Halid Ziya Usakligil Mai Ve Siyah

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 2

EDEB 419: Turkish Prose 2 Petrika Gavri

Halid Ziya Uşaklıgil: Mai ve Siyah

Reisime bakar, sinema izler gibi görselliği yüksek, melodramatik bir trajedi ve Ahmet Cemil’in

haleti ruhiyesinin anatomisini, hissiyatını bize iletmekle kalmayıp yaşattıran Halid Zİya Uşaklıgil’in

Mai ve Siyah adlı romanı güzel bir tatlıyı yercesine, adeta çikolatalı ve fıstıklı bir baklavayı yercesine

bir tat bıraktı, sonuna doğru gittikçe daha çok yoğunlaşan, bitter çikolataya, acı bir tada dönüşen bir

solukta okuduğum bir keyif ve tad bıraktı. Kitabı önce bir karakterin gelişimi, eğitim sistemi ve

öğrendikleri, yazar olma isteği hayalleri, çabaları ve şiir yazma şekli, dönemin basın dünyasının

(matbuat) iç dinamiklerini, orta sınıf bir ailenin erkek çocuğunun mücadelesi, iç dünyası ve eğitiminin

önemi, hayatı ve insanları, sevdikleri, en yakınları ile ilişkilerini sorumluluklarının farkında olan iyi

niyetli, kırılgan bir gencin, Ahmet Cemil’in perspektifinden izlediğimiz bir bildung romanı gibi

düşündüm. Oysa okudukça, Ahmet Cemil’in hayallerinden uzaklaşması, insan doğasının tüm hayvani

yönleri, kötülükleri ile canını acıtan olaylar silsilesi peş peşe gelirken, Ahmet Cemil ve yapıp ettikleri

ile roman adeta 2500 yıl önce yazılmış bir klasik trajediye dönüştü, özellikle gençlik hayalleri ile

gökyüzüne, mavi olana ve altındaki siyah toprak ile kendi varlığını, umutlarını birleştirdiği ve son

olarak İstanbul’dan, olan bitenden ve kendinden kaçtığı, vapurda yıldızlar, mavi ve parlak olan siyah

gökyüzü, ve gündüzün mavi olan fakat gece siyaha dönüşen deniz ile baş başa kaldığı, kaçış anında her

şeyin tersyüz olduğu, akışın durduğu, acıyı unuttuğu ve varlığın yokluğa doğru esridiği bu unutuş,

bütünleşme anında intihar ile ana kucağına dönme anında romanın en yüksek notası, senfoninin en

vurucu yeri ve melodisiydi. Roman olabilecek en mükemmel şekilde bitti. Melankoli ile Varlık, Varlık

ile Hayaller arasında sıkışan, çabalayan ve çırpınan bir gencin tüm Varlık’la baş başa kalışı ve annesine

“Geliyorum” deyişi... Kırılganlık, derinlik ve “edebiyat budur” dedirten kısım son üç sayfa idi.
Yüzümde sanki sert bir rüzgar esmiş, bende o gemideymişim, sert fakat sıcak, Ahmet Cemil’in tüm

hissettirdiklerini romanın son üç sayfasında, şiir olan üç sayfasında Halid Ziya Usta’nın eli öpülür, bu

nasıl yazma şekli dedirttiği son üç sayfa. Uzun zamandır bir edebiyat eserinden böyle bir keyif

almamıştım.

Bu kitabı okurken benim dikkatimi çeken en önemli olay, Ahmet Cemil’in, ölümünden ziyade,

olaylar iyice çileden çıktığında, kontrol edilemez bir hal aldığında kardeşinin evliyken yaşadığı

sıkıntılar daha fazla etkilemesi ve Halid Ziya’nın ana karakterin bu çaresizlik ve suçluluk duyguları

arasında gidip gelişini daha fazla ve yoğun bir şekilde romanda hissettirmesidir. İşinden ve matbaa

sahibi olmasından sanki kolayca vazgeçmiştir, sevdiği Lamia’ya varamaması ve kitabını, şiirlerini

yayınlatma hayalinden vazgeçip Lamia hayalini ve kitabını mangalda yakması onu üzmüştür fakat yine

de kolayca ve savaşmadan bir vazgeçiştir, intikam duygusundan da bir tokat atarak kurtulmuş

rahatlamış fakat kardeşinin, biricik İkbali’nin çektiği sıkıntılar, bunun önüne geçememenin verdiği

suçluluk ve yük hep vardı, her zaman daimdi Ahmet Cemil’de. Bana göre tüm olup bitenlere rağmen,

Ahmet Cemil’in kendisini affedemediği, tüm hayallerinden daha önemli olan ve ruhuna katmer katmer

ağırlık veren bu suçluluk duygusudur.

You might also like