Professional Documents
Culture Documents
Bağlaçlar Örnek Cümleli̇
Bağlaçlar Örnek Cümleli̇
Der Schauspieler bekommt keine neuen Rollen angeboten, obwohl er weltweit sehr berühmt ist.
Oyuncuya dünya çapında çok ünlü olmasına rağmen yeni bir rol teklif edilmiyor.
Der Mann fährt mit dem Auto nach Hause, obwohl er sehr viel Alkohol getrunken hat.
Adam çok fazla alkol içmiş olmasına rağmen arabasıyla eve dönüyor.
Der Angestellte geht heute arbeiten, obgleich er sehr stark erkältet ist.
Çalışan, çok soğuk algınlığına rağmen bugün işe gidiyor.
Obschon Tim schon zwei Jahre die Schule besucht, kann er immer noch nicht rechnen.
Tim iki yıldır okula gidiyor olsa da hala matematik yapamıyor. (hesaplayamıyor)
so,dass'da ''so'' temel cümlede kalır. Normalde so dan sonra bir belirteç olması gerekir, eğer cümlede bu anlam zaten varsa
belirteç kullanılmaz
Das Auto hatte eine Panne, so dass ich zu Fuß gehen musste.
Araba arızalandı, öyle ki yaya gitmek zorunda kaldım.
Fahren Sie bitte so, dass Sie keinen Unfall verursachen! (verursachen : sebep olmak)
Lütfen kazaya sebep olmayacak şekilde sürün(gidin)!
Das Wetter war gestern so, dass wir nicht spazieren gehen konnten.
Dün hava gezmeye gidemeyecegimiz kadar kötüydü.
6-Modele Nebensatz / Tarz Belirten Yan Cümleler
indem : -mek,-mak suretiyle / -erek, -arak / -ıp,ip,up,üp als : -den,dan daha / -den, -dan
wie : gibi / kadar / kadarıyla / göre / nasıl so…wie : gibi, kadar
(an)statt dass : -ceği,-cağı yerde / -ceğine, -cağına / (bunun) yerine { iki farklı özne }
(an)statt ... zu : -ceği,-cağı yerde / -ceğine, -cağına / -mek, -mak yerde / (bunun) yerine { tek özne }
ohne dass : -meden, -madan / -meksizim, -maksızım { iki farklı özne }
ohne zu : -meden, -madan / -meksizim, -maksızım { tek özne }
* Modele Nebensatz; bir şeyin, nasıl / hangi yolla / ne şekilde veya ne biçimle olduğu hakkında bilgi sağlar.
Sunulan bir ifadeye eşlik eden alternatif bir durumu veya başka bir olasılığı anlatır.
als : Burada karşılaştırma veya kıyaslama yapar. T. Cümle ile Y.Cümlede bir eşitsizlik olmalı, T.Cümlede yer alan belirteç veya
sıfatın mutlaka ikinci hali söylenmeli
so...wie : Karşılaştırma veya kıyaslama yapar. T. Cümle ile Y.Cümle eşit ve aynı olmalı, ''so'' dan sonra genel olarak belirteç
veya sıfat gelir, yoksa sonda olur.
(an)statt dass ve (an)statt ... zu : bu bağlaçlarda olumsuz bir anlam vardır, bundan dolayı yan cümle olumsuz bir anlam
içermelidir. / (an)statt zu ile yapılan cümle (an)statt dass ile de yapılabilir ancak tersi olmaz.
ohne dass ve ohne ... zu : bu bağlaçlarda olumsuz bir anlam vardır, bundan dolayı yan cümle olumsuz bir anlam içermelidir.
/ ohne zu ile yapılan cümle ohne dass ile de yapılabilir ancak tersi olmaz.
Man kann viel Geld verdinen, indem man viel arbeitet.
İnsan çok çalışarak çok para kazanabilir.
Ich habe meiner Mutter erzählt, wie ich meine Freundin kennen gelernt habe.
Kız arkadaşımla nasıl tanıştıgımı anneme anlattım.
Wie ich gehört habe, habe er seine Familie verlassen.
Duyduguma göre o ailesini terk etmiş.
Ich habe ein so schönes Fahrrad gekauft, wie ich mir vorgestellt habe.
Düşündüğüm gibi güzel bir bisiklet satın aldım.
Maria benahm sicht nicht so, wie ich erwartet habe.
Maria beklediğim gibi davranmadı
Peter ist fleißiger, als ich mir gedacht habe
Peter düşündügümden daha çalışkandır.
Maria benahm sicht anders, als ich erwartet habe.
Maria beklediğimden (daha) farklı davranmadı
Anstatt dass er mich anruft, rufe ich ihn an
O bana telefon edeceğine, ben ona telefon ediyorum.
Anstatt dass Heikes Freund Wein kaufte, kaufte er nur Zigaretten und Bier.
Heike'ın arkadaşı şarap alacağına, sadece sigara ve bira aldı.
Anstatt Wein zu kaufen, kaufte er nur Zigaretten und Bier.
Şarap satın almak yerine sigara ve bira aldı.
Die Leute haben nur zugeschaut, anstatt den Unfal zu melden.
İnsanlar kazayı bildirmek yerine sadece seyrettiler. (bildireceklerine)
Ahmet kam aus Deutschland zürück, ohne dass sein Studium zu Ende war.
Ahmet öğrenimini bitirmeden Almanza'dan geri döndü.
Er ging ins Ausland, ohne dass er sich verabschiedete.
Veda etmeden yurt dışına gitti.
Der Arzt kann, ohne den Kranken zu untersuchen, nicht heilen.
Doktor hastayı muayene etmeden iyileştiremez.
Der Autofahrer fuhr weiter, ohne sich um die Verletzten zu kümmern
Otomobil sürücüsü yaralılarla ilgilenmeden yoluna devam etti.
7-Finalsätze / Amaç Belirten Yan Cümleler - Ne için? - Hangi amaçla? - Ne amaçla?
damit : -mek, -mak için / -mek, -mak amacıyla / -mesi, -ması için / -mesi, -ması amacıyla / -sın,-sin diye
{ iki farklı özne }
um … zu : -mek, -mak için / -mek, -mak amacıyla / -mesi, -ması için / -mesi, -ması amacıyla / -sın,-sin diye / üzere
{ tek özne }
Bir niyet , amaç veya hedefi belirtir. Ne için?, Hangi-Ne amaçla?, Hangi niyetle?
um ... zu cümlesinde eylem ''zu'' dan sonra, mastar halinde cümlenin sonunda yer alır. (Infinitivsatz)
um ... zu yapısında özne olmaz (özne T.Cümlede)
Ayrılabilen fiillerde ''zu'' fiilin içinde zer alır. (abnehmen=abzunehmen)
um ... zu ile yapılan cümle damit ile de yapılabilir ancak tersi olmaz.
damit ve um ... zu ile yapılan bir cümlede ''sollen'', ''wollen'' ve ''möchten'' fiilleri olmaz. Bunlar Können fiili ile değiştirilir
(yazılır). Um sich etwas Schönes kaufen zu können, braucht man Geld.
Der Junge Mann rettete sich, dadurch dass er schnell beiseite sprang.
Genç adam hızla kenara atlayarak kendini kurtardı.
Man hat den Krieg dadurch gewonnen, dass jeder Soldat seine Pflicht tat (tun).
Savaş, görevini yapan her asker sayesinde kazanıldı.
Sie glauben, dadurch alles besser wird.
Onlar bu yolla herşeyin daha iyi olacağına inanıyorlar.
dass ve zu+Infinitiv (Mastar)
dass : …ki / -dığı(m),-diği(m) / -dığını,-dığına / -eceği, -acağı / -eceğini, -acağını / mesi(ni), -ması(nı) (için) /
-meyi,-mayı,-maya,-meye / -men,-man (için) / için / öyle ki
{ iki farklı özne }
zu+Infinitiv : -dığı(m),-diği(m) / -dığını,-dığına / -eceği, -acağı / -eceğini, -acağını / -mesi(ni), -ması(nı) (için) /
-meyi,-mayı,-maya,-meye / -men, -man (için) / için / -e, -a, -ı, -i / -mek, -mak
{ tek özne }
dass : ''es'' ile başlayan bir temel cümle var ise, eğer ''dass'' başa alınırsa t.cümlede ''es'' düşer.
Bir şeyi bildiğimizde : „Ich weiß, dass du gestern bei Maria warst!“
Düşünceleri / duyguları / bir görüşü ifade ettiğimizde : „Ich finde, dass ihr mehr Deutsch lernen solltet.“
Dolaylı konuşmada = söz konusu şeylerin çoğaltılması : „Er sagt, dass er zu Hause sei.“
Es ist schön, dass du sport treibst. → Dass du Sport treibst, ist schön / Spor yapman güzeldir.
''dass'' ile yapılan cümle ''zu+Infinitiv'' ile yapılamaz.
antworten, berichten, fragen, hören,sagen, sehen, wissen fiilleri sadece ''dass'' ile yapılır.
Virgül kullanılır.
zu+Infinitiv : Her iki cümlede ''es'', ''man'' gibi belirsiz özneler varsa, t.cümledeki Akkusativ ya da Dativobjekt ile yan
cümledeki özne(subjekt) aynı kişiye göndermede bulunuyorsa kullanılır.
''zu+Infinitiv'' ile yapılan cümle ''dass'' ile de yapılabilir ancak tersi olmaz.
Bu kalıp iki ayrı fiili aynı cümlede kullanıyorsak bu fiilleri kaynaştırmak için kullanılır.
Virgül kullanılmaz.
Es ist verboten, hier zu rauchen. → Hier zu rauchen, ist verboten. (''es'' düşer)
Position von ''zu''
ein Verb : Ich fange zu kochen (-e,-a,-ı,-i)
trennbare Verben : Ich habe oft versucht, dich anzurufen
zwei verben : Es ist gut oft spazieren zu gehen.
mit Modelverb : Es ist schön, viel Urlaub machen zu können
zu+Infinitiv kalıpları;
1-Es ist + Adjektiv
Es ist schön, einen guten Freund zu haben / İyi bir arkadaşa sahip olunması güzeldir. (''Es ist'' yapısından dolayı ''zu'')
Es ist schön, dich zu kennegelernt zu haben / Seninle tanışmak güzel. (Perfekt - ''Es ist'' yapısından dolayı ''zu'')
Es ist nicht immer einfach, sich zu konzentrieren. / Konsantre olmak her zaman kolay değildir.
2-Ich fınde es + Adjektiv
Ich fınde es schön, am Wochende lange zu schlafen / Hafta sonları geç uyumak güzel bence.
3-Ich habe + abstrakten Nomen (soyut isim)
Ich habe gute Chancen, den Job zu bekommen / Bu işi almak için iyi bir şansım var
Sie haben keine Zeit, morgen zu kommen / Yarın gelmek için zamanları yok.
Es ist mein Traum… / Es gibt Probleme... / Es macht mir Angst...
4-Es macht spaß
Es macht spaß, am Freitag Grammatık machen zu müssen / Cuma günü grammatık yapmak eğlenceli
Ich weiß, dass du gestern bei Maria warst!
Dün Maria'da olduğunu biliyorum!
Ich bin mir sicher, dass du das besser kannst.
Daha iyisini yapabileceğine eminim.
Ich glaube, dass Mark in mich verliebt ist.
"Mark'ın bana aşık olduğuna inanıyorum."
Ich finde, dass ihr mehr Deutsch lernen solltet.
Bence daha fazla Almanca öğrenmelisin.
Ich finde es gut, dass ihr deutsches Fernsehen schaut.
Onun Alman televizyonu izlemesini iyi buluyorum
Es ist wichtig, dass du jeden Tag Deutsch lernst.
Her gün Almanca öğrenmen önemli.
Es tut mir leid, dass ich dich angeschrien habe.
"Sana bağırdığım için üzgünüm."
Ich freue mich, dass du die Prüfung bestanden hast
"Sınavı geçtiğine sevindim."
Ich habe Angst, dass du mich verlässt.
"Beni bırakacağından korkuyorum."
Er sagt, dass er zu Hause sei.
Evde olduğunu söylüyor.
Sie haben geantwortet, dass sie bei Oma gewesen wären
"Büyükannenle birlikte olacağını söyledin.
Mein Freund behauptet, dass ich viel Geld habe.
Arkadaşım benim çok param olduğunu iddia ediyor.
Wir wissen nicht, dass er krank ist. / Dass er krank ist, wissen wir nicht.
Onun hasta olduğunu bilmiyoruz.
Genellikle mastar bir yapı sunan önemli fiiller : an|bieten : teklif etmek / an|fangen : başlamak /
auf|hören : durmak,bitirmek / beabsichtigen : niyet etmek / beginnen : başlamak / beschließen : karar vermek, son vermek /
bitten : rica etmek / denken an : -e düşünmek / sich entschließen : karar vermek / erlauben : izin vermek / gelingen :
başarmak / glauben : inanmak / helfen bei : ile yardım etmek / hoffen auf : medet ummak / meinen : zannetmek, söylemek /
scheinen : görünmek, parıldamak / verbieten : yasaklamak / vergessen : unutmak / versprechen / versuchen : söz vermek /
vor|haben : niyetinde olmak, amacını gütmek / warnen vor : e karşı uyarmak / sich weigern : reddetmek
Ich versuche, das Tor zu klingen / Ich versuche, die Tür abzuschließen
Kapıyı çalmaya çalışıyorum / Kapıyı kilitlemeye çalışıyorum
Ich schlage vor, heute Abend ins Kino zu gehen / (Ich schlage vor, dass wir heute Abend ins Kino gehen)
Bu gece sinemaya gitmeyi öneririm /
Der Kellner bittet den Mann, draußen zu rauchen.
Garson, adamdan dışarıda sigara içmesini ister.
Ich hoffe, bald perfekt Deutsch zu sprechen
Yakında mükemmel Almanca konuşmayı umuyorum
Ich schlage vor, morgen sehr früh aufzustehen
Yarın çok erken kalkmayı öneririm
Susi weiß sich nicht zu helfen.
Susi yardım edeceğini bilmiyor.
Ich bitte dich, mich heute zu besuchen
Senden buğün beni ziyaret etmeni rica ediyorum.
Wir fangen an zu arbeiten / Wir fangen zu arbeiten an
Biz çalışmaya başlıyoruz.
(anbieten) Er hat mir angeboten, mir bei der schwierigen Arbeit behilflich zu sein.
Zor işlerde bana yardıcı olmayı teklif etti.
(anfangen) Gleich fängt es an, zu regnen.
Yağmur yağmaya başlamak üzere.
(aufhören) Hör doch endlich auf, den ganzen Tag an unserer Tochter rumzunörgeln.
Bütün gün kızımıza dırdır etmeyi bırak.
Wir beabsichtigen, in den nächsten Jahren ein Haus zu bauen.
(beabsichtigen) Önümüzdeki birkaç yıl içinde bir ev inşa etmeyi planlıyoruz.
Der Student beginnt, sich auf die schwierige Prüfung vorzubereiten.
Öğrenci zor sınava hazırlanmaya başlıyor.
Warum glaubst du, eines Tages steinreich zu sein?
Neden bir gün çok zengin olacağını düşünüyorsun?
Er hat vergessen, seiner Frau zum Geburtstag zu gratulieren.
Karısını doğum gününde tebrik etmeyi unuttu.
Genellikle mastar bir yapı sunan Adjektive ve Partizipien : bereit sein zu : hazır olmak /
entschlossen sein : kesin kararlı olmak / erlaubt sein : izinli olmak / erstaunt sein über : hayret etmek /
falsch sein : yanlış olmak / gesund sein : sağlıklı olmak / gewohnt sein : alışkın olmak / gut sein : iyi olmak /
leicht sein : kolay olmak / richtig sein : haklı olmak / überzeugt sein von : ikna olmak / verboten sein : yasak olmak /
wichtig sein : önemli olmak
Er ist dazu bereit, dir endlich Paroli zu bieten.
Sonunda sana karşı çıkmaya hazır.
Ich bin fest entschlossen, unserem Chef meine Meinung zu sagen.
Patronumuza fikrimi söylemeye kararlıyım.
Es ist nicht erlaubt, in öffentlichen Gebäuden zu rauchen.
Kamu binalarında sigara içilmesine izin verilmez.
Wir sind darüber erstaunt, dich hier im Hofbräuhaus zu treffen.
Sizinle burada Hofbräuhaus'ta karşılaştığımıza şaşırdık.
Es war falsch von dir, das Auto zu verkaufen.
Arabayı satman yanlıştı.
Es ist nicht gesund, stundenlang am Computer zu spielen.
Bilgisayarda saatlerce oyun oynamak sağlıklı değildir.
Es ist gut, sich auf Freunde verlassen zu können. (verlassen auf : güvenmek)
Arkadaşlara güvenebilmek iyidir.
Genellikle mastar bir yapı sunan önemli isimler : die Absicht haben : niyete sahip olmak /
Angst haben (vor) : kokuya sahip olmak / eine Freude sein : sevinçli olmak / (keine) Lust haben : zevke sahip olmak / Problem
haben : soruna sahip olmak / Spaß haben bei :eğlenceye sahip olmak /
(keine) Zeit haben : zamana sahip olmak
Er hat die Absicht, nach Paris zu fahren.
Paris'e gitmeye niyeti var.
Er hat Angst, zu versagen.
Başaramayacağından korkuyor.
Es ist uns eine Freude, Sie hier begrüßen zu dürfen.
Sizi burada ağırlamaktan mutluluk duyuyoruz.
Hast du Lust, mit mir ins Kino zu gehen?
Benimle sinemaya gitmeyi ister misin?
Sie hatte das Problem, zu viele falsche Freunde zu haben.
Çok fazla sahte arkadaşa sahip olması sorunu vardı.
Bütün soru cümleleri yan cümlelere dönüştürelebilir, bunun için soru zamirleri, soru zarfları, yada soru bağlacı ''ob'' yan
cümlenin başına getirilir. Bu şekilde bunlar Indirekte Fragesätze olurlar ve soru işaretleri olmaz.
(ancak t.cümle soru cümlesi ise olur.)
Temel cümle emir yada soru cümlesi ise yan cümle başa alınmaz.
Könnten Sie mir bitte sagen, was Sie hier in meinem Büro suchen?
Ofisimde ne aradığınızı söyler misiniz lütfen?
Ich hätte gern gewusst, woher die attraktive Studentin kommt.
Çekici öğrencinin nereden geldiğini bilmek isterdim.
Unser Chef möchte wissen, welcher Wein unseren Gästen besser schmeckt.
Patronumuz misafirlerimizin hangi şarabı daha çok sevdiğini bilmek istiyor.
Niemand weiß, worauf die europäischen Touristen warten.
Avrupalı turistlerin neyi beklediğini kimse bilmiyor.
Das Geld ist alles, was ihm gehört. (was : alles i açıklamış )
Bu para ona ait olan her şeydir.
Er hat nichts, was er hergeben könnte.
Verecek hiçbir şeyi yok / Verebilecegi hiç birşeye sahip değil
Er hat das, was er hergeben könnte.
Verebileceği şeye sahip. / O buna sahip, bunu verebilir.
Sie ist so ehrgeizig, was ich an ihr nicht mag.
Öyle hırslı(iddialı) ki, ondan hoşlanmıyorum.
Das ist das Schöne, was sie je erlebt hat.
Bu yaşadığı, en güzel şey.
Das Beste, was sie machen, ist Sport.
Yaptıkları en iyi şey egzersiz yapmaktır.
Ich fliege nach Bonn, wo mein Vater seit 30 Jahren arbeitet. / Wo:Nerede
Babamın 30 yıldır çalıştığı Bonn'a uçuyorum.
Ankara, wohin wir jetzt fahren, ist die Haupstadt der Türkei / Wohin:Nereye
Şimdi gittiğimiz Ankara Türkiye'nin başkenti.
Berlin, woher ıch gestern kam, ist die Haupstadt von Deutschland. / Woher:Nereden
Dün geldiğim Berlin, Almanya'nın başkentidir.
Die Schüler, die die Sätze geschrieben haben, dürfen nach Hause gehen
Die Schüler, welche die Sätze geschrieben haben, dürfen nach Hause gehen
Cümleleri yazan öğrencilerin eve gidebilir. (Cümleleri yazan öğrencilerin eve gitmesine izin verilir)
Die Dame, mit welcher ich mich gestern unterhalten habe, ist sehr reich.
Dün konuştuğum bayan çok zengin.