Hızlı Okuma Yöntemleri (Hızlı Okuma Paragrafları)

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 9

1.

Kendi anlatı evrenini kuran, hikâyelerini birbirine teyelleyip size aşina bir karakteri başka bir
öykünün kıyısından geçiren yazarlara pek meftunum. Bunun nedeni kültürel kodlarımıza kazınan
Binbir Gece tarzı anlatılar olabileceği gibi Borges’i pek sevmemize neden olan oyuncu tavır ya da
postmodern estetiğin parçalanmış gerçeklik fikri de pekâlâ olabilir. Ne olursa olsun, iç içe geçen
hikayelerle hem Türk hem de dünya edebiyatında sıkça karşılaşmaktan pek memnun olduğumu
söylemem gerek.
2. Aşk Öyküleri ile kısa formlarla da nelerin başarılabileceğini gösteriyor; çağdaş Türk edebiyatı adına
yüz akı bir öykü kitabı. Adına kılıçların şakıdığı, mürekkeplerin sel olup aktığı, hayatın ve edebiyatın
gündeminde tükenmez bir yerin sahibi aşk hakkında romanslar, destanlar, mesneviler, ciltler dolusu
şiirler, ucuz aşk romanları, epik hikayeler, başucu kitabı klasikler ve daha niceleri yazıldı...
Hükümenoğlu öykülerinde aşkın epik tarafını değil de tam da hayatın içindeki o eksik, hasarlı,
çoğunlukla sonu mutsuzluğa açılan taraflarını anlatmayı tercih ediyor.
3. Bir tiyatro oyununu sahneleyen aktörü konu edinen bir film düşünün. Şimdi de buradaki gerçeklik
katmanlarını: Oyunun, filmin ve izleyicinin olmak üzere en az üç katmanımız olur. Bunun içine rüyalar,
hayaller ve hatıralar da dahil edildiğinde giderek çoğalan ve içinden çıkılamaz bir hal alan bir gerçeklik
karmaşasıyla karşı karşıyayızdır. Bir de aktörün kendisi, tiyatrodaki rolü ve sinemadaki rolünü hesaba
kattığımızda, en az üç ayrı kendilikten söz edebiliriz. Kişinin kendisini de bir rol gibi giyindiğini
düşünürsek, bir soğanın halkaları gibi çok katmanlı bir yapının içinde bir yerlerde gizlenen bir özü arar
dururuz. Postmodern estetiği düşündüğümde hep böyle bir tablo canlanıyor gözümün önünde.
4. Batroxobin adı verilen yılan zehri Güney Amerika’ya özgü iki tür çıngıraklı yılandan elde edildi.
Genetik özellikleri değiştirilen zehir daha sonra safaştırıldı. Yılan zehri ile ilgili çalışmalar 1930’lara
dayanıyor. Rice Üniversitesi kimyagerleri batroxobin zehrinin kanın pıhtılaşmasını sağladığını
biliyordu, ancak bu zehir daha önce doğrudan yaraları tedavi etmek ya da kanamayı durdurmak için
kullanılmamıştı. Jefrey Hartgerink ve ekibi batroxobini yaraya sıvı olarak enjekte edildikten sonra jel
haline gelmesini sağlayacak sentetik nanofiberlerle karıştırdı. Laboratuvar deneylerinde jel 6 saniye
içinde kanamayı durdurdu ve araştırmacıların yarayı tekrar kanatmaya çalışmasına rağmen yara
tekrar açılmadı ve kanamadı. Çalışmayı yapan bilim insanları jelin özellikle antikoagülan ilaç, örneğin
heparin kullanan hastalarda ameliyat edilen bölgedeki kanamayı durmak konusunda önemli
potansiyele sahip olduğunu düşünüyor.
5. Hidrolik kırılma, açılan bir kuyudan petrol ya da doğalgaz çıkarılmasında kullanılan özel bir yöntem.
Bu yöntemde yerin metrelerce altında bulunan ve petrol, doğalgaz içeren rezervuar kayaya sıvı
pompalanıyor ve kaya çatlatılıyor. Kuyudaki petrolün ve gazın çok sayıda çatlağın oluşturduğu bir ağ
yapısı içinde yol alarak sondaj borusuna ilerlemesi sağlanıyor. Ancak bu sırada yerin derinliklerine
gönderilen su, basıncın zaten yüksek olduğu bu bölgede yer alan faylar üzerindeki baskıyı iyice
artırarak fayın kırılmasına ve böylelikle deprem oluşmasına neden oluyor.
6. Yeni anılar kolayca unutulabiliyor, uzun süreli hafızamıza işlenmeleri için önce pekiştirilmeleri
gerekiyor. Bunun uyku sırasında gerçekleşen bir süreç olduğu düşünülüyordu. Edinburgh’taki
HerriotWatt Üniversitesinden Michaela Dewar ve ekibi 2012’de yaptıkları çalışmada kısa bir
dinlenmenin katılımcıların birkaç dakika önce söylenen bir şeyi daha iyi hatırlamalarına yardımcı
olduğunu göstermişti. Bir hikâyeyi dinledikten sonra 10 dakika dinlenen katılımcılar hikâyeyi, bu
süreyi bir fark bulma oyunu oynayarak geçiren katılımcılardan %10 daha iyi hatırlamıştı. Dewar ve
Edinburgh Üniversitesinden Michael Craig şimdi de dinlenmenin mekânsal hafızanın pekiştirilmesine
de faydası olduğunu gösteren bir çalışma yaptı. Bu, uykusuzluk çeken insanların hafıza pekiştirme
işlevini uyanıkken kısmen de olsa telafi edebileceği anlamına geliyor. Öte yandan Dewar ve ekibi aynı
deneyi hafıza kaybı yaşayan hastalar üzerinde tekrarladığında bu kişiler büyük bir gelişme gösterdi.
Dewar’a göre bu bulgular hafıza kuramlarının sorgulanmasını gerektiriyor.
7. Şimdiye kadar kaydedilen en sıcak yıl olan 2015 aynı zamanda insanlığın iklim değişimiyle
mücadelesindeki en önemli gelişmeye tanıklık etti. Geçtiğimiz ay Paris’te toplanan İklim Konferansı
195 ülkenin imzaladığı bir sözleşmeyle sonuçlandı. İklim değişimiyle mücadeleye yönelik küresel
ölçekli bu ilk anlaşma küresel ısınmanın 2°C’nin altında, mümkünse 1,5°C’yle sınırlı tutulmasını
amaçlıyor. Anlaşma ülkelerin aşamalı olarak fosil yakıtlardan rüzgâr, güneş ya da nükleer enerji gibi
sürdürülebilir kaynaklara geçerek net sera gazı salımlarını 21. yüzyılın ikinci yarısında sıfırlamasını
gerektiriyor.
8. Temel olarak ahlaki değerleri ve kuralları reddeden bir anlayışı yansıtan sinizm sözcüğünün kökeni,
Antik Yunan felsefi düşüncesine dayanmakta ve bu düşünceye ise sinik adı verilmektedir. Bu felsefi
akımın bilindik ilk temsilcisi “Gölge etme, başka ihsan istemem.” diyen Sinoplu Diyojen’dir. Andersson
ve Bateman’ne göre sinik bireyler; sürekli kendi çıkarlarını düşünen, kendi kişisel menfaatlerini her
şeyin üzerinde tutan ve etrafındaki tüm insanları çıkarcı olarak gören bir profile sahiptirler. Erdost vd.
ise sinizm sözcüğü ile kuşkuculuk, güvensizlik, inançsızlık, kötümserlik ve olumsuzluk sözcüklerinin
yakın anlamlı olduğunu ifade etmekte ve sinik bireylerin zor beğenen, kusur bulan ve sürekli eleştiren
bir yapıya sahip olduklarının altını çizmektedirler. Sinizm kavramı örgütsel açıdan ele alındığında ise
kurumun bütünlükten yoksun olduğu düşüncesi ve bireyin görev yapmakta olduğu kuruma/birime
karşı negatif tutumlar sergilemesi gibi durumlar ortaya çıkmaktadır. Bernerth vd.ne göreyse örgütsel
sinizm; kurum çalışanlarının, kurumlarının ahlaki bütünlük, hakkaniyet, dürüstlük ve samimiyetten
uzak olduğu yönündeki algılarını içermekte ve tüm bu kurumsal ilkelerin örgütsel çıkarlar uğruna feda
edildiği bir durumu yansıtmaktadır.
9. Batı toplumlarının 19. yüzyılda yaşadığı kentleşme, intiharlar, ekonomik krizler ve eğitim gibi
sorunlara çözüm üretmek amacıyla ortaya çıkan sosyoloji, var olan toplumsal huzursuzlukları ortadan
kaldırmaya çalışırken kilisenin etkisinin azaldığı, seküler, pozitivist ve ilerlemeci yeni bir toplumsal
düzenin kurulmasını amaçlamıştır. Nitekim sosyolojinin kurucu isimlerinin özellikle de Fransız
geleneğinin tartışma alanı bu yeni toplumsal düzen sorunu etrafında şekillenmiştir. Bu çerçevede
düzenin nasıl sağlanacağı, makro bir perspektiften mi hareket edileceği yoksa daha mikro bir
perspektif benimsenerek bireyden mi hareket edilmesi gerektiğine dair ciddi tartışmalar ortaya
çıkmıştır. A. Comte, toplumsal düzene aile üzerinden ulaşmaya çalışırken Durkheim ise toplumsal
düzeni sağlayacak yegâne gücün toplumsal dayanışmayı güçlendirecek bir ahlaki yapı olduğuna vurgu
yapmıştır.

You might also like