Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 60

ARKEOLOJİDE Temel Yöntemler

ARKEOLOJİDE
Elinizdeki bu kitap derleyenlerin henüz öğrencilik
yıllarından itibaren gerçekleştirmeyi umut ettikleri bir
Temel Yöntemler
Editörler
düşüncenin ürünüdür; Türkçe yazılmış bir ‘Arkeolojiye
Sinan Ünlüsoy • Canan Çakırlar • Çiler Çilingiroğlu
Giriş’ kitabı. Diğer bir deyişle bir bilim dalı olarak
arkeolojinin temel kavram ve yöntemlerinin tanıtıldığı
giriş niteliğinde bir kitap. Biz bir başlangıç olarak
gördüğümüz bu kitapta Türkiye arkeoloji yazınındaki
önemli bir eksikliği gidermek amacıyla arkeolojinin
temel yöntemlerini ele aldık.
Bu kitap öncelikli olarak arkeoloji öğrencisine yönelik
yazılmıştır. Kitaba katkıda bulunan tüm yazarlar
arkeolojinin yöntemleriyle ve bazı temel kavramlarıyla
ilk defa karşılaşan öğrencileri düşünerek açıklayıcı bir
dil kullanmaya özen göstermişlerdir. Bunun yanı sıra
bazı yazarlar kaynakçalarına ek olarak öğrenciler için
okuma önerileri sunmayı gerekli gördüler. Kitabın
aynı zamanda Türkiye’de sayıları giderek artan,
arkeoloji bölümlerinde söz konusu yöntemleri ve

Ed. Ünlüsoy • Çakırlar • Çilingiroğlu


kavramları öğrencilerine anlatma derdine düşmüş, fakat
öğrencilerine bu konuda okutabileceği Türkçe kaynak
bulmakta zorlanan meslektaşlarımıza da yardımcı
olacağını umut ediyoruz.
ARKEOLOJİDE
Temel Yöntemler
Arkeolojide Temel Yöntemler
İstanbul 2018

© 2018 Ege Yayınları


ISBN 978-605-XXX-XX-X

Baskı / Printed by
Kitap Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti.
Davutpaşa Cad. No:123 Kat:1 Topkapı - İstanbul
Tel: +90 (212) 482 99 10
Sertifika No: 16053

Yapım ve Dağıtım / Production & Distribution


Zero Prod. Ltd.
Abdullah Sokak, No 17, 34433 Beyoğlu - İstanbul / Türkiye
Tel: +90 (212) 244 75 21 Fax: +90 (212) 244 32 09
www.zerobooksonline.com info@zerobooksonline.com
ARKEOLOJİDE
Temel Yöntemler
İÇİNDEKİLER

Önsöz .................................................................................................... 13

JEOARKEOLOJİ VE PALEOCOĞRAFYA ARAŞTIRMALARININ


ARKEOLOJİDEKİ YERİ
İlhan Kayan
Giriş ....................................................................................................... 17
Jeoarkeolojinin Gelişimine Genel Bakış ............................................................... 21
Su ve Jeoarkeolojide Önemi ............................................................................ 22
İklim Değişmeleri ve Jeoarkeolojik Etkileri .......................................................... 26
Kuvaterner İklim Değişmeleri ......................................................................... 28
Deniz Seviyesi Değişmeleri ............................................................................ 37
Holosen Deniz Seviyesi Değişmeleri, Kıyı Şekillenmesindeki Etkileri ve Jeoarkeolojik Sonuçları . . . 42
Deltalarda Paleocoğrafya - Jeoarkeoloji Araştırma Yöntemleri .................................... 51
Sonuç ..................................................................................................... 61
Notlar .................................................................................................... 62
Kaynakça ................................................................................................ 63

ARKEOLOJİDE MEKÂNSAL TEKNOLOJİLER:


Uzaktan Algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemleri
Tuna Kalaycı
Uzaktan Algılama ...................................................................................... 69
Yerden Algılama ........................................................................................ 70
Total Station . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 70
Yersel Lazer Tarayıcılar ....................................................................... 70
Küresel Konumlandırma Sistemleri (KKS) ................................................. 71
Arkeojeofizik ....................................................................................... 72
6 Arkeolojide Temel Yöntemler

Amaçlar ................................................................................................. 73
Yöntemler ............................................................................................... 73
Jeomanyetik ........................................................................................ 73
Elektrik Özdirenç .................................................................................. 76
Jeoradar (Ground Penetrating Radar-GPR) ..................................................... 78
Elektromanyetik (EM)Yöntemler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 81
Hangi Yöntem, Ne Zaman? ............................................................................ 81
Araştırmanın Tasarlanması ....................................................................... 83
Verinin İşlenmesi - Yorumlama, Arşivleme ve Üstveri (Metadata) ........................... 84
Arşivleme ve Üstveri (Metadata) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 85
Havadan ve Uzaydan Uzaktan Algılama . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 86
Havadan Algılama ................................................................................. 86
Hava Fotoğrafları .............................................................................. 87
Uzaktan Kontrollü Hava Sistemleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 88
LiDAR (Light Detection and Ranging) ...................................................... 89
Uzaydan Algılama . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 89
Çok Yüksek Çözünürlüklü Sistemler ........................................................ 89
Yüksek Çözünürlüklü Sistemler ............................................................. 90
CORONA ........................................................................................... 90
Orta Çözünürlüklü Sistemler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 91
Düşük Çözünürlüklü Multi-Spektral Sistemler ............................................ 92
Radar Sistemler ................................................................................ 92
Coğrafi Bilgi Sistemleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 93
Tanım ............................................................................................... 93
CBS’nin Bileşenleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 94
CBS’nin Temel Veri Yapısı ......................................................................... 95
Mekânsal Veri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 95
Öznitelik Verisi ................................................................................ 95
Hücresel (Raster) Model ........................................................................... 95
Vektörel Model ..................................................................................... 97
Hücresel ve Vektörel Modellerin Karşılaştırmalı İncelemesi .................................. 97
CBS Temel İş Süreci ................................................................................ 98
7

1. Veri Toplama ................................................................................ 98


2. Veri Yönetimi ............................................................................... 99
3. Veri İşleme . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 99
4. Veri Sunumu ............................................................................... 100
Arkeolojide CBS Uygulamaları .................................................................. 100
Yüzey Araştırmaları ......................................................................... 100
Kazılar ......................................................................................... 101
Klasik Yerleşim Kuramlarının İncelenmesi ..................................................... 101
Sıra Büyüklük Analizi (Rank-size Analysis) .................................................... 102
Tahmin Modelleri (Predictive Models) .......................................................... 103
Görünürlük Analizi (Viewshed Analysis) ....................................................... 103
Maliyet Yüzeyi Çözümlemesi (Cost Surface Analysis) ......................................... 104
Çevirimiçi Coğrafi Bilgi Sistemleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 104
Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri (TAY) Projesi ............................................ 104
MEGA – Jordan . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 105
Neolithic Thessaly – IMS .................................................................... 105
The Digital Atlas of Roman and Medieval Civilization (DARMC) ...................... 105
CORONA Atlas of the Middle East ......................................................... 105
Kaynakça ............................................................................................... 107

ARKEOLOJİDE YÜZEY ARAŞTIRMALARI:


Yöntem, Tarihçe ve Uygulama
Elif Koparal
Giriş ..................................................................................................... 109
Yüzey Araştırmalarının Kısa Tarihçesi ve Örnek Uygulamalar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 110
Diyala-Uruk Yüzey Araştırmaları, Irak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 113
Viru Vadisi Yüzey Araştırması .................................................................. 114
Boeotia Yüzey Araştırması ...................................................................... 114
Laconia Yüzey Araştırması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 115
Hatay Amik Ovası Yüzey Araştırması .......................................................... 115
Antikythera Yüzey Araştırması Projesi ......................................................... 116
Türkiye’de Yüzey Araştırmalarının Kısa Tarihçesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 117
Yüzey Araştırması Yöntembilimi ve Uygulanması ............................................ 121
8 Arkeolojide Temel Yöntemler

Yüzey Araştırması Planı ve Stratejisinin Oluşturulması ...................................... 121


Araştırma Alanının ve Hedeflerin Belirlenmesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 121
Bütçe Oluşturulması ......................................................................... 124
Ruhsat ve İzin İşlemleri ...................................................................... 125
Saha Çalışması Öncesinde Yapılması Gerekenler .............................................. 126
Literatür Araştırması ve Gerekli Belgelerin Derlenmesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 126
Topografik, Jeolojik ve İdari haritalar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 127

Veri Tabanları ..................................................................................... 130


Ön Keşif Çalışması ................................................................................. 133
Saha Çalışması ......................................................................................... 134
Yaygın ve Yoğun Yüzey Taraması .......................................................... 134
Örnekleme Stratejisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 137
Yüzey Temsiliyeti ve Görünürlüğü ......................................................... 140
Tutarlılık Kontrolü ........................................................................... 141
Çevresel Arkeoloji Çalışmaları .................................................................. 141
Yüzey Araştırması Verilerinin Değerlendirilmesi ve Yorumlanması ........................ 143
Yüzey Araştırması Yöntem ve Analizinde Anahtar Tartışmalar, Terimler ve Modeller . . . . 144
Son Değerlendirme . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 149
Kaynakça ............................................................................................... 155

STRATİGRAFİK YÖNTEM
Sinan Ünlüsoy
Giriş ..................................................................................................... 159
Stratigrafi Nedir? Niçin Önemlidir? ................................................................. 160
Bir Yöntem Olarak Stratigrafinin Tarihçesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 161
Arkeolojik Tabakalar Nasıl Oluşur? Arkeolojik Tabakaların Özellikleri Nelerdir? ............. 163
Arkeolojik Tabakalaşmanın İlkeleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 167
Bir Stratigrafik Yöntem Olarak Harris Matris ...................................................... 173
Arkeolojik Tabakalaşmanın Temel Kavramları ..................................................... 177
Sonuç .................................................................................................... 180
Kaynakça ............................................................................................... 180
9

ZOOARKEOLOJİ
Canan Çakırlar
Giriş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 181
Tanım . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 181
Tarihsel Gelişim (Dünyada ve Türkiye’de) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 184
Anahtar Meseleler, Güncel Tartışmalar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 187
Antropoloji . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 187
Arkeoloji . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 190
Paleoekoloji ve Doğa Tarihi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 190
Temel Yöntemler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 191
Kazıda . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 192
Laboratuvarda . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 195
Makroskobik Yöntemler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 196
Moleküler ve Mikroskobik Yöntemler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 208
Sayısal Yöntemler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 211
Geleceğe Dair. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 215
Kaynakça . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 219

ARKEOBOTANİK:

İnsan ve Bitki İlişkisi Çerçevesinde Gelişen Bir Bilim Dalı


Müge Ergun, Ceren Kabukçu, Ceren Çilingir İpek
Giriş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 221
Arkeobotaniğin Tarihçesi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 222
Arkeobotanik Malzemenin Tanıtımı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 227
Mikroskobik Kalıntılar ve Analiz Yöntemleri: Polen, Fitolit ve Nişasta Analizleri . . . . . . . . . . . . . . 230
Polen ve Spor Analizleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 230
Fitolit Analizleri ................................................................................... 233
Nişasta Analizleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 236
Makroskobik Kalıntılar ve Analiz Yöntemleri:
Tohum, Meyve/Yemiş, Odun, Gövde ve Kök Analizleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 237
Tohum ve Meyve/Yemiş Kalıntılarının Analizi (Karpoloji) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 241
Yumru ve Kök Analizleri ile Otsu Bitkilerin Sap Analizleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 243
10 Arkeolojide Temel Yöntemler

Odun Kömürü Analizi (Antrakoloji) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 244


Makroskopik Kalıntıların Farklı Korunma Biçimleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 245
Kömürleşme ....................................................................................... 246
Suya Doyma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 247
Donma ............................................................................................. 248
Kuruma/Kavrulma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 248
Mineralleşme ...................................................................................... 249
Bitki Negatif İzleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 250
Güncel Arkeobotanik Araştırmalar ............................................................. 250
Tarımın Başlangıcı ................................................................................ 251
Morfolojik Veriler ................................................................................. 252
Genetik Veriler .................................................................................... 254
Tarıma İlişkin Uygulamalar .......................................................................... 255
Çevresel ve Ekolojik Koşullar .................................................................... 257
Arkeobotanik Araştırmaların İlişkide Olduğu Diğer Alanlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 259
Etnobotanik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 259
Deneysel Arkeoloji ..................................................................................... 260
Türkiye’de Güncel Arkeobotanik .................................................................... 261
Sonuç .................................................................................................... 262
Kaynakça ............................................................................................... 263

BİYOLOJİK ANTROPOLOJİ VE
ARKEOLOJİDE KULLANILAN YÖNTEMLERİ
M. Songül Alpaslan Roodenberg
Önsöz ................................................................................................... 271
Giriş ..................................................................................................... 272
Antropolojinin Genel Tanımı ve Başlıca Alt Bölümleri nelerdir? ............................ 272
Antropolojinin Amacı Nedir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 274
Antropolojinin Ortaya Çıkışı .................................................................... 275
Gömütlerin Tarihçesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 276
İnsan İskelet Anatomisi ve Dişler .................................................................... 283
Tafonomi ya da Gömülmenin Kuralları ........................................................ 286
11

İskelet Kazı Metodları ................................................................................. 288


İnsan Kemikleri ile Mezarların Kazılması ve Temizlenmesi ................................. 289
Fotoğraf Çekimi, Çizim ve İskelet Formları .................................................... 293
Kemiklerin Toplanması ve Taşınması ........................................................... 294
Kemiklerin Analizlere Hazırlanması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 296
Kremasyon ......................................................................................... 298
Antropolojik, Jeokimyasal (izotop) ve Moleküler Genetik (Antik DNA) Metotlar ......... 298
Cinsiyetin Tespiti ............................................................................. 298
Kemik ve Dişlerden Ölüm Yaşının Tespiti ...................................................... 301
Kemiklerden Boy Uzunluğunun Hesaplanması ................................................ 303
Kemiklerde Tespit Edilebilen Hastalık, Yaralanma ve İzler ................................... 303
Kemik ve Dişlerin Radyolojik Görüntülenmesinde Kullanılan Biyomedikal Yöntemler . . . . . 304
Mikroskobik Teknikler ........................................................................... 305
Kararlı İzotop Analizi ............................................................................ 305
İnsan Kalıntılarının DNA Analizi .......................................................... 306
Radyokarbon Yöntemi ile İnsan Kemiklerinin Tarihlendirilmesi ........................... 309
Sonsöz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 310
Kaynaklar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 312

YONTMA TAŞ ALET ÇALIŞMA METODOLOJİSİ


İsmail Baykara ve Berkay Dinçer
Giriş ..................................................................................................... 315
Teknoloji ve Yongalama Sistemi (Üretim Zinciri) (Chaîne Opératoire) ..................... 316
Hammadde Kaynakları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 318
Bir Yontma taş Aletin Tespiti: “Doğa işi” mi, “İnsan işi” mi? ................................. 324
Taş Aletlerin Biçimsel Terimleri ve Teknolojik Tanımlamaları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 325
Ölçümler ................................................................................................ 333
Yontma Teknikleri ................................................................................ 341
Yontma, Yongalama, Biçimlendirme ve Düzeltme . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 343
Tipoloji ............................................................................................. 345
Sonuç .................................................................................................... 349
Kaynakça ............................................................................................... 352
12 Arkeolojide Temel Yöntemler

ÇANAK ÇÖMLEK ÇALIŞMALARI:


Tarihçe, Temel Kavramlar ve Yeni Yaklaşımlar
Ç. Çilingiroğlu ve M. Godon
Tanımı ve Önemi ...................................................................................... 355
Tarihsel Gelişim ....................................................................................... 357
Kazı Esnasında Çanak Çömleklerin İncelenmesi ............................................. 360
Veri Tabanının Oluşturulması ................................................................... 364
Tipolojik Yaklaşım ..................................................................................... 374
Teknolojik ve Ekolojik Yaklaşım . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 379
Ekolojik Yaklaşım ................................................................................. 379
Teknik Sistem ve Üretim Zinciri Kavram ı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 380
Üretim Zinciri Analizi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 381
Kilin temin edilmesi ve çamurun hazırlanması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 381
Biçim Verme Yöntemleri ......................................................................... 383
Yüzey Düzeltme Yöntemleri ..................................................................... 384
Pişirme yöntemleri ................................................................................ 385
Seramik Etnoarkeolojisi .......................................................................... 386
Çanak Çömlek Çalışmalarında Arkeometrik Yöntemler ..................................... 395
Doğrudan Analizler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 398
Makroskopik Analiz ......................................................................... 398
Optik Mikroskopi (Petrografi) .............................................................. 398
Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM) ..................................................... 399
Radyografi ......................................................................................... 399
Dolaylı Analizler .................................................................................. 399
X-ışını Kırınım Yöntemi (X-ışını difraktometresi) (XRD) ............................... 401
X-ışını Floresans Spektrometresi (XRF) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 402
Nötron Aktivasyon Analizi (NAA) ......................................................... 402
İndüktif Olarak Eşleştirilmiş Plazma – Kütle Spektrometresi (ICP-MS) ............... 402
Hızlandırıcılar ................................................................................ 403
Organik Tortu Analizi ....................................................................... 403
Sonuç .................................................................................................... 403
Kaynakça ............................................................................................... 404
ÖNSÖZ
Elinizdeki bu kitap derleyenlerin henüz öğrencilik yıllarından itibaren gerçekleş-
tirmeyi umut ettikleri bir düşüncenin ürünüdür; Türkçe yazılmış bir ‘Arkeoloji-
ye Giriş’ kitabı. Diğer bir deyişle bir bilim dalı olarak arkeolojinin temel kavram
ve yöntemlerinin tanıtıldığı giriş niteliğinde bir kitap. Biz bir başlangıç olarak
gördüğümüz bu kitapta Türkiye arkeoloji yazınındaki önemli bir eksikliği gider-
mek amacıyla arkeolojinin temel yöntemlerini ele aldık. Türkiye arkeolojisinde
yönteme ilişkin konulara odaklanan başvuru niteliğinde bir kaynağın eksikliği
belli ki başka arkeologlar tarafından da hissedilmiştir. Tuba Ökse’nin 2002 yılın-
da basılan “Arkeolojik Çalışmalarda Seramik Değerlendirme Yöntemleri” veya
Veli Sevin’in 1995’de çıkan “Arkeolojik Kazı Sistemi El Kitabı” istisnai çalışmalar
olarak öne çıkmaktadır. Arkeolojinin özellikle 1950’lerden itibaren doğa, fen ve
diğer sosyal-beşeri bilim dallarıyla yakınlaşması ve “arkeolojik bilim” adı altında
yapılan araştırmaların her geçen gün daha da fazla geçerlilik kazanması, arke-
olojik yöntemin kazı veya çanak çömlek çalışmalarının ötesine çoktan geçtiğini
göstermiş durumda. Kaldı ki, kazı ve çanak çömlek çalışma yöntemleri de yeni
sorular, gelişen dijital teknolojiler ve enstrümental teknikler sayesinde bambaşka
yönlere doğru kaymış durumdadır. Literatürdeki bu eksikliğin Türkiye arkeo-
lojisinin gelişimini olumsuz etkilediğini düşünüyoruz. Bilimsel bir araştırmada
benimsenen kuramsal çerçeve ve sorulan sorular kadar uygulanan yöntemin de
birincil öneme sahip olduğu düşüncesiyle, giriş niteliğinde bir başvuru kaynağı-
nın basılmasının olumlu bir adım olacağı kanısındayız.
Dolayısıyla bu kitap öncelikli olarak arkeoloji öğrencisine yönelik yazılmıştır.
Kitaba katkıda bulunan tüm yazarlar arkeolojinin yöntemleriyle ve bazı temel
kavramlarıyla ilk defa karşılaşan öğrencileri düşünerek açıklayıcı bir dil kul-
lanmaya özen göstermişlerdir. Bunun yanı sıra bazı yazarlar kaynakçalarına ek
14 Arkeolojide Temel Yöntemler

olarak öğrenciler için okuma önerileri sunmayı gerekli gördüler. Kitabın aynı za-
manda Türkiye’de sayıları giderek artan, arkeoloji bölümlerinde söz konusu yön-
temleri ve kavramları öğrencilerine anlatma derdine düşmüş, fakat öğrencilerine
bu konuda okutabileceği Türkçe kaynak bulmakta zorlanan meslektaşlarımıza
da yardımcı olacağını umut ediyoruz. Ayrıca son yıllarda arkeolojide uygulama
alanları giderek artan bir hızla gelişen ve arkeolojik araştırmalarda yoğun bir
şekilde yer edinen Uzaktan Algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemleri gibi bazı uygula-
maların, arkeozooloji ve arkeobotani gibi arkeolojinin oturmuş temel dallarında
geliştirilen yeni araştırma tekniklerinin ve bakış açılarının kitapta yer almasına
özellikle dikkat edilmiştir. Bu yönüyle de kitabın öğrenciler için bir giriş kitabı
olmasının ötesine giderek daha da disiplinler arası bir bilim dalı olmaya başlayan
arkeolojideki bu son gelişmelere yetişme telaşı içerisindeki herkese hitap edece-
ğini umuyoruz. En azından bizler bu kitabı hazırlarken çok şey öğrendiğimizi
rahatlıkla söyleyebiliriz.
Kitabın bir diğer ve bizce en önemli özelliği ise arkeolojiye giriş niteliğinde Türk-
çe yazılmış ilk kitap olmasıdır. Son birkaç yılda her ne kadar bu türde çeviri ki-
taplarla önemli bir eksiklik giderilmeye çalışılsa da, böyle bir kitabın Türkiye’de
çalışan, konularında uzman akademisyenler tarafından yazılmış ve yöntem veya
kuramsal yaklaşımlar gibi konularda nitelik açıdan oldukça eksik olan Türki-
ye arkeoloji yazını için bir başlangıç olması nedeniyle oldukça önemlidir. Bu-
nun yanı sıra, kitapta yazarlar söz konusu yöntemlerin mümkün olduğunca
Türkiye’de yürütülen araştırmalarda gerçekleştirilen uygulamalarından örnek-
lerle desteklemeye çalışmışlardır. Bu sayede özellikle arkeoloji öğrencilerinin ko-
nulara daha yakınlık duymaları ve dolayısıyla onlar için daha anlaşılır olması
amaçlanmıştır.
Bu kadar iddialı cümlelerden sonra kitabın eksikliklerine de kısaca değinmekte
fayda var. Ne yazık ki radyokarbon yöntemi gibi mutlak tarihleme veya özellikle
günümüzde arkeolojik araştırmalarda gittikçe önem kazanan arkeometrik ana-
liz yöntemleri gibi konular çeşitli nedenlerden dolayı kitapta ayrı bölümler ola-
rak yer alamadı. Fakat bu kitabın bir başlangıç olduğu varsayımından çıkarak,
bu konuların da ileride başka kitaplarda veya bu kitabın yeni baskılarında yer
bulacağını umut etmekteyiz.
Derleyenler olarak öncelikle önerimizi büyük bir heyecanla karşılayan ve
Önsöz 15

yazılarıyla gerçekleşmesini sağlayan ve bizi yine büyük bir sabır ve alçak gönül-
lülükle destekleyen tüm yazarlara en içten teşekkürlerimizi sunmak isteriz. On-
ların değerli çabaları olmasaydı bu kitap gerçekleşemezdi tabii. Sırf bizim hatı-
rımız için kendisinin çok da ilgi alanına girmeyen makalelerle dolu bir kitaptaki
yazım ve dilbilgisi hatalarını düzelten dostumuz, profesyonel editör, çevirmen ve
eğitim bilimci Mehmet Barış Albayrak’a da ayrıca teşekkür ederiz. Kendisi kita-
bı baştan sona okuyan ilk insan oldu. Ege Üniversitesi Protohistorya ve Önasya
Arkeolojisi yüksek lisans öğrencisi Ece Sezgin tüm kaynakçaları ve metin içinde
verilen referansları kontrol etmekle kalmadı, çok büyük bir hızla kimi makalele-
rin şekillerini oluşturdu. Teşekkürler Ece. Son teşekkür ise bu dijital egemenlik
çağında kitap çıkarma hevesimizi kırmayıp bize en başından beri destek veren ve
bu kitabın basımını gerçekleştiren Ahmet Boratav ve Ege Yayınları ekibine. Doğa
ve Kiraz’ı unuttuk sanmayın sakın!

Sinan, Canan ve Çiler


İzmir ve Groningen, Kasım 2017
Biyolojik Antropoloji ve Arkeolojide Kullanılan
Yöntemleri

M. Songül Alpaslan Roodenberg1

Önsöz
Antropolojiyi meslek olarak seçen herkes, zaman zaman antropolojinin ne ol-
duğu, neyle uğraştığı, antropoloğun ne iş yaptığı gibi sorularla karşılaşmıştır.
Antropoloji konusunda bir fikri olanların ise, antropologların çoğu zaman yal-
nızca kafataslarını ölçüp, ırkları tespit etmekle uğraştığı gibi kısıtlı bilgileri var-
dı. Sadece Türkiye’de değil, uzun yılardır yaşadığım Kuzey Avrupa ülkesinde de
konuyla ilgili olmayanların soruları ve tepkileri genelde benzerdi. Oysaki insanla
ilgili her şey antropolojinin ilgi alanına girer ve dolayısıyla bu disiplin insanın
fiziki, sosyal özelliklerinin yanı sıra, kültürünü ve geçmişini de inceler, konusu
doğrudan insandır. Bu yazının ana konusunu antropoloji biliminin bir alt di-
siplini olan fiziki ya da biyolojik antropolojinin metotları ve teknikleri çerçeve-
sinde, insanın biyolojik kalıntılarının incelenmesi ve analizleri oluşturmaktadır.
Antropolojiyle ilgili literatür giderek artsa da, Türkçe yazılmış temel başvuru
kaynak sıkıntısının hâlâ çekilmekte olduğu bir gerçek. İnternet hayatımıza girdi-
ğinden beri, çeşitli bilgileri anında elektronik ortamda edinmemiz çok kolaylaşsa
da, bilginin doğruluğundan çoğu zaman emin olmak mümkün değildir. Bunun

1 Harvard Medical School, Department of Genetics, Boston, ABD. E-posta: msglalpaslan@gmail.com.


272 | "3,&0-0+ņ%&5&.&-:º/5&.-&3

gibi nedenlerle, günün birinde antropoloji öğrencilerine yönelik bir metot kitabı
yazmayı düşünürken, genç arkeolog meslektaşlardan böyle bir teklif geldiğinde,
hiç düşünmeden bu bölümü hazırlamaya giriştim. Sonuçta aşağıda okuyacağınız
yazı ortaya çıktı. Amacına ulaşmış olduğunu ümit ediyorum.

Giriş
Arkeolojik kazılarda sıklıkla insan ve hayvanlara ait kemikler ve mezarlar açığa
çıkar. Hayvan kemikleri, genellikle yiyecek artıkları olduğundan, dağılmış ve par-
çalar halinde bulunurken, insan kalıntıları, zaman içinde bozulmuş eski gömütler-
den etrafa dağılmış kemikler veya tam ya da kısmen korunmuş mezarlardan ele ge-
çen iskelet parçaları halindedir. Arkeolojiye yeni başlayanlar için iskeletleri neden
kazdığımız pek anlaşılır bir konu olmasa da, insan kemikleri çoğu zaman en fazla
ilgi çeken buluntuların başında gelir. Bu durum öncelikle insanın kendi vücuduna
duyduğu meraktan kaynaklanıyor olmalı. Ayrıca zaman içinde eski kültürler ve
buluntular açığa çıkarıldıkça, bunları yapanları merak etmemiz kaçınılmaz.
Arkeolog, kazısında bulduğu insan kemiklerini daha sonra uzman bir antropo-
loğun inceleyeceğinin bilincinde olup, konuya azami ihtimamı göstermelidir.
Çünkü kemiklerin ve mezarların incelenmesi aslında laboratuvarda değil, ke-
miğin toprakta ilk göründüğü anda başlar. Bu noktadan itibaren eğer kemikler
sistematik ve doğru bir şekilde kazılır, temizlenir, bir kısım veriler alanda işlenir
ve kemikler mümkün olduğunca iyi korunmuş durumda konunun uzmanına
ulaştırılırsa, bilgi kaybı en aza indirgenecektir. Bu nedenle, arkeoloji öğrenci-
lerine yönelik böyle bir metot kitabında, iskelet kazı teknikleri ve analizleriyle
ilgili genel bilgileri özetleyen bu bölümün öğrencilere olduğu kadar, biz antropo-
loglara (ve arkeologlara) da dolayısıyla faydalı olacağı kanaatindeyim. Son ola-
rak, özellikle öğrencilere bu bölümü dipnotlarını atlamadan okumalarını tavsiye
ederim. Tanımlar, Latince terimlerin açıklamaları ve daha birçok ayrıntılı bilgi
konuların bütünlüğünü bozmamak amacıyla dipnotlarda verilmiştir.

Antropolojinin Genel Tanımı ve Başlıca Alt Bölümleri nelerdir?


Antropoloji, Eski Yunanca anthropos (insan) ve logos (bilim) kelimelerinden tü-
retilmiş olup, insan bilimi demektir.2 Geniş bir disiplin olan antropoloji, genel

2 Bu bölümde faydalanılan kaynaklar: Kottak 2002; Auge ve Colleyn 2005; Bates 2013.
 #JZPMPKJL"OUSPQPMPKJWF"SLFPMPKJEF,VMMBO‘MBO:×OUFNMFSJ | 273

anlamıyla insanın biyolojik, kültürel ve davranışsal çeşitliliğini ve değişimini


inceleyen bir bilim dalıdır. İnsan türünün kalıtım yoluyla kuşaktan kuşağa ge-
çen biyolojik özelliklerinin yanı sıra, öğrenme yoluyla aktarılan farklı kültürle-
rin arasında yere ve zamana bağlı olarak ortaya çıkan benzerlik ve karşıtlıkla-
rı anlamaya, açıklamaya çalışır. Akademik antropolojinin yaygın olarak kabul
edilen temel alt disiplinleri Sosyal ve Kültürel Antropoloji, Biyolojik veya Fiziki
Antropoloji, Dilbilimsel Antropoloji ve Arkeolojik Antropoloji’dir. Hepsinin ana
amacı, zaman içerisinde insanın ve kültürlerinin geçirdiği değişim ve çeşitliliği
incelemek ve yorumlamaktır.
Sosyal ve kültürel antropoloji, zaman ve mekân içerisindeki çeşitliliği dikkate
alarak, toplumların ve kültürlerin incelenmesi, aralarındaki benzerlik ve fark-
lılıkların ortaya konulmasını amaçlar. Kültürel antropolojinin bir yönü olan et-
nografi, verilerin toplanması, düzenlenmesi görevini üstlenir. Etnoloji ise, farklı
toplumlardan etnografik yöntemlerle toplanan verileri inceler, değerlendirir ve
birbirleriyle mukayese eder. Arkeolojik verilerden faydalanarak geçmişteki top-
lumsal sistemlerin yeniden oluşturulması da etnolojinin konuları arasındadır.
Biyolojik ya da fiziki antropoloji,3 en basit tanımıyla insanın biyolojik ve fizik-
sel özelliklerini inceler. Konusu insanın biyolojik çeşitliliğidir. Zaman ve mekân
içinde oluşan bu çeşitlilik büyük ölçüde genetik ve çevresel etkilerin bir sonucu
olarak ortaya çıkmaktadır. Eski insan kalıntılarının ve insana en yakın hayvan
grubu olan primatların4 biyolojik kalıntılarının ve evriminin incelenmesini içe-
ren ve kelime anlamıyla “eski insan bilimi” demek olan paleoantropoloji, biyo-
lojik antropolojinin başlıca konuları içerisinde yer alır. Adli tıpla birlikte çalı-
şan adli antropoloji (forensic anthropology) iskeletlerin kimliklendirilmesinde

3 Ülkemizde bu terimlerin kullanımı ne yazık ki bazen kafa karıştırmaktadır. Antropoloji, gele-


neksel antropoloji eğitimini sürdüren çoğu antropoloji bölümünde, genel olarak fiziki antropo-
loji ve paleoantropoloji olmak üzere başlıca iki gruba ayrılmaktadır (örnek: Ankara Üniversitesi,
DTCF). Buna göre fiziki antropoloji, günümüz insanının fiziki özelliklerini konu edinirken, pale-
oantropoloji, fosil insan kalıntıları ve evriminin yanı sıra, kuru kemikler, yani iskelet üzerindeki
analizlerini içerir. Dünyada genel tercih, birbiriyle yakın ilişkili bu iki konuyu tek bir başlık al-
tında toplamak ve uzmanlık düzeyinde bu konuların birinde özelleşmek yönündedir. Bu nedenle
hatalı olarak, ülkemizde “fiziki antropolog” denilince çoğu zaman yalnızca yaşayan insanı ince-
leyen antropologlar anlaşılırken, genelde tüm Avrupa ve Amerika Kıtası’nda bu terim eski insan
kalıntılarını inceleyen antropologları ifade etmektedir.
4 Latince primates. İnsan, goril, şempanze, orangutan ve jibon (gibbon) gibi kuyruksuz büyük may-
munlar ile tüm kuyruksuz maymunları kapsayan memeli hayvanlar takımıdır.
274 | "3,&0-0+ņ%&5&.&-:º/5&.-&3

(ölüm yaşı, cinsiyet, boy, köken ve ölüm sonrası değişimler) osteoloji tekniklerini,
yani fiziki antropolojinin yöntemlerini kullanır. Biyolojik (fiziki) antropolojinin
özelleşmiş bir alt disiplinidir.
Dilbilimsel (linguistik) antropoloji, dillerin kökeni ve toplumsal olarak nasıl
kullanıldıkları ile ilgilenir. Dilin mekân ve zaman içinde, toplumsal ve kültürel
bağlamda incelenmesidir. Kısaca dilsel antropoloji, dilin sosyal yaşam üzerinde-
ki etkilerini inceler.
Arkeolojik antropoloji, maddi kalıntılar aracılığıyla insan davranışını, kültürel
örüntü ve süreçlerini inceler. Prehistorik arkeolojinin antropolojiye dahil edil-
mesi tipik bir Amerikan yaklaşımıdır.

Antropolojinin Amacı Nedir?


Antropoloji türdeşlerimizle karşılıklı ilişkileri inceler. İnsan, diğer birçok hay-
vandan farklı olarak, özel bir çevreye bağlı değildir ve farklı çevrelere kültürü
aracılığıyla uyum sağlar. Sadece doğal bir çevrede gelişmez, özel bir sosyal ve
kültürel ortamda gelişir. İnsan, görece yeni bir tür olmasına karşın, iri boyutlu
hayvanların en başarılısı, kalabalık ve geniş yaşam alanlarına uyum sağlamış
olanıdır (Kottak 2002). Biyolojik ve fiziki açıdan diğer hayvanlara göre bireyleri
birbirine en çok benzeyen tür insandır. Bütün bu özellikleriyle, biyolojik açıdan
en az farklılık gösteren bir tür nasıl olup da, toplumsal açıdan en fazla çeşitliliğe
sahip olmuştur? Bunun cevabı, bulunduğu ortamlara uyum sağlamaya çalışır-
ken, zekâsının sayesinde, çevresel imkânları kendi yaşam şartlarına uygun hale
getirebilmiş ve her türlü ortamda hayatta kalmayı başarmış olmasındadır. Böyle-
ce biyolojik olarak ileri ölçüde farklılaşmasına gerek kalmamıştır.
Günümüzde uluslararası antropoloji eğitimi ve araştırmalarında ırk tanımla-
malarına yönelik çalışmalar, ancak spesifik konular doğrultusunda sınırlı bir
inceleme alanı teşkil etmektedir. Irk kavramıyla ilgili metrik çalışmalar ve ana-
lizler bütün dünyada, özellikle Avrupa’da, İkinci Dünya Savaşı sonrasında yerini
büyük ölçüde, antropolojinin daha küresel çalışmalarına odaklanan konularına
bırakmıştır. Antropoloji denilince, konuya uzak çoğu kişinin aklına ilk gelen ka-
fatası ölçümleri ise, biyolojik (fiziki) antropoloji araştırmalarının yalnızca bir
bölümünü oluşturur. Özetle, günümüzde biyolojik antropoloji çalışmaları, ırklar
arası farklılıkları ortaya koymak ya da ırksal karakterleri belirlemekten ziyade,
 #JZPMPKJL"OUSPQPMPKJWF"SLFPMPKJEF,VMMBO‘MBO:×OUFNMFSJ | 275

insan türünün aslında aynı ve ortak kökenden geldiğini, farkların ve çeşitlilikle-


rin sonradan zamana ve mekâna bağlı olarak ortaya çıktığını anlatmayı amaçlar.
Başka bir deyişle, biyolojik antropoloji farklı olmaktan ziyade, ne derece benzer
olduğumuzu vurgulamak, ön plana çıkarmak ve empati yaratmak yoluyla bize
benzemeyeni anlayabilmemize, tanımamıza ve tanıtmamıza yardım eder.
Bugünü daha iyi anlayabilmek için geçmişi de bilmek gerekir. Anadolu’nun
hem yakın, hem de uzak geçmişte çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapmış
olduğunu biliyoruz. Coğrafi konumu nedeniyle pek çok eski kültürü hem içinde
barındırmış, hem de komşusu olmuştur. Dolayısıyla, tarihin ilk dönemlerinden
itibaren çevresindeki insan topluluklarıyla biyolojik, kültürel, siyasi ve ekonomik
ilişki ve etkileşim içinde olmuştur. İnsanlığın başlangıcından itibaren kendi coğ-
rafyamızın ve tüm insanlığın tarihini iyi bilmemiz, bugünümüzü de anlamamı-
za yardım edecektir. Dar bakış açısından kurtularak, insanları ve olayları daha
geniş bir perspektiften görmemize olanak sağlayacaktır. Şüphesiz bu bilinçle ye-
tişen bireylerin topluma katkısı olumlu yönde olacaktır.

Antropolojinin Ortaya Çıkışı


Antropolojinin, Amerika kıtasında kültürel antropoloji adını almasının nedeni,
antropolojinin başlangıcının yüzyıl önce Amerikan yerlilerine duyulan ilgiden
kaynaklanmış olmasıdır. Dolayısıyla bu dönemde, antropoloji genelde insanın,
özelde Amerika yerlilerinin kültürlerini ve biyolojik özelliklerini incelemeye
odaklanmıştı (Özbudun vd. 2006). Avrupalılar dünyayı keşfettikçe ve diğer kül-
türlerden insanları tanıdıkça, Avrupalı olmayan toplulukların yaşam biçimleri-
ni, görenek ve adetlerini hızla gözlemleyerek kaydetmeye başladılar.
19. yüzyılda ortaya çıkan fiziki antropolojinin kurucusunun Fransız anatom ve
antropolog Paul Pierre Broca olduğu kabul edilmektedir (Sagan 1979). Tıp profe-
sörü olan Broca, özellikle beyindeki konuşma merkeziyle ilgili araştırmalarıyla
tanınmış olup, beynin bu merkezi “Broca merkezi” olarak bilinmektedir.
Türkiye’de görece genç bir bilim dalı olan antropoloji, 1925 yılında, İstanbul’da
Darülfünun Tıp Fakültesi bünyesinde kurulan Türk Antropoloji Enstitüsü (eski
adıyla Türkiye Antropoloji Tetkikat Merkezi) ile başlar ve “Türk ırkının layık ol-
duğu yerin belirlenmesi” amacıyla fiziksel antropoloji temelli olarak çalışmaları-
nı başlatmıştır (Kansu 1940). 1929 yılından itibaren antropoloji çalışmaları yurt
276 | "3,&0-0+ņ%&5&.&-:º/5&.-&3

dışında eğitimlerini tamamlayıp dönen uzman bilim insanlarımız, Şevket Aziz


Kansu, Seniha Tunakan, Muzaffer Şenyürek ve Afet İnan tarafından sürdürül-
meye başlanmıştır.
1933 yılında Antropoloji Enstitüsü, Darülfünun’un İstanbul Üniversitesi’ne dö-
nüştürülmesiyle, aynı üniversitedeki Fen Fakültesi’ne nakledilmiş ve burada ant-
ropoloji çalışmalarına devam edilmiştir. 1935 yılında Ankara’da Dil ve Tarih-
Coğrafya Fakültesi’nin kurulmasına karar verilince, Enstitü ilk olarak Ankara,
Evkaf Apartmanı’na, daha sonra DTCF’deki nihai yerine taşınmıştır.

Gömütlerin Tarihçesi
Bu bölümde insanlık tarihinin muhtelif dönemlerinde ortaya çıkan başlıca me-
zar tiplerinden örnekler verilmektedir. İnsanın bilinçli olarak gömüldüğüne dair
en eski kanıtlar Orta ve Üst Paleolitik Dönemlere tarihlenir. Kuzey İspanya’da
bir mağarada günümüzden yaklaşık 300.000 yıl öncesine tarihlenen, otuz civa-
rında bireye ait kemikler topluca ele geçmiştir. Homo heidelbergensis’e5 ait olan
bu buluntuların bilinçli olarak mı buraya gömüldüğü, ya da çamur akıntısı gibi
doğal bir yolla mı söz konusu mağaraya sürüklendiği konusu tam kesinlik ka-
zanmamıştır. Başka bir örnek ise, İngiltere, Galler’deki Pontnewydd mağarası
buluntularıdır. Günümüzden 225 bin yıl öncesine tarihlenen diş kalıntılarının
yaklaşık on beş bireye ait olduğu tespit edilmiştir ve bu dişlerin çoğu 20 yaşından
genç erkek Neandertallere aittir (Pettitt 2013). Ancak İspanya örneğinde olduğu
gibi burada da kemik ve dişlerin toplu halde bulunması dışında, bu bireylerin
bilinçli gömülmüş olduklarına dair fazla bir kanıt mevcut değildir.
Kalıntıları Avrupa, Afrika ve Batı Asya’da ele geçmiş ve günümüzden 200.000-
250.000 yıl önce soyu tükenmiş bir tür olan Neandertal insanının, en azından
bazılarının özenle gömüldüğü düşünülmektedir. Bunlar arasında en iyi bilinen-
lerden, Shanidar (Irak), Krapina (Hırvatistan) ve Kebara (İsrail) mağaralarında
bulunan mezarlar yaklaşık 100.000-50.000 yıl öncesine tarihlendirilmektedir.
Örneğin günümüzden önce 60.000 yılına tarihlenen Shanidar’da bulunan 30-45
yaşları arasında ölmüş bir Neandertal erkeğine ait buluntunun gerçek bir gömüt
olduğuna dair güçlü veriler mevcuttur. Bu mezarda bulunan çiçekli bitkilere ait

5 Günümüzden 200.000-250.000 yıl önce soyu tükenmiş insan türü. Avrupa, Afrika ve Batı Asya’da
kalıntıları ele geçmiştir.
 #JZPMPKJL"OUSPQPMPKJWF"SLFPMPKJEF,VMMBO‘MBO:×OUFNMFSJ | 277

polen kalıntıları gömünün bilinçli yapıldığına ya da bu bitkilerin hastalıkları te-


davi etme amacıyla kullanılmış olabileceğine kanıt olarak gösterilmişti. Ancak
daha sonraki analizlerin sonuçları6 bitki polenlerinin küçük kemirgenler tara-
fından mezar çukuruna taşınmış olabileceğine işaret etmektedir (Sommer 1999).
İnsanın neden ve tam olarak ne zaman ölülerini gömmeye başladığını bütünüyle
bilmesek de, bilinçli gömütlerin anatomik modern insanla birlikte görülmeye
başlandığı konusunda çoğu bilim insanı hemfikirdir. Özellikle son 15,000 yıldan
beri giderek karmaşıklaşan ritüellerle karşımıza çıkan mezarlar ve ölü gömme
adetlerinin en nitelikli ilk örneklerini Anadolu ve yakın coğrafyasının tarım ön-
cesi ve tarım dönemi topluluklarına ait yerleşmelerden biliyoruz.
Akdeniz’in doğusunda, Levant olarak bilinen bölgede 13 ila 15.000 yıl öncesinde
başlayıp, MÖ. 9800 civarında sonlanan Epipaleolitik kültürü olan Natufian’dan
itibaren ölüler özel bir özen gösterilerek gömülmüşlerdi. Bu döneme ait mezarlar
sadece ev içlerinde değil, mağaralarda da açığa çıkarıldı. Bu kültürün temsilcileri
yerleşik yaşama geçen ilk avcı toplayıcı göçebe topluluklar olarak kabul edilmek-
tedir (Nadel vd. 2013). Söz konusu döneme ait çok sayıda mezar bulunmuş olup,
bazı mezarlarda kafataslarının gövdelerinden ayrılarak gömülmüş olduğu görü-
lür (İsrail’deki Hayonim Mağarası, Ain Mallaha, Nahal Oren). İsrail-El Wad’da
bulunan bir iskeletin kafatası deniz kabuklarıyla dekore edilmişti (Bar-Yosef
1998). İsrail-Mount Carmel’deki Raqefet Mağarası’nda, MÖ 13.700’e tarihlenen
ve tabanı çiçeklerle döşenmiş olduğu düşünülen Natufian mezarı ölüye gösteri-
len özenin ilk örnekleri arasında sayılabilir. Bu dönem boyunca ölüler tek veya
çoklu mezarlara gömülmüşlerdi; bazı mezarlarda iskeletin yanında veya üzerin-
de takı, alet gibi ölünün kişisel eşyaları, deniz kabukları, boncuklar vb. süs eşya-
ları, hayvan kemik ve dişleri ele geçmiştir. Bu ilk bilinçli gömütlerde ölüler he-
men her zaman “fetüs pozisyonu” diye adlandırabileceğimiz, bacakların karına
çekili, kolların göğüs hizasında veya başın yakınında kavuşturulduğu ve genelde
yan taraflarına dönük oldukları bir pozisyonda defnedilmişlerdir.
Yerleşik yaşama geçen insan, tarım ve hayvancılığı geçim yolu olarak benimser-
ken, ölülerini de çoğunlukla yaşam alanlarının içine ya da yakınına gömmeyi

6 Polen analizi, polen tanelerinin sayıları, boy, en ve çapları gibi boyutlarının ve yüzey süslerinin
ışık veya elektron mikroskobu altında incelemesidir. Eski doğal çevrelerin ve iklim şartlarının an-
laşılmasına yardım eder. Örneğin arkeolojik tabakalardaki bitki polenlerinin analizi, depozitlerin
oluştuğu dönemdeki bitki örtüsü ve dolayısıyla iklimi hakkında önemli bilgi sağlar.
278 | "3,&0-0+ņ%&5&.&-:º/5&.-&3

tercih etmiştir. Neolitik olarak adlandırılan bu dönemin erken evrelerinde Fı-


rat Nehri kıyısındaki Abu Hureyra’da (Suriye) olduğu gibi genelde ölüler evle-
rin içlerinde, sıvanmış taban altlarında açılan sığ çukurlara fetüs pozisyonunda
gömülmüşlerdir (Moore vd. 2000). Anadolu Neolitiğinde ev içi, taban altına gö-
mülme geleneği devam etmiş ve çok sayıda yerleşmede benzer mezarlar açığa
çıkarılmıştır (Konya-Çatalhöyük örneğindeki gibi). Ölüler ev içlerinde olduğu
kadar, kimi zaman da açık alanlarda defnedilmiş; hatta bazen kafataslarının
gövdeden ayrılıp topluca ayrı bir mekâna konulması gibi uygulamalara da rast-
lanmıştır (Çayönü, Dicle Nehri havzası; Özbek 2004). Yakın Doğu’nun Çanak
Çömleksiz Neolitik Dönemi’nden bilinen başka bir ritüel ise, Orta Anadolu’daki
Köşk Höyük’ün Neolitik tabakalarından ele geçen 13 bireyle karşımıza çıkar.
Bu yerleşimde kafataslarının gövdeden ayrıldıktan sonra sıvanarak, ev tabanları
veya duvar altlarına gömülmesi geleneği her yaş ve cins grubuna uygulanmıştır
(Öztan 2011).
Zaman zaman ev içi gömütlerin mevcudiyetini düşündüren buluntular ele geç-
miş olsa da, genelde Neolitiğin geç dönemlerinde, ölüler evlerin dışında, avlular-
da ve köy içindeki açık alanlara gömülmüştür. Ölünün ilk çiftçi topluluklarında
nereye gömüldüğü hem dönemi, hem de bölgeler açısından kısmen farklılıklar
göstermektedir. Yerleşik yaşamın başlangıcında, ölen aile bireyleri önce ev içle-
rinde ve genelde ocak yakınlarında defnedilirken, Son Neolitik/Erken Kalkolitik
gibi daha geç dönemlere ait yerleşmelerde çoğunlukla ev dışlarına, avlulara ve
köy içinde bir alana gömülmeye başlanmıştır. Ev içine gömülmenin terkedil-
mesinin nedenlerini tam olarak bilmiyoruz, ancak muhtemelen hijyen ve has-
talıkları önlemek gibi nedenlerle ölüler yaşam alanının dışında, ama gene de
evin yakınlarında bir yerde, örneğin avlusunda gömülmüş olabilirler. Kalkolitik
Dönem’e gelindiğinde avlularda ve köy içinde gömülme devam etmekle birlikte,
ölünün yerleşme dışına gömülmesi, yani ilk mezarlıklar karşımıza çıkar. İlk me-
zarlıkların nadir örneklerinden biri Kuzeybatı Anadolu’da yer alan Aktopraklık
Höyüğü’nden (Bursa) bilinmektedir. Aktopraklık’ta ölüler yerleşim yerinin yak-
laşık 300 metre uzağına gömülmüşlerdir (Karul 2013). Kuzeybatı Anadolu’nun
Son Neolitik ve Erken Kalkolitik Dönemlerine tarihlenen en eski yerleşmele-
rinde çok sayıda mezar açığa çıkarılmıştır. Marmara’nın doğusunda yer alan
Son Neolitik ve Erken Kalkolitik Dönem’e tarihlenen ilk çiftçilere ait mezarlar,
ölü gömme ritüeli yönünden önemli bir farklılık göstermezler. Bunlar derinliği
 #JZPMPKJL"OUSPQPMPKJWF"SLFPMPKJEF,VMMBO‘MBO:×OUFNMFSJ | 279

yaklaşık yarım ile bir metre arasın-


da değişen, basit toprak mezarlardır.
Mezar çukurlarının formu genel ola-
rak ölünün vücut hatlarına uyumlu
ve oval biçimlidir. Ölü çoğunlukla
fetüs pozisyonundadır. Gene Kuzey-
batı Anadolu mezar geleneklerinden
bildiğimiz gibi, bazı ölüler tahta sed-
yeler üzerinde, nispeten zengin ölü
hediyeleriyle defnedilmişlerdi. Tarih
öncesi dönemlerin ölü hediyeleri ço-
ğunlukla bir veya daha fazla sayıda
kaplar, takılar, boncuklar veya si-
Şekil 1 lahlar gibi ölünün kişisel eşyalarıdır.
Muhtemelen ölünün toplumdaki ye-
riyle ilgili olarak, bazı mezarlar diğerlerine göre daha zengin buluntulara sahip-
tir (Aktopraklık mezarları örneği). Muhtemelen ölümden sonraki hayata inançla
ilişkili olarak, ölünün ihtiyacı olabilecek yiyecek, içeceği ve eşyalarından bazıla-
rını onunla birlikte gömmüş olmalılar. Çoğu Neolitik/Kalkolitik Dönem mezar-
larında ölünün yanında ya da üstünde veya mezarın çevresinde hayvan kemik
parçalarına rastlanır, bunlar muhtemelen cenaze yemeğinden arta kalanlar ol-
malıdır (Şekil 1’de iskeletin üst bacağında bir sığır alt çenesi, ayağının hizasında
bir sığır kürek kemiği görülmektedir). Yazılı kayıtların yokluğu nedeniyle, bazı
bireylerin neden diğerlerine göre daha özenli gömülmüş olduklarını tam olarak
bilmesek de, bu muhtemelen ölünün sosyal statüsüyle ilgili bir durum olmalıydı.
Tahtanın dayanıksız olması ve kolayca çürümesi nedeniyle, binlerce yıldan bu
yana elimize geçen ahşap buluntu sayısı yok denecek kadar azdır. Anadolu Neo-
litiğinde tahta sedyelerin ilk örneklerini Kuzeybatı Anadolu’nun ilk çiftçi köyle-
rinden Ilıpınar Höyük’te (Orhangazi, Bursa) saptadık (Roodenberg ve Alpaslan-
Roodenberg 2013). Bu ahşap sedye ve tabutların bazıları oldukça iyi korunmuş
olarak ele geçti (Şekil 1).7 Aynı bölgede bulunan ve Ilıpınar’ın çağdaşı olan Men-
teşe Höyük’te (Yenişehir, Bursa) genç bir kadının kalıntıları ahşap bir sedyenin

7 1,2,3,4,7,9,10 numaralı şekiller Ilıpınar Höyük kazı fotoğraf koleksiyonundan alınmıştır.


280 | "3,&0-0+ņ%&5&.&-:º/5&.-&3

Şekil 2

üzerinde bulundu; kemiklerin üstünde ve yanlarında da ahşap kalıntıları belir-


gin ölçüde mevcuttu. Belki de bu genç kadın, tabut benzeri bir muhafaza içinde
gömülmüştü (Alpaslan-Roodenberg 2001). Menteşe’nin hemen yakınında ve aynı
döneme ait Barcın Höyük’ten (Yenişehir, Bursa) buna benzer ahşap kalıntıların
izlerini kazılardan biliyoruz. Son yıllarda Yenikapı (İstanbul)’da ele geçen me-
zarlardaki ahşap buluntular, tahta sedye ve tabutların Neolitik Dönem’de bu böl-
gedeki yaygın kullanımına dair ilave kanıtlar sunmuştur (Kızıltan ve Polat 2013).
Geç Kalkolitik’ten itibaren “konteyner tipi” mezarlar olarak tanımlayabileceğimiz
yeni gömüt tipleriyle karşılaşıyoruz. Bu dönemin yaygın mezar tipi, basit toprak
mezarlar olmakla birlikte, nadiren taşlarla çevrili sandık biçimli mezarlar da ele
geçmiştir. Bunların bazıları birden fazla ölünün gömüldüğü ufak boyutlu oda me-
zarlar olarak karşımıza çıkar. Küpler ya da pitoslar içinde ölünün defnedilmesi,
Tunç Çağı’nda yaygınlaşmıştır. Küp mezarlar özellikle Orta ve Batı Anadolu’da
yaygın olarak kullanılmıştır. Bu evrede ölüler, çoğunlukla ağızları büyük kaya, taş
ve çömlek parçalarıyla kapatılmış çeşitli boylarda küpler içerisinde gömülmüşlerdi
(Şekil 2). Genelde küçük küpler çocuk ve bebekler için, orta boylar tek gömüt ve bü-
yük boylar çoklu mezarlar olarak kullanılmışlardı. Büyük küplerin bazılarının aile
 #JZPMPKJL"OUSPQPMPKJWF"SLFPMPKJEF,VMMBO‘MBO:×OUFNMFSJ | 281

mezarları olduğunu düşünüyoruz.


Buna göre aileden yeni biri öldüğün-
de, eski ölünün kemikleri kenara itile-
rek, yenisi küpün içine yerleştirilmiş-
ti. Bu tür büyük küplerin çoğunda iki
veya daha fazla sayıda erişkin ve bir ya
da birkaç çocuğa ait kemikler birlikte
ele geçmiştir (Harmanören mezarlığı
örneği: Alpaslan Roodenberg 2011b).
Çoğu küp mezarların bu şekilde tek-
rar tekrar kullanıldığına dair kanıtlar
mevcuttur. Küpün içindeki eski ke-
miklerin tümüyle toplanıp, yeni bir
Şekil 3 ölünün yerleştirilmesi de çoğunlukla
karşılaştığımız bir uygulamadır. Bunu
küpteki bir ya da birkaç bireye ait iskeletlerin haricinde, farklı bir bireyden geriye
kalan birkaç kemik parçasının mevcudiyetinden anlıyoruz. Küp mezarların çoğun-
da iskelet kalıntılarıyla birlikte, bir veya daha fazla sayıda kaplar, takı, silah gibi ölü-
nün kişisel eşyaları da ele geçmektedir (Şekil 3). Dönemin mezarlarının bazıları son
derece özenli ve zengin buluntular içerir. Bazı mezarlıklarda küplerin dekorasyonu
oldukça özen gösterilerek yapılmıştır (Isparta, Harmanören’de olduğu gibi; Özsait
2005). Örneğin bu tür mezar küplerindeki bazı erkek iskeletlerinin kemer/bel hiza-
sında alet veya silah (Şekil 3); erkek, kadın ve çocuklarda göğüs üzerinde bronz iğne
ve benzeri takılar açığa çıkarılmıştır (Orhangazi, Ilıpınar ETÇ örnekleri).
Bu dönemde basit toprak mezarlar ve küplerin yanısıra, dar boyutlu taş sandık
mezarlar da ölü gömmede kullanılmıştır (Demircihöyük-Sarıket ETÇ nekropo-
lü: Seeher 2000).Orta ve Güneydoğu Anadolu’da, gene Tunç Çağı’na ait dikdört-
gen biçimli, taş duvarlı, zengin buluntular içeren, üstü tahtayla kapatılmış mezar
odalarının örnekleri görülür (Çorum, Alacahöyük gömütleri; Gaziantep, Tilmen
Höyük gibi: Yılmaz 2008). Ayrıca ETÇ’ de, Güneydoğu Anadolu’da kayalara
oyulmuş oda mezarlar yaygındır.
Daha sonraki dönemlerde, Anadolu’da ölü gömme adetleri ve tabutların form-
larında bir hayli çeşitlilik görülür. Halkın gömüldüğü basit toprak mezarlar
282 | "3,&0-0+ņ%&5&.&-:º/5&.-&3

Şekil 4

en yaygın kullanılan mezar tipleridir. Anadolu’nun Geç Roma ve Bizans Dö-


nemlerine ait toprak mezarların genelde üzerleri pişmiş balçık levhalarla (ki-
remit) kapatılmıştır (Şekil 4); diğer mezar tiplerine başlıca örnekler aşağıda
sıralanmaktadır:
- Genelde Güneydoğu Anadolu’da görülen ve birden fazla sayıda ölünün kalın-
tılarının bulunduğu yeraltı mezar odaları,
- Ölünün toplumdaki statüsüyle ilgili olarak inşa edildiği düşünülen (Tunç
Çağı’nda başlayan) Trakya ve İç Anadolu Bölgesi’nde görülen büyük boyutlu
(Gordion, Frigya gibi) ve daha küçük boydaki (Trakya) tümülüs mezarlar,
- Antik çağlardan beri süregelen ve günümüzde de örnekleri görülen, toplu-
mun ileri gelenlerinin adına inşa edilmiş anıt mezarlar,
- Genelde soylu ve zenginlere ait sandık biçimli tahta, taş, mermer, kil ve kur-
şun benzeri çeşitli metallerden yapılmış lahitler ile kaya mezarları gibi çok
çeşitli mezar tipleridir. Bu karmaşık tipteki mezarların önemli bölümü ol-
dukça özenli yapılmıştır ve çoğunlukla zengin ölü hediyeleri içerir. Örneğin
sanduka biçimli lahit mezarların dış kısımları bir sanat eseri gibi işlenmiştir.
 #JZPMPKJL"OUSPQPMPKJWF"SLFPMPKJEF,VMMBO‘MBO:×OUFNMFSJ | 283

Son olarak hemen her dönemde karşımıza çıkan kremasyon ya da ölü yakma
geleneğinden kısaca örnekler vermek istiyorum. Ölünün yakılması Erken Tunç
Çağı’ndan itibaren yaygınlaşmış olmakla birlikte, ilk olarak Neolitik Dönem’de
görülür. Anadolu’daki ilk örnekleri MÖ. 7. binyılda Aşıklı Höyük’te (Aksaray)
ele geçmiştir. Geçtiğimiz yıllarda, Yenikapı (İstanbul) son Neolitik tabakaların-
da, formları aynı, boyları farklı seramik kaplar içerisinde yanmış insan kemik-
leri bulunmuştur (Kızıltan ve Polat 2013). Günümüzde kremasyon için daha ile-
ri yakma teknikleri kullanılmaktadır. Çok yüksek ısılarda yakılan ve ardından
soğutulduktan sonra mekanik bir öğütücüden geçirilen kemiklerden arta kalan
küller çeşitli formlarda kaplarda saklanmakta veya gömülmektedir.

İnsan İskelet Anatomisi ve Dişler


Bu bölümde iskelet ve diş anatomisi hakkında kısa bilgiler verilmektedir8. İnsan
iskeleti ve kas sistemi, birlikte hareketi sağlayan ve destekleyen bir mekanizmayı
oluşturur. Bedene dik şeklini veren ve organları destekleyen iskeletimiz, vücu-
dun yüzde 30-40’lık bir bölümünü oluşturur. Kemiklerimizin yaklaşık yarısını
su, diğer yarısını kolajen, protein, katı haldeki kalsiyum karbonat ve kalsiyum
fosfat kristalleri oluşturmaktadır. Kemik oluşumu ve kemik sağlığının devamı
için en önemli minerallerden biri kalsiyumdur9.
İnsan vücudunda toplam 206 kemik vardır (Şekil 5). İskelet sistemi axial10 ve
appendicular11 olmak üzere iki grupta sınıflandırılır. Appendicular iskelet sis-
temindeki kemiklerin büyük bölümü eklemlerle birbirine bağlanırlar ve bu ha-
reket etmemize imkân verir. Kemikler biçimlerine göre başlıca üç gruba ayrılır:
Uzun (kol ve bacak kemikleri), kısa (bilek, ayak ve el kemikleri) ve yassı (kafatası,

8 Faydalanılan kaynaklar: Gray 1918; Alt vd. 1998.


9 Kemik ve dişlerin gelişimlerinde ve sağlığını korumada çok önemli olan, başlıca süt ve süt ürün-
lerinde, birçok tahıl, sebze ve meyvede bulunan kalsiyumun emilimi için D vitamini elzemdir.
Başka bir deyişle, yetersiz D vitamini ve güneş ışığının yokluğu kalsiyumun vücuda alımını azalta-
caktır. Yaşamın erken dönemlerinde kalsiyumca zengin gıdaların yetersiz alımı ve güneşten gere-
ğince faydalanılmamış olması ileri yaşlarda önemli kemik sağlığı sorunlarına yol açar. Bunlardan
yaygın olarak görüleni, genellikle orta yaş ve üzerinde görülen osteoporoz, yani kemik erimesi ya
da kemik doku kaybından dolayı kemik kırılmalarıdır.
10 80 kemikten oluşan axial iskelet, baş ve boyundaki tüm kemiklerle, kaburgalar, sternum, omurga
ve sakrum gibi gövde kemiklerinin önemli bir bölümünü içerir.
11 126 kemikten oluşan appendicular iskelet, omuzu oluşturan kemikleri (köprücük, kürek kemikle-
ri ve üst kol), alt kol ve tüm bacak kemiklerini, el ve ayaklardaki kemiklerle, leğen kemiğini kapsar.
284 | "3,&0-0+ņ%&5&.&-:º/5&.-&3

Şekil 5
 #JZPMPKJL"OUSPQPMPKJWF"SLFPMPKJEF,VMMBO‘MBO:×OUFNMFSJ | 285

kaburga ve leğen kemikleri). Bunlardan başka, sesamoid’ler diz kapağı ile el


ve ayaklardaki eklemlerin hareketlerine kolaylık sağlayan küçük kemiklerdir.
Omurlar, sakrum (kuyruk sokumu) ve elmacık kemiği gibi kafatasındaki bazı
kemikler de düzensiz formlu kemikler olarak adlandırılır.
İskelet sistemindeki tüm kemikler büyümeye imkân verecek şekilde gelişirler. Ör-
neğin, bebeklerin kafataslarındaki bağ doku ile kaplanmış açıklıklar olan fonta-
neller (bıngıldak) 3 ay ile 3 yaş arasında tümüyle kapanırlar. Toplam 6 adet olan
fontanellerin en büyüğü kafatasının üst, ön tarafında bulunur ve 2,5 -3 cm boyut-
larındadır. Kol ve bacaklardaki uzun kemikler baş ve gövde kısımlarından oluşur-
lar ve belli bir yaşa kadar birbirleriyle kaynaşmazlar (büyümeye olanak verecek
şekilde). Her kemik farklı yaşta kaynaşır ve kemiklerin cinslere göre kaynaşma (ya
da kapanma) yaşları değişkenlik gösterir. Kemik kapanması genel olarak kızlarda
erkeklerden biraz daha önce tamamlanır. Yaklaşık 21 yaş civarında her iki cinste
de uzun kemiklerin tamamı son boyuna ulaşmış olur ve kemiklerin gövdesi, baş
kısımlarıyla tamamen kaynaşır.
Çiğneme ve konuşmaya yardımcı12 yapılar olan ve ağızda kökleri üst ve alt çene-
lere gömülü bulunan dişlerimizi13 iki grupta sınıflandıracağız. Birinci grup, 20
adet olan14 ve ilk çıkışı bebeklerde 6 ay civarında üst çenedeki kesici dişlerle ger-
çekleşen süt dişleridir.15 Süt dişlerinin çıkışı yaklaşık 4 yaş civarında tamamlanır.
Daimi dişler alt ve üst çenelerde 16’şar olmak üzere toplam 32 adettir.16 Bu grup-
taki dişlerin çıkışları, birinci azı dişinin sürmesi ile 6 yaş civarında başlar ve süt

12 Dişlerin, sesin ağızda söze dönüşmesine yardımcı olmak gibi önemli bir fonksiyonu vardır.
13 Dişler mine, dentin, sement ve pulpadan (diş özü) oluşur. Diş minesi, dişin en dıştaki katmanı-
dır ve %97’si kalsiyum tuzlarından oluşur. Dentin, minenin altındaki tabakadır ve dişin %75’ini
oluşturur; kemikle aynı yoğunluktadır, canlı bir tabaka oluşu nedeniyle ısı ve dokunmaya karşı
hassastır. Diş, taç kısmında mine, kök kısmında sement ile kaplıdır. Sement kökün etrafını kapla-
yan kemiksi tabakadır ve dişin kökü ile çene kemiğine tutunmasını sağlar.
14 Küçük azılar (8 adet) ve üçüncü azı dişleri (4 adet) süt diş dizilerinde bulunmaz.
15 Süt dişleri anne karnındaki prenatal dönemin (doğum öncesi) ilk altı ila sekizinci haftaları arasında
“Dental Lamina” denen bir plakçık üzerinde tomurcuklanmalar şeklinde gelişmeye başlar. Daimi
dişler, doğum öncesinde yirminci hafta civarında çeneler içinde gelişmeye başlar.
Kazılarda açığa çıkarılan çok genç bebeklerde dış etkenlerle çeneler kırılmışsa, dişler çenelerin dı-
şında ele geçebilir. Çok erken yaştaki bebeklerde dişlerin kökleri henüz oluşmamıştır. Bu tip dişlerin
kalkerleşme (dişlerin biçimlenmesi) dereceleri bize çok genç bebeklerin yaşları hakkında bilgi verir.
16 Erişkinlerde her çenede 4 kesici, 2 köpek dişi, 4 küçük azı ve 6 adet büyük azı dişi mevcuttur. Bazı
bireylerde yaygın olarak üçüncü azı dişleri ya da çoğunlukla alt çenelerdeki ikinci küçük azı dişleri
veya nadiren üst ve alt kesici dişlerden biri doğuştan mevcut olmayabilir.
286 | "3,&0-0+ņ%&5&.&-:º/5&.-&3

dişleri belirli bir sırayla düşerken, yerini hali hazırda çeneler içinde bulunan dai-
mi dişler almaya baslar. 13-15 yaşlarında, üçüncü azı dişleri hariç, daimi dişlerin
gelişimi ve çıkışları tamamlanır. Son azı dişleri (üçüncü) çoğu bireyde yaklaşık
21- 25 yaşları arasında tümüyle çıkmıştır. Erkeklerde dişler genel olarak kadınla-
rınkine oranla daha büyük boyutludur.
Diş mineleri vücuttaki en sert yapılardır, bu nedenle kazılarda en iyi korunmuş
organik maddeler olarak, çoğunlukla sağlam ele geçerler. Canlıda ağızda mevcut
olan bakteriler nedeniyle kolayca çürüyüp tahrip olabilirler.17

Tafonomi ya da Gömülmenin Kuralları


Eski insan kalıntılarının kazılması söz konusu olduğunda sıklıkla tafonomi söz-
cüğü karşımıza çıkar. Tafonomi, Eski Yunanca taphos (gömülme/mezar) ve nomos
(kural/kaide) kelimelerinden köken alır ve gömülmenin kuralları diye çevrilebilir.
Geçmişte yaşamış canlıların gömülme ve çürüme koşullarının araştırılması, on-
ların eski çevrelerini, yaşam tarihlerini daha iyi anlamamızı sağlar. Paleontoloji-
nin alt disiplinlerinden biri olan tafonomi, organizmaların gömülme, çürüme ve
fosilleşme süreçlerinin incelenmesidir. Yani canlının ölümünün akabinde gömül-
mesinden, kalıntılarının bulunuşuna kadar geçen sürede neler olduğunu inceler.18
Bu süreçleri, organizma kalıntıları üzerindeki kimyasal, biyolojik ve fiziksel akti-
vitelerin etkileri, diğer bir deyişle çürüme, ölüm sonrası taşınma, gömülme, taş-
laşma ya da fosilleşme olarak özetleyebiliriz. Gömülmeden sonraki aşama, fiziksel
ve kimyasal etkileri içerir ve diyagenez adını alır. Aşınma, çözülme, hayvanların
kemirme izleri, kırık kemik uçlarının yuvarlaklaşması gibi olaylar gömülme ile ke-
miğin bulunması arasında geçen zamanla ilgili fikir verir (Behrensmeyer vd. 2000).
Tafonomik sürecin saptanabilmesi, neden bazı kemiklerin diğerlerinden daha iyi
korunduğunu, neden kimi mezarlarda tüme yakın iskelet bulunurken, bazıların-
da sadece izlerin ya da birkaç kemiğin kalmış olduğunu açıklayacaktır. Mezar-
larda bulunan iskeletler çoğunlukla tam değildir, yani tüm kemikler günümü-
ze kadar korunarak bize ulaşmaz ya da bazen hemen hiç korunmamıştır (Şekil

17 Ağızda bulunan bakterilerin besin artıklarının içindeki şekerleri fermente etmesiyle oluşan asit
yüzünden çürüme oluşur.
18 Taze kemik, krem/fildişi renktedir. Zamanla ısı, nem, toprağın yapısı, hava vb. çevresel etkenlerin
yanı sıra, gömülme ritüelleri gibi kültürel uygulamalarla da kemiğin rengi değişir. Bazı metaller, örne-
ğin mezarlardaki bakır gibi metal objeler, kemiğe değdiği yerde yeşilimsi renk değişikliğine yol açar.
 #JZPMPKJL"OUSPQPMPKJWF"SLFPMPKJEF,VMMBO‘MBO:×OUFNMFSJ | 287

6).19 Bunun nedenleri arasında


çevresel faktörler, iklim, toprağın
asit derecesi, tarım faaliyetleri ve
yer altında yaşayan hayvanların
hareketleri gibi pek çok etkenden
söz edebiliriz. Asit oranı yüksek
topraklarda kemikler dahil tüm
organizmalar önemli ölçüde çü-
rüyerek toprağa karıştığından, ya
sadece izleri kalır ya da geriye ba-
zen hiçbir şey kalmaz. Kireçli ve
tuzlu topraklar da tahrip edicidir.
Şekil 6 Kemikler, asit karakterli olmayan
veya hafif asitli, kumlu topraklar-
da nispeten daha iyi durumda ele geçer. Aynı şekilde su da aşındırıcı etki yaratan
çevresel faktörler arasındadır.
Tafonomik süreçte kemiğin morfolojisi de bir dereceye kadar rol oynar. En kötü
korunan kemikler en genç ve en yaşlı bireylere ait olanlardır. Örneğin bebek ke-
mikleri ile yaşlı bireylerin gözenekli ve incelmiş kemikleri nispeten tahrip olma-
ya daha yatkındır. Çoğu zaman bebek kemikleri kötü korunmuş ya da tümüyle
çürümüştür. Daha kalın ve sağlam yapısından dolayı erkek kemikleri, kadın ve
bebek/çocuk kemiklerine kıyasla daha iyi durumda ele geçmektedirler.
İkincil gömütlerdeki kemikler, birincil olanlardakinden daha kolay tahrip olur-
lar. Bunun nedeni birincil mezarlara, gömülmeden bulunduğu ana kadar hemen
hiç dokunulmamış olmasıdır. Gömütün yeri, mezarın derinliği ve ölünün neyin
içinde gömüldüğü gibi unsurlar da oldukça önemlidir. Toprağın sürülmesi, eki-
mi dikimi, sulama faaliyetleri, hatta ağaç kökleri gibi çevresel etkenler nedeniyle
yüzeye yakın mezarlar daha fazla zarar görmektedir. Bu nedenle toprağın de-
rinliklerindeki mezarlarda bulunan kemikler nispeten daha iyi korunurlar. Eski
mezarlıkların üstüne kurulan yerleşmeler ve yapılar da alttaki mezarları ve ke-
mikleri kaçınılmaz olarak tahrip etmektedir (Şekil 7).

19 Şekil 6, Aktopraklık Höyük kazı fotoğraf koleksiyonundan alınmıştır.


288 | "3,&0-0+ņ%&5&.&-:º/5&.-&3

İskelet Kazı Metodları


Bu başlık altında mezarlar ve insan kemiklerini kazarken nelere dikkat edil-
mesi gerektiği ve iskelet kazısının aşamaları uzun deneyimlerim sonucu edin-
diğim pratik bilgilere eşlik edecek şekilde özetlenmektedir. Toprak mezarların
temizlenmesi diğerlerine göre en kolayı gibi görünse de, arkeolojik/antropolojik
kazı deneyimi ile yeterli anatomi bilgisi bunu kolaylaştırarak, kemiklerin ve me-
zarın tahribini en aza indirgeyecektir (bunun nedenleri aşağıdaki alt başlıkta
verilmiştir).
İskeletin herhangi bir dış koruyucunun içine yerleştirildiği mezarların temizlen-
mesi toprak mezarlardan farklıdır. Tabut ve muhafazaların içi zamanla bunların
çatlaması, kırılması gibi nedenlerden ötürü toprakla dolar. Küp mezarlar çoğun-
lukla kırılmış, parçalanmış
(Şekil 2); taş sanduka mezarlar,
kapakları kırılmış durumda
ele geçtiklerinden, öncelikle
bunların içine dolan toprak te-
mizlendikten sonra, kemiklere
ulaşmak mümkün olur. Bu ne-
denle temizlenmeleri oldukça
zaman alır.
Bir mezarlık kazıyorsak ilk ya-
pılacak iş, mümkün olduğun-
ca mezarlığın dış sınırlarını ve
gömütlerin yerlerini belirlemek
olmalıdır. Mezarlıklar genel
olarak yerleşme yerlerinin ya-
kınlarında açığa çıkar, kimi
zaman da tesadüfi olarak keş-
fedilirler. Bir mezarlık nispe-
ten yeni dönemlere aitse, eski
kayıtlardan mezarların yerleri,
derinlikleri ve pozisyonları gibi
Şekil 7 daha birçok bilgi edinilebilir.
 #JZPMPKJL"OUSPQPMPKJWF"SLFPMPKJEF,VMMBO‘MBO:×OUFNMFSJ | 289

İnsan Kemikleri ile Mezarların Kazılması ve Temizlenmesi


Kazılarda mezarların yanı sıra çok sayıda alana dağılmış halde insan kalıntıları
bulunur. Genellikle bu tür diş/kemik parçaları bozulmuş, toplanmış veya dağıl-
mış eski mezarlara işaret eder. Kazıda bir kemik parçası açığa çıktığında, ilk iş
toprak içinde devamının olup olmadığını anlamaya çalışmak olmalıdır. Etrafı
dikkatlice kazılarak, bunun dağılmış tek bir kemik parçası mı, yoksa bir me-
zarın işareti mi olduğunu anlamak önem taşır. Pratikte bir mezar çukurunun
tam sınırlarını belirlemek çok kolay değildir. Bunun nedeni mezarın toprağı-
nın hemen hemen her zaman etrafındaki toprakla aynı olmasıdır. Bu nedenle
bir toprak mezar ancak kemik açığa çıktığında fark edilir ve kazılmasına baş-
lanır. Bundan başka, bir kemiğin insana ya da hayvana mı ait olduğunu önce
anlamanın da pratikte faydası olacaktır. Şöyle ki, hayvan kemiğiyse çok büyük
ihtimalle sadece bulunan o parçadan ibaret olup, devamı gelmeyecektir. İnsana
aitse ve kemiğin devamı gelirse, yönü tespit edilmelidir. Hangi kemik olduğunu
bilmek, muhtemel bir gömütün yönü hakkında da fikir vereceği için, ne tarafa
doğru kazabileceğimizi ve varsa diğer kemiklere nerede rastlayacağımızı tahmin
edebiliriz. Eğer normal bir gömütse iskelet, ait olduğu dönemin ölü gömme ge-
leneklerine göre, ya büzülmüş şekilde sağ veya sol tarafına döndürülerek (Şekil
3) ya da sırtüstü, bacaklar karna çekili şekilde yatırılarak (Şekil 8)20 defnedil-
miş olacaktır. Daha yeni dönemlere ait iskeletler çoğunlukla (Şekil 4) sırtüstü
pozisyonda gömülmüşlerdir. Fetüs pozisyonu olarak da adlandırılan büzülmüş
iskeletlerde, örneğin tam kaburgaları bitirip, leğen kemiği civarında, kemikle-
ri temizlerken karşımıza çıkacak kalın ve uzun kemikler bizi şaşırtmamalıdır.
Çünkü iskeletin karnına çekili bacaklarını, dolayısıyla dizlerini de karnının hi-
zasında bulacağız. Aynı şekilde leğen ve ayak topuk kemikleri muhtemelen aynı
seviyede açığa çıkacaktır21. Bu nedenle bir mezarı temizlerken öncelikle iskeletin
pozisyonunu belirlemeye çalışmalıyız. Bunun için, ana hatlarıyla bile olsa insan
iskelet yapısını tanımanın önemli ölçüde faydası olacaktır. Örneğin açığa çıkan
bir üst kol kemiğiyse, onun hemen alt ucunda, daha ince, yan yana iki adet alt
kol kemiğinin çıkması beklenir. Anatomi bilgisi, kemiklerin kırılmadan, tahrip
edilmeden temizlenme şansını artıracaktır. İskelet kazılarında pratikte alanda

20 Alpaslan Roodenberg vd. 2013.


21 Bazen bu tip büzülmüş pozisyondaki iskeletlerle alanda ilk defa karşılaşan bir araştırmacı, leğen
kemikleri ile ayakların farklı gömütlere ait olduğunu sanabilir.
290 | "3,&0-0+ņ%&5&.&-:º/5&.-&3

Şekil 8

edinilmiş tecrübe de büyük ölçüde işe yarayacaktır. Her kazıda yeterli oranda
deneyimli uzman ya da öğrenci bulunmayacağından, iskelet temizlerken azami
dikkat göstererek, yavaş ve özenle kazmalı,22 öncelikle iskeletin konturlarını or-
taya çıkarmaya çalışmalıyız (Şekil 9).
Birincil gömütlerde mezarın yeri belirlendikten sonra, gömütün en dış sınırları
saptanarak kazılmasına başlanır. Önce mezarın üstündeki toprak kaldırılır, tüm
buluntular dikkatle kaydedilerek gerekli ölçümler alınır. Mezarın boyutları, de-
rinliği, yönü ve biçimi gibi veriler de kaydedilmelidir. Toprağın rengi, yapısı ve
ağaç kökleri gibi tüm detaylara dikkat edilmeli ve kaydedilmelidir (örneğin bu
tür veriler bize neden bir iskeletin tam olmadığı konusunda fikir verebilir). Bütün
bunlar mümkün olduğunca hızlı yapılmalıdır. Çünkü kemikler temizlenmeye

22 İskelet kazılarında çeşitli ebatlarda yumuşak uçlu fırçalar (tercihen boya fırçaları, sert oldukları için
diş fırçaları hariç), diş hekimlerinin kullandığı türden ince, sivri, keskin uçlu metal aletler, ince uçlu
birkaç boy mala ve spatulalar, kemiklerin arasında kalan toprağı almak için bir seri kaşık (yemek ve
çay kaşıkları gibi), toprağı toplamak için kova, kürek, büyük boy fırça ve bazen kuruyan sertleşen
toprağı yumuşatmak için su püskürten el spreyleri gibi aletlerden faydalanılır (bkz. Şekil 9).
 #JZPMPKJL"OUSPQPMPKJWF"SLFPMPKJEF,VMMBO‘MBO:×OUFNMFSJ | 291

Şekil 9

başlanıldıktan sonra, rüzgâr, yağmur, nem ve özellikle güneşin etkisiyle tahrip


olabileceklerinden alanda uzun süre açıkta bırakılmaları doğru değildir.23 Me-
zarın temizlenmesi tümüyle bitirilmeden ve mezardaki kemikler tamamıyla açı-
ğa çıkarılmadan hiçbir şey kaldırılmamalıdır. Aynı şey mezarla ilişkili objeler
için de geçerlidir. Mezarda dağılmış halde bulunan tüm kemik ve dişler, en ufak
parçalar dâhil, üzerinde iskelet ve açma numarası yazılı olan küçük bir plastik
torba içinde, iskeletin yanına bir çivi ile sabitlenmelidir. Hiçbir buluntu kırık ya
da deforme olduğu gerekçesiyle atılmamalı ve mutlaka bunları inceleyecek olan
uzmana ulaştırılmalıdır; çünkü deneyimli bir fiziki antropolog küçük ve kırık
parçalardan cinsiyet ve yaş tayini gibi bazı analizleri kısmen bile olsa yapabilir.
Bunun ötesinde bugünkü tekniklerle mümkün olmayan bazı analizlerin, gele-
cekte yeni keşfedilecek metot ve tekniklerle değerlendirilme ihtimalini de göz
önünde tutarak, kural olarak bulunan her şeyi saklamak gereklidir.
İskelet temizlerken uygulanacak en iyi yöntemlerden biri, ki biz bunu kendi
çalışmalarımızda uyguluyoruz, iskeletin, etrafındaki topraktan daha yukarıda

23 Bunun kaçınılmaz olduğu durumlarda, tekrar kazı yapılıncaya kadar, iskeleti tümüyle kaplayacak
büyüklükte, kalın bir naylon örtüyle korumaya almalıyız.
292 | "3,&0-0+ņ%&5&.&-:º/5&.-&3

Şekil 10

kalacak şekilde çevresinin belirlenip, gömütün bir toprak plato üstünde kalana
kadar kazılmasıdır (Şekil 10). Böylece iskelet tabandan 10-20 cm. yukarıda kalır-
ken, kemiklere her yönden kolayca erişilmesi, dolayısıyla temizlenmesi kolayla-
şır. Bu, iskeletin etrafındaki alandan daha aşağıda bir çukur içinde kalmasından
her zaman daha iyi bir yöntemdir. Çünkü çukurda kalan kemiklere ulaşmak hiç
kolay değildir, ayrıca temizlenen toprak tekrar çukurun içine dökülebilir.
İkincil gömütler birbirleriyle anatomik olarak bağlantılı olmayan kemiklerin bir
arada bulunduğu mezarları ifade eder. Tek bir bireye ait olan dağınık gömütler
ya da çok sayıda iskeleti veya kemikleri içeren toplu mezarlar bu gruba girer. Top-
lu mezarlar oldukça detaylı ve dikkatli kazılmayı gerektirirler. Büyük bir alana
yayılan bu tip mezarları kazmak çok zahmetli bir iştir. Çünkü kazarken çıkan
toprağı atmak ya da kemikler arasında boş bir alan bulup oturabilmek gibi birçok
etmen sorun haline gelebilir. Toplu mezarlarda en önemli sorun çıkan kemikle-
rin pozisyonlarının kaydedilmesidir. Çünkü kemiklerin yerleri ve birbirleriyle
ilişkisi önemli ip uçları verebilir. Her kemiğin yeri, pozisyonu belirlenip, temiz-
lendikten sonra çizim ve fotoğraflama işlemleri yapılmalıdır. Bu tip mezarlarda
bulunan kemiklerin çoğunluğunu birbirleriyle anatomik bağlantısı olmayanlar
 #JZPMPKJL"OUSPQPMPKJWF"SLFPMPKJEF,VMMBO‘MBO:×OUFNMFSJ | 293

oluştursa da, bazen kısmen birbiriyle bağlantılı birkaç kemik veya kemik yığını-
nın içinde tek bir bireye ait iskelet parçaları da bulunabilir. Buluntuların analiz-
leri yapılırken sağ ve sol taraftan kemikler gruplandırılarak kaydedilir ve mezar-
daki minimum birey sayısı hesaplanır.

Fotoğraf Çekimi, Çizim ve İskelet Formları


Kemikleri temizlerken çeşitli aşamalarda fotoğraflarını çekmek oldukça önem-
lidir. Daha sonra gerekli olabilecek bazı ayrıntılar da ayrıca fotoğraflanabilir.
Tamamen temizlenip, kemikler görünür hale geldiğinde son fotoğrafları çeki-
lir ve ardından çizimleri yapılır. Fotoğraf çekiminden önce mezarın etrafındaki
toprak, çöp, fırça vb. şeyler kaldırılmalıdır. İskelet, yanına mezar numarası, kazı
alan kodu, tarihi ve açma numarası gibi bilgilerin olduğu bir etiket, kuzey oku ve
bir ölçek koyularak fotoğraflanır (Şekil 7, 8).
Mezar buluntuları ve tüm kemikler yatay ve dikey boyutlarıyla ölçülerek bir çi-
zim üzerinde dikkatlice işaretlenir. En azından üç yerde, baş, kalça ve ayaklar
seviyesinde ölçü alınmalıdır. Buna ilaveten iskeletin en altta ve en üstte bulunan
kemikleri ve dikkat çeken herhangi bir pozisyona sahip kemik ya da buluntu-
ların derinliği ölçülmeli ve kaydedilmelidir. Kemiklerin toplanmasından önce
alanda yapılması gereken önemli işlerden biri de, arkeolojik bilgileri içeren bir
formun doldurulmasıdır (Ilıpınar kazısında kullanılan örnek form için bkz. Şe-
kil 11). Formlarda iskeletin yeri, pozisyonu, yönü ve mezarın derinliği belirtilir.
İskeletin yatış pozisyonu, yüzünün hangi yöne dönük olduğu ya da büzülmüş
pozisyonda ise hangi tarafına yatırıldığı gibi ayrıntılar da kaydedilmelidir. İs-
keletin pozisyonu başlıca birkaç grupta toplanabilir: Uzatılmış sırtüstü (Şekil 4)
veya yüzüstü, yarı büzülmüş (Şekil 1), büzülmüş (Şekil 10) ve sıkıca büzülmüş
(Şekil 12) (Alpaslan vd. 2013).
Eğer kemikler bir antropolog tarafından kazılıyorsa, alanda in situ olarak tanım-
lananabilen, ancak kaldırıldıktan sonra orijinal hali verilemeyecek aşırı kırık ke-
miklerin ve bazı anatomik ayrıntıların ayrıca kaydedilmesi önemle tavsiye edilir.
Bu tip kemikler, eğer cinsiyet, yaş ve patoloji ile ilgili olarak tanımlanabiliyorlar-
sa, antropolojik formlara kaydedilmeli ve ayrıntılar fotoğraflanmalıdır. Örneğin
leğen kemiği (pelvis) kolay tahrip olan bir kemik olması nedeniyle, çok kırık bile
olsa, hâlâ kemiğin konturları belirginse, buradan cinsiyet tayini ile ilgili bir fikir
294 | "3,&0-0+ņ%&5&.&-:º/5&.-&3

edinilebilir ve bu bilgiyi hemen


alanda not etmek faydalı olacaktır.
Bazı uzun kemikler mezarda ori-
jinal biçimlerini hâlâ koruyorlarsa
ve toplandıklarında bir bölümü
tekrar bütünlenemeyecek ölçüde
tahrip olabilecekse, kemiğin mak-
simum boyutları alanda ölçülmeli-
dir. Bu ölçüler daha sonra iskeletin
tahmini boyunun hesaplanmasın-
da kullanılabilir.

Kemiklerin Toplanması ve
Taşınması
Kemikler temizlenip, çizim, fo-
toğraf ve diğer verilerin de kay-
dedilmesinden sonra buluntular
mümkün olduğunca hızlı toplanıp,
Şekil 11 kaldırılmalıdır.24 İskeleti kaldırma
aşamasında tüm kemikler aynı za-
manda toplanmalı ve iskelet tümüyle aynı gün içinde kaldırılmış olmalıdır. Bir
ya da birkaç güne bölünen kemik toplama işlemi her zaman önemli ölçüde sa-
kıncalıdır. Bazen kazılarda arkeologlar, bir mezarın temizlenme işlemi sürerken,
kemikleri farklı zamanlarda toplayarak veri kaybına yol açmaktadırlar. Ayrı za-
manlarda kazı evine ya da laboratuvarına getirilen (aynı mezardan çıkarılan) ke-
miklerin osteolojik analizlere dâhil edilmeleri zaman ve teknik açısından önemli
güçlükler yaratmaktadır. Ayrıca buluntular ne kadar uzun zaman açık hava ve
güneşe maruz kalırsa, kırılma ve tahrip olma riskleri de o derece artmaktadır.
Kemikler dip kısmı sağlam karton ya da plastik kutulara yerleştirilmeli, kafa-
tası ve dişler tercihen ayrı bir kutuya alınmalıdır. Kırık ve çatlak kemiklerin,

24 Sırasıyla ayak ve eller gibi en dıştaki kemikler, uzun kemikler, gövde, leğen kemikleri ve en
son alt çene ve kafatasının kaldırılması tavsiye edilir. Kafatası en sona bırakıldığında, yer açı-
lacağı için daha rahat çalışabiliriz. Buluntuya zarar vermeden, altındaki toprağı yaklaşık 5-6
cm derinlikte, keskin ve büyük bir bıçakla dikkatlice blok halinde keserek, sağlam bir kutuya
yerleştirmeliyiz.
 #JZPMPKJL"OUSPQPMPKJWF"SLFPMPKJEF,VMMBO‘MBO:×OUFNMFSJ | 295

Şekil 12

taşınma sırasında olabilecek sarsılmalar yüzünden dağılmalarını önlemek için,


kutu içindeki boşluklara, temini kolay olan kâğıt, bez ve eski gazete parçaları
doldurularak kemikler desteklenmelidir. Her kutunun üstüne ve yanına içindeki
iskeletin gömüt numarası, açma numarası, buluntu yılı gibi bilgiler sabit, mürek-
kepli bir kalemle yazıldıktan sonra, kutunun içine ayrıca bu bilgileri içeren bir
kart bırakılmalıdır.
Alanda kemiklere kimyasal koruyucu maddelerin uygulanmamasına dikkat
edilmelidir. Bu gibi işlemler kemiklerin daha sonra laboratuvarda temizlenme-
sini güçleştirdiği kadar, buluntular mikroskop altında incelenirken veya diğer
laboratuvar analizleri yapılırken sorun oluşturabilir. Yalnızca çok aşırı kırık ke-
miklere dikkatlice bir miktar uygulanabilir.
Bir iskeletin müzede teşhir amacıyla kaldırılması isteniyorsa, bunu bir bütün ola-
rak götürebilmek için mezar tümüyle alçıdan bir kalıp içine alınmalıdır. Bunun
için önce mezarın sınırları belirlenmeli, etrafı kazılarak serbest hale getirilmeli
296 | "3,&0-0+ņ%&5&.&-:º/5&.-&3

ve kemiklere alçı uygulanıp, kurutulduktan sonra bir bütün olarak kesilerek dik-
katli bir şekilde sarsmadan taşınmalıdır.25
Tüm bunlara ilaveten, iskeletin etrafından ve altından toprak örnekleri alınması
iyi olur. Toprağın kimyasal bileşimi ile asit oranının analizleri, kemiklerin korun-
ma ve aşınma nedenleriyle ilgili bilgi verebilir. Bazen mezar toprağı içinde çok ince
kemik ve dişlerin yanı sıra, böbrek taşları, polen taneleri gibi kazı esnasında gözden
kaçabilecek buluntular kalabilir. Bu nedenle mezara ait tüm toprak ince eleklerle
elenmeli ve kazı sırasında gözden kaçabilecek her şey toplanmalıdır. Özellikle be-
bek ve çocuk mezarları söz konusu olduğunda, kemik ve dişlerin oldukça küçük ol-
maları nedeniyle her zamankinden daha dikkatli çalışılmasında yarar görüyorum.

Kemiklerin Analizlere Hazırlanması


Laboratuvara getirilen diş ve kemikler konunun uzmanı tarafından (veya gözeti-
minde) kuru ve yumuşak bir fırçanın yardımıyla topraktan arındırılmalıdır. Aşırı
kirliyseler ve bu analizleri zorlaştıracaksa suyla temizlenip gölgede kurutulduktan
sonra bez ya da karton kutulara yerleştirilerek saklanmalıdırlar. Kemik ve dişler
ince delikli, un eleği denilen elekler içinde ve ılık suyla yıkanmalıdır. İskeletlerin
karışmasını önlemek için, birden fazla sayıda iskelet eş zamanlı olarak aynı kişi
tarafından yıkanmamalıdır. Yıkanmış kemikleri kuruturken, doğrudan güneş al-
mayan, gölge bir alanı tercih etmek, ıslak kemiklerin ani ısı değişimiyle çatlayarak
kırılmalarının önüne geçecektir. Kemikler, bunları kurutmada kullanılan eleklerin
üzerine, alttan hava alacakları şekilde yerleştirilmelidirler.26 Hem yıkama, hem de
kurutma işlemleri sırasında mutlaka her iskeletin yanına gömüt numarası, buluntu
yılı ve açması gibi bilgileri içeren bir kart iliştirilmelidir. Buluntuların saklanma-
sı için kullanabileceğimiz bez torbalar veya karton kutular doğal maddeler oldu-
ğundan idealdir. Çünkü bunlar kemiklerin havayla temasını kesmez, dolayısıyla

25 Antropolog olarak onaylamadığım bu uygulama, iskeleti antropolojik açıdan incelememizi imkânsız


hale getirmekte ya da çok güçleştirmektedir. Tahmin edileceği gibi, bu şekilde doğrudan alandan
kalıp halinde götürülen bir iskeletin kemiklerinin ayrıntılı olarak analiz edilmeleri hiçbir zaman
mümkün olmayacaktır. Günümüzde yeni teknikler mevcuttur: İskeletin alanda mulajının alınıp,
bunun müzeye teşhir için götürülmesi gibi. Bu metotla bile kemikler bir süre alçı vb. bir kalıp içinde
bırakıldıklarından, arkeologlar, antropologların görüşünü aldıktan sonra işleme karar vermelidirler.
26 Kurutma işlemi için büyük boyutlu metal elekler kullanılabilir. Bunlar temin edilemediği takdir-
de, kemikler masa benzeri yüksek bir yerde gazete kâğıtları üstünde de kurutulabilir. Yere serilen
kemiklerin kazara tahrip olmaları riskine karşı, göz önünde bir yere konulmaları gerekir. Bazen
evcil hayvanlar, hatta çocuklar bile kemikleri karıştırabilir.
 #JZPMPKJL"OUSPQPMPKJWF"SLFPMPKJEF,VMMBO‘MBO:×OUFNMFSJ | 297

nemlenerek tahrip olmalarına yol açmaz. Kemik ve dişleri depolamada plastik ku-
tular kullanılıyorsa, en azından kutuların karşılıklı olarak iki tarafından ufak birer
hava deliği açmak iyi olur. Her kutunun üstüne ve yanına sabit bir kalemle mutlaka
açma ve gömüt numarası, buluntu yılı, lokalitesi gibi bilgilerin yazılması gerekir.
Tek bir bireyin kemikleri (iskelet tam ya da tama yakınsa) birkaç kutuya yerleştiri-
lebilir, böylece kemiklerin birbiri üstüne yığılarak kırılma riskleri en aza inecektir.
Kırık ve aşınmış kemikler ayrı ayrı, bez, kağıt havlu (hiçbiri yoksa eski gazete ka-
ğıtları) gibi yumuşak maddelere sarılarak kutulara yerleştirilmelidir. Kutu ve tor-
balar kuru, güvenli ve fare gibi kemirici hayvanlardan uzak bir yerde muhafaza
edilmelidir.
Laboratuvarda malzeme temizlendikten sonra, özellikle büyük boyutlu kemikler
(kafatası ve uzun kemikler gibi) numaralandırılmalı ve kırık olanlar yapıştırı-
larak tümlenmelidir. Kemiğin temizlenmiş kırık yüzeylerine ince uçlu bir fırça
yardımıyla sürülecek beyaz tutkalı27 suda çözülme özelliğinden dolayı güvenle
kullanabiliriz. Daha sonra buluntuları tekrar yapıştırma gibi bir durum söz ko-
nusu olduğunda, mesela yapıştırıcının yanlış uygulandığı durumlarda, tutkalın
temizlenmesi ve tekrar sürülmesiyle oluşabilecek kemik kaybı en aza inecektir.
Ayrıca yapıştırılan kısımlar bir süre sonra birbirlerinden ayrılmayacağından ke-
miğin formunda bozulma olmaz. Peligom benzeri yapıştırıcılar kemik malze-
meyi tümlemek için uygun değildir. Çünkü bir süre sonra, yapıştırılan parçalar
birbirlerinden kısmen ayrılabileceğinden, kemikte şekil bozukluğu oluşur. Bu
tür bir yapıştırıcının temizlenmesi ancak aseton gibi kimyasallarla mümkün ola-
bileceğinden, yeniden tamiri sırasında kısmen de olsa kemik zarar görür. Yapış-
tırılan parçalar, kendimizin de rahatlıkla ince kum kullanarak hazırlayabileceği
bir kum havuzu içine kısmen gömülür ve hareket ettirilmeden bir süre elle tu-
tularak kemiğin sabitlenmesi sağlanır. Kemiğin/dişin yapıştırılmış yüzeylerinin
kuma gömülmemesine dikkat etmek gerekir. Çünkü kum, buluntunun üzerine
yapışacağından pütürlü bir görüntü ortaya çıkacaktır. Her kemik ve dişin yanın-
da mutlaka gömüt numarası gibi bilgileri içeren bir kart bulunmalıdır.
Model hamurları, tahta parçaları ve teller bazen tam olmayan kemiklerin tami-
rinde kullanılabilirler. Ancak alçı ve çimento gibi dolgu maddeleriyle, olmayan

27 Su bazlı, vinil asetat, homo polimer esaslı, çiçek ve maket yapımında, kâğıt, karton, kumaş ve
ahşap malzemelerin yapıştırılmasında kullanılan bir yapıştırıcıdır.
298 | "3,&0-0+ņ%&5&.&-:º/5&.-&3

kemiklerin yerini doldurmak doğru değildir. Boya, yağ, vernik ve diğer kimyasal
maddeler kemiklere uygulanmaz, çünkü bunlar daha sonra yapılabilecek labora-
tuvar ve mikroskobik analizleri engelleyebilir.

Kremasyon
Bu başlığın konusu, tarih öncesi ve tarihi dönemlerde yakılmış insan kalıntılarıdır.
Kremasyon genel olarak ölen canlının bedeninin yüksek ısıda (genelde 1400 ile 1800
fahrenhayt dereceleri arasında) yakılması işlemidir. Yakılma sonucunda ölen canlıdan
geriye yalnızca külü ve bazen de küçük parça kemikleri kalır. Yanmadan arta kalan
parçalar ufak boyutludur ve renkleri değişmiştir. Yanmış kemiğin rengi ateşin sıcaklığı
hakkında fikir verir. Isıya maruz kalmış bir kemiğin rengi ateşin sıcaklık derecesine
göre farklılık gösterir (siyahtan başlayarak, gri, kahverengi, kiremit rengi, mavimsi ve
beyaz olmak üzere renk değişimi görülür). Örneğin koyu kahverengi ve siyah (200-
300 santigrat derecelerde) düşük ısıya işaret ederken; yüksek ısıda, yaklaşık 800 san-
tigrat derecenin üzerindeki sıcaklıkta yanmış kemikler mavimsi beyaz ve/ veya beyaz
renklerdedir. Kremasyon kalıntıları gerektiği gibi toplanırsa, bunların analizlerinden
azımsanmayacak ölçüde veri elde edilebilir. Gene de bu tip buluntuların analizi ol-
dukça sorunludur. Çünkü yüksek ısı, sadece renk değil, biçim ve boyutlarda da deği-
şikliklere yol açar. Bu nedenle osteolojik analizlerin (kemik ve dişlerin incelenmesi)
birçoğuna olanak vermezler ya da büyük ölçüde zorlaştırırlar. Kremasyon kalıntıları
toplanmadan önce pozisyonları kaydedilmeli, fotoğrafları çekilmeli, ölçüm ve tanım-
lamaları dikkatlice yapılmalıdır. Kemiklerdeki çatlaklar yanma olayı gerçekleştiğinde,
üzerlerinde yumuşak dokunun olup olmadığı hakkında fikir verir. Şöyle ki, genel ola-
rak uzun çatlak ve kırıklar kemiğin yanma esnasında kuru olduğuna işaret ederken;
yatay çizgiler ve düzensiz kırıklar et vb. bir dokuyla kaplı olduğunu gösterir.

Antropolojik, Jeokimyasal (izotop) ve Moleküler Genetik (Antik


DNA) Metotlar

Cinsiyetin Tespiti
Kemiklerden cinsiyet tayini ne oranda güvenilirdir? Bu konuda yapılan araştır-
malar, iskelet tamsa yüzde yüze yakın, sadece pelvis varsa yüzde 95, yalnızca
kafatası ve/veya uzun kemikler mevcutsa yüzde 80 oranında doğrulukla iskeletin
cinsiyetinin saptanabileceğini göstermiştir (Krogman ve İşcan 1986). İnsanda
 #JZPMPKJL"OUSPQPMPKJWF"SLFPMPKJEF,VMMBO‘MBO:×OUFNMFSJ | 299

“ikincil cinsiyet özellikleri”28 ergen-


lik döneminde gelişmeye başlar ve
bu dönemin sonunda tamamlanmış
olur. İkincil cinsiyet karakteristikle-
ri yaşla doğru orantılı olarak gelişme
gösterdiğinden, yaştan en az etki-
lendiği dönem olan 20-55 yaş ara-
sındaki iskeletlerde yapılan analizler
en doğru sonuçları verir. Bu nedenle
Şekil 13
kemiklerden cinsiyetin tayini günü-
müz metotlarıyla ancak erişkin bi-
reyler için doğru olarak saptanabilir.
Çocuklar ve bebekler için henüz tam
olarak güvenilir bir yöntem gelişti-
rilmemiştir. İskelette iki cins ara-
sındaki farklılıklar doğumdan önce
başlar ve en fazla pelvisteki sciatic
Şekil 14
notch’da kendini gösterir. Fetal ev-
rede (doğum öncesi) kızlardaki gelişimi daha hızlıdır (Boucher 1957). Ergenlik
dönemindeki kızlarda iskelet gelişimi ve olgunlaşması erkeklerdekine göre daha
hızlıdır (Ubelaker 1978). İki cinsin diş kalsifikasyon (dişlerin biçimlenmesi) ev-
releri ise aynıdır.
Kadınla erkek arasında, iskeletimizdeki en belirgin cinsiyet farklılıkları öncelik-
le leğen kemikleri ve ikincil olarak da kafatasında görülür. Bunların her ikisi de
mevcut değilse, iskeletin genel yapısına bakılarak değerlendirme yapılabilir. İn-
celenen popülasyon iyi tanınıyor ve fiziki özellikleri iyi biliniyorsa, bazen ufak ve
kırık parçalardan da cinsiyeti saptamak mümkün olabilir. Genel yapısı itibariyle
her popülasyonda erkek iskeleti daha iri, geniş, büyüktür ve kemikler üzerindeki
kas bağlantı yerleri göreceli olarak daha belirgindir. Ancak kemiklerin uzunluğu

28 Ergenlik döneminde, üreme fonksiyonuyla dolaylı olarak ilişkili olan cinsiyet özellikleridir. Örne-
ğin, göğüs ve kalçanın biçimlenmesi, tüylerin gelişimi, erkeklerde ses değişikliği gibi. İskeletimiz
söz konusu olduğunda bu durum hormonal değişikliklerle bağlantılı olarak, özellikle leğen ve
kafatası kemiklerinde ortaya çıkar. Birincil cinsiyet özellikleri ise doğuştan var olan üreme organ-
larıyla ilişkili özellikleri kapsar.
300 | "3,&0-0+ņ%&5&.&-:º/5&.-&3

ve güçlü kas bağlantı yerlerinin mevcudiyeti tek başlarına kriter olarak dikkate
alınmaz. Bilindiği üzere, kemiklerin boyutları bazen yanıltıcı olabilir. Örneğin
bir toplulukta kadın boyu, başka bir grubun erkek boy ölçüsüne yakınsa, uzun
boylu kadınlar sadece boy uzunluğu ölçü olarak alındığında hatalı olarak erkek
kategorisinde değerlendirilebilir. Ayrıca kemiklerdeki kas bağlantı yerlerinin ge-
lişmiş olması, sadece cinsiyetle değil, fiziksel faaliyetlerle de ilgilidir.
Kadın ve erkek kemikleri arasındaki başlıca farklar aşağıda özetlenmiştir.29
Leğen kemiğindeki (pelvis) cinsiyet özellikleri (Şekil 13):
1 Erkeğin leğen kemiği, kadınınkinden daha dar yapılıdır ve üzerindeki kasla-
rın tutunma yerleri nispeten fazla gelişmiştir.
2 Greater sciatic notch erkekte daha dar ve U formunda, kadında nispeten geniş
ve sığdır.
3 Acetabulum erkekte geniş, kadında daha ufak boyutludur.
4 Obturator foramen erkekte geniş ve ovoid formlu, kadında ufak ve triangular
biçimlidir.
5 Sakrum (kuyruk sokumu) erkekte uzun, dar ve genelde beş veya daha fazla
parçalıdır. Kadında kısa, geniş ve çoğunlukla beş parçalıdır.
Kafatasındaki (cranium) cinsiyet özellikleri (Şekil 14):
1 Erkek kafatasına oranla, kadın kafatası daha narin, yuvarlak formlu ve
hafiftir.
2 Kaş kemerleri erkekte, kadındakinden daha çıkıntılıdır.
3 Alın yandan bakıldığında erkekte geriye doğru eğilim gösterirken, kadında
dikey bir görünümdedir.
4 Göz çukurlarının üst kenarları erkekte daha yuvarlak ve kalın kenarlı; kadında
nispeten ince, keskin kenarlıdır (canlıda bunu elle dokunarak anlayamayız).
5 Elmacık kemikleri erkekte nispeten daha çıkıntılı ve iridir; kadında narin ve
ufaktır,
Kulağın alt, arka tarafında yer alan mastoid kemikler (Şekil 14) erkekte nispe-
ten daha iri, kadında ufaktır.

29 Workshop of European Anthropologists (WEA), 1980.


 #JZPMPKJL"OUSPQPMPKJWF"SLFPMPKJEF,VMMBO‘MBO:×OUFNMFSJ | 301

7 Kafatasının arkasında bulunan oksipital (occipital) bölgedeki kas bağlantı


yerleri erkekte daha gelişmiş, çıkıntılı ve pütürlü; kadında daha pürüzsüz bir
yapı gösterir.
8 Alt çene, erkekte köşeli ve geniş, kadında daha yuvarlak hatlı ve narin
yapılıdır.
9 Genel olarak erkek dişleri kadın dişlerinden daha iri ve geniştir.

Kemik ve Dişlerden Ölüm Yaşının Tespiti


Yaşla ortaya çıkan değişiklikler tüm iskelette eş zamanlı olmadığı gibi, farklı ke-
miklerde değişik biçimlerde ortaya çıkar. Birey ne zaman erişkindir? Bu 15 ila
18 yaş arasında gerçekleşmekle birlikte, genel olarak 18 yaş erişkinliğin başlan-
gıcı kabul edilir. Yaşam evrelerini kabaca bebeklik, çocukluk, ergenlik dönemi
ve erişkinlik (genç, orta ve yaşlı) olarak sınıflandırabiliriz. Genel kabul gördüğü
üzere, 0- 2 yaş grubu bebek (Şekil 15a); 2 -12 yaş arası çocuk (Şekil 15b); 12 - 17/18
yaş arası adolesan ya da ergenlik (Şekil 15c); 18 ve üstü bireyler erişkin katego-
risinde değerlendirilirler.30 Günümüzde özellikle ekonomisi ileri seviyede olan
toplumlarda, ortalama yaşam süresinin, refah seviyesiyle doğru orantılı arttığı-
nı göz önüne alırsak, bunun toplumlara göre değişkenlik gösterdiğini rahatlıkla
söyleyebiliriz. Tarih öncesi insanlarının ortalama yaşam süreleri, günümüz top-
lumlarına oranla hayli düşüktü. Bu nedenle tarih öncesinin erişkin bireylerinin
ölüm yaşlarını hesaplamada bugünkünden farklı kategorileri kullanıyoruz.
Bebeklerde ölüm yaşını tespit etmek için, en önemli değişim olan kemiklerin
büyüme yaşlarına ve diş sürmesi (dişlerin çıkış zamanları) ile dişlerin kalker-
leşme (dişlerin biçimlenmesi, köklerin tamamlanması) derecelerine bakılır. Bu
gelişim ve büyüme çocukluk ve ergenlik dönemlerinde devam eder. Uzun ke-
miklerdeki büyüme, kemik uçlarının kemiğin gövdesi ile tamamen birleşmesi/
kaynaşmasıyla son bulur. Bu da her kemik için farklı zamanlarda olur ve kızlarda
erkeklerden daha önce tamamlanır. Yaklaşık 20-21 yaş civarında insanda kemik
gelişimi ve büyümesi aşağı yukarı tamamlanmıştır. Çoğu kemik uçları kaynaş-
mış ve kemikler son boyutlarına ulaşmıştır. Gene bu yaş civarında tüm dişler

30 Şekil 15a: Alpaslan Roodenberg vd. 2013.


Şekil 15b: Menteşe Höyük kazıları fotoğraf kolleksiyonundan alınmıştır.
Şekil 15c: Alpaslan Roodenberg 2011a.
302 | "3,&0-0+ņ%&5&.&-:º/5&.-&3

çıkmış ve gelişimleri hemen hemen


tamamlanmıştır.
Kemikler ve dişler genel gelişimleri-
ni tamamladıktan sonra, erişkin bi-
reyin ölüm yaşını saptamak için ya-
pılabilecek neler vardır? Erişkinlerde
yaşlandırma, bebek ve çocuklardaki
a
kadar kesin yapılamasa da, genel
olarak ölüm yaşı hakkında fikir ve-
ren metotlar mevcuttur. Ancak is-
keletin tam ya da tama yakın olduğu
durumlarda ölüm yaşının analizi
nispeten kesin sonuçlar verir. Örne-
ğin bazı metotlar iskeletin farklı bö-
lümlerine uygulanarak, birden fazla
b
kemik üzerindeki yaş kriterleri dik-
kate alınır (Acsadi ve Nemeskeri’nin
complex metodu: Acsadi ve Nemes-
keri 1970). Elimizde çok kırıklı bir
iskelet veya bir bireyden sayıca az
kemik bulunduğu durumlarda, yaş
tayini yapabileceğimiz bir iki özel-
lik gene de korunmuşsa, ölünün
c yaşı hakkında ancak kabaca bir fik-
Şekil 15 rimiz olabilir. Bundan başka, genç
erişkinlerde kafatasında suture adı
verilen ek yerleri hâlâ görülür durumda olup, henüz tümüyle kaynaşmamıştır.
Bunların tümüyle kaybolma (kaynaşma) yaşlarına bakılarak, ileri erişkin (yaşlı-
lık) dönemlere kadar kabaca da olsa ölüm yaşı tespit edilebilir. Leğen kemiğinde
pubis’in symphseal31 yüzünde yaşla birlikte ortaya çıkan aşınmalar, artroz, diş-
lerde aşınma dereceleri gibi yaşla doğru orantılı ortaya çıkan bazı değişiklikler
de iskeletin ölüm yaşıyla ilgili önemli ip uçları verir. Örneğin dişlerdeki aşınma

31 Pubis:Leğen kemiğinin sağ ve sol yarılarının ön alt kısmını teşkil eden kemikler.
Symphseal yüz: Pubis kemiklerinin leğen kemiğinin ön tarafında birleştikleri bölüm.
 #JZPMPKJL"OUSPQPMPKJWF"SLFPMPKJEF,VMMBO‘MBO:×OUFNMFSJ | 303

derecelerinin gözlemlenerek ölüm yaşının saptandığı sık kullanılan bir metotta,


18-25 genç erişkin, 25-35 orta yaş ve 35-40 üstü yaşlı olarak gruplandırılmakta-
dır (Brothwell 1981).

Kemiklerden Boy Uzunluğunun Hesaplanması


Boy uzunluğunun uzun kemiklerden hesaplanması, boy hesaplama yöntemle-
ri arasında en güvenilir olanıdır. Yöntem, kol ve bacakların uzunluğunun boy
uzunluğuyla orantılı olması esasına dayanır ve ırklara göre farklı formüllerle
hesaplanır. Çünkü kol ve bacak uzunluğunun boya oranı ırksal değişiklikler
gösterebilir. Prehistorik toplumların boy hesaplamalarında en iyi sonuçları ve-
ren metotlardan biri (Trotter ve Gleser 1958) Amerikan askerlerinin ölçülerine
dayanarak hazırlanmıştır. İkinci Dünya ve Kore savaşları sırasında ölen asker-
lerin kimliklerinin tespiti çalışmaları sırasında, boy ölçüleri gibi savaştan önce
kaydedilmiş veriler, daha sonra kadavra ve kemikten hesaplanan ölçülerle karşı-
laştırılarak metodun güvenilirliği test edilmiştir. Bu metotta siyah, beyaz ve sarı
ırklardan kadın ve erkeklerin tüm kol ve bacak kemikleri için ayrı ayrı formüller
oluşturulmuştur. Tam olan kemiklerin osteometrik tahtayla maksimum uzun-
luklarının milimetrik olarak kaydedilmesinden sonra hangi ırk grubundalarsa,
ölçüler onlara karşılık gelen formüllere uygulanarak hesaplanır. Her toplumda
bilindiği üzere, ortalama kadın boyları erkek boylarından daha kısadır ve uygu-
lanan formüller de bu yüzden her iki cins için farklıdır. Sonuçlar ortalama hata
payları (+/- standard error) ile verilir. Dikkat edilmesi gereken önemli bir faktör
ise, boy uzunluğunun, 30 yaş civarında başlayarak, her 10 yılda yaklaşık 6 mm.
kısaldığı gerçeğidir. Maksimum boy hesaplanırken, ölüm yaşı 30’un üzerinde
olan bireylerde, bu oran hesaplanan boy ölçüsünden düşülerek bireyin gerçek
boyu bulunur.

Kemiklerde Tespit Edilebilen Hastalık, Yaralanma ve İzler


Bu bölümün konusunu kemikler üzerinde iz bırakan hastalıklar, deformasyon-
lar, yaralanma ve izler oluşturmaktadır. Konumuz eski insan kemikleri olunca,
bunların incelenmesi de paleopatolijinin alanına girmektedir. Öncelikle kısaca
bazı terimleri tanıyalım: Patoloji (pathology), antik Yunan dilinde acı çekme an-
lamına gelen pathos ve logos (bilim) kelimelerinden köken alır; buradaki anla-
mıyla insan ve hayvanlardaki hastalıkların ve süreçlerinin incelenmesidir. 18.
304 | "3,&0-0+ņ%&5&.&-:º/5&.-&3

yüzyıldan beri uygulanmakta olan paleopatolojinin gelişiminde dört aşama ta-


nımlanmıştır (Buikstra ve Cook 1980). Bunlar sırasıyla, 19. yüzyılın tanımlayıcı
evresi, 20. yüzyıl başlarındaki analitik devre, 1930 ile 1970’ler arasındaki uzman-
laşma, ve son safha olan, 1970’lerden günümüze kadar devam eden disiplinlera-
rası (interdisipliner) çalışmaları kapsayan dönemlerdir.
Paleopatoloji eski toplumlar ve canlılardaki hastalıkları, oluşumlarını, nedenle-
rini ve zaman içindeki gelişim ve değişimlerini inceler. Eski dönemlerdeki hasta-
lıkların insan vücudunu nasıl etkilediğini ve ne iz bıraktığını incelerken, bugün-
kü klinik yöntemleri esas alır. Biyolojik antropolojinin alt dallarından biri olarak
kabul edilen bu disiplinin konusunu iskelet ve mumya gibi kalıntılar oluşturur.
Çoğu hastalık, yumuşak dokuda tahrip edici etkiler gösterse de, kemiklerde kalı-
cı hasara sebebiyet vermeden ya iyileşme gerçekleşir ya da ölüme sebebiyet verir.
Bu yüzden eski toplumların kalıntıları üzerinde saptayabildiğimiz tüm hastalık,
travma ve yaralanmalar sadece kemik ve dişler üzerinde kalıcı izler bırakanlar-
dır. Bunlar arasında sıklıkla karşılaştığımız bazı örnekler ve açıklamaları 16, 17,
18, 19 numaralı şekillerde verilmektedir.32

Kemik ve Dişlerin Radyolojik Görüntülenmesinde Kullanılan


Biyomedikal Yöntemler
İskelet patolojileri ve morfolojisinin detaylı incelenmesi ve teşhis konulması için za-
man zaman başvurabileceğimiz yardımcı metotlar arasında X-ışınları veya elektro-
manyetik alanların kullanıldığı teknikler gelmektedir.33 Bu yöntemlerin yardımıyla
kafatasındaki sinüs boşlukları, diş köklerindeki çürükler gibi dışardan iyi gözlem-
lenemeyen bazı yapıları da incelememiz mümkün olur. Ayrıca bu görüntüleme tek-
nikleri erişkin olmayan bireylerde dişlerden ve kemiklerden yaş tayini yapılmasına
imkân sağlar. Söz gelimi, sağlam çenelerdeki diş köklerinin kalkerleşme (biçimlen-
me) derecelerine bakabilmek için ya çeneleri kırıp, diş köklerini incelememiz gerekir
ya da bunları X-ray fotoğrafı (röntgen) ile görüntüleyebiliriz. Elbette ikinci yöntem
malzemeyi tahrip etmemek açısından uygun olanıdır. Ancak çoğu zaman arkeolojik
kazılarda bulunan diş ve çeneler, toprağın ağırlığı vb. dış etkenlerle kırık ve parça-
lanmış halde elimize geçtiğinden bu tekniklere sıklıkla başvurmamız gerekmez.

32 Şekil 16 ve 19: Alpaslan Roodenberg 2011a; Şekil 17: Alpaslan Roodenberg vd. 2014;
Şekil 18: Alpaslan Roodenberg, Gerritsen ve Özbal 2013.
33 Röntgen, bilgisayarlı tomografi (CT scan) ve manyetik rezonans (MR) gibi cihazlar.
 #JZPMPKJL"OUSPQPMPKJWF"SLFPMPKJEF,VMMBO‘MBO:×OUFNMFSJ | 305

Mumyalanmış insan kalıntıları incelenirken hemen her zaman yukarıda sözü


edilen görüntüleme teknikleri kullanılır. Çünkü ölünün kısmen korunmuş deri,
kas gibi yumuşak doku kalıntıları onları bozmadan altındaki kemik dokuyu gör-
memize olanak vermez.

Mikroskobik Teknikler
Mikroskoplar genel olarak kemik bilimcilerin (osteolog, biyolojik / fiziki / pa-
leoantropolog) laboratuvarlarında mutlaka bulundurmaları gereken araçlardan
biridir. Çeşitli tipleri vardır. Yapacağımız çalışmanın amacına ve metoduna bağlı
olarak hangi mikroskop tipini seçmemiz gerektiğine karar veririz. Mikroskopla-
rın ilk bulunan ve yaygın kullanılan tipi ışık mikroskoplarıdır. Mikroskoplar ke-
mik doku kesitlerini önemli ölçüde büyüterek inceleyebilmemize imkân verirler.
Dişlerin çiğneme ve kesici yüzeylerindeki aşınmaların ayrıntılı görüntülenmesi-
ne olanak sağlarlar. Böylece geçmiş toplumların beslenme ve yaşam alışkanlık-
larına dair önemli bilgiler edinebiliriz. Çünkü diş yüzeylerinde çıplak gözle iyi
görülemeyen çiziklerin, aşınmaların detaylı incelenmesi, bize ne tür bir yiyece-
ğin veya nesnenin bunlara yol açmış olabileceği konusunda fikir verir.
Elektron mikroskopları, gözle görülemeyecek kadar küçük yapıların ve cisim-
lerin mercekler yardımıyla büyütülerek görüntüsünün incelenmesini sağlarlar.
Bu tip mikroskoplar, mikroorganizmalar, hücre, molekül, biyopsi, metal ve kris-
taller gibi biyolojik ve inorganik örneklerin incelenmesinde kullanılırlar. Bu tip
bir mikroskop altında incelediğimiz nesneyi bir bilgisayar yardımıyla ekranda
görebilir ve özel dijital kameralarla fotoğraflayabiliriz. Elektron mikroskopla-
rının çeşitli tipleri vardır. Transmisyon elektron mikroskobu (TEM) gibi bazı
özelleşmiş tipleriyle birçok önemli ayrıntı 10 milyon defaya kadar büyütülmüş
olarak incelenebilir.

Kararlı İzotop Analizi


Karasal sistemlerde kullanılan kararlı izotoplar karbon, nitrojen, hidrojen; su sis-
temlerinde kullanılanlar karbon, nitrojen, oksijen, strontium ve sülfürdür. Karbon
ve nitrojen izotop bileşimi eski diyeti oluşturmada; oksijen izotopunun analizi göç
edilen yerle, daha doğrusu kişinin nerede doğup büyüdüğüyle ilgili bilgi sağlar. Diş
ve kemiklerin strontium izotop analizleri, göç hareketleri ve kültürel benzerliklerle
306 | "3,&0-0+ņ%&5&.&-:º/5&.-&3

ilgili önemli ipuçları verir. Diş minesi ve etrafındaki toprak da bu analizlerde kulla-
nılabilir. Karbon izotopları canlının yediği besinlerden, oksijen izotopları ise içilen
sulardan alınır. Karbon izotop değerlerinin ölçülmesi, canlının yaşamı süresince
C3 veya C4 bitkilerinden hangisiyle beslendiğini anlatır.34 Dolayısıyla bu da can-
lının geçmişte nasıl bir çevrede yaşamış olduğunu anlamamıza yardım eder. Bu
değerlerin organizmaya alınması ölüm halinde sona erer, ancak değerlerde düşme
olmaz. İzotop analizi için seçilen doku önemlidir, çünkü dokular metabolik olarak
ne kadar aktif olduklarına göre farklılık gösterirler (Zimmo vd., Nebel 2012).

İnsan Kalıntılarının DNA Analizi


Hücrelerde kromozom olarak adlandırılan yapılarda bulunan ve kısaca DNA
olarak bilinen Deoxyribonucleic asit tüm canlı organizmalarda ve bazı virüslerde
genetik talimatları taşır. İnsan genomu35 46 kromozom içinde yer alan yaklaşık
3 milyar baz çiftinden oluşur. Genetik bilgileri içeren DNA parçaları gen olarak
adlandırılır. Prensip olarak organizmanın her hücresindeki DNA molekülü ay-
nıdır ve yarısı erkek, diğer yarısı dişi canlıdan gelir. DNA’nın bazen mutajenler
yoluyla hasara uğrayarak yapısı değişebilir.
Günümüzde DNA testleri sıklıkla babalık testinde ve kriminal vakaların çözümünde
kullanılmaktadır. Antik DNA (Ancient DNA) veya aDNA olarak bilinen yöntem, eski
kemik ve dişlerden veya mumyalanmış dokulardan özel bir metotla alınan örneklerin
laboratuvar ortamında DNA’sının ayrıştırılması esasına dayanır. mtDNA, anne ve ba-
badan birlikte aktarılan nükleer DNA’dan (hücre çekirdeğindeki) farklı olarak, yalnız-
ca anneden hem erkek hem kız çocuklarına aktarılır. Y kromozomu36 babadan oğula
geçer ve analiz edilen iki bireyin en yakın ortak erkek atasının saptanmasına olanak
verir. Doğrudan erkek atalarını bu yöntemle saptamak isteyen kadınlar, ancak yakın
bir erkek akrabalarından alınan örneğin analiziyle bu bilgiye ulaşabilirler.

34 Yeryüzündeki birçok bitki C3 grubundadır, nispeten serin ve nemli sıcaklık koşullarına uygun
bitkilerdir. Bunlar arasında buğday, arpa, çavdar, yulaf gibi tahıllar, fasulye, domates, patates gibi
sebzeleri, elma, ayva vb. meyveleri sayabiliriz. C4 bitkileri veya C4 karbon tutulumu mekanizma-
sı, bitkilerin fotosentezleri sırasında karbondioksiti tutan ve şeker oluşturan biyokimyasal meka-
nizmalardan biridir. Bu bitkilere şekerkamışı, mısır ve dallı darıyı örnek olarak verebiliriz. Bu tür
bitkilerin ışık şiddetini kullanma yetenekleri yüksektir. Bu yüzden çok sıcak bölgelerde yetişirler.
35 Genom bir hücredeki kromozomlar kümesidir.
36 Y kromozomu, erkek hücrelerinde bulunan DNA’nın yaklaşık yüzde 2,5’ini içerir. Bütün erkekler-
de X kromozomuyla birlikte bulunur.
 #JZPMPKJL"OUSPQPMPKJWF"SLFPMPKJEF,VMMBO‘MBO:×OUFNMFSJ | 307

aDNA çalışmaları 1980 li yıllardan sonra hız kazanmıştır. Son on yılda antik
DNA araştırmalarında yeni nesil dizileme tekniklerinin kullanılmaya başlan-
masıyla önemli bir devrim yaşanmıştır. Günümüzde, önceki mitokondriyal
DNA37 analizlerinin sınırlı sonuçlarından çok daha iyi sonuçlar veren nuclear/
hücre çekirdeğinden tüm genom dizileme yöntemleri kullanılmaya başlanmıştır
(Mathieson 2017). Bu yöntemle analizlerin maliyeti ve iş gücünden büyük ölçüde
tasarruf etmek ve önceki metotlarla analizi yapılamayan eski canlılara ait ana-
lizleri de yapmak mümkün olmuştur. Genetik araştırmalar insanın kökeni, göç
hareketleri gibi sorulara cevap ararlar. Eski insan kalıntılarının DNA analizleri
bizi, incelenen örneğin muhtemel en eski atasına ulaştırabilir. Özellikle de fosil,
arkaik ve anatomik modern insan türlerini içeren eski insan kalıntılarının ana-
lizlerinde önemli bir yol alınmıştır. Dolayısıyla, bu çalışmalar insanın ve yakın
akrabalarının demografik tarihi ile ilgili önemli veriler elde etmemize olanak
verir. Ayrıca bu analizlerin, söz konusu kalıntılarla ilgili fonksiyonel ve fenotip
açısından önemli bilgiler sağlamasının yanı sıra, göç ve popülasyon hareketleri
ile ilgili de azımsanmayacak bilgiler vermektedir.
Bunların yanı sıra bir grup iskelet açığa çıkarıldığında aralarında biyolojik ak-
rabalık ve aile ilişkisinin olup olmadığı, antropologlar kadar arkeologların da
ilgilendiği konular arasındadır. Bu konuda genetik perspektiften her zaman için
olumlu sonuçlar almak mümkün olmasa da, başarılı örnekleri mevcuttur. Örne-
ğin Almanya, Reichersdorf’da MS. 16-17 yüzyıllara ait bir kilisenin mezarlığın-
da açığa çıkarılan iskeletlerde, 7 kuşak boyunca akrabalık ilişkisi genetik açıdan
ortaya koyulabilmiştir (Gerstenberg vd. 1999).
DNA analizleri ile bugün için ölüm nedeni ya da ölüm yaşını saptayacak bir yön-
tem mevcut olmasa da, cinsiyet tespiti DNA’nın iyi korunmuş olduğu örneklerde
başarılı sonuçlar vermektedir. Bu tip analizler, çocuk ve bebekler ile cinsiyeti
tayin etmekte kullanılan iskelet kısımları kayıp olan erişkinlerin cinsiyetlerinin
belirlenmesi gibi konularda bizim osteolojik çalışmalarımıza da önemli katkı-
da bulunabilirler. Kurumuş dışkı kalıntılarından DNA analizi denemeleri ise,
başlangıçta başarısız olmakla birlikte, daha sonraki analizlerle insanın iskelet
ve mumyalanmış doku kalıntılarında bulunandan daha iyi derecede korunmuş

37 Eski kemik/diş kalıntılarının analizlerinde yaygın olarak kullanılan yöntemlerden biri mitokond-
riyal DNA’nın analizidir.
308 | "3,&0-0+ņ%&5&.&-:º/5&.-&3

DNA’nın, dışkı (koprolit) kalıntılarından elde edilmesi mümkün olmuştur. İn-


san dışkısından ayrıştırılan DNA’nın analizi, söz konusu bireyin geçmişteki di-
yet ve beslenmesi ile ilgili önemli bilgiler sağlayabilir (Mulligan 2006).38
Antik DNA analizlerinde, örneklerin alınışından39 laboratuvar çalışmalarına
kadar olan tüm aşamalarda dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan biri
de DNA bulaşmasıdır (contamination). DNA araştırmalarında en önemli so-
runlardan birini teşkil eden çevresel mikropların veya eski insan kalıntıları-
na dokunmuş olan türdeşlerinin neden olduğu DNA bulaşması veya karışması
(kontaminasyon) sorunu son yıllarda geliştirilen ileri laboratuvar teknikleri ve
bioinformatik yöntemlerle en aza indirilmiştir. Böylece analizi yapılan örneklere
karışan DNA ‘nın saptanması ve ayrılması yolu ile orjinal DNA’nın ayrıştırılması
büyük ölçüde başarıyla yapılabilmektedir.40 Bu nedenle genelde hayvan kalıntı-
ları üzerinde yapılan analizler, insandan alınan DNA’nın analizinden daha iyi
sonuç verirler. Çünkü en steril koşullarda bile (hem uygulayıcısı, hem de mal-
zemesi insan olduğu için), her zaman büyük ölçüde DNA bulaşma riski mev-
cuttur. Bir diğer sorun ise, eski insan kalıntılarının, ölüm anından günümüze
kadar geçen sürede ne derece iyi korunmuş olduğuyla ilgilidir. Çoğu durumda
çevresel şartların etkisiyle kemik ve dişlerdeki DNA tümüyle tahrip olmuş veya
yeterli oranda korunamamış olabilir. Diğer bir konu ise, bu analizlerin eskiye
oranla maliyeti düşmüş de olsa, birçok yönleriyle hâlâ oldukça pahalı bir yöntem
olmasıdır.
Son olarak antik DNA örnekleme metotlarından biraz söz etmek istiyorum. Bu
analizler için iskeletin tüm parçaları uygun değildir. Diğer bir deyişle her kemik
ve dişten aynı ölçüde DNA ayrıştırılamaz. Kural olarak DNA tüm vücut ve üre-
me hücrelerinde bulunmakla birlikte, eski insan kalıntıları analiz edilirken en iyi

38 Hinds mağarasında (GB Teksas) bulunan ve GÖ 2300’e tarihlenen 3 bireye ait dışkı kalıntılarının
DNA analizleri, söz konusu bireylerin geçmişteki beslenme ve diyetleriyle ilgili bilgi sağlamıştır.
Bu dışkı örneklerinde 3 ile 6 arasında farklı bitkinin ve birkaç farklı hayvan türünün DNA’ları
bulunmuştur.
39 Kazılarda DNA örneği alırken, tek kullanımlık ağzı ve burnu kapatan maske, steril plastik eldi-
venler ve saçların kemiklerin üstüne düşmesini önleyecek şekilde bir başlık, eşarp vs. kullanıla-
rak, örneği alacak kişinin DNA’sı ile iskeletin DNA’ sının karışmasının bir dereceye kadar önüne
geçilebilir. Üstüne sabit kalemle gömüt bilgileri yazılmış steril, kilitli plastik bir torbaya konulan
örnek, buzdolabı gibi soğuk bir ortamda, laboratuvara ulaştırılana kadar muhafaza edilmelidir.
40 Günümüzde hücre çekirdeğinden ayrıştırılan DNA’nin tüm genom analizleri tüm dünyada yal-
nızca bir kaç laboratuvarda başarıyla gerçekleştirilmektedir.
 #JZPMPKJL"OUSPQPMPKJWF"SLFPMPKJEF,VMMBO‘MBO:×OUFNMFSJ | 309

korunmuş kemik ve dişlerden alınan örnekler tercih edilir. Bunların başlıcaları


kırık ve çatlak olmayan azı ve köpek dişleri ve/veya sağlam kol ve bacak kemik-
lerinin gövde kısımlarından steril ortamda özel bir teknikle çıkarılan kesitlerdir.
Bu konudaki yeni bir gelişme ise, petrous kemiğinin analizlerde kullanılmaya
başlanmasıdır. Bu olağanüstü buluş bize bugüne kadar diğer kemikler ve dişler-
den ayrıştırılan DNA’dan çok daha fazlasını elde etme imkânı sağlamıştır (Pin-
hasi vd. 2015).41

Radyokarbon Yöntemi ile İnsan Kemiklerinin Tarihlendirilmesi


Karbon elementi içeren ve bir zamanlar canlı olan bir organizmanın parçası olan
tüm maddelerde bulunan radyoaktif 14C (radyokarbon) izotopunun yoğunlu-
ğu veya radyoaktivitesinin ölçülmesi esasına dayanan bir tarihleme metodu-
dur. Çok yaygın bir yöntem olup, dünyada birçok laboratuvarda C14 analizleri
yapılmaktadır.
Yöntemin esası organizma kalıntısındaki yarılanma süresinin hesaplanmasıdır
ki, her radyoaktif izotopun kendine özgü belirli bir yarılanma süresi vardır. 14C
izotopunun yarılanma süresi 5730 yıldır. Organizmadaki ilk aktivite her 5730
yıllık zaman aralığında, aralığın başladığı andaki değerinin yarısına düşerek
azalır (Özbakan 2004). Arkeoloijk kazılarda ele geçen ahşap, kömürleşmiş ka-
lıntılar, deri, kemik, diş, tahıl, deniz kabukları gibi her tür organik madde bu
yöntemle tarihlendirilebilir. Dolayısıyla metal, taş, çömlek gibi maddeler bu me-
totla direkt olarak tarihlendirilemez. Tarihlendirmesi yapılan organik maddenin
canlı olduğu dönemde C14’ün yoğunluğunun bugünle aynı olduğu varsayılır.
Ancak bunun her zaman böyle olmadığı, bazı zamanlarda arttığı ya da azaldığı

41 Birkaç yıl önce Marmara Bölgesi’ndeki kazılardan birinde DNA örnekleri alırken, bebek gömütle-
rinde hemen her zaman elimize sağlam geçen petrous kemiği dikkatimi çekti. Çoğu bebek kemik-
leri ince ve narin yapılarından dolayı en fazla kırılan ve tahrip olan buluntuların başında gelirler.
Buna karşın petrous kemiği her zaman tam ve sağlamdı. Latince anlamı “taş gibi sert “ olan pi-
ramit biçimli bu kemik, iskeletin en masif kemiklerinden biridir. Bebeklerde doğumdan sonraki
bir yıl içinde kafatasının temporal bölümünü oluşturan diğer kemiklerle birleşmeye başlar. Bu
nedenle çok genç bebeklerin mezarlarında petrous kemiği her zaman küçük masif kemikler ha-
linde izole olarak ele geçerler. Böylesine sağlam ve sık olarak bulduğumuz bu kemiklerde DNA da
iyi korunmuş olabilir mi sorusundan yola çıkarak, birkaç yıl önce bir iki bebekten aldığım petro-
us kemiklerini, diğer DNA örneklerine ekleyerek Dublin’deki genetik laboratuvarına gönderdim.
Analizlerin sonuçları bize bu kemiklerdeki DNA oranının şimdiye kadar diğer bütün kemik ve
dişlerden ayrıştırılan DNA’ya oranla en yüksek olduğunu gösterdi.
310 | "3,&0-0+ņ%&5&.&-:º/5&.-&3

tespit edilmiştir. Tüm bitki yiyen hayvanlar karbonu bitkilerden alır, et yiyiciler
de bitki yiyen hayvanın etinden karbonu alırlar. Dolayısıyla tüm organizmalar
atmosferdekiyle aynı oranda karbon oranına sahip olurlar.
Analiz edilen organik maddenin başka bir organik maddeyle karışmamış olması
çok önemlidir, çünkü bu karbon oranının ölçümünü yanlış etkileyebilir. Ayrı-
ca okyanuslar gibi doğal su kaynaklarından gelen organik maddelerdeki karbon
oranının yoğunluğu havadakinden farklıdır.42

Sonsöz
Kulağa önemsiz gelse de, kazı yapan herkes bilir, insan kemiklerini hayvan ke-
miklerinden ilk anda ayırabilmek her zaman kolay bir iş değildir. Kırık ve kü-
çük kemik parçaları kazılarda topraktan çıktığında toz, toprak ve hatta çamurla
kaplanmış yüzeylerinden ilk anda buluntunun ne olduğunu kestirebilmek bile
zorken, hangi kemiğe ait olduklarını söylemek ancak uzun yıllarda kazanılan
deneyim ve iyi bir anatomi bilgisiyle üstesinden gelinecek bir iştir. Antropolojiye
gönül vermiş, arkeoloji kökenli veya diğer disiplinlerden gelen meslektaşların bu
konuda zorlandıklarına şahit oldum. Çoğu sadece laboratuvarlarda ya da müze,
üniversite koleksiyonlarında önlerine gelen kutularda önceden tasnif edilmiş, ve
etiketlere tüm bilgileri yazılmış, temiz ve tümlenmiş örnekler üzerinde çalıştık-
larından, araziye çıktıkları zaman oldukça zorlanabilmektedir. Bu nedenle özel-
likle, biyolojik antropolojiyi uzmanlık alanı olarak seçen genç meslektaşlarıma
tavsiyem, sadece laboratuvarda ya da kitap üzerinde kemikleri öğrenmek yerine,
mümkün olduğunca arazide çalışmaları ve eğer anatomi temel bilgisini eğitim-
leri sırasında almamışlarsa, bu açıklarını kısa sürede kapatmalarıdır. Ne kadar
çok kemik malzeme görürler ve dokunurlarsa, o kadar fazla malzemeye aşina
olacaklar ve zamanla adeta deyim yerindeyse kemikleri gözleri kapalı tanıyabi-
leceklerdir. Çünkü bu işin alfabesi kemik ve diş anatomisidir. Arkeoloji öğren-
cilerine ve arkeologlara ricam ise, yazımın başında da belirttiğim gibi, sonuçta
bizlere getirecekleri insan kalıntılarını kazarken son derece itinalı davranmaları
ve buldukları her kemik / diş buluntuyu mutlaka bize eksiksiz ulaştırmalarıdır.
Bu bölümü bitirirken son olarak, önemli gördüğüm başka bir konuya değinmek-
te fayda görüyorum. Bilindiği üzere kelime anlamıyla “insan bilimi” demek olan

42 http://www.c14dating.com (Son erişim: 16.06.2017)


 #JZPMPKJL"OUSPQPMPKJWF"SLFPMPKJEF,VMMBO‘MBO:×OUFNMFSJ | 311

antropoloji, insanın kültürel ve biyolojik yapısını ve özelliklerini inceler. Arkeo-


loji ise özetle tanımlarsak, insan elinden çıkan seramik, mimari, alet gibi mad-
di ve gelenek, görenek, inanç gibi manevi kültürleri araştırır, ortaya çıkarır ve
sonuçların bir bölümünü diğer disiplinlerin de yardımıyla yorumlar. Başka bir
deyişle, antropoloji insanın hem geçmişini, hem bugününü araştırır ve aydın-
latmaya çalışır; arkeoloji ise geçmişini, daha iyi bir ifadeyle kültürünün tarihini
araştırır. Bu nedenle, en azından Anglo-Sakson gelenek içinde arkeoloji, insanlı-
ğı en geniş bakış açısıyla araştıran antropolojinin bir parçası olarak görülür. Bu
bölümün ana konusunu oluşturan biyolojik antropoloji de, arkeoloji gibi antro-
polojinin alt disiplinlerinden biridir. Bu nedenle bu iki disiplinin birlikte çalış-
ması, verilerin değerlendirilmesi ve doğru yorumlanması açısından son derece
önemlidir. Ülkemizde ne yazık ki arkeoloji ve antropoloji genel olarak birbirle-
riyle ilişkisiz iki ayrı disiplin gibi görülmekte ve meslektaşlarımız birbirlerinden
kopuk çalışma alanları oluşturmayı tercih etmektedirler. Arkeologların çoğu sa-
dece kazı yapmayı hedeflemiş ve buna odaklanmış gibi görünürlerken, biyolojik
antropologları, kazılarında buldukları insan kemiklerini inceleyen uzmanlardan
biri, dolayısıyla biyolojik antropolojiyi de yalnızca arkeolojinin yardımcı bir bi-
lim dalı olarak değerlendirirler. Öte yandan antropologlar da, kendi alanlarının
arkeolojiyle ilgisini bütünüyle görmezden gelmekte ısrarcılar. Son yıllarda arkeo-
loglar biyolojik antropolojinin önemini biraz olsun fark etmiş gibi görünüyorlar.
Giderek artan sayıda arkeoloji bölümünde, antropoloji derslerinin öğretim prog-
ramına dahil edildiğini sevinerek görüyoruz. Tutucu ve diğer disiplinlere kapalı
bir imaj veren her iki disiplinden meslektaşlarımın, önümüzdeki dönemlerde bu
kısır döngüden kurtularak, uzmanlık alanları ne olursa olsun aynı temel amaca
hizmet ettiğimizi ve genelde her iki disiplinin de insanın biyolojik ve kültürel
evrimini çalışmakta olduğunu hatırlaması, bu yazının da antropoloji bilimine
ilgi ve sevgiyi artırması dileğiyle yazımı noktalamak isterim.
312 | "3,&0-0+ņ%&5&.&-:º/5&.-&3

Kaynaklar43
ACSADI, G. ve J. NEMESKERI. 1970. History of human life span and mortality. Budapest: Hungarian
Academic Society.
ALPASLAN-ROODENBERG, S. 2001. Newly found human remains from Menteşe in the Yenişehir
Plain: the season of 2000. Anatolica 27: 1-14.
ALPASLAN-ROODENBERG, S. 2010. Ok ucuyla gelen son. Atlas Dergisi 213: 36. (*)
ALPASLAN-ROODENBERG, S. 2011a. A preliminary study of the burials from Late Neolithic Early
Chalcolithic Aktopraklık. Anatolica 37: 17- 43.
ALPASLAN-ROODENBERG, S. 2011b. Harmanören-Göndürle Höyük mezarlığı iskeletlerinin ant-
ropolojik analizi, H. Şahin, E. Konyar, G. Ergin (der.) Özsait Armağanı: Studies
Presented to Mehmet and Nesrin Özsait / Mehmet ve Nesrin Özsait Onuruna
Sunulan Makaleler: 1-8. İstanbul: Suna İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma
Enstitüsü (AKMED) yayınları.
ALPASLAN-ROODENBERG, S., F.A. GERRITSEN ve R. ÖZBAL. 2013. Neolithic burials from
Barcın Höyük: the 2007-2012 excavation seasons. Anatolica 39: 93 -111.
ALPASLAN-ROODENBERG, S., N. TODOROVA ve V. PETROVA. 2014. The human burials of
Yabalkovo. Praehistorische Zeitschrift 88.1-2: 23-37.
ALT, K.W., F.W. ROSING ve M. TESCHLER-NICOLA. 1998. Dental anthropology: fundamentals,
limits, and prospects. New York: Springer-Verlag.
AUFDERHEIDE, A. C. ve C. RODRIGUEZ-MARTIN. 1998. The Cambridge encyclopedia of human
paleopathology. Cambridge: Cambridge University Press.
AUGE, M. ve J. P. COLLEYN. 2005. Antropoloji. Ankara: Kültür Kitaplığı. (*)
BAR-YOSEF, O. 1998. The Natufian Culture in the Levant: threshold to the origins of agriculture.
Evolutionary Anthropology 6.5: 159-177.
BATES, D.G. 2013. 21. yüzyılda kültürel antropoloji: insanın doğadaki yeri. İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları. (*)
BEHRENSMEYER, A.K., S.M. KIDWELL, R.A. GASTALDO. 2000. Taphonomy and paleobiology.
Paleobiology 26.4: 103-147.
BOUCHER B.J. 1957. Sex differences in the foetal pelvis. American Journal of Physical Anthropology
15: 581- 600.
BROTHWELL, D.R. 1981. Digging up bones: the excavation, treatment and study of human skeletal
remains. New York: Cornell University Press. (*)
BUIKSTRA, J.E. ve D.C. COOK. 1980. Palaeopathology: an American account. Annual review of
Anthropology 9: 433-470.
GERSTENBERG, J., S. HUMMEL, T. SCHULTES, H. BERNHARD ve B. HERRMANN. 1999.
Reconstruction of a historical genealogy by means of STR analysis and Y-haplotyping
of ancient DNA. European Journal of Human Genetics 7.4: 469-477.
GRAY, H. 1918. Gray’s Anatomy of the Human Body. 20th U.S. Philadelphia: Lea & Febiger. (*)
KANSU, Ş.A. 1940. Türk Antropoloji Enstitüsü tarihçesi. İstanbul: Maarif Matbaası.

43 Öğrenciye öncelikli olarak okuması için önerilen yayınlar (*) ile işaretlenmiştir.
 #JZPMPKJL"OUSPQPMPKJWF"SLFPMPKJEF,VMMBO‘MBO:×OUFNMFSJ | 313

KARUL, N. ve M. AVCI. 2013. Aktopraklık, M. Özdoğan ve P. Kuniholm (der.) The neolithic in


Turkey, new excavations new research 5: 45-68. İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
KIZILTAN, Z. ve M.A. POLAT. 2013. The Neolithic at Yenikapı Marmaray - Metro Project Rescue
excavations, M. Özdoğan, N. Başgelen ve P. Kuniholm (der.) The Neolithic in Turkey:
new excavations, new research - northwestern Turkey and İstanbul: 113-165. İstanbul:
Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
KOTTAK, C. P. 2008. Anthropology: the exploration of human diversity. Columbus: McGraw- Hill. (*)
KROGMAN, W. M. ve M.Y. İŞCAN. 1986. The human skeleton in forensic medicine. Springfield,
Illinois: C.C. Thomas. (*)
MATHIESON, I., S. ALPASLAN-ROODENBERG, C. POSTH ve D. REICH. 2017. The genomic
history of southeastern Europe. bioRxiv, preprint posted on May 9 : 1-30.
doi: http://dx.doi.org/10.1101/135616.
MOORE, A. M. T., G. C. HILLMAN ve A. J. LEGGE. 2000. Abu Hureyra: village on the Euphrates.
London, New York: Oxford University Press.
MULLIGAN, C. J. 2006. Anthropological applications of ancient DNA: problems and prospects.
American Antiquity 71.2: 365-380.
NADEL, D., A. DANIN, R.C. POWER, A.M. ROSEN, F. BOCQUENTIN, A. TSATSKIN, D.
ROSENBERG, R. YESHURUN, L. WEISSBROD, N.R. REBOLLO, O. BARZILAI
ve E. BOARETTO. 2013. Earliest floral grave lining from 13.700-11.700 years old
Natufian burials at Raqefet Cave, Mt. Carmel, Israel. Proceedings of the National
Academy of Sciences (PNAS)110.29: 1-5.
ÖZBAKAN, M. 2004. Radyokarbon tarihleme yöntemi, B. Erdoğu, O. Tanındı ve D. Uygun (der.)
TAY - Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri 14C veri tabanı. İstanbul: Ege Yayınları.
ÖZBEK, M. 2004. Çayönünde insan. İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
ÖZBUDUN, S., B. ŞAFAK ve N.S. ALTUNEK. 2006. Antropoloji: kuramlar, kuramcılar. Ankara:
Dipnot Yayınları. (*)
ÖZSAİT, M. 2005. Harmanören - Göndürle Höyük mezarlık kazısı / The Harmanören - Göndürle
Höyük necropolis excavations. Türkiye Bilimler Akademisi Arkeoloji Dergisi (TÜBA-
Ar) 8: 170-172.
ÖZTAN, A. 2011. Köşk Höyük, a neolithic settlement in Niğde-Bor plateau, M. Özdoğan, N.
Başgelen ve P. Kuniholm (der.) The Neolithic in Turkey: new excavations, new rese-
arch 3: 31-70. İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
PETTITT, P. 2013. The palaeolithic origins of human burial. London: Routledge.
PINHASI, R., D. FERNANDES, K. SIRAK, M. NOVAK, S. CONNELL, S. ALPASLAN-
ROODENBERG. 2015. Optimal Ancient DNA Yields from the Inner Ear Part of the
Human Petrous Bone. PLoS ONE 10(6): 1-13.
ROODENBERG, J. ve S. ALPASLAN-ROODENBERG. 2013. Ilıpınar and Menteşe - early farming
communities in the eastern Marmara, M. Özdoğan, N. Başgelen ve P. Kuniholm
(der.) The Neolithic in Turkey: new excavations, new research - northwestern Turkey
and İstanbul: 69-91. İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
SAGAN, C. 1979. Broca’s brain. New York: Random House.
SEEHER, J. 2000. Die bronzezeitliche Nekropole von Demircihüyük-Sarıket. Tübingen: Ernst Wasmuth.
SOMMER, J.D. 1999. Shorter notes on the Shanidar IV ‘Flower Burial’: a re-evaluation of Neandertal
burial ritual. Cambridge Archaeological Journal 9.1: 127-137.
314 | "3,&0-0+ņ%&5&.&-:º/5&.-&3

TROTTER, M. ve G.C. GLESER. 1958. A re-evaluation of estimation of stature based on measure-


ments of stature taken during life and of long bones after death. American Journal of
Physical Anthropology 16: 79-123.
UBELAKER, D.H. 1978. Human skeletal remains. Excavation, analysis, interpretation. Washington:
Taraxacum.
WORKSHOP OF EUROPEAN ANTHROPOLOGİSTS (WEA). 1980. Recommendations for age
and sex diagnosis of skeletons. Journal of Human Evolution 9: 390-404. (*)
YILMAZ, D. 2006. Erken Tunç Çağı’nda Güneydoğu Anadolu’da oda mezar geleneği. Anatolia 31:
57-69.
ZIMMO, S., J. BLANCO ve S. NEBEL. 2012. The use of stable isotopes in the study of animal migra-
tion. Nature Education Knowledge 3.12: 3.

You might also like