Professional Documents
Culture Documents
문학 수정용
문학 수정용
문학 수정용
19—9월 ?
반대편으로는 수도원 훈련이 요구하는 차갑고도 서러운 어두움을 제공하기 위함이기라도 하듯이 걷히지
않는 블라인더를 한 길다란 창문이 있었다.
직설적으로 표현한다면 풍경이 전혀 멋지지 않았다. 창문은 항상 닫혀있었고 발코니 난간에는 언제라도
그리고 언제나 어린 아이의 요들과 이불들이 널려있었다. 그러나 나는 이 정도로도 만족스러웠다. 수업 시간
중 손을 턱 밑에 괴고 수녀 선생님들에게 굉장히 영적으로 보이는 체하며 눈을 하늘에- 블라인더 사이에
보이는 실제 하늘에- 두면 그들은 이것을 철들기 시작하는 증거로 생각하며 기뻐하였다. 나도 그들을 속이며
우리로부터 숨기려고 애쓰는 어떤 인생의 모습을 마치 모두 바라보기라도 하듯이 그 어떤 그리고 어떤
엉뚱한 것과 복수로부터 즐거움을 맛보곤 했다.
수녀 알렉시 선생님은 설명을 끝내신 후 쓰도록 하셨다. 첫번째 줄을 차지하고 있는 우수한 학급 우등생들은
곧바로 쓰기 시작했다. 그들 옆에 있지는 않았으나 뭘 썼을 지에 대해서는 마치 어깨 너머로 보기라도 하듯이
잘 알고 있었다. “ 첫 추억은 사랑스러운 엄마가 작은 침대 위로 구부리시는 다정한 금발 머리, 그리고 나와
다정하지만 미소짓지 않는 파란색 눈동자이다.” 는 식의 시인과도 같은 거짓말들이었을 것이다. 실제 그들의
어머니는 금발에 파란 눈 외에 다른 색들이었을 것이다. 그러나 수녀들에게서 공부한 여학생들의 펜으로부터
이러한 색깔들로 채우는 것은 그 가련한 학생들에게는 하나의 의무였고 우리에게는 하나의 방식이었다.
aşarak üst geçide tırmandı. İlk bakışta köprünün altındaki balık pazarının manzarası görünüyordu.
Bitişik dükkanların üstüne eşit bir şekilde dizilmiş olan ışıklar çok parlıyordu. Dohva ile İsu,
Noryangjin’de uzun zaman yaşamalarına rağmen, balık pazarına ilk gelişleriydi. Dohva, üzüntülü haline
karşın, bir an için yabancı ve kalabalık manzara karşısında büyülendi. Müşterilerin göz hizasında, yana
yatmış bir şekilde koyulmuş olan tahtaların yanısıra merdivenli akvaryum, buzlu bir strafor kutusu,
kırmızı kapların içine her çeşit deniz ürünleri ile kabuklu deniz ürünleri doldurulmuştu. Her taraf canlı,
hareketli, kıpırdayan yaratıklarla doluydu. Her türlü balık, güçlü bir şekilde sırtlarını kıpırdatarak
nefes alırken Dohva’nın kalbi kendiliğinden atıyordu. Fakat bir an heyecanlı ve gizemli duygular
hissederken, İsu varış noktasını bulamayıp, ikili sürekli aynı noktada dolaşınca Dohva sonunda
- Ama böyle özel bir günde kesinlikle rezervasyon yapmalıydın. Bugün Noel.
İsu, sonunda sessizce cep telefonunu çıkararak listelere bakıp telefonu tuşladı.
- Ne?
İkili, aynı yeri iki kere daha dolaştı. Çoktan ifadesi sertleşmiş olan Dohva’ya bakan İsu, sonunda
yanındaki esnafa yeri sordu. Vinil önlüklü, lastik çizme giymiş bir adam, İsu’nun elindeki kartvizite
- Burası.
- Ne?
- Burası diyorum.
İsu cevap veremedi, kafası karmakarışık olmuştu. NamHe balıkçılığı’nın sahibi, kısa zaman önce
ÇungHe balıkçılığı’nı devraldığını söylemişti. ÇungHe’nin sahibinin ise işler iyi gitmediğinden dolayı
Dohva, baştan beri kendi düşüncelerine dalarak pazarlık yapmaya pek ilgisizdi. Buna karşın İsu
düşünerek diğerlerine de bakıp, akıllı telefonda fiyatları karşılaştırarak, pazarlama püf noktalarını
öğrenip, pazarlık yapmak istedi. Fakat Pazarı bir daha dolaşırsa Dohva sanki patlayacakmış gibi
görünüyordu.
- Şu nedir?
- Bu mu?
- Evet.
- Domdur.
- Dom mu?
- Evet, CulDom.
İsu biraz gerildi. Culdomun tam olarak ne tür bir balık olduğunu bilmiyordu. Fakat çok pahalı
- İkiniz mi yiyeceksiniz?
- Evet. Öyle.
İsu kendisi de farketmeden kafasını salladı. Fakat bu hareketi, kesin bunu alacağım demek
değildi.
- Şunlar ne kadar?
- Tartmam lazım. Kilosu yüz bin wonu biraz geçiyor ama bugün size özel fiyatla doksan bin wona
veririm. İsu gözlerini kırpıştırdı, biraz önceki düşüncelerini adam farkeder diye korkuyordu.
Adam biraz tereddütle ‘ Yazın çok tutulur fakat kışın tadı daha iyi’ dedi
- Aman, ne olursa olsun. Her neyse, lezzetle yenilebildiği zaman zaten yemek için tam doğru
Buradan hemen çıkmalıyız diye düşünen İsu kendiliğinden kafasını salladı. Tarttırıp da almayınca
alamıyor gibi değil de almak istemiyor gibi görünebilir diye düşünerek ‘satın alma pozu’ vermek
istedi. Adam, müşterinin fikri değişebilir diye ağ kepçesini eline aldı ve ustaca Culdomu tutarak yeşil
teraziye koydu.
İsu bir süre durakladı. Kilosu doksan bin won derken pek bir şey hissetmedi de bir porsiyonun iki
Dohva, nasıl olsa almayacak diye düşünürken İsu’nun neden tereddüt ettiğini anlayamıyordu.