“Kin (2021)” Filminin Sosyolojik Suç Kuramları İle İncelemesi
Öncelikle konuyu Yılmaz Erdoğan’ın canlandırdığı “Harun” karakteri üzerinden
değerlendirirsek; Harun’un zamanında beraber çalıştığı ve muhtemelen aynı seviyede olduğu iş arkadaşı olan Ahmet Mümtaz Taylan’ın canlandırdığı “Cevat”, kariyerinde ilerlemiş ve emniyet müdürlüğüne kadar yükselmişdir. Harun ise o kadar yükselememiş ve onun altında çalışan bir Baş Komiserdir. Filmin başında edinilen izlenim Harun’un dürüst, vicdanlı ve ahlaklı bir polis olmasına karşın Cevat’ın hedeflerine ulaşmak için her yola başvurabilecek biraz makyevelist ve narsistik tutumda bir karakter olduğudur. Cevat’ın bu tutumu da meyvelerini vermis olmalı ki, kendisi emniyet müdürlüğüne kadar yükselmiştir. Burada bir miktar alt kültür teorisinden bahsedebiliriz. Cevat’ın her zaman etik bir şekilde hareket etmemesi onun hızlı yükselme ve güç odaklı bir altkültürün parçası yaparken, Harun’u ise etik ve dürüstlük odaklı bir altkültürün parçası olduğunu söyleyebiliriz. Yapısal işlevselcilik kuramı açısından, Durkheim’ın “Anomie” kavramı ile Harun’un işlediği cinayeti değerlendirdiğimizde, Harun’un cinayeti ve cinayetin çözülmesi için gerekli kanıtları gizlemesi normatif bir davranış değildir. Yasal çerçeveleri aşmış, toplumsal normlara uymamıştır. Temelinde motivasyon ise, terfi beklentisi ve mesleğindeki saygınlığını koruma arzusudur. Toplumda kural ve kanunlar çerçevesinde beklenen davranış ile Harun’un ahlaki değerleri ve doğru bildikleri arasında bir çatışma yaşanmıştır. Bu durum anomie için iyi bir örnek teşkil eder. Aynı zamanda bu yaklaşım genel olarak “Kara Film” türündeki filmlerde sıklıkla izlenen bir şablon niteliğindedir. Harun’un bu davranışı Genel Gerilim Teorisi (GGT) ile de açıklanabilir. Cinayeti kariyerini korumak pahasına gizlemesi, toplumsal başarı hedeflerine ulaşma motivasyonu ile gerçekleşmiştir. GGT bireylerin bu hedeflere ulaşamadıklarında ya da ulaşmalarına engel ya da tehdit içeren bir durumun varlığıda, suça karışabileceklerini belirtir. Sosyolojik suç kuramlarını Cem Yiğit Uzümoğlu’nun canlandırdığı “Tuncay” ve Duygu Sarışın’ın canlandırdığı “Gül” karakterleri üzerinden değerlendirdiğimizde bir çok kurama gönderme olduğunu söyleyebiliriz. Etiketleme teorisi açısından değerlendirdiğimizde, Tuncay ve Gül’ün babalarının suçlanması toplum tarafından suçlu ailesi etiketini bu kişilere yapıştırmıştır. Bu durumda Tuncay ve Gül çevrelerinden negatif eğilimli davranışlara, dışlanmalara ve muamelelere maruz kalmışlardır. Bunu Gül’ün bir monoloğunda ne kadar zor bir hayat yaşadığını ve çok yorulduğunu söylemesinden anlayabiliyoruz. Toplumun onlara atadığı etiketlerin, Tuncay ve Gül’ün bireysel tutum ve davranışları, intikam arayışları ve suç işlemelerinde önemli bir rol oynadığı görüşündeyim. Gerilim teorisi açısından değerlendirdiğimizde, babalarının suçlanması Tuncay ve Gül’ün toplumdan dışlanması, onları toplumsal kabul görmüş hedeflere ulaşma şanlarından mahrum bırakmıştır. Bu durumda intikam planları toplumsal hedeflere ulaşamamanın yarattığı gerilimi hafifletme biçimi olarak görülebilir. Bunlara ek olarak Genel Gerilim Teorisi ile açıklayabileceğimiz bir nokta ise, Tuncay ve Gül’ün toplumsal adaletsizlik inançları ve sonucunda sahip oldukları öfke duygusudur. Gül’ün kolunda “iustitia omnibus” yazan bir dövme vardır. Bu latince söylem “herkese adalet” anlamındadır. Gül adalet aramaktadır. Toplum içindeki adaletsizliklere karşı bir tepkidir ve suç davranışı için motivasyonunu hiç kaybetmemesine neden olmaktadır. Gül, kendisi ve ailesi için haksızlığa uğradıklarına inanmaktadır. Aynı şekilde Tuncay’ın çocukken işlediği suç, babasının maruz kaldığı adaletsizliğe ve zorbalıklara şahit olması ile doğrudan açıklanabilir. Tuncay ve Gül’ü sosyal düzensizlik teorisi açısından değerlendirdiğimizde, bu kişilerin ailesi muhtemelen kırsaldan kente göç etmiş, ekonomik zorluklardan dolayı fakir bir mahalleye yerleşmiştir. Dolayısı ile bu çevrelerde toplumsal kurumların zayıf kaldığı, suça yönelimin daha kolay olduğu söylenebilir. Ayrıca bu çevrede toplumsal bağların zayıflığı, güvenli çevrenin yoksunluğu kişilerin suça itilmesinde önemli bir etkendir. Bu çevrelerde yetişen çocukların sosyal dışlanmaya maruz kalmaları, toplumun genel değerleri ve normlarından sapmaları beklenebilir. Sonuç olarak suç olgusu bir yerde kaçınılmaz bir durum haline gelebilir. Konunun genelinde bu kişilerde hakim olan adaletsizlik ve öfke, içinde büyüdükleri çevre ile beraber değerlendirildiğinde suçu açıklamak için iyi bir bütünsellik sunmaktadır. Ek olarak, toplumsal olarak dışlanmış bir altkültürün üyesi olmak, Tuncay ve Gül’ün adaletsizlik duygularının temelinde yer almaktadır. İntikam ve adalet arayışı, bu tip bir altkültürün, tepki olarak normu ve değeri olarak konumlanmış olabilir. Suç işlemek; bu tip norm ve değerlerin bir aracı olarak hizmet edebilmektedir. Bu altkültürün oluşumunda yazının ilk kısımlarında belirttiğim etiketlemenin büyük bir rolü olduğu çok açıktır. Filmin sonunda Tuncay’da, Gül’de kendi hayatlarına son verdiler. Bu noktada, adaletsizliğin, çaresizliğin, yalnızlığın, etiketlenmiş olmanın, anominin, dışlanmanın kişileri nasıl suça sürüklediğini ve normların çözülmesi ve sürekli gerilim ile nasıl bir sona ulaşıldığını göstermektedir. Sosyolojik suç kuramlarından hemen hemen hepsi ile filmdeki suçlar bir noktaya kadar açıklanabilir fakat genel gerilim teorisi, sosyal düzensizlik teorisi ve yapısal işlevselcilik yaklaşımı kabul edilebilir açıklamaları daha net ve anlaşılabilir bir perspektiften bizlere sunmaktadır.