Professional Documents
Culture Documents
Bu Ülke İncelemesi̇
Bu Ülke İncelemesi̇
Ben bu yazımda Cemil Meriç’in Bu Ülke kitabının ilk bölümü olan Siham- ı Kaza’
nın birinci kısmını inceleyeceğim. Öncelikle Bu Ülke kitabı her sayfası hatta her cümlesi
üzerine derin tartışmalar yapılabilecek bir kitaptır. Sebebi ise Cemil Meriç’ in derin düşünce
dünyasıdır. Bu yüzden incelememde üzülerek tüm kitaba yer veremeyeceğim. Size Cemil
Meriç’ in kısaca hayatından, düşünce temellerinden, onu etkileyen kişilerden ve olaylardan,
son olarak da Bu Ülke kitabının ilk bölümünden kendi düşüncelerimle beraber bahsedeceğim.
CEMİL MERİÇ’İ İNŞA EDEN HAYATI
Cemil Meriç, asıl adı Hüseyin Cemil Meriç, Hatay’ın Reyhaniye kazasında 12 Aralık
1916’da dünyaya gelmiş. Birinci Dünya Savaşı ile 1936 yılları arasında Suriye Fransa
himayesinde, Hatay ise Misakı Milli sınırları dışında kalmıştır. Reyhaniye Rüştiyesi’nde
ilkokula başlayan Cemil Meriç, bu okulda üçüncü sınıftan itibaren Fransızca dersleri de
görmüştür. İlkokulu bitirip Antakya Sultanisi’nde orta öğrenimine başlamıştır. Yine ağırlıklı
olarak Fransızca kültürü okutulur, bu durum okula başladığı ilk zamanlar böyle değildir. Okul
ilk olarak Fransızca hocalarının Fransız olmasıyla daha sonra tarih derslerinin Fransızca
okutulmasıyla Fransızlaşır. Hatta ismi bile değişir ve ‘’Lycee d’ Antioche’’ olur. İsim
değişikliğiyle beraber tüm dersler Fransızca okutulur.
Cemil Meriç ona bu okuldan okutulan kitaplardan bahseder. Moliere, Corneille,
Racine, Lanson, Hugo… Meriç sultanideki birçok hocasından etkilenmiştir. Hatta Türkçülük
düşüncesiyle hocası Tarık Mümtaz sayesinde tanışmıştır diyebiliriz. Meriç, Tarık Mümtaz’ın
ricası üzerine Karagöz gazetesine bir şiir yazar bu dönemde, sonra da devamı gelir. Fırsat
Yoksulu takma adı ile yazmıştır. Daha sonra Tarık Mümtaz ‘’Türk Antakya’da Dört Baykuş
Ötüyor’’ isimli bir panfle (broşür) yayımlar. Dört Baykuş: Ali İlmi Fani, Mesut Fani,
Memduh Selim ve Radi Azmi idi. Bu adamların hepsi Cemil Meriç’in hocasıydı. Tarık
Türkçülüğü temsil ettiği için Fransızlarla arası bozulmuştu bu panfle üzerine. Meriç’in de en
yakınları hep Fransız’dı. Meriç de sırf dostluk icabı diye Yıldız gazetesine yarı mensur bir
hicviye yazmış ve yazısında sövüp saymış Mümtaz ve arkadaşalarına. Sövüp saydığı adamlar
ise ona çok değer veren hocalarıydı sonuçta. Ülkeye düşman görmüş onları o dönem.
Mektebi bitirdikten sonra Türkiye’ye gönderilecekmiş Meriç. Ancak sınavlara on beş
gün kala mektebi bırakmış. O sıralar başkonsolos Sabih Bey yanına Meriç’i çağırarak Tarık’la
ilişiğini kes demiş. Tarık’ın Atatürk’e suikast düzenleyen bir gruba mensup olduğunu
söylemiş. Meriç buna itiraz ederek Tarık’ı savunmuş. Bu savunması üzerine kendi istikbalinin
önünü kestiğini söylüyor kitapta da çünkü böyle demese Mülkiye’ye gönderilecekmiş. Cemil
Meriç, daha sonra İstanbul’a gitmiş. ‘Gurbet ve açlık’ diye bahsetmiş İstanbul macerasından.
İstanbul’da tanışmış eşi ile evlenmiş. Evlendikten sonra yaşamaya başladım, demiş. Elazığ’a
gitmişler evlendikten bir süre sonra. Burada nüksetmiş göz hastalığı geri dönmüş İstanbul’a.
Fakat İstanbul’a gittikten sonra maddi zorluklar çekmiş uzun süre. Sonrasında Hukuk
Fakültesi’ne Fransızca öğretmeni olarak girmiş. Bundan birkaç yıl sonra gözlerini kaybetmiş.
Uzun süre hastanede yattıktan sonra tedavi için Paris’e gitmiş ve başarısız ameliyatlar
geçirmiş. Paris’e gidişi hakkında ‘’Ben görmedim Paris’i…’’ der. Gözleri kurtarılamaz.
Gözlerini kaybetmesi ile psikolojik bir çöküş yaşamıştır. Her şeye rağmen çeviriler yapmaya
ve yazmaya da devam etmiş Meriç. Hatta en aktif yazarlık dönemi bu dönemdir diyebiliriz.
Ve 13 Haziran 1987’de vefat etmiş. Öldükten sonra da eserleri yayımlanmaya devam etmiş.