문학 수정용

You might also like

Download as doc, pdf, or txt
Download as doc, pdf, or txt
You are on page 1of 4

1부

19—9월 ?

나는 4학년이다. 12살쯤 됐다. 프랑스어 교사 수녀 알렉시 선생님께서 쓰기 숙제를 주셨다. “인생의 첫 번째


추억에 대해 적어보세요. 어떤 것들이 있을지 봅시다. 여러분에게 아름다운 인생을 다시 되새기게 될 겁니다. “
라고 하셨다.

절대 잊을 수 없는 것은 나의 장난스러움과 수다스러움에 질렸던 수녀 선생님들이 그 교실에서 나를


친구들로부터 떼어 놓은 것이었다. 한 쪽 구석에 있는 일인용의 작은 줄에 앉게 한 것이다.

교장 선생님의 말씀에 따라 “ 수업 시간 동안 떠들지 않고 선생님 말씀을 잘 듣는 것을 배울 때까지” 그곳에


격리되도록 결정이 내려졌다.

내 옆으로는 커다란 나무 기둥이 있었다. 뭘 어떻게 해도 처음부터 뽑아내는 것이 불가능한, 불꽃


끝으로여기저기 만들어 놓은 작은 상처들에도 불구하고 스토아 철학자의 진지함으로 인내하고 있는
조용하고도 침착하고도 신중한 키가 큰 이웃이었다.

반대편으로는 수도원 훈련이 요구하는 차갑고도 서러운 어두움을 제공하기 위함이기라도 하듯이 걷히지
않는 블라인더를 한 길다란 창문이 있었다.

나에게는 중대한 모험을 한 적이 있었는데 가슴을 줄에 기대고 턱을 조금 들면 블라인더 사이로 하늘 한


조각과 더불어 커다란 아카시아 나뭇잎 사이로 아파트 창문 하나와 발콘 난간이 보이곤 했었다.

직설적으로 표현한다면 풍경이 전혀 멋지지 않았다. 창문은 항상 닫혀있었고 발코니 난간에는 언제라도
그리고 언제나 어린 아이의 요들과 이불들이 널려있었다. 그러나 나는 이 정도로도 만족스러웠다. 수업 시간
중 손을 턱 밑에 괴고 수녀 선생님들에게 굉장히 영적으로 보이는 체하며 눈을 하늘에- 블라인더 사이에
보이는 실제 하늘에- 두면 그들은 이것을 철들기 시작하는 증거로 생각하며 기뻐하였다. 나도 그들을 속이며
우리로부터 숨기려고 애쓰는 어떤 인생의 모습을 마치 모두 바라보기라도 하듯이 그 어떤 그리고 어떤
엉뚱한 것과 복수로부터 즐거움을 맛보곤 했다.

수녀 알렉시 선생님은 설명을 끝내신 후 쓰도록 하셨다. 첫번째 줄을 차지하고 있는 우수한 학급 우등생들은
곧바로 쓰기 시작했다. 그들 옆에 있지는 않았으나 뭘 썼을 지에 대해서는 마치 어깨 너머로 보기라도 하듯이
잘 알고 있었다. “ 첫 추억은 사랑스러운 엄마가 작은 침대 위로 구부리시는 다정한 금발 머리, 그리고 나와
다정하지만 미소짓지 않는 파란색 눈동자이다.” 는 식의 시인과도 같은 거짓말들이었을 것이다. 실제 그들의
어머니는 금발에 파란 눈 외에 다른 색들이었을 것이다. 그러나 수녀들에게서 공부한 여학생들의 펜으로부터
이러한 색깔들로 채우는 것은 그 가련한 학생들에게는 하나의 의무였고 우리에게는 하나의 방식이었다.

내 얘기를 하자면 나는 전혀 다른 아이였다. 아주 어렸을 때 잃아버린 엄마에 대한 기억은 거의 남아있질


않았다. 그러나 그 어떠한 경우에도 금발에 파란눈이 아니였다는 것은 틀림없었다. 그럼에도 불구하고 그
어떠한 힘도 나에게는 엄마의 원래 얼굴을 다른 얼굴로 생각하게 하거나 좋아하게 하도록 만들 수는 없었다.

나는 계속 생각만 하고 있었다. 뭘 써야 할까? 벽에 있는 마리아 그림 밑에 결려 있는 뻐꾸기 시계는 쉬지


않고 돌아감에도 불구하고 나는 여전히 제 자리에서 생각만 하고 있었다. 머리에 있는 리본을 풀고
머리카락을 천천히 눈 밑으로 내리기 시작했다.

Noryangjin İstasyonu’nun etrafı kalın bir sis ile örtülüydü. İki kişi, soyulmuş boyalı karanlık geçidi

aşarak üst geçide tırmandı. İlk bakışta köprünün altındaki balık pazarının manzarası görünüyordu.

Bitişik dükkanların üstüne eşit bir şekilde dizilmiş olan ışıklar çok parlıyordu. Dohva ile İsu,

Noryangjin’de uzun zaman yaşamalarına rağmen, balık pazarına ilk gelişleriydi. Dohva, üzüntülü haline

karşın, bir an için yabancı ve kalabalık manzara karşısında büyülendi. Müşterilerin göz hizasında, yana

yatmış bir şekilde koyulmuş olan tahtaların yanısıra merdivenli akvaryum, buzlu bir strafor kutusu,

kırmızı kapların içine her çeşit deniz ürünleri ile kabuklu deniz ürünleri doldurulmuştu. Her taraf canlı,

hareketli, kıpırdayan yaratıklarla doluydu. Her türlü balık, güçlü bir şekilde sırtlarını kıpırdatarak

nefes alırken Dohva’nın kalbi kendiliğinden atıyordu. Fakat bir an heyecanlı ve gizemli duygular

hissederken, İsu varış noktasını bulamayıp, ikili sürekli aynı noktada dolaşınca Dohva sonunda

sinirlenip söylenmeye başladı.

- Telefon etmiş miydin?

- Önceden arasaydım rahatsız edebilirdim de.

- Ama böyle özel bir günde kesinlikle rezervasyon yapmalıydın. Bugün Noel.

İsu, sonunda sessizce cep telefonunu çıkararak listelere bakıp telefonu tuşladı.

- Neden suratın asık?

- Ne?

- Yüzün niye böyle diyorum?

- Ah! Öyle bir numara yokmuş.

İkili, aynı yeri iki kere daha dolaştı. Çoktan ifadesi sertleşmiş olan Dohva’ya bakan İsu, sonunda

yanındaki esnafa yeri sordu. Vinil önlüklü, lastik çizme giymiş bir adam, İsu’nun elindeki kartvizite

uzanıp bakarak hoşnutsuz gözlerle haritayı inceledi.

- Ah, Çunhe balıkçılığı mı?

İsu’nun yüzü bir an için aydınlandı.

- Burası.

- Ne?

- Burası diyorum.

Adam kafasıyla ‘NamHe balıkçılığı’ yazan tabelayı gösterdi.

- Daha önce patronla tanımış mıydınız?

İsu cevap veremedi, kafası karmakarışık olmuştu. NamHe balıkçılığı’nın sahibi, kısa zaman önce

ÇungHe balıkçılığı’nı devraldığını söylemişti. ÇungHe’nin sahibinin ise işler iyi gitmediğinden dolayı

acele edip ayrıldığını anlattı.


- Aradığın yer burası ise doğru yere geldin. Madem geldin buradan al bari. Uygun fiyatla veririm.

Dohva, baştan beri kendi düşüncelerine dalarak pazarlık yapmaya pek ilgisizdi. Buna karşın İsu

düşünerek diğerlerine de bakıp, akıllı telefonda fiyatları karşılaştırarak, pazarlama püf noktalarını

öğrenip, pazarlık yapmak istedi. Fakat Pazarı bir daha dolaşırsa Dohva sanki patlayacakmış gibi

görünüyordu.

- Şu nedir?

- Bu mu?

- Evet.

- Domdur.

- Dom mu?

- Evet, CulDom.

İsu biraz gerildi. Culdomun tam olarak ne tür bir balık olduğunu bilmiyordu. Fakat çok pahalı

olduğunu biliyordu. Adam esnaflık içgüdüsüyle hemen araya girdi.

- İkiniz mi yiyeceksiniz?

- Evet. Öyle.

İsu kendisi de farketmeden kafasını salladı. Fakat bu hareketi, kesin bunu alacağım demek

değildi.

- Şunlar ne kadar?

- Tartmam lazım. Kilosu yüz bin wonu biraz geçiyor ama bugün size özel fiyatla doksan bin wona

veririm. İsu gözlerini kırpıştırdı, biraz önceki düşüncelerini adam farkeder diye korkuyordu.

Adam biraz tereddütle ‘ Yazın çok tutulur fakat kışın tadı daha iyi’ dedi

- Aman, ne olursa olsun. Her neyse, lezzetle yenilebildiği zaman zaten yemek için tam doğru

mevsimdir. Almayabilirsin de bir kere tartalım.

Buradan hemen çıkmalıyız diye düşünen İsu kendiliğinden kafasını salladı. Tarttırıp da almayınca

alamıyor gibi değil de almak istemiyor gibi görünebilir diye düşünerek ‘satın alma pozu’ vermek

istedi. Adam, müşterinin fikri değişebilir diye ağ kepçesini eline aldı ve ustaca Culdomu tutarak yeşil

teraziye koydu.

- Bakalım. Üç kilodan az… İki yüz elli bin verebilirsin.

İsu bir süre durakladı. Kilosu doksan bin won derken pek bir şey hissetmedi de bir porsiyonun iki

yüz elli bin won olduğunu duyunca çok şaşırdı.

- İki canlı ahtapot da veririm.

Dohva, nasıl olsa almayacak diye düşünürken İsu’nun neden tereddüt ettiğini anlayamıyordu.

Fakat İsu şaşırtıcı bir şey söyledi.


- O olsun, lütfen.

Dohva, İsu’nun kolunu çekiştirerek fısıldadı.

You might also like