Türk Sanatında Motif Ve Semboller

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 17

TÜRK SANATINDA MOTİF VE SEMBOLLER

Tanımlar
MOTİF: Yan yana gelerek bir bezeme işini oluşturan ve kendi başlarına birlik olan ögelerin esasını teşkil
eden şekil ve unsurların her birine motif denir.
• SEMBOL: Duyularla ifade edilemeyen bir şeyi belirten somut nesne veya işaretlere denir.
İKONOGRAFİ: Resim, heykel ve diğer plastik sanatların meydana getirdikleri dini ve mitolojik tasvirleri
inceleyen sanat tarihi alanıdır.
PETROGLIF: Taş üzerine yazılan yazı veya çizilen resimdir. Yunanca "petros" (taş) ve "gliphein" (oymak)
kelimelerinin birleşiminden oluşmaktadır.
• PIKTOGRAM: Bir obje, bir yer veya alanı temsil eden sembollere piktogram denilmektedir. Bu
sembollere dayalı yazı sistemine piktografi denilmektedir.
KOMPOZİSYON: Parçaların bir bütün içerisinde düzenli olarak bir araya getirilmesine denir.
TASVIR: Resim ve suretleri şekillendirerek ifade etmeye denir.

MOTİF ve SEMBOL OLGUSUNUN BAŞLANGICI


• Motif ve sembol olgusu, insanlık tarihi ile başlar. İnsanlık kendini, yaşadığı ortamı ve kullandığı eşyayı
göze hoş gelecek şekilde süslemeyi amaçlar ve bu olgu insanın doğal bir tutkusu sonucu ortaya çıkar.
Süsleme sanatları, milletlerin kültür ve sanat anlayışını gösteren faktörlerin başında yer almaktadır. Bu
nedenle de süslemenin ana unsuru olan motiflerin, büyük bir önem taşıdığı ve bezeme sanatının temelini
teşkil ettiği görülür.
• Motifler, çoğu kez toplulukların gelenek ve göreneklerini yansıtan, onların zevk, görüş ve inançlarının
ifadesi olarak, bu kavramlar içinde gelişip, üsluplaşmış, o milletlerin sanat simgesi ve temsilcisi olmuştur.

TÜRK MOTİFLERİ'NİN TASNİFLENDİRİLMESİ


• BİTKİSEL MOTİFLER
HAYVANSAL MOTİFLER
GEOMETRİK VE SEMBOLİK MOTİFLER
• GEÇMELER
• MİMARİ VE İNSAN YAPISI FORMLAR
• DOĞADAN STİLİZE EDİLEN MOTİFLER
. YAZI MOTİFLERİ (KALİGRAFİK MOTİFLER)
• BELİRLİ FORM İÇERİSİNDE YER ALAN MOTİFLER
1-BİTKİSEL MOTİFLER
A-ÇİÇEKLER
*HATAİLER
*PENÇLER
*DOĞADAN STİLİZE EDİLEN ÇİÇEKLER
*ŞÜKUFELER (Minyatür Çiçekler)
B- YAPRAKLAR (Berkler)
C-AĞAÇLAR
D-YEMİŞ VE MEYVELER
2- HAYVANSAL MOTİFLER ve SEMBOLLER
A-YALIN HAYVAN FORMLARI
B- MİTOLOJİK VEEFSANEVİ YARATIKLAR
C-RUMİLER
3- GEOMETRİK VE SEMBOLİK MOTİFLER
A-GEOMETRİK MOTİFLER
* GEOMETRİ KURALLARINA VE ÖLÇÜLERİNE UYARLANANLAR (Üçgen, Dörtgen, Altıgen,
Sekizgen, Onikigen)
* SEMBOLİK MOTIFLER (Herhangi bir nesneyi yada belirli bir fikri uyandıran tüm şekiller sembolik
motifler olarak adlandırılır)
4- GEÇMELER
Zincirleme halkalarin devamı şeklinde oluşan ve üsluplaşan tüm motiflere "geçme" denilmektedir. Zencerek
olarak da anılmaktadır.
5-MİMARİ VE İNSAN YAPISI FORMLAR
A- KAPLAR
B- BİNA VE YAPI
C- GEMI-KALYON-KADIRGA
D- EŞYA MOTİFLERİ
6-DOĞADAN STİLİZE EDİLEN MOTİFLER
•A- BULUT
• B-GÜNEŞ-AY-YILDIZ
• C- DENİZ- NEHİR- AKARSU- GÖL
• D- ATEŞ VE IŞIK
7- YAZI MOTİFLERİ (KALİGRAFİ)
A- RESİM ŞEKLİNDE OLAN HARFLER
B- İRİ YAZILMIŞ HARF VE HARF KÜMELERİ
8-BELİRLİ FORM İÇERİSİNDE YER ALAN MOTİFLER
• A-ROZETLER
B-ŞEMSELER
C-KÖŞELİKLER
D-ALINLIKLAR
E-PANOLAR
F-BORDÜRLER
G-AYRINTILAR (Tığlar-Agraflar)
H- BAROK-ROKOKO-AMPİR ÜSLUPLARININ DÖNÜŞÜMÜNDEN MEYDANA GELENLER
• I- MÜNHANİLER ( EĞRİ AYRINTILILAR)

TÜRKLERDE MOTIF VE SEMBOLLERİN UYGULANDIKLARI ALANLAR


EL YAZMASI KİTAPLAR
Tezhip, Kat'ı, Kapak ve Cildler
• ÇİNİ VE SERAMİKLER
Panolar, Çerçeveler, Köşelikler
• TAS SUSLEME, MİMARİ ve MİMARİ BİRİMLER
. *Mezartaşı, Cepheler, Kilit Taşları, Mihraplar, Minberler
NÜMİZMATİK
*Paralar
MADEN SANATLARI
* Tombak, Gülabdan, Şifa Tasları, Kap-Kacak, Günlük Kullanım Eşyaları DOKUMA SANATLARI
* Halı, Kilim, Kaftan, Keçe Yüzeyler, Çadırlar, Baş Örtüleri, Patik Çoraplar INSAN BEDENİ
* Dövmeler (Çene, alin ve vücut dövmeleri)

HERALDİK BİLİMİ'NİN ORTAYA ÇIKIŞI VE TÜRKLER'DE HERALDİK TAMGALAR-SEMBOLLER-


MOTİFLER
• Heraldik bilimi; eski devirlerden günümüze kadar toplumlarda kullanılan arma, bayrak, mühür ve
unvanlari inceleyen ve tarihe yardımcı olan bir bilim dalidır. Armaların, mühürlerin ye bayrakların yaşanılan
Orta Çağ ve öncesi dönemlerde insanların meslekleri sosyal ve toplumsal unvanlarını ifade etmesi
bakımından tarih ilmine yardımcı olan ilim dallarından önemli bir başlığı temsil etmektedir. Mühürlerin ilk
ortaya çıktığı yer Mezopotamya bölgesidir. Genellikle metal bir cismin üzerine kazınan kişinin ismi ve
unvanının yer aldığı mühürler belgelerin alt kısmına basılarak adı geçen belgeye resmi bir hüviyet
kazandırmaktadır. Mühürlerin yanı sıra armalar devlet, hükümdar, aile, şehir a da dini tarikatlara ait ayırt
edici işaretlerdir. Armalar başlangıçta savaşan tarafların ayırt edilmesi için kullanılmışsalar da daha sonra
aile soyunu, ittifakları, mülkiyet ve meslekleri gösteren semboller haline gelmişlerdir. Armaların biçimi ve
rengi unsurların yerleştirilmesi, tarihi gelenekleri, yansıtmalara açısından da önem taşımaktadır.
Damgalar, boy ve sülaleleri tanımlayan adeta birer soyut bir kimliktir. Damgalar bir boyun aşiretin, ya da
sülalenin mührü olarak ya da eşyalarını, hayvanlarını başka ailelerin eşya ve hayvanlarından ayırmak için
günümüzde de kullanılmaktadır. Türk boyları arasında tanımlayıcı işaretler olarak kullanılan damgalar, bir
iletişim aracı olmasının yanı sıra, soyut, sembolik, saf bir anlatım dili özelliği taşırlar. Elimizdeki tarihi
verilerden ve taş, kaya, duvar gibi maddi kültür örneklerinden anlaşıldığı gibi, Türklerin, Yenisey ve Orhun
yazıtlarında kullandıkları alfabeden çok önceleri, damgaları kullandıkları bilinmektedir. Kağanlık damgası
gibi çok özel bir takım damgalar hariç, boy ve aile damgaları zamanla boyları oluşturan ailelerin sayısına
paralel olarak küçük değişikliklere uğramıştır (Çavdaroğlu,2018:4).

Hata-i
Hatailer, Türk bezeme sanatının başlıca motiflerindendir. Orta Asya'dan gelen ve Çin sanatının etkisi altında
gelişen çiçek ve goncaların ele alındığı bir süsleme tarzıdır. Çoğu kez asılları belli olmayacak derecede
stilize edilerek bütün süsleme alanlarında kullanılmış ve giderek büyük bir üsluplasmaya yol açmıştır. Bütün
milletlerin bezeme sanatlarında görülen özellikle kendi yorumu ve zevkine göre hareket eden Türk
sanatkarının elinde çok zengin bir süsleme kaynağı olarak ortaya çıkmıştır. Hatailerin en erken örnekleri
Uygur Türkleri tarafından 8. 9. yüzyılda yapılmış duvar resimlerinde görülmektedir. Anadolu
Selçuklularında bu motifin oldukça sade şekilleri ile ele aldığı dikkati çekmektedir (Güney,2002:42-
Koparan,2004).
Hatai Motifinin Bölümleri:
• 1) Çiçeğin göbek kısmında tohumları koruyan "meşime" denilen kesecik vardır. Meşimenin alt ve orta
kısmında, sapın çiçeğe birleştiği nokta bulunur, bu nokta hatai için can noktası gibidir. Genellikle ya bir
helezon veya mine şeklinde belirtilirler.
2) Çiçeğin kaidesini oluşturan ve eskiden "keys" denilen çanak kısmı belirgin şekildedir. Mesela karanfilde
bu kısım çok açık bir şekilde görülür.
3) Meşimenin veya göbeğin etrafını çeviren yapraklar ise çiçeğin renkli kısmını teşkil eden taç yapraklardır.
Eskiden bunlar "tüveyç" olarak adlandırılmaktadır ( Birol, Derman, 1991:65).
PENÇLER
Hatai grubundan penç ismiyle bilinen bu motifler, bitki kaynaklı olup, herhangi bir çiçeğin kuşbakışı
görüntüsünün, stilize edilerek çizilmesiyle elde edilmiştir. Gelişmiş bir çiçeğe kuşbakışı bakıldığı zaman
önce göze görünen renkli taç yapraklarıdır. Motif stilize edilirken yaprakların sayısına göre Farsça isimler
almıştır (Birol, Derman, 1991: 67).Bunlar;
Bir yapraklı ise; yek (yer) berk
İki Yapraklı ise; dü berk
Üç yapraklı ise; se berk
Dört yapraklı ise ;cihar berk
Beş yapraklı ise; penç berk
Altı yapraklı ise; şeş berk denilmiştir (Birol, Derman, 1991: 67)

Tüm bu motiflerin yanı sıra penç motifinin çizim şeklinden dolayı "Çarkı Felek" adıyla bilinen bir grup penç
bulunmaktadır. Bu motif taç yaprakların daire yönünde dönerek birbirini izlemesinden dolayı bu ismi
almıştır (Bakır, 1999:192). Farklı coğrafyalarda fraklı anlamlarda kullanılan ancak yaygın olarak "hareket"
ve "dönüşüm" ün sembolü olan bu motif İslam öncesi Türk kültüründe kozmolojik özelliği ile ön plana
çıkmaktadır. Eski Türk inancında gök kubbenin altın veya demir kazık etrafında yıllık
dolanımın yanında, ayrıca bir de yıldızları taşıyan gök çarkının döndüğü varsayılıyor
ve gök kubbenin en alttaki çarkıfeleğini bir çift göksel ejderin çevirdiğine
inanılıyordu (Esin, 2001: 42-43.

DOĞADAN STİLİZE EDİLEN ÇİÇEKLER (NATURALIST FORMLAR)


GÜL: Muhtelif renklerde güzel kokulu bir çiçektir. Yaşamı ve yaşama sevincini, mutluluğu dile getirir.
XVIII. yüzyılın sonlarında gül en yaygın ve en sürekli çiçek çeşidi olmuştur. Mimaride, tavan süslemesinde,
el sanatları örneklerinde, ciltlerde, mezar taşlarında v.b. bir çok alanda oldukça fazla kullanılmıştır. Hz.
Muhammed'in sembolü olarak bilinir. Mevlutlarda gül suyu sunulur. Yüze gül suyu serpmek, eller üzerini
gül esansı sürmek temizlikten sayılır (Tansuğ, 1988:16). Güller ister çok stilize isterse de görüldüğü yerde
derlenip toplanıp vazolara yerleştirilmek istenecek kadar natüralist ve realist şekliyle olsun süsleme ve resim
sanatımızın ayrılmaz bir parçası olmuştur (Demiriz. 1986:346). Taşta, ahşapta, dokumada, kumaşta her
yerde yer almıştır.

KARANFİL
• XVI. yüzyılın sonu ile XVII. Yüzyılın ilk yarısında çok
kullanıldığı bilinen bir çiçek motifidir. Yaprakların kenarları tırtıllı,
muhtelif renkte ve güzel kokulu bir çiçektir. Karanfillerin
üsluplaşmış şekilleri Türk tezyinatında çok kullanılmıştır. Yüzlerce
değişik şekilde stilize edilerek pek çok yerde süsleme motifi olarak
da kullanılmıştır. XVI. yüzyıldaki çinilerde, taş üzerinde ve kumaş
motiflerinde dönemin gözde çiçeği lale ile rekabet halinde görülür
(Ceylan, 1999:60). XVIII. yüzyıla kadar üsluplaşma ve diğer çiçek
motifleri ile birlikte karanfil motifini kullanma devam etmiş ve XIX.
Yüzyıl ortalarında ise tek dal olarak ve vazo içinde yalnız başına
tasvir edilmeye başlanmıştır (Koparan, 2004:64).
Lale
• Osmanlı'da bir döneme adını vermiştir. III. Ahmet'in padişahlık dönemine
"lale devri" denir. Türk tezyinatında, XIII. yüzyıldan itibaren Selçuklu
Abidelerinde el yazması kitaplarda ve kitap kapaklarında lale motifi
görülmeye başlamıştır. Lale biçimleri ve tercih edilen tipleri zamanla
değişime uğramıştır. XVI. yüzyılda yuvarlağa yakın oval olan formlar,
gittikçe uzayarak XVIII. Yüzyıl da aşırı uzun kadehler çizilmeye
başlanmıştır. XIX. Yüzyılda rokoko üslup ile birlikte yerini güle bırakarak
kaybolmuştur (Demiriz, 1986:355;Koparan, 2005:65-66).

Sümbül
Natüralist çiçek akımının sanatimiza girmesiyle sümbül örnekleri de
hemen ortaya çıkmıştır. Bunlar sade ve yalın çiçeklerdir ve çok basit
çizgilerle bütün özelliklerinin yansıtıldığı formlardadırlar. Böylece
sümbülleri özellikle XVI. Yüzyılın ortalarından itibaren çinilerde pek sık rastlanır. Kumaşta ise soğanı ile
birlikte dokunmuştur (Demiriz, 1986:365). Sümbüller çoğunlukla güllerden, karanfillerden ya da başka
stilize çiçeklerden oluşan bir motifin çevresini tatlı bir yumuşaklıkla dolanarak sap üzerine işlenmiştir.
Genelliklede kendi doğal renklerinde. bazende Türk işlemelerinde adet olduğu üzere tamamen doğaya aykırı
sarı rengindedir (Ther, 1993:24).

Menekşe
• Küçük mütevazi görünüşüne karşılık güzel kokusu ile dikkati çeken menekşe, iri
kalp şeklinde yaprakları, mahmuzlu, büyük boyunlu çiçeği ile kolayca teşhis
edilebilir. Hercai menekşede mahmuzlu olmakla birlikte, daha büyük olan taç
yaprakları görünüşüne hakimdir. Nakşibendi tarikatının sembolü olan, ve halk
biliminde adı sık sık geçen, çok sevilen bir çiçektir. Eski kaynaklarda adı
"benekse" olarak geçmektedir. Kokulu menekşe, natüralizm akımı ile birlikte
XVI. yüzyıl ortasında Karamemi'nin süslediği Kanuni divanındaki tasvirleriyle
sanatımıza girmiştir (Demiriz, 1986:361;Koparan,2004:65).

NEVRUZ ÇİÇEĞİ
Kışın ardından baharın gelişinin çeşitli şenlik ve eğlencelerle kutlandığı, halkın bayram yaptığı bir gün olan
Nevruz'un sembolü, kıştan sonra kırlarda diğer çiçekler 'den daha önce çıkan ve adını bu günden alan
Nevruz çiçeği, tabiatta nadir bulunmasının yanında görünümüyle başı dik, sert ve zorlu kışa başkaldıran, zor
şartlara cesaretle karşı koyan bir çiçek olması onu tabiî olarak hürriyet ve bağımsızlığın sembolü haline
getirmektedir. Nevruz Çiçeği, bağımsız Türk Devletlerinin yanı sıra çeşitli Türk topluluklarında vazgeçilmez
bir semboldür. Doğu Türkistan'da Uygurların hayatında da önemli yeri olan Nevruz Çiçeği, ekseriyeti
Hristiyan olan Tuva Türklerinin kâğıt paralarında ve aynı zamanda Müslüman Kazan Tatarlarının giyim-
kuşamlarında millî sembol olarak yer almaktadır (Duran, 1997:136).

ŞÜKUFELER
Çiçek minyatürleri içinde de denilen şükufe Türk tezyinatında tabi ve üsluplaşmış çiçeklerden olusur.
Çiçekler, dal ve yapraklar "sükufedan" denilen kaplar ve vazolar içinde ya da fiyonklarla bağlanarak, kimi
zaman doğaya yakın natür-mort kavramı çalışılmıştır. Bu üslupta teknik olarak tarama ve akıtma boya
olduğu kadar noktalamaya da yer verilmiştir. Şükufe ince firça darbeleriyle gölgelendirmme yapılarak
çalışılan, özellikle kitap sanatında çokça eserler verilen ince bir üsluptur. Ali Usküdari, Ahmet Ataullah,
Hüseyin Hüsnü, Salih Efendi gibi sayısız çiçek ressamları dönemlerinin en önemli ústatlarıdırlar
(Güney,2002:70 ).

_______________________________________________________________
TÜRK ROKOKOSU
XVIII. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun Batı dünyasına kapılarını açması ile birlikte, her şeyde olduğu
gibi süslemecilikte de değişiklikler meydana gelmiş ve batının oluşturduğu Barok, Ampir ve Rokoko stilleri
mahalli karakterlerle karışarak Türk Rokokosu adı verilen yeni bir üslubun doğmasına yol açmıştır.
Başlangıç tarihi Sultan III. Ahmet zamanına rastlayan bu değişimler XIX. Yüzyılın sonuna kadar devam
etmiş ve Bati etkileri yaygın bir şekilde süsleme sanatlarını hakimiyeti altına almıştır. Klasik süsleme ile az
ilgisi olan lakin kendine özgü renk, şekil ve teknikleri ile Türk zevkine yeni katkılar getirdiği söylenebilir
(Koparan 2004:56)
Motif hakimiyetinin tamamen bitkisel süsler üzerinde oluştuğu ve hatta klasik rumi, hatai ve diğer
desenlerin bu anlam içinde uygulandığı görülür. Dallar, yapraklar ve çiçekler vazolar, kaplar içinde veya
fiyonklarla bağlanarak, bazen doğaya yakın "natür-mort” kavramı içinde bazende aşırılığa varan kivrım ve
çok grift profillerle bezemeyi tamamlar. Altin dahil olmak üzere bütün renkelerin parlak ve canlı bir şekilde
bir arada uygulanması yine Türk Rokokosunun özelliklerinden biridir. (Akar, Keskiner, 1978:21)
TERS AĞAÇ (TUBA AĞACI)
Adn Cenneti, Cennetteki en yüksek kademe olarak tanımlanmaktadır.
Tuba Ağacı bu kademenin merkezinde biten bu ağacın dalları aşağı
doğru sarkarak dallarıyla sekiz cenneti birden sarmış bir motif olarak
karşımıza çıkmaktadır. Yunus Emre "Cennette tuba ağacı, kökü arştan
aşağı" dizeleriyle de bu motifin edebi sanatımızda yer almasına vesile
olmuştur. Ağaç inme ve çıkma yani diğer adıyla yükselme süreçlerinin
gerçekleştirildiği bir yer olarak evrensel eksenin bütün simgeselliğini
de içerir. İnsanoğlu ağaçlara tırmanarak, gökyüzüne erişemez ama hiç
olmazsa ufkunu genişletir. Yükseldikçe bu ufkun genişleme süreci
artmaktadır. Bütün bunlar simgesel olarak "bilgi" ya da " bilgilenme"
olgusuna karşılık gelir. Hermetik düşüncede bilgilenme yukarıya
doğru yükselme olduğu kadar aşağıya inişi de kapsar. Normal ağaç
maddenin tine çıkışını (tinleştirilmeyi) buna karşın ters ağaç ise tinin
maddeye inişini yani bedenleşmeyi belirtir ( Alantar 2007:69).Bu
sebeple mezar taşlarında çok sık kullanılan bir motiftir.
SERVİ AĞACI (SELVI)
Servi Ağacı: Türk Kültür tarihinde bir olmanın sembolüdür.
Mevsimlerin zorlu şartlarına rağmen yeşilliğini kaybetmeyecek kadar
güçlü kalabilmesi ve dayanıklılığı ile insan hayatını da tasvir
etmektedirler. Bu sebeple Türk kültüründe varoluştan, bolluk ve
berekete kadar pek çok konuda hatrı sayılır bir motif olarak karşımıza
çıkmaktadır. Servi ağacı, hayat ağacı ile de bağdaşmıştır. Bu sebeple
tarikat yapılarında ve mezarlıklarda oldukça fazla dikilmişlerdir. Bu
alanlarda yoğunlaşmasının sebebi öte dünyaya daha rahat ve huzurlu bir
erişim sağlanmak istemesindendir. Bu sebeple servi motifi insana ölümü
en rahatsız etmeyecek seviyede anlatan yegane sembollerdendir (Tr
Dergisi, 2016:52). Yeşilliğini kaybetmez.

SONUÇ OLARAK
Türkler, yaşadıkları coğrafya gereği birçok din ve kültürle iç içe yaşamışlar, onlardan etkilenmişler ve
genellikle de bu din ve inanışları benimsemişlerdir. Bununla beraber, bu din ve inanışlar, onların dünya
görüşlerini, yaşadıkları çevreyi algılayış biçimlerini ve nihayet tabiatta var olan bir takım nesnelere manevi
anlamlar atfetmelerine sebep olmuştur. Türklerde tabiat ve tabiatı meydana getiren unsurlar önemli varlıklar
olarak görülmüş ve onlarda bulunan gizli güçlerin (ruhlar) insanlara iyilik veya kötülük yapabilecekleri
düşünülmüştür. Bu anlamda, Türkler doğada görülen her şeye dini bir anlam ve değer atfetmiştir. Ağaçla
ilgili inanışlar ve uygulamalar bunlardan sadece birisidir. Anadolu'nun pek çok yöresinde, türbelerin,
tekkelerin ve ulu ağaçların takdis edilerek, çaput bağlanması ve mum yakılması fenomeninin, Islam öncesi
Türklerdeki ağaç kültü ve buna bağlı inanışlarının bir izi olduğu açıktır. Türkler, Müslüman olduktan sonra,
kutsal ağaç inancı ve buna dayalı bir takım uygulamaları İslamiyet'le birlikte yaşatmaya devam etmişler
veya bu inanç ve uygulamaları Islamî unsurlarla uzlaştırmışlardır. Bu anlamda, Tanrı'dan dilekle bu kutsal
kabul edilen ağaçlara, yatırlara, türbelere adak adamak. mum yakmak ve kurban sunmak gibi eylemlerin,
eski Türklerde olduğu gibi, günümüz Müslüman Türk toplumunun Tanrı ile bağını güçlendirme vasıtası
olarak değerlendirdiği açıktır (Işık,2004:104-105).
MEYVELER
• Tabiat dünyasının unsurlarında çiçek, yaprak ve
ağaçlar gibi meyvelerde Türk Sanatı'nda kullanılan
motiflerden olmuştur. Bu meyveler arasında Üzüm,
Nar ve Armut motifleri Uygur döneminden
Batılılaşma Osmanlı'sına kadar her alanda etkisini
göstermiştir (Eracar,2003:86). Anadolu'da özellikle
Selçuklu devrinden sonra Lale Devrinde meyve
tasvirlerine rastlanmaktadır. Lale Devri'nin simgesi
olan lale ve çiçek sevgisi Topkapı Sarayı içerisinde
yer alan III. Ahmed Yemiş Odasının duvarlarına
nakşedilerek çiçek ve meyve desenli süslemeler iç
mekâna taşınır ve iç mekânda vazo ve sepetlerin içerisine natüralist teknikte betimlenir. Lale devrine özgü
bir üslup olan natüralist teknikteki meyve ve bitki betimlemeleri dönemin iç mekânlarını süsler ve bu üslup
İstanbullu ustalar eli ile Anadolu ya da yayılır (Salbacak,2019:518). Meyve motifleri çeşitli toplumlar
tarafından tarihsel süreçte sürekli süsleme öğesi olarak kullanılmıştır.
İnsanlık tarihinin hâlihazırdaki en eski sanat eserleri hayvan resimleridir. insanlık, en ilkel dönemlerden
günümüze kadar, sanatın bütün dallarında bazen yoğun, bazen seyrek olarak hayvan figürlerine yer
vermiştir. Her millet kendi yaşamında önem arz eden bazı hayvanları mağara duvarına resmetmiştir.
Meseleye Türkler açısından bakıldığında ilk hayvan figürleri, M.Ö. XVII. asırda, kayalarda ve çeşitli
eşyalarda görülmüştür. Ancak bu ilk örnekler basit bir tarzda yapıldığından, ortak bir tavır ve üslup birliği
aramak yersizdir. Bu figürlerin üsluplaşması ve bilhassa 'Hayvan Üslubunun hâkim olması daha sonraki
yıllarda gerçekleşir (Çetindağ,2014:172).
KURT
● Yol gösterici kurt, tüm Türk ve Moğol boylarının ortak sembolüdür. Bazı Türk ve Moğol boyları,
soylarının bu kutlu varlıktan türediğine inanırlar. Çoğu zaman soyun bir kolu Gök Kurt'tan, diğer kolu ise
Gök geyik'den gelmektedir. Kurt sürülerinin başında bulunup idare eden kurtlara da Gökkurt denilir. Kaskır
ve Börü kelimeleri de değişik lehçe ve şivelerde kurt demektir. Bozkurt gökyüzünü temsil eder. 'Ergenekon
Destanı' adıyla bilinen hikâye Göktürk destanıdır. Komşuları tarafından tuzak kurularak yok edilen
Türklerden geriye kalan birkaç kişinin saklanmak için dağlık bir alanda yol araması ile başlar. Dağların
arasında gizlenmiş bir ova bulan bu Türkler, oraya yerleşir ve çoğalır. Yüzyıllar sonra oraya sığmaz hale
gelince, çıkmak isterler. Ancak çıkışı bulamazlar. Bunun üzerine çevredeki dağların demir madeninden
yapıldığını fark ederler ve demiri eriterek çıkarlar. Çıkışta kendilerine Börte Çene adında kurt rehberlik eder.
• Türklerin, İslamiyet'e girmesi ile kurt motifi eski ilahi anlamlarını büyük ölçüde kaybetmiştir. Bu sebeple
İslam inancına sahip Türklerde kurt tasvirlerine sık rastlanmaz (Çoruhlu, 2000:136). Cumhuriyet'in ilanıyla
birlikte kurt tasviri yeniden kültür tarihimizde yerini almıştır.
Kaplan
• Kaplan, Türk mitolojisi ve sanatında Çin ile paralel bir konumda yer almaktadır. Kaplan Türk kabilelerinin
ve Alplerinin en eski tözlerinden biridir. Kaplanın güç ve yiğitlik sembolü olduğuna işaret eden sanatsal
öğeler Esik ve Tüekta kurganında bulunmuştur. Kaplan postu Budist devirde Budizm'in sembolik gücünü ve
hükümdarın kuvvetinin sembolü olarak karşımıza çıkmaktadır. Erken devir Türk Sanatında olduğu gibi
İslamiyet'le birlikte gelişen Türk Sanatında da kaplan tasvirleri görülmektedir (Çoruhlu, 2000: 138-139).

TİLKİ
• Altaylar ve Yakutlar 'da tözler arasında tilkinin de yer alması, onun eski çağlardan itibaren kullanılan bir
simge olduğunu aktarır. Çin'de iyi şansın, uzun ömrün ve kurnazlığın sembolüdür. Altaylılar ve Yakutların
tözleri arasında yer alır. Türklerde hilekâr ve kurnaz özellikleriyle öne çıkmaktadır. Şaman başlığında tilki
postu yer İslamiyet’ten almaktadır. Türk sonra kültüründe korkaklık, kurnazlık ve yalnızlık özellikleriyle
öne çıkmıştır. Mesnevi, Kelile ve Dimne, Kaşgarlı Mahmud'da tilki alegorisine rastlanmaktadır (Çoruhlu,
2000:157).
KÖPEK
• Budizm'in yeniden doğuş inancına göre günahkâr insanların üçüncü kez doğduklarında gövdesini aldıkları
hayvanlardan birisidir. Eski Hint mitolojisinde ölüler diyarının muhafızı ve talihsizliğin sembolüdür.
Türklerde köpek sembolü kurt veya kartal gibi ulusal bir sembol olmamıştır. Şaman ayinlerinde güçlü
şamanlar kurt, kartal gibi hayvanların biçimine girerken zayıf şamanlar köpek şekline giriyordu. Köpek yer
altına inerken kullanılıyor ve bu olumsuz anlamı sebebiyle cenaze merasimlerinde kurban edilen bu hayvan
ölümü temsil ediyordu. Çin ve Moğol kültürlerinin etkisiyle köpekten türeme Türklerde de görülmüştür.
Genelde olumsuz anlamlarına rağmen köpek, İslamiyet'ten sonra avcılığa verilen önem sebebiyle dostluk,
sadakat ve sabır gibi olumlu anlamlar yüklenmiştir (Çatalbaş, 2011:54).
Av eğlencelerinin en önemli elemanı olduğu için hem sır altı hem de lüster tekniğinde yıldız formlu çinilerde
en çok köpek figürü resmedilmiştir. Bu figür çeşitli bitkisel desenlerle bezenmiş yüzeylerde, benzer
duruşlarla işlenmiştir. Baş geriye dönük, ön ayaklardan birini göğsüne doğru çekip kaldırmış, arka
ayaklardan biri öne adım atmış, kuyruk, arka ayak arasından öne doğru kıvrılmıştır (Erdem,2011:59).
AYI
Çinliler için güç ve cesaretin sembolü olmuştur. Türk mitolojisinde önemli bir figür olmasına rağmen hiçbir
zaman kartal, at veya kurt kadar ağırlık kazanmayan bu sembol genellikle orman kültüründe yaşayan
Türklerde görülmektedir. Başkurtlar onu ata saymıştır. Ayı tipi elbiseler şamanlar tarafından kullanılmış,
onun farklı kısımlarından alınan kemiklerde şaman elbiselerine dikilmek suretiyle şamanın göğe seyahatinde
yardımcı ruh olarak işlev gördüğüne inanılmıştır. Ayı, Türk destanlarında aptal ve kötü hayvan olarak
nitelenmiştir. Bu sembol İslamiyet'ten sonra anlamında bazı değişikliklerle kaba kuvvetin ve kötü insanın
simgesi haline gelmiştir. Bazı Türk topluluklarında ayının avlanıp, yemek olarak yenildiğinde bazı
özelliklerin ayı etini yiyen insana geçtiğine inanılıyordu. En önemli kullanım alanı arasında astroloji yer
almaktadır (Çoruhlu,2000:140).
DOMUZ VE MAYMUN
DOMUZ
Türkler başlangıçtan beri domuz yemiyor ve geleneklerinde de bu hayvan iyi bir yer tutmuyordu. Domuz
kötü ruhları çağrıştıran bir hayvan olarak sembolize edilmiş ve İslamiyet'ten sonra da bu devam etmiştir.
Buna rağmen 12 Hayvanlı Türk Takviminde domuz motifi yer almaktadır.
MAYMUN
Hint mitolojisinin ve kültürünün malı olan maymun, Türk inançlarında yaygın bir şekilde yer almamaktadır.
Budist olan Türklerde görülmektedir. Türk Hayvan Takvimi'nde yıl sembolüdür. İslamiyet'ten sonra
maymunun sembolik anlamları genel olarak kaybolmuş ve olumsuz özellikleriyle öne çıkmıştır.

Sonuç Olarak
• Mahiyetini koruyucu, tılsımlı süsleyici semboller olarak ve özetleyebileceğimiz hayvan üslubu, hayvanlara
karşı duyulan ilginin inançlara uygun biçimde tasvir edilmesidir. Birbirine girmiş gruplar. Kaçma-
kovalama, saldırı, tek ya da grup hayvanlar asıl konuyu oluşturur. Keçe, yün, deri, boynuz, kemik, fildişi,
metal ve ahşap malzeme üzerinde uygulanan konulara, ayrıca göçerlerin taşıyabileceği eşyada da
rastlanmaktadır. Özellikle içinde yer aldığı hayvanla birlikte, natüralist bazı motifler, fantastik bir düzen
kurgusuna sahiptir. Diyarbakır Ulu Cami, Diyarbakır iç ve Dış Kale surlarında yer alan tasvirler bu sahada
Hun hayvan üslubunun kesin etkilerini göstermesi açısından önemlidir. Ayrıca simetrik yerleştirme, fikir
olarak Orta Asya şaman inançlardan gelme sembolik anlatımlarda içermektedir (Bilici, 1983:21-25)
Koyun; Koyun ve özellikle beyaz koç eski
Türklerde Gök Tanrı 'ya sunulan kurbandır. Güç,
kuvvet ve yiğitliğin sembolü olan koç, kimi
zaman hane an arması olmuştur. Taoizm'de
ölümsüzlüğü temsil eden keçi, Budizm'de
tanrılarla ilgili olduğu düşünülmüştür. Ayrıca
Koyun, Türk Hayvan Takvimi'nde yıl
sembollerinden biridir. İslamiyet'ten sonra
koyun sakinliği, huzur, barış, bolluk ve bereketi
temsil ederken, koç gücü, hâkimiyeti kuvveti ve
yiğitliği temsil etmiştir. Hz. İsmail'in kurban
olarak Allah'a adanması İle koş, kurban ve
ölümü de temsil eden bir anlam kazanmıştır
(Çoruhlu,2000: 150; Çatalbaş, 2011:53).

AT
Türklerin hayvanlarla ilgili inançlarını, yaşadıkları
göçer bozkır hayatı ve kültürü şekillendirmiştir. Bu
hayatın temel unsurunun at olması, vermesini
sağlamıştır ona Türklerin önem vermesini sağlamıştır.
Tabiat taklidi resimler İnsanların ben ve öteki
duygusunun İlk adımıdır. Doğayı, çevresini, ötekini
tanımak gayreti içinde olan insan gayet tabii ki
hayatının devamlılığını sağlayan dağ keçisi, geyik ve
diğer avladığı hayvanlarla ki bunlar İçinde yaban atlan
da yer almaktadır. Türkler bu süreçte atı kovalamak ve
ehlileştirmek için çaba sarf etmiştir.
Türkler atl ehlileştirmiş, atın etinden, sütünden, kılından, derisinden faydalanarak, onu binmede ve yük
taşımada kullanmışlardır. Maddi ve askeri gücünün dışında, on iki yıllık Türk takviminde adı "Yund” olan at,
yuğlarda (eski Şürklerde ölü gömme töreni), şölenlerde, sporda ve temsili alanlarda tezyini ve plastik
sanatlarda, efsanelerde kullanılmıştır (Çelik, 2007: At Motifi, Anadolu Selçuklu Saraylarının duvarlarını da
süslemiştir.

At'ın bazı tasvirlerde kanatlı olarak gösterilmesinin, göğe çıkma aracı olarak kullanıldığına olan İnanıştan
kaynaklanabileceği düşünülmektedir. Ayrıca; yas, savaş ve yiğitlik sembolü olarak at kuyruklarının
bağlanması, kesilmesi önemli bir gelenektir. Hükümdarlar savaşa çıkacakları zaman atının kuyruğunu
bağlamakta, bu da savaşa çıkmaya hazır olduğunu belirtmektedir.
KUŞ
Genellikle kuşlar ruh sembolü olarak görülmüştür. Cenneti de temsil
eden bu hayvanlar, şamanın biçımıne gırdıği ve onu koruduğu
düşünülmüştür. Kuğu, kaz, ördek, sülün, saksağan, tuma, karga,
ördek, tanısı güvercin ve bıldırcını bu grupta sayabiliriz
(Çatalbaş,53).
Türklerde tavus güzellik, itibar ve şerefi, güvercin uzun hayatı, kaz
erkeklik, evlilik ve başarının sembolü olmuştur Kaz ve kuğu gibi
kuşlar Türklerde ayrıca kut ve beyliği temsil etmiştir. Bahsi geçen
kuşlar eski Hint ve Budist mitolojisinde önemli bir yer tutmakta bu da Budist Türklerin inançlarını
etkılemıştır. İslamiyet'ten sonra da kuşlarla ilgıli bu anlamlandırmalar tanrılarla ilgili olanlar dışında devam
etmiştir ……………………………………………………………………

Yukarıdaki örneklerde olduğu gibi kuş formları natüralist üslupta Türk sanatının her alanında karşımıza
çıkmaktadır. Natüralist formlar dışında yalın kuş formlarından stilize edilmiş motiflerde aşağıdaki şekillerde
karşımıza çıkmaktadır.
KAPLUMBAĞA
Kaplumbağa, Türklerde ve Çinlilerde ortak bır motiftin Kaplumbağanın dört ayağının birbirini izleyişi, dört
mevsim ahenkli bir biçimde birbirini takip edişini astrolojik bir olgu olarak kullanmışlardır. Bütün kabuklu
hayvanların lideri sayılır Kışın hareketsiz kalması yazın ise kabuğunu değiştirip yeniden uyanması sebebiyle
uzun yaşamın sembolü olarak Türk sanatında da yer almıştır. Orhun Kitabeleri bilinçli bir şekilde
kaplumbağaların üzerinde yükselmiştir. Kaplumbağa uzun yaşamlı bir hayvan bu motifi kullanarak devletin
uzun ömürlü olması sembolize ediliyor. Eski Çin ve Hint inanışlarından Türklere geçen bu sembol uzun
ömür, refah, barış ve mutluluğun sembolü olarak görülmüştür. Göktürk hanedan sembolü olmuştur Fakat
şansızlık, sıkıntı ve zorluğu da temsil ettiğine de İnanılmıştır. Çinlilerde kaplumbağa dünyayı destekler ve
her bir ayağı bir elementi ya da dünyanın bir köşesini temsil eder Taoculukta ise, evreni temsil eder ve kutsal
güçlere sahıp bir hayvan olarak kabul edilir.
GEYİK
Türklerde kullanılan en erken sembollerden biri olan geyik, şaman törenlerinde biçimine girilen hayvan ata
veya ruh olarak karşımıza çıkmaktadır Şaman elbisesinde veya davulu üzerinde simgesel olarak
kullanılmıştın Göktürklerde avlanarak kurban edilen geyik aynı zamanda hükümdarlığın sembolü olmuştur.
Budist mitolojide ak geyik Buda'nın sembolü olmuştur. Geyiğin birçok anlamı İslamiyet'ten sonra da devam
etmiştin Bolluk ve bereketin sembolü olan bu hayvan kimi zaman yol gösterici kimi zaman mübarek bir
binek kabul edilmiştir. Geyik Motifi ‘ne Türk Sanatında en sık kaya resimlerinde rastlanır.
• Türklerin yaşadığı sahalarda, bulunan geyik onların yaşamsal kaynağı vazifesi görmektedir. Geyiğin postu,
eti, sütü ve diğer sakatatları kullanılmaktaydı. Geyik Türklerin kutsiyet atfettiği bir hayvandı. Milattan evvel
birinci bin yıldan itibaren figür olarak görülen geyik hayatın ve sonun kaynağı şeklinde
değerlendirilmektedir. Geyik figürü, takdis olmuş dişiliğin yanı sıra kuvvet ve uzun yaşamın timsali hâliyle
kabul edilmişti. Öte yandan boynuzundan dolayı mümbit, talih, güç, feyiz gibi vasıflar ile simgelenmiştir.
Hayvan figürlerinin işlenişinde, hayvanın kendisi değil ona yüklenen sembol ön planda olmaktadır.

YILAN
Eski Mısır ve Hint mitolojisinde kutsal ve tanrısal özellikleriyle öne çıkan yılan Yunan, Roma ve Hristiyan
topluluklarında önemli bir yere sahiptir. Budizm'de Buda'nın suretine büründüğü hayvanlardan binsidir. Türk
Şamanizm'inde yer altı tanrısı Erlik ile ilgili bir semboldür. Razı şamanlar yılan biçimine girerek onun
hareketlerini taklit etmiştir Türk Sanatında kozmik figür olarak da kullanılmıştır (Çatalbaş,2011 :54).
Türklerde genellikle olumsuz anlamlar İçeren bu sembol diğer kültürlerin etkisiyle kimi zaman olumlu
anlamlarda kullanılan bir sembol olmuştur- İslamiyet'ten sonra bazı eski Anadolu ve Mezopotamya
mitolojilerinin Asya ile birleşen etkileri sebebiyle yılan, kötülüğün sembolü sayılmamıştın Mısır ve Anadolu
mitolojisinde koruyucu özelliği sebebiyle sağlık alanında günümüze dek gelen bir sembol olmuştur Türk
Hayvan Takvimi'nde yıl sembolüdür (Çoruhlu,2000: 159).
BALIK
Altay yaratılış efsanesinde balık, dünyayı taşıyan bir varlık olarak sembolize edilmektedir. Türk yaratılış
hikâyelerinde İse balık, gök gürültüsü unsurunun hayvan biçimli karşılığı olarak gösterilir. özellikle göl ve
nehir kıyılarında yaşayan Türk topluluklarında bereket, refah ve bolluğu temsil eder (Çoruhlu, 2011:
167).Balıkla ilgili çeşitli inanışlar İslamiyet'ten sonra da devam etmiş ve bu hayvan burç sembolü olarak
kullanılmıştır.
Fil
Türklerde fil aslında Budizm etkisi ile sembol olarak kullanılmaya başlanıyor. Budizimde birçok tanrı var ve
hepsi betimlendiğinde altlarında binek hayvanı olarak fili görürüz. Beyaz fil budayı temsil eder.
İslamiyet’ten sonra güç, kuvvet hükümdarlık ve hakimiyetin sembolü olmaya devam etmiştir.

You might also like