman Empire Reconsidered”, International Journal of Middle East Studies
33, (2001), p. 69-89; Suraiya Faroqhi, “16. Yüzyıl Sonlarında Osmanlı İmparatorluğu‟nda Siyaset ve
Sosyo-Ekonomik Değişim”, Kanuni ve Çağı: Yeniçağda Osmanlı Dünyası (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, 2002) çev. Sermet Yalçın, ed. Metin Kunt-Christine Woodhead, s. 98-99; Baki Tezcan,
Searching for Osman: A reassessment of The Deposition of the Ottoman Sultan Osman II (1618-1622)
(Yayınlanmamış Doktora Tezi, Princeton University, 2001) p. 139-146; Douglas A. Howard, “Central
and Provincial Administrative Interaction in Timar Bestowals in the Early Seventeenth Century”,
Decision making and change in the Ottoman Empire (Kirksville: The Thomas Jefferson University
Press, 1993) ed. Caesar E. Farah, p. 85-86; Anonim, “Hırzü‟l-mülûk”, Osmanlı Devlet Teşkilatına
Dair Kaynaklar (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1988) haz. Yaşar Yücel, s. 176-179; Mustafa Akdağ,
“Tımar Rejiminin Bozuluşu”, Ankara Üniversitesi Dil, Tarih - Coğrafya Fakültesi Dergisi, vol. 3-4,
(1945), s. 419-431.

2
boyunca imparatorluğun ana meselelerinden birisi haline geldi.4 Diğer bir yandan
yaşanan ekonomik sıkıntılar mevcut siyasi rekabetleri de derinleştirdi. Bu bağlamda
Sultan I. Süleyman‟ın saltanatının sonlarına doğru oğulları arasında yaşanan taht
mücadelesinin Osmanlı askeri, siyasi ve ekonomik sistemine etkileri büyük oranda
tartışmalara yol açtı.5 Bu dönemde yaşanan çalkantıların imparatorluğun klasik
yapısında gelişen birçok farklılığı da tetiklediği anlaşıldı. Bu farklılıklardan birisi de
I. Süleyman‟dan sonraki Osmanlı sultanlarının seferlere bizzat katılmayarak serdar
tayin ettikleri paşalarını askeri sahaya göndermeleri hadisesidir. Öyle ki özellikle I.
Süleyman'ın saltanatının sonrasındaki dönemde yabancı devletlere gönderilen
fetihnameler artık Osmanlı sultanlarının adına değil, onların ordu komutanı olarak
görevlendirdikleri serdar paşalarına ait olarak düzenleniyordu. Artık bizzat savaşan
sultan yerine, serdarları aracılığıyla adına savaşlar kazanılan sultanlar vardı.6 Tarihçi
Selaniki gelişen bu yeni durumu Sultan II. Selim‟in saltanatı özelinde şöyle
açıklıyordu;

“Pâdişâh-ı zemin ü zemân, bâ‟is i emn ü emân -hullidet-hilâfetehu-


hazretlerinün müddet-i saltanatlarında Vezir-i kârdân vâsıtasıyla taht-gâh-ı
saltanatdan hiç bir cânibe kendüler hareket itmeyüp, asâkir-i mansureyi
serdârlar ile kangı vilâyete gönderdiler ise mansur u muzaffer olup sâlimen
ve gânimen gelüp oturduğı yerden teftih-i memâlik müyesser olmışdı.”7

Bu durum Osmanlı İmparatorluğu‟nun duraklama literatürü içerisinde bir


kırılma olarak algılandı. Bir kısım müverrihler tarafından sultanın mevcut imajının
ulaştığı mutlak gücün bir gerekliliği olarak da yorumlandı. Fakat diğer bir yandan ise
aynı hadise imparatorluğun çöküşüne bağlanan bir zafiyet olarak da nitelendirildi. Bu

4
Suraiya Faroqhi, “Crisis and Change, 1590-1699”, An Economic and Social History of the Ottoman
Empire, 1300-1914 (Cambridge: Cambridge University Press, 1994) ed. Halil İnalcık-Donald
Quataert, p. 433-438; Öte yandan Celali İsyanları ile ilgili farklı önermeler içeren yapılmış en
kapsamlı çalışmalar için bkz. Mustafa Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası: Celali
İsyanları (İstanbul: Cem Yayınevi, 1995); William J. Griswold, Anadolu‟da Büyük İsyan (İstanbul:
Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000) çev. Ülkün Tansel; Karen Barkey, The Ottoman Route to State
Centralization (London: Cornell University Press, 1994)
5
Şerafettin Turan, Kanuni Süleyman Dönemi Taht Kavgaları (Ankara: Bilgi Yayınevi, 1997)
6
Maria Pia Pedani, Osmanlı Padişahının Adına: İstanbul‟un Fethinden Girit Savaşı‟na Venedik‟e
gönderilen Osmanlılar (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2011) çev. Elis Yıldırım, ed. Nevin Özkan, s.
117-118; Emirhan Özçelik, İmparatorluk Yönetiminde Savaşların Etkisi ve Osmanlı Paşaları (1566 -
1606) (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bahçeşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020)
s. 22.
7
Selâniki Mustafa Efendi, Tarih-i Selâniki (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1999) ed. Mehmet İpşirli, c.
I, s. 94.

3
yönüyle çağdaş kaynaklar ile modern tarihçiler arasında tartışılagelen önemli bir
mesele halini aldı. Sonuç olarak ortaya çıkan yeni koşullar yeni bir sultan imgesini
beslediği gibi savaş sahalarının ve askeri başarıların kendilerine açtıkları ikbal
yollarından yürümek arzusundaki birçok önemli devlet adamını da ortaya çıkardı. Bu
isimler yeni şartların bir gereği olarak ön plana çıktılar. Böylece imparatorluğun
yönetici elitini oluşturdular ve kritik meselelerde önemli birer siyasal aktöre
dönüştüler.

Bir Osmanlı ümerasının askeri başarıları, onun siyasal ve ekonomik kazanım


elde etmesi açısından en önemli dayanağı olarak ortaya çıkmaktadır. 8 Osmanlı
İmparatorluğu, 1578 yılında doğuda Safeviler ile savaşmaya karar verdiği zaman
Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa, oğlu Hasan Paşa‟ya söz konusu savaşla ilgili
önemli sayılabilecek birtakım öğütler vermişti. Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa‟ya
göre Hasan Paşa, askeri operasyonun başındaki serdar tarafından kendisine verilecek
görevleri başarıyla ve eksiksiz olarak yerine getirmeliydi. 9 Bu bağlamda o dönemde
Sokullu gibi güçlü bir siyasi aktörün dahi savaş sahalarının liderleri tarafından
verilen kararların üstün nitelikteki otoritesini kabul ettiği görülmektedir. Öte yandan
söz konusu askeri seferler paşaların elde ettiği başarılara ve askeri sahanın kendine
has koşullarına dayanarak siyasi prestij ve ekonomik güç elde ettikleri önemli bir
fırsat kapısı olarak ortaya çıktı. Sultan tarafından serdar olarak askeri operasyonun
başına geçirilen paşaların önemli hareket alanları olduğu anlaşılmaktadır. Ordu
üzerinde tam hakimiyete sahip serdar aynı zamanda savaş sahasındaki sancakların ve
eyaletlerin de yöneticilerini belirleyebilme noktasında çoğunlukla yetkiliydi. Bu
açıdan 1578-1590 arasında gerçekleşen Osmanlı-Safevi Savaşları araştırmacılara
önemli bir inceleme alanı sunmaktadır. Öyle ki söz konusu savaşın en önemli
figürlerinden olan Ferhad Paşa‟nın Acem seferindeki serdarlığı sırasında yaptığı
tayinlerle epey bir gelir elde ettiği görülmektedir.10 Görüldüğü üzere paşaların serdar
tayin edildikleri askeri operasyonların başında ekonomik güç elde etmeleri oldukça

8
Metin Kunt, The Sultan‟s Servants: Transformation of Ottoman Provincial Government, 1550-1650,
(New York: Columbia University Press, 1983) p. 83-93.
9
İbrahim Peçevi, Peçevi Tarihi (İstanbul: Son Telgraf Matbaası, 1969) ed. Murat Uraz, c. II, s.304.
10
Acem seferinde görevlendirilen serdarlara verilen önemli yetkilerin ve bu serdarların söz konusu
yetkilere dayanarak yaptığı ölçüsüz atamalara dair çağdaş bir eleştiri için bkz. Anonim, Kitâb-i
Müstetâb, Osmanlı Devlet Teşkilatına Dair Kaynaklar, s. 3-4; Ferhad Paşa‟nın Acem serdarlığı
sırasında gerçekleştirdiği atamalardan elde ettiği ekonomik gelirlere dair bir yorum için bkz. Baki
Tezcan, The Second Ottoman Empire: Political and Social Transformation in the Early Modern
World (Cambridge: Cambridge University Press, 2010), p. 180-181.

4
olanaklıdır. Bunun yanı sıra ordunun başında kazanacakları olası askeri başarılar ile
şahsi itibarlarını yükseltip siyasi kazanımlar da elde etmeleri de kuvvetle
muhtemeldir. Zira Ferhad Paşa, Acem seferleri sırasında elde ettiği başarıları ve
savaşın sonunu getiren sulhu sağlaması noktasındaki faaliyetlerini daima siyasi bir
prestij öğesi olarak ön plana çıkarmıştı. Öte yandan söz konusu anlatı bağlamında en
uygun örneklerden birisi de Özdemiroğlu Osman Paşa olmalıdır. Osman Paşa,
Osmanlı ümerasına mensup Çerkes bir beyin oğlu olarak gençliğini ve hayatının
önemli bir bölümü imparatorluğun merkezine uzak eyaletlerde geçirmişti. İktidarın
merkezinden bu kadar uzak olup, sadrazamlık makamına ulaşabilen örneklerin o
devrede kısıtlı olması, paşayı bu hususta oldukça özel kılmaktadır. Özdemiroğlu
Osman Paşa, kariyeri boyunca imparatorluğun dört bir yanında kazandığı askeri
başarıların sonucunda 1584 senesinde Sultan III. Murad tarafından sadrazamlık
mührü ile taltif edildi.11 Askeri başarılarına paralel bir şekilde kademe kademe elde
ettiği siyasi yükselişi, ekonomik gelirlerini de destekledi ve savaş tecrübesi olan
önemli bir kapı halkına da sahip oldu. Özdemiroğlu Osman Paşa, sadrazam olduğu
sırada yine büyük bir savaş için imparatorluğun doğu bölgesinde Safevilere karşı
yürütülen mücadeleye serdar tayin edilmişti. Bunda daha önce elde ettiği askeri
başarıların yanı sıra savaş tecrübesi olan kapı halkının ve ekonomik gücünün önemli
bir rolü olduğunu düşünülebilir. Sonuçta Osman Paşa, kendisine duyulan güveni
boşa çıkarmayarak sefer esnasında yakalandığı hastalıktan hayatını kaybedene dek
doğuda önemli başarılar kazandı (Ekim 1585).

On altıncı yüzyılın özellikle ikinci yarısından itibaren imparatorluk


merkezinde, saray ve hanedan yeniden örgütlenerek kendisini güçlü bir biçimde
ortaya koydu. Sultan I. Süleyman döneminde başlayarak öncelikle oğlu II. Selim
devrinde çeşitli safhalar geçiren ve son olarak torunu III. Murad‟ın saltanatında
biçimlenen söz konusu dönüşüm doğal olarak yeni siyasi odakları da beraberinde
getirdi.12 Bu bağlamda haremin aktörleri de güç odaklardan birisi olarak yeni
yönetimsel anlayışın içinde güçlü bir şekilde konumlandılar. Böylece sarayın ve
haremin ağalarının gelişen yeni süreçte siyasal ve ekonomik yapı içerisindeki

11
Günhan Börekçi, Factions and Favorites at the Courts of Sultan Ahmed I and his immidiate
Predecessors (Yayınlanmamış Doktora Tezi, The Ohio State University, 2010) p. 183-186.
12
Şefik Peksevgen, Secrecy, Information Control and Power Building in the Ottoman Empire, 1566-
1603 (Yayınlanmamış Doktora Tezi, McGill University, 2004) p. 109-215; Tobias P. Graf, The
Sultan‟s Renegades: Christian-European Converts to Islam and the Making of Ottoman Elite, 1575-
1610 (New York: Oxford University Press, 2017) p. 50-58.

5
etkinliği de önemli ölçüde arttı.13 Özellikle Darüssaade ağalığı makamının Habeşi
Mehmed Ağa ile birlikte artan yetkileri noktasında Sultan III. Murad‟ın bilinçli
hamleleri söz konusuydu. İslam dininin kutsal topraklarındaki kıymetli vakıfların
yöneticiliğine atanmasıyla birlikte ağanın önemi gittikçe arttı. Öyle ki Gülrü
Necipoğlu, Darüssaade Ağası Mehmed Ağa‟nın İstanbul‟un Çarşamba semtinde
bulunan camii külliyesini dönemin vezirlerinin inşa ettirdiği örneklerine benzeterek
ağanın artan statüsüne işaret etmektedir.14 Sultan III. Murad‟ın validesi Nurbanu
Sultan ve onun devamı olarak eşi Safiye Sultan‟ın faaliyetleri de bu noktada dikkat
çekmektedir. Özellikle Nurbanu Sultan, valide sultanlık sıfatını haremin güçlenen
pozisyonu ile birlikte kendi şahsında kurumsallaştırmıştı. Öyle ki Sultan I.
Süleyman‟ın görkemli iktidarına atıfta bulunan Süleymaniye Camii ile Sultan I.
Ahmed‟in adını taşıyan eşsiz Sultan Ahmed Camii arasındaki devirde imparatorluk
merkezinde hanedan tarafından inşa edilen tek camiinin Nurbanu Sultan‟a ait olması
ve öldüğü zaman hiçbir hasekiye nasip olmayacak şekilde eşi Sultan II. Selim‟in
yanına gömülmesi onun özel konumuna dair önemli fikirler vermektedir.15

Siyasal sahada ise Sultan III. Murad‟a dedesi I. Süleyman döneminden miras
kalan güçlü sadrazamlık modelinin son ve en özel temsilcisi olan Sokullu Mehmed
Paşa iktidarının son bulması da önemli bir dönüm noktası niteliğini taşımış olmalıdır.
Sultan III. Murad, Sokullu‟nun temsil ettiği güçlü sadrazamlık makamının yetkilerini
çeşitli güç odakları arasında paylaştırarak söz konusu makamı farklı bir kimliğe
büründürmüştü.16 Bu durumun en büyük nedeni ise Sultan III. Murad‟ın devlet
idaresinde izlemek istediği yeni metod ile açıklanabilir. Zira III. Murad daha Sokullu

13
Bu konuda yapılmış önemli bir çalışma için bkz. Levent Kaya Ocakaçan, Geç 16 ve Erken 17 YY‟da
Osmanlı Devleti‟ndeki Patronaj İlişkilerinin Gazanfer Ağa Örneği Üzerinden Venedik Belgelerine
Göre İncelenmesi (Yayımlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
2016), s. 68-70.
14
Yıldız Karakoç, Palace Politics and the Rise of the Chief Black Eunuch in the Ottoman Empire
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Boğaziçi University, 2005), p. 10-56; Gülru Necipoğlu, Sinan
Çağı: Osmanlı İmparatorluğu‟nda Mimari Kültür (İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2013) çev.
Gül Çağalı Güven, s. 664-670.
15
Maria Pia Pedani, Safiye‟s Household and Venetian Diplomacy, Turcica, 32, 2000 p. 11,17-18;
Leslie P. Peirce, Harem-i Hümayun: Osmanlı İmparatorluğu‟nda Hükümranlık ve Kadınlar (İstanbul:
Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2012), çev. Ayşe Berktay, s. 258,261; Necipoğlu, Sinan Çağı, s. 377-393.
16
Pal Fodor, “Sultan, Imperial Council, Grand Vizier: Changes in The Ottoman Ruling Elite and the
Formation of the Grand Vizieral telhis”, Acta Orientalia Academiae Scientiarum Hungaricae 47:1-2,
(1994), s. 67-85; Tezcan, Searching for Osman, p. 146-166; Börekçi, Factions and Favorites at the
Courts of Sultan Ahmed I, p. 159-172.

6
ile olan siyasi mücadelesi sürerken uygulamaya koyduğu telhis17modeli ile
muhtemelen bu güçlü sadrazamı devre dışı bırakacak yeni bir süreci başlatmak
istemişti. Ayrıca Sokullu Mehmed Paşa‟dan sonra sadrazamlık mührünü bir süre
kimseye teslim etmek istemedi.18 Sokullu‟nun uzun yıllar süren güçlü
sadrazamlığından sonra ise bu makamda kimse onun kadar uzun süre kalamadı.
Sadrazamlık mührü, III. Murad‟ın ölümüne dek sık sık el değiştirdi. Böylece sultanın
güç odaklarına hareket alanı sağlayarak merkezine kendisine yerleştirdiği farklı bir
yönetimsel anlayış ortaya çıktı. Sistemin merkezindeki padişah ise kendisini uzun
yıllar saraya kapatarak halkla temas kurmamış, fakat telhisler ile kontrolü doğrudan
ele almayı çabaladığı gizemli bir sultan imaj yaratmıştı.19 Gelişen bu yapı ile
merkezde yeni siyasi ve ekonomik aktörlerin oluşması ise kaçınılmaz oldu. Yeni
merkez örgütlenmesinde ise ekonomik ve siyasi gücü elinde bulunduran harem ve
saray çevreleri ile askeri sahanın yeni önderleri olan paşalar çeşitli işbirlikleri
oluşturdular. Ya da Sultan III. Murad‟ın bilinçli bir şekilde dağıttığı gücü paylaşmak
için birbirleri ile rekabet içine girdiler.

Bu çalışma ile imparatorluğun yeni gelişen koşulları altında Serdar Ferhad


Paşa‟nın yaşamı, askeri ve siyasi faaliyetleri incelenecektir.20 Ferhad Ağa‟dan
Serdar Paşa‟ya adlı bölümde Ferhad Ağa‟nın Enderun görevinde sıradan bir
Çaşnigir iken sırasıyla saray kademelerini çıkarak önce yeniçeri ağası oluşu ardından
ise paşalığa kadar yükseliş süreci ele alınacaktır. Bu noktada getirildiği makamlar ve
gerçekleştirdiği görevler ekseninde sultana, harem ve saray kadrolarına olası
temasları üzerinde durularak ileriye dönük gerçekleşecek kariyer çizgisine ilişkin söz
konusu ilişkilerin pozitif yönlü yansımasına dair atıfta bulunulması amaçlanmaktadır.
Safevi Savaşları (1578-1590) adlı bölümde ise Ferhad Paşa‟nın bir devlet adamı
olarak şahsi kariyer çizgisinde zirve anlamını taşıyan ve kendisine önemli fırsatlar
sunan Safevi Savaşı ekseninde bulunduğu serdarlık vazifesi incelenecektir. Serdarlık
noktasında neden tercih edilmiş olabileceği, bu görev sırasında ne gibi faaliyetlerde
bulunduğu ve savaş sahasının kendisine kazandırdıkları ya da kaybettirdikleri
17
Telhis‟in etimolojik kökeni ve uygulama pratiği ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Pal Fodor, “Telhis”,
TDVİA, (2011) c. 40, s. 402-404.
18
“Lâzım değil mühr virilmek, şimden-girü kimseye mühr virilmez. Cümletü‟l-mülk vekil-i
saltanatımdur.” Selâniki, c. I, s. 128.
19
Peksevgen, Secrecy, Information Control and Power Building in the Ottoman Empire, p. 182-215.
20
Bu tezin yazıldığı sırada Ferhad Paşa‟nın hayatını monografik biçimde ele alan bir çalışma
yapılmıştır. Bkz. Hüseyin Öztürk, Sadrazam Ferhad Paşa‟nın Hayatı (Ö.1595) (Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Hacı Bayram Veli Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021)

7
üzerinde durularak aynı zamanda savaşın Osmanlı İmparatorluğu‟nun siyasi,
ekonomik ve askeri yapısına olan etkilerine değinilecektir. Merkezdeki Güç Aktörleri
ve Siyasi Rekabet adlı bölümde ise sadrazamlık makamına getirilmesinin ardından,
merkezdeki güç erkleri içerisinde konumlandığı pozisyon ve buna bağlı olarak çeşitli
devlet adamları ile girdiği siyasi rekabet süreçleri incelenecektir. Sadrazamlığı ve
sadaret kaymakamlığı sırasındaki siyasi faaliyetlerine özellikle Habsburg Savaşı
bağlamında değinilmesinin ardından, diğer devlet adamlarına karşı gerçekleştirdiği
politik meydan okumanın kaynaklar tarafından algılanışı ve mevcut rekabetin sonucu
olarak hayatını kaybedişi üzerinde durulacaktır.

8
Ġkinci Bölüm

Ferhad Ağa’dan Serdar PaĢa’ya

“...Sinan Paşa ve(…)Ferhat Paşa bir Arnavut ailesinden


doğma ve gençliklerinde domuz çobanı olan iki amca
çocuklarıdır. Bunlar da birçokları gibi ailelerinden
devşirilmiş ve Hünkar‟ın sarayına getirilerek aşçılık
öğrenmek üzere sarayın baş aşçısına emanet
edilmişlerdir.” 21

2.1 Erken Kariyeri ve MenĢei

1591 yılında Habsburg İmparatoru II. Rudolf adına İstanbul‟a gelen elçilik
heyetinin en genç üyesi Wratislaw‟a ait olan bu sözlerin doğruluk payını her ne kadar
tartışıyor olsak da, yukarıda bahsedilen imparatorluğun yönetici elitinin saray öncesi
hayatına dair ipuçları vermesi açısından oldukça mühim bir kayıt olduğu
yadsınamamaktadır. Sonuçta Ferhad Ağa‟nın ailesi ve menşei ile ilgili bilgiler
oldukça sınırlıdır.22 1590 tarihli Venedik elçilik raporunda Sırp kökenli olduğu23iddia
edilse de başta diğer birçok Venedik raporları olmak üzere, yerli kaynaklar onun
Arnavut asıllı ve Enderun‟da24yetişmiş bir devşirme olduğu hususunda ekseriyetle
birleşirler.25 1585 tarihli Venedik elçilik raporuna göre yaşı yaklaşık 50 olarak
tahmin edildiğine göre 1535-1540 yılları arasında dünyaya geldiği ileri sürülebilir.
Muhtemelen 1550 senelerinin ortalarına doğru da devşirilerek Enderun‟a alınmıştı.

21
Baron W. Wratislaw, 16. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğundan Çizgiler (İstanbul: Karacan
Yayınları,1996) çev. M. Süreyya Dilmen, s. 51.
22
Yakın zamanda yapılan bir çalışmada Ferhad Paşa‟nın babasının adının Mustafa olduğu tespit
edilmiştir. Öztürk, Sadrazam Ferhad Paşa‟nın Hayatı, s. 9.
23
Balyoz Giovanni Moro, 1590 tarihli raporunda Ferhad Paşa‟nın Sırp milletine mensup olduğunu
belirtse de 1592,1594 ve 1596 tarihli Venedik raporları onun Arnavut kökenli olduğu hususunda
birleşirler. Ayrıntılı bilgi için bkz. Venedik Elçilik Raporlarına Göre Osmanlı‟nın İhtişamlı Yılları,
(İstanbul: Yeditepe, 2017) ed. Erhan Afyoncu, Ahmet Önal, s. 62. (Bundan sonra Venedik Elçilik
Raporları olarak anılacaktır.)
24
Osmanlı İmparatorluğu devşirme sisteminin en önemli mihenk taşı olan Enderun; imparatorluğun
ihtiyaç duyduğu merkez ve taşra kadrolarının yetiştirildiği bir saray akademisidir. Ayrıntılı bilgi için
bkz. Mehmet İpşirli, “Enderun”, TDVİA (1995) c. 11, s. 185-187; Gülru Necipoğlu, 15. ve 16. yüzyılda
Topkapı Sarayı: Mimari, Tören ve İktidar (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2007) çev. Ruşen Sezer, s.
152-163.
25
V.J.Parry, “Ferhad Pasha”, The Encyclopaedia of Islam (Leiden: New Edition, 2012) c. 20, p. 880,
Uzunçarşılı, Ferhad Ağa‟nın Arnavut kökenli olduğunu belirtir. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük
Osmanlı Tarihi (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1995) c. 4, s. 347.

9
Wratislaw‟ın aktardığı gibi Ferhad Ağa‟nın ilk saray görevinin çaşnigirlik olduğu
hususunda kuvvetli deliller mevcuttur.26 Mustafa Ali de, Ferhad Ağa‟nın “aş-pezlik”
olarak açıkladığı ilk görevini II. Selim‟in hizmetinde bir ağa olarak gerçekleştirdiğini
belirtmektedir.27 Söz konusu bilginin doğruluğu olduğu gibi kabul edilse dahi bu
görevin şehzadenin İstanbul‟da bulunduğu sıralarda mı yoksa sancaktayken mi
gerçekleştiği hususu önem arz etmektedir. Fakat Ferhad Ağa‟nın Sultan I.
Süleyman‟ın yakın çevresi arasında yer alması ve sultan tarafından oldukça fazla
itibar görmesi onun şehzadeyle birlikte sancakta olduğu ihtimalini zayıflatmaktadır.
Muhtemelen şehzadenin saray günlerinde Ferhad Paşa, henüz Enderun‟da bir
ağayken söz konusu hizmette bulunmuş olabilir.

Çaşnigirlik vazifesi sırasında çeşitli kayıtlarda müteferrika olarak da anılan


Ferhad Ağa, muhtemelen söz konusu görevleri sırasında ilk defa merkezden çıkarak
imparatorluk coğrafyasını tanıma fırsatı bulmuştur.28 Öte yandan ağanın sahip
olduğu müteferrikalık payesi ise o dönemlerde saray içerisinde geleceği parlak ve
gözde ağalara verilmekteydi. Öyle ki söz konusu dönemde müteferrikalığın oldukça
önemli bir paye olduğu ve herkese verilmemesi gerektiğine dair görüşler mevcuttur.
Gerçekten de imparatorluk kançılaryası içerisindeki mühim kimsellerin ve
vassalların çocuklarına verilen bir paye olan müteferrikalık ümeranın kendi çocukları
için de çıkış yolu olarak gördüğü bir fırsat kapısıydı.29 Bu yönüyle Enderun kökenli
ve devşirme bir ağa olduğu anlaşılan Ferhad Ağa‟ya söz konusu payenin tevdii,
kendisine karşı verilen önemin bir göstergesi olmalıdır. Bu sırada ağanın, Sultan I.
Süleyman‟ın yakınları arasında da önemli bir konum elde ettiği anlaşılıyor. Bu
duruma paralel olarak da Ferhad Ağa, Sultan I. Süleyman‟ın saltanatının son
dönemlerine doğru Kapıcıbaşı makamına getirilmişti.30

26
5 Ocak 1586 tarihinde merkezden yazılan bir hükümde Ferhad Paşa için “bundan akdem Dergâh-ı
muallâ çaşnigirlerinden olup sâbıkan serdâr Ferhad Paşa hazretleri” şeklinde bahsedilmektedir.
Bilgin Aydın, Rıfat Günalan, “Ruus Defterlerine Göre XVI. Yüzyılda Osmanlı Eyalet Teşkilatı ve
Gelişimi” Osmanlı Araştırmaları, vol. 38, ıssue. 38 (2011) s. 73-74.
27
Faris Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr‟a Göre II. Selim, III. Murad, III. Mehmed Devirleri ve Âli‟nin
Tarihçiliği (Yayımlanmamış Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1996) s.
546.
28
Ferhad Ağa‟nın Müteferrika sıfatıyla gerçekleştirdiği vazifelerle ilgili tafsilatlı bilgi için bkz. Öztürk,
Sadrazam Ferhad Paşa, s. 12-13.
29
Müteferrika makamının ihdası, işlevi ve tevdi edildiği kimselerle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Erhan
Afyoncu, “Müteferrika”, TDVİA (2006) c. 32, s. 183-185; “Ve müteferrikalık bir şerif manşıbdır, olur
olmaz kimesnelere virilmek münâsib değildir.” Hırzü‟l-mülûk, s. 187; Kunt, The Sultan‟s Servants, p.
33, 39-40.
30
Mehmet İpşirli, “Ferhad Paşa”, TDVİA (1995) c. 12, s. 383.

10
Ferhad Ağa‟nın kapıcıbaşılık görevi sırasında I. Süleyman‟ın saltanatının son
yılları yaşanıyordu. Sultan Süleyman‟ın hayatını kaybettiği Zigetvar seferinde Ferhad
Ağa da bir takım vazifelerle ordugahta sultanın yanında bulunuyordu.31 Ferhad Ağa
sefer sırasında sultanın ölümü üzerine onun cenazesinin ordugahtan İstanbul‟a nakli
sırasında da önemli görevler üstlenmişti.32 Cenazenin İstanbul‟a naklinden sorumlu
dört kişiden birisi olması onun hem Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa nezdindeki
önemine hem de sabık sultanın yakın çevresindeki saygınlığına bir kanıt sayılabilir.
Zira Sultan I. Süleyman sefer sırasında vefat ettiğinde bu durum sadrazam tarafından
büyük bir titizlikle saklanmış ve sınırlı sayıdaki insan tarafından bilinen bir sır olarak
kalmıştı. Bu gizli operasyonun içerisinde Ferhad Ağa‟nın da olduğunun düşünülmesi
ve cenazenin nakli sırasında aldığı vazifeler göz önüne alındığında, söz konusu
durum ağanın itibarı hususunda oldukça fazla fikir vermektedir. Öte yandan Ferhad
Ağa‟nın çaşniğirlik vazifesinden sonra getirildiği kapıcıbaşılık makamının Osmanlı
saray bürokrasisi içerisinde önemli bir yeri olduğu anlaşılmaktadır. Bürokratik
işleyişin etkili bir parçası, saray merasimlerinin de vazgeçilmez birer görevlisi olan
bu ağalar, Enderun eğitimini ve saray terbiyesini almış parlak kimselerden
seçilmekteydiler. Sarayın bâb-ı hümâyun ve bâbüssâde kapılarının muhafazasından
da kapıcılar ocağı baş ağası mesuldü. Divan-ı Hümayun ve padişah tarafından
yazılan emirlerin ilgililerine iletilmesinde yine bu ocağa mensup ağalar kullanılırdı.
Hatta taşradaki bazı devlet adamlarının da idamına ekseriyetle yine söz konusu kapı
ağaları gönderilmekteydiler.33 Bu yönüyle kapıcıbaşılık, sultana yakın ve oldukça
itibarlı bir makamdı. Gelibolulu Mustafa Ali dönemin ayrıntılı bir panoramasını
çıkardığı “Künhül‟Ahbar” adlı kıymetli eserinde özellikle on altıncı yüzyılın ikinci
yarısına doğru padişah tarafından yeniçeri ağalığı gibi önemli bir vazifeye getirilen
kimselerin ekseriyetle mirahur ya da kapıcıbaşılık silsilesinden gelen devlet adamları
olduğunu gözlemlemektedir. On altıncı yüzyıldaki söz konusu yeniçeri ağaları

31
Ferhad Ağa‟nın Zigetvar seferi sırasında üstlendiği vazifeler ile ilgili bkz. Öztürk, Sadrazam Ferhad
Paşa, s. 13-14.
32
“...Vezīr-i Rābi„ Aḥmed Paşa, Mīr-āḫūr-ı Evvel Ferhād Aġa ve şeyḫ-i celīl Nūre‟d-dīn-zāde Efendi
tābūt-ı pür-sekīnelerin türbe-i muṭahharalarına naḳl içün ta„yīn olınup ber-vech-i isti„cāl irsāl olındı.
Māh-ı Cemādiye‟l-āḫire‟nüñ sekizinci güni yevm-i cum„ada İstanbul‟a vāṣıl olup Edrineḳapusı ‟ndan
dāḫil olduḳda mevālī şemlelerle öñine düşüp cāmi„-i şerīfleri ḥaẓīresinde i„dād itdükleri daḫme-i
cennet-ḥavālī ve ḳubbe-i „ālī dāḫilinde defn olındı.” Nevizâde Atâyi, Hada‟iku‟l-Haka‟ik Fi
Tekmileti‟ş-Şaka‟ik: Nev„îzâde Atâyî‟nin Şakâ‟ik Zeyli (İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu
Başkanlığı Yayınları: 85, 2017) haz. Suat Donuk, ed. Derya Örs, c. I, s. 461.
33
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2014) s.
327,387-388.

11
grubunun önemli bir kısmının ise sonradan rumeli beylerbeyi, vezirlik ve
sadrazamlık gibi vazifelere getirilmesi göz önüne alınırsa makamın kıymeti şüphesiz
daha da arttırmaktadır.34 İlerleyen bölümlerde değinileceği üzere söz konusu
silsilenin Ferhad Ağa‟nın şahsi kariyer çizgisine oldukça paralellik arz ettiğini
söylemek mümkündür.

Sultan I. Süleyman, Zigetvar‟ı kuşattığı sırada ordugahında hayatını kaybetmişti


(Eylül 1566). Onun ölümünden sonra yerine geçecek sultan ise 1556 senesinde
Konya ovasında Şehzade Selim ve Şehzade Bayezid arasında gerçekleşen savaş
sonrasında çoktan belli olmuştu. Sultan II. Selim‟in tahta çıkması ile beraberinde
getireceği yeni kadrolar eski sultanın saray kadrolarının taşraya atanmasını neredeyse
zaruri kılmaktaydı. I. Süleyman‟ın yakınlarından olduğu anlaşılan Ferhad Ağa için
ise söz konusu tayinler ile birlikte kendisini ne gibi bir geleceğin beklediği
meçhuldü. Ferhad Ağa, sabık sultanın kadrosuyla birlikte tasfiye mi olacaktı yoksa
yeni sultanın kadroları arasında yer edinmeyi başarabilecek miydi? Bu noktada
Selaniki‟nin 1567 senesinde Sultan II. Selim‟in tahta çıkışı ile birlikte saraydan
yapılan taşra atamalarında I. Süleyman‟ın yakınlarından olduğunu söylediği Ferhad
Ağa isimli bir görevli ile ilgili düştüğü kaydın izah edilmesi, olası bir karışıklığın
önlenmesi açısından oldukça mühimdir.35 Selaniki‟nin söz konusu pasajda tayinini
aktardığı Ferhad Ağa‟nın Sultan Süleyman'a olan yakınlığı, rütbesi, olayın geçtiği
zaman ve söz konusu ağanın görevi itibariyle Serdar Ferhad Paşa olduğu
düşünülebilir. Fakat söz konusu kayıtta Sultan Süleyman‟ın yakın adamlarından
olduğu belirtilen Ferhad Ağa, Serdar Ferhad Paşa ile karıştırılsa da tayini
gerçekleştirilen ağanın Kıbrıs seferi sırasında şehit düşen Malatya Sancak Beyi
Ferhad Bey olduğu anlaşılmaktadır.36

Zigetvar seferi dönüşünde yeni padişahın yaptığı tayinlerin kendi kadrolarına yer
açmak adına eski kadroları tasfiye etme ihtiyacından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

34
Aysel Yıldız, “Commanders of the Janissary Army: The Janissary Ağas, Their Career and Promotion
Patterns”, A Military History of the Mediterranean Sea: Aspects of War, Diplomacy, and Military
Elites (Leiden: Brill, 2018) ed. Georgios Theotokis, Aysel Yıldız, p. 435-436.
35
“Ve evasıt-ı şehri mezburede merhum u mağfürun-leh Sultan Süleyman Han harem-i muhtereminde
hidmetle emekdar olanlar taşra çıkmak iktiza eyleyüp Baş-kapucu-başı Ferhad Ağa mir-ahur-luğı
Husrev Ağa‟ya tayin olunmağla Malatya Sancağı çıkup…” Selâniki, c. I, s. 59.
36
“Malatya Beği merhum makbul Ferhad Ağa ve Ayntâb Beği Ayas Paşa-oğlı Süleyman Beğ ve diğer
Ayas Paşa-zâde Gâzi Mahmud Beğ ve dahi niçeler şehid oldular...” Selâniki, c. I, s. 80; İbrahim
Peçevi, Peçevi Tarihi (İstanbul: Son Telgraf Matbaası, 1968) ed. Murat Uraz, c. I, s. 256.

12
Zira Sultan II. Selim, şehzadeliği sırasında kardeşi Şehzade Bayezid ile girdiği taht
mücadelesinde yanına epey yandaş toplamış, bunlar da yeni sultanın gelecekteki
saltanatında makam kazanmak için merkeze akın etmiş durumdaydı.37 Ferhad
Ağa‟nın ise Sultan I. Süleyman‟ın saray kadroları arasında yer almış olsa da
geleceğin sultanını belirlemek için gerçekleşen söz konusu taht mücadelesi sırasında
Şehzade Selim‟i desteklediği anlaşılmaktadır. Zira bu onun sonraki yıllarda gelişecek
kariyer çizgisi incelendiği vakit yanlış bir düşünce olmayacaktır. Ayrıca Sultan II.
Selim‟in kendisiyle merkeze gelen şişkin kadrolarına yer açmak için yaptığı
atamalarda Ferhad Ağa‟nın taşraya çıkarıldığına dair herhangi bir kaydın
bulunmaması bu hususta önemlidir. Diğer bir yandan kaynaklardan Mustafa Ali ve
Peçevi‟nin iddia ettiği üzere Ferhad Ağa‟nın Sultan II. Selim‟in kapısında “aş-pez”
olduğuna dair kayıtları bu noktada kıymetli hale gelmektedir. Zira söz konusu
malumata dayanarak Ferhad Ağa‟nın II. Selim‟i daha şehzadeliği sırasında tanıdığı
öne sürülebilir. Böylece Ferhad Ağa‟nın II. Selim‟in oldukça şişkin kapı halkına
rağmen taşra çıkarılmayarak sarayda tutulması daha manalı bir hal almaktadır. Öte
yandan onun Enderun‟a alınışına dair aktarılan bir rivayet ise çeşitli bilgi hataları
içerse de Ferhad Ağa‟nın kaderini Şehzade Selim ile olan ilişkisinin başlangıcına
bağlaması açısından önem arz etmektedir. Sonuç olarak Gelibolulu Mustafa Ali ve
Peçevi‟de yer alan kayıt ile Wratislaw‟ın söz konusu rivayetinin ortak noktası
Şehzade Selim‟dir. Bu bağlamda Ferhad Ağa ile II. Selim‟in ilişkisinin ise daha II.
Selim‟in şehzadeliği dönemlerine dayandığı kuvvetle muhtemel olarak öne
sürülebilir.

2.2 Ferhad Ağa’nın Mirahorluğu

Ferhad Ağa‟nın kapıcıbaşılık vazifesinden mirahurluğa ne zaman terfi ettiğine


dair açık bir kayıt olmamakla birlikte Nevizâde Atâyi‟nin Zeyli adlı eserinde Sultan I.
Süleyman‟ın cenazesinin naklinde ondan mirahor-ı evvel yani baş mirahur olarak
bahsedilmiştir. Bu kayıt olduğu gibi kabul edilirse, Ferhad Ağa‟nın daha I.
Süleyman‟ın saltanatı sırasında baş mirâhurluk vazifesine getirildiği düşünülebilir.
Fakat söz konusu eserin müellifi Atâyi‟nin çağdaş bir kaynak olmadığını ve 1583

Yücel Öztürk, “Sokullu İktidarının İnşa ve İkinci Selim‟in Pasifize Edilmesi Aracı Olarak Zigetvar
37

Seferi”, Sultan İkinci Selim Dönemi Bursa (Bursa: Gaye Kitabevi, 2011) ed. Fırat Yaşa, s. 43-67.

13
tarihinde doğduğu göz önüne alınırsa, müellifin Ferhad Ağa‟yı anakronik bir biçimde
aktardığı anlaşılmaktadır. Zira Ferhad Ağa, 1582 senesinin Şubat ayında getirileceği
yeniçeri ağalığı görevine değin uzun yıllar boyunca baş mirahur olarak görev yapmış
ve öyle de bilinmiştir.

Tam tarihi bilinmese de Ferhad Ağa‟nın Sultan II. Selim‟in saltanatının sonu
yahut Sultan III. Murad‟ın saltanatının başlarında baş mirahurluğa tayin edildiği
anlaşılmaktadır. Tayini gerçekleşen bu görev ise onun saray tarafından ne kadar
önem verilen bir ağa olduğuna işaret etmektedir. Zira baş mirahurluk görevi,
Osmanlı saray bürokrasisi açısından oldukça önemli bir yere konulabilir. Söz konusu
devrede bu makamın yeniçeri ağalığı, rumeli beylerbeyliği, kaptan- deryalık, vezirlik
ve sadrazamlık gibi görevlere ulaşmak açısından önemli bir kilometre taşı olduğu
anlaşılmaktadır.38 Öte yandan Ferhad Ağa, baş mirahurluğu sırasında saray atlarının
ve has ahıra bağlı çayır, koru gibi alanların da başında olduğu gibi has ahır
hazinesinin de kontrolünü sağlıyordu. Mirahurun ikamet ettiği konutu ise saraydaki
has ahırlarının hemen yanında, raht hazinesine bitişik bir konumda bulunuyordu.39
Stephan Gerlach, Ferhad Ağa‟nın çalışma alanı olan has ahırlarını gözlemlemiş ve
detaylı bir şekilde eserinde tasvir etmiştir (Nisan 1577).40 Diğer bir yandan Ferhad
Ağa‟nın yeni görevi ile birlikte şahsi gelirlerinin de arttığı görülmektedir. 1588
yılında İngiliz Harborne baş mirahurun günde 150 akçelik kazancına ek olarak yılda
kendisine toplamda 15 bin altın duka gelir getirebilecek tımar gelirlerine sahip
olduğunu belirtmektedir.41 Öte yandan mirahurlar, o yıllarda klasik vazifelerinin yanı
sıra sultanın emri doğrultusunda çeşitli yolsuzluk soruşturmalarını da
yürütmekteydiler.42 Bu durum da göstermektedir ki sorumluluk alanı doğrultusunda

38
Erhan Afyoncu, “Mirahur”, TDVİA (2005) c. 30, s. 142.
39
Raht Hazinesi de denilen has ahır hazinesinde pahalı altın ve gümüş gibi mücevherlerden imal edilen
sultana ait kıymetli koşum takımları bulunurdu. Ortaylı‟ya göre mirahurun kontrolü altındaki bu
hazinede o derece kıymetli mücevherler vardı ki maliyenin bozulmaya başladığı devirlerde bu
hazinedeki mücevherler para basılması için darphaneye gönderilmişti. İlber Ortaylı, Osmanlı
Sarayında Hayat, (İstanbul: Yitik Hazine Yayınları, 2008), s. 59; Uzunçarşılı, Saray Teşkilatı, s. 491-
492; Necipoğlu, 15. ve 16. yüzyılda Topkapı Sarayı, s. 105.
40
“…padişahın has ahırlarına geldim. Burası büyük, geniş ve uzun bir bina, içinde birkaç yüz at
barınabilir, ama gördüğüm kadarıyla, içeride sadece 100 kadar at vardı, çünkü bu mevsimde onları
otlatmaya götürüyorlar. Atların bulunduğu bina bir kervansaraya benziyor. Ortada güzel, büyük,
geniş bir meydanlık ve bol su var. Binanın kendi geniş, dört köşe, yüksek bir kule gibi…” Stephan
Gerlach, Türkiye Günlüğü (1577-1578) (İstanbul: Kitap Yayınevi, 2006) ed. Kemal Beydilli, çev.
Türkis Noyan, c. II, s. 564.
41
Tülay Reyhanlı, İngiliz Gezginlerine Göre XVI. Yüzyılda İstanbul‟da Hayat (1582-1599) (Ankara:
Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1983) s. 116.
42
Selâniki, c. I, s. 109-110.

14
başta padişah olmak üzere birçok devlet adamı, saray erkânı ve haremli ile iletişim
halindeydi. Görevinin mahiyetine özgü bu durum da Ferhad Ağa‟ya sonraki kariyer
yürüyüşünde katkı sağlayacak ciddi ilişki ağları kurma potansiyeli vermiş olmalıdır.
Ayrıca Ferhad Ağa‟nın baş mirahurluğu sırasında Sultan III. Murad‟ın en yakınları
arasında yer alan bir kaç isimden birisi olduğu çağdaş kayıtlardan anlaşılmaktadır.
Zira sultanın şahsi gezilerinde nedimi Şemsi Paşa ve hasodabaşı ile birlikte
maiyetindekilerden birisinin de baş mirahur Ferhad Ağa‟nın olduğunu çağdaş kaynak
Gerlach gözlemlemiştir.43 Öte yandan Ferhad Ağa‟nın söz konusu görevde geçirdiği
hizmet süresini tam olarak tespit edememekle birlikte yaklaşık on yıl gibi uzun bir
süre sultanın sarayında has ahırlarının başındaki görevli olduğu anlaşılmaktadır. Tüm
bunlar göz önüne alındığında 1582 Şubat ayında yeniçeri ağası olarak saraydan
çıkmasına dek neredeyse 20 yıl gibi bir süre I. Süleyman, II. Selim ve III. Murad gibi
üç farklı sultana ve onların kadrolarına, kapıcıbaşı ve mirahur gibi mühim görevlerde
hizmet verdiği görülmektedir.

Ferhad Ağa‟nın üstlendiği saray vazifeleri, onun geleceği ne kadar parlak bir
devlet adamı olduğunu ortaya koyması açısından mühimdir. Özellikle on altıncı
yüzyılın ikinci yarısında saray kadrolarının taşra çıktıklarında elde ettikleri makam
ve mevkiler, Ferhad Ağa‟nın kariyeri açısından kendisine önemli ipuçları vermiş
olmalıdır. Takip ettiği silsile çerçevesinde Enderun eğitimi sonrasında kapıcıbaşı
olarak I. Süleyman‟ın hizmetinde bulunduğu sıralarda önemli deneyim kazandığı öne
sürülebilir. Ferhad Ağa‟nın bu görevleri sırasında kuvvetle muhtemel birçok mühim
diplomatik, siyasi ve askeri meselelere şahit olduğu düşünebilir.44 Ardından Sultan
II. Selim gibi kalabalık kadrolar ile tahta çıkan bir padişahın varlığına rağmen taşra
çıkmayıp, saray hizmetinde tutulması ve akabinde mirahurluk gibi önemli bir
vazifeye getirilmesi önemlidir. Ferhad Ağa‟nın bu vazifesinin Sultan III. Murad‟ın
saltanatı sırasında da devam etmesi ayrıca önemlidir. Zira saray hizmeti sırasında
haremli ve saraylı kadroları ile kurduğu güçlü ilişkiler onun söz konusu vazifelerde
tutunarak ilerlemesine cevaz vermiş olabilir. Ayrıca II. Selim ve III. Murad
arasındaki saltanat devrinde haremli ve saraylı kadrolarının ekseriyetle aynı kalması

Gerlach, Türkiye Günlüğü, c.II, s. 627.


43

Topkapı Sarayı Bâbüsselâm kapısı üstünde kapıcı başına ait bir odanın bulunduğunu fakat bu odanın
44

günümüze ulaşmadığı anlaşılıyor. Ortaylı‟ya göre huzura çıkmayı bekleyen diplomatik görevliler
kapıcıbaşı tarafından bu makamda ağırlanıyorlardı. Ortaylı, Osmanlı Sarayında Hayat, s. 39.

15
bu noktada ağanın söz konusu gruplarla kurduğu çıkar ilişkileri bağlamında uzun
yıllar saray görevini sürdürmesine olanak sağlamış olmalıdır.

2.3 Ferhad Ağa’nın Erdel Yolculuğu

Ferhad Ağa‟nın mirahurluk vazifesiyle uzun yıllar hizmet ettiği bilinmektedir. Bu


sırada da klasik görev tanımının dışında birçok önemli dış vazife de elde ettiği
anlaşılmaktadır. Söz konusu vazifelerinden ilki ise Osmanlı İmparatorluğu‟na tabi
prensliklerden olan Erdel‟e gerçekleştirilen yeni prens ataması ile alakalıdır. Osmanlı
İmparatorluğu‟nun Macar ve Leh siyasetinin en önemli unsurlarından olan Erdel
Prensliği, Sultan I. Süleyman‟ın 1541 yılında Budin‟i ele geçirmesinden sonra
Osmanlılara bağlı müstakil bir prenslik halinde teşekkül ettirilmişti. Bu tarihten
itibaren prensliğin yöneticileri Macar soyluları arasında yapılan bir seçimle belirlense
de sonuçta sultanın onayı ile ataması yapılmaktaydı. Ayrıca Erdel Prensliği, vassal
statüsü nedeni ile Osmanlı İmparatorluğu‟na her sene belirlenen miktarda özel bir
haracı ödemekle yükümlü hale getirilmişti.45

Erdel Prensi bulunan Stephan Bathory 1576 yılında Osmanlı İmparatorluğu‟nun


diplomatik desteği ile Lehistan tahtına oturmuştu. Bu bağlamda Erdel‟e yeni bir
prens atanması ihtiyacı hasıl oldu. Merkezin görevlendirdiği yeni Erdel Prensi ise
Lehistan Kralı olan Stephan Bathory‟nin kardeşi Christoph Bathory‟idi. Yeni prense
görev tebliğini yapma vazifesi ise Mirahur Ferhad Ağa‟ya verilmişti. Böylece
Mirahur Ferhad Ağa Sultan III. Murad‟ın emri ile Erdel‟e doğru yola çıktı. Ferhad
Ağa beraberinde Sultan III. Murad‟ın yeni prense gönderdiği egemenlik alametlerini
içeren bir takım armağanlar da götürmekteydi.46 Öte yandan Mirahur Ferhad Ağa söz
konusu vazifesi sırasında önemli bir de diplomatik misyon edinmişti. Erdel Prensi
Christoph Bathory‟nin hususi elçisi olarak Sultan III. Murad ile prens adına çeşitli
müzakereleri yönetti.47 Prens Christoph Bathory söz konusu müzakerelerde önde
gelen Macar beylerinin desteği ile Habsburg kontrolündeki Macaristan‟a saldırmayı

45
Kemal Karpat, “Erdel”, TDVİA (1995) c. 11, s. 281.
46
Stephan Gerlach‟a göre Ferhad Ağa 14 Haziran 1576 tarihinde Erdel‟e doğru yola çıktı. Ağanın
beraberinde ise yeni prense Sultan III. Murad tarafından gönderilen bir takım armağanlar vardı.
Stephan Gerlach, Türkiye Günlüğü (1573-1576) (İstanbul: Kitap Yayınevi, 2006) ed. Kemal Beydilli,
çev. Türkis Noyan, c. I, s. 366.
47
Gerlach, Türkiye Günlüğü, c.II, s. 558-559.

16
tasarladığını anlatarak Sultan III. Murad‟dan destek beklediğini Ferhad Ağa aracılığı
ile aktarmıştı. Öte yandan söz konusu müzakerelere dair en önemli detay ise Ferhad
Ağa‟nın hiçbir aracı olmaksızın Sultan III. Murad ile doğrudan görüşmüş olmasıdır.
Öyle ki Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa dahi söz konusu görüşmelerden ancak
müzakereler sonrasında varılan kararların uygulanması noktasında haberdar
olabilmiştir.48 Tüm bunlar mirahurun Sultan III. Murad nezdindeki önemli
konumunun yanı sıra, uluslararası meselelere de dahil olabilme imkanına sahip
olduğunu göstermektedir. Zira Bathory‟nin onu hususi elçi olarak görevlendirmek
istemesi muhtemelen Mirahur Ferhad Ağa‟nın Sultan III. Murad nezdindeki mevcut
itibarını kullanmak arzusundan ileri gelmiş olabilir. Diğer bir yandan Ferhad Ağa ise
söz konusu elçilik hizmeti için Erdel Prensi Bathory‟den belirli bir hizmet bedelini
de tahsil etmiş olmalıdır.

2.4 Budin Beylerbeyi Sokulluzade Mustafa PaĢa’nın Ġdamı

Mirahur Ferhad Ağa‟nın bir diğer önemli saray dışı görevinin ise Erdel
meselesinden yaklaşık bir sene sonra ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Söz konusu
vazife ise Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa‟nın amcazadesi ve 12 yıl gibi uzun bir
süre Budin beylerbeyliği yapan Sokullu Mustafa Paşa‟nın Budin‟de gerçekleşen
meşhur idamıdır. Osmanlı İmparatorluğu‟nun en uzun süreli Budin beylerbeyi ve
sadrazamın amcazadesi olan bu önemli devlet adamının idam edilmesi görevi, Sultan
III. Murad tarafından bizzat Mirahur Ferhad Ağa‟ya verildi.49 İdam emrinin Ferhad
Ağa‟ya verilmesinde muhtemelen kısa süre önce gerçekleşen Erdel vazifesindeki
başarısının rolü olduğu düşünülebilir. Öte yandan söz konusu vazife özü itibari ile
oldukça kritik bir nitelik de taşımaktaydı. Bu idamın aynı zamanda Osmanlı
İmparatorluğu‟nu uzun yıllardır yöneten Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa‟ya karşı da
önemli bir çıkış olduğu anlaşılmaktadır.50 Zira Sokullu söz konusu idamdan kısa süre
önce yakın adamlarından Nişancı Feridun Bey‟in azline mani olamadığı gibi
kahyasının da yolsuzlukla suçlanarak idam edilmesine çaresizce şahit olmak zorunda

48
Gerlach, Türkiye Günlüğü, c.II, s. 559.
49
Hasan Bey-zâde Ahmet Paşa, Hasan Bey-zâde Târîhi: Tahlil-Kaynak Tahlili (Ankara: Türk Tarih
Kurumu, 2004) haz. Şevki Nezihi Aykut, c. II, s. 256-257.
50
Sokullu Mustafa Paşa‟nın idamına giden süreçte 1571 yılında Budin‟de yaşanan yangın ve 1578
yılında gerçekleşen büyük depremin önemli etkisi olduğu belirtilse de, esasen Sadrazam Sokullu
Mehmed Paşa‟nın yakını olması sebebiyle söz konusu akıbete uğradığı görülüyor. Peçevi, c. II, s. 288.

17
kalmıştı. Çağdaş kaynak Gerlach, sadrazamın tüm bu yaşananlardan dolayı yoğun bir
şekilde üzüntü duyduğunu ve artık hediye dahi kabul etmekten imtina ettiğini ettiğini
belirtmektedir.51 Bunun nedeni ise muhtemelen sadrazamın yaptığı her hareketin
aleyhinde kullanılmak üzere takip edildiğini düşünmesi ile alakalı olmalıdır.

Sokullu Mehmed Paşa, Sultan I. Süleyman‟ın saltanatından başlayarak aralıksız


olarak II. Selim ve III. Murad dönemlerinde on beş yıl kadar sadrazamlık vazifesini
üstlenmiş bir devlet adamıydı. Böylece devlet yönetiminde önemli bir güç elde etmiş,
1562 yılında gerçekleştirdiği evlilikle de Osmanlı hanedanına damat olmuştu.
Sadrazam o denli güçlü ve etkindi ki onun için “padişâh-ı mânevi” tabiri rahatlıkla
kullanılmıştır.52 Sokullu ise uzun yıllar süren sadrazamlığı sırasında devlet
kademelerindeki birçok mühim makamı kendi yakın adamları ve akrabalarına
dağıtmaktan çekinmedi.53 Bu yönü ile şahsına bağlı güçlü bir yapıyı organize etmeyi
başardı. Bu yapının en önemli ayaklarından birisi olan Budin Beylerbeyi Sokullu
Mustafa Paşa‟nın idamı ise sadrazamın iyice gözden düştüğünü ve artık eski etkisinin
kalmadığına bir kanıt sayılmalıdır. Dahası Mustafa Paşa‟nın katlinden sonra Budin
beylerbeyliği görevine Sokullu Mehmed Paşa‟nın siyasi düşmanlarından Defterdar
Kara Üveys Paşa‟nın atanması,54sadrazamın politik olarak iyice köşeye sıkışmış
olduğunu göstermektedir. Ayrıca sadrazam 1578 yılında Safevilere karşı başlayacak
savaşa muhalefet etmesine rağmen, Sultan III. Murad‟ın sefer kararı almasına da
mani olamamıştı.55 Bu bağlamda Sokullu Mehmed Paşa‟nın eski ağırlığını yitirmeye
başlamasına paralel olarak sadrazamın pasifize edilme girişimlerinde Safevi Savaşı
ile amcazadesi Budin beylerbeyinin idamının önemli kilometre taşları olduğu öne
sürülebilir. Öte yandan yeni açılacak savaş sahalarının devlet adamları için siyasi
prestij ve güç devşirme noktasında önemli bir fırsat olduğu düşünüldüğünde
Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa‟nın şahsi hakimiyetine dayanan mevcut statükoyu

51
Gerlach, Türkiye Günlüğü, c. I, s. 311-313,416.
52
Peçevi, c. I, s. 21.
53
Sokullu Mehmed Paşa‟nın devlet içinde yakın adamları ve akrabalarına verdiği mühim makamları
açıklayan detaylı bir çalışma için bkz. Uros Dakic, The Sokullu Family Clan and The Politics of
Vizierial Household in the Second Half of the Sixteenth Century (Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Central European University History Department, 2012)
54
Çağdaş kaynak Gerlach, 24 Kasım 1577 tarihinde kaydettiği satırlarında Budin Beylerbeyi Sokullu
Mustafa Paşa‟nın Defterdar Üveys Çelebi‟den nefret ettiğini, zira defterdarın her fırsatta söz konusu
paşayı denetlemek bahanesi ile sıkıştırdığına değinir. Gerlach, Türkiye Günlüğü, c. II, s. 690.
55
Şerafettin Turan, “Lala Mustafa Paşa Hakkında Notlar ve Vesikalar”, Belleten XXII/ 88, (1958) s.
581- 582; Öte yandan Sokullu Mehmed Paşa‟nın Safevilere yönelik gerçekleştirilecek bir seferin
olumsuz yanlarına dair oldukça detaylı ve gerekçeli açıklaması için bkz. Peçevi, c. II, s. 293.

18
koruma gayreti içinde olduğu da öne sürülebilir. Bu açıdan bakıldığında Sokullu‟nun
en önemli rakiplerinden olan Lala Mustafa Paşa ve Koca Sinan Paşa‟nın yeni
başlayacak savaşın serdarlığı için giriştikleri rekabet önemlidir. Bu iki devlet adamı,
doğuda başlayacak yeni savaşta kazanacakları olası bir başarı ile güçten düşmekte
olan sadrazamın yerini doldurmayı tasarladıkları anlaşılmaktadır. Diğer bir yandan
Budin beylerbeyinin idamı ve mallarının müsaderesi operasyonu ile görevlendirilen
Mirahur Ferhad Ağa‟nın ise Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa karşıtı ekip ile benzer
gayeyi taşıdığını düşünülebilir. Zira Sokullu aynı zamanda imparatorlukta yaklaşık
15 yıldır süregelen güçlü bir statükoyu da temsil ediyordu. Onun ve yakınlarının
varlığı Ferhad Ağa gibi alttan gelen yeni isimlerin Osmanlı İmparatorluğu‟nun
önemli görülen makamlarında görev edinmesine engel teşkil edebilirdi. Sonrasında
görüleceği üzere Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa‟nın muhalefet ettiği savaş Safevi
Savaşı, Ferhad Ağa‟ya önemli bir fırsat kapısı açmış doğudaki serdarlığı sırasında
gerçekleştirdiği hizmetlerin şahsi kariyer çizgisinde ulaştığı en zirve noktası olduğu
bizzat kendisi tarafından da ifade edilmişti.56

Mirahur Ferhat Ağa görevlendirildiği idamı gerçekleştirmek üzere 1578 yılının


yaz aylarında emrindeki saray görevlileri ile birlikte Budin‟e doğru yola çıktı.
Budin‟e vardığında Sokullu Mustafa Paşa onu kabul etti. Salomon Schweigger
manzarayı şöyle anlatıyor;

“İmrahorbaşı Budin‟e vardığında, Paşa yemek sofrası başında oturmaktaymış.


Konuk onun yanına gidip küçük bir kağıt parçası uzatmış ve paşa kağıdı eline
almak için uzandığı sırada „emri padişah üzere senin canını almaya geldim‟
diyerek paşayı boğmak için getirdiği sağlam, viyola denen büyük kemanlara
takılan cinsten kirişi ortaya çıkarmış ve Paşanın boynuna geçirmiş. Paşa hemen
kendini savunmaya girişmiş ve kirişi koparmayı başarmışsa da, imrahorbaşı
yanında yedek olarak getirdiği başka bir kirişi onun boynuna geçirmiş, sonunda
da uşaklarının yardımıyla paşayı boğmuş…”57

56
Venedik Elçisi Matheo Zane 1594 tarihli raporunda Ferhad Paşa‟nın kendisine, Safevi Savaşı
sırasında sultana Koca Sinan Paşa‟dan daha fazla hizmet ettiğini ve 1590 tarihli barış anlaşmasını
kendisinin sağladığı hususunda övünmektedir. Venedik Elçilik Raporları, s. 210.
57
Salomon Schweigger, Sultanlar Kentine Yolculuk (1578 - 1581) (İstanbul: Kitap Yayınevi, 2004),
haz. Heidi Stein, ed. Türkis Noyan, s. 97.

19
İdamı betimleyen Schweigger‟ın o sıralarda İstanbul‟da bulunan Habsburg
İmparatoru‟nun elçilik heyetine mensup bir din adamı olarak Sokullu Mustafa
Paşa‟nın idamına oldukça üzüldüğü anlaşılıyor. Zira Sokullu Mustafa Paşa, Budin
beylerbeyliği sırasında adeta bir yüksek yetkili temsilci olarak Habsburg sarayı ile
çeşitli diplomatik yazışmalar yapmış ve barışın korunmasına katkıda bulunmuştu.58
İdamla ilgili bir başka kayıt ise Sândor Takâts isimli bir Macar‟a aittir. Müellifin
yayım tarihi belli olmayan eserinde idam oldukça detaylı bir şekilde
betimlenmektedir.

“30 Eylül günü sabah 9‟da 23 kişiyle Gallert Tepesi‟ne vardılar. Buradan
Mustafa Paşa‟nın Tuna kıyısındaki sarayına gittiler. Paşanın kâhyası,
Babıâli‟den adamların geldiğini efendisine bildirmek istedi. Mustafa‟nın saray
muhafızı onları içeri almak istemedi. Ancak kamçıyla gözüne vurarak zorla
saraya girdiler. Mustafa Paşa kibar bir şekilde bu yabancı Türkleri kabul etti ve
onlarla el sıkıştı, kendilerine yer gösterdi. Sultanın mektubu verildi. Mustafa
Paşa mektubu öptü ve açtı. Henüz 3 satır okumuştu ki hiddetle haykırdı: Sultan
Budin‟in tahribinden beni sorumlu tutuyor! Tam bu sırada cellâtlar boynuna
urganı geçirdiler. (...) Cellâtlar merhamet göstermediler ve onu boğdular.”59

Görüldüğü üzere iki kayıt da idam sahnelerini betimlerken neredeyse birbirine


yakın hususlara dikkat çekmektedirler. Sonuçta söz konusu idam 30 Eylül 1578 günü
Mirahur Ferhad Ağa tarafından gerçekleştirildi. Ferhad Ağa‟nın görevi ise söz
konusu idamdan sonra da bitmedi. Öncelikle idamını gerçekleştirdiği Sokullu
Mustafa Paşa‟nın mallarını müsadere ederek İstanbul‟a gönderilmesi hususunda
çalışmalarına başladı. Söylentilere göre Mustafa Paşa‟nın müsadere edilen mal
varlığı ise epey yüklü bir meblağa tekabül ediyordu.60 Ardından Ferhad Ağa yeni
görevlendirilen beylerbeyi gelene dek onun adına Budin‟i yönetmeye başladı. Bu
görevdeyken geçmişte Sokullu Mustafa Paşa‟ya ait bazı hayvanların arşidük

58
Yasemin Altaylı, “Macarca Mektuplarıyla Budin Beylerbeyi Sokullu Mustafa Paşa (1566 - 1578)”,
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi 49, c. II (2009) s. 160.
59
Altaylı,“a.g.m”, s. 170.
60
Schweigger, Sultanlar Kentine Yolculuk, s. 97. Schweigger‟in müsadere edilen mal varlığı ile ilgili
kaydını olduğu gibi kabul etmesek de Sokullu Mustafa Paşa‟nın mal varlığının önemli bir yekün
tutması kuvvetle muhtemeldir. Bu hususta Sokullu Mustafa Paşa‟nın vakıfları bir fikir verebilir.
Mehmet Emin Yılmaz, Gökçe Günel, “Sâhib‟ül-Hayrât Makbul (Sokollu) Mustafa Paşa”, Ankara
Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi (OTAM) 38, Güz (2015) s. 219-
252.

20
tarafından haksızca sürülmesinden doğan tazminatın kalan miktarını talep etmek için
Arşidük Ernest‟e mektup yazdı.61 Söz konusu faaliyetler Mirahur Ferhad Ağa‟nın bir
cellattan daha fazlası olarak Budin‟e gittiğini ortaya koymaktadır. Yeni beylerbeyi
Defterdar Kara Üveys Paşa gelene dek Budin gibi önemli bir serhad şehrini
yönetmesi, diplomatik girişimlerde bulunması ve müsadere operasyonlarını idare
etmesi onun Sultan III. Murad nezdindeki itibarına bir işaret sayılabilir. Öte yandan
Kara Üveys Paşa‟nın Budin‟e gelişinden sonra da Mirahur Ferhad Ağa‟nın şehirdeki
faaliyetlerinin sürdüğü anlaşılıyor. Zira bu sırada Ferhad Ağa, Budin Beylerbeyi
Üveys Paşa ile birlikte idam edilen Sokullu Mustafa Paşa‟nın ulufecibaşısı için
merkezden tımar ricasında bulunmuştu.62 Sonuç olarak mirahurun kayıtlara geçen bir
diğer saray dışı operasyonunun da başarı ile neticelendiği anlaşılıyor. Böylece Ferhad
Ağa, Sokullu Mustafa Paşa‟nın idamı ve ardından Budin‟deki müsaderenin
gerçekleşmesi ile birlikte beylerbeyliğini Kara Üveys Paşa‟ya teslim ederek
İstanbul‟a döndü.

1578 yılında Budin Beylerbeyi Sokullu Mustafa Paşa‟nın idamından hemen önce
doğu sınırında askeri harekâta başlamış olan Serdar Lala Mustafa Paşa ile ilgili
Schweigger‟in iddia ettiği bir rivayet bu noktada dikkat çekmektedir. Söz konusu
anlatı Mirahur Ferhad Ağa‟nın o dönemdeki imajı ile alakalı önemli bir ipucu
sunmaktadır. Schweigger‟e göre İran sınırlarında henüz savaşa başlamamış olan Lala
Mustafa Paşa, Sultan III. Murad‟ın öfkesini üzerine çekmiş, bunun üzerine Mirahur
Ferhad Ağa da serdarın idamını gerçekleştirmek üzere cepheye gönderilmişti.63
Serdar Lala Mustafa Paşa bir şekilde bu idamdan kurtulsa da dedikodusu İstanbul‟a
dek ulaşmıştır. Zira müellif kendi tabiriyle söz konusu söylentiyi satırlarına
61
M.Tayyib Gökbilgin, Avrupa‟da İktidar Mücadelesi: Osmanlı - Macar İlişkileri (İstanbul: Kronik
Kitap,2019) s. 167.
62
TSMA. E. 1057
63
“Paşa bir süre İran sınırında hiçbir girişimde bulunmadan vakit geçirip bu arada birkaç kez
İranlıların sataşmalarına maruz kaldığı halde, karşı saldırıya geçmeyince, ortalığa şöyle bir şayia
yayıldı: Sözde İranlılar paşaya „altın mermiler‟ atıyorlarmış da, o sebepten ciddi olarak onlara karşı
saldırıya geçmiyor, böylece uyuşuk davranıyormuş. Bunun üzerine Sultan Murad, has ahırlarının
yöneticisi olan imrahorbaşıyı İran sınırına yollamış ve Mustafa Paşa‟yı kirişle boğarak öldürmesi
emretmiş.(…) Padişahın infazcısı karargaha varın sultanın emri üzerine ordu kumandanıyla gizli
olarak konuşmak istediğini ve savaşla ilgili sorunları tartışacağını söylemiş. Yaşlı paşa, hayatına kast
edildiğinden kuşkulanmış ve korumaları olan yeniçerilerin çadırının etrafında hazır vaziyette
beklemelerini, imrahorbaşı kendisine el uzatacak olursa, hemen onu öldürmelerini emretmiş.
İmrahorbaşı ise bazı önlemlerin alındığını tahmin ettiğinden, kumandana korumalarını
uzaklaştırmasını söylemiş. Mustafa Paşa buna razı olmuş ama onun da uşaklarını uzaklaştırmasını ve
konuşması emredilen konuları tek başına aktarmasını istemiş. İmrahor bunu kabul etmemiş ve atına
binip öldürücü kirişlerini de yanına alarak Konstantinopolis‟in yolunu tutmuş...” Schweigger,
Sultanlar Kentine Yolculuk, s. 82.

21
aktarmaktan geri duramadığını belirtmiştir. Belki de hiç gerçekleşmemiş olan bu
hadise de esas dikkat çekilmesi gereken husus ise şüphesiz ki Mirahur Ferhad
Ağa‟nın sultanın adeta ölüm meleği olarak lanse edilmesidir. Muhtemelen aynı
vakitlerde Ferhad Ağa tarafından güçlü Budin beylerbeyine yapılan infaz halen
hafızalardaki tazeliğini korumaktadır.

2.5 Ferhad Ağa’nın Boğdan ve Kırım Yolculuğu

Mirahur Ferhad Ağa‟nın aynı sıralarda bu defa da bir diğer Osmanlı


İmparatorluğu vassalı olan Boğdan‟a hareket ettiği görülmektedir. Sultan III. Murad
tarafından yeni atanan Boğdan voyvodasına refakat eden Mirahur Ferhad Ağa‟nın
muhafazası için merkezden yazılan hükümlerden yolculuğun 1580 senesi civarında
gerçekleştiği anlaşılmaktadır.64 Söz konusu hükümde yeni voyvodaya refakat eden
Mirahur Ferhad Ağa‟ya sabık Boğdan Voyvodası Petro‟nun saldırabileceği
belirtilerek, ağa talep ettiği takdirde kendisine her türlü yardımın yapılması
hususunda Silistre ve Niğbolu sancaklarındaki askerler ile Bender sancak beyi ve
Eflak voyvodası uyarılmaktaydı. Mirahur Ferhad Ağa‟nın bu yolculuk sırasında
herhangi bir güvenlik problemi yaşadığına dair bir kayıt bulunmasa da yeni Boğdan
voyvodası ile girdiği bir takım akçeli işlere dair mühimme satırlarına yansıyan bir
kayıt oldukça dikkat çekicidir. Söz konusu kayda göre Mirahur Ferhad Ağa, yolculuk
sırasında yeni voyvodaya bir miktar borç para vermiş fakat bu borcun tamamının
tahsilatını gerçekleştirememiştir. Bu sebeple merkezden yazılan hükümde söz konusu
paranın devlete ait olduğu belirtilerek, voyvodanın kalan meblağı en kısa sürede
Mirahur Ferhad Ağa‟ya ulaştırması istenmiştir.65 Ferhad Ağa bu görevinin ardından
da boş durmamış, Sultan III. Murad tarafından yeni bir vazife ile görevlendirilmişti.
Safevi Savaşları doğuda tüm hızıyla devam ederken Kırım Hanlığı‟nın askeri sahada
verebileceği destek oldukça önem arz etmekteydi. Savaşın özellikle Şirvan
bölgesinde düğümlenmesi, Kırım Hanlığı‟nın bölgedeki kuvvetlerinin varlığını ve
gönderilecek olası kuvvetlerin desteğini neredeyse zorunlu kılıyordu. Savaşın henüz
başları sayabileceğimiz bir zamanda Kırım Han‟ı Mehmet Giray‟ın kardeşi Kalgay
Adil Giray, Safeviler tarafından esir edilmiş bunun üzerine kalgay ile birlikte orduda

64
BOA, A. DVNSMHM. d. 39/47.
65
BOA, A. DVNSMHM. d. 42/551.

22
bulunan Tatar askerleri de firar etmişlerdi (Kasım 1578).66 1579 senesinin baharında
kardeşinin intikamını almak için Demirkapı‟dan bölgeye giren Kırım Hanı Mehmet
Giray, sefer mevsiminin sonunda ordugahta kışlamayı reddedip kardeşi Gazi Giray
ve oğlu Saadet Giray‟ı oldukça az bir kuvvetle bırakıp Kırım‟a dönmesi ise Osmanlı
ordusunu oldukça güç bir durumda bırakmıştı.67 Bu hadiseden sonra Serdar Lala
Mustafa Paşa‟nın azledilmesi ve Sinan Paşa‟nın serdarlığı sırasında iki devlet
arasında barış umutlarının yeşermesi sebebiyle büyük çaplı bir askeri hareket
olmamış, doğudaki hadiseler Safevi Elçisi İbrahim Han‟ın gelişiyle iyice duragan bir
hal almıştı. Fakat savaşın nihayete ermeyip, Kırım Hanlığı‟nın desteğinin oldukça
kritik olduğu anlaşıldığından Kırım Hanı Mehmet Giray ile merkezin muharebesinin
sürdüğü, bu noktada kendisinden savaşa desteğinin beklendiği anlaşılmaktadır. Bu
kapsamda Mirahur Ferhad Ağa da Sultan III. Murad‟ın emri ile Kırım‟a doğru yola
çıktı (Şubat 1581). Muhtemelen Kırım Han‟ı Mehmet Giray‟ın sefere gidebilmesi
için merkezden talep ettiği hazine ve mühimmatı götürmek üzere
görevlendirilmişti.68 Söz konusu hükümlerde Bender ve Cankirman sancak beylerine
Mirahur Ferhad Ağa‟nın Kırım‟a gitmekte olduğu bilgisi verilerek, beraberindeki
hazine ile mühimmatın güvenliğinin mutlak suretle sağlanması isteniyordu. Bu
bağlamda Ferhad Ağa‟nın sonrasında serdarı olup nihayete erdireceği savaşın
başlarında Kırım‟a yaptığı kritik yolculuk dikkat çekmektedir. Peki, tüm bu kritik
vazifeler o dönemde peş peşe neden Mirahur Ferhad Ağa‟ya verilmişti? Muhtemelen
kendisi Sultan III. Murad‟ın bizzat itimadını kazanmış ve bu yönüyle padişaha yakın
bir ağaydı. Aldığı görevlerde edindiği tecrübeler ve bunları başarı ile sonuçlandırmış
olması sultanın ona olan itimadını arttırmış olmalı ki söz konusu vazifelerin ardı
arkasının kesilmediği anlaşılıyor. Sonuçta Ferhad Ağa‟nın mirahurluğu sırasında
kendi klasik vazifesi dışında önemli görevlendirmeler elde ettiği görülmektedir.
Ağanın söz konusu vazifelerin neticesinde farklı hususlarda da devlet deneyimi
kazandığını söyleyebiliriz. Bu bağlamda Mirahur Ferhad Ağa, henüz başlamış
bulunan Safevi Savaşlarının gölgesinde saray ve harem kadroları ile ilişkilerini
pekiştirmiş, başarıyla gerçekleştirdiği vazifeler neticesinde Sultan Murad‟ın itimadını
kazanmış olmalıdır.

66
Bekir Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri (1578-1612) (İstanbul: İstanbul Fetih
Cemiyeti, 1993) s. 91.
67
Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s. 104-106.
68
BOA, A. DVNSMHM. d. 42/637-638.

23
“Bismişâh, Allah, Allah!
Baş üryan, sine püryan, kılıç al kan.
Bu meydanda kesilir nice başlar, olmaz hiç soran.
Eyvallah, eyvallah!
Kahrımız, kılıcımız düşmana ziyan.
Kulluğumuz padişaha âyan.
Üçler, Yediler, Kırklar...
Gülbang-ı Muhammedî Nur-ı Nebi, Kerem-i Ali Pirimiz,
Hünkârımız, Kutbu‟l-arifin Hacı Bektaş-ı Veli.
Demine devranına “Hû” diyelim,
Hû!”69

2.6 Ağa Kapısı: Yeniçeri Ağası Ferhad Ağa

Bu dizelerde yer alan satırlar Osmanlı İmparatorluğu‟nun en kadim askeri


teşkilatı olan yeniçerilerin önemli günlerde yüksek sesle dile getirdiği gülbanga aittir.
Ferhad Ağa da uzun yıllar süren saray vazifelerinin ardından Sultan III. Murad
tarafından imparatorluğun bu kadim askeri teşkilatının başına getirilerek, yeniçeri
ocağı ağası olarak atandı (Şubat 1582).70 Artık Osmanlı İmparatorluğu‟nun en seçkin
birliklerinin komutanı ve başkent İstanbul‟un askeri lideriydi. Kendisini yetiştiren ve
var eden saraydan çıkıp artık yeniçeri ocağı ağasının resmi konutu olan Ağa
kapısında ikamet edecekti. Yeni atamayla birlikte Ferhad Ağa‟nın gelirlerinde de
önemli miktarda bir artış gerçekleşti.71 Artık ağanın önemli görevlerine ek olarak
önemli miktarda tımar gelirlerinin de sahibi olduğu anlaşılmaktadır. Sonuçta Ferhad
Ağa yeni vazifesi ile birlikte saraydan çıksa da sultanın en yakınları arasındaki yerini
siyasi ve askeri olarak almıştı. Arz‟a önce yeniçeri ağalarının kabulü söz konusu
makama karşı imparatorluk bürokrasinin geliştirdiği saygının ve önemin bir

69
Rıza Yıldırım, Hacı Bektaşi Veli‟den Balım Sultan‟a: Bektaşiliğin Doğuşu (İstanbul: İletişim, 2019)
s. 11.
70
25 Şubat 1582‟de yeniçeri ağası olarak atanan Ferhad Ağa‟ya bin flori, yüz hasene ve bir adet
seraser kaftan verilerek yeni vazifesi tebrik edilmiştir. Öztürk, Sadrazam Ferhad Paşa, s. 17.
71
1588 senesinde İngiliz Harborne‟un belirttiğine göre bir yeniçeri ağasının günlük 150 akçe
yevmiyesi ve 20 bin altın duka değerinde geliri olan önemli bir tımarı da vardı. Reyhanlı, İngiliz
Gezginlerine Göre İstanbul, s.115 - 116; Uzunçarşılı‟nın aktardığına göre yeniçeri ağası, aylık 500
akçe gelirinin yanı sıra koyun emininden yıllık 8 bin kuruş ve Tuna kıyılarında bulunan bir alandan
arpalık olarak 50 bin akçelik tımar gelirine sahipti. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti
Teşkilatından Kapukulu Ocakları (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1988), c. I, s. 179.

24
göstergesi olmalıdır. Ayrıca sultana olan yakınlıkları72onların yabancı misyon
sahipleri tarafından diplomatik bir aracı olarak tercih edilmelerini de
sağlamaktaydı.73 Öte yandan Osmanlı İmparatorluğu‟nun kurumsal ve hukuki
kimliğini belirlemeye çalışan Sultan II. Mehmed‟in (Fatih) meşhur
kanunnamesindeki kısa bir pasaj, yeniçeri ağasının merkez bürokrasisi içindeki
yerini ortaya koyması açısından mühimdir. Kanunname, devlet erkânının kuracağı
bir divanda oturma düzeni makamların önemine göre şöyle açıklamaktadır;

“...Ve bir cem‟ iyyet-i âli ve bir mecmâ‟-ı ahâli olsa ehl-i Divân‟a âhardan âdem
karışmayup evvelâ vüzerâ, anlardan sonra kadı‟ askerler, andan sonra
defterdârlar ve defterdârlardan aşağa yeniçeri ağası ve sair özengi ağaları, mir-i
âlem ve kapucubaşıları ve mirâhur oturur…”

Osmanlı İmparatorluk kanunnamesine göre divan erkânından sonraki en saygın


görev yeniçeri ağasının makamıydı. Kanunname ayrıca yeniçeri ağasını, merkezdeki
bütün ağaların en büyüğü ve mühimi olarak anmaktadır.74 Yine söz konusu dönemde
yeniçeri ağalığı makamının kaptan-ı derya, vezirlik ve hatta sadrazamlığa giden
yolun önemli bir kilometre taşı olduğu bilinmekteydi. Tüm bunlar göz önüne
alındığında Ferhad Ağa‟nın yeniçeri ağası yapılarak Sultan III. Murad tarafından
önemli bir terfi ve terakki aldığı anlaşılıyor. Ferhad Ağa ise yeni makamına geldiği
sırada doğudaki Safevi Savaşları sürmekteydi. Merkez de yeni ağadan 500 kadar
yeniçeriyi Tiflis muhafazasında görevlendirmek üzere cepheye sevk etmesini
istemişti.75 Öte yandan Ferhad Ağa makama gelir gelmez ocağın et iaşesi ile de
meşgul olmuş, bu kapsamda Boğdan‟dan koyun tedarik etmek için girişimlerde
bulunmuştu.76 Ferhad Ağa‟nın aynı sıralarda merkez tarafından bir takım

72
Yıldız, “Commanders of the Janissary Army: The Janissary Ağas” p. 432-433; Uzunçarşılı,
Kapukulu Ocakları, c. I, s. 180.
73
Fransız elçisinin Sultan III. Murad‟a ulaşmak için yeniçeri ağasını aracı kullanması ve Venedik
elçiliğinin bu husustaki gözlemleri ile ilgili bkz. H.F.Brown (ed.), Calendar of state papers and
manuscripts to English affairs: existing in the archives and collections of Venice, and in other libraries
of northern Italy, vol.8, Majesty‟s stationery office, London, 1894, s. 78-81,83-87 ve 92-96, Ocak 24,
Mart 6 ve Mayıs 8, 1584.
74
Kanunname-i Al-i Osman: Tahlil ve Karşılaştırmalı Metin (İstanbul: Kitabevi, 2003) haz.
Abdülkadir Özcan, ed. Erol Özvar, s. 5-6.
75
BOA, A. DVNSMHM. d. 44/101.
76
BOA, A. DVNSMHM. d. 47/20; Öte yandan Öztürk, Yeniçeri Ağası Ferhad Ağa‟nın söz konusu
koyunları İstanbul iaşesi için temin ettiğini belirtse de ağanın ocağın ihtiyaç duyduğu et tedarikini
sağlamak girişiminde bulunduğu kuvvetle muhtemeldir. Öztürk, Sadrazam Ferhad Paşa, s. 17.

25
soruşturmaları da yürütmekle görevlendirilmişti.77 Fakat Ferhad Ağa‟nın Ağa
kapısındaki macerasının ise mirahurluğu gibi uzun sürmediği anlaşılmaktadır.

2.7 1582 Sünnet Düğünü: Ferhad Ağa’nın Yeniçeri Ağalığından Azli

Yeniçeri Ağası Ferhad Ağa 1582 senesinin Şubat ayında makama geldikten
hemen sonra Osmanlı İmparatorluğu‟nun o zamana dek gördüğü en görkemli
şenliğin asayişinden sorumlu görevli olarak vazifelendirilmişti.78 Söz konusu şenlik
Sultan III. Murad‟ın oğlu Şehzade Mehmed için At Meydanında düzenlediği meşhur
sünnet düğünüdür (Haziran-Temmuz 1582).79 Şehzade Mehmed için düzenlenen
sünnet düğünün görkemi hususunda çağdaş yerli ve yabancı kaynaklar büyük ölçüde
birleşirler. Bu düğün kapsamındaki şenlikler At Meydanı‟nda yaklaşık 50 gün
boyunca aralıksız devam etti.80 Sultan III. Murad bu şenliğe, iktidarını ve otoritesini
kamusal boyutta ortaya koyma arzusuyla özel bir önem de verdi.81 Hazırlıklar bir
sene öncesinden başladı ve imparatorluğun dört bir yanındaki devlet adamlarının
yanı sıra82birçok yabancı devlet de At Meydanı‟ndaki törenlere davet edildi.83
Yeniçeri Ağası Ferhad Ağa ise muhafızbaşı olarak görevlendirildiği şenliklerin her
aşamasında bulunmuş, devlet erkânı için düzenlenen ziyafetlere katılmış, askeri ile

77
BOA, A. DVNSMHM. d. 47/135; Selâniki, c. I, s. 136.
78
Sultan III. Murad tarafından sünnet düğünü için görevlendirilen diğer devlet adamları ve onların
vazifeleri ise sırasıyla şu şekildeydi; Rumeli Beylerbeyi Bosnalı İbrahim Paşa Düğüncübaşı, Anadolu
Beylerbeyi Cafer Paşa Şerbetçibaşı, Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa ise Mimarbaşı. Hilmi Uran,
Üçüncü Sultan Mehmed‟in Düğünü (İstanbul: Kağıtçılık ve Matbaacılık A.Ş, 1943) s. 16.
79
1582 Sünnet Düğünü ile ilgili yapılmış çalışmalar için bkz. Metin And, Ottoman Weddings,
Festivities, Processions (İstanbul: Creative Press, 2000); Kaya Şahin, “Staging an Empire: An
Ottoman Circumcision Ceremony as Cultural Performance”, The American Historical Review, 123(2),
(2018), p. 463–492; Derin Terzioğlu, “The Imperial Circumcision Festival of 1582: An
Interpretation”, Muqarnas: An Annual on Islamic Art and Architecture, 12, (1995), p. 84-100; Nevin
Özkan, “Bir İtalyan Belgesine Göre Şehzade Mehmet‟in Sünnet Düğünü (1582)”. Uludağ Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 4,(2003), s. 89-110.
80
Gülsüm Ezgi Korkmaz, Surnamelerde 1582 Şenliği (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bilkent
Üniversitesi Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2004) s. 28.
81
Sultan III. Murad‟ın söz konusu şenlikleri kendisinin ve hanedanın mutlak gücünü pekiştirdiği bir
araç olarak kullandığına dair yorum için bkz. Levent Kaya Ocakaçan, “Festivities of Curfew:
Centralization and Mechanisms of Opposition in Ottoman Politics, 1582-1583” Venetians and
Ottomans in the Modern Age: Essays on Economic and Social Connected History, ed. Anna Valerio
(Venedik: Edizioni Ca‟ Foscari, 2019) s. 57-75.
82
Gelibolulu Mustafa Ali, Şam Defterdarı bulunduğu sırada şenliklere bizzat davet edildiğini aktarır.
Gelibolulu Mustafa Ali, Cami‟u‟l-Buhur Der Mecalis-i Sur (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1996) haz.
Ali Öztekin, s. 98-100.
83
Mustafa Ali, Cami‟u‟l-Buhur Der Mecalis-i Sur, s. 96.

26
gösteri düzenlemiş ve Şehzade Mehmed‟e adet üzere pişkeş çekmişti.84 Fakat
şenliklerin sonuna doğru yaşanan tatsız bir hadisenin faturası ise Yeniçeri Ağası
Ferhad Ağa‟ya kesildi.85 Söz konusu olaylar sırasında yaşanan kavga sonucunda iki
sipahi hayatını kaybetti.86 Selaniki yaşananları şöyle anlatıyor;

“Ve âhir olıcak esnâda içerüden çıkan sipâhi celeb tâ‟ifesiyle Yeniçeri mâ-
beyninde kadimden ola-geldüği üzre yine nizâ‟u husumet ve gavga vâki‟ olup,
meyyit mesâbesinde bir iki mest bed-bahtı götürüp Padişâh-ı gerdun-vakâr
oturduğı kasrun penceresinden görinür yere bırakdukları mahalde Yeniçeri
Ağası Ferhad Ağa‟yı ve Sipâhioğlanlar Ağası Osman Ağa‟yı ve Silâhdâr-başıyı
ma‟zul buyurup, Mir-alem Sinan Ağa, Yeniçeri Ağası ve Sipahiler Ağası ve
Silahdarbaşı tebbil buyurulmak ile gavga basılup fitne yatdı. Ve sur-ı hümâyun
dahi itmam oldu…”87

Müverrih Selaniki görüldüğü üzere şenlik sırasındaki kavga ve sonrasında


yaşananlar hakkında çok fazla detay vermeyi tercih etmemektedir. Onun bu noktada
söz konusu kavgayı iki askeri grubun ezelden bu yana birbirlerine karşı besledikleri
kine yorarak ele aldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca olayların Sultan III. Murad‟a gözle
görülür bir şekilde yaşanmasının meseleyi içinden çıkılmaz bir hale getirdiği ve
yeniçeri ağası, sipahi ağası ve silahdar başının azli ile meselelerin sona erdiğini
belirtmektedir. Bir diğer kaynak Hasan Beyzade ise yaşanan kavgaya ve sonrasında
ağaların azline giden sürece dair Selaniki‟nin aksine oldukça fazla detay vermektedir.

“Esnâ‟-i surda, Harem-i muhterem‟den çıkan iç-oğlanlarından ba‟z-ı ehl-i fücur,


Süleymâniye kurbındaki Kemer-odaları‟nda, meclis-i fısk âmâde idüp, yüzden
ziyâde, oğlan, ba‟z-ı fevâhiş ile sohbet-i bâde eylemişler. Ol asırda İstanbul
subaşısı olan „Ahmed Çâvuş‟ nam bi-huş -ki hâşâ „Tanrı bilmez‟ lâkabı ile

84
Mustafa Ali, Cami‟u‟l-Buhur Der Mecalis-i Sur, s. 103 - 108, 147 ve 245 - 248; Şenliklere katılan
anonim bir kaynak 12 Haziran 1582 tarihinde yeniçeri ağasının askeri ile birlikte iki takıma ayrılarak
Yedikule benzeri inşa edilen maketleri ateşe vererek düzenlediği bir gösteriden bahseder. Reyhanlı,
İngiliz Gezginlerine Göre İstanbul, s. 56.
85
Şenlikleri yerinden takip eden anonim bir kaynağa göre söz konusu kavga 19 Temmuz‟da başlamış,
olayların büyümesiyle çoğu sipahi olmak üzere on beşe yakın insanın öldüğünü kaydetse de bu rakamı
doğrulayabileceğimiz başka bir kaynak bulunmamaktadır. Reyhanlı, İngiliz Gezginlerine Göre
İstanbul, s. 58.
86
Peçevi, c. II, s. 312.
87
Selâniki, c. I, s. 135.

27
meşhur ve bu lafz-ı bed ile mezkur idi- bunlarun meclislerinde fevâhiş olduğını
haber almağla, odalarını basup, fâhişelerini almağa mübâşeret eyledükde, tâ‟ife-
i mezbure, virmemek kasdı ile mukâbele vü mudârebeye âgâz ve fitne dervâzesin
bâz eylemişler. Ahır, sipâh, Subaşı olan bi-intibâha gâlib ve mekr ü keydlerini
sâlib, gelüp, Subaşıyı eli bağlu, dili dağlu, At-meydânı‟na Pâdişâh-ı Cem-câha
karşu alup, gitdüklerinde, At-meydânı‟nda bulınan yeniçeriler, anları bu hâlde
görmekle, mu‟âvenete başlayup, hengâme, iştidâd ve fitne vü fesâd, izdiyâd
bulduğını ol asırda, Yeniçeriler ağası Ferhâd Ağa, haber almağla, cân başına
sıçrayup, ale‟l-acele, At-meydânı‟na gelüp, yeniçerileri yirlerinde teskin ve âteş-i
fitneyi teskin itmek isterken, kendü yanındağı kollukcı yeniçeriler dahı,
asesbaşınun kul-oğlanlarına mu‟âvenete başlayıcak, yeniçeriler, sipâh zümresine
galebe idüp, iki nefer sipâhiyi Pâdişâha karşu katl ma‟dum eylemişler…”88

Yüz kadar sipahinin Süleymaniye tarafındaki odalarda eğlendiklerini haber alan


İstanbul Subaşısı Osman Ağa tarafından odaların basılması sonucu çıkan
hengamenin At Meydanı‟na sıçraması ile yeniçerilerin de kavgaya dahil olduğu
anlaşılıyor. Peki, neden yeniçeriler bu kavgaya dahil olmuştu? Muhtemelen
Selaniki‟nin de değindiği gibi ezelden birbirleri ile rekabet eden bu iki askeri grubun
arasındaki kinin canlılığı önemli bir etken olabilir. Ayrıca ağalarının şenliklerin
muhafazasından görevli olmalarından dolayı durumdan vazife çıkarmış olmalarının
da önemli bir etken olduğu düşünülebilir. Öte yandan kavganın At Meydanı‟na
sıçraması ve Sultan III. Murad‟ın huzurunda hadiseye yeniçerilerin de karışmasının
Yeniçeri Ağası Ferhad Ağa‟yı oldukça telaşlandırdığı anlaşılıyor. Bunun üzerine
kavgayı yatıştırmak için yanındaki kollukçuları ile meydana gelen Ferhad Ağa‟nın
bizzat kollukçularının da olaylara karışarak iki sipahiyi Sultan III. Murad‟ın gözü
önünde öldürmeleri ağanın sonunu getirdi. Hasan Beyzade olayların gelişimini şöyle
aktarıyor;

“... Mehter-hâne‟den Vezir-i a‟zam Sinân Paşa, Yeniçeri ağası Ferhâd Ağa‟ya
hâşâ „Bire kara kelb, neye geldün‟ diy itâb ve „Turmayup, yıkıl, git‟ diye hıtâb
idüp, Ferhâd Ağa dahı, ol ân, ber-muceb-i fermân, gitmekle, yeniçeri dahı,
ağaları ardına düşüp, devân olıcak, gavgâ def olmış.”89

88
Hasan Bey-zâde, c. II, s. 294-295.
89
Hasan Bey-zâde, c. II, s. 295-296.

28
Görüldüğü üzere olayların sorumluluğu Sadrazam Sinan Paşa (Koca) tarafından
bizzat Yeniçeri Ağası Ferhad Ağa‟ya yüklenmişti. Ayrıca sadrazamın Ferhad Ağa‟ya
karşı ağır hakaret de bulunarak huzurundan kovduğu anlaşılmaktadır. Hadiselerin
sonunda ise Sadrazam Sinan Paşa‟nın Ferhad Ağa‟ya karşı olan siniri geçmemiş,
Ferhad Ağa‟nın yeniçeri ağalığından azli içi hususen Sultan III. Murad‟a
başvurmuştu. Sonuç olarak yaşanan kavganın ve ölen iki sipahini faturası yeniçeri
ağasına kesilmiş, Ferhad Ağa vazifesinden azl edilerek yerine Mir-i alem Frenk
Yusuf yeniçeri ağası olarak atanmıştı. Ferhad Ağa‟nın ileride en büyük siyasi rakibi
olarak karşısına çıkacağı Sinan Paşa ile aralarındaki ilk düşmanlık tohumlarının
ekildiği bu hadise ile birlikte görkemli şenliklerin de sonuna gelinmişti.90

Ferhad Ağa‟nın sünnet düğünü sırasında yeniçeri ocağı ağalığından azline dair
bir başka anlatı da bu noktada oldukça fazla dikkat çekicidir. Kavanin-i Yeniçeriyan
isimli çağdaş kaynağın anonim müellifi tarafından anlatılan hadise, Ferhad Ağa‟nın
ağalıktan azlinin sebebini tamamiyle başka bir gerekçeye bağlamaktadır. Müellife
göre düğün şenlikleri sırasında müslümanlığı kabul eden bir takım insanlar91için
gelenek üzere Sultan III. Murad‟dan dirlik talep edilmişti. Bunların cebeci veya
topçu olarak kabul edilmeleri talebi ise Sultan III. Murad tarafından kabul etmemişti.
Bunun üzerine birer akçe yevmiye ile Acemi Ocağı‟na kaydedilmelerine dair öneriyi
kabul eden Sultan III. Murad bu doğrultuda yeniçeri ağasına emir verilmesini
istemiştir. O sırada yeniçeri ağası bulunan Ferhad Ağa ise bu kimselerin ocağa
alınmalarının kanuna muhalif olduğunu öne sürmüştü

“Padişahım, bunlar eşkal defterine kaydedilmesi kanuna muhaliftir. Şimdi bunlar


padişah emriyle deftere kaydedilirse, devşirme hemen perişan olur. (...) Böyle
kanuna muhalif, yasak şeylerin olmasına Padişah‟ın izinleri olursa, elinden
gelenin her biri kanun dışı işlere girerler. Alemin nizamı bozulur.”

90
“...Sonra Sinan Paşa, Ferhad Ağa içün „Su‟i tedbir idüp, gelmekle, iki sipahinn tedmir olınmasına
sebep oldı‟ diyü arz idüp, Ağayı azl ve yirine, Mir-i alem Firenk Yusuf Ağa‟yı nasb itdürmeğin…”
Hasan Bey-zâde, c. II, s. 296; Öte yandan müellif söz konusu hadisenin Ferhad Paşa ve Sinan Paşa
arasındaki düşmanlığın başlangıç sebebi olduğunu öne sürer.
91
Mustafa Ali, düğün şenlikleri sırasında sünnet olarak müslümanlığı kabul edenlerin sayısını 8 bin
kişi olarak verse de ağa çırağı namı ile acemi oğlanı olarak yazılan kişilerin tamamının bunlar
olduğunu iddia etmek oldukça güçtür. Mustafa Ali, Cami‟u‟l-Buhur Der Mecalis-i Sur, s. 252-254.

29
Ferhad Ağa söz konusu sözlerle Sultan III. Murad‟ı kanun-i kadim hassasiyeti ile
uyarmış, Sultan III. Murad‟ın emrini yerine getirmek istememişti. Yeniçeri Ağası
Ferhad Ağa‟nın bu sözleri üzerine bir takım isimler;

“...bir yayabaşının topladığı makbul oluyor da, alemin padişahının topladığı


niçin makbul olmuyor?”

diyerek Sultan III. Murad‟ı yeniçeri ağasına karşı iyice kışkırttılar. Yeniçeri Ağası
Ferhad Ağa ise tüm kışkırtmalara rağmen söz konusu isimlerin ocağa kabul
edilmelerine direndi.

“...Ocak‟ın bozulması benim zamanımda olmasın.”

Müellife göre Yeniçeri Ağası Ferhad Ağa‟nın söz konusu emri uygulamakta
diretmesi Sultan III. Murad‟ı öfkelendirmişti. Bunun üzerine Ferhad Ağa, yeniçeri
ocağı ağalığından azl edilerek yerine Frenk Yusuf Ağa getirilmişti.92 Kavanin-i
Yeniçeriyan müellifinin söz konusu eserin telif sebebi ile genel anlatısında ocağın ve
devşirme sisteminin nizamına dair eski bir ocaklı olarak yoğun hassasiyetleri olduğu
görülmektedir. Anlattığı hadisede devşirme sistemine muhalif hareket eden Sultan
III. Murad‟ı eleştirerek Yeniçeri Ağası Ferhad Ağa‟yı kendi düşüncelerinin sözcüsü
yapmış olmasının kuvvetle muhtemel olduğu anlaşılıyor. Zira Ferhad Ağa‟nın
ocaktan azline dair çağdaş yerli ve yabancı hiçbir kaynakta geçmeyen söz konusu
malumat, müellifin kendi hassasiyetlerine dair yarattığı bir sözcü olarak Yeniçeri
Ağası Ferhad Ağa‟yı seçtiği bir kurgu olabilir. Ayrıca Ferhad Ağa, ocağın kendi
bünyesinden çıkan bir yeniçeri ağası olmayıp, saray tarafından atanan enderunlu bir
ağaydı.93 Bu yönüyle ocağın kanun-i kadim üzerindeki hassasiyetlerini, sultanın
emirlerine karşı gelmek pahasına korumuş olması pek kuvvetli bir ihtimal değildi.
Diğer bir yandan ise söz konusu hikayede Ferhad Ağa‟nın azline sebep olan kimseler

92
Kavanin-i Yeniçeriyan: Yeniçeri Kanunları (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2011)
haz. Tayfun Toroser, s. 37 – 38.
93
Yıldız, “Commanders of the Janissary Army: The Janissary Ağas”, p. 399; Uzunçarşılı, Kapukulu
Ocakları, c. I, s. 177.

30
sonradan ocağa Ağa Çırağı namı ile dahil edilmiş, o vakitten sonra bu usül üzere
ocağa dahil olanların kaydedildiği bir eşkal defteri tutulması adet haline gelmişti.94

Tüm bunlar göz önüne alındığında iki farklı rivayetin hangisinin gerçekten
Ferhad Ağa‟nın yeniçeri ocağı ağalığından azline sebep olduğu hususu kesin olarak
bilinmemektedir. Sonuç olarak Ferhad Ağa‟nın Ağa kapısındaki macerasının 7 ay
gibi kısa bir süre de sona erdiği iki farklı rivayetten de anlaşılmaktadır. Bu haliyle
Ferhad Ağa söz konusu şenliklerin ardından 1582 yılının Ağustos ayına gelindiğinde
görevsiz kalmış ve sultanın gözünden düşmüş bir devlet adamı portresi çiziyordu.
Fakat gelişmeler bambaşka bir düzlemde ilerledi ve ağa kapısındaki macerasının
sona ermesinden yaklaşık dört ay kadar sonra Sultan III. Murad‟ın validesi Nurbanu
Sultan‟ın desteği ile Rumeli beylerbeyi olarak atandı.95 Sünnet düğününde yaşanan
yeniçeri/sipahi kavgasının sorumluluğunu kendisine yükleyerek ağalıktan azlini
bizzat sağlayan Sinan Paşa‟nın 1582 Aralık ayının başlarında Sultan III. Murad
tarafından sadrazamlıktan azledilmesi Ferhad Ağa‟nın talihini döndürmüş olmalıdır.
Öte yandan ağanın yeni atandığı bu görev ise onun halen gözde bir devlet adamı
olarak hanedan tarafından desteklendiğini de ayrıca göstermektedir. Zira Rumeli
beylerbeyliği makamı, teşrifat derecesinde Anadolu beylerbeyliği makamından daha
üstün bir konumda olduğu gibi, terfi etmesi halinde vezaretle Divan-i Hümayun‟a
katılması mümkündü. Rumeli‟deki birçok sancağın ve dolayısıyla önemli gelirlerin
de kontrolünü sağlayan bu önemli makamın yolu özellikle o dönemde vezarete ve
sadrazamlığa kadar ulaşan bir silsilenin en önemli halkası gibi görünüyordu. Söz
konusu silsile ise hızlıca işledi ve Ferhad Ağa, Rumeli beylerbeyliğine atanmasından
neredeyse 1 ay gibi kısa bir süre sonra vezaretle Safevilere karşı yürütülen savaşın
serdarlığına atandı (Aralık 1582).

94
Uzunçarşılı Ağa Çırağı namı ile Acemi Ocağına alınan kimselerin daha sonraları miktarının artarak
söz konusu usulün devşirme teşkilatının ve ocağın nizamını bozduğuna işaret eder. Bkz. Uzunçarşılı,
Kapukulu Ocakları, c. I, s. 39
95
Ocakaçan, “Festivities of Curfew”, p. 63

31
Üçüncü Bölüm

Safevi SavaĢları (1578-1590)

“Bu felekler döndükçe dem bizim demimizdir


Zaman arzu ettiği sürece ad bizim adımızdır”96

3.1 Doğudaki Azılı DüĢman: Safeviler

Şah I. Tahmasb‟ın Sultan I. Süleyman‟a hitaben kaleme aldığı bu dizeler


gerçektende Safevi hareketinin Osmanlı İmparatorluğu karşısında bulunduğu
rekabetsel düzlemdeki mevcudiyetini dayandırdığı mistik bir özgüvene işaret
etmektedir. Peki, Osmanlı İmparatorluğu‟nun doğudaki bu önemli rakibi hangi
gelişmeler bağlamında ortaya çıkıp bir devlet olarak kök saldı? İsimlerini merkezi
Erdebil‟de bulunan tarikatın başı Şeyh Safiyyüddin‟den alan aile, seyid oldukları
iddiasıyla Türkmen gruplar içinde kendilerine mürit topladılar.97 Böylece Erdebil
tarikatı zamanla güçlendi. Öyle ki tarikat, on beşinci yüzyılda Bursa‟da bulunan
Osmanlı sultanlarından dahi çerağ adı altında hediyeler alıyor ve hürmet
görüyorlardı.98 Tarikatın başındakiler daima Safevi ailesinden olup, şeyhlik tasavvufi
geleneğin aksine babadan oğula geçiyordu.99 Bu yönüyle oldukça farklı bir portre
çizen Erdebil tarikatının siyasi bir boyut kazanması ise Şeyh Cüneyd döneminde
gerçekleşmiştir.100 Cüneyd ve amcası Cafer arasında yaşanan şeyhlik mücadelesine
Cafer lehine dahil olan Karakoyunlu hükümdarı Cihanşah, Cüneyd ve yandaşlarını
Erdebil‟den kovdu. Cüneyd‟e Anadolu‟nun kapılarını açan bu sürgün ise Erdebil
tarikatı için önemli bir dönüm noktasıydı. Anadolu ve Suriye bölgesindeki

96
Vural Genç, “16. Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlılar ile Safeviler Arasında Yaşanan Dini ve Siyasi
Polemikler”, Osmanlı Araştırmaları, ıssue. 57 (2021) s. 103.
97
Walther Hinz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd: XV. Yüzyılda İran‟ın Milli Bir Devlet Haline Yükselişi
(Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1992) çev. Tevfik Bıyıklıoğlu, s. 5; Şeref Han, Şerefname: Osmanlı
İran Tarihi (İstanbul: Ant Yayınları, 1971) çev. Mehmet Emin Bozarslan, c. II, s. 134; Öte yandan
Erdebil tarikatının erken dönemi ve yapısı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Rıza Yıldırım, Aleviliğin
Doğuşu: Kızılbaş Sufiliğinin Toplumsal ve Siyasal Temelleri 1300 - 1501 (İstanbul: İletişim Yayınları,
2020), çev. Barış Yıldırım, s. 144-157.
98
Sultan II. Mehmed dışında II. Bayezid dönemi de dahil olmak üzere Osmanlı sultanları Erdebil
tarikatına çerağ akçesi adı altında hediyeler göndermişlerdi. Yıldırım, Aleviliğin Doğuşu, s. 175 - 176;
Hinz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, s. 7.
99
Hinz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, s. 10.
100
Şeyh Cüneyd‟in Erdebil tarikatının tasavvufi yapısında bir kırılma yaratarak dünyevi iktidar
mücadelesine girişi ve bu yönde faaliyetleri hakkında bkz. Yıldırım, Aleviliğin Doğuşu, s. 158-170.

32
Türkmenler arasında kendisine önemli miktarda sadık mürit toplayan Cüneyd ise
kısa zamanda önemli bir güç haline geldi. Akkoyunlu Uzun Hasan‟ın kız kardeşi
Hatice Begüm ile evlenen Cüneyd, bu evlilikle birlikte Karakoyunlulara karşı da
önemli bir ittifak oluşturmayı başardı.101 Bayındır boyuna mensup Akkoyunlu
hanedanına damat olan Cüneyd, böylece kendisine siyasi bir meşruiyet alanı da
kazandırmıştı. Öyle ki Cüneyd hayatını kaybettiğinde Akkoyunlu hanedanına
mensup oğlu Haydar küçük yaşta şeyhlik postuna kolayca oturdu.102

Haydar‟ın şeyhliği sırasında tarikatın takipçileri oldukça kalabalık kafileler


halinde Erdebil‟e gelmeye başladılar. Haydar da tarikatın bir simgesi olarak bu
kimselere on iki dilimli kırmızı renkli başlıklar giydirmiş, sonrasında Kızılbaş olarak
anılmalarına sebep olacak bu başlıklarla tarikata kamusal bir imaj kazandırmıştı.103
Haydar bu sırada müritlerine geçim yolu temin edebilmek için Gürcistan bölgesine
çeşitli akınlar gerçekleştirerek babasının izinden gittiğini göstermiş, tarikatın
tasavvufi yönünü bir kenara bırakarak yandaşları ile birlikte dünyevi iktidar
arzularına dönük oldukça aksiyoner bir yapıya liderlik etmeyi tercih etmişti. Fakat
1488 yılında babası gibi Şirvan‟ı ele geçirmek teşebbüsündeyken Akkoyunlu Yakup
Bey tarafından mağlup edildi ve hayatını kaybetti.104 Esir edilen Şeyh Haydar‟ın
oğulları ise Akkoyunlu iç savaşı sırasında çeşitli hizipler tarafından farklı amaçlarla
kullanıldılar.105 Böylece geriye yalnızca Haydar‟ın en küçük oğlu İsmail kaldı.
Safeviler ise son umutları olan İsmail‟i kaçırarak 8 yıl boyunca Lahican bölgesinde
sakladılar.106 Bu sırada Akkoyunlular arasında yaşanan çekişmeler bölgede önemli
bir siyasi boşluk yarattı. İsmail de bu boşluktan yararlanmak için harekete geçti.
Erzincan‟a giderek Tercan bölgesindeki Sarıkaya yaylasında kendisini destekleyen

101
Uzun Hasan‟ın Şeyh Cüneyd‟in sayısı yaklaşık on bini bulan müridlerinden yararlanmak istediği
anlaşılıyor. Faruk Sümer, Safevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü
(Ankara: Güven Matbaası, 1992), s. 10-11; Hinz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, s. 25-26; Şerefname, s.
135.
102
Şeyh Cüneyd'in Şirvan‟da hayatını kaybettiğinde Haydar‟dan başka bir oğlu daha olduğu fakat
tarikat postuna yandaşları tarafından bu çocuk yerine doğmamış ya da henüz doğmuş (?) Haydar‟ın
tercih edilmesinde muhtemelen Haydar‟ın Akkoyunlu kanı taşımasının etkili olduğu anlaşılıyor.
Yıldırım, Aleviliğin Doğuşu, s. 196-197; Hinz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, s. 62.
103
Tufan Gündüz, “Safeviler”, TDVİA, (2008), c. 34, s. 451; Hinz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, s. 65-
66; Yıldırım, Aleviliğin Doğuşu, s. 203-204.
104
Şeyh Haydar‟ın ölümünün ardından geriye Uzun Hasan‟ın kızı Halime Begüm‟den olan Ali,
İbrahim ve İsmail adında üç oğlu kalmıştı. Sümer, Safevi Devletinin Kuruluşu, s. 14.
105
Yıldırım, Aleviliğin Doğuşu, s. 223 - 230; Şerefname, s. 135-136.
106
Gündüz, “Safeviler”, s. 452, Hinz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, s. 82-86.

33
Türkmen gruplarla buluştu.107 Burada topladığı kuvvetlerle birlikte Şirvan‟a hareket
etti ve bölgeyi ele geçirdi. 1501 senesinde ise Akkoyunlu Elvend‟i mağlup edip
Tebriz‟e girdi ve şahlığını ilan etti. Artık resmi mezhebi on iki imam şiiliği olan
Safevi Devleti resmen kurulmuştu. Şah İsmail faaliyetlerine ara vermeden devam
etti. 1503‟de bir diğer Akkoyunlu Sultan Murad‟ı mağlup edip önemli toprakların
kontrolü sağladı. Bu sırada Dulkadiroğlu beyliğine saldıran şah, herhangi bir
direnişle karşılaşmadan beyliği kolayca istila ederek Diyarbakır çevresine ve ertesi
yıl da Bağdad civarına hakim oldu.

3.2 Osmanlı Ġmparatorluğu Ġle ĠliĢkiler

Gücünün ve prestijinin zirvesinde olduğu anlaşılan Şah İsmail‟e katılmak için


Anadolu‟dan ve Suriye‟den önemli miktarda Türkmen toplulukları büyük kafileler
halinde yola çıktı.108 Bu her halükarda Osmanlı İmparatorluğu‟nun doğu bölgesinde
ortaya çıkan ve imparatorluğun Anadolu hakimiyetini tehdit eden yeni bir hareketti.
Şah İsmail‟in hareketinin başarıya ulaşıp, Safevi Devleti‟nin kuruluşu tamamlanınca
Osmanlı merkezinin olaylara karşı hassasiyeti de arttı.109 Öyle ki Sultan II. Bayezid,
Akkoyunlu Elvend‟e mektup yazarak onu Şah İsmail‟e saldırması noktasında teşvik
dahi etti.110 Öte yandan Türkmenlerin gidişiyle Anadolu‟da önemli bir nüfusu ve
dolayısıyla vergi gelirini kaybetmeyi göze alamayan Osmanlı İmparatorluğu bu
grupların gidişini engellemeye çalıştı.111 Merkezden çeşitli sancaklara yazılan
hükümlerle şaha gitmek için harekete geçen kimselerin öldürülmeleri pahasına
kesinlikle engellenmesi istenmişti.112 Şah İsmail ise II. Bayezid‟in telkinlerine ve söz

107
Ustacalu Türkmen boyunun ev sahipliğinde gerçekleşen bu toplantıya katılan boylar gelecekteki
Safevi Devletinin askeri ve siyasi aristokrasisini oluşturdular. Ayrıntılı bilgi için bkz. Yıldırım,
Aleviliğin Doğuşu, s. 252-273.
108
Hoca Sadeddin Efendi o dönemde Şah İsmail müritlerinin Rum (Anadolu) diyarında sayısı
bilinemeyecek kadar fazla olduğundan bahseder. Bkz. Hoca Sadettin Efendi, Tacü't tevarih (İstanbul:
Kültür Bakanlığı, 1979) ed. İsmet Parmaksızoğlu, c. III, s. 345.
109
Şah İsmail hareketinin devletleştiği 1501 yılında İstanbul‟da 500 kızılbaşın bulunduğuna dair bir
dedikodunun yarattığı kargaşa bu husustaki hassasiyeti anlamamız açısından önemli bir anekdot
olarak karşımıza çıkmaktadır. Bkz. Yıldırım, Aleviliğin Doğuşu, s. 288
110
Yıldırım, Aleviliğin Doğuşu, s. 289
111
Tacü't tevarih, c. III, s. 346; Öte yandan Şah İsmail, Sultan II. Bayezid‟e yazdığı mektupta
Erdebil‟e gelecek tarikat ziyaretçilerini engellememesini rica ederken, sultan bu kimselerin ziyaret
edip geri dönmesi halinde herhangi bir engellemenin olmayacağını belirtmişti. Sümer, Safevi
Devletinin Kuruluşu, s. 25-26
112
Yazılan hükümlerde ölüm kararının uygulanmasında tereddüt edilmemesi, bu konuda hukukun
işlemeyeceği noktasında ise Osmanlı merkezinden beylere güvence verildiği görülmektedir Ayrıntılı
bilgi için bkz. Yıldırım, Aleviliğin Doğuşu, s. 290-297.

34
konusu ağır tedbirlere rağmen Anadolu Türkmenleri üzerindeki ilgisinden
vazgeçmedi. Anadoluya gönderdiği halifeleri ile kendisine taraftar toplama yolunu
seçti.113 Söz konusu halifelerin dini ve siyasi propagandasıyla Anadolu‟da önemli bir
etki alanı oluşturan şah zamanla Osmanlı egemenliğini tehdit eden bir unsur halini
aldı. II. Bayezid ise Erdebil halifelerine karşı Anadolu‟daki Türkmenleri himaye
edebilmek adına başta Bektaşilik olmak üzere birtakım tekkeleri ihya etme
politikasına girişti.114 Ayrıca Teke ve Hamid bölgesindeki Kızılbaşları yeni ele
geçirdiği Mora civarındaki çeşitli sancaklara sürgüne gönderdi.115 Bu sırada II.
Bayezid ise artık yaşlılığından dolayı saltanatı altında mutlak itaati sağlayamıyor,
şehzadeleri arasında yaşanan çekişmeler nedeniyle imparatorluk ciddi bir siyasi kriz
yaşıyordu. Böylece Şahkulu Baba Tekeli ayaklandığında durumundan memnun
olmayan başta sipahiler olmak üzere çeşitli zümreler isyancıların yanında yer
aldılar.116

Safevi tehdidinin ulaştığı boyut Osmanlı iç siyasetini de etkilemekte gecikmedi.


Babasının ve kardeşlerinin Safevi tehlikesine karşı yeterince aksiyoner olmadığını
düşünen Trabzon Sancak Beyi Şehzade Selim, Şiiliğe karşı Sünnilik bayraktarlığını
alarak taht mücadelesine başladı.117 Şehzade Selim‟in mücadeleyi kazanması ve
şöhretini arttırmasındaki en önemli unsur olan Safevi karşıtlığı118ise saltanatının
başında giriştiği ilk mücadelesine ilham kaynağı oldu. Osmanlı İmparatorluğu‟nun
bekasına karşı en önemli tehdit olarak gördüğü Safevi hareketini tamamen ortadan

113
Halifeler, Anadolu‟daki Türkmen gruplarına mensup olup, her grubun başında Erdebil‟deki
tarikatta bir müddet eğitim görmüş bu kimseler bulunurdu. Amaçları Anadolu‟daki Türkmen grupları
arasında tarikat ve şah lehine propaganda yaparak yandaş kazanmaktı. Ayrıca nezir adı altında hediye
ve para toplayarak Safevilere maddi gelir de sağlıyorlardı. Sümer, Safevi Devletinin Kuruluşu, s. 82;
Çağatay Uluçay, “Yavuz Sultan Selim Nasıl Padişah Oldu”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Tarih Dergisi, Sayı: IX (1954), s. 56; Yıldırım, Aleviliğin Doğuşu, s. 253
114
Ahmet Yaşar Ocak, “Balım Sultan”, TDVİA (1992) c. 5, s. 18; Yıldırım, Aleviliğin Doğuşu, s. 343-
346
115
Tacü't tevarih, c. III, s. 346; Yıldırım, Aleviliğin Doğuşu, s. 299-304
116
Feridun Emecen, “İhtilalci Bir Mehdilik‟ Hareketi Mi? Şahkulu Baba Tekeli İsyanı Üzerine Yeni
Yaklaşımlar”, Ötekilerin Peşinde Ahmet Yaşar Ocak‟a Armağan, (İstanbul: Timaş Yayınları, 2015)
ed. Adem Koçal - Zeynep Berktaş, s. 529; Uluçay, “Yavuz Sultan Selim Nasıl Padişah Oldu”, s. 61-
74; Sümer, Safevi Devletinin Kuruluşu, s. 32-34; Tacü't tevarih, c. IV, s. 42-64; Şerefname, s. 147.
117
Uluçay, “Yavuz Sultan Selim Nasıl Padişah Oldu”, s. 76-77; Ayrıca Şehzade Selim zaten
Trabzon‟da sancak beyi bulunduğu sıralarda Şah İsmail ve yandaşlarına karşı çeşitli saldırılar
gerçekleştirmiş, bu saldırılar İsmail‟in elçileri tarafından sürekli olarak gündeme getirilmiştir.
Yıldırım, Aleviliğin Doğuşu, s. 310 ve 319; Tacü't tevarih, c. IV, s. 6.
118
“Özellikle bizim bu göreve yönelmemiz nefs-i emmare arzusunu yerine getirmek için değildi. Belki
saltanat namusunu korumak ve tüm sapkınlığa batmış Erdebil oğlu‟nun çıkardığı fitneyi bastırmak
kaygusuydu.” Tacü't tevarih, c. IV, s. 148

35
kaldırmak için fetva alıp119Şah İsmail‟in üzerine yürüdü. Aynı süreçte Anadolu‟daki
Safevi yandaşlarına karşı da yoğun bir takibata başlandı.120 I. Selim Çaldıran‟da Şah
İsmail‟e karşı mutlak bir zafer kazansa da, Kızılbaş hareketine tamamen son
veremedi. Bu sebeple çeşitli politik girişimlerle bölgedeki aşiretleri Safevilere karşı
himaye etme girişimlerinde bulundu.121 Fakat Osmanlı İmparatorluğu için sorun
hedeflenen yönüyle çözümsüz kalmıştı. Safeviler, Şah I. Tahmasb ile birlikte
doğudaki varlıklarını kökleştirmeye devam ettiler. Sultan I. Selim ise başta Safeviler
olmak üzere Anadolu'daki Türkmen gruplara ve meşru Türkmen devletlere karşı
gerçekleştirdiği saldırgan politikalarla imparatorluğun geleceğini şekillendirecek
dini-politik bir kırılmaya zemin hazırladı.122 Osmanlı İmparatorluğu‟nun Safeviler ve
Anadolu‟daki Kızılbaş Türkmen grupları ile olan mücadelesinin ise Sultan Selim
döneminden devralınan ve Sultan Süleyman döneminde hukuki bir boyut kazanan
söz konusu kırılmanın düzleminde ilerlediği anlaşılmaktadır.123

I. Süleyman saltanatının başlarında doğudaki Safevi meselesiyle yeterince


ilgilenmedi. Hatta babası I. Selim‟in getirdiği ipek ticareti yasağına son vererek
kısmen de olsa daha farklı bir politika izlemek istedi.124 Fakat 1533 senesinde batıda
giriştiği mücadelesini Habsburglarla imzaladığı sulh anlaşması ile neticelendirdikten
sonra Safevilerin üzerine yürümeye karar verdi.125 Şah I. Tahmasb‟ın meydan

119
Çaldıran öncesi Safevilere ve Kızılbaşlara dair alınan fetvadaki genel görüş çerçevesi için bkz.
Tacü't tevarih, c. IV, s. 168-169.
120
Tacü't tevarih, c. IV, s. 176.
121
Bu hususta İdris Bitlisi‟nin bölgedeki girişimleri mühimdir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Vural Genç,
Acem‟den Rum‟a Bir Bürokrat ve Tarihçi: İdris-i Bidlisi (1457-1520) (Ankara: Türk Tarih Kurumu,
2019); Feridun Emecen, “Yavuz Sultan Selim‟in Doğu Anadolu Siyaseti ve İdris-i Bitlisi”, Tarihi ve
Kültürel Yönleriyle Bitlis (Ankara: Bitlis Eren Üniversitesi Yayınları, 2019) ed. Mehmet İnbaşı -
Mehmet Demirtaş, s. 145-149 ; Tacü't tevarih, c. IV, s. 245-251.
122
Fikret Yılmaz söz konusu kırılmayı ana unsurlarıyla meşru olan Safevi Devleti, Dulkadir Beyliği ve
Memlükler gibi Türk kökenli devletlere karşı geliştirilen ve meşru olmayan saldırgan politika ile
Türkmen Devlet ve Siyaset geleneğinin terki ile açıklar. Ayrıntılı bilgi için bkz. Fikret Yılmaz,
“Selim‟i Yazmak”, Osmanlı Araştırmaları, vol. 38, ıssue. 38 (2018) s. 353-375.
123
Sultan I. Selim (Yavuz) döneminin İstanbul Müftüsü Hamza (Karagöz), Şeyhülislam
Kemalpaşazade ve Şeyhülislam Ebussuud Efendi‟nin özellikle Kızılbaş Türkmenlere ve Safevilere
karşı mücadeleyi meşrulaştıran oldukça katı bir şekilde kaleme alınan fetvaları önemlidir. Ayrıntılı
bilgi için bkz. Rıza Yıldırım, “Turkomans between two Empires: the Origins of the Qizilbash Identity
in Anatolia, 1447-1514” (Doktora Tezi, Bilkent Üniversitesi, 2008)
124
Peçevi, c. I, s. 9
125
1526 senesinde gerçekleşen Mohaç Savaşı sırasında Anadolu‟daki Türkmen gruplarının
ayaklanmaları Sultan I. Süleyman ‟ı bir doğu seferini gerçekleştirmeye sevk etti. Ayrıca Bağdad
hakimi Zülfikar Han‟ın Şah I. Tahmasb tarafından öldürülmesi de savaşın gerekçelerinden birisiydi.
Öte yandan Şah Tahmasb‟ın Tekeli Türkmen gruplarına karşı giriştiği kıyım sonucunda Tekeli Ulama
Paşa‟nın Osmanlılara sığınması ve savaşı kışkırtması da etkili olmuştur. Peçevi, c. I, s. 67-70, 95; Öte
yandan Bitlis hakimi Şeref Han‟ın öldürülmesinin savaşa yol açtığına dair çağdaş bir yorum için bkz.
Şerefname, s. 182.

36
muharebesinden kaçındığı bu seferde Osmanlı orduları Bağdat'ı almış ve Tebriz‟e
girmiş olmalarına rağmen kesin bir sonuç alamadan geri dönmek zorunda kaldı. Öte
yandan I. Süleyman‟ın saltanatı Osmanlı İmparatorluğu‟nun halifelik ideolojisini
benimsediği ve katı bir İslami yorumun tesiri altına girdiği dönemdi. 126 Bu yönüyle
Safevilere karşı katı bir Sünni-Hanefi ideolojiyi benimseyen imparatorluk için
doğuda mücadele artık kaçınılmazdı. Böylece I. Süleyman‟ın ilki 1548, ikincisi ise
1553 senesinde olmak üzere iki ayrı seferle Safevileri hedef aldı. Fakat Osmanlılar
bu iki seferden de müspet bir sonuç alamadı. Sonuçta iki devlet 1555 senesinde
Amasya Barışı ile aralarındaki çatışma dönemini sona erdirdi. Amasya‟da imzalanan
anlaşma, Osmanlılar ile Safeviler arasındaki ilk uzlaşma olması ve taraflar arasında
1578 senesine kadar sürecek bir barış sağlaması hasebiyle önemlidir. 1555 barışı iki
devlet arasındaki çatışma dönemini bitirmiş, özellikle Şah Tahmasb sağlığı boyunca
bu anlaşmaya riayet etmeye özen göstermiştir. 1559 yılındaki Şehzade Bayezid
vak‟asında dahi her iki taraf da sükunetle hareket ederek, meseleyi bir çatışmaya
dönüştürmekten kaçınmıştır.127 Sultan I. Süleyman‟dan sonra gelen II. Selim ve III.
Murad da söz konusu barışı aynen tasdik etmişlerdir. Fakat Şah Tahmasb‟ın ölümü
ile birlikte iki devlet arasında özenle sürdürülen barış yerini uzun yıllar sürecek bir
çatışma dönemine bırakmıştır.

3.3 ġah Tahmasb’ın Ölümü: BarıĢın Bozulması

Şah Tahmasb‟ın hayatını kaybetmesiyle birlikte Safevi Devleti ciddi bir iç


karışıklığa sürüklendi (Mayıs 1576). Zaten Tahmasb‟ın ölümünden iki sene evvel
geçirdiği ciddi hastalık sırasında tahta kimin geçeceği noktasında tartışmalar

126
Halil İnalcık, Sultan Süleyman döneminden başlayarak imparatorluğun şeri hukuk prensiplerini
yaygınlaştırdığı ve fetvalar yolu ile katı bir sünni tutuculuğa doğru evrildiğine değinir. Bkz. Halil
İnalcık, Devlet-i „Aliyye: Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-I (İstanbul: İş Bankası Kültür
Yayınları, 2018) s. 193; Özellikle yine bu dönemde Sünni-Hanefilik mezhebinin devletin neredeyse
resmi ideolojisi olarak algılandığı çeşitli uygulamalar dikkat çekmektedir. Feridun Emecen,
“Süleyman I”, TDVİA (2010) c. 38, s. 65-66; Bu uygulamaların bağlamında gelişen Safevi-Osmanlı
rekabeti için bkz. Genç, “a.g.m”, s. 81-99.
127
Gelibolulu Mustafa Ali, Nusretname adlı eserinde Şah II. İsmail‟in sulhe aykırı hakaretlerini
eleştirirken babası Şah Tahmasb‟ın sulhu himaye eden politikalarına atıfta bulunmuştur. Gelibolulu
Mustafa Ali, Nusretname (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2014) haz. H. Mustafa Eravcı, s. 13;
Zinkeisen Avrupalıların Osmanlı karşıtı ittifak tekliflerini Şah Tahmasb‟ın ekseriyetle reddettiğine ve
sulha bağlı kalmaya özen gösterdiğine dikkat çeker. Johann Wilhelm Zinkeisen, Osmanlı
İmparatorluğu Tarihi (1574-1623) (İstanbul: Yeditepe, 2011) çev. Nilüfer Epçeli, ed. Erhan Afyoncu,
s. 406-407; Peçevi, c. I, s. 210-218; Şerefname, s. 213-220.

37
yaşanmış, Haydar Mirza ve İsmail‟in yandaşları arasında çatışmalar başlamıştı.128
Tahmasb‟ın ölümünden sonra ise İsmail bu mücadelede üstün gelmiş, 1576 yılının
yazında kardeşi Haydar Mirza‟yı bertaraf ederek Kazvin‟de tahta çıkmıştı.129 Şah II.
İsmail‟in tahta çıkışı mevcut anarşi ortamını sona erdiremediği gibi daha da
alevlendirdi. Zira Muhammed Hüdabende dışındaki bütün kardeşlerini öldüren Şah
II. İsmail, ümera arasında da esaslı bir katliama girişerek huzursuzluğa neden
olmuştu. Öte yandan atalarının aksine Halife Ömer, Halife Ebubekir ve Halife
Osman ile Hz. Ayşe‟ye beddua etme geleneğini kaldırdı.130 Bu uygulama tahmin
edileceği üzere Kızılbaş aristokrasisini oldukça rahatsız etmiş olmalıdır.

Safevi tarafında söz konusu karmaşa sürerken durumdan habersiz bir elçilik
heyeti o sıralarda İstanbul‟da bulunuyordu. Şah Tahmasb tarafından Sultan III.
Murad‟ın saltanatını tebrik etmek için gelen Tokmak Han‟ın başında bulunduğu
elçilik heyeti şahlarının ölümü ve akabinde yaşanan karışıklıkları İstanbul‟dayken
haber almışlardı.131 Böylece Osmanlı merkezi de Safevi Devleti içerisinde yaşanan
kargaşadan doğrudan haberdar olma imkanı buldu. Elçilerin alelacele memleketlerine
dönüşünün ardından Osmanlı merkezi de harekete geçti. Safevi bölgesinde yaşanan
kargaşanın takibi ve son gelişmelere dair malumat edinilmesi ile alakalı Van
Beylerbeyi Köse Hüsrev Paşa başta olmak üzere doğu sınırında bulunan beylere
çeşitli emirler gönderildi.132 Öte yandan Şah II. İsmail‟in içeride giriştiği katliamdan
kaçan birtakım Safevi ümerası da Osmanlı tarafına sığınmaktaydı. Osmanlı tarafının
ise bu noktada gayet ihtiyatlı bir şekilde gelişmeleri takip ettiği anlaşılıyor. Fakat
1576 yılının sonuna doğru gelindiğinde iki devlet arasındaki mevcut tablo değişti. Bu
sırada yaşanan bir hadise Osmanlı merkezi tarafından Safevilerin açıkça sulha aykırı
bir hareketi olarak yorumlandı. Söz konusu olay ise Gilan bölgesinden Osmanlı
topraklarına gelen bir kervanın saldırıya uğramasıydı. Bu hadise Osmanlı merkezi

128
Ustacalu ve Gürcü beyler validesi Gürcü olan Haydar Mirza‟yı desteklerken diğer Türkmen
grupların neredeyse tamamı babası Şah Tahmasb tarafından Kahkaha Kalesi‟nde tutsak edilen İsmail‟i
desteklediler. Sümer, Safevi Devletinin Kuruluşu, s. 110-112; Şerefname, s. 244.
129
Şerefname, s. 246-250; Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s. 14-16.
130
Şerefname, s. 250 ve 253; Sümer, Safevi Devletinin Kuruluşu, s. 116-117.
131
Elçilerin Şah Tahmasb‟ın ölümü ve sonrasında yaşanan hadiseleri büyük bir tedirginlikle takip
ederek bir an evvel topraklarına dönmek için harekete geçtiklerini Selaniki detaylarıyla anlatmaktadır.
Bkz. Selâniki, c. I, s. 115-116.
132
Selâniki, c. I, s. 116; 1576 yılının Haziran ayında merkezden doğu sınırındaki ümeraya gönderilen
emirlerde Safevi tarafı barışa riayet ettiği sürece siz de riayet edin denmektedir. Fahrettin Kırzıoğlu,
Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi (1451 - 1590) (Ankara: Sevinç Matbaası,1976) s. 257-258.

38
tarafından ciddi bir tehdit olarak algılandı.133 Ardından Osmanlı merkezi doğu
sınırının en önemli noktalarından olan Erzurum‟un tahkim edilmesi için harekete
geçti.134 Bu sırada Safevi tarafında da sular durulmamış, Şirvan bölgesinde büyük bir
isyan patlak vermişti (Nisan 1577). Bu isyanın Osmanlı tarafı için oldukça önemli bir
fırsat olduğu anlaşılıyor. Zira Osmanlı İmparatorluğu ezelden beri Şirvan bölgesine
ilgi duyuyor, buranın eski hakimi olan Burhaneddin'i, Sultan II. Selim döneminden
itibaren himaye ediyordu. İsyan Safeviler tarafından kanlı bir şekilde bastırılsa da
Osmanlı merkezi bölgedeki gelişmeleri ilgiyle takip etmeye devam etti. Öte yandan
Şah II. İsmail tarafından Kahkaha Kalesi‟nden çıkarılarak Gürcistan ülkeleri hakimi
ilan edilen Simon‟a karşı kendi durumunu zayıf gören Davud Han da bu sırada
Osmanlıları bölgeye çekme girişimlerinde bulundu.135 Öte yandan Gilan, Dağıstan ve
Şirvan gibi bölgelerde yaşayan Sünni halk şaha karşı Osmanlı tarafından himaye
görmek isteklerini defaatle Osmanlı merkezine aktarmaktaydılar. Böylece söz
konusu bölgelerdeki sünnileri himaye etme düşüncesi, Şirvan gibi ekonomik
potansiyeli yüksek önemli bir ticari bölgeye hakim olmak arzusu ile Safevilerin
içinden geçtiği bu çalkantılı dönemde Osmanlı tarafının savaş yanlısı bir tutuma
yöneldiği anlaşılıyor.136 Sonuçta 1577 senesinin sonuna doğru Şah II. İsmail‟in ölüm
haberi merkeze ulaştığında Osmanlı İmparatorluğu‟nda savaş ihtimali artık güçlü bir
şekilde ortada durmaktaydı. Bu sırada Safevi tahtına geçen Muhammed
Hüdabende‟nin aciz bir şah olduğu üzerinden geliştirilen fikirlere dair serhat
beylerinden gelen haberler Safevilere saldırmak için en uygun zamanın geldiği
noktasında birleşiyordu.137 Doğudaki savaşın ilk serdarı olan Lala Mustafa Paşa‟nın
katibi Gelibolulu Mustafa Ali ise Şah II. İsmail‟in babasının aksine Osmanlıya elçi
göndermekten imtina etmesi ve Osmanlı tarafından Safevi bölgesine iltica eden bazı
beyleri sulhe aykırı olarak himaye etmesinin savaş kararı alınmasına neden olduğunu

133
Kervana saldırılarak malların yağma edilip, tüccarların da öldürüldüğü öğrenilince Erzurum‟dan söz
konusu saldırının sebebini öğrenmek üzere gönderilen iki çavuş tutuklanmış, çavuşların vaziyetini
öğrenmek için Van‟dan gönderilen adamlar da Safeviler tarafından tutsak edilmişlerdi. Kütükoğlu,
Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s. 19.
134
Selâniki, c. I, s. 117; Söz konusu tahkimat için bölgeden gelen talebin merkez tarafından olumlu
karşılandığı ve Erzurum‟a 1577 yılının Nisan aylarında çeşitli inşaat ustalarının gönderildiği
anlaşılıyor. Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi, s. 265.
135
Ayrıntılı bilgi için bkz. Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi, s. 260-263; Gürcistan
bölgesi, Osmanlı ve Safeviler arasında Amasya barışından bu yana ikili bir etkinlik bölgesi olarak
kabul görse de, 1555 yılından itibaren Safeviler burada önemli hakimiyet alanı oluşturmuşlardı.
Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s. 41.
136
Dağıstan, Gilan ve Şirvan bölgesinde yaşayan sünnilerin Osmanlı tarafından himaye edilmek
arzuları merkezi savaş yanlısı tutuma bir adım daha yaklaştırmış olmaldır. Kütükoğlu, Osmanlı - İran
Siyasi Münasebetleri, s. 31; Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi, s. 259-260.
137
Peçevi, c. II, s. 293; Hasan Bey-zâde, c. II, s. 260-261; Şerefname, s. 254.

39
bildirir.138 1578 senesinin Ocak ayında yine Mustafa Ali‟nin kaleme aldığı Kırım
Hanı Mehmet Giray‟ı savaşa davet eden namede savaşın gerekçesi olarak neredeyse
aynı sebepler zikredilmektedir. Öte yandan çağdaş Gürcü kaynaklarına göre ise
Osmanlılar 1577 senesinde savaşa çoktan karar vermişlerdi.139 Bu bağlamda Osmanlı
merkezinin Safevi tarafında yaşanan iç karışıklıklardan Şah II. İsmail‟in tutarsız
politikalarını öne sürerek yararlanmak istediği anlaşılıyor. Sonuçta tüm bu saiklerle
Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa‟nın güçlü muhalefetine rağmen 2 Ocak 1578‟de
doğu sınırındaki beylere gönderilen emirle birlikte on iki yıl süreyle imparatorluğun
önemli gayret sarf edeceği Safevi Savaşları başlamıştı.140

3.4 Lala Mustafa PaĢa’nın Serdarlığı: 1578-1580

Savaş kararının alınmasıyla birlikte Safeviler üzerine gönderilecek ordunun


başında kimin olacağı hususundaki mesele gündeme geldi. Bu sırada Sultan II.
Selim‟in yarattığı sefere gitmeme içtihadının Sultan III. Murad tarafından da aynen
sürdürüldüğü anlaşılmaktadır.141 Böylece ordunun başına bir serdar atanması ihtiyacı
hasıl oldu. Fakat kimin serdar tayin edileceği hususunda anlaşmazlık çıktı.
Sadrazamın savaşa olan muhalefeti ve yaşı malumdu. Bu bağlamda Lala Mustafa
Paşa ve Sinan Paşa iki önemli serdar adayı olarak ön plana çıktılar. İlk etapta ikili bir
serdarlık yapısı üzerinden savaşın idare edilmesi düşünüldü. Fakat Sinan Paşa‟nın
uyumsuzluğu neticesinde bu fikirden vazgeçildi. Böylece Lala Mustafa Paşa
Safeviler üzerine yürüyecek orduya tek başına serdar tayin edildi. 142 Savaş
hazırlıkları tüm hızıyla sürmekteyken Safeviler ile olan mücadelenin dini meşruiyet

138
Nusretname, s. 13-14.
139
Nebi Gümüş, XVI. Asır Osmanlı - Gürcistan İlişkileri (Yayımlanmamış Doktora Tezi, Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000), s. 151.
140
Savaşın başlama gerekçeleri ile ilgili kapsamlı ve karşılaştırmalı bir tahlil için bkz. Rudi Matthee,
“Saiklerin ve Sebeplerin Işığında 986-998/1578-1590 Tarihli Osmanlı-Safevi Savaşı” Cihannüma
Tarih ve Coğrafya Araştırmaları Dergisi, Sayı: IV-II (Aralık 2018) çev. İlker Külbilge, s. 117-131;
Osmanlı-Safevi mücadelesini ipek ticareti ekseninde ele alan bir yorum için bkz. Özer Küpeli, “İpek,
Ticaret Yolları ve Osmanlı - Safevi Mücadelesinde Ekonomik Rekabet” Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Issue: İslam Kongresi Özel Sayısı (2018) s. 322-340.
141
Sultan III. Murad saltanatı müddetince hiçbir sefere katılmayacak olsa da özellikle Safeviler üzerine
gerçekleştirilen seferde ordunun başında bulunup bulunmayacağı konusunun tartışmalara neden
olduğu anlaşılıyor. Giovanni-Tomasso Minadoi, The War Between Turks and The Persians: Conflict
and Religion in the Safavid and Ottoman Worlds, (London: I.B. Tauris, 2019), çev. Abraham
Hartwell, p. 16.
142
Bu tasarıya göre Sinan Paşa Bağdat üzerinden, Lala Mustafa Paşa ise Erzurum üzerinden harekete
geçeceklerdi. Peçevi, c. II, s. 293-294; Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s. 27-28.

40
çerçevesinin çizildiği Şeyhülislam Ebussuud Efendi imzalı katı bir fetva da çıkarıldı
(Ocak 1578).143 Serdar ise ordu ile yola çıkmadan evvel Kırım Hanı Mehmet Giray‟ı
savaşa davet eden bir mektup yazdı. Ardından Gürcistan hakimlerine istimaletler
göndererek serhat beylerine son emirlerini verdi ve yola koyuldu (Nisan 1578).144
Temmuz ayında Erzurum‟a ulaşan orduya serdar tarafından cephane dağıtıldı.
Ardından Gürcistan bölgesine doğru harekete geçildi. Ardahan taraflarında bulunan
stratejik Şeytan Kalesi‟nin kuşatmasına başlayan serdar, orduyu ileri hareketini
sürdürmesi için Gürcistan bölgesine göndermişti. Bu sırada Safevi ve Osmanlı
güçleri Çıldır ovasında karşı karşıya geldi. 9 Ağustos 1578‟de Tokmak Han
komutasındaki Safevi kuvvetleriyle karşılaşan Osmanlı ordusu savaştan zaferle
ayrıldı. Ardından Davud Han‟ın boşalttığı Tiflis ele geçirildi. İlk hamlede oldukça
fazla kazanım elde eden serdar, Gürcistan hakimlerinden Manuçar145ve Aleksandır‟ın
itaati ile bölgede önemli bir üstünlük sağladı.146 Ordu ise hız kesmeden Şirvan
bölgesine doğru yola çıktı. Bu sırada Tebriz Valisi Türkmen Emir Han
komutasındaki Safevi ordusu ile yapılan savaşta galip gelen Osmanlı ordusu Şirvan
bölgesine hakim oldu (Eylül 1578).147 Öte yandan Şirvan bölgesinde ordunun ciddi
bir erzak sıkıntısı yaşaması nedeniyle asker itaatsizlik gösterdi148ve serdar kışlamak
üzere bir an önce Erzurum‟a hareket etmek zorunda kaldı. Bölgede ise serdarın
geçmişten bu yana yakından tanıdığı ve Çıldır ile Koyun Geçidi çarpışmalarında
önemli hizmetleri görülen Özdemiroğlu Osman Paşa‟nın muhafız olarak kalması
kararlaştırıldı.149 Bu sırada Safeviler Şirvan‟da kaybettikleri noktaları ele geçirmek
için harekete geçtiler.150 1578 yılının Kasım ayında başlayan Safevi ileri hareketi
Kırım askerinin yardıma gelişiyle biraz olsun akamete uğratılmış olsa da Kırım
Kalgayı Adil Giray Han‟ın Safeviler tarafından esir edilişinin bozguna hız verdiği
anlaşılmaktadır. Adil Giray‟ın esir düşmesiyle birlikte de Tatar askeri firar etmeye

143
Söz konusu fetva ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Nusretname, s. 14-17.
144
Nusretname, s. 25-50.
145
Peçevi, c. II, s. 295-296; Şerefname, s. 255; Minadoi, The War Between Turks and The Persians, p.
22-23; Öyle ki Manuçar, Tiflis üzerine yürüyen Osmanlı ordusuna rehberlik yapmaktaydı. Gümüş,
Osmanlı - Gürcistan İlişkileri, s. 168-172.
146
Nusretname, s. 108-113, 121-129; Minadoi, The War Between Turks and The Persians, p. 58;
Şerefname, s. 256.
147
Nusretname, s. 133-140; Şerefname, s. 256-257.
148
Nusretname, s. 131-133.
149
Şirvan Muhafızının belirlenmesi sürecinde Özdemiroğlu Osman Paşa‟nın ilk tercih edilen isim
olmadığı, kendisine görev teklif edilen Derviş Paşa‟nın kabul etmemesi ile vazifeye gönüllü olan
Özdemiroğlu Osman Paşa‟ya vezaretle bu görevin verildiği anlaşılıyor. Nusretname, s. 147.
150
Şah Muhammed Hüdabende tarafından görevlendirilen Veliaht Hamza Mirza, annesi ve Vezir
Selman ile birlikte Şirvan hareketi için asker topluyorlardı. Minadoi, The War Between Turks and The
Persians, p. 74-75.

41
başladı.151 Osman Paşa kuvvetlerinin dirençleri ise zaten kırılmıştı. Bu koşullarda
Özdemiroğlu Osman Paşa da gizlice müstahkem Demirkapı Kalesi‟ne çekilmek
zorunda kaldı. 1578 yılının sonuna gelindiğinde Safeviler, Koyun Geçidi Muharebesi
ile kaybettikleri Şirvan‟ı kısa sürede tekrar ele geçirmeyi başarmışlardı. Böylece
sefer yılı görece olumlu gelişmelerle başlasa da Safevi tarafının ilk şoku üzerinden
atıp Şirvan bölgesinde tekrar varlık göstermesiyle savaş durumu dengelenmiş
görünüyordu.

Ertesi sefer senesinde Osmanlılar açısından en önemli üç gündem Kars‟ın


tahkimi, Tiflis‟in düşman taarruzlarına dayanması için söz konusu kaleye erzak ve
cephane desteğinin sağlanması ile Özdemir Osman Paşa‟nın Demirkapı‟da
tutunabilmesi meselelerinin olduğu anlaşılıyor. Öte yandan Kars Kalesi‟nde tahkimat
çalışmaları başlamış, Tiflis‟e erzak ve cephane gönderilmeye gayret gösterilirken
Kırım Hanı Mehmet Giray, kardeşi Adil Giray‟ın intikamını almak için Şirvan‟a
davet edilmişti. Bu davetle Özdemiroğlu Osman Paşa‟nın bölgedeki durumunu
kuvvetlendirmesi ve Osmanlının Şirvan‟da kaybettiği noktaları geri almasının
amaçlandığı düşünülebilir. Fakat Mehmet Giray‟ın Şirvan seferi bir takım yağma ve
talan hareketleri dışında askeri sahaya bir katkı vermediği gibi, Kırım Hanı bölgede
kışlamayı reddederek ardında cılız kuvvetler bırakıp geri döndü.152 Tiflis‟e zahire ve
cephane operasyonu ise bir takım başarısız denemeler sonrasında Sokulluzade Hasan
Paşa‟nın şahsi gayreti ile başarıya ulaştı.153 Bu sırada serdar ise Kars tahkimatını
güçlendiriyordu. Fakat cephedeki işler bu noktada göründüğü kadar muntazam
ilerlemiyordu. Serdar ordu üzerindeki hakimiyetini kaybetmeye başladı. Zira Tiflis‟e
erzak ve cephane sevkiyatı Sokulluzade Hasan Paşa‟nın şahsi gayretleri ile başarıya
ulaşmış, Demirkapı‟da sıkışmış bulunan Özdemiroğlu Osman Paşa‟ya ise yeteri
kadar destek gönderilememişti. Özdemiroğlu Osman Paşa ise bu noktada serdardan
umudunu kesmiş olmalıdır. Zira bu sırada serdara bilgi vermeye gerek duymadan
doğrudan merkez ile iletişime geçiyordu.154 Son olarak Kars Kalesi tahkimatının

151
Serdar Lala Mustafa Paşa, Adil Giray‟ın esareti sebebiyle hanzadenin kardeşlerine yazdığı
mektupta intikam sözü vermesine rağmen Tatar askerinin geri çekilişine mani olmadığı anlaşılıyor.
Bkz. Nusretname, s. 232-234.
152
Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 507; Peçevi, c.II, s. 305.
153
Minadoi, The War Between Turks and The Persians, p. 90-96; Nusretname, s. 291-298.
154
Peçevi, c. II, s. 303.

42
güçlendirilmesi sırasında askerin itaatsizlik göstermesi155ve erzak ile cephane
sıkıntılarına bir türlü çözüm bulunamaması sebebiyle serdarın ordu ve merkez
karşısında aciz kıldığı anlaşılmaktadır. Orduda durum böyleyken İstanbul‟dan
Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa‟nın bir suikast neticesinde öldürüldüğü haberi
cepheye ulaştı. Sadrazamın ölümünden sonra ise Sinan Paşa‟nın rakibi Lala Mustafa
Paşa aleyhindeki propagandaları iyice açık bir hal aldı.156 Serdarın askeri bir başarı
sağlayamadığı gibi yolsuzluğa da bulaştığı iddia edildi.157 Sonuç olarak söz konusu
propagandalar sonuç vermiş, zaten ordu üstündeki hakimiyetini yitirmeye başlayan
Lala Mustafa Paşa azledilerek serdarlık Sinan Paşa‟ya verilmişti.158 Lala Mustafa
Paşa ise İstanbul‟a döndüğünde ezelden beri beklediği sadrazamlık mührünün
Ahmed Paşa‟ya teslim edilmiş olduğunu gördü. Böylece ikinci vezir olarak devlet
işleriyle meşgul oldu. Ahmed Paşa‟nın hayatını kaybetmesiyle sadrazamlık için artık
önünde hiçbir engel kalmamıştı. Fakat Sultan III. Murad, Lala Mustafa Paşa‟nın
sadrazamlık noktasındaki beklentilerini karşılamadı. Sadrazamlık mührünü cephede
bulunan Serdar Sinan Paşa‟ya gönderdi. Bu hadiseden kısa bir süre sonra da doğu
seferinin ilk serdarı yaşadığı büyük hayal kırıklığının verdiği derin üzüntüyle
hayatını kaybetti. Böylece İran savaşlarının ilk siyasi kurbanı Lala Mustafa Paşa
oldu.159

155
Nusretname, s. 258-264; Öte yandan Erzurum tahkimatının güçlendirilmesi çalışmaları sırasında bir
grup askerin Lala Mustafa Paşa‟ya karşı itaatsizlik gösterdiği belirtilmektedir. Bkz. Minadoi, The War
Between Turks and The Persians, p. 89-90.
156
Peçevi, Sinan Paşa‟nın sürekli olarak serdarı eleştirdiği ve aleyhinde kara propaganda yaptığına
değinerek, Sokullu Mehmed Paşa‟nın ölümünden sonra söz konusu propagandanın karşısında duracak
kimsenin kalmadığını ve Sinan Paşa‟nın iyice saldırganlaştığını belirtir. Peçevi, c. II, s. 306-307.
157
Minadoi, The War Between Turks and The Persians, p. 97-100; Serdarın ordu defterdarları sultanın
emri ile sefer dönüşünde tutuklanıp yolsuzluk iddiasıyla Yedikule‟de haps edildiler..Hasan Bey-zâde,
c. II, s. 272-275.
158
Şeref Han‟a göre Lala Mustafa Paşa‟nın serdarlıktan azledilmesindeki ana etkenler; Safevilerin
başarılı Şirvan Harekatı, Osman Paşa‟nın mağlup olarak Demirkapı‟ya sığınması ve Adil Giray‟ın
Safeviler tarafından esir edilmesiydi. Şerefname, s. 258-259; Öte yandan Mustafa Ali Sinan Paşa‟nın
Lala Mustafa Paşa‟nın serdarlığını başından bu yana içine sindiremeyerek aleyhte faaliyette
bulunduğunu ve sonunda hesapsız vaatleriyle emeline ulaştığını belirtir. Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s.
479.
159
Lala Mustafa Paşa‟nın trajik ölümü ve bunun gerçekleşme zamanlaması ise birtakım rivayetlere
sebep olmuştu. Bunlardan birisi de paşanın serdarlığı sırasında İranlılardan rüşvet aldığı ve İran
elçisinin gelişi ile birlikte bunun ortaya çıkacağı korkusuyla canına kıydığına dair yorumdur.
Schweigger, Sultanlar Kentine Yolculuk, s. 84; Diğer bir yandan Lala Mustafa Paşa‟nın sadrazamlık
mührünü alamayınca yaşadığı hayal kırıklığı Sultan III. Murad tarafından telafiye çalışılmış, büyük bir
üzüntüyle sarayına kapanan Mustafa Paşa‟ya esasen vezir-i azamım sensin fakat seferdeki serdara
teşvik olması için mührü Sinan Paşa‟ya gönderdiği şeklinde haber göndermişti. Peçevi, c. II, s. 308;
Öte yandan Minadoi‟nin aktardığına göre Mustafa Paşa, adamları üzerinden kendisine yöneltilen
yolsuzluk soruşturmaları nedeniyle sadrazam yapılmamıştı. Minadoi, The War Between Turks and The
Persians, p. 102-103

43
3.5 Sinan PaĢa’nın Serdarlığı: Sulh Seferi

Sinan Paşa yoğun propaganda faaliyetleri ve oldukça büyük vaadler ile serdarlık
makamını elde etmeyi başarmıştı. Ardından cepheye gitmek üzere merkezden
hareket etti (Nisan 1580).160 Bu sırada Safevilerin bir takım sulh teşebbüsleri
gündeme geldi. Serdar kendisini bu sulhun gerçekleşmesi ihtimaline fazla kaptırmış
olmalı ki içinde bulunulan sefer yılında pek bir askeri faaliyet göstermedi.161
Cepheye gittikten kısa bir süre sonra ise Ahmed Paşa‟nın ölümü ile boşalan
sadrazamlık makamı da kendisine tevdi edildi. Böylece Sinan Paşa, askeri ve siyasi
kariyerinin baharını serdar olarak görevlendirildiği doğu cephesinde yaşadı.
Sadrazamlığını cephede büyük bir törenle kutladı ve İstanbul‟a gönderilen Safevi
elçisinin haberlerini beklemeye başladı.162 1581 senesinde de sulh teşebbüslerini
akamete uğratmamak adına herhangi bir askeri faaliyet gerçekleştirmedi. 163 Sonrada
İstanbul‟a gelecek Safevi Elçisi İbrahim Han‟ı karşılamak üzere merkeze hareket etti
(Temmuz 1581). Serdarın ardından İbrahim Han‟ın başında bulunduğu elçilik heyeti
de İstanbul‟a ulaştı (Mart 1582). Fakat bu noktada Sinan Paşa‟nın diplomatik
kabiliyetinin askeri meziyetlerinin altında kaldığı anlaşılıyor. Zira serdar tarafından
beklenilen koşullarda barış yapılacağı vaadiyle sultanın huzuruna çıkarılan elçinin
meramı anlaşılınca Sultan III. Murad büyük bir hiddete kapıldı.164 Yapılan
soruşturmada serdarın aracılık ettiği sulh noktasında kabahatli olduğu görüldü.
Sultan III. Murad da Sinan Paşa‟yı hem serdarlıktan hem de sadrazamlıktan azletti ve
Malkara‟ya sürgüne gönderdi. Böylece İran savaşlarının ikinci siyasi kurbanı da
Sinan Paşa olmuştu. Öte yandan Sinan Paşa‟nın ve merkezin sulh umudu ile

160
Sinan Paşa‟nın Acem serdarlığı ile ilgili detaylı bilgi için bkz. Ahmet Önal, Koca Sinan Paşa‟nın
Hayatı ve Siyasi Faaliyetleri (1520-1596) (Yayımlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2012), s. 345-353.
161
Minadoi serdarın doğudaki savaşla pek ilgilenmediğini, onun asıl hedefinin Avrupa‟daki
Hristiyanlar olduğunu belirtir. Minadoi, The War Between Turks and The Persians, p. 120-121.
162
Peçevi söz konusu elçinin gönderilmesini bölgeye serdar olarak gelen Sinan Paşa‟nın askeri
şöhretinden çekinen Şah Muhammed Hüdabende‟nin barış gerçekleştirme noktasındaki arzusuna
bağlar. Peçevi, c. II, s. 307; Öte yandan Maksut Bey‟in başında bulunduğu elçilik heyetinin arzları için
Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s.110; Minadoi ise barış şartlarını sormaya gelen
Safevi elçilik heyetinin merkezden kılıçla alınan yerlerin bir daha terk edilemeyeceği şeklinde aldığı
müspet cevaba değinir. Minadoi, The War Between Turks and The Persians, p. 108-110.
163
Askere 1581 baharında gönderilen toplanma emirlerine rağmen serdarın sulh teşebbüsüne aykırı
hareket etmemek adına askeri toplamadığı, merkezden sınırlarda bulunan muhafızlara ise sulh
bölgelerine dönmelerine yönelik emirler verilmişti. Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri,
s. 113-116.
164
Selaniki, Sinan Paşa‟nın azli ile ilgili pek bir detay vermese de Peçevi ve Hasan Beyzade paşanın
sulh noktasında açıkça yalan söylemesi nedeniyle azledildiğini aktarır. Selâniki, c. I, s. 136-137;
Peçevi, c. II, s. 313; Hasan Bey-zâde, c. II, s. 298-301.

44
oyalandığı iki sefer yılı heba edilmiş, Özdemiroğlu Osman Paşa ise Demirkapı‟da
kaderine terk edilmiş bulunuyordu.165

3.6 Merkezin Serdar ArayıĢı

1582 yılının sonuna gelindiğinde doğu cephesindeki savaş başsız kalmıştı. Sinan
Paşa‟nın sulh umuduyla oyalandığı iki sefer senesinde önemli fırsatlar kaçırılmış,
Demirkapı ve Şirvan dolaylarında tutunmaya çalışan Özdemiroğlu Osman Paşa‟ya
beklenilen destek sunulamamıştı. Bu ahval ile cephede tatbik edilecek farklı bir
askeri politika ve söz konusu politikayı uygulayabilecek yeni bir bir serdarın
gönderilmesi gerekliliğinin ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Peki, söz konusu yeni
serdar kim olacaktı? Bu noktaya makul bir cevap getirilebilmesi için öncelikle
merkezin 1583 sefer yılında askeri sahadaki olası beklentilerinin etraflıca analiz
edilebilmesi gerekmektedir. Bu sebeple de cephenin mevcut durumunun göz önüne
alınması şarttır. Öncelikle Şirvan bölgesindeki durum bir kördüğüm halini almış,
Özdemiroğlu Osman Paşa elindeki yetersiz güçlerle vaziyetini güçlendirmek bir yana
dursun mevcut pozisyonunu korumak için dahi büyük çaba sarf etmekteydi. Tiflis ise
Safevi yanlısı Gürcü prenslerin saldırılarına açık bir halde kaderine terk edilmiş
durumdaydı.166 Öte yandan sınırlardaki tahkimat olası bir Safevi saldırısına karşı
engel teşkil etse de mevcut statükonun devamının Osmanlı merkezi açısından
beklenilen faydayı sağlamaktan uzak olduğu anlaşılmaktaydı. Bu şartlar göz önüne
alındığında ise merkezin yeni serdardan askeri sahadaki olası beklentileri; Tiflis‟deki
pozisyonun güçlendirmesi, Şirvan‟a destekte bulunması ve dağınık Safevi güçlerinin
bu noktalara olan ilgisini dağıtmak adına yeni bir hedefin tespit edilip ele geçirilmesi
olarak açıklanabilir. Sonuçta aranan serdar bulundu. Taze Rumeli Beylerbeyi Ferhad
Paşa vezaretle Acem seferindeki Osmanlı ordusuna serdar tayin edildi ve 1583
baharında harekete geçmek için hazırlıklara başladı. Bu bağlamda askeri deneyimi
neredeyse hiç olmayan böylesine bir ismin, cephenin söz konusu kritik durumu göz
önüne alındığında merkez tarafından neden serdar tayin edildiği sorusu da haklı
olarak sorulabilir. Bu soruya getirilecek cevap ise merkezin ve sultanın söz konusu
husustaki siyasi psikolojisinin analiz edilmesine fayda sağlayacaktır. Ferhad Paşa

Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s.125-126.


165

Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s.119-126.


166

45
daha evvelden değinildiği üzere uzun yıllar saray görevlerinde bulunmuştu. Bu
görevlerinin ifası sırasında bizzat sultana ve harem kadrolarına yakın hizmetlerde
bulunma imkanına sahip olmuş, kendisine verilen kritik vazifeleri yerine getirerek
başta sultan olmak üzere söz konusu olan diğer kesimlerle de ilişkilerini geliştirmişti.
Öte yandan daha evvel cephede bulunan iki serdarın askeri şöhretleri göz önüne
alındığında, söz konusu isimlerin merkeze rağmen askeri deneyimlerine ve
şöhretlerine dayanarak çeşitli inisiyatifler almış oldukları görülmektedir. Özellikle
Sinan Paşa‟nın serdarlığı sırasında sulh sağlamak noktasında inisiyatif alarak iki
sefer yılı müddetince ordunun atıl bırakılmış olması ve Lala Mustafa Paşa‟nın askeri
tecrübesine rağmen tedbirsizliklerinden kaynaklanan birtakım talihsizlikler merkezi
bu noktada sadık bir görev adamını cepheye göndermeye teşvik etmiş olmalıdır.
Kısacası merkezin kendisi ile istişareden imtina etmeyecek, inisiyatif almak yerine
merkezden verilen direktifleri uygulayarak, böylece cephedeki kritik pozisyonu
Osmanlı lehine güçlendirecek bir serdar istediği anlaşılmaktadır. Öte yandan
Osmanlı merkezi Safeviler tarafından sulh yapmak bahanesiyle iki yıldır
oyalandıklarını düşünüyorlardı. Bu bağlamda askeri sahadaki krizin derinleştiğine
inanan merkez, muhafazakar askeri politikasını gerçekleştirebileceği yeni bir serdara
ihtiyaç duymuş olmalıdır. Tüm bu düşünceler ise Sultan III. Murad‟ı kendisine itimat
duyulan ve merkezin direktiflerini inisiyatif almadan eksiksiz bir şekilde
uygulayabilecek yeni bir ismi ortaya çıkarma refleksine itmiş olabilir.167 Sonuçta
merkezin Ferhad Paşa ile birlikte inisiyatif almak yerine direktifle hareket edecek
yeni bir serdar yarattığı söylenebilir. Ferhad Paşa‟nın serdarlığının bu saiklerle ortaya
çıktığı anlaşılmaktadır.168

Tevdii edilen serdarlık makamının Ferhad Paşa‟nın şahsi kariyeri için büyük bir
şans olduğu ileri sürülebilir. Daha birkaç ay evvel uzun yıllar emek vererek ulaştığı
yeniçeri ağalığı vazifesinden talihsiz bir şekilde azledilmişti. Bu yönüyle yıldızı artık
parlamayan bir devlet adamıyken Sadrazam Sinan Paşa‟nın azli ile talih onun lehine
dönmüştü. Harem ve saray kadroları tarafından desteklenerek azlinden kısa süre

167
Minadoi esasen Sultan III. Murad‟ın serdarlık noktasında aklındaki ilk ismin Özdemiroğlu Osman
Paşa olduğunu fakat paşayı Şirvan‟daki kritik durumu başarıya kavuşturabilecek tek isim olarak
gördüğü için söz konusu kararından vazgeçtiğini belirtir. Minadoi, The War Between Turks and The
Persians, p. 147.
168
Çağdaş kaynak Minadoi, Ferhad Paşa‟yı serdarlık noktasında bizzat Sultan III. Murad‟ın teşvik
ettiğini belirterek, Ferhad Paşa‟dan sultana sadık, cesur ve göz pek bir kimse olarak bahsetmektedir.
Minadoi, The War Between Turks and The Persians, p. 147-148.

46
sonra Rumeli beylerbeyliğini makamını almıştı.169 Bu noktada harem kadroları ile
olan ilişkisinin Ferhad Paşa‟ya yardımcı olduğu anlaşılıyor Zira çağdaş kaynak
Mustafa Ali, Ferhad Paşa‟nın serdar olarak tayin edilmesinde bizzat Nurbanu
Sultan‟ın dahli olduğunu açıkça belirtir.

“Akıbet nazar ü vâlide Sultân ya‟ni ki iltifât-ı mâder-i Sultan Murad (Hân)
Ferhad Paşa‟yı Ser-dâr-ı „Asâkir-i İslâm olacak pâyeye irgördi.”170

Ferhad Paşa‟nın serdar atanması ile ilgili Hasan Beyzade ve Peçevi‟de yer alan
bilgiler daha da dikkat çekicidir. Söz konusu kaynaklara göre Sadrazam Siyavuş Paşa
kendisinin sefere gitmek istememesi nedeniyle Ferhad Paşa‟yı Sultan III. Murad‟a
serdar olarak tavsiye etmişti. Sadrazam söz konusu tavsiyesini pekiştirmek için de
Ferhad Paşa‟nın liyakat sahibi bir devlet adamı olduğunu öne sürmüştü.171 Peki,
yeniçeri ağalığı dışında neredeyse askeri bir tecrübesi olmamasına rağmen Ferhad
Paşa‟yı sadrazam nezdinde liyakatli kılan unsur neydi? Birçok farklı ismin serdar
olarak ön plana çıkabilmesi mümkünken Sadrazam Siyavuş Paşa‟nın Ferhad Paşa‟yı
serdar olarak öne sürmesinin bu noktada izaha muhtaç olduğu anlaşılıyor. Zira
sadrazamın söz konusu tercihinin özel bir nedeni olmalıdır. Bu hususta ise harem ve
saray odaklarının Ferhad Paşa‟nın serdarlığı nezdinde tavır aldığı göz önüne
alınmalıdır. Özellikle valide sultanın Ferhad Paşa‟nın siyasi kariyerinin gelişimdeki
en önemli destekçisi olduğu bilinmektedir. Sadrazam Siyavuş Paşa ise Sultan II.
Selim‟in kızı Fatma Sultan ile evliydi ve valide sultanın damadıydı.172 Dolayısıyla
valide sultanın söz konusu atama noktasında sadrazama tesir ettiği öne sürülebilir.
Bu açıdan bakıldığında sadrazamın, Ferhad Paşa‟yı serdarlık noktasında ön plana
çıkarmasının esas sebebi net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Öte yandan bu sırada
Osmanlı merkez bürokrasisinde ve divanda bir devlet adamı boşluğunun olduğu
anlaşılıyor. Hasan Beyzade merkezdeki söz konusu ahvali şöyle aktarıyor;

“Ka‟im-makâmlık, Vezir Siyâvuş Paşa‟ya tevcih ve bu mesned-i hatirle terfih


olındı; lakin sadr-ı Divân‟da, Siyâvuş Paşa‟dan gayrı vezir olmayup, hususa ki,

169
Ferhad Paşa‟nın serdarlığa atanması noktasında da Harem çevrelerinin yoğun desteğinin olduğu
anlaşılıyor. Bkz. Özçelik, Osmanlı Paşaları, s. 76.
170
Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 546.
171
Hasan Bey-zâde, c. II, s. 305-306; Peçevi, c. II, s. 318-319.
172
Mahmut Ak, “Siyavuş Paşa, Kanijeli”, TDVİA (2009) c. 37, s. 312.

47
ilçi var iken, yalnuz, bir vezir ile iktifâ, sıyâneti nâmus-ı saltanata vefâ itmeyüp
ve mansub u ma‟zul beylerbeyilerden hıdmete kâdir, İstanbul‟da, hâzır kimse
olmamağın, Halep eyâletinden munfasıl iken, Nişâncı olan Boyalu Mehemmed
Paşa‟yı vezir idüp, suffe-i vezâret-eâasa ikrâmla iclâs eylediler. Bununla Der-i
devlet-masirde, vezir, iki oldı.”173

Safevi Elçisi Maksud Bey‟in gelişinin akabine denk gelen söz konusu zaman
aralığında divanda yalnız bir tane vezir olduğu görülmektedir. Merkezdeki mevcut
durumun ise alttan gelen yeni kadrolara bir fırsat sunduğu öne sürülebilir. Zira o
yıllara kadar siyasi ve askeri sahayı domine etmiş önemli birçok devlet adamı bu
sırada ya mazul olmuş ya da hayatını kaybetmiş bulunuyordu. 174 Bu bağlamda söz
konusu koşulların da Ferhad Paşa‟nın serdar olarak görevlendirilmesi ihtimalini
arttırdığı düşünülebilir. Öte yandan savaş sahası ise yapısı itibariyle Ferhad Paşa için
askeri, siyasi ve ekonomik olarak güçlenebileceği büyük bir fırsat kapısıydı. Zira
savaş sahasında kazanacağı olası başarılar ile şahsında güçlü bir siyasi itibar inşa
edebilirdi. Zaten Ferhad Paşa‟nın şahsi kariyerinin ivme kazanmasında serdarlığı
sırasında gösterdiği performansın ve savaşı bitiren sulhu sağlayan isim olmasının
büyük bir rolü vardı. Gelecekte söz konusu başarılarından devşirdiği siyasi ve
ekonomik kazanımlarla birlikte sadrazamlık gibi önemli bir konuma da getirilecekti.
O sebeple Ferhad Paşa‟nın Safevilere karşı serdar atanmasının şahsi kariyer
çizgisindeki en önemli dönüm noktası olduğu söylenebilir.

173
Hasan Bey-zâde, c. II, s. 283-284.
Sultan I. Süleyman döneminden bu yana askeri ve siyasi sahayı domine eden paşalardan Sadrazam
174

Sokullu Mehmet Paşa ve Lala Mustafa Paşa ölmüş, Sinan Paşa ise emekli edilmiş bulunuyordu.
Özdemiroğlu Osman Paşa ise bilindiği üzere cephedeydi. Öte yandan bu tarihlerde Rumeli Beylerbeyi
bulunan ve sultanın kızıyla nikahlanan İbrahim Paşa ise merkezden çok uzağa Mısır muhafızlığına
gönderilmişti. Nezihi Aykut, “Damad İbrahim Paşa”, TDVİA (1993) c. 8, s. 440.

48
“Şikâr itmek-içün murg-ı revânın âşiyânında
Uçurdun şâhbâz-ı himmetin sayyâd gönderdin
Varub hake beraber kalmak-içün mülk-i şizân
Gürûh-ı mülhidine Hüsrev u Ferhâd gönderdin”175

3.7 Ferhad PaĢa’nın Birinci Serdarlığı: Revan’ın Fethi

Ferhad Paşa‟nın askeri sahadaki ilk ses getiren hamlesini Rahimizade bu


dizelerle kaydetmişti. Savaş sahasındaki kazanımların özellikle serdarlar açısından
oldukça mühim siyasi referanslara işaret etmesi dolayısıyla söz konusu hususta
müelliflere hazırlatılan edebi eserlerin devlet adamlarının prestij oluşturmaları
noktasındaki en işlevsel araç olduğu ileri sürülebilir. Ferhad Paşa ve destekçilerinin
de bu hususu atlamadıkları anlaşılmaktadır.176 Öte yandan Safevi Savaşının yeni
serdarı vazifeye atanma emriyle birlikte baharda çıkılacak sefer için hazırlıklara
başlaması hususunda da bir direktif almıştı. Bu doğrultuda Ferhad Paşa çalışmalarına
başladı. Diğer bir yandan 1583 yılındaki askeri seferde geçmişte yaşandığı gibi erzak
sıkıntısı çekilmemesi için özel bir çaba sarf edildi. Özellikle merkezde
kararlaştırıldığı üzere serdarın cephede yapacağı kale inşaları ve tamirat işleri için
gereken usta, işçi ve inşaat malzemesi tedariki hususunda özen gösterilmişti.177
Ardından mutad merasimle Üsküdar'a uğurlanan Serdar Ferhad Paşa burada da on
beş gün kadar kalarak sefer tedariki için çalıştı. Hazırlıklarını tamamladıktan sonra
ise Erzurum‟a hareket etti (Mayıs 1583). Bu noktada merkezin Ferhad Paşa‟nın
seferini dikkatle takip ettiği anlaşılmaktadır. Zira serdar serhat bölgesine
yaklaşmakta olduğu halde Anadolu ve Suriye civarından bazı beylerbeyleri eyalet
askerleri ile birlikte halen orduya katılmamamışlardı. Bunun üzerine söz konusu
kesimler merkezin ciddi bir uyarısıyla karşılaştılar.178 Ferhad Paşa‟nın da bu sırada

175
Hasan Dündar, Rahimizade İbrahim (Harimi) Çavuş‟un Gence Fetihnamesi Adlı Eserinin
Transkripsiyonu ve Kritizasyonu (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006), s. 56.
176
Bu noktada Rahimizade‟nin kitabı yazma nedeni olarak Darüssaade Ağası Habeşi Mehmed Ağa‟nın
arzusunu yerine getirdiğini belirtmesi, Ferhad Paşa‟nın serdarlığının harem ve saray çevreleri
tarafından önemli ölçüde desteklendiğini ortaya koymaktadır. Dündar, Gence Fetihnamesi, s. 50-54.
177
Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s.133-134; Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas
Ellerini Fethi, s. 344-345; Minadoi ,Ferhad Paşa‟nın yanında kale inşası ve tahkimatında çalıştırılmak
üzere inşaatçıların olduğunu belirtir. Minadoi, The War Between Turks and The Persians, p. 149.
178
Anadolu‟da yaşanan ekonomik darboğaz nedeniyle özellikle düşük gelirli tımar sipahisinin kendi
tımar gelirlerinden feragat etmek pahasına ya cepheyi terk ettikleri ya da seferi orduya katılmaktan
imtina ettikleri anlaşılıyor. Akdağ, Celali İsyanları, s. 130-133; Öte yandan merkezin söz konusu

49
asker toplamak için bazı tedbirler geliştirdiği anlaşılıyor. Zira serdar daha önce
merkezin münferit emirlerine rağmen sefere katılmayan askerlere yönelik belirli
koşullarda bir af çıkardı179 Ardından Sivas üzerinden Erzurum‟a oradan da Kars‟a
ulaştı (Ağustos 1583). Kars‟ta çeşitli tedbirler aldıktan sonra 11 Ağustos 1583
tarihinde kentten ayrılarak Revan üzerine harekete geçti.

Seferin genel çerçevesinin merkezde çizildiği anlaşılsa da ordunun Revan‟a mı


yoksa başka bir noktaya mı yürüyeceğine dair kararın burada alınıp alınmadığı
hususu meçhuldür. Serdar Ferhad Paşa yolda ele geçirdiği casuslardan Safevilerin
zayıf noktalarına dair malumat toplamıştı. Sivas‟da olduğu sırada da söz konusu
malumatların ışığında kapıcıbaşısı Hürrem Bey‟i merkeze göndererek Revan‟a
hareket edildiğini bildirmişti.180 Merkezin ise söz konusu karara tasvipkar bir cevap
verdiği anlaşılıyor. Peki, söz konusu tasvip tam olarak neyi kapsamaktadır? Bu
noktada merkezin onayı serdarın cephedeki koşulları göz önüne alarak uygulamaya
koyduğu özgün bir karara yönelik mi yoksa merkezde daha önce kararlaştırıldığı
üzere yürünen bir hedefi bildirmesinden ibaret mi olduğu hususunda net olmanın zor
olduğu anlaşılıyor. Öte yandan Minadoi ise söz konusu kararın merkezde alındığına
işaret ederek181serdarın aslında genel savaş planına uygun olarak hareket ettiğinin
düşünülmesini sağlıyor. Olayların merkezinde bulunan çağdaş kaynak Selaniki ise
seferin hedefi noktasında pek malumat vermemektedir. Mustafa Ali ise sınıra
varıldığı gibi Revan‟ın ele geçirilmesi için harekete geçildiğini zira Lala Mustafa
Paşa‟nın serdarlığından itibaren Revan‟ın doğal hedef haline geldiğinden
bahsetmektedir.182 Diğer bir yandan daha önce değinildiği üzere inisiyatif alan
şöhretli serdar yerine merkezden direktif alan yeni bir serdar önermesine uygun
olarak düşünülürse Revan hedefinin merkezde belirlendiği sonucuna varılabilir.

beylerbeyliklerine seferi orduya katılmamaları halinde sıkı takibata uğrayacaklarına dair malumat için
bkz. Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s.135.
179
Merkez tarafından Özdemiroğlu Osman Paşa‟nın Demirkapı muhafazasına sevk edilen askerlerden
gitmeyenlerin dirlikleri hali hazırda Osman Paşa ile birlikte Demirkapı muhafazasında bulunan
askerlere verilmişti. Serdar Ferhad Paşa ise söz konusu askerlerin cürümlerini sefere katılmaları
koşulu ile affetti ve dirliklerini verdi. Bu iki farklı ismin verdiği birbirinden tutarsız kararların
sonradan küçük çaplı bir krize sebep olduğu anlaşılıyor. Akdağ, Celali İsyanları, s. 134-136.
180
Söz konusu kayıtta Serdar Ferhad Paşa‟nın Revan‟a gittiğini bildirmesi için merkeze gönderdiği
Kapıcıbaşı Hürrem Bey‟in tasvipkar bir yanıtla döndüğü belirtilir. Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi
Münasebetleri, s. 135-136, dipnot 230.
181
Merkez Gürcistan'da hakimiyet kurup, Revan‟ın ele geçirilmesi ve böylece Tebriz yolunun açılarak
ertesi sefer yılında da Tebriz‟in ele geçirilmesine dair bir plan sunmuş, Ferhad Paşa da bu planı
benimsemiştir. Minadoi, The War Between Turks and The Persians, p. 148.
182
Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 545.

50
Sonuçta Ferhad Paşa‟nın başında bulunduğu Osmanlı ordusu Ağustos ayında Revan‟ı
ele geçirmek üzere yürüyüşe geçti.

Ordu öncelikle Revan yolu üzerinde yer alan bir takım kaleleri tahkim etti.
Ardından serdar tarafından Şuregel ve Talin isimli bu kalelere sancak beyi tayin
edildi. Gerekli muhafız, erzak ve cephane de bırakıldıktan sonra yola devam edildi.
Böylece serdarın bölgede askeri kontrolü sağlamayı amaçladığı anlaşılmaktadır. Bu
sırada Osmanlı ordusunun hedefinde yer alan Revan‟da ise büyük bir kargaşa hüküm
sürmekteydi. Revan Valisi Tokman Han, Osmanlı ordusunun üzerine geldiğini tespit
ettikten sonra şahtan yardım talep etmişti. Fakat beklediği desteği göremedi.183
Tokmak Han da Osmanlı ordusuna direnmemeye karar verdi. Ailesi ve yakınlarını
alarak şehri boşalttı. Bu sırada Safevi Devleti‟nde de önemli siyasi karışıklıklar
yaşanıyordu. Horasan‟da bulunan Şahzade Abbas Mirza, Şah Muhammed
Hüdabende ve Veliaht Hamza Mirza‟ya muhalefet eden gruplar tarafından tahta
çıkarılmıştı.184 Bu durumun Revan Valisi Tokmak Han‟a gelebilecek olası askeri
yardımı engellediği anlaşılıyor.185 Böylece Serdar Ferhad Paşa komutasındaki
Osmanlı ordusu Revan‟ı kolaylıkla ele geçirdi. Tokmak Han‟ın sarayı merkeze
alınarak kale inşasına başladı ve söz konusu inşaat kısa bir sürede neticelendi.
Revan‟da inşa edilen kalenin yapılış tarihine ebced hesabıyla eser-i Ferhad kaydı
düşüldü.186 Serdar Ferhad Paşa böylece ilk zaferi ile birlikte adını da tarihe
yazdırıyordu. Öte yandan cephedeki ilk başarının gelmesinin verdiği özgüvenle
serdar da merkezle ilk çatışmasını yaşadı. Merkezin çeşitli itirazlarına rağmen
Revan‟ın muhafazası serdarın yoğun ısrarı sonucunda vezirlik payesi ile birlikte
Yusuf Sinan Paşa‟ya (Cigalazade) verildi.187 Gerekli zahire, hazine ve muhafızın
bırakılmasının ardından Serdar Ferhad Paşa Kars‟a döndü. Ardından Ardahan
bölgesine hareket ederek seferin bir diğer hedefi olan Tiflis garnizonuna zahire,
mühimmat ve hazine nakli için görevlendirilmiş bulunan Sokulluzade Hasan Paşa‟yı

183
Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi, s. 345.
184
Şerefname, s. 264-268.
185
Osmanlı ordusu Revan‟da kale inşasını sürdürürken Abbas taraftarları ile şahın uzlaştığı haberini
alan merkez Bağdad ve Şehrizol beylerbeyliklerine daha hareketli olmalarını ve Safevilerin Revan‟a
yardıma gelmeleri ihtimalini ortadan kaldırmalarını istiyor. Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi
Münasebetleri, s.137-138.
186
Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 545-546; Hasan Bey-zâde, c. II, s. 307-308; Minadoi, The War Between
Turks and The Persians, p. 149-150; Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s. 136;
Şerefname, s. 268.
187
Merkezin Ferhad Paşa‟ya atamayla alakalı itirazı için bkz. BOA, A. DVNSMHM. d. 52/82.

51
beklemeye başladı. Şam Beylerbeyi Hasan Paşa oldukça meşakkatli olduğu anlaşılan
bu görevi başarıyla tamamlayıp Ardahan‟a ulaştı. Gerek Revan tahkimatındaki
gayretleri gerekse Tiflis‟e gönderilen yardımı salimen ulaştırmaları nedeniyle
Sokulluzade Hasan Paşa ve Şam askeri, serdar tarafından takdir edilip, taltifleri için
merkeze arz gönderildi.188 Böylece Şirvan‟ın Özdemiroğlu Osman Paşa tarafından
kesin olarak ele geçirildiği, Tiflis'e gerekli olan yardımın başarıyla ulaştırıldığı ve
Revan‟ın zapt edilerek tahkim edildiği 1583 sefer yılı oldukça başarılı geçmiş, ordu
kışlamak üzere Erzurum‟a dönmüştü. Peçevi ilk sefer yılının sonunda serhattaki
vaziyeti oldukça olumlu bir şekilde özetlemektedir.

“Bu mübarek senede İslâm askerleri huzur ve rahatlık içinde yatıp kalktılar. Bir
gün ne düşmandan bir sitem ve ne de zahire azlığından elem çektiler, son derece
huzur ve sefa içinde vardılar geldiler.”189

3.8 ġirvan Ahvali: Özdemiroğlu Osman PaĢa’nın MeĢale SavaĢı ve ġirvan’ı


Zaptı

Özdemiroğlu Osman Paşa‟nın Demirkapı‟da tutunma çabaları münferit


zamanlarda merkezden talep ettiği destekler ile birlikte sürmekteydi. Merkez ise
Safeviler ile barış yapılamayacağı anlayınca Özdemiroğlu Osman Paşa‟nın ihmal
edilen durumu telafi etmek istedi. 1582 senesinde Demirkapı‟da bulunan
Özdemiroğlu Osman Paşa‟ya Kefe üzerinden önemli kuvvetlerle birlikte paşanın
ihtiyaç duyduğu hazinenin nakli için çalışmalara başlandı. Söz konusu birlikler ve
beraberlerindeki hazine Kefe Sancak Beyi Cafer Paşa komutasında hayli meşakkatli
olduğu anlaşılan bir yolculuğun ardından Demirkapı Kalesi‟ne ulaştı.190 Bu sırada
Osman Paşa da sürekli olarak Şirvan‟ı zapt etme hazırlıklarında bulunuyor,
bölgedeki beylere bu emelinden vazgeçmediğini defaatle bildiriyordu. 191 Öte yandan
söz konusu askeri ve mali yardımın gelmesinin ardından Osman Paşa‟nın
kuvvetlenen durumu bölgedeki bazı unsurları rahatsız etti. Söz konusu unsurlar
Osman Paşa‟nın ve kuvvetlerinin ortadan kaldırılması için Gence Valisi İmam Kulu

188
BOA, A. DVNSMHM. d. 53/11.
189
Peçevi, c. II, s. 319.
190
Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 508-510; Selâniki, c. I, s. 131-132; Peçevi, c.II, s. 313-315.
191
Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi, s. 336.

52
Han‟ı Demirkapı‟ya davet ettiler.192 Şah Muhammed Hüdabende‟den de gerekli
yardımı ve onayı alan Gence Valisi İmam Kulu Han derhal harekete geçti. 1583
baharında Şirvan‟a girerek Şemahı yakınlarında karşılaştığı Osmanlı öncülerini
büyük bir hezimete uğrattı. Hezimetten kaçanlar ise Demirkapı‟ya sığındılar. Bu
noktada Özdemiroğlu Osman Paşa‟nın da içinde bulunduğu durumun hassasiyetini
kavrayarak harekete geçtiği anlaşılmaktadır. Böylece Özdemiroğlu Osman Paşa
Şirvan‟daki nihai çözümü İmam Kulu Han ile yapacağı bir savaşla aramaya karar
verdi. Ardından kuvvetleri ile birlikte İmam Kulu Han‟la karşılamak üzere harekete
geçti. Kısa zamanda iki ordu karşı karşıya gelerek çarpışmaya başladı. Üç gün
aralıksız süren mücadele de taraflar gündüzle yetinemeyip gece de meşalelerini
yakarak dövüştüler. Söz konusu vaziyete binaen adını alan Meşale Savaşı‟nı kazanan
Osmanlı ordusunun önünde artık Şirvan‟ı elde etmek için hiçbir engel kalmamıştı.
Ordu savaşın ardından kısa zamanda Şirvan‟ın merkezi Şemahı‟yı ele geçirdi. Osman
Paşa da Şemahı‟nın tahkimatını güçlendirdikten sonra Demirkapı‟ya döndü.193
Böylece Serdar Ferhad Paşa, Revan ve Tiflis işleriyle meşgul olduğu sırada
Özdemiroğlu Osman Paşa da Şirvan‟da büyük bir zafer kazanmıştı. Sonuçta
Osmanlılar dört yıl aradan sonra kaybettikleri Şirvan‟ı yeniden kesin olarak ele
geçirmişlerdi.

3.9 1584 Sefer Yılı: Ferhad PaĢa’nın I. Gürcistan Seferi

Başarıyla gerçekleşen seferin ardından kışlamak için Erzurum‟a dönen Serdar


Ferhad Paşa gelecek yılı planlamak için çalışmalara başladı. Askeri sahanın mevcut
ahvali ise Osmanlı cephesine birçok farklı alternatif üzerinde düşünme olasılığı
tanımaktaydı. Öncelikle 1583 sefer senesinde Revan‟ın ele geçirilmesiyle beraber
Tebriz yolu açılmıştı. Bu sebeple seneye Tebriz‟e hareket edilebilir ya da daha önce
konuşulduğu üzere Gürcistan yönünde faaliyete geçilerek bölge itaat altına
alınabilirdi. Serdar Ferhad Paşa ise bu sırada üçüncü bir ihtimali ortaya atarak
ordunun Nahcivan üzerine yürünmesi teklif etti.194 Peki, Ferhad Paşa bu noktada
hangi sebeplere bağlı olarak Nahcivan tercihi ön plana çıkmıştı? Öncelikle Tokmak

192
Dağıstan hakimlerinin Osmanlının bölgedeki varlığından rahatsız olarak hakimiyetlerini
kaybedeceklerini düşüncesiyle harekete geçtikleri anlaşılıyor. Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 510-511
193
Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 511-519; Peçevi, c. II, s. 315-317.
194
Minadoi, The War Between Turks and The Persians, p. 154-155.

53
Han‟ın Revan‟dan sonra buraya yerleşmesinin Nahcivan‟ı bir hedef haline getirdiği
anlaşılmaktadır. Öte yandan Nahcivan bölgesi o sıralarda Osmanlı ordusunda
bulunan Şeref Han‟ın ailesine ocaklık olarak verilmişti. Bu bağlamda Şeref Han‟ın
Nahcivan‟a yürünmesi hususunda Serdar Ferhad Paşa‟yı teşvik etmiş olma ihtimali
göz önüne alınabilir. Fakat söz konusu ihtimale dair çağdaş kaynaklarda herhangi bir
kayıt mevcut değildir. Sonuçta Sultan III. Murad serdarın söz konusu teklifini
reddederek, orduyu Gürcistan hedefine yönlendirmeye karar verdi. Bu sırada
ordunun bir diğer sefer güzergahı olabilecek Tebriz seçeneğinin ise şahın bölgeye
gelmesine bağlı olduğu için rafa kaldırıldığı anlaşılmaktadır. Zira Şah Muhammed
Hüdabende ve Veliaht Hamza Mirza Horasan‟daki siyasi krizi geçici bir uzlaşma ile
çözümleyerek 1583 kışını geçirmek üzere Tebriz bölgesine dönmüşlerdi. Tüm bu
ihtimaller göz önüne alınarak yapılan görüşmelerde nihai olarak Gürcistan'a hareket
edilmeye karar verildiği merkeze bildirildi.195 Böylece 1583 kışında hazırlıklar
Gürcistan için yapılmaya başlandı.

Gürcistan şeklen bir takım prenslerin hakimiyeti altında bulunuyordu. Osmanlı


İmparatorluğu‟nun bölgeye ilgisi ise Sultan II. Mehmed dönemine dek
dayanmaktaydı.196 On altıncı yüzyılın başlarında Safevilerin ortaya çıkışı ile birlikte
söz konusu devlet bölgedeki siyasi boşluktan faydalanarak Gürcistan‟ı tahakkümü
altına almayı başarmıştı. Osmanlı İmparatorluğu ise bölgede gerek Kırım Hanlığı
yoluyla gerekse geçmişte gerçekleştirdikleri çeşitli akınlarla kendi nüfuz alanlarını
oluşturdukları iddiasına sahiptiler. Gürcistan hakimi prensler de bu ikili hakimiyet
noktasına dayanarak zaman zaman Safeviler ve Osmanlıları birbirine karşı
kışkırtmaktan çekinmemişlerdi.197 Osmanlılar ise Safevilerin üzerine yürümeye karar
verdikleri zaman hedeflerinin itaat etmeyen Gürcü prensleri olduğunu öne sürerek
savaşın asıl sebebini gölgemişlerdi.198 Böylece Gürcistan‟ın Osmanlı İmparatorluğu
için savaş sebebi sayılabilecek derecede önem arz ettiği görülmektedir. Öte yandan
savaşın henüz başlarında Lala Mustafa Paşa‟nın serdarlığı sırasında Maniçur ve

195
Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s. 139.
196
Osmanlı donanması Fatih döneminde Gürcistan kıyılarındaki bir takım bölgeleri itaat altına almıştı.
Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi, s. 1-7.
197
Şah II. İsmail tahta çıktığında babası Şah Tahmasb tarafından uzun yıllardır Kahkaha Kalesi‟nde
tutsak edilen Simon‟u Gürcistan‟a prens olarak göndermesi Davud Han‟ı Osmanlılara başvurmaya
sevk etmiş, 1565 senesinde de Aleksander‟ın babası Levend, itaat edeceği vaadiyle Osmanlıları
bölgeye davet etmiş fakat Osmanlılar iki devlet arasındaki Amasya Barışını öne sürerek söz konusu
teklifi kabul etmemişlerdi. Gümüş, Osmanlı - Gürcistan İlişkileri, s. 149-150.
198
Gümüş, Osmanlı - Gürcistan İlişkileri, s. 148.

54
Aleksander Osmanlılara itaat etmişler, Davud Han ve Simon ise Safevi yanlısı bir
tutum izleyerek Osmanlılara karşı konumlanmış bulunuyorlardı. Hatta Maniçur daha
da ileriye giderek İstanbul‟a gelmiş, divanda sünnet edilerek müslüman olmuş ve
Mustafa ismini almıştı.199 Öte yandan Lala Mustafa Paşa‟nın azli ve Sinan Paşa‟nın
sulh seferleri sırasında Osmanlıların Gürcistan'daki pozisyonunun zayıfladığı
anlaşılmaktadır. Zira Osmanlılar bu sırada Aleksandır‟ın itaatini kaybettiler. Maniçur
ise 1582 senesinde Tiflis‟e yardım götüren Osmanlı kuvvetlerinin başarısızlığından
sorumlu tutularak asi ilan edildi.200 Simon ise savaşın başından itibaren Safevi yanlısı
pozisyonunu korumayı sürdürüyordu.201 Söz konusu denklemin bir diğer ayağı olan
Davud Han‟ın da kendi çıkarları doğrultusunda kaybettiği Tiflis‟in peşinde olduğu
görülmektedir.202 Serdar Ferhad Paşa‟nın 1584 yılında gerçekleştireceği Gürcistan
seferi öncesinde tablo bu şekildeydi. Bölgedeki prenslerin saldırısı altında tutunmaya
çalışan Tiflis garnizonun ise pozisyonu zayıftı. Gürcistan'da ise Osmanlı‟ya tabi
hiçbir prens kalmamıştı. Böylece söz konusu tabloyu değiştirmek için merkez
harekete geçti. Gürcistan‟daki dört sacayağından birisi olan Maniçur ile tekrar
ilişkiye geçildi. Merkezin bu noktada Maniçur‟un masum olduğuna ikna edildiği
anlaşılmaktadır. Bu sebeple de Serdar Ferhad Paşa söz konusu durumu telafi etmesi
için emirler gönderilmişti.203 Fakat Maniçur bir yandan Osmanlılara iltica etmeye
çalışırken diğer bir yandan da Simon ile olan işbirliğini devam ettirmiş hatta bu
durumu evlilik bağı ile de güçlendirmişti.204 Böylece kendisini Serdar Ferhad
Paşa‟nın gelecek seneki en büyük hedeflerinden birisi haline getirmişti.

Serdar Ferhad Paşa Gürcistan seferi için hazırlıklarını tamamladıktan sonra


Erzurum‟dan ayrıldı (Temmuz 1584). Hasan Kalesi mevkiinde ordusunu son kez
teftiş eden Ferhad Paşa, Sokulluzade Hasan Paşa‟yı bir miktar askerle Tomanis ve

199
Nusretname, s. 237-240; Schweigger, Sultanlar Kentine Yolculuk, s. 91-92; Minadoi, The War
Between Turks and The Persians, p. 84-86.
200
Erzurum Beylerbeyi Mehmed Paşa komutasında Tiflis‟e yardım götüren kuvvetlerin bozguna
uğraması paşa tarafından Maniçur‟un ihanetine yorularak merkeze bildirildi. Maniçur ise kendisine bir
komplo yapıldığı açıklamaya çalışsa da canını kurtarmak gayretiyle kendisini tevkife gelen iki
kethudayı öldürüp Simon‟a sığındı. Selâniki, c. I, s. 138-139; Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi
Münasebetleri, s. 120-122; Gümüş, Osmanlı - Gürcistan İlişkileri, s. 180-181.
201
Minadoi Simon‟un Safevilere olan sadık tutumunu geçmişte Kahkaha Kalesi‟nde geçirdiği uzun
yıllara bağlar. Minadoi, The War Between Turks and The Persians, p. 86-89.
202
Osmanlı tarafındaki Aleksandır‟ın yanına geçen Davud Han‟a, Gori beyberleylikle birlikte
verilmişti. Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s. 119.
203
Gümüş, Osmanlı - Gürcistan İlişkileri, s. 184; Öte yandan çağdaş kaynak Şeref Han da Minaçur‟e
komplo kurulduğunu düşünmektedir. Şerefname, s. 264.
204
Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s. 122; Minadoi, The War Between Turks and The
Persians, p. 151-153.

55
Lori yolunu açmak üzere öncü olarak gönderdi. Kendisi de sınırda bulunan ve Gürcü
saldırılarına açık hale gelen bir takım kalelerin tahkimi işleriyle meşgul oldu.205 Lori
ve Tomanis kalelerinin hedef olarak seçilmesi ise daha Koca Sinan Paşa‟nın
serdarlığı zamanından itibaren gündemdeydi. Sinan Paşa Tomanis boğazına bir kale
inşa edip bölgeyi güvenli hale getirmek için harekete geçmiş fakat yoğun yağış
sebebiyle geri dönmek zorunda kalmıştı.206 Söz konusu bölge Gürcü ve Safevi
askerlerinin Tiflis‟e giden yardımcı kuvvetleri pusuya düşürdüğü stratejik bir
konumda bulunuyordu O sebeple Serdar Ferhad Paşa bu bölgede girişeceği kale
tahkimatı ile hem Tiflis‟in güvenliğini sağlamayı hem de bölgedeki prensleri itaat
altına almayı amaçlıyordu.207 Rahimizade de söz konusu kalelerin inşasının Serdar
Ferhad Paşa tarafından ordunun Gürcistan topraklarında rahat hareket edebilmesi için
birinci şart olarak görüldüğünü aktarır.208 Osmanlı öncülerinin marifetiyle Lori ve
Tomanis yolununun açılmasının ardından Serdar Ferhad Paşa sınırdan Gürcistan
içlerine doğru hareket geçti. Yedi gün içerisinde zorlu hava koşulları altında Lori‟ye
ulaşıldı ve vakit kaybetmeden kale inşasına girişildi. Kısa süre içerisinde kale inşaatı
tamamlanıp yeterince muhafız bırakıldıktan sonra Tomanis‟e doğru harekete geçildi.
Tomanis‟e ulaşıldığında mevcut kalenin tahkim edilmesi ya da yeni bir kale inşasının
mı gerekli olacağı noktasında istişare yapıldı. Zira eski Tomanis Kalesi bölgeye
hakimiyeti nedeniyle geçmişte Şah Tahmasb tarafından yıktırılmıştı.209 Yapılan
istişareler sonucunda söz konusu eski kalenin tahkiminin stratejik olarak doğru
olmayacağına kanaat getirilerek Tomanis boğazına hakim yeni bir kale yapılmasına
karar verildi. Kötü hava koşulları beraberinde kırk gün içerisinde yeni kale inşa
edildi. Diğer bir yandan kale inşası sırasında Serdar Ferhad Paşa tarafından Tiflis‟e
yardım götürmekle görevlendirilen Anadolu Beylerbeyi Rıdvan Paşa dönüş yolunda
Simon‟un baskınına uğramıştı. Yapılan savaşta galip gelen Osmanlı kuvvetleri
Simon‟u son anda ellerinden kaçırdılar. Böylece Rıdvan Paşa Tiflis görevini
başarıyla tamamlamış, Simon‟u mağlup etmiş ve Tiflis‟e sığınan Davud Han‟ı da
yanına aldığı halde Serdar Ferhad Paşa‟nın yanına ordugaha döndü. Serdar Ferhad
Paşa burada Davud Han‟ı karşılayıp itaatini kabul etti.210 Bu noktada Davud Han‟ın
aynı zamanda Aleksander‟ın itaatini de Serdar Ferhad Paşa‟ya sunmak için gelen bir

205
Minadoi, The War Between Turks and The Persians, p. 155-156; Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 548.
206
Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s. 110-111.
207
Minadoi, The War Between Turks and The Persians, p. 156-157.
208
Dündar, Gence Fetihnamesi, s. 57-58.
209
Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi, s. 353.
210
Selâniki, c. I, s. 151-152.

56
elçi olduğu anlaşılıyor. Zira söz konusu görüşme sırasında Aleksander‟ın daha önce
kararlaştırılan haracının da Davud Han‟dan talep edildiği görülmektedir. Kısa
zamanda söz konusu haraç ise ordu Tiflis‟deyken Serdar Ferhad Paşa‟ya
ulaştırıldı.211 Davud Han da daha sonra arzusu üzerine Ferhad Paşa tarafından
İstanbul‟a gönderildi. Serdar Ferhad Paşa böylece Davud Han ve Aleksander‟ı saf
dışı bırakmıştı. Osmanlı kuvvetleri de Simon‟u mağlup ederek kaçmaya mecbur
etmişti. Kaçarken gerisinde bıraktığı birçok hükümdarlık alametleri ise Osmanlıların
eline geçmişti.

Serdar Ferhad Paşa Gürcistan'daki söz konusu kazanımlarla yetinmeyerek asi


Maniçur‟dan intikam almak için askerin yoğun muhalefetine rağmen Ahıska
bölgesine doğru harekete geçti.212 Ahıska‟ya varıldığında ise ordu ile Ferhad Paşa
arasındaki gerilim halen sürmekteydi. Fakat Serdar Ferhad Paşa, askerin eleştirilerine
karşı kayıtsızlığını sürdürerek Rıdvan Paşa‟yı kale inşası için çalışmalara başlattı.
Bunun asker ile Serdar Ferhad Paşa arasındaki bardağı taşıran son damla olduğu
anlaşılmaktadır. Böylece asker kale inşaatına başlamasıyla birlikte Ferhad Paşa‟ya
karşı büyük bir isyana kalkıştı.213 Zaten asker Ahıska yolunda Ferhad Paşa‟ya
aracılar gönderse de serdar bu aracıları tersleyip yoluna devam etmişti. Üstelik
Gürcistan bölgesinin coğrafi şartlarının verdiği sıkıntı da mevcut gerilime eklenince
askerin itaatsizlik göstermekte gecikmediği anlaşılıyor. Sonuçta Ahıska‟da ordunun
sabrı taşmış, bizzat Serdar Ferhad Paşa hedef alınmıştı. Serdarın bu koşullar altında
daha fazla direnemediği görülmektedir. İsyanın ardından Ferhad Paşa derhal Ahıska
Kalesi‟nin inşa faaliyetinden vazgeçip geri dönmek zorunda kaldı. 214 Serdar Ferhad
Paşa böylece Maniçur‟u da elinden kaçırmış oluyordu.

Ordu ile Ferhad Paşa arasındaki gerilimin geri dönüş yolunda da sürdü. Fakat
ordu sınıra yaklaştığı sırada beklenmedik bir şey oldu. Serdar Ferhad Paşa,
karargahıyla birlikte pusuya düşürüldü. Asi Maniçur‟un başını çektiği Gürcü askeri
bizzat Serdar Ferhad Paşa‟nın maiyetini hedef almıştı. Saldırı sonucunda serdarın

211
Peçevi, c. II, s. 320.
212
Minadoi, Ferhad Paşa‟nın askeri yağma vaadiyle yatıştırıp Ahıska‟ya sürüklediğini belirtir.
Minadoi, The War Between Turks and The Persians, p. 161-163.
213
Minadoi‟ye göre isyan eden asker bizzat serdara saldırmış, serdar son anda kurtulmuştu. Minadoi,
The War Between Turks and The Persians, p. 163-165.
214
Şerefname, s. 269.

57
şahsi eşyaları, hazinesi hatta köle ve cariyeleri Maniçur‟un eline geçmişti.215 Bu
bağlamda asi Maniçur‟un saldırısının sonuçlarının Serdar Ferhad Paşa için onur
kırıcı bir hal aldığı anlaşılmaktadır. Zira Maniçur‟u ortadan kaldırmayı tasarlarken
onun saldırısına uğrayarak şahsi birçok malını ve kölelerini kaybetmişti. Muhtemelen
bu durum onu askerin gözünden iyice düşürdüğü gibi Ferhad Paşa‟nın da asabını
bozmuş olmalıdır. Öte yandan Maniçur‟un başarılı pususunun ise ordu ile serdar
arasında yaşanan gerilimden kaynaklı bir fırsat sonucunda başarı kazandığı ihtimali
düşünülebilir. Fakat söz konusu ihtimale dair bir kayıt bulunmaması bu hususta
yorum getirilmesini zorlaştırmaktadır.216 Diğer bir yandan ordu Tomanis taraflarında
bulunduğu sırada serdarın maiyetinde bulunan kıymetli bir esir firar etmişti. Söz
konusu esirin ordugahtan firarının ise çeşitli dedikodulara sebep olduğu
anlaşılmaktadır. Zira Serdar Ferhad Paşa‟nın firar eden esirden rüşvet alarak
kaçmasına müsaade ettiğine dair söylentiler merkeze kadar ulaşmıştı. Ordu ile
serdarın arasındaki sinirsel denge ise oldukça kırılgandı.217

1584 sefer senesinin sonuna gelindiğinde Serdar Ferhad Paşa, Gürcistan‟da


hedeflenen tahkimatı gerçekleştirmiş, prenslerden Simon‟u ise onur kırıcı bir
mağlubiyetle kaçmaya zorlamıştı. Bunun yanı sıra Davud Han ve Aleksander gibi iki
önemli Gürcü prensini de itaat altına almış olmasına rağmen Ahıska‟da yaşanan
isyan ve sonrasında Maniçur‟a karşı uğradığı onur kırıcı baskının neticesinde Ferhad
Paşa, Erzurum‟a buruk dönmüş olmalıdır. Askerin isyana meyilli durumunu sezdiği
halde218Ahıska için ısrar etmesi ise muhtemelen Serdar Ferhad Paşa‟nın
tecrübesizliği ile açıklanabilir. Sonuçta 1584 sefer yılında büyük oranda hedeflenen
unsurlar tahakkuk ettirilmiş, Serdar Ferhad Paşa nispeten başarılı bir şekilde
Erzurum‟a dönmüştü. Serdar, Erzurum‟a döndükten sonra ordunun ve ahalinin
durumunun seneye gerçekleştirecek bir seferi kaldıracak halde olmadığını, en
azından bir süre ordunun terhisinin lazım geldiğini merkeze bildirmişti. Fakat merkez

215
Şeref Han birçok kıymetli eşya ile birlikte serdarın cariyesinin de kaçırıldığını aktarır. Şerefname, s.
269-270.
216
Minadoi bu saldırı da serdar ile sorun yaşayan askerin de dahili olabileceğine dair bir görüş ortaya
koysa da bu görüşü dedikodudan ileriye götüremez. Minadoi, The War Between Turks and The
Persians, p. 164-165.
217
Rahimizade, 1584 yılında gerçekleştirilen Gürcistan seferi sırasında yaşanan talihsizliklere serdarın
propagandası niteliğinde telif ettiği eserinde yer vermez.
218
Lori ve Tomanis kalelerinin inşasını merkeze bildirmek için serdar tarafından gönderilen Kapıcıbaşı
Ahmed Çavuş askerin savaşacak takati olmadığını aktarıyor. Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi
Münasebetleri, s. 143-144, dipnot. 263,264.

58
Serdar Ferhad Paşa‟nın söz konusu teklifini reddetti. Zira halen Safevi tehdidinin
büyük ölçüde ortadan kaldırılmadığını düşünüyorlardı. Öte yandan Serdar Ferhad
Paşa‟nın Ali Kuli isimli esirin kaçmasında gösterdiği tedbirsizlik ve askerle yaşadığı
krizin Sultan III. Murad tarafından tepki çektiği görülmektedir.219 Bu sırada merkez
ise uzun süredir İstanbul‟da zorunlu ikamete tabi tutulan elçi İbrahim Han‟ı serdarın
yanına Erzurum‟a gönderdi.220 Ferhad Paşa‟ya da elçiyi tehdit etmesi yönünde
tembihte bulunuldu. Anlaşılan merkez Safevilere yönelik sert tutumunu gelecek sefer
senesinde askeri sahaya dökmeye hazırlanıyordu.221 Bu hal ile Serdar Ferhad Paşa‟ya
Erzurum‟da kışlaması ve hazırlıklı olması emredildi. Serdar böylece 1584 kışını
Erzurum‟da gelecek sefer yılına hazırlık yaparak geçirdi.222

219
Minadoi, The War Between Turks and The Persians, p. 165-166.
220
Selâniki, c. I, s. 146-147.
221
Revan‟ın alınmasıyla birlikte Tebriz yolunun açıldığını ve gelecek sene ordunun buraya
yürüyebileceğine dair serdarın merkeze önerisi hakkında bkz. Minadoi, The War Between Turks and
The Persians, p. 168-169; Öte yandan Mustafa Ali, Ferhad Paşa‟nın Tebriz‟in fethi için hazırlık
yaptığını belirtir. Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 544.
222
Bu sırada merkez, serdardan Erzurum Kalesi‟nde barut patlaması sonucu oluşan hasarları tamir
etmesini istemişti. Mustafa Ali yeni serdarın Erzurum‟a gönderdiği bir görevlinin bu işi yapmasını
istediğini fakat Ferhad Paşa‟nın azlinden haberi yokmuş gibi görünerek tamiratı bizzat kendi
hazinesinden yaptırdığını aktarır. Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 553.

59
“Saltanat tarafından külli izzet ü sa‟âdete
sezâvârdur ki ancak olur, iyilikler idecekdür ve
çok himmete lâyık kuldur ve müstehıkdur”223

3.10 Ferhad PaĢa’nın Serdarlıktan Azli

Serdar Ferhad Paşa için söylenen bu sözler Sadrazam Özdemiroğlu Osman


Paşa‟ya aitti. Özdemiroğlu Osman Paşa tarafından Sultan III. Murad‟a iletilmek
üzere Ferhad Paşa için kaleme alınmıştı. Ferhad Paşa serdarlıktan azledildikten sonra
İstanbul‟a dönüş yolu üzerindeki Tokat civarında yeni Serdar Osman Paşa ile
buluşmuştu. Sultanın gözdesi olan önemli bir isimden aldığı söz konusu referans
Ferhad Paşa‟nın azlinden dolayı duymuş olabileceği üzüntüyü bir parça olsun telafi
etmiş olmalıdır. Peki, Ferhad Paşa‟nın azline giden süreç ne şekilde gelişmişti?
Ferhad Paşa‟nın Gürcistan harekatı sırasında Özdemiroğlu Osman Paşa da Kırım
işleriyle meşgul olmuş, burada isyan eden hanı merkezin de desteğiyle bertaraf
ederek muzaffer bir şekilde İstanbul‟a gitmişti. Sultan III. Murad tarafından büyük
bir muhabbetle karşılandığı anlaşılan Özdemiroğlu Osman Paşa‟ya kısa sürede
sadrazamlık mührü teslim edildi (Temmuz 1584).224 Öyle ki Osman Paşa‟nın söz
konusu galebesi Serdar Ferhad Paşa‟ya bizzat Sultan III. Murad tarafından
bildirilmişti.225 Ardından Serdar Ferhad Paşa‟ya azledildiği ve yerine Özdemiroğlu
Osman Paşa‟nın acem serdar olduğunu bildiren padişah fermanı ulaştı. Söz konusu
fermanda ordu ile ilgili bütün işleri yeni serdara devrederek merkeze dönmesi
emredilmişti. Ferhad Paşa da kısa sürede hazırlıklarını tamamlayıp merkeze dönmek
için yola koyuldu. Tokat civarında sadrazam ve yeni Serdar Özdemiroğlu Osman
Paşa ile buluştular. Burada oldukça olumlu bir havada gerçekleştiği anlaşılan devir
teslim hadisesinin ardından Osman Paşa‟dan aldığı tavsiye mektubuyla beraber yola
koyulan Ferhad Paşa Üsküdar'da törenle karşılandı. İstanbul‟a avdetinin onuncu
gününde de Sultan III. Murad‟ın huzuruna çıkan Ferhad Paşa adet üzere sultana
hediyelerini sundu. Bunların arasında serdarlığı sırasında elde ettiği zafer alametleri
de vardı. Selaniki görüşme sırasındaki manzarayı oldukça detaylı anlatmaktadır.

223
Selâniki, c. I, s. 153.
224
Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 548; Selâniki, c. I, s. 143-146; Hasan Bey-zâde, c. II, s. 312-317.
225
Söz konusu fetihname için bkz. Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 534-538.

60
“Vezir-i mü-şârun-ileyh pişkeş-i âli çeküp pâye-i serir-i saltanata yüz sürdiler.
Tokmak Han ve İmâm Kulı Han‟un murassa‟ tâcları ve Simon la‟inün musavver
alemleri çekildi. Kânun-ı kadim üzre külli tuhaf u hedâyâ getürdiler…”226

İki sefer yılı müddetince Lala Mustafa Paşa, Sinan Paşa ve Özdemiroğlu Osman
Paşa gibi askeri deneyimlere sahip şöhretli bir serdar olmamasına rağmen Ferhad
Paşa, savaş sahasında gerek merkezin öngördüğü gerekse serhatte çeşitli istişareler
ile alınan kararları uygulayarak önemli kazanımlara katkıda bulunmuştur. Üstelik
Ferhad Paşa‟nın serdarlığı sürecinde hiçbir meydan savaşı kazanmamış olmasına
rağmen söz konusu kazanımları elde ettiği anlaşılmaktadır. 1584 sefer yılında
Gürcistan‟da bulunduğu sırada yaşadığı bir takım talihsizlikler göz ardı edilirse
Ferhad Paşa‟nın serdarlığı merkez açısından da hedeflenen unsurların tahakkuk
ettirildiği ölçüde olumlu geçmişti. Fakat Özdemiroğlu Osman Paşa‟nın gerek
Şirvan‟da elde ettiği üstün kazanımlar gerekse Kırım‟daki isyanı bertaraf ederek elde
ettiği başarı, paşayı Sultan III. Murad nezdinde Acem seferini nihayete erdirecek
isim olarak ön plana çıkarmış olmalıdır.227 Bu durum göz önüne alındığında
kendinden evvelki iki serdarın aksine Ferhad Paşa‟nın görevden alınmasında
başarısızlığın aksine kendisinden daha iyi bir tercihin belirmesinin payı olduğu
görülmektedir. Diğer bir yandan mevcut ahvale Ferhad Paşa açısından bakılırsa,
savaş sahasında ordu serdarı olarak iki seneyi aşkın bulunduğu müddetçe çeşitli
mansıplar dağıtarak ekonomik güç elde etmiş, muhtemel ki söz konusu gelişmelere
paralel olarak güçlü bir kapı halkı da meydana getirmişti.228 Bu hususta Hoca
Sadeddin‟in Satırcı Mehmed Paşa‟ya gönderdiği mektubundaki bir kayıt önemli
ipucu sunmaktadır.

“Ferhad Paşa ağaları birkaç yılda ikişer, üçer yüz bin akçelik zeamet sahipleri
olmadılar mı?”229

226
Selâniki, c. I, s. 154-155.
227
“Acem tarafları sen dururken başka bir serdarın gönderilmesi münasip değildir…” Peçevi, c. II, s.
324.
228
Ferhad Paşa‟nın birinci serdarlığı sırasında maiyetindeki ağalara verdiği bir takım paralar ve çeşitli
sancak beylerinden aldığı hediyeler için bkz. Öztürk, Sadrazam Ferhad Paşa, s. 47-50; Öte yandan
Ferhad Paşa‟nın birinci serdarlığı sırasında merkezden yazılan bir hükümde sefer hususunda tam
yetkili olduğu belirtilmiştir. bkz. BOA, A. DVNSMHM. d. 49/355.
229
Naimâ Mustafa Efendi, Naimâ Tarihi (İstanbul: Bahar Matbaası, 1967) c. I, çev. Zuhuri Danışman,
s. 211.

61
Söz konusu kayıttan da anlaşıldığı üzere Ferhad Paşa‟nın ve adamlarının ordu
serdarlığından sonra elde ettikleri çeşitli ekonomik kazanımlar, serdarın ölümünden
çok sonra dahi referans verilecek konumdaydı. Öte yandan özellikle Davud Han‟ı
itaate zorlaması, Aleksander‟in haracını sultan adına alması ve Simon‟u mağlup
ederek savaş sahasından kaçmaya zorlaması paşanın askeri, beraberinde de siyasi
prestijini olumlu yönde etkilemiş olmalıdır. Zira Özdemiroğlu Osman Paşa‟nın
sultana gönderdiği mektupta da bu durum açıkça belirtilmiştir. Sonuç olarak Ferhad
Paşa 1583 senesinde gittiğinden daha güçlü bir şekilde merkeze dönmüş ve
imparatorluk divanındaki yerini almıştı. Fakat Ferhad Paşa merkezde pek fazla
kalmayacak, gelecek seneye kendisine var eden savaş sahasına tekrar dönecekti.

3.11 Özdemiroğlu Osman PaĢa’nın Acem Serdarlığı: Tebriz’in Fethi

Ordunun 1585 sefer senesindeki hedefinin Tebriz olacağı daha Serdar Ferhad
Paşa‟nın Erzurum kışlağında olduğu sıralarda bilindiği anlaşılmaktadır. Serdar
Ferhad Paşa da hazırlıklarını söz konusu hedefe uygun bir şekilde yapmaktaydı. Yeni
Serdar Özdemiroğlu Osman Paşa ise Kırım hadiselerinin hassasiyeti nedeniyle 1584
kışını Kastamonu civarında geçirdi. Fakat Kırım tehdidinin ortadan kalktığı
anlaşılınca ordunun başına geçmek üzere Erzurum‟a hareket etti.230 Burada ordusunu
bir araya getiren Serdar Osman Paşa, yanında Maksut Bey olduğu halde Tebriz‟e
doğru yürüyüşe başladı (Ağustos 1585). Serdar, Van civarında Cigalazade Sinan
Paşa tarafından törenle karşılandı.231 Osman Paşa bu sırada Tebriz‟in ve Safevilerin
ahvali hakkında da çeşitli istihbarati bilgiler toplamıştı. Safevi tarafında ciddi siyasi
çekişmelerin yaşandığı malumdu. Söz konusu durumun da Tebriz‟de Safeviler
tarafından makul bir müdafa gerçekleştirilmesine mani teşkil ettiği anlaşılıyor.232
Muhtemelen ordunun Tebriz üzerine büyük bir özgüvenle yürümesinde söz konusu
durumun etkisi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bunların ışığında
Cigalazade Sinan Paşa, serdar tarafından Tebriz yönüne doğru öncü olarak
gönderildi. Bu sırada Veliahd Hamza Mirza güçleriyle karşılaşan Cigalazade Sinan

230
Peçevi, c. II, s. 324-325.
231
Minadoi, The War Between Turks and The Persians, p. 204-205; Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 555.
232
Veliaht Hamza Mirza‟nın 1584 senesinde Türkmen Emir Han‟ı evvela tutsak edip ardından idam
ettirmesi Kızılbaş aristokrasisini oluşturan bir takım Türkmen gruplar arasında gerilim yaratmış, bu
durumun da Safevilerin Tebriz‟de istenilen şekilde bir müdafa için hazırlık yapmalarına engel teşkil
etmiş olduğu anlaşılıyor. Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s. 154.

62
Paşa, gerçekleşen muharebede galip geldi ve serdarın takdirini kazandı.233 Böylece
Hamza Mirza çekilmiş Tebriz ile ordu arasında ciddi bir engel kalmamıştı. Serdar
Osman Paşa öncelikle yanında bulunan Maksud Bey‟i elçi olarak Tebriz
müdafilerine gönderdiyse de müspet bir yanıt alamadı. Ardından harekete geçen
Osmanlı güçleri sokak sokak çatışarak Tebriz‟i ele geçirdiler (Eylül 1585).234

Şehir güç kullanılarak ele geçtiği için asker yağmaya başladı.235 Zaten sokak
çatışmaları ile birbirine giren şehir askerin yağmasından sonra iyice harap oldu.
Ardından derhal tahkimli bir kale yapımına başlandı. Kale inşası sırasında Veliaht
Hamza Mirza önderliğinde İmam Kulu Han ve Tokman Han‟ın birleşik güçleri
Tebriz‟deki askeri taciz etmeye devam ediyorlardı. Osmanlı güçleri ise Cigalazade
Sinan Paşa komutasında söz konusu güçlerden müteşebbis Safevi askeriyle çeşitli
çarpışmalar gerçekleştirdiler. Epey zayiat verildiyse de söz konusu muharebelerde iki
taraf için de müspet bir sonuç ortaya çıkmadı.236 Bu sırada serdarın sağlığı da iyice
bozuldu. Daha İstanbul‟dayken rahatsızlığı baş göstermiş, ordu yürüyüşlerinde de
tahtırevan ile seyahat etmek durumunda kalmıştı.237 Tebriz‟de yaşayan erzak ve yem
sıkıntısı, askerin itaatsizliği ve Safevi güçlerinin tacizleri ile birlikte bu noktada
ordunun durumun hassas bir hal aldığı görülmektedir. Bu saiklerle de ordunun
Tebriz‟i terk etmeye karar verdiği anlaşılıyor.238 Böylece kale inşası tamamlandıktan
sonra Hadım Cafer Paşa Tebriz muhafızı olarak bırakılıp ordu Safevi tehdidi altında
sınıra doğru harekete geçti (Ekim 1585). Serdar Özdemiroğlu Osman Paşa‟nın
rahatsızlığı nedeniyle ordu komutası Cigalazade Sinan Paşa‟ya tevdi edilmişti.239

233
Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 555-558.
234
Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s. 155-156.
235
Peçevi, c. II, s. 326; Şeref Han sonradan Tebriz ileri gelenlerinden bir takım kişilerin ricasıyla
serdar tarafından yağmanın engellenmeye çalıştığını fakat Tebriz‟de bir takım yeniçerilerin
öldürülmesi ile ordunun katliama varan bir yağmaya giriştiğini aktarır. Şerefname, s. 272-274; Öte
yandan şehirdeki bir hamamda halk tarafından birkaç yeniçerinin öldürülmesi üzerine ordu galeyana
gelmiş ve tekrar yağmanın önü açıldığına dair bir görüş için bkz. Minadoi, The War Between Turks
and The Persians, p. 213-214.
236
Selâniki, c. I, s. 161-162; Şerefname, s. 274-275; Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 560-565; Peçevi, c. II, s.
326-327.
237
“Osman Paşa İstanbul‟a geleliden beri bünyesi zayıf düşmüş ve kendisine bir yorgunluk ve kesiklik
gelmişti. Günden güne de bu hal artmakta idi. Bu zaruret karşısında tahtirevan ile yola devam etmesi
icap etti. Tebriz‟e kadar da öylece gitti.” Peçevi, c. II, s. 325.
238
O sırada orduda bulunan Şeref Han, Tebriz‟den ayrılma kararını yaşanan yem sıkıntısı, serdarın
rahatsızlığının artması ve askerin itaatsizlik etmesine bağlar. Şerefname, s. 273-274; Minadoi ise
askerin serdara başvurarak artık dönmek istediklerini aktarır. Minadoi, The War Between Turks and
The Persians, p. 217.
239
Tebriz muhafazası evvela Cigalazade Yusuf Sinan Paşa‟ya tevdi edilmek istense de serdarın
takatten düşmesi ile vezaretle Hadım Cafer Paşa‟ya verilmiş, Sinan Paşa da serdar kaymakamı olarak
ordunun başına geçirilmişti. Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s. 160.

63
Van yolunda Safevi güçlerinin münferit saldırılarına Sinan Paşa‟nın aldığı tedbirlerle
mukabele edilmişse de240epey ordu ağırlığı kaybedilerek Van‟a ulaşıldı.241 Serdar
Özdemiroğlu Osman Paşa da yolculuk sırasında Şenb-i Gazan mevkiinde hayatını
kaybetmişti. Cigalazade Sinan Paşa serdarın ölümünü gizlemeye çalışsa da haber
kısa sürede duyuldu. Van‟a ulaşıldığında da Serdar Kaymakamı Cigalazade Sinan
Paşa‟ya merkez tarafından serdarlık beratı gönderildi. Cigalazade de merkeze
merhum sadrazamın mührünü ayrıntılı bir sefer raporu ile birlikte göndererek
Tebriz‟in ele geçirildiğini bildirmişti. Tebriz‟in ele geçirilmesinin merkezde büyük
memnuniyetle karşılandığı anlaşılmaktadır.242 Böylece 1585 sefer yılı Osmanlılara
Tebriz‟i getirmişse de çok önemli bir asker ve devlet adamını da götürmüştü. Sefer
böylece sonuçlanmış, yeni serdar da seferi orduyu kışlaklara dağıttıktan sonra kendisi
de kışlamaya çekilmişti.

3.12 Ferhad PaĢa’nın Ġkinci Serdarlığı: Tebriz’e Yardım Götürülmesi

Özdemiroğlu Osman Paşa‟nın serdarlığı sırasında ele geçirilen Tebriz‟de Hadım


Cafer Paşa Safevi kuvvetlerin sıkı baskısı altında, erzak ve mühimmat yönünden
yetersiz kalmış bir halde bulunuyordu.243 Tebriz‟de kalan müdafilerin yoğun saldırı
altında oluşu ise merkezi 1586 senesi için yeni bir sefer hazırlığına itmişti. Bu
noktada Tebriz müdafilerine yardım götürecek ordunun serdarlığının kime verileceği
konusu gündeme geldi. Sınırda ise zaten bir serdar bulunmaktaydı. Cigalazade Sinan
Paşa, Özdemiroğlu Osman Paşa‟nın seferi ordunun başında hayatını kaybetmesinin
ardından serdar kaymakamı olarak orduyu Tebriz‟den çıkarmış, Van da ise merkez
tarafından kendisine serdarlık beratı gönderilmişti. Fakat merkezden gelen serdarlık
beratının içeriği incelendiğinde Cigalazade Sinan Paşa‟nın serdarlığının 1585 kışını
kapsayan geçici bir vazife olduğu anlaşılıyor. Zira merkez Cigalazade Sinan Paşa‟ya
Tebriz‟in müdafası ile yakından ilgilenmesini, Safevi tarafındaki durumun takibini
ve sınırların muhafazası gibi talimatlar vermişti. Ayrıca Sinan Paşa‟ya söz konusu

240
Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s. 161-162.
241
“Bu satırların yazarı da, bu süre içinde muzaffer ordunun peşindeydi ve geri hizmetlerde
bulunuyordu. Ben, yol boyunca yaptığımız her konaklamada 15.000‟den fazla at, deve ve katır
bırakmak zorunda kaldığımızı görüyordum.” Şerefname, s. 276.
242
Selâniki, c. I, s. 164; Minadoi, The War Between Turks and The Persians, p. 221-222.
243
Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 577-581.

64
tedbirleri gelecek sene bahara dek alması gerektiği bildirilmişti.244 Öte yandan söz
konusu serdarlık beratının Cigalazade Sinan Paşa‟ya tevdi edilme zamanlaması da bu
noktada dikkat çekmektedir. Van‟da Cigalazade Sinan Paşa‟ya vazife bildirildiğinde,
paşa zaten serdar kaymakamlığını iki aydır de facto bir şekilde deruhte
etmekteydi.245 Muhtemelen merkez karşı karşıya kaldığı bu de facto serdarlığı
baharda geliştireceği yeni planı uygulamaya koyacak adayı bulana kadar onaylama
yoluna gitmişti. Zira Cigalazade Sinan Paşa, Tebriz‟in ele geçirildiği 1585 sefer
senesindeki tüm sıcak çatışmaların neredeyse tamamında bulunmuştu. Aynı zamanda
Van beylerbeyi olduğu için de sınırda kışlaması gerekiyordu. Onun serdarlığının
merkez trafından onaylanmasında söz konusu saiklerin etkisi olduğu anlaşılmaktadır.
Öte yandan Cigalazade Sinan Paşa‟nın söz konusu serdar kaymakamlığı vazifesini ne
şekilde elde ettiği hususunun izah edilmeye muhtaç olduğu anlaşılıyor. Mustafa
Ali‟ye göre Özdemiroğlu Osman Paşa, Cigalazade Yusuf Sinan Paşa‟yı kendi ölümü
halinde serdar olması hususunda ön plana çıkarmış, söz konusu kararını da Sultan III.
Murad‟a dayandırmıştır.246 Fakat Cigalazade Sinan Paşa‟nın serdar kaymakamlığına
Özdemiroğlu Osman Paşa‟nın ve dahi Sultan III. Murad‟ın icazeti ile getirilmediği
anlaşılıyor. Zira Cigalazade Sinan Paşa merkeze gönderdiği bir arzında seferi
ordudaki ümera ve askerin ortak kararı ile serdarlık kaymakamına getirildiği
söylemişti.247 Zaten Cigalazade Sinan Paşa, Serdar Özdemiroğlu Osman Paşa
tarafından Tebriz muhafazası için atanmış bulunuyordu. Fakat serdarın hastalığının
artması ile Hadım Cafer Paşa muhafız olarak bırakılmış, Cigalazade de serdar
kaymakamı olarak ordunun başına geçmişti.248 Hadım Cafer Paşa‟nın Cigalazade
Sinan Paşa yerine Özdemiroğlu Osman Paşa‟nın kararına rağmen Tebriz
muhafızlığında bırakılması kararının da Cigalazade Sinan Paşa‟yı serdar kaymakamı
olarak belirleyen söz konusu istişare sırasında alındığı anlaşılıyor. Öte yandan çağdaş

244
“Cigala-zâde Sinân Paşa‟ya, „Evvel-bahâr-ı ferhunde-âsâra dek… Bu tarz-ı hub ve üslub-ı mergüb
üzre, evâsıt-ı şitâya dek, serhadleri ihkâm ve bâb-ı muhâfazada ihtimâmı tâmm ile takayyüd olındı.”
Hasan Bey-zâde, c. II, s. 332-334.
245
“Sinan Paşa Van‟a ulaşınca, serdarlık görevinin kendisine verildiği konusunda yüce Asitane‟den
bir emirname geldi. Zaten iki ay kadar zamandan beri bu görevi işgal etmekteydi.” Şerefname, s. 277.
246
“ „Akabince Ciğala-zâde‟yi getürdi. Kâ‟ide-i vasiyyetini kemâlına yetürdi. Ve bir emr-i şerif
yazdırub nışanlayub „asker-i islâmı Allah ile sana ismarladım‟ didi ve bu tevcih-i ta‟yin-i şehr-yâri ile
vâkı olub, eger sana bir hâl (vâkı) olursa Vezir Yusuf Paşa‟yı Kâyim-Makâm nasb idesin
buyurdıklarında gayy-i emri bildirdi.” Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 566-567; Peçevi de muhtemelen söz
konusu kayıttan nakille eserinde aynı hususta bilgi vermişti. Bkz. Peçevi, c. II, s. 327.
247
Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s. 160, dipnot 42.
248
Şerefname, s. 273; Öte yandan Mustafa Ali de Cigalazade Sinan Paşa‟nın serdar tarafından muhafız
olarak Tebriz‟e bırakılmak istendiğini kabul etse de zamanla söz konusu durumun değiştiğini belirtir.
Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 562.

65
kaynak Şeref Han, Cigalazade Sinan Paşa‟nın zaten serdar yardımcısı gibi olduğunu
ve Özdemiroğlu Osman Paşa‟nın rahatsızlığı ile bu görevi deruhte etmeye
başladığını bildirir. Sonuç olarak Özdemiroğlu Osman Paşa tarafından Cigalazade
Sinan Paşa‟nın serdar varisi bırakılması gibi bir durum olduğunu düşünmenin epey
güç olduğu anlaşılmaktadır.

Mustafa Ali neden Özdemiroğlu Osman Paşa‟nın Cigalazade‟yi serdar varisi


tayin ettiğine dair böylesine bir iddiayı ortaya atma ihtiyacı duymuştur? Muhtemelen
söz konusu müellif, Ferhad Paşa‟nın ikinci defa serdarlık vazifesine getirilmesi
kararının meşruiyetini zayıflatmak gayesiyle hareket etmiş olabilir. Zira Mustafa
Ali‟nin Ferhad Paşa‟nın ilk serdarlığa getirilişindeki eleştirel yorumları
bilinmektedir. Ayrıca Serdar Ferhad Paşa tarafından Cigalazade Sinan Paşa‟nın
tartışmalı bir şekilde Revan beylerbeyi tayin edilmesi hususunda müellifin getirdiği
açıklamalar göz önüne alındığında Mustafa Ali‟nin Ferhad Paşa‟ya karşı sergilediği
menfi tutumu anlaşılabilir. Mustafa Ali, Ferhad Paşa tarafından Revan beylerbeyi
olarak atanan Cigalazade Yusuf Sinan Paşa‟nın asil kanına atıfta bulunurken, Ferhad
Paşa‟nın basit çeşnigarlık geçmişine değindiği kıyaslaması bu hususta manidar
olmalıdır. Ali‟nin paşaya karşı bulunan katı tutumunu gösteren söz konusu
yaklaşımları müellifi Ferhad Paşa‟nın ikinci serdarlığına gölge düşürecek bir rivayeti
ortaya koyma yaklaşımına itme ihtimali vardır. Öte yandan Mustafa Ali‟nin söz
konusu rivayetini de Özdemiroğlu Osman Paşa gibi tartışmasız bir kahraman figürü
üzerinden kasıtlı olarak geliştirmek istediği varsayılabilir. Ayrıca Mustafa Ali‟nin
devlet adamları arasındaki rekabete dayanarak geliştirme olasılığı olan çeşitli
patronaj ilişkilerinin kendisini böyle bir tutuma ittiği düşünülebilir.249 Sonuç olarak
Mustafa Ali‟nin birçok devlet adamına karşı katı tavır almasına rağmen Cigalazade
Sinan Paşa‟ya karşı açıktan eleştirel bir tutum belirtmemesi, müellifin söz konusu
paşa ile olası bir patronaj ilişkisi geliştirme ihtimalini haklı olarak akla getirmektedir.

Merkezde kimin serdar atanacağına dair istişareler ise sürmekteydi. Sadrazam


Mesih Paşa olası formüller üzerinde düşünüyor, çeşitli istişarelerde bulunuyordu.
Evvela Cigalazade Sinan Paşa‟nın serdarlığı noktasındaki fikir üzerinde duruldu.
Fakat söz konusu paşanın genç ve tecrübesiz bulunması nedeniyle bu büyük

249
Ayrıntılı bilgi için bkz. Cornell H. Fleischer, Tarihçi Mustafa Ali: Bir Osmanlı Aydın ve Bürokratı
(İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1996) çev. Ayla Ortaç.

66
sorumluluğu tek başına kaldıramayacağı düşünülmüş250olacak ki ikili bir serdarlık
formülü geliştirilmek istendi.251 Bu sırada Ferhad Paşa‟nın isminin de gündeme
geldiği anlaşılmaktadır. Zira paşanın ilk serdarlığı merkez tarafından istenilen
başarılı sonuçları vermişti. Bu durumun onun akıllara gelen ilk namzetlerden birisi
olmasını ihtimalini kolaylaştırmış olduğu öne sürülebilir. Böylece söz konusu
hususta devam eden istişarelerin ardından ittifakla Ferhad Paşa‟nın ismi ön plana
çıkmış, Ferhad Paşa ikinci defa serdar tayin edilmişti.252 Serdarlık kararının yapılan
istişarelerin neticesinde bizzat Sultan III. Murad tarafından alındığı
anlaşılmaktadır.253 Öte yandan Ferhad Paşa‟nın ise bu karardan büyük üzüntü
duyarak, serdarlığın kendisine verilmesinden vazgeçilmesi için girişimlerde
bulunduğu belirtilmektedir. Hasan Beyzade tarihinde yer alan ve müellifin
Darüssaade Ağası Habeşi Mehmed Ağa‟ya dayandırdığı bu rivayet Peçevi‟ye de
yansımıştır.254 Fakat Ferhad Paşa‟nın serdarlığın kendisine verilmesinden böylesine
büyük bir üzüntü duyup vazifeden kaçınmak istemesi, onun daha evvel serdarlık
sonucunda elde ettiği kazanımlar göz önüne alındığı vakit pek mantıklı olmasa
gerektir. Zira Ferhad Paşa‟nın serdarlığa getirilişi şahsi kariyer çizgisinde onun için
bir dönüm noktası olmuş, cephede ordu serdarı olarak geçirdiği iki buçuk yıl
kendisine önemli kazanımlar ve ciddi referanslar sağlamıştı. O sıralarda serdarlık
makamının önemi ve yetkileri255göz önüne alındığında, savaş sahaları serdarlar için
ekonomik bir fırsat kapısı, askeri ve siyasi bir prestij kaynağıydı. Diğer bir yandan
söz konusu rivayette Ferhad Paşa‟nın daha önceki serdarlığından dolayı bu görevi
istemediği öne sürülerek spesifik bir gerekçe belirtilmemektedir. Peki, Ferhad
Paşa‟nın ilk serdarlığı sırasında kendisini bu kadar etkileyip savaş sahalarından
uzaklaştırmaya iten unsur ne olmuş olmalıdır? Bu noktada akla iki ihtimal gelebilir.
Bu ihtimallerden ilki Ferhad Paşa‟nın görevini başarıyla sürdürürken ve ortada
müspet bir gerekçe yokken azledilip yerine Özdemiroğlu Osman Paşa‟nın serdarlığa
getirilmesidir. Ferhad Paşa‟nın bu durumdan dolayı bir hayal kırıklığı yaşamış
olması ihtimal dahilindedir. Fakat talih yeniden ona serdarlık makamını getirdiğinde
söz konusu hayal kırıklığına tutunarak kendisini yeniden var edeceği bu fırsatı
250
Minadoi, The War Between Turks and The Persians, p. 235.
251
“...Der-i devlet‟den gönderilen Erzurum tarafından ve Cigala-zâde, Bağdâd tarafından diyâr-ı
a‟dâya revâne olmak mı evlâdur, yohsa, serdâr, yalnuz bir mi olmak gerekdür?” Hasan Bey-zâde, c.
II, s. 335.
252
Selâniki, c. I, s. 165-166.
253
Hasan Bey-zâde, c. II, s. 335-338.
254
Hasan Bey-zâde, c. II, s. 338-339; Peçevi, c.II, s. 330-331.
255
Pal Fodor, “a.g.m”, p. 78-79.

67
tepmek istemesi pek mantıklı olmamalıdır. İkinci ihtimal ise Ferhad Paşa‟nın 1584
yılında gerçekleştirdiği Gürcistan seferinde yaşadığı talihsizlikler olabilir. Zira söz
konusu sefer sırasında Ferhad Paşa, asker ile büyük bir gerilim yaşamış, önemli bir
esirin maiyetinden kaçmasına engel olamamış ve Maniçur‟un hakaret dolu bir
baskınına maruz kalmıştı. Asker ise söz konusu gerilim ikliminde bizzat Serdar
Ferhad Paşa‟yı hedef almıştı. Ayrıca Maniçur‟un saldırısında şahsi birçok malını ve
cariyesini kaybetmişti. Bu iki unsurdan özellikle asker ile yaşadığı gerilimin Ferhad
Paşa‟yı serdarlık makamdan feragat etmeye itmiş olabileceği düşünülebilir. Ayrıca
serdarın daha Gürcistan seferi sırasında merkeze gönderdiği arzlarda ordunun
savaşma isteğinin olmadığı, ahalinin de perişan olduğunu belirterek en azından bir
iki sene sefer yapılmamasını önerdiği bilinmektedir. Öte yandan Ferhad Paşa ile
Tebriz muhafızı Hadım Cafer Paşa ve Cigalazade Sinan Paşa arasında bu sıralarda
ciddi bir gerilimin olduğu anlaşılıyor. Zira söz konusu isimler Ferhad Paşa aleyhine
merkeze mektup gönderip onun serdarlığı sırasındaki faaliyetlerini eleştirmişlerdir.
Diğer bir yandan Ferhad Paşa yandaşları da boş durmamış, Özdemiroğlu Osman
Paşa‟nın Cigalazade Sinan Paşa tarafından sefer sırasında zehirlendiğini öne
sürmüşlerdi.256 1586 sefer senesindeki hedefin ise başlarında Hadım Cafer Paşa‟nın
bulunduğu Tebriz müdafilerine yardım olduğunu, Cigalazade Sinan Paşa‟nın da
halen bölgede bulunduğu göz önüne alındığında Ferhad Paşa‟nın söz konusu
kadrolarla birlikte olmak istemediği için serdarlıktan feragat etmek istediği ihtimali
akla gelebilir.

Hasan Beyzade‟nin söz konusu kaydının doğruluğu ya da yanlışlığı bir kenara


bırakılacak olursa, müellifin böylesine bir bilgiyi hangi maksatla eserine dahil ettiği
hususu üzerinde durulabilir. Gerçekten Ferhad Paşa‟nın yeniden serdarlığa
getirilmesinde sevineceği ya da üzüleceği birçok gerekçe olmuş olabilir. Özellikle
Cigalazade Sinan Paşa ve Hadım Cafer Paşa ile arasındaki mevcut çatışma,
Gürcistan'da asker ile yaşadığı ciddi gerilim ve ordunun bir süre sefer yapmamasına
dair daha 1584 senesinde belirttiği kanaatleri, Ferhad Paşa cephesindeki olumsuz
hususlardan bir kısmı olmalıdır. Bu saikler onun serdarlığı istememesi için oldukça
makul gerekçeler olarak öne sürülebilir Öte yandan Ferhad Paşa‟nın ikinci serdarlığı
ile birlikte Cigalazade Sinan Paşa‟nın da Bağdat taraflarına gönderilerek bölgeden

Ocakaçan, Gazanfer Ağa, s. 187-188.


256

68
uzaklaştırılması hususu da bu noktada göz önüne alınmalıdır.257 Serdarın onunla
karşılaşmak istemediği düşünülebilir. Muhtemelen söz konusu karar ise yeni serdarın
insiyatifi ile aldırılmıştı. Belki de bu karar yeni serdarın görevi kabul etmesi için öne
sürdüğü bir şarttı. Cigalazade ile yaşadığı gerilim göz önüne alındığında bu ihtimal
pek uzak değildir. Öte yandan Hasan Beyzade de yer alan bilgiye gelecek olunursa,
söz konusu kaydın okuyucuya verdiği kanaatin; askeri sorumluluktan kaçmak
arzusunda olan neredeyse korkak bir devlet adamı portresi olduğu söylenebilir. Diğer
bir yandan söz konusu bilginin Ferhad Paşa‟nın ilk serdarlığında açık destekçisi
olduğu bilinen Darüssade Ağası Habeşi Mehmed Ağa‟ya dayandırılması da özel bir
çabanın sonucunda ortaya çıkmış olabilir. Zira bu noktada müellif tarafından kendi
destekçileri açısından dahi korkaklığı açığa çıkarılan bir devlet adamı imajı
yaratılmak istendiği ihtimali akla gelebilir. Müellifin patronaj ilişkileri de göz önüne
alındığında, söz konusu rivayetin kasıtlı bir imaj yaratma amacıyla esere eklenmiş
olma ihtimalinden bahsedilebilir.258 Fakat sonuç olarak bu noktada kesin bir kanaat
getirilmesi oldukça güçtür.

Ferhad Paşa ikinci defa serdar olarak görevlendirildi ve 1586 baharında yola
çıkmak üzere hazırlıklara başladı. Mutad merasimle Üsküdar'a uğurlanan serdar
burada otağını kurdu. Ordunun öncelikli hedefi ise Tebriz müdafilerine yardım
götürmekti. Bu sebeple Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa, ihtiyaç duyulan kapıkulu
askerini ve erzağı gemilerle Trabzon‟a ulaştırmak için görevlendirildi. Öte yandan
Serdar yanına ağır kuşatma toplarıyla birlikte Özdemiroğlu Osman Paşa‟nın Tebriz
seferinde de bulunan ve bölgeye hakim olan Maksut Bey‟i de orduya rehberlik
etmesi için yanına almıştı.259 Böylece ordunun Tebriz müdafilerine götürülecek
yardımın ardından belirlenecek yeni bir hedefin üzerine yürümek istediği
anlaşılmaktadır. Sonuçta Serdar Ferhad Paşa Üsküdar'dan hareket etti (1586 Nisan).
Haziran ayında Sivas‟a varan Ferhad Paşa, bu sırada Kayseri civarında bulunan bir
miktar asinin takibatı ile ilgilendi.260 Diğer bir yandan Ferhad Paşa Sivas‟da
bulunduğu sırada askerin toplanmadığını merkeze bildirmiş, merkezde bu hususta
sıkı önlemler almıştı. Ardından Erzurum‟a hareket eden Ferhad Paşa, burada orduya

257
Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s. 181.
258
Hasan Beyzade, Ferhad Paşa‟nın idamında büyük rol oynayan Bosnalı Damat İbrahim Paşa‟nın
şahsi tezkirecisi olarak görev yapmıştır. Ocakaçan, Gazanfer Ağa, s. 8.
259
Minadoi, The War Between Turks and The Persians, p. 236.
260
Akdağ, Celali İsyanları, s. 139.

69
katılması gereken askeri ve yoldaki erzağı bekledi. Bu sırada Cigalazade Sinan Paşa
da merkeze çeşitli arzlar gönderiyor, Tebriz‟in acil destek beklediğini bildiriyordu.
Serdarın Erzurum‟da daha fazla oyalanmamasını isteyen merkez amaçlandığı üzere
Tebriz‟e hareket etmesi için Ferhad Paşa‟yı uyardı.261 Serdar Ferhad Paşa‟nun bu
noktada Cigalazade Sinan Paşa ve Hadım Cafer Paşa‟ya olan düşmanlığından dolayı
işleri ağırdan aldığı ihtimali akıllara gelmektedir. Zira hedefin Tebriz olduğu
bilinmesine rağmen Erzurum‟da meşveret meclisi yapılarak 262vakit kaybedildiği
anlaşılmaktadır. Sonuçta merkezin uyarısı sonuç vermiş olacak ki Serdar Ferhad Paşa
orduyla birlikte Tebriz yönüne doğru kısa sürede harekete geçti. Ferhad Paşa
Tebriz‟e yürüdüğü sırada ise Safeviler arasında yaşanan iç çekişmeler de doruk
noktasına ulaşmıştı. Şahzade Abbas Mirza‟nın Horasan‟daki başına buyruk
hareketleri sürmekteydi. Fakat bu sırada Şah Muhammed Hüdabende ve Veliaht
Hamza Mirza hiç beklemedikleri bir gelişmeyle karşılaştılar. Zira Veliaht Hamza
Mirza‟nın karşısında bulunan bir takım Türkmen gruplar tarafından veliahtın kardeşi
Tahmasb Mirza Kazvin‟de tahta çıkarılmıştı.263 Safevilerin yaşadığı söz konusu
fetretin seferi ordunun ve Ferhad Paşa‟nın Tebriz‟e yönelik hareketini daha
özgüvenli bir hale getirdiği anlaşılmaktadır. Serdar Ferhad Paşa sınıra ulaştığı Van
civarında ordusunu son kez teftiş edip yola koyuldu. Tebriz‟e yaklaştığı sırada ise
Osmanlılara asi grupların elinde bulunan Hamana Kalesi‟ni ele geçirdi. Buraya
gerekli muhafız, erzak ve mühimmatı bıraktıktan sonra Osmanlı ordusu Tebriz‟e
ulaştı (Ağustos 1586). Serdar Ferhad Paşa Tebriz‟e yaklaştığı sırada Safevilerin
yaşadığı fetretten dolayı Hadım Cafer Paşa‟ya yönelik kuşatma zaten zayıflamış,
Veliaht Hamza Mirza ise serdarın yaklaştığını haber alarak Tebriz‟den ayrılmıştı.
Serdar Ferhad Paşa böylece kolaylıkla Tebriz şehrine girdi. Tebriz‟e yeteri kadar
asker, mühimmat ve erzak bırakıldı. Ferhad Paşa‟nın bu sırada şehirde konaklamayıp
ordugahına döndüğü anlaşılmaktadır. Öyle ki Serdar Ferhad Paşa askerini dahi
düşman tehdidini öne sürerek şehre sokmamıştı. Mustafa Ali, Tebriz‟de yaşanan
manzarayı şöyle anlatıyor;

261
Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s. 167-168.
262
Dündar, Gence Fetihnamesi, s. 60.
263
Şerefname, s. 277-281; Minadoi, The War Between Turks and The Persians, p. 244-246.

70
“...geldügi sabah bir kerrecik kal‟aya girüb atından indi. Gezinürken Mir-i
mirân-ı mezbur ile bir kaç kelâm söyleşdi. İskemli getürdiler otırdı. Ol mıkdâr
mekş ü tevakkufi bile câyiz görmedi.”264

Söz konusu kayıttan da anlaşıldığı üzere Serdar Ferhad Paşa kalede en fazla bir
kaç saat geçirmiş ve Hadım Cafer Paşa ile konuşmamıştı. Zaten Tebriz‟de de çok
kısa bir süre kalmıştı. Bu sırada Serdar Ferhad Paşa, Hadım Cafer Paşa‟nın
kendisiyle görüşme talebini de reddetmişti. Muhtemelen kendisine karşı faaliyetleri
bulunan Hadım Cafer Paşa ile karşı karşıya gelmek dahi istemiyordu. Bu saiklerde
kısa sürede gerekli tedbirleri alıp kışlamak için Erzurum‟a döndü. Tebriz‟in
kurtarıldığını bildirdiği detaylı bir raporu da adamlarıyla birlikte merkeze
gönderdi.265 Fakat bu sırada Hadım Cafer Paşa, Serdar Ferhad Paşa tarafından
kendisine bırakılan hazine ve erzağın yeterli miktarda olmaması sebebiyle merkeze
bir şikayette bulundu.266 Bu şikayet ve Tebriz‟de yaşanan manzara ikili arasındaki
gerilimi açıkça ortaya koymaktadır. Öte yandan Serdar Ferhad Paşa, Erzurum‟a
çekilmeden evvel Şirvan, Revan, Tiflis ve Demirkapı‟daki kalelerin eksikliklerinin
giderilmesi için çalışmalarda bulunmuştur. Ardından da kışlamak için Erzurum‟a
çekilmişti.

3.13 Safevilerin Osmanlılarla Sulh TeĢebbüsleri

Safevi kanadı ise Tebriz‟in kaybının kesin olarak anlaşılmasının ardından sulhu
sağlamak için Osmanlılar ile temasa geçti. Bu doğrultuda Veliaht Hamza Mirza,
Serdar Ferhad Paşa ile bizzat ilişki kurdu.267 Veliaht Hamza Mirza ve Şah
Muhammed Hüdabende kanadının Türkmen gruplar arasındaki siyasi ve askeri
çatışmalardan268dolayı mevcut savaşı daha fazla devam ettirmek istemedikleri
anlaşılmaktadır. Zira Safevi Devleti içerisinde veliaht ve mevcut şaha karşı ciddi bir
siyasi cephe alınmış durumdaydı. Söz konusu cephenin bizzat Tebriz hadiseleri
sırasında yarattıkları zaaf ise malumdu. Öte yandan Horasan bölgesinde artık iyiden
iyi bağımsız bir siyasi ve askeri otorite olarak hareket eden Şahzade Abbas Mirza ise
264
Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 582.
265
Selâniki, c. I, s. 174-175.
266
BOA, A. DVNSMHM. d. 61/288.
267
Selâniki, c. I, s. 182.
268
Sümer, Safevi Devletinin Kuruluşu, s. 138-142.

71
muhtemelen Şah Muhammed Hüdabende ile Veliaht Hamza Mirza‟nın savaş
kayıplarını öne sürerek taht için hazırlık yapmaktaydı. Gerçekten de 1578 yılında
başlayan mücadelede Safeviler; Şirvan, Revan ve Tebriz‟i gibi oldukça önemli
toprakları kaybetmiş, Gürcistan'da ise Simon dışında bir dayanakları kalmamıştı.
Sonuçta meseleler Şah Muhammed Hüdabende ve Veliaht Hamza Mirza‟nın
kontrolünden çıkmış görülüyordu. Böylece Safevilerin içinde bulundukları siyasi
sıkışmışlık ve yaşanan askeri krizin daha fazla derinleşmesini önlemek adına sulh
için teşebbüse geçmekte tereddüt göstermediği anlaşılmaktadır. Serdar Ferhad Paşa
da derhal Safevilerin söz konusu sulh talebini merkeze bildirdi. Veliaht Hamza Mirza
da hem kışı geçirmek hem de müzakereleri daha rahat yürütmek üzere sınıra yakın
Gence bölgesine gelmişti. Böylece 1586 senesinin kış ayları iki taraf arasında süren
sulh pazarlıkları ile geçti.

Veliaht Hamza Mirza ve Serdar Ferhad Paşa arasında süren pazarlıklar ise
antlaşma ile neticelendi. Bu anlaşmaya göre Safeviler, Osmanlı İmparatorluğu
tarafından savaşın başından itibaren ele geçirilen bölgelerin tamamından feragat
ediyor, iki devlet arasında gerçekleşecek barışın bir teminatı olarak da Veliaht
Hamza Mirza‟nın oğlu Şahzade Haydar Mirza Osmanlılara rehin veriliyordu. Rehin
teklifi Serdar Ferhad Paşa‟ya aitti.269 Safevilerin içinde bulundukları siyasi buhran
nedeni ile kendileri için oldukça aşağılayıcı olan bu formülü kabul etmek zorunda
kaldıkları anlaşılmaktadır. Öte yandan Şah Muhammed Hüdabende ve Veliaht
Hamza Mirza‟nın mevcut iç karışıklıkları bastırmak ve Şahzade Abbas Mirza ile
destekçilerini ortadan kaldırmak için bu barışa ihtiyaç duydukları bariz bir şekilde
ortadaydı. Osmanlı tarafı da bu ahvalin farkında olarak söz konusu pazarlıkları
cüretkar bir şekilde sürdürmüştü. Fakat bu sırada ise beklenmedik bir gelişme
yaşandı. Veliaht Hamza Mirza‟nın en yakın adamların birisi tarafından öldürüldüğü
haberi Serdar Ferhad Paşa‟ya ulaştı.270 Veliahta karşı gerçekleştirilen bu suikastin
savaş yanlısı ümeranın bir marifeti olduğu anlaşılıyor. Zira Şahzade Abbas Mirza‟nın
temsil ettiği kanat Osmanlı İmparatorluğu ile olan mevcut savaşın devam
ettirilmesinden yanaydılar. Bu sebeple sulh için irade gösteren ve Abbas Mirza‟nın
şahlığı önündeki en büyük siyasi engel olan Hamza Mirza‟dan kurtulmuş olduğu
anlaşılmaktadır. Böylece Şah Muhammed Hüdabende, veliahtı Hamza Mirza‟nın

Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s. 186-187.


269

Şerefname, s. 281-282.
270

72
ölümüyle birlikte en güçlü siyasi ve askeri destekçisini kaybetmiş, aynı zamanda
arzu ettiği barışın sağlanması da bir süreliğine akamete uğramıştı.

Veliaht Hamza Mirza‟nın ölüm haberi geldiği sırada Safevi elçileri Serdar Ferhad
Paşa‟nın yanında Erzurum‟da bulunuyorlardı. Şah Muhammed Hüdabende de
kararlaştırılan barışın bir an önce gerçekleştirilmesi hususunda mektuplar
göndermeye devam ediyordu.271 Serdar Ferhad Paşa da şahın söz konusu barış
iradesine dayanarak yanında bulunan elçileri kendi adamları ile birlikte Şahzade
Haydar Mirza‟yı almak üzere Tebriz‟e gönderdi (Mayıs 1587). Fakat bu sırada
Şahzade Abbas Mirza‟nın Kazvin‟de Safevi tahtına çıkarıldığı haberi geldi (Ekim
1587).272 Böylece barış için anlaşmaya varılan Veliaht Hamza Mirza öldürülmüş,
Şah Muhammed Hüdabende de bir siyasi darbe sonucunda tahtan indirilmişti. Taht
değişikliğinin ardından barış yanlısı olan çoğu ümera Şah Abbas tarafından ya
sindirildi ya da öldürüldü. Sonuçta Kazvin‟de taht el değiştirmiş barış umutlarının ise
bir başka bahara kalmış olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekleşen taht değişikliğinin
ardında Safeviler, Şah Abbas önderliğinde Osmanlı İmparatorluğu ile süren mevcut
savaşa devam etmeye karar verdiler. Serdar Ferhad Paşa ise yeni gelişmeler ışığında
düşmanın mevcut ahvali merkeze şöyle açıklıyordu;

“Şâh-ı güm-râh Hudâbende oğlı Abbas Mirza, Horasân‟dan Kazvin‟e gelüp


dâhil oldı ve babası Horasan hükümetin kabul idüp Abbâs Mirza şâhlık seririne
geçüp ve hâlâ Kızılbaş içinde külli cem‟iyyet olup ve ehl-i İslâm elinde olan
Kızılbaş memleketi yine alınmak gerek diyüp sulha rızâ virmeyüp, Osmânlu‟ya
mahkum olmağı kabul idenlerün ekserine şemşir-i intikâm çeküp ve el-ân niyyet ü
azimeti Gence ve Karabağ‟da kışlayup, Şirvân zemine karib bir yerde karâr
eylemekdür…”273

271
Selâniki, c. I, s. 185.
272
Faruk Sümer, “Abbas I”, TDVİA (1988) c. 2, s. 17-18.
273
Selâniki, c. I, s. 196.

73
“Ne kudretdür salâ tahtda sultân-ı cihân gürzı
Varub feth eyleye ser asker-i çâk kûhü‟l-Berzi
Horasan itdi Gürcü kâfirin şâh-ı cihân gürzi
Horosana irişdi darb-ı geçdik kûhü‟l-Berzi
Bâbü‟l-hâmis binâ-yı Kal„a-i Gori ve Ahıska”
274

3.14 1587 Yılı: Ferhad PaĢa’nın II. Gürcistan Seferi

Rahimizade, Serdar Ferhad Paşa‟nın 1587 yılında gerçekleştirdiği Gürcistan


seferini söz konusu dizelerle anlatmayı tercih etmişti. Gerçekten de Ferhad Paşa,
sefer boyunca sıcak bir çatışmaya girmeden inşa edeceği kaleler marifeti ile bölgeye
hakim olacağı bir stratejiyle hareket etmişti. Kale itaat stratejisi olarak formüle
edilebilecek bu durum, bir türlü mağlup edilemeyen asi Maniçur ve Simon‟un kalbi
olarak nitelenebilecek bölgelerin kontrolünü hedef alıyordu. Serdar Ferhad Paşa
1584 senesinde de büyük ölçüde bu stratejiyle hareket etmiş, Lori ve Tomanis
kalelerinin inşasını Gürcistan'da hakim olabilmek için önemli bir koşul olarak öne
sürmüştü.
Osmanlı merkezi 1586 kışından başlayarak Şah Abbas‟ın tahta çıkışına kadar
süren sulh pazarlıklarına karşı zaten ihtiyatlı bir yaklaşımı benimsemişti. Bu sebeple
merkez Serdar Ferhad Paşa‟ya sulh umuduyla oyalanmamasını, bir yandan da sefer
hazırlıkları yapması gerektiğini hatırlattı.275 Fakat Ferhad Paşa‟nın 1587 sefer
mevsiminin büyük bir bölümünü meşgul eden sulh pazarlığını akamete uğratmamak
için Safevileri hedef almadığı anlaşılıyor. Öte yandan merkezin Gürcistan bölgesinde
tasarladığı hakimiyet ise savaşın başından itibaren kurulamamış, Simon ve Maniçur
Osmanlıya karşı halen asi halde bulunuyorlardı. Böylece Serdar Ferhad Paşa
merkezle müşavere ederek hedef olarak belirlenen Gürcistan'a hareket etti (Temmuz
1587). Sınıra gelindiğinde bir grup askeri daha önce ordunun itaatsizliği nedeniyle
zapt edemediği Ahıska bölgesine gönderdi. Ahıska asi Maniçur‟un hakimiyeti altında
bulunuyordu. Serdar Ferhad Paşa da diğer bir yandan o sırada Simon‟un merkezi
bulunan Gori‟ye hareket etti. Bu şekilde Maniçur ve Simon‟u ayna anda kıskaca alan
Ferhad Paşa, iki asi prensin birleşerek Osmanlı güçlerine mukabele etmesini
engellemek istemiş olabilir.

Dündar, Gence Fetihnamesi, s. 68.


274

Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s. 187, dipnot, 142.


275

74
Serdar Ferhad Paşa Gori‟ye ulaştığı sırada Ahıska‟daki Osmanlı güçlerinin
Maniçur‟u kovarak, bölgede bir kale inşasına başladıkları haberini aldı. Serdar da
Gori‟de bir kale yapımına başlayarak bölgedeki hakimiyeti pekiştirmek için harekete
geçti. Bu sırada Simon‟un muhtelif noktalara yaptığı caydırma taarruzları ise müspet
bir netice vermemiş, ordu Gori‟deki kale inşasını kısa sürede tamamlamıştı. Bu
sırada orduda ufak bir gerilim yaşandı. Serdar Ferhad Paşa yeni inşa edilen Gori
Kalesi‟ne de tıpkı Revan da yaptığı gibi adını yazdırmak istemiş, fakat kalenin
istimalet ile alındığını öne süren bir takım kişiler serdarın bu teşebbüsüne engel
olmuşlardı.276 Ardından Tiflis‟e dönen ordu itaati zayıflamış bulunan Aleksandır‟ı
tehdit ederek tekrar haraca bağladı. Böylece Gürcistan hareketi tamamlanarak
Erzurum'a dönüldü. Serdar Ferhad Paşa söz konusu seferde de kesin sonuç alacağı
bir muharebeye girmemiş, Gürcistan bölgesinde inşa ettirdiği çeşitli kalelerle asi
prensleri itaate zorlama yolunu seçmişti. Serdar Ferhad Paşa Gürcistan'da uyguladığı
kale itaat stratejisini merkeze övünçle bildirmişti.277 Merkez de Ferhad Paşa‟nın
Gürcistan‟da elde ettiği başarıları tebrik etmekten geri durmamış, Gazanfer Ağa
vasıtasıyla serdara iki hilat ve bir murassa kılıç gönderilmişti.278 Öte yandan bu
sırada Serdar Ferhad Paşa merkeze yeni bir öneri ile gitti. Erzurum bölgesinde kışın
sert geçtiğini öne sürerek iç bölgelerden birinde kışlamak arzusunda olduğuna dair
bir arz gönderdi. Fakat merkez serdarın bu isteğine olumlu bir dönüş yapmadı.
Merkezin bu noktadaki gerekçesi ise Simon ve Maniçur‟un halen itaatinin
sağlanamamış olmasıydı.279 Anlaşılan serdarın kale itaat stratejisi bu noktada merkez
tarafından pek müspet karşılanmıyordu. Serdar Ferhad Paşa bu saikler ile kışı
Erzurum‟da geçirdi.

3.15 1588 Seferi: Gence’nin Fethi

Serdar Ferhad Paşa Erzurum‟da kışlamak için bulunduğu sırada Safevi tarafından
da pek olumlu haberler gelmiyordu. Savaş taraftarı devlet adamlarının tesiriyle
baharda harekete geçmeyi tasarlayan Şah Abbas‟ın söz konusu teşebbüsü merkez
tarafından haber alınmış, Ferhad Paşa‟ya hazırlıklı olunması bildirilmişti. Safevilerin

276
Dündar, Gence Fetihnamesi, s. 70.
277
Selâniki, c. I, s. 193.
278
BOA, A. DVNSMHM. d. 62/394.
279
Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s. 190, dipnot, 161.

75
bahardaki hedefi ise Revan olmuş, buradaki müdafiler ciddi bir direniş göstererek
Şah Abbas‟ın girişimini büyük ölçüde boşa çıkarmışlardı.280 Aynı sıralarda Osmanlı
merkezinde de savaşın yarattığı ekonomik bunalımın tesirleri iyiden iyiye görülmeye
başlamıştı.281 Ekonomik tansiyonu yükselmesi, sulh yoluna giren mücadelenin ise
yeniden canlanması Sultan III. Murad‟ın huzurunu kaçırmış olmalı ki, Ferhad
Paşa‟ya baharda artık kesin bir sonuç alması için harekete geçmesi yönünde sıkı
talimatlar gönderdi. Hatta daha da ileriye giderek Serdar Ferhad Paşa‟dan Safevi
Devleti‟nin başkenti olan Kazvin‟in ele geçirilmesini istemişti. III. Murad‟ın
Kazvin‟i hedef göstermesi282ise seferi orduda bulunan asker tarafından pek hoş
karşılanmamış, Sultan III. Murad asker tarafından manidar bir şekilde ordunun
başına davet edilmişti.283 1588 baharına gelirken merkezde ve orduda böylesine bir
gerilim yaşanıyordu. Bu noktada Serdar Ferhad Paşa‟nın devreye girerek savaş
sahasına müdahil olmaya çalışan merkeze ve Sultan III. Murad‟a karşı inisiyatif
aldığı anlaşılmaktadır. Öncelikle bölgeye hakim ümerayla Kazvin yolu ile ilgili
görüşlerini öğrenebileceği bir meşveret toplantısı düzenleyen Serdar Ferhad Paşa,
Sultan III. Murad‟ın Kazvin hedefinin pek makul olmadığı ve asker tarafından da
tepkiyle karşılandığı için daha önce kararlaştırıldığı üzere Gence hedefinden
vazgeçmedi. Peki, seferi orduda neden Gence bir hedef olarak ön plana çıkmıştı?
Öncelikle ordunun yürüyüşü için makul bir lokasyonda bulunduğu anlaşılan şehir,
Şah Abbas‟ın bölgede bulunmadığı istihbaratıyla birlikte serdarın ana hedefi haline
gelmiş olmalıdır. Zira bu sırada merkez de boş durmamış, Şah Abbas‟ı ikili bir
kıskaca almak için Özbeklerle irtibata geçmişti.284 Özbekler ile olan ittifakın ise Şah
Abbas‟ı barışa zorlamak hususunda gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Zaten Özbek
Hanı bu sırada uzun süredir kuşattığı Herat‟ı ele geçirmiş, ardından vakit
kaybetmeden kutsal Meşhed kentinin üzerine yürümüştü.285 Öyle ki Şah Abbas ile
sulh sağlandığı vakit Serdar Ferhad Paşa, Özbek hanına göndermek üzere bir mektup

280
Selâniki, c. I, s. 198-199.
281
Osmanlı İmparatorluğu‟nun yaşadığı mali kriz ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Baki Tezcan, “The
Ottoman Monetary Crisis of 1585 Revisited”, Journal of the Economic and Social History of the
Orient, 52-3 (2009)
282
Kazvin hedefinin bir şeyhin gördüğü rüyayı Sultan III. Murad‟a aktarması sonucunda ortaya
çıktığına dair bir görüş için bkz. Öztürk, Sadrazam Ferhad Paşa, s. 67.
283
“Hatt-ı hümâyun göndereceğine Pâdişâh hazretleri kendüzi gelsün bile gidelüm.” Selâniki, c. I, s.
204.
284
Özbek Han‟ı Herat‟ı kuşattığı sırada istanbul‟a bir elçi göndermişti. Selâniki, c. I, s. 188; Öte
yandan Osmanlılar savaşın başından itibaren Özbekleri Safevilere karşı bir tehdit aracı olarak
kullanmışlar, Osman Paşa‟nın Demirkapı‟ya sıkıştığı sıralarda merkezden Özbeklere top ve tüfek gibi
ateşli silahlar gönderilmişti. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 4, s. 254.
285
Şerefname, s. 286-289.

76
kaleme alarak artık handan, Safevilere saldırmamasını istemişti.286 1588 senesine
gelindiğinde Şah Abbas‟ın Özbek tehdidi üzerine doğu sınırını muhafaza etmek için
harekete geçtiği anlaşılmaktadır. Öte yandan Özdemiroğlu Osman Paşa‟nın Tebriz
seferi sırasındaki Gence hakimi Partoğlu Mustafa da Osmanlı‟ya sığınmış, serdarın
yanında bulunuyordu. Kızıroğlu‟na göre Gence isminin ön plana çıkmasında bu
durumun da etkisi söz konusuydu.287 Tüm bu unsurlar göz önüne alınarak yapılan
meşverette Gence hedefinin, ordudaki beyler tarafından da benimsendiği anlaşılıyor.
Serdar Ferhad Paşa da Kars civarında merkez ile yaşanan kriz sırasında, hedefinin
doğruluğundan emin bir şekilde seneye Kazvin‟e gidilmesinin daha uygun olacağını
bu sene ordunun Gence üzerine giderek ele geçirmek azminde olduğunu merkeze
aktardı.288 Sultan III. Murad‟ın bu noktada serdarın söz konusu kararına itiraz
etmediği anlaşılıyor. Fakat padişahın itirazının geliştiği bir nokta halihazırda mevcut
olduğu görülmektedir. Zira Sultan III. Murad‟ın söz konusu itirazı Serdar Ferhad
Paşa‟nın kale itaat stratejisine karşı gelişmişti. Merkez artık kesin sonuç alınabilmesi
için kale yapımının bir kenara bırakılarak belirlenen hedeflerin zabt edilmesini
istiyordu.289 Bu şekilde Şah Abbas‟ın barışa zorlanmak istendiği anlaşılmaktadır.

Serdar Ferhad Paşa bu saiklerle beraber orduyla birlikte Erzurum‟dan harekete


geçerek Kars‟a ulaştı (Temmuz 1588). Kars‟da Ferhad Paşa‟ya Kazvin‟e yürümesi
için sözü edilen padişah emri ulaşmıştı. Fakat serdar söz konusu hedefin
sakıncalarını öne sürerek Erzurum‟da kararlaştırıldığı üzere Gence yürüyüşünü
sürdürdü. Ordu yürüyüşünü sürdürürken serdar bir grup askeri de Simon‟un
tecavüzlerine maruz kalan Gori Kalesi muhafızlarına yardım götürmekle
görevlendirdi. Ardından Kaçar oymağı tarafından boşaltılan Gence şehri kolayca ele
geçirildi (Eylül 1588). Gence, mevcut ticaret yolları üzerinde bulunan ve bu yönüyle
oldukça önemli ekonomik potansiyele sahip bir şehirdi. Bu nedenle ordunun şehre ve
çevresine tahribat gerçekleştirilmemesi için Ferhad Paşa tarafından çeşitli yasaklar
getirildi.290 Ardından müstahkem bir kale inşasına başlanarak yaklaşık bir aylık bir
süre zarfında söz konusu kale tamamlandı. Bu sırada orduda bulunan Partoğlu
Mustafa‟nın Gence‟yi terk edip civarda toplanan Kaçarlılara casusluk yaptığı

286
Söz konusu mektup için bkz. Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi, s. 381-382.
287
Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi, s. 365-366.
288
Selâniki, c. I, s. 202-204.
289
“Bu def'a düşmen-i din üstüne varup kıtâl eyleyesin, kal'a yapmak ile mukayyed olmayasın”
Selâniki, c. I, s. 199.
290
Selâniki, c. I, s. 206.

77
anlaşılınca Serdar Ferhad Paşa harekete geçti. Zira sabık Gence Valisi Muhammed
Han‟ın emrindeki Kaçar oymağı ve Ustacalu aşireti arasında oluşturulan ittifak ile
civarda önemli kuvvetler toplayarak ciddi bir tehdit haline geldiği anlaşılıyordu.
Bizzat serdar ordunun başına geçerek Aras Nehri kıyısında bulunan düşmana
saldırdı. Osmanlı güçlerinin üzerlerine geldiğini zaten haber almış olan kuvvetlerin
bir miktarı kaçtı, kalanları ise mağlup edilerek malları asker tarafından yağma edildi.
Ardından ordu tarafından civarda akınlar yapılarak askere yağma gerçekleştirme
olanağı sağlandığı anlaşılıyor. Zira Gence yolunda ordunun epey müşkülat çektiği ve
serdardan terakki talep ettiği manzaralar yaşanmıştı. Serdar Ferhad Paşa Gence‟de de
ordunun yağma ve talan arzusunu çeşitli sebeplerle dizgilemişti. Bu sebeple Kaçar
askerinin takibi ve Karabağ civarındaki yağmanın serdar adına asker ile herhangi bir
gerilim yaşamaması için önemli bir fırsat sağladığı anlaşılıyor. Söz konusu yağmaya
askerin başında bizzat serdar da katılmıştı. Böylece Ferhad Paşa, Kaçar askerlerinin
bertaraf edilmesi ve söz konusu Karabağ yağmasından sonra Gence‟ye döndü.
Ardından şehir için gerekli erzak, hazine ve muhafız bırakılarak sınıra doğru
harekete geçildi.291 Bu sırada Gürcü asilerinden Aleksander ve Simon‟un itaatleri
ordugahta duyuldu. Zaten Maniçur da ordunun Gence‟ye hareketinden önce
Erzurum‟a elçi göndererek itaat ettiğini bildirmişti.292 Özellikle savaşın başından bu
yana Osmanlı güçlerine karşı asi tutumunu sürdüren Simon‟un itaati Serdar Ferhad
Paşa nezdinde artık savaşın sonuna doğru gelindiği duygusunu uyandırmış olmalıdır.
Zira doğusunda Özbekler tarafından da iyice sıkıştırılmış bulunan Şah Abbas‟ın sulh
feryadı kısa süre sonra Erzurum‟da da işitilecekti. Serdar Ferhad Paşa böylece 1588
sefer senesinde Gürcistan‟ı neredeyse tamamen itaat altına almış ve Gence‟yi
zaptetmiş bir şekilde Erzurum‟a döndü (Kasım 1588).293 Ordu Erzurum‟da kışlağa
çekilmişken, Revan Beylerbeyi Hızır Paşa da Ferhad Paşa‟nın emri ile Nahcivan‟ı
ele geçirmişti. Zira burası daha evvelden Şeref Han‟a ocaklık olarak verilmiş
durumdaydı.294 Bu durum Osmanlılar tarafından bölgenin kendilerine ait olarak
kabul edildiği noktasında düşünülmesini sağlamaktadır. Öte yandan Serdar Ferhad
Paşa‟nın yaklaşan sulh arefesinde son bir darbe vurmak adına bu bölgeyi de ele

291
O sırada orduda bulunan Rahimizade, Gence seferi ile ilgili kıymetli malumatlar vermektedir.
Dündar, Gence Fetihnamesi, s. 74-82.
292
Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi, s. 371-372.
293
1588 sefer senesinde yaşananlar ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi
Münasebetleri, s. 191-194.
294
Şeref Han, bölge halkının talebi doğrultusunda Nahcivan‟ın ele geçirildiğine işaret etse de burasının
kendisine ve ailesine ocaklık olarak verildiği bilinmektedir. Şerefname, s. 290.

78
geçirdiği de ileri sürülebilir. Böylece 1588 sefer senesinin sonuna gelindiğinde
Osmanlı merkezinin askeri sahadaki pozisyonu oldukça güçlenmiş bir noktaydı. Bu
bağlamda söz artık Şah Abbas‟daydı.

79
“Şadıman olsun Acemler gözlerin aydın yine
Mir-i Haydar nur-u çeşm-i husrev-i İran gelur”

3.16 Safevi SavaĢlarının Sonu: Ferhad PaĢa AntlaĢması

Baki nihayet barışın gerçekleşip, Şahzade Haydar Mirza‟nın rehin olarak


İstanbul‟a gelişini bu sözlerle müjdelemişti. Divan şiirinin bu usta kalemi aynı
zamanda sulhun mimarı olan Serdar Ferhad Paşa‟nın da eski dostuydu. 295 Baki‟nin,
Ferhad Paşa‟nın Şah Abbas‟ı adeta dize getirip yeğeni Şahzade Haydar Mirza‟yı da
sulhun bir güvencesi olarak payitahta getirişini söz konusu dizelerle
ölümsüzleştirmek istediği anlaşılmaktadır. Sulh şüphesiz ki Ferhad Paşa‟nın şahsi
kariyerinin zirvesi olduğu kadar Osmanlı İmparatorluğu‟nun kaderini de etkileyen bir
dönüm noktasıydı. Barışla birlikte neredeyse yüzyıldır mücadele edilen doğudaki
azılı düşman kesin olarak mağlup edilmiş, büyük fedakarlıklar gösterilerek bir çok
önemli bölge ede le geçirilmişti. Fakat bu büyük savaşın getirdikleri kadar
götürdükleri de olmuş, özellikle ekonomik ve askeri bağlamda Osmanlı
İmparatorluğu‟nun temelleri sarsılmıştı. Bu açıdan bakılırsa söz konusu barışa Şah
Abbas kadar, Sultan III. Murad da ihtiyaç duymaktaydı. Peki, söz konusu barışa
giden süreç ne şekilde gelişip kesin bir anlaşma ile sonuca bağlanabilmişti?

Serdar Ferhad Paşa Erzurum‟da kışlağa çekildiği sırada merkezde tedirgin edici
bir takım hadiselerin yaşandığı duyuldu. Uzun yıllardır devam eden savaşın yarattığı
ekonomik bunalım sonunda büyük bir siyasi krize dönüşmüştü. Ulufelerinin düşük
değerli akçelerle ödendiğini öne süren kapıkulu askerleri sarayı basmış, Sultan III.
Murad‟ın en yakın adamlarından olan Rumeli Beylerbeyi Doğancı Mehmed Paşa‟nın
ve Defterdar Mahmud Efendi‟nin idamına sebep olmuşlardı. Beylerbeyi Vak‟ası
olarak tarihe geçen söz konusu hadise ile imparatorluk divanı kapıkulu askerlerinin
hedefi haline gelmiş, bundan sonraki yıllarda da devam edecek gerilim dolu bir
geleneğin ilk içtihadi başlatılmıştı. Ekonomik alanda yaşanan bunalım ile beraber
Osmanlı akçesinin değeri neredeyse yarı yarıya düşürülmüş, buna karşılık özellikle
temel ihtiyaç maddelerini kapsayan bazı kalemlerde oldukça yüksek bir hayat

295
Ferhad Paşa yıllar önce şair Baki‟nin Sultan I. Süleyman ile tanışmasına vesile olmuş bulunuyordu.
İ.Hakkı Aksoyak, “Gelibolulu Mustafa Ali ve Baki‟nin Münasebetleri: Künhü'l ahbar ve Divanlarına
Göre” Osmanlı Araştırmaları, vol. 25, ıssue. 25 (2005), s. 75.

80
pahalılığı ortaya çıkmıştı.296 Paranın değerinin düşmesi ve aşırı fiyat artışı özellikle
düşük değerli tımar sahiplerini olumsuz anlamda etkilemiş, geçimlerini sağlamakta
güçlük çeken söz konusu kesim de çeşitli mazeretler öne sürerek seferi orduya
katılmaktan imtina etmişlerdi. Bu bağlamda merkezin ise her sene durmaksızın
devam eden seferlerin askeri kaynağını kapıkulu ordusunun sayısını artırmakta
bulduğu anlaşılıyor.297 Üstelik seferi ordunun ihtiyacını karşılamak için panik
halinde yapıldığı anlaşılan söz konusu alımlar mevcut kaidelerin dışında
gerçekleşmiş, böylece hem kapıkulu sisteminin dayandığı klasik anlayış sarsılmış
hem de merkezin kapıkulu askerine olan ulufe ödemesi önemli meblağlara
ulaşmıştı.298 Öte yandan Osmanlı İmparatorluğu‟nun batı sınırları da aynı senelerde
bazı gerilim dolu hadiselere sahne oluyordu. Buradaki cephenin de hassaslaştığı
merkez tarafından müşahade edilmekteydi. Bu saiklerle söz konusu mücadelenin Şah
Abbas kadar Sultan III. Murad tarafından da artık sürdürülmesinin pek mümkün
olmadığı anlaşılmaktadır.

Safevi tarafına gelindiğinde ise söz konusu savaşın yıkımının o kesimde de


oldukça büyük olduğu anlaşılmaktadır. İpek ticaretinin merkezi olan birçok önemli
bölgenin Osmanlı İmparatorluğu‟na kaybedilmesiyle299birlikte Safevi Devleti başta
ekonomik olmak üzere askeri ve siyasi olarak zaafa uğramış halde bulunuyordu.
Öyle ki Safeviler, savaşın ortalarından itibaren Osmanlı askerlerinin yanı sıra ciddi
bir devalüasyon ile de mücadele etmek zorunda kalmışlardı.300 Buna ek olarak devlet
aristokrasi içerisindeki önemli Türkmen gruplar, savaşın getirdiği yıkım ve çeşitli

296
Sultan III. Murad‟ın tahta çıktığı 1576 senesinde 100 dirhem gümüşten 426,5 akçe elde edilirken,
Safevi Savaşı‟nın sonuna tekabül eden 1590 senesinde aynı orandaki gümüşten elde edilen akçe
miktarı 950‟di. Öte yandan paranın neredeyse yarı yarıya değersizleşmesine karşın koyun, buğday ve
yağ gibi temel gıda maddelerinin fiyatları önemli oranda artış göstermekteydi. Akdağ, Celali
İsyanları, s. 17-22.
297
Tımar sistemindeki aksaklıkların dolaylı olarak kapıkulu sistemine olan etkileri hakkında bkz.
Akdağ, “a.g.m”, s. 424-427; Uzunçarşılı da Mustafa Akdağ‟ı tamamlayarak özellikle Özdemiroğlu
Osman Paşa‟nın Demirkapı muhafazasında kalmak şartıyla bir takım askeri kapıkulu olarak
kaydettiğini aktarır. Bkz. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 4, s. 278; Baki Tezcan ise on altıncı yüzyılın
son çeyreğinde yaşanan uzun savaşlar nedeniyle artan kapıkulu askeri mevcudunun merkezde
gerçekleştirilen isyanlardaki fonksiyonuna işaret ederek söz konusu unsurların siyasi istikrarı tehdit
edici boyutuna atıfta bulunur. Tezcan, Searching for Osman, p. 240-244,248-250.
298
Doğudaki savaş sırasında kapıkulu sipahisi ve yeniçeri askerlerindeki artış ile söz konusu artışın
seferi orduya asker kaynağı sağlamak adına kaide dışı yapılan alımlar olduğuna dair batılı kaynaklara
dayanan çeşitli gözlemler için bkz. Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (1574-1623), s. 128-129
ve 164.
299
Özer Küpeli, “Osmanlılar ve Doğu Ticaret Yolları Üzerine (XV-XVII.Yüzyıllar)” Prof. Dr.
Necmettin Ülker‟e Armağan (İzmir: Meta Basım Matbaacılık, 2008) haz. Latif Daşdemir-Nilgün
Nurhan Kara-Özer Küpeli, s. 397-398.
300
Tezcan, Searching for Osman, p. 51.

81
çıkar çatışmalarının katkısıyla birbirlerine düşmüşlerdi. Söz konusu çatışmaların ise
özellikle merkezi otoriteyi ciddi anlamda zayıflattığı anlaşılmaktadır. Şah Abbas
tahta çıktığı sırada Özbekler ile Osmanlıların kıskacında devam eden ve bir çok
önemli bölgenin kaybına yol açan savaş sürmekteyken, devletin temelini teşkil eden
Türkmen grupların birbiriyle çatıştığı, buna mukabil merkezi otoritenin oldukça
zayıfladığı bir manzara hakimdi.301 Yine de 1588 senesinde Şah Abbas tarafından
Karabağ bölgesinde Osmanlılara karşı gerçekleşen saldırı ile söz konusu kıskaçtan
çıkılmaya çalışılmıştı. Fakat Safevilerin içinde bulunduğu kriz saldırının
başarısızlığıyla daha da derinleşmişti. 1588 kışına gelindiğinde ise Özbekler
doğudaki kazanımlarını sürdürmeye yönelik Safevilere karşı olan cüretkar
hamlelerine devam etmekteydiler. Osmanlı tarafı ise askeri noktada Safevileri karşı
zaten güçlü bir pozisyon elde etmiş durumdaydı.302 Bu koşullarla Şah Abbas‟ın
içinde bulunduğu kıskacı Osmanlı ile yapacağı sulh ile bertaraf etmeye karar verdiği
görülmektedir.

Şah Abbas ilk iş olarak kendisini tahta getiren süreçteki en büyük destekçisi olan
savaş yanlısı Mürşid Kulu Han‟ı öldürmek suretiyle bertaraf etti. Şah böylece sulh
yolundaki en büyük engeli ortadan kaldırdı.303 Ardından daha evvel Veliaht Hamza
Mirza ve Şah Muhammed Hüdabende ile gerçekleştirilen sulha riayet etmek
arzusunda olduğu anlaşılan şahın mektubu serdara ulaştı. Şah Abbas söz konusu
mektubunda yeğeni Şahzade Haydar Mirza‟yı rehin olarak Osmanlılara vermeyi de
taahhüt etmekteydi. Müzakerelerin kesintisiz bir şekilde sürmesi adına o sırada
Kazvin‟de esir bulunan Serdar Ferhad Paşa'nın yakın adamlarından Çaşnigir Veli
Ağa, Şah Abbas tarafından sulh aracılığı için görevlendirildi. Bu kapsamda yeğen
Şahzade Haydar Mirza, Şah Abbas tarafından Veli Ağa‟ya teslim edilerek
Kazvin‟den kalabalık bir maiyetle uğurlandı. Ardından Erzurum‟a varan şahzade,
serdar tarafından muhabbetle karşılandı. Burada Şahzade Haydar Mirza onuruna
Serdar Ferhad Paşa tarafından büyük bir ziyafet düzenledi.304 Bu sırada merkez de
Ferhad Paşa‟ya vakit kaybetmeden şahzadeyi de alarak bir an önce İstanbul‟a
gelmesi yönünde emir gönderdi. Zira İstanbul‟da yıllardır devam eden mücadelenin

301
Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s. 194-195.
302
Serdar Ferhad Paşa‟nın faaliyetlerine paralel olarak Cigalazade Sinan Paşa komutasında bulunan
Bağdad kesimindeki birlikler de önemli kazanımlar elde etmekteydiler. Kütükoğlu, Osmanlı - İran
Siyasi Münasebetleri, s. 183-186.
303
Şerefname, s. 289.
304
Dündar, Gence Fetihnamesi, s. 84-88.

82
başarıyla nihayete ermesi ve bu savaşın getirdiği kazanımların en kıymetli nişanesi
olan şahzadenin karşılanması için önemli hazırlıklar yapılmaya başlanmıştı.

Merkez, Şahzade Haydar Mirza‟nın karşılanması hususunda yoğun bir hazırlık


içindeydi. Bu sırada şahzadenin diplomatik ne şekilde itibar göreceği ve karşılanması
sırasında ne şekilde hareket edilmesi gerektiğine dair tartışmalar yaşanıyordu. Söz
konusu karşılama için temel alınan merasim ise Sultan I. Süleyman döneminde
kardeşi Şah Tahmasb‟dan kaçarak Osmanlı İmparatorluğu‟na iltica eden Safevi
Şahzadesi Elkas Mirza‟nın gelişi sırasında yapılan karşılama töreniydi (1547). Fakat
Sadrazam Sinan Paşa rehin gelen Şahzade Haydar Mirza‟nın Sultan Süleyman
döneminde iltica eden Elkas Mirza‟dan, şah yeğeni olduğu için daha alt bir konumda
bulunduğunu öne sürerek karşılamaya gitmedi. Bu bağlamda herhangi bir divan
paşasının da karşılamaya gitmesinin uygun olmadığını öne sürdü. Onun yerine
yeniçeri ağası ve kaptan-ı derya Şahzade Haydar Mirza‟nın karşılanması hususunda
görevlendirildi.305 Öte yandan sadrazam karşılamaya gitmeme gerekçesini her ne
kadar Şahzade Haydar Mirza‟nın mertebesine ve kendisinin yaşlı bir adam olduğuna
bağlasa da bu hususta Serdar Ferhad Paşa‟ya karşı hissettiği rekabet duygusu ile de
hareket etmiş olma ihtimali söz konusudur. Zira seferden rehin aldığı Safevi
şahzadesi ile birlikte muzaffer bir şekilde merkeze dönen Serdar Ferhad Paşa‟nın
gölgesinde kalmak istememiş olabilir. Fakat yine de söz konusu hususta açık bir
kayıt bulunmadığı için sarih bir yorum getirmek oldukça güçtür. Diğer bir yandan
Sadrazam Sinan Paşa tarafından Şahzade Haydar Mirza‟nın karşılama organizasyonu
için görevlendirildiği anlaşılan Selaniki, söz konusu karşılama hazırlıkları ile ilgili
oldukça fazla detay vermektedir. Şahzade Haydar Mirza‟nın ikameti için Pertev Paşa
Sarayı tahsis edilmişti. Bu sırada sadrazam da boş durmayarak hassaslaşan batı
cephesine bir mesaj vermek adına elde edilen büyük zaferi imparatora duyurması için
Budin‟e emirler gönderiyordu.306 Öte yandan Serdar Ferhad Paşa yanında Şahzade
Haydar Mirza olduğu halde 18 Ocak 1590 tarihinde İstanbul‟a ulaştı. Üsküdar
civarında kapıkulu askerinin töreniyle karşılandılar. Kaptan-ı Derya tarafından
gemilerle boğazda geçit gösterildi. Halkın ve devlet adamlarının söz konusu
karşılamaya oldukça alaka gösterdiği anlaşılmaktadır307 Zira Şahzade Haydar Mirza

305
Koca Sinan Paşa‟nın Telhisleri, haz. Halil Sahillioğlu (İstanbul: IRCICA, 2003), s. 164-165.
306
Önal, Koca Sinan Paşa, s. 242.
307
Selâniki, c. I, s. 216-220.

83
gece geç saatlerde kendisine tahsis edilen saraya ancak gidebilmişti. Bu sırada
Şahzade Haydar Mirza ve Safevi Elçisi Mehdi Kulu Han‟ın Sadrazam Sinan Paşa ile
görüşme talepleri olduğu anlaşıldı. Fakat söz konusu talep Serdar Ferhad Paşa ile
Sadrazam Koca Sinan Paşa arasında küçük bir krize sebep olmuştu. Ferhad Paşa söz
konusu girişimi sultanın kesin emri olduğu gerekçesiyle engellemişti. Serdarın
tavrını Sultan III. Murad‟a şikayet eden Sadrazam Sinan Paşa‟ya göre ise yaşanan bu
durum her şeyden önce temsil ettiği makama karşı büyük bir saygısızlıktı. 308 Böylece
Serdar Ferhad Paşa ile Sadrazam Sinan Paşa arasındaki gerilimin merkeze gelir
gelmez had safhaya ulaştığı anlaşılmaktadır. Merkeze avdetinden yaklaşık on gün
kadar sonra divana çıkan Şahzade Haydar Mirza ve Safevi Elçisi Mehdi Kulu Han
beraberlerinde getirdikleri hediyelerini Sultan III. Murad‟a takdim ettiler.309 Çağdaş
kaynak Lokman, Topkapı Sarayı‟nda Şahzede Haydar Mirza‟yı karşılamak için
düzenlenen törenin şahzadeyi etkilemek noktasında amacına fazlasıyla ulaştığını
kaydeder.310 Hediyelerin takdiminin ardından ise Sultan III. Murad‟ın hocası Hoca
Sadeddin tarafından kaleme alınan ahidname Şah I. Abbas‟a gönderildi. Kısa
zamanda hudud tespit çalışmalarına başlanması için de iki taraf arasında karar
alındı.311

Doğudaki savaş, Osmanlı İmparatorluğu açısından kağıt üzerinde birçok kazanım


sağlamıştı. Fakat diğer bir yandan söz konusu savaşın farklı hususlarda imparatorluk
için birçok götürüsünün de olduğu bir gerçekti. Osmanlı İmparatorluğu uzun yıllar
aralıksız bir şekilde özgüvenle sürdürdüğü anlaşılan bu mücadele için münferit
kalemlerde oldukça fazla kaynak sarf etmişti. Fakat Ferhad Paşa açısından bu
mücadele kariyerinin zirve noktasına çıkması açısından önemli bir fırsat teşkil
etmişti. 1578-1590 yılları arasında süren savaş sırasında Ferhad Paşa ile birlikte altı
kadar Osmanlı serdarı görev yapmıştı. Ferhad Paşa, söz konusu serdarlar arasında iki
defa olmak üzere toplam beş buçuk sene gibi bir süreyle en uzun görev alan isimdi.
Dolayısıyla bu onun kendisini var ettiği bir savaştı. Bu süre zarfında ekseriyetle
askeri sahada belirlenen hedefleri gerçekleştirmişti. Buna mukabil ekonomik olarak
önemli de bir hareket alanı kazanmış, özellikle ikinci serdarlığı sırasında oldukça

308
Sinan Paşa‟nın Telhisleri, s. 210-211.
309
Rahimizade Safevi Elçisi Mehdi Kulu Han tarafından sunulan hediyeleri liste halinde vermektedir.
Dündar, Gence Fetihnamesi, s. 90-92.
310
Necipoğlu, 15. ve 16. yüzyılda Topkapı Sarayı, s. 152-163.
311
Kütükoğlu, Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri, s. 194-200.

84
fazla makam ve mansıb dağıtmıştı.312 Ferhad Paşa makamın getirdiği ekonomik
hareket alanı, askeri sahadaki başarıların verdiği özgüven ve nihayet sulhun sağladığı
siyasi prestijle birlikte 1590 senesinde merkeze döndüğünde imparatorluğun en
yüksek makamına aday bir devlet adamı portresi çiziyordu. Serdar Ferhad Paşa, bu
dönemde merkez tarafından şahzadeyi rehin alıp getiren bir kahraman gibi görülmüş
olmalıdır.

Merkezden Tebriz muhafızı Hadım Cafer Paşa ve Bağdad dolaylarında serdar olarak bulunan
312

Cigalazade Sinan Paşa‟ya gönderilen emirlerde, sınır bölgesi ile savaş sahasındaki bütün makamların
dağıtılması hususunda yegane yetkilinin Serdar Ferhad Paşa olduğu bildirilerek, söz konusu paşaların
aksi bir duruma mahal vermemeleri istenmiştir. BOA, A. DVNSMHM. d. 62/29.

85
Dördüncü Bölüm

Merkezdeki Güç Aktörleri ve Siyasi Rekabet

“Devletlu pâdişâhım irâdımız bir, masrafımız bir


buçukdur, ma„a haza ol irâdın dahi tahsiline nice canlar
eritmek gerekdir. Vallahi her „ulûfe virildükde ne
zahmetler çekildüği hemân Hudâ‟ya ma„lûmdur.”313

4.1 Ferhad PaĢa Merkezde

Sadrazam Sinan Paşa, imparatorluğun içinde bulunduğu ekonomik darboğazı


Sultan III. Murad‟a bu sözlerle özetlemiştir. İmparatorluğun savaş sahasındaki
özverili girişimlerini beslemek için zorladığı ekonomik yapı sonunda patlak vermiş,
1589 senesinde bizzat Sultan III. Murad‟ı ve onun divanını hedef alan büyük bir
siyasi krize dönüşmüştü. Sultan III. Murad, söz konusu isyanı en yakın adamlarının
idamını onaylayarak ve imparatorluğunu birlikte idare ettiği divanının neredeyse
büyük bir çoğunluğunu dağıtarak sonlandırabilmişdi.314 Bunun üzerine Sultan III.
Murad, mevcut siyasi krizi aşmak adına kendisi için Sarayburnu‟nda oldukça
görkemli bir köşk yapımını finanse edecek olan Koca Sinan Paşa‟ya315sadrazamlık
mührünü teslim etmekten çekinmedi. Sinan Paşa güçlü bir siyasi ve askeri figürdü.
Venedik elçisi Giovanni Moro 1590 senesinde kaydettiği notlarında onun
imparatorluk divanında sultana davukluk etmeden gerçekleri açıkça söyleyebilecek
cesarete sahip tek paşa olduğuna işaret etmektedir.316 Söz konusu özgüven onun
Sultan III. Murad‟a yazdığı telhislerinde de açıkça analiz edilebilir.

Sinan Paşa söz konusu koşullar altında göreve gelir gelmez merkezdeki çeşitli güç
erklerinden tepki toplayacağı sıkı bir mali disiplin politikasını devreye sokmakta
gecikmedi.317 Zaten Sultan III. Murad‟ın mevcut yönetim sistemindeki en önemli güç

313
Sinan Paşa‟nın Telhisleri, s. 4.
314
Sadrazam Siyavuş Paşa, Cerrah Mehmed Paşa, Damat İbrahim Paşa azledilenler arasındaydı. Çerçi,
Künhü‟l- Ahbâr, s. 619.
315
Hasan Bey-zâde, c. II, s. 360-361.
316
Venedik Elçilik Raporları, s.17.
317
Önal, Koca Sinan Paşa, s. 85-94.

86
odaklarından olduğu anlaşılan harem kanadı ile açık bir gerilim yaşıyordu.318 Söz
konusu mali disiplin politikasının başka bir sonucu olarak şimdi de ulemayı karşısına
almıştı. Fakat merkezde o dönemde kendisine rakip olabilecek güçlü bir siyasi
figürün bulunmaması sebebiyle, sadrazama olan mevcut muhalefetin alternatif bir
isim ortaya çıkaramadığı anlaşılıyor. Zira Koca Sinan Paşa‟nın göreve gelmesini
sağlayan 1589 isyanı neticesinde tecrübeli birçok divan paşası emekliye ayrılmış
durumdaydı. Diğerleri ise doğuda devam eden savaşı idare etmek üzere
cephedeydiler. Fakat sulh sağlanıp, Serdar Ferhad Paşa merkeze döndüğünde ise söz
konusu siyasi sıkışmışlık sona erdi. Bu noktada Sadrazam Sinan Paşa‟nın
politikalarından rahatsız bulunan harem ve ulema gibi güç erklerinin aradıkları siyasi
alternatif, Serdar Ferhad Paşa‟nın şahsında temsil ettiği savaş kazanan, sulhu
sağlayan ve şah oğlunu esir edip merkeze getiren adeta kahraman bir figürde
bulunmuş olmalıdır.319

Sinan Paşa‟nın bu noktada karşısındaki güçlü alternatifin farkında olduğunu


düşünebiliriz. Zira merkezdeki güç odakları ile açıkça ters düşmüş bulunmaktaydı.
Makamına bir alternatif bulunduğu anda Sultan III. Murad‟ın da kendisinden kolayca
vazgeçeceğini tahmin etmiş olmalıdır. Zira III. Murad geliştirdiği yönetim tarzı
bağlamında sadrazamlık makamı kimsenin uzun süre kalamadığı bir pozisyona
dönüşmüştü. Sultan Murad, Sokullu Mehmed Paşa sonrasında söz konusu makamda
kimseyi uzun süre tutmayarak sık sık değişiklikler gerçekleştirme yoluna gitmişti.
Sinan Paşa sultanın söz konusu yaklaşımı kavrayabilecek deneyime sahip bir devlet
adamıydı. Gerçekten de Sultan III. Murad, Sokullu Mehmed Paşa sonrasındaki
iktidarını söz konusu yöntemle inşa etmişti. Atalarından aldığı bir miras olarak güçlü
sadrazamlık modelini tasfiye ederek, söz konusu makamın otoriter yetkilerini çeşitli
güç odaklarına dağıtmıştı. Harem aktörlerinin, Valide sultanın, Darüssaade ağasının,
Kapı ağasının, Serdarların ve Hoca efendi gibi ulemadan bazı isimlerin, onun
saltanatı sırasında kendisinden sıkça söz edilen kişiler olması bu açıdan bakıldığında
pek tesadüf değildir. Sinan Paşa kendisine karşı serdarın şahsında yaratılan prestijli
politik alternatifin bilincindeydi. Öte yandan iki isim arasında mevcut bulunan

318
Sinan Paşa‟nın 1582 senesinde sadrazamlık makamından azlini Valide Nurbanu Sultan‟ın başını
çektiği harem kanadıyla yaşadığı çatışmaya bağlayan bir görüş için bkz. Önal, Koca Sinan Paşa, s.
75-78; Peirce, Harem-i Hümayun, s. 126.
319
Baki Tezcan bu dönemde savaşın politik güç elde etme noktasındaki pozitif etkisi üzerinde
durmaktadır. Tezcan, Searching for Osman, p. 244-248.

87
rekabet ise geçmiş yıllara dayanıyordu. Sinan Paşa, Ferhad Paşa‟yı yeniçeri ağası
olduğu sırada görevden aldırmış ve ağır hakarette bulunmuştu. Fakat söz konusu
tarihten sonra Sinan Paşa sadrazamlıktan azledilmiş, Ferhad Ağa ise kısa süre sonra
harem kanadının desteğiyle Rumeli beylerbeyliğine getirilmişti. Bundan hemen sonra
ise vezirlik payesi ile Sultan III. Murad tarafından doğuda Safevilere karşı
gerçekleştirilen savaşa serdar olarak gönderilmişti. Ferhad Paşa doğuda kendisine
prestij sağlayan söz konusu mücadelede siyasal ve askeri kimliğini güçlü bir şekilde
inşa ederken, Sinan Paşa uzun bir emeklilik dönemi geçirdi. Ferhad Paşa‟nın ikinci
serdarlığı sırasında ise Sinan Paşa Şam‟da vali olarak bulunuyordu. Şam‟daki valiliği
sırasında savaş sahasına bu kadar yakın olup seferi orduya katılmamış olmaması,
Sinan Paşa‟nın askeri tecrübesini göz önüne alındığında ancak Serdar Ferhad Paşa ile
yaşadıkları gerilimle açıklanabilir. Fakat bu şekilde düşünebilmeyi sağlayacak
çağdaş bir kayıt bulunmamaktadır. Öte yandan Ferhad Paşa da ilk serdarlığı
devraldığı süreçte Sinan Paşa‟nın sefer sırasında gerçekleştirdiği harcamaları ve
atamaları denetlemek için bazı girişimlerde bulunmuş, bu doğrultuda bizzat
Reisülküttab Yahya Çelebi‟yi sabık Serdar Sinan Paşa‟nın yanına Malkara‟ya
göndermişti. Yeni serdar, Sinan Paşa‟nın sefer sırasında tuttuğu ruus defterinin bir
nüshasını incelemek üzere talep etmekteydi.320 Aynı uygulamayı daha sonra Sinan
Paşa da Ferhad Paşa‟nın ikinci serdarlığı sonrasında yapacak ve ruus defterleri
üzerinden ikili arasında ciddi bir kriz yaşanacaktır. Görüldüğü üzere ikili arasındaki
mevcut rekabet aslında ara vermeden farklı safhalar geçirerek devam etmişti. Savaşın
sonuna gelindiğinde ise iki ismin içinde bulunduğu siyasi tablo değişmiş
bulunuyordu. Merkezde Sinan Paşa‟nın sadrazam, cephede ise Ferhad Paşa oldukça
yetkili ve savaşın sonunu getiren güçlü bir serdar olarak görünmektedir.

Sadrazam Sinan Paşa, yükselen rakibine karşı hamle geliştirmekte gecikmedi.


Öncelikle onun gerçekleştirdiği askeri faaliyetlerin niteliğini hedef aldı. Sinan
Paşa‟nın eleştirileri özellikle Serdar Ferhad Paşa‟nın Gürcistan'da uyguladığı kale
itaat stratejisine yönelikti. Sadrazam Sinan Paşa‟ya göre bu bir fetih değildi.

“Şu kal‟eler binâ olunaldan beru iki hânelu bir köy konub zabtolundu mı?
Bir akçe hâsıl oldu mı? Ka‟elerün neferâtı emn üzere taşra çıkub gezerler

Öztürk, Sadrazam Ferhad Paşa, s 33.


320

88
mi? İstedükde hazine ve zahîre varmak kabil midür? Şu husûslara bir kerre
iz„ân-ı hümâyûnları olsun. Buna ne güne fetih dirler, bu kulları
anlayamadım. Bir alay Müslümanlar‟dır, birer barunun içinde
habsolunmuşlardır. Taşraya karavul ile çıkarlar”321

Sadrazam Sinan Paşa, Serdar Ferhad Paşa‟nın sefer sonrasında en güçlü


dayanağı olan askeri sahadaki başarılarını hedef almaktan çekinmedi. Ardından
Ferhad Paşa‟nın askeri başarılarına ve sulh ile merkeze dönüşüne gölge düşürecek bir
takım yolsuzluk iddiaları ortaya attı. Söz konusu yolsuzluk iddiaları doğrudan Serdar
Ferhad Paşa‟yı hedef almaktaydı. Sadrazam Sinan Paşa‟ya göre Serdar Ferhad Paşa
kendisine verilen güçlü yetkileri kullanarak sefer sırasında epey bir makam dağıtmış
ve bu yolla oldukça büyük miktarda servetin sahibi olmuştu. Sadrazam merkezin
içine düştüğü mali sıkıntıyı da göz önüne alarak söz konusu iddiaları sultana
aksettirmişti. Sadrazam Sinan Paşa Ferhad Paşa‟nın teftiş edilmesi halinde merkezi
hazineye önemli miktarda gelir elde etme ihtimali olduğunu düşünüyordu. Bu
hususta çağdaş kaynak Selaniki‟ye yansıyan bir kayıtta Sadrazam Sinan Paşa‟nın
Ferhad Paşa hakkında ortaya koyduğu yolsuzluk iddialarının ciddi bir kamuoyu
oluşturduğu anlaşılıyor. Zira bu esnada Hızır isimli bir asker dahi sefer sırasında
yapılan yolsuzlukları bir takım koşulların kendisine sağlanması halinde açığa
çıkaracağını öne sürerek divana başvurmaktan çekinmemiştir.322 Söz konusu ismin
ise sadrazamın teşvikiyle divana başvurduğu düşünülebilir. Zira kendisinin Serdar
Ferhad Paşa ile olan açık rekabetinin şahsen ortaya koyduğu yolsuzluk iddialarına
gölge düşürmesi ihtimalini düşünmüş olmalıdır. Sadrazam Sinan Paşa, Serdar Ferhad
Paşa‟nın soruşturulmasını istiyordu. Bunun için de Sultan III. Murad‟ı ikna etmesi
gerektiğinin farkındaydı. Bu bağlamda Sadrazam Sinan Paşa, Sultan III. Murad‟ı
ikna edebilmek için Cigalazade Sinan Paşa ve Rumeli beylerbeyinin de kendisiyle
aynı yönde fikirleri olduğundan örnekle tek olmadığını göstermek istemişti.

“İşte Cağaloğlu geliyor, Rumeli beğlerbeğisi duruyor, Ferhâd Paşa‟yı bin


yük beytü‟l-mâl yedi deyu defiatla teftişin istedükleri ma„lûm-ı
şerifleridir.”323

321
Sinan Paşa‟nın Telhisleri, s. 146-147.
322
Selâniki, c. I, s. 240.
323
Sinan Paşa‟nın Telhisleri, s. 51-53.

89
Öte yandan söz konusu yolsuzluk iddialarının odağında ise Serdar Ferhad
Paşa‟nın sefer sırasında tutması gereken ruus defterleri324vardı. Bu defterler serdar
tarafından sefer sırasında dağıtılan mansıpların ve yapılan harcalamaların tamamının
kayıt altına alınacağı önemli bilgiler içeriyordu. Gerçi Serdar Ferhad Paşa sefer
dönüşü söz konusu defteri teftiş için divana teslim etmesine rağmen Sadrazam Sinan
Paşa‟yı tatmin edememişti. Zira Sadrazam Sinan Paşa‟ya göre Serdar Ferhad Paşa
yaptığı atamaların bir çoğunu söz konusu kayıtlara geçirmemiş ve ayrı bir defter
tutmuştu. Ferhad Paşa‟nın divana teslim ettiği defterde bu bilgilerin hiçbirisi yoktu.
Sadrazam Sinan Paşa ise Ferhad Paşa‟nın sefer sırasında yaptığı söz konusu
atamaları tek tek sayarak önemli bir yekun tuttuğunu Sultan III. Murad‟a açıklayan
arzlar sundu.

“Ammâ bundan gayrı yigirmi sekiz beğlerbeğilik virmiş, herbirinden akalle


mâ yekûn onar bin altun almışdur. Cümle iki yüz seksen bin altun olur.
Kezâlik üç yüz otuz bir sancak virmişdür. Her birinden hiç olmazsa ikişer yük
akçe almışdur. Cümlesi altı yüz altmış iki yük akçe olur. Otuz altı defterdârlık
vermişdir ikişer yükden yetmiş iki yük ider. On sekiz çâşnigîrlik, yüz kırk
müteferrikalık, iki yüz kırk dokuz çavuşluk, otuz beş kitâbet ki cümle dört yüz
kırk yedi mansıb olur, her birinden birer yük aldı ise dört yüz kırk yedi yük
olur. Vech-i meşrûh üzere tutulduğu takdirde bu cümle bel'iyyât hisâb
olundukda cümle bin üç yüz elli yük mikdarı akçe olur, nısfı altı yüz yetmiş
beş yük olur. “325

Sadrazam Sinan Paşa‟nın ortaya koyduğu ciddi tablo karşısında nihayet


Sultan III. Murad Serdar Ferhad Paşa‟nın incelenmesi için irade gösterdi. Sadrazama
verdiği direktifle serdarın ve kapısının mal varlığının gerçekten haddinden fazla
olduğunu tasdik ederek gerekli soruşturmayı gerçekleştirmesini istedi.326 Esasen
sadrazam haklıydı. Ferhad Paşa‟nın ilk serdarlığına göre daha güçlü yetkilerle
donatıldığı ikinci serdarlığı sırasında yaptığı atamalardan elde ettiği gelir Osmanlı
İmparatorluğu‟nun 1581-1582 yıllarındaki merkezi hazine gelirlerinden çok daha

324
Recep Ahıshalı, “Ruûs”, TDVİA, (2008), c. 35, s. 272-273.
325
Sinan Paşa‟nın Telhisleri, s. 11-12.
326
Sinan Paşa‟nın Telhisleri, s. 75-79.

90
fazlasına tekabül etmekteydi.327 Fakat Sadrazam Sinan Paşa‟nın siyasi ömrü söz
konusu teftişi nihayete erdirmeye yetmedi. Serdar Ferhad Paşa‟nın hakkındaki
soruşturma ise bir süreliğine rafa kaldırıldı. Zira bu sırada sadrazamlık mührü Koca
Sinan Paşa‟dan alınarak Serdar Ferhad Paşa‟ya verildi. Böylece Sinan Paşa‟nın
yolsuzluk suçlamaları da akamete uğramış oldu.

Koca Sinan Paşa‟nın sadrazamlıktan azline giden sürecin hızlanmasında bir


diğer önemli etkenin de haremdeki güç odakları ile yaşadığı çatışmalardan kaynaklı
olduğu anlaşılıyor. Venedik Elçisi Giovanni Moro 1590 senesinde kaydettiği
notlarında Sadrazam Sinan Paşa‟nın, harem ve saraydaki güç odaklarına önem
vermediği için söz konusu kesimler tarafından kısa zamanda makamından
edilebileceğini düşündüğünü yazmıştı.328 Gerçekten de elçinin söz konusu
iddialarının fuzuli ve gelişigüzel söylenen sözler olmadığı anlaşılmaktadır. Sinan
Paşa öncelikle bu kesim içerisinde en öne çıkan isimlerden birisi olan Darüssaade
Ağası Habeşi Mehmed Ağa‟nın kendisine karşı açıkça düşman olduğunu ve Ferhad
Paşa ile işbirliği içinde bulunduklarını Sultan Murad‟a anlatmıştı. Ayrıca Sultan III.
Murad‟dan onlar tarafından kendisiyle alakalı iddia edilecek her şeyin tamamen iftira
olduğuna inanmasını istemişti. Ayrıca Habeşi Mehmed Ağa ile arasının iyi olmasına
rağmen Serdar Ferhad Paşa geldiğinden bu yana ağanın kendisinden yüz çevirdiğini
manidar bir şekilde belirtmeyi de ihmal etmemiştir.329 Görüldüğü üzere Sadrazam
Sinan Paşa, Mehmed Ağa ile yaşadığı gerilimin sebebini de Ferhad Paşa‟dan
bilmekteydi. Öte yandan Sadrazam Sinan Paşa, Sultan III. Murad tarafından
görüşlerine önem verildiği ve epey saygı duyduğu isimlerin başında geldiği anlaşılan
Canfeda Hatun330ile de karşı karşıya geldi. Canfeda Hatun harem kanadının en güçlü
aktörlerinden birisiydi. Sadrazam Sinan Paşa ile yaşanan çatışma ise Canfeda‟nın
kardeşi Diyarbakır Beylerbeyi Divane İbrahim Paşa üzerinden gelişmişti. İbrahim
Paşa çeşitli suçlamalarla itham edilmiş bulunuyordu. Sadrazam Sinan Paşa ise
İbrahim Paşa‟nın azl edilerek tevkif edilmesi gerektiğini düşünüyordu. Sultan III.
Murad‟ın bu noktada Canfeda‟nın tesiriyle Sadrazam Sinan Paşa‟nın arzusunu yerine

327
Tezcan, Searching for Osman, p. 245-246.
328
Venedik Elçilik Raporları, s. 63.
329
Sinan Paşa‟nın Telhisleri, s. 65-66.
330
Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 137; Öte yandan Venedik Elçisi Lorenzo Bernardo 1592 tarihli raporunda
Safiye Sultan, Canfeda Hatun, Gazanfer Ağa ve Habeşi Mehmed Ağa‟nın Sultan III. Murad‟ı
kolaylıkla yönlendirebildiklerine işaret etmektedir. Venedik Elçilik Raporları, s. 99.

91
getirmediği anlaşılıyor.331 Fakat İbrahim Paşa‟nın aynı suçlamalar bağlamında
yeniçeriler ile karşı karşıya gelmesi üzerine Koca Sinan Paşa‟nın eli güçlendi.
Sadrazam, Sultan III. Murad‟ın kapıkullarının isyanı ihtimaline yönelik hassasiyetine
atıfta bulunarak İbrahim Paşa‟nın soruşturması için müsaade elde etmişti. Bunun
üzerine İbrahim Paşa teftiş edildi. Paşa‟nın soruşturması ise ironik bir şekilde Serdar
Ferhad Paşa‟nın evinde gerçekleşiyordu. Serdar Ferhad Paşa‟nın, Canfeda Hatun ile
yakın ilişki içinde olduğu için soruşturmanın başına kasıtlı olarak geçirilmiş olduğu
ihtimali bu noktada akla gelebilir. Fakat buna rağmen soruşturma Sadrazam Sinan
Paşa‟nın arzu ettiği şekilde yürüdü. Sonuçta aleyhteki şahitlerin kuvvetli beyanları
üzerine İbrahim Paşa azledilerek tutukladı.332 Sadrazam Sinan Paşa ise bu konudaki
teşebbüslerinin Canfeda‟yı galeyana getireceğinin farkındaydı.

“Anun „azl ve habsinden bu kullarına ne fâide vardır? Belki zararı vardır!


Ahvâle vâkıf olmamağla hemşiresi bize bî-huzûr olub lâkin „ırz-ı şerifiniz
siyânedine gelicek vallâhi‟l-„azîm hâtır gönül gözler kulları değilüm.”333

Gerçekten de Sadrazam Sinan Paşa, kendisine yönelik politik olarak fayda


getirmeyeceğini bildiği söz konusu soruşturmada neden bu denli ısrarcı olup, adeta
yangına körükle gitmişti? Bu hususta sadrazamın temsil ettiği devlet adamı profilinin
açıkça ortaya konması gerekmektedir. Zira Sinan Paşa, Sultan III. Murad‟ın saltanatı
sırasında sadrazamlık makamına ulaştıysa da II. Selim‟in divanında kendisine yer
bulmuş, I. Süleyman zamanında beylerbeyliği yapmış tecrübeli bir devlet
adamıydı.334 Yemen ve Tunus da elde ettiği askeri başarılarla kendisine şöhret
bulmuş özgün bir profildi. Bu bağlamda Sinan Paşa‟nın Sultan III Murad ile olan
ilişkisinin de gayet özgüvenli bir çizgide ilerlediği anlaşılıyor. Zira geçmişten
referans alan bir takım projeleri o dönemde uygulamak üzere sunduğu bir devlet
hafızası vardı. Hatta bu noktada oldukça ileri gitmiş Sultan III. Murad‟ı Safevilerin
üzerine gidilecek seferde askerin başına geçmeye davet etmişti.335 Bu yönüyle
Sadrazam Sinan Paşa, Sultan III. Murad‟ın divanındaki çoğu devlet adamının aksine
331
“Devletlu pâdişâhım, bu kulları dahi sa'âdetlu pâdişâha [ibrâm idüb] İbrahim Paşa‟yı „azl [ve
habs] itdürmeğe „arzitdüğim ve kethudâ kadının hâtırının bir yana koyub „ırz-ı saltanat bunu iktizâ
itdi didiğim bu makule bir nesne olmamak içün idi.” Sinan Paşa‟nın Telhisleri, s. 114.
332
Selâniki, c. I, s. 246-248.
333
Sinan Paşa‟nın Telhisleri, s. 92-93.
334
Önal, Koca Sinan Paşa, s. 5-69.
335
Minadoi, The War Between Turks and The Persians, p. 134; Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu
Tarihi (1574-1623), s. 410.

92
yeniyi değil eskiyi temsil etmekteydi. Bu sebeple yeni oluşan politik güç dengeleri
ile günlük siyasi çıkar ilişkisi geliştirmek yerine ikinci sadaretinde olduğu gibi doğru
bildiği politikaları uygulamakta tereddüt göstermeyip birçok ismi ve güç odağını
karşısına almaktan çekinmiyordu. Buna gerekçe olarak da saltanatın ve sultanın
itibarını öncellediği kadim bir anlayışı öne sürüyordu. Gerçekten de Sinan Paşa‟nın
azlinden sonra Selaniki dahi onun bu hassasiyeti ile birçok kimseleri mağdur ettiğini
öne sürerek sadrazamı eleştirmişti.336 Diğer bir yandan Sadrazam Sinan Paşa‟nın
1591 yılının başlarında giriştiği iki özgün projesi gündeme geldi. Zira Sinan Paşa o
sıralarda serdar olarak çıkacağı bir deniz seferi için hazırlık yapmaktaydı. Fakat söz
konusu sefer için yapılacak donanma hazırlıkları sırasında sadrazamın ümera ile
karşı karşıya geldiği anlaşılıyor. Zira donanma hazırlığı epey masraflı olduğu için
sadrazam, sultana devlet erkanının fedakarlığına dayanan bir donanma inşası modeli
önermişti. Söz konusu modele göre devlet erkanı kendi mali güçleri oranında
hazırlanacak donanmaya destek olacaklardı. Uygulamanın yaygınlaştırılması ve
örnek teşkil etmesi için Sadrazam Sinan Paşa ile Serdar Ferhad Paşa belirli miktarda
geminin maddi yükümlülüklerini karşılamayı taahhüt ettiler.337 Fakat bu hususta
Sinan Paşa‟nın uygulamasının tepki çektiği, şahsi mali kayıp yaşamayı göze
alamayan ümeranın sadrazama cephe aldığı anlaşılıyor.338 Öte yandan aynı sıralarda
merkezdeki donanma inşası için gerekli odun ihtiyacını kolaylıkla karşılamak adına
İzmit taraflarında kazılması planlanan kanal ise Sinan Paşa‟nın bir diğer önerisi
olarak gündeme getirildi. Fizibilite çalışmaları dahi yapılan projenin
gerçekleştirilebilmesi için gerekli mali ve insani kaynak ihtiyacı ortaya
çıkarılmıştı.339 Bu sırada Ferhad Paşa‟nın da aralarında bulunduğu devlet erkanı
sultanın emriyle projeyi yerinde inceleyip rapor etmek üzere bölgeye gönderildiler.
Yapılan incelemede projenin Sadrazam Sinan Paşa‟nın şahsi menfaati doğrultusunda
gerçekleştirilmek istendiği kanısına varıldı. Bu görüş ışığında sadrazama yönelik
suçlayıcı bir rapor hazırlanarak Sultan III. Murad‟a sunuldu.340 Böylece söz konusu
proje rafa kaldırıldı. Sadrazam Sinan Paşa‟nın azline giden süreçte donanma inşası
ve kanal projesi ekseninde açığa çıkan devlet erkanın kendisine karşı konum alışı,

336
“Çıkan sâhib-sadrun nahvet ve ırz-şikenliginden halk-ı âlem dil-tenk olup, nefrin eylemişlerdi.”
Selâniki, c. I, s. 249.
337
Sadrazam yedi parça kadırga ve bir baştardanın, Serdar Ferhad Paşa ise beş parça kadırganın
finansmanını üstlenmişti. Selâniki, c. I, s. 234.
338
Sinan Paşa‟nın Telhisleri, s. 95-96.
339
Selâniki, c. I, s. 232-233.
340
Selâniki, c. I, s. 238.

93
ulema ile yaşadığı malum çatışma ve Canfeda Hatun ile karşı karşıya geldiği İbrahim
Paşa vakasının ana etkenler olduğu anlaşılmaktadır. Zira sadrazamın görevinden
azledilmesi ile ilgili çağdaş yerli kaynaklar ilk azil sürecindeki duruma benzer
spesifik bir sebep öne süremezler. Diğer bir yandan sadrazam ise altındaki zeminin
kaydığının farkına vararak kendisine en büyük rakip olarak gördüğü Ferhad Paşa‟yı
yolsuzluk iddiaları ile zayıflatmaya çalışsa da menfi bir sonuç alamadı. Muhtemelen
serdara dönük yolsuzluk iddialarına paralel olarak sahte tuğra basıp mansıp dağıtan
katiplerle ilgili bir soruşturmayı da yürüttü. Fakat ucunu Ferhad Paşa‟ya
dokunduramadığı gibi bu soruşturma kapsamında da bir takım görevlilerle karşı
karşıya geldi.341 Sonuçta merkezde makamını dayandıra bileceği hiç bir güç odağı
kalmayan Sadrazam Sinan Paşa bu koşullar altında ikinci sedaretinden ayrılmak
zorunda kaldı. Sultan III. Murad ise sadrazamdan mührü almaya giden kapıcılar
kethüdasına kalabalık bir maiyetle gitmesi için sıkı bir talimatta bulunmuştu.342
Sultan muhtemelen sadrazamın söz konusu azil kararını ciddi bir öfke haliyle
karşılayacağını tahmin etmişti. Zira söz konusu azilden birkaç gün sonra Sinan
Paşa‟nın duyduğu öfkeyi İngiliz elçisi bizzat gözlemleme imkanı buldu. Sinan Paşa,
İngiliz elçisi ile gerçekleştirdiği bu görüşmede Canfeda Hatun ile ilgili oldukça ağır
ifadeler kullandı. Çünkü Sinan Paşa‟ya göre sadrazamlıktan azledilmesini
gerektirecek Canfeda‟dan başka hiçbir mesele söz konusu değildi.343

341
Selâniki, c. I, s. 227; Sinan Paşa‟nın Telhisleri, s. 79-81 ve 106-107.
342
“Kapucılar Kethüdâsı Veli Ağa'yı Südde-i sa'âdet-medâra istedüp, «Ne denlü nevbetci kapucı var
ise önüne düşüp varsunlar, Sadrıa'zam Sinan Paşa'dan vezâret-i uzmâ mührin alup, Serdâr-ı ekrem
Ferhad Paşa'ya teslim eylesün»” Selâniki, c. I, s. 249.
343
Sinan Paşa kendisinin azline sebep olan kişinin bir “fahişe” olduğunu aktarır. Sultan III. Murad‟ın
da söz konusu fahişenin sözüyle kendisini hiçbir kabahati olmadan azlettiğine inanır. Calendar of
State Papers, vol. 8, s. 551-554, Ağustos 10, 1591; Venedik Elçisi Bernardo da Sinan Paşa‟nın bir
kadının yoğun faaliyetleri sonucunda görevinden alındığını belirterek bu ismin sultan nezdinde
oldukça etkin bir konumu bulunan Canfeda Hatun olduğunu kaydeder. Venedik Elçilik Raporları, s.
101,106.

94
“...savaşın verdiği rahatsızlıklarla baskı altında
kalmasınlar ve Tanrı‟ya hakaretle kan dökülmesin diye
masum halklara merhamet duygusu için barış arzu
ettiğini söyledi. Çok zengin bir kişi olarak kabul
edildiğinden belki de sükunet içinde büyüklüğün ve elde
ettiği başka rahatlıkların tadını çıkarmak için böyle bir
arzuya sahip olmuştu.”344

4.2 Sadrazam Ferhad PaĢa

Venedik Elçisi Moro, çiçeği burnunda Sadrazam Ferhad Paşa‟yı ziyaretinin


ardından paşanın yeni dönemde takip edeceği sulha dayalı umumi politikasını ve
mevcut durumu koruyan statükocu siyasetini bu sözlerle ifade etmiştir. Gerçekten de
Ferhad Paşa‟nın ilk sadrazamlığındaki umumi politikalarına yansıyan bu yaklaşım
paşanın tabiatından ziyade belirli siyasi dinamiklere dayanmaktaydı. Ferhad Paşa‟nın
sadrazamlığa getiriliş süreci ise Sinan Paşa‟nın azli ile paralellik taşımaktadır.
Merkezdeki güç odaklarının neredeyse tamamı ile ihtilafa düşen Sadrazam Sinan
Paşa, makamına daha iyi bir alternatif bulunduğu anda görevinden azledildi. Peki,
sadrazamlık makamı için neden Serdar Ferhad Paşa tercih edilmişti? Öncelikle
Serdar Ferhad Paşa‟nın merkezdeki güç odaklarından harem kanadı ile geçmişten
gelen oldukça güçlü ilişkileri vardı. Safevi mücadelesinde serdar olarak tercih
edilmesinde de harem ve saray kadrolarından aldığı yoğun desteğin önemli bir etkisi
söz konusuydu. Ferhad Paşa da şark seferleri sırasında kendisine verilen şansı
nispeten iyi değerlendirerek ekonomik ve siyasal olarak güçlenmiş bir şekilde
merkeze dönmüştü. Özellikle uzun yıllardır süren savaşın sonunu getiren barış
antlaşması ve söz konusu antlaşma ile birlikte Şahzade Haydar Mirza‟nın merkeze
rehin olarak getirilmesi Ferhad Paşa‟nın şahsına yönelik prestij kazandıran oldukça
önemli faktörler olduğu anlaşılıyor. Öyle ki Venedik Elçisi Moro, Şahzade Haydar
Mirza'yı rehin olarak merkeze getiren ve sefer dönüşü sultana önemli miktarda
hediye sunan Serdar Ferhad Paşa‟nın Sultan III. Murad nezdinde önemli bir
saygınlığa sahip olduğuna işaret eder. Hasan Beyzade ve Peçevi de Serdar Ferhad
Paşa‟nın sadrazamlığa getirilmesinde şark seferi sırasında elde ettiği başarıların
önemli bir etken olduğuna atıfta bulunurlar.345 Diğer bir yandan Sultan III. Murad‟ın
Sokullu Mehmed Paşa‟dan sonra sadrazamlık makamında güçlü bir aktörü uzun

Venedik Elçilik Raporları, s. 62.


344

Hasan Bey-zâde, c. II, s. 367; Peçevi, c. II, s. 339.


345

95
yıllar istihdam etmeme politikası da söz konusu unsurlarla birleşince Ferhad Paşa‟nın
saray ve harem kadrolarının desteğiyle sadrazamlık mührünü elde etmeyi başardığı
söylenebilir.

Ferhad Paşa sarayda çaşnigirlik ile başladığı kariyerine imparatorluk


bürokrasisinin ve siyasetinin en üst düzey makamı olan sadrazamlığa ulaşarak zirve
yaptı (Ağustos 1591). Makama gelir gelmez ise Sinan Paşa ile rekabetinin açık bir
göstergesi olarak devri sabık uygulamalarını andıran bir takım girişimlerde bulundu.
Sadrazam Ferhad Paşa‟nın bu kapsamdaki ilk icraati ise Koca Sinan Paşa tarafından
Diyarbakır beylerbeyliğinden azlettirilip tutuklatılan Canfeda Hatun‟un kardeşi
Divane İbrahim Paşa‟yı serbest bıraktırmak oldu. Bu icraatin sadrazamın harem
kanadı ile olan güçlü işbirliğinin en önemli göstergelerinden birisi olduğu anlaşılıyor.
Serbest bırakıldıktan sonra makamına tekrar iade edilen Divane İbrahim Paşa için
Canfeda Hatun tarafından büyük bir ziyafet düzenledi. Sinan Paşa‟ya karşı adeta bir
güç gösterisine dönüşen söz konusu ziyafetin sonrasında Divane İbrahim Paşa,
Sultan III. Murad tarafından sarayda kabul edildi. Kabul töreni ise Sinan Paşa
tarafından yapımı finanse edilen köşkte yapılmıştı.346 Divane İbrahim Paşa örneğinde
de görüldüğü üzere Sultan III. Murad‟ın birbiri ile rekabet halindeki güç odaklarının
arasında siyasi manevra yapmaktan çekinmediği anlaşılıyor. Bu bağlamda Sultan III.
Murad‟ın kendi merkezi otoritesinin gölgesindeki mücadeleleri siyasi bir yöntem
olarak teşvik dahi ettiği söylenebilir. Diğer bir yandan Sadrazam Ferhad Paşa‟nın
devri sabığı andıran çeşitli siyasi atamaları da başlamakta gecikmedi. Sinan Paşa‟nın
yeğeni ve oğlu bu kapsamda ilk azledilenler arasındaydı. Öte yandan Sinan Paşa‟nın
yakınlarına yönelik yapılan siyasi manevralar devlet ricalinin de dikkatini çekmiş,
Sadrazam Ferhad Paşa‟ya yönelik iğneleyici söylemler dahi geliştirilmişti.347
Muhtemelen söz konusu eleştirilerin etkisiyle Ferhad Paşa tarafından daha önce
azledilen Sinan Paşa‟nın oğlu Mehmed Paşa‟ya bu sefer de Osmanlı Macaristan‟ının
en önemli eyaletlerinden olan Budin beylerbeyliği verilmişti.

Yeni sadrazamın yaptığı atamalar arasında en dikkat çekici olanları ise


eyaletlerdeki defterdarlıklara gönderdiği yeni isimlerdir. Gerçekten de Sadrazam

Selâniki, c. I, s. 256.
346

“«Ve bi'l-cümle Sinan Paşa tevâbi'i ma'zul olsunlar» diyü hatt-ı hümâyun vârid oldı didiler.”
347

Selâniki, c. I, s. 250.

96
Ferhad Paşa aralarında Kıbrıs, Basra, Halep ve Trablusşam gibi ticari kapasitesi
oldukça yüksek bulunan eyaletlerdeki defterdarları değiştirmişti. Söz konusu
eyaletlerin ticari potansiyeli göz önüne alındığında sadrazamın buradaki muhasebeyi
kontrol etme çabası içinde olduğu anlaşılıyor. Öte yandan sadrazam, Diyarbakır ve
Erzurum eyaletlerine de yeni defterdarlar göndermişti.348 Bu bağlamda Diyarbakır
eyaletine yapılan defterdar atamasının Divane İbrahim Paşa‟nın azil süreci ile
doğrudan alakalı olduğu anlaşılıyor. Zira İbrahim Paşa‟nın Sinan Paşa tarafından
azlinden sonra söz konusu eyalette görevlendirilen isimlerin uygulamalarında çeşitli
usulsüzlükler tespit edilmişti. Söz konusu usulsüzlükleri tespit eden isim ise kendi
usulsüzlükleri yüzünden azledilen Divane İbrahim Paşa‟dan başkası değildi. Bu
nedenle Diyarbakır'a yapılan yeni defterdar atamasının İbrahim Paşa‟nın başında
olduğu söz konusu intikam operasyonu ile bağlantılı olduğu düşünülebilir. Zira
böylece Divane İbrahim Paşa‟nın Diyarbakır‟daki konumu tekrar güçlendirilmiştir.
Sadrazam Ferhad Paşa‟nın söz konusu kararında da kardeşine desteği açık olan
Canfeda Hatun‟un dahli olduğu kuvvetle muhtemeldir. Öte yandan Sadrazam Ferhad
Paşa tarafından Erzurum eyaletine yapılan defterdar ataması ise bizzat kendisine
yöneltilen yolsuzluk soruşturmaları ile alakalı olmalıdır. Zira Sinan Paşa, Ferhad
Paşa‟nın serdarlığı sırasında Erzurum hazinesinden önemli miktarda ödeneği
kendisine ve yakın adamlarına aktardığını iddia etmişti.349 Muhtemelen Sadrazam
Ferhad Paşa bu bağlamda yapılan incelemelerin ve olası tespitlerin önüne geçmek
adına eyalet muhasebesini kontrol altına almayı amaçlıyordu. Ayrıca bu açıdan
bakıldığında Sinan Paşa‟nın Ferhad Paşa‟ya dair yolsuzluk iddialarının gerçeklik
ihtimali oldukça güçlenmektedir. Öte yandan sadrazam, sabık mevki dağışının
uygulamalarından birisini aynen kendisi de hayata geçirmekte gecikmedi. Oğlu
Mahmud‟u Halep Beylerbeyi tayin ettirdi. Merkez bürokrasisinin en önemli
görevlerinden birisi olan Reisülküttab350makamına da yeni bir atama yapan
sadrazamın, kendi iktidarını korumak ve sağlamlaştırmak adına çalışmakta olduğu
anlaşılıyor.

Ferhad Paşa‟nın sadrazamlık makamına getirilmesi Osmanlı dış politikası


açısından da incelenmeye değer bir diğer husustur. Osmanlı İmparatorluğu Sultan I.

348
Selâniki, c. I, s. 254-255,258-259.
349
Sinan Paşa‟nın Telhisleri, s. 22-24.
350
Recep Ahıshalı, “Reisülküttab”, TDVİA, (2007), c. 34, s. 546-549.

97
Süleyman döneminden bu yana batıda Habsburglarla temin ettiği barışı bir şekilde
sürdürmüş, II. Selim döneminden bu yana da hem İspanya hem de Venedik ile olan
gerilimi düşürmüştü. Bunun verdiği özgüvenle doğuda uzun süreli bir mücadeleye
girmiş olduğu anlaşılan Osmanlılar, batıdaki hassas dengeleri ise İngiltere özelinde
geliştirdiği yeni bir iş birliği ile dengelemeye çalışıyordu. İngiltere o sıralarda
imparatorluğun Akdeniz hakimiyeti için çatıştığı İspanya‟yı dengeleyen bir unsur
olma özelliğini gösteriyordu.351 İspanya‟nın ise Osmanlının doğuda çıkmaza giren
mücadelesinin daha da karmaşık bir hal alması için politika geliştirme arzusunda
olduğu anlaşılıyor.352 Zira İspanya, İngiltere ile girdiği mücadeleyle birlikte doğudaki
rakibine karşı özgüvenli bir politika izleme imkanını büyük oranda yitirmiş
görünüyordu. Kara Avrupası‟nda ise Habsburglar, mevcut sınır çatışmalarının ciddi
bir savaş hali alacağı günü bekliyordu. Bu hususta hazırlıksız yakalanmamak için
müttefik cephelerini Osmanlı vasallarını da dahil edecek bir şekilde genişletme
politikasını izlemekteydiler.353 Bu hususta en önemli yardımcılarının başında ise
papalık geliyordu. Öte yandan Sinan Paşa, sadrazamlık makamından ayrılmadan
önce İspanya üzerine çıkılacak bir deniz seferi için donanma hazırlıklarına
başlamıştı. Söz konusu deniz seferi ise İngiltere‟nin şiddetle desteklediği bir hamle
olma özelliğini taşımaktadır.354 Böylece İngiltere‟nin mücadele içinde oldukları
İspanya‟yı kıskaca almayı umdukları anlaşılıyor. Fakat diğer bir yandan Habsburg
cephesinin hassaslaşmasının ise Osmanlı imparatorluğu‟nu İspanya üzerine
geliştirebileceği özgüvenli faaliyetlerinden alıkoyduğu görülmektedir.

Merkezdeki güç odaklarının dış politikada aldıkları konum ise farklı dinamiklere
bağlı olarak çeşitlilik göstermektedir. Koca Sinan Paşa savaş yanlısı bir tutum
sergiliyordu. Bu hususta hedef gözetmeksizin saldırgan bir politika geliştirmeye
yönelik gayret sarf etmişti. Venedik ise harem ve saray çevresindeki güç odakları ile
geliştirdiği ilişkilerine dayanarak barışa dayanan statükoyu sürdürmek arzusuyla
faaliyetlerini sürdürmektedir. Sultan III. Murad‟ın gözdesi Hoca Sadeddin ise dış
politikada İngiltere yanlısı bir çizgiyi takip ediyordu. İngiliz temsilcileri ile ezelden

351
Calendar of State Papers, vol.8, s. 109-114, Haziran 23, 1586.
352
İspanya‟da bulunan Venedik elçisinin raporuna göre İspanya Savaş Konseyi Safevi Devletine
Osmanlılar ile olan savaşı sürdürebilmeleri için asker göndermeyi tartışıyordu. Calendar of State
Papers, vol.8, s. 290-302, Temmuz 2, 1587.
353
Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (1574-1623), s. 421-422.
354
Calendar of State Papers, vol. 8, s. 549-551, Temmuz 11, 1591.

98
bu yana yakın bir ilişkisi vardı.355 Ferhad Paşa sadarete geldiğinde dış politikada
çeşitli ihtimalleri barındıran böylesine bir tablo ile karşılaştı. Peki, yeni sadrazamın
dış politikası nasıl bir gelişme gösterecekti? Öncelikle yeni sadrazamın harem kanadı
ile aynı payda da barış yanlısı bir politikayı benimsediği anlaşılıyor. Bu bağlamda
Venedik Elçisi Lorenzo Bernardo, Sadrazam Ferhad Paşa‟nın şahsi bir iktidara sahip
olmadığına işaret ederek harem kanadının da menfaatleri doğrultusunda çalışmak
zorunda olduğuna dikkat çekmektedir. Öyle ki sadrazam, limanda mühürlenen
Venedik ticari gemileriyle ilgili bir meseleyi Canfeda Hatun‟un kısa bir notu ile tez
zamanda çözüme kavuşturmuştu.356 Görüldüğü üzere Sadrazam Ferhad Paşa‟nın dış
politikasında merkezdeki mevcut işbirliğinin rolü büyüktür. Öte yandan sadrazamın
barış yanlısı tutum geliştirmesi hususunda birçok mantıklı gerekçesi de vardı. Evvela
İspanya‟ya karşı gerçekleştirilecek bir deniz seferi kaptan-ı deryanın veya atanacak
bir serdarın kendisini gösterip siyasal güç devşirebileceği olasılıklar barındırıyordu.
Kaptan-ı derya makamında ise Sadrazam Ferhad Paşa‟nın en büyük rakiplerinden
birisi olan Cigalazade Sinan Paşa oturmaktaydı. Sadrazamın söz konusu ihtimalin
önünü kapatmak adına Koca Sinan Paşa tarafından askıda bırakılan İspanya ile
ateşkes görüşmelerini tekrardan başlattığı anlaşılmaktadır.357 Sadrazam Ferhad Paşa
bu hamlesiyle birlikte İngiltere‟ye karşı da cephe almış oluyordu. Venedik
noktasında ise işbirliği içinde bulunduğu haremliler ile aynı politikayı
sürdürmektedir. Habsburglar ile yaşanan gerginlikler ise onun zamanında sıcak bir
savaşa dönmemişti. Saldırgan olmayan barış yanlısı bir politikanın, Sadrazam Ferhad
Paşa‟nın umumi dış siyaseti üzerinde etkin ve yönlendirici bir fikir olduğu
anlaşılıyor. Zira sadrazam, savaşın yarattığı fırsat kapısını en iyi bilen isimlerden
birisiydi. Şark seferleri sırasındaki serdarlığı ile şöhret bulmuş ve sadrazamlığa kadar
yükselebilmişi. Bu sırada eski düşman yeni dost Safevi kesiminde de çeşitli
gelişmeler yaşanmıştı. Şah Abbas, Elçi Mehdi Kulu Han‟ı İstanbul‟dan döner
dönmez öldürmüş, sınır tespiti hususunda yeni bir görevlendirme yaptığını Osmanlı

355
Şerafettin Turan, “Hoca Sadeddin Efendi”, TDVİA, (1998), c. 18, s. 197.
356
Venedik Elçilik Raporları, s. 102 ve 108.
357
Venedik Elçisi Lorenzo Bernardo İspanya ile ateşkesin Ferhad Paşa tarafından şiddetle
savunulduğunu, zira en büyük rakibi olan Koca Sinan Paşa‟nın İspanya‟ya karşı açılacak bir seferde
serdar olması ihtimalini bertaraf etmek istediğini aktarır. Calendar of State Papers, vol. 8, s. 564-570,
Aralık 27, 1591; Öte yandan Kaptan-ı Derya Cigalazade Sinan Paşa‟ya da İspanya ile gerçekleşecek
olası bir mücadelede fırsat doğmaması için Sadrazam Ferhad Paşa‟nın İspanya ile ateşkes
çalışmalarını sıkı bir ciddiyet ile yürüttüğü aktarılır. H.F.Brown (ed.), Calendar of state papers and
manuscripts to English affairs: existing in the archives and collections of Venice, and in other libraries
of northern Italy, vol. 9, Majesty‟s stationery office, London, 1897, s. 1-8, Ocak 25, 1592.

99
merkezine bildirmişti. O sırada Gilan elçisi de merkeze gelmiş, divandan kabul
beklemekteydi. Yaşanan son gelişmeler ışığında hassaslaşan doğu meselesi üzerine
Sultan III. Murad devlet erkanından istişarede bulunmalarını talep etti. Sadrazam
Ferhad Paşa‟nın evinde toplanan devlet erkanında ise elde edilen barışın korunması
hususunda kanaat oluştu. Bu noktada sadrazamın mevcut barış yanlısı politikalarının
etkisi olduğu da düşünülebilir. Öte yandan muhtemelen Şah Abbas‟ı şikayet etmek
ve ona karşı destek aramak arzusu ile merkeze gelen Gilan elçisi ise Osmanlılar
tarafından beklediği itibarı göremedi. Safeviler ile barışın korunması politikasına
istinaden divanda kabul edilmeyerek geri gönderildi.358 Savaş ve barış
politikalarından merkezin pragmatik bir şekilde davrandığı görülmektedir. Zira daha
önce de Osmanlılar tarafından şaha karşı teşvik edilen Özbekler, Safeviler ile
arzulanan barış sağlanır sağlanmaz yarı yolda bırakılmıştı. Bu bağlamda Gilan‟ın da
Özbekler ile neredeyse aynı akıbete uğradığı anlaşılıyor. Diğer bir yandan Sadrazam
Ferhad Paşa‟nın İspanya ile ateşkesi sağlama politikasının kendisine siyasi itibar
kaybettirdiği anlaşılıyor. Zira sadrazam bu yolla İngiltere yanlısı olan Hoca
Sadeddin‟i de karşısına almış bulunuyordu.359Ayrıca İspanya tarafından ateşkes
müzakerelerini yürütmek için gönderilen temsilcinin Ragusa‟da oyalanarak merkeze
bir türlü gelmemesi Sadrazam Ferhad Paşa‟yı siyasi olarak oldukça güç bir duruma
sokmuş olmalıdır. Öte yandan Cigalazade Sinan Paşa ise olası bir deniz seferinin
kendisine sağlayacağı imkanların farkında olarak İngiltere ile yakın ilişki
içindeydi.360 Bu yönüyle dış politika bağlamında Hoca Sadeddin ile aynı cepheye
yerleşmişti. Sonuçta Sadrazam Ferhad Paşa‟nın dış politikada takip ettiği siyasetin
merkezde kendisine karşı alınan politik cepheyi genişlettiği görülmektedir.

Sadrazam Ferhad Paşa merkezin ve divanın mutlak hakimi olduğu bir konumda
değildi. Zira sadaret makamına getirildiği sırada Cigalazade Sinan Paşa da Sultan III.
Murad tarafından kaptan-ı derya olarak görevlendirilmişti. Sadrazam ile kaptan-ı
deryanın geçmişe dayanan ciddi bir husumeti vardı. Söz konusu husumet ise
Cigalazade Sinan Paşa‟nın o zaman serdar olan Ferhad Paşa tarafından Revan
beylerbeyi olarak atanması hadisesine dayanıyordu. Gerçekten de merkezin tüm
önerilerine rağmen Ferhad Paşa bu kararında diretmişti. Söz konusu atamanın ise

358
Selâniki, c. I, s. 252-253,255-256.
359
Calendar of State Papers, vol. 9, s. 14-21, Mart 21, 1592.
360
Calendar of State Papers, vol. 9, s. 9-21, Şubat 22, Mart 1, Mart 7, 1592.

100
Cigalazade Sinan Paşa üzerinde derin tesir bıraktığı anlaşılıyor. Zira hadiseden yıllar
sonra divanda yaşanan bir tartışma sırasında kendisini bu yolla mağdur ettiğini
Sadrazam Ferhad Paşa‟nın yüzüne karşı söylemekten çekinmiyordu.

“beni serhadd-i mansurede vezaretle koyup terbiye eyledinse niçe bin kerre
burnumdan getürdün.”361

Ferhad Paşa ile Cigalazade Sinan Paşa arasındaki rekabetin dinamikleri tam
olarak neye dayandığı sorusu bu noktada akıllara gelebilir. Cigalazade Sinan Paşa
asil kanı sebebiyle Osmanlı sarayında iltifat görmüş ve hanedana damat olmuştu.
Ferhad Paşa‟nın ise hanedanla olan ilişkisi politik çıkar noktasında gelişen sadakat ve
işbirliğine dayanıyordu. İki isim de Enderun eğitimlerinin ardından birbirlerine
oldukça benzer silsileyi takip ederek yükselmişlerdir.362 Siyasal olarak birbirlerine
çağdaş olan bu iki devlet adamı muhtemelen sıkı rekabetlerini kişisel kariyerlerini
geliştirme odağında sürdürmektedirler. Birisinin politik veya askeri güç olarak var
oluşunun diğerinin mevcudiyetini tehdit edici bir hal alma potansiyeli bu noktada
ihtimal dahilinde olmalıdır. Sonuçta iki ismin de birbirlerini karşılıklı bir şekilde
siyasi tehdit olarak gördükleri anlaşılmaktadır. İkili arasındaki güçlü rekabetin açığa
çıktığı ikinci büyük kriz ise Özdemiroğlu Osman Paşa‟nın ölümüyle boşalan
serdarlık makamına kimin atanacağı hususunda yaşandı. Osman Paşa‟nın ölümünün
ardından kısa bir süre serdarlık makamında bulunan Cigalazade Sinan Paşa‟nın
yerine merkezin ikinci defa Ferhad Paşa‟yı serdar tayin etmesi ikili arasındaki
rekabeti derinleştirmiş olmalıdır. Öte yandan Ferhad Paşa‟nın ikinci serdarlığı
sırasında Cigalazade Sinan Paşa da Bağdad kesiminde bulunuyordu. Merkezin
pratikte ikili bir serdarlığı devreye soktuğu bu dönemde de paşalar arasındaki rekabet
devam etmişti. Birbirlerinden uzak bölgelerde olmalarına rağmen Safeviler ile barış
ihtimali belirdiğinde iki isim de birbirinden tamamen farklı görüşleri merkezle
paylaştılar. Cigalazade Sinan Paşa‟ya göre savaş devam etmeliydi. Ferhad Paşa ise
sulhun bir an önce sağlanmasından yanaydı.363 Sonuçta Ferhad Paşa‟nın önerisinin
ağır bastığı anlaşılıyor. Öte yandan Cigalazade Sinan Paşa kaptan-ı derya olarak
merkeze davet edildiğinde ise Ferhad Paşa‟nın bu gelişmeden pek memnun olmadığı

361
Selâniki, c. I, s. 358.
362
Cigalazade Yusuf Sinan Paşa‟nın erken kariyeri için bkz. Mahmut H. Şakiroğlu, “Cigalazade Sinan
Paşa”, TDVİA (1993) c. 7, s. 525.
363
Sinan Paşa‟nın Telhisleri, s. 180.

101
düşünülebilir. Peki, Sultan III. Murad birbiri ile ciddi bir rekabet içinde olan bu iki
ismi neden aynı anda merkezde görevlendirmeyi tercih etmişti? Bu sorunun cevabı
Sultan III. Murad‟ın devlet yönetiminde takip ettiği politika modelinde aranmalıdır.
Divanda ve merkezde sadrazamın ağır bastığı güçlü bir otoritenin varlığını kabul
etmeyen bu modelin Cigalazade Sinan Paşa‟yı azılı rakibi Ferhad Paşa ile birlikte
aynı zamanda divana taşıdığı anlaşılıyor. Sultan III. Murad‟ın ise bu kararıyla güçlü
bir sadrazamın divanda oturması ihtimalinin önüne doğrudan ya da dolaylı bir
şekilde geçtiği görülüyor. Zira Cigalazade Sinan Paşa‟nın Sadrazam Ferhad Paşa ile
olan mevcut rekabeti merkezde alternatif bir güç odağı ve politik denetim sağlama
potansiyeli yaratmış olmalıdır. Öyle ki söz konusu rekabet dış politikadaki tercihleri
dahi yönlendirici bir mahiyete sahip olduğu yukarıda anlatılmıştır. Sonuçta Sultan
III. Murad‟ın güçlü sadrazam istemeyen siyasi politikası düşünüldüğünde Cigalazade
Sinan Paşa‟nın makama getirilişinin sadrazamın aşırı güçlenmesine yol açabilecek
ihtimali ortadan kaldıracak maksatlı bir hamle olduğu söylenebilir. Öte yandan
merkezdeki bir diğer güç odağı olan ulema364ile sadrazamın ilişkisi ise politik bir
düzlemde ilerliyordu. Ferhad Paşa‟nın sadrazamlığı sırasında kaynaklara yansıyan
ciddi bir kriz olmamıştı. Bunda Ferhad Paşa‟nın Sinan Paşa‟ya nazaran daha politik
bir şahsiyet olmasının yanı sıra ulema arasındaki parçalı yapının da etkisi olduğu
düşünülebilir. Zira imparatorluğun küçük bir nahiyesindeki kadılıktan merkezdeki
şeyhülislamlığa kadar belli başlı ailelerin tahakkümü altındaki geleneksel ulema
örgütlenmesine bu dönemde Sultan III. Murad tarafından Hoca Sadeddin gibi güçlü
bir figürün varlığı da dahil edilmişti. Hoca Sadeddin padişah hocası olarak Sultan III.
Murad tarafından beslenen kendi özgül ağırlığı ile merkezde hem politik ve finansal
bir güç olarak bulunuyor365hem de ulemanın başındaki şeyhülislam ile açıktan
rekabet ediyordu. Öyle ki söz konusu rekabet Sultan III. Murad‟ın cenaze namazını
kimin kıldıracağına yönelik açık bir tartışmaya dahi sebep olmuştu.

Sadrazam Ferhad Paşa sadaretinin sekizinci ayına girdiğinde merkezdeki önemli


güç odaklarından olan Hoca Sadeddin‟i karşısına almış bulunuyordu. Divanda
bulunan Kaptan-ı Derya Cigalazade Sinan Paşa ise açıkça Sadrazam Ferhad Paşa
aleyhindeydi. Öte yandan sadrazamın dış politika hamleleri özellikle İspanya
ateşkesi noktasında verimsiz geçmekteydi. Ulufe ödenmesi hususunda sıkıntı

Börekçi, Factions and Favorites at the Courts of Sultan Ahmed I, p. 60-62.


364
365
Tezcan, Searching for Osman, p. 105-110,116-120.

102
yaşamamasına rağmen sadrazamın hakkındaki yolsuzluk iddiaları halen tazeliğini
koruyordu. Sadrazam Ferhad Paşa Habsburg meselesinde ise aktif bir politika
gütmediği gibi, donanma seferini ise Cigalazade Yusuf Sinan Paşa faktörü nedeniyle
bertaraf etmeye çalışıyordu. Bu bağlamda Ferhad Paşa‟nın sadaretinin gayet pasif
geçtiği anlaşılmaktadır. Fakat Macar sınırından gelen çatışma haberleri bir yandan,
İspanya üzerine çıkılacak deniz seferi ihtimali diğer bir yandan askerin savaş
arzusunu besleyen önemli iki potansiyel olarak söz konusu süreçte belirmiş
olmalıdır. Fakat Ferhad Paşa‟nın sadrazam olarak pasif, statükocu ve barış yanlısı
politikalarının söz konusu potansiyelin açığa çıkarılması önünde bir engel olduğuna
dair propagandanın bu noktada savaş yanlısı unsurlar tarafından asker üzerinde
işlenmiş olduğu düşünülebilir. Zira savaş yanlısı unsurların önemli bir ayağı olan
Cigalazade Yussuf Sinan Paşa‟nın yeniçeri ocağında üç yıllık uzun bir geçmişi
vardır.366 Savaş yanlısı kanadın bir diğer ayağı olan sabık Sadrazam Koca Sinan
Paşa‟nın367da askeri ve siyasi sahadaki devlet deneyimi ile kapıkulu içinde
örgütlenmiş olma ihtimali pek uzak değildir. Bu açıdan bakıldığında Sadrazam
Ferhad Paşa‟ya karşı harekete geçilmesinin ana gerekçesi gaza önünde oluşturduğu
engel olabilir. Bu ihtimali kanıtlamak güç olsa da sonuçta Ferhad Paşa‟nın 8 aylık
kısa sadaretini 1593 senesinde Macar sınırına doğru savaşa gitmeye hazırlanan
kapıkulları sonlandırdılar.

Sadrazam Ferhad Paşa ile kapıkullarını karşı karşıya getiren hadisenin sebebi ise
Erzurum‟da bulunan yeniçerilerdi. Şark seferinin son bakayaları olarak cephe
karargahı olan kente yerleşen bir takım kapıkulları ile Erzurum ahalisi arasındaki
gerilim kısa zamanda merkeze yansıdı. Sadrazam Ferhad Paşa ise kendisine ulaşan
şikayetlere istinaden Erzurum‟daki yeniçerilerin şehri terk etmesi için emir
göndermişti. Hasan Beyzade Sadrazam Ferhad Paşa‟nın emrinin kentteki gerilimi
arttırdığını kaydeder. Öyle ki sadrazamın söz konusu emrine dayanan Erzurum
ahalisi, yeniçerileri zorla şehirden çıkarmak istemiş hatta yaşanan arbede de birkaç
asker de hayatını kaybetmişti. Haber merkeze ulaştığı vakit ise yeniçeriler galeyana
geldi. Ölen arkadaşlarından Sadrazam Ferhad Paşa‟yı sorumlu tuttular. Bu bağlamda
Hasan Beyzade‟nin Erzurum ahalisinin yeniçerilere saldırmasının Sadrazam Ferhad
Paşa‟nın iradesine dayandırdığı kayıt önem arz etmektedir. Selaniki de söz konusu

Yıldız, “Commanders of the Janissary Army”, p. 402.


366

Venedik Elçilik Raporları, s. 55.


367

103
iddiayı nispeten destekler. Zira sadrazama saldıran yeniçeriler, Erzurum‟daki
arkadaşlarının Ferhad Paşa‟nın emri ile öldürüldüğünü dile getirmektedirler.368
Hasan Beyzade de Erzurum‟da saldırıya uğrayan yeniçerilerin ocağa mektup yazarak
yeniçeri ağasının emri olmadan Sadrazam Ferhad Paşa‟nın sözüyle saldırıya
uğradıklarını aktarır.369 Peçevi ise bu hususta daha keskin bir irade belirterek
Sadrazam Ferhad Paşa‟nın izlediği yolu tartışmaya açar. Ona göre yapılması gereken
Sadrazam Ferhad Paşa‟nın ki gibi beylerbeyi ve kadıya yazılacak emir yerine ocak
hiyerarşisi içerisinde söz konusu askerin şehri terk etmesinin sağlanmasıydı. Bu
hususta Selaniki kanaat belirtmez. Zira o sıralarda Sadrazam Ferhad Paşa‟nın şahsi
ruznamçesini yazdığı mühim bir mevki işgal ediyordu. Selaniki‟nin söz konusu
sessizliğini ise kasıtlı bir tavır almaya bağlamak güç olabilir. Zira olayların içerisinde
birisi olarak meseleleri sonradan kaydeden Peçevi ve Hasan Beyzade gibi genel bir
muhakeme yapma imkanına sahip olmamış olabilir. Sonuç olarak yeniçerilerin
sadrazama karşı ayaklanması merkezde tehlikeli bir boyut kazandı. Odalarında çorba
içmediler ve huzursuzluğun boyutunu arttırarak devam ettirdiler. Gelişmeler üzerine
Selaniki Sultan III. Murad‟ın Yeniçeri Ağası Satırcı Mehmet Ağa‟yı azlettiğini
aktarır. Sultanın bu kararı almasında etkili olan kimseleri ise açıkça işaret etmez. Bu
noktada Naima, Hasan Beyzade ve Peçevi ise Selaniki‟den farklı bir anlatıyı devreye
sokar. Onlara göre Sultan III. Murad, sadrazamdan yeniçerilerin itaatsizliğinin
sebebini sormuştu. Sadrazam Ferhad Paşa ise Yeniçeri Ağası Satırcı Mehmed
Ağa‟dan şikayet ettikleri için hadise çıkardıklarını sultana aktarmıştı.370 Bunun
üzerine ağanın azil kararının gerçekleştiği anlaşılıyor. Peki, Sadrazam Ferhad Paşa
bu hususta Sultan III. Murad‟a yalan söylemeyi neden tercih etmişti? Bu soruya
yönelik en makul sorgulamayı Naima yapmaktadır.

“Evvelce, yeniçerilerin Erzurum‟dan kaldırılmaları hususu hakkında Pâdişâh


hazretlerinden izin almak lâzım, sonra da zabitleri tarafından mektup yazılarak
kaldırılmaları münasip iken böyle yapılmayıp ta işin şekli değişince, vak‟ayı
olduğu gibi ve doğru olarak Huzûr-u Hümâyûna arzetmek vâcib iken Ferhad
Paşa mülâhaza-i kaasıra (kısa, yersiz bir düşünce) ile işin hakikatini

368
“...Yeniçeri içinde gulğule olup, «Erzurum'dan gelen salb u siyâset olunmak ile bizüm hakkımuz
alınmış mıdur? Bizüm hakkımuzda urun içinizden çıkarun' diyü emr virenden biz dâdımuz alıruz»
diyüp Paşa üstüne hucum itmek isteyüp…” Selâniki, c. I, s. 264.
369
Hasan Bey-zâde, c. II, s. 367-368.
370
Hasan Bey-zâde, c. II, s. 369.

104
bildirmekten çekinip «Yeniçerilerin, ağalarından şikâyetleri vardı, defolundu»
diye bildirdi.”371

Gerçekten de söz konusu anlatıların ışığında olayın başından itibaren sadrazamın


takip ettiği yolun hatalı olduğu anlaşılıyor. Fakat sadrazamın böylesine bir meselede
sultanı yanılta bileceğini düşünmüş olması da pek mantıklı olmamalıdır. Belki de
Sadrazam Ferhad Paşa, yeniçeri ağasını hedef göstererek vakit kazanabileceğini
düşünmüş olmalıdır. Fakat yeniçeri ağasının azli de meseleleri yatıştırmamıştı.
Selaniki‟ye göre ağalıktan azlinden duyduğu öfke ile sultana bir mektup yazan
Satırcı Mehmed, Sadrazam Ferhad Paşa‟nın makamda kalamayacağı hususunda
askerin kesin kararlı olduğunu ve harekete geçeceğini dile getirmişti.372 Selaniki‟nin
söz konusu kaydı Sadrazam Ferhad Paşa‟nın Satırcı Mehmed Ağa‟yı ocak
ağalığından azlettiren kişi olduğu noktasındaki ihtimalleri arttırmaktadır. Zira bu
kayda göre Satırcı Mehmed‟in azlinden sadrazamı sorumlu tutarak aleyhinde
faaliyette bulunduğu anlaşılıyor. Selaniki‟nin de böylece Naima, Peçevi ve Hasan
Beyzade anlatısı ile birleştiği görülmektedir. Fakat Selaniki sadrazamın sultana yalan
söylediği hususunda açık bir ifade kullanmaz. Ona göre yaşanabilecek ciddi
hadiselerin önüne geçmek hatta sadrazamın canını kurtarması için şehirden gitmesini
sağlamak adına mührü Ferhad Paşa‟dan mecburen almak zorunda kalan bir sultan
portresi vardı. Selaniki dışındaki diğer kaynaklar ise açıkça Ferhad Paşa‟nın yalan
söylediği için azledildiğini dile getirmektedir. Sonuçta III. Murad yaşanan hadiseler
sonucunda Sadrazam Ferhad Paşa‟yı azletti. Ferhad Paşa da olayların yatışmasını
beklemek üzere sultanın direktifi ile merkezi terk etti. Öte yandan çağdaş Venedik
elçilik raporunda sadrazamın görevden alınması hususunda geçen bir kaydın bu
noktada farklı bir yaklaşımı temsil ettiği anlaşılmaktadır. Zira söz konusu kayda göre
Ferhad Paşa bizzat kendisi Sultan III. Murad‟dan azlini talep etmişti. 373 Fakat söz
konusu kaydı doğrulayan başka bir malumata haiz olunmaması bu iddiayı zayıf
kılmaktadır.

Sadrazam Ferhad Paşa‟nın merkezi terk etmesi bir sürgün niteliğini taşımakta
mıdır? Paşanın merkezden uzakta geçirdiği zamanın sebebinin askerin yatışması ve

371
Naimâ Tarihi, c. I, s. 64.
372
Selâniki, c. I, s. 264-265.
373
Calendar of State Papers, vol. 9, s. 21-26, Nisan 5, 1592.

105
Ferhad Paşa‟nın can güvenliği olduğu anlaşılmaktadır. Zira asker doğrudan
sadrazamı hedef almış durumdaydı. Fakat Ferhad Paşa‟nın zorunlu ayrılığı sırasında
nereye gittiği meçhuldür. Selaniki onun taşrada bir çiftlikte ikamet ettiğini belirtir.
Muhtemelen merkeze yakın bir çiftlikte bulunuyordu. Zira kaynaklarda belli bir
konumun verilmemesi bu hususta düşünülmesini sağlamaktadır. Öte yandan Ferhad
Paşa‟nın şehre dönüşü için azlinden yaklaşık iki ay sonra onay çıktığı halde bazı
kesimler paşanın gelmesiyle askerin yeniden galeyana gelebileceğini öne sürerek bu
kararın rafa kaldırılmasına sebep olmuşlardı.374 Görüldüğü üzere Sultan III. Murad
cenahında Ferhad Paşa‟nın merkezden uzakta tutulması noktasında ciddi bir irade
gösterilmediği anlaşılıyor. Aksine sultanın ilk fırsatta Ferhad Paşa‟yı tekrar merkeze
döndürme arzusunda olduğu dahi ileri sürülebilir. Ferhad Paşa‟nın birinci
sadrazamlığı tıpkı yeniçeri ağalığı gibi oldukça kısa sürmüştür. Bu kısa süre zarfında
sadrazamın iç ve dış siyasette pasif bir politika izledildiği anlaşılmaktadır. Bu
bağlamda Ferhad Paşa‟nın dış politikadaki tercihleri verimsiz sonuçlar doğurmuş, iç
politikada da devr-i sabığı andıran bir takım atamaların ötesine geçememişti. Öte
yandan Ferhad Paşa‟nın sadrazamlığı sırasında hayata geçirdiği en dikkat çekici
kararlardan birisi de devletin ilgili bölgeden tahsil edeceği vergi gelirlerini
belirlemek için yaptığı temel uygulamalarından olan tahrir sistemi ile ilgilidir.
Sadrazam gerekmediği takdirde tahrir yapılmaması kararını almıştı. Öztürk
çalışmasında söz konusu kararın on altıncı yüzyılın sonuna gelindiğinde artık tımar
sisteminin gittikçe önem kaybetmesinin bir sonucu olduğuna işaret etmektedir.375

4.3 SiyavuĢ PaĢa’nın Azli ve Ferhad PaĢa’nın Divan’a DönüĢü

Ferhad Paşa‟nın sadrazamlıktan azline sebep olan isyan sonrasında Sultan III.
Murad mührü Siyavuş Paşa‟ya vermeyi tercih etti. Ferhad Paşa ise askerin hedefi
haline geldiği için Sultan III. Murad tarafından merkez dışına zorunlu bir ikamete
gönderilmişti. Halefi Koca Sinan Paşa gibi o da artık merkezden uzaktaydı. Bu sırada
Ferhad Paşa ile ilgili daha önce gündeme getirilen yolsuzluk iddiaları yeniden ortaya
atıldı. Söz konusu iddiaların yeni sahibi ise Anadolu Beylerbeyi Satırcı Mehmed
Bey‟di. Satırcı Mehmed, Ferhad Paşa‟yı hedef alan isyan sırasında yeniçeri ağası

Selâniki, c. I, s. 273.
374

Öztürk, Sadrazam Ferhad Paşa, s. 80.


375

106
olarak bulunuyordu. Bu sırada Sadrazam Ferhad Paşa, yeniçeri ağasını Sultan III.
Murad nezdinde gerçekleşen isyandan sorumlu tutmuştur. Bunun sonucunda da
Satırcı Mehmed Ağa, Sultan III. Murad tarafından azledildi. Söz konusu ağanın azil
kararı ise divanda tepki toplamış, bunun üzerine en azından Anadolu beylerbeyi
olarak tayin edilmesine karar verilmişti. Bu bağlamda Ferhad Paşa hakkındaki
yolsuzluk iddialarının yeniden gündeme getiren ismin Satırcı Mehmed Bey olması
manidardır. Zira ağalıktan azledilmesi nedeniyle Ferhad Paşa‟ya cephe aldığı
anlaşılmaktadır. Bunun bir sonucu olarak harekete geçmiş olmalıdır. Öte yandan
Ferhad Paşa‟nın zenginliği dönemin Venedik elçilik raporlarına da yansımıştır. Elçi
Giovanni Moro, Ferhad Paşa‟nın aşırı varlıklı oluşunun Sultan III. Murad nezdinde
de dikkat çekici bir hal aldığı için soruşturmaya tabi olduğuna işaret etmektedir.376
Sonuç olarak Sultan III. Murad, Ferhad Paşa hakkındaki iddiaların teftiş edilmesine
karar verdiği bir soruşturmayı başlattı.

Ferhad Paşa‟nın teftişi için görevlendirilenler ise Boyalı Mehmed Paşa, Arabzade
Abdurrauf Efendi ve Seyyid Mehmed Efendi gibi isimlerdi. Selaniki bu teftiş için
görevlendirilen isimlerin maksatlı bir şekilde seçildiklerini ve intikam duygusuyla
hareket ettiklerini belirtmektedir. Fakat kim tarafından organize edildiklerinden
bahsetmez. Öte yandan soruşturma sonuçlandığında ise Selaniki kanaatinde haklı
çıkmış, Ferhad Paşa‟nın yakın adamlarından olan Erzurum Defterdarı Hüseyin
Efendi, Anadolu Defterdarı Hasan Efendi ve paşanın kapı halkından Sinan Ağa suçlu
bulunarak tutuklanmaları gündeme gelmişti. Bu sırada Ferhad Paşa‟nın soruşturmaya
müdahil olduğu anlaşılıyor. Zira en yakın adamları üzerinden kendisinin hedef
alındığı düşünmüş olmalıdır. Ferhad Paşa öncelikle soruşturmayı yürütenlere yakın
adamlarının ne sebeple tutuklandığını sordu. Kendisine söz konusu tutuklamaların
Sultan III. Murad‟ın emriyle gerçekleştirilen soruşturma kapsamında olduğu
bildirildi. Ferhad Paşa da soruşturulacak bir şey varsa tüm hususlarda
sorumluluğunun kendisinde ait olduğunu ve söz konusu isimlerin her ne yaptılarsa
kendi emriyle yaptıklarına dair haber gönderdi. Ayrıca soruşturma için
görevlendirilen isimleri de eleştirdi.377 Diğer bir yandan Selaniki bu noktada oldukça
ilginç bir bilgi kaydeder. Buna göre Malkara‟da bulunan Koca Sinan Paşa söz
konusu soruşturma ile ilgili Ferhad Paşa lehinde değerlendirilebilecek bir kanaat

Venedik Elçilik Raporları, s. 210.


376

Selâniki, c. I, s. 268-269.
377

107
bildirmişti. Sinan Paşa‟ya göre Ferhad Paşa‟nın temsil ettiği makam nedeniyle
soruşturulması doğru değildi. Aslında Sinan Paşa bu görüşüyle söz konusu durumun
olumsuz bir geleneği doğuracağına işaret etmekteydi. 378 Selaniki bu sözlerin bir
duyum olduğunu belirtir. Zira Sinan Paşa ile Ferhad Paşa arasındaki rekabetin
boyutu düşünüldüğü vakit paşanın böyle bir fikir belirtmesi makul olmayabilir. Öte
yandan ise Sinan Paşa‟nın temsil ettiği devlet geleneği nedeniyle sadrazamlık
makamının itibarını düşünerek kişilerden bağımsız bir şekilde böylesine bir görüşü
ileri sürme ihtimali de değerlendirilebilir. Bu noktada Venedik elçilik raporlarında
kaydedilen bir bilgi de Sinan Paşa‟nın söz konusu tutumu ile alakalı olabilir. Venedik
Elçisi Matheo Zane düşmanlık noktasına varacak derecede birbirleri ile rekabette
bulunan Sinan ve Ferhad Paşa‟nın bu sıralarda şeklen bir uzlaşma içinde olduklarını
iddia eder. Bu uzlaşmayı da iki ismin esasen akraba olduklarına dair bir bilgi ile
temellendirir.379 Aynı akrabalık bilgisi Habsburg elçilik heyetinde yer alan
Wratislaw'ın eserinde de geçmektedir. Hatta Wratislaw daha da ileriye giderek iki
ismin amca çocukları olduğunu, birlikte devşirildiklerini ve enderunda yine birlikte
eğitim aldıklarını kaydeder.380 Yabancı kaynakların söz konusu isimler ile ilgili
akrabalık iddialarına dair ise yerli kaynaklar herhangi bir malumat vermezler.
Muhtemelen yabancı kaynaklar iki ismin de Arnavut olmaları nedeniyle akraba
sanılmış olmaları yanılgısına kapılmışlardı. Bu bağlamda Sinan Paşa‟nın Ferhad Paşa
ile ilgili soruşturma hakkında söylediği iddia edilen sözlerin Venedik elçilik
raporlarında geçen şekli uzlaşma ile de bir ilgisi olabilir. Öte yandan Sinan Paşa‟nın
söylediği iddia edilen sözler Selaniki dışında başka hiçbir kaynakta geçmediği için
malum bilgiyi doğrulamak da mümkün değildir. Sonuçta Ferhad Paşa‟nın söz konusu
çıkışından ardından soruşturmanın rafa kaldırıldığı anlaşılmaktadır. Böylece Ferhad
Paşa ile ilgili iddiaların bir kez daha gereği gibi incelenmediği görülmektedir.

Ferhad Paşa‟nın sadrazamlıktan azlinden sonra divandaki en büyük rakibi olan


Cigalazade Sinan Paşa makamı korumuş bulunuyordu. Söz konusu isyan sadrazamın
şahsını hedef alan bir nitelikte olduğu için onun dışında bulunan diğer unsurların
konumlarını muhafaza ettikleri anlaşılmaktadır. Öte yandan Ferhad Paşa‟nın
sadrazamlığı sırasında İspanya ile gündeme gelen ateşkes ihtimalinin önüne geçtiği

378
“Ve sadr-ı vezâretde oturanlar teftiş olunmak yaramaz bid'at ve çirkin seyyi'edür ve çok
peşimanlıkdur itmesünler” Selâniki, c. I, s. 269.
379
Venedik Elçilik Raporları, s. 209.
380
Wratislaw, 16. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğundan Çizgiler, s. 50-51.

108
anlaşılan potansiyel bir deniz seferi için yeniden uygun iklim yaratılmıştı. Bu hususta
Cigalazade Sinan Paşa‟nın Sadrazam Siyavuş Paşa ile birlikte çalışmalara başladığı
görülmektedir. Donanmanın hedefinin ise İspanya olması beklenmektedir. Fakat bu
sırada alternatif hedeflerin de gündeme geldiği anlaşılıyor.381 Görüldüğü üzere
Ferhad Paşa‟nın sadrazamlığı sırasında barışı korumak için engellediği savaş
ikliminin yerini, saldırmak için yeni hedefler aranan bir savaş iklimi almıştı. Sonuçta
yeni Kaptan-ı Derya Cigalazade Sinan Paşa, en büyük rakibi Ferhad Paşa‟nın
sadrazamlıktan azlinden sonra ilk kez denize açılma fırsatını yakaladı.382 Siyasi bir
hedef gözetmeksizin yapılan bu seferin Cigalazade Sinan Paşa için adeta bir
donanma stajı niteliğini taşıdığı anlaşılmaktadır. Zira seferden döndüğünde
donanmanın tecrübeli reisleri Cigalazade Sinan Paşa hakkında olumlu rapor vererek
onun donanma kaptanlığını adeta onayladılar.383 Böylece yeni kaptan-ı derya
makamındaki konumunu da güçlendirme fırsatı elde etti.

Kanijeli Siyavuş Paşa‟nın sadrazamlığı sırasında Boğdan‟a atanacak yeni


voyvoda hususunda da merkezde önemli bir gerilim yaşandı. Boğdan voyvodalığına
atanacak isim Sultan III. Murad‟a rağmen belirlenmişti. Kapıkulu askerlerinin
direttiği isim olan Aron, askerlere daha ucuz ve bol et sağlayacağını vaad
ediyordu.384 Böylece askerler sultanın adayına karşı çıkıp Aron‟dan yana taraf
oldular.385 Sadrazamın da bu noktada askerlerle aynı noktada taraf olduğu
anlaşılıyor. Zira Siyavuş Paşa elçilik raporlarına göre bu atama için hatırı sayılır
miktarda bir rüşveti kabul etmişti.386 Söz konusu atama sürecinden de görüleceği
üzere kapıkulu askerlerinin merkezdeki hareketliliği sürmekteydi. Ferhad Paşa‟nın
azli sırasında yaşanan gerilim ise halen dinmemişti. Askerler açıkça sultana karşı
taraf olarak Boğdan voyvodalığı seçimlerine müdahil olmaktan çekinmemişlerdi.
Sonuçta Aron, askerlerden aldığı destekle voyvodalığı elde etti. Aynı Aron ise birkaç
yıl sonra Avrupa‟daki diğer Osmanlı vasalları ile birlikte imparatorluğa karşı isyan
bayrağı açanlardan birisi olacaktı.

381
Calendar of State Papers, vol. 9, s. 21-26, Nisan 18 ve 23, 1592.
382
Selâniki, c. I, s. 285.
383
“Ve Kapudan Paşa hazretlerinün deryâ fenninde mahâret ü isti‟dâd u istihkâkları, ocağın kadimi
kurnaz ve korsanları ve gürg-i bârân-dideleri görüp bilüp her vechile müsellem ü pesendideleri
olduğın beyân eylediler.“ Selâniki, c. I, s. 294.
384
Venedik Elçilik Raporları, s. 182-183.
385
Calendar of State Papers, vol. 9, s. 41-44, Temmuz 10 ve 18, 1592.
386
Calendar of State Papers, vol. 9, s. 46-47, Ağustos 10, 1592.

109
Siyavuş Paşa‟nın üçüncü sadrazamlığı yine askerin bir isyanı neticesinde son
buldu. Kapıkulu askerinin ulufesinin ödenmesi sırasında yaşanan gerilim bir türlü
teskin edilemedi. Sipahiler ulufelerinin eksik ödenmesini gerekçe göstererek
sadrazamın ve defterdarın kellesini istediler. Fakat söz konusu istekleri Sultan III.
Murad tarafından kabul görmedi. Gerilim böylece hat safhaya vardı. Bu sırada
askerler taleplerini genişleterek Canfeda Hatun‟un da kellesini istediler. 387 Askerin
yatışmayacağı anlaşılınca saray görevlilerinin dahli ile isyancı sipahiler divandan
kovuldular. Böylece askerin isyanı oldukça sert bir şekilde bastırıldı. Sadrazam
Siyavuş Paşa da söz konusu isyanın bastırılması sırasında alınan tedbirlerden ötürü
sultan tarafından tebrik edildi. Fakat aynı sadrazam isyandan kısa bir süre sonra
Sultan III. Murad tarafından ansızın azledildi.388 Azil gerekçesini çağdaş kaynak
Hasan Beyzade oldukça manidar bir şekilde izah etmektedir. Buna göre isyanın
bastırılmasından kısa bir süre sonra Sultan III. Murad‟a Siyavuş Paşa‟nın uğursuz bir
kimse olduğu yönünde propaganda yapılmıştı. Söz konusu propagandaya göre
Siyavuş Paşa‟nın bir önceki sadareti sırasında yaşanan Beylerbeyi hadisesine atıfta
bulunularak paşanın sadrazamlığında yaşanan isyanların tesadüf olmadığı hususu
üzerinde duruluyordu. Böylece 1589 senesinde gerçekleşen Beylerbeyi hadisesinin
Sultan III. Murad nezdinde tazeliğini koruyan olumsuz hatıralarının canlandırılmak
istendiği anlaşılmaktadır. Hasan Beyzade‟ye göre ise söz konusu propagandanın
sahibi Koca Sinan Paşa‟dan başkası değildi.389 Mustafa Ali de bu hususta tamamiyle
Sinan Paşa‟nın faaliyetlerini ön plana çıkarır.390 Çağdaş kaynak Selaniki ise bu
hususta herhangi bir kanaat belirtmemektedir. Öte yandan sadrazamın azil sürecine
dair çağdaş kaynakların, söz konusu rivayet dışında spesifik bir gerekçe sunmadıkları
görülmektedir. Koca Sinan Paşa‟nın askerin isyanındaki rolüne dair müspet bir kanıt
olmamakla birlikte Selaniki‟ye göre paşa gelinen bu noktanın kendisi tarafından
öngörülebilir olduğunu belirtmişti.391 Bu söylemin Siyavuş Paşa‟nın uğursuzluğu
noktasında birleşen aleyhte propagandalar ile tutarlı olduğu düşünülebilir. Zira
askerin sürekli olarak Siyavuş Paşa zamanında divanı basması uğursuzluk olduğu
kadar tesadüfe yer vermeyecek bir tedbirsizliğe de işaret etmektedir. Bu açıdan Koca
Sinan Paşa‟nın yaşananları tedbirsiz ve beceriksiz vezirlere bağlayan yorumu önemli

387
Selâniki, c. I, s. 302.
388
Naimâ Tarihi, c.I, s. 73-76.
389
Hasan Bey-zâde, c. II, s. 375-378.
390
Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 630-631.
391
“Ben böyle olacağın bilürdüm, cimâre vezirler ile maslahat olmaz” Selâniki, c. I, s. 305.

110
sayılmalıdır. Ayrıca isyancı sipahilerin Sinan Paşa‟nın can düşmanı Canfeda Hatun‟u
da hedef göstermeleri bu hususta paşanın dahlinin olabileceği ihtimalini
güçlendirmektedir. Yine isyancı sipahilerin liderlerinden olan Süleyman Ağa‟nın
Sinan Paşa‟nın yakın adamlarından olduğu iddiası392da bu hususta önem arz
etmektedir. Diğer bir yandan çağdaş elçilik raporlarına göre daha Ferhad Paşa‟nın
azli sırasında Sultan III. Murad‟ın sadrazamlık için aklındaki ilk isim Sinan Paşa‟ydı.
Fakat paşanın merkeze uzak oluşu ve askerin galeyana gelmiş bulunması nedeniyle
mühür Sultan III. Murad tarafından hızlı bir çözüm yaratmak adına Siyavuş Paşa‟ya
verilmişti.393 Sonuçta Sinan Paşa 28 Ocak 1593 senesinde üçüncü defa sadrazam
olarak atandı.

Koca Sinan Paşa‟nın sadrazamlık makamına gelişiyle birlikte diğer birçok devlet
adamı da divandaki yerini yeniden aldı. Bunlardan birisinin de Ferhad Paşa olduğu
görülmektedir. Azlinden hemen sonra can güvenliği sebebiyle merkezden bir süre
uzakta tutulmuştu. Bu sırada merkeze geri dönmesi için bir kez teşebbüs edilmiş
fakat askerin tepkisinden korkularak bu teşebbüsten hemen vazgeçilmiştir. Yeni
divanın dikkat çeken diğer isimlerinden ikisi ise 1589 isyanından bu yana mazul
bulunan Damat İbrahim Paşa ve Cerrah Mehmed Paşa gibi isimlerdi. Onlar da Sinan
Paşa‟nın 1593 senesinde kurduğu yeni divana katılarak uzun bir süre sonra merkeze
geri dönme imkanı buldular. Öte yandan Cigalazade Sinan Paşa, Boyalı Mehmed
Paşa ve Hızır Paşa da divanda kendisine yer bulan diğer devlet adamları oldular.394
Bu bağlamda yeni kurulan mevcut divanın politik rekabet noktasında çok cepheli bir
yapıyı yansıttığı kolaylıkla görülebilir. Özellikle Ferhad Paşa ve Koca Sinan Paşa
cephesi düşmanlık noktasına varan bir rekabet içinde oldukça kırılgan bir ilişki
içerisinde bulunuyorlardı. Diğer bir yandan Cigalazade Sinan Paşa ile Ferhad Paşa
arasındaki rekabet de göz ardı edilecek bir mesele değildi. Cerrah Mehmed Paşa ve
Damat İbrahim Paşa ise uzun süredir sıcak politikadan uzak bulunuyorlardı. Boyalı
Mehmed Paşa kısa süre önce Ferhad Paşa ve adamlarının yolsuzluk soruşturmasını
yürüten isimdi. Hızır Paşa, Sinan Paşa‟nın Ferhad Paşa‟ya yönelik yolsuzluk
iddiaları sırasında Ferhad Paşa aleyhindeki cephede yer almıştır. Bu bağlamda

392
Baki Tezcan da bu hususta Sinan Paşa‟nın aleyhte faaliyetlerine dikkat çeker. Tezcan, Searching for
Osman, p. 249-250; Öte yandan bu dönemde gerçekleşen isyanların merkezde siyasi güç devşirmek
adına askeri grupların çeşitli kesimler tarafından birer enstrüman olarak kullanıldığı bir anlayışa
bağlar. Tezcan, The Second Ottoman Empire, p. 182-184.
393
Calendar of State Papers, vol. 9, s. 21-26, Nisan 18, 1592.
394
Hasan Bey-zâde, c. II, s. 378-379.

111
divanın söz konusu politik dizaynının Sultan III. Murad‟ın bilinçli bir tercihi olduğu
öne sürülebilir. Zira merkezdeki güç odakları arasındaki rekabet üzerinden bir denge
oluşturmayı amaçlayan politikasının sultanı bu kararı almaya itmiş olduğu
düşünülebilir. Tıpkı Ferhad Paşa‟yı göreve getirdiği sırada onun en büyük
rakiplerinden birisi olan Cigalazade Sinan Paşa‟yı kaptan-ı derya olarak
görevlendirilip merkeze getiren Sultan III. Murad, son süreçte askerin itaatsizliği ile
hassaslaşan otoritesini yeniden temin edebilmek ve kendisine destek sağlamak adına
geniş yelpazeli ve çok çeşitli politik odakları içeren bir divanı 395oluşturmuş
olmalıdır. Sultan III. Murad yeni divanı oluştururken birbirleri ile rekabet içerisinde
olan paşaları da uyarmakta gecikmedi. Sultan yeni dönemin ruhunu Ferhad Paşa‟ya
karşı ettiği şu sözlerle formüle ediyordu.

“Umur-ı din ü devletde yek-dil ü yek-cihet olup, kin ü kibr terk olunup, hüsn-i
zindegâni üzre hakk ve adl ile mesâlih ve mühimmat görilüp, ikinci vezâret ile
oturup, her kişi âsude hal ola.”396

Sultan III. Murad‟ın böylece devlet erkanı arasındaki mevcut rekabetin


derinleşerek ciddi bir çatışma hali almasının önüne geçmek istediği anlaşılıyor. Öte
yandan çağdaş elçilik raporlarındaki Ferhad ve Sinan Paşa'nın şeklen bir uzlaşma
içinde olduklarına dair kayıt muhtemelen söz konusu siyasi iklimin bir yansıması
olmalıdır.

395
Venedik Elçisi Giovanni Moro Sinan Paşa‟nın disiplinli ve otoriter kimliğiyle askerin mevcut
itaatsizliğini dizginleyebilecek tek isim olması nedeniyle sadrazamlık için Sultan III. Murad tarafından
mecburen tercih edildiğini belirtir. Venedik Elçilik Raporları, s. 212.
396
Selâniki, c. I, s. 305.

112
“Yok efendi öyle yazma, ancak inşaalahu taala böyle
yazasın ki, saadetli padişahımızın bir aciz kulu Acem
diyarında bu kadar fütuhattan sonra oğlunu aldı getirdi.
Bir kulu dahi Peç kralı üzerine varıp memleketi yağma ve
harap ettikten sonra, Kralı da çeke çeke sürükleyerek eli
bağlı İstanbul‟a padişaha gönderdi yazasın.”

4.4 Osmanlı-Habsburg SavaĢı: Sadaret Kaymakamı Ferhad PaĢa

Peçevi tarihinde yer alan bu sözler Sadrazam Koca Sinan Paşa‟ya aitti.
Habsburglara karşı beliren savaş ihtimalinin tartışıldığı bir meşveret meclisinde
söylenmişti. Kendi yazdığı tarih kitabının sonuna gelen Hoca Sadeddin Efendi,
Safevilere karşı kazanılan zafer ve Şahzade Haydar Mirza‟nın esaretiyle birlikte
eserini bitirmek üzere olduğunu belirtince, sadrazam tarafından ona karşılık söylenen
bu sözler397Sinan Paşa‟nın Habsburg Savaşlarını başlatan vaatlerini içeriyor
olmalıdır. Sinan Paşa sadrazamlık makamına geldiğinde imparatorluğun yeni bir
siyasi gündemi vardı. Son birkaç yıldır Hırvat sınırında yoğunlaşan çatışma hali artık
iki imparatorluk arasındaki mevcut sulhu tehdit edici bir noktaya ulaştı. Bu noktada
Bosna Beylerbeyi Telli Hasan Paşa‟nın askeri faaliyetleri Habsburglar tarafından
merkeze şikayet edilse de müspet bir karşılık alınamamış,398Hasan Paşa sınırdaki
faaliyetlerini sürdürmüştü. Ardından Hasan Paşa‟nın Hırvat sınırındaki faaliyetleri
Siska‟da Osmanlı kuvvetleri adına büyük bir mağlubiyete dönüştü. Söz konusu
mağlubiyetle birlikte Bosna Beylerbeyi Hasan Paşa ve Kilis Mutasarrıfı Sultanzade
Mustafa Paşa‟nın hayatını kaybettiği haberi de merkeze ulaştı (Haziran 1593). Bu
gelişmeyle birlikte merkezdeki savaş ihtimali iyiden iyiye artmıştı. Zira Hasan
Paşa‟nın ve sultanzadenin hayatını kaybetmesinin bu noktada merkezdeki savaş
yanlısı propagandaya önemli bir gerekçe ürettiği anlaşılmaktadır. Öyle ki Osmanlı
kaynaklarının neredeyse tamamı 1593-1606 yılları arasını kapsayan Osmanlı-
Habsburg Savaşlarını, Bosna Beylerbeyi Telli Hasan Paşa‟nın askeri faaliyetleri

397
Peçevi, söz konusu hikayeyi o sırada Sultan III. Murad‟ın Kapıcılar Kethüdası olarak bulunan
Derviş Hasan Paşa‟dan dinlediğini aktarır. Peçevi ve Derviş Hasan Paşa arasında geçen söz konusu
konuşmanın, savaşın en buhranlı dönemlerinden olan 1602 senesinde, Peşte‟nin kaybı ve Budin'in
Habsburglar tarafından kuşatıldığı bir atmosferde yapılması önemlidir. Zira bu sırada Osmanlılarda
savaşın getirdiği olumsuz noktadan yola çıkarak savaşın çıkma sebebine dair geçmişe dönük suçlayıcı
ve eleştirel yaklaşımlar geliştirme eğilimleri başlamış olmalıdır. Bu bağlamda Derviş Paşa‟nın söz
konusu hikayesinin de savaşın bütün sorumluluğunun çoktan hayatını kaybetmiş olan Sinan Paşa‟ya
yüklenmesi gayesi ile kasıtlı olarak üretilmiş olma ihtimalinden bahsedilebilir. Peçevi, c. II, s. 344-
345.
398
Naimâ Tarihi, c.I, s. 66-67.

113
sonucunda hayatını kaybetmesiyle oluşan intikam iklime bağlar. Öte yandan bu
kaynaklardan bir kısmı da savaşın başlaması noktasında Sadrazam Sinan Paşa‟nın
kendi şahsi kariyeri doğrultusunda söz konusu gerekçeyi araçsallaştırdığına işaret
eder.399 Bu noktada Sinan Paşa‟nın hangi sebeple bu savaşı istediği sorusu akla
gelebilir. Osmanlı kaynaklarının bir kısmı Sinan Paşa‟nın savaşı açma gerekçesini
Ferhad Paşa ile arasındaki rekabet üzerinden değerlendirir. Bu kaynaklara göre
Ferhad Paşa‟nın doğu seferleri sırasında elde ettiği askeri ve siyasi prestijin
gölgesinden sıyrılmak isteyen Sinan Paşa, Habsburglara açılacak bir seferle daha
büyük bir zafer kazanma fırsatı elde etmek istemişti. Naima da ekseriyetle bu görüşü
benimsemiştir.400 Mustafa Ali ise meseleyi Ferhad Paşa rekabeti üzerinden ele
almayarak sınırda halihazırda karşılıklı süren bir çatışma hali olduğuna işaret eder.
Fakat söz konusu çatışmaların bir savaş hali almasını Sinan Paşa‟nın sadrazamlığı
faktörüne, dolayısıyla onun şahsına bağlamaktadır.401 Öte yandan Topçular Katibi ise
sınırdaki mevcut çatışmaların zaten ezelden beri vaki olduğuna fakat bu durumun
mevcut sulhu bozmadığına işaret eder. Ona göre Hırvat taraflarından Bosna‟ya
gerçekleşen saldırıların niteliğinin değişmesi ile birlikte söz konusu hamlelere
karşılık vermek isteyen Bosna Beylerbeyi Hasan Paşa‟nın hayatını kaybetmesi,
merkezi sulhu bozarak savaş kararı almaya sevk etmişti. Selaniki de savaş kararının
alınması hususunda ekseriyetle Topçular Katibi‟nin görüşlerini izlemektedir.402

Osmanlı-Habsburg ilişkileri ise Sultan I. Süleyman'ın gerçekleştirdiği Zigetvar


seferinden sonra şeklen bir sulh dönemine girmişti. Sultan II. Selim tarafından 1568
yılında verilen ahidnameyi, III. Murad‟ın verdiği 1576 tarihli bir diğer ahidname
izlemişti.403 Böylece imparatorluğun Kanuni dönemindeki en hareketli savaş sahası
yaklaşık 30 sene süren bir barış döneminin içine girmişti. Fakat söz konusu devrede
iki devlet arasındaki sınır çatışmaları da bir yandan sürmekteydi. Bu sırada
imparatorluk doğuda kendisini yaklaşık 12 yıl boyunca sürecek oldukça külfetli bir

399
Söz konusu kaynakların savaşın başlama gerekçesi ile ilgili yorum farklılıkları için bkz. Feridun M.
Emecen, “Çağdaş Osmanlı Kaynaklarında Uzun Savaşlar ve Zitvatorok Antlaşması İle İlgili Algılama
ve Yorum Problemleri” Osmanlı Araştırmaları, vol. 29, ıssue. 29, Haziran (2007), s. 88-93.
400
Peçevi, c.II, s. 344-345; Hasan Bey-zâde, c. II, s. 383-384; Naimâ Tarihi, c.I, s. 79-80.
401
“Paşa ki Sadr-ı A‟zam oldı. Mir-i mirân-ı mesfurdan ya‟ni ki intikâm fürce buldı.” Çerçi, Künhü‟l-
Ahbâr, s. 634-636.
402
Topçular Kâtibi Abdülkadir (Kadrî) Efendi Tarihi (Metin ve Tahlil) (Ankara: Türk Tarih Kurumu,
2003), c. I, haz. Ziya Yılmazer, s. 6-9; Selâniki, c. I, s. 285-286, 320-321.
403
Söz konusu ahidnameler ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Yusuf Alperen Aydın, XVI-XVII.
Yüzyıllarda Osmanlı-Habsburg Anlaşmaları ve Uygulamaları (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001), s. 15-63.

114
mücadeleye odaklamış durumdaydı. Bu bağlamda Habsburglar ile yaşanan sınır
çatışmalarının mevcut statükonun korunması kaygısıyla farklı bir boyut kazanmadığı
anlaşılıyor. Fakat 1590 yılına gelindiğinde doğuda sağlanan sulh, batıdaki siyasi
tansiyonun yükselmesi ile paralellik gösterdi. Hasburglar, ahidnamelerde tespit
edilen haracı bir süredir göndermedikleri için iki devlet arasında müzakereler
şiddetlendi.404 Bu sırada imparatorluk ciddi bir donanma seferi için de hazırlık
yapmaktaydı. Fakat söz konusu sefer çeşitli saiklerle gerçekleştirilemedi.
Habsburglar ile yaşanan gerilim ise Telli Hasan Paşa‟nın Bosna beylerbeyi olarak
görevlendirilmesiyle iyiden iyiye sıcak çatışma halini aldı. Bu sırada merkezde savaş
yanlısı bir tutum sergileyen Sadrazam Sinan Paşa‟nın da varlığıyla Habsburg
Savaşları başlamış oldu. Gerçekten de Habsburg kanadı, Sinan Paşa‟nın sadrazamlığı
ile birlikte artık sulh ihtimalinin yerini muhtemel bir savaş iklimine bıraktığına
inanmaktadır.405 Sonuçta savaşın başlama gerekçesi kaynaklarda ekseriyetle Hasan
Paşa‟nın hayatını kaybetmesine bağlı olarak Sinan Paşa‟nın şahsi ihtiraslarına
endeksli bir karar gibi izah edilse de farklı dinamikleri içeren bir süreç söz konusu
olmalıdır. Zira sayısı artan kapıkulu askerine yönelik ulufe ödemelerinde yaşanan
güçlük ve buna bağlı olarak merkezde gerçekleşen isyan hareketleri istikrarsız bir
siyasi iklimi de beraberinde getirmişti. Kapıkulu askerlerinin Sinan Paşa‟ya nazaran
görece barış yanlısı bir siyaset takip eden Ferhad Paşa ve Siyavuş Paşa‟ya karşı
giriştikleri ciddi isyan hareketleri de bu noktada askerin savaş yanlısı politikayı arzu
ettiği ihtimalini güçlendirmektedir. Zaten Sinan Paşa onlara haraç gelmedikçe
ulufelerini almalarının zor olacağını belirterek Habsburgları hedef göstermişti.406
Ayrıca sayısı oldukça fazla artan ve ekonomik sıkıntı içerisinde bulunan askerler
batıda açılacak yeni savaş sahasını kendilerine ekonomik kazanç sağlayabilecekleri
bir fırsat kapısı olarak görmüş olmalıdır. Halil İnalcık da bu noktada imparatorluğun
savaş çarkının işlemek zorunda olduğunu, zira sayısı artan tımar adaylarına yeni ele
geçirilecek topraklar ile kaynak yaratılması gerekliliğinden bahsetmektedir.407 Bu
bağlamda merkezdeki kapıkulu askerinin maaş ödemesinde yaşanan güçlük
imparatorluğu yeni bir askeri hedef belirleyerek söz konusu unsurları bu doğrultuda
yönlendirilebileceği bir ihtimal üzerine düşündürmüş olmalıdır. Bu şekilde merkez,
kapıkulu askerinin sıklaşan isyan hareketlerinin de önüne geçebilme fırsatı

404
Önal, Koca Sinan Paşa, s. 242-246.
405
Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (1574-1623), s. 419.
406
Önal, Koca Sinan Paşa., s. 261-264.
407
İnalcık, Devlet-i „Aliyye, s. 185.

115
yakalamak istemiş olduğu söylenebilir.408 Diğer bir yandan imparatorluk
ekonomisinde yaşanan derin kriz eyaletlerde bulunan askerleri de etkilemiş,
sınırlardaki kapıkulu askerinin ulufe ödenmesi hususunda da çeşitli zorluklar
yaşanmıştı. Öyle ki 1589 senesinde Bosna‟da bulunan askerler ulufelerini
alamadıkları için isyan etmişler, 1590 senesinde de Budin muhafazasında bulunan
kapıkulu askerleri aynı gerekçelerle ayaklanarak burada bulunan beylerbeyini
öldürmüşlerdi.409 Sınırdaki söz konusu huzursuzluğun da savaş kararı alınması
noktasında merkez tarafından göz önüne alınmış olması kuvvetle muhtemeldir.

İmparatorluk yönetiminden sorumlu divandaki her paşa olası bir Habsburg


Savaşına Sinan Paşa kadar meyilli değildi. Bunlar arasındaki en önemlisi isim ise
divanda ikinci vezir olarak bulunan Ferhad Paşa‟ydı. Ferhad Paşa‟nın bu savaşa
taraftar olmadığı neredeyse herkesçe biliniyordu. Öyle ki olası bir Habsburg-Osmanlı
savaşına mani olmak isteyen İngilizler bu noktada savaşa karşı muhalefeti bilinen
Ferhad Paşa‟dan yardım almayı dahi düşünmüşlerdi. Ferhad Paşa ise söz konusu
savaş karşıtı politikasını da Peçevi tarihinde geçen meşhur meşverette Safevi
seferleri sırasında bizzat şahit olduğu zorluklar ile gerekçelendirmişti. Fakat Ferhad
Paşa‟nın savaşa karşı geliştirdiği söz konusu muhalefetinin savaşın lideri olması
muhtemel Sadrazam Sinan Paşa özelinde olması kuvvetle muhtemeldir. Sinan
Paşa‟nın serdar olacağı olası bir Habsburg Savaşının, sadrazamın makamındaki
pozisyonunu güçlendirici ihtimalinden yola çıkmış olmalıdır. Naima‟ya göre de
Sinan Paşa, Habsburg Savaşına karşı geliştirilen neredeyse bütün muhalif yorumları
Ferhad Paşa‟dan bilmekteydi. Hatta söz konusu muhalefetin önüne geçmek için
fetvalar dahi almıştı.410 Sonuçta savaş yanlısı politikalar galip geldi. Olası bir
Osmanlı-Habsburg Savaşının kendi politik çıkarlarına hizmet etmediğini için sulh
arayan İngilizler, Ferhad Paşa ile görüşmenin de bir çare getirmeyeceğini anladılar.
Zira Sinan Paşa‟nın bu noktada imparatorluğun genel siyasetine hakim olduğunu
gözlemlemlemişlerdi.411 Öte yandan Habsburg kanadında da temaslarda bulunan
İngilizler, imparatordan sulh noktasında olumsuz yanıtlar aldılar. İmparator onlara
sulh için aracı olmalarını istemediklerini ve böyle bir taleplerinin olmadığını açıkça

408
Özçelik, Osmanlı Paşaları, s. 147-152.
409
Önal, Koca Sinan Paşa, s. 246-249.
410
Naimâ Tarihi, c. I, s. 80.
411
Calendar of State Papers, vol. 9, s. 78-95, Temmuz 24, 1593.

116
söyledi.412 Böylece Habsburglar da Osmanlı İmparatorluğu ile gerçekleşecek bir
savaşı kabul ettiklerini gösterdiler. Zira Habsburglar daha 1592 senesinde Prag‟da
topladıkları bir harp şurası ile Osmanlı İmparatorluğu‟na karşı geliştirecekleri
önleyici askeri politikaları tartışarak savaş hazırlıklarına başlamışlardı.413

Osmanlı güçlerinin Kulpa‟da yaşadığı ağır mağlubiyetin ve önemli kayıpların


haberi merkeze gelir gelmez iki devlet arasında uzun süredir beklenen savaş için ilk
girişim gerçekleşti. Habsburg elçilik görevlileri Sadrazam Sinan Paşa‟nın emri ile
tutuklandılar. Ardından Divan-ı Hümayun‟da Habsburglara karşı resmen savaş kararı
alındı (Temmuz 1593). Avrupa‟ya gidecek Osmanlı ordusunun serdarlığına ise
Sadrazam Sinan Paşa getirilmişti. Bu sırada ordunun yaz ortasında hareket etmesi ile
uygun mevsimde sınıra varamayacağı üzerinden sadrazama yönelik bir muhalefet
oluştu.414 Fakat Sinan Paşa vakit kaybetmeksizin harekete geçti. Osmanlı ordusu
Serdar Koca Sinan Paşa komutasında 12 Temmuz 1593‟de İstanbul‟dan ayrıldı.
Sadrazamın cephedeki varlığı nedeniyle merkezdeki hükümet işleri ile ilgilenilmesi
için ikinci vezir Ferhad Paşa, sadaret kaymakamı olarak görevlendirildi. 415 Venedik
elçisi bu sırada Ferhad Paşa‟nın imparatorluğun bütün siyasetindeki en yetkin ikinci
kişi olduğuna işaret ederek paşanın sadaret kaymakamlığı vazifesindeki
sorumluluğuna atıfta bulunur.416 Sinan Paşa‟yı Halkalı sahrasında uğurlayanlar
arasında Sadaret Kaymakamı Ferhad Paşa da vardı. Burada Serdar Sinan Paşa ile
Ferhad Paşa, savaş için gerekli olan mühimmat ve asker sevkiyatı için son bir
görüşme gerçekleştirdiler.417 Bu bağlamda seferi ordunun mühimmat işlerini
merkezde Ferhad Paşa‟nın sorumluluğunda bulunduğu anlaşılmaktadır. Serdar Sinan
Paşa ise ordu ile birlikte sınıra doğru harekete geçtiği sırada Ferhad Paşa da merkeze
döndü. Bu sırada Sinan Paşa‟nın Sofya‟da ağır bir hastalık geçirdiğine dair haberler
yayıldı. Venedik kaynaklarına göre söz konusu gelişme üzerine Sultan III. Murad

412
Calendar of State Papers, vol. 9, s. 78-95, Temmuz 20, 1593.
413
Önal, Koca Sinan Paşa, s. 259.
414
Söz konusu muhalefetin Sinan Paşa‟nın şahsına yönelik tesirli bir şekilde geliştiği anlaşılmaktadır.
Zira 1593 tarihli Venedik elçilik raporunda Giovanni Moro, Türklerin savaşı Sinan Paşa‟nın
çıkardığına ve kötü bir şekilde idare ettiğine inandıklarına değinir. Venedik Elçilik Raporları, s. 213;
Öte yandan yine aynı kaynaklar divanda bulunan birçok paşanın da sefer mevsimi olmamasına ve
şartların elverişsiz olmasına rağmen Sinan Paşa‟nın ordu ile alelacele hareket etmesini
eleştirmektedirler. Calendar of State Papers, vol. 9, s. 107-111, Ekim 31, 1593.
415
Selâniki, c. I, s. 324-327.
416
Venedik Elçilik Raporları, s. 209-210.
417
Topçular Kâtibi, c. I, s. 15.

117
Ferhad Paşa‟ya ordunun başına geçmesi için hazırlık yapmasını söylemişti.418 Fakat
Sinan Paşa‟nın sağlık durumunun düzeldiği ve söz konusu tedbire ihtiyaç
duyulmadığı anlaşılıyor. Ferhad Paşa, savaş sahasının ihtiyaç duyduğu asker ve
mühimmat sevkiyatının dışında sadaret kaymakamlığı makamında elçi kabulü, çeşitli
vazifelere gerçekleştirilen atamalar ve kapıkulu askerinin ulufe ödemeleri gibi
alışılagelmiş işlerle meşgul oldu.419 Öyle ki muhalifi olduğu savaşın lehine Venedik
ile diplomatik görüşmeler yürüttü.420 Savaşın başlarında Sinan Paşa da
Avusturyalıların elinde bulunan Pesprim ve Polota gibi bir takım kaleleri ele geçirdi.
Ardından Tata Kalesi üzerine yürümek istese de askerin isteksizliği ve mevsim
koşullarının uygunsuzluğu nedeniyle kışlamak için Belgrad‟a dönmek zorunda kaldı.
Bu sırada Habsburglar da ileri harekatlarına başlamışlardı. Sınırdaki önemli noktaları
ele geçiren Habsburglar, Budin ve Peşte‟yi tehdit ettiler.421 Cephedeki durumun
vehameti üzerine serdar sürekli olarak merkezden asker ve hazine desteği
istemekteydi. Bunun üzerine 1594 sefer yılında imparatorluk tarihinde ilk defa olarak
yeniçeri ağası padişah olmaksızın cepheye gönderildi. Ayrıca Kırım Han‟ı da serdara
destek olmak üzere cepheye hareket etmişti.422 Yeniçeri ağası ile birlikte kutsal
sancak-ı şerif ve Sultan III. Murad‟ın şahsi otağı da Serdar Sinan Paşa‟ya
gönderildi.423 Yoğun asker ve hazine kaynağı sarf edilen 1594 sefer senesinde Sinan
Paşa önemli bir kazanım elde etti. Tata‟yı aldıktan sonra Viyana ile Osmanlı
toprakları arasındaki en önemli ve son müstahkem nokta olan Yanık Kale‟yi ele
geçirdi.424 Fakat serdarın imparatorluğun vassallarından beklediği destek halen
cepheye ulaşmamıştı. Bu sırada beklenmedik bir şey oldu. Kısa zamanda beklenen
destek, beklenmedik bir isyana dönüştü. Erdel, Boğdan ve Eflak Osmanlı
İmparatorluğu‟na isyan ettiler.

418
Calendar of State Papers, vol. 9, s. 103-107, Eylül 6, 1593.
419
Öztürk, Sadrazam Ferhad Paşa, s. 84-85.
420
Calendar of State Papers, vol. 9, s. 111-113, Kasım 22, 1593.
421
Önal, Koca Sinan Paşa, s. 359-366.
422
Selâniki, c. I, s. 360,364-365 ve 371-373; Topçular Kâtibi, c. I, s. 29-30; Yıldız, “Commanders of
the Janissary Army: The Janissary Ağas” p. 436.
423
Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (1574-1623), s. 426; Uzunçarşılı, Saray Teşkilatı, s.
239,259.
424
Topçular Kâtibi, c. I, s. 33-47; Selâniki, c. I, s. 395-404.

118
“…sürekli devam eden Türk tiranlıklarından
kurtulmak için bir gün Hristiyanlığa kayda
değer hizmetler sağlayabileceklerdir.”425

4.5 Vassalların Ġsyanı

Venedik Elçisi Giovanni Moro 1590 senesinde Venedik senatosunu sunduğu


raporunda Osmanlı İmparatorluğu‟nun vassalları Eflak, Boğdan ve Erdel hakkındaki
görüşlerini kısaca bu sözlerle ifade etmişti. Gerçekten de bu üç vassal elçi Moro‟nun
varsayımlarını dayanaksız bırakmayacak bir şekilde söz konusu rapordan kısa bir
süre sonra Osmanlı-Habsburg Savaşlarının en kritik noktasında Osmanlı
İmparatorluğu‟na isyan bayrağını açtılar. Gerçekten de Osmanlı-Habsburg
Savaşlarının Osmanlılar açısından en sarsıcı aşaması imparatorluğa bağlı vassalların
isyan etmesi ile yaşandı. Böylece imparatorluk söz konusu vassallardan beklediği
desteği göremediği gibi asi prenslere karşı yeni bir cephe açmak zorunda kaldı. Papa
XIII. Clement daha 1592 yılında olası bir Osmanlı saldırısına karşı Avrupa‟daki
Hristiyan güçleri bir araya getirmek için faaliyetlere geçmişti. Bu kapsamda Osmanlı
İmparatorluğu‟na bağlı Eflak, Erdel ve Boğdan ile de siyasi ilişki kuruldu. Söz
konusu vassallar Habsburglar ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu‟na karşı cephe
aldılar. Sonrasında ise İmparator Rudolf ile asi prensler resmen ittifak olup
Osmanlılara karşı bir araya geldiler (Ocak 1595).426 Bu sırada Serdar Sinan Paşa
Habsburglara karşı cephede askeri mücadelesini sürdürmekteydi. Merkezde ise
sadaret kaymakamı olarak Ferhad Paşa bulunmaktaydı.

Osmanlı İmparatorluğu ile vassalları arasındaki ilişkinin himaye-haraçgüzar


statüsü ekseninde sürdüğü anlaşılmaktadır. Öte yandan Avrupa‟daki her bir vassallın
Osmanlı İmparatorluğu ile ilişkileri aynı düzlem üzerinden devam etmemekteydi.
Bunların arasından özellikle Eflak ve Boğdan, doğrudan Osmanlı İmparatorluğu
tahakkümü altında bulunuyorlardı. Erdel‟in ise diğerlerine nazaran daha müstakil bir
prenslik statüsünde olduğu anlaşılmaktadır.427 Habsburg İmparatorluğu Elçisi, 1576

425
Venedik Elçilik Raporları, s. 35.
426
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi (Ankara; Türk Tarih Kurumu, 1995) c. 3, s. 71;
Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (1574-1623), s. 426-427.
427
Viorel Panaite, “Power Relationships in the Ottoman Empire, Sultan and The Tribute Paying
Princes of Wallachia and Moldavia (16th-18th Centuries)”, International Journal of Turkish Studies,

119
senesinin Kasım ayında Osmanlı İmparatorluğu ve vassalları arasında gözlemlediği
mevcut ilişkiyi şöyle açıklamaktadır;

“Artık, Eflak ve Boğdan Türk hükümdarının ve paşalarının çiftliği olmuştur.


Oradaki prensler de, adları ne olursa olsun, o çiftliklerin kahyalarıdır ve her yıl
koyun, yağ, peynir gibi ürünleri efendilerine yollamak zorundadırlar. Korkarım,
Erdel de yakında aynı duruma düşecektir…”428

Eflak, Boğdan ve Erdel her sene kendilerinden beklenen nakit vergileri ödedikleri
gibi Eflak ve Boğdan‟ın Osmanlı sarayı ve merkezi için sağlamak zorunda oldukları
çeşitli yükümlülükleri vardı. Bu yönüyle Eflak ve Boğdan voyvodalıkları
imparatorluk merkezinin iaşesi için de oldukça önem arz etmekteydiler. Her sene
kendileri için belirlenen miktarda gıda maddesini göndermek zorundaydılar.429 O
sebeple söz konusu vassalların isyanı askeri tehdit potansiyelinin yanı sıra merkez ve
saray iaşesinin zaafa uğraması ve olası vergi gelirlerinden mahrum kalınması gibi
kendi içerisinde olumsuz noktalar da barındırmaktadır. Bu noktada söz konusu
vassalların hangi gerekçelerle Osmanlı‟ya karşı isyan ettikleri sorusu haklı olarak
akla gelebilir. Bu hususta Osmanlı kaynakları münferit sebepler sunmaktadır. Eflak
Voyvodası Mihail Viteazul (Cesur Mihail) sefer sırasında adet üzere göndermesi
gereken levazımı oldukça geç tedarik edip orduya ulaştırdığı için Serdar Sinan
Paşa‟nın tehdidine maruz kalmıştı. Peçevi bunun zaten isyana meyilli olan Mihail ile
ipleri koparan son nokta olarak öne sürer ve Sinan Paşa‟nın en önemli hatalarından
birisi olarak lanse eder. Naima da aynı anlatıyı takip ederek Sinan Paşa‟yı suçlar.430
Öte yandan kapıkulu askerinin yoğun desteği ile voyvoda olmayı başaran Boğdan
Voyvodası Aron Tiranül (Zalim Aron), bir kaç defa kendisinden şikayet olduysa da
azledildikten sonra yeniden voyvodalığı elde etmeyi başarmıştır. Fakat Osmanlı
İmparatorluğu‟na karşı ilk isyan bayrağını da yine Aron açtı. Tuna kıyısındaki birçok
Osmanlı kasabasına saldıran voyvodanın haberi merkeze ulaştığında merkezde alınan
tedbir yeni bir voyvoda atamak oldu. Peçevi isyancı voyvoda Aron‟un Sinan

vol. 7, issue. 1-2 (2000), p. 26-31, 60; Geza David, “Osmanlı Avrupa‟sında Yönetim”, Kanuni ve
Çağı, çev. Sermet Yalçın, ed. Metin Kunt-Christine Woodhead, s. 90.
428
Gerlach, Türkiye Günlüğü, c. I, s. 258.
429
Eflak ve Boğdan‟ın her yıl saraya gönderdikleri iaşe maddeleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.
Uzunçarşılı, Saray Teşkilatı, s. 368.
430
“Bir de Eflâk ve Buğdan voyvodalarına mudârâ etmemekle onları isyan ettirdi…” Peçevi, c. II, s.
357; Naimâ Tarihi, c. I, s. 96,101.

120
Paşa‟nın adamlarından olduğuna işaret eder. Ferhad Paşa ise Aron‟un yerine kendi
kapı halkından Rıdvan isminde birisini Boğdan voyvodası olarak tayin etmişti.
Naima Ferhad Paşa‟nın Boğdan isyanını adeta bir fırsat olarak değerlendirip Sinan
Paşa‟nın adamı olduğu bilinen voyvodayı azlederek kendi adamını voyvoda
yaptığına değinir. Mustafa Ali de o sırada sadaret kaymakamı bulunan Ferhad
Paşa‟nın Boğdan isyanını küçümsediğini ve yeni voyvoda atamaktan başka bir tedbir
almadığına işaret ederek paşayı suçlar. Diğer bir yandan Ferhad Paşa‟nın söz konusu
kararı merkezde de gerilimi arttırmıştı. Yeniçeriler ve Solaklar divanda Ferhad
Paşa‟yı tehdit ettiler.

“...defterdârlarun pişin akçaların ve beğlerün pişkeşlerün almayınca kimseye


rüşvetsiz mansıb virmezsin, bu zulme kim mütehammil olur, başuna hayr gelmez,
gözün aç senin itdüğin kimse itmedi.”431

Mevcut voyvoda Aron ise Ferhad Paşa tarafından atanan yeni voyvodayı
Boğdan‟a sokmamıştı. Ferhad Paşa da kendi atadığı voyvodanın Boğdan‟a
sokulmaması üzerine harekete geçti. Bu noktada Mustafa Ali‟nin Boğdan meselesi
özelinde Ferhad Paşa‟ya dair geliştirdiği eleştiriler akla gelebilir. Ali, Boğdan‟dan
gelen ilk isyan haberi ile merkezin ve Ferhad Paşa‟nın olaylara karşı tepkilerini şöyle
aktarıyor.

“Vaktâ ki Boğdan Voyvodası güveyginin isyânı mukarrer oldı. Macar


küffârından ve Nemçe‟den nice âtlular getürüb memâlik-i islâmiyyeye dest-i
ta‟addi uzatduğı (ta‟ayyun) buldı. Sadr-ı A‟zam mukaddemâtına bâni ve divân-ı
pâdişâhide vezir-i sâni olan Ferhad Paşa, Boğdan keferesi mel‟unlardır (deyu)
hor görmeye niyyet itmekle yeni dikdüği Eflak ve Boğdan Voyvodaları‟na kânun
üzre birer âgâ-yı zi-şân ve çavuşân ve bevvâbân koşub hususâ ki kendü
hazinesinde hâsıl olan nev-civân-ı müslimânı nice yüzbin Filori nef‟-i dünyevi
tama‟-ı hâmı ile hâkim-i Boğdan idüb gönderdi. Ya‟ni ki Sinan Paşa gönderdüği
hâkimin „azlini ve kendinin gayrileri ve nasbını külli intikâm kasdına mukarrer
kıldı. Ağalar ile (ki) yeni Voyvoda ki vardı. Ol memlekete dühul idemeyüb pây-ı
der-i devlete haberler gönderdiler. Fe-lâ cerem vüzerâ-i ma‟lumü‟ş-şiyem

Selâniki, c. I, s. 409.
431

121
hususân Ferhad Paşa(-yı) muhaşşem, küffâr-ı Boğdan‟(ın) isyânına gülişdiler.
Ve ağaların „arzlarına ta‟yible ta‟accübe düşdiler. Emmâ gördiler ki tekrâr
mektubları geldi. Elbette leşkere takviyat lâzım oldı. Mar‟aş Beglerbegiliyinden
ma‟zul Mustafa…”432

Mustafa Ali‟nin perspektifinden bakıldığında gerçekten de Ferhad Paşa‟nın


Aron‟un ilk isyanında harekete geçmek yerine kendi görevlendirdiği yeni
voyvodanın Boğdan‟a girememesi üzerine meseleyi ciddiye aldığı düşünülebilir. Bu
durum Ferhad Paşa‟nın Boğdan meselesine olan yaklaşımındaki öncelikleri ile
alakalı önemli ipuçları sunabilir. Fakat aynı sıralarda Eflak Voyvodası Mihail‟in de
isyan bayrağını açması meselenin daha ciddiye alınır bir nitelik kazanmasına sebep
olmuş olmalıdır. Öte yandan Selaniki söz konusu voyvodaların aynı sıralarda
merkeze elçilerini göndererek kendilerinin isyan etmediklerini, bütün suçun Erdel ve
Leh taraflarından gelen askerlerin eylemlerine dayandığını aktardıklarına değinir. Bu
bağlamda isyancı voyvodaların söz konusu ikili siyasetinin merkezi derhal tedbir
alma noktasında tereddütte bırakmış olabileceği ihtimal dahilindedir. Fakat Selaniki
voyvodalardan gelen arzların yalan olduğunu da açıkça beyan etmektedir.433
Merkezin bu noktada Eflak ve Boğdan isyanından artık emin olduğu anlaşılmaktadır.
Sonuçta Ferhad Paşa harekete geçti. Kendi kapı halkının tamamını Sabık Maraş
Beylerbeyi Mustafa Paşa komutasındaki güçlerle birleştirdi. Mustafa Paşa‟nın
vazifesi ise Boğdan ve Eflak isyanını bastırmaktı. Fakat Osmanlı güçleri Rusçuk‟ta
Aron tarafından ağır bir mağlubiyete uğratıldı. Mustafa Paşa da aynı mücadele
sırasında hayatını kaybetti. Eflak Voyvodası Mihail de Tuna kıyısında bulunan
Yergöğü kasabasına gelerek büyük bir katliam gerçekleştirdi. Ardından Boğdan
Voyvodası Aron, Kili ve Akkerman taraflarına, Eflak Voyvodası Mihail de Silistre
taraflarına doğru Osmanlı İmparatorluğu topraklarına hücuma geçtiler.434

Mustafa Ali, Boğdan meselesi özelinde neredeyse tüm kabahati Ferhad Paşa‟da
görmektedir. Ona göre Ferhad Paşa‟nın Boğdan‟a gönderdiği yeni voyvoda ataması
tamamen Sinan Paşa ile arasındaki rekabet özelinde gerçekleşen gereksiz bir siyasi

432
Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 668.
433
Selâniki, c. I, s. 411.
434
Yasemin Sarğın, Başlangıcından 1606‟ya Kadar Osmanlı Devleti ile Eflak ve Boğdan
Voyvodalıkları Arasındaki İlişkiler (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013), s. 30-36.

122
hamleydi. Ayrıca Ferhad Paşa isyanı küçümsemiş ve merkeze gelen şikayetleri
ciddiye almamıştı. Mustafa Ali daha da ileriye giderek o dönemde Boğdan
isyanından şikayete gelen kimselerin Ferhad Paşa tarafından zindanlara atıldığını ve
zindanların bu kimselerle dolup taştığını iddia eder.435 Öte yandan Osmanlı
kaynaklarının söz konusu paşalar arasındaki siyasi rekabete bağladığı isyan
gerekçeleri esasen farklı dinamiklere de haiz olmalıdır. Bu noktada Mustafa Ali, söz
konusu voyvodalıkların bu dönemde sık sık el değiştirdiğine işaret eder. Buna
gerekçe olarak da makama gelmek isteyen voyvoda namzetlerinin ödediği rüşvet
gelirlerine atıfta bulunur. Çağdaş Venedik kaynakları da söz konusu makamların açık
artırma ile satıldıklarını ve bu nedenle sık sık el değiştirdiğine değinir. 436 Gerçekten
de kim merkezi hazineye, sultana ve sadrazama hatta Aron örneği özelinde
görüldüğü üzere kapıkullarına daha fazla ödeme yapmayı taahhüt ederse, voyvodalık
ona verilmekteydi. Böylece atanan voyvodalar da söz konusu haraç giderlerini
karşılamak için yönettikleri bölgelerdeki vergileri arttırmaktaydılar. Bu bağlamda
vassal halklardan voyvodalara ve Osmanlı merkezine uzanan genel bir
memnuniyetsizlik çarkı de facto bir şekilde oluşmaktaydı. Söz konusu ekonomik
ilişkilerin olumsuz etkisi ise en çok Eflak Voyvodası Mihail‟in isyanında kendisini
göstermiştir. Mihail isyanını borçlu olduğu birçok Türk ve Müslümanı Bükreş‟de bir
araya toplayıp öldürmesiyle başlatmıştı. Peçevi oldukça detaylı bir şekilde anlattığı
bu olayda hayatını kaybedenlerin sayısını 4 bin olarak açıklar. 437 Diğer bir yandan
Osmanlı hakimiyetinde bulunan söz konusu vassalların, Osmanlı-Habsburg
Savaşlarını özgürlüklerine kavuşabilecekleri bir fırsat kapısı olarak görmüş
olmalılardır. Zira çağdaş Venedik kaynakları 1590 senesinde kaydettikleri notlarında
yakın zamanda söz konusu vassalların Osmanlı tiranlığından kurtulacaklarını tahmin
etmekteydiler. Sonuçta Erdel, Eflak ve Boğdan Osmanlı İmparatorluğu‟na isyan
ettiler. Böylece söz konusu vassallar savaşın henüz başlarında Habsburg tarafına
geçerek imparatorluğun içinde bulunduğu krizi daha da derinleştirdiler.

435
“Ve kefere-i Boğdan ta‟addisinden şikâyete gelen müslümanları mübtelâ-yı habs-i giriftâr-ı kuyud
itmesi ta‟ayyun buldı. Şöyle oldu ki Ca‟fer Baba Zindânı ile Yedi Kulle Zindânı feryâda gelen dâd-
hâhlar ile toldı. Her kim gelüb küffâr-ı Boğdan kasabamızı urdı ve ehl ü „iyâllarımızı esir idüb sürdi
didi ise kizb idermiş deyu envâ‟-ı şetm ü düş-nâmla habs-gâha gönderildi.” Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s.
669-670.
436
Venedik Elçilik Raporları, s. 26,95 ve 133.
437
Peçevi, Mihail‟in isyanını ve Bükreş ile Yergöğünde gerçekleştirdiği katliamı hadisenin canlı tanığı
olan o zamanın Yergöğü kadı naibi Ali Can Efendi‟den nakille anlatır. Peçevi, c. II, s. 358-359.

123
4.6 Sultan III. Murad’ın Ölümü: Ferhad PaĢa’nın Ġkinci Sadrazamlığı

Eflak ve Boğdan isyanının gündemde olduğu sırada merkezde oldukça önemli bir
gelişme yaşandı. Sultan III. Murad, 16-17 Ocak 1595 tarihinde vefat etti. Sultan III.
Murad uzun süredir rahatsızdı. Zaten göz önünde olmayan bir padişah olduğu için
söz konusu durum önceleri pek dikkat çekmedi.438 Fakat Selaniki padişahın sağlığı
ile alakalı çeşitli dedikoduların olduğuna değinir. Söz konusu dedikoduların ise
yeniçeri ağasının seferden döndükten sonra sultanla görüşme yapmaması ile iyice
ayyuka çıktığını belirtir. Gelişmelerden şüphelenen Ferhad Paşa‟nın ise Safiye Sultan
ile görüştüğünü fakat sultanın Ferhad Paşa‟ya padişahın durumunun iyi olduğunu
aktardığını bildirir. Buna binaen de Safiye Sultan‟ın Manisa‟da bulunan oğlu
Şehzade Mehmed‟e şahsen bir ulak gönderip saltanata davet ettiğini anlatır. Hasan
Beyzade ise gelişmelerden şüphelenen Sadaret Kaymakamı Ferhad Paşa‟nın Sultan
III. Murad‟a bir takım telhisler gönderdiğinden bahseder. Ferhad Paşa‟nın bu şekilde
sultanın el yazısını kontrol etmek istediğine değinir. Gelen cevapların yazılı olduğu
kağıtlardaki yazının ise gerçekten Sultan III. Murad‟ın el yazısı olmadığı anlaşılınca
Ferhad Paşa derhal harekete geçtiğini ve şehzadeye bir ulak da onun gönderdiğini
aktarır.439 Zira Selaniki‟ye göre annesinden davet alan Şehzade Mehmed‟in neden
vezir mektubu gelmedi diyerek tereddüt etmişti.440 Topçular Katibi ise Ferhad
Paşa'nın Sultan III. Murad‟ın ölümünden Gazanfer Ağa vesilesi ile haberdar
olduğunu aktarır.441 Öte yandan Gazanfer Ağa‟nın Safiye Sultan‟ın yakın
adamlarından olması nedeniyle söz konusu bilgiden Ferhad Paşa‟yı şahsen haberdar
etmiş olması pek mümkün görünmemektedir. Zira Ferhad Paşa da Safiye Sultan‟ın
gözdeleri arasındaydı.442 Muhtemelen Selaniki de anlatılan manzara Ferhad Paşa ve
Safiye Sultan‟ın Sultan III. Murad‟ın ölümü ile çıkabilecek olası hadiseleri önlemek
adına kurguladıkları bir ikili oyun olmalıdır. Çağdaş Venedik kaynakları da Şehzade
Mehmed‟in İstanbul‟a gizlice getirilmesi hadisesini Ferhad Paşa‟nın marifeti olarak
yorumlarlar.443 Sonuçta Şehzade Mehmed, İstanbul'a doğru yola çıktı. Öte yandan

438
Sultan III. Murad saltanatı boyunca hiç İstanbul‟dan dışarı çıkmadığı gibi iki yıl boyunca
padişahların kamusal gücünü gösterdiği geleneksel bir biat töreni olan cuma namazlarına dahi
katılmamıştı. Peirce, Harem-i Hümayun, s. 239,265.
439
Hasan Bey-zâde Ahmet Paşa, Hasan Bey-zâde Târîhi: Tahlil-Kaynak Tahlili (Ankara: Türk Tarih
Kurumu, 2004) c. III, haz. Şevki Nezihi Aykut, s. 425-427.
440
Selâniki, c. I, s. 425-426.
441
Topçular Kâtibi, c. I, s. 52-53.
442
Venedik Elçilik Raporları, s. 269.
443
Calendar of State Papers, vol. 9, s. 149-153, Ocak 21, 1595.

124
mevcut sultanın ölümü ve yeni sultanın gelişi arasında geçen süreç siyasi bir otorite
boşluğuna elverdiği için Sadaret Kaymakamı Ferhad Paşa şehirde çıkabilecek olası
karışıklıkları önleyici tedbirler aldı. Gerçekten de bu sırada merkezde önemli
karışıklıklar yaşandığı anlaşılıyor. Venedik Elçisi Marco Venier yeni sultanın
gelmesine kadar geçen süre içerisinde her gün büyük olaylar yaşandığını ve silahların
patladığını belirtmektedir.444 Hasan Beyzade ise yaşanan kargaşayı fırsat bilen
tutsakların bir yolunu bularak zindanlardan kaçtığını aktarır. Bu bağlamda Ferhad
Paşa da şehirde kol gezerek asayişi sağlama çabası içindeydi 445

Şehzade Mehmed 27 Ocak 1595‟de İstanbul‟a ulaştı. Böylece Sultan III.


Mehmed on üçüncü Osmanlı sultanı olarak tahta cülus etti. Yeni sultana Eyüp
Sultan‟da bütün devlet erkanının katılımı ile cülus töreni düzenledi. Ardından adet
üzere kapıkullarına cülus bahşişi ödemeleri yapıldı.446 Sultan III. Mehmed ilk iş
olarak babasının hanesinin neredeyse tamamını eski saraya sürdü ve 19 erkek
kardeşinin ölüm emrini verdi. Eski saraya gönderilenler arasında Sultan Murad‟ın
gözdesi Canfeda Hatun da vardı. Canfeda‟nın eski saraya gönderilişi defalarca ipin
ucundan aldığı kardeşinin de sonu oldu. Sultan Murad döneminde birçok defa idamın
kıyısından dönen Divane İbrahim Paşa, Sultan III. Mehmed'in emri ile Yedikule‟de
öldürüldü. 31 Ocak 1595 tarihinde yeni padişah, Sultan III. Murad‟ın cenaze törenine
Ferhad Paşa ile birlikte katıldı. Aynı gün Ferhad Paşa‟nın baş düşmanlarından
Cigalazade Sinan Paşa‟nın kaptan-ı derya vazifesinden azledildiği haberi duyuldu.
Venedik Elçisi Matheo Zane, daha 3 Ağustos 1593 tarihinde kaydettiği notlarında
Ferhad Paşa‟nın gücü yeniden ele alır almaz ilk iş olarak Cigalazade Sinan Paşa‟nın
azledilmesini sağlamayı hedeflediğini yazar.447 Selaniki de isim vermeden
Cigalazade‟nin azline sebep olan paşalar arasındaki dedikodu ve iftira iklimine
eleştiri getirmektedir.448 Çağdaş Venedikli kaynaklar da söz konusu hususta Selaniki
ile aynı gözlemleri yapmaktadırlar.449 Öte yandan söz konusu azil kararı Sultan III.
Mehmed‟in tahta çıkışı ile başlayan yeni süreçte Ferhad Paşa‟nın siyasal gücünün ve

444
Calendar of State Papers, vol. 9, s. 149-153, Ocak 27, 1595.
445
Naimâ Tarihi, c.I, s. 105; Hasan Bey-zâde Tarihi, c. III, s. 427.
446
Selâniki Mustafa Efendi, Tarih-i Selâniki, (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1999) c. II, ed. Mehmet
İpşirli, s. 433-436.
447
Calendar of State Papers, vol. 9, s. 95-103, Ağustos 3, 1593.
448
Selâniki, c. II, s. 462-463.
449
Bu dönemde devlet yönetimindeki paşaların ciddi rekabet içinde bulundukları ve görevden
alınanların yerine gelenlerin kuyusunu kazdığı bir siyasi kısır döngü ikliminin egemen olduğuna dair
görüş için bkz. Venedik Elçilik Raporları, s. 118.

125
etkisinin artmaya başladığına dair ilk gelişme olarak yorumlanabilir. Zira yeni
padişahın tahta geçiş sürecine kadar oluşan asayiş tehdidi sırasında Ferhad Paşa aktif
rol almış, ulufelerin verilmesi ve mansıpların dağıtılması hususunda önemli
hizmetler vermiş, Şehzade Mehmed merkeze geldiği andan itibaren de adeta bir
danışman gibi onun yanında bulunmuştu.450 Çağdaş Venedik kaynakları da söz
konusu hizmetlerinden dolayı Sultan III. Mehmed‟in Sadaret Kaymakamı Ferhad
Paşa‟yı takdir ettiğine değinir.451 Ferhad Paşa ise söz konusu takdiri kısa zamanda
somut bir terfiye dönüştürmeyi başardı. Sultan III. Mehmed tarafından 16 Şubat 1595
tarihinde ikinci defa sadrazam olarak görevlendirildi. Bu atama aynı zamanda Ferhad
Paşa‟nın baş düşmanı Koca Sinan Paşa‟nın da azli demekti. Koca Sinan Paşa‟nın azli
ile ilgili Mustafa Ali, seferden dönen askerin münferit şikayetlerini ve serdarın Kırım
Hanı ile sefer sırasında yaşadığı gerilimi gerekçe olarak öne sürmektedir. Selaniki ise
Sinan Paşa‟nın azline spesifik bir gerekçe sunmadan söz konusu kararının merkezde
sebep olduğu tartışmaları aktarır. Selaniki‟ye göre Koca Sinan Paşa‟nın azli ile
alakalı bir takım kişiler harp sahasındaki vezirin mührünün alınmasının olumsuz
yönlerine işaret ederken karşıt fikri savunanlar ise ölmüş sultanın mührü ile
sadrazamlık yapılmaz görüşünü öne sürmüşlerdi. Buna ilaveten Koca Sinan Paşa‟nın
azlini savunan kesim yeni bir padişahın tahta çıkmışken sadrazamın onun yanında
bulunması gerektiğini de dile getirmekteydi.452 Böylece söz konusu grubun Sultan
III. Mehmed‟i Koca Sinan Paşa‟nın azline ikna ettikleri anlaşılıyor. Bu kimselerin
başında ise muhtemelen Ferhad Paşa gelmekteydi. Öte yandan yeni valide sultan da
Ferhad Paşa‟nın sadrazamlığını desteklemekteydi.453 Sonuçta cephede bulunan
Sadrazam Koca Sinan Paşa makamından azledilerek Malkara‟ya sürgüne gönderildi.
Azil haberini alan Koca Sinan Paşa ise Malkara‟ya gitmeyi reddetti. Halkalı‟ya kadar
gelerek savaş ahvali ile ilgili Sultan III. Mehmed ile görüşmek istediğini söyledi.
Fakat sultan, sabık sadrazamdan gelen hiçbir mektubu okumadığı gibi, Koca Sinan
Paşa‟nın tek muhatabının Sadrazam Ferhad Paşa olduğunu bildirdi. Ardından da
derhal Malkara‟ya gitmesini istedi.454 Böylece Koca Sinan Paşa büyük bir hayal
kırıklığı ile Malkara‟ya çekildi. Artık siyasi ve askeri saha Ferhad Paşa‟nın olmuştu.

450
Hasan Bey-zâde, c. III, s. 436; Peçevi, c. II, s. 361.
451
Calendar of State Papers, vol. 9, s. 149-153, Ocak 31, 1595.
452
Selâniki, c. II, s. 448-449.
453
Ocakaçan, Gazanfer Ağa, s. 83.
454
Selâniki, c. II, s. 466-467.

126
“Ferhâd Paşa başı kesilmeyince,
biz, ulufe almazuz.”455

4.7 Ferhad PaĢa’nın Eflak Serdarlığı ve Kapıkullarının Ġsyanı

Baharda çıkacağı Eflak seferi için hazırlıklarını sürdüren Sadrazam Ferhad Paşa
siyasi ve askeri kariyerinde defalarca yaşadığı gibi bir kez daha asker ile karşı
karşıya geldiğinde, asker artık cüretkar bir biçimde paşanın canını talep etmekten
çekinmiyordu. Peki, yeni sadrazamı sefer arifesinde kapıkulu askeri ile karşı karşıya
getiren hadiseler nasıl şekillenmişti? Ferhad Paşa‟nın ikinci sadarete gelişi ile birlikte
askeri cephedeki durum imparatorluk açısından oldukça olumsuzdu. Koca Sinan
Paşa, Viyana yolundaki son önemli nokta olan Yanık Kalesi‟ni ele geçirmesine
rağmen Eflak ve Boğdan‟da yaşanan isyanlar Osmanlı İmparatorluğu‟na karşı yeni
bir askeri cephe oluşturmuştu. İsyana müdahale etmesi için gönderilen Mustafa Paşa
ise büyük bir hezimete uğramış, Rusçuk sahrasında isyancılar ile yapılan mücadelede
hayatını kaybetmişti. Venedik Elçisi Marco Venier Ferhad Paşa‟nın makama gelişi
ile birlikte artık barış yanlılarının daha güçlü olduğuna değinse de 456yeni sadrazam,
mührü aldığı gün aynı zamanda bahardaki sefer için de hazırlık yapmak üzere Sultan
III. Mehmed‟den emir almıştı. Fakat çıkılacak seferin yönü muallaktı. Söz konusu
seferin Habsburglar üzerine mi yoksa isyancı voyvodalar tarafına mı olacağı
yönündeki belirsizlik ise kısa zamanda çözüme kavuştu. Sadrazam Ferhad Paşa,
kendi evinde topladığı bir meşveret meclisi ile devlet erkanının ve paşaların bu
husustaki görüşlerini bildirmelerini istedi. Selaniki söz konusu meşveretin Sadrazam
Ferhad Paşa tarafından organize edildiğini ve seferin hangi yöne olacağına şahsen
karar vermeyi sadrazamın doğru bulmadığını aktarır. Meşverette geçen diyaloglar ise
paşalar arasındaki mevcut siyasal pozisyonları anlamak açısından oldukça
enteresandır. Örneğin Damad İbrahim Paşa ve Cerrah Mehmed Paşa seferin yönünün
Budin hedefinin ise Habsburglar olması gerektiğini dile getirmişlerdi. Hasan Paşa da
bu görüşü destekledi. Diğer yandan Kaptan-ı Derya Halil Paşa ise Eflak üzerine
gidilip isyancı voyvodaların hedef alınması gerektiğini söyledi. Sadrazam Ferhad
Paşa da “söz budur” diyerek kaptan-ı deryanın görüşünde olduğunu tüm toplantı
katılımcılarına ilan etti. Zira paşanın kapı halkından birçok isim Mustafa Paşa‟nın
serdarlığı sırasında Boğdan ve Eflak askeri tarafından ya öldürülmüş ya da esir
455
Hasan Bey-zâde, c. III, s. 446.
Calendar of State Papers, vol. 9, s. 159-161, Mayıs 5, 1595.
456

127
edilmiş durumdaydı. Sadrazam Ferhad Paşa‟nın Eflak üzerine yönelme arzusunda bu
durumun da etkisinin olduğu düşünülebilir. Öte yandan Halil Paşa ise bulunduğu
makamı henüz yeni elde etmişti. Söz konusu makama da Safiye Sultan ve Ferhad
Paşa‟nın desteği ile gelmişti. Bu nedenle meşveret meclisinde sadrazamın görüşünü
destekleyen tek kişinin Halil Paşa olması sürpriz değildir. Meşveret meclisinde
bulunan divan paşaları arasında son olarak Sultan III. Mehmed‟in lalası olan
Mehmed Paşa söz aldı. Lala Mehmed Paşa iki tarafın da görüşüne uygun müspet bir
yanıt vermeyerek gereken neyse o şekilde hareket edilmelidir şeklinde bir ifadede
bulundu. Böylece Lala Mehmed Paşa‟nın Sultan III. Mehmed‟in yakını olarak iki
karşıt görüşün arasında ortada bir noktada konumlandığı anlaşılıyor. Meşverette son
sözü Şeyhülislam Bostanzade Mehmed Efendi aldı. Şeyhülislama göre isyan edip
islam memleketlerine saldıran voyvodaların üzerine yürümek, kafirin üzerine
yürümekten daha evla bir karardı.457 Bu son söz yeni seferin adeta fetvası niteliğini
taşıdı. Böylece divandaki çoğunluğun muhalefetine rağmen baharda çıkılacak seferin
hedefi Eflak olarak belirlendi. Belirlenen yeni stratejiye göre Eflak taraflarında
isyancı voyvodaların isyanı bastırıldıktan sonra Belgrad‟a geçilip Habsburgların
üzerine yürünecekti.458

Sadrazam Ferhad Paşa baharda çıkacağı seferin hazırlıkları ile meşgul olduğu
sırada merkezde büyük bir isyan patlak verdi. Böylece Ferhad Paşa bir kez daha
kapıkulu askerleri ile karşı karşıya geldi.459 İlk grup Macaristan‟dan dönen seferleri
kapıkullarıydı. Bunlar Sadrazam Ferhad Paşa‟dan sefer sırasında cephede oldukları
için alamadıkları cülus bahşişlerini talep ettiler. Ferhad Paşa yoklama yatırarak
bunların bir kısmının taleplerini yerine getirdi. Fakat bir kısım kapıkulunun talepleri
ise karşılanmadı. Bunlar muhtemelen Osmanlı İmparatorluğu‟nun uzun şark seferleri
sırasında yeni ele geçirilen bölgelerde belirli bir süre muhafız kalmak şartıyla
kapıkulu askeri olarak istihdam ettiği kimseler olduğu anlaşılmaktadır. Öyle ki
Sadrazam Ferhad Paşa söz konusu gruba ulufelerinin savaş sahasında olduğunu
söyleyerek taleplerini reddetti. Fakat askerler üç yıldır Gence muhafazasında
olduklarını ve artık görev süreleri tamamladıklarını iddia ederek merkez
hazinesinden ulufelerini almak istediklerini arz ettiler. Sadrazam Ferhad Paşa ise

457
Selâniki, c. II, s. 467-468.
458
Topçular Kâtibi, c. I, s. 66.
459
Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 697; Selâniki, c. II, s. 468-473; Naimâ Tarihi, c. I, s. 119-122; Hasan
Bey-zâde, c. III, s. 444-455.

128
askerlerin söz konusu taleplerini karşılamadığı gibi onları galeyana getirmeye müsait
bir takım sözler sarf etti. Bunun üzerine Selaniki söz konusu grubun hemen
şeyhülislama giderek sadrazamı şikayet ettiklerini ve aleyhine fetva istediklerine
değinir. Fakat şeyhülislam, asi askerin talebini yerine getirmediği gibi bu sebeple
kendisi de iftiraya maruz kaldı. Ertesi gün ise isyancı kapıkulu askerleri büyük bir
kalabalık halinde Ayasofya önünde toplandılar. Devlet erkanı ise Ferhad Paşa‟ya
askerle inatlaşmamasını ve ulufelerinin ödenerek isyanın önüne geçmesini tavsiye
etti. Sadrazam Ferhad Paşa bu tedbire razı olduysa da asi kapıkulu askerlerinin
amacının artık ulufe almaktan çok daha fazlası olduğu anlaşılıyor.

“Ferhad Paşa serdârlığına kâ‟il olmazuz. Ol kaksun ulufe gerekmez.


Avratlarınuz boş ve kendünüz kâfirlersiz didi.”460

Böylece ulufe arzusu ile başlayan talepler Sadrazam Ferhad Paşa‟yı hedef alan
büyük bir isyana dönüştü. Asiler paşanın azli ile de yetinmeyerek idam edilmesini
talep ettiler. Bu sebeple yeniçeriler ulufelerini aldılarsa da sipahiler ulufelere
dokunmadılar. Kendilerine gelen nasihatçileri de taşladılar. Bu noktada Hasan
Beyzade‟nin düştüğü bir kayıt önem arz etmektedir. Zira müverrihin anlatısına göre
asilerin arasına Koca Sinan Paşa‟nın yakın adamları da karışarak olayların
büyümesine sebep olmuşlardı.461 Sinan Paşa kısa süre önce Ferhad Paşa tarafından
azledilmiş ve İstanbul‟a sokulmayarak Malkara‟ya sürgüne gönderilmişti. Bu
noktada paşanın intikam hırsı ile hareket ederek artık Ferhad Paşa‟nın canına kast
edip söz konusu rekabeti sona erdirmek için isyanı bir fırsat olarak değerlendirmesi
ihtimali mümkün olabilir. Zira Sinan Paşa bu hadiselerden bir kaç ay sonra Ferhad
Paşa‟nın azlini sağlayacaktı. Fakat bununla da yetinmeyerek paşanın canını almak
için yoğun çaba sarf edecekti. Bu açıdan bakıldığında Sinan Paşa‟nın artık Ferhad
Paşa ile olan rekabetini sona erdirecek kesin çözümler üzerinde durduğu ihtimali
kuvvetlenmektedir. Sonuçta isyan bastırıldıktan sonra Sadrazam Ferhad Paşa
tarafından söz konusu isyanın sorumluları Koca Sinan Paşa ve Cigalazade Sinan Paşa
olarak gösterilmiştir.

Selâniki, c. II, s. 469.


460

“...aralarında, serdâr-ı sâbık Sinân Paşa‟ya müte‟allık sipâh eşkıyâsı dahı, olmağ ile…” Hasan
461

Bey-zâde, c. III, s. 446.

129
Sadrazama karşı gelişen isyan ise tüm hızıyla sürüyordu. Bu noktada isyancıların
öfkesinden diğer paşalar da nasibini almış, bunlardan bir kaçı asilerin taşlaması
sonucunda yaralanmışlardı. Asilerin zabt edilmesinin mümkün olmadığı anlaşılınca
Sultan III. Mehmed bir seçim yapmak zorunda kaldı. Bu seçim asiler ile sadrazamı
arasında yapacağı bir tercihten ibaretti. Ya asilerin dediğini yapıp Ferhad Paşa‟yı
azlederek katledecekti ya da sadrazamının arkasında durup isyanı bertaraf etmek için
çabalayacaktı. Sultan III. Mehmed sadrazamını seçti ve asileri bertaraf etmek üzere
harekete geçti. Selaniki sultanın bu tercihinden övgüyle söz etmektedir.

“Pâdişâh-ı mağfur zemânı gibi ednâ cüz‟i bahâne ile Vezir ü hâkim azl olmağı
layık görmediler.”462

Selaniki söz konusu sözleriyle aynı zamanda Sultan III. Murad‟ı da


eleştirmektedir. Öte yandan isyanı bastırmak için tasarlanan hareket planı ise asilerin
hedefindeki Sadrazam Ferhad Paşa‟ya aitti. Yeniçeriler ve sarayda bulunan
bostancılar asilere karşı kullanılabilecek kuvvetler olarak belirlendi. Ardından
saldırıya geçen grup isyancıları mağlup etti. Böylece isyan oldukça sert bir şekilde
bastırıldı. Sadrazam Ferhad Paşa da sefer öncesinde rahat bir nefes aldı. Ardından
söz konusu isyanın arkasında bulunan sebepler üzerine düşünüldüğü anlaşılıyor. Zira
Sadrazam Ferhad Paşa halihazırda Sultan III. Mehmed‟in kuvvetli desteğini de
arkasına almış bulunuyordu. Böylece Ferhad Paşa ve yakınları asilerin arkasında
sabık Sadrazam Koca Sinan Paşa ve sabık Kaptan-ı Derya Cigalazade Sinan Paşa‟nın
olduğunu öne sürdüler. Sadrazam, olayların başlangıcının Sinan Paşa‟nın Halkalı‟ya
gelişi ile paralellik gösterdiğini ve paşanın kapıkulu sipahileri arasındaki adamları
tarafından tahrik edildiğini düşünüyordu. Cigalazade Sinan Paşa‟nın adamlarının da
isyancılar arasında olduğu yine Sadrazam Ferhad Paşa ve yakınlarının iddiaları
arasındaydı. Söz konusu iddianın doğruluğu her ne kadar sarih olmasa da Ferhad
Paşa‟nın isyanın kendisine yarattığı fırsatı siyasal rakiplerini bertaraf etmek amacıyla
kullanmaya çalıştığı bir politik hareket tarzını benimsemeye ittiği anlaşılmaktadır.
Diğer bir yandan Sadrazam Ferhad Paşa‟nın hedef gösterdiği iki devlet adamı
noktasında Sultan III. Mehmed de ikna olmuştu. Böylece Koca Sinan Paşa‟nın
gözüne mil çekilerek Malkara‟ya sürülmesi ve Cigalazade Sinan Paşa‟nın da Şark-ı

Selâniki, c. II, s. 471.


462

130
Karahisar‟a sürgüne gönderilmesi kararlaştırıldı. Fakat bu noktada sadrazamın
yanındaki bazı kimselerin Ferhad Paşa‟yı Sinan Paşa‟nın gözlerine mil çekilmesi
kararından vazgeçirmeye çalıştıkları anlaşılmaktadır. Peçevi söz konusu isimlerin
daha önce uygulanmayan bu cezanın olumsuz bir geleneğe sebep olabileceğini bu
sebeple de Ferhad Paşa'nın adının kötü anılacağı şeklinde uyardıklarına değinir. Söz
konusu telkinler sadrazamın üzerinde tesir etti. Böylece Koca Sinan Paşa'nın gözüne
mil çekilmesi tedbirinden vazgeçildi.463 Ferhad Paşa söz konusu kararının kısa bir
süre sonra kendi hayatına mal olabilecek bir sonuç doğuracağını tahmin etmemiş
olmalıdır.

Peçevi, c. II, s. 362.


463

131
“Umur-ı saltanata bir mertebede vucudı lâzım u
elzem idi ki niçe yıllar mumlar yakup arayup
bulmayalar.” 464

4.8 Eflak Seferi: Ferhad PaĢa’nın Azli ve Ġdamı

Ferhad Paşa‟nın idamını sonrasındaki psikolojiyi çağdaş kaynak Selaniki bu


sözlerle ifade etmiştir. Gerçekten de Osmanlı kaynakları içerisinde Ferhad Paşa‟nın
ölümünü müspet karşılayan bir isim olmamıştır. Peki, Ferhad Paşa‟nın sonunu
getiren Eflak seferi süreci ve sonrasında yaşananlar ne şekilde gelişmiştir? Sadrazam
Ferhad Paşa merkezde gerçekleşen isyan sonrasında çıkacağı seferin son hazırlıkları
ile meşgul oldu. Sadrazam, Eflak seferi için Tophane‟de büyük toplar döktürdü.
Ordu levazımını ve söz konusu topların lojistiğini sağlamak adına ihtiyaç duyulan
arabaları inşa ettirdi. Ardından yeni dökülen toplar yine onları taşımak için inşa
edilen arabalara yüklenerek saray meydanına dizildi. Sonrasında da savaş tuğları
dikildi ve serdarın ordu ile hareketi beklendi. Serdar Ferhad Paşa‟nın hedefi ise Tuna
kıyısında bulunan Rusçuk‟a ulaşarak orada kuracağı bir köprü marifeti ile Eflak
tarafına geçip, asi voyvodaların üzerine yürümekti. Bu sebeple Tuna yolundan
donanma ile Rusçuk‟daki köprü inşaatı için gerekli olan levazım serdar tarafından
ordu hareketinden evvel gönderildi. Kırım Hanı da serdara destek olması için
Bükreş'e davet edildi. Ardından Serdar Ferhad Paşa da 27 Nisan 1595 tarihinde
Davutpaşa sahrasındaki otağına doğru yola çıktı. Çağdaş kaynak Topçular Katibi‟nin
Sadrazam Ferhad Paşa‟nın serdarlığına dair büyük umutlar beslediği anlaşılıyor. Zira
müverrih, Ferhad Paşa‟nın Acem serdarlığı sırasında elde ettiği askeri başarılara
atıfta bulunuyor ve aynı akıbetin Eflak seferinde de gerçekleşmesini temenni
ediyordu. Öte yandan Ferhad Paşa‟nın 1000 kişiden meydana gelen tam teçhizatlı ve
oldukça kalabalık kapı halkını askeri açıdan övmeyi de ihmal etmiyordu.

“... ve ağaları, müna“ am [ü] müsellah, cebe vü cevşenleri ârâste, herkes otak u
haymeleri tezyîn ve Vilâyet-i „Acem şâhlarından cebrî tasarrufa getüren Serdâr
Vezîr Ferhâd Paşa'nın güzîn, nâmdâr âdemleri olduğu mukarrer…”465

Selâniki, c. II, s. 531.


464

Topçular Kâtibi, c. I, s. 57-58.


465

132
Sadrazam Ferhad Paşa‟nın geçmiş acem seferlerindeki başarıları tıpkı Topçular
Katibi Abdülkadir Efendi‟yi olduğu gibi Selaniki‟yi de heyecanlandırmıştı. Selaniki,
Sadrazam Ferhad Paşa‟nın geçmiş başarılarını büyük bir gururla tek tek sayıp
döktükten sonra yeni çıkılacak seferde de aynılarının gerçekleşmesi için iyi dilek
temennisinde bulunuyordu.466 Fakat söz konusu sefer tüm iyi dilek ve başarı
temennilerinin uzağında Sadrazam Ferhad Paşa için adeta sonun başlangıcı olacaktı.
Gelibolulu Mustafa Ali‟ye göre olumsuzluklar Serdar Ferhad Paşa‟nın otağına
vardığı sırada yaşanan enteresan bir hadise ile başlamıştı. Burada sefer için dikilen
iki savaş tuğundan birisi yıkılmıştı. Mustafa Ali yaşanan bu hadisenin orduda
bulunanlar tarafından sefer sırasında gerçekleşecek olumsuz olayların habercisi
olarak yorumlandığına değinir.467 Diğer bir yandan sadrazam sefere çıktığı için
merkezde devlet işleri ile meşgul olacak bir sadaret kaymakamı görevlendirilmesi de
gerekiyordu. Söz konusu sadaret kaymakamı ise Bosnalı Damat İbrahim Paşa olarak
belirlendi. Sadrazam Ferhad Paşa‟nın yaşanan isyan sonrasında rakibi Koca Sinan
Paşa‟nın gözlerine mil çektirip bertaraf etmekten son anda vazgeçmesi ile Damat
İbrahim Paşa‟nın sadaret kaymakamı olarak merkezde kalmasına mani olmaması
kendisi adına iki ölümcül hata olarak yorumlanabilir. Zira ilerleyen süreçte Sinan
Paşa‟nın Ferhad Paşa‟yı hem siyaseten ve hem de madden ortadan kaldırma planı
çerçevesinde merkezde kurduğu geniş koalisyonun sahadaki en önemli uygulayıcısı
Sadaret Kaymakamı Bosnalı Damat İbrahim Paşa olacaktır.

Sadrazam Ferhad Paşa sefer için merkezden ayrılır ayrılmaz İbrahim Paşa‟nın
sadrazam aleyhinde faaliyetleri başladı. Öncelikle Sadrazam Ferhad Paşa tarafından
tayin edilen 14 beylerbeyi İbrahim Paşa‟nın kararıyla azledildi ve yerlerine yeni
belirlenen isimler atandı. Ardından sadrazamın en büyük düşmanlarından olan ve son
isyanın sorumlularından birisi olarak sürgüne gönderilen Cigalazade Sinan Paşa,
Sadaret Kaymakamı İbrahim Paşa tarafından tekrar merkeze davet edildi. Selaniki,
İbrahim Paşa‟nın Sultan III. Mehmed‟i Cigalazade Sinan Paşa‟nın dönüşü hususunda
bizzat ikna ettiğine değinir.468 Zaten sürgüne gönderilen diğer bir isim olan eski
sadrazamlardan Kanijeli Siyavuş Paşa da sağlık sorunları nedeniyle merkezde

466
“Vilâyet-i Revân ve Nahcıvân ve Şirvân ve Azerbaycan ve Gürcistân dâhil-i mülk-i Osmâniyân
olduğı gibi bi-inâyeti‟llâhi‟l-Meliki‟l-Müste‟ân bu def‟a dahi küffâr-ı haksâr üstine gâlib ü kâhir olup,
asâkir-i İslâm ile mansur u muzaffer ve a‟dâ-i din mağlub u muhakkar ola. Uğurları hayr olup,
futühât-ı celileye mukârin olalar.” Selâniki, c. II, s. 448.
467
Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 700.
468
Selâniki, c. II, s. 477-479.

133
kalmayı sürdürmüştü. Bir tek Koca Sinan Paşa Malkara‟da bulunuyordu. Bu sırada
Sadrazam Ferhad Paşa ise seferi ordu ile birlikte Edirne‟ye ulaşmıştı. Merkezden
hareketinden itibaren sefer için yoğun bir şekilde asker toplama gayretiyle “kul
karındaşı” adı altında acemi asker yazdırarak silah altına almak zorunda kalmıştı.469
Söz konusu formül imparatorluğun yoğun asker ihtiyacını karşılamak için ürettiği
yeni bir tarzdı.470 Eflak seferine çıkan sadrazamın söz konusu formülü tercih etmek
zorunda kalması seferi orduda yaşanan asker sıkıntısını ortaya koyması açısından
önemli bir kanıttır. Sadrazam Ferhad Paşa haklıydı. Gerçekten de sefere
görevlendirilen askerlerin birçoğu henüz orduya katılmamıştı. Gelenler ise sadrazam
tarafından nicelik ve nitelik bakımından yetersiz olarak değerlendiriliyordu. Bu
sebeple Sadrazam Ferhad Paşa sık sık merkeze yazıyor ve içerisinde bulunduğu
müşkül durumu anlatarak asker desteği talep ediyordu.

“Sefere me‟mur asker-i mansurdan Ordu-yı hümâyun‟da mevcud olan asker


ekall-i kalil, anlarun dahı ekseri mariz ü alildür. Varacağumuz mahall, ba‟id
olmayup, asker-i Eflak, Bükreş yanında, hâzır u pediddür. Asker-i zafer-peyker,
yanumuzda erken müctemi‟ ve a‟lâmı İslâm, a‟dâ-i li‟âma karşu mültemi‟
gerekdür ki, suver-i feth ü zafer, âyine-i husulde cilveger ola. Serhaddümüz,
hâliyâ, Uruscuk‟dur. Ana karib geldük, dahı askerün öşr-i âşiri irişmedi.”471

Sadrazam Ferhad Paşa yukarıda verilen şikayetnamesinin sonunda ise askerin


orduya dahil olmamasını yaşanacak olası bir mağlubiyetin bir numaralı sebebi olarak
şimdiden Sultan III. Mehmed‟e sunuyordu. Bu sebeple merkezden derhal asker
desteği talep etmekteydi. Sadaret Kaymakamı İbrahim Paşa ise söz konusu talepleri
dikkate almadığı gibi Sadrazam Ferhad Paşa‟nın aleyhinde Sultan III. Mehmed‟e
yönelik yıkıcı propaganda faaliyetlerinde bulunuyordu.

“Padişahım! Askerin kalbi Ferhad paşadan tamamen nefret üzeredir. Anın


önünde adüvye sine germezler (düşmana göğüs germezler). Zamanında

469
Topçular Kâtibi, c. I, s. 59.
470
Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları, c. I, s. 172.
471
Hasan Bey-zâde, c. III, s. 456-457.

134
istenildiği kadar iş görmezler. Cümle askeri kılıçtan geçirse dahi kenduye itibar
ve alemi altında durmağı arzu etmezler.”472

Sadrazam Ferhad Paşa‟nın yakınmaları ve Sadaret Kaymakamı İbrahim Paşa‟nın


iddiaları Sultan III. Mehmed‟i harekete geçmeye zorladı. Serdarın şikayet ettiği gibi
askerin sefere gidip gitmediğini öğrenebilmek için merkezden görevlendirilen iki
isim Serdar Ferhad Paşa‟nın yanına gönderildi. Serdarın yanına gönderilen ordu
müfettişleri de Sadaret Kaymakamı İbrahim Paşa'ya benzer ifadeler kullanarak
Ferhad Paşa hakkında olumsuz noktalara temas ettiler. Sadrazam Ferhad Paşa‟nın
şahsından dolayı askerin büyük çoğunluğunun orduya katılmadığını ve seferi orduda
ancak 4-5 bin kadar askerin bulunduğunu Sultan III. Mehmed‟e rapor ettiler. Söz
konusu müfettişlerin sadrazam aleyhindeki ekip ile aynı muhalif dili kullanması, bu
kimselerin Sadaret Kaymakamı İbrahim Paşa tarafından yönlendirildiğini
düşüncesini akıllara getirmektedir. Öte yandan Selaniki de söz konusu ordu
müfettişlerini fırsatçı olarak niteleyerek Serdar Ferhad Paşa‟yı kasten kötülediklerini
ima etmektedir.473 Diğer bir yandan Bosnalı Damat İbrahim Paşa söz konusu yıkıcı
faaliyetlerinde yalnız değildi. Merkezde Sadrazam Ferhad Paşa aleyhine siyasi erkin
ve ulemanın tepesindeki isimlerden müteşekkil ciddi bir koalisyon bir araya
getirilmişti. Bu koalisyonun merkezindeki en önemli çatısı ise Malkara‟da bulunan
Koca Sinan Paşa‟ydı. Sinan Paşa söz konusu ekibin Sadrazam Ferhad Paşa‟ya karşı
ortaya koyduğu en güçlü siyasi alternatifi ve sadrazama yönelik geliştirilen yıkıcı
propagandanın yönlendiricisi olarak bulunuyordu. Cigalazade Sinan Paşa ise zaten
uzun yıllardır Sadrazam Ferhad Paşa ile düşmanlık boyutlarına ulaşan ciddi bir
rekabet içerisindeydi. Kısa süre önce ise Sadrazam Ferhad Paşa nedeniyle vazifesini
kaybetmiş ve sürgüne gönderilmek istenmişti. Bu sebeple sadrazama karşı oluşan
muhalif ekip içerisinde intikam duygusu en taze olan isimlerden birisi Cigalazade
Sinan Paşa‟ydı. Bu sırada Kanijeli Siyavuş Paşa‟nın da Sadrazam Ferhad Paşa‟nın
karşısında konumlandığı anlaşılmaktadır. Venedik elçilik raporlarında geçen bir
kayda göre Ferhad Paşa ve Siyavuş Paşa yakın zamanda önemli bir gerilim
yaşamışlardı. Gerilimin sebebinin ise Canfeda‟nın kardeşi Divane İbrahim Paşa
olduğu anlaşılıyor. Marco Venier, o sıralarda tutsak bulunan İbrahim‟in yüklü
servetini kullanarak Siyavuş Paşa‟yı tekrar sadrazam yapmayı hedeflediğine dair bir

Naimâ Tarihi, c. I, s. 122.


472

Selâniki, c. II, s. 480.


473

135
dedikodunun var olduğunu kaydeder. Bunu öğrenen Ferhad Paşa‟nın ise söz konusu
malları ele geçirmek için Siyavuş Paşa‟nın evini bastığını anlatır. 474 Siyavuş Paşa ile
Ferhad Paşa arasında yaşanan bu gerilimse söz konusu hadiseden yaklaşık bir sene
sonra gerçekleşen İbrahim Paşa‟nın idamı ile bağlantılı olabilir. Zira Sultan III.
Mehmed‟in tahta çıkışından sonra Ferhad Paşa ve Safiye Sultan‟ın siyasi ablukası
altında aldığı ilk kararlardan birisi Divane İbrahim Paşa‟yı idam etmek olmuştu. Bu
idam aynı zamanda Ferhad Paşa‟nın eski müttefiki Canfeda‟nın gücünü kaybettiği ve
eski saraya sürgüne gönderildiği döneme denk gelmektedir. Bu açıdan bakıldığında
Ferhad Paşa‟nın Safiye Sultan ile yakınlaştığı ve Canfeda ile olan ilişkisini ise askıya
aldığı anlaşılmaktadır. Sonuçta Siyavuş Paşa da Sadrazam Ferhad Paşa‟nın
karşısında konumlanmış ve muhtemelen bunun doğal bir sonucu olarak paşaya karşı
gerçekleşen son isyandan sorumlu tutulanlar arasında gösterilmişti. Öte yandan
Divan-ı Hümayun‟da bulunan deneyimli devlet adamlarından Cerrah Mehmed Paşa
ve Hadım Hasan Paşa da Sadrazam Ferhad Paşa aleyhine çalışma yürüten ekibin
arasına katılmış bulunuyorlardı.

Ulema kanadında ise Şeyhülislam Bostanzade Efendi, Sadrazam Ferhad Paşa‟ya


karşı açıkça cephe almış bir konumdaydı. Zira şeyhülislam, Sadrazam Ferhad
Paşa‟nın en güçlü rakibi Koca Sinan Paşa ile uzun süredir devam ettirdiği sıkı bir
dostluk içerisindeydi.475 Diğer bir yandan Hasan Beyzade‟nin düştüğü bir kayıt
şeyhülislamın Sadrazam Ferhad Paşa‟ya olan düşmanlığını tamamen başka bir hadise
bağlar. Müverrihin aktardığına göre Sultan III. Murad‟ın cenaze namazını kıldırma
hadisesi sırasında Hoca Sadeddin ile yaşadığı gerilimden dolayı şeyhülislam, Ferhad
Paşa‟ya karşı kin beslemişti.476 Sonuç olarak şeyhülislam, Sadaret Kaymakamı
İbrahim Paşa‟nın Sadrazam Ferhad Paşa aleyhinde Sultan III. Mehmed‟e aktardığı
olumsuz iddiaların en önemli destekçilerinden birisiydi. Ulema kanadında Sadrazam
Ferhad Paşa aleyhindeki isimler şeyhülislam ile sınırlı değildi. O tarihlerde Rumeli
kazaskeri bulunan ve aynı zamanda Sadrazam Ferhad Paşa‟nın uzun yıllardır yakın
dostu olan şair Baki de sadrazam karşıtı ekibe dahil olmuş durumdaydı.477 Baki,
kariyerinin dönüm noktası olan Sultan I. Süleyman ile tanışmasını Sadrazam Ferhad
Paşa‟ya borçluydu. Şeyhülislam Bostanzade Mehmed Efendi ile olan düşmanlığına

474
Calendar of State Papers, vol. 9, s. 123-126, Nisan 22, 1594.
475
Naimâ Tarihi, c. I, s. 126.
476
Hasan Bey-zâde, c. III, s. 430-433.
477
Fleischer, Tarihçi Mustafa Ali, çev. Ayla Ortaç, s. 167.

136
rağmen478Ferhad Paşa‟nın desteği ile Sultan III. Mehmed‟in tahta çıkması ile birlikte
yeniden Rumeli kazaskeri olarak görevlendirilmişti. Fakat Baki‟nin şeyhülislam
olma arzusu479muhtemelen kendisi için bir zaafa dönüşmüş olmalı ki eski dostu
Ferhad Paşa‟ya sırtını dönmek noktasında tereddüt göstermedi. Fakat olaylar
Baki‟nin tasarladığı gibi gelişmedi. Eski dostu Ferhad Paşa‟nın azlinden kısa bir süre
sonra Şeyhülislam Bostanzade Mehmed Efendi Baki‟den kurtularak Rumeli
Kazaskerliği görevinden alınmasını sağladı. Böylece Baki hem uzun yıllardır birlikte
olduğu yakın dostunu ve müttefikini hem de makamını kaybetti. Sonuçta Baki‟nin
dahi paşa aleyhine geçişi sadrazamı merkezde tamamen yalnız bırakmıştı.

Serdar Ferhad Paşa ise seferin imparatorluk topraklarındaki son güzergahı olan
Rusçuk‟a ulaşmıştı. Serdar, merkezde aleyhinde geliştiren yıkıcı propaganda
faalliyetlerinden habersiz bir şekilde burada inşa edilmekte olan köprünün inşaat
işleriyle yakından alakar oluyordu. Bu sırada Tuna kıyılarından isyancıların
imparatorluk topraklarına saldırı haberleri merkeze ulaştı. Gelişmeler o denli içinden
çıkılmaz bir hal aldı ki Sultan III. Mehmed bayram tatili nedeni ile planladığı
Yalova‟daki kaplıca seyahatini yarıda kesip alınacak tedbirleri görüşmek üzere
merkeze döndü. Bu sırada Sadrazam Ferhad Paşa da Yeniçeri Ağası Ahmed Ağa‟nın
sefere gönderilmesini talep etmekteydi. Bu husustaki arzını sunmak için yakın
adamlarından Perhizci Bali Çavuş‟u da merkeze göndermişti. Yaşanan son
gelişmeler ışığında merkezde yapılan istişareler sonucunda yeniçeri ağasının seferde
bulunan sadrazamın yanına gönderilmesi uygun bulundu. Ardından Şaban Paşa
komutasındaki 20 parça kadırganın da Karadeniz‟e açılarak Özi taraflarında bulunan
Eflak kuvvetlerine karşı caydırıcı tedbir alması kararlaştırıldı. Sultan III. Mehmed ise
cephedeki gelişmeleri daha yakından takip etmek üzere Edirne‟ye hareket etmeye
karar verdi.480 Sultanın planladığı hareket cephede yaşanan krizin merkez tarafından
oldukça ciddiye alındığını göstermesi açısından mühimdir. Öte yandan alınan
tedbirler ve yeniçeri ağasının Sadrazam Ferhad Paşa‟nın talebi üzerine cepheye
hareketine karar verilmesi bu noktada Sultan III. Mehmed‟in sadrazama sunduğu
desteğini halen geri çekmediğini göstermektedir. Fakat söz konusu tedbirlerin

478
Hasan Bey-zâde, c. II, s. 370-374..
479
Mehmed Çavuşoğlu, “Bâki”, TDVİA (1994) c. 4, s. 537-540.
480
Selâniki, c. II, s. 481-483.

137
alınmasından kısa bir süre sonra Niğbolu taraflarından gelen bir haber mevcut
durumu tamamen değiştirecektir.

Yeniçeri ağasının sefer için görevlendirilmesinin ardındana adet olduğu üzere ağa
kapısına savaş tuğları dikilmiş, ağanın sefere gidiş zamanı beklenmekteydi. Bu sırada
isyancılar tarafından Niğbolu‟ya büyük bir saldırı gerçekleştirildiği haberi merkeze
ulaştı. Saldırıyı savuşturmakla görevli sekbanbaşı ise tedbirsizlik göstermişti. Bunun
üzerine Serdar Ferhad Paşa tarafından azledildi. Fakat Niğbolu‟dan gelen arzlara
göre Serdar Ferhad Paşa kapıkulu askerlerini yardıma göndermek yerine
Macaristan‟a sınır muhafazasına göndermişti. Selaniki bu hadisenin Sadrazam
Ferhad Paşa‟nın sonunu getireceğine dair görüşün merkezde ağırlık kazanmaya
başlandığını aktarır. Gerçekten de söz konusu hadiseden sonra ağa kapısına dikilen
savaş tuğları aniden kaldırıldı. Bunun manası ise açıktı. Yeniçeri ağasının sefere
gönderilmesinden vazgeçilmişti. Bu aynı zamanda Serdar Ferhad Paşa‟ya olan
desteğin de sona erdiğine bir işaret olarak yorumlandı.481 Ardından Sultan III.
Mehmed, Şeyhülislam Bostanzade Mehmed Efendi ile Kasr-ı Ali‟de bir araya geldi.
Selaniki söz konusu görüşmenin içeriğinin gizli tutulduğunu ifade etse de Koca
Sinan Paşa‟nın yeniden serdar ve sadrazam olarak istihdam edilmesi ile ilişkili
olduğunu tahmin ettiğine değinir. Topçular Katibi ise neden Ferhad Paşa‟nın
azledilerek Koca Sinan Paşa‟nın sadrazamlık makamına getirildiğini enteresan bir
hikaye ile anlatır. Müellifin anlatısına göre Sultan III. Mehmed bir gün Hasbahçe‟de
gezindiği sırada yapımında Sinan Paşa‟nın büyük hizmetleri görülen köşke oturur.
Burada otururken ansızın Koca Sinan Paşa‟nın geçmişte yaptığı birçok üstün
hizmetleri sultanın aklına düşer. Konu böylece Sinan Paşa‟ya gelir. Müellif o sırada
sultanın yanında bulunan isimlerin de III. Mehmed‟e Koca Sinan Paşa‟yı yoğun bir
şekilde övdüğüne değinir. Böylece Sultan III. Mehmed Malkara‟ya haber
gönderilerek Sinan Paşa‟nın sadrazamlık makamına oturması için merkeze gelmesini
ister.482 Topçular Katibi‟nin işaret ettiği Koca Sinan Paşa'yı sultan öven isimlerin
başında muhtemelen Selaniki‟nin anlatısına paralel olarak Şeyhülislam Bostanzade
Mehmed Efendi gelmektedir. Hasan Beyzade ise Sadrazam Ferhad Paşa aleyhindeki
söz konusu isimlerin başında Sadaret Kaymakamı İbrahim Paşa'yı görür. Müellif

481
“Bu cümle su-i tedbirün ukubeti az zemânda Serdâra râci‟dür, tarrâka anda çatlar, kabak anun
başında ufanur didiler.” Selâniki, c. II, s. 483-484.
482
Topçular Kâtibi, c. I, s. 67.

138
sadrazam karşıtı gördüğü gelişmelerin tamamını İbrahim Paşa‟nın yıkıcı
faaliyetlerine yormaktadır. Direnenlerin ise Koca Sinan Paşa'nın verdiği rüşvetlerle
Sadrazam Ferhad Paşa‟nın aleyhine geçtiğini ifade eder. Peçevi de bu noktada Hasan
Beyzade‟yi takip eden bir anlatıma sahiptir.483 Öte yandan Sadrazam Ferhad Paşa'nın
destekçisi bulunan Safiye Sultan'ın bu sıralarda yaşanan hadiselerin gerisinde kaldığı
anlaşılmaktadır. Gazanfer Ağa ise Cigalazade Sinan Paşa ile yakın ilişkisi nedeniyle
Ferhad Paşa yanlısı bir çizgi izlemekten oldukça uzaktı. Hoca Sadeddin de siyaseten
Gazanfer Ağa ile ekseriyetle aynı noktada bulunuyordu. Hatta bu sebeple o sıralarda
valide sultan ile arası da pek iyi değildi.484 Böylece merkezdeki güç odaklarının
neredeyse tamamı Sadrazam Ferhad Paşa'yı siyaseten terk etmiş bulunuyordu.
Sonuçta Ferhad Paşa azledildi. Koca Sinan Paşa ise sürgünde bulunduğu
Malkara‟dan merkeze davet edilerek sadrazamlık makamına yeniden getirildi. Fakat
bu sefer ki görev değişikliği geçmiştekiler gibi olmayacak, Ferhad Paşa siyasi
gücünü kaybetmesinin bedelini hayatıyla ödeyecekti.

Ferhad Paşa‟nın azline sebep olan paşalar arasında mevcut bulunan rekabet
eksenindeki siyasi iklime dayalı anlatım kroniklerin neredeyse tamamına hakimdir.
Fakat Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi‟nde yer alan bir belge 485Ferhad Paşa‟nın azline
dair mevcut anlatılardan farklı olarak hadisenin yeni bir boyut kazanmasına sebep
olmaktadır. Söz konusu belgenin muhtevası Ferhad Paşa‟ya yönelik bir hırsızlık
suçlamasıdır. Belgeye göre Sultan III. Murad‟ın vefatı sırasında hazineden 200 bin
akçe tutarında meblağın kaybolmasından o sırada sadaret kaymakamı olarak bulunan
Ferhad Paşa sorumlu tutulmaktadır. 4 Eylül 1595 tarihinde Ferhad Paşa tarafından
Sultan III. Mehmed‟e yazılan bir arz olan söz konusu belgede sabık sadrazam
kendisine yönelik hırsızlık suçlamasının azline sebep olduğunu öğrendiğinden
bahsederek, iddiaları tümüyle reddetmiş ve sultandan gerçeğin ortaya çıkması için
soruşturma talep etmişti. Söz konusu mektubun tarihi Ferhad Paşa‟nın idamından
yaklaşık 1 ay öncesine tekabül etmektedir. Mektup muhtemelen Ferhad Paşa‟nın
Sadrazam Koca Sinan Paşa‟nın canını alması için gönderdiği adamlardan kaçarak
çiftliğine ulaştığı ve burada affedilmek için çeşitli girişimlerde bulunduğu zaman
aralığında yazılmıştı. Öte yandan Ferhad Paşa‟nın talep ettiği soruşturmanın yapılıp

483
Hasan Bey-zâde, c. III, s. 456-459; Peçevi, c.II, s. 362-363.
484
Ocakaçan, Gazanfer Ağa., s. 83-84.
485
TSMA. E. 815/37

139
yapılmadığına dair bir kayda rastlanmamaktadır. Bu sebeple söz konusu iddianın
Ferhad Paşa‟yı gözden düşürmek isteyen ekibin bir iftirası mı yoksa gerçekten
yaşanan bir hadise mi olduğu da anlaşılamamaktadır.

Sadrazam Ferhad Paşa ise azledildiği haberini Rusçuk‟da köprü inşaatı ile
meşgul olduğu sırada almıştı. Sadrazam merkezdeki yakın adamlarının vasıtası ile
hayatını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu da öğrendi. Zira aynı sıralarda
sadrazamlık vazifesini devralan Koca Sinan Paşa ilk iş olarak Ferhad Paşa'nın yakın
adamlarını tutuklayarak Yedikule‟de hapsetmişti.486 Ardından Ferhad Paşa‟yı
tamamen ortadan kaldırmak için ihtiyaç duyduğu fetvayı almak üzere harekete geçti.
Ferhad Paşa‟ya yöneltilen suçlama ise Eflak ve Boğdan isyanını ciddiye almayıp
gelen şikayetleri örtbas ederek isyanın büyümesine sebep olmaktı. Üstelik bunu o
sırada seferde bulunan siyasi rakibi Sinan Paşa'ya güçlük çıkarmak için yaptığı ima
edilmekteydi. Bunun oldukça ciddi bir suçlama olduğu anlaşılıyor. Sonuçta
Şeyhülislam Bostanzade Mehmed Efendi Ferhad Paşa‟nın katline dair fetvayı
verdi.487 Mustafa Ali, şeyhülislamın söz konusu fetvayı Koca Sinan Paşa‟nın 30 bin
altın tutarındaki rüşveti ile verdiğini ifade etse de,488Bostanzade‟nin zaten Ferhad
Paşa‟nın karşısında konumlanmış bulunduğu göz önüne alınmalıdır. Bu sebeple
şeyhülislam için Ferhad Paşa‟nın katli siyasi bir fırsat olmalıdır. Böylece eline geçen
bu fırsatı değerlendirmek noktasında zorluk çekmemiş olduğu düşünülebilir.

Bostanzade‟nin fetvasının ardından Kapıcılar Kethüdası Ahmed Ağa, cephedeki


Ferhad Paşa‟dan sadrazamlık mührünü almak ve serdarın idamını gerçekleştirmek
üzere 80 kadar adamıyla İstanbul‟dan Rusçuk‟a doğru harekete geçti. Fakat Ferhad
Paşa, Kapıcılar Kethüdası Ahmed Ağa‟nın elinden kurtulmayı başardı. Orduyu yeni
kurulan Eflak-Boğdan eyaletinin beylerbeyi Satırcı Mehmed Paşa‟ya emanet ederek
merkeze ulaşmak için yola çıktı. Öyle ki Kapıcılar Kethüdası Ahmed Ağa Ferhad
Paşa‟yı elinden kaçırdığı için merkezde azarlanmıştı. Ahmed Ağa ise Ferhad
Paşa‟nın adamları tarafından engellendiğini, bu sebeple söz konusu emri yerine
getiremediğine dair bir savunma yaptı. Ferhad Paşa ise Rusçuk‟a gelen kapıcılar
kethüdasına merkeze gitme niyetinden bahsetmişti.

486
Selâniki, c. II, s. 492.
487
Selâniki, c. II, s. 491-492.
488
Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 704.

140
“Ben efendüm âsitânesine giderüm, emr ü fermân ne ise anda yerine gelsün,
bunda düşmen yüzinde keyd ü mekr ve garaz-ı nefs ile baş virmek olmaz. A'dâ-i
dine kuvvet-i kalb olur.”489

Sabık sadrazam, Sinan Paşa‟nın orduya avdetine bir konak kaldığı sırada yakın
adamları ile birlikte ordugahı terk etti. Bu noktada Ferhad Paşa‟nın merkeze ulaşma
arzusu Sinan Paşa‟nın bir önceki azli sırasında merkeze gelerek sultanla görüşmek
istemesi durumuna benzerlik göstermektedir. Fakat Ferhad Paşa‟yı bekleyen
yolculuk Sinan Paşa‟nın yaptığından daha tehlikeli olacaktır. Zira yeni Sadrazam
Sinan Paşa da aynı sıralarda merkezdeki işlerini tamamladıktan 1 hafta gibi kısa bir
süre sonra alelacele sefere çıktı.490 Selaniki, Sinan Paşa‟nın gidişini manidar bir
şekilde aktarır. Ona göre Sinan Paşa her ne kadar da Eflak üzerine gittiğini beyan
etse de asıl amacı Ferhad Paşa‟yı ortadan kaldırmaktır.491 Sinan Paşa ise yolda
olduğu sırada Ferhad Paşa‟nın ordudan ayrılarak canını kurtardığını öğrendi. Mustafa
Ali, Sinan Paşa‟nın bu gelişme üzerine büyük bir öfkeye kapıldığını ifade eder. 492
Ardından Sinan Paşa‟nın kendi işini kendi görmek tedbiri ile harekete geçtiği
anlaşılmaktadır. Sadrazamın söz konusu tedbiri ise Ferhad Paşa‟nın idamı için
anlaştığı Şam askerini kullanmaktı. Sinan Paşa, Silahdar Başı Rıdvan Ağa vasıtası ile
Eflak seferi için görevli Şam Yeniçeri Bölüğü‟nü ordudan ayrılarak merkeze
dönmeye çalışan Ferhad Paşa‟nın canını almaları için kışkırtmıştı. Sadrazam söz
konusu askerlere Ferhad Paşa‟nın maiyetinde bulunan şahsi hazinesini vaad etmişti.
Buna karşılık ise Sinan Paşa‟nın yeniçerilerden tek bir talebi vardı. Ferhad Paşa
merkeze gitmeden öldürülmeliydi.493

Ferhad Paşa‟nın merkeze gidiş yolculuğu kaynaklarda oldukça dramatik


anlatılarla ifade edilmektedir. Topçular Katibi, Ferhad Paşa‟nın peşine düşen
askerlerden kaçmak için engebeli dağ yollardan geçtiğini ve kılık değiştirdiğini ifade
eder. Hasan Beyzade de Ferhad Paşa‟nın kapıcılar kethüdasına rastlamamak için

489
Selâniki, c. II, s. 498-499.
490
Topçular Kâtibi, c. I, s. 69.
491
“Ve Sadrıa'zam Sinan Paşa hazretleri, Serdâr-ı sâbık Ferhad Paşa üstine «Ve yâ vilâyet-i Eflâk»
diyüp göçdi gitdi.” Selâniki, c. II, s. 496.
492
“Emmâ Sinan Paşa ki kethudâ-i bevvâbân siyâsetine cür‟et idemedügini işitdi. Tevseni basmış ayu
gibi gümür gümür itdi.” Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 702-703.
493
Hasan Bey-zâde, c. III, s. 461-462.

141
oldukça sarp ve ıssız yollarda geceli gündüzlü durmaksızın yolculuk yaptığına
değinir. Ferhad Paşa‟nın oldukça tehlikeli olduğu anlaşılan yolculuğuna dönülecek
olursa paşanın peşindeki askerler Ferhad Paşa‟nın konvoyunu bir derbentte
çevirmeyi başarmışlardı. Hasan Beyzade, Ferhad Paşa‟nın yanında bulunan kişisel
hazinesini ve eşyalarını saçarak bir kargaşa yarattığı, bundan istifade ederek de
kaçtığını anlatır.494 Gerçekten de Ferhad Paşa‟nın merkeze ulaşmak için
gerçekleştirdiği bu yolculuk, paşanın canını almak için peşinde bulunan askerler ile
paşanın bir köşe kapmacasına dönmüş olduğu anlaşılmaktadır. Nereden bakılırsa
bakılsın daha birkaç gün öncesine kadar sadrazamlık makamında bulunan ve
imparatorluğa önemli hizmetlerde bulunmuş bir devlet adamının içine düştüğü bu
tablo oldukça hazin bir manzara teşkil ettiği gibi o zamana değin örneği de
görülmemişti. Sonuç olarak Ferhad Paşa oldukça zorlu geçen yolculuğun ardından
merkeze ulaşmayı başardı. Ardından Litroz‟daki çiftliğine gizlice yerleşti.495 Ferhad
Paşa ilk iş olarak en büyük destekçisi olan Safiye Sultan ile iletişime geçti. Valide
sultandan affedilmesi için yardım rica etti. Ferhad Paşa‟nın bu noktada canını
kurtarmaktan başka bir ihtimali düşünmediği anlaşılıyor. Sonuçta valide sultan,
Ferhad Paşa‟nın affedilmesi için Sultan III. Mehmed‟i ikna etti. Bunun üzerine
Ferhad Paşa da gizlendiği çiftliğinde ortaya çıkarak hayatını devam ettirmeye
başladı. Fakat Sinan Paşa‟nın bu noktada Ferhad Paşa‟yı ortadan kaldırmak için
oldukça kararlı olduğu anlaşılıyor. Fakat işler sadrazamın istediği gibi gitmiyordu.
Ferhad Paşa‟nın idamını gerçekleştiremediği gibi elinden kaçırarak merkeze
ulaşmasına engel olamamıştı. Sinan Paşa muhtemelen Ferhad Paşa‟nın merkezde bir
şekilde affedileceğini ve siyasi gücü yeniden eline alarak intikam duygusu ile
kendisine cephe alacağından endişelenmişti. Gerçekten de olayların seyri paşanın
endişelerini haklı çıkarmış, Ferhad Paşa valide sultanın yardımı ile ilk aşamada
canını kurtarmıştı. Ferhad Paşa ise muhtemelen merkeze gelmeye çalıştığı sırada
başına geçen hadiseleri sultana arz etti. Öyle ki Sinan Paşa cepheden haber
göndererek Ferhad Paşa‟nın söz konusu iddialarının gerçek olmadığını söylemek
zorunda kaldı.496 Ardından sadrazam, Ferhad Paşa‟yı tamamen ortadan kaldırmak
için Damat İbrahim Paşa ile birlikte harekete geçti. İbrahim Paşa, bir aracı ile

494
Topçular Kâtibi, c. I, s. 70-71; Hasan Bey-zâde, c. III, s. 462-463.
495
Öztürk çalışmasında söz konusu Ferhad Paşa çiftliğinin günümüzdeki İstanbul Esenler Otogarı
alanında bulunduğunu tespit etmiştir. Öztürk, Sadrazam Ferhad Paşa, s. 106-108.
496
“Ferhad Paşa adamlarum helâk eylediler. Ve hazinem yağmaladılar didügine itimâd olunmaya
kizbdür” Selâniki, c. II, s. 503.

142
çiftliğinde bulunan Ferhad Paşa‟ya ulaştı. Paşanın affını dair bir padişah fermanı
çıkarmayı taahhüt etti. Ferhad Paşa‟ya ise canından emin olmasını söyledi.
Muhtemelen Ferhad Paşa bu sırada can güvenliğinden emin olmadığı için çiftliğinde
yakın adamları ile teyakkuz halinde bulunmaktaydı. Hasan Beyzade ise Ferhad
Paşa‟nın, İbrahim Paşa‟nın bu sözüne güvenerek daha serbest hareket ettiğine
değinir. Muhtemelen Ferhad Paşa İbrahim Paşa vasıtasıyla elde ettiği padişah emrine
güvenerek teyakkuz durumunu kaldırmış daha serbest hareket etmekteydi. Hasan
Beyzade bunun üzerine paşanın artık daha görünür olduğu ve yakınları ile görüşmeye
başladığını aktarır. Esasen İbrahim Paşa‟nın da istediği bu olmalıdır. İbrahim Paşa,
bu noktada Ferhad Paşa‟yı kendini güvende hissettiği bir anda ortadan kaldırmak
istemiş olduğu ileri sürülebilir. Sonuçta Bostancıbaşı Ferhad Ağa bir gece Ferhad
Paşa‟nın Litroz‟daki çiftliğine gönderildi. Ardından paşayı tutuklayarak Yedikule‟de
hapsetti. Bu sırada İbrahim Paşa da Ferhad Paşa‟nın idamı için gerekli padişah
fermanını çıkarttı. Ferhad Paşa‟yı idam etme görevi Çavuşbaşı Çoban Süleyman
Ağa‟ya verildi. Ferhad Paşa idam edileceği gün her şeyden haber yatsı namazını
cemaatle birlikte kıldı. Ardından rahatsızlanarak odasına çekildi. Bu sırada paşanın
idamı için görevlendirilen Çavuşbaşı Süleyman Ağa Yedikule‟ye ulaştı. Zaten hasta
yatmakta bulunan Ferhad Paşa‟yı oracıkta boğmak suretiyle idam etti. Ferhad
Paşa'nın cenaze namazı hisarda bulunan cemaatle kılındıktan sonra Eyüp taraflarında
inşaat halinde bulunan türbesine gömüldü. Türbesinin inşası Sinan Paşa‟nın ölümüne
kadar tamamlanamadı. Ferhad Paşa‟nın mallarının müsaderesi için görevlendirilen
heyet ise paşanın idamından kısa bir süre sonra çalışmalara başladı. Paşanın
Litroz‟da bulunan çiftliği dışındaki bütün mal varlığı hazineye devroldu. Çiftliği ise
yetimleri olduğu gerekçesiyle müsadere dışında tutularak, ailesine bırakıldı. Öztürk
bunun Osmanlı müsadere anlayışına istisna teşkil eden bir uygulama olduğuna
değinir. 497

Ferhad Paşa‟nın öldürülmesi kaynakların büyük çoğunluğu tarafından münferit


gerekçelerle olumsuz karşılanmıştır. Mustafa Ali, Ferhad Paşa‟nın ölümünü doğru
bulmadığını açıkça ifade eder. Müellife göre özellikle Acem seferleri sırasında
gerçekleştirdiği birçok değerli hizmetin sonucunda Ferhad Paşa‟nın uğradığı akıbet

“...Ferhad Paşa'yı boğup işin bitirdiler. Burnundan kan akup, dünyaya gelmemişe dondürdüler.”
497

Selâniki, c. II, s. 529-530; Hasan Bey-zâde, c. III, s. 464-466; Öztürk, Sadrazam Ferhad Paşa, s. 101-
108.

143
tamamiyle haksızlık olarak nitelendirilebilirdi. Mustafa Ali hiç değilse paşanın
ileride oluşabilecek bir Safevi tehdidine karşı faydalı olabileceği için hayatta kalması
gerektiğine de değinir. Son olarak Sultan III. Murad‟ın defalarca Ferhad Paşa'yı
çeşitli suçlamalara karşı sakındığını, onun hayatta olması durumunda paşanın
akıbetinin böyle olmayacağını belirtir. Peçevi de ekseriyetle Mustafa Ali gibi
düşünür. Ona göre Ferhad Paşa‟nın katli bir yana azledilmesi dahi münasip değilken
Sultan III. Mehmed‟in deneyimsizliği nedeniyle bilinen sonuç hasıl olmuştu. Naima
da Peçevi‟den nakille neredeyse aynı duyguları paylaşır. Öte yandan Ferhad Paşa‟nın
ölümüne en çok üzülen isimlerin başında ise Selaniki gelmektedir. Selaniki, Ferhad
Paşa gibi bir devlet adamının artık kolay kolay bulunmayacağını ifade ettiği gibi
Sultan III. Mehmed‟in söz konusu kararından dolayı epey pişmanlık duyduğunu
kaydeder. Diğer bir yandan Ferhad Paşa ve Sinan Paşa‟nın arasındaki mevcut
bulunan rekabetin neredeyse imparatorluğun mahvına sebep olduğunu da
değinmekten çekinmez.498 Gerçekten de Osmanlı İmparatorluğu başta söz konusu iki
serdar arasında yaşanan rekabet olmak üzere bir takım güç odakları ve bunlara bağlı
çeşitli isimler nedeniyle siyasi, askeri ve ekonomik istikardan uzaklaşılan tehlikeli bir
dönem yaşamıştır.

Çerçi, Künhü‟l- Ahbâr, s. 705-706; Peçevi, c. II, s. 362-363; Naimâ Tarihi, c. I, s. 127-128;
498

Selâniki, c. II, s. 500,531.

144
BeĢinci Bölüm

Sonuç

Ferhad Paşa Osmanlı İmparatorluğu‟nun içinden geçtiği en sancılı


süreçlerinden birisi olan on altıncı yüzyılın ikinci yarısında önemli birçok hadisenin
baş aktörlerinden birisi olarak faaliyet göstermiştir. Çalışmanın Ferhad Ağa‟dan
Serdar Paşa‟ya adlı bölümünde Ferhad Paşa‟nın yaşadığı; siyasi ve askeri
faaliyetlerde bulunduğu zaman aralığında Osmanlı İmparatorluğu‟nun farklı
hususlarda içerisinden geçtiği çeşitli dönüşüm süreçleri izah edilmeye çalışılmıştır.
Böylece Ferhad Paşa‟nın hayatı; siyasi ve askeri kariyeri ışığında bir bağlama
kavuşturulmuştur. Çalışmanın ikinci bölümünde ise Ferhad Ağa‟nın devşirildikten
sonra enderunda eğitim görmeye başladığı ve çalışkanlığı ile Sultan I. Süleyman'ın
yakınları arasında yer alarak ilk saray vazifelerini elde ettiği dönem değerlendirmeye
alınmıştır. Söz konusu dönem aynı zamanda I. Süleyman'ın saltanatının son devresi
olduğu için taht rekabeti içinde bulunan iki şehzade arasında geleceğin padişahı
Şehzade Selim ile olan ilişkisi üzerinden yaşanan padişah değişikliği ile saraydaki
vazifelerine devam edebildiği ortaya konmuştur. Öte yandan Ferhad Ağa‟nın elde
ettiği çaşnigirlik, kapıcıbaşılık ve mirahorluk gibi saray vazifeleri ile müteferrikalık
payesinin muhtevası değerlendirilmeye alınmış, böylece ağanın ileride gelişecek
siyasi kariyerine dair yorum getirilmiştir. Ardından Ferhad Ağa‟nın uzun süre
bulunduğu mirahorluk vazifesi sırasında elde ettiği saray dışı görevleri incelenmiş,
bu yönüyle Sultan III. Murad ile olan ilişkisi gösterilmiştir. Özellikle Budin
Beylerbeyi Sokullu Mustafa Paşa‟nın idamı ekseninde imparatorlukta uzun süren bir
statükoyu temsil eden Sokullu Mehmed Paşa iktidarına karşı çıkışlardaki rolü
bağlamında şahsi kariyeri için oluşturmaya çalıştığı fırsatlar göz önüne alınmıştır.
Sonrasında elde ettiği ilk saray dışı vazifesi olan yeniçeri ağalığı ışığında o sıralarda
şehzade olan Sultan III. Mehmed için düzenlenen 1582 yılındaki sünnet düğününde
yaşanan hadiseler ve azledilme süreci detaylı bir şekilde anlatılarak, ileride en büyük
siyasi rakibi olacak olan Koca Sinan Paşa ile düşmanlığının başlangıcına işaret
edilmiştir.

145
Çalışmanın Osmanlı-Safevi Savaşları (1578-1590) adlı bölümünde Osmanlı
İmparatorluğu‟nun en büyük siyasi ve mezhepsel rakibi olan Safevi Devletinin
ortaya çıkış süreci üzerinden Ferhad Paşa‟nın şahsi kariyeri için bir dönüm noktası
teşkil edecek 1578-1590 Osmanlı-Safevi Savaşlarının gelişimi anlatılmıştır. Ferhad
Ağa‟nın ise Sinan Paşa‟nın hışmına uğrayarak azledilmiş bir ağa iken Valide
Nurbanu Sultan ve haremlilerin desteği ile rumeli beylerbeyliği makamını elde
ederek yeniden gözde bir konuma geldiği söylenmiştir. Ardından kendi siyasi
kariyeri için bir dönüm noktası olan Acem serdarlığı vazifesine hangi sebeplerle
tercih edildiği çok yönlü bir değerlendirmeye alınarak birinci serdarlığı sırasında
ortaya koyduğu performans analiz edilmiştir. Bu görevi sırasında kazandığı askeri
başarıların siyasi prestijini arttırdığı ve serdarlık makamının o döneme özgü geniş
yetkileri ile ekonomik olarak da güçlendiğini kanaatine varıldığı ileri sürülmüştür.
Ferhad Paşa‟nın ilk serdarlığından azledilme süreci üzerinde durulmuş, söz konusu
azlin serdarın başarısızlığı sonucuyla olmayıp kendisinden daha iyi bir alternatifin
değerlendirmeye alınması nedeniyle gerçekleşmiş olduğu kanısına varılmıştır. Bu
yönüyle başarılı yeni bir serdar ve devlet adamının Ferhad Paşa‟nın şahsında harem
ve saraylılarından desteği merkezde güçlü bir siyasi alternatif olarak varlığı ortaya
konmuştur. Diğer bir yandan Ferhad Paşa‟nın ikinci serdarlığa getirilmesi sürecini
kroniklerini anlatımları ile karşılaştırmalı ve tenkitli bir analize tabi tutularak Ferhad
Paşa ve Cigalazade Sinan Paşa arasındaki siyasi rekabetin derinliğine değinilmiştir.
Ayrıca ikinci serdarlığı sırasında gerçekleştirdiği askeri faaliyetler ve merkez ile
ilişkileri üzerinde durulmuş, savaş sahasındaki hizmetlerinin anlaşılması
amaçlanmıştır. Sonuç olarak gerçekleştirilen başarılı askeri harekatlar ile sulha giden
süreç anlatılmış, bu noktada hem Osmanlı İmparatorluğu'nun hem de Safevilerin
neden sulha ihtiyaç duydukları üzerinde çok boyutlu bir şekilde durulmuştur.

Çalışmanın Merkezdeki Güç Aktörleri ve Siyasi Rekabet isimli bölümünde ise


12 yıl boyunca aralıksız bir şekilde devam eden Safevi Savaşlarının en uzun süre
görev yapan serdarı olarak savaşı sona erdirmiş ve oldukça prestijli bir şekilde
merkeze dönen Ferhad Paşa‟nın gelişecek yeni siyasi kariyerine değinilmiştir. Bu
noktada Osmanlı İmparatorluğu'nun yaşadığı ekonomik, siyasi ve askeri buhranın
getirdiği 1589 isyanı ve sonrasında Sinan Paşa'nın sadrazamlığı üzerinden
merkezdeki güç odakları değerlendirmeye alınmıştır. Sinan Paşa‟nın merkezdeki güç
odaklarının birçoğu ile ters düştüğü bu dönemde Ferhad Paşa‟nın serdarlığı sırasında

146
elde ettiği güçlü prestij ile sadrazama karşı siyasi bir alternatif olarak ön plana
çıkmasına katkı sağladığı görülmüştür. Söz konusu durumun farkında olan Sinan
Paşa'nın ise Ferhad Paşa'nın serdarlığı sırasındaki askeri faaliyetlerini ve ekonomik
hareketlerini hedef alarak serdarı yıpratmaya çalıştığı fakat başarılı olamadığı izah
edilmiştir. Bu koşullarla sadrazamlık makamına gelen Ferhad Paşa'nın merkezde
ittifak halinde bulunduğu güç odaklarından özellikle haremlilerin menfaatleri
doğrultusunda bir politika izlediği, iç ve dış siyasette ise siyasi rakiplerine olası bir
fırsat doğurmamak adına statükocu anlayışı hakim kıldığı anlatılmıştır. Statükocu
yaklaşımın getirdiği durgun iklimin savaş yanlısı odakları rahatsız etmiş olması
bağlamında siyasi rakiplerinin tahrikiyle çıkan bir askeri isyan neticesinde makamını
kaybettiği öne sürülmüştür. Bu sırada Sultan III. Murad‟ın uygulamadaki siyasi
anlayışı sebebiyle gözden düşmemiş, politik bir alternatif olarak divanda tutulduğu
anlatılmıştır. 1593 yılında başlayan Habsburg Savaşları bağlamında Sinan Paşa ile
olan rekabeti üzerinden kronikler ve yabancı kaynaklar incelenmiş, savaşın başlama
sebepleri üzerine çeşitli açıklamalar getirilmiştir. Habsburg Savaşları sürerken
Osmanlı İmparatorluğu‟nun vassallarının isyanı bağlamında Ferhad Paşa ve Sinan
Paşa arasındaki siyasi rekabet iklimi incelenmiş, Ferhad Paşa‟nın konu özelindeki
siyasi ve askeri yaklaşımlarının temelinde yatan niyetler anlatılmaya çalışılmıştır. Bu
sırada Sultan III. Mehmed‟in tahta çıkışıyla birlikte sadrazamlık mührü elde
edebilmesindeki çeşitli dinamikler ortaya konmuş, Ferhad Paşa‟nın ölümüne sebep
olan geniş çaplı koalisyonun faaliyetleri sonucunda hayatını kaybedişinin kroniklere
nasıl yansıdığı üzerinde durulmuştur. Sonuç olarak Osmanlı İmparatorluğu‟nun
bilinen klasik yapısının sarsıldığı ve birçok açıdan dönüşüme gebe olduğu söz
konusu dönemde ortaya çıkan Ferhad Paşa‟nın yaşamı zikredilen dönüşüm
sancılarını tetikleyen dinamikleri de algılayabilmek adına incelenmeye değer bir
husus olarak görünmektedir. Bu bağlamda Ferhad Paşa‟nın hayatı, siyasal ve askeri
kariyeri özelinde çalışılmış, paşanın merkezde kurduğu ittifaklar ile çeşitli güç
odaklarıyla girdiği siyasal rekabet üzerinde durulmuştur. Söz konusu ittifakların ve
girilen siyasi rekabetlerin dönemin özel şartları bağlamında Ferhad Paşa‟nın şahsi
kariyeri için yarattığı avantaj ve dezavantajlar anlaşılmaya çalışılmış, bunun yanı sıra
da dönemin bir panoramasının ortaya konmasına gayret gösterilmiştir.

147
KAYNAKÇA

ArĢiv Vesikaları
Mühimme Defterleri
DVNSMHM- No: 39, Hüküm 47
DVNSMHM- No: 42, Hüküm 551,637,638
DVNSMHM- No: 44, Hüküm 101
DVNSMHM- No: 47, Hüküm 20,105
DVNSMHM- No: 49, Hüküm 355
DVNSMHM- No: 52, Hüküm 82
DVNSMHM- No: 53, Hüküm 11
DVNSMHM- No: 61, Hüküm 288
DVNSMHM- No: 62, Hüküm 29,394

Topkapı Sarayı Müzesi ArĢivi


Evrak, TS.MA.e- 815-37
Evrak, TS.MA.e- 1057

Birincil Kaynaklar
Baron W. W. , 16. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğundan Çizgiler. çev. M. Süreyya
Dilmen. İstanbul: Karacan Yayınları,1996.

Calendar of state papers and manuscripts to English affairs: existing in the archives
and collections of Venice, and in other libraries of northern Italy. H.F.Brown
(ed.) Vol.8. London: Majesty‟s stationery office, 1894.

Calendar of state papers and manuscripts to English affairs: existing in the archives
and collections of Venice, and in other libraries of northern Italy. H.F.Brown
(ed.) Vol.9. London: Majesty‟s stationery office, 1897.

Çerçi, F. (1996). Künhü‟l- Ahbâr‟a Göre II. Selim, III. Murad, III. Mehmed Devirleri
ve Âli‟nin Tarihçiliği. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü.

148
Dündar H. (2006). Rahimizade İbrahim (Harimi) Çavuş‟un Gence Fetihnamesi Adlı
Eserinin Transkripsiyonu ve Kritizasyonu. Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Gelibolulu Mustafa Ali, Cami‟u‟l-Buhur Der Mecalis-i Sur. haz. Ali Öztekin.
Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1996.

Gelibolulu Mustafa Ali, Nusretname. haz. H. Mustafa Eravcı. Ankara: Türk Tarih
Kurumu, 2014.

Giovanni-Tomasso Minadoi, The War Between Turks and The Persians: Conflict and
Religion in the Safavid and Ottoman Worlds. çev. Abraham Hartwell. London:
I.B. Tauris, 2019.

Hasan Bey-zâde Ahmet Paşa, Hasan Bey-zâde Târîhi: Tahlil-Kaynak Tahlili. haz.
Şevki Nezihi Aykut. Cilt: II-III. Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2004.

Hoca Sadettin Efendi, Tacü't tevarih. ed. İsmet Parmaksızoğlu. Cilt: III-IV. İstanbul:
Kültür Bakanlığı, 1979.

İbrahim Peçevi, Peçevi Tarihi. ed. Murat Uraz. Cilt: I. İstanbul: Son Telgraf
Matbaası, 1968.

İbrahim Peçevi, Peçevi Tarihi. ed. Murat Uraz. Cilt: I. İstanbul: Son Telgraf
Matbaası, 1969.

Kanunname-i Al-i Osman: Tahlil ve Karşılaştırmalı Metin. haz. Abdülkadir Özcan.


ed. Erol Özvar. İstanbul: Kitabevi, 2003.

Kavanin-i Yeniçeriyan: Yeniçeri Kanunları. haz. Tayfun Toroser. İstanbul: Türkiye


İş Bankası Kültür Yayınları, 2011.

Koca Sinan Paşa‟nın Telhisleri. haz. Halil Sahillioğlu. İstanbul: IRCICA, 2003.

Naimâ Mustafa Efendi, Naimâ Tarihi. çev. Zuhuri Danışman. Cilt: I. İstanbul: Bahar
Matbaası, 1967.

Nevizâde Atayi. (2017) Hada‟iku‟l-Haka‟ik Fi Tekmileti‟ş-Şaka‟ik: Nev„îzâde


Atâyî‟nin Şakâ‟ik Zeyli. haz. Suat Donuk. ed. Derya Örs. Cilt I. İstanbul:
Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları: 85.

149
Osmanlı Devlet Teşkilatına Dair Kaynaklar. haz. Yaşar Yücel. Ankara: Türk Tarih
Kurumu, 1988.

Rahimizade İbrahim Çavuş. Kitab-ı Gencine-i Feth-i Gence. haz. Günay Karaağaç –
Adnan Eskikurt. İstanbul: Çamlıca, 2010.

Reyhanlı, T. (1983). İngiliz Gezginlerine Göre XVI. Yüzyılda İstanbul‟da Hayat


(1582-1599). Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.

Salomon Schweigger, Sultanlar Kentine Yolculuk (1578 - 1581). haz. Heidi Stein.
ed. Türkis Noyan. İstanbul: Kitap Yayınevi, 2004.

Selâniki Mustafa Efendi, Tarih-i Selâniki. ed. Mehmet İpşirli. Cilt: I-II. Ankara: Türk
Tarih Kurumu, 1999.

Şeref Han, Şerefname: Osmanlı İran Tarihi. çev. Mehmet Emin Bozarslan. Cilt: II.
İstanbul: Ant Yayınları, 1971.

Stephan Gerlach, Türkiye Günlüğü (1573-1576). ed. Kemal Beydilli. çev. Türkis
Noyan. Cilt: I. İstanbul: Kitap Yayınevi, 2006.

Stephan Gerlach, Türkiye Günlüğü (1577-1578). ed. Kemal Beydilli. çev. Türkis
Noyan. Cilt: II. İstanbul: Kitap Yayınevi, 2006.

Topçular Kâtibi Abdülkadir (Kadrî) Efendi Tarihi (Metin ve Tahlil). haz. Ziya
Yılmazer. Cilt: I. Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2003.

Venedik Elçilik Raporlarına Göre Osmanlı‟nın İhtişamlı Yılları. ed. Erhan Afyoncu,
Ahmet Önal. İstanbul: Yeditepe, 2017.

Kitaplar, Makaleler ve Tezler

And, M. (2000). Ottoman Weddings, Festivities, Processions. İstanbul: Creative


Press.

Akdağ, M. (1995). Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası: Celali İsyanları.


İstanbul: Cem Yayınevi.

150
Akdağ, M. (1945). “Tımar Rejiminin Bozuluşu”. Ankara Üniversitesi Dil, Tarih -
Coğrafya Fakültesi Dergisi, vol.3-4, s. 419-431.

Altaylı, Y. (2009). “Macarca Mektuplarıyla Budin Beylerbeyi Sokullu Mustafa Paşa


(1566 - 1578)”. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Dergisi,49, s. 157-171.

Aksoyak, İ. H. (2005). “Gelibolulu Mustafa Ali ve Baki‟nin Münasebetleri: Künhü'l


ahbar ve Divanlarına Göre”. Osmanlı Araştırmaları, vol. 25, ıssue. 25, s. 69-82.

Aydın, Y. A. (2001). XVI-XVII. Yüzyıllarda Osmanlı-Habsburg Anlaşmaları ve


Uygulamaları. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Aydın, B. - Günalan, R. (2011). “Ruus Defterlerine Göre XVI. Yüzyılda Osmanlı


Eyalet Teşkilatı ve Gelişimi”. Osmanlı Araştırmaları, vol. 38, ıssue. 38, s. 27-
160.

Barkan, Ö. L. (1970). “XVI. Asrın İkinci Yarısında Türkiye‟de Fiyat Hareketleri”.


Belleten, c. 34, s. 557-607.

Börekçi, G. (2010). Factions and Favorites at the Courts of Sultan Ahmed I and his
immidiate Predecessors. Yayınlanmamış Doktora Tezi, The Ohio State
University.

Barkey K. (1994). The Ottoman Route to State Centralization. London: Cornell


University Press.

David, G. (2002). “Osmanlı Avrupa‟sında Yönetim”, Kanuni ve Çağı: Yeniçağda


Osmanlı Dünyası. çev. Sermet Yalçın. ed. Metin Kunt-Christine Woodhead.
İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, s. 72-91.

Dakic, U. (2012). The Sokullu Family Clan and The Politics of Vizierial Household
in the Second Half of the Sixteenth Century. Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Central European University History Department.

Emecen, F. (2007). “Çağdaş Osmanlı Kaynaklarında Uzun Savaşlar ve Zitvatorok


Antlaşması İle İlgili Algılama ve Yorum Problemleri”. Osmanlı Araştırmaları,
vol. 29, ıssue. 29, s. 87-97.

151
Emecen, F. (2019). “Yavuz Sultan Selim‟in Doğu Anadolu Siyaseti ve İdris-i
Bitlisi”, Tarihi ve Kültürel Yönleriyle Bitlis. ed. Mehmet İnbaşı - Mehmet
Demirtaş. Ankara; Bitlis Eren Üniversitesi Yayınları, s. 145-149.

Emecen, F. (2015). “İhtilalci Bir Mehdilik‟ Hareketi Mi? Şahkulu Baba Tekeli İsyanı
Üzerine Yeni Yaklaşımlar”, Ötekilerin Peşinde Ahmet Yaşar Ocak‟a Armağan.
ed. Adem Koçal - Zeynep Berktaş. İstanbul: Timaş Yayınları, s. 521-534.

Faroqhi, S. (2002). “16. Yüzyıl Sonlarında Osmanlı İmparatorluğu‟nda Siyaset ve


Sosyo-Ekonomik Değişim”, Kanuni ve Çağı: Yeniçağda Osmanlı Dünyası.
çev. Sermet Yalçın. ed. Metin Kunt-Christine Woodhead. İstanbul: Tarih Vakfı
Yurt Yayınları, s. 92-114.

Faroqhi, S. (1994). “Crisis and Change, 1590-1699”, An Economic and Social


History of the Ottoman Empire, 1300-1914. ed. Halil İnalcık-Donald Quataert.
Cambridge: Cambridge University Press. p. 411-623.

Fodor, P. (1994). “Sultan, Imperial Council, Grand Vizier: Changes in The Ottoman
Ruling Elite and the Formation of the Grand Vizieral telhis”, Acta Orientalia
Academiae Scientiarum Hungaricae 47:1-2, s. 67-85.

Gökbilgin, M. T. (2019). Avrupa‟da İktidar Mücadelesi: Osmanlı - Macar İlişkileri.


İstanbul: Kronik Kitap.

Genç, V. (2021). “16. Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlılar ile Safeviler Arasında
Yaşanan Dini ve Siyasi Polemikler”, Osmanlı Araştırmaları, ıssue. 57, s. 81-
130.

Gümüş, N. (2000). XVI. Asır Osmanlı - Gürcistan İlişkileri. Yayımlanmamış


Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Griswold, W. J. (2000). Anadolu‟da Büyük İsyan. çev. Ülkün Tansel. İstanbul: Tarih
Vakfı Yurt Yayınları.

Graf, T. P. (2017). The Sultan‟s Renegades: Christian-European Converts to Islam


and the Making of Ottoman Elite, 1575-1610. New York: Oxford University
Press.

152
Hinz, W. (1992). Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd: XV. Yüzyılda İran‟ın Milli Bir
Devlet Haline Yükselişi. çev. Tevfik Bıyıklıoğlu. Ankara: Türk Tarih Kurumu.

Howard, D. A. (1993). “Central and Provincial Administrative Interaction in Timar


Bestowals in the Early Seventeenth Century”, Decision making and change in
the Ottoman Empire. ed. Caesar E. Farah. Kirksville: The Thomas Jefferson
University Press. p. 81-87.

İnalcık, H. (2018). Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600). çev. Ruşen


Sezer. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

İnalcık, H. (2018). Devlet-i „Aliyye: Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-I.


İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları.

Kafadar, C. (1993). “The Myth of the Golden Age: Ottoman Historical


Consciousness in the Post-Süleymanic Era”, Süleyman The Second and His
Time. ed. Halil İnalcık - Cemal Kafadar. İstanbul: Isıs, p. 37-48.

Kafadar, C. (1986). When Coins Turned into Drops of Dew and Bankers Became
Robbers of Shadows: The Boundaries of Ottoman Economic Imagination at the
End of the Sixteenth Century. Yayımlanmamış Doktora Tezi, McGill
University.

Kunt, M. (1983). The Sultan‟s Servants: Transformation of Ottoman Provincial


Government, 1550-1650. New York: Columbia University Press.

Karakoç, Y. (2005). Palace Politics and the Rise of the Chief Black Eunuch in the
Ottoman Empire. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Boğaziçi University.

Kütükoğlu, B. (1993). Osmanlı - İran Siyasi Münasebetleri (1578-1612). İstanbul:


İstanbul Fetih Cemiyeti.

Korkmaz, G. E. (2004). Surnamelerde 1582 Şenliği. Yayımlanmamış Yüksek Lisans


Tezi, Bilkent Üniversitesi Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Kırzıoğlu, F. (1976). Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi (1451 - 1590). Ankara:


Sevinç Matbaası.

153
Küpeli, Ö. (2018). “İpek, Ticaret Yolları ve Osmanlı - Safevi Mücadelesinde
Ekonomik Rekabet”, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, Issue: İslam Kongresi Özel Sayısı, s. 322-340.

Küpeli, Ö. (2008). “Osmanlılar ve Doğu Ticaret Yolları Üzerine (XV-


XVII.Yüzyıllar)”, Prof. Dr. Necmettin Ülker‟e Armağan. haz. Latif Daşdemir-
Nilgün Nurhan Kara-Özer Küpeli. İzmir: Meta Basım Matbaacılık, s. 391-405.

Lowry, H. W. (2003). The Nature of the Early Ottoman State.New York: State
University of New York Press.

Matthee, R. (2018). “Saiklerin ve Sebeplerin Işığında 986-998/1578-1590 Tarihli


Osmanlı-Safevi Savaşı”, çev. İlker Külbilge. Cihannüma Tarih ve Coğrafya
Araştırmaları Dergisi, Sayı: IV-II, s. 115-140.

Necipoğlu, G. (2007). 15. ve 16. yüzyılda Topkapı Sarayı: Mimari, Tören ve İktidar.
çev. Ruşen Sezer. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Necipoğlu, G. (2013). Sinan Çağı: Osmanlı İmparatorluğu‟nda Mimari Kültür. çev.


Gül Çağalı Güven. İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Ocakaçan, L. K. (2019). “Festivities of Curfew: Centralization and Mechanisms of


Opposition in Ottoman Politics, 1582-1583”, Venetians and Ottomans in the
Modern Age: Essays on Economic and Social Connected History. ed. Anna
Valerio. (Venedik: Edizioni Ca‟ Foscari, p. 57-75.

Ocakaçan, L. K. (2016). Geç 16 ve Erken 17 YY‟da Osmanlı Devleti‟ndeki Patronaj


İlişkilerinin Gazanfer Ağa Örneği Üzerinden Venedik Belgelerine Göre
İncelenmesi. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü.

Ortaylı, İ. (2008). Osmanlı Sarayında Hayat. İstanbul: Yitik Hazine Yayınları.

Önal, A. (2012). Koca Sinan Paşa‟nın Hayatı ve Siyasi Faaliyetleri (1520-1596).


Yayımlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü.

154
Özçelik, E. (2020). İmparatorluk Yönetiminde Savaşların Etkisi ve Osmanlı Paşaları
(1566 - 1606). Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bahçeşehir Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Öztürk, M. H. (2021). Sadrazam Ferhad Paşa‟nın Hayatı (Ö.1595). Yayımlanmamış


Yüksek Lisans Tezi, Hacı Bayram Veli Üniversitesi Lisansüstü Eğitim
Enstitüsü.

Özkan, N. (2003). “Bir İtalyan Belgesine Göre Şehzade Mehmet‟in Sünnet Düğünü
(1582)”. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi,
4, s. 89-110.

Öztürk, Y. (2011). “Sokullu İktidarının İnşa ve İkinci Selim‟in Pasifize Edilmesi


Aracı Olarak Zigetvar Seferi”, Sultan İkinci Selim Dönemi Bursa. ed. Fırat
Yaşa. Bursa: Gaye Kitabevi, s. 43-67.

Pamuk, Ş. (2001). “The Price Revolution in the Ottoman Empire Reconsidered”,


International Journal of Middle East Studies 33, p. 69-89.

Panaite, V. (2000). “Power Relationships in the Ottoman Empire, Sultan and The
Tribute Paying Princes of Wallachia and Moldavia (16th-18th Centuries)”,
International Journal of Turkish Studies, vol. 7, issue. 1-2, p. 26-54.

Pedani, M. P. (2011). Osmanlı Padişahının Adına: İstanbul‟un Fethinden Girit


Savaşı‟na Venedik‟e gönderilen Osmanlılar. çev. Elis Yıldırım. ed. Nevin
Özkan. Ankara: Türk Tarih Kurumu.

Pedani, M. P. (2000). “Safiye‟s Household and Venetian Diplomacy”, Turcica, 32, p.


9-31.

Peksevgen, Ş. (2004). Secrecy, Information Control and Power Building in the


Ottoman Empire, 1566-1603. Yayınlanmamış Doktora Tezi, McGill
University.

Peirce, L. P. (2012). Harem-i Hümayun: Osmanlı İmparatorluğu‟nda Hükümranlık


ve Kadınlar. çev. Ayşe Berktay. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

155
Sarğın, Y. (2013). Başlangıcından 1606‟ya Kadar Osmanlı Devleti ile Eflak ve
Boğdan Voyvodalıkları Arasındaki İlişkiler. Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Sümer, F. (1992). Safevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin


Rolü. Ankara: Güven Matbaası.

Şahin, K. (2018). “Staging an Empire: An Ottoman Circumcision Ceremony as


Cultural Performance”. The American Historical Review, 123(2), p. 463–92.

Terzioğlu, D. (1995). “The Imperial Circumcision Festival of 1582: An


Interpretation”. Muqarnas: An Annual on Islamic Art and Architecture, 12, p.
84-100.

Tezcan, B. (2009). “The Ottoman Monetary Crisis of 1585 Revisited”, Journal of the
Economic and Social History of the Orient, 52-3, p. 460-504.

Tezcan, B. (2001). Searching for Osman: A reassessment of The Deposition of the


Ottoman Sultan Osman II (1618-1622). Yayınlanmamış Doktora Tezi,
Princeton University.

Tezcan, B. (2010). The Second Ottoman Empire: Political and Social Transformation
in the Early Modern World. Cambridge: Cambridge University Press.

Turan, Ş. (1997). Kanuni Süleyman Dönemi Taht Kavgaları. Ankara: Bilgi Yayınevi.

Turan, Ş. (1958). “Lala Mustafa Paşa Hakkında Notlar ve Vesikalar”, Belleten XXII/
88, s. 551-593.

Uzunçarşılı, İ. H. (1995). Büyük Osmanlı Tarihi. Cilt: III-IV. Ankara: Türk Tarih
Kurumu.

Uzunçarşılı, İ. H. (2014). Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı. Ankara: Türk Tarih


Kurumu.

Uzunçarşılı, İ. H. (1988). Osmanlı Devleti Teşkilatından Kapukulu Ocakları. Cilt:I.


Ankara: Türk Tarih Kurumu.

Uran, H. (1943). Üçüncü Sultan Mehmed‟in Düğünü. İstanbul: Kağıtçılık ve


Matbaacılık A.Ş.

156
Uluçay, Ç. (1954). “Yavuz Sultan Selim Nasıl Padişah Oldu”, İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi. Sayı: IX, s. 53-90.

Yıldız, A. (2018). “Commanders of the Janissary Army: The Janissary Ağas, Their
Career and Promotion Patterns”, A Military History of the Mediterranean Sea:
Aspects of War, Diplomacy, and Military Elites. ed. Georgios Theotokis, Aysel
Yıldız. Leiden: Brill, p. 435-462.

Yılmaz, M. E. - Günel, G. (2015). “Sâhib‟ül-Hayrât Makbul (Sokollu) Mustafa


Paşa”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi
Dergisi (OTAM) 38, s. 219-252.

Yılmaz, F. (2018). “Selim‟i Yazmak”, Osmanlı Araştırmaları, vol. 51, ıssue. 51, s.
297-390.

Yıldırım, R. (2020). Aleviliğin Doğuşu: Kızılbaş Sufiliğinin Toplumsal ve Siyasal


Temelleri 1300 - 1501. çev. Barış Yıldırım. İstanbul: İletişim Yayınları.

Yıldırım, R. (2019). Hacı Bektaşi Veli‟den Balım Sultan‟a: Bektaşiliğin Doğuşu.


İstanbul: İletişim Yayınları.

Yıldırım, R. (2008). “Turkomans between two Empires: the Origins of the Qizilbash
Identity in Anatolia, 1447-1514”, Doktora Tezi, Bilkent Üniversitesi.

Zinkeisen, J. W. (2011). Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (1574-1623).çev. Nilüfer


Epçeli. ed. Erhan Afyoncu. İstanbul: Yeditepe.

Ansiklopedi

Afyoncu, E. (2006) “Müteferrika”. TDVİA, c. 32, s. 183-185.

Afyoncu, E. (2005) “Mirahur”. TDVİA, c. 30, s. 141-143.

Ak, M. (2009) “Siyavuş Paşa, Kanijeli”. TDVİA, c. 37, s. 311-313.

Ahıshalı, R. (2008) “Ruûs”. TDVİA, c. 35, s. 272-273.

Ahıshalı, R. (2007) “Reisülküttab”. TDVİA, c. 34, s. 546-549.

157
Aykut, N. (1993) “Damad İbrahim Paşa”. TDVİA, c. 8, s. 440-441.

Çavuşoğlu, M. (1994) “Bâki”, TDVİA, c. 4, s. 537-540.

Emecen, F. (2010) “Süleyman I”, TDVİA, c. 38, s. 62-74.

Fodor, P. (2011) “Telhis”, TDVİA, c. 40, s. 402-404.

Gündüz, T. (2008) “Safeviler”, TDVİA, c. 34, s. 451-457.

İpşirli, M. (1995) “Ferhad Paşa”, TDVİA, c. 12, s. 383-384.

İpşirli, M. (1995) “Enderun”, TDVİA, c. 11, s. 185-187.

Karpat, K. (1995) “Erdel”, TDVİA, c.11, s. 280-283.

Ocak, A. Y. (1992) “Balım Sultan”, TDVİA, c. 5, s. 17-18.

Parry, V.J. (2012) “Ferhad Pasha”, The Encyclopaedia of Islam (Leiden: New
Edition) c. 20, p. 880-881.

Sümer, F. (1988) “Abbas I”, TDVİA, c. 2, s. 17-19.

Şakiroğlu, M. H. (1993) “Cigalazade Sinan Paşa”, TDVİA, c. 7, s. 525-526.

Turan, Ş. (1998) “Hoca Sadeddin Efendi”, TDVİA, c. 18, s. 196-198.

158
EKLER

159
Ek 1: Serdar Ferhad PaĢa Revan Kalesi Önünde

(Rahimizade İbrahim Çavuş, Kitab-ı Gencine-i Feth-i Gence (İstanbul: Çamlıca, 2010) haz. Günay
Karaağaç – Adnan Eskikurt)

160
Ek 2: Serdar Ferhad PaĢa’nın Gürcistan Seferi Sırasında Lori Kalesi’nin
Tahkimi

(Rahimizade İbrahim Çavuş, Kitab-ı Gencine-i Feth-i Gence (İstanbul: Çamlıca, 2010) haz. Günay
Karaağaç – Adnan Eskikurt)

161
Ek 3: Serdar Ferhad PaĢa’nın Hasan Kalesi’nde Safevi ġahzadesi Haydar
Mirza’ya Verdiği Ziyafet

(Rahimizade İbrahim Çavuş, Kitab-ı Gencine-i Feth-i Gence (İstanbul: Çamlıca, 2010) haz. Günay
Karaağaç – Adnan Eskikurt)

162
Ek 4: 9 Eylül 1595 Tarihli Ferhad PaĢa’nın Hırsızlıkla Suçlanmasına Dair
Sultan III. Mehmed’e Yazdığı Arz

(Allah Sultanıma çok yıllar „ömr virsün, Sultanım Hazretlerine bendegi budur ki; Şimdiki halde ben
üftade bendegi içün merhum Hüdavendingar tabe sarehu hazretleri dar-ı fenaden dar- ı bekaya rıhlet
idicek Hızane-i „Amire‟den ikiyüz kerre yüzbin Akçe bel‟ oldı. Hünkar Hazretleri senden bilür deyu
Ahmet Paşa Hazretleri bu cevabı virdi. Hatta buncadan beru ma‟zulüz ki sebeb budur deyu
buyurdılar. İmdi Devletlu Sultanımdan istida‟a olunna budur; Ben kulunı hayf olmasun hazine
hususundan bi haber ben ol vakt hazine ile koşulan kimesneler mal‟lum sultanım emr itsün teftiş
olunsun eger bir vechile habbe mikdarı üzerime nesne sadır olursa sultanımın „azim „itabına
müstehak olayın ve cemi‟ bendeler benimle siyaset olunsun. Baki ferman sultanımındır. (...?) Bende-i
Ferhad. / TSMA.E.815)

163
Ek 5: Ferhad PaĢa Türbesi Günümüz Hali

164
Ek 6: Ferhad PaĢa Türbesi 1880’li Yılardaki Hali

165
Ek 7: Ferhad PaĢa Türbe Haziresi

166

You might also like