Professional Documents
Culture Documents
Charles Dickens Zor Zamanlar Oda Yayınları
Charles Dickens Zor Zamanlar Oda Yayınları
Charles Dickens Zor Zamanlar Oda Yayınları
ZOR ZAMANLAR
ROMAN il YAYINLARI
ISBN 978 - 975 - 385 - 1 05 - 7
Dizgi ve Düzenleme: Veysel Coşkun
Baskı: Kahraman Neşriyat Ofset San. Tic. Ltd. Şti.
(Sertifika No: 12084} Yüzyıl Mah. Matbaacılar Cad.
Atahan No: 34 K: 4 Bağc ıl a r/İ st (0-212) 629 00 0 1
.
Türkçesi:
Füsun Elioğlu
ZOR ZAMANLAR
BİRİNCİ KİTAP
TOHUMLARJ ATMAK
BİRİNCi BÖLÜM
GEREKSİNİMLER
iKİNCi BÖLÜM
KiYiM
cc Thomas Gradgrind, bayım. Gerçeklerin adamıdır,
gerçeklerin ve hesapların adamı. İki artı ikinin dört ettiği il
kesinden yola ç ı k a n biriyimdir. D a h a fazla ettiğine inandı
rılamam. Thomas Gradgrind, bayım -sizin için Thomas
Thomas Gradgrind. i nsanları ölçüp değerlendirmem, a n ı n
da ne ettiklerini söyleyebilmem için cetvelim, tartı aletim
ve çarpım tablom hep yanı mdadır. Bu da basit bir hesap
işidir sonunda. George Gradgrind'ın, Augustus Gradg
rind'in, ya da J o h n Gradgrind'ın ya da Joseph Gradgrind
'ın kafasına saçma sapan bir şeyler sokabilirsiniz ama
Thomas Gradgrind'ın kafasına a sla! Böyle birileri var ol
saydı tabii.,,
Bay Gradgrind gerek dostlarına, gerek düşmanlarına
kendini böyle tanıtırdı. Gerçeklerle dolmayı bekleyen ufa
c ı k kaplara nasıl tanıttığ ı n ı kestirmek kolaydı. Parıltısı on
lara çevrilmiş bodrumları a n ı msatan gözleri, onları tek bir
atışta dünyalarından koparıp uzaklara fırlatacak bir topun
namlusunu anımsatıyordu. Ya da, bu körpe beyinlerin
kaplanması için gerekli kimyasal maddelerle donanmış
kapkara bir alet gibiydi de diyebilirsiniz.
6
«Yirmi Num aralı K ı z ;,, dedi Gradgri nd; .. seni tanıyo-
rum. Kimdin se n?ıı Köşeli parmağı kıza yönelmişti.
Yirmi numaralı kız kızararak kalktı ve diz kırdı:
..sissy Jupe, efendim," dedi.
..sissy bir isim değildir. Adım S issy denilmez. Cecilia
deyin."
.. Babam hep Sissy diye çağırır , efendim."
Kızın sesi titriyordu. Bir kez daha diz kırdı.
.. B u n u yapması çok gereksiz,,, dedi, Thomas Gradg
rind, «ona bunu yapmasının sana haksızlık olduğunu söy
le Cesilia Jupe. Baban ne iş yapar?»
«Atlarla ilgilenir, efend i m . ..
Bay Gradgrind'ı n yüzü yine asılıvermişti. Bu kabul
edilemez t a n ı m ı bir eliyle kenara itiverdi.
« Bunu duymamış olalım. Baban atları çalıştırıyor, öyle
m i ? ıı
" İ z i n verirseniz şöyle efendim; çalıştırılacak at bulabi
lirse bunu iyi yapar efendim ...
«Konu d ı ş ı n a çıkmamalısın. Pekala; Babanı bir at ça
lıştırıcısı olarak tanıt. Hasta atlara da bakıyordur sanı
r ı m ?,,
« A h , evet efendim!»
.. İyi. O bir veteriner, bir nalbant ve at eğiticisi. Bana
atı tanımla." (Bu istek Sissy Jupe'un paniğe kapılmasına
neden olmuştu.)
Gradgrind diğer küçük kapları konuyu kavramaları
için, «Yirmi Numaralı Kız atı t a nımlıyor," dedi.
«Yirmi Numaralı Kız en s ı radan bir hayvanı tanımlaya
cak bilgiden yoksun. Oğlanlardan biri yanıtlasın. Bitzer sizi
duyal ı m ! ,,
Oradan oraya dolaşan köşeli parmak; çıplak pence
relerden içeri dalıp da, Sissy'i aydınlatan güneş ı ş ı ğ ı n ı n
rastlantı olarak içinde kalan Bitzer'ı buluvermişti. Kızlar ve
oğlanlar ortadan bölünmüş bir düşey düzlemin iyi yanında
7
kümelenmişlerdi. Sissy ı ş ı ğ ı n bir ucundaydı. Çaprazda ka
lan Bitzer ise. öte ucuna yakalanmıştı. Kız öyle koyu renk
saçlı, öyle kömür gözlüydü ki, ı ş ı k bu karalığı derinleştirip,
zenginleştiriyordu. Bitze(in ise, varlığı pek belli olmayan
renklerini de alıp götürüyordu. O kısacık kirpikleri olmasa,
Bitzer'ın soğuk gözlerine göz denemezdi. Kirpikler onlara
belli belirsiz biçim vermekteydiler. Cildi sağlıksız görünü
yordu ve solgundu. Kesseniz beyaz kan akar derdiniz.
cc Bitzer," dedi Gradgrind, cc Atın t a n ı m ı ?»
cc Dört ayaklı. Otobur. K ı r k dişi var. Yirmi d ö rt öğütücü
diş. Dört köpek dişi. On iki azı diş. Baharda kıl döker. Ru
tubetli bölgelerde tırnak değiştirebilir. Toynakları serttir
ama demir çakılması gerekir. Yaşı ağızdaki izlerden anla
şılabilir·"
Bu Bitzer'di! Hem de fazlasıyla!
cc Yirmi Numara - şimdi bir atın ne olduğunu biliyor
sun . ..
Kız bir kez daha diz kırdı. Sürekli renktenrenge giri
yordu ve daha kızarabilse, kızaracaktı. Gözlerini kırpıştı
ran Bitzer, bir an için kirpiklerinin yakaladığı güneş ışınla
rıyla antenli böceklere benzemişti. Yumruklarını şakakla
r ı n a Y. aslayarak, oturdu.
Uçüncü adam öne çıktı. Asıp kesme söz konusu olun
ca üstüne yoktu bunun. Kendini bir boksör olarak görüyor
du ve elinde insanların boğazlarından aşağı sokmak için
hazırlanmış yöntemleri olurdu. Sesini, çalıştığı devlet ku
rumunun koridorlarından duyard ı n ı z . Tüm İngiltere'yle sa
vaşmaya h a z ı r d ı . Boks d i l i n in s ı n ı rl a r ı n ın d ı ş ı n a çı kmazsak
cc garduı hep hazırdı da denebilir. soıu ile her konuya sal
dırır, sağı i l e durdurur, dengeler, karşısındakini iplere ya
pıştırırd ı . Sonra da üstüne çullanırdı. Sağduyunun nefesini
keser, h a s m ı n ı zaman ı n çağrıs ı n a sağır bırakırdı. Müfettiş
lerin dünyayı yönetecekleri g ü n ü getirmek için .. yukarı
dan .. yetkili k ı l ı n m ı ş t ı .
8
« P e kala» dedi ellerini kavuşturan adam. «Bunun bir
at olduğu doğru. Öyleyse çocuklar, şunu sormalıyız: Bu
odayı at resimleriyle süslü bir kağıtla kaplar m ı y d ı nı z?,,
Çocuklar bir a n duraladılar. Ardından da, "evet, efen
d i m ,,, korosu geldi.
Koroya katılmayan öğrenciler adamın suratındaki ifa
deden, yanıtın yanlış olduğunu anlamışlar, ccHayır, efen
d i m » diye bağırmaktaydı lar.
«Tabii ki hayır! Neden kaplanmaz peki?u
Bir sessizlik daha. ıstık gibi nefes alan, ağırkanlı, şiş
manca bir oğlan yanıtlamak yürekliliğini gösterdi:
.. Qdayı kaplamaz, badana yapardık ...
cc Kağıtlamamız gerekiyorsa?» dedi Thomas Gradg
rind, .. İsteseniz de istemeseniz de kağ ıthyacaks ı n ı z . Ka
ğıtlamam demeyin. Ne saçma sözler bunlar, çocuk!»
İçler acısı bir sessizlikten sonra, onlara odanın at re
simleriyle süslü kağıtla neden kaplanamayacağ ı n ı anlat
ma işini üstlendi: .. Gerçek yaşamınızda odaların du
varlarında dolaşan atlar gördünüz m ü hiç? Gördünüz m ü ,
haa? ..
S ı n ı f ı n yarısı, cc evet, efendi m , ,, yarısı da cc hayır, efen
dim," diye bağırdı.
.. Tabii ki hayır!,, Yanlış yanıtı vermiş olan yarıya kız
g ı n kızgın bakıyordu . ..Gerçek yaşamda var olmayan bir
şeyi başka yerde de göremezsiniz. Beğeni denilen kav
ram aslında gerçek denen şeyin, başka bir adıdır."
Thomas başıyla bu sözleri onaylıyordu.
« B u yeni bir bakışaçıst. Olağanüstü bir buluş. Pekala
bir kez daha deneyelim: Diyelim ki odaya bir halı yayaca
ğ ı z . Ü zerinde çiçekler olan bir deseni kullanır mıydınız?»
Bu beyefendinin sorularına beklediği yanıtın cc hayır ..
olduğu kanısı oluştuğundan, .. hayır efendim» korosunun
sesi pek güçlü çıkmıştı. Aralarında Sissy Jupe'un da bu
lunduğu bir iki kız, c ı l ı z bir .. evet» deyiverdiler.
9
uYirmi Numaralı Kız!» dedi beyefendi, bilginin verdiği
o sessiz güçle gülümsüyordu.
Kıpkırmızı olan Sissy ayağa kalktı.
.. Demek ki sen odanı büyüdüğünde ve bir koca sahibi
olduğunda kocanın odasını çiçek desenli bir halıyla kap
lardın, öyle m i ? Neden?»
..çiçekleri çok severim, efendim . . .
.. su nedenle mi onların üzerine masalar, iskemleler
koyar, insanların çizmelerle üzerlerinde dolaşmasına izin
verirdin? ..
.. su onları incitmez ki, efendim. Ezilmez solmazlar.
Güzel ve hoş olan şeylerin resimleridir onlar. Ben hep
düşlerimde . . . ..
«Evet! Evet! Senin şu d üşlerin!» diye bağırdı adam.
Bu noktaya ulaşmaları onu çok mutlu etmiş gibiydi. .. i şte
sorun da burada; düşlemek yasak!u
uDüşlememelisin!" diye yankılandı Thomas Gradg
rind'ın sesi cc Böyle bir şey yapmama l ı s ı n ."
.. Gerçekler, gerçekler ve yalnızca gerçekler!,, dedi
adam .
.. Gerçekler, gerçekler ve yalnızca gerçekler!,,
diye yankıladı ses.
cc H e r yönden ve her anlamda gerçeklerin denetimin
d e olmalısınız. En kısa sürede bir gerçekler komisyonu
kurmayı umuyoruz. Gerçek denetmenlerinden oluşacak
ve herkesi gerçeklere bağlı kalmaya zorlayacak bir komis
yon olacak bu. Düş sözcüğünü dağarcığınızdan söküp at
m a l ı s ı n ı z . Onunla işiniz yok. Gerçeklere aykırı yöntem ve
duygularınızı kullanamazs ı n ı z . Gerçekte çiçeklerin üzerin
de dolaşamazsı n ı z . Demek oluyor ki, çiçekli halılarda da
dolaşamazsı n ı z . Tabağınızda çiçeklerle böcekler dolaşmı
yor. Duvarlarınızda atlar gezmiyor. Bunların yerine temel
renklerin kullanıld ı ğ ı , geometrik desenlerden oluşan süs
lemelerin yer aldığı nesneleri seçeceksiniz. Bunların kanıtı
10
var, gösterilebilir. İşte yeni görüş bu. İ şte gerçek! işte be
ğeni!"
Kız diz kırıp yerine oturdu. Ç o k gençti ve gerçek dün
yayla ilgili bu sözler onu korkutmuş gibiydi.
.. şi m d i ; Bay Choakumchild ilk dersine başlarsa, Bay
Gradgrind ve ben onun eğitim yöntemlerini izlemekten
mutluluk duyacağ ı z . »
B a y Gradgrind o n u r duyacakt ı . « B a y Choakumchild,
sizi bekliyoruz!.,
Bay Choakumchild iyi başladı. O ve onun benzeri yüz
kırk öğretmen kısa bir süre önce aynı okuldan, aynı ilkeler
doğrultusunda, şu kadar adet piyano bacağı gibi üretil
mişlerdi. Tonlarca kafa patlatan soru yanıtlamıştı ve söz
lüğün tümü, dilbilgisi, astronomi, coğrafya, haritacılık, ya
zı, cebir, müzik, modelden resim, soğuktan uyuşmuş on
parmağ ı n ı n ucundaydı. Majestele rinin Devlet Danışma
Meclisi B Progra m ı ' n ı izlemiş, Matemat i ğ i n , fiziğin, Fran
sızca'nın, Almanca'nın, Latince'nin ve Yunanca'nın gonca
larını dermiş ti.
Yerkürenin tüm su rezervlerini (o da ne demekse),
tüm insanlarının tarihini, tüm dağlarının ve nehirlerini adla
r ı n ı , ülkelerin tüm üretimlerini, davranı ş l a r ı n ı ve gelenekle
rini, tüm sınırlarını ve pusulanın otuz iki noktasındaki yer
lerini biliyordu. Of of biraz fazla biliyordu bu Bay Choa
kumchild. A z ı cık daha az bilseydi, çok daha fazla öğrete
bilirdi!
Dersine «KtrkHtrsız,, öyküsündeki Morgiana gibi yak
laştı ve önündeki kapların içinde ne olduğunu denetle
meye girişti. Şu kaynayan kazanımdan kapları dolduru
rum, ve içlerinde bir hırsız gibi dolaşan «düşgücü,,nü öl
dürürüm sanıyorsan Bay Choakumchild, pek yanılıyorsun.
Belki yaralayıp, çarpıtabilirsin ama o kadar!
11
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
B İ R KAÇAMAK
"( ) Bayan Grundy Thomas Morton'un tanı nmış bir oyunundaki karak
ter (Speed the P/ough). Oyunda sürekli olarak, «Ama Bayan Grundy ne
der?• sözleri yinelenir.
16
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
BAY BOUNDERBY
BEŞiNCİ BÖLÜM
BAMTEL İ
Bay Gradgrind ve Bay Bounderby'nin ulaşmaya çalış
tıkları Coketown n aynı Bayan Gradgrind gibi düşgücün
den yoksun, yeterliliğin bir anıtı gibiydi. Şu bamteline bir
basalım, şarkımıza geçmeden.
Kırmızı tuğlaların kentiydi, ya da dumanla küller i z i n
verseydi, kırmızı tuğladan bir kent olacaktı. Ş i m d i y s e bir
yerlinin boyalı s u ratı gibi kırmızı siyahtı. Fabrikaların ve
yüksek bacaları n kentiydi. Bacalardan sayısız yılanlar gibi
dumanlar yükseliyor, birbirine dolanıyor, hiç çözülmüyor
du . . . Kapkara bir kanalı, kötü kokulu mor boyalı suların ak
tığı b i r nehri, pencerelerinden bir y ı ğ ı n gürültünün yayıldığı
fabrika binaları, deli bir filin başını sallaması gibi inip, kal
kan i n i p kalkan buhar pistonları vardı. Birbirine benzeyen
bir iki büyük caddeyle birbirine benziyen bir y ı ğ ı n küçük
sokakta, birbirlerine benziyen bir y ı ğ ı n insan, aynı saatte
gider gelir, sokaklarda aynı sesleri çıkarır, aynı işi yapardı.
Her günleri bir ötekine benzer, her yılları bir öncekiyle bir
sonrakinden farklı olmazdı.
( ) Coketown: Kömür-kent olarak çevrilebilir. (Çevirmenin notu.)
"
24
Coketown' ı n bu özellikleri onu yaşatan işler ayırdedi
lemezdi. Dünyanın dört bir yanına ulaşan zenginliklere z ı t
bir yerdi burası.
Coketown'da işçiye uygun ve işlevsel olmayan hiçbir
şey göremezdiniz. Belirli bir dini topluluk oraya bir kilise
yapmışsa ki 18' i yapmıştı onu kırmızı tuğladan, insanları
stoklayan bir depoya benzetmişlerdi. Pek ender olarak te
pesindeki çanı bir kuş kafesine koyan, süslü bina olurdu.
Tek aykırı binası yeni kiliseydi. Kilisenin çan kulesi süslü
ayaklar üzerine yerleşmiş dört kısa kule gibi görünen, ana
girişin üzerindeydi. Kentteki tüm yazılan tek eldendi. Si
yah ve beyaz. Hapishane hastane, hastane hapishane,
belediye ise her ikisi de olabilirdi, ya da biri ya da başka
birşey. Gerçekler., bilgiler, gerçekler, doğrular . . . M'Choa
kumchild Okulu bir gerçekti. Mimarlık Okulu gerçek, usta
larla insanlar arasındaki gerçekler doğru, hastane ile me
zarlık arasındaki yol gerçekti. Rakamlarla belirtemediğin
her şey, en ucuz pazarda alamad ı ğ ı n , en pahalı satama
d ı ğ ı n hiçbir şey olamazdı. Amin.
Böylesi matematiksel doğrular üzerine kurulmuş bir
kent, böylesi gerçeğin zaferi dolu bir yer, doğal olarak sa
at gibi işliyordu, değil m i ?
Hayır. P e k değil. H a y ı r m ı ? Aman Tanrı m !
Hayır. Coketown kendi bacalarından ateşe dayanıklı l ı
ğ ı n ı kanıtlamış altın gibi yükselmiyordu. İlkin, şu onsekiz
dinci grup kimdi? Çalışanlar bu kiliselere bağlı olmadığına
göre. kimlerdi bunlar? Pazar sabahları çanların barbarca
çalınışı yaşlıları ve hastaları deli ederken, çalışanların kili
seye gidenleri yorgun gözlerle izlediğini, köşelerinden, o
dalarından, sokaklarından çıkard ı ğ ı n ı izlemek pek tuhaf
oluyordu: Onları ilgilendirmiyordu bu kiliseciler. Bunun
gerçeğini görebilen yabancılar değildi yalnızca. Coke
town'daki bir kuruluşa bağlı kişiler Avam Kamarası'nın her
oturumunda bu kişileri zorla dindar yapma önerisini getiri-
25
yorlard ı . Ardından yeşilaycılar çıkıyor, bu kişilerin sarhoş
olacaklarını, istatistiklerde görüldüğü gibi de sarhoş olduk
ları n ı , çay toplantılarında dile getiriyor, bu dinsizlerin iç
mekten ne insan, ne Tanrı tarafından engellenebileceğini
söylüyorlard ı .
Peşlerinden kimyacı ile eczacı çıkıyor, b u kişilerin sar
hoş olmadıklarında esrar içtiklerini belirtiyorlard ı . Ve ardın
da da kodesin deneyimli yöneticisi çıkıp tüm söylenenlere
katılıyor ve ekliyordu: Aynı kişiler gözlerden uzak batakha
nelere dadanmaya da e ğilimliydiler. Böyle yerlerde bayağı
şarkılar dinliyor, bayağı danslar izliyorlardı ve kimi zaman
bunlara katılma eğilimi de gösteriyorlardı. önümüzdeki ay
24'ünü tamamlayacak olan ve on sekiz ay hücre hapsine
mahkum A.B., çöküşünün (Her ne kadar A.B.'ye pek ina
n ılmazsa da) buralarda başlad ı ğ ı n ı belirtmişti.
Bütün bunlardan da şu an Coketown'a doğru ilerle
mekte olan Bay Bounderby ile Bay Gradgrind çekiyorlardı .
Her ikisi de .. çözümcü" olan bu beyler kişisel deneyimle
rinin de ı ş ı ğ ı n d a oluşturulmuş daha da güçlü varsayımlara
sahiptiler. Gördüklerine ve yaşadıklarına bakılırsa, apaçık
ortaya çıkan tek şey, kimi insanların hiç işe yaramadıkla
rıydı. Bunlara ne yapılırsa yapılsın, baylar, bunlar teşekkür
nedir bilmezlerdi. Huzursuzdurlar bayım. Ne istediklerini
hiç bilmezler. En iyisini ararlar. Taze tereyağ alır, taze
moka kahvesinde ısrar ederler. Etin en iyisi olmazsa geri
giderler. Sonsuza dek doyumsuz ve huysuzdurlar. Kısa
cası şu eski tekerlemeyi a nımsatırlar:
29
AL TiNCi BÖLÜM
BAYAN SPARSiT
Bekar Bay Bounderby'nin evini yöneten yaşlıca bir
h a n ı m vardı. Onu zafer kazan m ı ş bir edayla Bounderby'
nin arabasında, ya da alçakgönüllügün zorbasına ilgi gös
terirken rastlayabilirdiniz. Bu Bayan Sparsit yalnızca gün
görmüş bir kadın olmakla kalmıyor, iyi d e bir aileden geli
yordu. Leydi Scadgers adında ve hayatta olan bir büyük
teyzesi vardı. Onu dul bırakan Bay Sparsit ise, anne tara
fından Bayan Sparsit'in "Bir Powler dediklerindendi. Bilgi
..
SEKiZİNCİ BÖLÜM
MERAK ETMEY İ N
DOKUZUNCU BöLüM
S İ SSY'NİN GELİŞİM İ
ONUNCU BÖLÜM
STEPHEN BLACKPOOL
i ngilizler'in de güneşin altındaki diger uluslar kadar
çok ç alıştırıldıgı konusundaki düşünceye pek i nanmıyo
rum. Bu nedenle ben onların daha, az eglenmeleri gerek
tigini düşünüyorum.
Coketown'un en ç alışan kesiminde; bu ç irkin kalenin
iç bölmelerinde; dogan ı n d ı ş arda, öldürücü gazların ve
havanın içeride hapsolundugu yerlerde; labirent gibi yolla-
62
rın zamanla oluşagelmiş meydanları bitiştirdiği ağın orta
yerinde; her parçanın birinin amacı için delicesine koşuş
tuğu, tümün doğaya aykırı bir bütün oluşturduğu, omuzla
d ı ğ ı , çiğnediği, ölümüne itip kaktığı girintilerde; duman çı
karmak için hava bulmaları gerekli bacaların yamru yumru
biçimler edinmek zorunda kaldıkları, bu yamru yumrulu
ğun orada doğanların almaları gerektiği bi çimi belli eder
cesine yükseldiği Coketown'un çoğunun "ayak işleri» de
diği işlere bakanlar arasında bir Stephen Blackpool yaşar
d ı . Stephen gibilerin yalnızca ayaklardan oluşmalarına
Tanrı bir yol bulabilseydi kimileri pek se vinirdi kuşkusuz.
Ayaklar ve mideler!
Kırkında olan Stephen daha yaşlı görünüyordu ve zor
bir yaşamı olmuştu. Her yaşamın gülleri ve dikenleri var
d ı r derler ama Stephen konusunda bir karışıklık var gibiy
di. Stephen'in gülleri başkasına gitmiş, Stephen da kendi
ninkine e k olarak onların dikenlerini de almıştı. Kendi de
yimiyle zorlukların adamıydı. Bu nedenle de onu çoğun
lukla "Gariban Stephe n 11 diye çağırırlardı.
Azıcık kanbur bir sırt çatık kaşlar, yüzde düşünceli bir
ifade, geniş bir alın, iri bir kafa, kır, uzun ve ince saçları . . .
Çok akıllı biri i z lenimini kolaylıkla verebilirdi Gariban Step
hen. Ne var ki , değildi. K ı r ı kdökük boş zamanlarını birbi
rine ekleyerek kimi bilimleri, akla gelmez bilgileri kazanan
işçilerden değildi. Konuşmalar yapıp, tartışmalara katıla
cak takımdan da değildi. Binlercesi ondan çok daha iyi ko
nuşabilirdi. İyi bir dokumacıydı ve çok dürüsttü. Bırakalım
neler olduğu, neler gizlediği kendiliğinden ortaya çıksın!
Büyük fabrikaların ı ş ı kları h e p sönmüştü. Yandıkları
zaman binaları perili köşklere çevirirlerdi. H i ç değilse
ekspres trenden onları gören yolcular öyle düşünürdü.
Paydos zili ç almıştı. Ayak işlerine bakanlar; kızlar ve oğ
lanlar evlerine dönüyorlardı. Sokağ ı n ortasında duran
Stephen makinelerin durmasının onda yarattı ğ ı etkinin tut-
63
sagıydı. Makineler kafasında ç alışmışlar ve durmuşlar gibi
geliyordu o n a . "
.. H a l a Rachel'i göremiyorum. " dedi. kendi kendine.
Yagmurlu bir akşamdı. önünden geçen genç kadınların
çogu şallarıyla başlarını örtmüşlerdi ve onları çenelerinin
altından sıkıca tutuyorlardı. Racheri iyi tanıyordu. Gelen
gruplara şöyle üstünkörü bakması yeterli oluyordu. Ama
s o n grup da onun önünden ge çip, gitti . .. Qnu kaçırdım öy
leyse! ..
Daha ü ç sokak gitmemişti ki, önünden şala bürün
müş birinin daha ilerledigini fark etti. Ona öyle dikkatle ba
kıyor, o n u öyle tanıyordu ki, ı slak sokakta o ı ş ı ktan ışıga
belirginleşip silikleşen nesne bir gövde degil de, gölge
bile olsa, tanırdı.
Adımlarını sıklaştırdı ve kadının arkasına gelene dek
gürültüsüzce ilerledi. u Rachel!ıı diye seslendi.
Kadın başörtüsünü kaldırınca ı ş ı g ı n altına denk gelen
gözlerinin iyilik dolu oldugu ortaya ç ıkmıştı. Simsiyah saç
ları hatlarını belirginleştiriyordu. Genç bir yüz degildi; otuz
beş yaşlarında bir kadındı bu.
uAh çocuk! Sen misin?» Her ne kadar yalnızca göz
leri görünüyorsa da güldügünü anlayabiliyordunuz. Başını
tekrar örttü ve yollarına birlikte devam ettiler .
.. Arkamdasın sanmıştım Rachel.»
..Hayır, degildim."
.. su akşam erkencisin ..
.. sazen erken, bazen geç. Eve dönüş saatim belli ol
maz b enim."
.. Başka yerlere de gittigin oluyor degil mi Rachel.ıı
Stephen kadının yüzüne düşkırıklıgına ugramış gibi bakı
yordu. Yine de her yaptıgının bir gerekçesi vardır. İ nancı
ve buna olan saygı belirgindi. Kadın bu anlamı kavramada
gecikmedi ve adeta ona teşekkür edercesine koluna elini
koydu.
64
« B i z eski dostlarız: gerçek dostlarız. Yaşlanıyoruz
da."
«Hayır, Rachel. Sen hep gençsin ...
« İ kimiz de yaşad ı g ı m ı z a göre birimiz yaşlanıp. öbürü
müz yerinde saysaydı pek komik olurdu dogrusu!" Gülü
yordu. «Ama biz eski dostlarız. Bu nedenle de birbirimiz
den bir şeyler saklamak hem suç hem de günah olurdu.
Bu kadar ç ok birlikte yürümemeliyiz Evet, zama nlar! Hiç
yürüyemeseydik çok kötü olurdu ... Sesine neşe vermeye
çalışıyordu.
"Yine de zor Rachel.»
« Ü stünde durmazsan daha az üzülürsün."
«Çok denedim ama olmuyor. H a k l ı s ı n , insanların se
nin hakkında dedikodu yapmalarına yol açabilir. Birçok yıl
d ı r bana yakınsın Rachel. Bana öyle iyiligin dokundu, beni
öyle neşelendirdin kil Senin sözün benim için Rachel.
Gerçekler yasalardan çok daha geçerli,"
ee Boşver Stephen. Sen yasalara boşver ...
ee Evet,., dedi Stephen; cc B ı raka!ım yasaları şimdi. Her
şeyi bı rakal ı m . Bu tür keşmekeş ve hepsi bu . ..
ee H e r zaman m ı ? Yanlış anlama» dedi. Rachel; Bir
kez daha elini o n u n koluna koyarken boyunbag ı n ı n ucunu
ı s ı r ı p duran adamı daldıgı düşüncelerden çekip ç ı karmak
ister gibiydi. Etkisi de oldu. Adam silkindi ve g ü l e n bir yüz
le kadına baktı.
uEvet Rachel, k ı z ı m, .. dedi gülerek; eeh e p bir keşme
keş. Ben de gelip ona takılıyorum. Daha da öteye geçemi
yorum hiç.1•
Epeyce yürümüş, evlerine yaklaşmışlardı. Oturdugu
yere ilk varan kadın oldu. Cenaze levazımatçısı n ı n ölüleri
üst katlardan almak için kara merdivenler bulundurdugu,
yoksulluklarından hatırı sayılı parallar kazan d ı g ı , yüzlerce
küçük sokagın birinde oturuyordu. Köşede durunca kadın
adamın elini tuttu ve «iyi geceler Stephen, iyi geceler,"
Zor Zamanlar/F. 5 65
dedi. Stephen onun düzgün vücudunu ve ciddi ama ka
d ı n s ı yürüyüşüyle karanlık sokakta uzaklaşmasını. bir eve
girmesını izledi. O kaba saba şalın her kıpırtısı adamın il
gisini çekiyor. sesinin her tonu yüreğinde yankılanıyordu.
Kadın gözden kaybolunca o da yoluna devam etti. Arada
bir bulutların delice bir h ı z l a geçtiği gökyüzüne bakıyordu.
Şimdi artık parçalanmışlardı. Yağmur durmuştu. Ay bile
çıkmıştı ve Coketown'ın bacalarını. dinlenen dev buhar
makinelerini, onları çevreleyen duvarları izliyordu. Gecey
le birlikte aydınlanan adam yoluna gitti.
İ lkine benzer ama daha dar bir sokakta bulunan evi,
bir dükkanın üst katındaydı. Nasıl oluyordu da birileri vit
rinde domuz eti ve ucuz gazetelerle birlikte görülen o za
vallı oyuncakları alıp satıyordu. bu konumuzun dışında.
(yarın akşamın piyangosunda satılacak but asılıydı şim
di.) Raftan kendi m u m u n u aldı ve dükkanın sahibi olan
kad ı n ı uyandırmadan tezgahın üstünde yanan mumdan
yakıp, kendi odasına çıktı.
Oda, bir odanın olabileceği kadar düzgündü şu an.
Köşedeki yazı masasında bir iki kitap ve yazılar vardı. Eş
yalar düzgün ve yeterliydi. Hava kötü olabilirdi ama oda
temizdi. Tam ocağa doğru ılerliyordu ki bir şeye çarpıp tö
kezledi. Yerde oturan bir kadının farkı n a o zaman vardı .
.. Tanrı aşkına kadın!ıı diye baQırdı düşerken . .. Geri mi
geldin yin e?ıı
Ne k a dın! Sakat, sarhoş. ıorlukla oturabilen, denge
sini o pis ellerinin teki ile ancak bulan, diğeriyle yüzüne
dökülen d ağ ınık saçları itmeye çalışan, bu çabayla suratı
daha da kirlenen bir kad ı n . Görünüşü öyle pis öyle pasaklı
ki! Daha da beteri ahlakı öyle zayıf ki insana utanç veri
yor.
Kadın ettiği bir iki küfürden sonra pençeleriyle saçını
geri itti. Orada öylece oturmuş, bir ileri, bir geri sallanıyor
du. Yüzü ifadesiz, kaskatı ve uykuluydu.
66
«Eee adam, sen misin?, ,
Aslında bu anlama gelecek kısık birtakım gürültüler çı
karmıştı. Başı gögsüne düştü.
Adam «döndün mü?» dedi.
cc Evet! Döndüm. Hep dönerim. Geri mi? Evet, geri
döndüm. Neden olmasın?»
Sözlerindeki kasıtsız şiddet onu silkelemişcesine
ayaga zıpladı ve omuzunu duvara yaslayıp durdu. Bir elin
de çöplükten ç ıkarı l m ı ş gibi görünen şapkasının ipini tutu
yordu. Nefret dolu, başkaldırı gösterisi bir dansın eşiginde
ekledi:
.. senin yine canına okuyacag ı m ! Yine gelecegim! De
falarca gelecegim! Çekil yataktan! .. Adam kafas ı n ı elleri
nin arasına almış yatagın kenarında oturuyordu. cc Çekil
oradan! O benim yatag ı m ! Ve yatmaya hakkım var!»
Kadın sendeleyerek yataga ilerlerken adam yüzünü
açmadan odanın öte tarafına geçmişti. Kadın kendini ya
taga attı ve hemen horlamaya başladı. Stephen bir kol
tuga y ı g ı l d ı ve o gece yerinden yalnızca bir kez kalktı. O
da kadının üzerine birşeyler örtmek için.
ONBİRİNCİ BÖLÜM
ÇIKIŞ YOK
C ı l ı z sabah ı ş ı g ı Coketown'ın üzerinde yükselen yıla
n ı m s ı dumanları gözlere göstermeden önce perilerin sa
rayları ı ş ı g a bogulmuştu bile. Parketaşlarında tahta pa
buçların sesi, h ı z l ı h ı z l ı çalan çanlar ve g ü n ü n sıradanlıgı
için parlat ı l m ı ş ve yaglanmış filimsi vinçler işbaşı yapmış
lardı.
Stephen tezgahının üzerine egildiginde sessiz, dikkat
li ve dengeliydi. Dokuma tezgahl a r ı n ı n ormanındaki çeliş-
67
kiden payını o da alıyordu. Korkunç sesler çıkaran. kulak
ları sagır eden makine seslerine ınat. sessiz çalışan in
sanlardı bunlar. Kuşkucu insanlar hiç korkmasınlar: Maki
neler dogayı geri plana atıp. yok edemeyecekti . Kul yapı
mıyla Tanrı yapımı şeyleri koyun yanyana - Tanrı yapısı
bu karşılaştırmadan başı dimdık öne çıkacaktır.
Bu dokuma işyerinde birkaç yüz el. Şu kadar beygir
buhar g ü c ü . Şu kadar güç verilince makine ne iş yapar
hesaplanabiliyor. Ne var ki iyilik ve kötülügü, sevgi ve nef
reti, mutsuzluk ya da yurtseverligi, iyiliklerin kötülüklere
dönüşme oranını ya da tam tersini bu yinelenen hareket
ler ve ifadesiz yüzlerden çıkarıp hesaplamak olası degil.
Bunda bir giz yok. En kötüsünde bile çözülmeyecek bir
giz var. Diyelim ki biz hesap kitabı nesnelere bıraksak da
bu korkunç, bilinmeyen tutarları başka terazilere vurup,
tartsak!
Gün agardı. içerdeki ışıklara karşın aydınlık seçilebili
yordu artık. Işıklar söndürüldü ve işe devam edildı. Yag
mur başladı ve o dumandan yılanlar topraga indiler. Arka
daki çöplükte, demir ve makine eskilerinin arasındaki par
lak kömür yıgınları, dört bir yandaki küller. sis vf v :::o g mu
run arkas ında kalmıştı.
iş, ögle zili çalana dek sürdü. Parke taşlarında ayak
sesleri çogaldı. Çarklar, dokuma makineleri ve eller bir sa
at için devre dışı kaldılar.
Sıcaktan nemli rüzgara, ıslak ve soguk sokaklara çı
kan Stephen üzüntülü ve yorgundu. Kendi sınıfından ve
çevresinden uzaklaşıp esas patronunun yaşad ı g ı tepeyi
tırmanırken yanında azıcık ekmek vardı. K ı r m ı z ı , d ı ş ke
penkleri siyah, iç kepenkleri yeşil, sokak kapısı siyah, pi
rinç bir levhada ise kendine benzeyen harflerle y a z ı l m ı ş
B O U N D E R B Y a d ı altındaki pirinç kapı tokmagıysa h e p
s i n e nokta koymuş durumdaydı.
Bay Bounderby ögle yemegini yemekteydi. Ya da
68
Stephen böyle olmasını bekliyordu. Uşak adamlarından
birinin onunla konuşmak istediğini söyleyecek miydi aca
ba? Stephen Blacpool? Gelebilirdi, Stephen'ın aleyhine
olacak hiçbir şey yoktu.
Stephen Blackpool salonda. Yalnızca uzaktan tanıdığı
Bay Bounderby ise pirzola yiyip Sherry içmekte. Ateşin
kenarında Bayan Sparsit tığ işi yapıyor. Bayan Sparsit'in
ağırbaşlılığı öğle yemeği yemesıne engel. Öğle yemeğinin
gidişinden sorumlu ama ona kalırsa bu bır zayıflık .
..Pekala, Stephen, .. dedi Bay Bounderby; .. Ne var?
Senin neyin var? ..
Stephen eğilerek selam verdi. El etek öpen tiplerden
değildi; hayır, böyle şeyler yapmazlardı. Tanrı sizi kutsa
s ı n beyim, onları böyle şeyler yaparken yakalayamazsı
n ı z . Yirmi yıl size çalışsalar bile. Bayan Sparsit'e olan say
g ı s ı n ı göstermek için boyunbağ ı n ı n uçlarını yeleğinden
içeri soktu.
Biraz daha Sherry alan Bay Bounderby, .. Bak, .. de
11
d i ; Seninle hiç sorunumuz olmadı. Akılsız şeyler yapma
dın (Kimileri gibi) Altı atlı faytona binmek, av etiyle kap
lumbağa çorbası içmek türü.nden isteklerin o l m a d ı !,, Ona
göre tatminsizlik belirten her türlü adamın tek isteği buy
du . .. su nedenle de sırf yakınmak için buraya gelmedi
ğini biliyorum. Görüyorsun ki, bir konuda bu kuşkum
yok ...
.. Hayır efendim, böyle bir şey i çin gelmedim ...
Bay Bounderby şaşırmış gibi göründü ki bu bir dakika
önceki i nancına ters düşüyordu .. Pekala, .. dedi. ..sen gü
venilir birisin. Bu konuda y a n ı l m ı ş olamam. Öyleyse söyle
bakalım; derdin ne? Haydi delikan l ı , çıkar baklayı ağzın
dan! ..
Stephen Bayan Sparsife doğru bakt ı .
11 Dilerseniz ben dışarı çıkabilirim, .. dedi fedakar ka
dın. Belli belirsiz bir toparlanma hareketi yapmıştı.
69
Agzında bir pirzola tutan Bay Bounderby sol elinin bir
hareketiyle Bayan Sparsit'i durdurdu. Daha sonra da lok
masını yuttu ve Stephen'a:
cc Bak Stephen: bu iyi h a n ı m yüksek tabakadan biri.
Benim evimin idaresiyle ilgileniyor diye yükseklerden degil
sanmayasın ... Hem de pek yükseklerden! Ş i m d i . eger do
guştan leydi olan birinin önünde söylenemeyecek şeyler
söyleyeceksen. o odadan ç ıksın. Eger o duyabilir türden
şeylerse. kalıp dinlesin . . . "
Kı zaran adamcagız, cc B e n dogdugumdan beri bir ha
nımefendinin önünde söyleyemeyecegim hiçbir şeyim ol
m a d ı . » dedi.
cc Ç o k iyi!,, Bounderby tabag ı n ı itmiş arkasına yaslan
m ı ş t ı . cc Anlat bakal ı m ! »
cc B i raz düşünen Stephen bakışlarını yerden kaldırdı:
.. size akıl d a n ı ş maya geldim. Çok ihtiyacım var. On
dokuz yıl önce bir Paskalya sırasında evlendim ben.
Genç, yeterince güzel iyi bir kızdı. Ama kısa zamanda de
gişti. Bunda benim suçum yok. Tanrı biliyor ki ona iyi bir
eş oldum.»
cc B u n ları biliyorum," dedi Bounderby.
" i çkiye başladı, işi bıraktı, eşyaları sattı, giysilerini
emanetçiye verdi ve ortalıgı birbirine kattı. Çok sabrettim»
cc Aptallıgından, .. dedi Bounde rby içinden, şarap kade
hine konuşarak
cc Çok sabrettim. Onu yeniden kazanmaya çalıştım.
Şunu denedim, bunu denedim. Eve gidip de onu her şeyi
satıp savmış, yerde yatarken buldugum oldu! Bu bir degil,
iki degil, yirmi kez!,,
Bunları söylerken yüzündeki çizgiler derinleşiyor, çek
tigi acıların etkilerini yansıtıyordu.
«Daha kötüye. daha kötüye gitti. Beni terketti. Kendini
her anlamda rezil etti. Dönüp geldi; döndü geldi, döndü
geldi. Ona nasıl engel olabilirdim? Geceler boyu sokaklar-
70
da dolaştım. Köprüye gidip kendimi atmayı bile düşün
düm. Çok çektim ...
Coriolanus kaşlarını kaldıran Bayan Sparsit işini biran
için bırakıp. başını salladı. Yükseklerdeki insanlar da acıyı
bilir demek ister gibiydi. Bana bakın bir!
.. sırf benden uzak dursun dıye ona para verdım. Beş
yıldır ona para veriyorum. Zor g ü nler geçirdim. sıkıntılı za
manlarım oldu ama yaşantımdan h i ç utanç duymad ı m .
Dün gece eve gittrgimde onu ateşin önünde yerde yatar
ken buldum! Oradayd ı ! u
Şanss ı z l ı g ı n ı n v e derdinin gücü o n u gururlu b i r adam
yapmıştı. Az sonra başını egdi ve her zamanki kambur
haline döndü. Bay Bounderby'e yönelmiş bakışlarında tu
haf bir anlam vard ı : Şaşkın ama akıllı. bir problem çözer
mişcesine sıkıntılı ve kararlı. Şapkasına s ı m s ı k ı yapışmış
sol eli belindeydi. Sag eliyse söylediklerinin içtenligini vur
gular gibi sallanıp duruyordu.
«Bütün bunları biliyorum," dedi Bay Bounderby; «Ta
bii bu son olanlar hariç. Berbat bir iş bu. Keşke bekar kal
sayd ı n , h i ç evlenmeseydin. Bunu söylemek için çok geç
tabi i . "
Bayan Sparsit «Yaşları açısından uygunsuz b i r evlilik
miydi, efend i m ? u diye girdi söze.
" H a n ı mefendinin söyledigini duydun. Şu senin berbat
iş yaşlar açısından uygunsuz muydu?»
«Hayır efendim, hiç de degil. Ben yirmi yaşındaydım o
da yirmisinden bir gün eksikti . »
«Öyle m i ? » dedi Bayan Sparsit, Sogukkan l ı l ı kla: « B u
kadar kötü bir evlilik olduguna göre yaşları uygun degil
miş diye düşünmüştüm ...
Bay Bounderby, bu iyi kadıncagıza a z ı c ı k koyunsu bir
yan bakış attırdı. Sonra da t-iraz daha Sherry içerek g ü ç
kazanmaya çalıştı.
«Evet? Neden devam etmiyorsun?» Stephen Blacpo
ol'a yöneltilen bu soruda bır sinirlilik vardı.
71
.. size bu kadından nasıl kurtulabilirim diye sormaya
geldim.»
Stephen·in yüzünde derin bir ciddiyet egemendi.
Bayan Sparsit pür dikkat kesilmiş şok geçiriyormuş
casına ufak bir ç ı ğ l ı k koparıvermiş ti.
cc Ne demek istiyorsun?ıı diye sordu Bay Bounderby.
yerinden kalkmış. şöminenin taşına yaslanmıştı.
.. Neden söz ediyorsun? Sen onu iyi günde. kötü gün
de diyerek aldın . ..
..Qndan kurtulmam gerek. Daha fazla dayanamaya
cağ ı m . Öyle uzun zamandır acı çekiyorum ki, gelmiş geç
miş en iyi yürekli kadının avutucu, yüreklendirici sözleri de
olmasa tümden ç ıldırırdım."
«Korkarı m , ,, dedi Bayan Sparsit, alçak bir sesle;
.. söz ettiği kad ınla evlenebilmek için ondan kurtulmak
istiyor." İ nsanların ahlaks ı z l ı ğ ı onu yarala m ı ş t ı .
. . Doğru. Hanımefendi doğruyu söylüyor. B e n de bu
konuya değinecektim. Gazetelerden okuduğuma göre
yükseklerdeki insanlar iyi günde, kötü günde için evlenmi
yorlarmış. Yürümeyen evliliklerinden yeniden evlenebil
mek için kurtuluyorlarmış. Anlaşamayınca -huyları, suları
uymayınca- herkes ayrı odalara çekiliyormuş. Bizim gibi
lerin yalnızca bir odası var, biz yapamayız tabii. Bu da işe
yaramazsa paralarını bu senin, bu benim diye bölüştürü
yorlarmış ve herkes yoluna gidiyormuş. Biz gidemiyoruz.
Benim çektiklerimden çok daha a zı ayrılmalarına yetiyor
muş. Benim bu kadından kurtulmam gerek, ama nasıl? iş
te bunu öğrenmek istiyorum.>•
.. B i l m e m . ..
.. Q n a zarar verirsem beni cezalandıracak yasa var
mı?n
. .Tabii ki v a r ...
.. ondan uzağa kaçarsam beni cezalandıracak yasa
var m ı ? ..
.. Tabii k i var ...
72
cc B aşka birisi ile evlenirsem? Var m ı ? »
cc Tabii ki var."
cc Onunla evlenmeden yaşarsam. diyelim ki bu olabilir
se (olacagı yok ya!) beni cezalandı racak bir yasa var m ı ?
Bana ait günahsız çocukları da? 11
.. Tabii ki var.»
11 Şimdi Tanrı aşkına ... dedi Stephen Blackpool: 11 ben
den yana bir yasa gösterin! ..
.. Böyle bir bagın kutsaUıgı vardır ... dedi Bounderby:
11 bu nedenle de, bunun için devam etmesi gerekiyor.»
11 Hayır efendim ... Hayır, bunu demevin. Devam ede
mem. Böyle devam edemem. Ben bir dokumacı y ı m . Ama
gözlerim görüyor, kulaklarım duyuyor. Gazete de okuyo
rum. Ayrılmanın olanaksızlıQı nasıl kan döküyor! Sıradan
insanlar birbirlerine giriyorlar, cinayetler işleniyor, ölüyor
lar. Ş unu açıkça ortaya koyalım. Benimkisi berbat bir du
rum ve ben sizden bana yardımcı bir yasa istiyorum . . . Lüt
fen ...
Ellerini cebine sokan Bay Bounderby ccBak ne diyece
gim, .. dedi; 11 Böyle bir yasa var...
Sakinleşen Stephen her zamanki haline dönüş yaptı
ve başını salladı.
cc Ama sana göre degil. Para gerekir. Çok para gere
kir.»
11 Ne kadar acaba?,, diye sordu Stephen.
11 Ö nce Avukatlarının dava açması gerekiyor. Sonra
da mahkemeye başvuruyorsun. Sonra da Lordlar Kama
rası'na gidiyorsun. Yeniden evlenebilmen için Parlamen
to'dan bir karar çıkması gerekiyor. İ şler daha karışmaz
ise, pürüzsüz giderse, sana bin ile binbeşyüz Sterlin ara
sında bir paraya patlar ( ' ) Belki de iki m i s l i . »
n l n;ııl ı z mahke melerinde zina dışındaki boşanma davalarının tek
mahkemede toplanması bu romanın basımından yaklaşık üç. dört yıl sonra
gerçekleşecektir ( 1 857). Ne var ki bu işin p ahallı oluşu yıllarla sürmüş ger
çekten de boşanmak üst tabakanın tekelinde kalmıştır. (Çevirmenin Notu.)
73
«Başka bir yasa yok m u ? »
.. H a y ı r . ..
"Öyleyse bayım, benim işim karmakarış ı k , , , diyen
Stephen bembeyaz olmuştu. "Ne kadar erken ölürsem o
kadar iyi olur·"
( B ayan Sparsit bu kez de insanların Tanrı s ı z l ı ğına şa
ş ı r ı o kal•n ı ş t ı . )
, HJ.ydi. haydi. . . Anlamadığın konularda saçmalama,»
dedi Bay Bounderby. "Bu ülkenin kurumlarına da dil uzat
ma, yoksa bir sabah başını belada buluverirsin. Bu ülke
nin kurumları senin tezgahında değil. Sen kendi tezgahı n
l a ilgilen. Karını kısa zamanda başından atmak için değil,
iyi gün ve kötü gün için aldın. Kötü çıktı. İ yi de çıkabilirdi.»
.. çek kötü." dedi Stephen. Kapıya doğru yürürken
baş ı n ı sallıyordu. "Karmakarı şı k!»
,.Bak ne d:yeceğ i m ! » Bay Bounderby kapanış konuş
masına geçti: Senin şu kutsal l ı ktan yoksun düşüncelerin
le. doğuştan hanı mefendi olan, binlerce Sterlinin söz ko
nusu olduğu evlilik bunalımları atlatmış olan h a n ı m ı çok
şaşırttı n . Binlerce Sterl i n ! (Para sözcüklerini her yineleyi
şind<J ayrı bir tat alıyordu. Bugüne kadar hep güvenilir ve
dengeli biri oldun ama açıkça söylüyorum yanlış yoldasın.
Senin a k lını kötülük düşünen bir yabancı çelmiş. Onlar
dan çok vardır. Ortalıkta. Yapabileceğin en iyi şey bu ha
vadan sıyrılmaktır ...
Yüzünde bu noktada keskin bir ifade belirdi:
« B e n de başkası kadar değirmentaş ı n ı n içini görebili
rim. Hatta başkalarından da fazlasını görebi l i r i m . Çünkü
gençken hep burnumu ona sürttüler. Bana kalırsa bu işte
kaplumbağa çorbası , av eti ve altın kaşıklar var! Var-va
arı,,
Stephen farklı bir biçimde başını salladı ve i ç geçirdi.
«Teşekkür ederim efendim. Size iyi günler dilerim, .. dedi.
Bay Boundcrby"i duvard3ki kendi portresine bakıp şi-
74
şinirken bıraktı. Bayan Sparsit örgüsüne devam ediyor. in
sanların ara.sında yaygın J..: o tülüf\ler den üzünıu duyuyor
muş gibi duruyordu.
ONİKİNCİ BÖLÜM
YAŞLI KADIN
ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM
RACHAEL
86
ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM
BÜYÜK PATRON
91
ONBEŞİNCİ BÖLÜM
BABA - KIZ
Bay Gradgrind Mavi Sakal'a benzemese de, mavi ki
tap(") bolluğu odasını mavi bir odaya dönüştürüyordu.
Neyi kanıtlayabilirlerse (hem de ne olursa olsun!) orada
kanıtlıyorlar, mavi bölüklerden oluşan ordular halinde y ı ğ ı
l ı p , birikiyorlard ı . E n çapraşık sosyal sorunlar o büyülü
odada saptanıyor, alt alta yazılıyor, toplamları belirleniyor
ve çözümleniyordu. Elbette sorunlarla ilgili olanlar bu
odaya getirilebilseydi' Penceresiz bir yıldız gözlem istas
yonu yapılması gerekiyormuşcasına, bilginin gökyüzünü
kağıt, kalemle görmesi isteniyormuşçasına, Bay Gradg
rind dan da "Gözlem istasyonu» için çevresindeki insan
ları gözlemlemesi istenmiyordu. O tüm bu insan yığınları
nın yaz gılarını b i r tahtaya yazabilir, gözyaşlarını kirli bir
sünger parçasıyla silip, yok edebilirdi.
Dönelim gözlem istasyonuna öyleyse: Kupkuru, ağır
başlı bir oda. istatistik yapan bir saat. Her saniyeyi tabuta
çivi çakarcasına çalan bir saat. Louisa belirlenen saatte
yerini a l ı yor. Coketown'u gören bir pencere. Louisa otur
duğu yerden uzun bacaları ve iç karartan dumanları göre
biliyor .
.. sevgili Louisa,,, dedi babası, udün gece şimdi yapa
cağımız çok ciddi bir konuşma için seni hazırlamaya çalış
tım. Çok iyi yetiştirildin. Bu eğitimin hakkını verdiğini de
söylemek bana büyük mutluluk veriyor. Senin sağduyuna
sonsuz güvenim var. Duyguların seni yönetmiyor, roman
tik d e ğilsin, her şeyi yeterli bir uzaklıktan akıl ve hesapla
değerıendirebiliyorsun. Sana söyleyeceklerimi de aynı bi
çimde değerlendireceğini biliyorum ...
( ) Rengin ötesinde, 1600'10 yıllarda devletin bastırdığı yayınlara, ra
"
porlara da verilen isme yapılan bir gönderme. Kı.ru bilgi .. kaynakları . (Çe
..
virmenin Notu.)
92
Bekledi. Kız bir şey söylese mutlu olacak gibiydi. Ama
Louisa agzını açmadı.
u l ouisa, sevgili k ı z ı m . Sana yapılan bir evlenme öne
risi almış bulunuyorum ...
Bir kez daha bekledi. Kız yine ses ç ıkarmadı. O kadar
şaşırmıştı ki, «bir evlenme önerisi, canım, .. diye yinele
mek zorunda kaldı. Louisa'daysa tepki olarak küçük bir
duygu belirtisi bile yoktu.
«Duydum baba. Dinliyorum, meraklanmayın."
Gradgrind bir an ne yapacagını şaşırmış gibiydi.
Sonra gülümsedi ve "Pekala!» dedi. « B e n i m düşündü
gümden de sogukkanlıymışsın Louisa. Ya da sana du
yurmakla görevlendirildigim öneri için hazırlıksızsın . . . Öy
le m i ? »
uögrenmeden söyleyemem baba. H a z ı r -ya da de
gil- duymak istiyorum. Bana söylemenizi istiyorum baba."
Tuhaf olan Bay Gradgrind'ın bu anda kızından çok
daha hazırlıksız oluşuydu. Bir mektup açacag ı n ı eline aldı,
evirdi çevirdi, bıraktı, tekrar aldı, bıçagını elledi, konuş
mayı nasıl sürdürecegini bilemedi.
"Çok mantıklı Louisa. Sana ... Kısacası. .. Bay Boun
derby bana dedi ki, senin gelişmeni ilgiyle ve zevkle izle
miş, sana evlenme önerecegi günü umutla beklemiş. Bü
yük bir baglılıkla bekledigi bu gün gelmiş bulunuyor. Bay
Bounderby önerisini bana yaptı, seni bu konudan haber
dar etmemi istedi ve olumlu karşılıyacagın umudunu taşı
dıgmı belirtti.»
Sessizlik. Saatin sesi derinden geliyor. Uzaklardaki
dumanlar çok kara ve agır.
«Baba, .. dedi Louisa; "Sence ben Bay Bounderby'i
seviyor muyum?»
Bu beklenmedik soru Bay Gradgrind'ı çok tedirgin et
mişti. "Şey, yavrum, .. dedi; «Ben . . . Ben bunu söyleye-
mem.»
93
Louisa'nın sesinde en ufak bir değişiklik yoktu. « B aba,
benden Bay Bounderby"i sevmemi mi istiyorsun?»
«Hayır L ouisa. Hayır. Hiçbir şey istemiyor u m . »
«Baba," diye devam etti k ı z ; " B ay Bounderby benden
onu sevmemi mi istiyor?"
«Bak yavrum, ,, dedi Gradgrind, "bu soruyu yanı tla
mak çok zor .
.. zor olabilir. Evet m i , Hayır mı baba? ..
ıcTabii ki, sevgili k ı z ı m . Çünkü; ( İ şte salt mantıkla
açıklanabilecek bir konu yakalamıştı ve bunu elinden ka
çırmak istemezdi) yanıt o sözcüğü ne anlamda kullandığı
m ı z a bağlı. Bay Bounderby sana da, kendine de duygu
sal, akılalmaz işler yapan, düş gören biri olduğu görüntü
süne bürünme haks ı z l ı ğ ı n ı yapmıyor. Senin nasıl yetişti
ğ i n i , nasıl biçimlendiğini gören biri olan Bay Bounderby
sana bu biçimde yaklaşamayac a ğ ı n ı çok iyi biliyor. Bu ne
denle de ben derim ki kullandığın sözcük azıcık yersiz.,,
« B unun yerine ne kullanmamı uygun görürdünüz ba
bac ı ğ ı m ? »
Tümüyle kendine g e l m i ş olan Bay Gradgrind, «Sor
duğun için söylüyorum sevgili Louisa. Ben bu konuyu ve
soruyu diğer konuları nasıl ele a lıyorsan öyle ele almanı
yeğlerdim. Bilgisiz ve aklı başında olmayan kişiler var ol
mayan saplantılar ve düşlerde k onuyu rayından çıkarabi
lirler ama senin daha iyisini yapabileceğini söylerken seni
y o k y e r e övüyor sayılmam. Öyleyse; nedir bu k onunun
gerçekleri. Sen yuvarlak hesap 20 yaşındasın. Bay Boun
derby, yine yuvarlak olarak söylersek, elli yaşında, yaşla
r ı n ı z açısından uyumsuzluk var ama olanaklar ı n ı z ve ko
nuklarınız açısından uyum tam. Ortaya şöyle bir soru ç ı k ı
y o r . Bu tek b i r konudaki uyumsuzluk d i ğ e r açılardan var
olan uyumu engelleyecek kadar önemli m i ? Bunu değer
lendirirken Gallerde ve İ ngiltere'de evlilikler üzerinde ya
p ı l m ı ş olan istatistiklere de bakmakta yarar var. Rakamla-
94
ra baktığımızda evliliklerin çoğunda yaşlar açısından bir
uyumun söz konusu olmadığını görüyoruz. Evliliklerin
dörtte üçünde damadın yaşı hep daha büyük oluyor. İ ngil
tere'nin yönetimi altındaki Hindistan'da da, Tatarlar'da da,
Kalmuklar'da da durum böyle. Oraları gezenler böyle sap
tamışlar. Bu nedenle uyumsuzluk olarak nitelediğim yaş
farkı da, uyumsuzluk olmaktan çıkıyor hemen h e m e n . "
B u s o n derece doyurucu sonuçlardan hiç etkilenme
miş görülen Louisa, cc Bu sözcük yerine ne kullanmamı
önerirsiniz ... Şu uyumsuz olan yerine?» diye ısrar etti.
ccl ouisa,u dedi babas ı ; «daha açık seçik ortaya kona
cağ ı n ı sanmıyorum. Lütfen gerçeklerle ilgilen. Soru aslın
da şu: Bay Bounderby benimle evlenmek mi istiyor? Evet.
Geriye kalan soru da şu: Ben onunla evleneyim m i ? Daha
açık olamaz .,,
Louisa üzerine basa basa sordu:
«Onunla evleneyim m i ? »
"işte b u ! " dedi babas ı . "Birçok g e n ç kad ı n ı n yaklaşı
mıyla bu soruyu yanıtlamayacağ ı n ı bilmek de bana büyük
mutluluk veriyor...
" H a y ı r baba. Onlar gibi değilim."
" K ararı senin vermeni bekliyoru m , .. dedi Gradgrind.
" B e n sorunu akılcı iki kişinin ortaya koyabileceği biçimde
koydum. Nasıl ki aynı sorun zamanında annen ve benim
için ortaya konmuştu, ben de öyle yaptım. Bundan ötesi
sevgili Louisa, sana kalıyor ...
Kız konuşmanın başından beri gözlerini babas ı n ı n yü
zünden ayırmamıştı. Gradgrind arkas ı n a yaslanıp susun
ca, bu bakış sırası ona geçmiş oldu. K ı z c a ğ ı z ı n bir an
adamın boynuna sarılıp, yıllardır içinde tutsak kalmış duy
guları o n u n l a paylaşmayı aklından geçirdiğini farketmiş
midir, bilinmez. Bunu farkedebilmesi için o kimya, fizik ta
n ı m ı y a n insan ilişkileriyle araları n a y ı l l ardır öre durduğu
duvarları aşması gerekirdi. Gün gelecek bir boru ötecek,
95
kimya, fizik yok olup gidecekti. Duvarlar aşılamayacak ka
dar yüksek ve çoktu. O katı, akılcı. duygusuz suratıyla kız
cağ ı z ı yeniden katılaştırmıştı. Bu duygu dolu an da geç
mişe, yitirilmiş tüm fırsatların boğuldukları çukurun derin
liklerinde yok oldu gitti.
Louisa gözlerini kente çevirdi ve uzun bir süre hiç ses
çıkarmadan oturdu. Öyle uzun bir s ü reydi ki bu, Gradg
rind, u C o ketown·un bacalarına mı d a nışıyorsun Louisa?
diye sorma gereğini duydu.
«Orada yavaş ve cansıkıcı dumanın d ı ş ı n d a bir şey
yok Baba. Ama gece olunca her yer alevlere bürünüyor!»
« Biliyorum Louisa. Bu sözlerinin konuyla n e ilgisinin
olduğunu anlamadı m . " Gerçekten de anlamamıştı.
Louisa düşüncelerini bir el hareketiyle itiverdi ve ba
basına döndü: «Baba, ben yaşamın hep kısa olduğunu
düşünmüşümdür. «Bu Gradgrind'ın en sevdiği konulardan
biriydi. Bu nedenle de sözünü kesmeden duramadı.
«Gerçekten de öyle canım. Yine de son y ı l larda ya
şam beklentisinin arttığı gözlemleniyor. Sigorta şirketleri
n i n , emeklilik kurumlarının yaptıkları araştırmalar bu ko
nuda kuşku bırakmıyor. Bu artık bir gerçek."
« B e n kendi yaşamımdan sözediyorum, Baba."
«Öyle mi? Yine de Louisa, yaşamına egemen olan
yasalar, doğa yasaları çoğunluğa da e gemen. Onlar farklı
değil, bilesin."
«Yaşad ı ğ ı m sürece elimden geleni, bana uygun olanı
yapmayı isterim. Ne farkeder ki!»
Bay Gradgrind son üç sözcüğe pek bir anlam vere-
memişti:
uFarketmek? Ne, nasıl farkeder?»
K ı z onu duymamış gibi devam etti;
«Bay Bounderby benimle evlenmek istiyor. Sormam
gereken soru, "onunla evleneyim m i ? " sorusudur. Bana
böyle söylüyordun değil mi Baba?»
96
cc Kesinlikle bu, sevgili k ı z ı m . "
, Öyle olsun. Bay Bounderby benı bu halimle istiyorsa
onun önerisini kabul ediyorum. Ona en kısa sürede yanı
tımı iletiverin Baba. Sözcügü sözcügüne aktarın çünkü
tam olarak ne yanıt verdigimi bilsin istiyorum ...
cc Bir şeyin kesinlik kazanması için kullanılan sözler
konusunda titiz olmak çok iyidir k ı z ı m . İ stedigini yerine ge
tirecegim. Evlenmenin zamanlaması açısından bir istegin
var m ı , çocugum?,,
cc Hayır Baba. Ne farkeder k i ! "
Bay Gradgrind iskemlesini onunkine yakınlaştırmış
elini almıştı. Bu söz lerin yinelenmesi kulagında yanlış bir
tele basılmış duygusu uyandırıyordu. Bir an ona baktı ve
elini bırakmadan şunları ekledi;
cc Louisa sana bir konuda hiç soru sormak istemedim.
Çünkü bana pek olası gelmedi ama belki de sorsam iyi
olacak. Başka bir öneri var mı aklında?»
cc B aba, başka kimden evlenme önerisi a l m ı ş olabili
rim ki! Ben kiminle görüşüyorum? Nerelere gittim ki bu
güne dek? Bu konuda ne deneyimim olabilir ki?n
Bay Gradgrind'ın kuşkuları yok olmuş, rahatlamıştı.
cc Sevgili Louisa, haklısın. Ben yalnızca görevimi yapı
yorum."
Louisa o sessiz edasıyla, cc B e n ne bilirim ki, Baba?,,
diye devam etti; .. Başkalarının begenilerinden, düşlerin
den, istek ve amaçlarından ne anlarım ki? Böyle sudan
konular benim için ne anlam taşıyabilir? Ben kavranabili
necek gerçeklerden, kanıtlanabilecek problemlerden ne
zaman uzaklaşabildim ki?»
Bunları söylerken avucunun içinde bir şey varmış gibi
kapayıp sıktı, sonra da toz, ya da küller uçsun diye bırakır
casına açtı.
cc Dogru yavrum ! » dedi gögsü kabaran babası; .. çok
dogru! ..
Z01 Zamanlar/F. 7 97
K ı z konunun peşini bı rakmıyordu.
«Bana sormak için ne tuhaf bir soru! Bebeklerin kap
risleri olagandır derler ama benim hiç begenilerim, duygu
sal baglarım olmadı. Benimle öyle ilgilendin ki bir çocugun
yüregine hiç sahip olmadım. Beni öyle yetiştirdin ki bir ço
cugun görecegi düşleri hiç görmedim. Benimle öyle akılcı
oldun ki babacıgım, beşikten bu güne çocuksu inançlarım,
çocuksu korkularım hiç olmadı ...
B a y Gradgrind'ı kendi başarısı pek duygulandır m ı ş tı.
«Sevgili Louisa; t ü m emeklerimin karşılıgını veriyorsun.
Öp beni, yavrucugum.»
Ve kız babasını öptü. Onu kollarının arasında tutan
Gradgrind, « H i ç kuşkun olmasın ki en degerli evladım,
verdigin saglıklı karar beni çok mutlu etti. Bounderby ola
ganüstü bir insan. Aranızdaki ufak tefek o da varsa farklar
senin a k l ı n ı n vardıgı düzeyle yok olacaktır. Amacım seni
yaşın ne olursa olsun yaşsız biri olarak egitmekti hep ve
görüyorum ki bu amaca ulaşmışım. Beni bir kez daha öp
Louisa. Sonra da gidip anneni bulalım ...
Oturma odasına geçtiler. Saygıdeger hanımefendi, o
hafiflikten hoşlanmayan kadın her zamanki gibi u zanmış
yatıyor, yanında duran Sissy de işlerini sürdürüyordu. Ba
yan Gradgrind baba kız odaya girdiklerinde var yok bir ya
şam belirtisi gösterdi ve saydam varhgını oturur duruma
getirdi.
Bu başarı a nını sabırsızlıkla beklemiş olan eşi « B ayan
Grandgrind, .. dedi; «izin verin, size Bayan Bounderby'i
takdim edeyim ...
« A h ! u dedi Bayan Gradgrind, "Demek ki konuyu hal
lettiniz. Dilerim saglıgın iyi olur Louisa. Benim gibi olur da
evlenir evlenmez korkunç başagrılarına yakalanırsan pek
kıskan ı l ı r yanın kalmaz. Oysa sen tüm kızlar gibi pek kıs
kanılır durumda hissediyorsundur kendini. Sana mutluluk
lar dilerim kızım. Dilerim bugüne dek yaptıgın o 'olojik' ça-
98
lışmaların karş ı l ı Q ı n ı görürsün. Senin öpmen gerekiyor
ama lütfen sag omuzuma dikkat et, gün boyu agrıdı, dur
du.»
Bu mutlu tören i ç i n şallarına çeki düzen veren Bayan
Gradgrind , .. i şte;» diye devam etti, «Şimdi de ona ne şe
kilde hitap edecegimi düşünmem gerekiyor. Gece, g ü n
düz aklım karışacak.»
"Ne demek istiyorsun Bayan Gradgrind?,, dedi ko
cası.
«Louisa'yla evlenince ona ne diyecegimi soruyorum.
Onu bir şekilde çagırmam gerekecek. Onunla konuşup da
onu çagırmadan olmaz Josiah diyemem, nefret ederim o
isimden. Sen Joe'ya izin vermezsin. Damadıma Bay m ı
diyecegim yani? Beni çigneyip geçmeden buna i zin vere
mem. Pekala ne diyecegim?»
Bu konuda kimsenin hiçbir önerisi yoktu. Bayan
Gradgrind son bir istekte bulunup, yaşamdan bir kez da
ha uzaklaştı :
« D ügüne gelince, Louisa; tek istegim biran önce olup
bitmesi. Düşüncesi bile beni ürpertilere boguyor. Uzayıp
giderse o günü göremiyecegimi biliyorum ...
Bay Gradgrind Bayan Bounderby'i takdim ettiginde
Sissy kafasını kaldırmış, şaşkın, üzgün ve acıyan bakış
larla Louisa'ya bakmıştı. Kızın yüzünü görmeyen Louisa
bu duyguların yine de bilincindeydi. O andan itibaren
Sissy'e karşı hep soguk, gururlu, tepkisiz davrandı, arala
rına hep uzaklık koydu. Bütünüyle degişti.
99
ONAL TiNCi BÖLÜM
KARI - KOCA
Mutlu haber ona ulaştığında Bay Bounderby'nin tek
sıkıntısı onun Bayan Sparsil'le nasıl paylaşacağı oldu. Na
s ı l başlayacağını, sonucun n e o lacağını hiç kestiremiyor
du. P ı l ı pırtısını toplayıp Bayan Scadgers'a mı giderdi, k ı l ı n ı
kıpırdatmaya b i l e karşı m ı çıkardı, saçını başını y o l u p ağ
larmıydı, ya da saldırgan ve küstah mı olurdu, hiç bilemi
yordu. Ne var ki, haber ulaştırılmalıydı ve başka seçeneği
yoktu. Bir iki mektup denedi, sonunda yüz yüze konuş
maya karar verdi.
O akşam eve dönerken büyük an'a hazırlık olarak bir
eczane'de durup nane ruhu türünden ayıltıcılar almayı
unutmadı. cc Aman tanrım! .. diyordu Bay Bounderby; cc ayı
lıp bayılmaya kalkarsa canına okuyacağı m ! .. Her türlü ön
lem aldığı halde evine g irerken yüreği korku doluydu. Ka
d ı n ı n önüne dikildiğinden kilerden ç ı k m ı ş bir köpeğe ben
ziyordu.
«İyi akşamlar Bay Bounderby!n
cc İyi akşamlar Hanımefendi, iyi akşamlar! ..
Koltuğunu yanıştırınca Bayan Sparsit koltuğunu geri
çekti. Adeta cc Şömine sizin şömineniz., demek ister gibiy
di. cc Siz öyle uygun görüyorsanız önünde oturmak sizin
hakkınız tabii ...
cc Kuzey Kutbu'na gitmeyin Hanımefendi!,,
uTeşekkür ederim efendim ... Bayan Sparsit eski ye
rine dönmüştü. Sivri uçlu bir makasla bir kumaş üzerinde
küçük kesikler yapıyor, süslemeler üretiyordu. Bu işi o g ü r
kaşlar ve Romalı burnunun ışığında e l e aldığınızda küçük
bir kuşun gözlerini oyan bir şahini düşünebilirdiniz. Çok
meşguldü. Birkaç dakika sonra başım kaldırdığında, Bay
Bounderby başının bir hareketiyle onun dikkatini çelmeyi
1 00
başardı. Ellerini cebine soktu ve şişenin hala orada oldu
guna kanaat getirince,
.. sayan Sparsit,.. dedi; .. yalnızca mükemmel bir h anı
mefendi olmakla kalmıyorsunuz. Çok akıllı ve sagduyulu
bir kadın oldugunuzu da biliyorum ...
cc B e n i hep böyle onurland ı r ı r s ı n ı z e fendim ...
.. s ayan Sparsit sizi şaşırtacag ı m . ..
.. Öyle mi efendim? .. Sesi sakindi. İşini kucagına bıra
kıp, parmaksız eldivenlerini düzeltti.
.. sen . . . Ben Tam Gradgrind' ı n kızıyla evlenecegim ...
cc Öyle mi efendim? Dilerim çok mutlu olursunuz Bay
Bounderby. Dilerim çok, çok mutlu olursunuz ... Sesinde
öyle bir alçakgönüllülük, öyle bir sevgi vardı ki, iş kutu
sunu aynaya fırlatsa, halıya düşüp bayılsa Bounderby'i
böyle şaşırtam az d ı ! Bounderby cebindeki şişeyi kendi için
açtı. Bu kadına akıl ermiyor! Böyle karş ı l ı yacagını kim bile
bilirdi!
Bayan Sparsit gerçek ortaya çıktıgı andan itibaren Bo
underby'le konuşmalarında ona a c ı d ı g ı n ı belli eden bir ses
tonu edindi. Ona acıma hakkını kendinde gören Sparsit;
cc H e r yönüyle mutlu olmanızı yürekten dilerim, .. derken
adeta daha üstün birinin tavrıyla konuşuyordu.
Bay Bounderby'nin sesi buna karşın alçalmıştı:
«Teşekkür ederim hanımefendi... dedi; .. Dilerim mutlu
olurum . ..
cc D i l e r misiniz efendim ! Dilerseniz tabii, tabii.,,
Sıkıntılı bir sessizlik oldu. Bayan Sparsit işine dön
müştü. Arada bir sarsılmad ı g ı n ı ve sabrını gösteren küçük
öksürüklerle işini bölüyordu. Bounderby,
cc Koşullar böyle o!duguna göre,.. diye devam etti, si
zin gibi biri burada kalmak istemeyecektir, s a n ı r ı m . Aslın
da kalmanızı isteriz ...
«Yoo, hayır. Bunu düşünemem bile!" Bounderby'e
tepeden bakmayı sürdüren Sparsit öksürüklerini de sür-
101
dürdü. İ çinden kehanetler yükseliyor gibiydi ama bunlar
susturulmalıydı .
. . sakın hanımefendi: işyerinde kalabileceginiz çok uy
gun odalar var. Sizin gibi doguştan bir hanımefendi. sizin
gibi iyi yetişmiş birini bulabilmek oradaki insanlar için ger
çek bir şans olacaktır. Dogal olarak koşullar aynı, maaş . . .
.. Özür dilerim efendim. Bana koşullar yerine y ı l l ı k ar
magan sözcüklerini kul!anacag ı n ı z a söz vermiştiniz ...
« P e kala. Y ı l l ı k armagan aynı kaldıgı sürece bizden
ayrılmanız için bir neden göremiyorum. "
«Efendim, .. dedi Bayan Sparsit. "öneriniz size yara
şıyor. Sözünü ettiginiz yerdeki konumum toplum içinde ki
yerimi alçaltmayacaksa .....
"Tabii ki alçaltmaz! Öyle bir şey olsa sizin gibi gör
müş birine öner;nem söz konusu olamazdı. Benim için o
çevrenin önemi yok ama sizin ne denli önem verdiginizi
biliyorum ...
.. çok düşüncelisiniz, Bay Bounderby ...
.. Kendi odanız olacak. Ayrı şömineniz, mumlarınız ve
başka şeyler. Size bakmakla görevli bir de hiz metçi. izin
verirseniz çok rahat edeceginizi söylemek isterim. Tabii
gece bekçisi de var ...
.. Daha fazla bir şey söylemenize gerek yok. Buradaki
görevimi b ı rakırsam da sizlere muhtacım. Bana verilecek
ve almaya zorunlu oldugum bir d i l i m ekmegi yine de sizin
elinizden aldıgıma şükrediyorum. Bu nedenle de önerinizi
minnetle kabul ediyor, daha önce benim için yaptıklarınıza
da teşekkür ediyorum. Dilerim genç bayan Gradgrind' da
arad ı g ı n ı z her şeyi bulur, layık oldugunuz her şeye kavu
şursunuz ... Sesi etkileyici ve duyguluydu.
Yeni yerleştigi bu konumdan da kimse onu kıpırdata
madı. Bounderby kendini ne kadar paralasa Bayan Spar
sit ona karşı hep «acıyan .. kişi oldu. Bounderby «Kurban ..
dı. Kibardı, neşeliydi, umutluydu ama ne denli fazla kibar,
102
ne denli neşeli, ne denli umutlu olursa olsun; o özverili ka
d ı n , Bay Bounderby ise ' K u rban'dı. Onun kadersizligine
karşı öyle duyarlıydı ki, Bounderby ne zaman kad ı n ı n yü
züne baksa. o kocaman kırmızı suratı ter i çinde kalıyordu.
Bu arada dügünün sekiz hafta içinde gerçekleştirilme
sine karar verilmişti. Bay Bounderby her gece Taşev'de
damat adayı olarak kabul görüyordu. Aşk bu görüşmeler
sırasında bir bilezik olarak beliriyordu. Tüm bu dönemde
aşk bir üretim özelligi kazandı. Elbiseler .. üretildi», mü
cevherler «Üretildi», pastalar ve eldivenler ccüretildin, an
laşmalar uüretildi». Degişik .. gerçekler» evlilik anlaşma
s ı n a onur kazandırdılar. Saatler aptal ozanların yakıştır
malarında oldugu gibi tozpembe geçmedi. Saatler ne ol
dugundan h ı z l ı , ne de yavaş geçtiler. Gradgrind gözlem
evindeki ölümcül istatistik makinesi her saniyeyi aynı vur
du, bir öncekini olagan biçimde geçmişe gömdü.
Ve büyük gün geldi. Aklı başında insanların bekledik
leri biçimde geldi. Çiçekli tahtaları olan kilisede evlendiler.
Coketown'lt Josiah Bounderby, Meclis temsilcisi Thomas
Gradgrind'ın büyük kızı Louisa Gradgrind'la evlendi. Kut
sal baglarla baglandı ktan sonra Taşev'e dönüp kahvaltıya
oturdular.
Bu günün şanslı konukları yedikleri içtikleri her şeyin
neden yapıldıgını bilen, neyin ithal, neyin ihraç edilmiş ol
dugunu anlayan, ne ölçülerde oldugunu kestirebilen, kişi
lerdi. Küçücük Jane Gradgrind'a varıncaya dek. Gelinin
nedimeleri de. Hesap yapanlara yardım edebilecek du
rumdaydılar. B u konuklar arasında kimse hafiflikle suçla
namazdı.
Kahvaltıdan sonra damat onlara şöyle seslendi:
" B ayanlar, Baylar; Ben Coketown'lı Josiah Bounder
by. Benim ve eşimin saglıgı ve mutlulugu için kadeh kal
d ı r d ı g ı n ı z a göre, s a n ı r ı m benim de öyle yapmam gereki
yor. Yine de sizler beni, ben de ne oldugumu çok iyi bili
yorum. Sopa görüp de işte sopa, pompa görüp'de işte
103
pompa diyen biriyim. Bana sopaya pompa, pompaya so
pa dedirtemezsiniz. Her ikisine de kürdan diyemem. Bu
sabah b i r konuşma istiyorsanız dostum ve kayınpederim,
Meclis Ü yesi Tam Gradgrind'a çagrı çıkartm a l ı s ı n ı z . Ben
bu işin adamı degilim. Ne var ki şu masanın etrafında top
lanmış insanlara bakıyorum ve aklıma paçavralar içindeki
çocuklugum geliyor. Bu beni biraz boşbogaz yapıyorsa,
bagışlayın. Ben, yüzümü on beş günde bir yıkayan o so
kak çocugu ben, Tam Gradgrind'ın kızıyla evlendigimi dü
şümde görsem inanmazdım. Kendimi özgür hissediyo
rum. Ben bugün Thomas Gradgrind'ın kızıyla evlendim.
Çok mutluyum. Uzun bir süredir bunu istedim. Onun ye
tiştirilmesini iz ledim. Bana layık oldugunu biliyorum. Aklı
n ı z ı bulandırmak istemem, ben de ona layıkım. İkimiz adı
na teşekkür ediyorum. Gösterdiginiz iyi niyet için teşekkür
ediyor, aranızdaki tüm bekarların benim buldugum eş ka
dar iyi eşler b u l m a s ını diliyorum. Tüm hanımların da be
nim eşimin buldugu kadar iyi kocalar bulmasını diliyo
rwm ...
Bu konuşmadan kısa bir süre sonra, yeni evli çift
Lyons'da balaylarını geçirmek üzere yola ç ı k t ı !
Bay Bounderby b u arada işçilere de göz atacak, altın
kaşıkla beslenme gereksinimleri olup olmadıklarını denet
leyecekti. Yol kıyafetini giymiş olan gelin merdivenlerden
indiginde Tom'un kendini bekledigini gördü. Tom'un ya
naklarındaki k ı r m ı z ı l ı k ya duygularını, ya da içtigi şarabı
yansıtıyordu.
«Ne iyi bir kardeşsin Loo! Ü stüne yok!» diye fısıldadı
Tam.
Birilerine sarılması gereken genç kadın kardeşine
sımsıkı sarıldı. G ü n boyu bozmamaya çalıştıgı serinkanlılı
gından bir şeyler yitirmiş gibiydi .
.. Bizim koca Bounderby hazır, .. dedi Tam. «Vakit gel
di. Hoşça kal. Dönünce seni bekliyor olacag ı m . Sevgili
Loo! Her şey ne kadar iyi, degil m i ? ,,
104
İKİNCİ KİTAP
EKİNLERİ BİÇMEK
BiRiNCi BÖLÜM
BANKAYA YANSIYANLAR
İKİNCİ BÖLÜM
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ENİK
Sürekli a m a dogallıktan yoksun bir disiplin içinde ye
tişmiş birinin iki yüzlü olup çıkması şaşırtıcı olsa da, Tam
buydu işte. Ardı ardına beş dakika bile gözetimden uzak
kalmamış birinin artık kendini denetleyebilecegi düşünü
lürdü ama T om bundan acizdi. Düşgücünün o daha beşi
gindeyken yok edildigi birinin, o gücün hayaletleri olan
aşag ı l ı k bedensel istekler tarafından koval a n ı r olması da
akla gelmezdi ama hiç kuşkusuz onu kovalamaktaydılar.
Harthouse otele vardıklarında 0Sigara içiyor m u sun ? »
diye sordu.
«Sorar m ı s ı n ! ,, dedi Tam.
Tom'u yukarı çagıramadan edemezdi. Tam da daveti
geri çeviremezdi. Havaya uygun serinlikte bir içki, ülkenin
o taraflarında bulunan en iyi tütün, kanepenin bir tarafında
oturan Tom'un çenesini kısa sürede çözdü. Kanepenin
öte tarafında oturan yeni dostuna hayranlıkla bakmaya
hazırdı artık.
D umanlarını yana üfürürken yeni dostunu incelemeye
başladı. Ü stüne başına pek aldırmıyor gibi ama görünüşü
çok hoş. Ne kıyak biri bu!
125
Tom'un bakışlarını yakalayan Harthouse hava içtiğini
söyleyip. boşalan bardağı elleriyle doldurdu.
cc Sağolun," dedi Tom: cc Sağolun. Eee, Bay Harthou
se; s a n ı r ı m bu gece Bounderby konusunda fazlasıyla bilgi
sahibi oldunuz.,, Bardağ ı n üzerinden evsahibine gene
gözkı rpmaktaydı .
0Gerçekten iyi biri!ıı diye yanıtladı. Harthouse.
0 Öyle mi düşünüyorsun?» Göz yine k ı rp ı l m ı ş t ı .
Bay Harthouse gülümsedi. Kanepeden kalkmış, şö
mineye s ı r t ı n ı yaslamış, sigarasını içip Tom'a tepeden
bakmaktayd ı .
u N e komik b i r kayınbiraders i n ! ıı
u K o c a m ı ş Bounderby ne komik b i r e n i şte demek isti
yorsun sanır ı m . ı•
uPek alaycısın, Tom.ıı
Böylesine seçkin biriyle dostça sohbet etmek, T om
diye çağrılmak. k ı s a sürede bu kadar senli benli olabilmek
olağanüstüydü. T om kendinden gurur duydu .
.. Qf! Ben kocam ı ş Bounderby'i sevmem. Ondan söz
ederken hep böyle konuşurum. Şimdiden sonra da kibar
lık taslamaya niyetim yok. Bunun için çok g e ç ...
" B e n i m için sorun yok,» dedi J a m e s : cc e ş i varken dik
katli O l . »
.. E ş i m i ? Kardeşim Loo'mu? A a . . . . Evet!u güldü. İçki
sinden bir yudum aldı.
James Harthouse sigaras ı n ı rahat rahat tellendirdiği
şömine kenarından ona keyif le bakıyordu. Adeta sevimli
bir şeytandı ve genç adamın ruhunu teslim almak üzere
bekliyordu. Enik'in onun etkisine a ç ı k olduğu ortadaydı .
E n i k yeni dostuna kaçamak bakıyor, hayranlıkla bakıyor,
korkusuzca bakıyordu. Bacagını kanepeye uzattı.
uAblam L oo'mu? O Bounderby'i hiç sevmedi.ıı
Külünü küçük parmağıyla düşüren Harthouse; .. Geç
miş zaman k ullandın Tom," dedi. .. şimdiki zamandayız . ..
126
11 Geniş zaman kullanal ı m : Sevmez geniş zaman. B i
rinci tekil şahıs: S e v m e m , i k i n c i tekil. sevmezsin. üçüncü
tekil; sevmez."
11 İ yi. İlginç. Gerçek degil tabii."
11 Ama gerçek!» diye bagırdı Tam; cc Şerefim üzerine!
Bay Harthouse, ablamın kocamış Bounderby'e düş-
kün otduguna inanıyor olamazs ı n ı z ! ,.
11 Dostum,,, dedi diger adam; 11 İ ki kişiyi uyum içinde,
mutlu görürsem ne düşünmem gerekiyor ki?,,
Tom'un iki bacagı da kanepenin üzerindeydi ar
tık. 11 Dostumıı diye çagıralana kadar ikinci bacagını yukarı
çıkarmış olmasayd ı , sohbetin bu evresinde hemen çıkarır
d ı . Bu noktada bir şeyler daha yapması gerekince boylu
boyunca uzanıverdi. Um ursamazlık yapıştırı lmış basit yü
zünü, pek ciddi olmayan bakışlar ı n ı , umursamazlıkla ama
güçle bakan yüze çevird i .
11Siz bizim pederi tanıyorsunuz Bay Harthouse. B u
nedenle d e Loo'nun Bounderby'le evlenmesi sizi şaşırt
mamalı. Hiç sevgilisi olmadı. Babam ihtiyarı önerince, o
da kabul etti.»
" İ lginç. Ablanız pek söz d i n leyen biriymiş ...
"Evet ama ben olmasaydım bu denli söz d i nleyen bir
evlat olmazdı. Bu iş bu kadar kolay olmazdı. ..
Şeytan yalnızca kaşlarını kaldırdı ama. Enik anlat
maya gönüllüydü. Gururla; cc Onun karar vermesine ben
neden oldum. Hiç istemedigim halde Bay Bounderby'nin
bankasına takılıp kalmış tım. O Bay Bounderby'e yüz ver
meseydi benim işim bitikti, benimle hep ugraşırdı artık.
Ona gönlümde yatandan söz ettim, o da kabul etti. Benim
için ne olsa yapar. Ne iyi degil mi?»
.. çok h o ş T o m !ıı
.. Aslında onun açısından benim için oldugu kadar
önemli degildi tabii. Benim bagımsızlıgım, rahatl ı g ı m , iler
leme olanaklarım buna baglıydı. Onun sevgilisi yoktu. Ev
127
hapishaneden farks ı z d ı . H e l e ben ayrıldıktan sonra h i ç çe
kilmezdi. Bay Bounderby için sevgilisinden filan vazgeç
miyordu ama yine de iyilik etti say ı l ı r · "
cc Çok hoş! idare edip, gidiyor şimdi de . ..
.. Q bir kad ı n , .. dedi Tam, ccBir kadın nerede olsa ya
şar gider. Düzenini kurdu, yaşayıp gidiyor. Bir yaşam öte
kinden pek farklı değildir ... Sesinde nefret dolu bir bilgiçlik
vard ı .
cc Kaldı ki Loo kadındır ama başka kadınlara benze
mez. Kendini içine kapatıp, düşünceye dalar. Onun Saat
lerce ateşi i zlediğini b i l i r i m . "
cc O e m e ? Kendi öz kaynaklarına dönük biri desene.>•
cc Öyle uzun boylu da değil tabii. Bizim peder onu kuru
kemik ve talaşla doldurdu hep. Yöntemidir ...
cc Kızını kendine benzetmi ş , " dedi Harthouse.
cc Kı z ı n ı m ı ? K ı z ı n ı ve herkesi. Beni de kendine benzer
yetiş tirdi.,,
cc Qlamaz!»
cc Qldu bile. Ben evden ayrılıp da Bounderby'nin ya
nına gittiğimde tava kadar dümdüzdüm. Yaşam konusun
da midye kadar bilgim yoktu ...
cc Haydi canım! Buna inanamam. Şakayı tadında bı
rakmalı."
.. Yemin ederim!,, dedi Enik. ..ciddiyim! Çok cid
diyim!ıı Bir süre sessizce ve ağırbaşlı, piposunu tüttürdü.
Sonra da ekledi; cc Biraz kilo aldım tabii o günden bu yana.
Ama bunun için enişteye borçlu değilim.,,
cc Akıllı kızkardeşiniz, peki?,,
0Akıllı kızkardeşim bıraktığı yerde duruyor. Güvene
ceği hiçbir şey olmadığı konusunda şikayet eder durur
du. Bunu nasıl atlattı bilmiyorum ama sanırım pek takmı
yor ...
Bilgiç bilgiç purosuna a s ı l d ı ; Kızlar hep bir yolunu bu
lurlar.
128
0 D ü n gece Bounderby1nin adresi için banka'ya ugra
dıgımda o asırlık kadına rastladım. Kızkardeşinize çok
saygı besliyor, .. dedi Harthouse. Tükettigi puronun son
parçasını attı .
uSparsit Ana m ı ? ,, dedi Tam. u N e ! Onunta tanıştın mı
hemen?»
Dostu başını salladı. Denetiminden çıkmış gibi duran
anlamlı gözünü kapayan Tom; purosunu agzından çıkardı.
Parmagıyla burnuna üç kez vurdu.
uSparsit Ana'nın Loo ıçin hissettikleri hayranlıktan öte
sanırım. Buna ister sevgi, ister baglılık de. Bounderby
bekarken ona hiç sulanmamış. Hayır efendim . . . Hiç!»
Bu sözler sersem bir uyku bastırıp d a Enigi bütünüyle
yoketmeden önce söylenen son sözler oldu. Bir tekmeyle
uyandırıldıgını gördügü bir tatsız rüyaydı ötesi. Bir ses du
yuyordu. .. Haydi, geç oldu. Git artık!,,
uEveet!,, diye f ı rladı divandan; "Gitmem gerekiyor.
Tütününüz çok iyi ama pek hafif içimi var."
"Evet, hafiftir,.. dedi adam .
.. Pek anlamsız hafif, kapı nerede? İyi geceler ...
Tuhaf bir düş görüyor, sislerin arasında bir uşak tara
fından itilip kakılıp götürülüyor, sonra da kendini sokakta
yapayalnız buluyordu. Sonrası kolay oldu ve eve yeni
dostunun varlıgı ve etkisi altında ulaştı. Harthouse sanki
yukarıdan onu gözlüyor, oturdugu koltuktan onu o bakışıy
la izliyordu.
Enik eve gitti ve yattı. O gece neler yaptıg ı n ı n bilincin
de olsaydı böylesi bir Enik atmazdı. Daha az Enik, daha
çok kardeş olurdu. Kestirmeden giden yola sapar, kara
lara boyanmış kötü kokulu nehre gider oraya yatar, kafa
r
İNSANLAR VE KARDEŞLERİ
. .zavallı dostlarım, Coketown ' ı n ezilmiş işçileri! Dost
larım, hemşerilerim, insan öğüten demir bilekli despotlu
ğun köleleri! Dostlarım, dert kardeşlerim, iş kardeşlerim,
insan kardeşlerim! Zaman geldi. Tek yumruk olup aileleri
mizi yağmalayarak semirmiş; alınterimizle, bilek gücü
müzle, sinirlerimizin gücüyle, Tanrı n ı n verdiği insan hakla
rıyla, kardeşliğin kutsal ve sonsuz ayrıcalıklarıyla beslen
miş zalimleri un ufak etmeliyiz! ,,
.. jyi! Hey, hele bir kulak verin şuna! Çok yaşa! .. ses
leri yükseldi. B u n altan bir kalabalıkla dolu toplantı salo
nunda, sahneye tünemiş konuşmacının içinde biriken du
manlar ve köpükler böyle ç ı k t ı dışarı. Tırmandırdığı nefre
tinin aleviyle yanıyordu ve kızgın olduğu kadar da sesi kı
sılmıştı. Parlayan gaz lambasının altında bağırıyor, yum
ruklarını öyle s ı k ı yor, kaşları n ı öyle çatıyor, dişlerini öyle
g ı c ı rdatıyor, kollarıyla havayı dövüyordu ki, bir bardak su
için mola vermek zorunda kaldı.
Orada öyle durmuş, yüzünün alevini söndürmeye uğ
raşırken, onun yüzü ve salondakilerinki arasında yapıla
cak bir karşılaştırmada kaybeden taraf olacağı kesindi.
Doğanın kanıtlarına bakılacak olursa sahne onu olduğun
dan daha uzun boylu gösteriyordu. Birçok açıdan hepsinin
altındaydı. Pek öyle dürüst değildi. Erkeksi de denemezdi,
iyi biri sayılmazdı. Onların saflıkları n ı n yerini tilkilik almıştı.
Sağduyu l a r ı n ı n yerinde de tutku vardı. Biçimsiz omuzları
yüksek, kaşları düşük,. yüz ifadesi buruşuk, pek berbat
biriydi. Kıyafetinin süsü bile onu iş kıyafetleri giymiş kala
balıktan daha düzgün gösteremiyordu. i ster soylu, ister s ı
radan a m a önemli birilerinin s ı k ı c ı l ı ğ ı n a kendi iradeleriyle
teslim olmuş kalabalıkların bu kişilerin düşünce düzeyine
eriştiklerine pek ender rastlanırdı. Bu nedenle de bu son
130
derece içten kalabalıgın böyle �ir liderin sözlerinden etki
lenmiş görünmesi şaşırtıcıydı. içtenlikleri tartışılmayacak
kadar apaçık ortadaydı .
11 Dogru! Duyun! Kulak verin! Çok yaşa!,,
Tüm yüzlerdeki dikkat ve kararl ı l ı k ona pek etkileyici
bir görünüm veriyordu.
Başka toplantılarda sıkça rastlanan amaçsız merak,
boşgezerligin getirdigi ilgi, ya da ilgisiz lik yelpazesinden
herhangi başka bir ton yoktu burada. Her kişi durumunun
oldugundan da kötü oldugunu duyumsuyordu. Hiç degilse
olabileceginden berbat gibi geliyordu. Hepsi başkalarına
katılıp, durumu düzeltmeye katkıda bulunmak zorunda ol
dugunu sanıyordu. Tek umut yoldaşlarla birleşmekti. Bu
inançta dogru ya da yanlış ( k i bu kez ne yazık ki yanlış!)
içtendiler. Bunu orada olan herkes, tavandaki !ataları, ki
reç beyazı tugla duvarları görebilen herkes görebilirdi. Ay
nı izleyiciler bu insanların yanılgılar içinde olsalar bile bü
yük yetenek sahibi olduklarını, bu yetenekleriyle mutlu
lugu yakalayabilecek durumda olduklarını da anlayabilir
lerdi. Bu insanların hiçbir neden olmaksızın raydan çıktık
larını, istemleri dışında böyle davrandıklarını düşünmek
ateş olmadan duman çıktıgına inanmak gibi bir şeydi. Do
gumsuz ölüm, tohumsuz hasat, hiçbir şey bir şey ya da
her şey gibi bir şey.
Tazelenen konuşmacı, o kıvrımlı alnını katlı mendiliyle
soldan saga birkaç kez sildi, ve can bulan gücünü nefret
ve kırgmhga yöneltti.
11 Ama kardeşlerim, ama dostları m ! Erkekler ve İ ngiliz
ler; Coketown' ı n aşagılanmış emekçileri! Sizlere verilen
acıyı tanıyan, bu topragın zedelenmiş, iligini, kemigini bi
len, sizin zorbaları titretecek güçteki o soylu sesinizi du
yan, Birleşik İ şçi Kuruluşlarına parasal yardım yapaca
g ı n a söz vermiş, aynı kuruluş tarafından sizin adınıza alı
nacak olan kararlara uyacagını bildirmiş bir adam, böyle
131
bir zamanda nöbet yerini terkeder, bayrag ı n ı satar, size
ihanet eder bir korkak ve bir hain olursa, ona ne demeli
yiz? Ne isimle çagırmalıyız onu? Böyle bir zamanda, hiç
utanmadan. sizden uzak duracag ı n ı : özgürlük ve Adalet'
ten yana olanlarla birlikte hareket etmeyecegini söyleyene
ne demeliyiz? ..
Bu noktada görüş ayrılıkları belirdi. ıslıklar ve yuhala
malar duyuldu ama hiç duyulmamış böylesi bir adamın
suçlanması için pek neden yoktu. " Dediginden emin misin
Slackbridge? Çıkarın onu ortaya! Dinleyelim onuı ..
Bu ve bunun benzeri sözler duyuldu. Sonunda güçlü
bir ses yükseldi. uAdam burada m ı ? Buradaysa seni degil
de onu dinleyelim.» Alkışlar. Konuşmacı Slackbridge çev
resine giderek cılızlaşan bir g ü l ü msemeyle göz gezdirdi.
Slackbridgelere özgü bir biçimde kolunu uzattı.
"Dostlarım ve yoldaşlarım! " dedi öfkeyle baş salla
yarak; " Böyle birinin varlıgından kuşku duymanızı dogal
karşılıyorum ama nasıl bir çanak aş için adını satan var,
Judas (*) var, Castlereagh var, bu adam da var!»
Sahnenin ö nü dalgalandı karıştı ve adam kendini ko
nuşmacının yanında buldu. Kalabalıga bakarken solgun
laşmış ve korkmuştu, bunu dudaklarından anlayabılirdi
niz. Ne var ki sessiz, bir eli çenesinde öylece, ona kulak
verilmesini bekler duruyordu. Toplantıyı yöneten biri vardı
ve bu kişi dizginleri yeniden eline geçirdi.
"Dostlarım, .. diyordu; "Başkanınız olarak ben dostu
muz Slackenridge'den oturmasını istiyorum. Bu arada
Stephen Blackpool'u dinleyecegiz. Hepiniz bu Stephen
Blacpool'u tanıyorsunuz. Onu iyi adından ve başına gelen
talihsizliklerden tanıyorsunuz.
Başkan bu sözlerle elini s ı k ı p , oturdu. Slackenbridge
de. Hep alnını siliyor, hep de soldan saga siliyordu.
Ölü b_�r �essizlikte söze girdi Stephen: "Dostlarım, be
-
_
1 32
n i m için söylenenleri duydum. Hesap vereceğimi sanmı
yorum. Ama benimle ilgili gerçeği benden öğrenin isterim:
başkasından değil. Hoş. bu kadar çok insanın karşısında
da lafımı şaşı rmadan konuşamam ya! ..
Slackenbridge o kızgınlıkla kafasını koparacakmışca
s ı n a sallıyordu .
11 B o u nderby Fabrikasında çalışıp da önerilen düzen
lemelere karşı ç ı kan tek işçi benim. Onlara uyamam.
Dostlarım, bunların size yararı o lduğuna inanmıyorum.
Bence size zararları dokunacak ...
Slackenbridge bir kahkaha atıp, kollarını kavuşturdu.
Alaylı bir ifadeyle bakıyordu.
110 lup biten bu olsa sorun yok. Hepsi bu olsa ben de
size uyarım. Ama benim kendi nedenlerim var. Beni şim
di nasıl a l ı koyuyorlarsa yaşamım boyunca da alıkoydu
lar ...
Slackenbridge yanına fırlayıp geldi; boğazını yırtıyor,
paralıyordu; 11 0ostıarım, demedim mi? Yurttaşlarım, sizi
uyarmadım m ı ? Adaletsiz yasaların çökerttiği bu adama
bu korkaklık yaraşıyor mu hiç? İ ngilizler, böyle bir alçaklığı
siz yapsanız, ne hissederdiniz? Sizi ve kendini mahvedi
yor, sizin, çocuğunuzun ve torununuzun sömürülmesine
olanak veriyor!»
Alkışlar ve .. utan! utan ı .. sesleri gelse de çoğunluk
sessizdi. Stephen'ın yorgun yüzündeki anlamı izliyorlar ve
uyandırd ı ğ ı duygularla o anlam daha da dokunaklı oluyor
du. Çoğunluk k ı z gın olmaktan çok üzgündü.
uBu delege'nin işi konuşmak.» dedi Stephen : 11 Bu iş
için d e para alıyor. Bırakın konuşsun . Benim katlanmam
gerekenlerle uğraşmasın. Bu onun işi değil. Y alnızca be
nim işim.»
Bu sözcüklerde dinleyenleri daha da sessızleştirecek,
daha da dikkatli olmaya sevkedecek bir ağırbaş l ı l ı k , bir
ağırlık vardı.
133
Güçlü ses gene duyuldu: u Slackbridge, bırak da ada
mı duyalım. d i l i n i tut!» Çıt çıkmaz olmuştu.
Steph e n ' ı n alçak sesi bile duyuluyordu:
"Kardeşlerim, işçi dostlarım; sizlere söyleyecek tek
bir sözüm var. Bu delegeye söyleyecek hiçbir şeyim yok.
Grev gününe kadar da konuşsam daha fazlasını söyleye
mem. Başıma gelecekleri biliyorum. Sizlerle birlikte olma
yan biri ile görüşmek istemeyeceksi n i z . Yolda yürürken
beni yerde yaralı yatıyor görseniz görmezlikten gelmeyi
dogru bulacaks ı n ı z . Yabancı gibi davranacaks ı n ı z bana.
Başıma ne gelecekse, r a z ı yım ...
Başkan Stephen Blackpool;u b i r kez d a h a d ü ş ü n ...
dedi. "Dostların sana sırt çevirmeden bir kez daha dü
şün."
Benzer sesler yükseliyordu. Ama ö n c e çıkan b i r ses
duyulmuyordu. Gözler Steph e n ' ı n yüzündeydi. Sözlerini
geri alsa, yük kalkacaktı yüreklerinden. Stephen çevre
sine bakınırken bunun böyle oldugunu görebiliyordu. Kız
g ı n l ı k yoktu içinde. Yüzeydeki zayıflıkları n ı n ve yanlışları
n ı n altındaki gerçek kimliklerini en iyi o biliyordu; Ancak
kardeş bir emekçinin bilebilecegi gibi.
.. çok düşündüm efendim: Ama size katılamam. Ben
kendi yoluma gitmeliyim. Bu radan da gitmem gerekiyor ...
Kollarını kaldırıp onları acemice selamladı. Koll:ırı dü
şene kadar da konuşmadı.
" B u rada bulunan insanların çoguyla sohbetimiz var
d ı r . Çogunuzun yüzünü çok gençken, başımda kavak yel
leri eserken t a n ı d ı m . Benim dostlarımla dogdum dogalı ilk
karşı karşıya gelişim. Tanrı biliyor ki onlarla kasıtlı h i ç ta
kışmad ı m . .. Slackbridge'a dönmüştü: uSen bana hain di
yorsun. Demesi çok kolay. Öyle diyorsan öyleyim."
Platformdan birkaç adım uzaklaşmıştı ama unuttugu
bir şey varmış gibi geri dönüp, konuştu;
"Bu sorun ele a l ı n ı p , tartışıldıgında çalışmama izin ve-
134
rilirse kovulmam için tehditler de olacak. Dilerim bunu gö·
recegime ölürüm. Yaşamak için çalışmak z orunday ı m . Bir
karış boyum oldugu günden beri çalışıyorum. Beni dışla
yın, tanımayın, benimle konuşmayın ama bırakın çalışa
yım. Benim de bir hakkım varsa, çalışmak hakkım ol s u n .»
Çıt ç ıkm a d ı. B i n a sessizdi. yanlızca ona yol vermek
için ayrılan erkeklerin itiş kakış gürültüleri geliyordu.
Dostluklarından yoksun bırakılmış bu adam kimselere
bakmadan sakin ve kararlı yürüdü. Adımları ne bir şeyi
belirtiyor ne de bir şeyi a rıyordu. Stephen, t�salarıyla
odayı terketti.
Stephen'ın gidişi süresince söylevlere idmanlı kolunu
ileri uzatmış duran Slackbridge, kitlelerin tutkularını son
suz bir iyilik ve ahlaki güçle kontrol altına alırmışcasına,
onların moralini yükseltmeye girişti: Romalı Brutüs, dost
larım, kendi oglunu ölüme göndermemişiydi? Zaferin eşi
ginde olan kardeşlerim, Spartalı anaları da anımsamıyor
lar mıydı? Bebelerini düşman kılıçlarının üzerine f ı rlatan o
anaları? Öyleyse Coketown'ı erkeklerin görevi babalarının
şanı, çocukları n ı n gelecegi için onları hayranlıkla izleyen
bir dünyanın gözleri önünde hainleri yuvalarından çıkar
mak degil miydi? Kutsal ve Tanrısal amaçları bunu gerek
tirmiyor muydu? Cennetin rüzgarları Evet diye esiyor, batı,
dogu, kuzey, g ü ney Evet estiriyordu. Birleşik İşçi Kuruluş
ları için üç kez; Yaşasın! Yaşası n ! Yaşas ı n ! »
Slackbridge ç ı g ı rtkanlık edince kuşkulu (ve a zıcık suç
lu) yüzler ona ka tıldılar. Kişisel duygular ortak amaçlara
kurban edildi. .. Yaşça!» Tavan coşkudan sallandı ve top
lantı dagıldı .
İşte; Stephen Blackpool yanlızlıkların en kötüsüyle bu
denli kolay tanıştı. Tanıdıkların arasında yabancı olmanın
yalnızlıgıydı onunki. Onbin surata bakıp bakışlarına karşı
lık arayan ama bulamayan biri ondan iyi durumdaydı. Her
rastladıgı kişi, yüzünü öte tarafa çeviriyordu. Bu işte de
1 35
böyleydi, yolda da: kapısında. camında, her yerde! Anlaş
mışcasına sokag ı n ondan tarafı n ı kullanmıyorlardı. O taraf
ona bırakılıyordu.
Yıllardır sessiz bir adam olarak yaşamıştı Stephen.
İ nsan içine Pek karışmaz, düşünceleriyle dostluk ederdi.
Bugüne dek yüreginin bir selama bir söze ne kadar gerek
sinimi oldugunu bilme mişti. Yüreg i n i n bu damlacıklarla
nasıl beslendigini kavrayam a mıştı. Altedilemez bir utanç
duygusu dostlarının onu yalnız b ırakmasına e şlik ediyor
du.
İ lk dört gün öyle u z u n ve a g ı r geldi k i , gelecekteki
günler onu korkuttu. Rachael'ı görmüyordu. Hatta; onu
görmemek için elinden geleni yaptı. Yasaklamanın fabri
kalarda çalışan kadınları henüz kapsamadıgını biliyordu
ama tanıdıgı birçok kad ı n ı n ona karşı davranışları degiş
mişti. Diger kadınların da degiştigini görmek istemiyor,
hele hele Rachael'ın onunla birlikte görülüp d ı şlanacagı
korkusu onu kadından uzaklaştırıyordu. Bu nedenle de
dört gün boyunca pek yalnız kalmıştı. Gece solgun benizli
bir genç önünü kesti.
11 Adın Blackpool, degil m i ? ıı
Birileri onunla konuştu d i y e öyle mutlu olmuştu ki,
şapkasını çıkarıverdi. Yaptıg ı n ı , farkedince de pek utandı.
Şapkan ı n astarını düzeltir gibi yaptı ve "Evet," dedi.
11 Coventry'e g önderdikleri işçi sensin degil m i ? ıı So-
ran Bitzer'dı.
Stephen bir kez daha "Evet," dedi.
11 He rkes senden kaçınca sen o tdugunu anladım. B ay
Bounderby seninle konuşmak istiyor. Evini biliyorsun, de
gil m i ? n
B i r kez daha, «Evet.ıı
110 zaman dogru oraya git, e m i ? n dedi Bitzer, "Seni
bekliyorlar. Uşaga adını vermen yeterli. Ben bankada n ı m .
H e m e n gidersen b e n i b u yolu yürümekten kurtarırsın . ..
136
Tam tersi yönde ilerlemekte olan Stephen döndü ve
görev bilerek Dev Bounderby'nin kırmızı tugla kalesine yö
neldi.
BEŞİNCİ BÖLÜM
İNSANLAR VE EFENDİLERİ
" Pekala, Stephen, .. dedi Bounderby; "Nedir bu ku
laklarıma gelen? Bu solucanlar ne yapıyorlar sana? Gir
içeri d e anlat. ..
Böylece oturma odasına alınmıştı. Çay sofrası kuru
luydu. Bounderby'nin genç karısı, kardeşi ve Londra'lı be
yefendi oradaydılar. Stephen egilip sonuncuyu selamladı,
Kapıyı kapıdı, orada öylece şapka elinde kalakaldı.u
"Bu sana söz ettigim adam, Harthouse."
Koltuga oturmuş, Bayan Bounderby'le sohbette olan
adam ayaga kalkıp, başından savarmışçasına "Öyle m i ? ,,
dedi. Bounderby'nin yanına geldi.
"Haydi Konuş!,,
Geçirdigi o dört günden sonra bu istek Stephen'a pek
uyumsuz, pek kaba gelmişti. Çıkarcılıkla suçlanı yordu ya,
çıkarcı oldugu varsayıhyormuş gibiydi. Zedelenmiş yüregi
iyice örselenmiştL
"Benimle ne işiniz vardı, beyim?»
"Dedim ya be adam\ Erkek olduguna göre erkek gibi
konuş. Kendinden ve şu rezaletten bahset.,,
"Özür dilerim beyim ama söyleyecek birşeyim yok ...
Rüzgar'a az çok benzeyen Bounderby, yoluna engel
çıktıgını farkedip üflemeye başlad ı .
"Bak işte Harthouse; burada bir örnek duruyor. Bun
dan önce buraya geldiginde çevredeki bela arayan ya-
137
bancılar konusunda onu uyardım. Adamları buldukları yer
de asmalılar aslında. Bu adama gidişini begenmedigini de
söyledim. Ama şu hale bakın: onu böylesi damgaladıkları
halde öyle köle olmuş ki onların aleyhinde hiçbir şey söy
leyemiyor, korkuyor!»
"Söyleyecek bir şeyim yok k i . u dedim efendim. "Kor
kuyorum demedim ...
"Dedin. Senin ne dedigini biliyorum. Ayrıca senin ne
demek istedigini de biliyorum. Aynı şey degiller. Farklı
şeyler. Şu Slackbridge denen adam kentten gitti de, orta
l ı g ı karıştırmıyor de. Aslında başı o çekmiyor, lider o degil
de! Bunları demek için yanıp tutuştugunu biliyorum. Ne
den söylemiyorsun öyleyse? ..
uBen de sizin kadar üzülüyorum ama baştakiler bir
şeye benzemeyince ortada ne varsa o kabul görüyor. Da
ha iyisini elde edemeyince buna tav oluyorlar ...
Rüzgar şişinmeye başlam ı ş t ı .
uBunu begeneceksin, Harthouse," dedi Bounderby;
u B u n u yeterli bulacaksın. Dostlarım nelerle ugraşıyor. İ şte
örnegi burada diyeceksin ama bu hiçbir şey! Bu adama
bir soru yöneltecegim. Bay Blackpool (Rüzgar şiddetlen
mişti) bu tezgahın bir parçası olmaktan kendinizi nasıl kur
tardınız acaba, sorabilir miyim?»
«Nasıl oldugunu m u ? u
Bounderby başparmaklarını yakasında dolaştırdı.
Gözlerini kapamış, karşı duvarla dayanışma içine girmişti.
uEvet, nasıl oldugunu?"
uBen anlatmak istemiyorum ama madem sordunuz,
terbiyesizlik etmek istemem. Verilmiş bir sözüm vardı.u
..Bana degil," dedi Bounderby (Ara ara aldatmaca
dan kesilen şiddetli rüzgar şu anda kesik.)
uHayır efendim, size degil.»
uBeni düşünerek yapman konumuz d ı ş ı , benimle il
gisi yok," dedi Bou nderby. Duvarla olan dostluguna de-
138
vam etmekteydi. "Yani sorun yalnızca Coketow n ' l ı Josiah
Bounderby olsaydı onlara katı l ı r d ı n öyle m i ? "
«Dogru efendim. Aynen böyle olurdu."
Artık karayelden esen Bounderby; 11 Hem de bu asile
rin, bu aşag ı l ı k heriflerin ne mal olduklarını bile bile! Siz
görmüş geçirmiş bir adams ı n ı z Bay Harthouse, bu toprak
larda böyle bir adam tanıdınız m ı hiç?" K ı z gın bir parmak
Stephen'ı incelemeye sunuyordu.
Kullanılan sözcüklere karşı çıkan Stephen, savunma
s ı n ı içgüdüsel olarak Louisa'ya yöneltmişti. « Hayır, Ba
yan. Asi degiller, Aşag ı l t k da degil. O cins degil. Biliyorum
bana pek iyi davranmadılar ama aralarından bir düzine . . .
Yok, yok e n fazla yarım düzine adamdır yapt ı g ı n ı n dogru
luguna inanan. Bana ne yaparlarsa yapsınlar, çocuklu
gumdan beri tanıdıgım, birlikte oldugum, sevdigim, birlikte
çalıştıgım insanlara söz getirtmem yok yere ...
Sözlerinde yeri ve kişiliginin kaba saba içtenligi vardı.
Onların güvenlerini yitirmesine karşın s ı n ı f ın a sadık kal
manın verdigi belli belirsiz bir gurur da vardı. Yine de ne
rede bulundugunun bilincini yitirmedi ve sesini h i ç yükselt
medi.
"Hayır Bayan, hayır. Birbirlerine sadıktırlar, birbirlerini
severler; ö l ü m e dek. Onlarla yoksul o l u n , hasta olun, yok
sul adamın kapısına gelen binlerce dertten biri sizin o l s u n ,
s i z e yardımcı olurlar, s izle aglarlar, sizle d u a ederler. Bun
d a n hiç kuşkunuz olmasın Bayan . ..
11 Kısacası, öyle iyiler ki seni de bunun için dışladılar! ..
dedi B a y Bounderby. " D evam et, haydi çıkar şu baklaları
agzından!u
Louisa'nın yüzünde dogal bir sıgınak bulan Stephen
hala kıza anlatıyordu;
« N a s ı l oluyor da içimizdeki en büyük iyilikler bizi hep
belaya götürüyor, bilemiyorum. Ama bu böyle. B u n u şu
bulutların ötesinde cennetin oldugunu bildigim gibi biliyo-
139
r u m . Sabırlıyız, doğru ·o ıanı yapmak istiyoruz. Hatamız ne
rede. bilmiyorum."
cc Şimdi dostum," dedi Bay Bounderbsy: cc dikkatini ba
na verebilirsen sana bir çift sözüm var. Bu işle ilgili bize
söyleyecek bir şeyin olmadığını söyledin. Bundan e m i n
sin, değil m i ? ,,
« E m i n i m , efendim.>•
Eliyle James Harthouse'ı gösteren Bounderby,
cc Burada Londra'lı , Parlimento'dan bir bey var. Ben-
den duyacağı yerde aramızda geçecek konuşmaya tanık
olsun istiyorum. Hoş, neler söyleneceğini çok iyi biliyorum
ben, çook iyi biliyorum ... "
Stephen Londra'lı beyefendiyi başıyla selamladı. Ka
fası pek karışmış gibiydi. S ı ğ ı n a ğ ına döndü ama o yüzde
bulduğu Bayan Bounderby'e bakma s ı n ı n uygun olacağını
söylemiş olacak ki, bakışlarını patronuna çevirdi.
« Ş i kayetin ne?,,
« B e n buraya yakınmak için gelmedim. Çağırdınız diye
geldim ...
Bounderby kollarını kavuşturdu.
«Sizinkilerin şikayeti ne?»
Stephen bocalad ı . Sonunda karar vermiş gibiydi;
cc Benim de bu konuda görüşlerim var ama bugüne
dek hiç belli etmedim,,, dedi; «Sakatlık, keşmekeşlik efen
dim. Kente bir bakın, kent zengin ama şu çalışsın diye ge
tirilenlere; dokumak için, ayırmak için getirilenlere; beşikle
mezar arasında nafakalarını ç ı karmaya uğraşanlara bir
bakı n ! N a s ı l ve nerede yaşad ı ğ ı m ıza, ne saygılarda yaşa
dığımıza bakın. U m udumuzun ne olduğuna, nasıl bir tek
düzelik yaşadı ğ ı m ı z a bakın. Kentte durmadan çalışan bir
fabrikalar, bir de ö l ü m var. Bizler için ne düşünüyorsunuz,
neler konuşuyorsunuz, o bakanlıklara neler yazıyorsu
nuz? Biz hep haks ı s ı z , siz hep h a k l ı s ı n ı z , doğduğumuz
dan beri h i ç a k l ı m ı z ı kullanmadık. Bakın bu iş nasıl dallan-
140
dı, budaklandı. büyüdü, serpildi. nesilden nesile ne hale
geldi! Bu bir keşmekeş değil de, nedir ki?»
cc Ooğru." dedi Bounderby . .. ş imdi de bu beyefendiye
bu keşkemekeşi nasıl düzelteceğini anlatırsan çok sevi
neceğim.»
.. Bilmiyorum efendim. Bu benim işim değil. Bunun ça
resi benden sorulmamalı. Bu işi bizim başımıza saranlar
onlar olduğuna göre çözümü de onlar bulmalılar."
.. sak ben sana ne diyeceğim; beş altı Slackbridge'ı
harcayacağı z . Rezilleri suçlayacağız. Kolonilerdeki ceza
evlerine gitsinler ...
Stephen baş ı n ı sallıyordu.
11 B a n a yapamaz s ı n ı z deme sakın! {Bounderby artık
tayfun olmuştu.) 11 H e m de nasıl yapacağ ı z ! ,,
Stephen sakin ama kararl ıydı, .. Efendim, .. dedi. cc Yüz
tane Slackbridge'i alsanız, onla çarpsan ız, çuvallara dol
durup okyanusların dibine gönderseniz bile bu keşme
keşi halledemezsiniz. Ortalığı karıştıran yabancılar! Hep
bunu duymadık m ı ? Bu belayı onlar çıkarmadılar. Onlarla
başlamadı bu işler. Onlardan yana değilim ve onlardan
yana olmam için de bir nedenim yok. Ellerinden işlerini
a l ı p , almamak soruna çözüm getirmez. Bu odada ne var
ne yoksa benden önce de vardı, ben gittikten sonra da
olacak. Şu saati paketleyip Norfolk adasına postalarsa
nı z , zamanı değiştiremezsiniz ki! Slackbridge işi de farklı
değil.»
Sığınağına bakınca, bakışların onu kapıya doğru yö
nelttiğini gördü. Kendi isteğiyle konuşmamıştı ama ona
son kez kötü davrananlara karşı direnmeyi, onu dışlayan
lara karşı bağ l ı l ı ğ ı n ı göstermeyi yeğledi.
«Ben pek cahil biriyim. Bütün bu olanların nasıl düzel
tileceği konusunda bu beyefeniye yol gösteremem. Gös
terecekler çıkar. Yalnızca neyin işe yaramayacağını söyle
yebilirim. Tek tarafı koşulsuz, moşulsuz haklı gösterme
141
çabaları. Gövde gösterileri i ş i ç özemez. Boşvermek de
işe yaramaz. Binlercesini bırakın kendi başlarına. Onlar
tek vücut olur, siz «öbür taraf,, olursunuz. Aranızda a ş ı l
m a z , kapkara b i r dünya, geçmesi gerektigi kadar zaman
olur. Sıkıntıların yakınlaştırdıgı bu insanlara şefkat, sabır
ya da neşeyle yaklaşmazsan ı z işe yaramaz. Gereksinim
duydukları bu. Güneş buz kesene dek olmaz. Onları bir
hesaptaki rakamlar gibi göremezsiniz. Makineler gibi de
gerlendiremezsiniz. Sevgileri tutkuları yokmuş; egilimleri,
anıları yokmuş; yorgun ya da umutsuz ruhları yokmuş di
yemezsiniz. İ şler iyi gittigi zaman onları yok varsayıp, işler
kötüledi mi de insanlı ktan yoksun bunlar diyemezsiniz!
Tanrı biliyor ki bu iş böyle olmaz! , ,
Stephen'ın eli kapıdaydı ama kendinden beklenen
başka bir şey var mı diye duraladı.
Kıpkırmızı olmuş olan Bay Bounderby, cc B i r dakika,"
diye seslendi. cc Son kez buraya geldiginde sıkıntılıydın ve
ben sana hemen o işten vazgeçmeni söylemiştim. Altın
kaş ık peşinde oldugunu farkettigini de."
cc Kendimde degildim, efendim."
cc Şimdi anlıyorum ki sen hep başı belda kalacaklar
dan birisin. Bela ekip, bela biçiyorsun. Senin de işin bu,
dostum."
Stephen cc Hayır, başka işlerim de," var derecesine
başını salladı. Sessizce direniyordu.
cc Sen öyle eşekarısı gibi, öyle törpü gibi, öyle bela bir
adamsın kL kendi sendikan bile, seni en iyi tanıyanlar bile,
seninle selamı kesmişler. Bu adamların hiçbir konuda
haklı olabileceklerine inanmazdım ama bu kez onlara ka
tılıyorum. Seninle işim bitti!»
Stephen bakışlarını adamın yüzüne çevirdi.
.. sözünü bitir sonra da çek git buradan!,,
cc Sizin için ç alışmazsam, hiçbir yerde çalışamam
efendim. Bunu biliyorsu n u z . ,,
142
Yanıt: uBen ne biliyorsam biliyorum. Sen de senin bil
diklerini biliyorsun. Başka sözüm yok." oldu.
Stephen bir kez daha Louisa'ya döndü ama genç ka
d ı n ı n gözleri yere çevrilmişti. İ ç çekti, varyok bir sesle
uTanrı yard ı m c ı m ı z olsun," dedi ve çıktı.
AL TiNCi BÖLÜM
UZAKLAŞMA
Stephen, Bounderby'nin evinden ayrıldıgında hava
kararmak üzereydi. Gecenin bulutları h ı z l a toplanmışlardı.
Sagına soluna bakmadan ilerledi. Daha önce geldiginde
rastladıgı kadın aklının köşesinde yoktu. Bildik ayak ses
leri duyup da, döndügünde onu ve Rachael'ı gördü.
Rachael'ı duymuştu. İ lkin.
uRachael, c a n ı m ! Onunla birliktesiniz Bayan!ıı yaşlı
kadın, u Bizi görünce şaşırdın. Haklı s ı n . ı• dedi; uYine bura
dayım işte ...
uRachael'ı nereden buldunuz? ..
Stephen onlara katılmış, bir kadına, bir Rachael'a
bakmaktayd ı .
u B u iyi yürekli genç h a n ı m l a da sizinle nasıl tanıştıy
sam, öyle tanıştım ... Sesi neşe doluydu.
uBu y1I geç kaldım. Nefes darlıgı çekiyorum. Havalar
iyileşip, ısınana kadar erteledim. Bu nedenle de yolculugu
bir güne sıgdırmıyorum. Geceyi istasyonun yanı ndaki yol
cular çayhanesi'nde geçirecegim. Temiz bir yer. Sabah
altıdaki trenle de dönecegim. Peki, bütün bunların bu
genç h a n ı m l a ne ilgisi var diyeceksiniz. Anlatayım: Bay
Bounderby'nin evlendigini duydum. Gazetede okudum.
Pek süslü bir yazıydı, Ne hoş!» yaşlı kadın tuhaf, açıkla
namaz bir heyecan içindeydi.
143
°Karısını görmek istedim ama beceremedim. İ ster
inanın ister inanmayın ama ögleden beri evden hiç çıkma
d ı ! Ben de pes etmek istemiyordum. Biraz daha, biraz da
ha diye dolanırken bu h a n ı m ın önünden birkaç kez geç
miş o l m a l ı y ı m . Bana öyle dostça bakıyordu ki, onunla ko
nuştum. işte hepsi bu! Lafı uzatmayayım. gerisini sen de
tahmin edebilirsin . ..
Stephen'ın içinden bir şeyler bu kadından hoşlanma
d ı g ı n ı söylüyordu. Bu duyguya karşı koymaya çalıştı. Ka
d ı n içten ve yalındı aslında. Kendine ve Rachael'a dogal
gelen yumuşaklıgıyla ilgilenmeye çalıştı.
0 B e n onu gördüm efendim. Genç ve güzel biri. Dü
şünceli, koyu renkli gözleri var. Kimsede rastlamad ı g ı m
b i r durgunluk var onda."
Yaşlı kadın mutlanmıştı. "Genç ve güzel. Bir gül ka
dar şenlikli! Mutlu bir e ş ! u
.. s a nırım efendim ... Rachael'a yönelttigi bakışlarda
buna pek inanmadığını gösteren kuşkuyu seçebilirdiniz .
.. sanırım m ı ? Oyle olmalı. Patronunun eşi o,u dedi
yaşlı kadın.
Stephen başıyla dogruladı. cc Patronluguna gelince»
dedi, cc artık degil» Gözleri Rachael'daydı.
cc Artık patronum degil."
.. jşi bıraktın mı Stephen?"
cc Ha ben onu bırakmışım, ha o beni. Böylesi daha iyi.
Size rastladı g ı m d a böyle düşünüyordum. Kalsaydım dert
üstüne dert y ı g ı lacaktı. Çogu için benim uzaklaşmam iyi
olacak. Bana da iyi olacak. Her neyse; böyle olması uy
gundur. Coketown'a arkamı dönüp, yeniden başlamam,
rızkımı başka yerde aramam gerekecek."
cc N e reye gideceksin?u
cc D a h a bilmiyorum ... Şapkasını kaldırıp, saçını sıvazla
yıp, düzeltti. 0 B u gece gitmiyorum Rachael. Yarın da gi
decegimi sanmıyorum. Nereye gidecegimi bulmak pek ko
lay degil ama bir şeyler düşünecegim herhalde ...
144
Bencil bir insan olmaması ona yine dogru yolu göste
riyordu. Daha Bounderby'nin kapısını kapamamıştı ki, gi
dişinin en çok Rachael için iyi olacagı aklına gelivermişti.
Ondan kopamadıgı için eleştiremeyeceklerdi kad ı n ı . Rac
hael'dan ayrılmak onun için çok üzücü olacaktı, nereye gi·
derse gitsin yaşam ı n ı n karabasanı onu bırakmıyacaktı
ama şu son dört günün sıkıntılarından uzaklaşmak iyi ge
lecekti dogrusu. Bilinmeyen dertlere ve zorluklara gitmek
pahasına olsa bile iyi gelecekti. Bunun içinde cc hiç üzül
medim, .. derken gerçegi söylüyordu. Kadın onun yüküne
yük eklemek istemedi. Ona rahatlatıcı biçimde g ü l ü m sedi
ve üçü birlikte yürümeyi sürdürdüler.
Kendi ayakları üzerinde durabilen ve neşeyle taşına
bilen bir yaşl ı l ı k özellikle yoksullar arasında çok ilgi görür.
Yaşlı kadın öyle rahat ve mutlu görünüyor, sıkıntıla
r ı n ı öyle hafife alıyordu ki, son kez görüştüklerinden bu
yana artan dertleri tümüyle gizli kalabiliyordu. Rac
hael ve Stephen onunla ilgilendiler. Onlara ayak uydura
biliyordu. Kendisiyle konuşulmasından da hoşnuttu ve
konuşmaktan kaçınmıyordu. Kendi mahallelerine vardık
larında kadı n ı n adımları daha da h ı zlanmış, çenesi daha
da açı lm ıştı.
.. Benim fakirhaneme gelip, bir bardak çay için Ba
yan, .. dedi Stephen. cc O zaman Rachael da gelir. Ben sizi
Y olcular Evi'ne götürürüm. Bir daha ne zaman görüşürüz
bilemem Rachaeı.,,
öneri kabul edildi ve Stephen·ın kira evine gidildi. Dar
sokaga girdiklerinde adamın gözü korkuyla dar pen cereye
yönelmişti. Bıraktıgı gibi açık duruyordu: kimse gelmemişti
demek. Yaşamındaki şeytan iki ay önce yine ortadan yok
olmuştu. O günden beri ondan hiç haber alamamıştı. Son
gelişinden arta kalanlar eksilen eşyalarla başındaki ak
saçlardı.
Bir mum yaktı ve çay tepsisini çıkardı. Aşagıdan sıcak
Zor Zamanlar/F. 1 0 145
su getirdi. Eve yakın dükkandan azıcık çay, şeker, bir ek
mek. biraz da yag alıp geldi. Ekmek taze, çıtır çıtırdı. Te
reyag da öyle. Küp şekere bakılırsa patronların 11 bu
adamlar krallar gibi yaşıyorlar, efendim .. masalı dogru sa
nırdınız. Rachael çayı demledi. Konuk sayısı bir fincanın
ödünç alınmasını zorunlu kılmıştı. Konuk pek memnundu.
Ev sahibi çok uzun bir süredir böyle bir olay yaşamamıştı.
O da çok mutlu oldu sofradan. 11 Bu adamların hiç hesabı
kitabı yoktur ki, efendi m ... Dünya onun şöminesinin önün
deydi ya, her şey vızgelirdi.
11 Adınızı bile sormad ı m , Bayan, .. dedi Stephen. Yaşlı
kadın kendini .. B ayan Peglerıı olarak tanıttı.
.. sanırım dulsunuz?,,
" Yıllardır!ıı Bayan Pegler'a göre Bay Pegler Stephen
'ın dogdugu y ı l larda ölmüş o lmalıydı.
11 İyi birini kaybetmek zor o l m a l ı , » dedi Stephen; .. ço
cuk var m ı ? »
Bayan Pegler'ın tabag ı n a vuran fincanı, belli belirsiz
bir tedirg i n l i g i gösteriyordu . .. Hayır, yok. Şimdi yok ...
.. Ölmüş, Stephen, .. dedi Rachael.
Sözünü ettigim için özür dilerim. Acılarınızı depreştir
memeyi bilmeliydim. Düşünemedim. Suçluyum," dedi
Stephen.
Kad ı n ı n fincanı iyice sarsılır olmuştu. 11 Bir oglum var
d ı , " dedi; .. çok zengin oldu. Ama izin verirseniz ondan
söz etmek istemiyorum sesinde üzüntüden çok sıkıntı se
ziyordu. O . . . cc Fincanını tabaga b ıraktı ve eliyle 11 öldüıı
dermişcesine bir hareket yaptı. Sonra d a yüksek sesle;
110 nu yitirdim , .. dedi.
Stephen kad ı n ı üzdügü duygusunu silkelemeden ev
sahibinin sesini duydu. Kadın dar merdivenlerden çıkmış,
onu kapıya çagırmış fısıl f ı s ı l birşeyler söylüyordu. Kulak
ları hiç de sagır olmayan Bayan Pegler aniden panige ka
p ı l m ı ş t ı . .. B o u nderby!ıı diye bagırdı. 11 Ne olur saklayın be-
146
n i ! Beni görmesin. Ben gidene kadar gelmesin �1uraya.
Lütfen! Lütfen! .. Rachael' ı n arkası n a sinmişti. Rachael
onu sakinleştirmeye çalıştı ama çabası boşuna oldu.
cc B ayan, dinleyin!» dedi şaşırmış Stephen; cc Bay Bo
underby degil gelen. Eşi! Ondan korkmayın. Daha bir saat
önce onu görebilmek için deli oluyordun u z . ı•
Pegler, titrek bir sesle:
cc Kocası degil de o oldugundan emin misiniz?" diye
sordu.
cc E m i n i m !ıı
cc B e n burada yokmuş gibi y a p ı n . Ben şu köşede du
rayım. Benimle konuşmayın . ..
Stephen cc evet,ı• dediyse de, sorularına Rachael'ın
yüzünde yanıt arar gibi bakıyordu. Bulamayınca mumu at
d ı , aşagı indi ve birazdan Bayan Baunderby'le geri döndü.
En arkada Enik vardı.
Rachael, şapkası ve şalı elinde, ayakta durmaktaydı.
Bu ziyarete hiçbir anlam veremeyen adam mumu masaya
bıraktı ve bekledi.
Louisa ilk kez Coketown'lı bir işçinin evine geliyordu.
Onlarında bir yaşamı , bir kişilikleri oldugunun bilincine ilk
kez varıyordu. Varl ı k l a r ı nın yüzlerce, binlerce oldugunu bi
liyordu. Belirli bir süre içinde, ne kadarı n ı n ne adet ürete
cegini de biliyordu. Onları karıncalar ya da arılar gibi ko
vanlarından, yuvalarından girip çıkarken düşleyebiliyordu.
Bunu da çalışan insanlardan çok çalışan böcekler hakkın
da bilgi sahibi oldugu için yapabiliyordu.
Şu kadar çalıştırılıp, şu kadar ödeme yapılacak, işi bi·
tirilecek bir şeyler. Arz, talep yasal a rı n ı n düzenledigi bir
şey. Yasaların karşısında sorun çı karacak, zorluklara ba
tıp çıkacak bir şeyler. Bugday az olunca az yerler, çok
olunca çok yerler. Yüzde bilmem kaç hız ıyla çogalır; bil
mem kaç oranında suç, falanca oranda da yoksulluk üre
tirler. Perakende düşünülmez, toptan degerlendirilir, zen-
14 7
giniikler üretirler. Arada bir deniz gibi kabarır, onun gibı
zarar verirler. Zararın çoğu da kendilerine olur. Coke
town'lı işçiler böyleydi işte. Nasıl denizi onu oluşturan
damlalar olarak görmemişse. işçileri de tek tek insanlar
olarak görmemişti Louisa.
Odaya baktı. Birkaç iskemle. birkaç kitap, resim. Ya
taktan kadınlara, sonra da Stephen'a baktı.
.. Bi raz önce olanlar nedeniyle, size geldim. i zin verir
seniz size yardım etmek istiyorum. Bu karı n ı z m ı ? u
Rachael bakışlarını kaldırdı. H a yır diyordu bakışları.
ıc A n ı m s ad ı m , u dedi Louisa Hatası yüzünü kızartmıştı.
.. sorunlarınızdan söz edildiğini duymuştum. Ayrıntılarıyla
ilgilenmemiştim. Sorularımla kimseyi incitmek istemedim.
Yine hata yapacak olursam. sizinle nasıl konuşmam ko
nusundaki bilgisizliğime verin lütfe n . ı•
Stephen onun evindeyken Louisa'yla konuşmasını
söyleyen bir sese kulak vermişti. Louisa'ysa farketmeksi
zin Rachael'a doğru konuşuyordu. Kısa ve öz konuşuyor
du ama sesinde bir çekingenlik vardı .
.. Kocamla arasında geçenleri size anlattı m ı ? u diye
sordu . ... san ı r ı m sizden gizlememiştir.»
cc O uydum. genç bayan," dedi Rachael.
cc Bir patron tarafından reddedildiği için başkalarınca
da reddedileceği doğru m u ? Böyle dedi sanırım?"
.. A dınız bir kez kötüye çıktı mı, işiniz çok zordur ...
uKötü bir ad'dan ne kastettiğinizi öğrenebilir miyim?u
.. sorun çıkaran biri diyebiliriz ...
..Yani h e m kendi sınıfının, h e m d e başka bir sınıfın
önyargılarının ortak kurbanı mı olacak? Bu kentte ikisinin
arasındaki uçurum öylesine derin mi ki, dürüst bir işçiye
aralarında yer yok?»
Rachael sessizce başını salladı.
cc Diğer işçilerle birlikte olmayacağ ı n ı açıkladığı için do
kumacı dostları onu dışladılar. Birine söz verdiğim için de-
1 48
miş. Size söz verdiğini s2nıyorum. Neden verdiğini sora
bilir miyim? ..
Rachael gözyaşlarına boğuldu. uBen istemedim bunu
zavallıdan,.. dedi. .. Ben kendi iyiliği içın beladan uzak dur
sun istemiştim. Bu nedenle başı belaya girsin istemedim.
Ama o sözünden döneceğine ölümü yeğler. Onu tanıyo-
rum ...
Stephen. konuşmayı eli çenesinde. her zamanki dü
şünceh ifadesiyle dinlemişti. Konuştuğunda sesi titriyordu;
uBenim dışımda hiç kimse Rachaera duyduğum sev
gi ve saygının, bunun verdiği onurun ne olduğunu, neye
dayand ı ğ ı n ı bilemez. Ben o sözü verdiğimde ona gerçeği,
benim meleğim olduğunu söyledim ona. Ben bir söz ver
dim. Benden çıktı, söz sözdür."
Louisa ona döndü. Başı alışılmadık bir biçimde, say
gıyla eğikti. Bir ona, bir Rachael'a baktı ve çizgileri yumu
şadı. uNe yapacaksı n ? " diye sordu adama. Sesi de yu
muşaktı.
Stephen gülümsedi, uBaşka bir yerlere gidip, şansımı
denemem gerekiyor. Şanslı ya da şanssız bir denemeli
yim. Denemeden olmaz. Ölüme yatmanın dışında tabii."
u N a s ı l yolculuk yapacaksın? ..
uYürüyeceğim, iyi yürekli bayan, yürüyerek gidece
ğ i m . » Louisa'nın yanakları pembeleşmişti. Çantasını açt ı ;
Para çıkarıp, masaya bı raktı .
u Raçhael sen bunu ona yardım için yaptığ ı m ı anlatır
mısın? Bunu almasını sağlayabilir misin?»
uYapamam, genç bayan. Bu zavallı adamı düşündü
ğünüz için Tanrı sizi kutsası n . Ama onun yüreğinin sesine
kulak vermesi gerekiyor. ..
Louisa şaşırmıştı. Evdeki k onuşma boyunca yalın ve
kararlı kalabilmiş bu adam, şimdi ellerini yüzüne k apamış
öylece duruyordu. Louisa adama dokunmak istercesine
ellerini uzattı, sonra da kendini toparlayıp geriledi.
149
Stephen ellerini indirdiginde şunları söyledi:
uRachael bile böylesi bir yürek zenginligi görmemiş
tir. Daha iyi yürekli olamaz. Akılsız ve deger bilmez bir
adam olmadıgını göstermek için iki sterlin alacag ı m . ö
dünç alacag ı m . Bu yaptı g ı n ı z için de size sonsuza dek
minnettar kalacagı m . Bu olayın size teşekkür etme olana
g ı n ı bana verdigine de çok m e m n u n u m . »
Parayı a l ı p , adamın istegi o l a n küçük tutarı oraya b ı ·
rakmak Louisa'yı sevindirmişti. Adamın davran ı ş ı n d a
abartı yoktu, gösteriş yoktu, güzel bile konuşmamıştı ama
teşekküründe ve parayı kabulünde öyle bir incelik vardı ki,
Lord Chesteifield bir yüzyıl ugraşsa ogluna ögretemezdi.
Ziyaretin bu dönemecine kadar yataga oturmuş, ba
cagını sallayıp, bastonunu kemiren Tam kalktı ve konuş
maya katıldı.
« B i r dakika Loo! Gitmeden önce onunla konuşmak is
tiyorum. A k l ı m a bir şey geldi. Bir dakika dışarı çıkarsan,
anlatacagı m Blackpool. lşıgı boşver be adam. lşıga gerek
yok.u
Stephen adamı izledi. Tam kapıyı kapadı ve kilidi tut-
tu.
«Bak buraya» diye fısıldadı; « S a n ı r ı m sana iyilik yapa
bilirim. Ne oldugunu sorma. İ şe yaramayabilir ama dene
mekten bir şey çıkmaz."
Sıcak nefesi Stephen'ın kulagını yakıyordu.
cc Sana bu geceki mesajı getiren bizim bankanın gece
bekçisiydi. Bizim diyorum çünkü ben de bankada çalışıyo-
rum."
« N e aceleci!u diye geçirdi Stephen. A k ı l karıştırıyor-
du.
«Pekala. Bak buraya; Ne zaman gidiyorsun?»
«Bugün Pazartesi. Sanırım Cuma, ya da Cumartesi'
ye."
cc Cuma ya da Cumartesi. Bak: Düşündügüm iyiligi ya-
150
pıp yapamayacagımı bilmiyorum. İçerdeki bayan benim
kızkardeşim. Kapıcıyı görsen tanır m ı s ı n ? »
«Tabii."
«İyi," dedi Tam; «Gitmeden önce bankanın önüne gel
de, çıkış saatinde oyalan biraz. B i r şey istiyormuş gibi
yapma. Senin için bir şey yapamayacaksam adama bir
şey söylemeyecegim. Becerebilirsem, o sana ya not, ya
haber verir. Bak buraya. İyice anladın m ı ? "
Karanlı kta b i r parmagını Stephen'ın ceketinin bir iligi
nin içinden solucan gibi geçirmişti. K u m a ş ı n bu köşesini
kıvırıp, dolayıp duruyordu.
«Anladım efendim."
«Bak buraya," diye yineledi Tam; «Hata yapma ve
unutma. Ben planımı kızkardeşime yolda anlatacag ı m . 0-
naylayacagı n ı sanıyorum. Bak! İyisin degil mi? Anladın?
İyi. Haydi Loo!,,
Kapıyı açmıştı ama odaya dönmedi. i ş ı g ı n ona yol
göstermesini de beklemedi. Loo inmeye başladıgında alt
basamaga varmıştı bile. Ablası koluna giremeden sokak
taydı.
Bayan Pegler, kardeşler gidene dek köşesinden çık
madı. Stephen mumla döndügünde b i l e oradayd ı . Bayan
Bounderby'e olan hayranhgı sözcüklere s ı g mıyordu; anla
şılmaz bir biçimde « n e güzel bir şey!» deyip aglamaktay
d ı . Olur da döner diye tedirgindi ve bu nedenle de neşe
sine son verdi denebilir. Erken kalkıp, çok çalışan insanlar
için de pek geç olmuştu. Dagıldılar. Stephen ve Rachael
kad ı n ı kalacagı yere birlikte götürdüler.
Daha sonra da Rachael'ın oturdugu sokagın köşesine
kadar yürüdüler. Yaklaştıkça sessizlik artıyordu. Buluşma
larının noktalandıgı yere vardılar. Her ikisi de konuşmaya
korkar gibiydiler.
«Seni gitmeden önce görmeye çalışacagım Rachael,
ama . . . "
151
.. Görmeyeceksin Stephen, biliyorum. Bu nedenle de
açık konuşmamızda yarar var."
.. Her zamanki gibi haklısın. Açık konuşmak en iyisi.
Kalan şu bir, iki gün içinde benimle görüşmemen senin
için daha iyi olur. Başını boş yere belaya sokabilirsin ...
.. s u dert değil, Stephen. Ama anlaşmamızı biliyorsun.
Konu o . ..
ccO oğru,,, dedi Stephen; cc Doğru: Nedeni n e olursa ol
sun daha iyi.»
.. s a n a yazar, olup biteni anlatır mısın Stephen?ıı
.. Evet. Tanrı seni korusun, seninle olsun! Seni kutsa
s ı n ve ödüllendirsin. Başka ne diyebilirim ki?u
.. seni de Stephen. Sana huzur ve barış versin. Yolun
açık olsun . ..
.. Q gece, .. dedı Stephen Blackpool; .. sana beni kızdı
ran hiçbir şeyi sensiz düşünmeyeceğimi söylemiştim.
Benden daha iyi olan sen, ondan yanaymışın gibi düşü
neceğim. Şimdi de oradasın. Daha iyi görmemi sağlıyor
sun. Tanrı seni kutsasın. iyi Geceler. Hoşça kal!»
Sokak köşesinde alelacele yapılmış bir vedalaşmaydı
ama o iki, sı radan kişi için kutsal bir anı olarak kalacaktı .
Faydacı ekonomistler, öğretmen iskeletlerı, gerçek tellal
ları, kullanılmış z ı ncJıklar, yoz inançların ina nanları, hep si
zinle olacak yoksullar: Henüz vakit varken bu süse susa
mış insanların yaşamlarını sevgiler ve düşlerle bezeyin.
B u n u yapmazsa n ı z , zafer g ü n ü nüzde yaşamlarından duy
gu çekip gidecek, o ç ıplak varlıkları gerçekle yüz yüze ge
lip, hepsi l<urt adama dönüp, sııi yutacaklar!
Stepherı ertesi ve daha ertesi günlerde çalıştı. Ne sır
t ı n ı sıvazla yanı vardı, ne de selam alıp vereni. İ kinci g ü n ü n
sonunda kara g ö r ü n d ü . Ü çüncü g ü n ü n sonunda tezgahı
boştu artık. Her iki g ü n ü n akşamında bankanın önünde bir
saatten fazla beklemış, hiçbir şey olmamıştı. ü çüncü ve
son gecesinde payına düşeni yapmış olmak için iki saat
beklemeye karar verdi.
152
Bir zamanlar Bay Bounderby'nin ev işlerini yürüten
kadın birinci katın penceresindeydi yine. Bir de kapıcı var
d ı . Arada bir onunla konuşuyor. Arada bir cama geliyor,
bazen de hava almak için kapıya çıkıyordu. Dışarı ilk çıktı
ğında Stephen onun için çıktığını sandıysa da, adam onu
şöyle yan bir bakış fırlatıp, hiçbir şey demedi.
Yorucu bir günün sonunda iki saat beklemek zor işti.
Stephen bir kapının eşiğine oturdu, bir kemerin altındaki
duvara yasland ı , bir aşağı, bir yukarı yürüdü, kilise saati
nin vuruşlarını bekledi. Sokakta oynayan çocukları i zledi.
Doğal olan bir amaçtı; bu nedenle de boş boş gezinen biri
kendini pek tuhaf, pek aykırı hissediyordu. Birinci saat bi
tiğinde Stephen kendini kuşkulu bir tipmış gibi huzursuz
hissediyordu.
Lambacı geldi. Sokağ ın boyunca iki ı ş ı k uzayıp gitti,
ufukta buluştular. Bayan Sparsit birinci kat penceresini
kapadı , perdeyi indirdi ve yukarı çıktı. Ardından gelen bir
ışık'la birlikte merdivenleri tırmanıyordu. Merdiven boşlu
ğunun camlarını aydınlattı. İ kinci kat penceresinin perdesi
oynadı. Bayan Sparsit'in gözleri orada denebilirdi. öteki
köşe de kıpırdıyordu. Kapıcının gözleri de oradaymış gi
biydi. Stephen'a bir haber yoktu hala. İ ki saat bitince ra
hatlad ı . Boş yere geçirdiği zamanı kazanmak istermişce
sine hızla uzaklaştı oradan.
Ev sahibiyle vedalaş m a n ı n dışında işi yoktu. Yatacak
tı. Yol için eşyası hazırdı. İşçiler sokağa dökülmeden ön
ce, çok erkenden gitmeyi planlıyordu. Gün ağarırken oda
sına son bir bakış attı. Bir daha burayı görüp göremeyece
ğ i n i bilmiyordu. Kent sokakları bomboştu. Sanki Stephen'
la konuşmak yerine burayı terketmeyi yeğlemişler de çe
kip gitmişlerdi. Bu saatte her şey anlamsız görünüyordu.
Solgun güneş bile, hüzünlü bir deniz gibi anlamsız, boşu
naydı. Yolunun üzerinde olmadığı halde Rachael'ın otur
duğu yerden geçti. K ı r m ı z ı tuğlalı sokakları yürüdü. Ses-
153
siz, henüz uguldamıyan fabrikaları geride b ı raktı ve tren
yoluna geldi. Güçlenen gökyüzünde yanıp sönen işaretler
aştı. Hat boyunca yarı y ı k ı l m ı ş . yarı yapılmış ç ı l g ı n yerle
şim yerlerini bitirdi. Saga sola dagılmış kırmızı bahçeli ev
lerden de dumankarası olmuş yeşilliklerin kirli bir tozla
kaplandıgı bahçelerden de geçti. Kömür tozlu patikalar
dan , çirkinliklerden geçti. Tepeye tırmandı ve geriye baktı.
Gün artık kenti ışıga bogmuştu. Çanlar işbaşı yapmak
üzereydiler. Evlerdeki ocaklar yanmamıştı henüz. Gökler
uzun bacalarındı hala. Zehirli gazlarını saçmaktaydılar.
Yarım saate kalmaz gögü görünmez kılarlardı ama şimdi
lik altın gibi parıldayan pencereleri görebiliyordu. Coke
townlılar güneşi dumanlı bir cam arkasından, tutulmasını
izler gibi izlemeye mahkumdular.
Bacalar diyarından kuşlara geçmek tuhaftı, kömür to
zundan sonra topraga geçmek de. Bu yaşına gelip, bu
yaz sabahı n a küçücük bir çocukmuş gibi başlamak! Step
hen düşünceli yüzünü yollara vurdugunda aklından ge
çenler bunlardı. Kolunun altında çıkını ilerlerken başının
üzerinde buluşan agaçlar gerçek ve sevgi dolu bir yüregi
arkada bıraktıgını fıs ıldamaktaydılar.
YEDİNCi BÖlÜM
BARUT
156
yapraklarıyla kıpır kıpır. Banka böylesi güzel bir çevreye
sahip eve ipotek koymuştu. Kestirmeden zengin olmayı
aklına koyan bir Coketown ilerigeleni ikiyüz bin sterlin içeri
girmişti nasılsa. İ yi ailelerde bile oluyordu böyle şeyler
Bunun basiretsiz sınıflarla bir ilgisi yoktu. doğal olarak.
Böyle rahat bir eve yerleşip, bahçede lahana yetiştir
mek gibi alçakgönüllülük gösterileri yapmak Bay Boun
derby'e pek hoş gelmişti. Zarif eşyaların arasında asker
çadırındaymışcasına yaşıyordu. Kökeniyle resimlere bile
meydan okuyordu. Konuğuna şöyle derdi: .. şu deniz pla
jına önceki sahibi Nickits'in yediyüz sterlin verdiğini öğren
dim. Açık söylemek gerekirse ben buna yedi kere ya ba
karım, ya bakmam. Her bakış yüz sterline patlar! Hayır
efendim! Ben Coketown'lı Josiah Bounderby olduğumu
unutacak değilim. Yıllarca sahip olduğum tek resim, pa
buçları boyad ı ğ ı m boya şişelerinin üzerinde yer alan ada
mınkiydi. Bir çizmenin içine girmiş, traş olan bir adam res
m i . Boşalınca da bir meteliğe satar, meteliğe de pek sevi
nirdim."
Bay Harthouse'la da benzer biçimde konuşurdu:
« H arthouse senin birkaç atın var. Yarım düzine getir
de onları buraya yerleştirelim. Bir düzine ata yetecek ahır
var. Nickits hepsini dolu tutarmış. Çocukken Westminster
okuluna gitmiş. Ben çöplükten yemek yer, küfelerde ya
tarken o Kral ' ı n öğrencisiymiş. Ben nerede uyudum, oniki
at nerede uyuyacak' Buna dayanamam. Bana bir at ye
ter. Şuraya bak! Bak ç evrene' Bu ülkede bundan daha
iyi, kullanışlı bir ev bulamazsın. Elmanın kurdu gibi içinde
de ben Josiah Bounderby oturuyorum. Oysa dün gelen
bir adamım söyledi: Westminster okul piyeslerinde Latin
ce rol kesen Nickits Ahtwerp'in arka sokaklarından birin
de, beşinci katta bir odada sürünüyor! Sürünüyor efen
d i m ! ,,
Uzun yaz günlerinden birinde, dalların yaprakların kı-
157
pır kıpır oynaştıgı bir dönemde. Bay Harthouse ilk gördü
günden bu yana ilgisini çeken yüzü degiştirme denemele
rine girişti.
«Bayan Bounderby, sizi burada yanlız bulmam ne
şans! Bir süredir sizinle konuşmak istedigim bir şey var
dı."
Çok sevdigi b u yerde, yalnız oldugu saatlerde o n u
bulması bir rastlantı degildi aslında. Koruda biriki kesilmiş
agacın boşalttıgı bir alanda (Evde korları izledigi gibi) Lo
uisa geçen y ılın yapraklarını izliyordu.
Kı zın yüzüne bakarak oturdu.
« K ardeşiniz, Dostum Tam ... "
Yüzüne renk gelmişti. İ lgiyle adama döndü .
.. ö mrümce, c c diye düşündü Harthouse; cc bu çizgilerin
canlanışı gibi bir şeyi hiç görmedi m ! «Aklından geçenler
yüzüne vurup, onu ele verdiler. Belki de adamın amacı ta
baştan bu idi.
«Bagışlayın. Kardeşinize duydugunuz ilgi öyle güzel
ki! Tam gurur duymalı. Yaptı g ı m bagışlanmaz ama bege
nimi saklayamadım."
«Duygularınızı saklayamıyan bir kişisiniz, ,, dedi kız
«Bayan Bounderby; sizden bir şey giz lemedigimi biliyor
sunuz. Ben insanlıgın zavallı bir örnegiyim. Kendimi uy
gun bir fiyata satmaya hep hazır biriyim."
«Kardeşimle ilgili demiş tiniz. Bekliyorum," dedi Lou
isa.
.. Bana karşı çok katısınız. B u n u hakettigimi de biliyo
rum. Köpek kadar degersizim ama sahtekar degilim. Ama
beni şaşırtt ı n ı z ve konuyu saptırdık. Kardeşinizden söz
edecektik. Onunla ilgileniyorum.»
Louisa memnun olmuştu ama adama da pek güvene
miyordu .
.. j ıgilendiginiz herhangi bir şey var m ı Bay Harthou
se?»
158
11 Bunu bana bu kente ilk geldiğimde sorsayd ı n ı z , 11 ha
y1r» derdim. Sizi şaşırtma pahasına. rol yapıyor suçlama
s ı n ı da göze alarak evet diyorum ...
Louisa konuşacakmış ama sesini bulamıyormuş gibi
bir hareket yaptı. Kardeşimle ilgilendiğiniz için size saygı
duyuyorum ...
11 Teşekkür ederim. Buna layık olmaya çalışacağ ı m .
N e kadar az verici o lduğumu bilirsiniz. Buna karşın çalışa
cağım. »
.. onun için o kadar çok şey yapmışsınız ki. Bayan
Bounderby! Onu çok seviyorsunuz. Yaşamı n ı zın tümü,
söz konusu o oldu mu size çok yakışan bir unutkanlığı
yansıtıyor. Bağışlay ı n ! Yine konuyu saptırdım. Onun iyiliği
için onunla ilgileniyorum ...
Tam kalkmış gidiyordu ki, adamın son sözleri onu
caydırdı. 11 B ayan Bounderby, .. dedi; 11sizin kardeşiniz ya
şında birinde sorumsuzluk, düşüncesizlik, savurganlık
pek suç sayılmaz, değil mi? .. sesi havadan sudan bahse
dermişcesine hafiflemişti. Bunu kasıtlı ve zorlanarak yapı
yormuş gibi davrandığından daha da etkileyici oluyordu.
11 Azıcık dağıtmış diyelim isterseniz?,,
11Doğru.»
11 Açıksözlülüğümü bağışlayın; Kumar oynuyor m u ? »
11 Bahis oynuyor sanıyorum . .. Kadın, Harthouse'ın ya-
nıtın geri kalanını bekler gibi durduğunu görünce ekledi:
11 0 ynuyor ·"
11 Ve kaybediyor? ..
11 Evet ...
.. B ahiste hep kaybedilir zaten. Bu amaçla sizin ona
para yardımı yapt ı ğ ı n ı z ı tahmin edebilir miyim?»
Louisa bakışlarını yerden kaldırdı. Gözlerinden bu so
ruyu beğenmediği, nedenini anlamadığı okunabiliyordu.
11 Ü stüme vazife olmayan bu merakımı bağışlayın ama
Tom'un başının belaya gireceğine inanıyorum. Kötü dene-
159
yimlerimin derinliklerinden ona bir el uzatıp yardımcı olabi
lirim.»
110 nun iyiligi için oldugunu yineliyebilir miyim? Bu ge
rekli m i ? ıı
Genç kadın yanıtlamayı denedi ama bir şey diyemedi.
O zorlama hafif lige bir kez daha sıgınan Harthouse, .. sazı
sıkıntıları oldugu konusunda kuşkular besliyorum. Lafı do
landırmadan sormamı bagışlay ı n . Degerli babasıyla ara
sında bir güven bir yakınlık hiç saglanmamış gibi geliyor
bana.»
B u konuya ilişkin kendi anıları canlanan Louisa kızar
mıştı . .. sanmam, .. dedi.
..şey ile arasında da ... Sanırım n e demek istedigimi
anlıyorsunuz, saygıdeger eniştesiyle arasında da bir ya
kınlık yok.»
Renkten renge giren Louisa kıpkırmızı olmuştu. 11 Bunu
da sanmıyorum,,, derken sesi titrek ve kısıktı.
Kısa bir sessizlik oldu. 11 B ayan Bounderby, sizinle
aramda bir sırdaşlık söz konusu olabilir m i ? Tam sizden
yüklüce bir para mı aldı?»
Kadın kararsı z d ı . Konuşma boyunca son derece te
dirgin olmuş, kararsızlıkla bocalamamış ama kontrolünü
yitirmemeye çalışmıştı. 11Bay Harthouse," dedi, 11beni
açıklamaya zorlad ı g ı n ı z şeyi bir yakınma, bir pişmanlık
belirtisi olarak algılayamayacag ı n ı z ı anlamanız gerek. Ya
kınmam ve yaptıgımdan da pişman degilim.» Ne de yü
rekli diye düşündü Harthouse .
.. Evlendigimde kardeşimin bugün oldugundan ç o k
daha fazla borcu oldugunu ögrendim. Onun için p ek ka
barık bir borçtu. Birkaç parça kıvır z ı v ı r satmam gerekti.
Büyük bir özveri degildi. Onları isteyerek sattım. Benim
için bir anlam taşımıyorlardı. Degersizdiler.»
Ya bu 11 k ı v ı r z ıv ı r » ı n Bounderby"nin armaganları oldu
gunu bildigini adamın yüzünden okumuştu ya da vicdanı
bildiginin korkusunu yaşıyordu. Durdu ve yine kızardı. Da-
160
ha önce anlamamışsa şimdi anlamıştı. Aptalın biri bile an
lardı. .. O günden bu yana biriktirebildiğim birkaç kuruşu
ona verdim. Ona gösterdiğiniz bu ilgi karşısında parça bu
çuk bilgi vermek yakışık almaz. Siz buraya geleli beri, bir
seferde yüz sterlin para isteği bile oldu. Bu parayı ona ve
remedim. Bu kumar işine bu denli bulaşmasının sonuçları
beni korkuttu. Ama şu ana kadar da gizimi kimseyle pay
laşmadım. Onları sizin sağduyunuza emanet ediyorum.
Kimseyle paylaşmama nedenlerimi de siz, az önce tah
min e ttiniz." Sustu.
Harthause hazırdı. Kendi görüntüsünü ona kardeşiy
miş gibi sunabilirdi. Fırsatın üzerine atladı.
11 B ayan Bounderby; pek yol yordam bilmem ama, ba
na anlattıklarınız gerçekten ilgimi çekiyor. Kardeşinize kö
tülük etmek aklımdan geçmez. Hatalarına bakış açınızı ve
kaygılarınızı paylaşıyorum. Gradgrind ve Bounderby'e
saygım sonsuz ama sanırım onu eğitme konusunda başa
rılı olamam ışlar. Bu konuda pek şanslı değilmiş. Parçası
olacağı topluma, birtakım eksikliklerle girmiş. Sakat oyun
cu gibi, s ı n ı rlarını zorluyor. İ yi niyetle yapılmış zorlamalara
tepki veriyor, bir uçtan bir uça gidiyor. Bay Bounderby'nin
İngilizlere özgü bağımsız havaları pek hoş görünebilir
ama güven duygusu aşılamaz. İ zin verirseniz şunu da ek
lemek isterim; yolunu şaşırmış, yanlış eğitilmiş, amacın
dan uzaklaşmış bir gencin en son gideceği insan o ka
nımca . ..
Louisa orada öylece oturmuş, ışıkların oynaştığı çi
mene ve ardındaki korunun karan l ı ğ ı n a bakıyordu. Hart
house özenle seçilmiş sözcüklerinin Louisa tarafından na
s ı l kendine uydurulduğuna tanık olduğunu kavradı .
11 Hakkını vermek l a z ı m >• dedi; uTom'un bence bağış
lanamaz tek bir kusuru var. Bu konuda onu suçluyorum ...
Louisa bakışlarını adamın yüzüne çevirdi. «Nedir bu
kusur? ..
Zor Zamantar/F 1 1 1 61
"Belki de çok konuştum. Belki de bu konuyu hiç aç
masaydı m daha iyi olurdu."
"Beni korkutuyorsunuz, Bay Harthouse. Lütfen söyle
yin... Boş yere korkmanızı istemem. Kaldı ki kardeşiniz
söz konusu olunca sırdaş sayılırız. Onu en iyi dostuna, o
nun sevgisine, baglılıgına, özverisine karşı yeterince du
yarlı, düşünceli, deger bilir olmamakla suçluyorum. Aldık
larına karşı verdikleri pek zavallı kalıyor. O nun için yaptık
larınız minnet ve sevgi görmeli, terslik ve kapris degil. Dü
şüncesiz biri olabilirim, ama kard eşinizin bu kötülügünü
görmeyecek, görse de önemsemeyecek kadar kör degi
lim."
Orman dalgalara boguldu. Genç kad ı n ı n gözleri yaş
lanmıştı. Taa içinde bir yerlerde gizledigi bir kuyudan g e l i
yolardı. Yüregindeki acıyı dindirecek güçleriyse yoktu.
" K ı sacası Bayan Bounderby; kardeşinizi bu konuda
adam etmeye çalışacagım. Durumu konusunda bilgili ol
mam, onu düştügü bu çıkmazdan ç ı karmak için göstere
cegim yol ve hedef onun üzerinde etki yapma ol::ınagını
bana verecektir. Nasılsa ben ondan çok daha haylaz biri
yim onu anlarım. Çok fazla konuştum. İyi bir inzan oldu
gumu kanıtlamaya çabalar gibiyim oysa böyle olmad ı g ı m ı
itiraf ediyorum . "
Gözlerini ormana çevirdi. .. ş u agaçların ardında bir
yerde kardeşiniz var. Y eni gelmiş. Bu tarafa dogru gele
cegine göre ona dogru yürüyüp onu karşılayabiliriz. Son
günlerde pek sessiz ve sıkıntılı, kardeşlik vicdanı rahatsız
d ı r belki. Vicdanlardan söz edilebilirse tabii. Bunu hep du
yuyorum ve çogu kez de inanıyorum.»
Kalkmasına yardım etti ve Louisa·ya kolunu verdi. Bir
likte Enik'e dogru ilerlediler. Enik sallana sallana ilerlerken
dallara vurup duruyordu. Arada bir de egilip, sopasıyla yo
sunları yerinden söküyordu. Anlamsız kötülükler yaparken
yakalandıgı için şaşırıverdi.
162
0Heey!» diye kekeledi; «Burada oldugunuzu bilmiyor
dum!»
° K i m i n adını agaçlara kazıyorsun bakal ı m ? u Hartho
use Tom'un omuzuna el koyup, onu da eve dogru çevir
mişti. Birlikte yürüyorlardı artık.
«Kimin adı? Haa, şu kızın adı demek istiyorsun."
«Bir güzelin adını kazır gibi bir havan vardı, T om ...
.. o taraklarda bezim yok Bay Harthouse. Tabii yüklü
bir serveti olan bir hatun bana aşık olursa başka! isterse
zengin oldugu kadar da çirkin oluversin. Beni yitirmekten
hiç korkmas ı n . Adını istedigi kadar kaz ı r ı m . "
«Korkarım pek paragözsün . Tom."
« P aragöz mü? Kim degil ki? Ablama sor ... ..
« B u n un benim zaaflarımdan biri oldugunu kanıtladın
mı Tom?u Louisa'nın sesinde kırg ı n l ı k ya da k ı z g ı n l ı k belir
tisi yoktu.
0Şapkanın kafana uyup uymadıg ı n ı bilirsin Loo. Uyar
sa giyersin ...
0Sıkıntılı insanlara pek olur bu," dedi Harthouse; ..za
man zaman insanlardan kaçarlar. Ona inanmayın Bayan
Harthouse. Biraz daha üstüme gelirse bana anlattıgın ve
o ablana ilişkin görüşlerini ele verece g i m . ..
Patronuna duydugu hayranlıkla yumuşayan Tom,
" N e olursa olsun," diyordu; «Onun için paragöz dedigimi
iddia edemezsiniz. Tam tersi oldugu için ona övg üler yag
dtrmışımdır. Gerekirse yine yaparım. Neyse; bu konu se
nin ilgini çekecek bir şey degil. Ayrıca bu konudan bık-
tım."
Kapıya ulaştılar v e Louisa konugun kolunu bırakıp
eve girdi. Harthouse, merdivenleri t ı r m a n ı ş ı n ı kap ı n ı n göl
gesinde duruşunu izliyordu. Daha sonra da Tom'un omu
zuna elini koyup, bir baş egişiyle bahçede bir tur daha at
malarının uygun olacagını belirtti.
163
uTom, dDstum, seninle bir şey konuşacag ı m . »
Karmançorman olmuş b i r g ü l bahçesi nin orta yerinde
durdular. Bounderby alçakgönüllülügünün bir göstergesi
olarak Nickits'in güllerine pek bakmıyordu. Tom terasın
korkuluguna oturup, goncaları yolma işlemine girişti. Güç
l ü koruyucusuysa bir ayag ı n ı basamaga dayamış, tepe
sinde dikiliyordu. Camdan az çok görülebilirlerdi. Onları
izliyor olabilirdi.
uNeler oluyor Tom?,,
Tom acıyla kıvranır gibi «Aah, aah ... .. dedi; uMeteli
gim yok ve başım belada."
"Benim de dostum, benim de."
..sizin m i ? Siz bir bagımsızlık örnegisiniz! Başım be
lada Bay Harthouse. Büyük belada. Ne işlere bulaştıgımı,
kızkardeşimin beni ne işlerden çekip, çıkarabilecegini bi
lemezsiniz. Ama yapmıyor...
Goncaları ısırmaya başlamı ş t ı . Agzına götürdügü eli
yaşlı bir adamınki gibi tir tir titriyordu. Genci enine boyuna
inceleyen dostu o neşeli havas ı n ı yeniden takındı.
"Dü şüncesizsin Tom. Kızkardeşinden çok şey bekli
yorsun. Ondan para alıyorsun! Alıyorsun, aldıgını bitiyo
rum."
"Evet Bay Harthouse, aldıgımı biliyorum. Başka türlü
nasıl bulurdum ki? Bir tarafta Bounderby var. Ben senin
yaşındayken iki metelikle bir ay geçirirdim türünden mar
tavallar atıyor. Beri yanda babam ve o .. çizgisi» duruyor.
Beni bebekmişim gibi o çizgiden öte geçirtmemeye karar
l ı . Annem dersen onun yakınmaları dışında hiçbir şeyi ol
madı ki! Ben nereden para bulacagım? Nereye bakaca
g ı m ? Kızkardeşimden almazsam ne yapacag ı m ? »
Aglamak üzereydi. Goncaları düzinelerle koparıp, ko
parıp atıyordu artık. Bay Harthouse onu ceketinden tuttu.
« A m a Tom, ya kızkardeşinde para yoksa? ..
«Yok m u , Bay Harthouse? Olmadıgını biliyorum. 01-
164
dugundan fazlasını istemiş de olabilirim. Ama bulabilmeli.
Bulabilir. Daha önce size anlattıklarımı hala gizmiş gibi
yapmayal ı m . Bay Bounderby'le ne kendisi için, ne Boun
derby için evlendi. Benim için evlendi! Öyleyse neden be
nim için adamdan para almıyor? Parayla ne yapacag ını
ona söylemek zorunlu degil. A k ı l l ı d ı r o . istese adamdan
bu parayı koparabilir. Neden istemiyor? Sonucun ne ola
bilecegini ona anlatıyorum. Hayır. Öyle taş gibi oturuyor.
Adama a zıcık yüz verse, hepsini alabilir. Siz ne derseniz
deyin, bence bu hiç dogal degil! ..
Tom'un önünde durdugu parmak!ıgın öte tarafında bir
süs havuzu duruyordu. Bay James Harthouse, küçük Bay
Thomas Gradgrind'ı bu havuza itmek için güçlü bir dürtü
hissetti birden ama istifini bozmadı. Parmaklıgın öte tara
fına yanlızca goncalar ve yaprakları geçip, suda yüzen
adacıklar oluşturdular.
11 Dostum Tom,., dedi adam; 11 B ı rak senin bankerin
olayım ...
.. Tanrı aşkına bana bankerlerden söz etmeyin!,,
Bembeyaz olmuştu. Güllerle karşılaş tırılırsa kireç beyazdı
da denebilir.
İyi yetiştirilmiş, dogru çevrelerden çıkmış Bay Hartho
use şaşırmamıştı. Duygulandıgını söylemek kadar anlam
sız olurdu bu. Gözkapakları a z ı c ı k kalktı. Şaşırmak
Grandgrind Kolejinin ilkelerine ters düştügü kadar onun
okuluna da ters düşerdi.
11 Şu anda ne kadar gerekli? Ü ç rakamlı bir sayı m ı ?
Haydi, söyle. Adını koyal ı m . ..
Artık gerçekten aglamakta olan T o m pek zavallı görü
nüyordu. Gözyaşları yaralarından iyiydi.
11 Çok geç! Artık işime yaramaz. Size teşekkür ede
rim. Gerçek bir dostsunuz siz.»
11 Gerçek bir dost... Enik, Enik! Sen ne büyük bir buda
lasın!,, diye düşündü adam.
1 65
Tom e l i n i yakalamıştı. önerinizi bana yapılan büyük
bir iyilik olarak alıyorum Bay Harthouse. Büyük bir iyilik."
cc Pekala. Belki işine yarar. Bak dostum; şeytanla yap
t ı g ı n alışverişlerden zararlı çıktıgında sana senin bulaca
g ı n çözümlerden daha iyilerini bulabilirim."
"Sagolun." dedi Tom. Goncaları çigniyordu. cc Keşke
sizi daha önce tanısaydım Bay Harthouse."
Harthouse oluşan adacıga katkıda bulunmak isterce
sine bir iki gonca fırlattı. Adacık kara ile birleşmek isterce
sine duvara dogru gidiyordu.
0Bak T o m; Herkes önce kendini düşünür. Ben de d i
g e r insanlar gibiyim. Kardeşine karşı iyi davranmanı isti
yorum. Bu konuda ısrar ediyorum. Daha sevecen, iyi huy
lu bir kardeş olmalısın, olacaks ı n . »
.. oıacagım Bay Harthouse. "
cc B i r işi yapacaksan, hemen başlamal ı s ı n . E n iyisi he-
men."
cc Hemen. Loo tanıgım olacak."
" Madem anlaştık, yemege kadar ayrılal ı m . ..
"Tom'un omuzuna öyle bir vurdu k i zavallı, aklı kıt bu
genç bütün bu ilgiyi gerçek bir dost yüregin belirtisi sandı.
Tom yemege indiginde aklı karı ş ı k olsa bile bedenen
uyanıktı. Bounderby gelmeden Loo'yu yakaladı;
0Sana kötü davranmak istemem Loo. Beni sevdigini
biliyorum. Ben de seni seviyorum» dedi ve ablas ını kucak
layıp, öptü."
Louisa'nın yüzünde güller açmıştı. Ve bu kezki gülü
cükler başka biri içindi. Sonunda, başka biri i ç i n !
E n i k artık onun sevdigi tek şey d e g i l diye düşündü
James Harthouse. O güzel yüzdeki anlam degişmişti. Bu
işte yitiren taraf Enik'ti.
166
SEKİZİNCİ BÖLÜM
PATLAMA
174
f e n d i m , .. diyordu . .. s i z i hep görmeye a h ş t ı g ı m ı z gibi ne
şeli görelim . .. sözleri etkili de oldu. Koca kafalı, höt zöt
adam duygusallaşmış kocaman bir deniz c a n l ı s ı gibi iç
geçiriverdi.
uSizi böyle görmeye dayanamıyorum efendim. Tavla
oynamayı deneseniz? S i z i n l e aynı çatı altında oturma
onuruna sahip oldugum günlerde oynard ı n ı z ...
.. Q gün b u g ü n dür hiç tavla oynamadım Bayan ...
Bayan Sparsit'in sesi rahatlat ı c ı y d ı . .. Q y n a m a d ı g ı n ı z ı n
farkındayım. Bayan Gradgri n d ' ı n o o y u nu sevmedigini
anımsıyorum. Ama lütfedip oynarsanız, ben oynamaktan
çok mutlu olurum ...
Bahçeye açılan bir pencerenin önünde oynadılar. Gü
z e l bir geceydi. Mehtap yoktu ama hava mis gibiydi. Lou
isa'yla Harthouse bahçeye çıktılar. N e dedikleri duyul
masa d a sesleri d u y u lu yordu. Bayan Sparsit gölgeleri
a y ı rdedebilmek için gözlerini zorlayıp duruyordu.
uNe oldu h a n ı m e f e n d i ? u diye sordu Bay Bounderby;
.. Yangın filan görmüyorsunuz, degil m i ? u
uYoo, hayır e f endim! Çigleri düşünüyordum . . .
uÇigle ne i ş i n i z var?u
"Kendim için degil. Bayan Gradgrind üşütecek diye
korkuyorum ...
.. Q hiç üşütmez, .. dedi Bay Bounderby .
.. Ö yle mi?u Bayan Sparsit'in aniden bogazı agrımaya
başlamıştı.
Yatma vakti geldiginde Bay Bounderby bir bardak su
aldı.
u G e c e içtiginiz h i n distan cevizli, s ı c a k Sherry'nize ne
oldu?u
.. Artık içmiyorum Bayan ...
u N e y a z ı k ! u d e d i Bayan Sparsit. .. j yi a l ı ş k a n l ı kları n ı z ı n
hepsini yitirmişsiniz. Haydi neşelenin efendim! Bayan izin
verirse size eskiden yaptıgım gibi hazırlarım ...
175
Bayan ne isterse onu yapması için izin verdi. D üşün
c e l i kadıncagız içkiyi hazırladı ve Bay B o u nderby'e uzattı.
11 S i z e iyi gelecektir. Seversiniz bunu. Bayım. S a g l ı g ı
n ı z a ! ,, s ö z ü n ü duyunca adamın yüregi ı s ı n m ı ş t ı . 11 Teşek
kür ederim. Sizin de. Mut!ulugunuza da." sonunda adama
iyi geceler d i l e d i . K a d ı n ı n üzüntüsü Bay Bounderby'de
a d ı n ı koyamadıgı duygular u y a n d ı r m ı ş t ı . Sanki bir yerlerde
bir şeyler ters gitmişti, bir kazık yemişti ama ne oldugunu
söyleyemiyordu.
Louisa soyunup yattıktan sonra k ar d eşinin d ö n ü ş ü n ü
bekledi. G e c eyarısını b i r s a a t geçmeden dönmeyecegini
biliyordu. A m a zaman taşranın sessizliginde geçmek bil
miyor, o sessizlik onu raha tlatmıyordu. Sonunda geceyle
sessizligin koyulaştıgı bir zamanda kapı n ı n z i l i n i duydu.
Sabaha kadar çalsa raz ı y d ı . O d e n l i mutlu o l m u ş t u. Son
sesin dalgaları havadan y a y ı l ı p , yok oldu, her şey yeniden
öldü.
On beş dakika kadar bekledi. Kalktı, sabah l ı g ı n ı gi
yip, yukarı kardeşinin odasına çıktı. Kapısı kapal ı y d ı . Ya
vaşça açtı, sessizce yataga yaklaşıp ona seslendi. Yata
g ı n kenarında d i z çöktü ve kolunu delikan l ı n ı n o m u z u n a
s a r d ı . Uyuma n u marası yaptıgını bili yordu a m a yüzle
medi.
T a m ş i m d i u y a n m ı ş gibi yapıyordu. 11 N e var? N e o l
d u ? ,,
11 T o m , bana anlatacakların yok m u ? Beni seviyorsan,
başkalarından gizledigini benden gizleme. Anlat.,,
11 N e d e n söz ettigini bilmiyorum Loo. Düş mü gördün
s e n ? ,,
Louisa kardeşinin yastı g ı n a b a ş ı n ı gömmüştü. Saçları
Tom'u herkesten saklar gibi duruyordu. 11 Bana söyleye
cek hiçbir ş e y i n yok mu? B e n i m duygularımı degiştirecek
hiç bir şey söyleyemezsin. Bana gerçegi söyle Tam!,,
cc Neden s ö z ettigini bilmiyorum Loo!,,
176
u B u üzüntülü gecede n a s ı l yapayaln ı z yatıyorsan h e p
y a l n ı z yatacağ ı n bir g ü n gelecek. O g ü n b e n yaşıyor o l
sam b i l e s e n i n y a n ı n d a olamayacağ ı m . Ayaktarım çıplak.
Ü stümde bir şey yok. K i m olduğum belli değil. Toprak ola
na dek, çürüdüğümüz o sonsuz gecede böyle olacağız iş
te. O gecenin aşkı için bana gerçeği söyle T o m ! »
uNeyi bilmek istiyorsun?»
Tom küçücük bir çocukmuş gibi onu bağrına bastı .
.. s a n a kızmayacağ ı m . Bundan kuşkun o l m a s ı n . Sana
karşı anlayışlı ve dürüst olacağım. Seni n e pahasına olur
sa olsun kurtaracağ ı m . Tom anlat bana! Fısılda. Evet de
seni anlarım!»
Tom'dan ç ı t çıkmıyordu.
uTek bir söz bile yok mu?"
uNeden söz ettiğ i n i bilmeden, Evet ya d a Hayır n a s ı l
derim? Sen ç o k yürekli, i y i kalpli b i r k ı z s ı n . Benden iyi b i r
kardeşi de hakediyorsun a m a söyleyecek sözüm yok. G i t
yat, g i t yata ğ ı n a . "
«Yorgunsun." s e s i normale dönmüştü.
uEvet, çok yorg u n u m . "
.. B u g ü n pek koşuşturdun, pek ü z ü ldün. Yeni b i r şey
var m ı ? »
u H a y ı r . Ondan duydukların d ı ş ı ndan bir ş e y yok."
uTom; o n l a r ı görmeye gittiğimizi kimseye söyledin
mi? Ü çünü bir arada gördüğümüzü anlattın m ı ? »
uHayır. Gidersen gizli kalsın dememiş miydin ?,,
.. Evet. O zaman n e l e r o l a c a ğ ı n ı bilemezdim ...
u B e n de. Nereden bilebilirdim k i ? »
Bu ağzından çok sertçe çıkmıştı.
uBütün olup bitenlerden sonra gittiğimi söylemeli m i
yim?» diye sordu ablası; Söyleyeyim m i ? Söylemeli mi
yim?»
..Aman Tanrım, Loo. Sen benden akıl alacak biri de
ğilsin."
Zor Zamanlar/F. 1 2 177
cc Sen saklarsan, ben de saklarım. Açıklarsan d a açık-
l a m ı ş olursun . . .
"Tam, para verdigim adam suçlu mu sence?u
«Bilmiyorum. Olmaması için bir neden yok ...
«Dürüst birine benziyordu ...
cc Başka biri de h ı r s ı z a benzer ama degildir . ..
Sessizlik oldu. Tom duraladı. Karar vermeye ç a l ı ş ı -
yordu.
« K ı sacası ş u ; u diye devam etti; .. a s l ı n d a pek gözüm
tuttu diyemem. A n ı m s arsan onu odadan çıkardım ve ab
lamdan böyle bir yardım gördügü için kendini şanslı say
masını anlattım . .. i y i k u l l a n , .. dedim. Onu dışarı ç ı kardı
g ı m ı a n ı msarsın. A d a m ı n aleyhine konuşmak istemem.
Belki de iyi biridir. Dilerim iyi biridir."
.. senin söylediklerine a l ı n d ı m ı ? "
cc H a y ı r . Kibardı. Neredesin Loo? Yataga oturup, abla
s ı n ı öptü . .. i yi geceler c a n ı m , iyi g e celer."
cc Söyleyeceg i n başka bir şey yok m u ? u
cc Hayır. O l m a l ı m ı ? Sana yalan söyledigimi sanmıyor
sun, degil mi?»
cc H e l e bu gece bunu hiç istemem T a m . Gecelerin bol
ve mutlu olsun dilerim ...
cc Sagol Loo. Ö yle yorgunum k i , konuşamamam çok
dogal. Haydi git yat Loo, git yat. ..
Ablasını bir daha öptü ve yorganı başına çekti. Louisa
geldiginde n a s ı l kıpı rdamadan yatıyordu, öyle yatıyordu
y i n e . Genç kadın yatag ı n kenarında bekledi. Çıkarken ka
pıda durdu ve sordu: Seslenmiş miydi? Ses yoktu. Kapıyı
yavaşça kapadı ve odasına döndü.
Paramparça o l m u ş b i r g e n ç ardından fırlamış, kapıyı
içerden sürgülemiş, kendini yataga fırlatmış, hıçkıra hıç
kıra aglıyor, saçını başını yoluyordu. i stemeye istemeye
çok seviyordu ablasını. Pişman degildi ama kendinden
nefret ediyordu. D ü n yadaki tüm iyiliklere de nefretle sırt
çevirmişti.
1 78
DOKUZUNCU BÖLÜM
KONU KAPANIYOR
Sinirlerini düzeltmek için Bounderbyler'de kalan Ba
yan Sparsit, gece g ü n d ü z g ö z lemdeydi. O Romalı kaşla
rın altındaki gözler, kayalık bir kıyıdaki fenerler gibiydiler.
Davranışlarındaki o rahatlık olmasa, tüm g e m i c i l e r o Ro
malı burundan ve etrafım çevreleyen engebelerden kor
kar, uzak d urabilirlerdi. Odasına iş o l s u n diye gitmedi ama
hala u y u m a m ı ş t ı . O kaskatı burun d i n l e n i n c e gevşer deni
lemezdi. Ellerinde eldivencikleriyle oturuşu öyle huzur ve
riciydi ki! Pamuklu terlikleriyle bilinmeyen yerlere gidişine
bakan biri, o n u bir güvarcin sanabilirdi. Doga ş a ş ı r m ı ş da
güvercini yanlış bir kalıba koymuştu. Çengel gagalı, gü
vercin türünden b i r kuş!
Gizli gizli evin içinde dolaşmasında üzerine yoktu. Bir
kattan ö bür kata n a s ı l geçtigi bilmeceydi. B öyle kibar bir
hanımefendiden, böyle akrabaları olan b i r i n i n trabzanlar
dan kayması, kenarlardan atlaması olacak şey degildi
ama yer degiştirmedeki o laganüstü h ı z ı i n s a n ı n aklına tu
haf şeyler getiriyordu. Dikkat çeken başka bir yönü de hiç
aceleci olmamasıydı. Tavanaras ından girişe inanılmaz b i r
h ı z l a u laşıyor, vard ı g ı n d a d a hem n e f e s i , h e m de davra
nışları denetimi a ltında oluyordu.
Bay Harthouse'a kanı kaynadı. G eldiginden hemen
sonra onunla pek hoş bir sohbet yaptılar. Bir sabah bah
çede kahvaltıdan önce adamı s e l a mladı.
« B a y Bounderby'nin adresini ögrenmek için bankaya
gelip, sizi konuk etme o n u r u n u vermeniz daha dün g i b i . u
« Y ı l l a r geçse de o g ü n ü u nu t a m a m , . . d e d i Harthouse.
Sparsit'i en tembel biçimde selamladı.
«Tuhaf bir dünyada yaşıyoruz, efend i m . ..
« B u kadar g ü z e l ifade edemesem b i l e , benzer d ü ş ü n
celeri seslendirmiş o l m aktan g u r u r d u ymaktay ı m . ..
179
Kara kaşlar begeni dolu sözleri kabul ettiler. Sesteki
tatlılık onlarda yoktu. uTuhaf bir dünya. Hele hele kurdu
gumuz yakınlıklar açısından. B i r zamanlar tanımad ı g ı m ı z
kişilerle kurdugunuz yakınlıklar. O görüşmemizde Bayan
Gradgrind konusunda kuşkularınız o l d u g u n u söylemişti-
niZ.»
. .Belleginiz b e n i m gibi ö n e m s i z birine o n u r veriyor.
Kuşkularımı gidermiştiniz ve g ö r üşleriniz bütünüyle dog
rulandı. Bayan Sparsit'in netlik gerektiren her k onuda, ak
lın gücüyle birleştirdigi gözlemlerinde ki başarı, g österdigi
beceri -ve aile- öyle üstün ki; tartışılamaz..• Neredeyse
uyuya kalacaktı. Aklı bir oraya bir buraya gidiyordu ama
sonunda tümcesini tamamlayabildi.
« B ayan Gradgrind·ı -ona bir türlü Bayan Bounderby
diyemiyorum, ne saçma, degil mi?- anlatt ı g ı m kadar genç
buldunuz m u ? ,,
« P ortresini çok iyi çizmişsin iz,,, dedi Harthouse;
" Mumyadan kalıbı gibi.»
Eldivenlerini birbirinin üzerinden a ş ı rtan Sparsit
.. çok i l g i n ç , ,, dedi.
«Gerçekten de ö yle."
« B ayan Gradgrind'ın pek ruhsuz, pek cansız oldugu
düşünülürdü. Bence çok gelişme gös termiş. Ve işte Bay
Bounderby!»
Başını öyle sallıyordu ki; onu düşünüyor, ondan söz
ediyor sanırdınız.
«Kendinizi n a sıl hissediyorsunuz bu sabah, efendim?
Sizi neşeli görmek istiyoruz..•
Dertlerimin azaltılması ve yükünün hafiflemesi için
g österilen sınırsız çaba Bay B o u nderby'i Sparsit'e karşı
yumuşatmış, karısı da içinde olmak üzere evin diger kişi
lerine karşı sertleştirmişti. Bayan Sparsit zoraki bir sevim
lilikle, « H erhalde kahv a l t ı n ı z ı istersiniz. Kuşkusuz Bayan
Grandgrind g e l i p , sofranın başına geçecektir."
180
.. K a r ı m ı n bana bakmasını beklersem, kıyamete kadar
beklemem gerekir Bayan Sparsit. Lütfen çayda n l ı g ı siz eli
nize alın . ..
Bayan Sparsit sofradaki eski yerini böylece a l m ı ş ol
du. Kusursuz kadıncagız çok duygulanmıştı. Louisa gelin
ce hemen yerinden kalktı v e orada kesinlikle oturamaya
cag ı n ı , eskı'den bu onurun kendinde o l d u g un u , ama şimdi
koşulların farklı oldu gunu, bagışlanmayı umdugunu Bayan
Gradgrind'ın -hala dogru söyleyemiyordu, bu konuda da
hoşgörüsüne s ı g ı n ı yordu- yerini alamayacag ı n ı söyleyip,
eski yerine geçti. Bayan Gradgrind ona göre azıcık gecik
mişti. Ve Bay Bounderby'nin zamanı k ı s ı t l ı y d ı . Eskiden be
ri beyefend i n i n kahval t ı s ı n a çok önem verdigini biliyordu
ve bu nedenle servis yapma cesaretimi göstermişti. O da
Bounderby'nin istegiyle olmuştu. Beyefendinin sözü hep
uemirudi o n u n i ç i n .
e cTamam! O l d ugunuz yerde k a l ı n ı z Bayan !,, dedi Bay
Bounderby; ..orada kalınız. Bayan Bound erby bu dertten
kurtulduguna pek sevinecektir b e n c e .>•
" B ö y l e söylemeyin. Bayan Bounderby'e haksızlık o l u
yor. B u d a s i z e hiç yakışmaz efendim." Azarlar gibi ko
nuşmuştu.
uSiz kendinizi üzmeyin Bayan Sparsit. Senin için far
ketmez degil mi Loo?,, Bounderby h e r zamanki patavat
sızlıgını sergiliyordu .
.. H i ç önemli degil. Neden olsun ki? Benim için neden
önemli olsun ki? u
uNeden ö n e m l i olsun ki Bayan Sparsit?u Bay B o u n
derby'nin ses tonunda a l a y vardı. c c B u tip şeylere geregin
den fazla önem veriyorsunuz siz. Pek eski kafa l ı s ı n ı z . Bu
rada yargılar ı n ı z degişecek. Bayan Sparsit Tam Gradg
rind'ın çocuklarmın pek gerisinde kalmış a n l a ş ı l a n . "
Louisa ş a ş ı r m ı ş t ı .
u N e y i n var s e n i n ? ,, diye sordu. u N e y e s i n i rlendin?,,
181
11 S i n i r l e n m e k mi?» diye yineledi adam: " B e n i sinirlen
diren b i r şey olsa söylemez miyim sanıyorsun? H e m e n
söyler, düz eltilmesini isterim. Açık, s ö zlüyüm ben. Lafı do
landırmam orada, burada."
11 K i m s e s e n i n düşünceli ve ince biri olduğunu söyle
yemez. B u n u n tersini kanıtlayacak şey yok s a n ı r ı m . Ne
çocukken ne de ş i m d i böyle bir suçlamam olmadı. N e is
tediğini a nlamıyor um . "
11 N e m i istiyorum? Hiç bir şey. S e n Loo Bounderby,
Coketow n 'lı Josiah Bounderby'nin b i r şeyi isteyince aldı
ğ ı n ı bilmez m i s in ? »
Adam masaya vurup, tabak çanağı z ı p l a t ı n c a , Loo'
nun yüz ünde Harthouse'ın ilk kez tanık olduğu, gurur d o l u
b i r k ı z a r ı k l ı k belirmişti.
11 B u sabah söylediklerinden hiçbir şey anlamıyorum.
Açıklamak zahmetinde de bulunma lütfen. Anlamak iste
miyorum. Hem ne farkeder k i ! » Konu kapan m ı ş t ı . Bay
Harthouse bir sürü değişik konu hakkında neşeli neşeli
konuşup, durdu.
N e var ki o g ü nden başlayarak Sparsit'in tutumu Lou
isa'yla Harthouse'yi daha da yakınlaştı racak ve Louisa'nın
kocasıyla olan ilişkisinde tehlikeli bir yabancılaşmayı baş
latacaktı. Harthouse'a duyduğu y a k ı n l ı k ö y l e yavaş gelişe
cek, öyle i n ceden inceye artacaktı k i , nasıl oldu dese yanıt
bulamaya caktı. B u n u sorup sormad ı ğ ı ise y ü r eğinde giz
liydi.
Bayan Sparsit olup bitenlerden öyle etkilenmişti ki,
B ay Bounderby'e şapkasını uzattığında elini yakalayıp öp
tü. 11 Koruyucum!ıı diye fısıldayıp, yok oluverdi. Şapkanın
altındaki beyefendinin gidişi üzerinden beş dakika geçme
mişti ki Scadgersler'in soyundan gelen, Powlerlar'a gelin
gitmiş bu hatun eldivenli sağ elinin işaret ı:ıarmağ ı n ı beye
fendinin resmine doğru sallayıp, .. sana bu kadarı az bile
Budala! .. diyordu. «Oh o l s u n ! ıı
1 82
Bitzer çıkageldi. Eski ve yeni k ömür o caklarının üze·
rinde yükselen kemerli köprülerden geçen ç ı g ı rtkan trenle
gelmişti ve Louisa'ya Taşev'den mesaj getiriyordu. Bayan
Grandgrind çok hastaydı. K ı z ı bildi bileli hastaydı ama şu
son bir i k i gündür iyice kötülemişti. Ö lü gibiydi. Herhangi
b i r durumda olma yetenegi öyle azdı ki, amacının hayaleti
bu durumdan o n u ç ı karacak gibi görünmüyordu.
Ö lümün Bayan Grandgrind'ın kapısını çaldıgı saatler·
de Louisa Coketown'a g e l d i . Dumanlı çenelerinden içeri
girmeden önce eski ve yeni kömür o caklarını a ş m ı ş t ı . Ha·
berciyi başından savdı ve eski evine yalnızbaşına gitti.
Evlendiginden bu yana pek seyrek ugramıştı bu eve.
Babası Londra'daki meclis küllerini eleyip duruyordu.
Ç öplerin arasında degerli bir şeyler buldugunu da hiç açık
etmiyordu. B u aralar ulusal ç ö p alanındaydı. Annesi onun
ziyaretlerini s ı k ı n t ı kaynagı olarak görür olmuştu. Gençler
konusunda d a Louisa kendini pek yakın görmüyordu.
Gezgincinin kızı bakışlarını Bay Bounderby'nin müstakbel
eşinin yüzüne çevirdigi geceden bu yana Louisa Sissy'e
karşı yakınlık gösteremez olmuştu. Onu eve geri getire·
cek neden yoktu, o d a gelmemişti.
Eve yaklaşırken eski aile yuvas ı n ı n iyi yönlerini a n ı m ·
sadı d a d e n e m e z . Ç o cuklugun düşleri masalları, i n s a n c ı l ,
güzel, z a r i f süslemeleri. Büyüyünce a n ı l m a s ı p e k keyifli, i
nanması kolay düşler. E n yalını yüreklere sevgi duygu·
sunu yerleştiren, acı çeken çocukları o n a katılmaya çagı·
ran, kayalıklar arasından giden patikada ellerini tutan, on·
lara yol gösteren düşler. Adem'in çocukla r ı n ı n °güneşlen·
meleri," gerçeklerden a z ı c ı k uz aklaşmaları daha iyi olmaz
mıydı? Louisa'nın bunlarla ne alıp, verecegi olabilirdi ki?
Bildiklerine nasıl ulaştıkları, milyonlarca saf çocugun geç·
tikleri yollardan n a s ı l geçtikleri, neler u m u t edip, düşledik·
leri, Akıl' ı Oüş'ün yumuşak ışıgında buldukları . . . O n u ilk
kez gördügünde iyilik tanrısı olarak düşünmüştü. Sonra
183
Tanrı a c ı m a s ı z , soguk bir P u t ' a d önü ştü. Kurban l a r ı n ı n el
leri ve ayakları baglı, kendisi sagır, şekilsiz bir kitle. Göz
leri görmeyen. Onu k ı p ı rdatacak tek şey şu kadar tonluk
bir kaldıraç. Ne işi vardı bunlarla? Gençligi ve çocukluguy
l a i l g i l i a n ı l a r ı , küçücük yüreginde çaglamaya hazır bir
kaynagın n a s ı l kurutuldugunu anlatıyordu ona. A l t ı n sular
yoktu. Akan sular dikenli çalıl ardan üzümlerin, devediken
lerinden incirlerin toplandıgı toprakları besliyordu.
A g ı r , katılaşmış bir üzüntüyle yaklaştı eve. Louisa ev
den a y rıldıgından bu yana Sissy, a i l e n i n bir bireyi olarak
kalıyordu. Onu ve şimdi on, o n iki yaşlarında o l a n kızkar
deşini a n n e s i n i n başucunda buldu.
Bayan Gradgrind'a büyük k ı z ı n ı n orada oldugu söyle
nene kadar epey tantana ç ı k t ı . Her zaman yattı g ı yerde,
kanepeye u z a n m ı ş yatıyord u . Yataga geçmeye, b i r daha
kalkamam kayg ı s ı y l a şiddetle karşı koymuştu.
Şalların arasından gelen güçsüz sesini anlamak ola
naksız gibiydi. Sesin o n a ulaşması da öyle zorlaşmıştı ki,
derin bir kuyunun dibindeymiş s a n ı r d ı n ı z . Zavallı kadın
gerçege bu denli hiç yakın o l m a m ı ş t ı ve sorun da buydu.
Bayan Bounderby'nin geldigi duyurulunca, Louisa ev
l e n e l i beri adamı bu adla çagımad ı g ı n ı belirtti. Ona .. J .. di
yordu, bu saatten sonra d a degiştirmesinin anlamı ola
m a z d ı . K a l ı c ı bir isim de bulamamıştı tabii. Onun kim o l
d u g u bilincine varması i ç i n Louisa'nın u z u n bir süre y a n ı n
d a oturup, o n u n l a konuşması gerekti. Varınca d a konuya
tam ortasından girdi:
«Dilerim iyisindir. B a b a n ı n başının altından çıktı hepsi.
Aklı fikri bundaydı . Herhalde ne yaptıgını biliyordur."
.. Ben senin nasıl o l d u g unu duymak istiyorum a n n e ,
benim d e g i l . u
. . B e n i m m i , c a n ı m ? Bu y e n i işte. K i m benden s ö z et
mek ister k i ! Hiç iyi d e g i l i m Louisa. Halim yok. B a ş ı m dö
nüyor ...
184
«Sancın var m ı anne?»
..odada b i r yerde sancı var. Bende var diyemem dog
rusu ...
Bu tuhaf sözlerden sonra bir süre sessiz yattı. Bilegini
tutan Louisa nabzını hissedemiyordu ama kadının e l i n i tu
tunca bir yaşam kapırtısı fark etti.
« K ardeşini görmeye gelmiyorsun," dedi Bayan
Gradgrind.
" B üyüdükçe sana benziyor. Ona bakmanı isterim.
Sissy'i getir buraya ...
Kızı getirdiler. Eli ablas ı n ı n elinde öylece d u r u yordu.
Louisa k ı z ı n kolunun Sissy'nin boynuna dolanık oldugunu
görüyordu ve yaklaş ı m ı n farkl ı l ı g ı n ı hemen kavradı.
uBenzerligi farkettin mi Louisa?u
"Evet anne. Bana benziyor. Ama ... "
uOegil m i ? Ben de öyle görüyorum,» diye bagırdı an
nesi.
Sesinde beklenmedik bir c a n l ı l ı k vard ı . « A k l ı m a şey
geldi. Seninle konuşmam gerekiyor canım. Sissy, evladım
bizi biraz yalnız bırak."
Louisa avucundaki e l i bıraktı. Kardeşinin yüzü kendi
ninkinden çok daha iyi, daha parlak bir yüzdü. Bundan
pek hoşlanmasa da odada başka bir yüzün v a r l ı g ı n ı his
setmiş, o yüzden bu yüze akan bir şeyler oldugunu gör
müştü. O tatlı, güven dolu bakışları, gözetilmiş o l m a n ı n ,
sevilmenin y u m u ş a k l t g ı y l a d a h a d a aydınlanan bakışları
gördü.
Annesiyle y a l n ı z kalan Louisa, k a d ı n ı n yüzündeki çok
ürl<ünç b i r durgunlugu farketm işti. Sanki denizde yüzüyor
ve onu sürükleyen sulara hiç direnmiyordu. E l i n i n gölgesi
dudaklarına degdi ve onu çagırdı.
« B a n a bir şey söyleyecektin anne ...
u H a ? Aa, e v e t c a n ı m . B i l i yorsun baban hep uzaklarda
artık. Onun için bu konuyu ona yazmalıyım ...
185
u H a n g i konuyu? Kendini yorma. Ne konuda yazacak
sın?u
" A n ı msarsan ben n e zaman bir konuda düşüncemi
belirtsem, sonu hiç gelmezdi. Sonunda da u z u n süredir
hiçbir düşüncemi s ö y lemez oldum ...
. . seni duyamıyorum anne." Başını kadının y ü z ü n e
yaklaş tırıp, dudaklarını da izlediginde k o p u k kopuk s ö z
cükleri ancak birleştirip, b i r anlam çıkarıyordu .
.. ç o k şey ögrendin Louisa. Kardeşin de öyle. Sabah
tan akşama bir sürü alo ji. Bu evde paçavrası ç ı k m a m ı ş bir
oloji kaldıysa, aman ben adını duymayay ı m ! ..
" A n n e seni duyabiliyorum. Gücün o l u n c a konuş ...
B u , akıntıya kapılıp sürüklenmesini ö n l e m e k içindi.
"Ama Oloji olmayan bir şey var ki Louisa, baban o n u
y a unuttu ya b i l e m e d i . N e o l d u g u n u b i l m i y o r u m . S i s s y ya
n ı b a ş ı m dayken b u n u çok düşündüm. A d ı n ı artık ö grene
meyecegi m. Belki baban bulur. Beni huzursuz ediyor. O
na yazıp, Tanrı aşkına, bulmasını isteyecegim. Bana bir
kalem ver ne olur, b i r kalem ver!»
Huzursuzlugunun bile gücü yoktu artık. Yalnızca kafa
s ı n ı b i r yandan öte yana çevirebiliyordu zavallıcık.
i steginin yerine geldigini sandı. Tutamayacagı kalem
elinde gibiydi. Örtülerin üzerinde bir sürü şekil çizdi eli. Bir
süre sonra d a kalıverdi. Hep güçsüz yanan o ışık, say
d a m l ı g ı n ardındaki o m u m s önmüştü. Bayan Gradgrind in
sanların boş yere gizlenip, avundukları gölgelerden s ı y r ı l d ı
ve b i l g e l e r i n , ataların istenmeyen s e s s i z l i g i n e k a t ı l d ı .
186
ONUNCU BÖLÜM
190
ONB}R}NC} BÖLÜM
ONİKİNCI BôLüM
BASAMAKLARIN SONU
Aralarındaki bir y ı g ı n kavgayla birbirlerini eglendiren
ulusal çöpçüler dagıldılar ve Bay Gradgrind tatil için evine
döndü.
Çalışma odasında oturmuş bir şeyler yazmaktayd ı .
S o n derece seri çalışan bir saat, bir şeyler kanıtlamaya
çalışır gibiydi. 11 Merhamelli biri berbat bir ekonomisttir,.,
diyordu belki de. Yagmurun sesinden rahatsız olmuyordu.
Arada bir azartarmışcasına kafas ı n ı kaldırmasına neden
oluyordu, o kadar.
Fazla gürültü koptugunda Coketown'a dogru bakıyor,
yüksek bacalar zarar görmüşmüdür diye geçiriyordu için
den.
Kapısının açıldıgı an şimşeklerin uz aklaştı g ı , yagmu
run perde perde indigi b i r a n d ı . Lambanın ötesine baktı ve
büyük b i r şaşkınlıkla gelenin k ı z ı oldugunu gördü.
11 Louisa!»
199
11 Baba, seninle k o n u ş m a l ı y ı m ...
11 N e oldu? N e y i n var? A m a n T a n r ı m , bu yagmurda
yürüyerek mi geldin?"
Farkında degilmişcesine elbiselerini tuttu genç kad ı n .
11 Evet." Sonra d a başını açtı. Pelerini atıverdi. Ö yle
renksiz, öyle perişan, öyle asi ve umutsuz görünüyordu ki
adam korktu.
11 N e var? Yalvar ı r ı m Louısa, n e var?"
A damın yanındaki iskemleye çöken k adın, elini baba-
s ı n ı n koluna koydu.
11 Baba, beni sen yetiştirdin . ..
11 Evet Louisa.n
.. Böyle b i r yazgıyla dogdugum güne lanet ediyoru m . "
Gradgrind kuşkuyla v e ü z üntüyle bakıyordu. Boş göz-
lerle.
11 Lanet mi? Lanet m i ediyorsun?" dedi.
11 Bana n a s ı l yaşam vermiş ve o n u bilinçli bir ölümden
farklı kılacak her şeyi benden n a s ı l alabilmiş olabilirsin!
Ruhum nerede? D uygularım nerede? Ne yaptın bana ba
ba? Şuracıkta, çiçeklere bogulması gereken şu bahçeye
ne yaptın Baba?" E l i n i gögsüne vuruyordu.
110 rada olsaydı külleri bile yaşamımın yok oldugu btJ
boşluktan benı çekip çıkarmaya yeterdi! Bunları söylemek
istemezdim. Baba, bu odada son konuşmamızı a n ı m s ı y o r
musun?"
Duydukları adamı h a z ırlıksız yakalamıştı. Bu nedenle
d e z orlukla .. Evet, Louisa,.. diyebildi.
11 Şu anda dudaklarda yükselenler o gün d e yükselebi
lirdi. Y ardım etseydin, azı cık yard ı m e t seydin! Seni suçla
mıyorum. Bende yeşertmediklerini kendinde de yeşertme
din. A m a yeşertseydin, ya da benimle i l g i lenmeseydin, ne
mutlu biri olurdum b u g ü n ! "
B u n c a emekten sonra duydukları adamı ç o k ü z m üş
tü. E l i n i başıma koyup i n l e d i .
11 B aba, o g e c e bilseydin --karşı koymaya çahştıgım
gerçegi, ç o cukluktan beri karşı koymaya koşullandırıldı-
200
g ı m her duyguya, dürtüye d i rendigim gibi direndigim o
gerçegi bilseydin- evli oldugum adamdan nefret ettigimi
bilseydin, beni o n u n l a evlendirir miydin?»
« H a y ı r çocugum. Hayır. B e n i m zaval l ı çocug u m . ..
.. B e n i katılaştıran, bozan b u soguga mahkum eder
miydin? Beni yaşam ı m ı n elle tutulamayan, gözle görüle
meyen degerlerinden, inancı m ı n baharı ve yazından, çev
remdeki k ötülüklerden kaçacagım sıgınagımdan, daha al
çak g ö n ül l ü daha güven dolu olmayı ögrenecegim o ku
lumdan ayırır mıydın? Sırf iyilik diye, dünyayı yoksul
laştı r acag ı n ı çoraklaştıracagını bile b i l e , b u n u yapar m ı y
d ı n ? ..
11 Hayır, hayır Louisa ...
" Kör olsaydım da yolumu e l yord amıyla da bulsay
d ı m . Ö zgür olup, nesneleri kafamda şekillendirseydim
herşey daha iyi olurdu. Milyon kere a k ı l l ı , mutlu, sevecen,
huzurlu, saf ve insancıl olur dum. Ş i m d i , söyleyeceklerimi
dinlemeni istiyorum. ..
Adam k ı z ı n a yaklaştı. koluyla o n a destek vermek isti
yordu sanki. Kalkınca göz göze geldiler. Kolunu k ı z ı n ı n
omuzuna koydu.
«Rakamların, kuralla .�ın. şekillerin yasa olmadıgı bir
yer özlemiyle büyüdüm. Ozlem hiç d i n m e d i . Her adım bir
savaş t ı . ..
« M u t s u z o l d u g u n u bilmiyordum k ı z ı m . ..
.. B e n h e p bildim B_a ba. Bu savaşta melegimi bile şey
tana dönüştürdüm. Ogrendiklerim beni bilmediklerime
karşı kuşkucu, inançsız, nefret dolu, pişman yaptı. T e k
avuntum y a ş a m ı n k ı s alıgıydı. Çabucak geçecekti ve diren
mek anlam s ı z d ı . »
«Böyle düşünmek i ç i n n e kadar gençsin Louisa!u
11 Evet g e n c i m ! Artık korkmadan o ö l m ü ş , sagırlaşmış
Louisa'dan söz edebiliyorum sana. işte o Louisa'ya ko
camı önerdim. Kabul ettim. Ne sana ne ona onu seviyor
muşum gibi yapmadım biliyoru.m . Sen de biliyor dun, o da
biliyordu ki onu sevmiyordum. ilgimi çekmiyor degildi çün-
201
kü bu iş Tom'a yarayacaktı. Ç ı l g ı n bir kaçış yaptım ve
kaçtıgım yerin çorakl ı g ı n ı keşfettim. Ne var ki Tom yaşa
m ı m ı n odagıydı. Ona a c ı m ayı bildigim için öyle oldu sanı
r ı m . Ş i m d i artık önemi yok ama Tom'un hatalarına başka
gözle bakmanı saglayabilir."
Babası k ı z ı n a s a r ı l m ı ş t ı . Louisa öbür kolunu d a baba
s ı n ı n o m u z u n a koydu ve devam etti:
uülan olmuş ve evlenmiştim. Eski isyan duygularımın
geri geldigini, akıntıya direndigimi farkettim. Aramızdaki
farkl ı l ı klar, hiçbir yasanın düzenleyemiyecegi uyumsuz luk
lar, direnci daha da arttı r d ı . "
u l o u i s a !,, A d a m neredeyse, yalvarıyordu. Son ko
nuşmalarını tümüyle a n ı m s ıyordu artık .
.. sana k ı z mıyorum baba. Başka bir nedenle burada
yım."
u N e yapabilirim s e n i n için? N e istersen, söyle yeter."
.. şimdi ona geliyorum. Yazgım benim önüme b i r i n i ç ı
kardı baba. H i ç t a n ı m a d ı g ı m türden b i r adam. Y aşamı ta
nıyor. Zarif, kibar, rahat. Abartısız. Rol kesmiyor, kendime
bile itiraf etmekten korktugum düşüncelerimi paylaşıyor.
Beni anlıyor, düşüncelerimi okuyor. Benden daha kötü
degil. Birbirimize benziyoruz. Başkalarına ilgi duymayı, bi
rinin b e n i m l e i l g i l e n d i g i gerçegini kabul edemedim uzun
süre."
.. s e n i n l e ilgilenmek mi!»
Babası e l i n i farkında olmadan indiriyordu ki k ı z ı n gü
cünün yok oldugunu gördü. O n a dimdik bakan gözlerinde
vahşi b i r ateş yanıyordu sanki:
«Güvenimi kazanmak için çaba göstermedi. Nasıl ka
zandıgı da ö n e m l i degil. Kazandı. Evliligim konusunda s e n
ne biliyorsan, o d a onları b i l i y o r . "
Gradg r i n d ' ı n y ü z ü kül gibi olmuştu.
" Kötü b i r şey yapmad ı m . Adını lekelemedim. O n u se
vip sevmedigimi sorarsan, olabilir derim baba. B i l miyo
rum."
K o l l a r ı n ı baba s ı n ı n omuzundan çekti. S o n b i r çaba
202
göstermesi gerekiyor gibi bir hali vardı. U z u n süredir bas
tırılan duygular sonunda saklanamaz olmuş lardı artık.
u B u gece benimleydi. Kocam uzakta. Benim sevgilim
oldugunu söylüyor. Ondar:1 kurtulamad ı g ı m için kendisiyle
buluşacag ı m ı söyledim. U z gün oldugumu s öyleyemem.
Utanç duyuyor muyum -bilmiyorum! Kendi gözümde al
çalıp alçalmadı g ı m ı da. Tek bildigim şey senin felsefenin
ve ögretilerinin beni kurtaramıyacag ı . Beni bu hale sen
getirdin Baba. Beni kurtar!»
K ı z ı n yere y ı g ı l m a s ı n ı engellemek için kollarına s ı k ı c a
yapıştı. A m a k ı z korkunç b i r ç ı g l ı k l a :
" B e n i tutarsan öleceg i m ! B ı r a k d ü ş e y i m ! u d i y e bag ı r ı
yordu. K ı z ı yere bırakırken gururunu ve sisteminin başarı
s ı n ı izliyordu: ayakl a r ı n ı n dibinde duyarsız bir y ı g ı n yat
maktaydı.
203
ÜÇÜNCÜ KiTAP
ÜRÜN
BiRİNCİ BÖLÜM
DİG ER G E R EKSİNİML E R
Louisa kendine geldiginde, kendini eski evinde, eski
odasında buldu. B u odada yaşad ı g ı g ü n lerden bugüne ya
şadıkları n ı n tümü bir düş gibi geldi kadına i l k i n . Ama nes
neler netleştikçe, olaylar da gerçekliklerine kavuştular.
Başı öyle a g ı r d ı , öyle agrıyordu ki, kıpı rdatmakta zor
luk çekiyordu. Gözleri yanıyordu, kendini çok güçsüz, çok
dermansız duyumsuyordu. Dumanlar içindeydi. U z u n
süre kızkardeşinin odadaki .varl ı g ı n ı farketmedi b i l e . G ö z
göze g e l d i l e r , kızkardeşi yanı başına g e l d i , ama Louisa öy
lece yatıyordu. K ı z c a g ı z ablasının e l i n i avucuna aldı ama
tepki yoktu.Neden sonra, Louisa,
.. B u raya n e zaman getirildim?» diye sordu.
.. D ü n gece, L ouisa ...
.. K im getirdi? ..
..s;ssy s a n ı r ı m . ..
.. Neden? ..
.. seni bu sabah burada buldum da ondan. H e r sabah
yaptıgı gibi g e l i p beni kaldırmadı da ondan. Ben de o n u
aramaya çıktım. O d a s ı n d a da yoktu. Bütün evi arad ı m .
Sonra d a o n u burada buldum. Sana bakıyordu. A l n ı n a
bez koydu. Babamı görmek istiyor m u s u n ? Babam sen
205
u y a n ı r uyanmaz kendisine haber verilmesini istemiş. Sis
sy dedi.»
« N e ışıl, ı ş ı l bir yüzün var! .. dedi Louisa. K üçük k ı z
çekine çekine öptü abla s ı n ı .
« Ö yle m i ? Böyle d ü ş ü n d ü güne sevindim. Sissy yü
zünden o l m a l ı . »
«Boynuna dolan makta o l a n k o l gevşeyiverdi. « B a ·
b a m a u y a n d ı g ı m ı söyleyebilirsin.» B i r an d u r d u : . . o d a m ı
böyle neşeli ve süslü yapan sen m i y d i n ? »
« Y o o h a y ı r , L o u i s a . s e n gelmeden önce de böyleydi.
Onu . . . "
Louisa b a ş ı n ı çevirdi ve gerisini duymadı.
Kardeşi ç ı k ı p gidene kadar da başını d ü z eltmedi.
Kapı a ç ı l m ı ş , babası içeri girmişti:
K ı z ı için üzülüyordu. O g ü n e degin titremeyen eli Lou
i s a ' n ı n avucunda titremekteydi. Yatag ı n kenarına ilişip,
n a s ı l oldugunu sordu. Dün geceki havadan sonra d i n l e n
meliydi. Sesinde eskiden olmayan b i r ç e k i n g e n l i k , b i r s ı
kıntı vardı. O diktatör gitmiş, sözcükleri zorlukla bulan biri
g e l m i şt i yerine.
«Sevgili Louisam, benim zavallı k ı z ı m . . . " Sustu. Bir
kez daha d e n e d i ;
0 B e n i m t a l i h s i z k ı z ı m ! » Bu noktayı b i r t ü r l ü atla yamı
yordu.
« D ü n gece duyduklarımdan, gördüklerimden n e denli
s a r s ı l d ı g ı m ı sana anlatmaya çabalamak pek umutsuz bir
ugraşı olurdu Louisa. Ü zerine bastıgım yer ayakları m ı n al
t ı n d a n çekilip a l ı n d ı sanki. Dayandıgım tüm ilkeler bel ver
d i l e r bir an i ç i n . Onları sorgulamak b e n i m i ç i n hala olanak
sız gibi geliyor. Ş a ş ı r m ı ş b i r haldeyim. Bencillik etmek gibi
niyetim yok ama d ü n gece suratıma fırlatılanlar çok a g ı r
dı.»
Louisa'nın o n u rahatlatacak sözcükleri yoktu. A y n ı ka
yalarda yaşam ı n ı n g e m i s i paramparça olmuştu çünkü.
Geçmişte bana gerçegi söyleseydin hepimiz için da-
206
ha iyi olurdu, senin ve b e n i m h u z u r u m için daha hayırlı
olurdu demiyecegim. Sisteminde böyle bir açıksözlülüge,
buna i z i n verecek yakınhga yer olmadıgını görebiliyorum.
Sistemimi kendime kanıtladım ve katı bir şekilde uygula
d ı m . Başarıs ı z lı k l a r ı m ı n s o r u m l u l u g u n u da s ı rtlamal ı y ı m .
Ç o k sevdigim evlad ı m , inanmanı istedigim t e k ş e y dogru
olanı yaptıg ı m ı s a n m a m d ı ...
İ çtendi. Ö lçülmez derinlikleri sopasıyla ölçmeye çalış
m ı ş , paslanmış uçlu pergelleriyle dünyayı dolaşmaya çık
m ı ş , büyük işler becerecegini ummuştu. Yaşam ı n ı n s ı n ı r
ları içinde dostu bildigi herkesten ç o k daha fazla bir ça
bayla yaşam çiçeklerini yok etmeye girişmişti.
"Bundan kuşku duymadım, Baba. Senin en sevdigin
evladın oldugumu da, beni mutlu etmeye çalıştıgını d a bi
liyorum. Seni suçlamadım ve suçla mayacag ı m . ..
Gradgrind o n a uzatılan eli ellerinin aras ı n a aldı.
« Bütün gece masamda oturup aramızda geçenleri
düşünüp, acı çektim. Kişiligini g ö z önüne aldım. Bana an
lattıklarına baktım. Yıllardır benden gizlenenleri düşün
d ü m . S e n i paramparça eden bu son olayın baskısını de
gerlendirdim ve tek bir sonuca vardım: Kendimden kuşku
duymalıyım Louisa ...
Henüz sözlerini bitirmemişti ama kendisine bakan yü
zü gördü bir an k ı z ı n ı n a l n ı n a düşen saçlarını da yavaşça
düzeltti mi ne? Başka birinde hiç yadırganmıyacak bu
davranışlar, söz konusu o o l u n c a dikkat çekiyordu ve kızı
onları pişmanlık sözleri gibi a lg ı l a d ı .
" G e ç m i ş konusunda kuşku duymalıysam, gelecek
konusunda da duymal ı y ı m . Açık konuşacag ı m ; dün bu sa
atlerde ne düşünürsem d ü ş ü n e y i m , benden istedig i n i ye
rine getirmek için donanımsız biriyim ben. İ çgüdülerim
dogru m u , kestiremiyorum. D i y e l i m ki sana yardım için ge
rekli olan bu, ama ben güvenemiyorum onlara ...
Kızı başını yastıktan yana çevirmişti. Tüm isyanı, kız
gınlıgı sönmüştü. Yumuşamıştı a m a aglamıyordu.
207
«Bazılarına göre aklın bir erdemi vardır. Bazılarına
göre de yüregin erdemi. B u g ü n ü görecegimi düşünemez
d i m ama güvenimi yitirdim. B e n hep .. akıl yeterlidir,,, diye
düşünürdüm. Olmayabilir. Bu sabah nasıl yeterli olabilir
k i ! ö teki erdemi gözardı ettiysem, gereken içgüdüyse Lo
uisa . . . "
Şimdi bile kabul etmekte zorlanıyordu. Hala kuşkuluy
du. L ou isa y a nıt vermedi. D ü n gece yerde yatt ıgı gibi yatı
yordu a damın önünde.
«Louisa,u dedi, elini kızının başına koyarak; ..s o n za
manlarda çogunlukla uzaklarday d ı m . Her ne kadar k ı zkar
deşinin egitimi Sistem'e uygun bir biçimde yürütüldüyse
de . . . .. Sistem sözcügünü söylemede z orlanır o l m u ştu .
.. çevreden gördügü etkilerle degişiklige ugradı. B ü y ü k bir
bilgisizlik ve alçakg ö n ü l l ü l ükle soruyorum. Bu daha iyi ol
du degil m i ? ,,
« B aba, o genç yüreginde herhangi b i r u y u m yaratıla
bildiyse Tanrıya şükretsin! Benimki suskunluktan gürül
tüye dönüştü. B e n i m yolumdan gitmedigine şükretsin!"
..ç o c u g u m , seni böyle gördügüm için d ü n y a n ı n en
mutsuz a d a m ı y ı m ! B e n kendimi böylesi suçlarken, senin
suçlamaman beni nasıl rahatlatsın ki! Louisa içimde bir
his var; Bu evde b i r şeyler sevgi ve şükran duygularıyla
akılın yapamad ı g ı n ı yapıyor. K a l p sessizce işleri yapıyor
gibi sanki. Bu o l a b il ir m i ? ,,
Yanıt yok tu.
«Gururum i n a n m a ma engel degil Louisa. N a s ı l b öyle
burnu büyük olabildim! Böylesi kör o l u n abilir mi? Olabilir
mi sevgili k ız ım ? »
O n a orada ö y l e c e yatarken baktı ve t e k b i r s ö z daha
etmeden odadan çıktı. Kısa bir süre sonra hafif bir ayak
sesi yanında birinin oldugunu duyurdu Louisa'ya.
Kafasını kaldırmadı. D ertlerine g ö m ü l m üşken yaka
lanmak onu h u z u rs u z ediyordu. O bakış, unutamadıgı o
bakış, tatmin o l m u ş t u herhalde. O bakışı yıllar boyu sag-
208
l ı k s ı z bir ateş gibi yüreginde taşımıştı. Tutsak dürtüler ve
güçler insanı yok ederler. Hava topraga s a g l ı k verir, su
onu z enginleştirir, ı s ı olgunlaştırır ama bunları toprakta tu
tayım derseniz, topragı yarar, çatlatır ç ı karlar. Louisa'nın
en güçlü yönleri bile kendine düşman olmuştu. Bir dosta
sırtına döndürecek inat y ı g r n ı n a dönüştürmüştü o n u .
Boynundaki şefkatli e l i n bilincine vardıgında k ı z ı n o n u
uyuyor bildigini anladı. E l o n u n b u işten p e k hoşlanmadı
g ı n ı anlamamıştı. Neyse kalsın, kalsın.
Kaldı da. H e m de daha iyi düşüncelerin b u z l a r ı n ı çö
züp, yaşama kavuşturdu. Ü zerine böyle titrendiginin bilin
ci Louisa'yı y u m uşattı ve gözyaşları gözlerine giden yolu
buluverdiler. Yüzüne başka bir yüz degdi. Onun d a göz
leri yaşlıydı ve yaşlar Louisa içindi.
Louisa uyanıyormuş gibi yapıp, oturdu. Sissy yatagın
kenarında sessiz duruyordu.
ccO ilerim seni rahatsız etmemişimdir. Seninle kal
mama izin verir misin diye sormaya gelmiştim ...
··Neden kalasın? Kardeşim seni ö z ler. Onun için her
şeysin."
cc Ö yle mi sence? S e n i n için de bir şeyler olabilirim is
tersen ...
Louisa sertçe « N e ? ,, diye sordu.
cc E n çok ne istiyorsan onu. H i ç degi\se olabildigimce
olmayı denerdim. Denemekten de bıkmazdım. İ z i n verir
misin?,,
cc B abam mı gelip sormamı istedi?»
cc H a y ı r , .. dedi Sissy. cc Gelebilecegimi söyledi. Sabah
benim odadan çıkmamı söylemişti. Hiç degilse . . . .. Susu
verdi.
cc H i ç degilse n e ? ,, Louisa dikkatle yüzüne bakıyordu.
"Ben gönderilmemin daha uygun o l a c a g ı n ı düşün
müştüm. Beni burada b u l m aktan pek m u t l u olacagını san
mıyordum ...
.. senden h e p nefret m i ettim?,,
Zor Zamanlar/F 1 4
209
«Etmediğini u m a r ı m , çünkü ben seni hep sevdim.
Sevdiğimi de bilmeni istedim. Evden ayrılmadan kısa bir
süre önce bana olan duyguların değişti. Şaşırmadım as
l ı n d a . Sen çok şey biliyordun, ben ise hiçbir şey bilmiyor
dum. Başka insanların arasına gittin ve gocunmaya hak
k ı m yoktu. i ncinmedim ...
Büyük bir alçakgö n ü l l ü l ü k le k o n uşmuş, rengi pes
pembe olmuştu. L ouisa'nın kalbi o n u v uruyordu .
.. Deneyebilir miyim? .. diye sordu Sissy. Ona doğru
eğilen gövdeye doğru seğirtti.
Louisa ona sarılacak kollardan birini yakala m ı ş t ı .
Sissy'nin e l i n i avucuna a l d ı :
.. B e n i m ne olduğumu b i l i y o r m u s u n ? Ö yle g u r u r l u ,
öyle k a t ı y ı m k i ! Kafam karmakarı şık, kendime ve herkese
karşı öyle haksız, öyle nefret d o l u y u m ki! Her şey f ı r t ı n a l ı ,
kara n l ı k ve kötü. B u seni itmiyor m u ? »
.. H a y ı r ! ..
.. ç o k m u t s u z u m . B e n i m u t l u b i r i yapacak o l a n h e r
ş e y e l i m d e n a l ı n d ı . S e n i n b e n i b i l g i l i s a n m a n a gelince; öy
le b i l g i l i y a l ı n gerçekleri elde etmiş olsam, beni huzura ka
vuşturmak mutluluğa, onura, bende bulun mayan iyiliklere
kavuşturmak için bir yol göstericiye gerek duymazdım. B u
sana itici gelmiyor m u ? ıı
.. H a y ı r ! »
Yürekli sevgisinin saflığı, s a dık r u h u n u n z enginliği bu
terkedilmiş k ı z cağızı diğerinin karanlığında parlayan güzel
bir ışığa dönüştürmüştü .
Louisa kızın k o l u n u y eniden boynuna doladı. S o n r a
da d i z çöküp bu gezgincinin kızı d i z l e r i n e tapınırcasına sa
rıldı.
. . B a ğ ı ş l a b e n i ! Acı bana, yardım e t ! Bırak başımı sev
gi d o l u o kalbine yaslayayı m ! ıı
.. Y a s l a ! » dedi Sissy; « K o y b a ş ı n ı ! ıı
210
İKİNCİ BÖLÜM
ÇOK GÜLÜNÇ
B a y James Harthouse öylesine huzursuz b i r g e c e ge
çirdi ki onu bu haliyle görenler, pek kent soylu g a m s ı z l a r
t a kımından oldugunu anlayamazlardı . E n iyi gözlüklerle
de baksalar fark etmezdi. Tedirgindi. Ara ara sokaktaki
adam gibi kaba saba konuştugu bile oluyordu. Amaçsız
biri gibi b i r içeri, bir d ı şarı gidip geliyordu. Atına binişini
görseniz haydut derdiniz. Olup bitenler onun canını öyle
sine sıkmıştı ki, ögretisini bile unuttu.
A t ı n ı Coketown'a dogru fırtına gibi sürdü, sonra da
gece boyunca bekledi. Zili çaldı, bekçiyi ona gelen haber
leri ve mektupları ondan saklamakla suçladı. Gün agardı,
sabah oldu, gün başladı ne mektup, ne haber g e l d i ; o da
yeniden köye gitti. .. say Bounderby yok, Bayan Bounder
b y kente g i t t i , .. denildi. Dün gece ansızın gidivermişti. As
lında yakın bir gelecekte dönmeyecegine ilişkin haber yol
lamasa, kimse gittigini de bilmeyecekti.
Kente gitmek zorundaydı artık. Kent'teki eve ugradı:
Bayan Bounderby yoktu. Bankaya baktı: Bay Bounderby
yoktu. Bayan Sparsit'de yoktu. Bayan Sparsit yok m u ? Ş u
cadalozu görmek için n e l e r vermez duruma düşmüştü iş
te!
Huzursuz olmak için kendine özgü nedenleri olan
Tam " B i l miyorum,., diyordu; uGün agarırken çıkıp gitti.
Gizli kapaklı işler çevirir hep. Ondan nefret ediyorum. O
beyaz suratlı heriften de. Kırpış kırpış gözlerini hiç çek
mez adamın üzerinden!,,
cc D ü n gece neredeydin Tam?»
cc B e n m i neredeydim! İ yi valla! B e n sizi bekliyordum
Bay Harthouse ve yagmur indiriverdi. Hem de ne indir
mek! Ben m i neredeydim? Siz, siz neredeydiniz demek is
tiyorsunuz?,,
211
11 G e lemedim. E n g e l l e n d i m . "
. . i k i m i z de ö y l e o l m u ş u z ! B e n s i z i bekleye bekleye
berbat o l d u m . Posta trenine kadar bekledim. Böyle bir g e
cede kente i n i p , eve göllerden geçip d ö n m e k hiç de h o ş
d e g i l ! Kentte kalmak zorunda k a l d ı m . ..
11 N e rede?»
11 N e rede mi? Bou nderby'deki kendi yatag ı m d a . "
uAblanı gördün m ü ? »
11 0 n b e ş m i l uzakta o l a n birini n a s ı l görürüm, Tanrı
aşkına? ..
Yakın dostunun isteksizce verdigi yanıtlara lanet oku·
yan James Harthouse, sohbetten kendini sıyırdı ve belki
de yüzüncü kez olup bitenleri anlamaya çalıştı. Kentte y a
da d e g i l , korkmuş ya da ü r k m ü ş , yakayı ele vermişler, he·
sapta hiç olmayan bir şeyler olmuş, hepsi olası. Kesin
olan tek şey, sonuçları bekleyip görmeye mahküm ol
dugu. Yaşadıgı otel bu karanlıga mahküm oldugunda o n u
zincirledikleri zindan sanki.
.. Pekala,.. diye düşündü Harthouse; .. Belki de düş
m a n l ı k dolu bir mektup a l ı r ı m . P işmanlık dolu birnot da
olabilir! Ya d a dostum Bounderby'le hiç beklenmeyen bir
kapışma olabilir. Korkarım b u o l a s ı . H e r neyse ö n c e ye
mek! Bounderby'nin kilo avantaj ı var tabii. Aramızda İ ngi
l i z usulü b i r kapışma olacaksa sonucu idmanlı olan kaza
nacak!»
İ şte b u nedenle d e k endini kanapeye atıp, zili çaldı ve
yemek siparişini verdi . ..saat altıda b i r şeyler getirin. Bit·
tek d e olsun."
Altıya kadar vakit öldürdü. B u pek iyi bir şey degildi
aslında. Oturup, düşündükçe olaylar daha d a gizem kaza
nıyor, aklı iyice karışıyordu. Açıklaması yoktu.
Sogukkanlı davranmayı yegledi. Hatta kapışma için
hazırlık konusunu d a düşünmedi degıl. Esneyerek; .. gar
sona beş ş i l i n versem de onunla antreman yapsak fena
olmaz .. bile dedi bir kez! Bir kez de, uyüz okkalık bir ada-
212 .
mı bir saatıigine kiralıyabi l i r i m , belki," diye d ü şündü. Bu
şakalar ögleden sonrasını h ı z l a n d ı r m a d ı l ar, merakını gi
dermediler.
Yemek saati yaklaştıkça h a l ı n ı n desenleri üzerinde
volta atmamak, pencereden dışarıya bakmamak, ayak
seslerine kulak vermemek, adımları odaya yaklaş ı n c a da
telaşlanmamak olanaksızlaşmıştı. Yemek bitip, alacaka
ranlık geceye döndügünde olanlar kendi deyimiyle çin iş
kencesine dönmüştü. Yine de soylulugun göstergesinin
tepkisizlik olduguna olan inancı (ki bu tek i n a n c ı y dı) o n u
b u kriz anını mum v e gazete isteyerek degerlendir
meye itti.
Gazeteyi okumak için yarım saatlik anlamsız bir çaba
harcamıştı ki garson gelip, özür dilercesine
« İ steniyorsunuz bayı m , .. dedi.
B u n u n polislerce başkaldıran y ı g ı nlara söylenen tür
den bir şeylere benzedigini farkeden Harthouse, öfkeden
ç ı l g ı n a dönmüştü. cc N e demekti bu?,,
u B agışlayın efendim. Dışarıda g e n ç b i r bayan var
efendim. Sizi görmek istiyor."
cc Dışarıda m ı ? Nerede? ..
u B u o d a n ı n kap ı s ı n ı n d ı ş ı n d a efendim."
İ çinden uCanın cehenneme! B u kazkafalı oraya yara
şır ... diye geçiren Bay Harthouse, koridora fırladı. O g ü n e
kadar hiç görmedigi genç b i r kadın duruyordu. Sade g i
y i m l i , sessiz ve g ü z e l . Kadını odaya a l ı p , b i r i skemle uzat
t ı g ı n d a i l k görüşte farkettiginden de güzel oldugunu gör
dü. Yüzü genç ve saftı. B akışları pek hoştu. Harthouse'
dan korkmuyordu. Sinirli de degildi. Aklında yanlızca bu
raya geliş amacı vardı.
uBay Harthouse'la görüşüyorum degil mi?»
uEvet. .. Aklından şöyle diyordu kendi kendine; uBay
Harthouse böyle güvenle bakan gözlerle, böyle içten bir
sesle ilk kez karşılaşıyor.>•
cc B i r centilmen olarak onurunuzun size neler yapma-
213
n ı z ı söyledigini bilemem bayım, ama konuşacakla r ı m ı z ı n
aramızda kalmasını isteyebilir m i y i m ? Bu raya g e l i ş i m de
saklı k a l m a l ı . Bana evet derseniz sözünüze güvenecegim.
B u b e n i m için yeter.»
cc B a n a güvenebilirsiniz ...
.. Gencim ve yaln ı z ı m . Size gelirken umutlarımdan güç
a l d ı m . Bana akıl veren, g e l m e m i öneren kimse o l m a d ı . »
. . u mutların güçlü o l m a l ı . » diye d ü ş ü n d ü Harthouse.
Bir yandan da, cc N e tuhaf bir başlang ı ç ! Ne k onuşacagız
hiç a n l a m ad ı m , " diye düşünüyordu .
.. s anırım kimin y anından geldigimi a n l ad ı n ı z . . .
. . s o n yirmi dört saati huzursuz v e merak içinde geçir
d i m . B i r h a n ı mefendi için çok kayg ı l a n ı y o r u m ve o n u n ya
nından geliyor o l m a n ı z ı diliyorum. Y a n ı l m ı yorsam d a o n
d a n geliyorsunuz.»
11 B i r saat önce yanındayd ı m . ..
11 N e rede?u
11 B a b a s ı n ı n evinde.»
Sogukkanlı Bay Harthouse'ın y ü z ü u z adı, merakı arttı.
11 K o n u ne? Gerçekten laf nereye gelecek?» diye so-
ruyordu kendine.
cc D ü n gece eve geldi. Geldiginde aklı başında degildi.
Gece boyunca kendini bilmeden yattı. Ben babas ı n ı n
evinde kalıyorum v e bütün gece o n u n l a y d ı m . Yaşam ı n ı z
boyunca o n u b i r d a h a göremeyece ginizden h i ç k uşkunuz
olmasın, efendim."
B a y Harthouse derin bir n e f e s a l d ı . N e söyleyecegini
bilemiyordu ve i l k kez bu durumda oldugunun bilincine va
rıyordu. K on u g u n u n çocuksu içte n l i g i , korkusuzlugu, h iç
bir yapmacıklıga olanak vermeyen dürüstlügü, a m a c ı n ı n
ı ş ı g ı n d a benligini unutuşu, ö y l e s i n e verdigi s ö z e duydugu
inanç onu u t a n d ı r m ı ş t ı . Bu duyguyu ilk kez tadıyordu ve
her zaman k u l l a n d ı g ı silahların bir işe yaramıyacag ı n ı da
farketmişti. Kendini rahatlatacak tek s ö z c ü k bulamadı
Sonunda:
214
.. söyle bir duyuru, böyle bir ağızdan, böyle bir kararlı
l ı k l a sunulunca çok a ğ ı r geliyor. izin verirseniz bu umut
suz sözcükleri bana iletmeniz görevimi sözünü ettiğimiz
hanımefendinin verip vermediğini soracağ ı m . ..
« B a n a böyle bir görev v e r i l m e d i . "
«Boğul makta o l a n insan, saman çöpüne s a r ı l ı r m ı ş .
B u n u kararları n ı z a s a y g ı s ı z l ı k olarak nitelemeyin a m a ben
hala sonsuza dek sürecek bir s ürgün cezas ı n a çarptırıl
madığımı ummak istiyorum."
Hiç umudunuz yok ı Buraya gelmemin birinci amac ı
d a b u . Onunla görüşmek, k on u şmak olanaksız. Dün g e c e
geldiğinde ölseydi n a s ı l ki a r t ı k o l m ayacaktı. Ş i m d i de yok.
Bana i n anmalısınız ...
.. j n a n m a l ı m ı y ı m ? i nanamazsam? Ya d a inatçı biriyim
diyelim, inan mayacaksam?ıı
«Yine de yok. U m u t yok.»
Bay James Hathouse'un yüzünde kıza meydan okur
gibi bir gülümseme belirmişti ama k ı z onu görmüyor, ba
kışları onu d e l i p geçiyordu. Bu nedenle de g ü l ü m s e m e
boşa gitti.
Adam d u d a ğ ı n ı ı s ı r ı p , düşündü biraz .
.. Pekala! Ben e l i m d e n geleni yapar ama yine de sür
gün cezası yersem, h a n ı m ı n peşini b ı r a k ı r ı m . O s i z i gö rev
lendirmemiş. Böyle demiştiniz yanılmıyorsam?,,
«Ona duyduğum sevginin, o n u n bana duyduğu sev
ginin verdiği bir görev bu. Eve döndüğünden bu yana
onunlayd ım. Bana a ç ı l d ı . Kişiliği ve e vliliği k onusunda bir
şeyler biliyorum. Bay Harthouse; size de açıldığını biliyo
r um! ..
.. sen pek a h l a k sahibi biri s a y ı l m a m . Ahlak d ü şkünü
rolü yapmam. Gerektiği kadar a h laksızımdır. Bütün bun
lara karşın sözlerim ya da davran ı ş l a r ı m nedeniyle söz
konusu h a n ı m ı zor durumda bıraktıysam, a d ı n ı lekelediy
sem bundan üzüntü duyarım. Babasının bir makine,
kardeş i n i n b i r Enik, kocas ı n ı n da bir ayı oluşu beni yü-
215
reklendirmiş olabilir ama amacım kötü değildi. H e r şey
öyle şeytani bir biçimde kolay gitti k i l Ben son sayfaya
geldik sanıyordum ama g örüyorum ki birinci cilt bile bit
memiş»
Bütün bunları şaka edermişcesine bir hafiflikle söyle
mişti ama bu çirkin bir yüzeyin bilinçli yapılmış c i l a s ı y d ı .
Bir süre s u s t u . Y e n iden konuşmaya başladığında kendini
kontrol altına almıştı artık. Y i n e de s ı k ı n t ı ve düş k ı r ı k l ı ğ ı n ı n
izlerini g örebiliyordunuz .
.. sana anlatılanlardan sonra, ki bunların gerçek oldu
ğ u n a ilişkin en ufak b i r kuşku taşımıyorum söz konusu ki
şiyi gerçekten görüp görmemem konusunu düşünmeli
yim. Olayların bu hale gelmesi y a n l ı z c a b e n i m suçum. Ay
rıca, ayrıca (Söylevini bağlamakta zorluk çekiyordu) ah
laklı biri olacağım türünden beklentilerim yok. Ahlak sahibi
i nsanlara pek güvenmem a s l ı n d a . ı•
Sissy'nin yüzünden söyleyeceklerini daha bitirmediği
a n l a ş ı l ı yordu .
.. Geliş amaçlar ı n ı z ı n ilkinden söz ettiniz. S a n ı r ı m i k i n -
ci b i r n e d e n i n i z v a r · "
uEvet.»
.. s a n a d a s öylerseniz ç o k m u t l u o l u r u m . >•
Sissy o n u kararl ı l ı ğ ı ve sakinliğiyle mat ediyordu. i s
teklerinin yerine getirileceğine güveni tamdı adeta . .. s a y
Harthouse ; u dedi, "size d ü ş e n buradan h e m e n gitmeniz
ve b i r daha d ö n m e m e n i z . V e r d i ğ i n i z zararları başka h i ç
bir şekilde onaramayaca ğ ı n ı z a yürekten i n a nıyorum. Ya
pabileceğiniz tek şey bu. Çok büyük bir şey, yeterli bir
şey demiyorum. İşte bu nedenle d e , bunu ikimiz d ı ş ı n d a
k i m s e bilmeden, kimse a d ı n a konuşmadan, ben istiyorum
sizden. Bu gece gideceğinize ve buraya dönmey eceğini
ze s ö z verin ...
S öylediklerinin doğruluğuna duyduğu inanç d ı ş ı n d a
b i r duygu herhangi b i r kuşku y a d a karars ı z l ı k , yapmacık
davranışlar, a d a m ı n ş a ş k ı n l ı ğ ı n a ya d a alaycı tavrına kar-
216
ş ı , çekingenlik Harthouse'u o n a düşman edebilirdi. A m a
kız ondan hiç etkilenmemiş gibiydi. G ö k kubbeyi bakışla
rıyla degiştirmek bile kolay olurdu bunun yanında.
"Benden istediginizin ne oldugunu biliyor m u s u n u z ?
B e n resmi b i r g ö r e v i ç i n buradayım. B u da başlıbaşına bir
saçmalık ama buradayım. Umutsuzca baglı olmak zorun
da oldugum b i r işim var. B u n u n farkında deg ilsiniz belki
ama durum bu ...
Durum bu veya degil, Sissy'i hiç etkilemiyordu. Bay
Harthouse odada dolaşmaya başlam ı ş t ı .
.. Ayrıca bu son derece saçma. Peşlerine bu d e n l i
düştügüm adamları yüzüstü bırakıp, anlaşılamaz b i r bi
çimde yok o l a c a g ı m ! ,,
cc Yapabileceginiz t e k ş e y i n bu olacagından h i ç kuş
kum yok, Bayım. Buna inanmasam, buraya g e l m e z d i m . »
K ı z ı n y ü z ü n e bakan Harthouse, b i r i k i a d ı m d a h a a t t ı .
«Aman T a n r ı m , ne diyecegimi bilemiyorum. N e saç
m a l ı k ! ,,
Gizlilik konusunda s ö z alma sırası o n a gelmişti.
cc Böyle saçma sapan b i r şeyi g ö z e alırsam aramızda
giz kalacagına e m i n olmak isterim,.,
« S i z bana güvenin, efendim. Ben de size güvenece
g i m . » Şömineye yaslan m ı ş konuşan Harthouse, Enik'le
yaptıgı konuşmayı anımsadı birden. Bu gece Enik kendi
siydi ve bunun n a s ı l olduguna aklı ermiyordu .
.. s a n ı r ı m hiç bir erkek böylesi aptal yerine kondugu
bir durumda kalmamıştır ...
Bir o yana, bir bu yana yürüyor, bir kaşlarını çatıyor
bir gülüyordu. Ç ı k ı ş yolu yok. Başa gelen çekilir. Bu da
çekilecek s a n ı r ı m . Gitmem gerekiyor. "Pekala; gidecegim.
Sözüm s ö z ...
Sissy kalkmıştı. Sonuç onu şaşırtmamıştı ama mutlu
lugu göz lerinden okunuyordu .
.. Başka bir elçinin sizin elde ettiginiz başarıyı elde
edecegini hiç sanmad ı g ı m ı söylememe izin verin. Yalnız-
217
ca aptal yerine konmadım, teslim oldum. D ü ş m a n ı m ı n
a d ı n ı ögrenme onuruna erişebilir miyim?»
« B e n i m a d ı m ı m ı ? » dedi elçi.
« B u gece ö grenmek istiyecegim t e k ad.»
«Sissy J u p e , bayım."
« M e r a k ı m ı bagışlayın. Ailenin y a k ı n ı m ı s ı n ı z ?
« B e n yoksul b i r k ı z ı m . » dedi Sissy . .. B abamdan ayrı
düştüm ve Bay Gradgrind bana acıyıp, evini açtı. O g ü n
bu g ü n d ü r d e o evde yaşad ı m . »
Gitmişti bile.
«Yenilgimi dört d örtlük yapmam için b i r bu eksikt i ! »
diye söylenen Harthouse, koltuga pes edercesine y ı g ı l d ı .
Yenilgi başarıyla gerçekleşti denebilir. Zavallı b i r k ı z , bir
yetim ve James Harthouse yok oldu. James Harthouse
y e n i l g i n i n piramiti oldu artık. Piramit demişken de a k l ı n a
N i l g e l d i . Kagıt k a l e m e s a r ı l d ı ve ( u y g u n hierogliflerle) ş u
n o t u yazdı:
Sevgili Jack, Coketown'ın işi tamam. Çok sıkıldım.
Develerin peşine düşecegim. Sevgilerimle Jem.
Zili ç a l d ı .
« A d a m ı m ı yukarı y o l l a y ı n . »
. . Yatmaya g i t m i ş efendim.»
«Kalkmasını söyleyin, toparlanacagız.,,
İ ki not daha y a z d ı . Biri Bay Bounderby'e; buralardan
gittigini belirten ve gelecek iki hafta içinde nerede oldu
g u n u bildiren bir not. B i r benzerini de Bay Gradgrind'a
y o l l a d ı . Daha mürekkepleri kurumadan Coketow n ' ı n yük
sek bacalarını arkada bırakmıştı b i l e . Karanlıklarda ilerle
yen bir t rendeydi.
Ahlak sahibi kişiler, Bay James Harthouse'ın bu za
manlı yok oluşundan bir t ü r m u t l u l u k duyacag ı n ı , g e ı i y e
d önüp bakt ı g ı n d a dogru o l a n ı yaptıg ı n ı düşünecegini sa
nabilirler. Pek berbat bir işin eşiginden dönerek, kırdı kla
r ı n ı sard ı g ı n ı sanabilirler. Oysa, hiç de öyle o l m a d ı . Başa
r ı s ı z l ı k ve aptal yerine konma ona pek agır gelmişti. B e n -
218
zer durumlarda kalmış kişiler onun başına gelenleri ög
renseler ne derlerdi diye dertleniyordu. Y aşamındaki i ek
dogru davra n ı ş ı hiçbir zaman kabu l l e n e m eyecek, n e ga
riptir ki dogru o l a n ı yaptıgı için hep utanç duyacaktı.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ÇOK K AR ARLI
Bayan Sparsit patron u n u bulana kadar büyük kentte
dörtdöndü. Soguk almıştı; sesi f ıs ı l t ı gibi çıkıyor, o heybetli
gövdesi her an dagılacakmış duygusu verircesine öksü
rüklerle sarsılıyor ama pes etmiyordu. Adamı St. James
Sokagındaki otelinde yakaladı ve üzerine saldırdı. Patla
maya hazırdı ve patladı. Görevini olaganüst b i r zevkle ye
rine getirdikten sonra d a Bay Bounderby'nin kollarında
bayılıverdi.
Bay Bounderby'nin ilk i ş i kad ı n ı silkelemek o l d u . Ka
dını iyileşme evrelerini diledigince yaşamak üzere yerde
bırakıverdi. Ardından da g ü ç l ü ayıltma yöntemleri ve ilaç
larını uygulamaya girişti. Başparmaklarını oguşturup bur
d u , ellerini tokatladı, yüzüne bol bol su, agzından içeri t u z
döktü. Bounderby'nin yaklaşımı etkili olunca, k a dın
k endini yarı ölü bir durumda, Coketown'a dönen ilk trende
buluvermişti.
Bir antik çag kalıntısı olarak ele alındıgında Ba
yan Sparsit'in yolculugun sonundaki görüntüsü i l g i n ç de
nebilirdi. Başka bir açıdan bakıldıgında ise verdigi zararın
çoklugu begeni d u y gusunu hemen yok edebilecek kadar
d ı . kad ı n ı n hapşırıklarına, üst-ba ş ı n ı n perişan l ı g ı n a h i ç al
d ı rmayan Bay Bounderby o n u b i r arabaya tıkıp, Taşev'e
götürdü.
219
Kayınpederin salonuna daldıklarında gecenin geç sa
atleri olmuştu b i l e .
" T a m Gradg r i n d ! ,, dedi Bounderby; u b u h a n ı m . . . B a
yan Sparsit. Bayan Sparsit'i tanıyorsun. Seni şaşkına ç e
virecek şeyler söyleyecek!,,
.. Mektubumu almadıgın belli oluyor,,, dedi Gradgrind.
"Mektubunuzu mu bayım? Şimdi mektupla ugraşa
cak h a l i m i z yok. H i ç kimse şu koşullar içinde Coketown'lu
Josiah Bounderby'e mektuplardan söz edemez .,,
Gradgrind sakin ama kararlı bir biçimde,
u Bounderby, .. dedi; cc Ben Louisa'yla ilgili çok özel bir
mektuptan söz ediyorum."
Bounderby olayın c iddiyetini vurgularcasına birkaç
kez masaya eliyle vurdu:
u G radgrind ben de sana Louisa'yla ilgili olarak bana
gelen çok özel bir haberciden söz ediyorum. Bayan Spar
sit öne ç ı k ı n ! ,,
T a n ı k l ı k etmek üzere çagrılan şanssız kadının sesi
bütünüyle yok o l m u ş , bogazı tıkanmıştı.
Yüzündeki a c ı l ı ifade öyle yogundu ki! Yüzünün şekil
den şekile girişine Bay Bound erby bile dayanamamış ola
cak ki; k a d ı n ı yakalayıp, sarstı.
.. Becerip de söyleyemeyecekseniz bırakınız ben söy
leyeyim! N e kadar soylu akrabaları olursa o l s u n , bir h a n ı
m ı n sesini kısıp, bilyeler yutacagı z a m a n degil bu z a m a n !
Bayan S p a r s i t . rastlantı olarak, k ı z ı n ı z l a ş u lanet o l a s ı be
yefendi dostunuz Bay James Harthouse arasında geçen
bir konuşmaya tanık o l m u ş . "
« Ö yle m i ? ,, d e d i B a y Gradgrind.
u Ö yleel Ve bu konuşma sırasında ... "
« N e oldugunu söylemenize gerek yok. Bay Bounder
by. N e konuştuklarını biliyorum."
" B i liyor m u s u n u z ? Belki k ı z ı n ı z ı n d a nerede oldugunu
biliyorsunuzdur!»
220
"Kuşkusuz. Burada."
" B u rada m ı ? u
.. Dostum Bounderby; ö nce ş u bağırmanıza b i r son
vermenizi istiyeceğim. Lütfen kendinizi kontrol edin. Lou
isa burada. Sözünü ettiğiniz kişiden kurtulur k urtulmaz
buraya s ı ğ ı n d ı . Bu kişiyi size tanıştırmış olmak beni çok
üzüyor. Daha eve yeni gelmiştim ki bu odaya, buraya g e l
d i . Trenle kente i n m i ş . Kentten de berbat b i r fırtına d a bu
raya koşmuş. Geldiğinde deli gibiydi. O zamandan beri
de burada. Kendi iyiliğiniz ve onun iyiliği için sesinizi yük
seltmemenizi rica edeceğim."
Bay B o underby'in gözleri odanın her bir köşesini do
laştı. Yanlızca Sparsit'in olduğu tarafa bakamadılar. S o
nunda d a Leydi Scadgers'in yeğenine dönüp gürledi:
..Pekala hanımefendi! Sunacağınız herhangi bir ö z ü r
varsa duymaya h a z ı r ı z . Elinizde b i r iftira d ı ş ı n d a b i r şey
olmadan koşuşturduğ u n u z için söyleyeceğiniz b i r çift söz
olmalı!
.. B a y ı m , " dedi Bayan Sparsit; u s i n i rlerim öyle bozuk,
s a ğ l ı ğ ı m öyle kötü ki! Size hizmet vereceğim diye mahvol
dum ve şu anda yapabileceğim tek şey ağlamak!»
(Ve ağladı.)
uBen sizin gibi iyi aileden gelen birine yakışmayacak
sözler sarfetmeden önce yapabileceğiniz bir şey d a h a
var: b i r araba bulmanız. Geldiğimiz araba kapıda; sizi bin
d i r i p bankaya yollamama izin v e r i n . Yapacağ ı n ı z en i y i i ş
ayakları n ı z ı dayanabild ı ğ i n izce s ı c a k s u y a koyup, yatma
dan önce de tereyağlı rom içmenizdir ...
Bounderby ağlayan kadıncağızın koluna girdi ve o n u
hapşırıklar arasında arabaya yerleştirdi. D öndüğünde yal
nızdı.
.. y üzünü doğru okuduysam Tam Gradgrind, benimle
konuşmak istiyorsun. İ şte geldim. Yanlızca bilesin ki sinir
lerim ç o k bozuk. Bu iş hiç h o ş u m a gitmedi. Ayrıca k ı z ı n ı n
221
bugüne kadar bana bağl ı l ı k ve saygı gösterdiği de söyle
nemez. Coketown'lı Josiah Bounderby'nin layık o l d u ğ u ,
gereken i l g i y i görmediği ortada. Bu konuda d ü ş ü ndüklerin
olduğu besbelli benim de var. Açıkyürekle söylediklerime
ters düşeceksen, hiç söyleme daha i y i . »
B a y Gradgrind yumuşadığı i ç i n , Bound erby kendini
sertleştirmeye uğraşıyordu. Gradgrind.
cc Sevgili dostum Bound erby . . • • diyecek oldu .
.
KAYIP
BEŞiNCi BÖLÜM
BULU NDU
Gündüz o l d u . gece oldu. Gündüz. gece. S tephen
Blackpool yoktu. Neredeydi? Neden dönmüyordu?
Sissy h e r gece Rachael'ın yanına gidiyor, o küçük dü
z enli odada birlikte oturuyorlardı. Rachael sıkıntıları ne
olursa o l s u n , g ü n ü n ü işle geçiriyordu. Dumandan yılanlar
235
kimin kayıp, kimin b u l u n m u ş olduguna u m a r s ı z d ı l a r . K i m
i y i , kim kötü onları i l g i l e n di rmiyordu. Ş u salt gerçek peşin
den koşan beyefe n d i l e r gibi, çelikten filler d e başlarını sal
layıp duruyordu. Gündüz oldu, gece o l d u . Tekdüzeligi bo
zan hiçbir şey o l m a d ı . Stephen Blackpool'un yoklara ka
rışması bile haber olmaktan neredeyse ç ı k ı p , Coketown'
daki diger makineler kadar şaşkı n l ı k yaratır o l m u ş t u .
cc Korkarı m , » d e d i Rachael; cc bu kentten o n a inanan
yirmi kişi bile ç ı k m a z ! »
S ö z l e r i sokak lambas ı n ı n ışıgında o t u r m u ş , odasını
paylaşan Sissy'e yönelikti. Sissy hava henüz karard ı g ı n d a
g e l m i ş , o n u n işten d ö n ü ş ü n ü beklemişti. Orada öylece
oturmuşlar, dertli sohbetlerini aydınlatmak için de sokak
lambasından daha ı ş ı k l ı b i r şeye gereksinim d u y mamış
lardı.
cc Tanrı b a n a a c ı y ı p da s e n i n l e dertleşmeme olanak
yaratmasaydı, ne yapardım bilemiyoru m ! Aklım yerinde
kalır m ı y d ı , bilemiyorum. Ama sen bana güç ve u m u t veri
yorsun. Koşullar o n u n aleyhinde olabilir ama o temize ç ı
kacakt ı r diyor m u s u n hala ?,,
cc B u n a yürekten inanıy oru m,,, d i y e yanıtladı Sissy .
.. s e n i n ona olan i n a n c ı n ı n dogruluguna gerçekten i n a n ı
y o r u m . O n u k e n d i m t a n ı s a m , ancak bu d e n l i güvenirdim
ona ...
Rachael'ın sesi titriyordu:
cc Ben onu o sessiz hali, iyilige ve dürüstlüge olan bag
l ı l ı g ı y l a tan ı d ı m . Ondan hiç ses çıkmasa, aradan yüz y ı l
geçse d e , Tanrı t a n ı g ı m d ı r , ondan kuşku duyamam. O n
d a n h i ç kuşku duymadım!"
cc Taşev'dekilerin inancı da bir g ü n bu kuşkulardan
kurtulacag ı . E r geç kurtulacak.»
« B u n a i n a n m a l arı bana güç veriyor, .. dedi Rachaeı.
cc Ayrıca burada b u l u n m a n , bana arkadaş l ı k edip, ba
na yardımcı o l m a n , benim bile kuşku altında oldugum bir
dönemde benimle görünm ekten çekinmemen ne büyük
236
bir incelik! Genç h a n ı m a s öylediklerimden utanıyorum.
Ama. . . "
.. Qndan kuşkulanmıyorsun, d e ğ i l mi Rachael?»
cc Bizi birbirimize yaklaşt ı r d ı ğ ı ndan beri hayır. Ne var ki
aklımdan hiç çıkmayan . . . "
Sesi yokolup gitti. Kendi kendine konuşuyor gibiydi.
Sissy tüm dikkatini o n a vermeye çalışıyordu.
cc B i r kişiye duyduğum güvensizlik h e r şeyi gölgeliyor.
Stephen'ın yokoluşuna neden olan kişiye karşı duygula
rım çok karışık. Sanki o dönüp, gelse, a d ı n ı temize çı karsa
başka birinin başı derde girecekmiş d e , o kişi Stephen'ı
buradan uzaklaşt ı r m ı ş gibi geliyor bana. Biri o n u g önderdi
sanki. Yok etti.»
Sissy bembeyaz o l m u ş t u .
« B u korkunç b i r d ü ş ü n c e ...
« Ö ldürülmüş olabileceğini düşünmek korkunç.»
Sissy ürperdi.
cc Ara ara a k l ı m a bu düşünce giriyor. Engellemeye ça
l ı ş ı y o r u m . Sayıları topluyorum, çocukken ezberlediğim te
kerlemeleri tekrarl ıyorum. Ateş basıyor. K i l ometrelerce
yürümek geliyor içimden. Yorgun d a olsam h ı z l ı h ı z l ı git·
m e k istiyorum. En iyisi seninle eve yürüyüp, d önmek."
S i s s y u m u t vermek istiyordu. cc Belki d e , ,, d e d i ; cc dö
nerken hastalanmıştır. Hastalandıysa yol üzerinde kalabi
leceği bir y ı ğ ı n yer var ...
« A m a hiçbirinde yok. Hepsini araştırdılar ve o yok.»
Sissy ·ı steksiz de olsa, kabul e t m e k z or u n d a kaldı.
cc Bütün y o l u yaya olsa bile i k i günde gelirdi. Yürüye-
cek hali yoksa parası var. Mektubun içinde y o l l a d ı m ...
" Y a r ı n ı n iyi haberlerle g e l m e s i n i d i l e y e l i m . Rachael.
Gel, dışarı ç ı k a l ı m . "
Rachael'ın ş a l ı n ı herzaman koyduğu biçimde başına
koymas ı n a yard ı m etti. Ve birlikte çıktılar. Güzel bir gecey
di ve köşebaşları tek tük işçilerle doluydu. Yemek zamanı
oluşu daha büyük kalabalıkları engelliyordu.
237
cc B a k artık telaşlı degilsin. Ellerin bile s o g u m u ş ...
« B i raz yürüyüp, temiz hava alabilirsem daha iyi ola
cagım Sissy. Yürüyemeyince d a h a kötü oluyorum.»
«Kendine sahip o l m a l ı s ı n Rachael. H e r a n Stephen
'ın y a n ı n d a yer alman gerekebilir. Yarın Cumartesi. Degi
şen b i r şey olmazsa. Pazar g ü n ü kırlarda yürümeye ne
dersin? B u seni önümüzdeki hattaya hazırlar. G e l i r m i y
din?"
cc E v e t c a n ı m . "
B a y Bounderby'nin evinin bulundugu sokaga g e l m i ş
l e r d i . Sissy'nin yolu Bounderby'nin kapıs ı n ı n önünden g e
çiyordu. B u nedenle de o tarafa yöneldiler. B i r tren g e l
mişti. B i r y ı g ı n araba ve insan h a r e k e t halindeydiler. Bay
Bounderby'nin evine dogru ilerledikçe hemen önlerinde
ve hemen arkalarında araba sesleri vardı. Tam evin
önüne g e l mişlerdi ki arabanın birinin ani freni onları zıplat
tı ve istemeden de olsa içine baktılar.
Bounderby'nin kapısındaki havagazı lambasının ı ş ı g ı
Bayan Sparsit'i aydınlatmaktay d ı . K a d ı n ı n çok heyecanlı
oldugu gözleniyordu. Kapıyı açmaya çabalarken kadınları
gördü ve durmalarını söyledi.
cc Ne rastlan t ı ! ,, dedi Bayan Sparsit. Arabacı tarafından
çıkarı l m ı ş , ö zgürlügüne kavuşmuştu. cc N e şans! Ç ı k ı n d ı
şarı bayan, yoksa sizi sürükleye sürükleye ç ı k a r ı r ı z ! ,, B u
sözler arabada oturan birine yönelikti. Arabadan çıka çıka
şu kim oldugu anlaşılamıyan yaştı b i r kadın ç ı k m ı ş t ı . Ba
yan Sparsit onun önüne geçti:
"Onu rahat bırakın! Kimse o n a dokunmasın. O b e n i m !
G i r i n içeri bayan ! " Sonra d a ekledi; cc G i r yada z orla sok
tururum!"
Aslında yalnızca böyle b i r manzara karşısında olaya
tanık olanlar ne yapar yapar, gerçek İ n g i l i z başıboşlarına
layık bir biçimde eve d o l u ş m a n ı n bir yolunu bulur ve ne
o l u p n e bittigini ögrenirlerdi. H a n ı mefendi kalıplı birinin
yaşlı b i r kadının gırtlagına sarılmış, olarak o n u bir eve tık-
238
maya çalışması sıradan bir görüntü değildi. Ama Banka
soygunun ü rettiği merak, dedikodu ve giz buna eklenince
tavan başlarına geçecek de olsa olayın peşinden gitmek
kaçınılmaz olmuştu. İ ş t e böylece yirmi, yirmibeş kadar
komşu, Sparsit, kadın, Sissy ve Rachael'ın a rdından eve
doluştular. Bayan Bounderby'nin odasına d a l ı n ı r dalınmaz
da arkadakiler olup biteni iyice görebilmek için iskemlele
rin üzerine çıkıverdiler. Sparsit, 11Bay B o underby'i çağı
r ı n! ,, diye bağır dı. 0Rachael, bu kadını tanıyor m u s un ?,,
" B ayan Pegler b u , 11 dedi R a ch a el.
11T abii ki Bayan Pegler! B a y B ounderby'i çağırın! Her
kes g e r i dur sun!,,
Yaşlı Bayan Pegler, görünmemeye çalışarak örtüleri
nin ve şallarının arasından bir şeyler fısıldadı.
11 Bana hiç anlatma,.. dedi Bayan Sparsit; 11 Sana gelir
k e n yirmi kez söyledim; seni ona ellerimle teslim edece
ğ i m . ..
B a y Bounderby gelmişti. Yanında da Bay Gradgrind
ve Enik vardı. Baba, o ğ u l bir konuşma yapmışlardı. Da
vetsiz konukları gören Bay Bounderby, konukseverden
çok şaşkın görünüyordu.
"Şimdi ne var? Ne oluyor? Bayan Sparsit, açıklayın
lütfen."
Bu eşi bulunmaz kadın; " E fe n d i m ;,, diye söze girdi,
11 B u l m a y ı çok istediğinizi bildiğim birini size bulup getir
mekten çok mutluyum! Sizi rahatsız eden kuşkuları n ı z ı gi
dermek istedim. Bu kişinin nerede olabileceği k onusunda
elimde Rachael'dan edinilmiş birkaç ipucu vardı. Neyse ki
onun kimliğini d o ğrulamak için o d a burada Beraberimde
getirebildim. O gelmek istemedi ve onu getirmek için ol
dukça zorlandım efendim. Size hizmet etmek b e n i m için
bir zevk, bu amaç uğruna aç s u s u z , k al m ı ş ı m , üşümüşüm
hiç önemli değil.»
Bayan Sparsit sustu. Bay Bounderby'nin y ü z ü rahat
s ı z l ı ğ ı n ı gösterecek her türlü r enge g i r m i ş bulunuyordu.
Bayan Pegler öne çıkar ıldı.
239
Bounderby'nin tepkisi hiç beklenmedik o l d u .
u N e d e m e k istiyorsunuz Bayan? N e yapmaya çalışı
yorsunuz? Soruyorum Bayan Sparsit; amacınız n e ? 1 1
« A m a n efendim, . . dedi Bayan Sparsit: s e s i var y o k g i
b i çıkıyordu.
«Siz n e d e n kendi işinize bakmıyorsunuz?» diye gür
ledi. Bay Bounderby; .. s e n i m aile sorunlarıma n a s ı l v e ne
cesaretle burnunuzu sokars ı n ı z ! ,,
Bayan Sparsit'in bu en gözde organına yapılan sataş
ma o n u h a z ı r l ı k s ı z yakalamıştı. Bir iskemleye kalıp gibi y ı
ğ ı l d ı . Gözleri Bay Bounderby'deydi. D o n u k bedeni gibi
donmuş görünen eldivenlerini birbirine sürtüp duruyordu.
Bayan Pegler'se, .. Bir tane J o s i a h ' ı m b e n i m ! " diye a ğ l ı
yordu; . . c an ı m o ğ l u m ! Suç bende değil J o s i a h . B u h a
n ı m a defalarca y a p t ı ğ ı işi beğenmeyeceğini anlattım ama
beni d i n l e m e d i . "
. . s e n i buraya getirmesine n asıl izin verirs in? Şapka
s ı n ı yırtamadın m ı ? B i r dişini kıramadın m ı ? Yüzünü gö
z ü nü t ı rmalasan olmaz m ı y d ı ? 1 1
« C a n ı m o ğ l u m ! O n a karşı g e l i r s e m polislerle gelece
ğini söyledi. Kendi ayağ ı m l a g e l m e m i n benim için daha iyi
olacağ ı n ı söyledi. Böyle, böyle güzel bir evde olay çıkart
m a m ı n iyi o lmayacağ ı n ı söyledi ... Bayan Pegler bu sözleri
söylerken gururla duvarlara bakıyordu. .. s e n i m soylu,
heybetli o ğ l u m ! Ben hep sessizce, gölgelerde yaşadım.
Anlaşmamızı hiç bozmadım. Senin annen olduğumu hiç
anlatmadım. Seni uzaktan sevd i m . Arada bu kente gelip
de s e n i görmeye çalıştıysam, bunu h e p g i z l i c e , uzaktan
yaptım. Sonra da çekip, gittim ...
Bay Bounderby u z u n y�mek masası boyunca gidip,
geliyordu. Elleri c ebindeydi. izleyiciler Bayan Pegler'ın ya
karı ş l a r ı n ı n h e r s ö zcüğünü yutmakta, h e r sözcükle de
gözleri daha da yuvarlaklaşmak.taydı . Bayan Pegler sö
z ünü bitirdiğinde Bay Gradgrind konuştu;
.. o na karşı gösterdiğiniz insanlık d ı ş ı , doğa dışı dav-
240
ranıştan sonra şimdi ç ı k ı p cc oglum u diyebilmeniz beni çok
şaşırtıyor, Bayan."
.. Ben m i insanlık dışı davran m ı ş ı m . Ben m i dogaya
karşı g e l m i ş i m ! C a n ı m o g l u m a , öyle m i ? " diye bagırdı,
Bayan Pegler .
.. c a n ı n ı z m ı ? Şu vars ı l l ı g ı o n u can ı n ı z yapabilir. Ama
ona çocukken sırt çevirip, alkolik bir büyükannenin e l i n e
bırakıp giderken c a n ı n ı z degildi s a n ı r ı m . . .
« B e n m i Josiah'yı bırakm ı ş ı m ! Tanrı s i z i affetsin B a
y ı m . Bu ç ı l g ı n , bu kötü düşüncelerinizden d o l a y ı s i z i ba
g ı ş l a s ı n . Josiah dogmadan önce kollarımda ölen zavallı
anacıgımın anısına yapt ı g ı n ı z saygısızlıgı da bagışlasın.
Dilerim bundan pişmanlık duyar v e gerçegi ögrenirsiniz."
Ö yle içten öyle yaralanmış görünüyordu ki; Bay
Gradgri n d ' ı n o an farkına vardıgı olasık onu aptallaştırdı.
İkinci kez konuştugunda s e s tonu daha yumuşaktı.
«Oglunuzu sokaklarda b ı raktı g ı n ı z ı yadsıyor m u s u
nuz?,,
..sokakta m ı ? Hayır efendim! Böyle bir şey hiç olma
d ı ! O da biliyor. Biz basit insanlardık. A m a onu çok se
verdik. O okusun yazsın diye, ne sıkıntılara katlandık. Bu
nu kanıtlayabilirim. Defterleri hala bende ... Sesi gurur do
luydu. «Babası o sekiz yaşı ndayken ölünce, annesi onu
çıraklıga verdi. Tek gurur kaynagı, dayanagı ogluydu. O
da çok çalışkandı ve iyi bir ustaya düştü. Zengin oldu.
Ayrıca oglum anlatmasa d a ben anlatac a g ı m ; annesini
de hiç unutmadı. Küçük bir dükkanım var ama o bana
her yıl otuz sterlin gönderir. Para bana fazla aslında, bi
riktiriyorum. bunun karş ı h g ı n d a da onu rahatsız etme
memi , ondan hiç söz etmememi istedi. Ben de hiç söz
etmedim. Y anlızca yılda bir kez g e l i p , uzaktan bakardım
o kadar."
Zavallı yaşlı kadın .. Dogru olan da buydu ... diye de
vam etti; "Benim kendi köyümde kalmam en iyisiydi. Bu
rada olsam bir y ı g ı n yakışıksız şey yaparım. Orada mut
ZorZamanıartF. 1 6 241
l u y u m . J o s i a h ' l a g u r u r duyuyorum. Karşılıksız sevebiliri m !
S i z ı n kuşku ve iftiralarınız için sizin adınıza utandım, B a
y ı m . Buraya i l k kez geliyorum v e oğlum istemediği i ç i n de
gelmek istemedim. Zorla getirilmeseydim, h i ç g e l m e z d i m .
B e n i o ğ l u m a a n a l ı k edememekle suçlad ı ğ ı n ı z i ç i n utanma
nız g erek! Oğluma bakın, ne demek istediğimi a n l a r s ın ı z . "
i zleyicilerden Bayan Pegler'a a cı d ı k l a r ı n ı gösterir b ir
uğultu yük selmişti. Bay Gradgrind hiç istemediği bir du
ruma düşmüştü. Bu k onuşmalar sırasında bir a şa ğı bir
yukarı yürümesini sürdüren, gittikçe daha da kızaran Bay
Bounderby, en sonunda durdu:
.. Burada bulunanların ilgisiyle n e d e n v e nasıl onurlan
d ı r ı l d ı m bilemiyorum ama nedenini sormayacağ ı m . Eğer
görüp, görecekleri bittiyse gitmelerini rica edeceğim. Bit
mediyse de gitmelerini rica edeceğim. Aile sorunları konu
sunda herkesin önünde söylev vermek gibi niyetim yok,
yapacak da d e ğ i l i m _ Benden bu konuda açıklama bekle
yenler düşkırıkl ı ğ ı n a uğrayacaklardır. Hele hele T a m
Gradgrind . . . B a n k a S o y g u n u konusuna g e l i n c e ; annemle
ilgili bir hata y a p ı l m ı ş t ı r _ Biri ü zerine vazife olmayan işlere
burnunu sokmasaydı, böyle bir hata da o l m a z d ı . Ben böy
lelerinden nefret e d e r i m ! Hepinize iyi geceler!"
H e r ne kadar Bounderby kesin konuşmuş, kapıyı ar
dına kadar açmışsa da, üzerine bir sersemlik g e l d i ğ i apa
çık ortada yd ı . K ülahı düşmüş, keli görünmüştü. Alçakgö
nüllülüğün zorba sı, ü n ü n ü bir y ı ğ ı n yalan üzerine kurduğu,
böbürlenmeleri sırasında dürstlükten çok uzaklaştığı için
çok gülünç bir d u r u m a düşmüştü. Soy sopunun soylu ol
duğunu söyleseydi ancak b u kadar gülünç olabilirdi. Ger
çeği dört bir yana savuraca k l a r ı n ı , kente yayacaklarını bil
diği insanlara kapıyı gösterirken, h e r zaman olduğundan
daha d a zavallı görünüyordu. Zorbanın kanatları k ı r p ı l m ı ş t ı
sanki. Ş u talihsiz Bayan Sparsit ise m u t l u l u k v e başarı n ı n
doruğundan, umutsuzluğun çamuruna düşmüş kadar ol
muştu. A m a o b i l e Coketown'lı Josiah Bounderby'den,
242
k e n d i n i yoktan var etmiş, i n a n ı l m a z martavalcı Josiah Bo
underby'den daha iyi d u r u m d a sayılırdı.
Rachael ve Sissy Bayan Pegler'ı oglunun evinde bı
raktılar. Birlikte Taşev'e yürüyüp, ayrıldılar. Bay Gradgrind
d a onlara yetişmiş, yol boyunca Stephen Blackpooldan
gerçek bir ilgiyle söz etmişti. Bayan Pegler'a duyulan kuş
kuların dagılması Stephen'ın i ş i n e yarayacakt ı .
E n i k ' e g e l i n c e : Bütün bunlar o l u p biterken B a y Boun
derby'nin yanı ndan hiç a y rılmamıştı. Bay Bounderby ger
çekleri o n u n yanındayken ögrendigi sürece kendini gü
vencede hissediyordu. Ablasını görmeye gitmiyordu. Eve
döneli beri onu yalnızca bir kez görmüştü. A b l a s ı n ı n s a ka
ba saba, m i n n e t duygusundan uzak kardeşi konusunda
kuşkuları vardı ama b u n l a r ı dile getiremiyordu. Bu belli
belirsiz olasıl ıklar Sissy'nin de aklından geçmemiş degildi.
Rachael birinin Stephen'ın dönmesini engellemiş olabile
c eginden söz edince, aklına Enik gelmişti. Aslında Louisa
soygunla i l g i l i olarak Tom'u suçlayıcı hiçbir şey söyleme
mişti. Bu konuda Sissy'le Louisa arasında paylaşılan bir
şeyler yoktu. Bir kez olaydan habersiz olan baba aklaş
m ı ş başını eline dayadı g ı n d a , göz göze gelmişler ve bu
bakış kuşkularını birbirlerine iletmişti. İ kisi de biliyordu.
Korku öyle büyüktü ki, bir gölge gibi üzerlerinde d o l a n ıyor
du.
B u arada E n i k sahte bir neşe ve güvenle geziyordu.
Stephen Blackpool h ı r s ı z degilse, neden ç ı k ı p gelmiyor
d u ? Neden peki?
Bir gece daha. Bir gün ve bir gece daha Stephen
Blackpool'dan haber yok. N e redeydi bu adam? Neden
d ö n m üyordu?
243
ALTINCJ BÖLÜM
YILDIZLAA
YEDİNCİ BÖLÜM
ENİK AVI
258
t a n ı d ı g ı kimseye rastlam amıştı ve Bay Sleary'nin de yar
d ı m l a r ı y l a Tom'u o gece Livepool'a gönderme kararı ver
mişti. Onunla birlikte hiçbiri gidemezdi. Bu nedenle güve
nebilecegi bir aracıya, To m ' u n masrafı ne olursa olsun
Kuzey ya da Güney Amerika'ya gidebilecegi bir gemiye
b indirilmesi için b i r mektup hazırladı. Aslında en kısa z a
m a n d a onu buradan uzaklaştıracak i l k gemi nereye gider
se gitsin, Tom o gemide o l m a l ı y d ı . i şini bitirince Sirk'in bo
şalmasını beklemeye koyuldu. Birazdan Bay Sleary'nin
kapının önüne b i r iskemle atıp, bir puro yaktıg ı n t gördü. A
dam yaklaşması için z e m i n yaratıyor gibiydi.
Kapıya yaklaşınca, Bay Sleary, .. E m r i nizdeyim Beye
f e n d i .,, dedi; .. Beni ararsanız, burada bulursunuz. Ü zerim
deki .�u g ü l ü n ç giysilere lütfen a l d ı r m a y ı n ...
Uçü birlikte çadıra geçtiler. Bay Gradgrind Palyaço'
nun ortada duran taburesine çöktü. Arka s ı ralardan birin
de, uoglu m,, demek zorunda kaldıgı, gölgelere s ı g ı n a n
E n i k oturuyordu. Ü zerinde teşrifatçıların giydigi türden
abartılı bir ceket vardı. Kollarının agızları kocamandı. Dize
kadar bir pantalon giymiş, koca tokalı ayakkabılar ayagın
da, g ü l ü n ç bir şapka başında, öylece duruyordu. Ü zerine
uygun hiçbir şey yoktu. Kıyafet kaba b i r kumaştan yapıl
m ı ş , güvelere de ziyafet çekmişti ki d e l i k deşikti. B u gü
lünç kıyafete, korku ve sıcaktan eriyip akan makyajı da
eklenince berbat bir görüntü veriyordu. Gözleriyle tanık ol
masa, Bay Gradgrind, o «örnek,, çocuklarından birinin bu
hallere düşecegine hayatta inanamazdı!
Enik b i r süre yaklaşmamakta direndi. Sonunda
Sissy'nin yakarışlarına boyun egerek yanlarına i nd i . Loui
sa'ya orada yokmuş gibi davranıyordu. Sıraları teker teker
atladı, telaşla gösteri çemberinin dibine kadar geldi. Ba
basından elverdigince uzak olmaya çalışıyordu.
«Bu iş nasıl oldu?» diye sordu babası.
«Hangi iş nasıl oldu ?,, dedi o g u l .
« B u soygun . . . S e s i , "soygun» derken a z ı c ı k yüksel
mişti.
259
" B i r gece kasayı kendim zorlayıp açtım. Giderken de
aralık bıraktım. Bulunan anahtarın b i r eşini yaptırt m ı ş t ı m .
O sabah o n u d a yere bıraktım. O n u n l a a ç ı l d ı g ı s a n ı l s ı n is
tiyordum. Parayı bir kezde a l m a d ı m . Her akşam benim
kasamdakileri yatırıyormuş gibi yapıyor ama yatırmıyor
dum. İ şte artık her şeyi biliyorsu n .. ,
« B a ş ı m a y ı l d ı r ı m düşseydi böyle şaşırmazd ı m ! » dedi
baba.
« N e d e n?,, dedi o g u l ; " B i r y ı g ı n insan kendilerine gü
ven duyulan i ş l erde çalışıyorlar. B u n lardan birçogu d a hiç
de dogru olmayan işler yapıyor. Defalarca bunun böyle ol
dugunu senden duymuşumdur. B u işin kuralı böyle der
d i n . Kurallara ben ne yapabilirim k i ! Başkalarını böyle
avutabildigine göre kendini de avutabilirsin!»
Baba yüzünü ellerinin içine gö mdü. Ogul ise tüm aca
ipligi içinde saman çöpü kemirmekteydi. Ellerinin üzerinde
sarkan kumaş erimiş oldugundan elleri m aymun eli gibi
görünüyordu. Akşam karan l ı g ı h ı z l a çöküyordu. Boyaları
n ı n altından huzursuz bakışlarla babasına bakan gözleri
nin akları yaşam belirten tek şeydi sanki.
cc liverpool'a götürülüp, oradan yurt d ı ş ı n a gönderil
melisin.»
" K o rkarım ö y l e . Burada oldugumdan daha kötü ola
mam herhalde. Bildim bileli mutsuzdum .. ,
Bay Gradgrind kapıya kadar gidip, Bay S l eary'yle
döndü ve bu a c ı n ı l a s ı yarat ı g ı n n a s ı l gönderilebilecegi s o
rusunu o n a yönetti.
" B e n de bunu düşünüyordum, Efendim. Yitirilecek
z am an ı n ı z pek yok. Demiryotu buradan yirmi mil ötede.
Yarım saat sonra bir araba var. B u n u n l a posta trenine ye
tişebilir. Tren o n u dogruca Liverpo o l ' a götürecektir.,,
« Ş u n u n haline bakın!,, diye inledi Gradgrind; "Hangi
araba o n u bu haliyle . . . ..
"Böyle gidecek d e m i y o r u m,,, dedi Sleary. Bana beş
da�:;ika verin onu bizim kostümlerle donatır, adama benze-
260
'
tirim. Çabuk karar vermelisiniz Bayım. Bira bulmalıyız. Ka-
r a boyaları çıkarmak için biradan iyisi yoktur."
Bay Gradgrind izin verdi. Sleary bir kutudan b i r kos
tüm, bir şapka ve diger gerekli malzemeyi çıkardı. Para
vanın arkasında üstünü degişen Enik'in suratını da birayla
temizleyiverdiler. Bembeyaz oluverdi.
.. H a y d i , ,, dedi Bay Sleary; « Ş i m d i arabaya gidelim.
Ben seninle gelirim, sen arkaya binersin, seni benim
adamlarımdan biri sanarlar. Ailenle vedalaş ama kısa
kes!u Düşünceli davranan, Bay Sleary onları yalnız bı
raktı.
.. İ şte mektubun, .. dedi, baba; .. gerekli olan h e r şey
s a n a verilecek. P i ş m a n l ı k ya da iyi davran ışlarınla işledi
g i n bu a k ı l a l m a z suçun bedelini ödemeye çalış. Bana elini
ver, benim zavallı o g l u m . Tanrı da b e n i m seni bagışladı
g ı m gibi b a g ı ş l a s ı n! ,,
Suçlunun bu s ö z l e ve a c ı k l ı ses karşısında gözleri ya
şarmıştı, ama Louisa kollarını açınca onu itti.
.. Hayır. Sana söyleyecek tek bir s ö z ü m y o k ! u
. . sana d u y d u g u m o n c a sevgiden s o n r a b ö y l e m i ayrı
lacagız? Tam?»
..sevgin m i ? N e sevgi ama! Bounderby'i b i r başına b ı
rak, e n yakın dostum Bay Harthouse'ı postala, ben tehli
kedeyken de, çek evine dön! N e sevgi! Agların etrafı m ı
nasıl sard ı g ı n ı göre göre olup biteni anlatman m ı sevgi?
Sen benden çoktan vazgeçtin. Beni hiç sevmedin s e n ! u
.. çabuk o l u n ! » B a y Sleary kapıdaydı.
Bir kesmekeş içinde çıktılar. Louisa aglıyor, onu
bagışlad ı g ı n ı , h e r şeye karşın onu sevdigini söylüyordu .
.. Bir g ü n gelecek, böyle ayrıldıklarına Tam da pişman ola
cak,, t ı . İ şte tam bu sırada karşılarına t a n ı d ı k biri ç ı k t ı . ö
nünde duran Sissy ve Bay Gradgrind, o m u z u n u tutan Lo
uisa kalakalmışlardı.
Bitzer'dı g e l e n ! Nefes nefese, o ince dudakları ayrık,
burun delikleri büyümüş, kirpikleri titremekte olan solgun
261
yüzü daha da solgunlaşmış bir Bitzer. Son görüştüklerin
den bu yana hiç durmamacasına onları kovalamış gibi bir
hali vardı.
«Planları n ı z ı bozdugum için ö z ü r dilerim," diyordu;
uama at cambazlarının beni atlatmalarına izin veremem.
Bay T o m benimle gelecek. H a z ı r g i y i n m i ş d e . Onlarla de
gil, benimle gelecek!u
Enik'in yakasına yapışmıştı. Onun elindeydi artık.
SEK/ZJNC/ BÖLÜM
DÜŞÜNCELER
263
de herşeyin paras ı n ı n ödenmesi gerekliligiydi. Hiç kimse,
hiç bir şeyi karşılıksız alamazdı. Her şeyin parasal bir de
geri vardı. Şükran duygusu anlam s ı z d ı . i nsan yaşam ı n ı n
her santimi a l ı n ı p satılacak b i r maldı. Cennet'e böyle g i r i l
miyorsa, o r a n ı n p e k p ol i t i k v e ekonomik b i r yer o l d u g u
söylenemezdi. B u da, orada i ş i m i z y o k demekti.
.. Egitimim için ödenen paranın az bir şey oldugunu
yadsıyamam. A m a bu davamı daha da güçlü kılıyor. U
cuza g e l m i ş i m . B u d a kendimi p ahallıya satmamı gerekti
riyor ş i m d i . "
Louisa v e Sissy'nin aglamaları o n u biraz huzursuz e t
mişti aslında .
.. Lütfen yapmayın, .. d e d i ; . . Bu i ş e yaramaz yalnızca
s i n i r bozar. Bay Tom'a karşı b i r garezim v a r sanıyorsunuz
ama bu dogru degil. Onu Coketown'a götürme kararım tü
müyle mantık çerçevesinde a l ı n m ı ş bir karar. Bana dire
necek olursa Dur! H ı r s ı z ! diye b a g ı r ı r ı m ama direnmeye
cektir. Kuşkunuz olmasın ...
B ü t ü n bu doktrinleri dikkatle dinleyen Bay Sleary, sa
bit gözü kadar sabit duran fırıldak gözüyle öne ç ı k t ı :
" B a k ı n B a y ı m ; S i z de k ı z ı n ı z da o g l u n u z u n n e dolap
lar çevirdigini bilmedigimi, bilmek de istemedigimi biliyor
sunuz. K ı z ı n ı z a söylemiştim. Zamparalık filan s a n m ı ş t ı m .
A m a o g l u n u z banka soyduysa b u ç o k ciddi b i r suçtur. B u
delikanlının d a belirttigi gibi ciddi b i r suçtur v e b e n bu i ş e
bulaşmak istemem. Bu nedenle de b u d e l i k a n l ı n ı n yanına
geçer d e , o h a k l ı d e r s e m , bana kızmayın! S i z e n e yapa
bilecegimi söyleyeyim: Sizi trenyoluna kadar indiririm.
Bundan ötesine karışmam ama bu kadarını yaparı m , "
dedi.
S o n dostları n ı n da onları yüzüstü bırakması, Louisa'yı
yeniden hıçkırıklara, Bay Gradgrind'ı d a üzüntüye bogdu.
Sissy i s e o n u dikkatle izliyordu ve o n u yanlış anlamamıştı.
Sleary, dışarı çıkarlarken fırıldak gözünü devirip, Sissy'nin
geride kalmasını sagladı. Kapıyı kilitlerken heyecanlıydı:
264
«Beyefendi sana arka ç ı k t ı . Ben de Beyefendi'ye arka
çıkacagım. Dahasını da yapacag ı m . Şu şaklabana dersini
verecegim. Konuşma d ı ş ı n d a her şeyı yapabilecek bir
atım var. Childert'in sürerse saatte onbeş mil gidecek bir
midillim var. Adamı yirmidört saat aynı yere mıhlayacak
bir köpegim de var. Git, genç adama s öyle: Atı danset
meye başlayınca korkmas ı n . Midillinin çektigi bir araba
görecek. Arabayı görünce atlasın, ben o n u alacagım. Be
n i m at sabaha kadar danseder durma z sa, ben de Sleary
d e g ilim! Çabuk!»
On dakika geçmemişti ki, ayagında terlikleri p azarı
dolaşan Bay Childers haberdar e dilmiş, Bay Sleary'nin
planı yürürlüge konmuştu.
Köpegin Bay Sleary etrafında z ıp l a m a s ı n ı izlemek, o
nun dönen gözüyle Bitzer'ın hedef oldugunu belirtmesini
görmek p ek ilginçti. Karanlık bastıktan hemen sonra yola
çıktılar. iyi yetişmiş köpek Bitzer'in yanında koşmakta, gö
zünü ondan ayırmamaktaydı. İ nmek isterse diye, tekerle
g i n yanından ayrılmıyordu.
Geride kalan üçlü, geceyi heyecan içinde bekleyerek
geçirdi. Sabah sekizde Bay Sleary'yle köpegi d öndüler.
Durumdan hoşnut g örünüyorlardı.
ccH e r şey yolunda, Beyim,, dedi Bay Sleary; 0 0 glu
n u z şimdiye kadar gemisine binmiştir. Buradan ayrıldıktan
bir buçuk saat sonra C h i lderth onu a l d ı . Atı ise polkasını
sürdürdü. (Dizginleri e limde olsaydı düşüp kalana kadar
da s ürdürürdü!) Şimdi uyuyor. O rezil herife gelince, arka
larından segirtmeye çalışıyordu ki bi zim köpek o n u yere
yıkıverdi. Ben atı çevirdim, biraz bekledik. Saat altıbuçuk
o l m u ş t u . ..
Bay Gradgrind adamı teşekkürlere bogdu ve kendi
sine bir armagan verecegini ima etti.
« B e n para istemem, Beyim ama Childerth'ın bir ailesi
var. Ona birbeş sterlin verirseniz reddedecegini hiç san
mıyorum. Köpege bir tasma, ata yeni bir dizgin alırsanız,
265
ona da hayır diyemem. Brendi ve su derseniz, bakın o n a
d a h a y ı r yoktur b e n d e . Kumpanyadakilere b i r a z harçlık
verirseniz, herkesi m u t l u edersiniz. Adam başı üç gibi,
fazla m ı o l u r ? u
Şükran duygularını yansıtan bu ufak tefek armagan
ları vermek Gradgrind'ı mutlu e tmişti. Aslında bu büyük
hizmet karşılıgında pek az verdigine i n a nıyordu .
.. Tamamdır, Beyim. Arada biz binicileri destekleyici
k on uşursanız, ödeşmiş oluru z . Şimdi k ı z ı n ı z bize izin ve
rirse. Sizinle yalnız k onuşmak istiyorum ...
Louisa'yla Sissy yan odaya geçtiler. Bay Sleary bren
diyle suyunu karıştı rarak konuştu:
"Köpeklerin olaganüstü hayvanlar olduklarını söy
lememe gerek yok sanırım ?,,
.. j çgüdüleri şaşırtıcıdır ,.. dedi Bay Gradgrind .
. . Nedir bilmiyorum ama şaşırtıcı oldukları dogru. B i r
köpegin s i z i arayıp b u l m a s ı , kilometreleri katetmesi i na nı l
maz bir şey!u
« K o k u duyuları olaganüstüdür ...
" B i l e m e m Beyim ama bir köpek beni buldu. Bulma bi
çimine bakarsanız başka b i r köpege yolu sormuş sanırsı
n ı z . Gidip, Sleary diye birini tanıyor musun ahbap? At iş
lerinde çalışır, iri yarı biri, takma gö zlü? demiş sanki. Ö bür
köpek d e ben tanımam ama tanıyan b i r köpek biliyorum
demiş d e , öyle beni bulmuş. Bu kadar çok dolaştıgıma
göre b e n i tanıyan b i r y ı g ı n köpek olmalı. Sleary mi? Slear
y? B i r arkadaşım ondan söz etmişti. Sana onun adresini
vereyim diyecek bir yıgın köpek!,,
Gradgrind azıcık şaşırmış gibiydi.
Kadehini a g z ı n a degdiren Selary devam etti;
.. H e r neyse! S a n ı r ı m ondört ay kadar önce Chester'
deydik. Çocukları toparlamış işe başlıyorduk ki bir köpek
geldi. Yorgundu, topallıyordu ve kör olmuş gibiydi. Çocuk
lara dogru gitti ve sanki belirli bir çocugu arıyormuş gibi
hepsini teker teker dolaştı. Sonunda bana geldi. Son bir
266
gayretle ayaga kalkıp, bana yaslandı, kuyrugunu salladı
ve düşüp ö l d ü . Merrylegs'di B a y ı m ...
11 Sissy'nin babasının köpeg i ! ,,
11 Tetilia'nın babasının yaşlı köpegi. Köpegin bana g e
lişinden babasının çoktan ö l m ü ş oldugunu anladım. J o
sephine ve Childenth'le s i z e y a z ı p yazmama konusunda
çok tartıştık. Sonunda yazmamaya karar verdik. Neden
onu ü zelim, neden aklını bulandıralım dedik. Babası onu
terk mi etti yoksa kendisiyle sefil olmasını mı e ngelledi,
bunu hiç bilemeyecegiz.»
" Babasının alması için gönderdigi ilaç şişesini hala
saklıyor ve son nefesine kadar onun sevgisine inanacak.»
Bay Sleary'nin dalgın bakışları bardag ı n ı n dibindeydi.
« B u iki şeyi düşündürüyor. B i r i : B u dünyada sevgi
diye bir şey var. Her şey çıkar üzerine kurulu degil. İ k i :
Sevg i n i n hesabı fark l ı . N e l e r yaptıracag ı n ı kestirmek güç.
Şu köpegin yaptı g ı n a bakın_,,
Bay Gradgrind pencereden dışarı bakıyordu. Sessiz
kalmayı yegledi. içkisini bitiren Bay Sleary, h a n ı m ları geri
çagırdı.
cc Tetilia, beni öp de vedalaş a l ı m . Küçük hanım;
Tetilia'yı sevdiginizi, o n a bir kızkardeş gibi davrand ı g ı n ı z ı ,
o n a güvendiginizi görmek beni çok mutlu etti. D i l e r i m kar
deşiniz de sevginize l a y ı k o l u r ve size m u tl u l u k verir. Be
yefendi, ilk ve son k e z tokalaş a l ı m . Bizim gibilere lütfen
kızmayın. i nsanların eglendirilmeleri de gerekli. Hep ögre
niyor, hep çalışıyor olamazlar. Bizler de gerekliyiz. Akıllıca
olanı, insancıl olanı y a p ı n ve bizim v a r l ı g ı m ı z ı kabullenin.
İ çimizde iyi olan ortaya ç ı k s ı n , k ötü olan d e g il!ıı
Kapıdan çıkar çıkmaz, b a ş ı n ı tekrar uzattı ve cc B e n d e
a g z ı m h i ç laf yapmaz s a n ı r d ı m !,, diye ekledi.
267
DOKUZUNCU BÖLÜM
SON
269
Bounderby örgü sepetine içinde bir çek olan bir zarf
bıraktı.
cc B e n c e denemeye de{ler. Ne zaman gitmek isterse·
niz, gidebilirsiniz. Yalnızca, bu süre içinde yemeklerinizi
rahatsız edilmeden kendi başınıza yerseniz daha iyi olur.
B e n Coketown ' l ı Josiah Bounderby'im ne de olsa! Sizin
yeteneklerinizi g ü n ı ş ı {l ı n a çıkarmanıza engel oldu{lum
için beni ba{lışlay ı n . "
Kadın kendini tutamadı:
.. şu tablo konuşabilseydi size onun b i r budalanın res·
mi oldu{lunu ilk düşündü{lümden bu yana çok zaman geç·
ti{lini anlatırdı! Resim gerçe{linden üstün - başkala r ı n ı n
midesini bulandırmıyor. B i r budalanın yaptıkları y a d a söy·
!edikleri kimseyi şaşırtamaz, kimseyi sinirlendiremez. B i r
budalanın yaptıkları yalnızca nefret uyandırır.»
Bayan Sparsit'in yüzündeki ifade Bay Bounderby'e
duydu{lu nefreti yaşatmak için bastırılmış bir madalyon g i ·
biydi. Adamı tepeden tıma{la süzdü, yanından h ı ş ı m l a g e ·
çip, merdivenlere y ö n e l d i . K a p ı y ı kapayan B a y Bounder·
by, şöminenin ö n ü n e dikilip gelecek için tahminde bulun·
m a y a koyuldu.
Gelecek ona nasıl görünüyordu? Kadınların cephane
li{linde bulunan tüm silahlarla birbirlerine saldıracak olan
Sparsit ile Leydi Scadgers'ı g ördü. Şu, illeti nedir b i l i n m e z
aya{lı yüzünden yata{lından kalkamayan, hastal ı k l ı , huy·
suz, ezici Leydi Scadgers'ı, o havasız evinde, yetersiz ge·
lirini yiyip bitirirken izledi. Bitzer'ı, yeni sa{! kolunu, Tom'un
yerini alan yetenekli, s a d ı k genç olarak ele güne tanıştır·
d ı {l ı n ı d a gördü m ü ?
Efendisinin yeteneklerine yürekten ba{llı Bitzer! Tom'u
neredeyse yakalamamış mıydı? Vasiyetini yazdı{lında yir·
mi beş hilebazın Coketown ' l ı Josiah Bounderby adını a l ı p ,
Bounderby Malikanesinde y e m e k yiyece{lini, Bounderby
Binasında uyuyup, Bounderby Kilisesine gidip, Bounderby
topraklarınca beslenece{lini de gördü mü? B u kendini be·
270
genmişlik örnegi vasiyetname yüzünden saglıkh midelerin
yirmi beş Bounderby'nin ürettigi Bounderby z ı rvalarıyla
bulanacagını d a görebildi mi? Beş yıl sonra Coketown so
kaklarında ölecek olan Coketown'lı Josiah Bounderby'i
gördü mü? Vasiyetnamenin o günden başlayarak yag
maya, sahtekarlıklara yol açacag ı n ı , hi zmet getirmeyip,
kötü örnek olacag ı n ı ? Sanmıyorum. Oysa tablosu hepsini
görecekti.
Aynı g ü n , aynı saatte Gradgrind da odasında o turmuş
düşünüyordu. O neler görebiliyordu? O güne degin ödün
vermedigi savlarının koşulların denetimine, gerçeklerinin
ve sayılarının da y a z g ı , umut ve İ nsan sevgisinin hizme
tine girdigini görebiliyor muydu?
Saçları a k ak olmu ş bir adamın toz toprak içindeki de
girmenlerde Cennetin Uçlüsü'nü ögütmedigini görebiliyor
du. Son günlerin politikacı dostlarının ondan uzaklaşaca
g ı n ı seçebiliyor muydu? U l u s u n bu .. çöpçü.. takı m ı n ı n yal
n ı z c a diger çöpçülerle a l ı p verecegi oldugu, Halk denilen
o soyutlamayla alıp verecekleri oımadıgının kabul edile
cegi g ü n geldiginde nerede olacaktı? Adamlarını tanıyor
du. Bunu kestirebilecegi açıktı.
Aynı günün akşamında Louisa, eski günlerdeki gibi
ateşi izliyordu. Yüzündeki ifade yumuşamıştı. O ne kadar
uzagı görüyordu acaba?
Altta babas ı n ı n imzasıyla bastırılmış duvar afişlerinde
dokumacı Stephen Blacpool aklanıyor, tahrik unsuru ve
egitim ek sikligi gerekçeleriyle hafifletilse de Enik'in suçlu
l u g u açıklanıyordu. Bunları görmek kolaydı. ö tesi?
Rachel adlı bir işçi k a d ı n ı n , uzun bir hastalıktan sonra
fabrika'ya dönecegini, Coketown'lı işçilerin arasında ola
cagmı ve bu düşündürücü güzellikte, sürekli siyahlar g i
y e n kad ı n ı n sarhoş, sefil b i r kadını k o l l a y ı p koruduguna ta
n ı k olacak mıydı? Rachel kentte zaman zaman onu araya
cak, ona yalvaracak, onun için aglayacaktı. Elden ayaktan
düşene kadar hiç yüksünmeden çalışacak, hep çalışacak
271
olan, sakin, tatlı, hatta neşeli denebilecek bir kadın göre
biliyor muydu Louisa?
Bütün bunlar olacaktı.
B i r de binlerce mil ötede yapayanlız b i r erkek kardeş
vardı. Gözyaş l a r ı n ı n lekelediği kağıtlara ablas ı n ı n haklı
çıkt ı ğ ı n ı , o n u n y ü z ü n ü görebilmek için tüm z e nginliklere
arkas ı n ı d önebileceğini yazacaktı. Bu kardeş onu görmek
için yola düşecek ama yolda hastalanacakt ı . Sonra b i r ya
bancının elinden . . ş u gün, şu hastanede öldü. Pişmanlık
içindeydi ve size olan sevgisiyle gitti. Son söz/eli sizin adı
nızdı. " diye bir mektup alacaktı. Louisa bunları görebiliyor
muydu? Bütün bunlar olacaktı.
Yeniden b i r eş, b i r a nne, y a l n ı z c a akıllarıyla değil de
bedenleriyle de çocukluklarını yaşamalarını sağlayacağı
çocukları n ı n üzerine sevgiyle titreyen bir a n n e . Böyle bir
çocukluktan kalanların çok g ü z e l , çok değerli şeyler oldu
ğ u n u n bilincinde b i r anne. Louisa bunları gördü mü? Bun
lar hiç o l m ayacaktı.
Mutlu Sissy'nin mutlu çocukları, onu sevecekler. Tüm
çocuklar, çocukların d ü n y a s ı n d a yetişmiş olan Sissy'i se
vecekler. Saf ve güzel düşlerden nefret edilmeyeceğini o
biliyor. i nsanları t anımaya çalışıyor. Makinelerle ve ger
çeklerle dolu yaşamlarını küçük mutlul uklarla, inceliklerle
güzelleştirmeye çalışıyor. Bunlar olmazsa çocuk yürekleri
kuruyacak, i n s a n l ı k yaşarken ölecek. Sissy b u n u , söz ver
diği için, zorunlu olduğu için, kurallar, yasalar buyurduğu
için, toplum baskısına boyun eğdiği için yapmayacak. Bu
nu görevi biliyor. Louisa bunları da düşledi mi? Bunlar
olacaktı.
Sevgili okuyucu!
Bizim yaşam alanlarımızda da benzeri olayların olup
olmayacağı bize kalmış. G e l i n , yaşamı oluruna bıraka l ı m !
Şöminelerimizin karşısında oturmuş, ateşimizin sön
mesini i z lerken, yüreğimizin yükü daha hafif olacaktır.
B İ TT İ
272
CHARLES DICKENS
[i ZOR ZAMANLAR
f/r\�ı:t!J:JI
ISıN 9?&-9?S-3S5-10S-
3
il OR ZAMANL�R I 00
, �IJ �llJl®JIJIJ�l�