Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 6

I.

MEŞRUTİYET (1876)

Osmanlı Devleti’ni I. Meşrutiyet’e götüren dış ve iç gelişmeler 1870’lerden


itibaren kendisi göstermeye başladı.

 1873 ve 1874 yıllarında Anadolu’da kuraklık başladı. Kuraklık ve selle


birlikte kıtlık başladı. Halk sefil olmuş dolayısıyla vergi gelirleri de
düşmüştü.
 Hükümet Kırım Savaşı’nda aldığı dış borcun arkasını getirmeye devam
etti. Dış borçlar çoğaldı.
 İmparatorluğun Balkan eyaletlerinde hoşnutsuzluk arttı. Köylüler
vergilendirmenin artan baskısından şikâyet ediyorlardı.
Rusya ve Avusturya-Macaristan 1875’in sonlarından itibaren “Şark Meselesi” ile
alakalı yoğun müzakereler yapıyorlardı. Avusturya’ya göre Osmanlı
İmparatorluğu’nun ayakta kalması onun çıkarınaydı.
Rusya da Panslavizm adı altında güney Slavlarını destekleyerek onları Osmanlı
Devleti’ne karşı kışkırtıyordu.
Panslavizm: Rusya’nın Balkanlar’daki Slav ırklar (örneğin Güney Slavları gibi)
üzerinde uyguladığı harekettir. Rusya Slavları destekleyerek Osmanlı’da ayrımcı
bir ortak yaratmak bu sayede de Osmanlı’ya zarar vermek istemiştir.
Meşrutiyet: Hükümdarlıkla yönetilen bir ülkede hükümdarın başkanlığı altında
parlamento (Mebusan Meclisi) yönetimine dayanan hükümet biçimine verilen
isimdir.
Bu siyasal ortam içinde Mithat Paşa ve arkadaşları 30 Mayıs 1876’da bir
hükümet darbesi yaparak Sultan Abdülaziz’i tahttan indirdiler. Yerine Sultan V.
Murat geçti. V. Murat bir anayasa sözü verse de bu sözü yerine getirmedi.
Zamanla psikolojisi bozuldu ve sonunda kendisinin padişah olamayacağına
karar verildi.
Murat tahttan indirilip yerine 1 Eylül 1876’da II. Abdülhamid çıktı.
II. Abdülhamid’in tahta çıktığı dönemde Balkanlardaki kriz daha da büyümüştü.
Rusya Panslavist hareketlere ağırlık vermişti. İngiltere Balkanlara ilişkin uluslar
arası bir konferansı İstanbul’da topladı. Tersane Konferansı olarak geçen
konferansın İstanbul’daki ilk toplantısında 23 Aralık 1876’da Osmanlı delegesi
Kanun-i Esasi’nin ilan edildiğini açıkladı. Ancak buna rağmen diplomatik
alanda bir başarı sağlanamadı. Osmanlı Devleti Avrupalı devletlerin isteklerini
yerine getirmeyeceğini söyledi. Bunun üzerine Rusya önce Avusturya’dan
tarafsızlık sözü alarak 24 Nisan 1877 (’93 Harbi) savaş ilan etti. Rusya bu savaş
sırasında Yeşilköy’e kadar geldi. Burada 3 Mart 1878’de Osmanlı için büyük bir
hezimet olan bir barış antlaşması imzalandı. Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması
olarak bilinir. Bu barış antlaşması Rusları durdurmadı.
*Bu savaşa ’93 harbi denilmesinin nedeni, 1877 yılının Rumi takvimde 1293’e
denk gelmesidir.
Rusya bu barış antlaşması sayesinde hiç olmadığı kadar güçlendi. Bu güçten
rahatsız olan devletler ise İngiltere ve Avusturya oldu. Nihayet “Şark
Meselesi”nin çözümü için Haziran 1878’de Berlin’de bir konferans
düzenlenmesine karar verdiler.
Berlin Antlaşması, Yeşilköy’de imzalanan antlaşmanın etkisini azaltmıştır:
Romanya, Sırbistan ve Karadağ yine bağımsızlıklarını kazanmış ama
Sırbistan’ın ve Karadağ’ın toprak kazançları azaltılmıştı. Bulgaristan’a özerklik
verilmişti.
Aynı zamanda Avusturya Bosna-Hersek’i, İngiltere Kıbrıs’ı işgal etti. Kars,
Ardahan, Batum Rusya’ya bırakıldı.
Kanun-i Esasi ile anayasalı bir düzene geçilse de padişahın yetkileri yine de
fazlaydı.
 Sadrazamı, vekilleri ve şeyhülislamı Padişah belirliyordu.
 Yasaların yapılmasında son söz yine padişahındı.
 Padişahın meclisi feshetme hakkı vardı.
 Anayasanın 113. Maddesi “hükümetin emniyetini ihlal edenleri” sürgüne
yollama yetkisini padişaha vermekteydi.
Nitekim Abdülhamid, kısa zaman sonra Kanun-i Esasi’nin bu maddesine
dayanarak Mithat Paşa’yı sürgüne yolladı. Daha sonrasında meclisin seçimler
yapmasına karar verdi. İlk Osmanlı Meclisi 19 Mart 1877’de açıldı. İki dönemli
ilk meclis 14 Şubat 1878’de dış politikada yaşanan sorunlar (1877-1878
Osmanlı-Rus Savaşı) nedeniyle kapatıldı.
Osmanlı tarihinin yazılı ilk anayasası Kanun-i Esasi’dir. 1808 Sened-i İttifak,
1839 Gülhane Hattı, 1856 Islahat Fermanı bu yoldaki kilometre taşları olsa da
birer anayasa değillerdir.
II. MEŞRUTİYET DÖNEMİNE GİDEN YOLDA OSMANLI DEVLETİ
(1878-1908) VE İKİNCİ MEŞRUTİYETİN İLANI (1908)
Abdülhamid’in saltanat dönemi 1876 yılında başlar ve 1909 yılına kadar sürer.
Otuz üç yıllık saltanatı Osmanlı Devleti’nin hem içeride hem de dışarıda birçok
olumsuz gelişme yaşadığı bir döneme denk gelir. Bu dönem Osmanlı
Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na katılması ve dolayısıyla imparatorluğun
dağılma nedenlerini barındırdığından son derece önemli ve kapsamlıdır.
Osmanlı Devleti ‘93 harbi ile Rusya karşısında yenilmiş ve sonunda Berlin
Konferansı toplanmıştı. Aynı zamanda Kanun-i Esasi ilan edilmiş ve Osmanlı
meşruti yönetime geçmişti. Ancak Abdülhamid dış politikada yaşanan
gelişmeler nedeniyle meclisi kapatma kararı almıştı.
II. Abdülhamid, tahta geçtiği ilk günlerden başlayarak 1877-1878 OsmanlıRus
Savaşı’nın bitimine kadar olan dönemde genel olarak Tanzimat ve kısmen Yeni
Osmanlı ideallerine bağlı kalmış, Tanzimat döneminin farklı ekollerine mensup
olan mevcut kadro ile iş görmeye devam etmiştir. Bir başka ifadeyle,
çevresindeki mevcut kadro kendisine (özellikle savaşın idaresi bakımından) ne
önerdiyse çoğunlukla yerine getirmiştir. Bu aynı zamanda, onun için iç ve dış
politika bakımından hem mevcut kadroları hem de mevcut politikaları
sorgulama, test etme, bir başka ifadeyle oyunun kurallarını öğrenme dönemi
olmuştur.
Örneğin bu dönemde, iç politikada, genel olarak meşrutiyet ideallerine
(parlamento ve anayasaya) olan inanç korunurken, dış politikada da bir çok
hayal kırıklıklarına rağmen, geleneksel Tanzimat politikası olan İngiltere odaklı
politika devam ettirilmiştir. Yaklaşık iki yıllık yoğun ve felaketlerle biten bir
süreç sonunda savaşın sona ermesi ve özellikle Berlin Antlaşması’nın
imzalanmasıyla (Temmuz 1878) birlikte, Sultan Abdülhamid’in bu zaman
zarfında aldığı dersler, çıkardığı sonuçlar doğrultusunda kendi iktidarının
temellerini atmaya, kendi prensip ve kadrolarını oluşturmaya, kısacası iç ve dış
politikaya kendi damgasını vurmaya başladığı görülür. Rus ordularının bir
yandan Kars’ı işgal ederek Erzurum önlerine geldikleri (Kasım-Aralık 1877)
diğer yandan Edirne’yi işgal ederek (20 Ocak 1878) Çatalca önlerine geldikleri
bir savaş hezimetinin ardından, 31 Ocak 1878’de imzalanan Edirne Ateşkesi ile
13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması arasındaki yaklaşık altı ay,
Osmanlı Devleti ve Abdülhamid rejimi için en kritik dönemlerden biri olmuştur.
Aynı zamanda Abdülhamid rejiminin yol taşlarını da döşeyen bu kritik dönemin
olaylarını kronolojik olarak hatırlamak yaşanan bunalımın boyutlarını
anlamamıza yardımcı olacaktır:
Edirne Ateşkesi (31 Ocak 1878)
Meclis-i Mebusan’ın lağvı (13 Şubat 1878)
Ayastefanos Antlaşması (3 Mart 1878)
Kıbrıs’ın İngiltere’ye terki (4 Haziran 1878)
Berlin Konferansı ve Antlaşması (13 Haziran-13 Temmuz 1878)
Abdülhamid’in tahta çıktığı dönemde yaşanan gelişmeler şu başlıklar altında
incelenebilir:
 İktisat/ Maliye
 Balkanlar
 Dış Politika (Avrupalı devletler ile)
19. yüzyıl milliyetçilik hareketleri Osmanlı Devleti’nin temel sorunlarından bir
tanesiydi. Balkanlar özellikle milliyetçilik konularının en yoğun yaşandığı
coğrafyadır. Buradaki devletler 19. yüzyılın ilk dönemlerinde de zaten isyan
ediyorlardı ve bu durum giderek artmıştı.
Ekonomi/Maliye alanında ise bütçe açıkları, dış borç gibi sorunlar mevcuttu.
Osmanlı Devleti’nin Avrupalı devletler ile dış politikası değişen dengeler
üzerine kuruluydu.
Milliyetçilik ve Bağımsızlık Hareketleri
’93 harbinin bir sonucu olan Berlin Antlaşmasının etkileri ağır oldu.
 Avusturya-Macaristan 1878 yılında Bosna-Hersek’i işgal etti.
 Bulgaristan bir prenslik haline getirildi.
 Karadağ 1878 antlaşması ile kendisine bırakılan toprakların teslimini
istiyordu. Ancak bu istek Arnavutlar ve Karadağlılar arasında bir soruna
neden oluyordu.
 Girit daha önce Osmanlı Devleti’nden özerklik almıştı. ‘93 Harbi
sırasında Osmanlı’nın içinde bulunduğu zor koşullardan faydalanarak
isyan ettiler. Bu gelişme ada üzerinde orada çıkarları bulunduğundan Rus-
İngiliz mücadelesini doğurdu. Sonuç olarak 23 Ekim 1878’de bir
sözleşme imzalandı ve Girit halkına yeni haklar verildi. Bu haklar
sayesinde Girit Rumları adanın yönetiminde söz sahibi oldular.
 Makedonya; Selanik, Manastır ve Kosova vilayetlerinden oluşan bir
bölgeydi. Bölgede Türkler, Rumlar, Bulgarlar, Sırplar, Arnavutlar ve
Yahudiler bir arada yaşıyorlardı. Osmanlı Devleti Berlin Antlaşması ile
burada ıslahat yapacağına dair Avrupalı devletlere teminat vermişti. Bu
gelişme “Makedonya Sorunu”nun çıkmasını teşkil etti. Bir yandan Balkan
Devletleri bir yandan başta Rusya ve Avusturya olmak üzere Avrupalı
devletler, Osmanlı hükümetine bölgede ıslahat yapma konusunda baskı
yapıyor ve Makedonya’daki isyanları teşvik ediyorlardı. Aynı zamanda
Makedonya’daki çeşitli askeri ve siyasi gruplar da birbirleri arasında
çatışıyorlardı.
Osmanlı Devleti’nin topraklarında yaşanan gelişmeler sadece Balkanlar ile
sınırlı değildi. Tunus Fransa tarafından işgal edildi (1881), İngiltere 1882 yılında
Mısır’ı işgal etti.

Ekonomi ve Maliye
’93 Harbi ile Osmanlı bütçesi sarsılmıştı. Ayrıca devlet dış borçlarını ödemede
güçlük çekiyordu. Bunun üzerine 1881 yılında Muharrem Kararnamesi ile
Düyun-u Umumiye İdaresi (Genel Borçlar İdaresi) kuruldu. Bu idare Osmanlı
devlet tahvillerinin Avrupa’daki hamillerini temsil eden kişilerden oluşan
devletlerin kontrolündeydi. İdare, modern bir bürokrasi kurarak çok sayıda
bürokratı istihdam etti. Bu sayede bazı vilayetlerin vergileri, tuz ve tütün
tekelleri ve ipek, alkollü içkiler, balıkçılık gibi değişik alanlardaki vergileri
doğrudan yönetiyordu. Devlet gelirlerinin aşağı yukarı üçte birini
denetlemekteydi.
İngiltere Osmanlı Devleti’nde ticarette başı çeken devlet konumunda olmayı
devam ettiriyordu. Ancak buna rağmen yatırımdaki payı düşmüştü. Buna
karşılık yatırım alanında Fransa başı çeken devlet konumundaydı. Ayrıca Alman
yatırımları %1 civarından %25’e çıkmıştı. Almanya’nın oranındaki bu muazzam
artışın nedeni Alman siyasi tarihi ile alakalıdır. Nitekim aşağıda görüldüğü gibi
bu durum Osmanlı Devleti’nin Avrupalı devletler ile olan ilişkisini de
etkilemiştir.
Abdülhamid Dönemi Reformları
Abdülhamid gerek kendi inisiyatifi gerekse Berlin Antlaşması gereğince birçok
vilayette reformlar gerçekleştirmek üzere girişimde bulundu. Balkan ve Doğu
vilayetlerindeki reformlar Berlin Antlaşması’nın bir gereği olsa da Abdülhamid
tahta çıktığı andan itibaren devletin içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için
çareler aramıştır. Abdullah Cevdet, Küçük Said Paşa, Kamil Paşa gibi devlet
adamlarına ve ayrıca taşra vilayetlerinde örneğin Bağdat, Basra ve Musul’daki
vali veya mutasarrıflardan kendi bölgelerinin eksikliklerini içeren layihalar
hazırlamasını istemiştir.
Abdülhamid devletin güvenliğini sağlamak için demiryolu yapımına son derece
önem vermiştir. İmparatorluğun demiryolu bağlantıları Abdülhamid döneminde
artmıştır. Örneğin Hicaz demiryolu bu dönemde açılmıştır. Ulaşım ve
haberleşme konusunda bir diğer yenilik ise telgrafçılıktır. Abdülhamid
kendinden önceki telgraf hatlarını geliştirmiş; Paris’e öğrenci gönderilerek
telgrafçılık konusunda eğitim almaları sağlanmıştır. Telgrafçılık ve ulaşım
Abdülhamid döneminde idari merkezileşmenin en önemli araçlarındandır. Bu
sayede taşra ve İstanbul (Saray) arasındaki iletişim daha da gelişebilecekti.
Eğitim, Abdülhamid için önemli bir reform alanıydı. Maarif Nezareti teşkilatı
1879 yılında yeniden düzenlenmiştir. Eğitim alanında yapılan teşkilatlanmanın
en önemli özelliklerinden bir tanesi Tanzimat döneminde İstanbul ile sınırlı
kalan eğitim ve kültür alanındaki çalışmaların taşraya da yayılmasıdır. Bu
alandaki çalışmalar Anadolu ve Orta Doğu genelinde yaygınlaştırılmıştır. O
dönemlerde bir darülfünun kurulmadan önce öğrenciler üniversite tahsili görmek
üzere Avrupa’ya gidiyorlardı. 1898 yılında Vükela Heyeti tarafından Padişaha
takdim edilen bir yazıda, Avrupa’ya giden gençlerin nezaret altında
tutulamadığından fikirlerine zarar verilebileceği düşüncesiyle Avrupa’ya talebe
gönderilmemesi ve İstanbul’da tahsillerini tamamlamaları için İstanbul’da bir
Darülfünun açılması teklif edilmişti.
1859 yılında devlet memuru yetiştirmek için kurulan Mülkiye Mektebi’ndeki
yatılı öğrenci sayısı artırıldı, ders programları modern bir şekilde yeniden
düzenlendi. Mülkiye, Harbiye gibi var olan okulların yanına maliye, hukuk,
ticaret, mühendis, baytar, polisi, gümrük okulları ekledi. Tanzimat döneminin
önde gelen aydınlarından ve bürokratlarından olan Ahmed Cevdet Paşa 1880
yılında Mekteb-i Hukuki’de dersler veriyordu.
Bugün Mimar Sinan Üniversitesi’nin temeli olan Sanayi-i Nefise Mektebi 1883
yılında açılmıştır. Aynı şekilde İstanbul Üniversitesi’nin temeli olan Darülfunun
1900 yılında açılmıştır.
Türk tarihinin önemli fikir adamlarından olan Ahmed Cevdet Paşa (d. 1823-
1895), Tanzimat dönemi bürokratlarındandır; aynı zamanda bir vakanüvis
(Osmanlı Devrinde resmi tarihçiler için kullanılan tabirdir.) hukukçu ve
yazardır. Önemli eserlerinden bazıları İslam Hukuku alanında yazılmış ilk kanun
olan Mecelle, Osmanlı tarihini anlatan Tarih-i Cevdet, Tezakir’dir .

You might also like