Din Psikolojisi SLAYTLAR 2022

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 265

DİN PSİKOLOJİSİ

2022
PSİKOLOJİ NEDİR?

psyche
(ruh)

Psikoloji

logos
(bilgi)
-İlk insanların gözlemleri insanda görünmeyen
bir özün (ruh) olduğu inancını doğurmuştur

-ölüm
-rüya

-Ruhu ifade eden kelimeler farklı dillerde benzer


anlamları ifade etmektedir. Ruh, nefes, hava,
rüzgar, koku gibi uçucu olan fakat göze
görünmeyen bir cisim olarak anlaşılmıştır.
Ruh ile ilgili ilk bilimsel görüşlere ARİSTO’da
rastlanmıştır. Aristo’ya göre Üç çeşit ruh vardır;

1- Bitkisel Ruh; Bitkiler canlıdır, beslenirler, büyürler,


çoğalırlar ve ölürler.
2- Hayvansal Ruh; Hayvanlar da canlıdır, beslenirler,
büyürler, çoğalırlar ve ölürler. Ancak hayvanlarda
bitkilerden ayrı olarak işitme, koku olma, duyma ve
hareket etme gibi kabiliyetler vardır.
3- İnsan Ruhu; İnsan ruhu bitki ve hayvan ruhundan
üstündür. O da doğar büyür ve hareket eder. Bununla
birlikte onda akıl, muhakeme ve konuşma gibi
kudretler vardır.
İslam geleneğinde ruh;

-İslam düşünürleri ruh konusundaki ayet ve hadislerden


etkilenerek ruh konusundan uzak durmuşlardır;
-‘Sana ruhtan sorarlar. De ki, ruh rabbimin emrindendir.
Size onun hakkında çok az bilgi verilmiştir’ (İsra, 85)
-İslam geleneğinde, ruhun varlığı kabul edilmekle birlikte
onun mahiyeti hakkında belirgin açıklamalar
yapmamışlar; daha çok ruhun eserlerinden,
tezahürlerinden ruhi olaylardan ve kuvvetlerden söz
etmişlerdir.
Psikoloji Felsefeden ayrılıp bağımsız bir bilim haline
gelmeden önce şu sorulara cevap aramaktaydı:
1- Bedenden ayrı olarak bir ruh var mıdır? (ruhun varlığı)
2- Ruh var ise bunun hakikat ve mahiyeti nedir? (ruhun
mahiyeti meselesi)
3- İnsan dünyaya gelmeden önce var mıydı? (ruhun ezeliyeti
meselesi)
4- İnsan öldükten sonra ruh var olmaya devam edecek mi?
(ruhun ebediyeti)
5- Ruh ile beden arasında ne gibi bağlantılar vardır? (ruh-
beden ilişkisi)
 1879 yılında bağımsız bir disiplin haline gelmiş
olsa bile Psikoloji, onu bu sürece yönelten köklü
bir geçmişe sahiptir.
 Özellikle Felsefe alanı içerisinde varlığını
sürdürmüş ve çeşitli araştırmalara ev sahipliği
yapmıştır.
 Bu süreçte yapılan ve psikolojik konuları ele alan
çalışmalar klasik psikoloji olarak
nitelendirilirken sonraki dönem çalışmaları
modern psikoloji olarak isimlendirilmiştir.
 Türkiye’de eser meydana getirmiş olan Kelam,
Ahlak ve Tasavvuf âlimleri, psikoloji konularına
değinmişlerdir.

 Özellikle dinin istediği davranışları çözümleyen


ahlakçıların yazmış olduğu eserlerde, insanın bir
eylemi olarak ahlaki davranışları anlatılırken
psikoloji konuları da işlenmiştir.

 Ahlak eserlerinde psikolojiyle ilgili olarak vicdan,


irade, iman, nefs, hissetme, manevi hayat gibi
konular yer almıştır
PSİKOLOJİNİN TANİMİ

 Psikolojide, ruhtan kasıt, dindeki ruhla ilgili


konular değildir.

 Burada insanın algı, düşünce, zeka, duygu,


davranış gibi tamamı zihin veya beyin
işlevlerinden kaynaklanan süreçler kast
edilmektedir.

 Psikoloji, insanın zihinsel süreçlerini ve


davranışlarını bilimsel yöntemlerle inceleyen bir
bilim dalıdır.
PSİKOLOJİNİN ALANLARİ

Genel psikoloji

Deneysel psikoloji

Sosyal psikoloji

Gelişim psikolojisi

Eğitim psikolojisi

Klinik psikolojisi

Endüstri ve örgüt psikolojisi

Adli psikoloji

DİN PSİKOLOJİSİ
PSİKOLOJİDE TEMEL YAKLAŞİMLAR/EKOLLER

Yapısalcılık

İşlevselcilik

Gestalt Psikolojisi

Davranışçılık

Psikanaliz

Hümanistik psikoloji

Transpersonel Psikoloji

Bilişsel psikoloji

Pozitif Psikoloji

Nörobiyolojik yaklaşım
PSİKOLOJİDE TEMEL TARTIŞMA KONULARI

Kalıtım mı-Çevre mi

Davranışın bilinçli faktörleri-Bilinçsiz faktörleri

Seçenek özgürlüğü-Önceden
belirlenme(determinizm-neden-sonuç)

Gözlemlenebilir Davranış-İçsel Zihinsel süreçler

Bireysel farklılıklar-Evrensel prensipler


DİN PSİKOLOJİSİNİN ALANI
1-DİN PSİKOLOJİSİNİN KONUSU

2-DİN PSİKOLOJİSİNİN AMACI ve ÖNEMİ

3-DİN PSİKOLOJİSİNİN DİĞER İLİMLERLE İLİŞKİSİ

4-DİN PSİKOLOJİSİNİN ARAŞTIRMA METOTLARI

5-DİN PSİKOLOJİSİNİN TARİHÇESİ


DİN PSİKOLOJİSİ
A-DİN KAVRAMI
 DİN, Arapça bir kelime olup;

*Ceza ve yargı,
*Usul,
*Adet,
*Tutulan yol anlamlarına gelir.

 Latince’de dinin karşılığı olan ‘RELIGIO’ ise,

*Tanrıya saygı ve korku ile bağlılık,


*Kendini ibadete verme,
*Tören ve ayinlere katılma anlamına gelmektedir.
DİNİN TANIMI

 Dinin değişik özellikleri vurgulanarak pek çok


tanımı yapılmıştır. Bu sebeple herkesin üzerinde
birleşeceği bir tanım yapmak zordur.

 Din tanımları daha ziyade


*tanımlayan kişinin dine bakış açısına
*kendi inancına
*amacına göre
değişmektedir.
DİNİN TANIMI
 ‘Din, Allah tarafından belirlenmiş, insanlara mutluluk
yollarını gösteren, yaratılışlarındaki gaye ve hedefi,
Allah’a ne şekilde ibadet yapılacağını bildiren bir
kanundur’.
 ‘Din, kişinin ilahi bir kudretin varlığını, bu kudretin her
şeyden üstün olduğunu, insandan yapması ve
yapmaması hususunda taleplerde bulunduğunu
gönülden kabul ve tasdik ederek O’nun hizmetine
girmesidir.’
 ‘Din, ferdi ve içtimai yanı bulunan, fikir ve tatbikat
açısından sistemleşmiş olan, inananlara bir yaşam tarzı
sunan, onları belirli bir dünya görüşü etrafında toplayan
bir kurumdur.’
DİNLERDE ORTAK NOKTALAR
1- Her şeyden üstün ve kuvvetli bir varlığın
(veya varlıkların) kabul ve tasdik edilmesi
2- Kabul ve tasdik edilen bu varlığın bilgi ve
akıl gücünün üstünde olması
3- İlahi (kutsal) varlığın, insandan yapmasını
veya yapmamasını istediği taleplerinin
olması
4- Bunları kabul ve tasdik sonucu dini hayatın
(dini inanç, duygu ve dışa yansıyan dini
belirtiler-ibadetler, ayinler, merasimler)
teşekkül etmesi
 Psikologların din tanımları
 William James (1985) “bireyin dini duyguları,
fiilleri ve tecrübeleri”

 Robert Thouless (1923) “kutsal ile pratik ilişki


hissi”

 Erich Fromm (1958) “bir grup tarafından


paylaşılan ve o grup bireylerine adayabilecekleri
ortak bir hedef sunan ve onlara ortak bir
davranış biçimi veren düşünce sistemi”

 Kenneth Pargament (1997) “kutsala ilişkin


anlam arayışı”
DİNİN SUBJEKTİF VE OBJEKTİF YÖNLERİ

Yukarıda verilen din tanımları incelendiğinde dinin


iki yönünün olduğu görülür. Bunlar;

*Subjektif yön; insanın iç dünyasındaki duygusal,


tecrübi yönü,
*Objektif yön; dinin temel kaynaklarda aktarılan
sistemleşmiş yönü (inanç, ibadet, muamelat,
ahlak)
DİN KAVRAMİ

 Nesnel bir gerçeklik  Öznel bir gerçeklik


olarak din olarak din

 Dini topluluk ve  Dini inançlar


gelenek  Dini sözler, ifadeler
 Dini kurumlar  Dini tasavvurlar
 Din dili  Dini tutumlar
 Dini şahıslar  Dini duygu
 Dini nesneler veheyecanlar
 Dini zaman ve  Dini uygulama, eylem
mekanlar ve etkinlikler
 Dini törenler
DİN PSİKOLOJİSİ
 Psikoloji, bireyin duygu, düşünce ve davranışını
inceleyen bilimdir.
 Din psikolojisi, bireyin dini ve manevi alanla
ilgili duygu, düşünce ve davranışlarını, bir başka
ifadeyle dinin birey üzerindeki her türlü
görünümünü ele alan bir bilim dalıdır.
 Bu çerçevede din psikolojisi, dinin kaynağı ve
gerçekliğinden ziyade, bireyin hayatındaki
yansımaları üzerinde durur.
 Bunu yaparken de bireyin dini ve manevi alanla
olan olumlu ve olumsuz her türlü ilişkisini
inceler.
DİN PSİKOLOJİSİ

 Dine inanan, giyim kuşamından yeme içme


alışkanlıklarına kadar her konudaki
kararlarında dine yer veren ve dinin kendisine
huzur verdiğini söyleyenin durumu kadar bir
dine inanmadığını, dolayısıyla dini ilkelere
hayatında yer vermediğini hatta dinin karşısında
olduğunu söyleyenin durumu da din
psikolojisinin çalışma alanına girer.
DİN PSİKOLOJİSİ
 Din Psikolojisi, bireylerin yaşadıkları dini hayatı
oluşum, yapı, gelişim şartları ve süreçleri,
sonuçları ve etkileri açısından ele alan bir bilim
dalıdır.
 Din olgusunu insan bilincindeki yapılanması,
manevi tecrübe ve davranış olarak kendini
ifade edişini çok çeşitli yönleriyle tespit ve tasvir
etmeye çalışır. Daha sonra da, bunların en doğru
yorumlarına ulaşılmaya çalışılır.
 Dindar bireyi ya da grubu içten, ruhsal yönüyle
anlama gayreti içerisinde olan din psikolojisi,
kendine ait bakış açısıyla diğer din bilimlerinden
ayrılır.
DİN PSİKOLOJİSİNİN İNCELEDİĞİ KONULAR
 İnsanın dini davranışlarını ve dini davranışların altında
yatan süreçleri inceleyen din psikolojisinin incelediği konular
şöyledir:
KONULARI;
 Din duygusu ve Allah inancının oluşumu ve gelişimi
 Dini düşünce
 Dini tasavvur
 Dini duygu
 Dini davranış
 Dini tutum
 Dinin insanın istek, arzu ve davranışları üzerindeki etkileri
 Din değiştirme, dini inkar
 Mistik yaşam, tasavvufi haller
 Dindarlık, dindarlığa etki eden faktörler
 Maneviyat
 Anormal dini yaşantılardır.
 Dindarlık ve ruh ve beden sağlığı, anlam arayışı, mutluluk
 Dini Başaçıkma
 Dini/Manevi Danışmanlık ve Rehberlik, Manevi Destek, Manevi
Bakım
DİN PSİKOLOJİSİNİN AMACI

Din psikolojisinin amacı;


*İnsanın dini hayatını bütün derinliği ve genişliği
ile kavramak,
*onu tahlil ve tetkik etmek,
* sonra da diğer psikolojik olaylarla olan ilişkilerini
göstermek ister.
DİN PSİKOLOJİSİNİN AMACI

Din psikolojisi araştırma amaçlarını gerçekleştirirken;


*Dinin atıfta bulunduğu tabiat üstü varlıkların
-gerçekliği
-özellikleri,
-davranışları hakkında bir hüküm vermez

*Dinin emir ve yasakları üzerinde tartışmaktan kaçınır;


-iyi-kötü, doğru-yanlış değerlendirmeleri yapmaz,
-sadece dinin birey üzerindeki yansımalarını belirlemeyi
ister.
DİN PSİKOLOJİSİNİN AMACI

*Dinin esaslarını, dini hükümleri


-doğrulamak,
-ispatlamak
-ya da çürütmek gibi bir amaç gütmez.
*Olayları önyargılardan, değer ölçüsüne varan
sonuçlandırmalardan uzak olarak bilimsel
metotlarla araştırıp sınıflandırır
*Metodolojik bir tarafsızlık içerisinde hareket
eder
Din Psikolojisi’nin Önemi ve Değeri:
İnanan insan - İnanmayan insan & DİN ve İNANÇ

Çocuk – Genç, Yetişkin – Yaşlı


Her yaş ve her türlü makam, mevki, meslek ve yönelim
Hemen herkesin DİN PSİKOLOJİSİ ile ilişkisi bulunmakta

İNSANın anlaşılabilmesi = İNSAN’ın tanınması


İNANÇ’ın anlaşılabilmesi = İNANÇ’ın tanınması

Formel/İnformel - Örgün ve Yaygın Eğitim,


Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık
Dinî – Manevî Danışmanlık
BİREYSEL VE SOSYAL
Din Psikolojisi’nin katkısı;
❑ Öncelikle bireyin kendisinedir. Dinî düşünce, duygu ve
davranışlarını analiz eder, dinî motivasyonlarını anlayabilir
ve dinî gelişim açısından bir FARKINDALIK ortaya koyar.
Bu durum bireyin dini hayatının kalitesini artırır.

❑ Sosyal açıdan önemlidir. Çevredeki diğer insanların dinî


düşünce, duygu ve davranışlarını çözümleyebilmek, sosyal
ilişkileri olumlu yönde etkiler. İnsanlar, bu özellikleri
dikkate alarak diğer insanlar ile daha sağlıklı ve verimli
iletişim kurabilirler.

Din alanında hizmet verenler için de önemlidir. Din



görevlileri, sosyal hizmet uzmanları, Dikab ve meslek
dersleri öğretmenlerinin ortaya koyacakları kaliteli hizmet,
muhataplarının gerek dinî gerekse de psikolojik durumları
hakkında bilgi sahibi olmak ile çok yakından ilişkilidir.
Din Psikolojisi ve Diğer Disiplinler:

Din Psikolojisi = Din konulu bir insan bilimi

Yöntem, teknik ve terminoloji açısından genel psikoloji ile


birçok ortak özelliğe sahip. Bunun yanında oldukça girift bir
olgu olan dini, insan hayatı içerisinde incelemesi açısından
kendine has bir araştırma alanına sahiptir, bu onu özgün
kılıyor.
Genel Psikoloji ve alt dalları
İlahiyat Bilimleri – Temel İslam Bilimleri
Din Bilimleri

İman ve İnanç Konuları = Kelâm


İbadet, bireysel ve sosyal hayat ile ilgili düzenlemeler = Fıkıh
Asr-ı Saadet ve o dönemde yaşananlar, tecrübeler, vb. = İslâm
Tarihi, İslâm Mezhepleri Tarihi vb.

Din Sosyolojisi – Din Felsefesi – Dinler Tarihi – Din


Fenomenolojisi – Dinî Antropoloji
Dinî Sanat ve Edebiyat
İstatistik – Psikometri – Ölçme ve Değerlendirme vd sosyal
bilimler…
DİN PSİKOLOJİSİNİN DİĞER İLİMLERLE
İLİŞKİSİ
 Din Psikolojisi, psikoloji ve din bilimleri arasında yer
alan, konusu dini davranış olan bir bilim dalıdır.
 Psikolojinin ilke ve metotlarına uygun olarak araştırma
yapar
 Psikolojinin bütün dallarıyla ilişkilidir (gelişim
psikolojisi, sosyal psikoloji, psikiyatri, PDR, eğitim
psikolojisi, bilişsel psikoloji vb.)
 Sosyoloji, antropoloji, etnoloji gibi insan bilimleri ve din
sosyolojisi, dinler tarihi, din felsefesi gibi din
bilimlerinin bulgularından yararlanır.
 Tefsir, hadis, fıkıh, kelam gibi Temel İslam bilimleri ve
dini sanat ve edebiyatla inananın davranışlarına dini
nassların etkisi bağlamında ilişkilidir.
DİN PSİKOLOJİSİNİN YÖNTEMİ

Bilgi Türleri
Çevredeki nesnelerle insan arasındaki etkileşim
sonucunda ortaya çıkan ürüne bilgi denir.
Bilgi çeşitleri
• Günlük bilgi(kaynağı;bireysel tecrübelerdir)

• Felsefi bilgi (kaynağı; spekülasyon)

• Dini bilgi (dini naslar)

• Mistik bilgi (bireysel dini tecrübe)

• Bilimsel bilgi (bilimsel yöntem)


BİLİMSEL YÖNTEMİN

Bilimi diğer bilgi dallarından ayıran en belirgin özellik,


kullandığı yöntemdir.

Bilimsel yöntem, bilimsel araştırmaların, mantık çerçevesi


içinde düzenlenmesini, yürütülmesini ve sonuca
bağlanmasını yansıtan strateji veya yol olarak tanımlanır.
Kısacası yöntem, araştırma yapılan konuya en uygun
yoldur.
BİLİMSEL YÖNTEMİN AYIRDEDİCİ
ÖZELLİKLERİ

Bilimi diğer bilgi dallarından ayıran en belirgin özellik,


kullandığı yöntemdir.

Bilimsel yöntemin ayırt edici özellikleri şunlardır;

*Düzenlidir;Bilim, incelenen konuyu gelişi güzel değil, belirli


bir düzen çerçevesinde adım adım inceler.

*Veriye dayanır;Bilim doğanın belirli bir yönüyle ilgili


toplanmış verilerle uğraşır. Olmayan, gözlenemeyen,
tutanağa geçirilemeyen süreçlerle ilgilenmez.
BİLİMSEL YÖNTEMİN AYIRDEDİCİ
ÖZELLİKLERİ

*Nesneldir; Bilimin, bir kişinin algılayışı ya da otoritesini


aşan bir yönü vardır.

*Analitiktir; Bilim, olguları parçalarına ayırarak ve her


bir olgunun altında yatan temel değişkenleri birbirinden
yalıtarak inceler; neticede neden-sonuç ilişkisine ulaşır.

*Tekrar edilebilir; Bilimin ilgilendiği konu, doğanın bir


parçası olarak tekrar tekrar gözlenebilmelidir. Yalnız bir
kere meydana gelen olaylar bilimsel yöntemle
incelenemez.
DİN PSİKOLOJİSİNİN ARAŞTIRMA
YÖNTEMLERİ

Psikolojinin kullandığı değişik yöntemler vardır.


Hangi yöntemin kullanılacağını;

* İncelenen konunun türü


* Psikologun araç-gereç olanakları
* Araştırmanın yapıldığı ortamın koşulları belirler.
DENEYSEL YÖNTEM

*Deneysel yöntem, deney yoluyla değişkenler


arasındaki ilişkileri keşfetme çabasıdır.
*Din psikolojisinde geçmişte çok sık
kullanılmamakla birlikte, son yıllarda
kullanımının yaygınlaştığı gözlenmektedir.
* Bu yöntemde deney yoluyla değişkenler
arasındaki ilişliler ele alınır.
*Laboratuvarlar deneysel yöntemde
değişkenlerin kontrol edilebilmesi açısından
önemlidir.
*Deney grubu-kontrol grubu
*Bağımlı-bağımsız değişken
DENEYSEL YÖNTEM

 Deney, bir işlemin etkisini test etmede kullanılan


süreçtir.
 Deneyde etkisini incelediğimiz değişkene
bağımsız değişken; bağımsız değişkene bağlı
olarak değişmesi beklenen değişkene bağımlı
değişken denir.
 Bağımsız değişken: neden, etkileyendir

 Bağlımlı değişken, sonuç, etkilenendir.


DENEYSEL YÖNTEM

 örneğin; oruç tutmanın sağlık


üzerindeki etkileri, dua etmenin
veya meditasyonun insan bedeni
veya beyni üzerindeki tesirleri
 Kur’an okumanın psikolojik güven
duygusuna etkisi (A. Abdullah
2007).
GÖZLEM YÖNTEMİ

*Deneysel yöntemin aksine gözlem, psikolojide


oldukça sık kullanılan bir yöntemdir.
*Gözlem, bilimsel araştırmanın ilk aşamasını
oluşturur. Yapılan gözlemler değişkenler
arasında bir ilişkinin olduğu sonucuna götürürse
daha ayrıntılı araştırmalar yapılır.
*Gözlem yöntemi, belirli bir davranış olayını
etkilemeden, olduğu gibi gözleyerek daha iyi
anlamak için kullanılır.
GÖZLEM YÖNTEMİ
*Gözlem yöntemi son derece yoruma açık
bir yöntemdir. Ne, nasıl ve niçin
sorularının cevabı gözlemcilere göre
farklılık gösterebilir. Bu sebeple dikkatli
olunmalıdır.
*Bu yöntemde birey başkalarının
davranışlarını onları etkilemeden
dışarıdan gözlemlediği gibi kendi iç
dünyasında olanları kendisi de
gözleyebilir.
GÖZLEM YÖNTEMİ

Türleri;
*İç gözlem-Dış gözlem
*Katılımlı gözlem-katılımsız gözlem

Örn: Mevlevi ayinini inceleyen bir araştırmacı


GÖZLEM YÖNTEMİ

 İç gözlem çok eleştiri almasına rağmen, din


psikolojisi alanında özellikle ilk yıllarda
kullanılmıştır. William James, bu yöntemin
özellikle dini tecrübenin içeriğinin
belirlenmesinde yararlı olacağını savunmuştur.
TARAMA YÖNTEMİ
(ANKET VE MÜLAKAT)

*İncelenmek istenen olayın doğrudan gözlenme


olanağının olmadığı durumlarda anket ve
mülakatlarla dolaylı gözlemlemede bulunulur.
Tarama yöntemi;
• Pazar araştırmalarında,
• Siyasal oyların dağılımının belirlenmesinde,
• Kamuoyu yoklamalarında sık sık kullanılır.
TARAMA YÖNTEMİ
(ANKET VE MÜLAKAT)

 Örnekleme tekniğiyle yani araştırılmak istenen


grubu temsil edecek küçük bir grup belirleyerek,
büyük bir kitleye dair özelliklerin ölçülmesidir.
ANKET VE MÜLAKATLARDA DİKKAT
EDİLECEK HUSUSLAR
Anket ve Mülakatlarda;
• Soruların içeriği,

• Soruluş biçimi,

• Sıralanması,

• Birbiriyle ilişkisi,

• Soran kişinin sorma biçimi ve sorulan kişiyle


ilişkisi,
• Evren ve örneklemin tespiti çok önemlidir.
TARAMA YÖNTEMİ
 Tarama yöntemi ile elde edilen bulguların
değerlendirilmesinde korelasyon analizi
kullanılabilmektedir.

 Korelasyon, deneysel yöntemde olduğu gibi


neden-sonuç ilişkisi vermez. Korelasyon iki
değişken arasındaki ilişkinin yönünü ve
miktarını belirler.
 İki değişken arasındaki ilişki:

 Pozitif

 Nötr/ilişkisiz

 Negatif olabilir.
TARAMA YÖNTEMİ
 Pozitif ilişkide iki değişken birlikte artar veya
azalır. Derse devam etme ile akademik başarının
artması, dindarlığın arması ile mutluluğun
artması gibi

 Nötr/ilişkisiz çıkan sonuca göre iki değişken


arasında herhangi bir ilişki yoktur. Sarışın olmak
ile zeki olmak; dindarlık ile obsesyon gibi

 Negatif ilişkide, bir değişken artarken bir diğeri


azalmaktadır. Kaygının arması ile öğrenmenin
azalması; dindarlığın artması ile depresyonun
azalması gibi.
DOKÜMANTASYON YÖNTEMİ

 Özellikle doğrudan bilginin elde edilme


imkanının olmadığı durumlarda herhangi bir
konuyu araştırmak için ikincil verilerden,
tarihi belgelerden, biyografi ve
otobiyografilerden yararlanılabilir.
DİNDARLİK

 Dindarlık nedir? Dindarlığın temel unsurları


nelerdir? Dindarlık hangi boyutlarda
değerlendirilebilir? Dindarlık nasıl ölçülür?
Dindarlığı etkileyen faktörler nelerdir?
Dindarlığın insan hayatındaki etkileri nelerdir?

 Ölçekler
 Yapılan araştırmalar
DİNDARLİK

 Dindarlık, dini ilkelerin gerek bireysel gerekse


toplumsal yaşantıya aktarılmış halidir.
Dindarlıkta dini inançların çeşitli tutum ve
davranışlarla bireyin günlük hayatına etki
etmesi söz konusudur. Çünkü dindarlık,
bireysel, duygusal ve davranışsal yönleri
kuşatan çok yönlü bir yapı arz eder.
DİNDARLİK

 Her din, kendi içindeki inanç ve ibadet yapısına


göre farklı dindarlık biçimleri oluşturmakta; dine
inanan her birey, dini algılayıp yaşantı haline
getirirken farklılıklar sergilemektedir.
 Bu çerçevede dindarlığın dinden en önemli farkı
dinamik bir süreç arz etmesidir.
 Dindarlık, kişiye, kültüre ve inanılan dinin
temel ilkelerine göre farklılık gösterebilir.
DİNDARLİK

 Dindarlık, bir kişinin ya da grubun günlük


hayatında dinin önemini ifade eden, dine inanma
ve bağlanma derecesini gösteren bir kavramdır.
 Dindarlık, yaşanan dindir; dinin hayata
geçirilerek bilfiil yaşanan biçimidir.
 Allah’a inanma ve bağlanma derecesi, O’nu
zihnimizde tasavvur etme tarzı, ibadet
alışkanlıkları, ahlaki tercih ve kararlar, aile içi
yaşam ve diğerleriyle ilişkiler, tutum ve
davranışlar temelinde anlaşılıp, ele alınabilir.
DİNDARLİK

 İnsanlar dinlerine çeşitli derecelerde bağlanırlar


ya da dinin farklı unsurlarından kendilerince
bir din anlayışı oluştururlar.
 İşte bu dini algılamalar ve bunların etkilerinin
arkasında yatan olumlu ya da olumsuz psikolojik
unsurlar gözlemlendiğinde, bu gerçekler
psikolojik olarak anlamlı olurlar.
DİNDARLIK

 Psikolojik bakımdan din hem insanların duygu


ve düşüncelerinde, ifade ve davranışlarında
hem de kültürel dünyada bir referans
çerçevesi olarak vardır. Bir kimsenin dindarlığı
bu karşılıklı ilişki ve etkileşim içerisinde
ortaya çıkar.
 Bu bakımdan din psikolojisi hem öznel, bireyin iç
dünyasında yer alan dini ele alır hem de kültürel
bir gerçeklik olarak var olan dinin psikolojik
yönünü inceler.
 Dinin psikolojik olarak incelenmesi bu
karşılıklılık ve etkileşim bakış açısı içersinde
yapılmak durumundadır.
 Dindarlığın özellikleri:
 Dindarlık tek biçimli, değişmez/sabit bir durum değil,
kişi ve gruplara göre değişen, gelişen dinamik bir
yapı ve süreçtir.
 Bireylerin ve grupların hayatında çeşitli faktörlere
bağlı olarak( yaş, cinsiyet, bilgi seviyesi, ekonomik
durum, siyasi ve toplumsal olaylar ve durumlar vb)
dine bağlanma, dini inanç ve değerlere kendini
verme, yaşantı ve uygulamaya dönüştürmenin
değişen ve gelişen dereceleri vardır
 Dindarlık birey ve toplumun hayatında belli bir
alanla sınırlı olmayıp, hayatın her alanında etkisini
gösterir. İnanç, ibadet, duygu, bilgi, ahlaki değer ve
tutumlar, toplumsal ilgi ve ilişkiler, tutum ve
davranışlar olarak geniş bir alanda dindarlığın
varlığını ve etkilerini görmek mümkündür.
DİNDARLİĞİN BOYUTLARİ

İNANÇ

DAVRANIŞ DUYGU

DİNDARLIK

BİLGİ
ETKİ
DİNDARLIĞIN BOYUTLARI
 Glock ve Stark, dünya dinleri üzerine yaptığı
araştırmalar neticesinde dindarlığın beş boyutunun
olduğunu tespit etmiştir.

 İnanç Boyutu; bireyin inandığı dinin inanç esasları,


dinin ortaya koyduğu kutsalın sıfatları (İslam’da tevhit,
Hıristiyanlık’ta teslis) vb.,
 Davranış boyutu; dini motivasyonla yapılan
davranışlar,ibadetler, ritüelleri,
 Duygu/Tecrübe boyutu; Dinin içkin olduğu duygu ve
hisler (dini sevgi, korku, huşu, vb.,)
 Bilgi/Zihinsel boyutu; bireyin bağlı olduğu dine, inanç
esaslarına veya tarihçesine dair bilgileri
 Etki boyutu; dinin bireyin yaşamına; duygu, düşünce,
tutum ve davranışlarına yansımasını kapsar.
DİNDARLİK YÖNELİMLERİ

 İnsanların kendilerini dine veriş derecesi, dinî


hayatı yaşamadaki dikkat, ilgi, samimiyet ve
yoğunluğu şu ya da bu düzeyde olabilir. Fakat
bundan daha önemlisi belki de dininin
gereklerini yerine getirmedeki asıl niyet ve
ulaşılmak istenen amaçtır. Dinî niyetin saf ve
katışıksız olması kadar, dindışı başka amaçlar
elde etmeye yönelik olması da mümkündür.
DİNDARLİK YÖNELİMLERİ

 Dindarlıktaki bu farklı yönelimler ilk olarak


G.W. Allport tarafından iki temel tip
halinde ele alınıp tanımlanmıştır.
 Bir bakıma dindarlık yaşantısındaki
samimiyet ve içtenlik farklılığına dayalı bu
yönelimler dış güdümlü (intrinsic) dindarlık ve
iç güdümlü (extrinsic) dindarlık olarak
adlandırılmıştır.
 Bireylerin dini hangi motivasyonla yaşadıkları
üzerinde duran ve dindarlığın neliği kadar
nasıllığının da önemli olduğunu vurgulayan
Allport, dindarlığı iç kaynaklı ve dış kaynaklı
olarak ikiye ayırmıştır.
 Dış güdümlü Dindarlıkta, dinin başka bir
amaç için kullanılması söz konusudur.
 İç güdümlü Dindarlıkta, dinin samimiyetle
yaşanması söz konusudur.
DİNDARLİK YÖNELİMLERİ
 Dış Güdümlü Dindarlık
 Birey hedeflerine ulaşmak için dini kullanma
eğilimindedir. Dini yaşamak amaç değil araçtır.

 Bu insanlar dini pek çok açıdan yararlı bulurlar.


Statü kazanmada, kendini haklı gösterme
durumlarında, toplumsallaşmada, teselli ve
güvenlik sağlama gibi durumlarda din onlar için
çok iyi bir araçtır. Dış güdümlü dindar kendi
içinden gelmeksizin, benliğinden vazgeçmeksizin
Tanrı’ya yönelir diyebiliriz
DİNDARLİK YÖNELİMLERİ
 Dış güdümlü dindarlık
 Onlar açısından din, toplumda bir makam ve
mevki elde etme, başkaları nezdinde değerli ve
itibarlı olma, dert ve sıkıntılar için teselli,
yoksunluklar için telafi sağlama, korkuları
yatıştırıp güven ve rahatlık sağlama gibi istek ve
ihtiyaçlarını karşılamada elverişli bir vasıta
durumundadır.
 Bu yüzden onlar inançlarına sıkı sıkıya
sarılarak, katı ve hoşgörüsüz bir taraftarlık
sergileyebilirler. Çünkü din onların insani istek
ve ihtiyaçlarına hizmet etmesi ölçüsünde ve
durumunda önem ve değer taşır.
 İç güdümlü dindarlık

 İç güdümlü dindarlık, dinin samimiyetle


yaşanması ve bireyin dini, düşüncelerine
duygularına, tutumlarına, tercihlerine ve yaşam
tarzına yansıtması halidir.
DİNDARLİK YÖNELİMLERİ
 İç güdümlü dindarlık

 Dinî değerler içlerine iyice yerleşmiş, güçlü


kişilik sahibi kimseler için din, bütün benliği
kuşatıcı, her konuda tek başvuru kaynağıdır.
Kişiliğin merkezinde yer alan iman, bütün
davranışları belirleyici bir etki ve denetim odağı
olarak etkinlikte bulunur.
 İç güdümlü dindarlar kendilerini dine uyumlu
hale getirme çabası içindedirler. Allah rızası için,
kendi istek ve arzularından vazgeçerler;
kendilerini dine adarlar.
DİNDARLİK YÖNELİMLERİ
 İç güdümlü dindarlık

 Bu tip dindarlar için din, benliğin hizmetinde


olması sebebiyle dıştan gelen bir değer değil,
daha çok kişiyi bütünüyle aşan ve ilahi iradeye
uygun yönde kişiyi değişime sevk eden,
benlikten daha geniş bir alana yayılan, içten
doğma bir değerdir.
 Ne kadar güçlü olursa olsun diğer arzu ve
ihtiyaçlarına, anlamı ve önemi ikinci derecede
olan şeyler olarak bakarlar ve güçleri yettiği
ölçüde bunları dinî inanç ve değerleriyle
uyumlu hale koymağa çalışırlar.
 Dini yaşamadaki bu farklı eğilimleri
karşılaştırmak gerekirse, şu özellikleri ayırt
etmek mümkündür.
 1. Dış güdümlü olarak dine yönelmiş kimseler
dini kullanırken ve dinden yararlanırken; iç
güdümlüler dinlerini yaşarlar. Dış güdümlü
kimseler kendileri için yaşarlar,
içgüdümlü dindarlar ise ilahi gayeleri
gerçekleştirmek için yaşarlar.
 2. Dış güdümlü dindarlar için dinî inanç ve
değerler ancak zaman zaman başvurdukları,
benliğin hizmetinde olan bir dış değerdir.
İçgüdümlü dindarlar içinse, benliği bütünüyle
aşan, benlik için bir standart oluşturan ve kişiyi
değişime zorlayan içten doğma bir değerdir.
 3. Dış güdümlü dindarlar, bazı kişisel istek ve
ihtiyaçlarını dinin dışında daha kolayca elde
edebileceklerine inandıklarında, dinî ilişki ve
bağların- dan kolayca vazgeçebilirler. Buna
karşılık iç güdümlü dindarlar dinleri için
yaşarlar, dinî inanç onların kişiliğinin ayrılmaz
bir parçasıdır. Dinî görevlerini yerine getirmede
devamlılık ve tutarlılık gösterirler
 4. Dış güdümlü dindarlar için din
toplumsal makam, itibar, kimlik kazandırma,
güvenlik sağlama, yoksunlukları teselli ve
telafi etme, kendini haklı gösterme aracıdır. İç
güdümlü dindarlar için din nihai ilgi ve amaç
konusudur; hayatı ve inancı bütünleştirip,
içselleştirirler.
 Hallahmi’nin yaptığı bir araştırmada, iç güdümlü
dindarların dini bir “sanat” gibi yaşadıkları, dış
güdümlü dindarların ise, dini, bir “sosyal kimlik”
aracı olarak gördükleri ortaya çıkmıştır.
 Yapılan araştırmalarda göze çarpan bir başka
husus da dindarlık tipi ile Tanrı anlayışı
arasındaki ilişkidir. İç güdümlü dindarlar
tarafından Tanrı yardımsever, hoşgörülü ve
ihtiyaç anında hazır olan, koşulsuz ve karşılıksız
sevgi kaynağı olarak algılanırken, dış güdümlü
dindarlar daha sert ve cezalandırıcı bir Tanrı
anlayışına sahip görünmektedir.
DİNDARLİĞİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Yaş

Cinsiyet

Öğrenim durumu

Sosyo-ekonomik durum

Kırsal-kentsel çevre

Medeni durum
DİNDARLİĞİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
 Yaş
 Geleneksel Kuram, 18-30 yaş aralığında dinî
etkinliklerde önemli bir düşüşün yaşandığını, dinî
yönelişlerde yeniden artışın ancak 30’lu yaşlardan
itibaren gerçekleşebileceğini savunur.
 Kararlılık Kuramı, yaşlanmayla birlikte dinî
hayatta kayda değer önemli değişmelerin ortaya
çıkmadığını öne sürer. Bu kurama göre bireyin
dindarlığı belirli bir çerçeve içerisinde sürüp gider,
ciddi bir değişime uğramaz.
 İlgisizlik Kuramı ise, yaş ile dindarlık arasında
ters orantılı bir değişmenin söz konusu olduğunu
iddia eder. Buna göre yaş ilerledikçe dindarlık
zayıflar.
DİNDARLİĞİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
 Cinsiyet
 Kadınlara has bazı kişilik özellikleri onları dindar
olmaya yöneltmektedir.Örneğin, erkeklere nispetle
daha az saldırgan, daha fazla çekingen, daha çok
itaatkâr, bağımlı ve pasif, daha fazla suçluluk ve
pişmanlık yaşamaları, daha çok kaygılı, endişeli ve
sıkıntılı olmalarıdır.
 Ataerkil toplumsal cinsiyet anlayışı, kızların ve
erkeklerin yetiştirilme biçimlerini
farklılaştırmaktadır. Bu çerçevede örneğin kızlar
itaat ve sorumluluğu, erkekler ise kendine güvenmeyi
ve bağımsız olmayı öğrenmektedirler.
 Cinsiyet rolleri, annelik rolü, toplumsallaştırma
süreci, kadının çalışıp çalışmaması, evli ya da bekar
olması, gelir düzeyi, sosyal çevresi, eğitim durumu
kadının dindarlığını etkilemektedir.
MANEVİYAT

 Maneviyat nedir? Dindarlığın bir parçası mıdır?


Maneviyat mı yoksa dindarlık mı daha
kapsayıcıdır? Dindarlık ile maneviyatın insan
davranışları üzerinde farklı tesirleri var mıdır?
DİNDARLIK MI MANEVİYAT MI ?

17.10.2022
MANEVİYAT MANEVİYAT

Maneviyat
DİNDARLIK DİNDARLIK

DİNDARLIK

SEKÜLER
SEKÜLER SEKÜLER
 Spirituality: maneviyat, tinsellik, ruhsallık, spiritüel,
spiritüalite

 Modernleşme, rasyonelleşme, sekülerleşme,


bireyselleşme

 Yeni dini hareketler


 New age akımlar
 Anlam, şifa ritüelleri, enerji çalışmaları, reiki, yoga,
pagan öğeler, doğa, kuantum, onarım, bilinçaltı
çalışmaları, olumlama, pozitif düşünme

 Dinin yaşanması mı tüketilmesi mi


 Nasıl uyarım yerine nasıl seçerim
DİNDARLIK/MANEVİYAT
 On yılı aşkın bir süredir “dindarlık” ve
“maneviyat” terimleri, psikologlar tarafından
çok farklı şekillerde tanımlanmış olsa da her
iki kavramın da çok boyutlu olduğu
konusunda genel bir kabul vardır
 Din ve maneviyat terimleri bir birinin yerine
de kullanılmıştır
 Önceden dindarlıktan ayrı görülmezken
1980’lerden itibaren çok sayıda inanç
şekilleri “maneviyat” adı altında popülarite
kazanmıştır.
MANEVİYAT KAVRAMI
 Bireyi dünyaya bağlayan ve varoluşuna anlam ve açıklama
getiren inanç (Soeken&Carson 1987)
 Aşkın boyutun bilincine varmayı içeren bir varoluş ve
tecrübe tarzıdır (Elkins ve diğ. 1988)
 Evrensel hakikati arama (Goldberg 1990)
 Kutsalı arama sürecidir (Pargament 2002)
 1995 - Kanada - 1713 kişi yapılan araştırmada
katılımcıların maneviyatı;
 yarıdan fazlası din ile ilgili konular
 gerisi ise insan ruhu, meditasyon, tefekkür, bir olma
hissi gibi konuları belirtti
 Özellikle sağlık alanında maneviyat ve onu ölçmeye yönelik
ciddi bir artış olmuştur
 Zinnbauer ve diğ (1997)

 1. Dindarım ama manevi yönden güçlü değilim


 2. Manevi yönden güçlüyüm ama dindar değilim

 3. Hem dindarım hem manevi yönden güçlüyüm

 4. Dindar değilim, manevi yönden de güçlü


değilim
MANEVİYAT
Maneviyat literatürde
 Kutsalın öznel tecrübesi

 Varoluşsal anlam arayışı

 Kutsalı arama süreci

 Aşkın olana bağlılık

gibi farklı şekillerde tanımlanmıştır.

Bu tanımlar çerçevesinde maneviyat;


 Anlam arayışı, kendini aşma, kutsalı arama,
kutsalla bütünleşme gibi unsurlar üzerinde
yoğunlaşmaktadır denilebilir.
LİTERATÜRDE MANEVİYAT

 Genellikle

 kişisel inanç ve uygulamalar,


 kutsal olanla ve evrenle bağlı
olma hissi
 Benliğin gelişimi
 bireyin kendini keşfi ve
potansiyellerini geliştirmesi
 anlam arayışı
 hayat memnuniyeti
 dinin ötesinde kültürel birikim

gibi konularla ilişkilendirilmiştir.


 Son 40 yıldır kurumsallaşmış din önemsiz ve
değişime engel, aşkının bireysel tecrübesini
geliştirmesinden ziyade onu engelleyen bir
unsur olarak nitelendirilmektedir.
Bireyselleşme bağlamında yeni dini pratikler,
özerkleşmiş ve bireyselleşmiş dini tecrübeler
gelişmektedir.
MANEVİYAT

 Maneviyat, hayatın daha ulvi yönü, insan


potansiyelinin en üst noktası, hoşa giden
duygusal durumlar gibi olumlu özeliklerle
ilişkilendirilmiştir. Dindarlık ise olumsuz
nitelikler tarafından kuşatılmıştır: sıradan inanç,
günün şartlarına uymayan doktirin ya da insan
potansiyeli önündeki kurumsal engeller vb.
ZIT KUTUPLAR OLARAK
DİNDARLIK VE MANEVİYAT
 DİNDARLIK  MANEVİYAT
 Kurumsal  Kişisel
 Toplu / Cemaat  Bireysel
 Statik  Dinamik
 İnanç temelli  Duygu/Tecrübe temelli
 Öze dayalı  İşlevsel
 Olumsuz  Olumlu
MANEVİYAT

 Dindarlıkta kurumsal ilkelerin takip edilmesinin


aksine maneviyatta bireysel anlam arayışı,
kendini aşma, kutsalla olan doğrudan iletişime
geçme çabaları söz konusudur.
 Dindarlık, maneviyat arayışına göre daha inanç
temelli ve durağandır. Maneviyat ise duygusal ve
bireysel tecrübeye daha öncelik vermekte, bunun
için daha değişken bir yapı arz etmektedir.
 Hem maneviyatta hem de dindarlıkta kutsal
arayışı olmakla birlikte, dindarlıkta bu arayış
kurumsal inanç ve gelenek bağlamında,
maneviyatta ise daha çok bireysel tarzda
yapılmaktadır.
DİNDARLIK MANEVİYATTAN GENİŞ
 Klasik psikolojide din,
sınırları geniş bir kavramdır
 İnsanlar çeşitli nedenlerle
dini etkinliklere katılır ve
bunların bir kısmı manevi Maneviyat
nedenlerdir
 Alan araştırmaları, insanların
bu iki terimi birbirinden DİN
ayırmadığını göstermektedir
 Maneviyat, dinin özü, motive
edici gücüdür
 Maneviyat, dinin kurumsal
olmayan ve tecrübeye
dayanan yönüdür
MANEVİYAT DİNDARLIKTAN GENİŞ
Din
 Maneviyat, dini gelenek ve
kurumların dışındadır
 Merhamet, hoşgörü ve
affedicilik gibi kavramları MANEVİYAT
açıklamak için dine gerek
yoktur
 Seküler anlamda da insanlar
biribirlerine bağlı olduğunu
gerçeğini kabul ederler
 Maneviyat sonradan kazanılan
bir olgu değildir, her insanın
içinde manevi bir potansiyel
vardır
 İnsan olmanın gereği olarak
maneviyat, dinden daha geniş,
evrensel bir kavramdır
DİNDARLIK VE MANEVİYAT İLİŞKİLİ ANCAK
AYNI DEĞİL

 Alan araştırmaları
insanların din ve
maneviyata farklı
manalar yüklediklerini
göstermiştir
 Bu kavramlar
Maneviyat Din
birbirleri ile ilişkilidir
ancak net sınırlarla
birbirinden ayrı
değildir.
MANEVİYATA YAKLAŞIMLAR
 Dini Maneviyat
 Dindarlığın üç temel gereği vardır:
1. Tanrı’nın varlığına iman
2. Tanrı’yla ahirete iman
3. Dua yoluyla Tanrı’yla ilişki kurma
Bu süreçte yaşanan duygusal doruk deneyimler dini
maneviyattır
 Dini Maneviyat dini inanca dayanır
 Dini Olmayan Maneviyat kişinin,
 herhangi birinden daha yüce ve daha güçlü
gördüğü herhangi bir varlıkla,
 herhangi biri tarafından üretilmiş bir objeden
daha güzel bir obje,
 herhangi birinin ortaya attığı fikirden daha
aydınlatıcı bir fikirle karşılaştığında ortaya çıkan
doruk deneyimlerdir
Dini olmayan maneviyat, kişinin değerleriyle
tutarlıdır
 Dini olmayan maneviyat bilimsel inanca
dayanır
 Dini maneviyata sahip kişiler için hayatın
anlamı, ahirete hazırlanmaktır; diğerleri için
ise ahirete inanmadıkları için içinde
bulundukları anı en verimli geçirmeye çalışır,
cenneti burada kurmaya çalışırlar
 Başkalarına yardım etme gibi konularda her
iki grup da aynı etik standarttadır ancak
motivasyonları farklıdır. Dini maneviyata
sahip kişiler herkesin Tanrı tarafından
yaratıldığını düşündükleri için böyle
davranırlar ancak diğerlerine göre herkes
gelişmekte olan aynı türe aittir ve hayatta
kalmak için birbirine destek olmalıdır
 Maneviyat kelimesine yüklenen anlam, kültürden
etkilenmektedir
 Yeni bir terimin ortaya çıkma sürecinde Türkiye’de
kavramsal zeminin sağlam atılması gerekmektedir
 Bu noktada maneviyata olduğu kadar dindarlık
kavramının da etraflı bir şekilde ele alınması
gerekmektedir
 Maneviyat kelimesine yönelik popüler ilginin
motivasyonları irdelenmelidir
 Maneviyat, psikoloji ve sağlık alanlarında olduğu gibi
Din Psikolojisi için de yeni bir çalışma alanı
sağlamaktadır
 Akçanat’a göre, “Buda olmak, fena’ya ulaşmak, insanoğlunun
gelişim yolculuğundaki her zaman gizemli son durağı olmuştur.
Hatice Yıldıran’a göre ‘‘aydınlanma bir olma yolculuğudur’’.
Koçluk literatüründe aydınlanma kavramı, maneviyat gelişimi
ile ilişkili olduğu kadar, farkındalık artımı ile de eş değer
görülmektedir. Yaşam koçlarının insanların geçirdikleri
aydınlanma anları ile farkındalıklarının arttığı ve bu şekilde bir
değişim sürecine girdikleri belirtilmektedir. Aydınlanmak yaşam
koçlarına göre, bireysel gelişim kategorisinde ‘‘oluş sürecidir’’,
aydınlanma adı altında “hayat amacı” sunulmaktadır. Yaşam
koçlarından (K3, 35/K) ve (K8, 69/E) aydınlanma yaşadıklarını
ve farkındalık bilinci kazandıklarını belirtmiştir. Bu manevi
gelişimi yaşayan katılımcılar, koçlukta maneviyat temalarının
işlenmesini gerekli görmektedir. Yaşam koçu Nilüfer Soyiç
“Lotus çiçeğinin” çağlar boyunca manevi aydınlamayı temsil
ettiğini söyler. Bununla birlikte, mistik güçleri kullandığını
iddia eden yaşam koçları da mevcuttur, örneğin Tuğçe Işınsu,
doğuştan gelen ve yükselen burcu akrepten aldığı psişik
güçlerini 13 yaşında kullanmaya başladığını iddia etmiş ve
Simge Bilim, Kehanet Sanatları gibi benzer çalışmalarında
kendisini Türkiye’nin ilk melek koçu olarak ilan etmiştir.
DİNİ YAŞANTININ UNSURLARI
DİNİ İNANÇ

DİNİ DÜŞÜNCE

DİNİ TASAVVUR

DİNİ DUYGU

İBADET

DİNİ ŞUUR

DİNİ İRADE

DİNİ ŞAHSİYET

DİNİ TUTUM
DİNİ İNANÇ

Türkçe’de inanmak fiilinden türetilmiş olan inanç;


Bir insanın herhangi bir hükmü,
*kısmen ya da tamamıyla kabulü
* reddi
*veya ondan şüphe duyması durumudur.
İNANCİN BOYUTLARİ

 İnancın, hüküm olma bakımından zihinsel;


teslimiyet ve boyun eğme bakımından duygusal;
davranışa dökülme bakımından iradî bir yönü
vardır.
İNANCIN DÜZEYLERİ
İman ve bilgi……Kanaat…… Şüphe…..İnançsızlık
%100 %75 %50 0

*Bir inanca kanaat demekle, başkalarının da aynı konuda farklı


kanaatlerinin olabileceğini ve farklı inanç (veya kanaatlerin)
geçerliliğinin henüz tamamen belirlenmemiş olduğunu kabul
ediyoruz demektir.
*Bir kanaat araştırılıp doğruluğu tespit edilince o artık bir
bilgidir.
*Kanaat tahkik edilemediği halde benimsenir ve artık zıt
kanaatlerin de aynı oranda geçerli olabileceğine inanılmazsa,
kanaat bir iman konusu olur.
*Şüphe ise, zihnin bir şey için var veya yok diyemediği
durumdur.
*Bir şeyin lehindeki inanç %50’nin altına düştükçe inanmama
durumu başlar ve sıfır noktasında kesin inançsızlık görülür.
İNANÇ ÇEŞİTLERİ
İnançlar, farklı kavramlar arasındaki ilişkilerle ilgili
olduklarından oldukça fazla çeşitlilik gösterirler;

*İnsanın kendisi ile eşya arasındaki zaman ve mekan


münasebetleri,
*Çevresindeki kişiler,
*Diğer milletler ve insan grupları,
*Sosyal organizasyonlar,
*Siyasi olaylar,
*Sanat
*Felsefe
*Dinî konular (Allah, ahiret vb.)
DİNİ İNANÇ
İnanç,

-İnsanın kendisi ve bütün kainat üzerindeki


hakimiyetini kabul ettiği,
-duyular üstü,
-yüce kudret ve kuvvet sahibi bir varlık, ve
-bu varlık ile insan arasındaki ilişkileri düzenleyen
birtakım esaslarla ilgili ise
buna dini inanç denir.
DİNİ İNANÇ
 Dinî inancın başlangıç noktası kabul ve tasdiktir. Bütün
dinler va’z ettiği inanç esaslarına bağlılarının kesin bir
kabul ve tasdikini ister.
 Diğer inançlarda olduğu gibi dinî inançta da kuvvetlilik
ve zayıflılık söz konusudur. Kuvvetli inançlar
davranışlara daha çok yansır, davranış halinde ortaya
çıkarlar
 Dinî inanç somut bir eylem olmadığı için tahkik
edilemez, gözlem ve deneye tabi tutulamaz.
 İnanç çoğu zaman rasyonel delillere dayanmadığı için
devamı da delillerin varlığına bağlı değildir.
 Dini inançlar, kişilerin hayatında taklit derecesinden
tahkik derecesi yönünde yol alır.
GAZALİ’NİN İMAN DERECELEMESİ
Gazalinin derecelemesine göre
Allah’ın varlığına iman;
 çok kere taklitle başlar,
 İkinci derece ilim derecesidir.
Burada insan inancını makul
gerekçelere dayandırma
ihtiyacını duyar, delil arar.
 Üçüncü derece ise zevk’tir. Bu
aşamada inanç yaşanır, dinî
tecrübenin konusu olur.
DİNİ İNANCİN MOTİVASYONU

 İnsan niçin inanmaktadır?


 Niçin kendinden güçlü ve kudretli, tabiatüstü bir varlık
veya varlıklar olduğunu kabul etmekte ve ona bağlılık
göstermektedir?
 Niçin bazı insanlar kendilerini tamamen Alah’ın bütün
emir ve yasaklarını en üst düzeyde yerine getirmeye
çalışırken bazıları din konusuna kayıtsız kalabilmekte
veya reddedebilmektedirler?
İşte yukarıdaki soruların cevabı dini motivasyonu
oluşturmakta ve insanın biyolojik bilişsel ve sosyo-
kültürel özellikleri çerçevesinde açıklanmaktadır.
İNSANİ İNANMAYA VE DİNİ KABUL ETMEYE
İTEN ETKENLER

Modelden Öğrenme

Güçsüzlük ve çaresizlik

Bir varlığa bağlanma ihityacı

Akıl yürütme ve zihinsel tatmin

Korku

Ölümsüzlük arzusu

Suçluluk ve günahkarlık duygusu

Dini sembollerle, esaslarla karşılaşma


İNSANİ İNANMAYA VE DİNİ KABUL ETMEYE
İTEN ETKENLER

1- Modelden Öğrenme;
* Ebeveyn
• Arkadaşlar

• Din Adamları

• Öğretmenler

• Yakın akrabalar

• Okul çevresi
İNSANİ İNANMAYA VE DİNİ KABUL ETMEYE
İTEN ETKENLER
2-Güçsüzlük ve çaresizlik (çocukluk, yaşlılık, hastalık,
deprem, tabii afetler, ölümler vb.)
* Freud, dinin insanın toplum ve tabiat karşısındaki
güçsüzlüğünün, çaresizliğinin bir ürünü olduğunu savunur.
Bunlarla gerçek yaşamda baş edemeyen insan hayali bir
Tanrı imgesi oluşturur. Bu tanrı imgesinin temelinde ise
çocukluk döneminde oluşan, her şeye gücü yeten baba
imgesi yatar. Baba tanrıya dönüşür.
* Güçsüzlük ve çaresizlikler insanı bir süreliğine dine
yöneltebilir, ancak din bilişsel olarak içten
benimsenmemişse bu yönelme kalıcı olmaz.
* Diğer taraftan güçsüzlük ve çaresizlik bazı kişileri tepkisel
olarak dinden uzaklaştırıp Allah’ı inkara da
götürebilir.(BATSIN BU DÜNYA)
İNSANİ İNANMAYA VE DİNİ KABUL ETMEYE
İTEN ETKENLER
3- Bir varlığa inanma ihtiyacı;
• Erich Fromm’a göre insanda bir şeye yönelim
ve bağlılık sistemi vardır. İnsan yönelecek ve
bağlanacak bir amaca sahip olma anlamında
dinsel bir ihtiyaç duyar.
• Dinin evrensel olması da insandaki bu
yönelim ve bağlanma ihtiyacındandır.
• Bu ihtiyaçla insan, Tanrı’nın yanı sıra
hayvanlara ağaçlara, putlara, şeytana,
partisine, paraya veya başarıya tapınabilir.
İNSANİ İNANMAYA VE DİNİ KABUL ETMEYE
İTEN ETKENLER
4-Akıl yürütme ve zihinsel tatmin
* Her insan Tanrı- Alem- İnsan ilişkisi bağlamında
bir takım sorular sorarak kendi konumunu
belirlemeye çalışır.
• Alemin yaradılışı, düzeni, geleceği, kendinin
Allah karşısındaki konumu vs. hakkındaki
sorular ve bunlara cevap arayışı onu dine
yöneltir.
• ŞEYTANA TAPMA MANTIĞI

• http://www.youtube.com/watch?v=P_XJqJB_I2o
HOMO DEUS "İNSAN TANRI" DEMEK. İNSANOĞLUNUN KADERİNİ ELİNE
ALDIĞINI, ARTIK GÖKYÜZÜNE BAKMADIĞINI" ANLATIYOR...
 ATEİSTLER İÇİN DİN
Alain de Botton’un “Ateistler için Din” başlıklı
kitabını okumayı tamamladım. Kitabın başlığı ilginç.
Alt başlığı daha ilginç: "Bir İnanmayanın Din
Kullanım Klavuzu". Dinin doğaüstü yönünü
kabüllenmeyen, ama toplumsal fonksiyonlarının
modern dünyada yerinin doldurulamadığını,
insanoğlunun tarih boyunca din vasıtasıyla elde ettiği
kazançların birkaç yüzyıl önce Mantık Sunağın’da
kurban edildiğini ortaya koyan bir kitap. Hatta
modern sorunların birçoğunun dinler tarafından
bulunan çözümlerle iyileştirilebileceğini savunan bir
kitap. Ama bir şartla: "Bu çözümler, içine doğdukları
o doğaüstü yapıdan çıkarılmalı." Alain de Botton
"inanç sistemlerindeki bilgelikten doğaüstünün en
büyük düşmanlarının bile yararlanabileceğini"
söylüyor. En çarpıcı cümlesini son sayfaya bırakıyor:
“Dinler, yalnızca inananlara bırakılmayacak kadar
yararlı ve etkili bakış açılarını dönem dönem de olsa
insanlığa sunmayı başarmışlardır.« Ali Köse
İNSANİ İNANMAYA VE DİNİ KABUL ETMEYE
İTEN ETKENLER
5- Korku
Çok çeşitli korkular vardır; ölüm, hastalık kaza, başarısızlık,
maddi sıkıntı, vb.,
Korku insanın kendisini zarar verici durumlardan koruması,
bedensel ruhsal, toplumsal durumunu, rolünü, yerini
kollaması, denge ve düzen içerisinde sürdürmesi, uyumunu
sağlaması için gerekli bir duygudur ve bir düzeye kadar
yararlıdır. Ancak belirli bir düzeyi geçtiğinde psiko-sosyal
uyumu için zararlı hale gelebilir.
İlk insanlar çok korktukları şeyleri kutsallaştırarak onlara
tapınma davranışları geliştirmişlerdir. Doğa güçlerine, aya,
yıldızlara, ruhlara vb.
Günümüzde de insan çok korktuğunda, korktuğu şeylerden
korunmak için dine yönelmekte, Allah’a sığınmakta ve dua
etmekte ve böylece kendini güvende hissetmektedir.
İNSANİ İNANMAYA VE DİNİ KABUL ETMEYE
İTEN ETKENLER
6- Ölümsüzlük arzusu
İnsan bir yandan ölümden kurtuluş olmadığını
bilmekte, diğer taraftan ölümsüz olma, ebedi
yaşama arzusuna sahip olmaktadır.
Ölüm karşısında dinin sunduğu mesaj, insanın
dine yönelmesine, Allah’a bağlanmasına
olumlu etkide bulunmaktadır. Ebedi hayat,
cennet va’di ölümsüzlük arzusuna cevap
vermektedir.
İNSANI İNANMAYA VE DİNİ KABUL ETMEYE
İTEN ETKENLER
7- Suçluluk ve Günahkarlık Duygusu
* Allah’a inanmaya, dinin esaslarını kabul
etmeye çağrı bazen insanda tepki ve isyan
duygularına neden olabilmektedir. İsyan ise
zamanla suçluluk ve günahkarlık duygusuna
yol açabilmektedir.
* Diğer taraftan , suçluluk duygusundan
kurtulma ve günahların bağışlanacağı
ümidi, insanı rahatlatır ve onda güdüleyici
bir etki meydana getirir.
İNSANİ İNANMAYA VE DİNİ KABUL ETMEYE
İTEN ETKENLER
8-Dini sembollerle, esaslarla karşılaşma
İnsan çevreden, toplumdan aldıklarını zihninde
işleyen; yorumlar yapan, değerlendiren ve
neticede kabul veya
reddeden bir canlıdır.
Dini sembollerle de çevresel faktörlerin etkisiyle
karşılaşır ve bir karara varır.
BİREYİ ALLAH’I İNKAR VE REDDE
GÖTÜREN ETKENLER

Yakın Çevre

Hayal kırıklığı

Kötülükler

Kendinin yeterli ve güçlü olduğunu düşünme

Bağımsızlık arzusu

Allah inancının ve dinin bir yararının olmadığını düşünme

Allah’ın varlığına dair yeterli delil bulamama


BİREYİ ALLAH’I İNKAR VE REDDE
GÖTÜREN ETKENLER
 Yakın Çevre
* Ebeveyn
• Arkadaşlar

• Din Adamları

• Öğretmenler

• Yakın akrabalar

• Okul çevresi
BİREYİ ALLAH’I İNKAR VE REDDE GÖTÜREN
ETKENLER
 Kötülükler; Bazı kişiler, dünyadaki kötülükleri,
haksızlıkları, savaşları ve zulümleri her şeye gücü
yeten, bilen ve merhametli bir Allah anlayışı ile
bağdaştıramamakta ve ‘ eğer Allah varsa ve kötülüklere
karşıysa neden engellemiyor?’ diyerek Allah’ın varlığına
inanmamaktadır.
 Hayal Kırıklığı; Kendince gayret edip çalışan,
mücadele eden, fakat hep arzu etmediği, adeta hayal
kırıklığı doğuracak sonuçlarla karşılaşan bazı bireylerde
Allah’a isyan ve inançsızlık düşüncesi gelişebilmektedir.
BİREYİ ALLAH’A İNKARA VE REDDE
GÖTÜREN ETKENLER
 Kendinin Yeterli ve Güçlü Olduğunu Düşünme;
İnsanın aşırı bir büyüklük içinde kendini güçlü görmesi,
onu kendinden üstün ve yaratıcı bir Tanrı’yı kabul
etmemeye götürebilmektedir.
Bazı psikolojik araştırmalar ve gözlemler de kendini
beğenme, yeterli görme, kendi gücüne sınırsız güvenme
tutumlarıyla dindarlık arasında negatif bir ilişkinin
varlığını ortaya koymuştur.
 Bağımsızlık Arzusu; Tanrı’ya inanç, varoluşsal bir
bağımlılığı kabul etmek demektir. Halbuki insanda
özgürlük arzusu vardır. İşte insanda bağımsızlığa olan
bu güçlü eğilim, bazı bireyleri dinî değerleri ve Allah’ı
redde, inkara itebilmektedir.
BİREYİ ALLAH’A İNKARA VE REDDE
GÖTÜREN ETKENLER
 Allah’a inancın ve Dinin Bir Yararının Olmadığını
Düşünme; İnsanlar arasında birey ve toplum için yararlı
değil, aksine zararlı olduğunu düşünerek dine karşı çıkan,
dini değerleri kabul etmeyenler çıkabilmektedir.
Din adına yapılan haksızlıklar, savaşlar ve zulümler, bazı din
adamları ve dindarların kendi bireysel çıkarları için dini
kullanmaları, istismar etmeleri, buna zemin
hazırlayabilmektedir.
 Allah’ın Varlığına Dair Yeterli Delil Bulamama; Bazı
insanlar, her şeyi yaratan bir varlığın olamayacağını, eğer
varsa o yaratıcının da bir yaratıcısının olması gerektiğini ve
nihayet ilk yaratıcının gücünü nereden aldığının
açıklanamayacağını ileri sürerek Allah’a inanmamaktadırlar.
Bazıları ise Allah’ın varlığına dair delillerin yeterince ikna
edici olmadığını ileri sürerek inkar etmektedirler.
http://www.youtube.com/watch?v=qHVRiuh_RDI

http://www.youtube.com/watch?v=BtX3sfMS8GM
 Ülkemizde yapılan bir araştırmada ateistlerin
inançsızlığı benimsemelerinde bağımsızlık
duygusu, Tanrı kavramına yüklenen olumsuz
anlamlar, dramatik tecrübelerden beslenen
kötülük problemi, akılcı ve rasyonel düşünce
biçimi, sekülerizm, ekonomik faktörler, bilim ve
teknolojideki gelişmelerin verdiği güven hissinin
etkili olduğu tespit edilmiştir. Bununla birlikte
anlam arayışı da bireyleri inançsızlığa yönelten
unsurlar arasında yer almıştır (Gülfil, 2018: 187).
BAZI SORULAR

 1. Kaderimiz çiziliyse kararlarımızdan niye


sorumlu tutuluyoruz? Yok eğer hür irademiz
varsa, niye bazı şeyleri seçtiğimizde cehenneme
atılıyoruz?
 2. Seçme yeteneğimiz var, fakat bazı şeyleri
seçmememiz isteniyorsa bu yeteneğin ne kadar
anlamı var?
 3. Tanrı her şeyi biliyorsa (geçmiş, gelecek, vs), o
zaman geçmiş de, gelecek de daha yaratılış
anında belli demektir. Belli olan bir şeyi
değiştirmek için, kitap, peygamber, vs
göndermenin mantığı ne o zaman?
 6. Kurana göre Tanrı bazılarının kalplerini mühürlemiş,
onlardan imanı esirgemiştir. (Biz ateistler o kişilerdeniz
belli ki). Peki bu durumda Tanrı bize haksızlık yapmış
olmuyor mu? Bizim ne suçumuz var? Bu Tanrı’nın adil
sıfatıyla çelişmiyor mu?(Bizim ateist olacağımızı biliyordu
ve bunu bilerek yarattıysa şimdi neden şikayetçi oluyor)
 7. Peki ya ömrü boyunca İslam’la tanışmamış kişilerin ne
suçu vardır? Afrika’nın ilkel bir kabilesinde doğmuş
birinden Tanrı nasıl kendisine iman bekler? (şartlar herkes
için farklıdır)
 8. Tanrı’nın bizi hem sevdiği söylenir, hem de hayatın bir
imtihan olduğu ve eğer bu imtihandan kalırsak, bunun
cezasının olduğu söylenir. Yani Tanrı bizi zorla böyle tuhaf
bir imtihana sokmuştur. Bu insanın sevdiği birilerine
yapacağı türden bir şey midir? (Tanrının izni olmadan
hiçbir şey olmuyorsa ve her şeyi tanrı planlıyorsa neden biz
yaptıklarımızdan dolayı cezalandırılıyoruz.
 9. Tanrı’nın kadınlara ne garezi vardır? Neden gerekirse
dövülebileceklerini söylemiştir? (Nisa suresi, 34. Ayet)
Neden onlar “Aklen ve dinen eksik yaratıklardır” (Hadis,
kaynak: Buhari). Neden şahitlikleri erkeğin yarısı
değerindedir?
 10. Bizim Müslüman ülkeler, Tanrı katındaki en son ve en
hak dine sahipse, neden dünya üzerinde tüm müslüman
ülkeler sürünmektedir? Neden gavur(!) Hristiyanlar ve
Yahudiler dünyayı yönetmektedir?
 11. Tanrı, eğer varsa, hem varlığının tüm kanıtlarını
bizden gizleyip, hem de bizlerden kendisine inanmamızı
beklerken ne yaptığını zannetmektedir? Kendisi saklambaç
oynayan bir çocuk mudur?
 12. İnsanlar Ademle Havva’dan türediyse, ve evrim,
dolayısıyla da bununla bağlantılı olarak “çevre koşullarına
bağlı modifikasyon” diye bir şey yoksa, neden dünyanın
dört bir yanındaki insanların vücut özellikleri, deri
renkleri vs. farklıdır?
 13. Canlı türleri yaşadıkları ortamlar içinde ve son
halleriyle yaratıldılar ise, neden bilimde evrim denen bir
prensibe inanılıyor ve neden bu teorinin yığınla kanıtı
vardır? Neden bütün saygın bilim adamları bu teorinin
doğruluğuna inanırlar? Ve neden televizyonda yayınlanan
bütün doğa belgesellerinde evrim teorisine doğrudan veya
dolaylı atıflar yapılmaktadır?
İMAM HATİP LİSELERİNDE İNANÇ
SORU(N)LARI FATMA GÜNAYDIN
 12.SINIF ÖGRENCİLERİNİN SORULARI
 2-İnsan niçin zor anlarında bir yaratıcıya ihtiyaç
duyar?
 3- Allah bizim cennete ve cehenneme gireceğimizi
biliyor neden bizi imtihan ediyor?
 4-Her şeyin yaratıcısı Allah onun yaratıcısı kim?

 6- Öldükten sonra dirileceksek neden ölüyoruz?

 8- Allah her şeyi bildiği halde neden bizi yarattı?

 9-Bazen peygamber yaşadı mı gerçekten var mı?


diye düşünüyorum
 22-Neden Kuran' da belirsiz ayetler var (anlamı açık
olmayan)?
 23-Madem Kur'an bize açıklayıcı olarak gönderildi o
zaman kelimeler neden anlaşılır değil?
 24-Allah neden bir kuluna eziyet verirken diğerine
rahatlık veriyor. Rabbimiz neden bu konuda eşit
davranmıyor?
 2 5-Rabbimiz bildiği halde neden bize 'Rabbin kim'
diye sordu? 26-Kaderde ne zaman öleceğimiz belli ise
neden sadaka ömrü uzatıyor?
 2 7-Kaderde cennete ve cehenneme gideceğimiz
belliyse neden ibadet ediyoruz?
 28-Kur'an'a her şey yazıyor da neden kıyamet günü
yazmıyor?
DİNİ TASAVVUR
 Tasavvur, zihinde önceden oluşan, idrak edilmiş
şeylerin (obje, olay, kavram) tekrar zihinde
canlandırılması, yeniden anlam kazanması demektir.
 Tasavvur, “ruhsal güçler veya duyusal uyarılarla zihinde
önceden oluşan herhangi bir nesnenin, olayın, fiilin ya da
bir kavramın istekli olarak yeniden özel bir biçimde
şekillenmesi, canlanması, anlam kazanması veya
hatırlanmasıdır” (Yavuz, 1983, s. 159).
 Bu haliyle tasavvur öznel bir süreçtir ve bireysel tecrübeye
dayalı olarak toplumsal bir bağlamda şekillenir. Ancak
insan, herhangi bir obje hakkında sahip olduğu bilgiler
çerçevesinde ve objenin özellikleri doğrultusunda da
zihninde onu canlandırmaya çalışır, onun imajını zihninde
oluşturur. Yani insan, herhangi bir şeyi doğrudan doğruya
görmeden, idrak etmeden de onunla ilgili bilgilerinden
hareketle onu tasavvur edebilir.
DİNİ TASAVVUR
 Tasavvur, zihinde önceden oluşan, idrak edilmiş
şeylerin (obje, olay, kavram) tekrar zihinde
canlandırılması, yeniden anlam kazanması demektir.
 Tasavvur, “ruhsal güçler veya duyusal uyarılarla zihinde
önceden oluşan herhangi bir nesnenin, olayın, fiilin ya da
bir kavramın istekli olarak yeniden özel bir biçimde
şekillenmesi, canlanması, anlam kazanması veya
hatırlanmasıdır” (Yavuz, 1983, s. 159).
 Bu haliyle tasavvur öznel bir süreçtir ve bireysel tecrübeye
dayalı olarak toplumsal bir bağlamda şekillenir. Ancak
insan, herhangi bir obje hakkında sahip olduğu bilgiler
çerçevesinde ve objenin özellikleri doğrultusunda da
zihninde onu canlandırmaya çalışır, onun imajını zihninde
oluşturur. Yani insan, herhangi bir şeyi doğrudan doğruya
görmeden, idrak etmeden de onunla ilgili bilgilerinden
hareketle onu tasavvur edebilir.
DİNİ TASAVVUR
 Dini tasavvur, dinî kavramların (Allah, cennet,
cehennem, melek, şeytan) dini olayların ve nesnelerin
zihinde canlandırılması, şekillendirilmesidir.
 Dini tasavvurların başında Tanrı tasavvuru gelir.
 Tanrı tasavvuru, kişinin bebekliğinden itibaren, zeka
gelişimine, edinmiş olduğu bilgi ve yaşantısına göre,
Tanrı’yı zihninde canlandırması, biçimlendirmesi ve
anlamlandırmasıdır.
 İnsanlar arasında farklı anlayışlar olmakla birlikte
genelde Allah denildiğinde insanlar, güçlü kudretli,
kendisine ve kainata hakim bir varlık düşünür ve
tasavvur ederler.
 Allah’ın üstün kudret sahibi bir varlık olarak
tasavvuru ilkel dinlerde dahil bütün dinlerde vardır.
TANRI TASAVVURLARI

 Farklı Tanrı tasavvurları felsefede değişik kavramlarla ifade


edilmiştir;Bu tasavvurlar, yaşam evrelerinde, farklı dinlerde,
kültürlerde görülebilir;
 Antropomorfizim; Allah’ı insan şeklinde, insanın sahip olduğu
özelliklere sahip, ancak ondan daha güçlü bir varlık olarak
tasavvur edilmektedir. Çocuklarda ve çok tanrılı dinlerde
hakim tanrı tasavvurudur.
 Deizm; Allah’ın alemin mimarı olduğunu, alemi düzenleyip
tanzim ettiğini, ona şekil verdiğini,harekete geçirdiğini, ancak
aleme karışmadığını, adeta emekliye ayrıldığını ifade eder.
 Teizm; Allah bütün kainatı ve ondaki her şeyi yoktan var
etmiştir. Onları tanzim ve idare etmekte, kontrolü altında
tutmakta, gerekirse müdahale etmektedir. Allah pasif değil
aktiftir.
 Panteizm; Bu anlayış, Allah ile alemi aynı sayar. Bu anlayışa
göre, Tanrı her şeydir, her şeydedir. Tabiat ve insan,müstakil
varlıklar değil, sadece Tanrının açılımlarıdır.
TANRI TASAVVURLARI

 Psikolojik düşüncede, Tanrı kavramı (god concept) ile


Tanrı tasavvuru (god image: god representation)
arasında ayırım yapma yönünde güçlü bir eğilim
bulunduğu görülmektedir.
 Tanrı kavramı, bilişsel veya teolojik Tanrı anlayışına
göndermede bulunurken; Tanrı tasavvuru,
bireyin Tanrı’yı duygusal olarak tecrübe etmesidir.
 Tanrı kavramının, Tanrı kelimesine dair
entelektüel içeriği yansıttığını; Tanrı tasavvurunun
ise, duygusal tepkilerle yakından ilişkili bireysel
tecrübelere işaret ettiğini ifade edebiliriz.
TANRI TASAVVURLARI
 «Ben kulumun benim hakkımdaki zannı
üzereyim» şeklindeki kutsi hadisten hareketle,
İbn Arabi ve Konevi gibi bazı mutasavvıflar,
Kur’an ve Hz. Peygamber tarafından bildirilen
niteliklere sahip objektif Tanrı tasavvurunun
yanı sıra, herkesin kendi tefekkür istikametine
göre değişen ve kendi tasavvuruna uyan
sübjektif/enfüsi bir Tanrı tasavvuruna da sahip
olduğunu ileri sürmüşlerdir.
TANRI TASAVVURLARI
 Mesela Konevi, bu konuda şunları ifade etmektedir:
«Allah hakkında sözü olan herkesin kendi nefsinde
‘bu Allah’tır’ dediği bir şeyi tasavvur etmesi gerekir,
Böylelikle o şeye ibadet eder ve o, Allah’tır, O’dan
başkası değildir. Binaenaleyh her düşünce sahibi,
kabiliyetinin mahallinde yarattığı bir şeye ibadet
etmektedir; bu mahalde bulunan şey ise, sadece kendi
düşünce gücünün yarattığı şeydir. İnsana bu tasavvur
gücünü ise, sadece Allah vermiştir, şu halde, burada
onu yaratan Allah’tır»
 Bu durum bireysel Tanrı tasavvurunun imkanına ve
dolayısıyla sayısız Tanrı tasavvuru ihtimaline işaret
etmektedir. Yine de, ister objektif isterse sübjektif
olsun, Müslüman birey için Allah tasavvuru,
Gazzali’nin de vurguladığı gibi, ancak Kur’an’da
kendisini bize tanıtıp bildiren Allah’ın isimleri,
sıfatları ve fiilleri aracılığıyla mümkündür (Ali Ulvi
Mehmedoğlu).
TANRI TASAVVURLARI

 Daha önce de belirtildiği gibi tasavvur oldukça


öznel bir süreçtir ve bireysel tecrübe ile
şekillenir. Bu sebeple dini öğretilerde anlatılan
ve öğretilen ilahi isim ve sıfatların yanında,
bireyin kendi içi dünyasında kurgulanan bir
Tanrı tasavvuru vardır. Bu Tanrı tasavvuru
bireysel tecrübeler, geçmiş yaşantılar, ailesinin
ve yakın çevresiyle ilişkisinin izlerini taşır.
TANRI TASAVVURLARI
 Bireyin Tanrı tasavvurunu şekillendiren beş
faktör bulunduğu öne sürülmüştür. Bu faktörler
şunlardır:
 1) Ana-baba ile ilişkiler.

 2) Diğer önemli kişi ve gruplarla ilişkiler.

 3) Benlik kavramı veya benlik saygısına ilişkin


duygular.
 4) Tanrı konusundaki öğrenim ve Tanrı’nın
insanlıkla ilişkisi.
 5) Dini uygulama, dua, ibadet, kutsal metin
okuma, dini tartışmalar ve kişinin kendi
düşünceleri.
TANRI TASAVVURLARI

 Gerek yurt dışında gerekse Türkiye’de yapılan


çalışmalarda Tanrı tasavvurları açısından
erkeklerle kadınlar arasında bazı farklılıklar
bulunmaktadır. Kadınlar daha çok Tanrı’yı bakıp
gözeten, şifa veren, koruyan özellikleri ile
tasavvur ederken, erkekler Tanrı'yı daha güçlü,
intikam alıcı, kontrol edici olarak tasavvur etme
eğilimindedirler.
TANRI TASAVVURLARI

 Çocukların tanrı tasavvuru yaşla birlikte değişir,


gelişir ve tarihsel, sosyal, kültürel, eğitimsel ve
mezhepsel şartlarla şekillenir.
 Bir çocuğun Tanrı inancının, onun ailesiyle olan
ilişkileriyle alakalı olduğu öne sürülür.
Dolayısıyla çocukların din ve Tanrı tanımlarını
ve anlamlarını öğrenmeye başladıklarında,
etkisinde kaldıkları ilk referans grubu kendi
ana-babalarıdır.
TANRI TASAVVURLARI
 Tanrı Tasavvurları (Özlem Güler)
 Sevgi yönelimli Tanrı
 Seven Tanrı
 Olumlu Tanrı

 Korku yönelimli Tanrı


 Umursamaz Tanrı
 Cezalandıran Tanrı

 Olumsuz Tanrı
TANRI TASAVVURLARI
 Tanrı Tasavvurları (Faruk Karaca-Hızır Hacıkeleşoğlu)
 İlgisiz Tanrı tasavvuru
 Korku-ceza yönelimli Tanrı tasavvuru
 Dengeli Tanrı tasavvuru (seven ve korkutan Tanrı)
 Sevgi yönelimli Tanrı tasavvuru
TANRI TASAVVURLARI
 Tanrı Tasavvurları (Ali Ulvi Mehmedoğlu)
 Yetkin/aşkın
 Merhametli
 Aşırı talepte bulunmayan
 Teslim olunan
 Yakın/içkin
 Dost
 Koruyup gözeten
 Müdahale ve kontrol eden
 Seven
 İntikam alan
 Cezalandıran
TANRI TASAVVURLARI

 Tanrı tasavvurlarının ve Tanrı ile kurulan


ilişkinin bağlanma türleri, yetişkinlerde
bağlanma stilleri ve anne-baba tutumları ile
ilişkisi olduğu ileri sürülmektedir.
Bağlanma Türleri
 Güvenli
 Güvensiz: Kaygılı/Kararsız

Kaçıngan/Kayıtsız
Organize Olmamış/Örgütlenmemiş
Yetişkinlerde Bağlanma Stilleri

 Güvenli bağlanma: olumlu benlik-olumlu


başkaları
 Saplantılı bağlanma: olumsuz benlik-olumlu
başkaları
 Kayıtsız bağlanma: olumlu benlik-olumsuz
başkaları
 Korkulu bağlanma: olumsuz benlik-olumsuz
başkaları
Anne-Baba Tutumları

* Demokratik Tutum
* Baskıcı (otoriter) Tutum
* İtici Tutum
* Aşırı Koruyucu Tutum
* Aşırı Hoşgörülü ve Şımartıcı Tutum
* Yetkinci Tutum
* Tutarsız Tutum
BENLİK SAYGISI
 Psikoloji literatüründe temel kavramlardan birisi
olarak kabul edilen benlik (self, ego, nefs, kendilik)
bireyin kendi kendine varsaydığı kimliği, kendisine
ait algı, değer, duygu, tutum ve davranışlarına ilişkin
görüşlerini ifade eder.
 Benliğin duygusal boyutunu gösteren benlik saygısı
ise, kişinin kendini benimsemesi, onaylaması,
kendisine güven duyması ve değer vermesi olarak
tanımlanmaktadır.
 Benlik saygısı, bireyin kendine yönelik olumlu veya
olumsuz değerlendirmeleri ve tavrı olarak ele
alınmaktadır. Benlik saygısı yüksek bireyler,
girişken, güçlü başa çıkma becerileri olan, mutlu, iyi
ilişkilere sahip, kendisi ile barışık olma gibi bazı
özelliklere sahiptirler.
Benlik saygısı

 Benlik saygısı; ‘bireyin, kendini benimsemesi,


onaylaması, kendine değer vermesi ve güven
duyması’ olarak tanımlanmaktadır.
 Daha çok kendini algılamaya yönelik bir kavram
olan benlik saygısı, bireyin, kendisine yüklediği
psikolojik değeri ifade etmektedir.
 Kişinin kendisini olduğundan aşağı ya da üstün
görmeksizin tüm yönleriyle benimsemesi, kendini
değerli, olumlu, beğenilmeye ve sevilmeye değer
görmesi, ruh sağlığı açısından önemli bir
niteliktir.
 Dindarlık ve benlik saygısı

 Din, bireyin kendini olumlu ya da olumsuz olarak


yargılamada kullandığı değer ölçütleri ve ahlaki
ilkelere büyük ölçüde kaynaklık eder.
 Dindarlık ve benlik saygısı

 Benlik saygısının oluşumu ve gelişimini


yakından etkileyen faktörlerden birisi de dinî
yönelimler ve hayat şeklidir.
 Benlik saygısı ile dindarlık arasındaki ilişki
üzerine yapılan çalışmalarda, özellikle iç
güdümlü dinî yönelim ile benlik saygısı arasında
güçlü olumlu bir ilişkinin olduğu ortaya
konmuştur.
 Seven, koruyan, kollayan Tanrı tasavvuruna
sahip olanların benlik saygısı, cezalandırıcı ve
otoriter tanrı tasavvuruna sahip olanlardan daha
yüksektir.
V. İBADET
 Sözlükte ibadet; “Tanrı buyruklarını yerine
getirme, Tanrı’ya yönelen saygı davranışı,
tapınma, tapınış, kulluk” gibi anlamlara
gelmektedir.
 Terim olarak ibadet, Allah’a karşı kulluk ve
bağlılığı ifade eden sözler ve hareketler, O’na
yaklaşmak için yapılan dinî davranışlar diye
tanımlanır.
 İnsanın inanç, düşünce ve duygu dünyasında
yaşanılan sübjektif olgular, yani dini yaşayış ve
tecrübelerin davranış halinde dışa yansımasına
ibadet denir.
İBADET

 İbadet kelimesi günlük dilde, şekli belirlenmiş,


yapılması gereken belli dinî görevler olarak
kullanılmaktadır. Örneğin, namaz kılmak, oruç
tutmak, hacca gitmek gibi. Ancak, Allah’ın
buyruğuna uygun davranmak, O’nu hatırlayıp
anmak ve O’na bağlılığı ifade etmek için yapılan
her davranış ibadet tanımı içerisinde
değerlendirilir.
İBADET
 İbadette Allah’a karşı sorumluluk bilinci ve görev
duygusu ön planda gelir. İbadet bütün bilince
hâkim olan ciddi bir tutumdur. Aynı zamanda
ibadet bütün duygu kapasitelerini harekete
geçirir; korkuyla beraber sevgi ve saygı duygusu
etkin bir şekilde yer alır.
 İnanan insan bir taraftan Allah’ı sever, Allah
istediği için, ona karşı duyduğu sevgi ve saygının
bir belirtisi olarak ibadet eder, diğer taraftan
Allah’tan korkar, ona sığınır, dua ve yakarışta
bulunur. İbadet etmenin gönül rahatlığını,
etmemenin de üzüntü ve korkusunu yaşar.
İBADET

 İbadetin Psikolojik Etkileri


 İbadetlerin insanın ruh ve beden sağlığı,
düşünce, duygu, davranış, kişilik, benlik ve iradi
yönü üzerinde etkisi vardır. Kuşkusuz ibadetlerin
psikolojik etkileri, ibadetteki niyete, samimiyete,
dinî bilgi ve algılayışa bağlı olarak ortaya çıkar.
İBADET
İBADETİN PSİKOLOJİK ETKİLERİ

Bir görev olarak algılanması

Ruh sağlığını koruması

Dengeli bir kişilik kazandırması

Başkalarına zarar verici davranışlardan alıkoyması

İradeyi güçlendirmesi

Maddi şeylere karşı aşırı bağlılığı azaltması

Şefkat ve merhamet duygularını geliştirmesi

Diğer kişilere karşı sevgi, saygı ve bağlılığı kuvvetlendirmesi

Günahkarlık ve suçluluk duygularını yok etmesi


DİNİ TÖREN
 Dua ve ibadetten farklı olarak dini kutlama ve
toplu uygulamalardır
 Psikolojik etkileri
 Duygu yoğunluğu
 Coşku
 Allah’a yakınlaşma
 Ahireti düşünme
 Kendini sorgulama
 İnancın pekişmesi
 Sosyal dayanışma
DUA

 Duanın tanımı ve özellikleri


 Duanın şekli ve kabulü

 Duanın etkileri
DUA
 Dua arapça bir kelime olup, çağırmak davet etmek
gibi anlamlara gelir.
 Dua, inanan kişinin Allah’a yakarışı, yalvarışıdır,
kişinin Allah’tan bazı taleplerde bulunuşudur.
 A. Carrell’e göre dua, bir şikayettenızdırap
çığlığından, bir yardım dilemeden ibarettir. Dua da
birey Allah ile iletişim kurmaktadır.

 Duanın özellikleri:
 Dikkatin Allah’a çevrilmesi
 Güçsüzlük Bilinci
 Teslimiyet
 Dileme
NİÇİN DUA EDERİZ?

 Maddi ya da manevi bir arzunun, isteğin


gerçekleşmesi için
 Bir çaresziliğin, mahrumiyetin, sıkıntının
giderilmesi için
 Allah’ın nimetine şükrün ifadesi olarak

 Günahların bağışlanması için

 Allah’ın yüceliğine duyulan hayranlığın


vurgulanması için
DUANIN ETKİLERİ
 Dünyadan kurtulma Allaha yönelme
 Sükunet ve huzur

 Yalnız olmadığı hissi

 Cesaret, güven ve çalışma gücü

 Ümitvarlık ve iyimserlik

 Ahlak ve karaktere etki

 Beden sağlığına etki


TEVBE

 Tevbenin tanımı
Tevbe, kelime olarak dönmek, vazgeçmek
anlamına gelir.
Dindeki anlamı ise, insanın dince uygun
görülmeyen bir davranıştan geri dönmesi,
vazgeçmesi ve bir daha işlemeyeceğine dair söz
vermesi demektir. Günah olan hareketten vaz
geçip Allah’a yönelmektir.
 Gazali’ye göre tevbede üç basamak vardır: bilme,
pişmanlık, gereğini yerine getirme
 Tevbe, bağışlanmak isteyen bir kimse için önemli
bir terapi kaynağı olabilir. Kişiyi tevbeye
yönelten psikolojik dinamiklere göz attığımızda
pişmanlığın, kötü davranıştan vazgeçme fikrinin
öne çıktığı görülmektedir. Bunun neticesinde
yeni bir yaşam tarzı edinme, iyi biri olma fırsatı
kazanıldığı açıktır.
 Tevbe bu yönüyle kişinin kendini affetmesini de
içermektedir. Terapi süreçlerinde çok değerli
görünen geçmiş yaşam öfkelerinden,
kırgınlıklarından uzaklaşmak tevbe içersinde
karşılığını bulabilmektedir.
DİN VE SAĞLIK (DİNDARLIĞIN ETKİLERİ)

Ruh Sağlığı

Depresyon

Anksiyete (Kaygı)

Dini Başaçıkma

Benlik Saygısı

Hayatın Anlamı

Mutluluk ve Hayat Tatmini

Beden Sağlığı

Din ve Sağlık İlişkisi ile İlgili Pratik Uygulamalar


RUH SAĞLIĞI
 Ruh sağlığı kavramı, genellikle psiko-sosyal uyum ile
aynı anlamda kullanılır.
 Ruh sağlığını tanımlamak için aynı zamanda ruhsal
rahatsızlığın tanımını da yapmak gerekir. Zira ruh
sağlığı kavramı, ruhsal açıdan rahatsız olmamayı da
ifade eder.
 Bu da beraberinde ‘normal’, ‘normal dışı’ ayrımı
meselesini getirmektedir. Bilimsel açıdan normal
davranış ile normal dışı davranışların ayırımı
yapılırken kullanılabilinecek kesin ölçütler
bulunmamaktadır. Bu nedenle normal ile anormal,
sağlıklı olma ile hasta olma arasında net bir çizgi
çizmek, sanıldığı kadar kolay olmadığından ruh
sağlığını tanımlamak da kolay değildir. Bu konuda
yapılan tanımlardan birine göre toplumsal normlara
uyma oranı normali, bu kurallardan sapma oranı ise
anormal olanı belirtir.
RUH SAĞLIĞI

 1940'lardan önce sağlık, hastalık belirtisinin olmaması


olarak tanımlanmaktayken, Dünya Sağlık Örgütü
(WHO) 1947’de, sağlığı “yalnızca hasta olmamak
değil, bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir
iyilik hali” olarak tanımlamaktadır. Bu genel sağlık
tanımı içinde yer alan ruh sağlığının yeri ve öneminin
büyük olduğu ve ruh sağlığının genel sağlığın ayrılmaz
bir parçası olduğu kabul edilmektedir.
 Günümüzde ruh sağlığı ile ilgili sorunlar sık
görülmeleri, yeti kaybı ile sonuçlanabilmeleri ve
ekonomik kayıplara neden olabilmeleri nedeniyle
toplumsal açıdan da büyük bir öneme sahiptir.
RUH SAĞLIĞI

 Klasik anlayışa göre ruh sağlığı, ruhsal bir


bozukluğun yokluğu ve normal ile eş anlamlı
olarak ele alınmaktadır. Gerçekten de ruh
sağlığını basitçe ruhsal bozukluğun yokluğu
olarak görme anlayışı, günümüzde de
tartışılmakta ancak hala yaygınlığını koruyan
resmi ruh sağlığı politikalarının da temelini
oluşturmaktadır
RUH SAĞLIĞI

 Ayrıca, ruh sağlığı, bireyin bilişsel, duygusal ve


ilişkilerde yeteneklerini geliştirdiği ve uyguladığı
bir alandır. Bireyin hem kendisiyle hem de
çevresiyle barışık olması ruh sağlığının yerinde
olduğunun işareti sayılmaktadır.
 Dindarlık ve Ruh Sağlığı

 Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) tarafından ruh


sağlığı şöyle tanımlanmaktadır: “Ruh sağlıklı
insan, önce kendisi, sonra ailesi, sonra
komşuları, sonra hemşerileri, sonra diğer
toplumların insanları ve en üstte de Allah’ı ile iyi
geçinen insandır.”
 Buna göre ruh sağlığının bireysel, toplumsal ve
dini bakımdan uyumlu ve dengeli olmayı ifade
ettiğini söyleyebiliriz. Bir başka değişle, dini bir
hayat yaşamak ruh sağlığının olmazsa olmaz
şartlarından birisidir.
 Dindarlık ve Ruh Sağlığı

 Peker, sıkıntı, bunalma, korku ve endişe


durumlarında Allah’ın yardımcı bir güç olması
şeklindeki inancın, her şeyin sonunda Allah’ın
kudreti altında olduğu anlamına gelen kader
inancının ve ölüm veya haksızlık karşısındaki
insanların ruh sağlığı üzerinde olumlu etkileri
olduğunu ifade etmektedir.
DİNDARLIK VE RUH SAĞLIĞI

 Koenig ve Larson (2001), din ve maneviyatın ruh


sağlığı üzerindeki yararlı etkilerinin üç faktörün
sonucu olabileceğini belirtmektedirler.

1. Dindarlık ve maneviyat iyimserlik, umut, anlam,


amaç ve motivasyon gibi pozitif psikolojik
özellikleri geliştirir. Bu özellikler hep birlikte stresi
azaltarak psikolojik iyi olmayı arttıracak bir dünya
görüşü ve bakış açısı sağlar.
DİNDARLIK VE RUH SAĞLIĞI

2. Dindarlık ve maneviyat affetme, merhamet,


empati, yardımlaşma, diğerkâmlık gibi prososyal
değerleri ve davranışları sağlar. Bu prososyal
değerler kişinin içsel ruminasyondan (uzun
uzadıya düşünme) koruyabilir, kişilerarası ilişkileri
kuvvetlendirir ve diğerlerinin mutluluğuna katkı
sağlayarak iyi olmayı geliştirir.
DİNDARLIK VE RUH SAĞLIĞI

3. Dini inanç ve pratikler sosyal desteğe olanak


sağlar, evlilik ve aile ilişkilerini güçlendirir ve
sosyal ağları genişletir. Ayrıca din, insanlara içinde
bulundukları durum her ne olursa olsun ya da ne
tür sorunlar yaşarlarsa yaşasınlar, bunların
iyileşeceklerine dair bir umut ve duygusal
iyileşmeyi sağlayacak bir motivasyon vermektedir.
DİNDARLIK VE RUH SAĞLIĞI

 Ayrıca din psikolojisi çalışmaları içinde


dindarlığın neliği kadar nasılığının da önemli
olduğunu vurgulayan ve insanların dine hangi
motivasyonlarla yöneldiğini belirleyen iç
güdümlü ve dış güdümlü dindarlık ayrımının
da ruh sağlığı çalışmaları içinde önemli bir yeri
vardır.
DİNDARLIK VE RUH SAĞLIĞI

 Bu çalışmalarda özellikle içdüdümlü dindarlık


olumlu psikolojik özelliklerle ilişkilendilirken;
bireyin seküler bir amaca ulaşmak için dini, bir
araç olarak kullanmanın ön plana çıktığı dış
güdülümlü dindarlık yönelimi, genellikle daha
yüksek psikolojik stres, daha az etkili stresle
başaçıkma, daha yüksek ön yargı ve
hoşgörüsüzlük eğilimi ve uygunsuz sosyal
davranışlar ile ilişkilendirilmektedir .
 Yani bireylerin içsel dini yönelimleri attıkça
ruhsal rahatsızlık düzeyleri azalmakta,
psikolojik iyi olma durumları da artmaktadır.
DİNDARLIK VE RUH SAĞLIĞI
 Din ve maneviyatın sağlık üzerindeki olumsuz
etkileri birkaç başlık bağlamında ele
tartışılabilir:
 Dini yönelim (dış güdümlü dindarlık)

 Tanrı tasavvurları (olumsuz/korku yönelimli)

 Dini başaçıkma (olumsuz)

 Kaygı

 Yoğun suçluluk ve günahkarlık duyguları

 Dini stres

 Tedavi reddi

 Psikotik bozukluklar
DİNDARLIK VE RUH SAĞLIĞI

 Horozcu (2010b: 187), dinin bir takım önyargıları,


saldırganlığı, yabancılaştırmayı, stresi, negatif dini
tecrübeleri artırıcı özelliğinin olabilmesi sebebiyle
zararlı olabileceğini belirtmektedir.
 Cirhinlioğlu ve diğ., (2013), bazı kuramcıların dinin
insanlarda özellikle obsesif kompülsif bozukluk gibi
kaygı bozukluklarını sebep olan suçluluk duygularına
yol açabileceğini ileri sürdüklerini; ayrıca bazı dinlerin
bireyleri psikiyatrik bozukluklara neden olabilen sesler
işitme, görüntüler görme ve diğer sanrısal yaşantılar
gibi paranormal cesaretlendirebileceğini; dahası
dinlerin çeşitli kötüye kullanma biçimlerini
meşrulaştırabileceğini bildirmektedirler.
DİNDARLIK VE RUH SAĞLIĞI

 Dinin insan sağlığı için faydalı olup olmadığını


tartışırken “insanlar dindar mı?” Sorusundan
ziyade “İnsanlar nasıl bir dindar?” sorusunun
önem kazandığını görülmektedir. Pargament’e
göre ideal bir din, iyi bütünleşmiş din’dir. Böyle
bir dinin özellikleri ise şunlardır:
 Bireye evrensel bir bakış açısı kazandırır.
Böylece kişi bütün insanlığı aynı kutsal şemsiye
altında kucaklayabilir. Böyle bir din bireylerin
her türlü olumsuzlukla başa çıkmasını
sağlayacak inançlar, pratikler, tecrübeler ve ilişki
ağları sunar. Dengelidir. Sunduğu araçlar
hedeflere uyumludur. Değişim, gelişim ve
esnekliği feda etmeyen bir inanca bağlılık içerir.
DİNDARLIK VE RUH SAĞLIĞI
 Pargament’e (2005: 281) göre dinin acı ve tatlı
meyveleri, yani hem zararları hem de faydaları
vardır.
 Din ve maneviyatın ruh ve benden sağlığı
üzerinde nasıl bir etki yapacağı/yaptığı;
 dinin/dindarlığın türüne ve tanımına

 sağlık ve mutluluk kriterlerine

 bireysel farklılıklara ve kişilik yapılarına

 bağlam ve duruma

 bireyin dinle bütünleşme düzeyine göre farklılık


gösterebilir.
 Nevroz: kişinin iç sıkıntılar ve çatışmalarla başa
çıkamayarak saplantı, fobi ya da sinirsel nöbetler
gibi kendisine rahatsızlık veren semptomlar
(belirti) geliştirdiği bir psikolojik rahatsızlıktır.

 Psikoz: Düşünme, duygu ve heyecanların kişinin


gerçekle temasını ciddi derecede kesecek kadar
zarar gördüğü şiddetli bir psikolojik
rahatsızlıktır.
DEPRESYON

 Psikolojik rahatsızlıklar içinde dindarlıkla ilişkisi


bakımından inananların en çok yanlış fikre sahip
oldukları rahatsızlık depresyon olarak karşımıza
çıkmaktadır. Zira birçok inanan “gerçek bir
Müslüman depresyona girmez” diyerek güçlü bir
inanca sahip bireylerin depresyon rahatsızlığına
yakalanmayacağını, bunun inancın zayıf olması
ile ilişkili olduğunu düşünmektedir. Bu durum
bireyin hem damgalanma kaygısı hem de dinî
çevresi tarafından yargılanma korkusu ile tedavi
için geç kalmasına sebep olabilmektedir
(Horozcu, 2015: 64).
DEPRESYON

 Genel bir çökkünlük halini ifade eden depresyon,


ülkemizde ve dünyada oldukça yayın olan bir
duygu durum bozukluğudur. Duygu durum
bozukluğu, kişinin düşünce, duygu ve
davranışlarının neredeyse tamamını etkileyen,
uzun süreli ve bozuk bir duygusal durumdur.
DSM-IV-TR, on farklı duygu durum bozukluğu
listelemektedir ancak en yaygın olan ve
dindarlıkla ilişkisi daha çok ele alınan majör
depresyondur.
DEPRESYON
 Majör depresyon, en azından iki hafta boyunca devam
eden kötü bir duygu halinde olma, yaptıklarından
hiçbir keyif alamama ve hiçbir şeyle ilgilenmeme
durumudur. Bu duruma “yemek yemek, uyumak,
düşünmek, konsantre olmak ve karar vermekle ilgili
problemler; enerji eksikliği, intihar düşünceleri,
kendini eksik veya suçlu hissetme” semptomlarından
en az dördü eşlik etmelidir.
 Depresyon, insanın derin bir keder içinde olduğu,
kişinin yaşama istek ve şevkinin kaybolduğu, geçmişe
ilişkin yoğun suçluluk ve pişmanlık duygusunun
yaşandığı, geleceğe yönelik kötümser ve karamsar bir
tutumun hâkim olduğu, bu duygu ve düşüncelere
bazen de intihar düşüncesinin de eşlik ettiği önemli
bir rahatsızlıktır.
DEPRESYON
 Dindarlık, maneviyat ve depresyon arasındaki ilişki
ve etkileşimi ele alan çalışmalarda genellikle negatif
bir ilişki tespit edilmektedir Yani dindarlık düzeyi
artıkça depresyon düzeyi düşmektedir. Bunda
dinlerin inananlarına tatmin edici, mutluluk ve umut
verici bir dünya görüşü kazandırmayı hedeflemesinin
bir etkisi vardır. Zira bu duygular depresyonda
yaşanan yoğun karamsarlık duygusuna karşı
koruyucu olabilmektedir.
 Bunun yanı sıra araştırmalar, gelişimsel ve ailesel
dinamikler, yaşanan olayları değerlendirme, sosyal
destek, yaşam stresini azaltma, stresle başa çıkma
gibi unsurlara dinîn sağladığı katkıların da bu
koruyucu etkide önemli olduğunu göstermektedir
Değersizlik duygularının eşlik ettiği benlik saygısının
düşmesi, depresyonun önemli belirtileri arasında yer
almaktadır. Dinî inancın benlik saygısı üzerindeki
olumlu etkisi din-depresyon ilişkisinde aracı bir
faktör olarak düşünülebilir.
DEPRESYON

 Az sayıdaki bazı araştırmalarda ise dindarlık ile


depresyon arasında doğrusal değil eğrisel bir
ilişkinin olduğu görülmüştür. Yani kendilerini
aşırı dindar olarak değerlendiren bireylerde ve
dindar olmayanlarda, depresyon belirti düzeyi
daha yüksek çıkmıştır.
 Yapılan çalışmaların sonuçlarından hareketle
dindarlığın ve manevî bağlılığın bazı şekillerinin
depresif eğilimlere ve depresyon riskine karşı
koruyucu bir faktör olabileceği aynı zamanda
depresyondan iyileşme sürecine katkıları olduğu
söylenebilir (Yapıcı, 2007: 118).
ANKSİYETE (KAYGI)
 20. yüzyılın özellikle ikinci yarısı bazı yazar ve
düşünürler tarafından kaygı çağı olarak
nitelendirilmektedir. Nitekim yapılan
araştırmalar modern toplumlarda kaygı
bozukluklarının oldukça yaygın olduğunu
göstermektedir
 Kaygı (anksiyete) bozuklukları, yaygın kaygı
bozukluğu, panik bozuklular, fobiler, obsesif
kompulsif bozukluklar, post-travmatik stres
bozukluğu şeklinde sınıflandırılmaktadır. Kaygı
bozuklukları tek başına bile işlevselliği olumsuz
etkilerken tıbbi hastalıklar, depresyon gibi diğer
psikolojik rahatsızlıklarla birlikte de
görülebilmektedir.
KAYGI
 Kaygı, bireyin açık ve nesnel bir tehlike
karşısında olmadığı durumlarda bile nedensiz bir
tedirginlik halinde olup endişe (kuruntulu
beklenti), güvensizlik, huzursuzluk, mutsuzluk,
şaşkınlık, bunaltı, iç daralması, gerginlik
hissetmesidir. Kaygıya baş dönmesi, baş ağrısı,
çarpıntı, ağız kuruluğu, bulantı, halsizlik, mide-
kas gerginliği, terleme, titreme, bağırsak
yakınmaları, uykusuzluk gibi somatik (bedensel)
belirtiler de eşlik edebilmektedir. Bu bedensel
etkiler dikkate alındığında kaygının normal
seviyede olmasının genel sağlık için de önemli
olduğu söylenebilir.
DİNDARLIK VE HAYATIN ANLAMI

 Her şeyden önce hayatın amacı yaşamaktır.


Hayatı bütün olumlu ve olumsuz özellikleri ile
birlikte yaşamaktır.
 İlkel hayattan modern hayata kadar maddi ya da
manevi tüm insani çabalar, açık ya da kapalı bir
anlam arayışı sürecini ifade eder.
 İnsan, hayatta bir anlam ve amaç bulma etkinliği
içindedir.
 Anlam arayışının temelinde belirsizlik ve
kapalılıktan kurtulma, açıklık kazanma ve
tanıma, kendini bir amaca adama ve anlamlı bir
hayat yaşama isteği vardır.
 Bunun tatmin edilmemesi, varoluşsal bunalım ve
gerginliklere yol açar.

 Anlam uyum sağlama, dünyayı kontrol ve kişisel


denetim ve yararlılık için bir araçtır.
LOGOTERAPİ /VİCTOR FRANKL
 Anlam üzerine yapmış olduğu vurguyla
logoterapi adını verdiği bir psikoterapi tekniği
geliştiren Frankl, her yaşamda bir amaç ve
misyon fikrine sahip olmanın sağlıklı insan
işleyişi için gerekli olduğunu savunmuş ve bu
fikri psikolojiye kazandırmıştır
 Logoterapi adını Yunanca bir kelime olan ve
“anlam” anlamına gelen “logos”tan almıştır.
 Yeni bir psikoterapik yaklaşım olan logoterapi,
insan varoluşunun anlamı kadar insanın böyle
bir anlama yönelik arayışı üzerine de
odaklaşmaktadır.
 Logoterapiye göre, kişinin kendi yaşamında bir
anlam bulma arayışı, insandaki temel
güdülendirici güçtür.
 Logoterapinin temel tedavi metodu anlam
kazandırma yoluyla terapidir.

 Anlam yoluyla terapi düşüncesi, terapi yoluyla


anlam olarak tanımlanabilecek geleneksel
psikoterapi düşüncesinin tam tersidir
 Frankl, çeşitli yöntemlerde nevroz ortadan
kaldırılsa bile hastanın içine düştüğü bir boşluk
hissinden kurtulamadığını gözlemlemiştir. O, bu
boşluğun “anlam” olduğunu iddia etmiştir.
Çünkü birey, aradığı anlamı bulduğu zaman
acılara dayanabilmekte hatta bu uğurda ölümü
bile göze alabilmektedir
 Bireyin, hayattın bir anlamının olmadığını
düşünmeye başlamasını Frankl, “Varoluşsal
Boşluk” (existential vacuum) olarak
nitelendirmiştir.
 Frankl’a göre hayatın anlamı, kişiden kişiye,
günden güne ve saatten saate değişiklik gösterir

 Logoterapiye göre “yaşamın anlamı” üç farklı


yoldan keşfedilebilir.
 1. Bir eser yaratarak ya da bir iş yaparak,

 2. Bir insanla etkileşime girerek ya da bir şey


yaşayarak ve
 3. Kaçınılmaz olan acı durumuna karşı bir tavır
geliştirerek.
 Dindarlık ve anlam arayışı

 V.Frankl’ın Logoterapi anlayışına göre ne cins


olursa olsun, her ruhsal tedavinin (psikoterapi)
üç özelliği vardır:
 1. Hastanın kendine olan güvenini ve saygısını
kuvvetlendirmek;
 2. Ona daha iyi durumlara yönelmesi için
çalışma gücü vermek,
 3. Davranışlarını uydurması için kendisine daha
iyi bir takım davranış örnekleri göstermek, yeni
ve sağlıklı uyum kazandırmak.
 Dindarlık ve anlam arayışı

 Dinî inançların da benzer etkileri, bireyin


günlük hayatında karşısına çıkacak farklı
durumlarda ne yapacağını, çok az şüphe
bırakacak şekilde belli kurallara bağlayarak
temin ettiği söylenebilir. Benzer bir şekilde
zorluklar ve tehlikelerle dolu bir dünyada
yaşayan insanın, kader inancıyla birlikte
inandığı varlığın koruyuculuğunu hissederek
rahatlaması da ruh sağlığı açısından önemli bir
kazanım olarak değerlendiril-mektedir.
LOGOTERAPİ VE DİN

 Logoterapi’nin dine olumlu yaklaştığı noktaların


başında, dinin, insanın anlam arayışına cevap
verebilecek çözümler sunması gelmektedir
 Ancak Logoterapi değişken anlam imkanları
sunarken din, kalıcı anlam bütünlüğü
sağlamaktadır. Logoterapi, ruh sağlığına ulaşma
çabası içindeyken din, insanın sınırlarını aşarak
aşkın boyutla iletişim kurmasını sağlaması
bakımından bireyler üzerinde daha çok etkilidir
 Logoterapinin nihai hedefi ruh sağlığı iken, dinin
nihai hedefi ruhsal kurtuluştur.
 Dindarlık ve anlam arayışı

 Anlam arayışı, aynı zamanda güçlü bir dinî güdü


durumundadır. Yapılan araştırmalarda,
insanlara niçin dindar oldukları sorulduğunda en
yaygın olarak “din hayatımıza anlam veriyor”
cevabını verdikleri görülmektedir.

 Anlam kazandırıcı bir sistem olarak din,


anlaşılması zor konu ve olaylara bir anlam verir
ya da onları insanların kabul edeceği bir şekle
sokar.
 Dindarlık ve benlik saygısı

 Benlik saygısı; ‘bireyin, kendini benimsemesi,


onaylaması, kendine değer vermesi ve güven
duyması’ olarak tanımlanmaktadır.
 Daha çok kendini algılamaya yönelik bir kavram
olan benlik saygısı, bireyin, kendisine yüklediği
psikolojik değeri ifade etmektedir.
 Kişinin kendisini olduğundan aşağı ya da üstün
görmeksizin tüm yönleriyle benimsemesi, kendini
değerli, olumlu, beğenilmeye ve sevilmeye değer
görmesi, ruh sağlığı açısından önemli bir
niteliktir.
 Dindarlık ve benlik saygısı

 Din, bireyin kendini olumlu ya da olumsuz olarak


yargılamada kullandığı değer ölçütleri ve ahlaki
ilkelere büyük ölçüde kaynaklık eder.
 Dindarlık ve benlik saygısı

 Benlik saygısının oluşumu ve gelişimini


yakından etkileyen faktörlerden birisi de dinî
yönelimler ve hayat şeklidir.
 Benlik saygısı ile dindarlık arasındaki ilişki
üzerine yapılan çalışmalarda, özellikle iç
güdümlü dinî yönelim ile benlik saygısı arasında
güçlü olumlu bir ilişkinin olduğu ortaya
konmuştur.
 Seven, koruyan, kollayan Tanrı tasavvuruna
sahip olanların benlik saygısı, cezalandırıcı ve
otoriter tanrı tasavvuruna sahip olanlardan daha
yüksektir.
 Dindarlık ve Başaçıkma

 Kişinin gücünü aşan pek çok içsel ve dışsal


olaylar bulunmaktadır. Bunlar çoğu zaman stres
ve sıkıntıya yol açar. Bunlarla mücadele
edebilmek için sürekli değişen bilişsel ve
davranışsal çabalara ihtiyaç duyulur.

 Bireyin bedensel ya da ruhsal kaynaklarının


zorlanıp tükenmesi karşısında gösterdiği, uyum
sağlamaya yönelik sürekli değişen bu bilişsel ve
davranışsal çabalara “başaçıkma” denir.
 Dindarlık ve Başaçıkma

 Aktif Başaçıkma: Kendine Güvenli yaklaşım


İyimser yaklaşım

 Pasif Başaçıkma: Kendine güvensiz yaklaşım


Boğun eğici yaklaşım

 Sosyal Destek Arama


 Dindarlık ve Başaçıkma

 Stresle başaçıkmada dinin yeri ve önemini ilk


araştırma konusu yapan Pargament’tir.
Pargament (1997: 90) dini başaçıkmayı, bireyin
problemlerle ve stresle mücadele süresinde
inancı kullanma yolu olarak tanımlar. Dini
başaçıkma bireyin yaşamında karşılaştığı stresli
durumlarda din ve maneviyatından kaynaklanan
bilişsel veya davranışsal teknikleri kullanması
olarak da tanımlanabilir.
 Dindarlık ve Başaçıkma

 Din, başaçıkma sürecinde her şeyden önce acı


veren, hayrete düşüren hayat tecrübeleriyle
karşılaştığında bireye bir anlamlandırma ve
yorumlama çerçevesi sunar. Korku ve endişeler
azalır, kişi kendine bir destek bulmuş olur ve
kendini güvende hisseder.
 Dindarlık ve Başaçıkma

 Pargament ve arkadaşları dini başaçıkmanın üç


farklı tarzını ortaya koymuşlardır.

 Kişisel Yönelimli (self directing): Bir problemle


karşılaşan birey, Allah'tan hiçbir yardım
beklemeden problemi kendi kişisel imkânlarıyla
çözmeye çalışır. Birey karşılaştığı problemlerin
üstesinden kendi başına gelir, probleminin
çözümünde hiçbir ilahi gücün yardımına ihtiyaç
duymaksızın aktif bir tavır alır. Kontrol kişisel
odaklıdır.
 Dindarlık ve Başaçıkma

 Erteleme -Kaçış-Olumsuz Tevekkül- Takdire


Uyma (deferring): Birey, hiçbir şey yapmadan
Allah'ın duruma müdahale etmesini bekler. Birey
bu durumda tamamıyla pasiftir.
 İşbirlikçi (collaborative): Allah ile işbirliği
yaparak problemleri çözme eğilimidir. Birey
problemi çözmek için bireysel çaba
harcamaktadır. Ayrıca Allah’tan yardım bekler
(Pargament, 1997: 182-292).
DİNİ BAŞAÇIKMA
 Olumlu dini başaçıkma
 Allah ile güvenli bir ilişkiyi, hayatta bir anlam bulunduğu
inancını, Allah’tan manevi destek arayışını, olumsuz durumları
hayra yoran bir dini bakış açısıyla değerlendirilmesini, din
adamı veya cemaat üyelerinden destek arayışı, başkalarına
dini yardımı ve dini affı içermektedir.
 Olumlu dinî başa çıkma, kişinin Yaratıcı’sına yakınlık hiss
etmesini ya da yakınlık hissinin artırmasını, dua etmesin
i, O’ndan yardım dilemeyi ve bunu yaparken O’nun yardı
mının her şeyi çözeceğini düşünmeyi, bununla
paralel olarak dua ve ibadetlerin artmasını veya
derinleşmesini içerir. Burada Allah ile güvene bağlı bir
ilişki ile başa çıkma sürecini olumlu anlamda destekleyen
dinî öğeler ve süreçler vardır.
 “Allah’a yalvarma, ibadetler yoluyla Allah’a yakınlaşma”
DİNİ BAŞAÇIKMA
 Olumsuz dini başaçıkma
 Yaşanılan gerilim anlarında ve olumsuz durumlarda Allah
ile zayıf bir ilişkiyi, yüzeysel ve uğursuz bir dünya
görüşünü, Allah’nın gücünü sorgulamayı, Allah’a karşı
kızgınlık ifadelerini, cemaat ve din adamlarına yönelik
hoşnutsuzluk ifadelerini, olumsuz durumların ceza olarak
değerlendirilişini içerir.
 Olumsuz dinî başa çıkmada, kişinin başına gelenleri
Allah’ın bir cezalandırması olarak algılama, O’nun
sevgisinden ve merhametinden ümidini kesme, O’na
karşı öfke duyma, Allah’tan ve ibadetlerden uzaklaşma
vardır
 “Allah’tan uzaklaştığı için endişelenme, iyi bir kul olmadığı
için cezalandırıldığını hissetme”
DİNİ BAŞAÇIKMA

 İşte tüm bu yaşantılar göz önüne alınarak


“dinî başa çıkma süreci” dinî ve manevî
öğelerin kişinin başa çıkma sürecine ve
psikolojisine dâhil olmasıdır demek mümkündür.
DİNİ BAŞAÇIKMA
 Affetme, şükür, yardım/sadaka dağıtma, dua

 Allah’a yönelme
 Hayra yorma
 Dini yalvarma
 Dini yakınlaşma
 Dini dönüşüm
 Dini istikamet arayışı
 Kişilerarası dini hoşnutsuzluk
 Manevi hoşnutsuzluk
 Şerre yorma
DİNİ BAŞAÇIKMA
 Dini Başaçıkmanın Temel Hedefleri
 Anlam arayışına cevap verme

 Kontrol sağlama

 Manevi teselli

 Samimiyet ve yakınlık hissi

 Hayatı dönüştürme
DİNİ BAŞAÇIKMA

 Pek çok çalışma olumlu dini başaçıkmanın ruh


sağlığı ile pozitif ilişkilerini ortaya koyarken;
olumsuz başaçıkmanın ruh sağlığı üzerinde
negatif etkilerini ortaya koymaktadır Pargament
(2013), ampirik çalışmaların büyük stres verici
olaylarda insanlar için başaçıkma metotları
geliştirmeleri açısından din ve maneviyatın
önemli olduğunu belirtiyor ve özellikle bazı dini
ya da manevi başaçıkma yöntemlerinin
diğerlerinden daha etkili olduğuna da dikkat
çekmektedir.
MUTLULUK
 İnsan davranışının nihaî hedefi olarak kabul edilen
ve genellikle bireyin olumlu bir ruh hali içinde
olmasını ifade eden mutluluk, psikoloji literatüründe
iyi oluş (well being), yaşam memnuniyeti, öznel iyi
oluş, psikolojik iyi oluş kavramları ile birlikte ya da
eş anlamlı olarak kullanılabilmektedir.
 Aslında mutluluk, bireyin kendi yaşamına ilişkin
duyuşsal ve bilişsel değerlendirmelerinin bir
sonucudur. Bireyin, genel olarak, neşe, güven, umut,
sevinç gibi pozitif duyguları sık yaşaması; nefret,
öfke, umutsuzluk, üzüntü, kaygı, korku gibi negatif
duyguları daha az yaşaması aynı zamanda sağlık,
evlilik, iş, ilişkiler gibi yaşam alanlarından
memnuniyet duyması mutluluğunun göstergesi
olarak değerlendirilmektedir
 Dindarlık, Hayat Tatmini ve Mutluluk

 Dindarlık mutluluk arasındaki olumlu ilişki üç


temel nedene bağlanabilir.

 Dinî ve manevî bağlılığın kişinin hayatına anlam


katması
 Bireyin içinde bulunduğu dinî çevrenin sağladığı
sosyal destek ve bireyin inancından aldığı
psikolojik destek
 Yaşanan bireysel dinî ve manevî tecrübelerden ve
yerine getirilen dinî görevlerden kaynaklanan
huzur ve tatmin
 Erdemler
 Dindarlık ve Beden Sağlığı

 Dindarca yaşamanın fiziksel sağlık ve uzun


ömürlülüğü de içine alacak şekilde etkileri tespit
edilmiştir.
DİN VE SAĞLIK İLİŞKİSİ İLE İLGİLİ PRATİK
UYGULAMALAR
 Tarihsel olarak, psikologlar dinî konuları
psikoterapi uygulamasında kullanılmasına
oldukça mesafeli yaklaşmışlar ve sağaltım
süreçlerinde din ve maneviyatı güç ve destek
kaynakları olarak kullanılmasına sıcak
bakmamışlardır
 Ancak dinî bağlılık ve fiziksel-ruhsal sağlık
arasında amprik çalışmalara dayanan ilişkinin
bulunması uygulamalı bir din psikolojisini
gündeme getirmiş; klinik ve danışmanlık
psikolojisi ile din psikolojisini arasında bir ilişki
ortaya çıkarmıştır
DİN VE SAĞLIK İLİŞKİSİ İLE İLGİLİ PRATİK
UYGULAMALAR
 Her ne kadar bazı psikologlar dinî ve manevi
konuların terapi sürecine dâhil edilmesinin başa
çıkmaya, iyi oluşa ve iyileşmeye katkısının
olmayacağını savunsa da, dinî ve manevî
eğilimlerin danışan tarafından istendiği takdirde
terapi süreçlerine dâhil edilmesinin faydalı
olduğu görülmektedir.
ERİK ERİKSON
PSİKO-SOSYAL GELİŞİM AŞAMALARİ
1) Temel Güvene karşı Güvensizlik: Umut

2) Özerkliğe karşı Utanç ve Şüphe: İrade

3) Girişimciliğe Karşı Suçluluk Duygusu: Cesaret

4) Çalışkanlığa Karşı Aşağılık Duygusu: Yarış

5) Kimlik Kazanmaya Karşı Rol Karmaşası: Sadakat

6) Yakınlığa Karşı Yalıtılmışlık: Sevgi

7) Üreticiliğe Karşı Verimsizlik: ilgi

8) Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk: Bilgelik


GELİŞİM DÖNEMLERİ VE DİN

 Gelişim Psikolojisi
 İnsanın yaşamı boyunca, biyolojik, psikolojik ve
davranışsal yeteneklerin basitten karmaşık
sistemlere doğru değişimin incelenmesidir.
 Birey, sahip olduğu çevre içinde kendi mizacı ve
biyolojisi ile yoğrulur.
 Bir yandan beden yapısı ve iç organları büyüyüp
olgunlaşırken, diğer yandan bilişsel özellikleri,
toplumsal ilişkileri, duygu ve heyecanları belli
aşamalar geçirerek yetişkin bir birey haline gelir.
GELİŞİM DÖNEMLERİ VE DİN

Bebeklik (0-2)

İlk çocukluk (2-6)

Son çocukluk (6-11 kızlar) (6-13 erkekler)

İlk ergenlik (11-15 kızlar) (13-17 erkekler)

Son ergenlik (15-21)

İlk yetişkinlik (21-40)

Orta yetişkinlik (40-60)

Yaşlılık (60 ve yukarısı)


BEBEKLİK DÖNEMİ

 0-2 yaş arasında yer


alan bu döneme, “süt
çocukluğu” safhası da
denir. Bu dönem
bebeğin her bakımdan
yardıma ihtiyacı
bulunduğu bir
dönemdir.
BEBEKLİK DÖNEMİ

 Onun gelişmesinde, beslenme ve güvenlik


ihtiyaçlarının giderilmesinde ailesinin ve
yakınlarının, özellikle anne ve babasının önemli
rolü vardır.
 Bu dönemde çocuk, bir taraftan bedeni yönden
gelişirken bir taraftan da basit kelimeler ve
hareketlerle dış dünyaya açılmaya, kendisi ile
çevre arasındaki farkı anlamaya başlar
BEBEKLİK DÖNEMİ

 Bu dönem dini bakımdan gözle görülecek


belirtilerin bulunmadığı dönemdir. Ancak dini
duygu ve inancın doğuşu ve gelişmesi konusunda
birçok psikologun yaptığı bilimsel araştırmalar,
çocuğun dışarıdan gelecek dini etkilere ve
tecrübelere karşı ruhen yetenekli ve hazır olarak
dünyaya geldiğini gösterir doğrultudadır

http://www.youtube.com/watch?v=HBW5vdhr_PA
BEBEKLİK DÖNEMİ

 Bebeklik dönemiyle ilgili şunu söyleyebiliriz:


Bebeklik döneminde çocukta, dini bir belirti söz
konusu olmamakla birlikte, onun ruhunda dini
inancın tohumları mevcuttur. O Allah’ın
varlığına inanmaya ve dini kabul etmeye hazır
durumdadır.
İLK ÇOCUKLUK DÖNEMİ
 İlk çocukluk dönemi (2-6
yaş arası) aynı zamanda
oyun çağı olarak kabul
edilir. Çocuk bu
dönemde hayattan
süzdüğü fiilleri
tutumları ve belli
kavramları bilinçaltına
atarak kendine mal
eder. Oyun grubundaki
arkadaşlarıyla oynarken
bunları kullanmaya ve
tekrar etmeye başlar.
 Dolayısıyla hayatı bir oyun olarak yaşarken onun
içinde kendine mal ettiği kutsal kavramları ve
dini motifleri taklit ederek bu yöndeki kendi
yaşantısını ve gelişimini sağlamış olur.
 Bu dönemde çocuk için severek ve hoşlanarak
yapılan bütün davranışlar kalıcılık özelliği arz
eder. Bundan dolayı anne babanın ve diğer
büyüklerin yaşantılarında ibadetlere ve diğer
dini motiflere yer vermelerinin yanında
çocuklara bunları benimsetme ya da
sevdirmelerinin de etkili olduğu kabul
edilmelidir.
İLK ÇOCUKLUK DÖNEMİ
 İki yaşından itibaren artık çocuğun konuşması, idrak
mekanizmaları gelişir ve çevresinde olup bitenleri
anlamaya, kendisi ile çevresi arasındaki farkı
sezmeye başlar.
 Böylece kendisini tanımaya ve fark etmeye
başlamasıyla beraber, güvenlik duyma sevilme gibi
ihtiyaçları ağırlık kazanır. Bu çağdaki çocuğun zekası
henüz kavramları anlayacak derecede gelişmemiş
olduğundan, çevresindeki kişilerde gördüğü
davranışları taklit etmeye çalışır.
 Bu nedenle çocuktaki dini duygunun gelişmesinde,
dini tavırların şekillenmesinde ve belirlenmesinde,
ailenin önemli etkisi ve rolü vardır. Bütün gözlemler
ve araştırmalar dini tutum ve davranışların
teşekkülünde çocuğun çevresindeki kişilerin
(ailesinin) etkisinin en belirgin faktör olduğu
konusunda birleşmektedirler
İLK ÇOCUKLUK DÖNEMİ
 Bu yaştaki çocuk inanmaya hazır olduğundan,
düşünmeden, şüphelenmeden ve itiraz etmeden
söylenenlere içtenlikle inanır ve çeşitli sorularla dini
hayata girmeye çalışır.
 Çocuk bu devrede, Allah’ı tasarlamakta güçlük
çekmez. Allah’ı büyük bir insan şeklinde düşünür ve
hayal eder. Çünkü onda henüz soyut kavramları
anlama kapasitesi gelişmemiştir. Bu çağdaki çocuğa
göre onu çevreleyen kişiler, eşyalar, hep kendisi gibi
düşünürler ve kendisinin hissettiklerinin aynısını
hissederler. Cansız varlıkları da canlılar gibi
düşünmek (animist -ruhçu- anlayış) ve Allah’ı insan
şeklinde tasavvur etmek (antropomorfik düşünce), 3-6
yaş çocuğunun belirgin özelliğidir
İLK ÇOCUKLUK DÖNEMİ

 Çocuğa uygulanacak olan sevgiye ve merhamete


dayalı bir eğitim sonucunda o, Allah’ı, kendisine
güvenilebilen ve yaklaşılan koruyucu bir varlık
olarak düşünecektir. Böylece Allah’a güvenmek
ve O’nun koruyuculuğuna sığınmakla varlığını
emniyet altına almış olan çocuk, Ondan
uzaklaşmayı düşünmeyecektir
SON ÇOCUKLUK DÖNEMİ
 Son çocukluk veya okul devresine gelince (7-12
yaş), bu dönemde çocuğun çevresi ve anlayışı
genişler, anlaşılmaz olan kavramlar yavaş yavaş
açıklık kazanmaya başlar. Daha önce, Allah’ı
insana ait modeller, çizgiler içinde düşünen
çocukta, bu antropomorfik düşünce, yedi
yaşından itibaren yerini gitgide sembolik ve
soyut bir anlayışa bırakır. 11 yaştan itibaren da
artık çocuk tam olarak Allah’ı soyut bir kavram
olarak düşünür ve anlar
SON ÇOCUKLUK DÖNEMİ
 Bu dönemde ortaya çıkan dini tutum ve
davranışların belirmesi ve şekillenmesinde, aile
ile beraber, çocuğun çevresinin genişlemesi ve
özellikle okul çağına girişi en önemli
faktörlerdendir. Çocuk artık, ailede otoriteyi
temsil eden kişi veya kişilerin bilgi ve
kudretlerinin sınırlarını keşfetmeye başlamıştır.
Anne ve babasının, daha doğrusu otorite olarak
kabul ettiği kişinin her şeyi bilmediğini ve her
şeye gücü yetmediğini anlamaya başlamıştır
SON ÇOCUKLUK DÖNEMİ

 Son çocukluk döneminde çok üzerinde etkili olan


faktörlerden biri de okuldur. Okula başlamadan
önce anne ve babasını model olarak alan ve
onların hareketlerini taklit eden çocuk, okula
başladıktan sonra öğretmenini örnek almaya
başlar.
ERGENLİK

 Kimlik, güvenlik,
bağlanma, anlama
 Dini bilincin ortaya çıkışı
 Soyut düşünce, gözlem ve
tecrübeler
 Sakarlık ve duygusal
karışıklık
 Kararsızlık ve dine yönelim
İLK ERGENLİK DÖNEMİ

 Soyut düşünme yeteneği gelişmiştir


 Dini konularda kararsızlık ve şüphe hakimdir

 Vicdan gelişimi hızlıdır


ERGENLİKTE DİN
 İlk Ergenlik (12-18)
 Dini şüphe ve çatışmalar
 Bağımsızlık ve güçlülük
 Güven sarsılması
 Otoriteye karşı isyankar eğilim (aile, toplum,
ahlak, din vb)
 Arkadaş çevresi ile alt kültür
 Eleştirel düşünce ve diğer dinler
 Yapmak istedikleri ile sosyal normlar çelişirse…
 Suçluluk ve günahkarlık duygusu
 Hayatın anlamsızlığı
ERGENLİKTE DİN
 Son Ergenlik (18-22)
 Kişisel muhasebe ve maneviyata yöneliş
 Dini inanç ve tutumların netleşmesi
 Tevbe ve dine dönüş
 Din artık şekilcilik değil içselleştirilmiş bir olgu
 Zorunluluklar değil değerler hakim
 Cemaate katılma ve devam etme eğilimi
SON ERGENLİK DÖNEMİ
 Bu dönemde biraz daha oturmuşluk olmakla birlikte
biyolojik ve zihinsel gelişim devam etmektedir.
 Ancak ilk ergenlik dönemine göre daha olgun ve dini
pratikleri uygulayan ya da uygulamayan biraz daha
netleşmiş bir yapının olduğu görülmektedir.
 Ayrıca bazı gençler, çocukluktaki dini inançları ile
genişlemiş bilgilerini bağdaştıramazlar ve dini ya
tamamen reddeder veya bazı noktalarını reddedip
bazı noktalarını kabul ederek inançlarını sürdürürler.
Büyük bir çoğunluğu ise, hayatlarında dinin yerini,
ihtiyacını duyar ve daha önceki inançlarını olduğu
gibi ya da çok az değişikliğe uğratarak benimserler.
 Sonuç olarak, ergenlik
dönemindeki gençlerin
yaşadıkları gelecek ile ilgili
kaygılar, varoluşsal sorunlar
ve kimlik bocalamaları,
gençlerin dini tutum ve
davranışlarına yansıdığı ve bu
nedenle yaşamın diğer
dönemlerine göre dindarlık
düzeylerinin düşük olduğu
söylenebilir.
İLK MÜSLÜMAN(LAR) GENÇLER
 Hz. Peygamber'in etrafındaki ilk Müslümanlara
baktığımızda, onlardan çoğunun gençler olduğunu
görürüz
 Hz. Peygamber İslam'ı tebliğ ederken, toplumun
yeniliğe açık, idealist ve enerjik kesimini oluşturan
gençlerden büyük ölçüde destek almıştır
 Nitekim ilk Müslümanlardan birkaç kişi 50 yaş
civarında, birkaç kişi 35 yaşın üzerinde, geri kalan
çoğunluk ise 30 yaşın altında bulunuyordu
SAHABE YAŞI
Hz. Ali 10

Abdullah b. Ömer ve Ubeyde b. el-Cerrah 13

Ukbe b. Amir 14

Cabir b. Abdullah ve Zeyd b. Harise 15

Abdullah b. Mesud, Habbab b. Eret, Zubeyr b. Avvam 16

Talha b. Ubeydullah, Abdurrahman b. Avf, 17


Erkam b. Ebi'l-Erkam, Sa'd b. Ebi Vakkas, Esma bint Ebî
Bekr
Muaz b. Cebel ve Musab b. Umeyr 18

Ebû Musa el-Eşari 19

Cafer b. Ebî Talip 22

Osman b. Huveyris, Osman b. Affan, Ebû Ubeyde, 25-31


Ebû Hureyre ve Hz. Ömer

(Sarıçam İ, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı; Karagöz İ, Aile ve Gençlik)


YETİŞKİNLİKTE DİN

 İlk yetişkinlik (22-40)


 Hayata atılma ve sorumluluklarda artış
 Din ile ilgide ciddi bir düşüş
 Dini uygulamalarda aksaklık
 Anne baba olma sorumluluğu ve dini araştırma
 Zihinsel ve duygusal derinliğin yanı sıra kişisel
tecrübelerle hayat muhasebesi
 Bilinçli hale gelme
İLK YETİŞKİNLİK DÖNEMİ
 Kişi bu yaşlarda artık hayatının sonuna kadar ufak
tefek değişikliklerle yetinecek bir inanç ve hayat
felsefesine sahip olur. Çocukluktan itibaren dine karşı
öğrendikleri ve ilişkide bulunduğu kişilerin etkileri,
onu dine karşı lehte veya aleyhte bir tutum içersine
sokar. O, mevcut dinin ya hepsini olduğu gibi almıştır,
ya da bazı noktalarını kabul etmiş, bazı noktalarını
reddetmiştir. Örneğin, dinin sadece inanç yönünü alır,
ibadet yönünü terk eder. Yahut da herhangi bir inkar
yoluna sapar.
 Özellikle bu dönemin başlarında ibadetlere karşı
gösterilen ilgisizlik, evlenip anne baba olunca yavaş
yavaş kaybolur ve kişide dini görevlerini yerine
getirme gayreti artar. Bunun sebebi daha ziyade
çocuklarını iyi yetiştirmek, onlara iyi örnek olmak
arzusudur.
YETİŞKİNLİKTE DİN
 Orta Yaş (40-60)
 Orta yaş krizi
 “Ben ne yapıyorum?”
 Yolun yarısı ve
pişmanlık
 İç hesaplaşma
 Motivasyon az
 Dini hayata önem
atfetme
 Derinlemesine analiz
ve tasavvufi yönelim
ORTA YETİŞKİNLİK
 Bu çağda meydana gelen fiziksel ve ruhsal
değişikliklerin yanında, birey günlük
yaşantısında ahlaki ve dini konuları da içeren bir
kendini sorgulama dönemi yaşar.
 Gençliğin idealist, erişilmesi güç isteklerine, ilk
yetişkinlik yıllarında ne derecede ulaşabildiğini,
hayattan bekledikleriyle elde ettikleri arasında
ne derecede bir fark olduğunu araştırır.
 Çoğu zaman, bu kendi kendisiyle yaptığı
hesaplaşma tatminkâr bir şekilde sonuçlanmaz
ORTA YAŞ DÖNEMİ

 Ayrıca bu yaşa intibak, çeşitli fiziki rahatsızlıklar,


öğrenme güçlüğü ve en önemlisi motivasyon eksikliği
gibi sebeplerle güçlülük gösterir. Çünkü gençlik ve ilk
yetişkinlik yıllarında olduğu gibi, ferdin artık
hayattan beklediği ve onu çalışıp çabalamaya itecek
motivasyonu azalmıştır veya azalmaktadır. Çünkü
hayat, onu her geçen gün ihtiyarlığa ve kaçınılmaz
sona doğru götürmektedir. Böylece insan hayatında
orta yaş, çoğunlukla endişe, huzursuzluk ve
çatışmalar meydana getiren bir devre olmaktadır
 İşte bu çatışma ve huzursuzluklardan kurtulmak için
kişi bu dönemde dine karşı daha fazla ilgi duymaya
başlar. Diğer ilgi alanları daralırken, dine karşı
duyulan ilgi artar
YAŞLİLİK

 Yaşam şartlarının giderek iyileşmesi, sağlık


hizmetlerinin topluma yaygınlaştırılması, tıp
bilimindeki gelişmeler, çocuk ölümlerinin
azalması, beslenme ve eğitim gibi etkenler,
yaşlıların genel nüfus içindeki oranlarının
artmasına neden olmuştur.
YAŞLİLİK

 Yapılan araştırmalar ve gözlemler yaşlıların


ortak bazı problemlerinin olduğunu
göstermektedir. Bunlar arasında bireyin kendi
yaklaşan ölüm gerçeğinin farkına varması,
fiziksel durumdaki değişimler, emeklilik, maddi
gelirde azalma, rol kayıpları, sosyal çevrenin
değişmesi, yalnızlık, eş, dost ve akraba kayıpları,
sağlık problemleri sayılabilir
YAŞLİLİK

 Yaklaşan ölüm gerçeğinin farkına varma


 Emeklilik,
 Maddi gelirde azalma,
 Rol kayıpları,
 Sosyal çevrenin değişmesi,
 Yalnızlık, eş, dost ve akraba kayıpları,
 Sağlık problemleri
YAŞLILIKTA DİN (60 VE ÜZERİ)

 Fizyolojik ve psikolojik değişim


 İşe yarama ihtiyacı
 Güçsüzlük, ayrılık kayıpları ve yas
 Toplumsal planda saygınlık kaybı
 Ölüm gerçeği ile yüzleşme
 Hayatı dinle geçtiyse dine yönelim
 Hayatı dinden uzaksa dini duyarsızlık
 Sonsuz olma, iz bırakma, hatırlanma arzusu
 Fikir ve duygusal çalkantı yok, ağırbaşlı bir
teslimiyet
YAŞLİLİK

 Yaşlılık döneminde yaşanan fiziksel, psikolojik ve


sosyal değişimler içerisinde; hareketlerin
yavaşlaması ve aktivitelerin azalması, sağlığın
bozulması, ölümün yakın olduğunun
hissedilmesi, emeklilikle birlikte statülerin
kaybedilmesi, gelirin azalması ve başkalarına
muhtaç olunması gibi durumlar sayılabilir.
Bütün bunlar düşünüldüğünde yaşlılık
istenmeyen bir dönem olarak görülür
YAŞLİLİK

 Kimileri yaşlılıktaki zihni ve fiziki gerilemeler


nedeniyle yaşlılığı problem olarak algılamakta
kimileri ise yaşlılığın olumlu yönlerine vurgu
yapmaktadır.
 Jung’a göre insan, yaşamının sonu bunaklık
değil, bilgelikti. Bu dönemde, bütün bir yaşam
tecrübesinin ortaya çıkardığı bilgelik, içgörü ve
muhakeme birer önemli özelliktir
FUAT SEZGİN
HALİL İNALCIK

 Verdiği bir röportajda "Günde kaç saat


çalışırsınız?" sorusunu, Fuat Sezgin şöyle
cevaplamıştı:
 "Haftasonu dahil her gün 7:30’da enstitüye
giderim. Günde 17 saat çalışırım. Evden
getirdiğim bir parça ekmek ve peynirle
öğleni yaparım. Ama artık biraz
tembelleştim, 14-15 saat ancak
çalışabiliyorum.« Fuat Sezgin 94 yaşında
hayata veda etti.
YAŞLİLİK
 Cinsiyet: Yaşlılık gelişim kuramları, benlik
bilincindeki geleneksel cinsiyet farklılığın yaşlılığın
ileri yıllarına doğru gittikçe azaldığını ileri
sürmektedirler.
 Erkek ve kadınlar en az ergenlik ve ilk yetişkinlik
döneminde; en çok yaşlılık döneminde birbirlerne
benzerler.
 Çoğu erkek, yaşı ilerledikçe eskisine göre daha az
egemen olmaya başladığını ve daha işbirlikçi özelliğe
geçtiğini görür. Çoğu kadın ise yaşı ilerledikçe,
eskisine göre daha bağımsız, sorunları daha iyi
çözebilen, daha iddiali, daha yetkeci bir durma
geldiğini görür.
 Yaş ilerledikçe erkekler gittikçe daha boyun eğici,
kadınlar ise daha çok bağımsız olmaya yönelmekte
benlik bilincindeki geleneksel cinsiyet farklılıkları
gittikçe azalmaktadır
YAŞLİLİK

 Gelişim ödevleri: Havighurst, yaşlılık


döneminin gelişim görevlerini;
 fiziksel gerilemelere uyum sağlama,

 emekliliğe ve azalan kazanca uyum sağlama,

 eşin kaybıyla ortaya çıkan yalnızlık ve sıkıntılara


alışma,
 kendi yaş grubu ile ilişki kurma,

 sosyal zorunluluklarını ve yurttaşlık ödevlerini


yerine getirme,
 kendine uygun yaşam koşullarını oluşturmaya
çalışma gibi görevler olarak sıralar.
YAŞLİLİK

 Bu dönemdeki dini gelişmelere gelince,


 yaşlılıkta daha önce kazanılan dini alışkanlıkların
sürdürüldüğünü görmekteyiz.
 Diğer faaliyetlerdeki azalma nedeniyle ve
alışkanlıklara daha fazla bağlılık gösterilmesi
nedeniyledir ki yaşlılarda ibadet oranının yüksek
olduğu görülmektedir.
 Çünkü bu yaştaki insanlar toplumla ve toplumsal
gösterilerle ilgilerini gevşetmeye başlamışlardır.
 Ayrıca bu yaştaki insanların çeşitli toplumsal
törenlere katılması ve eğlenmesi çevrede hoş
görülmez, hatta yadırganır ve adeta zorla dindarlığa
ve ibadet yapmaya itilirler
YAŞLİLİK

 Dini inancın yaşlı insanların yaşamlarına katkısının


araştırıldığı bir çalışmanın sonuçlarına göre; yaşlı
kilise üyelerinin kişisel uyumu, genel yaşlı nüfustan
daha fazladır. Yaşlıların belirttiğine göre, dini inanç
ölüm korkularını hafifletmiş, dostluk ve arkadaş
imkânı sağlamış, büyük kayıp ve acılara uyumlarına
yardım etmiş, engellemeler ve krizler sırasında bir
destek sağlamış, ihtiyaç anlarında onların yardımına
gelmiştir. (Dam, 2002: 51). Türkiye’de huzurevlerinde
yapılan bir çalışma sonucuna göre de dinsel
pratiklerini yerine getiren yaşlıların uyum düzeyleri
yüksek çıkmıştır. Ayrıca yaşlılar ibadet etmenin
morallerini yükselttiğini ve onlara huzur verdiğini
ifade etmişlerdir
YAŞLİLİK

 Dini inanç, hayatın ileri yıllarında, ölüm


korkusunu hafifletme, arkadaşlık temin etme,
dini etkinliklere içten bir kabul gösterme, hayata
uyum sağlamada yardımcı olma, çaresizlik ve
kriz anlarında destek verme gibi konularda
yaşlılara önemli katkılar sağlamaktadır
ÖMÜR DEDİĞİN
 Ömür dediğin, ilk 2009 yılında TRT’de haftalık
olarak yayınlanmaya başlanan, her hafta
ilerlemiş yaşı ile farklı yerlerden bireylerin
yaşam hikayelerini, kendi öz geçmişlerine dair
yaşananların anlatıldığı dram belgesel tadında
bir televizyon programıdır.
 Bie çalışmada, 57. Bölümdeki 97 yaşında bir
erkek hafız incelenmiş, En çok tekrar eden
kavramların “Dua, sabır, tevekkül, tövbe,
yardım sunma” olduğu tespit edilmiştir.
 “Derdini dinleyecek insan bulmanın zor olduğunu
belirtiyor”.
 Türkiye koşulları göz önüne alındığında bugünün
yaşlılarının bir kısmının din eğitiminin çok sınırlı olduğu
hatta yasak olduğu bir dönemi tecrübe ettiklerini göz
önüne almak gerekir. “Huzurevlerinde Dini Danışmanlık
ve Din Hizmetleri: İhtiyaçlar, Beklentiler, Sorunlar”
Konya’da üç huzur evlerinde görevli diyanet personelinden
beklentilerin araştırıldığı bir çalışmada huzur evi
sakinlerinin bir kısmının Kur’an okumayı öğrenmek
istedikleri temel dini bilgileri tekrar etmek istedikleri ve
gençliklerinde bu imkânlara sahip olmadıklarını
belirttikleri dikkat çekmektedir. Bu dönemde yaşlılar …..
gibi dini referanslara başvurmaktadırlar. Ancak bir kısım
yaşlıların ise bu saatten sonra dua etmelerinin bir işe
yaramayacağını belirterek derin bir hayal kırıklığı ve sitem
içerisinde oldukları gözlenmiştir.
 “… ben duayı neyimle edeyim. Bu saatten sonra bir şey
istemem gayrı.”
 “…içimizden gelen bir şey yok… İçimiz kirlenmiş, kafa
kalmamış, dua falan ediyorum da kabul olmayınca ne
gereği var… Veren de alan da iyi eden de hasta eden de
Allah ama içimden gelmiyor.

You might also like