Professional Documents
Culture Documents
Di̇nler Tari̇hi̇ Tüm Üni̇teler Güncel 2023
Di̇nler Tari̇hi̇ Tüm Üni̇teler Güncel 2023
• Değerlendirme Soruları
Muhammet YEŞİLYURT
HEDEFLER (Calibri, 12, Kalın,Sola Yaslı)
1
Dinler Tarihine Giriş Dinler Tarihi / 1
2
Dinler Tarihine Giriş Dinler Tarihi / 1
3
Dinler Tarihine Giriş Dinler Tarihi / 1
4
Dinler Tarihine Giriş Dinler Tarihi / 1
5
Dinler Tarihine Giriş Dinler Tarihi / 1
6
Dinler Tarihine Giriş Dinler Tarihi / 1
Batı’da Dinler Bilimi ifadesi ilk kez 1852 yılında I. Abbe Prosper
Leblanc ve 1858 yılında Stiefelhagen tarafından kullanılmıştır. Ancak
Batı’da bilimsel anlamda Dinler Bilimi ifadesini ilk kullanan Max Müller
Batı’da bilimsel anlamda olmuştur. Müller, Cips From the Cerman Workshop (London, 1867) isimli
Dinler Bilimi ifadesini ilk eserinin birinci cildinde bu bilim dalına Dinler Bilimi veya Karşılaştırmalı
kullanan Max Müller Dinler Çalışması ismini vermiştir. Müller, bu çalışmasından önce
olmuştur. Müller, Cips yayımladığı Karşılaştırmalı Mitoloji Denemesi (1856) isimli kitabında
From the Cerman dinlerin mukayeseli tarihinden bahsetmiştir. Müller’in bu eserini alanda
Workshop (London, yazılmış ilk önemli Dinler Tarihi kitabı olarak kabul etmek mümkündür.
1867) isimli eserinin Max Müller’in bu çalışmalarının ardından Batı’daki Üniversitelerde
birinci cildinde bu bilim Dinler Tarihi kürsüleri kurulmaya başlanmıştır. İlk Dinler Tarihi kürsüsü
dalına Dinler Bilimi veya 1873’te Cenevre Üniversitesinde kurulmuş, bunu 1876 yılında Hollanda’da
Karşılaştırmalı Dinler kurulan dört yeni Dinler Tarihi kürsüsü takip etmiştir. Ardından 1879’da
Çalışması ismini Fransız Bilimler Akademisine (College de France) bağlı 1885’te Sorbonne
vermiştir. Üniversitesinde Ecole des Hautes Etüdes’e (Yüksek Etüdler Okulu) bağlı iki
Din Bilimleri kürsüsü açılmıştır. 1884 yılında ise Brüksel Devlet
Üniversitesinde bir Dinler Tarihi kürsüsü kurulmuştur. Daha sonraki
dönemlerde 1910 yılında Berlin’de ve Leipzig ve Bonn şehirlerinde birer
Dinler Tarihi kürsüsü açılmıştır. 1912 yılının ardından Batı’da Dinler Bilimi
alanında çok ciddi bir gelişme olmuş ve bütün Avrupa Üniversitelerinde
Dinler Tarihi kürsüleri açılmıştır.
Dinler Tarihi alanındaki çalışmalar yalnızca Avrupa’da değil
Amerika’da da ciddi bir gelişme göstermiştir. 1921 yılında Chicago
Üniversitesi tarafından yayımına başlanan The Journal of Religion (Din
Dergisi) isimli dergiyle 1936 yılından itibaren Colombia Üniversitesince
yayınlanmaya başlayan The Review of Religion isimli dergiler, Amerika’da
Dinler Tarihi alanındaki en saygın ve ciddi dergiler olarak zikredilebilir.
1950 yılında Amsterdam’da yapılan VII. Dinler Tarihi kongresinde
IAHR (International Association for History of Religions / Uluslararası
Dinler Tarihi Derneği)’nin resmen kurulma kararı alınmıştır. IAHR, Dinler
Tarihi ile ilgili çalışma yapan Ulusal Dinler Tarihi derneklerini de
bünyesinde toplamıştır. Türkiye Dinler Tarihi Derneği de IAHR’ye üye
olmak için gerekli işlemlere başlamış ve 2005 yılında Tokyo’da XIX. IAHR
toplantısında üyeliği resmen kabul edilmiştir. Günümüzde Türkiye Dinler
Tarihi Derneği, iki uluslararası derneğe üyedir. Birincisi, Avrupa Din
Bilimleri Derneği (EASR), ikincisi IAHR’dir. IAHR 1954 yılından beri
Leiden’de Numen isimli bir dergi yayımlamaktadır.
Batı’daki Dinler Tarihi çalışmaları iki ekol istikametinde
sürdürülmüştür. Bunlardan birincisi, Tekâmülcü Din Nazariyeleridir. Max
Müller’in “Tabiatçılık”, Tylor’un “Animizm”, Durkheim’in “Totemizm”,
Frazer’in “Büyü”, Marrett’in “Mana” teorilerinin dayandığı temel felsefe,
tekâmülcü anlayıştır. İkinci ekol ise Andrew Leang ve Wilhelm Schmidt
tarafından temsil edilen, tekâmülcü nazariyeye karşı çıkarak “Yüce Varlık”
7
Dinler Tarihine Giriş Dinler Tarihi / 1
8
Dinler Tarihine Giriş Dinler Tarihi / 1
“Tarih-i Edyan ve Mezahip” ismi ile Dinler Tarihi, daha geniş bir şekilde ve
karşılaştırmalı olarak okutulmaya başlanmıştır. Bu dersi Mahmud Esad
Efendi okutmuştur.
“Dârü’l-Hilâfeti’l-Âliye” Medresesine iki yıllık hazırlık sınıfı açılarak
orada okutulan dersler arasına “Malûmat-ı Diniyye adı ile ve her dinin din
adamları tarafından okutulacak olan bir ders konulmuştur. Bu derste
Yahudilik, Hıristiyanlık ve diğer Hıristiyan mezheplerinin görüşleri kendi din
adamları tarafından, kendi dinlerinin mensuplarının çocuklarına
okutulmuştur.
1917 yılına gelindiğinde medreselerin yüksek kısmına
“Süleymaniye” ismi verilmiştir. Burada Dinler Tarihi dersi, Kelam ve
Hikmet bölümünde yer almış ve Tarih-i Edyan ve Din-i İslam olarak
isimlendirilmiştir. Dersi ise Şemsettin Günaltay okutmuştur.
Görüldüğü gibi Türkiye’de Dinler Tarihi çalışmaları, Osmanlı
medreselerinde XIX. Yüzyılın ortalarında başlamış ve her geçen gün
gelişme göstermiştir. Osmanlı medreselerinde Tarih-i Edyan derslerini
okutan kişilerin arasında özellikle iki ismin zikredilmesi gerekir: Bunlardan
birisi, Medresetu’l-Vaizin’de “Tarih-i İslam ve Edyan” müderrisi olan
Mahmut Esat Efendi'dir. E’ad Efendi’nin aynı zamanda Tarih-i Edyan isimli
1920 tarihli bir kitabı vardır. İkinci isim ise Şemseddin Günaltay’dır.
Süleymaniye Medresesi’nde yer alan “Tarih-i Edyan ve Din-i İslam”
derslerini okutan Şemseddin Bey, ders notlarından hazırlamış olduğu
Türkiye’de ilk akademik
“Tarih-i Edyan” isimli eserini 1919 yılında yayımlamıştır.
dinler tarihçi Prof. Dr.
Osmanlı medreselerindeki Dinler Tarihi çalışmaları, Cumhuriyet
Annemarie Schimmel’in
döneminin başlarında duraklamış olsa da 1949 yılında Ankara
öğrencisi ve asistanı Prof.
Üniversitesine bağlı olarak açılan İlahiyat Fakültesiyle birlikte, yeniden
Dr. Hikmet Tanyu
canlanmaya başlamıştır. Özellikle Prof. Dr. Annemarie Schimmel’in
hocamızdır.
öğretim üyeliği yaptığı 1954 yılından sonra Dinler Tarihi kürsüsü,
Türkiye’de ilk akademik dinler tarihçi olan Prof. Dr. Hikmet Tanyu
hocamızla bir istikrar ve gelişme dönemine girmiştir. Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesinde Hikmet Tanyu’nun asistanları olan Prof. Dr. Günay
Tümer, Prof. Dr. Mehmet Aydın, Prof. Dr. Abdurrahman Küçük ve
Tanyu’nun yakın mesai arkadaşı ve talebesi Prof. Dr. Ekrem Sarıkçıoğlu
Dinler Tarihi çalışmalarını geliştirmişlerdir. Günümüzde Hikmet Tanyu’nun
talebelerinin önderliğinde Dinler Tarihi alanında profesör, doçent ve
doktor düzeyinde yüzü aşkın bilim insanı çeşitli üniversitelerde ilmî ve
akademik çalışmalarına devam etmektedirler. Prof. Dr. Tanyu’nun
talebeleri 1994 yılında “Türkiye Dinler Tarihi Derneği”ni kurmuşlardır.
Bugün bu dernek, Uluslararası Dinler Tarihi Derneği (IAHR)’ne ve Avrupa
Din Bilimleri Derneği (EASR)’ne üye ve akredite olmuş durumdadır. Türkiye
Dinler Tarihi Derneği’nin merkezi Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde
bulunmaktadır.
9
Dinler Tarihine Giriş Dinler Tarihi / 1
10
Dinler Tarihine Giriş Dinler Tarihi / 1
ÖZET
Özet Metninin Yapısı
11
Dinler Tarihine Giriş Dinler Tarihi / 1
D DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Din ve Tarih kavramları üzerinden Tarih ve Dinler Tarihi arasında nasıl bir
ilişki kurulabilir? Tartışınız.
2. Dinler Tarihi’nin önemi ve gerekliliğini açıklayınız.
3. Dinler Tarihi’nin Türkiye’deki tarihi seyri hakkında bilgi veriniz.
BAŞVURULABİLECEK KAYNAKLAR
Aydın, M. (2018). Dinler Tarihi Tarih, İnanç ve İbadet. İstanbul: Ensar Neşriyat.
Baki Adam, Ahmet Güç, Ali İhsan Yitik, Ahmet Hikmet Eroğlu, Durmuş Arık, Bekir
Zakir Çoban, Mehmet Alıcı, Talip Ayar. (2016). Dinler Tarihi. Ankara:
Grafiker Yayınları.
Sharpe, E. J. (2013). Dinler Tarihi Tarihsel Bir Anlatı. Sakarya: Sakarya Üniversitesi
Kültür Yayınları.
12
İÇİNDEKİLER
• Din’in Tanımı
• Evrimci Görüş
• Özet
• Değerlendirme Soruları
• Başvurulabilecek Kaynaklar
Dr. Öğr. Üyesi
Muhammet YEŞİLYURT HEDEFLER
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
1. DİN’İN TANIMI
İnsanlık tarihinde ne kadar geriye gidilirse gidilsin dinî inançlardan
yoksun bir topluma rastlamak mümkün değildir. Bu nedenle din, insanlık
tarihiyle yaşıt bir olgudur. En eski topluluklar, mutlaka “Kutsal” kabul
ettikleri bir varlığın ya da varlıkların önünde saygı duymuşlardır. Bugün de
insanlığın günlük hayatında en çok meşgul olduğu alan, din konusudur.
Batı’da yapılan araştırmalarla dinin, insan şuurunda doğuştan var olan bir
gerçeklik olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu, insanın doğduğu andan
itibaren din ihtiyacı ile doğduğu anlamına gelmektedir.
1.1. Batılı Din Bilimcilerin Din Tanımı
Dinin tarifiyle ilgili batıda ve doğuda pek çok görüş ileri sürülmüştür.
Batıda yapılan Dinler Tarihi çalışmalarında dinin birçok tarifi yapılmıştır.
Ancak üzerinde ittifak edilen bir din tarifine ulaşılamamıştır. Bu tariflerden
Batı’da yapılan birkaçı şu şekildedir:
araştırmalarla dinin, • “Din, insanın kutsal saydığı şeylerle olan ilişkisidir.” (Rudolf Otto)
insan şuurunda • “Din, bir cemaatin meydana gelmesini sağlayan âyin ve inançlar
doğuştan var olan bir sistemidir.” (Emile Durkheim)
gerçeklik olduğu • “Din, insanın sonsuzu kavramasını sağlayan, akıl ve mantığa tabi
sonucuna ulaşılmıştır. olmayan zihnî bir meleke ve yetenektir.” (Max Müller)
Bu, insanın doğduğu • “Din; dua, kurban ve inançla kendini gösteren bir arzudur.”
andan itibaren din (Feuerbach)
ihtiyacı ile doğduğu • “Din, insan hayatı ve doğanın akışını kontrol ettiğine inanılan
anlamına gelmektedir. insanüstü güçlere yakarış ve tazimdir.” (Frazer)
Yukarıdaki din tariflerinden, batıdaki din tariflerinde üzerinde daha çok
durulan hususun, dindeki kutsal kavramı ve insanın bu kutsalla ilişkisi
olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca bu din tariflerinde vahiy olgusu dikkate
alınmamış; sadece insanla insanın inandığı kutsal arasındaki ilişki ön
planda tutulmuştur.
1.2. İslâm Bilginlerinin Din Tanımı
İslâm bilginleri de din konusunda birçok tanım ortaya koymuşlardır.
Bu tanımlarda dikkatimizi çeken husus, bütün İslâm bilginlerinin yaptıkları
din tanımında vahyin temel alınmış olmasıdır. Bu tanımlardan birkaçı şu
şekildedir:
• “Din, akıl sahiplerini, peygamberlerin bildirdiği şeyleri kabule çağıran
ilâhî bir kanundur.” (Seyyid Şerif Cürcâni)
• “Din, Allah ile kul arasındaki ilişkilerdir.” (İmam Gazâli)
İslam bilginlerinin genelde üzerinde ittifak ettikleri tanım ise şu
olmuştur:
“Din, akıl sahibi insanları, kendi irade ve arzuları ile, bizzat onlar için hayırlı
olan şeylere sevk eden ilâhî bir kanundur.”
1
Din Hakkında Genel Bilgiler Dinler Tarihi / 2
2
Din Hakkında Genel Bilgiler Dinler Tarihi / 2
3
Din Hakkında Genel Bilgiler Dinler Tarihi / 2
4
Din Hakkında Genel Bilgiler Dinler Tarihi / 2
5
Din Hakkında Genel Bilgiler Dinler Tarihi / 2
dindir. Burada söz konusu edilen din, Hz. Adem'le başlayıp Hz.
Muhammed (S.A.V)’in peygamberliği ile tamamlanan dindir. Allah, Kur'an-ı
Kerim’de Adem'i, Nuh'u, İbrahim'i seçip görevlendirdiğini (Ali İmran, 33-
34), Nuh'a, İbrahim'e, İshak'a, Yakub'a, Musa'ya, İsa'ya ve diğer
peygamberlere gönderdiği vahiyleri Peygamberimiz Hz. Muhammed'e de
gönderdiğini (Nisa, 163) bildirmektedir. Bu nedenle İslam bilginleri, ilahi
dinlerin bu peygamberlere gönderilen vahiylerden oluştuğunu kabul
ederler. Bu dinler de ehli kitap olarak tanımlanan Yahudilik, Hıristiyanlık ve
son din İslam'dır. Ancak Allah, başka bir ayette bütün milletlere
peygamber gönderdiğini bildirmektedir: 'Andolsun ki her ümmete Allah'a
kulluk edin, azdırıcılardan kaçının diyen bir elçi gönderdik' (Nahl, 36). Bu ve
benzeri ayetler, Kur'an'ı-Kerim'de adı geçmeyen fakat binlerce yıldır
devam eden ve tahrif olmuş olsalar bile bugün milyonlarca mensubu
İslâm'a göre dinin bulunan dinlerin de asılları itibarıyla ilahi kaynaklı olabileceğine işaret
kaynağı, ne tabiat etmektedir. Bununla birlikte, İslam âlimlerinin dinleri “ilahi dinler” ve
hadiseleri, ne rüya olayı “beşeri dinler” şeklinde tasnif ettiklerini, kökeni ilahi olan dinleri birinci
ne de Totemizmdir. sınıfa dahil ettiklerini, köken itibariyle ilahi özellik taşımayan ve ilahi bir
İslâm'a göre dinin menşee dayandırılamayan dinlerin ise “beşeri dinler” sınıfında mütalaa
kaynağı İlâhîdir, yani ettiklerini de söylemek gerekir. Yine İslam alimleri, kaynağı ilahi olmakla
Vahiydir. birlikte Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın, muharref (bozulmuş) dinler
olduklarına inanmaktadır.
Netice olarak diyebiliriz ki, İslâm'a göre dinin kaynağı, ne tabiat
hadiseleri, ne rüya olayı ne de Totemizmdir. İslâm'a göre dinin kaynağı
İlâhîdir, yani Vahiydir. İlâhî kaynaklı bu din ise beşerin tertemiz yaratılışına
tam olarak uygundur.
3. DİN DUYGUSUNUN KAYNAĞI VE İNSAN İÇİN DİNİN
GEREKLİLİĞİ
İslâm, dinin Allah tarafından gönderilmiş ilâhî bir kanun olduğunu
söyler. İnsanlar, din duygusu ile yaratılmışlardır. Bu nedenle İslâm'a göre
din duygusu insanda fıtrî bir hadisedir, yaratılışla birlikte vardır. İnsan
yaratıIış itibariyle ise tevhidi bir inanca meyillidir. Bunun için
peygamberler, hep tevhidî inançları tebliğ etmişlerdir. Din, akıl sahibi,
şuurlu insanları, kendi irade ve arzularıyla, hayırlı olan şeylere sevk eden
ilâhi bir kanundur. Böylece İslâm’a göre dinin kaynağı, tamamen ilâhî
kökenlidir. Din, akıllı insanlara hitap eder. Aklı olmayanlar, dinin
muhatapları değillerdir.
Batıda da din duygusunun kaynağı konusunda buna benzer görüşler
ileri sürülmüştür. Max Müller, dinin, insana duygular ve akıldan müstakil
olarak muhtelif isimler ve değişik remizlerle sonsuzu idrak kabiliyetini
veren ruhun bir kuvveti olduğunu ifade etmektedir. Mircea Eliade de dinin
insan şuurunda olduğunu belirtir. Eliade'ye göre kutsal, insan şuurunun
yapısı içinde bir unsurdur, insan şuurunun tarihi içinde bir dönem değildir.
6
Din Hakkında Genel Bilgiler Dinler Tarihi / 2
Çünkü insan, ruhî yönden ancak manevî şeylerle tatmin olabilir; insanın
topyekun maddî ve manevî yapısını ihata eden din olayı, insanın yapısının
bir gereğidir. Bunun için de dinin kökü insan fıtratındadır. Bundan dolayı
tarihin hiçbir döneminde insan toplulukları, dinden uzak kalamamıştır.
Yapılan bilimsel, tarihi ve arkeolojik kazılar, bu düşüncemizi
doğrulamaktadır. Belki fert olarak birtakım insanların dinsizliği seçtiğini ve
hiçbir şeye inanmadığını söylemek mümkündür. Ancak tarihin hiçbir
döneminde topyekün bütün bir toplumun dinsiz olduğunu ileri sürmek
imkansızdır. Dinsiz olduğunu iddia eden insanların da aslı bir çeşit inanca
sahip olduğu söylenebilir.
Milletlerin hayatında, mevcut dinin şu veya bu şekilde bozulduğu,
maksada hizmetten uzaklaştığı, insanların ihtiyacına cevap veremez hale
geldiği olmuştur. Bu gibi durumlarda ya yeni bir peygamber ya da bir
uyarıcı nebi ortaya çıkmıştır. Bu peygamberlerin ve uyarıcıların faaliyetleri
mevcut durumdan memnun olanlar tarafından tepkiyle karşılanmış ve
sonunda iki gruba ayrılmakla karşı karşıya kalınmıştır. Hz. Adem’den
Dinlerinin bozulup işe sonraki bütün peygamberlerin durumu buna örnek olarak gösterilebilir.
yaramaz hale geldiği Dinlerinin bozulup işe yaramaz hale geldiği dualarda insanlar hemen
dualarda insanlar hemen dinden vazgeçme yoluna gitmemişlerdir. Doğuştan gelen inanma
dinden vazgeçme yoluna ihtiyacını, yeni bir mezhebe veya bir dine katılarak karşılama yoluna
gitmemişlerdir. Doğuştan gitmişlerdir. Böylece, inanma ihtiyaçlarını herhangi bir şekilde karşılamaya
gelen inanma ihtiyacını, çalışmışlardır. Bundan dolayı da bugün yeryüzünde çeşitli coğrafi
yeni bir mezhebe veya bir bölgelerde yaşayan çeşitli inanç biçimleri ortaya çıkmıştır.
dine katılarak karşılama Öte yandan insan denilen varlık, Ruh ve Bedenden meydana
yoluna gitmişlerdir. gelmiştir. Bu iki unsur, mahiyeti itibariyle birbirinden ayrı ise de hakikatte
birbirlerinden ayrılması mümkün değildir. İnsan, sadece yiyen içen bir
varlık değil, aynı zamanda gülen, ızdırap çeken, ağlayan, hayal gören,
seven ve nefret eden bir varlıktır. Bunun için insan faaliyetleri, sadece
akılcı, maddeci ve bilinçli faaliyetlerle sınırlandırılamaz. Zira insan, sadece
maddî bir dünyada yaşamamakta; aynı zamanda varoluşsal, özel, hayalî bir
dünyada da yaşamaktadır. Yani insanı ayakta tutan zihinsel ve ruhsal
denge unsurları da bulunmaktadır. İnsan, nasıl vücudunun hayatiyetini
devam ettirebilmek için bir takım gıdalara muhtaç ise ruhunun ve zihninin
ihtiyacını giderebilmek için de manevi gıdası olan dinî, ruhî ve zihinsel
gıdalara da ihtiyacı vardır.
Nefsin arzularının bir sınırı yoktur. İnsan, gerçek saâdete ruhunun
sonsuz olan emellerini manen tatmin etmekle ulaşabilir. Hayat bir
mücadeleden ibarettir. Çoğu zaman bu mücadelede insanın, ruhen güçlü
olması icab etmektedir. İşte ruha bu gücü veren sadece dindir. Bazen
insan, maddî sebeplerin hepsine başvurduğu halde yine başarıya
ulaşamaz. Dindar adam, başarısızlıklar karşısında yılmaz, bilâkis daha güçlü
bir şekilde işe koyulur. Diğer yandan, ruhen çökmüş insanların bedenleri
de çabucak çöker. Bunun için ruhî yönden insanları güçlü kılan din gibi
7
Din Hakkında Genel Bilgiler Dinler Tarihi / 2
8
Din Hakkında Genel Bilgiler Dinler Tarihi / 2
ÖZET
Dinin tarifiyle ilgili batıda ve doğuda pek çok görüş ileri sürülmüştür.
Batıda yapılan Dinler Tarihi çalışmalarında dinin birçok tarifi yapılmıştır.
Ancak üzerinde ittifak edilen bir din tarifine ulaşılamamıştır. Batıdaki din
tariflerinde üzerinde daha çok durulan hususun, dindeki kutsal kavramı ve
insanın bu kutsalla ilişkisi olduğu anlaşılmaktadır. İslâm bilginlerinin
yaptıkları din tanımında vahiy temel alınmıştır.
Dinin kaynağı hakkındaki görüşleri, pozitivist ve materyalist
perspektifli evrimci görüş ve tek tanrı temelli görüş olmak üzere iki ana
grup altında toplayıp değerlendirebiliriz. İnsanın ve dinin kaynağı
hakkındaki evrimci görüş karşısında bilim adamları arasında tek tanrıcı gö-
rüşü savunanlar da olmuştur. Bunlardan öne çıkan ikisi Andrew Lang ve
Wilhem Schmidt’tir. Dinin kaynağı hakkındaki tartışmada İslâm, kendine
has bir görüşü benimsemektedir. İslâm'a göre din, tamamen vahiy
mahsulü olarak düşünülür.
İslâm'a göre din duygusu insanda fıtrî bir hadisedir, yaratılışla
birlikte vardır. İnsan yaratıIış itibariyle ise tevhidi bir inanca meyillidir.
Batıda da din duygusunun kaynağı konusunda buna benzer görüşler ileri
sürülmüştür. Max Müller, dinin, insana duygular ve akıldan müstakil
olarak muhtelif isimler ve değişik remizlerle sonsuzu idrak kabiliyetini
veren ruhun bir kuvveti olduğunu ifade etmektedir.
9
Din Hakkında Genel Bilgiler Dinler Tarihi / 2
D DEĞERLENDİRME SORULARI
BAŞVURULABİLECEK KAYNAKLAR
Aydın, M. (2018). Dinler Tarihi Tarih, İnanç ve İbadet. İstanbul: Ensar Neşriyat.
Baki Adam, Ahmet Güç, Ali İhsan Yitik, Ahmet Hikmet Eroğlu, Durmuş Arık, Bekir
Zakir Çoban, Mehmet Alıcı, Talip Ayar. (2016). Dinler Tarihi. Ankara:
Grafiker Yayınları.
Sharpe, E. J. (2013). Dinler Tarihi Tarihsel Bir Anlatı. Sakarya: Sakarya Üniversitesi
Kültür Yayınları.
10
İÇİNDEKİLER
• Yahudilikle İlgili Temel Kavramlar
• İbrani
• İsrail
• Yahudi
• Yahudiliğin Tarihçesi
• Yahudiliğin Tanımı
• Tanah
• Talmud
• Özet
• Değerlendirme Soruları
• Başvurulabilecek Kaynaklar
HEDEFLER
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
1
Yahudilik I Dinler Tarihi / 3
2
Yahudilik I Dinler Tarihi / 3
3
Yahudilik I Dinler Tarihi / 3
4
Yahudilik I Dinler Tarihi / 3
5
Yahudilik I Dinler Tarihi / 3
6
Yahudilik I Dinler Tarihi / 3
7
Yahudilik I Dinler Tarihi / 3
8
Yahudilik I Dinler Tarihi / 3
9
Yahudilik I Dinler Tarihi / 3
10
Yahudilik I Dinler Tarihi / 3
11
Yahudilik I Dinler Tarihi / 3
12
Yahudilik I Dinler Tarihi / 3
13
Yahudilik I Dinler Tarihi / 3
ÖZET
Yahudileri ifade etmek üzere İbrani, İsrail, Yahudi ve Musevî
terimleri kullanılmaktadır. Yahudi olmanın temel ön şartı, Yahudi bir anne-
babadan veya Yahudi bir anneden doğmaktır. Yahudiler, kendi kutsal
kitaplarından hareketle tarihlerini Hz. İbrahim'le başlatırlar. Dine ilaveten
aynı zamanda bir ırka karşılık gelen Yahudiliğe mensup olanlar, soylarını
İbrahim, İshak, Yakup ve Yakup’un on iki oğlundan devam eden silsileyle
devam ettirirler. Yahudiler için en büyük peygamber, Hz. Musa’dır.
Hıristiyanlığın doğuşundan evvel Yahudilik içerisinde Ferisilik,
Saddukilik ve Essenilik mezhepleri ortaya çıktı. Hıristiyanlık sonrası ve
modern dönemde ise Karailik, Ortodosk Yahudilik, Muhafazakâr Yahudilik
ve Reformist Yahudilik, öne çıkan mezhepler arasındadır.
Yahudiliğin Kutsal Kitap külliyatı Tanah ve Talmud olmak üzere ikiye
ayrılır. Hırisitiyanların Eski Ahit adını verdikleri kitaba Yahudiler, Tanah
adını vermişlerdir. Tanah üç bölümden meydana gelmektedir: Tora
(Tevrat), Nebiim (Peygamberler) ve Ketubim (Kitaplar). Tora, Tanah’ın ilk
beş kitabını meydana getirir. Arapçada buna Esfar-ı Hamse, Latincede ise
Pentateque (Beş Kitap) denmektedir. Tora’yı meydana getiren kitaplar
şunlardır: Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar, Tesniye. Bugün Eski Ahit olarak
bilinen Tanah, otuz dokuz kitabı içinde bulundurur. Bu 39 kitabı Yahudiler
birleştirerek 24 kitap olarak kabul ederler. Talmud, Tevrat’ın şifahi bir
yorumu olarak değerlendirilmekte; Mişna ile Gemera birlikte, Talmud’u
meydana getirmektedir.
14
Yahudilik I Dinler Tarihi / 3
D DEĞERLENDİRME SORULARI
BAŞVURULABİLECEK KAYNAKLAR
Aydın, M. (2018). Dinler Tarihi Tarih, İnanç ve İbadet. İstanbul: Ensar Neşriyat.
Baki Adam, Ahmet Güç, Ali İhsan Yitik, Ahmet Hikmet Eroğlu, Durmuş Arık, Bekir
Zakir Çoban, Mehmet Alıcı, Talip Ayar. (2016). Dinler Tarihi. Ankara:
Grafiker Yayınları.
15
İÇİNDEKİLER
• Seçilmişlik
DİNLER TARİHİ
• Kutsal Toprak
• Mabet
• Mesihçilik
YAHUDİLİK II • Yahudilik ve Misyonerlik
• Günümüzde Yahudilik
• Özet
• Değerlendirme Soruları
• Başvurulabilecek Kaynaklar
HEDEFLER
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
1
Yahudilik II Dinler Tarihi / 4
2
Yahudilik II Dinler Tarihi / 4
3
Yahudilik II Dinler Tarihi / 4
olacaktır. Hahamların hesabına göre Mesih, M.S. 240 veya 471 yılında
gelecek ve saltanatı 400 sene sürecektir. Fakat bu sürenin 2000 sene
süreceğine inananlar olduğu gibi 70 veya 40 sene süreceğini söyleyenler
de vardı. Yine geleneksel tasavvura göre Mesih gününde çöllerden sular
fışkıracak, bozkırlardan dereler akacaktır. Çöller, cennetin Eden
bahçelerine dönüşecektir. Ayın ışığı güneşinki gibi parlak olacak, güneşin
ışıkları ise şimdikinin yedi kat daha fazlası olacaktır. Ağaçlar devamlı meyve
verecek, yeryüzü bitkilerin aromatik kokularıyla dolacaktır. Yeryüzünde
Mesih bir kurtarıcıdır. vahşi hayvan kalmayacak, aslanla kuzu cennette olduğu gibi dost olacak,
Uzun süre sıkıntıyla çocuklar yılanlarla oyuncak gibi oynayacaktır. Sinek ve böcekler kimseyi
karşılaşmış, kendi ısırmayacaktır. Ayı ve aslan sığır gibi ot yiyecektir. Mesih, Tanrı Evini
çabalarıyla sıkıntıdan (mabedi) Kudüs'te Sion tepesi üzerinde kuracaktır. İlahi rahmetle Kudüs,
kurtulamamış bütün sahil şehri olacaktır. Etrafını 12 kapısı bulunan ateşten bir sur çevirecektir.
milletlerde bir Mesih İçeri girmek isteyen düşmanları yok edecektir. Şehir, inci ve mücevherlerle
beklentisi olmuştur. süslenecektir. Dağılmış cemaat burada toplanacak ve tozlar içinde
muazzam bir ihtişam yükselecektir. Caddeler evler, surlar mücevherlerden
inşa edilecektir. Şehir genişleyerek Şam kapılarına ulaşacaktır. Yahudilerce
Mesih, Davud'un soyundan gelecek, Betlehem'de doğacaktır. Doğum günü
mabet yıkılacak, doğumu Mikail ilan edecektir. Tanrı'nın yeryüzündeki
vekili olarak Yahudilere ve Yahudi olmayanlara hükmedecektir. Bir dünya
imparatoru olarak Yahudilere Tanrının rahmetini, küfürbazlara da lanetini
ulaştıracaktır. Adil bir hükümdar olarak Davud tahtından ülkeyi idare
edecek, ülkesinin sınırlarını denizlerden denizlere ulaştıracaktır. Roma’yı
fethedecek, Mısırlılarla, Arapları vergiye bağlayacak, ülkesini ilahi
kanunlara göre idare edecek, bütün insanları sulh ve refah içinde
yaşatacaktır. Tevrat'ı bütün milletlere öğretecektir. İnsanların kalpleri
imanla dolacaktır. Savaşları yeryüzünden kaldırıp kılıç ve mızrağı ziraat
aletlerine dönüştürecektir. Devrinde mesud olmayan kimse kalmayacak,
hatta hadımlara dahi evlenme ve çocuk sahibi olma imkânı sağlanacaktır.
Kudüs'ü kuşatacak olan Yecüc ve Mecüc'ü, Allah hastalık, ateş ve dolu ile
imha edecek, leşlerini vahşi hayvanlar temizleyecektir. Dünyanın saltanatı
dünyanın 6 bininci yılında sona erecek ve yeryüzünde hiç bir canlı
kalmayacaktır. 7 bininci yılda ise kıyamet kopacaktır. Sonra da haşir ve
hesap günü gelecektir.
Mesih bir kurtarıcıdır. Uzun süre sıkıntıyla karşılaşmış, kendi
çabalarıyla sıkıntıdan kurtulamamış bütün milletlerde bir Mesih beklentisi
olmuştur. Yahudilerdeki Mesih beklentisi, M.S. 70 yılında Roma
istilasından sonra belirgin hale gelmiştir. Romalılar, Yahudilerin Kudüs'teki
mabedini yıkmış, önemli dini kurumlarını ortadan kaldırmış ve Yahudiler
üzerinde büyük bir baskı uygulamışlardır. M.S. 70 yılındaki bu yıkımdan
sonra Yahudiler bir daha toplanma fırsatı bulamamışlar ve 1948 yılına
kadar devamlı başka milletlerin egemenliği altında yaşamışlardır. Bu
durum onlarda, Davud soyundan gelecek ve kendilerini kurtaracak olağan
4
Yahudilik II Dinler Tarihi / 4
üstü güçlere sahip bir Mesih inancının doğmasına yol açmıştır. Yahudi din
adamları bu inancın temelini kutsal kitaplara dayandırmışlardır. M.S. XII.
yüzyılda meşhur Yahudi bilgini Maimonides (İslam dünyasında Musa bin
Meymun olarak bilinir), Yahudiler için belirlediği on üç maddelik iman
esasları arasına mesih inancını da koymuştur. Yahudiler, her sabah
ibadetinde iman ikrarı olarak “Geciktiği halde Mesih’in geleceğine
inanırım” cümlesini tekrar ederler.
Mesih inancı, özellikle Ortodoks Yahudiler arasında yaygındır.
Ortodoks Yahudilere göre, Yahudiliğin birçok kurum ve kurallarının
yeniden işlerlik kazanması Mesih’in gelmesine bağlıdır. Hatta bazı dini
gruplara göre devletin kurulması bile Mesih’le bağlantılıdır. Bu gruplar,
Mesih gelmeden kurulduğu için bugünkü İsrail Devleti'ni küfür devleti
olarak değerlendirmektedirler. Doğu Avrupa Yahudileri, her doğan erkek
çocuğun Mesih olabileceği beklentisi içerisindedirler.
2. YAHUDİLİK VE MİSYONERLİK
Yukarıda belirttiğimiz özelliklerinden dolayı Yahudilik, Yahudi
olmayanlar tarafından bütünüyle Yahudilere has bir din olarak görülür ve
Yahudilerin bu dini yaymak için faaliyette bulunmadıkları düşünülür.
Birçok kimse tarafından bu dinin misyoner karakterli olmadığı zannedilir.
Tevrat'ta Yahudiliği
Bu kanaat, Tevrat'ın muğlak ifadelerinden ve Yahudilerin günümüzdeki
yaymakla ilgili açık
davranışlarından kaynaklanmaktadır. Tevrat'ta, din olarak Yahudiliğin
emirler olmasa da,
sadece Yahudi milletine has olduğu belirtilmemiştir. Bununla birlikte
Yahudiler, M.S. II. yüzyıla
Tevrat, Yahudilere, diğer kavimleri Yahudiliğe davet etmeyi de açıkça
kadar dinlerini yayma
emretmemiştir. Tevrat'ta, Yahudilerin dinlerini yaymak için savaş
faaliyetinde
yaptıklarına dair bilgi yoktur. Yahudilerin diğer kavimlerle savaşları, toprak
bulunmuşlardır. Hatta
kazanma, vadedilen topraklara girme savaşlarıdır. Bununla birlikte
Babil Sürgünü sırasında
Tevrat'ta, dolaylı olarak Yahudiliğin diğer kavimlere açık bir din olduğunu
ve MakkabiIer
gösteren bölümler vardır.
döneminde bile
Tevrat'ta Yahudiliği yaymakla ilgili açık emirler olmasa da, Yahudiler,
sistematik misyonerlik
M.S. II. yüzyıla kadar dinlerini yayma faaliyetinde bulunmuşlardır. Hatta
yapmışlardır.
Babil Sürgünü sırasında ve MakkabiIer döneminde bile sistematik
misyonerlik yapmışlardır. Ester kitabında anlatıldığına göre, Yahudilerin
baskısından korkan birçok Persli Yahudiliğe girmiştir. Talmud'da Yahudiliği
yaymak, faziletli bir iş olarak değerlendirilmiştir.
M.S. II. yüzyıldan itibaren dışarıdan Yahudiliğe girenlerin problem
teşkil etmesi dolayısıyla, mühtediliğe karşı olumsuz bakılmaya
başlanmıştır. Bu nedenle Yahudi din bilgini rabbiler, mühtedilik hususunda
katı sınırlamalar getirmişlerdir. Yahudiliğe geçmek isteyen bir yabancının
sıkı bir imtihandan geçirilmesini, samimi olup olmadığının belirlenmesini
istemişlerdir. Bunu belirlemek için şu soruların sorulması istenmiştir:
Yabancının Yahudi olma gerekçesi nedir? Yahudi olmak isterken
Yahudiliğin durumunu, Yahudilerin baskı altında yaşadıklarını, sürgünden
sürgüne gönderildiklerini göz önüne almış mıdır? Eğer yabancı, bunları
5
Yahudilik II Dinler Tarihi / 4
6
Yahudilik II Dinler Tarihi / 4
7
Yahudilik II Dinler Tarihi / 4
8
Yahudilik II Dinler Tarihi / 4
9
Yahudilik II Dinler Tarihi / 4
saçaklı, üzerinde Tevrat’tan parçalar yazılı olan bir dua şalıdır. Sadece
erkekler tarafından kullanılan bu şal, ibadet esnasında omuzlara örtülür.
Bunların dışında, Roş-Ha Şana (yılbaşı) ve Yom Kippur (tövbe günü) gibi
önemli günlerde kullanılan özel bir ibadet malzemesi daha vardır. Bu da
Şofar'dır. Şofar, boynuzdan yapılmış nefesli bir çalgıdır.
4.1. Şabat (Haftalık İbadet Günü)
Şabat, kutsal dinlenme ve ibadet günüdür. Kaynağını, Tanrı’nın
dünyayı yaratışından almaktadır. Tevrat’ta anlatıldığına göre Tanrı,
dünyayı altı günde yaratmış ve yedinci günde dinlenmiştir. Bu günü,
Yahudiler için özel dinlenme ve Tanrı’yı anma günü ilan etmiştir. Kur'an-ı
Kerim'de bu günden “Sebt” adıyla bahsedilmektedir. Bu günün kutsallığına
Kur'an-ı Kerim'de de işaret edilmiştir.
Şabat vakti, Cuma günü güneşin batışıyla sonra başlayıp Cumartesi
akşamına kadar devam eder. Şabat, Yahudi hayatında önemli bir yere
sahiptir. Cuma akşamında bütün dindar Yahudiler Sinagogda olurlar.
Sinagogda ibadet bittikten sonra eve giderler. Evde anne, Şabat mumunu
yakar. Sofrada iyi bir yemek yenir. Balık, en gözde yemeklerdendir.
Sofrada şarkılar ve ilahiler söylenir.
Dindar Ortodoks Yahudilerde Şabat boyunca ateş yakmak, elektrikli
alet, telefon, araba ve benzeri şeyler kullanmak yasaktır. Dindar Yahudi, o
gün hiçbir iş yapmaz.
4.2. Dinî Bayramlar (Yıllık İbadet Günleri)
Yahudilikte birçok dinî bayram vardır. Bunların Yahudiler açısından
anlamı ve önem derecesi birbirinden farklıdır. Kronolojik sıra itibariyle bu
bayramları aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür. Bayramların sırası,
Yahudi takviminin başlangıcına göredir.
Roş-Ha Şana: Yılbaşı bayramıdır. Yahudi takvimine göre Eylül-Ekim
aylarında başlayıp iki gün devam eder. Yahudi inancında Roş-Ha Şana,
Yahudi inancına göre kainatın ve insanın kaderinin yeniden belirlenişini ifade eder. Yahudiler bu
insanın Roş-Ha Şana'da iki günü ibadet ve tövbe ile değerlendirmeye çalışırlar.
tasarımı yapılan bir yıllık Yom Kippur: Roş-Ha Şana'nın birinci gününden itibaren devam eden
kaderi, Yom Kippur'da on günlük tövbe zamanının sonundaki keffaret günüdür. Yahudi inancına
son şeklini alır ve göre insanın Roş-Ha Şana'da tasarımı yapılan bir yıllık kaderi, Yom
mühürlenir. Kippur'da son şeklini alır ve mühürlenir. Bu nedenle Yom Kippur,
Yahudilikte çok önemli bir gündür. O gün Yahudiler hiçbir iş yapmazlar.
Sadece ibadet ve tövbe ile meşgul olurlar. O gün İsrail’de hayat adeta
durur. Gazeteler çıkmaz, televizyonlar yayın yapmaz, acil olanlar dışında
her türlü kamu hizmetine ara verilir.
Sukkot: Yahudilerin Mısır'dan çıktıktan sonra, kırk yıl çölde
dolaşmaları anısına yapılan bir bayramdır. Sekiz gündür. Eğlence yönü
ağırlıklı bir bayramdır. Yahudiler Sukkot bayramında evlerinin bahçesine
bir çadır kurarlar ve onu ağaç dallarıyla süslerler. Çadırlarda milli oyunlar
oynanır.
10
Yahudilik II Dinler Tarihi / 4
11
Yahudilik II Dinler Tarihi / 4
12
Yahudilik II Dinler Tarihi / 4
13
Yahudilik II Dinler Tarihi / 4
ÖZET
Yahudiliğin bir takım temel özellikleri mevcuttur. Onun bir ahit dini
olması, bu özelliklerin en başında gelir. Tanrı, Yahudilerin atası Hz.
İbrahim, ishak ve Yakup'la bir ahit yapmıştır, Bu ahit, İsrailoğullarının
Tanrı'nın seçkin milleti olmasıyla ilgilidir. Tanrı, İsrailoğullarının atalarına,
onların soylarını büyük bir millet haline getireceğini ve verimli toprakları
onlara vereceğini vadetmiştir. Tanrı, daha sonra bu vaadini Hz. Musa
zamanında tekrarlamıştır. Bu yüzden Yahudilikte din ile milliyet iç içe
girmiştir.
Yahudiliğin başka bir özelliği de, kutsal bir toprakla
kimlikleştirilmesidir. Buna göre Yahudilik, bütün kurum ve kurallarıyla
ancak kutsal topraklarda yaşanabilir. Bu kutsal topraklar da Filistin'dir.
Yahudiliğin diğer özellikleri ise mabet ve mesihçiliktir. Bu bakımdan
Yahudiliğin sadece Yahudilere ait milli bir din olduğu düşünülmüştür.
Halbuki Yahudilik, esası bakımından misyoner karakterli bir dindir; belli
zamanlarda, ırk bakımından Yahudi olmayanlar arasında yayılmıştır. Daha
sonra Yahudi bilginleri, Yahudiliğe girişe çeşitli sınırlamalar getirmişlerdir.
Yahudiliğin, bütün Yahudiler tarafından kabul edilen bir inanç
sistemi yoktur. XII. yüzyılda Maimonides'in oluşturduğu on üç maddelik
iman esaslarını, sadece Ortodoks Yahudiler kabul etmektedir. Bu on üç
maddelik iman esasları; Tanrı, peygamberlik, Musa'nın en büyük
peygamber oluşu, Tevrat'ın değişmediği ve değişmeyeceği, öldükten sonra
dirilme ve mesih gibi temel konuları içermektedir.
Yahudilikte ibadet, mabet merkezlidir. Bu mabet de Kudüs'deki
Süleyman Mabedi'dir. M.S. 70 yılında bu mabet tamamen yıkıldığı için,
Tevrat'ta emredilen ibadetlerin bir kısmı askıya alınmıştır.
Kurban ibadeti bunların en başında gelmektedir. Günlük ibadetler
günümüzde, mabedi temsil ettiğine inanılan sinagoglarda veya herhangi
bir yerde, günde üç defa yapılmaktadır. Haftalık ibadet günü Şabat,
Yahudilikte ibadet bakımından çok önemli bir gündür. Dini bayramlar olan
Roş-Haşana, Yom Kippur, Sukkot, Simha Tora, Hanuka, Fısıh ve Şavuot
yıllık ibadet günlerini oluşturmaktadır.
Yahudilikte; doğum, sünnet, ad verme, dini hükümlerle mükellef
olma yaşı, evlenme ve ölüm, insan hayatında önemli olaylardır.
14
Yahudilik II Dinler Tarihi / 4
D DEĞERLENDİRME SORULARI
BAŞVURULABİLECEK KAYNAKLAR
Aydın, M. (2018). Dinler Tarihi Tarih, İnanç ve İbadet. İstanbul: Ensar Neşriyat.
Baki Adam, Ahmet Güç, Ali İhsan Yitik, Ahmet Hikmet Eroğlu, Durmuş Arık, Bekir
Zakir Çoban, Mehmet Alıcı, Talip Ayar. (2016). Dinler Tarihi. Ankara:
Grafiker Yayınları.
15
İÇİNDEKİLER
• Hıristiyan, Nasranî ve Nasârâ Terimleri
• Hz. İsa
• Hıristiyanlığın Tarihçesi
• Konsiller
• İstanbul Konsili
• Efes Konsili
• Kadıköy Konsili
HIRİSTİYANLIK I • Doğu-Batı Ayrılığı
• Başvurulabilecek Kaynaklar
HEDEFLER
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
1
Hıristiyanlık I Dinler Tarihi / 5
2
Hıristiyanlık I Dinler Tarihi / 5
3
Hıristiyanlık I Dinler Tarihi / 5
4
Hıristiyanlık I Dinler Tarihi / 5
5
Hıristiyanlık I Dinler Tarihi / 5
6
Hıristiyanlık I Dinler Tarihi / 5
7
Hıristiyanlık I Dinler Tarihi / 5
8
Hıristiyanlık I Dinler Tarihi / 5
9
Hıristiyanlık I Dinler Tarihi / 5
ÖZET
Hıristiyanlık Filistin’deki Yahudiler arasında ortaya çıkmıştır. Hz.
İsa’nın tebliğ ettiği bu din, başlangıçta yeni bir din olmaktan çok Yahudiliği
ıslah hareketi olarak algılanmıştır. Bu dönemde İsa’ya inananların büyük
çoğunluğu Yahudilerden oluşmakta ve Yahudi dininin gereklerine
uymaktaydılar. Hz. İsa’dan sonra Yahudi olmayanlar da dinin bütün
kurullarına uymak şartıyla bu yeni harekete kabul edilmeye başlanmıştır.
Pavlus’un Hıristiyanlığı kabul etmesini müteakiben onun etkisiyle Yahudi
kökenden gelmeyenlerin Yahudi ibadetlerine uyma zorunluluğu
kaldırılmıştır. Bunu, daha sonraki gelişmeler izlemiş, Yahudilikten gelen
pek çok anlayış ve uygulama terk edilmiştir. Dinin içinin boşaltılması
anlamına gelebilecek bu değişiklikler, yeni öğretinin, Greko-Romen halklar
arasında hızla yayılmasını sağlamış ve Hıristiyanlık farklı bir din haline
gelmiştir. Haliyle bu süreçte Hıristiyanlığın özünde olmayan pek çok anlayış
ve uygulama da bu dine girmiştir. Bu çerçevede o, Greko-Romen
dünyasının pek çok görüş ve düşüncesini kendi içine alarak Hz. İsa
merkezli, teslisci bir din haline dönüşmüştür.
Hıristiyanlık, IV. Yüzyıla kadar Roma devletinin şiddetli baskılarına
maruz kalmış, bu nedenle kutsal kitap, inanç ve ibadet gibi birçok konudaki
görüşlerini netleştirememişlerdir. Bu baskıların sona ermesiyle, Hıristiyan
dünyasındaki farklı inanç ve düşünceleri şekillendirmek amacıyla peş peşe
Konsiller düzenlenmiştir. Bu Konsillerde Baba Tanrı yanında, Oğul İsa ve
Kutsal Ruh’un da tanrılığına karar verilerek teslis inancı oluşturulmuştur.
Ancak bu Konsillerde alınan kararlar çok ciddi tartışmalara ve bunun
akabinde de Hıristiyanlığın parçalara ve bölümler ayrılmasına sebep
olmuştur. Zuhur eden tartışma konularına çeşitli Konsillerde çözüm
bulunmaya çalışılmıştır. Sonuçta İsa’daki beşeri ve ilahi tabiatın mahiyeti
gibi konular Nesturi ve tek tabiatçı Monofizit Kiliselerin doğmasına neden
olmuştur. XI. Yüzyılda ise Kutsal Ruh’un kimden çıktığı tartışmasıyla
alevlenen siyasi kavgalar neticesinde Doğu-Batı ayrılığı yaşanmıştır. Bu
ayrılık sonunda Doğu’daki kiliseye Ortodoks, Batı’dakine ise Katolik adı
verilmiştir. XVI. Yüzyılda Katolik Kilisesi, dini anlayış ve uygulamaları
nedeniyle reform yanlılarıyla karşı karşıya kalmış, sonuçta Protestan
Kiliseler doğmuştur.
Bazı Hıristiyanlar tarih boyunca meydana gelen bölünmeleri sona
erdirerek yeniden birlik oluşturmak için ekümenizm hareketini başlatmıştır.
XX. Yüzyılda başlayan bu harekete pek çok Hıristiyan mezhebi destek
vermektedir.
10
Hıristiyanlık I Dinler Tarihi / 5
D DEĞERLENDİRME SORULARI
1. İslâm’da inanılan Hz. İsa ile Hıristiyanların inandığı İsa arasındaki benzerlik
ve farklılıklar neler olabilir? Açıklayınız.
2. Hıristiyanlık tarihinde gerçekleştirilen konsillerin bu dinin teolojisine ne
gibi katkıları olmuştur? Tartışınız.
3. Katolik, Ortodoks, Protestan şeklindeki büyük mezhepsel bölünmeler
Hıristiyanlığı değerlendirip anlama çabasında bizlere nasıl bir çerçeve çizer?
Tartışınız.
BAŞVURULABİLECEK KAYNAKLAR
Aydın, M. (2018). Dinler Tarihi Tarih, İnanç ve İbadet. İstanbul: Ensar Neşriyat.
Baki Adam, Ahmet Güç, Ali İhsan Yitik, Ahmet Hikmet Eroğlu, Durmuş Arık, Bekir
Zakir Çoban, Mehmet Alıcı, Talip Ayar. (2016). Dinler Tarihi. Ankara:
Grafiker Yayınları.
11
Hıristiyanlık I Dinler Tarihi / 5
12
İÇİNDEKİLER
• Hıristiyanlığın Temel Özellikleri
• Aslî Günah
• Kurtuluş
• Misyonerlik
• Ahit
• Mesihçilik
• Teslis
• İbadetler
• Sakramentler
• Hıristiyan Mezhepleri
• Ortodoks Mezhebi
• Protestan Mezhebi
• Özet
Dr. Öğr. Üyesi • Değerlendirme Soruları
HEDEFLER
1
Hıristiyanlık II Dinler Tarihi / 6
2
Hıristiyanlık II Dinler Tarihi / 6
3
Hıristiyanlık II Dinler Tarihi / 6
İsa için Tanrı Oğlu, İnsanoğlu, Rab, Mesih, Tanrı Kelamı, Rabbin Kulu gibi
çeşitli sıfatlar da kullanılmıştır. Bu sıfatlar pek çok Hıristiyan’ın kafasını
karıştırmıştır. Özellikle "Tanrı'nın Oğlu" deyimi Hıristiyanlığın yayıldığı
bölgelerdeki eski çok tanrıcı anlayışların da etkisiyle İsa'nın Tanrı olarak
anlaşılmasına neden olmuştur. İznik Konsili’nde Arius’un Hz. İsa’nın Tanrı
oğlu olmadığı, onun ancak Allah’ın kulu ve resulü olduğu, diğer insanlara
nazaran Allah’a yakınlığından dolayı Tanrı oğlu tabiri kullanılmak
Hıristiyanlıkta teslisin zorundaysa, o vakit bunu bir sıfat olarak kullanmak gerektiğine dair bütün
üçüncü unsuru Kutsal itirazlarına rağmen bu fikir kabul görmemiştir. Bu tarihte İsa’nın, Tanrı
Ruh’tur. 381 yılında 1. oğlu olduğuna hükmedilmiş ve resmen karara bağlanmıştır. Dolayısıyla bu
İstanbul Konsili’yle Kutsal tarihten itibaren bütün Hıristiyanların iman etmesi zorunlu olan bir dogma
Ruh’un da Baba ve Oğul ortaya çıkmıştır.
gibi tanrı olduğuna karar Bugün Hıristiyanların çoğunluğu, özellikle Katolikler, Tanrı Ke-
verilmiş, böylece Hıris- lamının, dolayısıyla bizzat Tanrı'nın ete kemiğe bürünerek İsa şeklinde
tiyan teslisinin unsurları insanlara göründüğüne inanmaktadır. Bu anlayışa göre Baba Tanrı,
tamamlanmıştır. insanlara olan sevgi ve merhameti sebebiyle biricik oğlu İsa Mesih’i insan
şeklinde onların arasında yaşatmıştır. O, yardımını İsa vasıtasıyla insanlığa
iletmiş ve kurtuluşun yolunu göstermiştir. Bu haliyle İsa, Tanrıyla insanlar
arasındaki tek arabulucu konumundadır. Baba Tanrı ona, yargılama ve
hayat verme gücünü vermiştir. Baba ile aynı cevherden olması sebebiyle o
da tam ve mükemmel bir tanrıdır. Tanrı'nın oğlu olarak O, hem gerçek bir
tanrı hem de gerçek bir insandır. Ona kulluk, Tanrıya kulluk ve bağlılık
demektir. Hıristiyanların, teslisin bütün unsurlarının tanrısal cevher
açısından eşit olduğunu kabul ve iddia etmelerine rağmen İncillerde Baba
tanrı hep ön plandadır. Ancak uygulamada İsa Mesih, çoğu yerde
Tanrı’dan önde bir icraya sahiptir. Bilhassa Protestanlıkta İsa, hem dünya
hayatında hem de ahirette yetki ve icraatlarıyla önce çıkmaktadır. Bilhassa
ahirette teslisin Baba Tanrı ve Kutsal Ruh Tanrı olarak kabul edilen iki
temel unsuru işlevsiz kalmaktadır. Esasen bu durum, teolojik açıdan bir
paradokstur.
Hıristiyanlıkta teslisin üçüncü unsuru Kutsal Ruh’tur. 381 yılında 1.
İstanbul Konsili’yle Kutsal Ruh’un da Baba ve Oğul gibi tanrı olduğuna
karar verilmiş, böylece Hıristiyan teslisinin unsurları tamamlanmıştır.
Hıristiyan anlayışına göre Kutsal Ruh, Baba Tanrı’yla aynı
cevherdendir, fakat mahiyeti farklıdır. O, yaratılmamış ezelî bir varlık
olarak insanların kalbinde ve evrende yaşayan Tanrı'nın kendisidir.
İnsanların kalbine sevgiyi ve sağduyuyu ilham eden de odur. Baba Tanrı
bütün işlerini bu Kutsal Ruh vasıtasıyla yapar ve kudretini daima onunla
gösterir. Hıristiyan inancına göre Kutsal Ruh, Tanrı'nın vahyini Kiliseye
ilham etmekte ve Hıristiyanları yönlendirerek onları yanlışlardan
korunmaktadır. Hıristiyanlar, Kutsal Ruh’un insanların kalbinde ve
bedeninde ikamet ettiğine inanırlar.
3. HIRİSTİYANLIĞIN KUTSAL KİTAPLARI
4
Hıristiyanlık II Dinler Tarihi / 6
5
Hıristiyanlık II Dinler Tarihi / 6
6
Hıristiyanlık II Dinler Tarihi / 6
7
Hıristiyanlık II Dinler Tarihi / 6
8
Hıristiyanlık II Dinler Tarihi / 6
9
Hıristiyanlık II Dinler Tarihi / 6
ayrılmıştır. Bu kopmayı daha sonra XI. yüzyılda daha büyük bir kopma
takip etmiş ve Doğu-Batı ayrılığı yaşanmıştır. Roma Kilisesi ile İstanbul
Kilisesinin üstünlük kavgalarıyla başlayan ve Kutsal Ruh'un kimden çıktığı
meselesiyle alevlenen kavga sonucu Hıristiyanlık içerisinde doğu
kiliselerine ilave olarak Ortodoks ve Katolik Kiliseleri oluşmuştur. Batıda,
Katolik Kilisesi içerisinde inanç ve uygulamalara dair ihtilaflar reform
yanlılarını harekete geçirmiş ve sonunda Protestan Kiliseler doğmuştur.
5.1. Katolik Mezhebi
Doğu ile Batı Kiliselerinin birbirinden kopmasından sonra Roma'daki
Kilise, evrensel anlamına gelen Katolik adını almıştır. Bu Kilise, Hıristiyan
dünyasında en fazla mensubu bulunan Kilisedir. Katolik mezhebinin
Katolik mezhebinin başında Papa bulunmaktadır. Ondan sonra sıralamada kardinaller,
başında Papa piskoposlar ve rahipler gelmektedir. Katolik Kilisesi, Papanın yanılmazlığına
bulunmaktadır. Ondan inanmaktadır.
sonra sıralamada Papa, havarilerin reisi Petrus'un, dolayısıyla da İsa'nın vekili
kardinaller, piskoposlar konumundadır. O aynı zamanda, Vatikan devletinin ruhanî başı olarak
ve rahipler gelmektedir. kabul edilir.
Katolik Kilisesi, Papanın Bu kilisenin başlıca özellikleri şunlardır:
yanılmazlığına • Dini başkan papadır. Papa, Hz. İsa’nın vekili Petrus’un halefidir.
inanmaktadır. • Papa yanılmaz otoritedir ve Roma, evrensel anlamındaki Katolikliğin
merkezidir ve diğer Kiliselerin merkezlerinden, manevî bakımdan daha
üstündür.
• Kilise evrenseldir. Evrensel kurtuluş, sadece Katolik Kilisesinin
öğretilerine bağlanmakla mümkündür. Çünkü Katolik Kilisesi, Kutsal
Ruh'un yönetimi altındadır.
• Katolik Kilisesi vahyin kaynağı olarak kutsal kitap ve geleneğe büyük
önem verir. Çünkü kutsal kitap ve kutsal gelenek aynı kaynaktan
çıkmaktadır.
• Kutsal Ruh, Baba ve Oğul’dan çıkar.
• Katolik Kilisesi, göğe yükseldiğine inandığı Meryem'e büyük değer
vermekte ve onu hem Oğul Tanrı'nın hem de Kilisenin annesi olarak
görmektedir.
• Katolik Kilisesi rahiplerin bekârlığını zaruri görmektedir.
• Başlangıçtan günümüze kadar yapılan yirmi bir Konsili ve kararlarını
kabul etmektedir.
• İnsanlar asli suçun içerisindedir. Bundan dolayı günah çıkarma çok
önemlidir. Ergenlik çağına giren her Hıristiyan'ın yılda en az bir defa günah
çıkarması gerekir.
• Sakramentler yedi tanedir. Ruhban zümresi evlenemez.
• Yirmi bir Konsil ve kararları kabul edilir.
• Son yargı gününü, cennet ve cehennemi kabul ederler.
10
Hıristiyanlık II Dinler Tarihi / 6
11
Hıristiyanlık II Dinler Tarihi / 6
12
Hıristiyanlık II Dinler Tarihi / 6
ÖZET
Hıristiyanlığın temel öğretisi, insanın günahkârlığı ve Tanrı'nın bu
günahkârlığı ortadan kaldırmak için gerçekleştirmiş olduğu kurtuluş eylemi
üzerinde odaklanmaktadır. Bu anlayışa göre Hz. Âdem’in işlediği ilk günah,
ondan gelen tüm nesillere sirayet etmiştir. Tanrı, insanlığın
kurtulamayacağını görünce onları kurtarmak için biricik oğlu İsa'yı insan
şeklinde dünyaya göndermiş ve onu insanlığın günahlarına kefaret olarak
çarmıhta feda etmiştir.
Hıristiyanlık üçlü tanrı anlayışına sahiptir. Hıristiyanlığın özünü ve
inanç esaslarının temelini oluşturan tesliste, Oğul İsa ve Kutsal Ruh da
Tanrı'nın ayrı birer unsurunu oluşturmakta ve bunların üçü birden Tanrı'nın
üçlü birliği olarak adlandırılmaktadır.
Hıristiyanlığa göre kurtuluşa erişmek vaftiz olmakla mümkündür.
İman ikrarı olarak kabul vaftiz en temel Hıristiyan sakramentidir. Bundan
sonraki en önemli sakrament ise İsa'nın son yemeği anısına yapılan
evharistiya ayinidir. Bu iki sakrament, hemen tüm Hıristiyan mezheplerince
kabul edilen müşterek sakramentlerdir. Katolik ve Ortodokslar ise bunlara
beş sakrament daha ilave ederek sakrament sayısını yediye çıkarmaktadır.
Bütün Hıristiyanların ilk dönemlerden itibaren yaptıkları en temel ibadet
evharistiya, yani ekmek-şarap ayinidir. Daha sonraki yüzyıllarda günlük
ibadet geleneği oluşmuştur. Haftalık olarak yapılan Pazar ayinine büyük
önem verilmektedir. Hıristiyanlar bu ibadetler dışında yılın belli
dönemlerindeki özel günlerde de bazı ibadetlerde bulunmaktadır. Bu özel
günlerin başında İsa'nın doğum günü olarak kutlanan Noel ve onun diriliş
günü olan Paskalya gelmektedir.
Hıristiyanlık, tarihi süreç içerisinde çeşitli nedenlerden kaynaklanan
bölünmeler yaşamıştır. Bu bölünmelerden inanç ve uygulamaları
farklılıklar gösteren çeşitli mezhepler doğmuştur. Bu mezhepler Monofizit,
Katolik, Ortodoks ve Protestan gruplar olarak adlandırılmıştır.
Hıristiyanlığın kutsal kitapları 27 kitaptan oluşan Yeni Ahit’tir.
13
Hıristiyanlık II Dinler Tarihi / 6
D DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Hıristiyanlığın ahit ve mesih anlayışının Yahudi ahit ve mesih anlayışından
ne gibi farklılıkları vardır? Açıklayınız.
2. Teslis’in unsurları olan Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un özelliklerinden yola
çıkarak Hıristiyanlıktaki teslis ile İslâm’daki tevhid aynı kategoride
değerlendirilebilir mi? Tartışınız.
3. Katolik mezhebi ile Protestanlık mezhebi arasındaki benzerlik ve farklılıklar
nelerdir? Açıklayınız.
BAŞVURULABİLECEK KAYNAKLAR
Aydın, M. (2018). Dinler Tarihi Tarih, İnanç ve İbadet. İstanbul: Ensar Neşriyat.
Baki Adam, Ahmet Güç, Ali İhsan Yitik, Ahmet Hikmet Eroğlu, Durmuş Arık, Bekir
Zakir Çoban, Mehmet Alıcı, Talip Ayar. (2016). Dinler Tarihi. Ankara:
Grafiker Yayınları.
14
İÇİNDEKİLER
• Hinduizm Hakkında Genel Bilgiler
• Mabetlerin Özellikleri
• Kast Sistemi
HİNDUİZM • Karma
• Tenasüh
• Yoga (Meditasyon)
• Defin
• İnek Kültü
• Özet
• Değerlendirme Soruları
• Başvurulabilecek Kaynaklar
HEDEFLER
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
1
Hinduizm Dinler Tarihi / 7
indra, Mitra, Varuna ve Agni diye çağırdılar. Bilgeler onu farklı isimlerle
çağırsalar da Hakikat Bir'dir.' Hindistan’da çok sayıda tanrı ve tanrıça
heykeli vardır. Fakat Hintliler bunu Tanrının çeşitli şekillerde görünüşü
olarak telakki eder.
Hinduizm, sekiz milyon tanrısı olan çok tanrıcı bir dindir. Ancak
tanrıların bu çokluğu onlardaki serbest tanrı tahayyülünden
kaynaklanmaktadır. Buna rağmen Hinduizm’de tek tanrılık izlerine de
Hinduizm, sekiz milyon
rastlanmaktadır. Tanrı anlayışı trimurti denilen üçlü sistemden
tanrısı olan çok tanrıcı bir
oluşmaktadır. Tanrıların en üst tabakasını; Barhma, Vişnu ve Şiva
dindir. Ancak tanrıların
oluşturmaktadır.
bu çokluğu onlardaki
1. Brahma: Yaratıcı tanrıyı temsil etmektedir. Bağımsız bir tapınağı
serbest tanrı
ve özel bir tapınma şekli yoktur. Diğer iki tanrının gerisinde kalmıştır.
tahayyülünden
2. Vişnu: Koruyucu tanrıyı temsil eder. Vedalarda önemsiz bir tanrı
kaynaklanmaktadır.
gibi görünen Vişnu, destanlarda koruyucu ve kurtarıcı kimliğiyle ön plana
çıkmıştır. O, bazen değişik kılıklarda yeryüzüne iner ve insanlara yardım
eder. En son Krişna kimliğiyle yeryüzüne inmiş ve insanlar arasına
karışmıştır. Onun bu şekilde değişik kılıklarda yeryüzüne inmesine avatara
(huIüI/ enkamasyon) denir.
3. Şiva: Yıkıcı, yok edici tanrıyı temsil eder. Şiva, yok edici olarak
ölüm ve zamanla özdeşleşmiştir. Bazı mezhepler onu baş tanrı
edinmişlerdir. Tasviri; çok kollu, dans eden bir kral şeklindedir.
Bu üç baş ilahtan başka Hinduizm’de başka daha birçok tanrı ve
tanrıça vardır. İndra, Varuna, Soma, Rudra, Mitra, Durga, Şakti, Kali
bunların başında gelmektedir.
4. HİNDUİZM’DE İBADET VE MABET
Hinduizm şu haliyle putperest bir din görünümündedir. Birçok
Hindu'nun nazarında put, görünmeyen tanrılara tapınmanın bir simgesidir.
Hindu, puta taparken onun maddi bir eşya olduğunun farkındadır. O, putta
tanrının tecellisini düşünür.
Tanrıları sembolize eden putların yapımı da profesyonellik
gerektirir. Her tanrının kimliğine özgü duruşlar, nitelikler, renkler ve
benzeri hususlara dikkat edilir. Putlar mabede, özel bir törenle, soluğu
yerleştirme ve gözleri açma gibi ilginç ayinlerle yerleştirilir. Putlara, Puja
adı verilen tapınma törenleri düzenlenir. Tapınma, putların yıkanmasıyla
başlar. Putlar önce yıkanır, sonra giydirilir, süslenir, güzel kokular sürülür.
Bu işlemin ardından onlara yiyecek ve içecek takdimi gelir. Putların önüne
çeşitli yiyecek ve içecekler konur. Çevresine çiçekler bırakılır. Fenerler
yakılır. Özel günlerde putlar arabaların üstüne konup dolaştırılır.
1.1. Mabetlerin Özellikleri
Hindu kültüründe mabetlerin de özel yeri vardır. Mabetlerin
yapılacağı yer, yıldızların konumuna ve mantra denilen kutsal metinlerdeki
zikirlere göre belirlenir. Belirleme işini Brahman denilen rahipler yapar.
Rahip, dünyayı taşıdığına inanılan kutsal yılanın başına denk gelecek
2
Hinduizm Dinler Tarihi / 7
şekilde ilk kazığı çakar. Bundan sonra mabedin yapımı tamamlanır. Kent
mabetleri; pek çok yapı, iç avlular, sütunlu salonlar, yıkanmak için
gölcükler içerir. Bazı mabetlerde manastır, okul ve hatta hastane bile
bulunur. Bu bakımdan kent mabetleri bir külliye gibidir.
Mabetlerde ibadet cemaatle yapılmaz. İbadetin belli bir vakti de
yoktur. Mabetlerdeki ibadet, putların bakımı ve onlara kurban
takdiminden ibarettir. Putların bakımı esnasında meditasyon yapılır,
ilahiler ve dualar okunur.
5. KAST SİSTEMİ
Hint toplumu çeşitli sınıflara ayrılır. Buna kast sistemi denir. Kast;
aynı işle meşgul olan, atadan miras kalan hakları, vazifeleri ve adetleriyle
birbirine sımsıkı bağlanan şahıslar grubudur. Bu sınıfların hak ve görevleri
birbirinden oldukça farklıdır. Dört çeşit kast vardır. Bunlar seçilmez, ancak
onun içinde dünyaya gelinir. Ölümden sonraki hayatta yeni bir kasta
yükselmek veya düşmek mümkündür. Bu da hayattayken kastın kurallarına
ve gereklerine bağlı yaşamakla mümkün olabilmektedir. Her kast
mensubu, kendi kastının kurallarına sıkı sıkıya bağlı yaşarsa sonraki
hayatında bir üst kasta çıkabilecek ya da mevcut kastını muhafaza ederek
aynı kastta yeniden dünyaya gelebilecektir. Hayattayken kastan ihraç,
ancak farklı kast mensubuyla evlenme durumlarında söz konusudur. Onun
Kast; aynı işle meşgul dışında yaşarken kasttan ihraç olmadığı gibi kast değişiklikleri de söz
olan, atadan miras kalan konusu değildir. Bu kastlar sırasıyla şöyledir:
hakları, vazifeleri ve 1. Brahmanlar (Rahipler ve Din Adamları) Kastı: Din adamları,
adetleriyle birbirine Brahmanlar sınıfındadır. Brahmanlar en üst sınıfı oluşturur. Görevleri;
sımsıkı bağlanan şahıslar kutsal metinleri okumak ve açıklamak, dini yaşantının yolunu göstermek,
grubudur. Bu sınıfların rahiplik yapmak ve verilen sadakaları kabul etmektir.
hak ve görevleri 2. Kşatriya (Hükümdar Sülalesi ve Savaşçılar) Kastı: Bu, hükümdar
birbirinden oldukça sülalesi ve savaşçıların sınıfıdır. Brahmanlardan sonra ikinci sınıfı oluşturur.
farklıdır. Bu sınıfa dahil olanların görevi; kendilerini amaçlarına adamak, kutsal
metin Vedaları öğrenmek ve bağışlar yapmaktır.
3. Vaisya (Tüccar, Esnaf ve Çiftçi) Kastı: Tüccar, esnaf ve çiftçiler bu
sınıfı oluşturur. Değer bakımından üçüncü sınıfı oluşturan Vaisyaların
görevi üretim yapmaktır. Vedaları okumak ve bağış yapmak gibi dini
görevlerde Kşatriya sınıfına göre daha az sorumludurlar.
4. Sudra (İşçiler) Kastı: Dördüncü sınıfı oluşturan Sudralar, ilk üç
sınıfın hizmetindedirler. Dini herhangi bir görevleri yoktur. Bazı mezhepler
bunlara, yukarıdaki sınıflara katılma hakkı tanımıştır. Bunların dışında, kast
dışı kabul edilen ve toplumda hiçbir görevi ve hakkı bulunmayan insanlar
da vardır. Bunlara dokunulmazlar denir.
Hindular, bu kast sisteminin yaratıcı tanrı Brahma'nın uzuvlarından
meydana geldiğine inanmaktadırlar. Bu inanışa göre Brahmanlar onun
başından, Kşatriyalar kollarından, Vaisyalar göbeğinden ve Sudralar da
ayaklarından yaratılmıştır.
3
Hinduizm Dinler Tarihi / 7
4
Hinduizm Dinler Tarihi / 7
5
Hinduizm Dinler Tarihi / 7
6
Hinduizm Dinler Tarihi / 7
7
Hinduizm Dinler Tarihi / 7
ÖZET
Hinduizm, dünyanın yaşayan en eski dinlerinden biridir. Ne zaman
ortaya çıktığı kesin olarak bilinmemektedir. Hinduizm’in tarihi, M.Ö. 2500
yıllarına kadar geriye götürülmektedir. Bu dine Hinduizm adı Batılılar
tarafından verilmiştir. Hindular, kendi dinlerini 'Sanatana Dharma' (ezeli-
ebedi hakikat) diye isimlendirirler.
Belli bir kurucusu, inanç ve ibadet sistemi olmayan Hinduizm’in çok
sayıda kutsal kitabı vardır. Bunların başında Vedalar gelir. Tanrı anlayışları
ise “trimurti” denilen üçlü sistemden oluşmaktadır. Bu üçlü sistemi
Brahma, Vişnu ve Şiva oluşturmaktadır. Mabet bulunmakla birlikte,
cemaatle ibadet yoktur. Evlerde ve mabetlerde de ibadet ferdidir.
Hinduizm’de herkesin kendi kaderini belirlediği karma kanunu vardır. Bu
kanuna göre insanlar yaptıkları davranışların karşılığını sonraki
hayatlarında tekrar dünyaya geldiklerinde görürler. Tekrar dünyaya gelme,
tenasüh inançları gereğidir. Hindular; Brahmanlar, Kşatriyalar, Vaisyalar
ve Sudralar olmak üzere dört toplumsal sınıfa ayrılmışlardır. Buna kast
sistemi denir. İnekler Hinduizm’de kutsal sayılır.
8
Hinduizm Dinler Tarihi / 7
D DEĞERLENDİRME SORULARI
BAŞVURULABİLECEK KAYNAKLAR
Aydın, M. (2018). Dinler Tarihi Tarih, İnanç ve İbadet. İstanbul: Ensar Neşriyat.
Baki Adam, Ahmet Güç, Ali İhsan Yitik, Ahmet Hikmet Eroğlu, Durmuş Arık, Bekir
Zakir Çoban, Mehmet Alıcı, Talip Ayar. (2016). Dinler Tarihi. Ankara:
Grafiker Yayınları.
9
İÇİNDEKİLER
• Budizm Hakkında Genel Bilgiler
• Budizm’in Kurucusu
• Budizm’in Yayılışı
• Budizm’in Mezhepleri
DİNLER TARİHİ • Budizm’in Temel Özellikleri
• Karma-Tenasüh
• Nirvana
• Özet
• Değerlendirme Soruları
• Başvurulabilecek Kaynaklar
HEDEFLER
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
1
Budizm Dinler Tarihi / 8
2
Budizm Dinler Tarihi / 8
Karma; iş, davranış anlamına gelen, fakat çoğu defa işleri yöneten,
şu andaki ve gelecek hayatta birçok maddi etkileri bulunan kanunu ifade
eden bir kavramdır. Karma, bir sebep sonuç kanunudur. Buda,
Hinduizm’deki kastın karması yerine iradi karmadan söz etmektedir. Kasta
bağlı karmada, kişinin içinde bulunduğu kastın dilimine göre değişmeyen
görevi, bir çeşit mecburi kaderi bulunmaktadır. Oysa Buda’nın ortaya
koyduğu iradi karma anlayışında, kişinin geçmişte veya şimdi yaptığı
bilinçli fiillerinin karşılığını gelecekte görmesi durumu söz konusudur. Bu
anlayışa göre iyilik yapan iyilik, kötülük yapansa kötülük bulacaktır. Bu
karşılıklar bazen kişinin yaşadığı hayatın ileri dönemlerinde, bazen de daha
sonraki hayatlarında karşısına çıkacaktır. Bunun gerçekleşebilmesi için de
kişinin tekrar tekrar bedenlenmesi gerekmektedir. Bu da tenasühle
mümkün olmaktadır.
Ruhun bir bedenden bir başka bedene geçmesi ve ruh göçü
anlamına gelen tenasüh, Budizm’de Hinduizm’dekinden biraz farklılık
içermektedir. Tenasüh, bitmek bilmeyen bir yeniden doğuş silsilesidir ve
içinde eziyet, çile de barındırır. Tenasüh bütün canlı kategorilerini içine
alan yeniden bir hayata dönüştür. Ancak insan varlığında nirvanaya
ulaşmak mümkün olabilmektedir. Budizm, âlemde devamlı bir şeyin
varlığını kabul etmemektedir. Buna göre tabiattaki her şey her an
değişmekte ve dolayısıyla devamlı bir ruhun varlığından bahsetmek de
mümkün olmamaktadır.
2.2. Nirvana
Kelime olarak sönme, yok Bu kavram Pali metinlerinde durgunluk, dinginlik, huzur ve
olma anlamlarına gelen arınmışlık ve ölümsüzlük şeklinde nitelendirilmektedir. Kelime olarak
"nirvana", doğum ve sönme, yok olma anlamlarına gelen "nirvana", doğum ve ölüm
ölüm çemberinden çemberinden kurtularak tekrar dünyaya gelmemeyi ifade etmektedir. Bazı
kurtularak tekrar Batılı bilginler Nirvana’yı, yok olma şeklinde anlamaktadırlar. Oysa Nirvana
dünyaya gelmemeyi ifade tamamen yok olmak şeklinde de anlaşılmamaktadır. Zira Nirvana, yok
etmektedir. Bazı Batılı olma değil, bilakis yüce hedefin gerçekleşmesi, ihtirasın yok olmasıdır.
bilginler Nirvana’yı, yok Mahayana Budizm’ine göre de Nirvana yok olma değildir. O, bir barış,
olma şeklinde mükemmellik kazanma, hikmet ve kemale ulaşma ve sonsuz mutluluğa
anlamaktadırlar. kavuşmadır. Dolayısıyla da Budizm’in en temel hedefi de insanı yegâne
kurtuluş ve mutluluk noktası olarak görülen bu aşamaya, yani Nirvana’ya
eriştirmektir.
2.3. Bekâr Rahiplik Teşkilatı (Sangha)
Bekâr rahiplik teşkilatını ruhani kurbanı şeklinde de tanımlamak
mümkündür. Bu sitemin olduğu dinlerdeki ruhanilerin kendini Tanrı’ya
veya Tanrı konumunda farz ettikleri kişilere vakfetmeleri suretiyle dünya
nimetlerinden büyük ölçüde el etek çekmiş olmalarını biz ruhani kurbanı
olarak tanımlıyoruz. Diğer kurbanlardan farklı olarak bu kurbanda, kişi
kendini bir ömür boyu doğrudan Tanrı’ya adamakta ve kurtuluşa
erişebilmek için, meşakkatli ve zor bir meslek ve ibadetin içerisine
4
Budizm Dinler Tarihi / 8
5
Budizm Dinler Tarihi / 8
6
Budizm Dinler Tarihi / 8
7
Budizm Dinler Tarihi / 8
8
Budizm Dinler Tarihi / 8
en çok bilinen haliyle kişinin önce bağdaş kurarak vücudunu dik tutması ve
ellerini avuç içlerinden karşılıklı birleştirmesi şeklinde yapılmaktadır. Yoga
yapan kişi öncelikle zihnini belli bir noktaya odaklandırarak derin bir
tefekkür dalmaya çalışır. Madde ile mana, akıl ile hisler arasında bir ahenk
oluşturmayı amaçlayan yoga, nirvanaya eriştiren bir teknik olarak
görülmektedir.
Budizm’de ibadet amacıyla yapılan bir başka uygulama ise Buda'yla
ilgili kutsal yerleri ziyaret etmektir. Budistlerin pek çok kutsal mekanı
olmakla birlikte, özellikle bunlardan dört tanesine büyük değer
verilmektedir. Bu kutsal mekânlar şunlardır:
1. Buda'nın doğum yeri olan Kapilavastu'daki Lumbini Koruluğu.
2. Buda'nın aydınlandığı Bihar'daki Bodhi Gaya.
3. Buda'nın ilk vaazını verdiği Benares'teki Sarnath Geyik Parkı.
4. Buda'nın ölüm yeri olan Uttar Pradeşt'teki Kushinara.
Budizm’e göre bu dört kutsal mekandan birine giderken bu yolda
ölen kişi kurtuluşa ererek ölüm ötesindeki saadet dolu hedefe, yani
nirvanaya erişecektir. Budistler dini amaçlı çeşitli bayramlar kutlamaktadır.
Bu bayramların en önemlisi ise Buda'nın aydınlanma bayramı olan
Vesak'tır. Bu bayram Buda'nın doğum, aydınlanma ve ölüm zamanı olarak
görülen Mayıs dolunayında kutlanmaktadır. Bu gün çeşitli şenliklerle
kutlanmakta, stupalarda çeşitli törenler icra edilmektedir.
9
Budizm Dinler Tarihi / 8
ÖZET
Budizm, Siddhartha Gotama tarafından M.Ö. VI. yüzyılda
Hindistan'da kurulmuş olan bir dindir. Buda ismi olan sonradan verilmiş bir
lakaptır.
Budizm, Hinduizm’in politeist anlayışına, din adamlarının din
üzerindeki otoritesine ve toplumsal hayattaki kast uygulamasına tepki
olarak doğmuştur. Bununla birlikte, başta karma-tenasüh anlayışı olmak
üzere, Hinduizm’in pek çok anlayışını bir takım değişikliklerle de olsa
devam ettirmiştir. Buda’ya göre hayat; acı ve ıstıraptan ibarettir, bunun
nedeni arzu ve ihtiraslardır. Bu arzulardan kurtulmanın tek çaresi
nirvanaya erişmektir. Bunun içinde takip edilmesi ve uygulanması gereken
bir takım kurallar vardır. Sekiz dilimli yola uymaksızın nirvanaya ulaşmak
mümkün değildir.
Bekâr keşişler topluluğu sangha adıyla dünyada ilk kez Buda
tarafından kurulmuştur. Buda'nın öğretilerini hakkıyla yaşamaya çalışan
bu keşişler topluluğu, Buda’dan sonra daha da organize olmak suretiyle
varlığını devam ettirmiştir. Bu nedenle sangha, Buda ve onun öğretisi
dhamma ile birlikte Budizm’in üç önemli cevherini oluşturmuştur.
Budistler, her duada bu üç cevheri anmaktadır.
Buda'nın vaaz ve öğretileri sangha tarafından, sözlü olarak
aktarılmış ve yorumlanmıştır. Bu sözlü gelenek üç-dört yüzyıl sonra
derlenerek yazıya geçirilmiş ve Budizm’in kutsal metni olan Tripitaka
(Hikmetin Üç Sepeti) M.Ö. I. yüzyılda günümüze kadar ulaşan son şeklini
almıştır. Bundan kısa bir süre sonra da mevcut Budist anlayışını, sadece
ferdin kurtuluşuyla ilgilenmekle suçlayan ve evrensel kurtuluşu savunan
Mahayana (büyük araba) Budizmi ortaya çıkmış ve zamanla kendi kutsal
metinlerini oluşturmuştur. Hinayanaya göre daha esnek, uzlaşmacı ve
evrensel bir tutum sergileyen Mahayana Budizmi, Kuzey Asya ve Uzakdoğu
ülkelerine yayılarak buralardaki yerli inanç ve düşüncelerden bir kısmını da
kendi bünyesine almıştır. Bunun sonucunda da her ülkenin kendine mahsus
bir Budizm anlayışı doğmuştur.
Günümüzde Budizm farklı inanç ve uygulamaları bünyesinde
barındıran, Uzakdoğu'nun birçok ülkesi yanında Amerika, Avrupa gibi Batı
ülkelerinde de yayılmış olan evrensel hüviyet kazanmış bir dindir.
10
Budizm Dinler Tarihi / 8
D DEĞERLENDİRME SORULARI
BAŞVURULABİLECEK KAYNAKLAR
Aydın, M. (2018). Dinler Tarihi Tarih, İnanç ve İbadet. İstanbul: Ensar Neşriyat.
Baki Adam, Ahmet Güç, Ali İhsan Yitik, Ahmet Hikmet Eroğlu, Durmuş Arık, Bekir
Zakir Çoban, Mehmet Alıcı, Talip Ayar. (2016). Dinler Tarihi. Ankara:
Grafiker Yayınları.
11
İÇİNDEKİLER
• Zerdüştilik
• Zerdüşt'ün Hayatı ve Zerdüştiliğin Doğuşu
• Zerdüşt'ün Öğretileri
• Zerdüşt'e Göre Kıyamet ve Ahiret
DİNLER TARİHİ • Zerdüşt'ün öğrettiği temel ahlak İlkeleri
• Mecusilik
• Parsilik ve Günümüzdeki Durum
• Maniheizm
• Özet
MANİHEİZM
• Değerlendirme Soruları
• Başvurulabilecek Kaynaklar
HEDEFLER
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
Prof. Dr. Kemal POLAT
• Zerdüşt'ün hayatını ve öğretilerini anlatabilecek,
1. ZERDÜŞTİLİK
Zerdüştilik, eski İran bilgelerinden Zerdüşt'ün düşünceleri etrafında
oluşmuş bir dindir. Adını kurucusundan alan bu din, Batı'da,
Zerdüşt, tebliğ “Zoroastrianism” olarak isimlendirilmiştir.
faaliyetine başladığı Zerdüştilik, eski İran dinleri içerisinde tek Tanrı inancına yer
zaman Ahura Mazdah'a vermesiyle dikkati çekmektedir. Bu dine, Tanrı Ahura Mazdah'a nispetle
ibadet, feriştehlere 'Mazdeizm' de denilmektedir. İslam’ın yayıldığı dönemde İran’da hala
(meleklere) hürmet, kötü varlığını devam ettiren bir din olması hasebiyle Zerdüştilik, İslam kültürü
güçlere (şeytanlar gibi) açısından önemli bir dindir. Çünkü Zerdüştiliği bırakıp İslam’a geçen
lanet ve iyilikte yarış gibi İranlılar bu dine ait bazı unsurları da İslam kültürüne taşımışlardır. Ayrıca
konuları öğretisinin bu dinden İslam kültürüne geçmiş ve İslami bir görünüm kazanmış
temeli yapmıştır. unsurların ayıklanabilmesi ve bölücülük amacıyla bu dini canlandırmaya
çalışanların faaliyetlerinin tanınabilmesi için Zerdüştiliğin bilinmesinde
fayda vardır.
1.1. Zerdüşt'ün Hayatı ve Zerdüştiligin Doğuşu
Zerdüşt'ün hayatı ile ilgili bilgiler yetersizdir. Mevcut bilgiler
ise efsanelere ve tahminlere dayanmaktadır. Onun M.Ö. VI. yüzyılda
yaşadığı tahmin edilmektedir. Zerdüştîlerin inancına göre Zerdüşt,
İskender’den üç yüz sene evvel ortaya çıkmıştır. Genel görüşe göre
ise Zerdüşt, M.Ö. 628-551 tarihleri arasında yaşamıştır.
Bu verilen tarihlere rağmen Zerdüşt'ün gerçekten yaşayıp
yaşamadığı tartışılmıştır. Bazı araştırmacılar, Zerdüşt'ü hayali bir kişi olarak
kabul etmiş ve böyle bir kişinin yaşamadığını ileri sürmüşlerdir.
Zerdüştilerin inancına göre Zerdüşt, bir peygamberdir. Soyu, İran
Zerdüştilik, eski İran
mitolojisinde ilk insan kabul edilen Gayomart'a kadar dayanmaktadır.
dinleri içerisinde tek
Soylu ve mütevazı bir aileden gelen Zerdüşt, İran’ın batısında,
Tanrı inancına yer
Azerbaycan'da doğmuştur. Otuz yaşındayken ona peygamberlik vazifesi
vermesiyle dikkati
verilmiştir. Peygamber olarak görevlendirilen Zerdüşt, taraftarlarından bir
çekmektedir. Bu dine,
kısmını yanına alarak Aivitak suyu kenarında halvete çekilmiştir. Halvete
Tanrı Ahura Mazdah'a
çekildiğinin 45. günü, Ürdi Behişt ayında, bir gece sabaha karşı “miraca”
nispetle 'Mazdeizm' de
çıkmış ve ruhani yükselmenin zirvesine ermiştir. Ona, Vohumenah
denilmektedir.
(Behmen) denilen melek her şeyden el etek çekmesini tembih etmiş ve
onu cennete götürmüştür. Orada ona, feriştehler (melekler) saygı
göstermişlerdir. Zerdüşt, sonra Tanrı Ahura Mazdah'ın huzuruna çıkmış ve
“Hayır Dini’nin hükümlerini öğrenmiştir. Ahura Mazdah, Zerdüşt'e
yıldızların ve gezegenlerin hareketinden haber vermiş, cennet ve
cehennemi ona göstermiştir. Ahura Mazdah, ayrıca ona her şeyin ilmini
öğretmiştir. Feriştehler, sonra Zerdüşt'ün göğsünü yarmışlar, içindekileri
çıkarıp temizledikten sonra tekrar yerine koymuşlardır. Bunların sonunda
Zerdüşt, halkı “Hayır Dini”ne davet etmek, Tanrı’dan aldığı vahiyle gerçeği
yaymak ve öğretmekle görevlendirilmiştir.
Zerdüşt, “Mirac yolculuğu”ndan sonra maddî âleme dönmüştür.
Maddî âleme döndüğünde elinde, “miraç”da kendisine verilen kutsal kitap
Avesta da vardı. Zerdüşt, iki sene getirdiği yeni dini tebliğ ile uğraşmış,
fakat fazla başarılı olamamıştır.
1
İRAN DİNLERİ: ZERDÜŞTİLİK VE MANİHEİZM DİNLER TARİHİ / 11
2
İRAN DİNLERİ: ZERDÜŞTİLİK VE MANİHEİZM DİNLER TARİHİ / 11
seyrederler. Sonra, herkesi içine alan bir erimiş metal tufanı olur. Bu tufan
iyilere dokunmaz, kötülerdeki kötülükleri ise ateşiyle yakarak temizler. En
sonunda bütün insanlar Ahura Mazdah'ın cennetine girerler. Orada Ahura
Mazdah ile birlikte yaşarlar. Burada insanlar çalışmak zahmetine
katlanmazlar. Burada yaşlanmak da yoktur. Herkes daima kırk yaşında gibi
görünür.
Zerdüşt'ün fikirlerini yorumlayan ZerdüştiIere göre, üçer bin yıldan
oluşan dört devrenin sonuncusunda, yani dördüncü üç bin yıllık devrede
kıyamet süreci başlar. Fakat dünyanın tamamen helaki, toplu haşirden
sonra gerçekleşir. Ayın zirvesinden, Gochir denilen kozmik yılan dünyanın
üzerine düşer. Dünya, derisi bir kurt tarafından parçalanmış bir koyun gibi
acı çeker. Bundan sonra yeryüzünde nehir gibi akan erimiş bir metal tufanı
olur. Bu tufan, iyilere zarar vermez. Onlara, ılık süt gibi gelir. Kötüleri
ateşiyle temizler. Kozmik yılan Gochir erimiş metalde yandıktan sonra,
yeryüzünü kaplamış olan metal tufanı cehenneme akar.
1.4. Zerdüşt'ün öğrettiği temel ahlak ilkeleri
Zerdüşt'e göre günah, insanı kötü güçlerin esiri kılmaktadır. Bundan
İyilik Tanrısı Ahura
dolayı Zerdüştilikte, doğru yaşama, ahlaki emirlere uyma esas alınmıştır.
Mazdah ile kötü güç
Ahlakı emirler; iyi düşünce, iyi söz, iyi iş şeklinde özetlenmektedir.
Angra Menyu (Ehrimen)
Hayvanlara eziyet etmek ve zina yasaktır. Bazı cinsî konular ve ölü
arasındaki dualistik ilişki,
bedenine temas, kirlenmeye yol açar. Zerdüşt, “temiz olun” emrini vermiş,
Zerdüştilikte birtakım
insanların temiz, doğru ve dürüst olmalarını istemiştir.
problemler doğurmuştur.
Zerdüştilikte kurban takdimi var mıdır? meselesine gelince Zerdüşt
Bu problemler,
Ehrimen'e ve yandaşı kötü güçlere (daeva) kurban adanmasını
Zerdüştiliğin Mitraizm,
yasaklamıştır. Bu yasağın sebeplerinden biri olarak, kurban törenlerinde
Zurvanizm ve Mazdeizm
kutsal bitki Haoma’dan hazırlanan içkilerin içilmesinin yol açtığı taşkınlıklar
gibi kollara ayrılmasına
gösterilmektedir. Bazı araştırmacılara göre Zerdüşt, hayvan kurban etme
yol açmıştır.
törenini tamamen kaldırmamış, sadece bu törenlerin bir parçası olan içkili
şenlikleri yasaklamıştır. Kutsal metinlerde bu görüşü destekleyen bilgiler
bulunmaktadır. Zerdüştiliğin kutsal metinlerinden Yesna'da Zerdüşt, Ahura
Mazdah'dan, sarhoş eden içkiyi ortadan kaldırmasını istemektedir.
1.5. Zerdüştiliğin Kutsal Kitapları
Zerdüştiliğin kutsal metinlerine, genel olarak Avesta denmektedir.
Eski Avesta’nın dörtte üçünün kaybolduğu kabul edilmektedir. Muhafaza
edilmiş olanları arasında Zerdüşt’e atfedilen Gathalar vardır. Gathalardan
da ancak uzmanlar istifade edebilmektedir. Mevcut kitap, M.S. III-IX.
yüzyıllar arasında Pehlevice’de yazılmıştır. Gathalar; Zerdüşt'ün
öğretilerini, Ahura Mazdah’ın emirlerini, kıyamet ve ahiretle ilgili bilgileri
ihtiva etmektedir. Gathalardaki ilahilerin her mısraında, ölümden sonra
insanı nelerin beklediğinden söz edilmektedir. Bu dünya hayatı, ölümden
sonraki hayatla ilişkilendirilmektedir. Ölümden sonraki hayatta, Tanrı’nın
iyileri ödüllendireceği, kötüleri cezalandıracağı işlenmektedir.
1.6. Zerdüşt'ten Sonraki Gelişmeler
Zerdüşt'ün ortaya koyduğu din, onun ölümünden sonra (bugün
Afganistan’ı oluşturan topraklarda) Medler ile Persler arasında yayılmıştır.
3
İRAN DİNLERİ: ZERDÜŞTİLİK VE MANİHEİZM DİNLER TARİHİ / 11
Bu dönemde, eski dinlere ait bazı unsurlar da canlanmış, eski tanrılar ve
tanrıçalar yeniden tapınma konusu haline gelmiştir. Ayrıca, iyilik Tanrısı
Ahura Mazdah ile kötü güç Angra Menyu (Ehrimen) arasındaki dualistik
ilişki, Zerdüştilikte birtakım problemler doğurmuştur. Bu problemler,
Zerdüştiliğin Mitraizm, Zurvanizm ve Mazdeizm gibi kollara ayrılmasına yol
açmıştır.
1.6.1. Mitraizm
Mitraizm'de, Zerdüştilikteki iyilik tanrısı Ahura Mazdah’ın yerine
Güneş Tanrısı Mitra konmuştur. Mitra'ya inananlar haftanın yedinci günü
Pazar'ı kutsal gün saymışlar, ayinde ekmek ve şarap kullanma âdetini
getirmişlerdir. Mitraizm, Hristiyanlık öncesinde yakın doğudan Roma
imparatorluğu içlerine kadar yayılmış, daha sonra Hristiyanlığa rakip
olmuştur. Hristiyanlık karşısında tutunamayan Mitraizm, kısa sürede yok
olmuş, fakat Hristiyanlığı da etkilemiştir. Mitraizm ile Hristiyanlığın ayin ve
inançları arasında birçok ortak nokta bulunmaktadır.
1.6.2. Mecusilik
Sasani hanedanı döneminde (M.S. 224-651) Zerdüştilik, İran’ın
resmî dini olmuştur. Zerdüştilikte ruhban sınıfı, önemli bir siyasi güç hâline
İran’ın Müslümanlar gelmiş, Hristiyanlık, Maniheizm ve Budizm gibi dinlere baskı yapmaya
tarafından fethinden başlamıştır. Avesta, bu dönemde derlenmiş, Pehlevi diline çevrilmiş ve
sonra buradaki yorumları yapılmıştır. Bunun yanında Zerdüştilik, Zerdüşt öncesi inançların
Zerdüştilerin ve etkisiyle, yeni şekiller kazanmış ve Mecusilik hâline gelmiştir.
Mecusilerin bir kısmı Mecusilik, diğer adıyla Zurvanizm, ZerdüştiIiğin Mitraizm’den
Müslüman olmuş, sonraki ikinci halkasını oluşturmaktadır. ZerdüştiIiğin Mecusilik şeklini
diğerleri ise Hindistan'a alması şu şekilde olmuştur: Zerdüşt'ten sonra rahipler, Zerdüşt'ün “'ışık”
kaçmıştır. Hindistan'ın kavramını ateşle sembolleştirmişlerdir. Bu ateş, zamanla Tanrı'nın yerini
Bombay bölgesine almıştır. Sasaniler devrinde, millî birliğin sembolü olarak hükümdarın
yerleşen Zerdüştîlere sarayında daima ateş yanmaya başlamıştır. Mecusilik başlangıçta, dinî bir
burada İranlı anlamında grup değil bir kabileye bağlılıktı. Tahran yakınlarındaki Ragha kentinde
Parsi, dinî inançlarına da yaşayan bir kabile, Zerdüşt'ün dinini kabul etmişti. Bu kabile, önceden
Parsilik denmiştir. zaman tanrısı Zurvan'a inanmaktaydı. Onlar, büyücülük ve astrolojide
uzmandı. Bunların rahiplerine Mobed deniyordu. Mobedlere,
büyücülükteki uzmanlıkları dolayısıyla Mecusi de denmekteydi.
Müslümanların İranlıları “ateşe tapıcılar” şeklinde nitelendirdikleri
tarihlerde ateş kültü, İran’ın dinî yapısının en göze çarpan özelliğini teşkil
etmekteydi. Mecusilikte kutsal bir yere sahip olan ateşi kirletmemek için
özel gayret gösterilirdi. Maşa ve kürekle ateşi besleyen rahipler, ateşi
kirletmemek için ellerine eldiven giyer, ağızlarını örterlerdi. Kutsal hücrede
yanan ateşten evlere götürülen ateş, bir daha söndürülmezdi.
İslam’ın İran’a girmesinden sonra Mecusiler Hindistan'a göç
etmişlerdir. İranlı Şii bilim adamı Ali Şeriati’nin ifadesine göre, Müslüman
olup İran’da kalanlar da, eski inançlarından ve kültürlerinden bazı
özellikleri İslam’a taşımışlardır. Mobed rahip sınıfı değişik bir yapıya
kavuşmuş ve İran’da mollalarla varlığını sürdürmüştür.
1.6.3. Parsilik ve Günümüzdeki Durum
4
İRAN DİNLERİ: ZERDÜŞTİLİK VE MANİHEİZM DİNLER TARİHİ / 11
İran’ın Müslümanlar tarafından fethinden sonra buradaki
Zerdüştîlerin ve Mecusîlerin bir kısmı Müslüman olmuş, diğerleri ise
Hindistan'a kaçmıştır. Hindistan'ın Bombay bölgesine yerleşen Zerdüştîlere
burada İranlı anlamında Parsî, dinî inançlarına da Parsilik denmiştir.
Parsilik ile Hinduların eski Veda dinleri arasında benzerlikler vardır. Buna
rağmen, Parsiler, daima kapalı ve tutucu bir toplum hayatı sürdürerek,
dinlerini ve düşüncelerini Hinduizm'in etkisinden uzak tutmuşlardır.
Parsiler, modern Hindistan'ın gelişiminde ve ekonomisinde büyük rol
oynamışlardır. Günümüzde de Hindistan’da ticari hayat onların elindedir.
Parsilik, tek tanrıcı karakterlidir. Parsilikte, ateş sembol kabul edilir
ve ayin onun etrafında yapılır. Tapınaklara Parsı olmayanlar alınmaz.
Günde, beş defa, ateşin temizliğini korumak için temizleme ayinleri yapılır.
Rahiplerin nezaretinde yapılan ayinlerde, Avesta'dan ilahiler, parçalar
okunur. Bu dinde ayrıca sunu ve kurbanlara da önem verilir. Ölüler,
yerleşim yerlerinden uzakta kurulan “dakhma” denilen ölü kulelerine
(sessizlik kuleleri) bırakılır. Böylece toprağın kirletilmediğine inanılır.
Parsilikte, ahlakı prensipler üç maddede özetlenir. Bunlar; iyi söz, iyi iş, iyi
düşüncedir. Caynistler gibi Parsîler de, kast sistemine ait bir özellik olan
cemaat dışından evlenmeme gibi bazı hususları benimsemişlerdir.
1.7. Maniheizm
İran’da ortaya çıkan ve bir dönem dünyada hızlı yayılan diğer önemli
bir din Maniheizm’dir. Maniheizm, M.S. III. yüzyılda İranlı Mani tarafından
kurulmuş bir dindir. Bu dinin, o güne dek bilinen tüm dinî sistemlerin bir
sentezi olduğu ileri sürülmüştür. Maniheizm aslında, Zerdüşt dualizmi,
Babil folkloru, Budist ahlak ilkeleri ve Hristiyan unsurların bir karışımından
oluşmaktadır. Bu bileşimde önde gelen anlayış iki ezelî ilkenin, yani iyi ve
kötünün çatışmasıdır. Bu bakımdan dinler tarihi araştırmacıları,
Maniheizmi bir tür dinsel düalizm (ikicilik) olarak sınıflandırmışlardır. Asıl
gelişimini doğduğu topraklar olan Mezopotamya, Babil ve İran’da
gerçekleştiren ve etkisini X. yüzyıldan sonralara kadar sürdürdüğü
Türkistan, Kuzey Hindistan, Batı Çin ve Tibet'e kadar yayılmayı başaran
Manihaizm, Batı'da Kuzey Afrika, İspanya, Fransa, Kuzey İtalya ve
Balkanlar’da bin yıl süreyle varlığını devam ettirmiştir.
Maniheizm, İslam’ın yayıldığı bölgelerde iz bırakmış ve bu nedenle
İslam kültürünü de etkilemiştir. Tarihte, Müslümanlar arasında Maniheist
fikirlerden etkilenenler olmuştur. Ehl-i Sünnet olan Müslümanlar
tarafından bu kimseler sapık olarak nitelendirilmişlerdi. Bu bakımdan,
İslam kültüründeki “zındık”·kavramının doğmasında Maniheistlerin rolü
bulunmaktadır.
1.7.1. Mani’nin Hayatı ve Ögretileri
Mani, özel bir isim değil, bir saygı ifadesi ya da bir unvandır. Mani
sözcüğünün Aramice kökeni olan “Mana”, ışık anlamına gelmektedir.
Mandean (Sabiilik) inancında bir cin olan “Mana Rabba” ise “Işık Kralı”
demektir. Bu bakımdan Mani sözcüğünün tam anlamının “aydınlatan”
olduğu kabul edilmiştir. Mani'nin gerçek adının bilinmemesine karşın,
5
İRAN DİNLERİ: ZERDÜŞTİLİK VE MANİHEİZM DİNLER TARİHİ / 11
babası ve ailesi hakkında kesin bilgiler mevcuttur. Babasının adı Fatak
Babak idi ve eski Med başkenti olan Ecbatana (Hamadan) kökenli bir
aileden geliyordu. Karısı, yani Mani'nin annesi ise soylu Arsaki hanedanı ile
akraba olan Marmarjam’dı.
Mani'nin içinde
büyüdüğü bu tarikat
hakkında pek ayrıntılı
bilgi mevcut değildir.
Ancak bir tür su ile Şekil 1.1. Mani
arınma yani “vaftiz” Mani, 14 Nisan 216 tarihinde Babil'e bağlı Mardinu kentinde
uygulamasına sadık dünyaya geldi. Babası Fâtâk, güçlü dinî eğilimlere sahip bir kişi idi. Bir süre
oldukları bilinmektedir. sonra Ecbatana'yı terk ederek güney Babil'de bulunan “'Menakkede”
Tarikat üyeleri, (Arapça Mugtasıla) adlı bir Mandean tarikatına katıldı ve oğlunu bu
günahlarından arınmak inançlara göre yetiştirdi.
için her gün abdest Mani'nin içinde büyüdüğü bu tarikat hakkında pek ayrıntılı bilgi
alıyorlar ve yiyeceklerini mevcut değildir. Ancak bir tür su ile arınma yani “vaftiz” uygulamasına
de su ile temizliyorlardı. sadık oldukları bilinmektedir. Tarikat üyeleri, günahlarından arınmak için
her gün abdest alıyorlar ve yiyeceklerini de su ile temizliyorlardı. Ayrıca, et
yemiyorlar ve şarap içmiyorlardı. Her üye, kendine ayrılmış bulunan
tarlada çalışmak zorundaydı. Tarikatın yerleşik ve tarımsal görünümü, bir
Yahudi tarikatı olan Essenileri andırıyordu. Bu benzeşimi güçlendiren diğer
bir unsur da kendi dinî inançlarını tıpkı Esseniler gibi “Yasa” olarak
adlandırmalarıdır. Diğer önemli bir unsur da bu tarikatın, bir Yahudi
uygulaması olan 'Şabat' gününün kutsallığına riayet etmesidir.
Mani öğretisini ilk defa, Gundeşapur kentinde, I. Şahpur'un tahta
geçme törenleri için ülkenin her yanından gelmiş bulunan kalabalığa ilan
etti. Fakat burada uzun süre tutunamadı.
Mani, uzun yıllar süresince çeşitli ülkeleri gezerek öğretisini yaydı;
Türkistan ve Kuzey Hindistan’da Maniheist topluluklar oluşturdu. Nihayet
İran’a geri döndüğünde, I. Şahpur'un kardeşi Perviz'i kendi inancına
çekmeyi başardı. Mani, en önemli yapıtlarından biri olan ‘Şahpurikan’ı
Perviz’e ithaf etti. Perviz, Mani'nin Şahın huzuruna kabul edilmesini sağladı
ve böylece Mani, I. Şahpur’a dinî mesajını aktarma fırsatını buldu.
Ancak, bir süre sonra Mani tekrar bir kaçak olarak yollara düştü.
Farklı yörelerde kendi inancını yayma çabasını sürdürdü. Bu geziler
sırasında, öğretisini yayan ve güçlendiren uzun mektuplar kaleme aldı. Bu
dönemin sonunda yakalanarak hapse atıldı ve ancak 274 yılında I.
Şahpur'un ölümü üzerine özgürlüğe kavuşabildi.
I. Şahpur'un yerine geçen oğlu I. Hürmüz, Mani'ye destek oldu.
Fakat, I. Hürmüz'ün saltanatı yalnızca bir yıl sürebildi. 274 yılında
6
İRAN DİNLERİ: ZERDÜŞTİLİK VE MANİHEİZM DİNLER TARİHİ / 11
Şahpur'un diğer oğlu Behram tahtı ele geçirdi. Bu saltanat değişimi
Mani'nin sonunu hazırladı, zira Mazdeizm'e (Zerdüştilik) bağlı olan yeni
Maniheistler iki sınıfa Şah, her türlü yabancı inancın koyu bir düşmanıydı. Yeni Şah I. Behram,
ayrılmışlardır: Sırra Mani'yi çarmıha gerdirdi. Mani’nin, taraftarlarını yıldırmak amacıyla derisi
ulaşmış olanlar ile yüzüldü, içine saman doldurularak kent kapısına asıldı. Mani’nin ölüm
sıradan inananlar ya da tarihi 276-277 yılları olarak tahmin edilmektedir.
Mani'nin adlandırdığı Kendisini kurtarıcı bir peygamber olarak tanıtan Mani, insanlığın
gibi “Seçkinler” ile kurtuluşunun en önemli aşamalarını tarihsel bir akış içinde sıralarken
“Dinleyenler”. kendi öncüleri arasında Enoch'u (idris), Nuh'un oğlu Sam'ı, Buda'yı,
Zerdüşt'ü ve İsa’yı saymıştır. Mani, kendi yazılarında, İsa’nın yaşamının
belli başlı olaylarını özetlemiş; Havarilerin çabalarını, Pavlus'un
misyonunu, Hristiyan Kilisesinin yaşadığı krizi ve dünyayı düzeltmek için
uğraş vermiş olan Marsiyon ve Bardanes gibi gnostikleri anlatmıştır.
Sonunda, İsa’nın müjdelemiş olduğu “Paracletos”un, yani bizzat Mani’nin
döneminin geldiğini ilan etmiştir.
“Paracletos” sözcüğü, Kutsal Ruh’a verilen bir isim olarak Yuhanna
İncili’nde geçmektedir. “Paracletos”un din dışı anlamı “şefaat eden, aracı,
arabulucu” biçimindedir. Özellikle, İsa’nın veda konuşmalarında “Avutucu,
Gerçek Ruh ve Kutsal Ruh” adı altında sıkça yer almaktadır (Yuhanna,
14:16,26; 15:26; 16:7).
Maniheizmde gerçek sır, evrensel düalizmdir. Maniheist inanca göre
bu sır, Mani'nin ruhsal ikizi olan Parakletos tarafından Mani'ye aktarılmış
ve Mani de bu sırrı öğretmekle görevlendirilmiştir. Mani, on iki
yaşındayken ilk kez miraca çıktığını ve ilk ilahi açıklamaları aldığını ileri
sürmektedir.
Mani'ye göre Zerdüşt, Buda ve hatta İsa’nın başarılı olamamalarının
nedeni, kendi öğretilerini yazıya geçirmemiş olmalarından
kaynaklanmaktadır. Bu düşünce ile Mani, herkesçe anlaşılabilen basit bir
dil kullanarak kendi öğretisini yazıya dökmüştür. Maniheist metinlerin
halktan gördüğü yoğun ilgi, Maniheizm karşısında olanların ve özellikle
Hristiyan Kilisesi'nin neden bu metinleri yok etmeye çalıştıklarını
açıklamaktadır. 279 yılında, Roma imparatoru Diocletian, İskenderiye
kentinde tüm Maniheist metinlerin yakılmasını emretmiştir. Buna benzer
yok etme çabaları yüz yıllarca sürdürülmüştür. Hâlbuki İsa’dan sonra III.
yüzyılda İran’da doğan Maniheizm inancı, henüz ilk yüz yılını
tamamlamadan Doğu ve Batı'ya yayılmayı başarmıştı ve doğal olarak
karşısındaki en büyük rakip Hristiyanlıktı. Maniheizm ile Hristiyanlık
arasında uzun ve sert bir mücadele cereyan etti. Hristiyanlık bu kez
karşısında, Hristiyan Kilisesi modeline uygun olarak örgütlenen ciddi bir
hasım bulmuştu. Her geçen gün, Maniheizm karşıtı Kilise kuralları, devlet
buyrukları ve dualist öğretileri kötüleyen yapıtlar çoğalıyordu. Hristiyan
Kilisesi, Maniheizm karşısında geçirdiği korkuyu bir daha unutamamış; yüz
yıllar boyunca karşılaştığı her dualist hareketi Maniciliğin bir devamı ya da
hortlaması olarak kabul etmiştir. Bu suçlamadan Luther ve Calvin de
nasibini almıştır.
7
İRAN DİNLERİ: ZERDÜŞTİLİK VE MANİHEİZM DİNLER TARİHİ / 11
Batı'daki Reformasyon hareketinden sonra, her ne kadar Kilise’nin
dogmatik tutumunda önemli bir değişim olmadıysa da Maniheizmin
araştırılması ve daha iyi anlaşılması çabaları başlamıştır. Sonuçta Mani
dininin, Mezopotamya-İran dualizmi üzerine temellenen ve evrensel bir
Maniheistlerde dua, din niteliğine ulaşabilmek amacıyla Budizm ve Hristiyanlıktan alıntılar
öğle, akşamüstü, gün yapan bir “sinkretist” (bağdaştırmacı) inanç olarak Doğu'ya ve Batı'ya
batımında ve güneş doğru genişlediği belirlenmiştir.
battıktan üç saat sonra Mani, öğretisini ezeli ve birbirine karşıt iki ilke üzerine kurmuştur.
olmak üzere günde dört Bu iki ilke, Işık ve Karanlık veya iyilik ve Kötülüktür. Buna göre yaşadığımız
kez zorunluydu. dünya, bu iki ilkenin birbirleriyle ilişkisinden meydana gelmiştir. insanın
ruhu iyiliği, cesedi ise kötülüğü temsil etmektedir. Dinin amacı, insanı
kötülüklerden korumak ve kurtarmaktır. Bu bakımdan Mani'nin öğretileri,
İsa’nın gelişini müjdelediği “'Parakletos”' tarafından sırları açıklanan
gnostik nitelik taşımaktadır. Mani bu gnostik fikirleri, ilk dönem
Hristiyanlığının önemli isimlerinden gnostik Marsiyon'dan almıştır.
1.7.2. Maniheizm’de Dinî Teşkilat ve Ayinler
Maniheizmin örgütlenmesinde Marsiyon'un Kilisesi örnek alınmıştır.
Buna göre Maniheistler iki sınıfa ayrılmışlardır: Sırra ulaşmış olanlar ile
sıradan inananlar ya da Mani'nin adlandırdığı gibi “Seçkinler” ile
“Dinleyenler”. Maniheizmde kadınlar da seçkinlerin arasına kabul
edilmiştir. Bir tür ruhban sınıfı olan seçkinler, çok zorlu hazırlık
dönemlerinden ve çetin giriş törenlerinden geçirilirlerdi. “Teselli” adı
verilen giriş törenine çok önem verilirdi. Bu aşamadan sonra seçkinler,
“Tanrısal Işık” ile dolarlar ve artık bu ışığı dünyevi şeylerle kirletecek
davranışlardan kaçınırlardı. Onlar, evlenmezler, mal mülk sahibi olmazlar,
et yemez ve şarap içmezlerdi. Tarım işlerinde çalışmazlar, hatta ekmeği
bile doğramazlardı. Günlük yiyecekleri ve basit giysileri ile gezgin bir yaşam
sürerlerdi.
Seçkinlerin ilkeleri, Budist keşişlerin disiplinine şaşırtıcı ölçüde
yakındı. Arada bulunan tek fark, Maniheist seçkinlere yerleşik yaşamın
yasak olmasıydı. Seçkinlerin yaşamı oldukça zordu. Yaşamları üç mühürle
bağlıydı: Ağız, el ve gönül mühürleri. İlk mühür, tüm kötü yiyecekleri ve
kötü sözleri yasaklardı. İkinci mühür, canlı varlıkların içinde saklı bulunan
ışığa verilebilecek her türlü zararı engellemek içindi. Bu nedenle; adam
öldürmek, hayvan öldürmek, hatta meyve koparmak bile yasaktı. Üçüncü
mühür, Maniheizm inancına ve temizliğine karşı çıkan her türlü düşünceyi
yasaklamaktaydı.
Maniheizme bağlı olanların büyük çoğunluğu “Dinleyiciler” den
oluşmaktaydı. Bunlar yalnızca Mani'nin “'On Emri” ile sorumlu
sayılıyorlardı. Bu on emir, sırasıyla, puta tapmayı, namussuzluğu, cimriliği,
her türlü öldürme eylemini, zina yapmayı, hırsızlığı, yalancılığı,
büyücülüğü, ikiyüzlülüğü ve Maniciliğe ihaneti yasaklıyordu. Sıradan
inananların ilk görevi, seçkinlere titizlikle saygı göstermekti. Dinleyiciler,
sık sık seçkinlerin önünde diz çökerek kutsanma talep ederler, buna
8
İRAN DİNLERİ: ZERDÜŞTİLİK VE MANİHEİZM DİNLER TARİHİ / 11
karşılık sebze ve meyve verirlerdi. Herkes için geçerli olan diğer dinsel
görevler ise, dua ve oruçtu.
Maniheistlerde dua, öğle, akşamüstü, gün batımında ve güneş
battıktan üç saat sonra olmak üzere günde dört kez zorunluydu. Gündüz
Maniheistlerde dua;
duaları güneşe dönerek yapılır, geceleri ise aya bakarak dua edilirdi.
öğle, akşamüstü, gün
Güneşin ve ayın görünmediği günlerde dua yönü kuzeydi. Dua etmeden
batımında ve güneş
önce uygulanması kesin koşul olan bir arınma ayini vardı. Arınma işlemi su
battıktan üç saat sonra
ile ya da su bulunmazsa toprak ile yapılırdı. Oruç zamanlaması da tıpkı dua
olmak üzere günde dört
gibi doğrudan astronomik olaylara bağlıydı. Haftanın ilk günü, güneşe
kez zorunluydu.
hürmeten herkes oruç tutardı. Seçkinler, haftanın ikinci günü de ay
hürmetine oruç tutmakla sorumluydular. Ayrıca her yeni ayda, herkes ilk
gün oruç tutardı.
1.7.3. Türkler ve Maniheizm
Hem Roma İmparatorluğu’nun, hem de İran’da Sasaniler'in
baskısına karşın Maniheizm, hızla yayılmıştır. İran’ın doğusunda bulunan
ülkelerde çok başarılı olan Maniheizmin yayılması konusunda X. yüzyılın
başlarında, Arap tarihçi EI-Biruni, “Doğu Türklerinin büyük çoğunluğu, Çin
ve Tibet'te yaşayanlar ve Hindistan'ın bir bölümü Mani dinine bağlıdırlar.”'
diye yazmıştı. Son zamanlarda Turfan kazılarında ortaya çıkarılan
Maniheist resim ve edebiyat bulguları bu açıklamayı doğrulamıştır.
Mani'nin ölümünden bir yüz yıl sonra Maniheizm, Malabar kıyılarına kadar
ulaşmıştır. Kara Balgasun'da bulunan ve bir zamanlar Nasturilere ait
olduğu zannedilen Çince yazıtların, aslında Maniheistlere ait olduğu kesin
olarak belirlenmiştir.
Maniheizm, 762 yılında Uygur Türklerinde devlet dini olarak kabul
edilmiş ve böylelikle Çin’e doğru genişleme olanağına da kavuşmuştur. Bu
din, IX. yüzyılda Uygur devletinin yok olmasından sonra da Cengiz Han
dönemine kadar bölgelerdeki varlığını sürdürmüştür. Çin içinde ise, güney
kıyılarına kadar inerek, buralarda varlığını gizli bir din olarak devam
ettirmeyi başarmıştır. Maniheizm, İran ve Babil'de hiçbir zaman egemen
din düzeyine yükselememiş; ancak Emevilerin yönetimi altında geniş bir
hoşgörü ve refaha kavuşmuştur. Maniheistler, bazı Emevi halifelerinden
müsamaha görmüşlerdir. Ancak, Abbasiler döneminde Maniheistler
“zındık” olarak değerlendirilip baskı görmüşler, çeşitli suçlamalar
nedeniyle cezalandırılmışlardır.
Batı'da Maniheizmin esas yurdu Kuzey Afrika'ydı, Mani'den sonra
gelen ve ikinci Parakletos olarak adlandırılan Adimantus da Afrika'da etkin
olmuştu.
Maniheizmin Batı'daki merkezlerinden biri de Roma kentiydi. 311-
314 yılları arasında Papalık yapan Miltiades, Roma’daki Maniheistlerden
söz etmektedir. Fakat daha sonra Hristiyanlık karşısında tutunamayan
Maniheizm, VI. yüzyıldan sonra Batı’da neredeyse tümüyle yok olmuştur.
Maniheizmin kısa sürede bütün dünyada yayılıp sonra tamamen yok
olması, onun, kabul edildiği ülke ve topluluklarda hiçbir temel politik ve
sosyal değişim yaratmayı öngörmemiş olmasından kaynaklanmıştır.
9
İRAN DİNLERİ: ZERDÜŞTİLİK VE MANİHEİZM DİNLER TARİHİ / 11
Toplumsal kuralları hiçe sayan, taraftarlarına başıboş dolaşıp çalışmayı
reddetmelerini ve sadaka ile geçinmelerini buyuran, hayvanların
öldürülmesine bile karşı çıkan bir inanç yöneticiler tarafından da hoş
karşılanmamıştı. Bu sert ve savaşçı çağlarda, uygarlıklarını barbar
saldırılarına karşı koruma endişesindeki yöneticilerin, bu kadar edilgen bir
inancı onaylamaları mümkün değildi. Maniheizmin örgütsel yapıları da,
ağır baskılar karşısında varlığını sürdüremeyecek kadar dayanıksızdı.
10
İRAN DİNLERİ: ZERDÜŞTİLİK VE MANİHEİZM DİNLER TARİHİ / 11
ÖZET
Zerdüşt, M.Ö. VI. yüzyılda İran’da yeni bir din kurmuş ve İran’a tek
Tanrı inancını getirmiştir. Zerdüşt'ün Tanrısının adı Ahura Mazdah'tır.
Zerdüştilerin inancına göre Zerdüşt, Ahura Mazdah tarafından
görevlendirilmiş bir peygamberdir. O, ilk defa öbür dünya hayatından ve
“Çinvat Köprüsü”nden bahsetmiştir. Kötü güçlere kurban sunma ve içkili
dinî törenlere karşı çıkmıştır. Tanrıların kurbanlardan çıkan buğu ile
beslendiği inancını değiştirmiş ve buna bağlı bir kurban anlayışını
yasaklamıştır.
Zerdüşt, dünyada iyilik ve kötülüğün yaratıldığını, insanın, iyilik ve
kötülüğü seçme hürriyetine sahip olduğunu bildirmiştir. Buna göre
insanlar, yaptıklarından sorumlu tutulmuş ve iyilik tarafını tutması
öğütlenmiştir.
Zerdüşt'ün ölümünden sonra, onun kurduğu din değişik yerlere
yayılmış ve yeni şekiller almıştır.
Bu yeni şekillerden biri de Mecusilik’tir. Mecusilik’te “Ateş kültü”
önem kazanmıştır. Müslümanlar İran’ı fethedince, eski inançlarından
kopamayan Mecusiler Hindistan’a göç etmişlerdir. Hindistan’a gidenler,
geldikleri yere nispetle, İranlı anlamında Parsi diye adlandırılmışlardır.
Günümüzde Parsilik, monoteizm karakterlidir. Ayinlerin odak noktası
olan ateş Parsilikte sembol kabul edilmiştir. Parsiler, kendilerine has inanç
ve geleneklerini devam ettirmektedirler.
İran’da ortaya çıkan ve bir dönem dünyada hızlı bir şekilde yayılan
diğer önemli bir din Maniheizmdir. Maniheizm, M.S. III. yüzyılda İranlı
Mani tarafından kurulmuştur. Maniheizm aslında, Zerdüşt dualizmi, Babil
folkloru, Budist ahlak ilkeleri ve Hristiyan unsurların bir karışımından
oluşmaktadır. Maniheizmin temel öğretisi iki ezeli ilkenin, yani Işık ve
Karanlığın veya iyilik ve Kötülüğün çatışması üzerine kurulmuştur. Bu
bakımdan Maniheizm, bir tür dinî dualizm (ikicilik) olarak sınıflandırılmıştır.
Asıl gelişimini doğduğu topraklar olan Mezopotamya, Babil ve İran’da
gerçekleştiren ve etkisini X. yüzyıldan sonralara kadar sürdürdüğü
Türkistan, Kuzey Hindistan, Batı Çin ve Tibet'e kadar yayılmayı başaran
Maniheizm; Batı'da Kuzey Afrika, İspanya, Fransa, Kuzey İtalya ve
Balkanlar’da bin yıl süreyle varlığını devam ettirmiştir. Taraftarlarına
başıboş dolaşıp çalışmayı reddetmelerini ve sadaka ile geçinmelerini
buyuran bu din, pasif yapısı dolayısıyla diğer dinler karşısında
tutunamamış ve tamamen ortadan kalkmıştır.
11
İRAN DİNLERİ: ZERDÜŞTİLİK VE MANİHEİZM DİNLER TARİHİ / 11
DEĞERLENDİRME SORULARI
BAŞVURULABİLECEK KAYNAKLAR
Adam, B., Katar, M. (2004), Dinler Tarihi. (İlahiyat Önlisans Programı). Açık Öğretim
Fakültesi Yayınları. Eskişehir.
Bilgin, M. S. (1995). Zarathustra (Zerdüşt) Hayatı ve Mazdaizm. İstanbul.
Güngör, H., Günay, Ü. (1977). Başlangıçtan Günümüze Türklerin Dini Tarihi. Ankara.
Maalouf, A. (1998). Işık Bahçeleri, Çeviren: Esin Talu-Çelikkan. İstanbul.
Sarıkçıoglu, E. (1983). Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi. İstanbul.
Tümer, G., Küçük, A. (1977), Dinler Tarihi, Ankara.
Zerdüşt'ün Gataları, Çev. Ali Nihat Tarlan (1935). İstanbul.
Wıdgrey, A. G. (1971). Tarih Boyunca Büyük Öğretiler, Çev. Gülçiçek Soytürk, İstanbul.
12
İÇİNDEKİLER
• Giriş
• Özet
• Değerlendirme Soruları
Prof. Dr. Kemal POLAT
• Başvurulabilecek Kaynaklar
HEDEFLER
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
1. GİRİŞ
Türk toplumunda dinî hayat, çok yönlü ve dinamik bir karaktere
sahiptir. Dolayısıyla dinin tanımına, dinlerin kendi içindeki inanç ve ibadet
anlayışına, ayrıca tanımı yapan kişinin bakış açısına göre çok çeşitli
dindarlık türlerinden söz etmek mümkündür. Örneğin Ünver Günay,
ampirik bir çalışmasının sonucunda, Türk toplumundaki dinî yaşayışın
dörtlü bir tasnifini yapmaktadır. Buna göre, kentin orta ve alt tabakalarıyla
kırsal kesimde yoğunlaşan “Geleneksel Halk Dindarlığı” birinci tip dindarlık
Halk dindarlığında
tarzını ifade etmektedir.
kökleşmiş ve kalıplaşmış
Halk dindarlığında kökleşmiş ve kalıplaşmış unsurlar hâkim
unsurlar hâkim
durumdadır. Şekilcilik, geleneksellik, taklitçilik ve ritualiz;, ayrıca derin
durumdadır. Şekilcilik,
teolojik konulara fazla yer vermemek, bu tip dindarlığın karakteristik
geleneksellik, taklitçilik
özelliklerindendir. Bunların yanında Halk dindarlığı, yapısal olarak geniş bir
ve ritualizm, ayrıca
çeşitlilik arz eder. Zira Sembolik ve mitsel düşünme tarzıyla bazı kolektif
derin teolojik konulara
yönelimlerin etkilerine açıktır. Özellikle kitlelere has coşku, heyecan ve
fazla yer vermemek bu
duygusallık, dine bağlılık tarzı ve kanaatlerde de kendini göstermektedir.
tip dindarlığın
Halk dindarlığı, yüksek tipli kitabî dinlere uygun kavram ve inançlarla
karakteristik
birlikte, geleneksel kabul ve halk inanışlarını da bünyesinde barındırır.
özelliklerindendir.
Müesses dinlerin belirli inanç esasları, ibadetleri ve ahlak ilkeleri
vardır. Din mensupları yukarıda bahsettiğimiz dindarlık çeşidi ve
derecelerine göre bu inançları benimsemeye, ahlaki ilkeleri uygulamaya ve
ibadetleri yapmaya/yerine getirmeye çalışırlar. Ancak müesses bir dine
mensup olsa bile insanlar, zaman zaman o dinin belirli esasları içinde yer
almayan başka inançlara da az veya çok sahip olurlar ve onları
benimserler. Bu inançlar genelde “batıl inanç”, “ hurafe” olarak bilinir ve
küçümsenir. Ancak buna rağmen, yine de çoğu zaman bunların etkisinin
dışına çıkılamaz. Din adamları tarafından ise bu inançların dine uymadığı
ve dolayısıyla terk edilmesi gerektiği telkin edilir. Her şeye rağmen bu
inanışlar halk arasında az veya çok etkinliğini her zaman korumaktadır.
Benzer ve farklı yönleri bulunmakla birlikte en gelişmemişinden en
çağdaşına kadar hemen her toplumda halk inanışlarına rastlanmaktadır
İşte bu ünitede, Türk toplumunda yaşayan halk inanışları incelenecektir.
2. İNANÇ, HURAFE (BATIL İNANÇ), HALK İNANCI VE HALK
İNANIŞI KAVRAMLARI
Konunun daha iyi anlaşılması için bu kavramların tanımları üzerinde
duralım: İnanç, sözlük anlamı ile “kişice ya da toplumca, bir düşüncenin bir
olgunun, bir nesnenin, bir varlığın gerçek olduğunun kabul edilmesi”
demektir. Bu anlamda o; din, politika, ahlak vb. insan düşüncesinin geniş
bir bölümünü içine alır. İnancı, yalnızca bazı metafizik ya da aşkın
varlıkların mevcudiyetini kabullenmeyle sınırlandırmak doğru değildir.
Buna göre inanç bir kimsenin günlük yaşamını, davranışlarını etkileyen,
başkalarından öğrenme yoluyla kazanılan düşünce varlığıdır. Halk
1
Türk Halk İnanışları Dinler Tarihi/ 10
2
Türk Halk İnanışları Dinler Tarihi/ 10
olarak tanırlar. Onlardan bazı kalıntıları kendi bilgi, inanç ve vicdan yapıları
içinde eritip benimserler. Bu tür inançlar hangi toplumda olursa olsun
yaşamaya daima devam etmişlerdir.
Bizim batıl inançlar, boş inançlar adını verdiğimiz ve
önemsemediğimiz bu hadiseler, ilkel insanların her şeyin sebebini ve
sonucunu doğada bulan, doğadan alıp doğaya veren, onunla güzel
anlaşmasının örneğidir. Batıl inanç, izafidir. Batıl inancın sınırı nerededir,
nerede batıl inanç başlar veya biter, bunun aydınlığa kavuşması için
muhtelif tanımlar, anlam ve muhteva üzerinde durmak gerekir.
Batıl inanç, “korku, çaresizlik, çağrışım gibi psikolojik nedenlerle
beliren; geleceği bilmek isteği ile bazı rastlantı ve benzerlikleri iyilik ya da
kötülüğün ön belirtileri olarak değerlendiren; bilimin ve geçerli bir dinin
reddettiği birtakım doğaüstü kuvvetlerin varlığını kabul eden, kuşaktan
kuşağa geçen, yanlış ve boş inanmalar”dır. Boş inanç, “bilgi alanının
dışında kalan ve gerçekle bağlantısı bulunmayan tasarımla inanma”yı ifade
eder. Batıl inanç, “Umumiyetle hâkim olan geçerli dinle ilgisi olmayan,
ekseriya geçmiş, batmış olan dinî şekillerin kalıntılarından, tabiatüstü bir
yeri görünen inançlardır”. Başka bir tanıma göre ise, “Dinin emrettiği veya
Halk inancı, halkın dünya yasakladığı hususlarla ilgili bulunmayan, gerçekle bağdaşması
hayatında doğaüstü ya sağlanamayan şeylere inanmaya batıl inanç denir.” Batıl inanç ve “hurafe”
da doğa dışı dünyaya kavramları, “gerçekle ilgisi olmayan, uydurma inanç ve uygulamalar”
ilişkin şeyleri gerçekmiş anlamına gelmektedir. Batıl inançlarda açık olmama, mesnetsizlik veya
veya doğruymuşçasına zayıf delile dayanma ve tutarsızlık söz konusudur.
kabul etmesidir. Bu tanımlardan da anlaşıldığı gibi bir inancın batıl, boş veya hurafe
olup olmadığını kabul veya reddetme hususunda elimizde iki ölçü vardır:
1. Mer’i, geçerli ve o yurtta hâkim olan din. 2. Çağdaş bilim, bilimin yeni
verileri ve akıl veya selim akıl.
Bu ölçülerden hareketle bilimin ve sahih naslara dayalı, toplumun
çoğunluğu tarafından kabul edilen geçerli bir dinin reddettiği inanışlara
batıl inanış denmesi mümkündür. Bazı dinler, batıl inanç denilenleri
içyapısıyla benimsemiş desteklemiştir. İslam dinine göre batıl sayılan
inançların birçoğu diğer bazı dinlerde muteber ve geçerli dinî inanç kabul
edilir. Yaşayan ilkel dinler, Hinduizm, Budizm, Taoizm, Konfüçyüsçülük,
Şintoizm ve hatta Hristiyanlıkta da durum böyledir. Aslında büyük ve
kitaplı dinlerin birçoğu eski devir dinlerinin ve inançlarının bıraktığı
kalıntılardan kurtulamamıştır. İnsanlık tarihi baştan başa peygamberlerin
şirk ve hurafelerle mücadelelerinin örnek sahifelerini sergilemektedir. Batıl
inançlara hemen her toplumda benzeyen ve ayrılan yönleri bulunmakla
birlikte rastlanmaktadır. İslam öncesi din, inanç ve kültürlerin ana
karakteristiklerinden olan, Dinler Tarihi’nin konusunu teşkil eden, dinlerin
hemen her safhasında göze çarpan bu inanışların menşei Mısır, Babil ve
Mezopotamya, Çin, Yunan ve Roma’ya kadar uzanmaktadır. Eski inanç ve
kültürlerle bütünleşmiş bir durum arz eden bu tür inanışlar, İslam öncesi
3
Türk Halk İnanışları Dinler Tarihi/ 10
4
Türk Halk İnanışları Dinler Tarihi/ 10
5
Türk Halk İnanışları Dinler Tarihi/ 10
topluluk mutlaka fizikî bir muhit ve yer üzerinde bulunur. Bu tabii çevre,
toplumun “dış çevre”sini oluşturur. Her cemiyet, bu fizikî (coğrafî)
çevreden ayrı olarak bir de tamamen sosyal karakter taşıyan, örf âdet ve
müesseselerden oluşan “iç çevre” temin eder. Toplumun manevi çevresini
oluşturan bu iç çevre ve fizikî çevresini oluşturan dış çevrenin her ikisi de
halk inanışlarının oluşmasına etki etmektedir.
Toplumların geçmişten getirdikleri sosyal miras açısından
baktığımızda toprak, nasıl ki en eski maddi kültürün kalıntılarını altında
muhafaza ederek çağımıza kadar ulaştırıyorsa; gelenekçi insan topluluğu
da en eski devirlerin manevi kültür kalıntılarını ruhlarının derinliklerinde
yaşatarak zamanımıza kadar getirmiştir. Halk tabakalarının, eski dinlerinin
tören ve geleneklerinden ayrılamadıklarını bütün kitaplı dinler
göstermektedir. Türkler de İslam’ı kabul ettikten sonra eski gelenek,
İnsanoğlu her devirde görenek ve dinlerinden edindikleri inançlardan pek çoğunu yeni dinleri
gizemli şeyleri içinde de sürdürmekte, gelenek ve görenek olarak yaşatmaktadırlar.
araştırmış, birtakım Bu inanışlar bazen totemik kalıntıların bir eseri olurken, bazen de
tabiatüstü varlıkların daha önceki halkların inancı olarak devam edip gelen bir inanış şekli de
mevcudiyetine ve bu olabilir. Bunlardan bir kısmı yıldızların insan hayatında çok fonksiyonu
varlıkların kendisi olduğuna inanan Sabilik’ten kalmış olabileceği gibi, Halk inanışları içinde
üzerinde etkileri ruhçulukla “ölü ruhlarına” saygı ile ilgili de birçok kalıntı vardır. Bunlar da
olduğuna inanmıştır. kök itibariyle Animizm’e kadar iner. Çünkü animizm ruhçuluğa inanan bir
ilkel dindir. Ona göre kâinat ruhlarla doludur. Bu ruhların ise bir kısmı iyi
bir kısmı kötüdür. O hâlde kötülüklerin şerrinden korunmak iyilerin de
lütuflarına mazhar olmak için ruhları memnun etmek gerekir.
Halk inanışlarının bir kısmı da ilkel dinlerden Naturizm’in, yani
tabiatçılığın izlerini taşır. Bu inanca göre tabiat kuvvetleri yüceltilmiş,
neticede aya, güneşe, rüzgâra tapınılmıştır. Bu inançlar, birçok kılık kıyafet
altında değişerek nesilden nesile geçmiştir.
Halk inanışlarının oluşmasında grup tecrübesinin önemli rolünün
olduğunu söylemiştik. Buna göre bazı halk inanışları telkin yoluyla, telkin
yapılarak benimsetilmesi şeklinde ortaya çıkarken, bazıları da anonim
olarak ortaya çıkmaktadır. Anonim olarak doğan inanışlarda belli bir telkin
ve propaganda söz konusu değildir. Çoğu zaman bu tür inanışlar
meçhuliyet üzerine bina edilirler. Yani bilinmeyen bir zaman içinde,
keyfiyeti kesin olarak bilinmeyen bir olayın ortaya çıkmasından sonra
doğan bir inanış ögesi, belli bir zaman geçtikten sonra toplumun genelinde
kabul görerek ortak bir inanış hâline gelir. Artık o toplumun bünyesinde
sosyal hayatı şekillendiren normlar haline gelmiştir. Halk inanışlarının
büyük bir kısmı bu tür inanışlardır.
Görüldüğü gibi bütün halk inanışlarının dinî inanışlardan doğduğunu
söylemek mümkün değildir. Bazı inanışların iktisadi hayattan, bazılarının
da sosyal münasebetlerden kaynaklandığı bilinmektedir. Halk inanışlarının
büyük bir kısmı hayat mücadelesi ve kötülüklerden korunma gibi korku ve
6
Türk Halk İnanışları Dinler Tarihi/ 10
7
Türk Halk İnanışları Dinler Tarihi/ 10
8
Türk Halk İnanışları Dinler Tarihi/ 10
9
Türk Halk İnanışları Dinler Tarihi/ 10
10
Türk Halk İnanışları Dinler Tarihi/ 10
ÖZET
Türk toplumunda dinî hayat, çok yönlü ve dinamik bir karaktere
sahip olduğu için çok çeşitli dindarlık türlerinden söz etmek mümkündür.
“Geleneksel Halk Dindarlığı” birinci tip dindarlık tarzını ifade etmektedir.
Halk dindarlığı, yüksek tipli kitabî dinlere uygun kavram ve inançlarla
birlikte, geleneksel kabul ve halk inanışlarını da bünyesinde barındırır.
Batıl inanç ve “hurafe” kavramları, “gerçekle ilgisi olmayan,
uydurma inanç ve uygulamalar” anlamına gelmektedir. Batıl inançlarda
açık olmama, mesnetsizlik veya zayıf delile dayanma ve tutarsızlık söz
konusudur. Bir inancın batıl, boş veya hurafe olup olmadığını kabul veya
reddetme hususunda elimizde iki ölçü vardır: 1. Mer’i, geçerli ve o yurtta
hâkim olan din. 2. Çağdaş bilim, bilimin yeni verileri ve akıl veya selim akıl.
Bu ölçülerden hareketle bilimin ve sahih naslara dayalı, toplumun
çoğunluğu tarafından kabul edilen geçerli bir dinin reddettiği inanışlara
batıl inanış denmesi mümkündür. Bazı dinler, batıl inanç denilenleri iç
yapısıyla benimsemiş desteklemiştir. İslam dinine göre batıl sayılan
inançların birçoğu diğer bazı dinlerde muteber ve geçerli dinî inanç kabul
edilir.
Halk inancı, halkın dünya hayatında doğaüstü ya da doğa dışı
dünyaya ilişkin şeyleri gerçekmiş veya doğruymuşçasına kabul etmesidir.
Halk inancı yerine günümüzde Halk inanışı ifadesi daha yaygın
kullanılmaktadır. Genel bir ifade ile toplumların hayatında önemli bir yeri
olan ve çoğu zaman kaynağı belli olmayan dinî değerlere halk inanışı
demek mümkündür.
İnançla Halk inanışı arasında bazı farklar vardır. İlahi dinlerde bu
fark açıkça görülür. Her iki inanç türünde de görünmeyen gücün etkisi
vardır. Ancak bu gücün mahiyeti farklıdır. Şöyle ki; Halk inanışında büyüsel
zihniyete hâkim olan güç, bahis konusu hadise veya objeyle içkindir. Dinî
inançta ise güç kaynağı aşkın olan Tanrı’dır. Halk inanışının kaynağı ya
kolektif tasavvurlar veya ferdin kendisidir. Dinî inançta ise kaynak, vahiyle
bildirilen bilgidir. Bu sebeple büyüsel zihniyetle elde halk inanışında bilgi
tektir, dağınıktır ve düzensizdir. Dinî inançla ilgili bilgi ise vahye dayalı
olduğu için bu anlamda objektiftir ve düzenlidir. Bir dinin esas inançları,
başka bir dine ve mensuplarına geçmediği hâlde hurafeler veya halk
inanışları bulaşıcı hastalıklar gibi bir din ehlinden başka bir din ehline
çabuk ve kolay geçebilmektedir. Din ve ahlak kuralları evrensel olup kesin
ve katıdırlar. Halk inanışları ise yöreseldir, topluluktan topluluğa değişik
biçimler ve içerikler gösterirler. Dinamik ve güçlü bir karaktere sahiptirler.
Bu tür temel özelliklerle dinî dogmalar ve inanç esaslarından ayrılan
halk inanışları, millîlik, bağlayıcılık, müştereklik, değişmezlik, çoğu zaman
inanç kaynağının meçhul oluşu gibi birtakım özelliklere sahiptirler. Daha
çok gelecek kaygısı ve çeşitli konulardaki çaresizliklerin desteklediği bu tür
11
Türk Halk İnanışları Dinler Tarihi/ 10
D DEĞERLENDİRME SORULARI
12
Türk Halk İnanışları Dinler Tarihi/ 10
BAŞVURULABİLECEK KAYNAKLAR
13
İÇİNDEKİLER
• Dinler ve Kültürler Beşiği Türkiye
• Türkiye'de Yahudilik ve Yahudiler
• Günümüzde Türkiye Yahudileri
DİNLER TARİHİ • Sabataycılık ve Sabataycılar
• Yahudilik Açısından Türkiye'deki Önemli
Yerler
• Hristiyanlık Açısından Türkiye
TÜRKİYE’DEKİ DİNLER • Antakya
• Pavlus'un Türkiye'deki Hac Yolu
• Efes ve Meryem Ana
• Kapadokya Bölgesi
Prof. Dr. Kemal POLAT • Demre ve Noel Baba
• Yedi Büyük Konsil’in Toplandığı Yerler
• Fener Patrikhanesi ve İstanbul
• Türkiye'deki Önemli Hristiyan Gruplar
• Rumlar
• Ermeniler
• Süryaniler
• Arap Ortodoks’lar
• Özet
• Değerlendirme Soruları
• Başvurulabilecek Kaynaklar
HEDEFLER
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
• Yahudilerin Türkiye’ye gelişleri ve varlıklarını
sürdürmelerinin tarihçesini kısaca
öğrenebilecek,
• Hristiyanların Türkiye'deki tarihçesini genel
hatlarıyla anlatabilecek,
• Türkiye'deki Yahudilerin sayılarını ve
bulundukları yerleri belirtebilecek,
• Hristiyanların sayılarını ve bulundukları
yerleri belirtebilecek,
• Sabataycılığı ve Türkiye’de bulunan önemli
Hristiyan gruplarını kısaca
özetleyebileceksiniz.
• Hristiyanlık tarihindeki yedi büyük konsilin
Türkiye açısından önemini açıklayabilecek,
• Hristiyanlık açısından Türkiye'deki önemli
Türkiye'deki Dinler Dinler Tarihi / 11
1
Türkiye'deki Dinler Dinler Tarihi / 11
2
Türkiye'deki Dinler Dinler Tarihi / 11
3
Türkiye'deki Dinler Dinler Tarihi / 11
4
Türkiye'deki Dinler Dinler Tarihi / 11
5
Türkiye'deki Dinler Dinler Tarihi / 11
6
Türkiye'deki Dinler Dinler Tarihi / 11
7
Türkiye'deki Dinler Dinler Tarihi / 11
8
Türkiye'deki Dinler Dinler Tarihi / 11
9
Türkiye'deki Dinler Dinler Tarihi / 11
10
Türkiye'deki Dinler Dinler Tarihi / 11
11
Türkiye'deki Dinler Dinler Tarihi / 11
12
Türkiye'deki Dinler Dinler Tarihi / 11
ÖZET
13
Türkiye'deki Dinler Dinler Tarihi / 11
D DEĞERLENDİRME SORULARI
BAŞVURULABİLECEK KAYNAKLAR
Adam, B., Katar, M. (2004). Dinler Tarihi (İlahiyat Önlisans Programı), (5. Baskı).
Eskişehir: Açık Öğretim Fakültesi Yayınları.
Andrews, P. A. (1992). Türkiye'de Etnik Gruplar, İstanbul.
Bayladı, D. (1998). Dinler Kavşağı Anadolu, İstanbul.
Benlisoy, Y., EIçin, M. (1996). Fener Patrikhanesi, Ankara.
Bilge, Y. (1996). Süryaniler Anadolu’nun Solan Rengi, İstanbul.
Küçük, A. (1992). Dönmeler Tarihi, Ankara.
Küçük, A. (1997). Ermeni Kilisesi ve Türkler, Ankara.
Levi, A. (1996). Türkiye Cumhuriyeti'nde Yahudiler, İstanbul.
Zorlu, I. (1998). Evet, Ben Selanikliyim: Türkiye Sabetaycılığı. İstanbul.
14
İÇİNDEKİLER
• Giriş
• Dinler Arası Diyalog
DİNLER TARİHİ • Yahudiliğin Diğer Dinlere ve Milletlere Bakışı
• Yahudiliğin Hristiyanlığa ve İslam’a Bakışı
• Hristiyanlığın Diğer Dinlere Bakışı
• Hristiyanlığın Yahudiliğe ve İslam'a Bakışı
• Müslümanların Yahudilere, Hristiyanlara ve
Diğer Dinlere Bakışı
• Hinduizm’in Diğer Dinlere Bakışı
KÜLTÜRLER VE • Budizm’in Diğer Dinlere Bakışı
• Değerlendirme Soruları
HEDEFLER
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
1. GİRİŞ
İnsanlar var oluşlarından itibaren birbirleriyle sürekli ilişki hâlinde
olmuştur. İnsanın ilişkisi sadece hem cinsleriyle sınırlı kalmamış, vahiy
yoluyla Allah’la ve vahyin ışığında da diğer mahlûkatla şekillenerek
gelişmiştir. Hz. Âdem ve Havva’dan gelen insanlığın, ilerleyen zaman
İnsanlar var oluşlarından
içerisinde şube ve milletleşme süreciyle birlikte de insanlar ve kültürler
itibaren birbirleriyle
arası ilişkiler de kaçınılmaz olmuştur. İnsanların ilk günden itibaren
sürekli ilişki hâlinde
birbirleriyle ilişkileri, ya sevgiye dayalı birliktelik, ya savaş ve kavgayla
olmuştur. İnsanın ilişkisi
ayrılık, ya barış ve işbirliği ile dayanışma, ya ticaret vasıtasıyla kazanç, ya
sadece hem cinsleriyle
sportif ve bilimsel müsabakalarla yarış, ya da inanç mücadelesiyle beriki ve
sınırlı kalmamış, vahiy
öteki olma durumuyla şekillenmiştir. Geçmişte ilişkiler öncelikli olarak var
yoluyla Allah’la ve vahyin
olma, üstün gelme, hayatta kalma ve kazanma amaçlı olarak savaşlarla ön
ışığında da diğer
plana çıkmıştır. Zaman zaman da barış ve iş birliği anlaşmalarıyla ilişkiler
mahlûkatla şekillenerek
sürdürülmeye çalışılmıştır. Bunların dışında kültürler arası ilişkilerin önemli
gelişmiştir.
bir ayağını da ticaret oluşturmuştur. Ticaret, insanları bir araya getiren,
birbirlerini tanıma fırsatı veren çok önemli bir ilişki biçimi olmuştur. Bunun
en canlı örneğini “ipek yolu ticareti” oluşturur. Bu ticaret, binlerce
kilometrelik kıtalar arası uzun mesafeleri bir birine bağlaya bir özellik
kazanmıştır. Dolayısıyla farklı ırk, kültür ve milletten insanların birbiriyle
irtibat kurmasını ve tanımalarını sağlamıştır. Dinlerin tebliğ ve misyonerlik
faaliyetleri de farklı kültür ve medeniyet mensup insanları tanıma fırsatı
doğurmuştur. Bu ilişkiler, kimi zaman din mücadeleleri ve din savaşlarına
sebep olmuştur. Bu savaşlar farklı din mensupları arasında olabildiği gibi,
aynı dine mensup farklı mezhep taraftarları arasında da olmuştur.
İnsanlar her ne suretle olursa olsun, aynı bölgeyi, aynı coğrafyayı ve
aynı dünyayı paylaştığı insanlarla bir ilişkiler kurmak zorunda olduğunu
anlamıştır. Son zamanlarda farklı din mensupları arasındaki ilişkiler,
müesses kurumlar vasıtasıyla “dinler arası diyalog” adı altında yapılmaya
başlanmıştır.
2. DİNLER ARASI DİYALOG
Esasen hiçbir din, bir başka dinle diyalog kurmak istemez. Ötekini
tanır ve tanımlar, ancak onunla uzlaşı yolları aramaz. Örneğin, kendisini
yegâne doğru ve kurtarıcı olarak kabul eden ve kilisenin dışında asla
kurtuluş yoktur (extra ecclesiam nulla salus) doktrinini benimseyen Katolik
Hristiyanlık, İsa Mesih vasıtasıyla kurtuluş doktrini kabul eden Protestan
Hristiyanlık, İslam’la veya bir başka dinle diyalog yapmaz. Kur’an-ı
Kerim’in ifadesiyle “Bu gün sizin için dininizi kemale erdirdim, size
nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak da İslam’ı seçtim.” (Maide, 3)
diyen İslam da, bir başka dinle uzlaşı yolu aramaz. Ya da kendisinin
seçilmiş bir ırk ve din olduğunu iddia eden ve Hristiyanlık ve İslam’ı gerçek
din olarak görmeyen Yahudilik, ne bu dinlerle ve ne de diğer dinlerle
diyalog arayışı içerisinde olmaz. Aynı şey kendisini 'Sanatana Dharma'
1
Kültürler ve Dinler Arası İlişkiler Dinler Tarihi / 12
2
Kültürler ve Dinler Arası İlişkiler Dinler Tarihi / 12
3
Kültürler ve Dinler Arası İlişkiler Dinler Tarihi / 12
4
Kültürler ve Dinler Arası İlişkiler Dinler Tarihi / 12
5
Kültürler ve Dinler Arası İlişkiler Dinler Tarihi / 12
6
Kültürler ve Dinler Arası İlişkiler Dinler Tarihi / 12
7
Kültürler ve Dinler Arası İlişkiler Dinler Tarihi / 12
8
Kültürler ve Dinler Arası İlişkiler Dinler Tarihi / 12
dışındaki dinleri ifade eder. Bu kalın çizgili tasnife göre İslam’ın dışından
hiçbir dinin kurtarıcılık özelliği söz konusu edilemez. Söz konusu
edilebilecek tek şey İslam gelmeden önceki din mensuplarının iman,
amellerindeki isabettir. Ayrıca İslam’ın ortaya çıkmış olmasına rağmen,
onu eksiksiz, hakkıyla tanıma fırsatı bulamayan din mensupları, kendi
dinleri içerisindeki iman, amel ve sadakatli yaşantıları doğrultusunda
yargılanabileceği gerçeği de göz ardı edilmez. Bu konuda Gazali’nin ortaya
koyduğu bir hüküm vardır: İslam’ı eksiksiz ve noksansın tanımadıkça
insanlar ancak kendi dinlerinden mesuldür. Hakkıyla tanıdığı ve bildiği
hâlde iman etmeyenler ise mesuldür ve kurtuluştan hissedar olamazlar.
8. HİNDUİZMİN DİĞER DİNLERE BAKIŞI
Hinduların diğer dinlere bakışında exclusivist, inclusivit ve pluralist
ögelerin eş zamanlı olarak bulunduğunu söylemek mümkündür Ancak bu
yaklaşım tarzları Hindu toplumunda eşit oranda temsil edilmemektedir.
Genelde dışlamacı yaklaşım, hâkim davranış biçimi olmakla birlikte, İslam
ve Hristiyanlığın siyasal ve kültürel ağırlığını Hindular arasında hissettirdiği
dönemlerde uzlaşmacı ve çoğulcu yaklaşımların oldukça revaçta olduğu
görülür.
Hindular kendi inanç sistemlerine “Sanatana Dharma” veya sadece
“Dharma” adını verirler. Modern dönemde Dharma, genellikle iki şekilde
anlaşılmaktadır. İlk olarak, Sanatana Dharma terimi, kendine has birtakım
özellikleri ve inançları olan dinî sisteme delalet etmektedir. İkinci olarak
ise, yeryüzündeki bütün sistemleri kapsayan bir üst yapı, evrensel din veya
din ötesi bir sistem oluşudur. Bu anlayışa göre, ister Hint kökenli olsun ister
olmasın dünyadaki bütün inanç sistemleri başlı başına ayrı din değil,
Hinduizm içerisinde yer alan mezhepler gibi birer mezheptirler ve bunlar
hiçbir zaman Hinduizm’le mukayese edilemezler.
Dini plüralizm ve dinler arası ilişkiler söz konusu olduğunda “Hakikat
tektir” öğretisi Hindu entelektüeller ve din adamları tarafından sıkça dile
getirilir. Bu yaklaşımla Hinduizm’in diğer dinlere yaklaşımının ne kadar
hoşgörülü olduğu ortaya konmaya çalışılır. Ancak konu yakından
incelendiğinde özellikle bu ifadelerin klasik Hindu geleneğinde yeni
Hinduizm akımlarında farklı biçimlerde anlaşıldığı ve yorumlandığı dikkati
çeker. Hakikat tektir kavramı (bahudha), geleneksel anlayışta sadece çeşitli
sebeplerle Hinduizm’den ayrılmış dinî mezhepler ve felsefi ekoller olarak
yorumlanmıştır. Hâlbuki XIX. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren gelişen yeni
Hinduizm akımlarında ise aynı ifade, Hint alt kıtasında gelişen bütün dini
sistemleri Hinduizm’in içerisinde görmenin ötesinde, dünyadaki bütün
inanç sistemlerini de kapsayacak şekilde anlaşılmıştır. Klasik düşüncede
Hinduizm’den kaynaklanmış olmalarına rağmen, Vedaların otoritesini
tanımayan ve bu kutsal metinleri epistomolojik açıdan güvenilir bir bilgi
kaynağı olarak göremeyen Ajivika, Carvaka, Jaynizm ve Budizm gibi ekoller
bile “hakikat tektir” ifadesinin kapsamı dışında görülmüş ve bunlar heretik
9
Kültürler ve Dinler Arası İlişkiler Dinler Tarihi / 12
10
Kültürler ve Dinler Arası İlişkiler Dinler Tarihi / 12
ÖZET
Dinler arası diyalog; farklı dinlere ve kültürlere mensup insanların bir
araya gelip birbirlerine kendi görüşlerini empoze etmeden, birbirlerini
kandırmadan çeşitli konularda bilgi alışverişinde bulunmaları; yaşanan
sorunlara birlikte çözüm aramaya çalışmalarıdır.
1962-1965 yılları arasında üç yıl devam eden II. Vatikan Konsilinde
Hristiyanlık dışındaki dinlerin mensuplarıyla diyaloga girme kararı alan
Katolikler, dinler arası diyalog faaliyetini fiilen başlatmışlardır. Fakat
onların dinler arası diyalog girişimlerinden amaçları, farklı dinlere ve
kültürlere mensup insanların bir araya gelip yaşanan sorunlara birlikte
çözüm aramaya çalışmaları değildir. Onlar dinler arası diyalogu,
Hristiyanlığı yaymanın dolaylı bir yolu olarak görmüşlerdir.
Günümüzde dinler arası ilişkileri sadece Yahudiler, Hristiyanlar ve
Müslümanlar arasında arama ve bulma arayışları doğru değildir ve
eksiktir. Gerek taraftar kitlesiyle ve gerekse misyonerlik faaliyetleriyle
bütün dünyada yaygınlık kazanan Budizm ve Hinduizm’i diyalog
faaliyetlerinin dışında tutmak mümkün değildir. Keza onların diğer dinler
hakkındaki düşüncelerine başvurmaksızın sadece yakın coğrafyaya sahip
olan Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’ın diğer dinlere bakışıyla da diğer
dinler arası ilişkiler belirlenemez.
Misyonerlik faaliyetlerinde bulunmayan Yahudiler, insanları dinleri
bakımından “'Yahudiler, Nuhiler ve Putperestler” olmak üzere üç sınıfa
ayırmışlardır. Onlara göre Nuhiler tek tanrıcıdırlar. Bu yüzden kurtuluşa
ulaşabilirler. Fakat putperestlerin mutlaka tek tanrı inancına
döndürülmeleri gerekir.
Hristiyanlıktan başka dinin olmadığını iddia eden Katolik
Hristiyanlar, II. Vatikan Konsili’nde bazı nedenlerden dolayı diğer dinlerin
mensuplarıyla diyaloga girme gereği hisssetmişlerdir. Bu din
mensuplarının başında Yahudilerle Müslümanlar gelmektedir.
İslam, dinleri ehl-i Kitap, Müşrik ve Müslüman olmak üzer üç şekilde
tasnif eder. Kur'an-ı Kerim'de, dinî gelenek bakımından Müslümanlarla
birçok ortak noktaları bulunan din mensupları olarak, Ehl-i Kitap olan
Yahudiler ve Hristiyanlar sayılmaktadır. Bunun dışında da diğer dinlerin
varlıklarında haber verilmektedir. Bilhassa kitabi dinler olarak tanımlanan
Yahudiler ve Hristiyanlar, Müslümanlarla diyaloga çağrılmaktadır.
Hinduizm ve Budizm gibi Uzakdoğu dinleri de kendisinin dışındaki
dinler hakkında düşünlere sahiptir. Diğer dinlerin varlıkları inkâr edilmese
de, diyalog kapıları kapatılmaksızın yine de kurtuluş kendi dinlerine mal
edilmektedir.
11
Kültürler ve Dinler Arası İlişkiler Dinler Tarihi / 12
D DEĞERLENDİRME SORULARI
BAŞVURULABİLECEK KAYNAKLAR
12
İÇİNDEKİLER
• Misyonerlik ve Tebliğ Kavramları
• Hristiyan Misyonerliği
• Özet
• Değerlendirme Soruları
HEDEFLER
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
1
Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri Dinler Tarihi/13
2
Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri Dinler Tarihi/13
3
Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri Dinler Tarihi/13
4
Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri Dinler Tarihi/13
5
Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri Dinler Tarihi/13
6
Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri Dinler Tarihi/13
7
Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri Dinler Tarihi/13
8
Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri Dinler Tarihi/13
9
Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri Dinler Tarihi/13
10
Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri Dinler Tarihi/13
11
Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri Dinler Tarihi/13
birlikte yok olduğuna inanırlar. Onlara göre, kıyametten sonra 144 bin kişi
Yehova Şahitleri arasından seçilip gökteki cennete alınacak ve bu insanlar,
başlarında Hz. İsa olmak üzere dünyayı yöneteceklerdir. Bu dünya,
Yehova'nın insanlara bin yıllık ikinci bir deneme hakkı tanıdığı dünya
olacaktır. Bin yıl içinde serbest iradesi ile Yehova'ya kulluk edenler
kurtulacak, diğer insanlar ebedi ölümle cezalandırılmış olacaktır. Bu ikinci
hayat döneminde muvaffak olan insanların cenneti dünya olacak, başka
bir ifade ile dünya cennete dönüşecektir.
Yehova Şahitleri kadere, üçlü tanrı anlayışına (teslise) inanmazlar.
Hz. İsa’nın Tanrı'nın oğlu olduğunu ve Tanrı'nın Hz. İsa’yı ilk yaratıp ona
yaratmayı öğrettiğini ve Hz. İsa’nın da Tanrı'nın o zamana kadar
yaratmadıklarını yarattığını söylerler. Yehova Şahitleri, kan ve organ
nakline karşı çıkarlar ve bu davranışların Tanrı'ya karşı işlenmiş bir suç
olduğuna inanırlar. Savaşa ve her türlü ideolojiye de karşı çıkan Yehova
Şahitleri, bu nedenle silah kullanmayı ve askere gitmeyi reddederler.
Onlara göre, milli marş söylemek ve bayrağa selam durmak da Yehova
Krallığına karşı işlenen birer günahtır.
Yehova Şahitleri, sistemli ve ısrarcı misyonerlik çalışmaları ile
meşhurdurlar. Misyoner okullarında yetiştirilen Yehova Şahitleri, günün
her vaktinde kapı kapı dolaşarak Yehova Şahitliğini yaymaya
çalışmaktadırlar. Onların bu faaliyetleri grup liderleri tarafından titizlikle
planlanmakta; hangi misyonerin nerede, ne zaman, kaç saat çalışacağı
belirlenmektedir. Bu yoğun çalışma metodu sayesinde, Almanya'da 3.000
Türk'ün Yehova Şahitliği'ne girdiği ileri sürülmektedir.
Yehova Şahitleri'nin Türkiye'ye yönelik faaliyetleri, Tarassut Kulesi
raporlarına göre ilk kez 1909'da başlamıştır. Bu dönemde, İzmir’de
Tarassut Kulesi'ni düzenli okuyan bir grup oluşmuş ve böylece Türkiye
Yehova Şahitleri'nin çalışma alanına girmiştir. Türkiye Müslüman kimlikli
bir ülke olduğu için Yehova Şahitliğinin Türkiye’deki gelişimi, Hristiyan
ülkelere oranla bir hayli yavaş gerçekleşmiştir. Başlangıçta Ermeni ve Rum
asıllı Türk vatandaşları arasında yayılan Yehova Şahitliği zamanla
Müslüman Türklerden de taraftarlar bulmaya başlamıştır. Türkiye'de bir
süre emniyet güçlerinin takibine uğrayan Yehova Şahitleri, 26 Mayıs
1986'da Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun laiklik kapsamında din ve vicdan
hürriyetini yorumlayarak Yehova Şahitliği'nin bir din olduğuna karar
vermesi sonucunda serbest hareket eder olmuşlardır.
1997 yılına ait Yehova Şahitleri Yıllık Rapor Kitabına göre bin otuz üç
Yehova Şahidi'nin olduğu Türkiye'de toplam 21 cemaat bulunmaktadır.
400 kişilik Yehova Şahidi ile İzmir önde gelen ilimizdir. İzmir’de dört tane
Krallık Salonu (mabet) bulunmaktadır. İzmir’i, İstanbul, Ankara, Mersin gibi
iller takip etmektedir.
4.4. Bahailer
12
Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri Dinler Tarihi/13
13
Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri Dinler Tarihi/13
Sivas'tır. 1990 yılı itibarıyla Sivas'ta 580 Bahai’nin mevcut olduğu tespit
edilmiştir.
Resmi makamlarca bir din olarak onaylanmayan Bahailiğin
Türkiye'deki faaliyetleri serbest bir şekilde devam etmektedir. Bahailer;
dinlerin birliği, evrensel kardeşlik, kadın-erkek eşitliği, Bahailik-bilim
ahengi, şiddet karşıtlığı gibi iddialarla propagandalarını yürütmektedirler.
Onların iddiasına göre Bahailik, Türkiye'nin laik yapısına en uygun dindir.
Bu konuda Atatürk'ü de istismar etmektedirler. Güya Atatürk, İslam’ı
bırakıp evrensel bir dünya dini araştırılmasını istemiştir.
Bahailer dini propagandalarında İslam’ı da kullanmaktadırlar. Onlara
göre İslam, Bahailik ortaya çıkmadan önce hak din idi. Bahailik ortaya
çıkınca nesh olunmuştur. Bahaullah'ın peygamberliği Kur'an-ı Kerim'de
Allah tarafından bildirilmiştir.
14
Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri Dinler Tarihi/13
ÖZET
Misyonerlik kavramı, bugün dini sahadaki organize yayılma
faaliyetlerini ifade etmek için kullanılmaktadır. Genel olarak yayılmacı
karakter taşıyan bütün dinler için kullanılan bu kavram, daha çok Hristiyan
yayılmacılığını ifade etmektedir. Çünkü misyoner karakterli bir din olan
Hristiyanlık, yayılma faaliyetlerini en sistemli bir şekilde, özel uzmanlar ve
kurumlar aracılığıyla yapmaktadır.
Hristiyan misyonerliğinin ilk temsilcisi, İsa’nın ölümünden sonra
mucizevi bir şekilde Hristiyan olan Pavlus'tur. Pavlus, Hristiyanlığı
yayabilmek için her türlü yola başvurmuş; Yahudilere Yahudi gibi,
putperestlere de putperest gibi görünmüş ve onların güvenini kazanmaya
çalışmıştır. Bugünkü Hristiyan misyonerleri, Pavlus'un bu çalışma şeklini
örnek alarak çeşitli metotlar geliştirmişlerdir. Bunların başında, inancı
açıklama, diyalog, inkültürasyon, halk hareketlerini destekleme, yabancı
dil öğretimi ve çeşitli yardım kuruluşları oluşturmak gelmektedir.
Bugün Türkiye'de, Adventistler, Baptistler, Presbiteryenler ve
kendilerini Mesih inanlıları olarak tanıtan gruplar misyonerlik
faaliyetlerinde bulunmaktadırlar. Bunların dışında, Hristiyanlıktan doğan
fakat Hristiyan sayılmayan Mormonlar, Mooncular ve Yehova Şahitleri de
Türkiye'de faaliyet göstermektedirler. Ayrıca, İslam’ın Şiilik mezhebinin
ŞeyhiIik tarikatından doğan ve kendisini ayrı bir din olarak takdim eden
Bahailiğe mensup gruplar da yoğun bir şekilde faaliyetlerini
sürdürmektedirler.
15
Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri Dinler Tarihi/13
D DEĞERLENDİRME SORULARI
BAŞVURULABİLECEK KAYNAKLAR
16
İÇİNDEKİLER
• Giriş
• İslam Kavramı
• İslam'da İnanç Esasları (İman Esasları)
• İslam'da Allah İnancı
• İslam'da Melek İnancı
• İslam'da Kitap İnancı
• İslam'da Peygamber İnancı
• İslam'da Ahiret İnancı
• İslam'da Kader İnancı
• Özet
• Başvurulabilecek Kaynaklar
1. GİRİŞ
İnsan denen varlık, evrendeki diğer canlılardan apayrı bir özelliğe
sahiptir. Onun özellikleri sayılmayacak kadar çoktur. Fakat onun en önemli
özelliği nedir, diye bir soru sorulacak olursa, hemen onun akıllı ve düşünen
bir varlık olduğu hakikati ortaya çıkar. İşte onun bu özelliği dolayısıyla
manevi bir yönünün bulunduğu ve bununla da diğer varlıklardan ayrı ve
üstün olduğu bilinir. Nitekim İslam dininin Yüce Kitabı olan Kur’ân-ı
Kerim'de insan, "Eşref-i mahlûkat" yani yaratılmışların en şereflisi olarak
Kur’ân-ı Kerim'de insan,
nitelendirilir.
"Eşref-i mahlûkat" yani
İnsan denen bu varlığın dünya üzerinde var olduğu günden beri de
yaratılmışların en
dinî inanca sahip olduğu bilinmektedir. Tarihî ve antropolojik veriler, dini
şereflisi olarak
olmayan bir toplumun dünya üzerinde mevcut olmadığını göstermektedir.
nitelendirilir.
Din olgusu, insanın kendi öz varlığı hakkındaki şuur ile birlikte ortaya çıkar
ve bu şuur ile birlikte gelişir. Şu hâlde din, insanlığın bu âlemdeki kimliği,
varlığının gerçek anlamıdır. Bu kavramdan, insanın var olduğu her yerde
din de var olmuştur.
Dinin ne olduğu ve mahiyetinin neden ibaret bulunduğu çeşitli
bilimsel disiplinlerce belirtilmiştir. Bizim konumuz, dinin bu çeşitli
disiplinlerce ele alınış şekli değildir. Bizim üzerinde durmak istediğimiz
konu, İslam Dini’dir.
2. “İSLÂM” KAVRAMI
Bilindiği gibi sözcüklerin bir kelime bir de terim anlamları mevcuttur.
Burada İslam kelimesinin sözcük ve terim anlamı üzerinde duracağız.
2.1. Kelime olarak İslam
İslam'ın sözlük anlamı ''teslim olmak", "boyun eğmek", "kurtuluş
yoluna girmek" demektir. Bundan başka İslam kelimesi, sulh, sükûn, huzur,
doğruluk, güven, sağlık ve esenlik anlamlarını da taşımaktadır.
İslam, Hz. Muhammed'in tebliğ etmiş olduğu dinin adıdır. Bu dine
İslam adını bizzat Allah vermiştir. Nitekim İslam Dini'nin Yüce Kitabı olan
Kur’ân-ı Kerim bunu şu şekilde belirtmektedir:
"Size din olarak İslam'ı seçtim." (Maide Suresi, 3. ayet).
2.2. Terim Olarak İslam
Terim olarak "İslam", Allah'ın iradesine teslim olmak demektir.
İnsan Allah'ın iradesine ne şekilde teslim olacaktır? Bunu bize İslam'ın
Peygamberi olan Hz. Muhammed tebliğ etmiş (bildirmiş)tir. Buna göre
İslam doğruyu ve iyiyi bulmak, iyiyi ve güzeli aramakta iyi niyetli olmaktır.
İşte bütün bu hususları bilen, bildiğini yapan Müslüman, doğru olan, doğru
yolda yürüyen kimsedir. İyi bir Müslüman’ı Hz. Muhammed şu şekilde
tanımlamıştır: "Müslüman, elinden ve dilinden herkesin emin olduğu
kimsedir".
Görüldüğü gibi İslam, bu "insan" ve "Müslüman" anlayışı ile huzura
ve barışa dayanan toplumsal ahlakının esasını ortaya koymuştur. Çünkü
1
İslam Dini Dinler Tarihi / 14
2
İslam Dini Dinler Tarihi / 14
3
İslam Dini Dinler Tarihi / 14
4
İslam Dini Dinler Tarihi / 14
Peygamber, Allah'ın sözlerini işitir, fakat O'nu göremez, tıpkı Hz. Musa'da
olduğu gibi.
İlahi vahyin gayesi, insanla sağlam ve sürekli bir ilişki kurmak;
dolayısıyla insanın kendi türü içinde, ilahi emirlere uyarak olgunlaşmasını
sağlamaktır.
Bundan dolayıdır ki, Allah'ın göndermiş olduğu bütün kitaplara
inanırız. Yalnız burada bir hususu açıklamamız gerekir. Yüce Allah'ın
göndermiş olduğu kitapların hepsi "Hak"tır. Ancak zamanla bu kitapların
asılları kaybolmuştur. Eldeki nüshalar tahrif edilmiştir. Bu bakımdan ne
Tevrat'ın ne İncil'in aslı bugün elde mevcut değildir. Zaten Zebur'un da aslı
elde olmadığı için, onunla amel eden kimse de yoktur. Bu kutsal kitapların
asılları bozulmamış olsa dahi, insanların ihtiyaçlarına cevap veremedikleri
için, Yüce Allah, onların yerine yeni bir Peygamber ile yeni bir "Kitap"
göndermiştir. Bütün Peygamberlerin bildirmiş olduğu inanç esasları
aynıdır. Yani Allah'ın varlığı ve birliği (Tevhit esası) değişmez. Değişen
İnsanlar ahiret günü,
muamelata dair olan, kişiler arası ilişkileri düzenleyen, ibadetlerin dış
Allah'ın huzuruna çıkıp
görünüşlerindeki farklılıklardır. İşte Yüce Kitabımız Kur’ân-ı Kerim, Hz.
dünyadaki
Muhammed'e gönderilmiş olan en son kitaptır.
davranışlarının hesabını
Kur’ân-ı Kerim'in diğer kitaplardan farkı ve özelliğine biraz daha
vereceklerdir.
genişçe bakalım. Yüce Allah, Kur’ân için, "Bu, doğruluğu şüphe
Karşılığında ya
götürmeyen ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yol gösteren Kitaptır."
mutluluğa kavuşacak ya
buyurmaktadır (Bakara Suresi, 2. ayet).
da cezaya
Kur’ân, bütünüyle insan ve onun mutluluğu içindir. Onda, insanlar
çarptırılacaklardır.
için dünya ve ahret her şey mevcuttur. Bunları şu şekilde özetlemek
mümkündür.
• Allah'ın birliği, yani "Tevhid" inancı, Kur’ân-ı Kerim'in konuları
yönünden özü teşkil eder. Allah, yalnız Müslümanların değil, bütün
alemlerin Rabbi'dir (Fatiha Suresi, 1. ayet).
• Kur’ân, inananların Allah'a nasıl ve ne şekilde kulluk edeceklerini
bildirir. İslam’ın şartları denen ilkeler bunlardır.
• Kur’ân'a göre, dünya ve ahiret bir bütündür. Her şey gibi, yaratılmış
olan insan da bir gün mutlaka ölecektir. Ölüm bir yok oluş değil, bu dünya
hayatımızdan sonra dirilerek ebedi olarak var olacağımız hayatın bir
başlangıç noktasıdır. Nitekim ahiret kelimesi, sonradan gelen
anlamındadır. Bu bakımdan ölüm, yok oluş değil yeni bir başlangıçtır. Bu
yeni yolculuk ile ulaşılacak olan âlemde yeni hayatta rahat ve emin
olabilmek, dünyadaki yaşayışımıza bağlıdır. Eğer, bu dünyada iyi, güzel ve
dengeli bir hayat sürmüş, kötülüklerden korunmuş, Allah'ın yüce kitabında
bildirmiş olduğu şekilde O'nun emir ve yasaklarına uymuş isek, hem bu
dünyada hem de ahiret hayatında mutlu oluruz. Nitekim "Dünya ahiretin
tarlasıdır." buyurulmaktadır.
5
İslam Dini Dinler Tarihi / 14
6
İslam Dini Dinler Tarihi / 14
7
İslam Dini Dinler Tarihi / 14
8
İslam Dini Dinler Tarihi / 14
9
İslam Dini Dinler Tarihi / 14
10
İslam Dini Dinler Tarihi / 14
11
İslam Dini Dinler Tarihi / 14
ÖZET
İslam, Hz. Muhammed'in tebliğ etmiş olduğu dinin adıdır. Bu dine
İslam adını bizzat Allah vermiştir. Yüce Allah bunu Kur’ân'da şu şeklide
bildirmiştir: "Size din olarak İslam'ı seçtim." (Maide Suresi, 3. ayet).
İslam'ı din olarak kabul eden kimseye "Müslüman" denir. Bir
kimsenin Müslüman olabilmesi için "Allah'tan başka Tanrı'nın olmadığına
ve Hz. Muhammed'in Allah'ın Peygamberi (Resul) olduğu”na inanması
gerekir.
İslam dininin temel özelliği ve birinci şartı "Bir Allah"a inanmaktır.
İslam'ın kabul ettiği Allah, doğmamış ve doğurmamıştır. O'nun başlangıcı
olmadığı gibi sonu da yoktur. Hiçbir şey O'na denk değildir. O her şeyi
yoktan var edendir.
İslam'a göre Allah, âlemlerin Rabb’idir. Bu da İslam'ın "Tevhid"
inancının bir sonucudur. Tevhid, Allah'ın "Bir" olması anlamına gelir.
İslam’da inanç esasları 6 temel kategoride toplanır. Bunlar da; Allah'ın
varlığı ve birliğine inanmak, meleklere inanmak, kitaplara inanmak,
peygamberlere inanmak, Ahiret gününe ve öldükten sonra dirilmeye, kaza
ve kadere inanmaktır.
İslam, kaderci bir din değildir. O, insanın iradesine büyük kıymet
verir. İslam çalışmayı emreder. İslam evrensel bir dindir. Bütün toplumlara
ve bütün zamanlara hitap eder. Hz. Muhammed en son peygamberdir.
O'ndan sonra başka bir peygamber gelmeyecektir.
İslam'ın Yüce Kitabı Kur’an’dır. İslam'daki emir ve yasaklar Kur’ân’da
belirtilmiştir. Kur’ân'ın hiçbir harfi dahi değişmeden günümüze kadar
ulaşmıştır. Peygamberimiz Hz. Muhammed söz ve fiilleri ile İslam'ı bize
bildirmiştir. O, sadece kendine vahy yolu ile bildirilmiş olanları nakletmiştir.
Kur’ân'a aykırı olan hiçbir hüküm İslami sayılmaz. İslam, insanların
dünyada ve ahirette mutlu olmalarını ister ve bunu gerçekleştirmenin
yollarını göstermiştir.
12
İslam Dini Dinler Tarihi / 14
D DEĞERLENDİRME SORULARI
BAŞVURULABİLECEK KAYNAKLAR
13