Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 11

KONJUNKTIONEN

1-Kausal Nebensatz / Neden Belirten Yan Cümleler


weil : çünkü / -dığı için
da : -den dolayı / -dığından
zumal : her şeyden önce / en başta
Ich konnte den Rasen nicht mähen, weil der Rasenmäher kaputt gegangen ist.
Çim biçme makinesi kırıldığı için çimleri biçemedim.
Ich bin heute nicht in die Schule gegangen, weil ich starke Kopfschmerzen hatte.
Bugün okula gitmedim çünkü başım çok ağrıyordu.
Es weint, weil es vor dem großen Hund Angst hat.
Ağlıyor çünkü büyük köpekten korkuyor.
Wieso freut sie sich so? - Weil sie eine wichtige Prüfung bestanden hat.
Neden o kadar mutlu?- Çünkü önemli bir sınavı geçti.
Da der Rasenmäher kaputt gegangen ist, konnte ich den Rasen nicht mähen.
Çim biçme makinesi kırıldığından (dolayı ) çimleri biçemedim.
Da ich starke Kopfschmerzen hatte, bin ich heute nicht in die Schule gegangen.
Şiddetli bir baş ağrım olduğundan dolayı bugün okula gitmedim.
Da er neugierig gewesen ist, hat er das Feuer angezündet.
Merak ettiğinden dolayı ateşi yaktı.
Da es vor dem großen Hund Angst hat, weint das kleine Mädchen.
Küçük kız büyük köpekten korktuğundan dolayı ağlıyor.
Bei solchem Wetter fahre ich nicht in die Stadt, zumal ich kein Geld habe
Böyle havalarda şehre gitmiyorum, her şeyden önce param yok.

weil hatte : sahip olduğu için


weil ist : olduğu için
weil essen : yediği için
weil trinken : içtiği için

da hatte : sahip olduğundan


weil ist : olduğundan
da essen : yediğinden
da trinken: içtiğimden
2-Temporal Nebensatz / Zaman Belirten Yan Cümleler -Wann?
als : -iken / -dığı zaman / -dığında { geçmişte 1 defa } wenn : -dığı zaman / -eceği zaman / -dığında / ...iken
während : …iken / dığı sırada / sırasında bevor / ehe : -medan, madan önce
nachdem : -den sonra / -dıktan sonra seit / seitdem : itibaren / -dığından beri / -den,dan beri
bis : -ceye kadar / -(y)e, (y)a kadar sobald : olur olmaz / yapar yapmaz / bitirir bitirmez
solange : -dıkça / dığı sürece / müddetçe

als : geçmişte bir defa meydana gelen olaylarda kullanılır.


Kullanılan cümle perfeck, präteritum veya plusquamperfeck olmalı.
wenn : şimdi veya gelecekte bir yada birden fazla gerçekleşen olaylar ile geçmişte birden fazla gerçekleşen olaylar için
nachdem : Yan cümle perfeck yada präteritum olmalı / iki eylemin eşzamanlı olmadığını ifade eder
seitdem : iki eylemin eşzamanlılığını ifade eder

Ich werde nach Hause kommen, wenn die Dämmerung beginnt.


Şafak başladığında eve geleceğim
Das Kind ist (immer) glücklich, wenn die Oma zu Besuch kommt.
Büyükanne ziyarete geldiğinde çocuk (her zaman) mutlu oluyor.
Er ist ausgewandert, als er 28 Jahre alt war.
28 yaşında iken göç etti.
Simons Eltern sind gestorben, als er noch ein kleiner Junge war.
Simon'ın ailesi o küçükken öldü.
Als Simons Eltern gestorben sind, war er noch ein kleiner Junge
Simonun ailesi öldügünde o kücük bir çocuktu.
Während ich Tee trinke, liest mein Vater die Zeitung
Ben çay içerken, babam gazete okuyor.
Heike telefonierte ständig, während sie kochte.
Heike, yemek pişirirken telefonla konuşmaya devam etti.
Die Hausfrau bringt die Küche in Ordnung, während die Kinder ihre Hausaufgaben machen.
Çocuklar ev ödevlerini yaparken ev hanımı mutfağı düzenliyor.
Wasch dir die Hände, bevor du dich an den Tisch setzt.
Masaya oturmadan önce ellerini yıka.
Bevor das Kind mit seinen Freunden spielen darf, muss es seine Hausaufgaben machen
Çocuk arkadaşlarıyla oynamadan önce ödevlerini yapmalıdır.
Du setzt an den Tisch, nachdem du deine Hände gewaschen hast.
Ellerini yıkadıktan sonra masaya oturacaksın.
Die Kinder dürfen mit ihren Freunden spielen, nachdem es seine Hausaufgaben gemacht hat.
Çocukların ödevlerini yaptıktan sonra arkadaşlarıyla oynamasına izin verilir.
Nachdem Doris das Buch ausgelesen hatte, legte sie sich schlafen.
Doris kitabı okumayı bitirdikten sonra uyudu.
Seitdem ich in Deutschland lebe, lerne ich Deutsch.
Almanya'da yaşadığımdan beri Almanca öğreniyorum.
Ich liebe sie, seitdem ich ihr das erste Mal begegnet bin.
Onunla ilk tanıştığımdan beri onu seviyorum.
Ich habe in Münster gewohnt, bis ich geheiratet habe.
Evlenene kadar Münster'de yaşadım.
Bis die Kinder finanziell unabhängig sind, sollen sie bei ihren Eltern wohnen.
Çocuklar maddi olarak bağımsız olana kadar ebeveynleriyle birlikte yaşamalıdır.
Ich komme nach Hause, sobald ich mit der Arbeit fertig geworden bin.
İşi bitirir bitirmez eve geleceğim.
Sobald der Krieg ausgebrochen war, bin ich nach Deutschland gekommen.
Savaş başlar başlamaz Almanya'ya geldim.
Das Kind muss still sitzen bleiben, solange der Frisör seine Haare schneidet.
Kuaför saçlarını kestigi müddetçe çocuk hareketsiz oturmalıdır.
Solange die Autobahn gesperrt bleibt, müssen wir im Stau stehen bleiben.
Otoban kapalı olduğu(kaldığı) sürece trafik sıkışıklığı içinde kalmalıyız.
3-Konditionale Nebensatz / Koşul Belirten Yan Cümleler - Wann? und Unter welcher Bedingung?
wenn : eğer / şayet / -dığı taktirde / -dığında / şartıyla sofern : şayet / eğer / -dığı taktirde / şu şartla ki
Koşullu cümleler geçmişte olamaz ve cümlenin kendisi koşul belirtmeli
Wenn : burada şart belirtmek için kullanılır. Genelde pekiştirme özelligi olan ''so'' yada ''dann'' gibi sözcükler ile kullanılır.
Was machst du, wenn du dich erkältest?
Üşüttügün takdirde ne yaparsınız? / Eger üsütürsen ne yaparsın?
Wie wäre es, wenn wir jetzt heimgingen?
Şimdi eve gitsek nasıl olur?
Wenn du mir hilfst, (so) helfe ich dir auch ( wenn…so )
Eğer bana yardım edersen, ben de sana yardım ederim.
Wenn du morgen Zeit hast, dann können wir dich besuchen. ( wenn…dann )
Eğer yarın vaktin varsa seni ziyaret edebiliriz.
Ich kann euch behilflich sein, sofern ich Zeit habe

4-Konzessive Nebensatz / Zıtlık Belirten Yan Cümleler


obwohl : buna rağmen / -mesine karşın / -dığı halde / ...ise de / -sa da / yinede
wen…auch : -dığı halde / her ne kadar / ...ise de

obwohl : obgleich, obschon, wenngleich, wennschon biçiminde de karşımıza çıkabilir.


Pekiştirme amacızla temel cümlenin başına ''so'' gelebilir.
Yan cümle bir koşulu , ana cümle bir sonucu formüle eder.
Weil sie Peter über alles liebt, will sie ihn heiraten. (kausal = Grund = logische Folge)
Obwohl sie Peter über alles liebt, will sie ihn nicht heiraten. (konzessiv = Gegengrund, nicht logische Folge)

Der Schauspieler bekommt keine neuen Rollen angeboten, obwohl er weltweit sehr berühmt ist.
Oyuncuya dünya çapında çok ünlü olmasına rağmen yeni bir rol teklif edilmiyor.
Der Mann fährt mit dem Auto nach Hause, obwohl er sehr viel Alkohol getrunken hat.
Adam çok fazla alkol içmiş olmasına rağmen arabasıyla eve dönüyor.
Der Angestellte geht heute arbeiten, obgleich er sehr stark erkältet ist.
Çalışan, çok soğuk algınlığına rağmen bugün işe gidiyor.
Obschon Tim schon zwei Jahre die Schule besucht, kann er immer noch nicht rechnen.
Tim iki yıldır okula gidiyor olsa da hala matematik yapamıyor. (hesaplayamıyor)

5-Konsekutive Nebensatz / Sonuç Belirten Yan Cümleler


...so dass : öyle ki
…so, dass : öyle / -cek, -cak şekilde / -cek, -cak kadar

so,dass'da ''so'' temel cümlede kalır. Normalde so dan sonra bir belirteç olması gerekir, eğer cümlede bu anlam zaten varsa
belirteç kullanılmaz

Das Auto hatte eine Panne, so dass ich zu Fuß gehen musste.
Araba arızalandı, öyle ki yaya gitmek zorunda kaldım.
Fahren Sie bitte so, dass Sie keinen Unfall verursachen! (verursachen : sebep olmak)
Lütfen kazaya sebep olmayacak şekilde sürün(gidin)!
Das Wetter war gestern so, dass wir nicht spazieren gehen konnten.
Dün hava gezmeye gidemeyecegimiz kadar kötüydü.
6-Modele Nebensatz / Tarz Belirten Yan Cümleler
indem : -mek,-mak suretiyle / -erek, -arak / -ıp,ip,up,üp als : -den,dan daha / -den, -dan
wie : gibi / kadar / kadarıyla / göre / nasıl so…wie : gibi, kadar
(an)statt dass : -ceği,-cağı yerde / -ceğine, -cağına / (bunun) yerine { iki farklı özne }
(an)statt ... zu : -ceği,-cağı yerde / -ceğine, -cağına / -mek, -mak yerde / (bunun) yerine { tek özne }
ohne dass : -meden, -madan / -meksizim, -maksızım { iki farklı özne }
ohne zu : -meden, -madan / -meksizim, -maksızım { tek özne }
* Modele Nebensatz; bir şeyin, nasıl / hangi yolla / ne şekilde veya ne biçimle olduğu hakkında bilgi sağlar.
Sunulan bir ifadeye eşlik eden alternatif bir durumu veya başka bir olasılığı anlatır.
als : Burada karşılaştırma veya kıyaslama yapar. T. Cümle ile Y.Cümlede bir eşitsizlik olmalı, T.Cümlede yer alan belirteç veya
sıfatın mutlaka ikinci hali söylenmeli
so...wie : Karşılaştırma veya kıyaslama yapar. T. Cümle ile Y.Cümle eşit ve aynı olmalı, ''so'' dan sonra genel olarak belirteç
veya sıfat gelir, yoksa sonda olur.
(an)statt dass ve (an)statt ... zu : bu bağlaçlarda olumsuz bir anlam vardır, bundan dolayı yan cümle olumsuz bir anlam
içermelidir. / (an)statt zu ile yapılan cümle (an)statt dass ile de yapılabilir ancak tersi olmaz.
ohne dass ve ohne ... zu : bu bağlaçlarda olumsuz bir anlam vardır, bundan dolayı yan cümle olumsuz bir anlam içermelidir.
/ ohne zu ile yapılan cümle ohne dass ile de yapılabilir ancak tersi olmaz.
Man kann viel Geld verdinen, indem man viel arbeitet.
İnsan çok çalışarak çok para kazanabilir.
Ich habe meiner Mutter erzählt, wie ich meine Freundin kennen gelernt habe.
Kız arkadaşımla nasıl tanıştıgımı anneme anlattım.
Wie ich gehört habe, habe er seine Familie verlassen.
Duyduguma göre o ailesini terk etmiş.
Ich habe ein so schönes Fahrrad gekauft, wie ich mir vorgestellt habe.
Düşündüğüm gibi güzel bir bisiklet satın aldım.
Maria benahm sicht nicht so, wie ich erwartet habe.
Maria beklediğim gibi davranmadı
Peter ist fleißiger, als ich mir gedacht habe
Peter düşündügümden daha çalışkandır.
Maria benahm sicht anders, als ich erwartet habe.
Maria beklediğimden (daha) farklı davranmadı
Anstatt dass er mich anruft, rufe ich ihn an
O bana telefon edeceğine, ben ona telefon ediyorum.
Anstatt dass Heikes Freund Wein kaufte, kaufte er nur Zigaretten und Bier.
Heike'ın arkadaşı şarap alacağına, sadece sigara ve bira aldı.
Anstatt Wein zu kaufen, kaufte er nur Zigaretten und Bier.
Şarap satın almak yerine sigara ve bira aldı.
Die Leute haben nur zugeschaut, anstatt den Unfal zu melden.
İnsanlar kazayı bildirmek yerine sadece seyrettiler. (bildireceklerine)
Ahmet kam aus Deutschland zürück, ohne dass sein Studium zu Ende war.
Ahmet öğrenimini bitirmeden Almanza'dan geri döndü.
Er ging ins Ausland, ohne dass er sich verabschiedete.
Veda etmeden yurt dışına gitti.
Der Arzt kann, ohne den Kranken zu untersuchen, nicht heilen.
Doktor hastayı muayene etmeden iyileştiremez.
Der Autofahrer fuhr weiter, ohne sich um die Verletzten zu kümmern
Otomobil sürücüsü yaralılarla ilgilenmeden yoluna devam etti.
7-Finalsätze / Amaç Belirten Yan Cümleler - Ne için? - Hangi amaçla? - Ne amaçla?
damit : -mek, -mak için / -mek, -mak amacıyla / -mesi, -ması için / -mesi, -ması amacıyla / -sın,-sin diye
{ iki farklı özne }
um … zu : -mek, -mak için / -mek, -mak amacıyla / -mesi, -ması için / -mesi, -ması amacıyla / -sın,-sin diye / üzere
{ tek özne }
Bir niyet , amaç veya hedefi belirtir. Ne için?, Hangi-Ne amaçla?, Hangi niyetle?
um ... zu cümlesinde eylem ''zu'' dan sonra, mastar halinde cümlenin sonunda yer alır. (Infinitivsatz)
um ... zu yapısında özne olmaz (özne T.Cümlede)
Ayrılabilen fiillerde ''zu'' fiilin içinde zer alır. (abnehmen=abzunehmen)
um ... zu ile yapılan cümle damit ile de yapılabilir ancak tersi olmaz.
damit ve um ... zu ile yapılan bir cümlede ''sollen'', ''wollen'' ve ''möchten'' fiilleri olmaz. Bunlar Können fiili ile değiştirilir
(yazılır). Um sich etwas Schönes kaufen zu können, braucht man Geld.

Damit neue Arbeitsplätze geschaffen werden, baut man Fabriken.


Fabrikalar yeni işler yaratmak için inşa edilir.
Damit wir uns schneller fortbewegen können, werden Autos gebaut.
Arabalar daha hızlı hareket edebilmemiz için yapıldı.
Damit der Verkehr schneller fließen kann, sollte man neue Straßen bauen.
Trafiğin daha hızlı akabilmesi için yeni yollar yapılmalıdır.
Damit sich unser Lebensstandart erhöht, bauen wir so viel.
Yaşam standardımız yükselsin diye çok şey inşa ediyoruz.
Damit mein Sohn studieren kann, schicke ich ihm Geld.
Oğluma öğrenim görebilmesi için (ben) para gönderiyorum.
Mein deutscher Freund kam in die Türkei, um Türkisch zu lernen.
Alman arkadaşım Türkçe öğrenmek için Türkiye'ye geldi
Man braucht Geld, um sich etwas Schönes kaufen zu können.
Güzel bir şey alabilmek için paraya ihtiyacın var.
Sofia fährt in den Urlaub, um sich zu erholen.
Sofia dinlenmek için tatile gidiyor.
Die Frau beeilt sich, um im Supermarkt einzukaufen.
Kadın süpermarkette alışveriş yapmak için acele ediyor.

8-Instrumental / Araç - Vasıta Belirten Yan Cümleler


dadurch,dass : … ile / -mek,-mak sayesinde / -erek, -arak / …sı sayesinde / nedeniyle
dadurch : böylece, böylelikle / bu yolla / bu nedenle / bu suretle / bununla

dadurch,dass : dadurch kısmı t.cümlede de yer alabilir.

Der Junge Mann rettete sich, dadurch dass er schnell beiseite sprang.
Genç adam hızla kenara atlayarak kendini kurtardı.
Man hat den Krieg dadurch gewonnen, dass jeder Soldat seine Pflicht tat (tun).
Savaş, görevini yapan her asker sayesinde kazanıldı.
Sie glauben, dadurch alles besser wird.
Onlar bu yolla herşeyin daha iyi olacağına inanıyorlar.
dass ve zu+Infinitiv (Mastar)
dass : …ki / -dığı(m),-diği(m) / -dığını,-dığına / -eceği, -acağı / -eceğini, -acağını / mesi(ni), -ması(nı) (için) /
-meyi,-mayı,-maya,-meye / -men,-man (için) / için / öyle ki
{ iki farklı özne }
zu+Infinitiv : -dığı(m),-diği(m) / -dığını,-dığına / -eceği, -acağı / -eceğini, -acağını / -mesi(ni), -ması(nı) (için) /
-meyi,-mayı,-maya,-meye / -men, -man (için) / için / -e, -a, -ı, -i / -mek, -mak
{ tek özne }
dass : ''es'' ile başlayan bir temel cümle var ise, eğer ''dass'' başa alınırsa t.cümlede ''es'' düşer.
Bir şeyi bildiğimizde : „Ich weiß, dass du gestern bei Maria warst!“
Düşünceleri / duyguları / bir görüşü ifade ettiğimizde : „Ich finde, dass ihr mehr Deutsch lernen solltet.“
Dolaylı konuşmada = söz konusu şeylerin çoğaltılması : „Er sagt, dass er zu Hause sei.“
Es ist schön, dass du sport treibst. → Dass du Sport treibst, ist schön / Spor yapman güzeldir.
''dass'' ile yapılan cümle ''zu+Infinitiv'' ile yapılamaz.
antworten, berichten, fragen, hören,sagen, sehen, wissen fiilleri sadece ''dass'' ile yapılır.
Virgül kullanılır.
zu+Infinitiv : Her iki cümlede ''es'', ''man'' gibi belirsiz özneler varsa, t.cümledeki Akkusativ ya da Dativobjekt ile yan
cümledeki özne(subjekt) aynı kişiye göndermede bulunuyorsa kullanılır.
''zu+Infinitiv'' ile yapılan cümle ''dass'' ile de yapılabilir ancak tersi olmaz.
Bu kalıp iki ayrı fiili aynı cümlede kullanıyorsak bu fiilleri kaynaştırmak için kullanılır.
Virgül kullanılmaz.
Es ist verboten, hier zu rauchen. → Hier zu rauchen, ist verboten. (''es'' düşer)
Position von ''zu''
ein Verb : Ich fange zu kochen (-e,-a,-ı,-i)
trennbare Verben : Ich habe oft versucht, dich anzurufen
zwei verben : Es ist gut oft spazieren zu gehen.
mit Modelverb : Es ist schön, viel Urlaub machen zu können
zu+Infinitiv kalıpları;
1-Es ist + Adjektiv
Es ist schön, einen guten Freund zu haben / İyi bir arkadaşa sahip olunması güzeldir. (''Es ist'' yapısından dolayı ''zu'')
Es ist schön, dich zu kennegelernt zu haben / Seninle tanışmak güzel. (Perfekt - ''Es ist'' yapısından dolayı ''zu'')
Es ist nicht immer einfach, sich zu konzentrieren. / Konsantre olmak her zaman kolay değildir.
2-Ich fınde es + Adjektiv
Ich fınde es schön, am Wochende lange zu schlafen / Hafta sonları geç uyumak güzel bence.
3-Ich habe + abstrakten Nomen (soyut isim)
Ich habe gute Chancen, den Job zu bekommen / Bu işi almak için iyi bir şansım var
Sie haben keine Zeit, morgen zu kommen / Yarın gelmek için zamanları yok.
Es ist mein Traum… / Es gibt Probleme... / Es macht mir Angst...
4-Es macht spaß
Es macht spaß, am Freitag Grammatık machen zu müssen / Cuma günü grammatık yapmak eğlenceli
Ich weiß, dass du gestern bei Maria warst!
Dün Maria'da olduğunu biliyorum!
Ich bin mir sicher, dass du das besser kannst.
Daha iyisini yapabileceğine eminim.
Ich glaube, dass Mark in mich verliebt ist.
"Mark'ın bana aşık olduğuna inanıyorum."
Ich finde, dass ihr mehr Deutsch lernen solltet.
Bence daha fazla Almanca öğrenmelisin.
Ich finde es gut, dass ihr deutsches Fernsehen schaut.
Onun Alman televizyonu izlemesini iyi buluyorum
Es ist wichtig, dass du jeden Tag Deutsch lernst.
Her gün Almanca öğrenmen önemli.
Es tut mir leid, dass ich dich angeschrien habe.
"Sana bağırdığım için üzgünüm."
Ich freue mich, dass du die Prüfung bestanden hast
"Sınavı geçtiğine sevindim."
Ich habe Angst, dass du mich verlässt.
"Beni bırakacağından korkuyorum."
Er sagt, dass er zu Hause sei.
Evde olduğunu söylüyor.
Sie haben geantwortet, dass sie bei Oma gewesen wären
"Büyükannenle birlikte olacağını söyledin.
Mein Freund behauptet, dass ich viel Geld habe.
Arkadaşım benim çok param olduğunu iddia ediyor.
Wir wissen nicht, dass er krank ist. / Dass er krank ist, wissen wir nicht.
Onun hasta olduğunu bilmiyoruz.

Genellikle mastar bir yapı sunan önemli fiiller : an|bieten : teklif etmek / an|fangen : başlamak /
auf|hören : durmak,bitirmek / beabsichtigen : niyet etmek / beginnen : başlamak / beschließen : karar vermek, son vermek /
bitten : rica etmek / denken an : -e düşünmek / sich entschließen : karar vermek / erlauben : izin vermek / gelingen :
başarmak / glauben : inanmak / helfen bei : ile yardım etmek / hoffen auf : medet ummak / meinen : zannetmek, söylemek /
scheinen : görünmek, parıldamak / verbieten : yasaklamak / vergessen : unutmak / versprechen / versuchen : söz vermek /
vor|haben : niyetinde olmak, amacını gütmek / warnen vor : e karşı uyarmak / sich weigern : reddetmek

Ich versuche, das Tor zu klingen / Ich versuche, die Tür abzuschließen
Kapıyı çalmaya çalışıyorum / Kapıyı kilitlemeye çalışıyorum
Ich schlage vor, heute Abend ins Kino zu gehen / (Ich schlage vor, dass wir heute Abend ins Kino gehen)
Bu gece sinemaya gitmeyi öneririm /
Der Kellner bittet den Mann, draußen zu rauchen.
Garson, adamdan dışarıda sigara içmesini ister.
Ich hoffe, bald perfekt Deutsch zu sprechen
Yakında mükemmel Almanca konuşmayı umuyorum
Ich schlage vor, morgen sehr früh aufzustehen
Yarın çok erken kalkmayı öneririm
Susi weiß sich nicht zu helfen.
Susi yardım edeceğini bilmiyor.
Ich bitte dich, mich heute zu besuchen
Senden buğün beni ziyaret etmeni rica ediyorum.
Wir fangen an zu arbeiten / Wir fangen zu arbeiten an
Biz çalışmaya başlıyoruz.
(anbieten) Er hat mir angeboten, mir bei der schwierigen Arbeit behilflich zu sein.
Zor işlerde bana yardıcı olmayı teklif etti.
(anfangen) Gleich fängt es an, zu regnen.
Yağmur yağmaya başlamak üzere.
(aufhören) Hör doch endlich auf, den ganzen Tag an unserer Tochter rumzunörgeln.
Bütün gün kızımıza dırdır etmeyi bırak.
Wir beabsichtigen, in den nächsten Jahren ein Haus zu bauen.
(beabsichtigen) Önümüzdeki birkaç yıl içinde bir ev inşa etmeyi planlıyoruz.
Der Student beginnt, sich auf die schwierige Prüfung vorzubereiten.
Öğrenci zor sınava hazırlanmaya başlıyor.
Warum glaubst du, eines Tages steinreich zu sein?
Neden bir gün çok zengin olacağını düşünüyorsun?
Er hat vergessen, seiner Frau zum Geburtstag zu gratulieren.
Karısını doğum gününde tebrik etmeyi unuttu.

Genellikle mastar bir yapı sunan Adjektive ve Partizipien : bereit sein zu : hazır olmak /
entschlossen sein : kesin kararlı olmak / erlaubt sein : izinli olmak / erstaunt sein über : hayret etmek /
falsch sein : yanlış olmak / gesund sein : sağlıklı olmak / gewohnt sein : alışkın olmak / gut sein : iyi olmak /
leicht sein : kolay olmak / richtig sein : haklı olmak / überzeugt sein von : ikna olmak / verboten sein : yasak olmak /
wichtig sein : önemli olmak
Er ist dazu bereit, dir endlich Paroli zu bieten.
Sonunda sana karşı çıkmaya hazır.
Ich bin fest entschlossen, unserem Chef meine Meinung zu sagen.
Patronumuza fikrimi söylemeye kararlıyım.
Es ist nicht erlaubt, in öffentlichen Gebäuden zu rauchen.
Kamu binalarında sigara içilmesine izin verilmez.
Wir sind darüber erstaunt, dich hier im Hofbräuhaus zu treffen.
Sizinle burada Hofbräuhaus'ta karşılaştığımıza şaşırdık.
Es war falsch von dir, das Auto zu verkaufen.
Arabayı satman yanlıştı.
Es ist nicht gesund, stundenlang am Computer zu spielen.
Bilgisayarda saatlerce oyun oynamak sağlıklı değildir.
Es ist gut, sich auf Freunde verlassen zu können. (verlassen auf : güvenmek)
Arkadaşlara güvenebilmek iyidir.
Genellikle mastar bir yapı sunan önemli isimler : die Absicht haben : niyete sahip olmak /
Angst haben (vor) : kokuya sahip olmak / eine Freude sein : sevinçli olmak / (keine) Lust haben : zevke sahip olmak / Problem
haben : soruna sahip olmak / Spaß haben bei :eğlenceye sahip olmak /
(keine) Zeit haben : zamana sahip olmak
Er hat die Absicht, nach Paris zu fahren.
Paris'e gitmeye niyeti var.
Er hat Angst, zu versagen.
Başaramayacağından korkuyor.
Es ist uns eine Freude, Sie hier begrüßen zu dürfen.
Sizi burada ağırlamaktan mutluluk duyuyoruz.
Hast du Lust, mit mir ins Kino zu gehen?
Benimle sinemaya gitmeyi ister misin?
Sie hatte das Problem, zu viele falsche Freunde zu haben.
Çok fazla sahte arkadaşa sahip olması sorunu vardı.

zu machen : yapmadığı / yapmadığım


yapmadığını
yapmayacağı
yapmayacağına
yapmaması (için) / yapmaması(nı)
yapmaya / yapman (için) / yapmak
Indirekte Fragesätze / Dolaylı Soru Cümleleri - Dolaylı sorular daha kibar görünür.

wer : kim /wen : kimi / wem : kime / wessen : kimin


was :ne / was : neyi / wem : neye / wessen : neyin
wo : nerede / wohin : nereye / woher : nereden
wie : nasıl / wie viele : kaç tane / wie viel : ne kadar
wecher : hangi / welchen : hangisini / welchem : hangisine / welcher : hangisinin
warum : neden, niçin / wieso : neden, niçin / wozu : ne için
worüber : ne hakkında / womit : ne ile / worauf : ne üzerine
für wen : kimin için / mit wem : kimin ile

ob : olup olmadığı / yapıp yapmadığı / -meyip mediği(ni) / -madığı(nı)

Bütün soru cümleleri yan cümlelere dönüştürelebilir, bunun için soru zamirleri, soru zarfları, yada soru bağlacı ''ob'' yan
cümlenin başına getirilir. Bu şekilde bunlar Indirekte Fragesätze olurlar ve soru işaretleri olmaz.
(ancak t.cümle soru cümlesi ise olur.)
Temel cümle emir yada soru cümlesi ise yan cümle başa alınmaz.

Könnten Sie mir bitte sagen, was Sie hier in meinem Büro suchen?
Ofisimde ne aradığınızı söyler misiniz lütfen?
Ich hätte gern gewusst, woher die attraktive Studentin kommt.
Çekici öğrencinin nereden geldiğini bilmek isterdim.
Unser Chef möchte wissen, welcher Wein unseren Gästen besser schmeckt.
Patronumuz misafirlerimizin hangi şarabı daha çok sevdiğini bilmek istiyor.
Niemand weiß, worauf die europäischen Touristen warten.
Avrupalı ​turistlerin neyi beklediğini kimse bilmiyor.

Kannst du mir sagen, ob du deinen neuen Freund liebst.


Yeni erkek arkadaşını sevip sevmediğini bana söyleyebilir misin.
Wissen Sie, ob die asiatischen Kunden Toilettenpapierrollen kaufen wollen.
Asyalı müşterilerin tuvalet kağıdı rulosu almak isteyip istemediğini biliyor musunuz.
Ich wüsste gern, ob sich Frau Mutzke für den roten Sportwagen interessiert.
Bayan Mutzke'nin kırmızı spor otomobille ilgilenip ilgilenmediğini bilmek istiyorum.
Können Sie uns sagen, ob die Besucher auf Herrn Muckelschnuckel warten.
Ziyaretçilerin Bay Muckelschnuckel'i bekleyip beklemediklerini bize söyleyebilir misiniz?
Relativsätze - Relativpronomen / İlgi Cümlesi
der-die-das-die : o-onlar dem-der-dem-denen : ona-onlara
den-die-das-die : on -onları dessen-deren-dessen-deren : onun-onların

wer : kim /wen : kimi / wem : kime / wessen : kimin / vs


(tam olarak belli olmayan kişi,nesne veya olayları açıklamak için kullanılır)
was :ne / was : neyi / wem : neye / wessen : neyin
(was ilgi zamiri ; das:bu / nichts:hiç birşey / alles: herşey / etwas:birşey belirsiz zamirlerini sıkça açıklar. Bir cümle açıklar.
Superlative Sıfatları, sıfattan yapılan artikeli das olan cümleleri açıklar)
wo : nerede / wohin : nereye / woher : nereden / vs (şehir, ülke mekanlara açıklama eklendiğinde)
wecher : hangi / welchen : hangisini / welchem : hangisine / welcher : hangisinin / vs
(aynı cins adlar ardarda geldiğinde kullanılır, genetiv hali yoktur. önlerine edat gelebilir)
warum : neden, niçin / wieso : neden, niçin / wozu : ne için / wie lange / weshalb / wann / vs
worüber : ne hakkında / womit : ne ile / worauf : ne üzerine / wofür / woran / vobei / vs
derjenige : o,şu / diejenige / dasjenige / diejenige / vs

*İlgi zamiri olan ismin yerini tutar.


*İlgi zamirinin N. , A. ya da D. durumda olmasını yan cümledeki yüklen ya da ilgi zamirinin önündeki edat belirler.
*''dessen'' yada ''deren'' ilgi zamirlerinden sonra mutlaka ait olan şeyin belirtilmesi gerekir.
*İlgi zamiri yalın halde (N) olduğunda yan cümlenin öznesi olur, A. D. ve G. de ise; hemen sonra özne gelir.
*Yan cümlede kullanacağın relativpronomenin N,A,D veya G olmasını belirlerken kuracagın cümleye;
Nominativ için; Kim (Wer) / Ne (Was)
Akusativ için; Kimi (Wem) / Neyi (Was)
Dativ için; Kime (Wem) / Neye (Was)
Genetiv için; Kimin (Wessen) / Neyin (Wessen)
soruları sorulur ve edat ve fiilin A,D,G olduğuna dikkat edilir.
Der Mann, der in der Fabrik arbeiten, ist mein Onkel
Nominativ Kim? : der
Fabrikada çalışan adam, benim amcamdır.
Der Mann, den Sie in der Fabrik gesehen haben, ist mein Onkel
Akkusativ Kimi? : den
Fabrikada gördüğünüz adam, benim amcamdır.
Der Mann, dem Sie in der Fabrik geholfen haben, ist mein Onkel
Dativ Kime? : dem
Fabrikada yardım ettiğiniz adam, benim amcamdır.
Der Mann, dessen Sclüssel Sie in der Fabrik gefunden haben, ist mein Onkel
Genetiv Kimin? : dessen
Fabrikada anahtarlarını bulduğunuz adam, benim amcamdır.

Ist das der Mann, den du zu deinem Geburtstag eingeladen hast?


Doğum günün için davet ettiğin adam bu mu?
Wie heißt eigentlich das Restaurant, in dem man so gut bedient wird?
Bu kadar iyi servis aldığınız restoranın adı nedir?
Aus welchem Land kommt eigentlich die dunkle Studentin, die das Studium so schnell beendet hat?
Bilimsel alışmalarını bu kadar çabuk bitiren esmer öğrenci hangi ülkeden geliyor?
Kennst du die hübsche Frau, mit der sich Thomas schon seit Stunden unterhält?
Thomas'ın saatlerdir konuştuğu güzel kadını tanıyor musun?
Der Patient, den man heute Nacht operiert hatte, ist heute Morgen verstorben.
Dün gece ameliyat edilen hasta bu sabah vefat etti.
Die Fotos, die der Fotograf im Krisengebiet gemacht hatte, erhielten einen Preis.
Fotoğrafçının kriz bölgesinde çektiği fotoğraflar ödül aldı.
Wer den ganzen Tag arbeitet, (der) ist abdens sehr müde.
Bütün gün çalışan (biri) akşamları çok yorğun olur. / Kim bütün gün çalışırsa, o akşamları çok yorğun olur.
Wen ich sehe, (den) grüße ıch.
Gördüğümü selamlarım. / Kimi görürsem selamlarım.
Wem du nicht vertrauen kannst, (dem) bleibe fern.
Güvenmediğinden uzak dur. / Kime güvenmiyorsan ondan uzak dur.
Wessen Brot ıch esse, (dessen) Lied singe ıch.
Kimin ekmeğini yersem onun düdüğünü çalarım.

Das Geld ist alles, was ihm gehört. (was : alles i açıklamış )
Bu para ona ait olan her şeydir.
Er hat nichts, was er hergeben könnte.
Verecek hiçbir şeyi yok / Verebilecegi hiç birşeye sahip değil
Er hat das, was er hergeben könnte.
Verebileceği şeye sahip. / O buna sahip, bunu verebilir.
Sie ist so ehrgeizig, was ich an ihr nicht mag.
Öyle hırslı(iddialı) ki, ondan hoşlanmıyorum.
Das ist das Schöne, was sie je erlebt hat.
Bu yaşadığı, en güzel şey.
Das Beste, was sie machen, ist Sport.
Yaptıkları en iyi şey egzersiz yapmaktır.

Ich fliege nach Bonn, wo mein Vater seit 30 Jahren arbeitet. / Wo:Nerede
Babamın 30 yıldır çalıştığı Bonn'a uçuyorum.
Ankara, wohin wir jetzt fahren, ist die Haupstadt der Türkei / Wohin:Nereye
Şimdi gittiğimiz Ankara Türkiye'nin başkenti.
Berlin, woher ıch gestern kam, ist die Haupstadt von Deutschland. / Woher:Nereden
Dün geldiğim Berlin, Almanya'nın başkentidir.

Die Schüler, die die Sätze geschrieben haben, dürfen nach Hause gehen
Die Schüler, welche die Sätze geschrieben haben, dürfen nach Hause gehen
Cümleleri yazan öğrencilerin eve gidebilir. (Cümleleri yazan öğrencilerin eve gitmesine izin verilir)
Die Dame, mit welcher ich mich gestern unterhalten habe, ist sehr reich.
Dün konuştuğum bayan çok zengin.

You might also like