Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 60

CİNSELLİK TERAPİSİ NEDİR? NASIL YAPILIR?

Cinsel terapi, cinsel sorunlar konusunda eğitim almış


deneyimli psikiyatristler ve psikologlar tarafından cinsel
sorunları olan birey ya da çiftlere uygulanan bir tür
kognitif davranış tedavisidir.

Cinsel Aktivte Nedir?

İnsanlarda cinsel aktivite kendi içerisinde 4 evreye ayrılır.


Cinsel aktivitenin ilk aşaması uyarılmadır. Uyarılmayı
takiben cinsel arzu bir noktada plato çizer ve ardından
orgazm gerçekleşir. Cinsel aktivitenin son aşaması ise
çözülme evresidir.

Cinsellik ile ilgili problemler bu 4 evrenin herhangi bir


aşamasını ilgilendiren sorunlardan kaynaklanıyor olabilir.
Cinsel aktivitenin çeşitli nedenlerle sağlıklı olarak
gerçekleştirilememesi seksüel disfonksiyon olarak ifade
edilir. Seksüel disfonksiyon her iki cinste de ortaya
çıkabilen bir durumdur. Yaklaşık olarak her 10 kadından
4’ü ve her 10 erkekten 3’ünde hayatının bir bölümünde
seksüel disfonksiyon meydana gelebilir.

Seksüel disfonksiyon tanımı altında değerlendirilen


birçok farklı durum mevcuttur:

 Erektil disfonksiyon
 Libido kaybı (cinsel isteksizlik)
 İlgi kaybı
 Prematür ejekülasyon (erken boşalma)
 Özgüven problemleri
 Orgazm evresi ilgili problemler

Tatmin edici bir cinsel yaşam doğal ve sağlıklı olarak


kabul edilir. İlişkideki genel iyilik halinin devamı için
çiftlerin fiziksel ve duygusal olarak yakınlığının da
sürdürülmesi gerekir. Cinsel yaşamın sağlıklı düzeyde
sürdürülmesini engelleyen bazı problemlerin çözümüne
yönelik olarak cinsel terapiden yararlanılabilir.
Cinsel Terapi Nedir?

Cinsel terapi karşılıklı diyalog, paylaşım ve uzlaşı üzerine


kurulu bir konuşma terapisi uygulamasıdır. Terapide yer
alan kişiler tıbbi, psikolojik ya da kişisel problemlerinden
hangilerinin cinsel yaşam içinde bir problem haline
geldiğinin tespitine yönelik olarak iletişim kurarlar.

Cinsel terapi uzmanları bu alanda eğitim almış lisanslı


psikolog, doktor veya psikiyatri uzman hekimleridir.
Geçici süreli bir danışmanlık hizmeti olarak kabul edilen
cinsel terapi altta yatan nedene bağlı olarak değişmekle
birlikte genellikle 5 ile 20 seans arasında tamamlanır.

Cinsel Terapi Nasıl Uygulanır?

Seans anında cinsel yaşam ile ilgili sorun yaratabilecek


birçok problemin terapi uzmanı tarafından
değerlendirilmesi gerçekleşir. Cinsel isteğin derecesi,
cinsel birleşmeye mani olabilecek herhangi bir fiziksel
problemin olup olmadığı, disparoni (ağrılı cinsel
birleşme) ya da sağlıklı bir cinsel yaşamın sürdürülmesini
engelleyecek kronik rahatsızlıkların varlığı gibi durumlar
konuşma terapisi esnasında irdelenebilecek konulara
örnek olarak sayılabilir.

Diğer psikoterapi tekniklerinde olduğu gibi cinsel terapi


seansı esnasında da deneyim, endişe ve duyguların
paylaşımı gerçekleşir. Seans esnasında terapi uzmanı
çiftlerle aynı anda ya da ayrı ayrı olarak görüşme
gerçekleştirebilir.

Her seans sonunda sağlıklı bir cinsel yaşamın olduğu bir


geleceğe aşama aşama yaklaşılır. Cinsel terapi uzmanı
seksüel disfonksiyonun kaynağı olan problemin öncelikle
kişiler tarafından kabul edilmesi ve farkındalığın
sağlanması ile birlikte bu problemin kontrolüne yönelik
adımların atılması için seansları yönlendirmeye devam
eder.

Seans sonrasında cinsel terapi uzmanı tarafından çifte,


cinsellik hakkındaki kitap okuma veya sağlıklı iletişim
kurma egzersizleri gibi çeşitli ödevler verebilir.

Aynı zamanda cinsel terapi seansları içerisinde duygusal


problemlerin seksüel disfonksiyonun kaynağı
olabileceğinin araştırılması amacıyla bazı psikolojik test
uygulamalarına başvurulabilir.
Seans esnasında seksüel disfonksiyona neden olan
problemin fiziksel bir problemden kaynaklandığının
tespit edilmesi halinde, terapi uzmanı kişileri bu
problemin çözümü olan branşa yönlendirir.

Cinsel Terapinin Faydaları Nelerdir?

Cinsel terapi genellikle kısa sürede tamamlanan bir


psikoterapi çeşididir. Cinsellik ile ilgili problemlerin
altında yatan neden seans esnasında bazen kısa süre
içerisinde tespit edilerek çözümüne yönelik adımlar
atılabilirken bazı problemlerin tespiti ise daha uzun
sürede gerçekleşebilir. Cinsel terapi süresinin değişkenlik
göstermesi cinsel problemlerin karmaşık yapıda
olabilmesinden kaynaklanır.

Stres, kaygı ya da depresyon gibi durumlar cinsel yaşam


ile bağlantılı olabileceği için göz ardı edilmemelidirler.
Başarılı bir terapi seansının temelleri, kişilerin karşılıklı
güveni ve iyi iletişimleri vasıtasıyla atılabilir. Aynı
zamanda terapi esnasında kişilerin cinsel aktivite ile ilgili
kaygılarını paylaşması çiftlerin birbirilerine karşı
gösterdiği anlayışın gelişimini sağlayabilir.
Erkeklerde cinsel uyarılmayı takiben ereksiyonun
gerçekleşmesi penis bölgesine kan akışının artması ile
gerçekleşir. Artan kan akımı penis içerisindeki
boşlukları doldurmasıyla peniste büyüme ve
sertleşme meydana gelir.
Yaklaşık olarak 40 yaşındaki her 10 erkekten 4’ünde
karşılaşılan bir sorun olan erektil disfonksiyon,

70 yaş ve üzerindeki erkeklerde ise 2 kat daha fazla tespit


edilen bir durumdur.

Erektil disfonksiyon, fiziksel ya da psikolojik


sorunlara bağlı olarak oluşabilmektedir.
Cinsel terapinin erkekler açısından fayda sağladığı
durumlardan biri de erektil disfonksiyondur.

Çiftin birlikte katılımı ve eşinin de çözümün bir parçası


olmak için çaba gösterme seansların başarısına katkı
sağlayacak unsurların başında gelir.

Erektil disfonksiyona yol açan nedenin stres olduğu


durumlarda çiftlerin ortak katılımı ile gerçekleşen cinsel
terapi seansları genellikle olumlu sonuçlanmaktadır.
Erkeğin yalnız katılımı ile gerçekleşen terapi seanslarında
başarı oranı daha düşüktür.

Erkeklerde cinsel yaşamı olumsuz yönde etkileyen


problemlerden biri de prematür ejekülasyon yani erken
boşalmadır. Prematür ejekülasyonda kişilerin
ejekülasyonun zamanı üzerinde kontrolleri yoktur ve bu
durumu erteleyemezler. Erken boşalma için belirlenmiş
bir süre kalıbı yoktur ve çiftin bu durumu cinsel yaşamları
için bir sorun olarak görmesi halinde çözüm arayaşına
gidilmelidir.
Prematür ejekülasyon her ne kadar cinsel aktivitenin
süresinden bağımsız olarak değerlendirlen bir durum
olsa da cinsel birleşmenin ilk 3 dakikasında ejekülasyon
meydana gelmesi bu problem için tanısal öneme sahiptir.

Erkeklerin yaklaşık olarak 4’te 1’inde prematür


ejekülasyon meydana gelebilir. Tüm toplumlarda sık
olarak karşılaşılan bir problem olan prematür
ejekülasyonun kalıcı olarak kabul edilmiş tek tedavi
yaklaşımı cinsel terapi vasıtası ile kişinin ejekülasyon
eylemi üzerinde kontrolünü kazanmasıdır.

Prematür ejekülasyonun çözümüne yönelik olarak


gerçekleştirilen cinsel terapi seansları ortalama olarak 3
ay süren bir süreçtir. Kişinin cinsel terapi ile birlikte
ejekülasyonu üzerinde kontrolü bir kez sağladığında bu
durumu yaşamı boyunca devam ettirebilir.
Erişkin kadınların yaklaşık %40’ı hayatlarının bir
bölümünde seksüel disfonksiyona yol açabilecek bir
problemle karşılaşır. Genel olarak altta yatan neden,
cinsel isteğin kaybı veya orgazm evresi ile ilgili
problemlerdir.

Kadınlarda meydana gelen cinsel problemlerin temelinde


genellikle anksiyete (kaygı) tespit edilir. Cinsel aktivite ile
ilgili beklenti ya da performans anksiyetesi varlığında
cinsel fonksiyonlar olumsuz yönde etkilenir. Cinsel terapi
seansları ile kadınlarda cinsel uyarılmada azalmaya neden
olan kaygının kontrolünün sağlanması hedeflenir.
Kadınlarda meydana gelen seksüel disfonksiyon
nedenlerinden biri de vajinismustur. Vajinismus, cinsel
aktivitenin gerçekleşmesine olanak vermeyecek şekilde
vajen bölgesindeki kasların kasılmasını ifade eder. Bu
durum mevcut iken denenecek bir cinsel birleşme
oldukça ağrılı olarak gerçekleşir ve cinsel aktivitelere
karşı bir korku hissinin ortaya çıkmasına neden olabilir.
Cinsel terapi seanslarına vajinismus şikâyeti ile başvuran
kişilerde yaklaşık olarak 120 günlük bir süre içerisinde
gerçekleşen 10 seans ile yüksek başarı oranları elde
edilmiştir.

Orgazm dönemi ile ilgili problemler cinsel terapi


seanslarında başarı ile ele alınan sorunlardan bir
diğeridir. Cinsel aktivitedeki orgazm evresi sağlıklı bir
cinsel yaşam için önemli bir evredir. Orgazm ile ilgili
şikâyeti bulunan kadınlarda bu sorunun doğru şekilde ele
alınmaması halinde ilerleyen zamanlarda farklı cinsel işlev
bozuklukları ve ilişki problemlerinin meydana gelmesi
açısından riskli kabul edilmesi nedeniyle göz ardı
edilmemesi gereken bir durumdur.
CİNSELLİK VE CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI
1-Cinsellik
Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre cinsel sağlık;
kişilik, iletişim ve aşkı arttıran yollarla cinsel var oluşun
bedensel, duygusal, entelektüel ve sosyal yönlerinin bir
bütünleşmesidir. Cinsel yakınlık sırasında beden
aracılığıyla fiziksel ve sosyal ilişki kurulur. Cinselliğe Bu
Kadar İlgi Neden? Cinsellik, tarih boyunca insanoğlu için
karmaşık, vahşi, gizemli ve ehlileştirilemeyen varoluşsal
bir korku kaynağı olmuştur. Kötüdür, insanlar
sevdiklerine cinselliği yakıştıramaz. Üreme yönü destek
görürken zevk ve hazza yönelik olan cinsellik ise çoğu
kültürde neredeyse yok sayılır. Cinselliğin inkarı bir
çözüm olmaktan çok sorunları giderek içinden çıkılmaz
bir hale getirmektedir. Cinselliğin biyolojik ve fiziksel
özelliklerinin yanı sıra zihinsel ve davranışsal yönleri de
vardır. Batı kültürler- inde cinsellik davranışsal olarak
ifade bulurken, doğu toplumlarında ise cinsellik daha çok
zihinsel olarak kendine yer bulmaktadır. Cinsellik,
biyolojik, psikolojik ve sosyo-kültürel boyutları olan
karmaşık bir bütündür. Düşünsel, duygusal ve
davranışsal boyutlarıyla iki insan arasındaki bir
etkileşimdir. Düşünsel boyutta; kendini bir başkasına
açma, duygusal boyutta; sevgi, güven, merak,
davranışsal boyutta ise; bakma, dokunma, fiziksel
yakınlaşma, sevişme isteği öne çıkmaktadır. Kişinin
cinselliğe yaklaşımı kişilik özellikleri, tutumlar,
düşünceler, duygular, geçmiş yaşantılar, öğrenilmiş rol
modelleri gibi psikolojik; içinde yetiştiği ve yaşadığı aile,
yakın çevre, alt kültür, toplumsal yapı, gelenekler, ahlaki
ve dini inançlar gibi sosyokültürel faktörlerin etkisiyle
belirlenir.
Cinsellik, duygusal ve bedensel katılım ile
gerçekleşen, cinsel etkinliğe katılan bireylerin
birbirine duydukları ilginin sonucunda paylaştıkları
bir yaşantıdır.
Cinselliğin amacı, doyuma ulaşmak, çocuk sahibi olmak
ya da birbirini seven iki insanın duygularını ve sevgilerini
iletmeleridir. Ancak cinsel etkinliklerin ne zaman
yaşanması konusunda dikkat edilmesi gereken konular
vardır. Özellikle ilk cinsel etkinliğin ne zaman
yaşanmasının uygun olacağı bu konulardan birisidir. Bu
kararı kişinin yaşadığı çevre, kültür, inançlar ve algılara
göre değişebilir. Ancak önemli olan, böyle bir deneyim
için sorumluluk alınabilecek ve sağlıklı kararlar
verebilecek yaşa kadar beklenilmesidir.
Bunun anlamı; ergenin, kendini ve başkalarını
değerlendirebilmesi, doğru kararlar alabilmesi,
yaşanılan problemlere ilişkin beceri geliştirebilmesi
ve doğru seçimler yapabilmesi için kendini yeterli
hissetmesidir.
Çünkü kişinin yaşamındaki bu gelişmeler, cinsel gelişimi
ile paraleldir ve cinselliğe bakış açısını destekleyecektir.
Cinsellik, fiziksel ve duygusal gelişmeye ve
olgunlaşmaya bağlı olarak yaşanılacak bir deneyimdir.
Düşünülmeden, sağlıksız ve ani verilen kararlarla
yaşanan cinsel deneyimlerin olumsuz etkileri, yaşam
boyunca sürebilir ve bir çok risk taşır. Unutulmaması
gereken en önemli konulardan biri de kişilerin kendi
bedenleri üzerinde söz sahibi olma ve istemediği şekilde
kendilerine yaklaşanlara hayır diyebilme hakkı
olduğudur. Cinsellik, yaşamın doğal ve sağlıklı bir
parçasıdır. Sağlıklı ve mutlu bir yaşam için hiçbir cinsel
davranışın zorlayıcı, sınırlayıcı, suçlayıcı, bedensel ve
ruhsal açıdan zarar verici olmaması ve en önemlisi çiftin
her iki üyesinin de rızası ve özgür iradesi ile
gerçekleşmesi gerekir
2-Cinsel İşlev Bozuklukları
Cinsel işlev bozukluğu, cinsel ilgi veya yanıtın normal
alışılagelmiş tarzının sürekli bozulma hali olarak
tanımlanabilir. Cinsel işlev bozukluğu, hem kadın hem
erkekleri yoğun olarak etkileyen bir problemdir.
Cinsellikle ilgili sorunlar, bireylerin ruhsal ve sosyal
sorunlar yaşamasına sebep olur. Cinsel aksaklıklar birey
için haz ve doyum duygusunu kaybetmekten öte bir
sıkıntı kaynağıdır. Cinsel sorunlar, insana sevilmeme,
terk edilme korkusu, yalnızlık, kendine güvensizlik,
kadınlığına ve erkekliğine kötü davranılmış, küçük
düşmüş ve gururunun incinmişliği gibi duygular yaşatır.
Çift ilişkilerinde, sıcaklık, sevgi, cinsellik, yakınlık,
korunma gibi duygusal duyumlar, maddi doyum
kaynaklarından çok daha fazla kırılganlığa açık ve risk
altındadır. Cinsel sorunların sıklığında eskiye göre artma
ya da azalma olmamakla birlikte son yıllarda cinsel
tedavi merkezlerine başvuran kişi sayısında artış
gözlenmektedir. İnsanlar artık cinsel yaşamlarının
önemini daha fazla fark ederek, sorunlarını edilgen bir
şekilde sürdürmek yerine çözüm aramayı
seçmektedirler.
Tüm cinsel bozukluklar üç gruba ayırabiliriz
1. Parafililer- cinsel sapmalar
2. Cinsel kimlik bozuklukları
3. Cinsel işlev bozuklukları
1Parafililer Bir kişinin cinsel açıdan uyarılabilmesi için
çeşitli nesneler, eylemler içeren tekrarlayıcı ve yoğun
dürtü, fantezi ve davranışlara gereksinim duymasıdır.
2Cinsel kimlik bozuklukları ( transseksüalite ) Kişinin
kendi biyolojik cinsiyetini kabul etmemesi ondan
rahatsızlık duymasıdır. Kendi cinsel organını reddeder,
karşı cinsin kimliğine uygun tutum, davranış ve rolleri
benimser. Karşı cins gibi giyinir ve davranır. Bazı uygun
vakalarda cinsiyet değiştirme operasyonu uygulanabilir.
Ancak bu operasyon ciddi bir psikolojik hazırlık ve
psikoterapi sürecinden sonra hekimlerin onayı ve
mahkeme kararı ile gerçekleşir.
3-Cinsel işlev bozuklukları
Cinsel yanıt evrelerindeki cinsel istek, uyarılma ve
orgazm aşamalarındaki aksamalardan
kaynaklanmaktadır. Cinselliğin Fizyolojisi Cinsel
sorunları olan kişileri anlama ve yardımcı olmada,
cinselliğin fizyolojisi, anatomisi ve cinsel yanıt
döngüsünün bilinmesi gereklidir. Kadın ve erkekler cinsel
uyarılmaya karşılık bir dizi fizyolojik yanıt verirler. Cinsel
Yanıt Döngüsü Kadın ve erkeklerin cinsel uyarana
gösterdikleri fizyolojik tepki süreci benzer özellikler
gösterdiği gibi önemli farklılıklar da içerir.
Bu nedenle kadın ve erkek cinsel yanıt döngüsünü ayrı
ayrı değerlendirmek gerekmektedir.
Kadın Cinsel Yanıt Döngüsü:
• İstek evresi • Uyarılma Evresi • Plato evresi • Orgazm
Evresi • Çözülme Evresi Kadın cinsel yanıt döngüsü 4
İstek Evresi: Cinselliğin birey tarafından istenmesini ve
arzulanmasını içerir.
Uyarılma Evresi: Fiziksel ve psikolojik uyarılma söz
konusudur. Kadın uyarıldığında vajinada ıslanma
(lubrikasyon) ve kabarma oluşur. Göğüsler genişler ve
meme ucu sertleşir.
Plato Evresi: Uyarılmanın yoğunlaştığı ve hazzın
orgazma yaklaşmasına kadarki evredir.
Orgazm Evresi: Orgazm, cinsel heyecanın en yoğun
olduğu evredir. Fiziksel uyarının yanı sıra erotik
düşünceler de orgazma ulaşmayı kolaylaştırır. Kadında
vajina ve çevresindeki kaslarda ritmik kasılmalar ve
yoğun haz duygusu ile orgazm gerçekleşir. Kasılmaların
şiddeti kadından kadına ve cinsel ilişkide yaşanan hazza
göre değişebilir.
Çözülme Evresi: Orgazm evresinden (orgazm
yaşanmamışsa plato evresinden) sonra cinsel
uyarılmanın azalarak ortadan kalkmasıdır. Kadınlar
orgazm sonrası cinsel uyarının devam etmesi halinde
tekrar uyarılarak tekrar orgazm olabilirler.
Erkek Cinsel Yanıt Döngüsü: - İstek evresi - Uyarılma
Evresi - Plato evresi - Orgazm Evresi - Çözülme Evresi -
Yanıtsız Evre (refrakter dönem) Erkek cinsel yanıt
döngüsü 5
İstek Evresi: Cinselliğin birey tarafından istenmesini ve
arzulanmasını içerir.
Uyarılma Evresi: Fiziksel ve psikolojik uyarılma söz
konusudur. Erkekte cinsel uyarılma aşamasında peniste
sertleşme ve testislerde yükselme ortaya çıkar. Peniste
serleşme sağlandıktan sonra uyarılma devam ederse
sertleşme uzun süre devam edebilir. Ancak cinsel uyarı
sürüyor olsa bile dış etkenlerde ortaya çıkan bir
değişiklik ya da psikolojik bir gerginlik durumu
sertleşmeyi kısmen ya da tamamen kaldırabilir. Cinsel
uyarı devam ederse sertleşme tekrar sağlanabilir.
Plato Evresi: Uyarılmanın yoğunlaştığı dönem olup
orgazm öncesi sperm içermeyen renksiz bir sıvı gelir.
Orgazm Evresi: Bu evrede boşalma gerçekleşir.
Çözülme Evresi: Genital organlarda oluşmuş fizyolojik
değişiklikler uyarı öncesi durumuna döner- ler ve
gevşeme yaşanır.
Yanıtsız Evre: Bu evre sadece erkeklerde vardır. Bu
dönemde cinsel istek azalır, beyinde cinsel bölgelerde
aktivite azalır, penis cinsel açıdan bir süre uyarılmaya
tepki vermez.
Erkekler orgazmdan sonra cinsel olarak yeniden
uyarılabilmek için belirli bir süreye ihtiyaç duyarlar.
Bu süre, kişisel farklar gösteren bir süredir ve yaşla
birlikte uzar.
Cinsel İşlev Bozuklukları
Cinsel İşlev Bozukluğu erkeklerde ve kadınlarda cinsel
yanıt döngüsü sürecindeki herhangi bir aşamada ortaya
çıkabilmektedir:
2.Cinsel İstek Bozuklukları -Azalmış Cinsel İstek
Bozukluğu -Cinsel Tiksinti (Aversiyon) Bozukluğu 6
Cinsel Uyarılma Bozuklukları -Kadında Cinsel Uyarılma
Bozukluğu -Erektil Disfonksiyon (Sertleşme Zorluğu)
Orgazm Bozuklukları -Kadında Orgazm Bozukluğu -
Erkekte Orgazm Bozukluğu -Erken Boşalma Cinsel Ağrı
Bozuklukları -Vajinismus -Disparoni
3.Cinsel Sorun Yaşayan Kadınlarda En Sık
Karşılaşılan Şikâyetler:
• Cinsel isteğin ve sekse duyulan ilginin çok az olması ya
da hiç olmaması
• Cinsel aktivite sırasında uyarılmanın/heyecanlanmanın
gerçekleşmemesi
• Cinsel aktivite sırasında vajina içerisindeki kayganlığın
sağlanamaması
• Hiç orgazm olamama ya da nadiren/zor orgazm olma
• Cinsel birleşmenin gerçekleşmemesi
• Cinsel birleşme esnasında ağrı duyumunun olması
4.Kadınlarda Görülen Cinsel İşlev Bozuklukları
Cinsel sorunlar cinsel aktivite aşamalarından herhangi
birinde görülebilir. Cinsel bozukluklar kişinin ilk cinsel
ilişkisinden itibaren ortaya çıkabileceği gibi, cinsel
yaşamında bir sorun yokken sonradan da ortaya
çıkabilir.
1. Azalmış Cinsel İstek Bozukluğu
2. Cinsel Tiksinti Bozukluğu
3. Cinsel Uyarılma Bozukluğu
4. Orgazm Bozukluğu
5. Disparoni (Ağrılı Cinsel Birleşme)
6. Vajinismus
4.1. Cinsel İstek Bozukluğu
• Kişinin yaşam koşulları ve yaşı dikkate alınarak, sürekli
olarak ya da yineleyici biçimde cinsel fantezi ve cinsel
etkinlikte bulunma isteğinin az olması ya da hiç
olmaması durumudur. • Kadının cinsel eylemi
oluşturacak ortamı hazırlama, oluşturma, cinselliği
başlatma ile ilgili hevesi yoktur ya da azalmıştır. 7 •
Kadınlarda erkeklere göre daha sık görülmektedir. •
Cinsel düşünce ve fantezi, cinsel birleşme ve orgazma
ulaşma sıklığının azlığı ya da yanıt verebilme
motivasyonunun yetersizliği olarak tanımlanır. • Nedeni
çoğunlukla psikolojiktir. • Cinselliğin yasaklandığı tutucu
toplum ve kültürlerde sık görülür. • Küçük yaşlardan
itibaren uygulanan cinsel yasak ve baskıların doğal
sonucu olarak kadının cinselliğe hatta kendi bedenine
yabancılaşması olarak algılanabilir.
4.2. Cinsel Tiksinti Bozukluğu
Sürekli olarak ya da tekrarlayıcı biçimde cinsel eş ile
genital ilişki kurmaktan aşırı tiksinti duyma ve bundan
tümüyle kaçınma durumudur. Genellikle cinselliği
engelle- mek için gerekçeler bulunur. Kadın, cinsel ilişki
olasılığı ortaya çıktığında kaygı, korku, iğrenme yaşar.
4.3. Cinsel Uyarılma Bozukluğu
Kadında cinsel uyarılma bozukluğu Erektil disfonksiyon (
sertleşme zorluğu ) Sürekli olarak ya da tekrarlayıcı
biçimde cinsel uyarılmanın yeterli ıslanma, kabarma
tepkisini sağlayamaması ya da cinsel etkinlik bitene
kadar sürdürememe durumudur. Uyarılma bozukluğu
yaşayan kadınlarda bu evrede oluşması beklenen
fizyolojik tepkiler oluşmaz ya da cinsel ilişki süresince
devam etmez. Yetersiz ıslanma, ağrı ve rahatsızlığa
neden olabilir. Uyarılma güçlüğü olan bazı kadınlar ani,
kısa ve zayıf orgazmlar yaşarlar. Ancak genellikle
uyarılma sorunu olan hemen tüm kadınların orgazm
sorunu vardır. Cinsel uyarılma bozukluğu kadının
cinselliği haz almadan yaşamasına neden olur. İlişki
biçimi, süresi ve şekli uyarılmanın gerçekleşmesinde
önemli faktörlerdir.
4.4. Orgazm Bozukluğu
Kadında orgazm bozukluğu Erkekte orgazm bozukluğu
Olağan bir cinsel uyarılma evresinden sonra orgazmın
sürekli ya da yineleyici biçimde gecikmesi ya da
olmamasıdır. Uygun süre ve uygun yoğunlukta cinsel
uyarı almayan bir kadın orgazm olamayacağı için
orgazm ve uyarılma süreci birlikte değerlendirilir. 8
Kadınlar için klitoral uyarı orgazm olma açısından çok
önemlidir. Klitoris sinir yapısı açısından zengin ve
oldukça duyarlı bir bölgedir. Kişisel farklılıklar içermekle
birlikte, yeterli ön sevişme ve klitoral uyarı olmadığında
kadının orgazm evresine ulaşması güç olmaktadır.
Kadındaki orgazm bozukluğu yaşamın önceki
dönemlerinde yokken sonraları da ortaya çıkabilir
bunun nedenleri olarak;
• Eşler arası uyumsuzluk
• Evlilik içi çatışma
• Cinsel travma
• Çeşitli jinekolojik ve sistemik hastalıklar ,
• Kullanılan ilaçlar
• Alkol ve uyuşturucu kullanımı
• Depresyon ve diğer psikiyatrik hastalıklar
• Menopoz
• Yaşlılık ve diğer cinsel işlev bozuklukları sayılabilir.
4.5. Disparoni (Ağrılı Cinsel Birleşme)
Cinsel ilişki sırasında yineleyici biçimde ya da sürekli
olarak eşlik eden genital ağrının olmasıdır. Tekrarlayıcı
olması önemlidir, kısa süreli ve geçici ağrılar disparoni
olarak kabul edilmezler.
4.6. Vajinismus
Vajinaya giriş denendiğinde, vajinanın dış üçte birini
çevreleyen kaslarda yineleyici ya da sürekli bir biçimde
istemsiz kasılmaların olmasıdır. Temel bozukluk vajina
girişindeki kasların istemsiz kasılmasıdır ancak buna
bedenin çeşitli bölgelerinde bazen tüm bedende
kasılmalar, sıklıkla bacakların kapanması, korku, bazen
titreme, çarpıntı, terleme, bulantı, kusma, fenalık hissi ve
ağlama gibi belirtiler eşlik edebilir. Kadınlarda psikolojik
nedenlerle ortaya çıkan bir cinsel işlev bozukluğudur.
Cinsel birleşme dendiğinde vajinanın dış üçte bir
kaslarında, vajinaya penisin, parmağın, tamponun
girmesini engelleyecek şekilde, sürekli kasılmalar
nedeniyle cinsel birleşmenin gerçekleşmemesi veya
ağrılı olarak gerçekleşmesidir. Kasılma istemsiz yani
kadının bilinçli kontrolü dışında gerçekleşir. Kasılmaya
tüm bedendeki kasılmalar, bacakların kapanması, adete
bir kilitlenme, korku, cinsel birleşmeden kaçınma, girişim
olmayacağı inancı eşlik eder. 9 Vajinismuslu kadınların
cinsel organları anatomik olarak normaldir ama vajinal
kaslar girişe olanak vermeyecek şekilde kasılır. Her
cinsel birleşme girişimi, yoğun endişe, sıkıntı, ağlama,
öfke uyandırır. Paniğe benzer davranış ortaya çıkartır.
Çoğu zaman kadın vajinanın penisi içine alamayacak
kadar dar olduğunu düşünür. Kızlık zarının yırtılması,
ölümü bile düşündürecek kadar felaketleştirme
düşünceleri ile doludur. (vajinanın parçalanacağı, penisin
içeride kalacağı gibi çarpıtılmış abartılı düşünceler sıktır.
Ülkemizde vajinusmus batılı ülkelerden daha fazla
görülmektedir. Vajinusmus sorunu yaşayan çiftler bu
durumun yalnız kendi başlarına gelen bir durum
olduğunu düşünürler. Sorunu aileleri ile paylaşmazlar,
nereye başvuracaklarını bilmezler. Hep bir gün düzelir
ümidi ile beklerler. Vajinusmus sorunlu kadınlar cinsel
ilişkiden korkarlar; fakat çocuk sahibi olmak isterler. Bu
yüzden sıklıkla jinekologlara ve sterilite kliniklerine
başvururlar. Çoğunlukla jinekolojik muayenede zorluk
çekerler. Kendi cinsel organlarını elleyem- ezler. Bu
sorun kadının eksiklik, güvensizlik, suçluluk duyguları
yaşamasına neden olabilir. Vajinismus kentli, eğitimli,
meslek sahibi kadınlarda da görülebilir.
VAJİNİSMUS NEDENLERİ
1. Yanlış, yetersiz, abartılı bilgilerden etkilenme:
penisin giremeyeceği, ilişki sırasında çok fazla acı
duyacağı, aşırı kanama ve parçalanma olacağı, bayılıp
öleceği, hastanelik olacağı, penisin içeride kalacağı gibi
abartılı ve yanlış bilgilere inanma, ilk gece korkusu
ülkemizde en fazla gördüğümüz nedenlerdir.
2. Toplumsal baskılar: cinselliğin ayıp, günah, yasak
olarak görüldüğü toplum- larda yetişme. Bekaretin
çok önemli olduğu, çok iyi saklanması hatta canları
pahasına korunması gerektiğine inanma. Baskıcı ve
otoriter aile vajinismusun ortaya çıkmasında önemli
nedenidir.
3. Cinsel travmalar: yaşanan cinsel taciz, tecavüz ve
hoş olmayan yaşantılara bağlı olarak ortaya çıkar
4. Ensest ilişkiler
5. Gebe kalma korkusu ( doğum korkusu )
6. İlk ilişki denemesinde erkeğin kadına ön
sevişmesiz, aceleci, sert, kaba davranması, cinsel
birleşmeye zorlaması
7. İstenmeden zorla evlendirilme
8. Cinsel özdeşim ( cinsel kimlik ) bozukluğu:
kadının karşı cinsle özdeşim kurup kadınlığını
reddetmesi ve kadınlık rolünü benimsememesi
9. Obsesif ( mükemmeliyetçi) çocuksu, histrionik,
aşırı duygusal yapısına sahip olma
10. Performans kaygısı: ilişkide başarılı olamama
düşünce ve duyguları

CİNSEL SORUNLAR İLE İLGİLİ BİLİNMESİ


GEREKENLER
UZ PSİKOLOĞ AYŞE BURCU DURAK

Cinsellik nedir?
“Cinsellik, biyolojik, psikolojik, sosyal, kültürel, geleneksel,
ahlaki, dini, politik ve ekonomik boyutları olan karmaşık bir
bütündür.”
Cinsellik hakkında bilinmesi gerekenler

 Cinsellik, yaşamın sağlıklı ve doğal bir parçasıdır. İnsan


cinselliği sadece üreme amacı taşımaz, cinsellik haz amacıyla
yaşanır. Bu bağlamda içerisinde cinsel arzular ve fanteziler
yaşanması normal ve sürecin parçasıdır.
 Cinsellik tüm insanlara özgüdür.
 Cinsellik fiziksel, duygusal, zihinsel olduğu kadar toplumsal,
sosyal ve entelektüel öğeleri de barındırır.
 Her insanın cinsel yönelimine uygun davranışta bulunma ve
yaşama hakkı vardır.
 Cinsel yaşam zorlama, baskı ve sömürüden uzak olmalıdır.
 Cinsel ilişkilerde karşılıklı sevgi, paylaşım ve birbirine özen
gösterme egemen olmalıdır. Karşılıklı sevgi ve saygıya
dayanan cinsellik daha doyurucu ve sağlıklıdır.
 Cinselliği yaşamaya erken yaşta başlamak bir takım riskleri
beraberinde getirir. Cinsel davranış sorumluluk ve öz denetim
gerektirir. Gençlerin cinsel konulara merakı olması son derece
normaldir. Gençlerden cinsel yaşamları karşısında sorumluluk
bekleniyorsa onlara bu konuda gerekli ve doğru bilgilerin
verilmesi gerekmektedir. Gerektiğinde hizmet alabilecekleri
kuruluşların bilgisi gençlere verilmeli ve bilgilendirilmelidirler.
 Çocukların cinsellikle ilgili bilgileri anne babalarıyla ya da
güvendikleri kimselerle paylaşmaları yararlı olur. Cinselliğin
doğal olduğu utanılacak bir şey olmadığı bilgisi onlarla
paylaşılmalıdır.
 Çocuklar cinsiyeti gözetilmeden sevilmeli ve bakılmalıdır.

Cinsel sorunlar niçin yaşanır ve nedenleri nelerdir?


Dünyanın farklı bölgeleri ülkeleri ve kültürlerinde yapılan
araştırmalar cinsel sorunların genel olarak sık rastlandığını
ortaya koymaktadır. Kültürel ve toplumsal etkenlerle ortaya
çıkan bazı farklılıklar da vardır. Muhafazakar toplumlarda
seksin, cinselliğin yasaklanması, formel bir cinsel eğitimin
olmaması, cinselliğin bir tabu olarak algılanması ve bekaretin
önemsenmesi gibi etkenler kadınlarda vajinismus ve cinsel
istek bozukluklarının yaşanmasına yol açmaktadır. Erkeklerde
ise cinsel istek ve boşlama bozukluklarının cinsel liberalizmin
egemen olduğu toplumlara göre daha yüksek oranlarda
rastlanmasına sebep olmaktadır. Cinsel eğitim ve deneyimin
yetersiz olduğu toplumlarda; erkeklerde erken boşalma,
kadınlarda ise orgazm güçlüklerinin diğer kesimlere oranla
daha sık rastlandığı gözlenmektedir.
CİNSEL SORUNLARIN NEDENLERİ NELERDİR?
Cinsel sorunların nedenleri şu şekilde sıralanabilir:

1-Cinsel eğitimsizlik ve bilgisizlik


Okul çağında başlayan bir cinsel eğitimin olmaması formel
cinsel bilgi kaynaklarının ( okul, öğretmen, uzmanlar, kitaplar
vb) yeterli ölçüde kullanılmaması gibi sebeplerle cinsellik
alanında ciddi bir bilgi eksikliği görülmektedir. Yeterli ve
doğru bilginin olmaması sağlık açısından hiçbir sorunu
olmayan kadınların ve erkeklerin cinsel yaşamlarında sorun
yaşamasına sebep olmaktadır.

2-Cinsel yaşamda yanlış inanışlar


Geçmiş kuşaklardan günümüze aktarılan cinsellikle ilgili
yanlış ve kalıp düşünceler yargılar günümüzde de toplumsal
ve kültürel olarak etkilerini göstermektedir. Cinsellikle ilgili
inanışların birçoğu abartılı, yanlı ve yanlıştır. Bu yanlış
inançlar günlük basında, pornografik yayınlarda, esprilerde
sergilenir. Özelliklede cinsel yaşam ve haz sadece erkekler
içindir ve kadınlar cinsel yaşamın tüketim yanlarından ibarettir
gibi yanlış ve taraflı bir algı vardır. Erkeklerle de ilgili olarak
her zaman her yerde herkesle seks yapmakla görevlendiren
duygularını ortaya koymayan bir seks makinası olarak gören
inanışlar kadınlara olduğu kadar erkeklere de zarar
vermektedir.
3-Kadınlarda ve erkeklerde görülen cinsel işlev
bozukluklar nelerdir?
Cinsel işlev bozukluğunun evrensel olarak kabul gören bir
tanımı yoktur. Masters ve Johnson, cinsel işlev bozukluğunu
insan cinsel yanıt döngüsünde tatminkar cinsel uyarılma
ve/veya doyuma (orgazm) ulaşmada yetmezliğe yol açabilecek
herhangi bir aksama olarak tanımlarlar.
Cinsel işlev bozuklukları çok sık rastlanan sorunlardır.
Yapılan çalışmalar, kadın ya da erkek ayrımı olmaksızın, en az
her üç kişiden birinin yaşamlarının herhangi bir dönemlerinde
en az bir cinsel işlev bozukluğu yaşadığını ortaya
koymaktadır.

Vajinismus
Vajinismus, ülkemizde, cinsel tedavi merkezlerine başvuran
kadınlarda en sık rastlanan sorundur. Ülkemizde, Batılı
ülkelerde bildirilen oranlardan çok daha fazla görülmektedir.
Cinsel eğitimsizliğin, cinsellikle ilgili tutucu değer
yargılarının, cinsel mitlerin yaygınlığının, kadınların kendi
cinsel organlarını tanımamalarının, bekaret kavramına verilen
aşırı önemin, toplumumuzda kadınlarda cinsel deneyimin
aşamalı gelişmeyip doğrudan cinsel birleşme ile başlamasının,
genel cinsellik anlayışımızdaki tabuların bunda rolü olduğu
söylenebilir.
Vajinismusun herhangi bir ilaç ya da operasyonla tedavisi
mümkün değildir. Cinsel terapi ile bu sorun, ortalama 2-4 ay
sürede ve 6-10 seansta % 90'ı aşan bir tedavi başarı oranı ile
tedavi edilebilmektedir. Vajinismus, en kolay tedavi edilebilen
cinsel işlev bozukluğudur.
Kadınlarda ve erkeklerde görülen diğer cinsel işlev
bozuklukları şunlardır:

4-Cinsel istek azlığı


Genel olarak, kadınlarda erkeklere oranla daha sık
görülmektedir. Hatta ülkemizde, kadınlar arasında en sık
görülen cinsel işlev bozukluğu "cinsel istek azlığı”dır.
Cinsel isteksizliğin tedavisi bireyin durumuna ve psikolojisine
göre önemli değişiklikler gösterir. Çok yönlü bir yaklaşım
zorunludur. Hekimin cinsellikle ilgili temel bazı bilgileri
vermesi, bireyin ve partnerinin cinsel mitlerini düzeltmesi ya
da yalnızca kullandığı ilacı deriştirmesi bile, kimi olgularda
"ortada bir sorun olmadığının anlaşılması" ya da kimi
olgularda "sorunun kolayca çözülmesi" için yeterli
olabilmektedir.

5-Cinsel tiksinti bozukluğu


Cinsel ilişki kurmaktan sürekli ve aşırı biçimde tiksinti duyma
ve bu nedenle cinsellikten tümüyle kaçınmaktır. Cinsel istek
azlığına ve diğer cinsel işlev bozukluklarına göre daha nadir
olarak görülür.

6-Kadınlarda orgazm bozukluğu


Yeterli cinsel uyarıya karşın seks sırasında çoğunlukla ya da
her zaman orgazmın yaşanmaması, gecikmesi ya da güçlükle
ulaşılabilmesidir. Kadınların yaklaşık üçte biri çeşitli
derecelerde orgazm sorunları yaşamaktadır. En önemli
psikolojik nedenleri arasında; tutucu değer yargıları, suçluluk
duyguları, cinsel travmalar, yetersiz cinsel bilgi ve deneyim,
duygusal hazırlığın ya da eşle olan duygusal iletişimin
yetersizliği, yetersiz ön sevişme ve cinsel uyarı, eşteki erken
boşalma ya da ereksiyon güçlüğü nedeniyle yetersiz cinsel
birleşme süresi sayılabilir.
Kadındaki orgazm bozukluğu, yaşamın önceki dönemlerinde
yokken sonradan da ortaya çıkabilir. En sık rastlanan nedenleri
arasında; eşler arası uyumsuzluk, evlilik içi çatışma, cinsel
travma, çeşitli jinekolojik ve sistemik hastalıklar, kullanılan
ilaçlar, alkol ya da uyuşturucu madde kullanımı depresyon
diğer psikiyatrik hastalıklar ve menopoz sayılabilir.

7-Erektil disfonksiyon
Herhangi bir cinsel etkinlik için yeterli ereksiyonu tekrarlayıcı
ya da kalıcı biçimde sağlayamama ya da sürdürememe
durumu olarak tanımlanmaktadır. Tanım açısından en önemli
olan nokta, ereksiyon sorununun bir ya da birkaç kez ile sınırlı
olmaması, erektil disfonksiyon tanısının konabilmesi için bu
sorunun tekrarlayıcı veya uzun süreli olması gerekliliğidir. Bu
konudaki yaygın mitler nedeniyle, kişiler bir kez bile
ereksiyon sağlayamadıklarında paniğe kapılabilmekte ve
doktor doktor dolaşabilmektedir. Erektil disfonksiyon en sık
başvuru nedeni erkek cinsel işlev bozukluğudur. Erektil
disfonksiyon, psikojenik, organik ya da mikst nedenlerden
kaynaklanabilir.

8-Erken boşalma
Erken boşalma, çok az bir cinsel uyarıyla bile kişinin
istemesinden daha önce boşalması, diğer bir deyişle
boşalmasını denetleyememesi, ya da istediği kadar
erteleyememesidir. Tıbbi açıdan bakıldığında, erken boşalma,
kişinin boşalma refleksi üzerinde istemli denetiminin
bulunmaması, henüz öğrenilememiş olmasıdır. Süre asıl ölçüt
olmamakla birlikte, birleşmeden önce boşalma ya da 1-3
dakikalık cinsel birleşme süresi kesin olarak erken boşalmadır.
4 ile 7 dakika arası ise ancak kişinin kendisinin ya da cinsel
partnerinin sorun olarak görmesi, doyum sorunları yaşaması
durumunda erken boşalma olarak kabul edilmektedir.

9-Cinsel Fobiler
Cinsel fobiler tek bir sorun olarak ortaya çıkabileceği gibi;
cinsel ilgi, istek ve uyarılma bozukluğu ile birlikte de kendini
gösterebilir. Bu korkular her türlü fiziksel temastan kaçınma
şeklinde ya da sınırlı bir biçimde görülebilir. Cinsel fobilerin
en önemli nedenleri arasında yine bu konudaki eğitimsizlik ve
halk arasındaki yanlış inanışlar bulunmaktadır. Bu fobiler
cinsel uyarılma ve cinsel doyumu azaltabilmekle birlikte
cinsel ilişkiyi mümkün kılmaya dabilir.

10-Cinsel Doyum Bozuklukları


Cinsel doyum cinselliğin en önemli unsurlarından biridir.
Kişinin cinsel yaşamındaki doyuruculuk düzeyi, karşılıklı
olarak değişebilmektedir. Bu da yine çiftler için bir problem
olabilir.
Hem erkekler de hem de kadınlarda görülebilen tüm bu cinsel
sorunları bireyler ya da çiftler ortaya koymaktan kaçınmamalı,
uzman yardımı almaktan çekinmemelidir. Sorunun içeriğine
göre tanı konulmakta ve tedavi için en doğru yöntem uzman
eşliğinde belirlenmektedir.
CİNSEL İŞLEVLER VE CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI
DOÇ DR CEM İNCESU
CİNSEL İŞLEVLER
İnsanda cinsel uyarana gösterilen fizyolojik tepkiyi dört ayrı
evrede inceleyebiliriz.
1-Uyarılma evresi
2-Plato evresi
3-Orgazm evresi
4-Çözülme evresi
Cinsel terapilerin en önemli kurucularından biri olan H.
Singer Kaplan ise, Masters ve Johnson'ın çalışmalarına
yaptığı katkılarla bu alanın klinik temellerine çok ciddi
katkılar sağlamıştır. Kaplan, cinsel işlevlerin bifazik
niteliğini vurgulamış, cinsel yanıt evrelerini klinik açıdan
yeniden sınıflandırarak bunlara cinsel isteği de eklemiştir
(Kaplan 1974). Kaplan, cinsel yanıtın bifazik niteliğiyle
ilgili olarak şöyle diyordu:" Bu formülasyona göre; cinsel
yanıt, gerçekte tek ve bağımsız bir bütün oluşturmaktan
çok, birbirlerinden görece bağımsız iki ayrı bölümden
oluşmaktadır. A) Erkekte ereksiyonu, kadında ise vajinal
lubrikasyonu ve kabarmayı sağlayan genital
vazokonjesyon yanıtı. B) Her iki cinste de orgazmı
sağlayan refleks klonik kas kontraksiyonları". Buna göre
ilk bölüm uyarılma ve plato evrelerini içermekte ve
parasempatik sistem tarafından innerve edilmekte, ikinci
bölüm ise orgazm evresini içermekte ve sempatik sistem
tarafından innerve edilmektedir.
Cinsel yanıtın birbirinden görece bağımsız bu iki ayrı
süreci, her iki cins için de, genital bölgede farklı
anatomik bölgeleri etkilemekte, sinir sisteminin farklı
bölgelerinden innerve edilmekte, travma, ilaç ve yaş gibi
fiziksel etkenlere karşı farklı ölçülerde hassasiyet
göstermekte ve farklı psikopatolojik mekanizmalarla
birbirinden kesin hatlarla ayrılan farklı klinik sendromlara
yol açmaktadır (Kaplan 1974).
CİNSELLİK: SADECE “TIBBİ” BİR OLGU DEĞİL
Cinsellik biyolojik, psikolojik, sosyal, kültürel, geleneksel,
ahlaki, dini, antropolojik, politik ve ekonomik boyutları olan
karmaşık bir bütün. O nedenle, cinsel sorunu olan birisine
yaklaşımın da bu farklı bakış açılarını içinde barındırması
gerekiyor:
Biyolojik açı: Cinsellik temel bir içgüdü. Cinsel işlevler,
bedenin ürettiği 30’u aşkın hormon ve kimyasal maddenin
karıştığı ve tüm bedenin katıldığı bir süreç. Bu nedenle, sağlıklı
ve mutlu bir cinsel yaşam için sağlıklı işleyen bir beden
“olmazsa olmaz” bir kural.
Psikolojik açı: Sağlıklı işleyen bir beden, cinselliği sağlıklı bir
şekilde yaşayabilmek için gerekli altyapıyı sağlar. Ancak, o
cinselliğin nasıl yaşanacağını, kiminle yaşanacağını, ne zaman,
nerede ve nasıl olacağını, nasıl uyarılıp, nasıl doyuma
ulaşılacağını belirleyen insan psikolojisidir.
Sosyokültürel açı: Kişinin yetiştiği ve içinde yaşadığı aile, yakın
çevre, gelenekler, dini inançlar, ahlaki tutumlar, psikolojik ve
biyolojik bir neden olmaksızın, tek başına cinsel işlev
bozukluklarına yol açabiliyor.
Kısaca, cinsel sorun ya da cinsel işlev bozukluğu yaşayanlar
için getirilecek her türlü tedavi yaklaşımının günümüzde bu üç
temel unsuru içermesi gerekiyor. Yalnızca tıbbi bir yaklaşım
getirmek yeterli olmadığı gibi, yalnızca psikolojik ya da
sosyokültürel yaklaşım da yeterli değil. Modern cinsel
tedavilerin bu üç yaklaşımı dikkate alması gerekiyor.
CİNSEL SORUNLARIN NEDENLERİ: BİLGİSİZLİK, TABULAR,
HASTALIKLAR, SİGARA VE BAZI İLAÇLAR
Yaklaşık her üç kişiden birisi cinsel yaşamının herhangi bir
döneminde en az bir cinsel işlev bozukluğu yaşıyor. Cinsel
sorunların başlıca nedeni eğitimsizlik ve bilgisizlik. Ülkemizde
okul çağında başlayan bir cinsel eğitimin olmaması ve formel
cinsel bilgi kaynaklarının (okul, öğretmenler, uzmanlar,
kitaplar vs.) yeterli ölçüde kullanılmaması cinsellik alanında
ciddi boyutta bilgi eksikliği yaşanmasının nedeni. Cinsel bilgi
ve eğitim eksikliği, özellikle deneyim eksikliği ve toplumun
cinselliğe yaklaşımındaki katı, tabular ve yasaklarla yüklü
muhafazakar tutumla birleşince bir çok cinsel soruna ve cinsel
işlev bozukluğuna yol açabiliyor.
Çok sayıda psikolojik neden ve başta depresyon olmak üzere
çeşitli psikiyatrik hastalıklar cinsel sorunların da tetikleyicisi.
Ayrıca başta yüksek tansiyon, şeker hastalığı ve kan
yağlarının yükselmesi olmak üzere çok sayıda kronik hastalık
da cinsel sorunların kaynağı durumunda.
Uzmanlar özellikle 40’lı yaşlardan sonra, kimi zaman
yaşanılan cinsel sorunların altta yatan daha ciddi ve bazen
yaşamı tehdit edebilecek koroner hastalığı gibi hastalıkların
ön habercisi olabileceğini belirtiyor. Dikkat, kullandığımız çok
sayıda ilacın cinsel yan etkileri var! Son yıllarda ülkemizde
hızla artan sigara kullanımının da cinsel yaşamın en büyük
düşmanlarından biri olduğu son yıllarda ortaya çıktı.
Uzmanlar, sigara kullananları cinsel yaşamları açısından da
uyarıyor. Toplumsal bakışın ve geleneklerin cinsel sorunların
önemli bir kaynağı olduğunu CETAD Araştırması’nın sonuçları
da gösteriyor: Araştırmaya göre, Türk toplumu cinsel
sorunlarının en önemli kaynağı olarak (Yüzde 62) eğitimsizlik
ve bilgisizliği gösteriyor. Araştırmaya katılanların yüzde 40’ı da
toplumun cinselliğe yaklaşımını, önyargılar/tabuları, gelenek
ve görenekleri vurguluyor. Türk toplumu, cinsel sorunların
üçüncü kaynağı olarak psikolojik nedenleri ve stresi
gösteriyor. Araştırma, cinselliğe toplumsal bakış ve
geleneklerin cinsel sorunlar için önemli bir sorun kaynağı
olduğunu göstermekte.
KADINLAR: “İLİŞKİ”Yİ KAYBETMEKTEN KORKUYOR
ERKEKLER: “GÜÇ”LERİNİ KAYBETMEKTEN KORKUYOR
Kadınlar cinsel ilişki sırasında en büyük haz kaynağı olarak
“duygusal yakınlık”, “yumuşaklık”, “sevilen biriyle derin
duyguların paylaşımı” gibi duygusal ifadeleri ön plana
çıkarıyorlar. Erkekler ise ne kadar iyi seviştikleri ve ne kadar
güçlü oldukları ile ilgileniyor. Kadınlar ilişkiyi kaybetmekten,
erkeklerse güçlerini kaybetmekten korkuyorlar.
CİNSELLİKLE İLGİLİ İNANIŞLAR: ÇOĞU ABARTILI, YANLI VE
YANLIŞ…
Çocuklar, doğdukları günden itibaren kadın ve erkek
oluşlarına göre ayrı biçimlerde yetiştiriliyor. Büyüme
sürecinde de içinde büyüdükleri kültüre göre bir kadının ve bir
erkeğin ne yapıp ne yapmaması gerektiğini öğreniyorlar.
Ancak, bu süreçte cinsellikle ilgili öğrenilenlerin ve
benimsenenlerin çoğu abartılı, yanlı ve yanlış. Günlük
yaşamda fıkralara, günlük basına ve pornografik yayınlara
yansıyan bu yanlış cinsel inanışların (mitler) çoğu kadını
küçümseyen, değersizleştiren bir yan içeriyor.
Bu inanışlara göre, cinsel yaşam ve cinsel haz adeta sadece
erkekler için. Kadınlar ise cinsel yaşamın tüketim malı
konumunda.
Ancak, bu durum sadece kadınlara zarar vermiyor.
Erkeği her zaman, her yerde, herkesle seks yapmakla
görevlendiren, duygularını ortaya koymayan bir “seks
makinesi” olarak konumlayan bu inanışlar sonuçta,
erkeklerin de cinsel yaşamı olumsuz etkiliyor, cinsel işlev
bozukluklarına yol açıyor.
İşte belli başlı cinsel mitler:
KADIN-ERKEK ROLLERİ ile ilgili en yaygın yanlış cinsel inanışlar;
o Erkekler duygularını belli etmemelidir.
o Cinsellikte başarıya ulaşmak son derece önemlidir.
o Cinsel ilişki isteğini erkek belirtmelidir.
o Erkekler cinsel ilişkiyi her zaman ister ve buna her zaman
hazırdır.
o Tüm fiziksel yakınlaşmalar sevişmeyle sonuçlanmalıdır.
o Cinsel ilişki arzusunu belli eden kadın hafif birisidir.
CİNSEL İSTEK ile ilgili en yaygın yanlış cinsel inanışlar;
o Erkekler her zaman cinsel istek duyarlar.
o Yaşlanma cinsel isteği tamamen ortadan kaldırır.
o Menopoz cinsel isteği ortadan kaldırır.
o Kadınların cinsel isteği azdır.
CİNSEL İLİŞKİ sırasındaki davranışlarla ilgili en yaygın cinsel
inanışlar;
o Sevişmek cinsel birleşme demektir.
o Sevişmek cinsel organda sertleşmeyi gerektirir.
o İyi bir sevişme cinsel heyecanın sürekli tırmanması ve
orgazmla sonuçlanması demektir.
o Cinsel ilişkiyi erkek başlatmalı ve sürdürmelidir.
o Uyarılmış erkek boşalmazsa zararlı olur.
o Dikkat başka yere çekilirse erken boşalma önlenebilir.
o İlk boşalmadan sonraki boşalmalarda erken boşalma sorunu
olmaz.
o Sevişme her zaman doğal ve kendiliğinden olmalıdır;
sevişmek hakkında konuşmak, düşünmek veya hayal kurmak
onu bozar.
o Sevişmeyi başlatan kadın ahlaksızdır.
o Her erkek her kadına nasıl zevk vereceğini bilmelidir.
o Sevişme ancak her iki tarafın birlikte orgazm olmasıyla
güzeldir.
o Eşler birbirlerini sevdikleri takdirde sevişmekten nasıl zevk
alabileceklerini de bilirler.
o Cinsel ilişki içinde olan eşler içgüdüsel olarak diğer eşin ne
düşündüğünü ve istediğini bilirler.
o Cinsel ilişki sırasında mastürbasyon yanlıştır.
o Erkek cinsel organında sertleşmenin kaybı eşini çekici
bulmadığı anlamına gelir.
o Erkek ya da kadın sevişmeye hayır diyemez.
o Sevişmede neyin normal olduğuna ilişkin belirli ve kesin
kurallar vardır.
o Olgun kadın birleşmeyle orgazm olmalıdır.
CİNSEL İŞLEVLER ile ilgili en yaygın yanlış cinsel inanışlar;
o Güçlü erkekler üst üste birkaç kez sevişebilirler.
o Bir erkek ne kadar sık ve üst üste sevişebiliyorsa o kadar
güçlüdür.
o Bir kez cinsel sorun yaşanırsa bu tekrarlayacak demektir.
CİNSEL ANATOMİ ile ilgili en yaygın yanlış cinsel inanışlar;
o Erkek cinsel organının büyüklüğü oranında zevk verir.
o Penisin vajinaya girişi zordur.
o İlk cinsel ilişki kadın için çok ızdırap vericidir. Kadın için
tehlikeli olabilir.
o İlk cinsel ilişkide kan gelmezse kadın bakire değildir.
o İlk cinsel ilişkide “başarısız” olan erkek, erkek değildir.
o Sürtünme ile kızlık zarı bozulabilir.
o Evlenmeden önce kızlık zarının bozulmaması için çok tedbirli
olunmalıdır.
HAMİLE KALMA ile ilgili en yaygın yanlış cinsel inanışlar;
o Öpüşme, dokunma gibi yakınlaşmalarla hamile kalınabilir.
KADINLARDA CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI
Kadınlarda en sık görülen cinsel işlev bozuklukları “Cinsel İstek
Bozukluğu” ve “Uyarılma Bozukluğu”.
CİNSEL İSTEK AZLIĞI: ÜÇ KADINDAN BİRİ YAŞIYOR Ülkemizde
tedavi için başvuran her üç hastadan birisinde cinsel istek
bozukluğu görülüyor. Ancak, cinsel isteğin, koroner
yetmezlikler, enfarktüs, böbrek üstü bezlerinin fazla veya az
çalışması, cinsellik hormonlarının azlığı, tiroid hormonlarının
azlığı ya da artışı, epilepsi, beyin kanamaları gibi biyolojik
rahatsızlar veya depresyon ilaçları, bazı tansiyon ilaçları
nedeniyle azalması/kaybolması “cinsel işlev bozukluğu” olarak
kabul edilmiyor. Cinsel istek bozukluklarının bir bölümünü
“cinsel tiksinti bozuklukları” oluşturuyor. Cinsel ilişki
kurmaktan “tiksinti” duyacak kadar rahatsız olan bu kadınlar
cinsel ilişkiler için “başım ağrıyor”, “karnım ağrıyor” türünden
gerekçeler buluyorlar.
CİNSEL İSTEĞİ ARTIRAN ETKENLER:
o Eş çekicidir
o Eş cinsel fanteziye uygun düşer
o Eş baştan çıkartıcıdır
o Eş yanıt vericidir
o Ortam yardımcıdır
o Cinsel fanteziler
o Aşk
o Yenilik, yeni teknikler
o Yeterli cinsel uyarı
o Huzur, gerginliklerin olmaması
o Güven
CİNSEL İSTEĞİ AZALTAN ETKENLER:
o Eş çekici değildir
o Eş cinsel fanteziye uygun düşmez
o Eş yanıtsızdır
o Eş kızgın ve düşmancadır
o Ortam yardımcı değildir
o Olumsuz fanteziler
o Başkasına yönelik aşk
o Monotonluk
o Yetersiz cinsel uyarı
o Depresyon, ansiyete, öfke
o Tehlikeli durumlar
UYARILMA VE ORGAZM SORUNLARI:
“İYİ KIZ” SENDROMU ORGAZM’A ENGEL OLUYOR
Kız çocukları yetiştirilirken, cinsellikle ilgilenmemeleri
öğretiliyor, cinsellikle ilgilenmeleri ve cinsellik içeren
aktiviteleri kınanıyor, kısıtlanıyor. Örneğin, mastürbasyon
yapmaları istenmiyor ve hoş karşılanmıyor. Kadınlardan
beklenen sadece eşlerine yanıt verebilir olmaları. Bu
nedenlerle, kadınların önemli bir kısmı ön sevişme sırasında
eşlerine çok az katılıyorlar veya hiç katılmıyorlar. Cinsel
birleşme sırasında çoğu hareketsiz kalıyor. Kadınlar, erkeklere
neyi cinsel olarak uyarıcı bulduklarını söylemekten
kaçınıyorlar. Yeteri kadar uyarılmadıklarında cinsel birleşmeyi
reddedemiyorlar ve hazlarını arttıracak daha aktif tutum
almaktan kaçınıyorlar. Çocukluğunda ve gençliğinde kendisini
“iyi kız” olarak tanımlayan her on kadından dokuzu
yetişkinlikte orgazm olamıyor. Yani, geleneksel kadın cinsel
rolünü benimsemiş kadınların yaşadığı “iyi kız” sendromu,
orgazm yaşamalarının önündeki en büyük engeli oluşturuyor.
Orgazmın ortaya çıkmasını gerektiren “uyarılma” derecesi,
kadından kadına ve kadının içinde bulunduğu koşullara göre
değişiyor. Bazı kadınlar herhangi bir cinsel uyarı ile orgazm
olurken, diğerleri yoğun ve uzun klitoral uyarılmaya ihtiyaç
duyabiliyorlar. Orgazmın sayısı da kadından kadına farklılıklar
gösteriyor. Bazı kadınlar bir kere orgazm ile kendilerini
doyumlu hissederken, bazıları çoğul orgazm gereksinimi
hissedebiliyor. Orgazm yetisi yaşla birlikte artıyor. 20’li
yaşlarında fazla cinsel deneyimi olmayan kadınlarda cinsel
birleşme ile orgazm olamamak oldukça yaygın.
50’li yaşlardan sonra ise yaş faktörü orgazma ulaşmada bir
dezavantaja dönüşebiliyor.
Yaşlanmanın etkileri, menopoz, kronik hastalıklar nedeniyle
yoğun ilaç kullanımları gibi etkenler uyarılma ve orgazmı
olumsuz etkiliyor.
Aldatılmaya ya da aldatılma kuşkusuna bağlı gelişen
kızgınlık, cinsel hazzı ve uyarılmayı ciddi şekilde bozuyor.
Ayrıca, kadınların kendilerini cinsel hazza, uyarılmaya ve
orgazma bırakabilmeleri için erkeklere göre daha fazla
“güven” duygusuna gereksinimleri var. Gerçek ya da
muhtemel bir aldatma kuşkusu kadının güvenini
zedelediğinden cinsel hazzını, uyarılmasını ve orgazm olmasını
engelleyebiliyor. ¾ Bazı kadınlar, özellikle medyadan etkilenip
orgazmın “zevkten çıldırmak” gibi bir şey olduğunu ama
kendilerinin bunu yaşamadığını düşünüp hayal kırıklığı ve
buna bağlı küskünlükler yaşayabiliyor ve zamanla cinsel
ilişkiden uzaklaşabiliyor.
VAJİNİSMUS:
HER İKİ KADINDAN BİRİSİ…
Kanada’da yapılan bir araştırmada kadınların sadece yüzde 1-
6’sı vajinismus yaşadığını gösterirken, CETAD Araştırması’na
göre Türkiye’de her 10 kadından biri bu sorunu yaşıyor.
Araştırmada “İlk cinsel birleşmeniz ya da birleşmeyi
denemeniz sırasında korku, kasılma, acı hissi ya da kaçınma
davranışınız nedeniyle cinsel birleşmenin gerçekleşmediği
oldu mu?” sorusunu her 100 kadından 54’ü “evet, oldu” diye
yanıtlıyor. Araştırmanın bu konudaki bir başka ilginç bulgusu
ise “evet” diyen bu kadınların yüzde 17’sinin “Zaman zaman
hala bu durumu yaşadığım oluyor” demesi. Uzmanlara göre
bu oran çok yüksek ancak beklenen bir sonuç. Ülkemizde
cinsel tedavi merkezlerine başvuran neredeyse her iki
kadından birinin vajinismus tedavisi için başvurmasının en
temel nedeni ise sorunun bu kadar yaygın olması.
Geleneksel tutum, muhafazakar yapı, eğitimsizlik, koruyucu
aile yapıları ve kızlık zarının hala kadının namusu olarak
görülüyor olması en önemli nedenler.
Nitekim araştırmada, eğitimsiz kadınlar arasındaki oran yüzde
68’lere çıkarken, üniversite mezunlarında yüzde 35’lere
düşüyor. “Vajinanın cinsel birleşmeyi engelleyecek biçimde,
yineleyici ya da sürekli olarak istem dışı kasılması” olarak
tanımlanan ve bir savunma tepkisi olan Vajinismus, kadınların
ancak cinsel birleşme denemesinde bulunmalarıyla ortaya
çıkıyor. Birçok kadın evlilik öncesinde nişanlılarıyla cinsel
birleşme denemesinden bilinçsiz olarak kaçınıyor ve bunu
ahlaki ya da dini nedenlere bağlıyorlar. Böylece, cinse
birleşme denemesini mümkün olduğunca erteliyorlar.
Evlendikten sonra da bir çoğu yorgun olduğu veya başının
ağrıdığı gerekçesiyle birleşme denemesini erteliyor.
Vakaların çoğunda, ilk cinsel birleşmesinde korku ve kasılma
ortaya çıkınca, birkaç ay içinde cinsel birleşme denemeleri
giderek seyreliyor ve cinsel birleşme denemesinde
bulunmaksızın “sürtünme” ile boşalma alışkanlığı
geliştiriyorlar.
Tedavi arayışı birçok vakada, evlilikten sonraki bir yıl içinde
ortaya çıkıyor. Ancak bazı vakalarda 20 yılı bile geçebiliyor.
Tedavi arayışı ise çoğunlukla çocuk sahibi olmak isteği veya
çevreden gelen “ çocuk yapın” baskısına bağlı oluyor.
Vajinismuslu kadınların kurallara uyan, kızgınlığını dışa
vuramayan, sürekli bir kabul ihtiyacı içinde olan “iyi kızlar”
olduğu saptanmış durumda.
Bu kadınların bir başka özelliği ise genellikle baskıcı ve otoriter
olan babalarının tersi özelliklerini gösteren erkekleri eş olarak
seçmeleri.
Yani, bu kadınlar genellikle, nazik, kibar ve pasif erkekleri
koca olarak seçiyorlar.
VAJİNİSMUS: TEDAVİSİ KOLAY, BAŞARI ORANI YÜKSEK. AMA
YANLIŞ TEDAVİ YÖNTEMLERİYLE HASTALAR KANDIRILIYOR
Günümüzde, tedavisi kolay ve başarı oranları neredeyse
yüzde 100’e yaklaşan vajinismusta, çok çeşitli ve yanlış tedavi
uygulamaları ile hastalar yanıltılıyor. Uygun olmayan tedavi
yöntemleri;
Kızlık zarının operasyonla alınması: Sorunu çözmez
Genel anestezi altında cinsel birleşme: Yararsız ve etik değil
Uyuşturucu pomadlar: Yararsız
Kadının sarhoş edilmesi: Yararsız
Yatıştırıcı ilaçlar: Yararsız
Sıcak su banyosu, anestezik pomadlar, ağrı kesiciler, sıkıntı
gidericilerin birlikte kullanımı: Yararsız
Vajinaya botoks uygulanması: Vajina kaslarını felç
edeceğinden cinsel birleşme sağlanabilir. Ancak, kadının
korkusu, cinsel birleşmeye karşı direnci ve varsa travmaları
tedavi edilmeden kalır, botoksun etkisi geçince tekrar ortaya
çıkabilir. Kadının iradesini kırmaya yönelik olması nedeniyle
de etik değil.
Tek seanslık, çeşitli yatıştırıcı ve ağrı giderici, kayganlaştırıcı
maddeler verildikten sonra hekimin çifte verdiği telkinlerle ve
kendi muayenehanesinde hatta kendi yanında cinsel ilişkiye
girmeye zorlaması: Etik değil
UYGUN TEDAVİ yöntemi ise sekiz haftalık, haftada bir yapılan
seanslardan oluşuyor. Tedavinin esası, vajinadaki istem dışı
kasılmanın aşamalı egzersizlerle ortadan kaldırılmasına
dayanıyor. Tedavide gevşeme, imajinasyon ve
duyarsızlaştırma teknikleri kullanılıyor. Ayrıca, vajinismusa yol
açan etkenlerin çözümlenmesi de tedavi sürecinde sağlanıyor.
CETAD Araştırması’nda,
“Şimdiye kadar tam bir cinsel birleşme yaşayıp yaşamadığınızı
evet veya hayır şeklinde ifade eder misiniz?” sorusu yöneltilen
kadınların yüzde 68’i “evet, yaşadım” diye yanıtlıyor.
Araştırmaya göre, Türkiye’de kadınların ilk tam cinsel
birleşmeyi yaşama yaşı 19.5.
Erkeklerde ise bu yaş 19 olarak çıkıyor.
ERKEKLERDE CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI ERKEKLER: “ERKEN
BOŞALMA” DAN DERTLİ…
Erkeklerde en sık görülen cinsel işlev bozukluğu Erken
Boşalma. Ülkemizde her üç erkekten birisi Erken Boşalma
sorunu yaşıyor.
Erkekler birbirlerinden ve pornografik malzemelerden
“gerçekdışı” pek çok şeyi öğreniyorlar. Bu öğrendikleri ile
kendi gerçekleri arasındaki uyumsuzluk, “yetersizlik”
duygusuna ve “performans anksiyetesi”ne yol açarak,
ereksiyonu engelleyebiliyor. Örneğin, bir arkadaşı üst üste beş
altı kez cinsel ilişkiye girdiğini anlatmışsa ve kişi fazlasıyla
cinsel doyum sağlamış olsa bile kendisini zorluyor ama
ereksiyon sağlayamıyor. Bu da, “Bende bir sorun mu var”
endişesine yol açarak, kişinin başaramama korkusu ile daha
sonra “ilk kez için bile” ereksiyonu engelleyici olabiliyor.
Erken Boşalma’nın en önemli nedeni “boşalma
kontrolü”nün öğrenilmemiş olması.
Erkeklerin cinsel yaşamlarının başında boşalmayı kontrol
etmeyi bilmedikleri, üstelik aşırı heyecan, telaş gibi faktörlerin
yanı sıra acelecilik, yakalanma endişesi, uygunsuz ortamlar da
(asansör, park, bahçe, genelev gibi) boşalma kontrolünün
öğrenilmesini zorlaştırıyor. Kişinin cinsel deneyimi arttıkça ve
rahatladıkça boşalmayı kontrol etmeyi öğrenebilir ancak
cinsel tecrübesi artan her erkek boşalmayı kontrol etmeyi
öğrenemiyor.
Hızlı konuşup, hızlı yemek yiyen, sürekli bir telaş içinde olan
kişiler sevişme sırasında da aynı telaş ve panikle “hızlı
boşalma” sorunu yaşayabiliyorlar.
Erken boşalmanın bir başka nedeni ise bazı erkeklerin
eşlerine karşı duydukları öfke/kızgınlık gibi duygular.
Bu tip erkekler, eşlerine duydukları bu öfkeyle, cinsel ilişkide
erken boşalarak, kadına haz vermek istemiyorlar.
Koç yumurtası, kuvvet macunu, bal, pekmez, fındık, fıstık ,
istiridye gibi çeşitli gıdaların cinsel gücü artırmada yararlı
olduğuna dair güvenilir bilimsel bir veri yok.
Ancak kişi bunların yararlı olacağına inanırsa psikolojik olarak
yaşayacağı “güven” duygusu, kişiyi rahatlatabiliyor.
EDİTÖRE NOT: CİNSEL SAĞLIK VE ÜREME SAĞLIĞI ALANINDA
ULUSAL VE YEREL MEDYA YOLUYLA SAVUNUCULUK PROJESİ
Bir yıl sürecek ve toplam 290.608 Euro bütçe ayrılan “Cinsel
Sağlık ve Üreme Sağlığı Alanında Ulusal ve Yerel Medya
Yoluyla Savunuculuk” projesinin bilimsel altyapısını
Türkiye’nin alanlarında saygın isimlerinden oluşan bir Çalışma
Grubu üstlendi.
Çalışma Grubu’nda, Doç. Dr. Cem İncesu’nun yanısıra İstanbul
Tıp Fakültesi Kadın Sağlığı ve Eğitimi Araştırma Birimi Başkanı
Prof. Dr. Ayşen Bulut, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri
Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türkiye Geropsikiyatri Derneği
Başkanı Prof. Dr. Engin Eker, Marmara Üniversitesi Tıp
Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ferruh
Şimşek, İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim
Üyesi ve Türkiye Psikiyatri Derneği Başkanı Prof. Dr. Şahika
Yüksel, Uzman Dr. Haluk Pektaş ile Türkiye Aile Sağlığı
Planlaması Vakfı’ndan sosyolog Nurcan Müftüoğlu ve Proje
Koordinatörü Azime Acar yer alıyor. Proje kapsamında, kendi
alanlarında uzman akademisyenlerden oluşan editörler ve bu
editörlere yardımcı olacak bir araştırmacı yazar kadrosu
tarafından hazırlanacak sekiz ayrı araştırma/inceleme dosyası
İstanbul, Bursa, Diyarbakır ve İzmir’de medya mensupları ve
sivil toplum kuruluşları yetkilileriyle paylaşılacak.
Dosyaların başlıkları:
1. Cinsel Yaşam ve Sorunları
2. Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Alanında Erkekte Sağlıklı
Yaşlanma
3. Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Alanında Kadında Sağlıklı
Yaşlanma
4. Güvenli Cinsellik
5. Kadın Cinselliği
6. Erkek Cinselliği
7. Gençlik ve Cinsellik
8. Seks Ticareti
Hazırlanacak dosyalarda, konunun tıbbi, psikolojik, toplumsal,
kültürel boyutları ile ülkemizde bu konuda yaşanan temel
güçlükler, kritik noktalar, olası çözüm yolları ele alınacak.
Dosyalarda ayrıca bu konuda topluma verilmesi gereken
temel mesajları, kaynakları ve başvuru adreslerini de içerecek.
Proje, Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı (TAP) ile Eğitim
ve Sağlık Muhabirleri Derneği (ESAM) tarafından da
destekleniyor. DAVET: “Cinsel Sağlık/Üreme Sağlığı Alanında
Erkekte Sağlıklı Yaşlanma” konulu ikinci dosya, CETAD
tarafından Ceylan Oteli’nde gerçekleştirecek “Cinsellik ve
Cinsel Tedaviler VI. Ulusal Kongresi”nde, 24 Kasım 2006

CİNSEL PROBLEMLERDE HİPNOTRAPİ


DR. TAHİR ÖZAKKAŞ
ÖNSÖZ
İnsan; beden, can ve ruhtan oluşan bir varlık. Beden;
içerisinde muhtelif elementlerin, vitaminler ve suyun
oluşturduğu bir kütle. Bu kütleyi, ahenkli bir şekilde bir
mecraya koyan elementer dizilim; canlılığın en basit yapı taşı
olan aminoasitler aracılığı ile CAN'ı oluşturmaktadır.
Bitkide ve hayvanda da bulunan BEDEN ve CAN üzerinde,
insanda farklı olan ve onlardan ayıran yegane şey Ruh'tur.
Beden'i ve Can'ı yöneten, yönlendiren ve hadefini tayin eden
güç Ruh'tur. Ruh kimine göre idrak ve anlama kapasitesi,
kimine göre aklın ve fikrin uyumu, kimine göre maddenin en
son dönüşüm hali; kimine göre de yaratılandan insana
üflenmiş bir parçadır. İnsanlık tarihi boyunca RUH kavramı
üzerine tartışılmış durulmuştur. İnsanlık var olduğu müddetçe
de tartışılacaktır. İster meteryalizmin iddiasında olduğu gibi;
maddenin düşünceye veya enerjiye dönüşüm hali olsun;
isterse kapitalizmin hristiyan kültürüne dayalı Ruh anlayışı
olsun, isterse İslamiyetin Tanrıdan bir parça anlayışı olsun...
Hepsinde de ortak bir payda ruh olarak kabul ettiğimiz gücün
insan üzerinde oluşturduğu güç ve fenomenlerdir. Varlığı ve
etkileri görünen böyle bir gücün tanımında elbette farklılıklar
olacaktır. Biz burada ruh veya psi'nin tanımından doğan
farklılıkları değil; fenomenleri ve illiyet bağları (determinal
bağlar) üzerinde duracağız. Beden ve can kendi illiyet
prensipleri çerçevesinde fonksiyonlarını görmektedir.
Bedende meydana gelebilecek herhengi bir arıza; fizik,
kimya, matematik gibi modern bilimin keşfettiği konular
çerçevesinde onarılmaya çalışılmaktadır.
Ancak psi'nin veya ruh'un çalışması süresince meydana
gelebilecek arızalar hangi illiyet yasalarına göre giderilecektir.
Yani midesinde ülseri olan birisine antiasit tedavisi
uygularsanız hastayı rahatlatırsınız. Veyahutta tansiyon
yüksekliğine bağlı başağrısı bulunan bir hastaya tansiyon
düşürücü bir tedavi uyğuladığınızda; tansiyonunu normale
indirerek başağrısını da gidermiş olursunuz. Çünkü bunların
fizyolojik ve fizyopatolojik mekanizmaları çözülmüştür. Peki,
psi'de meydana gelebilecek arızalar nasıl giderilecektir. İşte
tüm problem burada başlamaktadır. Çünkü fizyolojik olan ile
fizyopatolojik olanın izahı gerekmektedir. Beden
bozukluklarında olan bilinmekte, anormal olan normale
getirilmektedir. Mesela tansiyonun normali 120 mm/Hg
basıncıdır. Bundan yükseği ve alçağı anormaldir. Kan şekeri
seviyesi 100 mg/dl'dir. Bundan sapmalar anormaldir.
O halde psikolojik yaşantımızdaki normal kavramı nedir?
Psikoloji departmanları ve psikiyatristler yıllarca bu normal
kavramını aramışlar, psikolojik konuları keşfetmeye
çalışmışlardır. Büyük bilim adamlarının yıllar süren çetin
mücadeleleri sırasında psikoljik determinizmin temel yapı
taşları ortaya çıkarılmışıtr. Bu çerçevede savunma
mekanizmaları, şartlanma, güdülendirme, bilinç, bilinçaltı,
hafıza, hatırlama, unutma, rüyaların fonksiyonları, dil
sürçmelerinin temel nedenleri gibi bir çok husus büyük
oranda izah edilmişlerdir. Tüm bu çalışmalara rağmen
psikoloji konusunda bilim adamları "normal" kavramı
üzerinde anlaşmaya varamamışlardır. Düşüncenin, hafızanın
ve duygularının bozukluğu ve delilik olarak nitelendirilen
psikotik hastalıklarda genelde insanlar ve bilim adamları ortak
görüşleri paylaşırken, bunun dışında kalan ruhsal
fenemenolojide aynı şeyleri ileri sürmek mümkün değildir.
Psikotik hastalık grubunun dışında, nevrotik hastalıklar
bulunmaktadır. Ancak nevrotik hastalık grubunun bu güne
kadar tam bir tanımı, normal ve anormal arasındaki fark
bulunamamıştır.
Nevroz, temelde toplumun temel davranış kalıplarının
aksine davranış tipleri gösterenlerin rahatsızlığına verilen
isimdir.
Bu tip insanlara nevrotik denmektedir.
Düşüncenin ve mantığın bozulduğu hastalıklar psikotik
olarak adlandırılırken; düşüncesi ve mantığı normal, ancak
sebepsiz korkular, endişeler çeken bireylere de nevrotik
demekteyiz.
Nevrotik bir birey olmamak için neler yapmalıyız. Nevrotik
insana göre normal insan nedir? Bu soruların cevabı henüz
bulunamamıştır. Özellikle S. Freud' dan sonra başlayan
çalışmalar nevrotik insanın tanımını yapmıştır. Ancak bu
tanımlar çok tutarsız olduğu gibi, toplumdan topluma
değişmektedir. Son yıllardaki araştırıcılar; (E. Fromm, Karen
Horney v.d.) nevrotik bireyin tanımlanamıyacağı üzerinde
durmuşlardır.
Nevrotik bireyi, toplumun genel kabüllerinin dışında
düşünen ve yaşayan insan olarak kabul etmişlerdir.
Bu çerçevede, bolşevik ihtilalinden sonra marksist öğretiye
uygun düşmeyen ve davranmayan insanlar, akıl hastası olarak
değerlendirilirken, kapitalist A.B.D ' de pragmatist ve rasyonel
davranış modelleri göstermeyen bireyler de nevrotik olarak
değerlendirilmiştir. Mesela kendi hayatını vakıf işlerine
vakfeden bir kişi hemen hemen anormal kabul edilmiştir.
İslami kültürde ise meteryalist, pragmatist ve rasyonel
düşünceden ziyade; yaratılana hürmet ve saygıya dayalı bir
dünya anlayışı egemendir.
Yardım duyguları yüceltilmiş, aşırı aç gözlülük ve kar
peşinden koşma kötülenmiştir.
Bu da kapitalist ve materyalist düşüncenin tersine bir durum
yaratmıştır. E. Fromm ve K. Horney'in de belirttiği gibi;
nevrotik bireyin tanımı toplumlara göre değişmektedir.
Görecelidir. O halde toplumumuzun kültürel kabüllerine göre
normal ve anormal kavramı nasıl şekillenmektedir. Bu konuya
"İnancın Psikolojisi" adlı çalışmamızda daha derin değinmiştik.
Ruh dünyamızı saran nevrotik davranış modellerinden en
önemli alanı da; cinsel kimliğimiz ve cinsel yaşantımızdaki
kabullerimizle oluşmaktadır.
İnsan; şehvet, saldırganlık, iyi hisler ve kötü hisler olarak
adlandırdığımız dört temel fıtri duyğunun altında hayatını
yönlendirmektedir.
İnsan doğuştan itibaren bu duygular ile birlikte doğar, yaşar
ve ölür. Varlığı hiç bir zaman yadsınamayacak bu tabii
duyguların dengeli ve ahenkli bir bileşimi normal bir bireyi
yaratırken, bunlardaki ahenk bozulması anormal bireyi ve
nevrotik insanı ortaya çıkarmaktadır.
Şehveti, makul ve mantıklı ölçülerde kültürel kimliğimize
uygun tatmin etmemiz normalken; şehveti katolikler gibi
yadsımamız veya Freud'un ilk dönemlerindeki gibi her şeyi
şehvete indirgememiz de anormaldir.
Saldırganlık hislerinin, size karşı yapılan bir saldırıyı
gidermek veya sanatsal etkinliklerde yapıcı olarak kullanmak
yerine, diğer insanlara, canlılara veya tabiata karşı zarar
verme şeklinde kullanmamız anormaldir.
İşte biz bu kitabımızda insanı oluşturan Beden, Can ve Ruh
üçlüsünden; Ruhun temel ögeleri olan şehvet, saldırganlık ve
hislerden şehveti ele alıp cinsellik açısından inceledik.
İnsanlarda tabii bir duygu olan şehvetin çeşitli nedenlerle
anormalliğe dönüştüğü yerlerde, normale dönüştürebilmek
için bir çok yardımcı teknik yanında hipnoterapinin ne rolü
olabileceğini inceledik. Uzun yıllardır sürdürdüğümüz hipnoz
araştırmaları esnasında, cinsel problemlerde hipnoterapinin
rolünü uygulamalı olarak görme imkanını bulduk. Toplumda
özellikle son yüz yılda yaşanan kültürel kimlik bunalımı
insanımızı her yönden kuşatmış bulunmaktadır.
Marksistçe düşünen enteller ,kapitalistçe yaşayan zenginler,
amorf şekilde gelen medya ve doğu kültürü arasında
bulunan insanımız kendisine bir çıkış yolu aramaktadır.
Öncelikle kültürel kimlik bunalımının giderilerek, bireyin
yönünü ve yöneliminin çizilmesi gerektiği , ardından tedavinin
geleceği artık apaçık ortadır. Kitabımızda normal olmaya
çalışılırken, kültürel erozyon ve arabeskin bir yansıması olarak
nevrotik insan çukuruna düşen ve cinsel hayatı da bulanımlara
giren bireyimize bir ölçüde ışık tutabilirsek kendimizi mutlu
hissedeceğiz... Temel kabulleri sağlam, arabesk kültürden
uzaklaşmış, inancı ve yaşantısı bir birine uyumlu bir birey ve
toplum olabilmek için vakit henüz geçmiş değildir. Son yılların
batılı araştırıcıların idealize ettiği insan ve toplum tipini kendi
kültür yapımızda bulmamız mümkündür. Yeterki aramasını
bilelim.
Sevgilerimle...
Dr.Tahir ÖZAKKAŞ
03. 08. 1993 İncesu/KAYSERİ
GİRİŞ
Çağımızını vebası olarak nitelenen STRESS, insanı her yönden
kuşatmaya devam ediyor. İnsanın; kendisi ile, çevresi ile ve
toplum ile olan çatışmaları çözememesi insanı bunalıma
itiyor. Bunalımlara düşen insan, bunalımını boşaltacak
alternatif yollar arıyor. Psikiyatri kilinikleri ve psikolojik
danışma merkezleri bu tip insanların uğrak ve boşalım
merkezleri oluyor.
Stresini boşalamayan ve çatışmalarını çözümleyemeyen
bireyler, sonuçta psikosomatik rahatsızlıklarla alternatif
patolojik boşalım yollarına giriyorlar.
Bireyin ruh dünyasındaki çatışmaların; makul, mantıklı
çözüm bulamaması üzerine, alternatif olarak seçilen
patolojik savunma mekanizmaları bir çok psikosomatik
hastalığı yanında getiriyor.
21 Mide ülserinden başağrısına, kabızlıktan idrar kaçırmaya,
konuşma bozukluğundan davranış bozukluğuna kadar
sayılamayacak kadar alanı ve çeşidi içine alan bu girift yol,
insanların kişiliklerini koruyabilmek için ödemek zorunda
kaldıkları ağır bedeller olarak gözükmektedir.
İşte bu patolojik alternatif yollardan biri de cinsel hayattaki
bunalım, sapıklık ve yetersizliklerdir. İnsanın yetişmesinden
başlayarak, erişkin yaşa kadar getirdiği her türlü bilgi birikimi
ve şartlandırma bu patolojik yola girip, girmeme konusunda
yol göstermektedir.
Birey olumlu bir aile içerisinde, ahlaki vetirelere uygun
olarak davranış kalıpları edinmiş ve bağımsız kişiliğini
oluşturabilmiş ise, bu insan erişkin hayatında da normal
olacaktır.
Ancak birey; bebekliğinden itibaren uyumsuz bir aile
ortamında, mutsuz bir kimlikle, hatalı bir eğitim ve
metodoljisi ile bağımlı veya/ve buzuk bir kimlik edinmişse;
ruhsal hayatında da birçok sapıklıklara düşmesi kaçınılmaz
gözükmektedir.
Bu ruhsal sapmalar muhtelif alanlarda olabileceği gibi
kişiliğine etki edecek temel etmenler yol gösterici olmak kaydı
ile ruhsal saplantıları ve patolojik cinsel hayatıyla da ilgili
olabilir.
İşte biz bu kitabımızda çeşitli faktörlere bağlı meydana gelen
cinsel hayattaki problemlerin psikosomatik temellerini
araştırıp, alternatif tedavi yöntemleri arasında hipnoterapik
tedavi yöntemini irdeleyeceğiz.
Yurt dışı kaynaklardan aldığımız vaka takdimleri ile olayların
analizini yaparken okuyucu bu vakaları somutlaştırmış
olacağız. Nazik bir konu olması nedeniyle mümkün olduğu
kadar kendi orjinal vakalarımızı neşr etmeyecegiz. Çünkü
hastalarımız üzerinde olumsuz etkilerini izlemekteyiz. Özel
hekimliğimiz esnasında yürüttüğümüz hipnoterapi çalışmaları
esnasında, bir çok hastamızın cinsel problemler nedeniyle
bize başvurduğunu gördük. Hastalık oranının da
azımsanamayacak boyutta olduğunu tesbit ettik. Yaratıcının
Adem ve Havva'yı yarattığından bu yana, karşı cinslerin
birbirlerini çekme tabi-i iksiri; canlılık var olduğu müddetçe
devam edecektir. Cinsel arzu ve istek; aynen yeme ve içme
arzusu gibi temel güdülerdendir. Nasıl ki insan hayatının
devamı ve bekası için yemek ve içmek arzusu duyar, bu arzu
çerçevesin de ihtiyacını gidererek canlılığını korur.
Canlılığın ve yaşamanın amacı erdemli bir insan olmaktır.
Erdemli bir insan olabilmek için, insan da canlılığın ve neslin
devamı için elzem olan hususlar vardır. İnsanda fıtri veya sevki
tabii olarak nitelenen bu duygular, insanda doğuştan itibaren
mevcuttur.
22 Bebek doğar doğmaz çeşitli fitrî bilgilerle ve savunma
mekanizmaları ile donatılmıştır. Acıktığı zaman ağlar ve
doyurulmayı ister. Doyurulduğu zaman rahatlar ve derin
uykusuna dalar. Su hissi olduğu zaman ağzı kurur ve içten
gelen bir dürtü ile, su taleb eder ve su ihtiyacını giderir. Bu
duygulara benzer; saldırma, savunma, şehvet vb. duygularda
mevcuttur.
İnsana herhangi bir şey zarar vermek isterse, insan bu zararı
defedebilmek için savunmaya geçer, gerek duyarsa saldırıda
bulunmak ihtiyacını hisseder ve bunu uygular. Bu gayet
normaldir. Ancak bu duyguların olmadığı bir insan düşünürsek
sonuç ne olur? Yeme ve içme arzusundan kesilmiş bir birey
hastadır. Bunun iki nedeni olabilir. Ya beynindeki yeme ve
içme merkezinde organik bir arıza veya bozukluk mevcuttur.
Ya da yanlış psikolojik eğitime bağlı nevroz gelişmiş ve
anoreksia nevroza dediğimiz psişik hastalık ortaya çıkmıştır.
İnsandaki tüm fıtri duygular için aynı hadiseler ve hastalıklar
tezahür edebilir.
Yemek ve içmek arzusunun kesilmesi yanında tersi de
olabilir.
Yani aşırı yemek ve içmek ihtiyacı. Vücudun ihtiyacından
fazla miktarda yemek ve içmek insanı hasta edebildiği gibi,
bu şekilde bir davranış kalıbı da başlı başına bir hastalıkdır.
Bu durumda olan bir birey aşırı şişmanlayacak ve obesite
durumuna gelecektir.
Yemek ve içmek konusunda yukarıda bahsettiğimiz
sapkınlıklar ve hastalıklar iki extrem ucu gösterebildiği gibi;
yemenin ve içmenin niteliğindeki aşırı farklı talepler de aynı
hastalıklar gurubundan mütalea edilebilir.
Belirli gıdaları yemeye tahammül edemeyen, bazı gıdalara
aşırı düşkünlüğü olan, tek çeşit besinle beslenen
insanlardaki davranış bozuklukları da aynı kategoride
değerlendirilebilir.
Geniş bir örnek yelpazesinden sonra konumuza tekrar
dönecek olursak;
Fıtri olan şehvet faktörlerine bağlı cinsel kimliğimizde de
çeşitli rahatsızlıklar, sapkınlıklar ve saplantılar olabilir.
Bu rahatsızlıkların tesbiti bunların psişik analizlerinin
yapılarak, doğru davranış kalıplarının öğretilmesi bu kitabın
konusudur.
Yemek, Şehvet ve Saldırı duyguları insanın en temel üç
faktörüdür.
İnsan ruhundaki değişmeler ve sonsuz sayıdaki psikolojik
kişilik varyasyonları bu üç temel faktörün
kombinasyonlarından oluşmaktadır.
İnsan; Ruh ve Beden denen iki kaynaktan oluşmaktadır.
Beden; kendi yapısı içerisinde bir determinist ilişkiye göre
fonksiyonunu görür.
İhtiyaçlarını, ve sıkıntılarını, ruhu aracılığı ile dile getirir.
Beden de ve ruhta bulunan fıtri davranış kalıpları, insanın
yaşamının devamını temin eder.
Bedendeki rahatsızlıklar tıp doktarları tarafından; ilaç, cerrahi
ve rehabilitasyon çalışmaları ile giderilmeye çalışılır.
Ruh dünyamızdaki problem ve sıkıntılarda psikolog piskiyats
ve erdemli insanlar tarafından tedavi edilmesine gayret edilir.
Ruh dünyasının üç devi olan
1-Yemek arzusu,
2-Şehvet isteği ve
3-Savunmadan doğan saldırı duygusu;
beden ile birlikte İNSAN'nı oluşturur.
23 Yemek arzusu ve saldırma arsuzundan doğan yüzlerce
psikosomatik kişilik analizlerini diğer çalışmalarımıza
bırakarak; burada şehvete bağlı olarak meydana gelen cinsel
kimliğimizdeki anormallikleri ele alacağız.
Cinsellik eğitimi bir toplum içerisinde, farkına varılmadan,
bebeklik döneminden ergenlik dönemine kadar geçen süre
içerisinde spontan bir şekilde yerine getirilir.
Cinsel kimlik toplumun kültürel kalıpları içerisinde
şekillenirken, aile ve çevre bunun üzerine rütuşlar yaparak
belirli bir noktaya getirirler.
Bebeklik döneminden itibaren, doğumla gelen cinsiyet
farklılığı bebeğe yansıtılır. Çevre oğlan ve kız çocuğuna yaptığı
davranış modları ile ona belirli bir cinsiyet kimliğini kazandırır.
Bu cinsiyet kimliği daha sonra okul öncesi ve okul
dönemlerinde arkadaş çervesi ile pekiştirilir.
Adölesan dönemde hormanal siklös ile tamamen yerine
oturur.
İşte bu dönemlerde cinsel kimlikte meydana gelebilecek
yetersizlik, yetmezlik, sapkınlık ve sapıklıklar cinsel hayatı
tehdid eden en önemli ögedir.
Cinsel hayatın temelindeki şehvet arzusunun insanda
bulunmasının temel biolojik nedeni, neslin devamı için
mutlu bir çiftleşmenin teminidir.
Bunun aksi düşünülemez. Aksini düşünenler var ise,
piskoterapiye ihtiyacı var demektir.
Cinsel hayat erkek ve dişi arasında geçen ikili bir ilikişkidir.
Bu ilişkinin olumlu ve makul olabilmesi için kişiliğin her türlü
bozukluktan uzak olması gerekir.
Aşağılık kompleksi, travmatik hadiseler, yanlış cinsiyet
yönlendirilmesi cinsel kimliği bozan en önemli etmenlerdir.
Bu hadiseler dışında monotonluğa bağlı, bir cinsel hayat
tıkanıklığı ve mutluluğun kaybı söz konusu olabilir.
Kitabımızın ileri bölümlerinde bu konuda vaha takdimlerinde
detaylı bilgiler verilecektir.
Aşağılık kompleksi içerisinde olan, kendine güveninin
yitirmiş, kendini işe yaramaz, çirkin ve kötü olarak gören bir
nevrotik insanın cinsel hayatı da ızdıraplarla dolu olacaktır.
Hekes için bir mutluluk kaynağı olan hayat onun için bir
ızdırap kaynağı olacaktır. Belkide bu tür örnekler size bir konu
hakkındaki duygu deneyimlerinizi hatırlatır. Onlar, çiftlerin
karmaşık duygularını sık sık hatırlamamalarıyla dikkati
çekerler. Cinsel hayat sancılı, üzüntülü, gergin, sinirlendirici
olabilir veya böyle yapılmıştır. Cinsel hayat güzel olabilir,
kişiye ödül ve mutluluk kaynağı olabilir.
Hipnoz cinsel hayatın hepimiz için iyi bir his, duygu olmasına
yardım edecektir ve bu ilişkide önceden oluşmuştur.
Cinsel konular hakkında kişiye özgü aşk cinsel arzu uyandıran
şeyler hakında oldukça fazla şeyler yazılmıştır. Yine de cinsel
duyunuzun en önemli bölümü kişinin beyninde (düşünde)
kişiye özgü oluşur veya bu kişiyi doyumsuz da yapabilir,
(Beyindeki istek veya isteksizlik) ya da kişiye mükemmel
şekilde öğretilmiş veya öğretilmemiş olabilir, bu da gerçekten
cinsel doyumu artırabilir.
Cinsel Problemlerde Hipnoterapi sizin cinsel arzu ve
isteğiyle dolmanız için hipnoz sanatını kullanır.
Neden hipnoz?
Hipnoz cinsel hayata ne gibi katkıda bulunabilir? Herşeyden
önce biz hipnoz kelimesinin modern tanımını yapacağız. 24
* Probleminizi çözmüş olmamak şartıyla bilmezlikten gelmeye
çalıştığınız oldu mu?
* Probleminizi geleneklere uygun metodlarla çözmeye
çalıştınız mı ve başaramadığınız oldu mu?
* Korkusuz bir şekilde hayatın size zevk verdiğini hissediyor
musunuz?
* Tamamen seksten vazgeçmeyi düşündünüz mü?
* Probleminiz yüzünden kendi kendinizden nefret ediyor
musunuz?
Eğer her bir soruya cevap evet deniyorsa hipnozdaki cinsel
sorununuzu çözmede ve tatmin edici bir cinsel hayat için size
yardım edebilir.
Bununla birlikte cinsel problemlerde hipnoterapi yalnız bu
sorunlar için değil aynı zamanda cinsel gücü artırmak ve cinsel
hayatı güzelleştirmek için önemli bir gereçtir. Birçok insanın
cinsel sorunu olmayabilir fakat onlar bu metod ile daha çok
zevke sahip olabileceklerdir.. Onlar hayal güçlerini, yaratıcı bir
şekilde kullanmadıkları için kendi kendilerini sınırlamış da
olabilirler.
Eğer size özgü cinsel bir sorununuz yoksa bu listeye bakınız.
* Cinsel hayatınızdan daha çok memnun olmak istermisiniz?
* Cinsel hayatınızdan daha çok zevk almak istermisiniz?
* Bütün cinsel yaşamınızdan daha çok istekli olmasını
istermisiniz?
* Eşinizi daha da çok memnun etmek istermisiniz?
* Cinsel zevkinize zarar veren düşünceleri veya hatıraları
atmak ister misiniz?
* Cinsel hareketleriniz sizi hayal kırıklığına uğratıyor mu?
* Zaman zaman aşk için isteğinizi niçin kaybettiğinizi merak
ettiniz mi?
Eğer herbir soruya cevap evet ise bu kitap sizin ve eşinizin
cinsel hayatını rahatlatacaktır.
25 A. BU KİTABI KİMLER KULLANABİLİR?
Eğer iki önemli davranışı aklınızda bulundurursak hepiniz
cinsel hayatımızı hipneseks ile düzeltebiliriz. Bunlar cinsel
zevk için istek ve gayret etmeye devam etmektir. Bisiklete ilk
olarak binmeyi öğrendiğiniz zamanı hatırlayın. Çok
heyecanlıydınız. Başlamak için bekliyemiyordunuz. Ama
öğrenmek için istek yeterli değildi. Birçok zamanlar düştünüz,
dizlerinizi parçaladınız ve gururunuzu incittiniz. Fakat
cesaretinizin kırılmasına izin vermediniz ve nasıl binileceğini
öğrenmenin zevkini tadabildiniz. İsteğiniz ve sebatınız sizi
caddede başkasının yardımına ihtiyaç duymayana kadar
devam etmişti. artık bisikletinize biniyodunuz. Ne büyük
başarı! Ve bugüne kadar nasıl binileceğini asla unutmadınız.
Aynı kurallar hipnoseksede uygulanabilir.Arzunuz ve sebatınız
öğrenmenizi kolaylaştırır ve asla unutmazsınız.
Cinsel problemlerde, hipnoterapi uyğulamak, bisiklet sürmeye
benzer. Öğrenildikten ve başarıya ulaşıldıktan sonra unutmak
söz konusu değildir. Çünkü gerekli refleks arkları kurulmuştur.
25 B. BU KİTABI NASIL KULLANABİLİR SİNİZ?
Bir, ikinci ve üçüncü bölümü baştan başa okuyunuz. Hipnozun
ve özellikle oto (self) hipnozun ne demek olduğunu bilmek
önemlidir. Hipnoz hakkındaki yanlış kavrama açığa
kavuşturulmalıdır. Oto (self) hipnoz ile ilgili pratik yapmadan
önce cinsellik ve düşünce arasındaki ilişkiyi detaylı olarak
anlamamız gereklidir. Hipnozu öğrenip, rahatlık hissettiğiniz
andan sonra kendi kendinize onun nasıl kullanılacağını
öğrenmeye hazırlanacaksınız. Bölüm dördü okuyunuz. Ondan
sonra fikirlerinizi ve Self Hipnoz programı metodlarını iyice
anlayana kadar yavaş bir şekilde tekrar okuyunuz. Bölüm
dörtteki takdim edilen durumu ve isteği izleyip pratik yapınız.
Temel Self- Hipnoz program metodlarını iyice anlayana kadar
yavaş bir şekilde tekrardan okuyunuz. Bölüm üçteki takdim
edilen durumu ve isteği izleyip pratik yapınız.
Temel Otohipnoz Programında sıkıntıdan kurtulduğunuzu
hissettiğiniz zaman ileriye doğru gitmeye hazır olacaksınız.
Beşinci bölüm size cinsiyet unsurlarının anlaşılmasını
verecektir.
Bu zeminle aşkın nereden, ne zaman ve niçin stress kaynağı
ve zevk olabileceğini görmeye başlayacaksınız. Ondan sonra
cinsel hayatınızın sağlıklı olabilmesi için sonraki iki bölümü
okuyun. Eğer o zaman belirli cinsel sorununuz yoksa
dikkatinizi bölüm altıda bir noktaya toplamak isteyeceksiniz.
Cinsel zevkinizi ilerletme ve hayal gücünüzü harekete
geçirmeyi tasarlayan çeşitli teknikler bulacaksınız. Sizin için
çalışan bir program meydana getirmek için size yardım
edecek bölüm altıyı kullanın.
Eğer özel bir cinsel sorununuz varsa dikkatiniz bölüm yedi
üzerinde toplamak istersiniz. Bu bölüm problemlerinizden
kurtulmanız için kullanabileceğiniz özel teknikler
sağlayacaktır. Bu arada hayal gücünüzü kuvvetlendiriniz.
Özellikle ihtiyacınız olan önerileri almak için değişik
düşüncelerden korkmayınız. Artık bu noktada kendinizi aktif
bir şekilde hipnoseks pratikleri içerisinde bulacaksın.
Kazanılmış hünerlerle, genişlemiş ve kuvvetlenmiş bir fikirle
bu kitabın kalan kısmını okumalısın. Artık onu kullanabilirsin.
Hipnoz sizin yaşamınızın sürekli bir parçası olacaktır. Artık
hipnozu sadece cinsellik için değil tüm diğer alanlarda da daha
çok kullanacaksınız ve hayatınızdan umduğunuzdan daha fazla
hoşnutluk duyduğunuzun farkına varacaksınız.

You might also like