Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 30

İlk Müslüman Türklerde zopotamya'daki çeşitli hesaplama faaliyetleri-

ni matematik olarak adlandıramayız; veya çe-


Dü§ünce ve Bilim şitli gök cisimleri hakkında verilen bilgilerin
tümüne astronomi bilimi diyemeyiz. 2 Bugün
onlara eski Mısır'-da matematik veya astro-
nomi faaliyetleri diye isim veriyoruz, ancak
o gün onlar bunlara bilim olarak matematik
veya astronomi demiyorlardı. Bu yüzden bun-
hır matematik ve astronomi ile ilgili buluşlan
oİsa bile bııim olamazlar. Çok dikkatle ince-
lediğimiz zaman herhangi bir bilgi edinme
Alparslan Açıkgenç "~r · faaliyeti; ancak sınırlan tanımlanmış belli bir
. konunun, çeşitli nazariye birikimleri ile bel-
·,li yöntemler dahilinde incelenmesi ile oluşan
bilgi birikiminin düzenlenmesille ad verilince
'bilim' konumuna ulaşır. Bu durumda çeşitli
bilgi faaliyetlerinin bilim olarak adlandırıla­
bilmeleri için geçmeleri gereken bir bilimsel
süreç vardır. İlkMüslüman Türklerde düşün­
Din değiştirme bir kimsenin hayata ba- ce ve bilim tarihi de bu süreç içerisinde ele
kış açısını ve alem anlayışını tamamen değiş­ alınmalıdır. Aksi takdirde bilim olarak tanı.rıı­
tiren bir olgudur. İnsanın hayata bakış açısını, lanmayan birçok bilgi edinme faaliyetleri de
alem anlayışını, bizzat kendi algılayışını içe- bilim olarak bu tarih içerisinde yanlış olarak
290
ren ve ne düşünürse düşünsün bunları için- değerlendirilebilir.
de değerlendirdiği zihinsel bütünlük, onun Teknolojiyi de geleneksel araç ve gereç
dünya görüşünü oluşturur. 1 Dünya görüşü bu üretimi olarak anlamayıp - bilimin gelişmesiy­
açıdan günlük davranışlarımızın da zihinsel le şekillenen insan, toplum ve çevre ilişkisini
alt yapısını oluşturur. Dünya görüşünün asıl gündeme getiren daha kavramsal üretim uğ­
önemini, onun sadece günlük davranışlanmı­ raşları olarak algılarsak modem teknolojinin
zın zihinsel alt yapısını oluşturmasında değil, büyük ölçüde bilimle hayattar bir ilişki içinde
aynı zamanda ilmi ve fikri faaliyetleri.mlıin olduğu görülür. Bu durumda teknoloji tarihi-
de kavramsal ortamını teşkil ettiğinde ifade ni de bilimsel süreçten bağımsız bir ş~kilde
edebiliriz. Bu demektir ki her dünya görü- sadece geleneksel araç-gereç üretim biçimleri
şü, bilimsel faaliyetlerin etkin ve anlamlı bir olarak ele alabiliriz. Halbuki bu anlamda tek-
şekilde sürdürülebilmesi için gerekli kavram noloji günümüzde artık böyle algılanniamak­
yapısına sahip değildir; diğer bir ifadeyle her tadır. Eğer bu kelimeyi aslındaki atomik ke-
dünya görüşü bilimsel faaliyet yapmaya mü- limelerine aynştırırsak tekne-logos anlamında
sait değildir. Bu yüzdendir ki tarih içerisinde 'teknoloji' tam olarak 'tekniğin bilimi'dir. Ya-
sadece bazı insan topluluklannda billm de- '
(*)Prof Dr. Fatih Uniumiteri Foı-Edebiyat Fakıiflesi/Türkiye
( ..) Türkler Projesi.
nen insan olgusunu görmekteyiz. (1) Dünya gCS~ünün ne olduğu, ısoemi ve zihinsel açıdan yapısı ile
ilgjli aynnt:ılı inceleme için bk. Alparslıuı Açıkgenç, Bilgi Ftlsqeri
Fakat burada biHm ile bilgi faaliyetle- (fstanhul: İnsan ~yııılan, 1992).
(2) Wılliam C.•Dampier, önemli bir bilim tarihçisi olmasına rağmen
rini ayırt etmeliyiz. Her ne ihti.yaçla olursa eski Mısır ve Mezopotamya'daki hesaplama tiiril bilgi edinme fa-
aliyeılerine "ma~tik bil.imi" tabirini kullanınıştır. Ancak bunun
olsun insanlık tarihinde hemen her toplum- tam bilim halini almasını yine Öklid'e dayandumaktadır. Asimda
burada bir kavram lcarga§ası vardır. Bilim tarihçileri sadece mecazi
da çeşitli bilgi elde etme faaliyetleri elbetteki olarak bu faaliyeıleri "bilim" diye adl:ındırmaktadıı:lar. Bu yllıden
vardır. Ancak bu tür faaliyetler bilimi sonuç özellikle y~ anLunalara yol vmnemek için dikkatli olamlıyız:
A History of Scieııc~ (Cambı:id_ge: Cambridge Uoivecity Press,
vermemiş olabilir. Mesela eski Mısır ve Me- 1989), xiv.
ni diğer bir açıdan teknolojiyi 'alet üretiminin
çerçevemizi oluşturacaktır. Dolayısıyla bu-
bilimi' olarak anlayabiliriz. Böylece günümüz
rada sunacağımiz tarihin zamansal çerçevesi
açısından teknoloji tarihinin de bilimsel sü- yaklaşık 750-1100 yıllan arasıdır.
reçten ayn ele alınamayacağı anlaşılmaktadır.
O halde burada sunacağımız konuyu bilimsel Kavramlar açısından çizeceğimiz çer-
süreç içerisinde ele alıp kronolojik tarihi içe- çevemiz ise çok daha soyut ve zihinsel bir
risinde Türklerin İslamiyet'e girmelerinden çaba isteyen çalışma olduğundan bunu oluş­
sonra bu medeniyet içerisindeki düşünce, turmak için birtakım bilgisel ve bilimsel ge-
bilim ve teknolojiye yaptıklan katkılan sun- reçlere ihtiyacımız vardır. Bilgisel gereç,
maya çalışacağız. Burada sunacağımız bilim- aklımızın çalışma şekli olan bilgi elde ediş
sel süreç bizim bilim tarihi anlayışımız olarak yollarıdır. Bilimsel gereç ise bilim kavramının
nazari çerçevemizi oluşturacaktır. bizzat kendisi ve bununla ilgili yöntem, naza-
riye ve bilimsel şuur gibi kavramlardır. Bu du-
I. N azari Çerçeve rumda epistemolojik olarak bilim kavramını
dikkate alıp bilimsel faaliyetlerin bir toplum-
Nazari çerçevemizi çizmeden önce da nasıl ortaya çıktığını sunmamız gerekir.
neden tarih için bir çerçeveye ihtiyacımız ol- Şimdfbu gereçleri kullanarak nazari çerçeve-
duğunu ve başka hangi yaklaşımlarla çerçeve ınizi çizmek için gerekli felsefi temeli kısaca
çizilebileceğini çok kısa olarak belirtmemiz oluşturmaya çalışacağız.
yerinde olacaktır. Önce şunu belirtelim ki
'çerçeve' derken herhangi bir nesneye veya Herhangi bir toplumda bilgi edinme
konuya bakış açısını kastediyoruz. Ancak çer- faaliyetleri o toplumda hakim olan dünya gö-
çevenin bakış açısın<ian farkı onun kavram- rüşü çerçevesinde seçilen belli sorunlar etra-
sal olarak daha belirgin bir şeldlde tanımlan­ fında yeterince bir süre devam ederse geniş
ması ve özellikle soyut konularda bakış açısı bir bilgi birikimi ve bunun etrafında kümele-
291
(perspektif) görevi üstlenmesidir. Bu açıdan şen bilgi erbabı oluşmaya başlar. Bu toplum-
bakınca ister bir milletin ister bir olayın ta- daki hakim dünya görüşü de bilgi birikimi ile
rihi olsun belli bir şeyi hakikatine uygun ola- şekillenir ve içindeki bilgi yapısı, doktriner bir
rak tasvir etme ancak tarih olabilir. Bu haliy- yapı halinde kavramlar yumağı oluşturursa
le tarih, resimle bir manzarayı tasvir etmeye toplumdaki bilgi erbabı, oluşan mevcut bilgi
benzer. Ressam, gördüğünü bir çerçeve içe- birikimini dağınıklıktan kurtarma ve sınıflan­
risinde tasvir edebilir; ve bu çerçevesini hem dırma çabasına girecektir. Bu çaba sayesinde
tuvalinde, hem de tasvire çalıştığı tabiatta çi- oluşan bilgiler konularına göre sınıflandırıla­
zer. Bunun gibi tarihçi de elde ettiği bilgileri cak ve her konunun kendine has bir çalışma
bir. çerçeve içerisinde takdim etmek zorun- yöntemi belirlenecektir. Böylece kullanılan
dadır. Aksi halde aniattıklarından hiçbir şey kelimelerden bazılan daha teknik anlamda
anlaşılmaz. Bunu tarihçi, ressam gibi, hem kullanılmaya başlanacak ve yavaş yavaş ıstılah
tarihte ve hem de anlattığı kavramlarda yap- oluşacaktır. Ulaşılan bu safhada artık dağınık
malıdır. Onun tarihte çizeceği çerçeve tarihin halde tek tek konular rastgele incelenmeye-
sınırlannı veren belli yıllar, asırlar, devirler, cek aksine her konu belli bir yöntem ve bu
dönemler ve olaylar olabilir. Bunlar içerisin- yöntemle oluşturulan nazariye ve bilgi biriki-
de burada sunacağımiz ilk Müslüman Türk mi çerçevesinde düzenli ele alınacaktır; yani
düşünce ve bilim tarihi için çerçevemiz Türk- sorunlar daha disipliner bir yaklaşımla incele-
lerin münferiden Müslüman olmaya başladı- necektir. Şayet bu süreç o toplumda deva.Jİl
ğı aşağı yukarı 750'lerden başlayıp neredeyse ederse; belli bir zaman sonra, sınıflanclınlan
1lOO'lere kadar bir dünya gücü haline geldik-
konular etrafında oluşan bilgi biriiriminin
leri Büyük Selçuklu Devleti'nin (1040-1157)
belli bir bütün!~ içinde incelenebileceğini
sonlarıiıa kadar olan kısmı bizim zamansal ve bu bütünlüğün bir adlanclınlabileceğinin
farkına varan bilgi erbabı kişi veya kişiler or- görüşünün bulunması gerektiği anlaşılmakta­
taya çıkar. Bu bilgi erbabı, aynı zamanda ad- dır. Ayrıca bu dünya görüşü ile bilgisel faali-
landınlan bilgi bütünlüğündeki nazariyelerin, yetler arasında birebir bir ilişkinin bulunması
bilgisel bulguların ve yöntemin bu bütünlük gerektiği de ortaya çıkmıştır.
içinde kavramsal bir ifadeye dökülebileceği­
nin de farkına vanrlar. Böylece belli bir konu İkinci olarak bilimsel süreçte tahlil yo-
etrafında tanımlanan ve bütünleştirilen naza-
luyla belli aşamaların bulunduğunu ortaya
riye, yöntem ve bilgi birikimini adlandıratak koyabiliriz. Birincisi, "sorunlar aşaması"· di-
yebileceğimiz başlangıç dönemidir. Yukanda
verilen ad etrafında bir bilim oluşur. Burada
belirttiğimiz · gibi bu aşamada bilgi edinme
özetlemeye çalıştığımız bilimsel süreçte bir
kaç noktayı ayrıntılı ele almalıyız.3 faaliyetleri gözlemlenmektedir. Bu faaliyet-
ler tek tek sorunların çoğu zaman birbirinden
İlk önce bu süreçteki devamlılıkta, top• bağımsız olarak ele alındığı öğrenme çabala-
lurndaki hakim dünya görüşünün rolü çok ··,ndır. ~cisi, "disiplinleşme veya yöntem aşa­
büyüktür. Şayet bu dünya görüşü, oluşan bil- ması" diyebileceğimiz dönemdir. Bu aşamada
gi birikimi ile sürekli yeniden şekillenmiyorsa biriken bilgiler adeta bir karmaşa oluşturdu­
bilgisel süreç belli bir zaman sonra durağanla­ ğundan ve karmaşa içerisinde insan aklı işle­
şır ve yavaş yavaş kaybolur; böylece bilimlerin yemediğinden bilgi erbabı, (İslam medeniye-
dağınasına yol açamaz. Ancak hakim dünya tinde neredeyse. başlangıçtan beri bu kişilere
görüşü, oluşan bilgi birikimi ile şekillenirse ulema veyafukaha denmiştir) bu dağınık bil-
toplum umumen bu bilgisel sürecin içerisin- gileri belli yöntemler icad ederek sınıflandır­
deymiş gibi bili,min ortamı olarak onun geliş­ maya başlarlar. Sınıflandırmadan sonra zaten
mesine katkıda bulunur. Bunun örneğini İslam insan aklı kendi yapısı gereği bu konuİann
292 medeniyetinde. görmekteyiz. Bu medeniyet her birinin değişik yöntemlerle incelenebile-
içeris~de sonradan bilimsel ve teknolojik açı­ ceğini görür ve bu yöntemleri de belirlemeye
?an çok etkin olan Araplar, Türkler ve Farslar başlar. Böylece bilgi edinme faaliyetleri so-
Islam öncesi bilim ve teknolojide hiçbir varlık runlar aşamasındaki gibi tek tek, dağınık ve
gösterememişlerdi. Bunun en önemli sebebi bir bakıma biribirinden bağımsız olarak ele
dünya görüşleridir. Bu her üç toplumda da İs­ alınan konuların öğrenilme çabası olmaktan
lam öncesi hakim olan dünya görüşleri bilim- çıkar; daha disipliner bir yaklaşımla belli yön-
sel faaliyetlere götürebilecek kavramsal yapiya temlerle ve akılcı yaklaşmilarla daha düzenli
sahip olamamışlardır. Ancak İslam'ın gelme- bir şekilde incelenen disipliner bir özelijk al-
siyle insanlığa sunulan bir yeni dünya görüşü maya başlar. Bundan sonra da üçüncü aşama
ilk önce Arap toplumunda oluşmaya başladı. olan "adlandırma aşaması" gelir. Bilimsel sü-
Bu dünya görüşü içerisinde 'bilgi' ('ı1m) kavra- recin içine girdiği bu dönemde sıniflandınlan
mı çok vurgulanmakla kalmadı ayrıca bu vur-
her bir konunun, yöntemi ve nazariyeleri biri-
guya kavramsal bir içerik kazandırılarak bilgi kimi ile bir ad· verilebileceğinin farkına varan
edinme faaliyetlerinin başlaması için öncülük artık bilim adamı diyebileceğimiz yeni türden
edildi. Bu bilgi edinme faaliyetleri ilk Müslü- bilgi erbabı ortaya çıkar. Bunlar bu konulara
man toplumların fertleri zihninde oluşan ha- uygun isimleii kendi geleneklerinden seçerek
kim dünya görüşünü etkin bir biçimde şekil­ verirler ve böylece bilimler tesis edilmiş olur. 4
lendirdiği için dünya görüşleri doğrultusunda (.3) Bilimsel süreç, buradaki konumuzun ~ını engellememesi için
k;ısaca de alınııııştır. Aynnnlar için bk. Alp~ Açıkgcnç, Scim-
faaliyet göstermelerini yönlendirmiş ve sonuç- tific Thought and its Burdetıs (Istanbul: Fatih Univet$itesi 'tı·--1--
2000). , ..........
ta gittikçe artan bilgisel birikimler zamanla sı­ (4) Aslında adiandırma insan akluun bir ç~ma biçimidir. Nesnde-
nıflandıolınaya başlanmıştır. Böylece bilimsel re veya olııyla.ra ad takmadan onlar haklanda dll§Qnebilsek dahi
konu~aınayız. B~ ise bir süreçten geçerek aluş:ın insan eıkiııliği
süreç de başlamıştır. Bu durumda bilimsel sü- olduguna göre nesiller boyu süren bir olgudur. Gdeneğin kesintiye
uğramaınası ve siltcç olarak devam ed=k bilimlma ortaya çıkma­
recin başlangıç noktasında belli bir tür dünya sına yol açması için bilgi bi.rikim.inin kdiınderle muhafazası gerekir.
Burada sıruflandınlan konuların, adlandırı­ dünya görüşü kazandılar. İslam dünya görü-
labilen belli kavramsal bütünlükler oluştur­ şü olarak adlandırdığımız bu alem ve varlık
duğunun farkına varma olgusuna "bilimsel tasavvuru içerisinde bilgi ('ilm) kavramı çok
şuur" diyoruz. Bilimsel şuurun oluşması ile özel bir yer işgal ediyordu. Bu dünya görü-
bilimler tek tek adlandınlarak tarih sahnesine şü özellikle bu çağlarda artık kendi toplum
çıkmış olurlar. ve kültürü içerisinde bilgisel faaliyederle çok
zinde bir ilişki içerisinde idi. Bilimsel sürecin
Üçüncü olarak, bilimsel süreç adlan-
ise başlamasına gerek yoktu; zira bu süreç za-
dırma aşamasından sonra yeni oluşan bilimle-
ten İslam'ın hemen ilk asnndan itibaren baş­
rin gelişmeleri şeklinde kendi tarihi içerisinde
lamıştı. Ancak henüz başlamış olan bu süreç
devam eder. Bu tarih içerisinde bilgi edinme
faaliyederine ilişkin olarak yukanda işaret et- içerisinde Türkler doğrudan bilimsel faaliyet-
meye çalıştığımız, dünya görüşü ve bilgi edin- lerle karşı karşıya gelmişlerdir. YUkanda açık­
me faaliyeti arasındaki organik bağ gibi bilim- lamaya çalıştığımız bilgisel bilim sürecinden
sel sürecin gelişim aşamalarında da bilimsel de anlaşılacağı gibi yeni Müslüman olmuş
faaliy~derle dünya görüşü arasında çok nazik Türk toplumunun bilimsel süreç içinde etkin
bir hayattar bağ vardır. Bu bağ koparsa; top- olabilmeleri için evvel e~de bu bilimsel sü-
lumdaki hakim dünya görüşü, bilimsel faali- recin en önemli itici gücü olan İslam dünya
yeder doğrultusunda etkilenemeyeceğinden görüşünü özümsemeleri gerekirdi. Bu özüm-
bilimsel çalışmalar da yavaşlar ve bir müddet seme sürecinin 50-100 yıl gibi çok kısa bir
sonra zayıflayıp söner. Böylece elbetteki bi- süre aldığını 870 civarlarında Farabi (ö. 950)
limsel süreç de sona ermiş olur. gibi dünya tarihine adını yazdırmış bir filozof
ve bilim adamının Türkler arasından gelme-
Dikkat edilirse burada İlk Müslüman sinden anlıyoruz. 5 Bu zaman diliroioi bilim-
Türklerde bilim tarihi için nazari bir çerçeve sel süreç açısından değerlendirecek olursak 293
çizmeye çalıştık. Konumuzu bu nazari çer- Türklerin ilk İslam'ı kabul etmeye başladık­
çeveden ele almaya çalışacaiİ.z. Özellikle İs­
lan dönemi, yaklaşık olarak İslam bilimsel
lam öncesi Türklerde, "bilgi erbabı" dışında,
sürecinin sorunlar aşamasını geçip disiplin-
önemli bir bilim adamı görmediğimizden her
leşme aşamasına yaklaştığı dönem olarak tes-
_ hangi bir bilimsel faaliyetin bulunduğunu da
pit edebiliriz. Bu dönemde aslında önemli bir
söyleyemeyiz. Sadece yukanda da belirttiği­
Türk düşünür ve bilim adamı olmaması gere-
miz gibi hemen hemen her toplumda görebil-
kir. Ancak bunun aksine hemen IX. yüzyıldan
diğimiz bilgi edinme faaliyederici sürdüren
bir takım bilgi erbabı kimseler görebiliriz. itibaren önemli filozof ve bilim adamlan gör-
Ancak bunların ortaya koyduklan bilgi biri- mekteyiz. Bunun sebebi, hemen bu dönem-
kimini bugün "bilim" olarak adlandıramayız. de Türklerin bilim tesis etmeye gayet müsait
O ·zaman Türkler açısından bilim ve tekno- olarak oluşturulan İslam dünya görüşünü bü-
loji tarihi de bu ilk Müslüman Türklerle baş­ yük bir hızla özümsemeleri ve böylece bilim-
lamıştır diyebiliriz. Şimdi bilimsel süreci, bu sel sürecin sorunlar aşamasına sürade adapte
tarihin nazari çerçevesi olarak kullanıp ser- olmalandır. Bunun neticesinde toplumda bil-
gilenmesine başlayabiliriz (nazari çerçevenin gi faaliyetleri ilgisini çeken kimselerin bu fa-
t~blo olarak ifadesi açıklık kazanmasını sağla­ aliyetlere katılmak istemelerine yol açılmış ve
yacağından tablo olarak gösterilmiştir). bunlar eğitim kurumlarına girmişlerdir.

Bu dönemde yetişen önemli bilgi er-


II. Sorunlar Aşaması ve babını incelemeden bunların sorunlar aşa-
Bilgi Erbabının Tezahürü (5) Medeniyetler içe!'iSinde 50-100 yıl bilimsel süreç için çok losn bir
zıuruın süresidir:. Insan öımüııe layaslayarak bunu uzun bir süre gi·
Yaklaşık VIIT. yüzyılın ortalannda bi gömıek yaııhi olur. Bir billin adamı.oın ye!Şnesi bile JO yıl gibi
bir eğitim sürecini gerektirdiği hatırlanaenk olursa bir toplumun bu
Türkler İslamiyet'i kabul edince yeni bir süreçten geçmesi için ne kadnr süre gerdctiği tahmin edilebilir.
masından neden geçtiğini kısaca inceleyece- Gazne ve Kaşgar kısa zamanda bu
ğiz. Bu bilge kişiler büyük düşünür ve bilim bölgenin önemli kültür ve fikir merkezlerine
adamlannın eserlerini özümseyerek daha ba- dönüştü. Kaşgarlı Mahmud ve Kutadgu Bı'­
sit bir dille halka ve devlet erbabına aktarmış­ lig'i, Buğra Han'a (1074-1103) ithaf ederek
lardır. Böylece yüksek seviyede oluşturulan kaleme alan Yusuf Has Hacib bu dönemde
bilimsel bilgiler alt tabakalara kadar yayılarak yetişmişlerdir. Karahanlıların ve Gaznelilerin
Türk toplumunu o günün şartlarında bir bilgi saraylarında Firdevsi (ö. 1020), Ebu'l-Fadl
toplumuna dönüştürmüştür. Böylece bilgi er- Beyhaki (ö. 1077), Bedi'u'z-Zaman Heme-
babı daha sonra gelen büyük düşünür ve bi- darn (ö. 100~) ve BirO.nl gibi birçok ilim, kül-
lim adamlarına zemin hazırlamışlardır. Onun tÜr ve bilim adamları barınmış bunlara hami-
için bilim adamlarına gerekli kavramsal ve lik edilmiştir. Bunlara ek olarak zikretmemiz
zihinsel zemin bizzat toplum seviyesinde te; gereken önemli iki Müslüman Türk devleti
sis edilmişti. Bu yüzden sorunlar aşamas~ .., de Selçuklular ve Harezmşahlardır.
Türk bi4m ve teknoloji tarihindeki yeri ve Selçuklular, Oğuz Türklerinden olup
önemini kısaca belirtmemiz yararlı olacaktır. Göktürk İmparatorluğu'nun bir parçasıydı­
lar. Oğuzlar 744'de dağılan Göktürklerden
. A. Sorunlar Aşamasının Türk Düşünce bağımsız gruplar halinde güneye doğru ge-

ve Bilim Tarihindeki Yeri lerek Maveraünnehir, Harezm ve Horasan


bölgelerine yerleşmeye başladılar. Samantler
İslam dünya görüşü, bir medeniyet o zamanlar bu bölgelere hakim durumda ol-
vüs'ati gösterdiğinden ve içinde oluşan zihin- duklarından Oğuzlara askeri görevler vererek
sel yapılan itibariyle diğer kültürleri dışlayıcı önemli sınır güvenliğinde onlardan yararlan-
294 fikirleri barınclıpnadığından Türkler de Müs- maktaydılar. Ancak Oğuzlar .arasında çıkan
bir anlaşmazlık üzerine Selçuk Bey onlardan
lüman olduklarında kendi kültürlerini diğer
ayrılarak Ceyhun nehri kıyılarına gelip buraya
Müslüriıan milletler gibi tamamen kaybetme-
yerleştiler. Selçuk Bey'in hemen ölümünden
d,i.ler. Sadece İslam'ın din anlayışı ile uyum
sonra neredeyse topluca İslam'ı kabul ederek
arzetmeyen fikir, kavram ve davranışlarm tamamen yeni bir ortama girmiş oldular. Sel-
yerlerine İslami olan unusurlar yerleştirilin­ çuk'un oğlu Mikail Dönemi'nde pek önemli
ce Türkler de uyum içerisinde diğer millet- bir gelişme olmasa da onun oğullan Tuğrul
lerle beraber İslam medeniyetinin bilim~el Bey ve Çağrı Bey sayesinde Selçuklulaı; kısa
ve teknolojik faaliyetlerine kısa sürede katı­ zamanda çok geniş topraklar üzerinde Büyük
labilmişlerdir. Bu açıdan çok kısa bir sürede Selçuklu Devleti'ni kurdular. Bununla birlik-
İslam medeniyeri içerisinde iki önemli Müs- te sürekli onlardan koparak ayni~ 'diğer bazı
lüman Türk devleti görmekteyiz: Sarnamler Selçuklu grupları, Irak, Kirman ve Anado-
Devleti'nde vali ve ordu komutanı olan Se- lu'da diğer Selçuklu beyliklerini kumiuşlar­
büktigin'in kurduğu Gazneliler (969-1187) 6, dır. Böylece S'elçuklu idaresi değişik şekiller­
diğeri de Karahanlılar ( 10-13. yüzyıllar). Yak- de Orta Asya, İran, Hindistan, Irak, Suriye ve
laşık olarak 3/9. yüzyılda Maveraünnehir böl- nihayet Anadolu gibi çok geniş topraklarda
gesindeki Karluk Türklerinin lideri Bilge Kül etkili olmuş ve buralarda bÜyük İslam mede-
Kadir Han ilk olarak yine Samarulerle girdiği niyetine önemli katkılarda bulunmuşlardır. 9
bazı çatışmalan kazanarak Karahanlıların ilk (6) G~ bilgi için bk. C. E. Boswoıth. The Gbavıavids (Edinburgh:
Edinburgh University Press, 196}).
kuruluş öncülüğünü yaptı. 7 Ancak asıl Ba- (7) C. E. Boswonh. "Dek Kbans or 'Karakhllnids", Etıcyclopedia of b-
lam, New Edition, Leiden, (E!2).
tı Karahanlıların lideri Satuk Buğra Han (ö. (8) Ibo ei·Eıhir'in belintiiine göre bu sırada çok kısa bir sürede gu·
955) Müslüman olup Abdulkerim adını alın­ ruplar balinde ve bir defada 200.000 çadırda yıı~yan göçebe bir
grup Müslılman olmuştur; ei-Kıimil fi't·T4rikh, 13 c. (Beyrut: Daru
ca bu-bölgelerdeki Türkler büyük gruplar ha- Sadır, 1979), 8: 396.
(9} Geniş bilgi için bk.lbrahim Kafesoğlu. "Selçuklular", MEB Islam
linde İslam' a girdiler. 8 AJisiklopedisi.
r-

ı Dk Müslüman Türldec ve Islam Medeniyetinde Bilimsel Süreç


ı
Islam Dünya Görü§Ünün Oluşum Sürecinin Ba§laması ı ~
! ! ı
İslam dünya görüşii, İslam dininin
tanımladıiıı §ekliyle alem ve varlık tasav·
vuru olarak dinamik bir §ekilde ı Bilgi Edinme Faaliyederi ı
ı ı. Sorunlar Aşaması 1 ,-
"bilgi edinme faaliyederin ile iJ4kili
gelişim sürecinde
ı 710'lar ı
1---

ı 900'1 er
ı ı Türldecin Dk Müslüman 0 111§11
ı
ı
ı
2. Disipl.inle§Qle
Aşaması ı Islam Dünya Görüşünün Türklee Arasında Yayılması
ı
.. -
ı
ı Türldecin Bilimsel Sürece Katlasınm Başlaması
ı ı SOO'ler ı
.---
3. Adianduma ı f--
Aşaması

ı Islam Medeniyetinde B~el ~uurun oltl§IIl3Sl ve Bilim-ı


lennDoguşu

1
ı Fıkıh, Tefsir, Hadis, Tarih ve Dil Bilimleri gibi diğer bilimlerin ortaya çıkması ı
ı 850'Ier ı
295

ı r 900'ler l
ı Kelam ilminin 'felsefe' bilimi olarak tesis edilmesi ı
ı
4. Geli§im
Asaması
ı ı 950'ler
ı ı
J
Islam Bilim Geleneğinin Doğu§u
'---

Harezm bölgesi de aynı §ekilde Türkle- olarak anılmı§tır. 10 Son idareci olan Celaled-
rin hakimiyetine geçerek İslam medeniyetin- din Harezm§ah'a (1221-1231) Muhammad
deki i§levini sürdürmü§tür. Pers İmparator­ ibn Kays Tibyanu wgati't-Türki 'ala Lisani'l-
luğu zamanında ba§layan Ceyhun'un (Amu Kangli adıyla ilginç bir eser sunmu§tur. Ancak
Derya) a§ağı havzasındaki İran hükümranlığı eser bize ula§mamı§tır. Bu nedenle Ka§garlı
ilk önce Gazneli IL Mahmud'un bir genera- Mahmud'un Divanu Luğati't-Türk adlı ese-
li olan Altun Ta§'ı buraya vali tayin etmesiyle ri ile bunun arasındaki ilgiyi kuramıyoruz.
(433/1041) Türk idaresine geçmi§ti.r. Ancak Ancak Türkçe ile ilgili gramer çalı§malarının
Büyük Selçuklu Devri'nde tamamen Selçuk- ilerletildiğini tahmin edebiliriz.
Iulai-ın tayin ettiği valiler tarafından bu bölge
Gazneliler, Karahanlılar, Selçuklar ve
yönetilmi§ ve ~a'ud-din Muhammed (1200-
Harezm§ahlar ilk Müslüman Türkler olarak
1220) zamanında tam bağımsızlık elde ede-
devletle§en düzenli topluluklar olduğundan
rek ba§lıba§ına bir devlet olmu§tur. Bu bölge
valilerine Perslerden kalma bir gelenekle Ha- ( lO) M. F• .Kaprülü. ~ahlar", MEB İslam AnsiklopMisi. Aynca
C. E. Boswonh. "!!ıwitizmshahs", EI2; ve İbrahim Kafesoğlu.
rezm§ah dendiği için bunlar da Harezm§ahlar Htlre:t:ftJlahlor Devleti Tarihi (Ankara, 1956).
bunlar dönemindeki bilim ve düşünce tarihi aktarılması idi. Türkler bunu başarı ile özüm-
bizim için önemlidir. Ancak bu; devlet kur- sediler ve kısa sürede disiplinleşme ve adlan-
madan, gerek münferiden gerekse belli top- dırma sürecine diğer Müslüman milletlerle
luluklar halinde İslam' a girince bu devletlerin birlikte girdiler.
kurulmasından çok önce Türklerin İslam bi-
lim ve düşünc~ tarihinde rol üstlenmedikleri Burada aynca belirtmemiz gereken
anlamına gelmez. Aşağıda göreceğimiz gibi husus şudur; Türklerde düşünce ve bilim ta-
Türk olduğu bilinen Farabi gibi filozoflar ya- . rihini işl~rken sunduğumuz her bilim adamı­
nında Ebu Ma'şer Cafer ibn Muhammad el- ~ -ı:iirk olması gerekmez. İslam medeniyeri
Belhi (ö. 886), Ebu Nasr Abdullah ibnAli el- iÇerlsİfl:çle dealınan her millet bu tarih mira-
Sarrac (ö. 988) ve Ebu'l-Leys el-Semerkandi sına sahip çıkabilir. Çünkü medeniyetlerde
(ö. 984) gibi düşünürler de gelmiştir. mahalli kültür ve ırk aşıldığından evrensel bir
Bu bilim adamlan hakkında daha ay- .. , kültür oluş~uştur. Bu kültür içinde o~
rıntılı bilgi vermeden önce bilimsel sürecin he~ fert,. milliyetJ. ne olursa ols~_ bu m~denı­
sorunlar aşamasının önemli bir özelliğini bu- yetJ.n ınırasma katkıda bulunmu§tur. Aynen
rada belirtmek yerinde olacaktır. Sorunlar bir üretim kurumunda genel müdüründen en
aşaması özellikle bilimsel faaliyetlere ortam küçük işçisine kadar herkes üretilen şeyde pay
görevi yapan dünya görüşünün belirlediği ko- sahibi olduğu gibi; bir medeniyet içerisinde
nuları kendine sorun edineceğinden bu dö- en üst düzey bilim adamından en alt medrese
nemde yetişen bilim ve fikir erbabının tarih- öğrencisi ve bunlara ortam hazırlayan hamiler
çi, bilge kişi, yani hakim, bugünün deyimiyle ve köy halklan hepsi milliyetleri ne olursa ol-
"aydın" (entelektüel), düşünür, edib, şair ye sun bu bilimsel mirasın pay sahipleridir. Aynca
mütekellim (filozof) olması benimsenen Is- bir medeniyette hakim olan dünya görüşünün
296 lam dünya görüşünün alem tasavuru içeri- dili adeta 0 medeniyetin resmi.dili olarak bü-
sinde ş~~enen tevhid, adalet, ubudiyyet ve tün bilimsel ve kültürel faaliyetlerde kullanılır.
ahlak gıbı temel kavramlarından kaynaklan- Bu yüzden diğer milletler. gibi Türkler de bu
maktadır. medeniyetin resmi dili ile eğitim görmüşler ve
Bundan anlaşılıyor ki Türkler bilimsel bu dilde bütün bilimsel ve düşünsel eserlerini
sürecin sorunlar aşamasını doğrudan önceki yazmışlardır. O halde Türklerde biliin ve dü-
Müslüman milletlerden devralmışlar ve kt:;n- şünce tarihini işlerken sergilenmesi gerekenin
di toplumlarında yetişen çeşitli bilgi erbabı ile Türklerin bu faaliyetlerdeki rolünün ne oldu-
bu aşamayı kendi kültürlerinde bir"süre canlı ğudur. Türkler bu rolü bazan bilim adam.Ia-
tutmuşlardır. Bu sebepledir ki sürecin başın- rına milliyetleri ne olursa olsun sahip çıkarak
da gelmesi gereken bazı bilgi erbabı sonra üstlenmişler, bazan da bizzat kendileri bilim
gelmesi gereken bazı büyük bilim adamla- adamı olarak bu faaliyetlere iştirak etinişler­
rmdan sonra gelmişlerdir. Mesela, Farabi dir. Bu anlayış ve nazaô çerçeveden hareket-
gibi büyük bir filozof ve bilim adamının bu le bilimsel sürecin disiplinleşme aşamasını ve
süreçte Yusuf Has Hacib, Kaşgarlı Mahmud bu aşamadan hemen acilandırma aşaması ile
ve Ahmet Yesevi gibi bilgi erbabından sonra bilimsel ilerlemenin nasıl fuzıa geli§tiğini ince-
gelmesi gerekirdi. Çünkü bilimsel süreç bil- lerneye geçmeden önce bilgi erbabında kısaca
gisel (epistemolojik) olarak bunu gerektirir. söz edebiliriz.
Bunun sebebi; daha önce belirttiğimiz gibi,
sorunlar aşaması, Türkler Müslüman olduk-
larında çok mesafe almış ve İslam bilimsel B. Bilgi Erbabının Tezahürü ve
kavramlar yumağı artJ.k olu§mu§tu. Bütün Oluşturulan Kavramsal Bilim Ortamı
gereken şey bu kavram ve ıstJ.lah yumağının
o devre kadar artJ.k çok gelişmiş olan eğitim Bu geleneğin elimizde yazılı eseri bulu-
kurumları vasıtasiyle yeni Müslüman olanlara nan en önemli temsilcileri, Yusuf Has Hacib
ve Dede Korkut'tur. Her iki yazar hakkında değişik ve Türk kültürüne uygun kavramlarla
da elimizde eserleri dışında bilgi mevcut de- işlemektedir.
ğildir. Hatta bunlardan ikincisinin gerçek-
ten bir yazar mı yoksa anlatılan öykülerdeki Bundan önce Farabi de mutluluk için
kahramana verilen bir ad mı olduğu da açık bilginin zorunlu olduğunu, aşağıda görece-
ğimiz gibi, felsefi açıdan savunmuştu. 14 Bü-
değildir. Dede Korkut hakkında bizlere akta-
yük ihtimalle Kutadgu Bı1ig kendinden sonra
rılan birçok menkıbeler vardır ancak bunla-
bir gelenek başlatarak Alp Arslan'ın meşhur
rın efsane özelliğinde anlatımlar olduğu gayet
veziri Nizamülmülk'ün Siyasetnamesi'ne de
açıktır. 11 Bu açıdan biz Dede Korkut adını bu
öncülük etmiştir. Bu kavramsal yaklaşımla-
tür eserlerin yazarı olarak alacağız ki bu tür
. rm bir siyasi anlayış sergilediklerini dikkate
eserlerin yazar ve/veya yazarlan hakkında ko-
alırsak daha sonraki siyaset felsefesinin ge-
nuşmamız mümkün olsun. Dede Korkut'un
lişmesine de öncülük ettiğini bilimsel sürece
içerik olarak tahlili hem mantıken hem de
dayanarak söyleyebiliriz.
bilimsel süreç açısından daha önce gelmesi
gerekir. Halbuki elimizde mevcut tek eksik- . .Yusuf Has Hacib ideal bir idarenin na-
siz nüshada anlatılanlardan anlaşıldığına göre sıl olabileceğini kavramsal.dille ifade ederken
bu hikayeler her ne kadar İslam öncesi Oğuz Hakan Kül Toğdi ve veziri Ay Toldi'nin ağ­
Destanı'ndan mülhem ise de tarihçiler, an- zından hikmetli sözlerini aktarmaktadır. Bu
latılan olayların ilgisi bu eserin 15. yüzyılda eserde ayrıca bilge Oğurmiş hikmetli sözlerle
yazılmış olma ihtimali üzerinde durınakta­ yol göstermektedir. Mecazi bir anlatımla Kün
dırlar. Bizce bu doğru olamaz; elimize geçen Toğdi hakikat yolunu, Ay Toldi mutluluğu ve
nüshalar onların bu yüzyılda neşeedildiğini Kün Toğdi'nin oğlu aklı, hikmeti, bilge kişi
gösterebilir. Ancak burada anİatılan bilgelik Oğurmiş ise insanın geleceğini temsil etmek-
297
hikayeleri İslam dünya görüşü ile çelişki arzet- tedir. Bu anlatımını büyük bir ustalıkla sergi-
me~ğinden yeni bilgi ortamına uydurulmak leyen düşünürümüz, gününün en güzel edebi
için büyük tadilat gerektirmeden ağızdan ağı­ ve fikri yapıtını düşünce tarihimize kazandır­
za söylenerek gelmiş ve buyük ihtimalle 10. mıştır.
yüzyıl civarlarında yazıya dökülmüştü.
Kutadgu Bı'lig kendi zamanındaki bilgi-
Dede Korkut masallarında Anadolu'ya sel birikiminin olgunlaştığını göstermektedir.
yerleşmeye başlayan Oğuz Türklerinin hayat Özellikle bilginin güvenilir bir rehber .olarak
hikayelerini ahiald bir ibret ortamında bul- burada işlenmesi Türklerin çok kısa zamanda
maktayız. Bunlar sadece eğlence olsun diye sorunlar aşamasını geçerek İslam medeniye-
arilatılmamış belli bir dünya görüşünü veya
tinde henüz erişilen disiplinleşme aşamasına
bu dünya görüşünde belli anlayışlan eği.tme kendilerini uydurduklarını göstermektedir.
yoluyla yerleştirme amacı ile işlenmiştir. Bu tür şahsiyetler elbetteki az değildir; an-
cak bütün kültür ve medeniyet tarihlerinin
Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bı1ig'i ilk dönemlerinde olduğu gibi tarihimizin .bu
bilgelik hikaye türünden olmayıp ahlak ve döneminde de sadece birtakım isimler ve ge-
:Insanlık değerlerini kavramsal olarak işle­ <ııı Daha _geniş biJ&j için bk. Ocban Şaik Gökyay "Dede Kotlrut",
mektedir.U Yusuf Has Hacib 11. yüzyılda Ba- rov hlam Alısildo~disi.
(12) )\ısuf Has Hacib. Gnnfirm'I% Türkçesi ile Ku111dgu Bilig Uyarlanum,
lasagun'da Karahanlı Buğra Han'ın hizmetin- baz. Fikri Silahdaroğlu (Aıılwa: Külıür Bakanlığı Yayınlao,l996).
Aync:ı bk. Kı1tadgll bilig, çev. Re;it Rahmeti Arat, Ankara: Türk
de bulunduğu sırada 1069 yılında bizzat ona Tarih Kıırumu,l985.
(13) Ayruıtılı !>ilgi için kr1. Mııhmu~ Arslan. Kutadgu Bilig'deki Toplum
sunmuştur. Siyasetname türü eseriere bir ör- u~ D~let An/4yqı (İstanbul: L O. Edebiyat Fakültesi Yayınlao,
nek teşkil edebilir. 13 "Mutluluğun bilgisi" an- 1987); yine bk.lbnıbiın Kııfcsoğlu. Kı11adgu Bilig ve Kültür Tarihi-
ma.deki Yeri (Ankarn: KQJıür Bakanlığı Yayınlao, 1980).
lamını taşıyan eser, her iki dünyada da mutlu- (14) Bk. Kitob Tahrif'tiS·Sa'adeh (Haydarabad: Da'irat cl-Ma'arif cl·
'Osmıuıiyydı, 1345), aynca Kitabu't·Tanbih 'ola Sabz1i's.Sa'adeh
luğu elde etmek için bilgiye ihtiyaç olduğunu (Haydambad: Da'iret cl·Ma'arif cl.'Osmaniyyeh, 1346).
nel olarak başanlarından söz edecek kadar özümsenmiştir. Böylece bu gelişmeler, Türk
elimizde kaynak kalmıştır. Mesela Edib Ah- kültürüne bilimsel yaklaşımın ilk örneğini kı­
med Yükneki, bu sıralarda Uygur harfleriyle sa zamanda henüz 11. yüzyılın ilk yarısında
günümüze kadar ulaşan Kaşgar Türkçesi ile Kaşgar'da doğan Kaşgarlı Mahmud'un elin-
yazdığı Atebetü'l-Hakayık ile karşımıza çık­ den vermiştir.
maktadır. Yükneki hakkında tek bildiğimiz
Kaşgarlı Mahmud'un hayatı hakkında
şey bu eseri ve yaklaşık 12. yüzyıl sonlan ile
13. yüzyıl başlannda yaşamış olmasıdır. 15 malesef sahip olabildiğimiz tek bilgi en önemli
eseri olan Divanü Lugati't-Türk'te (Türk Dili
Kıttadgu Bilig'in bir nevi yeniden tasar- Sözlüğü) kendisinden kısaca bahsettiği cüm-
laması olarak görülebilecek bu eser manzum leleridir. İyi bir eğitim gördükten ~onra (ilim
olarak kaleme alınmıştır. Ancak Yükneki, 1 tahsili için) seyahata çıkarak Bağdat' a geldi
görüşlerini ayet ve hadislerle destekleyerek \re burada uzun süre yaşadı. Buradaki ilim
sergilemiştir. Ona göre mutluluğun yolu bilgi çevrelerinin Türk dillerine gösterdikleri· ilgi-
yoludur. O halde sadece bilgili insanlan dost yi görünce bu Divanı'nı kaleme almaya karar
edinıneli ve cahillerden uzak durmalıdır. Bil- verdi ve 1072'de başlayarak 1074'te tamam-
ginin gerçek anl.amını ve değerini sadece bil- ladı. 17 Kaşgarlı Mahmud'un bu eserini bilim-
gili insan (alim) bilir. Yaratan bile ancak bil- sel ölçütlere gayet riayet ederek ele aldığını
gi ile bilinir. İslam dünya görüşünün oluşma bu eserine bir bakıma tetimme olarak yazdıği.
aşamasında bilgiye yapılan vurgunun Türkle- Kitabu Cevahiri'n-Nahv fi Lugati't-Türk adlı
rin bilimsel sürecin sorunlar - aşamasında ya- gramer kitabından anlıyoruz. Böylece o, Türk
pılması bir tesadüf değildir; aksine özümse- dilinin kendi günündeki dilbilimsel bütün ge-
dikleri dünya görüşünü gayet açık bir şekilde reksinimlerini tamamlamış ohiyordu. Fakat
298 yansıtmaktadır. ·
ne yazık ki bu eserin hiçbir nüshası günümü-
B~ aşamanın diğer önemli bir ismi de ze kadar ulaşmarnıştır.
. Ahmed Yesevi'dir. Önemli bir tasavvuf şeyhi Kaşgarlı Mahmud'un Divanı kendi za-
olan Yesevi'nin babası da Şeyh İbrahim adın­ manındaki coğrafi bilgileri de kullanarak bir
da bir bilgi erbabıdır. Türkistan'da Seyram dünya haritasıyla Türklerin yaşadıklaı:ı bölge-
kasabasında yaklaşık 1080 yılından sonr~
ler hakkında da bilgi içermektedir. Birılni'nin
doğduğu tahmin edilmekte ve ilim tahsili içlıi
verdiği bilgilere yakınlığı, onun eserinin kul-
Hemedan'a gelip Şeyh Yusuf Hemeaamden lanıldığını da göstermekle birlikte ondan ay-
ders aldığı bilinmektedir. 1160'ta Şeyh Yu-
nldığı noktalar diğer coğrafyacıların da eser-
suf Hemedamnin ölümünden sonra Yesevi,
lerine müracaat edildiğini sergilemektedir.
onun halifesi olarak postnişin olmuştur. Son-
Kaşgarlı Mahmud'un haritası dairevi olup
ra Yesevi nisbesini aldığı şehir olan Yesi'ye
renkli olarak ve Türk devletinin o zaman
gelerek burada yerleşmiş ve 1160'ta ölümü-
bulunduğu Balasagun' şehri esas alınarak çi-
ne kadar burada ders vererek hayatını ge-
zilmiştir. Bu erken dönemde. bile bilgi akışı­
çirmiştir. Gerçekten kendisine ait olduğunu
nın ve bilimsel faaliyetlerin dinamizmini gös-
kesinlikle bildiğimiz hiçbir eseri günümüze
termek için Kaşgarlı Mahmud'un coğrafya
kadar ulaşmamıştır. Meşhur Divan-ı Hikmet
kaynaklanna kısaca işaret edebiliriz. Çizdiği
adlı şürlerinin toplandığı eser sonraları yazı­
haritada Kaşgarlı Mahmud, Ebu Abdullah el-
ya dökülerek büyük bir ihtimalle 17. yüzyılda
oluşturulmuştur. 16 Yesevi'nin hayat anlayışını (15) Tuncer Gülensoy. "Edib Ahmed Yllkneki", 1DV ls14m AmiJdcpe-
tlisi.
ve kültürüroüze katkısını çok iyi bildiğimiz (16) Zahir İz. "Ahmad 'Uısavn•, El2. Daha geniş bilgi i~ bk. M. _F.
Kiiprülü. Türk Etlebiyahntla İlk MuttJJ4wıf/ar (Ankarıı: Diyaoet ݧ·
Yunus Emre'ye kıyaslayarak anlayabiliriz. Bu leri Ba~ Yayınlruı, 1981). .
tür bilgi erbabının katkılanyla Türk dünya- (17) Daha geniş bilgi i~ bk. Ahmet CafcroAJu. Ilk Türk DilcisiJ(ıqgar·
lı Mahmut (İstanbul: CHP Ya~, 1938); Mustafa S. Kaçalin.
smda İslam dünya görüşü ve onun 'ilm yapısı "Divaaü Lugati't-Türk", 1DVls14m Aıısikloptdisi.
Ceyharu (ö. 10. yy), Ebu ZeydAlırnacl el-Bel- kand'da İbrahim Tamğaç Han 458/1066'da
hi (ö. 934), İbn Hevkel ve Ebu İshak İbraim bir vakıf kurarak buradaki medresede görev
ibn Muhammed el-İstahri'den (ö. 10. yy) ya- yapan hocaların ve ilim tahsil eden talebde-
rarlanmış olabilir. İbn Hevkel'in 10. yüzyılda rin ihtiyaçlarını karşılamalan için gerekli ted-
(ö. 980 civarlan) yaşadığını ve Sicilya'ya ka- birleri almıştır. Aşağıda göreceğimiz gibi bu
dar gittiğini bizzat eserinden bilmekteyiz. Bu medreselerde büyük Türk filozofu Matfui-
coğrafya uzmanlannın hemen hepsi aşağı yu- di'nin ve Ebu Hanife'nin eserleri çalışılmakta
kan çağdaş olup Maveraünnehir bölgesinden ve görüşleri öğretilmekte idi. Şimdi bu bilgi
Endülüs' e kadar tüm İslam coğrafyasını bir erbabının fikir faaliyetleri sayesinde Türkle-
losını dolaşmıştır. rin İslam medeniyerindeki bilimsel sürecin
disiplinleşme aşamasına nasıl katkıda bulun-
Belhi'nin Suveru'l-'Alem veya Takvf- duklarını ve bu sayede hangi bilim ve fikir
mu'i-Buldan adlı es~ri bize ulaşmamı§tır. İs­ adamlannın yetiştiğini kendi tarihsel çerçeve-
tahıi ve İbn Hevkel'in bundan yaradandıklan
si içerisinde ele alınaya çalışacağız.
bilinmekte ve böylece İslam bilimsel sürecin-
de önemli bir coğrafya akımının öncülüğünü
yapmaktadırlar. Belhi aynca büyük Aristocu ill. Disiplinleşme Aşaması ve
filozof Kindi' den feflsefe, astronomi, tıp ve Bilimsel İlerlemeler
diğer bilimleri tahsil etmiştir. Böylesine coğ­
Yukanda belirttiğimiz gibi Türklerin
rafi bilgiye sahip olmak o zamanın imkania-
münferiden Müslüman olmaya başladıklan
nna göre ger~kli teknolojinin de geliştirilme­
yaklaşık 750'li yıllar İslam medeniyetinde bi-
sine bağlıdır. Bundan anlaşıldığına göre tam
limsel sürecin artık sorunlar aşamasını terke-
bu sıralarda çeşitli rasathane, astronomik ve
dip disiplinleşme aşamasına girmeye başladı­
coğrafi bilgiler için gerekli olan bilimsel araç 299
ğı bir dönemdir (bk. tabloya). Bu bakımdan
ve gereçleri yapacak teknolojinin de bilimsel
ilk Müslüman Türk toplumlan bir balama
ilerleme ile paralel geliştiğini belirtmemiz ge-
sorunlar aşamasıyla karşı karşıya kaldıkla­
rekir. Bunlardan ilk bildiğimiz 1075 yılında
rında hızla bilimsel sürece kendini uyariayan
Selçuklu sultanı Celaleddin Melikşah'ın İs­
münferit Türkler de vardı. Onun için sorun-
fahan'da Ömer Hayyam'a kurdurduğu rasat-
lar aşamasında da olduğu gibi ilk Müslüman
hanedir. Tabü ki meşhur Merağa Rasathanesi
Türklerdeki düşünce ve bilimlerdeki gelişme-
bundan aşağı yukan 150 sene sonra kurulmuş
leri kronolojik sıraya uyarak aktarmak imkan-
ve bunu büyük matematikçi ve astron~mici
sızdır. Bunun aksine yukanda bilgisel açıdan
filozof Nasiruddin Tusi lrulJanmıştır. Ancak
sunmaya çalıştığımız bilimsel süreç sıralama-
bu gelişmeler artık bilimsel sürecin gelişme
sını takip etmek daha uygundur. Bu yüzden
aşamalarında cereyan eden bilimsel ve tekno-
yukanda sunduğumuz düşünürlerin zaman-
lojik fa~yetler içerisindedir.
larından geriye doğru gidip İslam bilim gele-
Yıne bu devcin önemli teknolojileri neğinin ilk temsilcilerini iki sınıfta toplayarak
arasında mimari yapılan ve yol, kervansaray, burada anlatmaya çalışacağız. J3öylece bilim-
su kemerleri, büyük kale ve cami yapmada sel sürecin bilgisel önemi de ortaya çıkacak-
kullanılan mühendislik bilgilerini aktarabili- tır. Bu açıdan ele aldığımızda epey gerilere gi-
riz. Özellikle Karahanlı hakanı Şemsülmülk derek Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular ve
(1068-80) kamu yapılarına önem vermiş ve Harezmşahların da öncesine geçip ilk yetişen
bu alanda birçok yollar, kervansaraylar ve ca- birinci tabaka düşünür ve bilim adamlarını;
miler inşa ettirmiştir. Muhammed ibn Süley- sonra da Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular -.~
man (1102-30) ise Buhara kalesini yeniden ve Harezmşahlar dönemlerinde bunların hi- ~
inşa ettirmiş ve buraya yakın bir yerde meş­ mayesinde yetişen bilim adamlarını sunmak
hur Şernsabad sarayını yaptırmıştır. Semer- zorundayız.
Burada belirtmemiz gereken bir husus kün değildir. Bunlardan bir kısmının, Mat.U-
şudur; Disiplinleşme aşamasından sonra yu- ôd1 ve Farabi gibi, Türk olduğunu kesinlikle
kanda belirttiğimiz gibi adiandırma aşaması bilmekteyiz. Diğer bir kısmının Türk olma
gelmektedir. Ancak bu aşamayı ilk Müslü- ihtimalinin bulunduğunu; Ömer Hayyam gi-
man Türkler açısından ele alınarmza gerek bi, diğerlerinin ise İran-Fars asıllı olduklannı
yoktur. Çünkü İslam medeniyetinde disip- kesinlikle bilmekteyiz. Mesela bilimsel süre-
linleşme aşamasının son dönemleri, yani yak- cin sorunlar aşamasında çok erken döneme
laşık 800-850'ler, aynı zamanda adiandırma gid.e rsek Has~ el-Basri'de (642-728) olduğu
aşamasıdır. Zira hemen bu yıllann sonlanna gibi birçok düşünürle karşılaşırız. Hasan el-
doğru adlandınlmış olarak birçok bilirnin te- Basri'nin babasının adı, Perılz olarak belirtil-
sis edildiğini görmekteyiz. Zaten ilk Müslü- mekte ve Irak'ın fethi sırasında esir alındığı
man Türk deviederinin ortaya çıkışı da bun- ' şöylenmektedir. 18 Sonra Medine'ye getiriliyor
dan hemen sonradır. Fakat tabi biz burada ve burada hürriyetini kazanınca Peygamberi-
ilk Müslüman Türk devlerleri kurulmadan miz'in hanımı Ümmü Selerne'nin azadı· kö-
münferiden Türk topluluklanndan bu sürece lesi Hayre ile evleniyor. Hasan'ın bizzat Pey-
giren Türklerin bulunduğundan bahsetmiş­ gamberimiz'in evinde doğduğu ve burada
tik. O halde burada disiplinleşme aşaması, büyüdüğü belirtilmektedir. Onun Basra'daki
adiandırma aşaması ve hemen bundan sonra meclisi, İslam düŞüncesinin belki de ilk Sün-.
gelen bilimlerin artık kendi tabü süreçlerinde ni eğilimli diyebileceğimiz kelam tartışmalan­
geçirdikleri gelişme aşamal~ hep birden nın bir bakıma merkezi durumundadır. Ha-
değerlendirebil.iri.?. Aslında burada sunmaya life Abdulmelik'e bb: mektup yazarak insan
çalıştığımız olgu bir bütün içerisinde kopa- cüz'i ihtiyarisini Eş'ari ve Mat.Uôdi'den çok
nlarak çıkanlan bir tarihtir. Bu bütün İslam önce Kur'an ve hadisiere dayanarak aklen sa-
300
medeniyetidir, kopanlmaya çalışılan parça ise vunmuştur. 19 Tasavvuf düşüncesine de öncü-
Türklerin· bu medeniyet içerisinde bilim ve lük etmiş ilk dönem düşünürlerindendir.
düşüneeye verdikleri hizmettir. Bu fikri göz
Yıne Mutezile'nin önemli öncülerin-
ardı etmemeliyiz ki bazan ortamsız gibi görü-
den ve Hasanel-Basri'nin halkasına katılmış
nen düşünürler karşımıza çıkmaktadır. Mese-
la, Farabi, Türk; hocası Ortodoks Hıristiyan, bir düşünür olan ~ ibn 't)beyd'in de ismi
Bab olan dedesi Afganistan'ın fethi sırasında
Arap, talebderi ise Arap, Fars ve hatta yine·
Hıristiyan kökenli kimseler. Şimdi Farabi'yi
Kabül' de esir alınmıştır. ~ ibn 'Ubeyd'in
bu ortamından nasıl koparabiliriz? Bu yüz- 80/699 civarında Belli'de doğduğunu belir-
den karşımıza kimliksiz ve ortamı olmayan ten kaynaklar olmakla beraber Basra'da doğ­
bir tarih çıkmaması için Türk bilim tarihini
duğunu da söyleyenler vardır. 20 Hacdan dö-
Yüksek İslam Medeniyeri'nin bir parçası ol- nerken 761'de vefat etmiştir. Ebu Hanife'yle
birçok ilmi tartıŞmalar yaptığı söylenmekte-
duğu gerçeğini göz ardı etmemeliyiz.
dir. Zaten Ebu Hanife'nin (699-767) babası
da Kabül'de e~ir alınarak Ifufe'ye getirilmiş
A. Birinci Tabaka Düşünürler ve
(18) Geniı bilgi ve diAer kayruıkJD.t için bk. Tqnrtt'I-Hızsan el-&m, neş­
Bilim Adamları (750-950) reden M. Abdwralıim (Kahire: Daıu'l-Hadis, 1992); Helmut Rit·
ter, "Hls:ın :ı!·Basri", EI2.
(19) Helmut Ritter. "Srudien zur Geschichıe der islamisehen From-
İlk Müslüman Türk devletierinden migkeit: L Has~ al·Basri", De- lslo11ı 21 (1933); aynca bk. Julian
Obeı:ııı:ınn. "Poliıical Theology in Eruly Islıım", ]AOS 55 (1935),
önceki dönemi şekillendiren çok önemli "Bi- 138vd.
rinci Tabaka" diye adlandırdığımız Türk ve- (20) GeniJ bilgi ve özellikle bu dönemle ilgili kaynaklar için bk. W.
Mooıgomeıy W..ıt. Fomtoh've Period of Jslomic Thought (Edin·
ya İran-Fars asıllı birçok düşünür vardır. Bu buzgb: lu The University Press, 1973); Tıllkçe çevirisi Ethem
Ruhi Fığlıılı ls/om Dilttincwiıin TqeJd.uil Devri (Ankara: Uıı=n
dönemde Türk İslam tarihi İran kültürü ile 'myınevi, 1981). Aynca ~u.lkahir d-Bağdadi. Kitôbu'I·Milel
o kadar girgindir ki birçok düşünürün milli- vl!'n.Nihel, oeıreden Alben N. Nader (Beynıt: Dar d·MB§ok,
1992). Şehrestöni'nin Mi/eri, Eş'arı~nio Makolôt'ı gibi diğer klasik
yetini kesin olarak belirlememiz henüz müm- eserler de bu devir düşnoürleri için kaynaktır.
ve bir zaman sonra azat edilmiştir. Bu her iki Ancak bu soyut düşünce okulları dışın­
düşünürün de sorunlar aşamasından disiplin- da yine Horasan ve Orta Asya Türk bölge-
leşmeye geçişte aynadıklan rol çok büyüktür. lerinden yetişen birçok hadis, tefsir ve fıkıh
Yıne bu dönemin önemli soyut düşünürle­ uzmanı bilim adamlan yetişmiştir. Bunlardan
rinden Geylan el-Dimeşki, Halife Hz. Os- en önemlisi Muhammed ibn İsmail Ebu Ab-
man'ın bir kölesinin oğludur. Doğum tarihini dulah el-Buhaô'dir (810-870). Buhart, topla-
bilmemekteyiz; dığı hadislerin ve tarihi bilgilerin doğruluğu­
nu belirleyebilmek için binlerce kilometrelik
Evza'i'nin verdiği bir fetva ile Hali- yol kat ederek bugün en sıhhatli kaynak ola-
fe Abdulmelik'in onu öldürttüğünü belirten rak görülen Sahih'ini kaleme almıştır. Dev-
kaynaklar vardır. Bu da onun 724 ile 743 ara- rinin bilimsellik ölçütünü gösteren bu yapıtı
sında öldüğünü gösterir. Geylan el-Dimeşld aynı zamanda İslam medeniyetinde tarih ge-
kaderi görüşleri savunmakla bilinmektedir. leneğinin oluşmasında öncülük etmiştir. Bu-
Bu gelişmelerin önemli diğer bir düşünürü nu destekleyen Ferganalı bu erken dönem
de Cehm ibn Safvan ebu Muhriz el-Semer- tarilıçlleri arasında Ebu Muhammed Abdul-
kandi' dir. El-Tirmizi olarak da anılmaktadır. lah el-Fergani (895-972) ve onun oğlu Ebu
Horasan'da Emevi idaresine karşı ayaklanan Mansur Ahmed el-Fergamyi (939-1007) zik-
gruplara katıldığı için 746'da yakalanınca öl- redebiliriz. Abdullah el-Fergani bizzat Tabe-
dürülmüştür. Cehm ibn Safvan'ın Türk kabi- n den ders almış ve onun meşhur tarih kita-
leleriyle bu ayaklanmayı desteklemeye çalıştı­ bına ölümünden sonra el-Sila ikmal yazmıştır.
ğı onun Türk olma .i)ıtimalini artırmaktadır. 21 Oğlu Ahmed el-Fergani de babasının kaldığı
Soyut düşüncenin bu dönemde bizce en yerden tarihi devam ettirmiş ve Silatu's-Sila
önemli temsilcisidir. Bu yüzden onun fikirle- adıyla buna ikmal yazmıştır.
301
ri Cehmiyye okulu olarak adlandırılmı.§ ve ilk
Bu dönemin çok önemli bir bilim ada-
dönem Selef okulu mensuplan tarafında zın­
mı da yine Fergana'dan gelmektedir. Mu-
dıklıkla suçlanarak ağır şekilde eleştirilmiştir.
hammad ibn Kesır el-Fergani olarak zikre-
Bunlardan en önemlisiAhmed ibn Hanbel'in
dilen bu bilim adamı herhalde 900'lu yıllann
yazdığı, al-Radd 'ala'l-Cehmiyye adlı eserdir. 22
başına kadar yaşamış olmalı. Fakat haklan-
Halbuki Taberi'nin belirttiğine göre Cehm
da hemen hemen hiçbir bilgiye sahip deği­
devletin adil olmasını ve Kur' an ile sünne-
liz. Sadece Halife Me'mun ve Mütevekkil
te ters düşmemesini savunuyordu. O halde
zamanında yaşadığı belirtilmekte ve devrin
Cehm'e gösterilen tepkinin sebebi ne idi?
önemli astronomi uzmanlarından olduğu söy-
Bize göre felsefi düşüncenin henüz filizlen- lenmektedir.24 Meteorolojik verileri kullanıp
mekte olduğu bu dönemde Yunan felsefesin- Nil nehrincieki su akış miktanna uygun bir öl-
de uzman birtakım ki§ilerle girilen tartışma­ çüm aleti geliştirmesi için Mütevekkil, Ferga-
lar neticesinde aklı kullanarak belli görüşler ni'yi Fustat'a (Mısır) göndermiştir. En önemli
geliştirme eğilimi bazı düşünürler arasında eseri olan Ustıl1tmi'n-Nucıtm veya diğer bir
hızla kabul görmeye başladı. 23 Bunun netice- adıyla "Astronomi Bilimine Giriş" Larineeye
si olarak Allah'ın zatını idrak etme ve akıl ile bir kaç defa çevrilmiştir. İbraniceyede çevri-
aniatma çabaları başlamıştır. Bunun yanında len bu eserin Arapça aslı, bugün yazma olarak
kader, cüz'i ihtiyari ve mebde', me'ad mese- "'
(21) W. Monıgomery Wan. jahm ibn Safwan", E/2.
leleri gibi hadislerle üzerinde fazla fikir yürü- (22) Dar ül-Füntın Ilabiyyal Fakıiltesi lkcntiii1S1, v-vi (1927), }13-27.
Yıne diğer bir reddiye de Sa'id d-Darimi'nin eseridir. Ki111b al-
s8
0\

tülmemesi istenen konularda da bu düşünür­ &dd 'ala'l-Jahmiy)'l1 dts Ahu Sa'id Vthmii11 ib11 Sa'id al-Dtirimf,
ler aşırı şekilde tartışmalara girmişlerdir. İşte neşeden Gösuı Vitestam (Lund!Le.iden: E.J. Brill, 1960).
(23) Cehm ibo Safvan'ın göriişleı:in.in aynnnlı bir ıalılill .içi.n bk. Ric-
Selef Okulu'nun alışkın olmadığı bu düşünce hard MncDonouglı Frank. "The Neoplaıooism of Gahm ibn Saf-
wan", Le Museo1118 (1965), 395vd.
biçimi ağır eleştirilere maruz kalmıştır. (24) H. Suter. "Farglıanı", E/2.
birçok kütüphanede mevcuttur. Ayrıca ustur- sidir. Onun adının Latince'ye alghorismo gibi
lab hakkında yazdığı al-Kamil jt'l-Asturlab bozuk şekillerde transkribe edilmesinden 'al-
kitabı da astronomi tarihinde çok önemli rol goritma' matematikteki birtakım işlemler için
oynamıştır ve halen bazı elyazma nüshaları ad olarak kalmıştır: J. Vemet, Harizmi'nin El-
kütüphanelerde mevcuttur. Muhtasar fi Hısabi'l-Cebr ve'l-Mukabele adlı
kitabının Larineeye çevrilmesi ile o zaman
Fergaru'nin biraz daha yaşlı çok önemli
kadar Avrupa'da hiçbir surette duyulmamış
bir çağdaşı olan Ebu Ma'şer Cafer ibn Mu-
ve hakkında hiçbir şey bilinmeyen bir bilim
hammed el-Belhi de astronomi uzmanı idi.
dtiyulmuş ol~yordu. 26 Cebirin bulunması ile
Memleketi olan Belli'ten aynlıp Bağdat'a
ancak 17. yüzyılda Newton ve Galile tabiatta
gelmiş ve Kindi'den ders almıştır. Vasit' de
cereyan eden olayların matematiksel hesapla
272/886'da ölmüştür. Eserleri Larineeye çev1
. ifade edilebileceğini keşfetınişler ve· matema-
rilmiş ve Batı' da Albumasar adıyla çok ün
.ttği tabiat aleminin dili olarak telakiri ~tmiş­
yapmıştır. Astronomide çeşitli hesaplamalar-
lerdi.
da kull~an zk yapımını Pehlevi dilinde an-
latan bir eseri yanında '~tronomiye Ayrıntılı Bu düşünürlerle ilk Müslüman Türk
Giriş" anlamında el-Medhalu'l-Kebir adlı bir devletleri dönemine de yaklaşmış oluyo-
kitabı vardır. ruz. Ancak hala bundan önce karşımıza Ebu
'
Mansur Muhammed ibn Mahmud el-Matôrl-
Bu arada tarihin adeta karanlıklarına
di ve Ebu Nasr Muhammed ibn Muhammed
gömülü olarak duran çok önemli bir mate-
ibn Tarkan ibn Uzlug el-Farabi çıkmaktadır.
matikçi bulmaktayız; kısaca İbn Türk olarak
Bilim ve fikir hayatındaki gelişmeler bu iki
anılan Ebu'l-Fadl Abdulhamid ibn Vasi' ibn
büyük düşünüre gerekli zemiİii hazırlamış­
302 Türk. Büyük matematikçi Harizmi'nin çağ­
tır. Bunların ikisi, İslam felsefesinde iki ayrı
claşı fakat ondan yaşça büyük olma ihtimali
akımı temsil etmektedirler; MatUridi kelam
olan İb~ Türk hakkında klasik kaynaklarda
geleneğinin önemli düşünÜrlerinden, Farabi
·çok az bilgi vadır ve ne yazık ki onun sade-
ise, Aristo geleneğinin önemli temsilcilerin-
ce bir eseri.gün ışığına çıkarılabilmiştir. 25 Ad-
dendir. İlginç olan ise ayrı gelenekleri temsil
Darordt ft'l-Mukterindt min Kitabi'l-Cebr ve'l-
eden iki düşünürün de çağdaş olmaları, an-
Mukabele adlı bu eserin ne yazıkki sadece hi!
cak birinin Bağdat ve civarında, diğe~ ise
kısmı zamanımıza ulaşmıştır. Bunun dışında
Semerkand'da (MatUridi) yaşamış olmasidır.
ona atfedilen bir kaç eser daha vardır ancak
bunlardan hiçbiri elimizde mevcut değildir. Önemlerine binaen bu iki düşünürün fikir
ve düşünce sistemlerinfkendi geleneklerinin
Fakat mevcut bilgiler ışığında İbn Türk'ün
temsilcileri olarak biraz daha ayrıntılı ele al-
Harizmi düzeyinde bir matematikçi olduğu­
nu söyleyebiliriz. maya çalışaca~.

Ancak Batı dillerine ve özellikle 12. 1. Kelam Geleneğinlıı Te.pısilcisi Olarak


yüzyılda Larineeye eserleri çevrildiği için adı
MatUrld!
çok iyi bilinen Ebu Ca'fer Muhammed ibn
Musa el-Harezmi hakkında da pek bilgiye sa- · MatUridi'nin hayatı hakkında fazla bil-
hip değiliz. Sadece Halife Me'mun zamanın­ giye sahip değiliz. Yaklaşık 850 civarlarında
da eser vermiş olmasından yaklaşık 800-847 doğduğunu tahmin edebiliriz. Ebu Nasr Ah-
tarihleri arasında yaşamış olduğunQ.· tahmin mad el-'Iyadi (ö. 874 ve 892 arası) ve Nu-
.~ edebiliyoruz. Matematik, coğrafya ve astro- seyr ibn Yahya el-Belhi (ö. 881) gibi devrinin
~ nomi alanında bu kadar büyük üne sahip bir (25) Aydın Sayılı. Abdıilhanıid Jb, Türk'ün !Vıtışık Denklemlerde Ma~­
·z bilim adamı hakkında bilgi bulunmaması çok . tıki 'Z4ruretler Adlı Yau.rı ve Zamanlll Cebri (Ankara: Tiitk Tarih
Kurumu Yayıııhın, 1985).
!S · şaşırtıcıdır. Harizml, cebir biliminin müesse- (26) "Al·Khwaramu", EI2.
önemli bilim adamlanndan ders almışb.r. Yak- için genel olarak baktığımızda Matfuidl dü-
laşık 944 yılında Semerkand'da ölmüştür. şüncesini onun tek tek fikir ve görüşlerinden
derleyerek sistemleştirebiliriz. Buna göre bü-
Bilgi felsefesinde Eş'ari gibi Mu'te- tün kelamcılarda olduğu gibi Mat1lridl siste-
zili bir geçmişe sahip olmamasına rağmen
mi de her şeyi yaratan bir Allah fikri ile yola
onlann akılcılığını savunmuş ancak önemli çıkmaktadır. Buna göre Allah'ın varlığı insan
hususlarda onlardan aynlmıştır. Bu yüzden aklının alamayacağı bir hakikat değildir. Akıl
Eş' ari gibi Mu'tezile ıstılahi kavrarolanm kul-
kendi başına O'nun varlığını ve birliğini bula-
lanınayıp kendi kelam kavramlarını oluştura­ bilir ve bu bilgiyi elde etmekten sorumludur.
rak tamamen yeni bir okul kurmuştur. Tam Ancak Allah'ın zatını insan aklı elde ederne-
bir felsefi sistem olarak algı.lanabilecek olan yeceği için bu konuda vahye muhtaçtır. Bu
Kitab'ut-Tevhid adlı eserinde tecrübe ve du- bakımdan bilgi edinme yollan sadece akıl ve
yu organlanna bilgi edinmede önemli işlevler duyu organlan olmayıp aynı zamanda Maru-
düştüğünü savunmuştur. Sistemli bir varlık ndi'nin "haber sahlh" dediği Peygamber'den
felsefesi (ontoloji) kurarak buna dayalı ila- bize aktanlan vahyt bilgidir.
hiyat ve metafizik doktrinleri tesis etmiştir.
Malesef Mattuidl'nin sadece bazı konularda İnsan bütün bu bilgi yollarını kullandı­
görüşlerinin incelendiği eserler dışında onun ğı zaman görür ki bu alem belli bir amaç için
düşüncesini sistemli bir şekilde bir bütün ola- yaratılmıştır. İnsan bu amacı elde etmek için
rak sergileyebileceğimiz önemli bir çalışma Allah tarafından bir sorumlulukla görevlen-
elimizde mevcut değildir. 27 Eserlerinin bir dirilmiştir. İnsana böyle bir sorumluluk yük-
çoğu hala el yazma.nüsh"aıarla muhafaza edil- lendiğine göre insan, sadece bunu yerine ge-
mekte olup sadece bir kaç tanesi basılmıştır. tirebilecek bir yapıda yaratılmakla kalmamış
aynı zamanda bunu seçebilmesi için bir cüz'i 303
Genel İslam felsefesi içerisinde ke- ihtiyari ile donatılmıştır.
lam geleneği, Aristocu gelenek ve daha son-
ra onun takipçisi niteliğinde olan Suhraver- O halde insan hür olarak istediği yolu
dl'nin (ö. 1191) temsil ettiği İşraki okulu ve seçer ve bunu kendisi yerine getirir, bu yüz-
Sadra olarak bilinen Sadruddin Şirazi'nin den sorumluluk da kendisine aittir. Onun
(ö. 1640) temsil ettiği Vücudiyye (veya Cor- için insan fiilierini Allah yaratır ancak bu Ei-
bin'in adlandırmasıyla Isfahan) okulunda illerin sahibi bunlann seçicisi olan insandır.
olduğu gibi düzenli bir sistem kurma -çaba- Kelamın tartışmalı konulanna girmeden doğ­
sı gösterınemiştir. Bu ayru özellik Mattui- rudan Matfuidi'nin görüşleri üzerine yoğun­
dl düşüncesinde de göze çarpmaktadır. Tek laşmaya çalıştığımızdan onun Mutezile gibi
tek fikirlerini gayet akılcı ve sistemli sundu- diğer okullarla girdiği tartışmalan burada ele
ğu halde bunlardan düzenli bir sistem kurma almamız mümkün değildir.
çabasını Mattuidl'de görmüyoruz. Halbuki
Allah'ın Kur'an'da anlatılan isimlerin-
aşağıda sunacağımız üzere Farabi gibi Aris-
den sıfatlan olduğunu çıkarabiliriz. Ancak
tocu filozoflarda düzenli bir sistem kurma
bu sıfatlar insan sıfatlan gibi olmayıp Allah
. çabası gayet açık bir şekilde görülmektedir.
hakkında mecazi olarak kullanılırlar. Ale-
Bu durumda Matfuidl'nin çeşitli eserlerinden
min ezeli olduğunu savunan bir kimse '~ah
derleyerek onun düşünce sistemini düzenli
(27) Mı1tWidi t1z.we yapılao ~ıııalardan bazılaıı ~Mustafa
bir yapı içerisinde sergileyebiliriz. Yukanda Said ~aoğ)u. M4fii_ıidi ~ Nesef!'y~ G6~ bwn Hürriyeli Kıı=·
belirttiğimiz gibi insan aklı ancak belli bir mı (Ankara: Ankara Univ=itesi Ilahiyat Fakültesi 1982); Hanili
O.
Ö= Mııtüritli'tk Bilgi Problemi (İsıaııbul: M. İlahiy.ıt Fak.
düzen içerisinde üretken olarak işieyebildiği Vilii liy., 1_?9?; Ha.nifi Öz.can. Ma!Uritli'tk Dini Çoğufatluk (İs.
tanbul: M. U. Dahiyat Fak. Vilii liy., 1999); MUStafa Çeriç. Tb~
için sistem karşıtı yaklaşımlar bizce kelamda Roots ofSynthehc Theology in blam: A Study of/M Theology ofAbu
önemli bir eksiklik olarak karşımıza çıkmak­ M.ansUral-WIUritlt (l<iıalıı Lumpur: ISTAC,l995); M. Saim Yep-
rem. WIUritli'nitı Akitle Risa/esi ~ Şerhi (İstanbul: M. O. İlabiyat
tadır. Bu eksikliği bir nebze olsun gidermek Fak. Vilii liy., 2000).
ezelden beri yaratıyor (lem yezel khaHkan)" 2. Aristo Geleneğinin (Meşşa'i)
anlamında bunu savunuyor ise aklımız bunu Temsilcisi Olarak Farabi
kabul edebilir. Aksi halde alem bizzat ken-
dinden ezeli olamaz. Allah bu yaratması ile Farabi'nin de hayatı hakkında pek
insanımuhatap alıp ona rehberliketmesi için
bilgiye sahip değiliZ. Türkistan'ın Farab vi-
peygamberleri göndermiştir. Onun için insan layetinin Vasic kasabasında 870 civarlarında
doğduğu tahmin edilmektedir. Babasının ha-
inanmakla mükelleftir ve bu inanmanın getir-
lifenin ordusunda bir kumandan olduğu be-
diği yükümlülük ise dinin emrettiği ahlaki bir
lirtilmektedir, Bu gösteriyor ki babası bu gö-
yaşantıdır. Bu emirler de Kur' an' da açık ve
reve getirilince Bağdat' a taşınmışlar ve Farabi
net bir şekilde bizlere iletilmiştir, bizler bunu
burada yaşamıştır. İyi bir eğitim aldığı tahmin
aklı m ızla ancak belli fıkıh yöntemleri ile çıka­
edilmektedir. 942'de Hamdam sultanı. Sey-
rn uygulamaya dökeriz.
·.{ud-Devle'nin daveti üzerine Şam'a gitmiş
İns~ Allah tarafından yüklenen bu ve 950 tarihinde ölünceye kad~ burada yaşa­
zorlu görevde başarılı olabilmesi için hakiki mıştır. Hıristiyan Aristoculardan.Yuhanna ibn
imanı elde etmesi gerekir. İman ise, Matıl­ Heylan'dan Aristo felsefesi dersi almı.ştır.28
ndi'ye göre, kalp ile tasdik, dil ile ikrardan Farabi'nin tıp dışında hemen hemen her bi-
ibarettir. Onun için amel imanın bir parçası lime dair eserleri mevcuttur ve bunların bir
değildir. O halde iman eksilmez veya bir mal çoğu zamanımıza kadar ulaşmıştır. 29 Bu eser:

gibi de çoğalmaz, ancak sürekli yenilemeyle lerinde Farabi tek tek çeşitli felsefi ve bilim:
(tecdid iman) ve tekraratla artabilir yani da- sel konulan incelemiş ve kendi görüşlerini
ha da güçlenebifu. Diğer taraftan anadan ba- sistemli bir şekilde geliştirmiştii. Ancak onun
felsefi sistemini, kısaca Medinet'ul-Fadila ola-
304 badan görerek elde edilen bir inanç taklidle
rak bilinen Mebadi' Ara' Ehl'ul-Medinet'ul-
iman olduğundan bu tür iman her zaman za-
Fadila adlı eserinden özedeyebiliriz.
yıflayabillr ve kayboluverir. O halde tahkik ile
· yani araştırarak ve aklımızı kullanarak imanı Bu eser, her ne kadar sadece sonuç
elde etmeliyiz. Bunlara ilaveten insan sade- kısmı belki de Farabi tarafından fazla vurgu-
ce akıldan ve duyulardan meydana gelmiş bir landığı için siyaset felsefesi olarak tanıtılmış
varlık olmayıp nefsinin çok çeşitli arzu ve isi ise de aslında onun tüm sis'teminin bir öze-
tekleri olan kuvveleri vardır. İnsan bu arzu ve tidir. Bundan anlaşılıyor ki Farabi'ye göre; si-
isteklere mağlup düşerek kötülük işl~yebilir. yaset felsefesi, belli bir bilgi ve varlık felsefesi
Böyle bir durumda ümitsizliğe kapılıp kötü- üzerine kurulabilir. Buna göre bilginin temeli
lüğe devam edilmemeli, aksine tövbe ederek kavramlardır. Kavramların bilgisi mantık bili-
bu yoldan derhal geri dönmelidir. İmanı olan minde tanımlar yoluyla elde edilir. Nesneler
günahkar bir kulu Allah affetmezse cezalan- hakkındaki bilgiinizi ise, duyular yoluyla elde
dırdıktan sonra imanı için onu cennede mü- eder, kavramlar ar~sırida ilişki kurarak öner-
kafadandıracaktır. İnsan ve varlık aleminin melerle ifade ederiz. Nesnelerden genelierne
hedefi bu ebedi saadettir. yoluyla soyurlanan bilgiler akıl yürütme (kı­
yas)_ile ilişkilendirilir ve böylece en üst dü-
Ma~di'nin birçok görüşleri maalesef zey olan evrensel bilimsel bilgiye ulaşılır. Elde
henüz basılınamış olan tefsirinde daha aynn- edilen her bilgi bir varlığın bilgisidir. Her var-
tılıdır. Bu bakımdan onun görüşlerini sistem- lık ise ya mümkün, ya zorunlu ya da mümte-
le§tirmede zorlandığınuzı itiraf etmeliyiz. Bu ni'dir.
görevi tam olarak başarabilmemiz için bütün (28) Daha geniş bilgi için bkz. Ibn Abi Usaybi'a. 'Uyıi11'ul·Enbt1'fi Ta·
bu eserlerin gün ışığına çıkarılınasına ihtiyaç . bakat'il-Aıibba' {Beyrut: Dii.r Mal<aiF;at d-Hayat, ta.ıihsiz), 603 vd.
(29) Farabi'nin eserlerinin losa bir listesi ve onun üzerine yapılan çalış-
vardır. malar için bu yazıwn sonundaki bibli.yografyaya bakılabilir.
Mümkün varlık, var olması kendinden ce şekilsiz olan saf maddeyi (heyula) hare-
olmayan ve varolabilen fakat bunun için ken- kete geçirir ve şekil kazanmasına sebep olur.
di dışında bir varlığa muhtaç olan şeylerdir. Zaten "ilk madde" olarak da adlandırılan bu
Mümteni', varolması mümkün olmayan var- saf madde bil-kuvve şekil almaya müsait olup
lıktır. Zorunlu varlık ise var olması için hiçbir Allah'a olan sevgisinden ('iık) dolayı bu ha-
şeye muhtaç olmayan varlıktır. Böyle bir var- rekete hazırdır. İlk maddenin şekil almasıyla
lık zorunlu olarak var olduğundan buna Va- hava, ateş, su ve toprak olarak dört unsur ve
cib'ul-Vücud denir ve bu dinde Allah kavramı bunlardan da sırasıyla mineraller, madenler,
ile ifade edilmektedir. hayvanlar, bitkiler ve insanlar varlık merte-
belemesinde yerlerini alırlar. Her bir varlık
All.ah birdir, çünkü birden fazla olsa mertebesinin, altındakilere rüçhaniyeti daha
yaratıcılar sonsuz olurdu. Tüm varlığın varol- doğrusu üstünlüğü ve üstündekilere ise ek-
masını O'nunla açıklayabildiği.mize göre her-
sikliği, noksaniyeti vardır. İnsan yer kürenin
şey O'ndan gelmektedir. Bu gelme sudftr yo-
en üstün varlığıdır. Bu yüzden Allah'a en ya-
luyla olur. O'ndan ilk sudfu eden varlık Akl-ı kın olabilecek ve d.ine muhatap olabilecek
Evvel'dir (İlk Akıl). Evrensel ve mutlak dü- bir kapasitededir. Bu hitabı Farabi şu şekilde
şünceyi temsil eden bu İlk Akıl Allah'tan su-
açıklamakta dır.
dftr ettiği için mükemmel olsa da artık O'nun
gibi değildir. Bu yüzden bir vecihle O'nu Fa'al Akıl, yukarıda görüldüğü gibi yer
müşahede etmeye müştak, diğer bir vecihle küremizde etkin olan en önemli semavi var-
kendi kendini izlemektedir. Birinci vecih iti- lıktır. Bu aklın nefsi, Cebrail olarak bilinen
bariyle bu Akıl'dan bir Nefs zuhur eder, ikin- melek olup Peygamberimiz'le irtibata geçe-
ci vecih itibariyle de şeffaf bir küre oluşur. rek ona Allah'tan vahiy getirmiştir. Peygam-
Bu küreye "felek" denmektedir ve bu felek, berlerde akıl yanında hayal kuvvesi çok geliş­ 305
astronomide evrenin en dışını oluşturan sabit miş olduğundan vahiy için Cebrail ile temasa
yıldızlar küresini temsil etmektedir. Sonra bu geçebilirler ve ondan aldıkları hakikatlan hal-
İlk Akıldan sırasıyla ve aynı yolla dokuz felek kın anlayacağı bir dille sembolik olarak onla-
(şeffaf küre) ve bunların Akıllan ve Nefileri ra anlatabilirler. Onun için onların anlattıkları
(Evrensel Ruh) birbirinden sırasıyla sudftr ile filozofların felsefi sistem içinde nazaıi ola-
ederler. Bunlardan en sonuncusu, onuncu rak ifade ettikleri bilgiler aynı hakikatın deği­
akıl olan Fa'al Akıl'dır ve bunuri küresinde şik anlatımından ibarettir. O halde felsefe bir
ay yer almaktadır; bu yüzden buna ~y. Küre­ bakıma nazaıi dindir; din ise, sembolik veya
si' de denir. Güneş, merih, Mars, Venüs gibi mecaz! olarak ifade edilmiş bir felsefedir. Ge-
diğer bütün gök cisimleri Ay küresi ile sabit rek felsefe gerekse din insanın mutlu olması­
yıldızlar küresi arasında kalan kürelerde yer nı esas alır. Mutluluğun özü ise bilgidir. Bilgi
almaktadırlar. ya nazari veya arneli olur. Bunlardan birincisi
felsefede elde edilir, ikincisi ise ahlak ilminde
Bu küreler Allah'a olan iştiyakların­ elde edilir. Din ise bunu bize fıloh olarak ak-
dan dolayı dairevi bir hareket içindedirler tarır. Burada Farabi'nin ahlak felsefesinin ay-
ve bu yüzden bunlara adeta asılı gibi duran nntılarına girmeden bu felsefenin bir alt dalı
gezegenler ve diğer gök cisimleri hareket et- olan siyaset felsefesini de burada sistemine
mektedirler. Bu şekilde çizilen metafizik bir esas aldığımız Medinet'ül-Fadı1a adlı eserin-
astronomi çerçevesinden hareketle Farabi, den çok kısa aktaralım.
felsefi sisteminin temelini oluşturmaktadır.
Bu metafizik çerçeve içerisinde astronomi- Burada kısaca özetiediğimiz gibi teka-
sini aynca kurmakta ve bunu matematiksel müle dayalı bir alem anlayışı sergileyen Fa-
hesapla takvim oluşturmaya esas almaktadır. rab! kozmolojisi, insanı hiyerarşik bir varlık
Farabi'ye göre Fa'al Akıl yer kürede ilk ön- anlayışı ile madde aleminin en üst düzeyinde
görmektedir. Çünkü insan, sadece bedenden Bu özelliklere sahip olmayan toplum-
oluşan maddl bir varlık olmayıp aynı zamanda lar ise, erdemli şehrin zıttı olarak 'cahil' şehire
çeşitli duygu ve kuvvelere sahip bir nefesten sahip olabilir; veya erdemli şehir insanları gibi
müteşekkildir. İnsan nefsi ala! ile en yüksek aynı bilgilere sahip olup heva ve nefsine ye-
seviyeye ulaşmıştır. Çünkü insan, aklı saye- nilerek bu bilgiler doğrultusunda yaşamayan
sinde ilahı vahye mazhar olduğu gibi ahlaki toplumlar olabilir ki bunları da Farabi 'fasık'
yaşantısı ile diğer bütün hayvanlardan manen şehirler olarak adlandırma.ktadır. Bütün bu
ve ruhen çok daha yüksek bir seviyeye ula- şehirleri ve alt sıruflarım ayrıntılarıyla belirle-
şır. Ancak insan bedeni ve nefsinin çok çeşitli yen Farabi, aynı zamanda bu şehir halklarını
ihtiyaçlan vardır ve insan bunları tek başına öldükten sonra ahirette mükafat ve ceza bek-
temin edemez. Bu yüzden "teavün" (yardım­ lediğini söylemektedir. Böylece Farabi en ba-
laşma) esasına dayalı topluluklar oluşturması ;
sit bir kavramdan başlayarak belli bir hedefe
insanın fıtratı gereğidir. Bu insan toplulukla-
dpğru giden alem anlayışı içerisinde sistemini
kUrmuştur. Bu sisteminin ayrıntılarını man-
rının bir ~smı "mükemmel" (olgun), diğer
tık, fizik, matematik, astronomi ve psikoloji
bir kısmı ise "mükemmel" değildir. Bu top-
gibi değişik bilimlerde işlemektedir. Farabi
lumlan da kendi aralarında sınıflanciıran Fa-
sadece soyut bir düşünce sistemi. kurmakla
rabi böylece kendi felsefi sosyolojisinin teme-
kalmamış bunları. özümseyen ve daha ileri
lini atıwştır.
götürmeye çalışan birçok öğrenciler yetişti!- ·
Farabi'ye göre, ahlakın temeli en "yük- miştir. Böylece genel İslam felsefesi içerisin-
sek hayn" (el-hayru'l-afdal) veya 'iyiliği' elde de Farabi okulu den!].en ve İbn Sina'ya kadar
etmektir. Bunu elde eden toplumlar mutlulu- uzanan önemli bir o~un kuruculuğunu da
yapmıştır. 30
306 ğu kazanırlar. Bu ise, ancak her yönüyle tam
olarak kurulmuş ·bir şehirde (el-medfnetu'l- Burada düşünce sistemlerini kısa­
mutekamile) (veya şehir devletinde) gerçek- ca sunmaya çalıştığımız Matıltidl ve Farabi
leştirilebilir. Fa.rabi'nin, erdemli şehir (el-me- kendilerinden sonra gelen düşünürleri kendi
dfnetu'l-fadila) olarak adlandırdığı. böyle bir gelenekleri içerisinde çok ağır bir şekilde et-
şehir mükemmel işleyen bir insan bedenine kilemişlerdir. Bir bakıma diyebiliriz ki kelam
benzer. Böyle bir bedende akıl, idareci olarak geleneği Eş' ari ile birlikte tamamen Matılıi­
nefsin diğer bütün kuvvelerini yönetir. Bede- ·. dı düşüncesi ile şekillenmiş, Aristo geleneği­
nin bütün organlan da buna uyarak her bir ni izleyen düşünürlerin ve bilim adarrılannin
kuvve ve organ kendi rütbesinin fıtraten ken- fikirleri de Farabi sistemi ile oluşmuşlardır.
dine tayin ettiği görevi yerine getirir. İşte er- Sonraki gelişmelerde bunu daha açık.bir şe­
demli bir şehir de böyledir; en erdemli insan kilde görebiliriz.
bu şehrin idarecisi (emfr) olur, diğer insanlar-
da bilgi ve erdemlerine göre oluşan hiyerarşik B. İlk Türk Devletleri Dönemi
bir düzen içerisinde idarecinin ve kendi üst- Düşünürleri ve Bilim AdaflJlan
lerinin verdikleri görevleri birbirleriyle uyum (950-1100)
içerisinde yerine getirirler. Erdemli şehrin en
erdemli insanı ancak bir peygamber olabilir, ·En güçlü şahsiyet olarak karşımıza İbn
çünkü peygamber vahiy de aldığından fa'al Sina, Birfull ve Gazali çıksa da bu dönemde
ala! ile temas halinde olacak ve hiçbir zaman birçok düşüniii ve bilim adamı yetişmiştir.
hata yapmayacaktır. Ancak peygamberolma- Ancak bu inedememize sınır olarak al-
dığı zamanlar erdem esasına dayalı çeşitli il-
dığımız 1100 tarihinden sonra gelen özellikle
kelere göre belirlenebilecek olan filozoflar
(30).A}'IUIIl)ar için bk. Ian Richa.ıd Nenoo. AJ-F4r4bf and bii School
idareci olurlar. (London, New Yodc: Rouıledge, 1992).
Anadolu Selçuklulannda İspanya'dan gelip ğum tarihini bilemiyoruz ancak kaynaklar
Malatya ve Konya' da ikamet eden İbn Arabi, onun, lOll'de Buhara'da öldüğünü belirt-
Sadreddin Konevi, Davud el-Kayseô ve Sulı­ mektedirler. Sebuktegin Bust'u fethedince
raverdi gibi yine çok büyük düşünürler ve Ebu'l-Feth onun himayesine girdi. Sonra bir
bilim adamlan vardır. Biz burada kendimize müddet Gazneli Mahmud'un sarayında ağır­
çizdiğimiz çerçeveye sadık kalarak ilk Müslü- landı. Kendini Arap dilinin önemli bir şairi
man Türk devletlerindeki önemli düşünür ve olarak temayüz ettirmiş bir aydındır. Şairlerin
bilim adamlannı incelemeye çalışacağız. Bu bilgisel faaliyetlerdeki en önemli işlevi soyut
şahsiyetler çok değişik gelenekleri ve düşün­ düşünceleri anlayabilmeleri ve bunlan gü-
ce okullannı temsil ettiklerinden düzenli bir zel ifadelere döküp herkesin anlayabileceği
sınıflandırma ile bu dönemin bilim ve düşün­ bir şekilde genel halk tabaklanna yaymaktır.
ce tarihini aktarmak gerçekten çok güçtür. Ebu'l-Feth, bu görevi başan ile yerine getir-
Aslında İslam medeniyetinde bilim ve düşün­ miş bir şairdir. Gazne'de bu şekilde Mah-
ce tarihimizi böyle sistemli olarak anlatan bir mud'un himayesinde olan diğer önemli bir
eser henüz mevcut değildir. şahsiyet de Bedi'uz-zaman el-Hemedam'dir
(ö.-1008). Bu arada yine Gazne sarayının hi-
Bu zorluklar içerisinde genel bir sınıf­
mayesinde olan ve Gaznelilerin tarihini yazan
landırma ile ilim ve fikir adamlannı sunma-
önemli bir tarihçi de karşımıza çıkmaktadır,
ya çalışacağız. Bu sınıflanclırmamıza bulun-
Ebu'l-Fadl Muhammed ibn Huseyn Katib el-
duklan yerleri veya devletleri esas almamız
Beyhaki (ö. 1077).
mümkün değildir, çünkü birçok dü§ünür o
zamanın şartlannda hem Selçuklu ve hem de Sorunlar aşamasını işlerken zikretti-
Harezmşahlar veya Gaznelilerin himayesinde ğimiz Kaşgarlı Mahmud, Yusuf Has Hacib,
bulunmuşlardır. Yıne içinde bulunduklan bi- Ahmed Yesevi ve Edib Ahmed Yükneki gibi 307
limsel ve fikri: ortam da çok farklılık arz etti- şahsiyetleri burada tekrar zikretmemiz ge-
ğinden yaşadıklan zaman sırasını esas alarak rekmez. Bilgisel yaklaşımı sergileyebilmek
bir sınflandırma da yapmak çok güçtür. Bu için onları daha önce işlememizin gerektiğini
bakımdan fikri geçmi§lerini esas alarak bir sı­ yeterince vurguladık. Ancak bunlara ek ola-
nıflandınna içerisinde bunlan sunmak bizce rak Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk'ü de
en uygun alanıdır. Bu şekilde yaklaşınca 1. zikretmek gerekir. Her ne kadar Nizamül-
Edebiyat ve fikir adamlan, 2. Fıkıh gelene- mülk ahka"mu's-sultaniyye türünden bir eser
ğini temsil eden düşünürler, 3. Kelam gele- vermişse de onu Maverdi (ö. 1058) gibi bir
neğinin öncüleri, 4. Tabiat bilimlerine ağırlık düşünür saymak mümkün olmadığından iyi
veren düşünürler ve 5. Felsefe ve tasavvuf bir devlet ve fikir erbabı olarak bu sınıfta yer
geleneğinde önem kazanan düşünürler ol- alabilir. Nizamülmülk, Tus şehrinde lOIS'de
mak üzere beş sınıfta bu dönem dü§ünür ve doğdu . B abası Gaznelilerin idaresinde vergi
bilim adamlannı sunabiliriz. Fakat bu sınıfla­ görevlisi olarak çalışmaktaydı. Sonra babası
mamızda bile yine zorluklar olduğunu kabul Selçuklu idaresini seçip Tuğrul Bey zamanın­
etmeliyiz, çünkü birden fazla geleneğe sahip da bir devlet görevi üstlendi. İyi bir eğitim
şahsiyetler karşımıza çıkmaktadır. alan Nizamülmülk Alp Arslan zamanında ve-
zirliğe getirildi.
1. Edebiyat ve Fikir Adamlan
Ünlü eseri, Siyasetname'yi 1091'de yaz-
Gaznelilerden yola çıkacak olursak dı. Toplam elli bölümden oluşan eser, devlet
Ebu'l-Feth Ali ibn Muhammed el-Busti ile başkanına öğüt verici ibretli hikayelerle süs-
karşılaşınz. Ebu'l-Feth bugünkü Mganis- lenmiştir. Son on bölümü ise, devleti yıkan
tan'ın güneyinde kalan ancak tamamen tah- tehlikelerin neler olabileceğini konu edin-
rip edilmiş olan Bust şehrinde doğdu. Do- mektedir. Melikşah zamanında da vezirlik
görevini yürüten Nizamülmülk Alp Arslan sl'nin haya1lnı da Tacu't-Teracim adlı şerhinde
gibi bir Hasan Sabbah fedaisi tarafından kaleme alan İbn Kutlubuğa'ya göre Serahsi
1092'de öldürülmüştür. Alp Arslan'ın emriyle Fergana'da 1106 yılında öldü.34
kurdurduğu medreseler onun adıyla Nizarni-
ye medreseleri olarak anılır ve bunlar içerisin- Ebu'l-Leys el-Semerkandi bu dönemin
de Gazali'nin ders verdiği Bağdat Nizamiyesi diğer önemli bir Hanefi fakili düşün~dür.
en önemlisidir. Her ne kadar fakih olarak §öhret yapmış ise
de bir kelamcı olarak aynı üne sahiptir. An-
Bu gelenek içerisinde kısaca bahsede- cak. aşağıda inceleyeceğinriz diğer kelamcı­
bileceğimiz bir müfekkir de Hakim Ata' dır. larla boy ölçüşecek düzeyde.bir eser vereme-
Harezm'de doğup büyüdüğü tahmin edil- miştir. Bu konuda Ebu'l-Leys meşhur Hanefi
mektedir. Asıl adı Süleyman Balorğam olan inanç sistemini sergilediği A.kide adlı eseriyle
H akim Ata'nın ölüm tarihi olarak yaklaşık ; bilinmektedir. Kaynaklar ölüm tarihini 983
1186 verilmektedir. Ona "Hakim" (bilge) il~ 1002 arasında göstermektedir.35 Buna ek
adını veren Ahmet Yesevi'n.in 'öğrencilerin- olarak bir de Te/sir'i vardır. Bundan da çok
den ve müritlerindendir.31 BüyU.k bir şair ve yönlü bir düşünür olduğu anlaşılmaktadır.
mutasavvıftır. Ancak kelam ve diğer bilimle- Bu eser, İbn ~abşah (ö. 1450) tarafından
re dair eseri mevcut değildir. Ona atfedilen Osmanlıcaya çevriJmiştir. Fıkıh konusunda-
üç eserden bahsedilmektedir: Bakırğan Kita- ki diğer bir önemli eseri de Hızanetu'l-Fıkh ·
bı (Kazan, 1846'da basılmıştır), Ahirzaman adlı kitabıdır. Aynca çeşitli değişik Hanefi
Kitabı (Kazan, 1847'de basılmıştır), Hazret-i fukahasınm görüşlerini karşılaştırmalı olar* ·
Meryem Kitabı (Kazan, 1878). Bunlannhepsi inceleyen bir de Muhteli/u'r-Rivaye adlı eseri
belli konulan ele alan ve toplumu aydınlat- mevcuttur. Yme bir nevi Gazali'ninİhya'sı gi-
308 maya çalışan şiirle.rden oluşmaktadır. Onun bi Ebu'l-Leys'in de Tenbihu~l-Gafilin ve Rus-
için bu dönemin önemli edib düşünürlerin- tanu'l-'AnJtn adlı iki eseri vardır.
dendir. 32 '
Bu sınıf düşünürler arasmda Gazali~yi
2. Fıkıh Geleneğini Temsil Eden Dü§ü- de zikretmemiz gerekir. Gazali çok yönlü bir
nfuler düşünür olduğundan onu bütün bu sınıflar
içerisinde zikredebiliriz. Ancak tekratı ön-
Bu dönemde yetişen fakihler o kadar . lemek için biz onu felsefe-tasavvuf geleneği
çoktur ki bunlann hepsini saymak elbetteki içerisinde sunacağız. '
mümkün değildir. Ancak önemine binaen ve
sonraki yüzyıllardaki etkisini de göz önüne
3. Kelam Geleneğinin Öncüleri
alırsak karşımıza Muhammed ilinAhmed ibn
Abi Sehl Ebu Bekr el-Serahst çıkmaktadır. 33 Felsefe ve t~savvuf geleneği içerisinde
Hayatı hakkında geniş bilgiye sahip değiliz. görüşlerini sunacağıriıız Gazali dışmda bu dö-
ll. yüzyılda Maveraünnehir bölgesinde yaşa­ nemin önemli kelamcıları arasmda iki önemli
mıştır. Eserlerinin çoğu fılah ile ilgilidir. Usu- simadan birisi Şehrestam, diğ~ ise İmamu'l­
lu'l-Fıkh, Şerhu's-Si'yeri'l-Kebir ve Mabsut bu Haremeyn olarak bilinen ve Gazali'nin de
konudaki en önemli eserleridir. Şeybam ola-
(31) M. F. Köpriilü. Türk Edebiyatuıd4111t MttliWWif/ar (Ankara: Diya·
rak bilinen İmam Muhammed'in önemli şa­ net 4leri B~k. Yayuılan, 1981).
GünayAip:ıy. "HakimAı.a",E/2.
rihlerindendir. Hanefi mezhebine bu açıdan (32) (33) G~ bir Cukaha listesi için bk. '.Nsuf Ziya Ka~akcı. XI ve XII.
çok hizmet etmiştir. Uzun zamanlar Osmanlı Asırlartkı Ktırahanlılar Deuri111k M4uôra' al-Nahr Islam Hukuçuları
(Aııkaro: Atatürk Üniversitesi Yayuılan, 1976).
Devri'nde bile Hanefi ulemasınm başVurdu­ (34) N. Caldex. "ai-Sa.ıak.lısı-, EI2.
ğu eserleri İslam fılah tarihinde bu açıdan m> Ccıtury: G~ bilgi için bk. The Islmnic Ccnapı of Belit/in the 4th/10th
Abü Layıb tJl.Sanıarqanıli's CcmmmltJry 011 Abt2 Hıınifab's
önemli bir yere sahiptir. En önemli şarihi de al-Fiqh al-Absat, tahkikle ve notl.arla oş-eden Hans Daibu (Tok-
yo: Lıstinıte for the Study of Languages and Cultutes of Asia and
Kasım ibn Kutlubuğa'dır (ö. 1474). Serah- Africa, 1995). . ·,
hacası olan Cuveyni'dir. İmamu'l-Haremeyn gelen Fahreddin Razi gibi temsilciler daha
unvanı ile anılan Ebu'l-Me'ali Abdulmelik el- da felsefi bir karakter kazanmışlardır. Hatta
Cuveyn! 1028 tarihinde Nişabur'da doğdu. Paul Craus'a göre Razi felsefe ile kelamı tam
Çok başanlı bir öğrenci olduğundan babası­ anlamda meczetmiştir.36
nın ölümünde sonra çok genç bir yaşta onun
Bu yaklaşımda Aristo mantığı başta ol-
yerine müderris tayin edildi ve burada ders
mak üzere mantık çalışmaları hız kazanmış
vermeye başladı. Bu sırada Selçuklu sultanı
ve fizikte atomcu yaklaşım bir derece ikinci
Tuğrul Bey'in Eş' ari kelam.ı.na olan ters tutu-
plana itilmiştir. Bilgi teorisi çok önemli bir
mu özellikle veziri el-Kıınduri'nin Eş'aıileri
konuma gelmiş ve daha sonraları neredeyse
diğer bozuk mezheplerle bir tutması ve Cu-
bütün felsefi sistemler bu sorunla işe başla­
veyn! gibi ulemanın öğretimine karşı olması
mışlardır.
Cuveyn! gibi birçok düşünürün buradan kaç-
masına yol açmıştır. Cuveyn! de buradan ayn- Burada kısaca balısetrnek istediğimiz
larak önce Bağdat'a geldi sonra 1058 yılında kelam geleneğini bu dönemdeki diğer önem-
da hacca gitti ve hem Mekke'de hem de Me- li temsilcisi Ebu'l-Feth Muhammed ibn ~­
dine'de kalarak buralarda bir süre ders ver- dulkerlm ibn Ahmed Tacuddin el-Şehresta­
di. Bu iki şehirde de ders vermesinden dolayı ni 1086 tarihinde bugünkü Türkmenistan
ona "İmamu'l-Haremeyn" unvanı verilmiştir. topraklaonda kalan Şehristan'da doğdu. 37
Nizamülmülk vezir olunca Selçuklu siyaseti İlk öğrenimini burada tamamladıktan sonra
değişti ve Cuveyn! tekrar Nişabur'a döndü. Nişabur'a yüksek ilimleri tahsile gitti. Bura-
Nizamülmülk burada Bağdat'ta olduğu gibi da devrin önemli alimlerinden Ebu'I-Kasım
bir Nizarniye medfesesi kurarak başına Cu- Salman el-Ensan (ö. 1118) ve Gazali'nin
veyni'yi getirdi. Burada 1085-yılında ölümü- meslektaşlaondan Ebu'l-Muzaffar Ahmed 309
ne kadar ders veren Cuveyıll birçok önemli el-Hafl'den (ö. 1106) ders aldı. Sonra hac-
düşünür ve Gazali gibi filozof yetiştirmiştir. ca ve oradan Bağdat'a gitti. Burada Selçuk-
Bu bakımdan kelam geleneğini kendinden lu Nizarniye Medresesi'nde bir müddet ders
sonraki devidere sağlam temeller üzerin- verdikten sonra 1120 civarında memleketine
de aktardığını söyleyebiliriz. Bunu neşrettiği döndüğü belirtilmektedir. Sonra Merv' de
ve bize kadar ulaşılan eserlerinde de açıkça Sultan Sencer'in hizmetine girdi ve onunla
görebiliriz. İslam hukuk felsefesinin önemli yakın arkadaşlık kurdu. Guzların Merv'i ele
bir kaynağı olan Kitabu'l-Burhan fl Umlu'l- geçirmesinden sonra buradan aynlarak Şeh­
Fıkh adlı eseri günümüze kadar bu konuda ristan'a döndü ve burada 1153 tarihinde ve-
kaynaklık etmiştir. Düşünce yönünde kelam fat etti.
geleneğinin önemli bir eseri de onun Kita-
Şehrestaru kelam tarihi açısından çok
bu'l-İrşad ila Kavatı"u'l-Edille adlı kitabıdır.
Bu konuda kısaca el-Şamıl olarak bilinen bir önemli bir bilim adamım ızdır. Onun çok iyi
kitabı sadece elyazma olarak mevcuttur.
bilinen el-Milel ve'n-Nihel adlı eseri bir dün-
ya felsefe tarihidir. Eski Yunan felsefesinin
Görüldüğü gibi Cuveyn! fıkıh ile ilgi- başlangıç dönemi olan Tales ve Elea okul-
lenmiş olsa bile bunu daha ziyade kelam açı­ larından başlayarak Eflatun, Aristo ve daha
sından yapmıştır. Onun meyli daha ziyade sonra gelen İskenderiyeli şariblere kadar ve
felsefi düşünceden tarafa olduğundan Ga- daha sonra İslam medeniyeri içerisinde birin-
zali gibi bir öğrenci yetiştirmiştir. Bu açıdan ci yüzyıldan başlayarak kendi gününe kadar
Kelam geleneğinin Eş'ari okulu Cuveyn! ile bütün düşünce okulları hakkında bize çok
daha felsefi bir yol tutmuştur. Böylece eski (36) Paul Kraus. "The Conırovcısies of Fakhr al-Din ru.z;•, Islamic
dönerp. Eş' arilik bir açıdan tamamen yön de- Ct~llım:, 12 (1938),131-53.
(37) 'Ilı.ı:ibler ve diğer aynntılar için la§. G. Monnot. "al-Shahrastan.i",
ğiştirmiş ve hemen yaklaşık bir yüzyıl sonra EI2.
önemli bilgiler vermekte ve bunların görüş­ ise peygamberler ve onların varisleridir. Bu
lerini özetlemektedir. Bir çok Batı dillerine dinamik yapı iki ilke
etrafında bir hiyerarşik
de tercüme edilen bu eser ilk dönem İslam varlık bütünlüğü oluşturur; terettüb ve tezad.
bilim ve felsefe tarihi için önemli bir kaynak- Birinci ilke varlıkların bir düzen içerisinde
tır.38 Bu eser Türkçeye de Nuh ibn Mustafa bulunmalarını sağlar, ikincisi .ise, .varlığı her
(ö. 1660) tarafından çok erken bir dönemde zaman hayır tarafından şer tarafına yönlendi-
çevrilmiştir ve bunun bir İstanbul 1862 bas- rir. İşte böyle bir varlık hazinesinde insan ah-
kısı mevcuttur. Şehrestaru'nin kelam geleneği laki bir tutum ve peygamberlerin önderliği ile
içindeki önemli eseriKitab Nihayeti'l-Akdam ştd:' tarafında kurtulma ödevi ile görevlendi-
/i 'Ilmi'l-Kalam adlı kitabıdır. 39
rilmiştir. Bu düzen içerisinde yukanda da be-
lirttiğimiz gibi her bir varlık sınıfı bir bilim tü-
Diyebiliriz ki Şehrestaru Aristo gelene-
rünü temsil etmektedir. Mesela varlıklardan
ğindeki (Meş;a'i) filozoflar gibi çok sistem- ;
·soyutlanarak adetlerini alıp buna dayanarak
lidir. Ortaya koyduğu sistemini kısaca şöyle
ilkeler ortaya koyma aritmetik (hisab) olduğu
özedeyebiliriz. Bütün bilimlerin temel ko-
gibi, maddeyi soyutlamadan madde yönü ile
nusu varlıktır. Varlığı anladığımız nispette ve
incelemek de fizik (tabi'iyyat) bilimini oluştu­
anlayış şekilierimize göre nasıl sınıflandınyor­
rur. Bu bilimlerin yöntemini ise bizler konu-
sak o kadar da bilim vardır. Diğer bir ifadeyle
larına uygun bir şekilde geliştiririz.
Şehrestaru'ye göre her bir bilim her bir sınıf
varlığı incelenmektedir. Varlık ise duyularımı­ Şehrestaru ile artık ilk Müslüman Türk-
za hitap eden tek tek nesnelerin bıraktığı iz- ler Dönemi'ni de geçmiş bulunuyoruz. Kelam
lenimlerden oluşturulan bir bütün içerisinde geleneğinin bundan sonra nasıl bir seyir takip
değerlendirilebilir. Bu açıdan bakınca aklımJz ettiğini izieyecek olursak diyebiliriz ki Razi
310 hemen idrak eder ki varlık için bir kaynak ve Tusi dışında önemli bir kelamcı düşünür
vardır ve her kaynakta olduğu gibi varlıkta da gelmemiştir (Gazali'yi felsefe-tasavvuf gele-
bu kaynak en üst varlıktır. Bu varlık Tek'tir, neğinde görmek şartıyla). Bu açıdan burada
'l\llah' adıyla anılan bu yüce varlık, iklımıza sunmaya çalıştığım.Jz düşünce tarihi aslında
sadece fülleriyle hitap etmektedir. Fakat bu ikiyüz senelik bir dönemi de kapsamakla bir-
fillerden onun 'hüviyyeti'ne dair bir bilgi çı­ likte diyebiliriz ki bu dönem. İslam düşünce
karabiliriz. Bunu yapmaya çalışan bilim ise tarihi altın _ çağıdır. Yüzlerce bilim adamı ye
kelamdır. Varlık Allah'ın yaratması ile ilk ön- filozof bu dönemde (700/1300) yetişmiştir.'
ce İlahi bir düzen içerisinde bir kimlik kaza-
nır, sonra maddi alem içerisinde bir düzenle
varoluş kazanır. Bu varoluş düzeni birbirini
4. Tabiat Bilimlerine Ağırlık Veren,
takip eden yedi devicle oluşur; başlangıç nok- Düşünürler
tası, alem-i şer'iyye (müste'nej) olan bu dünya; Bu döneınln ilk zikredilmesi gereken
nihai noktası ise dar-ı karar olan öbür dün- bilim adamı Ebu Abdullah Muhammed ibn
yadır. Ahmed ibn Yusuf el-Katib el-Harizmi olabi-
Allah'ın, Kur'an'da belirtildiği gibi, Es- lir. Hayatı hakkinda pek bilgiye sahip deği­
maü'l-Hüsna'sı (Güzel İsimleri) vardır. Esma liz. E.n önemli ve sonraki bilimsel ve felsefi
ve sıfat her şeyin kaynağı olarak bu alemi bir çalı§malarda çok etkisi olan meşhur bilimler
ayna gibi kendi tezahürleri ile doldurmakta- ansiklopedisi diyebileceğimiz eseri Me/atı'­
dır. Bunların cilveleri ve yansımalan he~ şeyde hu'l-'Ulum adlı k:itaptır. Bu kitabını Harezm!
aklımızi a okunabilir. Ancak bu yansımalar te- (38) El-Mi/el we'n-Nihel, 2 cilthalinde n~r. Muhammed Seyyid KilAnl
(Beyruc Dar d -Ma'rife, 1961). İngilizce'ye Mıulim S«tr am1 p;.
melde paralel iki yol gibi sözlü ifadeler (keli- vinons adıyla çevi.reııle.r A. K. !<azi ve J. G. Flynn (London; Kegan
mat ka.vllyye) ve fi'l1 ifadeler (kelimat fi'liyye) Paullnte.rnatiooal, 1984).
(39) Tahkikli o~reden ve İngilizce'ye çeviren Alfred Guillaume (Ox·
olarak tezahür ederler. Birincisi vahiy, ikincisi ford: Oxford University Press, 1934). · .•
Sarnam emiri Nuh ibn Mansur'un (97 6-997) loji gibi bilimlerde eserler üretmiş çok önem-
veziri Ebu'I-Hasan 'Utbfye ithaf etmiştir. Bu li bir bilim adamıdır. Onun bilim tarihindeki
eser temel olarak iki bölüme ayrılmıştJ.r: 1. yeri sadece burada zikrettiğimiz bir kaç eseri
D.iıll ilimler, bu bölümde fıkıh, kelam, nahiv ile ölçülemez. Bilimsel başarılan eserleri tek
{Arapça grameri), kitabet, şiir ve tarih gibi tek incelenerek ancak ortaya konabilir. 42
Müslümanlarm tesis ettikleri bilimler ve ko-
Biıı1ni ve İbn Sina dışında Harezm-
nulan özedenerek mahiyetleri ve sorunlan
şahlar himayesinde çalışmalannı sürdüren ve
anlatılmaktadır; 2. Yabancı ilimler ('ulumu'l-
Seyyid İsmail olarak bilinen İsmail ibn Hu-
'acem), bu bölümde de Yunari medeniyetin-
seyn el-Cürcam'yi burada zikredebiliriz. Öm-
den alınan felsefe, mantık, tıp, aritmetik, ge-
rünün büyük bir kısmını Harezm'de geçird.iği
ometri, astronomi, astroloji, müzik, elsimya,
belirtilmektedir. Farsça olarak kaleme aldı­
ve teknoloji bilimler ve konulan aniatılmak­
ğı Zahfre-i Harevnf adlı meşhur tıp kitabını,
tadır. 40
Kutbuddin Muhammed'e (1097-1127) ithaf
Şüphesiz ki bu dönemde tabiat bilim- etmiştir. Sonra Harezmşahlardan Atsız ibn
lerine ağırlık .veren bilim adamlannın başın­ Muhammed'in (1127-1156) isteği üzerine el-
da İbn Sina ve Blrt1nl gelmektedir. Ancak Khufftyyi'l-Ala't adlı daha kısa eserini yazdı.
İbn Sina'nın felsefi kişiliği ağır bastığı için Daha sonra Selçuklu sultanı Sencer'in hima-
onu felsefe ve tasavvuf geleneği içerisinde yesinde çalışmalarına Merv'de devam eden
inceleyeceğiz. Burada Blrt1nl'yi ve İslam bi- Seyyid İsmail Cürcam burada 1136 yılında
lim tarihine katkılannı sunmaya çalı§acağız. ölmüştür. Zahfre-i Harezmf çok iz bırakmış
Ebu Reyhan Muhammed ibn Ahmed Blrt1nl, bir tıp el kitabıdır ve Türkçeye özet halinde
Harizm'de Kas şehrinin dışta kalan mahalle- çevrilmiştir. Bunun dışında felsefe ve astro-
sinde (Farsça bfrnn) 973 yilinda doğmuştur. nomi üzerine yazılmış birçok eseri, sadece el 311
İlk öğrenimini burada tamamladıktan sonra yazma olarak günümüze kadar gelmiştir.
Sarnam emiri Mansur ibn Nuh'un himaye-
sinde billinsel çalışmalanna başladı. İbn Sina 5. Felsefe ve Tasavvuf Geleneğinde
ile meşhur bilimsel yazışmalannı bu sıralarda Önem Kazanan Dü§Üllürler
yapmış olmalı. Bundan sonra Cürcan ve Rey
şehirlerinde bir müddet kaldı. Cürcan'da bu- Tasavvufu burada felsefe geleneği ile
lunduğu sıralarda Sultan Kabus'a ith~f etti- beraber zikretmemizin sebepi, Gazali ve he-
ği meteoroloji kitabını yazdı (yaklaşık 1000). men sonra İbn Arabi ile beraber sufi gelene-
Gazneli Mahmud Harezm'i feth.ettikten ğinin tamamen felsefi bir karaktere bürün-
sonra Blrt1nl'yi de d.iğer birçok düşünür ve mesindendir. Hatta bilrada sunacağımız İbn
biliİn adamlaoyla birlikte Gazne'ye götürdü Sina bile tasavvufla ilgilenmiş ve bu konuda
(1017). Mahmud'un Hind.istan seferine ka- eserler vermiştir. Nitekim bu dönemden he-
tıldı ve burada Sanskrit öğrenerek Hint tarihi men sonra gelen Sulıraverdi gibi ünlü filo-
çalıştı. Tanhu'l-Hind adlı kitabını ve (1030) zoflar tasavvufa felsefe kapısının açılmasında
çok önemli olan geometri, aritmetik, astrono- öncülük etmişlerdir. Diğer bir deyişle bu de-
mi ve astrolojiye dair Kitabu't-Tajhfm li-Awa'il (40) C. E. Boswonh. "A Pionc= Arabic Encyclopedia of the Sciences:
!J-~warizmi's l<eys ofthe Scie~ıets", bis 54 (1963), 97 -lll; aynca
Sina'ati't-Tenctm adlı eserini burada telif et- llhan Kııduer, "HA.ı:izmı...., TDV ls/am Ansiklopedisi_
mi§tir.41 Yıne 1030 yıllannda Kitabu"l-K.ıınun (41) Bu eser Arapça aslı ile birlikte İııgiliz.ce'ye tercüme edilerek ba-
sılııuıtu: R Ramsay WrighL (Londra, 1934); Ayna yeni baskm;
el-Mes'udt fi'l-Hay'a ve'n-Nuct2m adlı eserini The Book oflnstrıtction in t« Elmımts of the Aıt ofAstro/ogy: Ki-
lllbıi't-Te/himli-Evoili StT/IZoli't-Tencim, ed. Fuat Se2gin {Fnıııkfun:
tamamlayarak Sultan Mesud'a ithaf etmiştir. Insıinıt fiır Geschichte der Anıbisch-Islamiscben Wıssenschaften,
1998).
Nihayet 1048 yılında büyük ihtimalle Gaz- (42) Bk. Güııay Ti!mer. "BiıU.oı.... maddesi, TDV Islam Ansiltkıpeılisi.
ne'de öldü. Blrt1nl, matematik, astronomi, Yıne a. y. Binmi'ye Göre Dtiıkr ve Islam Dini (Aııkara: Diyanet iş.
leri B~kıınlığı 'myınlan, 1986); Beyruni'ye annağan (Ankara: Türk
fizik, coğrafya, tarih, dil bilimleri ve antropo- Tarih Kurumu, 1974).
virden sonra tasavvuf ilk devir sufilerin karşı duğu eserlerinden anlaşılmaktadır. Görüşle­
çıkmalanna rağmen felsefeyle büyük ölçüde ri nedı:nse daha ziyade tasavvuf eksenli ola-
bütünleşmi§tir. Diyebiliriz ki Davud el-Kay- rak neredeyse tamamen Risaletu'l-Kuşeyriyye
seri, Sadreddin Konevi ve daha sonra gelen üzerinde yoğunlaşrn,ıştır. Halbuki Kuşeyri'nin
Mir Damad ve Sadra gibi ünlü mutasavvıf fi- bir de Letaifu'l-İJarat adıyla t~sa~ tefsiri
lozoflarla 17. yüzyılda bu sufi felsefe geleneği ve aynca kelam ve fıkıha dair eserleri m~v­
zirveye ulaşmıştır. Hallac, Bayezid el-Bistann, cuttur. Risaletu'l-Kuşeyn"yye'de tasavvufun te-
Muhasibi ve Juneyd el-Bağdadi ile başlayan mel ilkelerini ve tasawuftaki ana kavramları
tasavvuf okulu bu devirde gelen Serrac, Ku- ayrtntılı olarak ele almaktadır.
şeyri, Necmuddin Kübra ve Necmuddin Razi
Daya ile yarı felsefi bir kisveye bürünmüş ve Tasavvuf geleneğinin bu dönemde Ga-
13. yüzyıldan sonra Gazali, Suhraverdi ve İbn : zali'yi adayarak Serrac ve Kuşeyri' den adeta
Arabi gibi düşünürlerin etkisiyle tamamen geçiş aşamasını teşkil edebilecek iki önemli
felsefi bir karakter kazanmıştır.
t~insilcisinden de bahsedebiliriz. Ancak artık
felsefi tasavvuf döneminde gelmiş olmalarma
El-Serrac olarak bilinen Ebu Nasr Ab- rağmen gelenek olarak Serrac ve Kuşeyri'yi
dullah ibn Ali; Horasan'da Tus şehrinde 10. andırmaktadırlar. Bu bakımdan sadece kısa­
yüzyılın ortalannda doğdu ve yine 988 tari- ca bahsederek geç~biliriz. Necmüddin Kübra
hinde burada öldü. Tasavvuf geleneğini de- olarak bilinen Kübrevi tarikatının kurucusu, ·
ğişik bir mecraya taşıyan düşünürlerden ilki Harezmli Ebu'l-Cennab Ahmed ibn Ömer
olarak algılanabilir. Tasavvuf tarihi ve tasav- (1145-1220), Kuşeyri gibi çok yönlü bir düşü­
vuf deyimleri ansiklopedisi olan en önemli nürdür. Fıkıh ve kelam çalışmış bu konularda
eseri Kitabu'l-Luma' adlı kitaptırY Bu ka- eserler vermiştir. Çok seyahat ederek Anado-
312 dar önemli bir eser vermiş olmasına rağmen lu ve Mısır'a kadar gidip buralarda yaşamıştır.
hayatı hakkında pek bilgi mevcut değildir. Çok önemli öğrenciler yetiştirmiştir ve bunlar
Bu eseri ile aynca tasawufta bu tür eserle- belirtmeye çalıştığımız tasavvuf geleneğinin
rii:ı yazılmasına bir öncülük etmiştir. Kuşeyrl felsefi kisveye bürünmesinde önemli rol oy-
olarak bilinen ve aynca kelam ile de ilgile- namışlardır. Bunlardan birisi de Necmüddin
nen Ebu'I-Kasım Abdulkerim ibn Havazin Razi Daya'dır (1177-1256). Necmüddin Ra-
de er-Risaletu'l-Kuşeyriyye fl 'ilmi't-Tasavvuf . zi üstadı Necmüddin Kübra iibi çok seyahat
adıyla bu türden bir eser vermiştir."" ~şey­ etmiş ve Konya'da Mevlana ile, Sadreddin
ri 986 yılında Horasan'ın kuzeyinde Ustuva Konevi ile sohbederde bulunmuştur. Şiha­
şehrinde doğdu ve öğrenimini burada gördü. buddin Suhraverdi ile de buluşmuş ve onun-
Nişapur' a bir iş için gittiği sırada burada Şeyh la filcir alışverişinde bulunmuştur. BÜtün bu
Dekkak ile tanıştı ve ilgisini çekmesi üzeri- çağdaşları 'ile felsefe-tasavvuf geleneğinin
ne tasavvufu ondan öğrenerek orada kaldı. temsilcilerinden olduğu anlaşılmaktadır. Tabi
Aynca fıkıh ve kelam tahsiline de burada bunlardan bir kısmı, özellikle Mevlana, felse~
devam etti. Şeyh Dekkak'ın kızı ile evlen- feye karşı olduklarını açıkça ifa~e etmişse de
di ve ölümünden sonra onun halifesi olarak bundan biz onlalm Aristo felsefi geleneğini
şeyhlik görevini üsdendi. Kendisini kurduğu kasde_ttiklerini rahadıkla aniayabiliriz. Çürikii
medresede burada ders verdi ve birçok öğ­ Meşşa'i olarak bilinen bu gelenek kalbe ge-
renci yetiştirdi. 1056 yılında Bağdat'a gitti, rekli önemi vermiyor ancak sadece akıl ile her
halifenin emri üzerine burada ders vermeye insan sorununun çözülebileceğini savunuyor-
başladı. Bir müddet Tus'da ikamet ettikten lardı. Bizim burada yeni bir yorumla sunmaya
sonra Alp Arslan zamanında tekrar memle- (43) Kirab ai·Lmna' ftt-T.twınm/. yay Reyııold A. Nicholsoo (London:
ketine döndü ve 1072 yılında vefatına kadar E.]. W. Gibb Memorial Fund, 1963).
(44i Er-Ris41etıli-Kıqeyriyye fi 11mi't·Tasawı(/, yay. Ma'rüf Zurayk ve
burada yaşadı. Çok yönlü bir mutasavvıf ol- ~ 'Abdulhamid Baltaci (Beyrut: D:ı.ru'L.Hayr, 1988).
çalışttğımız felsefe-tasavvuf geleneği ise kalp ve nihayet çok öz olarak da Vyunu'l-Hik-
ile aklı birleştirmeyi amaçlamıştır. Ancak bu- me ve el-İşarat ve't-Tenbfhat adlı eserlerinde
nu felsefi açıdan yapabilmek için gerekli bilgi sunmuşturY İbn Sina'nın genel felsefesini
teorisi henüz ellerinde mevcut değil idi. Bu özetlerneden önce diğer bilimlerdeki başan­
bilgi teorisini geliştiren düşünür Ebu Hfuni.d lanndan kısaca söz edebiliriz. Tıp konusunda
el-Gazali'dir (1058-1111). 45 ansiklopedik eseri KAnun fi't-Tıb yüzyıllarca
ttp konusunda Batt ve Doğu dünyasını etki-
Gazalfninhayatt ve fikirlerihakkında o
si alttnda tutmuştur. Farmakolojide de onun
kadar çok eser yazılmıştır ki bunlan tekrar et-
önerdiği ilaçlar hala önemli ölçüde yol göste-
meye gerek yoktur. Onun için burada-sadece
ricidir. Tedavi için kullandığı bitkiler bugün
onun bu fikirlerin geçiş döneminde oynadığı
araştınlmakta ve ilaç yapımında kullanılmaya
rolden bahsedeceğiz. Aynı durumda olan bir
çalışılmaktadır. İbn Sina sadece ttp ile ilgili
düşünürümüz de bu dönemin son temsilcisi
nazaô kitaplar yazmamış aynı zamanda dok-
olan İbn Sina'dır. Bu iki felsefe-tasavvuf gele-
torluk yapmıştır ve bu konuda öğrenciler ye-
neği temsilcileri sadece bu yönden biribirleri
tiştirmiştir. Bir doktor olarak ameliyatlar da
ile irtibatlı değiller, aynı zamanda aralarında
yapmış ve kendi zamanına göre çok değişik
tek taraflı geçen bir felsefi münazaranm da
tedaVi yöntemleri geliştirmiştir.
içindedirler. Tek taraflı bir münazara diyo-
ruz çünkü bilindiği gibi İbn Sina, Gazali'den İbn Sina fizikte Aristo fiziğini takip
önce yaşamıştır ve onun çağdaşı değildir. Bu etmiş ve bu açıdan Gazali tarafından da
açıdan önce onu takdim edelim. Batt'da La- eleştirilmiştir. Zaman Gazali'nin sebeplilik
tince tercümelerden Avicenna olarak bilinen nazariyesi gibi bazı konularda haklı olduğu­
İbn Sina, öğrecilerinde~ Cüzcani'ye hayattnı nu ispatlamıştır. Çünkü İbn Sina sebeplilik
kısaca yazdırdığına göre 980 yılında Buhara konusunda Aristo'nun zorunluluk ilkesini 313
yalanlannda Efşane'de doğmuştur. 46 Öğreni­ kullanıyordu, Gazali ise bunu eleştirmiş ve
mini Buhara'da yapmış ancak üstün zekasın­ Batt'da ancak David Hume'un 15. yüzyılda
dan dolayı çok kısa bir sürede kendi zamanı­ geliştirmeye başlayarak Kant'ın 18. yüzyılda
na kadar olan bütün bilimsel gelişmeleri elde ortaya kayabildiği zorunsuzluk ilkesini sa-
edebilmiştir. Bunu elde etmesine hocalan vunmuştur. Ancak İbn Sina diğer konularda
yardımcı olamamış kendi kendini eğiterek kendi zamanını aşan eserler vererek bilimin
birçok bilimi bir hoca yardımı olmadan tahsil ilerlemesinde öncülük etmiştir. Bunun dışın­
etmiştir. Bunda Samarn idarecilerinin kütüp- da metafizik, matematik, müzik, psikoloji,
hanelerini onun emrine vermeleri çok etkin astronomi, meteoroloji, mineraller, kimya ve
olmuştur. Bu bakımdan onlann himayesinde
ahlak, siyaset, ekonomi gibi bütün bilim dal-
bilimsel çalışmalannı sürdürmüştür. Ancak lannda o bilim dallanna katkıda bulunabile-
Aristo metafiziğinde zorlanmış ve bunu da cek eserler vermiştir.
Farabfnin şerhleri yardımıyla öğrenebilmiş­
tir. Vezir olarak siyasi bir görev de üstlenmiş İbn Sina insanlık tarihininender rast-
ve zamanındaki bütün bilimler üzerine oto- lanan şahsiyetlerindendir. Bilimsel vüs' ari o
rite denecek düzeyde eserler vermiştir. Isfa- kadar geniştir ki bunu ancak yıllarca çalış­
han'da Alauddevle'nin himayesi sırasında ça- roakla anlaşılabilir. Ne var ki bilim, durağan
lışmalannı sürdürürken 1037 tarihinde vefat (45) Gaıall'nin eserlerinin bir listesi ve onun hakkıodaki y.ıpıla.ıı ~­
etmiştir. malar için bu ç~ıxıanı.n sonunda verilen Bibliyorafya'y.ı müracaat
edilebilir.
(46) Wılliaın E. Goblman. The Life of Ibn Sina: A Critiazl and Ann~
İbn Sina, Farabi gibi çok düzenli bir tateJ Translatiotı (Albany: State University of New Yoık Press,
1974). Bu eseıio Alparslan Açıkgenç ve Mehmet Hajrl Kub~ğlu
felsefe sistemi kurmuştur ve bu sistemini üç tarafıncbn İbn Sina'nın diğer bir takım risaleleriyle birlikte Arap-
şekilde önce çok aynntılı olarak Kitôbu'ş-Şi­ ça'cbn yapıla.ıı tercümeleri yalaoda basılacaktır.
(47) Ibn Sina'nın genel felsefesi il.ıe.ı:iııe yıpılan çalışınalar ve kendi
fa'da; sonra özet olarak Kitabu'n-Necat'da eserleri için Bibliyogr.ıfya'da verdiğimiz !asa listeye bakılabilir.
bir yapıya sahip olmadığından İbn Sina'dan ederiz. Belli kurallarla yapılan bu birleştirme
sonra geçen 1000 yıllık sürede ortaya çıkan işlemi ile "önermeleri" (kaddya) elde ederiz.
bilimsel birikimlerin etkisiyle onun bu başa- Mantık bilimi, bize bu kurallan verir; biz de
nlan çok azmış gibi görünmeye başlamıştır. bunlan tabiata uygularsak fizik bilimindeki
Eserlerinin bir çoğu Latinceye çevrilmiş ve bilgileri elde ederiz. Bu §ekilde mantıkla ha-
Batı dünyasını bu şekilde yüzyıllarca etkisi al- kikat uygulaması İbn Sina felsefesinde bütün
tında tutmuştur. bilimler için geçerlidir. Mesela bunu insan
İbn Sina'nın felsefi sistemi Farabi sis- bedenine uygularsak bu bilimin de yönte-
mini kullanıp anatemi bilgilerini elde ederiz.
temi ile genelde ayrudır. Ancak onunki Para- O halde mantık diğer bilimlerin bir yerdam
bl'ninkinden daha ayrıntılı ve farklı özellikler '
aletidir. Ancak önermelerin de d üzenli· b ir1eş-
~ergil~ye? bir .yapıy.a da sahiptir. Farabi .~bi tirilmesi bize İslam mantığında kıyas denilen
Ibn Sına nın sıstemı de mantıkla başlar,~. akıl .... tm · · · t Ib. Sina mantıgı~
. b' .. ik .. .. yuru eyı venr. 1ş e n
me kanik, astronomı, ıyo1OJı ve ps o1oJıyı ·, k .. kı ··çı·· ·· d n ol
· b' ı:_ı _ı: • ü z i•k · • tik ' avram, onerme ve yas u usun e uş-
ıçeren ta ıat rc.ısc::ı:esı ve m
. . , .antme , m akta ve bunların
d u an d a kullan
yu1 · arak
geometnden oluşan . . matematik
. ile devam varlık mo dalite1erıne
· uygu1anınası onun bilgı·
eder. Sonra metafizik, ahlak, siyaset ve top- . . · akt dır D yu1 1 ilgili'·
nazanyesını o1uşturm
ıum ı:_ı ı: · il T ilimi' •• Ib. a . u ara
. ıcıseresr. . e sona
. . erer. ıp erını . n
aç am ar manUKLa e1e alınmaz· zıra
ıkl al ~ı~ · bunlar
Sına felsefe ilimlen ile kanştırmamış ve tıbba ik ·· · (''l . ' .~)k d
daha ziyade tecrübi ve deneysel yaklaşmıştır. ps 0 1OJının ı mu n-nep onusu ur.
Tecrübi bilimlerden bir tek mühendislikle il- Varlığın bilgisini nasıl elde edeceğimizi
gilenmemiş ancak fiziğinde ve mekaniğinde öğrendiğimize göre şimdi bu kurallar dahi-
mühendislerin kpllanabileceği teorik bilgiler linde varlığın bir tahlilini yaparsak onun bir
314 vermiştir. yok hükmünde sayılabilecek olan bil-kuvve
(potansiyel) bir ilkeden başlaması gerekir.
İbn Sina'ya göre, biz var olan her şeyi
Bu ilke "ilk madde" dir. Tamamen şekilsiz ve
aklımızia algıladığımıza ve bunu da dille ifa-
ancak bir ilke olarak var olduğu düşünillebi­
. !le ettiğimize göre bütün insan bilgisi kelime-
len bu ilk maddenin hayat ışığı kazanabilmesi
lerle ifade etmeye çalıştığımız kavramlardan
için onu harekete geçirecek bir "İlk Sebep"e
oluşur. O halde bilgi, kavramlarla başlar. Yani
ihtiyaç vardır; bu İlk Sebep ~e Allah' dır. An-
bir şeyi bilmek istediğimizde onu ifade etti-
cak hareket eden bir şey varsa onun hareketi
ğimiz kavramı anlayınca onun ne olduğum.i
bir yerden bir yere doğru olmalı; bu ilk mad-
bilebiliriz. Ancak kavramlar, duyular· yoluyla
denin hareketi nereye doğrudur? İlk madde
algılanan nesnelerin de ifade ediliş yollandır.
şekilsiz olduğu için onun bir şekil kazanmaya
O halde duyulanmızı kullanmadan sadece
karşı aşk ve şevki vardır. Bu sayede ilk mad-
kavramlar yoluyla bilgi elde edebiliriz diye
de Allah'ın verdiği bu potansiyel güçle asıl
bir sonuç İbn Sina epistemolojisinden çıkan­
sevgi kaynağı ola!ı yine Allah'a doğru hareket
lamaz. Bu epistemolojinin. açıklamak istediği
edebilmek için kendisine tayin edilen ilk şek­
aynen fizikte yapıldığı gibi bileşik bir cismin
malıiyerini anlayabilmek için onu daha basit
li alır. Ancak buna geçmeden önce ele alın­
bileşiklerine ayırdığımiz gibi mantıkta da bil-
ması gereken bir konu varlığın maddeden
gi elde ediş şekillerimizi göstermek için böyle soyudanarak incelenebileceği durumlardır.
Mesela rakamlar ve müzikteki notalar bu ka-
bir tahlile ihtiyaç vardır.
bildendir. O halde tabiat bilimlerinden önce
Kavramların bilgisi, tanımlarla (ta'ri/) bu bilimler çalışılmalıdır. Matematik bilimle-
elde edilir; kavramların duyuİara ve akla da- ri (riyadiyyat) aritmetik, geometri ve (teorik)
yalı olarak bir kurallar zinciri içerisinde bir- müzikten oluşur. Ancak matematik, mantık
leştirilmesinden ise nesnelerin bilgisini elde gibi varlığın bütün alanianna uygulanabilir;
mesela sesiere uygulanması ·şarkılann yapı­ Bunu yapabilmek için İbn Sina, Risa-
labilmesine yol açar ve böylece uygulamalı letu't-Tayr, Hayy ibn Yakzan ve İşarat'ın "Ta-
müzik ortaya çıkar. Geometride soyut olarak savvuf" bölümü gibi eserleri kaleme almıştır.
incelenen şekiller, varlıklara uygularursa mü- Ancak insanı iki açıdan ele almak zorunda-
hendislik ve mimarlık gibi uygulamalı sanat- yız; birincisi kişi olarak, ikincisi toplum ola-
lar veya ·pratik(ameli) bilimler doğar. rak. Böylece İbn Sina, insan ve toplum felse-
fesini de oluşturarak bu bilimlerin alt dalları
Şimdi varlığın durumlarını maddi ile beraber sistemini bütünlüğe kavuşturması
alemde ele alabiliriz; ilk şekli alan birçok için varlığın nihayette ulaşması gereken nok-
madde olduğu için bunlann hepsine birden tayı belirlemeye çalışır; bunu anlamaya çalı­
ait olan bir genel şekil; bir de tek tek bütün şan ve böylece bütüncül bir alem tasavvuru
varlıklara ait olan hususi şekil vardır. Bunlar- oluşturan bilim İbn Sina'ya göre metafiziktir
dan ilkine "biçim", ikincisine de maddi şe­ (ilahı'yyat). Gazali'nin eleştirdiği konu da işte
kil denir. İlk maddenin şekil kazanmış hali budur ve bu konu İbn Sina-Gazali münazara-
dört unsurdur; ateş, hava, su ve toprak. Bu sının temelini oluşturmaktadır. Gazali'ye gö-

dört unsurdan sırasıyla, Farabi'de olduğu gi- re metafizik bir bilim değildir, halbuki İbn Si-
bi, mineraller, bunlardan madenler ve ondan na bunu bir bilim olarak takdim etmektedir.
da bitkiler, hayvanlar ve insanlar varlık saha- Önce Gazali, "bu bilimin ele aldığı
sına çıkarlar. Varlığın aldığı bu her bir şekil konuya bakalım" der. Alemin yaratılması, ya-
ve mod her bir bileşimin konusunu oluşturur ratıcının zatı ve insanın nihai hedefi. Bu ko-
ve fdsefe bu bilimleri aynen bu oluş sırası­ nuları İbn Sina'nın bilgi nazariyesi ile ölçsek
na göre ele alıp inc~ler. O halde İbn Sina'ya dahi insanın bu konularda bilgi edinmesinin
göre mantıktan sonra tabiat ilmi gelir ve bu mümkün olmadığını görürüz. Bu yüzden bu 315
ilim maddi alemi inedediğine göre önce ilk bilim taklidi kurgular birikiminde felsefe ta-
maddenin oluşum ilkelerini belirler ve sonra rihi boyunca filozoflar bir tek konuda bile
buradan minerolojiye, oradan biyolojinin alt aniaşamamışlar ve çok değişik fikirler ileri
dalları olan botaniğe, zoolojiye, anatomiye ve süregelmişlerdir. Çünkü bu sözde bilirnde
nihayet psikolojiye geçer. Bu sıra tabiat bilim- hakikat keşfedilemez, içinde hakikat olarak
lerinin sona ermesidir. Bundan sonra insanı bize anlatılan bir bilgi varsa o da vahiy yoluy-
ele alan bilimler gelir çünkü varlık medları ta- la filozofların peygamberlerden elde ettikle-
biat aleminde insanla son bulur bundan son- ri bilgilerdir. O halde din, metafiziğin yerine
ra insanı inceleyen bilimler gelir. Bu durum- geçen İslami bir mutlak ilimdir. Bu konula-
n ancak dinden öğrenebiliriz, çünkü bunlar
da psikoloji artık insan bilimlerinin başladığı
peygamberlere vahiyle bildirilirler, bizim aklı­
yerdir. İnsan bilimlerinin İbn Sina açısından
mıza uygun bilgiler olduğundan ancak yorum
genel adı "ahlak" bilimidir. Bunun da alt dal-
getirmeden ve kendi vahiysel yapısına sadık
ları vardır, şimdi kısaca bunları özetleyelim.
kalarak biz de onları sistemleştirebiliriz.
İnsan maddi varlığın tepesinde oldu- İbn Sina-Gazali münazarasının aynntı-
ğuna göre onun kendi alemini aşması ancak ları da vardır; bunlara bir nebze değinebiliriz.
belli bir ahlaki yaşantı ile mümkündür. Bu ya- Birincisi, felsefe olgusu; felsefe çalışmanın
şantıyı tasavvuf İbn Sina'ya göre mükemmel hükmü nedir? Bu konuda Gazali felsefenin :eo
bir şekilde dile getirmekle beraber sadece bu çok dalları olduğunu gayet açık bir şekilde ~
yaşantı içerisine girip kalmaktadır. Onun için belirtmektedir, bunlardan sadece metafiziğin ~
tasavvufun felsefi kavramlarla ifadesi onun bir bilim olmadığını ispat ettikten sonra onun ~
zenginleşerek insana daha yararlı bir durum çalışılmasının insana kazanciıracağı hiçbir ·~
almasını sağlayacaktır. erdem olmadığını belirtmektedir. Bunun dı- >::
şında fizik, kimya, biyolojoji ve hatta mantık lenek olarak 18. yüzyıla kadar süregelmiştir.
gibi diğer felsefi bilimlerin çalışılması gerekti- Bu iki filozoftımuzun da insanlık ve düşünce
ğini Gazali açıkça söylemektedir. Bu bilimleri tarihine katkıları çoktur. İbn Sina felsefi sis-
İbn Sina sistemini incelerken tek tek saydık. temiyle Batı dünyasını yüzyıllarca etkisi altına
Yalnız metafizik açısından bile baktığımızda almıştır. Gazill'niı:ı de etkisi azımsanamaz.
şunu görebiliriz; artık bugün için felsefe an- Denebilir ki modem felsefenin ulaştığı bir-
layışımızda bir değişme söz konusudur. Bu- çok görüşün öcülüğünü yapmıştır. Bunlardan
gün biz felsefeyi ne diğer bilimlerin bir cinsi en önemlisi yukanda zikrettiğimiz sebeplilik
olarak, ne de metafiziğin bir üst dalı olarak nazariyesidir. Aynca Descartes'in taklit etme-
anlıyoruz. O zaman diyebiliriz ki Gazali za- ye' çalıştığı hakikatı bulmak için şüphe etme
manında felsefe kelimesi sadece Aristocu yöntemini yine ilk önce Gazili uygulamıştır.
düşünce biçimi için kullanılıyordu. Mesela Nihayet Kant'ın 18. yüzyılın sonlarında ulaş­
kelam türünden felsefe yapmaya felsefe den- . tığı metafiziğin bilim olmaması görüşünü Ga-
miyordu çünkü bunlar tamamen değişik bir ' ·ıaıı, İbn Sina'yı eleştirirken geliştirmişti.
gelenekten geliyordu. O zaman İbn Sina-Ga-
zali münazarasında felsefe kelimesinin kulla- Kısa bir düşünce ve bilim tarihi ola-
nımına dikkat etmeliyiz. rak burada sunmaya çalıştığımız düşünürleri
750-1100 tarihleri içinde cereyan eden bilim-
İkincisi, bu münazarada bazı nazari- sel süreç çerçeves_ i içerisinde değerlendirdik.
yeler ağır eleştirilmiştir. Bunlardan üç tanesi Bu düşünürlerimizden sonra gelen bazı dü-·
ayrı önem taşımaktadır: birincisi, alemin ezeli şünür ve bilim adamlanmız istisna tutulursa
oluşu; ikincisi, Allah'ın cüz'iyyatı bilmesi ko- denebilir ki bu dönemde düşünce tarihimiz
nusu ve üçüncüsü, bedenlecin haşri meselesi. altın çağına ulaşmıştır.
316 Dikkat edilirse bu her üç konu da metafizi-
ğe girmektedir. Bj.zce İbn Sina'yı eleştirirken Kaynaklar
Gazali bazan haksızlık etmektedir. Çünkü Abdul Haq, Muhammad. "Ibn Sina's Interp·
retation of the Qur'an", Islamic Q.uarterly 32 (1988),
İbn Sina, ,"alem ezeli" derken, Allah'ın ezel-
46vd.
den beri yarattığına işaret etmektedir ki yu-
Açıkgenç, Alparslan. Bilgi Felsefesi, İstanbul:
kanda gördüğümüz gibi Matfuid! bunun
İnsan Yayınlan, 1992.
söylenebileceğini belirtmiştir. Ancak Gazali
Scientific Thought and its Burdens, İstanbul: Fa-
bu konuda yorum istememektedir ve onun tih Üniversitesi Yayınlan, 2000. .
tercih ettiği Allah'ın yaratmasını kabul ettik- ı
Afnan, Soheil M. Avicenna: His Life and ~rks,
ten sonra mantıken bunun yoktan olması ge- London: George Alien & Unwin Ltd., 1958.
rektiğini düşünmektir. O halde sadece bu dü-
Ahmed ibn HanbeL ''Kitibu'r-Radd 'ale'z-Ze-
şünce içinde kalalım. Diğer taraftan İbn Sina nadika ve'l-Cehmiyye", yay. Kıvamuddin, Darül-Fünun
cismani haşrin akıl ile kabulünün zor olduğu­ İlahiyyat Fakültesi Mecmuası, v-vi (1927), 313-27.
nu söylemesinden kasdettiği ise, aklen bunun Alpay, Günay.' "Hakim Ata", EI2.
ispatlanamayacağıdır. Fakat Kur' an' da söy- Arslan, Mahmut. Kıitadgu Bilig'deki Toplum ve
lendiği için bunu Allah söylediğine göre bir Devlet Atılayzşı, İstanbul: İ. Ü. Edepiyat Fakültesi Ya-
gerçeklik olarak idrak edebiliriz. yınlan, 1987.
Aydın, Mehmet. "Ibn Sina'da Mutluluk
Gazali, İbn Sina gibi düzenli bir sis- (Es-Sa'ade) Anlayı§ı" inlbn Sina: Ölümü11ün Bini11ci Yı­
tem kurmamıştır. Ancak Ihya'u 'Ulumu'd-Dtn lı Armağanı, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1984, 433vd.
adlı eserinde gayet sistemli bir dünya görüşü Bağdadi, ~dulkahir.Kitab Mi/el ve'1ı-Nihel,
kurmuştur; bu yüzden de Gazali bu açıdan neşreden Albert N. Nader, Beyrut: Dar d-Maşrik,
çok etkili olmuştur. Onun İbn Sina'yı' eleşti­ 1992.
risine İbn Rüşd cevap vermiş ve böylece İbn Bayraktar, Mehmet. İslam'da Bilim ve Tektıoloji
Sina-Gazali münazarası devam eden bir ge- Tarihi, Ankara: IDVYayınlan, 1989.
Bosworth, Clifford Edmund. The Ghaznavids, Kitab'ut-Tanbih 'ala Sabil'is-Sa'adah, Haydara-
Edinburgh: Edinburgh University Press, 1963. bad: Da'irat el-Ma'arif el-Osmaniyye, 1346.
"'lek Khans or Karakhanids", EI2. Kı'tab Mebadi' Ara' Ahl'ul-Medinat'u/.Fôdilah,
"Khwarizmshahs", EI2. İngilizce'ye çev. ve yay. Richard Walzer, Oxford: Cia-

''A Pioneer Arabic Encyclopedia of the Scien-


rendon Press, 1985.
ces: Al-Khwarizml's Keys ofthe Sciences", Isis 54 ( 1963 ), Risalah fi'l-:Akl, yay. Maurice Bouyges, Beirut:
97-111. Imprimerie Catholique, 1938.
Caferoğlu, Ahmet. İlk Türk Dilcisi Kaşgarlı Frank, Richard MacDonough. "The Neopla-
Mahmut: Devri ve Eseri, İstanbul: CHP Yayuılan, 1938. tonism of Gahm ibn Safwan", Le Museo11 78 (1965),
Calder, N. "al-Sarakhsi" maddesi, E/2. 395vd.
Gaz~, Ebu Hamid Muhammed. (eserlerinin
Corbin, Henry. Avicenna and the Visionary Re-
cital, çev. Wıllard R '.frask, Irving Texas: Spring Publi- losa bir listesi, tercümeler dahil).
cations, Ine., 1980. The Alehenry ofHappiness, çev. Claud Field, Ar-
Çeriç, Mustafa. The Roots of Synthetrc Theology monk, N. Y, London: M. E. Sharpe Ine., 1991.
in Islam: A Study ofthe Theology ofAbu Manstlr al-Ma- The Book of Knowledge, Ihya' nın Kitab aı 1lm
t{Jrfdf, Kuala Lumpur: ISTAC, 1995. bölümü, çev. Nabih Amin Paris, Lahore: Sh. Muham-
Dampier, Wılliam C. A History of Science, mad Ashraf, 1962.
Cambridge: Cambridge University Press, 1989. • ·- Deliveratıce /rom Error, The Faith and Practice
Darim1. Kitab al-R.add 'ala'l-]ahmiyya des Abu ofal-Ghazali, çev. Montgomery Watt, London: George
Sa'id Vthman ilm Sa'id al-Dôrimf, neşreden Gösta Vi- Alien and Unwin Ltd., 1970.
testam, Lund/Leiden: E. J. Brill, 1960. The Fatawa of Imam a!-Ghaı:ı.ali, yay. Mustafa
Ebu Leys Semerkand1. The Islamic Concept Abu-Sway, Kııala Lurnpur: ISTAC, 1996.
of Belief in the 4th/10th ~tury: Abü Layth al-Samar- Al-Ghaı:ı.a!i's MishkJt al-Aflwar, çev. W. H. T.
qandi's Commentary on Abü Hani/ah's al-Fiqh al-Absat, Gairdner, Lahore: Sh. Muhammad Ashraf, 1952.
tahkikle ve notlarla ne~eden Hans Daiber, Tokyo': Ins- "Al-Ghazzali's Thıct onDogmatic Theology (al- 317
titute for the Study ofLanguages and Cultures of Asia Risalat al-Qudsiyyah) ", çev. ve tahkik A L. Tibawi, The
andAfrica, 1995. Islamic Quarterly 9 (1965).
Eş' ari, Ebu'i-HasanAli ibn İsmail. Kitab Maka-
Al-Iktisad fi'l-I'tikad, çevirenler: İbrahim Agah
lati'l-İsl4miyyin, tahkikle neşreden Helmut Ritter, Wı­
Çubukçu, Hüseyin Atay, Ankara: A Ü. İlahiyat Fakül-
esbaden: Franz Steiner Verlag, 1980.
tesi Yayınlan, 1962.
Fakhry, Majid. ''Th.e contemplative Ideal in Is-
İlcômu'l-11vam 'an 'İlmi'l-!Vılam, yay. Muham-
lamic Philosophy: Aristotle and Avicenna", Journal of
med el-Mu'tasim Billah el-Bağdad1, Beyrut: Dar el-Ki-
the History ofPhilosophy 14 (1976), 137vd.
tab el'Arabi, 1985.
"The Subject-Matter of Metaphysics: Aristotle
The ]ust Bala11ce (al-Qistas a/.Mustaqim), çev. D.
and Ibn Sina", Islamic Theology a11d Philosophy: Studies
P. Brewster, Lahore: Sh. MuhammadAshraf, 1978.
ıiı Ho11our ofGeorge F. Hourani ed. Mamıura, Michael,
Albany: State University of New York Press, 1984. Kitabu'l-Erbe'f11 ft Usulu'd-Din, Kahire: Mat-
Farabi, Ebu Nasr. Fustil'ul-Medenf: Apho- ba'at el-Kurdistan, 1328.
risms ofthe Statesma11, yay. D. M. Dunlop, Cambridge: Ma'aricu'l-Kııds fi Medaric Ma'rifeti'n-Nefs,
Cambridge University Press, 1961. Beyrut: Dar el-Afaq al-Cedide, 1978.
Ihsa'u/. Vlum, yay. Osman Emin, Mısır: Dar el- Makasidu'l-Felasife, 3 cilt. Kahire: el-Matba'at
Fikr el-Arabi, 1949. el-Muhamediye el-Ticariyye, 1936.
KJ'tab fi'l-Mantik: Al-7barah, yay. Muhammed Mişkatu'l-Envôr, yay. Ebu'l-'Ula 'Afifi, Cairo: el-
Salim Salim, Mısır: Dar al-Kııtub, 1976. Dar el-Favmiyye, 1964.
Kıtab'ul-Hurn/, yay. Muhsin Mahdi, Beyrut: Mi'yaru'l-Vlum fi Fenni'l-Mantik, Beyrut: Dar
Dar al-Maşrik, 1969. el-Endelus, 1964.
Kitab Siyasôt el-Medeniyye, yay. Fevzi M. Nec- MfıP11u'l-J1mel, yay. Ahmed Şemsuddin, Bey-
car, Beyrut: Imprimerie Catholique, 1964. rut: Dar el-Kııtub el-'llmiyye, 1989.
Kitab Tahsı1'us-Sa'adah, Haydarabad: Da'irat El-ktstô.su'l-Mustakfm, yay. Riyad Mustafa 'Ab-
el-Ma'arif el-Osmaniyye, 1345. dullah, Beyrut: Dar el-Hikme, 1986.
Tehô/utu'l-FelôsıJe, yay. 'Ali B. Mulhem, Beyrut: Hourani, George F. "Ibn Sina's Essay on the
Dar Mektebet el-Hilal, 1994. Seeret of Destiny", Bul/etin ofthe School ofOriental and
Gazali üzerine yapılan bazı çalı§malar: African Studies 29 (1966), 25vd.
Aristo Metafiziği ile Gazzali Metafiziğinin l.Vırşı­ Ian Richard Netton. AJ-Fôrôbt and his School,
laştınlması, Süleyman Hayri Bolay, İstanbul: Kalem Ya- London, New York: Routledge, 1992.
yıncılık, 1980.
İbn Abi Usaybi'a. 'Uytln'ul-Enba:ft Tabakôt'il-
Creatıon and the Cormic System: AJ-Ghazt1li and Atibbô', Beyrut: Dar Maktabat·el-Hayat, tarihsiz, 603
Avicenna, Richard M. Frank, Heidelberg: Cacl Wınter, vd.
Universitatsverlag, 1992.
İbnu'l-Ethir. El-Kômil fi't-Tôrikh, 13 c. Beynıt:
The Ethics of AJ-Gha1.11li: A Compasile ethics in Daru Sadı.r, 1979.
Islam, Muhammad Abul Quasim, Delmar, N. W: Cara-
van Books, 1978. İbn Sina, Ebu 'Ali al-Huseyn ibnAbdullah. Ter-
cümeler dahil eserlerinin kısa listesi:.
Ghazôli: La Raison et le Miracle, Tab/e Rom/e
UNESCO 9-10 decembre 1985, yay. A. -M. Turki, Paris:. Avicenna on Theology, çev. Arthur J. Arberry,
Editions Maisonneuve et Larose, 1987. ' ., Westport, Conn.: Hyperion Press, Ine., 1979.
' Avicenna's De Anima, yay. Fazlur Rahman, Lon-
Ga.Pli'de Devlet, yazan Fahrettin Korkmaz, An-
kara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayı.nlan, 1995. don: Oxford University Press, 1959.
Al-Ghazzaliyy: A Study in Islamic Epistemo- Fi Beyôni'l-Mu'ci.Pt ve'l-Keramôt, "Avicenna's
logy, by Mustafa·Abu-Sway, Kuala Lumpur: Dewan Ba- Canception ofMiracles", basılmamış doktora tezi, Ge-
hasa danPustaka, 1996. orge N. Atiyeh, The University of Chicago, 1954.
. Gha1.11li's Theory of Virtue, Mohamed Ahmed Fi İsbôti'n-Nubuvvôt, yay. Michael Marmura;
Sherif, Albany: State University of New York Press, Beynıt: Daru'n-Nehôr, 1968.
1975.
Hayy ilm YakzôiJ. /Ubn Sina wa Ibn Tufeyl wa
Gha1.11li's Unique Unknowab/e God, Fadlou Suhraverdi, yay. Ahmed Emin, Kahire: Dar el-Ma'ari(
Shehadi, Leiden: E. J. Brill, 1964.
318 1952.
The Idea of Univer:rality of Ethical Norms in
Ibn Sina and Mystı"cism: &marks and Admoniti-
Ghazp/i and Kant, Muhammad Amin Abdullah, Anka-
ra: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınlan, 1992. ons, Part IV, çev. Shams Inati, London and New York:
Kegan Paul, International, 1996..
Iskzmic Occasioanlism: and its Critique by Aver-
. roes and Aquinas, Majid Fakhri, London: George Alien Ibn Sina Risaleleri 1: 'Uyun al-Hikma et l'opus-
& Unwin Ltd., 1958. cu/e d'Abu'l-Faraj et la rt/utation d'Ibn Sina, yay. Hilmi
Mu'ellefôtu'l-Gazôli, ~durrahman Bedevi, Ziya Ülken, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1953.
Küveyt: Vekalet el-Matbu'at, 1977. Ibn Sina Risaleleri 2: Les Opuscu/es D'Ibn Sina
Muslim Iııtellectual: A Stı1dy of al-Gha1.11li, w· et Le Livre de la Difference entre EEsprit et EAme, yay.
Montgomery Watt, Edinburgh: At The University Hilmi Ziya Ülken, İstanbul: İbrahim Horoz Basım~,
Press, 1963. 1953.
Studies in ~Ghazzali, Hava Lazarus-Yafeh, Je- Kitabu'n-Necôt, yay. Sabri el-Kıırdi, Mısır: Mat-
rusalem: The Magnes Press, The Hebrew University, ba'at el-Sa'ade, 1331.
1975. AJ-Mobda' wa'l-Mo'ad, yay. ~dullah Nurani,
Theodic.y in IslamıC Thought: The Dispute over Tehran: Institute oflııamic Studies, 1984.
al-Ghazp/i's '73est ofall Possible Worlds", Eric L. Orms-
Mantık el-Mqrikiyyitı,
yay. Şukri el-Neccar,
by, Princeton: Princeton University Press, 1984.
Baynıt: Daru'l-Had_
asah, 1982. '
Gohlman, William E. The Life of lbn Sina: A
The Metapbysi'ca ofAvicenna, çev. Parviz More-
Critica! and Annota/ed Translatı(m, Albany: State Uni-
versity of New York Press, 1974. wedge, London: Routledge, 1973_
Gökyay, Orhan Şaik. "Dede Korkut", TDV İs­ Er-Risalatu'l-Jtrıiyye, yay. İbrahim Hilal, Kahi-
lam Ansiklopedisi. re: Dar el-Nehdat el-~abiyye, 1980.
Gülensoy, Tuncer. "Edib Ahmed Yükneki", Et-Ta'liqôt, yay. Abdurrahman Bedevi, Mekteb
TDV İslam Aıtsiklapedisi. · el-I'lam el-Islami, 1404.
Hasan el-Basri. Teftirn'l-Hasan el-Bam, neşee­ 'Uyun al-Hikme, yay. AbdUITahrnan Bedevi, Ka-
den M. Abdurrahim, Kahire: Dar el-Hadis, 1992: bire: L'Institut Français d'Archelogie Orientale, 1954.
El-Shifa'; EI-İIB.hiyat, 2 cilt. Yay. Ihrahim Mad- . "Studien zur Geschichte der islamisehen
kur, ei-Ebb Kanavati ve Sa'id Zayid Kahire: Vezaret ei- Frommigkeit: I. Hasan al-Basri", Der Islam 21 (1933 ).
Sakafe, 1960. Serrac, Ebu Nasr Abdullah ibnAii, Kitôb al-Lu-
İbrahim Kafesoğlu. Hôrevnşahlar Devleti Tarihi, ma'ft't-Tasavvu/, yay Reynold A. Nicholson, London: E.
Ankara, 1956. J. W Gibb Memorial Fund, 1963.
Kutadgu Bilig ve KiJitür Tarihimizdeki Yeri, An- Suter, H. "Fargham", EI2.
kara: Kültür Bakanlığı Yayınlan, 1980. Şehrestam, Ebu'l-Feth Muhammed ibn Abdul-
"Selçuklular", MEB İslam Amiklopedisi. kerim. al-Milel ve'n-Nihel, 2 cilt, yay. Muhammed Sey-
İz, Fahir. "Ahmad Yasawi", EI2.
yid Kilani, Beynıt: Dar ei-Ma'rife, 1961.
Kaçalin, Mustafa S. "D!vanü Lugati't-Türk", Muslim Sects and Divisions, İngilizce'ye çev. A
TDV İslam AJtsiklopedisi. K Kazi and J. G. Flynn, London: Kegan Paul Interna-
tional, 1984.
Kavakcı, Yusuf Ziya. XI ve XII. Asırlarda Ka-
rahanlıla Devrinde Mavara' al-Nahr İslam Hukuçulan,
The Summa Philosophiae of al-Shahrastôni: Ki-
Ankara: Atatürk Üniversitesi Yayınları, 1976. tab Nihôyat al-ltjdam /i Tim al-KoLım, İngilizce'ye çev.
ve yay. Alfred Guillaume, Oxford: Oxford University
Köprülü, Mehmet Fuat. ''Hirizmşahlar", MEB Press, 1934.
İslam Ansiklopedisi.
Tekeli, Sevim ve diğerleri. Bılim Tarihine Girz"i,
Türk Edebiyatında İlk Mutasavvif/ar, Ankara: Ankara: Nobel, 2000.
Diyanet İşleri Başk. Yayınları, 1981.
Tümer, Günay. "Bi.rU.nı"", TDV İsla11ı Ansiklope-
Köymen, Mehmet Altay. Büyük Selçuklu İmpa­ disi.
ratorluğu Tarihi, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1989.
Biruni'ye Göre Dinler ve İslam Dini, Ankara: Di-
Kraus, P. "The controversies of Fakhr al-Din yanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 1986.
Razı"", Islamic Culture, 12 (1938), 131-53.
Türk Tarih Kurumu. Beyruni'ye Armağan, Anka-
Ki.ı§eyri, Ebu'l-Kasım_Abdulkerim ibn Havazin. ra: Türk Tarih Kurumu, 1974.
er-Risôletu'l-Kıqeyriyye fi 'ilmi't-Tasavvuf ed. by Ma'rôf
Watt, W Montgomery. Fomıatz"ve Period of Is-
Zurayk ve ~ ~dulhamid Baltaci, Beynıt: Dar al- 319
lamic Thought, Edinburgh: At The University Press,
Hayr, 1988.
1973; Türkçe çevirisi Ethem Ruhi Fığlah İslam Düşün­
Kutluer, İlhan. "Harizmi'', TDV İslam Amiklo- cesı"nin Tqekkiil Devn· (Ankara: Umran Yayınevi, 1981).
pedisi.
jahm ibn Safwan", EI2.
Madelung, Wılferd. "The Early Murji' a in Kim-
Wıc.kens, G. M. (n2§ir) Avicenna: Scientist and
rasan and 'Iransaxiona and the Spread of Hanafism", Philosopher, London, 1952.
Der Islam 59 (1982).
Wright, R. Ramsay. The Book of lnstructz"o11 in
Matfuidl, Ebu Mansur. Kitabu't-Tevhfd, tah- the Elements of the Art ofAstrology: Kitabtl't-Tefhim li-
kik ve neşr. Pathalla Kholeif, Beyrut: Dar ei-Machreq, Evaili Sinaatz"'t-Tencım, yay. Fuat Sezgin, Frankfurt:
1982. Institut für Geschichte der Arabisch-Islamischen Wıs­
Mehren, August F., ed. Traites Mystiques D'Avi- senschaften, 1998.
cenne, Amsterdam: APA-Philo Press, 1979). ~Cloğlu, Mustafa Said. Matüridi ve Nesefi'ye
Monnot, G. "EI-Shahrastam", EI2. Göre İnsan Hiımyeti Kavramı, Ankara: Ankara Üniver-
Nizamülmülk, Ebu Ali Kıvamüddin Hasan b. sitesi İlahiyat Fakültesi, 1982.
Ali b. İshak. Siyasetname, haz. Mehmet Altay Köymen, Yeprem, M. Saim. Môtıın"df'nitı Akide Risalesi
Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1982. ve Şerhi, İstanbul: M. Ü. İlahiyat Fak. Vakfı. Yay., 2000.
Obermann, Julian. "Political Theology in Ear- xusuf Has Hacib. Günümfiz Türkçesı· ile Kutad-
ly Islam", Journal of Amarican and Oriental Studies 55 gu Bilig Uyarlaması, haz. Fikri Silahdaroğlu, Ankara:
(1935), 138vd. Kültür Bakanlığı Yayınlan, 1996.
Özcan, Hanifi Môtıırfdfde Bilgi Problemi, İs­ Kutadgu bilig, çev. Reşit Rahmeti Arat, Ankara:
tanbul: M. Ü. ilahiyat Fak. Vakfı Yay., 1993. Türk Tarih Kurumu, 1985.
. Môtfirfdfde Dini Çoğulculuk, İstanbul: M Ü. Yükneki, Edib Ahmed. Atebetü'l-hakayık, tre.
İlahiyat Fak. Vakfı Yay., 1999. Reşit Rahmeti Arat, Ankara: Türk Dil Kurumu, 1951).
Ritter, Helmut. "Hasan al-Basn"", EI2.

You might also like