Professional Documents
Culture Documents
DR - Fzt.Ali KİTİŞ (Sunum Metni)
DR - Fzt.Ali KİTİŞ (Sunum Metni)
DR - Fzt.Ali KİTİŞ (Sunum Metni)
KİTİŞ-2004
EKSTANSÖR TENDON
YARALANMALARINDA ERKEN
KONTROLLÜ AKTİF HAREKET METODU
TENDON YARALANMALARINDA
REHABİLİTASYON YÖNTEMLERİ VE
SORUNLARI SEMPOZYUMU
16-17 NİSAN 2004, İZMİR
PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ
FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON YÜKSEKOKULU
DENİZLİ
Tel: 0 258 2655487
e-mail: alikitis@pamukkale.edu.tr
1
A. KİTİŞ-2004
Giriş
Tendon iyileşmesi ve postoperatif tedavi konusunda fleksör tendon
yaralanmalarına ilişkin çalışmalar literatürde oldukça fazladır. Fleksör tendonlar için
erken hareketle kontrollü stresin intrinsik iyileşme, sinovyal diffüzyon ve tendon
kayması üzerinde pozitif bir etkiye sahip olduğu gösterilmiştir. Bununla beraber,
beslenme, iyileşme, postoperatif tedavi ve sonuçlar konusunda ekstansör tendon
yaralanmalarına daha az önem verilmiştir. Literatürde ekstansör tendon tedavisinde
hareket ve fonksiyonun yeniden kazanılmasında önemli bir problemin olmadığı belirgin
olarak gözlenir. Ekstansörler fleksörlerden daha az kaymaya sahiptir ve multipl
bağlantı sistemi nedeniyle uzunluk değişimlerine daha sınırlı bir yeteneğe sahiptir.
Ekstansör tendon yaralanmalarında özellikle fleksör tendonlara benzer kapalı bir
sinovyal kompartman içinde yer aldıkları ekstansör retinakulum seviyesinde benzer bir
programın uygulanması düşünülebilir. Diğer bölgelerdeki yaralanmalarda ise erken
mobilizasyondan benzer yararlar sağlanır. Ekstansör tendon onarımını takiben
kapsamlı bir rehabilitasyon, rüptür ve adezyondan korunmayı sağlar, tendon iyileşmesi
ve kaymasını teşvik eder, ekstansiyon kaybını azaltır, aktif ve pasif hareketi restore
eder, ödem ve ağrıyı azaltır, skar tedavisini kolaylaştırırken fonksiyonel yetenekleri de
artırır.
Fleksör tendon yaralanmalarında erken kontrollü hareketin (EKH) yararını
gösteren çok geniş çalışma ve araştırmaların varlığına rağmen, ekstansör tendon
onarımlarından sonra geleneksel tedavi 3-4 haftalık immobilizasyon uygulamaları ile
sınırlı kalmıştır (Crosby and Wehbē 1996). İki sistem arasındaki anatomik ve fizyolojik
farklılıklara rağmen, tendon hareketleri benzerdir ve çevre dokularla ilişki içinde kayma
farkına dayanır. İmmobilizasyon adezyon formasyonunu artırırken, erken ve kontrolsüz
hareket ise tendon birleşimlerinde ayrılmalara neden olabilir. Ekstansör mekanizmanın
uzunluğundaki değişiklik veya adezyon formasyonu, tendon üzerinde kuvvet aktarımı
ve eklem hareketinin kalitesini değiştirir. İmmobilizasyonla yeterli tendon iyileşmesi
sağlanır ve olası rüptür azaltılırken, aktif rehabilitasyonla adezyon, tendon ve
eklemlerdeki sertliklerin önüne geçilir (Dargan 1969, Evans ve Burkhalter 1986).
Evans ve Burkhalter (1986) ve Brown ve Ribik (1989), ekstansör tamiri takiben
EKH kullanımını önermişlerdir. Ekstansör tendonlar için erken hareket, fleksör tendon
yaralanmalarında uygulanan yöntemlerden temel alınmıştır. Gelberman (1982,1983)
ve Madden (1978) tarafından kontrollü stresin skarın yeniden şekillenmesi ve gerilim
kuvvetinin gelişmesi üzerindeki pozitif etkileri belirtilmiştir. Ekstansör tendonlara doğru
2
A. KİTİŞ-2004
Splintleme
Ekstansör tendon yaralanmaları sonrası genel bir görüşe göre el bileği 20°-45°
ekstansiyonda immobilize edilmelidir. Bu pozisyon tamir sahasındaki stresi azaltır.
Evans (1995), Hung ve ark. (1990) ve Ip ve Chaw (1997), elbileği 21°’den daha fazla
bir ekstansiyon pozisyonu verildiğinde tam kavramadan tam pasif ekstansiyona
giderken ekstansör tendonların VI ve VII. bölgede az bir gerilimle kaydıklarını
bildirmişlerdir. Marin-Braun ve ark., 30° ekstansiyonun ekstansör aparatusu
gevşetmede yeterli olduğunu ve hastalar tarafından da rahat bir pozisyon olarak
algılandığını yayınlamışlardır. Evans (1989) tarafından VII. bölge tamiri geçirmiş
hastalarda aktif el bileği hareketlerindeki kaybın önemi vurgulanmıştır. Burada özellikle
dorsal retinakulum ve kapsülü de içine alan VII. bölge yaralanmalarında önerilen MP
eklem hareketi yetersizdir (Evans 1989, Thomas ve ark. 1996).
Statik immobilizasyon ve EKH protokolleri arasındaki en önemli farklılıklardan
biri, MP eklemler için seçilen pozisyondur. Geleneksel immobilizasyon protokolünde
MP eklemler 30°-45° fleksiyonda splintlenir. Bu pozisyonlamanın ekstansiyon kaybının
gelişimini artırdığı (Chow ve ark. 1987,1989) ve skar formasyonunu uzattığı (Evans
3
A. KİTİŞ-2004
4
A. KİTİŞ-2004
olan- işaret ve orta parmakta 30°, yüzük ve küçük parmakta 40° MP eklem fleksiyonu
hesaplamışlardır. Bu nedenle, daha fazla MP eklem fleksiyonuna engel olmak için bir
fleksiyon bloğu ile dinamik bir outrigger kullanmışlardır. Evans’ın (1989) araştırmasına
göre dereceli bir protokol kullanımı güvenli bir kayma için önerilmiştir. Hung ve ark.
(1990), 3. hafta ile daha agresif fleksiyonu ilave etmişler ve tam parmak fleksiyonuna
izin vermişlerdir. Splint kullanımı ile aktif mobilizasyon ve eklem hareketleri verilmiştir.
Splint kaldırıldıktan sonra ilerleyici dirençli egzersizlere geçilmiş, parmaklar için 6.,
başparmak için 7. haftaya kadar pasif fleksiyondan kaçınılmıştır.
Marin- Braun ve ark. (1989), el bileği ve MP eklemler fleksiyonda iken ekstansör
tendonların refleks gerilimini tanımlamışlardır. Tendon onarımına katkıda bulunmak
için mekanik bir pasif gerilim ve aktif kontraksiyonu önermişlerdir. Marin- Braun ve ark.
(1989), fonksiyonel EMG ile bu tezlerini çalışmışlar; 70°’nin üzerinde aktif MP eklem
fleksiyonunun güvenli olduğunu, aktif PIP eklem fleksiyonunun ekstansörlerin refleks
kontraksiyonunu aktive ettiğini ve tam parmak fleksiyonunun engellenmesi gerektiğini
bulmuşlardır. Bununla birlikte protokollerinde ilk 2 haftada 70°’nin üzerinde, 3. ve 4.
haftalarda 80°’nin üzerinde MP eklem fleksiyonu kullanmışlardır. Bu protokolde refleks
kontraksiyonu kontrol etmek için PIP eklem fleksiyonuna bir kısıtlanma önerilmemiştir.
Ip ve Chow (1997), ekstansör tendon onarımlarının ortalama 6 mm.’lik bir
kısalma ile sonuçlandığını, bu duruma da MP ve IP eklem fleksiyonunun sebep
olduğunu bulmuşlardır. Bununla birlikte iyileşme gücü ve tendon iyileşmesini stimüle
etmek ve skar dokunun longitudinal reoryantasyonunu teşvik etmek önemlidir. Evans
(1989), adezyon oluşumu ve tendon rüptürüne karşı da uyarılarda bulunmuştur. Tamir
sahasında uzama ve adezyon arasında direkt bir ilişkinin varlığı farklı çalışmacılar
tarafından defalarca vurgulanmıştır. Tamir sahasında aşırı uzamaya neden olmayan,
fakat tendon iyileşmesini stimüle eden kontrollü bir stres uygulaması önerilmiştir.
Tartışma ve Sonuç
Çalışmaya alınma kriterleri, yaralanma ve protokollerin çeşitliliği nedeniyle
birçok çalışma arasında direkt bir karşılaştırma yapmak zordur. Bununla beraber Chow
ve ark. (1987), Chow ve ark. (1989), Dovelle ve ark. (1989), Ip ve Chow (1997)
kıyaslanabilir bir metod kullanmışlardır. Bu 4 yayından Chow ve ark. (1989) ve Ip ve
Chow (1997)’un çalışmaları en güvenilir olanlarıdır. Ip ve Chow, IV-VIII. bölgelerde
basit ve kompleks yaralanmalı 127 hastayı içeren prospektif bir çalışma
yayınlamışlardır. Chow ve ark. (1989), statik immobilizasyonla EKH’i karşılaştıran bir
5
A. KİTİŞ-2004