Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 166

Barbara Cartland - Aşk Şatosu

www.CepSitesi.Net
I. Bölüm
1857

/ ^ ta r o fln d ia İngiltere kıyısına doğru yol alıyordu.


Ruven Kont’u llu g o güvertede tek basma durmuş,
L y meltemde dalgalanan yelkenlerin çıkardığı sesin ve
denizin tuzlu kokusunu getiren temiz havanın keyfini çıka-
ııvordıı. Kamarası rahat fakat çok küçüktü. -Son birkaç gün­
dür hüküm süren sıcak ve nemli havalarda iyice boğucu ol­
m uştu.
Deniz esintisi ITugo’nun gür, siyah saçlarını kabartıyor­
du.
I )iğcr yolcular güvertede dolaşıyor ve özellikle kadınlar,
yatımdan geçerken dönüp ona bakıyordu.
llugo çok yakışıklı bir adamdı. Uzun boylu ve zayıftı,
Hindistan'da kaldığı on yıldan sonra keskin yüz ha dan es­
merleşmişti. Koni ilugo orada Dokuzuncu Piyade Alayrykı
birlikte subay olarak bulunmuştu.
.Simdi de deniz, yoluyla İngiltere’deki evine dönüyordu.
Kadınlar onunla sohbet etmek için can alıyordu ama
Kondun kendini, kendine saklamaktan hoşlandığını öğren­
2. ■

mişlerdi. Hütiin yolculuk boyunca neredeyse hiç kimseyle


konuşmamış, yemeklerini kamarasına götürmüş ve güverte­
ye çıkmayı ckı sadece diğer yolculardan birkaç kişinin etraf­
ta dolaştığı zamanlarda göze almıştı. Kendisine eşlik etmek
için yalnızca oda hizmetçisine izin verilmişti.
■‘Birazdan İngiltere kıyısını göreceğimizi söylüyorlar, Ge-
orgina,” dedi kadınlardan biri, salma salına yanından geçer­
ken Konl'un biçimli endamını yapmacık bir hüzünle süze­
rek.
“Olabilir, Laetitia,’’ diye karşılık verdi arkadaşı, “Biz yine
de dua edelinı de hava bozmasın. Şu kara bulutların görün­
tüsü hiç hoşuma gitmiyor.”
Laetitia biraz dolandı, sonra tekrar Kont’a doğru döndü.
Bugün kendini her zamankinden biraz daha cesur hissedi­
yordu.
“İngiltere’ye gelmeden önce bir fırtına kopar mı sizce,
beyefendi?” diye sordu.
Kont ona doğru dönm edi bile. Kızın sesindeki yapmacık
tonu sevmedi. Hindistan’da onun gibi pek çok kız, eğlen­
celerinin ana kaynağı dedikodu olan subay eşleri tanımıştı.
“Ben kâhin değilim, hanımefendi,” dedi Kont sertçe.
“Ama dalgaların şiddetlendiği kesin.”
“Yıta!” dedi Laetitia. Hemen arkadaşının yanma koştu.
“Haydi, gel diğer güverteye gidip cana yakın bir arkadaş
bulalım!”
Kont’un dudakları çarpık bir şekilde gerildi ama o, deni­
ze bakmaya devam etti. Gemi daha dikine baş vurmaya
başlıyordu. Dalgalar geminin ön kısımlarına gürültüyle çar­
pıyordu. Kont, İngiltere'ye ulaşmalarından önce gerçeklen
bir fırtına kopup kopmayacağını düşündü.
Tırabzana yaslanıp içini çekti.
AŞK §ATOSU ■ 3

İngiltere’ye gelişi yalnızlık dolu, kasvetli bir geliş olacak-


it Annesiyle babası o daha küçük bir çocukken ölmüştü.
\\m p j'y a uzun bir seyahate çıkmışlardı ve Napoli şehrine
mİ.ıslıklarında bir tifo salgını baş göstermişti. Annesiyle ba­
lo'. ı birbirlerinden birkaç gün arayla hastalığa yenik düş-
Miıışiıi. Hugo o zamanlar küçük bir çocıık olduğu halde lıiç-
1'iımin diğerinden ayrı bir hayata devanı etmek istemediği­
ni .miaııııştı.
< >sıralarda Hugo’yla ağabeyi Crispian dul dedeleri yaşlı
l ımi'ia birlikte Ruven Şatosüncla kalıyorlardı.
-Şimdi Crispian dedesinin soyluluk unvanının varisiydi.
Anneleriyle babalarının büyük kaybına alıştıktan sonra
ıl ı ı.iM iık mutlu bir çocukluğun tadını çıkardı. Büyükbaba-
l n ı biraz huysuz ama iyi kalpli ve hoşgörülü bir adamdı.
• ■>ı nklar dadıları Sarah la birlikte odasında uyuyordu. Da-
• lıl.ııı onları acımasızca azarlıyordu fakat çocuklar onu kü-
• nk parmaklarında nasıl oynatacaklarını iyi biliyordu.
Kardeşlerin birbirlerinden başka oyun arkadaşları olma­
dım uin birbirlerine çok yakındılar. Şatonun her yerinde
-at lamiraç oynuyor, yazın da çevredeki korularda dolaşı-
o t I.mlı. Hugo daha küçük olmasına rağmen, başı çeken
b' p uydu. Crispian sıkılgan ve içine kapanıklı. Onu ağaçla-
ı ı ı ıımandıran, giirül gürül akan nehirde yüzdüren vc civar­
dık ı mağaralara keşik gezisine götüren lıep Hııgo’ydu. Baş-
I ı bu vere okula gönderildiklerindeyse Hugo çoğu zaman
ııi.iııgır Crispiaıvı kabadayılardan korumak zorunda kalı-
•. I II İM
l.iK.nk kardeş olarak Ilugo’nuıı bir kariyere ihtiyacı var­
lı -'.imanı geldiğinde büyükbabası ona Ordu’yu önerdi. Bu
lıl m I lııgn'nıın çok hoşuna gitti. O, seyahat etmeye, dünya­
lı diyarlarını görmeye meraklıydı. Boylere Dokuzun­
4 ■

cu Piyade Alayında subay oldu ve yirmi yaşında Hindis­


tan'a gönderildi.
Bu, ağabeyini sem görüşüydü.
Kont altındaki geminin hızla yükseldiğini, sonra da dal­
gaların arasına gömüldüğünü hissetti- Dalgaların incecik su
damlacıkları yüzüne çarptı. Yanı başında birinin sesini duy­
du. Cemi mürettebatından biriydi.
“Affedersiniz, efendim. Kaptan aşağıya gelmeyi düşüne­
bileceğinizi söylüyor, bulutlar neredeyse tam üstümüzde,
rüzgâr da şiddetlenmeye başladı."
Koni başını salladı. “Teşekkür ederim. Hemen arkanız­
dan aşağıya ineceğim.”
Tayfa gitti. Kont tırabzana yaslanıp gemi direğinin içinde
uğuldayan rüzgârın sesini dinledi. Rüzgârın çıkardığı doku­
naklı ses düşüncelerini yansıtıyor gibiydi.
Kırım’da savaş patlak verince her zam an sıkılgan ve
mahcup olan ağabeyi niçin görevini yerine getirmek konu­
sunda ısrar etmiş ve Ordu’ya katılmıştı? Yaşlı Kont büyük
torununun gitmesini hiç istememişti ama Crispian bu defa
çok kararlıydı. Sonunda yaşlı Kont ebedi pişmanlığıyla ka­
bul etti.
Ocak 1856’da, yani savaşın son avlarında Crispian kole­
radan öldü, llugo çok acı çekti.
Büyükbabası hemen ülkesine dönmesini istedi ama H u­
go bir sonraki yıla kadar görevinden aynlamadı. Sonra, ter­
his olmasından çok kısa bir süre önce Kızılderili İsyanı baş­
ladı ve Hugo görevine devam etmeye mecbur kaldı.
Şimdi de yaşlı Kont ölmüş, unvanı ve Kuven şatosu Ku­
ğuya miras kalmıştı.
Ayrıca 1'elice Delilse de ona bahtı ıstı .
KonL yaklaşmakla olan lalsız seslerin lârkına varınca ge-
AŞK ŞATOSU • S

nldi. i.aeüua'yla Gcorgina güvertelerdeki ge/.inlilerinde rasl-


1.alıklan genç bir erkek eşliğinde geri dönüyorlardı.
Hızmı artıran rüzgâr başındaki şapkasını uçuracak gibi
olunca I.aeiitia bir çığlık altı.
:‘Ah, Tanrım," diye haykırdı genç adam, ‘‘dikkat edin!
Çok güzel olsa da şapkanızı kurtarmak için o dalgaların ara­
sına atlamak istemem."
I.aelilia kısmen Kont’un dikkatini çekmek için yüksek
sesle ve pervasızca güldü.
‘Ah, bunu hiç beklememeliyim. Ama emin olun bunu
düşünmeniz bile ne kadar nazik olduğunuzu gösteriyor! Ve
bir erkeğin nezaketi bende gerçeklen büyük hayranlık
uyandırır.”
“Artık aşağıya insek ini?” Gcorgina’nın endişeli sesi du­
yuldu. “Deminki gemici inmemiz gerektiğini söyledi. Ken­
dimi biraz halsiz hissetmeye başladım... Mideni bulanıyor.”
“Alı, istersen ineriz tabii,” diye cevap verdi Laetitia.
Konta bir bakış artı. Öyle ya da böyle onu etkilemeye ka­
rarlıydı. “Ama havanın durumu beni hiç endişelendirmiyor.
Böyle olmasını çok heyecan verici buluyorum!”
Kont başını çevirmedi. Ciddi bir şekilde dikkatini çekme­
ye çalışan kadınlara çok alışıktı. Ne de olsa Hindistan'da su­
bay kızlarının ve halta bazen eşlerinin anısında onlardan
çok görmüştü.
“iği tırabzandaki Ruven Kontu değil rııi?” diye sordu
genç adam.
"Evet o.” dedi Laetitia. Gemi büyük bir dalgayla yükse­
lirken genç adamın kolunu yapıştı.
“Yakışıklı adammış!” dedi genç adanı.
"[-ver." dedi Laetitia somurtarak Kont’un kendisiyle ilgi
leomed iğini açıkça Iviii etmesi onu ineitmişıi.
6 ■ '

Tanı o sırada Georgina büyük bir çığlık attı. “İngiltere kı­


yısı! Onısı okluğundan eminini. Şu tarafta, Kuzeyde.”
Ceorgina ve arkadaşları İngiltere’yi görmek için pruvaya
koştular.
Kont başını kaldırdı. Ufku süzüyor gibi görünüyordu.
Dudaklarında beliren buruk gülümsemeyi hiç kimse fark et­
medi.
Anavatanından bir iz görebilmek onu çok sevindirirdi.
Fakat bu sevinç ondan esirgeniyordu.
Kızılderili Tgyanı’nın ilk çarpışmalarından birinde ağır ya­
ralanmıştı.
Ruven’m yakışıklı yeni Kont'u Ilııgo, evine kör döllüyor­
du.
Ruven Şatosu muhteşem bir manzaraydı. Çevredeki ko­
rulara vc İngiltere'nin Kuzey bölgesindeki kırların simgesi
haline gelmiş olan sarp kayalıklara hâkiindi. Şato gri taşlar­
dan yapılmış, büyük bölümünü de sarmaşıklar sarmıştı. Bir
taş köprü yakınlardaki kale hendeğinin üzerinde kemer
oluşturuyordu.
Köprüden doğrudan şatonun içine değil, bahçe olarak *
düzenlenen bir bölüm e gidiliyordu. Köprünün üzerinden
bahçeye ve şatonun geniş giriş merdivenlerine doğru, be­
yaz taşlarla döşenmiş ayrı bir yol geçiyordu. İçeride, çok
değerli bir mimarisi olan tünelle büyült salon şatonun gurur
kaynağıydı.
Ayrıca büyük salon şatonun ana girişi de sayılırdı.
İşte birkaç giin sonra atları vc iki tekerlekli arabalarıyla
şatoya gelen Doktor Carllonla kızı Jadna nm durdukları yer
!Hırasıydı.
Jacina şapkasını çıkartırken büyük salona hayranlıkla
göz gezdirdi. Serin ta.ş döşemeyle iyice parlayana kadar ei-
A§K ŞATOSU - 7

lalanmış meşe ağacından yapılma panel kaplamalar hoşuna


V.iıii. Duvarları süsleyen aile portrelerine hayran kaldı.
lacina şatoyu iyi biliyordu. Babasının buraya yaptığı zi­
ya tellerde çoğu zaman ona eşlik ediyordu.
Babası Ruvenlar’ın aile doktoruydu. Yaşlı Kont’la çok iyi
arkadaşlık kurmuş ve onunla bir sürahi porto şarabı eşliğin­
di- kâğıt oynayarak birçok gece geçirmişti. Yaşlı Kont dok­
una o kadar çok güveniyordu ki. vasiyetinin şartlarını yeri­
ni- getirecek kişi olarak onu seçmişti.
“Sizin şapkanızı da alayım mı, Doktor Carlton?" diye sor­
du kapıyı açan hizmetçi.
“Aa, teşekkür ederim. Naneye dedi Doktor Carlton. “Sa­
nırım bu sabah hepiniz çok meşgulsünüz! O yüzden mi bi­
ze kapıyı lıcr zamanki gibi Jarrold açmadı?”
Jarrold evin baş hizmetkârıydı.
“Evet, elendim, o yüzden,” diye cevap verdi Nancy. “Ye­
ni patronum uzun öğleye doğru gelmesi bekleniyor, jarrold
üst katta efendimizin özel odalarının hazırlıklarıyla ilgileni­
yor. Ayakaltmda olmaması için bazı mobilyaları dışarıya çı­
karmanın en iyisi olduğu düşünüldü. Yeni patronu gör­
m ek... şeyy...”
Nancy devam edemedi vc gözyaşlarına boğuldu.
“Tanıam, tamamım,” dedi doktor, nazikçe koluna vura­
rak.
“Ama her şey o kadar korkunçlu ki, efendim,” diye fer­
yat etti Nancy. “Zavallı Efendimiz Crispian geçen yıl Kı­
rım'da öldü. Sonra Efendimiz Hugo çok uzaklardayken bu
yıl Şubat ayında da yaşlı Kont öldü. Sonra Efendimiz Hıı-
go'nun kötü haberi geldi...”
Na.ncy’nin dili hâlâ ‘kör’ demeye varmıyordu.
"Nancy," eledi Doktor Carlton, “Neşeni kaybetmemelisin.
Yeni Kont’un iç karartıcı ev sakinleriyle karşılaşması iyi ol­
maz, öyle değil mi?”
Nancy başını salladı ve gözyaşlarını sildi. “Ilayır, efen­
dim.” Jacina’nm bonesini ve doktorun şapkasıyla eldivenle­
rini aklı. “Kütüphanede beklemek ister misiniz, efendim?”
“İsterim tabii. Bana bir çay sö y ler misin?”
“Tabii efendim. Bayan Jacina siz de çay alır mısınız?"
“Teşekkür ederim, ben almayayım,” dedi Jacina.
I
Nancy reverans yapıp aceleyle yanlarından ayrıldı.
Doktor kızına doğru döndü. “He zamanki sosyal çevren­
den uzaksın galiba, jacina?”
“Evet, baba.”
“îyi, iyi," dedi doktor. “Tamam, beni nerede bulacağını
biliyorsun.”
Doktor Carlton kütüphaneye doğru yürüdü.
Jacina düşüncelere dalarak gözden kaybolana kadar ba­
basının arakasından baktı. Hııgo Ruven'm başına gelenler
için belli ettiğinden daha fazla endişelendiğini biliyordu.
Jacina gitmek için dönerken gözü, taş şöminenin üzerin­
de asılı duran bir portreye ilişti. Şöminenin yanına gitti ve
bir süre gözlerini portreden ayırmadı.
Bu portreyi iyi tanıyordu. Yaşlı Kont’un iki torununun
çocukluktan gençliğe adım attıkları dönem de çizilmiş bir
resmiydi. Crispian oturuyordu. Hugo’ysa .sandalyenin arka­
sına yaslanmıştı. Crispian kederli gözleriyle solgun ve zayıf­
tı. llu g o ’ysa siyah kaşlarının altından keskin gözlerle bakı­
yordu. Güçlü ve atılgan görünüyordu.
jacina hayalında H ugo’yla sadece bir kez karşılaşmıştı. O
zamanlar sekiz yaşındaydı, ilk kez gut hastalığına yakalanan
AŞK ŞATOSU - 9

v.ışlı Kont’a bakan babasıyla birlikte geldiğinde görmüştü


I Itıgo’yu.
Jacina oyun oynaması için dışarıya gönderilmişti. Rüz-
bir gündü. Şatonun bahçelerine ve kale hendeğine
*l<)ğnı akan dereye koşarken rüzgâr hasır şapkasını çekme-
\ c çalışıyordu. Yavrularıyla birlikte süzülen bir çift beyaz
k ıığ u y u zevkle seyretti.
Birdenbire rüzgâr başından şapkasını kapıp hızla akan
suyun içine düşürdü. Jacina bir çığlık attı. Suyun üstünde
olta mantarı gibi sürüklenen şapkasının izini kaybetmeden
nehir boyunca koştu. Şapkasını gözden kaçırmamak dışın­
da başka ne yapacağını bilmiyordu.
Nehrin kale hendeğine doğru kıvrıklığı noktaya geldi.
Suyla birlikte şapkası da kıvrılıverdi. Kale hendeğinin daha
sakin sularına girdikten sonraysa şapka neredeyse hiç kıpır­
dam adan öylece kaldı. Ne yazık ki hâlâ jacina'mn ulaşama­
yacağı bir yerdeydi.
Jacina çaresizlik içinde etrafına bakındı. Belki de bir
ağaç dalı ya da bir bahçıvan tırmığı bulabilirdi. Şapkasını
nehirden çıkarmak için kullanabileceği herhangi bir şeye
rastlayabilirdi.
işlet tam o sırada yakınlardaki bir ağaca yaslanmış onu
izleyen uzun boylu bir genç erkek fark etti. Gencin simsi­
yah gözleri ve açık alnına düşen siyah lüleleri vardı. Jacı-
na’ntn gencin yüzündeki alaycı bakısı fark etmemesi m üm ­
kün değildi.
“Hiç komik değil," dedi Jacina. Açık kızıl saçları güneşte
parıldıyor, yeşil gözleri ülkeyle parlıyordu.
Gencin yüz ifadesi hemen değişiverdi.
“Elbette değil,” dedi ağırbaşlılıkla. “Ve ben alçakgönül­
lülükle saçma davranışım için sizden özür diliyorum. Kets-
30 ■

dimi affettirmek için şapkanızı çıkarmama izin verir misi­


niz?”
Jacina ona kuşkuyla hakti. "Uzunca bir sırık olmadan na­
sıl çıkaracaksınız ki?” diye sordu. Tekrar suya baktı ve alt
dudağı titremeye başladı.
“O Lıeninı c-cn iyi şapkamdı."
“En iyi şapkanız!” diye vurguladı genç. “Öyleyse kaybe­
decek zaman yok.”
Genç kadife ceketini sıyırdı vc deri botlarını çıkardı.
Sonra, gömleği vc pantolonuyla kale hendeğine atlayıp su­
yun içinde ilerledi. Jacina şaşırmıştı.
Kale hendeği yıllarca kum ve çamurla dolmuştu ve su­
yun yüksekliği gencin omuzlarını geçmiyordu. Yüzmek zo­
runda kalmadan şapkaya ulaştı. Kıyıya dönünce çimenlerin
üzerine atladı. Sonra Jacina’ya reverans yaptı.
“En iyi şap k an ız/ dedi, şapkayı uzatarak.
Şapka sırılsıklam olmasına rağmen Jacina sanki uzun za­
mandır kayıp bir hâzineymiş gibi onu göğsüne sıkıca bastırdı.
“Size n-nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum, bayını,”
dedi.
“Adınızı söyleyerek teşekkür edebilirsiniz.”
“Adım Jacina Carlton, bayım.”
“Ya! Ilatta sanırım şu anda babanız büyükbabamı m u­
ayene ediyor, değil mi?”
“Evet, bayım.”
Genç adam ceketini ve botlarını aldı. “Şatoya dönüp ak­
şam yemeğinden önce üstümü değiştirmem gerekiyor.” Ha­
fifçe eğilerek bir kez daha reverans yaptı. “Hııgo Ruven, her
zaman hizmetinizde.”
Bu sözlerden sonra dönüp ağaçların arasında gözden
kayboldu.
AŞK ŞATOSU ■ 11

|.u ina. Uugo Ruven'ı bir daha görmedi. O olaydan sadc-


■<■iki gün sonra Hugo Hindistan'daki birliğine katılmak için
h. iim bir deniz yolculuğuna çıkmıştı.
r.ıın on yıl önceydi.
(> za m a n d a n beri liuven ailesi için olaylar n e kadar ela
t ■‘•tu w yitmişti.
I.tcina hüzünlü gözlerle portreye son bir kez daha baktı,
.■mıa şatonun mutfağına yöneldi. Kendisini ‘kemik bozan­
ın-.u' diye çağırdığı için babasının sık sık şakalaştığı aşçıya
•.■•kim vermek istiyordu.
Mutfakla bir lekış vardı. Hizmetçiler yeni Kom’un akşam
senıcği için pişirilecek çeşitli yermeklerin bulunduğu servis
ı.ıl laklarıyla oradan oraya koşuşturuyordu. Kocaman bir
l-ımboıt ve o sabah erkenden tutulmuş iri bir som balığı var­
dı börekler, ham ur tatlıları ve kurabiyeler hazırlanıyordu.
Aşçı parmak boğumlarıyla bir parça hamur dövüyordu.
"Aa, Hayan Jacina burada,” dedi kadın. Kırmızı yanaklı,
berrak bir yüzü vardı. Giysisinin koluyla alnını silmek için
hamuru dövmeye ara verdi.
“Hu sabah her zamankinden dalıa çok çalışıyorsunuz,”
■ledi jacina.
‘Öyle," dedi aşçı. “Öğle yemeği için tavşan böreği yapı­
yorum. Doğrusu iyi bir börek zahmetsiz olmuyor!"
"Bir sürü yemek hazırlıyorsunuz.” dedi Jacina, fal taşı gi­
bi açılmış gözleriyle etrafına bakınarak.
“Leziz ve nefis kokusu olacak yem ekler yapıyorum / d e­
di aşçı. “Çünkü insan görem eyince...” cümlesini bitireme­
dim üzüntüyle başını salladı.
Jacina bir süre aşçı kadınla sohbet etlikten sonra veda
Lı.şiı. Mutfaktan çıkınca çocuk edasına giden arka taraftaki
merdivenlere yöneldi Yaslı Sara İri görmeye gidiyi udu '• ı
12 ■

rah, çocukluklarında Hugo’yla Crispian’m dadılığını yap­


mıştı. Jacina Sarah’la bir kış babası egzamalarını tedavi et­
mek için geldiğinde tanışmıştı.
Yaşlı dadı çocuk odasında tek başına oturuyordu. O da­
nın her yeri bakımını üstlendiği kardeşlerin çocukluğundan
kalma oyuncaklarla doluydu. Ö ne arkaya sallanan büyük,
beyaz bir at vardı. Tahtadan yapılmış, içi rengârenk hayvan­
cıklarla doldurulmuş bir Nuh’un Gemisi vardı. Kitaplar, top­
lar ve oyuncak askerler vardı. Yaşlı Saralı çocuk odasını
Crispian vc Hugo’nun çocukluğundaki haliyle koruyordu.
Jacina’vı görmek onu her zaman mutlu ederdi.
Çay yapmak için çaydanlığı hem en sobanın üstüne koy­
du. Mutfağın zilini çalabilirdi ama oradakilerin çok meşgul
olduğunu biliyordu. Ayrıca Ruven Şatosu’ndaki herkesten
daha iyi çay yaptığına inanıyordu. Çocuk odasında kendine
ait bir çay kutusu bulunduruyordu.
Üzerinde egzotik bir bahçe manzarası resmi olan çay ku­
tusu Hindistan’dandı. Jacina bazen liu g o ’nun çay kutusu­
nun üzerindeki resimdekine benzer bahçesi olan bir evde
oturup oturmadığını düşünüyordu.
Saıah dolaptan bir bisküvi kavanozu çıkardı vc çay dem­
lenirken Jacina’ya şekerli bir galeta ikram etti.
Jacina bisküvisini yerken Saralı da şatodaki olaylardan
bahsetti.
“Konr’un eve döneceğini duyduğumuzdan beri burada
bir telaştır gidiyor. Zavallı efendim Hugo.” Saralı önlüğüyle
gözünü sikli. “Tanrı aşkına, ne korkunç günler geçirdik."
Jacina eleğindeki bisküvi kınalılarını silkeledi ve düşün­
celi gözlerle Sara İr a baktı.
"Sara lı?”
“Efendini, camın?”
AŞK ŞATOSU - 13

“Şimdi Felice Delisle’ye ne olacak?"


“Taanın sen aklımı koru, son haberleri duymadın mı?”
Jacina başını salladı. ‘ Aslında ben sadece senin bana an ­
lattıklarını biliyorum, Sarah. Sen herkesten fazlasını biliyor­
sun.”
Doğruydu. Sarah şatonun duvarları arasında olup biten
her şeyi biliyordu.
Jacina, Velice’in lam hikâyesini ilk Sarah 'tan duym uştu.
Felice. K onlun kendisi gibi dul olan arkadaşı Monşer le
Corntc Delisle’nin kızıydı.
Monşer le Comre, Fransız İhtilalimin olduğu dönem de İs­
viçre'ye kaçmıştı. Mallarını kaybettiği için de doğduğu ülke­
ye bir daha hiç dönmemişti. Geç evlenmiş olmasına rağmen
kendisinden daha genç olan karısı ondan önce ölmüştü.
ıVTonşer uslanmaz bir kumarbaz haline gelip cebi delik
ölünce tek çocuğunu yaşlı Kont’un vesayetine bırakmıştı.
Yaşlı Kont, vesayeti altında bulunan çocuk için elinden
gelen lıer şeyi yaptı. Onun için geçimini sağlayacak bir
harçlık ayırdı ve İsviçre'de iyi bir okula gitmesini sağladı.
18Ş2 yılının yazında yaşlı Kont Avrupa seyahatine çıktı.
Torunu Crispian’ı da yanında götürdü. Felice’in okuduğu
Cenevre kentinde sadece birkaç gün kalmak için seyahatle­
rine ara verdiler.
Sadece birkaç gün kalmayı düşünüyorlardı ama bir ay­
dan daha uzun kaldılar.
Felice, on allı yaşında güzel bir kızdı. Kumral saçları ve
iri gözleri vardı, okulun sahibesi ve müdiresi Madam Gra-
vait'ın gözünde de çok iyi bir öğrenciydi.
Feliee’le Ruvcn unvanının utangaç varisinin birbirlerine
âşık olması kaçınılmaz gibiydi. Koni bu işe gizlice seviniyor
ama evlenmek için beklemeleri konusunda ısrar ediyordu.
11 ■ '

Sonunda Felice’in yirmi bir yaşına girdiğinde evlenm ek için


Ingiltere’ye gelmesine karar verildi.
Felice hiç gelmedi.
1855’te Crispian savaşa katılmak için Ktrım’a gitti. Kendi­
ne ve nişanlısına cesur olduğunu göstermek istiyordu. Kü­
çük kardeşi Hugo kadar cesur olduğunu kanıtlamak istiyor­
du.
Crispian, Kırım savaşının bitmesine çok az kala öldü.
Şimdi Felice Delisle’nm vasisi yaşlı Kont da ölmüştü.
Jacina bir insanın öksüz olmasının, nişanlısını, sonra da
vasisini kaybetmesinin korkunç bir şey olduğunu düşünü­
yordu. Sarah’a, Felice’e ne olacağını sorarken aklında sade­
ce bu vardı.
“la m an ı,” dedi Sarah. Çayın demlenip demlenmediğini
görmek için çaydanlığın içine bakarak, “Crispian Efendimi­
zin ölüm ünü çok zor kabullendiğini ve ölümünün ardından
uzun bir süre bir sanatoryumda hasta yattığını biliyorsun,
değil mi?”
Jacina başıyla onayladı.
“Neyse, iyileştikten sonıa Cenevre'deki okulu bırakıp
dağlarda bir köye çekilen şu Madam Gravalı'la birlikte ya­
şamaya başladı. Sanırım o da Feliçe gibi bir aileden yoksun­
du. Yaşlı Kont Felice i buraya çağırdı am a...”
Sarah başını salkıdı. “O gelmek istemedi. Sanırım Crispi­
an Efendimizin doğup büyüdüğü yeri görmeye gelmek için
çok erkendi.”
Sarah iki fincan çay' dökmek için anlatmaya ara verdi. Ja­
cina fincanım aklı ve biraz şeker attı. Saralı çayından bir yu­
dum içip, içini çekerek arkasına yaslandı. Jacina çavını ka­
rıştırarak bekledi. Sabırlı olmaya çalışıyordu ama giderek
çavını, kaşığı porselen fincana çarpıp yüksek sesle tıngırda-
AŞK ŞATOSU ■ iş

\ -iı ıU kadar hızlı karıştırdığını fark etti. Kaşığın çıkardığı


iıni'.ınlamayla irkilen Sarah başını kaldırıp baktı.
\ o diyordum?” diye sordu.
' <-ı ispian'ın ölümünden sonra I'eliee'in Kont’un davetini
I..ılmİ edip burada yaşamak için neden gelmediğini düşün-
■Ingımü açıklıyordun..." dedi Jacina, yaşlı kadını bu kadar
ııl.ılııiğj için kendinden biraz ulanarak.
Alı, evet." Sarah hüzünle başını salladı. “Biliyorsun, yaş­
lı İm mi ona çok bağlanmıştı. Sadece arkadaşının hatın için
■I. yıl. Irliccün kendi iyiliği için de. Felice, onun hiç olma­
nın kızıydı. Sanırını Efendimiz Crispian’m ölüm ünden son-
ı ı l lı-ndimi/ Hugo’yu onunla ilgilenmesi konusunda yürek­
lim i irmeye başlaması da bu yüzdendi."
laciııa garip bir .şekilde durgunlaştığını hissetti. “Peki, o
ilgi gösterdi mi?”
' Şeyy, onunla tanışmadı tabii ama mektup yazmaya ba.ş-
I.ıt lı. Felice dc ona yazıyordu. Tedavi gördüğü bütün yıl bo-
\tınca birbirleri yle yazıştılar.”
Sarılı suslu. Jacina bekledi. Kalbinin bu kadar hızlı çarp­
ın.ısına bir anlam veremiyordu. Yaşlı dadının iç çekişini ve
mı lüğüyle gözlerini silişini seyretti.
"Birilirleriyle? yazışıyorlardı,” diye hatırlattı Jacina.
Saralı bir an için şaşırmış gibiydi. “Kim, güzelim?”
belice ve H ugo.”
"Ay, evet. Evet, yazışıyorlardı. Görünüşe bakılırsa anıla­
nınla bir bir anlaşma gelişiyordu. Çünkü yaşlı Kont hastala­
nınca Efendimiz 1lugo’dan evlenme niyetini açıklamasını is­
ledi. Efendimiz Hugo da Felice’le evleneceğine söz. verdiği­
ni bildiren bir cevap yazdı. Yaşlı Kont bana bunu ölm eden
kısa bir süre önce anlattı. Bu onu çok mutlu etti.”
Jacina konuşmaya başlamadan önce derin bir nefes aldı.
“Yani evlenecekler mi, Saralı?"
Saralı kaşlarını çattı. “Şu sıralarda böyle bir şeyin olma­
yacağından bahsediyorlar. Herkes H angi genç kız sa ka t bir
erkekle evlenmek ister k î diyor. Ama yanılıyorlar. Efendimiz
Hugo hâlâ müstakbel bir eş olarak düşünülebilecek uygun
biri. F.ğer Rayan Felico fikrini d eğ iştirerek olursa ç e v r e d e
Efendimizi isteyen bir sürü soylu genç kız var. Ama Bayan
Felice fikrini değiştirmeyecek. Sarah demişti dersin. Yeni
Kont ve belice Dclislc bu yıl bitmeden burada, Ruven’da
evlenecekler."
Bu yıl bitm eden...
Jacina'nın yüzüne kan hücum edince gözlerini kaçırdı.
Hugo Rııvcn'ın evlenmesi fikri ona niçin bu kadar doku­
nuyordu? Ne dc olsa FTııgo’nun şapkasını kurtardığı o çok
uzun zaman önceki olaydan sonra onu hiç görmemişti.
Çocuk odasının açık olan camının altından çakıL taşlarıy­
la döşenmiş yolda ilerleyen tekerlek sesi geldi. Jacina yerin­
den zıplayıp pencereye koştu. Başını çıkarıp bakmak için
dışarıya sarkıldı.
Dört beyaz atın çektiği bir araba şatoya yaklaşıyordu.
Araba, şatoyu sokağa bağlayan yolun başına doğru döner­
ken yan tarafındaki Ruven arması görünüyordu.
Ruvcn’ın yeni Kont’ıı yuvaya dönmüştü.
II. Bölüm

acina merdivenleri koşarak indi. Büyük salonda hiz­

J metçiler Ruven Şatosu’nım yeni sahibini karşılamak için


toplanıyordu. Jacina babasını gördü ve yanına koştu.
Babası kızına bakıp gülümsedi ama gözleri endişesini ele
veriyordu.
Kör Kont’u görünce herkes nasıl tepki verecekti?
Büyük ön kapı açık duruyordu. Baş uşakjarrold giriş yo­
luna inen geniş merdivenlerin başındaydı. Yeni Kont’u ilk o
selamlayacaktı. Konumuna yakışır şekilde dimdik duruyor­
du.
Araba durmuştu. Beyaz atlar toprağa eşeliyor ve gem le­
rini çiğniyordu. Yolculuklarının sona erdiğini biliyor ve yu­
laf lapasıyla ahırlarının rahat samanını iple çekiyorlardı.
Ruven flamasının koyu kestane ve siyah renklerinde gi­
yinmiş bir uşak arabaya yaklaştı. Kalkınır merdivenleri in­
dirdi. Sonra kenara çekilip rahat bir hareketle arabanın ka­
pısını açtı. Arabadan ilk inen Kont un özel yardımcısıydı.
Katlanır merdivenlerin başında dönüp bekledi.
Arabanın içinden bir el göründü ve kapının kasasına tu ­
tundu. Bir çırpıda Kont dimdik doğtulmuş, arabanın merdi-
18 * <~ & c& !Z ır

venlerindeydi. Tavrı o kadar ciddi ve kararlıydı ki. .seyre­


denler sağ elini özel yardımcısına uzattığını fark etmediler
bile. Özel hizmetçisi aşağıya inmesine yardım ettikten son­
ra elini bıraktı.
Kont başını dik tutarak uzun adımlarla şatonun merdi­
venlerine doğru yürüdü.
Jacina'nın kalbi duracak gibi oklu. Kont onu son gördü­
ğünden daha esmer ve daha zayıftı ama başını hafifçe yana
eğişi ve kararlı adımlan aynıydı.
Kont merdivenlerin başına gelir gelmez baş uşak aceley­
le aşağıya indi.
"İlk merdiven, Efendileri,” diye fısıldadı.
Bir an için Kondun kaşları çatılır gibi oldu ve görmeyen
gözleri sanki buğulandı. Fakat o içinden geçen sabırsız dü­
şünceyi kontrol altına aldı.
"Teşekkür ederim, Jarrold,” dedi. “Şensin, değil mi, Jar­
rold?”
JaiTokhn içi saygıyla dolup taştı. "Alı, evet, elbette. Efen­
dileri. Baş uşak Jarrold burada, efendini. Ev halkı sizi karşı­
lamak için büyük salonda bekliyor.”
"İyi. Öyleyse sen bana hatırlat, Jarrold. Önümde kaç
merdiven var?”
“Sadece beş tane, Efendimiz.”
"Teşekkür ederim,” dedi Kont.
Merdivenlerden hiç tökezlemeden çıkıp büyü salona
geçti.
* Bekleyen ev halkının arasında heyecanlı bir kıpırdanma
oldu. Hugo genç bir adamken henüz, şatoda olmayan genç
hizmetçiler onu görünce ağızlan bir karış açık kaklı, ikıgo
çok uzun boyluydu. omuzları da oldukça genişli. Yiiz hat­
ları gururlu, halta kibirliydi ama tutkularına gem vurabilen
AŞK ŞATOSU • 19

bir erkeğin gergin çenesine sahipti. Yüzü esmerimsiydi vc


kiiıııızı dudaklarında hafi) alaycı bir ifade vardı.
Gözleri siyah ve berraktı. Kör bakışları kaygılıydı.
Jacina uzun bir yolculuktan sonra ne kadar yorgun ola­
bileceğini, buna rağmen bekleyen hizmetçilerin dizildiği sı­
ra boyunca ilerlerken çok nazik ve cana yakın davrandığı­
nı düşündü. Jarroİd, Kondun yanından yürüyor vc ona ki­
minle tanıştığını söylüyordu. Kont başını eğerek selam ve­
riyor ve herkesle bir iki kelime konuşuyordu.
Aşçı önüne temiz bir önlük bağlamıştı. Kont ona yemek­
lerinin halâ hatırladığı gibi lezzetli olup olmadığını sorduğun­
da kadının pembe yanaklı toparlak yüzü neşeyle parladı.
Kont hizmetçilerin oluşturduğu sininin sonuna geliyor­
du. Şimdi Jacina’ya çok yakındı, jacina yüzündeki yorgun­
luk çizgilerini görebiliyordu. Ayrıca ilk kez alnında bir yara
izi de gördü. Onu kör eden yaradan kalmış olmalıydı.
Aşçının yanında Nancy vardı. Kont ona doğru yaklaşır­
ken sanki ona dokunup gerçek okluğundan emin olmak is­
tercesine İliç düşünm eden elini uzattı. Kont, kadının hava­
da duran elini hissetmiş gibiydi. Elini tuttu.
“Nancy, Efendimiz.” dedi Jarroİd, Nancy’ye kaş çatarak.
Nancy haddini aşmıştı.
“Ne. çocuk odasında Saralı a yardım eden ve başımı so ­
banın. yanında büyük bir leğende yıkayan şu ufak tefek
huysuz kadın mı?’’ diye sordu Kont kaşını kaldırarak.
“Alı. evet, efenditn. benim efendim.’ diye haykırtlı
Nancy heyecanla. Kont onu hatırlamıştı! “Yalnız şimdi o ka­
dar ufak tefek değilim, görseniz tanıyamazsınız...."'
Seyircilerden çok hafif bir iç çekiş duyuldu. Ne söyledi
ğinin farkına varınca Nancy'nin sesi dehşet içinde canlılığı­
nı vitirdi.
20 ■

Kont elini bırakış. Yiizünün belli belirsiz gerildiğini sade­


ce Jacina fark etti.
Kısık sesle. “Katlanılma lı,” dediğini duydu. Bu sözlerle
Na ney‘yi değil, kendini kastettiğini biliyordu.
Jarrold öfkeyle Nancy'ye uzaklaşmasını işaret etti. Nancy
önlüğüyle yüzünü kapatarak koşarak mutfağa geri döndü.
Nancy sıranın sonunda olduğu için diğer hizmetçiler de ay­
nı şekilde kovulduklarını düşünüp kadının arkasından se­
ğirtmeye başladılar. Son birkaç dakika içinde gelişen olay­
ları rahat rahat konuşabilmek için konuştuklarının duyul­
mayacağı bir yere gitmeye can atıyorlardı.
“Efendimiz," dedi Jarrold kısık sesle, “Nancyyi şiddetle
azarlayacağım...”
“Jarrold.” dedi Kont bezgin bir tavırla, “Zararı yok.”
Jacina. Kont’uıı ııe düşündüğünü anladı. Ö nünde bunun
gibi daha bir sürü pot. kırılabilirdi.
Jarrold toparlandı. “Tamam, Efendimiz. Şimdi size tanış­
tırmak istediklerimden geriye sadece Doktor CarllonTa kızı
kaldı.”
“Elinizi sıkmak istiyorum. Doktor Carlton,” dedi Kont.
Birbirimize karşı resmi davranmayalım. Büyükbabamın
mektuplarından hakkınızda çok şev duydum. Siz ona ilgili
bir doktor ve sıkı bir dost oldunuz. Hatta sanırım kâğıt oyu­
nunda da onu yeniyordunuz!”
“Onun beni yendiği kadar sık değil,” dedi doktor gülüm­
seyerek. “Eşsiz bir centilmendi, onu çok özleyeceğim.”
“Sizinle daha uzun sohbet etmek islerim, " dedi Kont.
“Aına önce yolculuk kıyafetlerimi değiştirmek istiyorum.”
“Size uygun bir /.amanda tekrar gelebiliriz," dedi doktor.
"Yo hayır, burada kalıp benimle birlikte bir şeyler atıştır­
manızı istiyorum. Biraz beklemenin sizin için bir sakıncası
A§K SATOSU - 21

yoksa tabii. Üstümü değiştirip gidip Sanı h a selam verece­


ğim. Gitmezsem çok darılır. Ama fazla gecikmeyeceğim."
“Kütüphanede bekleyebiliriz,'’ dedi doktor.
Jacina yere bakıyordu. Jarrokl, orada olduğunu uygun
bir şekilde dile getirmişti am a o andan beri K ontla babası
varlığını unutmuş gibiydiler. Kendisi orada yokmuş gibi
davranddıgmt düşünürken birdenbire adının söylendiğini
duydu.
“İzin verirseniz size kızım Jacina’yı tanıştı rayım,'’ eledi
doktor.
Jacina başını kaldırınca Kont’un başını onun okluğu sol
tarafa değil de babasının sağına çevirdiğini gördü.
“Efendimiz,” dedi hemen.
Koni Hugo başını ona doğru döndürdü. Jacina bir reve­
rans yaptı. Kont reveransını göremeyebilirdi ama eğilip kal­
karken muslin eteğinin taş zem ine sürterek çıkardığı hışıltı­
yı duyacağını biliyordu. Bir an için Kont’un dudak kıvrım­
larında hafif bir gülümseme belirdiğini hayal etti.
Gülümsemeyi gerçekten görüp görmediğinden tam emin
olamadı çünkü biraz sonra Kont elini tutmak için uzandı­
ğında Jacina yüzünü ateş bastığını hissetti. Çekinerek elini
Kont’un avucuna kaydırdı. Eli. Konl’un güçlü kavrayışında
kaybolup gitmiş gibiydi.
‘Jacina,” diye mırıldandı Kont. “Alışılmadık bir isim. Da­
ha önce duyduğumu hiç sanmıyorum.”
"Annemin adıydı, Efendimiz,” dedi Jacina, hayal kırıklı­
ğından yüreği kabarmıştı Kont aşçıyla Nancy’yi hatırlamıştı
ama onu lıiç lıatırlamamıştı!
Kont, hafifçe eğilerek Jucina’nın elini bırak)ı, sonra te k ­
rar babasına doğru döndü.
"Yarını saat içinde kütüphanede buluşalım," dedi. “O za­
mana kadar kendinizi oyalayacak bir şey bulabileceğinize
inanıyorum. Size ne ikram edebilirim?”
"Siz gelene kadar bekleriz,'3 dedi doktor gülümseyerek.
Jarrofd, bu süre zarfında arka planda bekleyen Kont’un
oda hizmetçisine işaret etti. Özel yardımcı öne çıktı. Kont
şimdi yorgun okluğu için elini oda hizmetçisinin omzuna
koymaktan memnundu. Yardımcısı onu büyiik merdivenin
başına götürdü ve iki erkek merdivenlerden yukarıya çıktı­
lar.
“Gel, Jacina,” dedi doktor.
Baba kız bitlikle kütüphaneye doğru yürüdüler.

Bir saat sonra doktorla Kont, yanmayan bir sobanın iki


yanma çekilmiş geniş kanatlı koltuklara yerleşmişlerdi. Da­
ha Bylül ayıydı ve hava bir hayli sıcaktı.
Bir hizmetçi Jacina’ya çay ve bisküvi getirmişti. Kont,
m ahzenden bir şişe nadide viski getirilmesini emretmişti.
Doktoru onunki birlikte bir kadeh içmeye ikna etti.
"Ben içmesem daha iyi,” dedi doktor gülerek. “Dolaş­
mam gereken hastalar var.”
“Büyükbabamın şerefine benimle, birlikte kadeh kaldırır­
sınız herhalde?” diyerek gönlünü yaptı Kont muziplikle.
“Ah, bu teklifinizi geri çeviranem ,” dedi doktor. Kontla
birlikte kadehlerini kaldırıp içtiler.
Jacina, elleri kucağında cumbada oturuyordu. Güneşin
sıcaklığını ensesinde hissedebiliyordu. K onrun kendisini
göremediğini bildiği halde hâlâ yü/süce ona doğru baka­
mayacak kadar utangaç ve hassastı. Onu kaçamak bakışlar­
la gizlice bakıyordu.
AŞK ŞATOSU ■ 23

Kont üstünü değiştirmiş, koyu vcşil kadife bir yelekle


beyaz ipek gömlek giymişti. Bir elini koltuğun yan kolun-
dayeb. Diğeriyle kristal viski kadehini tutuyordu.
Ne aptal bir kızım, dedi Jacina kendi kendine. Kont onu
neden hatırlayacaktı ki? Görebiliyor olsaydı hile onu tanıya­
nla yabilirdi. Kont onunla karşılaştığında sekiz yaşında bir
çocuktu, şimdiyse on sekizinde bir genç kızdı. Üstelik Kont
on yıl boyunca Hindistan’da öylesine macera dolu bir hayat
yaşamıştı ki, önemsiz bir şapkayı kurtarmak yaptıklarının
yanında çok sıradan sayılırdı.
Diğer taraftan Jacina yıllarca Hugo vc kahram anca dav­
ranışları hakkında haberler duyma fırsatını yakaladığı Ru-
ven sınırları içinde kalmıştı.
Hugo Ruven, çocukluğunun kahramanı olmuştu. Çevre­
deki lıiçbir genç delikanlı ona denk değildi. Jaeina’nın on
altı yaşından beri birçok talibi çıkmıştı ama o hiçbiriyle ilgi­
lenmemişti.
Babası bu durumla eğlenerek gülüyor ve onu müstesna
genç kız diye çağırıyordu.
On yaşındayken annesini kaybetmesi karakterinde belli
bir ağır başlılık meydana getirmişti. M uayenehanesinde ba­
basına yardımcı olmak, vizitelerinde ona eşlik etm ek ve tür­
lü türlü sıkıntılara tanık olmak Jacina’ya gençlik kaprisleri­
ne hâkim olmayı öğretmişti. Ne koket bir kızdı, ne de ma­
yasında hoppalık vardı.
Bununla birlikte bir eğlence anlayışı vardı ve insanın gö­
zünü alamayacağı kadar güzeldi. Saçlarının açık kızıl tonu
yumuşacık ama vinç de pırıl pırıldı. Büyüleyici gülüşü bir­
çok erkeğin kalbini ona talip olacak katlar etkiliyordu.
.Şimdi bir kez daha Hugo Ruven’ın karşısında olduğuna
göre bunların hiçbiri onun için bir teselli değildi.
.Sahip olduğu güzellik önemsizdi. lfugo güzelliğini göre-
miyordu, îskoçyafı annesinden aldığı gülümsemesinin, yeşil
gözlerinin, şeffaf teninin bir faydası yoktu.
Kont onu görehilse, ona gerçekten hayran kalsa bile bu­
nun ne faydası olurdu ki? Jacina basit bir kasaba doktoru­
nun kızıydı, Hugo’ysa bir Kont.
Üstelik evlenmek için de söz vermiş bir erkekti.
Jacina nc zaman Feiice Deslisle'yi hayalet etmeye kalksa
gözünün önünde nefes kesici, egzotik bir kadın canlanıyor­
du. Felice Fransız’dı. Öksüzdü. Hayatını yurtdı.şmda geçir­
mişti. îlk nişanlısının korkunç kaybının acısını yaşamıştı.
Çok okumuş, bilgili bir kızdı ve hiç tanımadığı bir erkeği
kendine bağlayıp evlenme teklifi ettirdiğine bakılırsa, belli
ki çok romantik mektuplar yazıyordu. Bir romanın baş ka­
dın kahramanı gibiydi!
jacina içini çekti.
Kont’u arzulamaya hiç hakkı yoktıı. Ona uzaktan bak­
maktan başka bir şey yapamazdı. Bu düşünce kendini bir
sandalyenin altına saklanıp gözünü dikmiş bir krala bakan
kedi gibi hissetmesine sebep oldu.
'jacina, jacina, rüya mı görüyorsun?”
Jacina adım duyunca irkildi. “Affedersiniz, baba. Cam­
dan içeriye vuran güneş uykumu getiriyor da.”
“Korura küçük yardımcım olduğunu anlatıyordum," dedi
doktor.
“Öyle olmaktan memnunu m,’' dedi Jacina kısaca.
Doktor tekrar Kont’a döndü. “Çoğu genç kız vizitelerim­
de karşılaştığımız manzaralardan korkar. Benim kızını öyle
değil!”
Kont sessizce dinliyordu. “ Böyle bir kızınız olduğu için
şanslısınız."
AŞK ŞATOSU * 25

“Sarab çok yorgun olduğunda ve uygun olmadığı zaman­


larda birçok gece büyükbabanızın yanında kızım kaklı.”
“Gerçekten minnettarım,'-’ dedi Kont. Kadehini elinde ya­
vaşça döndürdü. “Söyiescnize. büyükbabam ölürken çok
acı çekti mi?”
“Size seve seve hiç acı çekmediğini söyleyebilirim. Kalbi
yavaş yavaş zayıfladı. Bir ay boyunca yatağından hiç çıkma­
dı ve uykusunda öldü.” Doktor duraksadı. “Ağabeyinizin
ölüm ünden sonra bir daha eskisi gibi olamadı. Bu onun için
çok büyük bir talihsizlikti. Dönüşünüzü dört gözle bekliyor­
du.”
“Ne yazık ki birliğimden hemen ay ulamadı m,” dedi
Kont. “Hindistan’da çok büyük bir asayişsizlik vardı. Lord
Dalhoıısie yerleşmiş gelenek reformlarıyla birçok gelenek­
çiyi uzaklaştırmıştı.”
jacina ilgiyle dinliyordu. Bir soru sormayı göze aldı.
“Affedersiniz, baba ama Lord Dalhoıısie kimdi?”
“Hindistan’ın genel valisi,” diye cevap verdi doktor.
Kont ilk kez Jacina'nın sesinin geldiği tarafa doğru dön­
müştü. Belki de taşralı bir genç kızın dönem in politikasına
ilgi göstermesine şaşırmıştı.
Jacina, Kont’un yüzünü kendisine döndüğünü görünce
kalbi yerinden çıkacak gibi oiclu.
“T.ord Dalhoıısie I856’da görevden çekildi,” dedi Doktor
Cari ton düşünceli bir tavırla. “O zam andan bu yana sorun­
lar çözülmedi ini?”
Kont tekrar doktora döndü. “Çözülmedi. Memnuniyetsiz­
lik devam elli. Sonra, bu yıl Mayıs ayında isyan çıktı. Ik; ala­
yın işyar cilan Delhi’yi ele geçirdi. Briianyahların şehre ba­
kan dağ sırtlarından birini zapt etmeyi başarması Haziranın
sonunu buldu."
26 ■ '

Bir süre sessizlik oldu. Sonra doktor konuştu.


"Siz de Delhi’de yaralanmıştınız galiba?’’ diye sordıı ya­
vaşça.
“Evet, orada yaralandım,” diye cevap vereli Kont yavan
bir sesle. Kadehinden bir yudum viski içti. “Kuşatma yeni
başlamıştı. Ilem en yanımda bîr top patladı ve bir şarapnel
parçası alnmıa isabet etti. Bilincim yerine geldiğinde gözle­
rimi kaybetmiştim.”
Jacina dinlerken gözleri doldu.
“Uzmanların ne tür varsayımları oldu?” diye sordu doktor.
“Londra'daki doktorlar ‘travma körlüğü’ olabileceği teş­
hisi kovdular.”
Doktor Carllon başını salladı. “Kazayı anlatır anlatmaz
benim de aklıma o geldi. Hiç şüphesiz uzmanlar bu tür bir
zedelenmeyle zamanla yeniden görebileceğinizi de açıkla­
mışlardır.”
Kont kuru bir kahkaha atlı. “Bunun bana gerçekçi fayda­
sı ne? Biz uzman yeniden görebileceğimi söylerken aynı za­
manda göremeyebileceğimi de söylüyor! Boş bir umutla ya­
şamak istemiyorum,”
“Bu dertle en iyi şekilde nasıl başa çıkabileceğinize sa­
dece siz karar verebilirsiniz,” dedi Doktor (bariton dikkatle.
“Gerçekten de dert?” dedi Kont. Biraz düşündükten son­
ra konuşmaya devam elti. “Beni sevindiren tek şey büyük­
babamın bu olaydan önce ölmüş olması.”
“Bıı bir lütuftu," dedi doktor. “Büyükbabaruz Felice De-
lisle'yle evleneceğiniz haberini alınca hiç şüphesiz huzurlu
öldü.”
"Ah. evet l'eliee/’ dedi Kont.
Bu adı onun ağzından duyan Jacina dikkat kesikli. Evle­
neceği kadın hakkında ne düşündüğünü öğrenmek için can
AS>K ŞATOSU ■ 27

atıyordu. Gerçekte hiç tanımadığınız birine âşık olmanız


mümkün müydü?
Kont enine boyuna düşünüyordu. “Asıl mesele ben Feli-
ce’îc evlenmek istesem bile onun benimle evlenmek isteyip
istemeyeceği. Ren, onun evlenmeyi kabul ettiği adam deği­
lim aruk. Başıma gelenlerden haberi yok.”
“Orada sözünüzü kesmek zorundayım/' dedi doktor ace­
leyle. “O, olanları biliyor.”
Koni şaşırmış gibiydi. “Tanrı aşkına..! Ona henüz söyle­
memiştim. Kötü haberi alıştıra alıştıra vermek konusunda
kararsızdım. Çok hassas bir durumda olmasından korkuyor­
dum. Bildiğiniz gibi ilk nişanlısı olan ağabeyimi kaybetti ve
uzun bir süre hastalandı. Şubatta büyükbabam öldüğünde
bana m ektup yazdı vc çok yalnızlık çekiyor gibiydi. O za­
mandan beri kendisinden haber almadım. Yeni tatsız haber­
lerle ona sıkıntı vermeden önce bana son zamanlardaki ruh
haliyle ilgili bilgi verebilecek sizin gibi biriyle bu meseleyi
görüşmeyi umuyordum.”
“Haddimi aştıysam özür dilerim,” dedi doktor. “Yaralan­
dığınızı haber alır almaz haziranda ona mektup yazdım. Bü­
yükbabanızın vasiyet hükümlerini yerine getiren kişi olarak
ona dalıa önce de yazmam gerekmişti.”
Doktorun sözlerini arpacı kumrusu gibi düşünen Kont
simdi silkelendi.
“BenimLe evleneceği halde mirastan faydalandı ıııı?”
“Faydalandı.” dedi doktor. “Ben büyükbabanızın bu ko­
nuyla ilgili düşüncelerinin sırdaşıydım. Belki onları size
açıklamamı islersiniz?”
Kont başını salkıdı. Elini uzatıp sandalyesinin yanındaki
sehpayı araştırdı ve kadehini dikkatlice bıraktı. Sonra dok­
torun söyleyeceklerini dinlemek için geriye yaslandı.
İH * ğ jA a ir.r

“Feltce’le evlenmeye söz verdiğinizi yazdığınızda büyük­


babanız çok sevindi," dedi doktor. “Büyükbabanız o na son
derece düşkündü ve geleceğinin lam bir güven içinde ol­
masını istiyordu. Kuven devredilmez mülk, hamlayın. Fcli-
ce’le evlenip Tanrı konusun ondan önce ölürseniz mirasın
lamamı hiç sorunsuz uzak bir erkek akrabanıza geçecek.
“Felice’in ailesinden kalan hiç parası olmadığı için bu
durum da çok az bir miras payıyla kalabilirdi. Bu yüzden
büyükbabanız ölüm ünüzün mutsuz sonu için ona mirasın­
dan cömert bir meblağ ayırdı. Elbette yasal olarak Kontes
unvanını koruyacaktı.”
“Anlıyorum,” dedi Kont.
“Mart ayının başında mektubuma cevap olarak teşekkür­
lerini bildiren çok nazik bir mektup gönderdi," dedi doktor.
“Yaşlı Kont’un ölüm üne çok üzülmüş ve inceliğinden çok
etkilenmişti. Haziranda ona yaralandığınızı bildiren bir
m ektup yazana kadar onunla bir daha haberleşmedim.”
Kont buruk bir kahkahayla doktorun sözünü böldü. “Ve
nelere göğüs gerdiğimden haberi olduğu halde o zam andan
beri bana yazmaya tenezzül etmedi!”
jacina başını öne eğdi. Kont un bu ses tonuyla konuşma­
sının sadece bir tek anlamı vardı. (3, Felice Dclisle'ye âşıktı!
Kont’un tepkisini doktor da fark etmişti. “Bence,” dedi
nazikçe, “Bayan Dclisle’ye başınıza gelenlerle ilgili haber
verilmeliydi.”
“Tabii, tabii,” dedi Kont. Kadehini yeniden almıştı ve
parmaklarım kristale hafifçe vuruyordu.
“O ndan haber almamanıza gelince,” diye devam etti
doktor, “Bunu sizinle ilgili bir durum olarak algıiamanıalı-
yım. Ayaklanma boyunca mektup almanın n e kadar zor ol­
duğunu unutm uşsunuz.”
AŞK ŞATOSU ■ 29

“Gerçekten de zordu," diye onayladı Koni.


“Yanımda size daha çok güven verecek bir mektup var,"
dedi doktor. “Okumamı ister misiniz?”
“Elbette,” dedi Kont.
Doktor mektubu ve pince-nez gözlüğünü bulmak için
yeleğinin ceplerini yoklarken bir süre s e s s izlik oldu. Jaci­
na’nın duyabildiği tek ses mermer şömine rafının üzerinde
duran büyük, yaldızlı saatin tik-taklanydı.
Jacina birkaç hafta önce kahvaltıda yabancı posta dam­
galı mektubu görmüştü ama babası, onun ahlâk anlayışı
buydu, mektupla yazanlarla ilgili hiçbir şey açıklamamıştı.
Şimdi endişeyle babasının pince-nez gözlüğünü burnu­
nun üstüne yerleştirip mektubu okumaya başlamasını bek­
liyordu.

"Sevgili Doktor Car/ton,


Size müvekkilem M atm azel Velice De!isle a d ın a ya zıyo ­
rum. M atm azel Delisle haziranda y a zd ığ ın ız mektup için
size teşekkür etmek istiyor. Hemen cevap veremediği için
ö zü r diliyor. M ektubu kendisi yazm adığı için de affınıza sı­
ğmıyor.
Nişanlısı Hugo ’nun yaralandığı haberini aldığından he­
ri üzü m ilden canı çok sıkkındı. En geç Eylül'de eve dönm e­
sini beklediğinizi tahm in ediyor.
Nişanlısının ya n ın d a olm ak için Kasım ayında İngilte­
re’ye yola çıkmayı düşündüğünü size bildirmemi istiyor.
Kont lfrigoya karşı duyguları hiç değişmedi. "
Doktor, pince-rıez gözlüğünü çıkarıp Kont’un yüzüne
baktı. ‘Yetkili noter Monşer Phillipe Fronard tarafından im­
zalanmış.” dedi
3() •

Kont başını kaldırdı. Yiiz ifadesi kayıtsızdı, konuşmaya


başladığında sesinden de hiçbir şey belli olmadı.
“Öyleyse bu sonunda bir eşim olacağı anlamına geliyor.”
“Buna kesinlikle kadeh kaldırılır!” dedi doktor.
Kont neşeyle gülümsedi. “Kesinlikle.” Başını Jaeina'mn
pencerede oturduğu tarafa doğru çevirdi. “Bayan bariton,
bize katılmak ister misiniz?”
“Bcniııı... Benim burada çayım var, Flendimız.”
“Eminim çay fincanı da aynı işi görür,” dedi Kont.
Jacina titreyen eliyle porselen çay fincanını tepsiden kal­
dırdı.
“Gelecekteki karım Fclice DelLsle'ye,” diye önerdi Kont.
“Karınıza,” diye tekrar etti doktor.
“Karınıza,” dedi Jacina kısık sesle.
Çayından bir yudum içti. Soğumuştu. Fincanını bırakıp
yüzünü pencereye döndü. Gözleri buğuluydu ve akmak
üzere olan gözyaşlarını güçlükle zapt ediyordu. Bu kadar
üzüldüğü için kendine kızıyordu. O akıllarını aşk macerala­
rından ve hayali ayrıntılardan başka hiçbir şeyle meşgul et­
meyen kızlardan biri değildi! O hepsinden daha şanslıydı.
Babası sık sık işiyle ilgilenmesine izin veriyordu. Kendini
gerçekten faydalı bir insan olarak yetiştirmek için elinde bir
fırsat vardı.
‘J acina Carlton. sen aptal bir kız değilsin,’ dedi kendi
kendine.
Kont’un ayağa kalkıp özür dilediğini duydu. İlgilenmesi
gereken başka şato işleri vardı.
“Benim de işlerim var,” dedi doktor gülümseyerek. “Ru-
ven topraklarındaki bazı ailelerin c.le doktoru benim.”
“Başka bir zamanda konuşacak çok şeyimiz var.” dedi
Kont.
AŞK ŞATOSU ■ 31

Jarrold doktorla kızına midillilerinin getirildiği merdiven­


lerin başındaki girişe kadar eşlik etti.
Babasıyla birlikle eve doğru yol alırlarken Jacina çok
sessizdi. Şatoya son bir kez bakmak için başını sadece bir
defa çevirdi. Ağaçların üstünden yükselen çatısıyla çok lıey-
lıetli görünüyordu.
G eriye b a k a rk e n ak lın d an rahatsızlık verici bir fikir geçi­
yordu.
Bir daha şatoyu da Kont’u da hiç görmese onun için da­
ha iyi olacaktı!
III. Bölüm

ir hafta sonra Jacina’yla bahası küçük oiumıa oda­

B larında kahvaltıya oturdular.

Doktorun yanı başında bir yığın kitap vardı. Dok­


tor Cnriton salgın hastalıklardan bahseden bilimle ilgileni­
yordu ve çoğu zaman kahvaltı boyunca başını bir kitaptan
kaldırmaması Jacina'yı eğlendiriyordu.
Ancak bu sabah kitaplar hâlâ kapalıydı. Doktor kesik ke­
sik öksürüp[nrıce-nezgözlüğünün üstündenJadnayı süzdü.
“Jacin a /
“Efendim, baba?”
“Sana bir iş buldum."
Jacina babasına sorgulayıcı bakışlarla baktı. “Efendim,
baba?"
“Kont la ilgili."
Jacina çay kaşığıyla oynuyordu. “Y:.ı?"
Babası iki kez şatoya akşam yemeğine gitmişti ama Jaci­
na her defasında başının ağrıdığını baham.* ederek daveti
geri çevirmişti.
“O gururlu bir adam ve yardım kabul etm ek istemiyor.”
diye açıkladı doktor, “Ama buna rağmen gazeteleri kendi
kendine okuyamadığını itiraf etmek zorunda. Dün bana şa­
toya gelip ona gazete okuyabilecek birini tanıyıp tanımadı­
ğımı sordu. Hiç düşünm eden seni önerdim."
“Ah, baba," diye haykırdı Jacina, “Keşke yapmasaydınız!”
Doktor şaşırmıştı. “Neden Jacina, kabul etm em ek için ne
tür geçerli bir sebebin olabilir ki?”
Jacina çay fincanına bakıyordu. Kont’un cazibesine ka
pılmayacağına ikna olana kadar Ruven Şatosu’na dönm e­
meye karar vermişti ama babasına bunu söyleyebileceğini
sanmıyordu.
“Yardımcısı ve sekreteri bu i.ş için kesinlikle daha uygun
kişiler, değil mi?” diye mırıldandı gerçeği söylemek yerine.
“Yardımcısı ve sekreteri resmi evrakları okuyorlar ama o
bunun fazlasıyla yeterli okluğunu söylüyor. Onların sesini
kulak tırmalayıcı buluyor. Sen mükemmel bir adaysın.
Kont’un kendisi bile tatlı bir ses tonun olduğunu düşünü­
yor. Ayrıca dünyada olup biten her şeyle yakından ilgileni­
yor gibi görünmenden de çok etkilenmiş."
“Ama baba, ben sizinle vizitelerinize gelmek istiy o ru m !"
“Kont senin yardımına sadece sabahlan ihtiyaç duya­
cak," dedi doktor. “Öğleden sonraları bana eşlik etmen için
sana kalacak.”
Doktor kızına daha yakından baktı. “Çekingenliğini an­
lamıyorum. K ontun kütüphanesindeki bütün o kitaplardan
faydalanma fırsatın olacak. Her gün şatoda olabileceğini
söyleyince Sarah da çok sevindi.”
Saralıdan bu şekilde bahsedilince Jacina sessizliğe b ü ­
ründü. *
Ertesi gün RuVcn arabası şatoya giden uzun yoldan bir
kez. daluı geçiyordu. Atların beyaz tüyleri yeni yeni yükse­
len güneşte parlıyordu.
Kont, Jacinayı aiınası için erkenden araba göndermişti.
Babasının Saralıdan bahsetmesi Koni’un büyüsüne karşı
direndi olana kadar Ruven Şatosu’na dönmeme kararını
bozmuştu. Jacina yeşil paltosuna sıkıca sarınarak kırağıyla
kaplı ağaçlık arazilere baktı.
Jarrold şatonun merdivenlerinde bekliyordu. Merdiven­
lerden inip arabanın kapısını açtı.
T.ord Cenapları kütüphanedeler,” dedi Jacina’ya.
Kont, iıpkt Jacina'nın onu son gelişinde gördüğü gibi
şöminenin önünde kanatlı bir koltukta oturuyordu. Bu de­
fa şömine yanıyordu. Kont siyah kıyafetinin içinde okluk­
ça seçkin görünüyordu. Kapı açılınca o tarafa doğru dön­
dü. Jacina kalbinde ani ve şiddetli bir sancıyla yüzünün
renginin gittiğini ve iyi uyumamış gibi bitkin olduğunu gör­
dü.
“Bayan Jacina CarJton, l.ord Cenapları," diye haber verdi
Jarrold.
Jacina kapının girişinde kararsızca durclu.
“Tamam, buyurun,’’ diye davet etti KonL.
Jacina öne çıkıp Kont’un uzanan elini tuttu. Parmakları
Jacina’nın parmaklanın sımsıkı kapattı.
“Soğuk bir el!" dîye haykırdı Kont. ‘Tikliven giymiyor
musunuz?”
“liJdivenlerimi unutlıım, l-oıd Cenapları,” diye cevap ver­
di Jacina.
O sabah şatoya gelmek için hazırlanırken ne kadar he­
yecanlı okluğunu söyleyemezdi ya. Ruveıı arması taşıyan
büyük arabaya binerken komşular kapılarının eşiğinde du­
rup onu merakla izlemişlerdi.
“Buyurun, geçin oturun.” dedi Kont. “Okurken hem şö­
mineden yeterince ısınmam/, hem de pencereden ışık gör­
AŞK ŞATOSU - 35

meniz için Jarrold'a koltuğunuzu döndürmesini söyledim.


Umarım sizi memnun edecek şekilde yerleştirilmiştir?"
“Teşekkür ederim. Iivet, böyle iyi." dedi Jacina.
Kont'un karşısına oturdu. Koltuğunun yanında üstünde
bir gazele olan küçük bir sehpa vardı. Kont çay alıp alma­
yacağını sordu ama jacina bekleyeceğini söyledi.
“Rahatsızlığınız geçmiştir umanın?’* diye sordıı Kont k i­
barca.
“Rahatsızlığım mı?” diye tekrar etti Jacina.
Kont tek kaşını kaldırdı. “Bu lıafla en az iki kez bizi ak­
şam yemeklerinde sizi aramızda görmekten alıkoyan baş
ağrılarınız.”
Jacina Kont’un görmeyen gözlerine karşı hafifçe başını
eğdi. “D aha... Kiraz daha iyiyim, l.ord Cenapları,” diye mı­
rıldandı.
“Buna sevindim,” dedi Kont. Yüzünü şömineye döndü
ve sustu. Jacina bekledi.
“Lord Cenapları,” diye başladı bir iki dakika sonra.
Kont başını kaldırdı. “Evet?”
“Okumaya başlayabilir miyim?”
“Elbette, tabii." Gazetenin durduğu küçük sehpaya doğ­
ru işaret etti.
Jacina gazeteyi eline aldı ve başmakaleyi okumaya baş­
ladı. Yazı Hindistan'ın durumuyla ilgiliydi ve İngiltere’nin
isyancıların eline geçen konum unu yeniden elde erme ça­
balarını anlatıyordu.
jacina arada bir duraksayıp K onta göz atıyordu. Kont
dirseğini koltuğun koluna dayamış ve başını avucuna yas-
bınıştı. Siyalı lüleleri alnına dökülmüştü. Birdenbire yüksek
sesle haykm.li.
36 ■

“Yeter!” dîye bağırdı. “Bunları neden dinleyeyim ki? Şim­


di bana bir faydası var mı?”
Jacina korku içinde dinliyordu. “Fakat... Lord Cenapla­
rı... fnsan dünyada neler olup bittiğini bilmeli."
“Ah, demek bilmeli?” diye karşılık verdi Kont.
Sesindeki beklenmedik soğukluk Jacina’yı titretti ama o
kendini bırakmadı.
“Dünyadan uzaklaşmak kolaydır, sonra insanlardan, der­
ken en sonunda da kendi kendinizden uzaklaşırsınız.”
Kont’un dudakları hafifçe kıvrıldı. “Sizin gibi genç biri
için çok otoriter konuşuyorsunuz.”
Jacina başım kaldırdı. “Bunu kendi gözlerimle gördüm.
Lord Cenapları. Babamın hastalarında. Hastalığına katlana­
bilenler de var dayanacak g ü cü ...” Jacina başını tekrar eğ­
di. devam edemedi.
“Teslim olanlar da var!” diye bitirdi Kont, Jacina’nın ye­
rine. “Bunu mu söyleyecektiniz?”
“Evet,” diye onayladı Jacitıa keyifsizce.
Kont’un görmeyen kara gözleri donuklaşır gibi oldu.
Koltuğuna çöktü.
“Kullanılmalı,” diye mırıldandı.
Aralarına bir sessizlik girdi. Şöminedeki kütükler çıtırdı­
yor, saatin tik-tak sesi duyuluyordu. Jaeiııa’nm gözleri oda­
nın içinde umutsuzca dolandı. Bir köşede küçük bir piyano
takıldı gözüne. İ s t kattaki müzik odasında durduğunu bil­
diği piyano kadar güzel değildi ama son derece yeterli bir
enstrümandı.
“Size piyano çalmamı istem lisiniz, Lord Cenapları?” diye
sordu.
Kont gelişigüzel bir hareket yaptı. “Neden olmasın?”
AŞK ŞATOSJ ■ 37

Jasiııa ayağa kalkıp piyanonun yanma geçli. Kapağını


kaldırıp oturdu. Biraz düşündükten sonra aklında kalan
dinlendirici bir parça çalmaya başladı. Bir süre sonra ken­
dini melodiye kaptırıp şarkı söylemeye başladı,
Ses, otlanın, bütün, havasını tatlılaştırıyor gibiydi.
Jacina çalmayı bitirince Kont’un oturduğu yere doğru
baktı. Kont da sanki bakışlarını hissetmiş gibi ona doğru
döndü. Yüz ifadesi yumuşamıştı.
“Buraya gelin, Jacina,” dedi.
jacina piyanonun kapağını kapattı ve şöminenin başına,
Kont’un yanına gitti.
Kont, konuşmaya başlamadan önce bir süre başı öne
eğik durdu.
“Bu sabah size biraz kötü davrandım galiba,” dedi. “Çok
özür dilerim.”
Jacina yüzüne bakınca şapkasını kaybettiğinde ona gül­
düğü için özür dileyen o gururlu, genç erkeği gördü yine.
“Okurken kulağı okşayan ses tonunuz bütün gerginliği­
mi aldı,” diye devam etti. “Çekilmez hale gelen düşüncele­
ri serbest bıraktım. Bir daha olmayacak, Sizi bu kadar ça­
buk korkulmaya hiç niyetim yok. İçimden bir his bana en
az babanızın toniklerinden biri kadar iyi geleceğinizi söylü­
yor. Beni affedecek misiniz? Küçük yardımcım olarak kai­
ni ava
* söz verecek misiniz?”
Jacina’sun aklından geçenler başım döndürüyordu.
Koııt'a yakın olmak ve ona karsı arkadaşlıktan öre bir
duygu bc.sleyomeyeceğini bilmek onıtn için bir işkenceydi.
Buna rağmen arkadaşlığının ona kendini iyi hissettireceği
iddiasıyla yaptığı ricayı nasıl geri çevirebilirdi?
“Size hizmet etmeye devam etmek beni mııllu eder, l.ortl
Cenapları,” diyebildi sonunda.
3 8 ■

Koni gülümsedi. "Öyleyse bıı anlaşmaya el sıkışalım, Ja­


cina Carlton!”
Bu sözlerden sonra Koni ona doğru eğilip elini avucuna
aldı.

Sonraki haftalar Jacina için hiç beklemediği kadar mutlu


geçti. H er gün Kont’la baş başa kalıyordu. Kont, Jacina ona
gazeteleri okurken sessizce dinliyordu. Bazen haberler hak­
kında konuşuyorlardı.
Kont, jacina’nın dünyayla ilgili merakının büyüsüne ka­
pılmıştı. Gazeteleri okumayı bitirdikten sonra kütüphanede­
ki büyük kitap koleksiyonundan okumak için bir şeyler
seçmesini isliyordu. Jacina’yla en sevdiği yazarlar hakkında
konuşmaktan büyük zevk almaya başladı.
Jacina ona srk sık piyano çalıyor, bazen de şarkı söylü­
yordu. Kont ellerini yüzüne dayayıp başı öne eğik dinliyor­
du. Jaeina’nın tatlı sesi ruhuna işliyor ve Kont Hindistan’da
yaşadığı dehşetin yavaş yavaş kaybolmaya başladığını his­
sediyordu.
Jacina. K ontla ilgili ters bir düşüncenin zihnine yerleş­
mesine asla izin vermiyordu. Sadece onıınla birlikte olmak
yetiyordu Jacina’ya.
Bu saf aşkın sonunun ne olacağını düşünmekten vazgeç­
ti.
Havanın yumuşak olduğu günlerde Kontla Jacina birlik­
te şatonun bahçesine yürüyüşe çıkıyorlardı. Kont, küçük
yardımcısı sayesinde o kadar rahatlamıştı ki, arazide ne ta­
rafa gideceği konusunda kararsızlık yaşadığında hafifçe ko ­
luna yaslanıyordu.
Babası ya.şlı Kont'a, aşçıya ya ela Sanıh’a bakmaya geldi­
AŞK ŞATOSU ■ 39

ği zamanlarda Jacina şatonun bahçesinde çok gezinmişti.


Kont’u, delikanlılığından bu yana kendisinin bile unuttuğu
patikalar boyunca dolaştırıyordu.
O na kocaman karaağaçlarla meşeleri vc yapraklarının
değişen rengini anlatarak gözleri oluyordu. En yüksek da­
ğın .sarp kayalıklarındaki sisi ve bulutların şeklini tarif edi­
yordu.
Bir gün kendilerini kale hendeğinin yanında buluverdi­
ler.
Jacina titrek bir sesle suyun üstünde ve kuğuların kar be­
yazı tüylerinde ışıldayan güneşi anlattı. Kont’a onca yıl ön ­
ce kale hendeğinin yüzeyinde olla mantarı gibi duran şap­
kayı hatırlayıp hatırlamadığını sormaya cesaret edemiyordu.
Kont, sesindeki titremeyi fark etti.
"Burada bana anlatmak istemediğiniz ne var?” diye sor­
du.
“H-hiçbir şey yok. Lord Cenapları,” diye haykırdı Jacina.
“Hoş karşılanmayacak hiçbir şeyi benden gizlememelisi­
niz,” dedi Kont. “Bir hayvan leşi va da kuş tüyleri falan nu
görüyorsunuz? Yasak bölgede avlanıldığına dair bir işaret
var mı?”
. “Yok, Lord Cenapları.”
“Öyleyse sizi bu kadar etkileyen nedir?" diye ısrar elti
Kont.
Jacina boynunu bükiıi. “Geçmişle ilgili hir şey hatırladım
da.”
“Geçmişle ilgili bir şey mi?”
“Kale hendeğinde.”
Kont şaşırmış görünüyordu. “Nedir o?“
“Bir.. Ş-şapka, Lord Cenapları."
■Şurada.' diye düşündü Jacina. 'Ağzımdan çıktı işte. Bun­
İl) ■

ca yıldır onu bu kadar net. hatırladığını için şimdi bana kah­


kahalarla gülebilir.’
Koni, dudaklarına belli belirsiz bir gülümseme yerleştiği
hakle kahkaha atmadı.
“Bir şapka mı?” diye tekrar etti, “Suda arkasından sürük­
lenen mavi kurdeleli bir şapka mı? En güzelinden bir şapka
mı?”
Jacina nefesini tuttu. “Lorci Cenapları... hatırlıyor musu­
nuz?”
“Olayı ve heyecan dolu küçük kızı hatırlıyorum,” dedi
Kont. “Kızın adını ya da doktorun kızı okluğunu hatırlama­
mam benim aptallığım. Lütfen beni bağışlayın. Yıllardır en
tatlı hatırayı bile silecek o kadar çok şey oldu ki.”
Kont duraksadı, sonra Jacina'ya yaklaştı. Omuzlarından
hafifçe tutup sanki yüzüne bakabiliyorınuş gibi onu kendi­
ne doğru çevirdi. Kör olmasına rağmen gözleri Jacina’nın
gözlerini dağlıyor gibiydi. Jacina gözlerini indiriverdi.
“Şimdi hafızam sesinize bir sima ekleyebiliyor,” diye mı­
rıldandı Kont.
“Ben çok... değiştim... Lorci Cenapları,” dedi Jacina.
“Ne?” diye güldü Kont. “Artık yeşil gözleriniz ve altın sa­
rısına çalan açık kızıl saçlarınız yok mu yani?"
“Var, Lorci Cenapları. Ama o zamanlar bir çocuklum.
Şimdiyse bir-bir kadınım.”
Kont sanki kaynar suda haşlanmışlar gibi birdenbire el­
lerini omuzlarından çekti.
“Tabii,” dedi. “Şimdi bir kadınsınız. Haydi, geri dönelim.”
Sazların arasındaki kuğular Jacina’mti Kondu uzaklaştır­
masını seyretti.
AŞK ŞATOSU ■ 41

İ desi sabah hava bozdu. Atlar Jacinayı şatoya büyük,


< ıııuırlu su birikintilerini sıçratarak getirdi. Jacina şatonun
m<-ıdiyenlerinden çıkarken Jarrold ona uzatmak için elinde
bu şemsiyeyle dışarı fırladı.
t) sabahki gazete Ikiinburgh şehrinde bir kolera salgım
h ışladığı haberini veriyordu. Kont tedirgindi. Küçük bir ço-
ı ııkken annesiyle babası tifodan ölmüştü ve Hindistan'da
hu Kir hastalıkların verdiği zararı çok görmüştü.
Hatırladığım kadarıyla biz burada Ruven topraklarında
m- lifoya ne de koleraya maruz kaldık," dedi Jacina K onta.
"Daha uzun süre böyle devanı edebilir." dedi Kont.
Jacina’ya topraklarında yaşayan yerli aileleri sordu, jaei-
ıt.ı vizitelerinde babasına eşlik ettiği için çoğunu tanıyordu.
Y.ışamlannı ve sıkıntılarını Kont’a anlattı. Jaeina’mn kendin­
den çok o talihsiz insanlara şefkat duygusuyla yaklaşması
K( nıi’ıın içine işledi.
Kont giderek Jacina’ya daha çok güvenmeye Itaşlıyordu.
Ayaklanmayla ilgili deneyimlerinden hiç bahsetmiyordu
.una Hindistan’daki yaşamının diğer yönlerini anlatıyordu,
bahçelerin güzelliği ve orada yaşayanların gelenekleri hak-
’ kında bir şeyler duymak Jacina’nın hoşuna gidiyordu.
“ürkekleri esmer ve yakışıklı.” dedi Kont. “Kadınlar par­
lak renkli kıyafetler giyiyor ve egzotik kuşları andırıyor."
Jacina bir kıskançlık sancısı hissetti. Kont o kadınların
güzelliğine Jacina'ya hiçbir zaman duyamayacağı bir hay­
ranlık duymuştu.
Askeri birlikle bağlantısı olan İngiliz kadınlarını merak
elti.
Koni düşüncelerini okumuşçasma anlatma ya devanı etli.
“Çoğu zaman sadece alaydakilerin eşleri, kızları ve kız.
kardeşleriyle bir arada oluyorduk. Bayanlar balolarda ve
4 2 ■

akşam yemeklerinde bize eşlik ediyordu. Ben orada, çok


yalnız bir yaşam sürdüm. Özellikle de Feliec’le nişanlandık­
tan sonra.”
Kont’un. çok az, o da mektuplardan, tanıdığı bir kadına
gösterdiği sadakati itiraf etmesi Jaeim ’yı rahatsız elli. Kont’u
bu derece etkilediğine göre Fciicein erkekler üzerinde güç­
lü bir etkisi olmalıydı.
Bu. facina'nm asla sahip olamayacağını düşündüğü bir
güçtü.
Son günlerde Doktor Carlîoııin zihni çok meşguldü,
özellikle de salgın hastalıklar üzerine ihtisas yapmış Edin-
burgh'da bir profesör olan arkadaşından mektup aklığından
beri iyice dalgınlaşnuşu. Hastalarını ziyaret ermediği zaman­
larda çalışma odasına kapanıp tıp kitaplarını inceliyordu.
Artık birlikte akşam yemeği yemek ya da kâğıt oynamak
için Kont’u uğramıyordu.
Jacina bir sabah babasının paltosunu giyip onu şatoya
götürmek için gelen arabaya kendisiyle birlikte bindiğini
görünce şaşırdı.
“Kont la konuşmanı gerekiyor.” Kızına söylediği tek şey
buydu.
İçeriye girdiklerinde kütüphanede, şöminede neşeyle
yanan bir odun ateşi vardı. Kont, Jacina’yla birlikle dokto­
run da geldiğini öğrenince şaşırdı. Oturmaları için kibarca
yer gösterdi.
“Sabah saatlerinizi İkiyle bozduğum için beni bağışla­
yın,” diye başladı doktor. “Fakat, acil bir ihtiyaç beni bura­
ya kadar getirdi.”
Jacina ayağa kalktı. ”Koni’la yalnız konuşmak ister misi­
niz, baba?”
AŞK ŞAIDSU ■ 43

"Hayır, hayır,” dedi doktor. "Söylemem gereken şey se­


ni de ilgilendiriyor.”
"Beni mi, baba?” Jacina endişeye kapılarak tekrar otıırdu.
Doktor Carlton bir mendille alnını sildi.
“Son günlerde Edinburgh'da ortaya çıkan kolera salgını­
nı duym uşsunuzdur eminim?” dedi Kont'a.
“Duydum," diye cevap verdi Kont. “Sınırlarımızdan çok
uzakta olması beni rahatlattı.”
“Ah, Güneye sıçramasından korkmuyorum.” dedi dok­
tur. ‘ bununla birlikte bu tür hastalıklarla yakından ilgileni-
v ru m . Edinburgh Üniversitesinde profesör olan bir arka­
daşım bana mektup yazdı. Bu salgını denetlem ede kendisi­
ni- yardım etmemden minnettar kalacağını söylüyor ve ben
uıava gitmeyi düşünüyorum. Tek endişem Jacina.”
"Ama baba,” diye haykırdı Jacina. “Ben de sizinle gitme­
liyim!”
Kontla birlikte olmaktan memnuniyet duymasına rağ­
men, işinin babasına yardım etmeyi arka planda bıraktığına
inanıyordu. Jacina’nın sözlerini duyunca Kont’un yüzünde
inlini' bir ifade dolaştı ve bir süreliğine yüzünü şömineye çe­
virdi.
Doktor Carlton kızına başını sallıyordu. “Hayır, jacina,
■•eniöyle bir tehlikeye açık bırakamam.”
“Fakat b ab a.,.”
Doktor kararlıydı. “Bu konuda fikrimi değiştiremezsin,’'
dedi. “Benimle gelmeni istemediğim gibi evde tek başına
kalmanı da istemiyorum.”
Koni, doktoru dinlemek için ona doğru döndü.
Doktor devam etti. “B u sabaiı şatoya gelmekteki amacım
k u n t a yokluğumda seni koruması altına almasını rica et­

mekti.”
44 ■ B y fv *

“Burada... yani şatoda kalmamı mı istiyorsunuz yani?"


diye kekeledi Jacina.
“Eğer Kont da kabul ederse," dedi babası.
Kont neredeyse ayağa fırladı. “Kabul ederim tabii. Bu
çok iyi bir fikir. Ben... yani Saralı kızını daha fazla görmek­
ten çok mutlu olacaktır."
Jacina gözlerini kaçırdı. Kont’un sevinecek olan kişinin
kendi değil de Sarab olacağını söylemesinden duyduğu ha­
yal kırıklığını gizleycmiyordu.
Doktorla Kont el sıkıştılar.
“Siz hiç merak etmeyin, kızınızın burada kendini evin­
deymiş gibi hissetmesi için ne gerekiyorsa yapacağız,” dedi
Kont gülümseyerek.
“Yardımlarınız için sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum,’'
dedi doktor.

Boylecc babası lidirıburgh’dayken onun yokluğunda Jaci-


na’nın Kuven Şatosu’nun kalıcı misafiri olmasına karar veril­
di. Babasıyla vedalaşırken perişandı. Güvenliğinden endişe
ediyor ve onu daha şimdiden çok özlüyordu. Aynı zamanda
şatodaki yeni yaşamından keyif almadan da edemiyordu.
Ja d n a ’mn yatak odası kulelerin birindeydi. Yatağı, üze­
rinden gül rengi ipek tüller sarkan dört sütunlu bir yataklı.
Daha önce hiç böyle bir lüksün içinde uyumamış, arzu da
etmemişti.
Nancy her sabah ateşi yakmak için geliyor ve Jacına'ya
bir sıcak çikolata ve tereyağlı bisküvi tepsisi getirmeden ön­
ce perdeleri çekiyordu. Jacina kahvaltısını ederken Nancy
de otlanın köşesinde fildişi bir paravanın arkasında duran
küveti doldurmak için sıcak sıı testileri taşıyordu.
A3K SATOSU - 45

“Nancy, kendimi suçlu hissetmeme neden oluyorsun,"


diye güldü jacina.
“Tadını çıkar, küçük hanım," dedi Nancy. “Sonsuza ka­
dar sürmeyecek."
Jacina her zamanki gibi sabahlarını Kont'la birlikle geçi­
riyordu. Öğleden sonralarıysa ya odasında kitap okuyor ya
da babasının Fransızca ve Latincede başlattığı araştırmayı
sürdürüyordu. Bazen Sarah'ın çay hazırladığı çocuk odası­
na gidiyor ve onunla çene çalıyordu.
Eğer hava güzelse paltosunu geçirip kontlukta yaşayan
yoksul aileleri ziyarete gidiyordu. Aşçının Jacina için küçük
bir sepete yerleştirmekten her zaman mutluluk duyduğu yi­
yeceklerden götürüyordu onlara.
Kont misafirleri olmadığı zamanlarda akşam yemeklerini
yalnız yiyordu. Sonra Jacina ona eşlik etmek üzere davet
edildi. Kont'la misafirleri kontluğun işleri ya da politika
hakkında konuşuyordu. Jacina onları dinlemekten vc şata­
fatlı yemek odasında etrafına bakınmaktan memnundu.
Korıt’a eşlik etmediği zamanlarda akşam yemeğini kendi
odasında ya da Saralıda birlikte yiyordu. Yemekten sonra
bütün tablolara bakarak uzun koridorlarda dolaşıyordu.
Çok uzun zamandır hayranlık duyduğu şatoda gerçeklen
bir misafir olarak bulunduğunu düşünmek için kendini çim­
diklemek zorunda kalıyordu.
Bir sabah Kont Jacina y a yaşlı Kont öldüğünden beri şa­
tonun kapalı duran bölümlerini görmek isteyip istemediği­
ni sordu, jacina meraklanmıştı ve çok mutlu olacağını söy­
ledi.
Biraz sonnı büyük bir meşe kapı yavaşça gıcırdayarak
uzun bir koridora açılırken kalbi deli bir bekleyişle küt kül
atıvordu.
46 ■

Rüzgârlı bir gündü ve sarp kayalıkların üstünde fırtına


bulutları toplanıyordu. Kont’la Jacina koridorda ilerlerken
ağaçların büyük dallan tirizlerle ayrılmış camlan kamçılıyor­
du. Koridorun duvarlarında kontluğun ilk atalarının portre­
leri asılıydı.
Jacina genç ve güzel bir kaclm portresinin önünde dur­
du.
"Hu kim, Lord Cenapları?" diye sordu.
“Cevap vermeden önce onu bana tarif etmeniz gereki­
yor,” diye hatırlattı Kont nazikçe.
Hatasından dolayı Jacina'nın yüzü kızardı. Portreyi tarif
ettj. Kadının iri gözleri ve dalgalı bukleleri vardı. Mora ça­
lan kınuızı renkte uzun etekli bir elbise giymişti ve beyaz
boynunda elmas bir gerdanlık parlıyordu.
Kont başını salladı. “Ah. evet. O benim büyükannem. Şa­
tonun bu bölümü onun özel odalarını kapsıyor. Öldükten
sonra büyükbabam buraya gelmeye dayanamadığı için hep­
sini kapattırdı. Ama ben dün yeniden açılmalarım em ret­
tim.”
Jacina portreye bakarken içini çekti. “Çok güzel. Elbise­
sinin rengi muhteşem. Kolyesi d e ...'
Kont düşünceli görünüyordu. “O kolyeyi görmek ister
inisiniz?” diye sordu.
Jacina’nın gözleri fal taşı gibi açıldı. “Hâlâ... duruyor mu,
Lord Cenapları?”
Kont güldü. “O bir aile yadigârı Benimle gelin, Jacina.”
Şatonun düzenlemesi Kont’un hafızasına öylesine yerleş­
mişti k ijacin a’yı koridorun sonuna, oradan da Kuzey-l)oğu
kanadı boyunca uzayıp giden başka bir koridora hiç zorlan­
madan götürdü.
A$K ŞATOSU ■ 47

Sanki içgüdüsel olarak sezmiş gibi koridordan geniş ve


görkemli bir odaya açılan kapının önünde durdu. Odanın
duvarlarından sarı ipek kumaşlar sarkıyordu. Dört sütunlu
yatak işlemeli meşe ağactndandı. Duvardaki aynaların çer­
çeveleri altındı. Ceviz ağacından yapılına tuvalet masası
pencerenin önünde duruyordu.
Koru mavi deriden bir mücevher kutusu bulana kadar
parmaklarını tuvalet 'masasının üzerinde gezdirdi. Kutuyu
açınca Jacina nefesini tuttu.
Mor kadife bir kumaşın üzerinde portrede gördüğü ger­
danlık duruyordu.
“Boynunuzda deneseniz," diye önerdi Kont.
Jacina litreyen elleriyle gerdanlığı boynuna tutup tokası­
nı iliştirdi. Biraz geri çekilip tuvalet masasının aynasındaki
yansımasına baktı.
“Nasıl görünüyor?” diye sordu Kont.
“Göz kamaştırıcı," diye cevap verdi Jacina kısık sesle.
Korının onu görebilmesini diledi. Gerdanlıkla çok çeki­
ci görünüyordu.
Kont arkasından içini çekti. “11er kuşağın en büyük oğ­
lunun evleneceği kıza geçmeleri aile geleneğidir," dedi.
Jacina ne demek istediğini hem en anladı. Şatonun bu
bölümünün yeniden açılması Belice içindi. Bu oda Felice
için hazırlanıyordu. Aynada Jacina’nın gözlerini kamaştıran
bu elmas ve yakut dizisi gerdanlık da Felice içindi.
jacina titrek parmaklarla kolyeyi boynundan çekip tek­
rar kuyuya fırlattı.
“Iâitfen... Ben... artık odama dönmek istiyorum, Lord
Cenapları.” diye kekeledi.
Kont kolyenin kutuya sertçe arıklığını duymuş ve afalla-
m ışu.
4 8 *

“Sorun nedir?” diye sordu kibarca.


“Y-yok bir şey. Birdenbire kendimi kötü hissettim. Hep­
si bu.”
Kont önce tereddüt etti, sonra hafifçe başını eğdi. “Siz
nasıl isterseniz,” dedi.
Jacina odasına gidince şöminenin yanında bir koltuğa
çölciip can sıkıntısıyla gözünü alevlere dikti.
Kont'la zaman geçirdikçe belice Delisle fikrine daha çok
içerliyordu. Bu konuda haksız olduğunu da biliyordu.
Kont’un evlenme teklifini kabul etmiş olması Feiice'in suçu
değildi, belice hayatında fazlasıyla acı çekmişti zaten, mut­
lu olmak için önüne çıkan fırsatı neden yakalamayacaktı ki?
Rüzgâr camlan tıkırdatıyor ve ateşin dumanını bacadan
geri tepiyordu. Jacina bacaklarını altına toplayıp çenesini
dizlerine dayadı. Sert bir şekilde kendine Kont'un ona ihti­
yacı olduğunu hatırlattı. Kont onun arkadaşlığından keyif
alıyordu. O da bitip geriye başka hiçbir şey kalamayana ka­
dar bununla yetinmek zorundaydı.
lirtcsi sabah hava da Jaeina’nın morali de düzelmişti. Öğ­
leye doğru güneş havayı o kadar ısıtnuştı ki Kont Jacina’ya
ona açık havada okumasını önerdi.
Şato duvarının gölgesine yerleştirilmiş dem ir bir banka
oturdular. Kont Jacina’dan şiir okuması m istedi.
Güneş Jacina’mn yüzünü ısıtıyordu. Sayfalan çevirip ro­
mantik bir sesle okudu.
Kont birdenbire başını kaldırdı.
“ü neydi öyle?” diye şortlu.
“lo rd Cenapları?”
“Araba tekerleklerinin sesini duydum."
Jacina kulak kabarttı. Şimdi sesi o ela duyuyordu. Biraz
sonra araba kale hendeğinin öbür ucundaki ağaç sırasının
A§K ŞATOSU - 49

yanından kıvrılıp takırdayarak taş köprüye doğru ilerledi.


Araba şatonun merdivenlerine yaklaşınca Kont ayaklan­
dı.
Jacina da kalktı, içinden bir ses iyi şeyler olmayacağını
söylüyordu.
Bir uşak araba kapısını açmak için şatodan dışarı koştu.
Arabadan önce uzun paltolu genç bir adam indi. Etrafına
keskin bir bakış attıktan sonra diğer yolcunun inmesine yar­
dım etmek için döndü. _
Diğer yolcu kırmızı ceketli uzun boylu bir kadındı. Yü­
zünü bir tül örtüyordu ama Jacina kim okluğundan emindi.
Felice DelislF.
Yakında gelin olacak kız nihayet Ruven Şatosu’na gel­
mişti.
Jacina mutluluğunun sona erdiğini biliyordu.
IV. Bölüm

elice Del isle yüzündeki tiılü kaldırdı ve daha ilk ba­

F kışın gözleri Jacina’ya takıldı. Bakışları o kadar so­


ğuk vc Öylesine değer biçiciydi ki Jacina şaşkınlık­
tan geri adım attı. Bu yüz ifadesinden burada genç bir ka­
dının kocasıyla ilk kez karşılaşmak üzere olduğunu asla
tahmin edemezdi.
Bununla birlikte Belice’in çok güzel olduğunu itiraf et­
mek zorundaydı. Kumral saçları cn son modaya uygun ta­
ranmıştı. Gözleri iri ve kehribar rengiydi. Kalp şeklindeki
yüzü Jacina’nın havai ettiğinden daha dolgundu ama yine
de Belice arlık Cıispian Ruven'ın âşık olduğu on altı yaşın­
daki kız. değildi. O şimdi yirmi bir yaşında zarif, genç bir ka­
dındı.
Belice soğuk bakışlarım Jacitıazlan çekip Kont'a baktı.
“Sanırım Hugo sizsiniz!" dedi kısık sesle.
Kont reverans yaptı ve Belice elini uzattı. Kont hareketi­
ni hisselmiş gibiydi. Belli belirsiz bir tereddütle elini tutup
dudaklarına gölürdii.
“Ruven Şatosuna hoş geldiniz," dedi oldukça arzulu bir
ses tonuyla. "I manın yolculuğunuz, çok yorucu geçmemişti t.'’
“Korkunç, berbat bir yolculuktu,” dedi Felice omuz sil­
kerek. “Ama her neyse, geldik ya.” K onfun böyle bir jest
yapamayacak olmasına kayıtsız görünerek yol arkadaşını
gösterdi. “Bıı benim ... Siz burada ne diyordunuz?... Avukat,
değil ini? Monşer Fronard.”
“Hizmetinizdeyim," dedi Monşer Fronard reverans yapa­
rak. Adamın uzun, sivri bir yüzü ve delici bakışları vardı.
Felicc’in bakışları tekrar Jacina ya kaydı. “Peki, yu bu
kim?” diye sordu.
“Adım Jacina Carlton, hanımefendi," dedi Jacina reverans
yaparak.
Kont gülümsedi. “Ah, evet. Bayan Carlton beninı küçük
yardımcım.”
“Ne güzel." dedi Felice. “Peki size hangi konuda yardım­
cı oluyor?”
“Bayan Carlton çoğunlukla bana okur, hanımefendi.”
“Ya,” dedi Felice başım geriye atarak. “Demek okuyor!”
Daha fazla bir şey söylem eden Kont'uıı kolunu tııtlu. İki­
si birlikte şatonun girişine doğru taş m erdivenlerden çıktı­
lar.
Jacina arkalarından gitti. Monşer Fronard hemen ona ye
t işti.
"Siz Kont un eski bir arkadaşısınız, değil mi?” diye sordu
Jacina’ya.
“Babanı yıllardır aile doktorları,” diye cevap verdi Jacina.
“Ah. je coınprends,'' dedi Monşer Fronard.
Jacina yalın sözlerinden Monşer Fronard m tam olarak
ne 'anladığım' bilemezdi.
Birkaç gün sonra .şatonun havası değişmeye başladı. Ar­
lık o kadar huzurlu ya da d.ılva doğrusu o kadar sakin gö ­
rünmüyordu anık. Kont un nişanlısının buyurgan isteklerini
32 ■ c iv ffiiy P

yerine getirmek için oradan oraya telaşlı bir koşuşturmaca


yaşanıyordu.
Mendilleri büyük bir itinayla ütülenme!iydi. Odasındaki
şömine hep yanmalıydı. Banyosu için günde iki defa odası­
na sıcak su taşınmalıydı. İki hizmetçi sırtını ovmaya ve giyi­
nip süslenmesine yardım etmeliydi. Öğleye doğru şam pan­
yası getirilmeliydi.
Relice meteliksiz bir kontun kızı ve katı bir eğitim kuru­
ntunun öğrencisi olarak çektiği sıkıntıları unutmaya kararlı
görünüyordu. Gece gündüz şatonun içinde şen kahkahası
çınlıyordu ve bu çoğu zaman Kont’un ondan gerçekten çok
hoşlandığı yönünde yorumlanıyordu.
Bu arada Monşer Fronarad da herkesi canından bezdiri­
yordu. Her fırsatta sıvışarak malikânenin içinde sinsice do-
laşıyormuş gibi bir hali vardı. Hizmetçiler odalara girip çı­
karken sürekli ona rastlıyordu.
“Sanırım çinileri sayıyor. Bayan Jacina," dedi Nancy bir
sabah öfkeyle.
Jacina sütlü lapa kâsesinden başını kaldırıp baktı. Hiz­
metçilerin Felice’in arkasında koşturmaktan dolayı yeterin­
ce meşgul olduğunu düşündüğü için artık odasında kahval­
tı etmiyordu.
“Keşke Crispian F,fendimizin eski odası ona verilmemiş
olsaydı,” diye devam etti Nancy. “Nedense bu bana hiç
doğru gelmiyor. Biz sabah temiz çarşaflarla odaya girdim ve
o, orada adamla birlikteydi. Şöminede mektup yakıyorlardı.
Hepsinin Crispian Efendimize yazdığı mektuplar olduğun­
dan emindim. Efendimiz mektuplarını çalışma masasının
üstünde bir kutunun içinde saklıyordu. Daha sonra kutuya
baktığımda sahiden de boştu,"
AŞK ŞATOSU ■ 53

"Yeni bir başlangıç yapmak istiyor,” dedi aşçı cesurca.


Bunun için onu kim suçlayabilir ki?”
Nancy burun kıvırdı. “Bence o kalpsiz bir kız. Dahası,
lüks düşkünü. Londra'daki Fortnum mağazasından yer
mantarları ve havyar gibi Fransız yiyecekleri ısmarlamasın­
dan da belli.’'
“Çok yönlü zevkleri var, hepsi b u ,” dedi aşçı, “Kı Lord
Cenapları da isteklerini yerine getirmekten sadece mutluluk
duyar. Bizi ne ilgilendirir?”
Jacina başı öne eğik dinliyordu.
Kont’un, nişanlısının aklına esen her kaprisi gerçekten
yerine getirdiğini fark etmişti. Felice başlı başına bir neza­
ket gösteriyordu.
buna karşılık Fclicc’in kibarlığın yanından bile geçmedi­
ğini hisseden sadece Jasina mıydı? Felice neredeyse
Kont un kör oluşuna tahammül edemiyor gibi görünüyor­
du. Şatonun koridorlarında ve tünellerinde onunla dolaşır­
ken koluna yaslanmasına çok nadiren izin veriyordu. Bir
şeye bakmak için hızla ilerliyor, sonra da ayağını yere vu­
rarak ya da iç çekerek bekliyordu.
Yemekte Kont’un yanında oturuyordu ama peçetesi düş­
tüğünde ya da bardağının yerini tuttu ramadığında ona hiç
yardımcı olmuyordu. Her defasında servis hizmetçilerinden
birinin gelip peçetesini yerden kaldırmasını ya da bardağı­
nı eline vermesini bekliyordu.
Kont la birlikle dışarı çıkıp kontluktaki seçkin kişileri ziya­
ret etmekten yeterince mutluydu ama bahçedeki yürüyüşle­
rinde ona asla eşlik etmiyordu. Vitrinlerine bakınacak mağa­
zaların ya da karşılaşılacak insanların olmadığı kırlarda dolaş­
maktan hoşlanmadığını bahane ediyordu. Jacina, Kont’un ar­
kadaşlığım yeterli bulmadığından şüphe ediyordu.
il •

Felice masada Kont la Monşer Fronard’ın arasında oturu­


yordu. Jacina, Felice’in başım daha çok i'rom irda çevirdiği­
nin farkındaydı.
Kont yanlarında sessizce oturup Fransızca konuşmaları­
nı dililiyordu. Bazen yorum yapıyordu ve Felice hem en ona
doğru dönüyordu. Neşeyle gülüyor, elini tutup yanağına
bastırıyordu. Sonra yine aynı hızla tekrar Fronard'a dönü­
yordu.
Jacina. Felice'in nişanlısıyla konuşm ak için niçin daha
fazla çaba göstermediğini merak ediyordu. Nc de olsa bu­
nun için oldukça geçerli bir nedenleri vardı. Felice’le avu­
katının ortak bir dili olduğu doğruydu. Bununla birlikle
Kont’un Fransızca konuştuğu gibi Fclicc d e onun dilini ko­
layca iletişim kurmalarına yetecek kadar biliyordu.
Jacina bunları düşününce Felice'in yanında daha sık gör­
düğü kişi Fronard’rı. Koni yanlarında olsa bile çoğu zaman
ikisi bir köşeye saklanıp baş başa veriyordu. Jacina onlara
sık sık şatonun koridorlarında yan yana durmuş portrelere
ya da dolaplardaki seramiklere bakarken rastlıyordu. Aklın­
da, baktıkları her şeyin değerini ele aldıklarına dair net biz
izlenim oluşmaya başladı.
Jacina Kondun hatırı için Felice’i sevmek istiyordu.
Onunla arkadaşlık kurmaya çalışıyordu lakat Felice jaci-
na’nın .sadece çalışanlardan biri olduğuna kanaat getirmişti
ve ona çok seyrek kıf atıyordu.
Sanki Kont da nişanlısının alınganlığına saygısından ölü­
rü yanlarında başkaları varken Jacina’ya daha resmi davra­
nıyordu. Birlikle geçildikleri sahalı saatlerinde oııa yitıe es­
kisi gibi davranmayı sürdürmüyor olsaydı bu durum Jaci-
na’yı anlatılamayacak kadar çok üzerdi.
AŞK ŞATOSU ■ 55

Jacina bu açıdan her şeyin önceki gibi devam etmesin­


den memnundu. Ona ya kitap okuyor ya da piyano çalıyor­
du. K ontla şiir ve müzik hakkında konuşuyorlardı. Bazen
bahçede dolaşmaya çıkıyorlardı.
Ne Felicc’teıı no de yaklaşmakta olan düğünden bahse­
diyorlardı.
Bir gün Koni’la Jacina kol kola girmiş ağaçlıklı patikada
gezinirken Monşer Fronard’la karşılaştılar. Monşer onları ki­
barca selamladı ama yanından geçerlerken gözleri kısıldı.
Ertesi sabah Jacina kütüphaneye girdiğinde Felice’i şö­
minenin başında K ontun karşısına oturmuş görünce irkildi.
“Umarım itiraz etmezsin,” diye seslendi Fclice. jaeina’ya
neşeyle, “Ama sizi dinlerken dilimin gelişeceğini düşünüyo­
rum.”
“Ben, Jacina’mn itiraz etmeyeceğinden eminim,” dedi
Kont. Sesi kayıtsızdı.
“Elbette hayır,” dedi Jacina elinden geldiğince neşeli ol­
maya çalışarak.
Durakladı, etrafına bakındı. Sonra giclip cumbaya otur­
du. Konl’uıı o gün için seçtiği kitabı açtı ve okumaya baş­
ladı.
Beş dakika kadar sonra Felicc’in yüksek sesle esnediği­
ni duydu.
Kont öne doğru eğildi. “Yorgun musunuz, sevgilim?”
“Yo, hayır,” diye güldü Felice. “Ama bu kitap ilgimi çek­
miyor.”
faeina kitabı sessizce kapattı.
“Belki başka bir şey?” diye önerdi. “Bir şey olmalı. Kitap­
ları sevdiğinizi İtiliyorum.”
Belice ona keskin bir bakış allı.
'Kitapları mı? Ah, evci. Sürekli okuyorum. Fa kar hu ki­
tap benim dilimde olmadığı için biraz zor. Ayrıca, tarih...5’
Omuz silkti, ‘Ben aşk hikâyelerini tercih ederim. Romantik
aşk hikâyelerini...5’
Jacina’nın diline hâkim olmasına fırsat kalmadan sözler
ağzından yuvarlandı.
"Bizzat yaşarken bu tür şeyler okumaktan hoşlanmanıza
şaşırdım ...”
Jacina!55 dedi Kont sertçe.
Jacina eliyle ağzını kapattı. ‘‘Loıd Cenapları, ben öyle dü­
şünmüyordu m ...”
“Hayır,” dedi Kont, yüzünde patlamaya Ivazır bir ifadey­
le. “Kesinlikle düşünm üyordunuz.5'
Daha fazla konuşamayan Jacina sendeleyerek odadan
çıktı.
Böyle bir yom m yapması için ona ne hükmetmişti? îiğer
Felice ona sadece acısını yaşadığı üzücii kaybını hatırlatabi-
len romanları okumaktan keyif alıyorsa, tamam, öyleyse...
Bu konuda yorum yapmak Jacina’nın hiç haddi değildi.
Ama Kont adil davranmamıştı. Gerçekten davranmamış­
tı. Yüksek sesle esnemek Folicehn terbiyesizliğiydi! Beki,
Kont bunu duyduğunda ne yapmıştı? Hiçbir şey! Yorgun
olabileceğini düşünüp ilgi göstermekten başka hiçbir şey!
Giderek Felicetn büyüsüne daha çok kapıldığı ortaday­
dı. Jacina büyük salonda bir koltuğa çöküp yüzünü elleriy­
le kapattı. Bir erkek karısı olacak bir kadının büyüsüne ne­
den kapılmayacaktı? Bu gayet doğaldı. Jacinaaun böyle d ü ­
şünmeye hakkı yoktu, hiç hakkı yoktu.
Gözyaşları kirpiklerine diken gibi batlı. Babasının geri
dönüp onu şatodan almasını çok isliyordu ama şıı anda b u ­
nun imkânsız olduğunu da biliyordu.
AŞK ŞATOSU - 57

Babası m ektubunda Hdinburgh'daki salgın hastalığın hâ­


li şiddetle devam ettiğini ve şimdi profesör arkadaşının da
hasla okluğunu yazmıştı. Jacina ona mektup yazıp kendi
I leneüce sorunlarıyla üzemezdi.
Birdenbire artık yalnız olmadığını hissetti. Ellerini yüzüıı-
t leıı çekip başmı kaldırıp baktı.
Monşer Fronard kollarını kenetlemiş karşı duvara yaslan­
mıştı. Gözlerini kısmış Jacina’yı süzüyordu.
‘Bir sonın mu var?” diye sordu.
Jacina hayır anlamında başını salladı. “Elayır. Aslında,
evet. Ben... Ben babam için endişeleniyorum ve evimi öz­
lüyorum. Hepsi bu.”
“Hepsi bu mu?" Monşer Fronard’ın ses tonu alaycıydı.
“Şeyy, bence öyle değil. Sanırım canınızı sıkan şeyin ne ol­
duğunu biliyorum. Nasıl derler, ‘Ayakkabınız dama atıldı’.”
Jacina titreyerek ayağa kalktı. “O deyim ‘Pabucu dama
atılmaktır," dedi bütün öfkesiyle. ‘Ve şimdi müsaade eder­
seniz, odama gitmem gerekiyor."
Jacina yanından geçmeye çalışırken Fronard kolunu tu­
tup onu durdurdu.
“Hiçbir şey bu evliliğe engel olamayacak, anlıyor musu­
nuz?" dedi tehditkâr bakışlarla. “Hiçbir şey.”
Jacina adamın elinde kıvrandı. “Çekin elinizi üstümden!
Benimle bu şekilde nasıl konuşursunuz?”
Fronard, Jacina ya doğru eğilerek kulağına fısıldadı.
“İçinizden neler geçtiğini biliyorum. Ben sadece sizi uya­
rıyorum. Konttan uzak durun. O artık sadece belice'in."
Jacina zorla adamın elinden kurtuldu.
‘Ben Kont a karşı hiçbir şey hissetmiyorum,” diye bağır­
dı ve dönüp gitti.
58 ■ â jfc ir r

Arkadan Fronard'm alaycı kahkahası duyuldu. “Yalan


.söylüyorsunuz, matmazel. Yalan söylüyorsunuz!”
Adaınm sözleri Jacina'nın kulaklarında çınlıyordu. ‘İçin­
den neler geçtiğini’ Jacina’nın kendisi bile lanı olarak bil­
mezken bu adanı nasıl bilebilirdi? Uyarmak da ne demekti?
Kontla arkadaşlığı evliliğe hangi açıdan engel teşkil edebi­
lirdi? Kont’un nişanlısını çok sevdiğini herkes biliyordu.
Eğer Ja c in a o gün mutsuz olduğunu duşündüyse o gün­
kü mutsuzluğu sonraki birkaç gün içinde hissettiklerinin ya­
nında hiçbir şey değildi.
Kont, Jacina’nın kütüphanedeki parlamasından hiç bah­
setmedi. Sadece ondan bir daha gelip ona yalnızken kitap
okumasını istemedi. Şatonun içinde yolları kesişip Jacina
yumuşak bir sesle ‘Lord Cenapları’ diyerek reverans yaptı­
ğında da sadece duygusuzca başını eğiyor ve yoluna devanı
ediyordu.
Jacina’nın üzüntüden eli ayağı tutmaz olmuştu ama bir
süre sonra en iyisinin bu olduğuna kendini inandırdı. Kont
evlendikten sonra arkadaşlıkları nasıl olsa bitecckü zaten.
Jacina köydeki yaşantısına dönecek vc her şey yine eskisi
gibi olacaktı.
Jacina kendini oyalamaya çalışıyordu. Nancy’ye çarşaf
dolaplarını düzenlemekle yardım ediyordu. Aşçı için Fran­
sızca vemek tariflerini tercüme ediyordu. Kontluktaki fakir
ve hasta aileleri ziyaret ediyor, onlara yiyecek götürüyordu.

Bir gün öğleden sonra yoksul bir dul kadının kulübesi­


ne giderken yokla ormanın içine doğru giden patikadan ge­
ri dönen Fclicee rastladı.
Şaşırmıştı. Felice’in kırlarda dolaşmaktan hoşlanmadığını
biliyordu. Öyleyse nasıl olmuştu da şatodan bu kadar uzak­
AİJK SATOSU - 59

lasabi İm işti, hem de yürüyerek? Jacina yine de hiçbir şey


söylemedi. Sadece ‘merhaba’ anlamında başını eğdi ve Fe-
lice'in geçmesini bekledi.
Felice’in üstünde mavi bir pelerin vardı. Saçları darma­
dağın, teni d e al aldı. Jacina'yı gördüğü için heyecanlı ve
şaşkın bir hali vardı. Om zunun üstünden telaşla bakması Ja-
cina’yı başka biri daha olabileceği konusunda uyandırdı
ama o tarafa baktığında kimse yoktu.
“Konula dolaşıyordum /' dedi Felice aşırı yüksek sesle,
"i lava tertemiz.”
“Fvot öyle," dedi Jacina sessizce. Yoluna devam ermeye
yellendi ama Felice yüksek sesle bir çığlık attı.
“O h, ay, ayy, ayakkabılarım!" diye sızlandı şamatayla.
"Bak, bak, mahvoldular.”
Jacina ayakkabılara baktı. Hiç d e mahvolmuşa benzemi­
yorlardı i'elice’in onu mahsus orada tutmak islediğine dair
garip bir his doğdu içine ama bunu ne amaçla yapmak is­
lediğini udimin edemiyordu.
“Sepette ne var?” diye sordu Felice sonra.
“Biniz etli böcek./ dedi Jacina. ' Kontlukla oturan bir aile
için. Anne hasta da.”
Felice dik dik baktı, sonra kesik bir kahkaha artı. "Ah ca­
nım, sen ne kadar iyisin, tıpkı..." Sustu.
"Tıpkı kim gibi?” diye sordu Jacina.
F'cİkc kayıtsızca omuz silkti. 'T liiiç! Önemli değil Kimse
IŞlf"
jacina kimse işte' derken kimi kastettiğini merak etti.
Belki cic l'elice'in iyi' biri okluğunu düşündüğü ilk nişanlı
. i i 'ı ispian'dk
Simdi Felice sanki bir şeyi kendine doğrul uyurmuş gibi
"■•Idiği patikaya hevesle bakıyordu.
60 ■

"İzninizle,” dedi Jacina. “Gitmem gerekiyor.”


Felice hemen ona cloğru döndü. “Ne? Ah, cvel. Şimdi gi­
debilirsin.” Jacina'ya doğru eğildi. “Ama, beni koruda gör­
düğünü söylemeyeceksin, tamam mı? Kont şey ... uygun ol­
madığını düşünebilir. ”
Jacina kıza ilgisizce baktı, ‘'Kinlerine sizin ne... yaptığı­
nızı söylemek benim işim değil,” diye karşılık verdi.
“Öyleyse seninle arkadaş olduk!” dedi Fcliee. Şirinlikle
gülümseyerek yana çekildi.
Jacina elinde sepetiyle patikadan yoluna devam ederken
Felice’in böyle üstü başı dağınık görünene kadar nerede ol­
duğunu düşündü.
Patikada bir dönem ecin yakınında terkedilmiş bir odu n ­
cu kulübesi vardı. Jacina kulübenin kapısının ardına kadar
açık olduğunu görünce kaşlarını çatarak baktı. Kulübenin
yanına gidip kapısını kapattı. Hayvanlarla tavukların içeride
dolaşmasına göz yummaya liizum yoktu.

Sonraki günlerde Jacina kararlı bir şekilde ne F'elice'i ne


de Koııl’u düşünrnemcye çalıştı ama onları sürekli birlikte
görürken bunu yapmak çok zordu. Akşamları yemeğe in­
mek en zor tarafıydı ama hiç olmazsa nişanlı çiftle yalnız
değildi. Yemeklerde her zaman Felice’in kontlukta yaşayan
soylularla tanışması için davet edilmiş başka konuklar da
bulunuyordu.
Misafirler her zaman telaşlı ve gevezeydi. Lacina Kont’un
onları .sırf Keliee’in hatırı ve düğüne yakın bu ıtir toplantılar
düzenlenmesini planladığı vasiyetine duyduğu saygıdan
dolayı davet ettiğini biliyordu. İnsanlara körlüğünü göster­
menin Koni için bir işkence olduğunu anlıyordu.
AŞK ŞATOSU ■ 61

İliç kimse Jacina'vt fark etmiyordu.


Jacina her akşam yemeğini sessizce yiyor ve ilk fırsatta
iziıı isteyip kalkıyordu.
Bir akşam tatlı servisinden hemen önce Monşer hıonarcl
bardağını hafifçe vurdu ve Kont ayağa kalktı.
Misafirler bekleyiş içinde ona bakarken jacina yaklaş­
makta olan fırtınayı sezmiş gibi başını öne eğdi.
Konı’un gür sesi bütün masaya gayet net bir .şekilde ya­
yıldı. Tkı, jaeina’nın günlerdir korkuyla bekledi haberdi.
Düğün tarihi nihayet kararlaştırılmıştı!

Şatonun iş kapısına her gün dolu yük arabaları geliyor­


du. Arabalarda kontluğun değirmeninden gelen un çuvalla­
rı oluyordu. Şeker torbalan ve yumurta kartonları geliyordu.
Mevsim meyveleri vc şekerleme kavanozları taşmıyordu.
Aşçı kentlini ra har hissettiği bir ortamın içindeydi. Kolla­
rı sürekli dirseklerine kadar una bulanıktı. Şato tarihindeki
en görkemli düğün kahvaltısını hazırlamaya kararlıydı.
Tuhnfiyeci ipek, muslin ve saten kumaş loplarıyla geldi.
Ayakkabıcı yanında deri numuneleri getireli. Eldivenciyle
şapkacı da geldi.
Kadın terzisi geldi.
Jacina koşuşturmayı penceresinden izliyordu. Büyük bir
hevesle K ontun artık mutluluğu bulabileceğini umuyordu.
bazen Saralı m yanında sığınak arıyordu. Saralı çay yap­
mak için çay kutusunu çıkarınca. Jacina hüzünlü gözlerle
kurunun üstündeki Hindistan manzaralarına irakı yordu.
Koni Jacina yu bir kez daha bir hayal kadar uzak olmuştu.
Erir öğleden sorıra Saralı'm eklem romatizmaları azdı. Ça­
vı jaeina'm ıı yapmasını rica etli. Jacina çay kutusuna uza­
62 ■

nınca arkasına yerleştirilmiş olan ince bir mektup paketi ye­


ri düştü.
Sarah durumu fark etti. ‘'Bunlar Crispian Efendimiz ha­
yatlayken Bayan Felice'in bana yazdığı mektuplar," dedi.
Jacina mektupları kaldırırken zarif el yazısına bakmadan
edem edi.
Sarah, Felice hakkında başka bir şey söylemedi. Artık Fe-
lice’ten bahsetmiyor, yaklaşmakta olan düğün hakkında da
hiç dedikodu yapmıyordu.
Düğün günü yaklaştıkça Jacina köydeki evine dönebil-
mevi her şeyden daha çok istiyordu ama imkânsız okluğu­
nu biliyordu. Kvin kapıları kilitlenmişti. Hizmetçi Doktor
Carlton’ia birlikle Kdinburglra gitmişti. Ayrıca Jacina baba­
sının isteklerine her zaman boyun eğerdi. Ne olursa olsun
şatoda kalmalıydı.
Babasının gönderdiği mektupları tekrar tekrar okuyordu.
Kont kendisini davet etmiş olmasına rağmen düğüne katılıp
katılamayacağını bilmediğini yazmıştı.
Düğün arifesinin öğleden sonrasında Jacina yalak odası­
nın kapısının çalındığım duyunca şaşırdı. Gelen N’ancy’ydi.
"Bayan belice sizi görmek istiyor, hanımefendi,” dedi.
“Kendisi odasında.”
jacina teklifi geri çeviremeyecek kadar meraklanmışlı.
Fclice'c sarı saten perdeli oda verilmişti. Jacina odaya
geldiğinde elbiseler meşe ağacından yapılmış oymalı yata­
ğın her yerine .serilmişti. Şapkalar ve eldivenler koltukların
üzerinde duruyordu. Felice büyük bir boy aynasının önüne
geçmişti. Terzi beyaz saten, şeritleri yerine yerleştirerek et­
rafında dolanıyordu. Felicein gelinliğinin son rötuşlarını
koyuyordu.
AŞK 5AT0SU » 63

“Fikrini almak istedim.” dedi Felice. “Bu elbise için ne


düşünüyorsun?"
“Bence... mükemmel,” diye mırıldandı Jacina, şaşırmıştı.
“Ah, bence de güzel ama aslında işçiliği Paris'te, hatta
Londra’da bulabildiğim kadar iyi değil.”
Ağzı iğne dolu olan terzinin yüzü kızardı ve orada değil­
miş gibi davranmaya çalıştı.
Feliec görmesi için Jacina’ya bir şey uzattı.
“Peki ya bunlar için ne diyorsun? Bu elmaslar beyaz sa­
tenle iyi gider mi?”
Jacina çok kısa bir süre içinde kendi boynunda tuttuğu
ve sonra çıkardığı gerdanlığa baktı.
"Harika olur,” dedi.
Felice başını yana yatırıp onu merakla süzdü.
“Bu kolyenin senin olmasını istersin, değil mi?” diye sor­
du yavaşça.
Jacina aynadan kızın gözlerine baktı.
“Asla benim olamayacağım çok iyi biliyorum.” diye ce­
vap verdi özentisizcc.
Felice başını geriye atıp neşeli bir kahkaha patlattı. “Ah,
bu nasıl hoşuma gidiyor!” diye haykırdı.
Jacina’nın kafası karışmıştı, “Hoşunuza giden ne?” diye
sordu.
“Her şey!” diye bağırdı Felice. “Şimdi her şey daha gü­
zel!’’ Sevinçten ağlamış gibi gözlerini sildi ve Jacina’ya doğ­
ru elini salladı. “Şimdi gidebilirsin, o saçma, eski kitaplarına
dönebilirsin!”
Jacina şaştmıışn. Felice Delisic onunla kedinin fareyle
oynadığı gibi oynuyordu ve Jacina bunun sebebini hiç tın ­
lamıyordu.
64 ■ 'S f/ 'ir /t

Odadan çıkmak için dönerken Monşer Fronard’ın önüne


dikildiğini gördü. Adanı kaşlarını çatarak onu tepeden aşa­
ğıya süzdü,
“Burada ne yapıyorsunuz?” diye sordu.
“Onu ben çağırttım,” dedi Felice ciddiyetten uzak bir ta­
vırla.
“«Si/, mi çağıltınız?” diye tekrarladı Fronard, Felice’in boy
aynasının yanında durduğu yere doğru bakarak.
**Metis oui. Sıkıldım, anlıyor musunuz, sıkıldım.”
Fronard. Jacina'nm "prcııez g u a rd e" olarak duyduğu bir
şeyler geveledi.
"Dikkat el!”
Jacina anlayacağını anlamıştı. Fronard’t kenara ilip ruhu
büsbütün incinmiş halde odasına koştu.
Felice Delisle nasıl bir insandı? Sırf cam sıkıldı diyejaci-
na’yı çağırtıp onunla ulav ediyordu! Gelinliğini denerken
Fronard’ın içeriye girmesinin uygunsuz bir davranış olduğu­
nu bile düşünmüyor gibiydi.
Ya Koni öğrenseydi?
Jacina ürpertiyle akla hayale gelmeyecek bir şey düşü­
nürken buldu kentlini.
Belki ele Kuven Konlu'nun kör olması Felice Delisle’nin
işine geliyordu!

O gece Jacina’yı uyku tutmadı.


Yalağında bir o yana bir bu yana dönüp durdu. Ne za­
man gözlerini kapası Felice Delisle’nin elmas gerdanlığı
gösterdiğini görüyordu. O ti/, kahkahanın kulaklarım çınlat­
tığını duyuyordu.
Kalbi acı doluydu. Koni kendini mutsuz bir evliliğe mi
AŞK ŞATOSU ■ 65

mahkûm etmek üzereydi? Öyle olabilirdi ve buna rağmen


Jacina'nın ona yardım etmek için yapacak bir şeyi yoktu.
Kont, l'elice Delisle’ye aşıktı, bunda kuşku duyulacak bir
şey yoktu. Başka hiçbir erkek onun mutluluğunu bu kadar
çok isteyemezdi.
Jacina yatağında doğruldu. Oda çok soğuk ve boğucu
görünüyordu, jacina'nın hava almaya, temiz havaya ihtiya­
cı vardı! Yatak örtüsünü yana çekerek yalaktan kalktı vc
pencereye gitti. Perdeyi çekti. Ay ışığı bir gümüş deryası gi­
bi odanın içine döküldü. Jacina pencerenin kolunu açıp dı­
şarıya baktı.
Gün boyunca yağan yağmur şimdi dinmişri. Hava serin
ve tatlıydı. Ay ışığı toprağa tel tel dokunuyordu. Anlatılama­
yacak kadar huzurlu bir gece kalbi fena hakle sızlayan Ja-
cina’yı çağırıyor gibiydi. Jacina çabucak giyindi, pelerinine
sarındı ve odadan çıktı. Koridorlardan parmak uçlarına ba­
sarak geçti, kimseyi uyandırmak istemiyordu.
Ön kapıda büyük gayret sari’ etmesi gerekti. Kapıyı aç­
tıktan sonra durakladı, sonra arkasından tamamen kapan­
maması için kapı aralığına sıkıştıracağı bir taş buldu. Hiz­
metçilerden birini çağırmak zorunda kalmadan geri döne­
bilmek isliyordu.
Kale hendeğinin öteki taralındaki koru ay' ışığına rağmen
içine girilemeyecek kadar karanlık görünüyordu. Jacina sa­
ğa dönüp şatonun duvarlarının altından yürümeye başladı.
Çimenlerin üzerine yansıyan ince bir şerit halindeki ışık ba­
şını kaldırıp yukarıya bakmasına neden oldu. Konl’un o d a­
sındaki ışık hâlâ yanıyordu.
Saralı, Kont un son günlerde gece yanlarına kadar otur­
duğunu söylemişti.
()() * ,-ÇvAb CVyA-Y

Jacina yoluna devanı edip Doğu kulesinin kenarından


geçip gitti. Kale hendeği şatonun bu tarafında o kadar ge­
niş değildi. Tahta bir köprü bir gül bahçesine, bir güzel ko­
kulu bitkiler bahçesine, bir de elma bahçesine uzanıyordu.
Ayrıca köprüden çok giizel bir koruya da geçiliyordu. Ge­
niş ve yassı kaldırım taşlarıyla döşenmiş bir patika ağaçların
arasından geçip büyük bir taş heykelin bulunduğu açıklığa
doğru kıvrılıyordu. Heykel, küçük, yuvarlak, doğanın g üç­
lerine her taraftan açık bir tapınak .şekliydi.
Hava yeterince sıcak olduğunda Jacina sık sık buraya tek
başına okumak için gelirdi. Bu onun gizli yeri olmuştu.
Açıklık alana giden patika bazen neredeyse aynı yoldan
geri kıvrılarak küçük koruya doğru dönüyordu. Jacina p e­
lerinine sımsıkı sanlarak yavaşça ilerledi.
Dışarı çıkmakla iyi etmişti! Soğuk gece havası karışık ak­
lım düşüncelerden arındırıyor gibiydi. Doğanın sükûneti
kurşun gibi ağır kalbini hafifletiyordu.
Açıklık alana yaklaşana kadar her şey iyiydi. Sonra, ile­
riden bir takım sesler duyunca hayrete düştü. Yalnız değil­
di! Öııcc tereddüt etli, sonra sessizce yaklaştı. Heykelin
kubbesi göründü. Birkaç adım daha yaklaşınca artık ağaç­
ların arasında açıklık alanı da görebiliyordu. Ay ışığının al­
tında kolayca seçilebilivordu büyük heykelin içinde birlikle
duran iki kişinin kim olduğu net bir şekilde belliydi.
Monşer Tronard ve Felice Helisle!
Fronaıd, l'elice'in ellerini avuçlarına almıştı. Kısık sesle,
lıızh hızlı konuşuyordu Ivlice başını sallayınca l'ronavd el­
lerini bıraktı. Başka bir şey söyledi ve bu defa İkilice başını
geriye savurarak şuh bir kahkaha atlı. .Fronard parmağını
çenesine koyup yüzünü kendine yaklaştırdı.
AŞK ŞATDSU « 67

Ö ne doğru eğildi ve Felice D elisleyi dudaklarından öp ­


tü.
Jacina nefesini tutarak karanlık ağaçların içine doğru çe­
kikli. Korunun derinliklerine doğru ilerlerken pelerininin
ucu bir çalılığa takıldı. Pelerinini çekerken biiliin çalılar sal­
landı.
Fronard’la Felice birbirlerinden ayrılıp onun okluğu tara­
fa haklılar.
Yüreği ağzına gelen Jacina hızla dönüp kösteklenerek
korunun içine doğru koştu.
Nereye gittiğini ya da oraya gittiğinde ne yapacağını hiç
İlilmiyordu.
Ne yapabilirdi! Düşünebildiği tek şey Felice’le Donardan
heykelde sarılmalarıydı.
Jacina acele ederken yanlış yere dönüp bir hendeğe kay­
dı. Buz gibi su yarım çizmelerinden içeriye sızdı. Jacina ne­
fes nefese hendekten çıkıp ana patikaya geri döncUi. Şimdi
ayakları sırılsıklamdı. Ağaçların alçak dallan koşarken yüzü­
nü çarpıyordu. Ay, birdenbire beliren kara bir bulutun için­
de gözden kaybolurken Jacina da korudan çıktı.
Hiç olmazsa şato karanlıkta hâlâ belirgindi de Jacina ora­
ya doğru koştu. Kale hendeğine ulaştığında kafası karmaka­
rışıklı. Tabla köprü ne itiraftaydı? Ortalık köpriiyii görem e­
yeceği kadar karanlıklı. Sola mı dönmeliydi sağa mı?
Başı sağa sola salkınıyordu. Heykelin yanında arkasından
bir dal çıtırdaması ııu duyulmuştu? Göğsünde kalbi iirperdi.
Ya Fronard arkasından geliyorsa? Böyle bir adam gördükle­
rini anlatmasın] engellemek için ona ne yapardı? Jacina riski
göze almalıydı. Şatonun güvenliğine ulaşmalıydı.
Kalbi göğsünü döve döve sol tarafa alıldı. Doğru karar
vermişti. Tahta köprüyü buldu ve eökezleye tökezleye geç­
li. Birkaç dakika içinde şatoya ulaşarak ağır kapıyı illi. Ara­
lığa bıraktığı taş kenara yuvarlandı.
Şimdi jacina merdivenlerden yukanya koşuyordu, hiç
durm adan koşuyordu.
Kime gidebilirdi, kime?
Merdivenlerin başına ulaştığında kime gideceğini buldu.
Saralı! Saralı onu kesinlikle dinlerdi.
Çocuk odasına geldiğinde neredeyse nefessiz kalmıştı.
Kapıya yaslandı ve var gücüyle yumrukladı.
“Kim var orada?” diye seslendi Sarah.
“Benim, benim!”
“Jacina?”
Kapı açıldı ve Jacina bir feryatla yaşlı dadının kollarına
atıldı.
V. Bölüm

öminenin ışığı çocuk odasının duvarında tilreşiyor-


du. Jacina omuzlarında bir battaniyeyle bir koltukta
L y iki büklüm oturuyordu. Rotları ve çorapları şöıııine-
nftrbaşında kuruyordu. Jacina'mn elinde ara sıra yudumla­
dığı sıcak süt dolu bir kupa vardı. Hikâyesini anlatırken se­
si titriyordu.
Sarah keyifsiz bir sessizlik içinde dinliyordu.
Jacina konuşmasını bitirdikten sonra yaşlı kadın başını
çevirip kömürlere baktı. Alevlerin parıltısında yüzü kara bir
gölge gibiydi.
“Ben bunu en başından beri biliyordum,” dedi sonunda.
“Sen... en biliyor muydun?” diye kekeledi Jacina.
Sarah yüzüne baktı. “Ah, laııı olarak neler döndüğünü
bilmiyordum. Tanrım, hayır ama Koru Bayan Felice’i b e­
nimle tanıştırmak için buraya getirdiğinde onda bir lruspa-
lık okluğunu hemen anlamıştım/' Saralı lıiraz düşündükten
.sonra konuşmaya devam etti.
“Acının kalbi yumuşattığını söylüyorlar ama görünüşe
bakılırsa Bayan Felice Helisle üzerinde lam tersi bir etki ya­
ratmış. Onu baştan çıkaran da Fronard olmalı..”
70 °

Jacina, Sarah’a hiç gözünü kırpmadan bakıyordu. Feii-


cc’in son derece dağınık göründüğü ve onu lafa tutmaya
çalıştığı koruya giden patikadaki karşılaşmalarını hanriamış-
(ı. Oduncu kulübesini ve sanki biri aceleyle çıkıp gitmiş gi­
bi kapısının ardına kadar açık oluşunu haurladt.
Kulübe Fciicc’le Fıonard'm başka bir buluşma yeri miy­
di yoksa?
Jacina elindeki kupayı yavaşça bıraktı. "Ne vaptnam ge­
rekiyor, Sarah?”
Sarah'm cevabı gayet açıktı. "Gördüklerini Kont’a anlat­
malısın, canını. Ne gördüğünü oııa gerçekten söylemeli­
si n.,:
JaOina Sara İvin haklı olduğunu biliyordu ama yine de içi
daraldı. Konta nasıl yaklaşacaktı? O, Sarah'm bilmediği bir
şevi, bir süredir Kont’la yalnız kalmadıklarını ya da herhan­
gi bir konuda sohbet edip keyif almadıklarını biliyordu. Ja­
cina onun Iüluflarından uzaklaştırılalı çok olmuştu.
Jacina kütüphanedeki o olayı, romantik aşk hikayelerin­
den keyif almasını yüksek sesle düşünerek felice’i isteme­
yerek gücendirdiğini hatırlayınca şimdi bile yanaldan yanı­
yordu.
Yoksa o olay dikkatsizlikten mi kaynaklanmıştı? Jacina
daha o zaman içten içe Felice'in aslında göründüğü gibi bi­
ri olmadığından şüphelenmiş olabilir iniydi?
Düşünceleri Jacina’nın başını döndürüyordu. Felice nasıl
biri olursa olsun. Kont onu âşıktı işte. Jacina onu korkunç
bir gerçekle nasıl yüzleştirildi?
Aniden küçük bir çığlık atarak yüzünü ellerinin arasına
göm dü.
Samlı endişeli gözlerle izliyordu.
"Gidip Kont a benim anlatmamı ister misin. Jacina?’
AŞK ŞATOSU . 71

Jacina doğruldu. “Hayır. Sarah. Sen... Sen olayı görme­


din. Ren gördüm. Karşısına çıkması gereken kişi benim .”
Jacina’nın gitmesi gereken kişinin kendisi olduğuna ve
Kont’un karşısına lek başına çıkması gerektiğine dair verdi­
ği kararın başka bir nedeni daha vardı. Kont haberciye kı­
zabilirdi. Daha da önemlisi haberci Konr’un zaten gözün­
den düşmüş biri olabilirdi!
Kararını veren Jacina hiç gecikmeden harekele geçmesi
gerektiğini biliyordu. Battaniyeyi üstünden atarak şömine­
nin önündeki botlarıyla çoraplarını almak için yere eğikli.
“Ama onlar hâlâ ıslak!” diye bağırdı Sarah, Jacina'nın ne
yaptığını görünce.
“Biliyorum Sarah ama saat geç oklu ve ben bu gece git­
mek zorundayım. Bunu biliyorsun.”
Sarah içini çekip tekrar kolluğuna çöktü. Tabii ki Jacina
bu gece gitmeliydi. Yarın çok geç olurdu.
Yarın Kont’la Felice evleneceklerdi.
a

Jacina Kont’un çalışma odasına giderken şato çok sessiz­


di.
Onu orada bulacağını biliyordu. Çalışma odasının pen­
ceresinden ışık geldiğini görmüştü. Saralı geç saatlere kadar
yatmadığını söylemişti,
Çalışına odasına geldiğince kapıyı çok hafifçe çaldı.
KonTıan başka hiç kimsenin duymasını istemiyordu. İçeri­
den cevap gelmedi. Tam yeniden çalmak üzereydi ki mer­
divenlerden yukarıya Ç ık a n ayak sesleri duydu. Koıku için­
de çıralına bakındı. Nereye saklanabilirdi?
Koridorun sağ tarafında duran büyiik bir sandığın yanı­
na çömelmekten başka .saklanabileceği bir yer yoklu. Yak-
taşmakta olan kişinin merdiven sahanlığından sağa değil de
sola devanı etmesini uıııut ctnıek zorundaydı. lîğer sağa dö­
nüp sandığın yanından geçerlerse onu görmemeleri müm­
kün değildi.
Jacina bir lambanın alçalıp yükselen ışığını görünce du ­
vara doğru sıkıştı.
Lambayı taşıyan kişi Konrun çalışma odasının kapısında
durup kapıyı gürültüyle çaldı. İçeriden Kont’un boğuk sesi­
ni duyunca lacinu’nm kalbi giim güm vurmaya başladı.
"Kim var orada?"
Cevabı duyunca Jacina’nm kalp alışları daha da hızlandı.
“Fronard.”
Fnmardi bu saatte burada ne işi vardı?
“Girin,” diye seslendi Kont.
Jacina kapının açıldığını duydu. Fronard çalışma odasına
girip arkasından kapıyı kapalınca lambanın titrek ışığı da
kayboldu.
Bu, olayların umulmadık dönüşüydü. Jacina’nm ne yap­
ması gerekiyordu? liri tehlikesiz, hareket simdi elinde fırsat
varken sessizce kaçmak olabilirdi, l'ğer Fronard odadan çı­
kıp koridordan sola dönerse, ki kendi odası o tarafla oldu­
ğu için büyük olasılıkla öyle yapacaktı, sandığın yanından
geçecekti. Iûğcr Jacina hâlâ orada olursa Fronard onıı kesin­
likle görürdü.
Jacina, Fronard'lan korkuyordu. Doğruyu söylemek ge­
rekirse ondan dalın en basında korkmuştu. Keskin gözleri
her şeyi İark ediyor gibiydi, bakışlarında bir acımasızlık giz­
leniyordu. Jacina, Sarah’ın dediği gibi Felice'in gerçeklen
bir kukla, l'ronard'ın da onu yönlendiren kişi olup olmadı­
ğını düşündü.
AŞK ŞATOSU - 73

Jacina korkusunun onu kaçırtmasına izin vermemesi ge­


rektiğini biliyordu. Kğer Konl’a neler gördüğünü anlatmaz­
sa onu büyük bir pişmanlık duyabileceği bir evliliğin kuca­
ğına teslim ermiş olacaktı.
İliç kimsenin onu görmemesi için dua ederek koridor­
dan ayrılmadı. Saat, bir saatlik devrini tamamlamaya on beş
dakika kaldığını duyurmak için vıırclu. Jacina tir lir titreye­
rek duvarın içiııc girecekmiş gibi sindi. Saat biri vurdu. Bir­
kaç saniye sonra çalışma odasının kapısı açıldı.
“Tyi geceler, Lord Cenapları,” Fronard'm sesi duyuldu.
Çalışma odasının kapısını çekli ama Jacina kapandığını
duymadı. Kulakları endişeyle çarpan kalp alışlarıyla dolu
okluğu için duymamıştı belki de. Kalbi kaburgasını öyle
şiddetli dövüyordu ki Jacina Fronard’ın kalp alışlarını duy­
mamasına hayret ediyordu.
Birkaç saniye sonra biiyiik bir korkuya kapılarak duy­
muş olabileceğini düşündü çünkü taşıdığı lamba Jacina'nın
birkaç adım ötesinde hareketsiz duruyordu. Fronard hâlâ
Konl’un kapısının önünde dikiliyordu. İliç kımıldamadan
duruyor ve dinliyordu!
Jacina nefes atmamaya çalıştı.
Nihayet lamba yeniden aşağıya yukarıya sallanmaya baş-
ladı. Jacina'nın yanından uzaklaşıp merdivenlerden aşağıya
indi. Jacina derin bir oh çekti ve yavaş yavaş ayağa kalktı.
Kendini gergin ve soğuk hissederek çalışma odasının kapı­
sında durdu.
Kapı aralıktı. Jacina yavaşça itip biraz daha açtı. Konı'u
karşısında görünce yüreği ağzına geldi. Kont bir kolunu şö ­
mine rafına d a yanı ıs, yüzü ateşe dönük duruyordu. Şömine­
nin alevini göremiyordu ama sıcaklığını iliklerinde hissetti­
ği kesindi.
74 ■

Üzerinde siyah renkli, kadife kumaştan, uzun bir ropdö­


şambr vardı. Ropdöşambrı göğüs kemiğine kadar açıktı vc
Jacina göğsündeki siyah tüyleri gördü.
Kont’u görünce kendini bayılacakmış gibi hissetti. Titre­
yerek ilerledi.
"Lord... Lord Cenapları.”
Kont lafı ağzından aldı.
“Jacina?” 1
T.vei. Lord Cenaptan Size anlatmak istediğim önemli bir
şev v<u,
Kont’un cevabı buz gibiydi. "Bana söyleyeceklerinizin
olması beni hiç şaşırtmadı, hanımefendi."
Sözleri Jaeina’yı şaşırttı, tavrı da o kadar soğuktu ki. he­
men dönüp oradan kaçmak istedi. Fakat Saıah bunun ya­
pılması gereken en doğru şey okluğunu söylemişti ve Jaci­
na yapmak zorundaydı. Ağzını açlı ama konuşamadı. Söz­
cükler yerine boğazına bir hıçkırık yükselmişti.
Kont sanki bu sesi duymuş gibi başını kaldırdı.
"Evet?” diye sordıı sabırsızca.
Kelimeler Jacina’nın ağzından bir çırpıda döküldü. “Lord
Cenapları ben uyuyamadım. Hava almak istedim ve bahçe­
ye çıkıp sık sık gittiğim yere heykelin yanına gittim. Orada
iki kişi gördüm. Monşer Fronard vc nişanlınız belice. Onla­
rı birlikte gördüm, hem de... sarılmışlardı, Lord Cenapları...
Ö püşüyorlardı... Keşke görmeseydim ama gördüm ... bu
onlar için doğru olam azdı... Bilmeniz gerektiğini düşün­
düm ... Kesinlikle bilmeniz gerekiyordu.”
Sesi canlılığını yitirdi. Yanaklarından gözyaşları süzüldü
vc Jacina gözünün yaşını elbisesinin koluyla sildirdi.
"Bağ... Bağışlayın beni, Lord Cenapları.”
"Sizi bağışlamak mı?" Kont un sesi havayı biı ktlır gibi
AŞK ŞATOSU ■ 75

kesiı. "Bu kötü niyetli dedikodunuzu bağışlamak mı? Bu pis


iftiranızı? Kvlenmek üzere okluğum kadının adını karalamak
için başvurduğunuz bu acemice girişimi mi?"
“Lord Cenapları?”
Kont’un yüzündeki öfke ortalığı kırıp geçiriyordu. Çalık
kaşlı bakışları ateş püskürüyordu. Görmeyen gözleri hiddet­
le parlıyordu. Sözleri jacina’nın içini asil gibi yakıyordu.
"Hanımefendi, Fronard yanımdan az. önce ayrıklı. O dası­
nın cam ından bakarken bahçede dolaştığınızı görmüş. Son
günlerde davranışlarınızdan çok rahatsız oluyormuş. Sizden
böyle bir şeyi bekliyomıuş zaten. Bana nişanlımı nasıl izle­
diğinizi, her fırsatta ayağını kaydırmaya çalıştığınızı anlattı.”
“Fakat Lord..."
“SÖZÜMÜ KESMKYİNT
Kont ona elini de kaldırabilirdi. Jacina karsısında titreme­
ye başladı. Oda etrafında dans edip dönüyor gibiydi.
Kont, Jacina'nın nerede durduğunu hissetti ve ona doğ­
ru ilerledi, sözleri darbe gibi yağıyordu.
“Bn başından İteri onun konumuna bir kıskançlık sergi­
lediniz. Fronard bana Felice'in sizi ona verdiğim gerdanlığı
çalmaya çalışırken nasıl yakaladığını da anlattı.”
"Hayır, hayır, korci Cenapları,” diye haykırdı Jacina. “Ha­
yır. B u ...”
Kont bir öfke çığlığıyla uzattığı tek eliyle Jacina yı yaka­
ladı. Parmaklan boğazına dolandı. Şimdi bile, bu öfkeden
kaynaklanan bir hareket olduğu halde Kont'un dokunuşu
lacina’yı bayıltacak duruma getiriyordu. O anda Jacina
onun sevgisini sonsuza dek kaybetmektense onun elinden
ölmeyi seve seve kabul edebileceğini arıladı.
"İnkâr mı ediyorsunuz?” diye tısladı Koni.
76 *

Yüzünün Jacina‘ya bu kadar yakın olması garip bir iş­


kenceydi. Jacina gözlerini kapattı.
“İnkâr ediyorum, Lord Cenapları.”
Kont’un sıcak nefesi Jacina’nın yanağına değiyordu. Jaci­
na ottun elinin altında kendini uysal hissetmeye başladığı
sırada Kont’un nefes alışı değişiverdi. Jacina gözlerini açtı.
Kont’un görmeyen bakışlarında apansız bir şaşkınlık var­
dı. Boğazındaki parmakları gevşedi. Bir an için, Jacina'nın
neredeyse kalbinin duracağı antla, Konı’un dudakları du­
daklarına yaklaştı. Sonra Kont elini Jacina’nın gırtlağından
çekip geri adım attı. F.üni alnına götürdü.
“Defolun, defolun!” diye mırıldandı.
Jacina’dan yüz çevirip düzensiz adımlarla şömineye doğ­
ru yürüdü.
“Lord Cenapları,” diye mınldandı Jacina, “Lütfen, Lord
C enaplaıı...”
Kont asi ve sert bir çığlıkla Jacina’nın üzerine yürüdü.
' Defolun dedint"
Hücrelerine kadar titreyen Jacina. dönüp kaçtı.

Ölümcül yara almış bir hayvan grbi koridorlar boyunca


tökezleyerek geçti. Nefesi onu ayakta tutmaya ancak yetti­
ği halele koşmaya devam ediyordu. Odasına çıkan merdive­
ni neredeyse içgüdüsel olarak buldu, tırabzanlara asılarak
biraz soluklandı, kalbi koyuvermeye cesaret edemediği hıç­
kırıkların ağırlığını taşıyordu. Ancak altından açılan bir ka­
pı sesi ona yukarıya çıkma gücü verdi.
Odasının kapısı aralıklı. Kendini odaya atıp yatağa yığıl­
dı. Nihayet duygularını özgür bınıkabilmişli. Yüksek sesli
AŞK §ATOSU - 77

hıçkırıklar bedenini sarsıyordu, karmaklarını bir yalak örtü­


süne bir yastığa kenetleyerek kendini yerden yere atıyordu.
Daha büyük bir işkence düşünemezdi.
O kadar hayranlık duyduğu, hayır, o kadar çılgınca sev­
diği adam, onu nişanlısını kıskanan ve ona rakip olmaya ça­
lışan bir kızdan başka bir şey olarak görmüyordu!
Jacina orada yatarken vicdanıyla boğuşuyordu. Hikâye­
siyle Kont’a gitmekten bir an için olsun zevk almış mıydı?
Hayır, almamıştı! Felice hakkındaki gerçeği duyunca
Kont’un düğünü iptal etmesini umul etmiş miydi? livel ama
bunu onun iyiliği için istemişti, kendisi için değil.
Nişanlısı yüzünden hayal kırıklığına uğramış olan
Kont'tan faydalanabileceğini bir an olsun düşünm üş müy­
dü? llayır! Aklı başında hiç kimse kalbi kınk Kont’un tesci­
li bulmak için mutluluğunu bozmaya aracılık eden bir kadı­
na döneceğini hayal edemezdi.
Tek istediği Kont’ıı Monşer l'ronard’ın pençelerinden ve
artık onun kuklası okluğuna inandığı kadından, Felice De-
lisle’den korumaktı.
Ihı süreçle Felice’e acı verebilmek düşündüğü bir şey
olabilirdi, bunu kendine itiraf etmeliydi, kendine bir mutlu­
luk kaynağı olarak görmüş olabilirdi bunu.
Kont l'cüce’i sevdiği için değil, Felice Kont’u sevmediği
için.
Jacina bunu anlayınca inledi, niyeti ne olursa olmuş ol­
sun iyilikten çok zarar yapmıştı. Farkında olm adan Kont’un
Fronard ia Felice’in giicü ve etkisi altına girmesine yardım
etmişti.
Kont. Frontırd'm Felke’i Jacina’run entrikalarından koru­
maya çalıştığına inanıyordu. l-’ronard’ın diirüsı. 1’eliee‘in ma
78 *

sum olduğuna inanıyordu. Jacina’yıysa Felice'in kalbini kı­


ran kişi olarak görüyordu.
Umutsuzluk dolu kendi feryatları Jacina'yı bile korkuttu.
D öndü ve yüzünü yastığa gömdü. Biraz sonra yastık göz-
ya.Şİanndan sırılsıklam oldu.
Ruh haline hüzünlü bir ayna tutuyormuş gibi şatoya,
bahçeye, koruya, heykele şiddetli bir yağmur yağmaya baş­
ladı.
Jacina yağmuru neredeyse hiç duymuyordu. Rüzgârın
şiddetlendiğinin, yakınlardaki sarp kayalıkların üstünde da­
ha çok yağmur bulutu taşıdığının neredeyse hiç farkında
değildi.
Rüzgâr, o gece Jacina’nın camdan baktıktan sonra iyice
kapatmadığı pencerenin kancasını kuvvetle çekti. Kanca
gevşedi ve pencere bayağı aralandı.
Soğuk hava odaya sızmaya başladı.
jacina fark etmedi. Bir sersemlik içerisinde yatıyordu,
dünya onun için hüzün doluydu. İsiak botlarının içinde
ayaklarının nasıl uyuştuğunu anlamadı. Parmaklarının nasıl
buz kestiğini hissetmedi.
Gece ilerlerken ateşin hararetini nasıl alnına taşıdığım
fark etmedi.

Kilisenin çan sesleri dondurucu havada yankılandı. Sa­


halı olmuştu. Ağaç dallarında yağmur damlacıkları pırıldı­
yordu. Solgun sarı bir gün ışığı gökyüzünü doldurdu ve mi­
safirlerin düğün için toplandığı Ruven aile Kilisesi’nin vitray
camlarından içeriye süzüldü.
Konuklar Kontla Felice Del işlemin düğıinii için toplan­
mıştı.
AŞK ŞATOSU - 79

Kont sunakta bekliyordu. Dimdik duruyordu, toplanan


davetlilere bakmak için hiç dönmüyordu. Kendi düşüncele­
rinde kaybolup gitmiş gibiydi.
Sarah Kilise’nin arka taralında oturuyordu, verandadan
içeriye biri girince her defasında başını çeviriyordu. Jaci­
na’yı bekliyordu. Jacina dün gece çocuk odasından hikâye­
sini Koni'a anlatmak üzere kararlı bir şekilde ayrılmıştı. Sa-
roh’a neler olduğunu anlatmak için geri gelmeınişri. Sarah.
Jacina'nın Kont’un yanına gerçekten gittiğinden bir an bile
şüphe etmedi.
Öyleyse düğün niçin iptal olmamıştı?
Belki de Kont sunakta bir duyuru yapacaktı? Sarah hu
fikri daha aklına gelir gelmez kafasından sildi. Kont soylu
bir adamdı. Felicc’i insanların içinde asla küçük düşürmey­
di.
Doğrusu her şeye rağmen evlenmeye hazır olacak katlar
nişanlısına vurgun olmalıydı.
Sarah içini çekti. Sonra Kilise’nin kapısındaki fısıltılara
dikkat kesildi.
belice Delisle, Monşer Fronard'uı kolunda içeriye giri-
yordu.
Felice’i görünce içerideki kalabalık nefesini tutrıı. Sarah
bile kızın çok güzel göründüğünü itiraf etmeliydi. Üzerinde
uzun kuyruklu beyaz satenden bir elbise vardı. Duvağı bir
mücevherle yerine oturtulmuştu vc Ruven elmasları uzun
boynunda ışıldıyordu.
Sunaktaki Kont kaskatı kesildi. Sunağın eski merdivenle­
rinde Felice’in uzun elbisesinin hışırtılarını duyabiliyordu.
I ıonard’ın düzenli adımlan da kulağına geliyordu.
Fronard gelini sunağa getirdi. Sonra ön taraftaki sıraya
çekildi.
Sarah töreni sessizce izledi. Kont yüzüğü karısının par­
mağına takarken Sarah’ın dudakları büzüldü.
[•elice öpücüğünü almak için duvağını kaldırdı. Sonra
çif'ı kilisenin koridorundan ilerledi. Sarah. Fronard’ın yanın­
dan geçerken Pelice’in ona kaçamak bir bakış attığını fark
etti. Gözleri boynundaki elmaslar gibi parlıyordu. Yanında
yürüyen Kont’un yüzüyse sert ve somurtkandı.
Kilise’nin çanları bir bayram şenliği içinde yüksek sesle
çalmaya başladı.

Jacina Ruven Şatosırndaki odasında gözlerini açtı.


Çanlar niçin çalıyordu? Bir düğün mü vardı? Birinin d ü ­
ğün olacağını söylediğini hatırlar gibiydi. Başını kaldırmaya
çalıştı ama hiç hali yoklu. Başı tekrar yastığa düştü. Kesik
kesik nefes alıyordu.
Babası neredeydi? Kendini iyi hissetmediği babasına ha­
ber verilmeliydi. Başı çok sıcaktı, ateş gibi yanıyordu. Fakat
kollarıyla bacakları üşümekten kurşun gibiydi.
Neredeydi? Evde değildi. Hayır, bir şatodaydı. Şimdi ha­
tırlıyordu. Bir şatodaydı. Burada başka kimler vardı? Hiz­
metçiler. Evet, hizmetçiler vardı. Sarah adında biri de vardı.
Başkaları da vardı. Jacina hatırlamak istemiyordu, hatırlamı­
yordu.
Uykuya daldı. Tekrar uyandı. Araba tekerleklerinin sesi­
ni ve atların kişnemesini duymuştu. Belki de babasıydı Ah,
balıasını görmek onu çok sevindirirdi.
Sonra alkış sesleri geldi. Hayır, babası olamazdı, babası­
nı alkışfamazlardı, Öyleyse kimi alkışlıyorlardı? Aşağıda
böyle büyük bir sevinçle kim karşılanıyordu?
Uzun boylu esmer bir adamla kolunda bir gelinin davetsiz
görüntüsü gözlerinin önüne geldi. Jacina’ntn bası, sanki gö-
AŞK ŞATOSU • 81

iyi! aklından çıkarmak istercesine yastığın üstünde ora­


d a n oraya debelendi. Bunları düşünmek istemiyordu. Düşiin-
. ' iı i beynini kemiriyordu. Hn iyisi uyumaktı. Sadece uyumak.
jacina ne zamandır uyuduğunu bilmiyordu. Tekrar uyan­
dığında alnında bir el vardı ve biri üzerine doğru eğilmişti.
"Aman Tanrım, Aman Tanrım,” diyordu biri.
Odanın içi aydınlıklı. Vakit öğleden sonraya yaklaşmış
gibiydi.
Jacina alnına serin bir bez bastırıldığını hissetti, başında­
ki gölge yavaş yavaş önüne geçti ve Jacina Sarah'ı gördü.
"Sarah... D enedim ... Kont hana inanm adı... İnanm a­
dı ”
“Şimdi sus, canım. Sus şimdi. Hiç iyi değilsin.”
Jacina, Sarah'ın başını kaldırdığını ve dudaklarına geniş
ağızlı büyük bir bardak dayadığını hissetti. Jacina acı sıvı­
dan birkaç yudum içli ve sonra tekrar yastıklara gömüldü.
Sarah Nancy den şöminede bir ateş yakmasını istedi. Son­
ra Jacina’yı soydu, gece hendeğe kaymasından dolayı elbi­
sesinin ucu çaımırkınmıştt, ona teiniz bir gecelik giydirdi.
Jacina bütün bunların neredeyse hiç farkında değildi.
Sarah jacina’yı tekrar yatırdı ve yatak örtüşüyle onıı iyi­
ce sarıp sarmaladı. Sonra yatağın başına bir sandalye çekti
ve oturup başında bekledi.
Jacina ara sıra uyuyordu. Bazen bir çığlıkla ya ela tutar­
sız düşüncelerle uyanıyordu.
Öğleden sonranın aydınlığı akşam karanlığına yenildi.
Saralı hâlâ oturuyordu. J-tcina'nm sayıklamalarını dinlerken
kaşları çatılıyor, alın kırışıyordu. Sonunda bir karara varmış
gibiydi. Jacina huzursuz bir uykuya çekilince Sarah parmak
uçlanna basarak odadan sessizce aktı.
Buğulu bir ay pencerenin önünden yükseldi.
82 ■ & lr b ir *

Jacina'nın gözleri açıldı. Ayı gördü ve pencerenin perva­


zına bir lamba yerleştirilip yerleştirilmediğini merak etti. Ya
lağırı yanında yanan başka bir lamba varclı. Her şey bir göl­
ge gibiydi, hiçbir şey gerçek değildi. Odanın kapısı yavaş­
ça açılıp içeriye birinin sesi geldiğince Jacina yastığında ba­
şını çevirdi.
“beni nereye gelirdiniz, Sarah? Çocuk odasında mıyız?
Hayır, orada olamayız, o katlar yukarıya çıkmadık ki."
Bu Kon ta m sesiydi.
Jacina sesi İreli i belirsiz duyuyordu. Ona acı çektiren ses
olduğunu anladı. Gözlerini yumdu. Tekrar, sessiz, karanlık
bir uykuya gömülmek istiyordu.
Sarah Koıit’a cevap verdi. ‘Doğru, çocuk odasında d eğ i­
liz, Ilııgo Efendimiz.. Sabırlı olun, her şeyi öğreneceksiniz.”
Kont’un ses tonu şaşkınlığını ele veriyordu. “Çok istediği­
niz. için sizinle geldim ama balonun başlamasına bir saatten
daha az bir zaman kaldığını unutmamalısınız. Yapacak çok
işim var. Eski görevinizle ne tür bir oyun çeviriyorsunuz.?”
“Bu bir oyun değil.” dedi Sanılı ciddiyetle. “Yaklaşırı,
efendim. Bana elinizi verin.” Sarah yavaşça ama ciddi bir ta­
vırla Kont’uo elini alıp jacina’nın sıcak alnına götürdü.
Kont irkildi. “Bu da ne?”
“Sizin eseriniz, Htıgo Efendimiz..'’
“Ne dem ek istiyorsunuz? Kim yatıyor burada?’’
“Jacina,” dedi Sarah sessizce.
jacina! ' diye bağırdı Kont elini çekerek.
Şimdi sesi o kadar yakın, o kadaı yüksekti ki Jacina’nın
uyuşmuş zihnini paramparça ediyordu. Yanında kim oldu­
ğunu hemen anladı.
‘Lord... Cenuplun...," diye mırıldandı.
Koni bir iniltiyle geri doğru sendeledi.
A$K ŞATOSU - 83

"O hasta, Hugo Efendimiz,” dedi Sarah. "Çok hasta. Dün.


gece gelip bana gördüklerini anlattı. Zavallı kız. ne yapaca ­
ğını biliniyordu. Ona size gitmesini söyleyen bendim. Feli­
ce Del isle hakkında benim de kendi şüphelerini vardı. Ben,
sizin yaşlı dadınız niçin zarar görmenizi istesin ki? Ben jaei-
na'ya inandım ve inanmaya dn devanı ediyorum. O tanıdı­
ğım en dürüst insan. Ve siz, bunu söylemek bana acı verse
de, söylediğini takdirde başımı sokacağım çatıyı kaybede­
cek olsam da, düşüncesiz bir zalim olan siz onun kalbini
acımasızca kırdınız.”
Kont bir kez daha inledi ve eliyle yüzünü kapattı.
Jacina yatakta doğrulmaya çalıştı. “Lord...Cenapları...
Ben size zarar... vermek istemedim. İstem edim ...”
Kont eline uzandı.
"Şimdi sakin olun, Jacina. Sakin olun. Size kızgındım
ama artık değilim. Size inanıyorum/' Saralra döndü. “Ateşi
için ona bir şey verdiniz mi?"
“Verdim. Şimdi biraz daha vereceğim. Bu harikalar yara
tan bir ilaç.”
Kont başını salladı. “Güzeeel. Sizinle daha çok konuşa­
cağız ama şimdi gitmem gerekiyor. Konuklar geliyor.”
Jacina’nın elini hafifçe öpüp tekrar yatağa bıraktı. Sonra
çıkış yolunu buldurup kapıyı açtı. Özel yardımcısı onu aşa­
ğıya indirmek için kapının önünde bekliyordu.
“Hugo Efendimiz,” diye seslendi Saralı arkasından.
Koni yarım döndü. “Efendim, Saıah?”
“Bu işle ilgili ne yapacaksınız, efendim?"
Cevap verirken Kont’un sesi çelik gibiydi. “Sj/. içinizi fe­
rah. tutun. Saralı, be meseleyi çözeceğini. Bu gece bu isi
halledeceğim.”
Sonra kapı arkasından kapandı
VI. Bölüm

acina yattığı yerden alt kattaki balo salonunda müzis­

J yenlerin çalgıların! akort etmesini tünüyordu.

Sabahki düğün töreni Kont’un istediği gibi mütevazı


bir parti olmuştu ama o geceki baloya katılım büyük ola­
caktı. Bölgedeki en ünlü, en önemli ailelerin tümü davet,
edilmişti.
Arabalar şatonun girişine yaklaşmaya başlamıştı bile. Ka­
dınlar eteklerini toplayıp yağmaya başlayan yağmurdan bir­
an Önce kurtulmak için koşuştururken tiz sesli çığlıklar du ­
yuluyordu.
Jacina yastığında başını döndürüp içini çekti.
Kont onıı görmeye geldiğinden beri ateşi düşmüştü. Ate­
şinin hafiflemesi kısmen Sarah’m verdiği siyah rengi acı ila­
ca. kısmen de Jacina'nın Kont’un arlık ona inandığını bilme­
sinden duyduğu rahatlığa bağlıydı.
Hatta acıktığını bile hissetmeye başlamış ve Sarah ona
biraz çorba getirmelerini söylemek için hemen mutfağa git­
mişti.
Alı kattaki orkestra bir vals müziği çalmaya başladı. Jaci­
na ateşin duvardaki gölgelerini seyrederken onlarda müzi-
ğc ayak uydurup dans ediyor gibi görünüyordu. Baloya gi­
decek kadar iyileşmiş olmayı diledi. Sonra a İm endişeyle kı­
rıştı.
Müzik çalıyor, misafirler geliyordu ama bu her şeyin yo­
lunda gitıiği anlamına gelmiyordu!
Jacina, Kont’un odadan çıkarken söylediği sözleri hayal
meyal duymuştu. "Bu meseleyi bııgece halledeceğim.’' Şim­
di bu sözler sık sık aklına gelmeye başladı.
Kont meseleyi hangi açıdan halledecekti? Şatonun misa­
firlerle dolu olduğu bu gece ne yapabilirdi ki?
Eğer Felice Fronard'a âşıksa, ki kesinlikle öyle görünü­
yordu, öyleyse niçin hâlâ Kont’la evlenmekten vazgeçme­
mişti? Kont’un Hindistan’da aldığı yaralar Felice’in çok iste­
diği evlilikten uzaklaşması için ona mükemmel bir bahane
sunmuştu.
Eğer Fronard Pelice’e âşıksa, ki kesinlikle öyleydi, öyley­
se evlenmek istediği kızın bir başkasıyla evlendiğini gör­
mek onu niçin bu kadar mutlu ediyordu?
Bu, gizli ilişkilerini düğünden sonra da devanı ettirmek
aynı zamanda da Kont’un zenginliğinin sunacağı rahatlıktan
faydalanmak için planlanmış bir iş olabilir miydi?
Jacina bunları düşünürken kapı açıklı ve içeriye ona ha­
ber ulaştırmak için mutfaktan buraya kadar koşmaktan ya­
nakları kızarmış olan Nancy girdi.
“Size Sarah’ın et suyu hazırlamaya karar verdiğini söyle­
meye geldim, hanımefendi. Yani yarım saat daha gecike­
cek.’’
‘T eşekkür erlerim, Nancy. Aşağıda çok işiniz var mı?”
“Alı, hamınefendiciğiın, tam bir tımarhane. Saat dokuz­
daki akşam yemeği için her şeyin hazır olması gerekiyor.
Ne ziyafet çekecekler ama! Yubandomu/u var. bütün gün
«6 * '

şişle kızardı, sülün eti, çömlekte pişmiş tavuk yahnisi ve


midyeler de var. Tadına bakmak için midyelerden birini
aşırdım ama hiç hoşuma gitmedi, hanımcığım. Ağız dolusu
tıızlıı deniz suyundan başka bir şey değildi.”
Nancy çene çalarken bir yandan da balo salonundan du­
yulan vals müziğine eşlik ederek öne arkaya sallanmaya
başladı.
“Ahh, hanmıefendieiğim, ezgileri ne hoş değil mi? Ben
geldiğimden beri burada hiç balo yapılmadı. Yaşlı Komi öy­
le şeylerle uğraşmazdı.”
"Siz balo salonunu gördünüz mü hiç, Nancy?" diye sor­
du Jacina.
"Bahçeye açılan sürgülü kapılardan içeriye şöyle bir bak ­
tım, hanımefendi. Peri masalı gibi. Şamdanlarda yüzlerce
mum var, her mumun cinıbnda da damlacıkların biriktiği
gümüş bir altlık duruyor. Öyle olması iyi. Marlcombe Diişe-
si’nin balosunda mumların kadınların çıplak omuzlarına
damladığını ve onları fena halde haşladığını duymuştum."
“Kom'u ve... ve karısını da gördünüz mü orada?”
“Kapıda misafirleri karşılıyorlardı, hanımefendi. Daha
çok kalmak islerdim ama M onşürgöründü. Bir sigara yaktı
ve o da pencerelerden içeriye bakmaya başladı. Kimseye
görünm eden sessizce uzaklaştım. Beni görmesini istemiyor­
dum. Biraz sinsi bir adanı. Bu sabah ben kilerdeki güm üş­
leri parlatırken o da gizlice silah odasına giriyordu.'’
Jacina büyiik bir şaşkınlıkla doğrulup yatağa oturdu.
“Silah odasına mı?”
“Hveî, hanımcığım.”
“Acaba içeriden silah falan mı alda?”
“Üzerinde silah görmedim, hanımefendi ama oraya baş­
ka niçin girmiş olabilir ki? Ona zerre kadar güvenmiyorum,
AŞK ŞATOSU ■ 87

keşke... Ah, Bayan Jacina!” Nancy eliyle ağzını kapattı. “Ba­


yan Jacina, ııc yapıyorsunuz?"
Jacina yatak örtüsünü çekmiş ve bacaklarım aşağıya sal-
landırmıştı. “Kalkıyorum,” dedi ciddiyetle.
"Ama ne için?” diye haykırdı Nancy.
“Baloya gitmek için,” diye karşılık verdi Jacina. Kendini
hissettiğinden daha güçlü göründüğünü umuyordu.
“Bunu yapamazsınız, hanımefendi!” diye bağırdı Nancy.
“Yapabilirim ve yapacağını da,” dedi Jacina. “Ama bana
yardım etmelisiniz. Sarah gelmeden önce bana yardım edin.
Gardıroptan eşyalarımı verir misiniz? Lütfen!”
Nancy kararsız kaldı. Sonra gardıroba gidip kapağını aç­
tı. “Hangisini, hanımefendi?”
Jacina geceliğini çıkarmaya uğraşıyordu. “Kn güzelini.
Mavi muslinimi.”
Nancy elbiseyi Jaeina’ya getirdi.
“Giyinmeme yardım edin,” dedi Jacina aceleyle.
Kollarını yukarı kaldırdı. Nancy muslin elbiseyi başından
geçirdi sonra çıtçıtlarını iliklemeye başladı.
“Acele edin, Nancy. Çabuk olun.”'
“Şu çıtçıtlar, hanımefendi. Bir türlü beceremiyorum!”
Sonunda olmuştu. Jacina kendine bakmak için düzen­
siz adımlarla boy aynasının önüne geçti. Aynadaki görün­
tüsü karşısında şaşkına uğradı. Saçları birbirine dolaşmıştı.
Yanakları ve dudakları tebeşir gibiydi. Gözlerinin feri git­
mişti.
Hemen saç fırçasına yapıştı ama sonra yerine bıraktı, İşe
yaramayacaktı. Süslenmeye zamanı yoktu. Saralı her an ge­
ri dönebilirdi ve Jacina yaşlı dadıya karşı direnecek gücü ol­
madığını biliyordu.
Naneye jacina'm n geceliğini katlıyordu.
88 ■ rid 'a n

"Nane y?”
“Kfeneline hanımefendi?”
“Saralrm yukarıya geldiğine dair bir işaret, var mı?1'
Nancy kapıya gidip dışarıya bir göz attı. “Hayır, hanıme­
fendi. ^
'Teşekkür ederim, Nancy," dedi Jacina.
“Bayan Jacina?”
“lifendim, Nancy?”
“Midye aşırdığımı kimseye söylemezsiniz, değil ini?"
Jacina hafifçe gülümsedi. “Hayır, Nancy, tabii ki söyle­
meyeceğim."
Jacina koridora çıkıp kule merdivenlerinden aşağıya
koşturdu.
Başta bacakları her an altından kayıvcre.e.ekmiş gibiydi.
Birkaç adımda bir durup bir masaya ya da duvara yaslan­
mak zorunda kalıyordu. Ama ilerledikçe kendini daha güç­
lü hissetmeye başladı.
Daha sağlam bir istikrarla yürümeye başladı.
Ana merdivenin sahanlığında dıırnp tırabzanlardan, sar­
karak aşağıdaki büyük salona baktı.
Hizmetçiler jarro ld ın sert bakışları altında salonu süsle­
mek için güneş doğmadan kalkmışlardı. Duvarlar kurdele­
lerle ve konsolların üzerinde duran çiçek dallarıyla bezen­
mişti. Gösterişli duvar şamdanlarında mumlar titreşiyordu.
Giriş kapısı ardına kadar açıktı. Jarrold gelen arabaları
karşılamak için dışarıda bekliyordu.
Jacina merdivenlerin başında astlı duran altın yaldızlı ay­
nada kendine haklı. Hâlâ bir hayalet gibi görünüyordu. Hiç
düşünm eden aynanın örtündeki masaya bırakılmış olan çi­
çek demetinden beyaz, bir çiçek çekli. Çiçeği saçlarına yer­
leştirdi sonra yavaş yavaş yukarıya çıktı.
AŞK ŞATOSU » 89

Balo salonuna yaklaştıkça müzik vc kahkaha seslerini


duyabiliyordu. Salonun kapıları ardına kadar açtı ve dans
edenler odanın içindeki parlak ışıkta dönüyordu. Salonun
ışığı koridorun ortasına altın bir halı gibi düşüyordu.
Jacina yolunun sonunda durdu. Gölgelerin arasına karış­
tı. Kont’la Felice hem en kapının girişinde duruyorlardı. Ja-
cina’nın şatoda katıldığı birçok akşam yemeğinden tanıdığı
bir konuğu, Lord Bulling’i karşılıyorlardı.
l'ronard’dan eser yoktu.
Kont koyu renk redingotuyla muhteşem görünüyordu.
Felice altınla süslü kırmızı elbisesinin içinde göz kamaştırı­
yordu. Kehribar rengi gözleri açık yelpazesinin üstünden
Lord Bulling’e ışıldayarak bakıyordu.
Kont’un bildiklerini henüz ona söylemediği belliydi. Mü­
zik coşkulu bir fanlarla sona erdi. Dağınık bir alkış sesi du­
yuldu, sonra hanımlar kavalyeleri tarafından pistten indiril­
di. Dans edenlerin hepsi sarf ettikleri çabadan dolayı terle­
miş, yüzleri kızarmıştı.
Jacina, Lord Bıılling’in Kont’a bir sonraki dansta karısına
eşlik etmeyi önerdiğini duydu.
“Elbette,” dedi Kont yavan bir sesle.
Felice yelpazesini kapattı. Lord Bulling’e büyüleyici bir
gülümsemeyle baktı vc koluna girdi. Orkestra yeniden can­
lanıp yeni bir vals çalmaya başlayınca Lord Bulling Felice’i
gururla piste doğru götürdü.
Kont, hafifçe koridora doğru dönük, kapıda duruyordu.
Dalgın görünüyordu, jacina bir süre onu seyretti. Sonra ses­
sizce yanına yaklaştı.
“Lord... Ford Cenapları.’’
Koni irkildi. “Jacina? Tanrı aşkına burada ne işiniz var?
Ne yapmayı düşünüyorsunuz, bu şekilde sağlığınızı tehlike­
ye almayı mı?”
90 *

Endişeli bir tavırla alnını kırıştırdı. Jacina, sanki ilişkileri


eski günlerdeki huzuruna yeniden kavuşmuş gibi hiç d ü ­
şünm eden onu teselli etmek için elini koluna koydu.
Kont dokunuşunu hissedince b ira n için bütün bedenini
bir titreme sarmış gibi oldu. Jacina bu garip halinin sebebi­
ni düşünmeye kalmadan Kont toparlanmıştı.
"Buyurun, hanımefendi. Yatağınızdan çıkıp gelmek için
nasıl bir açıklamanı/, var?
"Bağışlayın ama ben... gelmek zorundaydım. Lord C e­
napları. Sizi uyarmak zorundaydım.”
“Beni uyarm ak mı? Bunlar çok iddialı sözler.”
“Evet, Lord Cenapları. Ama bakın, Fronard’ın silahı ola­
bilir. Bu sabah silah odasına girmiş.”
Kont birdenbire taş kesilmişti.
“Silah odasına mı? Kim görmüş?”
“Nancy, Lord Cenapları."
Kont düşünürken kaşları çatıldı.
“Peki, neden silah taşıması gerekliğini düşünüyor ki? Ra
rırna yaklaşımlarına ses çıkarmadığımı bilip dururken silaha
niçin ihtiyacı olsun ki?”
Jacina 'karım’ lafını Kont’un dudaklarından duyunca
elinde olmadan yüzünü buruşturdu. Ardından ne gelirse
gelsin Felice şimdilik onun karısıydı. Kont’un karısı ve lîu-
ven’ın Kontesi. Dünyada hiçbir güç bu unvanları ondan ala­
mazdı.
“Jacina,” decli Kont birdenbire. ‘Kendinizi ne kadar güç­
lü hissediyorsunuz?”
“Çok iyiyim, Lord Cenapları.”
“Hunmıîi. Tamam, size inanmak zorundayım, çünkü
gözlerim olmanızı istiyorum. Jacina, bu valsı bana lütfeder
inisiniz?”
AŞK ŞATOSU - 91

“Memnuniyetle, Lord Cenapları,”


Jacina Konl'ıın koluna girdi ve Koni sadece içgüdüleriy­
le hareket ederek onu kalabalığın içinden dans pistine doğ­
ru götürdü. Piste geldiklerinde Kont kısık sesle jacina elan
ona yaklaşmasını istedi.
Jacina titreyerek istediğini yaptı. Kont Jacina'nm yaklaş­
tığını hissedince yavaşça ellerini beline doladı ve onu göğ­
süne doğru çekti.
Dans edenlerin ortasında sessizce süzülerek kayar gibi
dans eltiler.
Jacina Kont’un güçlü kollarında eriyordu. Tam bir uyum
içinde hareket ederek balo salonunun etrafında döndüler.
Kont kendinden emin hareket ediyordu, adımlan hiç şaşmı­
yordu. Jacina Kont’un nefesini saçlarında İtissediyordu.
■‘Bu ne?” diye sordu Kont.
‘Lord Cenapları?”
Kont elini kaldırıp Jarina'nın balo salonuna girmeden
önce saçına iliştirdiği beyaz çiçeği çekti.
“Ah, süs olarak kullandığım bir çiçek, Lord Cenapları.”
“Ne renk?"
“Beyaz. Lord Cenapları."
“Kızıl saçlarınızda onu hayal edebiliyorum,” dedi Kont
gülümseyerek.
Kont onu göremese de Jacina gülümsemesine karşılık
verdi. Onunla sonsuza dek dans edebilmeyi nasıl islerdi!
Yanlarında dönen diğer yüzlerin, diğer insanların neredey­
se hiç farkında değildi. Sonra Koni tekrar konuştu, yavaşça
kulağına fısıldadı.
Jacina, karımın hâlâ dans ettiğini görüyor musunuz?”
Jacina dans pistinde göz gezdirdi. Nihayet Felice’i görün­
ce gözleri fal taş» gibi açıldı.
92 ■

“Dans ediyor, Lord Cenapları am a... Lord ihılhngie d e­


ğil. Kendine yeni bir... kavalye bulmuş.”
Kont un sesi alçaklı ve bir cevap bekler nitelikteydi,
“keki, kim olduğunu da söyler misiniz, lütfen?”
“M onşer... Fronard.”
“Tunn’mn belası!” diye bağırdı Kont. “Şimdi de bent her­
kesin gözü önünde mi rezil ediyor?”
Jacina biraz geri çekildi.
“Ne oldu?” diye sordu Kont hcınen.
“Elimi... acıtıyorsunuz, i.ord Cenaplan.”
Kont tuttuğu yeri hemen gevşetti. “Affedersiniz.” dedi.
Dans pistinin ortasında hareketsiz duruyorlardı.
“Zamanı geldi,” dedi Kont tehdilkâr bir tavırla. “Beni on ­
ların yanma götürün.”
Jacina tereddüt etti. Kont’un anlaşılması zor anlamlar ta­
şıyan gözlerine İraktı ve içine bir korku düştü. Kont ne yap­
mayı amaçlıyordu? Tereddüt ettiğini hisseden Kont, Jnci-
na'yı kendine doğru neredeyse şiddetle çekli.
“Bunu benim için yapın,” diye fısıldadı.
Jacina istemeyerek de olsa kolunu tuttu ve onunla birlik­
te dans edenlerin arasından yürümeye başladı. Tam o sıra­
da vals sona erdi. Kuvvetli bir alkış koptu.
Fronard’la Eelice sıradaki dansın başlaması için dans pis­
tinde bekleyenlerin arasındaydı. Baş başa vermiş, samimi
bir hava içinde konuşuyorlardı. Felice kahkaha atarken ba­
şını geriye doğru savurunca Jacina’ykı Kont’un onlara doğ­
ru yaklaştığım gördü.
“Kont." diye minkindi hem en Fronard'a.
Fronard birdenbire döndü. Kont un elini Jadnariın ko­
lunda görünce gizlcryenıediği bir küçümseme ifadesiyle du­
dak büktü.
AŞK ŞATOSU « 93

‘Asla okluğunu sanıyordum." ctccli Felice Jacina’ya.


Jacina. Felice'in asla’ sözüyle hasta dem ek istediğini
tahmin etti.
“Şimdi dalıa iyiyim,” dedi sadece.
“Bayan Carlton’ın sağlığı yüzünden canınızı sıkmayın,
madam,” dedi Kont felicc’e. “Siz kendi davranışlarınız için
endişelenin asıl.”
Felice küstah bir kahkaha attı. “Davranışlarım mı? Ma is
pourcjuoS"
“Çünkü madam, bana göre davranışlarınız çok yüzsüz­
ce."
Felice ve Fronard kaçamak bakışlarla birbirlerine baktı­
lar.
“Ne demek b u ... yiizsüce yani?” diye sordu Felice.
Kont soğukkanlılığını koruyarak ciddi bir ses tonuyla ko­
nuştu. “Şu dem ek madam, hareketleriniz konumunuza hiç
yakışmıyor."
Felice yelpazesini alı dudağına hafifçe vurdu. “Ne dedi­
ğinizi anlamıyorum,’" dedi omuz silkerek.
“Diyorum ki,” dedi Kont, “Foyanız meydana çıktı. Bah­
çedeki heykelde görüldünüz. Hem de... Monşer kro­
na rd’la.”
Felice’in beti benzi attı. Fronard, Jacina’ya kötü kötü
bakrı ve laz karşısında ezilip büzüldü.
“Fronard,” dedi Kont.
“Monşer,"’ dedi Fronard, gözlerini Jacina’nın üzerinden
çekmeden.
Kont, Fronard a yaklaştı. Aralarındaki mesafeyi ölçer gi­
bi bir hali vardı.
“İkna edilmek istememi.” dedi. “Ankıyacaksınızdır."’
Konuşurken bir eldiven çıkardı. Jacina bir o adama bir
94 ■

huracJakine bakıyordu. Kont’un elini bir an olsun bırakma­


dı.
Ancak Kont eldivenini Fronard an yanağına çarpınca bı­
raktı onu. Korkudan neredeyse bayılacaktı.
Birdenbire balo salonunu bir sessizlik kapladı. Yeni bir
parça çalmak üzere olan müzisyenler çalgılarını indirip ba­
kakaldılar.
Konu kör Kont, Fronard'a meydan okuyarak onu düel­
loya çağırıyordu! I liç şüphesiz bu akla gelebilecek en deli­
ce cesaret örneğiydi!
Jacina. Kont’u bu aptalca hareket vazgeçilecek birini arı­
yormuş gibi etrafta çılclırmışçasma koşuşturdu.
Bunu yapan karısı olmalıydı. Fakat o da en az Jacina ka­
dar şoktaydı. Fronard olmalıydı, o kadar terbiyesi ve neza­
keti varsa tabii. Oysa Fronard şansına inanamayan bir adam
havasına büründü.
“Bana hiçbir şey,” dedi öfkeli bakışlarla. “Kabul etmek­
ten dalı a büyük bir zevk veremezdi.”
“Öyleyse yarın şafak sökerken?” dedi Kont soğuk bir ses­
le.
“Yarın şafak sökerken," diye tekrar etti Fronard. Reve­
rans yaptı, Fclice’e anlaşılması zor bir bakış atlı ve vanların-
.dan uzaklaştı.
Kalabalık geçmesine izin vermek için merak içinde ikiye
ayrıldı, sonra Kont, Felice ve Jacina'ya btlkmak için yeniden
bir araya toplandı.
Birdenbire Felice iscerik bir şekilde kahkahalar atarak
gülmeye başladı.
“Felice!” diye bağırdı Kont serrçe. ‘ Kesin şunu!”
Felice gülmeye devam etti.
“Tanrı aşkına kendinize hâkim olun, madam," dedi Kont.
AŞK ŞATOSU - 95

Felice kahkaha atmayı kesti.


Sözele sersemlemiş bir halde öne çıkarak başını Kont un
göğsüne gömdü.
Kont olduğu vere mıhlanmış gibi duruyordu. Fclice’in
eğilmiş başının üstünden gözleri neredeyse hortlak görmüş
gibi görünüyordu.
“Jacina, Jacina.” diye mırıldandı sonunda. “Orada mısı­
nız? Dışarı çıkabilir miyiz?”
İler yerinin uyuştuğunu hisseden ve konuşamayacak
halde olan Jacina lıiç tereddüt etm eden Konl’un elini tuttu.
Kont boşta kalan eliyle Fclice’i tuttu.
Üçü kapıya doğru yürüdüler.
Konuklar birbirlerine bakıyordu. Balonun sona erdiği
gayet açıktı.
Büyük salondan çağrılan Jarroİd Kont’la bayanların geç­
mesi için kenara çekildi. Sonra telaşla koşturup çalgılarını
toplamaya başlayan müzisyenlerle konuşlu.
“Bizi merdivenlere götürün, Jacina,” diye rica etti Kont.
Felice sessizce götürülmeye razı olmuş gibiydi. Sonra
merdivenlerin başına gelince birdenbire Kont’ıın elinden
kurtulup kendini onun önüne altı.
“Kocacığım... Bana inanmalısınız... Monşer Fronard,
onun. . ilgisi... asla karşılık görmedi. Ben ona hep karşı
koydum. O ndan...korkuyordum . Yakın söylemiyorum. Ko­
cacığını... dudakları dudaklarıma sadece bir kez dokundu.
Ben sizin için masum ve lekesizim.”
Jacina kulaklarına inananıiyordu. Endişeyle Konl’un yü­
züne baktı ama yüz ila desin i okuyamadı. Felice’e inanıyor
olabilir miydi?
Kont tereddüt etti. Sonra elini uzatıp Felice’i nazikçe aya­
ğa kaldırdı.
96 *

Jacina’nın bunum a keskin, cenaze törenindeki zambak­


ların iç bayıltıcı kokusu gibi ağır bir parfüm kolcusu geldi.
Felice’in elini Kont’un yüzüne koyduğunu görünce başı
döndü, bayılacak gibi oldu.
“Siz benim koçanısınız,” diye fısıldadı Felice boğuk bir
sesle. “Bu bizim düğün gecemiz. Haydi, haydi şimdi yalağı­
mıza gidelim. Bana inandığınızı gösterin.”
Koni, Felice’in. bileğini kavradı. Sımsıkı tuttu, çenesi g e­
rilip gevşiyordu.
“Bu şimdilik vazgeçmem gereken bir zevk. Felice," dedi
sonunda. “Yarın dul kalabileceğinizi bildiğim halde bıı ge­
ce sizinle nasıl yatarım?”
Bu son sözleri duyan Jacina biiyük bir çığlık atarak yere
yığıldı.
Ne gölgelerden koşarak çıkıp gelen Saralı’ı gördü, n e
onu yerden kaldırıp yavaş ve dikkatli bir şekilde yakınlarda
terk ettiği kendi yatağına götüren güçlü erkek kollarını his­
setti.
Merdivenlerin başında geriye kalan tek şey ayaklar altın­
da fena halde çiğnenmiş beyaz bir çiçekli.

Çimenlerin üzerine soğuk bir sis çöküyordu. Dumanlı bir


alacakaranlık gökyüzünde ay hâlâ havada oyalanıyordu. Şa­
tonun dışında, soğuk havada bunın deliklerinden duman
çıkan bir siyah, bir de kır at bekliyordu.
Kont eldivenlerini giyerek merdivenlerden çabucak indi.
Özel yardımcısı arkasından geldi. Kont üzerine binerken
yardımcısı siyah atı tuttu, sonra kendisi de kır ala atladı.
Kont un bir baş hareketiyle iki at ve binicileri dönerek taş
köprüye doğru hareket elti.
AŞK ŞATOSU - 97

Biraz sonra şatonun girişine iki tekerlekli tek atlı bir ara­
lan getirildi. Arabayı getiren ahır görevlilerinden biriydi. İşçi
içinden ıslık çalarak bekledi.
Şatonun kapısı yeniden açıldı ve jarrold pelerinlerine sa­
rınmış ilıi kadını dışarıya çıkardı. Kadınlar merdivenlerden
inip arabaya bindi. Jarrold, ıslık çalmayı bırakıp arabacı kol­
tuğundan inen çocuğa bir şeyler mırıldandı. Sonra onun ye­
rine Jarrold oturdu. Kırbacı şaklattı ve araba yola koyuldu.
Arabada Jacina gözünü hiç ayırmadan sürekli önüne ba­
kıyordu. Feliceün büyük salonun penceresinden baktığını
anlamak için arkasına bakmasına gerek yoktu. Jacina canı
pahasına uzak kalamayacağını hissederken Felice düelloya
gelmek için hiçbir istek göstermemişti.
Jacina Sarah’a eğer ona araba çağıran olmazsa belirlenen
yere kadar yürüyerek gideceğini söylemişti.
Sonunda Sarah, Jarrokl'ı Jacina'yb kendisini de berabe­
rinde götürmeye ikna etmişti.
Jarrold yanında bir silah sandığı götürüyordu.
Bugün bir erkek düşecek, yaralanacak ya da ölecekti.
Şatodaki hiç kimse bu kişinin Fronard olacağına inanmıyor­
du. Rakibi kör biriyken bu nasıl olabilirdi ki?
Jacina'yla .Sarah dışında herkes düellonun sonucundan
emindi.
Jacina arabada ellerini kucağında olamıyordu. Aklında
tek bir düşünce, dudaklarında tek bir dua vardı
‘Bir şekilde onım gözleri olm am a izin ver. Çözleri olm a­
ma izin ver. ’ Böyle' bir şeyin imkânsız olduğunu biliyordu
ama yine de bürün umudu bu tek sonuca yönelikti.
Kendi varlığıyla Kont’u korumaya.
Anı ha korunun içinden dönüp ormanın içindeki boş bir
alan giden patikaya girdi. Siyah atla kır at bir ağaç kütüğü­
98 ■ <~ % g £ rx C

ne bağlanmıştı. Fronard'la Kont alanın ortasında duruyorlar­


dı ama birbirlerinden ayrıydılar. Fronard onlara arkasını
dönmüştü. Sigara içiyordu.
Jacina doktorun arabasında oturduğunu görünce ürper-
di. Doktor Ruvcnsford köyünden çağırılmıştı. Vekilinin de­
ğil, babasının orada olmasını diledi.
Jarroİd, Jacina Via Şarabın arabadan inm esine yardım et­
li. Bir süre etrafa bakındıktan sonra iki kadın biiyük bir me­
şe ağacının altına çekilip olacakları izlemeye koyuldu.
Jarroİd silah sandığını düelloda Kont’un şahidi ve yar­
dımcısı olan yardımcısına ve hiç istemeyerek de olsa Fro-
nard’ın düello şahidi ve yardımcısı olmayı kabul eden kâh­
yaya götürdü.
Kont’la Fronard pelerinlerini çıkardılar. Jarroİd silahlarını
seçmek üzere silah sandığım Fronard ve Kont için açtı. Kont
elini silahların üzerinde gezdirdi. Fronard silahları aldı ve
dudaklarında belli belirsiz, bir gülümsemeyle inceledi.
Sonra düellocular sırt sırta durdular. Jarrold’ın bir sözüy­
le adımlarını atmaya başladılar. Kont haşini dimdik tutarak
en az Fronard kadar düz. bir çizgide yürüyordu. Hiç durak­
samıyor. asla tökezlemiyordu.
Jacina gözlerini ondan alamıyordu.
Adamlar dönüp silahlarını kaldırdı.
İlk alışı Kont yapacaktı. Silahını önüne kaldırdı ama J a ­
cina doğrudan Fronard’n doğrult utmadığından cinindi. File­
rini kenetledi.
‘IXI faıı Tanrım, ne olur ıskalamasın. ’

Meşe ağacına cloğru bakan Fronard Jacina‘yı gördü. Ona


sataşmaktan geri duramadı.
■‘Alı! Arkadaşınıza veda etmeye gelmişsiniz. Bayan Jaci­
na!”
AŞK ŞATOSU • 99

Yaptığı, kendisi için ahmakça bir şeydi. Koru başını kal­


dırdı ve silahını yavaşça sağa, Fronard’ın sesine doğru doğ­
rulttu.
Jacina ayarlamayı fark etti ve içine umul doğdu.
Silah sesi ağaçların üzerinde yankılandı. Korudaki güver­
cinler korkuyla bağrışarak yaprakların arasından uçtu.
Fronard sendeledi ama düşmedi. Açık gri gömleğinin
üzerinde kırmızı bir leke belirirken omzuna bakakaldı.
Öfkeli bir homurdanmayla silahını kaldırdı. Jacina silah
sesini ta içinde hissetti.
Kont’un başı geriye doğru savruldu ve bedeni yere yığıl­
dı.
Jacina çığlık çığlığa yerde yüzükoyun yatan Kont’a koş­
tu am a Jarroid’la doktor ondan önce davranmıştı. Doktor eî
hareketiyle uzaklaşmasını işaret edene kadar Jacina Kont'un
kanlı alnım gördü. Kont’un etrafında oluşan gruba katılan
özel yardımcısı hıçkırıklara boğulan Jacina’yı kollarının ara­
sına aldı. Biraz sonra aksak yürüyüşüyle Sarah geldi.
“Öldü mü, öldii mü?” diye inledi Jacina.
Doktor kulağını Kont’un göğsüne dayadı. Sonra nabzını
yokladı. ‘Hâlâ nefes alıyor,” dedi.
“Tanrı’ya şükürler olsun,” diye bağırdı Jacina rahat bir
nefes alarak. “TANRI’YA ŞÜKÜRLER OLSUN!”
Doktor hemen Kont'un alnına beyaz bir bez bağladı.
“Şatoya dönelim." dedi telaşla. “Belki kııılarılabilir.”
Hiç kimsenin Fronard’t düşündüğü yoktu.
Özel yardımcıyla jarrold Kont’u arabaya taşıdılar. Sarah.
Jacina1nm koluna girerek onları takip etti.
“Hanımlar benim arabama gelebilir.” diye önerdi doktor.
Htrafma bakındı ve çileden çıkmış gibi bağırdı. “Tann aşkı­
na ..?”
10 0 ■

Doktorun arabası gitmişti! Arabayla birlikte Fronard da


gitmişti.
Şimdi çimenlerin üzerinden inleyerek kalkan kâhyayı
fark etliler.
"Ne oklu?" diye sordu Jarrold kaşlarını çalarak.
Kâhya açıkladı. “Kont’un ilk atışla vurulduğu ortada ol­
masına rağmen hergele Fronard yeniden ateş etmek için .si­
lahım doğrulttu. ‘Bitir şu işi, bitir şu işi’ diye mırıldandığını
duydum.
"Onunla boğuştum ve elindeki .silahı almayı başardım
ama dönünce arkamdan başıma sert bir şeyle vurdu. Ne o l­
duğunu bilmiyorum. Yere düştüm ama şans eseri silahın
üzerine atan d ım da onu alamadı.”
Jarrold ve diğerleri bu hareketinden dolayı kâhyaya iç­
len teşekkürlerini sundular. Görünüşe bakılırsa Fronard
ikinci kurşunla Konf'un öldüğünü garantilemek istemişti.
Şimdi Kont’tı kurtarmak için şatoya rüzgâr hızıyla uçma­
ları gerekiyordu.
Kâhya, K ontun siyah atına binmeyi seçti. Özel yardım­
cısı kır ata atladı. Doktorla iki kadın Kont’la birlikte geriye
kalan arabaya bindiler. Jarrold dizginleri eline aldı. Atlar
dörtnala koşarken kamçı havada şakladı.
K ontun b:ışı jacina’nın kucağındaydı. Jacina titrek par­
maklarla baygın alnına düşen saçlarını geriye ittiriyordu.
O an için Koni on undu.
Gökyüzü aydınlanırken korudaki .nemli ağaçların arasın­
dan geçtikleri yol boyunca Kont unundu.
Ancak şatoya ulaştıklarında K ontu ondan kopardılar.
jarrold, özel yardımcısı ve kâlıya K ontu kucağından kal­
dırırken Jacina karşı koymamak için direndi. Konı'ım arka­
sından arabadan yavaşça indi ve Sanılı n yardım etmek için
A Ş K Ş A TO S U • 101

döndü.
Saralı arabadan inince mutfak girişine doğru koşuşturdu.
Kont’un odasına sıcak suyla havlu götürül meşini söyleye­
cekti.
ürkekler yükleriyle şatonun merdivenlerini tırmanmaya
başladı. Doktor hastasını endişeli gözlerle izleyerek onlarla
birlikte gidiyordu.
Birdenbire önlerinde şatonun kapısı ardına katlar açıldı
ve Felice göründü. Bilincini kaybetmiş Kondu görünce göz­
leri fal taşı gibi açıldı.
“Ölmedi, Konles'inı,” dedi doktor hemen. “Yaşaması için
um ut var."
Felice tiz bir çığlık atarak gözyaşlan içinde kocasının üs­
tüne çöktü.
Jacina merdivenin başında olanları her yeri uyuşmuş gi­
bi izliyordu.
“Onu odasına götürmeliyiz, Kontes’im,” diye ısrar elti
doktor.
Felice onu kocasından ayırmalarına ses çıkarmadı, elbi­
sesinin kolundan bir mendil çıkardı ve yanağındaki yaşlan
silmeye başladı. Şatonun merdivenlerinden çıkmaya başla­
yan Jacina’vı görünce eli öylece kalıverdi. Bir süre ona bak­
tı sonra hızla arkasını döndü.
Jacina en üst merdivene geldiğinde ağır meşe kapı şid­
detle yüzüne çarpıklı.
VII. Bölüm

ont bütün gün kendini bilmeden yattı.

K Kıırşun sol kaşının üstünden kafasına isabet etmiş­


ti. Doktor vekili kurşunun derinin altından geçip
kafatasının arka kısmına gömüldüğünü düşünüyordu. Ken­
disini ameliyat yapacak kadar deneyimli görmediği için Car-
lisle’den bir cerrah çağrıldı.
Cerrahın gelmesini beklerken şatodaki herkes korku
içindeydi. Mutfaklarda neredeyse hiç kimsenin ağzını bıçak
açmıyordu. Hizmetçiler işlerini somurtarak yapıyordu.
Kont’un odasının önündeki koridor bir m ezar kadar ses­
sizdi.
Akşam karanlığı çökerken elinde mumla şatonun içinde
hayalci gibi orada oraya dolaşan bir siluet görebilirdiniz. Bu
Jacina’ydı.
Bütün gün beklemişti vc daha fazla bekleyemezdi.
Kontu görmek vc kendini bir yaşama şansı olduğuna inan­
dırmak için her şeyi göze almıştı. Sarah, Kont'un başında
durması için köyden bir hemşire çağrıldığım söylemişti. Ja­
cina onu görmek için sessizce içeriye girse hemşire itiraz et­
mezdi herhalde?
Jacina Kont’un odasının kapısına geldi ve yavaşça çaldı.
Odanın içinde ayak sesleri duydu. Kapı açıldı ve karsısın­
da... Kontes Felice duruyordu! Jacina dehşet içinde geri çe­
kildi.
“Ne istiyorsun?” diye sordu Felice azarlar gibi.
“Ben K ontu g-görmeve geldim.”
' Demek kocamı görmeye geldin, ha?”
“S-sizin kocanız, evet. Ben s-sadece..."
Felice buz gibi bir ses tonuyla sözünü yanda kesti. “Bu­
rada islenmiyorsun. Kocam senin her şeye burnunu sok­
man yüzünden hasla yatıyor. Eğer ölürse suçlusu sensin.
Anlıyor musun, matmazel? Senin suçun':
jacina kapıdan geri çekildi. Birkaç saniye öylece kalakal
dı, göğsü inip kalkıyordu. Sonnı dönüp ayaklarını sürüye­
rek tekrar odasına döndü.
Elindeki ıııum damlıyordu.
O gece ve ertesi sahalı Kont’un odası Kontes tarafından
korundu. Felice köyden gelen hizmetçiyi kovdu ve odaya
doktor dışında hiç kimseyi almıyordu.
Kocasına kendi bakmakta kararlıydı. Herkes Örnek bir eş
olduğunu göstermeye çalıştığı konusunda hemfikirdi. Fro­
nard kötü etki yaratmıştı. O nun gidişiyle Felice yeniden
kendi olabilirdi.
Jacina üzüntüden tıe düşüneceğini bilmiyordu. Bunca
olandan sonra Felice’in Kont'u gerçekten sevmesi mümkün
müydü?
Kont yaralı halde şatoya getirildiğinde Felice’in nasıl ağ­
layarak üzerine abandığım hatırladı.
Belki de Felice Fronard'ın çok üstüne geldiğini ve gös­
terdiği ilginin karşılıksız olduğunu söylerken doğru söylü­
yordu .
10-1 ■

O gece heykelin yanında hiç de öyle görünmüyordu


ama belki de Jacina durumu yanlış anlamıştı. Belki de ba­
şından beri yanılıyordu.
Bu düşünce içine bir pişmanlık ateşi düşürdü.
"Eğer ölürse suçlusu nensin."
Bu acı sözler için Belice’i nasıl suçlayabilirdi ki? Söyledik­
leri doğruydu, liğer Jacina o gece: ay ışığında yürüyüşe çık­
mamış olsaydı, eğer kronard'la. Felice’i Birbirlerine sarılmış
gibi görmemiş olsaydı, eğer bunları Saralı’a ve Konta anlat­
mamış olsaydı, şimdi Kont ölümle yaşam arasında olmazdı.
Jacina gözlerini yola dikmiş saatlerdir penceresinin
önünde oturuyordu. Ruven arabasının görünmesini, Carlis-
le’den cerrahı getirmesini istiyordu.
Ruven arabasının son sürat şatoya doğru yaklaştığını gö­
rünce bekleyiş nöbeti nihayet ödülünü aldı. Araba durdu,
atlar nefes nefese kalmıştı, burunlarından duman çıkıyordu.
Cerrah arabadan atladı ve elinde çantasıyla merdivenleri aıy
şınladı.
Üç saat sonra iyi haber şatoda kulaktan kulağa yayıldı.
Kurşun başarıyla çıkartılmıştı. Konl’un bilinci yerine gelmiş,
tehlikeyi atlatmıştı. Kalıcı bir hasar yoktu.
Jacina sevinçten bayılacak gibiydi. Filerini birleştirip
Tanrıya teşekkür etmek için dun etti.
Cerrah akşam yemeğinden önce şatodan ayrıldı. Kondun
durumunda endişe edilecek bir şey görmediğini söyledi. Bir
haftalık istirahattan sonra normal yaşantısına dönebilecekti.
Jacina sonunda ra ha daya bi İm işti. Derin bir uykuya daldı
ve ancak Nancy bir tepside rıkşam yemeği için yiyecek bir
şeyler getirdiğinde uyandı. Nancy tepsiyi bırakıp odadan
çıkmak üzereyken birdenbire elini önlüğünün cebine sok
tıı.
AŞK ŞATOSU • 105

\Az daha unutuyordum, hanımefendi. Bu sizin için." Ja­


cina’ya hır not uzattı, reverans yaptı ve odadan çıktı.
*Sevgili Jacina,'' diyordu notta, “Doktor, Kontcs'e biraz
dinlenm esini söyledi, bu yiizd en bu gece K o n /u n ya n ın d a
ben kalıyorum. Kont seni sordu Saat ondan sanırı gel. Sa­
rah. ”
Jacina nota bakarken yüzü kızardı.
Kont seni sordu.
Ne demekti hu? Sebep olduğu bunca beladan dolayı onu
azarlayacak mıydı? Öyle olsa bile jacina’nın hiç umurunda
değildi. Sert vc soğuk olsa bile onun sesini duymak hiç
duymamaktan daha iyiydi.
Jacina saat onu vurana kadar heyecandan titreyerek bek­
ledi. Çoğunlukla bu saatte ev halkı odalarına çekilmiş olu-
yordu.
Jacina bir mum yaktı vc bir eliyle alevine siper ederek
kapıyı açtı. Koridor boştu. Aslında şatonun tamamı m ezar
sessizliğine bürünm üş gibiydi. Jacina yolda, koridorun so­
nunda Kontes'in odasına sıcak su testisi taşıyan bir hizmet­
çiden başka hiç kimseyle karşılaşmadı.
Kont’un odasının kapısı aralıktı. Jacina kapıyı yavaşça
çaldı ve biraz daha araladı.
Daha önce bu odaya hiç girmemişti ve bir an için oda­
nın görkemi nefesini kesti. Pencerelere kırmızı brokar per­
deler çekilmişti. Duvarlara şık goblen örtüler asılmıştı. San­
dalyeler mavi damaskoyla kaplanmıştı.
Odanın içi gölgelerle doluydu. Gümüş şamdanlarda
mumlar titreşiyor, şöminede ateş yanıyordu.
Sarah kanatlı bir kolluğa çökmüş şekerliyordu.
Jacina önce tereddüt elli, sonra parmak uçlarına basarak
dört sütunla geniş yatağın yanma doğru yürüdü.
106 ■ S ıç ü r *

Kotu karyola s ayvanının akında neredeyse tam bir göl­


ge içinde yalıyordu. Açık gözleri esrarlı su birikintileri gibiy­
di. Alnına azıcık kırmızıya bulanmış beyaz bir sargı bezi
bağlanmışu.
“Jacina?” diye mırıldandı Kont, Jacina ona üzüntüyle ba­
karken.
“Lord... Lord Cenapları," diye başladı Jacina. “Nasıl...
anladınız?" t

Kont gülümsedi. “Küçük yardımcımın yürüyüşünü tanı­


mayacağımı mı düşünüyorsunuz?"
jacina böyle yumuşak bir ses tonuyla cevap almayı bek­
lememişti. Gözünden bir damla yaş damlayıp yanağından
aşağıya süzüldü. Jacina gözyaşını sildi.
“Lord... Lord Cenapları. Böyle bir uyuşmazlığa düşmeni-
7.e neden olduğum için çok üzgünüm. Ben iyi bir şey yap­
tığımı sanıyordum ...”
Kont elini kaldırdı.
“Susun, jacina, susun. Hepsi geçti. Ben huzuru bozan
hainin siz değil, Fronard olduğuna inanıyorum. O karıma
karşı ahlâksız bir hayranlık besliyordu. Siz bütün samimiye­
tinizle hareket ettiniz ve ben sizi bu yüzden yanıma çağır­
dım. Endîşelerinizi gidermek istedim. Bu olaydaki rolünüzü
hiç kimse bilmiyor, Sarah dışında tabii. Hiç kimse sizi su ç­
lamıyor."
“Te-leşekkür ederim, I.ord Cenapları." Jacina tıkandı ve
tekrar konuşana kadar biraz beklemek zorunda kaldı.
“Fronard'dan bir haber var mı, IjoixI Cenapları?"
“Yok," diye cevap verdi Kont sertçe. “Aklığı araba yolun
iki mi! ilerisimle terk edilmiş bir halde bulunmuş ama k en ­
disi yer yarılıp içine girmiş sarıki.”
AŞK ŞATOSU , 107

Jacina btı haberi özürnsedi. Bütün kalbiyle Fronard her


nerede olursa olsun bir daha Ruven Şalosu’na dönm em esi­
ni diledi.
“İyileşmenize çok sevindim, T.ord Cenapları," dedi Jaci­
na.
“Gerçekten daha iyiyim," dedi Kont. “Aslında çok yakın­
da seyahat edebilecek kadar iyi olacağım.”
“S-seyahat edecek kadar mı dediniz, Lord Cenapları?”
"Karım, bir süre onunla birlikte İsviçre’d e kalmamı teklif
etti. Dağ havasının iyileşmeme yardımcı olacağına inanıyor.
Kendisi kiralayabileceğimiz bir şato bulmak için önden gi­
decek. Ben daha sonra gideceğim.”
“Of,” diye fısıldadı Jacina donuk bir sesle.
Felice’in Kont’un güvenini yeniden kazandığım kabul­
lendi. Yine de Konles’in Kont’u İngiltere'den uzaklaştırma­
yı planlaması beklenmedik bir hamleydi.
İsviçre Jacina için başka bir gezegen kadar uzaktı.
“Çok uzun kalacak mısınız?" diye sordu.
“Neden sordunuz, Jacina.” diye takıldı Kont, "İreni özle ­
yecekmişsiniz gibi konuşuyorsunuz!”
jacina’nın yiizii kızardı. “Ama... Özleyeceğim, T.ord Ce­
napları.”
Kotıt bir şiire sessiz kaldı.
“Ne olacağını kim bilir.” diye mırıldandı sonunda. Başını
çevirdi ve Jacina bunu hissettiği acıdan dolayı yüzünü ek­
şittiğini saklamak için yapılan bir hareket olduğunu anladı.
I iiç düşünm eden, Kont’u teselli etmek için elini yarak ör­
tüsünün üzerinde duran onun etinin üstüne koydıı.
Kont, Jacina’nın dokunuşuyla irkildi. Sonra, parmakları
yavaşça Jacina’nın elinin üstünde kenetlendi. Tekrar ona
108 ■ ~£f/vSni

doğru döndü, yüz ifadesi yumuşamıştı. Jacina elini çekm e­


ye çahşiı ama Kont elini bırakmadı. Kont elini dudaklarına
götürürken kalbi hızla çarpmaya başladı,
Jacina tüm bedenine yayılan heyecandan dolayı bayıla­
cağını hissetti. Keşke eli sonsuza dok onun avucunda bula­
bilseydi! Kavrayışı o kadar giiçKiydü ki! Jacina ona yaklaş­
tıkça yaklaştığını hissetti.
"Sadık bir dostun önünde gösterdiğim zayıflığı bağışla­
yın,” diye mırıldandı Kont.
Sadık bir doslI Jacina’nın Kont’un gözünde tek değeri
buydu işte, olabileceği tek şey buydu. Jacina gözlerini ka­
pattı. Bir an için de olsa onun için bundan daha fazlası ola­
bileceğini hayal ettiği için kendinden utanıyordu.
Sarah koltuğunda kıpırdanınca Koni Jacina’nın elini bı­
raktı.
“Artık gitmelisiniz,” eledi.
“ü-evet. Lord Cenapları.”
Jacina kapıyı açarken yatağa bakm ak için durakladı.
Kont yalağın gölgeli derinliklerinde Ja d n a ’dan gizlenmiş
bir halde yatıyordu.

Jacina bir hafta sonra babasından mektup alınca sevin­


cinden havalara uçtu.
Doktor Carlton onu eve götürmek için geldiğini yazıyor­
du. Profesör arkadaşı iyileşmiş, kolera salgını da ortadan
kalkmıştı. Edininırgh’da daha fazla kalmasına gerek yoktu.
Pazar günü geliyordu.
Jacina N a n c y ye nihayet evine gideceğini haber verince
Nancy üzgün üzgün şatodaki herkesin onu çok özleyeceği­
ni söyledi.
AŞK ŞATOSU - 109

jacina öğleden sonrayı işlerini hallederek geçirdi. O ak ­


şam, akşanı yemeğine inçliğinde şatoyu bir curcunanın için­
d e buldu.
Görünüşe bakılırsa Kontes hemen ertesi gün İsviçre’ye
gitmek için yola çıkmaya karar vermişti.
Hizmetçiler yolculuk için hazırlık yapıyordu. Çamaşırha­
nedeki hizmetçiler iç çamaşırlarım yıkayıp kurulamakla
meşguldü. Uşaklar tavan arasından bavul indirmek için
gönderilmişti.
Jacina hazırlıklarla ilgili her şeyi N a n c y ' 'den duydu.
“Her şeyi yanında götürüyor,” dedi Nancy. “Pelerinler.
Gecelikler. Manşonlar ve tilki kürkleri. Saten terlikler. B ü ­
tün mücevherleri. Yakutlar, zümrütler ve inciler. Ruven el­
maslarını söylemeye bile gerek yok, onları da götürüyor.
Sanırsın yıllarca.geri dönmeyecek.”
Jacina üzüntüyle gerçekten d e Felice’in planının bu olup
olmadığını düşündü.
Ertesi sabah büyük salon bavullar vc şapka kutularıyla
doluydu. Uşaklar eşyaları Kontes’i Cari isle dek i demiryolu
istasyonuna kadar götürecek olan arabaya taşıyordu. Kon­
tes gece yarısına doğru Dover’da olacak, seher vaktinde de
Fransa'ya gitmek için gemiyle yola çıkacaktı.
Jacina merdivende durmuş aşağıdaki koşuşturmayı sey­
rediyordu.
Bir hizmetçi elinde bir yol çantasıyla merdivenlerden
aşağıya koştu. Kırmızı kürklü pelerin giymiş olan Kontes ar­
kasından indi. Jacina ıım durduğu merdivenin biı üst mer­
diveninde duraksayarak kırmızı eldivenlerini geçirdi.
“Demek yarın son d e gidiyorsun,” diye mırıldandı "Ya
zık! Zavallı kocam ne kadar yalnız kalacak!" Sonra aceleyle
merdiven 1erden ineli.
lio ■

Jacina şaşkınlık içinde arkasından uzun ıızun baktı.


Kont özel yardımcısının kolunda göründü. Karısıyla ve­
dalaşmaya gelmişti. Sargı hâlâ alnındaydı v e biraz gözleri­
nin üzerine doğru düşmüştü. Solgun görünüyordu.
Kontes uzun boyluydu ama kocasına veda öpücüğü ver­
mek için o bile parmak uçlarında yükselmek zorundaydı.
Kollarını boynuna doladı ve dudaklarını dudaklarına bastırdı.
Jacina elinde olmadan gözlerini kaçırdı.
''A bienljtf' dedi belice. E! salladı ve beklemekte olan
arabaya binmek için dışarıya çıktı.
O gece şiddetli bir rüzgâr çıktı. Dokunaklı sesi bacalar­
dan yankılanıyordu. Ağaçlar alabildiğine sarsılıyordu. Jacina
böyle bir havada gemiyle boğazdan geçmeyi düşündü. Hiç
iyi olmazdı.

Ertesi gün, gün boyunca babasını bekledi ama ondan bir


haber çıkmadı. Saat altıda ana kapı, kapıya alacaklı dayan­
mış gibi vuruldu. Jacina için bir haberci gelmişti. Adam Mel-
rose'tan gelene kadar onca yol kat etmişti.
Fırtınada kökünden sökülen bir karaağaç Ja d n a ’nın ba­
basının eve dönerken konakladığı hanuı üzerine yıkılmıştı.
Jacina’nın beti benzi atarken haberci aceleyle babasının ya­
ralanmadığını ama çok yaralı olduğunu ve doktorun orada
kalıp onlara yardım etme mecburiyeti hissettiğini ekledi.
Doktor birkaç gün gecikeceğini düşünüyordu.
Babasının sapasağlam olduğuna ikna olan Jacina. orada
kalıp diğerlerine yardım etmeyi seçtiği için onunla gurur
duydu.
O gün öğleden sonra bir kitabı yerine koymak için kü­
tüphaneye gitmeye karar verdi. Kendi kitaplarını evine dön­
mek üzere hazırlanırken toplamıştı.
AŞK ŞATOSU • 111

Kütüphaneye girip perdeleri çekilmiş görünce şaşırdı.


Karanlığı sadece.ateşin parıltısı bastırıyordu. Jacina perdele­
rin birini açmaya yeltenmişti ki arkasından bir ses duyunca
irkildi.
“Kapalı kalsınlar, lûtlcn."
Kont yüksek arkalı bir kollukta karanlıkta oturuyordu.
Perdenin kornişten çekilirken çıkardığı sesi duymuştu.
Jacina perdeyi hem en kapattı.
“Affedersiniz, Lord Cenapları. Ben bir ,k-kitap bırakmak
için gelmiştim. Burada olduğunuzu bilmiyordum. Hemen
çıkıyorum.’
“Hayır, hayır! Hayır, Jacina, tek başıma oturmaktan sıkıl­
dım. Burada kalın."
•Jacina, Kont’un karşısındaki kolluğa geçip olurdu.
“Niçin perdelerin kapalı kalmasını istiyorsunuz, Lord Ce­
napları, hem de kendiniz...”
“Zaten görem ezken mi?” diye bitirdi Kont. Kaşlarını çat­
lı. “Şu an öyle bir ruh halindeyim ki kütüphanenin karanlık
olduğunu düşünmeyi tercih ediyorum. İşte! Bu sizin m era­
kınızı giderdi mi?"
“Ben... Sanırım, Lord Cenapları."
“Burada olduğunuza göre sizi boş boş oturtanlayız. Ni­
çin bana bir şeyler okumuyorsunuz? Şuradaki rafta bir
Wordsworth bulacaksınız.”
jacina, Kont’un isteğini yerine getirmekten memnundu.
Deri kaplı kitabı raftan aldı ve okumaya başladı.
Henüz iki dize okumuştu ki, kapı çalındı.
‘T a n n ’nın belası!” diye sövdü Kont kısık sesle.
Jarrold içeriye girdi. ‘Bir m ektubunuz var, I.ord Cenap­
ları," diye bildirdi.
“Nereden geliyor, Jarrold?" diye sordu Kont.
112 ■ fâgfîr*

“İsviçre damgası var, Lord Cenapları."


Kont ayağa kalktı.
‘İsviçre! Bu kadar çabuk yazacağını ummamıştım. Jacina,
lütfen mektubu bana hemen okuyun."
Jarrold mektubu Jscina'nm titreyen ellerine bıraktı. Reve­
ransını yaptı ve odadan çıktı. Kont parmaklanın koltuğun
koluna tıklatıyordu.
jacina’nııı kalp atışları hızlandı. Kendisine acı veren, bu
görevi yerine getirmek istemiyordu. Kont mektubu okum a­
sı için niçin sekreterine ya da özel yardımcısına rica etmi­
yordu? Bu emirle Jacina’ya nasıl bir acı verdiğinin farkında
değil miydi?
Jacina Kont’un yüzüne bakıp sabırsız bekleyişini görünce
itiraz etm ek için söyleyeceği sözler dudaklarında asılı kaklı.
Kont ondan ne islediğini tabii ki bilmiyordu. Jacina’nın ken­
disine karşı neler hissettiğinden hiç halleri yoktu ki.
Jacina mektubu açtı. Okurken sözcükler dilini yakıp
dağlıyordu sanki.
'‘Sevgili kocam. Sl. Moritz’teki Cronos Oteli'ne gelelim,
lütfen beni burada y a ln ız bırakm ayın. Kiralayabileceği­
m iz bir şato buldum. Yarın gidip bize uygun olarak hazır­
lanması için hazırlıklara haşlayacağım. Şato bir gölün ü ze­
rinde son derece g üzel bir şekilde kurulm uş. Orada çok kö­
tü başlayan evliliğimizi yo luna koyabileceğiz. Bizim için
lam bir balayı olacak. D ünyada hiçbir kadın sizi benim ka ­
d a r sevemıez. Sizi çok özlüyorum . "
Bu son sözleri okurken jaciııa’mn içi yandı. Bu sözler
onun yüreğinden, onun dudaklarından çıkmış olabilirdi. Se­
si canlılığını yitirdi ve daha fazla devam edemedi.
“Affedersiniz,” diye fısıldadı. “Biraz... su içmek isliyo­
rum.”
AŞK ŞATOSU ■ 113

Jacina yanındaki sehpanın üzerinde duran sürahiyi az


daha deviriyordu. Kendine bir bardak su doldurdu ve titre­
yen elleriyle bardağı dudaklarına götürdü. Büyük yudum ­
larla kana kana içti.
Kont hiç kımıldamadan oturuyordu, gözleri boşluğu ba­
kıyor gibiydi.
“Böyle sözler beklemiyordum,” dedi sonunda.
Yanı başındaki zili çaldı ve özel yardımcısı hemen içeri­
ye girdi. Kont ters bir tııvjrla eşyalarını toplamaya başlama­
sını söyledi. Yarın yola çıkacaklardı.
“İsviçre’ye mi?" diye sordu yardımcısı.
“Evet,” dedi Kont. “İsviçre’ye. Karmıla yeniden bir arada
olmak için.”

Koni sabah erkenden yardımcısıyla birlikle yola çıktı. Ja­


cina şatodan ayrıklığını bile duymadı.
Gerçeklen çok perişan bir durumdaydı. ‘Bu bizim için
tam bir balayı olacak’. Aklında, artık Kontla Felice’in so­
nunda gerçek karı koca olnıa fırsatı yakalayacaklarından
başka bir şey yoktu.
Bir gün önce kütüphaneden kitap almamıştı, bugün gi­
dip bir tane bakmaya karar verdi. Babası gelene kadar bir
şekilde dikkatini başka şeylere vermek zorundaydı.
Kütüphaneye gidince perdelerin hâlâ kapalı olduğunu
gördü. Perdeleri çekli ve kasvetli Ekim semalarına baktı.
Sonra dönüp odanın içinde göz gezdirdi. Gözü hem en i'e-
lice’ten gelen mektuba takıldı. Mektup buruşturulmuş bir
halele sehpanın üzerinde duruyordu. Mektubu orada bırak­
tığım hatırladı ama bu şekilde buruşturmadığından kesinlik­
le emindi!
1 '|- i m ' C tyfS '/'’

Mektuba bakarken alnında bir kırışıklık belirmeye başla­


dı. Sehpaya doğru gidip mektubu aldı. Dudağını dişleyerek
kâğıda soğukkanlılıkla baktı.
Sonra ani bir çığlıkla dönüp koşarak odadan çıktı. Birkaç
dakika içinde çocuk odasındaydı.
"Sarah. Sarah!”
Sarah biraz üşütmüştü ve bir battaniyeye sarınmış halde
şöminenin yanında oturuyordu. Yarı kapalı gözlerle Jaci­
na’ya baktı.
“Ne oldu, canım?"
"Felice Dclisle’nin Crispian’Ia nişanlıyken sana gönderdi­
ği m ektup vardı ya, o hâlâ duruyor mu?'
Sarah aklı karışmış gibi görünüyordu.
“Yoo. hayır. Yaktım ben onu.”
“ Yakım mı?”
Sarah dudaklarını sıktı. “Ondan gelen hiçbir mektubu
dalıa fazla saklamak istemedim. Bütün bıı olanlardan sonra
bir anlamı kalmamıştı.”
Jacina perişan bir halde bir koltuğa çöktü.
Biraz önce, kütüphanedeyken, Sara!fa gönderilen o es­
ki mektup birdenbire aklına gelivermişti. Mektubu ilk gör­
düğünde en çok dikkatini çeken şeyin .zarif e!yazısı oldu­
ğunu hatırlamıştı.
Konl'a okuduğu mektuptaki yazıysa çok farklıydı, büyük
harflerle kargacık burgacık yazılmıştı, lıiçbir zarafeti yoktu.
Sara h a o mektubu yazan i'elicele, dün Konl’a yazan l’e-
lice’in aynı kişi olması imkânsızdı.
Kont el yazısının bîr zamanlar mektup kışlığı nişanlısının
el yazısı olduğunu fark edemezdi, çünkıi kördü.
Rııven .ŞatosuYda Kont’ran başka Beliecin el yazısının
nasıl okluğunu bilen kimse kalmamıştı. Yaslı Kont da öl-
AŞK ŞATOSU - 115

nıüştü, Crispian da. Yine de, diye düşündü Jacina birdenbi­


re, Felice ve Fronard işi şansa bırakmadılar. Nancy onları
Crispiaıra nişanlısından gelen mektupları yakarken görmüş­
tü. Hie şüphesiz bir gören olmasın diye yaşlı Konl’a ya da
Hindistan'dayken Hugo'ya gelen mektupları da yakınışlardı.
Fronard’ın şatoda ‘sinsice dolaşırken’ yaptığı iş buydu
demek. Felice Del isİe efsanesinin bütün izlerini yok etmek.
Gerçek Felice Delisle nin.
Felice’in, nişanlısının yaşlı dadısına mektup yazacak ka­
dar iyi niyetli ve düşünceli olduğu hiç akıllarına gelmemiş­
ti.
jacina'nın kalbi korkudan güm güm alıyordu. Kondun
on gün önce evlendiği kadın gerçek Felice değilse, kimdi
öyleyse? Kadın kimdi, Fronard kimdi ve n e istiyorlardı?
İstedikleri şey, istedikleri şey Felice’in Kontla evlendi­
ğinde .sahip olacağı yakutlar, zümrütler ve Ruven elmasla­
rıydı! Peki, hepsi hu kadar mıydı?
Felice bütün mücevherlere sahip olduğu hakle Kont u İs­
viçre’ye niçin çağırmıştı?
Jacina uzun uzun düşündü. Başka ne isteyebilirlerdi,
başka ne?
Birdenbire ayağa dikildi. Tabii ya! Babası o gün kütüp­
hanede K ontla yaşlı Kont un vasiyetini anlatırken hor şeyi
açıklamıştı. Kontluğun toprakları devredilmez mülktü. Feli­
ce asla mirasçı olamayacaktı. Topraklar ya Kont’un büyiik
çocuğuna ya da mirasın sahibi o!amadan öldüğü takdirde:
uzak bir erkek akrabasına geçecekti. Bu nedenle yaslı Kont
mirasından Felkc'e, kocası ondan önce öldüğü takdirde
alabileceği ‘cömert bir hisse' ayırmıştı.
Felice’le l-Yonard o parayı istiyorlardı ve ona ancak Rıı-
ven Kont u Uugo öldüğünde sahip olabileceklerdi.
116 *

Onu bir yerde öldürüp kaza gibi görünmesini sağlamak


için gizli bir plan yapmış olmalıydılar.
Jacina kanının çekildiğini hissetti.
Fronard’ın düelloyu büyük bir hevesle kabul etmesine
şaşırmamak gerekirdi. ‘Felice'in isterik bir kahkaha krizine
tutulmasına şaşırmamak gerekirdi. Kont'la Jacina yollarını
açmışlardı. Bu sayede Kont’tan kurtulacaklar vc hiç kimse
h u n im ta başından b en planladıkları bir şev olduğundan
şüphelenmeyecekti.
Bu Jacina için korkunç derece açıktı. O gün Kont şatoya
sağ getirildiğinde Felice çok hızlı düşünm ek zorunda kal­
mıştı. Sadık bir eş rolünü öyle mükemmel oynamıştı ki.
Kont onu atfetmişti.
Yine onun gözdesi olmayı başarmış vc planının son rö­
tuşlarını tamamlamak için İsviçre’ye gönül rahatlığıyla git­
mişti. Kont’u kısınabileceği ve sonra Fronard’tn da yardı-
m lyla ondan tamamen kurtulabileceği şatoyu bulmaya git­
mişti.
Eğer son günlerdeki örnek davranışları kocasını arkasın­
dan gelmeye ikna etmediyse bile, o son mektup m utlaka ik­
n a edecekti!
Jacina, Felice’in Kont’un yardımcısına ne yapmayı plan­
ladığını düşünürken Saralı’ın onunla konuştuğunun farkına
vardı.
“O mektubu istediğini bilseydim asla yakmazdım."
“Önemli değil, Sarah. Sıkma canını."
Sarah öksürdü ve koltuğunu şömineye yaklaştırdı.
Jacina içinde bulunduğu kötü durumu düşününce alçak
seste inledi.
Kont un hayatı tehlikedeydi ama ona kiın inanırdı, kini?
Konfa gelen son mektupla karşılaştırılabilecek Sanı h a ge­
AŞK ŞATOSU - 117

len mektup, yani tek delil, kül olmuştu. Sarah ona inanırdı
ama jacina kadını, özellikle d e bu hasla haliyle ba.şka dava­
lara karıştınııııazdı.
Babası onu kesinlikle dinlerdi ama o da bir iki gün da­
ha gelmeyebilirdi. Geldiğinde de çok geç olurdu! Eğer Fro­
nard Felicc’le yolda buluşnıadıysa, lniyük olasılıkla onu İs­
viçre’de bekliyordu. Kont bir tuzağa düşmek üzere yolday­
dı.
Jacina, Felicein Ruven Şatosundan ayrılmadan önce
Doktor Carlton'ın kızını eve götürmek için geldiğinden
emin olana kadar beklediğini düşündü. Felice bunu Jaci-
n a’nın Kont’u karısı hakkında doldurduğundan şüphelendi­
ği için ini yapmışü acaba?
Jacina ayağa kalkıp odanın içinde dolaşmaya başladı.
Kaybedecek zaman yoktu. Biri Kont’u uyarmak için İsviç­
re’ye gitmeliydi. Kimi gönderebilirdi?
Sarah’ın tuvalet aynasının önünde durdu ve aynada ken­
dine baktı. Gözleri hayalet görmüş gibiydi, yüzü dc bem be­
yaz olmuştu.
Aynaya bakarken Kont’u hayatının tehlikede olduğuna
inandırabilecek sadece bir kişi olduğunu biliyordu. Kendi­
si!
Daha önce Ruvensford sınırları dışına hiç çıkmamış olan
Jacina İsviçre’ye tek başına gitmeliydi.
Ve hem en bu gece yola çıkmalıydı!
VIII. Bölüm

ronos O telinin ışıkları, Jacinu’nın karşı kaldırımda

C durduğu yerden sıcak ve davetkâr görünüyordu.


Cenevre’den bindiği arabayı karşılayan küçük aliı
arabadan yeni inmişti. Araba çok cereyanlıydı ve Jacina yol
boyunca titremişti.
iki gündür çok a7. yemişti, sadece meyve ve Paris’teki
pasta fırınında atıştırdığı bir çörekle duruyordu.
İngiltere’den buraya gelmesi çok uzun ve soğuk bir yol­
culuk olmuştu, bir daha böyle bir yolculuk yapmamayı
umut ediyordu. Hayalı boyunca kendini hiç bu kadar yal­
nız hissetmemişti.
Şatodan ayrıldığını sadece onu Carlisle’delci istasyona
götürmesi için para yedirdiği ahırda çalışan bir delikanlı bi­
liyordu. Bahası için bir mektup bırakmıştı, Yanına, babası­
nın ona bıraktığı para ve küçük bir yol çantasından başka
lıicbir şey almamıştı.
I’ğer buraya Konl’u ve içinde bulunduğu tehlikeyi düşü­
nerek gelmeseydi şimdiye kadar defalarca geri dönmüş
olurdu.
Çok geç kalmamış olmayı diliyordu. O gece Carlisle’de
ki istasyona ulaştığında ertesi sabaha kadar fren olmadığını
öğrenmişti. Bu nedenle buraya, St. M oritze Kont’tan tam bir
gün sonra gelebilmişti ancak.
Jacina endişe ve heyecan içinde yol çan la sm t eline aldı
ve otele gitmek için caddeden karşıya geçti.
Ruven K ontunun yalnız olup olmadığını sorduğunda ka­
pıcı onu başlan aşağıya şüpheyle süzdü. Jacina, İngiltere’den
bir arkadaşı olduğunu, kendisine çok önemli haberler getir­
diğini söyleyince en sonunda kapın hizmetçilerden birine
ona Kontun odasını göstermesini söyledi. Kontesin o sabah
erkenden çıktığını vc henüz dönmediğini de ekledi kapıcı.
Jacina deli deli çarpan kalbiyle K ontun kapısını tıkladı.
Kapı açıldı ve işte bu uzun yolculuk boyunca özlemini çek­
tiği adam nihayet karşısındaydı.
“Jacina!” diye haykırdı Kont heyecanla.
Jacina bir anda bütün gücünü kaybetti. Bir çığlık atarak
bilinçsizce K ontlın kollarına yığılıp kaldı.
Birkaç dakika sonra gözlerini açtığında bir şezlongda ya­
tıyordu. Korku içinde hem en doğrulmaya çalıştı.
“Lord...Lord Cenapları?”
Yanı başında olduğunu bildiren Kont’un sesi Jacina’nın
içini rahatlattı. “Buradayım. Jacina.” Kont bir yazı masasının
başında oturuyordu, sandalyesi ona dönüktü.
Jacina başını döndüren düşüncelerle yüzüne baktı.
“I.-Lo... Lord Cenapları. Kapıyı açınca... ben konuşma­
dan adımı söylediniz. N ereden... nasıl anladınız...?”
“Siz olduğunuzu mu?” Kftnt ayağa kalkıp elini uzattı.
“Buraya gelin, Jacina.”
Jacina çekinerek ayağa kalkıp Kont'a doğru yaklaştı.
Kont elini tutup duvarda asılı duran gösterişli Isır aynanın
karsısına götürdü. Jacina aynada kendini ve arkasında du­
ran Kont’un yansımasını gördü
1 2ü ■

Kont yavaşça bir mum kaldırıp gözlerine yakın tuttu. Si­


yah, berrak gözleri Jacina’nın dikkatini çekti. Bir an için ar-
kasma baktı, sonra nefes nefese haykırdı.
"Siz... siz görebiliyorsunuz!”
“livel. Jacina. Görebiliyorum.”
Düellodan sonra bilinci yerine geldiğinde kısa bir süre
sonra tekrar görmeye başladığını fark etmişti. Başta etrafın­
daki her şeyi bulanık vc hayal meyal görüyordu. Dünyanın
daha belirgin bir hal alması yavaş yavaş oldu.
“Babanız travma körlüğü’ geçirdiğime inanıyordu,” dedi
Kont. ‘Haklı çıktı!”
Jacina’mn sevinçten başı dönüyordu am a yine de
Kont'un yeniden görmeye başladığı gerçeğini niçin herkes­
ten sakladığını düşünm eden edemiyordu.
Koni gerçekten gördüğünden cinin olana kadar kendisi
de dahil hiç kimseyi boş vere umutlandırmak istemediğini
söyledi.
Sessiz kalmasının başka nedenleri de vardı ama o önce
Jacina’nm tek başına İsviçre’ye kadar omca yolu nasıl ve ni­
çin geldiğini bilmek istiyordu.
Jacina, Kont’un konuşurken aynadaki görüntüsünü göz­
leriyle içine çekiyormuş gibi baktığını fark etti. Jacina’nuı
yüzü kızardı ve başını yere eğdi.
Kont özür diledi. "Öyle baktığını için kusura bakmayın, ja ­
cina. Ben sadece şapkası nehre düşen güzel kızı yeniden ha­
tırladım da. Gelin, gelin oturun ve bana hikâyenizi anlatın.”
Kont, Jacinu’nın anlattıklarım ilgiyle dinledi, jacina anla­
tacaklarını bitirdiğinde Kont duygularını saklamak için göz­
lerini kaçırdı.
"Benim için çok şeyi göze alınışsınız, küçük yardımcını,’*
dedi sevgi dolu bir ses tonuyla.
AŞK ŞATOSU ■ 121

Bir dolaba doğru yürüdü vc bir şişe konyak çıkardı. Ja-


cina’yla kendine birer kadeh doldurdu. Sonra Jacina'ya hâ­
lâ körmüş gibi davranmaya karar vermesinin diğer sebebi­
nin körlüğün görmekten daha iyi okluğunu anlatmaya de­
vanı etli.
Jacina şaşırmış gibi bakınca Koni gözlerini ilk açtığında ve
leknır görmeye başladığını anladığında Felice'in odada oldu­
ğunu açıkladı. Bezginlikle odanın içinde dolaştığını ve ara si­
ni ona doğru nefret dolu bakışlar gönderdiğini gördüğünü ve
işle o zaman mükemmel ve sadık bir eş değişimimin bir rol­
den başka bir şey olmadığını anladığını anlattı.
“Uyandığımı fark elti ve yalağın başucuna geldi.” dedi
Kont. “Bana doğru eğildi vc yumuşacık, talk bir ses tonuy­
la konuştu ama gözleri kin doluydu. Halta bana bakarken
yumruklarını sıkıyordu
İşıe ondan sonra Kont’un, Felice’in onun kötülüğünü is­
tediğinden ve onu yanlış güvenlik bilincine yönlendirmek
için oyun oynadığından İliç şüphesi kalmamıştı. Bir takım
kötü düşünceler beslediğini vc gizli kapaklı bir işe hazırlan­
dığından şüphelenmiş, ne işler çevirdiğini öğrenene kadar
da ‘kör’ kalmaya devam etmeye karar vermişti. Odasını vc
kütüphaneyi o kadar karanlık tutmasının nedeni d e buydu,
insanlar onu çok iyi görernesin diye.
Kontes İsviçre seyahatini önerdiğinde Kont onun planı­
nı tahmin etmeye başladı. Kütüphanede Jacina’dan yüksek
sesle okumasını islediği mektup şüphelerini besledi. Karısı­
nın onu hiç de ‘özlemediğini’ çok iyi biliyordu.
Jacina kütüphaneden çıktıktan sonra mektubu kendisi
okumaya çalışmıştı. Hâlâ kelimelerin hepsini okuyabilecek
kadar iyi göıemivordu ama büyük iur/a yi fark etli ve bunun
gerçek Felice'in imzası okradığını hemen anladı.
1 22 ■

1linclisian'dayken nişanlısından gelen mektupları aradı


ama mektuplar ortadan kaybolmuştu. Fronard an ya da sah­
tekâr Felice’in mektupları bulduğunu ve yok ettiğini tahmin
etti.
Kontesin karşısına dikilmek için Iıiçbir delili kalmayınca
oıtaya nc çıkacağını görmek için onunla oynamaya devam et­
mesi gerektiğine karar verdi. Ne olursa olsun gerçek Felice!
bulmak için İsviçre’ye seyahat etmesi gerektiği gayet açıklı.
Jacina’dan başka artık kör olmadığını bilen tek kişi özel
yardımcısıydı ve Kont ona bunu İsviçre’ye gitmek üzere yo­
la çıktıklarında söylemişti.
“Görünürdeki çaresizliğim aslında esas kozum ,” diye ek­
ledi Kont. ‘ Bu Fronard’la Feliccl dikkatsiz kılıyor. Fronard!
gördüm bile.”
“Siz... siz Fronard! gördünüz mii?”
“Evet. Akşam yemeğinde yanımıza oturacak kadar küs­
tahtı. Onu, benim hiç farkında olmadığımı sanarak K ontese
eşek herifin teki gibi sırıtmasından tanıdım.”
Jacina, Kont’un tehlikeyle karşı karşıyayken bu kadar
iyimser olabilecek kadar cesur okluğunu düşündü.
“Şimdi ne yapacaksınız?” diye sordu Jacina.
"Gerçek Felice! bulmalıyım. Onu bulduğum zaman, o n ­
ların oyunu da yatacak. O zamana kadar Kontes’in aslında
söylediği kişi olmadığım ispatlayacak hiçbir delilim olmaya­
cak. O zamana kadar gerçek kimliğini bilmediğini bir ka­
dınla evli kalacağım.”
"Ama çok güzel bir kadın, öyle değil mi?" diye sormayı
göze aldı Jacina.
“Alı. evet.” diye fısıldadı Kont. “Gerçekten çok güzel."
Jacina basını eğdi. Koni bütün gece otelde Kontesle bir­
likte kalmıştı. Geceyi birlikte geçirip geçirmediklerim dii-
AŞK ŞATUSU - 123

şünm eden edem iyordu. Kontes güzel ve kararlı bir kadındı.


Konl’un da diğer erkekler gibi arzulan vardı. Bir geceliğine
bile olsa Konles'in su götürmez çekiciliğine niçin yenik düş­
meyecekti ki?
Kont derin derin düşünüyordu. “Bunca yolu beni uyar­
mak için gelmeniz sizin tatlı budalalığınız. Ama gördüğünüz
gibi benim uyarılmaya ihtiyacım yok. Her şeyi biliyordum.”
Duygusallaşan ve zaten yorgun olan Jacina gözyaşlarına
boğuldu.
“Ah, lütfen bunun boşa zaman harcamak olduğunu söy­
lemeyin. İki gün boyunca hiç durmadan yolculuk ettim.
Londra’daki gürültüden ve hareketlilikten çok korktum, de­
niz öyle dalgalıydı kİ midem bulandı. Paris’te bir araba bu­
lana kadar kayboldum, dağlardan gelirken de yolda soğuk
iliklerime işledi! Ah, hepsinin boşu boşuna olduğunu söyle­
meyin, buna dayanamam.”
Kont ona doğru yaklaştı ve hıçkırıklarını göğsüne bastır­
dı. Jacina gözyaşlarının »üzüldüğü yüzünü ona doğru çevi­
rince Kont bir iniltiyle ıslak yanağını öpm ek için eğikli.
O da Jacina’ntn etrafında dönüyor gibiydi. Konl’un kuca­
ğında eridiğini, arzulu dudakları için yanıp tutuştuğunu his­
setti.
Sonra Kont birdenbire ona yaklaştığı kadar hızlı bir şe­
kilde Jadna'yı kendinden uzaklaştırdı ve can sıkıntısıyla
ayağa kaiktı.
“Hayır, hayır... böyle bir şey olamaz! İnsanların gözün­
de ben hâlâ evli bir adamım. Bu sahtekârlığın maskesini in­
dirmiş olsam bile, unutmayın ki yine de özgür sayılmam.
Hâlâ gerçek Felice’İe nişanlı sayılacağım. Bunu unutmayın
ve bana yardım edin, sevgili Jacina, dünyalar güzeli küçük
yardımcım.”
124 * 'İç ^ r

Kont, küçük dolaba doğru gitti ve kendine bir kadeh


konyak daha doldurdu. Jacina onu sersemlemiş bir halde
izliyordu. Öpücükleri onu neşelendirip zindeleştirmiş, söz­
leriyse ateş ve bu? gibi dağlamıştı. Ne düşüneceğini de, ne
yapacağım da hiç bilmiyordu.
Kapı çalındı vc biri kapının kolunu zorladı. Kont, Jaci-
na’yı hem en ayağa kaldırdı ve odanın köşesindeki bir para­
vanın arkasına sakladı. Jacina’nın gelişinden sonra önlem
olarak kilitlediği kapıya doğru yavaşça yürüdü vc analıları
çevirip açtı.
Jacina paravanın kafes işinin aralığından Kontes’in içeri­
ye »üzüldüğünü ve şezlongun yanından geçerken şalını sa­
vurduğunu gördü.
■'Kapıyı niçin kilitlediniz, manşet?’'
"Sakıncalı biri girse nasıl anlayacaktım?’’
Kontes kollarını Kont’un boynuna dolayıp onu öptü.
“Sakıncalı dediğiniz kişi ben miyim?” dedi.
Ses tonu şakacıydı arrıa Jacina Kont’u incelerken gözle­
rinin sarhoş edici ve parlak okluğunu gördü.
Jacina Kont’un Kontes’in başının üzerinden bakarken
körmüş gibi hâlâ nasıl boş boş bakabildiğine hayret etti.
“Hayır. Siz sakıncalı değilsiniz, sevgilim.”
“Hayatım!” Kontes, Kont’a daha çok yaklaştı. “Size şato­
nun neredeyse hazır olduğunu haber vermek için geldim,
bu gece oraya dönüyorum. Yarın hazırlıkları tamamlayaca­
ğım vc orası sizin için harika bir yer olacak. Sonra akşama
sız de gelirsiniz, tamam ını?”
'Dağlarda haydutlar okluğunu duydum ,” dedi Koni ma­
sum bir yüz ifadesiyle. “Gündüz gitmek daha iyi olmaz mıy­
dı? Gündüz, gidersek yardımcımla birlikle pusuya düşürülüp
öldürülmeyiz, öyle değil mi?”
AŞK ŞATOSU ■ 125

Kontes Konl’un yanından uzaklaşıp bir hışımla aynaya


doğru yürüdü.
“Haydutlar mı? Bu sadece bir hikâye. Güvende olacaksı­
nız.” Aynanın önünde durup dışarıya çıkmış olan birkaç tel
saçını şapkasının altına sıkıştırıp düzeltti. "Zaten yardımcını­
zı niçin yanınızda islediğinizi de hiç anlamıyorum," clive de­
vam etti ilgisizce. “Ben size çok iyi bakacağım. Niçin onu
İngiltere’ye geri göndermiyorsunuz ki?”
“Yanımda kalmasını tercih ederim, sevgilim. O benim ih­
tiyaçlarımı iyi biliyor."
“Fakat, hayatım.” Kontes d ö nüp Kontu doğru yaklaştı,
sesinden bal damlıyordu. “ilan rl asa niza, şatoya gittiğimizde
gerçek anlamda kan koca olabilecektik.”
Jacina. Kont’un .Kontes’in çekiciliğine kapılmayıp ondan
hâlâ uzak durduğunu anlayınca rahatlayarak elinde olma­
dan gözlerini kapattı.
“Bir hayal etsenize,” diye devam elti Kontes ayrıntılara gi­
rerek. “Şömine ateşi yanacak ve akşam yemeği hazır olacak.
Çok güzel olacak, sadece ikimiz, baş başa. Yardımcınızı sa­
dece bir iki günlüğüne burada bırakmaya ne dersiniz, ha?”
Kont direnmekten vazgeçmiş gibi görünüyordu. “Bunu
düşüneceğim,” dedi.
Kontes aksiliğine çatma hissiyle dudağım ısırdı. Sonra
yardımcı meselesini başka bir yoklan halletmeye kanır ver­
miş olmalı ki elini uzatıp parmağını Konta m dudağında gez­
dirdi. Sesini alçaltıp baştan çıkarıcı, şuh bir hava takındı.
“Si/.i yalağıma almak için can alıyorum,” diye mırıldandı.
“Sizin için çok bekledim.''
Kont dişlerini sıktı. “Ben de sizi bekledim, sevgilim.”
Felice kendi kendine gülümseyip geri çekikli. Şalını alıp
kapıya doğru yürüdü.
126 ■ ‘T tg & r

“Öyleyse... yarın görüşürüz... şatoda!”


“Hibene," dedi Kont.
Kapı Kontesin arkasından kapanır kapanm az Jacina sak­
landığı yerden çıktı.
'‘Lütfen, L-Lord’um, size yalvarıyorum, şatoya gitmeyin.
Fronard orada olacak ve hayatınız tehlikeye girecek.”
“Merak etmeyin, Jacina,” dedi Kont yum uşak bir ses to­
nuyla. “Gitmeye niyetim yok. Yarın yardımcımla birlikte Ito-
ugem ont’da gitmek için yola çıkıyoruz.”
“Rougemonl’da mı?”
“Alp Dağlarımın tepesinde bir köy. Felice'in Cenevre’de
gittiği okulun müdiresi oraya taşınmış. Feiicc hastalığını 'at­
lattıktan sonra onunla birlikte yaşamak için gitti. Eğer Feli­
ce bir yerlerdeyse, kesin oradadır. Ama ondan niçin haber
almadığımı bilmiyorum.”
“Belki de ona gönderdiğiniz mektuplar ya da onun size
gönderdikleri bir şekilde Kontes’in eline geçmiştir.”
“Evet. Olabilir. Neyse, şimdi sizin için ne yapmam gerek­
tiğini düşünmeliyim.”
Kont özel yardımcısını Jacina için otelde, dikizleyen göz­
lerden ve dedikoducu dillerden mümkün olduğunca uzak­
ta bir oda bulmakla görevlendirmeye karar verdi. Jacina
gözlerden uzak tutulmalıydı çünkü Kont, eğer Fronard’la
Felice burada olduğunu öğrendikleri takdirde onun hayatı­
nın da tehlikeye gireceğinden emindi. Jacina yarın İngilte­
re’ye geri dönmeliydi.
“Lütfen beni göndermeyin, Lord’ıım. Ben burada sizinle
birlikte kalmak istiyorum."
Kont sıkıntılı görünüyordu. “Jacina, buna izin veremem.
Size bir şey olduğunu düşünsenize! Kendimi asla affede­
ni em .”
A § K Ş A TO S U ■ 127

Koni özel yardımcısını çağırtıp ona emirlerini bildirdi.


Yardımcısı Jacına'yı görünce şaşırmıştı ama tek kelime et­
m eden çıktı ve biraz sonra elinde bir anahtarla döndü. Ja­
cina istemeyerek de olsa onuıı arkasından otelin çalı çıkın­
tısındaki küçük bir odaya giıti.
Daha sonra Kont'un yardımcısı ona akşam yemeği için
koyun eti yahnisi getirdi. Jacina otele ilk geldiğinde açlık­
tan kendini halsiz hissediyordu ama şimdi iştahı kaçmıştı.
Yemekten birkaç lokma aldıktan sonra tepsiyi kenara itti.
Ö nceden hazırlanmış leğende yüzünü ve ellerini yıkadı,
sonra da yatağın üstündeki kocaman kuş tüyü yorganın al­
ıma sokuldu.
Başını yastığa daha yeni koymuştu ki caddeden gelen
bağrışmaları ve küfürleri duydu. Ayak sürüme sesleri ve acı
dolu yüksek çığlıklar duyuluyordu. Jacina yataktan kalkıp
küçük pencereye koştu.
Biri aşağıdaki kaldırım taşlarına oturmuş inliyordu. Kısa,
sağlam bir ok, atıldığı yerde, kaldırım kenarındaki olukta
yatıyordu. Koşar adım ayak sesleri caddeden geri çekildi.
Jacina’run ne yapınası gerekiyordu? Kont İliç kimseye
görünmemesini söylemişti ama Jacina varalı bir insanı so­
ğuk gecenin ortasında orada nasıl bırakabilirdi?
Pelerinini geçirdi ve koridora koştu. Odasından çıkar
çıkmaz kattaki diğer oda kapılarının da açık olduğunu he­
men fark etti. Dikkat çekmeden merdivenlerden gizlice inip
kulak kabarttı.
Merdivenlerden yukarıya doğru çıkarken otel müşteri­
lerini rahatlatmaya çalışan kapıcının sesini duydu. Sonra
Kont’un kapısını çaldığını duydu. Kapıcı kısık sesle
Kont la konuştu. Kont karşılık verirken sesi endişeli geli­
yordu.
1—H *■ ’/b'iC-.’

“Onu benim odama çıkartın." diye emir verdi. “Ve bir


doktor çağırın."
Kapıcı lobiye döndü. Kont tırabzanlara yasianaıak bek­
ledi. Jacina merdivenlerden scssiy.ce inerek Koııt'un yanına
geldi.
“Ne oldu?" diye sordu.
“Yardımcım yakınlardaki m eyhaneden otele dönerken
saldırıya uğramış," dedi Koni üzüntüyle. “Saldırgan okla bir
bacağını kırmış.”
Jacina çok şaşırmıştı. “Böyle bir şeyi kim yapmış olabilir
ki?"
Kont yüzüne baktı. “Fronard’dan başka kim olabilir? Bu,
ben istesem de istemesem de yardımcımın yarın benimle
birlikte şatoya gelememesini garantileyecek. Fronard bcniuı
her .şeye rağmen gideceğime inanıyor, çünkü Kontes beni
bekliyor olacak."
Jacina başını salladı. “Çok uğursuzlar, Lordum. Peki,
şimdi Rougemoni konusunda ne yapacaksınız? Yine de ora­
ya gidecek inisiniz, tek başınıza?"
“Gideceğim, gitmek zorundayım," diye cevap verdi
Kont. “Yardımcım ben geri dönene kadar benim odamda
rahat eder." Kont, Jacina’nın titrediğini ve yavaşça pelerini­
ne daha sıkı sarındığım gördü.
“Yatağınıza dönün, Jaeinıı. Ben her şeyi halledeceğim."
“Ama Lord Cenapları...”
“Jacina!" Kont un sesi birdenbire sertleşmişti. “Dediğimi
yapmanızı emrediyorum!"
Jacina istemeyerek de olsa küçiik odasına çıkan dar m er­
diveni lırtııandı.
Fakat ıtyuyamadı. Doktorun geldiğini haber veren otel
kapısının ağır kapı tokmağının sesini duydu. Kom ün yar-
AŞK ŞATOSU - 129

d imcisi muayene edilirken aşağıya yukarıya koşuşturanların


ayak seslerini duydu. Kilise çanlarının çalındığını duydu. İlk
horozun öttüğünü duydu, gökyüzünü yaran ilk ışıkları gör­
dü.
Ne zaman gözlerini kapatsa Kont’un onu öpm ek için
eğildiğindeki yüz ifadesini görüyordu. Dudaklarının dudak­
larına dokunm asında ona karşı arkadaşlıktan öte bir şeyler
hissettiğini anlatan bir duygu olduğunu hatırlıyordu.
Yatakta dönüp durdu, sonunda yorganı üstünden altı.
Mademki uyuyamıyordu yalakta durmasının bir anlamı yok­
tu.
Yataktan kalktı ve yıkanmak için ayrılmış bölmeye geç­
ti. Kalay alaşımı küvete testiden biraz su döktü ve yıkanmak
üzere geceliğini omuzlarından sıyırdı. Yüzüne su çarpmak
için eğildi ve doğm lurken yıkanma bölümündeki aynada
kendi yansımasıyla karşı karşıya geldi.
Omuzları, derisinin altındaki hafif kızarıklıkla porselen
kadar bevtız görünüyordu. Yanaklan da kırmızıydı ve göz­
leri parlıyordu. Mahcup bir heyecanla aynadaki kızın
Kont’un ‘sevgili Jacina’sı' ‘dünyalar güzeli küçük yardımcısı’
diye adlandırdığı kız olduğunu düşündü.
Yüzünü avuçlarının arasına gömdü. Buna bir son verme­
liydi. Kont'un kalbinin onun için kendi kalbinin ona çarptı­
ğı gibi delice çarptığını düşünm eye izin veremezdi kendine.
O şu anda özgür bir erkek değildi ve askı da olmayacaktı.
Fronard ve Feiice’le bu mesele çözüme ulaştıktan sonra
hâlâ gerçek Felicc’c bağlı kalacak i ı. Bunu Jacina’ya hatırlat­
mış ve ondan kendisine yardım etmesini istemişti. Kont’un
ona lıcr şeyden çok bir dost olarak ihtiyacı vardı.
Jacina kaldırım taşlarından geçen bir arabanın tekerlek
seslerini duyunca basını kaldırdı. Bu. Konr’u Roıtgeınonı’da
130 *

götürecek olan araba olmalıydı. Hğer jacina bugün İngilte­


re'ye geri dönerse kim bilir Kondu bir daha ne zaman gö­
recekti? KorU ondan yardımım ve dostluğunu istemişti. Ö y­
leyse Jacina da ona istediğini verecekti.
Hemen yıkanıp aceleyle giyindi. Koni aşağıya inerken
Jacina lobiye gelmişti bile. Kont Jacina’vı görünce şaşırdı.
“Sabahın erken saatinde Cenevre’ye giden bir taşıt o ld u ­
ğunu sanmıyorum,” dedi.
“Ben Cenevre'ye gitmiyorum, Lord’um. Sizinle geliyo­
rum.”
Kont’un alnı karanlıklaştı. “Bunu kabul edem em . Jacina.
Diğer her şeyle birlikte bir de sizin güvenliğiniz için endi­
şelenmek zorunda kalmak islemiyorum.”
“Ama nereye gideceğinizi ne Monşer Fronard nc de Fe-
lice biliyor, öyle değil mi?’
“Hayır,’ diye kabul elli Kont. “Bilmiyorlar.”
"Aslında, bu gece gelişinizi şatoda bekleyecekler, değil
ini?”
Kont gönülsüzce evet anlamında basını salladı. “Bekle­
yecekler.”
“Tamam işle!” diye haykırdı Jacina zafer edasıyla. “Sizin­
le birlikte gelmem ne gibi bir tehlike doğurabilir?”
Kont içini çekip başını salladı. “Jacina, b e n ...”
“Gerçek T'clicc'i bulduğunuz, zaman,” diye ısrar etti Jacina.
“Ona götüreceğiniz hikâyeyi bir düşünün. Anlattıklarınız ona
inanılmaz, gelecek! Yanınızda hikâyenizi destekleyip sizi doğ­
rulayacak bir arkadaşınızın olması daha iyi olmaz im?”
Kont, jacina'nın söylediklerini düşündü. “Belki de haklı­
sınız,” dedi yavaşça.
“Haklıyım! Haklı olduğumu biliyorum, Lord Cenapları,”
diye haykırdı lacina sevindi.1.
AŞK ŞATOSU « 131

Kont ona bakarken dudaklarında küçük bir gülümseme


belirdi.
“Tamam, küçük yardımcım ve arkadaşım, eğer benimle
birlikte gelecekseniz sizi bııhlardan daha sıcak Lutacak elbi­
selere ihtiyacınız olacak. Kapıcıdan size karısının elbisele­
rinden bir şeyler vermesini rica edeceğim .”
Yarım san t sonra Jacina Koııt'la birlikte arabaya yerleş­
mişti. Üzerine çok büyük gelen yün pelerin, yüııiü bir etek,
kürklü bir şapka ve kedi büyüklüğünde bir manşonla garip
göründüğünü bitiyordu ama hiç um urunda değildi!
Koni, Jacina’yı otelin önünde görünce üzerindeki kıya­
fetler hoşuna gitmişti ama bundan keyif aldığını belli etme­
mek için dikkatli davranmıştı. Arabacı Kontu kör sunmalıy­
dı, eünkii yol boyunca durduğu yerlerde çene çalabilir ve
haber dönüp dolaşıp St.Moritz’e geri gelebilirdi.
"Fronurd ia karımın onların düşündüğü kadar aciz olma­
dığıma uyanmalarını islemem," dedi Kont. ”Fn azından şim­
dilik.”
Yola çıktıklarında hava avazdı. Çatıların üzerine soğuk
bir sis çöküyordu. Jacina geçtikleri caddelere ilgiyle bakı­
yordu. Kvlerin kalkan duvarları ve balkonları vardı, canlı
renklerle boyanmışlardı. Yoldaki kaldırımlar süpürülmüş vc
temiz görünüyordu.
Kont. Jacina’ya yardımcısını anlattı. Yardımcısı, üzerinde
kapüşonlu pelerin olduğu için kendisine saldıran kişinin
yüzünü görmemişti. Saldırgan otelin yanındaki dar sokak­
tan birdenbire ortaya çıkmıştı. Saat gece yarısını geçtiği için
ortalıkta kimsecikler kalmamıştı.
Yardımcısının çok ağrısı vardı ama o gık dem eden katla­
nıyordu. Meyli a nede o kadar uzun kalmanın kendi hatası
olduğunu söylüyordu Şehri dolaşmak için dışarıya Kont tan
izin almadan gizlice çıkmıştı Muayenesini yapan doktor ba­
cağının zamanla iyileşeceğini ama iki ay boyunca yürüme­
mesi gerektiğini söylüyordu.
“Bir şiire St. Moritz’de kalacak kadar hassas davranacağı­
nı hiç sanmıyorum,” dedi Kont dalgın dalgın. “Görünüşe
bakılırsa dün gece çok güzel bir İsviçreli hanımla tanışmış!”
Şehrin çıkışında Kont, Jacinayla birlikte kapılarını yeni
açan küçük bir handa bir şeyler atıştırmak için arabacıya
mola vermesini rica etli. O sabah Cronos O tclfndc onlara
kahvaltı servisi yapabilecek hiç kimseyi görmemişlerdi.
Kont’la Jacina'ya kırmızı masa örtüsü olan küçük bir m a­
sa gösterildi. Günlerdir doğru dürüst bir şey yemeyen Jaci­
na sıcak ekmekle balı iştahla yedikten sonra bir kâse de kö­
püklü sıcak sür içti.
Kont bütün hareketlerinde göremiyormuş gibi davranı­
yordu. Jacina kendi kontrol etmesindeki gücüne hayrandı.
Handan ayrılırlarken sis d e kalkıyordu.
Arabacı, arabadaki bölmesinde pipo tüttürüyordu. Gel­
diklerini görünce dostça başını eğcü vc piposunu arabanın
üstünden fırlattı. Kont, arabaya binmesine yardım ederken
Jacina elinin dokunuşuyla titrediğini hissetti. Kont geçip
kargısına oturm adan önce de Jacina’nm dizlerini bir keçey­
le örttü. Sonra arabacı yola devam etti.
İşimiz bu kadar acil olmasaydı, birlikle yabancı bir ülke­
yi dolaşan sıradan yolcular olduğumuzu haya! edebilirdim,
diye düşündü jacina.
Kont hafifçe kotuna dokunup ona pencereden dışarıyı
gösterdi. Jacina camdan bakınca nefesini tuttu. Buzdan baş­
larıyla göz kamaştıracak biçimde parıldayan şekiller .Keme­
se Alpleri’ydi.
Asıl felice Delisle'yJc ilgili gerçek o dağlarda bir yerler­
de yalıyordu.
IX. Bölüm

ol. dağların içine doğru kıvrıla kıvrıla yükseldikçe

Y yükseliyordu. Ara sıra, arabanın tekerleklerinin gı­


cırtısıyla atların toynaklarından çıkan rap rap ses­
lerinden başka hiçbir sesin duyulmadığı sık çam ormanları­
nın arasından geçiyordu. Bazen d e aşağtda görülebilen lek
şey hızla akan bir su şeritlinin olduğu taş köprülerden ge­
çiyordu. Çoğu zamansa Tacina'nın baş döndürücü bir kan­
yondan başka bakabileceği hiçbir şey olmayan sarp kaya­
lıkların yanına çıkıyordu.
Zaman zaman atlar buzla kaplı sert yolda kayıyor ve
dehşet dolu hır an için araba geri geri gitmeye başlıyordu.
O zaman arabacı kamçısını şaklatıyor ve "deh deh deh" d i­
ye; bağırıyordu. Allar koşum takımlarına daha kuvvetli asılı­
yor ve araba hareket ediyordu.
Hava gittikçe daha sert ve ela hu soğuk oluyordu, jacina,
pek şık olmasa da kalın pelerinden memnundu, bilerini ko­
caman manşona iyice sokuyordu.
Kont’un yanında okluğunu bir an olsun akimdan çıkar­
mıyordu.
Ne zaman ona doğru baksa yüz ifadesi hep kararlı ve
sertli. Siyah gözleri yorgun göz kapaklarının altında derin­
134 ■

lere dalmıştı. Çok az konuşuyordu ama Jacina ona som sor­


duğunda her defasında kibarca cevaplıyordu.
Jacina, araba dağlara doğru, Felice’in dünyasına doğru
çıktıkça Kont’un düşüncelerinin ilk kez karşılaşacağı nişan­
lısına giderek daha çok yoğunlaştığını hissediyordu.
Gerçek Felice’in güzel olup olmadığını düşünm eden
edemiyordu. Kont’un ağabeyi Crispian ona âşık o lm u ş t u ,
diye düşündü yüzünü çarpıtarak. Kont neden olmasın ki?
Sonra manşonun içindeki elini sertçe çimdikledi. Bu hiç
uygun değildi. O buraya Kont’un arkadaşı ve yardımcısı
olarak gelmişti vc aynen böyle davranıp düşünmesi gereki­
yordu .
Öğlende arabacı küçük bir handa durdu, ilanın sahibi
İsviçre birasıyla dolu kulplu sürahiler, ekmek ve peynir di­
limleriyle geldi. Jacina çekinerek bira yerine çorba içip iç­
meyeceğini sordu. Kont gülümsedi ve han sahibine misafi­
rine biraz patates çorbası getirmesini söyledi.
Karınlarını doyurup biraz dinledikten sonra yola devam
ettiler. Jacina gözlerini kapattı ve çok geçm eden uykuya
daldı.
İki saat sonra uyandığında üşümemesi için keçenin
omuzlarına çekildiğini hissedebiliyordu. Gözlerini açtı ve
Kont’un gözlerinin içine baktı. Uyurken kendisini seyredip
seyretmediğini düşününce yüzü kızardı.
Kont hemen gözlerini kaçırdı.
“Kar yağıyor,” dedi.
Jacina arabanın penceresinden dışarıya baktı. İri, baş
döndürücü kar tanecikleri havada dans ediyordu.
Yol giderek daha dik yokuşlara doğru ilerliyordu. Araba
yükseklere tırmanırken neredeyse dikey duruyormuş gibiy­
di. Soıını yo! düzleşti ve tekrar ormanın içine doğru kıvrıl­
AŞK Ş A T O S U « 135

dı. Akşam karanlığı çökerken Jacina ağaçların arasından


kurtların ulumasını duymaya başladı.
Araba, Savrin’in küçük kasabasına girdiğinde hava iyice
kararmıştı. Arabacı belediye binasının karşısındaki bir ote­
lin önünde durdu.
Bir kapıcı çantalarım almak için koştu. Arabacı arabayla
atları arka bahçedeki ahıra yerleştirirken kapıcı da Kontla
Jacina’yı otele götürdü.
Kont iki oda istedi. Arabacı otelin salonundaki peykede
uyuyacaktı.
Jacina kendi odasında dinlencbilmektcıı dolayı memnun­
du. Temiz dağ havasından teninin parladığım fark etti. Akşarn
yemeğinde Kont'a eşlik etmek için aşağıya inmeden önce saç­
larını taradı ve botlarını çıkarıp bir çift saten terlik giydi.
Beyaz çiniyle kaplı bir soba yemek odasını sıcak tutu­
yordu. İçeride iki uzun ahşap masayla banklar vardı. Birkaç
müşteri sobanın yanına toplanmış hem sohbet ediyor, hem
de büyük içki kupalarından bira yudumluyurlardı.
Jacina, Kont'la birlikte banklardan birine oturdu.
Yemek odasındaki görevli telaşla gelip kendim tanıttı ve
siparişlerini aldı. Menüde lezzetli tavşan eti yahnisi olduğu­
nu söyledi. Jacina tadına bakmaktan memnun olacağını
söyleyince Kont aynısından iki kâse istedi.
Kör Kont’la arkadaşı görevlinin ilgisini çekli. Siparişleri
mutfağa bildirdikten sonra dönüp masalarının etrafında do­
landı. Nereye gittiklerini sordu.
Kont önce tereddüt elti sonra söyledi.
“Rougemom’a.”
Birdenbire odanın içinde bir sessizlik oldu. Sobanın et­
rafındaki müşteriler sohbetlerine ara verdi. Siparişleri alan
adanı çenesini kaşıdı.
I36 ■ '

“Oraya en son ne zaman gittiniz?’' diye sordu.


“Rougemont’a hte gitmedim,’’ diye cevap vercii Kont.
“Meyse, daiıa önce gitmiş olsaydınız orayı çok değişmiş
bulurdunuz.”
Kont nedenini sorunca adam açıkladı.
“Bu yıl orada bir çığ oklu. Köyün dörtte biri yıkıldı, m on­
şer. Çok kişi öldü.”
Kont kaskatı kesikli. “Bu tam olarak ne zaman oldu?”
Adam kaşlarını çatıp düşünürken Jacina ona endişeli
gözlerle bakıyordu. “Martın sonlarında ya da ona yalcın bir
tarihte.” diye cevap verdi adam.
Koni nefesini tuttu.
“Yaşlı Kont’un ölümünden bir ay sonra,” diye mırıldandı.
“Efendim, monşer?" diye sordu otel görevlisi.
Kont başını salladı. “Önemli bir şey değil. Söyler inisiniz,
oraya taşınan Cenevre!i okul müdiresi hakkında bir bilginiz
var mı?"
Otel görevlisi bu konuda bir şey bilmediğini söyledi ama
sobanın yanında oturan müşterilerden biri araya girdi.
“O, öldürüldü, monşer. Evdeki diğer insanlarda öldürül­
dü. Onunla birlikte yaşayan iki genç kadın sağ kaldı. .Ama
sonra onlardan biri de öldü
Jacina Kont’un yüzüne baktı. Aklından geçenleri okuya-
ınıyordu.
“Acaba," dedi Kont. “Buradan Rougemont’a gitmek ne
kadar sürer?”
Otel görevlisi oraya arabayla gitmenin imkânsız olduğu­
nu açıkladı. Yok sadece Sau liıer G eçidine kadar bir arabay­
la dört atın geçebileceği genişlikteydi. Omdan sonra Roırge-
morıt vadisine sadece bir patikadan gidiliyordu. Kont'un bir
yük beygirine ihtiyacı olacaktı.
AŞK ŞATOSU - 137

Kont yarın otelden bir yük beygiri kiralayabileceklerine


karar verdi. Atı arabanın arkasına bağlayacaklardı. Saultier
Geçidi’ne geldiklerinde Kont’la Jacina yola yük beygiriyle
devam edecek, arabacıysa Savrin'e geri dönecekti.
Tam o sırada tavşan eti yahnisi geldi ve bütün konuşm a­
lar kesildi. Kont’la Jacina yemeklerini çabucak vivip odala­
rına çekildiler.
O gece Jacina rüyasında dağlardan üzerine doğru gelen
yüksek bir kar dalgası gördü.

Savrin’le Saultier Geçidi’nin arasındaki yol mesafesi yir­


mi inildi. Atların toynakları toz halindeki karın içinden g e­
çerken çatırdıyordu. Kont yol boyunca sessizce olurdu. Ja­
cina gözünü hiç ayırmadan nefes kesici manzarayı seyretti.
Dağlar başının üstünde kule gibi yükseliyordu. Gökyüzü
saydam inci rengiydi.
Kır manzarası o kadar güzeldi ki Jacina’yı düşünmeye
sevk etti. Belki de Felice’in nişanlısı Crispian’ın ölüm ünden
sonra Ruven Şatosu’na gitmek istemeyişinin başka nedenle­
ri vardı. Belki de o bu dağlarda İngiltere'de ve tanımadığı
insanların arasında yoksun kalacağından korktuğu bir iç
huzuru bulmayı başarmıştı.
Saultier Geçidi ne gelince araba durdu. Burada yol ger­
çekten de yavaşça yok oluyordu. İleride geniş ve derin bir
dere çukurunun içinde gözden kavlıçlan karlı bir patika
uzanıyordu.
Arabacı, arabanın arkasından yük beygirini çözdü. Kont,
Jacina’yı eyere kaldırdı. Sonra kendisi de jaeina nın arkası­
na bindi.
:'Şu andan itibaren artık kör olmamamın benim için da­
ha güvenli olduğunu düşünüyorum .” diye fısıldadı.
138 ■

“Bundan memnuniyet duyarım,’’ dedi Jacina gülümseye­


rek.
Arabacı arabayı döndürdü. "Au revoir dedi ve Savrin’e
geri dönm ek üzere yola koyuldu.
Kont’la Jacina sonsuz, bîr sahra gibi görünen yerde yal­
nız kalmışlardı.
Geniş ve derin dere çukuruna doğru vot alırlarken rüz­
g â r y a n la rın d a n u ğ u ltu y la esmeye başladı. İler taraftan ka­
ranlık ve sarp kayalıklar yükseliyordu.
Dere yatağı kayalıktı ve at bazen sendeliyordu ama Jaci­
na Kont’un güçlü kollarının arasındayken kendini her an
güvende hissediyordu.
Donmuş bir şelaleden geçtiler. Şelale, havada asılı duran
bir ayna gibi görünüyordu. At sırtında bir saat kadar yol al­
dıktan sonra elere yatağı bir vadiye doğru genişledi. Dün
gece buralara çok kar yağmış olmalıydı. Vadinin tamamı
beyazın saf ve parlak örtüsü altındaydı.
Jacina uzakta bir kilisenin sivri uçlu kulesinin etrafındır
birbirine sokulmuş kırmızı çatılar fark etti.
Dere yatağından çıkarken soğuk rüzgârı da arkalarında
bırakmış oldular. Jacina temiz ve sağlıklı havayı yüzünde
daha iyi hissedebilmek için pelerinin kukuletasını geriye it­
ti.
Kont onu kollarında daha sıkı tutuyor gibiydi. Jacina sı­
cak nefesini ensesinde hissediyordu.
Keşke sonsuza kadar böyle yolculuk eclebilsek, diye dü­
şündü Jacina. Ne açlık ne susuzluk ne dc yorgunluk hisse­
diyordu. Kont’u kendine bu kadar yakın hissetmenin heye­
canıyla kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu.
Rougenıınt’a geldiklerinde her yer sür limandı. Issız bir
köy meydanına doğru yola devam ettiler. F.traflanna bakı­
AŞK ŞATOSU • 139

nan Konl'La jacina meydanın dört sokağa açıldığını fark et­


tiler.
Sokağın biri neredeyse altı metre kadar yükselen karla
kaplı bir enkaz duvarında birdenbire son buluyordu. Orada
burada bir bina duvarının beşik çatısıyla birleştiği yerdeki
üçgen bölüm ün tepesi kara saplanıyordu. Yoksa başka yer­
lerde karın yüzeyi hiç bozulmamıştı.
Kont’la Jacina bu korkutucu manzara karşısında oklukla­
rı yere mıhlanarak kasvet içinde olurdular. Kont hemen at­
tan indi. Kollarını uzattı ve Jacina atın sırlından aşağıya kay­
dı. Bir an için Kont Jacina’ya sanki onu asla bırakmayacak­
mışçasına sarılır gibi oldu. Sonra geri çekildi. O nunla göz
göze gelmeden etrafına bakındı.
Meydanda deri pantolonla küçük bir erkek çocuğu gö­
rünmüştü. Kont baş işaretiyle onu yanma çağırdı. Çocuk
başta çekinerek yaklaştı ama Kont ona biraz bozuk para
gösterince adımları hızlandı. Çocuk boz.uk paralar karşılı­
ğında atı doyurup sulamaya söz verdi.
Kont ona bilgi alrnak için kime müracaat edebileceğini
sorunca çocuk meydanın diğer tarafındaki kırmızı panjurlu
büyük bir evi gösterdi.
“Ma Grand-mercr dedi ciddiyetle. 11Hile c o n n a jt toııt:'
Kont hafifçe gülümsedi.
“Tamam," dedi Jacina’ya dönerek. “Büyükannesi gerçek­
ten her şeyi biliyor mu bir bakalım!-’
Meydandan kırınızı panjurlu eve cioğrıı geçtiler ve Kont
ön kapının tokmağını kaldırdı. Kapının tokmağını vurm a­
sıyla çıkan ses bütün köyde yankılanmışıı sanki. Jacina el-
ralraki bîiriin evlerin pencerelerinden gizlice bakan yüzleri
hisseti).
140 ■

Kapın m arkasından yavaşça, sürüklenerek gelen ayak


sesleri duyulabiliyordu. Kapı gıcırtıyla açıldı ve iki büklüm
olmuş, hasla, ufak tefek yaşlı bir kadın önlerinde durdu.
“ OuP Que voulez-vousT
Kont reverans yaptı. “Madam, biz noııs eherehons...
Matmazel Felice Delisle’yj arıyoruz."
Bu sözlerle birlikle yaşlı kadının içini bir ürperti kapla­
mış gibiydi. Kadın gözlerini kapatıp içini çekti. Sonra titre­
yerek bir pençe gibi parmağını kaldırıp Jacina’nın daha ön­
ce uzaktan ördüğü kilisenin sivri uçlu kulesini işaret etti.
f.a pelile esi lâ," dedi vc kapıyı kapattı.
Yaşlı kadının parmağıyla gösterdiği yeri takip ederken
Kondun beti benzi atmıştı.
Başka tek kelime etm eden uzun adımlarla yürüyerek ka­
pının eşiğinden uzaklaştı. Jacina umutsuzca peşinden koş­
turdu. Kont onu tamamen unutmuş gibi görünüyordu. San­
ki sadece kendi kalbinde gizlice barınan çok önemli bir
randevuya yetişmek için acele eder gibiydi.
Jacina geçtikleri evlerin aralık kapılarından onları seyre­
den yüzlerin farkındaydı.
Sokağın sonuna gelince Kont bir köşeye döndü. Jacina
ona yetişmek için koştu. Kont’un kilisenin bahçesine vc
mezarlığına açılan küçük kapıyı açıp içeriye girdiğini gördü.
Jacina'nın kalbi caııı bir fanusu kapatılmış kuşun çırpın­
ması gibi göğüs kafesini zorluyordu.
Kondun en sonunda Felice’ini bulacağı yer bu kilise me­
zarlığı. bu karlı ve soğuk toprak parçası mıydı?
jacina Kondun mezar taşlarının arasında ilerlemesini
gözleriyle takip etti. Bir mezarın başında durakladığım, göz­
lerini dikip baktığını ve. yavaşça diğer mezara doğru ilerle­
diğini gördü. Burada Kont bir an için sendeledi, .sonra k en ­
AŞK ŞATOSU ■ 141

dini toparlayıp başı öne eğik, omuzlan ani ve dayanılmaz


bir yükün altına girmiş gibi çökük vaziyette durdu.
Jacina peşinden yavaşça kilisenin mezarlığına girdi.
Kont’u durduran ilk m ezar taşına baktı. Mezar taşında
şunlar yazıyordu:
M adam Ilerm ione Gravali,
N e en Gen_ee Avril 10 1810
Mart cm Rougemoul Mars 25 1857
Bu kişinin Felice’in birlikte yaşadığı okul müdiresi olma­
sı gerektiğini anladı.
İkinci mezarda yazan sözler esrarengiz bir şekilde üzeri­
ne atlamış gibiydi.
Matmazel Felice Delisle
N_e en Genjue Novembre 12 1836
Mor t en R ougem ontjuin 1857
Felice Delisle çığdan üç ay sonra, haziranda ölmüştü.
Jacina’nın gözlerine yaşlar hücum eııi aırıa Kont iv in mi.
kendisi için mi yoksa Felice için mi ağladığından emin de
ğildi. Farkında olduğu tek şey kararmış gökyüzünün altın­
daki bu çıplak m ezar ve nişanlısının kaybı karşısında ufa­
lanmış gibi görünen Kont’tu.
Nihayet Kunt kımıldadı. Başını kaldırdı ve sanki yanı İta­
sında olduğunu daha yeni fark etmiş gibi Jacina'ya baktı.
“Burada bitiyor,” dedi sadece. “Ağabeyim ürispiariın ya­
şamı... burada... son buluyor.” Derin derin içini çekti, “fin
başından beri onun eş seçimine saygı duymakla anısını
onurlandırdığımı hissettim. İki dünyada ondan bir şeyi ya­
şatabileceğimi hissediyordum. Artık o da yok."
Jacina başını eğdi. 'B en ... çok üzgünüm, t.oıd unı."
“Ben sevdiğim bir kadının yasım tutmuyorum." diye mı­
rıldandı Kont. “Çünkü onu hiç tanımıyordum. Ben ağnbe-
142 ■

yim sevdiği kadının yasını tutuyorum. Ağabeyimin hatırı


için onu mutlu etm ek istedim. Şimdi bu asla müm kün ol­
mayacak.”
jacina ellerini kenetledi ve hiçbir şey söylemedi.
Kont derin bir nefes alıp doğruldu.
‘‘Felice ölmüş olsa bile,” dedi, “Bu hikâye henüz bitme­
di. Şimdi kendisini benim kanın olarak gören kadının kim­
liğini ortaya çıkarmalıyız. Şüphelerim onun da bu köyden
olduğu yönünde.”
“Belki cie mahalle papazına danışmamız gerekiyor,” diye
önerdi Jacina.
Kont bunun iyi bir fikir olduğunu düşündü. Biraz sonra
Jacina’yla birlikte papazın evini buldular. Papazın evi yeşil
panjurlarıyla ben buradayım diye haykıran ve kapısında zi­
li olan, kilisenin karşısındaki binaydı.
Bir hizmetçi onları içeride sıcacık bir ateşin yandığı ça­
lışma odasına götürdü. Papaz çok geçmeden arkalarından
içeriye girdi. Ciddi görünümlü vc alçakgönüllü bir adamdı.
Mükemmel bir dille kendini Peder Lamont olarak tanıttı ve
Roııgemont’a gelmelerinden şeref duyduğunu ifade etti.
“Fakat ne yazık ki,” diye ekledi üzüntüyle, “Kalbini kay­
betmiş bir köye geldiniz. Dehşet içindeki bir köye geldiniz.
Sanırım başımıza gelen felaketi duymuşsunuzdur?”
“Duydum,” diye cevap verdi Kont ağırbaşlılıkla. “Aslında
olanlardan ben kendimde ele derinden etkilendim çünkü
çok saygı duyduğum genç bir kadını kaybettim. Adı Felice
Dclisle’ydi.”
“Alı! Matmazel Felice!” Papaz K onta kederli gözlerle
baktı. “Onu tanıyordum, monşer. Naif, dindar ruhili bir kız­
dı. Sonunda birilerinin ona saygısını belirtmek için gelmesi­
ne çok sevindim.”
AŞK ŞATOSU - 143

Koni kaşlarını çattı. “Bilseydim daha önce gelirdim.” de­


di. “Ailem durum dan niçin haberdar edilmedir’
Peder I,amont içini çekti. “Size haber verilmedi mi? Anlı­
yorum, anlıyorum. O halde anlatılacak çok şey var. Ölü­
münden sonra bir takını anormalliklerin olduğunu anlama­
lısınız, monşer. Size her şeyi anlatacağım. Ama önce izniniz­
le size çay ikram edeyim.”
Papazın zili çalmasıyla hizmetçi içeriye girdi. Papa/, çay
getirmesini söyledi, sonra parmak uçlarını çenesinin altına
dayayarak sandalyesine yaslandı.
"Benden hiçbir ayrıntıyı saklamayın,” dedi Kont çabu­
cak. “Her şeyi bilmek istiyorum. Lütfen önce çığdan başla­
yın.”
Papazın gözlerine hüzün doiıı bir ifade yerleşti.
“Alı, monşer, öyle bir geceyi nasıl anlatabilirim ki? Ce­
hennem görüntüsünü nasıl tarif edebilirim? Dağ güm bürde­
di ve üzerimize geldi. Kayalıklar, buz ve karın gürültüsü üs­
tümüze çöktü. Köylülerin çoğu öklıı, birçoğu da yaralandı.
Yirmi ev yıkıklı. Bu evlerden biri Madam GravaJt’ın eviydi."
Kont başını salladı. “SavriıvdeŞ" dedi kısık sesle, “Bana o
evden iki genç kadının sağ kurtarıldığı söylendi.”
“Doğru,” diye mırıldandı papaz. “Matmazel Felice ve
başka bir genç kadın. Hayatta kalmaları neredeyse bir mu­
cizeydi, monşer. O evdeki diğer lıcrkcs öldü. Madam Gra-
valt, yaşlı bir öğretmen olan kiracısı Madam Frouleaıı ve
hizmetçileri.” Papaz duraksadı ve başını salladı.
“İki genç kadın kurtuldu ama Matmazel Felice fena hal­
de yaralanmıştı. Birkaç hafuı boyunca komada yattı. Doktor
onu kurtarmak için elinden geleni yaptı ama Tantrnın dile­
ği daha güç!iiydii.”
Kont başını öne eğdi. "Komadan hiç çıkmadı mı?”
“Hayır, monşer.”
Kont yerinden kalkıp pencereye doğru yürüdü. Ellerini
arkasında kenetleyip gözlerini köyün üzerinde yükselen d a­
ğa dikerek öylece durdu.
“D iğer... genç kadın kimdi?” diye sordu.
“Diğer genç kadın,” diye tekrar etti P eder Lamoni üz­
gün bir ses tonuyla. “O, m onşer, size anlatmam gereken
hikâyenin başkahramanı. Madam Gravalt Cenevre’de okul
yönetirken bir iyilik yaparak öksüz kalan yeğenini yanma
aldı.
“Yeğeninin adı Lisette’ydi. Lisette ve Matmazel l-'elicc çok
zıt kutuplardaydı, anlıyor musunuz? belice çok sessizdi, ki­
tapları, çalışmayı ve dua etmeyi severdi. Kırılgan bir yapısı
vardı. Lisetle’ysc... şeyy, o farklıydı. Halasının hayatını p e­
rişan etti. Yine d e Tanrının planının esrarengizliğine bakın
ki o korkunç geceden sonra hayatta kakın Felice değil de
Lisette oldu."
“O ve Felice arkadaşlar mıydı?” diye sordu Koni,
Papaz biraz düşündü. “Cenevre’d e arkadaşlar mıydı,
bundan tam olarak emin değilim. Ama Madam Gravalt Ro-
ugem ont’a gelince yeğeni de onunla birlikte geldi. Felice
hastalığından sonra onlara kaLıldı ve ondan sonra iki kız ke­
sinlikle arkadaşlık kurdu. Monşer, biz köylüler Felice’in
kaybı için çok yas tuttuk. O bizim için tres sym patbiqud
ydıı. Oysa Lisette...”
Hizmetçi çaylarla birlikte içeriye girince sustu. Hizmetçi
çay fincanlarını bırakırken papaz ona nazikçe bir şey sordu.
Hizmetçi kaşlarını çatarak "elle avai! ııne â m e tr_s emelle*"
dedi.
“İşte duydunuz,’' dedi Peder Lamoru, “l.ucille. Madam
Gravalt’ın ölen hizmetçisinin arkadaşıydı. Arkadaşı Lisette
AŞK ŞATOSU . M5

için ‘çok acımasız bir insan’ dermiş. Ben onun kadar ileri
gitmeyecektim ama kendisi gerçekten çok üzgün.”
Lucillc’den bir çay fincanı almak için duraksadı sonra an ­
latmaya devam elti.
“Biliyorsunuz, Madam Gravali bir hayır derneği okulu
yönetmiyordu. Yeğeninin yanında kalınası karşılığında ça­
lışması bekleniyordu. Bu Liseltc Gravali gibi bir kızın işine
gelmedi. O daha lazla yaşam tstedi. Cenevre’d e kendine bir
âşık buldu. Bu sevgili yerci bir sulh hâkiminin oğluydu ama
babası kumar oynadığı için onu evden kovmuştu.
“Adamın Liselte üzerinde kötü bir etkisi vardı. Lisette
meyhanelerde ve kumar salonlarında onunla birlikte olabil­
mek için geceleri gizlice dışarıya çıkıyordu. Sevgilisiyle bir­
likle kaçmayı planlıyorlardı. Madam Gravali niyetlerini an­
ladı ve bu işe engel oldu. Sanırım Rougemont'a taşınıp ye­
ğenini de yanında getirmeye karar vermesinin sebeplerin­
den biri de buydu. Onu özentilerden, kandırılmaktan ve
şeytanın oyunlarından uzaklaştırmak istiyordu.”
I.ucille homurdandı ve odadan çıkarken Fransızca bir
şeyler söyledi. Kapı hizmetçi kadının arkasından kapanır­
ken Peder Lamont içini çekti.
“Lucille’nin de dediği gibi bu hiçbir şeyin sonu olmadı. Da­
ha sonra âşığın Lisettc'yi takip ettiğini öğrendik. Rougemont’a
hiç gelmedi, anlayacağınız bir burada bir tek meyhanemiz
var! Fakat adam civardaki bir kasabaya ValabrcVe gidiyordu.
Orada kendine geçici olarak kalabileceği odalar kiraladı ve
bildiğimiz kadarıyla kumar oynamaya ve içmeye devanı eni."
Kont papazı dikkatle dinliyordu.
“Felice’in ölüm ünü bana bildirmeyişinizin nedenleri ol­
duğunu söylediniz.” diye hatırlattı papaza. ‘Anormal du ­
rumlar' diye tabir ettiniz. Neydi bunlar?”
146 ■ '$£'» Ct'ÇfOî/*

“Monşer. Felice kentlinden bahsetmekten kaçman bir in­


sandı. İngiltere’de bir vasisi ve Hinciısrarvcla da bir nişanlısı
olduğunu biliyorduk aııia hepsi bu kadardı, bu kişilerin ne
isimlerini ne de lam olarak nerede yaşadıklarını biliyorduk,
insanların gizlisini saklısını araştırmak âdetimiz değildir. Va­
sisinin şubat avmda öldüğünü ve Felice’in çok üzgün oldu­
ğunu duyduk ama o hiç kimseyle konuşmak islemiyor gi­
biydi.
“Çığın ardından hayal edemeyeceğiniz kadar karışıklık,
acı, yaralı ve mağdur insan vardı. Onun tarafından kiminle
irtibat, kurmamız gerekliğini düşünmemize kalmadan Liset-
te kontrolü ele geçirdi.”
Kont birdenbire pencereden başını çevirip adama baktı.
“Ne demek istiyorsunuz?”
Peder Lamont huzursuz görünüyordu. ‘Anlatmak istedi­
ğim şu, monşer, Liselte ona yeni tuttuğu evde bakıyor ve
bütün mektupları, yazışmalarıyla kendisi ilgileniyordu. Li-
sette'nin kişiliği hakkında bir şeyler bildiğimiz halde bu ko­
nuda umursamaz davrandığımızı söyleyebilirsiniz ama o Fe-
lice’e gerçekten çok iyi bakıyor gibiydi.
“Durulmuş, yanlışlarından vazgeçip doğru yola girmiş gi­
bi görünüyordu ve ayrıca gözetilecek bir sürü başka aile ve
yapılacak bir yığın iş vardı, r lalla o geceden kalan yıkıntı­
ları temizleyecek vakit bile bulamadık ve şimdi yine kar al­
tındayız. Feliee'i l.isctte’nin bakımına bırakmak en iyisi gibi
görünüyordu. Soııra üzgün Felice öldü. Ve birkaç saat için­
de Lisede aniden kayıplara karıştı."
' Kayıplara mı karıştı?" diye sordu Kont. Jacina ona bakı­
yordu. Yüzü bitkin ve kederliydi.
Papaz başıyla onayladı. “Ne yapacağınım bilmiyorduk,
f ündisîaıVdaki nişanlısına ulaşabilmek için bize bir ipucu
A Ş K Ş A TO S U ■ 11 7

verebilecek yazılı bir belge bulma umuduyla Felice’in o da­


sını araştırdık ama hiçbir şey bulam adık.’
“Hiçbir şey mi?" Kont şaşırmış görünüyordu. “Fakat o
ağabeyimden, büyükbabamdan ve benden bir sürü mektup
aldı. Bir defasında bana hepsini sakladığını yazdı. Büyükba­
bamın vasiyetinin hükümlerini yerine getirmekle görevli ki­
şi bu yıl ona cn az iki mektup yazdı...”
“Monşer, biz sadece Felice'in aklığı değil, yazdığı bir
mektup bulduk. Mektup, Incil’inin içine sıkıştırılmıştı ama
üzerindeki zarfı yazmadığı için mektup bize biraz yardımcı
oldu. Mektubu yazdığı kişi Hugo adında biriydi. Bu siz mi­
siniz. monşer?’’
Kont başını salladı. Peder Lamont ayağa kalkıp çalışma
masasına doğru gitti, bir çekmece açlı ve katlanmış bir kâ
ğıl parçası çıkardı. Kâğıdı uzam ve Kont, hemen açıp o ku­
du Yüzünde garip bir ifade dolaştı. Önce fanilaya haklı,
sonra mektubu yeleğinin cebine koydu.
“Bu mektubu sakladığınız için teşekkür ederini,’’ dedi al­
çak sesle. “Ama diğerlerinin hiçbirini bulamamış olmanızı
anlamıyorum."
Peder Lamonr içini çekti. “Felice’in öldüğü gece yaşlı bir
kadın defin işlemleriyle ilgilenmeye gitmiş. Bu yaşlı kadın
Lisette’nin Felice’in odasına gelip bronz rengi büyük bir k u ­
tu aldığını söyledi. Bu kutunun içinde Matmazel Felice'in ki­
şisel eşyalarının bulunduğu kanısına vardık. Çünkü sadece
mektupları değil, ona ait herhangi bir şey de bulamadık.
Mücevher gibi eşyalarını demek istiyorum. Giyecekleri dışın­
da felice’e ait olan her şey Liselte'yle birlikte yok olmuştu."
Koni un yüzü sertleşti. “Peki, hisetıe şimdi nerede?”
Papaz basım salladı "Bilmiyoruz, monşer. O gece sırra
kadem hasrı. Bildiğimiz tek şey iki gün sonra Valabre’de
âşığıyla birlikte görüldüğü. O radan birkaç al kiralıyoılarmış.
Sonra izlerini kaybettirdiler."
Kont başını kaldırıp boş gözlerle papaza baktı.
“Peki ya âşığı? Adı neydi bu sevgilinin?” diye sordu kısık
sesle.
Papa/, cevap verirken Köni’un da Jacina'nın da beti b en­
zi attı.
“Fronard, monşer. Adı Phîlippe Kronard’dı.”
X. Bölüm

ont hem Feliee’in hem de Madam Gravali’ın me-

K zarı için gerekli bakım işlemlerini ayarladı. Oraya


her gün taze çiçekler konmasını istedi. Sonra la
eina’yla birlikle Peder Lamonl’un evinden ayrıldılar.
Kont, Lisette’nin Ruven Şatosu na Felice I Küsle kılığında
geldiğine dair inancını yaşlı papaza söylememeyi tere ili et­
mişti. Peder Lamont'un ilgilenmesi gereken bir sürü sorum­
luluğu olduğunu düşünüyordu.
Kont düşüncelere dalıp gitmiş gibiydi. Hızlı hızlı yürü­
yordu ve Jacina ona yetişmek için acele ediyordu.
Meydandaki bir taverna açıklı. Kont, Jacina’nın koluna
girdi ve onu oraya doğru götürdü. Kapı içerideki sıcaklığa
ve leziz kokulara açılıyordu. Kont. Jacina’yı küçük kafesli
pencerenin yanındaki bir masaya oturttu.
Jacina’ya sıcak süt kendine de konyak söyledi. Sonra pa­
pazın verdiği Feliee’in mektubunu çıkardı. Mektubu ja c i­
na’ya uzatınca, Jacina soran gözlerle baktı.
“Okuyun.’’ dedi. Gözleri düşüncelerini hiçbir şekilde ele
vermiyordu.
1}() ■ Ü Ş rC İfn

Jacina meklubun 24 Mart 1857 tarihinde yazıldığını gör­


dü. Çığdan bir gün önce!

Sevgili bingo,: diye okumaya başladı.


;Benimle evlenmeyi düşünm ekle hem büyükbabanızın
hem de ağabeyinizin anısını onurlandırdığınızı biliyorum
vc aslında ben de bu plan için gönüllü bir suç ortağı oldum.
Sevgili Crispian im m yerine geçebileceğinize ve za m anla
onu unutacağım a inandım .
.Simdi hastalığımdan tam am en kurtulduktan sonra bu
huzurlu yerde her şeyi yeniden düşünecek zam anını oldu.
Gerçek şu k i size iyi bir eş olam ayacağıma karar verdini. Bu
ülkeden çok uzaklarda mutlu olabileceğime inanm ıyorum .
Ne de olsa hu iilke Crispian la tan işliğimiz yerdi.
Bu ülke birbirimize âşık olduğum uz ve şim d i berıinı bü­
yük bir h u zu r bulduğum dağların arasında. Ben burada
kalm ak ve iyi kalpli arkadaşım Madam Gravall'ın gözetim i
altında öğretmen olm ak için eğitim alm ak istiyorum.
Sonuç olarak sizi bana karsı d u yd u ğ u n u za inandığınız
her türlü m innet duygusundan ve mecburiyetten a za t edi­
yorum .
Size kalpten bağlı arkadaşınız, delice Dciisle. '

Jacina’nın gözleri kâğıttan yavaşça kalktı.


“O kudunuz mu?” diye sordu Kont boğuk bir sesle.
“Ti-evel, Lord’unı. Fclicc'in şimdi çok sevdiği dağların
arasına gömülmekle huzur ve sükûnet bulduğunu düşün­
meden et !emiyomm.'!
Kont başını salladı. “17111111 edelim öyle olsun.” Mektubu
Jacina’nın elinden alıp tekrar yeleğinin cebine koydu.
Hır şiire Jauina yla sessizce olurdular. Jacina'nın canı sık­
kındı. gözlerini deviriyordu. Sonunda Kont sessizliği bozdu.
AŞK ŞATOSU ■ 151

“Eğer olaylar kendi akışında gelişmiş olsaydı vc bu m ek­


tup gönderilmiş olsaydı Ruven Şatosu’na döndüğüm de öz­
gür bir adam olacaktım."
'‘F.-evet, Lord’um .”
“Oysa şimdi hâlâ bir evliliğin boyunduruğu altındayım.”
Jacina başını kaldırdı ve K ontla göz göze geldi. Gözle­
rinde büyük bir özlem gördüğünü düşündü ama gördüyse
bile bu ifade hem en kayboldu. Kont ona biiyük bir özlem­
le bakmak yerine acıyla gülümsedi.
"Hâlâ bir evliliğin boyunduruğu altındayım,” diye tekrar
etli Kont, “Şeytanlık düşünen o iki kişiyi adalete teslim ede­
ne kadar.”
Kadehini dikip dibine kadar içLi v c masadan kalktı.
“Öğlen oldu,” dedi. “Savrin’e dönmek için hemen yol.ı
çıkmalıyız.”
Bu kez Kont Jacina’yt eyerde kendi arkasına olıııltu. Be
deni, Rougemonl'tan ayrılırlarken çıkan şiddetli rüzgâra
karşı Jacina’ya siper oldu. Hafiften kar alıştırmaya başladı
ve çok geçm eden köy rüzgârda titreyen ve hafifçe dalgala
narı bem beyaz bir örtünün içinde kayboldu.
O sahalı alabildiğine berrak ve saf görünen gökyüzü
şimdi oldukça korkunç görünüyordu. Yeryüzüne düşmeyi
bekleyen kar taneciklerine gebeydi. Kont atı endişe içinde
sürüyordu. Jacina’ya bir şey söylemese de bir kar fırtınası­
na tutulmalarından korkuyordu.
Her ikisi de akıllarında aynı garip bulmacanın parçaları­
nı birleştiriyordu.
I.isette’nin Felice Detislc’nin serveti hakkında her şeyi
bildiği Oltadaydı. Çığdan önce bilmediklerini o doğal afet
sonrasında öğrendi çünkü Felice çaresizlik içinde komada
152 • ' ' i/' *

yatarken o göne kadar aldığı her mektubu okuyabilme öz­


gürlüğünü ele geçirdi.
Felice'in hiç tanımadığı bir adamla kusursuz bir evlilik
yapmak üzere olduğunu biliyordu. Yaşlı Kont'ıın, kocasının
soyunu devam ettirebilecek bir erkek çocuğuna sahip ola­
madım ölmesi durumunda Felice içi a mirasından büyük
miktarda para ayırdığını öğrendi, lîatta Felice’in hiç bilme­
diği bir şeyi. Ruven Kont’u llııg o ’nun Delhi kuşatmasında
yaralandığını ve kör olduğunu bile biliyordu.
13u kötii durumu haber veren mektup haziranda gelmiş­
ti. Haber daha sonra özellikle rastlantı sonucu ortaya çıkmış
gibi görünmüş olmalıydı, Crispian’ın Hindistan'daki karde­
şine yazdığı mektuplarda nişanlısını lam olarak nasıl anlat­
tığını kim bilebilirdi ki?
Felice öldüğünde Lisetle ölen kızm yerine geçebilmek
için ihtiyacı olan her şeyi biliyordu. Kontla evlendikten
sonra bir asalet unvanına, büyük miktarda paraya, Ruven
elmaslarını vc kendisine verilmiş olan diğer mücevherleri
söylemeye bile gerek yok, sahip olabilmek içitı yapması ge­
reken tek şey kocasının başına gelecek bir ‘kaza’ ayarla­
maktı.
İlerideki dere yatağından şiddetli bir rüzgâr esip yolcula­
rın üzerine kar savurdukça jacina tir tir titriyordu.
I.iselte ve Fronard şeytanca entrikalarım inkâr edem ez­
lerdi. Konl’un onların gerçek kimliklerine tanıklık edecek
bir köy dolusu şahidi vardı.
Fakat diyelim ki Kont herkesin önünde maskelerini riü-
şLİremcden öldü?
Bu düşünceyle Jacina korkunun daınr-ıı kırında donduru­
cu bir su gibi dolaştığını hissetti. Şimdi Kontün Peder La-
ırıont'a bütün hikâyeyi anlatmamış olmasından pişmanlık
AŞK SATOSU . 133

duyuyordu. F.ğer Fronard vc; Lisette hikâyenin zaten herkes


tarafından bilindiğine inanırlarsa K onta hiçbir şey yapmaya
cesaret edemezlerdi. Ama eğer sadece Kont biliyorsa o za­
man onu öldürm ek her zamankinden ciaha önemli bir me­
seleydi.
Jacina bir an olsun kendi durumunu düşünmüyordu. Bü­
tün korkulan Kont içindi.
Kont atı hızla sürüyordu. At, önüne kattığı her şeyi savu­
ran rüzgâra karşı başını öne eğiyordu. Yolcular dere yatağı­
na girdi. Jacina alnını Kont’un sırtına dayadı. Paltosunun
üzerinden hissettiği sıcaklık onu rahatlatıyordu.
Büyüyen korkularına, yakıcı soğuğa rağmen neredeyse?
mutlu olduğu söylenebilirdi. Atın böğürlerinin dalgalanan
hareketlerinde bedeni Kont’un bedeniyle birlikte sallanıyor
dıı.
Rüzgâr kesildiğinde dere yatağı bir an için bir mezar ka
dar sessiz ve soğuk oldu. Tek ses alın (oynaklarından biri
nin kar şeridinin üstünde kalan bir taşa çarpmasıyla duyul­
du.
İlerlemeleri yavaştı. Gökyüzü üzerlerine yığılacakmış gi­
biydi.
Rüzgâr kesildiği gibi ani bir şekilde tekrar üfürmeye baş­
ladı. Önünde kör edici bir kar kütlesiyle elere yatağından
aşağıya doğru uğuldayarak esiyordu.
Dere yatağından tam bir kar fırtınasının içine çıktılar.
Savrin’t; giden yol kar altındaydı. Tipi etraflarında fırıl fı­
rıl dönerek uğulduyordu. At. önüne doğru .savrulan engel
karsısında yürümemekte direniyordu. Neredeyse hiç ilerle­
miyordu. Kont atın sırtından inip dizginleri eline aldı.
SavrirTe ulaşmak için yirmi mil boyunca atla jaeitıa'ya kı­
lavuzluk etmek zorunda kalacaktı.
15 4 *

İsle tanı o sırada havadaki buzlu küllenin içinden bir


arabanın silueti hayal gibi beliriverdi.
Kont dönüp Jacina y a baklı. “Kurtulduk," diye fısıldadı.
Onları St. Morilz’den Savriıvc, oradan da dere yatağına
getiren arabacı karşılaştıkları güçlükleri rahmin etmiş olm a­
lıydı. Araba birkaç atlım ileride durunca Kont jacina’nın at­
lan inmesine yardım elti.
Arabacı bir pelerinle atkıya sıkıca saruunıştı. Başındaki
şapka alnına kadar iniyordu. Yüzünde sadece gözleri görü­
nüyordu. Kiçbir selamlama işareti vermeyince Kont içgüdü­
sel bir sezgiyle birdenbire donakaldı, ne başı ne de gözleri
ha reke t cclîytıtdu.
Arabanın camı indirildi ve eldivenli bir el göründü, içe­
rideki kişi el işaretiyle onları çağırıyordu.
Jacina soran gözlerle Kont a döndü. Güya kör bakışların­
dan irkilip yavaşça yeniden arabacıya doğru baktı.
Arabacıyla yanındaki arkadaşı yol kesen haydutlar mıy­
dı? Kont zaman kazanmaya mı çalışıyordu?
Arabanın camındaki el hâlâ işaret ediyordu. Arabacı Ja-
cina’ya bakarak başını salladı.
"Siz, matmazel!" diye bağırdı. "Siz aranıyorsunuz.'’
jacina tereddütte kapıldı.
‘'Monşer, kıza arabaya yaklaşmasını söyleyin."
“Söylemeyeceğim," dedi Kont heyecanla.
‘Söylemeyeceğim de ne demek?" Arabacı kırbacını kal­
dırıp havada savurdu. Kont geri çekilip elini yüzüne siper
etti. Jacina yanağında ince bîr kan sızıntısı İrdirdiğin) görün­
ce nefesini tııitu. Arabacı kırbacını tekrar kaldırdı fakat Jaci­
na avazı çıktığı kadar bağırdı.
“Bu kadar yerer. Ben. . Ben gidiyorum."
"Hayır. Jacina!'' diye haykırdı Kont ama Jacina arabaya
A§K ŞATOSU ■ 155

doğru yürümeye başlamıştı bile. Birkaç saniye içinde araba­


nın camırun yanındaydı.
Eldivenli el arabanın kapısını açtı ve alçak bir ses Fısılda­
dı, ‘‘Niçin soğuktan kurtulup içeriye girmiyorsunuz?"
Jacina sendeledi. Arabanın derinliklerinden bir koku dal­
gası ona doğru yayıldı, cenaze töreni zambaklannmki gibi
iç bayıltıcı tatlı bir kokuydu, jacina şaşkınlıktan kendini tu­
tamayıp çığlık atlı,
“Lord’um!”
Kont ona doğru hareket etti ama bir silah patlaması ona
engel oldu. Patlamanın sesi rüzgâr ve karın uğultusunu bi­
le bastırdı. Yük beygiri arka bacaklarıyla geri geri çıktı, son­
ra dönüp dere yatağına doğru hızla koştu. Jacina çaresizlik
içinde hayvanın arakasından baktı.
“Bir adım daha atarsan,” diye seslendi arabanın içindeki
ses, “Küçük yardımcın olduğu yerde ölür.”
Eldivenli el silahı Jacina’ya doğrultmuştu.
Kont karşılık verirken sesindeki nefreti saklayanııyurdıı.
“Sanırını bana ait silahlardan biriyle ateş edildi?"
Lisette Gravait arabanın penceresinden sarkıp arabacıya
baktı.
“M o n ş e r diye seslendi, “Silahı bu beyefendinin şatosun­
dan nu çaldınız?”
"Ma ebere, çaldım,” diye cevap verdi Fronard alay ede­
rek. “İnci kabzalı çok güzel bir silah.”
“Siz bir alçaksınız, bayım!" diye bağırdı Kont.
“Alçak olan sîzsiniz, monşer,” diye terslendi Lisette.
“Dün gece benimle buluşmaya söz verdiniz ama sözünüzü
tutmadınız. Bu sabah randevunuza gelemeyişinizin sebebi­
ni öğrenmek için otele gittik. Kapıcı dün küçük bir misafi­
riniz geldiğini ve bugün bir arabayla birlikle gittiğinizi söy-
1 56 ■

lecli. Nereye gittiğinizi sormaya gerek duymadım. Roııge-


mont, diye düşündüm. Ve işte şimdi sizi yol arkadaşınızla
birlikte buldum, bıı kılık kıyafetin içinde neye benziyorsa
artık. Yaşlı bir çingeneye mi? Karınızı bu yaratık için mi yü­
züstü bırakacaktınız? Ah ama tabii, siz onun ne kadar pis,
ne kadar çirkin olduğunu göremiyorsunuz ki!”
‘■'Hiç şüphem yok ki,” dedi Kont sakınmadan, “O ne giy­
se küçük parmağında bile sizin bütün bedeninizdeki zara­
fetten ve güzellikten daha fazlasına sahip, madam.”
Jacina hayret içinde Kont’a baktı.
Liseuc’nin sesi birden öfkeyle dolup taştı. “Ha! Fronard!
Şu aptalın dediğini duyuyor musun?’'
“Duyuyorum,” dedi Fronard alaycı bir ses tonuyla. “Ona
söyle zamanı geldiğinde ben onu zarafeti de güzelliği de
bozmasını iyi bilirim ...”
“Siz ne dem ek istiyorsunuz, bayım?” diye bağırdı Kont.
Lisette kendini toparlaımşü. “Bu önemsiz matmazel hak­
kında bu kadar konuştuğumuz yeler. Jaceeeeenaî Şimdi b i­
ze söyleyin bakalım, monşer. Küçük köyümün yardımsever
insanlarından bizimle ilgili neler öğrendiniz?”
“Öğrendim ki,” dedi Kont dişlerini gıcırdatarak, “Siz yer­
yüzünde gelmiş geçmiş en aşağılık hainlermişsiniz.”
Lisette, Kont’u duygusuz ve soğuk gözlerle baştan aşağı­
ya süzdü. “Çok yazık, monşer. Çünkü şu anda sizi vc kü­
çük arkadaşınızı kesinlikle öldürmem gerekiyor. Soylu bir
unvandan ve beni teselli edecek paralar dışında ne zavallı,
kederli bir dul olacağım.”
“Eğer başımda bir kurşunla bulunursam ,” diye karşılık
verdi Kont aceleyle, “Para falan olmayacak. Ölmüş olmaya­
cağım, öldürülmüş olacağını. Kim tarafından öldürüldüğüm
bulunana kadar da vasiyet yürürlülüğe konmayacak.”
AŞK ŞATOSU - 157

Lisette'yle Fronard birbirlerine baktılar.


“Yetkililer haydutlar tarafından öldürüldüğünüzü düşü­
necek,” dedi Fronard. “Dağlar onlarla dolu.”
“Yine de cinayet.” dedi Kont. “Mirastan faydalanacak bi­
ri olarak, madam, soruşturmaya siz de alınacaksınız. Yetki­
liler Rougemont’a gelecektir.”
Jacina bütün bunları giderek büyüyen bir korku içinde
dinliyordu. Şimdi Kondun onun ve kendi hayat! için müca­
dele ettiğini biliyordu ama bu çıkmazdan kurtulmanın bir
yol unu düşünem iyordu.
Lisette kaşlarını çatarak Kont’u endişeli gözlerle süzdü,
sürekli olarak dudağını dişliyordu, İşte birdenbire ileriye
atıldı ve silahla Jacina’yı dürttü.
“Sen. Bin arabaya.”
Jacina çıldırmış gibi Kont’a baktı. Ondan ayrılmak istemi­
yordu. Ne kadar korkunç olursa olsun aıük kaderleri kesin­
likle birbirine bağlıydı.
“T.ord um?”
“Binin. Jacina,” dedi Kont sertçe.
Jacina hâlâ kararsızdı, kalbi göğüs kafesini gümbürdeti­
yordu. Sonra soğuk parmakların saçlarının arasına girdiğini
hissetti. Kaba kuvvetle zorla çekilip arabanın zeminine doğ­
ru fırlatılırken bir çığlık attı.
“Ona zarar vermeyin!” diye bağırdı Kont. Arabaya doğıu
bir hamle yaptı ama kamçı, başının üzerinden ıslık sesine
benzer bir ses çıkartarak geçti. Doğruca alnına isabet etti ve
Kont geriye doğru sendeledi..
Jacina çığlık atıp doğrulmaya çalıştı ama Lisette onu ye­
re ittirdi. Sonra Lisette arabanın camından sarkıp Kont’a
kahkahalarla güldü.
158 ■

“Madem öyle seni vurmayacağım, sevgili kocam ,” diye


alay etti. “Sadece seni burada bırakacağım. Bıı tipide bura­
dan hiç kimsecikler geçmez. Atm gitti ve sen de göremi­
yorsun. G ece karanlığı bastırmak üzere. Ya donarak öle­
ceksin ya da dağın eteğinden yuvarlanacaksın ve ölümün
bir cinayet gibi görünmeyecek. Soruşturma talan başlatıl­
mayacak.”
“Peki ya Jacina?” diye sordu Kont, sesinde zerre umut
yoktu.
“Ah, onu burada senin yanında bırakacak değiliz. O nun
gözleri var, monşer. Hayatta kalmanıza yardım edebilir. Ha­
yır, hayır, o bizimle gelmek zorunda. Onunla baş etmenin
başka bir yolunu bulacağız. Au revoir, rnon ebert‘
Fronard kırbacı savurdu ve yola koyuldular.
Jacina doğrulup camdan bakmak için çaba gösterdi.
Kont, döne döne yağan karın içinde taş kesilmiş gibi d uru­
yordu. Sonra görünürden kayboldu.
Jacina büyük bir üzüntüyle Lisette Gravalt’ın karşısında­
ki koltuğa çöktü. Arabanın zeminine düştüğünde sırtını
çarptığı yer acıyordu. Saçının çözülen tutmaları yüzüne da­
ğılmıştı. Kont’a nasıl yardım edebileceğini düşünmeye çalı­
şırken zihni hummalıydı.
Lisette onu izliyordu, silah hâlâ elindeydi.
“Birlikte baş başa olmak ne büyük zevk,” diyerek sırıttı.
“İnanın bana o zevk sadece size ait,” diye karşılık verdi
Jacina sertçe.
Lisette yüksek sesli bir kahkaha attı. Jacina ilk kez biraz
kaçık olup olmadığından şüphelendi.
“Arkadaşlığım hoşuna gitmiyor mu? Senin için yeterince
iyi değil mi? Hep böyle düşünürlerdi zaten. Cenevre’deki
okulda yani. Bürün öğrenciler 'Matmazel’ bu, ‘Matmazel’
AŞK ŞATOSU ■ 159

şuyclu. Bense hep sadece ‘Lisette’ydim. 'Liselie çay getir. Li­


sette tahtayı temizle’.”
Jacina bir tutam saçını geriye itti. Hızlı düşünüyordu. Eğer
Lisette’yi konuşturmaya devam ederse, eğer dikkatini dağıt­
mayı başarırsa belki de silahı ellerinden çekip alabilirdi.
“Her şeyin o kadar da kötü olmadığından eminim,” dedi.
“İla!” diye haykırdı Lisette. “Olmadığını düşünüyorsun,
öyle mi? Sana anlatacağını!”
Halası onu okula aldığında Lisette on dört yaşındaydı.
Diğer öğrenciler ayrıcalıklı çevrelerdendi ve her istedikleri
yapılıyor, memnun ediliyorlardı, evet Madam Gravali tara­
fından memnun ediliyorlardı fakat Lisette, Madam'm yeğe-
nindense her zaman bir şeyler alıp getirmesi bekleniyordu.
Diğer kızlar servet: sahibi kimselerle evlilik yapmaya hazır­
lanırken Lisette tıpkı halası gibi sıkıcı vc yaşlı bir öğretmen
olmaya hazırlanmak zorundaydı. Bu hiç de adil değildi
Herkes Lisette için okulun en güzel kızı oldıığıınıı tluşıı
nüyordu. Üstelik akıllıydı da. Öteki kızlan izliyor ve nasıl
yürüneceğini, nasıl konuşulacağını vc nasıl kusursuz bir ha­
nımefendi gibi davranılacağını öğreniyordu. İngiltere’den
gelen öğrencilerin konuşmalarını dinleye dinleye İngilizce
konuşmayı da öğrendi.
Ancak ne yaparsa yapsın halasını bir türlü memnun ede­
miyordu. Halası gözü yükseklerde, faydasız biri olduğunu
ve bulunduğu konumdan daha kibirli fikirlere sahip olma­
sının iyi bir şey olmadığını söylüyordu.
“Ama şimdi Kontes kim?” divc haykırdı Lisette zaferle.
“Şimdi elmaslar kimde?”
Okuldaki bürün kızların içinde Lisetıe’nin en çok içerle­
diği Felice’ti. Felice yıldız Öğrenciydi. O kaclaı iyi olması Li-
setlevi hasla ediyordu. Madam Gravali E;elice i kendi öz ye-
1(50 ■ i'r 'd d j

geninden daha çok seviyordu. Felice’in Crisipian Ruven'la


aşkını desLekliyor ama Lisene, Fronard’a âşık olduğunda ha­
lası onunla görüşmesini yasaklıyordu.
‘‘Iiem de benim sevgilim tam bir erkek.’’ dedi Lisene kü­
çümser bir tavırla. “Crispian gibi solgun, cılız bir delikanlı
değil!”
Lisette’ılin anlattıklarını dikkatle dinleyen Jacina araba
birden sallanınca yanlamasına yattı. Sırlını arabacı kabinine
dayamış vaziyette oturuyor ve Fronard’ın küfür ederek atla­
rı kırbaçladığını duyabiliyordu. Hayvancıklar yola devam
eimek için kahramanca gayret gösteriyordu ama rüzgâr son
derece şiddetliydi ve tipi bedenlerinde buzdan iğneler gi­
biydi. Araba ağır ağır ilerliyordu.
Lisette hiçbir şey farkında değil gibiydi. Hikâyesini anlat­
maya devam ederken gözleri parlıyordu.
Felice’in nişanlısı öldüğünde ve Felice hastalanıp sana­
toryuma gittiğinde Lisette ondan kurtulduğuna sevinmişti.
Halası onu Rougenıont’ta yerleşmek için beraberinde götür­
düğünde bile umursamamıştı. Halasının sürekli olarak
onunla karşılaştıracağı başka kızlar yoktu, ayrıca iş yükü d e
hafiflemişti Sevgilisi ona yakın olmak için yakınlardaki bir
kasabaya geliyor ve Lisette onu görmek için sık sık gizlice
evden kaçmayı başarıyordu. Halasının eninde sonunda Fro-
ııardla evlenmesi fikrini kabulleneceğinden emindi.
Sonra Felice iyileşti ve Madam Gravalt’la birlikte oturmak
için Rougemorıfa geldi. Lisette öfkelenmişti. Felice sadece
Madam Gravalt’m bütün ilgisini, sevgi ve şefkatini kapm ak­
la kalmamış, soylu ve zengin başka bir nişanlıya da kon­
muştu.
'Ama nihayet Tanrı yüzüm e güldü!”
“Ne dem ek istiyorsunuz?" diye sordu jaeiıva.
AŞK ŞATOSU ■ 161

Lisette’nin gözleri meşale gibi yanıyordu. •'*K anatlan ol­


m adan uçan, elleri olm adan vuran ve gözleri olm adan gö­
ren nedir!"
"Kesinlikle bilmiyorum.*
“Beyaz Ölüm," diye haykırdı Lisette. “Çığ! O, sonunda
bu dağlardan ve bu küçük, küçük yaşamdan kurtulmanın
bir yolunu bula bilmem için gönderildi!"
Jacina bu sözler karşısında daha çok üşüdü ve içini bir
ürperti doldurdu.
“Ah,” dedi Lisette gururla. “Sulu, heyecansız kanınla üşü­
yorsun, öyle değil mi? Al!" Çantasından küçük bir matara çı­
kardı ve arabanın karşı tarafına doğru fırlattı.
Mataranın içindeki konyaktı, jacina konyağa minnetle
yudumladı, içerken d e Lisette’ye bakıyordu. Beklediği aıı
bu muydu? Matarayı geri verirken silahı alabilir miydi? Ak
lmda bu niyetle yerinden hafifçe doğruldu ama Lisette çok
atikri.
“Alı. hayır. Yanımdaki koltuğa alıver."
Silah doğruca Jacina’nın alnına doğrııbulmuştu. Jacina
söyleneni yaptı.
“Sen benim aptal olduğumu mu düşünüyorsun, ha?" di­
ye sordu Lisette Jacina’yia eğlenerek.
Jacina omuz silkti. Karşılık vermeye niyeti yoktu ama
tam o sırada arkadaki yoldan bir kımıldanma takıldı gözü­
ne. Şiddetle yağan karın altında bir atın ve binicisinin silu­
etini belli belirsiz ayırt etti.
Yüreği ağzına geldi. Bu ıssız yerde Kont/tan başka kim
olabilirdi? Atı dere yatağına doğru fazla uzaklaşmamıştı ya
da kendi isteğiyle geri dönm üştü ve şimdi Kont arabanın
peşindeydi. Onlara yetişmeyi başarmıştı çünkü anıba çok
ağır ilerliyordu.
Jacina tekrar Lisette’ye baktı. Kendisini kaçıran kişinin
dikkatini meşgul etmeliydi.
“Hayır,” dedi yavaşça. “Aptal olduğunuzu düşünm üyo­
rum. Bence siz çok. çok akıllısınız. Felice komada yatarken
bütün o mektupları okumanız, bütün bilgileri toplamanız,
Ruven Şatosunda rolünüzü son derece kusursuzca oyna­
manız. Sizin Felice’in kendisi olmadığınızı kim tahmin ede­
bilirdi ki?”
lisette’nin gözleri nefretle parladı. “Sadece sen,” dedi.
“Sadece sen bir şeylerden şüphelendin. Ama sen burnunu
sokmasaydm planımız kusursuz işleyecekti. Ve sen bunu
hayatın 1a ödeyeceksin.”
Tam o sırada arabanın tepesine düşen bir şeyin gürültü­
sü duyuldu. Lisette başını dikleştirip dikkat kesildi. “Neydi
o?”
“Bir taş herhalde,” dedi Jacina. Arabanın camından arka­
daki atın binicisiz kaldığını görebiliyordu. Kont arabanın
üstündeydi!
Lisette’nin gözleri kısıldı. Şüphe içindeydi. Sonra arabacı
kabininden bir boğuşma sesi geldi. Araba oradan oraya ala­
bildiğine savrulmaya başladı. Lisette cama koşup dışarıya
sarktı, silahı kabine doğru doğrultmak için debeleniyordu.
Jacina yukarıda boğuşan siluetlerin hareketlerini takip eden
silahın bocaladığını gördii.
Şansını denemeliydi. Aniden alılıp l.isetre’nin koluna ya­
pıştı vc silahı pencereden içeriye çekm eye çalıştı. Lisette
boşta kalan eliyle onu kendinden uzak tutmayı denedi. Bir
süre boğuştular ve sonra bir silah sesi tepeden tepeye yan­
kılandı. Bir inilti duyuldu ve insan bedeni havada savrula­
rak kalın kar tabakasının üzerine, hafif bir gürültüyle düştü.
Bu Fronard'dı.
AŞK ŞATOSU - 163

Lisette silahı bıraktı ve okla vurulmuş bir hayvan gibi acı


acı feryat etti. Hâlâ hareket eden arabadan atlayıp Fro-
nard’m düştüğü yere doğru koştu.
“Ölmüş, ölm üş,” diye bağırdı. “Onu öldürdüm!”
Araba sendeleyerek durdu ve Kont aşağıya atladı. Silahı
yerden aldı ve son hızla Lisette’yle karların üzerinde yüzü­
koyun yatan Fronard’a doğru koştu.
Jacina arabadan atlarken titriyordu. Titreyerek arabanın
kapısının yanında bekledi.
Lisette, Fronard’ın yüzünü öpücüklere boğuyordu. Kont
elini onun omzuna koydu.
“Gelin, madam,” dedi. “Burada yapabileceğiniz hiçbir
şey yok.”
Lisette sert bir hareketle kendini çekti, sendeleyerek aya­
ğa kalktı ve hayretle Kont’a baktı.
“Siz... siz görebiliyorsunuz!”
“F.vet, madam, görebiliyorum.”
Lisette inleyerek başını geriye savurdu. Kont elini uzattı.
“Sizi arabaya kadar götürmeme izin verin,” dedi.
“Hayır, hayır!” Lisette kısıldığı kapandan kurtulmak için
yol arayan bir hayvan gibi vahşice etrafına bakındı.
Kont ısrar ediyordu. “Madam, bunu yapmalısınız."
“Nereye gitmek için?” diye haykırdı Lisette. “Hapishane­
ye mi? Fhillipe’inıin olmadığı bir hayata mı? Hayır, asla. As­
la.”
Kont’un yanından yavaş yavaş uzaklaşmaya başladı.
“Yavaş, dikkat edin!” diye uyardı Kont kaşlarını çatarak.
Lisette onu dinlemedi. Döndü ve kör edici karın içinde
tökezleyerek yürümeye devam etti. Yerinden oynayan ka­
yalıkların takırtısı, ardından korkunç bir çığlık duyuldu ve
Lisette gitmişti.
Derin, buzlu bir kanyon onu sonsuza dek yanma alınış­
tı.
Jacina elleriyle yüzünü kapattı. Kont ona doğru yakla­
şırken karda ayak sesleri duydu. Güçlü, şefkatli kollarının
onu güvenle erkeksi göğsüne bastırdığını hissetti.
“Sevgilim, ah, sevgilim!" diy& fısıldadı Kont. "Çok uzun
zamandır senin özlemini çekiyordum. Nişanlım olduğunu
sandığını kadın Kuven Şatosu na daha gelmeden bile senin
sesin içimi eritti. Sorumluluklarım karşısında güçlü durmak
için çok çaba gösterdim. Kötü bir niyetin olmadan Feiice’i
gücendirdiğinde sana karşı soğuk davrandım. Bana bahçe­
de gördüklerini söylediğinde sözlerinden şüphe ettim. Ama
şimdi, en sonunda seni isteyebilirim! Bana dileğinin bu ol­
duğunu söyle. Benim sana özlem duyduğum kadar senin
de bana özlem duyduğunu söyle!”
“Ah, evet Lord’um, duyuyorum,” diye fısıldadı Jacina.
“Öyleyse benimsin!” diye haykırdı Kont. “Bedeninle ve
ruhunla benimsin!”
“Sizi seviyorum, sizi seviyorum, Lord’u m ...”
Kont, Jacina’ya daha sıkı sarıldı ve büyük bir aşkla göz­
lerinin içine baktı.
“Şimdi anlıyorum ki ben seni daha en iyi şapkayı nehir­
den kurtardığımda ve onu altın saçlı, yeşil gözlü küçük bir
dilbere verdiğim andan beri seviyormuşum. Sen bunca yıl­
dır benim hayalimdin ve ben şimdi sana olan sonsuz aşkı­
mı ilan ediyorum.”
Dudakları jacina’nın dudaklarını aradı. Kar fırtınası yan­
larında ortalığı birbirine katıyor, rüzgâr uğulduyordu ama
onlar karşılıklı kucaklaşmalarında kaybolmuşlardı. Daınar-
larında.tuikunun ateşi yanıyordu.
Nihayet Kont uzun bir iç çekişle geri çıktı. Jacina’nın
gözlerinin ta içine bakarak bir parmağım sevgiyle yanağın­
da dolaştırdı.
“Sevgilim, haydi Savrin e devam edelim. İngiltere’ye,
Ruven Şatosu’ndaki arkadaşlarımıza döneceğiz. Orada ev­
leneceğiz. Ve bu defa sevgilim, ikimizin kalbinin de .sevgiy­
le dolu olması sayesinde cennette bir evlilik olacak vc son­
suza kadar sürecek. Onu kendi Aşk Şatomuz haline
getireceğiz.”
Jacina kendini kardan daha yumuşak, daha hafif vc daha
verimli hissediyordu.

You might also like