Yoga Nedir

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 2

YOGA DA NEYMİŞ?

Yoga, Sanskrit dilinde “yuj” kökünden türeyen, anlamı; birleştirmek, bütünleştirmek, bla bla…

Yogaya yeni başladığım zamanlar, bir hocaya sorduğumda bana bu tanımı yapmıştı. Hindistan
kökenliymiş de falan filan… Birine kendini anlat dediğinde adının sözlük anlamını size söylediğini
düşünsenize. Mesela; ben Canan, sevilen kadın demek. Üfff Çok klişe…

Derslerde, telefonla, maille ya da sosyal medya üzerinden çok soruyorlar. “Hocam yoga nedir?”
“Şimdi ben yoga yapmak istiyorum, ama tam olarak ne yapıyorsunuz?” İtiraf etmeliyim ki, bu soru
zınk diye sorulunca ben de kem küm ediyorum. Yoga anlatılmaz yaşanır desem biliyorum ki, bu da çok
klişe olacak. Uzun uzun anlatayım madem;

Yoga, soru sormakla başlar. Bir düşünün bu zamana kadar kim bilir kaç defa sorguladınız bu alemi?
Nasıl yaratıldığınızı, sizi kimin yarattığını…

Yoga, aslında tam anlamıyla bir yolculuk. Hem de kendinden çıkıp, kendine döndüğün enteresan bir
yolculuk. Bu yolda terk ettiğin de sensin, vardığın da sen. Soru soran da sensin, cevaplayan da sen.
Yani, dışarıdan bakıp sandığın gibi sadece asanalarda debelenip, derin nefesler alıp, meditasyonda
akşam yapacağı yemeği düşünmek değil. Hele ki oturup “OM” söylemek hiç değil.

Peki, yoga nedir? Yoga kökleri çok uzun zaman öncesine dayanan, ciddi bir disiplindir. Bu disiplinin
oluşması asırlar, hatta bin yıllar almıştır.

Aslında her şey “Manu” adında bir adamın “Kapila” adında bir bilgenin yazdığı “Yasalar Kitabı” ile çıkıp
gelmesiyle başlıyor. Bu kitap “Samkhya Felsefesi” denen bir felsefeyi anlatıyor ki, hakikaten bu kitap
yoganın ve bütün bir Hint Felsefesinin temelidir.

Samkhya’ya göre ezelde hiçbir şey yoktu. Sonsuz bir boşluk vardı ve bu boşlukta, hala nasıl başladığı
çözülemeyen bir hareket oluştu. Bu harekete Kapila “İlksel Neden” ya da “İlksel Madde” adını verir.
İlksel Madde her şeyi kendinden yaratandı aynı zamanda. Ve kurtuluş, yani Samsara yani döngüden
kurtulmak (reenkarnasyon) ancak ki ilksel maddenin yarattıklarından kurtulmakla mümkündü. Yani
kendi bedeninden, duyularınla algılayabildiğin her şeyden vazgeçmek tek çözümdü.

İnsan zihni büyük bir kandırmacadır. Gözüyle gördüğüne, kulağıyla işittiğine, kokusunu aldığına,
tadına baktığına ve dokunduğuna inanır. Hâlbuki Samkhya’ya göre duyu yok. Ses yok, görüntü yok, tat
yok, koku yok, his yok.

Bu öğreti anlaması zor, meşakkatli ve kapalı bir öğretiydi. Yüzyıllar, bin yıllar içinde insan zihni cevabı
aramaya devam ederken, sorularını doğaya sormaya başladı. Doğa büyük bir güçtü. Bütün hayatı
etkiliyordu. Büyük baş hayvanlar çok önemliydi, çünkü gücünden, sütünden yararlanılıyordu.

İşte o zaman dedi ki insan zihni, bükemediğin eli öpeceksin. Yani güneş tanrı oldu, ay tanrı oldu,
rüzgar, ateş, su, gökyüzü ve toprak tanrı oldu, tanrılara sundukları sütler kutsal oldu. Göç ettikleri
yerlerde savaştıkları kişiler de ifritler. E tabi ortada bir vicdan azabı varsa, bunu örtbas etmek gerekir.
Böylece ortaya Veda’lar dedikleri metinler çıkmaya başladı.

Bu metinler tanrıları için yazdıkları şiirleri, şarkıları, sağlıklı yaşam için uygulamaları ve kurban
törenlerini içerir ki, zaten yoga da işte bu kurban törenleriyle başlar.
Kurban ve yoga?? Ne kadar da saçma değil mi? Ancak; yoga, tam anlamıyla bir kurban ayinidir. Ne
demişti Kapila? “Samsara’dan kurtulmak için maddi olandan, maddenin kendisinden ve kendinden
VAZGEÇ.” Bu en büyük kurban değil mi ki zaten?

Tabii, o zamanları hayal edip, şimdi ki gibi bir yoga sınıfı canlandırmayın gözünüzde. Kurban
ayinlerinde uygulanan ritüeller, nefes ve meditasyon çalışmaları yoganın köklerini oluşturmuşsa da,
henüz asana falan yok ortada ki, yoga lafı bildiğimiz şekilde geçmiyor bile.

Ardından Upanişadlar yazılmaya başlanıyor. Kutsal metinler. Öğrenciler mensup oldukları okulların
öğretilerini öğrenip, Brahman (yartıcı), dünya, evren, insan, nefes, doğum, ölüm madde gibi
konularda yazıyorlar. Bir nevi bitirme tezi. Bu metinler çok güçlü bilgiler içerse de hala bizim yoga tam
anlamıyla yok ortada.

Bin yıllar sonra Patanjali’nin çıkıp Yoga Sutralar’ı yazmasıyla biraz daha aydınlanıyor ortalık ve bugün
ki uyguladığımız yoga sisteminin temelleri de atılmış oluyor. Patanjali diyor ki, Samadhi’ye ulaşmak
lazım. Bunun için de sekiz basamaklı bir yoldan geçeceksiniz. Patanjali’ye göre; önce kendini disipline
et, toplum kaidelerine uy, sonra asana uygula, sonra nefes kontrolü, duyu kontrolü, odaklanma,
meditasyon ve nihayet Samadhi.

Ancak; burada ki asana da hala bizim asana değil tabii. Atlayıp hoplamalar, zıplayıp uçmalar yok.
Siddhasana surtalarda ki tek asanadır. “Sthira Sukham Asanam” yani; “rahat hareketsiz duruş.”
Siddhasanayı da küçümsemiş olmayalım, kendisi asanaların şahıdır. Ben oldum diyen bir yogi/yogini
bir duruversin 15 dakika Siddhasanada da göreyim ben.

Gel zaman, git zaman asana anlayışı da değişmiş elbette ki, çünkü siddhasana da durmak her yiğidin
harcı değil. Omurga sağlam, güçlü olacak, bacaklar esnek olacak, kalça açık olacak… Egzersiz yapa
yapa gelişmiş asana anlayışı.

En sonunda 14. yy civarlarında canımın içi, gözümün nuru Swatmarama Hatha Yoga Pradipika’yı da
yazınca puzzle tamamlanmış oluyor. Kısa ve öz ama büyük bir eser. Gel vatandaş gel, kundaliniden
tut, pranayamaya, kriyadan, bandhaya, asanadan, meditasyona… yoga hakkında ne ararsan hepsi
burada.

Böylece, günümüz yoga sınıflarının çoğunda uygulanan yoga pratiklerinin temeli oluşmuş oldu. Ancak,
Hatha Yoga Pradipika’da şu an uyguladığımız asanaların çoğu yok. E, yoga da evrimleşiyor bizler gibi.

Günümüzde yoganın pek çok çeşidi uygulansa da bence Hatha Yoga, candır. Bhakticilere,
Kundalinicilere, Yincilere ve nice yoga ekolünü sahiplenmiş yogi ve yoginilere selam olsun. Hepimiz bu
muhteşem öğretinin bir parçasıyız.

Yol çok olsa da, hedef bir tane. Yolun sonunda görüşmek dileğiyle

NAMASTE

You might also like