Professional Documents
Culture Documents
Zeynep Direk - Judith Butler Toplumsal Cinisyet Ve Bedenin Maddeleşmesi
Zeynep Direk - Judith Butler Toplumsal Cinisyet Ve Bedenin Maddeleşmesi
Giriş
2 Queer kuramı son birkaç yıldır hem dünyada hem de yavaş yavaş yurdumuzda
entelektüel düşüncenin hesaplaşmak zorunda kaldığı bir kuramsal alanı işaret
ediyor. Aslında feminizmi zenginleştiren ve radikal bir biçimde dönüştüren bu
kuram, kuruluşu itibarıyla eklektik bir felsefi yaklaşımlar toplamıdır ve bugün
hem heteroseksizmi sorgulamak açısından hem de cinsiyetli varoluşu kavram
sal olarak incelikli bir biçimde düşünmek açısından vazgeçilmez bir önem taşır.
Queer kuramını anlatmak için yalnızca Judith Butler üstünde duruyor olmam
alana haksızlık etmek olarak görülebilir, ama onun çağımızın en önemli queer
kuramcısı olması ve alanı felsefi yönden anlamak açısından en önemli kavram
ları onun düşüncesinde buluyor olmamız, burada yalnızca onun üstünde dur
mamızı gerekçelendirmeye yeter.
mantığını; normu maddeleştiren, zamana ve mekâna indirge
yen normal örneğin bütün başka tekil varoluşları düşünmeyi
belirliyor olmasının dayandığı varsayımları sorgulayarak alt üst
eder. İlkin normalliği kuran normların kuruluşları ve işleyişleri
itibarıyla sorgulanmasına girişir; bunların insan doğasında te
mellenmediği, toplumsal ve tarihsel olarak inşa edilmiş ya da
kurulmuş olumsal gereklilikler/hatta dayatmalar olduğu ku
ramsal tezini öne sürer. Bu tezi savunan Foucault cinsellik, akıl-
sallık ve özneliğin inşasını tartışmasıyla queer kuramının yolunu
açan düşünürdür. Cinselliğin Tarihi, Disiplin ve Ceza, Kliniğin Do
ğuşu gibi eserlere baktığımızda hemen çıkarabileceğimiz bir so
nuç normalliğin iktidar tarafından inşa edildiği, ontolojik veya
doğal bir zorunluluk taşımadığı, aksine olumsal olduğu, çeşitli
tarihsel dünyalarda farklı görünümler içinde belirdiğidir.
4 A.g.e., s. 92.
5 A.g.e., s. 94.
Butler Herculine'in güncelerini Foucault'ya karşı okumaya
girişir. Foucault'dan daha Foucaultcu bir tavırdır bu. Bu okuma
nın inceliklerine göz atacak vaktimiz yok. Buradan çıkan birincil
sonuca bakmakla yetineceğiz: Butler "cinsiyet" kategorisinin ve
dişi ve eril olarak heteroseksüel bir biçimde ikiye bölünmüş cinsi
yetin, toplumsal cinsiyetlendirme mekanizmalarının ve süreçleri
nin zemini ya da temel varsayımı olduğunu savunur. Bir anlamda
cinsiyet kategorisi ile cinsiyet/toplumsal cinsiyet arasındaki ayrı
mı -ilkinin biyolojik İkincisinin kültürel olduğu tezini- çökertir.
Cinsiyet, toplumsal cinsiyetlendirmenin bir varsayımı, işlemesi
nin temel koşulu haline gelir. Böylece inşa edilmemiş bir doğal
alan olarak biyolojik olanı yitiririz. Biyolojide bir varolanı varolan
olarak tecrübe edebilmemiz için onun varlığını önceden bir biçim
de anlamış olmamız gerekir. Bu anlamaya, dişi ve eril biçiminde
bölünmüş cinsiyet kategorisi de zaten çoktan belirli bir katkıda
bulunmuş olduğundan biz bir varolanı dişi veya erkek olarak tec
rübe ederiz ve dişiliği ve erilliği biyolojik olarak verili kabul ede
riz. Verili olan zaten çoktan bizim ona verdiğimiz, dilimizin, kül
türümüzün anlamlarıyla canlanmış olarak bize verilidir. Bunun
tersi naif realizmdir, bizi mana araştırmasına veya muhasebeye
hiçbir zaman götürmeyecek bir kabuller dünyasıdır.
Bunun için, cinsiyetlerin ikiliği kabulüne dayanan cinsiyet
farklılığı sorusunun Butler'ın gözünde hiçbir önceliği olamaz.
Böylece o, Irigaray'ı ve tüm farklılık feminizmini de karşısına
alır. Foucault'nun da Cinselliğin Tarihi'nin ilk cildinde özgürlük
çü veya özgürleştirici cinsellik kuramlarının sunduğu modele
karşı durmasının sebebi, bunların "cinsiyet" kategorisinin tarih
sel olarak üretilmiş ve iktidar ilişkilerini mistifiye eden bir etkisi
olduğunu görmezden gelmeleridir. Sanki temelde el değmeden
kalmış, ontolojik olarak ayrıksı, kendi kendine yeterli, iktidar ve
tarih dışı bir cinsellik olabilirmiş gibi konuşmak, fark etmeksi
zin, kendi kendini yeniden üretme mekanizmalarını gizleyen
tahakkümün parçası haline gelmektedir. Foucault'nun, cinsiyet
kategorisini ve İki'yle sınırlanmış toplumsal cinsiyet anlayışını
kabul eden feminizmle derdi budur. Çünkü bu feminizm cinsi
yeti ve cinsiyet farklılığını bedensel bir kimliğin zorunlu özelliği
gibi ele alan bir söylemle çalışır. Cinsiyetli beden dekonstrüksi-
yonun nesnesi değilmiş gibi davranır. Oysa ki cinsiyetli olmak
bir dizi toplumsal düzenlemeye tabi olmaktır. Bu düzenlemeleri
yöneten yasa hem insanın cinsiyetini, toplumsal cinsiyetini ve
hazlarım biçimlendiren bir ilke gibi hem de kişinin kendisini yo
rumlamasının ilkesi gibi işler. Cinsiyet kategorisi kaçınılmaz bir
biçimde "regülatif'tir. Sonuç olarak bu kategoriyi bir varsayım
olarak kabul eden her çözümleme, bir bilgi-iktidar rejimi olan bu
regülatif stratejiyi sahiplenmekte ve yaygınlaştırmaktadır.
Öyleyse toplumsal cinsiyet belası, ikiye bölünmüş cinsiye
tin temel bir varsayım olarak biyolojik ve toplumsal varlığın
anlamına musallat olmasından yola çıkıldığında düşünülebilir
hale gelir ve temeldeki bu tasallutun bizi nasıl cinsiyetli beden
ler olarak inşa ettiğini çözümlemeyi dener.