Kişisel gelişim serüveninde başarıya ulaştıran 26 temel yetkinlik
9. BASIM 2002, Bilge Yayıncılık, Eğitim, Sağlık Hizmetleri ve Ticaret A.Ş. Tüm yayın hakları anlaşmalı olarak Bilge Yayınları'na aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir; izinsiz çoğaltılamaz, basılamaz. ISBN: 975-8364-26-X Bilge Yayınları: 28 Üstün Yetenek Dizisi: 4 Yayın Yönetmeni M. Necati Bayrak Yayın Danışmanı Özcan Ünlü Editör Rahime Demir Baskı Yeri ve Tarihi : istanbul, 2005 Yayına Hazırlık ; Bilge Yayıncılık Eğitim Hizmetleri İç Düzen : Yasemin Yentur Kapak Tasarımı : Ahmet Altay Baskı ve Cilt : Bilge Matbaacılık Yılanlı Ayazma Sokak No: 8 Örme İş Merkezi Kat: 1 (Kale İş Merkezi Karşısı) Davutpaşa, Zeytinburnu-İstanbul BİLGE YAYINCILIK, EĞİTİM, SAĞLIK HİZMETLERİ ve TİCARET A.Ş. Yılanlı Ayazma Sokak No:8 Örme İş Merkezi Kat: 1 (Kale İş Merkezi Karşısı) Davutpaşa, Zeytinburnu-İstanbul Tel: 0 212 483 15 16 Fax: 0 212 483 30 55 http://www.bilgeyayinlari.com bilge@bilgeyayinlari.com Münir Arıkan 3 Mart 1967 Cuma günü Gaziantep'te dünyaya geldi. Çocukluğunda Gaziantep kebapları, baklavaları ve fıstıkları ile kendini güçlendirmeye çalıştı. Hayat fıstık gibi geçip giderken, sırf yaşı tutuyor diye (öğretmenini gözü tutmamasına rağmen) ilk okula verildi, ilk okul 1. sınıfta iken canını, sevgili annesi Şükran'ını kaybetti. Ama hayatın cansız da devam edebileceğini ve hayatın ilerleyen aşamalarında kendisine yeni yeni canlar verileceğini gördü. Orta ve lise eğitimini, Osmaniye'de tamamladı. O.D.T.Ü. - Kamu Yönetimi ve istanbul Üniversitesi Uluslararası ilişkiler Bölümlerinde yüksek öğrenimini tamamladı. Birçok akademik çalışmada bulunmasının yanı sıra öykü, makale, şiir, bilgi yarışması ve münazara yarışmalarında birincilikler aldı, O.D.T.Ü. Şeref Öğrenciliği ile taltif edildi. Üniversite hayatına başladığı yıl olan 1984'ten bu yana; çeşitli şirketlerdeki, Araştırma Geliştirme, Yatırım ve Teşvik, Satış ve Pazarlama, insan Kaynakları, Halkla ilişkiler, Bütünleşik Pazarlama iletişimi ve Uluslararası Ticaret departmanlarını kurdu ve çalıştırdı. Halen DEMİR Group Yönetim Danışmanı, ve Hayat Yayın Grubunun da Düşünce Öğretmenidir. Almanca, Arapça ve ileri seviyede ingilizce bilmektedir. Evli ve üç çocuk babasıdır. Her.şeye rağmen "sürdürülebilir insanlığın" var olması için; "Eşimin göreceği en iyi koca, çocuklarımın göreceği en iyi baba, ailemin göreceği en iyi akraba, dostlarımın göreceği en iyi arkadaş, ülkemin göreceği en iyi yurttaş, dünyanın göreceği en iyi vatandaş olmalıyım." misyonu ile yaşamaktadır. International Coaching Federation Üyesi ve Yönetim Danışmanları Derneğinin asil üyesi olan Münir Arıkan, The Society of NLP tarafından Lisanslı NLP Trainer olarak kişisel ve kurumsal seminerler vermekte ve danışmanlık yapmaktadır. Yazarın verdiği seminerler şunlardır: Gerçek Yaşam Enerjisi Özgüven, Söz Beden ve Sunum, Etkin Beyin Haritaları, Başarı için Ev Yönetim Sistemi, FQ Aile Zekanızı Geliştirin, NLP Teknikleriyle Sıra Dışı Düşünce,. NLP Teknikleri ile Aile iletişimi, NLP Teknikleri ile Problem Çözme, NLP Teknikleriyle Hayat ve Kariyer Planı. Yazarın yayına hazırlanmakta olan; Evlilikte Duygusal Zeka, Aile Zekası (FQ), NLP'de Dillerin Dili, NLP'de Gözlerin Dili ve Sıra Dışı Düşünce (5D Düşünce Felsefesi) adlı çalışmaları bulunmaktadır. Okursa yücelir, öğrenirse düşünür, bilirse mutlu olur, severse ölür, gülerse ağlar, paylaşırsa yaşar. Zaten hayat başka türlü nasıl anlam kazanabilir? m İÇİNDEKİLER Uyarı .... 15 Giriş ......... '. 16 1. BÖLÜM: ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMEK Öğrenmek Nedir? ...... '. 21 Niçin Öğreniyorsunuz? ....... 22 Nasıl Öğreniyorsunuz? ........ 22 Neyi Öğreniyorsunuz? ...... 23 Öğrenmeyi Kalıcı Hale Getirmek ...... 23 Öğrenme Keyfi ....... 24 Renkli Kalemler ........ 24 ..' Sağ Lob - Sol Lob ........ 25 Beyin Haritaları Nedir? ......... 25 Örnek Bir Beyin Haritası Çalışması ....... 26 Öğrenme ve Diyaframatik Solunum ....... 28 Öğrenme ve Besinler ...... 28 Öğrenme ve Uyku ........ '..•........ 29 Öğrenme ve Mekan ....... '.......... 31 ''" Öğrenme ve inanç ...... '.'............ 31 Öğrenme ve Tekrar ...... 32 Öğrenme ve Uygulama - Yaşama ....... 32 '' Geleceğin Sıradışı Eğitim Metodları ....... 33 2, BÖLÜM: DÜŞÜNMEYİ DÜŞÜNMEK Düşünüyorum, Öyleyse Varım ........ 35 , Düşüncenin Tanımı ........ 35 .,,. Sıradanlığı Yenmek ........ '.......................... 36 Dahiliğin Altın Anahtarı (Keşfedicilik) ...... 37 6 Şapkalı Düşünme Tekniği ...... 38 Beyaz Şapka .......... 39 Kırmızı Şapka ............ 40 Siyah Şapka .......... 40 Sarı Şapka .......... 41 Yeşil Şapka ......... 41 Mavi Şapka ........ 41 Poliyanna'nın Düşünce Gücü ......... 42 Masumiyet ve En Yakın Gelecek Kaygısı ...... 43 Sıradışılığın Sınırları ........ 44 Toz Pembe Hayallerim Var ........ 45 Karizmayı Konuşturunca Düşünce Susar ..... 46 Şeytanî Düşünce ........ 48 Yapmamanın Dayanılmaz Hafifliği ...... 49 Siz Verdiğiniz Notu Değiştirmeyin Ben de Hayallerimi .... 50 Sonunu Düşünmek .......... 52 3. BÖLÜM: EV YÖNETİM SİSTEMİ Konfüçyüs'ün Bilgeliği ve Erdemin Işığı ......... 53 Ev Yönetim Sistemi ile Yönetim ..... 54 Arslan Yatağından Belli Olur ...... 54 Bina ile ilgili Bilgileriniz ..... 55 Ev Eşyalarınız, Ekipmanlarınız ........ 55 Aile Bilgileriniz ........ 56 Ailenizin Vizyon, Misyon ve Stratejileri ........ 56 Beslenme Bilgileriniz ........ 58 Eğitim Bilgileriniz ........ 58 Sosyal Faaliyetlerinize Ait Bilgiler ........ 58 Maddî Durumunuzla ilgili Bilgiler ....... 59 Sağlığınızla Alakalı Bilgiler ....... 59 Akrabalarınızla ilgili Bilgiler ....... 60 Komşularınızla ilgili Bilgiler ...... 61 Evinizi Düzene Koymanın Size Kazandırdıkları ... 61 Evlilik Cüzdanı ile Verilecek Ev Yönetim Sistemi ..... 62 4. BÖLÜM: AİLEDE ETKİN İLETİŞİM Evleri Cennete Çeviren Çocuk ..... 63 işyerlerini Cennete Çevirme Sanatı ...... 64 Ailemin Gücü Testi ....... 65 Evrendeki Ailemiz ......... 66 5 Boyutlu Evrende iletişim ........ 67 iletişimde Sonuna Kadar Özgürlük ...... 70 Aman Zamanlamaya Dikkat ......... 70 iletişimde Koçluk Becerileri ........ 71 Söz Ola Kese Savaşı ...... 72 Kusur Kimde? ........ 73 '.; 5. BÖLÜM: NLP İLE BEYNİMİZİ PROGRAMLAMA Neuro Linguistic Programming ........ 75 NLP'nin Düsturları ........ 77 NLP Temsil Sistemleri ....... 85 NLP Bize Ne Yapar? ....... 86 Öğrenme ve NLP ........ 89 6. BÖLÜM: HIZLI OKUYARAK BEYİN GELİŞTİRME Sürücü Kursları ve Davranışın Otomatikleşmesi ...... 91 Hızlı Araba ........ 91 Hızlı Okuma Nedir? ....... 92 Neden Hızlı Okuma? ...... 92 Hızlı Okuyarak Beyin Geliştirme ....... 94 Okuma Tipinizi Tanıyor musunuz? ....... 96 Okumaya Başlarken ....... 97 ; Neremizle Okuyoruz? ....... 98 Okuma Freninden Kurtulun ........ 98 Kalkışa Hazır Olun ....... 99 Tam Gaz ileri ........ 100 Düşünce Hızına Geçiş ......... 103 Okuma ve Göz Kaslarımız ........ 104 7. BÖLÜM: KENDİNİ KEŞFET, İNSANLARI TANI Kendimizi Kaybetmek ...... 105 Kendimizi Keşfetmek ....... 106 insan Denen Labirent ....... 107 Keşifler Dünyasında Yolculuk ....... 107 Kişisel SVVOT Analizi ...... 120 Kişiliğime Hızlı Bir Bakış ....... 121 8. BÖLÜM: ÖZ GÜVEN GELİŞTİRMEK Özdeki Gerçek, Özdeki Çekirdek ...... 123 Özgüven Enerjisini Niçin Üretemiyoruz? ...... 125 Kendi Değerini Anla ........ 126 Duvarsız ve Kapısız Okul Ekolü ....... 127 Y Hyde Park Konuşmacılar Köşesi ....... 128 3; ABD Polis Köpekleri ....... 128 A Matrix ve Kullanamayacağımız Özgürlükler ...... 129 •'? Akrep Kız ....... 130 Evrenin Kanunları Şaşmaz ....... 130 Öz Güven Nasıl Gelişir? (Biraz Pratik Lütfen) ..... 132 ; ilkokuldaki Halimizi Unutmayalım ....... 134 ... Bir Öz Güven Klasiği ...... 135 9 BÖLÜM: NEZAKET KURALLARI Neden Nezaket? ........ 137 Nostalji ve Nezaket ....... 138 Ruhumuzun Yaşam Hızı ...... 139 V: Saraydaki Prenses ....... 140 i- Kıyafetlerdeki Nostalji ....... 140 j Hareketlerdeki Nostalji ....... 142 : Bilginin Efendisi ve Davranışın Kölesi Olmak ..... 143 . j Nezaketin Yeni Boyutunda Yeni Bir Hayat ..... 144 10, BÖLÜM: HER ŞEYE RAĞMEN SEVGİSİ Üç Sevgi Türü ....... 145 Her Şeye Rağmen Sevebilme Gücü ........ 149 * Ben Kendimi Düzeltmeden Başkaları Düzelmeyecek ...... 151 11. BÖLÜM: GÜZEL KONUŞMA ve SUNUM BECERİLERİ l Niçin Konuşuyoruz? ....... 153 Alıcı Konuşmacı Tipi ........ 153 Verici Konuşmacı Tipi ....... 154 ' Nasıl Konuşuyoruz? ....... 154 ' Nasıl Konuşmalıyız? ....... 155 1 Neden Konuşamıyoruz? ...... 157 ' Bir Konuşmanın Anatomisi ...... 158 '' Nasıl iyi Bir Konuşmacı Olabiliriz? ....... 158 Konuşmanıza Güç Veren Yöntemler ....... 165 > Prizma Dudaklar ........ 167 12. BÖLÜM: ETKİN BEDEN DİLİ Kaç Parçayız ve Hangi Parçamızla iletişim Kuruyoruz? ....... 169 ',- Kişisel imajınız ......... 171 Beden Dilinin Unsurları ........ 172 Kozuna, Pozuna ve Dozuna Dikkat Et ....... 181 Açtı Ağzını Yumdu Gözünü ...... 182 13. BÖLÜM: ETKİN BEYİN HARİTALARI "Mind Mapping": Beyin Haritası Nedir? .. 183, Beyin Haritası Nasıl Yapılır? ...... 184 Beyin Haritasının Faydaları Nelerdir? ........ 186 Beyin Haritasında Ustalaşma Süreci ..... 186 Üç Yaş için Beyin Haritası ...... 189 Beyin Haritalarının Değişik Uygulama Alanları ..... 190 Evde, işte, Okulda Beyin Haritası ..... 191 14. BÖLÜM: GÜZEL YAZIM BECERİLERİ > Güzel Yazı Güzel Bir Hayat Demektir ..... 195 Güzel Yazı Hayatımızı Nasıl Etkiler? ...... 195 Yazıyı Nerelerde Kullanıyoruz? ...... 196 Yazımız, Ruhumuz ve Karakterimiz ..... 197 : Güzel Yazan Güzel Bakıyordur ..... 197 Bilgi Birikimine Sahip Olmak ....... 198 Duygu Yüklü Olmak ....... 198 Düşünce Zenginliği ....... 199 Var Olmayı istemek ....... 199 Ruhu Konuşturmak ...... 200 Bedene Sahip Olmak ....... 200 Doğru Ekipmanları Kullanmak ....... 201 Yazınız Kaderinizi Yazar ...... 202 Sıradışı Bir Yazı Testi ...... 203 Yazınızda Kişiliğinizle İlgili İpuçları / Grafolojinin Ana Prensipleri ..... 204 Vimala Alfabesi ile Çalışın ....... 208 15. BÖLÜM: GÜZEL ÇİZİM BECERİLERİ Neden Çizim Yapma Becerisine Sahip Olmalıyız? ...... 211 Çocuklarda Algı Kalitesi ve Resim ...... 212 Etkileyici Bir Çizim ve Beyin ilişkisi ..... 213 Çizim, Görebilme Yeteneğidir ..... 214 , Güzel Çizmek için Bakış Açınızı Değiştirin ..... 215 Çizim Yeteneği ve Üretkenlik ..... 216 Çizim Yeteneği ve Öz Güven ..... 216 Çizim ve Saygınlık ...... 217 16. BÖLÜM: ETKİN ZAMAN YÖNETİMİ Zamanın Tanımı ....... 219 Einstein'a Göre Zaman ...... 219 2 Zarla 4 Tavla (Zaman Herkes için Aynı Ama Ya Sonuçlar?) ..... 222 Etkin Zaman Yönetimi için Altın Kurallar ..... 223 17. BÖLÜM: ETKİN TAKIM RUHU Hangi Takımın Üyesiyiz? ...... 241 Takımı Seç ........ 242 Profesyonelleş ........ 242 Arabanın Bütün Parçaları Önemlidir ....... 242 Saatin Çalışmasını Modelle ...... 243 Beklentileri Anla ...... 244 . Görev Verilmez Alınır, Almasını Bilirsen ..... 245 Yardım Beklemek için Yardım Et ...... 246 Anlık Başarıların Peşini Bırak ...... 246 işini Sev(miyorsan), Seveceğin işi Bul ...... 247 ille de istikrar ...... 248 Etkin Takımların Şımarık Çocukları ....... 248 ; .' Sevgi Takımı Kur ...... 249 18. BÖLÜM: ETKİN PROBLEM ÇÖZMEK Problem, Gelişmemiz için Olağanüstü Bir Fırsattır ..... 251 Problem Gördüğüm Gibi mi? ...... 252 Yapacağım Şeye inanıyor muyum? ..... 253 Örnek Aldığım, Modellediğim Kişiler Var mı? ...... 253 Hangi Engellerle Karşılaşacağımı Biliyor muyum? ..... 254 Hangi Engelde Pes Edeceğimi Biliyor muyum? ..... 254 Hangi Kaynaklara Sahip Olduğumu Biliyor muyum? ..... 255 Kaynakları Nasıl Harekete Geçireceğim? ....... 255 Kaynakları Nasıl Yöneteceğim? ....... 256 Güvenilir miyim? ....... 256 Hangi Durumda Problemi Çözmüş Olacağım? ..... 257 Bütün Bunların Bana Maliyeti Ne Olacak? ..... 258 Rujlarve Kızlar ....... 259 Deneyim, Doğru Karar, Yanlış Karar ve Tecrübelerimiz ....... 259 Psikologları Alt Eden Marangoz ...... 260 Temel ile Dursun Gökdelen Önünde ...... 261 19. BÖLÜM: ETKİN TOPLANTI YAPMA SANATI Toplantı Nedir? ...... 263 Toplantı Çeşitleri ....... 263 Toplantı Yöntemleri ...... 264 Klasik Toplantı Hataları ........ 265 Toplantı Neşelendiricileri ...... 270 20. BÖLÜM: ETKİN LİDERLİK Lider Kimdir? ....... 271 Lider Neden Gereklidir? ....... 272 Liderler ve Kaynaklar ...... 273 Kimselere Lider Olmadan Önce Kendinin Lideri Ol .... 273 Uzman Ekip; Ama Kiminle? ...... 275 Sürdürülebilir Liderlik ...... 275 iyi Bir Lider Ne Yapar? ....... 276 Sözlüklerde Saklı Liderlik Vasıfları ....... 277 Etobur ve Otobur Liderlik ...... 277 Doğadan 5 Doğal Liderlik Tipi ....... 278 Liderlik ve Yöneticilik ....... 279 Lider misiniz Yoksa Yönetici mi? ....... 281 21. BÖLÜM: ETKİN HAYAT ve KARİYER PLANI YAPMA SANATI Şu Ana Kadar Okuduğunuz Yirmi Bölüm Hayatınıza Ne Kattı? ..... 283 75 Yaşında ilkokulu Bitiren Adam ..... 284 Diş, iş, Eş ve Aş'ta Geçicilik mi, Seçicilik mi? ..... 285 Hedef, Sevgi ve Dostluk ....... 286 Gücünü Anla ....... 287 Karar Ver, Risk Al, Sorumluluğu Kabullen ve Başar ..... 288 Hilary Rodham Clinton ve Bili Clinton'ların Hayat Planı ...... 289 Fatih Sultan Mehmed'in istanbul'u Fethi ...... 290 En iyi Yapacağınız işi Seçin ...... 290 Kariyer Planı Beyin Haritası ..... 291 22.BÖLÜM: ON İKİ BİLGİSAYAR PROGRAMI Bilgisayar Bilmeden Olmaz mı? ...... 293 Bilgisayarın Parçaları ...... 294 A'dan Z'ye Bilgisayarın Zararları ..... 294 Planlı Çalışın, Ne Yaptığınızı Bilin ....... 296 Hayatınızı Renklendirecek On iki Bilgisayar Programı ..... 297 En iyi Öğrenme Yöntemi ...... 299 Bilgisayarınızı Zıplatacak Bir ipucu ....... 300 Bilgisayarlar ve Kütüphanecilik Sistemi ...... 301 * 23.BÖLÜM: DOYSAK YABANCI DİL ÖĞRENİM METODU Konuşabilmek için Neler Gereklidir? ...... 303 Neden Yabancı Dil Öğrenemiyoruz? ....... 304 DOYSAK Metodu Nedir? ...... 306 DOYSAK Metodunun Hedefi ....... 306 DOYSAK Metodunun Uygulanması ..... 307 DOYSAK Dil Öğrenim Metodunun Faydaları ...... 312 24. BÖLÜM: ALTERNATİF TIBBI KEŞFET Modern Tıbba Tamamlayıcı mı, Alternatif mi? ....... 315 Hastalandıktan Sonra mı, Hastalanmadan Önce mi? ..... 316 Bazı Tamamlayıcı Tıp Dalları ...... 317 Düşünce, Düşünce Değil, Düşmeden Düşünce .... 333 25. BÖLÜM: ETKİN SPORU KEŞFET Neden Spor? ....... 335 Sporun Faydaları ....... 336 Spor ve Sağlığımız ....... 336 Spor ve iletişimimiz ........ 337 Nasıl Spor Yapmalı? ...... 337 Spor ve Kişisel Gelişim ...... 338 Tavsiye Ettiğim Bazı Spor Dalları ...... 339 Öğrenme ve Spor ...... 341 26. BÖLÜM: ETKİN MÜZİĞİ KEŞFET Müzik, Bebek, Anne, Aile ve İ Q ...... 343 Müzik ve Toplum ....... 344 Müzik, Mental Hastalıklar ve Suç ...... 344 Müzik ve Makamlar ....... 345 Müzik ve Kişisel Gelişim ....... 347 Marikan Vedası ........ 349 ------ Uyarı Başarıya ve mükemmelliğe giden yolda emin adımlarla ilerlemek isteyenler için bu kitap bir yol haritası ve bir yol arkadaşı olacaktır. Dileğim, elinizdeki bu kitabın size maceralı değil, huzurlu bir hayat yolculuğu yaşatmasıdır. Suyu geçmek için saniyede 20 adım atması gereken bir su kertenkelesi, saniyede 10 adım atıp, yavaşlarsa ne olur? Batar değil mi? Haklısınız.. Kişisel hayat yolculuğunuzda, suyu geçmek için, suyu batmadan geçmek için, suda yürümek için hızlı olmak zorundasınız. Hedeflerinizi gerçekleştirmek için hızlı olmalısınız. Bu yarışta hız çok önemli. Geride kalmamak için hızlı olmalısınız. Kel akbabalar sadece kemik iliği ile beslenirler; ama köpekler gibi kemiği kesecek dişleri yoktur. Ne mi yaparlar? Aldıkları kemikle bir kaya parçasının üstüne uçup, kemiği aşağıdaki kayanın üstüne atarlar. Kemik bir atışta kırılmaz tabiî. Defalarca, yaklaşık 50 kez bu işlemi tekrar edip, amaçlarını gerçekleştirirler. Hayat hedeflerinize ulaşmak için, bu yarıştan vazgeçmemek çok önemli. Pes etmemek çok önemli. Denemek, denemek, yepyeni yollar denemek. Çalışmak; ama bıkmadan çalışmak çok önemli. Bazen, bir ağaçkakanın gagasıyla saniyede 25-30 defa vurarak ağacı delmesi gibi, hedefe ulaşmak için pes etmeden, çok çalışmak gerekiyor. Bir kutup ayısının buzun altındaki balıklara ulaşmak için kendini defalarca o sert buz zemine atması ve buz tabakasını kırarak, istediğini elde etmesini bir düşünsenize. Kişisel gelişim yolunda ilerlemek tıpkı buzda yürümek kadar zor. Yerler kaygan... Hava soğuk. Kar fırtınası, görüş mesafesini yok denecek kadar azaltmış. Tipi, ilikleri donduracak kadar güçlü. Her şeyden önemlisi ortada beslenmemiz için gerekli balıklar görünmüyor. Hepsi de kalın buz tabakalarının altında... Ama başarı ne istediğini bilenlerin ve o isteğe doğru bitmek bilmez bir azimle yürüyenlerin oluyor. • '. Giriş 17 Giriş Farkı yaratan fark nedir? Bu soruya vereceğiniz cevap, sizi milyarlarca insan arasında farklı bir insan yapacak. Hayata bakış açısı farklı, hayattan bekledikleri farklı, hayatı farklı bir insan olacaksınız. Farkı farklı edeni bulmalısınız. Hedefler içinde farklı olan hedeflen, yürekler içerisinde farklı olan yürekleri, beyinler içerisinde farklı olan beyinleri, insanlar içerisinde farklı olan insanları bulmalısınız. Kendi hayatınızda diğer anlarınızdan farklı olduğunuz anlarınızı bulmalısınız. Bunu yapmak için de kitaplar içerisinden farklı olan kitapları, bilgiler içerisinden farklı olan bilgileri harmanlayarak elde etmeniz gerekiyor. Bazı insanlar neden kendilerini güçlü hisseder? Vücutlarındaki hayat enerjisi neden her zaman hem kendilerine hem de çevrelerine yetecek kadar coşkuludur? Onların hayat enerjisini bazen nükleer enerjiye benzettiğim olmuştur. Onlarla karşılaştığımda takılmadan edemem: "Evet, ,. evet! Reaktör çalışıyor." Bu insanlar, acaba neden hem kendilerinin hem . * de başkalarının hayatını değiştirecek müthiş bir hedef belirlerler ve bu hedefi gerçekleştirmek için canla başla çalışırlar? Onlara hem kendilerinin hem de başkalarının hayatını değiştirme gücünü veren sır nedir? Bu sorulan çocukluk yıllarımdan beri hep sormuşumdur. Dinlediğim "," masallar aynı masallardı; ama anneannemin o büyüleyen masalları farklıy-; di. Anneannem başlı başına diğer anneannelerden farklıydı. Bazı akrabalar, , bazı komşular, bazı arkadaşlar, bazı öğretmenler, bazı okullar farklıydı. Beni etkiliyordu. Etkilemekten öte beni büyülüyordu. Onlarla olduğum anlarda yaşadığım keyif dolu vaktimi, bütün hayatım boyunca unutamam. Bugün bilgi çağının küresel insanı, farklı yaratan fark bulmaya, farklılıklar arasındaki farkı anlamaya çalışıyor. Kişiler diğer kişilerden farklı olmak için çabalıyor. Benzerler arasında göze çarpmamak, arada kaynayıp gitmek riski onları ürpertiyor. Fark edilmek, keşfedilmek istiyorlar. Sadece kişiler mi? Tabiî ki hayır. Şirketler, kurumlar; hatta ülkeler bile farkı yaratan farkı bulma savaşında. Farklı bir ürün çıkarma çabasında olan şirketler veya kurdukları sistemle farklı insanlar yetiştirmek isteyen ülkeler olduğu gibi... Herkes kendini eğitmek, kendini geliştirmek ve değiştirmek istiyor. Bir kişisel gelişim ve değişim çağı yaşıyoruz. Kişisel gelişim kitapları, kişisel gelişim seminerleri, konferanslar, fuarlar, okullar ve üniversiteler bu gönüllü seferberliğe destek olmaya çalışıyor. Alınan kitap aynı, okunan kitap aynı olsa da, alınan mesaj aynı olmuyor. Gidilen okul aynı, alınan , ders aynı olsa da, alınan sonuç aynı olmuyor. Herkes bilginin o yüce erdemi peşinde; ama bilgi, kendisine ulaşan herkese bilgelik getirmiyor. Farkı, yaratan fark da burada, işte burada kendini gösteriyor; çünkü hamiler: bayanların aşermesi gibi gördüğü her kitabı ve her semineri sadece ,' , tadımlık isteyen kişilere, bilginin erdemi ulaşamıyor. Bir tadımlık iş, ! sadece tadımda kalıyor, tadımla kalıyor. Bilgi, içerikteki o muhteşem zenginliğine rağmen, bugün farkı, < yaratan fark olmaktan çıkmıştır. Bilgiye sahip olmak önceleri sizi bilge kral., yapabilirdi; ama bilgi bugün ucuz, kaliteli ve sonsuz, istediğiniz, aradığınız, ,. merak ettiğiniz bir bilgi; medya, kitap, CD, kaset, okul ve internet sayesinde birkaç dakikada elinizin altında. Bilgi, ulaşılması erişilmesi zor bir sır olmaktan çıktı; çoğaldı, ucuzladı ve yaygınlaştı. Koca bir yüzyıl boyunca belki ancak bir ya da iki keşfe şahit olabilen insanoğlu, bugün her saat başı haberlerinde farklı bir keşif dinliyor, görüyor ve seyrediyor. Kişisel gelişim kitapları bol bol basılıp dağıtılıyor, istediğiniz her konuda, istediğiniz kadar bilgiye ulaşabiliyorsunuz. Bu bilgilerle kendini geliştire-bilen ve değiştiren insanların sayısı, basılan ve satılan kitapların sayısı yanında hâlâ devede kulak kalıyor; çünkü alınan, okunan, ulaşılan, elde edilen bilgi farkı anlatmaya yetmiyor. Bilginin alınış gayesi, elde ediliş amacı, öğrenme süreci, kullanma amacı, kullanım şekli, öğretilişi ve öğretiliş yöntemi, bilginin kendisinden çok daha değerli hale geldi. Basit bir çarpım tablosu bile üstün bir bilgelikle öğretilmeyi gerektiriyor. Bu farkı anlayan öğretmenler, çarpım tablosu yerine çarpışan arabalara nazire yaparcasına "çarpışan sayılar" diyor. Anaokulu öğretmenleri çocuk yerine büyüyen abla, büyüyen abi kavramlarını kullanıyor. İş dünyasının bilge patronları, görevlerine son verecekleri elemanlarını dışa yerleştirmek konsepti ile uğurluyor; çünkü onların bilgiyi öğrenme, kullanma ve öğretme süreçleri diğerlerinden farklı. Güzelliklerin detaylarda saklı olduğunu bilen bu insanlar, farkı yaratan farkı bulmalarının yanında, neden farklı olmak istediklerinin de farkındalar. it ilk bölüm (Bölüm 1), öğrenmeyi öğrenmek. Hayat öğrenmekle başlı-1 yor ve öğrendiklerimiz hayatımıza yön veriyor. Öğrenmeyi öğrenmek ise, "(hayatımıza hız, kalite ve profesyonellik getiriyor. Ama öğrenmeyi öğrenmeden önce de ne için öğrenmek istediğimizi bilmeniz şartıyla. Aslında sadece öğrenmek için değil, düşünmek, konuşmak, okumak, yazmak, paylaşmak, kısaca yaşamak için, "niçin"lerimizi 18 Nitelikli İnsan oluşturmamız gerek. Hayatta iyi bir "niçin"imiz olup olmadığını bize bildiren şey, o müthiş düşünme gücümüzdür. Düşünce, onu sıradanlıktan kurtarıp, sıra dışı yapmayı başardığımız anda bizi keşifler âlemine götürecektir. Ama o gizemli süreç, düşünme eyleminden önce düşünmeyi düşünmekle başlıyor; yani aynı öğrenmeyi öğrenmek gibi, düşünmeyi düşünmeliyiz. Nasıl düşünmemiz gerektiğini öğrenmeliyiz. Nasıl düşünmeliyiz? Birçok insan mağlup olunan bir maç sonrasında çalan düdüğün bitiş düdüğü olduğunu düşünür. Bu bitişi, rövanşı almak için, yeniden kazanabilmek için bir başlangıç düdüğü olarak algılayan insanlar başarılı oluyor ve bir yenilgi başarı gücüne dönüşüyor. Tıpkı zayıf alan bir çocuğun, .aldığı bu zayıfı, "pekiyi"ye dönüştürmek için bir başlangıç olarak algılaması gibi. Bu nedenle düşünceyi düşünme yeteneğine sahip olmazsak, sıradan düşüncelerle bir değişim oluşturanlayız. Dolayısı ile (2. Bölümde), düşünceyi düşünme kısmında, 5D diye adlandırdığım "Düşünce, Düşünce Değil; Düşmeden Düşünce" sistemini açıklıyorum. Bir derde düşünce değil, bir derde düşmeden düşünebilmemiz lazım. Öğrendiklerimizle farklı düşünce sistemleri içerisinde keşifler yaparken, yaşadığımız mekana, yani evimize bir çekidüzen vermemiz gerekiyor. Evimize bir (3. Bölümde) ev yönetim sistemi kurmamız gerekiyor. Bu sistemin iyi bir şekilde işleyebilmesi için, (4. Bölümde) ailede etkin . iletişim becerilerine sahip olmamız gerekiyor. Sonrasında (5. Bölümde) NLP ile beynimizi programlamamız ve başarıya programladığımız beynimizle gerçekten yapmayı istediğimiz şeyleri başarmamız gerekiyor. Hayat boyu bilgi yolculuğuna başladığımız bu dönemde (6.Bölümde) hızlı okuyarak beyin geliştirme konseptini devreye sokuyorum. Amaç, hızlı okuyarak zaman tasarrufu, değil. İstediğimiz hıza elbette ulaşabiliriz; ancak okuma gayemiz hayat hedefimize destek olmuyorsa, boşuna kürek çekmiş oluruz. Hızlı okuyarak beynimizi geliştirdiğimizde, hayatımızı ve diğer hayatları okuyor olabilmemiz lazım, insanın kendini keşfetmeden, insanları tanımadan hayatına hakim olması o kadar zor ki. Bu nedenle bu aşamada (7. Bölümde) kendini keşfet ve insanları tanı konseptini açıklıyorum. Zayıf ve güçlü yönlerini bil. Zayıf yönlerinle devam edersen seni bekleyen tehditleri anla. Güçlü yönlerini geliştirirsen, karşılaşacağın fırsatları gör. Bütün bunları etkin bir şekilde yapabilmek için (8. Bölümde) öz güven özüne güvenebilme kabiliyeti gerekiyor. Giriş 19 Sonrasında ev, iş, okul, askerlik ve sosyal hayatımızda karşılaştığımız olaylarla ilgili; yani hayatımızla ilgili (9. Bölümde) görgü ve nezaket kurallarına değineceğim. Öze güvenebilme sorumluluğuna göre davranabilmek için, bunun bir kez daha farkına varmak ve ömür boyu farkında olmak amacı ile hatırımıza getirmek çok önemli. Neleri, niçin ve nasıl yapmalı ve yapmamalıyız? (10. Bölümde) Her şeye rağmen sevgisi ile içimizdeki ışığı evrene yaymamız lazım. O zaman hem biz hem de çevremiz mutlu olacak. Çevremize ışık saçmak için (11. Bölümde) güzel konuşma ve sunum becerilerine sahip olmak gerekiyor. Bunu (12. Bölümde) etkin bir beden dili ile sunmak da ayrı bir iş. Her türlü planlama, çalışma ve sunumlarımızı kolay bir şekilde ifade edebilmemizi sağlayan (13. Bölümde) etkin beyin haritaları yöntemi ile kendimizi ifade edebilme ve organize olabilme kabiliyetini elde edeceğiz. Kendimizi ifade etmenin en önemli unsurlarından olan yazı ve kişiliğimizin ilişkisine (14. Bölümde) güzel yazım becerileri kısmında değineceğim. Hayatımız boyunca kendimizi, aklımızdakileri veya düşüncelerimizi ifade edemememizin bir nedeni olan çizim yapamama olayını (15. Bölümde), güzel çizim becerilerine dönüştürmeye çalışacağım. Uyguladığınız tüm bu güzellikler, hayat planı içerisinde belli bir zaman planına uymuyorsa, geç gelen adalet gibi adaletsizlikler doğuracaktır. (16. Bölümde) Etkin zaman planı kısmında, zamana hakim olmak üzerinde duracağım. Siz daha bu kitabı okurken, hep birlikte bir takım olacağız. (17. Bölümde) Etkin takım ruhu felsefesine sahip olacağız. Aramızda müthiş bir sinerji oluşturacağız. Önümüze çıkan engelleri aşma yolunda (18. Bölümde) etkin problem çözme becerileri kazanacağız. (19. Bölümde) Etkin toplantı yapma sanatını öğreneceğiz. (20. Bölümde) Etkin liderlik vasıfları ile kuşanacağız. Buraya kadar anlattığım konuları uygulamalı bir şekilde okuyarak Bölüm 20'nin sonuna gelmiş olacaksınız. işte bu aşamada sizlerle (21. Bölümde) etkin hayat ve kariyer planı üzerinde konuşacağız. Hayatimizi buraya kadar öğrendiğimiz becerilerle etkin bir şekilde planlamamız lazım. Hayatımızı ve kariyerimizi kararsızlıklarımızın mahkumiyetinden kurtarıp, kararlılıklarımıza teslim etmemiz lazım. Okulu bitiriyoruz; ama geleceğe umutla bakamıyoruz. Askerlik 20 Nitelikli İnsan . . bitiyor; ama terhisin o son şafak sayım günlerinde, askerliği bitirdiğimizin, sevdiklerimize kavuşacağımızın ve vatan borcunu ödeyeceğimizin sevinci kursağımızda kalıyor. Gelecek korkusu, iş korkusu ve "Ben ne olacağım?" korkusu başlıyor. Daha sonra en çok ihtiyaç duyacağınız (Bölüm 22) on iki bilgisayar programını çok genel bir çerçevede sizlere tanıtmaya çalışacağım. Etkin yabancı dil öğrenme konusunda geliştirdiğim (Bölüm 23) DOYSAK yöntemini sizlerle paylaşacağım. Öğrenme, düşünme, uygulama, yönetme, paylaşma, etkileme kısaca yaşama sürecinizde sizlere destek olacağına inandığım tamamlayıcı tıp bilgilerinin genel bir özetini (Bölüm 24) alternatif/tamamlayıcı tıp kısmında bulacaksınız. Hayatınıza hakim olmanız için size hayat enerjisi verecek bu bölümden sonra, tüm hayatınız boyunca kullanmanızı önereceğim (Bölüm 25) etkin spor aktiviteleri kısmı geliyor. Öğrenme ve düşünme ile eş zamanlı yapmanız gereken spor aktivitelerine değineceğim. (Bölüm 26) Etkin müziği keşfet kısmı kitabın bitiş müziği olacak. Kitabın bu son bölümünde, beden ve ruh gelişiminiz; IQ, EQ ve SQ gibi tüm zeka türlerinizin gelişiminde müziğin yeri ve önemi konusundaki bilgileri sizlerle paylaşacağım. Müziğin iyileştirici, tedavi edici, öğretici ve destekleyici gücünü kullanmanızı sağlayacak bir başlama müziği de diyebilirsiniz buna. Kaliteli ve nitelikli insan olma yolunda yukarıda genel bir özetini vermeye çalıştığım 26 değişik bölümden oluşan elinizdeki bu kitapta sizin için farkı fark ettireni bulmanıza yardımcı olacak örnekler vermeye çalışacağım. Bu kitabı aldığınıza göre hayatınızı diğer hayatlardan ve yaşadığınız bu ana kadarki hayatınızdan farklı kılacak sırrın peşindesiniz demektir. Değişimi başlatacak bir başlangıç. Eğer gerçekten istiyorsanız ve ne istediğinizi biliyorsanız, bu gerçeğe ulaşacağınızdan ve hayatınızın değişim kararını kendi başınıza verebileceğinizden emin olabilirsiniz. Unutmayın ki • kendinize bu garantiyi verecek ve verdiğiniz garantinin sürekliliğini sağlayacak olan da yine siz olacaksınız. Sır, beyninizin içinde; keşfedilmeyi bekleyen bir tohum gibi sizi bekli-1 yor. Kendisini bulup ekeceğiniz ve yeşereceği güne kadar da orada bek- ' ' lemeye devam edecek. Tahıl silolarında bekletmek veya verimli topraklara ekmek? Tercih size kalmış. Bilgi, büyük adamı alçak gönüllü yapar; normal adamı şaşırtır; küçük adamı ise kibirlendirir. BRIGITTE ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMEK Öğrenmek Nedir? Anneannem "Eskisi olmayanın yenisi olmaz." derdi. Eski çorabını muhafaza etmeyen, yenisini alsa bile muhafaza edemeyeceği için, yeniye para yetiştiremez ve onu da almaz hale gelir. Aynı eski bilgilerini muhafaza etmeyenin yeni bilgiler öğrenemeyeceği veya öğrense bile hemencecik unutacağı gibi. Öğrenmek; sorup bilgi edinmek, yetenek ve beceri kazanmak olarak tarif ediliyor. Öğrenilen bilgiyi kullanım vakti geldiğinde, kafamızın içindeki bilgisayardan çıkartıp onu gereği gibi kullanmak, öğrenmeye anlam katıyor. Bilgiyi hayatında uygulayabilmek, çevresindekilere bilgisini aktarabilmek çok önemli. Öğrenmenin neticesinde o konuda bilgili olduğumuzu hissettiremiyor isek, öğrenmenin bir amacı kalmıyor. Diplomalı cahil haline geliveriyoruz. Erdem, o bilgiyi hayat sanatına dönüştürebilmekte saklı. Bunu anlamak için bilginin o engin ufuklarında bilge bir yolculuk yapmamız lazım. Her işin bir kolay yolu vardır. Mühim olan, zor görünen "alengirli" işlerde bile işin kolayını bulabilmektir. Bilge insan Konfiçyüs der ki: Düşünmeden öğrenmek, faydasız; öğrenmeden düşünmek ise, tehlikelidir. Ben de bu sebeple kaliteli ve nitelikli insan olabilmek içrn önce öğrenmeyi, hemen 22 Nitelikli İnsan 1. Bölüm: Öğrenmeyi Öğrenmek 23 ardından öğrendiklerimle düşünce deryasına dalmayı planladım. Önce öğrenmeyi öğrenmek ve hemen ardından düşünmeyi düşünmek geliyor. Niçin Öğreniyorsunuz? Hayata gelmezden evvel anne karnında başlayan öğrenme sürecinizde, birçok şey siz istemeden size öğretildi. Annenizin mutlu olduğu anları öğrendiniz. O minicik parmak uçlarınızla tekmelediğiniz anne karnından babanızın, annenizin size dokunuşlarını hissettiniz. Onların size dinlettiği klasik müziğin , sufi müziğin, ilahilerin ve ninnilerin rahatlatıcı etkisini öğrendiniz. Yatıştınız. Ortamdaki huzuru, sessizliği, sakinliği öğrendiniz. Mutlu olmak, huzurlu olmak için bir dokunuşa ihtiyaç duydunuz. Belki bir sese kulak verdiniz, kendinizi güvende hissetmek için... Güvenmek için öğrenmeye başladınız. Güven duygusu size her şeyin yolunda gittiğini öğretti. Güvenebildiğiniz her ortamdan haz aldınız. Güveni sevdiniz. Güvende olmak için öğrenmek gerekiyordu ve siz öğrendiniz. istediğinizi elde etmek için, istediğiniz yere gitmek için, istediğinizi almak için öğrendiniz. Okur-yazar olmadan kendinizi güvende hissede- meyeceğinizi öğrendiniz. Okula gitmeden, sınıfı geçmeden, okulu bitirmeden, askerlik hizmetini yapmadan, bir işe girmeden, bir yuva kurmadan, bir çocuk sahibi olmadan kendinizi güvende hissedemeyeceğinizi de öğrendiniz. Tüm öğrenme çabalarınızın altında yatan kalın sır perdesi aralandığında, karşınıza çıkan tek şey güven oluyor. Güvende olmak... Güvenebilmek, itimat edebilmek. İlk önce kendinize güvenebilmeniz gerekiyor. Elinizde bu kitabı tutarken, okuyabileceğinize, anlayabileceğinize ve her şeyden önemlisi kendinizi değiştirebileceğinize inanmanız gerekiyor, işte bu inancınızın gücüyle, öğrenme sürecinden maksimum fayda sağlayacaksınız. Nasıl Öğreniyorsunuz? Ne için öğrendiğinizi bulduktan sonra, nasıl öğrendiğinize ve nasıl öğreneceğinize sıra geliyor. Öğrenmeyi öğrenme yöntemlerini bilmeniz lazım, öğrenmeye başlamadan evvel. Kişisel gelişim seminerlerimde katılımcı dostlarımla paylaştığım bir sloganım var: "Öğrenmeyi öğrenmeden hiçbir şeyi öğrenme." Sahip olduğunuz tüm duyu organlarını işin içine katmadan öğrenme kalitesi artmıyor. Öğrenirken olayı yaşamanız, onu sadece okuyup yazmanızdan daha önemli. Yapılan bir araştırmada, "hatırda kalma oranı" en yüksek öğrenme şeklinin dramatik bir sunum yaparak öğrenme olduğu ortaya çıkmış. Öğrenmek amacıyla değil de, öğrendiğiniz konuyu biraz sonra dramatik bir sunuşla takdim etmek, başkalarıyla paylaşmak, başkalarına öğretmek için öğrendiğinizde bilgi daha kalıcı ve zevkli oluyor. Neyi Öğreniyorsunuz? Hiç düşündünüz mü, hayatınızda kaç yığın bilgi var, müzelik? Kullanmadığınız, kullanamadığınız, kullanmak istemediğiniz kaç vagon bilgiyle dolu kafanız? Okuma yazmayı öğrendiğiniz ilk günden bu yana bir hesaplaşanız neleri öğrenmişsiniz acaba? Size her öğretileni mi? Size her öğretilmek isteneni mi? Size öğretilmeyeni mi? Size öğretilemeyeni mi? Hayatınız bildiğiniz ama sormaya cesaret edemediğiniz sorularla mı dolu? Sorularını bilip, cevaplarını bilmediğiniz sorularla ya da cevaplarını bildiğiniz sorularla mı doldurdunuz hayatınızı? Kitaplarda yazılı olan bilgilerden bıkmadınız mı? Ne zaman kendinize has,, size özel, sizin için tasarımlanmış bilgilerle buluşacaksınız? Gerçekten ihtiyacınız olduğu için, gerçekten ihtiyacınızı görecek bilgileri öğreneceksiniz? Yemeğin abur cuburu beden sağlığınızı, bilginin abur cuburu da ruh sağlığınızı etkiler. Aman neyi öğrendiğinize bir kez daha dikkat. Öğrenme sürecinizde, bildiklerinizden ya da bilmeniz gerekenlerden uzaklaştırılıyor olabilirsiniz. Öğrenmeyi Kalıcı Hale Getirmek Öğrenme onu keyifli hale getirmekle kalıcı olabilir. Hayatımızda kullanmadığımız şeyler bize keyif vermez. Bilgiyi, hayatımızda kullanabilecek bir yerleşik alana bağlarsak, ondan zevk alırız. Okul çağımızdaki fizik, matematik veya kimya formüllerini kendi hayatımızda uygulayabileceğimiz bir alan gösterilmediği için fen derslerine ilgi duymayan bir nesil yetiştirdik. Halbuki matematik, telefonla konuşurken bile karşıdaki kişinin halini anlama sanatıdır. Olaylar "arasında sebep sonuç ilişkisi kurabilme sanatıdır. Başımıza gelen bir olayın gerçek bağımsız değişkenlerini bulabilme sanatıdır. Bir arkadaşımızla küstüğümüzde ya da zayıf not aldığımız- 24 Nitelikli İnsan I. BÖLÜM: ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMEK 25 da bu olayı etkileyen tüm sebepleri anlayabilme hüneridir, matematik. Bizlere böyle anlatılmadığı için, anlatılanları gündelik hayatta uygulayamayacağını düşünen öğrenciler, önce onu anlatamayan öğretmenden, sonra da o dersten soğur. Öğrenmenin keyfi kaçtığında kaliteyi de beraberinde götürür. Öğrenme Keyfi Okullarda, şirketlerde ve danışmanlık yaptığım ailelerde karşılaştığım en büyük problem "öğrenme keyifsizliği" desem yanlış olmaz. Öğrenmenin, öğrenmeyi öğrenmenin bir hedefi olmasa, keyif de verimlilik de düşüyor. Haliyle kalite de buna bağlı olarak azalıyor. "Öğrenmeyi "Çok okuyan mı, çok gezen mi bilir?" sorgulamasına tâbi tutan yaklaşım da zaten bu sebeple doğmuştur. Oturduğunuz yerde öğrenmekle bilgiyi yaşayarak öğrenmek arasındaki farkı bir düşünsenize. Bilgiyi yaşayarak öğrendiğimizde, bize keyif veriyor. Coğrafya dersinde öğretmeni dinlerken, sınıfın dört duvarına sığmayıp dünya turuna çıkan zihnimiz de aslında bu keyfin peşinde. Gezerek öğrenenler, öğrenme sürecinde insanın beş duyusunu da tatmin ediyorlar. Dinliyorlar, görüyorlar, tadıyorlar, hissediyorlar, kokluyorlar ve yaşıyorlar. Duyu organları tatmin olunca, beş koldan kayıt yapıp, öğrenme sürecine destek oluyorlar. Renkli Kalemler Önceden okullarda renkli kalem kullanmamız yasaktı. Sebep bana çok ilkel geliyordu. Öğretmenimizin kırmızı kalemle defterimizde işaretlediği yerler arada kaynamasın diye renkli kalemlerle çalışmamız yasaktı. Yeni yeni bu konuda kendini geliştirmiş öğretmen dostlarımız, öğrencilere gökkuşağının göz alıcı renk cümbüşü içinde renkli kalemlerle çalışma izni veriyorlar. Renkli kalemlerle çalışmalarını önerdiğim öğrencilerimin, gözleri parlıyor. Şirketlerde yapılan sunumlar rengarenk şekillerle süsleniyor. Tahtada pazarlama stratejisini anlatan veya saha kenarında maç taktiğini veren "koç" bile renkli kalemleri kullanıyor. Öğrenme hayatımızın soluk, silik, zevksiz görüntüsünden kurtulması için ilk önce renklenmesi gerek. Minik kızım Dilara Büşra, değil kendisinin enkli kalemle çalışması, benim çalışmalarımda yanımda durup istediğim renkteki kalemleri bana uzatırken bile renkli kalemlerle çalışma keyfini yaşıyor. Parmaklarımız arasında sıkıca tuttuğumuz kurşun kalem yerine, arada sırada değişik renklerdeki kalemlerin alınıp bunlara yazılıp değiştirildiği aktif öğrenme ortamını bir düşünsenize. Sadece fiilî açıdan bile daha zevkli. Bir de beynin renklere karşı ilgisi ve algısı düşünüldüğünde, renkli kalemlerle çalışmanız şart oluyor. Sağ Lob - Sol Lob Beynimiz tıpkı yarısı kesilmiş bir ceviz gibi iki lobdan oluşuyor. Sağ lob ve sol lob. Sol lob konuşma, diziler, sayılar, matematik işlemleri ve analiz gibi konularda çok üstündür; ve mantıklı ve lineer çalışır. Sağ lobda ise; ritim, hayal gücü, renkler, boyutlar, hacim ve müzik gibi fonksiyonlar icra edilir. Ezberci bir eğitim yerine, anlayarak, düşünerek, hayal ederek bir öğrenme istiyorsak, beynimizin sol lobu ile sağ lobunu aynı anda aktif hale getirmemiz yani sol ve sağ lob evliliğini gerçekleştirmemiz lazım. Bunu yaparken de yıllardır bize dayatılan ezberci eğitim sisteminin etkisinden kurtulabilmek için beynimizin sağ lobunu geliştirici, hafızamızı güçlendirici aktiviteler yapmamız lazım. Kitabımızın değişik bölümlerinde yeri geldikçe, beynimizin sağ lobunu nasıl geliştireceğimize dair pratik uygulamaların yer aldığı bilgiler vermeye çalışacağım. Beyin Haritaları Nedir? Öğrenmenin en büyük destekçilerinden biri olan beyin haritası, beynimizin bir olayı kaydederken yaptığı işlemin kağıda dökülmüş halidir. Beyin haritası ile daha kolay öğreniyor, daha çabuk algılıyor ve daha iyi hatırlıyoruz. Bu arada organizasyon becerimiz de artıyor. Bütün seminer ve sunumlarımda büyük bir keyifle kullandığım beyin haritaları, aynı zamanda kaşif düşünce yapımızın da gelişmesine sebep oluyor. Beyin haritası yapmak ve beyin haritalarıyla çalışmalara başlamak için yapmamız gereken şey çok basit. Birkaç renkli kalem ve bir resim defteri ile işe başlayabilirsiniz. Kağıdın ortasına konu başlığını büyük harflerle yazıp, daire içine alın ve o konu ile ilgili alt başlıkları ortadaki daireden dışa doğru çizdiğiniz dallarla oluşturun. ' ; s1 51 26 Nitelikli İnsan Örnek Bir Beyin Haritası Çalışması Mesela konumuz öğrenme olsun. "Nasıl bir öğrenme?" diye ortaya bir soru atıp çalışmaya başlayalım. Bu beyin haritasını kendimce şöylece okuyabilirim: (Lütfen saat 12.00 noktasında olan balondan başlayınız ve saat istikametinde saat 11 'deki kar tanesine kadar 1'den 22'ye kadarki sıra numaraları takip ediniz.) 1. Bence öğrenme, bir keşifler âlemine yolculuk olmalı. Bilinmeyenin keşfi için, kitap sayfalarına bir balonun gökyüzündeki süzülmesi gibi sessizce göz gezdirmeli. 2. Öğrenme parlak, yeni, mucit fikirlerin oluşmasına imkan tanımalı. 3. Öğrenme diploma ve sertifika ile belgelenmeli ve kişiye güven duyacağı bir hatıra bırakmalı. 4. Öğrenme, kişiye bir isviçre Çakısı gibi çok fonksiyonel beceriler kazandırmalı. 5. Analizci, araştırmacı ve sorgulamacı olmalı. En küçük detaylar bile gözden kaçırılmamalı. 6. Bilgisayarın teknolojik imkanları ve güzellikleri ile desteklenmeli. 7. Kalemle kayda alınmalı. Kalemle yazma ve üretme zevki herkese tattırılmalı. 8. Öğrenme, güleryüzlü insanlar tarafından, mutlu bir fert ve toplum oluşumu için zevkle ve iştiyakla icra edilmeli. 9. Başarı durumunda ödül verilerek kişinin motivasyonu sağlanmalı. 10. Öğrenme, hayat boyu pupa yelken maceralı ve zevkli bir yolculuk olmalı. Bu yolculukta tam bir ekip ruhu ile çalışılmalı. Takımdaşlık düşüncesi tesis edilmeli. 11. Öğrenme, kişinin içindeki cevheri gün yüzüne çıkartmalı, öğretmenlerce o elmasın en kıymet verici bir şekilde işlenilmesini ve pırlanta gibi bir nesil yetişmesini sağlamalı. 12. Öğrenmek, kalpleri kazanmayı sağlamalı. 13.Yüreğinize önünüzdeki engelleri atlayabilmek için cesaret vermeli. 14. Sadece bulunulan mekanla değil uzak diyarların, farklı kültürlerin ve gizemli ilimlerin kapısını aralamalı. Görerek ve gezerek öğrenmeyi sağlamalı. ' , 1. Bölüm: Öğrenmeyi Öğrenmek 27 15. Müziğin tınısındaki ahenk gibi uyumlu ve bir piyano kadar zarif olmalı, ruhu tatmin edici etkisinden yararlanılmalı. 16. Öğrenmek, hayatınızda daha dikkatli olmanızı ve hayata değer vermenizi; kendinize, çevrenize ve doğaya dikkat etmenizi sağlamalı. 17. Sizi, zihninizdeki soru işaretlerinden kurtarmalı. 18. Hayat hedefinizi 12'den vurmanızı sağlamalı. 19. Bir yudum kahvenin eşsiz rayihası gibi tadı damağınızda kalmalı ve kırk yıl hatırı olmalı. 20. Zamanında, kum saatindeki kumlar hayat yolunuzu tıkamadan öğrenilmeli. 21. Bir bebek masumluğunda, şartsız öğrenilmeli. Bir bebek merakıyla bıkmadan sorulmalı. 22. Bütün-bunlar, olduğunda, dünyanın tüm çirkinlikleri, pislikleri, nefretleri ve kötülükleri öğrenmenin o eşsiz kar taneleriyle örtülerek, tertemiz, bembeyaz, yeni bir dünya kurulmalı. Şekil 2: "Öğrenme Nasıl Olmalı?" Beyin Haritası Çalışması 28 Nitelikli İnsan 1. BÖLÜM: ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMEK 29 Umarım buraya kadarki tanımlamalarımdan keyif almışsınızdır. Siz de gördüğünüz her resmin sizdeki çağrıştırdığı kavramlarla aynı denemeyi yapmaya ne dersiniz? Eminim çok daha güzel ve enteresan hususlar çıkacaktır. Bu çalışmayı kelimelerle yazarak, yapabiliriz. Daha zevklisi ve akılda kalıcısı hiç şüphesiz, resimlerle beyin haritası yapmaktır. Rengarenk resimler ve değişik şekillerle yaptığınız beyin haritası ortaya çıktıkça, öğrenmenin beyindeki yansımasını kağıdınıza döktünüz demektir. Buradaki resimleri, şekilleri çizebilirsiniz veya kupür kesip yapıştırarak da yapabilirsiniz. Okul çağına gelmemiş minik yavrularınıza bile bu şekilde müthiş bir öğrenme serüveni yaşatabilirsiniz. Öğrenme ve Diyaframatik Solunum Başarılı ve etkin bir öğrenmeden bahsedebilmek için, öğrenme sürecindeki nefes alış şeklimize bir bakmamız lazım. Okulda, işte, askerde, sosyal, çevrede tüm öğrenme süreçlerinde; kitap, gazete, dergi okurken, film izlerken nasıl nefes alıyoruz? Nefes alırken, henüz yeme-içme, oturma, yatma, yürüme alışkanlıkları bozulmamış bir canlıya; yani bir bebeğe bakmamız lazım. Bir bebeğin nefes alış şekline bakıp onu modellememiz gerekiyor; çünkü en sağlıklı nefes alma şekli onun nefes alışıdır. Bebekler nefes alırken tam göğüs kafeslerinin bitiminde, göbeklerinin üstündeki diyafram kaslarının olduğu karın bölgesinde bir oynama görürsünüz. Bu şekilde nefes alarak, ciğerlerine çok daha fazla oksijen alırlar; yani beyinleri, öğrenme sürecinde glikoz yakımı için gerekli olan yakıtı olan oksijeni, yanlış solumalar alışkanlığına sahip başka bir kişiden daha fazla alır ve kullanırlar. Böylece kanı daha kısa sürede temizlenir, verimlilik artar. Öğrenme kolaylaşır. Tüm öğrenme sürecinde ve öğrendiklerimizin ispat er meydanı olan sınavlarda, mutlaka diyaframatik soluma ile nefes almamız gerekiyor. Ayrıca; 1x4x2 kuralına göre, nefesimizi 2 saniyede almışsak 8 saniye tutacağız ve 4 saniyede vereceğiz. Bu şekilde bir solumada hem daha etkin oksijen alımını gerçekleştiriyoruz, hem de vücudumuzda biriken toksinleri normal bir nefes alış şekline oranla 10 kez daha hızlı dışarı atıyoruz. Öğrenme ve Besinler Bazı yiyecekler, öğrenme ve algılama yeteneğini artırarak beyni daha verimli hale getiriyor. Benzini alırken hangi marka aldığımıza dikkat ederiz. Arabanın performansını düşününüz. Peki, ya beyin performansımız? Dolayısıyla, yakıt olarak kullandığımız yiyeceklerimizi, öğrenme sürecimizi destekleyen besinlerden seçmeliyiz. Rahmetli annem ilkokul 1. sınıfta sabah okula giderken elime bir avuç kuru üzüm tutuştururdu. O zamanlar daha şimdiki gibi abur cubur ve şekerleme kültürü olmadığı için, beynin ihtiyacı olan glikoz kuru üzümden alınırdı. Hafızamızın açılması, öğrenmemizin kolaylaşması için hep kuru üzüm yedirilirdi. Şu anda öğrenme ve yiyeceklerin etkisi üzerinde o kadar çok çalışmalar yapılıyor ki, "yeme kalitesi = okuma, anlama ve öğrenme kalitesi" diyen ilim adamları bile var. Gıdaları rengine göre klasmanlara ayıran gıda uzmanları var. Aldığımız besinlerdeki nitelikleri bilip, bilinçli bir şekilde beslenirsek, bu düşünce süreci vücudumuzda etkisini hemen gösterir. Mesela, çocuğunuza faydalarını anlatarak takdim ettiğiniz her besin, onun sağlıklı büyümesinin yanında sağlıklı öğrenmesinin de en büyük yardımcılarından birisi olacaktır. Öğrenme sürecinde neyi yememiz gerektiğini bileceğiz. Peki ya miktarı? Burada da ölçüyü kaçırmadan, fazla yememek gerekiyor. Fazla yemek, en basit bir ifade ile, beyne gitmesi gereken oksijeni, mide sindirime başladığı an oraya hücum eden kan dolayısı ile %30 daha azaltacaktır. Özellikle öğrenme süreçlerinde ve sınav dönemlerinde aşırı yemek, başarıyı olumsuz etkiliyor. Beslenme derken vücudun ihtiyacı olan su tüketimine de dikkat etmek gerekiyor. Her gün mutlaka 1,5-2 litre su tüketmemiz gerekiyor; ama ellerimizi yıkayarak değil, içerek. Özellikle sınav dönemlerinde, şirketlerdeki sıkı çalışma temposunda yoğun fiziksel ve ruhsal çalışma süreçlerinde bol su tüketmek gerekiyor. Sonuç itibarıyla, her besinde değişik hayat enerjileri saklı. Hüner, o enerjileri kişisel hedefimizle bağdaşacak kanallara yönlendirebilmek. Anlayarak, inanarak, fayda umarak yemek gerekiyor. Öğrenme ve Uyku iyi uyuyan, iyi öğrenir; ama iyi uyku nedir? Bilimsel araştırmalar, verimlilik ve performans açısından 4 ile 7'saat arasındaki uykuyu ideal olarak tanımlıyor. Uykuyu 7 saatten 4 saate doğru ne kadar çekebilirsek, 30 Nitelikli İnsan 1. BÖLÜM: ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMEK 31 uzun uyuyanlara nazaran daha aktif ve etkin bir öğrenme ve yaşama düzeyine sahip olacağımız anlaşılıyor. Üstelik az uyuyanların ömürleri daha uzun oluyor. Bizler, "Erken yat, erken kalk." sloganı ile büyütüldük; ama erken yatmamızı engelleyen bir yığın televizyon programlarının da esiri oluyoruz. Televizyon öğrenme kalitemize, sadece hedefimize uygun bir program ise, öğrenmemiz gereken bir konu ile ilgili ise, kontrollü ve planlı bir şekilde olmak kaydı ile bir katkı sağlıyor. Yoksa hem konuşma, hem de algılama yeteneğimizi köreltmeye başlıyor. Kontrolsüz televizyon seyretmenin insan zekasını körelttiğine dair makaleler okuyoruz. Çizgi filmlerin cazibesi büyükleri bile etkiliyor. Sabahlara kadar uzayan sataşmalar (savaş gibi tartışmalar), sadece faydasız bir yorgunluk mirası bırakıyor. Zihin kontağını bugünkü öğrendikleri ile kapatamayan zavallı yavrucaklar da tartışma ve kavgaların esiri oluyorlar ister istemez. Aman dikkat! Uyku düzenimizi bozacak eğitim programlan bile bize faydasından çok zarar verecektir. Zamanlamaya çok dikkat etmemiz lazım. Uyku zamanı uykuda, uyanma zamanı uyanık olmak lazım. Ne eksik ne fazla; çünkü uykunun fazlası dinlenme değil, yorgunluk getiriyor. Uyku süremiz ne olursa olsun, derin uyuyabiimeyi de öğrenmemiz gerekiyor. Derin uykuda vücudumuzun stres hormonu düzeyi düşer, nefes almamız, tansiyon ve vücut ısımız en düşük seviyeye iner. Bünyemizin etkin bir öğrenme dönemine hazırlandığı mükemmel bir süreçtir derin uyku. Ayrıca öğleye doğru, imkanlar dahilinde yapılacak kısa bir "şeker- leme"nin, öğrenme, motivasyon ve verimlilik açısından pek çok olumlu katkıları vardır. Öğleden sonra daha aktif olmak için, kısa bile olsa bir "ara uyku"su tavsiye ediliyor. Hem akşam uykusunda, hem de öğle uykusunda, uykuya dalmadan önceki birkaç dakikayı, o âna kadar öğrendiğimiz, yaşadığımız konuların genel bir tekrarına tahsis edersek, hafızamız daha aktif bir biçimde bilgileri "kalıcı hafıza"mıza alacaktır. Tatilde bile olsanız, o günün kısa bir tekrarını bir film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçirin. Bu teknik, hem öğrenmenize, hem öğrendiğiniz bilgileri birbirine bağlamanıza, hem de öğrendiklerinizi hatırlamasına yardımcı olacaktır. Öğrenme ve Mekan Bilgiyi öğrendiğimiz mekan, belli bir sistem mühendisliği konsepti içerisinde yeniden ele alınmalı. Öğrenme rahat bir mekanda olur. Sürekli gacırdayan bir masa, çıkık çivileri bir yerlerimize batan bir sıra ve balık istifi gibi dizilmiş öğrencilerle bu iş ancak bu kadar olur. Bir diş macunu reklamındaydı galiba. Minik yavrucak yanındaki sıra arkadaşının ağız kokusundan rahatsızlığını bildiriyordu. Reklamdaki yavrucak bir diş macunu ile bundan kurtuluyordu; ama acaba eğitim sistemimizdeki yavrularımızın yüzde kaçı bir şeylerden rahatsız olmadan bir öğrenme sürecine konsantre olabiliyor? Mekanın temizliği, kokusu, havalandırması, ışıklandırması ve ses düzeni de, şüphesiz üzerinde durulması gereken faktörlerden. Mekana dikkat çekiyorum; ama o mekan içindeki oturuş pozisyonu da öğrenmenizi etkiliyor. Dışarıdan bakanlara "uyuyor" izlenimi veren bir oturuş tarzı ile etkin bir öğrenme gerçekleştiremezsiniz. Dik bir duruş, etkin bir beden dili, çakmak çakmak gözler ve tamamen öğrenmeye hazırlanmış bir beyin ile öğrenmeniz harika bir şekil alacaktır. Öğrenme ve İnanç Öğrenme sürecinizde, öğreneceğinize ve öğrendiklerinize inanmanız gerekiyor. "Ben bunu asla öğrenemem!" dediğiniz bir konuda, ayaklarınız sonuna kadar frene basılıyken, dünyanın en iyi "Formula 1" yarışçısı bile gelse, istediği kadar gaza bassın araba yürümez. Öğrenme yolundaki frenleri, takozları yok edin öncelikle, inanın, başaracaksınız, ısrar edici olun, öğreneceksiniz. işlenilen konulara hep olumlu bakmalısınız. Bazı öğrenme yöntemlerinde, öğrencilerin konuya yaklaşımları frenleyici bir bakış tarzına büründüğünde, öğretmen toplu olarak onları sınıftan çıkartır. Hep beraber öğrenecekleri konuyla alakalı bir dans, bir halk oyunu veya bir gösteri yaparlar. Olayı yaşamaya çalışırlar. Konu ne olursa olsun, yaptıkları hareket o anda işledikleri konuya birebir uymasa bile, kalkıp bir şeyler yapmaya çalışırlar. Ekip halindeki bu öğrenme yönteminde, öğrencilerin 3 2 Nitelikli İnsan 1. Bölüm: Öğrenmeyi Öğrenmek 33 öğrenmeye dirençleri kırılır, ilgileri artar ve vücut olarak da öğrenmeye daha istekli bir hale gelirler. Baştan, "Ne kadar da zormuş bu." dediniz mi, bilinçaltındaki bu etkiyi kırmadan öğrenme yolunda ilerleme sağlanamıyor. Kendi gücünüze, kendi başarınıza ve bunları gerçekleştirmek için sahip olduğunuz kişisel inancınıza sahip çıkın. "Öğrenemem, imkanı yok." yerine, "Öğreneceğim, başka yolu yok." seçeneğini benimseyin. Yapanların sizden fazla bir tarafları yok. Her şey o fırtınalar kopan beyninizin içinde saklı. Anlayacağınıza, öğreneceğinize ve başaracağınıza inanmalısınız. Gerekiyorsa, hipnozve telkin tekniklerinden yararlanmalısınız. Kendi kendinize, yapabileceğinize dair telkinlerde bulunmalısınız buna. İçinizde yeşerttiğiniz bu inançla, öğrenme zenginliğinizi artıracak ve etkin bir öğrenme sürecine gireceksiniz. Öğrenme ve Tekrar Öğrendiğimiz bilgiyi kalıcı hale getirmek için beş kez tekrar etmemiz gerekiyor. En azından beş kez tekrar. Tekrar zamanlaması açısından, bilginin ilk saati, ilk günü, ilk haftası, ilk ayı ve ilk yılı çok önemli. Size, bu tekrarı kolaylaştıracak bir yöntem önerebilirim. Okuduğunuz bir kitabın kapağının, mümkün ise bir sayfanın yarısına tekabül edecek bir küçültme ile fotokopisini çekin. Kitapta önemli gördüğünüz yerleri, konuları, olayları, güzel sözleri, sizi en çok etkileyen cümleleri bu oluşturduğunuz kapak ve arkasındaki boş sayfaya kısa kısa not alın. Okuduğunuz ders kitapları, kişisel gelişim kitapları, gittiğiniz filmler, CD'sini alıp izlediğiniz filmler vb. tüm etkinliklerinizi bir sayfalık fotokopilerle kayıt altına alın. Bir yıl süresince bu kağıtları bir dosyada biriktirin ve arada hızlı bir şekilde gözden geçirin. Bilgiyi kalıcı hale getirmenin yanında, öğrenme zenginliğiniz, öğrendiklerinizi kullanma alışkanlığınız artacak. Öğrendiklerinizden keyif alacaksınız. Hafızanız ve hayatınız daha aktif hale gelecek. Öğrenme ve Uygulama - Yaşama Bir Çin atasözü "Uydurduğun yalanları hatırlamak için çaba sarf etmek istemiyorsan yalan söyleme." der. Okuyup öğrendiğimiz bilgileri hatırlamak için sürekli bir çaba peşinde olmaktansa, bildiklerimizi bir yaşama biçimi haline getirebilirsek, işte o zaman gerçek başarıyı yakalamış oluruz. Nefes alıp verme ve bir arabayı kullanma gibi, bilgimizin bizi o konuda bilinçsiz yetenekli duruma getirmesi lazım. Aslında bu, işlerin otomatik pilota havale edilmesi gibi bir şey. Öğrendiklerimizi sürekli hayatımızda uygulama yeteneğini kazanmamız lazım. Bilgi o zaman hem bizi, hem de bizdeki bilginin varlığından haberdar olan çevremizi aydınlatacaktır. Geleceğin Sıradışı Eğitim Metodları Yakın bir gelecekte, beynimizin bilgi kaydetme ve saklama yönteminin nasıl işlediği tamamen çözülecek. Bu aşamada beyne yoğun bilgi akışını algılamanın en etkin yolu keşfedilecek; yani "beyin dili" çözülecek. Beynin algılama kodları çözüldükten sonra, insana verilecek olan bilgilerin formatı ve hangi yöntemle yükleme yapılacağı kararlaştırılacak. Önce bilgiler, beynin algılayabileceği hale getirilecek. Sonrasında ise, bu bilgilerin beyne ulaşması ve saklanması için gerekli işlemler yapılacak; yani insan beynine bilgisayar disketine bilgi yükler gibi yükleme yapılabilecek ve kulak memenizin arkasına terabaytlarca bilgi yüklenebilecek. Yüklenen bu bilgi ile beyninizin bilgi alış verişi sağlanacak. ilköğretimden üniversite sonuna kadar bugün yaklaşık 17 yıl süren öğrenim, bu teknoloji sayesinde 10 güne kadar düşebilecek ve 6 saatte istenen yabancı dil öğrenilebilecek. "Gelecekte hem de yakın bir gelecekte tüm bunlar olacaksa, bu kadar öğrenmeyi öğrenme yöntemlerinde yoğunlaşmaya ve buna bu kadar vakit harcamaya değer mi?" diye düşünmeyin sakın. Farkı yaratan fark, bilgiyi bilmekte değil, bildiğini uygulamakta olacak. Tıpkı bugünün dünyasında, bilgiyi öğrenme yolunda bin bir zahmet ve eziyet çekmesine rağmen, dağarcığındaki bilgiyle bağdaşmayan davranışlarda bulunan insanlar olduğu gibi. insanlar genellikle sihir peşinde koşarlar: Hemen öğrenelim, çabuk öğrenelim, hiç unutmayalım... Ama sahip olduğumuz bilgiyi kullanmamız gereken bir an geldiğinde, herkes hafızasını kaybediverir geçici olarak. Mesela, yoksul bir yavrucağın ameliyat olması için birkaç milyar paraya ihtiyaç olduğunu öğrendiği anda, kendisi için yaptığı bazı planlardan feragat etmesi gerektiğini bilen; ama bunu yapmayan insan, .yapılması gereken işi, yapılması gereken yerde ve zamanda yapmıyorsa,, bilginin ne kıymeti var? O kadar bilgi, çantamda taşıdığım bilgisayarımda da var. <*> Düşünce, Düşünce Değil; Düşmeden Düşünce. Münir Arıkan - 5D Düşünce Felsefesi DÜŞÜNMEYİ DÜŞÜNMEK Düşünüyorum, Öyleyse Varım Edison "Deha, % 1 esinlenmeden; % 99 ise, terlemeden ibarettir." der. Bunu bilen büyük insanlar, oturdukları yerden düşünmek yerine, çalıştıkları yerden düşünürler. Sahip oldukları düşünce gücü, ellerinden gelen beden güçlerini harcamalarını engellemez. Bilakis, düşünceli insanları sürekli bir çalışma içerisinde bulursunuz. Onlar, ellerinden gelen her şeyi canla başla yaptıktan sonra, düşündükleri şey bambaşka bir güç getirir meydana. Kendilerine "Düşünüyorum, öyleyse varım." dedirtecek kadar kuvvetli ve kudretli bir gücü, hayat gücünü. Bu sözü söyleyebilen Descartes gibi insanlar, "Düşünüyorum, öyleyse çalışmadan da var olabilirim." demezler asla. Düşüncelerini hayatiyete geçirebilmek için canla başla çalışmış, uğraşmış ve didinmişlerdir. Böylece, düşle gerçek arasındaki çizgiyi kesin ve net bir şekilde çizebilmişlerdir. Düşüncenin Tanımı Düşünce, kendimizi, başkalarını ve dünyayı anlamaya çalışmak için geliştirdiğimiz aktif işlem olarak tanımlanıyor; ama bu kadarla sınırlı değil. Anladığımız şeye karşı yapılması gerekli olan işin gerçekleştirilmesi de gerekiyor. "Evet seni anlıyorum." ifadesi, anladığımız bu olayla ilgili yapmamız gerekenleri, üzerimize düşen vazifeleri de yapabilme yeteneğine 36 Nitelikli İnsan 2. Bölüm Düşünmeyi Düşünmek 37 dönüşmeli. Sınıfta kalacağımızı çok güzel anlayıp da zayıf derslerimizi kurtarmak için yapılması gerekenleri yapmazsak veya şirketin batacağını anladığımız halde, kurtuluş reçeteleri peşinde değilsek, işte o zaman bindiğimiz gemiyi batınyoruz demektir. Eflatun, "Düşünmek, ruhun kendi kendisiyle konuşmasıdır." der. Ruhun konuşmasında bir değer vardır. Çok kötü bir şey yapan birine ruhsuz deriz. Kötülük varsa, ruh yoktur diye kabullenmek isteriz. Takımı sırtlayıp götürmeyen oyunculara, "ruhsuz" deriz. Çünkü ruh olsa, sahaya çıkıp, basılmadık yer bırakmadan maçı alırlardı diye düşünürüz. Ancak işlerin kötü gittiği bir dönemde herkesin düşündüğünden farklı bir düşünceyi ortaya koyanlar kazanır. Gerçek bir düşünce için, olağanlığı, durağanlığı yenip, olağanüstü bir fikir ortaya koymak üzere düşünmek gerekiyor. "Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç kimse fazla bir şey düşünmüyor demektir." demiş VValter Lipmann. Sıradanlığı Yenmek Düşünce seminerlerimde katılımcılarla paylaştığım bir sorumu, burda siz değerli okurlarımla da paylaşmak istiyorum. Lütfen bir kağıt kalem alarak 29 Mayıs 1453 tarihinin size neyi hatırlattığını bir kenara yazın? (Lütfen burada durun ve daha fazla okumadan 1 dakika düşünün.) içinizde hiç düşünmeden cevap verme isteği olduğunu biliyorum; hatta bu soruyu fazlaca basit bulanların olduğunu da. Eğer içinizde, bize öğretildiği gibi 29 Mayıs 1453 İstanbul'un Fethi klişesinden çıkabilip de, farklı gözlüklerle gören bir kişi oldu ise, lütfen bu eserin yazarı ile yani benimle temas kursun. Kitabın sonundaki irtibat bilgilerinden bana ulaşabilirsiniz. Merak ediyorum, acaba 29 Mayıs 1453 dediğimde imparator Constantine XI Palaeologos'un (Dragases) yenilgisi ve Konstantinopolis'in düşüşü diyen var mı? Varsa, tebrik etmek istiyorum. ikinci soruma da hazırlıklı olmanız kaydıyla, ikinci sorum da şöyle: Samanyolu Galaksisi ne tarafa doğru döner? Bu sorunun cevabını, daha önce birçok kez gördüğünüz uzay fotoğraflarından hemen hatır-lamışsınızdır, umarım. Peki, söyler misiniz şimdi, Samanyolu ne tarafa doğru dönüyor? Soldan sağa mı dediniz? Peki nereden baktınız? Karşımızdakinin bakış açısıyla olayı görmeden, olayı bütün yönleriyle gördüğümüzü ve gerçekleri görsek bile, gerçeklerin bizim gördüğümüz gibi olduğunu söylemeliyiz. Herkesin hayalinde beyaz atlı bir prensi vardır. Beyaz atlı prens gelecek ve bizi kurtaracak; ama beyaz atlı prenslerce kurtarılan şanslı (!) kişilerden olamayız bir türlü. Bunun sebebi çok basittir. Kimse fazladan bir riskin altına girip, olağanüstü bir şeyler yapma cesaretini gösteremez. Çünkü yenilik ve yeniliğe gösterilecek tepki insanları sindirmiştir. Yeniliği savunacak haklı gerekçelerimiz olmadığı için, onu savunmaya yetecek kadar cesaretimiz de olmaz. Bir düşününi Bilgiyi hep okula giderek mi öğreneceğiz? Okul dendi mi, hep binalar mı aklımıza gelecek. Sınıfsız okul, duvarsız sınıf veya öğretmensiz okul olmayacak mı? Bilgiyi hep kitaplardan mı alacağız? Öğretmenler hep insanlar mı olacak? Kırlarda balaban kelebekler gibi çiçekler arasında koşuştururken, yanımda beni kollayan, gözeten akıllı robotum, yakın bir gelecekte kendi seçtiğim öğretmenim neden olmasın? Ya da okullarda sınıfların, duvarların kaldırdığı bir eğitim ortamı çok mu uçuk bir düşünce? Sınıfa girerken mutlaka kapı çalmayı, konuşmak için parmak kaldırmayı, tuvalete gitmek için izin istemeyi zihinlerine kazıdığımız masum yavrucakların büyüyüp milletvekili olduklarında hep liderlerinin gözünün içine bakmaları bize neden ters gelsin ki? Yaşadığımız çağ ne çağı olursa olsun, tarih boyu büyük başarılar ve güçlü değişimler hep birilerinin tarihe sıra dışı meydan okumaları ile olabildi. Ordunun karşısına daha güçlü bir ordu dikmek yerine, ordunun karşısına duvar diken imparator Çin Shi Huang, aradan yüzyıllar geçmesine rağmen, hâlâ akıllarda. Gemileri karadan yürüten Fatih Sultan Mehmet, bir çağ açıp, bir çağ kapadı. Bu büyük olaylardaki farklı tek şey, birileri "Olamaz" derken, birisinin çıkıp "Neden olmasın?" diyebilme cesaretini gösterebilmesiydi. Denemek ister misiniz? Dahiliğin Altın Anahtarı (Keşfedicilik) 1996 yılının sonlarındaych. Çalıştığım bir ileri teknoloji şirketinin yönetim kurulu toplantısında, single ve turbo'prop (tek ve çift pervaneli) minik uçakların motorları arızalandığından uçağın tepesinden açılan büyük 38 Nitelikli İnsan bir paraşütle sağ salim yere inebileceklerini anlattığım zaman, toplantıda bulunanların hiçbirisi bana hak vermediler. "Böyle bir şey mümkün olsaydı Amerikalılar bunu zaten yaparlardı." türünden itirazlarda bulundular. O sırada şirket içi eğitimlerimizi yürüten sevgili dostum Oğuz Saygın, bu ve buna benzer birkaç projemi dinledikten sonra bana şöyle demişti: "Münir Bey, bunlar muhteşem şeyler. Lütfen bundan sonra kendinizi Edvvard De Bono gibi bir düşünce öğretmeni olarak kabul edin." Bu olayın üstünden 1 yıla yakın bir zaman geçti. Bir gün o toplantıda bulunan arkadaşlarımdan bir tanesi, tüm üyelere şöyle bir e-mail geçti: "Münir arkadaşımız, projesini söylediğinde ciddiye almamıştık. Bu buluş şu anda NASA'da minik uçaklar için mecburi standart haline getirildi ve uygulanıyor." Ne kadar duygulandığımı anlatamam, içimdeki mucit düşünce ışıklarını sonuna kadar yakmama sebep olan bu olaydan sonra, gerçekten kendime inanmadan başkalarını mucit düşünceme inandıra-mayacağımı anladım. Dostlarımın teşviki ile o gün bu gündür "düşünce öğretmeni" unvanını kullanıyorum. Ancak bir unvanı kullanmakla, o unvanı hak etmek arasındaki farkı göz önünde bulundurmam gerektiğini de biliyorum. Şu anda sayıları 350'yi aşan buluşlarım, yakın bir zamanda size, evinize ve iş yerinize hayatınızı kolaylaştırmak üzere gelirse, ona kucak açacağınızdan eminim. Sıradanlığı yenmek için içinizdeki mucid düşünce gücünü harekete geçirmeniz gerekli. Sıradanlığı aşmış, keşfetmek için çabalayan bir bakış açısına sahip olmalıyız. Kabulleniş yerine, reddederek yerine daha iyisini, daha güzelini, daha hızlısını, daha ucuzunu, daha kalitelisini koyma arzusuna sahip olmalıyız. Gerçekten kendi kendinize inanıyor musunuz? Cevabınız evet ise, korkmayın. Fikirleriniz bugün birilerine komik gelse bile, ümidinizi kaybetmeden, kendinize inancınızı yitirmeden çok çalışmalı ve işin peşini bırakmamalısınız. Büyük adamlar, nerede pes edeceklerini çok iyi bildikleri için, sıra dışı düşüncelerini açıklamaktan asla kork-mamışlardır; çünkü onların yürekleriyle tespit ettikleri pes etme noktası, ya bu uğurda çıkartılacakları darağacı ya da celladın keskin kılıcıdır. 6 Şapkalı Düşünme Tekniği Dünyaca ünlü yönetim gurusu, uluslar arası üreticilik forumu ve kavramsal araştırmaların kurucusu Edvvard De Bono, düşünceyi kendi 2. Bölüm Düşünmeyi Düşünmek: 39 kendini düzenleyen bir bilgi sistemi olarak ele alır; yani temelde bir bilgi ve o bilgiyi çalıştıran bir sistemden bahseder. Kendisine uluslar arası ün kazandıran "6 Şapkalı Düşünme Tekniği" isimli kitabında, (Remzi Kitapevi, Çeviren: Ercan Tuzcular) kişiliğimizi değiştirmeden de üretici bir şekilde farklı düşünme tarzlarını deneyebileceğimizi ve savunabileceğimizi anlatır. Gerektiğinde herkesin kendine ait olan şapkayı (kolaylıkla) çıkartıp, bir başka şapkayı takabilmesini sağlayan bu öğretide, 6 değişik renkte 6 şapka vardır. Gerçek hayatta, her şapka onu takana farklı karakterler kazandırır; ama bu yöntemde onu takıp çıkartmak hem de kolayca değiştirebilmek kendi elimizdedir. Dolayısı ile şapkalar karakterinizi değil, o andaki düşüncelerinizi temsil eder. Bu öğretinin en zevkli yanlarından birisi de, uygulayıcılarına özgür ama bilinçli bir şekilde rol yapma imkanı tanımasıdır. Amaç tüm toplantı ve düşünce seansı sürecinde dikkatleri maksimum düzeyde tutmak ve oyunun kurallarına göre yönlendirebilmektir. Pavlov deneyini hatırlarsınız. Her yemek verildiğinde zil sesi ile uyarılan köpek, yemek gördüğünde salya üretmektedir. Bir müddet sonra yemek verilmeden sadece zil sesini duyan köpek yine aynı tepkiyi vermeye başlar. Salya üretir. Burada da amaç, başınıza taktığınız şapkalarla beyindeki kimyevî temeli değiştirmektir. Siyah şapkayı taktığınız anda kendinizi o siyahlığın karamsar düşünce tarzına şartlıyorsunuz. Bu şartlanma istekli ve gönüllü bir şartlanma olduğu için, kuralları belli bir oyunu oynamanın keyif ve heyecanını yaşarsınız. Üstelik insanlara "Bu olumsuz fikirlerden kurtulmanı istiyorum." veya "şu duygusal fikirlerinden vazgeçmeni bekliyorum." gibi kırılgan laflar etmek yerine, "şimdi sarı şapkayı takmanı istiyorum." demek suretiyle daha eğlenceli bir ortam yaratabilirsiniz. Sadece sıra dışı düşünme yeteneğini değil, toplantı yapabilme ve yapılan toplantılardan sonuç alabilmemize de yarayan bu tekniği, evde, işte, okulda kolayca uygulayabilirsiniz, iş yerinde veya okulda 6 değişik renkte şapka alarak bu uygulamaya başlayabilirsiniz. Beyaz Şapka . Yapacağınız bir toplantı veya dersten önce o konu ile ilgili katılımcıları bilgilendirmeniz gerekir. Herkes sadece bir şapkanın, bir fikrin temsilcisi 40 Nitelikli İnsan 2. Bölüm Düşünmeyi Düşünmek 41 olmaktan çıkıp, değişik fikirler sergileyebilmelidir. ilk önce beyaz şapkalar takılır, herkesin beyaz şapka taktığı bir anda, konuşulması gereken şey sadece bu konuda ihtiyacımız olan bilgidir. Bu rengi, bilgisayarı ilk açtığınızda ekranın beyazlığından veya mektup kağıdından hatırlayabilirsiniz. Bu aşamada konuşan herkes, bize o anda gereken ve bilinen bilgileri, tarafsız ve objektif bir şekilde verir. Objektif olgu ve rakamlarla tüm bilgiler net bir şekilde ortaya konur. Bu verilen bilgilerin kesinlik derecesinin doğru olarak belirlendiği ve daha iyiye doğu yol almaya çabaladığımız bir süreç olmalıdır. Konuşma sadece bilgi üzerinde olunca, düşünce de sadece ona yönelik yani bilgiye odaklanmış bir şekilde gerçekleştirilir. Sıra bilgide iken bilgi konuşulur. Ön sezi, sezgi ve deneyime dayanan yargı, duygu, izlenim, kişisel görüş gibi değerli şeyler devre dışıdır, bu aşamada. Kırmızı Şapka Daha sonra sıra, kırmızı şapkaya gelir. Bu şapkayı taktığınızda, duygular ve ön sezilerin ortaya konma ânı gelmiştir. Çıkıp gayet hisli bir konuşma yaparak insanları ağlatabilirsiniz. Çünkü bu şapka, öfke, tutku ve duyguların konuştuğu, tüm olaylara duygusal bir bakış açısıyla bakıldığı bir aşamadır. Ön sezileriniz ve sezgileriniz burada hayat bulur. Dolayısıyla gerekçe gösterme veya konuşmalarınızı herhangi bir temele dayandırma ihtiyacı yoktur. "Bana göre, hislerime göre böyle" der ve konuşmanızı tamamlarsınız. Siyah Şapka Sıra olumsuzlukların ortaya konduğu siyah şapkaya geldiğinde, yargının ve bir nevi şeytanın avukatlığının yapıldığı ve o işin neden olamayacağının ispat edildiği an gelmiş demektir, şapkanız siyah iken mümkün olduğunca en provokatör bir şekilde, o işin neden olamayacağını ispat etmeye çalışmalısınız. Neden olamayacağını görürken, mantıkî bir olumsuzluk sebebi öne sürmeniz gereklidir. Siyah şapka karamsar ve olumsuzdur ama asla duygusal değildir. Hakimlerin duygusal olarak davrandığını bir düşünsenize... Baştan bu fikir sizin kendi fikriniz bile olsa, siyah şapka sırası geldi mi, kendi fikrinizi bile çürütecek tezleri özgürce savunabilmelisiniz. Zaten bunu yapmazsanız, tek odaklı, tek gözlüklü bir yaklaşımla yetenir değişik açılardan görme ve farklılıkları anlama zenginliğine kavuşamazsınız. Üstelik toplantılarda olumsuz düşünmenin çekiciliğini göz ardı etmemelisiniz; zira olumsuzluk, anında başarı sağlar. "Ben bunun böyle olmadığını düşünüyorum." yerine "Bakın bu böyle değil."i gösterdiğiniz anda görevinizi başarıyla yapmış olursunuz. Sarı Şapka Bir sonraki aşamada sarı şapka takılır. Sarı, güneş gibidir. Olayı aydınlatır ve olumludur. Şimdi, iyimser bir şekilde, umutla ve olumlu düşünme vaktidir. Hayallerin değil, sağlam bir temel üzerinde yapıcı bir düşüncenin uygulandığı andır bu an ve o konu ile ilgili ihtimaller ve olumlu fikirler ortaya konur. Olabilecek en iyi senaryo, mantıklı ve pratik bir şekilde ifade edilir. Yeşil Şapka Yeşil şapka sırası geldiğinde, şu ana kadar düşünülen, konuşulan fikirlerle alakalı alternatifler ve yeni fikirlerin konuşulma vakti gelmiş demektir. Tıpkı topraktan fışkıran yeşil filizler gibi, yeni yeni fikirlerin mevsimidir şimdi. Bereket ve verimli büyümeye nispet edercesine, yaratıcı fikirlerinizi, sorunlara yeni yaklaşım tarzlarıyla ortaya koyduğunuz an bu andır. Mavi Şapka Son olarak mavi şapka, her şeyin üstündeki gök mavisini çağrıştıran bir şekilde serinkanlılığı ifade eder. Mavi şapka, düşünce sürecinin düzenlenmesini ve kontrolünü sağlar. Diğer şapkaların kullanımını ayarlar. Nasıl bir düşünce yolu seçmemiz gerektiğini düşündürür. Diğer 5 şapkanın hangisini takmamız gerektiğine karar veririz, mavi ile. Bu şapka, bir orkestra şefi gibi tartışmalârrbitiren ve yönlendirdiği kişilerin değişik ses- 42 Nitelikli İnsan leri ile müziği çağrıştıran şapkadır. Çok sesliliğin uyumu ve ahengi, orkestranın başarısıdır, aynı zamanda bizim ve kurumumuzun da. Kendimize ait vereceğimiz kararların hissiliğinden, tek taraflılığından, eksikliğinden ve yanlışlığından kurtulmak için mükemmel bir yöntem. Aynı konuda bile olsa 6 değişik şapka ve 6 değişik bakış açısı ile en mükem-' mel olan sonuca ulaşma şansı. Eskiler "At gözlüğü takmayın." derlerdi. Bilirsiniz at gözlükleri, atın görüş açısını sadece önünü görebilecek şe- : kilde kapatan kulak gibi kapaklara sahiptir. At gibi dar görüşlü olmamak için söylenen bu sözü, De Bono'nun bu öğretiyle bir kez daha anlıyoruz... Farklı bakış açıları ile bakabilmek, farklı farklı düşünebilmek erdemi, bize yaşama zenginliği sağlıyor. 6 şapka, bizi bu dar görüşlülükten ve hiçbir şey düşünmemekten kurtarıyor, karşımızdakini anlayabilme yolunda ilk adımı atmamızı sağlıyor. "Neden olmaz?" yerini, "Nasıl olabilir?"i bulmamıza bırakıyor. Dünyada milyonların beynine nakış gibi işlenen De Bono öğretisinin sırrı da bu olsa gerek. Poliyanna'nın Düşünce Gücü Poliyanna'yı hatırlarsınız. Hayata hep olumlu tarafından bakan bu minik masal kahramanına şimdi o kadar ihtiyacımız var ki. Zaman zaman hep olumlu düşünen ve hep olumlu konuşan kişilere, "Polyannacılık yapma." diye kızarlar; ama gerçek Polyannalar, onlara kızan kişilere bile kızmaz. Düşünmeyi düşünmek dediğimde, aklıma gelen şeyler hep olumlu şeyler oluyor. Daha iyiyi bulmak yolunda sarf edilmiş bir çaba ve sonucunda ulaşılmış bir dize güzellikler. Zaten sonucu güzellikle bitmeyen düşünce, düşünce olabilir mi? Bir sabah, döviz bozdurmak üzere istanbul Tahtakale'ye gitmek için otobüse binmeye çalıyordum. Otobüsün kapısı kapanırken sağ bacağımda bir el teması hissettim. Aşağıda kalan adamla göz göze geldik. Ona acıdım; çünkü otobüse binememişti. Otobüs ilerlerken birden aklıma, cebime koyduğum dövizler geldi. Elimi attım, paralar uçmuş... Hani "Beynimden vurulmuşa döndüm." derler ya, tamamen öyle olmuştum. O anda bir düşünce, ruhumu etkisi altına alan bir kafes gibi vücuduma giydirildi sanki. Az önce otobüs durağı karşısındaki bir bankaya hiç de küçümsenmeyecek bir para yatırmıştım. Elime tutuşturulan dekontta, 2. Bölüm Düşünmeyi Düşünmek 43 bankaya yatırdığıma eşit bir rakam yazıyorsa, mesele tamamdı; yani paralardan ayrı kalmak bu durumda bir mesele çıkarmıyordu. "Peki." dedim kendi kendime. 'Dünyabank'a yatırdığın para için elindeki dekonta bakıp seviniyorsun. Ya 'Kaderbank'a yatırdığın para için bu üzüntü niye? Eden bulmayacak mı? Senden çalınan para, hırsıza kötülük, sana iyilik getirmeyecek mi? Bütün bu düşüncelerin bedenime hakim olması, 2-3 saniyelik bir süreçte gerçekleşti. Birkaç saniye sonra gayet mutlu bir insandım. Hayatımın o anını hep kendimi pozitif düşünceye sevk eden bir motivatör olarak kullandım. Üzülmekle elime geçen hiçbir şeyin olmadığını anladım. Bilakis sevinerek, olumlu düşünerek, olumluyu düşünerek hayatıma kattığım güzellikleri, kayıplarım gölgeleyemezdi. Masumiyet ve En Yakın Gelecek Kaygısı Bir çocukla konuşurken neden ciddi olamazsınız? Çünkü onların beynindeki işletim sistemi, gülücük ve masumiyetlerle doludur. Onların dünyasında geçmişle hesaplaşma ve gelecekle kavga yoktur. Anı kurtarmanın peşinde, her zaman için meşgul olacak bir şeyler bulup, mutlu olmanın sırrına ermişlerdir. Gelecek kaygısından uzak bir yaşantı bulduğunuz anda, siz de çocukların o masum hayatının bir kopyasını kendi yaşantınızda kurabilirsiniz. Elbette gelecek kaygısından uzak kavramıyla, sorumluluk bilincinden uzaklaşmanızı önermediğimi anlıyorsunuz. Aklınızdaki tereddüdü gidermek için benim kullandığım gelecek kaygısı kavramına "yakın gelecek kaygısı" diyelim. En yakın gelecek kaygısı. Burada gelecek kaygısından kastım, yakın gelecek, en yakın gelecek kaygısıdır. Bir fikriniz var ve bunu açıklamaktan korkuyorsunuz. Derste öğretmenden, işte patrondan, askerde komutandan... Ya aklınıza gelen ve bir türlü söylemeye cesaret edemediğiniz fikir, yıllardan beri çaresi bulunamayan bir problemin çözümü ise. Ya kızarlarsa, ya kovarlarsa, ya üzerse, ya beni toplum önünde bozarlarsa? Sa'lar saymakla bitmez ama siz yakın gelecek kaygınızı yenip, fikirlerinizi korkmadan çekinmeden paylaşmalısınız. Bunu yapabilmeniz bir şeyi çok iyi yapabiliyor olmanıza bağlı. Masum düşünlıi 44 Nitelikli İnsan 2. Bölüm Düşünmeyi Düşünmek 45 cenizi korkusuzca açıklayabilmek için önce masum bir şekilde düşünebilme yeteneğini kazanmanız gerekiyor. Sıradışılığın Sınırları Yer çekimini yenebilecek bir güç bulunabilir mi? insan bedenî olarak uçabilir mi? Hiç bilmediğimiz bir yabancı dil 6 saatte kolaylıkla öğrenilebilir mi? Bu sorulara çekinmeden, "Elbette." diye cevap verebiliyor-sanız, olmazı bırakıp, olurlar peşinde koşan bir hayatınız var demektir. Neden olmasın? Tarih boyu yapılan keşifler, bulunan icatlar, hep olabileceğine inandığımız konular mıydı sanki? Tekerleğin bulunmasından önce arabayı, arabanın bulunmasından evvel, oturduğumuz yerde hiç yorulmadan binlerce kilometre yol kat edebileceğimizi biliyor muyduk? Bir Japon kaşif dört köşe karpuz yetiştirmeden evvel, "Karpuzun şekli nasıldır?" sorusuna kim yuvarlaktan başka bir cevap verebilirdi? Dünyanın en meşhur kaşiflerinden birisi olan Lamelson, öğrencilerine "Pamuk ne renktir?" deyince herkes gülmüştü. Lamelson, renkli pamuk olabileceğini, boyamadan da pamuğun topraktan renkli olarak çıkabileceğini düşünmüştü ve başardı da. Bugün dünyanın birçok ülkesinde aynı metotlarla, renkli pamuk yetiştiriliyor. Bu, ipliğin veya kumaşın boyası için sarf edilen kaynakların tasarrufu ve tamamen doğal kıyafetlerimizin olması anlamına geliyor ve de çevre kirliliğine yol açmadan, kimyevî tesisler kurmadan bunu yapabiliyorsunuz. Minik yavrumuz Muhammed İkbal, 20 aylıkken, sevgili Melik Safi Duyar'ın çocuklar için zeka geliştirici hafıza setini almıştım. Hepinizin yakinen bildiği bir tarafında fare, diğer tarafında peynir olan bir labirent vardı, açtığım sayfada. Eline bir kalem tutuşturdum ve sordum: "ikbal, bu fare bu peynire nasıl gidecek?" Kalemi aldı, fare ile peynir arasında düz bir çizgi çizerek "Düttt." dedi. Onun masum düşüncesine göre, labirentin içine girmeye ve oralarda vakit kaybetmeye hiç gerek yoktu. Bir arabaya binersiniz ve düttt istediğiniz yere gidersiniz. Hayat labirentinde de bazen, vakit kaybetmemek için sıra dışı masum yollar denememiz gerekiyor. Mucitlik. düşünce, sıra dışı düşünce, masum düşünce derken asıl anlatmak istediğim, olmazları bir an evvel bırakmanızdır. Dünyanın en başarılı öğrencisi olmak için iyi bir nedeniniz var mı? Neden olmasın? Neden o en başarılı siz olmayasınız? En başarılı eleman, ayın adamı, yılın adamı, hem de tüm dünyada. Neden bu kişi siz olmayasınız? "Benden asla olmaz, bizden asla çıkmaz, bizden asla adam olmaz." yaklaşımlarıyla olaylara baktığınız sürece, sonuç düşündüğünüz gibi olacak. O halde düşüncelerinizi değiştirmeye ne dersiniz? Hemen. Şimdi. Bugünden tezi yok, hayatınızda daha iyi olabilecekler listesi hazırlamanızı istiyorum. Asla olmazı bir tarafa bırakıp, "Neden olmasın?"ların o gizemli gücünü elde ettiğinizde, göreceksiniz, asla dediğiniz birçok şeyin aslında ne kadar da'basit yollan varmış, keşfedilmeyi bekleyen. "Asla beni affetmez" dediğiniz bir akrabanızdan, bir arkadaşınızdan başlayabilirsiniz işe. Asla bunu anlayamam, asla yapamam, asla olmaz... Bütün bunları bırakıp, en olmaz gibi görünen tüm yollan denemeye hazır mısınız? Eve girerken kapıyı açan eşinize, alnınıza yapıştırdığınız "Seni seviyorum." yazısı ile güiümsediğinizde dünkü kırgınlığının ve kızgınlığının geçmeyeceğini kim iddia edebilir? Anlamadığınız bir konuyu, bir de amuda kalkarak çalışmayı deneseniz. Dünyanın en iyi adamı olmaya hazır olun. Davranışlar duyguların; duygular da düşüncelerin değişmesiyle değiştirilebiliyor. Masum bir düşünce, size iyi bir başlangıç olabilir. Toz Pembe Hayallerim Var Herkesin çocukluktan gelen toz pembe hayalleri vardır. Çocukluktan gelen hayalleriniz yerine, çocuklukta kalan hayalleriniz varsa; yani onları bugüne taşıyamadı iseniz, vay halinize. Eski filmlerdeki klasik toz pembe hayalleri hatırlarsınız. Pembe panjurlu bir evimiz olacak! Pembe panjurlu evin özlemiyle başlayan toz pembe hayaller. Gerçekten etrafımızda binlerce pembe panjurlu ev var. Acaba onlar bu hayallerini gerçekleştirmek için ne yaptılar dersiniz? Toz pembe hayaller peşinde koşmak veya tozu dumana katarak o hayallerin gerçekleşmesi yolunda savaşmak. Edison, "Deha, % 1 esinlenme ve % 99 terleme." diye boşuna dememiş. Hayallerle başlayan bir düşünce sürecinde, hayallerine kapılmayan insanlar başarıyorlar. Hayallerinin büyüsü, yapmaları gereken işi yok etmeyen insanlar... Hayalle gerçeği birbirinden ayırt edecek kadar uyanık olan ve hayallerini 46 Nitelikli İnsan gerçekleştirme yolunda gerekiyorsa hiç uyumadan gece gündüz çalışan, uğraşan, didinen insanlar başarıyorlar. Herkes mutlu olmayı hayal eder. iyi bir iş, iyi bir eş, iyi bir aş, iyi bir ev, iyi bir araba, iyi bir kariyer. Düşünce çok güzel, iyi bir başlangıç. Acaba yolun neresinde tekerlek kırılır, lastik patlar ve araba yoldan çıkar dersiniz? İyi bir işi ele alalım, iyi bir işiniz olmasını düşünüyorsanız, ona nasıl sahip olunacağını da biliyor olmanız gerekir. Yapılması zevkli işler peşinde koşarak, yapılması gerekli işleri sürekli ihmal ediyorsanız, görmezden geliyorsanız, başarı hayal olur. Hem de toz pembe bir hayal. Yapılması gerekli işler size angarya gibi gelmemeli. Onları zevkle yapmalısınız. İyi bir eş istiyorsunuz. Peki iyi bir eş olmak için siz ne yapıyorsunuz? Amerika'da hamile kemerleri satılıyor, içine her gün 30-40 gr. su konan bu kemerleri, bazı baba adayları 9 ay 10 gün boyunca belinde takılı gezdiriyor. Onunla yatıyor, onunla yürüyor ve onunla çalışıyor. Amaç, hamile olan eşinin durumunu anlayabilmek. Karşımızdaki kişinin ne durumda olduğunu anlamadan, onun için iyi olanı yapma şansımız var mı? Üstelik bu hamilelik kemerini sadece babaların değil, baba adaylarının değil, baba aday adaylarının da taktığını söylersem şaşırmayın. İyi bir aşta da durum bunlardan farklı değildir. Malzemeler ve malzemelerle bir yemek yapabilme becerisi. Vaktinde, sırasıyla, kararında ve kıvamında. Sonuçta istediğiniz yemeğe ulaşmanın bundan başka bir yolu yok. Yeme arzunuz, yemeği yaparken harcadığınız emeğin ya da lokantada yerken harcadığınız paranın üstünde bir duygu ise, emek ya da para hiç fark etmez, kolaylıkla harcarsınız. Asıl olan hayatınızdaki hangi zevkleri, hangi acılara bağladığınızı; yani hayatınızdaki acı - zevk dengesini anlamış olmanızdır. Sonuçta uykudaki yemeğin, ziyafet her ne kadar doyurucu ve muhteşem olursa olsun, karnımızı doyurmadığını, hepimiz sabah yataklarımızdan kalkarken anlıyoruz. Karizmayı Konuşturunca Düşünce Susar Liderlik iyi bir şeydir, inanacağımız, güvenebileceğimiz, peşinden gideceğimiz bir liderimizin olması gerçekten iyi bir şeydir, iyi; o halde neden hep lider sultasından yakınan bir hayatımız var? Liderlik bu kadar 2. Bölüm Düşünmeyi Düşünmek 47 iyi ise, neden hayatımızı kurtaran liderler ortada gözükmüyor veya bu amaçla ortada dolaştıklarını söyleyen liderler neden hayatımızı kurtaramıyorlar? Sebebi çok basit. Bizi kendi hayatımızın lideri yapacak düşüncelerimiz yok da ondan. Hep liderden, hep başkandan, hep patrondan, hep komutandan, hep öğretmenden, hep ana babadan bekleye bek-leye, kendi hayatımız için hayatî derecede önemli olan fikirler üretemez olduk. Öyle ya, vekil seçip Meclis'e yollayınca işimiz bitecekti. Öğretmenin dediklerini kağıda yazınca sınav bitecekti. Aslında bu bitişler yeni bir başlangıcın işaretiydi. Yeni bir hayat başlıyordu, bizim için. Bunu anlamalıydık. Çok azımız dışında bunu anlayan olmadı. Teslim ettiğimiz bir sınav kağıdı, işimizin bittiğini değil, işimizin daha yeni başladığının ispatıdır. Biz karizmaya güvendik. Kendimize değil, karizmaya itimat ettik. Düşünceyi de karizmaya havale ettik. Hayatta kendi başarılarınızın olmasını istiyorsanız, kendi düşüncelerinizle, size ait olan düşüncelerinizle yola çıkmalısınız. 100 konteynır yükü olan birisi ile, sadece bir balıkçı ağı olan balıkçı için aynı gemi gerekmez. Sizin kendi yükünüzü; bilgilerinizi, acılarınızı, nefretlerinizi, sevinçlerinizi çekebilecek size ait düşüncelerle hayat yolculuğuna çıkmalısınız. Hayatınıza yön vermek istiyorsanız, bugünden tezi yok, sizin dışınızdaki tüm karizmaları susturup, kendi yüreğinizin sesini dinlemeli ve kendi beyninizin düşünce ufkunda pupa yelken yol almalısınız. "Sus, sen ilmezsin, sen anlamazsın, mesele senin bildiğin gibi değil." safsatalarıyla bugüne kadar hep susturulduk. Buna bir son vermenin zamanı gelmedi ti? Dışarıdan gelen karizmatik sesleri susturup, en büyük karizma olan, ofamızın içindeki müthiş beyin gücümüzü konuşturmanın zamanı gelmeli mi? Dışarıdan bakıldığında içinde bir şeyler olduğu hissi veren karizmatik dişiler, kıyafetler, unvanlar karşısında susmak, kendimize yapacağımız en 3üyük kötülüktür; çünkü karizma konuşunca düşünce susar. "Sen benim <im olduğumu biliyor musun?" dan başlayıp, "Sen kendini ne sanıyor-3un?"a kadar varan tehditvari karizmatik laflara aldırmadan "Peki, fcamam, nasıl isterseniz"leri bir kenara bırakmanın zamanı geldi. Bu haya-jta kendi hayatımız gibi sarılmanın ve ke'ndi hayatımız için kendi karar- 48 Nitelikli İnsan larımızı vermenin zamanı geldi. Bunu yapabilmek için, tüm karizmaları susturup, kendi düşüncelerimizi üretmemiz gerek. Karizma deyince, sadece bize empoze edilmeye çalışılan harici karizmaları kastetmiyorum. Kendi bedenimizden, nefsimizden ve iflah olmaz kişiliğimizden kaynaklanan sahte karizmalar da düşünceyi susturur. Sunacağımız fikirlere, giydiğimiz fiyakalı bir kıyafete güvendiğimiz kadar güvenmiyorsak, karizmanın ne önemi var? Arabamıza, evimize, par- mağımızdaki platin alyansa, elimizdeki altın kaplama saate, çakmağa veya kaleme güvendiğimiz kadar kendimize güvenmiyorsak; düşüncelerimiz hep bu eşyaların gölgesinde kalıyor, sesimiz bu tip karizma belirtilerini gördüğümüzde hep kısılıyorsa, işte o zaman iç ve dış dünyamızın sahte karizmaları tarafından manüpule edilmeyi hak etmişiz demektir. Gerçek başarı için, karizmaları susturup, içimizden gelen o müthiş düşünceyi açıklamak gerek. O halde, özgürce açıklayın aklınıza gelen o güzel fikirleri. Bu hayat sizin. Sizi sizden gayri kimsenin düşünmediğini kabul edin, ne olduğunuzu ve ne olacağınızı bir düşünün artık. Nasıl daha iyi olabilirsiniz? Daha iyi konuşabilirsiniz? Daha mütebessim, daha sevecen, daha babacan, daha sempatik, daha mutlu, daha başarılı... Liste uzayıp gider. Hayatta sizin için neyin gerekli olduğunu hissediyorsanız, onlarla ilgili kendi engin düşünce ufkunuzu açın ve düşünün. Hiçbir etki altında kalmadan, hiçbir kınamadan çekinmeden, hiçbir tehditten korkmadan düşünün. Gözlerinizi kapayıp içinize baktığınızda, kralların o göz alıcı saraylarının parıltıları bile çok sönük kalacaktır. Şeytanî Düşünce insanlar düşünür. Bunda enteresan olan bir şey yok. Farklı olan şey, düşünme şeklindeki ve amacındaki değişiklikler. Düşünce sürecinin sonucunda ürettiğimiz şey, insanlık onuruna yakışır bir şeyler olmalı, insanlığa faydalı olabilecek bir şeyler. Yoksa özel bir çaba harcamamıza hiç gerek yok. Şeytan bizim yerimize düşünüp, bütün mendeburluğu ile (aslında yapmamamız gereken; ama kendisine uyduğumuz için) yapmamız gerekenleri bize tek tek söylüyor. Bunun tek istisnası, "şeytanın aklına taş düşürmek" deyiminde anlatılan kişilik olsa gerek. Şeytanî düşünce sınırlarını bile aşmış bu kişilik yapısında, düşünülenler şeytanın bile aklına gelmeyecek kadar kötüdür. 2. Bölüm Düşünmeyi Düşünmek 49 Düşünceler kötü olunca da, gelsin o berbat davranışlar ve gelsin o rezil sonuçlar. şeytanî düşünce derken, sadece kendimize ve insanlığa zarar veren kötü düşünceleri kastetmiyorum. Düşünme gücünüzü etkin bir şekilde kullanmazsanız da şeytanî düşüncenin esirisiniz demektir. Öyle ya, kötü olmak için sadece kötülük yapmanız gerekmiyor; yapmanız gereken iyilikleri yapmayıp, pasif kaldığınızda da kötü oluyorsunuz. Bu nedenle, içimizdeki tüm şeytanî düşüncelerden kurtulmamız lazım, içimizdeki tüm neme lazımcılıktan, boş vermişlikten, ertelemecilikten kurtulmamız lazım, içinizde müthiş bir potansiyel olduğunu biliyorum. Üzerimize serpiştirilen ölü toprağından silkelenip kendimize gelmemiz ve insanlık âlemi için bir şeyler düşünmemiz lazım. Yapmamanın Dayanılmaz Hafifliği Bir kimse elinden geldiği kadar çabalar ve istediği sonucu alamazsa ne olur? Yapamamış olur. Yapamamak, yapmak istediğimiz ama yapamadığımız şeyler için kullanılır. Önündeki işe bir türlü başlayamayan kişi, zaman geçtikçe o işi yapmamış olur. Yapmamak kendi kabullerimize aittir. Bir başlasak, biraz çalışıp ve çabalasak başarabilme ihtimalimiz vardır. Ya yapmayan? Yapmamak, kendi beynimizde kesinleşmiş bir düşünceden gelir. Hayatımızı değiştirecek ve daha anlamlı kılacak birçok erdemli işe girişmeyiz; çünkü onunla ilgili içimizde bir istek duymayız. Başarmamız durumunda ne gibi güzelliklere kavuşacağımızı bir düşünebilsek? Sürekli istediğimiz işler peşinde koşuştururuz, istemediğimiz bir işe karşı sürekli soğuk davranırız, içimizdeki o soğukluğu alacak, o işe başlamamızı sağlayacak bir güce ihtiyacımız vardır. Bizi bir türlü hayatın iyilikleri, güzellikleri ve nimetleri ile buluşturmayan şey yapmamanın dayanılmaz hafifliğinin verdiği geçici keyiftir. Sabahleyin yatakta bir müddet daha kalmak bize cazip görünür. "Destur." diyerek davranmak ve yataktan fırlayıp kalkmak, ancak yatakta "iki seksen" uzanmanın keyfi ile ilgili düşüncemizi değiştirdiğimizle gerçekleşebilir. Bir düşünün, son 5 yıldır, son 10 yıldır neleri ertelediniz? Elde edemediğiniz kaç güzellik saklı kaJdı yılların tozlu raflarında? Bir dostunuza özür dilemeyi hiç düşünmediniz; çünkü onun karşısına geçip 50 Nitelikli İnsan 2. Bölüm Düşünmeyi Düşünmek 51 ondan özür dileme eylemini yapmak istemediniz. "Olur mu?" dediniz, kendi kendinize. Haklı olan insan özür diler mi hiç? Size gelmeyene siz de gitmediniz. Sizi sevmeyeni siz de sevmediniz. Size borç vermeyene siz de vermediniz. Sizinle kötü konuşanlara siz de kötü konuştunuz. Sonuçta kötülüklerle kaplı dünyada, iyilikler, gün yüzüne çıkmaya fırsat bulamayan kardelenler gibi boynu bükük kaldı karlar altında ve ezdik geçtik üzerlerinden, acımasızca. Peki, bu davranışlarımızı sorgulama zamanı gelmedi mi hâlâ? Benden söylemesi. Çok şeyler kaçırıyor olabiliriz. Bir liste yapın şimdi. "Ben yapmam." dediklerinizin bir listesini yapın. Madde madde. 1'den 10'a kadar. Daha fazla, yapabileceğiniz halde yapmadığınız güzellikler. 50, 100. Neyse 1'den 100'e kadar bir liste iyi bir başlangıç olabilir. Her maddede "Ben asla yapmam." dediğiniz güzellikleri bir yazın. Altına da 1 satırlık boşluk bırakarak listenizi 100'e tamamlayın. Ben asla erken kalkmam. 'Ben asla fazla çalışmam. Ben asla özür dilemem. Ben asla affetmem. Ben, ben, ben... Liste 100'e tamamlandığında hayatınızın dönüm noktası olacak bir düşünce seansına başlayın. Düşünün. Düşünün bir, neden asla özür dilemezsiniz siz? Neden? "Ben asla özür dilemem." maddesinin altına, eğer özür dilerseniz mutlu olacak kaç kişi olduğunu bir yazın. Erken kalkarsanız hayatınızda nelerin daha iyi olabileceğini yazın, insanları affederseniz ne gibi iyiliklerle karşılaşacağınızı düşünün. Düşünce seansınız ilerledikçe, affedilecek insanların en başına aslında kendinizi koymanız gerektiğini anlayın. Yapmamanın dayanılmaz hafifliğine kapılıp, yapamaz olmayın. Yapın. Başarılmak için kucak açmış sizi bekleyen o kadar çok şey var ki hayatta. Eğer siz de kollarınızı açıp, onları kucaklamak istiyorsanız, kavuşacağınıza sizi temin ederim. Siz Verdiğiniz Notu Değiştirmeyin Ben de Hayallerimi Çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışta koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin genç oğluna, büyüdüğü zaman ne olmak ve yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazma ödevi verilir. Çocuk... henüz orta ikidedir ve bütün gece oturup, günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir kompozisyon yazar. Hayalini en ince ayrıntılarıyla dile getirir. Hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini bile çizer. Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerinin gösterildiği bir kroki... Krokiye büyük bir itina ile, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekler. Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesidir. iki gün sonra ödevi geri aldığında, kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir '0' ve "dersten sonra beni gör" uyarısı vardır. "Neden '0' aldım?" diye merakla sorar. "Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal." der, hocası. "Paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun. Kaynağınız da yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir. Önce araziyi satın alman lazım. Sonra damızlık hayvanları. Bunu başarman imkansız." ve ekler: "Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm." Çocuk evine döner ve uzun uzun düşünür. Babasına danışır. "Oğlum." der babası "Bu konuda kararını kendin vermelisin. Bu, senin hayatın için oldukça önemli bir seçimi" Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir değişiklik yapmadan geri götürür hocasına.. "Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin, ben de hayallerimi." der. O orta 2 öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki 1000 metrekarelik evinde oturuyor. Yıllar önce yazdığı ödev, şöminenin üzerinde çerçevelenmiş olarak asılı. Öykünün en can alıcı yanı şu: Aynı öğretmen, bir yaz mevsiminde 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi. Çiftlikten ayrılırken eski öğrencisine "Bak! Sana şimdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken, hayal hırsızıydım. O yıllarda öğrencilerimden pek çok hayal çaldım. Allah'tan ki sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın." dedi. Kaçımız çevremizdeki hayal hırsızlarının etkisinde, hayatımızın hayallerinden vazgeçiyoruz. Bir düşünsenize. Kaçımız hayallerimizi hayal hırsızlarına kaptırmayacak kadar sağlam temellere oturtuyoruz. Kapkaççılara Çantasını kaptırmamak için hayatından olan insanlar okuyoruz gazete-'erde. Çantasına sıkı sıkı sarılan ve çantasını kaptırmamak için ölümüne direnen insanlar... Ya hayallerimizi kapan kapkaççılarla yapmamız gereken mücadele? Giden bir çanta, içi,para dolu bile olsa ,bir gün elbet gelir ama uÇup giden hayallerimiz, biz onlara sahip çıkmadıkça, biz onları gerçek- İNŞAN leştirmek için çabalamadıkça, biz onlara sıkı sıkı sarılmadıkça bir daha asla geri gelmeyecektir. Sonunu Düşünmek "Düşünce, Düşünce Değil; Düşmeden Düşünce." demiştim bu bölümün başında. Yani bir derde düşmeden düşünce, sınıfta kalmadan, bir ceza almadan, sağlığımızdan olmadan bir düşünce geliştirmemiz lazım. Bizi kötü sondan koruyacak bir düşünce. Hem sağlıklı düşünebilmek, hem de sağlıklı olabilmek için ilk şart olarak gördüğüm diş sağlığı ile işe başladım. Çocuklarıma sevgi hakkında konuştuğum kadar diş sağlığı ile ilgili konuşmalar yaptım desem yalan olmaz. Diş sağlığı, onların sonunu düşünmelerinin bir başlangıcıydı aslında. Önlerinde birçok kötü örnek var. Dişleri çürük, acı içinde kıvranan örnekler önlerinde iken, yaptığım bütün uyarılara rağmen diş sağlıklarına dikkat etmezlerse, sonlarını, hem de acı sonlarını düşünmüyorlar demektir. Aslında acı sondan hepimiz eminiz. Hız sınırını aşarsak, kaza yapma ihtimali artar. Yeteri kadar ders çalışmazsak, zayıf karne getirme ihtimali artar. Az çalışır, geç gider, erken çıkarsak, eninde sonunda biz de işten çıkartılırız. Çok yersek, yediklerimizi ömür boyu göbek olarak her gittiğimiz gere götürmek zorunda kalır, çok yorulur, daha az sağlıklı oluruz. Bunları kesinlikle bilmemize rağmen, yine de bize aksini yaptıran şey, başlangıçta (daha işler yolundayken) işin en sonundaki o elîm acıyı hissedemeyişimizdir ya da o acıya gereken cevabı veremeyişimiz. işte başarılı olan insanların sırrı buradadır. Onlar işin daha başında, yapmaları gerekenleri yapmazlarsa, uğrayacakları zararı düşünür, çekecekleri acıyı algılar, hisseder ve yaşarlar. Gerçek sonunu düşünme de budur. Bir davete gittiğinizde, sizinle alakalı neler söylenmesini isterdiniz? Aile üyenizin size "En iyi anne, baba, kardeş ve çocuk." mu demesini istiyorsunuz? Ya da arkadaşınızın "Tanıdığım en iyi arkadaşım." veya patronunuzun "En değerli personelim." demesini mi? Fedakar ve vefakar bir kişi olarak görülmek mi istiyorsunuz? Bence yaşıyor olma şansınızı iyi kullanın. Kalkın ve sizinle alakalı gittiğiniz her yerde, karşılaştığınız herkesten duymak istediğiniz gibi bir insan yetiştirin. Hemen. Şimdi. :
"Eskiler, erdemin ışığıyla ortalığı aydınlatması için önce devlet
işlerini yoluna koyarlardı. Devlet işlerini yoluna koyabilmek için, önce ev işlerini yoluna koyarlardı. Ev işlerini yoluna koyabilmek için, önce kendi kendilerine çekidüzen verirlerdi. Kendilerine çekidüzen verebilmek için önce düşüncelerini /oluna koyarlardı. Düşüncelerini yoluna koyabilmek içinse, önce bilgi eksikliklerini giderirlerdi." Konfüçyüs EV YÖNETİM SİSTEMİ Konfüçyüs'ün Bilgeliği ve Erdemin Işığı Annem rahmetliye aradığım bir şeyi sorduğumda tek bir cevap verirdi: "Koyduğun yerde." - "Anne mavi şortum nerde?" - 'Anne, basket topum nerde?" - 'Anne, Britannica'nın 12. cildi nerde?" Annemin o tek olan cevabı hiç değişmezdi: "Koyduğun yerde." Gerçekten de o anda bulamasam bile, her yerde aradığım ama bir türlü bulamadığım bütün eşyalarımı daha sonra hep koyduğum yerde bulurdum. Annem hep haklı çıkardı. Çocukluk yıllarımın o masum koşuşturmacasında akıl edip de kendi evimiz için bir ev yönetim sistemi kurmayı hayal edemedim. Yıllar sonra kendi evimde de aynı sorunları yaşayınca, bu işe bir çözüm bulmaya karar verdim. Ne de olsa düşünmeyi düşünen bir insandım. Ev yönetim sistemi kurma fikrim, bilge insan Konfüçyüs'ün yukarıdaki sözlerini bilmemden çok önceleri doğdu. Ev yönetim sistemini oluşturduktan sonra, bir dostumdan aldığım mail'de yukarıdaki sözleri görünce gerçekten çok duygulandım. Ne diyordu Konfüçyüs? Özetle: erdem'in 'Şiğıyla ortalığı aydınlatması için önce devlet işlerini yoluna koyun. Devlet 'Şİerini yoluna koyabilmek için de ev işlerini yoluna koyun. Ev işlerini yo-'una koymak için kendinize çekidüzen verin. Bunun için düşüncelerinizi Yoluna koyun ve düşüncelerinizi yoluna koyabilmek içinse, bilgi eksikliklerinizi giderin. Sondan başa gidersek şöyle bir sonuç çıkıyor karşımıza: 54 Nitelikli İnsan > Bilgi eksikliğini giderin, öğrenmeyi öğrenin ve öğrenin. > Bildiklerinizle düşüncelerinizi yoluna koyun. > Düşünceleriniz kendinize çekidüzen vermenizi sağlasın. > Kendinize çekidüzen verince ev işlerinizi yoluna koyun. > Sonra devlet işlerini yoluna koyun ve düzeltin. > En sonunda erdem, ışığıyla ortalığı aydınlatsın. Ev Yönetim Sistemi ile Yönetim Marikan Ev Yönetim Sistemi (MEYSİS) kısaca; yaşadığımız mekanda, sahip olduğumuz eşyaların, yaptığımız işlerin ve beraber yaşadığımız ailemizin, zaman-mekan-insan-ekipman ve finansman bazında, belli bir sisteme göre kayıt altına alındığı bu sisteme göre takip edildiği, kontrol edildiği ve yönetildiği bir sistemdir. Gördüğüm kadarıyla işletmelerde güçlü bir yönetim sistemi yoksa, işlerin idaresi o kadar zor ve sonuçlar da o kadar kontrol edilemez bir hal alıyor, istenilen evrak, istenildiği zaman bulunamazsa, istenilen satış, istenilen kâr da o derece elde edilemiyor, işleri yaparken istediklerine istedikleri anda ulaşan kişiler, istedikleri sonuca ulaşıyorlar. Diğerleri ise, arama tarama faaliyetlerinde ya birbirlerini suçlayarak ya da birbirlerine kızarak kendi kendilerini yiyorlar. "Ordaydı. Hayır orda olsa ben görürdüm, orda değildi. Ne kadar dağınıksın. Hayır değilim." çekişmeleri gırla giderken, asıl dostluklarımızı da beraberinde götürüyor. Hiç yok yere can sıkıntısı ve hiç yok yere kızgınlık ve kırgınlıklar oluşuyor. Peki bunun bir çaresi yok mu? Elbette var. Behçet Necatigil'in dediği gibi, "çaresiz olmak yerine, çare SİZ olmaya karar verdiğinizde" çare ellerinizin altındadır, isterseniz MEYSİS'İ size biraz daha yakından tanıtmaya çalışayım. Arslan Yatağından Belli Olur Eviniz nerede biliyor musunuz? Çoğunuza bu soru biraz tuhaf geliyor ama evinizin nerede olduğunu bilmediğinizi söylesem acaba bana güler misiniz? Eviniz kaç katlı. 1,5,10. Peki, bina inşaat ruhsatını gözlerinizle gördünüz mü? Bakma ihtiyacı hissetmediniz, öyle mi? Peki, devam edelim. Alt katta kimler oturuyor? En alttaki iş yeri, sağlığınızla alakalı bir tehdit oluşturuyor mu? Çalışma ruhsatı ve yasal işlemleri tam mı? Binanız 3. Bölüm Ev Yönetim Sistemi 55 yapı olarak hangi deprem kuşağında yer alıyor. Arazi etüdü yapılmış mı? Yanından, altından, üstünden geçen elektrik, telefon, kanalizasyon hatları ne durumda. Çevre ve kişi sağlığını tehdit eden bir durum söz konusu mu ve bundan ne kadar haberdarsınız? Haberdarsanız, yapmanız gerekenleri ne kadar yapıyorsunuz? Evinizin bir krokisi var mı? Ya evinizi, binanızı gösteren bir harita, bir çizim? ihtiyaç duymamış olabilirsiniz ama evinizi tarif etmek için harcadığınız onca zamana ne demeli? MEYSİS sisteminde mekanla ilgili sorular bu kadarla kalmıyor. Sizden istediğim, yaşadığınız mekanla alakalı yol, su, elektrik, rüzgâr, yağış, nem, çevre kirliliği, endüstriyel etkenler, yer altı ve yer üstü etkenlerine dair bir envanter çıkartmanız. Sorduğunuz soruları ailecek toplu halde sorarsanız, hele hele komşularınızla birlikte bu soruların cevabını arar ve bulursanız, MEYSİS'in mekan kısmını geçtiniz demektir; yani vurdumduymazlık yerine birazcık duyarlılık. Boşvermişlik yerine bir miktar ilgi. Kendimiz, ailemiz, çocuklarımız ve geleceğimiz için. Bir atasözümüz, "Aslan, yatağından belli olur." der. Yatağın yanı başında, altında, üstünde, evin başka odalarında, alt katta, üst katta ve evin dışında çepeçevre bir yığın tehditlerle kuşatılmış bir durumda iken, bilmiyorum, sadece aslanın yattığı yatağa bakmak işi ne derece kurtarır. Aslan yatağından belli olur ama aslan her yere yatak yapmaz. Evimize, işimize, okulumuza, kurumumuza da aynı gözle bakma zamanı geldi bence; çünkü yattığımızdan çok daha fazla zaman harcadığımız yerler de var, bakılması ve düzene sokulması gereken. Bina ile İlgili Bilgileriniz Mekan ve çevre unsurlarına bir göz attıktan sonra, sıra evimizin, binamızın içindeki unsurlara geliyor. Tesisat, boya, badana, elektrik, gaz, su, telefon, kablolu yayın, tapu ve kira sözleşmelerinin ve bunlara ait tüm bilgilerin olduğu bir dosya oluşturmamız lazım. Bunlara ait, yetkililer, sorumlular ve irtibat bilgileri. Sözleşmeler, abonelik anlaşmaları, faturalar, garanti kağıtları. Hepsinin belli bir yerde olması, işlerimizi daha rahat ve daha kolay yapmamızı sağlayacak. Ev Eşyalarınız, Ekipmanlarınız "Canımın içi, buzdolabının garanti süresinin dün bittiğini bilmiyordum. Bilgisayarın bakım anlaşmasını bulamıyorum. Bu yıl topladığımız faturalar 56 Nitelikli İnsan 3. Bölüm Ev Yönetim Sistemi 57 bu kadar az değildi. Nerde şu televizyonun kullanım kılavuzu?" Bu sesler size de biraz tanıdık geliyor mu? Evinizde, eşinizle ve çocuklarınızla zaman zaman bir koşuşturmaca yaşıyor musunuz? Zamanında yapılmayan, zamanında tertip ve düzene sokulmayan işler dolayısı ile canınızı sıkmaya son vermelisiniz. Evde kullanılan tüm eşyalara, ekipmanlara ait bir liste yapıp, bunlarla ilgili tüm fatura, sözleşme, garanti kağıdı ve bakım anlaşmalarını ve servis dekontlarını belli bir yerde muhafaza etmelisiniz. Aksi takdirde birçok zaman ve finansman kaybınız olacaktır. Aile Bilgileriniz Evlilik cüzdanınızın yerini biliyorsanız bir miktar şanslısınız. Bazen evlilik cüzdanının koyduğumuz yerde olmadığını fark ettiğimizde, iş işten geçmiş olabiliyor. "Bitanem sen almamış miydin evlilik cüzdanımızı?" Tartışma otel görevlisinin gözlerinin önünde sürüp giderken, aslında bir miktar sevgimiz de uçup gider, biz hiç farkında olmadan. Birbirimize duyduğumuz o masum sevgi. Ailenizin Vizyon, Misyon ve Stratejileri Ailemize ait vizyon, misyon ve stratejiler. Bu kavram genelde şirketler için duymaya alışkın olduğunuz şeylerdir. Aile de tıpkı şirketler gibi, birbirine inanan ve belli amaçları olan insanların kurduğu bir topluluk değil midir? şirketler iyi bir vizyon ile geleceğe dair bir görüşleri olmazsa fazla yaşayamaz. Aileler de öyle. Ailemiz için hep birlikte tespit ettiğimiz misyon nedir? Mesela, hangi özelliklerimizle örnek bir aile olacağız. Bu vizyonu gerçekleştirmek için yapmamız gerekenler neler; yani misyonumuz nedir? Bu misyonu gerçekleştirmek için hangi stratejileri uygulayacağız. Bizim ailemizin vizyon, misyon ve stratejileri şöyle: Vizyonumuz: Çevremize her şeye rağmen "sürdürülebilir insanlığın" varlığını ve var olacağını göstermek. Onları bu konuda sözlerle değil yaşantımızla teşvik etmek. Misyonumuz: Eşimizin göreceği en iyi eş, çocuklarımızın göreceği en iyi ana baba, ana babamızın göreceği en iyi çocuk, ailemizi göreceği en iyi akraba, arkadaşlarımızın göreceği en iyi dost, ülkemizin göreceği en iyi yurttaş, dünyanın göreceği en iyi insan olmak. Stratejilerimiz: Bilgiye sarıl, ilimle yoğrul, çalışmakla doğrul. Söyleme ki anlasınlar. Uygula ki örnek alsınlar. Değerlerimiz: Her şeye rağmen sevgisi. Size de kendi ailenizle birlikte yapacağınız, geleceğe nasıl baktığınızı tespit etme ve gelecekte nasıl olacağınıza karar verme çalışmasını öneriyorum. Bu çalışma ile bağlantılı olarak, tüm aile üyelerinin bir öz geçmişini yazmalısınız. Daha hamilelikten başlayan bir öz geçmiş yazmaya ne dersiniz? Bebeğiniz, annesi ona hamileyken neler oldu? ilk çekilen ultrason-daki görüntüsü nasıldı? Doğumu, bebekliği, çocukluğu ve gençliğine dair tüm bilgilerin bu öz geçmişte yazılmış olması ne müthiş bir şey olurdu? Çoğumuzun mezuniyet ve askerlik sonrasında bir işe girmek için tanıştığı öz geçmiş kavramı, aslında beynimizin gelişmesi ve geçmişimizle köprü kurulması açısından da büyük önem arz ediyor. Aile fertlerinin birbirini tanımasını da kolaylaştıracak bu çalışma, maalesef bugün yaygın olarak kullanılmıyor. Kaçımız aile üyelerinin işe girmek için verdikleri öz geçmişlerini okumuşuzdur? Ondan sonra da çocuklarımızı tanımamaktan, anne babamızı tanımamaktan, kardeşlerimizi tanımamaktan bahsederiz. Fertlerin kendini nasıl gördüğü ve nasıl ifade ettiğinin birer vesikasıdır, öz geçmişler. Yapılırsa, özenle hazırlanırsa ve sevgi ile, şeffaf bir şekilde pay-laşılırsa, aileye büyük bir sevinç getirecektir. Birbirimizin farkına varma ve birbirimizi sevme sevinci. Aile üyelerinin oluşturdukları öz geçmiş zinciri, gidebildiği kadar geçmişimize doğru yol almalı ve ninelerimizin, dedelerimizin soy kütüğüne ulaşmalı. Her ailenin bir soy kütüğü oluşturulmalı böylece. Geçmişinden kopuk değil, geçmişiyle bağını güçlendirmiş bir aile. Soy kütüğünün etkisi, sadece geçmiş ile bağlarımızı tazelemekten ibaret değildir. Aynı zamanda şu yaşadığımız ar^ da bir o kadar etkisi vardır. "Teyze oğlunun hanımının dayısı, o şirketin genel müdürüymüş hal. O şirketin mümessili kuzenimin bacanağıymış!" gibi hayreti mucip sorularla karşılaşmayız. Ailemizi tanımak hayatımıza, ailemize ve toplumumuza zenginlik katar. Aile bilgilerimiz bununla.sınırlı değil. Kimlikler, ehliyetler, ruhsatlar ve benzeri resmî evrakların birer fotokopisi, her zaman elinizin altında olmalı; yoksa kayıp durumunda başınıza geleceklerden ben sorumlu değilim. 58 Nitelikli İnsan 3. Bölüm Ev Yönetim Sistemi 59 Beslenme Bilgileriniz Aile üyelerinin en çok sevdikleri yemekler nelerdir? Ailede en fazla tüketilen ya da en az tüketilen besinlere ait elinizde bir çetele var mı? Çocuğunuzun saç dökülmesi, eşinizin stresli olması, işinizdeki konsantrasyon eksikliği, aile içinde tükettiğiniz besinlerle de alakalıymış öyle mi? Bence bugünden tezi yok, mevsimlere göre, aile yaşantınıza göre bir besin listesi yapmalısınız. Dedem, bir yerden bir yere gidildiğinde, ovadan yaylaya taşınıldığında, bir hafta soğan yedirirmiş. 2. hafta da sürekli her yemekle birlikte tatlı. Yiyeceklerin yaşantınıza katkısı yanında, aile içinde yazılı olarak bir beslenme kültürünüz de oluşacaktır. Eğitim Bilgileriniz Aldığımız eğitimi gösteren bir diplomayı, sertifikayı veya bir başarı belgesini aradığımız anda bulamayız. Belki de o anda kapımızı çalan şans uçup gider ellerimizden. Bırakın diploma ve sertifikaları, daha ilk okuldan itibaren aldığınız ders kitaplarını bile atmamanızı öneririm. Yer sıkıntısı olacak diye kitap saklama işinden kurtulmak isteyenler, en azından üzerlerine düştükleri bir kaç hatırlatıcı not ile ya da kapak fotokopilerini çekip nostaljik bir anı olarak ayrı bir dosyada saklayabilirler. ilk okuldan itibaren hangi dersten ne öğrendiğinizi tam olarak biliyor musunuz? Okuduğunuz onca kişisel gelişim kitabından neler öğrendiğinizi? Eminim çok şeyler öğrenmişsinizdir. Bunu önerdiğim, bu fotokopi çekimi ile güzelleştirebilirisiniz. Okuduğunuz kitapların kapak sayfasının bir fotokopisini (arka kapak dahil arkalı önlü de olabilir.) çekip, üzerine o andaki izlenimlerinize dair bir şeyler yazarsanız, eminim çok faydasını göreceksiniz. Hem kendinize hem de ailenize büyük faydası olacak bu uygulama ile, aile üyelerinin birbirlerinin okudukları kitapları ve o kitaplardan çıkarttıkları dersi anlamaları, bunu paylaşmaları ne güzel olurdu. Sosyal Faaliyetlerinize Ait Bilgiler Hepimiz zaman zaman birçok sosyal faaliyetlerde bulunmuşuzdur. Ev sohbetleri, ziyaretler, dayanışma gezileri, yardımlaşma kermesleri ve daha niceleri. Bunlara ait doküman, fotoğraflara sahip olsak ve altına iliştirilmiş bir küçük not ile o ânı paylaşsak daha iyi olacaktır. Kitap, dergi, gazete, vveb sayfalan, kulüp, dernek, seyahat, spor ve müzik faaliyetlerinizle ilgili yazılı belgeler oluşturmanızı ve bu belgeleri ayrı bir yerde muhafaza etmenizi öneriyorum. Çocukluğu ağaç dikimiyle geçen bir babanın, çocuklarına anlatacağı birçok başarı hikayesi yerine, bir ağaç dikim faaliyeti sırasında çekilmiş bir fotoğraf çok daha fazla işe yarayacaktır. Zaten çocukluk yıllarımıza ait en fazla hatırda kalan olaylar, salt bir okuma dışında, bilfiil yaşadığımız gezi gibi olaylar değil midir? Maddî Durumunuzla İlgili Bilgiler Ailenizin gelir, gider, borç, alacak ve taksit kalemlerine ait ayrı bir finansal dosya oluşturmanızı ve finansman ile ilgili tüm bilgileri burada luhafaza etmenizi öneriyorum. Ayağımızı yorganımıza göre uzatmanın en stkin yollarından biri, yorganı sermek ve ayağı ona göre uzatmaktır. Bir sürü gereksiz kredi kartı harcamaları ile sere serpe uzanıyor, ay sonunda ia kazancımıza göre dikilip getirilen yorgan ayağımızı örtmeyince üzülü-/oruz. Bu tabloları yazılı hale getirmek alınması gereken ilk tedbir olacak-jtır. Böylelikle, belki yavaş yavaş, ama eninde sonunda, kredi kartları, kre-Jisi için değil, kullanım kolaylığından dolayı kullanılacak, alış verişler yazılı liste olmadan yapılmayacak ve geçmiş alış verişlere ait elimizde bir doküman bulunacaktır. Bu vesile ile aylık kazancımızın yüzde 20'sini tasarjf etme alışkanlığı kazanırız ki bu ömür boyu bize destek olarak ha-/atımıza giren önemli bir güzellik olacak ve şeffaflıkla yanlış anlamalar da )rtadan kalkacaktır. Sağlığınızla Alakalı Bilgiler Aile üyeleri ile alakalı tüm sağlık bilgilerinin ayrı bir dosyada toplanmasını öneriyorum. Kontroller, muayeneler, reçeteler, filmler, tahliller ve tüm sağlık belgeleri, sürekli elimizin altında olmalıdır. Çocukluktan bu yana kullandığımız ilaçların sağlığımız üzerindeki etkisi, önümüzdeki yıllarda çok daha fazla artacak ve bunları bilmek hayatî derecede önem kazanacaktır. Belki bugünün doğru kullanılan bir ilacı, yarının ölümcül bir hastalık nedeni olabilecektir. Bunun bilinmemesi de ölümcül sonuçlar doğurabilecektir. Bunun dışında, olağan rutin kontroi ve. muayeneler için de aile üyelerinin sağlık bilgilerinin bir yerde olması şarttır. Resimli bir ilkyardım 60 Nitelikli İnsan 3. Bölüm Ev Yönetim Sistemi 61 kitabı, sürekli elinizin altında olacak şekilde tutulmalıdır. Arada sırada okumayı da ihmal etmeyelim. Akrabalarınızla İlgili Bilgiler Günümüz dünyasında yaşamak zorunda olduğumuz hayat her ne kadar hızlı olursa olsun, bir soluk arasında akrabalara ayrılacak bir zamanı mutlaka bulmalıyız. Eskiler "Ağaç, dalıyla gürler." derlerdi. Ne kadar mükemmel bir söz. Akraba ilişkileri kopartılmış bir aile, dalları kopartılmış bir ağaç gibidir. Bu tip aileler, tıpkı müşterilerini kaybeden firmalar gibi yok olmaya mahkumdurlar. Akrabalarla alakalı yapmamız gereken birkaç basit şey var. Öncelikle detaylı bir akraba listesi hazırlamakla işe başlayabilirsiniz. Bu listeye göre ne zamandır gitmediğiniz bir akrabanıza bir ziyaret planı ya da bir hediye planı. Hediye diyince bana ekonomik imkanlar filan demeyin sakın. Bir kır çiçeği, bir yer elması bile gönül almasını bilen kişiler için en kıymetli hediyeye dönüşebilir. Haşlanmış bir yumurtaya kaş göz yapıp, evin minik çocuğuna verdiğinizde sizi ömür boyu unutmayacaktır. Gittiğiniz akraba evlerinde çocuklarla ilgilenin. Büyükleri sayın. Gittiğiniz aileye ait bir hediyeniz yoksa bile, bir iyilik planınız olsun. Onlarla alakalı zihninizin bir köşesini işgal eden bir iyilik planı. Elinize imkan geçer geçmez hemen koşup yapacağınız bir iyilikten bahsediyorum. Planın düşünülmesi bile çok güzel. Birde uygulamasını düşünsenize. Akrabalarla alakalı bilgiler diyince, akraba ziyaretlerinin beden ve ruh sağlığınızdaki etkisini de göz ardı etmeyin lütfen. Akraba ziyaretleri, tıbbî açıdan doğal bir aşılanma ve hastalıklara karşı korunma vesilesidir. Aile üyelerinin, birbirlerinden yol yordam öğrenmeleri, pratik bilgileri hayatlarına katmaları bu ziyaretlerle gerçekleşir. Üstelik eve bir aile büyüğümüz geldiğinde, kızgınsak yumuşar ve sakinleşiriz. Yavrularımıza kızacaksak bile vazgeçeriz. Bu ziyaretler hormonal dengemize de etki eder. Bizi güçlendirir. Kendimizi daha değerli görmemizi sağlar. Üstelik yavrularımızın görüştüğü her aile ferdi, onların minicik beyinlerinde yeni yeni beyin hücreleri oluşmasın, ve bu hücrelerle diğer nöronlar arasında kurulan yeni bağlarla, onların daha zeki olmasını sağlar. Onlara bir iletişim zenginliği katar. ,.<, Komşularınızla İlgili Bilgiler Aynı listenin bir benzerini de komşularınız için yapmalısınız. Ziyaret jlanı, hediye planı, iyilik planı. Ben buna kısaca ZİHİP diyorum. Geçen 3azar, 7 yaşındaki minik kızım Dilara Büşra ve 2 yaşındaki oğlum luhammed ikbal ile markete gittik. Normal yazılı alış veriş listemizi [tamamlayıp ekmek almak üzere reyona yöneldiğimizde, müthiş bir kuyruk jlduğunu gördük. Ben tam hazır ekmeklerden almaya karar verdiğimde <ızım "Sıcak ekmek istiyorum." demez mi? Tam 35 dakika ekmek ^uyruğunda bekledik. Sabah kahvaltısından sonra seminerim var. Oraya gideceğim. Daha hazırlık filan yapacağım. Kızıma asla olmaz demedim. 3ekledim. Sabırla bekledim. Kuyrukta beklediğim bu 35 dakika boyunca, bu beklemenin getirişini düşündüm. Tamam kızım ve oğlum sıcak ekmeğe bayılıyordu, onları memnun edecektim. Aynı şekilde eşim de çok sevinecekti. Ama ben, bu 35 dakikalık zahmeti başka sevinçlere de yöneltmek zorunda hissettim kendimi. Eve gelirken ihtiyacımızın 2-3 katı ekmek vardı poşetimizde. Alt kattaki komşumuzun kapısını çalan kızım "Bakın size de sıcak ekmek aldık." . dediğinde, kapıyı açan komşumuzun yüzü görmeye değerdi. Komşumuzun fırından çıkmış ekmek kadar sıcacık teşekkür ifadeleri... Hediye diyince illa fıstıklı Antep baklavasından bahsetmiyorum. Evinizi Düzene Koymanın Size Kazandırdıkları Buraya kadar kısaca anlatmaya çalıştığım ev yönetim sistemine bakıp, bu satırları yazan yazarın evini cennetten bir köşe zannetmeyin sakın. Anlatılan bütün sıkıntıları çocukluğundan beri bizatihi yaşamış ama yaşamak istemeyen bir insanın, evini ve çevresini güzelleştirme düşünceleri olarak algılayın, lütfen. Gönlünüzde kendi ev yönetim sisteminizi oluşturun. Kazancınızla alakalı noterden tasdikli bir belge veremesem bile, aşağıda okuyacaklarınızı yakın gelecekteki kazançlarınıza bir gerekçe olarak düşünebilirsiniz. Bu sistemi uygulamak için güç bulabilir ve evinizi bambaşka bir ev yapacak ev yönetim sistemine geçebilirsiniz. Her şeyden önce düzenli olmak insanlık gereğidir. Evrenimizdeki şaşmaz düzeni modellemek gerekir. Böyle olursa, düzen bolluk getirir, iflas ettirmez. Düzen karmaşayı giderir, hengameyi yok eder. Sistemde kriz 62 Nitelikli İnsan çıkmaz, çıksa da çabuk çözülür. Sistem varsa, herkes sorumluluğunun bilincindedir. Tertip ve düzen şeytanı uzaklaştırır, kavga ihtimalini azaltır, paylaşma duygusu güçlenir. Sistem, stresi düşürür, zaman tasarrufu sağlar ve ferdi güçlendirerek hayatı kolaylaştırır. Sistem, algılama kabiliyetimizi arttırır. Evdeki sistem, işteki (iş yerimizdeki) sistemi getirir. Aile fertlerini rahatlatır. Sistem, aceleciliği kaldırır. Sistem ile gelecek planlaması yapmanız kolaylaşır. Ayrıca sistem, kalite ve standardizasyon getirir. Böylece örnek bir aile olunur. Bu ailede hata oranı düşüktür. Nihayetinde sistem, kuşaklar boyu rahatlık sağlayacaktır. Sistemi kurduktan sonra çalıştırmak azim ve kararlılığında olmanız şartı ile sistem bir işe yarar. Aksi takdirde, çalıştırılmayan sistem ile olmayan sistem arasında hiçbir fark yoktur. Ev yönetim sistemini kendi evinizde kurduğunuz zaman ilk olarak bir pazar sabahı minik yavrularınızdan birine, bugün yapılacak tüm işlere onun kumanda edeceğini söylemekle sistemi devreye alın. Bir gece önceden, yarının kumandanını seçip, sabah kaçta kalkılacak, gün boyu neler yenecek, nerelere gidilecek ve neler yapılacakla ilgili kararlar vermesini sağlayın. Sorumluluk alsın ve işlerin nasıl yürüdüğünü görsün. Uygulamaya katıldıkça, sorumluluk duygusu gelişecektir. Zaten kurulu bir sistem de ancak bu şekilde kendini geliştirebilir. Tüm üyeleri tarafından benimsenen, uygulanan ve geliştirilen bir sistem, ancak bu şekilde ortaya çıkar. Evlilik Cüzdanı ile Verilecek Ev Yönetim Sistemi Bütün bu duygularla, yakın bir gelecekte, genç çiftlere evlilik cüzdanı yanında bir de "ev yönetim sistemi dosyası" verileceğini tasarlıyorum. Neden olmasın? Sistem, kalite getiriyor. Daha işin başında nasıl bir ev yönetecekleri konusunda gerekli bilgilere ve pratik bir yönteme sahip olan genç çiftlerin daha bilinçli bir başlangıç yapacaklarını tasarlıyorum. Üstelik kent bilgi sistemi, şehir bilgi sistemi, coğrafi bilgi sistemi gibi uygulamalarla, yaşadığımız şehir hayatının içerisine girmiş olan dijital yönetim sistemlerinden esinlenerek, dijital bir ev yönetim CD'si de çıkartırız. Daha ilerisi, MEYS seminerime katılan sevgili Fatih Demir dostumun söylediği gibi, "Her eve bir ev yönetim sistemi büfesinin, raflarının veya kitaplığının konacağı günler çok uzak olmasa gerek." Geleceğin dijital çağında bilgi çok önemli olacak ama o bilginin kontrol edilemediği ve yönetilemediği yerlerde bilgi kaos getirecek. Azop'un dediği gibi, bilgi gerçekten azap olacak. Sizi, bu azaptan kurtulmak üzere, sadece işlerimize, sadece kendimize değil, evlerimize de yönelmeye davet ediyorum. Evlilikte başarı, yalnız aranan kişiyi bulmak değil, aynı zamanda aranan kişi olmaktır. Foster Wood Ailede Etkin İletişim Evleri Cennete Çeviren Çocuk Foster VVood'un yukarıdaki bu güzel sözünü ben şöyle anlıyorum: Evlilikte başarı aranan kişi olarak kalmaktır. Aranan kişi olarak kalmayı başarmanız, eşinizi ve çocuklarınızı da aranan kişiler haline getirmenizle mümkün olabilir. Küçük Kızım Dilara Büşra beni hep şaşırtmıştır. Hâlâ da şaşırtmaya devam ediyor. Çocukluğun verdiği masum tatlılığı, tertemiz kalbinden gelen o karşı konulamaz masum isteklerle birleşince, bana hem şaşırmak hem de öğrenmek kalıyor. Bu olay olduğunda o 4 yaşındaydı. Sabahleyin önüne koyduğumuz kahvaltı tepsisine uzun uzun bakakaldığını görünce, herhalde grip olduğu için yemeğe nazlanıyor diye düşünmeme rağmen, sormadan da edemedim: "Hayırdır kızım?" "Hani yaa gelmiyor ağzıma reçel." "Kızım sen kendin almadan reçel sana nasıl gelsin?" "Yaa... Hani, cennette muz ağaçlarına bakınca, muz hemen soyulup ağzımıza kadar gelirdi, biz de yerdik. Şimdi bakıyom bakıyom reçel gelmiyoo. Düşünüyom, düşünüyom yiyemiyom, olmuyoo." "Kızım" dedim. "O dediğin-şey, cennette olur. istediğin şey hemencecik yanına gelir... Düşünmen yeter, ama cennette. Burası cennet değil ki, dünya." ..'. Nitelikli İnsan 4. Bölüm: Ailede Etkin İletişim 65 Ben acaba anladı mı, anlamadı mı, olayı biraz daha tafsilatlı bir şekilde açıklamalı mıyım tereddüdünü yaşarken o, hayatımın en büyük öğrenme anlarından birini oluşturan müthiş bir cevap verdi: "Hadi, o zaman evimizi cennete çevirelim." "Evleri cennete çevirmek ne olabilir?" diye, bu cevap üzerine çok düşündüm. Aslında onun tanımıyla evleri cennete çevirmek demek, ağlatmadan (makul) isteklerini yerine getirmek, "Annee... Anneee, Annneee..." onlarca kez çağırdıktan sonra sesinin kalan son kısık perdesiyle "Sana diyoom yaa..." diye bağırmadan, daha anne veya baba diyecekken, her an gözlerimizin onun üzerinde olması. Söyleyebileceklerine konsantre olup, onunla yaşamamız, onu dinlememiz, onu anlamamız ve ona yardımcı olmamız anlamına geliyor. Onun varlığından her an haberdar olmamız, hayatımızın her aşamasında onu düşünmemiz, ona dair bir karar alırken, kendimizi onun yerine koymamız anlamına geliyor. Bana söylemeden içinden geçirdiği bu makul isteğini, sanki bana söylemiş ve bir anlaşmayla kesinleştirmiş gibi, şimdi gizli bir içgüdüyle "Evleri Cennete Çevirme Oyunu" oynuyoruz. O akşam geldiğimde, kendi kendine sofraya oturdu, kendi tabağına kendi yemesi gerektiği kadar yemek aldı ve hiç söyletmeden bizle beraber bitirip kalktı. Zaten bu sabah "Olur kızım, haydi evimizi cennete çevirelim." demiştim. İşyerlerini Cennete Çevirme Sanatı Böyle düşüncelere dalıp gitmişken, aslında ömrümüzün büyük bir kısmını tükettiğimiz iş yerimizi de cennete çevirmemiz gerektiğini anladım. Yapılması gereken bir şeyin düşünülmesiyle birlikte gerçekleşmesi, iş yerlerinde ne güzel olurdu kim bilir. Kişilerin yapılması gereken bir işi başkalarından beklemedikleri, herkesin yapması gereken işi büyük bir istekle yaptığı bir ortamı düşünsenize. Maaşınız, siz muhasebe departmanı eşiğinde emekli kuyrukçuluğu oyunu oynamadan hesabınıza yatıvermiş. Yarın hazır olması gereken rapor, daha siz asistanınızdan istemeden, bugün masanızda. Üstelik gerekli tashihler yapılmış tam da istediğiniz formatta. Müşteri ziyaretine giden müşteri temsilciniz, sizin kaç seferdir ondan beklediğiniz ama bir türlü söyleyemediğiniz, alacakların tahsili meselesini de halledip tahsilatjla dönmüş, üstelik yolda parayı şirket hesabına yatırmış ve müşteri ile yeni bir projeyi de başlatmış. Kariyer planlamanız, işe girerken söz ve- lrildiği şekliyle yürütülmüş ve daha 1 hafta kala yeni unvanınıza göre kartvizitleriniz hazırlanmış. Yanınızda çocukla bineceğiniz taksi şoförü, 50 |metre önce sizi görür görmez, "Abi bişii olmaz. Bak biz 40 senedir içi- /oruz" demek yerine hemen sigarasını atıp, içeriyi havalandırmış. Örnekleri çoğaltmak sizin elinizde. Mühim olan, bu düşündüklerimizden kaç tanesini, dünyadaki cenneti yaşatmak üzere, ailemize ve iş arkadaşlarımıza layık göreceğimiz ve bizden beklenen bir görevi daha söyletmeden yerine getireceğimizdir. Haydi, dünyadaki cenneti yaşamaya. Evimizi ve iş yerimizi birer ömür [{örpüsü yerine cennete çevirmeye. El birliğiyle. Hep birlikte. Ailemin Gücü Testi Aile içi iletişim, dış dünyaya uyguladığımız iletişimin alt yapısını oluşturur. Aile içerisinde belki de hiç farkına varmadığımız uygulamalı eğitim sayesinde, kişilik ve karakterimiz şekillenir.' iletişimdeki becerilerimiz gelişir. Sabır ve empati yeteneklerimiz bilenir. Dış dünyaya çıktığımızda buradan aldıklarımızı pratik yapmaya başlarız. Aile içi iletişim ile, dış dünyada uyguladığınız iletişim birbirine benzer ise, kişisel ruh tatmini dahil, mutlu bir insansınız demektir. Aile içinde anne baba ve kardeşlerine aslan kesilen kişi, şirkete gittiğinde patronun karşısında süt dökmüş kedi gibi uysallaşıyor ise, bu çift kişilikli iletişim oyunu, ruhunuzda onarılması güç yaralar açar. işte bu tip ikilemlere düşmemek için, iç ve dış dünyanızdaki iletişimi birbiriyle uyumlu hale getirmeniz gerekiyor. Unutmayın, sizin yayın frekansınızı açmazlarsa, istediğiniz kadar bağırıp çağırın, sesinizi duyuramazsınız veya onlar konuşurken siz o kanala, o frekansa gelemezseniz, onları duyamazsınız. Aynı kanal, aynı bant üzerinde olmak gerek. Bu konuda aşağıdaki test ile bir durum değerlendirmesi yapıp, hemen bugünden itibaren etkin bir iletişim kanalından yayına geçebilirsiniz. Ailem benim için ne değer ifade ediyor? Ailemde bana değer veriliyor mü? Ailemde benden beklenenleri biliyor muyum? 66 Nitelikli İnsan 4. Bölüm: Ailede Etkin İletişim 67 Ailemde bir önemimin olduğuna inanıyor muyum? Ailemle kaynaşabilmem için fırsatlarım ve nedenlerim var mı? Ailemle her gün daha iyi geçinebilme fırsatlarım var mı? Son 7 gündür ailemden bir ödül, bir beğeni aldım mı? Ailemde beni insan yerine koyan birisi var mı? Ailemde gelişmemi teşvik eden birisi var mı? Ailemde görüşlerim dikkate alınıyor mu? \ Ailemin hayat standardı, hayat felsefesi umurumda mı? Ailem kaliteli ve duygusal yaşantıma önem veriyor mu? En iyi arkadaşım ailemde mi? Gelişmelerimle ilgili, 6 aydır aileden hiç kimseyle konuştum mu? V Ailemde öğrenme ve gelişmeye yönelik fırsatlarım var mı? • Ailemde bir insan gibi mi, bir eşya gibi mi görülüyorum? Bütün bunları düzeltmem için ne yapmam gerekiyor? Bu testi sadece aile için değil, iş yeri ve bulunduğunuz kurumlar için de yapabilirsiniz. Her soruya verdiğiniz samimi cevaplar, size bir durum tespiti yapma şansı verecek. Bu şansı, tespit ettiğiniz gerçekleri anlama ve gereğini yapma şeklinde kullanırsanız, sizin için bir fırsata dönüşür. Yoksa şans kapıyı bir kez çalar ve sonrasında da uçup gider. Evrendeki Ailemiz Aile üyeleri deyince anne baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aile tipini kastetmediğimi biliyorsunuz. Tüm akraba, komşu, arkadaş, okul, iş yeri, asker ocağı, bulunduğumuz çevremizi, ülkemizi ve tüm dünyamızı kapsayan bir aile tipinden bahsediyorum, iş adamı babamızı üzünce, o akşam uluslar arası bir toplantıda konuşma yapacak olan zavallı baba, coşkun bir konuşma yapamazsa, acaba sadece onu mu; yoksa Avustralya'dan toplantıya katılan bir dünya vatandaşını da mı üzüyoruz? Öğretmen olan annemizi üzdüğümüzde, o gün derste istediği gibi coşkun ifadelerle eğitim veremeyen annemiz mi üzülüyor sadece? Yoksa geleceğin sahipleri olan insanları, dolayısı ile geleceğimizi de mi üzmüş oluyoruz? Bugün dünyanın öbür ucundaki bir keşif bile yüreğimizi hoplatıyorsa eğer, bu dünyamızın bir bütün olarak insanlık ailesinin bir üyesi kabul edilmesindendir. Etkin bir iletişim ailede başlar ama tüm kainata yayılır. Bugünkü ve gelecekteki hayatımızı şekillendirir. Ailemizi ne kadar sınırlar, küçültür ve daraltırsak, bu darlık iletişimimizi de daraltır ve kısıtlar. Böylece kendimize zengin bir gelecek kuramayız; çünkü gerçek zenginlik, önce iletişim zenginliği ile başlar. 5 Boyutlu Evrende İletişim İletişimde "Grid Sistemi"ni savunan uzmanlar, iletişim sırasında insan ve sonuç odaklı 2 yaklaşım tarzını ele alır; yani kurduğunuz iletişimde ya insana, ya sonuca ya da her ikisine belli oranlarda önem verecek bir yöntem belirler ve bunu uygularsınız. Bu tip bir iletişimde, insanları teşvik ederek, yüreklendirerek, cesaretlendirerek istediğiniz sonuca gitmek esastır. "Kazan kazan yöntemi" gibi bir şey yani. Aslında bu tip yaklaşımların eksik bıraktığı birkaç boyut daha var gibi geliyor bana. Çünkü bir çok ünlü yazar tarafından savunulan kazan-kazan yöntemine karşı ben, kazan-kazan-kazan yöntemini öneriyorum; çünkü kazan-kazan yönteminde sen kazan ve ben de kazanayım mantığı var. Peki, toplum ne olacak? Sen ve ben anlaşarak kendi çıkarlarımıza uygun ve ne senin ne de benim, aslında ikimizin olan bir çözümle, o anda orada olmayanların aleyhine bir şeyler yaparsak ne olacak? ikimizin anlaşması üçüncü kişilere bir zarar verecekse, bundan kim sorumlu olacak? Dolayısı ile, sen kazan 'ben'de kazanayım ama yaptığımız bu işten toplum da kazansın mantığını vurgulamaya çalıştığım kazan-kazan-kazan felsefesini savunuyorum. İnsan ve sonuç odaklı iletişim tarzını, kazan-kazan felsefesi gibi eksik buluyor ve işin içine sistem ve değerlerin de katılmasını öneriyorum. Yukarıda iş odaklı başlayıp, insan, sonuç, sistem ve değerler istikametine giden oklar, işlerin her bir unsur tarafından kendi mecrasına çekildiğini sembolize ediyor. Bu tip bir iletişim tarzında amaç, ortada duran iş olmaktan çıkıp, insana, sisteme, sonuca veya değerlere yönelmiştir. Mesela, annemizin ödevimizi yapmamızı istemesini o anda yapılması gereken bir iş olarak kabul edip, tablonun ortasına koyalım. 68 Nitelikli İnsan 4- Bölüm: Ailede Etkin İletişim 69 İnsan boyutu: Canım evladım, çalışsana güzel çocuğum benim, annesinin kuzusu hadi bakayım. Sonuç boyutu: Bak ödevini yaparsan öğretmen de sevinir, pekiyi alırsın, sınıfını geçersin. Sistem boyutu: Aslında ben de biliyorum bu kadar ödev fazla. Ağır geliyor ama yine de yapmak zorundayız annem. Değerler boyutu: Bak, ödevini yapmazsan hem kendini, hem de sorumluluk bilincini geliştiremezsin. Buradaki örnekte, ortadaki işten (ödevden) yola çıkarak 4 boyutta da ilerlememiz mümkün. Oklar istikametinde gittikçe, merkezdeki ödevin ilerlemesi bir hayli zorlaşacaktır. Her okun, ödevi kendi istikametine çektiğini, düşünsenize, ne olur. Köpekleri ayrı ayrı taraflara koşulmuş Eskimo kızakları gibi, hem yolumuzdan hem de kızağımızdan oluruz. Buradaki iletişimde Grid Sistemi'nde, esasen sistem ve değerler boyutu ele alınmaz. Tamamen oporçunist (opportunist) bir mantıkla ele alınan Grid Sistemi'nde sadece ve sadece insan ve sonuç vardır, o kadar. Yani örneğimize göre ortada yapmamız gereken bir ödev varken > Sadece insan boyutunu ele alıp, insana değer veren bir yaklaşım sergileriz ki bu durumda aşırı sevgi, acıma ve şefkat duyguları ile ödevi yapması için çekmesi gereken zahmete kıyamayıp, ödevi yaptırmayabiliriz, odasını toplatmayabiliriz. > Ya da sonuç boyutunu ele alıp, sadece ve sadece sonucu önemseyen bir yaklaşım sergile- |nsan riz. "Yap ulan bakalım ödevini" zorbalığına varıncaya kadar şiddet sergileyebilir, dövebilir ve ödevin sonuna kadar elimizde sopa başın- Değerler.* da bekleyebiliriz. Bu şıkta da insana verilen değer azalabilir. > Doîayısı ile Grid Sistemi'nde eksik olan bir şeyler vardır. Sonuç hangi sisteme Şekil 3: İletişimde 4 Boyutlu Evrem Sistem göre alınacak ve insan hangi değerlerle yaşayacak? Doîayısı ile Grid Sistemi'ne Sistem ve Değerler adı altında 2 maddeyi (güney ve batı yönlerindeki oklarla) ilave ettim. Şimdi yeniden bir düşünelim. 4 boyutlu evrende isek; |> insan boyutunda ah benim canım evladıma bir yaklaşımla onu rencide eder ve insana ve kişiliğine bakmazsak, I> Sistem kısmında söylenen her şeyi sorgulamadan yaptırmaya alıştırır ve kendi mantığını, sorgulama ve analiz etme melekelerini geliştirmezsek, |> Değer kısmında ödevini yapması için ödül vaat edip onu menfaatçi bir kişiliğe bürür, hele hele ödevini yapmadığı durumlarda hocasına rüşvet teklif edip, istediği sonucu almasını sağlarsak ne olacak? Bu gibi durumlarda, basit bir işaret değişimi (başlangıçtaki kabulümüzü değiştirerek) ile olayın üstesinden gelmemiz mümkün. Bunun için iletişimi 5 boyutlu evrene taşımamız gerekiyor. Dikkat ederseniz, şekil 4'te gördüğünüz iletişim tarzında şekiller, iş vs. her şey aynı. Farklı olan tek şey, iletişimin yönü. Bu tip 5 boyutlu iletişim tarzlarında, bütün yaklaşımlar kendimiz değil, iş odaklı oluyor. Ve eldeki tüm unsurlarla iş odaklı düşünüyoruz. Bu durumda, insan (biz ve annemiz), sonuç (bilgimizin artması ve alacağımız yüksek not), sistem (eğitim ve ders çalışma sistemi) ve değerler (bizi çalışmaya motive edecek maddî ve manevî değerler) sadece ve sadece işimize geldiği için değil, işimiz için esas alınıyor. Bütün bu 4 unsur, ortadaki işe odaklanıyor. Burada bir işi, ne insan, ne sonuç, ne sistem, ne de değerler doğrultusunda ele alıyoruz. Aslında hem insan, hem sonuç, hem değerler odaklı ele alıyoruz. Hem de eş zamanlı olarak. Böyle olunca, bu tip iletişim insanların yanlış anlama ve yorum- Değerlı Sonuç Sistem Şek/7 4: İletişimde 5 Boyutlu Evren 70 Nitelikli İnsan 4. Bölüm: Ailede Etkin İletişim 71 lamalarından kurtuluyor. Sonuç menfaat odaklı değil, hedef odaklı oluyor hedef de sistem ve değerlerle çatışmayan bir şekle bürünüyor. Sonuçta yapılması gereken iş, yapılması gereken yöntemlerle yapılıyor. Kazan- kazan; yani sen kazan ben de kazanayım yerine, kazan - kazan - kazan mantığı oluşuyor. Sen kazanırsan, ben de kazanırım ama ailemizin de bundan bir kazancı olmalı. Yapılan bu işten, kurulan bu iletişimden dolayı, çevren ve evren de kazanmalı, biz kazanmalıyız. İletişimde Sonuna Kadar Özgürlük Etkili bir iletişim için önce dostça bir yaklaşım tarzı benimsemelisiniz. Size açılmasını istediğiniz bir arkadaşınız, sizde o dostluğu göremezse, sırrını sizinle paylaşır mı? Elbette hayır. Öncelikli olarak güveni sağlamalı ve birbirinizle aile ferdinden çok, bir dost olabilmelisiniz. Sevgili babamın bana sürekli söylediği şu cümle, hayat boyu bana güven ve güç vermiştir: "Oğlum, sen benim sadece oğlum değilsin. Tamam, sen benim oğlumsun ama sen benim aynı zamanda kardeşimsin. Sen benim dostumsun. Dolayısı ile ben seni 3 kez daha fazla seviyorum." Onunla konuştuğumuz zaman, lafı açan ilk o olur; çünkü bu 3 güzel sıfattan hangisi ile benimle görüşmek istediğini seçmesi gerekir!!! Kurduğumuz bu dostluk, onunla yaşadığım iletişimin ailemin diğer üyelerine de geçmesini sağlar. Mesela, iş arkadaşım da bu ailenin bir üyesi olarak, hem çalışma arkadaşım, hem de can dostum olabilir. Böyle olduğu için kişi çevresiyle barışık ve kendi içinde de mutlu olur. Bu tarz bir iletişim modeli, takdir edersiniz ki, cebren ve hile ile kurulamaz. Sonuna kadar özgürlükçü bir yaklaşımla olabilir bu iş. Ben buna sonuna kadar özgürlük diyorum, insan kendini özgür hissetmeden olumlu bir icraat yapabilir mi? Anne babalar, onlarla özgürlükçü bir yaklaşımla eşit düzeyde bir iletişim kurmadan bunu nasıl sağlayabilirler? Aman Zamanlamaya Dikkat iletişimde esas olan, birbirinin varlığından haberdar olmadır. Bazen, aynı odada, karşılıklı konuşan kişilerin bile o anda birbirlerinin varlığından haberdar olmadıklarına şahit oluyorum. Birbirini anlamaya çalışmayan, birbirine değer vermeyen ve birbirinin varlığını fark edemeyen kişiler. Karşılıklı konuştuğumuzu varsayıp, tek başımıza konuşma huyundan vazgeçmeliyiz. Şu anda yanınızda olmayan bir dostunuzla konuştuğunuzu var sayıp, ertesi gün ona "Neden dediklerimi yapmadın?" deme şansına sahip değiliz. Bizi duymayan, sesimizi duyuramadığımız insanlar sorumlu değil. "Başarı, doğru zamanda pazara girmektir." der bir ekonomi ilkesi. Doğru zaman seçimi, iletişimin doğru bir şekilde sonuçlanmasını sağlar. Borsada bazen satım, bazen de alım kazandırır. Mühim olan, ne zaman alıp, ne zaman satacağını bilmektir. Karşımızdaki dert satarken, biz dert alıcı ve mutluluk satıcı olmalıyız. Empatik bir iletişimin olması için bu en azından gereklidir. Karşımızdakinin bakış açısı ile bakmak. Bu bakış, onun bulunduğu durumu anlamamıza ve bu anlama da işin gereğini yapmamıza yol açmalıdır. "Evet oğlum, seni anlıyorum, ama bu imkansız." türü bir yaklaşım karşımızdakini kırar. İletişimde Koçluk Becerileri Sürekli karşımızdakine değer verecek bir iletişim kanalına girmeliyiz. Onu dinlemeye istekli, onu anlamaya istekli ve ona yardım etmeye istekli bir iletişim kanalı. Aile koçluğu felsefesini kuran uzmanlar, aile içi güçlü bir iletişim için yavrunuza soru sorun, onu dinleyin ve onu sezin önerisinde bulunuyorlar. Burada bir miktar ara verip biraz düşünelim, lütfen. Acaba o masum yavrucaklar, onlara ne tür ve nasıl sorular sorulmasını bekliyor? )nları nasıl dinlememizi istiyor? Onları nasıl sezmemizi bekliyor? Aile içi güçlü bir iletişim kurmak istiyorsanız, bu 3 soruya verilen cevaplara göre davrandığınız takdirde, mükemmel bir alt yapı oluşturmuş olacaksınız. Hayatınızın sırrı bu 3 soruda gizlidir diyebilirim. Bu nedenle, bu 3 soruyu |tüm aile fertlerine sorarak, yazılı bir liste oluşturabilirsiniz. Bir seminerde, katılımcılardan birisi, "Anne babam aklımdan geçenleri sezmeli, hatta kendime bile söyleyemediğim şeyleri sezmeli." demişti. Vnne babalar bunu yapabilse ne kadar muhteşem olurdu. Bazen karşımızdaki kişi ne istediğini bilemez bir tarzda iletişime geçebilir. O anda bile, sğer biz ne istediğimizi biliyorsak, sorun çözülür. Ne istediğimizi bilmek, gerçeklere odaklanmamayı gerektirir. Şaşırdınız mı?! Yanlış okumadınız. )oğru bir iletişim, için sürekli gerçekler peşinde koşmayı, sürekli gerçek- 72 Nitelikli İnsan lere odaklanmayı bırakmalısınız. Zaman zaman yediğimiz hayatın acı tokatlarının sızısı henüz yüzümüzde ve acısı yüreğimizde iken, o tokatların altında yatan hakikate odaklanmak gerekir. Başımıza gelen bir musibete hangi hatamızla müstahak olduğumuzu irdelemek erdemliliktir. Her olayın bir gerçek yüzü vardır. Erdem, olayların ardında saklı olan hakikatlere ulaşmaktır.- Hakikate ulaşmak için "Bana neden bunu yaptılar?" sorgulaması yerine "Ben ne yaptım, ben ne yapmalıyım ve yapmamalıyım." yaklaşımını benimsememiz lazım. Çevremizi anlamak için her şeyimizle hakikati aramamız lazım. O anda ondaki bu tepkiyi sineye çekmekten çok farklı şu anda söylediklerim. Hakikate odaklanmak, karşımızdaki kişiye sahip olduğu davranışı değiştirmesini sağlayacak bir yaklaşım tarzı verebilmemizi sağlar. Eğer böyle olursa, "Bu tokadı neden yedim?" demek yerine, "Bu tokadı bir daha yememek için ne yapmam lazım?" yaklaşımını benimseriz. Başarılı bir iletişimde, duygulara yenilmeden, güçlü ve olumlu inançlarımızla duygularımıza yön vermek de çok önemlidir. Bana kızmana, sana daha çok kızma gibi bir tepki ile cevap verirsem kriz kaçınılmazdır. Bana neden kızdığını, kızgınlığını giderici tedbirler alarak anlayışla karşılayabilirsem, seni kazanırım. Kızgınlığın geçtiği bir anda nasıl olsa sen de bana hak vereceksin. Söz Ola Kese Savaşı "Konuşuyoruz, ama anlaşamıyoruz." diye bir şarkı sözü vardı. Konuşmak ve anlaşmak. Hiç kimse anlama beni diye konuşmaz. Hiç kimse kurgusunu anlaşılamamak üzerine yapmaz. Anlaşılan insan sayısı, konuşan insan sayısından her zaman daha azdır. Hepimiz sürekli anlaşılamamaktan şikayet eder dururuz. Şikayet ederiz; ama acaba konuşmasını biliyor muyuz? iletişimde aslolan, doğru bir şekilde konuşmak, doğru kelimelerle konuşmaktır, islam Dünyasının desteğine en fazla ihtiyaç duyduğu bir anda, başkan Bush'un ingilizce'de "haçlı seferi" anlamına da gelen "crescent" kelimesini kullanması, maksadı aşan bir ifade olarak algılandı. Seçtiğimiz kelimeler ve onları söyleyiş tarzımız, Yunus Emre'nin dizeierindeki gibi olmalı: 4- BÖLÜM: AİLEDE ETKİN İLETİŞİM 73 Söz ola kese savaşı, Söz ola bitire başı. Söz ola ağulu aşı, Yağ ile bal ede bir söz. Anlaşılmak istiyorsan, Karşıdakini Anla "Hiç beni anlamaya çalışmıyorsun. Beni anlamaya çalış, ne olur." Bu ifadeler size de bir yerlerden tanıdık geliyor mu? Kendimize yapılmasını istemediğimiz ama başkalarına sık sık yaptığımız onca şeyden birisidir, bu. Dinlememek ve anlamamak huyu. Halbuki biz konuştuğumuzda herkesin işini gücünü bırakıp bizi dinlemesini isteriz. Ya başkaları konuşurken. Başkalarına karşı takındığımız tavır, bize karşı takınılacak tavrı oluşturur. Dinlersen, dinlenir, anlamaya çalışırsak, anlamaya çalışılırız. Biz ne yaparsak, bize de o yapılır. Kusur Kimde? Karşı karşıya, göz göze geldiğimiz dostlarımız, bir hafta sonra bize kırgın bir şekilde "Bana neden selam vermedin?" dediklerinde, birden bir tuhaf oluruz. Olayı anlamaya çalışırız. Arkadaşımız açıkladığında da "Kesinlikle öyle bir şey yok. Ben seni görmedim." deriz. Görünenle anlaşılan arasında, anlaşılanla yanlış anlaşılan arasında o kadar büyük farklılıklar vardır ki. Tıpkı, bir iletişim sürecinde, bizim anlatmak istediklerimiz, anlatamadıklarımız, eksik, yanlış ve hatalı anlattıklarımız, anlatmak istemediklerimiz ve anlattıklarımız ile karşımızdakinin anlamadığı, anlayamadığı, anlamak istemediği ve anladığı, eksik, yanlış ve hatalı anladığı şeyler arasındaki farklar gibi. Elimde kızım için aldığım pamuklu bir çorapla eve geldiğimde, kızım Dilara Büşra sevinçle, eşim Sema Hatun ise üzüntü ile yüzüme baktı. Ben de sebebini sordum haliyle. Eşim: "Sen benim aldığım şeylerin kalitesini beğenmediğin için, gidip benim aldığımdan daha iyisini alıyorsun." dedi. Aslında aile içi eşya kalitemiz açısından açısından iyi bir şeydi, yaptığım... Olaya onun düşündüğü gibi değildi; ama öyle olsa bile, kaliteli eşyalara kavuşmak için iyi bir şey yapmış olmalıydım.. Bir de iletişim boyutu vardı 74 Nitelikli İnsan olayın. Kendi çorap alış gerekçemi açıkladığımda, eşim mahcup bir ifade ile "Ben öyle zannetmemiştim, özür dilerim." dedi. Olayın aslı şuydu... Bir gün önce kendime uzun konçlu pamuklu bir spor çorap almıştım. Kızım aldığım çoraba çok hoş bir şekilde dokunarak "Ne kadar da güzelmiş babacığım, yumuşacık" dedi. Bilinçaltında "Bana normal, kendilerine de en kaliteli çorapları alıyorlar" gibi yanlış bir kayıt oluşmasını istemediğim için, yapılması gerekeni yapmıştım ama algılanan farklıydı. istemeyerek sergilediğim algılatmadan dolayı ben de özür diledim. Olay halloldu. Ama çoğu zaman sormadan, sormaya cesaret edemeden, sorma ihtiyacı duymadan, o anda işimize gelen ve sonu hayal kırıklığı ile biten algılarla yönetiriz hayatımızı. Bunu şeffaf ve dürüst bir iletişimle değiştirmek kendi elimizde. Amaç, üzüm yemek olduktan sonra, gerisini merak etmeyin, gelecektir. Yeter ki bir başlayın. Beynin tarafından yönetilmekten bıktıysan, sen de beynini yönetenlerin safına geç. Münir Arıkan NLP ile Beynimizi Programlama Neuro Linguistic Programming Kısaca NLP diye bilinen Neuro Linguistic Programming, Türkçe'ye Sinir (duyu) Dili Programlaması olarak tercüme ediliyor. Farklı kullanımlar var; ama ben NLP için, Beyin Dili Programlaması terimini kullanıyorum. Çünkü tüm duyularımızın algılandığı, şekillendiği ve filtrelendiği proses merkezi beyindir. NLP'de amaç, beyin tarafından yönetilen insan olmak yerine, beynini kontrol eden insan olabilmektir. NLP Trainer (NLP Eğiticisi) Semineri'ne katılmak üzere Londra'ya gittiğimde, NLP'nin kurucusu olan Dr. Richard Bandler ile tanıştım. Eğitimi gerçekten olağanüstü başarılıydı. Yüreklendirici, cesaret verici ve içinizdeki kaynağı gösterici bir eğitim. Orada kendisine, NLP'yi ortaya Çıkartmasının altında yatan sebebini sordum. "Hayatta (görünen) mükemmel insanlar çok azdır." ama herkes potansiyel olarak mükemmel insandır. Benim için 2 yol vardı. 1 .si .potansiyel insanların sürekli mükemmel insanlardan yardım alarak yaşamalarını sağlayacak bir sistem kurarak onların hayatını kurtarmak, ki bu imkansıza yakın bir şeydi. 2.si ise, mükemmel insanların davranışlarını, potansiyel mükemmel insanlarda, aynı klon-larnışcasına oluşturabilmek. Ben 2. yolu seçtim. 30 yıldır yaptığım çalışmalardan aldığım sonuçlar, doğru bir tercih yaptığımı ispatlıyor." dedi. 76 Nitelikli İnsan 5. BÖLÜM: NLP İLE BEYNİMİZİ PROGRAMLAMA 77 Dr. Bandler, 70'li yılların başında, üniversite döneminde dostu ve hocası John Grindler ile birlikte, hem kendi hem de dünyadaki milyonlarca kişinin hayatını değiştirecek bir buluşa imza attı. Kendi alanındaki başarılı insanları (Aile Terapisti Virginia Satir, Geştalt Terapisi'nin kurucu-cu Fritz Perls ve ünlü hipnoterapist Milton Ericson'u) incelediklerinde, ortak bir özellik keşfettiler. Bu insanlar, yaptıkları işi büyük bir heyecanla yapmalarına rağmen, neden diğer insanlardan farklı olduklarını bilmiyor-i lardı. Ortada bariz bir fark vardı. Acaba farkı yaratan fark neydi? Dr. Bandler ve Grindler başarılı insanların hayatlarını, çalışmalarını,] davranışlarını modelleyerek, (potansiyel başarılı) insanların da aynı yön-i temleri uygulayarak kişisel mükemmelliğe ulaşıp ulaşamayacakları üzerinde çalıştılar. Yaptıkları ilk uygulamalar heyecan vericiydi. Başarı modellenebiliyor ve sonucu başarıya götüren yöntemler, farklı kişiler tarafından bile olsa, aynı şekilde uygulandığında aynı sonuçlar alınıyordu. NLP'deki neuro, duyularımızı ve bu duyuların işlem merkezi olan beynimizi ifade etmektedir. Tüm algıladıklarımız duyu organlarımızla kayıt ettiklerimizdir. Beynimiz tüm bu kayıtları kontrol eder, çalıştırır, anlamlandırır, yönlendirir, değiştirir ve kontrol eder. ; Linguistic, konuşma ve beden dilimizi temsil eder. Hayatımızı oluştu-: ran şey, konuşma ve vücut dilimizde saklıdır. Konuştuğumuz kelimeler, iletişim amacımızı yansıtmayabilir ama sözlerin anlam ve derinliğini idrak etmek gerekmektedir. Programming ise beynimiz, duyularımız ve iletişimimizi doğru olarak organize ettiğimizde, arzuladığımız hedeflere, başarılara ve sonuçlara ulaşabileceğimizi ifade etmektedir. Otur! Kalk! Ye! Koş! Aslında tüm bunlar beynimize kabullendirdiğimiz kelime kodlarının (linguistic kodların) programlanmış halidir. Aynı "karnede zayıf varsa işin bitik, ilk yarı sonunda 3-0 mağlupsan işin bitik. Bu başarısızlığı asla başarıya çeviremezsin." kodlamaları gibi. Ne kadar masum gibi görünüyor değil mi? 0532 yerine 0542'yi kodladığınızda, sevdiğiniz kişi değil hiç tanımadığınız bir insan çıkıyor karşınıza veya aramanız geçersiz oluyor! Bir rakam neleri değiştiriyor, kodlamanızda. Aynı hayatın kodlanmasında olduğu gibi. Hayatımızın kodlanmasının ilk aşaması olan sözcüklerin kodlanması ve beynimizce algılanması gibi. NLP aradan geçen zaman zarfında, hem uygulama alanı, hem de uygulayıcıları olarak yaygınlaştı, ilk çıktığı andaki uygulamaların aksine, özellikle NLP'nin ilk doğduğu yıllara nazaran hayatın her alanını kapsadı. Bugün NLP; hamilelikte kendinize güven, başarılı ders çalışma teknikleri, öz güven gelişimi, topluluk önünde konuşma fobisi gibi fobilerden kurtulma, karşı cins ile uyumlu ilişkiler, ailede etkin iletişim, spor dünyasında başarılı sonuçlar, iş dünyasında başarı, işimize konsantrasyon, askerlerimizin güven duygusunun artırılması gibi birbirinden çok farklı alanlarda başarı ile uygulanıyor. NLP, kendisine gönül verenlerin ve inananların elinde, önümüzdeki 10 yıl içerisinde çok daha yaygın ve etkin bir şekilde kullanılacak olan, erdem dolu bir disiplindir. NLP'nin Düsturları Harita Sahanın Kendisi Değildir Nasıl olsun ki? Herkes kendi algılamaları ile kendine has gerçeklerini oluşturur. Herkesin algılamaları farklı olduğu için kendine göre gerçekleri de farklıdır. Ölümlere, ayrılıklara hatta zindanlara bile verilen anlam kişiden kişiye farklılıklar gösterir. Beraberlikler, bir tarafa mutluluk, diğer tarafa huzursuzluk verebilir. Kendimize göre oluşturduğumuz harita tek esas, tek gerçek olmadığına göre, karşımızdaki kişinin haritasına bakış açımızı değiştirmemiz gerekir. Orienteering (yön bulma) yarışmasında elimize tutuşturulan bir tek harita vardır. Yarışmacıların bu tek haritayı okumaları, yorumlamaları farklı farklıdır. Herkes gördüğü işaretle haritadaki sembol arasındaki ilişkiyi aynı anda algılamayabilir. Dolayısı ile hem kendi hem de başkalarının algı sistemine saygılı olmayı öğrenmeliyiz. Harita tek değişmez gerçek değildir. Dil Deneyiminin Kendisi Değildir Şimdi gözlerinizi kapayıp 5-10 saniye boyunca "su" kavramının beyninizdeki anlamını, düşünün. Su dediğimde aklınıza gelen şey nedir? Eminim bu satırları okuyan milyonlarca kişi, birbirinden çok farklı kavram-'ar düşünmüşlerdir. Sel felaketine maruz kalan bir afetzedenin aklına, su deyince sel gelecektir. Duygusal bir dostunuz gözyaşını düşünürken, dinî 78 Nitelikli İnsan 5. BÖLÜM: NLP İLE BEYNİMİZİ PROGRAMLAMA 79 duygulan güçlü bir kişi Yahmet'i hatırlayacaktır, her yağmurla gelen rahmet yüklü bulutlara nispet yaparcasına. Kimileri su deyince, anne rahmine düşen bir damla suyu düşünebilir. Susuzluk dönemini hatırlayan istanbullular, olumsuz manada eski belediye başkanını veya olumlu manada yeni belediye başkanını düşünebilir. Bir balıkçı, denizi; evi akarsu kenarındaki balıkçı ise, nehri düşünebilir. Su idaresinde çalışan kişi, su deyince tahsilatı ve aboneleri; sayaç imal eden bir firma mensubu ise, su sayaçlarını düşünebilir. 40 derece sıcakta çalışan pamuk işçileri, su deyince alın terlerini, aynı anda az ötede duran tarla sahibi ise, Devlet Su işleri'nin sulama kanaletlerini düşünebilir. Geçen ayın borcunu ödemedi ise, su deyince icrayı bile akıllarına getiren çiftçiler olabilir. Aerobik yapan bir bayan sporcu, sağlıklı beslenme ve spor için tüketmesi gereken günlük su miktarını ve alacağı suyun markasını düşünebilir. Bir tekstil fabrikası sahibi, endüstriyel su arıtma tesisini; çevreci bir sivil toplum örgütü üyesi, deniz kirliliğini veya içilebilir su oranının her yıl bir önceki yıla göre sürekli azalış gösterdiğini düşünebilir. Divan edebiyatı ile uğraşan bir şairimiz Fuzulî'nin "Su Kasidesi"ni, bir laborant, destilize suyu; bir eczacı, serumu ve bir doktor, vücudumuzun 2/3'sinin su olduğunu düşünebilir. Çölde seyahat eden yolcuya sorsanız, su eşittir vaha ya da hayat diyecektir. Henüz vahasına kavuşamamış kervan üyeleri için su, bir seraptır. Bir demirci ustası, su deyince demire verdiği suyu veya su verdikçe çelikleşen kılıcı düşünecektir. Bir korku filmindeki gibi, su haline getirilmiş ve içildiğinde içenleri parçalayan su bombasını hatırlayabiliriz. Gördüğünüz gibi basit ve masum 2 harften oluşan "su" dedik ve su'ya deneyimlerimizle kazandırdığımız deryada neredeyse boğulmak üzereyiz. Örnekleri burada bitiriyorum. Sizin sınırsız düşünceleriniz, burada yazmaya fırsat bulamadığım güzelliklerle dolu sonsuz örnekler bulacaktır. Gördüğünüz gibi, deneyimin bir yapısı var ve bu yapı sizin algılamalarınıza göre oluşuyor. Algıladıklarınıza, kendi deneyimlerinize göre tepki veriyorsunuz. Bundan sonra, algılamalarınızı tepki vermeye göre değil de, anlamaya göre programlarsanız, anlamsız tepkilerden kurtulacaksınız demektir. İletişimin Anlamı Aldığımız Tepkilerdir Etkin iletişimde söylemiştik, almak istediğimiz cevabı aslında kendimiz oluşturuyoruz. "Yok yaa..." diye başlayan edalı konuşmaların sonucu nasıl bitiyor, biliyorsunuz. Hüner, karşımızdakine kendi doğrularımızı anlatmak değil, o andaki iletişim amacımıza en uygun olan sonucu almaktır. Bir dostum, kesinlikle haklı olduğum bir konuda, karşımdaki personeli "haklar" vaziyetteki konuşmamı kendisine aktardığımda, "Herifsen, doğruysan, güçlüysen, iyi sensen neden idare edemedin?" diye sormuştu. Düşündüm, doğru söylüyordu. Heriflik, istediğimiz sonucu alabilmekte saklıydı, istediğimiz sonucu alma uğruna yaptığımız savaşta değil. Zihin ve Beden Bir Bütünün Etkileşimli Parçalarıdır Beden, zihne; zihin de bedene bağlı olarak yaşar. Bunda garip bir şey yok. Acaba zihin mi bedeni etkiler, beden mi zihni? Aslında her ikisi de birbirini etkiler. Hayata karamsar bakan kişilerin depresyona girme riski daha fazladır. Hayata olumlu yönlerinden bakan kişilerin, pozitif düşünen kişilerin hayat enerjileri daha çoktur. Beden hangi pozisyonu almışsa, zihin ona göre çalışmaya başlar. Burada düşünülmesi gereken şey şudur. Zihnimizi, iyi bir şeyler olması için, iyi bir şeyler olmasını beklemekten kurtarmamız gerekmektedir. Gülmek için iyi bir fıkra, affetmek için de iyi bir sebep aramaktan vazgeçmemiz gerek. Hayatta sebepsiz de bir şeyler olabileceğini çevremize göstermek durumundayız. Yıllar önce eşimle birlikte bir büyüğümüzü ziyarete gitmiştik. Hiçbir sebep yokken (Aslında bizim sebebiyet verdiğimiz hiçbir sebep yokken demem lazım.) büyüğümüz, kendisine aldığımız hediyeyi de kafamıza Çalarak bizi evinden kovdu. Kesinlikle biliyordum. Biz hiçbir şey yapmamıştık. Bir şey söylemeden kalkıp gittik. Eve döndüğümüzde aklını o büyüğümüzdeydi. Bir şey yapmamış olabilirdik; ama algı farklılığı, o andaki ruh halinden dolayı böyle bir şey yaşayan o insana şu andaki durumunu değiştirecek bir şeyler yapmamız gerekiyordu. Daha eve girer girmez eşime "Haydi Semacığım. Geri gidiyoruz." dedim. Soru dolu gözlerle suratıma baktı. "Nereye gidiyoruz?" "Özür dilemeye." dedim. Eşim bir kahkaha patlattı ki susturmam mümkün değildi. 80 Nitelikli İnsan 5. BÖLÜM: NLP İLE BEYNİMİZİ PROGRAMLAMA 81 Katıla katıla gülüyordu. "Ne yani" dedi. Gülme krizi biraz geçince. "Özür dileriz, aldığımız hediyeyi kafamıza çaldın mı diyeceğiz? Ne diye özür dileyeceğiz"? Cevabım kesindi. "Özür dilemek için illa özür dileyecek bir şey mi olması gerekiyor, Semacığım." dedim. Gözleri doldu. Beraber o büyüğümüzün evine gittik. Aradan 1 saat bile geçmemesine rağmen bizi kapıda karşıladı. Belli ki o da yaptığından utanmıştı. Ne olacak? Hayatın akışı devam ediyor. Özür diledik, elini öptük ve hiçbir şey olmamış gibi devam ettik. Sanki o anı hiç yaşamamış kişilermiş gibi. Davranışlar En Doğru Bilgiyi Verir i Kişiler sözlü ve sözsüz iletişime büyük önem veriyorlar. Doğru ve güzel konuşma seminerlerimde katılımcılara, sözü davranışla bütünleştirmeden etkili olamayacağını anlatıyorum, hep. Eskiler "Özü ile sözü bir adam." derlerdi. Şimdi biraz antika eser gibi kaldılar ama içi dışı bir adam ne kadar da güçlü bir adamdır. O, adam gibi adamdır her şeyden önce. Olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan adam. Ne kadar da hak-lılarmış. Ayağa kalkıp ellerinizi iki yana açıp, parmaklarınızı şaplatırken "Ohh ohh, çok üzüldüm." der misiniz? "Olur." derken asık suratlı asistanınızı; "Peki efendim." derken pek de inanmamış elemanınızı bir düşünsenize. Davranışlarımız Bize Aittir; Ama Bize Eşit Değildir Davranışlar bize dair en doğru bilgiyi vermesine rağmen "ân"ı temsil ederler. Biz de o ândaki duygu ve düşüncelerimize göre bir davranış sergileriz. Hepsi bu kadar. Davranışlar bize ait olmasına rağmen "biz" değildir. 1882 lise birincisi üniversite imtihanını kazanamadı bu yıl. Acaba onlar başarısız mıydı? Ya da iş bulamayan akrabamız yemek yapamayan eşimiz beceriksiz miydi? Yoksa o âna ait bir sonuçla, o ânı temsil eden geçici bir sonuçla mı karşı karşıyayız? Biz kızarız, güleriz, ağlarız, hata yaparız, yanlış davranırız. Bütün bunların kusuru bize aittir. Fatura davranışımıza değil de bize kesilirse, defterimiz dürülür. Gaye, dostluğu bitirmeden hesabı görebilmektir. Şu ânda nasıl bir görüntü verirlerse versinler, insanlar asla göründükleri değillerdir. Onların kendi gerçeklerini bulmalarında da bir görevimiz olduğunu düşünüyorum. Her Davranışın Altında Olumlu Bir Niyet Yatar Bağırıp çağıran birisini görmüşsünüzdür. Bir dahaki sefere biraz daha dikkatlice onu izlemenizi öneririm. Biraz dikkatlice baktığınızda, sesinin, her yükselişinde, içindeki kendini ifade edebilme, problemi çözebilme ve işi görebilme güdüsünü göreceksiniz, Hazreti Adem, elmayı yerken ölüm-' süzlük sırrını bulabileceğine inanıyordu. Amacı Cennet'te ebedi kalmaktı, insanlık tarihinin yapılan ilk hatası, işlenen ilk günahı dahil, sergilediğimiz her davranışın altında, mutlaka o anda beynimize hakim olan olumlu bir niyet vardır. Vahadaki kuyuya su içmeye inip, yukarı çıktığında devesini bulamayan bir çöl bedevisi, kuyunun kenarına bir kazık çakar. Amacı; kendinden sonrakiler devesini kaybetmesin. Akşam vakti, kendisinden sonra kuyuya gelen diğer bir bedevi, oradaki kazığa takılır, kuyuya düşer ve ciddi şekilde yaralanır. Düşe kalka kuyudan çıktığında yaptığı ilk şey kuyu kenarındaki kazığı söküp atmak olur, kendisinden sonra gelenler de aynı şekilde kuyuya düşmesinler diye. Burada anlattığım olaydaki iki değişik, fiil de tek bir sebebe dayanıyor: Yardımseverlik.- insanların yaptığı davranışlara bakarken, o davranışın aitında yatan o âna göre olumlu niyeti görmezden gelmemeliyiz. Bu, birbirimize hak vermenin tek yolu olmasa da, birbirimizi anlamanın yollarından biri olsa gerek. Esnek Olan Kazanır Çocukluğumda, bir orta okul gezisi sırasında gittiğim iskenderun Demir Çelik Fabrikalan'nı gezerken, laboratuvar kısmında, sıvı hidrojen içerisine batırılan lastik bîr hortumun 1 saniyede nasıl cam haline geldiğini görmüştüm. 1 saniye sıvı hidrojen içinde tutulan lastiğin esnekliği gitmiş, cam oluvermişti. Cam kadar kırılgan. Yere atıldığında tuz buz olduğunu gördüm. Üzerinden kamyonlar geçse hiçbir şey olmayan lastik parçası, dondurulup cam haline gelince esnekliğini kaybediyordu, insan davranışları da bunun gibidir aslında. Her insanın doğuştan var olan esnekliği, bazen yanarak, bazen donarak bir miktar kaybolur. Bazılarımız da tamamen kaybederiz. Halbuki esnek olan, o ânını kontrol edip yönetendir. Esnek olanın kazanma.şansı, kamyon lastikleri altında kalan lastikten daha fazladır. Esneklik hem kişiye, hem de karşısındakine kazandırır. 82 Nitelikli İnsan ? Ş.ÖLÜM: NLP İLE BEYNİMİZİ PROGRAMLAMA 83 Karşımızdaki kişinin esneme payını yok ederek kendi esneklik katsayımızı da bozduğumuzun farkına varmalıyız. Sert olan dişlerimizin zamanla yıpranıp ve bazı çetin cevizlerde kırılmasının yanında, yumuşak ve esnek olan dilimizin bir ömür boyu bizimle kalmasının sırrı da bu olsa gerek. Alternatif, Alternatifsizlikten İyidir "En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir." lafını hep kullanırız. İnsan bir karar veremediği anda, alternatif çokluğundan değil, alternatif yokluğundan kararsız kalır. "40 satır mı, 40 katır mı?" sorusu aslında "Ölümlerden ölüm beğen." gibi ifade edilir ama burada sonu hayata giden hiçbir alternatif yoktur. NLP'de tek seçenek yokluk, iki seçenek ikilik (kararsızlık ve ihtilaf), 3 seçenek ise, güçtür. Seçeneklerin bolluğu gerçekten size güç verir. Sonu, kendimize ve kaşımızdakine iyilik, güzellik ve başarı getirecek seçenekler hazırlatmalıyız. Düşüncelerimiz, birinin işini bitirmek üzerine değil, iş bitirmek üzerine kurulu olmalı. Bir İşi Mükemmel Yapabilen Birisi Varsa, Bunu Herkes Yapabilir Yüksek teknolojik ürünler yaparken, insanoğlu tabiatı modeller. Uçan kuşlara, gözsüz yarasalara, elektrikli balıklara bakar ve bir şeyler yapar. Güçlü ve başarılı olanları modellerken, kendi gücünün farkında olan insan sayısı o kadar azdır ki. NLR zayıf ve çaresiz anlarımızda, hem kendi güçlü anlarımızı, hem de başkalarının güçlü anlarını modellememizi önerir. Dert, insanlar, özellikle akıllı insanlar içindir. Deliler, akılsızlar asla dertlenmezler. Bir işi yaparken karşılaşılan problemler genellikle çözülmüştür. Bu da çözülecektir. Bir problemi çözen birisi varsa, herkes aynı şekilde o problemini çözebilir. Bir başarı kazanılmışsa, bunu herkes başarabilir. Her insan, değişim ve başarı için yeterli kaynaklara sahiptir, insan mükemmel bir varlıktır. Kainattaki en değerli varlıktır ve mükemmel mekanizmalara sahiptir. Biz her zaman düşündüğümüzden daha fazlasıyızdır. Yeter ki görmek ve olmak isteyelim. Değişim Hızlı ve Kolay Olabilir Büyük işler başarmış büyük insanlara bakarak, kendimizi bir anda küçücük görmeye başlarız. Yapmak için gerekli yetenekler ve katlanılması gereken fedakarlık, başlangıçta bize imkansız gibi gelir. Unutmayın ki başarılan bütün işler başlangıçta imkansız olarak görülüyordu. Birileri çıktı ve imkansızı imkan dahiline taşıdı. Taşımaya gücünüz var; ama taşımaya istekli misiniz? NLR hedefimizi gerçekleştirmek için gereken değişimin tahmin edilen ve bilinenden çok daha hızlı ve kolay olacağını söyler. Bunu, ispat etmiştir. "Ben değişemiyorum. Ben sigarayı bırakamıyorum. Ben topluluk önünde konuşma fobimi yenemiyorum. Ben kendi kendimi motive edemiyorum. Ben sinirlerime hakim olamıyorum. Ben fazla kilolarımdan kurtulamıyorum." diyen milyonlarca insanı değiştirmiştir. Değişim, sizin elinizde, sizin beynin izdedir; eğer gerçekten isterseniz değişebilirsiniz. Başarısızlık Yoktur, Sadece Sonuçlar Vardır Zayıf aldığınız bir ders düşünün. Gözlerinizi kapatın ve okulun ilk gününe gidin. O derse girdiğiniz ilk güne. Karneyi aldığınız âna kadar bir film gibi, o derse ait deneyimlerinizi yeniden seyredin ve yaşayın. Çok hızlı bir şekilde. 3-4 aylık bir dönemin geriye dönük izlenmesi için, 3-5 dakika yeterli olacaktır. Sonra gözlerinizi açın ve düşündüklerinizi, gördüklerinizi, ilk aklınıza geldiği şekliyle kağıda dökün. Neler yazdınız? Ders çok mu sıkıcı? Öğretmen çok mu yetersiz? Kalabalık sınıflar, sınavlar ölçüm sistemindeki yanlışlıklar, sınav zamanı oluşan fazla stres... Gerçekten bunları ve bunlara benzer şeyleri yazdıysanız, bu filmi Qeriye sarmanızı ve yeniden, şimdi benim göstereceğim noktalara da bakarak izlemenizi öneririm. Erken kalktınız, sabanın o verimli vaktinde Çalıştınız, çok az bir spor yaptınız, güçlü bir kahvaltıyla yola çıktınız, okula giderken bugün daha güzel neler öğrenebileceğinizi düşündünüz, dersi Gülümseyerek dinlediniz, çok iyi not aldınız, dersi derste anladınız, anlamadığınız yerleri teneffüste öğretmen ve arkadaşlarınızla kısaca tartıştınız, eve dönerken bugünkü öğrendiklerinizle hayatınıza giren inginlikleri düşündünüz, eve geldiğinizde r> günün özetini çıkarttınız, Varmki konuyu şöyle bir okudunuz, sabah kalktığınızda dün öğrendik- 84 Nitelikli İnsan 5. BÖLÜM: NLP İLE BEYNİMİZİ PROGRAMLAMA 85 lerinizi tekrar edip, bugün öğreneceklerinize bir göz gezdirdiniz, sınav öncesi, öğretmenin geçmiş yıllardaki sorularını üst sınıftan bir arkadaşınızla çözdünüz, öğrendiklerinizin yeniden bir tekrarını yaptınız tek başınıza değil de en az 3 kişilik bir arkadaş grubu ile sınava çalıştınız... Bütün bunları yaptıktan sonra zayıf aldıysanız, hemen o öğretmeni Milli Eğitim Bakanlığı'na şikayet edin. Seyrettiğiniz 2. filmde size gösterdiğim her nokta, yıl sonunda sizin o dersten geçmenize yardımcı olacak şeylerdir. Seyrettiğiniz 1. filmden sonra ise, aslında şunu gördünüz. Sonu, o dersten geçmenize yaramayacak bir sürü olayla biten bir tecrübeler kümesi. Bunlar bir başarısızlık mı? Hayır. Bunlar sadece bir sonuç. Siz bunları yaparak o dersten geçer not almak amacınıza ulaşamadınız. Sizi amacınıza götürmeyen bir çok yol gördünüz. Şimdi o yolları terk etme zamanı. O yollara girmeyerek ve sonu başarıya götürmeyen bütün yollardan uzaklaşarak başarıya yürüyebilirsiniz. Bulduğumuz yeni yolları deneyerek başarıya ulaşmaya çalışırken; ama önümüze çıkan yeni tehditler bizi asla yıldırmamalı. "Hayat, ömür boyu öğrenme" olgusuna inanmış bir insan olarak, sürekli öğrenerek, sürekli kendimizi geliştirerek yaşamalıyız. Yaşantımızı öğrenme ile beslemeli ve öğrendiklerimizle yaşantımızı zenginleştirmeliyiz. Yeni öğren-; me yollan bulduğumuz kadar, yeni öğrenme gerekçeleri de bulmalıyız] kendimize. Öğrendiklerimizle yenilikler ve yeni hayatlar başlatmalıyız. Gözünüz Sizi Ele Veriyor: Göz Erişim İpuçları "Gözler kalbin aynasıdır." denir. NLP ile tanıştıktan sonra, gözlerimizin, beynimizin de aynası olduğunu gördüm. Hani "Ben adamı gözünden anlarım." denir ya. Gözler gerçekten bizi ele veriyor. NLP'nin amacı hafiyelik filan değil. Öğrenmenizi ve iletişiminizi daha da etkin kılmak1 amacıyla, size belli sibernetik ip uçları veriyor. NLP, insanları 3 ana temsil grubuna ayırır: Görsel, işitsel ve (dokunsal) kinestetik. Herkes, kendi algılamalarını, kendince en güçlü ve en fazla gelişmiş temsil sistemi ile algılar, öğrenir ve ifade eder. Dolayısı ile bazı insanlarda görsel özellikler, bazılarında işitsel özellikler ve bazılarında da kinestetik özellikler ön plana çıkar. Hiçbir temsil sisteminin bir diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük, karşımızdaki kişinin temsil sistemini anlayıp, ona uygun bir iletişim kanalı seçmemizle oluşur. Temsil sistemleri, göz hareketlerine bakarak anlaşılır. NLP Temsil Sistemleri Görsel İnsanlar Görsel insanları, konuşurken dinlerken ve düşünürken gözlerini yukarıya bir yerlere çevirirler. Bir soru sorduğunuzda, hatırladıkları zaman sol üste, henüz kurgu ve tasarım halinde düşünürken sağ üste bakarlar. Baktıkları yerde ya daha evvel kaydettikleri bir resme (o anda o tabloya bakar gibi) ulaşır ve oraya (sol üstte bir yerlere) bakarak size gördüklerini aktarırlar ya da hatırlayamadıkları şeylerle ilgili bir tasarımı yapılandırma aşamasında bir resim oluşturur, hayal eder ve oraya (sağ üstte bir yerlere) bakarak size gördüklerini anlatırlar. İşitsel İnsanlar işitsel insanlar, konuşurken dinlerken ve düşünürken gözlerini 2 kulak yönünde ve ağız hizasında bir yerlere çevirirler. Bir soru sorduğunuzda, hatırladıkları zaman sol üste, henüz kurgu ve tasarım halinde düşünürken ise, sağ üste bakarlar. Baktıkları yerde ya daha evvel kaydettikleri bir sese ulaşır ve oraya (sol kulak ve ağız seviyesinde bir yerlere) bakarak sanki sesin kaynağından size o dinledikleri şeyi aktarırlar ya da hatırlayamadıkları şeylerle ilgili bir tasarımı yapılandırma aşamasında ise, sağ kulak ve ağız seviyesinde bir yerlere bakarak size işittiklerini anlatırlar. Kinestetik İnsanlar Kinestetik insanlar ise, konuşurken, dinlerken ve düşünürken (kendi içlerini temsilen) gözlerini aşağıya doğru bir yerlere çevirirler. Kinestetik insanlara bir soru sorduğunuzda, hem hatırladıkları hem de kurgu ve tasarım yaptıklarında, sağ el yönünde aşağıya doğru bakarlar. ' Baktıkları yerde yaşadıkları, hissettikleri, dokundukları ve tattıkları bir olayı yaşarlar. Sağ el tarafında aşağıya bir yerlere bakarak sanki o olayı yeniden yaşarlar ve size aktarırlar. Kinestetiklerde, ayrıca bir de iç diya- 86 Nitelikli İnsan 5. BÖLÜM: NLP İLE BEYNİMİZİ PROGRAMLAMA 87 log dediğimiz bir durum vardır. Bu tip insanlar, kendileriyle konuşurken! gözleri sol aşağıda bir yere saplanır ve orada o konuşmanın sebebini,! sonucunu yeniden yaşarlar. Gözlerle İletişim Görseller resimlerle, işitseller seslerle ve kinestetikler de duygularla anlar, algılar ve ifade ederler, işitsel bir insana şekillerle öğretmek ya da görsel bir insana konuşarak anlatmak, ona uygun bir algı kanalı olmadığı için, iletişim ve öğrenmede başarı sağlanamaz. "Bir kulağından söylüyorum, öbür kulağından çıkıyor." sözü, sizce hangi tip insanlar için söylenmiştir? Evde, okulda, askerde, işte ve sosyal hayatınızda, iletişim halinde olduğunuz tüm kişilerin temsil sistemlerini kolaylıkla keşfedebilirsiniz. Basit birkaç soru ile size cevap verirken, göz hareketlerini takip ederek onların temsil sistemlerini çözebilirsiniz. Bu durumda sizden beklediğim, onlara uygun bir davranış sergile-j menizdir. "Ben senin hangi tip insan olduğunu anladım. Sen görselsin." Tamam da bu anlayışın, benim için nasıl bir güzelliğe dönüşecek? Basit bir örnek vermek istiyorum. Galeride araba satıyorsunuz. Görsel bir müşteriye arabanın üstünlüklerini anlattınız ve mükemmel bir test sürüşü sağladınız. Satamadınız. Neden? Belki görsel kişilere çok güzel hazırlan- l mış broşür ve kataloglar vermeniz daha etkili olacaktı. Peki kinestetik kişilı er sizce test sürüşü yapmadan araba alırlar mı? Siz istediğiniz kadarı anlatın ve güzel broşürlerinizden takdim edin, onların aklı arabanın parlak kaportasına dokundukları anda hissedecekleri duygulardadır ya da deri koltuğa oturdukları andaki duyguları yaşamak, direksiyona şöyle bir sarılmak isteyeceklerdir. Farklılıklar zenginlik yaratır ama farkı anlamak ve anladığımıza uygun davranmak kaydıyla. ; NLP Bize Ne Yapar? Unutmayın, biz değişmek istemedikçe, hiçbir şey, mukaddes kitaplaif da dahil olmak üzere hiçbir şey, bizi değiştiremez. Harikalık, kitapların içeriğinde değil, onların nasıl algılanıp yorumlandığındadır. Kendi hayal kitabınız içindeki harikalıkları keşfedin ve yaşayın. Unutmayın, siz iste-1 İd iğiniz zaman, istediğiniz kişi olacaksınız ve siz istemedikçe hiçbir şey |olmayacak. 4 Dil ile 4 Kat Başarı NLP'nin neuro kısmının, 5 duyu organımızla algılamalarımızı beyni-ıize kaydetmemizi ifade ettiğini söylemiştik. Algılamalarımızdaki başarı lljnguistic yani dil kısmındaki başarımıza bağlıdır. Gittiği yabancı bir jlkede, konuşulan dili anlamadan şaşkın şaşkın bakınıp duran bir adamı jüşünelim. Bu adam, konuşulan sesi duyar ama anlam veremez, gazeteye bakar ama okuyamaz ya da okur ama anlayamaz. Duyu organlarının çalışması, algılamalarımıza anlam verdiğimiz anda anlam kazanır; yoksa değersiz ve tehlikelidir. Algılamanın dil'e bağlı jlması gibi, programlama için de dil'e bağlıyızdır. Yazılımların yazılımı fprogram yapımı, için bile ayrı ayrı (delphi, visual basic vb.) bilgisayar dilleri var. Programlama yaptığınız dile hakim değilseniz, yazılım hata verir l/e çalışmaz. Dil dediğimizde, sadece konuştuğumuz dil anlaşılmamalıdır. Beynimizin programına hakim olabilmek ve onu hayat hedeflerimiz doğrultusunda programlayabilmek için 4 dili kesinlikle anlamak, uygulamak ve geliştirmek zorundayız. Bunlar annemizin dili, ana dilimiz, kainatın dili ve yabancı dildir. Annemizin Dili Anne karnındaki dönem dahil, annemizin bizimle kurduğu özel iletişim dilidir, annemizin dili. İçeriden tekmelediğimizde, yumuşacık parmaklarıyla ellerini büyük bir ahenkle karnında dolaştırırken bize verdiği huzur bu dildedir. Daha yüzümüzü görmezden evvelki bize seslenişleri. Dünyaya geldiğimiz anda bizi göğsüne yatırışı. Kucağına alışı. Acıktığımızda emzirişi. Uyutmak için ninni söyleyişi. Kızdığı andaki "Hımmmm..." ya da "Cıssss..."ları. Avutmak için götürdüğü "Atta..."lan. Kızgın anlarında çatık kaşlı bakışları. Yorgun anlamdaki içi gecik uzanışları. Üzgün anlarındaki iç 9eçirten "Ahh!.."ları. Konuştuğu andaki anlamlı anlamsız, sözlü sözsüz ve beden dili ile bize yönelik tüm iletişim çabalan, annemizin dilidir. Annemizin dilini anlamak.zorundayız. Onun dilini bildiğini, anladığını sanan katılımcılara seminerlerimde sorduğumda, bilmediklerini fark edi- 88 Nitelikli İnsan 5. BÖLÜM: NLP İLE BEYNİMİZİ PROGRAMLAMA 89 yorlar ve annelerinin dilini keşfetmek için annelerine koşuyorlar. Sevgisi, özlemi, hatası ve sevabıyla, eskinin tozlu raflarında kalmış bir nostaljik dili keşfetmeye koşuyorlar. Bu dile yeniden bakmanızı öneririm. Bu dili yeniden anlamanızı ve yorumlamanızı programlarınızda kullanmanızı... Ana Dilimiz Konuşmaya başladığımız andan, ölünceye kadar geçen sürede kullandığımız dildir, ana dilimiz. Konuştuğumuz, anlattığımız, dilediğimiz, yazıştığımız ve okuduğumuz di (imizdir. Ana dile hakim olmamak, yazılımcıların, programlamada kullanacakları komut sözcüklerini veya program komponetlerini (hazır kalıplarını) bilmemeleri gibi bir şeydir. Başarılı insanlar, etkin bir şekilde ana dillerine hakim olanlardır. Ana dile hakim olmanın ilk yolu, kelime hazinemizi geliştirmektir. Yabancı dilde sözlük ve kelime çalışmaları yaparız ama ana dilimizi ihmal ederiz. Her hafta en azından 15 dakika bile olsa, Türkçe sözlük çalışması yaparak ana dilimizin zengin kelime hazinesini yeniden keşfetmeliyiz. NLP'deki seçeneklerin zenginliği, programlamalarımızdaki kelimelerin zenginliği ile özdeştir. Seçenek zenginliği de kelime zenginliğine bağlı değil midir? Kainatın Dili Yer çekimi kanunu keşfedilmeden önce de yer çekimi vardı. Evren mükemmel bir şekilde işliyordu, hâlâ da işliyor. "Makro kozmos"dan "mikro kozmos"a bu mükemmel, işleyişi bilebilmek için, evrenin dilini bilmek ve çözmek zorundayız. Yapacağımız programlamalarda ona çok ihtiyacımız olacak. Fizikten biyolojiye, edebiyattan matematiğe kadar, kainatın her köşesine yayılmış bu gizli dili çözmeli ve onu modellemeliyiz. Evrenin dilini anlamadan, kendimizi ve birbirimizi anlamak zor gözüküyor. Yabancı Dil "Her lisan, bir insan." denmiş. Bilinen her lisan ile ilave bir insan gücü kazanıyor ve 2,3,4 insan.oluyoruz, iş dünyasında birkaç yabancı dil bilen insanların "bulunmaz Hint kumaşı" olmalarının nedeni de bu zaten. Birkaç dili anlayıp konuşabilen insan, birkaç kat daha şanslı demektir, diğerlerine göre; çünkü hayat sadece kendi dilimizden ibaret değil. Psikoloji, fark-lılaşan ruh.dilindeki incelikleri gösterir ve insanların farklı mesajlarını anlamamıza ve onlarla anlaşmamıza yardımcı olur. Yabancı dil de, sözel olarak birbirinden ayrılan değişik dünya dillerini ifade eder. Farklı kültürleri, farklı uygarları, farklı bakış açılarını anlayabilmek için yabancı dile hakim olmak şart. Bugün en azından 1 yabancı dil, hayatın olmazsa olmazları arasına girdi... 2 veya 3 yabancı dil bilen insan hemencecik diğerlerinin arasından sıyrılıyor, daha şanslı bir konuma geliveriyor. Yabancı dile hakim olan insanlar, linguistic programlamalarında da çok daha fazla başarılı olacaklardır. Daha zengin ve etkin bir programlama yapabilmemiz için, bildiğimiz her dil, hayatın farklı yönlerindeki zenginliklerini, yapacağımız programa katacaktır. Öğrenme ve NLP 5 duyu organınıza ait kişisel yönelimlerinizi doğru bir şekilde çöze- bilirseniz, öğrenme kalitenizi mükemmelleştirebilirsiniz. NLP temsil sistemlerine göre, görsel insanlar; bakarak, seyrederek, bir şeyleri hafızalarında resmederek öğrenirler. Daha çok görüntülü kelimeleri kullanırlar ve görüntüyle algılarlar. Algı sistemleri en güzel sesleri bile seslerin olduğu bir resme dönüştürür onu nadide bir tablo gibi beyinlerinde saklarlar. Yemeğin tadı, kokusu, yerine nefis yemeklerin olduğu bir ziyafet sofrası resmi vardır zihinlerinde. Okumak, kitap karıştırmak veya seyrederek çalışmak, görsel insanlara ait bir öğrenme şeklidir. işitebilen insanlar; seslere ilgi duyar, kulak kabartır, iyi bir dinleyici oldukları için dinleyerek kolayca öğrenirler. Okul yıllarımızda, defalarca çalışmamıza rağmen anlamadığımız zor bir ders için bize ders kitabını uzatıp, "Bana şu konuyu bir okur musun?" diyen arkadaşlarımızın bizden daha yüksek not aldığı olmuştur; çünkü onların bilgiyi kayıt sistemleri işiterektir. Bu tip insanlar sesli kitaplardan veya bilgiyi dinlerken daha etkin öğrenirler. Kinestetik insanlar, ise bir şeyi dokunarak, onunla alakalı bir deney yaparak veya tahtaya yürüyerek, elinde kitap olduğu halde olayı yaşayarak, dramatize ederek öğrenirler. Bir ziyafet sofrası örneğini verecek °lursak görseller masadaki durumlarının resmini, işitseller oradaki sesleri ve kinestetikler ise, yemeğin ağızlarında bıraktığı hoş tat, hoş koku, sıcak-''k hissi ve rayihasını hatırlarlar. NLP bugün modern dünyada, öğrenme 90 Nitelikli İnsan döneminde size en fazla destek olacak disiplinlerden birisi olarak kabul] ediliyor. Bunun altında yatan en önemli sebep, NLP'nin okul, iş ve başka] bir çalışmanızla alakalı istemediğiniz bir durumu başarısızlık olarak algıla-} mamasıdır. O durumu sadece bir sonuç olarak görüyor. "Başarısızlıklar) yoktur, sadece sonuçlar vardır." diyor. Siz eğer başarısız olmadıysanız, bu inançla elinizdeki sonucu değiştirme şansına her zaman sahip oluyorsunuz. Haydi değişmek için bu fırsatı kullan. Algılamanı değiştirerek aldığın sonuçlan da değiştir. NLP istenilen bir şeyin elde edileceğini savunuyor; ama gerçekten istiyorsan ve istediğine ulaşma yolunda yapılması gerekenleri yapıyorsan. NLP, hayatımız boyunca,"Evet ben öğrenebilirim." ve "Evet ben öğrenmeliyim." gerçeğini bize gösteren bir kişisel yardımcımızdır. Kullanmasını öğrenirsek, öğrenmemiz, duygularımız, düşüncelerimiz ve davranışlarımız da mükemmelleşecektir. "İlim, ilim bilmektir; ilim, kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen, ya nice okumaktır." Yunus Emre Hızlı Okuyarak Beyin Geliştirme Sürücü Kursları ve Davranışın Otomatikleşmesi Araba kullanmayı öğrenmek için gittiğimiz sürücü kurslarında, başarılı olduğumuz zaman bize bir ehliyet verilir. Bu ehliyet araba kullanabileceğimizi ifade eder. Arabayı nasıl kullanacağımız ise, bize bağlıdır. Hızlı okuma seminerlerimde sürekli bu örneği veririm. Bu bölümü okumakla, nasıl ehliyet alınacağı hakkındaki bilgileri (hızlı okumaya dair bilgileri) elde edeceksiniz. Bu konudaki seminerlere katıldıktan sonra, araba kullanmayı (hızlı okumayı) öğreneceksiniz ve kendi başınıza araba kullandıkça, (hızlı okuma pratikleri yaptıkça) davranışlarınız otomatikleşecek. Hızlı Araba Cem Yılmaz'ın araba ve insanlarla ilgili müthiş bir sözü var. "Asıl, arabanın içinde, beyni arabadan daha hızlı olan bir adam var. O daha güzel bir şey değil mi?" diye soruyor. Tek kelime ile harika. Pek azımız bindiğimiz arabanın büyüsünden kendimizi kurtarıp, o arabanın içinde, o arabadan daha hızlı, daha güzel ve daha müthiş bir insan olduğunu düşünebilecek durumdayız. Hızlı bir arabaya bindiğimizde, hız alır götürür bizi. Gördüklerimiz sadece önümüzdeki yolun gittikçe incelen yol şeritleri ve gittikçe yükselen hız kadranıdır. Halbuki bir seyahat böyle mi olmalı? Bir aı"aba böyle mi kullanılmalı? Örnekleri "kıyafetlerimizden diğer kişisel 92 Nitelikli İnsan 6. Bölüm: Hızlı Okuyarak Beyin Geliştirme 93 eşyalarımıza kadar birçok değişik konuda çoğaltabiliriz. Asıl olan şey, insanın, o anda her neye sahip olursa olsun, o sahip olduğundan çok daha değerli bir varlık olduğunu anlamasıdır. Hızlı Okuma Nedir? Normal olarak bir metni okuduğumuzda dakikada 250-300 kelime okuruz. Okuma hızınızı test etmek için, okuduğunuz metindeki kelime sayısını,( 60 kat sayısına böldüğünüz)okuduğunuz saniye sayısına bölmeniz lazım. DOH (Dakikadaki Okuma Hızınız) = Okuduğunuz Kelime Sayısı Okuduğunuz Saniye Sayısı / 60 Buna göre, mesela 450 kelimeden oluşan 1 sayfalık bir metni, 120 saniyede okuyorsanız, DOH = 450 120/60 DOH = 450 ve DOH= 225 kelimedir. Bu okuma hızınızla siz, 1 dakikada 225 kelime okuyorsunuzdur. 1 dakikada okuduğunuz kelime sayısını 225'den daha fazlaya çıkartarak, okuma hızınızı da artırmış olursunuz. Bugün dakikada 600 ile 1000 kelime arasındaki okuma, hızlı okuma sayılıyor. Bu sayıyı daha da artırmak hiç şüphesiz size ve çalışmalarınıza bağlı. Neden Hızlı Okuma? y Yaşadığımız dünyada bilgi, akıl almaz bir şekilde çoğalıyor. Geçmiş yüzyıllarda 100 sene içinde üretilen bir bilgi, bugün birkaç gün içinde üretiliyor. Bilgi çoğaldıkça, karar verme ihtimalimiz artıyor. Bilgisayarımızı, cep telefonumuzu 1 gün kapalı tutsak, iş yerine 1 gün gitmesek, çok şeyler kaybediyor, gündemden uzaklaşıyoruz. Hiç kimse aramasa bile, arandığımızda bulunamama ihtimali bizi kaygılandırıyor. Bu kaygılı ortamda insanlar hedefsizleşiyor. Askerden gelince, çağrıldığımız ilk mülakatta (çağrılırsak), suratımızda patlayan ilk hayat şamarı ile gözümüz açılıyor. Evet, hazır olmamaktan bahsediyorum. Akabinde evlilik sürecinde ikinci şamarı yiyoruz. Hem de en "okkalı"sından. "Yahu biz evliliğe daha hazır değilmişiz."i anlıyoruz. Nasıl olalım ki? Çocuklarımız önce ana okulunu, ana okulunda iken ilk okulu, ilk okulun ilk günündeki kahvaltıda kapıya gelecek servis arabasını, serviste okulu düşünüyorlar. Derse girdiklerinde teneffüsü, teneffüste ders zilini, zil tekrar çaldığında servisi, serviste evi, evde dışarıyı ve oyunu düşünüyorlar. Evet hayat bir oyun gibi böyle geçip gidiyor, ilk okulda liseyi, lisede üniversiteyi, üniversitede de diplomayı düşünüyoruz. Diplomayı elimize alınca askerliği, askerlikte ise, terhisten sonraki işi düşünüyoruz, işimiz olunca da evliliği. Tamam da, ne zaman yaşadığımız ânı, geleceğimizi şekillendiren şu ânımızı düşünüceğiz? Ne zaman hep bir şeyler peşinde koşturmaktan vazgeçip bulunduğumuz yeri bulduğumuz ve sahip olduğu muz şeyleri görecek gözümüz? Ne zaman? Sanki çocuklar, öğrenciler, çalışanlar böyle de, yüksek rakımlı tepelerdekiler böyle değil mi? "Uzayda hayat var mı?" diye Şili'nin And Dağları tepesinde 24 saat gözetleme yapan araştırmacılar, ne zaman teleskoplarını dünyaya çevirecekler. "Evet uzayda hayat var. Bak ben bir uzaylıyım. Uzayın derinliklerindeki dünyada yaşayan yaşamayı ve insanları seven bir uzaylı." diye seslenmek istiyorum bazen. Sesimi duyan var mı? Her yıl milyarlarca doları dünya dışındaki galaksileri gözlemlemek için, oralarda hayat var mı yok mu sorusuna bir cevap bulabilmek için harcayan kişiler, bir taraftan da doğum kontrol yöntemlerini ve kısırlığı yaygınlaştırarak, var olan ve var olacak hayatları yok etmeye çalışıyorlar. Bulunduğumuz ânın dışına odaklanıp, yaşadığımız dünyanın dışına baka baka, başka bir duruma gelmemiz de beklenemezdi zaten. Her yıl on binlerce insan, açlık, susuzluk ve yetersiz sağlık şartları yüzünden ölüp gidiyor. Uzayda canlı arayan beyler, uzayı gözetlemeye birazcık ara verip teleskopu gerçek canlıların olduğu dünyaya çevirebilseler. Hep bulunduğumuz yerin dışında ilgimiz. Nereye kadar? 94 Nitelikli İnsan 6. Bölüm: Hızlı Okuyarak Beyin Geliştirme 95 Böylesine koşuşturmacalarla geçen bir dünyada, insanlar hedefsiz-leşiyor. Hedef olmayınca okuma keyifsizleşiyor. Algılama azalıyor, anlama oranları düşüyor ve bu keyifsizlik, okuma ve öğrenme kalitemizi düşürüyor. Duygularımız işin içine katılmıyor. Böyle olunca da okuma ve öğrenme heyecanımız kaybediliyor. Heyecan olmadan da bilgiye rağbet olmuyor. Beyin aktif halde tutulsa, insan yetenekleri göz ardı edilmese ne kadar iyi olurdu. Kendimizi geliştirerek, okumada, öğrenmede ve yaşamada müthiş bir verimlilik artışı sağlasak. Aslında bu konuda uğraşmıyor da değiliz hani. Dışarıdan bakıldığında, insan müthiş bir çabalama, koşuşturma ve telaş içinde; ama ters giden bir şeyler var. Zaman, ters giden şeyleri düzeltmemize yetmiyor çünkü, zamana sahip olamıyoruz. Anneannem günde 8 kez, yanlış okumadınız tam tamına 8 kez yemek hazırlar, sofra kurardı. Onların zamanında çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, fırın, elektrikli süpürge filan da yoktu üstelik. Tarhanayı çatıya serer, bulguru kazanda kaynatır, çamaşırı tokaçla yıkarlardı. Zamanı çalan bunca uğraşa rağmen, "huu komşu"luk bir vakit bulurlardı. Yaptıkları yemekten komşuya da yollarlardı. Torunlar geldiğinde, yatmadan önce onların sırtlarını kaşıyacak vakit bulurlardı. Bizim başımızı bile kaşıyacak vaktimizin olmadığı şu ânımıza bakınca, geçmiş günleri yad edip, o kadar hayıflanıyorum ki. Peki "Onların sırrı neydi?" dersiniz. Her şeye vakit yetirebilme imkanı tanıyan o büyük sır. Zamandaki bereketi bulmuşlardı bence. Zamanın her diliminde saklı bir hazine gibi duran zamanın bereketini. Hızlı okumayı öğrendiğinizde ne olacağını düşünüyorsunuz. Dakikada okuduğunuz kelime sayısı artacak, bu doğru. Çok daha fazla kitap okuyup, entelektüel birikiminizi artıracaksınız. Bu da doğru. Okuduğunuz metindeki gereksiz metinleri atlayarak vaktinizi daha etkin kullanacaksınız. Bütün bunlara bir itirazım yok; ama bütün bunlar, hızlı okuma hakkında. Ben size, Hızlı Okuyarak Beyin Geliştirme konseptini öneriyorum. Hızlı Okuyarak Beyin Geliştirme Hızlı okuyarak beyin geliştirme dediğimizde, her şeyden önce oku! mak için bir hedefimizin olması gerekiyor. Aslında, amacımız okumah değil, okuduklarımızı anlamak. Anlamak değil, anladıklarımızı uygulamakî Uygulamak değil, uyguladıklarımızı sürekli uygulamak. Sürekli kendimi? için değil, çevremiz için de uygulamak gerekliliğine ulaşıyoruz. Hal böyle olunca hızlı okuma, bir geleceği okuma, geleceği yorumlama ve geleceğe hakim olma konseptine dönüşüyor. Bu tip bir okumaya, ben hızlı okuyarak beyin geliştirme diyorum. Hızlı okuyarak beyin gelişir mi? Elbette. Beynimizde sağ ve sol lob arasındaki elektrik akımını hızlandıran ve beynimizi daha aktif hale getiren bu okuma yöntemi ile, okuma sürecinde önce aşağıdaki aşamaları düşünmemiz, amaçlamamız ve bu amaca göre konsantre olup, okumaya öyle başlamamız gerekiyor. İşte hızlı okuyarak beynimizi geliştirme fırsatı doğuran unsurlar. Okuma öncesinde, bu tip bir eylem ile; > beynimizi geliştirdiğimize, > algı düzeyimizin yükseleceğine, > daha hızlı anlayacağımıza, > daha çabuk öğreneceğimize, > daha kâşifçe düşüneceğimize, > daha çok şeyleri öğreneceğimize, > zihnî kapasitemizi artıracağımıza, > kavrama düzeyimizi yükselteceğimize, > öğrenmeyi daha eğlenceli bir hale dönüştüreceğimize, > tanımlama ve canlandırma yeteneğimizin artacağına, > daha fazla "hazırcevap" olacağımıza, ^ düşünce ufkumuzu genişleteceğimize ve > bilgiyi daha kalıcı hale getireceğimize inanmamız gerekiyor. Bu sayılan hususlara inanarak hızlı okursak, gerçekten de beynimiz Gelişir. Bu bir başlangıç ama bu konudaki teknikleri ilerleyen aşamalarda sizlere vermeye çalışacağım. Böylelikle hızlı okuma yeteneğinizi, geleceği Ve hayatı okuma yeteneğine çevirebileceksiniz. Burada basit bir beyin geliştirme tekniğinden de bahsetmek istiyorum. Okuduklarınızın beyninizde yeni yeni düşünceler yaratması için, ^Şünce akışınızı farklı mecralara sevk edebilmelisiniz. Mesela, kalemle "'Şkili bir şey okudunuz. Hemen beyninizin sağ lobunun; yani hayal 9Ucünün o eşsiz zenginlik kapısını çalın ve-düşünün, kalemle neler yapa-û|lirsiniz? Sahi ne işe yarar kalem? Polisiye romanlar okuyorsanız, ucu 96 Nitelikli İnsan 6. Bölüm: Hızlı Okuyarak Beyin Geliştirme 97 şimşir gibi keskinieştirilmiş bir kalemin düşmanın kalbine saplanabileceği, ni düşünmüş olabilirsiniz veya son zamanların gözde savunma aleti atarı kalemlere ne demeli? Saatli kalem, hesap makineli kalemler var. Ucuna yerleştirilmiş tarayıcılarla "scanner" kalem bile yaptılar. Kalemi bir metnin üzerinde gezdirip hafızasına aldığı o metni bilgisayarınıza yükleyebilir, "print" bile edebilirsiniz. Kalem halinde cep telefonlarını, kalem şeklindeki çakmakları ya da Bond filmlerindeki içine kamera veya fotoğraf makinesi yerleştirilmiş kalemleri düşünebilirsiniz. Çalışan bayanlar için, bir ucu kalem bir ucu rimel, ruj vs. olan makyaj kalemlerini düşünebilirsiniz. Diyabet hastaları için insülin enjeksiyon kalemleri veya astım hastaları için kalem spreyler veya bir ucunda diş ipi ve fırçası olan ve içinde seyahatiniz boyunca kullanabileceğiniz kadar diş macunu olan kalemlere ne dersiniz? Lamba kalem, elektrik kontrol kalemi, bir ucunda şirketinizin kaşesi olan kalemler, içinde diyet tatlandırıcılar olan kalemler veya kalem şeklinde ev ve araba anahtarları düşünebilirisiniz. Kesilmiş kamışla yapılan hattat kalemleri, dolma kalemler, tükenmez kalemler, kurşun kalemler düşünebilirsiniz. Su altında yazan kalemler var. Yağmur altında sırılsıklam olma pahasına, nişanlınızın penceresi altında beklerken, bir taraftan da güzel bir aşk şiiri yazdığınızı düşünsenize. İşte tüm bunlar, daha önce beynimizde olmayan ve hiç düşünmediğimiz, kalemle ilişkili olarak yeni beyin hücreleri ve yeni yeni ilişkiler dernektir. Bu ilişkileri artırdıkça beyin kapasitemiz de artar. Okuma Tipinizi Tanıyor musunuz? Birisi bize bir kitap verdiğinde veya biz bir kitaba yöneldiğimizde aşağıdaki 13 bakış açısından birisi ile harekete geçeriz. Siz bu tiplerden hangisini temsil ediyorsunuz? Okuma tipimiz, kitaba bakış tarzımızı; bir kitaba bakış tarzımız ise, hayat tarzımızı belirler. Bir kitap; "Boşver abi, bu fuzulî işlere vaktim mi var benim?" edasıyla, "Neyse, şuna da bir bakalım.", "Uykum gelsin." , "Boş vaktimi öldüreyim." , "Vaktimi değerlendireyim." , "Nasıl anlayabilirim?" düşüncesiyle, "Nasıl daha iyi anlayabilirim?" kaygısı ile, "Okuduklarımı nasıl uygulayabilirim?" arzusu ile, "Nasıl daha iyi uygulayabilirim?" isteği ile, "Okuduklarımı başkaları ile nasıl paylaşabilirim?" ve "Paylaştıklarımla başkalarının hayatına neler katabilirim?" diye, "Okuduklarıma neler katabilirim?" düşüncesi ile, "Ben bu yazarın hayatına ne katabilirim?" düşüncesi ile okunabilir. Okumaya Başlarken Vücut geliştirme kitabı okuyarak vücudumuzu geliştirebilir miyiz? Evet. Okuduklarımızı uyguluyor isek, gerekli olan zihin ve beden faaliyetlerini yerine getiriyor isek, elbette vücudumuzu geliştirebiliriz. Hızlı okumak için, buraya kadar anlatmaya çalıştığım zihin kas gelişimi sonrasında, şimdi göz kaslarımızı geliştirmeye başlayabiliriz. Gözlerimizi sol-sağ, yukarı-aşağı, sağ-sol ve aşağı-yukarı istikametlerinde çalıştıralım. Bunun için başımızı dik tutarak, en solumuza, en sağımıza, ayak ucumuza doğru yere ve kaşlarımızdan üste yukarıya bakmaya çalışarak göz kaslarımızı esnetelim ve güçlendirelim. (En sağımızda-ki bir nesneye bakalım ama bu şekilde sağımıza bakarken, şimdi aynı şeyi, birde sol gözümüzle görmeye çalışalım. Neler oluyor? Farkı hissedebildiniz mi?) Ayrıca gözümüzle, sağdan sola ve soldan sağa en geniş daireler Çizelim. Sıfırdan dokuza kadar tüm sayıları (her sayıyı en az 10 kez) gözlerimizle karşı duvarda çizelim. Özellikle gözlerimizle 8 çizerken daha konsantre olarak, daha bilinçli bir şekilde yapmaya çalışalım. Göz kaslarımız böylece tüm yönlere doğru gelişirken, sıra gözün zoom"lama yeteneğinin geliştirilmesine geliyor. Bunun için de, bir kalemi burun hizanızdan 15-20 cm. uzakta tutarak, önce kalemin ucuna, sonra da S|ze en uzak cisme bakın. Her işlemi yaklaşık 2-3 dakika süreyle, ara ve-rerek tekrarlamak gerekiyor; ama hızımızı gittikçe artan bir tempoda tut-rnak şartıyla... Bu çalışmalara başladığınızd.a, yaptığımız göz hareketlerinizi daha yavaş yaparsak, gelişme olmaz. 98 Nitelikli İnsan 6. Bölüm: Hızlı Okuyarak Beyin Geliştirme 99 Yorulduğunuz anda yarım fincan sıcak çayı, 5-10 cm. mesafeden gözünüze tutarak, çıkan buhardan faydalanabilirsiniz. Bol köpüklü bir sabun ile yüzünüze, kulaklarınıza masaj yaparak rahatlayabilirsiniz. Arada sırada ılık çay demine batırdığınız pamuk parçalarını veya temiz bir bez parçasını (göz kapaklarınızı kapatıp) gözünüze koyabilirsiniz. j Neremizle Okuyoruz? j Okumak diyince aklımıza gelen ilk organ göz oluyor. Haklısınız ama beyin olmadan gözün tek başına bir anlamı yok. Ciğerlerimize oksijen gitmesi için solumamız gerekiyor; ama diyaframatik soluma yapmamız lazım, ki beynimiz daha fazla oksijene kavuşsun. Yemeklerden hemen sonra etkin bir okuma olmayacağını, öğrenmeyi öğrenme bölümünde anlattık. Kan dolaşımı için kalp, sağlıklı bir kalp için ise, sağlıklı beslenmek gerekiyor. Size vücudumuzun tüm organlarını ve hormonlarını sayacak değilim. Ne olur, tüm bedeninizle okuduğunuzun farkında olarak okuyun. Bedenimiz sağlıklı olmazsa, sağlıklı bir okuma nasıl yapabiliriz? Bu sebeple, zihin ve beden sağlığımızı güçlendirecek bir şekilde okuyalım, lütfen. Okuma Freninden Kurtulun . Gözlerimiz hızlı okumaya hazır hale gelirken, iç dünyamızda çocukluk yıllarından bu yana besleyip büyüttüğümüz yanlış inanışlarımızdan ve alışkanlıklarımızdan da vazgeçmemiz yani bizi hızlı okumaktan alıkoyan frenlerden kurtulmamız gerekiyor. Mesela, okurken "Ben burayı anlamadım?" kaygısı ile sık sık geriye dönüş yapma ihtiyacı hissederiz. Halbuki insan düşünce hızıyla okuyabilir. Gözden beyine giden sinirler, kulaktan beyine giden sinirlere oranla çok daha fazladır. Sözlük çalışması yaparak, kelime öğrenmemiz gerekiyor. Ansiklopedik çalışma da çok faydalı olabilir. Atasözlerini, deyimleri, mecazları, daha çok bilgiyi öğrenmeliyiz. Okurken başımızı hareket ettirmek, bize öyle gelmese bile okumayı frenler. Başımız sabit, gözlerimizle okumamız lazım. Okuduğumuz metni sesli bir şekilde mırıldanarak okumak hızlı okuma değil, hızlı seslendirme veya hızlı konuşma olur, olsa olsa. Okuduğumuz metni mırıldanıyorsak ya sakız çiğneyerek ya da bir şarkı mırıldanarak sesli okumaktan vazgeçebiliriz. Kelimeleri parmak takibi ile okumak da bizi frenler. Ellerimizi metinden 1 karış yukarıda tutup, satır başı ve sonu istikametinde hızla hareket ettirerek, kelimeleri değil, satırı ve paragrafı takip ediyormuşçası-na okuma yapabiliriz. Bir satırı okurken, gözümüz her kelimenin belli bir noktasında durur ve oradan tekrar ikinci kelimenin bir noktasına sıçrar. Aynı zıp zıp toplar gibi, düz bir satır üzerinde sıçrayarak giden bir okuma şeklimiz vardır. Frenlerden kurtulmak için, bir kelimeden 2.sine sıçramak yerine, her iki veya üç kelimede bir sıçrama yapabiliriz. Yani bir bakışta 2-3 kelimeyi birden kavramaya çalışabiliriz. Kalkışa Hazır Olun Bir ağamız olsa, ne iyi olurdu, bir düşünsenize. Ağanın has adamıyız ve istediğimiz her şey, tam da istediğimiz gibi yapılıyor. Hızlı okumanın da tam istediğimiz gibi olabilmesi için büyük bir AGA'mız olması gerekiyor. Bu AGA ne kadar büyük olursa, okumamız o kadar etkin olacaktır. AGA, "aktif görüş alanı" demektir. Satıra baktığımızda yatayda ve dikeyde görebildiğimiz ve okuyabildiğimiz kelimelerin kapsadığı alanı temsil eder. Amaç yatayda tek kelime yerine birkaç kelime (en sonunda tüm bir satır) ve dikeyde bir satır yerine birkaç satır (en sonunda tam bir paragrafı) okuyabilmektir. Ayağımızı frenden çektikten sonra, gaza bastığımız bu aşamada araba istediğimiz hızda gidecektir ama biz etrafımızdaki şeyleri görebilecek miyiz? Yani okuduğumuz şeyleri anlayabilecek miyiz? Bunun olması için, okuduğumuz yerlerde neler olup bittiğinden haberdar olmamız lazım. Sizi gözlerinizi kapatıp bir yerlere götürsem ve bir arabaya bindirip, gözlerinizi açsam, sonra da "şimdi bu arabayı sür ama çok hızlı sür." desem ne olur? Kaza olmasa bile, eminim, zihniniz hep "Ben neredeyim, neden buradayım, yolun sonu nereye gidecek?" gibi sorularla meşgul olacaktır. Bir de güzergahı belli, elinizdeki haritadan uğrayacağınız durakları belli, seyahat amacınız belli ve gideceğiniz yerle alakalı ön bilgilere sahip olduğunuz bir gezi düşünün. Hangisinden daha fazla verim alırsınız? Elinize kitabı almadan önceJ hangi kitabı alacağınıza dair bir bilgi birikimi edinmelisiniz. Yazar, kitap ve kitap hakkında söylenenlere dair bir bilgi. Bu bilgiler sizin hayat hedefinizle örtüşüyor ve şu anda işinize yarar gibi 100 Nitelikli İnsan gözüküyorsa kitabı elinize alın. Yazar ile ilgili kısmı, önsözü, sonsözü, giriş kısmını ve indeks kısmını okuyun. Gerekiyorsa, çok kısa bir not alın. Kitabı satır aralarına gizlenmiş bir şifreyi arar gibi, belli bir hızda baştan sona tarayın. Dikkat edin, burada amaç okumak veya anlamak değil, sadece taramak. Elinizdeki fosforlu bir kalemle, yer, zaman, özel isim ve yabancı kelimeler, değişik yazı stilleri vb. dikkat çekilen yerleri hızlıca çizebilirsiniz. Bunları yaptıktan sonra, şimdi kalkışa hazırsınız demektir. Tam Gaz İleri ' ıj Bu aşamada, zihnen, bedenen ve amaç olarak uyumlu bir hale geldiğinizi düşünerek elinizdeki kitabı okumaya başlayın. Öyle ya, kitabı okumak, anlamak ve okuduktan sonra gerekeni yapmak konusunda gerekli zihnî hazırlıkları yaptınız. Okumak için gerekli göz kaslarının güçlendirilmesi dahil birçok şeyi gerçekleştirdiniz ve hayat hedefinize uygun bir kitap seçerek, bu aşamaya ulaştınız. Şimdi satır başındaki ilk kelimeden satır sonundaki son kelimeye doğru gözlerinizi hızlı bir şekilde hareket ettirerek, satırları tarayarak, hızlı okumaya başlayacaksınız. Hızınızı kontrol etmek için mekanik veya bilgisayardaki metronom sesi veren bir yazılımdan faydalanabilirsiniz. I Yatay Uçuş Okuması ! a. ilk 10 sayfayı (01-10, her satırdaki birinci kelimeden ortadaki ve sondaki kelimeye doğru hızlı bir tarama ile okumaya çalışın. Bu safhada her satırda üç sıçrama yapıyoruz. Bunu yapmak için okumaya başlamadan önce bu 10 sayfadaki her satırda ilk, orta ve son kelimeleri fosforlu bir kalemle işaretleyebilirsiniz. b. Sonraki 10 sayfayı (11 -20), her satırdaki birinci kelimeden sondaki kelimeye doğru hızlı bir tarama ile okumaya çalışın. Bu safhada her satırda iki sıçrama yapıyoruz. Bunu yapmak için okumaya başlamadan önce bu 10 sayfadaki satırlarda, her satırda satır başındaki ilk ve satır sonundaki son kelimeleri fosforlu bir kalemle işaretleyebilirsiniz. Dikey Uçuş Okuması a. Daha sonraki 10 (21-30) sayfayı ise, her sayfada yukarıdan aşağıya düz bir şekilde 4 dikey çizgi çizip (göz kararı ile bir satırı dörde bölerek, satırbaşı, satır ortasından bir kelime önce, satır ortasından bir 6. Bölüm: Hızlı Okuyarak Beyin Geliştirme 101 Ikelime sonra ve satır sonunda), bu çizgileri yukarıdan aşağıya gözlerinizle [tarayarak okuyun. Yani sayfa başındaki birinci dikey çizginin tepe nok-Itasından aşağıya kadar hızlı bir şekilde kelimeleri sanki tarayarak oku-lyoruz. 1. çizginin sonuna geldiğimizde, 2. çizginin başına gelip, aynı şe-lkilde bu çizginin başından sonuna taramaya devam ediyoruz. Üçüncü ve (dördüncü çizgileri de aynı şekilde tamamlıyoruz. b. Daha sonraki 10 (31-40) sayfayı ise, her sayfaya yukarıdan aşağıya I düz bir şekilde 3 dikey çizgi çizip, (satır başı, satır ortası ve satır sonunda) [bu çizgileri yukarıdan aşağıya gözlerinizle tarayarak okuyun. Yani sayfa [başındaki birinci dikey çizginin tepe noktasından aşağıya kadar hızlı bir şe-Ikilde kelimeleri sanki tarayarak okuyoruz. 1. çizginin sonuna geldiğimizde, (ikinci çizginin başına gelip aynı şekilde bu çizginin başından sonuna tara-jmaya devam ediyoruz. Üçüncü çizgiyi de bu şekilde tamamlıyoruz. c. Daha sonraki 10 (41-50) sayfayı ise, her sayfada yukarıdan laşağıya düz bir şekilde 2 dikey çizgi çizip, (satırbaşı ve satır sonunda) bu I çizgileri yukarıdan aşağıya gözlerinizle tarayarak okuyun. Yani sayfa başındaki birinci dikey çizginin tepe noktasından aşağıya kadar hızlı bir [şekilde kelimeleri sanki tarayarak okuyoruz. 1. çizginin sonuna geldiğimizde ise, satır sonundaki ikinci çizginin başına gelip, aynı şekilde jbu çizginin başından sonuna taramaya devam ediyoruz. d. Daha sonraki 10 (51-60) sayfayı ise, her sayfada satırın tam lortasından yukarıdan aşağıya düz bir şekilde 1 dikey çizgi çizip, her sayfada bu çizgiyi yukarıdan aşağıya gözlerinizle tarayarak okuyun. Yani çizdiğiniz bu dikey çizginin tepe noktasından aşağıya kadar hızlı bir şekilde kelimeleri sanki tarayarak okuyoruz. 1. çizginin sonuna geldiğimizde | ise, diğer sayfadaki çizgiye geçiyoruz. Kıvrımlı Dikey Uçuş Okuması Bu safhada biraz evvelki dikey uçuşumuzu aynı şekilde devam ettire-I ceğiz ama bir farkla. O da çizdiğimiz çizgiler düz bir dikey çizgi değil de yılan gibi hafif kıvrımlı dikey çizgiler olacak; yani yukarıdan aşağıya Çizdiğimiz dikey çizgileri biraz kıvrımlı bir şekilde çizeceğiz. Amacımız Yatayda hız kazanırken, dikeyde de<Jüz bir şekilde aşağıya inmek yerine, Yaptığımız kavislerle esneme çalışmalarını aynı anda yapabilmek. 102 Nitelikli İnsan 6. Bölüm: Hızlı Okuyarak Beyin Geliştirme 103 a. Şimdi gelen 10 (61-70) sayfayı, her sayfada yukarıdan aşağıya kıvrımlı bir şekilde 4 dikey çizgi çizip (göz kararı ile bir satırı dörde bölerek, satır başı, satır ortasından bir kelime önce satır ortasından bir kelime sonra ve satır sonunda), bu çizgileri yukarıdan aşağıya gözlerinizle tarayarak okuyun. Çizdiğiniz çizgiler bir akarsu kıvrımı gibi olmalı. Sayfa başındaki birinci çizginin tepe noktasından aşağıya kadar hızlı bir şekilde kelimeleri sanki tarayarak okuyoruz. 1. çizginin sonuna geldiğimizde, ikinci çizginin başına gelip aynı şekilde bu çizginin başından sonuna taramaya devam ediyoruz. Üçüncü ve dördüncü çizgileri de aynı şekilde tamamlıyoruz. b. Daha sonraki 10 (71-80) sayfada ise, her sayfada yukarıdan aşağıya doğru kıvrımlı bir şekilde 3 dikey çizgi çizip, (satır başı, satır ortası ve satır sonunda) bu çizgileri yukarıdan aşağıya gözlerinizle tarayarak okuyun. Yani sayfa başındaki birinci dikey çizginin tepe noktasından aşağıya kadar hızlı bir şekilde kelimeleri sanki tarayarak okuyoruz. 1. çizginin sonuna geldiğimizde, ikinci çizginin başına gelip aynı şekilde bu çizginin başından sonuna taramaya devam ediyoruz. Üçüncü çizgiyi de bu şekilde tamamlıyoruz. c. Daha sonraki 10 (81-90) sayfayı ise, her sayfada yukarıdan aşağıya kıvrımlı bir şekilde 2 dikey çizgi çizip, (satır başı ve satır sonunda) bu çizgileri yukarıdan aşağıya gözlerinizle tarayarak okuyun. Yani sayfa başındaki birinci çizginin tepe noktasından aşağıya kadar kelimeleri hızlı bir şekilde sanki tarayarak okuyoruz. 1. çizginin sonuna geldiğimizde ise, satır sonundaki ikinci çizginin başına gelip aynı şekilde bu çizginin başından sonuna taramaya devam ediyoruz. d. Daha sonraki 10 (91-100) sayfayı ise, her sayfada satırın tam ortasından, yukarıdan aşağıya kıvrımlı bir şekilde dikey bir çizgi çizip, her sayfada bu çizgiyi yukarıdan aşağıya gözlerinizle tarayarak okuyun.Yani çizdiğiniz bu çizginin tepe noktasından aşağıya kadar hızlı bir şekilde, kelimeleri sanki tarayarak okuyoruz. 1. çizginin sonuna geldiğimizde ise, diğer sayfadaki çizgiye geçiyoruz. Bütün bu çalışmalarla, hem yatayda AGA'nız (aktif görüş alanınız) genişleyecek, hem de dikeyde hız kazanacaksınız. Aynı zamanda sıçrama mesafenizi artırarak hız kazanacaksınız. Kelebek Uçuşu Okuması Şimdi elinize fosforlu bir kalem alarak 101 'den 1 1 0'a kadar olan sayfalarda kelimeleri rastgele işaretlemenizi istiyorum. Bunu yaparken kır çiçekleri üzerinde uçuşan kelebekleri hayal edebilirsiniz. Kelebekler nasıl uçarlar? Rastgele değil mi? Tıpkı, konma yeri tahmin edilmez bir kelebek gibi, rastgele kelimeler üzerine kona kona bu on sayfada uçmanızı istiyorum. Her sayfada önceleri 15 kez konarken, sona doğru 3-4 konuşla işaretlemeyi bitirin ve işaretlediğiniz kelimeler üzerinde hızlı bir kelebek uçuşu yapın. Kelebek uçuşunun 1 .sini bitirdiniz. Şimdi aynı konmaları, bilinçli bir şekilde 111'den 120'ye kadar olan sayfalarda yeniden deneyin. Bu kez konak yerlerinizi istekli ve bilinçli bir şekilde tespit edin. Bu konak yerleri, aradığınız bir bilgi, bir isim, bir tarih, bir yer, bir konu olabilir. Aradığınızı bulduğunuzda hemen oraya konun ve fosforlu kalemle işaretleyin. Buraları hızlı bir şekilde, yeniden uçarak okuyun. Düşünce Hızına Geçiş Bu safha, okuduğunuz konu ile bütünleşme safhasıdır; yani okuduklarınızla bütünleşme aşaması. Şimdi okuduğunuz kitabın içerisine girip, yazılanları, okumanın, işitmenin, anlamanın ve kavramanın ötesinde bir şeyler yapmanız gerekiyor. Kitaba girip, orada yaşamanız. Hemen sizinle bağdaşan bir karakter seçin ve kitaba dalın. Okuduğunuz kitap bir coğrafya kitabı ise, kendinizi Evliya Çelebi olarak düşünebilirsiniz ya da Christof Colomb. Kişisel gelişim kitapları okurken, kendinizi dünyanın en iyi gururlarından birisiymiş gibi görebilir ve okuduklarınızı sanki bir seminerde katılımcılara anlatıyormuşçasına yaşayabilirsiniz. Bu safhada NLP tekniklerinden de yararlanabilirsiniz. Bilgiyi abartarak, bilgiyi tuhaflaştırarak, bilgiyi daha eğlenceli bir hale dönüştürebilirsiniz. Okuduğunuz fen bilimleri kitaplarında, kendinizi Einstein, Arşimed veya Edison yerine koyabilir ve sizi hayalinizdeki buluşa götüren bilgi tünelinde hızla yol almaya devam edebilirsiniz. Unutmayın, bilgi sizin duyu kanallarınızla alınıyor ama duygularınızın katılmadığı bilgi hiçbir işe yaramıyor. Bilgiye duygularınızı katmalı, okuduklarınızı bir film çeviriyor gibi yeniden yaşamalısınız. Bilgi, alınır, ar|laşılır ve yorumlanır. Bu sürepin sonunda konuya hakimiyet gerçekleşir, 'd için gözün takibine ihtiyaç vardır ama sadece, göz idrak için yeterli din Gözden beyine giden mesaj, sadece görüntü kodlanmasıdır. 104 Nitelikli İnsan Halbuki beyin bir cümleyi, kelimeyi; hatta bir olayı ışık veya görüntü olarak almaz, ona duygusal kodlar ekler. Dolayısı ile gözden beyine doğru yapılan okumayı, okurken beynimizi de geliştirdiğimizin idraki ile beyinden göze doğru çevirmeliyiz. Beyin, yöneten karar veren, seçen, alan ve yorumlayan pozisyonuna geldiğinde de okuma hem düşünce hızına ulaşır, hem de düşünce ortaya çıkar. Hayatı okumayı sağlamayan okuma, hızlı olmuş ne yazar? Hızlı okuyarak beyin geliştirmeye dair son bir söz: Beyninizi niçin geliştirmek istediğinizi sürekli sorgulayın. Bu gelişimi nereye aktaracaksınız? "Aklını hep şeytanî şeylere çalıştırıyor." diye bir tabir vardır. Bilginizle gelişen aklınızı nerede kullanacağınızı lütfen iyi düşünün. Bilgi sizde "entel cahil" veya "hocanın söylediğini yap, yaptığını yapma" çağrışımını uyandırmasın. Unutmayın, sadece kitaplara bakarak, kitapları okuyarak öğrenemezsiniz. Okuduğunuz, kitaplarla sınırlı kalmasın. Zihniniz kitaplarda bir ömür geçirmeyin. Okuduklarınızı yaşayın. Yaşadıklarınızla çevrenize de güzellikler yaşatın. Ara sıra kendinize, eşinize, çocuklarınıza, arkadaşlarınıza ve çevrenize bakın; yani hayata. Canlı kitaplar göreceksiniz. Okuyun. Keyif alacaksınız. Okuduklarınızı, hayatı okuma sanatına dönüştürün. Hayatı okuyun, hayatınızı okuyun yorumlayın ve gereğini yapın. Hız kesmeniz gereken yerde yavaşlamayı, hızlı gitmeniz gereken yerde de hızlanmayı öğrenin. Hayatı okumayı sağlamayan okuma, hızlı olmuş ne yazar? Neye yarar? Okuma ve Göz Kaslarımız Sonuçta; hızlı okuyabilmek için, hızlı hareket eden bir göze ihtiyaç vardır. Bunun için göz kaslarımızı çalıştırmalı ve geliştirmeliyiz. Ancak, her kası güçlü olan, yüksek atlayamaz ya da maraton koşamaz. Bunun için o işe ait özel teknikleri öğrenmeniz ve uygulamanız gereklidir. Sahip olduğunuz tüm kas kümelerinden o an için ihtiyaç duyduğunuz kası çalıştırır ve onunla kazanırsınız. Okurken de aynı bunun gibi, ihtiyacınız olan bilgiyi seçmeli, almalı ve kullanmalısınız. Bunu başarıyla yapabilmek için önceki geçmiş bilgi ve tecrübelerinize güvenmeli ve bunları kullanmalısınız, "ilk yarışta tecrübesizliğinin mağduru oldu." lafını hep duyarız. Yapılan her yarış, beden ve aklınıza bir şeyler kazandırır hatta kazır. Bu kazınan tecrübelerle maç1 kazanırsınız ama maça da kazanmak azmi ile çıkmalısınız. Kendini tanı. Sokrates Kendini Keşfet, insanları tanı Kendimizi Kaybetmek Bir kavga sonrasında, istemediğimiz bir şey yaptığımızda "Kendimi kaybettim." deriz. Başımıza kötü bir şey açtığımızda "Kendimde değildim." deriz. Hayatın doğrularını henüz bulamadığımız yıllarımız için "Daha o zaman kendimi arıyordum." deriz. Bu ifadelerin hepsinin ortak yanı, kendimizi bulamamak ve kendimizde olamamaktır; yani kendimiz olamamak. Peki neyiz biz ve ne olmalıyız? Sözlüklere baktığımda insan tanımının, insan ruhunun derinliklerini kapsamadığını görüyorum. Tıpkı anne için "çocuğu dünyaya getiren dişi" tanımını yapan ifadelerde olduğu gibi. Modern tıp, hem zihnen hem de bedenen her geçen gün yeni bir gizemini keşfediyor insanın. Her keşifte kendimize olan hayranlığımız bir kat daha artıyor. Özellikle gen haritamız üzerindeki yoğun çalışmalar, bu keşfe daha bir değer katıyor. Keşfedildikçe değerlenen, gizli bir hazine haline dönüşüyoruz. Keşfedildikçe kıymetimiz artıyor; ama ters giden bir şeyler de yok değil ''ani. Yapılan keşifler, sanki sadece üzerinde çalışılan deneklere aitmiş de bizde yokmuş gibi, kendimizi tanımaya bir direnç var, içimizde hâlâ. Keşfedilen biziz aslında. Her gün yeni bir gizemi bulunan gizli hazine biziz. Yapılan keşifler kendimizi keşfetmeye yaramıyor bir türlü, insanın değerli °ir varlık olduğunu görüyor ama kendimize o değeri bir türlü layık 106 Nitelikli İnsan göremiyoruz. Bir değersizlik borsasında işlem gören, dibe vurmuş hisse] senetlerine dönmüşüz. Peki, çare? insanın ortak özelliklerine baktığımızda en ön plana çıkan 2 husus, i güvenebilme ve mutlu olma isteğidir. Bu iki isteğin de gerçekleşebilmesi için hiç şüphesiz önce kendimizi keşfetmemiz ve daha sonra da insanları tanımamız gerekmektedir. Aslında kendini keşfeden insan, insanları tanıma yolunda çok büyük bir mesafe almış oluyor ama yine de, kendimizi] tanıdıktan sonra projeksiyonu bizim dışımızdaki dünyaya, diğer insanlara da çevirmekte fayda var. Çünkü algılama, yorumlama, strateji geliştirme] ve bu stratejimize uygun bir iletişim kurabilmek için buna ihtiyacımız var. Kendimizi Keşfetmek insanlar birbirini keşfetmeye çalışıyorlar, hep. Önünde açık duran 391 kapıya inat, hep 40. kapının büyüsü buruyor gözlerimizi. Bilim adamları, insan denekler inceliyor laboratuvarlarda, insanı keşfetmek için. Evleneceğimiz kişiyi keşfetmeye çalışıyoruz, ona itimat edebilir miyiz acaba diye. Çocuklarımıza uygun okul seçiyor, öğretmenini keşfetmeye çalışıyoruz. Çocuğumuzun geleceği onun ellerinde ne de olsa. iş yerine eleman j alırken, yapılan birçok başvurudan (güya) bize en uygun olanını seçiyoruz. En iyi olanı keşfetmeye çalışıyoruz. Aldıklarımız arasından, işlerimizi! (güvenle) devredebileceğimiz birini keşfetmek istiyoruz. Askerî görevler için, bu misyona en uygun kişiyi keşfetmek istiyoruz, yüz binlerin arasından.! Sulhta ve savaşta vereceğimiz görevleri başarıyla yapabileceğine inanabileceğimiz birilerini keşfetmeye çalışıyoruz. Dinî görevler, devlet görevleri, siyaset ve sanatta da durum aynı. Hep güvenebileceğimiz birilerinij keşfetme çabasındayız. Buraya kadar anlattığım keşifler (!) ile ilgili bir terslik hissettiniz mi?] Hepsindeki ortak nokta, kendimizi keşfetmeden karşımızdakileri keşfet-j meye çalışma çabasıdır. Bu tip yaptığımız her seçim sonrasında da, "erken seçim şart" olur. Yeni bir seçim. Seçimin bir tarafı hep eksik kalmıştır çünkü. İnsan denen varlığın gizemlerini keşfetmek için, yıllarını harcayan anlı şanlı bilim adamlarının, kendilerini keşfe 1 saat bir zaman ayırdıklarını düşünüyor musunuz? Onlara sorarsanız, kendilerini, çocuklarını ve eşlerini keşfetmeye ayırmak için harcayacakları bir zamanları yok. Hep] yaşadığımız ânın dışındaki objelere yönelik ilgimiz. Hayat böyle sürüp] gidiyor ama nereye kadar? 7. Bölüm: Kendini Keşfet İnsanları Tanı 107 İnsan Denen Labirent Piramitlerin gizi, 21. yüzyıl teknolojisine direniyor. Oysa yeryüzüne gyılmış 6,5 milyar piramit keşfedilmeyi bekliyor. Bilim, keşfetmeye calışırken çok şeyi unuttu. Ben öncelikle kendimizi keşfetmekten yanayım. Bir insanın kulak yapısına bakarak onun öğrenme modelini ortaya koymak eğlenceli olabilir veya konuşmasına bakarak kaçıncı çocuk olduğunu söylemek de aynı şekilde bize çok keyifli dakikalar yaşatabilir. Ya sonrası? Mühim olan hayatla baş başa kaldığımızda işimize yarayacak keşifler peşinde koşmamız... Yani kendi iç alemimizde keşfedilmemiş kıta, basılmadık toprak bırakmamak gerekiyor. Gözü mercek, böbreği süzek, kalbi pompa olarak anlatan bir bilim, kendimizi tanımamıza ne kadar yardımcı olabilir? Keşifler Dünyasında Yolculuk Genetik Şifreniz İnsan Gen Projesi (The Human Genom Project) ile insan gen haritasını tamamlama mücadelesi veren bilim adamları, bu büyük keşfin insanlık tarihinin en büyük buluşu olacağını söylüyorlar. ABD eski Başkanı Clinton, bu konuda şunları söylüyor: "Galileo, gökyüzündeki hareketleri anlamak için matematik ve mekaniği kullanabileceğini keşfettiğinde şunu hissetmişti: Allah'ın dünyayı yaratırken kullandığı dili öğrenmek. Bugün biz gen haritasının tamamlanması ile, Allah'ın, hayatı yaratırken kullandığı dili öğreniyoruz. Allah'ın bu mukaddes armağanının karmaşıklığı, güzelliği ve olağanüstülüğü karşısında huşu içinde ilerliyoruz. Bu engin bilgiyle birlikte insanlık, hastalıkları iyileştirme konusunda çok önemli bir eşiğe geldi. Genlerin ve proteinlerin fonksiyonlarını belirleyerek bu bilgileri, biran önce daha uzun ve sağlıklı bir hayat için kullanmalıyız, insan genine ilişkin bilgi-'eı"imizin artması, temel ahlakî değerlerimizi ve toplumsal yapımızı değiştirmemelidir. Bütün bunların ötesinde, gen haritasının çıkarılması bize insanoğlunun gen yapılarının yüzde 99.9 oranında aynı olduğunu, farklılığın ?°k küçük bir orandan kaynaklandığını gösterdi. Böylece modern bilim eski "iançlarımızı doğrulamış oldu. Hayatın en önemli hakikati, ortak insanlık de9erlerimizdir." I 108 Nitelikli İnsan 7. Bölüm: Kendini Keşfet İnsanları Tanı 109 Clinton'un bu sözleri bende şunu çağrıştırdı: Kendimizi keşfetmem^ insanlık değerlerini keşfetmemize yaramıyorsa, eksik kalmış demektir. Bildiğiniz gibi, insan hücresinde, anne ve babasından aldığı 23 + 23 46 kromozom bulunur. Ne var ki sahip olduğumuz kromozomlardan 2002 yj sonuna kadar, sadece 14, 20, 21 ve 22. kromozomlar tamamıyla deşifre' edilebildi. Her kromozomun içinde yer alan ve bugün sayıları 56-60.000 olarak tahmin edilen gen'in oluşturduğu zincir, kişinin hem bedensel , hem de ruhsal birçok özelliğinin şifresini ihtiva eder. Genlerin değeri de buradan geliyor. Bilim dünyasının, hayat şifrelerimizin kayıtlı olduğu gen haritamıza, 'alınyazımızın kara kutusu' ismini takmasının asıl sebebi de bu zaten. Burada, genlerle alakalı bir başka nokta üzerinde de durmak istiyorum. O da genlerimizin oluşum süreci. Genetik şifreniz 2 ayrı kanaldan geliyor. 1. kanal milli ırkınızdır. Türk milletinin misafirperverliği, bizim milli ırk genetiğimizdir. 2. kanal ise, ailevî ırkımız olan sülalemizdir. 3 kuşak atletizm yapan bir ailenin bebekleri .genetik olarak atletizm konusunda daha yetenekli bir şekilde dünyaya geliyor. Bir dişinin iyi bir anne olup olmayacağı, babasından aldığı genetik özelliklerle belirleniyor. Hücrelerimize işlenen bu şifreler, daha sonra aldığımız aile, okul, iş ve askerlik eğitimi ile tüm çevresel faktörlerle birleşerek bize ait bir hayat programı haline geliyorlar. Dolayısı ile, genetik yapımızın selameti için iyi bir aile ilişkisi kurmak zorundayız. Nihayetinde aileler de birleşip, ırkî (millî) ilişkiler zincirimizi oluşturmuyor mu? Aile içi iletişimde her konuşma, her kızgınlığın, her üzüntü her coşku, heyecan ve sevincinin bir sonraki kuşaktaki masum torunumuza yansıyacağının bilinci ile hareket edelim. Aldığımız eğitimi İŞ olsun diye değil, kuşaklar boyu başarı ve mutluluk getirecek bir unsur olarak alalım, işimizi iş olsun diye değil, yaptığımız iş, kuşaklar boyu bize profesyonellik getirsin diye yapalım, iç dünyamızı "Hiç kimseyi ilgilendirmez." diye görmekten vazgeçip, çok renkli, çok uluslu ve çok ırklı bir yapıya kavuşturalım. Düşüncemizin gelecek kuşaklar üzerindeki genetik etkisini de düşünelim. Anne Karnındaki Döneminiz Anne karnındaki bebeğin hem beden hem de ruh gelişimi çok önem' lidir. Kaç aylık doğduğumuz, kaç gram olduğumuz, normal doğumla rr1'1 sezaryenle mi dünyaya geldiğimiz karakterimizi etkiler, ilk doğum ânında annemizin kucağına yatırmışımızın bile öz güven gelişiminde önemli bir yeri vardır. Bebek, 24. haftadan itibaren anne karnında sesleri duyar. Duyduğu ilk ses, annenin kalp sesidir. Doğumdan hemen sonra bebeğin annenin göğsüne konmasının nedeni de budur zaten. Alıştığı bir yerden koptuğunu düşünmesin ve aşina olduğu sese tekrar kavuşsun. Bilim, doğum kilosu yükseldikçe, bebeğin zekasının ve hastalıklara direncinin de yükseldiğini söylüyor ve doğum kilosuna çok önem veriyor. Bebeğin doğum sürecini normal olarak tamamlamasına çabalayor. Anne karnındaki bebeğin verdiği tepkilerin sürekliliği takip ediliyor. Ruh haline önem veriliyor. Üstelik kişisel zekanın yüzde 25'inin anne karnındaki dönemde şekillendiği bildiriliyor. 7 Yaşına Kadarki Hayatınız Uzmanlar, zeka ve karakterin %20-25'inin genetik yolla, %20-25'inin anne karnında, %20-25'inin ise, 7 yaşına kadarki dönemde oluştuğunu ve geriye kalan %20-25'lik kısmın ise, 7 yaştan sonraki tüm hayatımız boyunca şekillendiğini belirtiyorlar. 7 yaşına kadarki okul öncesi eğitime ve evde kuracağımız sisteme bu açıdan büyük bir mesuliyet yüklenmektedir. Geleceğimiz, bu yıllar arasında şekilleniyor. Bu açıdan bir kişinin, 7 yaşına kadarki hayatını inceleyerek nasıl bir ruh hali ile yetiştiğini anlayabiliriz. Özellikle bilinçaltı okumaları ile. Bedeniniz Beden özelliklere bakıp, falcılık yapacak değilim. Size kafa, baş, beyin, alın, gözler, yüz, burun, kulaklar, yüzdeki benler, dil, çene, eller, ayaklar, göbek, omuz, koltuk altı, kan grubu, beden tipi, cinsiyet, göğüs §eWi, oyluklar, kalça, diz, ayak ve boyunuzun hatta göbek deliğinizin şek-'n!n karakterinizle alakalı ipuçları verdiğini söylesem acaba ne dersiniz? Şimdi sizi bedensel özelliklerle ilgili söylenmiş bazı sözlerle baş başa ^akıyorum. Başı dik tutan kişiler inatçı, hafif tepeden bakanlar ise, çok 9'Çİik taslıyor. Alnı düz olanlar rahat, çok çizgili olanlar ise, stresli oluyor- Göz kapağı ince olanlar zeki, çakır gözlüler hiddetli, çekik gözlüler temkinli oluyor. Yuvarlak yüzlüler sempatik, uzun yüzlüler rahat, kısa yüzlüler ise, kızgın oluyor. Burnu kalkıklar kendi işlerini kendileri yapmayı hekimhan 110 Nitelikli İnsan 7. Bölüm: Kendini Keşfet İnsanları Tanı 111 seven, büyük burunlular sempatik ve kaşif oluyor. Küçük ve narin burur lular ise, zarif oluyorlar. Kulağı uzun olanlar daha ataerkil, kulağı küçQ olanlar ise, daha hoşgörülüdür. Uzun parmaklı olanlar cömert, küçük avuçlu olanlar ise, daha hırslı olu Bilekler kalın ise, babacanlığa; bilekleri ince ise, sempatikliğe işaret ede Erkeklerde geniş göğüs kafesi cesarete ve çalışmayı sevmeye; kadınlard büyük göğüs tevekküllü bir ruh haline, küçük göğüs çalışma şevkine işar! eder. Uzun boylu olmak sempatikliğe, kısa boylu olmak çalışıp kazarın hırsının bolluğuna işaret ediyor. Bütün bunları yazdım ama bunlara uymayJ birçok insan tanıyorum. Peki, neden mi yazdım? insanları değerlendirirken sahip oldukları tüm bedensel özelliklerin değişik bir kişilik halini yansıttıp na dikkatinizi çekmek için. Bir başka kitabımızda, bu konuda örnekleri geniş bir incelemeyi sizlere sunacağız. Burcunuz Eğer okumasını bilirseniz, burcunuz hem karakterinize hem de gelj ceğinize ait önemli ip uçları içerir. Aşağıda burçların insan karakterinde en belirgin özellikleri açıklanmıştır. Koç 'Ben' duygusu ön planda, aktif, enerjik ve çok güçlü istekler. Boğa Kararlılık, sağlam basmak, güvenli hareket, oburluk. | ikizler Zeka, sezgi, konuşma, düşünme ustası. || Hassas, sadakatli, anaç, çekinaen, çalışkan, || Yengeç _ı j-, j ° | dedikoducu. || |~ Aslan Öz güven, zirveye abone, planlamacı ve idareci. Başak Temiz, tertipli, mükemmeliyetçi, kibar ve çekingen. Terazi Nazik, hassas, dengeli, kibar, uyumlu ve adil. | Akrep 'Ya hep, ya hiç', güçlü sezgi, gizlilik, tatminsizlik ve hırs. Yay iyimser, asaletli, şeffaf, özgürlükçü ve oto kontrollü. || _ , , |l Çok düşünen, az konuşan, meraklı, mütevazı ve Oğlak v v , , .... 1 kontrollü Kova Orijinalite, değişiklik, akıl ve üreticilik, iş birlikçi ve analizci. Balık Romantik, esrarlı, hayalperest, merhametli ve iyiliksever. Kaçıncı Çocuk Olduğunuz Anne babaların çocuklarına tüm dünyada, hemen hemen klasikleşmiş bir davranış tarzı vardır, ilk çocuklar çok pohpohlanır ve üzerlerine titrenir. ||k deney, ilk tecrübe bu çocukla yaşanır, ilk özlem, ilk umut, ilk heyecan. Doğumhanenin önünde en sıkıntılı bekleyiş, ilk çocuktadır. Bu tip davranışlar, hiç şüphesiz çocuğun karakterinde belirli özellikler oluşmasına yol açar. Bu açıdan, kaçıncı çocuk olduğunuzun, karakterinize bir yansımasını aşağıdaki tablodan bakarak anlayabilirsiniz. Çevrenizdeki insanlara ve onların klasikleşen davranışlarına bir de kaçıncı çocuk oldukları açısından bir kez daha bakın. Birinci çocuklar duygulu, ikinci çocuklar sezgili ve üçüncü çocuklar mantıklıdır. Dördüncü ve takip eden çocuklar, aşağıdaki tabloya göre yeniden başa dönülerek tabloya dahil edilir. Eşinizin de kaçıncı çocuk olduğunun evliliğinizin başlangıcı ve sonrasındaki saadeti ile çok yakın bir ilgisi vardır. Tipiniz Kaçıncı Çocuk Olduğunuz Duygu 1 4 7 10 13 Sezgi 2 s || e 11 14 Mantık 3 6 9 12 15 İsminiz Dede Korkut hikayelerinden de hatırlarsınız. Eski Türklerde çocuğa ısim koymaya çok ayrı bir önem verilirdi. Verilen isimler, onların yaşadığı çevre şartlarına ve ailenin ondan beklentilerine uygun bir isim olurdu. Genellikle söylenişi etkili ve mânâsı güçlü isimler seçilirdi. Hani derler ya Birisine kırk gün deli deyin, deli olur." Gerçekten çok doğru bir tespit. ^ize ne denirse o olursunuz. İsimlerin hem mana hem de ses özellikleri, tınısı, söylenişi karakterırnizj etkiliyor. Bugün "akrafoloji" diye bilinen bir disiplin, tamamen bu onunun karakterimiz, yaşantfmız ve sağlığımız üzerindeki etkilerini celiyor. ismimizin mana güzelliği ve anlam zenginliği hayatımıza o kadar vok yansıyor ki, biraz daha dikkatlice çevrenize bakarsanız, eminim siz de 112 Nitelikli İnsan 7. Bölüm: Kendini Keşfet İnsanları Tanı 113' birçok örneği göreceksiniz. Siz hiç adı "Munise" olan cevval bir kızj tanıdınız mı? Munise ismindeki kişiler genellikle sessiz, sakin, sevecen,] sempatik, sabırlı, güler yüzlü, alçak gönüllü ve dingin bir ruh haline sahip olurlar. Anne Sütünden Faydalanma Süreniz Modern tıp onca ilerlemesine rağmen illa da anne sütü diyor, başkq bir şey demiyor. Her gün anne sütünün üstünlükleri hakkında birbirinden ilginç araştırmalaryla karşılaşıyoruz, ileri teknoloji kullanan çok ulusk mama firmaları bile, özellikle bebekliğin ilk aylarında kat'iyen mama tavsiye etmiyorlar. Tıp, bebeklerin anne sütünden maksimum fayda^j landırılmasını öneriyor ve istiyor. Anne sütü, bedenî gelişimimizi takviye ediyor, bu doğru; ama asıl önemlisi, ruh sağlığımız ve karakterimi; üzerinde de çok önemli bir etkisi olduğudur. Yeteri kadar anne sütünden faydalanmayan çocuklarda kişilik bozuklukları, fobiler ve öz güven eksiM likleri tezahür ediyor. Bu konuda bir fıkrayı sizinle paylaşmadan edemeye| ceğim. Öğretmen derste çocuklara sorar: "Anne sütü neden iyidir?" Minik bir yavrucak, çocukluğun verdiği bütün masumlukla cevaplar: "Bir kere ücretsiz. Sonra hijyenik ve almak için markete gitmek zorunda kalmıyor sunuz. Üstelik pişirme ya da pişerken taşırma derdi yok. En önemlisi hiç bitmiyor." Dış Görünüm insan dış görünüşü ile yani imajı ile karşılanıyor, imaj düzgünlüğü size itibar kazandırıyor. Ne tip kıyafetler seçiyoruz, giyiyoruz. Kıyafetlerin birbiriyle uyumu nasıl? Kıyafetlerin renk, şekil, kalite, temizlik ve kullanım amacına mı yoksa markasına mı önem veriyoruz? Bütün bu sorular kendimizi keşfetmemize yardımcı olacaktır. Dış görünüm önemlidir ama içerikten daha önemli değildir, içeride siz varsanız, içerideki güçlü karakter, dışarıdaki kıyafeti etkileyecektir, içerideki 'siz' yeteri kadar güçlü değil ise, kıyafet içeriyi (içerinizi; yani sizi) etkileyecektir. Bu durumda hem kendinizi kıyafetle özdeşleştireceksiniz hem de sizin dışınızdaki kişilere insan odaklı değil kıyafet odaklı bakacaksınız. Yani dışında kıyafet olmamakla, içinde insan olmamak arasındaki ince çizgide iyi bir denge tutturmak şart. Soyunma Tarzı Kıyafetlerimizle ilgili giyim tarzımız kadar önemli bir başka tarz da soyunma tarzımızdır. Giyim tarzındaki üslup, soyunma tarzınıza da yansımalı. Aksi takdirde, dışarıda başka, içeride başka bir insan oluruz. Dışarıda itinalı kıyafetlerle gezip, eve girer girmez üzerimizden çıkarttığımız giysileri etrafa serpiştiriyorsak, bir miktar sorumsuz ve bir miktar da sabırsız bir ruh halimiz var demektir. Kıyafetlerimizi çıkartırken sabırsızlık gösteriyor ve hele hele bir de oflayıp puflayarak ayağımızdan çıkar-tamadığımız çorabımıza öfkeleniyor ve bu öfkeyi çorap ayaktan çıkar çıkmaz ona pimi çekilmiş bir el bombası muamelesi yapıyorsak, savaşçı bir ruhumuz var demektir. Elbiseleri çıkartmanız 10 saat sürüyorsa ve hiç çıkartmadan yatıyorsanız, aman dikkat. Uzmanlar çıkarttığımız elbiselerin düzgün ve tertipli bir şekilde yerli yerine konmasının, kişide sorumluluk bilincini geliştireceğini söylerler. Tertipli olalım derken, fazla abartıya kaçıp, üzerinizden çıkarttıklarınızı hediye paketi yapmadan uyuyamayanlardan da olmamak gerekiyor. Davranışlar ve Kişisel Tercihler Kişinin davranışları, kendini tanımasındaki en büyük kılavuzdur. Bu keşfi yapmak için birinci safhada, bir Türkçe sözlük almanızı tavsiye ederim. Bu sözlüğe bakarak baştan sona karakterle alakalı gördüğünüz tüm kelimelerin bir listesini çıkartmanızı öneririm. Sonrasında her kelime karşılığına kendinize bir puan vererek, kişisel davranışlarınızla alakalı yazılı bir metin oluşturmaya başlamış olacaksınız. Duygulu, mantıklı, sezgi 9ücü kuvvetli, yardımsever, adil, çıkarcı, zampara, üç kağıtçı, yalancı, nazik, sempatik... Korkmayın, listeyi uzatın gitsin. Bu çalışmayı kendiniz için yaptığınız gibi, tanıdıklarınız için de yap- rr|aiısıni2. ikinci safhada tüm tanıdıklarınızın bir isim listesini çıkartın, ismi Yüksek sesle okuyun. Hemen onunla alakalı aklınıza gelen 2-3 sıfatı adının karŞisına yazın. Üçüncü ve son safhada isew -tüm akraba ve tanıdıklarınızla alakalı yazdığınız sıfatlar bittiğinde, en çok kullandığınız sıfatları ayrı bir kağıda °carnan harflerle yazın ve okuyun. Bu çalışma ile, hem sizin hem de 114 i İNSAN 7. Bölüm: Kendini Keşfet İnsanları Tanı 115 tanıdıklarınızın karakteri hakkında yorumlar yapmış olacaksın^ Başlangıçta başkalarını tanımlarken kullandığınız kelimeler, bu aşamada kendinizle alakalı ip uçları verecek. 2. safhada, en çok hangi özellikte kelimeler yazmışsınız? Bu kelimelere bakarak, kendinize, dostlarınıza, çevrenizi görme açınıza ve hayata bakış açınıza bakın. Ev Seçtiğiniz ev kaçıncı kat? Kaçıncı katta oturmak isterdiniz?' Köyde; şehirde, şu şehirde, bu şehirde, villada, bahçeli evde, nerede oturmak isterdiniz? Neden? Hayalinizdeki evin aklınıza gelen tüm özelliklerini bir kağıda yazın ve kendinize şu soruyu sorun: Neden böyle bir ev istiyorum? Neden böyle bir ev istediğinize dair verdiğiniz cevaplarla, kendinizi bir miktar daha tanımış olacaksınız. Hayalleri, özlemleri ve doğruları ile içinizdeki size bakacaksınız. Kişisel Materyaller Kullandığınız kişisel materyaller de kişiliğinizin bir parçasını oluşturuyor. Saat, yüzük, bilezik, kolye, küpe ve sair aksesuarlar. Bunların aşırı büyük ve abartılı olmamasına dikkat. Kullandığınız materyallerin biçimi, kendi arasında birbiri ile uyumu veya uyumsuzluğu iç dünyanızdan haber verir. '' 1 Müzik Bilim adamları klasik müziğin, beyindeki zeka seviyemizin bir göstergesi olan gri hücrelerimizin çoğalmasında aktif rolü olduğunu söylüyor. Bazı 'hard' müziklerin ise, cinsî sapmalara ve kişilik bozukluklarına yo' açtığını ifade ediyor. Dinlediğimiz müzik cinsi bir yana, müziği dinleme şeklimiz de bizi ele veriyor. Aşırı yüksek sesli müzik dinleyenler, daha saldırgan bir kişilik sergiliyorlar, mesela. Gülüş Tarzı Gülüş tarzımız da kişiliğimizin bir parçası. Aşırı yüksek sesle gülenler, bilinenin aksine daha az öz güvene sahiptirler. Gülmek anti stres bir davranış biçimidir ama çok sık gülmek de davranışlarımızda bir tedirgin^ oluşturur. Arkadaşlarınızla bulunduğunuz bir ortamda, her gülüşünüz0 Çarşıdan birde tepki beklersiniz. Bu tepki beklediğiniz gibi olmazsa, ken-dinizi sebepsiz yere gülmüş bir pozisyonda bulursunuz. Gülümsemek insan .-ruhunu dinlendirir. Sürekli yüksek sesle kahkahalar atan birisi iseniz, çev-renize biraz daha dikkat edin lütfen. Mütebessim bir yüz, hormonal dengenizi daha iyi düzenler. Karşmızdakilerle daha rahat bir iletişim kurmanızı sağlar. Pozitif bir bakış açısına sahip olmanızı temin eder. Araba Seçtiğiniz, aldığınız veya henüz alamadığınız ama hayallerinizi : süsleyen arabalar. Araba bir objedir ve o objenin seçilmesi, benzer ruh , halinin yansımalarıdır. Tıpkı, fümelerde gördüğümüz motorsiklet kulüpleri üyelerinin aynı tip motorsiklet, aynı tip kıyafet ve aynı tip bir karakter sergiledikleri gibi. Klasik tarz arabalar, olgun ve tatminkar bir ruh halini , yansıtır. Son model bir arabası olan tanıdıklarımızdan birisine "Sonradan görme." derken, aynı arabaya sahip diğer bir dostumuz için ise , (samimiyetle) "Hah tam sana göre." deriz. Bize bunu söyleten şey, ara-banın kişilik yapısına uygunluğudur. El Yazısı ikiz Kule saldırılarından sonra ABD'deki paniğin devam etmesine yol açan 'şarbon'lu mektup vakalarına her gün bir başkası ekleniyor, istih- •, barat uzmanları, yaptıkları birçok teknik çalışmanın yanında, "grafoloji" diye bilinen el yazısından "Karakter analizi yöntemini kullanalım." dediler. Bu konuda kendini yetiştirmiş bir uzmandan yardım istediler. Mektupların üzerindeki yazıları inceleyen uzmanın teşhisi netti. Yaptığı el yazısından karakter tahlili ile suçlunun bir ismini vermediği kaldı. El yazısı ile, ilgili ayrıntılı bilgileri güzel yazı bölümünde geniş bir şekilde ele alacağız. , Zeka Düzeyi (IQ) Eskiden bir kişinin ne kadar zeki olduğunun tek bir göstergesi vardı, 0 da \Q idj \q testlerinden yüksek puan alan kişiler çok şanslı görülür ve hayranlıkla izlenirdi. Çok aşırı zeki insanlarda bir terslik gördüğümüzde, aahilikle delilik arasındaki o ince1 çizgiden bahsederdik. Şu anda anlıyoruz ki' zekaya sahip olmakla onu kullanmak arasında da ince nüanslar var. ^ yu, şirketlerin sahip oldukları kaynaklardan paraya benzetebiliriz. Para, f 116 Nitelikli İnsan 7. Bölüm: Kendini Keşfet İnsanları Tanı 117 başarı için gereklidir. Şirket kurulurken çok daha gereklidir ama yeterli değildir. Üstelik sadece parasına güvenenler, bir müddet sonra maalesef ya iflas ederler ya da başarısızlıkla piyasadan çekilirler. Ben ilk okul düzeyinde eğitim alabilen tüm çocuklarda \Q düzeyinin yeterli olduğunu düşünüyorum. Mühim olan, sahip olunan 165 puanlık IQ'nun kaçını yapılması gereken bir iş için kuiianabileceğimizdir Bu nedenle IQ testi yaptırabilirsiniz. İQ'nuzun daha da gelişimi için gerekli çabalarda bulunabilirsiniz. Bunlara bir sözüm yok ama lütfen (sadece parasına güvenen bir tüccar gibi) IÇ'muza güvenip, diğer zeka türlerini ihmal etmeyelim, sakın. Duygusal Zeka (EQ) Ferdî ve sosyal yetkinlik zekası olarak tanımlanan EQ (duygusal zeka) son yıllarda gerçekten çok popüler oldu. EQ, sahip olunan paranın harcanması yani sahip olduğunuz IÇ'nun davranışlarınızdaki yansımasıdır. Kişisel yetkinliğimizin merkezinde öz güven vardır ki bu konuya kitabımızda ayrı bir bölüm ayrılmıştır. Sosyal yetkinliğimizin merkezinde ise, empati vardır. Kişinin iç ve dış iletişiminde işte bu 2 unsur ile sergilediği davranışlar bütününe EQ diyoruz. EQ, özellikle son 5 yılda IQ'dan çok daha fazla "reyting" aldı. Buna rağmen araştırmalar, insan başarısının %10 IQ, %40 EQ, % 50 ise, diğer zeka türlerine bağlı olduğunu göster-: mektedir. Ruhsal Zeka (SQ) Ruhsal Zeka; başarının ardındaki manevi etki alanı olarak tanımlanır, insan beyni ile ruhu arasındaki bağların hayatın akışına olan manevi etkisini ortaya koyar. Düşünme, hissetme ve davranma şeklinizi ruhunuzdan; gelen manevi tatminle değiştirir ve kontrol ederseniz, yaşam kalitenizin değişeceğini ve başarınız için umulmadık kapıların açılacağını açıklar.' Kişinin zeka seviyesi ve duygusal zekası ne olursa olsun, ruhunun beyni- i ni yönetmesine izin vermesi durumunda ortaya çıkan manevi bir güçle! daha başarılı, daha mutlu, daha güçlü bir kişilik kazanacağını ifade ederi Ruhsal zeka bir anlamda, bedensel algılamalara göre değil, kainattaki] ruhsallarla amaçlı bir etkileşim ilişkisi içinde olma durumunun sonuçlarımı gösterir. Ruhsaltık ne kadar bilinçli ve amaçlı ise, sonucu o kadar etkili vej başarılıdır. Aile Zekası (FQ) Aile Zekası: (hangi zeka türüne hangi düzeyde sahip olursak olalım) aile içi uygulamalardaki uyum ve ahengin akıl - beyin - beden ve ruh üzerindeki etkisini ortaya koyar. Ailemizle oluşturduğumuz yaşam alanındaki kozmik enerji, ruhumuzu, genlerimizi ve genlerimizin ruhunu şekillendirir. Dünya literatürüne ilk kez yazar tarafından kazandırılan bu kavram ingilizce Family Intelligence Çuotient kelimelerinin kısaltılmasıyla FQ olarak sembolize edilmektedir. Aile zekalarını tanıyan, geliştiren ve tüm aile bireyleri ile uygulayan aileler hem aile kurumu hem de bu kurumun üyeleri olarak kişisel gelişim alanında, iş dünyasında, askeri, siyasi ve ekonomik kurumlarda kalıcı başarılara imza atacaklardır. Şu anda Aile Zekası isimli yeni kitap çalışmamızda geniş bir şekilde ele aldığımız bu zeka türü, aslında uygulamaları ile günlük hayatımızda var olan ama modemizmin etkileri ile umursamadığımız geleneksel aile yapısının canlandırılması ve aile olabilme nimetlerinden yeniden faydalanılması ilkesine dayanıyor. Yaşam kalitemizi belirleyen şey, sahip olduğumuz zekaları ferdi, egoist ve bencil bir şekilde kendimiz için kullanma yerine tüm ailemizle bütünleşebilmemizde saklıdır. Şirketlerde katıldığımız kişisel gelişim seminerleri kazanımlarını, mensubu olduğumuz şirket için kullanmamak iş yaşamında ne kadar vahim doğurursa, başarı yolunda aile zekamızı geliştirmemek de o kadar vahim sonuçlar doğuracaktır. Diğer Zeka Türleri (MI) Çoklu Zeka IQ ve EQ'dan başka, dil bilim zekası (sözel konuşma), görme zekası (bir şeyi zihnimizde görebilme ve canlandırabilirle), mantıkî ve sayısal zeka (hesap ve planlama), müzikal zeka (ses ve melodileri uyumlaştıra- bilme), uzaysal zeka (yön bulma ve muhakeme yeteneği), bedensel ve kinestetik zeka (sporcular ve fiziksel aktivite yapabilme), dış iletişim zekası (sosyal olabilme) ve iç iletişim zekası (iç görü sahibi olabilme), doğal nesneleri tanımlama zekası (doğal silsileyi takip edebilme ve S| ralayabilme yeteneği) ve varoluş zekası (hayatın anlamı, ölüm ve ölüm ötesini idrak) olarak açıklayabileceğimiz ve çoklu zeka olarak tanımlanan başka zeka türleri (MI) de vardır. 118 Nitelikli İnsan 7. Bölüm: Kendini Keşfet İnsanları Tanı 119 Kendimizi keşfetme ve insanları tanıma sürecinde odaklaşmamız gereken şey, bu zeka türlerinden bizde veya başkalarında kaç birimj olduğu değil, kaç birim harcıyor olduğumuzdur. Karşılaştığımız olaylar karşısında, sahip olduğumuz bu zeka türleri kasasından kaç birimlik bir harcama yapmaya istekliyiz? Harcamaya istekli olduğumuz bu birimlerden! kaçını insan onuruna uygun bir şekilde harcayabiliyoruz? Sevilen Mekanlar iş başvuru formalarının vazgeçilmez alanlarından bir tanesi de, "şu kadar paranız olsa, tatilinizi nerede geçirmek isterdiniz?" gibi sorularır olduğu kısımlardır. Bu soru, personele ilerde ödül verileceği zaman onur kişisel tercihleriyle örtüşen bir tatil ödülü olsun diye de sorulur, iş veren| genellikle verilen cevaba bakıp alacağı kişinin nasıl bir ruh haline sahip olduğunu anlamaya çalışır. Rio Karnavalı'na katılmak, kutuplarda avpartisj yapmak, çöl rallisine katılmak veya vahşi bir safari turu. Sizce bu istekleri den hangisi daha masum görünüyor? Cevabınız "Hepsi." veya "Hiçbiri.'1 olabilir. Umarım, bundan sonra sevilen mekanlarla ilgili, orasının neder sevildiğine dair, kısa bir düşünce turu yaparsınız. Yemekler Bir Çin atasözü "Ne yersen, osun." der. Ben bu güzel söze birka hususu daha eklemek istiyorum. "Ne yersen, ne kadar yersen ve nası|| yersen osun." Yani neleri yediğimiz, ne kadar yediğimiz ve yemek yem' şeklimiz kişiliğimizi ele veriyor. Batı dünyasında da bu konuda çok değer li çalışmalar yapılıyor. Evlilik teklifinde bulunacağınız kişiyi yemeğe götü rerek, seçilen yemeklerden karakter analizi yapmanızı öneren ve öğrete kitaplar bile var. Genellikle kırmızı et sevenlerin obur ve katı kuralcı olduk lan söylenir. Balık sevenlerin uysal ve kibar oldukları, sebze sevenleri kendilerine daha çok güvendikleri, meyve sevenlerin keşfedici bir ruh sahip oldukları, zeytin yağlı sevenlerin ise romantik oldukları söylenir. Merhum Vehbi Koç'un bu konu ile ilgili bir prensibini okumuştum Vehbi Bey, üst düzey bir yöneticiyi işe alma safhasında, (Gerekli tü safhalardan geçtikten sonra) bütün göstergeler olumlu ise, onu bi yemeğe davet edermiş. Yemekteki durumundan birçok hususu anali ettiğinden eminim. Mesela bütün testlerden geçmiş ve alınmasına keşi qjbi bakılan bir adayla yediği bir yemekten sonra, bu şahsın kesinlikle işe glınmamasını bildirmiş. Sebebi sonradan oraya çıkmış. Genç adam, yemekler gelir gelmez (Kişisel bir alışkanlığından olsa gerek.) hemen tuzluğa sarılıp, yemeklere bir miktar tuz dökmüş. Halbuki öncelikli olarak tadına bakması, sonrasında bir karara varması ve daha sonra da bu kararı uygulaması gerekiyormuş. Size biraz karışık görünebilir ama Vehbi Bey, bu tip insanların ön yargılı ve peşin hükümlü olduklarını veya olacaklarını söyleyerek, diğer yönetici arkadaşlarını ikna etmiş. Yemek yeme şekli deyince, hızlı veya yavaş yemekten de bahsetmeliyim. Ağır ağır yiyenler, genellikle daha sabırlı, uysal, mantıklı ve kararlıdırlar. Çabuk yiyenler ise, bir o kadar aceleci, sabırsız ve duygusal ama genellikle lider ruhlu kişilerdir. Ne yediğimiz ve nasıl yediğimiz dışında, ne kadar yediğimiz de kendimizi ele verir. "Obezite" olarak bilinen aşırı şişmanlık bir hastalıktır. Üstelik hem bedensel, hem de ruhsal bir hastalık. Öyle ya, şişmanlığın getirdiği onca ağır külfete rağmen, kısa bir yemek yeme ânında kendine hakim olamayarak, ömür boyu çekeceği acıyı artıran bir ruh hali, acaba nasıl kendisi ile barışık olabilir? Bir anlık zevk uğruna, ömür boyu acıyı seçmek acaba nasıl bir ruh halidir? Bir filmde şöyle bir sahne izlemiştim: "Hayır baba, bu kadar fazla yiyerek, kendini bizlerden mahrum etmeye hakkın yok. Seni bir baba olarak evlilik günümde de görmek istiyorum." Mesele, sadece şahsi zevk ve tercihlerimiz açısından değil, kişilik boyutu yanında, bir de gelecek kuşaklar boyutuyla inceleniyor. Hk okulda öğretmenimizin öğrettiği bir tekerleme vardı: "Yaşamak için yemeli, yemek için yaşamamalı." Yıllar sonra tam manası ile olmasa bile, "ir parçasını anlayabildiğim bu söze göre, "insan yemek, zevki için yaşayan bir canlı olmaması gerektiğini anlamalıdır." diye düşünüyorum. Üstelik bunca fakirlik, savaş ve sefaletin kol gezdiği modern (!) dünyamızda, açlık sınırında yaşayan yüz milyonlarca insanı düşünmek de bir insan-llk borcu değil mi? .•_... ... .'. '. . ' Meslek Seçtiğimiz meslek kişiliğimizi yansrtır. Yaptığımız işin, seçtiğimiz iş Orr|arnası da kişiliğimizi yansıtır. Yaptığımız iş dışında, yapamadığımız iş 120 Nitelikli İnsan 1- ŞÇlüm: Kendini Keşfet İnsanları Tanı 121 de kişiliğimizi yansıtır. Sonuçta, iş konusunda bundan kurtuluş yoktur' insanlar yaptıkları veya yapmak istedikleri veya yapamadıkları işle bakılarak tanınırlar. işimizi analiz etmeyi ve yaptığımız işin, gerçekten yapmal. istemediğimiz iş olmaması durumunda ruhumuzda derin yaralar açacağın bilmemiz gerek. Yaptığımız iş, sevdiğimiz iş olursa, ömrümüz uzun kafamız rahat ve öz güvenimiz daha yüksek olur. Kişileri sadece kartvizit-lerindeki unvanlarına göre değil, yaptıkları ve yapamadıkları işe göre de değerlendirmemiz gerektiğini biliyorum. Sizi, işini yapamayanları suçla] mak yerine, o işi neden yapamadıklarını keşfe ve daha iyi yapmaların} sağlayacak bir çabaya davet ediyorum. Kişisel SVVOT Analizi Yönetim biliminde işletmelerin güçlü ve zayıf yönlerini keşfetmek içir kullandığımız bir usûl vardır. Kısaca SVVOT dediğimiz bu çalışmada, işlet menin güçlü yönlerini (Strenght), zayıf yönlerini (VVeakness), güçlü yönleri ni daha da kuvvetlendirerek devam ederse karşılaşacağı fırsatlar (Opportunuties) ve zayıf yönleri ile devam ederse işletmeyi bekleyer tehditleri (Threats) bir bir yazarak analiz ederiz. Ben aynı işletme ana lizinde olduğu gibi fertlerin de kurumlar gibi, bu tip usûllerle anali; edilmesinden yanayım. Hem de periyodik olarak. SVVOT analizinde bir sayfaya 10 cm'lik bir artı çizip artının her bil ucuna SVVOT'daki harflerden birini yazarız. Kuzey yönündeki çizgini!] ucuna S (güçlü yönler), güneydekine W (zayıf yönler), doğudakine O (fit satlar) ve batıdakine de T (tehditler) yazarız. Sonra her harfin altına hayatımızdaki ana, yaşantı alanlarına ait görüş| lerimizi yazarız. Evde, okulda, iş yerinde, askerde, çevremizde, kend bedenimizde, ruhumuzda ve inançlarımızda güçlü yönlerimiz (S) olarak kabul ettiğimiz hususlar neler, zayıf yönlerimiz (W) neler, önümüzdeki fırsat^ lar (O) neler ve son olarak bizi bekleyen tehditler (T) neler. Her yıl periyodik olarak yapacağınız bu tip bir kişisel değerlendiril tablosu ile hayatınızın nasıl olduğunu, nasıl değiştiğini veya r değişemediğini anlamış olacaksınız. Kişiliğime Hızlı Bir Bakış Kendimizi anlamak için yapmanızı istediğim bir diğer test ise, "Kişiliğe hızlı bakış." adını verdiğim bir kişisel analiz çalışmasıdır. Aşağıdaki listedeki soruların karşısına kendi cevaplarınızı yazınız. Bunu ayrı bir kağıda da yazabilirsiniz. Şimdi isterseniz sorulara geçelim. Yapabildiğim şeyler? Yapmayı sevdiğim şeyler? Yapmak istediğim şeyler? Yapmam gereken şeyler? Yapamadığım şeyler? Yapamadığım ama kesinlikle yapmam gereken şeyler? Yapmamam gereken şeyler? En çok sevdiklerim? En çok korktuklarım? En çok nefret ettiklerim? En kaygı duyduğum şey? En çok merak ettiğim şey? En güzel hayalim? En güzel anım? En kötü anım? En beğendiğim özelliğim? En nefret ettiğim özelliğim? En mutlu arkadaşım? En güzel akrabam? En iyi modelim? En iyi sanatçı? En başarılı politikacı? En iyi iş adamı? En iyi öğrenci? : En iyi gazeteci? En güzel kitap? En iyi sporcu? En güzel film? -• En güzel müzik? 122 Nitelikli İnsan__________________...............____________________............... .. Bütün bunlara ait kendi kişisel görüşlerinizi yazdıktan sonra, ayağa kalkıp odada dolaşırken soru ve cevapları sesli olarak okumanızı istiyorum. Bunu yapın, kendi kulaklarınızla duyacaksınız. Bunlar sizin hayat gerçekleriniz Bunlarla yaşıyorsunuz ama beraber yaşamak zorunda olmadıklarınızdan kurtulmanın ve kişiliğinizi daha oturaklı, daha sağlam daha güvenli bir çerçeveye oturtmanın zamanı gelmedi mı? Ne dersiniz? "Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen. Merdüm-i dide-i ekvan olan âdemsin sen." Şeyh Galib Oz Güven Geliştirmek Özdeki Gerçek, Özdeki Çekirdek insanın kendine güvenme duygusu olarak ifade edilen öz güven, içimizde saklı ama keşfedilmeyi bekleyen muazzam bir hazinedir. Bu hazineyi keşfedince insanın kendine güvenme duygusu doruğa çıkar. Kendine güvenme duygusu, insan onuruna uygun davranışlar sergilememiz için gerekli olan bir duygudur. Bu duygu bize şahsiyet kazandırır. Şahsiyetli olanlar, bana, sana ve onlara uyum sağlayabilenlerdir. Bu uyum hızla ve tamamıyla bize ferdî sorumluluklarımızı idrak ettirir. Sorumluluk bilincimiz kendimize verdiğimiz öz değer ile birleşerek öz saygımızı artırır. Böylelikle yapabileceğimize inanır ve tüm olumsuz prangalardan kurtu- larak özgür olma haline kavuşuruz. Kısaca öz güven sahibi oluruz. Goethe, Mal kaybeden bir şey kaybetmiştir. Onurunu kaybeden birçok şeyini kay- °stmiştir. Cesaretini kaybeden her şeyini kaybetmiştir." der. işin sırrı Cesaret ve öz güvendedir. Çoğumuz uranyum elementinin yüksek düzeyde radyoaktivite dğ düşünürüz ama bilinenin aksine, uranyum radyoaktif özelliği uŞük olan bir elementtir. Nükleer reaktörde reaksiyona girmeden önce, .. S|t bir lastik eldivenle bile tutulabilir ama fizyon sonucunda ortaya çıkan 'erin çoğu yüksek düzeyde radyoaktivite-içerir. Nükleer reaktör çalış-
başladıktan sonra, ne içine girmek ne de reaktörden çıkan yakıt
3. Bölüm: Öz Güven Geliştirmek 125 124 Nitelikli İnsan atıklarına yaklaşmak imkansızdır. Yukarıda açıkladığım reaksiyonlar zjn cirinde öz güven reaktördeki uranyumdur; ancak zenginleştirilmesi iş| 6rrı görmesi ve belli bir amaç uğruna kullanılması gerekir. Reaktördeki amaç enerji üretimidir. Öz güven gelişimindeki amaç ise, insan onuruyla ban. daşan şahsiyetli davranışlar yapmaktır. Bu şahsiyete kavuşunca bana sana ve onlara uyum sağlama yeteneği kazanırız. Bu uyum, sorumluluk bilincimizin artmasını sağlar. Bu bilinç, öz değerimizle birleşir ve ö? saygımızı artırır. Böylelikle yapabilme safhasına kadar gelir ve özgür olma haline kavuşuruz. Tıpkı nükleer santraldeki reaktördeki füzyon tepkimeleri gibi, olağanüstü bir enerjiyi açığa çıkartırız; yani reaktörde enerji üretimini başarıyla tamamlamışızdır. Peki, şimdi bu enerji, bu yapabileceğine inanç ve özgür olma hali, nerede ve nasıl kullanılacaktır? Uranyum, reaktörün bir yerlerinde herhangi bir tepkimeye maruz bırakılmadan öylece tutulursa, enerji açığa çıkar mı? Asla. Siz de gerekli olanı yapabilmek için yüreğinizde saklı uranyumunuz olan öz güveninizi, apabilecekleriniz için gerekli enerjiyi üretecek şekilde tepkimeye sokalısınız; yoksa enerji açığa çıkmaz. Enerji olmazsa, ampul yanmaz, araba mez, insan çalışmaz, çalışamaz. Gen yapılarımızın yüzde 99.9 oranında aynı olduğunu, farklılığın çok jçük bir orandan kaynaklandığını söylemiştik. Reaktör örneğine dönecek jlursak, iki şekilde kendini gösterir. Birincisi herkeste yeteri kadar uranyum vardır. Mesele bunu zenginleştirmektir; çünkü zenginleştirilmiş uranyum daha fazla enerji verir, ikincisi, açığa çıkan enerji gereken yerij zamanda kullanılmalıdır. Peki içimizdeki uranyumu nasıl zenginleştirebiliri! Bu zenginleştirilmiş uranyum ile ürettiğimiz enerjiyi nasıl kullanmalıyı Öz güven, insanın kendine güvenme duygusu demiştim. Bu tanım d ayrı öğeyi de beraberinde getiriyor, insan, kendimiz, güvenebilmek! duygumuz. Aslında hepinizin yakinen bildiği bu tanımlara kısaca değinnj istiyorum. insan dediğimizde, sözle anlaşan, akıl ve düşünme yeteneği olaij gelişmiş canlı, huy ve ahlâk yönünden üstün nitelikli kimse şeyh Gal dediği gibi kainatın özü ve en değerli varlığı karşımıza çıkıyor. Kend deyince, düşünsel, duygusal nitelikleri toplum içinde belirlenen insani r biri ve insanlarla ortak yönleri olan; ama kendine özgü özellikleri de bulunan tek ferdi, kendi canımızı kastediyoruz. Peki ya güvenmek? Güvenmek, korku, çekinme ve kuşku duymadan nanrna ve bağlanma duygusu, yüreklilik, cesaret ve itimat olarak ifade ecti liyo r. Son olarak duygularımıza baktığımızda ise, duyularla, Alladığımız hislerimiz, belirli nesne, olay veya fertlerin iç dünyamızda uyandırdığı izlenimi kastediyoruz ama kendi kendimize güvenme duy-ausunun, ahlâkî ve estetik unsurları da kapsaması lazım. Bu olguları değerlendirebilme ve onlara bağlanabilme yeteneği ile kendimize özgü bir ruhsal hareket ve hareketlilik kazanıyoruz. Özgüven Enerjisini Niçin Üretemiyoruz? Her insan yeterli kaynaklara sahipse, yaşamamız için gerekli olan enerjiyi niçin üretemiyoruz? Aslında cevabı çok basit. Birçoğumuz; yakıtımız olmadığı, elimizde yakıt olduğu ama bunun uranyum olmadığı, elimizdekinin uranyum olduğu ama bunun yeterli olmadığı, yeterli yakıt olsa bile onu asla zenginleştiremeyeceğimiz gibi safsatalar söyleniyor. Biz de bunlara inanıyoruz. Üstelik bunları bize illa başkalarının söylemesi de gerekmiyor, işin acı yanı, hayatımızı karartan ve enerji kıtlığında yaşamamıza yol açan bu negatif telkinleri bize, en çok biz söylüyoruz. Ayrıca, gerekli olan enerjiyi üretememekteki en büyük neden-'erden biri de "insanların kendilerini tehlikede hissettiklerinde güvenleri 'Çin özgürlüklerinden daha fazla fedakarlık edebiliyor olmaları" Yapmama, Ortaya çıkmama, fikrini savunmama şıkkı zamana göre daha değerli Gelebiliyor. En küçük bir baskı, bir tehdit, bir korku semeresi gördüğümüz anda, hemen oracıkta saklanıveriyoruz. Bu saklanmalar, hayatın güzellik-er'yle buluşabilmemize engeldir. Yüreğimizdeki reaktörün uranyum olmadığına, yeterli olmadığına ve nu asla zenginleştiremeyeceğimize dair kendi hayatınızdan örnekler ver-enİ2i istiyorum. Düşünün lütfen. "Dur, düşersin, yapma, oraya çıkaksın, yazma, ona yazamazsın, alma dedim sana, bırak o kalemi bir 126 Nitelikli İnsan tarafına batacak, otur bakayım, bırak o sürahiyi kıracaksın, sen doldura mazsın, bana ver bakayım o bardağı, hayır tabağı eline alma, sen mezsin, koşma dedim düşeceksin, elleme, otur bakayım şuraya ve bel söylemeden asla yerinden kalkma"larla başlayan bir hayatın nere doğru gideceğini tahmin ediyorsunuz? "Tembel nolucek, çalışmıyorsun dersine, yine anlamadın di mi, zaman adam oluceksin sen, serseri nolucak"larla devam eden hayat, sonunda "ne hayrını gördük ki" cümlesi ile bitiveriyor bir gün. Hakikat? bana, sana ve onlara hiçbir hayrımız olmadan tüketip gidiyoruz bu g(jj ömrümüzü. Halbuki bizim için gerekli enerjiyi üretecek nükleer santra bütün muhteşemliği ile zaten içimizde kurulu. Yapmamız gereken tek şe şalteri kaldırmak ve santrali devreye almak. Üstelik nükleer santralde çıkacak enerji, öz güven santralinden çıkacak enerjinin yanında çok sönü ve donuk kalır. Kendi Değerini Anla Kendimize, hayatımıza, hayattaki hedefimize değer vermek ve kendf değerimizi anlamak. Bu sadece hayatımızın anlamını bulduğumuz takdirde bir değer ifade ediyor. Aynı şekilde başkalarına ve başkalarının hayatlarına da değer vermemizi sağlıyor. "Bir insanı kurtarmak tüm insanlığı kurtarmak gibidir ve bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir" ifadesinin ardındaki hakikati öz güven, konsepti içinde daha iyi anlıyorum. Konu öldürmek olunca, ha karşımızdaki ölmüş ha içimizdeki, ne fark eder. Sonuçta bir insanı yok ediyoruz; inançları, hedefleri ve hayalleri ile birlikte. Unutmayalım ki insanlığı kurtarmak erdemine sadece kendilerini kurtarmış insanlar ulaşırlar. Kendi yüreğimizdeki prangalardan kurtulmadan, : insanlığı kurtarmak, devleti kurtarmak, sistemi kurtarmak gibi boş laflara karnımızın tok olması lazım. Ah herkes ilk önce kendisini bir kurtarabilse- Kendine değer vermek ile ilgili, "Hüsnü Aşk" isimli eserin yazarı ünlü divan şairi ve Mevlevi şeyh Galip, insanı şu dizelerle anlatır: "Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen. Merdüm-i dide-i ekvan olan âdemsin sen." Ey insan, kendine hoş bir bakışla bak. Kendini güzel gör, kendini ta] çünkü sen bu âlemin özüsün. Aslında sen küçük bir kainatsın. Kainat 8. BÖLÜM: ÖZ GÜVEN GELİŞTİRMEK 127 aöz bebeği olan âdemsin, insanı kainatın en değerli varlığı olarak gören bu bakış açısı, ona iç ve dış dünyasını düzenlemesi için de müthiş bir güç veriyor. Çöplükte bir yaşantımız olduğuna inanıyorsak, bırak dağınık kalsın. Etrafı toparlamanın ne anlamı var? Kendimizi kainatın en değerli varlığı olarak görüp, kendi öz saygımızı gereği gibi oluşturup geliştirsek, muhteşem bir güce kavuşuruz. Duvarsız ve Kapısız Okul Ekolü Hollanda'da gördüğüm sosyal daldaki bir okul, şimdiye kadar gördüklerimin en ilginciydi. Koca bir hangar ve içinde değişik toplantı masaları etrafında toplanmış öbek öbek öğrenciler. Alışageldiğimiz bir sınıf sistemi yok ama içeride toplanan öbekler ayrı ayrı bir sınıfı temsil ediyor. Duvar yok. Duvar olmayınca kapı yok. Kapı olmayınca içeri girerken kapıyı çalıp izin isteme yok. Hal böyle olunca, öğrenci kendi kendine oluşturduğu bir oto kontrol mekanizması ile o anda kendi tercihlerine göre yönelebileceği dersi kendisi seçiyor. Öyle ya, belki o anda canımız matematik istemiyor. Belki o anda coğrafya ile ilgili içimizde coşkun bir duygu var veya fizikle alakalı bir deneyin sonucunu acilen tartışabileceğimiz paylaşabileceğimiz bir ortam arıyoruz. Bu örnekte asıl olan öğrenciye güvenmek ve ona değer vermektir. Sen değerlisin. Kendi değerini zenginleştirebilmen için gerekli tercihleri yapabilecek güçtesin. Kendi hayatını yönetebilirsin. Bir de otururken, kalkarken, tuvalete giderken bile parmak kaldırıp izin aldığımız, içeri girerken kapı çalıp onay aldığımız kendi eğitim sistemimizi düşünsenize. Her şey bir emir komuta zinciri içerisinde 'rutin' olarak devam ediyorken, özgür bir gelecekten nasıl bahsedebiliriz? Ne zaman, ne şekilde, neyi anlatmam 9erektiğine benim dışımda karar verilen bir sistemin çıktıları, en sonunda annelerinden izin almadan tuvalete gidemeyen ve liderlerinin gözüne bakladan parmak kaldıramayan şahıslara dönüşüyor. Buradaki amacım, bütün eğitim sistemimiz böyle olsun anlamına 3İİ. Amacım, farklı bir bakış açısı vermek. Uygulasanız da uygularsanız da özgüven için bir özgürlük ortamı gerektiğini unutmayalım lüt-i- Claparade'nin "Çocuklarımızın ayaklarına bile gösterdiğimiz özen ve "akımı kafalarına göstermiyoruz. Ayaklarına uygun olsun diye pabuçlarını yap. 128 Nitelikli İnşan ısmarlama yaptırıyoruz. Acaba, kafalarına uygun okulları ne zaman tıracağız?" sözünü de unutmayalım. Hyde Park Konuşmacılar Köşesi Londra'da bir öğle vakti sınırsız yeşillikler diyarı Hyde Park'ta dolaşı- i .* yordum. "Speaker's Corner" denilen "Konuşmacılar Köşesi"nç geldiğimde, yüzlerini parkın Buckingham Sarayı tarafına dönmüş 15-2C kadar minik çocuk gördüm. Daha sonra ilkokul 1. ve 2. sınıf öğrencileri olduğunu anladığım bu grup, zaman zaman sevecen ve sempatik, zamar zaman da öfkeli ve kızgın bir çehre ile bir şeyler söylüyorlardı. Söyledikler şeyler yenilir yutulur şeyler değildi. Politikacıları, okul yöneticilerini hatt; kendilerini bu özgür ortamın nimetinden faydalandırmak için buray; getiren anne babalarını suçlayan konuşmalardı bunlar. Konuşanlar tarafın I da kızgınlık olsa bile, dinleyenler tarafında sürekli empatik bir tebessüm' vardı. Biz sizin kendi kendinizi ifade etme hürriyetinizi destekliyoruz. Bu özgürlüğü aleyhimize kullanmış olsanız bile, öz güvenlerinizin gelişmesi! için bu egzersizleri yapmanızı destekliyoruz; çünkü bugünün suskun" çocukları yarının suskun milleti olacak, işte biz sizi bu nedenle susturmak istemiyoruz. Yaşadığınız yer itibarı ile bir Hayde Park'ınız veya Speaker's Comer'ınız olmayabilir ama en azından kendi kendimizi ve karşımızdaki kişiyi buradaki gibi konuşmaya teşvik edelim. Onun konuşmasına imkan] tanıyalım. Onun, kendisini ifade etmesine zemin hazırlayalım. Asla unut-? mayalım: Susturulan, bastırılan, küstürülen insanlardan öz güveni bekleyemeyiz. Başarı öz güven olmadan kapımızı çalmaz. ' ABD Polis Köpekleri ikiz Kule'lerin enkazında arama kurtarma faaliyetlerine katılan polis köpekleri, enkazdan canlı çıkartamayınca depresyona giriyorlarmış. Bunu fark eden eğiticileri, enkaz altına yaralanmış süsü verdikleri birkaç kişiy'j özenle yerleştirip köpekleri serbest bırakmışlar. Sürekli başarısız geçirdik-] leri birkaç günün ardından, görevlerini yapabilme ve başarabilme duy; gusunu bu sayede yeniden yaşayan köpeklerin hali görmeye değerdi. Bı masum oyun ile eğiticileri, köpeklerin öz güvenlerini geliştiriyorlar. Eğe 3. BÖLÜM: ÖZ GÜVEN GELİŞTİRMEK 129 böy^ yapmazlarsa, bir sonraki kurtarma faaliyetine başarısızlık duygusu le başlayacak olan köpeklerin verimliliği düşüyor. Bu sahneleri seyrederken, aklıma bizim çocuklarımız geldi. Sürekli horlanan, üzülen, başarısız oldukları defalarca yüzlerine karşı söylenmesinin yanında, bir de tarihî bir vesika ile başarısızlıkları tevsik edilen bu yavrucaklar, bu psikolo-jjleri ile acaba nasıl öz güven sahibi olacaklar? Hayatı hep emir komuta zinciri penceresinden görmeyi ara sıra bir kenera bırakıp, arada onlar için de yapabilecekleri, başarabilecekleri minik oyunlar oynasak nasıl olur?Başarısız bir sınav sonunda, şişirip havaya attığımız balonla 'balon yakalama yarışması' yapsak veya başarısız geçen bir pazarlama ziyareti sonrasında moralmen çöküntüye uğramış satış departmanınında güzel bir 'başarı senaryosu yazma yarışması' düzenlesek. Hemen oracıkta ödülleri infaz etsek, nasıl olur acaba?Ertesi gün ve daha ertesi gün ve daha daha ertesi günlere doğru hep daha iyi ve güzel için motive olarak ilerlesek, kötü mü olur? Matrix ve Kullanamayacağımız Özgürlükler Matrixfilminde 'seçilmiş kişi' Neo'yu hatırlıyorsunuzdur. AjanSmith'in kendisine Matrix'deki yasal adıyla Bay Anderson diye hitabına "Hayır, ben Neo'yıım." diyen Neo'yu... Acaba kaçımız, üstelik onca ağır işkence ve tehditlerin altında "Hayır, ben bana yakıştırdığın kişi değilim. Ben benim." diyebilme cesareti gösteriyoruz? "İnsanlar kendilerini tehlikede hissettiklerinde güvenleri için özgürlüklerinden daha fazla fedakarlık edebiliyorlar." sözü burada da geçerli. Sahnede Neo, tutuklandığı andaki sorgu odasında "Konuşma özgürlüğümü kullanmak istiyorum." filan gibi laflar eder. Ajan Smith düşünce 9ücü ile Neo'nun dudaklarını birbirine birleştirip kapatırken şöyle söyler: Kullanamayacak olduktan sonra, konuşma özgürlüğünün ne anlamı var?" Gerçek hayatta ağzımız dikili veya Neo'nunki gibi dudaklarımız birbirine Oynamış olmamasına rağmen, kullanmadığımız özgürlüklerimizle kaybe-°en tarafta oluyoruz hep. (Burada Ajan Smith'in sorgu sırasındaki öz 9uvenine de dikkatinizi çekmek,istiyorum. Her şey kontrolünüz altında yani özünüze ve özünüzdeki güce~güveniyorken, neden kuru gürültü siniz ki?) '..'... ^Q Nitelikli İnsan Akrep Kız Bütün bunları söyledikten sonra öz güven ile ilgili aşağıdaki okumanızı ve bu olayın bir öz güven olup olmadığını kendi kendinize etmenizi istiyorum. Bu olayda, yukarıda saydığım hangi öz güven öğ var ya da yok. "Malezya'da bir cam kafeste binlerce akreple bir ayını geçiren kad rekor kırdı. Ülkenin kuzeyindeki Kalentan eyaletinin başkendi Kat Baru'da 1 Temmuz'dan beri 12 metrekarelik cam kafeste 2 bin 700 akre le yaşayan Nur Malena Hasan, kafesteki 'dostları' tarafından 7 kez soku masına rağmen, pes etmeyi hiç düşünmediğini söyledi. 19 gün 2 bin a' reple yaşadıktan sonra, kafese 700 akrep daha isteyen 24 yaşında Hasan, "Rekorlar Kitabı'nda yerini aldı." Doğru cevabı bulmanız için size bir ipucu sorusu daha sorayım: Canınızdan çok sevdiğiniz eşiniz veya çocuğunuz veya annenizin, öz güven teşhiri uğruna böyle bir olay yaşamasına katlanır mıydınız' Uzmanlar öz güveni, insan olma sorumluluğu ve erdemli bir hareket serbestisi olarak açıklıyor. Bu durumda örneğimiz kuru bir maceradan öte gidemiyor. Evrenin Kanunları Şaşmaz Birçok insan, başarı için yeterli kaynaklara sahip olmadığını düşünür. Başkalarının kendine göre daha şanslı olduğunu düşünür. Başkalarına bu imkanlar tanınırken, kendisine neden verilmediğini düşünür. Hayatı bu düşüncelerle yaşadığı için, kendisine verilmediğini düşündüğü şeyleri alıvermek hiç aklına gelmez. Buna bir de başarı için yeterli sebeplerinin olmaması da eklenince, özdeki çekirdek çürümeye terk edilir. Halbuk1 ekildiğinde, bakıldığında, büyütüldüğünde o minik çekirdekten, muhteşef ağaçlar çıkacaktır. Biz elimize aldığımız minik bir çekirdeğe bakıp "Bu minik çekirdekte11 koca bir ağaç çıkamaz." demeyiz hiç; çünkü minik bir tohumda11' muhteşem bir ağaç çıktığını defalarca görmüşüzdür. Buna inanırız. Pf* ellerindeki kıt kaynaklara rağmen, sadece özlerindeki o minik çekirdelj işe başlayan ve başaran milyonlarca insana ne demeli? Her gün çeŞ1 8. BÖLÜM: ÖZ GÜVEN GELİŞTİRMEK 131 vesilelerle bu tip insanlarla karşılaşır ve onların bizim için imkansız gibi görülen başarı hikayelerini dinleriz. Bu azmimizi artıracağı yerde, başarı bizim için başarılması imkansız bir hal alır. Bu tip başarı hikayelerinden çok az insan kamçılanır. Hayata sıfırdan; hatta eksiden başlayan bu insanların sırrı nedir dersiniz? Evrendeki bütün kanunlar şaşmaz bir şekilde işler. Bardağı elinizden bıraktığınızda düşer. Suya attığınızda taş batar. Elimize iğne batırdığımızda kanar. Evrendeki kanunlar sadece fizik olaylarda mı geçerlidir? Ya zihinsel ve ruhsal kanunlar. Kara kara düşündüğünüzde kapkara bir hayatınız olur. Kendisine değer vermeyen bir kişiye hiç kimse değer vermez. Eğer inanıyorsan, başarırsın. Evren fiziksel ve ruhsal öğlerden oluşmuştur. Fiziksel unsurlar için geçerli kanunlar ne kadar açık, net ve berrak ve öngörülebilir ise, ruhsal unsurlar için geçerli kanunlar da o kadar şaşmaz, net ve öngörülebilirdir. Gerçekten, bir kişi başaracağına inanıyorsa, başarır. Bir kişi değerli bir gayaye sahipse, gerçekten değer kazanır. Bu açıdan baktığınızda, yemek yapmak için yapılması gerekenleri yapanlarla, herhangi bir konudaki bir başarı için yapılması gerekenleri yapanlar açısından sonuç aynıdır. Birinde ortaya yemek çıkar, diğerinde ise, hedeflenen başarı. Hepimizin oturduğu şöyle ya da böyle bir ev vardır; bize ait veya kiralık; büyük veya küçük, bahçeli veya bahçesiz. Tanımları çoğaltabilirsiniz. Fiziksel evimiz bedenimizin, gönül evimiz de öz güvenimizin barınağıdır. Fiziksel evimizin seçimi, tefriş ve bakımına verdiğimiz önem kadar, gönül evimize de önem vermezsek, hayatı kiracı gibi yaşamaya devam ederiz. Halbuki fiziksel evdeki kiracılık geçicidir, iki gönül bir olunca samanlık seyran olur. Gönül evindeki öz güvenine güvenmeyen kişi, bu seyranı yaşayamaz çünkü gönül evinde beslediğimiz misafir, hayattaki 9erçek başarımıza, kalitemize ve mutluluğumuza karar veren öz güveni-mizdir. Eve giren çıkanın belli olmadığı bir karmaşa döneminde. "Ev, yol-9(c)çen hanına döndü." diye ifade edilen bir tabir vardır. Evimizin kontrol âtında olmadığı durumlarda söylediğimiz bu söz, gönül evimiz için de aVnen geçerlidir. Bugün maalesef gönül evimiz de yol geçen hanına dönmüştür. Ziyaretçileri hep istemediğimiz kişilerden oluşmakta. Karamsarlık 132 Nitelikli İnsan S, BÖLÜM: ÖZ GÜVEN GELİŞTİRMEK 133 denen acube, ziyaretimize geliyor her gün. Biz daha şöyle bir ağız tadıy. la (!) onu ağırlayamadan, yanına güvensizlik, çaresizlik ve ümitsizlik d katılıyor. Onlar da kendi yandaşlarını çağırıyorlar yanlarına. Hep berabe güvensiz, samimiyetsiz, huzursuz bir gönül evi kuruyoruz el birliği ile. He kendimizle hem de gönül evimizin dışındaki dostlarımızla gergin, üzgün kırgın bir hayat yaşıyoruz. Artık Yeterrrrrr! Uyanmanın zamanı gelme mi? Bakın gönül dostları, yol geçen hanına çevrilmiş gönlümüzün bahç duvar dibinde hâlâ büyük bir arzu ve istekle sizi bekliyor. Çağırın. Dave edin, açın gönlünüzün kapılarını. Fiziksel oiarak oturduğunuz bir evle ruhsal olarak oturduğunuz e aynı olmalı. Nasıl bir evde oturmak isityorsanız öyle bir eviniz olur. Pis v dağınık bir evimiz olmasını istemeyiz. Aslında evimiz dağınık ve pis ols, bile bir dostumuz gelmeden hemen temizliğe koyulur, evimizi onun ziyan tine uygun bir hale getiririz. İşte gönül dostları gelirken de içerd dağınıklıkları derli toplu bir hale getirmek gerekiyor. Unutmayın başarı içi öz güven en büyük gönül dostunuzdur. Ona güvendikçe hayat güvenecek, huzur ve başarıyla yaşayacaksınız. Öz Güven Nasıl Gelişir? (Biraz Pratik Lütfen) Öz güvenimizin eksikliği, karşımızdaki kişi veya durum ile ilgili yüksen düzeydeki duygu yükümüzden kaynaklarnır. Yüksek düzeyde makam mevki sahibi kişilerin karşısında ezilip büzülürüz. İş verenimizle, amirlerimizle ve bizden daha üst makamlardaki kişilerle etkin bir iletişim kura-mayışımız.ın sebebi bu öz güven eksikliğidir. Bu gibi durumlarda etkilemeye çalışacağımız veya iletişime geçeceğimiz kişi ile ilgili, onun çocukluk resimlerini elde etmek ve ona bakmak, sizde çok faydalı bir pozitif duygu şarjı yapacaktır. Eski bakanlar, başbakanlar veya cumhurbaşkanlarının çocukluk resimlerine baktığınızda sizinkinden farklı bir şey görebiliyor musunuz?Asla-O resimlere bakıp, "Benim bundan bir farkım yok ve onun bana bir üstünlüğü yok." demeniz lazım. Çocukluk resimleri yanında onların komik re- simlerini çizebilir ve' çocukluk resimlerini kendiniz oluşturabilirsiniz- Mesela, bir karikatürün gövde kısmına onun baş resmini monte edebilirsiniz. Onu bir su tabancasıyla sırılsıklam ıslattığınızı düşünebilirsinizocukluk masumluğuyla elinizdeki çikolatayı almak için size yalvardığını ysünebilirsiniz. Tüm bu düşünceler, şu andaki duygu düzeyinizi |eğjştirmek ve içinizde ona karşı duyduğunuz ezikliği gidermek için bir yöntemdir. Öz güvenimizin gelişmesi için, kendimizin farkında olmalıyız. Ne kadar büyük bir güce sahip olduğumuzun farkına varmalıyız. Bu farkın-jalık, kendimizle barışmamızı ve barışık kalmamızı sağlamalı. Kendisi ile barışık bir insan, kendisine saygı duyabilir. Bu saygı ile kendimize sürekli hürriyet bağışlamalıyız. Hürriyete layık bir insan olduğumuzu fark etmeliyiz. Ayağa kalkma hürriyeti, cevaplarla yetinmeme hürriyeti, soru sorma hürriyeti. Sadece öğrenmek için dinlememe hürriyeti, öğretilebilmek, geliştirilebilmek ve değiştirilebilmek için de dinleme hürriyeti. Sorduğumuz sorular ve aldığımız cevaplar kendimizi tanıma sürecine katkıda bulunmalı. Kendimizi anlayabilmemize yardımcı olmalı. Nasıl bir kişiliğimiz olduğunu anladığımızda, ömrümüzü yapamadıklarımıza hayıflanarak geçirmektense, küçük va basit de olsa, yapabileceklerimizle işe başlayabilmeliyiz. Buraya kadar gelebilen birçok insan, bu aşamadan sonraki deryada boğulup gidiyor. Tamam, kendimizi anladık, gereken değeri verdik, işe başlayacağız ama nereden başlayacağımızı bilemiyoruz. Özellikle genç dostlarımız çok haklılar, çünkü onlara ne nereden başlayacaklarını öğreten bir sistem ne de nasıl yapacaklarıyla ilgili bir yöntem var. Bunun en önemli sebebi hedefsizlik. Bu deryayı aşmak için ilk önce bir hedef belirlemek gerekiyor. Hem belirlenmesi, hem de ona ulaşılması açısından hayatın ta kendisi değil mi hedef?Ya biz ona nasıl ulaşacağız? Bizden öncekiler, tespit ettikleri hedefe nasıl ulaştılarsa, biz de onları modellemeliyiz. Yapanlar nelerini kullandı ise, biz de onlarımızı kullanarak "erlemeliyiz. Sürekli çalışmalı ve kendimizi geliştirmeliyiz. Gelişimi sürek-'' ö'lçümlemeliyiz. Ölçümlemelerimiz sonrasında elde ettiğimiz skorla yetinmemeli ve çıtayı sürekli yükselterek koyabilmeliyiz. Yüksek ideallere u'aŞmak için gelişimi mükemmel değişimlere çevirebilmeli ve asıl önem-is'' değişime direnen benliğimizi değişim konusunda yüreklendirmeliyiz. Yü beklendirme inanç olmadan olumuyor, değerli dostlar. Kendinize inan- 134 Nitelikli İnsan : Öz Güven Geliştirmek 135 madan olmuyor, içimizde bir şey sürekli direnç gösterip, aklımızı karıştırıyor ve karışan aklımızla bir karara varamıyoruz. Başarıların altında, alınan kararlar olduğunu unutmamalıyız. Karar alma ve alınan karan uygulayabilme yeteneği çok önemli. Birçok kimse karar almada başarısızdır.Başarılı olanlar da aldıkları kararın sorumluluğunu almada başarısızdır. Eleştiriyi önce kendimize yapma hatalarımızı anlayabilme ve hataların üstesinden gelmek üzere yeniden organize olabilmeliyiz. Başkalarının hatalarını hoş görebilmeliyiz. Bu organizasyonda başarı için bir karar alınacaksa, istişare, danışma ve yardımlaşmanın gücünü olaya dahil etmeliyiz. Kaynakları iyi görmeli hatta ilk gören biz olmalıyız. Onları iyi kullanmalıyız. Sürekli gözlemlemeye devam etmeliyiz. Bu bir süreçtir ve bu süreci sadece öz saygı ve öz benliklerini kaybetmeyenlerin başardığını unutmamalıyız. Umutsuzluğa düştüğümüz anda, tarihe not düşmüş başarılı insanların hepsinin aynı ve daha kötü durumlara düştüğünü; ama kurtulmasını bildiklerini hatırlamalıyız. Okuduğumuz başarı öyküleri bizi yüreklendirmen, biz de başkalarını yüreklendirmek için kendi başarı hikayemizi yazabilmeliyiz. İlkokuldaki Halimizi Unutmayalım Şimdi hepimizin yaşadığı ilkokul birinci sınıftaki ilk günümüze, ilk haftamıza ve ilk aylarımıza gidelim hep beraber. Ne görüyorsunuz. Heyecanlı, tedirgin, haylaz, utangaç, yaramaz, okuma yazma bilmeyen, çarpım tablosunu bilmeyen yumurcaklar değil mi? Hepimizin gördüğü filmdeki ortak özellik şu olsa gerek. Hiçbirimiz okuma yazma bilmiyoruz ve ilk hedef okuma yazmayı öğrenmek. Biz de bunun için oradayız. Okuma yazma bilmediğimizden utanmadan, sıkılmadan, üstelik okula gittiğimiz için kendimizden gurur duyacak kadar yüksek derece bir heyecanla okuldayız; yani işin ilk kısmını geçmişiz. Okumayı istiyoruz. Her gün okumak için verilen ödevleri yapıyor ve sınıfta yapılan çalışmalara büyük bir heyecanla katılıyoruz, ilerle, ağır fakat zevkli. Heceler dudağımızdan kuyudan su çeker gibi ağır ve yavaş bir şekilde dökülüyor. Su içer gibi okuyamıyoruz ama okuyanları da görmüyor değiliz. Onlara bakıyor, ara sıra yardım bile alıyoruz. Soruyoruz. Bıkmadan yaptığımız ilk 2-3 aylık çalışmalarımızın sonunda mutlu sona ulaşıyor ve hayatta en zor, en ulaşılmaz ve başarılamaz olarak görülen en büyük hedefimizi gerçekleştiriyoruz. Bir düşünün lütfen, okuma yazma bilmeyen birisine ne kadar zor gelirdi okumak. Çalışınca, yeteri kadar uğraşınca başarı geldi değil mi? şimdi zannetmeyin ki hayattaki diğer başarılar, okuma yazma işleminden daha zordur. Bilakis, çocukluğun o masum afacanlığı ve ürkekliğindeki bu muhteşem başarıyı kazanmanızı önemseyin. "Sen okuma yazma bilmiyorsun." diyenlere "Şu anda bilmiyorum ama öğreniyorum ve de öğreneceğim." diye verdiğiniz muhteşem cevapları unutmayın. Siz çalıştınız ve de başardınız. Hayatınızın en zayıf anındaki bu fevkalade başarınızı, şimdi alın ve diğer başarılarınız için modelleyin. Bunu yaptığınız zaman şunları göreceksiniz. Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır. Tek ihtiyacım, nasıl yapmam gerektiğini öğrenmek. Bana "Yapamıyorsun." dediklerinde küsmek ve kırılmak yerine, çalışmak ve yapabilecek duruma gelmek daha mantıklıdır. Şu anda yapamamam, gelecekte yapamayacağımı göstermez. Yapanları modelleyerek ben de yapabilirim. Yapabilme yolunda ilerlerken karşılaşacağım aksilikler, yapamaz dünyasındaki duygulardan daha eğlencelidir. 7 yaşımda iken gerçekleştirdiğim bu başarı, şimdi başka başarılarıma model olabilir. Utanarak, çekinerek, kaçarak başarıdan da kaçıyorum. Başarı, kovalamadan yakalanmıyor, çalışınca oluyor. Yapmam gerekenleri yerine getirdiğimde sonuca ulaşıyorum. Bir Öz Güven Klasiği Oz güven dediğimde, 13 yaşındaki öğrencim Zübeyir'den bahsetmeyim. Babasının işi gereği yaz tatilinde Özbekistan'a gidiyordu. itrneden önce, Özbekistan'da neler yapabileceğini sorduğunda ona şu evabı verdim: "Büyük bir •ğaz'etenin Özbekistan muhabirisin. Kendini °yle şartlandır ve git mükemmel bir Özbekistan seyahat anısı hazırla e- Özbekistan'a gittiklerinde, mükemmel bir dosya hazırladı. Çektiği 136 Nitelikli İnsan fotoğraflar, topladığı materyaller, aldığı bilgilerle başlı başına "tam bir kitap olacak" anı ile döndüklerinde hepimiz çok sevinçliydik, ilk başlarda imkansız gibi görünen bu hedef, içindeki öz güven duygusunu geliştirdikçe bir hayat başarısına dönüşmüştü. Başardığı bu projenin ona kazandırdı en önemli husus, başlayacağı herhangi başka bir projeyi de bitirebile-ceğine inanmasıydı. Bu öz güveni ile dünyada ilk kez, orta üçüncü sınıftaki bir öğrenci, tüm dünyada lise ikilerle aynı kategoride fizik olimpiyatlarına katılacak. Bu amaçla fizik olimpiyatları hocası sevgili arkadaşım Melih Yalçıneli ile hem olimpiyat çalışmaları hem de bilimsel merakı artırıcı bilim deneyleri çalışmalarını birlikte yürütüyor. Bu çalışmaya "Büyüyen Çocuklar, Büyüyen Umutlar ve Büyüyen Özbekistan" adını verdik. Şu aralar, hazırladığı o güzelim dosyayı bürokrasi ve iş dünyasına takdim ettiğimizde, çalışmayı alan kişiler o kadar mutlu oluyorlar ki, anlatamam. Yaz tatilini en etkin bir şekilde geçiren öğrenci unvanını alırsa şaşırmayın. Şimdi arkadaşları da, bir yerlere gittiklerinde, gezdikleri, gördükleri ve yaşadıkları dünyaya dair bir şeylerle dönebilmeyi planlıyorlar. Gittikleri yer, isterse köyleri olsun. Yaşanası ve paylaşılası şeyler vardır mutiaka. Yiğitlik, onu oradan buralara taşıyabilme gücünü ve cesaretini kendinizde görüp görememenize bağlı. Nezaket, insana para kazandırmaz; ama her şeyi satın alır. Montaigne "İİİİİ Nezaket Kuralları Neden Nezaket? Bu bölüme gelene kadar öncelikle 'öğrenmeyi öğrenmek' kavramı ile öğrenme kalitemizi artırma yollarını ele aldık. Hemen sonrasında düşünce gücümüzü etkin bir hale getirebilmek için 'düşünmeyi düşünmek1 yöntemiyle tanıştık. Öğrenmemizin kaliteli ve düşüncelerimizin verimli olabilmesi için, evimizi 'ev yönetim sistemi' ile düzenledik. Tertip ve düzene kavuşturduğumuz evimizde 'ailede etkin iletişim' yöntemi ile faydalı bir iletişim ve iş birliği ortamı oluşturduk. Daha sonra 'NLP ile beynimizi programlama' sanatını öğrenip, beyni tarafından yönetilen insan olmaktan Çıkıp, beynini yöneten insan olabilmenin yollarına baktık. Kontrol altına aldığımız beynin (hem fiziksel, hem bilgi, hem de ruhsal manada) sağlıklı büyümesi ve gelişmesi için de 'hızlı okuma yöntemi ile beynimizi Geliştirme' yöntemlerini öğrendik. Bu yükseltilmiş algı düzeyimiz ile projeksiyonu kendimize yönelttik. Kendimize baktık. Böylelikle 'kendini keşfet ve insanları tanı' sanatını a'9|ladık. Kendimiz ve başkalarını tanıdığımız safhadan sonra yapabile- Ceğimize olan inancımızı güçlendirmek için 'öz güven geliştirme' usûllerini e'e aldık. Bütün bunları gördükten sonra, biraz soluklanmak istiyorum. Şimdi hız kesme zamanı. Tekrar içimize, dönüp, "Tamam da bütün bu °ğrendiklerimi nasıl uygulayacağım?" deme zamanı. Şimdi tarihten 138 Nitelikli İnsan 9. Bölüm: Nezaket Kuralları 139 süzülerek gelen fazileti (ruhsal olgunluğu, erdemi ve alçak gönüllüğü) kucaklama, zarafete (incelik, güzellik ve zarifliğe) kavuşma ve letafeti (hoşluğu) elde etme zamanı. Şimdi 'nezaket kuralları1 (başkalarına karşı saygılı ve incelikle davranma ve dikkatli olma) zamanı; çünkü buraya kadar okuyup, öğrendiklerimizi faziletle elde etmez ve zarafetle kullanmazsak, elde ettiğimiz enerjiyi amacı dışında kullanma riski doğar. Bildiklerimiz güzel olsa da, dışımıza yansıması can sıkıcı olabilir. Nostalji ve Nezaket Nostalji deyince kalbinizde geçmişe dair bir özlem duyuyor musunuz? Geçmişte yaşamak istediğiniz anlar oluyor mu? Zaman zaman geçmişi gelecekten daha fazla sevdiğiniz anlar oluyor mu? Hepimiz bu tip sorularla zaman zaman karşılaşırız. Zaman zaman hepimizin dudaklarından "Ahh, o çocukluk bayramları!.." ya da "Ahh, o gençlik yılları!.." seslenişi dökülür. İnsanlar geçmişi severler. Geçmişte sevdikleri şey, aslında yapmaya muktedir oldukları gerçeğidir. Olaylara hakim olma ve olayları kontrol edebilmelerini severler. Bir düşünsenize. Faks, telefon, cep telefonu, telsiz, radyo, motorlu taşıtlar, uydu antenleri, televizyonlar ve uçakların olmadığı bir dünyada değişim ne kadar yavaştır. Bu yavaşlıkta insanlar, o yavaş atmosferi sever; çünkü olaylar henüz kontrol edebilecekleri hızdadır. Olaylar hız kazandığında kontrol zorlaşır ve insanlar, olayların üstesinden gelemeyeceklerini düşünerek strese girerler. Yavaş olan bir hayatta değişim daha ön görülebilir ve gözlenebilirdir. Bir şey değişmeden önce değişimin ayak seslerini duyar ve başınıza gelecekleri önceden tahmin edebilirsiniz. Başınıza gelen olayı yaşarken, değişimin tüm sürecini seyredebilirsiniz. İşte bu olay, size olayların kontrol altında olduğu mesajını verir. Olaylar kontrolden çıksa bile, kontrolü yeniden ele almak daha mümkün gözükür. Bütün bunların nezaket ile ne ilgisi var? Neden size nostaljiyi, geçmişi, yavaşlığı, durağanlığı anlatıyorum dersiniz? Nezaket, alıvermemizi bekleyen bir halde, geçmiş sevgisi içinde saklı duran bir hazinedir de ondan. Nostalji ve nezaket birbirini tamamlayan kavramlardır. "Ah benim canım efendim." sözlerini bir şirket toplantısında duysanız, kulaklarınıza inanamazsınız. "Kim bu dalkavuk kişi?" gibi bir hava oluşuverir hemen- Rıhurnuzda kopan fırtınaların aksine, bedenimizin yavaşladığı anlarda zaket ortaya çıkar. Bir kişiye en duygusal, en içli, en samimi duygular-, hitap edebilmeniz için ruhunuzda fırtınalar kopması; yani ruh işleminizin çok çok hızlanması gerek. Ruhunuzun tam tersi, bedeninizin de bu iaqanüstü âna şahit olabilmesi için birazcık yavaşlayıp durması gerek. Günümüz koşuşturmasında ise, durum tam tersi oluyor. Ruhumuz yavaşlıy°r ve bazen o kadar yavaşlıyor ki, zaman zaman birbirimizi ruhsuzlukla bile suçluyoruz. Ruh yavaşlayıp, beden hız kazandığında da, acele işe şeytan karışıyor ve nezaketi elden bırakıyoruz. Ruhumuzun Yaşam Hızı Eski krallık, padişahlık veya şahlık zamanlarını bir düşünün. Sarayda olsa olsa tatlı bir koşuşturmaca vardır. Yürüyüşler tempolu ama vakur ve yavaştır. Konuşmalar ağır, tane tane ama okkalıdır. Davranışlar saygılı, kibar ve usturupludur. Bu gibi anlar, ruhların coşku ile bedeni yavaşlattığı anlardır. Yaşadığı ânın hazzını tatmak için seyahat halindeki ruh, duran bedende konaklar sanki. Afrika'nın balta girmemiş ormanlarında, yanlarındaki yerli rehberlerle kayıp bir medeniyetin izlerini süren Batılı arkeologlar çok heyecanlıdırlar. İz sürdükleri medeniyete her an biraz daha yaklaşmanın heyecanıyla geceyi gündüze katıp yola devam ederler. Tam bir hafta böyle bir koşuşturmaca ile geçer. Güneşin tam tepede olduğu bir öğle vakti yerli rehberler, aniden ellerindeki yükleri bırakıp yere otururlar. Batılı arkeologların ödül vaatleri ve uğraşları fayda vermez. En sonunda yerli tercümandan durumu öğren-mek için rehberlerin lideriyle konuşmasını isterler. Tercüman birkaç dakika "üyük bir serinkanlılıkla yerde uzanmış yatan rehberle konuştuktan sonra Merakla kendisine bakan Batılılara döner: "Çok hızlı gidiyoruz. Ruhlarımız 9eride kaldı. Oturup ruhlarımızın gelmesini bekleyeceğiz." der. Şimdi bizim de okuldu, evdi, işti, hayattı diye büyük bir hızla iz SUrdüğümüz hayatımızı birazcık yavaşlatma vaktidir. Ruhlarımız gerçekten asride kaldı. Birbirimize en sevecen, en sempatik, en nazik, en kibar, en utevazı, en vakur, en duygusal, en narin, en babacan ve en etkileyici hacizle seslenebilmek için, bu tınıyı verecek olan ruhlarımızı bedenimizle t>ulu< durmalıyız, yeniden. 140 Nitelikli İnsan 9. Bölüm: Nezaket Kuralları 141 Nezaket kuralları deyince, size çatalı sol elle bıçağı sağ elle ti malısınız, peçeteyi kucağınıza sermelisiniz gibi kurallar söyleyecek de lim. Millî, dinî, ahlakî, hukukî ve evrensel kurallar bütününden oluş nezaket kurallarını zaten biliyoruz. Ben bu bölümde "Hayatımıza bu nez keti nasıl getirebiliriz?" sorusu üzerinde duracağım. Saraydaki Prenses Minik kızım Dilara Büşra ile zaman zaman Topkapı Sarayı'nı ziyarel gideriz. Sarayda kullanılan eşyalar, o muhteşem elbiseler ve bir bütil olarak sarayın o büyüleyici havası herkes gibi bizi de etkiler. Akşam e\! geldiğimizde, o büyünün etkisiyle kızımla birlikte iki kişilik bir oyun sergi leriz. Ben bir padişah rolünü oynarken o bir prensestir. Kitaplardan, masaj lardan, filmlerden hafızalarımızda kaldığı kadarıyla birbirimize saray sözle ile hitap ederiz. Ağdalı nezaket cümleleri dökülür dudaklarımızdan. Prense! hanımefendi hazretleri biricik babacığı sultanlar sultanı padişah efend hazretleriyle konuşur. Karşılıklı saygı ve nezaket dolu iltifatlar edilir. Böyle bir seansın arkasından onun yaşından beklenmedik bir vak gösterdiğine ve konuşmalarında, hareketlerinde derhal bir fevkaladeli| oluştuğuna şahit olmuşumdur. Bu nedenle bazen yaramazlıkların durdu rulması gerektiği anlarda sorarım: "Peki bu konuda prenses hanımefend hazretleri ne düşünüyorlar acaba?" Birden tüm haşarılıklar biter ve saraj moduna geçilir. Bu tecrübe de bana gösteriyor ki biz evlatlarımıza saraylara layık bfl üslupla muamele edebilsek, onlar da saraylara layık bir şahsiyet sahitj olarak büyüyecekler. Köle muamelesi yapılarak yetiştirilen evlatlarla hö bir gelecek tesis edilmesi mümkün müdür? Evlerimiz mütevazı olsa da, dünyamız büyük bir saray hükmündedir Bizler o sarayın bugünkü sakinleri olarak tüm çevremizdeki insanlarla nezaket ve saygı dolu ifadelerle muhatap olabilsek, gülen bir yüzle, şifi1! bir sözle çevremize sevgi saçabilsek ne kadar muhteşem olur değil mi? ] Kıyafetlerdeki Nostalji Sosyologlar, 20 kadar gönüllü üniversite öğrencisini denek olaral mahkum, 20'sini de gardiyan yaparlar. Kurallar konur, roller belirlenir syO|oglar gözlemlerine başlarlar. 1 ay kadar süren deney boyunca aslında duygusal ve sempatik olanlardan seçilen gardiyanların (üniversite öğrencilerinin) aşırı saldırgan bir tutum sergiledikleri görülmüş, işin garibi, ym durumdan şikayetçi olan mahkum öğrencilerle gardiyanlar yer jgğjştirdiğinde, aynı saldırganlık (daha evvel bu saldırgan durumdan şikayet eden) eski mahkum ve yeni gardiyan öğrencilerde de zamanla artan bir oranda baş göstermiş. Hani derler ya "Birine 40 gün deli deyin o olur." Üstelik bir de bunları kıyafetle tam bir rol uygulamasının içerisine ittiğinizde durum daha net ve belirgin oluyor. Aynı durum, deneyi yapıldı mı bilmiyorum ama bizim öğrencilerimiz veya şirketteki elemanlarımız, aile bireylerimiz için de geçerli olurdu bence. Acaba onlara da birer asilzade kıyafeti giydirsek, kıyafetteki asalet, davranışlarına da tezahür eder mi dersiniz? Benim şahsi cevabım "Evet."tir. Hem de koca bir evet. Eski Türk filmlerinde sık gördüğünüz bir sahne vardır. Köşke bir besleme veya bir yabancı getirildiğinde ilkin temiz bir banyo ve ardından köşkün ihtişamına uygun kıyafetler gelirdi. Aynı olay, tarih boyu bütün uygarlıklarda, kurumsal imajı belirlemek ve kesinleştirmek için yapıla gelmiyor mu zaten? Bugünün modern devlet askerleri de dünün kraliyet askerleri gibi bir aidiyet ve davranış oturaklığı için kuruma uygun bir elbise ile çerçevelenmiyor mu? Elbiseler özgür olsun, tek tip olsun veya çok tip olsun. Ayda bir kez bile olsa, bütün duygusal ağırlığımızla, kendimizi tarihte bir yolculuk yapmak için uygun bir kıyafete bürüyüp, Geçmişimizdeki atmosferden de soluk almamız lazım. Çok önemli bir iş toplantısına, çok önemli bir sınava, çok önemli bir arkadaş buluşmasına giderken gardırobun altını üstüne getirmemizin ve evi talan etmemizin bilinçaltından gelen nedeni de bu olsa gerek. ^ygınlık, itibar, kabul görme arzusu, içimizdeki reddedilme korkusu veya <aygısı ile birleşince olanlar oluyor. Ayrıca kabul edilme, zarif, güzel, kibar, estetik ve sempatik olma ve görünme arzusu da ağır basmıyor değil hani. °u açıdan baktığımda ben nezaketi, duygusal bir yoğunluğun bedene Ansıması olarak görüyorum. Duygular ne kadar ağır basıyorsa, beden o ac'ar güçleniyor. Duygular olumsuz olur ise, beden kırılganlaşıyor. uYgular olumlu olur ise, beden yine kırılgan ama bu kez narinlik ile ifade 142 Nitelikli İnsan 9. Bölüm: Nezaket Kuralları 143 edebileceğimiz bir kırılganlık gösteriyor. Peki duygularının en anlarında bile bedenlerine hakim olabilen o istanbul beyefendileri v hanımefendileri, bu kırılganlığı hangi duygularla nazik bir hareket dönüştürebiliyorlardı dersiniz. Yani nezaket nasıl ortaya çıkıyordu sizce? Hareketlerdeki Nostalji Nezaket, ilkin bir duygu olarak tezahür eder. Daha henüz siz belli bir düşünce silsilesine girmezden evvel, nezaketi hissedersiniz. Kariyeri sizden çok çok yükseklerde olan birisi ile karşılaşmazdan evvel, onun binasına odasına girdiğinizde nazik olma ve nezaketli davranma duyguları ağır basar bedeninizde. Bunun sebebi, ruhunuzun yaşadığı o derin duygulardır. Ortamı ilk önce ruh dedektörleri algılar ve insana algılanılan olaya uygun bir düşünce tarzına girmesini telkin eder. Kişi sevgi ve korku arasındaki duygunun tüm frekanslarında her türlü dalga boyunun etkileşimine girerek bir nezaket rolüne bürünür. Nazik olur. Kibar olur. Sempatik olur; çünkü böyle durumlarda kişi kendisinden rütbece, makamca ve kariyerce üstün olan bir şahıstan beklenti içindedir. Çocukluk yıllarımızda babamızla ziyaretine gittiğimiz aile dostumuzun yanında "Maşallah ne kadar da usluymuş." dedirtecek uysal davranışlar sergileyip onların yanından çıkar çıkmaz her şeyi babamızın burnundan getirircesine alt üst etmemizin nedeni de budur. Babadan gelen övgü sevgi, yergi, korku henüz bizde bir durum değiştirecek ölçüde ruhumuzu etkilememiştir. En azından "Yeter bee!.." safhasına veya "Bak, usiu durursan sana oyuncak alırım." safhasına kadar. Peki nezaket, acaba her zaman alıcı durumda iken mi tezahür eder? Amirlerimizce atılan nutukları veya fırçaları uysal kedi pozisyonunda dinlerken, karşımızdakiler verici pozisyonundadır. Dolayısı ile nezaket çoğu zaman "hak getire"lik olur. Bence asıl erdem, hem alıcı hem verici hem de bunların her ikisi veya hiçbiri durumunda iken bile elden bırakılmayan ruh duyumudur. Ruhumuzun girilen her pozisyonu duyum alması ve bu duyU' ma uygun bir düşünceyi aklımızda tezahür ettirerek, bilinçli ve istekli bi( şekilde buram buram nezaket kokan bir davranışı ortaya çıkartabilmesi^1' Böyle olursa, evde, işte, okulda, askerde, tek başımıza ve toplu ha!de iken birbirimize karşı saygılı ve nazik bir şekilde davranma erdemi'11 gösterebiliriz, ilk birbirimiz de kendimiz olursa; yani içte ve dışta bir olur-sak, nezaket sahibi bir insan olabiliriz. Yoksa kendimize tek başımıza iken göstermediğimiz bir nezaketi başkaları onunla karşı karşıyayken bize asla göstermeyecektir ve bunda haklıdır da. Kendi kendimize layık gördüğümüz ve bir başımıza iken kendimize karşı uygulaya geldiğimiz nezaket, her hareketinde elindeki elmasa başka bir şekil ve değer veren mücevher ustasının hassas ve titiz çalışması gibi, bizi insan sarrafları önünde kıymetlendirir. Her nazik hareketimiz, hem ruhumuzun hem de bedenimizin kıymetini artırır. Kabalıklarımızın her yontuluşunda başka bir zarafet tezahür eder ve kafi surette değerimiz bir öncekine nazaran daha fazla artar. Bilginin Efendisi ve Davranışın Kölesi Olmak Kişisel gelişim yolunda bilginin efendisi olmak için ilerlerken, bu duygularla ruhumuzun sesine de kulak verip bir miktar yavaşlamamız gerektiğini düşündüğümden beri, ruhum daha fazla konuşuyor sanki. Bazen aklımız, bazen kalbimiz, bazen de içimizdeki şeytanın sesini dinleriz. Ayhan Songar Hocam "Ruh hasta olmaz." derdi. Ruh, kainatın özüdür. Bu öze dönmek için zaman zaman ruhumuzdan gelen sinyalleri algılamaya çabalamamız ve ruhumuzun sesine kulak vermemiz lazım. Bilginin efendisi olanlar, bu sese daha fazla kulak veriyorlar. Davranışın kölesi olanlar, davranışlarına mahkum oluyorlar-, fevri davranıyor, kırıcı oluyor ve insanlardan kopuyorlar. Nezaket bu aşamada devreye girerek, bilginin aslında davranışımızın kölesi olmamak için üretildiğini bize ispat ediyor. Davranışın kölesi olan insanlar, bir şeyi düşünmeden yaparlar ve bedenleriyle yaşarlar, bedenlerini takip ederler. Tepkileri beden verir. Halbuki yaşamanın kaynağı ruhtur. Yaşamayı keşfetmek için ruhtan gelen sinyallere göre davranmak gereklidir. Ruh her zaman karşıdakini anlamayı ve anlayışla, bilgelikle ve nezaketle davranmayı öğütler. Üstelik bunu size karşı nazik olanlara değil, size karşı gaddar ve zalim olanlara karşı da yaptığınızda mükafat olarak size öyle bir bilgelik makamı sunar ki orada bilginin ve davranışınızın efendisi olursunuz. Bildikleriniz sizi kötülük yapmaktan, kötü davranmaktan ve kalp kırmaktan korur. Bunun yanı sıra, tüm davranışlarınızda öyle bir nezaket tezahür eder ki kalb kırmaz, aynı zamanda birçok kalpleri de hoşout -edersiniz. Kalbleri yok etmediğiniz ve kaybetmediğiniz gibi, her an yeni yeni kalbler kazanırsınız, işte bu sizin yaşama bereketinizdir. Bereket nezaketle hayatınıza yeni bir boyut kazandırır. 144 Nitelikli İnsan Nezaketin Yeni Boyutunda Yeni Bir Hayat Nezaket, yaşadığınız anda sizinle ve karşınızdaki ile ilgili karşılıklı beklentileri kesinleştirme sürecidir. Nezaketli bir insanın neler yapıp neler yap. mayacağı hatta bunları nasıl yapıp yapmayacağı bile kesindir. Bu kesinlik hem nezaket sahibine hem de karşısındakine güven verir. Bu güven, ilişkilerde davranış standardizasyonu getirir. Bu standart da beraberinde bize huzur getirir. Nazik bir davranış, aramızdaki farklılıkları gidermede çok büyük bir rol oynar. Nezaket, sergilendiği ortamda hem o role bürünene, hem de ona şahit olana müthiş bir güçlü olma duygusu kazandırır. Hayata farklı bir bakış açısından bakılması gerektiği laflarını hep duyarız; ama en farklı bakış, duygusal yoğunluğunuzla en nezaketli bir davranış kalıbına girdiğinizde oluşur. Şimdiye kadar nazik davrana- madığınız bir olayla işe başlayabilirsiniz. Karşınıza dikilip "Sizden özür diliyorum efendim." diyen elemanınıza "Tamam kes, anladık. Bir daha olmasın." edalarını bir tarafa bırakarak "Ne demek efendim, asıl ben sizden özür diliyorum, sizi özür dilemek zorunda bıraktığım için." gibi bir frekansa girseniz kötü mü olur yani? Siz hiç kendi kızınız ve oğlunuzun zalim bir patron tarafından ezilmesine tahammül gösterebilir miydiniz? Nezaket, yaşadığımızı sandığımız ama yaşamayı tüm dalga boylarıy-la algılayamadığımız bir hayatı bizim için daha anlamlı kılar. Hayatımıza yenilikler katar. Yeni duygular yaşatır. Şimdiye kadar hiç hissetmediğimiz türden duygular. Sadece büyüklere, makam ve mevki sahiplerine nezaket değil, küçüklere, haksızlara, çaresizlere de nezaket. En önemlisi kendimize de bir parça nezaket. Bunu yaparak hem ferdî kalitemizi ortaya çıkartacak, hem de başkalarına güzel örnek olacağız. Kendi ruhumuzla olgunlaşma adına bir sözleşme yapacağız. Olgun bir ruha sahip olmanın verdiği mükemmellikle içimizde olgunlar kulübü aidiyeti baş gösterecek. Olgunlaşacağız. Olgunlaştıkça artan tecrü beleri birbirimize aktaracağız. Bu aktarım için biraz yavaşlayıp bir nefe' soluklanacağız. Her aktarımda biraz daha yanlışlardan uzaklaşacağız. Ası1 önemlisi, nezaketli davranışlar, yapılan bu aktarım ve paylaşımlarla öyle bi" toplumsal kültür oluşturacak ki en sonunda Japonlara özenmeyi bir taraf* bırakarak kendi toplumsal geleceğimizi nezaket kuralları üzerine bina edeceğiz. Nezaket kuralları derken gelenek, görenek, anane, âdet, din, hukuk, kültür, sanat, evrensel kabuller ve top yekun ahlakî değerlerimizi kastediyorum. Bütün bu kurallar silsilesi, kendi arasında anlaşabiliyorsa ve anlasa' bilirse, toplumun geleceği daha nezih olacaktır. Uç sevgi var kainatta muteber; ilki rağmen, ikincisi çünkü, üçüncüsü eğer, Bir sevgi ki her şeye rağmen sürer, kainatta O'na olmaz eş sevgi. Münir Arı kan (Dr. Masumi Toyotome'den esinlenerek) Her Şeye Rağmen Sevgisi Üç Sevgi Türü Japonya, Tokyo Uluslar Arası Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Masumi Toyotome, sevgi üzerine yazdığı "Tinh Yeu Nao" (Three Kinds of Love) 3 Sevgi Türü adlı yazısı ile tanınır. Kendisi pek tanınmasa bile, tüm dünyada sevgi üzerine yazılmış en güzel eserlerden birisi olan bu 15 sayfalık yazıyı okuduğumda neredeyse kendimden geçtim. Sevgi üzerine bir eser ve bir 'klasik'di bu yazı. Toyotome, yazısına basit insan dürtülerinden belki de en önemlisini tanıtarak başlıyor, sevgiyi. Herkes sevilmek istiyor, insanlar, hayvanlar hatta bitkilerde bile daha çok sevilme duygusu yaşatıldığında gelişim daha büyük oluyor. Peki, sevgi nedir ve nerede bulunur? Toyotome'ye 9öre sevgi karşılıksız paylaşım ve beklentisiz bir vericilik içeriyorsa ve hiçbir şarta bağlı değilse sevgi olabilir. Bunun için de sevgiyi 3'e ayırıyor. Eğer Sevgisi Birincinin adı 'eğer' (if) türü sevgi. Belli beklentileri karşıladığımızda l2e karşı beslenen duyguların cinsi bu eğer sevgisinde saklı. "Eğer nıfını geçersen ailen seni sever," türü sonu şartlı bir eğere bağlanmış bu evQİ, en çok rastlanan sevgi türüdür Toyotome'ye göre. Bir şarta bağlı, arŞ!lık bekleyen ve sevenine istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak 146 Nitelikli İnsan 10. Bölüm: Her Şeye Rağmen Sevgisi 147 vaat edilen bir sevgi türüdür bu. Şartlar varsa, bu şartın nedeni büyük ihtimalle kendi şartımızdır. Kendi şartımız ya da şartlarımız ise, bencilliği ifade eder. "Eğer bana ayak uyduramazsan beni unut. Bana en fazla ayak uydurabilen, bana en çok benzeyen en iyi dost olur." Bu tür bir ilişkide tek yaptığımız, öne sürdüğümüz şartlarla kendimizin bir kopyasını klonlamak değil midir? "Ben iyiyim, benim dediklerim daha iyi ve benim dediklerime uyarsan eğer, sen de daha iyi olacaksın. İşte o zaman ben seni seveceğim." Sonu çıkmaz sokak olan bu sevgi türünde öne sürülen şarta bütün kalbimizle inandığımız halde, elimizde olmayan nedenlerden dolayı bizden istenenleri karşıya sunamıyorsak ne olacak? Kapitalist ekonomilerin bir küçük modelini de kendi gönül bakkalımızda uygulamaya çalışmıyor muyuz böylelikle? Cebinde paran varsa, galeriye girebilirsin ve pazarlamacılar, kendilerini boş (!) yere meşgul eden alıcı kılığındaki boş (!) adamlarca meşgul edilmekten hiç hoşlanmazlar. Pazarın taleplerini karşılayamazsan iflas edersin. Pazardaki arzla örtüşen taleplerde bulunmazsan hiçbir şey alamazsın. Peki, pazarın taleplerini karşılamak uğruna yaptığım çabalar bu fotoğrafın neresindedir? O masum çocuk aklıyla verdiğimiz binlerce sözün ve çocukluk gururunu yenerek dilediğimiz binlerce özrün değeri nedir? Bu değer neye yansıyacaktır? Sürekli bizden beklentilerle geçecek bir ömür yerine, beklentileri aşacak bir ömür peşinde olmalıyız. Toyotome'nin de dediği gibi, beklentilerin gerçekleşmemesi hayal kırıklığına sebep oluyor, insanlar hayallerini yıkanlara (basit bir insan dürtüsü olarak) pek hoş gözle yaklaşmazlar. Zaten bu nedenle "Yergiden kaçın ve övgüyü bollaştır ki dostlukların bol olsun." denmiştir. Çünkü Sevgisi Toyotome'ye göre ikinci sevgi türü "çünkü" (because) sevgisidir. Bu tür sevgide kişi bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır. "Seni seviyorum; çünkü çok güzelsin. Seni seviyorum; çünkü çok zenginsin. Seni seviyorum; çünkü bana o kadar çok güven veriyorsun ki..." Çünkü sevgisi, eğer sevgisine kıyasla daha makul ve masum gözükebilir. Eğer sevgisindeki sevgi, bir beklentiye, bir şarta bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir. Zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz hoş bir şeydir, egomuzu okşar ama daha detaylı bir şekilde düşünürseniz, bu tür sevginin de 'eğer' türünden pek farklı olmadığını görürsünüz. insanlar bizi sahip olduğumuz bir özellikten dolayı seviyor ise sevgi, o özellik var ise, var olacaktır. Bu ise, bizi her ne olursa olsun o özelliği kaybetmeme hatta daha da fazlalaştırırla çabasına iter. Hem de ölümüne. Özelliğimizi kaybettiğimizde gidecek olan bir sevgi, adı sevgi bile olsa, bilmem ne kadar sevecen geliyor kulağa. Kız arkadaşına ölümüne âşık olan bir arkadaşım vardı. Arkadaşım, kızı çünkü sevgisi ile seviyordu. Çünkü kız (ona göre) çok; ama çok güzeldi. Kızcağız da arkadaşımı çünkü sevgisi ile seviyordu. Arkadaşım onu Amerika'lara götürüyor, istediğini alıyor ve ona gönlündeki hayatı yaşatıyordu. Nişanlandıktan sonra, genç kızın beyninde hızla ilerleyen bir tümör olduğu ortaya çıktı. Arkadaşım beyninden vurulmuşa döndü. Onun hayalindeki kız sürekli şuh kahkahaları ile onu mutlu eden, sempatik, sevecen ve her an o muhteşem güzelliğini etrafına yansıtacak bir kızdı. Onu seviyordu; çünkü kız bu saydığım özelliklere sahip güzel bir kızdı. Arkadaşım, kızı hiç hastahanede, ameliyathanede, kemoterapide ve radyoterapide hayal etmemişti. Hayal etmediği ve hiç düşünmediği bu gerçek, onunla karşılaştığı ilk anda hayallerini yıktı ve kıza karşı duyguları tamamen değişti. Düğün de yapılmamıştı. Tavırları silikleşti. Daha az ortalarda gözükmeye başladı. Halbuki kızın sevgisi de çünkü sevgisi idi. Üste-'ik kız, kendisine istediği hayatı yaşatacağını düşündüğü arkadaşımı Çünkü sevgisi ile severken, beynindeki tümörün bile bu sevgiye yenik düşmeyeceğini tasarlıyordu. Onu seviyordu, çünkü onun için her şeyi yapabilirdi. Ne kadar masum değil mi? Onun için kendi minik dünyasında tasarladığı her şeylerden bazıları yapılmayınca, sevgi karşılıklı olarak feshedildi. Bırakın çocukları, aileler bile birbirine düşman kesildiler. Sevgiyi isleyecek kaynaklar biterse çünkü sevgisi de bitiyordu. Ayrıca çünkü sevgisinde "Acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi ^'Viz?" korkusu ile yaşamak, 'insanları haddinden fazla tedirgin eder. nsanlar dışa karşı sergiledikleri; ama içlerinde sadece kendilerinin bildiği 148 Nitelikli İnsan 10. Bölüm: Her Şeye Rağmen Sevgisi 149 kişilikleri yüzünden daima tedirginlik içindedirler. Ya vaat ettikleri veya karşıya sundukları imaj, karşının sandığı imaj değilse ve karşımızdaki bunu anlar bizi terk ederse. Ayrıca, çünkü şartına bağlı olan olay ortadan kalkar ise, bu sevginin ve ilişkinin devam etmeyeceği endişesi bu sevginin sonu hazırlayan etkenlerden biridir. Rağmen Sevgisi işte sevgilerin en gerçeği. Üçüncü tür sevgi benim "rağmen" (in spitı of) diye adlandırdığım türdür diyor Toyotome. Bu üçüncü tür (gerçek) sevgide, insan bir şey olduğu için değil, bir şey olmasına rağmen sevilir. Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir. Bunlara rağmen sevilebilir. Tabii bu, sevgiyle karşılanması şartı ile. Burada insanın, iyi,! çekici, ya da zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor.; Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine rağme olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor. Bütünüyle çok değersiz biri gibi; görünebilmesine rağmen en değerli gibi sevilebiliyor. Japon yazar-: "Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur." diyor. Farkında olsanız da.ı olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zengin-, lik, başarı ya da ünden daha önemlidir. Bunun böyle olduğundan nasıl emin olursunuz? Haklı olduğunu ispat lamak için sizi bir teste davet ediyor, "şu soruma cevap verin." diyo "Kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiı kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zengi lik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmez miydiniz? Kendi kendiniz1 'Yaşamamın ne yararı var?' diye sormaz miydiniz?" Toyotome: "şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün. Dünya birden bire başınızın üstüne çökmez miydi? O an yaşamak size anlamsız gelmez, miydi? Diyelim sıradan bir yaşantınız var. Günlük yaşıyorsunuz. Günün birinde gerçek, derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatınızı nasıl yaşardınız?" diys soruyor ve hemen cevaplıyor: "Öyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar." Toyotome, hem de nasıl iddialı savunuyor Rağmen sevgisin. yaşantınızı sürdürebilmenizin nedeni, rağmen türü sevgiyi şu anda yaşa manız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır. Son sözlerinde biraz umutsuz, Toyotome. "Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor; çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var. Kimsede başkasına verecek fazlası yok." diye açıklıyor. Anlatıyor: "Yakınımızda olan birinin bu sevgiyi bize vermesini bekleriz ama o da aynı şeyi başkasından beklemektedir." Peki bu dünyada sevgi ne kadar var? Yazara göre, açlığımızı biraz bastıracak kadar, yemek öncesi tadımlık gelen iştah açıcılar gibi. Bu minnacık tadım, bizi daha müthiş bir sevgi açlığına tahrik ve teşvik ediyor. Bu minnacık tadım sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuzu anlatıyor. Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini ve bizi doyurmasını bekliyoruz. Hani nerede? Hepsi o. Asıl çarpıcı cümle en sonda. Dünyamızdaki en büyük kıtlık, rağmen türü sevginin yeterince olmayışıdır. Her Şeye Rağmen Sevebilme Gücü Toyotome'yi gençlik yıllarımın en hırçın, en delikanlı günlerinden birinde tanıdım. Yazdığı makale neredeyse benim doğduğum yıllara rastlıyordu. Savunduğu fikirler değil benim yaşımı, benim gibi milyarlarca gencin yaşını katlayacak bir güç ve dinamizmdeydi. Annem ben 8 yaşında iken vefat etmişti. Sırf bizlere iyi baksın ve aile içi uyum sorununu yine sülalemizden gelen aile gücü ile aşsın denilerek babam amcasının kızı ile ikinci evliliğini yaptığında annemin vefatı üzerinden henüz 1 ay bile geçmemişti. Üvey annemle (Ben her şeye rağmen sevgisini keşfedene kadar.) hırçın, kızgın, küskün ve bitkin bir dönem yaşadık. Zaman zaman eğer ve zaman zaman da çünkü sevgisi ile bürünmüş üvey (!) bir aile ortamını birlikte paylaştık. Her şeye rağmen sevgisini keşfettiğim gün kendime bir söz verdim. Üvey annemi her şeye rağmen sevecektim. Üvey annemle her şeye rağmen iyi geçinecektim. Üvey annemi her şeye rağmen sayacaktım. Bunları yaptım da. Her şeye rağmen sevgisi hayatımda bir dönüm noktası idi. Üvey annemi her şeye rağmen sevince, babamla ilişkilerim de her şeye rağmen "üzeldi. Onlar da beni her şeye rağmen sever ve sayar oldular. Üvey annem yakalandığı amansız bir hastalık dolayısı ile kaybetme safhasında bana hayatımın en büyük ödülünü verdi. "Oğlum, ben amansız bir 150 Nitelikli İnsan 10. Bölüm: Her Şeye Rağmen Sevgisi 151 hastalığın pençesinde sabırla ve ümitle yaşıyorum. (Lütfen ifadeye dikkat edin kıvranıyorum veya sürünüyorum değil.) Bu şekilde ruhumu teslim edersem, Müslümanların inancına göre ahiretteki hesap gününde 3 kişiye şefaat edebilme hakkım olacakmış. Ben önce babanı , sonra da seni seçeceğim." dedi. Gözlerim doldu, doldu, doldu... Kendi anne, babası, kardeşleri ve öz çocukları vardı. Yapamadığım bir evlatlık hakkını, her şeye rağmen sevgisine o da dönüştürebilmiş ve ruhunu beni Cennet'e davet edecek kadar yüceltebilmişti. Halbuki üvey annem için o gözünde büyütse bile, bırakın evlatlığı, basit bir insanlıktan başka hiçbir şey yapmamıştım. Üvey annem için yaptıklarım bende ve ondaki her şeye rağmen sevgisi ile birleşince, özlük, üveylik, küslük gibi her şey rafa kalktı. Baştan yemin etmiştim; çünkü her şeye rağmen ben bu İNSAN ile iyi geçineceğim. Sonrasında "Gerçek sevgi, iyilik gördüğünde artmayan ve kötülük gördüğünde eksilmeyen sevgidir." sözünün gerçekliğini o kadar yakinen yaşadım ki, anlatamam. Üvey annemi kaybettik. Babam yeniden evlendi. Evde üvey annemden olan bir kız kardeşim ve bir de erkek kardeşim vardı. Bir gün üvey(l) kız kardeşim Tuba'yı (Üvey demek ona olan muhabbetime bir ihanet gibi gelse de olayı size anlatabilmek için kavramları yerli yerinde kullanmak zorundayım.) yanıma alarak onu, bana üvey ona ise öz olan annemizin mezarına götürdüm. Annemizin mezarı başında muhteşem bir duygusallıkla süslenmiş bir dua faslından sonra, onun ruhunu da şahit tutarak, kız kardeşimden bundan sonraki hayatında her şeye rağmen sevgisini benimseme ve uygulama sözü aldım. Hayatın yokuşlu olan anlarında, gelecek inişlerin daha da çabuklaşması için her şeye rağmen sevgisini benimseyeceğine ve uygulayacağına söz verdi. Şimdi onu da hayatını her şeye rağmen sevgisi ile süslediği anlarda daha mutlu ve huzurlu görüyorum. Üstelik her şeye rağmen sevgisinin illa bir üvey anneye karşı uygulanması gerekmediğini o da benim gibi kısa sürede anladı. Tüm kainatı her şeye rağmen sevgisi Üe sevebilmek. Bu erdeme kavuştuğundan beri o da, çevresi de daha mutlu> daha huzurlu ve daha rahat. Dünya hayatının elverdiği ölçüde. Ben Kendimi Düzeltmeden Başkaları Düzelmeyecek Hayatımızda uygulayabileceğimiz her şeye rağmen sevgisinden başka bir güce daha sahibiz. O da karşılaştığımız her olay sonrasında "Bunu bana nasıl yaparlar?" diye düşünmek yerine "Ben kendimi düzeltmeden başkaları kendilerini asla düzeltmeyecek." düşüncesidir. Bu düşünce başkalarıyla ilgili beklentilerimizi minimize ederken, değişim için kendimizle ilgili beklentilerimizi maksimize etmemizi sağlıyor. Karşılaştığımız olaylar sonrasında her seferinde mahkemeler kurup onları yargılayacağımıza, bir tek kişiyi, onu yargılıyoruz yani bizi, kendimizi. Her seferinde, biz kendimizi düzeltmeden başkalarının asla düzelmeyeceğine olan inancımızı bir kat daha pekiştirerek yaşıyoruz hayatı. Ah bir anlasak, ah bir görsek ve ah bir benimsesek şu düşüncenin manasını. Başkalarını yargılamayı bırakıp, olayı gerçek yönü ile ele alabileceğiz o zaman. Hep onlar suçlu, hep onlarda hata, hep böyle yapıyorlar zaten, hep, hep, hep... Peki nereye kadar gidecek bu kendimizi kandırmaca? Ne zaman yaşadığımız olayların gerçek sorumlusunun biz olduğunu anlayarak başkalarını suçlamayı bir tarafa bırakıp, bir daha aynı olayı yaşamamak için kendimizi gerekli tedbirleri almaya yönelteceğiz? Birisi bizi üzdüğünde ilk tepkimiz şu olur: Neden beni bu kadar üzüyor, neden hep beni üzüyor, neden hep sürekli beni üzüyor?.. Bu tepki bizi gerçeklerden uzaklaştırır. Başlangıçta bir cevap aramaya yönelik gibi gelen bu soru kipleri, gittikçe bizi olayın gerçek yüzünden uzaklaştırır ve en sonunda gerçeği kaybederek sanal bir âlemde kendi kurgumuzla baş başa kalıveririz. Halbuki başımıza gelen bir olayla ilgili ilk düşünmemiz gereken şey, asıl sebebin sürekli biz olduğumuzdur. iş veren sesini yükselterek bize fırça mı atıyor? Öğretmen hep bize mi kızıyor? Arkadaşlarımız sürekli bize mi küsüyor? Tek sebep biziz. Küstüren de, kızdıran da sadece biziz. Bir düşünelim. Birisi bize kızdığında, biz dünyaya gelmemiş olsak, dünyada °lrnasak bize kızabilir mi? Neden Japonya devlet başkanı size hiç kızmıyor? Hiç karşı karşıya gelmediniz de ondan. Onunla hiçbir işiniz olmadı. Onunla hiçbir iletişim kurmadınız. Kızgınlıkların ve kırgınlıkların olabilmesi için, ya karşılaşma ya konuş- rria. ya iletişim ya da bir eylem gereklidir. Ortaya çıkan kötü sonuçlar, kötü 152 Nitelikli İnsan kişileriden değil, kötü işlemlerden kaynaklanan sonuçlardır. Biz bunu kişilere yansıttığımızdan olayı değil kişileri sorguladığımızda hem sorunu büyütürüz, hem de yanlış anlaşılmaya bir kapı daha açarız. Aksi giden tüm olaylarda biz kendi kendimizi sorgulamaya başladığımızda, işler öylesine rayına girecek ki buna biz bile şaşıracağız. Unutmayın, ben kendimi düzeltmeyince, başkaları asla düzelmeyecek; çünkü başkaları ve başkalarının dünyası da kendi içinde başkalarını suçlayan 'ben'lerden oluşuyor. Herkesin başka bir seçenek bularak yapıl-ması gereken şeyler peşinde koştuğu bir dünyada, hiç kimse birbirini suçlamaya zaman bulamayacaktır. Hem unutmayalım, "Büyük insanlar fikirlerle, orta insanlar olaylarla, küçük insanlar insanlarla uğraşırlar." En büyük insanlar ise, sürekli kendilerini geliştirmeye çalışarak büyük fikirler ve idealler peşinde koşabilenlerdir. GÜZEL KONUŞMA SUNUM BECERİLERİ Söz ola kese savaşı, Söz ola kestire başı. Söz ola ağulu aşı, Yağ ile bal ede bir söz. Yunus Emre msm Güzel Konuşma ve Sunum Becerileri Mttfc Niçin Konuşuyoruz? Hiç düşündünüz mü niçin konuşuruz ve niçin konuşuyoruz? Bu soruya hemencecik verilen klasik cevap: "iletişim için konuştuğumuzdur." Peki, "Neden iletişime geçiyoruz?" dersem ne dersiniz? "Bilgi vermek, bilgi almak, ikna etmek, elde etmek, korumak veya kaçınmak". Kısaca istediklerimizi elde etmek ve istemediklerimizden uzaklaşmak için iletişime gireriz. Bu, aslında hayatın kendisidir. Yaşamak için iletişim kurar ve yaşamak için konuşuruz. Konuşmak, hayatın belirtisidir. Çok az insan konuşmasını yaşamak ve yaşatmak için yapar. Genelde yaptığımız tek şey, konuşmalarla kendimizi rezil etmek, ailemizi üzmek, dostlarımızı Küstürmek, arkadaşlarımızı kızdırmak kısaca, bindiğimiz dalı keserek hayatımıza son vermek oluyor. Yaptığı konuşmalarla yeni yeni hayatlar başlatan büyük insanları görmezden gelerek, konuşma süresince sözcük- leı"i bir ok gibi kullanıyoVuz. "Dili, zehirli ok gibi." deyimi de buradan gelse 9erek. Aristotales, "Konuş ki seni göreyim." demiş. Biz ya karşımızdakine haddini bildirmek için yani kendimiz yerine gücümüzü göstermek için konuşuyoruz ya da kendimizi göstermek yerine gizlemek için. Alıcı Konuşmacı Tipi. , Bu açıdan baktığımızda, dili zehirli bir ak gibi kullananlar konuşurken ICi olanlar oluyor. Hep alıcı olanlar. Almak istedikleri avını ucu zehirli bir 154 Nitelikli İnsan 1 okla avlayan avcılar gibi, sözü iki dudakları arasından fırlattıklarında sö? ne kendilerine ne de karşısındakilere yarıyor, istediğimize ulaşamıyoruz Alıcı konuşmacılar, baskın bir üslupla hep isteyen pozisyondadırlar Onlar sürekli kendileri için bir şeyler yapılmasını isterler. Meydanda duyg. lan tek ses onların sesleri olmalı, beyefendi konuşurken herkes susmalıdır. Karşı koymak "hak getire" ama bir ara hafif bir sızlanma i|e sesinizi çıkartacak olsanız "kes sesini" üslubu ile onunkinden başka tüm sesler kesilir. Verici Konuşmacı Tipi Bir de verici konuşmacılar vardır. Bunlar konuşurken bilgilerini verdikleri kadar, yaptıkları konuşmanın yanında eşantiyon olarak tecrübelerini, hoşgörülerini, sevgilerini ve yüreklerini verirler. Alıcılar karşısındakileri sustururlar ama vericiler, konuştuklarında karşısındakilere dinleme alışkanlığı verirler, sabır verirler, umut verirler, heyecan verirler ve her konuştuklarında bambaşka bir bakış açısı verirler. Onlar konuştuğunda hayatınıza yeni yeni zenginlikler girer. Mükemmel bir tablo önünde durup da "muhteşem" deme ihtiyacı hissetmemizde olduğu gibi, konuşma içten bir güçle ortaya çıkan bir sonuçtur. Çirkinlikler karşısında dudak büküp kızgınlığımızı belli ederken de, güzellikler karşısında heyecana kapılıp "Harika." derken de aynı dürtü ortaya çıkar ve bizi konuşturur. Bu açıdan baktığımızda, herhangi bir durum karşısında yaşıyor olduğumuzun ispatıdır konuşabilmek. "Ben güzelliği gördüm." diyebilme gücüdür veya "Olmaz böyle bir şey." diyerek çirkinlikleri reddedebilme gücü. Tepkinin yönü olumlu veya olumsuz olsun, bir başka konuşturucu güç akıl ve zekamızdır. Konuşmak aynı zamanda "Ben akıllıyım, anlayabiliyorum, algılayabiliyorum, ayırt edebiliyorum. ifadesidir. Ancak çok azımız bu gücün kendilerinde olduğunu, bir sürü laf kalabalığı ile kendini ve karşısındakiler! yormadan ifade edebilme gücüne sahiptir. Nasıl Konuşuyoruz? Konuşma şekillerine baktığımızda, yapılan konuşmaların %70'inden fazlası reddetmek üzere yapılıyormuş. Herkesin kendi başına buy'ul< ll^BÖLÜM:GOEL ve SUNUM BECERİLERİ 155 olduğu ve herkesin kendi kafasına göre gittiği bir dünyada başka nasıl bir sonuç olabilirdi ki. Ortak bir yaşantı şekli kuruyoruz diye güya sanayileştik ve muasır medeniyetler kurduk ama hâlâ birbirimizi desteklemek ve güçlendirmek için konuşmasını öğrenemedik. Konuştuk mu hep reddet-me|< için konuşuyoruz. Eskiler "Sükut ikrardandır." derlerdi. Şimdi ise, sükut bile kızgınlık, kırgınlık veya küskünlüğe alamet sayılıyor. Bir içinize dönüp kendi kendinize bakın. Kendinizle yaptığınız konuşmaların da %70'nin olumsuzluk içeren reddedici konuşmalardan oluştuğunu göreceksiniz. "Sen ne anlarsın? Sen asla başaramazsın. Yapamayacağını bile bile niye başladın ki buna. Sen kendini ne zannediyorsun. Katiyen olmaz." türü konuşmalarla, kendi içimize de negatif düşünme ve konuşmanın zehrini akıtıyoruz. Tek bir isteğimiz var. Hep bizim istediğimiz olsun, insanlar bizim istediğimiz gibi konuşsun, işler bizim istediğimiz gibi gitsin ve dünya bizim istediğimiz gibi olsun. Onun için nerde bir iyi görsek elimizdeki vasatı öne sürüp, "Senin iyin sana, benim vasatım bana yeter." edasıyla reddediyoruz her şeyi. insanlar bu tavrımızı görüp de daha iyiyi çıkartacak bir güç bulamıyorlar kendilerinde. Hem neden bulsunlar ki; en sonunda ortaya daha iyi çıksa bile "Elimizdeki iyi yeterli." deyip, yine onu reddetmeyecek miyiz? Başkalarını aşağılayıcı bir biçimde konuştukça, kendimizi de küçük düşürdüğümüzün farkına varmalıyız. Toplumdaki imajımız felaket tellalı, kötü kalbli, kötümser, muhalif vs. gibi sıfatlarla mı ifade edilmeli? Konuştuğumuz zaman insanları üzücü, kırıcı, yıkıcı konuşmalarla kendi bindiğimiz dalı da kesmekte olduğumuzu biliyor muyuz acaba? Kötü konuşma sonucu çevremiz bizden uzaklaşır. Daha önemlisi, biz de kendimizden uzaklaşırız. Kendimizden, yüreğimizden, cesaretimizden, iyi âyetimizden uzaklaşırız. Yaptığımız her olumsuz konuşma aslında karşımızdakinden çok, kencjı kendimize yaptığımız ve kendi kendimize ayk gördüğümüz bir konuşmadır. Bizimle aynı tip bir üslupla konuşul-masını ister miyiz? Nasıl Konuşmalıyız? Konuşma, sözün sahibini yüceltir, ona güç'verir. Dolayısı ile konuşma r Şeyden önce sözün sahibi ile yapılmalıdır. Karşısındakilere söyleyecek 156 Nitelikli İnsan 11. Bölüm: Güzel Konuşma ve Sunum Becerileri 157 bir sözü olan kişi, sözü ilk önce kendisine söyler gibi konuşmalıdır. Ken< inanmadığını ve kendi yapmadığını başkalarına söylemenin etkisi olmayj çaktır. Konuştuklarımız kendi hayat süzgecimizden süzülmedi ise, ya şey elekte kalacak ve aşağıya hiçbir şey düşmeyecektir ya da her kalburla su taşımak gibi elekten aşağıya dökülecek ve elimizde bir kalmayacaktır. Bir sözü söylerken ince eleyip sık dokumak gerekir. tartmak gerekir. "Senin söylediğini kulağın duymuyor galiba." gibi suçlamayla karşılaşmamak için bütün bunlara dikkat etmek gerekir. Uluslararası ilişkilerde çatışmaların çözümünde önerilen ilk kurd "Masada kal ve müzakerelere devam et." kuralıdır. Küçük büyük bütil çatışmalarda uluslararası toplum bir taraftan taraflara sükunet çağrıl yaparken, diğer taraftan da görüşmeleri devam ettirmeleri uyarısınc bulunur. Masada kaldıkça konuşma şansı artacak ve konuştukça çözür daha fazla yaklaşılacaktır. "Köprüleri atma, onları kaç kez geçmek zorul da kaldığını gördüğünde sen de şaşıracaksın." sözündeki gerçek budur. Yıkılmaması gereken en önemli köprü, iletişim köprüsüdil Masadan kalkmayan kişi, silahı bırakmış ve görüşmeye gelmiş; Kendisini konuşarak ifade etmeye çalışmaktadır. Bırakılması gereken ti silah, elimizdeki ya da belimizdeki silah, değil şüphesiz. Bir de dilimizde silahı bırakmış olmamız lazım. Yeni yeni kapıları aralamak, yeni ye çözümlere ulaşabilmek için silahları bırakmak şart. Tarih boyu görülj örneklerde olduğu gibi, öfke ile kalkan zararla oturuyor ve keskin sirke' çok küpüne zarar veriyor. Konuşabilmek için önce bilgiye, sonra da zengin bir düşünce gücü ihtiyaç vardır. Bu kitabın önce öğrenmeyi öğrenmek ve hemen sonrasın ise, düşünmeyi düşünmek ile başlamasının nedeni budur. "Düşünm< içten konuşmak; konuşmak, dıştan düşünmektir." ifadesinde kendini bul düşünerek konuşmanın erdemi başka türlü ortaya çıkamaz. Konuştuğumuzu önce kendimize söylemek ve önce kendimiz duyr için konuştuklarımızla ilgili verimli bir düşünce süreci yaşamalı) Konuşacaklarımızı bir kağıda dökmeli, yazılı bir şekilde çalışmalı an yazılı bir metne bakarak konuşmamalıyız. Seçtiğimiz kelimeleri büyük hassasiyetle seçmeli ve kelimelerin gizemine inanmalıyız. Konuşf süresince, konuşma dili yanında sunum diline de önem vermeliyi ile konuşmanız; düşünce dili, yazı dili, konuşma dili ve sunum dili |e bir bütünlük arz etmeli ve uyum içinde olabilmelidir. Düşünme, yazma, konuşma ve sunum dili aynı olmazsa, bunlar uyum ve ahenkle davranmazsa, konuşmanın içeriği ne olursa olsun, itici gelir. Üstelik kendimiz de bundan haz almayız. Üstelik "Önemli olan, söylenenin ne olduğu ya da nasıl söylendiği değil, ama söylenenin nasıl anlaşıldığıdır." sözünü de akıldan çıkartmamak gerek. Bir söz söylediğimizde karşımızdakine "Sen önce kendine bak" dedirtmemek için özü ile sözü bir olmak gerek. Harfler kendi başlarına alfabenin vazgeçilmez unsurları olsalar da, gerçekten 'kelime haline gelmeye çalışmayan harflerin' ne anlamı vardır ya da eylem haline dönüşmeyen hareketlerin? Her ne kadar toz pembe hayallerimiz, cafcaflı kelimelerimiz ve ağdalı konuşmalarımız bunun aksini söylese de. Neden Konuşamıyoruz? Hem iç hem de dış konuşmada amaç ne olursa olsun, konuşan kişi bir şeyler sunuyor. Ya kendine ya başkalarına bir şeyler anlatıyor. ABD'de yapılan araştırmalar, Amerikan halkının %75'inin topluluk önünde konuşma fobisi olduğunu ortaya koyuyor. Glossophobia denilen bu fobi, topluluk önünde konuşma fobisi, karanlık korkusu ve ölüm korkusu gibi gelebiliyor. Peki, neden? Neden teknolojik ve bilimsel sahada dünyanın en süper gücünün fertleri, tek başlarına bu korkuyu yaşıyorlar. Sebebi çok basit. Beyniniz, siz hangi uygarlığa, hangi milliyete ve hangi sülaleye ait olursanız olun, sadece ve sadece size aittir ve sadece size ait olan duygular-'a çalışır. Üyesi olduğunuz toplum, dünyayı yönetiyor olabilir ama sizi yöneten sizin beyninizdir. Beyninize şekil veren duygu ve düşüncelerinizi değiştirmedikçe de istediğinizi yapabilme ergine kavuşamazsınız, isterse arkanızda tüm dünya olsun. Duygularınızın gücü dünyaya bedeldir. Konuşamıyoruz; çünkü korkuyoruz. "Kişi bilmediği şeyin düşmanıdır." er|ir ya tamamıyla öyle. Hiç topluluk önünde konuşmadan ondan nasıl Akabilirsiniz? Bugün yüz milyonlarca kişinin yüz yüze olduğu bu gerçek, ut çıplaklığı ile ortadadır. Anlamadan, görmeden, öğrenmeden ve her ğ g ğ ?eyden önemlisi topluluk önünde konuşma yapmayı denemekten korkup 158 Nitelikli İnsan 11. BÖLÜM: GÜZEL KONUŞMA ve SUNUM BECERİLERİ 159 kaçıyoruz. Biz kaçtıkça da, araba lastiklerinin peşinden havlayan köpe gibi, korkularımız, kaygılarımız bize karşı havlayıp peşimizden kovalıyor. Hem topluluk önünde konuşma korkumuzu yenecek, hem de bi; diğer korkularımızdan emin kılacak bir bilginin eksikliğini çekiyoruz. Dah ötesi, konuşmanın içeriğini oluşturacak olan bilginin eksikliği oluyo Bilginin gücünü ve gizemini kullanamıyoruz. Beynimizi konuşmanın esa ve usulüne hakim kılacak bir bilgi zenginliğine kavuşturamıyoruz. içeri fos olunca, konuşma da fos çıkıyor. Konuşmadan sonra "Dağ, fare doğuı du." diyerek birbirimizden burun kıvırıyor, yüz çeviriyoruz. Konuşmalarımı birbirimizi tatmin etmiyor. Tatmin etmekliği bir tarafa bırakın, üstür üstlük bir de kızdırıyor, sinirlendiriyor. Neden? işleri suhuletle çeki] çevirmeye yetecek gerekli ve yeterli bilgimiz yok da ondan. Bir Konuşmanın Anatomisi Konuşmayı bir vücuda benzetecek olursak, iskeleti, bilgi ve içeriğidij sinir sistemi, inancınızdır, inancınızla, konuşmayı istediğiniz yöne sürüklf ve hareket ettirebilirsiniz. Beyni, tecrübelerinizde aklı ve zekası, güveninizdir. Kalbi, algılarınızdır. Gözü, duygularınızda. Etkin bir konuşr için, inancınızla iyi bir başlangıç yapar, bilgiyle içeriği zenginleştirir, tecrJ belerle sahip olduğunuz teknikleri uygular ve öz güvenle konuşmanı akıcılığını sağlarsınız. Bu açıdan konuşmayı aynı kendi bedeniniz gibi ' canlı organizma olarak görmelisiniz. Konuşmanız ölünce siz de ölür, koni manız canlanınca siz de canlanırsınız. Kendinizi ve dinleyenlerinizi canlı ti mak için dipdiri canlı bir beden meydana getirmeli ve onu konuştı malısınız. Nasıl İyi Bir Konuşmacı Olabiliriz? İyi bir konuşma için 7 önemli unsuru bir araya getirebilmemiz lazımdır Konuşmayı ister kendimiz ister başkalarına yapalım, ister kendimize, ister başkalarına sunalım, bu 7 unsur mutlaka göz önüne alınmalıdır. Buradaki 7 konunun tepesine yazılması gereken bir cümle var. O da, "Söz bilirsen söyle, sözünden ibret alsınlar. Söz bilmezsen sus, seni bir adam sansınlar-gerçeğidir. 1. Konuşulacak Konu (Konsept) Ortada konuşulacak bir konu olması için, o konu ile ilgili bir şeyler bilmeniz gereklidir. Bilgi, konuşulması gereken konuyu ve konuşulması gerekenleri bize fısıldayan bir ilham perisidir. Bildiklerinizle ilgili, sapla samanı birbirinden ayırt edebilme gücüne sahip olmanız gereklidir. Bunun içip iyi bir algılama gücüne sahip olmalısınız. Konuşulması gerekenleri söyleyebilmek için gerekli olan bu algı gücü sayesinde, üzerinde konuşulması gereken konuyu tutarlılıkla seçebilirsiniz. Bugün dünyada üzerinde durulması ve konuşulması gereken milyarlarca konu var. Alternatifler çok. Yapabileceklerimiz az ve süremiz kısıtlı. Bunca kıt kaynak arasından en uygun konuyu seçmeniz demek, o konu ile ilgili yapılması gerekli olan şeyi yapmayı da zihninize koymanız anlamına geliyor. Bu konuda yapmanızı istediğim şey, sizce konuşulması gerekli 50 önemli konuyu bir liste haline getirip her hafta gözden geçirmenizdir. 4 hafta boyunca, çevrenizle de istişare ederek ilk başta yaptığınız 50 maddelik önemli konular listenizi yeniden şekillendiriniz. Elinizdeki 50 maddelik önemli konular listesini en önemliden daha az önemliye doğru bir sıralamaya koyunuz. Nedir sizin için üzerinde konuşulması gereken en önemli ilk 10 konu. Savaş, kriz, bunalım, depresyon... Sakın ha, listenin bu şekilde şekillenmesine izin vermeyin. Konuşulacak konu olumsuz kavramlardan seçilirse, gidişat ister istemez olumsuzluklar diyarına doğru kayacaktır. Siz cehenneme gitmeme yollan yerine, cennete gitme yollarını konu olarak seçin. Trafik canavarı yerine, geleceğin ulaşımı gibi bir konuyu seçin. Göreceksiniz, kavramlar olumsuzlardan olumluya doğru kaydıkça, Çözümlere ulaşmak da bir o kadar kolay olacaktır. En önemli konularda ilk 10 listenizi sürekli görebileceğiniz bir yere asm. Bir yıl boyunca üzerinde düşünün. Ev, iş, okul ve sosyal hayatınızı Şekillendirerek, nihayetinde dünyanızı yeniden kuracağınızın bilinci ile ilk lu konunuzun popüleritesinNhiç kaybetmeyecek konulardan seçmeye °2en gösterin. Okul gibi belki de gelecekte olmayacak kavramlar yerine eğitim konusunu seçin, iş yeri yerine çalışmayı, ülke yerine yeryüzünü, kit. ileti den aP yerine, bilgi kaynağını seçin. Ülkeden ülkeye önemini yitirmeyecek, sağlık, barış ve adalet gibi kavramlar üzerinde durun. Evrensel e9erlere yönelin. Ne olacağınız hiç önemli değil, iyi bir öğrenci, iyi bir 160 Nitelikli İnsan 1 11. Bölüm: Güzel Konuşma ve Sunum Becerileri 161 öğretmen, iyi bir idareci, iyi bir aile ferdi, iyi bir iş veren, iyi bir asker. |\je olursanız olun, bu gibi evrensel konularda yapacağınız konuşma için mutlaka kader bir gün kapınızı çalacaktır. Şans, sadece önceden kendisi içjn iyi hazırlananlara güler.
2.. Konuşulacak Zaman ( Konjöktür)
"Her dediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu her yerde söylemek doğru değildir." sözü çok şeyi özetliyor. Bir sunum yapacaksınız ve sunumunuz fedakar annelerimiz ile ilgili ise, bunun etkisini, göstereceği en iyi zaman "Anneler günü"dür. Yalnız burada bahsedilen 7 hususu da aynı anda düşünmeye çalışın lütfen. Zamanı gelmemiş bir konuşma yaparsanız, erken öten horozu keserler misali sözünüz kesilebilir ve koltuğunuzu kaybedebilirsiniz. Zamanı kollamak ise, sadece etkin düşünce gücüne ulaşmış kişilerce yapılabilen bir davranıştır. Bir konuşma, bir sunum yapmak için, uygun olan zaman nedir? Bu uygun olan zamana kim ya da kimler karar verir. Yaşıyorsak konuşmalıyız ya da konuşulanları duymak için susmalıyız. Bir konuşma veya sunum için insan hayatının tümü uygun zamanlardır. Burada mühim olan, konuşulacak zamanda uygun ve gerekli konuyu bulup çıkartmaktır. Konjöktüre uygun davranabilmektir. Dedem rahmetli, yaptığı sohbetlerde (Bölgesel bir vaka olması hasebiyle olsa gerek, ayakkabıların giyilirken içinde herhangi bir haşarat olabilmesi riskine karşılık, dik tutulup topuklardan yere vurulduktan sonra giyilmesini sıklıkla öğütlermiş. Bir gün "Ah hocam." demiş bir dinleyeni. 'Ah, bunu bana neden daha önce söylemediniz? Bu sabah ayakkabımı giyerken içindeki akrep beni soktu." Dedem gülümsemiş. "Evladım. Ben bunu her zaman söylüyorum ama senin başına bir iş gelip canın yanmadığ1 için, ben söylerken senin anlama vaktin henüz gelmemişti." "Bir musibet bin nasihatten evladır." sözü de bunun için söylenmiş olsa gerek. insanların bir olayı anlayıp idrak edebilmeleri için illa başlarına bir musibet gelmesini mi bekleyeceğiz? Gönlümüze hoş gelen konuşmalar o âna uygun konuşmalar oluyor, tam isteğimize göre ve istediğimiz anda yapılan konuşmalar. Bu isteklilik ânını bekleyeceğiz ya da konuşman'112 için bir isteklilik zihnini hazırlayacağız. "Talep edilmeyen meta zayidir-denir. Sizden bir istenilmeden verdiğiniz şey kayıptır. Talep ânıno3 rc|jğiniz ise, ihsan olur. insanlar sadece başarılı, dürüst ve babacan kişilerden bir şeyler duymak isterler. Konuşmamız için bir istek ânını bek-I ^ek yerine, başarı için şimdiden çalışmaya ne dersiniz? 3, Konuşulacak Konu (Metin) Bir konuşmanın önünüzdeki bir metne bakarak yapılması konuşma değil, olsa olsa yüzünden okuma olur. Bir konuşma metninin motamod ezberlenerek (metne bakılmadan) okunması da ezberden okuma olur. Konuşmanın yüreğinizin sesini dinleyerek yapılması için ezberden yapılması gereklidir. "Buradaki metin de ne oluyor?" diye soracaksınız. Yüreğinizin sesini duyabilmek için yazdıklarınızı gözlerinizle görebilmeli, aklınızla muhakeme edebilmeli ve üzerinde yeteri kadar çalıştıktan sonra kürsüye çıkıp istediğiniz gibi konuşabilmelisiniz. Konuşulacak metin hazırlığı safhasında ileri bölümlerde detaylı bir şekilde anlatılacak olan beyin haritaları tekniğini kullanabilirsiniz. Hem konuşmanıza akıcılık hem de fikirlerinizde hakimiyet kazandıracaktır. 10 dakikalık bir konuşma için, en az 50 dakikalık bir metin oluşturmanız gerektiğini unutmayın. Çalıştığınız metnin ancak 1/5'i aklınızda kalacak ve konuşma boyu kullanılabilecektir. Konuşma sırasında küçük bir kartvizit arkasına çizilmiş bir beyin haritası ve üzerindeki minik resimlerden hatırlatıcı olarak faydalanabilirsiniz. Sürekli elinizde tutarak değil, ya konuşma kürsüsü ya da masanızın üzerine koymak şartı ile. Konuşma projeksiyon, tepegöz veya slayt makinesi gibi bir ekipmanla yapılacaksa, bu, konuşma değil, bir sunum olacağı için, yazılı metin ve güzelce hazırlanmış renkli, şekilli bir sunum dosyası gereklidir. Böyle bir metin olduğunda sayfayı 9 eşit parçaya bölerek, ortasına resmi, üstüne başlığı ve yanlarına da açıklamaları yapabilirsiniz, tek slaytta çok fazla konuyu birbirine karıştırmamak kaydı ile. Her sayfada 1 konuyu anlatacak Şekilde bir sunum daha çarpıcı olacaktır. Sunum sırasındaki beden diliniz-'e ilgili bilgiler "Etkin Beden Dilr^ bölümünde ele alınacaktır. 4. Konuşacak Kişi (Konuşmacı) Konuşacak kişi için en önemli şart, dinlemektir. Sokrates "iyi bir hakimde 4 nitelik vardır: Nezaketle dinlemek, akıllıca konuşmak, dikkatlice düşünmek, tarafsızca karar vermektir." der. İyi bir ^°nuşmacı olabilmek için ilk şart da iyi bir dinleyici olmanızdır, içindeki 162 Nitelikli İnsan 11. Bölüm: Güzel Konuşma ve Sunum Becerileri 163 sesi dinleyeceksin, kalbinin sesini, inançlarını dinleyeceksin. Evreni' dinleyeceksin. Sana seslenilen şeyleri dinleyeceksin. Seninle yapılan konuşmaları dinleyeceksin. Öğretilenleri ve öğretilmeye çalışılanları dinleyeceksin. Gördüklerinle, duyduklarınla, bildiklerinle baş başa kaldığında vicdanının sesini dinleyeceksin. En önemli dinleme de bu olsa gerek. Eflatun, "Düşünmek, ruhun kendi kendine konuşmasıdır." der. Ruh yoksa, düşünce de yok olur ve konuşma daha ortaya çıkmadan biter. Ruhsuzluktan kaçınmamız lazım. Konuşurken de, düşünürken de, dinlerken de ruhumuzu vererek bu eylemleri yapıyorsak, istediğimiz sonuç hasıl olur. Gerçek konuşmacı olmak için "Her bildiğini söyleme, her söylediğini bil." düsturunca evreni vicdanının sesi ile dinleyebilmelisin. Bazen yeri ve zamanı gelmemiş konular olgunlaşmaya bırakılır. Bazen yeri ve zamanı gelen konular uzun uzun konuşmalarla değil bir bakışla anlatılır. Etkili ve I güzel konuşmak istiyorsan, sahip olduğun düşünce, savunduğun inanç, yaşadığın hayat, ağzından çıkan söz ve bedeninle yaptığın hareketler birbiri ile uyum içinde olmalıdır. Biz genelde dinlemeden söz eder, düşünmeden konuşur ve bilmeden ahkam keseriz. Böyle olup da istediğimiz etki meydana gelmeyince de sızlanmaya başlarız. Konuşma sürecinde akıl, düşünceyi; düşünce de dil'i çalıştırmalıdır. Maalesef bugün her şeyimizi çalıştıran tek şey dilimizdir. Zamanı gelince konuşmak için, zamanın geldiğini takip etmek gereklidir. Her şeyden önce neyin zamanıdır gelen? Susmanın mı, dinlemenin mi, konuşmanın mı, anlamaya çalışmanın mı? Bunları anlamak için büyük bir bilgi birikimi ve idrak gereklidir. Küpteki bilgiyi anlayışla yoğurmak ve gereğini yapmak. Sizce bilge Konfüçyüs neden "Az konuşmaktan pek az, çok konuşmaktan sık sık pişman oluruz." dedi dersiniz? Konuşmacı için içteki faktörlerden biri olan cesarete sahip olmasını öneririm. En büyük cesaret, karşıdakini değil, insanın kendi kendini sus- turabilme cesaretidir. Babayiğit olmak, yiğitliği harcamakla değil, yerli yerinde kullanmakla olur. Ağzımıza gelen lafı hiç düşünmeden söyleme cesaretine karşı bir cesaret geliştirmek lazım. Konuşmanın vakti geldi mi de hiçbir şeyden korkmadan gereğini söyleyebilme cesaretine sahip olmak lazım. Bu cesareti bize veren bilgi ve tecrübelerimizdir. "Ben güzel üşüyorum." diyebilmek için, ayna karşısında güzel konuştuğumuza ,efg|arca şahit olmamız lazım. Geçin evde bir boy aynasının karşısına ve her 9un elinizdeki güzel bir metni okuyup, kendinizi bir haber spikeri gibi jfışünün. Milyonların karşısındaki başarılı, mükemmel bir haber spikeri... jeSt ve mimiklerinize bakın. Ana dilinize hakim olun. Kelime hazinenizi e|jştirin ve genişletin. Sesinizi kontrol edin. Gözlerinizin içini görün. Konuşurken beyninizden geçenlerle uğraşıyorsanız, aklınızdan geçen fikirler konuşmanızın iskeletini bozar ve yıkar. Bu, aynı futbol oynarken başım yerdeki toptan kaldırmadan oynamaya çalışan oyuncuya benzer. Futbol takım işidir. Başınız yerde ve gözleriniz sadece futbol topunu görüyorsa, siz top değil, topla oynuyorsunuz demektir. Aynı şekilde aklınızdan geçenlerle konuşmak yerine, karşınızdakileri konuşmak istiyorsanız, odak noktası olarak konuştuğunuz kişileri seçmelisiniz. Onları görmeli, duymalı ve takip etmelisiniz. Dinleyicileri unutup da, aklınız fikriniz konuşmanın iskeleti ve "Ben nasıl konuşacağım?" sorusunun cevabını aramadaysa, büyük ihtimalle güzel ve etkili konuşamayacaksınız demektir. Dinleyicilerin gözüne bakın. Hareketlerini ve yüz ifadelerini hissedin. Onlarla hemhal olun. Bütün bunları ayarladıktan sonra ses, nefes ve dil öğelerine eğilmek gerek. Artikülasyon denilen sesin, konuşmanın akışına göre gerekli boğumlama ile etkili bir hale getirilmesi çalışmalarını yapmanız lazım. Bunun en iyi yolu değişik ses tonları, ifade tarzları ve zıt anlamlılıklarıyla değişik değişik konuşmalar yapmaktır. Ses ve konuşma üslubu ile ilgili fonetik üzerinde de durmak lazım. Ayrıca tonlama ve vurgulamanın etkili bir biçimde yapılabilmesi için de diksiyon çalışmaları yapılmalı. Aynı okumanın ve öğrenmenin sadece beynimizle değil, bütün vücudumuzla yapılması gibi, konuşma da sadece dilimizle değil, bütün vücudumuzla ortaya konuları bir eylemdir. Üstelik hem iç hem de dış vücudumuzla. Bazıları etkili bir konuşma için etkili bir kıyafeti öneriyor olsa da J^nce bu şart değildir. Sade, düzenli, temiz ve kişiliğimizle örtüşen nor-nal bir kıyafet yeterlidir. Önemli oWu-söz I erde ki ve üsluptaki çarpıcılık, ve ahenktir. 164 Nitelikli İnsan 11. Bölüm: Güzel Konuşma ve Sunum Becerileri 165 5. Dinleyecek Kişi (Dinleyici) Konuşma, dinleyen için yapılırsa değer kazanır. Dinleyicilerle frekan-l sı tutturup istekleri kadarını, algılayabilecek bir şekilde sunmanız şarttır I insanlara akılları ve anlayışları öJçüsünde konuşmak gereği bir kez dahal karşımızdadır, istediğin kadar anlat, anlattıkların karşındakinin anlayışı i|el sınırlıdır ve bu gerçeğe aykırı davrananlar ya anlaşılamamaktan ya dal anlatamamaktan dolayı hep kaybederler. Anlatamamak veya aniaşılama-l mak. Sonuç aynı olduktan sonra hatanın kimde olduğunun ne önemi var?l Konuşma, dinleyicilerin beyninde kurulabilirse etkili olur. Konuşmacı,! dinleyici locasına; hatta dinleyicilerin zihnine, aklına, beynine girebilmeli! ve onlarla bütünleşebi-fmelidir. Yapmadığınız şeyleri söylerseniz bunun ne kıymeti kalır? Yaptığınızı söylüyorsanız da bu sade bir konuşma değil, bir! hayat paylaşımıdır, Böyle bir paylaşım, hele hele bir de yürekten oldu mu,| mutluluk verir. Dinleyiciye asla yan veya arkanızı dönmeden konuşmak da bir ana kuraldır. İletişim, gözle başlar ve gözle biter. Aradaki konuşma bunur süsüdür. Göz temasını kaybedince, beyindeki etki azalır, neredeyse kay-| bolur. . • ' 6. Konuşulacak Mekan (Ortam) Her horoz kendi çöplüğünde öter. Bize ait mekanlarda, ortamın loç| kokusu, duvarın çatlak sıvası, halının deseni ve masanın ayağı konuş mamızın bir parçasıdır. Bize ait olmayan mekanlarda paniklememizir nedeni, bize ait bir eşya ile bütünleşememektir. Bazı başarılı konuşmacılaj konuşma yapacakları- mekâna önceden gidip orayı kontrol altına alırlarf Bazıları önceden gitmese bile girer girmez ortamı kontrol altına alın Ortam, konuşmaya canlılık kazandıran mekandır. Ne kadar canlı olur isel o kadar heyecanlı ve etkili bir konuşma olur. Ses, ışık, oksijen, eşyalar] dekor, mobilyalar her şey dikkat dağıtan bir eşya olmaktan ziyade, siziıj bir dinleyiciniz gibi canlı olarak algılanmalı ve ilkin onlarla konuşulmalıda . ilk destek onlardan alınmalıdır. Mekan, yaşayan bir organizmadır ve sizin konuşma öncesindeki hayal gücünüzle kendi kraliyet tahtınıza dönüşebilir- 7. Konuşmaya Konu Materyaller (Ekipman) . Projeksiyon makinesi, tepegöz, slayt makinesi, not kağıtları, flip r- hartlar, projeksiyon perdesi ve yazı tahtası, laser pointer, marker kalemler, silgi, mektup, çikolata, konuşma çubuğu, elinizdeki bir kalem veya ^unların hepsi konuşmanızın bir parçasıdır. Duruma göre sadelik puan getirebilir. Etkileyici bir sunum ve konuşma jçin mümkün olan en son Iteknolojik yeniliklerden faydalanmak sizde güven, dinleyicilerinizde hayranlık uyandıracaktır. İmaj çok önemli. Zaman zaman özel hazırlanmış '<ahn sunum kağıtlarını laminasyon yaptırıp dinleyicilerin ellerinde dolaştırmak, katılımcılarla tek tek iletişim kurmanızı1 sağlayacaktır. böylelikle hem sunum notları ellerinde olur, hem de dah.a büyük bir eşya |ile etkileşime girerler, işiterek etkilenmelerinin yanında, görerek ye dokunarak (kinestetik) da etkilenirler. - Bir arkadaşınızla çok önemli bir konuşma yapacaksınız,. Sizin hoşjan- nadığınız bir hareketi bir daha yapmamasını söyleyeceksiniz. Söyleyin, bence yine yapacaktır. Kurallara uygun bir şekilde söylerseniz eminim başarılı olma şansınız çok çok yüksek olacaktır. Ana kural, "Toplu öv, teke Itek döv"dür. Topluluk önünde rencide etmemek için kimseyi yermeye-| ceksin; hatta onore edeceksin. Bir kenara çekip eleştiriyi teke tek yapacaksın. Buraya kadar her şey normal.- Konuşma materyalleri ile bu Ikonun ne alakası var? Alakası şu: Dinleyicilerinize hediye almalı ve ikram-Ida bulunmalısınız. "Seminer ve konferanslarda bu zaten yapılıyor." diye-|bilirsiniz. Bence eksik. isterseniz deminki arkadaşınıza dönelim. Yapmasını istemediğiniz bir [davranışı var. Onu inceleyin. Kızılderililer "Birini eleştirmeden öncegökte |2 ay değişene kadar onun ayakkabısını giy." derler. Onu gözlemle ve anla-Jmaya çalış. Neden o hareketi yapıyor? Sonra aklına gelen ilk düşüncelden uzaklaş ve olabilir bir çözüm bul. Tırnak yeme. demek kolay. "Tırnağını |yeme." Bunu bir papağana bile öğretebilirsiniz. Konuşmanıza Güç Veren Yöntemler İnsan olmanın onuru.bin papağanın yapabileceğinden çok daha l'azlasını ortaya koyabilmemizi gerektiriyor.'Daha fazlası şudur: O konuy-I a ügili araştırma yapmak, seçenekler arasından en uygun çözümü bulmak 166 Nitelikli İnsan 11. Bölüm: Güzel Konuşma ve Sunum Becerileri 167 ve bunu yazıya dökmek, sonra o arkadaşınıza postalamak. Çekinmeyin! yapın. Neden ilk başta mektup kavramını bir konuşmanın materya||eJ arasına aldığımı şimdi anladınız mı? Şimdi o arkadaşınızın elinde mektupü size gelmesini bekleyin. "Talep edilmeyen meta zayidir." demiştim, bakın şimdi o sizden bir şey talep ediyor. Konuşmayı talep ediyor. BüyQ| ihtimalle gösterdiğiniz özenden dolayı size teşekkürler başlayacaktır Eleştirinize anlayışla yaklaştığı için, şimdi cebinizdeki/çantanızdaki nazı hediye paketindeki kalemi, silgiyi, çikolatayı veya sakızı ona vermenir tam zamanı, insanlara bu şekilde yürekleriyle yaklaşanlar günümüzde oldukça azaldı. Bir örnek vermek istiyorum. Tırnağını yiyen bir dostunuza kaç kej söylediniz "Tırnağını yeme." diye. Hâlâ yiyor değil mi? Bence de öyle Tırnak yemenin kötü bir alışkanlık olduğunu ona, şirketinizin yönetin kurulu toplantısında söylemeseniz de, işi yapılması gerektiği gibi planla yarak yapsanız, sonuç belki de ummadığınız kadar olumlu olacaktı^ Deneyin, internetten ve kitaplardan tırnak yeme alışkanlığının zararları ı ilgili bilgiler toplayın. Bu bilgileri daha anlaşılır ve arkadaşınıza özel bi| hale getirin. Metnin üzerinde çalışın. Gerekiyorsa çıkartma ve eklemele yapın. Bu metni bir başlık yazısı ile birlikte onun adresine postalayırj Mektubun içerisine küçük bir hediye, kuru bir çiçek, bir kartpostal veyj elle yazılmış hoş bir fıkra koyabilirsiniz. Mektup eline geçtiğinde size gele çektir. Bu âna hazırlıklı olun. Küçücük bir hediye daha alın. Bir çikolata, b sakız ne bileyim basit, ucuz ama ona takdiminizi güzelce yapabileceğini bir hediye. Mektubu alıp size geldiğinde onun için özel paketlenmi hediyeyi ona verin. "Bir kutu sakızın hediyesi veya hediye paketi mi oluı muş?" demeyin. Hüdhüd Kuşu, Hazreti Süleyman Peygambere kendince en kıymet] hediye olan besili çekirgeyi getirdiğinde onu çok güzel bir hediye paketi sarmıştı. Hazreti Süleyman, bu hediyeyi tahtının baş köşesine koymuştı Siz de böyle yapın. Hediyeyi hediye paketi ile takdim edin. Önceden üze rine yazdığınız bir yazı ile o ana hazırlıklı olduğunuzu belli edin. insanlî kendileri için bir şeyler yapılmasından hoşnut olurlar. Asıl değer, planlı b" eylemle ortaya çıkandır. O size geldiğinde, hediye olarak tırnak yiyenler1 karşı geliştirilmiş bir tırnak ojesi alıp, kendi ellerinizle ilk kez siz onun paklarına sürebilirsiniz. Merak etmeyin bu tip ojeler renkli olmadığı için sürüldüğü dışarıdan anlaşılmaz. Böylece çok nefes tüketmeden, belki bunları yaparken çok çok az konuşacaksınız, ama hangi konuşma daha etkin bir konuşma? "Yeme tırnağını." diye aylarca yıllarca mızmızlanıp durmak mı, büyük bir sabır ve isteklilikle böylesine muhteşem bir planı onun için uygulamak mı? Prizma Dudaklar Konuşma ile ilgili eğlenceli bir oyun oynamak ister misiniz? O halde bir saatliğine dudaklarınızı bir prizma olarak düşünün. Çıkan sesinizi de ondan çıkan bir ışık huzmesi. Bu 1 saat içinde sadece izin verdiğiniz renkteki bir stille yani planladığınız bir tarz ve şekilde konuşun. Her gün bir saat boyunca, hangi renge göre konuşacağınızı tespit edin. Mesela, yedi rengi şöyle klasifiye edin. Kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, çivit ve mor. Kırmızı ateştir. Duygularınıza göre konuşursanız kırmızı hem sizi hem de karşınızdakileri yakar. Bu oyunda amaç, yedi gün boyunca her gün kırmızıdan mor'a doğru bir yelpazede, konuşmanın rengini daha sevecen ve babacan bir hale getirmek. Bu oyunu oynayanlar, güzel konuşmanın aslında sesi mor ötesine geçirmek olduğunu anlayıp, bir müddet sonra bütün kırmızıları, yakıcı, yıkıcı ve yıpratıcı sözleri mor ötesinin görünmezliğine taşıyorlar. Gerekmedikçe konuşma erdemine yani dillerine sahip olma faziletine eriyorlar. Denemeye ne dersiniz? Kozuna, pozuna ve dozuna dikkat et. Mustafa Ballı Mlİİİl Etkin Beden Dili Kaç Parçayız ve Hangi Parçamızla İletişim Kuruyoruz? Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, insanlar birbirleriyle karşılaştıklarında ilk 30 saniye ile 3 dakika arasında bir fikre varıyorlar. Varılan bu fikir ne konuştuğumuzla değil, nasıl konuştuğumuzla ortaya çıkıyor. Bu esnada bedenimiz ve sesimiz, konuştuğumuz sözcüklere oranla 9 kat daha etkili bir imaj oluşturuyor. Bir insanın 5 çeşit kimliği vardır, insanlar bu kimliklerini değişik imajlarla yansıtırlar. 1. Gerçek Kimlik Gerçek kimlik, kişide var olan kimliktir. Mesela bir iş adamını düşüne-:'m- Bu iş adamının gerçek kimliği iş adamlığıdır. Yönetim kurulu başkanıdır, vs. Aynı iş adamı, aynı anda ailesinde koca ve babadır da. Aynı zamanda bir oğuldur da. Siz onunla karşılaştığınızda, o andaki ruh haline göre yüreği yanık bir eş, aklı şen bir baba veya kalbi ızdıraplı bir Ç°cuk kimliğinde bulabilirsiniz. Gerçek kimlik, kişide var olan kimliktir. herkesin aynı anda birden çok gerçek kimliği olduğunu unutmayalım. 2. Sanılan Kimlik İkinci kimlik var olduğunu sandığımız .kimliktir. Aynı iş adamı için Orneğe devam edelim. Siz kendi çocuğunuz için işverenin karşısına çıkıp, I 170 Nitelikli İnsan 12. Bölüm: Etkin Beden Dili 171 ne çocuğunuza gerekli olan bir ameliyat için 1000 dolar sağlık yardımı jsu diğinizde, o size "Hayır olmaz." derse ne yaparsınız? Üzülürsünüz. |\jey göre? Beklentilerinize göre. Siz iş verene çıkarken, "O da bir baba ve bçn bu yardımı istediğimde bir baba gibi düşünüp işimi halledecektir." beklen. tisine girdiğiniz için böyle düşünüyorsunuz. Peki, iş veren o anda ortaklarına karşı sorumluluğunu düşünüp, onda var olduğu sanılan yönetici kimlini. ni kullanıyorsa buna ne demeli? Bir kişi ile karşılaşmadan önce onun gerçek kimliğine yöneliriz. Karşı karşıya geldiğimizde farklı kimliklere girmesini isteriz, iyi de, karşılaştığınızda sizin başka kimliklere bürünrrıe-nizi istemesi ve farklı tavırlara girmenizi istemesi onun da hakkı değil im? 3. Algılanan Kimlik Algılanan kimlik ise öyle zannetmemize rağmen öyle olmadığını görüp, farklı yönlerini algıladığımız kimliktir. O iş verenin odasına girdik. "O hem iş verendir, hem de babadır ve beni anlayacaktır." dedik. Derdimizi açtık. Gördük ki, ne iş verenliğini yapıp, bir çözüm öneriyor, ne de bir baba gibi düşünüp işimiz hallediyor, işte bu safhada gördüğümüz kimlik, bizim öyle zannetmemize rağmen öyle olmadığını görüp farklı yönleri ile algıladığımız kimliktir. 4. Algılatılmaya Çalışılan Kimlik Algılatılmaya çalışılan kimliğe gelince: Karşıdaki kişi tarafından bize kabullendirilmek istenen kimliktir. Biz, iş verenden baba kimliği beklerken. o çok katı kuralcı bir kimliğini dayatırsa. Biraz daha ileri gidip, bizimle tehditvari üsluplarla konuşmaya başlarsa. Aslında bir saat öncesinde birlikte masa tenisi oynayıp bir spor arkadaşı gibi vakit geçirdiğiniz-(tm) vereniniz, 15 dakika sonrasında size spor arkadaşı değil de iş veren ki ligini dayatıyorsa, o anda o kimliği baskın olarak kullanmak istiyordur. a buna algılatılmaya çalışılan kimlik diyoruz. 5. Olması Gereken Kimlik Beşinci kimlik ise olması gereken kimliktir ve karşımızdaki ş bulunması zaruri olan kimliktir. Bizim beklentilerimiz, o anda iş veren" başka bir kimlik kullanımıydı. Biz onu yardımsever ve anlayışlı bir bli"~ kimliği ile görmek istemiştik, iş veren çok sert birisi olsa bile, zanV zaman bu tip beklentilerle karşımızdakinden ani bir değişiklik isteriz. En azından bu sefer beni anlasın gibi bir beklenti, işte bu beklenti, genel kabullere, millî ve manevî değerlere ve örfe uygun bir beklenti ise, biz buna olması gereken kimlik diyoruz. Ticarî örfe göre iş verenden şirketin gele-ceğini korumasını beklemek de olması gereken bir kimliktir. işte beden dili ile ilgili farklı algılama farklı kimlik ve farklı imajın altında yatan sebepler bunlardır. Kişiler farklı zaman, mekan ve durumlar karşısında sürekli farklı davranışlar gösterirler. Bir patron her zaman patron olamaz, bir baba her zaman baba olamaz, bir öğretmen her zaman öğretmen olamaz. Kendi iç dünyamıza göre girdiğimiz ruhsal durumlar bizi karşıya farklı farklı algılatır. Beden dili, bu farklılıkları, sadece ve sadece o âna göre yaşamamız gerçeğine konsatre olarak, o âna hakim olma ve o ânı yönetme sanatıdır. Beden dili, bir sunum, bir karşılaşma, bir konuşma veya dinleme esnasında, konuşmanızı, sadece dudaklarınızdan dökülen sözcüklerle değil, ruhunuzla beraber sunmanızı sağlar. O ânı yaşamanıza ve yüreğinizle sunmanıza imkan tanır. Yakın bir aile ferdiniz öldü ve sizin bir toplantıya katılmanız gerekiyor. Ya katılmayacaksınız ya da katıldığınızda ruh, beden, kıyafet vb. bütün yan unsurlarla tam bir performans sergileyerek katılacaksınız. Yarım sunum, insanları sonuçtan, sizi de tatminden eder. Kişisel İmajınız insanlar burada anlattığım değişik kimlik ve kişilikleri ile farklı farklı imajlara sahiplerse, karşımıza iki önemli soru çıkıyor. Bunlardan birincisi Konuşmacı, diğeri de dinleyici açısından çözüme kavuşturulması gereken sorulardır. 1. Yapmamız gerekenleri bizden beklenen kimliğe göre nasıl sergileyeceğiz? 2. Bize sunulan farklı imajları, rolleri, kimlikleri nasıl algılayacağız? Söylediklerimiz hep doğru olurken, onlar için doğru zaman ve zemini SeÇrnek daha önemli bir hal alıyor, işte bu sebepten dolayı, zaman zaman 9erçek kimliğimizi bir tarafa bırakıp; bizden beklenilen kimliğe ya da a'9ilanan kimliğe dönmemiz gerekebilir. Bunu sakın kişilik değişimi veya irnÜk bunalımı şeklinde algılamayın. Olay, şirketinizin iflas ettiği gün, eve 172 Nitelikli İnsan 12. Bölüm: Etkin Beden Dili 173 neşeli ve güler yüzlü bir şekilde girebilme sanatıdır. "Merhaba tatlım" dediğinizde, yüzünüzde hiçbir olumsuzluk belirtisi görülmemeli^ Gözünüzdeki hayat parıltıları dünküne göre eksilmiş olmamalıdır. Sesini? titrememeli, gözlerinizin feri sönmemelidir. Bugün birçok pazarlamacı, aklı, aldığı maaşın eksik sıfırlarını tamam. lamak için fır dönerken, elinde alacağı maaşın bol sıfırlı çeklerini yazacak olan müşterilerini kaybediyor. Eskilerin deyimi ile, "Elleri işte, akıllan oynaşta." olduğu için kaybediyor. Halbuki o anda yaptığınız işe tam bir şekilde layıkıyla hakim olmalısınız. Peki, o âna hangi faktörlere dikkat ederek hakim olabilir, iletişimi güçlendirir, yapmamız gereken işi yap. mamız gerektiği şekliyle yapabiliriz? Bizim için istediğimiz sonucu aldıracak hal ve hareketler nelerdir? Nelere dikkat etmeli, neleri yapmalı ve nelerden kaçınmalıyız? Beden Dilinin Unsurları \ Konuşmacının Kimliği Yukarıda saydığım beş çeşit kimlik arasında olması gereken kimliğinizi net, güçlü ve tutarlı bir şekilde sunabilmek için henüz profes- yonelleşmediyseniz, acilen profesyonelleşmenizi öneririm. Acilen bir konuda uzmanlaşmanızı, bir konuda derinlemesine bilgi sahibi olmanızı öneririm. Beden dili boş kafada, eksik tecrübede ve yetersiz bilgide kendini ifade edecek elverişli bir ortam bulamaz. Var olan kimliğiniz, yaptığınız konuşma ve bulunduğunuz ortamla da örtüşmeli, sadece konunuzla ilgili ortamlarda bulunup, uzmanlık alanınızla ilgili konuşmalar yapmalısınız. Eskiden köye gelen bir yabancının etrafında toplanıp merak dolu gözlerle ona bakan insanlar yok artık. Görülecek duyulacak, bilinecek bütün bilgi, modern iletişim araçları sayesinde çocuklarımızın bile bilgi dağarcığında. Daha enteresan, daha ilgi çekici' daha farklı ve daha doyurucu konuşmaya mecbursunuz. Bunun için de i|K başta söylediğim gibi bir konuda çok ama çok derinlemesine uzmanla?' malısınız. Bu uzmanlaşma hem size müthiş bir öz güven verecek, henn karşınızdakiler sizi dinlediklerinde kendilerini daha şanslı sayacakla Alış veriş tam ve mükemmel, her iki tarafın da kazandığı bir şe cereyan edecek. Uzmanlaşma düzeyiniz arttıkça, bilgiye hakim olma gücünüz de artanı için, sizden daha net, daha akıcı, daha anlaşılır ve daha kolay bir n|atım beklendiğini unutmamalısınız. Sunduğunuz konu net bir şekilde, kolayca anlaşılabilmeli. Dinleyicileri teknik detayda boğarsanız, beden alinin pek bir önemi kalmayabilir. Onların sizin kadar ihtisas sahibi olmamalarını, onlar için bir avantaja dönüştürmelisiniz. Uzmanlığınızı onların aleyhine kullandığınız anda, iletişim kopacaktır. Ondan sonra siz istediğiniz kadar beden dilini iyi kullanın. Fiziksel Görünüş insanlar fiziksel görünüşe çok önem veriyorlar. Bunun nedeni hem görünüşteki dengenin beynimizdeki pozitif imajı, hem de dengeli bir beslenme alışkanlığının belli bir kişisel disiplinden doğmakta olduğu inancıdır. Öyle ya, kendine değer vermeyen, bana nasıl değer verebilir? Kendi sağlığını önemsemeyen, hayatı ve başkalarının hayatını nasıl önemseyebilir? Dolayısıyla, ilk görünüşte boyumuzun uzunluğu-kısalığı, vücudumuzun zayıflığı-şişmanlığı gibi fiziksel niteliklerimiz karşımızdaki kişilerce kodlanacaktır. Koca göbekli birinin "Ey insanlar, az yiyin, israf etmeyin. Sorumluluk sahibi olun, nefsinize hakim olun." diye nutuklar attığını bir düşünsenize. Dinleyenler, anında bu koca göbeğin nasıl bir sorumluluk ve nasıl bir nefse hakimiyet duygusuyla peydahlandığını kendi beyinlerinden sorgulamaya ve sizinle ilgili bazı senaryoları kurgulamaya başlayacaklardır. "Kelin merhemi olsa başına sürermiş." gibi bir duruma sebebiyet vermemeli ve "Başkalarına verir talkını, kendi yutar salkımı." 9ibi bir imaj doğurmamalıdırlar. 2001 Aralık ayında Emniyet Genel Müdürlüğü tüm polis teşkilatına bir 9enelge ile fazla kilolardan kurtulmak için bir beslenme listesi yayınladı. "'Ç Şüphesiz, bunu yaparken polislik mesleğinin çeviklikle ilgili beklentileri 9°2 önüne alındığı kadar, toplum nazarındaki göbekli polis imajının da e9İŞtirilmek istendiğini düşünüyorum. Kıyafet Çocuğunuz kıyafetine her^arriankinden çok daha fazla titiz ve hassas ,e' âşık olmuş demektir. Her ne kadar "Aşkın gözü kördür." dense de, s'klar kıyafetlerine çok dikkat ederler. Sevgiliye hoş görünme arzusu ve 174 Nitelikli İnsan 12. Bölüm: Etkin Beden Dili 175 sevgilinin hoşuna gitmeme kaygısı vardır. Geçimimize vesile olan i; ve yaptığımız tüm işlere de ciddiyetle sarılsak iyi olmaz mı? İmaj danışmanları, var olan imajı değiştirerek olması gereken bir ir oluşturmaya çalışırlar. Bunun için binlerce dolar para alırlar. TelevizyOn: programlarında yapılacak açıkoturumun cinsine göre kıyafet tercihi yapan programcılar biliyorum. Stüdyonun arka plan rengine ve dekoruna göre giyinen programcılar da var. Aslında imaj danışmanları sadece bununla da kalmıyor, beden tipinize, yüz şeklinize göre de size uygun bir kıyafs seçiyorlar, internette kendi fotoğrafınızın üstüne sınırsız bir seçir kıyafetler giydirdiğiniz siteler bile var. Nedir kıyafet uyumu veya etk imaj açısından kıyafetin anlamı? Kıyafet, vücudunuza giydirilen ama içinizi yansıtan bir aynadır. Giyinmesini bilmeyene zevksiz ve rüküş denmesinin sebebi budur. Çok uyumlu giyinenler daha ilk dakikada gerçek bir saygı kazanırlar. Beden dilinde kıyafet, giysilerin bedene, ruha, kişiliğe, zamana, mekana, konuya ve mesleğinize bile uyumlu olmasını ifade eder. Bunların yanında kıyafetin kıyafete de yakışması ve uyumlu olması şarttır. Peki, uyum nedir? Uyum; renk, şekil, kalite, temizlik ve kullanım uygunluğudur. Uygun olan kombinasyonları yapmak için haber spikerlerine Her gün yenilendikleri için en fazla dikkat eden kişi onlardır, bakabilirsiniz. Ayrıca toplumsal kabul görmüş sunucu, programcı, sanatçı ve politikacıları da kıyafet konusunda kendinize örnek alabilirsiniz. Kıyafet ve moda dergileri, büyük mağazaların vitrinleri de size bir fikir verebilir. Çok daha titiz bir kıyafet seçimi peşinde iseniz, bu konuda en az 3-5 imaj danışmanı ile çalışan devlet başkanlarının haberlerdeki görüntüsünden faydalanabilirsiniz. Bunu yaparken, sakın illa da pahalı ve markalı kıyafetler giymek lazım gibi bir duyguya kapılmayın lütfen. Birçok iyi giyh nen kişi, çok ucuz ve sade kıyafetleri kendine uydurma ve yakıştırm| becerisine sahiptir. Kişisel Eşyalar Bir kolejde "etkin beden dili" semineri verecektim. Seminerden b| gün öncesinde el işi takı satan yerlere uğrayıp, kendime nostaljik takılaj aldım. Aldıklarım, türünün en abartılılarındandı. Büyük büyük kolyelej yüz r, bilezikler, küpeler, halhallar, rozetler ve broşlar ve daha bir çanta ş ç jo|usu takı. Ayrıca bir şaka malzemeleri satan dükkandan da epey bir maske, takma diş, peruk, komik gözlük vb. malzemeler aldım. Beden dili konseptindeki tüm hususları içeren bir hazırlıkla karşılarındaydım. Bana üzerimdeki her şeye hatta üzerimdeki ağır parfüm kokusuna bile konsantre olmalarını söyledim, ilk önce yüzümdeki maskeyi çıkartarak şöyle dedim: "Beni görünce şaşırdınız; çünkü gerçek yüzümü görmek istiyordunuz. Peki, arkadaşlarımıza, ailemize ve bizzat kendimize karşı taktığımız maskeler hakkında ne düşünüyorsunuz? Onlardan da kurtulup, "herçek yüzümüzü göstermenin ve gerçek yüzümüzle yaşamanın zamanı gelmedi mi? Ne zaman gerçek yüzümüzle konuşmaya başlayacak ve ne zaman gerçek kişiliğimizle insanları etkileyeceğiz?" Tüm salon meraklı gözlerle bana bakarken ben üzerimdeki tüm fazlalıklardan, abartılardan, aykırılıklardan birer birer kurtulmaya başladım. Her çıkarttığım nesneyi bir katılımcıya veriyor ve şöyle diyordum: "Arkadaşlar, işte şu anda elinizde tuttuğunuz her bir parça, ayrı ayrı ve bütün olarak, bu salona girer girmez ben daha konuşmaya başlamadan önce konuşan beden dilinizin parçalarıdır. Onları konuşmanıza ve kişiliğinize uygun hale getirir söz ve bedeni aynı dilden konuşturmayı başarır-sanız, işte o zaman başarılı olursunuz. O gün oracıkta, onlardan bedenlerine, bedenlerine giydirdikleri kıyafete ve kıyafet yanında kullandıkları kişisel aksesuarlara daha fazla dikkat etme sözü aldım. Tepeden tırnağa tüm kişisel aksesuarlara dikkat etme sözü. Bunların büyüklüğüne, rengine, şekline dikkat etme sözü. Seminer sonunda, kulaklarına küpe yapacakları şeyin, sadece kulağımdaki haç şeklindeki küpe olmadığını anlamışlardı. Ruh Hali Fiziksel görünüş, kılık kıyafet, kişisel eşyalar beden dilini etkiliyor. leşimi doruğa çıkartmak için söz ile bedeni aynı dilden konuşturmak azı| rı dedik. Peki beden deyince sadece cesedimizin akla gelmesi yeterli ^ıdir? Bedenimizi konuşturan ruhtur. Elbetteki içinde bulunduğumuz ruh a"' hem konuşmamızı hem de.bedenimizi etkiliyor. Ruhumuzun yeterli nerJiyi vermediği anlarda, gözümüzün feri sönük, bakışlarımız donuk 176 Nitelikli İnsan kalıveriyoruz. Konuşmak içimizden gelmiyor, istemeye istemeye yap. tığımız bir konuşma sonrasında da "Ruhsuzdu. Monotondu, çok iticiydi canlı değildi, gözleri ölü balık gibiydi." gibi tepkiler alıyoruz. Boşuna 'Beden ruhun dilidir. O konuştuğunda sözcükler kifayetsiz kalır' denmemiş. Dilimiz, ruhumuzda kopan fırtınalara tercüman oluyor; ama bedenimiz konuştuğunda tercümana da gerek kalmıyor. Etkin bir beden dili için, önce ruhunuzu harekete geçirmeniz gereklidir. Ruh konuşmaya bir başladı mı onu dinlemeyecek bir varlık tanımıyorum. Peki, ruh halimizi nasıl canlı tutabiliriz? Göz Teması "Bir bakış, bir bakışa neler neler anlatır, Bir bakış, bir bakışı, saatlerce ağlatır." sözü, bakışlarımızdaki gücü ifade eder. ilk görüşte aşk gibi güçlü bir duygudur bu. Bilim adamları "insanlar karşı karşıya geldiklerinde, sadece göz göze gelirlerse, beyindeki hareketlenme maksimuma ulaşıyor, aksi takdirde ilgi ve etki sönük kalıyor." diyor. Aynı kural, beden dili için de geçerli. Gözleri konuşturmadan ne ağız dilimiz, ne ruh dilimiz ve ne de beden dilimiz konuşur. Gözler, ruhun aynasıdır. Gözler, kalbin kapısıdır. Gözler, içimizdeki ruh halinin dışa olan yansımasıdır. Onun için "Seni seviyorum." diyen dillere değil, "Senin için ağlayan gözlere inan." demişler. Gözler bir konuşma, bir sunum ve bir anlık bir bakışma esnasında bile iletişimle ilgili kilit rol oynar. Bugün infrared gözleri sayesinde göz göze gelen kompüterler arasında, dosyalarla karşılıklı transferler olmaktadır. Bir de insan beyni ve o beyne bilgi aktaran insan gözünün aktardıkları dosyalan düşünsenize? Yeni geliştirilen bir yalan makinesinde, zanlılara olay mahalline ait, diğer zanlılara ait ve bu olaya ait birçok resim gösteriliyor. Zanlı kendisine gösterilen resimlerden bir tanıdık kişiyi görürse, beynindeki bazı bölgeler uyarılıyor ve manyetik rezonans gibi modern tıbbî teşhis yöntemleri i'e zanlı beynindeki bu değişim filme aktarılabiliyor. Bu sisteme, çok yakın bir gelecekte katî delil olarak bakılacağına inanılıyor. Göz ve beyin bir aray3 geldi mi yanılma olmaz. Sunum sırasında da, karşımızdaki kişinin beynine girmenin en önemli yolu, onunla göz temasını korumaktır. Gözler hede kitleye kitlenecek ve asla göz temasını kaybetmeyeceğiz. Yalan söyle' 12. Bölüm: Etkin Beden Dili 177 eye çalışan bir insana yapılan "Gözlerime bak." uyarısı da bu sebeple olsa gerek. Beden Hareketleriniz İnsanlar ahenkli, uyumlu, profesyonel hareketlerden hoşlanırlar. Siz konuşmadan konuşmaya başlayan beden diliniz, yürümeniz, adımlarınız, sallanarak veya sallanmadan duruşunuz, yan yan veya ileri geri gidişinizle tüm beden hareketlerinizi kapsıyor, ilgi, sözlerinizden ziyade bedeninize odaklanıyor. Ken Cooper gibi araştırmacılar, iletişimde vücudun %60, sesin %30 ve sözcüklerin %10 etkili olduğunu söylüyorlar. Etkin bir beden dili için yan yan, çok hızlı ve çok yavaş yürümemek gerekir. Ayrıca geri geri yürümenin bir kaçış veya üstünlük olarak algılanacağını unutmayın. Duruş noktanıza konsantre olun ve duruş noktasına geldiğinizde dönüş veya durduktan sonraki hareketlerinizi tatlı bir ahenkle yapmaya çalışın. Korkmayın, sizi kovalayan yok. Aheste olun. Bunun için başınızın üstüne bir kitap koyup, yürüme, durma ve dönme çalışmaları yapabilirsiniz. Hareketlerinizin birbirini tamamlaması ve birbiriyle uyumlu olması gerektiğini de göz ardı etmemek gerekiyor. Konuşma esnasında ellerin kullanımı tehditkar olmamalı, işaret parmağı ile bir şeyi göstermemeli veya bu parmağı bir şeyi gösteriyor gibi kullanmamalıdır. Elin yumruk yapılmaması ve el içinin dinleyicileri reddediyor gibi gösterilmemesi gerekiyor. Parmaklar ve kollar birbirine kenetlenmemeli ve hiçbir şekilde parmak çıtlatılma gibi umursamaz hareketler yapılmamalıdır. Ellerin cepte olması birçok yerde üstünlük ve hakimiyet olarak algılanıyor. Bazı durumlarda ellerin cebe sokulması, yakınlık ve samimiyeti de ifade ediyor. Size burada bütün parmak, el ve k°l hareketlerinin kodlarını vermeyeceğim. Bir boy aynasının karşısında, kendi kendinize, kılıktan kılığa ve şekilden şekle girerek sizin için en hoş beden dilini tespit edebilirsiniz. Yalnız ayna karşısına geçmeden kendinize yazılı olarak şu gibi soruları Orrnaya çalışın: itici olmadan, nasıl baskın bir kimlikle konuşabilirim? insanla a bağırmadan onları nasıl, motive .edebilir ve inandırabilirim? En sempatik a lrn hangi yüz hali? Soruları daha da çoğaltabilirsiniz. Mesela, iş başvurusu âğınız şirketteki patronun size karşı nasıl davranmasını isterdiniz? Bu I !' 178 Nitelikli İnsan _ f 12. Bölüm: Etkin Beden Dili 179 sorulara verdiğiniz cevaplan daha da güzelleştirmek istiyorsanız, seyret tiğiniz filmlere, sinemaya, televizyona ve çevrenizde oynanan filmlere yeniden bu gözle bir bakın. Modellemeniz gereken, yapmanız gereken iq güzel hareketi seçin ve uygulayın. Dinleyicilere Yakınlaşıp Uzaklaşmak " - s _. ilk tanıştığınız bir kişinin hafifçe koluna dokunarak onu tasdik etmeniz, o kişiyi sevdiğinizin ve onunla iş birliğine hazır olduğunuzun göstergesi olarak kabul ediliyor. Kişilerin ellenmekten, dokunulmaktan hoşlanmadığı bazı durumlar da yok değil. Başarılı iletişimciler, dinleyenin davetine göre mesafeyi daraltır ya da açar. Dinleyenin ilgisini takip eder. Onun coşkulu anlarında kişisel mahrem alan olarak kabul edilen ilk 25-30 cm'lik mesafeyi bile kapatacak şekilde ona yakınlaşabilir. Genelde kişisel iletişimimizi 30-100 cm.lik bir alanda kuruyor ve kabul ediyoruz. Konuşma bir seminer veya konferans gibi toplu bir konuşma ise, bu mesafe büyüye-biliyor veya çok özel şahsi konularda daha da daralabiliyor. 1 metreden sonraki alan, kişilerin birbirini sosyal bir varlık olarak algıladıkları bir alan, Yakınlaştırıp, yakınlaştırmamak uyguladığınız beden diline kalmış. 2,5 -3 metreden sonraki mesafelerde ise, kişilerin iletişimi ancak özel bir sebeple bire bir eşleşebilir. ilgi ve dikkat bu mesafede en aza inmiştir. Problemi çözmek için ve psikolojik hakimiyet sağlamak için konuşma sırasında düşmanına yaklaşma stratejisinin uygulanması istenir. Böylelikle onun kişisel alanına kadar sokulabilir ve daha sıkı bir diyalog geliştirebilirsiniz. İlgi, yakınlaştıkça artar. Ne zaman yakınlaşıp, ne zaman uzaklaşacağınızı çok iyi ayarlamanız lazım. Genel konularda konuşmayı daha geniş bir çerçevede ele aldığınız zamanlar hafif uzaklaşmak, konunun önemli bir noktasını vurgulamak istediğinizde yakınlaşmak gereklidir. Konuşma esnasında salıncak gibi bir gidiş geliş, hareketleri bir müddet sonra monotonlaştırır. Bu riski ortadan kaldırmak için, her zama11 değişik rotaların kullanılması gerekir. Ses Kullanımı Yaşamak için nefes alırız. Nefes aldığımızda hayat unsuru oksije i k hürelerimize taş1111' et'rl burada temizlenir. Temizlenen kan aynı şekilde tekrar vücudumuzdaki macerasına başlar. Nefes alma bununla sınırlı değildir. Konuşmak için de nefes alırız. Bazen "Dur, bir soluklan" denir. Ya, düşünmek ve olayı daha jyi anlayabilmek için nefes alırız. Bazen konuşma esnasında aşırı heyecanlanır, soluk soluğa kalırız. Halbuki konuşma esnasında etkin nefes alma teknikleri uygulasak, hem nefes nefese kalmayız, hem de sesimize bir güzellik gelir. Ses deyip de geçmeyin. Tınısı, ahengi, tonu, rengi, şekli, şiddeti, duygusu olan ve hayatın devamı için aldığımız nefesi kullanan canlı bir organizmadır, sesimiz. ilk şart olarak, ses bedenle uyumlu olmalıdır. Çok ince, çok aşırı kibarlığa kaçmadan, fazla kırılgan ses tonlarını kullanmamaya çalışmalıyız. Etkin beden dilinde hep ses deyince konuşma şekli akla gelir. Zamanı geldiğinde susma da sesi etkin bir şekilde kullanmaktır. Ayak sesi, el sesi, burnumuzu içine çekme sesi, öksürme sesi, aksırma sesi, boğazımızı temizleme sesi. Bunların hepsi tıpkı konuşurken çıkarttığınız ses kadar önemlidir. Dinleyicileri etkiler. Lüzumsuz ayak sesi, topukları yere vura vura yürümek ilgiyi dağıtır. Gerektiği anda el çırpmak, alkışlamak insanları etkiler. Sürekli eller, kollar, ayaklar takur tukur sesler çıkartıyorsa, konuştuklarınız çok fazla önemsenmez. Hele hele dinleyenleri takmadığınız ve genel görgü ve nezaket kurallarını umursamadığınız anlamına gelen burnunuzu içine çekme, boğazımızı veya burnumuzu temizleme aşırı bir saygısızlık örneğidir. Bulunduğunuz Ortam (Mekan) ister konuşun, ister dinleyin veya isterseniz hiçbir şey yapmadan öylece durun, hiç fark etmez, içinde bulunduğunuz mekan size ve dinleyenlerinize bir şeyler söylüyor. Mekan seçimi şirketler için prestij olarak görülür ve büyük şirketler sürekli daha elit, daha lüks semtlere doğru kayarlar. Beden dilinde de aynı durum söz konusu aslında. Ötecek-Sepı, etkinin yüksek olması için çöplüğünü iyi seç. Bugün kişisel gelişim Seminerlerinin en kalitelilerinin 5 yıldızlı otellerde yapılmasına şaşmamak 9erek. iyi mekan iyi etki doğurur, illa da her yeri 5 yıldızlı otel yapacak halrrıİ İ2 yok. Bulunduğumuz ortarnj,'. basit, sade, tertipli, düzenli, uyumlu, kanımıza karışır ve damarlarımızla gitmesi gereken hücrelerimize taşj naturel, sempatik vb. gibi etkileyici bir şekle getirebiliriz. Şirketimizi, Hücrelerde biriken toksinler/zehirler kan yolu ile tekrar akciğere gpt> 180 Nitelikli İnsan 12. Bölüm: Etkin Beden Dili 181 evimizi bu gözle bir kez daha gözden geçirip, aykırılıkları daha sade ve kolay kabul edilebilir bir hale dönüştürebiliriz. Bugün bütün dünyada tamamen dönüşümlü naturel ürünlerin kullanımı ön planda. Hedef, basit, şık ve kullanışlı olarak tarif ediliyor. Kendi mekanınızı bu tür bir ortama dönüştürebilirseniz, dinleyiciler ve ziyaretçiler nezdinde daha anlaşılır olabilirsiniz.
Mekandaki eşyalar ve mekanın maddî unsurları bir yana, bir de mekanın
havası var, dikkat edilmesi gereken. Manevî havası, iklimi size ve misyonunuza bağdaşmayan mekanlarda bulunmamalısınız. Mekanın hem maddî hem de manevî havasına dikkat etmeliyiz. Mekandaki Konumunuz iş adamları odalarına yerleşirken, kapı açıldığında doğrudan doğruya gelenleri cepheden görebilecekleri bir konum seçerler. Odaya hakim olan, duruma da hakim olur. Konuşma esnasında siz de odaya hakimseniz, hedef kitlenizi kontrol edebilirsiniz demektir, içerideyseniz dışarıdan gelenleri doğrudan doğruya görecek bir pozisyonda olmanız gereklidir, ikili konuşmalarda arkanızda bir duvar, tercihen bir tablo, bir çiçek veya bir harita önünde konuşmak size güç kazandırır. ilk giden siz olduğunuzda, o mekanda bundan sonra cereyan edecek olaylara psikolojik olarak daha rahat bir şekilde uyum sağlayabilirsiniz. Yapacağınız bir konuşma öncesinde, hiçbir ön hazırlık yapmasanız bile, mekana bir göz atıp, nereye konuşlanacağınızı, nerede ne zaman hangi hareketleri yapacağınızı, , hangi materyalleri kullanacağınızı şöyle bir düşünmeniz stresinizi önemli ölçüde azaltacaktır. Bu, düşünce gücü. Bunları bir de yazılı hale getirip, stratejik bir eylem planına dönüştürürseniz, sonuç mükemmel olacaktır. Bu konuda basit bir kroki çizip, stratejinizi daha canlı bir şekilde çalışabilirsiniz. Bunun için satranç taşlarından faydalanabilirsiniz. Ben şu kalenin içinde duracağım, veziniz şurada olacak... Mükemmel bir eylem planını böylece oluşturabilirsiniz-Konuşmanın neresinde, ne tip bir soru ile dikkatleri nereye toplayacaksınız. Bu, etkin konuşma ile ilgili bir sorudur. Etkin beden dilinde, konuşmanın neresinde, ne tür davranışlar yaptığınıza dikkat çekeceksin'?-. Bulunduğunuz mekanda dikkatleri dağıtan bir şey var mı? Dinleyicileri dikkatini maksimum düzeyde tutabilmek için etrafta nasıl bir düzenleme yapmalıyım? Nereye konuşlanmalıyım? Herkes beni görüyor mu? Konuya hakimim, peki mekana? işte bu soruları güzel bir şekilde cevapladıkça, başarılı bir sunumun zeminini hazırlamış olacaksınız. Zaman (Konuşma Zamanı ve Zamanlaması) Vaktinden önce öten horozun başına gelenleri biliyorsunuz, insanları ilk uyandıran horoz, bile vakitsiz uyandırırsa, sonu kötü oluyor. Peki ya biz insanları uyandırırken (!) nasıl davranmalıyız? insanlar bir olayı vakitsiz dinlemeyi hiç dinlememeye tercih ederler. Bunun 4 izahı vardır. Ya fikir olgunlaşmamıştır, daha henüz hamdır; ya dinleyen onu dinleyecek kadar olgunlaşmamıştır, anlatılanlar kafasına girmiyordur ya; anlatan kendini olgunlaştırmamıştır, kendini yeteri kadar yetiştirememiştir, ya da vakti gelmemiştir. Her halükarda da konuşma anlamsız kalır. Mesajlar algılanamaz. Öfke, kızgınlık bıkkınlık veya bitkinlik doğurur. Yapılması gereken şey, vaktinde olmaktır. Yabancıların "just in time" tam zamanında veya "right now" hemen şimdi dedikleri bu olay, planlı bir davranışı öngörür. Konuşmanın vaktini planlamak deyince, 30 Ağustos konuşmasının 30 Ağustos 2001 Perşembe günü yapılmasını planlamak akla geliyor. Bu doğru; ama o konuşmanın kaç dakika süreceğini planlamak da bu planın bir parçası. Dinleyiciler o vakitte hangi algı düzeyinde. Yorgun argın mesai bitiminde bir konuşma planlamak iyi bir plan olmasa gerek. Konuşma sizin için de eşref olan bir saatte yapılmalı. Konuşmanın akıcılığı mükemmel olmalı. "lıııı..."larla kesik kesik bir konuşma olmamalı. Verilmesi gereken örnek, tam verilmesi gereken zamanda verilmeli. Bunda da geç kalınma- malı. Yapılması gereken bir hareket, konuşmanın en uygun olan yerine yerleştirilmeli. Gördüğünüz gibi, zaman ve zamanlama deyince bu çoklu unsurların hepsinin eş zamanlı olarak ele alınması gerekiyor. Kozuna, Pozuna ve Dozuna Dikkat Et Sevgili gönül dostu Mustafa Ballı ağabey, bir gün elime küçücük bir kağıt tutuşturdu. Kağıt da, kağıda yazılı yazılar da küçücüktü ama içinde nayatımın en büyük derslerinden birisi vardı: "Kozuna, pozuna, dozuna dikkat et." Aman Ya Rabbil... Öyle büyük bir söz, öyle etkileyici bir nasi- 182 Nitelikli İnsan hat ve öyle faydalı bir hayat şifresiydi ki Ballı ağabeyin verdiği kağıçj. masama koydum. Her an gözüm onda, aklım, bu işin nasılındaydı Kozuma, pozuma ve dozuma nasıl dikkat edebilirdim? Sonra neden bunlara dikkat etmem lazımdı? Üstelik koz, poz ve doz da ne demek oluyor. du? Asıl önemlisi ben bunlara dikkat etmezsem ne olurdu? Düşündüm ve düşündükçe aşağıdaki cevaplan buldum. Kozuna dikkat et. Normal kullanıldığında bizi avantajlı hale geçirecek olan bir durumdur. Kozuna dikkat etmelisin. Bir konu hakkında sizi dinlemeye gelmiş muhataplarınıza biraz sonra zihninizdeki fikirleri açacak ve sunacaksınız. Bilgileriniz, sizin kozunuzdur. Pozuna dikkat et. Eline bir koz geldiğinde, bu kozu karşındaki kişiye ima etme şekline de poz deniyor. Sunacaklarınızı sunarken takınacağınız tavır. Aşırı tevazu, sizi hiç bilmeyen ve aşırı kibir ise, sizi çok bilmiş pozuna büründürür. Elinizdeki koza münasip bir poz'da olmalısınız. Olmadığınız veya sahip olmadığınız bir şeyle ilgili rol yaparsanız buna "poza bürünmek" denir ki aslında siz olmadığınız gibi görünüyorsunuz demektir. Dozuna dikkat et. Elindeki kozu, büründüğün bir poz ile uygulama şekline de doz deniyor. Anlatım süreniz, muhtevadaki detaylar, vurgu miktarları, örneklerin adetleri hep dozajdır. Tıptaki aşırı dozda alınan bir ilacın ölüme götürdüğü gibi, her şeyin aşırısı bir dozaj problemi olarak karşımıza çıkacaktır. Açtı Ağzını Yumdu Gözünü Cato'nun dediği gibi, "Öfkeli bir insan, ağzını açar, gözlerini yumar." Öfke ânında gözünü kan bürüdüğü için, başka hiçbir şeyi gözü görmez olur. Gözü görmeyen adam, ne bedeni görür, ne de beden dilini. Üstelik konuşulanları (kendi konuştuğu da dahil) duymaz olur. Ağzından çıkanı kulağı duymaz hale gelir. Açar ağzını, yumar gözünü, tıkar kulağını ve insanlığın tükenişi için bu 3 olay yeter de artar. Beden dilinde amacımız* "olayı, açtı ağzını, yumdu gözünü" merhalesine getirmeden evvel, büyük bir anlayış ve ferasetle halledebilmektir. Sinyalleri vaktinde algılayP1 önlemleri vaktinde almaktır. ^ Beyin haritaları, her yaş ve ırkın, yabancılık çekmeden öğrenebileceği ve iletişimine yön verebileceği yegane evrensel dildir. Münir Arı kan Etkin Beyin Haritaları . "!- "Mind Mapping": Beyin Haritası Nedir? Türkçemize zihin haritası ve akıl haritası gibi değişik kavramlarla giren beyin haritası, hafıza dalında Dünya \Q şampiyonu olan Tony Buzan tarafından bulunmuştur. Beyin hücrelerimiz olan nöronlar, dentrit denilen binlerce kol gibi uzantılara sahiptir. Beynimizde bilgiler, bu nöronlara kaydedilir. Kitaplık rafındaki dosyalar gibi birbirinden ayrı bir şekilde depolanırlar. Öğrendiğimiz 2 bilgi arasında bir bağ kurduğumuzda, bu 2 nöron arasında bir bağlantı kurulduğu anlamına gelir. Bağlantı kurulacak bir nöron yoksa, yeni öğrenilen bilgi ile ilgili bir nörona kayıt yapılır yani yeni bir beyin dosyası oluşturulur. Kişinin zeki olması, bu hücrelerde depolanmış bilgisiyle değil, bu bilgilerin birbiriyle bağlantısını sağlayan dentrit ağının çokluğu ile alakalıdır. Bir insan bir nörondan diğer nöronlara ne kadar fazla uzantı çıkarta- biliyorsa, o kadar zeki demektir. Başka bir ifade ile, bir konuyu ne kadar 2engin bir bakış açısı ile görebiliyorsa, bir konuyu ne kadar çok daha "aŞka konu ile irtibatlandırabiliyorsa, o kişi o kadar çok zekidir demektir. ^ âna kadar hiç umulmadık ve kurulmadık bir bağlantıyı kurduğumuzda, at'h Sultan Mehmet gibi gemileri karada yürütmek mümkün olmaktadır. İnsan beyninin bu şekilde etkin olarak kullanılabilmesi için, mantıkî bir ?'eyişe sahip olan sol beyin yanında, tamamen hayal gücünü yöneten sağ 184 Nitelikli İnsan 13. Bölüm: Etkin Beyin Haritaları 185 beyninin de geliştirilmesi gerekmektedir. Hayal gücü dediğimizde, renkler şekiller, resimler, semboller ve düşünce zenginliği karşımıza çıkar, jşte beyin haritası denilen bu çalışma yöntemi, beynimizin bu şekilde etkin ve verimli olarak çalışabilmesi için, onun normal çalışma metodunun model- lenmesi esasına göre oluşturulmuş bir çalışma yöntemdir. Kısaca, beynimizin çalışma şeklinin kağıda dökülmüş bir hali de diyebileceğimiz bu yön tem, bugün milyonlarca kişi tarafından büyük bir beğeni ve başarı ile kul lanılmaktadır. Beyin Haritası Nasıl Yapılır? Beyin haritası yapmak için küçük veya orta boy bir resim defterine ve kalın uçlu renkli kalemlere ihtiyaç vardır. Sayfayı yatay tutarak, en ortasına o anda çalışmak istediğimiz konuyla ilgili bir şifre kelime yazılır. Mesela] Türkiye'nin eğitim sistemi ile ilgili bir çalışma yapacaksak, TC'de Eğitim11 gibi kısa bir konu başlığı yazarak çalışmaya başlayabiliriz. (Ortayal yazdığımız bu yazının etrafını güzel bir çerçeve içine almayı unutmayın,! Sonra, bu ana konudan güneş ışınları gibi, alt başlıklar için dallar, oluştur-l mamız gereklidir. TG'de Eğitim konusunda aklımıza gelen tüm alt dalları] beyin haritasına işlemeye başlarız. Sanki serbest bir beyin fırtınası yapıyormuşçasına aklımıza gelen her| konuyu beyin haritasına yeni bir dal olarak işleriz. Mesela, TC'de Eğitim i ilgili eğitimin yaşı, cinsiyeti, maliyeti, ulaşımı, öğretmeni, bakanlığı! çalışanları, sistemi, eğitimde modern yöntemler, alternatif eğitim yöntemleri, gelişmiş.ülkelerle kıyaslama, okul öncesi eğitim, ilköğretim, ortaöğrej tim, meslekî ve teknik öğretim, yükseköğretim, açıköğretim, kamu okulları, vakıf okulları, özel okullar, okurken çalışma, eğitimin ücreti! eğitimin süresi, eğitimin kalitesi, eğitimin metodu, eğitim klasmanlar1! özel ders ve dershaneler, denetim, müfettişler, müfredat, eğitim ve ihtij saslaşma sorunu, öğrencileri, okulları ve diğer hizmet binaları, derslerıl ders kitapları, ders ekipmanları, yardımcı ekipmanları, not sistemi, sınıl geçme sistemi, sınav sistemi, karneleri ve tatilleri ile aklımıza gelen hel konuyu bu sayfaya yazarız. Sonra bunları gözden geçirir ve tüm yazılanları olması gerektiği kadal alt başlığa indiririz. Bunu yapmak için benzer konuları, alt başlığın da a| konusu olarak ele almamız gerekecektir. Mesela, binalar deriz ve binalar alt başlığının altına bakanlık binaları, okullar, lojmanlar, tatil ve dinlenme binaları, öğretmen evleri, yardımcı hizmet binaları vb. bina ile ilgili tüm konuları yazarız. Amacımız binalarla ilgili parasal kıymeti incelemek ise, finansal bilgiler veririz. Sadece sayısal bir bilgi vermek istiyorsak, istatis-tikî bilgileri veririz. Amaç, bu binaların Türkiye'deki dağılımı ile ilgili bilgileri vermek de olabilir. O zaman bölge bölge bina bilgilerini ayrı ayrı verebiliriz. Mükemmel beyin haritası yapmak için bir başka yöntem de kullanabilirsiniz. Beyin haritası yapmaya başlamadan önce, çalıştığımız konu ile ilgili aklımıza gelen tüm alt konuları bir kareli deftere alt alta yazarız. Aklımıza gelen her şeyi eksik fazla ilgili ilgisiz demeden bu sayfaya yazarız. Sonra birkaç değişik renkteki fosforlu kalemle ana konu başlıklarını tespit ederiz. Mesela, eğitim kurumları, mensupları, mekanları, yöntemleri, ücretleri, problemleri gibi konular, birer ana başlık olacak kadar geniş kapsamlı konulardır. Sonra o başlığın alt başlıklarını yaptığımız listeden aynı renkteki kalemle işaretleriz. Mesela, eğitim mekanlarını ana konu başlığı olarak seçti isek, bakanlık hizmet binaları, okul binaları, okul ek hizmet binaları, lojmanlar, öğretmen evleri, tatil ve dinlenme tesisleri gibi eğitim sistemi içerisinde yer alan tüm mekansal konulan, aynı sarı renkli kalemle işaretleriz. Bu renklendirme ile tüm klasmanlar bittiğinde, asıl resim defterimize geçip, ortadaki eğitim sistemi konusuna her renk için ayrı bir dal açarak, tüm listeyi aktarırız. Beyin haritası ile bütün bunları yaparken, konuların ayrı ayrı renklerde yazılması gereklidir. Her bir konu yanına, bir resim veya akılda kalıcı görüntülü bir sembol çizilmesi, daha da etkin bir beyin haritası ortaya Çıkartacaktır. Beyin haritalarını elimizle çizerek oluşturabileceğimiz gibi, bunun için fony Buzan tarafından hazırlanmış bilgisayar programlarını da kullanabi-'ir'Z- (Mind Manager 3.5 ve 4.0) Bilgisayar programları, otomatik olarak beyin haritası yapımına elverişli bir şekilde yapıldığı için kullanımı ve pay-laŞ|rnı daha kolay olmaktadır. ,Ayrıca kullanacağınız sembollere de çok 2engin bir mönüden kolaylıkla ulaşabiliyorsunuz. Nitelikli İnsan 13. Bölüm: Etkin Beyin Haritaları 187 Beyin Haritasının Faydaları Nelerdir? Beyin haritası yöntemi ile çalışmanın sayısız faydası vardır. Gen? olarak özetleyelim. Beyin fırtınalarınız daha üretken Sunumlarınız daha etkili Konuşmalarınız daha akılda kalıcı Planlamalarınız daha başarılı Ürettikleriniz daha faydalı Stratejileriniz daha tutarlı yaptıklarınız daha anlaşılabilir İletişiminiz daha güçlü Mesajınız daha net Fikirleriniz daha açık Raporlarınız daha verimli Toplantılarınız daha saygın ve Beyniniz daha sağlıklı olacaktır. Bu konu ile ilgili dünya çapında birçok değişik kategoride yılın ödülü' unvanını kazanan bir beyin haritası programını size tavsiye edebilirim. Program ile ilgili bilgileri http://www.mindiet.com adresinden alabilir ve programın 21 günlük deneme sürümünü kendi bilgisayarınıza yükleyebilirsiniz. Unutmayın, bu program hayatınıza, üretkenliğinize, çalışma k linize ve ürettiklerinize renk katacak. Bu yazılımı siz de denemelisin^ Vazgeçemeyeceksiniz. Beyin Haritasında Ustalaşma Süreci Yıllardır büyük bir keyifle kullandığım bu usûl sayesinde, hem öğrenmemi hem de düşünmemi daha etkin bir şekle soktuğumu söyleyebilirini. Bu usûl ile çalışılan konularda, beynin sol ve sağ lobu eş zamanlı olarak devreye girdikleri için, daha geliştirici fikirler ortaya çıkmaktadır. Norma1 klasik not tutma yönteminde satır aralarında kaybolan bilgiler, gözümüze sokulurcasına sanki kağıttan beynimize uzanan bir nöron hücresi dalı Qibı' doğrudan doğruya beynimizdeki bir başka nörona bağlanmaktadır. Bu tip bir çalışma, öğrenmeyi daha zevkli ve özgün bir hale getirmekte, böyle olunca da çalışılan konuların hatırda kalıcılık oranı artmaktadır. gu usûlü, ortada olmayan bir konuyu çalışmaya başladığınız andan itibaren de kolaylıkla kullanabiliyorsunuz. Eski konuları çalışmanın yanında, yeni, özgün bir çalışma yapmak için de beyin haritalarını kullanabiliyorsunuz. Bu yeni çalışma durumunda, beyin haritaları daha üretken düşünmenize imkan tanıyor. Daha kapsamlı düşünüyorsunuz daha zengin alternatifler ve seçeneklere ulaşabiliyorsunuz. Üstelik kullandığınız resimler ve sembollerle çalışma sırasında görüntü bütünlüğü sağlayıp, olayı tüm boyutlarıyla, herhangi bir kopukluk olmadan irdeleyebiliyorsunuz. Sizin yaptığınız bu çalışmanın başka bir kişi tarafından algılanması, yorumlanması ve öğrenilmesi de bir o kadar kolay oluyor. Hem sizin hem de başkalarının bütünü görme kabiliyeti artırıyor. Beyin haritaları ile çalışma kişide, sistemli bir çalışma metodu oluşturuyor. Çalışmalara hem büyük bir özgünlük ve serbestlik, hem de müthiş bir standardizasyon geliyor. Serbestlik, özgünlük ve standardizasyonu aynı cümlede kullanmam size karışık gibi gelmesin. Mesela, bir pilot güvenli bir uçuş yapmak için, uçuş öncesinde 'check list' denilen ve üzerinde 200 kadar önemli hususun yazıldığı bir listeyi bütün mürettebat ile kontrol eder. Bu standardizasyon onlara müthiş bir uçuş keyfi ve serbestisi getirir. Uçak havalandıktan sonra gitmek istediğiniz yön size kalmış, özgür bir biçimde uçabilirsiniz. Beyin haritalarında da, bir konu üzerinde çalışma yöntemi geliştiriyorsunuz. Bundan sonraki tüm konulara bu elinizdeki çalışma şekline bir 'check list' gibi bakarak, müthiş bir stan-dardiszayon getirebiliyorsunuz. Eğitim sistemini inceleme çalışmanız, adalet sistemini veya sağlık sistemini inceleme çalışmanıza da bir standardizasyon getiriyor. Özgünlük şurada ki, siz bütün çalışmalarınızı kendi "eyin fırtınanız sonrasında özgün çizim, sembol ve şekillerinizle zengin-leŞtiriyorsunuz. Beyin haritaları, beyninizin anladığı dilden yazma sanatıdır. Eskiden ^azı dili ile konuşma dili arasındaki farklılıklar dolayısı ile iletişimi, bilim ve Sanat tökezlemişti. Nasıl tökezlemesin ki. Tek beyin ve 2 farklı işletim sisemini bir düşünsenize. Halbuki, beynin bakma, görme, anlama ve kayetrne şifresine göre yapılan bir kayıt sonrasında, hatırda kalma ve gerek- 188 Nitelikli İnsan 13. Bölüm: Etkin Beyin Haritaları 189 li olduğu anda o bilgiyi arşivden çıkartıp kullanma şaşırtıcı bir şekilde h^ı, ve çabuk olmaktadır. Beyin haritaları usulleriyle çalışmada, bir kağıda işlediğiniz yazılı Ve görüntülü bilgi miktarı, klasik not tutma usûllerine göre çok daha fazladır Beynin her iki lobu da devrede olduğu için, beyin kendi çalışma sisteminde ilgili nöronları çok daha fazla nörona bağlamaktadır. Bu da çok daha fazla yeni ilişki ve bağ kurulması demektir. Üstelik renkli kalemlerle tamamen görüntülü bir şölene dönüşen bu sistemde, bilgi hafızada daha fazla kalmaktadır. Daha hızlı hatırlanmaktadır. Anahtar kelimelerle çalışıldığı için daha ekonomik kullanılmakta ve daha zengin bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Zaman kullanımı açısından, hem oluşturma hem de çalışma ve algılama safhasında olaya çok kısa bir sürede hakim olmanızı sağlamaktadır. Üstelik sıkıcılığı yok edip, konsantrasyon düzeyinizi daha canlı tutmanızı sağlar. Renkli kalemleri elinize her alışınızda, beyninize yeni bir fikrin yazılmasını şartlandırır ve beyni daha motiveli bir şekilde canlı tutar. Beyin haritaları tek başınıza çalışacağınız bir metod olduğu kadar, bir yazı tahtası önünde bütün bir şirketle, departmanla veya sınıfla kolaylıkla yapabileceğiniz bir çalışmadır. Ekip çalışmasını daha zevkli hale getirir. Bu usûlle yapılan ekip çalışmalarında insanların daha fazla katılımcı oldukları gözlenmiştir. Bu tür bir çalışmada insanlar büyük bir heyecanla, tek düzelikten kurtulup ve kendi beyinleriyle bir katkı sağlama sürecine girmektedirler. Birbirlerinin fikirlerine çok daha kısa bir zamanda adapte olabilmekte ve verilmek istenen mesajı çok kısa bir sürede alabilmektedirler. Beyin haritaları konusunda ustalaştığım süre içerisinde gittikçe kelimelerin yerini şekillerin, resimlerin ve sembollerin aldığını görüyorum. Bunun üretkenlik dışındaki katkısı, uluslar arası çalışmalar yaptığınızda daha net bir şekilde ortaya çıkıyor. Dillerini bilmediğiniz insanlarla, ortak bir metin üzerinde daha önce hiç konuşmuş olmasanız bile aynı anda konsantre olabiliyor ve iyi bir ekip çalışması yapabiliyorsunuz. Şekillerin ve renklerin evrensel dili, daha zengin bir iletişim becerisini de beraberinde getiriyor. Ben şahsen, bilgisayarla yaptığım çalışmalarımın büyük bir kısmım beyin haritasında yapıyorum. Pazarlama amaçlı sunumlarım bile beyi11 haritası şeklinde. 2000 yılı içerisinde geliştirdiğimiz bir halkla ilil" ^azılımı ile ilgili, yerli ve yabancı birçok devlet erkanına yaptığımız sunumlarda bile beyin haritalarını kullanmıştım. Yabancı bir devlet başkanı danışmanına yapacağım sunumda da beyin haritalarını kullanacak olmamı, şirketteki arkadaşlar endişe ile karşıladılar. Ben kararlıydım. Sunum muhteşemdi. Danışman, sunum sonrasında hem halkla ilişkiler yazılımımızdan, hem de beyin haritaları ile tanışmasından dolayı memnuniyetlerini bildirdi. Şu âna kadar yüzlerce arkadaşıma beyin haritası programını tavsiye ettim. Onlar da büyük bir beğeni ile beyin haritası usûlünü kullanıyorlar. Faydaları saymakla bitmez. Beyin haritaları ile çalışan kişilerin hafızalarının daha canlı olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Üstelik beyin haritası usulüyle hem öğrenme, hem de çalışma sürecinde okuma yazma bilmeniz gerekmediğini söylesem bana ne dersiniz? 3 Yaş İçin Beyin Haritası "Beyin haritası yöntemi ile çalışmada ustalaştıkça, yazı ve kelimelerden şekil ve sembollere doğru kayıyorsunuz." demiştim. Gerçekten de beyin haritası usulüyle çalışmada ustalaştıkça, başka başka avantajlar kapımızı çalmaya başladı. Eşim Sema Hatun'la birlikte beyin haritaları üzerinde çalışıyorduk. Büyük kızım Dilara Büşra o zaman daha henüz 3 yaşındaydı. Biz annesi ile resim kağıdına renkli kalemlerle değişik değişik beyin haritaları çizdikçe, konunun onun daha fazla ilgisini çektiğini gözlemledik. Az bir süre sonra o da çalışmamıza dahil oldu. Ben değişik renkteki kalemleri ameliyat yapan doktor edasıyla istedikçe, o hem renkleri bilmenin, hem de bize yardımcı olmanın keyfi ile sevinç içinde çalışıyordu. Bir taraftan istediğim kalemleri veriyor, vermeden kapaklarını açmayı da ihmal etmiyordu, kullandıktan sonra da verdiğim kalemlerin kapaklarını kapatabilmek için benimle yarış ediyordu. Çok müthiş enerjik bir çalışmaydı bizim için. Bir o kadar da zevkli. Bir ara boş bir kağıda acayip şekiller çizip, kendince yaptığı dallar ve olların bulutvari konturları içine İbranice'ye benzer bir şeyler yazmaya asJadığını fark ettik. Resmen beyin haritası yapmaya çalışıyordu ama ne j^abeyi, ne de okuma yazmayj 'biliyordu. Birden aklıma, "Neden beyin ^italarım tamamen onun anladığı bir dille yapmadım?" sorusu geldi. Orüntülü şekiller ve resim dili ile yani. Hemen evdeki renkli, kaliteli ve 190 Nitelikli İnsan r 13. Bölüm: Etkin Beyin Haritaları 191 anlaşılır resim arşivimizden 15-20 adet resim kestik. Zaman zaman İstanbul Büyükşehir Belediyesi önündeki havuzlu parka gittiğimiz için, büyük şehir diye bir kavramı biliyordu. Başkanı, basında gördüğü kadar tanıyOr. du. Hepsi o kadar. Ortaya büyük şehir belediye başkanı resmini ve hemen altına da havuzlu belediye binası resmini kesip yapıştırdık. "Bak kızım. Bu, büyük şehir belediyesi, bu da belediye başkanı. Peki büyük şehir belediye başkanının görevlerini biliyor musun?" dedim. Bilmiyordu. Kısaca yol, su, itfaiye, park, bahçe, zabıta, çöp gibi konularda kestiğimiz resimleri ona göstererek başkanın görevlerini anlattım. Tahmin etmediğim bir merakla dinliyordu. Yapıştırma işine kendisi de yardım ettiği için, paylaşma duygusu, ekip çalışması gibi kavramlara da yatırım yaptığımın bilincindeydim. Aradan 3-4 ay bir süre geçti. Annesi ile birlikte Kahramanmaraş'taki Zeytin Kaplıcaları'na babamların yanına gitmişlerdi. Şehir merkezinde belediyenin önünden geçerken, oradaki büyük fıskiyeli havuzu görüp, annesine seslenmiş: "Anne bak, burada da büyük şehir belediye başkanı var." Ne kadar sevindiğimi anlatamam. Demek ki bu çalışmalarla onun algı sistemi üzerinde de bir miktar yükselme sağlamıştık. Bu olayı paylaştığım etkin beyin haritaları seminerimde, bir katılımcım bana şunu sordu: "Peki, kızınızın her gördüğü fıskiyeli havuz olan yere, 'Burada da büyük şehir belediyesi varmış.' diye bakması bir ikilem doğurmaz mı?" "Bence doğurmaz." diye cevap verdim. "Bu sistemle çalışmayan akranları, bırakın büyük şehir veya başka bir belediye olmasını, yanlarından geçtikleri havuzun fıskiyeli olduğunun bile farkına varmadan, akılları fikirleri karşıdaki elma şekercisinde veya uçan baloncusundayken, 3 yaşındaki bir çocuğun burada bu hizmetleri gören bir belediye var diye bir düşünceye girmesi, elbette çok enteresan bir davranış." Bu açıklamamdan sonra onlar da kendi çocuklarıyla resimli beyin haritası tekniği ile çalışma sözü verdiler. Aslında yemini demem lazım. Verdiğim^ kişisel gelişim seminerlerimde katılımcılar kendi özgür iradeleriyle bir yemini etmeden semineri bitirmiyor, sertifika vermiyorum. Beyin Haritalarının Değişik Uygulama Alanları Beyin haritalarını bütün şahsî çalışmalarımda kullandığımı söylemi tim. Evde, okulda, işte, askerde, gezi ve seyahatte kısaca aklınıza l tüm yaşantı alanlarımda beyin haritalarını büyük bir zevkle ve başarıyla kullandım ve halen de kullanmaktayım. Beyin haritalarını yazı yazarken, iş görüşmesi yaparken, mülakat yaparken, planlama yaparken, tasarım yaparken, bir konu üzerinde beyin fırtınası yaparken, bir konuyu öğrenmeye çalışırken, bir konuyu analiz etmeye çalışırken, bir problemi çözmeye çalışırken, bir buluş yaparken, bir seyahate hazırlanırken, askerlik anılarını yazarken, seminer sunarken, seminerde not alırken, günlük tutarken, haftalık, aylık ve yıllık çalışma planı yaparken, sunum yaparken, pazarlama yaparken, makale yazarken hatta bu kitabı yazarken hep kullandım ve kullanacağım da. Evde, İşte, Okulda Beyin Haritası Buraya kadar anlattıklarımı kısaca özetlemek ve sizin için beyin haritaları konusunda son bir vurgulama yapmak istiyorum. Beyin haritası ile çalıştığınızda daha kolay öğreneceksiniz. Çalıştığınız konu din, fen, sanat, edebiyat ne olursa olsun, beyin haritaları sizin o konuyu kolayca öğrenmenize yardımcı olacaktır. Mesela, coğrafya dersinin 1 aylık müfredatını bir beyin haritası haline getirin. 1. dönem sonuna kadar 4 adet beyin haritası ile tüm müfredat gözlerinizin önünde olacak. Yıl sonunda her dersle ilgili toplam 8 sayfalık, renkli, resimli ve kolay anlaşılır beyin haritaları ile bir yılın özeti elinizde olacak. Tekrarlar kolaylaşacak. Bilgiye ulaşma çabuklaşacak. Konuya hakimiyetiniz artacak. Beyin haritaları bütünü görmenizi, konuyu tüm yönleriyle ele almanızı sağlar. Klasik not tutma sisteminde tüm satırları ve kelimeleri bütünüyle görmeniz imkansızdır. Klasik not tutma sistemiyle yazılmış 1 sayfalık bir betinde, %60 fuzuli kelimeler olduğu araştırmacılar tarafında tespit edilmiştir. Halbuki beyin haritası içinde kullanılan kelimeler saftır, nettir, aÇiktır, özenle seçilmiş ve anlatılmak istenilen şeyi tam olarak ifade edebilecek belki de tek kelime o olarak seçilmiştir. Resimlerle zenginleştirilmiştir. °ir bakışta hakimiyet şansınız oldukça yüksektir. Fotografik hafızanızın da 9elişimine katkı sağlar. . , Beyin haritaları bir olaya konsantre olmanızı ve ilginizi bütünüyle o Konu üzerinde yoğunlaştırmanızı sağlar, işe odaklanmanızı, bütün ilgi ve 192 Nitelikli İnsan 13. Bölüm: Etkin Beyin Haritaları 193 dikkatinizle eğlenceli bir şekilde tamamlamanızı sağlar. Çalışma esnasında kelimelerle resimlerin iç içe geçmesi, sağ ile sol lobun da birlikte çalış, masını teşvik eder. Beyin haritaları, çalıştığınız bir konuyu yıllar sonra bile kolayca hatırlamanızı sağlar. Aynı zamanda hafıza gücünüzü artırır ve kuvvetlendirir. Görüntülü olarak da kaydedilen bilgiler, modern hafıza usûllerinde olduğu gibi, burada da işinizi kolaylaştırır. Aynı zamanda organize olma yeteneğinizi de geliştirir. Değerli dostum Fatih Yıldız'ın çocuklarına sadece 5 dakikalığına "Beyin haritası programı nedir ve nasıl çalışır?" diye bir anlatımda bulunmuştum. Sadece topu topu 5 dakikalığına. En büyükleri olan Muhammed Sadık, o zaman ilk okul 3. sınıfa, ortancaları Mustafa 2. sınıfa gidiyordu. En küçükleri Mahmut ise o sonbaharda okula başlayacaktı. Gösterdiğim beyin haritası programı ile 10 dakika içerisinde tüm bir yaz tatilinin programını çıkarttığında, onlar adına ne kadar sevindiğimi anlatamam. Çocuklar için bir tatili berbat edecek en kestirme söz "Bir program yap." sözüdür. Beyin haritasını gösterdiğimde, ben veya babaları "Şimdi bu yazılımla bir yaz tatili programı yapın bakalım." demeden, kendi programlarını gönüllü olarak yapmaları çok şaşırtıcıydı. Sadece programı öğrenip geçebilirlerdi. Öğrenmek istemeleri de yeterli olabilirdi. Öğrendikleri programla bir şeyler yapmak istemeleri de güzel olurdu. Anında öğrenmeleri, kullanmaları ve bunu etkin bir şekilde başarmaları takdire şayan bir hatıra olarak kaldı hafızamda. Beyin haritaları, sunum yapma gücü kazandırır. Konuşmanız ve anlattıklarınız arasındaki kesiklikleri ortadan kaldırır. Dinleyenlerinizi olaya odaklandırır, ilgiyi yüksek düzeye çıkartır. Size esnek bir alan bırakır. Bu arada sizi daha rahat bir ruh haline sokar. Motamod bir metnin okunması ile değil, kelime ve sembollerin kendi beyninizdeki çağrışımları ile daha esnek ve başarılı bir sunum yapmanızı sağlar. Sunum esnasında veya normal bir çalışmanızda iletişim gücünüz beyin haritaları ile zirveye çıkar. Her şey çok açık seçik bütün çıplaklığı ile ortadadır. Her şey özenle seçilmiştir. Hedefi 12'den vurduğunuz için. sonuç da aynı şekilde mükemmel olur. Monotonluk yok olur. Herkesin ilgi ve akalası yüksek seviyede kalır. A Beyin haritaları etkin planlama yapmanızı da sağlar. Tek bir kağıt gerinde tüm bir günü, haftayı, ayı ve yılı görebilirsiniz. Yapılacak işleri, randevuları, toplantıları, özel iş görüşmelerini v.s.. Benim günlük takip ettiğim işler beyin haritası haline getirilmiş sayfalardan oluşur. Bunların 7 tanesini hafta sonunda birleştirerek haftalık ve bu haftalıklardan 4 ya da 5 tanesini ay sonunda birleştirerek aylık beyin haritalarımı yaparım. Ve bunlardan 12 tanesi bir araya gelerek benim 1 yıllık beyin haritam ortaya çıkar. Ancak bunlardan 2 adet yaparım. 1 .si yapacağım, planladığım işlerim için. 2. ise yaptığım işlerim için. Şu anda beyin haritası yazılımı üzerinde planladığımız işler yapıldığında, bunu otomatik olarak yapılan işler dosyasına atacak bir husus üzerinde çalışıyorum. Ve en kısa zamanda bunu programın İngiltere'deki yazılımcıları ile görüşeceğim. Ve eğer dediğim ilaveyi yaparlarsa, bu hafta yapmayı planladığınız ama bir şekilde yapamadığınız bir iş, gelecek hafta başında otomatik olarak yapılması gereken işler kısmına taşınacak, iş dünyası için çok büyük bir kolaylık böylece gerçekleşmiş olacak. Beyin haritaları, işe alma ve alınma safhasında da çift taraflı olarak işe yarıyor. Öz geçmişinizi beyin haritası ile oluşturduğunuzda, çok daha vurgulu ve başarılı bir sunum yapmış olacaksınız. Aynı şekilde insan kaynakları direktörleri için de mülakat yaptıkları kişiye soracakları soru, onun anlattıklarını not alma gibi işlemler, bir beyin haritası ile çok iyi bir biçimde programlanabilir ve sonrasında da etkin bir şekilde uygulanabilir. Beyin haritalarının en büyük avantajlarından bir tanesi de düşünme sürecini aktif tutmasıdir. Bu yöntemle çalıştığınızda, düşünme sisteminize bir standart gelir. Eksik kalan, unutulan yönler telafi edilir. Düşünce daha üretken, daha enteresan ufuklara açılır. Düşünce kalitesi artar. Daha önce değinilmeyen konular da kapsama alanına girer. Sağ beynin engin hayal 9ücü çalışmaya dahil olur. Bu yöntemle çalıştığınızda, toplantılara gündemin tamamını göz °n(inde bulundurarak daha fazla hakim olursunuz. Hem bütünü görür, ern de o anda işlenen konuya odaklanabilirsiniz. Tek bir sayfada, konuyu 9underni dağıtmadan değiştirebilme yeteneği kazanırsınız. Üstelik toplant"ı L ' t Uir bir İŞ anlaşması ile ilgili ise', toplantı-tutanağı görüşmenin sonunda net Şekilde hazır demektir. Toplantıda konuşulan tüm konular tek bir say- 194 Nitelikli İnsan 1 fada. Bu, kesinlikle klasik toplantı tutanaklarından daha etkin, daha çarpıcı, daha anlaşılır bir özet olacaktır, sizin için. iş görüşmelerinde, konuşulan konuların toplantı esnasında yazılması çok önemlidir. Bunu, klasik sisteme göre alt alta liste gibi yaparsanız konu dağılır. Beyin haritası usûlünde hem konuşulan konulan, hem de henüz konuşulmayan konuları aynı haritada gördüğünüz için, toplantının katılım. cilan üzerinde zamanı etkin kullanmakla ilgili psikolojik bir baskı oluşur Toplantı ve zaman metodu için gerekli olan bu baskı, beyin haritaları usûlünde "Beyler 10 dakika vaktimiz var." gibi bir uyarıya gerek kalmaksızın, tamamen, oto kontrol sistemi ile gerçekleşir. Nereden nereye gelindiği ve daha gidilmesi gereken ne kadar yer olduğu beyin haritasında net bir şekilde ortadadır. .. Daha okuma yazma bilmeyen çocuklarınızla çalışacak kadar basit ve bir ülke yönetimi için bile kullanılabilecek kadar etkin. Zaten bunun için şu anda milyonlarca kişi beyin haritası usulüyle çalışmanın keyfini sürüyor ve bu keyfi alan benim gibi kişiler, sizler gibi henüz bu usûlle tanışmamış kişilere ellerini çabuk tutmasını öneriyor. Siz de deneyin. Başkalarının da denemesi için, tıpkı benim yaptığımı yapacağınızdan ve bu usûlün kullanılması için başkalarını da teşvik edeceğinizden eminim. . . El yazınızı değiştirin, hayatınız değişsin. Vimala Rodgers Güzel Yazım Becerileri Güzel Yazı Güzel Bir Hayat Demektir Yazdığınız yazının, aynı konuştuğunuz kelimeler kadar önemli olduğunu biliyor muydunuz? Ya yazı yazma şeklinizin, konuşma şekliniz kadar önemli olduğunu? Giyiminiz dışarıdan görünen kıyafetler bütününüzdür ama içinizi yansıtır. Ruhunuzla ilgili karşınızdaki kişiye önemli ip uçları verir. Giyiminiz, ruhunuza giydirdiğiniz elbiselerdir, aslında. Aynı şekilde, kağıtlara döktüğünüz kelimeler de, ruhunuzdan dökülen parçalardır. Yazdığınız yazı, ruhunuzu temsil eder. Yazdığınız yazı alın yazınızı etkiler, biliyor musunuz? Yazı kelimelerden oluşur. Kelimeler diyince karşımızda bir sonsuzluk denizi olduğunu unutmamalıyız. Kelimelerin anlam bütünlüğü bakımından art arda sıralanış korelasyonu yanında, akustik tınısı, ahengi, manası, telaffuzundaki güzelliği, yazdığımız yazıyı etkiler; ama ya yazılış şekli? Çoğumuz yazdığımız yazının ya da başka bir değişle yazı yazma şeklimizin hayatımızı değiştirdiğini bilmeyiz. Vimala Rodger'in "Change Your Hand VVritting, Change Your Life" El yazınızı değiştirin hayatınız değişsin, adlı eserinde el yazısının kişilik labirentinin şifresi olduğu söylenir. Güzel Yazı Hayatımızı Nasıl Etkiler? Giyime, kuşama, konuşmaya, beden diline, ölçülü yaşamaya ve doğru davranmaya çok dikkat etmeye çalışırız, iş güzel yazmaya gelince hep 196 Nitelikli İnşan pes ederiz. Belki de küflü sıralarımızda kalan çocukluk hatıralarımızın, bir daha asla geri gelemeyeceği gibi, güzel yazı yazma yeteneğini de bir daha asla kazanamayacağımız fikridir, bizi hep pes ettiren. Geçmiş zaman gerj gelmez. Sürekli yenilenen, gelişen ve güzelleşen niteliklerimiz sayesinde beğenmediğimiz yönlerimiz geçmişte kalabilir, eğer biz istersek. istemek, değişimin ilk adımıdır, insan isterse isteklerinin çoğunu yapabilir. Romemary Sasoon ve Gunnlaugur S.E. Briem'in yazmış olduğu "Better Handwritting" (Daha İyi El Yazısı) isimli eserde, istediğiniz takdirde nasıl kendi kendinize el yazınızı güzelleştireceğinizin basit teknikleri verilir. Yazarlar bu eserlerinde el yazınızın neden kişiliğinizin aynası olduğunu anlatırlar uzun uzun. Güzel yazı yazmayı istemek demek, güzel güzel yazılarla dolu sayfalan, oturduğunuz veya yattığınız yerden, güzel güzel hayal etmek demek değildir, iş yerinizde, yazısı en güzel kişinin herkesi etkileyen yazıları karşısında eziklik duygusuna kapılmak hiç değil. O halde neden hâlâ duruyorsunuz? Alıp elinize güzel kalemleri, açın güzel defterleri ve yazın hayatınızdaki tüm güzellikleri. Güzel yazma, vücut geliştirme gibidir; sürekli pratik yapmak ister. Yoksa gelişim yanda kalır. Yazın, bıkmadan usanmadan yazın. Bu hafta değil belki gelecek hafta, gelecek ay veya gelecek yıl güzel bir yazı şekliniz, biçiminiz olacak. Bunu size yüzde yüz garanti edebilirim. Günde 10 dakikanızı ayırmanız durumunda, bir yılda güzel bir yazıya sahip olacaksınız. Güzel bir yazıya sahip olunca, hayatınızın daha da güzelleşeceğini biliyor muydunuz? Yazıyı Nerelerde Kullanıyoruz? Bir düşünün, yazınızı nerelerde kullanıyorsunuz? Arkadaşlarınıza yolladığınız tebrik kartlarında, anne, baba ve kardeşlerinize aldığınız hediyelerin içine iliştirdiğiniz özel notlarda, sınav kağıtlarında, yazılılarda, ev ödevlerinde, mezuniyet defterinde, şahsî dilekçelerinizde, iş başvurularınızda, evlilik defterinde imza atarken... Yazı, hayatınızı oluşturuyor Yazı, karşınızdaki insana ruhunuzdan giden bir mesaj oluyor. Bu safhada Vimala Rodgers'ın dediği gibi, güzel yazı insanlarla iletişimimizi ve iş bir' ligimizi düzenleyen bir yardımcımız oluyor. Öğretmeniniz, iş yerinde amiriniz veya arkadaşlarınızın güzel bir yazıdan ne kadar etkilendiği anlamak için, yazısı en güzel arkadaşınızın hayatına bir bakmanız yeter!! 14. Bölüm: Güzel Yazım Becerileri 197 olacaktır. Okulda yazısı en güzel arkadaşınız, eminim, kendine güveni tam, neşeli, olumlu düşünen, güzel konuşan, başarılı, sempatik ve güler yüzlü birisidir. Yazdığı yazılar ruhunun aynasıdır çünkü. Yazımız, Ruhumuz ve Karakterimiz Ruhunuzu güzelleştirmenin, yazınızı güzelleştirmeye bağlı olduğunu biliyor muydunuz? Barbara Getty ve Ingua Dubay "VVrite Now" (şimdi yaz) isimli eserlerinde, bilgi teknolojilerinin hayatımızın her alanını kapsadığı baştan kabul edilir. Buna rağmen günlük yaşantıdaki el yazımızın hâlâ hayatımızın en önemli parçası olduğu vurgulanır. Nasıl olmasın ki... Yazı yazarken kağıdı kullanmanız, kağıda verdiğiniz hacim, yazıya kazandırdığınız boyut, kullandığınız kalem, yazınızın büyüklüğü, küçüklüğü, basık veya yüksekliği, sık veya seyrek oluşu, dikey çizgilerin 90 derece, sola yatık veya sağa yatık olması gibi pek çok faktör, zihninizde, ruhunuzda, beyninizde kopan fırtınaların veya dinginliğin masum bir şekilde kağıda yansımasından başka bir şey değil. Yazı yazarken, kişiliğimizi döküyoruz kağıda. Bu yansıma, dünyayı nasıl gördüğümüzü de karşımız-dakine gösteriyor. Yaptığınız karalamalar, yazıya dönüşmeden önceki o plansız karalamalarda ruhunuzla ilgili o kadar çok ve kesin haberler var ki. Aslında eller, güzel yazmaya programlıdır. Onun bu programını bozan biziz. Her şey aslına döner ya, o halde elimizi o güzel yazı yazma yeteneğine yeniden kavuşturmamız lazım. Hem de bir an önce. Güzel Yazan Güzel Bakıyordur Güzel yazı, ruhu dinlendirir, insanı dingin kılar. Gözü yormaz. Anlamayı kolaylaştırır, insana bir huzur verir. Güzellikler onu hep cezbeden Göz, 9üzel görmeye programlıdır. Güzellikleri gördükçe o da güzelleşir. Beyin Güzelliklere programlıdır. Güzel düşününce o da güzelleşir. Beyin güzel düşününce kalb daha çok duygulanır. Güzel kalbli olan insanlar hep güzel ^üşünen insanlardır. El, güzel yazınca, göz, güzeli görür; beyin, güzeli ^üşünür; kalb güzelleşmeye başlar, işte ruhu güzelleştirmeye başlamanın Slrn da buradadır. O halde-sizfer güzel yazmaya, güzellikleri yazmaya, 9uzel bakmaya, güzelliklere bakmaya, güzel-düşünmeye, güzel konuşmaya e sonuçta güzel yaşamaya davet ediyorum. 198 Nitelikli İnsan 14. Bölüm: Güzel Yazım Becerileri 199 Bilgi Birikimine Sahip Olmak Şimdi birazcık, yazımızı nasıl hazırlamalı, yazmalı ve sunmalıya ' üzerinde durmak istiyorum. Eksik bilgi ile güzel bir yazı olmaz. Bırakın iyi bjr yazı yazmayı, iyi bir yaşantımızın olması bile bilgi birikimimize bağlıdır. Tarih boyu bu bilgi birikimlerini yazıya dökememiş, sözle yaşamış kavimler devlet 1 şekline gelememişlerdir. Eski Yunan ve Mısır uygarlığının günümüze kadar gelen etkinliği, bize ulaşan yazıları sayesinde olmuştur. Bilgi yoksa, yazı yok; yazı yoksa, uygarlık da yoktur. Lafla, sözle yaşanan ve aktarılan bilgi, ' efsane olmakta ve olsa olsa çocuklarımızın uyku vakitlerindeki masalları olarak kalmaktadır. Bilgiyi zenginleştirip, yazıya dökmeliyiz. Bilginin kalıcılığı, onun paylaşımı için çok zaruridir. Paylaşım, başka bakış açılarıyla görülme demektir. Yazarının kastetmediği inceliklerin bile bulunması söz konusudur. Yazarken yazarın kurgulamadığı bir incelik, bir güzellik başka bir bakış açısı ile bakıldığında daha zengin bir mana meydana getirebilir. Gözlerden kaçan yanlışlar ise, bizden sonra gelecek nesillerin hayatını karartmadan, daha bugünden paylaşıldığı andan itibaren dikkatli gözler ve akıllı beyinler tarafından sorgulanır, yargılanır ve düzeltilir ve yeni yeni birikimler çıkar ortaya. Eskisinden daha güçlü, daha yeni, daha güzel birikimler. İşte terakki, uygarlaşma ve medeniyet de budur. Duygu Yüklü Olmak Duygusallaşamıyoruz. Aşık oluyoruz belki ama modern çağ eskisi gibi Leyla ve Mecnun'lar üretemez oldu. Aşkımızı dilimizden kalbimize indi-remedik. Böyle olunca da yazdıklarımız silik, uçuk, kaçık ve zaman zaman sapık şeyler oluyor. Ruh mana aleminde ne kadar çok dolaşırsa, bilgimizi hikmetli, yazımızı kıymetli kılar. Bazen gözyaşı dökecek kadar duygulanmak, ruhlarımızda bambaşka titreşimler meydana getirir. Böyle anlarda yazdıklarımız da bambaşka olur. Duygusallığımız arttıkça, ruhumuz üzerindeki ağır yükleri atar, hafifim ve başka âlemlere kanat çırpıp uçar, gider. Ruhumuzun derinliklerine işleyen yazılar, o âlemlerden getirilen hikmetli ve kıymetli sözlerdir aslın da. Yazıya o ağırlığı, o kibarlığı, o zenginliği ve o güzelliği verebilmek İÇ'n bu duygusallığa kavuşmamız lazım. Duygusallık başka hayatları yok sayıp. Sir"f kendi arzu ve emellerimizi yaşatmaya yönelik ise, buna bencil duygusallık denir. Halbuki verdikleriyle başka hayatlar başlatacak bir duygusallık, işte bu kutsal duygusallıktır. Başkaları için duygu yüklü bir hayata sahip olmak, başkalarını yaşatmak için düşünmek ve yaşamak, başkaları için yazmak demektir. Düşünce Zenginliği Düşünmeyi de unuttuk. Bunca yüksek teknolojik imkanlara rağmen hâlâ eski çağlardan gelen derin düşüncelerle besleniyoruz. "Kökü mazide olan atiyiz biz." lafının tecelli etmesi gerek. Gücümüzü maziden alıp, daha güçlü bir gelecek kurabilmeliyiz. Yazının asırlar boyu ayakta kalabilmesi köklerini derinlere salmasına ve şimdiki asra faydalı olması da yapraklarına ve meyvelerine bağlıdır. Yazıya bu hususiyeti kazandıracak olan yegane kaynak ise, düşünce zenginliğidir. Bu zenginliğe, kelime fakirliğinden kurtulmadan asla ulaşamayız. Kelime hazinemizi geliştirecek, çok* okuyacak, çok istişare edeceğiz. Fikir alış verişinde bulunacağız. Empatik düşünce sistemi geliştireceğiz. Dinleyeceğiz. Yargılamadan önce anlayacağız. Anlayışlı olacağız. Düşünme zenginliği, sıra dışı düşünebilmeyi de beraberinde getirecek. Düşünceyi, olağan, rutin ve ezberci kalıplardan kurtarıp, evrendeki zenginliğe layık bir hale getireceğiz. Ne için yazdığımızı, kimin için yazdığımızı, daha güzel nasıl yazabileceğimizi düşüneceğiz. Elimizdeki güzelliklerle yetinmeyeceğiz. Daha güzeli, daha doğruyu, daha iyiyi, daha dolayı, daha pratiği ortaya koymak için elimizdeki ile yetinmeyeceğiz ve düşündükçe bu güzelliklere ulaşacağız. Böylece, düşüncemiz güzelleştikçe yazımız da güzelleşecek. Var Olmayı İstemek Yazı, "Ben varım, ben yaşıyorum, ben insanım, benim de fikirlerim, hayallerim ve düşüncelerim var. Benim de söyleyecek bir çift sözüm Var- m kağıda dökülmüş ifadesidir. JYazı, "Ben varım ve buradayım."m Suretidir. "Ben yaşıyorum. Ben başardım.'Alın siz de başarın." veya "Ben e var olmak, ölümsüzleşmek istiyorum, senin gibi. Ben de yaşayacağım 200 Nitelikli İnsan senin gibi."nin ifadesidir. Kişi varolmayı neden ister? Kendisi ile barışıp. sa, yaşadığı hayatın anlamını biliyorsa, hayatına bu anlamla örtüşen bir kıymet biçti ise, değil mi? Aksi takdirde kişi neden var olmak istesin ve bu varlığını başkalarına göstermek istesin? Hak edilmemiş bir gösteri, sadece bir gösteridir. Hayatınızı başkalarının görmesini istiyorsanız gerçekten hayatı yaşamanız gerekir Acısıyla, tatlısıyla, inişiyle, yokuşuyla, varlığıyla, yokluğu ile gerçek bir hayatı yaşamanız lazım. Aksi takdirde varlığınız, sadece hayatın belli bir alanında hapis olmuş kısır bir ifadeden öteye geçemez. Örnek olmalı, örnek bir insan gibi yaşamalı ve yaşadıkça bu tür bir hayatta var olmayı istemelisiniz. Yaşadığınız hayatı istediğiniz zaman ve istediğiniz hayatı yaşadığınız zaman, bununla yetinmeyeceksiniz. İsteseniz de yetinemezsiniz ki zaten. O zaman başkalarını da var etmeye çabalayacaksınız. Sizinle birlikte, fikirlerinizle, düşüncelerinizle, yazılarınızla yeni yeni hayatlar başlayacak. Kökü mazide olan atiler gibi var olmayı isteyecekler onlar da. Geleceği bizim için ve gelecek neslimiz için var edecekler. Geleceğimizi kurtaran yazılar işte o zaman ortaya çıkacak. Ruhu Konuşturmak Yazı, ruhun sesini dinleyebilmek ve duyduğu sesi kağıda kaydedebilmektir. Ruhumuzu ne kadar dinleyebiliyoruz. O kadar gerilerde kaldı ki ruhumuz. Yüzyıllar öncesinin nostaljisi mest ediyor gönlümüzü ve eskilen arıyoruz. Eski nağmeleri, eski şarkıları, eski dostları ve eski yazıları. Eskiye rağbet ediyoruz; çünkü bunca bilgi birikimine rağmen, gönülleri mest eden bir nağme, bir ezgi, bir yazı çıkartamıyoruz. Kültürümüzün vazgeçilmez bir parçası olan şarkı sözlerimize bakın bir. Bir eski şarkılarımıza ve türkülerimize bakın, bir de yenilere. İnsanın "yeni" diyesi gelmiyor. Reklam olmasın diye örnek vermeyeceğim ama bu satırları okuyan sizler gibi yüksek bir bilince sahip dostlarım, ne demek istediğimi anlayacaklardır. İşine ruhunu vermezsen, ürettiğin üründe de ruh göremezsin. Bedene Sahip Olmak Yazı yazarken oturuş şeklimiz, elimiz, parmaklarımız, gözümüz, kağ'°! ve kalemi tutuşumuz yazımızın kalitesini etkiler. Kendinizi en güçlü hisset 14- BÖLÜM: GÜZEL YAZIM BECERİLERİ 201 {iğiniz vücut pozisyonunda en güzel yazılarınızı yazarsınız. Güçlü bir beden duruşu; duygu ve davranışları etkiler. Size güç ve moral sağlar. Kafamız kağıdın içine girecek şekilde iki büklüm yazmak iyi değildir. Kalemi doğru kavrayarak yazmalıyız. Kalemi parmakları deforme edecek gerece sıkı sıkı kavramak çok zararlıdır. Kalem ne sıkı, ne yumuşak ikisinin ortası bir kararla tutulur. Kaleme baş parmakla işaret parmağının birleştiği yer yatak olmalıdır. Bu şekilde bir tutuş, kaleme verilen doğru açıdan dolayı kağıda daha fazla hakim olmanızı sağlayacaktır. Bedene hakim olmak deyince, Leonardo Da Vinci gibi ara sıra yazdığınız yazının aynadaki aksini yazmak faydalı olabilir. Bunun için kağıdın arkasını çevirip, ön yüzde yazılanlara baktığınızdaki görüş şekliniz yazının aynadaki aksi gibidir. Dominant eliniz hangisi ise ara sıra kullanmadığınız elle de yazmanız size farklı bir güç verecektir. Doğru Ekipmanları Kullanmak "Kem alat ile kemalat olmaz." derlerdi; yani kötü aletler ile iyi iş, mükemmel iş ve kemalat olmaz. Güzel bir yazı için ekipman denince ilkin akla kalem geliyor. Kağıt, kağıdı koyduğumuz kitap, defter veya sumen gibi bir zemin ve üzerinde yazı yazdığımız masa. Güzel bir yazı için kurşun kalem kullanıyorsanız en kalın uçlu 0.9 veya 0.7 mm uçlu bir kalemle işe başlayabilirsiniz. Uç olarak en yumuşak olan 2B gibi uçları seçmelisiniz. Normal kalemler yerine klasik kalemler kullanmak istiyorsanız, 5B ve 8B arası yumuşak uçlu resim kalemlerini kullanabilirsiniz. Kalemin parmak uçlarında hakimiyetini sağlayabilecek bir Şekil ve biçime sahip olmasına da dikkat edin. Dolma kalem kullanıyorsanız, iyi uçlu, ucu kalın ve cızırtısız yazan bir kalem tercih edin. Tükenmez kalemle yazıyorsanız, kalın uçlu ve yazdıkları net bir konturla belli olan kalemleri seçin. Dolma kalem ve tükenmez kalemin rengi, mümkünse mavi ve turkuaz arası bir renk veya bunlardan herhangi birisi olsun. Siyah klasiktir ama hafif bir renk daha göz alıcıdır. Bazı kimseler ince uçlu kalemleri sever ve tercih eder. Bunun iyi veya kötü bir yanı yoktur. Benim -burada söylediğim şeyler, tamamen başlangıç düzeyinde, yazısını güzelleştirmek isteyen kişilere yönelik bir tavsiyedir. a2isı zaten güzel olanlara yapacağım tavsiye ise, bu görünüş güzelliğinin 202 Nitelikli İnsan 14. Bölüm: Güzel Yazım Becerileri 203 hangi anlamlara geldiğini de anlayabilecek bir bilgiye sahip olmalarıdır yani grafoloji bilgisine. Kağıdımızın da güzel bir kağıt olması gereklidir. Çok ince, yazıldığı zaman arkasını gösteren ve çok parlak kağıtlara yazmaktan kaçının. Qaz] hazır bloknotlar bu konuda gerçekten işe yarıyor; çünkü kağıt gramajları daha yüksek ve yazdığınız zaman kalem kağıda gömülüyor. Kağıdın rengi için de klasik renkte bir kağıtla başlayabilirsiniz. Mesela, eskitme imajı verilmiş, eski tablo kağıtları gibi hafif sarı, açık füme veya mavi kağıtlar işe yarayabilir. Net beyaz kağıtları başlangıçta kullanmayın ama yazı kaliteniz geliştikçe beyaza geçebilirsiniz. Bu tip renkli kağıtlar ufak tefek hataları örtecek ve yaptığınız hatalar göze batmayacaktır. Halbuki bembeyaz bir kağıtta her şey. net bir şekilde ayan beyan ortadadır. Hatalar daha çabuk fark edilecek şekilde göze çarpacaktır. Yazdığımız zemin oynak olursa, yazı kalitesi düşer. Üstelik yazı sürecinde daha fazla strese bürüneceğimiz için içerik kalitesinin de düşme riski vardır. Masa oynak olmayacak. Yazdığımız kağıdın altına hiçbir şey koymadan masanın üstünde yazıyorsak, cam zeminde veya üzeri pütürlü tahta masada yazı kalitesi düşecektir. Kağıdın altına, zeminden temasını kesecek bir şey koymalısınız. Bu koyduğunuz şeyin ebadı kağıttan daha büyük olmalı. Bu, hem size kağıdın konturlarının farkında olmanızı sağlayacak, hem de kağıda istediğiniz yönde kumanda etmenizi sağlayacaktır. Birçok iş adamı, önlerine bir sumen koyar ve yazılarını bu sumenin üzerinde yazarlar. Sumen,- yazı kalitesini o kadar etkiler ki aynı kalemle bir kağıda yazılan yazı, bir de sumen üzerinde yazılırsa bu net bir şekilde fark edilecektir. Şimdiden masanın bir parçası olan daimi sumenler var. Masayı boydan boya kaplayan ama enlemesine masanın yarı veya 1/3 eni kadar olan bu sumenler size, masanın istediğiniz yerinde yazı yazma serbestisi getiriyor. Yazınız Kaderinizi Yazar Yazınız, kaderinizdir, kişiliğinizdir, yaşantı biçiminizdir. Yazınızda huylarınız ve alışkanlıklarınız saklıdır. Yazı, sizin kağıda dökülmüş bir kop-yanızdır. Doğru tahmin ettiniz. Bu işin en son noktası olan grafolojide11 bahsediyorum.'Çocukluğumuzda yazısı kötü olan bir arkadaşımıza bakıp "Ne bu ya kıvırcık saç gibi?" veya "Ne bu ya, çalı süpürgesi gibi?" derdik- Ağlında bir miktar kızardık bile. Yazıdaki karışıklık, anlaşılmazlık, harflerin, ^glimelerin, şekillerin, çizgilerin birbirine girmişliği bize kıvrışık saç gibi dağınık ve çalı süpürgesi gibi (toplu görünse bile) karmaşık bir olaymış gibi gelirdi. Bugün dünyada kendilerine grafolog veya grafoterapist denilen birçok yazı analizatörü, yazınıza bakarak ruhunuzu okumaya çalışıyor ve yazınızı düzelterek size bir nevi yazı terapisi uyguluyor. Dürüstlüğünüzü, dinleme alışkanlığınızın olup olmadığını, öz disiplininizi, öz güveninizi, kendi kendinizi kontrol yeteneğinizi, istekliliğinizi, gayretkeşliğinizi, bağışlayabilire gücünüzü, düşüncenizin akıcılığını, tahammül gücünüzü, sebat ve sabrınızı, risk alma meylinizi, şimdinin gücünü kullanıp kullanamadığınızı, dostluk ve arkadaşlığa bakış açınızı, samimiyet ve sadeliğinizi, içerleme veya kızma huyunuzu, üretken fikirlere sahip olup olmadığınızı, tezat yaşayıp yaşamadığınızı, meraklı olup olmadığınızı, minnettarlık seviyenizi ve kadir kıymet bilirliğinizi yazınıza bakarak anlamaya ve sizi okumaya çalışıyor. Biraz daha abartılı bir şey söylemek istiyorum.. Bazı grafologlar cinsî tercihleriniz, kanser hastalıkları, ruh ve sinir hastalıkları gibi bazı önemli sağlık sorunlarında doktorlara erken teşhise imkan verecek çalışmalar yapıyorlar. Adli tıp kurumları, polisler ve istihbarat kaynakları zanlıyı suçludan ayırmak ve kesin sonuca ulaşmak için grafolojiyi kullanıyorlar. Sahteciliğin ortaya çıkartılması için de bu konuda çalışmalar yapılıyor. Sıradışı Bir Yazı Testi Burçlar kısmında bahsetmiştim. Burçlarda sizin kişiliğinizle ilgili ip uÇİan vardır. Bu, kesin derecesine yakın bilgiler içerir. Aynı şekilde yazınızda da kişiliğinizle ilgili ip uçları vardır. Onları okumasını bilenler, sizin hangi karakterde olduğunuzdan, yazdığınız yazıyı hangi ruh haliyle yazdığınıza tadar birçok fikir yürütebilirler. Buna inanıp inanmakla serbestsiniz. Lütfen şimdi söyleyeceğim testi bitabı okuduğunuz dönem içerisinde yapın. 10 arkadaş veya akrabanızdan 10 satırlık bir yazı yazmalarıhı 'isteyin. Sadece bunu isteyin. Başka bir ip Ucu vermeyin. Şu. tip kalem, şu tip kağıt, şu konuda bir yazı vb. hiçbir şey Söylemeyin. Bırakın istediklerini istedikleri gibi yazsınlar. Kağıtları 204 Nitelikli İnsan 14. Bölüm: Güzel Yazım Becerileri 205 topladığınızda, her kişi için kağıdın başına onlarla ilgili duygu Ve düşüncelerinizi yazın. Nasıl bir kişilikleri var sizce. Yukarıda saydığa sıfatlar sizin için bir ipucu olabilir. Daha fazlasını da sorgulayabilirsiniz Şimdi sizden istediğim, 10 satırdan oluşan her not'un ana fikrini yine o kişi ile ilgili yazdığınız sıfatların yanına yazın. Kimler ne konuda ve nasıl şeyler yazmışlar? Ne gördünüz? ikinci safhada, kendinizle ilgili bir tanımlama yapın. Nasıl bir insansınız ve nasıl bir kişiliğe sahipsiniz. Bunu da şimdilik sadece bir kağıda yazın. Üçüncü safhada, topladığınız 10 kağıdı ayrı ayrı 10 kağıda kendi el yazınızla yazın. Lütfen aynı yazı tipini yapmaya çalışın. Aynısını yazmaya çalışın. Kendi kendinizi dinleyin, içinizden hangi yazıyı yazarken hangi duygular geçiyor. "Ne biçim bir şekil bu, nasıl bir harf bu, nasıl bir yazı bu, nasıl bir konu bu?" veya "Harika, bunu yapmak çok eğlenceli." Neler konuştunuz yazarken kendi kendinize? En kolay modelleyeceğiniz yazı karakteri size en uygun arkadaşınızın yazdığı yazıdır. En zorlandığınız veya karmaşık duygularla yazdığınız yazı, size en zıt karakterdeki arkadaşınızdır. Şimdi size dördüncü safhayı söyleyeceğim, işin en zevkli yanı da burada, yazılarda dikkat edeceğiniz yerler... ipuçları nerelerde saklı biliyor musunuz? I Yazınızda Kişiliğinizle İlgili İpuçları / Grafolojinin An Prensipleri a) O'larda bir sonraki harf ile bağlantınız (a b d g o ö p) > Sol alttan ise, başkalarından sakladığınız bilgiler vardır. > Sağ üstten ise, başkalarıyla ilgili sakladığınız şeyler vardır. > Tam harfin ortasında ise, doğruları söyleme kabiliyetiniz tam gelişmemiştir. > Yukarıdan açık ve sağda ise, sır tutamazsınız. < > Yukarıdan; ama tam kapalı ise, sır tutarsınız. b) O'ların şekli (a b d g o ö p ) > Dikey mekik gibi basık ise, sır tutmak istiyorsunuz ama sırla' uçmak üzere. ;, ( y Yatay mekik gibi oval ise, sırları başkalarıyla paylaşmak arzusun- dasınız. > Tam yuvarlak ve kapalı ise, iyi bir sır küpüsünüz. c) Harflerin dizilişi (Harfleri kullanma şekliniz) > Sıkı sıkı, aralarda boşluklar yok denecek kadar az ise, konuşmayı seviyorsunuz ve karşı çıkmak için dinlersiniz. > Bastıra bastıra yazıyorsanız, başkalarının fikirlerine kapalı ve sadece kendi fikirlerinize açıksınızdır. d) e'ler (e) > e'ler dinleme alışkanlığınızı ifade eder. e'ler geniş ve yumuşak ise, başkalarına konuşmak için fırsat verirsiniz ve kontrol sizde olur. > e'lerin şapkası tam aşağıya bakıyorsa, başkaları konuşurken sizi dinletirler. e) f'lerde (f) > Üst ve alt çizgileri daire değil de çizgi gibi ise, kendi ihtiyaçlarından ziyade başkaları için koşuşturduğunuzu gösterir. > Sadece üst çizgi var ve bu çizgi büyük ve açık ise, hayal gücü ve fantezilerinizin çokluğunu ifade eder. > Sadece alt çizgi var ise, kendi planlarınız ve fikirleriniz olmasına rağmen sürekli başkalarının fikir ve planlarını kullanıyorsunuz demektir. ^ Üst ve alt çizgileri yarım daire şeklinde ve ortasında kesme çizgisi yok ise kendi kendinizi tökezleten ve sabote eden bir yapınız var demektir. ^ Alt ve üst çizgiler geniş ve yumuşak ise, başkalarına konuşmak için fırsat verirsiniz ve kontrol sizde olur. f) t'nin yatay çizgisi (t) ^ Her zaman dikey çizginin tepesinde ise ve dikey çizginin sol ve sağına eşit uzunlukta taşmış" ise,_ fikir farklılıklarını kendinizi geliştirmeniz için bir şans olarak görüyorsunuz demektir. 206 Nitelikli İnsan Karşınızdaki farklı fikirlere karşı anlayışlı ve açık olduğunuzu gös terir. > Sadece dikey çizginin solunda ise, işlerinizi son âna bırakıyorsunuz > Tam yatay değil de sola veya sağa yatık ise, kontrol edilmek isti- yorsunuz > Dikey çizginin dikeyde tam orta noktasında ise, sevecen ve sıcakkanlı birisisiniz. > Dikey çizginin tam tepesinde ve şemsiye gibi içbükey ise, planlı kararlı ve dirayetli bir kişiliğiniz var demektir. Alışkanlıklarınızla değil, kararlılık göstermenizle hareket edersiniz. Düşüncesizlik etmezsiniz. g) Harflerin basık, minik, sıkı ve küçüklüğü > Tam bir işkolik olduğunuzu gösterir. > "Delicesine yapmak gereklidir." dediğiniz sıkı kurallar var ama üstesinden gelmeniz de bir o kadar zor. .. h) Harflerin alt kuyrukları (f g j p y) > Sağa doğru yattıkça duygusallığınız artar ve daha az sabır- lısınızdır. > Aşağıya doğru normalden uzunsa, kısaysa ve normalden farklı bir şekilde uyumsuz ise, sabırsızlığınızı gösterir. i) Harflerin sayfaya yazılması > Yazı sayfanın sol tarafına doğru boşluk verilmeden bitişik yazılmış ise veya az bir boşluk varsa, cevaplar için ve güvenliğiniz \çn geçmişe yaslanıyorsunuz demektir. > Solda çok boşluk var ve satır sonuna kadar yazılar devam ediyo' ise, risk alma eğiliminizin fazlalığına işaret eder. Son bir iki kelimeniz satır sonunda bir alt satırın sonuna da taşıyorsa, tam risk seven bir kişisinizdir. 14. BÖLÜM: GÜZEL YAZIM BECERİLERİ 207 j) Harflerin nokta işaretleri (ğ i j ö ş ü) > şu anda ne yazdığınızı, neden yazdığınızı, neden burada olduğunuzu, kim olduğunuzu ve burada ne işinizin olduğunu biliyorsanız yani yaşadığınız şu ânın farkında iseniz, noktalar dikey çizgilerin tam üstünde ve ortasında olur. Ş'de ise altta ve tam ortada olur. > Noktalar, harfin dikey çizgisinin solunda kalıyorsa, geçmişle bağınızı kopartamıyorsunuzdur. > Noktalar, harfin dikey çizgisinin sağında kalıyorsa, geleceğe doğru müthiş bir merakınız var ve şu ânı yaşamaktan hoşlanmıyorsunuz demektir. Bir an önce şu ânın bitişini ve başka bir âna geçişi istiyorsunuz. k) Harflerin başlangıcında ve bitişindeki kuyruk > Yarım veya 1/3 daire şeklinde ise, dostluğa verdiğiniz önemi gösterir. > Biraz abartılı ve süslü ise mizah duygunuzun yüksekliğini gösterir. > Sürekli bir kanca ile başlıyorsanız, olayları fazla abarttığınızın ve fazlaca içerlediğinizin ifadesidir. I) Harflerin satırdaki yerleri > Harfler, genelde satır çizgisinin altında bir yerlere doğru ağırlık kazanıyor ise, baskı altında bir kişilik ifadesidir. > Harfler, genelde satırın üst çizgisine doğru, büyük harflerin tepe noktası hizasına doğru gidiyor ve oralarda toplanıyor ise bu özgür kişiliğinizin ve benliğinizin ifadesidir. ^ Harfler, b d g o gibi dairelerle aynı hizada başlıyor ve bitiyor gibiyse; yani alt kuyruklar ve üst çıkmalar ortaya doğru ağırlık kazanıyor ise, sürekli, yaptığınız işi sorgulayarak tezat içinde kaldığınızın ve olayların üstünde gereğinden fazla durduğunuzun ifadesidir. . 208 Nitelikli İnsan Vimala Alfabesi ile Çalışın Güzel yazı deyince, yazının biçimdeki uyum ve ölçülerindeki dengej sayesinde hoşa giden bir hayranlık bırakması kastediliyor. Buna ilaveten bu biçim ve ölçülerin kağıda uygun konuşlanması ve bakıldığında göze hos gelmesi de gerekiyor. Baktığınızda yazı sahibi ile ilgili sizde bir soyluluk düşüncesini uyandıran bir yazı hatırlıyor musunuz? Bakış dıştaki yüzeyden içe, içeriğe doğru kaydığında ise, temel değerlere aykırı düşmeyen bir yazı yani millî, dinî, ahlakî ve yasal kurallar çerçevesindeki bir yazıya güzel yazı diyoruz. istenildiği kadar ağdalı ifadelerle süslü püslü olsun, görgü kurallarına aykırı bir konudaki yazı ne kadar güzel bir yazı olabilir veya istenildiği kadar özene bezene yukarıda saydığım hususlara uygun yazılmış olsa bile, içerik olarak anlaşılmaz ve boş konularla dolu bir yazı ne kadar güzel olabilir? Yazı, bakıldığında olduğu kadar okunduğunda da bir başarı duygusu uyandırabilmeli ve okuyanın ömründen tükettiği hayat dakikalarını onun kazanç hanesine aktarmasına yardımcı olabilmeli yani okuyana içindeki güzellikleri bahşedebilmelidir. Bakıldığında albenisi fazla, etkileyici, hecelendiğinde okunaklı, okunduğunda sürükleyici, uygulanmak istendiğinde teşvik edici, anlaşılır ve etkileyici bir yazıdır güzel yazı. Yazımızın bu özelliklere sahip olması için çocuk yaştan itibaren kendi elimizi, bileğimizi, gözümüzü ve parmaklarımızı eğitmemiz gerek. Okul başarısının en önemli unsurlarından biri olan not tutma, not alma ve gördüğünü, duyduğunu kağıda aktarabilme yeteneğinizin gelişmesi için de güzel bir yazı size büyük ölçüde destek olur. ABD'de uzun yıllardır graphoterapi çalışmalarında bulunan ünlü grafolog Vimala Rodgers, işi biraz daha ileri götürerek eğitim bakanlığına kendi oluşturduğu yazım/çizim stilindeki kendi adını verdiği Vimala Alfabesini önerebilmek- tedir. Çocukların, yazı yazmayı bu alfabe ile öğrendiklerinde, öz güvenlerinin daha fazla ve hızlı gelişeceğini, kaliteli, başarılı ve yetenekli olabilme yolunda kişilerin kendilerini daha fazla motive edebileceklerini öne sürmektedir. Aşağıda bir örneğini gördüğünüz bu alfabeyi her hafta bir harf çalışması yaparak, kendi kendinize siz de uygulayabilirsiniz. 14. Bölüm: Güzel Yazım Becerileri 209 Tke Vîmcıla .Alpkabet 2IE2EEE5SH31S nrr.
Bize, etkileyici olma, hayranlık uyandırma, örnek alınma ve mesajı en
etkili bir biçimde iletme gibi avantajlar sağlayan güzel yazı, hiç şüphesiz bu özellikleri ile ruhsal tatminimiz için gerekli olan bir gücü de beraberinde getirecektir. Vermek istediğimiz mesajı iletmemiz kolaylaşıyor. Anlatmak istediğimizi daha güzel ve anlaşılır bir biçimde anlatabiliyoruz. Anlattıklarımız karşıda hayranlık uyandırıyor. Bu hayranlık "Ne kadar güzel bir yazınız var." şeklinde bir övgü olarak bize geri dönüyor. Bütün bu anlattıklarım, insanın ruhsal tatmini için gerekli yakıttır. Güzel bir yazınızın olmasıyla siz bu kaynaklara sahip oluyorsunuz. r Güzel çizebilmek, her şeyden önce güzel görebilmeyi başarmak demektir. Münir Arıkan Güzel Çizim Becerileri Neden Çizim Yapma Becerisine Sahip Olmalıyız? Yıllardır TRT2'de "Resim Sevinci" adı altında sunulan bir resim programı var. Yağlı boya resim yapmanın inceliklerini anlatan bu belgeselde, sanatçımız Bob Ross'u Danimarka polis şapkası şeklindeki kabarık saçları ile hatırlıyorsunuzdur. Dünyanın pek çok ülkesinde Doy of Painting' adlı bir resim yapma belgeselini yürüten Ross; misyonunun resim yapma hünerinin sadece birkaç kişinin işi olmadığını ispatlamak ve isteyen, çalışan herkesin güzel resimler yapabileceğini göstermek olduğunu söylüyor. Programı izlerken eminim siz de resim yapmanın bu kadar basit, bu kadar kolay ve bu kadar rahat bir şekilde nasıl yapılabildiğine hayretler' içerisinde kalarak şahit oluyorsunuzdur. Bu bölümde anlatacağım husus-. 'ar, Ross gibi harikulade yağlı boya ve ünlü ressamlar gibi tablo yapmak-'a ilgili olmayacaktır. Üzerinde duracağım husus, kişisel hayatımızın bir Çok alanında kendimizi, fikirlerimizi, projelerimizi ve evimizin adresini bile karşımızdaki:kişiye sunarken tıkandığımız noktanın nasıl aşılabileceğidir. Kendimizi ifade edebilmek, kendimizi başkalarına anlatabilmek ve kendi bayatımızın akışını birazcık kolaylaştırabilmek için gerekli olan çizim becerilerinden bahsedeceğim. 212 Nitelikli İnsan Çocuklarda Algı Kalitesi ve Resim Okul öncesi çocuklar için hazırlanan kitapların resim kısımları (Ülke-miz için söylüyorum) genellikle berbattır. Bir kitaptaki kuğu resmi ile öbür kitaptaki karga resmi neredeyse aynıdır. Birindeki dolma kalemle diğerindeki tükenmez kalem arasında neredeyse hiçbir farklılık yok gibidir. Aynı durumu ev eşyaları, bitkiler, hayvanlar ve taşıtlar ile ilgili resimlerde yakinen görüyorum. Hal böyle olunca, o minik beyinlerdeki kavram kargaşasını bir düşünelim. Hangi resme inansın ve hangi resmi asıl örnek olarak kaydetsin bu yavrucak. Kitaptaki resimler gerçek hayattaki resimden o kadar farklı ki sonuçta çocukta anlayış bunalımı ortaya çıkıyor. Ben kendi çocuklarım için, bu konuda yurt dışındaki büyük imaj / dia ve resim bankaları ile birlikte çalışan reklam ajanslarının resim kataloglarını kullanıyorum. Elimde on binlerce gerçek resimden oluşan kataloglar var. Bu kataloglardaki gerçek resimleri, canlı resimleri, her biri birer sanat harikası olan resimleri, fotoğrafı çeken şahısların kendi şaheserleri olarak ortaya koydukları görüntüleri, bir karesi için 1 yıl harcanmış resimleri gösteriyorum, onlara. Kendi çocuklarım için, onlara göstereceğim timsahın tam bir timsah olması, onlara anlatacağım gök kuşağının tam bir gök kuşağı olması gerekiyor çünkü. Olayın vahametini daha iyi anlayabilmek için, özensiz ve düzensiz bir şekilde çizilen bir gökkuşağı düşünün. Siz bunu yavrunuza "Bak gökkuşağı..." diye anlatıyorsunuz. Peki kaç renk var gökkuşağında? Hangileri hangi sıra ile görülüyor? ileride fizik dersinde prizmalar ve ışığın kırılması konusunu işlerken ya küçükken gördüğü gökkuşağı resmi ile olay bütünleşecek veya taban tabana zıt bir durum ortaya çıkacak. Ondan sonra gelsin kavram kargaşası, gelsin öğrenme güçlüğü. Peki, bu yavrucakların olayı olduğu gibi görme hakkı, nesneleri olduğu gibi tanıma hakkı ve kendi beyinlerinde gerçekten olduğu gibi canlandırabilirle hakkı ne olacak? Okul öncesi kitaplarla başlayan bu tezatlıklar maalesef ilköğretim, ortaöğretim, meslekî ve teknik eğitim ve üniversite döneminde pek farklı -değil. Cin Ali'ler birazcık şişmanlamış o kadar. Yoksa ehliyet kursuna hazırlık kitaplarından bilirsiniz. Bir motor resmi vardır. Motor demeye bi şahit ister. Bu resimle teknik ve meslekî eğitim yaptırıp, sonra o 15. Bölüm: Güzel Çizim Becerileri 213 "Gençler haydi bunun daha iyisini yapın." deme hakkımız var mı? Bir şeyin daha iyisinin yapılabilmesini bir tarafa bırakın, bir şey yapılabilmesi için bile, öncelikle o şey ile ilgili tüm hususların net, açık, anlaşılır bir şekilde gösterilebilmesi lazım, insan algılayamadığı şeyi nasıl ele alsın ve geliştirsin? Japonya'nın gelişim sürecini incelediğimizde, yurt dışına gittiklerinde çektikleri milyonlarca resim ile gördüklerini gelip kendi ülkelerinde gösterdiklerini, anlattıklarını görürüz. Bu olay Japon kalkınmasında önemli bir yere sahiptir. Olayın keşfedicilik düşünce kısmında, resimler çizimler olmadan gelişme nasıl olsun? Gerçek renkler, gerçek desenler, gerçek şekiller ve hatta gerçek gölgelerle görmeden yani daha ortaya çıkmadan önce olayı gerçekten yaşamadan .geliştirme, keşfetme ve buluşlara imza atma nasıl olabilir ki? Bize anlatılanların gerçek resimlerle anlatılmasını istediğimiz gibi, biz de anlattıklarımızı gerçek resimlerle yapmalıyız. Elde gerçek resimlerin bulunmadı zamanlarda ise, çizim yoluna gidiyoruz. Evimizin olduğu mahallenin havadan çekilmiş bir fotoğrafı varsa, arkadaşımıza tarif için harita veya haritaya benzediğini iddia ettiğimiz şeyi neden çizelim? Veririz bir kartvizitin arkasına basılmış fotoğrafı. Baka baka gelir. Günlük hayatta maalesef insan beyni istediği anda istediği şeyi düşünse ve düşünde canlandırabilse de karşımızdakine bizim beyni-mizdekileri aktarmak pek kolay olmuyor. Bunun için ya beynimizi bir print-ere bağlayıp, düşündüğümüzün bir çıktısını alacağız ya da beynimizdeki görüntüyü, tasarımı kendi ellerimizle kendimiz kağıda dökeceğiz. En azından "şimdilik" kaydıyla ikinci husus daha mantıklı görünüyorum. Bunun 'Çin ben, kişilerin aklından geçenleri yazı ile kağıda dökmelerine "güzel yazı" diyorsam, şekille kağıda dökmelerine de "güzel çizim" diyorum. Güzel yazı kısmında bahsettiğim hususlar burada da geçerli. Çizimden arnaç Picasso tablosu oluşturmak değil, içerik ve anlaşılabilirlik. Tıpkı, iş 9örüşmesine giden bir aday adayının, en güzel bir biçim ve şekilde yazdığı 02 geçmişte, o şirkete uygun bir iş yoksa işe alınmayacağı gibi. Etkileyici Bir Çizim ve Beyin İlişkisi Bir sanat şaheserine bakınca içimizde bir şeyler kıpırdar. "Sanki ruhumuzun derinliklerinden gelen bir duygu esintisi işte bu işte bir dağ ancak 214 Nitelikli İnsan . bu kadar güzel çizilebilir, bir manzara ancak bu kadar güzel yapılabilir der. Böyle bir durumda etkilenen ve coşan şey içimizdeki ruh olsa da aslında bilgi işlem merkezimizdeki fırtınalar olaya yön veriyordun Daha ancak %1'ini anlayabildiğimiz beynimiz, sanki bir iç öğretmen gjbj davranıp, iyiyi, güzeli, muhteşemi, olağanüstünü gördüğünde bunu tasdik , eder. O iş için çabalanan vakte ve emeğe verdiği kıymetten midir nedir -yapılan iş layıkıyla yapılmış ise, beyin bunu idrak eder ve buna verdiği değer, bizde bir iç ürpertisi olarak ortaya çıkar. Bir arkadaşınızın çizdiği bir resme bakıp, biraz da iç geçirerek "Harika" dediğiniz anları hatırlayın veya "Muhteşem" dediğiniz anları. Ne oluyor o sırada beynimizde dersiniz? Beyin eksikliklere, hatalara, kusurlara tahammülsüzdür. Gerçekleri tam olarak algıladığı için, kendi içinde kayıtlı olan bir görüntüye en uygun olanı beğenir. Resim veya çizim yarışmalarında, jürinin hangi kıstaslara göre sanatçının eserini değer- . lendirdiğini düşünüyorsunuz? Dolayısı ile gerçeğe en yakın çizim, ruhtaki duygusallığı ve beyindeki hormonların salgısını artırır. "Neredeyse gerçek gibi" lafını çok duymuşsunuzdur. İşte bu gerçeğe uygunluk ve yakınlık içteki tasdiki ateşler. Gerçeğe uygunsuzluk da.reddedişi, reddedilişi tahrik eden "Bu da ne?" veya "Ne biçim şey bu?" gibi sorgulamaları doğurur. İşte güzel bir eser gördüğümüz zaman beynimizde ortaya çıkan olumlu duygular bu sebepten dolayı meydana gelmektedir. Beynimizde sürekli bu tip hoş duygular oluşması ise, hormonal dengemizin işleyişini düzene sokar. Canımız sıkıldığında şöyle bir dolaşmanın ardında yatan sebep de ; budur. Canımızı sıkan şu gördüklerimizden bir an evvel uzaklaşıp, bizi '. rahatlatacak başka şeyler görebilmek umuduyla dolaşmaya çıkarız. . Gördüklerimiz bizi hayran bırakıyorsa, orada insan olsun, hayvan olsun, eşya olsun, bitki olsun hiç fark etmez, bir şey olması gerektiği gibidir. Bir şey olması gerektiği gibi olunca kabul ve tasdik görür. Çizim, Görebilme Yeteneğidir Çizim dediğimizde, güzel bir çizim yeteneği anlaşılmamalı. Nasıl dinlern erdemine kavuşmadan, güzel konuşma yeteneği oluşamazsa, görme : yeteneğine kavuşmadan da çizme yeteneği oluşamaz. Dolayısı ile güzel çizirn • becerisi, bir güzel görme yeteneğidir. Göz, bakılması gerektiği gibi bakarsa 15. BÖLÜM: GÜZEL ÇİZİM BECERİLERİ 215 görmesi gerektiği gibi görür. Bakmak ve alıcı gözle bakmak arasında bile Çağlar kadar fark vardır. Hele önce baktığınız sonrasında alıcı gözle baktığınız ve en sonunda da (paraya kıyıp) aldığınız o an çok farklıdır. Sizden bir şeyler götürecek bir durum varsa, olaya daha temkinli yaklaşırsınız. Baktığımız şeyler de bizden bir şeyler götürmüyor mu zaten? O ânımızı, zamanımızı götürüyor. Duygumuzu, düşüncemizi götürüyor. O zaman "Bakmam gerektiği gibi bakayım, görmem gerektiği gibi göreyim" düşüncesini benimsemeliyiz. Akademi'de resim dersinde önce kemik, sonra kas ve en sonunda onun üzerindeki son tabaka olan deri çalışması yapılır. Alttaki kemiği, omurgayı ve onları çalıştıran kasların yönünü, boyunu, gücünü ve hareketlerini bilmeden, yüzeydeki deriye hareket kazandırmak güçtür. Temeldeki şeyleri anlarsanız, işiniz daha rahatlayacaktır. Bizim de hayatımızda gördüğümüz nesnelere, onların sanki tomografisini çekiyormuş gibi bakmamız lazımdır. Mesela, bir masa, bir sandalye, bir kitap, bir raf, bir araba, bir hayvan resmi. Örnekleri çoğaltabilirsiniz. Bunların resimlerini güzel bir şekilde yapabilen kişi, bunları anlamış ve anlayan gözlerle bakmış demektir. Güzel Çizmek İçin Bakış Açınızı Değiştirin Çamlıca Tepesi'ne çıktığımızda, yanımdaki öğrencilerime gördükleri şeylerin resimlerini çizmelerini söylerim, istanbul'un görüntüsü ayaklarınızın altında ve karşınızda o muhteşem istanbul silueti. Her seferinde farklı resimler çıkar ortaya; çünkü görünenler, ortada olanla değil, ona bakanların bakış açısı ve tarzına göre anlam bulmaktadır. Sonrasında, Şimdi istanbul'a mimar gözlüğü ile bakın, şimdi belediye başkanı gözüyle bakın, şimdi Fatih Sultan Mehmet gözüyle bakın, şimdi köprü altı çocuk-'arı gözüyle bakın, şimdi özürlüler gözüyle bakın, şimdi çocuk gözüyle °akın... Örnekleri çoğaltırım. Her seferinde bakış açılarını değiştirdikçe, terklı gözlükleri taktıkça, görüntünün değiştiğine onlar da şahit olurlar. Ev alan şöyle bir evin etrafını dolaşır, araba alan önce şöyle bir arabanın etrafında, sonra da içine binip arabayla bir turlar. Sebebi ördüğümün dışında bir başka'şöy daha var mı? Tek bir görüşle yetin- rriernemize rağmen, iş çizime gelince gerçekteki zenginliği aktarmada dersiz kalırız. 216 Nitelikli İnsan ^ Güzel Çizim Becerileri 217 I Çizim Yeteneği ve Üretkenlik Çizim yeteneği, mademki gerçeğin modellenmesidir, ortada olmayan bir olay için olduğunda da üretkenliktir. Leonardo Da Vinci'nin bunca buluş yapmasının önemli bir nedeni, aklından geçenleri kağıda dökebilme yeteneği; aklından geçenleri kağıda dökebilme yeteneği ise, gerektiği şekilde bakabilme ve görebilme yeteneğiydi. Bir şeyler çizerken beynimiz aktif haldedir. Çizim bir olayı diğer bir olaya bağlar. Haritayı sahanın kendisine, çizgileri de nesnelerin özüne*! bağlar. Çizgi amacına ulaştığında beyin, kendini iş yapma kabiliyetini artır- \l mış olarak görür. Bir nevi kendi kendini tasdik eder, onaylar ve salgıladığı kimyevî şeylerle ödüllendirir. Çizebilen, düşündüğünü önce kağıda, sonra da kağıttan 3 boyutlu gerçek âleme taşıyabilir, iyi bir mimar, çizdiği plan ne kadar güzelse, ne kadar ayrıntılı ise, o kadar gerçekleri görmüş ve düşünmüş demektir ve o kadar güzel bir bina yapacak demektir. Massimo Vignelli'nin "Bir tasarımcı bir kaşıktan bir kente kadar her şeyi tasarlaya-bilmeli" sözünün önemi burada daha iyi anlaşılıyor. Olay basit bir çizim değil, hayatın kendisi ile ilgilidir. Çizmek hayattır, iyi bir iş adamının toplantıda kalkıp tahtaya çizdiği iş planı ne kadar güzelse, katılımcıları etkilemesi de o kadar güzel olacaktır. Plan çok iyi düşünülmüş ama çok iyi çizilmemiş ise, katılımcıların beyninde aynı sizin beyninizdeki gibi güçlü bir imaj oluşmayacaktır. Kafanızdaki orijinali ne kadar mükemmel olursa olsun, aktarabildiğinizle işlem yapılır. Dolayısı ile, bu aktarımın kayıplarını minimize etmek ilk hedeftir. Sonrasında ise, aktarımdaki ilave zenginlikler gelir. Ne kadar iyi düşünüyorsak, o kadar iyi gözlerle bakarız. Ne kadar iyi bakarsak, o kadar iyi çizeriz. Ne kadar iyi çizersek, o kadar iyi anlatırız. Ne kadar iyi anlatırsak, o kadar kendimizi iyi ifade edebiliriz. Kendimizi, fikirlerimizi, aklımızdakileri ve hedeflerimizi, planlarımızı. Zaten iyi gelecek de bunlarla kurulmuyor mu? Çizim Yeteneği ve Öz Güven Çizerken yapabilme duygusu, kişiye öz güven verir. "Ben yapamam,! ben çizemem, ben bunu hiç beceremem." lafları ise, boş bir bahanedir ve bizi yıpratır. Yapmamız gereken "Ben de yapabilirim."in gücünü keşfet-f mektir. Bir uluslar arası toplantıda genel müdürümüz kalkıp tahtaya bir şeyler çizdi. Çizdiği şeyler anlaşılmazdı. Sonra çizdiklerini anlatmak için bir sürü şeyler anlatmak zorunda kaldı. Çizdikleri aklındakilere uygun olmadığı için (Aman burasına dikkat. Öyle düşünmese bile) planlarına ters düştü ve iş olmadı. Halbuki ilk baştan olayı tam ilk aklına geldiğindeki gibi çizebilseydi, belki de sonuç daha mükemmel olacaktı. Çizilen resim anlaşılır değilse, onu anlatmanın ne kadar da zor olduğunu bunu bir kez daha gördüm. Yavrularımız için de çizim yeteneği çok çok önemlidir. Ellerindeki kağıda akıllarından geçenleri dökebilirlerse, kendilerini de ortaya koyabileceklerdir. Anlatma, anlatabilme duygusunun verdiği rahatlığı yaşayacaklar ve "Ya başaramazsam." kaygısından kurtulacaklardır. Ayrıca, değişik fobileri olan kişilere "psikolojik destek amaçlı resim terapi" gibi usûlleri uygulayarak onları anlamaya ve korkularını yok etmeye çalışan psikologlar, resme büyük önem vermektedirler. Fobilerinden kurtulan kişiler daha öz güvenli ve başarılı oluyorlar. Çizim ve Saygınlık Şirketinizde bir işi delege etmek istediğinizde, aklınızdaki tüm hususlar, tam da aklınızdan geçtiği gibi karşınızdaki astınızın beynine işleniverse ne iyi olurdu değil mi? Bu anlatımı klasik usûllerle yapabilmek için, anlattıklarınızı değişik şekillerle ifade etmeye çalışırsınız ama anlattıklarınızla Çizdiğiniz şekil birbirine uymaz. "O cüssede böyle bir ses." dedirtecek bir fos" durum ortaya çıkar. Bu da saygınlığınızı zedeler. Nasıl zedelemesin ki? Bir komutanın tatbikat için plan çizdiğini düşünün. Emin olun, iyi bir Çizim olmazsa, anlatılanların ağırlığı, çizimlerin hafifliği ile uçar gider. Akılda bir şey kalmadığı gibi, anlattıklarınızla saygınlık da kazanamazsınız. Halbuki birkaç fırça darbesi ile, birkaç kalem oynatmakla, birkaç basit §ekil ile "Bu iş şöyle şöyle olacak." diye tarif ettiğinizi bir düşünsenize, hareketlerinizde^ ahenk, elinizdeki planlı çabukluk ve çizim destekli anlatınızla, sadece dinleyenlere karşı değil, kendinize karşı da saygınlık Uzanacaksınız. • : • *<•• Zaman paraya benzer, lüzumsuz yere sarfedilmedikçe daima yeter. Konfüçyüs Etkin Zaman Yönetimi Zamanın Tanımı Zaman, hareketin göreceli bir ölçüsüdür. Hareket = enerji = maddedir. Hareketten bahsediyorsak, işin içinde madde de vardır. Madde diye tanımladığımız, uzayda yer kaplayan cisimler, durgun gibi görünseler de, atomik seviyeye inildiğinde veya bütün halinde bir referans sistemine göre hareketlidirler. Durgun madde diye bir şey yoktur. Enerji, hareketin tâ kendisi olduğuna göre ve madde ile enerjinin aslı aynı olduğuna göre, enerjinin sıfır olduğu yer, yokluktur. Enerjinin olmadığı yerde ne hareketten, ne maddeden, ne de zamandan bahsedilebilir, işte bu kavramlar arasında farklı olan sadece zamandır; çünkü zaman, bu kavramların arasında bir ölçüdür. Hareket demek yer değiştirme demektir. Bu verilere göre evren, zamanla vardır. Zamansızlık, bu kainatın ya dışında ya da bilmediğimiz başka bir boyutunda olabilir ama şu bildiğimiz, gördüğümüz kainat, zamanla iç içedir. Kainatın her yerindeki zaman da birbirine göre farklı ölçüdedir. Öyle ki kainatta bir noktayı tarif etmek için, sadece bir noktaya olan uzaklıkları değil, aynı zamanda o noktanın koordinatlarına 2arnanı da eklemek gerekir. Aksi halde o noktanın yerini tarif edemeyiz. Einstein'a Göre Zaman Zamana tanım getirmeye çalışan bilim adamları içerisinde en fazla ilgi Çeken rölativite kavramı ile Albert Einstein'dir. Einstein'nin ortaya koy- 220 Nitelikli İnsan duğu rölativiteye göre hiçbir şey durağan değildir; yani bir şey asla v asla hareketsiz olmaz. Siz hiç hareketsiz duran bir şey biliyor musunuz1! Dağlar, taşlar, çöldeki kuru kafa, evimizdeki masa, masadaki bardak sizce hareketsiz mi? Bunu soruyorsak Einstein'i anlayabilmek için hemen "Neye göre?" sorusunu da sormalıyız. Neyin, neye göre hareketsiz olduğunu veya olmadığını anlamalıyız. Aslında evrende hareketsiz hiçbir şey yoktur ve asla olmayacaktır. Evrenin hareketsiz kalması demek, maddeyi oluşturan atomların durması demektir. Dolayısı ile bir şey başka bir şeye göre daha az hareketlidir, ama mutlaka hareketlidir. Einstein'a göre zamanı oluşturan tüm bu unsurlar rölatiftir; yani bir başka şeye göre değişkendir. Kainatta hareketsiz bir nokta olmadığı için, bir hareket tanımlanırken "Neye göre?" sorusunu sormalıyız; çünkü referans noktası olarak aldığımız Dünya, Güneş'e göre, Güneş, Samanyolu'na göre, Samanyolu ise, kendisine en yakın galaksi olan Andromeda'ya göre hareket halindedir, durağaJ değillerdir. Madde'nin bir ağırlığı, bir kütlesi vardır. Kütle arttıkça cisim yavaşlaı Cismi hızlandırmak için ona bir kuvvet uygulamak gereklidir. Siz bir cism harekete geçirmek veya hızlandırmak istediğinizde, cismin sizin bu davranışınıza gösterdiği direnç onun kütlesidir. Şimdi size fizik dersi gibi gelen bu girişi, biraz hafifleteyim. Mesela, ideal kilosunundan 30 kilogram fazlası olan bir dostunuzu düşünün. 70 kilogram yerine 100 kilogram olan bu dostunuz büyük ihtimalle bunu pek önemsemiyordun Ona yukarıda anlatılanları anlattığınızda eminim değişmeye isteklilik gösterecektir. 30 kilogramlık göbek, aslında 5'er kilogramlık 6 adet koca koca karpuz demektir. Bu dostunuza bu kadar çok karpuz ile nasıl atik, çevik ve zamanla yarışır bir hızda olabileceğinin bir tatbikatını yapmasını önerin. 6 karpuzu alın ve 70 kilogramlık arkadaşlarınızdan birinin eline, koltuk altına, sırtına vs. yükleyerek ondan hareket etmesini isteyin. Gözlemleyin; hız düştü, kütlenin hareket kabiliyeti azaldı ve külte değişim için daha çok enerjiye ihtiyaç duydu değil mi? Çabuk yorulduğunu ve dinlenme ihtiyacını gözlemlediniz değil mi? Bu durumda onu daha hızlı hareket ettirmek için çok daha fazla enerjiye ihtiyaç duyarsınız. . w 16. Bölüm: Etkin Zaman Yönetimi 221 Etkin zaman yönetimi diyorsak, işte bu anlatmaya çalıştığım zaman [nefhumunu çok çok iyi anlamalıyız. Ben bir fizikçi değilim. Fizikçilerimiz zamanı böyle anlatıyorlar. Bir kez daha tekrarlarsak zaman mefhumunun İçinde şunlar var: Madde, enerji ve mekan, Peki bir şeyi unutmuyor ınuyuz? Sistemi? Madde, enerji ve mekan belli bir sistem ve düzene göre değişmezse ne olur bir düşünsenize? Kıyamet kopar. Ay, Dünya'ya; Dünya, Güneş'e karışır. Samanyolu yok olur. Bu büyük olayların olması için, atomların hücre içerisindeki hareketlerinin hızlarının değişmesi yeterlidir. Hız sabit kalsa, bu sefer sadece yönlerini değiştirseler yine kıyamet kopar ve mahvoluruz. Atomlar bu seyirlerine Ay, Dünya Güneş ve diğer gezegenlerle birlikte devam ediyorlar. Bize de sadece kendimizi düzeltmek kalıyor. Kainatta düzensiz olan biziz. Bizim aklımız, davranışlarımız ve zamanı kullanışlarımız düzensiz. Zaman kavramının kendisinde bir düzensizlik veya yetersizlik yoktur asla. Şimdi madde, enerji, mekan bunların değişim ve dönüşüme uğradığı sistemle dört dörtlük bir zaman mefhumunu birlikte oluşturalım. Bir düşünün madde nedir? Biz bir maddeyiz değil mi? Etimizle, bedenimizle bir maddeyiz. Peki enerji? O da hareketimiz için gerekli olan maddî ve manevî yakıtlarımız. Mesela, yediğimiz yemekler, içtiğimiz su ve düşündüğümüz pozitif fikirlerle bir şey yapmak için kütlemizi harekete geçiririz. Mekan da, o işi yapmak istediğimiz veya yaptığımız şu andaki mekandır. Dördüncü unsur olarak saydığım sistem de bizim çalışma ve o işi yapma şeklimizdir. Aslında sabahleyin yatakta öylece uzun oturarak (!) kalakalmış bedenimiz kütledir. Bu kütleye bir hareket vermek istiyorsak, bu kütleyi yerinden kaldırmak istiyorsak bir enerji gereklidir. Maddî ve manevî bir enerji. Bu bazen bir ses olur, "Kalk" emri verir ve bizi harekete geçirir, bazen yüzümüze serpilen bir çisem su olur, bazen "Kalkmalıyım, kalkmam lazım." düşüncesi olur. Bazen de kolumuzdan çekip bizi yataktan aşağıya atan koğuş çavuşumuz olur, bizi kaldıran. Eğer "Koğuuuuşşş kaaaallllllk!.." komutunu duymamışsak... Şimdi bulunduğumuz o mekan-^ki bu hareketle tükettiğimiz-enerji, kütlemizi harekete geçirir ve biz ?amanı yaşarız. 222 Nitelikli İnsan Bir varilin içinde ellerimiz kollarımız bağlı ölene kadar öylece kalakaldığımızı bir düşünelim. Mekan var varilin içi; kütle var, biz; ama enerji ve o enerjiyi kullanma şeklimizi gösteren sistem yok. Dolayısi j|e zamanı hissedemezsiniz. Bu şekilde bir varilin içinde bir ömür sürdürsem bile, aslında hiç yaşamamışız demektir. Günümüzde bir varil içine girmeden de "Sen hiç yaşamamışsın." dedirtecek kişilerden etrafımızda bol miktarda görebilirsiniz; kendi kendilerini, kütlelerini ve enerjilerini koca bir varil içinde betona gömüp öylece bekleyen kişileri, ite insana "Sen hiç yaşamamışsın." dedirtmemek için zamanı anlamak, planlamak ve yönetmek gerekmektedir. Peki, nasıl? Aşağıda size etkin zaman yönetimi ile ilgili ipuçlarını anlatmaya çalışacağım. 2 Zarla 4 Tavla (Zaman Herkes İçin Aynı Ama Ya Sonuçlar?) Birlikte çalıştığımız Saki Kal Bey'den bir hayat dersi aldım. "Münir Bey" dedi bir gün. "Biz üniversite arkadaşlarımızla oyun salonunda '2 zarla 4 tavla' oyunu oynardık." Merak ettim ve bu oyunun nasıl oynandığını sordum. "Dörder kişi karşılıklı 4 tavlanın başına otururduk 2., 3. ve 4. tavlanın zarlarını alırdık. Zar sadece birinci tavlada atılırdı. Onlar sıra ile zarı her attıklarında kaç kaç geldiğini yüksek sesle bağırarak tekrarlarlardı. Dört cahar, penci yek, düşeş. vs. Atılan zarlar hepimiz için aynı idi. Oyun bittiğinde bir de bakardık ki, 1. tavladaki 6-4, 2. tavladaki 5-3 yenmiş. Dördüncü tavladaki aynı sıradaki arkadaşımız 6-0 üç marsla yenilmiş." Saki Bey devamla, "Hayat da böyledir, Münirciğim." dedi. Şanslar herkes için eşittir. Fırsatlar onu doğru kullandığınızda ortaya çıkar. Herkese aynı zar atılır. Kimi korkak oynar, riske girmez, oyunu garantiye alayım derken bir de bakar, yenilmiş. Bazıları atılan zarlara bakıp, cesur davranır. Riske girer veya girişimci ruhu vardır, kazanmak için gerekli olan o hamleyi yapar ve kazanır. Aslında herkes için hayat da, o hayatın yaşandığı süreç olan zamanın çarkları da eşit şartlarla dönüyor. Kimin1'2 zamanın çarklarında ezilip, başımız eğik, koltuğumuzun altına sıkıştırılmış bir tavla ile kalkıyoruz oyundan, kimimiz de başımız dik, yüzümüz sevinç dolu bir edayla kazanarak." 16. Bölüm: Etkin Zaman Yönetimi 223 2 zarla 4 tavla oyununu oynamadım ama verdiği dersi ömrümün sonuna kadar unutmayacağım. "Öğretmenim elektrikler kesikti, çalışamadım. " "Öğretmenim dedem ölmüştü, ödevi yapamadım." "Sayın genel müdürüm, eşim rahatsızdı, gelemedim." "Sayın iş verenim, sabah otobüsü kaçırdım da..." Bahaneler çok. Okuldan veya işten eve geldiğimizde herkes için aynı zarın atıldığını unutmayın. Öğretmen "Bu sayfayı bir kez yazacaksınız." dediğinde, kimileri ödevini her ne olursa olsun büyük bir gayretkeşlikle yaparlar, iş veren "Bu rapor yarına yetişecek." dediğinde, kimileri her ne olursa olsun büyük bir çilekeşlikle o raporu yetiştirir. Zamanın kırılan çarkı yerine kendi gövdesini koyup, ölümü pahasına çarkı döndürmek isteyen kahramanların yanında, ölüm tehlikesi bahanesinin ardına saklanıp korkakça bir yaşam süren kişiler, zaman geçse de geçmese de hiç fark etmez, ne zamanı ne de kendilerini anlayabilirler. Etkin Zaman Yönetimi İçin Altın Kurallar 1. Hayatı Sev Yaşadığın hayat, kainattaki en değerli varlıktır. Onun için "Bir kişiyi öldüren, tüm insanlığı öldüren gibidir. Ve bir kişiye hayat veren bütün insanlığa hayat veren gibidir." Bu en değerli varlık olan hayatını sev. insan , sevmediği bir şeyi korumaz. Sevilmeyen bir şey geliştirilmez. Hayatı .-sevmek için bugünden tezi yok, onu sevmeye başla. Her sabah dünyamıza doğan güneş için Allah'a ne kadar şükretsek azdır. Güneş'in bizi ısıttığı gibi sen de başkalarının içini ısıt. Bunu yapacağına söz ver ve yap. Hayat, her şeye rağmen değerlidir, güzeldir. Bunun en önemli ispatı, her şeyin bittiğini sanıp, köprüden kendini aşağıya atanlardan kurtulan olduğu zaman dinlediğimiz 3 kelime oluyor: "Yaşamak çok güzel", 'aşamak gerçekten çok güzel. Yaşadığın hayatı sevmeden onu yaşamış ' Sayılmazsın. Sevmediğin bir insanla olduğunda vakit hiç geçmiyor gibi 9e'if"; çünkü zamanın unsurları işlemiyordun Onu işletecek enerjiyi . harekete geçirmek için, tüm kütleleri, tüm maddeleri, her şeye rağmen Sevgisi ile sev. Sen dahil. II 224 Nitelikli İnsan 2. Planla işler varsa, bu iyiye işarettir. Hele çok iş varsa, bu daha iyidir. Kötü olan onların olması değil, birikmesidir. Plan işlerin kolayca üstesinden gelebilmek için yapılır. Önce iş tespit edilir. Bütün yönleri ile ele alınır Değerlendirilir. Nasıl yapılması gerektiği konusunda bir eylem prototipi oluşturulur. Plan, eylemin ruhudur. Plansız hareket, düşüncesiz konuşmaya benzer. Planın etkili olması, zamanın etkin kullanımı demektir. Plan neyi, nasıl yapacağınızı gösterirken, bir taraftan da manevî bir kuvvet kazandırmanıza vesile olur. Olabilecek en basit plan, bir alış veriş planıdır. Anneniz "Oğlum/kızım, git bakkaldan bir ekmek al." derse bunu da planlar mısınız? Bence planlamalısınız. Bakın 1 ekmek almanın anatomisini çıkartayım, size. Anneniz "Bir ekmek al" dediğinde hemen cebinizden kağıt kalem çıkartıp "Bir ekmek alacağım." yazın. Bunu yapmak için kalemsiz ve kağıtsız yakaladığım öğrencilerime nasıl bir ceza verdiğimi onlardan dinlemelisiniz. Bir kişi asla ve asla kalem kağıtsız olamaz. Olmamalıdır. Birinci eylemi yaptığınızda beyin rahatlar. Aslında önce beyin buna direnç gösterir. "Canım bir ekmek almak için de kağıt kalem çıkartıp yazmanın ne alemi var?" diye düşünür. Sizin beyniniz de şu anda böyle düşünüyorsa, bu paragrafı okuduğunuzda ilk baştaki düşüncenizi yeniden gözden geçirmenizi öneririm. Bir ekmek alma planınızı bile yazılı hale getirdiğinizde bakın neler oluyor: > Annenize "Ben planlı bir kişiyim." imajı veriyorsunuz. > Beyniniz "Yazmaya gerek yok." diyor. Siz "Hayır, kontrol bende. diyorsunuz. > Dümene geçiyor olmanız, beyni rahatlatıyor. > Ekmek almasanız da planınızı sadece yazdığınız zaman bile stres azalıyor. > Planın kağıda dökülmesi de bir icraat. Küçük de olsa bir iş yapm'Ş oluyorsunuz. > "5 dakika sonra çıkacağım, şu kıyafetimi giyeceğim, bakkala güler yüzle davranacağım" vb. bir şeyler düşündüğünüzde, beVâl gücünüzün gelişmesine katkı sağlıyorsunuz. 16. Bölüm: Etkin Zaman Yönetimi 225 > Plan kağıtta ama kağıttaki planı uygulayacak kumandan sizsiniz. Çoğu kişinin sandığı gibi plan, hafızayı zayıflatmıyor, bilakis güçlendiriyor. > Ekmeği alırken kağıdı çıkartıp okumakla, kontrolsüz bir insan olmadığınızı beyninize kazıyorsunuz. > O sırada sizi görenler bilinçli bir tüketici ile karşılaştıklarını anlayıp, bir alış veriş çılgını olmadığınız için sizi takdir ediyorlar. > Siz sadece kağıda yazılı olanı alacağınız için israfı önlemiş oluyorsunuz. > Ekmeği aldıktan sonra kağıdı çıkartıp yanına bir işaret koymak veya üstünü çizmek beyine bir "tamamdır" uyarısı gitmesine yol açıyor. Beyin "Başardım." duygusunu yaşıyor ve rahatlatıcı bir hormon salgılıyor. > "Bu ekmeği alamayanlar da var." gibi bir düşünce ile halinize şükrediyorsanız bu salgılar ruhunuzu da kaplıyor. > Alış veriş bittiğinde, bu deneyim ileriki alışkanlıklarınıza bir basamak oluyor ve planlı yaşama alışkanlığı kazanıyorsunuz. Nasıl, bir ekmek almaya gitseniz bile kağıt ve kaleme sarılmak için yeterli sebebinizin olduğunu anladınız mı? 3. Strateji Tespit Et Çoğu kişinin planı yoktur. Planı olanların da çoğu, bu planı hangi strateji ile uygulayacaklarını bilemedikleri veya uygun stratejileri olmasına rağmen bunu uygulayamadıkları için başarısız olurlar. Plan üniversite sınavını kazanmak ise, bu vizyona uygun bir strateji geliştirmeniz gerekir. Neden üniversiteyi kazanmak zorundasınız ve bunu ne pahasına yapacak-S|nız? insanlar bu iki kritik soruyu es geçerek "Nasıl kazanırım?" sorusunun cevabının strateji olduğunu düşünürler. Çok geçmeden yaptıkları bu nata, hayatın büyük bir şamarı olarak suratlarında patladığında, "Ben nerde yanlış yaptım?" diye yakınır dururlar. Bir işi yapacaksanız, plan size kapılacak bir işiniz olduğunu ve bunun şu zaman diliminde yapılması gerektiğini söyler. Yapılacak iş:ile ilgili ^bir yol haritası çiziyorsanız buna ey'em planı" denir. Eylem planında, planlanan işin planlandığı gibi Yürütülebilmesi için gerekli tüm stratejiler belirlenmiştir. 226 Nitelikli İnsan Plan ne olursa olsun bu planı gerçekleştirirken sürekli "Ben bunu neden yapıyorum, neden bunu yapmak zorundayım ve bunu ne bahasına yapıyorum/yapacağım?" sorularına cevap aranıyor ise, o zaman p|an. layıcı uzun vadeli düşünebiliyor demektir. Bu ise, başarıyı ve sahip olunan kaynakları etkin kullanımı getirir. Öyle ya, ölümü pahasına yapılacak iş olduğu gibi, ölseniz bile yapılmayacak iş vardır. Strateji bu iki uç arasındaki denge ve uyumu sağlar. Strateji, belirlediğiniz hedef doğrultusunda belli bir amaca odaklanarak çalışabilmenizi temin eden yöntemdir, işlerin yürümediği veya ters gittiği dönemlerde, kızdığımız kişiye "Bu ne biçim bir strateji?" diye bağırırız. Planlanan hedefe gidişte bir problem vardır çünkü, işte strateji, bu problemleri ortadan kaldırarak planı gerçekleştirmemizi sağlar. 4. Monotonluğu Yen "Planladığımız bir iş, bizi monotonlaştırıyor mu?" diye düşünüyor olabilirsiniz. Cevabım "Evet plan monotonlaştırır."dır ama hangi plan? McDonalds'ın "500 sayfalık McDonalds Bürokrasisi" adı altında bir kitabı olduğunu duymuştum. Bu kitapta ızgaranın üzerine hamburger köftelerini hangi sıraya göre koyacağınızdan, kızartılacak patateslerin kaç inç kesileceğine kadar yüzlerce hususun bir bürokrasi kanunu gibi yazıldığını da. Peki siz hiç McDonalds'a gittiğinizde en ufak bir monotonlukla karşılaşıyor musunuz? işlerin nasıl yapılacağı en ince ayrıntısına kadar planlanmış olan bu işletmede, plan arasına güler yüzlü olmak, güler yüzlü davranmak, insanlara hamburger vermeden önce değer vermek, işi vaktinde yapabilmek için çalışma arkadaşınıza yardımcı olmak gibi ara değerler eklenmiştir. Etkisini denemek için öyle bir kurumda çalışmanız gerekmez. Yazdığınız planın altına "Bugün hava muhteşem. Bunu yaptığımda harika olacak. Müthiş bir şey bu." gibi cesaretlendirici ve sempati doğurucu ifadeler yazın, yeter. Siz de monotonluğu yenmeye başlarsınız-Uyguladıkça gelişir bu yeteneğiniz, tıpkı diğerleri gibi. Outlook gibi bilgisayar programlarına planladığımız olaylara canlı, sempatik, duygusa' mesajlar ekleyebiliriz. Dijital ajandalarımızı bizimle konuşan bir robot gi"3' kullanabiliriz, işi yaparken duygu yüklü konuşmalar cesarete de sebep olabilir. Neden olmasın? 16- ŞöiX!¥: Etkin Zaman Yönetimi 227 Dijital değil de, defter türü ajanda tutuyorsak, sayfalarına o güne ait bir şeyle kesip yapıştırmak, kenarlarına güzel sözcükler eklemek veya yapılan bir yazılı planın altına en yakın dostumuzdan yüreklendirici biryazı yazmasını istemek bile bu monotonluğu yenebilir. Daha değişik yolları da vardır, monotonluğu yenmenin. Zihninizi kontrol edin ve neşelenin. Bu kadar, illa da bir şeylerin olması gerekmiyor, monotonluğun bitmesi ve gitmesi için. Ayağa kalkın, haykırın "Ey monotonluk!... Seni istemiyorum artık ve gelsin hayatıma bir canlılık, yetti artık!.." Korkmayın. Haykırın. Bitsin monotonluk. 5. Yaşadığın Anı Hisset Monotonluk, yapılan işlerin azlığından değil, yapılanlarla ilgili hislerin azlığından kaynaklanır. Bunu önlemek için yaşadığın ânı hissetmelisin. Sen harıl harıl bir ödevi veya bir işi yetiştirmeye çalışırken, memeleri sarkmış bir köpek de yuvasında onu bekleyen yavrularına süt olsun diye kemik peşinde koşuşturmaktadır. Kasaptan 250 gram kemik alıp, ona verecek kadar vaktin, onu görmeye vakit ayırmadan hiç olmayacaktır. Yaşadığın anda, yaptığın işlerden başka yapılan işlerin de olduğunu anlamalısın. Nağme söyleyen kuşları, "Hu...." diye uğuldayan rüzgârı, fısıldayan yaprakları, zikreden çimenleri, olgunlaşmak için dua eden meyveleri anlamalısın. Hep yaptığın işler değil. Başka işler de var senin yaptığından başka. Onlar da sana yardımcı olabilir, işini zamanında yetiştirmen için. Kuş sesi seni dinlendirebilir... Şelalenin sesi sana huzur verebilir eğer bunları duymak istersen. Annen evin içinde koştururken sen hâlâ elindekileri sağa sola saçıyorsan yaşadığın ânın farkında değilsindir. Baban sana kızdığında kızarıp bozaran sen, emrin altındakilere hâlâ kızarak görev veriyorsan yaşadığın ânı hissetmiyorsun demektir. Hem kendini hem de seninle birlikte yaşayan tüm varlıkları ve hayatı hissetmelisin, zamanı hissedebilmek ve nasıl geçtiğini anlayabilmek için. 6. Direksiyona Geç Bu hayat sana verilmiş. <Sünahıyla sevabıyla sana ait bir hayat sürüyorsun evrende. Yapmak istediğin veya yapman istenen işlerin üstüne Gitmeden kimse "Buyurun arzu ettiğiniz işi istediğiniz gibi bitirdim. Bu da 3 11 228 Nitelikli İnsan iş bitirme belgeniz" demez. Külfetine katlanmadığınız işin, nimetini yjye mezsiniz. Yol almak için direksiyonun başına geçmek gerekiyor ama arabanın da hazır olması lazım. Bir işi yapmak için gerekli olan tüm ekipmanların o işe uygun bir şekilde tahsis edilmesi lazım. Büyük şirketlerdeki en büyük hatalardan birisi budur. Gerekli kaynaklara sahiptirler ama bu kaynakları yönetmek için gerekli zamanı bulamazlar. Zaman yetmez. jş|er büyüdükçe yetişemez olurlar; çünkü kaynakları yönetenler ile o kaynaklan onlara tahsis edenler aynı acıyı ve zevki paylaşmıyordun Kaynaklan yatırım yapıp kazanan ve onlara tahsis eden iş adamı, kazandığı her kuruşun kalıbına alın terini boca edip, çelikleşmiş kuruşlar- . la bir imparatorluk kurmuştur. O kuruşları harcayan kişiler, "kör kuruş"un hesabını verme duygusundan yoksun olunca Çöküş başlar. Yoksun olurlar; çünkü işi, kendi işleri gibi görmezler. Yanan lambaları iş verenin hassasiyeti ile söndürmezler, arabaları onun kullandığı hassasiyetle kullanmazlar, ekipmanlara gerekli bakımı yapmazlar. Direksiyonun başına geçildiğinde durumun hiç de öyle olmadığı görülür. Yapılan işlerle ilgili direksiyonun başına geçildiğinde, hayat ve ölüm arasında, yolda kalmakla yoldan çıkmak arasındaki fark kadar ince bir çizgi vardır. işte, yaptığı işle ilgili direksiyon başına geçen kişi, yanından vızır vızır ' geçen arabaları, önüne çıkan kamyonu ve ardından gelen otobüsü pür dikkat takip etmeye mecburdur. Direksiyona geçersen arabayı, şirketi, işi sen yürüteceksin. Direksiyonu kime teslim ederler bunu da iyi bir düşün istersen. Bir de direksiyonu başkalarına veren insanlar için bir hatırlatma yapmalıyım. Kaza ânında arabayı sadece şoför kontrol edebilir. İsmarlama direktiflerle yoldan çıkan araba tekrar yola dönmez. Kaza ânında zaman o kadar hızlı akar ki kendinden başka kimseciklerin sesi duyulmaz olur o anda. Durmaya vakit olmadığı gibi, söylenenleri duymaya da vakit olmaz. 7. Kendini Geliştir Zaman, etkinlik ve yönetim gibi boyumuzu aşan laflar ediyoruz. Bütün bunlar bir ömür gidip de kişisel gelişim yolunda bir arpa boyu yol alamamış kişilerle idrak edilemez. Kendimizi geliştirmeliyiz. Yenilikleri takip etmeliyiz, işleri yetiştirmek sadece koşuşturmakla olmaz. Bazen 16. Bölüm: Etkin Zaman Yönetimi 229 kuluçkaya da yatarak iş yapıldığı anlar olabilir. Lambalı kuluçka makinelerinin çıkıp çıkmadığını sadece araştırma ve geliştirme faaliyetleri ile anlayabiliriz. Daktilo ile yazan bir arkadaşınız var mı hâlâ? Gittiğiniz bir resmî dairede daktilo görüyor musunuz? Çok nadir ve müzelik olanlar istisna. Halbuki 10 sene evvel hiç kimse bu kadar çabuk ve yaygın bir şekilde bilgisayar teknolojisi ile iç içe geçebileceğimizi düşünmemişti; ama oldu. Kendimizi geliştirdikçe, daha iyi yapma yolunda işimize yarayan ekipmanı, tekniği, taktiği bulacağız demektir. Kendimizi geliştirdikçe hem bedenen, hem de ruhen tahammül gücümüz artacak ve daha yetenekli bir hale geleceğiz, işlerin üstesinden gelmenin en önemli prensiplerinden birisidir bu. Kendini geliştir. Yük ağırsa, taşıyacak duruma gelmek için kendimizi geliştirmekten başka yol yok. Hem yüke hem de yükü bize taşıttıranlara karşı tahammül gücü. 8. Tembelliği Yen Tembellik, ertelemek, üşengeçlik işte zamanı yiyip bitiren zaman kurtçukları. Hayat ağacını bu kurtçuklardan kurtarmak istersen, onları yok etmelisin. Büyük bir isteklilikle, "Ben yapabilirim, ben yapacağım, ben yapıyorum ve ben yaptım." diyebilmelisin, işin üzerine gitmeden onu aşamazsın, işe başlamadan onu bitiremezsin. Beklemekle sadece ve sadece zamanı öldürüyorsun. "Bu işin daha zamanı gelmedi." diyerek yan gelip.- yatanların karşısında, o işin yapılması için gerekli bütün şartlan kendileri . oluşturanlar kazanıyorlar. Engel gördüklerinde içlerinden gelen büyük bir hayat enerjisi ile şöyle diyorlar: "işte kendimi geliştirmem için bir fırsat daha. Bu engeli aşarak . bir tecrübe daha kazanabilirim." Tıpkı bir vücut geliştiricinin var olan, kaslarını daha da geliştirmek ve zayıf kaslarının yerine yeni ve güçlü kaslar kazanabilmek için kaldırdığı ağırlıklar gibi, her işin yükünü iştiyakla Çekiyorlar. Ağırlık çalışmasının zorluğunu bilirsiniz. Onlar kuvvetli birvücu- • da sahip olabilmek için, her türlü zorlu antrenmanların içerisinde, gittikçe . ağırlıkları artan bir kütleyi kaldırırken, evin tembel kızı yere attığı 50.." 9ramlık çorabını kaldırmamak için bin bahane buluyor.
230 NİTELİKLİ İNŞAN
Yapılması gereken bir iş karşısında tembellik göstererek o işi yapa bilen hiç kimse gelmedi şimdiye kadar. Filmlerdeki büyücüler bile "Abra kadabra." derken bir hareket yapıyorlar. Bir şeyler kaynatıyor, formüller oluşturuyorlar. Lambanın cinini istiyorsan lambayı ovuşturmalısın. Çalışmadan yaşamak, hareket etmeden zamanın geçmesi demektir ki zaman, hareket olmadan, enerji bir yerden başka bir yere akmadan asla yaşanmaz. Olsa olsa ölü bir zaman olur. 9. Erken Kalk Büyüklerimiz, "Rızık seher vakti dağıtılır. Erken kalkan yol alır. Sabahın hayrını kaçırma." gibi tavsiyelerde bulunurlardı. İncelediğim büyük iş adamlarının içinde gerçekten işinin adamı olanların istisnasız hepsinin, erken kalkma alışkanlığı olan insanlar olduğunu gördüm. Şöyle bir çevrenize bakın isterseniz. Başarılı bir arkadaşınız, başarılı bir öğretmen, başarılı bir komutan, başarılı bir iş(inin) adamı... Bunların hepsinin ortak özelliklerinin en başta geleni, sabahın hayrına kavuşmuş olmalarıdır. Sabahları erken kalkıp, erkenden yola koyulmalarıdır. Öncelikle, sabah erken kalkıp, erkenden işinizin başına geçmekle, vücut metabolizmanıza uygun davranmış olursunuz. Vücudunuz "Haydi ileri" derken siz yatıyorsanız, arabanın hızlanması gereken yerde, bir ayağınız gazda bir ayağınız frende demektir. Sonra, işler başlamadan önce "Erken gelen kazanır." teorisi gelir, işe, daha hiç kimseler işe başlamadan önce gitmek size işe hakim olma ayrıcalığı verir. "İşimin başındayım" duygusu güçlü bir duygudur. Telaşsız bir ortamda, eskilerin "Uhulet ve suhuletle" diye tabir ettikleri ruh dinginliği ile çalışmaya başlarsınız. Bunu, işe erken başlayarak, işler yetişmeyecek" kaygısını yenmeniz takip eder. Bu ise, stres seviyenizi düşürür, işe geç kaldığmız-daki halinizi bir düşünelim, iş yerinin kapısında personel devam takip kontrol sistemi (PDKS) kurup, işe 10 dakikalık gecikmeleri bile performans değerlendirmesinde, personelin kazancından düşen bir anlayiŞ' stresinizi yeteri kadar artırmaya yeter de artar, işe erken başlayanla1"' çevresi tarafından da örnek bir kişi olarak görülüp, gıpta ile bakılmaktadır- Erken başlayan, düşünceli bir insan demektir, sorumluluk sahibi bir insan demektir. Önce gelene, önce ikram edilir. 10. Stresi Yen Topluluk önünde konuşma fobisini yenmenin bir yolu da, zaten herkeste var olan o heyecanı ve stresi, güzel bir konuşma yapabilmek için lehimize doğru yönlendirebilmektir. Stres olmazsa, konuşma ruhsuz olur. Her konuşmacıda bir miktar stres vardır. Etkili konuşmacılar bu stresi, konuşma heyecanına değil, konuşmaya heyecan katmak için kullanırlar. Zamana hükmetmek için de aynı kural geçerlidir. Stres, akıllı insanlar için varolan birmotivatördür. Sonuç, o gücü nerede kullanacağınıza göre meydana çıkar. Stresi yenmek, rodeo yaparken azgın boğaya hükmetmek demektir. Ölü bir boğa ile rodeo yapılmaz. Onun sizi sallaması, düşürmesi, yıkması riskine karşı, sizin ona kumanda edebilme cesaretiniz, sizi iyi bir binici yapar. Zamana da bu rodeo binicisi gibi yaklaşmak zorundasınız. Stres, maçın heyecanıdır. Onu yok etmek değil, onu kontrol etmek ve ona hükmetmek lazımdır, işler yetişir. Dünya varoldu olalı, yapılması gereken işler bir şekilde yetişmiştir. Bu bölüm içerisinde anlatılan tüm hususlar, stresi kontrol etmenizi ve yenmenizi sağlayacak tekniklerdir. Uygulama becerinize göre eminim siz de stres kavramına zamanı öldüren veya yaşatan bir gözle bakacaksınızdır. 11. "Hayır" De Üniversitede iken evde kaldığım bir dönemdi. Okul birinciliği için Çalıştığım yoğun bir dönem. Hem okuyup, hem de bir müşavirlik şirketinde çalışıyordum. İşler çok, ODTÜ'de dersler yoğundu. Kendi yaptığım zaman planına göre, arkadaşlarla muhabbete ayıracak bir vaktim de yoktu. Gençlik işte, arkadaşlarım da her gece sabahlara kadar vatanı birkaç kez kurtarmadan uykuya dalamıyorlardı. Evime her gelen dostum için çekinceden söylediğim bir kuralım vardı. 10 dakika sohbet, 5 dakika kahve kolası ve 15 dakika doldu mu herkesi evine veya yurduna göndermek. Bir gün sohbetinden çok istifade ettiğim, dostluğu benim çok önemli "' "arkadaşım eve geldi. Kuralımı bilmiyordu. Hem kuralı uygulamak, hem de onunla birkaç dakika daha fâzla kalabilmek istiyordum. Biraz zorlandım arna yine de toplam 15 dakika vaktimiz olduğunu ve bu süre sonunda beni derslerimle ve işlerimle baş başa bırakması gerektiğini söyledim. Hiç 232 Nitelikli İnsan 16. Bölüm: Etkin Zaman Yönetimi 233 ı-1 ummadığım bir serinkanlılık ve ancak olgun bir ruhtan beklenecek bir tevazu ile dedi ki: "Münirciğim. Neden yapman gereken bir şeyi kızarın bozararak söylüyorsun? Biz dostuz ve eğer birbirimize biz yardımcı olrna- yacaksak kim yardımcı olacak? Birbirimizi biz anlayışla karşılamayacaksak kim karşılayacak?" 15 dakika sonunda muhabbetle kucaklaştık ve en ufak} bir dargınlık olmadan kalktı gitti. Bu söylediğimin uygulanmasının ne kadar zor olduğunu biliyorum. Dostlarına ayırdıkları 15 dakika sonrasını iyi değerlendirebilir ve yolladıktan sonra onları yollamaya değecek kadar büyük işler başarırsanız, kırgınlıklar olmayacaktır. Yeter ki "Hayır" deme sebebiniz, meydana getirdiğiniz eserinize değsin. Attığınız taş, ürküttüğünüz kurbağaya değmeyecekse, boş yere yorulmayın, "Hayır" da deseniz, "Evet" de deseniz sonuç hiç ' değişmeyecektir. "Geyik muhabbeti"ne hayır, size maddî veya manevî bir fayda getirmeyecek işler peşinde koşmanıza hayır, kendinize ait hayat hedefiniz dışındaki işlerle uğraşmanıza hayır, sevdiklerinizi üzmeye hayır, gereksiz: ve faydasız işler yapmaya hayır. Bunlara hayır diyebilirseniz, sonunuz hayır olacaktır. Zamana hükmetmek için yapmanız gereken işleri bilmeniz,' onları planlamanız ve şu anda sıranın hangisinde olduğunu bilmeniz gereklidir, işin sırrı sadece hayır diyebilmekte değil, hayır dedikten sonraki süreçte oluşturduğunuz başarılardadır. Hiçbir şey üretmeden söylediğiniz hayırlardan, pek bir hayır gelmez. 12. Ferdiyetçiliği Bırak Kendi hayat hedefin peşinde bile koşarken, sağladığın katkı ve katma değer, başkalarının da işlerine yaramalıdır. Nalıncı keseri gibi "Hep bana" diye yontarsan, başkaları da sana karşı koruma kalkanlarını açar ve seni kendi ürettiklerinden faydalandırmazlar. Tek başına yaşamadığını unutma. Arkadaşlarınla, ailenle ve akrabalarınla etkin bir grup hayatı kurmalısın. Tek kişilik başarılar yok artık, istediğin sonuca ulaşmana konsantre ol-"Hepsini ben yapmalıyım" veya "Ben o işin başında olmazsam, olmaz yaklaşımını bırak. Dünyada milyarlarca iş, sen o işin başında olmadan pek de güzel bir şekilde oldu ve olacak da... işlerin hepsine yetişme yerine, yetişebileceğin işlerin peşinden koş. Yetişemeyeceklerini plania, devret. gırak, işin ucundan başkaları da tutsun, illa sen bitirmiş olmak için uğraşla, işin bitmesine odaklan. Yardım al. Yardımcı ol. işi paylaştır, ilerin bitmesi, senin namının yürümesinden daha önemlidir, işler başarı ile bittikten sonra namın zaten alıp başını gidecektir, işi yaparken, yaptırırken paylaştır. Tek kişilik ferdî başarıdan çok, ekip başarısına konsantre ol. 13. Zaman Padişahlarına Danış Zamana hükmeden insanlar vardır çevrende. Yeniden onları arayan gözlerle bak. Bulduğunda zamana hükmetme sırlarını sor. Zamanı nasıl kontrol altına aldıklarını anlamaya çalış. Unutma, yaşayan kitaplardan da öğrenecek çok şey var. Onları okumak senin için daha kalıcı olabilir. Basit bir işte bile zaman padişahlarıyla istişare et. Onların meclisinde bulun, işleri nasıl yetiştirdiklerini gör ve modelle. 14. Her İşin Daha İyi Bir Yolu Vardır Sürekli "Nasıl daha iyi, daha rahat, daha çabuk, daha ucuz ve daha kaliteli yapabilirim?" diye kendini ve yaptığın işleri sorgula. Şükretmek açısından elindekilerle yetinmen, olumlu bir davranış; ama yapabileceklerinle ilgili sürekli senden daha iyileri örnek alıp, onlar gibi olmaya çalışmalısın. Senden daha başarılı insanlar, daha iyi bir sistemi bulmuşlar ve kendi hayatlarında kurmuşlardır. Kişilik olarak muhafazakar olabilirsin; ama yaptığın işlerle ilgili muhafazakarlık işleri durağanlaştırır. Bugünkü teknolojik gelişmelerle gün geçmiyor ki işlerin daha iyi ve daha hızlı yapılmasına fırsat veren metodlar geliştirilmesin. Bu yollan denemeli ve kendini sürekli geliştirmelisin. 15. Duygusallığa Yenik Düşme Eskiler, "İki şeyi unut, iki şeyi tut." derlerdi, "iki şeyi unut; başkalarına yaptığın iyiliklerle, sana yapılan kötülükleri, iki şeyi tut; sana yapılan iyiliklerle başkalarına yaptığın kötülükleri. Bu düşünce, zihninizin geçmişe Akılıp kalmasını önleyecek güzel bir düşüncedir. Zamanı geçmez kılan, 2'hnî takıntılarımıza karşı müthiş bir koruma kalkanıdır. Sana yapılan kötülükleri unut gitsin. "Ah, bunu bana nasıl yaparlar?"] düşündükçe elindeki işe konsantre olamayacağın gibi, zihninde ürettiğin kimyasallarla Edenine de zarar veriyorsun. "Ah, benim iyiliğimin karşılığı bu mu 234 Nitelikli İnsan 16. Bölüm: Etkin Zaman Yönetimi 235 olmalıydı?" dediğin sürece, yaptığın iyilikleri unutamıyorsun ve bir karşı bekliyorsun demektir. Karşılık bekliyorsan da işin içine menfaatçilik gir ve sen menfaatini temin etmeden ne bedenin, ne de ruhun rahatlar, "iyj. lik yap, denize at. Balık bilmese de Halik bilir." derler ya, işte aynen öyle Zamandan rahatlık bekliyorsan, kimseden bir şey bekleme. Beklent duygululuğu zirve noktasına çıkartır. Duygululuğun karşılığı profesyonelliktir. Bununla ilgili yabancı bil ülkede yatırımları bulunan iş adamı Ahmet Bey'in bir anısını anlatmadan geçemeyeceğim. 3 yeni tekstil fabrikası kurması safhasında, bir bakan1 arkadaşı bir gün kendisini makamına davet eder. "Ahmet Bey, sana bir = soru soracağım. Sabahleyin mesai başladıktan iki saat sonra bir kadın işçin, kucağında bir çocukla gelse ve Ahmet Bey, özür dilerim. İşe geciktim; ama bu yavrucak ateşlenmişti. Onu doktora götürmem lazımdı. Bunun için geç kaldım.' dese ne yaparsın?" diye sorar. Ahmet Bey, bakan beyi cevaplar: "Herhalde bir miktar para çıkartır ve kadıncağızın tuttuğu kundağın içine koyar, sonra da 'Sana iki gün izin. Git çocuğunla ilgilen, geçmiş olsun.' derdim." Bakan bey kafasını iki tarafa sallayarak Ahmet Bey'e cevap verir: "Ahmet Bey, ben de senin yaptığını yapardım; ama biz böyle davranarak hem kendimize, hem de çalışanlarımıza kötülük ediyoruz. Halbuki şu karşıdaki Korelilerin fabrika sahibi, makamına gelen bu kadına 'Haa öyle mi? Peki kadın, sen bundan sonra git hep çocuğuna bak. Bize iki saat geç gelen işçi lazım değil.' der ve kadını huzurdan kovardı.. Koreliler şimdi dünyanın sayılı sanayi ve teknoloji toplumlarından birisi; oldu." işte size duygululukla, profesyonellik hakkında iki örnek. Eminimi insanlık, erdem, yardımseverlik damarlarınız kabararak bu satırları bakan: beyin fikrine isyan ederek okudunuz. Yardımsever olup olmamanız bir tarafa, işine duygusallıkla karıştıran kişiler, o kadına merhamet edeyim derken başkalarının haklarından çaldıklarının farkındalar mı? 16. Tekrarları Azalt, Vurdun mu Bir Seferde Devir Bir işe başladın mı sonunu getir. O iş bitene kadar o işe odaklan-Yoksa 3 kez, 5 kez o işe yeniden başlamak zorunda kalacaksın. Bir İŞ' eline aldın mı bitir, vurdun mu tek seferde devir. Erteleme, vazgeçme ve üşenme. İşin üstüne gittiğinde bitirilmeyecek iş yoktur. Koca dağlar bile gelinir. Okyanuslar aşılır. Yeter ki başladığın işe devam etmekten vazgeçip, sonra yeniden başlayıp, sonra yeniden vazgeçip maymun iştahlı olma. Gücünü topla. Hedefe odaklan ve bir noktadan yüklen. Başladığın işin sonunu getir ve el attığın işe güç yetir. 17. Öncelikleri Tespit Et En önce ne olmalı. En önce ne yapmalı. Öncelikleri tespit etmezsen, hayatının gidişatı kontrolden çıkmış demektir. Öncelikleri tespit etmen, sana diğerlerine nazaran öncelik kazandırır. Ne yapacağını bilen bir adam her zaman tercih edilen bir adamdır. Öncelikleri belli bir adam, nerede ısrar edeceğini, nerede etmeyeceğini, nerede başlayıp, nerede bitireceğini bilen bir adam demektir. Öncelikler belli ise, işin sonu da belli demektir. En önemlisi, öncelikler belli ise, zamanın her dakikasının kıymeti de belli demektir. 18. Piyonları Feda Et, Veziri Tut, Şahı Koru Satranç bilenler bilir. Mat olmamak için şahı koruman, hareket serbestisi kazanman için de veziri tutman gereklidir. Bu sebeple piyonlar öne sürülür ve feda edilir. Zamana hükmetmek için ufak tefek başarısızlıklar olabilir. Onları illa da başarıya çevireceğim, hiçbir şey kaybetmeyeceğim dersen, her şeyini kaybedebilirsin. Bırak bazı şeyler gitsin. Ana hedeflerinden uzaklaşma. Bırak bazı şeyleri başarmamış ol. Ana hedeflerini unutma. Dünyada her istediğini sonuna kadar yapabilmiş bir âdemoğlu yoktur. Olmamıştır. Olmayacaktır da. Daha büyük bir hedefe nazaran daha küçük olanı feda et. 19. Vücudunla Çalış Seminerlerimde "Vücudunuzla çalışın." dediğimde, katılımcılar şaşkın Gözlerle bana bakıp, "Biz neremizle çalışıyoruz ki?" diyorlar. Ben de ' onlara "Vücudunuzu çalıştırmakla, vücudunuzla çalışmak arasında fark vardır." diyorum. Vücudumuzu çalıştırırsak, ondan gelen sinyallere dikkat etmeden, yapılacak işe göre vücudu ön safa sürer ve işi yaparız. Sabaha kadar çalışıp, sonra da "Gözleri kan çanağına dönmüş." dedirtiyorsak, vücudumuzu çalıştırmışız demektir. Halbuki vücudumuzla çalışmak, ondan ı 236 Nitelikli insan gelen sinyalleri algılamak ve vücudun uyarılarına kulak vermek demektir Vücudun bio ritmine göre çalışmak demektir. Hangi iş için hangi zaman diliminin uygun olduğunu anlamak demektir. Vücut bio ritmi, sabahlan en dinç haldedir; ama tempo öğleye doğru biraz düşer. Bu sebeple belki bir öğle uykusu veya kısa bir "kestirme" iyj gelebilir. Öğleden sonra 2-3 saat biraz daha tempolu çalışabilen vücut akşama doğru yeniden formdan düşer. Vücudun bio ritmini bilince, iç salgılarımızı, hormonlarımızı ve vücut kimyevilerinin de nasıl çalıştığını biliyoruz demektir. Böyle olunca, 15 dakika salim kafayla yapacağımız bir işe, ters bir zamanda 2 saat ayırmak zorunda kalmayacağımız için zamanı boşa harcamamış oluruz. 20. Nerede Durup, Nerede İlerleyeceğini Bil Çoğu insan hayat boyu nerede durup, nerede ilerleyeceğini bilmediği için zorlanır durur, işlerin sürüncemede kalması da zaman öldürücülerden bir tanesidir. Ne olursa, bu iş bırakılacak veya tamamıyla terk edilecektir. Ne olursa, yardım istenecek; ne olursa, iş başkasına havale edilecek. Ne olursa, iş bitti sayılacaktır. Bunlar baştan tespit edilmediği için, yaşanan olaylar karşısındaki kararsızlıklar zamanın boşa geçmesine yol açar. İnsanı üzer hatta nasıl bir tavır takınılacağı ilke olarak tespit edilmediği için yalpalamalar baş gösterir. Ne olursa, okulu bırakacaksın; ne olursa, dükkanı kapatacaksın; ne olursa, yeni bir iş kuracaksın; ne olursa, "B Planı"nı uygulamaya sokacaksın. Ne olursa, ne yapacağına dair bir planın var ise, başın rahat, işin yolunda demektir. Bu özellik hem zamanına, hem de hayatına değer katar; çünkü hem vaktini hem de bedenini fuzuli olarak kullanmanı engeller. 21. Hızlı, Hızla ya da Hazla Çalışmak Hızlı çalışmak aceleciliktir. Çalışırken hız ile beraber çalışmak yani hıö çalışmanın yanında kullanmak iyidir, işe hız kazandırırken, yapılan çaliŞ" maları hazla yapmak gerekir. Çalışmalara haz kazandırmak en güzelidir-Bu, yapılan işe değer katar. Hız gerekli ama tek başına yeterli değildi Onun yanına katacağımız değerlerle hızımızın amacı işimizin kıymetim oluşturur. 16. Bölüm: Etkin Zaman Yönetimi 237 22. Sürüncemelerin Sebebini Bul işler ne zaman yavaşlıyor? Canınız ne zaman sıkılıyor? Konsantrasyonunuz ne zaman düşüyor? Motivasyonunuzu ne zaman kaybediyorsunuz? Bunların sebepleri büyük ihtimalle şahsî olmakla beraber, tüm insanlar için belli olan ortak sürünceme sebepleri vardır. En önemli sebep, maymun iştahlılıktır. "Bir Türk gibi başlayıp, bir ingiliz gibi bitirmek deyimi" bunun için söylenmiştir. Baştaki isteklilik, zevk, hırs ve tempo, işe koyulduktan sonra zamanla düşer, iç motivasyonumuzu kaybeder ve kendimizi işe başlarkenki âna geri götüremeyiz. Kendimizi ilk başladığımız ândaki gerekçelerle motive edemeyince, işe olan inancımız aynı kalsa bile, sonuca olan güvenimiz sarsılır. Bu durumda ya bir dış motivasyona ihtiyaç duyarız, ya başkalarının bizi yüreklendirmesini ve cesaretlendirmesini bekleriz ya da bu olmayınca, işten vazgeçeriz. Tüm bunlar olurken, iki ileri bir geri tavırlarımız işleri sürüncemede bırakır. Yaptığımız işlerle ilgili bir not defteri tutmak bu sürüncemelerin sebeplerini bulmamızda bize çok yardımcı olabilir. Kış mı, yaz mı, gündüz mü, gece mi, tatil mi, çalışma günü mü, paramız az mı çok mu, işin başında mı sonunda mı, doğru karar mı yanlış karar mı? Bunlardan hangisini yaşıyorken motivasyonumuzu kaybettik? Bunlardan hangisinde işin sürüncemede kalmasına ses çıkartmadık? Hangi dönemde, cesaretle işin üstesinden gelebilirken, hangi olay karşısında korkak veya çekingen davrandık? Eminim kendi gerekçelerinizi bu usûlle bulup, işlerinizin sürüncemede kalmasını önleyeceksiniz, işin üstüne üstüne yürümeden de bu olayı ortadan kaldıramayacaksınız. O halde yürüyün, haydi ileri! 23. Beyin Haritası Yap (Gün - Hafta - Ay - Yıl) Zamanı anla, planla ve planı uygula. Bunun için size çok başarılı bulduğum 4 aşamalı bir plan önereceğim. > Günlük .: > Haftalık > Aylık > Yıllık işlerinizi bir beyin, haritası haline getirin. : 238 Nitelikli İnsan T 16. Bölüm: Etkin Zaman Yönetimi 239 _..\ 8 Düşünceler 1 Önemli ?_ } -- }, 5 Ailevi İşler } \ 4 Resmi İşler 240 Nitelikli İnsan Günlük işlerinizden planlayıp da yapamadıklarınızı bir sonraki günj beyin haritasına aktarın. Haftalık işlerinizden planlayıp da yapamadı! larınızı bir sonraki haftanın beyin haritasına aktarın. Aylık işlerinizde planlayıp da yapamadıklarınızı bir sonraki ayın beyin haritasına aktarın"" Son olarak yıllık işlerinizden planlayıp da o yıl yapamadıklarınızı, bir sonraki yılın beyin haritasına aktarın. Günlük beyin haritalarınız, konu başlıklarına göre yaptığınız işlerin klasmanlarına ayrılmış haliyle ayrı ayrı gözüksün. Haftalık beyin haritanız 7 kollu ve aylık beyin haritanız 4 veya o aya göre 5 kollu ve her kolda 1 haftayı gösterecek şekilde olsun. Yıllık beyin haritanız da 12 kollu ve her kol 1 ayı temsil edecek şekilde olsun. Her kolda 4 veya 5 hafta yer alsın. 1 yıllık ana planlarınıza bakmak için topu topu 1 sayfalık yıllık planınıza, orta vadeli aylık planınıza bakmak için ise, sadece 12 sayfalık beyin haritalarına bakmanız yeterli olacaktır. Bu haritalarının çok önemli köşe taşlarını duvar takviminize de işaretleyebilirsiniz. Sadece yazmış olmak için yazdığınız plan, beyindeki algılayıcı ve kaydediciler tarafından çok fazla önemsenmeyecektir. Yaptığı plana rağmen, bir türlü bunu uygulama becerisine sahip olmayan kişilerin problemi budur; yaptıkları planları beyinleriyle yapmamak. Halbuki beyin hiçbir tarafa yazılmasa bile kendi içinde kurgulanan bir planı, zamanı geldiğinde en hassas saatlerden daha hassas bir şekilde kişiye hatırlatabilmektedir. Sabah saat 05.30'dai kalkmayı beyni ile programlayanların, vücut saati ile sabah o saatte gözlerini açtıkları ilmî bir gerçektir. Burada söylemek istediğim, yapılan planın bilinçli bir şekilde yapılması ve yazılan planın inanılarak yazılmasından başka bir şey değildir. 24. Anla, Planla ve Yönet Hiçbirimiz geçen yılı sorgulamayız. Geçen yıl, alınan karne ile başarılmış ve bitirilmiş bir yıldır. Geçmişe "işi bitmiş" diye baktığımız için, gelecekle ilgili ondan ilham almayız. Onu kullanmayız. Halbuki, geçen yıl' anlayabilir ve çözebilirseniz, gelen yılın muhtemel problemlerini de çözebileceksiniz demektir. Hem zamanı planlamak, hem de planlanan zamanın nasıl geçtiğini anlamak için geçmişin gücü de işin içine katılmalıdır. GÜÇ sizde ve beyninize "Zamanım, kontrolümde" diyorsanız, zamanı anlama^ planlamalısınız. Bunu yaparken, geçmişten ders alarak, geçmişten i alarak, geleceğe umutla bakmanız şartıyla, zaman sizin olacaktır. İçinizdeki ekiple etkin bir takım ruhu kurmadan, dışınızdaki hiçbir ekiple bütünleşemezsiniz. Münir Arı kan Etkin Takım ruhu Viı. V.:!',',! Hangi Takımın Üyesiyiz? Arabayı tamirciye götürdüğümüzde kalın bir ses "Oğlum 14-15'i ver!" diye bağırır. Arabadaki cıvatanın sökülmesi için gereken anahtarın numarasıdır bu. Tiz bir ses karşılık verir: "Buyur usta!" Gelen anahtar, sökülecek cıvataya uygunsa, sorun yok. Genelde ya ustanın, ya çırağın ya da arabadaki parçanın bir hatasından dolayı, gelen alet karşılaşılan problemi çözmeye yetmez. Gittiğim tamircilerde, gözü ustasının yaptığı işte, bir sonraki yapılacak eylemin planlanışını sanki ustasının beynine girmişçesine okuyan ve ustası daha seslenmeden 14-15 nolu anahtarı o cılız sesine rağmen "Buyur usta." diye takdim edebilen çıraklar gördüm. Bu tip çırakları araba tamircilerinde ve gittiğim kuaförlerde gıpta ile imrenerek seyrederim. Berber saç tıraşında hangi şeye ihtiyaç duyacaksa onu, ustasını söyletmeden veren çıraklar... Böyle çırakların olduğu yerde, arabanın tamir edilmesinden emin bir şekilde arabamı alırım, berberden keyifle çıkarım. Ustaları 50 kez söyleten hatta "Oğlum versene şu 14-15'i." veya "Nerde kaldı şu sıcak su?" diye öfkeyle karışık bağırtıların duyulduğu iş yerlerinden hep kaçmışımdır. Sebebi basit. İçte etkin bir takım rühu oluşturulmamış bir işletme, dışa karşı müşterileriyle nasıl bir takım rıjhu oluşturabilir ki? 242 Nitelikli İnsan 17. Bölüm: Etkin Takım Ruhu 243 lifi Hepimiz öncelikli olarak kendi bedenimizle bir takımın üyeleriyi? Onunla iletişimimizde etkin bir takım ruhu tesis eder isek, hem maddî hem de manevî tatmine ereriz. Takım diyince, davranış (aktif) ve durumları (pasif) açısından uyum ve bütünlük gösteren bir yapıyı kastediyorum Kendi içinde veya dışında sözü dinlenip, saygı gören bir lidere sahip ve belli bir amaç uğruna organize olmuş bir yapıyı. Ruh bu yapıyı canlı kılan ve uyum içinde yaşatan güç olsa gerek. Bu takım ruhunun etkinliği ise, içe ve dışa karşı amaçlandığı gibi olabilecek faaliyetlerde bulunmasıdır. Hem de her şeye rağmen. Takımı Seç Ruhunu tatmin eden takım hangisi ise, bir an evvel seçimini yapmalısın. Hayat hedefine uygun bir takım mutlaka vardır. Burada "mutlaka vardır" sözümdeki kesinlikle iki şeyi kastediyorum: Birincisi, hayat hedefine uygun bir takım mutlaka vardır. Git, onu bul ve dahil ol. Kastettiğim ikinci mana ise, hayat hedefine uygun bir takım mutlaka vardır. Git, onu kur ve dahil ol. 1 Profesyonel leş Kendi bedenimizde etkin bir takım ruhu tesis etmemiz, bizden başka diğer fertlerle de etkin bir takım ruhu tesis edebilmemizin ilk şartıdır. Orkestranın başarısı, her biri farklı sesler çıkartan sanatçıların kendi çaldıkları enstrümanlarında başarılı olmaları ve sonrasında orkestranın ritmi için şefin talimatlarına uymaları ile mümkün olabilir. Keramet orkestraya dahil olmakta değil, orkestraya dahil olabilecek beceri ve yeteneklere sahip olabilmektedir. Bu nedenle, dahil olacağımız takıma layık hale gelebilmek, etkin takım ruhunun ilk adımıdır. Bu da profes- yonelleşmekle olur. Kalite için yeterli hale gelmekle olur. Arabanın Bütün Parçaları Önemlidir Formula 1 yarışları tam bir takım oyunudur. Başarı için iki şart vardık Birincisi, arabanın tüm parçalarının tam bir takım ruhu ile çalışmak gerekir. Formula 1 tarihinde, bitişe metreler kala, hem de en önde iken eksik sıkılan bir cıvata yüzünden kaybedilen yarışlar vardır. Motorun dağılması veya başka teknik bir arıza nedeni ile arabanın parçalan arasındaki bir uyumsuzluk yüzünden kaybedilen yarışlar... ikincisi, sürücü pilotun ekibi tam bir takım ruhu ile çalışmalıdır. Arabanın bilgisayar destekli çizim tasarım programcısından, sponsora, lastik üreticisinden motor firmasına kadar takımın tüm üyesi, tek bir kişi için, pistte kendi adlarına yarışan pilot için seferber olmalıdırlar. Üstelik lastik değişimi, benzin alımı ve yağ değişimi gibi aktiviteler, yarışın normal süresinden sayıldığı için, pilot kenara yaklaştığında hummalı bir faaliyet görürsünüz. Pistte yarışan pilot dışında, kenardaki teknik ekip de kendi aralarında bir dünya rekoru kırar. Pilotu başarıya götüren 16-17 kişiden oluşan bu ekibin başarısıdır. Arabanın bütün parçalarının önemli olduğunu bilen bu ekip, hem tüm parçalara gereken önemi azami titizlikle vererek işini yapar, hem de kendileri bu ekipte tıpkı bir arabanın en az birbiri kadar değerli ve gerekli parçaları olduklarının bilincinde olarak ferdiyetçi davranmazlar. Kısır çekişmelere girmezler. Kendi aralarında "En önemli adam benim" havalarına girmezler. Takımın tüm oyuncuları bir diğeri için vardır ve en az diğerleri kadar değerlidir. Başka türlü başarı hayal olur, zaten. Saatin Çalışmasını Modelle Saate neden bakarız? Zamanın nasıl geçtiği ile ilgili bize bilgi verdiği için. Saat aslında kendi içerisinde, tüm çarkları ile uyumlu bir şekilde çalıştığı için sürekli yüzüne bakılmaya hak kazanıyor. Zamanla ve takım ruhu ile ilgili verilen bütün örneklerde yer alıyor. Bir şeyin tıkır tıkır işlediğini belirtmek için "saat gibi" deriz. Takım uyum içinde çalışıyor ise, saatin dişlileri gibi uyumlu" deriz. Aslında saatin kendisi için hiç de önemli olmayan zamanın geçmesi veya geçmemesi, onu görevini tam olarak yaptığında yüzüne bakılası bir nesne yapıyor. Sürekli geç kalan Veya ileri giden veya çalışmayan bir saati kolunuzda taşır veya duvarınıza asar mısınız? işlerin tıkırında gitmesi için, kendi işimize gelsin gelmesin, kendi işimize yarasın yaramasın, görevimizi yapıp, saatin işlediğini göstergeliyiz. . -" - . 244 Nitelikli İnsan 17. Bölüm: Etkin Takım Ruhu 245 Takımdaki rolümüz ne olursa olsun, elimizden gelenin en iyisin; yaparak, takımı en başarılı kıldığımızda, biz de en başarılı olacağa otomatikman. Saatin içindeki irili ufaklı parçalar gibi, minik dişlilerden zembereğe kadar tüm parçaların uyumu takımı saat gibi yapıyor. Uyumlu ne haddinden fazla ileri gidecek kadar hızlı, ne de olması gerektiğinden daha geri kalacak kadar yavaş. Olması gerektiği gibi, vaktinde ve gereği kadar, işte takım başarısının sırrı da burada zaten. Beklentileri Anla Futbolda en sevdiğim anlardan bir tanesi başarılı bir "ver kaç" denemesi yapıldığı andır. A oyuncusu topu B oyuncusuna verir. Kendince rakiplerini yanıltarak, beklenmeyen bir yöne doğru hamle yapar. Topu verdiği B oyuncusuna aslında gizli bir mesaj yollamıştır. "Bak ben şimdi maçtan evvel planladığımız gibi şu yöne doğru kaçacağım. Topu tam oraya senden beklediğim yere at." B oyuncusu gerçekten de aslında A oyuncusunun o anda koşmadığı bir yöne doğru topu atar. Rakip ne olduğunu anlamadan A oyuncusu topa doğru hamle yapar ve topu kazanır. Topu yeniden almak için vermiş, rakibinden kaçmış ve topu yeniden kazanarak golü atmıştır. Etkin bir takım ruhu örneği daha. Bazı oyunlarda, özellikle hayat oyunlarında, önceden yüzlerce kea çalışılmasına ve kararlaştırılmasına rağmen, topu verip kaçtığımız ve sonrasında topu tam istediğimiz yere atmasını beklediğimiz oyuncu, beklentilerimize uygun davranmaz. Topu beklediğimiz yere atmak bir yana, ya ayağında tutar ya da rakibe kaptırır, iyi bir oyun kuramadığımız için de mağlup oluruz. Normal hayatımız içerisinden de bu tip kesitler alabiliriz. Öğretmen, dersi derste anlamanızı bekler. Anlattığı zaman dinlemenizi, sorduğu zaman cevaplamanızı bekler. Amiriniz, verdiği görevle ilgili işi tam zamanında bitirmenizi bekler. Komutan, cephedeki her neferin görevlerini iştiyakla yapmasını bekler. Takımın beklentilere cevap verebilmesi İÇİn herhalde etkin bir takım ruhundan önce "Etkin bir iletişim becerisi lazım, dediğinizi duyar gibi oluyorum. Haklısınız, beklentilerin olduğunu anlaya-bilmek ve bekleneni, sizden beklenen zamanda yapabilmek için bu beceri lie teçhiz olmanız şart. Aksi takdirde, iş işten geçtikten sonra yapılan iş neç gelen adalet gibi ölüm getiriyor. Beklentilerin olabilmesi için önceden planlama ve planlanan olay ile ilgili takım çalışması yapma gerekliliğini göz ardı etmemeniz lazım. Denemek çalışmak, ama çok çalışmak gerek. Verkaç'lar sadece söylendiği qibi o kadar basit eylemler değildir. Hem veren, hem alan, hem de kaçan gereken hareketi yapmaz ise, vermen ve kaçman sadece kendini yormaktan başka bir işe yaramaz. Formula Tin pilotlarından Alain Prost der ki: "Bir yarışı kazanmak istiyorsan ne kadar hızlı gitmen gerektiğini bilmeli ve o kadar hızlı gitmelisin.. Ne eksik ne de fazla." Görev Verilmez Alınır, Almasını Bilirsen... 4x4 bayrak yarışı seyretmişsinizdir. Her biri eşit mesafeyi art arda koşacak 4 koşucu... 1. koşucu elinde bayrak ilk 100 m'yi koşmaya başlar. 2. koşucu 100. m'de beklemez. 70. - 80. m'de bekler. 1. koşucu mesela 70. metreyi geçtiği anda 2. koşucu aniden 1. koşucu ile aynı yönde koşmaya başlar. 100. metreye gelirken hızını 1. koşucunun hızı ile eşitlemiştir o anda bayrağı ondan teslim alır ve kendisine ait 100 m'yi koşmaya başlar. 3. ve 4. oyuncular da aynı kendisi gibi bayrağı onu teslim alacakları koşucunun hızına eşit hale geldiklerinde alırlar. Bunu yaparak yarış 4 oyuncu tarafından tek bir tempoda tamamlanmış olur. 4 koşucunun da aynı hızda koşabilmesi çok etkileyicidir. Hiçbir duraksama olmadan ve bayrak teslimi anlarında bayrağı yere düşürmeden alıp koşuya devam eden başarılı olur. Burada bazen öyle uyumsuzluklar olur ki, 1. koşucu istese de kendisinden önde giden, 2. koşucuya bir türlü elindeki bayrağı teslim ede-mez. 2. koşucu gereğinden fazla hızlanmıştır çünkü. Bazen de gereğinden fazla yavaştır. Bayrağı alır ama diğer takım koşucularından daha yavaş bir tempoda olduğu için yarışı yine kazanamaz. Hüner bir önceki koşucudan daha süratli davranırken bayrağı da düşürmeden teslim alabilmek, bir s°nraki koşucuya da aynı şekilde bayrağı teslim edebilmektir. Bu işlemler eksiksiz olarak yapıldığında, -dünya rekorları gelir, başarılara yenileri eklenir. Koştuğumuz her parkurda, bayrağı teslim alacak hıza ulaştığımızda, onu almaya hak kazandığımızı unutmayalım. Kimse olduğu yerde 246 Nitelikli İnsan 17. Bölüm: Etkin Takım Ruhu 247 duran, yerinde sayan ve yapması gerekeni yapmayan bir kişiye görev teslim etmez. Bekleme, koş ve görevi almak için hazır hale gel. Bayrak, kenarda duranlarda değil, parkurda koşanların elinde el değişiyor. Yardım Beklemek İçin Yardım Et Okulda arkadaşlarınızın dersine, şirkette çalışanlarınızın işine en fazla yardım edeniniz, başı sıkıştığında en fazla yardım edilen kişidir. Elinden geleni yapma konusunda beceriksiz ve yapabilecekleri şeyler konusunda bencil davranan bir kişi, yardıma muhtaç durumda iken beklentilerine asla kavuşamaz. Yardım almaya hak kazanmanız için, daha önce yardım konusunda birçok iş bitirmiş olması lazımdır. Takımın başka üyeleri için canı pahasına koşturan, bütün imkanlarını takımın bir diğer ferdi için seferber eden kişi, ihtiyaç duyduğu anda en fazla yardım alan kişi olacaktır. Takım, muhtemel problemleri aşmak üzere odaklanmıştır. Problem hayatın vazgeçilmez unsurlarından birisidir. Problem anında yardım kaçınılmazdır, işlere tek bir kişinin güç yetirmesi de mümkün değildir. 0 halde potansiyel problemlere karşı gereken yardımı alabilmek için, şu anda yaşanılan problem sürecinde elinden gelenin en iyisini yapmalısın. Bananecilikle, adamsendecilikle, vurdumduymazlıkla ve boşvermişlikle, kazanılan bir ferdî veya takım oyunu yoktur. Engelleri aşma konusunda ferdî yeteneklerine güvenmekte haklısın; ama ferdî yeteneklerimizle aşamayacağımız engellerle de karşılaşacağız. Kendini en üst düzeyde pro- fesyonelleştirip, elinden geleni en üst seviyede ortaya koyman, sadece kendin için değil, olduğu kadar, takımın için ve takımın diğer fertleri için de olmalı, olabilmeli. Takıma da yardım etsen, takımın bir ferdine de yardım etsen, sonuç değişmez. Takım kazanınca hepiniz başarılı takımın üyeleri olarak bu haklı gururu paylaşacaksınız. Anlık Başarıların Peşini Bırak "Hayatta 5 dakikalık başarılar yoktur. 5 dakikalık başarıların ardında 5 yıl, 15 yıl, 25 yıl yattığını unutma." derler. Gerçekten de öyledir. Ayağına patenleri geçir, buzun üstüne çık ve kaymaya başla. Dünyada bunu yapa" bilecek tek bir kişi bile tanımıyorum. Dışarıdan bakıldığında artistik buz pateni şampiyonasında, her şey çok kolay görünüyor olabilir. Patencilerin, buzun üstünde kolaylıkla (!) ahenkle dans etmeleri seni yanıltmasın. Yıllarca aynı hareketler üzerinde çalışıldığı için o ahenk ortaya çıkıyor. B3Şarı yıllarca, sabırla ve yılmadan yapılan bir çalışmanın ürünü oluyor. 5 dakikalık başarılar hayatta asla yok. Dolayısı ile 5 dakikalık başarıların peşini bırakmalısın. Hiçbir şey 5 dakikada olacak kadar ucuz ve basit değildir. O 5 dakikayı hakkıyla yaşayabilmen için, gereği kadar önem vermeli, gereği kadar antrenman yapmalısın. Gereği kadar harcayacak vaktin olmayan hiçbir işe girişmemelisin. Giriştiğin işin senden ne kadar bir vakit çalacağını baştan anlamalı ve idrak etmelisin. Bunu anladığında hem takımını 5 dakikalık başarılar peşinde sürüklemeyeceksin hem de başarılı bir takıma, gerekli niteliklere sahip değilsen girmeyeceksin. 5 dakikada olmadığını anlamalısın. İşini Sev(miyorsan), Seveceğin İşi Bul işini gerçekten sev. Etkin bir takım, işini seven, ama gerçekten seven üyelerden oluşmuştur, işini sev. Kendin ve takımının geleceği için işini sev. işini sevemiyorsan, seveceğin işi bul. Seveceğin ve severek yapacağın işi. Aksi takdirde hem takım senin sırtında yük, hem de sen takımın sırtında yük olacaksın. Sıkıntılarına katlanacak kadar değer verdiğin, uğrunda koca bir ömür tüketecek kadar sevdiğin işi yap. Bunu yapabilmen için, ne kadar kazanırsan kazan, kazancının %20'sini tasarruf etmeyi ve kredi kartlarını kullanmayı bırakmalısın. Şirketlerdeki birçok çalışan, sevmediği bir işi yapma mecburiyetine, bir dönem sonra gelecek olan kabarık kredi kartı ekstresini karşılayabilmek için katlanıyor. Eminim, 2-3 aylık geçimlerini Sağ!ayacak bir tasarrufları olsa, birçoğu sevmediği işi yapma konusunda, kendisini bulunduğu şirkette çalışmaya mecbur ve mahkum hissetmezdi. Etkin bir takım ruhunu ancak sevdiğin bir ortamda tesis edebilirsin. Ruhun nerede tatmin oluyorsa, oraya git. Para için "Ben profesyonelim" diyerek ruhunun tatmin olmadığı takımlara transfer olanların, çok geçmeden ya kadro dışı kaldığını veya başka:bir takıma satıldığını görüyoruz. 248 Nitelikli İnsan İlle de İstikrar Takımın başarılı olması eğitimde tek derse, sporda tek maça ve güvenlikte tek savaşa bağlı değildir. Tüm derslerdeki başarı, okulunuza ve size başarı getirir. Tüm maçlardaki başarı, şampiyonluğu getirir. Tüm cephedeki savaşlar kazanıldığında, güvenlik sağlanmış olur. Yapmanız gereken işi yapma hususunda zafiyet gösterirseniz, istikrar olmaz. Bugün başarılıysanız, yarın da başarılı olmalısınız. Yaptığınız işte istikrar, bir işi yapmaya devam etmek değil, o işi her geçen gün daha iyi yapmaya devam etmenizdir. Aksi takdirde, hem başka bir takım tarafından geçilirsiniz, hem de yerinize alınan sizden daha iyi bir kişi ile değiştirilirsiniz. Her iki durumda da istikrarsızlık, başarısızlığı getirir. 30 yıl sabah erkenden kalkıp, işini en iyi şekilde yapan bir tüccar, akşam oldu mu kasayı kitler, kepenkleri çeker ve evine gider. 30 yıl istikrarlı bir şekilde bunu başarıyla yapar. 30. yılın birinci günün akşamında, 30 yıldır kazandığı tüm paraları koyduğu kasayı kitlemeyi unutur ve kepenkleri indirmeden eve giderse ne olur? Böyle bir adama istikrarlı diyebilir miyiz? 30 yıllık istikrarına bir ödül verebilir miyiz? Olsa olsa "Sen 30 yıl boşuna çalışmışsın" deriz, değil mi? 30 yıllık istikrarın sonu bir koca sıfır ise, buna istikrar denmez. Takım başarısı için istikrar, ille de istikrar. Etkin Takımların Şımarık Çocukları Her takımda bir tane vardır. Sürekli mızmızlayan, yerini, formasını, kadrosunu, maaşını, sosyal haklarını, sununu, bununu beğenmeyen bir şımarık çocuk, her takımda vardır. Bazı takımlarda fazladan birkaç tane daha bulunur, işin garibi, bu şımarık çocukların becerisi, takımın uysal çocuklarından birazcık daha fazladır. Ya başardıkça şımarıklaşır ya da şımarık olmalarına rağmen başarılı da olabilmişlerdir. Her iki durumda da takımın lideri, onu kaybetme riskine giremez. Yaptığı bütün hatalara rağmen, gözden çıkartılamayan bu oyuncu, belki bir maç kurtarabilir ama takımı kurtaramaz. Bu, asla unutulmamalıdır. Kendini kontrol edebilen, iç disiplini gelişmiş oyuncular, oynadıkla^1 oyun sürecindeki prensipli davranışlarını oyun bitiminde de hayatlarına yansıtırlar. Sırf daha iyi gol attığı için, daha fazla mal sattığı için, daha iy1 17. Bölüm: Etkin Takım Ruhu 249 jş yaptığı için, ait olduğu takımın diğer fertlerini ve takım için ortaklaşa geliştirilmiş olan kuralları yok sayıp, kendi şahsına münhasıran özel kurallar ve kuralsızlıklar isteyen zavallılar ile uzun soluk gerektiren projelere nasıl girişilebilir? Sevgi Takımı Kur Etkin bir takım ruhu için, sevgi şart. Kendinizi, yaptığınız işi ve takımın bütün üyelerini sevmeniz gerek. Saygı, yine kendinize, yaptığınız işe ve takımın bütün üyelerine saygı duymanız şart. inanç da aynı şekilde, olmazsa olmazlardan, işleri severek, sayarak ve inanarak yapmanızı sağlayacak bir sistem geliştirmeli ve kurmalısınız. Profesyonel bir şekilde, ama istikrarla, disiplinle, özveriyle ve yüksek motivasyonla çalışmalısınız. Unutmayın, canınızı yakan tüm işler, karşı takımın bu kurallara uymamasından dolayı meydana geliyor. Alış veriş yaptığınız mağaza, müşterileriniz veya tedarikçileriniz içerisinde canınızı yakacak bir şey yapan oldu ise, inceleyin. Takımın bir üyesi, o takımın kuruluş ve var oluş amacının dışında ferdî bir şey yapıyordur. Buraya kadar paylaştıklarımızladan hareketle "Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi sen de başkalarına yapma." düşüncesi ile davranırsan, hoşlanmadığın sürprizlerle karşılaşma riskinden kurtulacağını biliyorsundur. Her probleme çözüm bulmak yerine, problemi çıkmadan bulmak daha mükemmel bir yoldur. Münir Arıkan Etkin Problem Çözmek Problem, Gelişmemiz İçin Olağanüstü Bir Fırsattır ilkçağlardan itibaren insanoğlunun başına gelen bütün problemler, ya onlar ya da daha sonraki kuşaklar için müthiş bir gelişim fırsatı olmuştur. Bu nedenle Çince'de kriz; tehdit ve fırsat sembollerinin birleşiminden meydana gelir: Bizi tehdit eden unsurların ardında, gelişmemiz için yatan fırsatları görmezsek, tehdit krize dönüşür ve bizi bitirir. Eğer tehditlerin ardında saklı olan fırsatları görebilirsek de kriz, gelişmemiz için bir fırsat olur ve hakikaten bize katkı sağlar. Çin Seddi'nin yapılışına sebep olan askerî baskınlardan bıkan Çin Hanedanından Çin Shi Huang'ın önünde iki seçenek vardı, karşısındaki bu büyük problemi çözmek için. Birincisi, tüm askerlerini hayat boyu baskınlara maruz bırakmak ve ani baskınlarda düşman askerlerinin karşısına kendi askerlerini dikmekti ki bu, çok kayıp demekti, ikincisi ise, kimsenin aklına gelmeyen, gelse bile söylemeye Yürek isteyen büyük bir projeyi,"Çin Seddi'ni yapmaktı. Düşman askerinin karşısına kendi askeri yerine Çin Seddi'ni diken bu büyük imparator, kendi 252 Nitelikli İnsan
ırkını savaşlardan koruması yanında, dünyanın uzaydan görülen tek insan
eserinin meydana gelmesine sebep olmuştu. Bir düşünsenize, ilk çağlardan itibaren yiyecek bulmak için avlanmak gerekmese idi, avlayacağımız hayvan kendi kendine bir sözümüzle yanımıza gelip, etini bize sunsa idi, ne olurdu? Gerçi kulağa hoş gelmiyor da değil. Halbuki dünya mücadele meydanıdır. Mücadeleden kaçmadan problemleri çözen yarışı kazanır. Dert varsa, derman da var. Hastalık varsa, şifa da var. Problem varsa, çözümü de var. Eğer sen bulmak istersen. Problemleri gördüğün gibi problemlerin çözümlerini ve çözümsüzlüklerin ardındaki riskleri, fırsatları görebilirsen. Gördüklerin ve etkin bir sorumluluk duygusu ile riskleri üstlenebilirsen. Bunları yapabilirsen işte problemler orada seni bekliyor, hem de yığınla. Senin için problemler, başarı sayfalarının kapılarındaki kilitlerden ibarettir. Şifresi ise azimdir. Problem Gördüğüm Gibi mi? Problem, ortadaki durumum yamukluğu değil, ona bakış açımızın eğikliğidir. Pek çok kimse karşılaştığı bir meseleyi kendi fikrine göre, kendince çözüm sandığı bir duruma getirdiği için, kendini problemin içinde bulur. Peki problemi nasıl görmeli, ona nasıl yaklaşmalı ve onu nasıl çözmeliyiz? Etkin problem çözümünde en temel ilke, "Ben bu problemi çözecek kadar profesyonel miyim?" sorusu olmalıdır. Çözümüne girişeceğim bu problemi çözmek için yeterli ve gerekli niteliklere sahip miyim? ABD'de bir arkadaşım kaza geçiren bir kişiye yardım ettiği için mahkemeye çıkartılmış, ancak kefaletle serbest bırakılmıştı. Mahkeme sebebi ise, çok basitti, Sen bu kişiye yardım edecek niteliklere sahip misin? Karşılaştığımız problemlerde çözüm için profesyonel olup olmadığımıza bakmamız lazım. Bu problemin çözümü için yeterli yetkinliğe sahip miyim? Bunu tespit edebilmek için aşağıdaki soruların cevaplandırılması lazımdır. Zihnen hazır mıyım? Konu ile ilgili yeterli bilgim var mı? Olayı tüm yönleriyle görebiliyor muyum? Gördüklerim tecrübelerimle örtüşüyor mu? .. 18. Bölüm: Etkin Problem_Çözmek 253 Tecrübemi sergileyebilmek için yeteneklerim var mı? Yeteneklerimi (Olayla ilgili, şu anda.) kullanabilme becerisine sahip miyim? Ne Yapacağımı Biliyor Muyum? Karşılaştığımız problemlerde, çoğunlukla ne yapacağımızı bilemeyiz. Bunun sebebi, vaktinde önlem almamak, problemi doğuracak sebepleri ortadan kaldırmamak ve problemin doğuşu ile ilgili sinyalleri önemsememektir. Elimizde ne yazılı bir eylem planı vardır ne de yazılı bir zaman planı. Üstelik bu planları önceden yapma zahmetine katlanmadığımız gibi, problem anında ve sonrasında da, bu yaşanan durumdan geleceğe yönelik bir ders çıkartıp, kendimizi disipline etmeye çalışmayız. Sonra da "Ne yapacağımı bilemedim" diye yakınır dururuz. Halbuki problemin çözümü ile ilgili fırsatlar zorun içinde, görünmeyenin ardında ve bilinenin dışındadır. Bunlara ancak yazılı bir eylem planı ile ulaşırsak, hem şu andaki hem de bundan sonra karşılaşılacak problemlerin çözümüne bir katkı sağlanmış olunur. Yapacağım Şeye İnanıyor muyum? Birisinden bir fikir aldığımız zaman ilk sorduğumuz şey şu olur: "Sen bu söylediğine inanıyor musun?" Bu soru ile karşımızdakinin kendisini bizim yerimize koyup koymadığını ve çözümü inanarak söyleyip söylemediğini anlamak isteriz. Çözüme ne kadar inanırsak ve nereye kadar inanırsak, oraya kadar gidebiliriz. Üstüne gitmedikçe, her problem gittikçe daha da yayılan bir kangren halini alır. ilk başlarda onu et- yı kilemediği kişilere de ulaşır. İnanarak öne sürülen ve uygulanan çözüm , ',, usulleri problem için kalıcı çözüm olur. İnanç olmadı mı, pansuman tedbirlerle olsa olsa, ân'ı kurtarırız, ama problem yine nüksetmeye başlar ve bu ... ' / kez çare, ilk baştaki kadar basit değildir. ; - ,. Örnek Aldığım, Modellediğim Kişiler Var mı? Her işin bir kolayı vardır. Her.problemin de bir çözümü, ama çözümü ',' kendi kaynaklarımızla yapamadığımız durumlarda, aynı durumla ,". karşılaştığında bunu kolaylıkla çözebilen kişileri örnek almalı ve onları mo- 254 Nitelikli İnsan delleyebilmeliyiz. Örnek alıp rnodellemekle modellendiğim kişinin) tecrübesinden yararlanmak arasında fark vardır. Bir müteahhidi düşünelim Gösterişli bir köşk yapmak isteyen bu kişi, aynı hayalindeki gibi bir köşk bulsa ve bunu yapmaya başlasa, buraya kadar ki anlattıklarım 'örnek aldığım' bir şey var demektir. Uygulama safhasında malzemelerden çalarak, planı bozarak ve katları ve odaları azaltarak aynı köşkün yapılma imkanı var mıdır? Örnek aldığımız kişilerin yaptıklarını aynıyla uygularsak, aynı sonuca ulaşırız. Onların tecrübelerini hiçe sayarak, dediklerine kulak asmazsak, çözüme ulaşamayız. Hangi Engellerle Karşılaşacağımı Biliyor muyum? Modelleme yaparken, ilk başta "Tamam, ben bu çözüme varım. Bu olayı bu şekilde çözelim." deriz. Halbuki bu çözüm, aklımıza gelen değil, aklımıza esen bir çözümdür. Olay tüm yönleri ile ele alınmamıştır, bir eylem planı yoktur. Bir işi yaparken hangi engellerle karşılaşaılacağı baştan düşünülmemiştir. Problem çözümünden önce, uygulayacağımız çözümle işin ucunun nereye varacağı iyi hesap edilmelidir. Çözümü tespit ettik ve hangi engelle karşılaşacağımızı da biliyoruz. Peki bu engelleri aşmak için neler yapmamız gerektiğini biliyor muyuz? Bunları yapmaya istekli miyiz? Hangi Engelde Pes Edeceğimi Biliyor muyum? Problem çözümünde en önemli aşama budur. Bu aşamaya kadar gelen kişi, çözeceği problemle ilgili hangi engellerle karşılaşacağını bili' yorsa, kendisine bir kırılma noktası tespit eder. Bu kırılma noktasına kadar dayanma gücü toplar. Psikolojik olarak hangi noktaya kadar pes etmeyeceğini ve hangi engelde uğraşmayı bırakacağını kendi zihninde kurgular. Ne pahasına olursa olsun, iki küs arkadaşını barıştıracak ve ne pahasına olursa olsun, iki küs arkadaşını barıştırma çabasından vazgeçecektir. Bütün problem çözücüler, aşağı yukarı bu safhaya kadar gelmQ başarısı gösterir. Elinizde düğüm atılmış basit bir ipi çözmeye ne kadar zaman* ayırırsınız? ipi çözme işi, define adası gibi bir yarışmada final eylemi ise* ve o ipi çözünce ipin ucundaki araba da sizin olacaksa? Bu durumda iŞİer F 18. Bolüm: Etkin Problem Çözmek 255 jeğişir ve ipi çözmeye daha fazla bir dikkatle konsantre olursunuz, değil mi? insanların hangi engelde pes edeceklerini bilmemeleri, hangi engel sonrasında ne tip bir fırsatla karşı karşıya kalacaklarını bilememekten dolayıdır, insanlar problemi çözdüklerinde ne tip bir fırsatla karşılaşacaklarını bilselerdi, tüm dünya insanları iyisi ve kötüsüyle, güçlüsü ve zayıfıy-la var olan problemleri çözmek için kuyruk olurlardı. Mükafatlar genellikle, onu görmek isteyen erdem sahibi kişilerin gözlerine görünürler, sadece. Hangi Kaynaklara Sahip Olduğumu Biliyor muyum? Haydi, neler yapmam gerektiğini de biliyorum diyelim. O çözüm şeklini uygulamak için gerekli ekipmanım yok ise, ne olacak? Engelleri bileceğiz, nasıl aşılacağını da. Engel aşmak için gerekli ekipmanlara sahip olmazsak çözüm sorun haline dönüşebilir. Başlanıp da, gerekli ekipman yokluğundan bile olsa, çözülmeyen problem, çözülemeyen problemdir. Ona daha sonra yaklaşanları ürkütür ve korkutur. Belki çok basit bir alet edevat ile veya çok basit bir usûlle çözülecek bir problem, sürüncemede kalır, daha da büyür ve başımızın belası haline gelebilir. Bir problem çözümünde, sahip olunması gereken kaynaklar; zaman, mekan, eleman, ekipman ve finansman kaynaklan olabilir. Bunların hepsi veya bir kısmı problemin çözümü için gerekli olabilir. Başarı bu kaynaklara sahip olmakla değil, sahip olunan bu kaynakları gereği gibi yerli yerinde kullanmakla olur. Kaynakları Nasıl Harekete Geçireceğim? Kaynaklara sahip olmak onları gereği gibi kullanmakla anlam kazanır. Kaynaklarımızı bir probleme tahsis etmeden önce, onları nasıl harekete geçireceğimizi tasarlamamız lazım. "Başla!" komutu ne olacak? Sahi bir Problemin çözümü ile ilgili sizin başla komutunuz ne olurdu? Hakemin başla düdüğü mü? içinizde kopan bir fırtına mı? Yârin edalı bakışları mı? Ne olurdu, sizi • . Problemin çözümüyle ilgili harekete geçirecek şey? Bir daha düşünün lütfen. ' Bir problemi çözmek için sizi harekete geçirecek o sinyallere gerçekten ihtiyacınız olup olmadığını da düşünün. Gerçek gücün içinizde 256 Nitelikli İnsan olduğunu ve istediğiniz takdirde, problemlerin üstesinden gelmek içjn başla komutunu kendinizin de verebileceğini düşünün. "Başla!" deyin artık, hayatınızdaki problemlerin çözümüne. Başla. Bu kadar basit. Kaynakları Nasıl Yöneteceğim? Çözümü için yola koyulduğumuz problem, ya kendi gücümüzle ya da dışarıdan bir yardım alarak güçlü bir iş birliği ile çözülecektir. Çözüme giden yolda, çözüm için yapılan tüm çabaların başka bir probleme sebebiyet vermemesi için azami dikkat sarf edilmelidir. Bir yerde cami yoktur. Caminin nasıl yapılacağı ve hangi kaynaklarla yapılacağı kararlaştırılır. Gerekli yol ve usûller belirlenir. Bir cami yapmanın zorluklan, bu zorluklara nasıl göğüs gerileceği, hangi engelde pes edileceği iyi bir şekilde gözden geçirilir. Sırf bu iş için bir cami yaptırma ve yaşatma derneği bile kurulur, inşaat başladıktan sonra işin gevşek tutulması sonucunda, cemaat arasında huzursuzluklar başlar. "Paraları kim topluyor, nereye harcıyor?" gibi sorular aklı kurcalar. "Her hafta her hafta para mı toplanır?" gibi aykırı sesler yükselmeye başlar. Burada işin hiçbir şekilde dedikoduya sebebiyet vermeyecek bir biçimde sıkı tutulması gerekirken, baştan biraz gevşek bir davranış, aslında bir problemin çözümüne giden yoldaki tüm hayırlı engelleri hayırsızlığa çevirebilir. Aynı sorun, okul yapımında veya kooperatiflerin mesken yapımında da geçerlidir. Kaynaklara sahip olan, o kaynakların yönetimi ile ilgili en profesyonel, en titiz ve en hassas bir şekilde mükemmel bir icraat sergilemelidir. Aksi takdirde, mevcut problemler yetmezmiş gibi bir de elimizdeki problemlerin kanserli hücre gibi yeni yeni problemler üretmesini seyreder dururuz. Güvenilir miyim? Problemlerinizi kime çözdürürsünüz? Ana okulunda iken problemler sorun olmaz. Sizden birkaç yaş büyük herhangi birine probleminiz1 söylerseniz, size çözümünü hemencecik verir, ilkokul 1, 2, 3 derken sorular zorlaşmaya ve problemler çözülmez bir hal almaya başlar. Ana kura': 3 kez cevap veremeyene bir daha soru sorulmaz. Bu annemiz, babamız veya iş verenimiz olsa da hiç değişmez. Problem çözücü bir insan olabil'.. I \§meniz için 3 defa şansınız vardır. Size yapılan 3 müracaatta da gelenleri eli boş çevirdi iseniz veya gelenlerin eline bir şeyler tutuşturdunuz ama verdikleriniz, problemin çözümünde yetersiz kaldı ise, şansınızı tükettiniz demektir. Problem çözümü ile ilgili sizi o problemi çözebilecek birini aramaya iten şey, o konuda güvenebileceğiniz bir insan bulmaktır. Matematik problemlerinizi coğrafya hocanıza, ingilizce ile ilgili problemlerinizi Fransızca hocanıza götürdüğünüz oluyor mu? Götürmüyorsunuzdur. Okulunuzda bütün derslere bir tek hocanın girmesi durumu istisna. Problem dediğinizde, çözüm için güvenilir olmak da ana şartlardan birisidir ve güvenilir olması gereken ilk kişi de sizsiniz. Hayatınızdaki problemlerin çözümü için güvenilir olun. Size getirilecek problemlerin çözümü için güvenilir olun. Güvenilir insan sayısı gittikçe azalıyor. Kendine güvenen, çözebileceğine güvenen insan sayısı gerçekten çok çok azalıyor. Kendi kendinize, "Hangi konularda kendime güvenim tam, hangi konularda tam değil?" diye bir liste hazırlamalısınız. Evlilikle, okulla, arkadaşlıkla veya askerlikle ilgili konularda muhtemel problemleri çözemeyeceğinizi mi düşünüyorsunuz? O halde "Ben hangi konularda (kendim dahil) kimlere güveniyorum ve hangi konularda kimler bana güveniyor?" diye objektif bir analiz yapmanız gerekiyor. Güvenilir olup olmamakla ilgili nedenleri de bulmanız lazım. Güvenilir bir insan mısınız? Güvenebilir bir insan mısınız? Kimler size güvenir ve siz kimlere güvenirsiniz. Bu listeyi oluşturduğunuzda hayatınızdaki muhtemel problemlerin kaynaklarına da inmiş olacaksınız. Probiem bütün çıplaklığı ile karşınıza çıkıverecek. Çözüp çözmemek size kalmış. Hangi Durumda Problemi Çözmüş Olacağım? Orta Doğu Barış Planı'nı duymuşsunuzdur. Yıllardır üzerinde özenle Çalışılan bu planın bir parçası olan Filistin ve İsrail temsilcilerinin Beyaz Saray'daki buluşması, kimilerine göre, problemin çözümü olarak görüldü; kimilerine göre, problemin bir parçası... Kimilerin her iki temsilcinin aynı masada oturabiliyor olmasını,, b,u problemin çözümündeki başarı olarak tanımladı. Kendi hayatımızda da, bazılarına göre okula gidiyor olmak, bazılarına göre zayıf sayısını daha fazla artırmadan 3- 5'lerde tutuyor ola- 258 Nitelikli İnsan 1 bilmek, bazılarına göre sadece geçer not alabilmek başarı olarak tanımlanıyor. Diğer taraftan, bütün notlan ile sınıf birincisi, okul birincisi olmadan kendini başarılı saymayan ve BB veya BA notunu çözülmesi gerekli bir problem olarak gören kişilere de rastlıyoruz. Burada ne oluyor da aynı olay iki farklı yorumla karşımıza çıkıyor? Burada olan şey, aslında "Bir problemle ilgili başarı nedir? Buna kim karar veriyor ve başarırsam ne olacak?" sorularına verilen cevapların kendisidir. Bir problemi gerçekten çözmek istiyorsak bu üç soruya samimi cevaplar bulmak zorundayız, kendimizi aldatmadan. Unutmamalıyız ki çözümler sıradan, çözümsüzlük olağan, çözümsüzlükleri çözmek ise olağanüstüdür. Bütün Bunların Bana Maliyeti Ne Olacak? 1 Buraya kadar, bir problemi etkin bir şekilde çözmek için gerekli olan unsurları gördünüz. Bir problemin çözümüne el atmadan önce, şunu son bir kez düşünmenizi öneririm. Bütün bunların bana maliyeti ne olacak? Samanlıkta kaybettiğiniz iğne için samanları yakar, külleri eler, iğneyi bulur musunuz? Kaybettikleriniz, kazanacaklarınızdan daha çok olduğu müddetçe bunu yaparsınız; çünkü risk vardır. Kazanacaklarınız, kaybettiklerinizden çoksa da bunu yaparsınız; çünkü fırsat vardır. Samanlıktaki saf kan atınızın ayağına iğne batması size milyon dolarlık bir yarış kaybettire-cekse, dşğil samanları yakmak, samanlığı bile yakıp, başka bir samanlık yapabilirsiniz. Problem çözümü ile ilgili başka örnekler de var, vermek istediğim. Mesela, küsleri barıştıracağım, zayıf notlan düzelteceğim, iletişim problemlerimin üstesinden geleceğim ve bütün bunları yapmak için de şu şu yolları deneyeceğim. Güç bizde. Direksiyonun başına geçtik. Rotaya son bir kez baktık. Yol uzun, güzergah tehlikeli, yolculuk çetrefilli. "Bütün bunların bana maliyeti ne olacak?" sorusunu sorduğumuz zaman aslında şu sorunun da otomatikman cevabını bulmuş olacağız: "Bütün bunlara katlanabilir miyim?" Ne istediğinizi bildikten sonra, katlanamayacağınız bir şey yoktur. Zorluklar, kolaylıklar gelsin diye; ayrılık, birlikteliklerin tadı çık' sın diye vardır. 18. Bölüm: Etkin Problem Çözmek 259 " Problem çözümünde bizi ateşleyen olay, problemin- çözümü veya , çözümsüzlüğü değil, ondan dolayı uğrayacağımız fayda veya zarardır. , ',." Birileri ne pahasına olursa olsun, problemi çözmeye uğraşırken, diğerleri 5 dakikayı aşan çabayı yeterli ve çok görüp yarıştan çekilirler. Her zorlukla : iç içe yaratılan onlarca kolaylık, iyilik, güzellik ve fırsata binaen, onları yenip mutlu sona ulaşmak kendi elimizdedir. Problemlerin çözümüne girişmek için daha ne bekliyorsunuz? Girişin, büyük bir girişimci ruh ile önünüzde sizi bekleyen çözülesi problemlere. Darmadağan edin, hayatınıza tuzak kurmuş tüm problemlerinizi. Kahraman olacaksınız. Rujlar ve Kızlar Bir üniversitenin kız yurdunda müdire hanımın başı derttedir. Kızlar sabah makyajından sonra, kalın bir tabaka ruj sürdükleri dudaklarıyla aynaya okkalı bir öpücük kondurup, öyle çıkmaktadırlar lavabodan. Zavallı hademe kadın, temizlik maddesi yetiştiremez hale gelir, yurdun rujlarla öpücük izi yapılmış aynalarına. Ne kendisinin ne de müdire hanımın uyarıları sonuç verir. Bir sabah müdire hanım kızları alt kattaki lavabonun önüne toplar. Hademe kadına bir göz işareti yapmasıyla kadıncağız, elindeki yer fırçasını klozetteki suya batırıp, çıkartır. Öpücüklü aynaları silmeye başlar. Müdire hanım ciddi bir eda ile "Kızlar! Ne olur artık şu öpücük alışkanlığınızdan vazgeçin. Zavallı hademenin sabahtan akşama kadar bu şekilde aynaları silmekten canı çıkıyor." der. O günden itibaren hiçbir ayna, hiçbir şekilde rujlu veya rujsuz öpülmez. Etkin bir problem çözümü, değil mi? Deneyim, Doğru Karar, Yanlış Karar ve Tecrübelerimiz Problem, çözüm ile ilgili sorunun değil, çözümün bir parçası olarak gereklidir. Karar verme riskine giremediğimiz için hayatımız problem Çözümü açısından pısırık bir şekilde geçer, gider. Karşılaştığımız problem-'erle ilgili herhangi bir karar vermeyiz; çünkü vereceğimiz kararın yan-''Şİığından, eksikliğinden, etkisizliğinden veya gülünçlüğünden korkarız. Deneyim, yanlış kararlarla oturaklaşan doğru kararlarımızın sonucunda °'uşan hakikî, bize ait tecrübelerimizdir. 260 Nitelikli İnsan I Unutmayın başarılarımızı, deneyimlerimize; deneyimlerimizi, doğru kararlarımıza; doğru kararlarımızı ise, yanlış kararlarımıza borçluyuz Şirketimize aldığımız elemanlar sürekli işten ayrılıyor ise, ya aldığımız elemanlarda sorun vardır ya da eleman alma usûlümüzde. Bazen sorun bu ikisi de değildir. Doğru adamı, doğru bir süreç sonrasında şirketimize alırız; ama yanlış uygulamalarla işten soğutup, kaçırtıveririz. Bu aşamada probleme yanlış teşhis koyup, problemin asıl kaynağının biz olduğunu görmezden gelmek, olsa olsa yeni yeni işler açar başımıza. Yanlış kararlar bir yerde fark edilip, bundan ders alınarak doğru kararlara yönelin-mezse, sonuç, yanlış kararlar, kötü deneyimler ve kahreden bir başarısızlık silsilesidir. Psikologları Alt Eden Marangoz Adamcağız kan çanağına dönmüş gözlerle psikologun odasına girer. Uyuyamıyorum doktor bey, der. 1 haftadır uyuyamıyorum. Yatağa uzanıyorum, tam uykuya dalacakken birden karyolanın altında birisi var gibi geliyor. Doktor Bey: - Şu ilaçlan kullan ve bir hafta sonra kontrole gel. Adam gider ve geldiğinde gözler öncekine nazaran daha fazla şiştir. Doktor: - Ne oldu?.. Adam: Sorma doktorum... ilaçları aldım almasına ama karyolanın altında hâlâ birileri saklanıyor olsa gerek. Tam ben kontrol etmek için karyolanın altına baktığımda aniden oradan yok olduklarını fark ediyorum. Doktor: Bu hafta değişik bir usûl uygulayalım. Yatağın altında birilerinin olduğunu anladığın anda yatağın altına gir ve orada uyu. Adam bir hafta sonra yine kan çanağı gözlerle gelir. - Doktor bey, karyolanın üstünde yatarken, karyolanın altında birileri var zannettiğimde, söylediğiniz gibi karyolanın altına yatıyorum. Bir müddet sonra da bu sefer karyolanın üstünde birileri var gibi geliyor. Bir alta bir üste taşınmaktan gözüme uyku girmiyor. Doktor: Sana Hint usulü bir terapi uygulayacağım ve bunun ücreti de 500 dolar. Adam: Kusura bakmayın, o kadar param yok. Adam muayenehaneden çıkar gider. Ertesi hafta doktor hastasıyla yolda karşılaşır. Hastanın kan çanağı gözleri bile düzelmiştir. "N'oldu?" der doktor hayretle. "HiiiçL" der adam, umursamaz bir tavırla. "Sorunu marangozumla 10 dolara hallettik." "Nasıl yani?" der doktor. Adam: "Marangozum geldi ve karyolanın ayaklarını kesti. Problem de bitti. Şimdi yatağın üstü de altı da bir artık." Temel ile Dursun Gökdelen Önünde Temel , Dursun ile Amerika seyahatine gider. Koca koca gökdelenleri görünce Temel: "Ula Tursun'um. Bu bina o kadar yüksek ki buradan bir adam düşse yere ancak üç günde varır ve kesinlikle ölür." Dursun cevaplar: "Ula Temel'im. Elbette ki ölür, 3 gün yemeden içmeden yaşanır mı?" Bir olay, iki kişi, aynı sonuç ama iki farklı bakış açısı. Problemler zaten genellikle bu sebeplerden dolayı çıkar ve büyürler. Aynı sonuca ulaşmanız, aynı problemi görmeniz anlamına gelmez. Tüm süreçleri el birliği ve gönül birliği ile hepsinden önemlisi de aynı algı düzeyiyle yaşamanız gereklidir. Başarılı ve etkin bir problem ancak bu şekilde çözülebilir. i Toplantılar, gevezelikleri yaşatmak uğruna, zamanımızı öldürdüğümüz anda, toplu intihar seanslarına döner. Münir Arıkan Etkin Toplantı Yapma Sanatı Toplantı Nedir? Etkin toplantı yapma sanatı ile ilgili olarak bu kitapta buraya kadar anlatılan tüm hususlar size müthiş bir güç verecektir. Özellikle sunum becerileri, beden dili, takım ruhu, 6 şapkalı düşünce ve toplantı teknikleri, beyin haritaları ve etkin zaman usulü konseptleri, toplantı yapma sanatının içerisindeki unsurlardır. Toplantılarınızda yukarıda saydığım hususlara riayet edeceğinizi göz önünde bulundurarak, bu bölümde bazı basit teknikler üzerinde durmak istiyorum. Toplantıyı verimli kılacak ve sizi etkin bir şekilde sonuca götürecek teknikler üzerinde duracağım. "Toplantı nedir?" sorusundan başlamak istiyorum. Toplantı, belli bir amaç ve ehil kişilerce varılmak istenen hedefler doğrultusunda, belli bir zaman ve mekanda organize olabilme sürecidir. Mesela, "Şirketimizin yeni pazarlama stratejilerini tespit etmek üzere, bütün pazarlama departmanı, ocak ayının ilk pazartesi günü toplantı salonunda toplanacaktır." şeklindeki bir duyuruda iyi bir toplantı ile ilgili tüm bilgiler vardır. Kim, ne için, ne zaman, nerede toplanacak. Bu bilgiler toplantının minimum unsurlarıdır., Bunun üstüne eklemek zorunda olduğumuz birçok unsur da vardır. Toplantı Çeşitleri •! ' Hayatınızda birçok toplantıya katılmışsınızdır, davetli veya davetsiz misafir olarak, iş toplantıları, aile toplantıları, nişan ve düğün merasimleri, 264 Nitelikli İnsan resmî toplantılar, mahkemeler, sosyal klüp toplantıları, sportif toplantılar maçlar, akademik toplantılar, dersler, dinî toplantılar, bayram namazı ve askerî toplantılar, cephede savaş. Fert olarak altından kalkamadığımız işlerin halli için toplantı yaparız. Bu yük bazen bir problem olur, sırtlanırız. Şirket iflas ediyordur. Krizden kurtulma yolları için yaparız bir toplantı veya kurtuluş yollarını bulana kadar seri halinde toplanırız. Taşınacak yük, bazen muhteşem bir güzellik olarak çıkar karşımıza. Duygular tek başına taşınamayacak kadar yoğun ve ağırdır. Onu da paylaşarak, sırtlanırız. Mesela sporda aldığımız uluslar arası bir başarı sonrasında Taksim Meydanı'nda kutlama amaçlı toplandığımız gibi. Bazen talimat vermek için toplanırız, ilgilileri çağırır ve "şunları şunları yapacaksınız"deriz. Bazen gidişatla ilgili bilgi almak ve vermek için toplanırız. Bazen acılarımızı paylaşmak için toplanırız; çünkü tabut bir kişinin taşıyamayacağı kadar ağırdır. Bütün bu toplantıların ortak yönü, katılımcıları, hedefi, zamanı ve mekanı olmasıdır. Bu bölümde anlatılacak olan birçok husus, hayat boyu yapılan bütün toplantılar için geçerli olsa da, bundan sonra anlatılacaklar, asıl şirket içerisindeki toplantılarımızla alakalıdır. Hep birlikte, daha iyi, daha rahat, daha verimli, daha güzel, daha neşeli, daha huzurlu, daha faydalı, daha üretken ve daha etkin bir toplantıyı nasıl yapabilirizi bulmaya çalışacağız. Toplantı Yöntemleri Şirketlerdeki en sıkıcı süreçlerden birisi, toplantı sürecidir. Bunun sebebi toplantının bizatihi kendisinin sıkıcı olmasında değil, toplantı usûllerinin yanlışlığındadır. Toplantının esası asıl alsa da, yöntemdeki yanlışlıklar sonuca etki edip, verimi azaltacaktır. Bu nedenle bir toplantı sürecinde, öncesinde, sırasında ve sonrasında etkili yöntemler kullanmak gereklidir. Bu yöntemlerin amacı, toplantıların yapılış amacına uygun bir şekilde sonuçlanmasını sağlamaktır. Yabancılar toplantı ile ilgili "meeting of minds" derler; yani toplantı, beyinlerin ve fikirlerin buluşmasıdır. Buluşan beyinlerin uyuşması olmadan etkin bir sonuç nasıl doğabilir? Toplantıya herkesin katılıp katılmadığına bakıyoruz. Herkes katılmalı ama katılanlarda katılımcı olmalı-Bunun sağlanması için etkin bir toplantı usûlü ve bu usûllerin yönetimi şart. Arkadaşça bir ortam hazırlamaktan sorumluyuz. 19. Bölüm: Etkin Toplantı Yapma Sanatı 265 Büyük insanlar, savaş sonrasında ve savaş sırasında bile en son raddeye kadar ortamı germeden, savaşı engelleme stratejileri üzerinde durmuşlardır. Tarihimiz savaş sonrasında affettiğimiz düşman kumandanlarıyla doludur. Savaşın yanında toplantı nedir ki? Maalesef yanlış teknik ve taktiklerle Meclis toplantılarımızı bile savaş alanına çevirme becerisi gösterir bir hale geldik. Sebep? Toplantı usûllerinin yanlışlığı. Dostluk ön planda olmayınca, şakalaşma ve mizah anlayışı ile zemin daha canlı tutulmayınca, çelik gibi gerilen sinirler içimizden birisinin hayatına bile mal olabiliyor. Klasik Toplantı Hataları a) Yanlış Zamanda Toplantı Mesela, mesai bitimine yakın başlayan ve gece geç saatlere kadar süreceğine kalıbınızı bastığınız toplantılar. Hafta sonu, tatil veya çalışma zamanları dışındaki toplantılar yanlış zamandaki toplantılardır. Bir de zamanlaması yönetim konseptine göre doğru ama sizin ruh hallerinize uymayan zamanlardaki toplantılar vardır. Bunlar da yanlış zamandaki toplantılardır. Bu tip toplantılar, sadece ve sadece vakit öldürmeye yarar. Problem çıkartmaya, var olan sorunları daha da büyütmeye ve sistemi daha da hantallaştırmaya yarar. b) Yanlış Adamlarla Toplantı Yönetim kurulu toplantınıza yanında bir dostu ile gelen ortağınıza, kızsanız bir türlü, kızmasanız bir türlü. Doğru adamlarla başlamayan toplantı, doğru adımlarla başlamamış olur ve sonucu problemlidir. Sadece iki kişilik toplantılarda, toplantı odasına dalan misafiriniz, hem moralinizi hem de toplantı gündeminizi alt üst eder. Davetsiz misafirler şirketinizin içinden olduğu gibi, şirket dışından da olabilir. Genelde hatırı sayılır müşterileriniz bile bile -ki bir toplantıyı erteletecek kadar etkin olabilmek, vazgeçilmez bir müşteri olabildiğinin en önemli göstergesidir- toplantıyı böler. Hem de zevkle. Yüksek rakımlı tepelerdeki.idarî ve mülkî erkan bir şirkete gitti mi, dünyanın en önemli stratejik toplantısını yapjyor olsanız bile, o şahane toplantınızı bölmek ve toplantıya onları da almak zorunda kalırsınız. Tarih, bize alimlerin toplantısını bölmemek için saatlerce kapıda bekleyen devlet (tm)ı 266 Nitelikli İnsan I başkanlarının varlığını haberdar ediyor. Siz bırakın devlet başkanını, o| Ur olmaz her yerde 'devletin resmi memuru' klişesi altında kabartma unvanların altına saklanan karakterdeki kişiler, toplantıyı böler, toplantıya dahil olur. Böyle önemli zatların gelişinde toplantı salonunun çil yavrusu gibi dağılmasını -kaybolan iş gücü ve konsantrasyon eksilmesini umursamadan.- zevkle seyrederler. Sonuçta yanlış adamla başlayıp, yanlış adamlarla devam eden toplantıların hepsi, yanlış adamlarla yapılan toplantılardır; ha işin başında ha sonunda hiç fark etmez. Bir de orada olmadıkları halde, toplantının bütün ayrıntılarını, içerideki toplantı sekreteryası gibi not almışçasına bilen zevat vardır. Bunlar bazen basın, bazen siyasiler, bazen de içimizdeki sıkboğaz kişilerdir. Toplantı bitiminde tüm gündemi aslında duymaması, bilmemesi gereken kişilerle lüzumsuz yere paylaşan bu kişiler, toplantıya olan güveni sarsarlar. Yanlış adamlarla yapılan toplantıya dönüşür sonunda. Yanlış adam deyince, dışarıdan gelen yanlış adamların yanında, içerdeki yanlış adamlardan da bahsetmeliyim. Bir keresinde Kuş Pazarı'ndan aldığım koca bir papağanla toplantıya gittiğimi hatırlıyorum. Sürekli başkanın dediğinden başka bir şey demeyen katılımcılara, "Bugün toplantıyı başkan ve başkanın papağanı yapacaklar. Haydi biz çıkalım." dedim. Espriyi anlayanlar gülüştüler ve ben devam ettim: "Nasıl olsa içerde olsak da farklı bir durum olmayacak. Başkan konuşacak ve başkanın papağanları onun konuştuklarını aynen tekrarlayacaklar. Üretkenlik, yeni fikirler, riskleri görmek ve riskler üzerinde alternatif stratejiler üretmek mümkün olmayacak elbette." c) Yanlış Mekanda Toplantı Bir iş arkadaşınızın cenaze merasimi boyunca, arkalardaki siyah elbiseli adamlar hararetli bir konuşmanın mümessilliğini yaparlar. Cenaze defnedilirken bile, bir araya gelememenin verdiği ezikliği, merhumun acısıyla birleştirip, "Bari bu vesile ile şu konuları bir görüşelim" derler. Yaptıkları toplantı cenazenin manevî havasına uymayabilir bazen. Krizli (!) bir toplantı ise, sesler kısık, başlar eğik ve gözler sönüktür. Bazen bu siyah takım elbiseli adamlar maç ile ilgili veya sauna muhabbeti ile ilgi'1 toplantılar da yapabilirler. Cenaze töreni sona erince de bir başka vesile ile görüşmek üzere, ayrılır, iş verenin masanıza baskın yapar gibi çörek- 19. Bölüm: Etkin Toplantı Yapma Sanatı 267 lenmesine ve yan masadan, odadan veya gelip geçenler tarafından duyulacak bir şekilde sizinle özel bir toplantı yapmasına ne demeli? Ya öğle yemeği ısmarlayan genel müdürünüzün, yediğiniz yemeği burnunuzdan getirircesine yaptığı lokanta toplantılarına...? Komiye rezil olduğunuza mı yanarsınız, yemeğin lezzetinin yediğiniz fırçalarla kaybedilmesine mi? d) Yanlış Gündemli Toplantı Siz tam yeni piyasaya çıkacak ürünle ilgili ve halkla ilişkiler konulu toplantıya geldiğinizi sanırken, önceki ürünlerle veya hiç alakasız futbol maçı ile ilgili bir toplantıda buluveririsiniz kendinizi ve kurtulamazsınız. Gündem önceden verilmezse bu bir eksikliktir. Önceden verilse iyi olur ama verilmemesi toplantı başladığında telafi edilebilir. Gündem belirliyken yapılan sapmalar asla düzelmez. Yazılı olmasına rağmen rotayı çevirebilmek, pusula varken gemiyi ters rotaya sokmaya benzer ki bunun düzelmesi biraz zordur. Toplantı heyeti işin farkına, ancak italya yolcuları, Mısır'a vardıklarında varır, iş işten geçmiştir. Yanlış gündemli toplantıların en büyük handikapı, "geyik muhabbeti" ile geçirilen 1/4'lük zamandan sonra, kalan 3/4'lük zaman diliminde, tüm işleri halletmek için yapılan son dakika atağıdır ki asla sonuç vermez. e) Yanlış Başkanlı Toplantı Lider, her zaman toplantı başkanı olmak zorunda mıdır? Lider, yeri geldiğinde "onurlu başkan" gibi köşesine çekilip, işi profesyonellere devretmeyi bilmediği gibi, üstüne üstlük bir de yapılan her toplantıyı kendi geçmiş deneyimlerini genç kuşaklara fedakarane (!) anlatabilmek için bir fırsat olarak görür. Toplantının affa gündemi şu andaki problemi çözmek olmasına rağmen, geçmişin ş"anlı sayfalarında başkanın, ortağın veya fınansörün yaptığı çaycılık deneyimleri bile dinlenir. Okulu ne tür zorlukla okuduğu, hangi fedakarlıklara katlandığı dinlenir. Toplantının değişmez ana gündemi toplantı başkanının geçmişidir; acısıyla tatlısıyla. 70 kez din-'ene dinlene "kabak tadı" veren bu deneyimler, katılımcılara gelecekte yapılacak bu tip toplantılara iştirak etmeme fikri verir. Halbuki lider, Motive edici, onurlandırıcı, sinerji', doğurucu konuşmalarla katılımcılara sevgiyi yerleştirmelidir; çünkü gidişattan sorumlu olan başkan odur. Toplantının bir başkanı olması normaldir. Eğer bu zamanla dönüşümlü bif başkanlık ise, şirketteki herkes toplantı yönetebilme deneyimine sahip 268 Nitelikli İnsan olur. Bu fırsat verilmezse, kişilerin kendini geliştirebileceği elverişli bjr ortam oluşturulmuyor demektir; veya konuşmacılar birbirinin sözünü kesiyorsa veya konuşmak için verilen süre aşılıyorsa. f) Yanlış İkramlı Toplantı Katılımcıların Antep baklavası veya şiş kebaplı bir ikram beklediği] toplantı sonunda, saatlerce toplantı odasında kalıp, dışarıya içtiğiniz su ile çıkıyorsanız, ikram cinayetine kurban gitmişsiniz demektir. Kim ne derse desin, toplantılarda ikramların ayrı bir önemi vardır. Üstelik bu ikram, yeme içme ikramı dışında bir hediye ikramı da olabilir. Devlet düzeyinde ki toplantılarda, katılımcılar birbirine bir iyi niyet hediyesi sunar. Bi keresinde toplantıya katılan arkadaşlarıma ayakkabı sileceği süngeri ver mistim. Bazı toplantılarda çikolata, bazılarında sakız. Her toplantıda bi şey vermeye çalışıyorum. Bir keresinde güzel bir hediye paketi içerisinde verdiğim sımsıcak ekmek, evlerine götürdükleri en anlamlı ekmek olmuş tu. O toplantının konusunu ömür boyu unutmayacağız; çünkü koni "Ekmek paramızı nasıl kazanırız?"dı. Bir hediye, basit, ucuz, pahalı j kaliteli, kalitesiz fark etmez. Çam sakızı, çoban armağanı" olsun yeter. g) Yanlış Ekipmanlı Toplantı Katılımcıların seviyesine göre bir ekipmanla toplantı yapmalıyız. Mesela, bilgisayar bilmeyen misafirlerinizle kendi "notebook"unuza veya cep bilgisayarlarınıza gömülmüş bir vaziyette, ilginizi katılımcılardan ekipmana doğru yöneltmiş bir vaziyette toplantı olmaz. Hem katılımcılar reria cide olur, hem de iletişim hatası yaparız. Göz kontağı kaybolur. Ne almamız gerekiyor ise, bunu bir toplantı sekreteryasının yapması, bunJ imkan olmayan yerlerde çok kısa kısa notlar alınarak katılımcılara yönelin* mesi gereklidir. Toplantı mekanına girişte bir uyarıcı yazı, levha, tabela gibi bir şey koymak katılımcıları onurlandırır ve ilgiyi bu iyi hazırlanmış olan toplantıya; çeker. Toplantı öncesinde katılımcılara yetecek kadar bloknot, kalem, kağıt vb. materyalleri de hazırlamak gerekir. Mümkün ise, masaya katılımcıların isimlerinin yazılı olduğu birer isimlik koymak çok çekicidir. Değer verildiğini gösterir. Toplantıya girenler, masada toplantı gündemi ile ilgi'h bir doküman bulurlarsa, daha aktif bir dinleyici ve katılımcı olacaklardık 19. Bölüm: Etkin Toplantı Yapma Sanatı 269 Hele hele toplantı öncesinde katılımcılara genel bir bilgilendirme dokümanı sunulmuşsa, toplantı daha etkin olacaktır. Bütün bu hazırlıkların yapılmış olması, yapılacak iş toplantısının bir 'iş olsun toplantısı' olmadığının önemli bir göstergesidir. h) Yanlış Dokümanlı Toplantı Birçok toplantıda katılımcılar için doyurucu olmasını bir tarafa bırakın, bilgilendirici bir doküman bile verilmez. Hal böyle olunca da katılımcı yeteri kadar bilgilenmediği bir konuda yeteri kadar katılımcı olamaz haliyle. Toplantı ile ilgili takdim edilecek doküman hem toplantı öncesinde, hem de toplantı sonrasında ayrı ayrı takdim edilmelidir. Toplantı öncesinde verilecek doküman iyi bir hazırlık yapıldığının göstergesi; toplantı sonrasındaki doküman ise, boşu boşuna toplanılmadığının bir göstergesi olacaktır. Üstelik en büyük eksiklik olan toplantı kararlarının yazılı hale getirilmesini sağladığı için, katılımcılar nasıl bir toplantı yaptıklarına ve ne tip kararlar aldıklarına dair hatırlatıcı ve yönlendirici bilgilere kavuşmuş olurlar. Toplantı dokümanı arasına kuru bir çiçek, el yazınızla imzalı bir teşekkür yazısı koymanız ilgi çekecektir. i) Yanlış Kıyafetli Toplantı Yanlışlardan bahsederken toplantılardaki kıyafet problemlerinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Birçok resmî toplantıda frak mecburiyeti vardır. Bazı toplantılarda ceket çıkartılıp çıkartılmaması bile resmî toplantı gündemine girer. Şirketlerde işi bu derece sıkılaştırmanın bir anlamı yok. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Bir cumartesi toplantısına nasıl olsa mesai saati dışındaki bir toplantı diyerek, spor kıyafetlerinizle gelmenizde aklınız bir an evvel toplantıdan çıkıp yarım kalan golf maçınızı tamamlamakla meşgul olmadığı sürece, bir mahzuru yok. Bir de sizi görenlerde aşırı bir laubalilik ve ilgisizlik hissi uyandırmıyorsanız, istediğinizi giyebilirsiniz. Modern pazarlama stratejistleri, başarılı bir satış 'Çin, satış ve pazarlama toplantılarının mahallî değerlere uygun, beklenti-'e'"i aşmayacak bir kıyafetle olmasını tavsiye ederler. Beklentileri hissetmek ise, size kalmış. - •. •. 2.70 Nitelikli İnsan Toplantı Neşelendiricileri Kendi içinizdeki toplantıdan galip çıkmadıktan sonra, kendi dışınızdaki kişilerle etkin bir toplantı yapmanız mümkün değildir. Siz öncelikli olarak kendi iç toplantınızı bitireceksiniz. Hem ruhunuz, hem de bedeninizle barışacaksınız. Ondan sonra başka bir toplantıya katılabilirsiniz. Eli işte, gözü oynaşta bir şekilde, bedeni toplantı mekanında bırakıp, ruhunuzda kopan fırtınalara kapılarak hayal alemindeki gezinizin toplantıya pek katkısı olmaz. Kendi iç sükunetinizi bulmadan, dışınızdakilere nasıl bir sükunet verebilirsiniz ki? Toplantıları durağanlıktan çıkartıp biraz daha neşeli bir hale getirmenin başka bir yolu da onları tarihî ve turistik mekanlarda yapmaktır. Şirketimizinde iki büyük toplantısını Yere Batan Sarnıcfnda ve Topkapı Sarayı'nda yaptığımızı söylersem eminim konuyu daha iyi anlatmış olurum. Tarihî mekanların büyüleyici havasıyla toplantılara renk, canlılık ve heyecan gelmişti. Üstelik meraklı gözlerle süzüldüğünüz bir ortamd umursamaz tavırlar içerisine de giremiyor insan, daha bir ciddi ve vaku davranıyor. Süre daha etkin kullanılıyor. Üstelik basının da ilgi odağı olu yorsunuz. Bir düşünsenize, A şirketi, yeniden yapılanma projesi toplan tısını Anadolu Hisarı'nda yapmış veya B şirketi, pazarlama iletişi toplantısını Kız Kulesi'nde yapmış. Etkinlik ve verimlilik kaynağı bir uyguj lama, "Tebdil-i mekanda ferahlık var" diye boşuna dememişler. Ayrıca toplantı süresinde katılımcıların fotoğrafları çekilirse v toplantıdan hemen sonra bu fotoğrafları onlara takdim etme imkanı olursa, çok ilgi çekici bir etkinlik yapmış olursunuz. Bazı toplantılarınızda çekilen resimleri, bir bardak veya t-shirte baskı yapan printerle kalıcı biranı ve hediyeye dönüştürerek de büyük bir sürpriz yapabilirsiniz. Hiçbir sürpriz, toplantının ortasında bir ilim adamı, bir sanatçı ve bir sporcunun toplantı odasına programlı bir şekilde girmesi kadar müthiş bir etki yapamaz. Böylece, çalışanlarınız kişilik olarak o sporcudan etkilenir ve motive olurlar. Aynı zamanda, çalışanlarınız aktüaliteyi takip eden ve meşhur sanatçıları şirketinize kadar getirtebilecek bir etkinliğe ve güce sahip olduğunuzu görür ve motive olurlar. Ölü şirket imajını yıkarak, etkin ve canlı bir şirket dinamizmini yakarsınız, böylece. Ben, liderimin, her şeyi gören gözüm, Tüm problemlerime çözüm olmasını isterim. Münir Arıkan Etkin Liderlik Lider Kimdir? Lider; yapılması gerekli, doğru işlerin üstesinden gelme cesareti ve yeteneği olan insandır. Yapılacak bir sürü iş arasından sadece yapılması gerekli olanı görebilen ve gösterebilen kişidir. Kendi vizyonu ve ileri görüşlülüğü ile ortaya yapılması gerekli bir iş çıkartan ve bunun yapılması için ilgililere umut aşılayan, sonuçlan gösterebilen ve inandırabilen insandır. Sonuç almak için insanları etkileme, inandırma ve yönlendirme becerisine sahip olan kişidir. İnsanları etkileme sürecinde kullanılan güç, kimi zaman ödül, kimi zaman ceza, kimi zaman da heyecan yaratarak kişilerin iç potansiyellerini ortaya çıkartmak olabilir. Bu yapılanlar meşru olmayan bir güç kullanımı ile yapılıyorsa, o zaman liderden değil, olsa olsa bir kabadayıdan bahsedebiliriz. Lider, kullandığı gücü, insanların canu gönülden isteyerek, kabullendikleri bir süreçte uygular. Yoksa her güç kullandığında kendisine karşı isyan çıkartılan, gücüne karşı alternatif bir güç ortaya konan sopası kırıldığında veya havucu kaybolduğunda işleri yürütemeyen kişi lider olamaz. Kıt kaynaklarla hayatta ve ayakta kalabilmenin başkalarına göre "^kansız olan usûllerini bulan,, deneyen ve kendi grubu için koyduğu hedefin gerçekleştirilmesini sağlayan kişidir, lider. Lider, başa geçen değil, "aşa geçirilen taçtır. Başımızda taç iken, aynı zamanda "Allah sizi başımız- 272 Nitelikli İnsan dan eksik etmesin." diye dua edilebilecek kadar yüreklerde de taşınabilen kişidir. Lider Neden Gereklidir? American Management Association'in yaptığı bir ankete göre çalışanların motivasyonunu yükselten en önemli faktörün, ileriyi gören bir vizyonu ve kendilerini gelecekte de yaşatacak değerleri olan bir lider olduğu söylenmiş. Bütün insanlar aynı kaynaklara sahiptir. Bir imtihan tecellisi olarak hasta, özürlü veya akılsız olarak doğanları kastetmiyorum. Gerçi tarih, özürlü olarak görülüp de hiçbir işe yaramaz gözüyle bakılan birçok kişinin kahramanlık destanları yazdığına şahittir, iki bacağını kaybedip tahta ve takma bacakla maraton koşan, sadece sol ayağının çatal parmaklarıyla bir şaheser yazan, elleri olmadığı için kalemi ağzına veya ayak parmaklarına alıp harikulade tablolar yapan, gözleri görmediği halde ülkesinin en başarılı motor tamircisi olan kişiler görmüştür bu dünya, görmeye de devam edecektir, işte lider, tam burada ortaya çıkar. Sahip olunan kaynaklarla yetenekleri eşleştirin Zamanını yanlış yerde harcayan kişiye babası, annesi, arkadaşı veya öğretmeni liderlik eder, onu bilgilendirir, ona yol gösterirler. Parasını yok yere tüketenlere, emeğini yanlış yere harcayanlara, yanlış zamanda yanlış mekanda bulunan kişilere liderlik ederler. Bu kişilere, görünüşte tıpkı kendilerinin aynı olan insanların liderlik etmesi nasıl olmaktadır? Bunda doğuştan gelen genetik liderlik vasıflarının % 10-15 gibi etkili olduğunu söylemeliyim. Asıl fark, liderin kendini yetiştirmesi, geliştirmesi, cesaretlendirmesi, yüreklendirmesi ve içindeki savaşları kazandıktan sonra yüreğinin sesine tercüman olarak çevresine liderlik etme hakkını kazanması ile ortaya çıkar. Lider, bilinçli olarak yaşadığı hayattan aldığı tecrübeleri, ileride karşılaşacağı benzer durumlar için kullanmak üzere saklar. Filmin başında yönetmenin duvarda asılı kılıcı fonda göstermesinin, filmin bir yerinde o kılıcın kullanılacağı anlamına gelmesi gibi, lider kişilikli insanlar da, kendi hayatlarının yönetmeni olarak yaşadıklarını çektikleri ve oynadıkları hayat filminin tüm sahnelerinin gelecek günlerde bir şekilde başka bir fonda kullanılacağını bilir- 20. ŞölOm: Etkin Liderlik 273 |er. Dolayısı ile liderler sadece oynamazlar, senaryoyu da yazarlar. Filmin kurgusunu yaparlar ve yönetirler. Liderler ve Kaynaklar "Kıt kaynaklar" demiştim. Hayatın gittikçe hızlanması, kompleks bir yapıya bürünmesi, işlerin çetrefilleşmesi, ilişkilerin daha da dallanması, iletişim imkanlarının artması, sonuçta bir tek şeyle izah ediliyor: Hız artıyor. Hayatın hızı artınca, tıpkı Dünya'nın hızına bağlı olarak onun çekim kuvveti etkisi altında onunla birlikte giden nesneler gibi, biz de hayatımızı bu akışa kaptırıyoruz. Bizden önce benzer durumları yaşamış, gün görmüş tecrübeli kişilerin bize yol göstermesi ve liderlik etmesi gerekiyor. Bu liderler ya gerçekten bizden önce o tecrübeyi yaşamış veya kendi beyninde olayı canlandırarak yaşamışçasına tecrübe sahibi olmuştur. Bu tip kişiler akl-ı selimleri sayesinde olayı önceden görebilme ve hafızalarında canlandırabilirle yeteneğine sahiptirler. Bu özellikleri ile liderliğe hak kazanırlar. Hayat gemisinde kimileri buhar kazanları için ocağa kömür atmakla meşgulken, kimileri kamaralara oda servisi yapar. Kimileri mutfakta yemekle meşguldür. Bütün bunlar olup biterken, birinin kaptan köşkünde, dümeni eline alıp, gemiye yol ve yön vererek liderlik yapması gerekir. Fortune Dergisi, dünya ekonomisinde hatırı sayılır yeri olan pek çok şirketin tepe yöneticisinin neden başarısız olduğunu sorgulamıştı, bir sayısında. Araştırmayı yapan muhabir, "Başarısızlığın altında son derece basit hataların yattığını buldum diyordu. Bu basit hatalar, başarısız tepe yöneticilerine aitti. Zafiyet derecesine gelen hataların başında "icraat yapmakta zorlanmak, kararlı davranamamak, işini iyi takip etmemek, verdiği sözleri yerine getirmemek" gibi ölümcül hatalar vardı. Lider o kadar inanarak ve kararlı bir şekilde işe koyulur ki inandığını ne pahasına olursa olsun icraata koyar. Lider, takip etmesi gerektiği işleri de bilir. Söz verdiği zaman sözünde durması onun en önemli meziyetlerinden birisidir. Kimselere Lider Olmadan Önce Kendinin Lideri Ol Victor Hugo "Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama kimse önce indisini değiştirmeyi düşünmez." der. Bu kitapta, bu bölüme kadar ve- 274 Nitelikli İnsan rilen bilgilerle, önce kendi ayaklarınız üzerinde durmanıza ve sonrasında da kendinizi değiştirerek hayatınızın gerçek lideri olmanıza bir nebzecik katkı sağlamayı amaçladım. Kendi hayatınızın lideri olmadan, başkalarına canlılık kazandıracak bir lider olmanız asla mümkün değildir. Kendi beden ve ruhunuza liderlik etmeden, başka beden ve ruhlara tesir edemezsiniz Ölümcül silahlarla gözü dönmüş bir şekilde etrafına dehşet saçan zorbaları lider olarak saymıyorum. Sözüm, bu tiplerin dışındaki normal insanlar için geçerli. Lider olacaksan önce kendinde denemelisin bu liderliği. Bakalım kendine sözün geçiyor mu? Bakalım kendini yetiştirebiliyor musun? Bakalım kendini geliştirebiiiyor musun? Bakalım kendine yetiyor mu gücün? Başkaları üzerinde bu gücünü denemeden, kendinde ihtisas sahibi olup uzmanlaşman, liderlik kalitenin yükselmesindeki en büyük faktördür. Kendi bedeninin, ruhunun va hayatının lideri ol. Eskiler "Sana itaat edilmesini istiyorsan tez elden buyruk sahibi ol." derlerdi. Vur kır değil, insanların sana itaat etmesi için gerekli olan tüm şartları yerine getir; yani hakkıyla buyruk sahibi ol. Yapman gerekeni, üzerine düşeni yap ki örnek bir şahsiyet olabilesini insanları etkileyebilesin.inandırabilesin. Hitler'in en önemli başarı sebebi, bir şeye karar verdi mi, tüm kaynakları ile sadece o hedefe yüklenmesiydi. Tüm birlikleri ve gücü ile o hedefi ele geçirmesiydi. Kendi hayatının lideri olabilmek için, tam zamanında, anında, hedefe tam odaklanarak ve tüm kaynaklarınla işe koyulmalısın. Bir seminerimde katılımcılardan birisi "Neden kendi hayatımın lideri olmalıyım ki?" diye sordu. "Nasıl olsa işleri yapılması gerektiği gibi yaptıran birileri hep ortalıkta dolaşıyor, iş yerinde hep başkalarının sözü geçiyor ve ben neden kendimin ve kendi işimin lideri olmalıyım?" "Bu sualini ters çevir." dedim. "Cevap kendi sualinde gizli. Ortalıkta dolaşıp kendilerini birilerinin lideri olarak gören ve lanse etmeye çalışan kişiler de şöyle düşünürler: Şu ortalıkta görünmeyip hep birilerinin bir şeyler söylemesini bekleyen ve bir şeyler yapmak için birilerinin komutu ile çaliŞ" maya alışık olan kişilerin lideri olmalıyım. Lider olmasam bile öyle görünmeliyim. Onlar nasıl olsa her söyleneni yapacaktır."dedim. "Eyvah" dedi katılımcım. "Desenize, içimizdeki gerçek liderleri çıkartamadığımız için sahte liderleri besleyip büyüten de biz oluyormuşuz..." ?<?• : Etkin Liderlik 275 Gördüğünüz gibi, birilerinin çıkmasını beklemeden herkes kendi ruh ve bedeninin lideri olmak zorunda. Hem ortalıktaki sahte liderleri bertaraf edebilmenin, hem de potansiyel gerçek liderlerin önünü açmanın tek yolu bu olsa gerek. Kendi hayatınızın lideri olmadığınız takdirde, sizi ve hayatınızı yönetmeye çalışanların başarısı, kendi kişisel başarısızlıklarınızı gizleyemez. Kendi hayatınızın dışındaki başarılarla, kendi iç başarısızlıklarınızı örtemezsiniz. Kendi hayatınızın başarısı için, kendi hayatınıza lider olmaya var mısınız? Uzman Ekip; Ama Kiminle? Liderlik deyince, takımın üyelerinin oluşumundan bahsetmeden geçemeyeceğim. Takımı oluşturan, coşturan, takımın hedeflerini sürekli çıtayı yükselterek aktif bir şekilde büyüten bir lider vardır. Lider, ekip oluşturabilen ve ekibin motivasyonunu hedefteki işi gerçekleştirmek üzere canlı tutabilen kişidir. Lider, takımı oluştururken "uzman üyelerle bir ekip oluşturmakla, "uzman üyelerden bir ekip oluşturmak" arasında bir tercih yapmak zorundadır. Tercihini ikinci usûlden yana kullanan lider bencil bir liderdir, istişareye önem vermeyen, başkalarının fikirlerine önem vermeyen, tepeden inmeci bir lider. Böyle bir lider, yapılacak iş ile ilgili tek başına aldığı kararlarla uzman üyelerden bir ekip oluşturuverir. Halbuki gerçek lider, uzman üyelerden değil, uzman üyelerle birlikte, onların fikirlerini de alarak, onlara da danışarak, yani ekip halinde bir ekip oluşturur. Lider ne kadar güçlü ve karizmatik olursa olsun, tek yürek olmak için el birliği etmek ve çok beyinle çalışmak gerekiyor. Sürdürülebilir Liderlik Şu ânı yöneten, günü kotaran bir lider her zaman iyi bir lider olmayabilir. Lider olabilmenin bence en önemli şartı, liderliğin sürdürülebilir bir liderlik olmasıdır. Bununla hiç şüphesiz idarî, ticarî ve siyasî anlamda kendi vefatına kadar ömür boyu sürdürülebilir bir liderlik yapmaya çalışan kişileri kastetmiyorum. Sürdürülebilir liderlik, lider tarafından verilen kararların, bu karardan etkilenen tüm taraflar için - güzellik getirmesi demektir. Sürdürülebilir liderlik, ailede kardeşlerin hakkından, şirkette başka departmanların hakkından, sosyal hayatta toplumun başka kesimlerinden ve
276 Nitelikli insai\
dünya üzerinde başka milletlerin kaynaklarından çalınarak gerçekleştirilmiş bir liderliği asla kabul etmez. Liderin vereceği kararların, gelecek nesillerin kaynaklarını umutlan ile birlikte tüketmemesi gereklidir. Şu âna en uygun çözümü gelecek nesillerce de kabul edilebilecek bir güzellikte sunabilen lider, gerçek sürdürülebilir liderdir. Yoksa simide yapışmış çörek otu gibi, hem parıldayan genç neslin kariyer basamaklarını tırpanlayan, hem de verdiği kararlarla gelecek nesillerimizin daha bedbaht olmasına yol açan kişiler, sürdürülebilir lider olmaktan çok, geleceğe dair umutlarımızı süründüren liderlerdir. Özellikle iş dünyası "aile şirketlerinin kurumsallaşması" diye süratle kabiliyetli genç nesillerin önünü açmak için yeniden yapılanmaktadırlar. "Sosyal paydaş" kavramı çerçevesinde, şirketin geleceğine olduğu kadar, içinde bulundukları toplumun ve dünya toplumunun gelecek nesillerine de yatırım yapmaktadırlar. Ne üretirlerse üretsinler, çevreyi korumaya, doğal kaynakları israf etmeden kullanmaya, eğitim, sağlık ve beslenmeye kaynak ayırmaktadırlar. Gerçek sürdürülebilir liderlik de budur zaten. Şirketinizin ve gelecek nesillerin hayatını sürdürebilir kılmak. Geleceğe lider olacak kaliteli ve nitelikli insanlar da bu tip insanlar olacaklardır. j j İyi Bir Lider Ne Yapar? Seminerlerimde gördüğüm en lider ruhlu kişi, Robert Koleji lise ikinci sınıfta okuyan Fatih Demir kardeşimdi. Hayatının karşılaşabileceği en kritik anlarından birini yaşarken, gözlemledim onu; dikkat, ilgi, merak ve hayretle. Çelik gibi bir irade sergiledi. Ne gururuna, ne de hislerine yenik düştü. Verdiği karar ve sergilediği karakteri unutamam. Yaşına inat, sergilediği serinkanlılık ve nezaket görülmeye değerdi. Bağırıp çağırıp, etrafı darmadağın edebileceğiniz bir anda, hayattaki tek hakiki gücü, kendinize hakim olma gücünü gösterebiliyorsanız, işte gerçek lider sizsiniz demektir. iyi bir lider olmak ister miydiniz? En iyi lider olsanız hangi sıfatların, huyların sizde olmasını isterdiniz? Lütfen bu isteklerinizi bir liste haline getirip, kendi arzularınızı yazılı bir halde görün. Okuyun ve anlamaya çalışın. Hem bu yazdığınız vasıflara sahip iyi bir lider olunca ne tip iyilikler yapacağınızı da yazmalısınız? iyi kalbli bir lider mi olacaksınız? insanlara 20. Bolum: Ltkın Liderlik 277 mülayim davranıp, onların gönlünü hoş tutup, onlara ılımlı ve güzel sözler mi söyleyeceksiniz? Ne için çalışacak, ne için yorulacak ve hangi kötülükleri bitirip, hangi iyilikleri yapmaya çalışacaksınız? Tedbirli, disiplinli, güler yüzlü, cömert, iyimser, inançlı ve her şeyden önemlisi girişimci bir lider mi olacaksınız? Sözlüklerde Saklı Liderlik Vasıfları Bütün bunlara karar vermeden önce, size hayatınızın diğer alanlarında da iyi bir katkı sağlayacak bir sözlük çalışması önereyim. Sarı fosforlu bir kalemle bir Türkçe sözlüğü baştan sona tarayarak, gördüğünüz tüm olumlu fiilleri ve sıfatları bir bir işaretleyin. Sonra bu işaretleme bitince, bilgisayar veya el yazınızla bir liste oluşturun ve en başına da "Liderlik Vasıfları" diye başlık atın. Daha sonra, şayet sözlükte mesela bağışlamak ve bağışlayıcı olmak gibi sıfatlar dikkatinizi çekti ise, iyi bir lider olmak için bu sıfata sahip olmanız durumunda bunu ne şekilde kullanacağınıza birkaç dakika zihninizi yorun. Bir düşünün, iyi bir lider kimleri bağışlar, hangi suçları ve suçluları bağışlar? Bunları neden yapar? En bağışlanmayacak suç hangisidir? Lider hangi durumda bu vasfını kullanmaz veya kullanamaz? Cevaplarınızla kendi hayatınızın lideri olma yolunda, şişirme bilgilerle değil, tamamen size ait kendi gerçeklerinizle yol alacaksınız. Devam edin. Etobur ve Otobur Liderlik ilk çağlarda taşı avının en hassas yerine isabet ettiren, baltayı en ölümcül şekilde savuran, mızrağı en uzağa atan ve oku yayı fazla geren kişiler lider oluyorlardı, kendi kabilelerinde; yani en fazla et getiren lider oluyordu ki buna ben "etobur liderlik" diyorum. Şirketlerimiz şu anda, sadece satıştan gelen kârlara odaklanmış ve gözleri gelen paradan başka bir şey göremez halde etobur liderler tarafından yönetiliyor, işin en vahim yanı, etobur liderlerin, kendi tepe yöneticilerini de arada bir paylarına düşen et hatırına bu sisteme razı etmiş olmasıdır. insanlar sulu tarıma geçtiklerinde, toprağı işlemeyi öğrendiler. Etobur liderlik yanında 2. bir liderlik çıktı ortaya. En çok mahsul alan ağa oldu, paşa oldu, bey oldu, derebeyi oldu ki buna da ben "ötobur liderlik" diyorum, insanlık etobur ve otobur liderlikten kurtulmadıkça, daha fazla üretim ve daha fazla tüketim çılgınlığından da kendini kurtaramayacaktır. Etobur ve otobur liderlik, 21S Nitelikli İnsan sürdürülebilir kalkınmanın da, sürdürülebilir liderliğin de önündeki en büyük engeldir. Şimdiki ve gelecekteki hayatımızın selameti için süratle bu engellerden kurtulmamız lazımdır. Doğadan 5 Doğal Liderlik Tipi Yaptığım radyo programlarında ve seminerlerimde, sürekli doğadan ve hayvanlar âleminden örnekler veririm. Liderlik deyince de doğadan seçtiğim 5 doğal liderlik tiplemesinden bahsetmek istiyorum. Arslan Lider Tipi Birinci tip liderler aslan liderlerdir. Bu tip liderlerin ininden çıkmasalar bile kükremesi yeter. Aslanlar doğarken kedi karakterinde masum ve sempatik doğar, büyüdükçe öğrenir, tecrübe kazanır ve yetişmiş bir ergen olunca gerçek kral olurlar. Osmanlı şehzadeleri lalaları tarafından yetiştirilmeden önce aslan yavrusu gibi uysal, söz dinleyen ve eğitilen lider aday adaylarıydılar. Padişahlık tacı başlarına konduğunda aslan lider oldular. Bu tip liderler heybetli, azametli, güçlü ve bir o kadar da sabırlıdırlar. Tilki Lider Tipi ikinci tip liderler tilki liderlerdir. Tilkiler güç yetiremedikleri olaylarda aslanın işi bitirmesini beklerler. Kurnazlıkları, sabırlarının erken tükenmesine yol açar ve kümesteki tavukları elde etmek için bir yol bulurlar. Sabırsız tavırları kümesin içindeki tuzağı görmemelerine yol açar, ya tuzağa ya da kümes dışında pusu kurmuş köylülere yakalanırlar. Tipleri güven vermez. Çeviktirler. Sırtlan Lider Tipi Üçüncü tip liderler sırtlan liderlerdir. Sırtlanlar, doğadaki sınırsız beslenme kaynaklarına rağmen aslanların avına göz diker. Onların avını ça-labiliyorlarsa, çalarlar. En garibi, aslan liderlerin en ufak bir zafiyetinde lideri yemekten çekinmezler. Aslan yara alınca onların ziyafet mönüsü olur. Takipçi ve hırslıdırlar. Zafiyeti asla affetmezler. Liderin güçsüzlüğe düştüğü ânı, ânında hissederler. Lider düşmanıdırlar. 20. _Bölüm: Etkin Liderlik 279 Karınca Lider Tipi Dördüncü tip liderler, karınca liderlerdir. Karıncalar, iletişim, haberleşme ve iş bölümü açısından son derece gelişmiş bir sistemin sahipleridirler. Bu sistemi koruyup işletmeleri karıncaların kraliçe liderleri sayesinde olur. Kraliçe vardır; ama her karınca da kendi işinin lideridir. Ferdî karıncaların başı derde girdiğinde diğerleri yardım eder ve yükünü taşırlar, iş birliği yaparlar. Karınca tipi liderler, işin sonunu görürler, işi organize ederler ve geleceğe yatırım yaparlar. Bu yatırım, kendi ırklarından başka bir canlıya yaramaz. Kurdukları sistemin kusursuz çalışması, oylarının devamı için şarttır. Topladıkları ve depoladıkları besinler, sadece kendi tüketimleri içindir. Arı Lider Tipi Beşinci tip liderler arı liderlerdir. Anlar lider olamaz, lider doğar. Sadece içlerinden kraliçe arı lider olabilir. Kovanda birden fazla kraliçe arı olursa, kovandaki fazla nüfusu peşine toplayıp, oğul verme dediğimiz bir olayı gerçekleştirerek, kendi hayatlarını kurarlar. Liderlik sadece kraliçe arının hakkıdır. Arılar kovan içinde ve dışında benzersiz bir sistem ile çalışır ve yaşarlar. Tüm faaliyetler lider kraliçe arı için yapılıyor gibi görünse de, kraliçe arıya çalıştıkları sürece soylarının devamını temin etmiş olurlar. Kurulu düzen yıkmaya çalışanın hayatına son verilir. Dakik, sistematik ve paylaşımcıdırlar. Bir önemli husus da arıların, kraliçe arıya uydukları sürece kendi soylarının devamını sağlamalarının yanında, biz insanoğlu için de müthiş, benzersiz ve şifa kaynağı bir ürün olan "bal"ı üretmiş olmalarıdır. Dolayısı ile liderlikleri de, sistemleri de, ürettikleri de, üretim sürecindeki polen toplama çabaları da aslında kendileri için olduğu kadar, biz insanoğlu için de kadar faydalıdır. Çiçek tozu toplarlarken çiçeklerin döllenmesini sağlarlar. Bal yaparlar ve kurdukları örnek sistemi modelleyerek arı tipi bir liderlik sistemi kurmamıza ön ayak olurlar. Hep kendileri içinmiş gibi Çalışarak, başkalarına da fayda sağlayan, başka sistemlerin de sağlıklı bir şekilde işlemesine yardımcı olan bir sistemdir bu. Liderlik ve Yöneticilik Modern kişisel gelişim konsepti içerisinde zaman 2a *man zaman yöneticilik ve yerine göre de liderlik yapmam" 280 Nitelikli İnsan hayat sürüyoruz, işçilik, standart; yöneticilik ise, tekdüzedir, olağandır. Bir kez sistemi kurduğunuzda kusursuz bir şekilde çalışır. Hüner, kurulu sistemlerin kusursuz çalışmasında değil, daha kusursuz bir sistemin keşfinde ve kurulmasındadır. Sürekli yenilik, beraberinde olağanüstülüğü ve De Bono'nun dediği "rekabet üstünlüğünü" getirir. Bu ise, yöneticilikten liderlik tipine geçişle olabilir. işçiler, pratisyen hekim gibidirler. Bir yaralanma ânında pansuman yapabilirler. Yöneticiler, tıbbî teşhis ve tedavi uzmanı doktorları gibidirler. Yaranın altındaki hastalıkları görürler. Çekilen filmleri okuyabilir, gerekli testleri yapabilir ve hastalığı teşhis edebilirler. Gerekli durumlarda cerrahî yöntemlerle ameliyat yaparlar. Liderler ise, koruyucu hekim gibidirler. Hastalıklar oluşmadan evvel, sağlıklı bir bünyenin mevcudiyetini koruyabilmesi için gerekli olan tüm tedbirleri alırlar. Hastalığı değil, hastalığa giden yollan kapatırlar. Onların olduğu yerde hiçbir problem yokmuş gibi görünür. Gün boyu boş boş oturuyor veya avare bir şekilde dolaşıyor gibi görünebilirler. Sevgili Hadi Uzun ağabeyimin şirket içi toplantılarda sürekli söylediği gibi, "yüksek ökçelerin kerameti." tıkırtısı varken değil, tıkırtısı kesildiği anda anlaşılıyor. Zaman zaman hepimiz yüksek ökçeli ayakkabılar giymemiz gereken dönemler yaşıyoruz, lider olsak da olmasak da. Cumhurbaşkanlarımızdan Turgut Özal'ın suikastten parmağına isabet eden bir kurşunla kurtulmasından henüz 3 dakika geçmişti. Salonun güvenliği sağlanmamış, sadece suikastçi yaka paça salonun dışına sürüklenerek götürülüyordu, içeride daha başkaca bir suikastçi var mı, yok mu tespit edilmiş değildi. Üstelik o 3 dakika boyunca, Özal'ın parmağından akan kanlarla kürsünün arkası minik bir kan gölüne dönmüştü, işte tam bu anda, sadece gerçek bir liderden beklenen gür bir ses tüm kongre salonunu titretti. Konuşan minik bir bandaj atılmış elini havaya kaldırarak korku içindeki delegelerin yüreğine su serpercesine bir tavır sergileyen Özal'dı. "Allah'ın verdiği canı O'ndan başka da alacak yoktur!" O anda yapılacak onlarca daha başka eylem vardı. Kongre salonunu boşaltmak. Özal'ı hastaneye kaldırmak veya bu suikastı düzenleyenlere lanet e tarzda acımasız bir konuşma yapmak gibi, onlarca değişik tavıj sergilenebilirdi. Kongre salonunu titreten o ses, "Ben liderim ve gerçek bjj lidere yakışan bir konuşma yapmalıyım." diyordu. Sadece lidere yakışanı yapıyordu. 4 eğilimden bütün kesimleri içerisinde eriten o günlerin "Özal misyonu", başarısını, sanırım liderlik vasfının toplumun oldukça geniş bir kesimi tarafından büyük bir heyecanla benimsenmesine borçluydu. Lider misiniz Yoksa Yönetici mi? Yönetici ile lideri birbirinden ayırt etmemize yarayacak özellikler nelerdir? 1 Yönetici 1 Lider [ i Uyum sağlar. Uyum sağlayacak ekip kurar. Motive edici konuşur ve davranır. Liderin varlığı motive kaynağıdır. Çatışma olduğunda engeller. Çatışma çıkmayacak sistem kurar. Yol açar, yolu temizler. Yeni bir yol bulur ve yol gösterir. I Herkesi susturabilir. Konuştuğunda herkes susar. Statükoyu korur. | Yeni bir sistem bulur. || Strateji belirler. Yepyeni stratejiler yaratır. 1 Ameliyat eder. Genleri düzeltir. l| Konuşur. 1 Konuşturur. | "Dinleyin" der. | Dinler ve hazla dinletir, | Bu günü düzenler. Geleceği yaratır. Başa gelenlerle uğraşır. Başa gelebileceklerle ilgilenir. Davranışları düzenler. 1 Düşüncelere yön verir. iletişim kanalları kurup işletir. Sezgi gücü ile hükmeder. Daha ucuz alacak bir yer arar. Yepyeni bir enerji kaynağı bulur. | Aklına geleni söyler. || Dinleyicilerin aklına göre söyler. Liderlik deyince, güç kullanımı, kuvvete başvurma ve zorbalık yapma gibi bazı eylemlerde akla geliyor. Lider, yaptığı bütün işlerinde meşruiyyet Çizgisi dışına çıkmayan ve her eylemi meşru olan kişidir. Lider, asla zorbalık yapmaz; çünkü büyük liderler; küçük kimselerin küçük haklarını yeme küçüklüğünde bulunmazlar. Onların varlığı, hakkın, haklıya teslimi içindir. Yapılması gerekli olanın yapılması içindir. Emirlerinde ne korkudan bir 282 Nitelikli İnsan eser, ne de cezadan bir emare vardır. Ne zorlar, ne de kanunî güçlerinin ardına saklanırlar, insanları her zaman emirlerine amade kılarlar, hem de zevkle. Lider, kendisine karşı gelinmesini kanunlarla güvence altına alıyorsa, gerçek lider değil, olsa olsa yasal bir liderdir. Şirketin devamı için kendisine uyulmasına karar verilmiş; ama uzman olmadığı için işleri yürütememesi bir tarafa, saygınlığını da kaybetmiş bir lider, nasıl etkileyici bir lider olabilir. Aslında karizma konuşunca ödül de ceza da susar. Onlara gerek kalmaz. Yapılması gerekli olan iş, yapılması gerekli olduğuna inanıldığı için canla ve başla yapılır. Kurtuluş Savaşı'nda canları, malları ve bütün varlıklarıyla savaşan ecdadımız, göğüslerine takılacak "İstiklal Madalyası" için mi savaştı? Savaştan kaçmayanlar istiklal Mahkemeleri'nde yargılanacakları için mi savaştan kaçmadı? Elbette değil. Onların ortaya koyduğu değerler, ödül ve cezadan çok çok daha üstün bir değerden tezahür ediyordu. Günümüz şirketleri içindeki birçok isimsiz kahraman da, aslında ayın adamı veya yılın adamı olmak için çabalamaz. Onların bu kadirşinas çabaları, en sonunda onları yaşadıkları o sürecin en başarılı elemanı yapar ve ödülü hak ederler. Hayatından gerçekten haz alarak yaşamak istiyorsan, kendi hayatının sürdürülebilir lideri ol. Arı tipi liderlikle başlamaya ne dersin? Kovandaki arıları "ayartmak" için, kraliçe arının salgıladığı koku gerekli, korku değil. Unutma, kraliçe arı olmasan da kraliçe arıların dünyaya gelmesine vesile olabilirsin. \ Planınız bir yıl içinse, pirinç ekiniz; on yıl içinse, ağaç dikiniz. Planınız yüz yıl içinse, insan yetiştiriniz. Çin Atasözü Etkin Hayat ve Kariyer Planı Yapma Sanatı Şu Ana Kadar Okuduğunuz Yirmi Bölüm Hayatınıza Ne Kattı? Buraya kadar paylaştığımız 20 bölüm, şu anda okumakta olduğunuz bölümün başarıyla gerçekleştirilebilmesi için yazıldı. Başarılı, etkin, verimli, üretken ve örnek bir hayat ve kariyer planı yapabilmeniz için, hayatınızda söz sahibi olabilmeniz için yazıldı. Hayatı başkalarının izin verdiği ölçüde değil, hayallerinize, umutlarınıza ve kendi hayat planınıza göre yaşayabilmeniz için yazıldı. Buraya kadar sizlerle paylaştığım tüm bilgilerle, işte tam şu safhada, hayatınızı kendi isteklerinize göre daha doğru bir biçimde şekillendirebilmenizi amaçladım. Bu destekle şimdi şapkayı önümüze koyup bir durum değerlendirmesi yapmanın, yanlışlardan dönmenin, doğrulara yönelmenin tam zamanı. Şimdi etkin bir hayat planı yapmanın tam zamanı. Şu âna kadar nasıl bir hayatınızın olduğunu bilmiyorum. Eğer seminerlerime katıldıysanız, nasıl bir hayat yaşadığınızla değil, nasıl bir hayat yaşayacağınızla ilgilendiğimi siz de görmüşsünüzdür. Geçmiş, adı üstünde 9eçmiş, bir şekilde hayatımızdan geçip gitmiş yıllar demektir. Gelecek, bütün ihtişamıyla bizi bekleyen asıl hayatimızdjr. Orada yaşacağız ve Orada hayat bulacağız. Dolayısıyla bizi bekleyen bu muhteşem geleceğe 9öre bir hayat planı yapmanın hâlâ zamanı gelmedi mi dersiniz? 284 Nitelikli İnsan t: ı: Öğrenmeyi öğrendiniz, nasıl öğrenmeniz gerektiğini, niçin öğrenmeniz gerektiğini, en önemlisi öğrendiklerinizi nerede kullanmanız gerektiğini öğrendiniz. İşte şimdi öğrendiklerinizi uygulama zamanı, öğrendiklerinizle hayatınızı şenlendirme zamanı. Şimdi, hayallerinizi gerçeğe dönüştürme zamanı. "Kendini keşfet, insanları tanı" kısmında, etkin bir hayat planı yaparken göz önünde bulunduracağınız öz bilgileri edindiniz Nasıl bir kişiliğiniz olduğunu, nelerden tatmin olduğunuzu, neleri sevdiğinizi, nelerden hoşlanmadığınızı yazılı bir halde listelediniz. Milyonlarca başarılı insan, yıllardır zihinlerini kurcalayan ve aslında ilk başlarda imkansız gibi gelen o müthiş hayallerini kendilerini tanıyarak ve kendilerinin farkına vararak gerçekleştirdiler. Ne sayesinde dersiniz? Hayat planlan sayesinde. Edison'un bir planı vardı. Arşimed'in, VVrite Kardeşler'in, Graham Bell'in, Jemelson'un, Bili Gates'in ve Gincer (yeni adı Segvvay olan bir tür elektrikli scooter)ın kaşifi olan Dean Kamen'in bir hayat planı vardı. Sahip oldukları kaynaklarını bu planlarını gerçekleştirmek için kullandılar ve başardılar. Başarılarının hayat planlarındaki başarılarına bağlı olduğunu görebilmişlerdi. Sizin de aynı gerçekleri görmemeniz için hiçbir sebep yok. isteyin, planlayın ve gerçekleştiriri. Bu kadar basit. Bu satırları okurken içinizden bir ses "Aslında hiç de bu kadar basit değil." diyorsa, bu hayat planınızı gerçekleştirmenin zorluğundan değil, içinizde kendi kendinize karşı inşa ettiğiniz engellerin büyüklüğündendir. Aşın o engelleri. 75 Yaşında İlkokulu Bitiren Adam i Bir gün haberleri seyrediyordum. "Kamerunlu Atangana isimli bir kişi, ilkokulu bitirme sınavını vermeyi başardı." diye bir cümle geçti. "Ajansların verdiği bu haberde ne enteresanlık var?" diye düşünürken, birdenbire ekrana pirî fani 75 yaşında bir ihtiyar gelmez mi? "75 yaşındaki birisine, ilkokulu bitirme sınavı vermeyi başartacak kadar güçlü duygu ne olabilir? diye düşündüm. Atangana, "ihtiyarlar heyetinde söz sahibi olmak için bu sınavı geçmeyi çok istedim." diyordu, ilkokulu bitirmek için gösterdiği azmin, Tanrı ile barışı bulmasına yardımcı olmasını umduğunu ekliyordu sözlerine. Kendi ülkemizde de 75 olmasa bile çok ileri yaşlarda ilkokul veya üniversite diploması almaya hak kazanan gayretkeş yaşlıları görü- 21. Bölüm: Etkin Hayat _vte Kariyer Planı Yapma Sanatı 285 yoruz. Elbette işin gıpta edilecek yanı bu gördüğümüz, geç kalmış bir hayat planından başka bir şey değildir. Diş, İş, Eş ve Aş'ta Geçicilik mi, Seçicilik mi? Dişlerimize küçükken bakmayız. Çürümüş dişlerin verdiği acıya, bir de dişçide çektiğimiz acı veya korku eklenince, diş nimetinin kıymetini bilmezliğimize mi yanalım, dişimizin gittiğine mi bilemeyiz. Büyük bir azimle dişlerimize bakmaya başlarız. Dişlere bakma yaşı 2 yaşından itibarendir. Evet, bir yazım hatası yok. 2 yaşından itibaren yavrularımıza diş fırçalama alışkanlığı kazandırmalıyız. Eğer bu alışkanlığı kazandıramazsak, "Nasıl olsa süt dişler gidecek, kalıcı dişler gelecek, o zaman fırçalar." mantığı ile hep yapılması gerekli işleri geleceğe havale ettiğimiz için, doğru alışkanlıklarla desteklenmiş etkin bir hayata kavuşamıyoruz. Öyle ya, "Yarın süt dişlerin yerine kalıcı dişler gelecekse, karşılaştığımız diğer problemlerde de nasıl olsa bir telafisi vardır." düşüncesine itiyor bizi bu ve planlı yaşayamıyoruz. Plan bizi sıkıyor sanki, tabiri yerindeyse. Dişte durum böyle de işte farklı mı sanki? Girdiğimiz işe aynı dişimize yaptığımız muameleyi reva görüyoruz. Bu iş de geçici nasıl olsa. Nasıl olsa okula gidene kadar, askere gidene kadar, bir iş kurana kadar, yurt dışına kapağı atana kadar... Örnekleri daha da çoğaltabilirim; ama hep bir şeyler yapana kadar, köprüyü geçene kadar mantığı hakim. Maalesef işimiz de dişimiz gibi geçici oluyor. Öyle ya, bu iş olmazsa öbür iş, o da olmazsa daha başka bir iş. En sonunda bu mantık, bizi hayatın ücra bir köşesinde, boynumuza "Ne iş olsa yaparım abi." tabelasını astıktan sonra terk edip gidiyor. Hayat "Ne iş olsa yaparım abi"cilere hiçbir iş vermiyor. Hatta "Ne işi kardeşim?!.." diye çıkışmadan da edemiyor. Peki ya eş'te durum nasıl dersiniz? Maalesef onda da aynı. Gelip geçici heveslerle yaşıyoruz. "Elimi sallasam ellisi." mantığı ile, kıymet bilmeyen bir hayat tarzımız oluşuyor. Magazin programlarıyla şekillenen ve bize ait olmayan bir hayat. Programlanan tek şey, magazin programının kendi kurgusu, içerikte yaşananların hiçbir.hayat planı ile örtüştüğünü zannetmiyorum. Televole yaşantılarının dışında. Peki, ya aş? "Dişine, işine, eşine bakmayanın aş neyine gerek ki?" diyebilirsiniz. Haklısınız. Diş, iş ve eş geçici olunca aş da geçici oluyor. Ne 286 Nitelikli İnsan bulursak yiyoruz ondan sonra. Ağzımıza layık bir şey yemek ne haddimiz Baştan seçici olmazsak, geçici öğünlerle yetinmek zorunda kalıyoru Peki çare? Etkin hayat planı. Kesinlikle. e. oruz. Hedef, Sevgi ve Dostluk Bir hedefiniz var mı? Henüz ilkokuldaki minik bir öğrencim, etkin hayat planı seminerimin sonrasında benim o âna kadar duyduğum hayat hedeflerinin en büyüğünü yazmıştı, seminer kağıdına: "Çayımı daha sessiz karıştıracağım." Aman Allah'ım, ne masum ve ne büyük bir hedef. Belli ki, çayını şangır şungur karıştırdığından ötürü çevresinin rahatsız olduğunu hisseden veya kendisine bu durumdan rahatsız olunduğu söylenen bir yavrucak. Ah keşke hepimiz onun gibi harbî ve hasb?i olabilsek. Sürekli gerçekleştiremeyeceğimiz hedefleri inanmaya inanmaya sadece iş olsun diye söylemekten vazgeçip, inandığımız ve gerçekleştirebileceğimiz hedefleri söylesek. Birbirimizi ve kendimizi kandırmadan, yapabileceğimize inansak ve yapsak. Söz versek ve sözümüzde dursak. Hayat planımıza bir çay kaşığından başlayacak kadar büyük bir tevazu ve alçakgönüllülük göstersek. Bu minik hedefleri gerçekleştirerek kendimize güvenimizi tazelesek ve çıtayı sürekli yükselterek daha büyük hedeflere koşsak. Hem de hiç durmadan, ilk baştaki hedefler ne kadar küçük olursa olsun, sonuç o kadar muhteşem olurdu ki. Peter Marshall boşuna dememiş, "Yapılmış küçük işler, planlanmış büyük işlerden çok daha iyidir." diye. Hayat planı için hedefe, sevgiye ve dostlara ihtiyaç var. Hedefiniz olmadan, hedefinizi sevmeden ve hedefe ulaşmanın keyfini dostlarınızla paylaşmadan, planı yapsanız da yapmasanız da hiç fark etmez. Her şeyden önce hayat sizin hayatınız, dolayısı ile hedef de size ait bir hedef olmalı. Hedef size ait bir şey ise, onu sevmeniz şart. Şayet kendi kendinizle barışık bir insansanız, hedefinizi sevmelisiniz. Okula gitmenizi, askere gitmenizi, işe girmenizi sevmelisiniz. Hayatı sevmelisiniz. Ferdiyetçi bir yapınız varsa, süratle bundan uzaklaşıp, hemen şimdi paylaşımcı bir hayata dönmeniz gereklidir. Etkin bir hayat planından bah' setmek için bu üçlüye sahip olmalısınız. Aksi takdirde ne kadar ileriye git" miş olursanız olun, inanın bir gün durmak veya geri dönmek zorunda ka- 21. Bölüm: Etkin Hayat ve Kariyer Planı Yapma Sanatı 287 labilirsiniz. Yol yakın ve henüz işin başında iken alın bu üçlüyü ve öylece devam edin hayat yolculuğuna. "En büyük ömür törpüsü nedir?" diye sorsanız "Hedefsizlik" derim. Hedef yok. Varolanlar da bize ait kendi hedeflerimiz değil, ikinci eksiklik, her şeye rağmen sevgisi bölümünde açıkladığım ilahî sevgi türü; yani "her şeye rağmen sevgi"sinin eksikliği. Üçüncü eksiklik, dostluklar. Dostluklar deyince, "Düşenin dostu olmaz." sözü ile başlayıp, "Babana bile güvenmeyeceksin." edebiyatı ile devam eden basit, sünepe ve silik laf kabalıklarını ve kalabalıklarını kastetmiyorum, şüphesiz. Hani derler ya "Dostluklar üç türlüdür. Birincisi, gıda gibi dostlar, üç öğün yesen de bık-mazsın, sürekli onlarla olmak istersin. İkincisi, ilaç gibi dostlar. Sadece hastalandığında, sen ona ihtiyaç duyduğunda alırsın ve şifa bulursun. Üçüncü dost ise, mikrop gibidir. Sen istesen de istemesen de gelir seni bulur ve hasta eder. Bunların ölümcül olan türleri bile vardır." Sahi siz ne tür bir dostunuz olmasını isterdiniz? Gücünü Anla "Pay İt Forvvard" (İyilik Yap İyilik Bul) filminde, okula yeni tayin olan öğretmen Bay Simonet (Kevin Spacey), okulun ilk günü öğrencilerine, "Dünyayı değiştirecek bir projeyi icraata koymaları" ile ilgili bir ödev verir. Kendi içlerinde dünyayı değiştirecek bir güç olduğunu sınıfta sadece Trevor McKinney (Haley Joel Osment) anlar. Dünyayı değiştirecek projesini açıklar. Birisine onun gerçekten işine yarayan büyük bir iyilik yapıyorsunuz ve ondan bunun karşılığını ödememesini; ama ileriye taşımasını istiyorsunuz. Böylece iyilik yaptığınız kişi, üç yeni kişi bulup karşılıksız olarak onlara iyilik yapıyor. Bu üç kişinin her biri de kendi üç kişilerini bulup onlara karşılıksız iyilik yapıyor. Böylece, kısa bir müddet sonra tüm ülkeyi saran evrensel bir iyilik, fedakarlık ve nezaket akımı başlıyor. . Bunun sadece bir film olduğunu mu düşünüyorsunuz? Evet, bu anlattıklarım basit bir film; ama sadece siz öyle düşündüğünüz sürece. Kendi çevrenizde dünyayı değiştirmeye karar verdiğinizde, minik Trevor McKinney'in "İyilik Yap İyilik Bul"unu modelleyebilirsiniz. Akıllarına bir fikir geldiğinde çok az kişi, bu fikrin dünyayı değiştirecek bir fikir olduğuna inanır. Bu çok az kişiden de yine çok azı, bu fikri J 288 Nitelikli İnsan gerçekleştirebilecek bir güce sahip olduğuna inanır. Sonuçta, dünyayı değiştirecek milyarlarca güzel fikirden geriye sadece üç-beş tanesi kalır. Dünyayı değiştirmek iyi; ama neden? Çok iyi bir nedeniniz var mı dünyayı değiştirmek için? iyi bir nedeniniz olması için, dünyanın gidişatından memnun olmamanız gereklidir, insanlık onurunun vazgeçilmez unsurlarının eksildiğini düşünüyorsanız, kendi içinize bakın. Bu saydıklarım, içinizde, işinizde, ailenizde yeteri kadar olmadan, dünyamızda asla yeteri kadar olamayacak. Onun için ilkin kendi kendinize tüm dünyaya yetecek kadar sevgi üretmeniz gerek. Tüm dünyayı sevmeniz gerek; zira kişi sevmediği bir şeye ne vakit ne de emek harcar. Sevebildiğiniz takdirde, dünyayı değiştirecek fikirler ve projeler orada, işte oracıkta kalbinizde, beyninizde öylece durmaktadır. Alın onları ve dışarı çıkartın. Gün ışığına. Dünyaya ışık saçmak için. Yapabilirsiniz, inanın. Eminim. Gerçekten. Karar Ver, Risk Al, Sorumluluğu Kabullen ve Başar Ünlü bir iş adamından aylar süren çabalarından sonra 10 dakikalığına röportaj için randevu alabilen gazeteci kız, büyük bir heyecanla soracağı sorular üzerinde çalışır. Ne sormalı ki ünlü iş adamı ona 10 dakikadan daha fazla zaman ayırsın. Öyle sorular hazırlar ki, normal bir insan sadece bu sorulara kısa kısa cevaplar verse bile röportaj en az bir saat uzayacaktır ve kendisi de çalıştığı gazetede bir numaralı muhabir olacaktır. Başarılı iş adamı, şimdiye kadar devlet başkanlarına bile 15 dakikadan fazla bir vakit ayırmamıştır. Randevu günü geldiğinde heyecan içinde ünlü iş adamının odasına alınır. Sesinin titremesine engel olamadan ilk sorusunu sorar: "Efendim, başarılarınızı neye borçlusunuz?" Adam istifini hiç bozmaz. Şöyle bir doğrulur. Kızcağız "Evet, işte şimdi en az 10 dakika başarılarını neye borçlu olduğuna dair kısa bir hayat hikayesi anlatmaya başlayacaktır." diye içinden geçirir ve record (kayıt) düğmesine basar. Adam keskin bir bakış fırlattıktan sonra aynı keskinlikle tek kelimelik bir cevap verir: "Deneyimlerime!.." "Eyvah!" der kızcağız kendi kendine, "Sert kayaya tosladık." Ama çabuk toparlanır. Gerçi tüm planları suya düşmüş ve röportajın seyrini iş adamına kaptırmıştır; ama ne de olsa deneyimli bir 21. Bölüm: Etkin Hayat ve Kariyer Planı Yapma Sanatı 289 gazetecidir. Verilen bu ilk cevaptan ikinci sorusunu çıkartır güçlükle. "Peki efendim, deneyimlerinizi neye borçlusunuz?" Adamın gözlerinde aynı bakış belirdiğinde içinden "Eyvah!.." der; ama o anda kısacık cevap kulaklarına ulaşmıştır. "Doğru kararlarıma." der iş adamı. Perişan bir vaziyette durumu kurtarabilmek için son bir hamle yapar: Muhabir kız: "Peki doğru kararlarınızı neye borçlusunuz efendim." Adam nezaketle yerinden kalkar ve eliyle görüşmenin bittiğine dair kibar bir işaret yaparken aynı anda şunu söyler "Yanlış kararlarıma." Kızcağız gazete tarihin bu en kısa süren röportajını, enteresan bir başarı hikayesine dönüştürmek azmi ile gazetenin yolunu tutarken, aklına bir fikir gelir. Ertesi gün gazetenin ilk sayfasında "En kısa, en özlü, en başarılı hayat hikayesi: Başarılarımızı deneyimlerimize, deneyimlerimizi doğru kararlarımıza, doğru kararlarımızı da yanlış kararlarımıza borçluyuz. Öyle ise, cesur olun, korkmayın, karar verin. Riske girin; ama sorumluluğu da alın. işte başarının sırrı." Ve bu haberi kahramınız ile büyük bir gazetecilik ödülü alır. Hilary Rodham Clinton ve Bili Clinton'ların Hayat Planı Hilary Rodham Clinton ve Bili Clinton'ların daha henüz 16 yaşında kolejde okurken ABD başkanı olmaya karar verdiklerini okumuştum, ilginç değil mi? Bence de ilginç. Sadece o kadar; yani imkansız değil. Milyonlarca Amerikalı içerisinde onları diğerlerinden üstün yapan şey, sahip oldukları meziyetleri değildi. Eminim siz de onlardan daha başarılı onlarca, yüzlerce, binlerce Amerikalı biliyorsunuzdur. Sahip olunan meziyetlerle değil, yaptığınız hayat planı ile öne çıkıyorsunuz; çünkü hayat planınızı yapınca sahip olduğunuz güçlerin farkına varıyorsunuz. Farkına varılan % 30'luk bir güç, farkına varılmayan % 70'lik güçlerden daha üstün oluyor. Haydi, siz de % 50'li, 80'li ve 100'lü durağan potansiyellerinizin farkına varın, içinizde saklı kalmasın gücünüz. Bir hayat planı yapın ve adım adım, sabırla uygulayın. Dalında bir meyvenin olgunlaşma sabrını ve minicik ayaklarıyla arının polenleri toplama azmini örnek alarak. Kararlılıkla ??9 planlanmış hiçbir işbaşladıktan sonra yarım kalmamıştır. Sizin hayat planınız da yarım kalmayacaktır. Şayet siz onu yarı yolda bırakmazsanız. Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u Fethi Hayat planı deyince Fatih Sultan Mehmed'den bahsetmemek ona olduğu kadar zamana da haksızlık olur. Henüz 21 yaşında bir padişah. Onu diğerlerinden ayıran en büyük fark, ne yapacağını ve ne zaman yapacağını biliyor olmasıydı. Etkin bir hayat planı vardı. Planlı yaşardı. Bir hayat planına sahip olmanın yanında, o planı icra edecek bir kişide bulunması gerekli olan meziyetleri de elde etmiş ve lazım olan tüm becerileri kazanmıştı. Hayat planınızı yüklenecek kadar gücünüz ve onu başarıyla yönetecek kadar beceriniz ve yok edici muhalefete ikna kabiliyetiniz yoksa, her şey planda kalır. Planlarınızı gerçekleştirmek için çalışmazsanız, hayat yarışında siz de geri planda kalmışsınız demektir, iyi bir plan, onu gerçekleştirecek iyi meziyetlerle donanmakla başlar. 10 yaşında bir öğrencim var, minik Hümeyra. Size onun Fatih Sultan Mehmed'in çağımızdaki ikizi dersem, ne dersiniz? 10 yaşın verdiği masumluk, yaptığı hayat planının muazzamlığı ile birleşince geleceğindeki muhteşem başarıları, gözlerinde elmas gibi parıltılar oluşturuyor. 10 yaşına rağmen, insan olma erdeminin zevkine varan, sorumluluklarını bilen, öğrendikleri ile yaşayacağı hayatı şimdiden oluşturma gayretine giren, planlı yaşayan, planlı çalışan, planlı öğrenen ve hayatı seven bu minik yavru-1 cak, eminim ki ileri yıllarda hepimizin yakinen tanıdığı ve takdir ettiği bir dostumuz olacak. Fatih Sultan Mehmed 21 yaşına inat, hayata dikilmeyi başarmıştı. Hayata ve yaşadığı kapanması gereken çağa inat. Minik Hümeyra ise, onun ikizi olduğunu ve hayattaki planlarını yapabilme azim ve cesaretine sahip olduğunu daha henüz 10 yaşında iken gösterebiliyor. Size onun hayatını anlatacak değilim. Fatih Sultan Mehmed'in hayatını okuyun, yeter. Bu okuma, sizin de Fatih'ler doğuracak yaşta olduğunuzu ve daha önemlisi, sizin de Fatih'ler olabileceğinizi idrak ettirsin, size. işte asıl kazanımımız bu olacaktır. .'•' En İyi Yapacağınız İşi Seçin Etkin bir hayat planı için sadece en iyisini yapabileceğiniz bir işi seçin. Uzmanı olduğunuz, ilerleyebileceğiniz, zevkle çalışabileceğiniz, sıkıntılari- 21. Bölüm: Etkin Hayat ve Kariyer Planı Yapma Sanatı 291 na göğüs gerebileceğiniz ve asla pes etmeyeceğiniz bir işi seçin. Bakınız bilge Konfüçyüs ne diyor: "Seveceğin bir iş seçersen, hayatında bir gün bile çalışmış olmazsın." Yani sana hiçbir sıkıntı ve elem vermeden o kadar rahat geçer ki günlerin. Bu konuda Socrates'in dediklerine de kulak verelim isterseniz: "Dağın tepesinde bir çam olamazsan, vadide bir çalı ol; fakat oradaki en iyi küçük çalı sen olmalısın. Çalı olamazsan bir ot parçası ol. Bir yola neşe ver. Bir misk çiçeği olamazsan, bir saz ol; fakat gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın. Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmaya da mecburuz. Dünyada hepimiz için bir şey var. Yapılacak büyük işler var, küçük işler var. Yapacağınız iş size en yakın iştir. Cadde olamazsan, patika ol. Güneş olamazsan, yıldız ol. Kazanmak ya da kaybetmek ölçü ile değildir. Sen her neysen, onun en iyisi ol". Bir reklamda gördüğümüz taksi sürücüsü, hava alanına gitmeye çalışan müşterisine sunulabilecek tüm güzellikleri sunar. Bizdeki taksi sürücülerini gördükçe, reklamdaki şoförün uzaylı bir taksi şoförün olabileceği ihtimalinde duramadan edemediğimiz bu reklamda olanlar, aslında oldukça basit bir işini sevmek ve sevdiği işi yapmak eyleminden başka bir şey değildir. Çaylar, kahveler, gazeteler, müzik vs. Gerçi biz, insana "eh pes yani." dedirtecek ardı arkası kesilmeyen bu güzel ikramların sadece güler yüz kısmına da çoktan fitiz; ama yine de bütün güzelliklerin peş peşe gelmesi hiç de fena olmazdı. Kariyer Planı Beyin Haritası 13. bölümdeki etkin beyin haritaları tekniklerini kullanarak bir beyin haritası hazırlamanızı öneririm. Hayattan beklentilerinize dair bir beyin haritası. 10 yıl içerisinde neler yapmayı planlıyorsunuz? Nereye ulaşmak istiyorsunuz? Maddî, manevî, iş, aile, okul, askerlik, sosyal çevre, eğitim, sağlık. Hayata dair her şeyin var olduğu bir beyin haritası. Bu kariyer haritanız oluştuktan sonra, büyükçe bir kartona bir tepsi gibi büyük bir daire çizmenizi ve bu daireyi pasta dilimliyor gibi 8 dilime bölmenizi istiyorum. Şimdi sizin için hayatınızda ve kariyerinizde önemli olan ilk 8 hedefi bu bölümlerin içine yerleştirin. Yazdığınız hedeflerden tamamen ulaştıklarınızın olduğu dilimleri en dış konturdan kalın bir kalem ile çizin. Ulaşamadığınız hedeflerinizin olduğu dilimleri de, (ulaşma oranınıza göre) 292 Nitelikli İnsan daha küçük dilimler olarak çizin. Ortası aynı; ama uçları törpülenmiş pasta dilimleri oluşacaktır, bu durumda. En sonunda, pasta dilimlerinin dış kon-turlarından bir tekerlek yapmaya çalışın. Tamamen tepsinin dış yüzeyinin aynısı bir kariyer tekerleği çıktı ise, kariyerinizin önünde bir engel yok demektir. Ya ortaya çıkan şekil yusyuvarlak bir tekerlek değilse? Sizce bu tekerlek sizi hedeflediğiniz kariyere ulaştırabilir mi? X ,- 3 --"* 1 X / 7 \ / 2 \ \ 6 / \ 3 i X f 5 **- 4 -."* y Bu Tekerlek Sizi Hedefinize Götürür mü? I Mühim olan bilgisayar bilmeniz değil, bilgisayarı hayat hedefleriniz doğrultusunda kullanabilmenizdir. Münir Arıkan On iki Bilgisayar Programı Bilgisayar Bilmeden Olmaz mı? Bilgisayarlar, bizim az zamanda çok iş yapmamıza yarayan robotlardır. Daha verimli ve faydalı bir hayat yaşamamıza vesile olan bu robotlar, eğitimden sağlığa, güvenlikten imara kadar birçok alanda (aslında her alanda) varlıklarını kaçınılmaz kılmayı başarmış yardımcılarımızdır. Günümüzde 6 milyarı aşkın insana el yazması kitaplarla ulaşmak ne kadar mümkün ise, bilgisayarsız yaşamak da o kadar mümkündür. Bir düşünsenize, bilgisayar yok, printer yok, internet yok ve bilgisayarlarla kullandığımız birçok özel ve güzel yazılım yok. Bilmem ki o zaman ne yapardık? Kitabıma bu bölümü de almamın iki sebebi var. Birincisi, bilgisayar deyince, tıpkı cep telefonlarının mesaj alış verişi için kullanılması gibi, bilgisayarların da sadece oyun makineleri gibi kullanılmasına karşı olduğumu belirtmek, ikincisi ise, bir türlü bilgisayar öğrenmeye cesaret edemeyen kişilere artık bir yerden başlama zamanı geldiğini haber verebilmektir. Üolayısı ile bilgisayarına gün boyu hatta gece boyu birbirinden çekici yüzlerce oyun yükleyip, beyinlerini-darmadağın eden ve dumura uğratan kişilere bilgisayarın başka meziyetlerinin de var olduğunu ispata çalışıyorum. Bir türlü işe neresinden başlayacağına karar verememiş kişilere "Haydi, davranın, öğreneceksiniz." diyorum. 294 Nitelikli İnsan Bilgisayarın Parçaları Bilgisayarı minyatür bir kütüphane olarak düşünün. Bu kütüphanenin içindeki bilgiler hard disk denilen raflarda ve kitaplıklarda saklanır, içindeki bilgi saklama kapasitesinin ne kadar büyük olmasını istiyorsak, HD o kadar büyük olmalıdır, kütüphane görevlisi "VVindovvs Gezgini" dediğimiz zattır ki hangi dosyayı istersek üzerine tıkladığımız, işaretlediğimiz dosyayı tutup bize getirir, istediğimiz dosyaların üzerinde çalışmalar yaparken bu geçici çalışmalarımızı RAM denilen geçici belleğinde tutar, kütüphane memurumuz. Hem bize dosyayı bulup getirmesi, hem de onun üzerinde yaptığımız geçici çalışmaları hafızasında tutabilmesi için RAM kapasitesinin yüksek olması gereklidir. RAM ne kadar yüksek olursa, hız ve verimlilik o kadar artar. Bu minyatür kütüphanenin işleyiş kuralları ve hangi sistemde çalışacağı ise, "işletim sistemi" denilen bir sistemle belirlenir. Bütün bunları içerisinde barındıran kütüphane binasına "kasa" diyoruz. Kütüphanede olan bitenleri bize gösteren kısma "ekran" ya da "monitör", kütüphanede yaptığımız çalışmaları kumanda ettiğimiz minik alete "fare" ve yaptığımız çalışmaları yazıp çizmemize yarayan kısma da "klavye" diyoruz. Kütüphanede yaptığımız çalışmalarımız bittiğinde bunların bir kopyasını almamıza yarayan alet de "printer" oluyor. Şüphesiz bilgisayar dieyince iş sadece bunlarla sınırlı değil. "Web Cam" denilen mini kameralarla görüntülü olarak haberleşebilir veya "scanner" denilen aletlerle elinizdeki bir resmi tarayarak bilgisayarınıza yükleyebilir ve oradan da başka bir arkadaşınıza "mail"le yollayabilirsiniz. A'dan Z'ye Bilgisayarın Zararları Bilgisayarın bilinen bütün yararları yanında hiç şüphesiz birtakım zararları da vardır. Zararları var diye onu terk etmek yerine, zararlarını bertaraf ederek ondan en yüksek düzeyde faydalanmaya çalışmak daha akılcı bir çözümdür. Bilgisayarın bilinen en büyük zararlarını A'dan Z'ye şöyle sıralayabilirim: .,,;. a) Ekrandan kaynaklanan radyasyon. y<,9İi; b) Göz yorgunluğu. . : .(< '. c) Sürekli çalışma durumunda bel ağrıları. <'y-(f': ; 22. Bölüm: On İki Bilgisayar Programı 295 d) Oturuş pozisyonuna bağlı olarak sırt ağrıları. e) Dinlenmeden çalışma durumunda baş ağrıları. f) Ellerimizden ayırmadığımız fare ile tıklama medeniyeti (!). g) Klavyelere bağlı elektronik bir kelepçe mahkumiyeti. h) Zararlı oyunlarla beynimizin dumura uğraması bağımlılık yapan oyunlarla zeka geriliği. >i i) Sanal bir alem oluşturarak gerçeklikten uzaklaşma. >i j) Yanlış kullanımlar sonucu porno vb. seks tuzakları ^' k) Vaktin nasıl geçtiğini anlayamadığımız bir çekici yok ediş. "' I) Korsan kopya yazılım kullanımı ile suç işlemeye teşvik. ; m) Sınırsız seçeneklerle sahtekarlıklara zemin hazırlaması, n) Kaptığı virüslerle zaman ve emek kaybı riski, o) Vesile olduğu bilişim suçları, ö) Ailede iletişim kopukluğuna sebep olması, p) internet çılgınlığı yüzünden kabarık telefon faturaları. r) Geleneksel aktivitelerde azalma. s) Eşler arasında kırgınlıklar. ş) 'İnternet Addiction Disorder' denilen internet bağımlılığı hastalığına yol açması. t) Kardeşler arasında kavgalar. u) Sürekli fare ve klavye ile uğraşılmasından el becerilerini engellenmesi. ü) Yapmamız gereken işleri aksatma alışkanlığı v) Sanal ortamlarda yaşanan şahsiyet bozulmaları. y) Sanal tartışmalardaki seviyesizliklerin kişiliğimize yansıması. z) Fikir üretme, yerine tıkla oku alışkanlığı Bilgisayarın zararları bunlarla sınırlı değil. Ben A'dan Z'ye dediğim " için bu kadarla yetindim. Çare nedir? Bu satırları okuduktan sonra hışımla bilgisayarınıza doğru koşup, onu imhaya çalışmayın sakın. Durun. Çaresi var. Bunca zararlarına rağmen,- bilgisayar hayatımızı daha etkin, daha verimli, daha başarılı ve daha mutlu yaşamamıza yardımcı olabilir. Bilgisayarınıza herhangi bir şey yapmadan evvel aşağıdaki satırları da okumaya devam edin. 296 Nitelikli İnsan 22. Bölüm: On İki Bilgisayar Programı 297 Planlı Çalışın, Ne Yaptığınızı Bilin ABD'de çıkartılan bir kanun ile günde 4 saatten fazla klavye veya fare kullanmak yasaklandı. Bu kanun ile Amerikan ekonomisinin 9 milyar dolarlık bir iş kaybını önleyeceği varsayılıyor. Yukarıda saydığım A'dan Z'ye bilgisayar zararları karşısında en etkin çözüm, bilgisayarı planlı ve zamanlı kullanmak. Bunu yapmak için de tıpkı alış verişe giderken bir "alınacaklar listesi" hazırlamanız gibi, günlük çalışmalarınız için de bir "yapılacaklar listesi" hazırlayın. Günlük çalışmanızı biten her günün sonunda sakin bir kafa ile değerlendirin. Ne planlamıştınız, ne oldu? Neden planladığınızı yapamadınız? Kumanda sizin elinizde olduğunda, önlem almak da tamamen sizin elinizde demektir. Ayrıca, ofiste çalışırken odanıza gelen bir misafiri elleriniz klavyede karşılamayın. Onun yüzü yerine ekrana bakakalmayın. Evde yavrularınızı bilgisayar oynamakla (Maalesef bilgisayarla çalışmadığımız için oynamak tabiri kullanılır oldu.) ödüllendirmeyin. Ceza vereceğiniz zaman bilgisayardan uzaklaştırmakla tehdit etmeyin. Bilgisayar kullanımı sonrasındaki kazanımları ile onları ödüllendirin. Mesela, bilgisayarın, cep telefonunun veya internetin zararları ile ilgili bir araştırma yapmalarını isteyin. Bir süre koyun. O sürede en iyi ödev hazırlayana ödül verin. Ceza yerine teşvik edin, öğretin. Bilgisayarı sadece yazılı amaçlarınız ve kendi hayat hedefiniz için kullanın. Bir şirkette size verilen iş, hayat hedefinizle örtüşmüyorsa, nazik bir şekilde bunu reddedin. Eğer kendi konunuzda uzmansanız bu uyarınız mutlaka dikkate alınacak ve size uzmanlık alanında daha verimli olabileceğiniz bir iş verilecektir. Hiçbir işe yaramayan ve boş oturan bir ele-mansanız, "Ne iş verilirse yaparım abi." edasından kurtulamayacağınız için, reddetseniz bile bunun pek fazlaca bir faydası olmayacaktır. Hayatınızı Renklendirecek On iki Bilgisayar Programı M1 1. Mind Manager (Beyin Haritası) Beyninizi etkin kullanmanızı, daha verimli çalışmanızı ve yaptığınız işleri daha doğru yapmanızı sağlayan harikulade bir program. (Kitabın 13. bölümü tamamen bu konsepte ayrılmıştır. Gerekli gördüğünüz takdirde lütfen yeniden okuyunuz.) 2. Outlook (Kişisel Organizatör) Outlook Express TeehtsQ5Q#ss Kişisel e-mail trafiğinizi ayarlayan, gelen ve giden posta klasörü, takvim ve ajandası, kişiler klasörü ile telefon ve adres rehberi, yapılacak işlerle ilgili görevler klasörü, ekrana yapıştırılan hatırlatıcı notlar ve günlük klasörü ile o güne ait işlemleri tek sayfada görebilme imkanı sağlayan Outlook vazgeçilmez bir yardımcınız olacaktır. 3. Word Söz uçar, yazı kalır. Fazla söze ne1 hacet, yazıyı en iyi Word hazırlar. Sizin için tam bir yazım sekreteridir. 4. Excel Tablolar, hesaplamalar ve özef formüHer deyince aklımıza ilk gelen bilgi işlem uzmanı. Asla tam olarak öğrenemeyeceğiniz kadar müthiş seçenekler sunan bir program. 298 Nitelikli İnsan 5. İnternet Explorer ^ •mMâMasimm ' Bilgiye açılan kapı. Sınırsız bilgi ve eğlence dünyası, internet deyince akla ilk gelen program. Dünya üzerindeki 200 milyonu aşkın internet kullanıcısının ve 10 milyona yaklaşan web sayfasının birbirine kavuşma platformu. 6. Paint/Photo Shop/Corel Dravv COREL Resim, çizim, ve tasarım için en azından bunlardan bir tanesini öğrenmeniz şart. Görüntülü zenginlikler oluşturmak ve etkileyici resimler dizayn etmek istiyorsanız, buyurun. 7. VVindovvs Gezgini İH* Sanal kütüphanenizin kütüphane memuru. Ne istediğinizi ona söyleyin yeter. Önce onu eğitmeniz ve ona bir çeki düzen vermeniz gerek. VVindovvs Gezgini ile kütüphanenizi yönetecek bir sistem kuracaksınız 8. Povver Point Etkin bir sunum hazırlama programı. Animasyonlu, sesli, efektli, resimli, resimsiz ve olağanüstü etkileyici sunum dosyalan hazırlayabileceğiniz bir program. 33 İ 22. Bölüm: On İki Bilgisayar Programı 299 9. Visio Güzel bir çizim programı. Özellikle iş tanımları, süreç analizleri, iş akış diyagramları, kalite politikaları, yerleşim planlan, krokiler, organizasyon şeması, proje zaman planı vb. çizimler için çok güzel. 10. İCO - MSN Messanger icq Chat deyince çat diye aklımıza gelen programlar. Acil bilgi toplama,, anında iş emri verebilme, bilgi paylaşımı ve fikir alış verişi sağlaması için gerekli. 11. AceReader Bilgisayar destekli hızlı okuma programı. Hızınızı kontrollü ve planlı bir şekilde artırırken, aynı zamanda size hızlı okuma konseptini de öğreten yazılım. 12. ACDSee / İrfanvievv s.o Bilgisayarınızdaki resimlere bakma ve görüntülü dosyalarınız üzerinde belli değişiklikler yapmanızı sağlayan bir program. Olmazsa olmazlardan biri. En İyi Öğrenme Yöntemi Bütün bu programlan nasıl öğreneceğiz? Bu 12 programı öğrenmekle ilgili size kendi öğrenme şeklimi önermekten başka şansım yok. Kendi ken- 300 Nitelikli İnsan dinize deneyerek, çalışarak, çabalayarak öğrenebilirsiniz. En iyi öğrenme şekli budur, imkanınız varsa, kursa gidebilirsiniz. Bu programların tanıtımının yapıldığı seminerlerimize katılabilirsiniz. Unutmayın, anlattıklarımız anladıklarınızla sınırlıdır. Hele hele teknolojik kavramlar işin içine girdiğinde, hazmetmeden, denemeden, yanılmadan, hata yapmadan ve en önemlisi hatalarınızın sonucunu yüreğiniz yanarak görmeden güzel bir şekilde bilgisayarı öğrenemezsiniz. Bu işin tadı, birkaç saattir üzerinde çalıştığınız o güzelim bilgileri vaktinde kaydetmediğiniz için kaybetme acısını tatmadan çıkmaz. Bilgisayarınızı Zıplatacak Bir İpucu Bilgisayarı kullanmaya başladığınızda, onun gerçekten hayatınızı kolaylaştırmasını istiyorsanız, lütfen aşağıdaki bilgileri vakit geçirmeden bilgisayarınıza uyarlayınız. Bilgisayar kullanmayı bilmiyorsanız, öğrendiğinizde bilgisayarınızı bu bilgi sistemine göre çalıştırınız. C ve D diskinde size uygun klasörler oluşturun. Mesela, işinizle ilgili bir klasör açtıysanız, muhtemelen bu klasörün içine yönetim, denetim, kalite, finans ve muhasebe, insan kaynakları, araştırma ve geliştirme, üretim, satış ve pazarlama, halkla ilişkiler (imaj ve itibar yönetimi) gibi alt klasörler açmanız lazım. Mesela, kendinizle ilgili bir klasör açtıysanız, bunun altına da eğitim, ailem, iş, sosyal hayat, arkadaşlar, resimlerim, seyahatlerim, bütçe ve finans bilgilerim, planlarım vb. özel alt klasörler açmalısınız. Bütün bunları yaparken, dikkat etmenizi istediğim bir şey var. Klasörler her yerde aynı isimle ve aynı şekilde açılmalı, içerisine konan bilgiler her yerde hep o klasörde olmalı. Mesela, C ve D disklerindeki klasör isimleri birbirinin aynı olmalı. Ama siz prensip gereği ile C'ye bilgi kaydetmezseniz bile, klasör isimleri boş boş orada yer almalı, internet Explorer'daki "sık kullanılanlar" klasörüne C veya D diskinizdeki klasörlerin aynılarını, aynı isimlerle açmalısınız. Durun, daha bitmedi. Hayatınızı kolaylaştıracak ve size zaman kazandıracak pratik usûllerden bahsediyoruz şimdi. Outlook'daki gelen ve giden klasörünüzde de aynı Internet Exploler'daki klasörleri açmalısınız. Bunu yaptığınızda şöyle bir durum çıkacak ortaya. 22. Bölüm.- On İki Bilgisayar Programı 30i > VVindovvs Gezgini ile bilgisayarınızın içine baktığınızda; > Disk/lerinizdeki klasörler, > Internet Explorer'daki klasörler, > Outlook'daki gelen-giden posta klasörleri birbirinin aynı olmuş olacak. Bilgisayarlar ve Kütüphanecilik Sistemi Bunun faydalarını anlamak için bir kütüphane zinciri kurduğunuzu düşünün. Ankara, istanbul, izmir'deki kütüphanenizde nasıl bir kitaplık ve raf sistemi oluştururdunuz. Üstelik senenin dört ayı Ankara'daki, dört ayı istanbul'daki ve kalan dört ayında da izmir'deki kütüphanede çalışıyor ve bilgileri oradan alıyorsanız, ilk başta nasıl bir sistem kurardınız. Bütün kitaplık ve raf bilgileri birbirinin aynı olan bir kütüphane kurardınız, değil mi? Neden; Çünkü çok basit. Vakit kaybına son vermek istersiniz. Bir bilgiyi Ankara'da hangi kitaplık veya rafta bulduysanız, istanbul'da da aynı yerde bulmak istersiniz. Bir bilgiye elinizi attığınızda onu elinizle koymuş gibi "şıp" diye bulmak istersiniz. Zihninizdeki karmaşalıklara son vermek istersiniz, işlerinizi standardize etmek istersiniz, işi yaparken aklınızın karışmamasını ve dağılmamasını istersiniz. Güzel. Ben de aynı işlemi bilgisayarınızda yapmanızı tavsiye ediyorum. Yabancılaştıran bir yabancı dil, yalancı bir dildir. Münir Arıkan DOYSAK Yabancı Dil Öğrenim Metodu Konuşabilmek İçin Neler Gereklidir? Hiç ölümcül hastalığa yakalanan bir yakınınız oldu mu? Eğer olduysa, bilirsiniz. Ölüme ağır ağır giden yolculuğunda, önce azalan umutlan ile konuşuruz onunla. Sonra gün geçtikçe daha da kısılan sesi ile konuşuruz. Daha sonra gözlerinin azalan feri ile konuşuruz, En sonunda gözlerini ka- patıncaya kadar sesi hiç çıkmasa bile hüzünlü bakışlarıyla konuşuruz. Gözlerini kapatıp bitkisel hayata girdiğinde, hâlâ elinizi tutan ve arada bir sıkan parmakları ile konuşursunuz onunla. Son nefesini verdiği âna kadar ellerindeki kudret ve kuvvet bitmiş olsa bile, siz onun hemen yanı başında, ondaki sessizliğe inat konuşurken, onun sizi duyduğunu, anladığını, sadece cevap veremediğini bilirsiniz. Sessizliğe, hareketsizliğe ve çaresizliğe inat konuşursunuz. Tıpkı onu mezara götürüp, üstünü kalın bir toprak tabakasıyla örtmenize rağmen, hâla yaşıyormuşçasına mezarını her ziyaret edişinizde bıkmadan, usanmadan onunla konuştuğunuz gibi. Konuşmayı gerçekleştirebilmek için, fiziksel açıdan bakıldığında, her ne kadar beyin, dil, ciğer, ses telleri, dudaklar vb. uzuvlarımızın gerekli olduğu aşikarsa da, konuşabilmek için en önemli ve en gerekli olan şey beklentilerdir. Bir amacınız vardır ve onu gerçekleştirdiğinizde bir beklentinize kavuşmuş olacaksınızdır've bu nedenle de konuşursunuz. Bazen gözlerinizle, bazen göz kapaklarınızla, bazen sadece kafa sallayarak, 304 Nitelikli İnsan bazen el kol hareketlerinizle, zaman zaman dilinizle ve en gerçek konuşma olan yüreğinizle konuşursunuz. Kızılderili filmlerini görmüşsünüzdür Kahramanımız, yerliye yaklaşır. Her ikisi de temkinlidir. "Geronimo" der Kızılderili, eliyle tam kalbini işaret ederek. "Jones" der kahramanımız. Her ikisi de birbirinin dudaklarından dökülen hecelerin birbirlerinin isimleri olduğunu anlar, içlerinden birisi Geronimo dediğinde, Jones ona kendi ismini söylemesi gerektiğini anlar, ismi tekrar eder. isimler tekrar edile edile bir paylaşım ve öğrenme süreci başlar. Kelimeler tahmin edile edile, tekrarlana tekrarlana kavramları oluşturur. Her kültür kendi uygarlığına ait kişileri ve eşyaları diğerine gösterir, isimlerini tekrar eder. Bu kavramlar, bilgi dağarcığımızı ve bu bilgiler de yaşantımızı oluşturur. Böylece bir başka dili öğrenmiş oluruz. Hemen hemen bütün kitabî dinlere göre, Allah, Hazreti Adem'i yarattığında O'na eşyanın isimlerini öğretmiştir. Aslında, var oluşundan önceki bir cennet hayatının işletim sistemi ile çalışmaktadır, beynimiz, insan dili ile. Dilimiz beynimize hükmetmekte, kalbimizi şekillendirmekte ve uygarlığımızın oluşmasında en önemli unsur olmaktadır. Dil neyse, kalb de odur. Akıl da, düşünce de dile göre şekillenir. Mesela, maalesef Türkçe'deki bozulma ile meydana gelen kültür erozyonu bir çok ahlakî çöküntüyü de beraberinde getirmiştir. Bir düşünsenize, insan borç aldığı arkadaşına, borcunu ödeme vadesi geldiğinde "Yedik mi ulan paranı?" diyebiliyorsa, bunu dilin bozulmasıyla oluşan kişilik bozulmasından başka neye bağlayabiliriz. Dünyanın hiçbir dilinde para yenmez. Para bir haktır. Kul hakkı yenmez. Kul hakkı istismar edilmez; ama dil bir bozulmaya görsün. Dil bozulursa, para da, yenir, pul da bozulur. Üstelik borç alınan para, daha henüz alınma safhasında "Yaz tahtaya al haftaya" sözleri ile alınıyorsa, işin sonunu siz hesap edin. Gerçi kriz sonrasında dildeki bozulma ticarî hayatta da yeni bir bozulmayı beraberinde getirdi. Borç alırken "Yazama tahtaya, alama haftaya." deniyor; yani ne kaydedebil, ne de alabil. Lakaytlığın böylesine bilmem ki ne demeli. Eskiden en azından "Yaz tahtaya al haftaya" denirdi. Neden Yabancı Dil Öğrenemiyoruz? Dilin unsurlarından en önemlisi genetik olsa gerek. Genetik yapıdaki farklılıklarımızla konuşan tek canlı olma özelliğimizi hâlâ elimizde tutu- 23. Bölüm: DOYSAK Yabancı Dil Öğrenim Metodu 305 yoruz. Bu bağlamda, "Human Genome Projesi" kapsamındaki çalışmalarda bulunan 7. kromozom içerisinde, dil öğrenimi ile ilgili bir gen'in dil öğrenimini çok etkilediği söyleniyor. Bu gen üzerindeki bozulmaların, dil ve gramer öğrenme zorluğuna yol açtığı ilmen ispatlandı. 7. kromozom üzerindeki "Language Gene" adı verilen bu dil geninin tam olarak çözülmesi ile dil öğreniminde yeni keşifler yapılacağa benziyor. Konuşma deyince elbette papağan konuşmasını kastetmiyoruz. Dolayısı ile bir diğer dil unsuru da akıl oluyor. Aklımızla konuşuyoruz. Aklımıza estiği gibi konuşursak, sonumuz felaket oluyor; çünkü varlığı da yokluğu da dili etkileyen bir unsurdur akıl. Tıpkı azlığı ve çokluğu hayatımızı etkilediği gibi, konuşma dilimizi de etkiliyor. Kültür... Kimilerine göre kültürün bir unsurudur dil. Buna karşı çıkıyorum. Önce dil olacak ki oradan bir uygarlık çıkacak. Orada bir medeniyet oluşacak. Kültür böyle oluşuyor. Dil olmadan kültür olur mu? Kültürsüz olanların konuşmasına bakın bir. Ne kadar sığ, çiğ ve iticidir. Dilin başka bir unsuru ise, ilimdir. Bilimin olmadığı, içerikten yoksun bir dil düşünsenize. Akılsızca davranan kişilere "kuş beyinli" diye çıkıştığımız gibi, ilimden yoksun kendince konuştuğunu sanan kişilere de "Nedir bu kuş dili mi konuşuyorsun?" demiyor muyuz? Ya hayat? Ölümün gizemi, dili çözülemediği için hâlâ bir giz olarak kaldı. Ölümün dili. Ölülerin dili. Ölümün olduğu yerde dil ne arar. Ölüm varsa, madde yok olmuş demektir. Ölüm deyince gerçek bir ölümden bahsediyorum. Atomların durduğu ândır ölüm. Zamanın o boyutunda hiçbir dil konuşulmaz; çünkü o ân hiçbir dil olmadığı gibi, zaman da yok demektir. İstek... İstek, beklentilerinizin kabulüdür. Bir şeyi istemeniz, "Ben bunun olmasını bekliyorum." demenizdir. Dil öğrenmek istiyorsanız, konuşma isteğinizin, öğrenme isteğini geçmesi lazımdır, istek, güçlü bir amaca bağlanmazsa, sırf öğrenme isteği gelip geçici bir heves olarak kalır. Ne için bir dili öğreneceksiniz? Aklınızı kullanıp, öğreneceğiniz dili bir kültür ve ilim sevdası ile hayata bağladığınızda, işte gerçekten öğrenme sürecine girmişsiniz demektir.- Yüreğinizde yanan bu ateş, size o dili öğrenme sürecinde gerekli ışığı-sağlayacaktır.- 306 Nitelikli İnsan ilerlemiş bunca teknolojik imkanlara rağmen yabancı dil öğrenimi hâlâ istenilen seviyede değildir. Her yıl dünyada yabancı dil öğrenimi için yaklaşık 100 milyar dolarlık bir işlem hacmi oluşturulur. Hepimiz yerli ve yabancı okullarda yıllarca dayatma dil öğretimi metodunu görmedik mi? Okul, yıllar süren yabancı dil eğitimine inat, karnım aç demekten aciz bir halde biter, çoğu zaman. Dayatmacı zamanlar, gramer ve dilbilgisi ağırlıklı bir sistemden başka ne beklenebilir ki? Halbuki hiçbir dil öğrenim sürecinde, şu anda modern dil bilimcilerin iddia ettikleri gibi, gramerle dil öğrenme kavramı yoktur. Mesela, Afrikalı yerliler sayıları binleri bulan diğer kabile dilini öğrenmek için o kabileye gider ve oraya ait bir insan gibi çalışır. Orada yaşar. O kültürü alır ve o dili öğrenir. Dünyanın herhangi bir yerinde dünyaya gelen bir bebek, hiçbir gra-matik kural öğretilmeksizin bilinçsiz bir yetenekliliğe kavuşarak ait olduğu toplumun dilini öğrenir. Bu öğrenme süreci, dünyanın tüm kültürleri ve dilleri için 1 + 2 yıldır. Alfabesi en zor dil olarak kabul edilen Çince'de bile değişmez. Zor dil, kolay dil ayrımı yoktur, dil öğrenme sürecinde. Noam Chomsky, "Dillerin Kaynağı" kuramı ile ilgili, her insan beyninde genetik olarak kayıtlı olan bir "evrensel dil iskeletine", dünyaya yeni gelmiş bir bebeğin kendince bir et giydirmek suretiyle konuşmaya başladığını savunur. Bir nevi dil edinim cihazı gibi bir şeydir bu. Evrensel bir grameri, insan konuşmasını, beklentisini ve anlamasını oluşturur. İşte tam bu safhada size, tamamen dil öğrenim metodolojisini modelleyerek geliştirdiğim DOYSAK Yabancı Dil Öğrenim Projesi'nden bahsetmek istiyorum. DOYSAK Metodu Nedir? DOYSAK, Dinlemek, Okumak, Yazmak, Seyretmek, Anlamak ve Konuşmak kelimelerinin baş harflerinden oluşturulan bir kısaltmadır. DOYSAK tamamen bu 6 esasa bağlı kalarak yabancı dil öğrenme metodolojisidir. ı DOYSAK Metodunun Hedefi DOYSAK metodu; kolay, hızlı, ucuz, basit, güvenli, amaç odaklı, planlı, sonuçlan ölçülebilir, doğal, kişisel güveni geliştirici, motive edici ve ........___......_.........................11^-Ş-9LV.¥.:..Ç9IŞAK Yabancı Dil Öğrenim Metodu 307 anlaşılır bir şekilde kişilerin kendi kendilerine bir yabancı dili öğrenmelerini hedefler. DOYSAK Metodunun Uygulanması 1. Tekrar DOYSAK projesinin uygulanmasında öğreneceğimiz yabancı dilin, DOYSAK metodolojisi ile oluşturulmuş kelime ve metinleri belli bir sistematikle tekrar edilir. Buna göre ilgili kelime ve metinler kişinin ilgi, istek ve yeteneğine göre değişecek bir frekansla, 10 ile 50 kez arasında Dinlenir, Okunur, Yazılır, Seyredilir, Anlaşılır ve anlayarak Konuşulur. Dünyanın en iyi beyin uzmanlarından birisi olan Dünya Hafıza şampiyonu Tony Buzan, kalıcı bir öğrenme için 5 kez tekrarlamayı öneriyor. Ancak ben bir çocuğun ana dilini öğrenirken ki, o bitmek bilmez sayısız "Bu ne, bu ne, bu ne..." sorularından dolayı, dil öğrenimi için bu sayının 10 ile 50 arasında bir yerlerde olmasını tavsiye ediyorum. Burada amaç, çalışılan kelime ve metinlerin kişilerin beyninde arşivlenmesini ve oluşturulan bu kişisel arşiv sisteminizden istediğiniz zaman kolayca tekrar alınıp kullanılmasını temin etmektir. 2. NLP ve Öğrenme Tipi DOYSAK usûlü ile çalışacak kişiler, verilen testlerle kendi öğrenme tiplerini bularak, öğrenme tiplerine en uygun çalışma şeklini seçer. NLP bölümünde görsel, işitsel ve kinestetik kişilerin algılama ve öğrenme süreçlerinin farklı olduğunu belirtmiştik. Bu projede tip belirleme, algılama ve öğrenme yönteminize göre çalışmanızı sağlar; ama asıl önemlisi NLP usûlleri kullanarak sizi başarmaya motive eder. Size cesaret verir. Moralinizi yüksek tutar. 3. En Çok Kullanılan İlk 1000 Kelime Yabancı dil öğreniminde kişilere belli bir hedef verilmezse, kişi sürekli olarak o hedefin ulaşılabildiğini kaygı eder. Bu kaygı kişinin motivasyonunu düşürür. DOYSAK usûlleri hangi-dil ile çalışılacaksa, o dile ait en çok kullanılan ilk 1000 kelime ile işe başlanır. Böylece hedef basitleştirilir. Daha önemlisi hedef, ilk kez kişinin beyninde ulaşılabilir hale getirilmiş 308 Nitelikli İnsan olur. Kişi) bunları öğrenebileceğine, bunu basabileceğine inanır, ilk kez ve istekli bir şekilde konsantre olur. ilk 1000 kelimenin önce kendi ana dilindeki manalarını öğrenmek gereklidir. Çoğumuzun, hayatımızda en çok kullandığımız "öğrenmek" veya "düşünmek" gibi kelimelerin anlamını bildiğini sanması; ama gerçekten bilmemesi ne kadar garip değil mi? Önce kendi ana dilimizdeki ilk 1000 kelime hazmedilir, DOYSAK'lanır; yani bir kelime önce 10 ile 50 kez arasında teyp veya bilgisayardan dinlenir. Dinleme işlemi bittiğinde, o kelime 10-50 kez sesli bir biçimde ve mümkünse bir ayna karşısında el kol hareketleri, jest ve mimiklerle okunur. Bu safhadan sonra, öğreneceğimiz dildeki ilk 1000 kelimeye DOYSAK'lanır. Hayata dair kendi arşiv sistemimiz olmadan, kendi dilimizin kavramlarını anlamadan, başka bir dilin algılanması imkansız gibi bir şeydir. Araplarda hurma, deve ve çöl ile ilgili, Kızılderililerde iz sürmek, av ve şölenle ilgili, Eskimo'larda ise kar, kürk ve kızakla ilgili başka dillerdeki karşılığından en az 20-30 kat daha fazla zengin kavramlar vardır. 4. İlk 1000 Kelimenin Resimlerle Anlatımı Modern hafıza metotlarına göre, okuduğunuz kelimeleri daha etkin bir şekilde hafızanızda tutabilmeniz için resimler eşliğinde öğrenmeniz gerekmektedir. Her kelimenin bir resim ile anlatıldığı DOYSAK sisteminde, resimler hem öğrenmeyi, hem de daha sonra öğrenilen kelimenin gerektiğinde kolay bir şekilde hatırlanmasını kolaylaştırmaktadır. Piyasadaki mevcut resimlerle yabancı dil öğreten serilerdeki telaffuz problemi, öğrenmeyi güçleştirmektedir. Görüntülü öğrenme ânında işiterek bir takviye yapılmazsa, beynimize kayıt yarım kalmaktadır. Daha sonra telaffuzla ilgili aynı kelimeye ikinci bir kayıt yaptığımızda öğrendiklerimizi hatırlama zorlaşmakta ve gereksiz tekrarlar ortaya çıkmaktadır. Bir kelime öğrenimi sırasında en iyi kayıt usûlü onu DOYSAK'lamaktır. Aynı anda dinleyerek, okuyarak, yazarak, seyrederek (görerek) ve anlayarak konuştuğumuz bir dil, beyine en kalıcı bir şekilde kazınacaktır. 5. İlk 1000 Kelime ile Yazılmış Bize Özel Bir Metin Kelimelerin DOYSAK'lanması bittiğinde, algılamalarımıza zemin teşkil edecek kavramlar zihnimizde oluşmuş demektir. Bu safhada ilk ~?--L_?ölüm: DOYSAK Yabancı Dil Öğrenim Metodu 309 1000 kelimenin kullanılmasıyla özel olarak hazırladığımız kişiye özel bir metin DOYSAK'lanır. Bu metin kişinin o dili öğrenme ve kullanma amacına göre oluşturulmuştur. Mesela, bir milletvekiline siyaset, bilim ve sosyoloji ağırlıklı metin verilirken, bir öğrenciye kendi bölümüne göre bir metin verilir. Yaş grubu ve cinsiyet de dikkate alınmıştır. Kullanılan ana (kelimeler ilk 1000 kelime olmasına rağmen metinlerdeki anlatım, tamamen kişinin uzmanlık alanına göre hazırlanmıştır. Mesela, ancak Londra'ya gittiğinizde anlayabileceğiniz bir kavram vardır ingilizce'de. Yağmur yağdırıldığında onun ıslaklığını iliklerine kadar hisseden bir köylü kızına ingilizlerin "Do you have an umbrella (şemsiyen var mı?)" sorusu ne kadar öğrenilebilir ki? Kızcağız bırakın şemsiyesi olmamasını, şemsiye kullanmayan bir kültürden gelmiştir. Ona verilen metin, kendi yaşantısının sıcaklığını yüreğinde hissettire- mezse, dil öğrenimi hayal olur. Bu metnin yazımında, kişinin yaşadığı hayata uygun bir zincirleme süreç modellenmeye çalışılır. Kalıcı hafıza usûllerinde kullanılan zincirleme bağlantı metoduyla, kişinin bu metne daha sürükleyici bir biçimde hakim olması sağlanır. Anlatılan şeyler, kişinin yaşadığı fıtrî sürece tamamen uygundur. Üstelik metin içerisinde o dile ait, ana kalıplar ve tüm zamanlar birbirini takip eden bir tarzda kullanılmaktadır. Deyimler, güzel sözler, ata sözleri, eş anlamlılar, zıt anlamlılar mümkün olduğunca çok kullanılmaya çalışılmıştır. Yaşadığımız çağa ait haber değeri olan büyük olaylardır. Hangi dil olursa olsun, insanlık haber alırken ortak bir dili kullanıyor. Mesela, deprem olduğunda, Ay'a gidildiğinde, Mars'a uzay aracı gönderildiğinde hep aynı duyguları paylaşıyoruz. Sevinçte ve kederde. Bu açıdan DOYSAK metodu, kişiye özel metinlerle o kişinin hayat biçimine uygun, onun anlayabileceği, algılayabileceği, zihninde canlandırabileceği ve en önemlisi yaşayabileceği gerçek hayattan kesitlerle ona ulaşmaya çalışır. Kişi ancak bu durumda öğrenmeyi benimseyerek, onu daha kalıcı hale getirebilir. 6. En Fazla Yazım Hatası Yapılan Kelimeler Bir yabancı dilde en fazla yabancılık çektiğimiz hususların başında, yazımı birbirine benzeyen kelimelerin dikkatli bt-r şekilde beyne kaydedile-memesi gelir. Minik yavrularımız "araba" kelimesini ilk öğrendiklerinde 310 Nitelikli İnsan onu 'aağğnn-düüt' gibi bir kavramla ifade ederler. Araba ile ilgili ilk hissettikleri şey onun giderken çıkardığı "Aağğğnnnn" ve arada çalınan kornalarla oluşan "Düüüttt" sesidir. Yavrucak "Aağğnn-düüt" dediğinde biz ona "Araba" deriz. Pek çok masum yavru ilk telaffuzunda araba diyebilir. Genellikle "ababa" gibi bir kavramın telaffuzundan sonra, biz onu düzelte düzelte, tekrar ede ede "araba"ya çeviririz. Çocukların arşiv sistemlerinde kayıtlı olan "baba" kavramına, en kolaylarına giden "a" harfinin eklenmesiyle "ababa" kelimesini bulurlar. Biz o yanlışlığı tekrar ede ede, düzeltiriz. Yabancılar bizim araba kelimesi yerine akraba, akbaba, abaza, acaba, alaca, araka, arala, arama ve arasa gibi bildikleri başka bir kelimeden yola çıkarak en uygununu uyduruverirler. Ne zamanki arabayı araba olarak öğrendiklerinde bu kavram da kalıcı hafızaya kaydedilmiş olur. ODTÜ'de iken, Amerika'ya yolladığım mektuplarda evim Küçük Esat Caddesi'nde olduğu için bu adresi yazardım. Her seferinde "Esat" kavramının "east" (doğu) kavramı ile değiştirildiğini görürdüm, bana gelen mektuplarda. Zarfın üzerini yazan sekreter, büyük ihtimalle benim aslında "east" yazmaya çalıştığımı yanlışlıkla "esat" yazdığımı zannediyor ve her seferinde büyük bir işgüzarlıkla adresimdeki bir kelimeyi yanlış bir şekilde yazarak bana gönderiyordu. Türkçe'de, ingilizce'de olduğu kadar Fransızca'da, Almanca'da, Arapça'da, ispanyolca'da ve Dünya'nın diğer dillerinde de benzer kelime ve kavramlar vardır. Bunların öğrenilmesi gerçekten maharet ister. DOYSAK Sistemi en çok kullanılan ilk 1000 kelimedeki, yazılışta benzerlik gösteren kelimeleri ayrı bir metodla sunmakta ve kalıcı bir şekilde öğrenmenizi sağlamaktadır. 7. En Fazla Telaffuz Hatası Yapılan Kelimeler ingilizce, Almanca ve Fransızca dillerinde Türkçe'deki yazıldığı gibi okunma yoktur. Kelimelerin yazılışı ayrı, telaffuzu ayrıdır. Bu nedenle DOYSAK sisteminde -en fazla yazım hatası yapılan kelimelerde olduğu gibi- en fazla telaffuz hatası yapılan kelimeler de etkin bir yöntem ile öğretilmektedir. 8. Seslendirme Zenginliği DOYSAK yönteminde kaset ve CD ortamına aktarılan kelimelerin seslendirilmesi, aksanlara göre, yaşa göre, cinsiyete göre değişik kişi- 23. Bölüm: DOYSAK Yabancı Dil Öğrenim Metodu 311 lerce yapılarak zenginleştirilmiştir. Bu zenginlikle dil öğreniminde, beyni-' mize kayıt sürecindeki monotonluğun yenilmesi amaçlanmıştır. Bir minik bebeğin, ömrü boyunca tek bir ses kaynağını duyduğu ve bütün sesleri tek bir kaynaktan kaydettiğini bir düşünsenize. Doğal yöntem bebeğe, dil öğrenirken oldukça zengin bir ses alternatifi sunar. Bebek, insanların her türlüsünü, tabiatı ve hayatın kendisini dinleyerek dili öğrenir. Bir şeyi duyarken arka planı ile kaydeder. Treni gördüğünde arka plandaki rayların cızırtısını ve lokomotifin "çuf çuf'unu da kaydeder. DOYSAK sistemi de bunu modellemiştir. Kelimelerin seslendirilmesinde, o kavram ile ilgili fıtrî süreçte mevcut bulunan sesler işin içine katılmıştır. 9. Mizah Meşhur komedyenlerin skeçleri, konuşmaları, tiplemeleri neden yıllar geçse de aynı tazelikle hafızanızda kalıyor dersiniz? Dil öğreniminde de mizah olmadan zenginlikten nasıl bahsedebiliriz ki? insan diyorsak, beyin diyorsak, hayat diyorsak orada mizah vardır. Maalesef mizahın eğitici, öğretici, dinlendirici, gevşetici ve rahatlatıcı etkisini pek kullanmıyoruz nedense. Çocuk esirgeme yuvalarındaki yavrucakların dil fakirliğinin ve yaşantı fakirliğinin en büyük sebebi, bulundukları konum itibari ile yaşadıkları hayatın mizahtan uzak olması değil midir? işte bu sebeple DOYSAK sistemi, ilk 1000 kelime ile oluşturduğu kişiye özel metinlerde mümkün olduğunca çok mizah unsuru katmıştır. Sürekli kullanılan, kullanılacak olan ve her kullanıldığında etrafımızı ve bizi neşeye boğan mizahın eğitici gücü işin içine katılmıştır. 10. Kafiye (Şarkı Sözü ve Şiirler) Çocukluk yıllarında dinlediğiniz şarkıların tınısı hâlâ kulağınızda değil mi? Yabancı bir filmin fon müziği veya çok güzel bir şiir. Bütün bunları kalıcı hafızaya daha kolay bir şekilde kaydedebiliriz. DOYSAK sisteminde Yhyming effect' dediğimiz kafiye gücü etkin bir şekilde yer alır. Üstelik birçok yerde fon müziği olarak öğrenme ve hatırlamaya yardımcı olan müzik işin içine katılmıştır. 11. Beyin Haritaları Aynı grupta yer alan kelimeler hem liste, hem resim ve hem de beyin haritası olarak verilmektedir. Dil öğreniminde beyin haritaları etkin bir yön- J 312 Nitelikli İnsan temdir. Özellikle gruplama yapmanızı ve karıştırmadan öğrenmenizi sağlar. Üstelik zincirleme bir süreci anlatıyor veya öğreniyorsanız, bir beyin haritasında bunları kolayca gösterebilirsiniz. Mesela, kahvaltı ile ilgili kelimeler bir beyin haritasında, alış verişle ilgili kelimeler başka bir beyin haritasında gibi. 12. Renklerin Gücü Dil, hayatın kendisidir, insanları hayatın renklerinden mahrum bıraktığınızda, hayat monotonlasın Zevkler azalır, iletişim kopuklukları baş gösterir. Üniversitedeyken, Zonguldak'taki maden işçileri ile ilgili bir araştırma yapmıştım. Kelime ve kavram zenginliği açısından o kadar çok kısıtlı bir arşiv sistemleri var ki. Bütün bir gün boyunca sanırım 50-60 civarında çok çok kısıtlı bir kelime hazinesi ile konuşuyorlardı. Yerin 7 kat altında, kömür tozlan içinde başka ne bekleyebilirsiniz ki? Bu fedakar insanlar için daha sonra sendika, bazı özel gün ve geceler düzenleyerek bu monotonluğu yenme ve onların hayatını zenginleştirme çalışmaları yapmıştım. Hâlâ öyle mi bilmiyorum. DOYSAK siteminde gerek kelimeler, gerekse resim ve metinlerde renklerin gücü olabildiğince kullanılmaktadır. DOYSAK Dil Öğrenim Metodunun Faydaları Yukarıda anlatılan yöntemlerin kullanılması ile yabancı dil öğrenim sürecini etkin ve doğal bir şekilde yaşamanız hedeflenmektedir. DOYSAK siteminde bütün bu usûllerle çalışmanız size aşağıdaki faydaları sağlayacaktır: 1. Hedef belli olduğu için kendinize güveniniz gelir. 2. Beyniniz öğrenmeye istekli hale gelir. 3. Kişisel olarak bu işi başaracağınıza olan inancınız artar. 4. Beyinde doğal bir arşiv sistemi oluşmaya başlar. 5. Beynimiz daha uzun süreli öğrenir. 6. Beynimizin kayıt alternatifleri çoğalır. 7. Hatırlama gücümüz artar. 8. Çalışmak zevk verir bir hale gelir. ?5- Ş°lüm: 5QYSAK Yabancı Dil Öğrenim Metodu 313 9. istekli olarak öğrenilen bilgiler daha fazla akılda kalır. 10. Konsantrasyon gücü artar. 11. Fıtrî bir öğrenme metodudur. 12. Zincirleme olgusunu kullanarak hatırlamayı kolaylaştırır. 13. Kelimeler, şarkı sözü ve şiirlerle daha kalıcı hale gelir. 14. Kafiyeli tekerlemeler eğlenceli bir süreç yaşatır. 15. Unutma azalır. 16. Tekrar, daha istekli ve sistematik bir şekilde yapılır. 17. Kısa sürede çok bilgi öğrenilir. 18. Beynimizdeki kayıt sistemi ile örtüşür. 19. NLP'nin kullanımı ile dile hakimiyet artar. 20. Gramerin gereksiz sıkıcılığı ortadan kalkar. 21. Dil bilinçsiz kabiliyetlilik durumuna girer. 22. Beyin haritaları kullanımı ile öğrenme daha etkinlesin 23. Müziğin gücünden faydalanılır. 24. Ata sözleri, deyimler ve özlü sözler de öğrenilmiş olur. 25. Hafıza teknikleri ile öğrenme daha zevkli hale gelir. 26. Kültürel öğrenme dönemi başlar. 27. Bu metodun en büyük faydalarından birisi de kendi karar, istek ve beklentilerinize uygun bir dil öğrenme sürecini yaşamanıza imkan tanımasıdır. Bu sistemde anahtar sizin elinizdedir. Bu kitabın yazarı tarafından geliştirilen bu usûller; bütünlüğü, kullanılışı, sıralaması, tarzı ve uygulanışı açısından yepyeni zengin metotlar içermektedir. En önemli zenginliği, bir yabancı dil öğrenirken, kendi dilinize yabancılaşmamamızı sağlamasıdır. DOYSAK kaidesine göre, yabancılaştıran bir yabancı dil, yalancı bir dildir.
Maharet hasta olunca en iyi doktoru
bulmak değil, bizi hastalıklardan koruyacak en iyi doktoru bulmaktır. Münir Arı kan
Alternatif Tıbbı Keşfet
- :* . ; / . :• Modern Tıbba Tamamlayıcı mı, Alternatif mi? Türkiye'ye ilk modern teşhis usûllerini getiren sağlık grubunun ortağı ve yönetim kurulu üyesiydim. Haliyle hayatımın doktor çevresi en geniş dönemiydi. Aşırı stres ve yüksek tempoda çalışmaya bir de düzensiz beslenme eklendiğinde ülser oldum. Hemen engin (!) tıp bilgilerimle birkaç doktor dostuma da danıştıktan sonra o günün en güncel ve etkili ilacını aldım. Tam kullanmaya başlayacaktım ki, dostum Faruk Nadir Bey "Amman Münirciğim. O ilacı asla kullanma!" dedi. "Niye ki?" dedim şaşkınlıkla. "Karaciğerinde yağlanma yapar." demesin mü? 1987'nin sıcak bir yaz gününde, modern tıp ile ilk şaşkınlığımı böylece yaşamış oldum. Çektiğimiz bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonanslarda, vücudun iç organlarının halleri ayan beyan her gün gözlerimizin önündeydi. Karaciğerdeki yağlanmanın seconder etkilerini bilen bir kişi olarak, haliyle ilacı daha kullanmadan bıraktım. Halbuki o güne kadar "Doktorların verdiği tüm ilaçlar, istisnasız ve tereddütsüz olarak sorgulanmadan kullanılır." diye biliyordum, iyi de ülserdim ve bir şeyler yapmam gerekiyordu. Alternatif tıp veya tamamlayıcı tıp diye isimlendirilen alana doğru ömrümün sonraki dönemlerinde gittikçe artacak keyifli bir yolculuğa, yaşadığım bu şaşkınlık sonrasında başlamış oldum. 316 Nitelikli İnsan Beslenme, çalışma, düşünme sürecini yeniden düzenleyerek ve bazı nebatî kürler kullanarak ülserden kurtuldum. Ülser basit bir hastalık; ama 1987'den bu yana birçok ölümcül hastalık için bile tamamlayıcı tıbbın etkin bir şekilde şifa dağıtmaya devam ettiğini duyuyor ve görüyorum. Bugün modern dünyanın gerçekten zihinleri ile modernleşmiş birçok ülkesinde, tamamlayıcı tıp, yasal sınırlar içerisinde tavsiye edilen ve uygulamalarıyla saygınlık kazandıran bir tıp alanı olarak yerini almıştır. Maalesef ülkemiz gibi henüz kavramları yerli yerince oturtamayan ülkeler de var. Hiç şüphesiz bunda doktorlar ve idarecilerimizin yanında, tamamlayıcı tıbbı şarlatanlıkla şahsi, emellerine alet eden seviyesiz kişilerin payı da büyük. Diğer taraftan, kanunî sağlık sistemimizin içinde de, bırakın Hipokrat yeminine, insanlığa sığmayan uygulamalar ile her gün medyada boy boy resimleri çıkan doktorcuklara da yeterince şahit olmuyor muyuz? Kişisel olarak, tamamlayıcı tıbbın şarlatanların elinden kurtulması ve kanunî sağlık sistemimizin bir parçası haline gelmesi için çabalıyorum. Bu çabalar sizin de bu usûlleri tanımanız ve bu işin kanunî uzmanlarına yönelmenizle yaygınlaşacak. Güç bulacak. Bu amaçla kişisel gelişim konsepti içerisine tamamen fıtrî olan bu usûlleri de kattım. Sağlık olmadan kişisel gelişim neye yarar? Sağlığınıza iş işten geçmeden sahip çıkabilmeniz için, aşağıdaki "26 Tamamlayıcı Tıp" dalını sizinle paylaşmaya karar verdim. Ucuz, pratik, doğal, kendi kendinize uygulanabilir, koruyucu, bağışıklık sisteminizi güçlendirici ve her şeyden önce yan etkisiz bu usûlleri tanıdıkça, eminim sizler de benim gibi, bu usûllerin tamamen kanunî uygulayıcıları eliyle toplumun tüm katmanlarına yaygın bir şekilde uygulanması için çaba sarf edeceksiniz. Ülkemizde ve tüm dünyada. Siz de bu kitabı okuduktan sonra, ilk okuldan itibaren, ders müfredatları içerisinde tamamlayıcı tıp konseptinin olması için kanunî yollardan mücadele vereceksiniz. Eminim... ., Hastalandıktan Sonra mı, Hastalanmadan Önce mi? Ne zaman doktora gidersiniz? Seminerlerimde sorduğum bu soruya verilen cevapların hemen hemen % 99'u "Hastalanınca" oluyor. Ne kadar acayip bir şartlanma. Oysaki doktorluk mesleği, özü itibarıyla hastalıkları ortadan kaldırmayı ilke edinen kutsal bir disiplindir. Bu disiplinin gelecek- 24- Bölüm: Alternatif Tıbbı Keşfet 317 teki en önemli başarısı, hastalıkları ortaya çıkmazdan evvel yenme başarısı olacaktır. Minik yavrumuz Muhammed ikbal, henüz 20 aylıktı ilk dişçiye götürdüğümüzde. Yeni çıkmakta olan pırıl pırıl dişleri ile onu dişçiye neden getirdiğimizi soran doktor hanımefendi "Dişlerinin gelecekte de böylesine sağlıklı olabilmesi için tavsiyelerinizi dinlemeye geldik" cevabımızı duyduğunda öylesine mutlu olmuştu ki anlatamam. Şimdi hayat yoldaşım Sema Hatun, yavrularımıza geleceğe yönelik en önemli yatırımlardan birisinin diş sağlığı olduğu bilincini aşılamaya devam ediyor, sürekli, bıkmadan, boş vermeden. Aşağıdaki alternatif tıp usûllerinin birçoğu Dünya Sağlık Örgütü tarafından ilmî bir tedavi usûlü olarak kabul edilmiştir. )• Bazı Tamamlayıcı Tıp Dalları 1. Akupunktur Her canlı organizmanın muhtemel tehditlere karşı bir kendi kendini koruma ve savunma mekanizması vardır. "Bağışıklık sistemi" olarak adlandırılan bu mekanizma sayesinde vücudumuz, karşı karşıya kaldığımız tüm tehditlerde yapabildiği kadarıyla kendini savunur ve mikroplan yok etmek için karşı saldırıya geçer. Ne var ki, vücudumuzun fıtrî dengesini birçok yanlış yaşantı sonucu bozduğumuz için, vücut karşı karşıya kaldığı tüm tehditlerde gerekli olan hormonların, kimyevîlerin ve enzimlerin salgılanmasında her zaman etkin bir şekilde çalışamaz. Akupunktur, Latince'de iğne ile noktalama anlamına gelen "akus" ve "punctura" kelimelerinden gelir. Asıl kaynağı Çin tıbbidir. Özellikle son 50 yılda Batı dünyasının ilgisini çekmiş ve Batı'da da uygulamaya konmuştur. Vücudumuzun sahip olduğu bu dengeyi yeniden sağlama çalışmayı amaçlar. Bunun için belli noktalara ince çelik iğneler batırmak suretiyle, uyarılan noktalardan beynimize belli sinyaller gitmesini sağlar. Bu sinyaller, bedenimizde fıtrî yollarla oluşmuş olan serotonin, asetilkolin, endorfinler ve enkafalinler gibi kimyevîlerin salgılanmalarını ve salınmalarını değiştirirler. . ; > Mesela, beyindeki hipofiz bezinin salgıladığı "oxytocin" hormonunun dişileri cinsî açıdan uyardığı bilinmektedir. Cinsî isteksizlik durumunda 318 Nitelikli İnsan hipofiz bezini tetikleyici bir akupunktur uygulaması yapılabilir. Utangaçlıkları ve çekingenlikleri sebebiyle toplum içine çıkamayan ve asosyal bir hayat sürmek zorunda kalan kişilere, uygulanacak özel bir akupunktur seansı ile, beyinlerin yeterli düzeyde seratonin maddesini salgılaması sağlanabilir. Böylece kişinin kendine güven duygusu kamçılanarak, daha fazla mutluluk hissi oluşur. Kişi kendini ifadede daha rahat davranır ve öteki insanlarla çok daha kolay ilişki kurabilir. Akupunktur, bedensel ve ruhsal birçok rahatsızlıkların tedavisi yanında, bazı zararlı alışkanlıklardan kurtulmak amacıyla da başarı ile kullanılmaktadır. Özellikle kulaktaki hassas noktaların iğnelerle uyarılması sonucunda, beyne giden sinyallerde vücut için olumlu değişiklikle, yapılabilmektedir. Hastalığa yakalanmadan da, koruyucu ve güçlendirici etkisinden faydalanmak amacıyla belli uygulamalar yaptırabilirsiniz. Yoğun tempolu çalışmalarınızda, sınav öncesi gibi strese yenik düştüğünüz anlarda, akupunktur size destek olacak ve sizi rahatlatacaktır. 2. Alexsander Tekniği Alexsander Tekniği ilk kez Sezen Aksu'nun en sevdiği insanları peş peşe kaybetmesi sonrasında yaşadığı hüzün dolu olaylar neticesinde duyuldu Türk basınında. Sevdiklerinin ölümü veya hastalanması, ameliyat olması vs. "Minik Serçe"yi neredeyse şoka sokmuştu. "Çok özendim köylü kadınları gibi avaz avaz ağıt yakmaya; ama bir an geldi ki bırakın şarkı söylemeyi, yutkundum kaldım, konuşamıyordum bile." demişti bir röportajında. Medyadan arkadaşları sayesinde Alexsander Tekniği ile tanışıyor. Odasını aynalarla kaplatıyor. Her konuştuğunda, şarkı söylediğinde, bedenindeki değişimlerin sesini nasıl etkilediğini görüyor ve işi çözüyor. Ondan sonra sahnelere devam... Tekniği bularak kendi adını veren, F. Matthias Alexander da şiir ve şarkı okurken sesini yavaş yavaş kaybediyordu. Bir gün ayna karşısında şiir okurken vücudunda garip değişiklikler olduğunu fark etti. isteği dışında vücudunun fıtrî duruşunu bozuyor ve kendini gerginleştiriyordu. Vücudu zihninden geçirdiği söyleyeceklerine veya okuyacaklarına uygun bir pozisyonda olmayınca sesi kısılıyordu. Ve doğal duruş tekniğini önerdiği "Kendini Kullanma" adlı kitabını yayınladı. Kitabında, özellikle 24. Bölüm.- Alternatif Tıbbı Keşfet 319 vücudumuzu yanlış öğrenilmiş hareketlerden kurtarıp sağlıklı yaşamamız için gerekli olan kendi doğal duruş, hareket ve nefes alma biçimleri kazanmamızı tavsiye etmektedir. 3. Aromaterapi Aromaterapi, nebatî saf uçucu aroma yağları ile terapi usûlüdür. Her bitkinin kök, çiçek, yaprak ve çiçeklerinin ayrı etkilerde güçlü antiseptik koruyucu, mikrop öldürücü, iyileştirici ve hücre yenileyici etkileri vardır. Bitkilerde fıtrî yollarla oluşan yağlar bitkinin gerçek özü ve hormonu sayılır. Bizim vücudumuzdaki hormonlarla eşit bir etkisi olduğu bilinmektedir. Aromaterapide, uzmanı eliyle ve kesin teşhisi yapılmış bir durumda ve özellikle hastanın bütün kişisel özellikleri bilindiği durumlarda etkin ve başarılı terapi uygulamaları yapılabilir. Doğru yağ seçimi, seçilen uçucu yağın kalitesi, doğru kullanımı, uygulama dozajı ve hastayı bilgilendirme, başarının vazgeçilmez şartlarıdır. Hastalık dışında, hücre yenileyici, koruyucu, gençleştirici etkileri için de güzellik ve formda kalma amaçlı kullanım şekilleri vardır. 4. ASED Alternatif Sistemle Enerji Dengesi olarak bilinen ASED, kısaca vücuttaki fıtrî dengenin korunmasını tavsiye eden bir disiplindir. Ruh, beden ve kainattaki var olan enerji dengesi, yanlış soluma, yanlış beslenme, yanlış hareket veya hareketsiz bir hayat ve yanlış ilaç kullanımları ile bozulur. Buna bir de ruhsal dengesizliklerimiz, stres, sıkıntı ve takıntılarımız eklenince vücudumuzu kendi elimizle imha sürecine itekleriz. ASED ile vücudumuzun fıtrî dengesini düzeltebiliriz. Doğru teşhis sonrasında uygulanacak fıtrî usûllerle duygu, düşünce ve davranışlarımızı önce kontrol altına alabilir, sonrasında ise, sağlığımıza destek olacak bir biçime sokabiliriz. Koruyucu hekimliği de içinde barındıran ASED teknikleri ile birçok hastalıkların ortaya çıkmadan engellenmesi yanında, gereksiz ilaç kullanımlarının da minimuma indirHmesi mümkün olacaktır. 5. Ayurveda : ' Sevgili dostum Yüksel Körükçü bir gün elinde bir kitapla çıkageldi. Kapakta, o âna kadar duymadığım "Ayurveda" yazısını görünce "Nedir 320 Nitelikli İnsan bu?" diye sordum. "You are vvhat you eat." dedi. "Ne yiyorsan osun." Bir Çin ata sözü olan bu tespiti Ayurveda kitabını okuduktan sonra daha iyi anladım. Zaten,günümüz dünyasında, hastalıkları önlemenin en önemli usûlünün az yemek, yeterli yemek ve doğru yemekten geçtiğini savunan öğretiler gittikçe değer kazanıyor. Hintçe ayur (hayat) ve veda (bilgi) kelimelerinin birleşiminden gelen ayurveda, hayat bilgisi anlamına gelmektedir. Vata, Pitta ve Kapha adı verilen kişiye özel 3 ayrı beden tipi vardır ki buna kişinin Dosha'sı denmektedir. Ayurveda, kişinin bireysel, bedensel , ruhî, hormonal ve düşünce tipini anlamasını ve kendi tipine uygun bir beslenme ve hayat şekli seçmesini tavsiye eder. Eskiden vajeteryen beslenme dendiğinde, hayvanî ürünlerden uzak durmak ve bol bol sebze ve meyve tüketmek akla gelirdi. Ayurveda bitkilerin de ekolojik tarım ile; yani tamamen hormonsuz ve tamamen doğal yöntemlerle yetiştirilmiş olmasını beden tipinize ve vücut saatinize uygun bir şekilde beslenmenizi tavsiye ediyor. Aynı zamanda içinde kul hakkı barındırmayan; yani tamamen hak edilmiş bir kazançla satın alınmış gıdalarla beslenmenizi istiyor. Dahası, yemeği hazırlayan kişinin iyi bir duygu ve düşünce ile onu hazırlaması ve olumlu niyetlerle sunmasının yararlarından bahsediyor. Ayurveda ile tanıştığınızda yaşantınıza yeni bir yön vereceksiniz, eminim. 6. Bioenerji Bioenerji disiplinine göre, kainat makro ve mikro kosmos denilen iki âlemden oluşur. Kainatta bulunan bu hayat enerjisi vücudumuzda "şakra" adı verilen enerji dağıtım merkezlerinde toplanır. Geleneksel Hint tıbbın-da 7 adet şakra vardır. Bunlar Kök, Sakrum, Solar Pleksus, Kalb, Boğaz, Üçüncü Göz ve Taçşakra'larıdır. Bioenerji uzmanların kendilerindeki enerjiyi, enerji dengesi bozulmuş hastalara bu şakralardan ileterek, onların doğal enerji dengelerini düzeltmelerini sağlarlar. Vücudumuzun dışında, "Aura" adı verilen kişiye özel enerjik bir alan (kalkan) vardır. Bu enerji kalkanı, vücudun fıtrî dengesini bozduğumuzda yırtılır. Bozulmaya doğru önce bu aura'da incelme, sonra da yırtılma gözlemlenir. Bioenerji, hastanın aurası yırtılmadan onun enerji kalkanını 24. Bölüm: Alternatif Tıbbı Keşfet 321 güçlendirmeyi amaçlar. Kişiye özel bu enerjik beden onu hastalıklardan koruyacak fıtrî bir güç ve kuvvet kaynağıdır. Birçok bioenerji uzmanı, bu kalkanın zayıfladığını ve yırtıldığını gözlerinizden, kulaklarınızdan, dişlerinizden ve ayak tabanlarınızdan anlayabilir. 7. Çampisaj Modern tıp tarafından da gün geçtikçe daha fazla faydası keşfedilen | masajla, bebeklerde zeka gelişimi dahil birçok harikalıklar görülmektedir. Aromatik Hint baş masajı olan Çampisaj, aslında Ayurveda düşüncesinden Ş doğmuştur. Özellikle vücuttaki hücrelerin gerekli ve sağlıklı bir biçimde beslenmesi ve hücredeki toksinlerin mümkün olan en kısa sürede bedenden atılmasını amaçlar. Çampisaj uzmanları, üst beden denilen sırt, i omuz, boyun, kafa, saçlar, saç derisi ve yüze aromatik öz yağlarla uygu-I ladıkları bu özel masaj tekniği ile bu iki etkiyi oluşturmaya çalışırlar. Masaj, sırasında kan dolaşımı hızlanır. Hücreler daha çok ve daha çabuk | oksijene kavuşur ve biriken toksinler daha kısa bir sürede vücuttan atılır. Çampisajda kullanılan aromatik yağlar, özellikle ruhsal açıdan da dinlenmenizi, dinlenmiş ve huzura kavuşmuş bir beden ile doğal koruyucu sisteminizi işletmenizi temin eder. Egzotik bir etki yapar. Çampisaj'da yerine göre enerji veren, harekete geçiren, dengeleyen, sakinleştiren, durağan-laştıran ve dinginleştiren aramalardan faydalanılır. Elimden gelse bütün şirketlerde bir masaj odası kurar ve çalışanların istedikleri vakitlerde, masaj ihtiyacı hissettiklerinde, bu odada etkin bir şekilde rahatlamalarını sağlardım. Okullarda, resmî dairelerde ve askerî kurumlarda. Hülasa rahatlamaya, engin bir düşünce gücüne, dingin bir ruh haline ve etkin bir beden gücüne ihtiyaç duyduğumuz her yer ve zamanda masaj diyorum. 8. Çiçek Terapi Kızılderili kültüründe bitki ve hayvanların da insan ruhuna benzer bir ruh taşıdığına inanılır. Çocuklar küçüklükten itibaren hedefledikleri o ruha kavuşmak için özenle seçilen av etini ve özenle hazırlanan bitki kürlerini yerler. Ergenlik törenlerinde, evlilik törenlerinde ve özel gecelerde, bu beslenme ve kür uygulamaları daha da önem kazanır. Dahilî ve haricî kullanılan bitki kürleri üstelik bir de yakılarak tütsüsünden faydalanılır. Çiçek terapide de aynı buna benzer bir yaklaşım vardır. Bitkilerin özündeki pozitif J 322 Nitelikli İnsan enerjinin bedene aktarılması esasına dayanan çiçek terapi, özellikle son yıllarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Özellikle, zihnî sıkıntılar için, enerji eksikliği, konsantrasyon bozukluğu motivasyon olamama durumlarında ve özgüven geliştirme amacıyla etkin olarak kullanılan kürler vardır. Babaannem rahmetlinin muhteşem bir gülistanı vardı. Rahmetli dedem, bu bakımlı ve alımlı çiçek bahçesindeki uğraşılarına bakıp babaanneme sürekli "Hayriye Hanım, şunların bir de yemeğini yapsan da yesek." diye takılırmış. Babaannem, çiçek terapinin ilmî esaslarını bilmiyordu. Eminim onlara her dokunuşunda, onları her koklayışında içi tarifi mümkün olmayan bir sevecenlikle dolup taşıyor ve ruhunu böylelikle huzura erdiri-yordu. Çiçeklerin dibini çapalarken, onları sularken, budarken, hülasa çiçeklerle yaşarken onun çok mutlu olduğunu biliyordum. Çiçek terapide d,ikimden itibaren olmasa bile, hazır satılan çiçek özlerinden dahilî ve haricî kullanımlarla ruh ve beden sağlığınıza katkı sağlamanız mümkün. Bir de onları satın alma yerine, kendi yetiştirdiğiniz tamamen fıtrî bir hayat yaşayabilseniz. Çiçek gibi bir hayatınız olurdu, eminim. 9. Çigong Çigong, evrenin temelindeki enerji, doğal güç, canlıların beden-lerindeki hayat enerjisi anlamına gelen "çi" ile iş ve kararlı çalışma anlamına gelen "gong" kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Geleneksel Çin tıbbının koruyucu bir sağlık yöntemidir. Beden; soluma, zihin ve hayat enerjisi düzenleme temelleri üzerine kuruludur. Hareketleri belli duruş, hareket, soluma, zihnî hayal ve odaklama usûllerini içermektedir. Bir koruyucu hekimlik uygulaması olan Çigong, aynı zamanda erken yaşlanmaya karşı bir aşı gibidir. Bedenen ve zihnen dengeyi sağlamanıza ve vücudunuzu kontrol edebilmenize yardımcı olur. 10. Feng Shui Feng Shui, mekanla ilgili imaj danışmanlığı ilmidir. Yaşadığımız mekanları huzur, mutluluk, refah ve sağlık getirecek şekilde düzenleme sanatıdır. Mekanla ilgili imaj danışmanları olan Feng Shui uzmanları, Çin ve Hint'ten gelen geleneksel bilgileriyle, bulunduğunuz ortamı en uyumlu bir şekilde 24- Bölüm: Alternatif Tıbbı Keşfet 323 düzenlerler. Ana uyum, evrende yer alan yin (dişi) ve yang (erkek) enerjisinin uyumudur. Yang, yoğunlaşan bir enerjidir. İçeri giren, kasılma ve bası yapan, pozitif, erkek, tek, küçük, ağır, sert, katı, günü temsil eden, güneşi temsil eden, tuzlu, hızlı, sağ bir enerjidir. Yin ise, dağıtan, genişleme yapan, küçük, hafif, yumuşak, dik, gece, karanlık, soğuk, kış, tatlı, sol taraf ve yavaşlığı temsil eden bir enerjidir. Yaşadığımız mekanda ancak bu iki enerji dengede ise, ortam bize huzur verir ve bizi rahatlatır. Aksi takdirde kasvetli bir hava sarar ortalığı. Feng Shui, kainattaki 5 elementi birbirini dengeleyen bir şekilde bulunduğumuz ortama taşımamız gerektiğini söyler. Bunlar, ateş, toprak, metal, su ve ağaçtır. Bu 5 element dışında ortamın dengelenmesi için 8 ana araçtan faydalanılır. Bunlar ise, ışık, ses, renk, canlılar (bitki ve hayvanlar), hareketli cisimler, durağan cisimler, mekanik aletler ve kılıç gibi düz hatlardır. Bütün bunların dengelenmesi esnasında en dikkat edilecek husus, tamamen natural eşyaların veya doğal usûllerle oluşturulmuş cisimlerin kullanılmasıdır. Mesela, denge için bulunduğunuz mekana ateş alacaksanız, doğalgazla yanan bir şömine, Feng Shui'da asla önerilmez; çünkü dengenin korunması için doğallık esastır. 11. Hipnoz Her ne kadar Yunanca'da uyku anlamına gelen "hypnos" kelimesinden gelse de, hipnoz gerçek bir uyanıklılık halidir. Çeşitli zararlı alışkanlıkların bıraktırılmasında, fobilerin yok edilmesinde, davranış bozukluklarının giderilmesinde, öğrenme güçlüklerinin yenilmesinde, sınav stres ve kaygılarının giderilmesinde, başarılı bir eğitim motivasyonunda, güzel sanatlar ve sporda etkin bir performans sergilenmesinde ve konsantrasyon yükseltilmesinde başarılı bir şekilde uygulanmaktadır. Usûlün basit olması onu, kendilerini hipnozör olarak gören bazı şarlatanların eline düşürmüştür. Hipnoz kişinin, dış dünyanın etkilerine kapalı; ama hipnozu yapan kişinin telkinlerine açık bir şekle, getirilerek, söz, bakış ve telkinle meydana getirilen bir çeşit şartlanma durumudur. Kişi bu şartlanmayı kendi kendine yaptığında buna otohipnoz denir ki sınav öncesi çalışmalarımız- 324 Nitelikli İnsan dan maksimum verim alabilmek, öğrenme kalitemizi yükseltmek ve daha kolay hatırlayabilmek için hipnoza başvurabiliriz. Hipnoz esnasında kişinin tamamıyla inandığı konularda hipnoz olması mümkündür. Hipnotizör, deneğe onun kabulleri dışında bir şey yaptıramaz. Değişimi istediğimiz konu, büyük bir inanç ve istekle değişmeye razı ve hazır olduğumuz bir konu olmalıdır. O zaman irademize yön verilmesi, herhangi bir iç çatışma meydana getirmeden sağlanmış olur. Aksi takdirde, bilinçaltı direnci ile uyanık da olsak, uykuda da olsak hiçbir telkin, inanmadığımız bir şeyi bize yaptıramayacaktır. Gerçek uzmanlarını bulmanız kaydı ile diş çekiminden bazı basit ameliyatlara ve stres, fobilerinizi yok edip rahatlamaya ve sigara gibi zararlı alışkanlıklarınızdan kurtulmaya kadar birçok değişik konuda hipnozun yapıcı ve destekleyici etkisinden faydalanabilirsiniz. 12. Kinesioloji Dr. George Goodheart tarafından geliştirilen kinesioloji, vücut dengesinin adalelerdeki dengeye bağlı olduğu prensibi üzerine kurulmuştur. Her adale bir şakra ve belli bir organla iletişim halindedir. Vücudun herhangi bir yerindeki kaslarımızın yorulması bu, aslında o bölgedeki ilgili şakra, organ ve kas arasında olan enerji ilişkisindeki bir bozulmanın belirtisidir. Dolayısı ile kastaki kramp veya kasılma ancak kasa karşı gelen diğer kasın güçlendirilmesi ile mümkün olabilir. Bu amaçla kişinin özellikle kol ve bacak kaslarına belli basılar uygulanarak ve belli uyarılarda bulunularak, o bölgeden gelecek sinyallere göre uygulanan masaj ve rahatlama teknikleri ile enerji blokajları aşılır. 13. Kriopratik Yunanca "chiros" (el) ve "practicos" (uygulama) kelimelerinden gelen kiro-: praktik omurga, eklemler sinir sistemi sağlığının korunması ve vücut fonksi-: yonlarının yeniden dengelenmesi için tümüyle elle yapılan bir tedavi şeklidir. Tedavi sürecinde, beslenme düzenlemeleri, egzersiz, dinlenme, duruş ve oturuş pozisyonlarının doğallaştırması, masaj ve "yoga"dan da yararlanılır. Gerçek bir kriopratik ancak tam bir teşhis sonrasında planlı bir uygu- lama ile olabilir. Uygulama sonucunda, duruş ve oturuş bozukluklarını _2_4- Bölüm: Alternatif Tıbbı Keşfet 325 düzeltmek, omurga ve pelvis eklemlerinin fıtrî fonksiyonlarını yeniden kazandırmak, ağrı ve fonksiyon bozukluklarına yol açan sinir yıpranmalarını ve basılarını ortadan kaldırmak hedeflenmektedir. 14. Kristal Terapi Taşların tedavi edici özelliği olduğuna inanmayanlardansanız, lütfen kaplıcalara gidip şifa bulmuş milyonlarca insandan birkaç tanesi ile konuşun. Büyük ihtimalle kendi yakın çevrenizde rahatlıkla bulabileceğiniz kaplıca müdavimleri vardır. Kaplıcalardaki suyun şifalı olmasının sebebi suyun kendisi değil, yer altı sularının yeryüzüne çıkarken içinden geçtiği şifalı taşlardır. Bir başka ifade ile, o şifalı taşların içindeki mineraller ve suya kazandırdıkları enerji ile kaplıcalar birer şifa merkezi olurlar. Kristal terapi, taşlardaki hem şifalı mineraller, hem de elektromanyetik enerjilerle kişilerde tedaviyi amaçlayan bir disiplindir. Bu konuda profesyonel hizmet veren taş uzmanları, son zamanlarda bu ilmin daha da yaygınlaşmasını sağlamışlardır. Bugün burcunuza göre bünyenize en uygun taşı sizin için seçen merkezler bile vardır. Taşınıza ihtiras düzeyinde bağlı kalmamanız, onu elde etmek için hırslı davranmamanız, onu gösteriş amaçlı değil vücudunuzun fıtrî dengesini korumak amacıyla kullanmanız ve taşınızı başkalarına elletmemeniz gerekir. Dünyanın en büyük elmasları, sahiplerine, bu hususlara uymadıkları için hep felaket getirmiştir.
Bazı taşların bilinen şifalı yönleri şöyledir: Agat; tansiyon
dengeleyici. Akuamarin, yatıştırıcı. Ametist, enerji verici. Aventurin, stresi yok edici. Aytaşı, sezgileri artırıcı. Hematit, kan dolaşımı düzenleyici. Jasper, sindirim sistemini çalıştırıcı. Kaplan Gözü, baş ağrılarını hafifletici. Kuvars Kristali, ruhsal denge sağlayıcı. Krizopras, sinirsel gerilimleri yok edici. Malahit, dengeleyici Mavi Kuvars, zihin açıcı Obsidyen, heyecanı azaltıcı. Pembe Kuvars, stresi giderici Rodonit, cesaret arttırıcı Rutilat Kuvarsı, depresyonu azaltıcı. Sitrin Kuvarsı, toksinlerin atılmasını kolaylaştırıcı Sodalit, sakinlik- leştirici Topaz, neşelendirici; Tormalin ise, ilham verici bir taştır. 15. Manuel Lenf Drenaj Masajı Vücuttaki toksinlerin atılmasını sağlayan, hücre ve dokulara besin taşıyan beyaz kan dolaşımı olan lenfatik dolaşım, bağışıklık sisteminin 326 Nitelikli İnsan güçlendirilmesini de sağlar. Konunun uzmanları tarafından doğal yollarla, elle ve yardımcı bir madde kullanılmadan yapılan bu masajda, bedenin uç noktalarından kalbe doğru periyodik hareketlerle bloke olmuş lenf sıvısının serbest akımının sağlanması amaçlanır. Elbette tek masaj yöntemi bu değil. Bunun dışındaki sayısız masaj türlerini siz de deneyebilirsiniz. Benim hayalimdeki okul ve iş yerleri şöyledir: Kapıdan girerken sağlı sollu masaj koltukları. Gelenler sedirlere uzanıp 3-5 dakikalık masaj yaptırıyorlar. Herkes rahatlayarak içeri giriyor. Yakın bir gelecekte bulunduğumuz kurumlarda bu yapılır mı bilmem; ama ben kendi adıma, eve her girdiğimde çocuklarıma ister 1 aylık, ister 7 yaşında hiç fark etmez, masaj yapıyorum. Onlarla kurduğum bu çok özel iletişim usûlü sayesinde, akşam eve geldiğimde sevimli kedicikler gibi yanıma sokulup, o sevimli yumurcak şiveleriyle "Baba bana masaş yap." diyorlar. Yaptığım masajı bilinçli bir şekilde yaptığımı söylememe gerek yok sanırım. Aldığım masaj teknikleri eğitimi ile hem onlardaki stres gideriyor hem de beyinle gelişimlerine destek oluyorum. Bilim dünyası, masaj yapılan çocukların IQ'larında % 30'luk bir gelişme olduğunu gözlemlemiş. Psikolojik rahatlama yanında, kan dolaşımını rahatlatması ve bedenî temasın verdiği güven duygusu açısından, Batı dünyası her anne babaya, bebeği soyarak cildine elle masaj yapmayı öneriyor. Sizinle iletişim bağlarının güçlenmesine ve dünyayı algılamasına da yardımcı oluyorsunuz masaj yaparak. Deneyin, çocuklarınıza masaj yapın. 1 ayda değişimi görmeye başlayacaksınız. 16. Reiki Birçok NLP uzmanının da kullandığı reiki, Japonca "yaşantı enerjisi" anlamına gelir. Yaşantımızı kendi ruh, beden, zihin ve duygu olarak dengede tutabilmemiz için kendi iç enerjimizi kullanabilmeyi öngörür. Reiki tüm varlığınızla evrenle tamamen barışık olma sanatıdır. Anne, baba, eş, kardeş, arkadaş, çocuklar, işimiz ve duygularımızın dengeli bir barışıklığıdır bu. Reiki, güne başlarken söyleyeceğiniz bazı sözlerin evrende karşılığını bulup, işlerinizin yolunda gitmesine yardımcı olacağını savunur. Deneyin: "Sadece bugün hiç endişelenmeyeceğim." "Sadece bugün işimi dürüstçe yapacağım." "Sadece bugün için canlı her şeye sevgi ve saygı 24. Bölüm: Alternatif Tıbbı Keşfet 327 göstereceğim." "Sadece bugün hiç kızmayacağım." "Sadece bugün hayattan zevk alıp şükredeceğim." diye başlayın güne. 17. Refleksoloji Kaynağını Çin tıbbından alan refleksoloji, ayak tabanımızda bedenin tüm bölgelerine, organlarına ve sistemlerine karşılık gelen refleks noktalarının varlığını savunur. Bu noktalara el ve parmaklarla uygulanan yoğun baskılarla, deri altındaki kristalimsi sert noktalar bulunur. Bu noktalara yapılan uyarılarla, o noktalarla bağlantılı olan çeşitli guddeler, organlar ve hücrelerde sonuçta da tüm bedende serbest enerji akışı sağlanarak bedenin kendi kendini tedavi etme mekanizması harekete geçirilir. Bedende fizyolojik bir rahatlama sağlanır. Bu nedenle rahat bir ayakkabı, ayak sağlığınız için çok çok önemlidir. 18. Renk Terapi Güneşten gelen ışık, Dünyamız'ın tek hayat kaynağıdır. Bitkiler, hayvanlar ve insanlar için olduğu kadar, yağmurun yağması ve rüzgârın esmesi için de gereklidir. Güneş olmadan hayat olmaz. Hayat, güneş varsa vardır. "Güneş giren eve doktor girmez." denmiştir. Güneş'ten gelen her ışın aynı etkiyi göstermez. İşık, bir tür elektromanyetik enerjidir. Kaynağı güneş olan bu enerji bir cisimden yansıyarak gözümüze çarptığında ışığı görmüş oluruz. Aslında görebildiğimiz her şey, ışığın yansımasıdır. Dolayısı ile görme, gözden cisme değil, cisimden göze gelen bir ışık oyunudur. Renkler ise bir ışık frekansının belli oranda yoğunlaşmasıyla oluşur. Işığın değişik dalga boylarına dönüşmesi, kırılması veya emilmesiyle değişik renkler meydana gelir. İşık bir enerji ise, renkler de değişik enerji tipleri demektir, işte renk terapi bu ilmî gerçekten yola çıkarak, kişinin ruh halinin dengelenmesinde renklerin gücünden yararlanmaya çalışır. Bugün hem psikoloji de hem de tamamlayıcı tıpta yaygın olarak kullanılır. Kişilerin burçlarına göre renk tercihleri olduğu gibi, psikolojik durumlarına göre de renk tercihleri vardır. Ishaac Nevvton, ışığın önüne bir prizma koyarak elde ettiği 7 renge "Güneş Tayfı" adını vermişti. Renk terapi, bu 7 rengin vücutta bulunan 7 şakraya karşılık geldiğine inanır. Şakranın dengesinin bozulduğu durumlarda, o şakranın rengi ile yeniden fıtrî denge sağlanacağını savunur. Mesela, kırmızı hayat enerjisi veren 328 Nitelikli İnsan canlandırıcı bir renktir. Turuncu, neşe ve bilgelik kaynağı, coşku verici; sarı, sinirleri yatıştırıcı ve zihnî faaliyetleri dengeleyici; yeşil, kan dolaşımını düzenleyici ve sakinleştici; mavi, zihni dinlendirici ve ilham verici; lacivert, ruhsal ve fiziksel rahatsızlıkları giderici, beynin sağ ve sol lobu arasında uyum sağlayıcı, yatıştırıcı ve zihni dinlendirici, mor ve eflatun ise, iskelet yapısını etkileyerek ruhsal dinginlik sağlayıcı renklerdir. Toksinlerden arındırıcı ve rüyaları düzenleyici etkisi vardır. 19. Shiatsu Aynı zamanda iğnesiz akupunktur "accupressure" olarak da bilinen, shiatsu, Japonca "shi" (parmak) ve "atsu" (basınç) kelimelerinden oluşmuştur. Parmaklarımız ve avucumuzun içi ile uygulanan masaj tekniğidir. Vücudumuzdaki gerginliklerin ve kasılmaların giderilmesi yanında, önemli bir tedavi ve iyileştirme yöntemi de olan shiatsu, korucu hekimlik özelliğine sahiptir. Uyku kalitesini artırması, dinlenmeyi sağlaması, ağrıları gidermesi ve gevşememizi sağlayan bu usûl, stresin etkilerini de azaltmaktadır. 20. Sıcak Taş Terapi Sıcak bir su içerisinde bekletilmiş ceviz büyüklüğündeki bir taşı, iki kaşınızın ortasına koydunuz mu hiç? Bunu yapmadıysanız bile bir akarsu kenarında çakıl taşlarıyla oynamışsınızdır eminim. O pürüzsüz çakıl taşlarının avuçlarınızdan kayarken çıkarttığı mistik şakırtılar eşliğinde nasıl da duygulanmışsınızdır. Taşlar, üstelik sıcak suda bekletilmiş taşlar, bir de volkanik özelliklere sahip olursa, vücut için çok etkin birer terapi araçlarına dönüşürler. Uzmanların eliyle yapılacak bu terapide, taşların ısısının kasların derinine nüfuz etmesiyle etkin bir masaj yapma imkanına kavuşulur. Üstelik sıcak taşlarla yapılan masaj çok daha etkili olmaktadır. Taşlardan daha uzun süreli ve kesintisiz olarak emilen ısı, hem toksinlerin atılmasında, hem de oksijenin hücrelere daha kısa zamanda ve daha çok ulaşmasını sağlamaktadır. 21. Şifalı Bitkiler Çingene kültüründe bir söz vardır: "Biz yılda bir kez ısırgan yersek, o yıl hastalanmayız ve eğer o yıl 2 kez ısırgan yersek, o yıl ölmeyiz." Özellik- W 24. Bölüm: Alternatif Tıbbı Keşfet 329 le büyük şehirlerde her kırmızı ışık yandığında arabanızın yanında biten ayakkabısız ve muhtemelen belden aşağısı çıplak minik yavrucakları siz de görmüşsünüzdür. Onlara yağmur, çamur, kar, tipi demeden yalın ayak ve bir kısa şartla dolaşacak kadar cesaret veren o büyük hayat kaynağının özellikle ısırgan olduğunu biliyorum. Hastahanelerde hiç çingene vatandaşlarımıza rastlamayız. Kendi geleneksel usulleriyle tedavi olmalarının yanında, ısırgan tüketimleri sayesinde bağışıklık sistemlerini sürekli güçlü tutmaları bunda en önemli faktördür. Üstelik bugün modern tıp otoriteleri de geçmişe nazaran ısırganın kullanımını çok daha fazla tavsiye etmektedirler. Sadece ısırgan mı? Elbette hayır. Doğada bulunan sayısız bitki, içeriklerindeki şifa sayesinde tüm dünyada yaygın bir şekilde kullanılıyor. Özellikle ısırgan, kantorun otu, sarımsak, adaçayı, ceviz, ginseng, ıhlamur, kuşburnu ve kekik son yılların oldukça popüler şifalı bitkileri oldular. Popüler olmasalar da onların sağlığımızı koruyucu, dinlendirici, rahatlatıcı, hafızayı canlandırıcı, fiziksel ve bedensel açıdan kuvvetlendirici, koruyucu, toksinlerden arındırıcı, bağışıklık sistemini güçlendirici, kısaca hayatî özellikleri, Lokman Hekim tıbbının mütevazı satırlarında bizi bekliyor. Ben özellikle her gün en az bir litre şifalı bitki suyu içiyorum. Uzmanına danışmak, temiz ve kalitelisini bulmak ve bilinçli bir şekilde kullanmak kaydı ile sizi de şifalı bitkiler dünyasına davet ediyorum. Ne olur şu hususların dikkatinizden çıkmasına izin vermeyin. Bir hastalığınız varsa, öncelikli olarak bunun tıbbî açıdan kesin teşhisinin konmuş olmasına dikkat edin. Şifalı bitki uzmanına "Karnım ağrıyor" diye gitmeyin. Muhtemelen sizi kıramayıp, karın ağrısına iyi gelen bir şeyler verecektir. Karnınızın ağrıması demek gerçekte ne olabilir acaba, hiç düşündünüz mü? Size karın ağrısı gibi gelen şey, mide, bağırsak, karaciğer, safra kesesi, böbrek veya apandisit ağrısı olabilir. Tıbbî açıdan iki ana kısma ayırdığımız alt batın ve üst batında, en az 200'e yakın birbirinin benzer belirtilerini gösteren; ama birbirinden farklı rahatsızlık vardır. Mesela, sesiniz kısıldığında bunun nedeninin mide asitleri olacağı hiç aklınıza gelir miydi? Mide asitlerinin yemek borusundan yükselerek ses tellenizin olduğu bölgede birikmesi sonucunda reflü olduğunuzda, siz hâlâ ses tellerine iyi gelecek sıcak bir şeyler içiyorsanız, sorunun kaynağını bir tarafa bırakarak pansuman tedbirlerle yaşıyorsunuz demektir. Burada kullandığınız ilaçların dışında yapmanız gereken en önemli şey, midedeki asidi 330 Nitelikli İnsan kesici bir düzenli beslenme alışkanlığı kazanmanızdır. Az yemek, acıkmadan yememek, doymadan kalkmak, "midenin 1/3'ünü yemeğe, 1/3'ünü içeceğe ve 1/3'ünü de havaya" (yani boş) bırakmanız en idealidir. En son öğününüzü, gün batımından en geç 1 saat sonrasına kadar yapmanız gerektiğini unutmayın. Yemek yeme vakitlerinizi standardize etmeyi de... 22. T'ai Chi Ch'uan Bir bilge, "Girdiği her savaşı kazanan usta değildir. Karşısındakini savaşmadan çaresiz bırakan, işte o ustadır." der. Bir başkası "Dövüş ustası olanlar öfkelenmezler. Kazanma ustası olanlar korkmazlar. Dolayısıyla akıllılar dövüşmeden kazanır. Aptallarsa, kazanmak için dövüşür." der. Tüm bu fikirlerin temelinde yer alan husus, kazanmak için illa karşı bir güç kullanımının gerekmemesidir. Güç, kazanmak için gerekli ve yeterli olan tek kudret değildir. Gücün akıllı kullanımıdır, bize kazandıran. T'ai Chi Ch'uan da mantık olarak yumuşak ve dirençsiz olanın, sert ve dirençli olanı yenmesi ilkesini savunan bir savaş sanatıdır. Kazanmanızı sağlayan şey, boyun eğmenizdir. Bu sayede önce karşınızdaki güçle uyum sağlar ardından da rakibinizi kendi gücüyle yenebilirsiniz. T'ai Chi'ciler su gibi yumuşak ve dirençsizdirler. Su, boşlukları dolduran ve sabrı ile barajların o muazzam setlerini bile aşan bir güçtür. Burada değerli dostum Adnan Demir Ağabeyi anmadan geçemeyeceğim. Çünkü O, bağırıp - çağırması gereken bir anda bile, gayet müte-vazi bir şekilde davranabiliyor. Toplantı masasının bir köşesinde elinde bir kağıt kalem söyleyemediklerini en usturuplu bir biçinde kaleme alıp, yazıya dökebiliyor ve yazdıkları bitince de kağıdı katlayıp çantasına koyabiliyor. Yine bir toplantıda, (o andaki kızgınlığı had safhada olmasına rağmen) asla bağırıp çağırmadı, aslında hiç konuşmadı demem daha doğru olur. Tüm toplantı boyunca söylemek istediklerini önündeki bir kağıda yazdı durdu. Toplantıdan sonra merak ettim. Asıl konuşması gereken, esip gür-lemesi gereken kişiydi. Ama tek bir kelime bile etmeden, sadece dinleme erdemi göstererek toplantıyı bitirmişti. Yazdığı kağıdı gösterdi. Aslında söylemeye hakkı olduğu şeylerdi. Ama öfkeyi yenmek ve asıl, üstün durumdayken saldırmadan çekilebilmek erdemi, gerçekten çok az kişide bulunan bir meziyetti. Bu tür meziyetlere sahip insanlarla karşılaşmak ve 24. Bölüm: Alternatif Tıbbı Keşfet 331 izzetli ve erdemli davranışlara şahit olmak bu kadar keyif verebiliyorsa insana, o meziyetlere sahip olanların tattıkları keyfi varın sizi düşünün. Kızmasının gerçekten hak olduğu, en haklı olduğu anlarda bile, hatalı ve suçlu kişilere karşı tek bir laf etmeme yürekliliğini gösteren ve öfke yerine olayların çözümü için aklını kullanma yolunu seçen Adnan Ağabey'den çok şeyler öğrendim. Ülkemizdeki uygulamalarını bilmiyorum; ama yurt dışında gördüğüm T'ai Chi'ciler, bu sanatı bedenlerinin yanında, ruh ve düşünce faaliyetlerini disipline etmek için de kullanıyorlar. Şirketteki bir toplantıda üstünüze gelene saldırırsanız, alt olursunuz. Telefonda sizi kahraman yapacak şey, size söven kişiye "Her şeye rağmen sizi affediyorum. Umarım bir gün siz de size şovenlerle karşılaştığınızda onları affetmek cesaretini gösterebilirsiniz." demenizdir. 23. Transandantal Meditasyon Maharishi'nin Transandantal Meditasyon tekniği zihin potansiyelinin geliştirilmesine, sağlığın iyiye gitmesine, toplumsal davranışlarımızın daha verimli hale gelmesine, toplumdaki hayat niteliğinin daha iyiye gitmesine ve dünya barışının yaratılmasına çalışan bir öğretidir. Ciddi bilim dergilerinde yayınlanan bazı ilmî makalelerde bu tekniğin 1 yıl süreli uygulanması sonrasında aşağıdaki gelişmelerin gözlendiğine değinilmektedir. Artan sözel yaratıcılık, yeni kavramları öğrenmede artan verimlilik, ahlakî değerlendirmede daha sağlam ilkeler, yüksek sözel IQ, azalan sinirlilik, daha hızlı refleks toparlanması ve artan nörolojik verimlilik. Bunun yanında öğrencilerle ilgili yapılan bir diğer araştırma sonucunda ise, yaratıcılığın artması, algı düzeyinde artış, hafıza verimliliğinde artış, sözel ve analitik düşüncenin gelişmesi, sentezci ve bütüncül düşüncenin gelişmesi, daha geniş kavrayış odaklanma yeteneği, zeka artışı, akademik notlarda gelişme, ahlakî olgunluk, daha şahsiyetli ferdî bağımsızlık gözlemlenmiştir. Transandantal Meditasyon, her gün iki kez 20 dakikalık sistemli bir meditasyon ile, bilinç düzeyinin yükseltilmesi tekniğidir. Rahat bir şekilde oturduğunuz yerde gözler kapatılarak bu tekniğin uygulanmasıyla, kişinin zihin faaliyeti durulmakta kendine özgü sakin bir uyanıklık olan ve 332 Nitelikli İnsan "Transandantal Bilinç" denilen bir durum deneyimlenmektedir. Bu bilinç hali, insan bilincinin en sade şekli olup zihnin tüm yaratıcı potansiyelini içermektedir. 24. Uyku Terapi ilim adamları tarafından en fazla merak edilen konulardan biridir, uyku. Son zamanlarda kurulan uyku merkezleri, araştırma laboratuarları ve bu konuya ayrılan milyarlarca dolarlık ödeneklere rağmen uyku hâlâ sır kapılarını açmamakta direniyor. Gerek klasik, gerekse tamamlayıcı tıp, ferdin uyku kalitesini artırmayı hedefler. En yüksek düzeyde ruhsal ve bedensel rahatlığa kavuşma, en doğal uyuma sürecine geçildiği anda başlamaktadır. Uyku üzerindeki araştırmalar, bir sonraki güne sirayet eden yorgunlukların, halsizliklerin ve daha ileriki dönemlerde baş gösteren sıkıntıların sebebinin doğru bir şekilde uyuyamamak olduğunu gösteriyor. Bu amaçla uyku uzmanları, doğru uyuma teknikleri göstererek bir rahatlama ve dinlenme vesilesi olan uykunun, bu gerçek görevini ifa etmesini sağlıyorlar. Doğru bir uyuma, sinir sisteminizi olduğu kadar kas, sindirim, boşaltım ve solunum sisteminizi de rahatlatıyor. Hormonal dengenizi koruyor. Bütün bunların sonucunda, ertesi günkü çalışmalarınızı daha verimli yapmanızı sağlıyor. Uyku uzmanları 4 saat ile 5 saat arasındaki bir uykuyu normal buluyor. "Erken yat, erken kalk" tavsiyesi, kişiye özel uyku süresinin ve zamanının bulunmasını sağlıyor. Son zamanlarda ortaya konan ilmî çalışmalar, kısa uyuyanların daha enerjik, dışa dönük ve kendi hayatlarından memnun kişiler olduğunu gösteriyor. Buna rağmen uzun uyuyanların (7 saatten daha fazla bir uyku kastediliyor) kendilerine güvenleri zayıf ve daha fazla eleştirme eğiliminde oldukları belirlenmiştir. Ayrıca vücudun bio ritmine ve fıtrî dengesine en uygun uyku şekillerinden birisi olan öğle uykusunu 15 dakika ile 45 dakika arasında bir süre için yapmayı sakın ihmal etmeyin. Araştırmalar, öğle uykusu uyuyan kişilerin enfarktüse yüzde 30 oranında daha az yakalandığını göstermektedir. Üstelik beyin aktiviteleriniz ve ve- rimliliğinizdeki artış da cabası. 24- Bölüm: Alternatif Tıbbı Keşfet 333 25. Yoga Yoga diyince büyük ihtimalle 'şişe adam' olarak tanınan Arjantinli yoga ustası Hugo Zamoratte aklınıza geliyor. Hani şu camdan bir su damacanası içine kıvrım kıvrım olarak girebilen yogiyi sanırım hatırladınız. Sanskritçe'de "yoga" (birleştirmek veya bütünleşmek) anlamına gelir. Yoga düşüncesinde 8 ana basamak vardır. Bunlardan yama, ahlakı; niya-ma, öz disiplini; asana, vücudun duruş ve hareketlerini kontrol edebilmeyi; * pranayama, nefesimize hakim olmayı; pratyahara, duygulan kontrol etmeyi, dharana, konsantre olabilmeyi; dhayana, meditasyonla düşünce gücüne ulaşmayı, samadhi beden ve duyular dinlenirken, aklın ve ruhun uyanık kalmasını ve böylece üstün bilince erişebilmeyi sağlar. Kişinin kalbini arıtmasını, benliğini yüceltmesini yaptığı dua ve ibadetlerle kendisini ve eylemlerini Yaratıcısına adamasını sağlayan yoga, genel olarak duruşlar, nefes egzersizleri, gevşeme ve konsantrasyon üzerine kurulmuş bir öğretidir. Düşünce, Düşünce Değil, Düşmeden Düşünce "Düşünce, düşünce değil; düşmeden düşünce" sloganının sahibi olarak sizlere son bir uyarıda bulunmak istiyorum. Henüz hasta olmamış, ameliyat olmamış, hastahanelere düşmemiş bir kişi iseniz, kendinizi şanslı kişilerden sayabilirsiniz. Yine de en azından yılda bir kez, hiç olmazsa öylesine bir hastane ziyareti tavsiye ediyorum. Gidin ve dolaşın. Gezin. "Sağlığımın kıymetini anlamak için geldim" deyin kapıdaki görevlilere size izin vereceklerdir. Elinizde bir demet kır çiçeği ile ilk gördüğünüz odaya dalın ve şifa dileklerinizle elinizdeki çiçekleri odadaki hastaya vererek dolaşmaya devam edin. Bu satırlara sizinle bunları paylaşma amacım, hasta olmadan sağlığınızın kıymetini bilmeniz ve hasta olmadan önce sağlığınızı koruyucu ve tamamlayıcı tıp usulleriyle gerçek sağlığa kavuşmanız. İş işten geçtikten sonra gerçekten çok geç oluyor. Kaybettiğiniz sağlığınızla birlikte neşenizi, canlılığınızı, iş yapma isteğinizi, başarma heyecanınızı, motivasyonunuzu, kariyerinizi, işinizi, eşinizi, çocuklarınızı ve hayatınızı kaybediyorsunuz. Tamamlayıcı tıbbı, neden kaliteli ve nitelikli insan olma sanatı konsepti içerisinde ele aldığımı sanırım böylece daha net bir şekilde ifade edebilmişimdir. Spor, bedenin ve ruhun yanında, dostlukları ve ilmî başarıları da geliştirmiyorsa, spor değil, olsa olsa sade bir skordur. Münir Arıkan Etkin Sporu Keşfet Neden Spor? Spor, insanı bedenen geliştirmesinin yanında, zihnen de canlı tutan bilinçli bir faaliyettir, insanı daha hareketsiz bir yaşantı tarzına mahkum eden teknolojik gelişmeler, spora olan ihtiyacı her geçen daha da artırmaktadır. Gideceğimiz her yere, mümkün olsa çalışma odamıza bile araba ile gitmek istiyoruz. Ofiste her işimizi bilgisayarla hallediyoruz. Mesaj ihtiyacını e-mail veya sms ile, görüşme ihtiyacını vveb cam denilen görüntülü kamera sistemleri ile, konuşmaları çet'leşerek hallediyoruz. Ola ki tüm bunlarla halledemediğimiz bir problem varsa, yan odadaki mesai arkadaşımızın yanına yürüyen bantlarla gitmek istiyoruz. Merdiven, asansörler yüzünden neredeyse sözlüklerden bile çıkartılacak. Diğer taraftan, beslenme alışkanlıklarımız da tamamen bozuldu. Bedenimizin fıtrî oturma şekli değişti. Oksijenimizin azalması yetmiyormuş gibi, bir de nefes alış veriş şeklimizi uzaklaştırdık, doğallığından. Yoğun ve ferdiyetçi çalışma temposu, aşırı stres ve anksiyeteye yol açtı. Bir taraftan elimizdeki işi bitirirken, diğer taraftan da kendi işimizi bitirdiğimizin farkında mıyız? Gelişimindeki heyecan verici onca güzelliklerine rağmen teknoloji gittikçe daha problemli bir hale getiriyonbizi ve ancak sporla bu olumsuzluklardan kurtulabiliyoruz. 336 Nitelikli İnsan Sporun Faydaları Kişisel gelişim seminerimi zaman zaman değişik mekanlarda yaptığımı söylemiştim. Burada amaç sadece mekan değişikliğindeki ferahlığa kavuşmak değil, kapalı ofisten tabiata doğru yaptığımız her yöneliş, sağlığımıza yaptığımız bir katkı olarak geri dönüyor. Hareketsiz vücudumuz canlılık kazanıyor. Daha bol oksijene kavuşuyoruz. Kazancımız bunlarla kısıtlı kalmıyor. Spor yaptığımız bir süreçte, yoğun iş temposundan kurtuluyoruz. Bir anlamda bedenen yorulsak bile, zihnen ve ruhen dinleniyoruz. Vücut kimyasallarımız hormonlarımız daha düzenli bir hale geliyor. Yaşadığımız heyecan bizi zinde tutuyor. Yeni yeni arkadaşlık bağlan kuruyor ve var olan dostlukları perçinliyoruz. Öz güvenimizi geliştiriyoruz, iletişim problemlerimizi yeniyoruz. Çekingenliğimizi yeniyoruz. Daha atak, daha cesur ve kendinden daha emin, bahadır bir ruh haline giriyoruz, işte tam bu esnada, kişisel gelişim konsepti içerisinde yer alan birçok mesaj kişiye daha kolay bir şekilde verilebiliyor. Kişiler öğrenmeye daha istekli oluyor. Mesaj daha açık ve net olarak ifade edilebiliyor. Karşınızdaki kişi tarafından da daha rahat bir şekilde algılanabiliyor. Spor ve Sağlığımız Düzenli ve bilinçli bir şekilde yapılan sporun kansere yakalanma riskini % 60 oranında azalttığı biliniyor. Alzeimer hastalığına yakalanma riski ise, neredeyse % 80 oranında azalıyor. Spor, vücudun bağışıklık sisteminin korunmasında ve özellikle de güçlendirilmesinde etkili oluyor. Bu özelliği ile gerçek bir koruyucu hekimlik usûlü. Kemik, kas ve sinir sistemimiz üzerinde de olumlu etkileri var. Kan dolaşımını regüle etmesi kalb sağlığını koruyor. Damar sertliği veya varis gibi hastalıkları önlüyor. Vücudun enerji dengesini sağlıyor. Akciğerin kapasitesini artırıyor. Bizi daha enerjik yapıyor. Şişmanlığı önlüyor ve şişmanlığın seconder birçok etkisinden bizi korumuş oluyor. Zihinsel olarak da sayısız faydaları olan spor, hem ferdî hem de toplumsal bilincimizde bir kalite sağlıyor. Ferdî açıdan kazanılan başarılardan duyulan haz bir yana, başarı kazanan her sporcu kendi ülkesinin zihinsel sağlığına da bir katkı sağlıyor. Bir kişilik bir başarı, bir anda milyonlarca kişinin beyninde mutluluk hormonu salgılanmasına yol açıyor. Bunun 25. Bölüm: Etkin Sporu Keşfet 337 malî değerini bulmaya çalışsak, Amerikan toplumunda 1 yıllık bir dönemde kazanılan sportif başarıların, kendilerine en az 10 milyar dolarlık bir dış kazanç sağladığını söyleyebiliriz. Düzenli spor, beyindeki dopamin üretimini artırarak, depresyon ve mental hastalıklara yakalanmamızı önlemektedir. Spor ve İletişimimiz Sporun komşuluk bağlarını güçlendirici yönleri olduğunu söylediğimde hayretler içinde kalıp, "Abartmıyorsunuz değil mi?" diye soran öğrencilerimi görüyorum. Apartmanlarda komşular arasında yapılacak spor müsabakalarının özellikle komşuluk ilişkilerini güçlendirdiği ve hem yavrularımız, hem de aileler arasındaki bağları kuvvetlendirdiğini söyleyebilirim. Spor konsantrasyon yeteneğimizi de geliştiriyor. Strateji geliştirme kabiliyeti kazandırıyor. Durumu ve rakibi okuma becerisi sağlıyor. Metabolizmayı canlandırıyor. Sürekli yapılan egzersizler beyinle kasların uyumlu bir şekilde çalışmasını sağlıyor. Üstelik spor yapan kişiler zararlı alışkanlıkları hızla bırakıyor. Bize hız ve dayanıklılık kazandırıyor. Kişiyi daha güçlü, daha esnek, daha atak ve bunun sonucunda daha cesur bir kişiliğe kavuşturuyor. Refleksleri geliştiriyor. Spor, sağlıklı ve kontrol edilebilir rekabet duygusu geliştiriyor, iş dünyasında yaşadığımız ölümüne rekabet felsefesinin aksine, erdemli bir rekabeti öngörüyor. Stratejik karar alabilme, takımdaşlık ve ekip ruhu ile problem çözme, strateji tespit etme ve uygulama gibi yetenekler kazandırıyor. Üstelik oyun öncesi, sırası ve sonrasında hem rakip, hem de takım arkadaşlarımızın durumlarını değerlendirebilme duygusunu elde ediyoruz. Gözlem yeteneği kazanıyor, liderlik, iletişim ve motivasyon becerilerimizi artırıyoruz. Spor, erdemli bir faaliyetler sistemidir. Mesela, atlı ciritte olduğu gibi, güçlü durumdayken ve rakibe vuracakken onu affetme ile de puan kazanıla-biliyor. En yıpratıcı sporlardan biri olan futbolda bile, centilmen hareketler uluslar arası bir düzeyde "fair play" ödülüyle ödüllendiriliyor. Nasıl Spor Yapmalı? Spor yapmanın ilk kuralı ihtiyacınız olan sporun yapılmasıdır. Bünyenizi ve sağlık durumunuzu bilmeli ve size en uygun olan sporu yapmalısınız. 338 Nitelikli İnsan Kalb rahatsızlığınız varsa, koşu yerine düzenli yürüyüş size daha fazla yardımcı olacaktır. İkinci kural, sporun düzenli yapılmasıdır. Aklınıza estiğinde yaptığınız spor, bünyenizde sadece yorgunluk, kas ağrıları ve halsizlik kazandıracaktır. Bir de antrenmansızlık dolayısı ile kendi kendinizi sakatlamadıysanız. Üçüncü kural, sporun bilinçli bir şekilde yapılmasıdır. Bunu söylerken, uygun zamanda, uygun kıyafet ve ekipmanlarla, uygun kişilerle, uygun bir şekilde yapılmasını kastediyorum. Spora başlamadan önce gerekli olan hazırlıklar ve ısınma yapılmalıdır. Düşük tempoda başlayıp, gittikçe hızlanan bir tempo sergilenmelidir. Tüm ağırlığı ayak tabanımıza yansıtan ayakkabılarımızın yaptığımız spora uygun olmasına dikkat edilmelidir. Doğru bir beslenme yapılmalıdır. Asla doping gibi geçici güçlendirici; ama kalıcı yıpratıcı ilaçlara başvurulmamalıdır Ezici bir rekabet değil, dostluğu pekiştirici tatlı bir rekabeti bizimle paylaşacak, kişiliğimizle bağdaşan arkadaşlarla spor yapmalıyız. Aksi takdirde kazanmak için gerekli olan tatlı sert rekabet, ezmek ve yok etmek için kullanılan nefret dolu bir hırsa dönüşebilir. Dördüncü kural, sporun bedeninize ve ruhunuza kazandırdığı güzellikleri kendi hayatınıza taşıyabilme erdemi gösterebilmenizdir. Spor yaparken sahada centilmen, şirkete veya eve dönünce kaplan kesilen bir kişilik, çok geçmeden sahibini de yok eder. Spor, bedeni ve ruhu geliştirdiği gibi, dostlukları ve ilmî başarıları da geliştirmiyorsa, spor değil, olsa olsa sade bir skordur. Spor yaparken sahip olduğumuz kazanma hırsı, cesaret ve öz güveni derslerimizde veya işlerimizde de gösteremiyorsak, biz spor değil skor peşinde koşan bir kişi durumuna düşmüşüz demektir. Spor mutluluk verir; ama skor için yapıldığında daha başlamadan önce % 50 kayıp demektir. Spor ve Kişisel Gelişim Kişisel gelişim konseptine en uygun spor türlerini sürekli olarak seminerlerimde anlatıyor ve katılımcıları bu konuda bilinçlendirmeye çabalıyorum. Bir faaliyetin kişisel gelişim konseptine uygun bir spor olabilmesi için şu 5 özelliğe sahip olması gerekir. > Kişinin insanlık onuruna uygun olacak. > Kişi bu faaliyetle skordan başka kazanımlar da edecek. 25. Bölüm: Etkin Sporu Keşfet 339 > Rakibi ile dostluk bağları güçlenecek. > Oyun içinde uyguladığı stratejiler, gerçek hayatta da kullanılabilecek. > Yapılan aktiviteler sadece spor amaçlı kullanılacak, bahis vb. kumar faaliyetlerine alet edilmeyecek. Hangi sporların bu özellikleri taşıyıp taşımadığı konusunda sizi vicdanlarınızla baş başa bırakıyorum. Bu safhada düşünmenizi kolaylaştırıcı birkaç soru yöneltebilirim, size. Mesela, çiftliğinizdeki en sevdiğiniz boğanızın arenada mızraklanmasına tahammül edebilir miydiniz? Sevgili oğlunuzun omuriliğine aldığı bir boynuz darbesiyle felç olmasını ister miydiniz? Kızınızın kafasına aldığı bir darbe ile beyin travması geçirmesine ne demeli? Kırılan kemikler, akan kanlar, vurulan yumruklar, ezilen ve yaralanan rakipler, katledilen canlar, kaybedilen sağlık, yok edilen umut, kaybolan ahlakî değerler, başkalarının sırtından kazanılan para ve başkaları yüzünden kaybedilen para. Siz hiç kendi yavrularınızın bu yıl sınıflarını geçip geçmeyeceğine dair tüm okulda müşterek bahisler oynanmasına ve hele hele bunun tüm ülke bazına yayılmasına tahammül edebilir miydiniz? Tavsiye Ettiğim Bazı Spor Dalları Kişisel gelişiminiz sonrasında kazandığınız özellikleri şahsınız, aileniz, okulunuz, işiniz, arkadaşlarınız ve sosyal çevreniz için kullanmalısınız. Kazanılan özellik sadece iş yerinde kullanılır ve hayatınızın diğer alanlarına yayılmazsa, bodur kalır, körelir. Bu açıdan spor, sahip olduğunuz özellikleri kullanacağınız yeni ortam, ekip ve dostlukların da oluşumu demektir. Hem öğrenme hem de öğrendiklerinizi paylaşmanız için yeni ve etkin bir mecradır. Şirkette oluşturacağınız takımın takım ruhu denemesini simule edebileceğiniz, sonuçlarını hiç kimseye zarar vermeksizin gözlemleyebileceğiniz bir süreçtir. Oluşturduğunuz ekipteki fertlerin ve takımların birbirine karşı besledikleri sorumluluk duygusunu da test etmenizi sağlar. En coşkulu anlardaki kişisel davranışları gözlemlemenizi sağlar. Kişilerdeki liderlik vasıflarının ortayı çıktığı karar verme anlarını analiz etmenize yardımcı olur, hem de bir çok kez. Üstelik bunları hem kendiniz hem de ekibiniz için ayrı ayrı yapabilirsiniz. 340 Nitelikli İnsan Yukarıda saydığım tüm olumlu hususları bünyesinde barındıran, seminer katılımcılarım ile zaman zaman katıldığım ve sürekli olarak tavsiye ettiğim bazı spor dallan ve faydalan şunlardır: > Yüzme. (Özellikle ruh ve beden dinginliği, eklemlere baskı oluşturmadan yapılması, koruyucu, güçlendirici, geliştirici, sakinleştirici.) > Masa Tenisi. (Özgüven geliştirme, strateji oluşturma, rakibin beynini okuma, atiklik, cesaret ve aynı oyunda hem hücum hem de müdafaa gibi değişik oyun stilleri deneyebiime.) > Eskrim. (Hız, hareket, tempo, dayanıklılık, güçlülük, esneklik, refleks gelişimi, mücadele azmi, strateji geliştirme ve taktik uygulama, rakibe göre ani stil değişikliklerine adapte olabilme, kılıçlı satranç, çabuk düşünme ve hareket yeteneği, rakibin düşündüklerini okumak, onun düşündüklerinden ileriye geçmek ve onu şaşırtabilmek, karar mekanizması gelişimi, ilk fırsatta saldırıya geçme cesareti.) > Okçuluk. (Hedefe konsantre olma, beyin gücünü kullanma, bedene söz geçirebilme, sabırlılık, dikkat.) > Atıcılık. (Hedefe odaklanma, dikkat gelişimi, öz güven gelişimi, stres atma, doğal hayata uyum, görgü ve nezaket gelişimi) > Binicilik. (Jokeylerin binip, sizin seyretmeniz, para kazanıp para kaybetmeniz için değil, sizin binicilik yapmanız kaydıyla, hayvan sevgisi, sorumluluk duygusu, bilinçli farkındalık, dikkat, motivasyon, ekip ruhu, algılama, iletişim becerileri.) > Sualtı/Dalgıçlık. (Gizli bir âlemin keşfi, su altı uygarlığı ile tanışma, sessizlik, dinginlik, sükunete erme, dikkat.) > Yamaç Paraşütü. (Heyecan, macera, tutku, ruhsal dinginlik, stres atma, oksijen.) > Trekking/Doğada Yürüyüş ve Gezi. (Sağlık, bilgelik, fikrî gelişim ve olgunlaşma, insanın kendisiyle yarışması, dayanıklılık, mukavemet, ekip ruhu, grup motivasyonu, yardımlaşma, fıtrî hayata uyum, hayatı koruma bilinci, canlı ve ağaç sevgisi, tarih, coğrafya, kültür, turizm ve sanat.) > Bisiklet. (Dayanıklılık, hareketlilik, sabır, dikkat.) 25. Bölüm: Etkin Sporu Keşfet 341 U h > Karting. (Heyecan, macera, ruhsal dinginlik, stresi yok etme, ekip ruhu, arkadaşlık.) > Aikido (Bilgelik, sabır, strateji, akıl, bedensel yeterlilik, ruhsal tatmin ve öz güven gelişimi.) > Bowling. (Heyecan, macera, arkadaşlık, takım ruhu, dikkat, sabır ve konsantrasyon.) > Buz Pateni. (Heyecan, macera, dikkat, dinginlik, sükunet, konsantrasyon.) > Paintball. (Strateji geliştirme, hedefe ulaşma, dayanıklılık, macera, takım ruhu, stresi yok etme, doğal hayata uyum ve zor şartlara adapte olabilme.) > Altetizm. (Hız, hareket, canlılık, sabır, dayanıklılık, mücadele azmi, stresi yok etme.) > Golf. (Klasik takım ruhu, yeni dostluklar, sabır, strateji, çevreye uyum, tabiatı okuma, anlama ve uyum içinde davranma, nezaket ve kültür.) > Rafting. (Macera, tutku, hayata uyum, oksijen, başarı, sabır, mukavemet, dayanıklılık, cesaret, özgüven gelişimi, stres yok etme, takım ruhu, iletişim, liderlik, konsantrasyon ve uyum.) Kişisel gelişiminizi doruğa çıkartmak, hayatın güzelliklerini keşfetmek ve onu sevdiklerinizle paylaşmak istiyorsanız, severek yapacağınız ve başarılı olacağınız bir spor dalı vardır. Şirketlerdeki sıkıcı ve kasvetli havadan kurtarın kendinizi ve tabiata çıkın. Spora başlayın. Kendiniz ve çevreniz için olağanüstü bir başarıya adım atmış olacaksınız. Öğrenme ve Spor Geleceğin şirketlerinde ve okullarında öğrenme usûlleri şimdikinden çok farklı olacak. Öğrenme sürecini, öğretmenimizle bir maç esnasında yaşayacağız. Şirket vizyonu ile ilgili önemli bilgileri öğrendiğimiz mekan bir trekking turu olacak ve yan yana soluk soluğa patronumuzdan çok şeyler öğreneceğiz. Öğrenmenin'şekli değişecek. Daha şimdiden birçok özel okul ve başarılı şirket, değişik alternatif-öğrenme metotları üzerinde zihin yoruyor. Değişim şart. Sadece sınıflarda, şirketlerde oturarak öğren- 342 Nitelikli İnsan me dönemi bitiyor. Spor yapmak beynimizi, zihnimizi, hormonlarımızı, konsantrasyon düzeyimizi geliştiriyor. Daha aktif bir kişiliğe bürünüyoruz. Bunlar doğru; ama sporun öğrenmeye kazandırdığı, bence birlikte spor yaptığımız takım arkadaşlarımızla öğrenme sürecimizin zenginleşmesi. Spor, özgüvene katkı sağlıyor. Takımdaşlığı ateşliyor, iletişimi destekliyor. Okulda, şirkette, askerde, evde, nerde olursanız olun birlikte spor yaptığınız kişilerle öğrenme odaklı arkadaşlık içinde buluyorsunuz kendinizi. Yarın sınav var mı? Geçen haftaki ders notları sende var mı? Dünkü toplantıda neler konuşuldu? Bulunduğunuz yer neresi olursa olsun, hemen bir spor kulübü kurmanızı öneririm. Gittiğim her şirkette en azından bir tenis masası alarak işe başlar ve hemen takımı kurarım. Yeni bir paylaşım ortamında yeni bir öğrenme süreci başlar böylelikle. Gerçek müzik, kainatın var oluş tınısını kulaklara taşıyan ezgi ve melodilerdir. Münir Arı kan Etkin Müziği Keşfet Müzik, Bebek, Anne, Aile ve IQ Hamileliğin altıncı ayından itibaren anne karnında klasik müzik dinletilen bebeklerin daha zeki oldukları biliniyor. Özellikle Batı toplumunda bu amaçla yapılan IQ serisi klasik müzik kasetleri, hamile anneler tarafından kapış kapış alınıyor. Anne ile bebek arasındaki iletişime yeni bir boyut getiren müzik, doğum öncesinde olduğu kadar doğum sonrasında da değişik ezgilerle devam ediyor. Tüm kültürlerde mevcut olan ninni bunun bir ispatı. Bebeği yatıştırıcı etkisi ile her annenin ister istemez mırıldandığı ninniler, bebeğin ruhsal sükunete ermesinde büyük bir rol oynuyor. Bebeklerin ilk uyanan organları kulakları oluyor, daha görmeye başlamadan önce duymaya ve seslere tepki vermeye başlıyorlar. Bu da müzik ile bağlarını güçlendirici bir etki oluşturuyor. Müzik, bunun yanı sıra bebeğin bedenen ve ruhen gelişimine de katkı sağlıyor. Müzik dinletilen bebeklerde ağlama ve hırçınlık belli oranlarda azalıyor. Bebekliğinde org gibi bir müzik enstrümanıyla oynayan çocukların daha yaratıcı oyunlara yöneldiği ve hafızalarının daha güçlü olduğu gözleniyor. Anne ile bebek arasındaki iletişime katkısı kadar müzik, aileye yeni katılan bebeğin kardeşleri ile iletişimini de •güçlendiriyor. Herhangi bir
344 Nitelikli İnsan
müzik enstrümanı eşliğinde ailecek toplu olarak yapılan aktiviteler, kardeş kıskançlıklarını belli oranda frenliyor. Müzik ve Toplum Müzik, kişisel, sosyal ve evrensel özellikler de taşıyor. İnsanın güzelliklere meftun olması, müzikte de kendisini gösteriyor ve hangi kültüre ait olursa olsun, etkileyici bir melodi duyduğumuzda yüreğimizle ona yöneliyoruz. Coşuyoruz, ağlıyoruz. Sözlerinin anlamını bilmesek de, müziğin ritmi ruhumuza etki ediyor ve etkileniyoruz. Devlet bazında diplomatik problemler yaşayan ülkelerin sanatçılarının verdikleri karşılıklı konserler, toplumlar arası bir yakınlaşma ve hoşgörü ortamı oluşmasına yardımcı oluyor. Aynı zamanda dünya çağında yıllık 1 trilyon dolara yakın işlem hacmi ile müzik ve eğlence, savunmadan sonra en canlı sektör olma özelliğini koruyor. Eski çağlardan günümüze, askerî bandolar hâlâ dinleyenlerin cesaretlerini yükseltici etkiler yaratıyor. Osmanlı Devlet tipini sevmemelerine rağmen, Mehter Müziğini ilgi ve sevgi ile dinleyen turistleri görüp, onlarla konuştukça bu hususu daha iyi anlıyorum. 26. Bölüm: Etkin Müziği Keşfet 345 Müzik, Mental Hastalıklar ve Suç Batı kültürünün mental hastalara karşı en duyarsız ve acımasız olduğu dönemlerde, Osmanlı'da akıl hastaları müzik terapi ile sakinleşti-riliyor ve iyileştiriliyordu. Müziğin ilmî açıdan ispat edilen bu iyileştirici özelliği dolayısı ile dünya çapında birçok hastane, şirket, okul ve resmî kurumda dahili müzik yayınları ile insanların ruh hali sakinleştirilmeye çalışılıyor. Dünyanın sayılı kolej ve üniversiteleri, ders aralıklarında merkezî sistemle müzik yayını yapmanın eğitim kalitesi yanında, arkadaşlık bağlarını güçlendirdiğini ve okul içerisinde suç işleme oranlarının düştüğünü bildiriyor. Okul hayatında müzikle ilgilenen ve bir müzik aleti çalan öğrencilerin daha başarılı oldukları gözlenmiştir. Okuma ve hızlı okumaya katkı sağlayan müzik türleri vardır. Ayrıca, iş yerinde bir müzik enstrümanı çalan birisinin bulunmasının takım ruhu, aidiyet ve iletişim becerileri üzerinde olumlu katkılar sağladığı ve bazı önemli toplantılardan önce toplantı katılımcılarından biri tarafından icra edilen kısa bir müzik ziyafetinin toplantı verimini artırdığı gözlenmiştir. Daha abartılı örnekleri görmeye alışık olduğumuz Batı toplumu, suç işlemenin yaygın olduğu bazı semtlerde hoparlörle klasik müzik yayını yaparak suç işleme eğiliminde belli oranda azalmalar elde ediyor. Diğer taraftan suç işlemeyi engellemesinin yanında, öğrenmeyi kolaylaştıran ve ruh halimizi düzenleyen müzik, alış veriş merkezlerinde de ticarî işlem hacmini artırmak için kullanılıyor. Hiper marketler, müşterilerinin satın alma isteklerini körükleyecek canlı müzik türleri seçiyor ve dinletiyorlar. Bazı büyük fabrikalarda, işçilik kazalarının engellenmesi, hatalı üretimin önüne geçilmesi ve asıl önemlisi işçilerin verimliliğinin artırılması için müziğin sakinleştirici ve rahatlatıcı etkisinden faydalanılıyor. Biz sonuna kadar açılmış teypten bangır bangır arabesk müzik yayınlamayı daha çok sevsek de, Batı dünyası müziği farklı kullanıyor. Müziğin ekolojik tarımda bazı hayvan çiftliklerinde ve hayvanat bahçelerinde bile kullanılmaya başladığını söylersem sakın şaşırmayın. Bütün bunların yanında bazı özel frekanslı müziklerle öğrenmeyi ve hafızayı daha etkin kılacak çalışmalar yapılmaktadır. Hipnoz seanslarında da, etkin bir şekilde kullanılan özel müzik türleri ile telkinin daha kolay kabul edilmesi sağlanmaktadır. Müzik ve Makamlar Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü'nde görevli Yard. Doç. Dr. Rahmi Oruç Güvenç Hocamdan aldığım müzik ve makamlarla ilgili bir bilgiyi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Yıllar boyu süren uzun araştırma ve uygulamaları sonrasında meydana getirdiği makamlara ait bu bilgiler, umarım sizin de kendi burç, kişilik, karakter ve eşref saatinize göre, müziğin etkisinden en üst düzeyde faydalanmanızı sağlayacaktır. 1. Rast Makamı: "Gitmesin gözlerinden pırıl pırıl arzular..." Özellikle Koç Burcu mensuplarının makamı. Gece yarısı ve seher vakti etkili. Sefa, neşe, huzur ve rahatlık veriyor. Mental rahatsızlıklarda tedavi edici özelliği olan bir makam. 2. İrak Makamı: "Hüsnün,gibi ey bi vefa..." Boğa Burcu mensuplarının makamı. Kuşluk ve ikindi vakti etkili. Haz ve lezzet verici, düşünme, anlama ve kavrama konusunda etkili. Korkuyu, giderici, rahatlatan bir etkisi var. Saldırganlığı önleyici özelliği ile biliniyor. 346 Nitelikli İnsan 3. İsfahan Makamı: "Fesleğen ektim gül bitti..." ikizler Burcu mensuplarının makamı. Öğleden sonra, gecenin ilk dönemine kadar etkili. Güven hissi, uyum sağlama, hareket yeteneği, zihin açıklığı, duyguları değiştirme, zekayı açma ve hatıraları tazeleme özelliği var. 4. Büzürg Makamı: "Beni çevrin harab etti..." Aslan Burcu mensuplarının makamı. Hormonların en etkin ve canlı olduğu gün başlamasının hazırlık dönemi ve ilk saatlerinde etkili. Zihni olumsuz duygulardan arındırıcı, vesvese ve korkuyu giderici. Olumlu fikirlerinizin olumlu bir silsileyi takip etmesini ve amacınıza ulaşmanızı sağlıyor. Fikirlere yön veriyor. Sefa, neşe ve rahatlık veriyor. Mental rahatsızlıklarda tedavi edici özelliği olan bir makam. 5. Zengüle (Zirgüle) Makamı: "Yine bir gülnihal..." Özellikle Başak Burcu mensuplarının makamı. Gün batımından sonra etkili. Gizem, hayal ve sırlarla dolu hisler oluşmasını sağlıyor. Uyku ve masalı çağrıştırıyor. 6. Rehavi Makamı: "Farabi'nin rehavi saz semaisi" Terazi Burcu mensuplarının makamı. Seher vakti ve akşam ile gecenin başlangıcı arasında etkili. Sonsuzluk hissi ve yer çekiminden kurtulma hissi veriyor. 7. Hüseyni Makamı: "Bak şu güzel köylüye, işte bu kızdır peri..." Özellikle Akrep Burcu mensuplarının makamı. Sabah ve gün ağarırken etkili. Güzellik, iyilik, rahatlık ve refahlık hissi veriyor. Sefa, neşe, rahatlık, sükunet, barış, kendine güven ve kararlılık hissi veriyor. 8. Hicaz Makamı: "Bir bahar akşamı rastladım size..." Özellikle Yay Burcu mensuplarının makamı. Gece yarısından itibaren sabaha kadar etkili. Alçakgönüllülük duygusu veriyor. 9. Nihavend Makamı: "Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur..." Özellikle Oğlak Burcu mensuplarının makamı. Öğleden sonra etkili. Güçlülük, kuvvet ve barış duygusu veriyor. Sefa, neşe ve rahatlık veriyor. Mental rahatsızlıklarda tedavi edici özelliği olan bir makam. 26. Bölüm: Etkin Müziği Keşfet 347 10. Neva Makamı: "Yine bağlandı dil bir nev-nihale..." Özellikle Kova Burcu mensuplarının makamı. Gece ve günün ilk anları ile öğleden sonrasına kadar etkili. Üzüntüyü giderici, lezzet verici, hayattan haz alma duygusunu artırıcı, kötü fikirleri uzaklaştırıcı, cesaret, yiğitlik ve ferahlık verici, gönül sevinci ve iyilik hissi oluşturucu ve gönül okşayıcı bir makam olarak biliniyor. 11. Uşşak Makamı: "Cana rakibi handan edersin..." Özellikle Balık Burcu mensuplarının makamı. Günün ilk döneminden gün batımı-na kadar etkili. Gülme isteği, sevinç, kuvvet, cesaret, kahramanlık ve neşe veriyor. Derin aşk ve mistik duyguların ifade aracı. Uyku ve istirahat için faydalı. Gevşeme hissi veriyor. 12. Acem-Aşiran Makamı: "Gel ey denizin nazlı kızı nuş-i şarab et..." Lider vasıflı bütün burçlara etkin. Üretkenlik duygusu verir, ilham verir; ama burada hayalperestlik özelliği yok. Durgun düşünce ve duyguları canlandırıyor. Lezzet hissi veriyor ve gevşemeye yardımcı oluyor. 13. Segah Makamı: "Düştü dildar ile firkat areye..." Su tabiatlı burçların makamıdır. Gün boyu etkilidir. Yeni düşünceler üretme, bağlantıları görme, olaylar arasında yeni yeni ilişkiler kurma becerisi veriyorr. Mistisizmi canlandırır. 14. Saba Makamı: "Seni herkesten kıskanıyorum..." Cesaret, güç, kuvvet ve rahatlık duygusu veriyor. Seher vakti etkili. 15. Hisar-Buselik (Buselik - Ebiselik) Makamı: "Dök zülfünü mey-dâne gel..." Genel olarak rahatlık hissi veriyor. Vücudun ferdî dengesini sağlamasına yardımcı oluyor. Müzik ve Kişisel Gelişim Bütün bu bilgilerden sonra sanırım vvolkman dinleyen birisini gördüğünüzde (Kulaklıklardan taşan sesi ile size dinletmiyor ve sadece kendisi dinliyorsa) ona karşı biraz daha hoşgörülü davranacaksınızdır. Ne de olsa kendisine ve toplumumuzun geleceğine bir yatırım yapıyor. Bunun olabilmesi için dinlenilen müzik türü, zamanı, mekanı, ortamın özellikleri, kişinin özellikleri ve davranışları gibi birçok hususa dikkat edilmesi gereklidir. 348 Nitelikli İnsan Şirketinizde dahili müzik yayını başlatabilirsiniz; ama hâlâ çalışanlarınızın sesine kulak tıkıyorsanız, ne kadar saygın bir yönetici olabilirsiniz? Kişisel düşünün. Şirkette daha fazla motive olmak ve daha hatasız üretim yapabilmek amacıyla müzik dinliyorsunuz; ama çalışma arkadaşlarınızın, müşterilerinizin ve tedarikçilerinizin söyledikleri bir kulağınızdan giriyor, diğer kulağınızdan çıkıyor. Çevrenizin sesini, kendi içinizdeki sesi ve kainatın sesini uyumlaştırabilmektir müzik dinlemek. Bu sesleri dinlemeden, müziğin sesi diye kulaklarınıza dayadığınız şey, olsa olsa bir kuru gürültüden başka bir şey değildir. Her şey dinlemekle sınırlı değil. Üstelik, herhangi bir müzik enstrümanı çalabilen öğrencilerin, kendilerini daha rahat ifade edebildikleri ve daha kolay öğrendikleri ilmen ispatlanmışken, elbette müziği sadece dinleyin diyemeyiz. Dinlemeli, çalmalı, keşfetmeli ve ruhunuzu dingin- leştirmelisiniz. Kendi duyduğunuz müzik, başkalarına birçok güzellikler duyurmanıza yaramıyorsa, boşuna dinliyorsunuz demektir. Dinlemek bir şeyler öğrenmek içindir. Öğrenme ise, uygulamak için. En iyi uygulamalar, eşsiz bir paylaşım duygusu ile çevremize saçtığımız ışıkla ortaya çıkar. Karşılıksız ve menfaat beklemeden saçtığımız ışıkla, işte bu ışık gerçek hayat ışığıdır ve dünyanın neresinde olursanız olun, daima gerçekleri ve doğru yolu gösterir. Marikan Vedası Elinizdeki bu kitabı, bu satırlara kadar dikkatle, merakla, istekle ve heyecanla okuduğunuz için öncelikle sizi tebrik etmek istiyorum. Okumanın çok bir şey olmadığını da söylemiştim, daha önce. Başarmanızı sağlayacak sır, kitabın içinde değil, beyninizin içinde gizlidir. Şimdi buraya kadar sizlerle paylaştığım bilgilerle, beyninizdeki bu tohumu yeşertebilirsiniz. Evet gerçekten bunu yapabilirsiniz. Şimdi, sizinle bir Marikan Vedası'y'a ayrılmadan önce, bu kitapta şu âna kadar verilmeye çalışılan kişisel gelişim stratejilerini kolayca uygulamanıza yarayacak bazı ipuçları vermek istiyorum. Gelişim ve değişim yönünde aldığınız kararları, büyük bir girişimci ruhla başarabilme azminde size örnek olacak ve işinize yarayacak ipuçları. Kendinizi değiştirmeye karar verdiniz. Güzel! Şimdi sizin için evrensel bir insanı modellenecek bir örnek olarak açıklıyorum. Dünyanın hangi ülkesinde, hangi ırkına ve takımına mensup olursa olsun, "ölümüne taraftarları modellemelisiniz", değişim savaşınızda. Değişimi ve gelişimi onların maça gitme ve maç seyretme isteği kadar güçlü tutmalısınız. Ölümüne maç seyretme ve ölümüne takım destekleme güdüleri sayesinde, hiçbir şey onları maça gitmekten ve tuttukları takımı desteklemekten alıkoyamaz. Elbette burada ölümüne taraftarların yaptıkları ve^ sebebiyet verdikleri yıkıcı, üzücü ve zaman zaman yaralanma ve ölümle sonuçlanan insanlık dışı vukuatlarını modellemenizi istemediğimi biliyorsunuz. Benim istediğim, tamamen geçici dünyevî isteklerin bile bu derece ölümüne istenebilmesi karşısında, sizin de kendi hayatınızla ilgili gerçek hedeflere ulaşmak arzunuzun en az onlar kadar yüksek olmasıdır. Hayattaki hedeflerinize, en az onların kendi takımlarını tuttuğu gibi kuvvetle sarılmalısınız. Her maç öncesinde yenileceklerini bilseler bile, kameralar karşısına geçip büyük bir şevkle "Beş, beş, beş!.." diye bağırdıkları kadar, siz de başaracağınıza inanmalısınız. "Ceplerinde beş para olmamasına rağmen, ne yapıp edip, maça gitmenin bir yolunu buldukları gibi, 350 Nitelikli İnsan kendi hayat hedefinize azimle ilerlemelisiniz. Maça gitmek için hiçbir şeyin mazeret teşkil etmediği gibi, siz de hedefinize doğru yol almalısınız. Asla vazgeçmemelisiniz. Bütün yolları denemelerine rağmen, stadyuma girememeleri durumunda, yakın bir apartman veya ağaç tepesine çıkarak maçı izledikleri gibi, başarı için yeni alternatifler bulmalı ve yeni yeni yolları denemelisiniz. Bıkmadan, pes etmeden, inatla, azimle. Değişimle ilgili modelleyeceğiniz daha birçok girişim türü var. Mesela, Batılıların "bull riding" dedikleri "rodeo yapma girişimi." Bir düşünsenize. Usta kovboy, azgın boğayı gördüğünde asla ürkmez. Önce ona bineceğine, onu kumanda edebileceğine inandırır, kendini. Kapı açılıp azgın boğanın üstüne sahaya fırladığında, boğanın üstünde kalma süresi ortalama 30 saniyedir. Her kovboy bir süre sonra boğanın kendisini düşüreceğini, üzerinden fırlatacağını ve genellikle bir taraflarına bir şeyler olacağını bile bile rodeo yapmaktan vazgeçmez. Elbette size "Gidin azgın boğaların üzerine binin" demiyorum. Hayatınızın rodeosunu yapmaya ne dersiniz? Hayatın sizi her salladığı, silkelediği, üstünden attığı, yerlere yuvarladığı ve yaraladığı anlarda, büyük bir hırsla ve inatla kalkıp yeniden hayatın azgın boynuzlarından tutabilme cesaretini kazanmaya ne dersiniz? Ufak bir engelde pes etme, küsüp gitme yerine, hayatla ve ondaki hedeflerinizle rodeo yapmaya ne dersiniz? "Tavuğun civcivlerini koruma giriştmi"ni bir düşünün. O cılız bedenine rağmen, yavrularına saldıran korkunç tilkinin gözlerini oymak istercesine kabaran tüyleriyle, canhıraş bir feryatla tilkiye saldıran tavuğun girişimini bir düşünün. Hedefi, yavrularını korumak olan anne tavuk için tehdit nereden gelirse gelsin, ne kadar büyük olursa olsun, canı pahasına yapması gereken görevi yapacaktır. Kendi hayat hedeflerinizi de bu şekilde canınız pahasına korumaya ne dersiniz? Hayat hedefinizle örtüşen projelerinizi, ümitlerinizi, umutlarınızı, istek ve arzularınızı bu şekilde korumak için, sadece korumayı istemeniz gerekiyor, isteyince yapacaksınız. Yeter ki isteyin. "Zebraların Serebnity'de nehri geçme girişimi"ne ne demeli? Binlerce zebra nehrin bu yakasındaki su kaynakları tükenince, yeni kaynaklara kavuşma umuduyla nehrin karşı yakasına geçmeye karar verdiklerinde, nehirde kendilerini bekleyen binlerce timsahla karşı karşıya gelirler. Bir Marikan Vedası 351 müddet tereddütlü bir bekleyişten sonra, içlerinden birisi nehre doğru atılır ve binlerce zebra onu takip eder. Bundan sonra timsahlarla zebralar arasında müthiş bir ölüm kalım mücadelesi başlar. Sizler hayat nehrindeki timsahları gördükçe, daha iyi ve daha güzele gitme isteğinden vaz mı geçeceksiniz, her seferinde? "Yeter artık kurak topraklardaki beklemem. Nehirde timsahlarla boğuşmam gerek." diyeceğiniz bir an gelmeyecek mi hiç? Nehri daha hızlı, daha çabuk ve daha zararsız geçebilmek için kendi çözümlerinizi ne zaman üreteceksiniz? Yüzmekten korkuyor, timsahlarla savaşı göze alamıyor olabilirsiniz. Peki, köprüye ne dersiniz? Hayat engellerle dolu, kabul. "1500 m engelli koşu atletlerinin yarışa katılma ve yarışı bitirme girişimi" de modellenecek örnek girişimlerden birisidir. Atletler asla pes etmez. Gördükleri engellerin çokluğu, olsa olsa yarışa zevk ve heyecan getirir. Koşar ve yarışı bitirilen içlerinden kazananlar olur. Kaybedenler de. Kaybedenlerin hiçbiri, bir sonraki yarışlara katılmama kararı almaz. Kaybedilen bu yarış, bir sonraki yarışın kazanılması için bir şart olmuştur onlar için. Daha iyi hazırlanarak, daha iyi çalışarak girerler, bir sonraki yarışa. Sizler de hayat yarışında, önünüzdeki tüm engelleri görmeye ve onları aşacak şekilde bir hazırlık yapmaya ne dersiniz? Hayatınızın ve hayatımızın kahramanı olmaya var mısınız? Bir sonraki kitabımda veya değişik seminerlerimde görüşünceye dek, hepinize sağlık, başarı ve mutluluklar diliyorum. Münir Arıkan Düşünce Öğretmeni Lisanslı NLP Trainer İstanbul, Mart 2002 bilge yayınları Sevgili kitap dostları, Sosyal hayatın pek çok yönünü kapsayan türde yayınlarımızı, bu yayın döneminde de devam ettiriyoruz. Şimdiye dek sizlerden aldığımız destekle güzel çalışmalara imza attığımızı düşünüyoruz. Eserlerimize olan ilginizi, bizleri daha iyi bir noktaya taşıyacak eleştirilerinizi telefon, faks ve e-mail aracılığıyla bizlerle paylaşabilirsiniz. ÜSTÜN YETENEK DİZİSİ Nitelikli insan / Münir Arıkan Başarılı Öğrencinin Portresi /Ali Karaçam Başarılı Öğretmenin Portresi /Ali Karaçam Sözsüz İletişim-Feraset / Dr. Muhammed Necib izzet ÖZGÜN EĞİTİM DİZİSİ Ailede ve Okulda ideal Din Eğitimi / Prof. Dr. Mehmet Emin Ay Çocuklarımıza Neyi, Ne Zaman, Nasıl Öğretelim? / Ramazan Varol Eğitimcilere Aspirin Öğütler/Ahmet Çağlayan Evimizdeki Öğretmen-1 /Ahmet Çağlayan Evimizdeki Öğretmen-2 / Ahmet Çağlayan Evimizdeki Öğretmen-3/Ahmet Çağlayan Evimizdeki Öğretmen-4 /Ahmet Çağlayan Evimizdeki Öğretmen-5 /Ahmet Çağlayan Evimizdeki Öğretmen-6-7-8 /Ahmet Çağlayan Evde Okul, Okulda Kalite / Ahmed Maraşlı Eğitimde Yönetim, Yönetimde Kalite / Ahmet Çağlayan Özgürleştiren Disiplin / S. Ahmet Uzun Sana Dünyayı Anlatıyorum / Mecbure inal DİN KÜLTÜRÜ DİZİSİ Aşkta Sonsuzluk / Selami Yalçın Cennete Yolculuk / Selami Yalçın PRATİK HAYAT DİZİSİ Aile Hayatımız / Ramazan Varol Görevlerimiz ve Sorumluluklarımız / Ahmet Muhtar Büyükçınar Hanımlara Özel Fetvalar/ Prof. Dr. Faruk Beşer Hanımlara Özel ilmihal / Prof. Dr. Faruk Beşer Kadının Çalışması ve Sosyal Güvenliği / Prof. Dr. Faruk Beşer Sorular ve Cevaplarla Günlük Hayatımız / Prof. Dr. Faruk Beşer islâm'a Göre Sosyal Hayatımız / Prof. Dr. Faruk Beşer insan Kopyalamak Caiz mi? / Ürdün Tabipler Derneği Mutluluk Yolları / Ahmet Muhtar Büyükçınar Mutlu Bir Aile Yuvası / Ahmet Muhtar Büyükçınar (0 inanç Dünyamız / Ahmet Muhtar Büyükçınar (II) islamın Temel ilkeleri / Ahmet Muhtar Büyükçınar (llö Ruhî Arınma ve Sosyal ilişkilerimiz / A. Muhtar Büyükçınar Kur'an-ı Kerim Işığında insan Tipleri ve Davranışları / Dr Hüseyin Emin Sert Kur'an'da Bir iletişim Aracı Olarak Beden Dili / Prof. Dr Necati Kara DENEMELER DİZİSİ Anı Defterim /Ayşe Bulut Siyah Gözlüklerinizi Çıkarın-Burası Dünya / Niyazi Sanlı Kadının Fendi Erkeği Yenemedi / Arzu Karamanlı Arka kapak yazısı: Nitelikli insan Kişisel gelişim serüveninde başarıya ulaştıran 26 temel yetkinlik MÜNİR ARIKAN 5D Düşünce Felsefesi'nin kurucusu olan Münir Arıkan, International Coaching Federation üyesidir ve The Society of NLP tarafından Lisanslı NLP Trainer olarak kurumsal yönetim danışmanlığı yapmakta ve kişisel gelişim seminerleri vermektedir. "Düşünce düşünce değil, düşmeden düşünce" felsefesi ışığında yazılan eser, yıllar boyu süregelen alışkanlıkların insanı nasıl yönlendirebildiğine dikkat çekiyor. Yazar "düşünce'nin illa bir sıkıntıya "düşünce" olmaması gerektiğinden yola çıkarak; "düşmeden" "düşünce" felsefesini hayata adapte etmeye çalışıyor. Karşılaşılacak tatsız sürprizlere önceden çözümler bulunmasına yönelik yöntemler sunuyor. Sizleri bekleyen geleceğe şimdiden hazır olmanızı sağlayacak ve kişisel gelişiminizi tamamlayıp nitelikli birer birey olarak geleceğin toplumunda yer edinmenizi sağlayacak unsurların neler olduğunu bu eserde bulacaksınız. 26 bölümden oluşan eserin her bir bölümünde, geleceğin nitelikli insanı olmaya giden yolun aşamalarından biri ele alınıyor. 14.50 YTL Münir Arıkan _ Nitelikli İnsan