Professional Documents
Culture Documents
Ahmet Sarı - Edebiyat Ve Utanç - Franz Kafka'nın Dava'sından Hareketle Edebiyatta Utancın Arkeolojisi-Ketebe Yayınları (2019)
Ahmet Sarı - Edebiyat Ve Utanç - Franz Kafka'nın Dava'sından Hareketle Edebiyatta Utancın Arkeolojisi-Ketebe Yayınları (2019)
Editör Kapak
Aykut Ertuğrul Harun Tan
Düzelti Mizanpaj
Cihan Aldık Nilgün Sönmez
© Eserin her hakkı anlaşmalı olarak Ketebe Kitap ve Dergi Yayıncılığı A. Ş.’ne aittir.
İzinsiz yayımlanamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
AHMET SARI
KETEBE
Ahmet Sarı
1970 yılında Almanya’nın Düsseldorf kentinde doğdu. 1984 yılında Al
manya’dan Türkiye’ye (Erzurum) kesin dönüş yaptı. 1993 yılında Atatürk
Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü
bitirdi. Thomas Bernhard’ın öykülerinde Normaldışı Davranışlar adlı
çalışmasıyla yüksek lisansını (1995), Türk ve Alman Poetikasının Kitabı
adlı çalışmasıyla da doktorasını tamamladı (2003). 2005 yılında Yardımcı
Doçent; 2011 yılında Doçentlik kadrosuna, 2016 yılında da Profesörlük
kadrosuna atandı. Halen Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Alman
Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde çalışmalarını sürdürmektedir.
Çevirileri ve Eserleri:
Jurek Becker, Dikkat Yazar Var (Babil Yayınları, 2000); Peter Bichsel,
Edebiyat Dersleri Okuyucu/Anlatı (Babil Yayınları, 2000); Thomas Ber-
nhard, Ses Taklitçisi (Atatürk Üniversitesi Matbaası, 2001); Thomas
Bernhard, Olaylar (Babil Yayınları, 2002); Jacques Derrida, Şiir Nedir?
(Babil Yayınları, 2002); Hans Georg Gadamer-Friedrich Nietzsche-Helmut
Kuhn, Edebiyat Nedir?, (Babil Yayınları, 2002); Peter Handke, İzleyiciye
Sövgü-Kendini Karalama (Birey Yayınları, 2002); Novalis, Poetika (Babil
Yayınları, 2003); Immanuel Kant, Yaşamın Anlamı (Birey Yayınları, 2004);
Lewis Carroll, Küçük Kızlara Mektuplar (Birey Yayınları, 2005); Peter Slo-
terdijk, Dünyaya Gelmek-Dile Gelmek (Salkımsöğüt Yayınları, 2005), Wil-
helm Vogelpohl, Alman Edebiyatı Tarihi (Orient Yayınları/Yayına Hazırla-
yan/2005) Klaus Schulz, Alman Kültür Tarihi (Orient Yayınları/Yayına Ha
zırlayan, 2006) Türk ve Alman Poetikasının Kitabı (Salkımsöğüt Yayınları,
2006), Adolf Muschg, Edebiyat Terapi Olabilir MI? (Salkımsöğüt Yayınları,
2006), Sanat ve Normaldışıhk (Salkımsöğüt Yayınları, 2006), Hermann
Broch, Edebiyat ve Felsefe (Salkımsöğüt Yayınları, 2006); Thomas Bern
hard, Dünya Düzelticisi (De Ki Yayınları, 2007); Thomas Bernhard, Imma-
nuel Kant (De Ki Yayınları, 2007); Peter Handke, Kaspar, (De Ki Yayınları,
2007); Thomas Bernhard’ın Şiir Dünyası, (De Ki Yayınları, 2007). Psika
naliz ve Edebiyat (Salkımsöğüt Yayınları, 2008); Masalların Psikanalizi
(Salkımsöğüt Yayınları, 2008) Kafkaesk Anorexla (Salkımsöğüt Yayınları,
2009) Allah Ağrısı (Salkımsöğüt Yayınları, 2010) Ahmed’e Konmaya Ça
lışan Bir Sineğin Arzusu (Salkımsöğüt Yayınları, 2011) Seherde Serçenin
Gördüğüdür (Salkımsöğüt Yayınları, 2013) Merhamet Dilercesine Gökyü
züne Bakmak (Hece Yayınları, 2013) Ve Asma Yaprakları Gibi Titreyen
El (Çizgi Yayınevi, 2014) Sağ Omuz Meleğimin Omzundaki Sağ Omuz
Meleği (Çizgi Yayınevi, 2014) Edebiyat Nefreti (Edebiyat Yazılan) (Çizgi
Yayınevi, 2014) Kurmacanın O Kadim Unsurları (Çizgi Yayınevi, 2015)
Başlangıcı Olmayan Bir Şeyin Sonu (Hece Yayınları, 2015) Musa’nın De
rinlerine Düşen Yutkunuş (Çizgi Yayınevi, 2015) Kafkamaklne (Çizgi Ya
yınevi, 2016) Felsefe Kendini Edebiyata Nasıl Eklemler? (Çizgi Yayınevi,
2016) Alman Edebiyatında Dışkı Kültü (Çizgi Yayınevi, 2016) Kalplerin
Yıldızlı Göğü: Hölderlin (Çizgi Yayınevi, 2016) Kuş Seslerinden Bir Çadır
(Heyamola Yayınları, 2018). Edebiyat ve Suç (Ketebe Yayınevi, 2018); Ken
di İmdadına Da Koşup Gelen Hızır (İz Yayınları; 2019).
Scham İst die Hüterin der menschlichen Würde”
(Utanç, insan iradesinin koruyucusudur.)
Leon Wurmser
Talmud
Öldükten Sonra da
Hayatta Kalan Utanç
7
tanımadığı Kafka ile dostu Felice arasını bulmak ve evlili
ğe doğru evrilen inişli çıkışlı ilişkilerinde onları sakinleş
tirmektir. Bunda Grete’nin pek başarılı olduğu söylenemez.
Kafka’nın yazma kudreti ve mektup açlığı Grete’yi de ken
dine kurban seçince, iş Grete’nin arabuluculuğundan onun
la duygusal ilişkiye ve aşk mektuplarına doğru evrilecektir.
Felice Bauer’in dostu olan ve sevgilisine de (Kafka’ya) aşk
mektupları yazmaya başlayan Grete Bloch böylece Kafka’nın
yazı susuzluğundan ve çapkınlığından kurtulamayacak, var
lığı yaran bir dilemmanın da içine düşmüş Olacaktır. Kafka,
Felice ile hamsin yortusunda, 1914’te nişanlanınca ve bunu
ciddi ciddi evliliğe taşıma emareleri gösterince Grete Blo-
ch’ta kıskançlıklar başgösterecek ve eskiden bu iki sevgiliyi
birleştirmek ve aralarını yeniden bulmak düşüncesinden baş
ka bir şey düşünmeyen bu dost, bu sefer Kafka’nın Felice ile
nişanlanmaması için elinden gelen her şeyi yapacak ve Feli-
ce’ye, ilişkinin sonu olacak o öldürücü darbeyi indirecek, nor
malde Kafka ile gizliden gizliye yaptıkları mektuplaşmaların
dan bir bölümünü Felice’ye gösterecektir. Felice, Kafka’yı
12 Temmuz 1914 tarihinde Berlin’de Askanischer Hof adlı
otelde uzun süren bir yargılama ile Grete Bloch’a yazdığı aşk
mektuplarının mahiyeti üzerine sıkıştıracak ve ona ter döktü
recektir. Kafka için Askanischer Hof adlı bu otelin bir yargı
mekânına döndüğünü ve ömründe başka zamanda böylesi bir
büyük utanç daha yaşamadığını biliyoruz.
8
nn kanını emerek kendi yaşlı bedenine ve ruhuna nasıl hayat
katarsa, Kafka da sadece Felice’ye değil, onun arkadaşlarına
da mektuplar yazma yoluyla ruhunu teskin eder, ona can ka
tar.1 Kafka’nın hayatı boyunca sevgililerine yazdığı mektup
ları bir köşeye bırakacak olursak, Felice’nin arkadaşlarına
yazdığı mektupların seyri ilkin Felice ile ilişkilerinde yapa
cakları yardımdan daha sonra bizatihi onunla gizli ilişkiye,
sadece mektuplarda görülebilecek flörte kayacaktır. Bundan
sonra artık nişan bozulur ve evlilik hayalleri suya düşer. Kaf
ka ’nın çapkınlığı ya da yardım aldığı kadına karşı yazışmalar
sıklaştıkça ölçüsünden çıkan ilgisi böylece nişanın bozulma
sına sebep olur. Grete ile yazışmalar da böylece bir son bulur.
1915 yılında Grete Bloch’un bir oğul dünyaya getirdiği ve
bunun Kafka’nın çocuğu olduğu da söylenir. Max Brod’un
dediklerine bakılırsa bu, Kafka’mn oğludur. Çocuğun Kaf-
ka’dan olma ihtimali Grete’nin Askanischer Hof ta Felice’nin
yani dostunun nişanım bozacak bir durumu kendi hamileli
ğinden dolayı yaptığı gerçeğini de bizlere hatırlatır. Kafka ile
aşk ilişkisinde bir çocuğun doğacağı seviyeye gelinmişse ve
Grete hamile kalmışsa, burada Grete’ye göre aşk ilişkisin
de geri çekilmesi gereken artık kendisi değil de nişanlanma
aşamasında ilişkide yıllarca yol alamamış Felice’dir. Gizli
mektupları ifşa etmenin ve itirafın bilinçaltı bu olmuş olabilir.
1921 yılında vefat eden bu oğulun Kafka’dan olup olmadığını
galiba hiç bilemeyeceğiz. Bu da tarihin gizli ve sırlı rafların
da kalakalacaktır. Bundan daha garibi de Askanischer Hof ta
çapkınlığı ve ahlaksızlığı yüzünden yargılanırken aşın sus
muş ve ruhunda sonsuz bir utancın oyuğuyla kendisini teskin
1 Gilles Deleuze, Felix Guattari, Kafka; Minör Bir Edebiyat İçin, YKY, (çev:
Özgür Uçkan, İşık Ergüden), İstanbul 2000, s. 45; “Mektuplar bir köksap,
bir şebeke, bir örümcek ağıdır. Burada, bir mektup vampirliği, tam olarak
mektup yazmaya ilişkin bir vampirlik söz konusudur. Etyemez Drakula’nın,
etobur insanların kanını emen oruçlu Drakula’nın şatosu uzakta değildir.
Kafka’da bir Drakula vardır, mektuplarla gelen bir Drakula, mektuplar aynı
zamanda yarasadır. Geceleri uyanık kalır, gündüzleri tabut-bürosuna kapa
nır: “Gece yeterince gece değil...”
9
eden Felice’nin kızkardeşi ile bir lokantaya giren Kafka veje-
teryan olmasına, evde ve normal yaşantısında et yememesine
rağmen bu lokantada kendine kanlı bir steak söylemesi ve onu
kanlı kanlı mideye indirmesidir. Psikanalistler Kafka’nın bu
hareketiyle Felice’yi bedenine gömdüğünü, onu “einverlei-
ben”2 yaptığını dillendirirler. Kafka bu utançla Dava’ya baş
lar ve Dava’nın kökeninde de bu utanç duygusu yatmaktadır.
10
II.
Kafka’nın aslında tüm eserlerinde utancın payı büyüktür. Hor
gördüğü bedeninden, Yahudi karalığına; babasımn yanında
bedensel cılızlığından vejeteryanhğma; gündelik hayatta ken
disine utanç duygusu veren kepçe kulaklarından, orta yaşına
rağmen hâlâ maaile aynı evde kalmasına; zayıf bedeni nede
niyle askere gitmek istemesine rağmen askere alınmamasın
dan, kendinden önce iki erkek kardeşinin ölü doğmasından
hareketle küskün bir rahmin zayıf bir varlığı olarak dünyaya
gelmesine kadar utanç onun hayatında apayrı bir yere sahiptir.
Gerçek hayatta ne kadar yazarımızı Dava’mn3 temel duygusu
olan utanç ile kaph görsek de, kurmacada Josef K.’nın uğra
dığı bir iftira nedeniyle, suçsuz olmasına rağmen tutuklandığı
bilgisi aktarılır bizlere.4
Askanischer Hof tâki çapkın, Felice’yi aylarca kandıran ve
her fırsatta çapkınlığını kadınlardan gelecek mektuplarla sür
düren Kafka yerini romanda “iftiraya uğramış, kötü bir şey
yapmamış” (s.17) bir Josef K.’ya bırakır. Mektuplara karşı
tinsel açlığı nedeniyle aleni suçlu bulunan ve utanç içinde ka
lakalan Kafka’nın yerini, romanda anlatıcının bile arkasında
durduğu, en azından prolog cümlesinden de görebildiğimiz
kadarıyla iftira kurbanı, suçsuz bir Josef K. ahr. Anlatıcı her
ne kadar Josef K.’nın arkasında dursa ve biz okurlara onun
suçsuz olduğunu fısıldasa da, roman boyunca Josef K.’nın
kendi dahi suçlu olmadığını bile bile, neden ve kimler tarafın
dan suçlandığını bilmeden yine de aklanmak için -kime göre
3 Metinde Kafka’nın Dava isimli romanı olarak künyesi aşağıda verili kitabı
kullandık: Franz Kafka, Dava, Can Yayınlan, (çev. Ahmet Cemal), İstanbul
2009, s. 230.
4 “Biri Josef K.’ya iftira etmiş olmalıydı, çünkü kötü bir şey yapmamış olma
sına karşın bir sabah tutuklandı”/Ahmet Cemal; “Biri iftira atmış olacaktı
Josef K.’ya; çünkü bir sabah durup dururken tutuklandı’VKamuran Şipal;
“Birisi Josef K.’ya iftira atmış olmalıydı, çünkü fena bir şey yapmamış ol
masına rağmen bir sabah tutukladılar onu.’7Taıul Bora; “Biri Josef K.’ya
iftira etmiş olmalıydı, çünkü kötü bir şey yapmadığı halde bir sabah tutuk
landı” Gülperi Sert.
11
aklanmak?- mahkemeyi arar durur. Soruşturmanın yapılacağı
yeri beyhude arar. En mahrem alan sayılan kendi yatak oda
sında yargılanır, yargı bir panoptikon bilinciyle Josef K.’yı
yatağında gafil avlamıştır. Kendisini en mahrem alanında
kıskıvrak yakalama kudretine sahip bu güçten hiçbir zaman
kaçma imkânı bulamayacağı için onun, bu karabasan gücün
kökenine inmeye çalışır. Kaynağı bulmaya ve suçu varsa da
aklanmaya çalışır. Kendisi suçsuz olduğunu bilse de bunun
bir hükmü yoktur. Diğerlerinin kendi hakkında düşündükleri
yasayı belirler. Yargı da, insanın kendini suçsuz olarak gör
mesinde tezahür etmez. Yargı gücünün bir pençesi varsa, o
pençeyi açıp, kendisini rahat bırakmasında tezahür eder. Jo
sef K. elinden gelen tüm gayreti sarf eder. Kafesin biri bir
kuş aramaya çıkmışsa5, kuşun kafesten kaçma imkânı gö
zükmez. Yargı, suçlanan kişiye kendi mahreminde ulaşma,
onun yatak odasında bulma gücüne sahip olmasına rağmen
romanda herhangi bir mercii, bir yer, bir habitat bulundur
maz. Hiçbir yerdedir ama her yerdedir. Romamn dokusunda
yer alan periferilerdedir, ya da Titorelli adında bir ressamın
odasındadır. Basamaklarda gülüşen çocukların şenliğinde, ya
da çalıştığı bankada ona günboyu eşlik eden personel halinde
belirir. Romanın bütün göğü ve roman sınırlarında yer alan
tüm habitat aslında Josef K.’mn kaçamayacağı bir yasa olarak
önünde durur onun. Hepsi bir şekilde görünmeyen bağlarla
birbirine bağlıdırlar. Josef K. aklanacağı yeri roman boyunca
arar durur ve İtalyan arka mahalleleri andıran, çamaşırların
daracık sokaklarda, birbirini gören evlerde karşılıklı asıldığı,
çocukların gürüldü oynadığı hayat dolu bir yer yargı mekânı
olarak önümüze çıkar ya da orayı yargı mekânı zannederiz.
Camus’nün Yabancı ’sındaki Meursault gibi topyekûn vur
dumduymaz değildir Josef K., biraz davayı savsaklaşa, am
casının dikkat çektiği üzere hayati bir şeyin farkına onlar gibi
5 Franz Kafka, Aforizmalar, İş Bankası Yayınlan, (çev: Osman Çakmakçı),
İstanbul 2015, s. 15; Franz Kafka, Aforizmalar, Altıkırkbeş Yayınlan, (çev:
Osman Çakmakçı), İstanbul 1995, s. 14.
12
varmasa da, davanın görünen ve görünmeyen dişlileri olan
saklı tüm şebekenin önemsediği kadar davayı önemsemese de
yine de Josef K.’nın gayret göstermediğini söylemek ona hak
sızlık olur. Soruşturmanın pazar günleri yapılacağı bilgisiyle
soruşturma mekânını aradığında, anlatıcının anlattığı mekân
lar için okurda “Buralar nasıl bir yargı yeri, ciddiyetten uzak,
bir arka bahçe özelliği taşıyor” izlenimi oluşur. Josef K.’nın
davasım kuşanmasındaki ciddiyetsizlik bu dava esnasmda
önüne gelen kadınlarla ilişki içinde olması ya da libidal gü
cünü dizginleyememesi ile kendini gösterir. Bu hususta Josef
K. da kayıtsızdır. Amcası işini gücünü bırakıp ailenin şerefini
ve onurunu korumak için taşradan çıkıp gelmiş, Josef K.’yı
bulmuş ve çok eskiden tanıdığı bir avukata durumu değerlen
dirmesi, akıl vermesi ve davayı savunması için gayret göster
mişken, Josef K. avukatın karanlık evinde Leni adlı hizmetçi
kızla cinsel ilişki peşindedir. Yargının da kendi lakaydiliği
dikkat çeker. İşlenişi hususunda elbette kendine ait görünme
yen bir akışı vardır yasanın. Anlatıcı, Josef K.’ya, aklanmak
adına gittiği her yasa kapısında yasanın yozlaşmış çarkını ve
aparatlarını gösterir. Josef K. kendisini yargılayan yasanın in
fazına dek gönüllü gittiği her yerinde bu yozlaşmış yanlarını
görür. İkili kayıtsızlık halinden, Josef K.’nın varlığını vererek
didinmediği yasanın kendini suçlu bulma kayıtsızlığından ve
Josef K.’yı infaza doğru ağır ağır ve kararlı bir şekilde sü
rükleyen yasanın kayıtsızlığından kötü ve ölümcül bir karar
çıkar. Yasa, Josef K. için en acımasız kararını verir. Romanın
sonunda iki irikıyım adam yani eşlikçiler tarafından kırsal bir
alana, bir taş ocağına zorla götürülür ve bir “köpek gibi” öldü
rülür. Kalbine batırılan bıçağın iki defa çevrilmesinden sonra
Josef K.’nın utancının o öldükten sonra bile devam edeceği
söylenir bizlere. Bu kafkaesk son olması bakımından gerçek
ten de soluk kesici bir finaldir.
13
C. O. Bartning, Kafka, Dava, İnfaz, Litografi, 1969.
14
III.
15
birlikte yasak meyvenin yardımıyla topyekun bir kültür ve
duygu dünyası da bütünüyle bu dünyaya inmiştir. Utanç, Hz.
Adem’in yasak meyveyi yemesiyle dünyadan çok önce za
ten bilinen bir duygu olduğundan, o da elma ve Hz. Adem
gibi, bir duygu olarak cennetten yeryüzüne sürülmüştür. O
yüzden Josef K.’nın utancının yüceliği ve büyüklüğü köken
ve ontolojik bir duyguya, o kaynağa gider ve köken-utancı
(Urscham) işaret eder bizlere. Utancın yüceliğinin, utancın
kadimliğinin bizi aşıp da giden, bizden sonra da devam eden,
bedenimizi terk edip bir ruh gibi kökene, doğasına, kaynağına
rücu eden bir utancın umuda dönüşüp dönüşmediği ise tar
tışmalıdır. Utanç dünyada kendini taşıyan kişi öldükten son
ra devam ederse, barındığı ve bulunduğu bedenin ölümüyle
onu bırakıp, ondan sonra da devam edecek gibi görünürse,
yeni bir umudun ve bir yaşamın var olduğunu söylenebilir.
Yıllarca, asırlarca içine sıkışıp kalmış bir bedenin ölümün
den sonra onu bırakıp varlığını devam ettiren utanç kimi esas
alacaktır? Muhatabı kim olacaktır? Oyuğunu kimden, han
gi varlıktan seçecektir? Dönüşün mutlak olduğu tanrıya, o
kadim kaynağa mı kendini eklemleyecektir? Utanılacak bir
şey gerçekleştirmiş ve utancından ölmüş bir bedenden çıkan
kadim utanç yoluna nasıl devam edecektir? Utanç, kendine
utancını anlayacak, utancı anlamlandıracak, utanç durumunu
kavrayacak bir mikro/makro beden ve varlık arayacak, ara
maktan çok bulabilecek midir? “Sanki utanç ondan sonra da
hayatta kalacaktı” (s.230) epilogunu yorumlayan edebiyatbi-
limciler bunda bir umudun yer aldığını da düşünmektedirler.
Her şeyin bitip gitmediğini, bir şeylerin kalakaldığını, beden
utançtan ölse de, utancın yoluna devam ettiğini dillendirirler.
16
nü görmekteyiz. Joachim Kalka, Utanç Umut Anlamına Gelir
adlı yazısında bu çarpıcı cümlenin ilk varyantında, o bilindik
cümlenin ilkin “‘Bir köpek gibi’ dedi, yaşamdaki son duygusu
utançtı”10 diye geçtiğini söyler. Sonra Kafka bu cümleyi ‘“Bir
köpek gibi’ dedi nihai ölümüne dek utancı bağışlanmadı”11
haline dönüştürür. Kafka bunda da Kalka’mn dediğine bakı
lacak olursa ikinci yarıyı oluşturacak cümleyi beğenmemiş ve
cümleyi son ve bildiğimiz hale getirmiştir.12 Joachim Kalka
hatta burada utancın bir başat öğe olarak kaldığını, Kafka’nın
düzeltilerinden sonra cümlenin insanın bir defalığına mahsus
olarak bu infazın ortaya çıkışı ile bıçak gibi keskin bir ayrı
mın ortaya çıktığı fikrine geleceği şekilde cümle sonunda dur
duğunu dillendirir. Bunun da ütopya olduğu söylenir. Utancın
bedeni terk etmesi ve yoluna devam etmesi ile ütopya devreye
girmiştir. Bu, Joachim Kalka’nın görüşüne göre “kafkaesk bir
ütopyadır”. Cin gibi, bir paradoks açıklığında, acımasızdır.
Son “yaşam duygusu” ve “son ölüm” ödenmiştir ve yerine
“hayatta kalmak” geçmiştir. Hayatta kalmak her şeyin sonu
cudur.
10 “Wie ein Hund sagte er, sein letztes Lebensgefühl war Scham.”
11 “Wie ein Hund sagte er, bis ins letzte Sterben blieb ihm die Scham nicht
erspart.”
12 Joachim Kalka, Scham Bedeutet Hoffhung, Frankfurter Allgemeine,
03.09.2005.
17
Maxim Probst, Taşocağı, Karakalem Çalışması, Fırça Çizim,
Suluboya Kağıdı Mürekkebi, 21x17 (cm).
18
IV.
Ölen
bir köpek.
Bir köpek gibi
öldüğünü
bilen bir köpek.
Bir köpek gibi
öldüğünü
bildiğini
söyleyebilen bir köpek
bir insandır.
Erich Fried
19
sonsuz bekleyişi ve aralıklı kapıdan içeri bir türlü binlerce
gayretle girememesi konu edilir. Yasa kapısı önünde buldu
ğu kürklü kapıcıyı bir türlü aşamadığı, yasa kapısından içeri
girmek için onu ikna edemediği için ömrünü bir bekleyişle
geçirir. Bu çiftçi, yasa kapısında bekleyen ve hiç yaşlanmayan
kapıcının adeta uysal bir köpeği olmuştur. Josef K. başlangıç
ta gönüllü bir şekilde yıllarca sadece yasa kapısı bekçisine
odaklanmış, ondan gözünü ayırmamış, ona kilitlenmiş, ondan
yasa kapısına girişi için artık bir onay beklemiş çiftçinin kö
pekleşmesi gibi böylesi bir köpekleşme davranışı içinde gir
memiştir. Romanın sonunda, hele de 31. yaşgününün bir gün
ertesinde kendini almaya ve infazı gerçekleştirmeye çalışacak
iki irikıyım adama kendini bir köpek gibi teslim eder. İnfaz
kaçınılmaz olduğu için yine yasayı temsil eden bu iki cellat
tan kaçmaya çalışsa da, sonra kendini onlara öyle bir eklemler
ki üçü, Josef K. ve iki yasa uygulayıcısı cellat, bir makinenin
düzenli işleyişi gibi işlemeye başlarlar. Josef K. uysallaşmaya
başladığına, kendini teslim ettiğine ve kendini kurban olmaya
adadığına göre burada bir köpek uysallığından bahsedilebilir.
20
nm izini sürer Josef K. Bu süreçte elbette yozlaşmış yasaya ve
yasanın çürümüş mekanizmalarına tanık olur. Kendini yargı
layan bu ahlaksız yasanın her aşamasını gördükçe yasaya kar
şı güveni kaybolur. Yasanm ciddiyetsizliğini, yasanın düzen
sizliğini görür. Yasa mekanizması yozlaşmış gözükse de -ki
bu bir maske, bir tuzak olabilir- o yasal kayıtsızlıkta yoluna
devam etmek, kendine ulaşan yasal hükmü bir birey sorumlu
luğu ile devam ettirmek, bunu savsaklamamak ödevdir. Yasa
derli toplu olmasa da, yasa ciddiyetten uzak bir müessese de
olsa, yasa yasadır. Velev ki daha demin de dillendirdiğimiz
gibi kafkaesk söylem kendi figürünü bu sıfatın cenderesine
çektiği için yasayı kayıtsızlık ve rahat bir ortam içinde gös
terebilir. Gerçek yüzünü ise hiçkimse görmek istemez. Bunu
yasa kapısında ömrü boyunca çalışanlar bile görmek istemez
ler. Bu haşyete ve korkunçluğa kalpleri dayanmaz. Öyle deh
şetengiz bir durum söz konusudur.13
21
gerçekten de içten inanarak tiyatrodan geldiklerini sandığı bu
iki irikıyım adamlann hal ve hareketlerine uymaktan başka
çare bulamadığı için köpekleşmiştir artık.
22
Hermann Naumann -Kafka İçin- Dava: İnfaz, 1952.
23
V.
15 Franz Kafka, Dava, Can Yayınlan, (çev. Ahmet Cemal), İstanbul 2009, s.
224.
24
larım, yasayı, kısaca yüce erki simgeleyen her mekanizma
aniden her yerde belirebilme gücüne, “yüce panoptikonluğa”
sahiptir. Figürlere yasayı duyumsatmak bunların görevleridir.
Gündelik hayatına devam eden Josef K. kendini hür zannetse
de yasa dilediği zaman onu en mahrem alanında, habersiz,
aniden yakalayabilme gücüne sahip olduğundan yasadan, ya
sanın her yerde müheyya oluşundan, onun her yerde hazır ve
nazır oluştuğundan kurtuluş gözükmemektedir.
25
“oyuk” (Aufbnıch) var mıdır? Yasanın bir kör noktası aran
maktadır ama bulunamaz. Kaçış imkânı yoktur. İnfazından
önce uzakta taş ocağının ötelerinde bir üst pencerede gördüğü
ışıklar ve aydınlık içinde insan silueti de her ne kadar anlatıcı
nın yorumlarına bakılacak olursa Josef K. için bir kayra olma
özelliği taşımaz.
Yasa Kapısı öyküsünde açık yasa kapısı, çiftçi için neyi im
liyorsa artık infazına çok az kalmış Josef K. için taşocağı da
onu imlemektedir. İnfazından önce heyecanını biraz atmak
için gezdirildikten sonra, taşocağında en uygun yerin “taşla
rın kırıldığı duvara yakın bir yer” (s.229) olduğu ve “yerde de
duvardan kırılmış/dökülmüş bir taşın durduğu” (s.229) bilgi
siyle söz konusu yerin yasa kapısına denk gelen bir kapı özel
liği taşıdığı söylenebilir. Tam da yasamn delineceği, yasanın
iç yüzünün görülebileceği, yasanın kör noktasının eşiğinde
infazı gerçekleştirilir. Josef K. roman boyunca çıkışı, exodu-
su, kayranın kaynağını bulmuş ve taşocağında o yarığa bunca
yaklaşmışken infaz edilir.
26
benzemektedir) başka bir cennetsi dünya tahayyülüne, kır
lara, orada keklerin yapıldığı, çocuk seslerinin, ağlamaların
işitildiği yere doğru tünel kazar. Andreas adlı karakterimiz
vahşi kapitalizmi temsil eden bu sürgün yerinde kırsal, idi-
lik, her şeyin başlangıcı sayılan bir mekâna açılan gedikten
geçecekken oranın kolluk güçleri tarafından yakalanır. Öte
dünyanın kapısını Andreas açabilmiş, kokusunu hissetmiş,
radyo eşliğinde orada birileri tarafından yapılmış kekten bir
lokma tatmış, başka dünyaların o muhteşem ve özlenen tadına
varabilmiştir.
16 A.g.e., s. 128.
27
Sergio Birga, Dava, Yasa Kapısı önünde, 1972.
28
VI.
29
isimlerini, yeri geldiğinde şehir isimlerini muğlak kılarak,
romanın proloğunu, epilogunu belirsizleştirerek, metin akı
şında okurun zihnine tuzaklar kurarak her çağda okunabilir
“kafkaesk” metinler ortaya çıkarmıştır.
Roman daha ilk cümlede Josef K.’ya birinin iftira atmış ola
bileceği bilgisinin belirsizliğinden, romanın omurgasını oluş
turarak hemen hemen her şeyi belirsizliğe itmiştir. Mahrem
alanında tutuklanarak yasa görevlerinden bir gözdağı yer,
gözü yasadan korkar ama “tutuklu” olduğuna dair emareler
de yoktur. Josef K. yatak odasında beliren yasanın kendisine
daha ivedi ceza kesmesini düşünürken, yasa, romanın akışı
ve zaman düşünülecek olursa 364 gün boyunca Josef K.’ya
kendini aklama, kendini kurtarma, yasayla ilişkilerini kesme
şansı tanır. Yasamn kendisine karşı bu kayıtsızlığı Josef K.’yı
gerçi korkutur ama Josef K. tutuklu olup olmadığı hususunda
şüphededir. Roman boyunca bunu bir oyun, bir tiyatro olarak
düşünür. Josef K.’nın tutuklanması ona roman boyunca bir
serbesti tanır. Onun tutuklanması bir hırsızınkine benzemez
(s.35). Josef K.’nın zihninden geçirdiği şekilde bir şakaya, bir
komedi mahkemesine de benzemez.
30
(s.222) yönündeki görüşüdür. Böyle olunca Kafka’nın Dava
adlı fragman romanında prolog ve epiloğu, başlangıç ve bitişi
aynı zamanda yazdığı, böylelikle ilkeyi ortaya koyduğu tezi
de dillendirilebilir. Gerçeğin, hakikatin ve gerçek olmayanın,
yani gölgenin farkı buna nereden baktığınızla doğrudan oran
tılıdır. Bir şey ama mutlak ve kat’idir, o da yasamn olmaz
sa olmazı ve temel ilkesi “görüşlere fazla başvurma” (s.220)
emridir, zira yazı değişmezdir. Görüşler ise bunun hakkında
şüpheden fazla şeyler değillerdir.
31
VII.
Yasanın mı Josef K.’nın üzerine gittiği, Josef K.’nın mı yasa
yı yokladığı tartışması suçun mu önce, mahkemenin mi önce
olduğu tartışmasına götürür bizleri. Başlangıç cümlesinden
yasanın, yasanın tüm aparadarının Josef K.’nın üzerine gitti
ği ve onu tutukladığı görülse de sonraki süreçte yasanın ona
verdiği kısıtlı bilgilerle Josef K.’nın yasanın üzerine gittiği
söylenebilir. Yasa Kapısı meselinde çiftçi nasıl yasa kapısına
kendisi iradi olarak gelmişse, hikâyeye göre suçunun ne oldu
ğunu, nereden geldiğini, neden dolayı suçlandığını bilmeden
bir ömür uğradığı yasa kapısının eteğine kapanmış ve yasa
kapısından içeri girmeyi arzulamışsa, Josef K.’nın da yasa
kapısını, yasanın kendisini aradığı, suçunu aldatabilecek bir
mercii peşinde olduğu gerçektir. Suçun mahkemeyi mi yani
yasal gerçekleri mi takip ettiği, mahkemenin mi suçu takip
ettiği sorusuna döner bu durum. Josef K.’nın suçu -anlatıcı
ona suçsuz vurgusu yapsa da- mahkemenin mahremine otur
masıyla gün yüzüne çıkar. Mahkeme suçu takip etmiş ve onu
bulmuştur. Ama sonradan bu kararlılığım sürüdürmeyecektir.
Ya da biz okurlarda öyle bir intibaa bırakılır. Kararlılığını
kaybeder yasa. Geri çekilir. Geri çekildiğini düşündüğümüzü
bekler. Oysa geri çekildiği, onu kayıtsızlıkla suçladığımız her
seferinde mahkeme yolunu bulur. Kendi aktörleri gibi görün
meyen kişiler eliyle, kendi aktörleri gibi görünmez mekân
larla, olaylarla, her şeyiyle bir panoptikon haliyle bir yıllık
bir süreçte öyle ya da böyle mahkemeyi işletir ve Josef K.’yı
infaz eder.
32
lada Josef K. arasında o kadar eşittir ki Josef K.’nın yasayla
hir olduğu, görev bilincine erdiği, yasanın kudretini idrak et
liği görüşü öne sürülebilir. Kendini yasanın işleyişine o kadar
kaptırır ki kalbine iki defa inecek bıçağı cellatların elinden
alıp, başı taşın üstünde daha hareket ettirilebilir durumdayken
kendini infaz etmeye, yasanın kararmı kendi uygulamaya ça
lışır. Yasayla bir olmaya karar verir. Ama sonra bu görüşün
den vazgeçer. Kararı cellatların uygulaması gerektiği yasal bir
süreçtir ve öyle de olması gerekir.
33
c. O. Bartning, Franz Kafka. Dava, Götünllüş, 1969 Litografi.
34
VIII.
Metne girerken de altını çizdiğimiz üzere Kafka ile inişli çı
kışlı bir ilişkinin hele de son demlerinde, altı hafta kadar bir
mektuplaşmamanın akabinde Felice, Kafka cenahında nelerin
olup bittiğini merak ettiğinden bunu öğrenmek için kendi el
leriyle Grete Bloch’u Kafka’ya mektup arkadaşı olarak gö
revlendirir. Kafka’mn mektuplarda yeni kurbanı Grete Bloch
olacaktır. Mektuplaşmalarda bir canavar kesilen, gönderdiği
mektubun acilen cevaplanmasını isteyen Kafka, kendisi hak
kında her bilgiyi yazmanın yanında mektuplaştığı kişinin de
kendiyle ilgili ne varsa varlığını yarıp açacağı bir şevkle mek
tuplarında bunları yazmasını arzu eder. Başlangıçta arabulu
cu rolünü sürdüren Grete Bloch, Kafka’mn ayartıcı ve insanı
baştan çıkancı tılsımlı mektupları karşısında fazla dayanamaz
ve arabuluculuktan çıkıp yeni bir sevgiliye doğru evrilir. Fe-
lice’den uzaklaşınca, Grete Blochla bu aşk mektuplaşmala
rı son hızıyla ilerlerken Felice’ye karşı duygusal mesafe bir
yarık halini alınca, Kafka ilginç bir kararla Felice’ye ikinci
nişan teklifini sunar. Kararsızlığını bu noktada hissedebiliz.
1913-1914 arası bir yıl boyunca mektuplaşmalar Felice ile
sürer, 1914 Nisanına doğru da Berlin’de nişanlanma aşama
sına varılır. Çoklu ilişkiyi bir anda zihninde taşımaya alışık
Kafka’mn bir taraftan Felice ile nişanı kotarırken Grete ile de
nişanda giyeceği elbisenin detaylarını konuşması, sanki Grete
nişanlanacak gelin adayıymış gibi davranması ve onun da bir
anlamda duyguları ile oynaması anlaşılır değildir.22
Felice ile nişanlanmasına bir suçlunun cezalandırılması şek
linde bakan Kafka bunu nişanlanmanın yazı yazmaya ket
vuracağı düşüncesinden harekede yapmaktadır. Yazı yazmak
için yaratılmış ve ancak fildişi kulesinde gece yarılarında var
lığını açarak yazmayı hayal eden, bundan mudu olan Kafka
için sorumluluk sahibi olma, bağlanmak, evlilik müessesi ile
22 Thomas Anz, Franz Kafka, Leben und Werk, Verlag C. H. Beck, München
2009, s. 104-105.
35
çoğalmak, başka birinin sorunları ile hemhal olmak, yazı ey
lemini sekteye uğratacağı için pek övülecek şeyler değildir.
Kendini, kendi nişan gecesinde bir suçlu gibi hissetmesinin
kökeninde bu yatar. 6 Haziran 1914 tarihinde nişandan sonra
yazacağı günlüğünde Berlin’den geri döndüğünü, bir suçlu
gibi nasıl da bağlandığını, kendisini gerçek zincirlerle bir kö
şeye konsa yanında da jandarmalar dursa, insanlar kendisine
bu haliyle baksa yeri olduğunu dillendirir. Bunun kendi nişa
nında gerçekleştiğini söyler.23
23 A.g.e., s. 105.
36
değerbilmez, gözü dışarıda Kafka’ya karşı uyarmak düşünce
si de olabilir. Askanischer Hof adlı otelde bu bağlamda Gre-
te’ye yazılan mektuplar Felice’ye gösterildiğinde, sadece dört
kişinin olduğu o mahkemede davacı yani müştekinin Felice,
yargıcın Grete Bloch olduğu bu mahkemede Kafka uzun su
suşu ve kadim bir utançla, “öldükten sonra bile hayatta kalan
utançla” o otelden ayrılır. Bu olaydan iki hafta sonra da zaten
güncelerine Josef K., kapıcı, gözetleme altında bulunma du
rumu ile ilgili Dava adlı romamn önemli içerikleri sayılacak
doneler yazılır. İki hafta sonra da Dava adlı romanına başlar.
37
Jarmila Maranova, Kafka, Dava, infaz, 1983.
38
IX.
39
Elke Rehder, Kafka, Dava, Yargı Yeri, Silme.
40
Thomas Anz Kafka adlı biyografisinde Kafka’mn Askanischer
Hafta kendi kendine uyguladığı davanın Josef K.’nın davası
ile benzerlik taşıdığını, bu davanın Kafka’mn kendi içinde acı
bir adalet olarak devam ettiğini, farklı figürlerle parçalanmış
olarak kendini betimlediğini dillendirir.26 Korkunç, ölümcül
bir trajedide işkence edilenin de, suçsuz yargılanılanın da Jo
sef K. olduğu, hesapsız suçsuzluk ve insani olmayan bir yar
gılama, köpeksi bir aşağılama ile kendini yargılama süreci ba
rındırdığım ifade eder romanın. Kendi döneminde moda olan
ve hükmeden suç ve ceza sisteminden, bu alanla ilgili teorik
okumalardan, çağın içinde bulunduğu dışavurumcu korkunç
iklimde de bu atmosfer hissedilir olmuştur.
41
X.
42
bir tuttuğu ve bu yüzden de Musa’nın inandığı davadan çok
kendi davasına inandığını ve bunu ömür boyu sürdürdüğünü
biliyoruz. Musa’nın gösterdiği olağanüstü mucizelere rağmen
kalp gözü kör Firavun onun exodusunda, şehirden ayrılırken
karşısına çıkan Kızıldeniz’e gösterdiği mucizeye de inanma
mıştır. Hatta yarılan Kızıldeniz’e bakıp içinde inanç berkit
mek yerine, yarılan Kızıldeniz’in içinden geçen Musa ve kav-
minin peşinden onları öldürmek için ordusuyla hareket etmiş
tir. Ta ki Musa Kızıldeniz’den geçtikten sonra Kızıldeniz’in
kendini kapatması ve Firavun’u içinde aciz bırakması ve ha
zırlıksız yakalamasına kadar. Firavun kendi davasına inansa
belki Ebu Leheb gibi inançsız olsa da kullandığı dilde şeri
hile yapmayan biri olarak tarihe geçmeyecektir. Firavun’un
Kızıldeniz üstüne kapanırken “Musa’nın Rabbi’ne inandım”
sözü Kur’an’ın bize verdiği bilgi dahilinde dilde kalan, kalbe
inmeyen “sözde iman” olarak tarihe geçmiştir. Allah katın
da da değer görmemiştir bu söz. Allah’tan başka kalpleri kim
bilebilir ki. Kafka’nın Dava ’sının sonuna, taşocağına kadar
kendi davasını savunduğu, panoptikona itaat etmediği, adalet
müessesini bulduğu her yerde eleştirdiği, yasamn çürümüşlü
ğünü ifşa ettiği duruma ne kadar da benzemektedir Firavun’un
durumu. Yasamn çürümüşlüğünü ifşa etmesinden taşocağında
iki celladın onu artık hükme doğru götürüşüne kadar Josef
K.’nın yasaya aniden uyma kararı Firavun imanı gibidir.
43
öldükten sonra da devam edecek bir duruma düşmüştür Fira
vun. Firavun ölmüş, davasını yitirmiş, bir köpek gibi ölmüş
olsa da utancı kendisinden sonra gelecek nesillere Kızılde-
niz’in diplerinde secde mahallinde bir durum olarak taşımış
tır. Bu durum Ebu Leheb için de geçerlidir. Ebu Leheb gerçi
Firavun gibi hiçbir zaman sözde dahi olsa Hz. Muhammed’in
(sav) rabbine inandığını dillendirmemiştir. Ölmüş olmasına
rağmen, bedeninin kokusu ve hastalığı nedeniyle kimse cese
dine yaklaşamamış ve gömülememiş bu bedenin kendi utancı
olmuştur. Oğullarının, sılai rahminin onu defnedememesi du
rumu bir utanç olarak devam eder. Utanç bir ceset için, Ebu
Leheb öldükten sonra bile devam edecektir.
44
XI.
27 Giorgio Agamben, Nesir Fikri, Metis Yayınları, (çev: Fırat Genç), İstanbul
2009, s. 84.
28 A.g.e., s. 85.
29 A.g.e., s. 85.
30 A.g.e., s. 85.
45
Agamben, Kafka’nın dehasının tanrıyı dolaba kapatmış,
mutfağı ve tavan arasını mükemmelleşmiş teolojik mekân
lar haline getirmiş olmasından geldiğini dillendirir. Ona göre
nadiren karakterlerin hakikatlerinde beliren büyüklüğüyse,
sadece utanca yoğunlaşabilmek için, bir noktadan sonra teo-
diseden, suç ve masumiyet meselesinden vazgeçilmiş olma
sından gelir.31
31 A.g.e., s. 86.
32 A.g.e., s. 86.
46
Kafka’nın Kendi Çizimi.
47
XII.
48
savunan ne varsa o olabilir- onun bireyi suçlu görmüş olması
ölümüne ve infazına yeterlidir.
49
utancı savuşturmadan, suçluluk hissine ve onun ardından
gelen inkâra kapılmadan, utancın içinden geçerek, onunla
yüzleşerek ve onu anlamaya çalışarak kendimi dönüştürebi
lir miyim? Utanç-suçluluk yerine utanç-sorumluluk, kayıt
sızlığın panzehiri olabilir mi? Utanç üzerinden bir ethos, bir
tutum, beraber yaşama etiği şekillenebilir mi?33
Ulus Baker burada bahsedilen utancın, ahlaki yargılamalar
yüzünden ortaya çıkan bir utanç olmadığını, etik bir deneyime
yön verecek olan utanç olduğunu dillendirir. Ona göre yukarı
dan aşağıya doğru işleyen ahlaki yargılama, insanı işlemediği
suçların suçlusu haline getirir ve etik deneyim ise yukarıdan
aşağıya dayatılan bir yargılama değil, tekil bir davranış biçi
midir ve fark ortaya koyar. Bu noktada tekil olandan müşterek
olana nasıl geçildiği de önem kazanır. Baker, bir ortaklık kur
mak için insan kendisini nasıl kullanabilir diye sorar. Utanç
kişiyi nasıl dönüştürebilir? Kişi utancı hakkında ne bilebilir?
Onunla ne yapabilir ve bu yaptıklarından kendi ve ötekiler
adına ne umabilir? Kendi utancıyla yüzleştiğinde, kendini
toplumsal işleyişlerden muaf tutmadığında, etik sorumluluğu
nu savuşturmadığında ve utançtan kurtulmaya çalışamadığın
da, utancın içinden geçerek kendi yarasıyla beraber ötekinin
de yarasını görmeyi umabilir mi? İnsanlığın işlediği kolek
tif suçlarda sorumluluğunu görebilir mi? Polisler, avukatlar,
hâkimler, kâtipler, memurlar, rahipler, gardiyanlarla dolu bu
absürd dünyadan, bu anlamsız bürokrasiden ve yasanın key
fiyetinden kendi payına düşeni fark edebilir mi? İnsan olmak
tan çıkıp böceğe dönüşme pahasına utancın dönüştürücü etki
lerine kendini açabilir mi? Yoksa Haneke’nin Cache (Saklı)
filmindeki Georges Laurent ya da Ingmar Bergman’ın Skam-
men (Utanç) filmindeki Jan Rosenberg gibi utancı değil ken
dini kurtarmayı mı seçmelidir?34
33 Ulus Baker, Utanç Üzerine, https://ratherdancethantalk.wordpress.com/
2015/01/20/utanc-uzerine/ Erişim 01.01.2019.
34 Ulus Baker, Utanç Üzerine, https://ratherdancethantalk.wordpress.com/
2015/01/20/utanc-uzerine/ Erişim 01.01.2019.
50
Baker, Agamben’in Kafka’nın insanlara kendilerini utançtan
kurtarmalarını değil utancı kendilerinden kurtarmayı öğret
tiğini söyler. Joseph K.’nın kendi yaşamı yerine utancı kur
tarmayı seçmesinin bizi nereye götürebildiğini sorar bizlere.
Tüm ötekilerin hayatından sorumluluk duymak, onları öldü-
rülebilir, cezalandırılabilir suçlular haline getiren politikaların
ve mevcut toplumsallığın oluşumunda kendi payını görmek...
Baker, insanın kendini yaşatması yerine utancı yaşatmasının
bu anlama gelip gelemeyeceğini bizlere sorar. Bu utanç ve
sorumluluk bizi bir ortaklığa götürebilir mi? Judith Buder’ın
da Kırılgan Hayat’ta aktardığı Levinas etiği uyarınca, öldü-
rülebilir, yaralanabilir veya kırılgan olmanın müşterekliği
üzerinden sosyal bir ontoloji ortaya konabilir mi? Utanç ve
sorumluluk, suçun, inkârın, adaletin, yargının, cezamn ve
sonsuz borcun dünyasını geride bırakmayı mümkün kılabi
lecek kuvveder olarak değerlendirilebilir mi? Nietzsche’nin
terimleriyle düşünürsek, suç ve hınç gibi reaktif (tepkisel)
kuvveder yerine sorumluluk ve utanç aktif (etkin) kuvveder
olarak işleyebilir ve mevcut değerlerin yeniden değerlendiril
mesi için kapı açabilir mi?35
51
XIII.
52
maçlığından, onlarla aynı görüşte olduğundan böylece kendi
infazını gerçekleştirmiştir.
53
ca hazırdır.38 İkisinin de davranışları roman boyunca birbirini
bulmaz, boşluğa açılır, birbirini teğet geçer. Hatta Politzer bu
noktada Kafka’nın Aforizmalar’ından
Kargalar, bir tek karganın göğü yok edebileceğini ileri sürer.
Ona kuşku yok; ama göklerin kulağı duymaz böyle bir savı,
çünkü gökler kargaların yokluğu demektir.39
aforizmasının Dava’nın ruhuna çok uyduğu görüşündedir.
Söz konusu aforizmada kargalar koskoca bir gökle nasıl sa
vaşım içine girmişlerse, ya da tek başına göğü yok edebilece
ğine, alt edebileceğine inanırlarsa, özde gökyüzü kargaların
yokluğu halidir. Josef K. kendini bir karga olarak ne kadar
gökyüzüne, o yasalara karşı haklı olarak görse, suçsuzluğunu
terennüm etse, masum olduğunu bas bas bağırma yoluyla dil-
lendirse de gökyüzü, o görünmez yasa, Josef K.’nın yokluğu
demektir. Göklerin kulağı, karganın göğü yok edebileceği te
zini nasıl duymazsa, Josef K.’mn roman boyunca aradığı, bir
türlü yüzleşemediği yasanın da kulağı Josef K.’yı duymaz.
Politzer, elle dokunulur-maddi-yaratılmış olanla gayb-mane-
vi-elle dokunulmaz olanın bir araya gelemeyeceği, birbirine
dokunmayacağı görüşündedir.40 Gökyüzü kargalar tarafından
ele geçirilir, yakalanır olmak isterlerse o zaman maddi, nesnel
olmalıdırlar, gökyüzü olmayı bırakmalıdırlar. Yasa da kendi
sini ortaya koyacaksa, insana açılacaksa kendi doğasından,
adaletinden vazgeçmesi gerekir.41
Politzer’in bir başka aforizması da yine “Kafesin biri bir kuş
aramaya çıktı”42 aforizmasıdır. Politzer bunda da Dava’nın
parabolünü gizlice bulur. Yasa doğrudan insanın içini açan
adalet mekanizması olarak bir yerde adalet dağıtmak yerine
38 Heinz Politzer, Franz Kafka, Suhrkamp Verlag, Frankfurt/Main 1978, s. 268.
39 Franz Kafka, Aforizmalar, Altıkırkbeş Yayınları, (çev: Osman Çakmakçı),
İstanbul 1998, s. 22.
40 A.g.e., s. 268.
41 A.g.e., s. 269.
42 A.g.e., s. 270.
54
kafkaesk bir şekle girerek insanın içini karartan cisim, şekil,
tip, durum arzetmektedir. Bu bağlamda anlatıcı tarafından
masum olduğuna kani olduğumuz kuşu Josef K. olarak değer
lendirdiğimizde, yasayı temsil eden çirkin yaratıklar, insanın
içini karartan tipler kafesi imlerler. Aslında Dava romanının
göğü, kafkaesk bir panoptikon olarak kafesi imler. Kafes nasıl
kuş aramayı kafasına koyup, o kapatma aygıtı oluşluğuyla o
masum kuşu kendi kıskacına almayı garantilerse, Josef K. da
metnin içindeki panoptikon, kapatma aygıtı tarafından yaka
lanmaya yazgılıdır. Kuşun kafes indinde, ya da karganın gök
indinde nasıl şansı yoksa, Josef K.’nın da yasadan kurtuluşu
gözükmez.
43 A.g.e., s. 270.
44 A.g.e., s. 271.
55
kolluk güçleri, eşlikçiler gönderdiği bilinmelidir. Yasamn bu
olduğu tezi üzerine durulur.45
Politzer, Max Brod’un 18 Şubat 1920 yılında Kafka ile bir ko
nuşma gerçekleştirdiği ve ona tanrı ile insan arasındaki ilişki
de umudun olup olmadığı sorusu üzerine Kafka’nın insanların
dünyasını tanrının kötü bir mizacı, keyfi olarak değerlendir
diğini biliriz. Yaratıcının kötü gününe denk gelen bir durum
olduğunu dillendirdiğini de biliriz. Kafka’nın gülme eşliğinde
tanrı için çokça umudun olduğunu, sonsuz umudun tanrı için
olduğunu ama bizim için, insanlık için umudun olmadığını
dillendirdiğini de.46 Tanrı için sonsuz umut söz konusu olup
insanlık için umut yoksa Josef K.’nın bu umutsuz kafkaesk
yasalann yasası panoptikonundan nasıl umutlu çıkmasını
bekleyebiliriz. Göksel katta sınırsız kayra varsa ama bu kay
ranın damlası kafkaesk karakterlere inmiyorsa, karakterler
bundan nasiplenemiyorlarsa, umutsuz bir roman göğünden
nasıl kurtulabiliz? Josef K.’nın kurtulmasını nasıl bekleyebi
liriz? Politzer’e göre Josef K. tanrının bu sonsuz umut ışığına
karşı kör olduğundan kendi kaderinden kurtulamayacaktır.
Yasa kapısı önünde bekleyen, yasanın kapısından sızan ışığın
haşyetine o köylü de hiç ulaşamayacaktır. Umudun makro dü
zeyde olduğu, metafizikte kendinde parıldadığı mikro düzeye,
insana bir türlü inmediği ve insanın körlüğünün, umuda açık
olamaması halinden, göksel umudu kuşanma kapasitesizli-
ğinden kaynaklı bu acizliğin tarifi yoktur. İnsan, kendisi için
açık duran yasa kapısından sızan ışığa, o kayraya, o umuda
bir türlü ömrü boyunca cedelleşmelerle varamayacak, kendisi
için tahsis edilmiş olsa da o yasa kapısı, bir türlü ondan içeri
girememek durumu trajik bir durum olarak kalacaktır.
45 A.g.e., s. 271.
46 A.g.e., s. 273.
56
onu modem burjuva toplumunun temsilcisi kılan vasatlığı ve
hatta yasa hususunda cahilliğinde”47 görür. Ona göre yasamn
çarkından sadece birini teşkil eden ressam Titorelli bile bağlı
olduğu ve temsil ettiği yasadan “bir körün renklerden bah
setmesi gibi”48 bahseder. Yasayı etüt etmişliği yoktur, sadece
kulak dolgunluğu ile yasanın evrelerinden söz eder. Yasamn
müdavimlerinin yasayı bilmeme durumları sadece ressam
Titorelli’de değil, Josef K.’yı tutuklamaya gelen kişilerden,
infaza götüren eşlikçilere kadar hiçkimse yasanın yasasını
derinlikli bilemez. Katedraldeki papaz da yasanın kendisine
tahsis ettiği yer olarak belli bir sınıfı temsil eder. Ötelerin gö
revleri kendisine yabancıdır. Josef K. elbette suçsuz olduğuna
inanır. Başlangıçtan beri suçsuz olduğunu savunur ve suçsuz
luğunu ispat etmek için elinden gelen her şeyi yapar, ama ve
lâkin yasanın yasası içinde onun elçileriyle karşılaştıkça içine
suçlu olabileceği şüphesi de düşer. Bu romanın sonuna doğru
artık yasaya sağladığı uyumla birlikte bir kabulü de berabe
rinde getirir. Politzer hatta Josef K.’nın suçunun yasalarının
yasasının seyrinde “suçunu unutuşu” olarak da değerlendirir.
Titorelli ve diğerleriyle yaptığı konuşmalarda suçsuz olduğu
nun, kesinlikle suçsuz olduğunun altını çizen Josef K. nasıl
olur da kayıtsızlığıyla suçunu unutabildiğine şaşınr. Davası
nın başladığı ilk günde, Bayan Bürstner’le ilk gün konuştu
ğunda “kendini unuttuğunu” dillendirir. Sadece kendini değil
kendiyle birlikte davayı da unutur Josef K.49
47 A.g.e., s. 274.
48 A.g.e., s. 275.
49 A.g.e., s. 278.
50 A.g.e., s. 279.
57
Politzer, Dava ’mn son cümlesinde de bir muammanın, iki an
lamlılığın olduğunu dillendirir. Utanç o öldükten sonra devam
edecekse, bu kimin utancıdır? Ne utancıdır? K.’nın bir köpek
gibi öldüğü utancı mı, yasanın onu bir köpek gibi bir taşoca-
ğında öldürdüğü utancı mı? Davasını yitirmiş bir insan utancı
mı? K.’ya suçunu bir türlü dillendirmeyen yasanın utancı mı?
Kendi sorumsuzluğunun cezasını çekeceği bir sorumluluk bi
linci utancı mı? K.’yı da eşlikçiler bıçaklamadan önce soyun
durdukları için yasanın önündeki çıplaklığın insanda oluştur
duğu utanç mı? Yoksa bu utanç Josef K.’nın daha Ti törelli’nin
atölyesinde aslında tam bir aklanmanın olmadığını öğrendi
ğinde duyduğu utanç mı? İnsan intihar etmeyi reddettiğinden
dolayı otoritenin onu mecburen öldürmesinden duyulan utanç
mı? Tanrıçası av tanrıçası olan bir adalete duyulan utanç mı?
K.’nın ölümünden sonra bile süren utanç hala tanrısallık ta
şıdığından saygı gören yasanın insafsızlığı ve bir parıltının
ölümcüllüğünden dolayı oluşmuş insanın utancı mıdır? Po
litzer bunu bizlerin, bunu hatta Kafka’nın bile bilemeyeğini
dillendirir.51
51 A.g.e., s. 340.
58
XIV.
59
Löwy’ye göre Hannah Arendt 1944 yılında Jewish Social
Studies’de yayımlanan “Gizli Gelenek” üzerine dikkat çe
kici denemesinde Franz Kafka’yı modem Yahudi kültürü
tarihindeki asi-parya duyarlılığının -Heine, Chaplin ve Ber-
nard Lazare’la birlikte- en kayda değer örneklerinden biri
olarak gösterir.54 Löwy’ye göre dışlama ve baskı deneyi
minden yola çıkarak, mevcut politik toplumun temellerini
sorgulayan bir duyarlılıktır bu.55 Löwy, Arendt düşüncesine
göre hele de Şato’da asi-parya tutumunun gözüktüğünü,
Kafka’nın Yahudi sorununu ele aldığını ve kahramanının da
Yahudi olduğu tek romanın da Şato olduğunu dillendirir. Her
ne kadar romanda Yahudilikle ilgili okurun gözüne sokulan
bir durum ya da özellikler görülmese de ‘Yahudi yaşamına
özgü”lük söz konusuysa Şato’da bu vardır.56 Edebi metinler
şifre çözmeyi esas alırsa Arendt şifreyi böylesi bir okumayla
çözmeye çalışır. Hele de metnin nerdeyse tümünü Siyonist
terimlerle izahı çok gariptir. Kafka’nın belli bir dönem anar
şizme de, Siyonizm’e de merak saldığı düşünülecek olursa
onun Siyonizm’e eğilimli olduğu yıllarından hareketle metin
dışı göndergeleri metne kaydırarak bir çözümleme girişimi
ne girer Hannah Arendt. O ilk uç noktada dikkate değer Kaf-
ka’yı Siyonizm etütlü yorumlamasından sonra Kafka araştır
malarını bırakmayan Arendt, Partisan Kevievv’de ikinci bir
yazıyı da kaleme alır ve burada Löwy’nin de dillendirdiği
gibi Kafka’yı daha evrensel bir mecraya çeker. Arendt’in
Şato ’daki Yahudi tandansh çözümleme girişimini ve cesa
retini Dava’da göremeyiz. Burada Kafka’nın Dava’da Josef
K.’nın ve onun görünmeyen bir güç tarafından suçlanmasını
ve infazını evrenselci bir perspektifle irdelediğini görürüz.
Kafka’nın Dava'sının genel geçer üç farklı yorumu gözü
kür. Birincisi içinde Max Brod’un da olduğu yasanın göksel
54 Michael Löwy, Franz Kafka, Boyun Eğmeyen Hayalperest, Versus Yayınla
rı, (çev: Işık Ergüden), İstanbul 2008, s. 59.
55 A.g.e., s. 59.
56 A.g.e, s. 59.
60
bir yasa ve yasaların yasasının tanrıya doğru sarkacak bir
süreç olduğunu öngörür. Diğer yorum ise Josef K.’nın suç
luluğunu kabul eder ve infazını da meşru görür. Erich Heller
başta olmak üzere bazı yorumcular Josef K.’nın yasaya kar
şı amansız bir günah işlediğine ve biz bilmesek de böylesi
yüce bir panoptikonu peşine taktığına göre muhakkak suçlu
olduğunu öngörür. Romanın üçüncü yorumu, otobiyogra
fik yorum hakkında yazımızın başında Felice ile nişanın iki
defa bozulması meselesini incelemiştik. Lövvy’ye göre Du-
san Glisoviç Dava’da iki defa kalbe batırılan keskin bıçağın
gerçek hayatta Kafka’nın Felice ile bir türlü evlenemediği
ve nişanlanma defterinde iki defa atacağı imzanın kalemine
denk gelir.57 Bıçak-kalem ilişkisi, evlenme tutuklanma hadi
sesi üzerine yazdığımızdan şimdi bunu tekrar etmenin bir
faydasına inanmıyoruz.
57 A.g.e, s. 62.
58 A.g.e, s. 63.
61
Josef K.’nın yasanın kıskacına daha ilk düştüğü andan beri
yasayı kaale almayan, onunla dalga geçen, ona boyun eğme
yen davranışları dikkat çektiğinden hangi dosta başvursa ona
itaat etmeyi, görünmeyen bu yasaların yasasını yenme duru
munun gözükmediğini dillendirirler. Romanda yasanın kıska
cına alınmış her sınıftan insanların köpekleştiğini gördüğünde
bundan tiksinir ve buna karşı çıkar. Koşullar ne olursa olsun
boyun eğişi, yasaya veri oluşturacak bol bol itirafları, itaat
davranışlarını, yasayla yatıp yasayla kalkmayı ön görseler
de Josef K.’da bu sadece romanın sonunda gerçekleşecek bir
durum olur. Belki de bu yüzden infaz edilir. Yasanın köpeği
olmak, avukat Huld gibi dava karşısında köpekleşmek, tüc
car Block gibi avukatın köpeği olmak, romanın içinde itaat
kültürü ve boyun eğişi kabullenmiş ve kaderlerine teslim
olmuş tüm karakterler gibi silik, hakkını aramayan, sorgu
lamayan, kaderini kabul eden kişi olmak yerine köpekleşen
bir birey ve cemaat yapılanması eleştirilir. Löwy direnmeden
her şeye boyun eğen kişinin sonunda “bir köpek” olacağını,
insanın sürekli köpek muamelesi gördüğünde, sonunda ger
çekten de köpek olduğunu düşünmeye başladığını sözlerine
ekler. Amerika’nın genç karakteri Kari Rossmann pederşahi
yasaları, babayı hele de amcanın dediklerini yasa bilir. Josef
K.’nın Dava’mn sonunda kendi tespiti olan köpekleşmesi ise
direncinde zamanla görülen çatlaklar ve yasanın o direnci kır
masıyla koşut olduğu görülebilir. Löwy hatta Franz Kafka.
Boyun Eğmeyen Hayalperest kitabında Josef K.’nın köpek
leşmesi sahnesini bize şöyle anlatır:
62
içinde davranır. Yalnızca kaderine boyun eğmekle kalmaz,
cezalandırılmasında aktif işbirliğine de hazır görünmekte
dir. Görev’i olarak -yani silahı eline almak ve kendi infa
zını gerçekleştirmek- kabul ettiği şeyi yerine getirememesi
gücü yetmediğindendir. Bununla birlikte, cellatlar bıçağı
kalbine saplarken, ruhunu teslim etmeden önce şunları
söylemeyi başarır. "Bir köpek gibi” ve romanın son cüm
lesi bir yorumdur: “sanki de bunun utancının kendisinden
sonra da yaşaması gerekiyordu.” Hangi utanç? Kuşkusuz
ki “bir köpek gibi”, yani boyun eğerek (terime Etienne de
La Boetie’nin verdiği anlamda) gönüllü kölelik durumunda
ölmenin utancı.59
59 A.g.e., s. 73.
63
Bu öykünün baskın yorumu oğlun suçlu olduğunu ile
ri sürer -çünkü bencildir, çünkü kendini doğuran kişiyi
ihmal etme eğilimi İçindendir, vs. Böyle bir okumanın
mantığı -Dava üzerine ikincil literatürde de buna rastla
nır- amansızdır. Madem ki baba onu suçluyor ve madem
ki oğul hükmü kabul ediyor ve infazı yerine getiriyor, o
halde herhangi bir şeyden dolayı suçlu olmalıdır.. -60
60 A.g.e., s. 41.
61 A.g.e., s. 41.
62 A.g.e., s. 42.
64
Elke Rehder, Kafka, Dava, Taşocağı, Renkli Silme.
65
XV.
66
XVI.
67
XVII.
Hz. Adem’in cennette yolu utanca düşmeden ne kadar yaşa
dığını şimdi bu kısıtlı bilimle bilme imkânımız görünmemek
tedir. Cennette her şeyin helal, yalnız bir şeyin yasak olduğu
yerde insanın özünde var olan o aceleciliğin ve cahilliğin et
kisiyle elinin yasak meyveye uzanması felaketi başlatmıştır.
Utanç cennetteki insan teninde böylelikle belirdi denilebilir. O
utancın tarifi yoktur. Allah’tan kaçmak ve sindirim sistemi ya
sak bir meyveyle değişen Hz. Adem’in Allah’tan bedenindeki,
ruhundaki dönüşümleri saklamaya çalışması nafiledir. Harh
yasak meyve, bedeni ve ruhu nasıl değiştirdiyse Allah’a karşı
köklü bir utancın da mayası atıldı o dem. Rab karşısında Hz.
Adem’in utancının uçsuz bucaksız gayyasına düştüğünü, yü
zündeki elma kızarıklığının onun felaketi olduğunu, söz ver
diği Rabbine karşı sözünde durmadığını, hulfülvaad ettiğini
ve bir nevi tanrının kendisine emanet ettiği bedeni ve ruhunu
yasak meyveye karşı koruyamadığını da görmüş olduk böy
lelikle. Dünyadaki tüm utançların kaynağı aslında Hz. Adem
ve Hz. Havva’mn şeytana kanarak yedikleri yasak meyvenin
zehriyle bedenlerindeki üryanhğı hissetmelerine gider. Hz.
Adem’in tanrı katındaki utancı öyle köklü bir utançtır ki, o
cennetteki utanç o kadar büyüktür ki dünyadaki tüm utançlar
yan yana gelseler dahi ona erişemezler. Dünyadaki utançların
o cennetteki utancın bir cüzü olduğunu söyleyebiliriz. Dünya
daki meyveler ve yemişler nasıl cennette de bulunuyorsa (“Biz
daha önce bundan tatmıştık”; Bakara:25) dünyadaki utancın
da bir cennet yemişi olduğu söylenebilir. Utanç verici bir du
rumla karşılaştığımızda o köken utanç (Urscham) bir nevi ge
lir ve yüzümüze bir kelebek gibi konar. Bu cennetten kalmadır.
Utancın genelde insana bahşettiği yüz kızarıklığından olum
suz duygu olduğu görüşü hakimse de bir yönüyle Leon Wur-
mser’in dediği gibi utancın “insan iradesinin bekçisi”66 oldu
66 Leon Wurmser, Die Maske der Scham, Die Psychoanalyse vom Schameffek-
ten und Schamkonflikten, Springer Verlag, Berlin-Heidelberg, 1998, s. 74.
68
ğu unutulmamalıdır. İnsanın kişilik yapısını belirleyen şeyler
nasıl birbirinden farklıysa utancının da birbirinden farklı ol
duğu, hiçbir insanın utanç biyografisinin (Schambiographie)
birbirine uymadığı söylenebilir. Cemaatin, cemiyetin, toplu
mun hatta bir devletin arketip olarak belirlediği ya da daha
önce belirlenmiş utançları olabileceği gibi, kişi kendi ruhun
dan, bilincinden, duygu durumlarından kendisine özgü bir
utanç rengine sahip olabilir. Kişinin cinsiyeti, yaşı, uyruğu,
emik grubu, milleti, milliyeti, sağlıklı ya da sağlıksız oluşu,
engelli oluşu olmayışı da utanç renginin farklı olmasına yol
açabilir.
69
XVIII.
Utanan biri varsa bir de utandıran biri var demektir. İnsan ge
nelde yine kendi türünün çeşitli davranışları nedeniyle utan
cın kollarına atılır. Utanca yatkın kişinin bu kişisel durumunu
bir zayıflık olarak görüp utandıranın durmadan bu eylemi de
vam ettirmesi uygun kaçmaz.
70
bir çıplaklık yaşadığı söylenebilir. Bu üryanlığı kendine bah
şedenlere karşı nefret de içte gelişebilir. Kendini varoluşsa!
bir çıplaklık halinde bulan utanan kişinin duygularının da
savruk, düşünme becerisinin dağınık, bir hüzünlü çöküş hali
içinde olduğu gözlemlenebilir.
71
XIX.
72
inanıyorum. Dünyayı utanç kurtaracak. Yüzün kıpkırmızı
kesilmesi. Yüze inen o alacakaranlık. Kanın kızgınlıktan
değil, şefkatli ve içgüdüsel saflığından yüzde birikme du
rumu kurtaracak. Yüzümüzün alacakaranlık hali. Bizleri
ancak o hal kurtarabilir. Güzel bir utanç.
73
XX.
74
Elisabeth Naomi Reuter, Kafka, Dava, înfaz, 2013.
75
XXI.
76
XXII.
77
ruhunu vermede önemli iki kavram olduğunu bilmekteyiz.
Modern zamanların çarkının sahteliğinin insanda oyun ya da
şaka hissi uyandırmasını, kayıtsızlığa sürüklemesini Kun-
dera gibi övecek değilim. Kayıtsızlık Şenliği ’nde Kundera
romanına modem zamanların hastalığı şayet şaka ve kayıt
sızlıksa ancak onlar sayesinde kurtuluşun gerçekleşeceğini
ima eder. Bu hastalık şayet dünya hastalığıysa ülkeyi terk
etmekle kurtuluş sağlanamaz. Zamanı terk etmek gerekir.
Eldeki tek imkan biraz şaka, biraz kayıtsızlıktır. Hatta hava
şayet modern zamanların bunalımlarını, sıkıntılarını içeren
bir temsilse bu havada çıldırmamak ve zamanınızı biraz ke-
yiflendirebilmek için Hegel’in de dillendirdiği gibi bir tüy
hafifliğinde bu havada uçmak gerekmektedir. Bu da gerçek
gamsızlıktan geçer. Gamsız bir adam akıl egemen zihniye
tin kuralları ve sarmallarında bir tüy gibidir. Kayıtsızlar da
sanki biraz yazarlar tarafından bilinçli olarak böyle bir ka
raktere giydirilirler. Modem zaman insanın tembelliğinden,
nemelazımcılığına, gündelik hayattaki olup bitenlere karşı
kayıtsızlığından, “dünyayı ben mi kurtaracağıma” kadar
Oblomovculuğun da aslında yazarın bilinçli eleştirdiği Rus
ya’nın çöküşünü gerçekleştiren karakterlerin ve kişilerin
ancak böylesi bir kişilik ve kimlik yapısı olacağı fikrine da
yanır. Josef K., hakkını yemeyelim Oblomov kadar tembel,
hımbıl, Meursault kadar dünyaya topyekun kayıtsız değil
dir. Ama kayıtsızlık modem zaman hastalığıysa ve Kafka
da bize Dava’da sürekli Josef K.’nın kendi davasına canla
başla satılmadığını, onun yerine libidinal oyunlara girdiği
ni anlatıyorsa, zaafının peşine düşmekten davasına sımsıkı
satılmadığı mesajını veriyorsa, kayıtsızlık eserin önemli bir
motifi olarak gün yüzüne çıkıyor demektir.
78
XXIII.
70 ZEIT WISSEN Magazin, Nr. 6/2016, 11. Oktober 2016/16; 12:47 Uhr.
21 Kommentare https://www.zeit.de/zeit-wissen/2016/06/gesellschaft-sc-
ham-verhalten-schuld erişim. 14.03.2019.
79
XXIV.
80
XXV.
Edouard Louis temmuz başında Freie Universitât Berlin’de
înglizce sunduğu açılış konuşmasında What Literatüre Can
Do? On Shame, Arts, and Politics (“Edebiyat Ne Yapabilir?
Utanç, Sanat ve Politika Üzerine”) adlı konuşmasında edebi
yatın utanç üretmesi, insanı utanca sürüklemesi gerektiği üze
rinde ciddiyetle durur. Fakir sınıfların utanmak için oldukça
fazla sebepleri olduğunu, edebiyatın her şeyden önce buna
aracı olması gerektiğini, edebiyat şayet utanç üretmeyecek
se neye yarayacağını dillendirir. Fransa’da aşırı zenginlerin
edebiyatta yıllarca hep onun zengin taraflarını gördüklerini,
resim alırken hep asil ve kır manzaralı pastoral ve idilik re
simlerin alındığım; o dönemde fakirler, perişanlar, dağ işçi
leri yaşıyorsa bunlardan uzak durulduğunu, örneğin Zola’mn
Germinal ’inde bahsettiği yüzü kapkara, elleri nasırh insan
larla kesinlikle yüzleşmek; onlarla hiçbir rabıta ve bağ kur
mak istemediklerini ve onları görmezden geldiklerini söyler.
Edebiyat böylesi insanlara hep tek taraflı bakmayı, bir at göz
lüğüyle dünyayı seyri dikte eder. Bu edebiyattan anladıkları
şeydir. Edebiyat, sokakta gezdiklerinde orada yaşayan fakir
halkı görmezden gelmemeli, kendilerine ait galerilerde sıca
cık cappucinolarım içerlerken dışarda evsiz, barksız köpeği
ile perişan ve aç yatan birini görmeyi reddettirmemelidir. Bu
zenginler ve de sanattan hep iyi şeyler bekleyen ensesi kahn
insanlar gündelik hayatın şiddetini arzu etmemektedirler. As
lında içlerindeki utanç bir nevi dışarı çıkmak istemekte ama
ona izin vermemektedirler.
Buchemvald’a, toplama kampına sürülen kocasının hayat
ta kalıp kalmadığını bilemediği bir zamanda La Douieure
(“Acı”) adlı güncelerine yazdığı gerçekler karşısında Marge-
ruite Duras utanç içindedir. Duras nasıl bizlere modem za
manlarda yaşadığımız insanlığın karanlık yanlanm yaşatan
çağın ve çağların da hakikatini güncelere yazıp, onları sak
layıp, kendi mahremi olarak bir köşede bırakıp, ifşa etmeye
81
yanaşmıyorsa, onun yerine o güncelerin bizlere haykırdığı
hakikatten daha zayıf onlarca suni ve sentetik meseller içinde
ömrümüzü idame ettiriyorsa, bunun kurulu yalanlar olduğu
görüşüne sahiptir. Bunların hakikat karşısında ne değerle
ri vardır. Duras’mn günceleri karşısında yazdıkları kurmaca
eserlerinin o kadim utancı gibi Edouard Louis, Akdeniz’de
kitleler halinde ölen ve boğulan insanlar, takibat altına alı
nan ve toplumca mimlenen homoseksüeller ve lezbiyenler,
endüstriyel kaygılarla işkenceye maruz kalan hayvanlar ol
duğu sürece edebiyatın görevinin utanç üretmek, utanç ya
ratmak olduğunu dillendirmektedir. Edebiyat hatta bugüne
dek belki de bunları görmezden geldiği için kendinden utanç
duymalıdır. Sadece insanın kendi utancında değil başkaları
adına duyulan utançta bile insanın kendine yönlendirebilece
ği sayısız iyilikler vardır. Bize dokunan başkasımn utancında
kendi utancımız, yaralanabilirliğimiz meydana çıkar. Bu bizi
diğerlerinden ayıran hangi dünyevi kaygı, dert olursa olsun
utancımız sınırlan kaldırır. Edouard Louis, utancı başka bir
dünya inşa etmek için bir aracı olarak kullanır. Utancı edebi
yatın görünmez temeli sayar. Kendisinin edebiyatı dünyada
utancı yaymak için aracı olarak kullandığını dillendirir.71
71 What Literatüre Can Do? On Shame, Arts and Politics (Was Literatür aus-
richten kaim? Über Scham, Kunst und Politik). Montag, 18. Juni 2018, 18
Uhr. Freie Universitât Berlin, Raum L 113, Otto-von-Simson-StraBe 26,
14195 Berlin-Dahlem, U-Bahnhof Freie Universitât/Thielplatz (U3).
82
XXVI.
83
XXVII.
84
mevcuttur. Taberi Milletler ve Hükümdarlar Tarihi’nde şey
tanın meleklere sultan olduğunu, adının da “Haris” olduğunu
dillendirir74. Bu şu anlama gelmektedir. Allah’ın gözdesi, Hz.
Adem yaratılana değin şeytanken şeytanın gözde oluşluğu
Adem’in yaratılmaya başlaması ile ve yeni halifenin gelme
siyle tehlikeye girmiştir. Habil ve Kabil’deki kurban olayında
Habil’in kazanması gibi, şeytanla Hz. Adem arasındaki üs
tünlükte Allah’ın kendi takdiri Hz. Adem’in “halife olacağı”
yönündedir. Şeytanın utancının kökeni işte tam da burasıdır.
Kabil cinayetten önce nasıl kurbam kabul edilmediği utancını
içinde taşımış ve suça öylece gir/iş/mişse, şeytan Hz. Âdem’le
üstünlük savaşında Allah’a göre halifeliği yitirdiğinden utan
mıştır. Utandığı için cinayet işlemiş, hem kendini hem de Hz.
Adem’i yakmıştır. Cennette olan yasak meyveyi ona yedire
rek onu cennetten kovdurmuştur. İnerken de bununla yetin
memiş Allah’tan “mühlet” istemiş ve utancının dönüştüğü
suçun cezasını çekecekse bunda karşı taraftan, düşmanından
da bayağı bir yekûnu cehenneme götürmek arzulamıştır. Bu
yoruma bakıldığında da utancın suçtan önce geldiği görülür.
Şeytanın utancı kendi suçundan ve Hz. Adem’in suçundan
önce geldiği için cinayet gerçekleşir. Biz utancın fıtratta var
olduğunu biliyoruz. İnsanın utanca doğduğunu değil utançla
doğduğunu, utancın onun ontolojisinde var olduğunu biliyo
ruz. Bir çocuk nasıl daha yeni doğmasına, hiçbir yerden bir
şeyler öğrenmemesine rağmen iki yaşma, üç yaşına geldiğin
de yeri geldiğinde kendiliğinden utanırsa, Darwin’in yaptığı
deneylerle doğuştan körler bile dünyada deneyimle elde edil
meyen bir duygu olarak yüzlerinde utandıklarında kızarıklığı
birlikte getiriyorlarsa, ilk insana kadar utancı götürebiliyoruz.
İlk insana götürmemiz yetmiyor çünkü onun da içinde utan
ma duygusunun kodlandığına şahit oluyoruz. Utanma durumu
gerçekleştiğinde utanç ortaya çıkacağı zamam beklemektedir.
74 Taberi, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, MEB Yayınları, Bilim ve Kül
tür Eserleri Dizisi. 517; Şark-İslam Klasikleri Dizisi:37, İstanbul 1991, s.
105-106.
85
Utanç duygusu bir şekilde ruhta, derunda ortaya çıkacağı ken
di zamanını bekliyorsa, başta var demektir. Sadece âdemoğlu
için değil, feleklerde yaratılmış hangi canlı varsa onlar için
de vardır. Şeytan örneğin cürmünü işlemeden önce de sonra
da utandıysa onlarda bile, onlann ontolojisinde utanç derunda
saklı demektir.
86
XXVIII.
87
fazla suçun içine doğru sürükler. Utancın her nüksünde duru
mundan kurtulmak, toplumsal açıdan kabul görmek, her şeyi
yeni baştan kurmak, yeniden yaşama tertemiz atılmak istese
de toplumdan o yardımı alamayacaktır. Kendine uzanan el ol
mayınca, utancıyla başbaşa kalacaktır.
88
XXIX.
89
XXX.
90
yor, aptalca bir şey söylersem ne olur kusuruma bakmayın,
mürekkep yalamışlara mahsus bir durum gibi görünüyor,
benim anlayamadığım ama zaten anlaşılması gerekmeyen
bir şey gibi.75
75 Franz Kafka, Dava, İletişim Yayınlan, (çev: Tanıl Bora), İstanbul 2018, s.
58.
76 A.g.e, s. 59.
91
metnin dışında Kafka’nın yazma susuzluğuna yöneldiği gibi,
metin içinde de bankada üst görevlerde çalışan Josef K.’mn
mesleğiyle ilgili suçu da içerebilir. Ama ondan daha ziyade
gafil avlandığını kabul ediyorsa ve bankada böylesi gafletin
kendisi için söz konusu olmadığına da vurgu yapıyorsa Josef
K.’nın gafletini bayanların yanında yatak odası tandanslı bir
görüşe indirgememiz de gerekebilir. Biz Josef K.’nın davasım
kaale almasını, davasına sımsıkı sarılmasını beklerken onun
yasayla ilintili bütün kadınlarla cinsel bir arzu içine girdiği
ni görürüz. Kendi pansiyonunda Bayan Bürstner.’i, davasını
takibe başladığı ve duruşma mekânında orada duruşma ka
pısında bekleyen, içeri rahat girip çıkabilen temzilikçi kadı
nı; daha sonra amcası geldiğinde onu avukat Huld’un yanına
götürdüğünde daha kapıda karşılaştığı ve gözüne kestirdiği
avukatın hizmetlisi Leni’yi ayartmakta, davasına odaklanmak
yerine davaya kadınların gücü ile sirayet etme yöntemini seç
mektedir. Katedralde papaz da bunu farketmiş olmalı ki dava
sürecinde kadınlardan gereksiz yardım beklediğini dillendirir
kendisine.
92
Amcasının kızı Ema tüm saflığıyla ona karşı muhabbet
beslerken, onun ve ailesi için en güzeli amcakızıyla belki
de evlilik olduğundan -zira amcası onu vasisi saymakta
dır- Josef K. evlilik dışı ilişki içine girmekte, haftada bir
zina işlemektedir. Josef K. haftada bir, geceleri sabahın ileri
saatlerine kadar bir şaraphanede garson olarak çalışan ve
gün içinde de ancak yatakta misafir kabul eden Elsa adlı bir
kızla cinsel ilişki yaşamaktadır. Burada Elsa ve Ema isim
benzerliği de dikkat çekicidir. Dönüşüm ’de Gregor ve Grete
nasıl isim olarak biri dişil biri eril ve metinde Jungyen ani-
mus ve animayı okura çağrıştırıyor ve bir bedende iki farklı
personayı imliyorsa, Ema ve Elsa isim benzerliği de bizlere
iyi ile kötünün, iyi kız ve kötü kızın profilini çizmektedir.
Biri fahişeyken diğeri namuslu saf bir kızı imlemektedir.
93
XXXI.
94
yemesine sebep olmuş, bankada dayakçının iki bekçiyi döv
düğüne şahit olduğunda yasaya rüşvet sunmaya çalışmış, işin
belki de garip tarafı dayakçıyı bekçilerle aynı odada bırakarak
kapıyı kapatıp oradan uzaklaşmıştır. Yasanın merhametsizli
ğini görmesine rağmen olaya sessiz kalmış, pasif bir hale ge
çişi, sükûtu seçmiştir. Gündelik hayatta insanlarla ilişkisinin
pek iyi olduğu söylenemez. Hele akrabalık bağları, annesine
karşı sorumsuzluğu -zira üç yıldan beri annesini görmemiş
tir- onun toplumsal değerleri önemsemediğini de düşünme
mizi sağlar. Sadece annesini ihmal etmemekte, amcasının kızı
Ema’yı da ihmal etmektedir. İnsani ilişkiler içinde olmaması
toplumsal boyutundan çok varlık olarak kendisine de haksız
lık yaptığı, asosyal biri olarak egoizminin kendisine de zarar
verdiğini düşündürtür bizlere. İnsani ilişkileri yapay ve me
kanik olan Josef K.’nın ten hazzını haftada bir, bir genelev
kadınında bulması da dikkate şayandır. Yabancılaşmış, septik
ve herkesten şüphelenen karakteri ile, yıllarca işinden başka
sımıskı kavrayamadığı yaşantısı ile Josef K. suçludur. Diğer
insanlarla kapitalist bir yarış içinde olmak, hiçkimseye gü
venmemek, insanlarla soğuk bir ilişki içinde olmak, hazzını
ve libidinal arzuları doğrultusunda yaşamı ön plana çıkarmak,
mesleki başarıya odaklanmak ve bundan başka bir şeye fo-
kuslanmamak varoluşsal bir azabı da beraberinde getirir. Bü
tün bu ahlaki ve toplumsal hatta varoluşsal yozlaşmalar Josef
K.’nın önüne dezavantaj olarak çıkmakta, okur metinde sa
dece belirli bir suç ararken metne çok iyi yedirilmiş bu gibi
iffetsizlikler, ahlaki yozlaşmalar onun suçunu oluşturmakta
dır. Josef K.’nın hataları, zayıflıkları, etkisiz ve pasif bir tavır
içinde oluşluğu metnin sonunda infazı için yeterli sebeptir. Jo
sef K.’nın yaptıklarından çok yap/a/madıklarını da düşünmek
gerekir. Dava ’da yasanın sadece kendisine haksızlık yaptığını
söyleyemeyiz. Kendisi gibi sayısız davah vardır. Bunlar hak
kında haberdar ediliriz. Tüccar Block, mahkeme koridorların
da korkularından ve kuşkularından insanlarla konuşma cesa
reti bulamayan insanlar, hepsi yasanın kıskacında aklanmaya
95
çalışmaktadırlar. Josef K.’nın bu pasif ve insani olmayan tav-
n kendini suçlu hissedip bir gayrede suçsuzluğunu topyekûn
ispata çalışmanın eksikliğinde de görülür. Davasını ciddiye
alması için kendisine sayısız defa dosdan tarafından uyarılar
gelir. Romanın yarısından sonra, davanın da yaklaşık yarım
yılından sonra Josef K. artık davasma odaklansa da bu artık
onun için çok geç olacaktır.
96
XXXII.
97
XXXIII.
Christoph D. Brumme Josef K. ’mn Suçu ve Suçsuzluğu adlı
yazısında Dava’mn temelini aslında Dostoyevski’nin Suç ve
Ceza ’smın oluşturduğunu öne sürer. Josef K. karakteri aslın
da Raskolnikov karakterinin benzeridir. Tema olarak da bu ki
tap Suç ve Ceza’ya benzemektedir. Brumme, Dava’mn Josef
K.’nın odasında başladığım “Oda kiraladığı pansiyon sahibe
si Bayan Grubach’ın aşçısı, ona her sabah sekize doğru kah
valtısını getiren kadının, bu defa gelmemesinin” (s. 17), Suç
ve Ceza’da şöyle bir ifadede görüldüğüne dikkat çeker: “Pan
siyon sahibesi iki hafta önce ona yemek göndermeyi kesmişti
ve yemeksiz bir şekilde orada oturmasına rağmen bir defa bile
aklına onun yanma gitmek ve bu meseleyi onunla konuşmak
gelmemişti.”77 Brumme, Josef K.’nın romanın başında “kötü
bir şey yapmamış olmasına karşın” (s. 17) tutuklanmasına rağ
men Raskolnikov’un katil olduğu bilinmesine rağmen başına
bir şeylerin gelmediğini, Dostoyevski’nin okurları, cinayetin
aydınlatılmasında şahit kıldığını, Kafka’nın somut bir olay ol
masa da suçu ve de suçsuzluğu parodize ettiğini dillendirir.78
Porfiri Petroviç’in, Raskolnikov’a aman vermeyen ve zekâsıy
la onu nerdeyse sıkıştıran, kıskacına alan yasa adamının kafka
esk bir yanı vardır. Yasa kendisinden kaçabileceğiniz bir imkân
sunmaz size. Raskolnikov nasd Porfiri Petroviç’in yani yasamn
soluğunu ensesinde hissediyorsa, yasa Porfiri Petroviç’te vücut
buluyor ve Raskolnikov’a zor zamanlar geçirtiyorsa Dava’da
da şahıslardan çok iklimin bu şekilde bir aman vermez iklim ol
duğunu görürüz. Porfiri, Raskolnikov’un şüpheli olduğu davayı
çözmekten nasıl zevk alıyor ve varlığını bu davanın seyrine, çö
zümüne adıyorsa kafkaesk yasamn temsilcileri de her yönüyle
-Tıtorelli’nin odasmda görülen küçük kızlardan katedralde pa
77 Dostoyevski, Suç ve Ceza, İletişim Yayınları, (çev: Ergin Altay), İstanbul
2002, s. 35-36.
78 Christoph D. Brumme Schuld und Unschuld des Josef K., Der Freitag, des
Meinungsmedium, https://www.freitag.de/autoren/der-freitag/schuld-und-
unschuld-des-josef-k00:00 11.07.2008 Erişim Tarihi 21.01.2019.
98
paza kadar- Josef K.’nın Dava’sına sımsıkı sarılması için çaba
gösterirler ve davarım seyrinde de pay sahibidirler. Porfiri nasıl
gecesini gündüzüne katıp yasayı kendi özel mülkiyeti haline ge
tiriyorsa Dava ’da da avukat Huld’un yatak odasımn onun bürosu
olduğunu görürüz. Yatak motifinin Dava ’da çok önemli bir yeri
edindiği görmezden gelinemez. Josef K. yatak odasında tutukla
nır. Yasa, yatak odasma kadar sokulur. Soruşturmanın yapıldığı
yerde hizmetçi kadının ve kocasının özel odası, yuvası, aslında
soruşturmanın yapıldığı yerdir ve soruşturma yargıcı hizmet
çi kadının elinden gaz lambasını alarak kararlan, soruşturma
tutanaklarını geceyansını uzatarak yazar. İşini bitirdiğinde gaz
lambasını teslim etme amacıyla geceyansı bu hizmetçi kadın ve
kocasının yatak odasma, yatağının başına gelerek onlan izler.
Avukat Huld’un da hasta ve yaşlı haliyle yatak odasında dava-
lannı takip ettiği, hukuk işlerini buradan yürüttüğü görülür. Tito
relli’nin yatak odası ve yatağı mahkeme kalemlerine açılır.
Brumme, Kafka’nm Dostoyevski romanım bir folye, bir örnek
olarak kullandığım, bazı sahneleri oradan aldığını, detaylar
eklediğini, çağrışım oluşturacak unsurlar karaladığım, kendi
romanının karakterindeki suçsuzluğu bu oyunlarla gizlediğini
dillendirir. Cinayetin çözülmesinde tahminin, sanıların rolü bü
yüktür. Elbette bir şeylere dayanan, zemini de sağlam olan tah
minlerin, sanıların cinayeti çözmede fazlalıkla yarar sağlayaca
ğı bilinir. Porfiri’nin yanılmadığını gördük romanda. Kusursuz
düşüncesiyle cinayeti her şeyiyle çözmeyi başarmış, bunda sa
nılarının sağlandığını da göstermiştir. Suçluluğun yasal kanıtı
ne kadar zorsa, suçlu da o kadar güçlü kalır. Yasal boşluklardan
elbette sanık faydalanır. Suç ispat edilene, dayanak bulunana,
destek sağlam olana kadar, elde delil muhkem olana değin sa
nık bu yasal boşluklardan faydalanır. İki romanda da suçtan
kurtulmak için itiraf mekanizmasım çalıştırmaya çalışanların
kadınlar olduğu görülür. Davranışları fahişeler! hatırlatan Le-
ni’nin Josef K.’ya “Bir itiraf yapmak lazım. Bir sonraki fırsatta
itirafta bulunun” (s.174) sözü ile Raskolnikov’un Sonya tara
fından itirafa sürüklenmesi arasmda da bağ vardır.
99
XXXIV.
Kafka’nın mektupları arasında Babaya Mektup apayrı bir
yer tutar. Adı ve cinsi mektup olmasına rağmen tür olarak
mektup kategorisinde değerlendirilmez. Tür olarak Mile-
na’ya, Felice’ye, Dora Diamant’a, Grete Bloch’a ya da Max
Brod’a, Franz VVerfel’e mektuplar kategorisinde değerlendi
rilmesi gerekirken içinde Kafka bilerek “avukatlık hileleri”
kullandığından yani mektupların gündelik hayattaki gerçekçi
biçimine kurmaca zehrini kattığından Babaya Mektup Kaf
ka’mn mektupları kategorisinde değil de kurmaca eserleri
kategorisinde, örneğin Değişim noveli ya da Dava romanı ile
aynı kategoride yer alır. Babasına yazdığı ve babasıyla adeta
bir hesaplaşmayı içeren bu mektuplar korkusundan babasıyla
yüzleşemeyen Kafka’nın onun suçunu yüzüne vurmayı değil
de yazının arkasına sığınarak dile getirdiği bir metin olma
özelliği taşımaktadır. Aklı başında ve yazma kudreti yerinde
Kafka’nın babasıyla yüzleşmesini, onun yasalarını eleştir
mesini içerir metin. Kendi doğrularına çocuklarını çekmeye
çalışan, babanın şefkatinden uzak, ancak hor ve hakir bir ba
banın davranışlarını biriktirerek babasını acımasızca eleştir
mektedir.
Bu eleştirilerin başında da babasının devasa bedeni, güç
lü fizyolojisi, kendi zayıf bedeni yer almaktadır. Kafka’nın
utancının kökeni de buradadır. Kafka aslında aile içinde yeme
şeklini de babasından ayırarak kendine ait bir yeme kültürü
oluşturmuştur. Vejeteryan beslenmektedir. Baba buna karşı
dır. Bedeninin zayıflığı babanın istediği yiğit, cesur, güçlü,
evliliğe dönük bir oğulda olması gereken bir beden yapısı
değildir. Bu yüzden Kafka’yı eleştirir. Cılız anoreksik be
deninden utancının ilk örneğini bizlere Babaya Mektup’ta
babasıyla gittiği yüzme havuzunda görürüz. İkisi de yüzme
bilmeyenlerin bulunduğu yere gireceklerdir ama soyunma ka
bininde babamn haşmetli bedeni ile Kafka’nın cılız ve aşırı
zayıf bedeni yan yana geldiğinde Kafka utancından kabinden
100
dışarı çıkmak istemez. Baba yüzer geri gelir ve Kafka’yı hâlâ
kabinden bulur, zorla çıkarır onu oradan.
79 Franz Kafka, Babaya Mektup, Cem Yayınevi, (çev: Kamuran Şipal), İstan
bul 2007, s. 18.
101
yordum, bu da yine bir yüzkarasıydı, çünkü sana karşı na
sıl dikkafalık gösterebilirdim; ya da istesem bile dediklerini
yapamıyordum, çünkü sen pek doğal şeylermiş gibi bunları
yapmamı istiyorsan da, ne şendeki güç, ne şendeki becerik
lilik vardı bende ve bu da kuşkusuz benim için yüz kızartıcı
durumların en kötüsüydü. (s.25)
Babaya Mektup ’un her şeyden önce babaya yazılmış, bir ba
bayla hesaplaşmadan önce Kafka’nın kendi kendiyle hesap
laşması olduğu bilinmelidir. Kafka babasıyla arasında geçen
her olayda babasını eleştirerek aslında babasının karşısında
yer almış kendisini çözümler. Çocukluğundan, bir çocuğun
babasıyla yüzleştiği ilk anlardan, çocuğun büyüdükçe kişiliği
ve kimliğini oluşturan her duygu durumda babasının ruhu
na müdahalelerini, ruhunu bir nar gibi açarak anlatır. Sofra
adabından, kız kardeşleriyle ilişkilerine, okuldan ve hukuk
102
eğitiminden dini tavırlarına, nişanlanma ve evlenme sürecin
den babasının asbest farbrikasında gönülsüz çalışmalarına
kadar kendi sorunlarını açar. Bir nevi katharsis olur. Aslında
babaya bizatihi sunulmak ve babayla hesaplaşmak için tasar
lanmış bu uzun hesaplaşma mektubunu annesi de, kız kardeş
leri de bir türlü babaya iletemezler. Max Brod da onu daha
sonra mektuplarla aym cilde koymak yerine içinde “avukatlık
hileleri” olduğundan kurmaca eserlerin olduğu yere istif eder.
Böylece mektubun şiddeti biraz azaltılmış olur. Hiçbir zaman
varması gereken yere varamamış, dillendirdiği şiddetli arzu
lar hiçbir zaman gitmesi gereken kalbi bulamamıştır.
103
XXXV.
80 Max Brod, Franz Kafka. Eine Freundschaft. Briefwechsel, Hrsg. Von Mal-
colm Paley, Frankfurt/M. 1989, s. 77.
104
XXXVI.
Kafka’nın becerilerinden birinin de edebi eserlerinde sembol
gücü olduğunu biliyoruz. Bugün postmodem, postyapısal dö
nemin sonunda bile Kafka’nın eserleri güncelliğini koruyorsa
bu eserlerinde sembolleri, imgeleri çok güçlü kullandığından
kaynaklanmaktadır. Bu semboller metinde yedirildiği için
kapalı bir metin olma özelliği sunar bizlere. Bu çağın işine
gelir. Hangi dönemde bu kapalı metinlere bakılırsa o çağın
perspektifizmiyle yeniden yorumlanır. Örneğin “elma” izleği
Kafka’da önemli bir izlek ve motif olarak gün yüzüne çıkar.
Dönüşüm ’de baba uygunsuz zamanda odasından çıkıp kiracı
ları korkuttuğundan Gregor Samsa’ya üç elma fırlatır. Hatta
elmalardan biri bedenine saplandığından ileride bedende küf
lenip böceğin ölümüne bile yol açacaktır. Kafka yorumlayıcı
ları burada elmanın tesadüfen seçilmediğini, dini ve kökensel
insanlık varoluşuna bir gönderme olduğunu, hatta üç elmayla
Hristiyan teslis düşüncesine; baba, oğul, kutsal ruha atıf ol
duğunu dillendirirler. Adem nasıl cennetten elma yüzünden o
suç ile tard edilmişse, Gregor Samsa da metinde bir suç işle
diğinden bedenine elma saplıdır. Aynı durum Josef K. için de
geçerli değil midir? Suçunun ne olduğun dikkatli okumalara
bile neredeyse bil/e/mediğimiz, anlatıcının romanın başında
aleni arkasında durduğu Josef K.’nın suçsuz olduğu ve bir
iftira kurbanı olarak tutuklandığı bize söylense de metinde
Josef K.’nın pek masum olmadığını da görmekteyiz. Örneğin
tutuklanmadan önceki şu cümleleri nasıl yoracağız:
Kendini yatağına bıraku, komodinden güzel bir elma aldı,
onu dün akşamdan kahvaltı için ayırmıştı. Şimdi yegâne
kahvalüsı buydu ve ne olursa olsun, bekçilerin himmetiy
le o pis gece kahvehanesinden gelebilecek kahvaltıdan çok
daha iyiyidi, ilk büyük lokmayı ısırdığında kendi kendine
böyle telkin etti, (s.47)
Anna’nın o güne dek fire vermeden Josef K.’ya getireceği
kahvaltıyı hesaba katacak olursak Josef K. kahvaltısını bir
105
gün önce elma olarak belirlemiş zaten. Bu ertesi gün An-
na’nın kahvaltıyı getirmeyeceğini, ertesi gün yasamn yatak
odasına dayanacağını bizlere müjdelemektedir. Elmayı bir
gün sonra kahvaltıda yemeye bir gün önce taammüden ka
rar vermiş birinin yasak meyveyi yiyeceği ve bir gün son
ra da yediği elma suçu imliyorsa o suçu işlediğini dikkatli
okurlara sunuyor. Aynen Josef K.’nın onuncu ve son bölüm
de otuzbirinci doğum gününden bir gün önceki akşam saat
dokuzda cellatları kendisini ziyaret etmeden bu sefer kendi
iradesiyle onlardan habersiz siyah elbiselerini, siyah yeni
eldivenlerini takıp onları beklemesi gibi. Eşlikçilerin kendi
sini ziyaretlerinden haberdar edilmeyen Josef K.’nın adeta
kurban olmaya hazır bir koç gibi kendi kurbanlık elbisele
rini giymesi, yasanın kendisini siyah elbiselerle ancak ka
bul edeceği bilgisini de daha önce deneyimlediğinden bunu
şimdi içten gelen bir duyguyla yapması ve “Demek bana
sizleri gönderdiler” (s.255) diye kendini cellatlarına teslim
edişindeki öngörüye benzemektedir.
106
XXXVII.
107
XXXVIII.
108
olmaması, tanığın ortadan kalkması bu anlamda kişinin öz
affını da beraberinde getirir. Öfkenin, bastırılmaya çalışılan
kızgınlığın fırıncıyı meflûç ettiği ve ölüme ittiği bilgisi bize
verilirken hangi nedenle olursa olsun artık onun ölümüyle
kendi yaşayabilme imkânı burada ön plana çıkar. Artık her
şey ve dünya, yaşama güdüsü ve soluk yeniden anlamlı bir
şekilde kendisine aittir.
109
geri dönememekte çünkü utancıyla ailesi de adlarım lekele
miş bu kişiyi kendi çevresinde istememektedirler. Bunun en
iyi kurtuluşu da Teğmen Gustl’un aklından geçirdiği gibi onu
ruyla kendini öldürmektedir. Böylelikle kendini onuru nede
niyle vuran kişi iyi bir defin eylemini hak edecektir. Gusd’un
aklından geçense kendini gururu nedeniyle öldürdüğünden
tüm garnizonun mezarı başında yirmi saygı atışı gerçekleştir
meleridir. Toplum tarafından hor görülmek yerine kendisini
bizatihi öldürmek daha akıl kan görünür.
110
XXXIX.
ııı
XL.
Max Brod Über Franz Kafka (“Franz Kafka Hakkında”) adlı
çalışmasında Kafka’nın utancını baba korkusuna dayandırır.
Baba konusunda özgüvenini yitirdiğini, hatta onun karşısın
da korkudan kekelediğini, sözlerini yanyana getiremediğini,
özgüvenini yitirdiği için de sınırsız ve sonsuz bir suçluluk
duygusu kazandığını dillendirir. Bu sınırsızlığı ve suçluluğu
ifade etmek için de Dava ’mn sonunda yer alan “Utancı ken
dinden sonra da devam edeceğinden korkuyordu” cümlesini
yazmıştır.83 Kafka bu utançtan kurtulmak için ömrü boyunca
çok denemeler, çabalar göstermiştir. Babasının yaşadığı alan
dan uzaklaşmaya çalışmakta, hatta babasının etkisi kendini
o kadar etkilemiş ki edebi eserlerinin hepsinin adını Fluch-
tversuch von dem Vater (“Babadan Kaçış Çabalan”) olarak
adlandırmak istemiştir.
83 Max Brod, Über Franz Kafka, Fischer Verlag, Frankfurt/Main, 1991, s. 29.
112
çekleşen dava için Avusturya ve Alman isimleri olan “Dach”
sözcüğünün insanı, insan zihnini imlediği bilinmelidir. “Ev”
(Haus) tabiri “insan teki” olarak kullanılır. Bizim kültürde,
tasavvufta nasıl “vücut-hanem”, “vücut-evim” kullanılıyorsa,
Almanca’da “Dach” yani “çatı katı” sözcüğü ile insan tekine,
onun zatına göndergeler vardır.
113
XLI.
84 Eberhard Schmiedhâuser, Kafkas “Der Prozess”. Ein Versuch aus der Sicht
des Juristen in: Hrsg. Ulrich Mölk, Literatür und Recht, Literarische Rech-
tsfalle von derAntike bis zur Gegenwart, VVallstein Verlag, Göttingen 1996,
s. 416.
114
Schmiedhâuser amcanın gayretlerinin sönmesi hususunda Jo
sef K.’nın “çatıdaki mahkemenin” özel türde bir mahkeme ol
ması gerektiğini, bilinen ve korkulan ve hiçkimsenin de hak
kında konuşmayı sevmediği bir mahkeme olması gerektiğini
söyler (s.345). Dikkat çeken bir bilgi de Avusturya ve Alman
dilindeki kullanımlarda “evin” (Haus) “insan” (Mensch) ye
rine kullanılmasıdır. Schmiedhâuser gündelik hayatta Alman/
AvusturyalI arkadaşların “Du altes Haus, du” dediklerinde
“Seni eski ev, seni” dediklerine dikkat çeker. “Fideles Haus”
kullanımında olduğu gibi “şen şakrak bir insanı” kastetmekte
dirler. “Gelehrtes Haus” ile “akıllı insanı” kastettikleri; “tolles
Haus” ile de “savurgan insanı” kastettikleri bilinir. Hepsinde
de “Haus” yani “ev”, “insan” olarak kullanılmıştır.85
115
yaptığı bir kavga olarak okunabilir. Kendi kendine bir “yasa”
ve “mahkeme” olduğunu da. Kendi kendini itham ettiği ve
suçladığını, kendini suçluluk duygusundan kurtaramadığını
söyleyebiliriz Josef K.’nın (s.345). Josef K.’nın “çatı katın
daki mahkeme”si onun zihninde canlandırdığı mahkemey-
se, kurgu gerçekliğinde yoksa yani bunu kurguda kuruyorsa
onun hasta olduğuna ve paranoyak belirtiler gösterdiğine kani
olabiliriz. Bu sürenin de hastalık süreci (Krankheitsprozess)
olduğu düşünülebilir. Eberhard Schmiedhâuser söz konusu
çalışmasında çatı katındaki mahkemenin aslında K/nın has
talıklı öz mahkemesi olduğuna dair sıkı ipuçları bulur. Amca
sının K.’nın davasından haberdar olduğunda ve mahkemesi
olduğunu öğrendiğinde onun mahkemesinin aleni ve bilindik
mahkeme olmadığım, başka bir mahkeme ve dava olduğunu
öğrendiğinde dava hususunda K.’ya eskisi kadar baskı uygu
lamayacaktır. Bunu artık bir kader olarak görür, buna boyun
eğmek gerektiğinden boyun da eğer. Yeğenine şehirde kalma
masını, köye gelmesini, kafasım dinlemesini, yasanın şehirde
inşam buluşu ile köyde buluşu arasında fark olduğunu; şe
hirde yasa insanı ansızın yakalarken, yasa köye gelene dek
gücünden çok şey kaybedeceğini, yasanın hükmünü köye, o
uzaklara geçirmek için gücünden azalmalar yaşayacağım dil
lendirir. Bununsa yasanın gücünde etkiyi hafifleteceği, o ara
Josef K.’yı kurtarmasa da, ona nefes aldıracağını dillendirir.
116
XLIL
Josef K.’nın suçunun ne olduğu hususunda onun kendi zihninde
canlandırdığı ve çatı katındaki mahkemenin de devamı sayıla
cak suçun temelini Schmiedhâuser’e göre yargıç Hasterer oluş
turur. Otuzuncu yaş gününde bu paranoyak düşüncenin temelini
ona doğum günü hediyesi ve sürprizi olarak hazırlanmış şaka
nın yer aldığı söylenebilir. Bu fikir Schmiedhâuser’e göre Josef
K.’mn müdürü Rüger’e dayanır. Rüger, K.’yı Hasterer’le “kol
kola görmüştür” (Arm in Arm gesehen). Rüger, dikkatli okurla
ra Josef K.’mn Hasterer ile homoerotik bir ilişki içerisinde oldu
ğunun şüphesini ve ipucunu sunar. Josef K.’mn müdürü Rüger’i
anlamamaya çalışması, Schmiedhâuser’e göre birinci davanın
tarzıdır. Bunu “bastırma” olarak görür psikologlar. Bir başka
taraftan da K.’mn yaşanüsma böyle bir şekilde devam etmesi,
K.’mn meyhaneye daimi olarak gitmesi, gecelerini bu şekilde
geçirmesi uygun bulunsa da K.’mn otuzuncu yıl/doğum günün
den bir gün öncesi bu meyhaneye gitmediği gözükür (s.348).
“Savcı” başlıklı fragman bölümde yine Schmiedhâuser’in
dikkatiyle durumu yorumlayacak olursak Hasterer’in Josef
K.’mn tutuklandığı günün sabahı Bayan Grubach’ın pansi
yonda belirdiğini bizlere gösterir. Amacı Josef K.’nın 30. yaş
gününü kutlamaktır. Josef K. bir gün öncesinde meyhaneye
gitmediği ve Hasterer’le birlikte kol kola eve gelmediği için
Hasterer onun ziyaretine gelir. Evde Bayan Grubach’ın ye
ğeninin asker akrabasımn, Lanz’ın kalmış olmasının da evde
hiç boş yer olmadığı fikrini bizlerde oluşturur. Bu alışıldık
olmayan nedenler Josef K.’mn kahvaltısını alışıldık zamanda
almamasına neden olur (s.349).
Akşam Hasterer ile belki de aynı yatakta yaşanan neyse sabah
leyin karşı komşuların da dikkatini çeker bu ve Josef K.’nın
takip edilme kompleksini (Verfolgungswahn) kırbaçlar. Uyan
dığı, güne başladığı zamanlarda karşı pencereden yaşlı kadın,
yaşh adam, genç keçi sakallı birinin voyeurizmine, gözetie-
mesine maruz kalır. Hasterer, Lenz ile Josef K.’yla diyalogu
sürdürmeye çalışırken K.’nın eli ayağına dolanır (s.349).
117
XLIII.
Josef K.’nın müdürünün Josef K.’yı ve Hasterer’i kol kola
görmesiyle metinde tutuklandığı suçun homoerotik, homeo-
seksüel bir suç olup olmadığı hususuna taşır bizi. Josef K.’nın
metinde kadınlara karşı, heteroseksüel ilişkileri görülür. Bu
hususta Josef K.’nın kadınlara karşı bir arzu duymadığı söy
lenemez. Bayan Bürstner’e, avukatın sekreteri Leni’ye, hayat
kadını Elsa’ya hatta üstü örtülü bir şekilde pansiyon sahibesi
Bayan Grubach’a karşı arzulu (Begehren) davrandığını gö
rürüz. Müdürün Josef K.’yı Hasterer ile “kol kola görmesi”
bilgisi okura neden verilir diye bir soru sorulduğunda metnin
ve de başkahramanı Josef K.’nın suçunun büsbütün zemininin
homoerotik suça dayandırmak gibi bir duruma iter bizleri. Ya
tak odasında başlayan ya da bir şekilde yatağın sebep olduğu
sonuçlara itilmiş başkahramanlarla başlayan Kafka metinleri
suçun yatak odası ile bağlantısını gösterir bizlere. Değişim de
yatak odasında başlamıştır. Dava’da da Josef K.’nın tutuklan
ması en mahrem alan olan yatak odasındadır. Yatak odasında
yargı kurulur ve Josef K. sorgulanır. İki bekçi ve bir de mü
fettiş tarafından suçluluğu yüzüne okunur. Karşı apartmanda
beliren dikizleyiciler, cinsellikle bağlantılı bir durumu izler
gibi meraklarına yenik düşerler. Pencere yaşlı kadından, yaşlı
adama ve gence (Hasterer olduğunu söyleyen Germanistler
var) iyice kalabalıklaşır. Kitlesel bir voyeurizm durumu söz
konusudur burada.
Eberhard Schmiedhâuser çalışmasında bir hukukçu gözüyle
Josef K.’nın Hasterer ile homoerotik ilişki içinde olduğunu
ve bu yüzden de cezalandırıldığını dillendirir. Josef K.’mn
paranoyak olduğu, yeri geldiğinde gerçekliği yitirdiği söyle
nir; şizofrenik bilinci metnin içinde Kafka’mn bilinçli tercihi
olarak metni zorlaştırmak ve çözümünü kolaylaştırmamak
çabasının bir ürünü olarak gözükebilir. Josef K.’nın suçu
nun Schmiedhâuser’in üzerinde durduğu homoerotik suça
indirgeyecek olursak onun mahkemesi ve davanın o mutad
118
davalardan ve suçluluk durumundan farklı bir durum olduğu,
ahlaken bunun her görülen toplumlarda sonunda yasanın bu
suçu işleyeni bir şekilde hor gördüğü, infaz ettiği çözümleme
si ile de verilmiş olur. Kapalı toplumlarda, ahlaka çok değer
atfedilen toplumlarda, dini değerleri önemseyen toplumlarda
homoerotik suçlar köken suçlar olarak görülür. Lut kavmin-
den, zevkleri peşine düşen ve hemcinslerine karşı arzuyu ka
bartan toplumlara dek bunların göksel felaketlere nasıl düçar
oduklarım görebiliriz. Dinler homoerotik suçu günah saymış
ve evliliği, çocuğun oluşmasını, aileyi ve toplumsal iyilikleri
önemsemiştir. Homoerotik bir suçun Josef K.’ya isnad edil
mesinde amcasının sülale adının lekelenme endişesi de anlam
kazanmaktadır. Elbette her suçta bir lekelenme söz konusudur
ama Kafka’nın babası, ya da amcaları gibi sert Yahudi, maço
erkeklerde oğulun gerçek hayattaki böylesi bir eğilimi bırakın
düşünmesini, kurmacada bile bu düşünce ve böylesi bir suç
sülalade tolere edilebilir değildir.
119
XLIV.
120
XLV.
121
utancının, suçluluk hissinin, özellikle kendini karalamasının
ve suçlamasının Dava ’mn sonucunda “bir köpek gibi” cümle
siyle verildiğini; utancın insan öldükten sonra da devam etme
meselesini de; Kafka’nın dünyasında hiçkimsenin masum ol
madığına yormamız gerektiğine vurgu vardır.92
92 A.g.e, s. 16.
93 A.g.e, s. 55.
94 A.g.e, s. 55.
122
her şeye karşı (auf alles was schamlos lebt) işliyor, ete karşı
da mesela. Et fazlasıyla örtülmemiş (enthüllt); görüntüsüne
bile dayanamıyor.95
95 A.g.e., s. 83-84.
123
eğer. Direnmenin beyhudeliğini fark ediş için çözücü karakter
Bayan Bürstner’dir. Saul Friedlânder bu hususta çok ilgi çeki
ci bir tespitte bulunur:
96 A.g.e., s. 90-91.
124
XLVL
125
Kafka’nın Dava’sının ilk baskısı. Schmiede Yayınlan 1925.
126
XLVII.
98 Bodo Pieroth, Recht und Literatür, Von Friedrich Schilier bis Martin Wal-
ser, C.H.Beck, Müchen 2015, s. 86.
127
XLVIII.
99 A.g.e., s. 88.
128
XLIX.
129
L.
130
LI.
131
LII.
132
LIII.
133
LIV.
Ingmar Bergman’m Shame (Utanç) filmi bizlere nordik top
raklarda evli iki entelektüel kişinin yaşadıkları kişisel deği
şimleri anlatmaktadır. Kendi hallerinde, kırsal bir alanda,
kendi seralarında, bağlarında ürün yetiştiren ve bir grup dost
larıyla da önemli kültürel aktiviteler içinde olan ikilimiz re
jim değişikliği nedeniyle, daha doğrusu bir iç harb nedeniyle
karşıt fraksiyon (düşman) grubu ceberrutuna maruz kalır. İs
panya iç savaşında olduğu gibi politik bir olay nedeniyle in
sanların öldürüldüğünü ve karalandığını, zorla kendilerinden
inandıkları görüşün aksi iddiaları alınarak, onların ileride bu
demeçler yüzünden hayatlarının karartıldığını görürüz film
de. Düşman grup evlerini yerle yeksan etmeye, yağmalamaya
geldiklerinden televizyon ekibi ile zorla çekim yapılır ve ka
dına baskıyla inanmadığı şeyler söyletilir. Bunun çekimleri
alınır ve makastan da geçirilerek sanatçıları toplumsal linçe
tabi tutarlar. Halk, askerler tarafından toplanıp sorguya çe
kildiğinde bu onların aleyhine bir delil olur. Ama bu zaten
kurulu, uydurulmuş bir röportajdır. Buna kimse bakmamıştır.
İdam edilecekken, fraksiyonun başı bu sanatçı aileyi tanıdı
ğı ve kadına karşı da boş olmadığı için onları ölümden kur
tarmıştır. Aile o düşman lidere borçlanmıştır. Lider belli za
manlarda evlerine gelir ve kocasının yanında karısını baştan
çıkarmaya çalışır. Hatta içki de içtiklerinden kocanın sızdığı
bir zamanda, başka bir yerde cinsel ilişkiye girerler. Hayatta
kalma borcu kadın tarafından böylelikle ödenmiş olur. Koca
uyandığında ikisinin evde olmadığını görür, karısına sesle
nir, ahırdan çıktıklarına şahit olur. İlişkiye girdiklerini anlar.
Komutana buradan hınç duyar. İlginç olan komutan yüksek
meblağda bir parayı belki de emeklilik parasını kadına getir
miştir. Kadın o parayı masanın üzerine koyar. Kocası da onlar
ilişkideyken parayı cebine atar.
Soyguncu başka bir çete, komutanın yüksek meblağda para
sından haberdar olmuştur ve baskın yaparak bu parayı almak
134
isterler. Komutan eve gelir ve parayı tekrar almak ister. Kadın
masanın üzerinde parayı bulamaz. Kocasına sorar. Kocası iki
sine karşı kin duyduğundan, karısıyla ilişkiye girmiş komu
tandan öç almak istediğinden paranın nerede olduğunu söyle
mez. İnkâr eder. Askerler evin her yerini ararlar. Evi yerle bir
ederler. Yakıp yıkarlar. Parayı bulamazlar. Koca paramn hiç
olmadığını dillendirince, komutanı öldürme işi kocaya düşer.
Koca hiç çekinmeden komutanı öldürür. Sonra bu zor zaman
larda insanlarda vahşet görülmeye başlanır. Koca esir düşen
bir askerin makineli tüfeğini ondan bir şekilde alıp onu öldü
rür. Sanatçı olarak başladıkları yerden bir canavara dönüştük
leri, katil oldukları, öldürmekten çekinmedikleri, ellerini kana
bulamaktan sakınmadıkları bir evreye geçerler. Komutandan
kalan bu parayla bu distopik, klostrofobi k ölümün nefes aldı
ğı yerden kurtulmak için kayıkçıya bu parayı verirler. Kayıkçı
ve içinde başka yolcular az ekmek ve su ile cesederin arasın
dan yollarına ilerlerler.
135
136
LV.
Dava ’nın bitirilmemiş bölümlerinde hele de Savcı adlı bölüm
de çok ilginç bilgiler vardır. Josef K. meyhanede gedikli müşteri
olmasının avantajıyla da burada içinde yargıçların, savcıların ve
avukatların da olduğu bir toplulukla buluşmayı mutat hale getir
miştir. Pek genç birkaç memur ve avukat yardımcısı da yenilerde
bu topluluğa girdikerinden henüz topluluğun alay ya da eğlence
konusu durumundadır. Bu toplulukta edindiği bilgiler öyle ge
liştirir ki Josef K.’yı hukuk üzerine, adalet ya da davalar üzerine
ehlileşir. Konuşmalarda bir yerde fikir aynşmazlığı, danışılması
gereken bir husus olduğunda Josef K. ’ya danışılır. Zamanla Josef
K. damşma mercii olmuştur. Bu topluluktan bankada işine yara
yacak birçok şey öğrenmiş, mahkemeyle arasına da kendisine
yaran dokunacak ilişkiler kurmuştur. Buna rağmen akla gelen
deli soru şudur: Meyhanede kendilerine ait bir masa oluşturacak
kadar savcılarla, avukatlarla, yargıçlarla dostluğu ilerletmiş Josef
K. kendi dava sürecinde bu dostluklan neden topyekûn yürürlü
ğe sokmamıştır? Gerçi iki bekçi ve bir de müfettiş romanın ba
şında odasmda (Bürstner’in de odasında) ona tutuklandığı habe
rini verirlerken Josef K. savcı Hasterer’in onun dostu olduğunu,
bir telefonla ona bağlanmasının mümkün olup olmadığım, bu sü
reçte savcı Hasterer’in kendisine faydasının dokunup dokunma
yacağım sorar müfettişe. Müfettişin kayıtsızca tutumu ve bunun
hiçbir faydasının dokunmayacağı sözleri Josef K.’yı kızdırır. Bu
kızgınlıkla da savcı Hasterer’e bağlanmak ya da ondan yardım
almak düşüncesi akim kalır. İlerleyen bölümlerde amcası köyden
çıkıp gelir ve tanıdığı avukat Huld’u dava için sorumlu kılar.
Bir taraftan da Josef K. homoerotik suçu Hasterer ile işlediy-
se savcı Hasterer de Josef K. kadar suçlu olduğundan kendi
ni davadan dışarıda tutamaz demektir. Onun da davası büyük
ihtimalle başka bir roman sürecinde akıp gidecektir. Günahın,
suçun içinde olan ve homoerotik suç işleyen birinin artık savcı
lığı kalmamakta diye bir düşünce de aklımıza üşüşmüyor değil.
Belki bu yüzden savcılık gibi önemli bir müessese Josef K. ile
müfettişin konuşmalarında müfettiş tarafından baside alınır.
137
LVI.
105 Franz Kafka, Dava, Cem Yayınevi, (çev: Kamuran Şipal), İstanbul 2005,
s. 237.
138
LVII.
139
LVIIL
140
LIX.
141
LX.
142
LXI.
143
LXII.
144
de düşünür. Bir dönem baskı altına alınmış, köle pozisyonun
da insanlar artık bey olma yoluna doğru ilerlemektedirler. Her
ne kadar baskıya uğrasa, siyahiler yani yeni güçler tarafından
utanç içinde bırakılsa ve aşağılansa da kızın bu yörelerden
gitme niyeti yoktur, kız taşrada kalmayı arzulamaktadır. Aşa
ğılanarak, utanç içinde siyahilerin baskılarına ve mobbingle-
rine uğrayarak satın aldıkları kendi topraklarını korumaya ça
lışırlar. Kızı ile kalan baba ashnda toplumun en üst sınıfından,
profesörlük mesleğinden kızının yanında köpek kadavralarını
taşıyan ve onların gömülmesiyle uğraşan biri olarak utanç içi
ne itilmektedir.
145
LXIII.
146
öyle güzel bir kokuyla gidermeye, kendini ana rahmine öy
lesine yeniden eklemlemeye çalışır ki doğumunu bu şekilde
kokuyla estetize etmiş olur. Utancını da, hak etmediği bir
doğumla doğmaması gerektiği yerde doğduğundan, kendini
yeniden anne kamına olmasa da insan bedenlerine, o oluşun
kökenine ekleyerek ortadan kaldırmış olacaktır.
147
LXIV.
107 Gilles Deleuze, Felix Guattari, Kafka. Minör Bir Edebiyat İçin, YKY,
(çev: Özgür Uçkan-Işık Ergüden), İstanbul 2000, s. 41.
108 A.g.e., s. 41.
148
LXV.
149
LXVI.
Josef K.’nın Jesus Christus yani Jesus C. yani Hz. İsa oldu
ğunu söyleyebilir miyiz?112 Josef K.’nın Jesus C. ile yani Hz.
İsa ile ne ortaklığı olabilir? Nietzsche’nin Deccal. Hristiyan-
hğa Taner'inde 35. aforizmaya bakıldığında orada Hz. İsa ile
ilginç tespitlerde bulunulur. Bu tespitler sanki Josef K. için
aynen geçerlidir. Bu tespiti buraya almakta fayda görüyoruz:
112 Avukat dostum Adem Dumanlı ile Dava’yı geniş okumalarımızda Adem
beyin Nietzsche’nin Deccal. Hristiyanlığa Lanet’inden hareketle söyledi
ği bir tez bu.
113 Friederich Nietzsche, Deccal. Hristiyanlığa Lanet, Hil Yayınlan, (çev.
Oruç Aruoba), İstanbul 2000, s. 23-24.
150
mekânına girer. Orada bir başkası adına yargılanır. İlginç olan
da şudur, onu yargılayanların sol omuzlarında gizli bir tari
kat işareti vardır. Hepsinin birbirinden haberdar oldukları, bu
toplanmanın ve davanın planlı bir inanç ve yargı sistematiği
ile kotarıldığı dillendirilir bizlere. Peygamber katilleri olduğu
bilinen Yahudilerin hele de Hitler döneminde göğüslerinin sol
taraflarında Davut yıldızı konulduğu ve böylelikle Yahudi ol
dukları anlaşılacaktır. Bu gizli teşkilatı öngören ve hemen he
men o soruşturma mekânında herkesin göğüslerine taktıkları
o işaretlerden Dava’da yargılayan kitlenin Yahudi ve yargıla
nanın da Hz. İsa olduğu çıkarılabilir. Tahlilde daha derinlere
inecek olursak ikisi de babasızdır. Hz. İsa babasız dünyaya
gelmiş, Josef K.’nın babası erken öldüğünden amca, babanın
yerini ikame etmiştir. Josef K. ile Jesus C. isimleri birbirine
benzemektedir. Josef K.’nın roman sonunda şehirden uzaklar
da öldürüldüğü taşocağı, Kudüs’ten uzakta Golgotha’da bir
taşlıkta öldürülen Hz. İsa’ya benzemektedir. Josef K. otuzun
cu yılı bitirip otuzbirinci yılında kalbine bıçağı yer ve ödürü-
lür. Hz. İsa da otuzlu yaşlarında (otuz üçte deniyor) mızrağı
böğrüne yer. Hristiyanhk inancında Hz. İsa çarmıha gerildi
ğinde “Eli, eli, lema şevaktani” demiş yani “Tanrım, tanrım,
beni neden yalnız koydun” demiş, tanrının elini beraberinde
göremediğinden eseflenmiştir. Josef K. da taşocağı sahnesin
de infaz edilirken çok uzaklarda bir pencerede kendine im
dada koşamayan elleri görür. Bu eller ne yazık ki ona yardım
edemez. Uzaklarda debelenen, kararsızca öne doğru atılan
ama Josef K.’ya bir türlü yardım edemeyen bu eller Hristi-
yanlık öğretisinde olduğu gibi “Tanrının eli” midir?
151
LXVII.
Artvin, Kafkasör
23.03.2019
152